Untitled - türk pediatrik kardiyoloji ve kalp cerrahisi derneği

advertisement
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
İÇİNDEKİLER
Önsöz
2
Kurullar
3-4
Sözlü bildiriler
5
E-Poster Bildiriler
52
İndeks
262
1
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
ÖNSÖZ
Değerli Meslektaşlarımız,
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi 5 - 8 Mayıs 2010 tarihleri
arasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesinin ev sahipliğinde Eskişehir Anemon Otel'de
yapılacaktır.
Sizleri, Anadolu’nun yükselen ve gelişen ili, beyaz altın lületaşı kaynağı Eskişehir’de ağırlamaktan
mutluluk duyacağız.
Kongreler, günümüzde süratle yenilenen ve gelişen bilgilerin paylaşıldığı, tartışıldığı mekanlardır.
Yeni gelişip, büyümekte olan ve Türkiye’nin her tarafına dağılmış Pediatrik Kardiyoloji camiasının
düzenlediği ulusal kongreler, hem katılımcı sayısının artması hem de içeriğinin gelişmesi
nedeniyle dikkat çekmeye başlamış, kongreler profesyonel anlamda düzenlenebilir hale gelmiştir.
Kongremizde sizler için en iyi programı hazırlamaya gayret ettik. Kongre öncesinde düzenlenecek
kursların yanı sıra, çalışma gruplarımızın katkılarıyla hazırlanan bilimsel programın katılımcıların
beklentilerini karşılayacağını umuyoruz. Sempozyumlar, paneller “Karşıt Görüş”, “Nasıl Yapalım ?”
oturumları ile pediatrik kalp damar hastalıklarıyla ilgili bilgilerimizi güncelleyip tartışacağız. Bu yıl
olgu odaklı oturumlar ile teorik bilgi yanında pratik bilgilerin ağırlıklı tartışıldığı konular yer
alacaktır.
Ulusal ve uluslararası bilimsel araştırmaları, poster ve sözlü sunumlarla tartışma ve öğrenme
olanağı sağlayan kongremizde her yıl olduğu gibi bu yıl da bildiri ödülleri verilecektir.
Bilimsel programı kadar sevgi ve dostlukların paylaşılacağı bir sosyal program ile sizleri
dinlendirmeyi ve hoşça vakit geçirmenizi amaçlamaktayız. Beyaz Altın lületaşı, enfes çiğ böreği,
tarihi Odunpazarı Evleri, Hitit ve Frigya yerleşim yerleri, Porsuk çayı gezintileri, Eskişehir plajları,
festival ve konserleri ile kültür kenti Eskişehir’de akıllarda kalacak bir kongre hazırlamayı
hedefliyoruz.
Kongremizde 5 - 8 Mayıs 2010 tarihinde buluşmak, bilgilerinizi paylaşmak dileklerimizle saygılar
sunarız.
Prof. Dr. Zübeyir Kılıç
Kongre Başkanı
2
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Bilimsel Kurul
Onur Kurulu
Prof. Dr. Fazıl Tekin
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Zübeyir Kılıç
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fak. Dekanı
Prof. Dr. Abdülkadir Koçak
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fak. Çocuk Sağ. ve Hast. A.D. Başkanı
Prof. Dr. Behçet Sevin
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fak. Kalp Damar Cerrahisi A.D. Başkanı
İletişim Koordinatörü
Doç. Dr. Tevfik Demir
Kongre Sekreteri
Prof. Dr. Birsen Uçar
Düzenleme Kurulu
Prof. Dr. Zübeyir Kılıç
Prof. Dr. Birsen Uçar
Prof. Dr. Bülent Tünerir
Prof. Dr. Ömer Göktekin
Doç. Dr. Tevfik Demir
Dernek Yönetim Kurulu
Başkan
: Prof. Dr. Rana Olguntürk
Genel Sekreter
: Prof. Dr. Deniz Oğuz
Bilimsel Sekreter
: Prof. Dr. Alpay Çeliker
Muhasip Üye
: Prof. Dr. Selmin Karademir
Üyeler
: Prof. Dr. Ercan Tutar
Prof. Dr. Adnan Uysalel
Prof. Dr. Nazmi Narin
Prof. Dr. Ali Kutsal
Prof. Dr. Ahmet Çelebi
3
Kongre Başkanı
Prof. Dr. Zübeyir Kılıç
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Bilimsel Danışma Kurulu
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Dr.
Figen Akalın
Atıf Akçevin
Gayaz Akçurin
Emin Alp Alayunt
Dursun Alehan
Atilla Aral
Sait Aşlamacı
Semra Atalay
Ümrah Aydoğan
Ali Rahmi Bakiler
Kemal Baysal
Mehmet Salih Bilal
Naci Ceviz
Hakan Ceyran
Ahmet Çelebi
Alpay Çeliker
Gürkan Çetin
Ergün Çil
Embiya Dilber
Aygün Dindar
Rıza Doğan
Enver Ekici
Halil Ertuğ
Türkan Ertuğrul
Ömer Göktekin
Nazlıhan Günal
İlhan Günay
Murat Güvener
Olgu Hallıoğlu
Coşkun İkizler
Sevim Karaaslan
Selmin Karademir
Zübeyir Kılıç
Metin Kılınç
Gülendam Koçak
Ali Kutsal
Osman Küçükosmanoğlu
Mustafa Koray Lenk
Nazmi Narin
4
Deniz Oğuz
Vedat Okutan
Rana Olguntürk
Bülent Oran
Öztekin Oto
Burhan Öcal
Rukiye Eker Ömeroğlu
Nazan Özbarlas
Mehmet Emin Özdoğan
Sema Özer
Süheyla Özkutlu
Funda Öztunç
A. Ruhi Özyürek
Ayşenur Paç
Tufan Paker
İlhan Paşaoğlu
Bülent Polat
Orhan Kemal Salih
Levent Saltık
Ali Sarıgül
Ayşe Sarıoğlu
Tayyar Sarıoğlu
Gül Sağın Saylam
Filiz Şenocak
Vedide Tavlı
Emin Tireli
Kürşad Tokel
Sedef Tunaoğlu
ErcanTutar
Bülent Tünerir
Sadi Türkay
Halil Türkoğlu
Birsen Uçar
Adnan Uysalel
Nurettin Ünal
Kazım Üzüm
Birgül Varan
Erdal Yılmaz
Mustafa Yılmaz
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
SÖZLÜ BİLDİRİLER
5
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S01 - KALP TRANSPLANTASYONU YAPILAN ÇOCUKLARIN ORTA SÜRELİ İZLEMİ
Birgül VARAN1, Atilla SEZGİN2, Nimet CINDIK1, Ayla OKTAY1, Mahmut GÖKDEMİR1, Alper
GÜRSU1, Murat ÖZKAN2, Sait AŞLAMACI2
1
2
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, Ankara
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, Ankara
GİRİŞ: Kalp transplantasyonu kardiyomiyopati ve kompleks konjenital kalp hastalıklarının
tedavisinde uygulanabilmektedir. Bu çalışmada hastanemizde kalp transplantasyonu yapılmış
çocuk hastaların değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
HASTALAR VE YÖNTEM: Ağustos 2004-Kasım 2009 tarihleri arasında 13 çocuğa hastanemizde
kalp transplantasyonu yapılmıştır. Hastaların 7’si erkek (% 54 ), 6’sı kız, yaş ortalamaları 10.75 ±
5.1 (1.1-15) yıl idi. Tanılar; 6 hastada (%46) dilate kardiyomiyopati, 4 hastada (%31) restriktif
kardiyomiyopati, 2 hastada (%15) kompleks konjenital kalp hastalığı, 1 hastada (%8) hipertrofik
kardiyomiyopati idi. Hastaların dokuzuna transplantasyon öncesinde kalp kateterizasyonu yapıldı,
pulmoner vasküler direnç indeksi ortanca 2.8 Wood U x m2 (0.4-21.1 Wood U x m2) hesaplandı
ve pulmoner hipertansiyonu olan hastalar nakil öncesi pulmoner vazoreaktivite testi ile
değerlendirildi.
BULGULAR: Çalışmamızda izlem süresi ortanca 20 ay (4 ay - 5 yıl) ve mortalite oranı %23 (n=3)
bulundu. Hastalara mycophenolate, takrolimus ve metil-prednizolon ile immünsupresyon tedavisi
yapıldı. Hastalar ekokardiyografi ve kardiyak biyopsi ile izlendi. NYHA sınıflamasına göre
fonksiyonel kapasite hastaların tamamında evre 1 idi. Üç hastada toplam 4 rejeksiyon atağı (1’i
grade 2, 3’ü grade 1) saptandı. Grade 1 rejeksiyon ataklarına kardiyak biyopsi ile; grade 2
rejeksiyon atağına ekokardiyografi ve kardiyak biyopsi ile tanı konuldu ve tedavi edildi. Son
ekokardiyografik incelemelerinde ejeksiyon fraksiyonları ortalama % 69.8±11.2 bulundu.
SONUÇ: Çalışmamızda hasta sayısı sınırlı olmasına rağmen orta süreli izlemde elde edilmiş
başarılı sonuçlar kalp transplantasyonunun çocuklarda kompleks konjenital kalp hastalıklarında ve
son
evre
kalp
yetmezliğinde
tedavi
seçeneği
olabileceğini
desteklemektedir.
Anahtar Kelimeler: Çocuk, kalp transplantasyonu
6
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S02 - ÇİFT GİRİŞLİ SOL VENTRİKÜL VE VENTRİKÜLOARTERİYEL DİSKORDANSI OLAN
OLGULARIN İZLEMİNDE RESTRİKTİF BULBOVENTRİKÜLER FORAMEN GELİŞİMİ
Canan AYABAKAN1, Özlem SARISOY1, Kürşad TOKEL1, Osman AKDENİZ1, Rıza TÜRKÖZ2, Can
VURAN2, Uygar YÖRÜKER2, Bülent SARITAŞ2
1
Başkent Üniversitesi İstanbul Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Pediatrik Kardiyoloji,
Ankara
2
Başkent Üniversitesi İstanbul Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Kalp Damar Cerrahisi,
Ankara
AMAÇ: Mart 2007 ile Mart 2010 tarihleri arasında merkezimize çift girişli sol ventrikül (DILV),
ventriküloarteriyel (VA) diskordans tanısıyla başvuran yedi hastanın izlem sonuçları ve
deneyimlerimizi aktarmak.
BULGULAR: Tanı yaşları 19 gün ile 6 ay arasında değişen hastaların 6’sı erkekti. İki hastada aort
koarktasyonu (AK) tanıya eşlik ediyordu. Tanı sırasındaki ekokardiyografik ölçümlerden
bulboventriküler foramen (BVF) alan indeksi hesaplandı, ortalama 1.88±1.18 cm2/m2 bulundu.
Kateterde sağ ve sol ventrikül arasındaki gradient <= 12 mmHg idi. Hastaların hepsine 1-6 aylar
arasında pulmoner band ±septektomi ameliyatı, AK olan iki hastaya ek olarak koarktasyon tamiri
yapıldı. Beş hastada izlemde BVF restriksiyonu gelişti. Bu hastaların hepsinde tanı sırasında BVF
alan indeksi <2cm2/m2 idi. Koarktasyonu olan hastalarda BVF darlığı diğerlerine göre daha önce
gelişti. Bir hastada band, septektomi, AK tamirinden 1 ay sonra BVF daraldığı için hasta exitus
oldu. Hastalar 9-16 aylıkken bidireksiyonel kavopulmner anastamoz (BKPA) ameliyatı oldular.
BKPA öncesi kateterde BVF’deki gradient 9-19 mmHg bulundu. İzlemde BVF’i restriktif hale gelen
hastaların üçüne Damus-Kaye-Stensel (DKS) ameliyatı birine ise BVF genişletme uygulandı. BVF
alan indeksi >2 cm2/m2 olan iki hastanın DKPA sonrası 5 ve 6 aylık izlemleri sırasında BVF
daralmadı.
SONUÇ: DILV ve VA diskordans olgularında izlemde BVF restriksiyonu sık görülmektedir. Tanı
sırasında BVF alan indeksinin <2cm2/m2 olmasının ve AK’nın tanıya eşlik etmesinin prediktif
değeri vardır. Bu hastalarda subaortik obstrüksiyona yönelik erken girişim yapılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: çift girişli sol ventrikül restriktif bulboventriküler foramen
7
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
S03 - SENNING AMELİYATI
REOPERASYON NEDENLERİ
YAPILMIŞ
HASTALARIN
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
ORTA
SÜRELİ
İZLEMİ
VE
Alper GÜRSU1, Birgül VARAN1, Nimet CINDIK1, Ayla OKTAY1, Murat ÖZKAN2, Sait AŞLAMACI2,
Kürşad TOKEL1
1
2
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, Ankara
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, Ankara
GİRİŞ: Senning ameliyatı yapılmış büyük arter transpozisyonlu (BAT) hastaların orta dönem
izlem sonuçlarının değerlendirilmesi ve reoperasyon nedenlerinin incelenmesi amaçlandı.
HASTALAR VE YÖNTEM: Hastanemizde 1996-2009 tarihleri arasında BAT tanısı almış ve atriyal
switch (Senning) ameliyatı yapılmış 95 çocuk hastanın dosyası retrospektif olarak incelendi,
kontrolde fizik inceleme, elektrokardiyografi, ekokardiyografi ve 16 hastaya Holter
monitorizasyonu yapıldı.
BULGULAR: Atriyal switch ameliyatı yapılan 95 hastanın 9’u postoperatif dönemde kaybedildi (%
9.4). Ameliyat yaşı ortalama 15.18 ± 23.91 ay (1 ay-12.5 yıl), izlem süresi ortalama 33.36 ±
43.66 ay (1- 16 yıl, ortanca 18 ay) olan hastaların 64’ü (%74.4) erkek, 22’si (%25.6) kız idi.
İzlem süresinde hastaların %12.8’inde tünel kaçağı ve %34.4’ünde aritmi saptandı. Hastaların
%8.2’sine ikinci ameliyat yapıldı. En sık reoperasyon nedeni % 4.6 oranı ile pulmoner venöz
baffle darlığı idi. Dört hastada sistemik ventrikül sistolik disfonksiyonu görüldü. Sistemik kapak
yetmezliği
21
hastada
hafif,
1
hastada
ağır
idi.
SONUÇ: Senning ameliyatının kısa ve orta dönem sonuçları yüz güldürücüdür. Tekrar ameliyat
gerektiren en sık neden pulmoner venöz tünel darlığıdır. Hastaların sağ ventrikül disfonksiyonu,
aritmi, sistemik kapak yetmezliği ve tünel darlığı gibi sorunlar açısından takip edilmesi
gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: büyük arter transpozisyonu, izlem, reoperasyon, Senning ameliyatı
8
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S04 - ARTERİYEL SWİTCH AMELİYATI YAPILAN TRANSPOZİSYONLU HASTALARIMIZIN
İZLEMİ
Osman AKDENİZ1, Canan AYABAKAN1, Uygar YÖRÜKER2, Kürşad TOKEL1, Özlem SARISOY1, Rıza
TÜRKÖZ2, Can VURAN2, Bülent SARITAŞ2
1
Başkent Üniversitesi İstanbul Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Pediatrik Kardiyoloji,
Ankara
2
Başkent Üniversitesi İstanbul Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Kalp Damar Cerrahisi,
Ankara
AMAÇ: Çalışmamızda arteriyel switch operasyonu sonrası yoğun bakım ünitesi (YBÜ) takibindeki
değişkenler
ile
ekokardiyografik
parametreler
incelenmiştir.
METOD: Çalışmaya şubat 2007-mart 2010 tarihleri arasında kliniğimizde takip ve tedavisi yapılan
60 büyük arter transpozisyonlu (BAT) hasta (29 basit,31 VSD'li BAT) dahil edilmiştir.
SONUÇLAR: Çalışmaya alınan hastaların 22’i kız (%36) çocuktu. Ortalama operasyon yaşı 34,43
+/- 50,5 gün (3-315 gün), ortalama vücut ağırlığı 3,54+/- 0,98 kg (2,1-9 kg) idi. Operasyon yaşı
ve kilosu VSD’li hastalarda anlamlı olarak daha yüksekti (p=0,0001 ve p=0,005). Sol ventrikül
kütlesi (LVkütle) VSD’li hastalarda anlamlı olarak fazlaydı (p=0.02). Ortalama inotropik ajan
kullanma süresi 6,66+/- 7,3 gündü ve basit BAT’lı hastalarda anlamlı olarak daha yüksekti
(p=0,02). Hastaların YBÜ'de kalma süreleri 8,8+/-7,7 gündü; VSD’li ve basit BAT’lı hastalar
arasında anlamlı farklılık yoktu (p=0,4). Hastaların operasyon yaşı, kilosu, preoperatif LVkütle ve
arka duvar kalınlığı ile YBÜ'de kalma süreleri arasında korelasyon bulunmadı. VSD’li BAT’lı
hastaların aortik klemp ve pompa süreleri basit BAT’lı hastalardan daha yüksekti
(p=0,001,p=0,001). VSD’li hastalarda aortik klemp ve pompa süreleri ile YBÜ’de kalma süreleri
arasında korelasyon izlendi (P< 0.001 ve p=0.021; r=0.827 ve r=-0.428) VSD’siz hastalarda ise
kilo ile pompa süreleri arasında korelasyon bulundu (p=0.032; r=-0.413). VSD’li hastalarda
pulmoner anülüs Z skorları basit BAT’lı hastalardan anlamlı olarak yüksekken (p=0,02); aortik
anülüs Z skorları iki grup arasında farklılık göstermiyordu (p=0,46). İki grup arasında postoperatif
aort yetmezliği gelişimi açısından da anlamlı farklılık yoktu (p=0,35) Hastaların 12’si (%20) düşük
kardiyak debi, sepsis gibi nedenlerle exitus oldu. Hastaların 20’sine (%33,3) revizyon işlemi (16
sternum kapatılması, 3 diyafram plikasyonu, 1 pulmoner arter rekonstrüksiyonu) yapıldı.
Anahtar Kelimeler: arteriyel switch ameliyatı takip
9
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S05 - ERİŞKİN KONJENİTAL
DEĞERLENDİRİLMESİ
OLGULARIMIZIN
KALP
HASTALIKLARI
KLİNİK
Feyza Ayşenur PAÇ1, Mehmet Burhan OFLAZ1, Esin KİBAR1, Tuğçin Bora POLAT1, İbrahim ECE1,
Mustafa PAÇ2
1
2
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Pediatrik Kardiyoloji Kliniği, Ankara
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp Damar Cerrahisi Kliniği, Ankara
GİRİŞ: Günümüzde konjenital kalp hastalığı ile doğan çocukların %95’den daha fazlası erişkin
yaşlara ulaşabilmektedir. Bu çalışmada erişkin konjenital kalp hastalıkları (EKKH) polikliniğimizde
takip
edilen
hastalarımızla
ilgili
klinik
deneyimlerimiz
sunulmuştur.
GEREÇLER VE YÖNTEM: Ocak 2006–Ocak 2010 tarihleri arasında EKKH polikliniğimize başvuran
17 yaşı üstü toplam 179 olgu çalışmaya dahil edildi.
SONUÇLAR: Olguların konjenital kalp hastalıkları 150’sinde (%84) asiyanotik, 13’ünde (%7)
siyanotik ve 16’sında (%9) Eisenmenger sendromu gelişmiş olmak üzere üç grupta
değerlendirildi. Olguların yaş ortalaması 25±5.6 yıl (aralığı, 18-62 yıl) idi. Asiyanotik hastaların
120’sinde (%83) cerrahi ya da girişimsel yöntemlerle palyasyon ya da tam düzelme sağlandı.
Geriye kalan 30 olgu (%17) izleme alındı. Hafif pulmoner hipertansiyon (%22) ve kapak
patolojileri (%26) izlemlerinde en sık karşılaşılan bulgulardı. Siyanotik grupta 6 hastada (%44)
saturasyonları ile negatif ilişkili olan ritim problemleri en sık görülen bulgulardı. Eisenmenger
sendromlu olgularda ise efor kapasitelerinde bozulma başlıca semptomdu ve bu olgular pulmoner
reaktivite durumlarına göre prostasiklin analogları/reseptör antagonistleri ya da kalsiyum kanal
blokörleri ile medikal tedavi başlanarak izleme alındılar.
TARTIŞMA: Erişkin konjenital kalp hastalarının büyük bir kısmı düzeltilebilen patolojilerdir.
Olgularımızın çoğunluğunu sol-sağ şantlı asiyanotik kalp hastalıkları oluşturmaktadır. Siyanotik
kalp hastalıklı tam düzeltme yapılamayan olgularda saturasyonu yükseltici palyasyonlar
önerilebilinir. Bu yaklaşım ritm problemlerini de azaltabilir. Ancak tüm olguların %9’unun ilk
başvurularını Eisenmenger sendromu geliştikten sonra yapmış olmaları dikkat çekicidir.
Zamanında ve doğru tanı aldıklarında normale yakın yaşam kalitesini yakalama şansı olan
olguların erişkin yaşta Eisenmenger Sendromu ile başvuruları ülkemiz için önemli bir problem
olarak gözükmektedir.
Anahtar Kelimeler: Erişkin, konjenital kalp hastalıkları
10
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
S06 - AKUT ROMATİZMAL ATEŞ TANISI
ARG753GLN VE ARG677TRP POLİMORFİZMİ
ALAN
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
HASTALARDA
TLR-2
GENİNDE
Selver KÖYLÜOĞLU1, Selda BÜLBÜL1, Cihat ŞANLI1, Rıza Köksal ÖZGÜL3, Ali DURSUN3, Derya
Beyza SAYIN1, Rana OLGUNTÜRK2
1
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Kırıkkale
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk Kardiyoloji
Bilim Dalı, Ankara
3
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Beslenme Ve
Metabolizma Bilim Dalı, Ankara
2
GİRİŞ: Bu çalışmada akut romatizmal ateş tanısı alan hastalarda doğal immün sistemin bir
parçası olan ve Gram pozitif bakterilere karşı konak savunmasında rol alan TLR-2 geninde
Arg753Gln ve Arg677Trp polimorfizmlerinin varlığını araştırdık.
MATERYAL VE METOD: Çalışmaya akut romatizmal ateş tanısı alan ve tanı anında yaş
ortalaması 11,4±2,1 yıl olan 68 hasta [38’i kız (%55,9), 30’u erkek (%44,1)] ve yaş ortalaması
13,06 ± 3,85 yıl olan 75 sağlıklı kontrol [39’u kız (%52), 36’sı erkek (%48) ] alındı. Çalışmaya
alınan hasta ve kontrol grubu için önceden hazırlanan ve demografik özellikleri, aile öykülerini,
fizik inceleme ve laboratuvar bulgularını içeren form dolduruldu ve tüm hasta ve kontrol
grubundan 5cc’lik tam kan örnekleri etilendiamin tetrarasetikasitli (EDTA) tüplere alındı.
Kanlardan DNA izolasyonu yapıldıktan sonra genotipleme için PCR yöntemi ve TLR- 2 geninde
Arg753Gln ve Arg677Trp polimorfizmlerinin belirlenmesi için Restriction Fragment Length
Polymorphism (RFLP) metodu kullanıldı.
BULGULAR: Hasta grubunun 33’ünde (%48,52) tek başına artirit, 21’inde (% 30,88) tek başına
kardit, 6’sında (%8,8) korea, 8’inde (%11,76) kardit ve artirit bulgusu birlikte bulunmaktaydı.
Sekiz kardit ve artirit bulgusu olan hastanın 2’sinde (%2,94) sessiz kardit bulunmaktaydı.
Hastaların hiç birinde subkutan nodül ve eritama marginatum bulgusu yoktu. Hastaların 3’ü
(%4,4) Arg753Gln genotipine, 1’i (%1,5) Gln753Gln genotipine sahip iken kontrol grubunda
Arg753Gln polimorfizmine rastlanmadı (p>0.05). Hasta grubunda Arg677Trp polimorfizmine
rastlanmazken kontrol grubunun 2’si (%2,7) Trp677Trp genotipine sahipti (p>0.05).
SONUÇ: Sonuç olarak akut romatizmal ateş geçiren hastalar ve sağlıklı kontroller arasında TLR-2
geninde Arg753Gln ve Arg677Trp polimorfizmlerini taşımaları yönünden fark yoktu.
Anahtar Kelimeler: Akut romatizmal ateş, toll-like reseptörler, TLR-2, gen polimorfizmi, çocuk
11
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S07 - EFOR KAPASİTESİ BOZULMASI NEDENİYLE MEDİKAL TEDAVİ BAŞLANAN
EİSENMENGER
SENDROMLU
HASTALARIN
KISA
DÖNEM
SONUÇLARININ
DEĞERLENDİRİLMESİ
Feyza Ayşenur PAÇ, Esin KİBAR, Tuğçin Bora POLAT, Mehmet Burhan OFLAZ
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Pediatrik Kardiyoloji Kliniği, Ankara
GİRİŞ: Eisenmenger sendromu hastalarda efor kapasitesinin bozulması ve yaşam kalitesinin
düşmesi ile yakından ilişkilidir. Bu çalışmada efor kapasiteleri bozulması nedeniyle medikal tedavi
başlanan Eisenmenger sendromlu hastaların kısa dönem sonuçları değerlendirildi.
METOD: Eisenmenger sendromu tanılı 11 hasta çalışmaya dahil edildi. Tedavi öncesi tüm
hastaların fonsiyonel kapasitesi Evre III idi. Hastalara hemodinamik çalışma, inhale ilioprost ve
oksijen ile vazoreaktivite tesleri yapıldı. Vazoreaktivite testi negatif olanlara(grup 1) prostasiklin
analogları ya da endotelin reseptör antagonisti, pozitif olanlara(grup 2) ise kalsiyum kanal
blokerleri (amlodipin) başlandı. Hasta özellikleri, fonsiyonel kapasiteleri, 6 dakika yürüme testi ve
oksijen saturasyon seviyeleri tedavi öncesi ve sonrası 6. ayda değerlendirildi.
BULGULAR: 11 hastanın ( 5 kız, 6 erkek) yaş ortancası 25 yıl (aralığı18-43 yıl) idi. Tümünde sol
sağ şant lezyonu olan hastaların 9’unda VSD, birinde PDA ve ASD, bir olguda da komplet AVSD
tanısı mevcuttu. Vazoreaktivite testi yedi hastada negatif olarak değerlendirildi. Bunlardan altısına
bosentan ve birine inhale iloprost başlandı. Vazoreaktivite testi pozitif dört hastaya ise amlodipin
tedavisi başlandı. Tüm olgular değerlendirildiğinde tedavi öncesi ve sonrası fonksiyonel sınıflama
ve oksijen satürasyon seviyeleri arasında anlamlı farklılık bulunmamasına karşın (sırasıyla,
p=0.42, p=0.21), 6 dakika yürüme mesafesi tedavi sonrası anlamlı olarak artmıştı (p=0.025).
Grup 1 ve 2 arasında fonksiyonel sınıflama, 6 dakika yürüme testi ve oksijen saturasyon
seviyeleri bakımından anlamlı fark bulunmadı (p>0.05).
SONUÇ: Efor kapasitesi bozulmuş Eisenmenger sendromlu hastalarda, gerek prostasiklin
analogları ya da endotelin antagonisleri ile gerekse kalsiyum kanal blokeri ile fonksiyonel sınıfta
anlamlı düzelme olmasa da, 6 dakika yürüme mesafeleri anlamlı olarak artmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Eisenmenger sendromu, fonksiyonel kapasite, medikal tedavi
12
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S08 - ÇOCUK VE ADOLESANLARDA SOL VENTRİKÜLER “NONCOMPACTİON”; KLİNİK
ÖZELLİKLER, TEDAVİ VE İZLEM
Yakup ERGÜL1, Kemal NİŞLİ1, Muhammed Ali VARKAL2, Naci ÖNER3, Memduh DURSUN4, Aygün
DİNDAR1, Ümrah AYDOĞAN1, Rukiye Eker ÖMEROĞLU1
1
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk
Kardiyolojisi Bilim Dalı, İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul
3
Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
4
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: Sol ventriküler “noncompaction” (LVNC) endomiyokardiyal morfogenezde bozulma sonrası
ortaya çıkan spesifik bir kardiyomiyopatidir. Bu çalışmada LVNC tanısı alan hastaların klinik
başvuru
bulguları,
tanı,
tedavi
ve
uzun
dönem
izlemleri
sunulmaya
çalışıldı.
HASTALAR VE YÖNTEM: Bu çalışmaya Ocak 2006-Aralık 2009 tarihleri arasında LVNC tanısıyla
izlenen hastalar alındı. Tanı ekokardiyografi (EKO) ve manyetik rezonans (MR) inceleme ile
karakteristik bulgular olan; kalın nonkompakte endokardiyal ve ince kompakte epikardiyal
miyokard, bu oranın >2 olması ve Doppler ile derin trabeküler arası akımın gösterilmesi ile
konuldu. Tüm hastalara EKO ve MR yanında Holter elektrokardiyografi (EKG) ve metabolik tarama
testleri de uygulandı.
BULGULAR: Toplam 24 hasta çalışmaya alınış olup bunların 18’i erkek ve 6’sı kızdı. Tanı yaşları 8
gün-15 yıl ve izlem süreleri 1 ay-4 yıl arasında değişmekteydi. Tanı anındaki başvuru bulgularına
bakıldığında; 8 hastada kalp yetersizliği, 5 hastada ritim bozukluğu, 5 hastada kardiyomegali ve
ikişer hastada üfürüm, morarma ve çabuk yorulma vardı. Hastaların 10’u (% 41) daha önce
başka tanılarla izleniyordu. Çoğunda sol ventriküler hipertrofi olmak üzere elektrokardiyografik
anormallikler görüldü. Ekokardiyografik değerlendirmede ortalama ejeksiyon fraksiyonları % 46
(18-73) olan hastaların 3’ünde (Patent duktus arteriozus, aortopulmonik pencere ve kompleks
siyanotik kalp hastalığı) ek doğumsal kalp hastalığı vardı. Metabolik taramalarda bir hastada yağ
asidi oksidasyon defekti, diğerinde mitokondriyal hastalık saptandı. İzlemde bir hastaya kalıcı kalp
pili takılırken, üç hasta kaybedildi. Hiçbir hastada tromboembolik olay yaşanmadı.
SONUÇ: LVNC kardiyomiyopati yenidoğandan adolesana kadar herhangi bir dönemde tanı
alabilen, değişken klinik seyirli bir hastalıktır. Özellikle kardiyomegali ve kalp yetersizliği ile
başvuran
hastaların
LVNC
açısından
incelenmesi
tanıda
gecikmeleri
azaltabilir.
Anahtar Kelimeler: Kalp yetersizliği, kardiyomiyopati, sol ventrikül
13
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S09 - VİDEO KONFERANSLA TIP EĞİTİMİ: DİNAMİKLER, ZORLUKLAR VE TAVSİYELER
Meltem Huri BATURAY1, Serdar KULA2
1
2
Gazi Üniversitesi, Bilişim Enstitüsü, Ankara
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, Ankara
Internet temelli uzaktan eğitim sağladığı avantajlar ile eğitimin her alanında uygulanmakta ve
yaygınlaşmaktadır. Bu çalışmada araştırmacılar, klinik hasta muayeneleri ile verdikleri dersler
dışında yüz yüze hizmet içi ya da işbaşı eğitim alabilmeye kısıtlı zaman ayırabilen ya da hiç
ayıramayan tıp eğitimcilerinin video konferans yoluyla aldıkları pediatrik EKG eğitimi sonrası bu
eğitime yönelik algıları incelenmiştir. Çalışmada tıp eğitimcilerinin bakış açısıyla video konferans
temelli kursun dinamikleri, zorlukları ve bu kursa yönelik tavsiyeleri incelenmektedir. Video
konferans eğitimi, avantajları olmasına rağmen daha fazla öğrenme ve memnuniyet sağlaması
açısından üstesinden gelinmesi gereken sorunlar ile geliştirilmesi gereken noktalar vardır.
Anahtar Kelimeler: eğitim, farkındalık, Pediatrik Kardiyoloji, video konferans
14
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S10 - İKİ OLGUDA AORTA-SOL VENTRİKÜLER TÜNEL DENEYİMİ
Turkay SARITAS, Nurdan EROL, Celal AKDENİZ, Abdullah ERDEM, Elnur IMANOV, Ahmet CELEBİ
Dr. Siyami Ersek Göğüs, Kalp-Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Kardiyolojisi
Kliniği, İstanbul
AMAÇ: Aorta-sol ventriküler tünel, sinotubüler bileşkenin üst kısmından çıkan aortayı sol
ventrikül ya da daha nadir olarak sağ ventrikül kavitesine bağlayan doğumsal, kalp dışı bir
kanaldır. Birlikte koroner arterlerin proksimal kısımlarında aort ve pulmoner kapaklarda
anormallik olabilir. Kliniğimizde 7 yıl içerisinde teşhis, tedavi ve takip ettiğimiz 7 aylık ve 10
yaşındaki iki erkek olguyu sunuyoruz.
OLGU: Yedi aylık dispneik olan olgunun fizik muayenesinde mezokardiyak odakta sistolodiyastolik üfürüm ve konjestif kalp yetmezliği bulguları saptanırken efor sırasında hafif dispnesi
olan ikinci olguda mezokardiyak odakta 4. derece sistolodiyastolik üfürüm ve tril dışında patolojik
bulgu saptanmadı. Her iki olguda transtorasik ekokardiyografik incelemede 2 boyutlu
görüntüleme ile sol ventrikül dilatasyonu ve sinotubüler bileşkenin üst kısmından çıkan aortayı sol
ventriküle bağlayan tünel gösterilirken, renkli Doppler görüntülemede tünel içinde sistolodiyastolik akım gösterildi. Kardiyak kateterizasyon-anjiokardiyografik incelemeler ile aortayı sol
ventriküle bağlayan tünel gösterildi. Transkateter tedavi düşünülen ikinci olguda tünel çapının
oldukça büyük olması ve mevcut device seçenek ve ölçülerinin uygun olmaması nedeniyle
transkateter kapatma işlemi gerçekleştirilemedi. Her iki olguda antikonjestif tedaviyi takiben
cerrahi tamir uygulandı. Takipde ilk olguda eser olan aort yetersizliğinin hafif düzeye ilerlediği;
aort yetersizliği olmayan 2. olguda ise eser-hafif aort yetersizliğinin geliştiği saptandı.
SONUÇ: Aorta-sol ventriküler tünelde koroner arter orijinlerini ve eşlik eden defektler
araştırılmalıdır. Cerrahi tedavinin küratif olmasının yanısıra uygun olan vakalarda tünel perkütan
transkateter girişimle kapatılabilir. Küçük tünelli asemptomatik olgularda ise nadiren spontan
kapanma olabilir. Tüm olguların tedavi sonrası yaşamları boyunca tünel rekürrensi, aortik kapak
inkompetansı, sol ventrikül disfonksiyonu ve çıkan aorta anevrizması yönünden takibi gereklidir.
Anahtar Kelimeler: aorta-sol ventriküler tünel
15
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S11 - KARDİYOMİYOPATİYE YOL AÇAN MEDİKAL TEDAVİYE DİRENÇLİ İNTRAATRİYAL
REENTRAN TAŞİKARDİNİN RF ABLASYONU İLE TEDAVİSİ
Celal AKDENİZ, Fatma SEVİNÇ ŞENGÜL, Alper GÜZELTAŞ, Volkan TUZCU
İstanbul Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Çocuk
Kardiyoloji Kliniği, İstanbul
GİRİŞ: Konjenital kalp cerrahisinin önemli bir kısmı atriyal insizyonu gerektirmektedir. Zamanla
oluşan skar dokuları potansiyel aritmi odağı haline gelebilir. Bu şekilde meydana gelen ve sık
görülen bir aritmi de intraatriyal reentran taşikardidir (IART).
OLGU: Altı aylıkken ASD ve VSD nedeni ile opere edilen 5 yaşındaki kız hasta medikal tedaviye
dirençli IART atakları ve ventrikül disfonksiyonu nedeniyle kliniğimize yönlendirildi. En son
kullandığı amiodaron tedavisi sırasında yapılan kardiyoversiyona da cevap alınamayan hastada,
ortalama kalp hızı 130-170/ dak civarındaydı. Atakları genellikle 2:1 geçişli seyrediyordu. Ensite
NavX sistemi yardımıyla floroskopisiz yapılan elektrofizyolojik çalışmada saatin ters yönünde
istmusu kullanarak seyreden IART gösterildi. İstmus ablasyonu sonrası yine istmusu kullanan
daha yavaş ve saat yönünde seyreden ikinci bir IART görüldü. Aynı bölgede yapılan ablasyon da
başarılı oldu. Başlangıçta orta derecede olan ventriküler disfonksiyon, 2 hafta sonra yapılan
ekokardiyografide tamamen düzeldi.
SONUÇ: Opere konjenital kalp hastalarında görülen IART kardiyomiyopatiye yol açabilir. Medikal
tedaviye dirençli vakalarda kateter ablasyonu yapılmalıdır. Üç boyutlu sistemler bu işlemlerin
başarı şansını artırdığı gibi floroskopi gereksinimini de azaltabilir, hatta bazen ortadan kaldırabilir.
Anahtar Kelimeler: medikal tedaviye dirençli intraatriyal reentran taşikardi, kateter ablasyon,
Kardiyomiyopati
16
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S12 - KONJENİTAL AV TAM BLOKLU HASTADA 4.1 FR’LİK LÜMENSİZ LEAD İLE
PARAHİSİAN KALICI PİL İMPLANTASYONU
Celal AKDENİZ, İsa ÖZYILMAZ, Volkan TUZCU
İstanbul Mehmet Akif Ersoy Kardiyoloji-Kalp Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Çocuk Kardiyoloji Kliniği
GİRİŞ: Kalıcı pil vakalarında, uzun vadeli sağ ventrikül apikal pacingin zararları bilinmektedir.
Alternatif pacing bölgelerinden birisi de His bölgesidir.
OLGU: Konjenital AV tam bloklu, 11 yaşındaki hastada elektrofizyolojik çalışmada His bölgesinin
yeri floroskopi ile tespit edildi. Bunu takiben, 4.1 Fr lik lümensiz aktif fiksasyonlu lead
(Selectsecure), parahis bölgesine fikse edildi. Kateter ile yapılan stimulasyonda parahis capture
ile QRS =134 msn ölçüldü. Kalıcı lead yerleştirildikten sonraki parahis capture ile QRS= 126 msn
idi. Daha sonra aynı cins ikinci lead atriyuma fikse edilerek iki odacıklı pil sol subklavyen bölgeye
yerleştirildi.
SONUÇ: Kalıcı ventriküler pacing için septal bölgeler dışında, daha fizyolojik myokardiyal
kasılmaya yol açabilecek parahis bölgesi de seçenekler arasındadır. Kalıcı pil implantasyonunda,
ince gövdeli leadlerin kullanılması, çocuk hastaların uzun vadeli venöz açıklığı idamesi açısından
da avantaj sağlayabilir.
Anahtar Kelimeler: AV tam blok, parahisian kalıcı pil
17
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S13 - MUSTARD OPERASYONLU HASTADA İNTRAATRİYAL REENTRAN VE FOKAL
ATRİYAL TAŞİKARDİLERİN ÜÇ BOYUTLU SİSTEM (ENSITE NAVX) YARDIMIYLA
FLOROSKOPİSİZ ABLASYONU
Celal AKDENİZ, Volkan TUZCU
İstanbul Mehmet Akif Ersoy Kardiyoloji-Kalp Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Çocuk Kardiyoloji Kliniği, İstanbul
GİRİŞ: İntraatriyal reentran taşikardi (IART), konjenital kalp ameliyatları sonrası görülebilen
makroreentran bir taşikardidir. Burada IART ve fokal atriyal taşikardileri olan Mustard
operasyonlu 19 yaşındaki hastanın, üç boyutlu Ensite NavX sistem rehberliğinde yapılan başarılı
RF ablasyonunu sunuldu.
OLGU: Daha önce IART tanısıyla verapamil, sotalol ve amiodarona rağmen sık çarpıntı atakları
olan hastaya elektrofizyolojik çalışma floroskopi kullanılmadan yapıldı. NavX rehberliğinde atriyal
geometrik anatomisi tamamlandıktan sonra yapılan aktivasyon haritalamasında, superiyor vena
kava (SVK) civarından kaynaklanan fokal atriyal taşikardi ve SVK etrafında dönen IART saptandı.
Aritmi odağının frenik sinir trasesine çok yakın olduğu stimulasyonla gösterildi. Sinir trasesi
NavX’de işaretlendikten sonra sinir trasesine paralel RF ablasyonu yapıldı. Önceden kolaylıkla
indüklenen aritmiler bir daha başlatılamadı.
SONUÇ: Kompleks anatomiye sahip aritmilerin ablasyonunda üç boyutlu sistemler floroskopiyi
azaltma yanında frenik sinir trasesinin gösterilmesi gibi kolaylıklar da sağlar.
Anahtar Kelimeler: ensite navx, Mustard operasyonu, intraatriyal reentran ve fokal atriyal
taşikardil
18
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S14 - JUNKSİYONEL TAŞİKARDİ GİBİ PREZENTE OLAN ATİPİK ATRİOVENTRİKÜLER
NODAL REENTRAN TAŞİKARDİNİN RF ABLASYON İLE TEDAVİSİ
Volkan TUZCU, İbrahim Cansaran TANIDIR, Celal AKDENİZ
İstanbul Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Çocuk
Kardiyoloji Kliniği, İstanbul
GİRİŞ: Atriyoventriküler nodal reentran taşikardiler (AVNRT) farklı şekillerde görülebilir. Burada
medikal tedaviye yanıt vermeyen, AV disosiasyonla seyreden sık multifokal nonsustained atriyal
taşikardi tanısıyla gönderilen bir çocuk vaka sunuldu.
OLGU: Değişik antiaritmik tedavilere rağmen 2 yaşından beri sık taşikardi atakları olan 10
yaşındaki hastaya elektrofizyolojik çalışma yapıldı. Gönderildiği merkezdeki EKG ve Holterlerinde
multifokal atrial taşikardi olarak değerlendirilen taşikardilerinin hızı 150/dk ile 210/dk arasında
değişiyordu. Hastanın işlemi floroskopi kullanılmadan Ensite NavX sistemi ile yapıldı. Junksiyonel
kompleks ile başlayan ve AV disosiasyonla devam eden ve hızı 130/dk civarında olan taşikardi
görüldü. Hastaya adenozin yapıldığında, ritmin sinüse döndüğü görüldü ve bunun değişik
prezentasyonlu bir atipik AVNRT olduğu düşünülerek AV nod yavaş yol RF modifikasyonu yapıldı.
Posteroseptal bölgedeki RF uygulaması ile çok sık seyreden junksiyonel taşikardi atakları durdu.
Yarım saatlik beklemenin sonunda ne atriyal stimülasyon, ne de isoproterenol infüzyonu sırasında
taşikardi indüklenmedi. İşlemde hastanın AV nod iletisinde herhangi bir yavaşlama olmadı.
SONUÇ: Nonsustained junksiyonel taşikardilerin bir kısmında etyoloji AV disosiasyonlu AVNRT
olabilir. Bu hastalarda kateter ablasyonu tedavisi uygun bir seçenek olabilir.
Anahtar Kelimeler: atipik atrioventriküler nodal reentran taşikardi, RF ablasyon
19
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S15 - FARKLI CİHAZ VE COİLLER İLE TRANSKATETER VSD KAPATILMASININ ORTA
DÖNEM SONUÇLARI
Ahmet CELEBİ, Celal AKDENİZ, Türkay SARITAS, Abdullah ERDEM, Fadli DEMİR, Yalim YALCİN
Dr. Siyami Ersek Göğüs, Kalp-Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Kardiyolojisi
Kliniği, İstanbul
GİRİŞ: Bu çalışmada farklı cihaz ve coiller ile kliniğimizde kapatılan VSD lerin orta dönem
sonuçlarını sunmayı amaçladık.
YÖNTEM VE HASTALAR: Son 3 yılda klniğimizde transkateter yoldan VSD kapatma girişimi
yapılan 54 olgu irdelendi. Ekokardiyografik incelemede VSD’si geniş olup sol kalp boşluklarında
genişleme ve hemodinamik çalışmada Qp/Qs>1,5 bulunan ve/veya reversible pulmoner
hipertansiyonu olguların defektleri kapatıldı. Perimembranöz VSD’lerde anevrizma yok ise cihazın
sol diski septumun sol tarafına veya anevrizma var ise AV blok riskini azaltmak amacı ile
anevrizma içine yerleştirildi.
BULGULAR: Olgularda median yaş 5.8 yıl (0.2-55 yıl), ortalama izlem süresi 19.6± 8.5 ay ve
ortalama Qp/Qs oranı 2,0 ± 0.65 idi. Ortalama VSD çapı 9,1mm ± 3, 5 (3.5-20 mm) idi.
İmplantasyon 54 olgunun 50’sinde (%92,5) başarılı oldu. Bunlardan 34’ü perimembranöz, 16 si
muskuler defekti olan olgulardı. Olguların 17’sinde Amplatzer membranöz VSD cihazı, 13’ünde
Cardiofix muskuler VSD cihazı, 5’inde Amplatzer muskuler VSD cihazı, 8’inde Nitt-occluder (PFM
coil), 6 sında Amplatzer Duct occluder, bir detachale coil (Cook) kullanıldı. İşlem sonrası tam
oklüzyon oranı % 54 (50/27), ertesi gün % 70(50/35), altıncı ay kontrolünde ise % 74 (50/37)
idi. İki hastada geçici AV tam blok, bir hastada hemoliz oluşması dışında major komplikasyon
görülmedi. İzlem esnasında iki hastada yeni ortaya çıkan minimal aort yetersizliği saptandı.
SONUÇ: Seçilmiş hastalarda farklı cihaz ve coil ile VSD kapatılması güvenli ve etkilidir.
Perimembranöz VSD’lerde cihazın anevrizma içine yerleştirilmesi rezidü şant oranını artırmakla
beraber, en korkulan komplikasyon olan AV blok riskini azaltacağını düşündürmektedir.
Anahtar Kelimeler: Device, transcatheter, VSD,
20
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S16 - DÜŞÜK AĞIRLIKLI SEMPTOMATİK BEBEKLERDE ADO II İLE ORTA VE GENİŞ PDA
KAPATILMASI
Metin SUNGUR, Emine AZAK, Pelin AYYILDIZ, Kemal BAYSAL
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Samsun
GİRİŞ: Küçük çaplı PDA koil, orta ve geniş çaplı PDA genellikle ADO I ile kapatılmaktadır. Vücut
ağırlığı 6 kg’ın altındaki bebeklerde taşıma sistemi profilinin yüksek olması nedeniyle ADO I
kullanımı önerilmemektedir. ADO II orta ve geniş PDA’ların kapatılmasına uygun düşük taşıma
sistemi
profilli,
simetrik
diskli
yeni
geliştirilen
cihazdır.
Burada ağırlığı 5 kg’ın altında orta ve geniş çaplı PDA’lı semptomatik bebeklerde ADO II’nin
etkinlik, güvenirlik ve izlemini irdeledik.
GEREÇLER: Sekiz olgunun (Kız: 4 Erkek: 4) yaşları 1-11 ay (mediyan 5 ay), vücut ağırlığı 1.54.5 kg (mediyan 3.6 kg) arasında idi. Olgularda konjestif kalp yetersizliği bulguları mevcuttu. Beş
olguda prematurite ve ventilatör tedavisi desteği öyküsü vardı.
YÖNTEM: Olguların tümüne hemodinamik ve anjiyografik değerlendirme yapıldı. Femoral ven
yolu ile 4-5F taşıma sistemi kullanılarak ADO II ile PDA'ları kapatıldı.
SONUÇLAR: Ekoda olguların tümünde tam okluzyon saptandı. VA 1.5 kg olan 44 günlük olgunun
ekosunda cihazın disklerine bağlı kısmı darlık nedeniyle inen aortada 1.5 m/sn, sol pulmoner
arterde 1.4 m/sn gradiyent saptandı. 18 aylık izlemde gradiyentlerin kaybolduğu izlendi.
TARTIŞMA: Vücut ağırlığı 6 kg’ın üstünde olan orta ve geniş PDA’sı olan semptomatik bebeklerin
transkateter ile kapatılması kabul gören bir tedavi şeklidir. ADO II cihazının 4-5F kılıf içinden
gönderilebilmesi beş kg’ın altındaki bebeklerin orta ve geniş çaplı PDA’ların kapatılmasına olanak
sağlamaktadır. ADO II disklerinin nispeten büyük olması inen aorta ve sol pulmoner arterde klinik
önemi olmayan kısmi darlığa neden olabilmekle birlikte somatik büyüme ile bunun kaybolduğu
izlenmiştir. ADO II cihazının 5 kg altındaki orta ve geniş çaplı semptomatik PDA’lı bebeklerde
kullanımı etkili ve güvenilir bir tedavi yöntemidir.
Anahtar Kelimeler: ADO II, PDA, Düşük ağırlıklı bebek
ADO II ile PDA'sı Kapatılan Düşük Ağırlıklı Bebeklerin Özellikleri
Olgu
Yaş
VA
( kg )
PA
( mm Hg )
1
44 gün
1.5
2
54 gün
3
basınç
Qp/Qs
Duktus
( mm )
22/8–14
1.7
2.7
3/4
2.9
87/21-52
3.2
3
4/4
1 ay
3
41/11–18
1.7
3
4/4
4
5 ay
3.6
65/15–41
2
2.3
3/6
5
5.5 ay
4
90/40–63
1.5
2.5
3/5
6
5.5ay
4.5
38/12–23
1.3
3.5
4/6
7
11 ay
4.5
54/17–28
3.6
4.3
6/4
8
2 ay
4
50/23-31
2.6
4
6/5
ADO II Bırakılmadan Önce
çapı
ADO II
ADO II bırakıldıktan sonra
21
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S17 - PROKSİMAL VE DİSTAL TRANSVERS ARCUS DARLIKLARININ BARE CP STENT
İMPLANTASYONU İLE PERKÜTAN TEDAVİSİ (İKİ OLGU)
Ahmet CELEBİ, Celal AKDENİZ, Abdullah ERDEM, Turkay SARITAS, Fadli DEMİR, Nurdan EROL
Dr. Siyami Ersek Göğüs, Kalp-Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Kardiyolojisi
Kliniği, İstanbul
GİRİŞ: Transverse arcus ve istmus hipoplazisinin olduğu vakalarda balon anjiyoplasti ile
optimum sonuç elde edilme olasılığı azdır. Bunların cerrahi tedavisi ise total sirkulatuar arrest
gerektirebilir ve bunun da riskleri mevcuttur. Biz bu bildirimizde transverse arkusuna stent
implantasyonu yapılarak tedavi edilen iki olgumuzu sunmayı amaçladık
OLGU: Dokuz yaşında bir kız olan ilk olgumuz dört yaşında iken interrupted arkus aorta, VSD,
PDA, PHT tanılarıyla opere edilmişti. İlaç kullanmasına rağmen hipertansif seyreden hastanın
yapılan kateterizasyonunda proksimal transverse arkus hipoplazik olup asendan aorta basıncı:
162 /99 (135), desendan aorta basıncı:136/80 (122) olup 26 mmHg gradyent mevcuttu.
Transverse arkusa 12 mm X 3cm balon kullanılarak yerleştirilen 22 mmlik çıplak CP stent sonrası
Asendan aorta basıncı 132 mmHg’ya, gradyent 2 mmHg’ya düştü. İkinci olgu infant döneminde
koarktasyon operasyonu geçirmiş, 5 yaşında balon anjiyoplasti yapılmış ve halen ikili
antihipertansif alan ve alt üst extremite tansiyon farkı 40 mmHg olan 22 yaşında bir erkekti.
Yapılan kalp kateterizasyonunda distal transverse arkus hipoplazik olup 45 mmHg gradiyent
mevcuttu. 34 mmlik çıplak CP stent 16x4 lük balon kullanılarak distal transvers arkusa
yerleştirildi ve gradiyentin 7 mmHg’ya düştüğü görüldü.
SONUÇ: Aortik arkus lezyonlarına stent yerleştirilmesi güvenli ve etkili bir tedavi şekli olup bu
yöntemle hastalar hipertansiyonun zararlı etkilerinden ve cerrahinin doğuracağı risklerden
korunabilir.
Anahtar Kelimeler: CP stent, transverse arcus
22
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S18 - SAĞ VENTRİKÜL-PULMONER ARTER
ANJİYOPLASTİ VE STENT UYGULAMALARI
DARLIKLARINDA
KONDÜİT
BALON
Ahmet CELEBİ, Celal AKDENİZ, Abdullah ERDEM, Elnur İMANOV, Turkay SARITAS, Ender
ÖDEMİS, Yalim YALCİN, Cenap ZEYBEK
Dr. Siyami Ersek Göğüs, Kalp-Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Kardiyolojisi
Kliniği, İstanbul
GİRİŞ: Balon anjiyoplasti (BA) ve/veya stent uygulaması ile kondüit stenozunun giderilmesiyle
replasman zamanı geciktirilebilir. Bu çalışmada kondüit stenozu nedeni ile girişim uygulanan
olgularla ilgili tecrübelerimiz sunulmuştur.
YÖNTEM-GEREÇLER: Ekokardiyografik olarak RV-PA arasında >= 60mmHg pik sistolik gradient
saptanan konduit stenozlu hastalara kalp kateterizasyonu yapıldı. Hemodinamik değerlendirme
sonucu RV basıncı 50 mmHg’nın üzerinde veya RV/LV basınç oranı 0.5 in üzerinde olan olgulara
girişim yapıldı.
BULGULAR: Geçirilmiş operasyonlardan ortalama 4.8±3.6 (0.5-11 yıl) sonra konduit stenozu
gelişmiş olan 8 hastaya toplam 10 girişim uygulandı (8 BA, 2 stent implantasyonu). Ortalama yaş
9.8±6.8, ağırlık 32.3±25.5 kg, girişim öncesi ekokardiografik pik gradient 98.2±40.2 mmHg, RV
basıncı 104.4 ± 46.3 mmHg, kateter gradienti 82±47.8 iken, girişim sonrası RV basıncı
62.3±14.4 (47-95 mmHg), kateter gradienti 35.5 ±15.5 (14-70 mmHg) bulundu. BA sonrası
ekokardiografik pik gradient 43.5± 14.5 (25-70 mmHg) iken, izlemde 6. ayda ortalama
65.2±22.5 (26-88 mmHg) bulundu. İlk 6 aylık erken dönemde restenoz gözlenen 2 hastaya
tekrar girişim (birine tekrar BA, diğerine stent) yapıldı. Ayrıca BA sonrası girişim inefektif kabul
edilen 2 hastaya da konduit replasmanı kararı alındı. İlk girişimde ve restenoz sonrası stent
yerleştirilen toplam 2 hastanın bir yıllık izleminde henüz problem görülmedi. BA sırasında bir
hastada kalsifiye konduitte görülen çatlama ve minimal ekstravazsayon dışında major
komplikasyon gözlenmedi.
SONUÇ: Sonuçlarımıza göre BA etkinliği sınırlı bir girişim olarak değerlendirilmiştir. Stent
implantasyonu yapılan 2 olgumuzda henüz problem görülmemesi ve literatür bulguları bu
girişimin daha etkin olduğunu, kondüit stenozu nedeni ile kondüit replasmanı ve reoperasyon riski
taşıyan bu özellikteki hastalar için mükerrer operasyon ihtiyacını azaltacağı düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Balon anjiyoplasti, RVOT darlığı, stent
23
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S19 - ERİŞKİN HASTALARDA DUCT OCCLUDER CİHAZ I İLE
ARTERİOSUS
KAPATILMASI:
İŞLEMİ
KOLAYLAŞTIRICI
DEĞERLENDİRİLMESİ
PATENT DUKTUS
YÖNTEMLERİN
Feyza Ayşenur PAÇ, Mehmet Burhan OFLAZ, Tuğçin Bora POLAT, Esin KİBAR
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Pediatrik Kardiyoloji Kliniği, Ankara
AMAÇ: Erişkin hastaların patent duktus arteriozusları (PDA) yaşla oluşan anatomik değişikler
nedeniyle transkateter yöntemle kapatılması komplike olabilir. Bu çalışmanın amacı erişkin
hastaların ‘Amplatzer duct occluder’ (ADO) cihazı kullanarak transkateter yöntemle PDA
kapatılmasında işlemi kolaylaştırıcı prosedürel yaklaşımların değerlendirilmesidir.
METOD: Bu prospektif çalışmada yaşları 18 ile 56 arasında değişen orta-geniş PDA’lı ardışık 37
hasta ADO cihazı ile transkateter yöntemle kapatılma işlemine alındı. Patent duktus arteriozus’u
antegrade geçebilmek için 14 hastada konvansiyonel yöntem, geriye kalan 23 olguda ise
retrograd tel kılavuzu yaklaşımı kullanıldı. 10 dakika işlem süresinde PDA’dan geçilemeyen
olgularda snare yardımıyla duktusdan antegrad geçildi. “Amplatzer duct occluder” cihazı PDA en
dar yerinin en az 2 mm fazlası olacak şekilde tercih edildi. Hastalar işlem sonrası 24. saat,1, 3, 6
ve 12 ay takiplerinde değerlendirildi.
BULGULAR: Otuzaltı hastada PDA başarı ile kapatıldı. PDA en dar çapı 2,6 ile 5,2 mm arası,
ortalama 3,2 mm idi. PDA’dan antegrad olarak 14 olgunun 10’unda konvansiyonel yöntemle,
kalan 22 olgunun 20’sinde ise retrograd tel klavuzluğunda geçildi (p=0.06). Başarısız olunan 6
olguda “snare” yöntemi ile PDA’dan antegrad geçildi. Kullanılan cihazların ortalama çapları PDA en
dar çapından 3.34 mm kadar genişti. Bir hastada kısa duktus nedeniyle küçük tercih edilen cihaz
kendiliğinden embolize oldu. Tüm hastaların PDA’ları takipte tam kapanmıştı ve komplikasyon
izlenmedi.
TARTIŞMA: Patent duktus arteriozus’dan antegrad geçebilmek için retrograd klavuz tel kullanım
tekniği etkili bir yöntemdir ve erişkin hastalarda alternatif bir yöntem olarak değerlendirilebilinir.
Önerilenden daha büyük çapta ADO cihazı uygun duktal ampullası olan erişkin hastalarda
güvenlidir ve cihaz migrasyonunu engelleyebilir.
Anahtar Kelimeler: Duct Occluder Cihazı, Erişkin Hastalar, Patent Duktus Arteriosus
24
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S20 - AORT KOARKTASYONUNUN PERKÜTAN TEDAVİSİNDE CPSTENT İMPLANTASYONU
YAPILAN ERİŞKİN VE ÇOCUKLARIN ERKEN VE ORTA DÖNEM SONUÇLARI
Ahmet CELEBİ, Abdullah ERDEM, Celal AKDENİZ, Türkay SARITAS, Fadli DEMİR, Nurdan EROL,
Yalim YALCİN, Elnur IMANOV
Dr. Siyami Ersek Göğüs, Kalp-Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Kardiyolojisi
Kliniği, İstanbul
GİRİŞ: Yetişkin ve çocuklarda Cheatham-Platinum (Numed TM) stent implantasyonu ile tedavi
edilen aort koarktasyonu olgularının erken ve kısa dönem sonuçlarını sunmayı amaçladık.
YÖNTEM VE HASTALAR: Kliniğimizde Ağustos 2007 – Kasım 2009 tarihleri arasında
koarktasyon tanısı alıp tedavi endikasyonu olan 5 yaş üzerindeki çocuk, adolesan ve yetişkin
toplam 45 hastaya 47 stent implante edildi. Membranöz interruption (sert tel perforasyonu
sonrası), subatretik koarktasyon, önceki tedaviye bağlı anevrizma gelişimi, eşlik eden patent
duktus arteriyozusu olması veya çok sıkı rekoarkorktasyon olgularında kaplı stent tercih edildi.
BULGULAR: 16 kaplı, 31 çıplak olmak üzere toplam 45 hastaya 47 Cheatum -Platinum stent
implantasyonu başarıyla gerçekleştirildi. İki hastada aynı seansta iki stent konuldu. Yedi hasta
cerrahi sonrası, sekiz hasta balon anjiyoplasti sonrası rekoarktasyon gelişen hastalardı. Dört olgu
ise önce opere edilmiş ve arkasından balon anjiyoplasti yapılmış hastalardı. Yirmi altı hasta ise
nativ koarktasyon olgusu idi. Hastaların ortalama yaşı 12.2 ± 5.9 ve ortalama ağırlığı 42.6 ± 18.5
(18-80 kg) bulundu. Olgularımızda işlem öncesi pik kateter gradyenti 45 ± 23 mmHg’ dan 3 ±
3.6 mmHg’ya (p < 0.000), asendan aorta basıncı 148 ± 33 (115-230) mmHg’dan, 135 ± 16
(100-170) mmHg’ya indi (p:0.006). Ortalama koarktasyon çapı 6.9 ± 3.4 mm’den, 13.8 ± 3.4
mm’ye çıktı (P<0.000). Olguların Ortalama takip süresi 11.1 ± 7.1, (2-29 ay) idi. İşleme bağlı
mortalite gelişmedi.
SONUÇ: İşlem sonrası erken dönem ve kısa süreli takip sonuçlarımız stent implantasyonunun
koarktasyon gradyentinin azaltılması ve koarktasyon çapının genişletilmesinde etkili, güvenli ve
uygulanabilir bir yöntem ve olduğunu düşündürmektedir.
Anahtar Kelimeler: CP stent, koarktasyon
25
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S21 - PULMONER HİPERTANSİYONU OLMAYAN İZOLE VENTRİKÜLER SEPTAL DEFEKTLİ
OLGULARDA
EKOKARDİYOGRAFİDEKİ
SOL
KALP
BOŞLUKLARININ
KATETER
ANJİYOGRAFİDE ŞANT MİKTARI İLE İLİŞKİSİ
Selman GÖKALP, Ayşe Güler EROĞLU, Bülent KOCA, İrfan Levent SALTIK, Funda ÖZTUNÇ
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, İstanbul
Pulmoner hipertansiyonu olmayan izole ventriküler septal defektli (VSD) olgularda
ekokardiyografideki sol kalp boşluklarının genişlikleri ile kateter anjiyografideki pulmoner kan
akımının
sistemik
kan
akımına
oranı
(Qp/Qs)
arasındaki
ilişki
araştırıldı.
HASTALAR VE YÖNTEM: 1996-2010 tarihleri arasında kateter anjiyografi yapılan pulmoner
hipertansiyonu olmayan izole VSD’li 110 olgunun (49 kız, 61 erkek) dosyası tarandı.
SONUÇLAR: Ortanca yaş 6 yaş 2 ay, ortanca ağırlık 19,5 kg idi. Kateter anjiyografide ortalama
pulmoner
arter
ortalama
basıncı
17,5
mmHg,
ortalama
Qp/Qs
1,51
bulundu.
Vücut ağırlığına göre sol kalp boşlukları geniş olan 81 olgunun 13’ünde (%15,7), normal olan
29’unun
3’ünde
(%10,3)
Qp/Qs
oranı
2’nin
üzerindeydi
(p>0,05).
Vücut yüzey alanına göre sol kalp boşlukları geniş olan 105 olgunun 15’inde (%14,3), normal
olan
5’inin
1’inde
Qp/Qs
oranı
2’nin
üzerindeydi
(p>0,05).
Çıkarımlar: VSD’lerde kapatma endikasyonu Qp/Qs’in 2’nin üzerinde olması iken, transkateter
kapatma yöntemlerinin kullanıma girmesi ile sol kalp boşluklarının geniş olması kapatma kriteri
olarak kullanılmaktadır. Ancak çalışmamızda ekokardiyografik incelemede vücut ağırlığına göre
sol kalp boşlukları geniş olanların sadece % 15,7’sinde; vücut yüzey alanına göre geniş olanların
%14,3’ünde Qp/Qs 2’nin üzerinde bulundu. Bu nedenle ekokardiyografik incelemede sol kalp
boşlukları vücut ağırlığı veya vücut yüzeyine göre geniş olan olgulara kateter anjiyografide Qp/Qs
bakılarak kapatma kararı alınması önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: anjiyografi, ekokardiyografi, şant, ventriküler septal defekt
26
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S22 - MUSKÜLER VENTRİKÜLER
KAPATILMASI-OLGU SUNUMU
PERVENTRİKÜLER
SEPTAL
DEFEKTİN
YOLLA
Ender ÖDEMİŞ1, Sertaç HAYDİN2, Alper GÜZELTAŞ1, İbrahim Cansaran TANIDIR1, Fatma SEVİNÇ
ŞENGÜL1, İhsan BAKIR2
1
İstanbul Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi EAH,Çocuk Kardiyolojisi
Kliniği,İstanbul
2
İstanbul Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi EAH,Kalp Damar Cerrahisi Kliniği
GİRİŞ: Ventriküler septal defektler (VSD) konjenital kalp hastalıklarının en sık görülen formudur.
Hemodinamik açıdan semptomatik olan hastaların erken dönemde VSD’lerinin kapatılması
gerekmektedir. Yakın zamandaki gelişmelere rağmen, infantil dönemde tedavisi gereken
hastalarda müsküler VSD’lerin cerrahi yolla kapatılmasının morbidite ve mortalitesinin yüksek
olduğu görülmektedir. Bu tür hastalarda kardiyopulmoner bypass yapılmaksızın uygulanan hibrid
yaklaşımı ile tedavi gittikçe tercih edilmeye başlamıştır. Bu sunumda, perventriküler yolla VSD
kapatılması işlemi uygulanan bir olgu sunulmuştur.
OLGU: 4 aylık erkek hasta, VSD tanısı ile tarafımıza sevk edildi. Fizik muayenesinde ileri
derecede gelişme geriliği (Vücut ağırlığı: 3.5 kg ) ve kalp yetersizliği bulguları vardı. Hastanın
yapılan Transtorasik ekokardiografisinde Ventriküler septal defekt (midmüsküler, geniş), Atrial
septal defekt (sekundum,küçük) ve ciddi pulmoner hipertansiyon saptandı.Akciğer grafisinde
pnömoni ile uyumlu bulgular ve yatışının 1. gününde sol akciğerde atelektazi gelişmesi nedeni ile
mekanik ventilatörde izlenmek üzere yoğun bakım ünitesine alınan hastanın VSD sinin
perventriküler kapatılmasına karar verildi. Yatışının 14. gününde, hastaya operasyon odasında
transtorasik ekokardiyografi eşliğinde Amplatzer muskuler VSD occluder Device ile Perventriküler
VSD kapatılması işlemi başarı ile uygulandı. İşlemden bir gün sonra yapılan ekokardiografisinde
ventriküler septumda rezidü şant saptanmadı. Hasta işlem sonrası 3. gün ekstübe edilerek tam
oral beslenmeye başlandı.
SONUÇ: Özellikle klasik cerrahi yöntemi sırasındaki by passın yüksek riskli olduğu durumlarda,
uygun olgularda müsküler VSD’li küçük infant hastalar için hibrid yaklaşım ile perventriküler VSD
kapatılması güvenli ve etkili bir yöntemdir.
Anahtar Kelimeler: Perventriküler,Ventriküler Septal Defekt
27
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S23 - HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İHSAN DOĞRAMACI ÇOCUK
HASTANESİ PEDİATRİK KARDİYOLOJİ ÜNİTESİ’NDE SESSİZ KARDİT TANISI ALAN
HASTALARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Murat ŞAHİN, Süheyla ÖZKUTLU, Işıl YILDIRIM, Dursun ALEHAN, Tevfik KARAGÖZ, Sema ÖZER
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Bölümü, Ankara
GİRİŞ-AMAÇ: Akut romatizmal ateş (ARA), A grubu beta hemolitik streptokok (AGBHS)
tonsillofarenjitinden sonra meydana gelen ve multisistem tutulumu ile giden inflamatuvar bir
hastalıktır. Kliniğimizde sessiz kardit tanısı alan hastaların orta-uzun dönem sonuçlarının
incelenmesi amacı ile bu çalışma planlandı.
GEREÇ-YÖNTEM: Merkezimizde Haziran 2000 ile Ocak 2010 tarihleri arasında ekokardiyografi ile
sessiz kardit tanısı alan 158 hasta çalışmaya dahil edildi. Patolojik üfürümü olan hastalar (klinik
kardit) çalışmaya dahil edilmedi Eklem şikayeti öyküsü veya bulgusu olanlar ile kore ile
başvuranlar grup 1, diğer sessiz kardit tanısı alanlar ise grup 2 olarak adlandırıldı.
BULGULAR-SONUÇ: Hastaların 61’i erkek (%38,6), 97’si kızdı (%61,4). Yaşları
ortalama±standart sapma (ort.±SS) 10,5±2,9 yıl, vücut ağırlıkları 36,6±12,3 kg idi. Toplam 158
hastadan 135’ine (%85,4) kontrol ekokardiyografi çalışması yapılabildi. İlk 5 yıl içinde hastaların
%60’ında 5 yıldan uzun izlenen hastaların %82,6’sında MY’de azalma veya kaybolma izlendi.
Hastaların 5 yıllık takibinden sonra MY jet uzunluğu azalan veya kaybolan hastalar ile MY derecesi
değişmeyen hastalar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p: 0,039). Eklem bulgusu
ve/veya koresi olan hastalarla diğer sessiz karditler arasında MY’nin takipte azalma veya
kaybolması ile değişmemesi arasında istatistiksel anlamlı fark saptanmadı, yani grup1 ve 2’deki
hastalar uzun dönem içinde benzer oranlarda düzelme gösterdi.
TARTIŞMA: Çalışmamız, subklinik kardit geçirdiği halde asemptomatik olan vakaların varlığını
göstermekte, böylece dolaylı olarak toplumda subklinik karditli vakaların bulunduğunu
düşündürtmektedir. Sessiz karditin tanısında ve takibinde ekokardiyografinin mutlaka yapılmasını,
kapak yetmezliği devam ettikçe de sekonder proflaksi uygulanması gerektiğini düşünmekteyiz.
Ayrıca çalışmamız sessiz karditin uzun dönemde düzelme gösteren geçici bir durum olduğunu
düşündürmektedir
Anahtar Kelimeler: akut romatizmal ateş, sessiz kardit,ekokardiyografi
28
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S24 - ACTH TEDAVİSİNE BAĞLI CİDDİ
HİPERTROFİK KARDİYOMYOPATİ OLGUSU
DARLIK
SUBAORTİK
YAPAN
GEÇİCİ
Emine AZAK1, Metin SUNGUR1, Cengiz KARA2, Ömer Faruk AYDIN3, Kemal BAYSAL1
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Samsun
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Endokrinolojisi Bilim Dalı, Samsun
3
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Norolojisi Bilim Dalı, Samsun
2
GİRİŞ: Sekonder hipertrofik kardiyomiyopati sistemik hipertansiyon, metabolik hastalıklar ve
yüksek doz steroid kullanımı gibi çeşitli nedenlere bağlı olarak gelişebilir. Adrenokortikotropik
hormon (ACTH) infantil spazmlı hastaların tedavisinde en sık kullanılan ilaçtır. Hipertrofik
kardiyomyopati ACTH tedavisinin nadir bilinen komplikasyonudur. Süt çocuklarında 2–3 hafta ya
da daha uzun süreli ACTH tedavisini takiben görülebilir. ACTH miyokard dokusunda glikojen
birikimi, ödem, hiperinsulinizm, arteriyal hipertansiyon ya da artmış inotropik stimulasyona bağlı
olarak hipertrofik kardiyomyopatiye neden olmaktadır.
AMAÇ: Bu yazıda; infantil spazmlı olguların tedavisinde sık olarak kullanılan ACTH tedavisi
sırasında iyatrojenik hipertrofik kardiyomyopati gelişebileceğini vurgulamak istedik.
OLGU: İnfantil spazm tanısı ile 3 haftadır ACTH tedavisi alan 7 aylık kız çocuğu üfürüm nedeniyle
danışıldı. Fizik incelemesinde TA:120/80 mmHg, cushingoid yüz görünümü ve 2/6 sistolik
üfürümü vardı. Eko’da sol ventrikül arka duvarında hipertrofi, interventriküler septumda asimetrik
hipertrofi ve sol ventrikül çıkış yolunda CW Doppler ile 70 mmHg’lık peak gradiyentin olduğu
önemli darlık saptandı. İzlemde ACTH tedavisi kesildikten 6 ay sonra ekokardiyayografik
bulguların tamamen düzeldiği görüldü.
SONUÇ: Hipertrofik kardiyomyopati ACTH tedavisinin az bilinen ve yeni tanınan ciddi bir
komplikasyonudur. ACTH tedavi süresince klinik bulgu olmadan da myokardiyal hipertrofi ve ciddi
sol ventrikül çıkış yolu darlığı gelişebileceginden tedavi süresince hastaların ekokardiyografi ile
takibinin önemli olduğunu düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: ACTH, Geçici Hipertrofik Kardiyomyopati
ACTH tedavisi hemen sonrası
ACTH kesildikten 6 ay sonra
29
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S25 - DİYABETİK ANNE BEBEKLERİNİN KARDİYOVASKÜLER SİSTEM HASTALIKLARI VE
İZLEMİ
Filiz EKİCİ, Ahmet YILDIRIM, Sevim ÜNAL, Berna ÇEVİK, Can ATEŞ, Gülşen KÖSE
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hematoloji Onkoloji Hastanesi, Ankara
Çalışmamızda diyabetik anne bebeklerinde (DAB) yenidoğan döneminde görülen kardiyak
hastalıkların sıklığı ve doğal seyrinin prospektif olarak belirlenmesi amaçlanmıştır.Toplam 66 DAB
neonatal dönemde ekokardiyografik inceleme ile değerlendirildi. Annelerden %89,5’i gestasyonel
diyabet tanısı ile takip edilmekteydi. 35 diyabetik annede glikolize hemoglobin (HbA1c) düzeyi
ölçülmüştü ve bebekler iki grupta incelendi; Grup A; HbA1c < 6 mg/dl ve Grup B; HbA1c
düzeyleri > 6 mg/dl ölçülen bebeklerden oluşmaktaydı. Makrozomi, hipoglisemi ve prekordial
üfürüm sırasıyla bebeklerin %47,%15 ve %13,6 saptandı. DAB’lerinin% 4,5'inde Doğumsal kalp
hastalığı ve %49'unda asimetrik septal hipertrofi (ASH) belirlendi. ASH saptanan bebeklerin tümü
asemptomatikti ve hiçbirinde sol ventrikül çıkış yolunda darlık bulgusu saptanmadı. ASH
bebeklerin %87,5’inde altıncı ayda ve tüm bebeklerde on ikinci ayda düzeldi. ASH, Grup B’de
daha sık görülmesine karşın istatiksel farklılık belirlenmedi Maternal glikolize hemoglobin
değerleri düşük veya yüksek olan gruplarda ASH sıklığı ve ortalama septum kalınlığında farklılık
saptanmadı. DAB’lerinde ekokardiyografik incelemenin gerekliliği vurgulanmıştır.
Anahtar Kelimeler: asimetrik septal hipertrofi, diyabetik anne bebeği, ekokardiyografi,
kardiyovasküler sistem hastalıkları,
30
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S26 - SAĞ KORONER ARTERDEN KAYNAKLANAN İKİ FİSTÜL OLGUSU
Feyza Ayşenur PAÇ, Şevket BALLI, Tuğçin Bora POLAT, Mehmet Burhan OFLAZ, Esin KİBAR
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Pediatrik Kardiyoloji Kliniği, Ankara
GİRİŞ: Koroner arter fistülleri koroner arterle kalp boşlukları arasında görülen anormal
bağlantılardır. Bu bildiride farklı klinik bulgularla başvuran biri sağ koroner arter proksimalinden,
bir diğeri distalinden kaynaklı iki ayrı koroner fistül olgusunun transkateter yöntemle başarılı
tedavisini sunduk.
GEREÇLER VE YÖNTEM: İlk olgumuz olan 11 yaşındaki kız hasta göğüs ağrısıyla başvurdu.
Elektrokardiyografi normaldi. Ekokardiyografi ile sağ koroner arterden sağ atriuma drene olan ve
CW Doppler ile devamlı akım örneği alınan koroner arter fistülü saptandı. Fistülün proksimal
parçası dilate idi (6.8mm). Kardiak kateterizasyonda fistülün sağ atriuma açıldığı yer 3.5 mm
ölçüldü. Selektif sağ koroner anjiyografide fistülden sonraki sağ koroner arter kısmı incelmişti.
Qp/Qs oranı 1.3 olarak ölçüldü. Fistül 5/5 ‘Cook Coil’ ile embolize edildi. İkinci olgumuz 4.5
yaşında erkek hastanın devamlı üfürümü mevcuttu. Ekokardiyografide sağ koroner arterden
kaynaklanan ve sağ ventrikül posterioruna drene olan koroner fistül görüldü. Fistülün en dar yeri
3.2 mm, en geniş yeri 5.2 mm ölçüldü. Qp/Qs oranı 1.6 bulundu ve 5/5 ‘Cook coil’ ile embolize
edildi.
SONUÇ: İlk vakada komplikasyon olmadı. İkinci vakada embolizasyon sonrası sağ koroner arter
distal bölümünde akım yavaşlaması oldu ve işlemden sonra kardiak enzimler yükseldi. CK-MB 24
saat, Troponin ise 72 saat sonra normale döndü. EKG de değişiklik olmadı.İki gün sonra yapılan
koroner anjiografisi ve sintigrafisi normaldi. İşlem sonrası iki vakanında koroner arterleri dilate
olduğundan antikoagulan tedavi başlandı.
TARTIŞMA: Proksimal yerleşimli fistüller koroner çalma sendromuna neden olabilirler. Proksimal
yerleşimli fistüllerde işlem daha kolay,kısa sürelidir.Distal yerleşimli fistüllerde ise işlem esnasında
iskemi gelişebilmektedir. İşlem sonrası koroner arter dilatasyonu olanlarda antikoagulan tedavi
başlanması uygundur.
Anahtar Kelimeler: Koroner arter fistülü, transkateter kapatma
31
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S27 - AĞIR DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİSİ SAPTANAN HASTALARDA MİYOKARD
FONKSİYONLARININ DOKU DOPPLER ÇALIŞMASI İLE DEĞERLENDİRİLMESİ
İ İlker ÇETİN1, Bülent ALİOĞLU2, Zeynep ŞENGÜL3, Yıldız DALLAR3
1
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Hematoloji Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk
Kardiyoloji Kliniği, Dışkapı, Ankara
2
Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Hematoloji Kliniği, Cebeci, Ankara
3
Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Cebeci, Ankara
GİRİŞ: Ağır anemi miyokard yapı ve fonksiyonlarında zamanla bazı değişikliklere neden
olmaktadır. Bu çalışmada, ağır demir eksikliği anemisi saptanan hastalarda miyokard
fonksiyonları doku Doppler çalışması (TDI) ile değerlendirilmiştir.
GEREÇLER ve YÖNTEM: Yaş ortalaması 1.6 ± 0.7 yıl olan 22 hastaya ait veriler, yaş ortalaması
1.4 ± 0.7 yıl olan 16 sağlıklı çocuğa ait veriler ile karşılaştırıldı. Ventrikül yapısı M-mod ve iki
boyutlu ekokardiyografi, miyokardiyal zaman intervalleri ve hızları TDI ile değerlendirildi.
SONUÇLAR: Hastalar ve sağlıklı çocuklarda, sol ventrikül diastol sonu çapı ve sol ventrikül
ejeksiyon fraksiyonu arasında istatistiksel fark saptanmadı. Hastalarda LV MPI (0.57 ± 0.1 ve
0.45 ± 0.06, p<0.05) ve RV MPI (0.56 ± 0.07 ve 0.41 ± 0.04, p< 0.05) yüksek bulundu.
Hemoglobin düzeyi ve MCV ile LV MPI ve RV MPI arasında korelasyon saptanmadı.
TARTIŞMA: Sonuç olarak ağır demir eksikliği anemisi olan hastalarda ventrikül yapısı ve
fonksiyonları değişmektedir. Bu hastalarda LV MPI ve RV MPI değerleri miyokard fonksiyonlarının
değerlendirilmesi amacıyla kullanılabilir.
Anahtar Kelimeler: Anemi, miyokard fonksiyonları, doku Doppler çalışması
32
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S28 - PULMONER ARTERDEN ÇIKAN ANORMAL SAĞ KORONER ARTER (ARCAPA)
Mehmet Burhan OFLAZ1, Feyza Ayşenur PAÇ1, Şevket BALLI1, Mustafa PAÇ2
1
2
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Pediatrik Kardiyoloji Kliniği, Ankara
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp Damar Cerrahisi Kliniği, Ankara
GİRİŞ: Pulmoner Arterden Çıkan Anormal Sağ koroner Arter (ARCAPA) oldukça nadir görülen bir
patolojidir. Burada ARCAPA tanısı konulan bir adölesanın hasta karakteristik görüntüleme
bulguları irdelenerek sunulmuştur.
OLGU: Üfürüm duyulması sebebiyle başvuran 15 yaşındaki kız hastanın sternumun sol üst
kenarında 2/6 devamlı üfürüm ve kardiyak apeksde duyulan pansistolik üfürüm dışında patolojik
bulgusu yoktu. Hastanın telekardiyografi ve EKG’ si normal olarak değerlendirildi.
Ekokardiyografik incelemede orta şiddette mitral kapak yetersizliği ile birlikte sol ventrikül
genişlemesi vardı, kardiyak fonksiyonlar normaldi. Kısa eksen incelemede sol koroner arterin
(LCA) oldukça geniş olduğu görüldü. Ancak sağ koroner arterin (RCA) aortadan çıkışı
görüntülemedi. İnterventriküler septum üzerinde Swiss Cheese ventriküler septal defekt (SCVSD)
benzeri renkli Doppler görüntüleri ve pulmoner arter (PA) içerisine doğru anormal diyastolik akım
paterni görüldü. Anjiyografik incelemelerde aortadan ayrılan tek koroner damarın LCA olduğu,
selektif LCA anjiyogramında; RCA’nın geniş myokardiyal kollateral arterler yolu ile sol sistemden
dolduğu ve pulmoner artere açıldığı görüldü. Elektif şartlarda RCA aortaya reimplante edildi ve
mitral kapak dilatasyonu anuloplasti ile düzeltildi.
TARTIŞMA VE SONUÇ: Aortadan ayrılan RCA’nın görüntülenememesi ile birlikte interventriküler
septum üzerinde SCVSD benzeri renkli Doppler bulgusu olan bir hastada ARCAPA tanısı
düşünülmelidir. Hastalarda ani kardiyak ölüm nadirdir ancak hastalar asemptomatik olsalar dahi
tanı konulur konulmaz koroner re-implantasyon cerrahisi önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: ARCAPA, koroner arter anomalisi
33
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S29 - TRANSTORASİK EKOKARDİYOGRAFİ İLE TANI ALAN UNİKOMMİSSURAL
UNİKÜSPİD AORTİK KAPAK VE ERKEN GELİŞEN ÇIKAN AORTA ANEVRİZMASI: VAKA
SUNUMLARI
Semra ATALAY, Ebru AYPAR, Ercan TUTAR
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Ünitesi, Ankara
Uniküspid aort kapağı (UAK) erişkin popülasyonda %0.02 sıklıkta görülen, nadir bir doğumsal
aort kapak anomalisidir. UAK tanısı genellikle kardiyak cerrahi veya otopsi sırasında konulur ve
sıklıkla biküspid aort kapağı (BAK) karışır. UAK, valvüler aort darlığı, aort yetmezliği, çıkan
aortada anevrizmatik dilatasyon, aort diseksiyonu, infektif endokardit ve kalp yetmezliğine neden
olabileceği için tanı oldukça önemlidir. UAK hastalarına yaşamın 3. ve 4. dekadında çıkan aorta
anevrizmasına bağlı cerrahi girişim gerekir. Bu bildiride, transtorasik ekokardiyografi ile
unikommissural UAK tanısı konularak ekokardiyografi ile izlenen üç hastanın klinik,
ekokardiyografik ve radyolojik bulguları sunulmuştur. Ekokardiyografi ile çocukluk döneminde
çıkan aortada anevrizmatik dilatasyon tanısı alan üç hastanın tanısı bilgisayarlı tomografi ve
manyetik rezonans görüntüleme tetkileriyle doğrulanmış, bir hastaya erken cerrahi girişim
gerekmiştir. UAK olan hastalarda çocukluk döneminde çıkan aorta anevrizması için erken cerrahi
girişim gerekebilmektedir. Aort diseksiyonu ve diğer komplikasyonların önlenmesi için bu
hastaların ekokardiyografi ıle yakın izlemi oldukça önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Aort diseksiyonu, çıkan aorta anevrizması, ekokardiyografi, uniküspid aort
kapağı
Figür 1a
7
yaşında
erkek
hastanın
transtorasik
ekokardiyografisinde parasternal kısa eksen görüntüde
sıstolde okla unikommissural uniküspid aort kapağı
gösterilmiştir. PA:Pulmoner arter, RVOT: Sağ ventrikül
çıkış yolu.
Figür 1b
yaşında
erkek
hastanın
transtorasik
ekokardiyografisinde parasternal kısa eksen görüntüde
diastolde okla unikommissural uniküspid aort kapağı
gösterilmiştir. PA:Pulmoner arter, RVOT: Sağ ventrikül
çıkış yolu.
34
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Figür 2
13 yaşında kız hastanın bilgisayarlı tomografi ile
doğrulanan üniküspid aort kapağına bağlı gelişen çıkan
aorta anevrizması. AA: Çıkan aorta, LV: Sol ventrikül.
35
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S30 - ORAK HÜCRE ANEMİLİ ÇOCUKLARDA GATED MİYOKARD PERFÜZYON SPECT: MMODE EKOKARDİYOGRAFİ İLE KORELASYONU
Olgu HALLIOĞLU1, Emel Ceylan GÜNAY2, Selma ÜNAL3, Alihan ERDOĞAN2, Sibel BALCI1, Derya
CITIRIK1
1
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Ünitesi, Mersin
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nükleer Tıp Ana Bilim Dalı, Mersin
3
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Hematoloji Ünitesi, Mersin
2
GİRİŞ: 99mTc-metoksiisobutilisonitril (MIBI) gated miyokard perfüzyon SPECT (G-MPS) ile
miyokard perfüzyonu ve fonksiyonu aynı anda görüntülenebilmektedir. Çalışmamızın amacı, orak
hücre anemili (OHA) çocuklarda G-MPS ile miyokardiyal perfüzyonu ve sol ventrikül (LV)
fonksiyonlarını değerlendirmek ve ekokardiyografi ile karşılaştırmaktır.
YÖNTEM: 43 OHA’li çocuğa G-MPS yapıldı ve LV diyastol sonu hacim (EDV), sistol sonu hacim
(ESV) ve ejeksiyon fraksiyonu (EF) ölçüldü. M-mode ile de LV fonksiyonları ve Tei indexi
belirlendi.
BULGULAR: Hastalarda stres G-MPS’de perfüzyon bozukluğu saptanmadı. G-MPS ile 12, M-mode
ile 15 hastada LV genişlemesi belirlendi ve birbiri ile korele idi (p=0.010). LV diyastol sonu çapı
(LVDD) geniş olanlarda gated-EF düşük (p=0.018), EDV (p=0.001), ESV (p<0.001) ve Tei index
yüksek (p=0.009) idi. LV dilatasyonu ile sık kan alımı ve akut chest arasında anlamlı ilişki vardı.
EDV ile LVEDD arasında pozitif ilişki (r=0.699)olmakla birlikte EF'ler arasında yoktu.
SONUÇLAR: OHA’li çocuklarda miyokard perfüzyon bozukluğu saptanmadı. Bu hastalarda EF
azalmasa da LVDD ve Tei index izlemde ve gelişebilecek kardiyak sorunların belirlenmesinde
yararlı olabilir.
Anahtar Kelimeler: Miyokardiyal perfüzyon sintigrafisi, orak hücre anemisi, ekokardiyografi
36
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S31 - HEMODİYALİZ YAPILMAYAN KRONİK BÖBREK YETMEZLİKLİ HASTALARDA SOL
VENTRİKÜL YAPISI VE FONKSİYONLARININ DOKU DOPPLER ÇALIŞMASI İLE
DEĞERLENDİRİLMESİ
İ İlker ÇETİN1, Muhlike GÜLER2, Nilgün ÇAKAR3
1
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Hematoloji Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk
Kardiyoloji Kliniği, Dışkapı, Ankara
2
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Hematoloji Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk
Sağlığı ve Hastalıkları, Dışkapı, Ankara
3
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Hematoloji Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk
Nefroloji Kliniği, Dışkapı, Ankara
GİRİŞ: Kronik böbrek yetmezliği (KBY) olan hastalarda sol ventrikül (LV) yapı ve kütlesinde
zamanla bazı değişiklikler olmaktadır. Bu çalışmada, hemodiyaliz yapılmayan KBY hastalarında LV
yapısı ve fonksiyonları doku Doppler çalışması (TDI) ile değerlendirilmiştir.
GEREÇLER ve YÖNTEM: Ortalama izlem süresi 4.1 ± 2.8 (1-11) yıl olan 21 hastanın yaş
ortalaması 13 ± 4 yıl, kontrol grubundaki 20 sağlıklı çocuğun yaş ortalaması 13.6 ± 2.9 yıl idi. LV
yapısı M-mod ve iki boyutlu ekokardiyografi, sol ve sağ ventrikül zaman intervalleri ve
miyokardiyal hızları TDI ile değerlendirildi.
SONUÇLAR: Hastalarda LV MPI (0.82 ± 0.33 ve 0.67 ± 0.14, p< 0.05) ve RV MPI (0.65 ± 0.09
ve 0.55 ± 0.11, p< 0.05) yüksek bulundu. İzlem süresi ile LV kütle indeksi arasında korelasyon
(r= 0.5, p< 0.05) saptanırken, LV MPI ve RV MPI ile korelasyon saptanmadı. Hipertansiyon
varlığında LV kütle indeksinin belirgin yükseldiği (71.1 ± 7 ve 45 ± 9.6 gr/m2.7, p< 0.05)
görüldü.
TARTIŞMA: KBY hastalarında izlem süresine ve hipertansiyon varlığına bağlı olarak LV yapısı ve
fonksiyonları değişmektedir. Bu hastalarda LV kütle indeksi ve MPI değerleri LV fonksiyonlarının
değerlendirilmesi amacıyla kullanılabilir.
Anahtar Kelimeler: kronik böbrek yetmezliği, sol ventrikül kütle indeksi, doku Doppler çalışması
37
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S32 - ROMATİZMAL AORT YETERSİZLİĞİNİ TAKLİT EDEN AORTİKO-SOL VENTRİKÜLER
TÜNEL OLGUSU
Şevket BALLI1, Mustafa PAÇ2, Feyza Ayşenur PAÇ1
1
2
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Pediatrik Kardiyoloji Kliniği, Ankara
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp Damar Cerrahisi Kliniği, Ankara
GİRİŞ: Aortiko-sol ventrikül tünel (ASVT) sinotübüler birleşkenin hemen üst bölümüyle sol
ventrikül arasındaki anormal bağlantıdır. Tanısında ventriküler septal defektle birlikte olan aort
yetersizliği, sinüs valsalva fistülü, koroner arterivenöz fistül, aorta pulmoner pencere, romatizmal
kalp hastalığına bağlı aort yetersizliği ile ayırıcı tanı yapılmalıdır. Romatizmal kalp hastalığına
bağlı aort yetersizliği olarak değerlendirilmiş ASVT tanısı koyduğumuz bir vakayı sunduk.
GEREÇLER VE YÖNTEM: 5 yaşındaki hasta romatizmal kalp hastalığına ikincil aort yetersizliği ön
tanısıyla kliniğimize başvurdu. Hastanın öyküsünde romatizmal kalp hastalığı bulguları yoktu.
Transtorasik ekokardiyografi aortik anulus üzerinde anevrizmatik genişleme ve sol ventrikülde
dilatasyon görüldü. Parasternal uzun eksen pozisyonunda transdüserin hafifçe sola ve yukarı
doğru açılandırılması ile sağ koroner arter hemen üstünden başlayıp sol ventriküle yönelen
türbulan akımı renkli Doppler ile görüldü. Akım üzerinden CW Doppler ile devamlı akım elde
edildi. Kalp kateterizasyonunda aort kapağının hemen üst kısmından başlayan sol ventriküle
açılan ekstrakardiyak tünel şeklinde anevrizmatik yapı görülerek ASVT tanısı doğrulandı.
SONUÇ: Tünelin ekstrakardiyak ve anevrizmatik olması nedeniyle cerrahi yöntemle tedavisine
karar verildi. Ameliyat esnasında sağ koroner arter üst kısmından sol ventriküle açılan 1.3 cm’lik
tünel görüldü. Tünelin aortik kısmı sağ koroner arterin 2 mm üstünde, ventriküler orifis ise aortik
kapağın sağ-sol komissürünün hemen altındaydı. Tünelin her iki orifisi iki ayrı yama ile kapatıldı.
TARTIŞMA: Aortiko-sol ventrikül tünelin aort kapağından sol ventrikül içerisine doğru ekzantrik
jet görüntüsü vermesi ülkemizde sık görülen aort kapağının romatizmal kalp hastalığına bağlı
tutulumuyla karışabilir. Tanının konulmasında dikkatli hikaye alınması, fizik muayene ve
ekokardiyografik inceleme önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Aortiko-sol ventrikül tünel, romatizmal kalp hastalığı
38
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S33 - SON DÖNEM KALP YETERSİZLİĞİ TEDAVİSİNDE SOL VENTRİKÜL DESTEK CİHAZI
KULLANIMI, EGE ÜNİVERSİTESİ DENEYİMİ
Mustafa ÖZBARAN1, Çağatay ENGİN1, Serkan ERTUGAY1, Zülal ÜLGER2, Ruhi ÖZYÜREK2, Börteçin
EYGİ1, Soysal TURHAN1, Mehmet Fatih AYIK1, Emrah OĞUZ1, Yüksel ATAY1, Sanem NALBANTGİL3,
Tahir YAĞDI1
1
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, İzmir
3
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kardiyoloji Anabilim Dalı, İzmir
2
GİRİŞ: Kalp yetmezliği tedavisinde altın standart kalp nakli olmakla birlikte özellikle pediatrik
grupta donör kısıtlılığı tedaviyi sınırlandırmaktadır. Bir çok hasta bekleme sürecinde
kaybedilmektedir. Bu konudaki çıkış, ventrikül destek sistemleri ile kötü hemodinamili olguları
transplantasyona dek yaşatmak olarak görünmektedir. Transplantasyona köprüleme amacıyla sol
ventrikül destek cihazı implante edilmiş 4 hasta sunulmaktadır.
MATERYAL-METOD: 2009 Mayıs-2010 Ocak tarihleri arasında yaş ortalaması 10.5 olan 4
hastaya uzun süreli ventrikül destek cihazı implante edilmiştir. Hastaların ortalama ağırlığı 30 kg,
ortalama LVED çapı 5.9 cm, LVEF: % 23, TAPSE ise 9.5mm idi. Tüm hastalarda ortak tanı
idiopatik dilate kardiyomiyopatidir. Kalp transplantasyon listesinde acil çağrıya alınmış ancak
donör yokluğu ve organ disfonksiyonu gelişmesi üzerine hastalara acil şartlarda sol ventrikül
destek cihazı LVAD ( Berlin Heart Excor®) implante edilmiştir. Pompa hacmi vücut yüzey ağırlığı
ve debi ihtiyacına göre üç hastada 30ml, bir hastada 60 ml olarak seçilmiştir.
SONUÇ: Hastalarda sağ ventrikül fonksiyonları sınırda olmasına rağmen postoperatif nitrikoksid
ve inotrop desteği ile sağ ventrikül desteği gerekmemiştir. Hiçbir hastada implant sonrası
revizyon gerektiren kanama görülmemiş olup, ortalama kan transfüzyonu ½ Ünitedir. Hastalarda
belirgin sol ventrikül dekompresyonu sağlanmıştır. Takiplerinde antiagregan olarak aspirin ve
dipridamol, antikoagulan olarak warfarin kulllanılmıştır. Bu hastalarda hedef İNR 2.5-2.8, hedef
ASPİ ve ADP aktivitesi <300IU olarak belirlenmiştir. İki hastada ventriküler taşikardi gelişmiş,
amiodarone tedavisi ile kontrol altına alınmıştır. Ortalama 176 gündür pompa desteğinde olan bu
hastalar herhangi inotropik destek ihtiyacı olmaksızın günlük aktivitelerini yaparak
transplantasyon listesinde beklemektedirler.
YORUM: Erişkin hastalarda kullanımı giderek artan uzun süreli ventrikül destek sistemleri
pediatrik grupta transplantasyona köprüleme amacıyla başarı ile uygulanabilmektedir.
Anahtar Kelimeler: ventrikül destek sistemi, kalp yetmezliği
39
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
S34 - SAĞ VENTRİKÜL ÇIKIŞ YOLU DARLIKLARINDA
KULLANIMI ERKEN VE ORTA DÖNEM SONUÇLARI
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
PULMONER
HOMOGREFT
Dilşad AMANVERMEZ1, Mehmet Fatih AYIK1, Emrah OĞUZ1, Murat DEVECİ2, Özlem BALCIOĞLU1,
Ruhi ÖZYÜREK2, Seden KOCABAŞ3, Fatma AŞKAR3, Yüksel ATAY1, Emin Alp ALAYUNT1
1
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, İzmir
3
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı, İzmir
2
GİRİŞ: Sağ ventrikül çıkış yolu oluşturulmasında homogreft, porcine xenograft, kapaklı konduit
xenogreftler kullanılmaktadır. Homogreftler dayanıklılıkları, enfeksiyona karşı daha dirençli
olmaları öncelikli tercih edilmelidir. Sağ ventrikül çıkış yolu rekonstrüksiyonunda homogreft
kullanılanlarda sağkalımını saptamak.
YÖNTEM: Ocak 2003- ocak 2010 tarihleri arasında homogreft ile RVOT rekonstrüksiyonu
uygulananlar retrospektif olarak incelendi. Toplam 18 hastanın 9’u (%50) erkek ve 9’u (%50)
kadındı.Ortalama yaş 18,44 (minimum 3, maksimum 64, sd:18,5) dür. 18 hastanın 8’i (%44, 4)
redo vakaydı.
SONUÇLAR: Hastaların tanıları; 10 hastada( %55) Pulmoner Stenoz, 6 hastada(33,3) Fallot
Tetralojisi, 2 hastada(11,1) çift çıkışlı sağ ventrikül saptandı. Operasyon sonrası ortalama
hastanede yatış süresi 5,8 gün (minimum 4, maksimum 10, sd: 1,57). Ortalama izlem süresi 21
ay( minimum 1ay, maks 48 ay). 3 hastada komplikasyon gelişti; biri hemorajiye bağlı revizyon,
2’si pnömoni. Postop dömemde kalıcı ritim problemi gözlenmedi (1 hastada geçici AV blok
oluştu).Hastaların 4’ünün takibi kaybedildi. Diğer hastaların tamamı yaşamakta(% 77,7). Bir
hastada (64 yaşında) reoperasyon gerektiren PY3, TY3, RV dilatasyonu saptanmış olup hasta
reoperasyonu kabul etmediğinden hiçbir hastada reoperasyon uygulanmadı.
TARTIŞMA: Son dönem yayınlarda pocine greftlerle RVOT rekonstrüksiyonunda reoperasyon
diğerlerine göre belirgin yüksek bildirilmekte. Homogreftler ve Contegra (xenogreft condoit)
arasında erken ve orta dönemde benzer reoperasyonsuz sağkalım oranları, geç dönemde ise
homogreftler için daha uzun sağkalım bildiriliyor. Bizim çalışmamızda da literatürle benzer şekilde
homogreftler ile iyi erken ve orta dönem sağkalım oranları elde edilmiştir, uzun dönem sonuçlar
için hasta takiplerine devam etmekteyiz. Araştırmamızı kısıtlayan en önemli faktör uygun boyutta
homogreft teminin zorluğu nedeniyle vaka sayısının sınırlı olmasıdır.
Anahtar Kelimeler: Sağ ventrikül çıkım yolu darlığı, homogreft
40
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S35 - HİPOPLASTİK SOL KALP SENDROMUNDA NORWOOD STAGE 3 OPERASYONU
Emin Alp ALAYUNT1, Yüksel ATAY1, Mehmet Fatih AYIK1, Emrah OĞUZ1, Zülal ÜLGER2, Murat
DEVECİ2, Özlem BALCIOĞLU1, Demet SERGİN3, Fatma AŞKAR3, Mirali MECİDOV1, Ertürk LEVENT2,
Ruhi ÖZYÜREK2
1
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, İzmir
3
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı, İzmir
2
AMAÇ: Hipoplastik Sol Kalp Sendromu (HLHS) tüm konjenital kalp hastalıkları içinde %1-3
oranında görülür. Kliniğimizde Norwood Stage 1 (Sano modifikasyonu), ardından Stage 2
operasyon uygulanmış olan iki olgunun son aşama stage 3 Fontan operasyonu ile
tamamlanmıştır.
MATERYAL-METOD: Sano modifikasyonu ile Norwood stage 1 operasyonu uygulanan 1’i erkek
diğeri kız iki olgumuza Norwood stage 2 operasyonu ile bi-directional Glenn ve pulmoner arter
konduitinin kapatılması işlemi yapılmıştı. Takipler sonucu gelişimlerini tamamlayıp uygun
pulmoner basınç ölçümleri tesbit edildikten sonra iki olguya da ptfe greft kullanılarak vena kava
inferior ile pulmoner arter arasında anastomoz yapılarak Fontan operasyonu uygulandı. Bir
olgumuzda MAPCA nedeniyle pulmoner basınçlar postoperatif yüksek seyretti. Acil olarak MAPCA
girişimsel kardiyoloji tarafından kapatıldı. İki olgu da cerrahi şifa ile taburcu edildi.
YORUM: Norwood Stage 3 operasyona kadar gelebilen olgularımızdan MAPCA bulunmayan
olgumuzda postop erken dönem herhangi bir sorun yaşanmazken, MAPCA bulunan olgumuzda
düşürülemeyen pulmoner basınç Fontan dolaşımını yetersiz bıraktı. Acil olarak kapatılan MAPCA
sonrası net olarak klinik iyileşme gözlendi. Bu tür olguların son aşama operasyon öncesi MAPCA
yönünden ayrıntılı olarak değerlendirilmesi gerekirse kapatılması görüşündeyiz.
Anahtar Kelimeler: hipoplastik sol kalp sendromu
41
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S36 - TRANSPLANTASYONA KÖPRÜLEME AMACIYLA VENTRİKÜL DESTEK CİHAZI
KULLANIMI, OLGU SUNUMU
Tahir YAĞDI1, Çağatay ENGİN1, Serkan ERTUGAY1, Zülal ÜLGER2, Ruhi ÖZYÜREK2, Börteçin
EYGİ1, Soysal TURHAN1, Yaprak ENGİN1, Mehmet Fatih AYIK1, Emin Alp ALAYUNT1, İsa DURMAZ1,
Mustafa ÖZBARAN1
1
2
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, İzmir
GİRİŞ: Kalp nakli uygulamalarında donör kısıtlılığı uzun süreli ventrikül destek sistemlerinin
kullanımını artırmıştır. Bu bildiride transplantasyona köprüleme amacıyla sol ventrikül destek
cihazı implante edildikten 29 gün sonra başarı ile kalp nakli uygulanan hasta sunulmaktadır.
GEREÇLER VE YÖNTEM: Olgu 15 yaşında, erkek, bir ay önce geçirdiği soğuk algınlığı sonrası
nefes darlığı şikayeti gelişmesi üzerine başvurduğu klinikte akut miyokardit öntanısı ile dilate
kardiyomiyopati tanısı konulmuş. İzleminde dekompanze kalp yetmezliği gelişen ancak yoğun
inotrop desteğine rağmen progresif kötüleşen hastaya Ocak 2010’da sol ventrikül destek cihazı
implante edilmiştir. Hastaya Berlin Heart Excor 60ml pompa kullanılarak 4.2 lt/dk debi desteği
sağlanmıştır. Alınan biyopsi materyalinde kronik inflamasyon saptanmıştır. İmplantasyon sonrası
servis izlemindeki hastaya 29. Pompa destek gününde uygun donör bulunması üzerine Excor
eksplantasyonu ve Ortotopik kalp transplantasyonu uygulanmıştır.
SONUÇ: Postoperatif dönemde herhangi bir komplikasyon izlenmeyen hasta taburcu edilmiştir.
YORUM: Son zamanlarda erişkin hastalarda kullanımı giderek artan uzun süreli ventrikül destek
sistemleri pediatrik hasta grubunda da transplantasyona köprüleme amacıyla artık ülkemizde de
başarı ile uygulanabilmektedir. İmplantasyonda başarının belirleyicileri uygun pompa seçimi,
doğru zamanlama ile implantasyon ve postoperatif yoğun bakımdır. Bu tedavi yöntemi akut ve
kronik kalp yetmezliğinde etkin bir şekilde uygulanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kalp nakli, ventrikül destek sistemi
42
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S37 - ÇOCUKLUK ÇAĞINDA GÖRÜLEN ALVEOLAR RABDOMİYOSARKOMUN KARDİAK
METASTAZI: NADİR BİR OLGU
Deniz BOZDOĞAN1, Evren ÖZÇINAR1, Zeynep EYİLETEN1, Gülşen YAVUZ4, Tanıl KENDİRLİ3, Ercan
TUTAR2, Semra ATALAY2, Fikri DEMİR2, Adnan UYSALEL1
1
Ankara
Ankara
3
Ankara
4
Ankara
2
Üniversitesi
Üniversitesi
Üniversitesi
Üniversitesi
Tıp
Tıp
Tıp
Tıp
Fakültesi,
Fakültesi,
Fakültesi,
Fakültesi,
Kalp ve Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı, Ankara
Pediatrik Kardiyoloji Bilim Balı, Ankara
Pediatrik Yoğun Bakım Bilim Dalı, Ankara
Pediatrik Onkoloji Bilim Dalı, Ankara
Çocukluklarda primer alveolar rabdomyosarkomun kardiyak ve pulmoner ven metastazı oldukça
nadirdir. Bu durumdaki hastalarda cerrahi işlem primer tümöre ve metastazına yönelik olarak
yapılabilmektedir. 3.5 yaşında erkek hasta nefes darlığı ve morarma şikayetiyle pediyatri acil
servisine başvurmuş, kraniotorakoabdomino pelvik BT çekilmiş, sol hemitoraksı dolduran
hipodens 15x13x12 cm boyutlu içerisinde nekroze alanların izlendiği kalp ile sınırı silik kitle
saptanmıştır. İntraabdominal devamlılığı olmayan tümörün ASKİN tipi neoplastik süreçle uyumlu
olduğu saptanmıştır. Hastaya torakotomi ile tümör rezeksiyonu yapılmış, patolojik incelemesinde
high
grade
malign
mezankimal
tümör
saptanmıştır.
İmmünhistokimyasal
analizle
rabdomiyosarkom/ekstrarenal rabdoid tümör tanısı konulmuştur. Kİ negatif saptanmıştır. VİE
kemoterapisi sonrasında yapılan toraks BT’de sol üst pulmoner vende kitle belirlendi.
Ekokardiyografisinde sistol ve diastolde sol atrium ve sol ventrikül arasında yer değiştiren
kenarları düzensiz,ekojen,hareketli, sol üst pulmoner ven ilişkisi net değerlendirilemeyen kitle
saptanmıştır. Trombüsün sol atrium ve ventrikül içinde hareketli olması,emboli riski taşıması ve
büyük boyutta olması nedeniyle operasyon planlandı.Median sternotomi ile perikarda ulaşıldı.
Bikaval kanülasyonla kardiyopulmoner bypass uygulandı. Transseptal kesiyle sol üst pulmoner
venden sol atriyuma uzanan buradan sol ventriküle girip çıkan kitle, sol üst pulmoner ven diseke
edilip, ven açılarak bir bütün olarak eksize edildi. Patolojik inceleme metastatik alveolar
rabdomiyosarkom ile uyumlu geldi.Postoperatif genel durumu iyi seyreden hasta ileri takip ve
tedavi amaçlı pediyatrik onkolojiye devredildi. Primer alveolar rabdomyosarkomun intrakardiyak
ve pulmoner ven metaztazı yapması oldukça nadir bir durumdur. Hastaya radikal cerrahi girişim
kararı tümörün sol sistemde yerleşmiş olması ve emboli olasılığına karşı yapılmıştır. Tümör total
olarak çıkarılmıştır. Bu olgu rabdomiyosarkomun gerek metastatik olması gerekse pediyatrik
yaştaki bir hastada görülmesi açısından oldukça enderdir.
Anahtar Kelimeler: pediyatrik kalp cerrahisi, pediyatrik tümörler, rabdomiyosarkom
Direk Grafi
Ekokardiyografik Görüntü
sol hemitoraksı dolduran kitle görünümü
sol atriumda yerleşmiş sol ventriküle
girip çıkan çok hareketli, düzensiz sınırlı sol üst pulmoner
ven ile ilişkisi net olarak seçilemeyen kitle
43
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Tomografiler
intraabdominal devamlılığı olmayan askin tipi neoplastik
süreçle uyumlu tüm sol hemithoraksı dolduran ve
mediasteni sağa deplase eden primer alveolar
rabdomiyosarkom
44
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S38 - SOL TARAFLI PARSİYEL PULMONER VENÖZ DÖNÜŞ ANOMALİSİ: OBSTRÜKSİYON
OLMADAN 1 YILLIK TAKİP SONUCU
Evren ÖZÇINAR1, Deniz BOZDOĞAN1, Zeynep EYİLETEN1, Fikri DEMİR2, Ercan TUTAR2, Semra
ATALAY2, Adnan UYSALEL1
1
2
Ankara Ünivbersitesi Tıp Fakültesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı, Ankara
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediayatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, Ankara
Parsiyel Pulmoner Venöz Dönüş Anomalisi ( PPVDA) toplumda % 0.4-0.7 aralığında bir sıklıkla
görülen konjenital anomalidir. PPVDA tanı konulmadan yetişkin yaşlara kadar semptomsuz olarak
görülebilmektedir. Hastalarda pulmoner ven anomalisine atriyal septal defekt eşlik ettiği zaman,
hastanın belirgin semptomları olabilmektedir. Bu olguda, 8 yaşında, sol taraflı PPVDA ile ASD
birlikteliği olan bir hastanın başarılı cerrahi operasyonunu ve 1 yıllık izlemini bildiriyoruz. 8
yaşında erkek çocuk egzersiz intoleransı ve dispne şikayetleri ile kliniğimize başvurdu.
Transtorasik ekokardiyografi tetkikinde, atriyal septal defektin eşlik ettiği PPVDA belirlendi. Sol
üst ve alt pulmoner venler birleşip tek bir yapı halinde vertikal ven aracılığıyla brakiyosefalik vene
bağlandığı tespit edildi. Bilgisayarlı tomografi anjiyografi (BTA) tetkiki ardından cerrahi girişim
planlandı. Bikaval kanülasyon ile kardiyopulmoner baypasa geçildi. Vertikal venin brakiyosefalik
vene bağlandığı yerin hemen altından Satinsky klempi yerleştirilerek, vertikal ven kesildi. Kesilen
vertikal ven sol atriyum appendajına anastomoze edildi. 2 cm genişliğindeki ASD Dacron yama ile
kapatıldı. Hasta 5’ci gün taburcu edildi. 3 aylık periyotlarla transtorasik ekokardiyografi izleminde
komplikasyon tespit edilmedi. Sol taraflı PPVDA hastaları, minimal morbidite ve mortalite ile
cerrahi olarak tedavi edilmektedirler ve uzun dönem sonuçları mükemmele yakındır.
Anahtar Kelimeler: kardiyopulmoner baypas, pediyatrik kalp cerrahisi, pulmoner venöz dönüş
anomalisi
45
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S39 - SAĞ VENTRİKÜL ÇIKIM YOLU (RVOT) REKONSTRÜKSİYONUNDA CONTEGRA®
GREFT UYGULAMALARIMIZ
Mehmet Fatih AYIK1, Dilşad AMANVERMEZ1, Mirali MECİDOV1, Emrah OĞUZ1, Zülal ÜLGER2, Murat
DEVECİ2, Ruhi ÖZYÜREK2, Demet SERGİN3, Yüksel ATAY1, Emin Alp ALAYUNT1
1
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, İzmir
3
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı, İzmir
2
AMAÇ: Son zamanlarda pulmoner homogreftlerin elde edilme zorluğu göz önüne alınarak,
ksenogreftler ile ilgili çalışmalar yapılmış ve ksenogreftlerin belli durumlarda kabul edilebilir
morbidite ve mortalite sonuçları ile kullanılabileceği çeşitli yayınlarda bildirilmiştir. Kliniğimizde de
homogreftlerin yanı sıra RVOT düzeltici operasyonlarında kullandığımız Contegra® greft
uygulama sonuçlarımızı sunmayı amaçladık.
MATERYAL VE METOD: Kliniğimizde 2003-2010 yılları arasında toplam 55 olguya RVOT düzeltici
operasyonlarda Contegra® greft uyguladık. Bu olguların 23’ü kız, 32’si erkekdi. Yaşları 19 gün ile
18 yaş arasında, ağırlıkları; 14,34 ± 11,02 kg değerindeydi. Fallot Tetraloji’li 31, Ross operasyonu
uygulanan 1, çift çıkımlı sağ ventrikül’lü 7, cTGA’lı 7, Tr. Arteriozus tip1’li 1, Tr. Arteriozus tip2’li
2, Pulmoner sorunlu (Anevrizma, darlık,yetmezlik) 6 olguda greft kullanıldı.
SONUÇ: Ortalama X-Klemp süresi: 88,94 ± 21,91 dk, ortalama CPB süresi; 105,47 ± 24,95 dk
yoğun bakım kalış süresi; ortalama 2,5 gün, hastane mortalitesi; 3 olgu, toplam mortalite; 6 olgu
olarak tesbit edildi.
TARTIŞMA: Homogreftin kısıtlı bulunduğu durumlarda Contegra® greft iyi bir alternatif olabilir.
Uygun olgularda öncelikle bu greftlerin kullanılıp, ikinci operasyonda homogreft kullanılmasının
daha uygun olduğunu düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: sağ ventrikül çıkım yolu, Xenogreft (Contegra)
46
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S40 - YENİDOĞAN DÖNEMİNDE BALON VALVULOPLASTİ SONRASI GELİŞEN AORT
YETERSİZLİĞİNİN ROSS OPERASYONU İLE TEDAVİSİ (VİDEO SUNUMU)
Tayyar SARIOĞLU, Ersin EREK, Yusuf Kenan YALÇINBAŞ, Yasemin TÜRKEKUL, Ayşe ULUKOL,
Arda SAYGILI, Ayşe SARIOĞLU
Acıbadem Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Bakırköy Hastanesi, İstanbul
OLGU: Kritik aort stenozu tanısı ile 1 aylık iken balon aortik valvotomi uygulanan prematür hasta,
ağır kalp yetersizliği semptom ve bulguları ile başvurdu. Yapılan ekokardiyografisinde ileri aort
kapak yetersizliği, rezidüel aort stenozu (44 mmHg gradient), sol ventrikül dilate, sferik yapıda ve
KF % 22 olarak tespit edildi. Bu bulgularla Ross ameliyatına alınan hasta 2500 gr. ağırlığında ve
2.5 aylık idi. Orta derecede hipotermi ve aorta-bikaval kanülasyon ile kardiyopulmoner bypass
altında Ross operasyonu uygulandı. Pulmoner rekonstrüksiyon için 14 mm. Medtronic Contegra
sığır juguler veni kullanıldı. Kardiyopulmoner bypass ve aort klemp süreleri sırasıyla 255 ve 146
dk idi. Yoğun bakıma yüksek doz inotropik destek ve sternum açık olarak alındı. Bir hafta sonra
sternum kapatıldı. Mekanik ventilasyon süresi 14 gün, yoğun bakım süresi 17 gün, hastane yatış
süresi 25 gün idi. Bir ay sonra yapılan kontrol ekokardiyografisinde sol ve sağ ventrikül çıkış
yollarında gradient olmadığı, neoaortik kapak fonksiyonlarının normal olduğu, bulunduğu, KF’
sinin % 36’ a yükseldiği tespit edildi. Bebek asemptomatik, beslenmesi çok iyi ve hastaneden
çıktıktan sonra bir ay içinde 1.5 kg. alarak 4 kg’ a ulaşmıştı.
SONUÇ: Balon aortik valvotomi, kritik aort stenozu bulunan bebeklerde hayat kurtarıcı olabilir,
ancak aort yetersizliği komplikasyonu gelişme riski akılda tutulmalıdır. Bebeklerde gelişen aort
yetersizliğinin tedavisi için Ross ameliyatı tek alternatif olabilir. Düşük doğum ağırlıklı bebeklerde
bile başarılı sonuçlar alınabilir.
Anahtar Kelimeler: Ross, pulmoner otogreft, balon aortik valvotomi
47
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S41 - MODİFİYE DANİELSON TEKNİĞİ İLE EBSTEİN ANOMALİSİ TAMİRİ
Rahmi ZEYBEK, Ahmet ŞAŞMAZEL, Altuğ TUNCER, Mehmet ÖZKÖKELİ, Özge ALTAŞ
Kartal Koşuyolu Kalp Eğitim Araştırma Hastanesi, Kalp ve Damar Cerrahisi kliniği, İstanbul
AMAÇ:Ebstein anomalisinde,trikuspit kapağın posterior ve septal yaprakları sağ ventriküle doğru
yer değiştirmiştir,anterior yaprak ise normal yerindedir. Sağ atrium normalden geniş olup sağ
ventrikül de atriyalize olmuştur.Bu sunuda,4 olgumuzda uyguladığımız Modifiye Danielson
Tekniğinin orta dönem sonuçlarını inceledik.
GEREÇLER VE YÖNTEM: 2006 ile 2010 yılları arasında ileri triküspit yetmezlikli Ebstein
anomalisi tanısıyla takipli 4 hastada bu tekniği uyguladık. Hastaların yaşları 25 ile 50 yıl (37,75 ±
10,71ay) arasında değişmekteydi.Hastalar preop NYHA sınıflamasında sınıf III-IV idi.Bir
hastamızda siyanoz,2 hastamızda sağ dal bloğu mevcuttu.Olguların tümünde mekanik solunum
desteğine bağlı kalınan süre, yoğun bakım kalış süresi, hastanede izlem süreleri, postoperative
EKG ve ekokardiografi kayıtları, mortalite incelendi.
SONUÇLAR: CPB çıkışında nodal ritm nedeniyle 2 hastaya pace maker desteği sağlandı.1 hasta
postop 0. ve diğeri 1. günde SR’e dönmesi nedeniyle PM desteğinden ayrıldı.Yapılan postop
Ekokardiyografide triküspit kapak kompetansı,gradiyent incelendi. 3 hastada TY orta,1 hastada
hafif olarak değerlendirildi.YBU kalış süresi 2 veya 3 gün idi.Servis takiplerinde sorun olmadı.
Ortalama 17,2 ± 11,71 ay takip süresinde aritmi saptanmadı ve NYHA göre sınıf I-II olarak
değerlendirildi. Hiçbir hastamız reoperasyona alınmadı ve mortalite gözlenmedi.
TARTIŞMA: Modifiye Danielson tekniğinin temel amacına uygun olarak biz,olgularımızda
atriyalize sağ ventrikül duvar ventrikülizasyonu ile monoküspit triküspit kapak oluşturduk.Bu
teknikle sağ atriyoventriküler kapak fonksiyonuyla ilgili sonuçlar yüz güldürücü olup, sağ
ventrikülün geometrisinin ve fonksiyonunun restorasyonunda en uygun teknik olduğu
kanısındayız.
Anahtar Kelimeler: ebstein anomalisi,modifiye danielson tekniği, atriyalize sağ ventrikül
48
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S42 - YENİDOĞANLARDA ARKUS AORTA CERRAHİSİ SONRASI YUTMA FONKSİYONU
BOZUKLUĞU
Sertaç HAYDİN1, 2, Scott BRADLEY2
1
2
İstanbul Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
Pediatric Cardiac Surgery, Medical University of South Carolina, Charleston, South Carolina, USA
AMAÇ: Norwood prosedürü uygulanan veya çift ventrikül tamiri ile birlikte arkus aorta
rekonstrüksiyonu yapılan yenidoğanlarda sol rekürren laringeal sinir (RLS) hasarına bağlı olarak
yutma fonksiyonu bozukluğu görülebilmektedir. Çalışmamızın amacı,bu hastalarda yutma
fonksiyonunun değerlendirilmesi,RLS hasarı sıklığının ve klinik olarak öneminin araştırılmasıdır.
YÖNTEM: Nisan 2003 ile Aralık 2008 tarihleri arasında arkus aorta rekonstrüksiyonu yapılan 116
yenidoğan çalışmaya katılmıştır.Hastaların 67’sine Norwood operasyonu,44’üne ise arkus aorta
rekonstrüksiyonu ile birlikte çift ventrikül tamiri,5’ine de Hybrid Norwood operasyonu
yapılmıştır.Tüm hastalarda ekstübasyon sonrası fiberoptik laringoskopi ile RLS fonksiyonu ve
modifiye baryum yutma testi (MBYT) ile de yutma fonksiyonu değerlendirilmiştir.Yutma
fonksiyonu değerlendirilirken baryumun aspirasyonu ve laringeal penetrasyonu araştırılmıştır.
BULGULAR: Çalışma döneminde, hastane sağ kalım oranları Norwood prosedüründe %88,çift
ventrikül tamirinde %100’dür.Norwood vakalarının %57’sinde anormal MBYT,%24’ünde
aspirasyon,%15’inde
sol
gerçek
vokal
fold
(SGVF)
felci
görülmüştür.Arkus
aorta
rekonstrüksiyonlu çift ventrikül tamiri hastalarında ise anormal MBYT %68,aspirasyon %36,SGVF
paralizisi %30 oranında saptanmıştır.Sol RLS yaralanması olan hastaların %50’sinde aspirasyon
tespit edilmiştir.Norwood vakalarının %33’üne,çift ventrikül tamiri hastalarının %22’sine
gastrostomi tüpü konmuştur.SGVF felci olan 23 hastanın 13’üne kontrol laringoskopisi yapılmış ve
6 hastada hasarın kalıcı olduğu görülmüştür.Aspirasyon tespit edilen 34 hastanın 29’una kontrol
MBYT yapılmış ve 11 hastada anormal test saptanmıştır.Norwood için 1. ve 2. basamak arası
mortalite %7’dir (5 hasta).
SONUÇ: Yutma fonksiyonun araştırılması beslenmenin düzenlenmesi ve ameliyat sonrası izlem
bakımından önemlidir.Bu sayede hastane mortalitesinin azalması da beklenebilir.Arkus aorta
tamirinin de yapıldığı vakalarda yutma fonksiyonu bozukluğunun görülme oranı fazladır.Bu
oran,arkus aorta rekonstrüksiyonu ile birlikte çift ventrikül tamiri de yapılan hastalarda,Norwood
vakalarına göre daha fazla bulunmuştur.Aspirasyon ve SGVF felci vakalarının bir kısmında da geri
dönüşüm beklenebilir.
Anahtar Kelimeler: arkus aorta, Norwood, yenidoğan, yutma fonksiyonu
49
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
S43 - SENNİNG PROSEDÜRÜ CERRAHİ DENEYİMİMİZ VE ORTA DÖNEM SONUÇLARIMIZ
Ahmet ŞAŞMAZEL, Mehmet OZKOKELİ, Fuat BUYUKBAYRAK, Ayse BAYSAL, Hasan ERDEM, Naci
C. ONER, Altug TUNCER, Eylem TUNCER, Hasan SUNAR, Rahmi ZEYBEK
Kartal Kosuyolu Araştırma ve Eğitim Hastanesi, İstanbul
AMAÇ: Büyük arter transpozisyonu tanısı ile opere olan infant hastalarda Senning prosedürünün
orta dönem sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık.
MATERYAL VE METOD: Büyük arter transpozisyonu (d-TGA) tanısı ile opere olan 7 hasta
çalışmaya dahil edildi. Ortalam yaş ve ağırlığı 23,57±32,45 ay (aralık; 6 to 96 ay) and 9,62±4,63
kilogram (range; 7 to 20 kg). Basit TGA ve atriyal septal defektin birlikte olduğu üç hasta ile
kompleks TGA (ventriküler septal defekt ve pulmoner stenozlu) olan dört hasta vardı. Senning
operasyonu öncesi dört (% 57) hastada balon atriyal septostomi yapılmış idi. Mean preoperative
pulmonary arterial pressure was 34,57±27,53 mmHg. Ortalama preoperatif systemik arteriyel
oksijen satürasyonu (%) 76,31±9,23 idi. Preoperatif New York Heart Association (NYHA)
sınıflaması altı hastada (% 86) fonksiyonel klas II ve bir hastada (% 14) klas III idi. Retrospektif
olarak analize edilen parametreler; kardiyopulmoner baypas zamanı, aortik kros klamp zamanı,
mekanik ventilasyonu süresi ve yoğun bakım kalış süresi idi.
BULGULAR: Bir hasta (% 14) operasyon sonrasında hastanede kaybedildi. Ortalama
kardiyopulmoner baypas zamanı 155,85±23,61 dakika ve aortik kros klamp zamanı 99,85±23,45
dakika idi. Ameliyat sonrasında beş hasta normal sinus ritminde kaldı.Bir hastada komplet
atrioventriküler blok gelişti ve kalıcı pacemaker yerleştirildi. Orta superior vena kava baffle
obstrüksiyonu bir hastada gelişti ve ortalama gradiyent 2 mmHg ölçüldü. Ortalama takip süresi
20,42±18,26 ay idi. Beş hasta (%84) NYHA fonksiyonel klasifikasyona göre klas I olarak
değerlendirildi.
SONUÇ: İnfant döneminde gerçekleştirilen Senning prosedürü düşük mortalite ve morbidite
oranları ile orta dönemde izlem sürecinde güvenilir bir operasyon olarak değerlendirmiştir.
Anahtar Kelimeler: Konjenital kalp cerrahisi, Senning
50
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
S44 - KONJENİTAL KALP CERRAHİSİ SONRASI
KONTROLÜNDE ORAL SİLDENAFİL KULLANIMI
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
PULMONER
HİPERTANSİYON
Ali SARIGÜL1, Cüneyt NARİN1, Erdal EGE1, Raşit ÖNOĞLU1, Gamze SARKILAR2, Ahmet ÖZKARA3,
Mehmet YENİTERZİ1
1
Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, Konya
Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı, Konya
3
İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul
2
AMAÇ: Pulmoner hipertansiyon ve pulmoner hipertansif atak, pulmoner hipertansiyonun eşlik
ettiği konjenital kalp hastalıklarının cerrahi düzeltilmesi sonrası morbidite ve mortalitenin ana
nedenlerinden biridir.Fosfodiesteraz 5 inhibitörü olan sildenafil sitrat’ın oral kullanımı, pulmoner
arteriyel basıncı düşürür, arteriyel desatürasyon epizodlarını önler ve ventilatörden ayrılmayı
kolaylaştırır. Bu çalışmanın amacı, pulmoner hipertansiyonun eşlik ettiği konjenital kalp
hastalıklarının cerrahi düzeltilmesi sonrası pulmoner hipertansiyonu önlemede oral sildenafil
sitrat’ın etkilerini araştırmaktır.
METOD: Kasım 2005 – Şubat 2010 tarihleri arasında orta ve ciddi pulmoner hipertansiyonun eşlik
ettiği konjenital kalp hastalıklı 25 pediatrik hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Ortalama yaş 10.2 ±
9.3 ve ortalama vücut ağırlığı 6.0 ± 1.9 kg idi. Tüm hastalara kardiyak kateterizasyon uygulanmış
olup pulmoner arter basınçları cerrahi öncesi ölçülmüştür. Ortalama preoperatif pulmoner arter
basıncı 46.4 ± 12.1 mmHg idi.Konjenital kalp hastalıklarının total cerrahi düzeltilmesi sonrası
hastalar yoğun bakım ünitesine alınmış ve sildenafil sitrat nazogastrik tüpten 0.5 mg/kg/24 saat
başlangıç dozu ile başlanıp kademeli olarak maksimum 2 mg/kg/24 saat dozuna kadar çıkılmış ve
bir hafta süreyle bu tedavi devam edilmiştir.
SONUÇ: Pulmoner hipertansiyona nedeniyle hayatını kaybeden hasta olmamıştır. Ortalama
postoperatif pulmoner arter basıncı 38.5 ± 6.4 mmHg ölçülmüştür (p < 0.05). Cerrahi sonrası,
sadece bir hastada ve sadece bir kez pulmoner hipertansif atak gözlenmiştir. Ortalama mekanik
ventilatörde kalış süresi 51.0 ± 32.8 saattir. Ortalama yoğun bakım ünitesinde kalış süresi 4.9 ±
2.5 gündür. Oral sildenafil sitrat kullanımı sırasında hastalarda belirgin sistemik hipotansiyon
gözlenmemiştir.
TARTIŞMA: Oral sildenafil sitrat’ın, konjenital kalp cerrahisi sonrası pulmoner hipertansiyonu
kontrol etmek için etkin, güvenli, ucuz ve kolay uygulanan bir ajan olarak düşünülebileceği
kanısındayız.
Anahtar Kelimeler: Konjenital kalp hastalığı, pulmoner hipertansiyon, sildenafil sitrat
51
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
E-POSTER BİLDİRİLER
52
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P001
RİTİM
PROBLEMLERİ
OLAN
ÇOCUK
VE
TRANSÖZEFAGİAL ELEKTROFİZYOLOJİK DEĞERLENDİRME
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
ADÖLESAN
HASTALARDA
Feyza Ayşenur PAÇ1, Serkan TOPALOĞLU2, Mehmet Burhan OFLAZ1
1
2
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Pediatrik Kardiyoloji Kliniği, Ankara
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kardiyoloji Kliniği, Ankara
GİRİŞ: Bu çalışmada; çarpıntı, senkop, Wolf Parkinson White sendromu (WPW) ve dökümante
supraventriküler taşikardili (SVT) çocuk ve adölesan hastalarımızın non-invazif bir test olan
transözefagial elektrofizyolojik çalışma (TEEPS) ile değerlendirilerek etkinliğini ve özellikle
Preeksitasyon sendromlu hastaların risk analizinde yararlılığını vurgulamayı amaçladık.
GEREÇLER VE YÖNTEM: Ekim 2006-Şubat 2010 tarihleri arasında çarpıntı, senkop, WPW ve
dökümante SVT semptomları nedeniyle TEEPS yapılan 61 olgu çalışmaya dahil edildi. Olguların
yaş dağılımı 4-18 yıl, ortalama 12.6±4.9 yıl idi. Otuzdokuz olgu çarpıntı veya senkop (Grup1), 8
olgu WPW risk değerlendirmesi (Grup2) ve 14 olgu EKG ya da ritim Holter incelemesinde
dökümante SVT (Grup3) nedeniyle TEEPS yapıldı.
SONUÇLAR: Grup 1 deki 39 hastanın dördünde (%10.2) ortodromik atriyoventriküler resiprokan
taşikardi (AVRT), dördünde (%10.2) atriyoventriküler nodal reentran taşikardi (AVNRT) ve birinde
(%2.5) atriyal taşikardi indüklendi. Grup 2 de yer alan WPW hastalarından üçü (%37.5) Holter
analizine göre intermittan WPW ve egzersiz testinde preeksitasyonun erkenden kaybolması
sebebiyle düşük riskli olarak değerlendirilmesine rağmen TEEPS sonucunda aksesuar yolun
antegrad efektif refrakter periyodu 250 ms’den daha düşük bulundu ve yüksek riskli olarak
değerlendirildi. Daha sonra yapılan intrakardiyak elektrofizyolojik çalışma (EPS) TEEPS bulguları
ile uyumlu bulundu. Grup 3 de yer alan 14 hastanın 3’ünde (%21.4) AVRT, 5’inde (%37.5)
AVNRT ve birinde (%7.1) atriyal taşikardi tespit edildi.
TARTIŞMA: TEEPS, kardiyak aritmi nedeniyle semptomları olan çocuk hastaların
değerlendirilmesinde basit, kullanışlı ve non-invazif bir testtir. Özellikle WPW sendromlu
hastaların risk analizinde efor ve Holter incelemesinden daha etkin ve EPS ile sonuçların benzer
bulunması nedeniyle bu grup hastaların değerlendirilmesinde öncelikli olarak kullanılması
gerektiğini düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Çarpıntı, ritim bozukluğu, senkop, TEEPS
53
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P002 - VORİKONAZOL TEDAVİSİNE BAĞLI GELİŞEN QT İNTERVAL UZAMASI VE
TORSADES DE POİNTES
Ebru AYPAR1, Tanıl KENDİRLİ2, Ercan TUTAR1, Ergin ÇİFTÇİ3, Erdal İNCE3, Talia İLERİ4, Semra
ATALAY1
1
Ankara
Ankara
3
Ankara
4
Ankara
2
Üniversitesi
Üniversitesi
Üniversitesi
Üniversitesi
Tıp
Tıp
Tıp
Tıp
Fakültesi,
Fakültesi,
Fakültesi,
Fakültesi,
Pediatrik
Pediatrik
Pediatrik
Pediatrik
Kardiyoloji Ünitesi, Ankara
Yoğun Bakım Ünitesi, Ankara
Enfeksiyon Hastalıkları Ünitesi, Ankara
Hematoloji Ünitesi, Ankara
Vorikonazol immunolojik yanıtı yetersiz veya baskılanmış hastalarda invaziv fungal
enfeksiyonların tedavisinde kullanılan etkili bir antifungal ilaçtır. QT intervalinin uzaması (>440
ms olması) “torsades de pointes (TdP)” tipinde polimorfik ventriküler taşikardi ve/veya
ventriküler fibrilasyonla sonuçlanabilir. Vorikonazole bağlı QT interval uzaması ve TdP gelişimi
literatürde çok nadir bildirilmiştir. Bu bildiride, vorikonazol tedavisi sırasında EKG’de QT interval
uzaması gelişen iki hastanın bulguları sunulmuştur. Vorikonazol tedavisine bağlı EKG’de QT
uzaması ve yaşamı tehdit edici aritmiler oldukça nadir de olsa görülebilir. Bu nedenle özellikle
diğer proaritmojenik faktörlerin varlığında vorikonazol tedavisi sırasında hastalar EKG ile QT
intervali ve kardiyak ritm açısından yakın izlenmelidir.
Anahtar Kelimeler: endokardit, QT intervali, QT interval uzaması, torsades de pointes,
vorikonazol
Figür 1
15 yaşında erkek hasta. Fungal endokardit tanısı ile
başlanan i.v. vorikonazol tedavisinin ilk dozunda gelişen
polimorfik ventriküler taşikardi ''torsades de pointes''
gösterilmiştir.
Figür 2
12 yaşında kız hasta, relaps ALL ve invaziv pulmoner
aspergillozis tanılarıyla başlanan i.v. vorikonazol
tedavisinin 11. gününde EKG’de gelişen QT interval
uzaması gösterilmiştir. QTc: 570 ms (N<440 ms).
54
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P003 - RESENKRONİZASYON TEDAVİSİ SONRASI İZLEMDE DİLATE KMP BULGULARI
GERİLEYEN BİR HASTA
Deniz OĞUZ1, Ayhan ÇEVİK1, Cihat ŞANLI1, Serdar KULA1, Murat ÖZDEMİR2, Fatma Sedef
TUNAOĞLU1, Rana OLGUNTÜRK1
1
2
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyoloji, Ankara
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji, Ankara
Çocuk yaş grubunda ileri derece 2.derece AV blok ve 3.derece AV tam blok gelişen hastalarda
yıllardır uygulanan standart tedavi; sağ ventriküle kalıcı pace maker uygulamasıdır. Sağ
ventriküle uygulanan pace tedavisinin uzun dönem sonuçlarından birisi dilate KMP gelişmesi ve
son dönem kalp yetmezliğidir. Bu durumda uygulanan klasik tedavi seçeneği kardiyak
transplantasyondur. 17 yaşında kız hasta; dış merkezde aort kapak replasmanı sonrası postop
dönemde AV tam blok gelişmesi üzerine sevk edildi. Hastaya 3.derece AV tam blok nedeniyle sağ
ventriküle lead yerleştirildikten sonra VVIR kalıcı pil tedavisi uygulandı. Periyodik takiplerinde
daha önce olmayan dilate KMP ile uyumlu bulguları olması üzerine kardiyak transplantasyon
listesine alındı. Hastanın dilate KMP açısından yapılan etiyolojiye yönelik araştırmada uzun süreli
univentriküler pacing uygulaması dışında sebep bulunmadı. Opere AVR, komplet AV blok
tanılarıyla VVIR pil taşıyan hastada, dissenkroniye bağlı ilerleyici kalp yetmezliği tanısıyla
biventriküler pacing tedavisi kararı alındı. Seldinger tekniğiyle ve subklavyen girişimle, bipolar
pasif fiksasyon yöntemi uygulanarak sol ventrikül koroner sinüs içine, sağ atrial apendikse leadler
yerleştirildi. CRT (kardiyak resenkronizasyon tedavisi, threechamber pacemaker for biventricular
stimulation) implantasyonu takiben biventriküler pace uygulamasına geçildi. Uygun ayarlar
yapıldıktan sonra peryodik takipleri yapılan hastanın izlemde kardiyomegalisi progresif olarak
azalırken
kardiyak
fonksiyonları
normale
döndü.
Bu hastada CRT implantasyonu ile ventriküler dissenkroninin ve sol dal bloğunun giderilmesinin
mümkün olduğu, mevcut dilate kardiyomiyopati bulgularının düzeldiği saptanmıştır. Sol dal bloğu
ve intraventriküler mekanik dissenkroniye ikincil gelişen dilate kardiyomiyopatide kardiyak
resenkronizasyon
tedavisi
güvenli
ve
etkin
bir
tedavi
yaklaşımıdır.
Anahtar Kelimeler: resenkronizasyon tedavisi, dilate KMP
55
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P004 - FONKSİYONEL PULMONER ATREZİ: ÜÇ OLGU NEDENİYLE
Gürkan ALTUN1, Köksal BİNNETOĞLU1, Nazan KAVAS2, Kadir BABAOĞLU1
1
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AD, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı,
Kocaeli
2
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AD, Neonatoloji Bilim Dalı, Kocaeli
Fonksiyonel pulmoner atrezi yapısal olarak normal olan pulmoner kapakların sağ ventrikül
ejeksiyon süresince açılmaması ile karakterizedir. Bu klinik durum nadirdir. Genellikle Ebstein
anomalisi, Uhl anomalisi, neonatal Marfan sendromu ve triküspit kapak displazisi ile birlikte
görülmektedir. Ayrıca normal intrakardiyak yapı içeren bir olguda bildirilmiştir. Biz de ağır siyanoz
ile gelen normal intrakardiyak yapıda 2 olgu ve Ebstein anomalisi olan bir olguda fonksiyonel
pulmoner atreziyi tanımladık. Üç hastaya da pulmoner akımı sağlamak için pulmoner vasküler
direnci düşürücü tedavi başlandı. İntrakardiyak anomalisi olmayan 2 hasta sildenafil ve nitrik
oksit tedavisine çok iyi yanıt verdi ve pulmoner akım hızları 1.9 m/sn ve 2.0 m/sn olarak
saptandı. Ağır Ebstein anomalisi olan hastaya ise pulmoner vasküler direnci düşüren ilaçlar ile
prostaglandin E1 tedavisi başlandı. Ancak duktusa bağımlı hale geldi ve duktusa stent konarak
hastanın oksijenizasyonu sağlandı.
Sonuç olarak fonksiyonel pulmoner atreziyi anotomik pulmoner atreziden ayırmak tedavi
açısından büyük önem taşır. Anotomik pulmoner atrezide esas tedavi cerrahi iken, fonksiyonel
pulmoner atrezide ise pulmoner vasküler direnci düşürücü tedaviler esastır. Ebstein anomalisinde
ise pulmoner vasküler direnci düşüren ilaçlar etkisiz kalabilmektedir.
Anahtar Kelimeler: fonksiyonel pulmoner atrezi, tedavi, doppler ekokardiyografi
56
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P005 - ORTOSTOTİK TOLERANS BOZUKLUĞUNUN ÖNGÖRÜSÜNDE QTC DİSPERSİYONU
Zehra KARATAŞ, Hayrullah ALP, Hakan ALTIN, Fatih ŞAP, Tamer BAYSAL, Sevim KARAASLAN
Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolji Bilim Dalı, Konya
GİRİŞ: Senkop yetersiz serebral perfüzyon sonucu oluşan geçici bilinç ve kas tonusu kaybıdır.
Kalp dışı senkop nedenleri ortostatik tolerans bozukluğu (OTB) olarak sınıflandırılmaktadır. QT ve
düzeltilmiş QT (QTc) dispersiyonu miyokard dengesizliğini ve aritmiye yatkınlığı gösteren bir
ölçümdür.
GEREÇLER VE YÖNTEM: Bu çalışmada OTB tanısı alan hastalarımızın klinik bulguları, QT ve QTc
dispersiyonu değerlendirildi. 2002-2010 yılları arasında senkop veya presenkop yakınmaları ile
polikliniğimize başvuran, bilgilerine ulaşılabilen ve head-up tilt testi (HUTT) yapılan, 129 çocuk ve
adölesan hasta retrospektif olarak değerlendirildi ve 60 çocuk kontrol grubu olarak alındı. QT ve
QTc dispersiyonu EKG ile DII’den iki araştırmacı tarafından değerlendirildi.
BULGULAR: Hastaların %58.1 HUTT pozitif, %41.9 HUTT negatif bulundu. QT ve OTc
dispersiyonu HUTT pozitiflerde, HUTT negatiflere göre anlamlı derecede uzun bulundu (sırasıyla
p<0.01, p<0.001). QTc dispersiyonunun HUTT pozitifliğini öngörmede spesifitesi %72.2,
sensitivitesi %56 saptandı.
SONUÇ: Bu bulgular; QT ve QTc dispersiyonunun, HUTT yapılmadan önce OTB tanısında
kullanılabilecek bir parametre olduğunu göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: çocuk, head-up tilt testi, senkop, QTc dispersiyonu
Tablo 1: Senkop veya presenkoba neden olan faktörlerin dağılımı
HUTT (+) HUTT (-)
HUTT (+) HUTT (-)
Ayakta kalma
26
16
Göğüs ağrısı
1
4
Tansiyondüşmesi
6
14
Kol ağrısı
1
-
Açlık
5
3
Karın ağrısı
1
-
Stres, korku
3
1
Sıcak ortam
-
2
Ailede ölüm/ kalp hastalığı 2
1
Aşı sonrası
-
1
Heyecan
2
-
Burun kanaması 1
-
Kan fobisi
2
1
Öksürük
-
1
Egzersiz sonrası
2
5
Enfeksiyon
1
-
Baş ağrısı
-
3
Aile hikayesi
1
-
Tablo 2: Senkop atak sayısının dağılımı
Senkop sıklığı n:106
1-2
52 (% 49.1)
3-4
32 (%30.1)
5-10
15 (%14.2)
>10
7 (%6.6)
57
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Tablo 3: Ortostotik tolerans bozukluğu tiplerinin dağılımı
Tipi
n:75
Mikst
35 (%46.7)
Kardiyoinhibitör
8 (%11)
Vazodepresör
7 (%9)
Ortostatik Hipotansiyon
2 (%2.6)
Postural Ortostatik Taşikardi Sendromu 23 (%30.7)
Tablo 4: Head-up Tilt testi pozitif ve negatif grupların demografik özellikleri
HUTT
n:75
(+) HUTT
n:54
(-) Kontrol
n:60
p değeri
Yaş (yıl)
12.8 ± 2.6 11.5 ± 2.6 11.7 ± 2.4
p>0.05
(4-18)
(7-17)
(5-16)
Cinsiyet (kız/erkek)
37/38
Başlangıç Sistolik TA (mmHg)
101.9 ± 10.7 100.7± 9.5
34/20
37/23
p>0.05
-
p>0.05
Senkop/presenkop anı sistolik TA (mmHg) 82.7 ± 18.4
99.5 ± 12.2
-
p <0.001*
Başlangıç Kalp Hızı (dk)
82 ± 15.1
84.8 ± 12.7
-
p<0.05*
Senkop/presenkop anı kalp hızı (dk)
76 ± 31.3
101.8 ± 14.6
p <0.001*
İlk satırdaki veriler; normal dağılım gösterenler için ortalama±SD değerleri, ikinci satırdaki veriler minimum ve maksimum
değerleri göstermektedir.
Tablo 5: Gruplar arasında QT ve QTc dispersiyonun karşılaştırılması
HUTT
(n:75)
(+) HUTT
(n:54)
(+) Kontrol
(n:60)
p değeri
QT Dispersiyonu
p1<0.01*
34 ± 14.1 26 ± 14.1 25.6 ± 9.8
p2<0.001*
(10-80)
(10-60)
(10-40)
p3>0.05
QTc Dispersiyonu
p1<0.001*
55.3 ± 21.4 39.6 ± 17.6 38 ± 14.9
p2<0.001*
(14-123)
(9-84)
(6-76)
p3>0.05
p1: HUTT pozitif ile HUTT negatif, p2: HUTT pozitif ile kontrol, p3: HUTT negatif ile kontrol grupları arasında İlk satırdaki
veriler; normal dağılım gösterenler için ortalama±SD değerleri, ikinci satırdaki veriler minimum ve maksimum değerleri
göstermektedir.
Tablo 6: Vazovagal senkop ve postural ortostatik taşikardi sendromunda QT ve QTc
dispersiyonunun head-up tilt testi negatif grup ile karşılaştırılması
Vazovagal Senkop Postural Ortostatik Taşikardi HUTT
(n:50)
(n:23)Sendromu
(n:54)
(-)
p değeri
QT Disperisyonu
34.8±14.4
(10-80)
31.2±13.9
(10-60)
p1>0.05
26 ± 14.1
p2<0.001*
(10-60)
p3<0.05*
QTc Dispersiyonu
58.1±22
(14-123)
48.3±19.6
(15-95)
p1>0.05
39.6 ± 17.6
p2<0.001*
(9-84)
p3<0.05*
p1: VVS ile POTS, p2: VVS ile kontrol, p3: POTS ile kontrol grupları arasında İlk satırdaki veriler; normal dağılım
gösterenler için ortalama±SD değerleri, ikinci satırdaki veriler minimum ve maksimum değerleri göstermektedir.
Tablo 7: QTc dispersiyonu uzunluğuna göre grupların karşılaştırılması
HUTT (+) HUTT (-) Kontrol
(n:75)
(n:54)
(n:60)
QTc Dispersiyonu >50 msn 42
15
9
QTc Dispersiyonu <50 msn 33
39
51
58
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P006 - HETEROTAKSİ SENDROMU VE VENA KAVA İNFERİOR KESİNTİSİ OLAN BİR
ÇOCUKTA ATRİYAL SEPTAL DEFEKTİN TRANSJUGULER YOLLA PERKÜTAN KAPATILMASI
Nazan ÖZBARLAS, Alev KIZILTAŞ, Osman KÜÇÜKOSMANOĞLU, Sevcan ERDEM
Çukurova Üniversitesi, Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, Adana
Burada, Heterotaksi Sendrom’lu 8 yaşındaki bir çocukta transjuguler yöntemle atriyal septal
defektin (ASD) cihazla kapatılması sunulmuştur. Heterotaksi Sendromu ve sol izomerizmde, en
önemli özellik inferior vena kava kesintisi ve azygos devamlılığıdır. Bu durum, normalde femoral
ven yoluyla yapılan ASD kapatma işlemine engel teşkil eder. Transjuguler yaklaşımda kılavuz telin
sol atriyuma yönlendirilmesi ve sol pulmoner vene yerleştirilmesi femoral yaklaşıma göre daha
zordur. Sol izomerizm ve 8 mm sekundum atriyal septal defekt saptanan 8 yaşındaki hastada,
taşıyıcı kılıfının daha küçük boyutta olması avantajı nedeniyle Amplatzer cihazı kullanıldı. Sağ
juguler vene genel anestezi altında 7 Fr kılıf yerleştirilerek 10 mm Amplatzer Septal Occluder ile
septal defekti kapatıldı. Kateter, daha uygun şekli nedeniyle hidrofilik uçlu kobra kateter (Cook)
kullanılarak sol atriyuma yönlendirildi, kolaylıkla defektten geçildi ve sol pulmoner vene
yerleştirildi. İşlem sonrasında girişim yeri ile ilgili komplikasyon görülmedi. İnferior vena kaval
yaklaşımın mümkün olmadığı hastamızda juguler venöz yaklaşım ile atriyal septal defektin
kapatılması etkin ve güvenli bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: cihazla kapatma, atriyal septal defekt, heterotaksi sendromu, vena kava
inferior kesintisi, transjuguler yaklaşım
Figure 1
Figure 2-A
Azygos devamlılığını gösteren
anteroposterior sineanjiogram
Sol polmoner artere yerleştirilen
Hidrofilik uçlu Kobra kateter
Figure 2-B
Figure 2-C
Sol Pulmoner Artere yerleştirilen guide wire
Sol atriyumda Amplatzer kılıf
59
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Figure 3-A
Figure 3-B
10 mm Amplatzer Septal okluderin
yerleştirilmesi
Bırakıldıktan sonra cihazın yerleşimi
60
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P007 - VENTRİKÜLER SEPTAL DEFEKTİN TRANSKATETER KAPATILMASI SONRASI
GELİŞEN ATRİOVENTRİKÜLER TAM BLOK
Nazan ÖZBARLAS, Osman KÜÇÜKOSMANOĞLU, Sevcan ERDEM, Alev KIZILTAŞ
Çukurova Üniversitesi, Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, Adana
Ventriküler septal defekt (VSD) en sık saptanan doğuştan kalp hastalığıdır. Uygun hastalarda
perimembranöz ve muskuler yerleşimli defektlerin transkateter yöntemle kapatılması günümüzde
cerrahi tedaviye iyi bir alternatif olarak uygulanmaktadır. Kateter manuplasyonu veya cihaz
yerleştirilmesi sırasında ventriküler aritmiler olabilir, genellikle geçicidir. İşlem ile ilgili en önemli
komplikasyon kalp bloğu gelişmesidir. Perimembranöz tip defektlerde girişim sırasında veya
sonrasında %1-2 sıklıkla kalp bloğu gelişebilir. Blok, bazı olgularda işlemden günler hatta aylar
sonra bile gelişebilir. Gerçek mekanizma tam olarak aydınlatılamamıştır. Tam kalp bloğu gelişen
hastalarda acil ve uygun tedavi gerekmektedir. Perimembranöz ventiküler septal defektin
transkateter kapatılmasından 6 gün sonra senkop nedeniyle başvuran Tam AV bloklu 6,5
yaşındaki hastaya acil geçici kalp pili takıldı. Steroid ve antiinflamatuar dozda Aspirin başlandı.
Tedavinin 5. gününde normal sinüs ritmi ve sağ dal bloğu örneği oluştu. İki hafta sonra steroid
tedavisi azaltılmaya başlandı, 3 haftada kesildi. Hastanın geçici kalp pili 7. günde çıkarıldı.
Hastanın 18 aylık takibinde sinus ritminin sebat ettiği görüldü.
Anahtar Kelimeler: cihazla kapatma,ventriküler septal defekt, Tam AV blok
Figure 1
Figure 2
Tam AV blok, geçici pace elektrokardiyografi
Tam AV blok, geçici pace elektrokardiyografi
Figure 3
61
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
Antiinflamatuar tedavi sonrası sinüs ritmi,
sağ dal bloğu örneği
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Figure 4
Figure 5
Sineanjiogramda cihaz yerleşimi
Yerleştirme sonrası sol ventrikül enjeksiyonu
62
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P008 - ÇOÇUKLUK DÖNEMİNDE KÜNT GÖĞÜS TRAVMASI SONRASI KORONER ARTER
ZEDELENMESİYLE BİRLİKTE GELİŞEN VSD
Zehra KARATAŞ, Fatih ŞAP, Hakan ALTIN, Hayrullah ALP, Tamer BAYSAL, Sevim KARAASLAN
Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Konya
GİRİŞ: Künt göğüs travma sonrası gelişen kardiyak etkilenme, erişkinlerde %15-20 civarında
bildirilirken, çocuklarda genellikle vaka sunumları şeklinde bildirilmiştir ve ventriküler septumda
travmatik rüptür gelişmesi oldukça nadirdir.
OLGU: Öncesinde sağlıklı olan 7 yaşında erkek hasta araç içi trafik kazası sonrası muayenesinde
patolojik karakterde üfürüm duyulması üzerine hastanemiz acil servisine sevk edildi.
Ekokardiyografisinde VSD tespit edilen hastanın kardiyak MR incelemesinde de VSD ve midmüsküler
bölgede
ventrikül
ön
duvarında
psödo
anevrizma
görünümü
saptandı.
Elektrokardiyogramında septumu gösteren derivasyonlarda ST segment yüksekliği olması ve
kardiyak enzimlerin yüksek (CK-MB: 105.7 ng/mL, Troponin I: 9.73 ng/mlL) saptanması
nedeniyle koroner arter zedelenmesi olabileceği düşünüldü. Yapılan anjiografide mid-musküler
septumda defekt ve sol ön inen koroner arterin birinci septal perforatör dalında tıkanıklık
saptandı.
SONUÇ: Çocuklarda künt göğüs travma sonrasında da VSD gelişebileceği unutulmamalı ve iskemi
bulguları olan hastalarda koroner arterlerin incelenmesi için çocuk kardiyoloğu tarafından
değerlendirilmesi gerektiği hatırlanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: çocuk, koroner arter zedelenmesi, künt göğüs travması, ventriküler septal
defekt
Resim 1a
Elektrokardiyografide kuzeybatı aksı, V2’de belirgin
olmak üzere V1-V3’de ST segmentinde 3-4 mm
yükselme, aVL’de ST segmentinde 2 mm çökme
Resim 1b
Elektrokardiyografide kuzeybatı aksı, V2’de
belirgin olmak üzere V1-V3’de ST segmentinde
3-4 mm yükselme, aVL’de ST segmentinde 2
mm çökme
63
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Resim 2a
Ekokardiyografide interventriküler septumda
mid-müsküler bölgede 9-10 mm çapında soldan
sağa şantlı defekt görünümü
Resim 2b
Ekokardiyografide interventriküler septumda
mid-müsküler bölgede 9-10 mm çapında soldan
sağa şantlı defekt görünümü
Resim 3
Kardiyak MR görüntülemesinde mid-musküler
bölgede
VSD
(okla
işaret
edilen)
ve
psödoanevrizma görüntüsü
64
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Resim 4a
Anjiografide mid-müsküler bölgede soldan sağa
VSD
aracılığıyla
kontrast
madde
geçişi
görülmekte
Resim 4b
Anjiografide sol ön inen koroner arterin
(LAD) birinci septal perforatör dalında
travmatik tıkanıklık (okla işaret edilen)
65
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P009 - SİTUS AMBİGUS, DOĞUMSAL KALP HASTALIĞI VE HETEROTAKSİ SENDROMU:
RETROSPEKTİF DEĞERLENDİRME
Selman Vefa YILDIRIM, Ayten GÜMÜŞ
Başkent Üniversitesi, Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Adana
GİRİŞ: Situs; kalp ve iç organların orta hatta göre pozisyonunun tanımlanmasıdır. Kardiyak
situs; situs solitus, situs inversus ve situs ambigus olmak üzere üç gruba ayrılır. Situs ambigus,
atriyal appendikslerin morfolojisine göre sağ atriyal izomerizm (RAİ) ve sol atriyal izomerizm
(LAİ) olarak iki gruba ayrılır. Situs ambigus ile heterotaksi sendromlarının (aspleni-polispleni
sendromları) birlikteliği bilinmektedir.
AMAÇ: Bu çalışmada amacımız, situs ambigus olarak tanımlanmış doğumsal kalp hastalığı olan
olgularımızda heterotaksi sendromlarının birlikteliğini, kardiyak bozuklukların tiplerini ve
prognozlarını değerlendirmektir.
METOD: Ocak 2005-Ocak 2010 yılları arasında situs ambigus ve doğumsal kalp hastalığı tanısı
almış 36 olgu retrospektif olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Situs ambiguslu 36 olgunun 20’si (%55.5) RAİ, 16’sı (%44.5) LAİ'di. Olguların yaş
ortalaması 3,4±6,9 yaş idi. Olguların % 58.3’ü kız, %41.7’si erkekti. Abdominal USG 31 olguya
yapıldı. USG yapılan RAİ olgularının 9’unda aspleni, 1’inde polispleni, 1’inde situs inversus
belirlendi, 5 olgu normaldi. LAİ 15 olgunun 4’ünde polispleni, 5’inde situs inversus belirlendi, 6
olgu normaldi. RAİ olgularının 12’sinde pulmoner stenoz, 5’inde ise pulmoner atrezi kardiyak
anomalilere eşlik etmekteydi. LAİ olguların ise 4’ünde pulmoner stenoz, 1’inde pulmoner atrezi
vardı. Situs ambigus tanısı alan 36 olgunun 22’si ameliyat edildi. Ameliyat edilen RAİ’li 13
olgunun 10’una palyatif ameliyat yapılırken, 3 olguya tam düzeltme ameliyatı, LAİ’li 9 olgunun
8’ine tam düzeltme, 1’ine de palyatif ameliyat yapıldı. 36 olgunun %33'ü eksitus oldu. Eksitus
olan 12 olgunun 11’inde pulmoner stenoz veya pulmoner atrezi eşlik etmekteydi.
SONUÇ: Situs anomalisi ile kompleks doğumsal kalp hastalığının birlikteliği sıktır. İzomerizm ile
heterotaksi sendromları birlikte olduğundan bu açıdan değerlendirilmelidir. Sağ izomerizmin
prognozu, sol izomerizme göre daha kötüdür.
Anahtar Kelimeler: izomerizm, heterotaksi, doğumsal kalp hastalığı
66
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P010 - DUKTUS VENOZUS YOKLUĞU: İKİ OLGU SUNUMU
Selman GÖKALP1, Funda ÖZTUNÇ1, Yalım YALÇIN2, Kadir BABAOĞLU3
1
İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, İstanbul
Özel Medicana International, İstanbul
3
Kocaeli Üniversitesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Kocaeli
2
GİRİŞ: Duktus venozus (DV) yokluğu çok nadir rastlanılan bir patolojidir. Antenatal dönemde
tanı konulabilmesi, konjenital ve kromozomal anomaliler ile birlikte görülmesi ve prognozunun
genellikle kötü olması nedeniyle tanı önemlidir. Bu nedenle kliniğimizde tanı konulan iki DV
yokluğu olgusunu sunuyoruz.
OLGU: Olgu 1:29 yaşında, 26 haftalık gebe, fetüste kardiyomegali ve yapısal kalp hastalığı
şüphesi ile gönderilmişti. Fetal ekokardiyografide kardiyomegali ve sol kalp boşluklarında
genişleme tespit edildi. Vena kava inferiyor ve süperiyor dışında geniş umbilikal venin de (UV)
sağ
atriyuma
açıldığı
görüldü.
DV
görülmedi.
Ek
subaortik
VSD
saptandı.
OLGU 2: 29 yaşında, 34 haftalık gebe, fetüste kardiyomegali şüphesiyle ile gönderilmişti. Fetal
ekokardiyografide kardiyomegali ve sağ atriyumda genişleme tespit edildi. Geniş UV toraksın ön
kısmında seyrederek sağ atriyuma açılıyordu. DV görülmedi. Ek kardiyak anomali saptanmadı.Her
iki olguda da hidrops yoktu.
TARTIŞMA: DV yokluğu genellikle obstetrik USG’de görülen kardiyomegali, VKI’de dilatasyon ve
eşlik eden anomaliler nedeniyle istenen fetal ekokardiyografide saptanır. Olgularda nukal
translusensi, hidrops ve kardiyomegali vardır. Prognoz eşlik eden patolojilere bağlı olmakla
birlikte genellikle UV’nin ekstrahepatik açıldığı vakalarda daha kötüdür.
SONUÇ: Açıklanamayan kardiyomegali ve hidrops olgularında DV varlığı ve UV drenajının dikkatle
incelenmesi gereklidir. DV yokluğu saptananlar ilave kardiyak ve kromozomal anomaliler
yönünden değerlendirilmelidir.
Anahtar Kelimeler: duktus venozus, fetal ekokardiyografi, hidrops, umbilikal ven
67
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P011 - PERVENTRİKÜLER VENTRİKÜLER SEPTAL DEFEKT KAPATILMASI
Birgül VARAN1, Nimet CINDIK1, Murat ÖZKAN2, Alper GÜRSU1, Ayla OKTAY1, Sait AŞLAMACI2
1
2
Başkent Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyololoi Bilim Dalı, Ankara
Başkent Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kalp Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı, Ankara
AMAÇ: Hibrid işlemi kardiyolog ve kalp damar cerrahının işbirliğini içeren bir yöntemdir. Bu
yöntemde cerrahi yardımıyla sağ ventriküle girilir. Sonra transözefageal ekokardiyografi eşliğinde
girişimsel kateterizasyon yöntemiyle ventriküler septal defekt (VSD) kapatılır. Burada hibrid
yöntemiyle
VSD’sini
kapattığımız
3
olgu
sunulmuştur.
OLGU SUNUMU: 1. Olgu; 37 günlük, 3460 gr ağırlğındaki kız hastanın ekokardiografik (EKO)
incelemesinde geniş midmusküler VSD, ASD (sekundum, küçük), aort koarktasyonu ve pulmoner
hipertansiyon saptandı. Balon koarktasyon anjiyoplasti işlemi yapıldı. Hibrid yöntemi ile VSD
kapatılması işlemi yapıldı. VSD genişliğine göre seçilen 6 mm Amplatzer muskuler VSD occluder
cihazı VSD üzerine yerleştirildi. İşlem sırasında ve sonrasında bir komplikasyon görülmedi.
İşlemden bir gün sonra ekstübe edilen hasta 6. günde taburcu edildi. Kontrol ekokardiyografide
merkezden az miktarda sol-sağ şant saptandı. 3 ay sonra kontrolünde şant olmadığı belirlendi.
2. Olgu; 11aylık, 6,3 kg ağırlığındaki kız hastanın EKO incelemesinde VSD saptandı. Hibrid
yöntemi ile 10 mm Amplatzer muskuler VSD occluder cihazı ile VSD kapatıldı. İşlemin 5. saatinde
ekstübe edilen hasta 5. günde taburcu edildi. Kontrol ekokardiyografide merkezden az miktarda
sol-sağ şant saptandı.
3. Olgu; 2.5 aylık, 4000 gr ağırlığındaki erkek hastanın EKO incelemesinde VSD saptandı. Hibrid
yöntemi ile 8 mm Amplatzer muskuler VSD occluder cihazı ile VSD kapatıldı. İşlem sırasında ve
sonrasında bir komplikasyon görülmedi. Kontrol EKO incelemesinde cihazın yer değiştirdiği,
önemli sol-sağ şant geliştiği belirlendi. Hasta işlemden 1 gün sonra ameliyata verildi.
TARTIŞMA VE SONUÇ: Hibrid yöntemi geniş musküler VSD’si olan 1 yaş altındaki kilosu düşük
süt çocuklarının tedavisinde etkili bir yöntemdir. Hastaların kardiyopulmoner bypassa girmemesi
ve kalbin durdurulmaması işlemi cazip hale getirmektedir.
Anahtar Kelimeler: Hibrid Yöntemi, VSD kapatılması
68
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P012 - PREMATÜRE YENİDOĞANLARDA DUKTUS ARTERİYOZUS TEDAVİSİNDE ORAL VE
İV İBUPROFEN KULLANIMININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Nahide ALTUĞ1, Tülin GÖKMEN2, Suna OĞUZ2, Ömer ERDEVE2, Nurdan URAŞ2, Uğur DİLMEN2
1
2
Zekai Tahir Burak Kadın Hastalıkları Eğitim Hastanesi, Ped. Kardiyoloji, Ankara
Zekai Tahir Burak Kadın Hastalıkları Eğitim Hastanesi, Yenidoğan, Ankara
AMAÇ: Bu çalışmada, prematüre yenidoğanlarda duktus kapatılmasında intravenöz ve oral
ibuprofen tedavisinin etkinlik ve güvenilirlilik açısından karşılaştırılması amaçlandı.
YÖNTEM: Klinik ve ekokardiyografik olarak duktal şantı değerlendirilen <32 hafta 108 preterm,
randomize olarak oral ve iv ibuprofen tedavi gruplarına ayrıldı. Hastalar duktal şanta cevap,
tedavi öncesi ve sonrası kardiyak, renal, kranial, pulmoner komplikasyonlar, sepsis, ROP
açısından değerlendirildi.
BULGULAR: İlk kür tedavi sonrası duktusta kapanma oranı, oral ibuprofen alan grupta anlamlı
derecede yüksek bulundu. İkinci kür tedavi ihtiyacı, iv ibuprofen alan grupta oral ibuprofen alan
gruba göre anlamlı derecede yüksekti. Gruplar böbrek fonksiyonları açısından karşılaştırıldığında;
her iki grup içerisinde tedavi sonrası sistatin C düzeylerinde artış anlamlı olarak yüksekti ancak
gruplar
arası
anlamlı
fark
bulunmadı.
Her iki grupta kısa dönem morbidite ve mortalite karşılaştırıldığında aralarında istatistiksel fark
olmadığı görüldü.
SONUÇ: Bu çalışma ile, preterm duktal şantın kapatılmasında ucuz ve kolay ulaşılabilir olan oral
ibuprofen, iv ibuprofene göre daha başarılı, yan etki açısından da tolere edilebilecek güvenilirlikte
bulundu.
Anahtar Kelimeler: preterm, duktus, ibuprofen
Oral
iv
p
Plazma kreatinin(mg/dl)
0.68±0.28
0.74±0.26
0.28
Plasma sis-C (mg/l)
1.6±0.36
1.66± 0.36
0.4
Plazma BUN (mg/dl)
59.27±31.01 65.21±33.81 0.36
Plazma sodyum (mmol/l) 138.64±6.38 137.24±6.58 0.28
İdrar çıkımı (cc/kg/h)
3.09±0.69
3.3±0.5
0.08
Tablo 3- Birinci Doz Tedavi Sonrası Gruplar Arası Böbrek Fonksiyon Testlerinin Karşılaştırılması
69
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P013
KAWASAKİ
DEĞERLENDİRİLMESİ
HASTALIĞI
TANISI
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
İLE
İZLENEN
OLGULARIMIZIN
Mustafa Orhan BULUT, Murat DEVECİ, Zülal ÜLGER, Ertürk LEVENT, Ruhi ÖZYÜREK
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, İzmir
Kawasaki hastalığı etyolojisi bilinmeyen, primer olarak 5 yaş altı çocuklarda izlenen akut febril bir
vaskülittir. Tedavi edilmeyen olgularda %15 ile %25 oranında koroner arter anevrizması
gelişmektedir. Kawasaki tanısıyla Eylül 1999 ile Şubat 2010 tarihleri arasında yatırılarak tedavi
edilen 49 olgunun 28’i erkek, 21’i kız olup olguların tanı anındaki ortalama yaşı 32,4+ 24.6 ay idi.
Komplet Kawasakili olgu sayısı 35, inkomplet vaka sayısı 14 idi. Kawasaki hastalığının tanı
kriterleri açısından olgularımıza bakıldığında %96’sında dudak ve oral mukoza değişiklikleri,
%82’sinde cilt bulguları, %75’inde ekstremite değişiklikleri, %73,5’inde göz bulguları ve
%63,3’sinde servikal lenfadenopati tespit edildi. Kliniğimize başvuru sırasındaki ortalama ateşli
gün sayısı 10.5+7.4 gün idi. 20 olguda akut hastalık sırasında koroner arter tutulumu olup
bunların 15 tanesi erkek olgulardan oluşuyordu. Kawasaki Hastalığı gelişmiş ülkelerde çocuklarda
edinsel kalp hastalıklarının en sık nedenidir. Mortalite ve morbiditenin başlıca nedeni olan koroner
arter tutulumudur. Koroner arter tutulumuna bağlı gelişen komplikasyonların önlenmesi için erken
tanı ve tedavi yapılması önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Kawasaki Hastalığı, Koroner arter anevrizması
70
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P014 - GLENN ŞANTI YAPILAN FONKSİYONEL TEK VENTRİKÜLLÜ HASTALARDA
KATETER-ANJİOGRAFİ SONUÇLARIMIZ
Bülent KOCA, Ayşe Güler EROĞLU, Selman GÖKALP, İrfan Levent SALTIK
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, İstanbul
Glenn şantı fonksiyonel tek ventriküllü olguların palyasyonunda önemli bir aşama olup erken ve
uzun dönem izlemlerinde oldukça yararlı bir uygulama olduğu gösterilmiştir.
HASTALAR VE YÖNTEM: 2000-2010 yılları arasında kateter-anjiografi yapılan ve pulmoner
arterlerine girilen Glenn şantı uygulanmış fonksiyonel tek ventriküllü 28 olgunun (14 kız, 14
erkek) kateter-anjiografi bulguları değerlendirildi.
SONUÇLAR: Hastaların kateter-anjiyografi sırasındaki yaşı ortanca 5 yıl 10 ay, Glenn ameliyat
yaşı ortanca 3 yıl 6 ay, Glenn ameliyatından kateter-anjiografi yapılana kadar geçen süre
ortalama 4 yıl 8 ay idi. Kateter-anjiografide ortalama pulmoner arter basıncı 11 mmHg (6-22
mmHg), aort saturasyonu ortalama %80,3, pulmoner damar direnci ortalama 1,37 WÜ, sistemik
damar direnci ortalama 20,1 WÜ, pulmoner arter indeksi (Mc Goon) ortalama 2,1 (1,2-3,6)
bulundu.Dört olguda (%14,2) veno-venöz kollateral saptandı. İki olguda veno-venöz kollateral
pluq ile kapatıldı.
ÇIKARIM: Glenn şantı uygulanan olgularda total kava-pulmoner anastomoz ameliyatı öncesi
venö-venöz kollateraller dikkatle aranmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Glenn şantı, kateter anjiografi, tek ventrikül
Doğuştan kalp hastalıklarının dağılımı
Hasta sayısı (yüzde)
Triküspit Atrezisi
9 (% 32,1)
DORV
6 (% 21,4)
Heterotaksi Sendromu
4 (% 14,2)
Hipoplastik Triküspit Kapak ve Sağ Ventrikül Hipoplazisi 1 (% 3,5)
Mitral Kapak Atrezisi ve Sol ventrikül Hipoplazisi
1(% 3,5)
PA/IVS
1 (% 3,5)
Diğerleri
6 (% 21,4)
PA/IVS:İntakt ventriküler septumlu pulmoner atrezi, DORV:Çift çıkışlı sağ ventrikül
71
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P015 - OLGU SUNUMU: DEV SOL ATRİYAL APENDİKS ANEVRİZMASI
Işıl YILDIRIM1, Murat ŞAHİN1, Ahmet AYDIN2, Mustafa YILMAZ2, Sema ÖZER1
1
2
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Bölümü, Ankara
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Toraks, Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü, Ankara
GİRİŞ: Sol atriyal apendiks anevrizması çok seyrek görülen konjenital bir patolojidir. Literatürde
daha
erişkin
yaşlarda
bildirilen
az
sayıda
olgu
bulunmaktadır.
OLGU SUNUMU: 3 yaşında erkek hasta, rutin muayenesinde üfürüm duyulması nedeniyle
bölümümüze başvurdu. Fizik muayenesinde 1/6 kısa sistolik üfürüm duyulan hastada masum
üfürüm ön tanısı ile yapılan ekokardiyografik incelemesinde sol atriyal apendiks komşuluğunda
dev anevrizmatik oluşum saptandı. Ön-arka ve yan telekardiyografilerinde kardiyomegali
gözlenmeyen hastanın, kalp gölgesinin arka mediastinuma doğru taştığı gözlendi. Çekilen
kardiyak MRG’sinde sol atriyum apendiks lokalizasyonunda 4.2x3x3.5 cm boyutlarında apendiks
anevrizması izlendi. Hastada cerrahi olarak anevrizma rezeke edildi. Patolojik incelemde
anevrizma dokusu içerisinde tüm miyokard katları izlendi.
TARTIŞMA: Seyrek görülen atriyal apendiks anevrizmasında,oluşan ölü boşluk nedeniyle, kan
staza uğramakta ve trombüs formasyonuna zemin hazırlayabilmektedir. Sol tarafta gelişen
trombüs embolik olaylara ve sol atriyal genişleme ritm problemlerine sebep olabileceği için
cerrahi rezeksiyonu önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: atriyal apendiks anevrizma, çocuk
72
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P016 - SUPRAVENTRİKÜLER TAŞİKARDİ TANISI ALAN OLGULARIMIZIN RETROSPEKTİF
DEĞERLENDİRİLMESİ
Ayten GÜMÜŞ1, Murat ÖZKALE2, Selman Vefa YILDIRIM1
1
Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Adana
Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana
Bilim Dalı
2
GİRİŞ: Atriyum veya atriyoventriküler kavşaktan köken alan taşikardiler supraventriküler
taşikardiler (SVT) olarak adlandırılırlar. SVT çocukluk çağının en sık görülen taşiaritmisidir.
METOD: Başkent Üniversitesi Adana Hastanesi, Çocuk Kardiyoloji Bölümünde Ocak 2005- Şubat
2010 yılları arasında SVT tanısı alan 47 olgu retrospektif olarak değerlendirildi.
Elektrokardiyografi (EKG), holter monitorizasyon, ekokardiyografik (EKO) bulguları ve tedavi
yöntemleri incelendi.
BULGULAR: Hastaların başvuru yaş ortalaması 7.2± 6 yaş idi. Olguların %57.4’i erkek, %42.6’i
kızdı. Olguların 28’i (%59.5) SVT atağında, 19'u (%40.5) geçirilmiş SVT olarak değerlendirildi.
EKG'de geçirilmiş SVT ile başvuran 19 olgunun 3'ünde WPW sendromu saptandı. Holter
monitorizasyon yapılan 33 olgunun 17’si (%51.5) normal, 10’unda (%30.3) SVT atakları, 4’ünde
(%12) WPW sendromu, birinde (%3.1) sık supraventriküler ektopi ve bir (%3.1) olguda da kısa
süreli ventriküler taşikardi atağı belirlendi. EKO'da 3 olguda ASD, 10 olguda MVP, bir olguda
romatizmal kapak hastalığı, bir olguda arteryel switch yapılmış büyük arter transpozisyonu ve bir
olguda da BCPC yapılmış kompleks kardiyak anomali vardı. SVT atağında başvuran olguların 8’i
metoprolol, 11'i kardiyoversiyon ile normal sinüs ritmine döndürüldü. Altı olguda spontan olarak,
bir olguda da vagal manevra ile sinüs ritmine döndü. Dirençli SVT atağı olan iki olgunun biri
sototol, diğeri de amiodaron ve propranolol kombinasyonu ile düzeldi. İdame tedavisi verilen 36
olgunun 16’sına metoprolol, 11’ine digoksin, 6’sına propranalol, 2’sine amiodaron, bir olguya da
sotolol başlanmıştı. Elektrofizyolojik çalışma ve radyofrekans ablasyon yapılan beş olgunun
ikisinde AVNRT, üçünde de AVRT saptandı.
SONUÇ: Supraventriküler taşikardi yaşamı tehdit eden bir olgu halinde karşımıza çıkabilir. İlk
seçenek tedaviler arasında kardiyoversiyon ve beta bloker kullanımının etkili olduğu görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Supraventriküler taşikardi, kardiyoversiyon
73
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P017 - HİPERTANSİF EBEVEYNLERİN NORMOTANSİF
ÇOCUKLARINDA SERUM ÜRİK ASİT DÜZEYLERİ
NONDİPPER
VE
DİPPER
Rabia TÜTÜNCÜ TOKER1, Zübeyir KILIÇ2, Tevfik DEMİR2, Birsen UÇAR2
1
Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı,Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı,Pediatrik
Kardiyoloji Bilim Dalı, Eskişehir
2
AMAÇ: Çocuklarda yaşın artması ile esansiyel hipertansiyon prevalansının artış gösterdiği
bildirilmektedir. Ambulatuar kan basıncı ölçümlerinde gece kan basıncında meydana gelen
düşüşün % 10-20 arasında izlendiği kişilere dipper (gece düşüşü olanlar), düşüşün %10’dan az
olduğu kişilere nondipper (gece düşüşü olmayanlar) denilmektedir. Kan basıncının nondipper
seyrinde hedef organ hasarının daha fazla olduğu düşünülmektedir. Sol ventrikül kitlesi kardiyak
hedef organ hasarının önemli bir belirleyicisidir. Ürik asidin esansiyel hipertansiyonun erken
patogenezinde rol oynadığı bildirilmektedir. Bu çalışmada, ebeveynlerinde esansiyel hipertansiyon
öyküsü olan normotansif çocukların gece kan basıncı düşüşünün araştırılması ve sol ventrikül kitle
indeksi ile serum ürik asit düzeyleri arasındaki ilişkisinin incelenmesi amaçlandı.
MATERYAL VE METOD: Yaşları 8-22 yıl arasında hipertansif aile öyküsü olan 40 normotansif
çocuk ve kontrol grubu olarak ailesinde hipertansiyon olmayan 20 normotansif çocuk alındı.
Çocukların tıbbi anamnezi alınıp, sistemik muayeneleri ve ekokardiyografik incelemeleri yapıldı ve
ambulatuar kan basıncı izlemi uygulandı. Serum ürik asit düzeyi ölçüldü. Hipertansif aile öyküsü
olan olgular göre dipper ve nondipper olarak 2 gruba ayrıldı.
BULGULAR: Nondipper grupta gece sistolik kan basıncı, ortalama diyastolik kan basıncı, gündüz
diyastolik kan basıncı, dipper ve kontrol grubuna göre yüksek bulundu (p<0,05). Sol ventrikül
kitle indeksi ve serum ürik asit düzeyleri nondipper grupta dipper grubuna ve kontrol grubuna
göre yüksek bulundu (p<0,001). Ebeveynleri hipertansif olan çocuklarda sol ventrikül kitle indeksi
ile serum ürik asit düzeylerinin yaşdan bağımsız olarak pozitif yönde güçlü korelasyon gösterdiği
saptandı.
SONUÇ: Ailede hipertansiyon öyküsü olan normotansif nondipper çocuklarda hedef organ
hasarının erken dönemde oluşabileceği ve bunun ürik asit düzeyleri ile ilişkili olduğu düşünüldü.
Anahtar Kelimeler: Hipertansiyon,ambulatuar kan basıncı, dipper, non-dipper, sol ventrikül kitle
indeksi, ürik asit
74
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P018 - SENKOP PATOFİZYOLOJİSİNDE B12 VİTAMİNİN YERİ
Vedide TAVLI1, Barış GÜVEN2, Taliha ÖNER2, Timur MESE2, Savas DEMİRPENÇE2, Murat Muhtar
YILMAZER2
1
2
Yeditepe Üniversitesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, İstanbul
İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hast ve Çocuk Cer Eğt Arş Hastanesi, Çocuk Kardiyoloji Bölümü, İzmir
GİRİŞ: Senkop çocukluk çağında sık görülen, kısa süreli, geçici bilinç kaybı olarak tanımlaran bir
klinik durumdur. En sık nedeni nörokardiyojenik senkop olaral bildirilmiştir. Daha önce yayınlanan
birkaç çalışmada ortostatik hipotansiyon ile B12 eksikliği arasında ilişki olduğu belirtilmiştir. Biz
de bu çalışmamızda tekrarlayan senkop öyküsü ve B12 eksikliği arasındaki ilişkiyi değerlendirmek
istedik.
YÖNTEM: Bölümümüze tekrarlayan senkop nedeni ile başvuran 71 senkop hasta ile yaş-cinsiyet
uyumu olan 50 hasta çalışmaya alındı. Çalışma 2009 Mayıs – 2010 Ocak tarihleri arasında
gerçekleştirildi. Senkop olgularında öykü, fizik muayene ve tilt testi kayıtları alındı. Tüm olgulara
B12 vitamin düzeyi bakıldı.
BULGULAR: İki gurup arasında yaş ve cinsiyet farklılığı saptanmadı. Senkop ile başvuran
olgularda en sık gözlenen yakınma gözlerde kararma idi. Tilt testi 28 hastada (39%) pozitif olarak
saptandı. 13 olgu postüral ortostatik taşikardi, 8 olgu kardiyoinhibitör tip, 1 hasta vazodepresör
tip ve 6 hastada mixed tip ile uyumlu idi. Senkoplu olgularda B12 eksikliği 27 çocukta (%38),
sağlıklı bireylerde ise 9 (%18) çocukta gözlendi. Kikare testi ile anlamlı farklılık olduğu gözlendi
(p=0.018). Postüral ortostatik taşikardi, tilt negatif olgular ile tilt pozitif olgular arasında B12
eksikliği dağılımı açısından anlamlı farklılık saptanmadı.
TARTIŞMA: B12 eksikliğinin çocuklarda nörokardiyojenik senkop ve postüral ortostatik taşikardi
patofizyolojisinde rolü olduğunu düşünmekteyiz. Yine etiyopatogenezin aydınlatılmasında daha
çok sayıda çalışmaya ihtiyaç vardır.
Anahtar Kelimeler: Postüral ortostatik taşikardi, B 12 vitamini, nörokardiyojenik senkop
Şekil 1
B 12 eksikliğinin gruplar arasındaki dağılımı
75
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P019
- INTAKT VENTRİKÜLER SEPTUMLU İMPERFORE
HASTALARDA
RADYOFREKANS
ENERJİ
YARDIMIYLA
PERFORASYONU
PULMONER
PULMONER
KAPAKLI
KAPAK
Tevfik KARAGÖZ, Işıl YILDIRIM, Murat ŞAHİN, Dursun ALEHAN, Sema ÖZER, Süheyla ÖZKUTLU
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, Ankara
GİRİŞ: İntakt ventriküler septumlu pulmoner atrezi değişik derecelerde sağ ventrikül (RV)
hipoplazisi, triküspit kapak hipoplazisi, sağ ventrikül bağımlı koroner dolaşım ile karakterize nadir
görülen bir konjenital kalp hastalığıdır. Merkezimizde pulmoner kapak perforasyonu işlemine
alınan dört hastanın sonuçlarını sunmaktayız.
METOD VE BULGULAR: Eylül 2009-Ocak 2010 tarihleri arasında dört hasta pulmoner valvotomi
yapılması amacıyla kateter laboratuarına alındı. Bu hastaların yaşı median 1,5 gün (1-3 gün) ve
vücut ağırlığı 3 kg (2,8-3,2 kg) idi. Kateterde pulmoner kapağın altında kateter uygun pozisyonda
yerleştirildikten sonra kateter içerisinden RF tel ilerletilerek kapağa temas sağlandı. Dikkatli bir
şekilde RF enerji verilerek kapak perfore edildi, tel ana pulmoner artere ilerletildi. Aynı kateter
içerisinden 0,014 inç koroner veya road runner guidewire sağ veya sol pulmoner arterin olası en
distaline kadar ilerletildi. Guidewire üzerinden ilerletilen koroner balon (4mmx2cm) ile birkaç kez
pulmoner valvuloplasti (predilatasyon) yapıldı. Daha sonra daha büyük bir balon ile pulmoner
valvuloplasti uygulandı. RV basıncı median 123 mmHg’dan 60 mmHg’ya düştü, median 79 mmHg
basınç azalması kaydedildi. Oksijen saturasyonu oda havasında median 40’dan 93’e çıktı. Median
işlem süresi 120 dk, skopi süresi 33 dk kaydedildi. Sağ ventrikülü küçük olan iki hastada aynı
seansta duktusa stent yerleştirildi. Bir gün sonra düşük molekül ağırlıklı heparin ve aspirin
başlanarak taburcu edildi.
TARTIŞMA: Uygun hastalarda, pulmoner kapak perforasyonu ve valvuloplastisi ilk palyasyon
tedavisi olarak denenebilir. Valvuloplastinin pulmoner kan akımını sağlamakta yetersiz kaldığı
durumlarda duktusa stent veya BT şant operasyonu gerekebilmektedir. Merkezimizde RF enerjiyle
pulmoner kapak perforasyonu gerçekleştirilmiştir. İntakt ventriküler septumlu pulmoner atrezili
hastalarda transkateter pulmoner kapak perforasyonu cerrahiye alternatif, etkili bir yöntemdir.
Anahtar Kelimeler:
perforasyonu
pulmoner
atrezi,
intakt
76
ventriküler
septum,
radyofrekans
kapak
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P020 - INTAKT VENTRİKÜLER SEPTUMLU PULMONER ATREZİLİ YENİDOĞAN
HASTALARDA TRANSKATETERİK PERFORASYON VE PULMONER VALVÜLOPLASTİ
Utku Arman ÖRÜN1, Senem ÖZGÜR1, Vehbi DOĞAN1, Burhan ÖCAL1, Ayşegül ZENCİROĞLU2,
Selmin KARADEMİR1, Filiz SENOCAK1
1
Dr.Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi, Pediatrik Kardiyoloji
Bölümü, Ankara
2
Dr.Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi, Yenidoğan Bölümü, Ankara
İntakt ventriküler septumlu pulmoner atrezi, yenidoğan döneminde büyük arter transpoziyonu ve
VSD li pulmoner atreziden sonra üçüncü sıklıkta görülen siyanotik bir doğumsal kalp hastalığıdır.
İntakt ventriküler septumlu pulmoner atrezili hastalarda, hastaların klinik durumu ve sağ
ventrikül yapısına göre çeşitli tedavi seçenekleri belirlenmektedir. Sağ ventrikül ve triküspit kapak
gelişimi iyi, sağ ventrikül bağımlı koroner dolaşımı olmayan hastalarda biventriküler düzeltme
planlanabilir. Biventriküler düzeltme öncesi sağ ventrikül gelişiminin sağlanması, hastanın
ameliyata kadar kilo ve zaman kazanması için yenidoğan döneminde yapılan transkateterik
girişimler hayat kurtarıcıdır. Bu bildiride, prostoglandin ile duktal akım devamlılığı sağlanarak
transkateterik yolla atretik pulmoner kapağı tel ile perfore edildikten sonra balon pulmoner
valvüloplasti yapılan yenidoğan olgularımız sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: pulmoner atrezi, kapak perforasyonu, yenidoğan
77
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P021 - FİZİK MUAYENE: EN ESKİ FAKAT ESKİMEYEN BİR TANI YÖNTEMİ
Ayhan PEKTAŞ, Ayhan ÇEVİK, Serdar KULA, Ayşe Deniz OĞUZ, Fatma Sedef TUNAOĞLU, Rana
OLGUNTÜRK
Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi Hastanesi, Pediatrik Kardiyoloji Bölümü, Ankara
AMAÇ: Kardiovasküler sistem muayenesinin önemini vurgulamayı amaçlayan bu çalışmada,
doğumsal kalp anomalileri olan çocuklarda ilgili üfürümün ne zaman duyulduğu ve anomali
tanısının ne zaman konulduğu araştırılmıştır.
HASTALAR VE YÖNTEM: Ocak 2008 ve Ocak 2009 arasında çalışma merkezine refere edilen ve
kalp anomalilerine geç tanı konulduğu düşünülen 284 çocuk geriye dönük incelenmiştir.
BULGULAR: Çalışmaya dâhil edilen 284 çocuğun 134’ü (%47.2) erkek ve 150’si (%52.8) kız idi.
Ortalama boyu ve vücut ağırlığı sırasıyla 120.3±30.9 cm ve 26.4±16.5 kg olarak hesaplanan
çocuklarda en sıklıkla belirlenen doğumsal kalp anomalileri sırasıyla atrial septal defekt (%33.1),
patent duktus arteriozus (%19.0) ve aort koarktasyonu (%10.6) idi. Çalışma kapsamına alınan
çocukların çoğu (%72.5) İç Anadolu Bölgesi’nde yaşarken onbeşi (%10.6) Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nden ve onüçü (%9.2) Karadeniz Bölgesi’nden gelmekteydi. İncelenen çocuklarda
ortalama üfürüm duyulma yaşı 8.0±5.2 yıl olarak hesaplanırken üfürümün duyulması ve
doğumsal kalp anomalisine tanı konulması arasında geçen ortalama süre 6.6±4.9 yıl
(2419.8±1771.1 gün) idi. Aort koarktasyonu belirlenen çocuklarda tanının gecikme süresi ise
ortalama 9.2±4.7 yıl olarak hesaplandı.
SONUÇLAR: Teknolojik gelişmelerin sağlık sektörünün hizmetine sunulmasıyla birlikte geleneksel
klinik değerlendirme yöntemlerinden olan öykü alma ve fizik muayene eskisi kadar
önemsenmemektedir. Ancak fizik muayene, doğumsal kalp anomalilerinin erken tanısında en
basit ve etkili yöntem olarak geçerliliğini korumaktadır. Çocuk hekimleri, sadece kalp seslerini
dinleyerek, çift taraflı arter nabızlarını değerlendirerek ve kan basıncını ölçerek, geri dönüşsüz
sağlık sorunlarına ve ciddi bir ekonomik yüke neden olabilecek doğumsal kalp anomalilerinin
erken dönemde belirlenmesini sağlayabileceklerini unutmamalıdır.
Anahtar Kelimeler: doğumsal kalp anomalisi; fizik muayene; üfürüm
78
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P022 - FETAL EKOKARDİYOGRAFİ İLE SOL ATRİAL İZOMERİZİM VE SİSTEMİK VENÖZ
DÖNÜŞ ANOMALİSİ TANISI ALAN NADİR BİR
Mustafa Orhan BULUT1, Murat DEVECİ1, Naim CEYLAN2, Ertürk LEVENT1, Zülal ÜLGER1, Ruhi
ÖZYÜREK1
1
2
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, İzmir
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İzmir
Fetal bradikardi nedeniyle kliniğimize yönlendirilen 32 haftalık olgunun yapılan Fetal
ekokardiyografisinde kalp sol hemitoraksta olup kalp hızı 78 dk idi. Karaciğer midline yerleşimli
izlendi. Hepatik venler doğrudansol atriuma açılırken vena kava inferior vertebranın solunda ve
abdominal aortanın posteriorunda olup Azygos veni devamlılığı ile sol superior vena kavaya
oradanda sol atriuma açıldığı izlendi. LV, İVS, RV duvar kalınlıkları artmış olup sinus venozus ASD
izlendi. Büyük damar ve ventrikül ilişkileri normal olarak izlendi. Pulmoner venlerin hepatik venler
ve LSCV ile birlikte sol atriuma açıldığı görüldü. Bu bulgularla Sol atrial izomerizim ve sistemik
venöz dönüş tanısı ile izleme alındı. Miadında normal spontan yol ile doğan olgunun kalp hızı 90
dk ve O2 saturasyonu %80 olup EKG'de P aksı sol superior idi. Yapılan EKO’da pulmoner venlerin
sol atriuma açıldığı izlendi. Sağ ve sol koldan yapılan kontrast EKO da RSCV ve LSCV'nın LA'a
açıldığı ASD yolu ile kontrastın sağdaki atriuma geçtiği görüldü.
Anahtar Kelimeler: Sol atrial izomerizim, Sistemik venöz dönüş anomalisi, Fetal bradikardi
79
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P023 - İZOLE SOL VENTRİKÜLER “NONCOMPACTİON” KARDİYOMİYOPATİLİ
HASTALARIN İLK TANI ANINDAKİ ELEKTROKARDİYOGRAFİK ÖZELLİKLERİ
Yakup ERGÜL1, Kemal NİŞLİ1, Muhammed Ali VARKAL2, Naci ÖNER3, Aygün DİNDAR1, Ümrah
AYDOĞAN1, Rukiye Eker ÖMEROĞLU1
1
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk
Kardiyolojisi Bilim Dalı, İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul
3
Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
AMAÇ: Sol ventriküler “noncompaction” (LVNC); tipik morfolojik bulgularıyla tanınan, klinik
pratikte kalp yetersizliği bulguları yanında hayatı tehdit edebilecek ritim bozukluklarıyla da
karşımıza çıkabilen bir kardiyomiyopatidir. Bu çalışmada izole LVNC’lı hastalarda ilk tanıdaki
elektrokardiyografik (EKG) bulgular değerlendirilerek; tanıya katkısı, göğüs röntgeni ve
ekokardiyografik bulgularla korelasyonu araştırılmıştır.
HASTALAR VE YÖNTEM: Ocak 2006-Aralık 2009 tarihleri arasında ekokardiyografi ve kardiyak
manyetikrezonans inceleme ile LVNC tanısı konulan 21 hasta çalışmaya alındı. Beraberinde başka
doğumsal kalp hastalığı olanlar çalışma dışı bırakıldı. Yüzey EKG’sinde disritmi şüphesi olan
hastalar 24-48 saatlik Holter EKG ile incelendi. Hastalar aynı yaş ve demografik özelliklere sahip
50 sağlıklı kontrol grubuyla karşılaştırıldı.
BULGULAR: EKG verilerine ulaşılanların 16’sı erkek ve 5’i kızdı. Hastaların EKG bulgularında en
sık görülen bulgular; sol ventrikül hipertrofisi ve özelikle D II, D III ve V4-6 derivasyonlarında
ventrikül repolarizasyon anormalliğine bağlı ST segment depresyonu ve T dalga negatifliğiydi.
Erişkinlerin aksine, bir hasta hariç diğerlerinde intraventriküler ileti defekti (dal blokları gibi)
saptanmadı. Yüzey EKG’lerinde; ortalama kalp hızı 118 /dakika (57-176), PR intervali 137 msn
(100-200), QRS süresi 81 msn (60-120), ve QTc süresi 448 msn (410-530) idi. Bunun yanında üç
hastada sağ atriyal genişleme, bir hastada Wolff-Parkinson-White paterni, iki hastada sık
ventriküler ve supraventriküler ektrasistoller saptandı. Holter EKG kayıtlarında; iki hastada
supraventriküler taşikardi atakları ve bir hastada kısa süreli ventriküler taşikardi atağı görüldü.
SONUÇ: İzole LVNC tanılı hastaların yüzey EKG’lerinde sol ventrikül hipertrofisi ve ST-T dalga
değişikliklerini içeren ventrikül repolarizasyon anormallikleri sıklıkla görülse de, bunların hastalığa
özgün olmadığı düşünülmektedir. Bu hastalarda disritmi sıklığı yüksek olduğundan uzun dönem
izlem önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Disritmi, elektrokardiyografi, kardiyomiyopati, sol ventrikül
80
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P024 - MARFAN SENDROMLU 17 OLGUDA KARDİYOVASKÜLER BULGULAR
Utku Arman ÖRÜN, Osman YILMAZ, Selmin KARADEMİR, Filiz ŞENOCAK, Burhan ÖCAL, Vehbi
DOĞAN, Senem ÖZGÜR, Mahmut KESKİN, Özben CEYLAN
Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi, Pediatrik Kardiyoloji Bölümü, Ankara
Marfan sendromu iskelet, göz, kalp ve aorta başta olmak üzere bir çok sistemi tutan kalıtsal
genetik bir hastalıktır. Marfan sendromuyla ilgili en ciddi komplikasyon kalp ve damarlarla ilgilidir.
Kardiak lezyonlar, aort kökü dilatasyonu, mitral ve triküspit kapak prolapsusları ve bu kapaklarda
oluşabilecek yetersizliklerdir. Aort anevrizması ve rüptürü ölümcül komplikasyonlarıdır. Çalışmaya
alınan 17 olgunun 9’u kız, 8’i erkek olup, yaşları 1 ay-17 yıl(ort. 9.7 yıl) arasında değişmekte idi.
Hastaların 5’inde anne ve baba arasında 2. derecede akrabalık vardı. Hastaların başvuru
yakınmaları arasında en fazla göğüs ağrısı(3 hasta), solunum sıkıntısı(4 hasta), bayılma(4 hasta)
ve çarpıntı(2 hasta) görüldü. Hastaların 13’ünde iskelet sistemine ait bulgular görülürken, 4
hastada lens subluksasyonu saptandı. Kardiyovasküler bulgular incelendiğinde, hastaların 8’inde
aort kökü dilatasyonu ile birlikte mitral kapak prolapsusu ve/veya triküspit kapak prolapsusu,
3’ünde mitral kapak prolapsusu, 3’ünde sadece aort kökü dilatasyonu, 3’ünde mitral kapak ve
triküspit kapak prolapsusu vardı. İzlem süresi ort. 2.6 yıl olup bu süre içinde aorta anevrizması ve
rüptürü gözlenmedi. Marfan sendromlu hastalarda önemli yapısal kalp hastalıklarının görülmesi
nedeniyle kardiyolojik olarak değerlendirilmesi ve düzenli izlemleri yapılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Marfan, Kardiyovasküler etkilenim
81
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P025 - VASKÜLER RİNG SEMPTOMLARINA NEDEN OLAN ÇİFT AORTİK ARK VE AYNA
HAYALİ DEKSTROKARDİ BİRLİKTELİĞİ
Hakan ALTIN, Fatih ŞAP, Zehra KARATAŞ, Hayrullah ALP, Tamer BAYSAL, Sevim KARAASLAN
Selçuk Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Konya
Vasküler ring aortik ark anomalileriyle oluşan; trakea ve özofagusa bası ile solunum ve beslenme
problemlerine yol açabilen bir grup hastalıktır. En sık görülen, en erken ve ciddi semptom vereni
çift aortik arktır. Klasik ayna hayali dekstrokardi de situs inversus, atriyoventriküler konkordans,
ventriküloarteriyel konkordans ve büyük arterlerin ventriküllerle normal ilişkisi vardır. İki aylık kız
hasta hırıltılı solunum ile başvurdu. Hışıltı mevcuttu ve kalp sesleri sağda duyuluyordu. Tele, EKO
ve batın USG de situs inversus totalis saptandı; intrakardiyak bir defekt yoktu. Baryumlu
özofagus grafisinde özofagusta girinti olduğu, anjiyo ve kardiyak MR da çift aortik ark ve bu iki
arkın arasından trakea ile özofagusun geçtiği; sağdaki büyük arktan sağ subklaviyen ile sağ
karotis interna, soldakinden ise sol karotis interna ile sol subklaviyen arterlerin ayrıldığı görüldü.
Hastanın gelişiminin iyi ve semptomlarının hafif olması sebebiyle (operasyonun daha iyi şartlarda
yapılabilmesi için kilo alması amacıyla) yakın takip edilmek üzere taburcu edildi. Çift aortik ark ve
ayna hayali dekstrokardi birlikteliği literatürde çok nadir olduğu için vakamızı sunmak istedik.
Anahtar Kelimeler: vasküler ring, çift aortik ark, dekstrokardi, yenidoğan, hışıltılı solunum
Resim 1
Resim 2
Situs İnversus Totalis
Baryumlu özofagus grafisinde özofagusta girinti
Resim 3 a
Resim 3 b
Çift aortik ark ve dekstrokardi kardiyak
MR anjiyografi görüntüleri
Çift aortik ark ve dekstrokardi kardiyak MR anjiyografi
görüntüleri
Resim 3 c
Resim 3 d
82
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Çift aortik ark ve dekstrokardi kardiyak
MR anjiyografi görüntüleri
Çift aortik ark ve dekstrokardi kardiyak
MR anjiyografi görüntüleri
Resim 4 a
Resim 4 b
Çift aortik ark ve dekstrokardi
anjiyografi görüntüleri
Çift aortik ark ve dekstrokardi anjiyografi görüntüleri
Resim 4 c
Resim 4 d
Çift aortik ark ve dekstrokardi
anjiyografi görüntüleri
Çift aortik ark ve dekstrokardi anjiyografi görüntüleri
83
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P026 - NADİR GÖRÜLEN BİR KARDİYAK ANOMALİ OLAN AORTOPULMONER SEPTAL
DEFEKTLİ 14 OLGUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ
Hamide MELEK1, Özlem Mehtap BOSTAN1, Evren SEMİZEL1, Ergün ÇİL1, Işık ŞENKAYA SIĞNAK2
1
2
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Bursa
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, Bursa
GİRİŞ-AMAÇ: Aortopulmoner pencere olarak da bilinen aortopulmoner septal defekt nadir
görülen bir konjenital kalp hastalığıdır. Aorta pulmoner septal defekt tanısı konulan on dört
hastanın klinik ve hemodinamik bulguları incelendi.
GEREÇ VE YÖNTEMLER: Bu çalışmada 1994-2009 yılları arasında çocuk kardiyoloji bölümünde
aortopulmoner septal defekt tanısı konulan ondört hasta retrospektif olarak değerlendirildi.
SONUÇLAR: Dokuzu erkek beşi kız olan hastaların tanı yaşı ortalama 3.6 ± 6.1 (14 gün -13yaş)
yıldı. Hastaların 13’ünde kalp yetersizliği bulguları mevcuttu. Ekokardiyografik incelemede sol
atrium, sol ventrikül ve pulmoner arterde genişleme saptandı. Olguların beşinde aortopulmoner
septal defekte eşlik eden başka kardiyak anomaliler de mevcuttu. Bir hasta da ise konjenital tam
AV blok saptandı. Kardiak kateterizasyonda ortalama pulmoner arter basıncı 52 mmHg (13-90
mmHg), ortalama aort basıncı 68 mmHg (44-96 mmHg) olarak tespit edildi. Qp/Qs oranı
ortalama 6.3 (3.3-18) olarak saptandı. Ağır pulmoner hipertansiyonu olan 13 yaşındaki bir hasta
dışında diğer 13 hasta opere edildi. Bir hastaya transpulmonik, oniki hastaya transaortik yaklaşım
uygulandı. Operasyon sonrası iki hasta düşük kalp debisi ve kanama nedeniyle, bir hasta ise
operasyondan bir yıl sonra sepsis nedeniyle kaybedildi. Diğer olguların kalp yetersizliği tedavileri
bir süre sonra kesildi.
TARTIŞMA: Aortopulmoner septal defektin, hızlı bir şekilde pulmoner vasküler hastalığa yol
açması nedeniyle, erken dönemde tanınması morbitide ve mortalite açısından oldukça önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Aorta pulmoner septal defekt
84
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P027 - SİTUS INVERSUS TOTALİS VE BİLİFLET TRİKUSPİT KAPAĞİN ANORMAL KORDAL
INSERSİYONU: ANTENATAL TANİ
Funda ÖZTUNÇ, Selman GÖKALP
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Çocuk
Kardiyolojisi Bilim Dalı, İstanbul
GİRİŞ: Triküpit yetersizliği (TY) normal fetüste saptanabilmesine rağmen önemli yetersizlik
Ebstein anomalisi dışında nadir görülür.. Triküspit kapaktan kaynaklanan diğer nedenler kapak
displazisi, “unguarded” kapak orifisi, aberran yada kısa korda ile birlikte kapakta “tethering” dir.
Burada fetal ekokardiyografi ile tanı konulan, biliflet triküspit kapakta kordaların anormal
insersiyonu sonucu önemli yetersizlik gelişen bir situs inversus totalis vakasını sunuyoruz.
OLGU: 26 yaşında, 22 haftalık gebe, obstetrik USG’de nedeni açıklanamayan kardiyomegali ve TY
nedeniyle gönderilmişti. Fetal ekokardiyografide situs inversus totalis, sağ atriyum ve ventrikülde
dilatasyon saptandı. Triküspit septal liflet kordalarının sağ ventrikül anterior duvarına yapıştığı ve
sağ ventrikülü iki ayrı bölüme ayırdığı görüldü. Triküspit kordalarının anormal insersiyonu
nedeniyle önemli derecede TY saptandı. Bir hafta sonra gebelik medikal abortusla sonlandırıldı.
Otopsi bulguları ekokardiyografi ile aynıydı.
TARTIŞMA: Ebstein anomalisi ve trıküspit displazi fetuste en sık rastlanılan TY nedenidir.
Aberran kordalar nedeniyle triküspit kapakta “tethering” gelişmesi, triküspit korda anomalileri ve
lifletlerin az sayıda olması TY’nin nadir görülen diğer nedenleridir. Ancak hem korda hem de liflet
anomalisi olan olgu yoktur. Literatürde postnatal dönemde tanı almış benzerleri olsa da olgumuz
antenatal tanı alan ilk olgudur.
Anahtar Kelimeler: anormal kord insersiyonu,fetal ekokardiyografi, situs inversus totalis,
triküspit yetersizliği
85
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P028 - BÜYÜME HORMONU EKSİKLİĞİ BULUNAN PHACES SENDROMU
Hakan ALTIN1, Zehra KARATAŞ1, Hayrullah ALP1, Fatih ŞAP1,
KARAASLAN1, Emre ATABEK2, Cengiz KADIYORAN3, Kemal ÖDEV3
Tamer
BAYSAL1,
Sevim
1
Selçuk Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, Konya
Selçuk Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı, Konya
3
Selçuk Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Konya
2
Hemanjiyoma ek olarak beynin yapısal malformasyonları, serebrovasküler, kardiyovasküler, göz,
göğüs duvarı anomalileri ve nörokutanöz bozukluklar bulunmasına PHACES sendromu adı verilir.
Otuz aylık kız hasta yüz, boyun ve göğsün üst kısmında hemanjiyom ile başvurdu. Paraumblikal
raphe, sol gözde ptozis vardı ve retinal damarlanma artışı nedeniyle görmesi azalmıştı. Anjiyo ve
multislice CT de brakiosefalik trunkus ve sol karotid arter yoktu, anormal orijinli sol subklaviyen
arter ve aortanın çeşitli bölgelerinden ayrılan tortiyose kollateraller ile sternumda kleft görüldü.
Beyin MR anjiyografide baziller arterde tortiyosite ve internal karotid arterlerin yokluğu saptandı.
Patolojik boy kısalığı için yapılan tetkikler sonucunda büyüme hormonu eksikliği tanısı konuldu.
Yüz bölgesindeki hemanjiyomun büyük kısmına yol açan arkus aortadan ayrılan tortiyose damara
müdahele damarın beslediği alanın geniş olması nedeniyle yüksek riskli olarak değerlendirildi.
Hastamıza hemanjiyom tedavisinde son yıllarda çok iyi yanıtlar alınan propranolol tedavisi
başlanıldı.Yüz bölgesinde büyük hemanjiyomu olan çocuklar PHACES sendromunun diğer
komponentleri açısından dikkatle araştırılmalıdırlar.
Anahtar Kelimeler: büyüme hormonu eksikliği, phaces, hemanjiyom, çocuk
Resim 1 a
Resim 1 b
Yüz, boyun ve göğsün üst kısmında hemanjiyom,
paraumblikal raphe ve sternumda defektif görünüm
Yüz, boyun ve göğsün üst kısmında hemanjiyom,
paraumblikal raphe ve sternumda defektif görünüm
,
86
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Resim 1 c
Resim 2
Yüz, boyun ve göğsün üst kısmında hemanjiyom,
paraumblikal raphe ve sternumda defektif görünüm
Sternumun üst kısmında kleft
Resim 3
Resim 4
Baziller arterde tortiyosite ve üst servikal bölgedeki
damarlarda yaygın kollateral dolaşım
İki taraflı internal karotid arter yokluğu
Resim 5
Resim 6 a
Brakiyosefalik trunkus ve sol karotid arterin yokluğu,
anormal orijinli sol subklaviyen arter ve aortanın çeşitli
yerlerinden çok sayıda tortiyose kollaterallerin ayrılması
İnen aortanın arka kısmından büyük bir damar
ayrılmakta ve bu damar sol subklaviyen arteri
verdikten sonra boynun derin fasiyaları arasında
kaybolmaktadır
87
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Resim 6 b
Resim 6 c
İnen aortanın arka kısmından büyük bir damar ayrılmakta
ve bu damar sol subklaviyen arteri verdikten sonra boynun
derin fasiyaları arasında kaybolmaktadır
İnen aortanın arka kısmından büyük bir damar
ayrılmakta ve bu damar sol subklaviyen arteri
verdikten sonra boynun derin fasiyaları arasında kaybolmaktadır
Resim 7 a
Resim 7 b
Aortun arka kısmından çıkan büyük damar ve yüzdeki
hemanjiyoma sebep olan kollateral görülmekte
Arkus aortadan ayrılan tortiyose görünümlü
kollateral ve yüz bölgesindeki dağılımı
88
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P029 - AKREP SOKMASI SONUCU GELİŞEN GEÇİCİ KARDİYAK DİSFONKSİYON; OLGU
SUNUMU
Filiz EKİCİ
Antalya Eğitim Araştırma Hastanesi Çocuk Kardiyoloji, Antalya
Akrep sokması olgularında nadiren kardiyovasküler komplikasyonlarla karşılaşılmaktadır. Beş
yaşındaki erkek hasta akrep sokmasından sonra solunum sıkıntısı, göğüs ağrısı ve taşikardisi
nedeniyle hastanemize sevk edilmişti. Akrep serumu, intravenöz steroid ve antihistaminik
uygulandığı öğrenildi. Olgunun, genel durumu kötü, kan basıncı 90/60 mmHg, kalp hızı: 172/dk
ve oksijen satürasyonu % 84 idi, gallop ritmi saptandı. CK:696 U/L; CK-MB:206 U/L, Troponin-I
düzeyi; 4,78ng/ mL ile belirgin artmıştı. Akciğer grafisinde pulmoner konjesyon ve hafif
kardiyomegali,EKG'sinde sinuzal taşikardi, inferior ekstremite ve prekordiyal derivasyonlarında 3
mm ST çökmesi saptandı. Ekokardiyografik incelemede; sol ventrikülde genişleme, SVEF:20,9,
FS:%9,2,mitral ve triküspit yetersizliği belirlendi. Hastaya oksijen, intravenöz sıvı elektrolit,
steroid ve tetanoz toksoid uygulandı. Dopamin ve furosemid tedaviye eklendi. ikinci gün digoksin
yüklemesi yapıldı. Olgumuzun kardiyak enzimleri ve EKO bulguları tedavinin yedinci gününde
normale döndü.Akrep zehirlenmesi olgularında kardiyak enzimler ve özellikle Tr-I düzeyinin
ekokardiyografi ile birlikte değerlendirilmesi önem taşır.
Anahtar Kelimeler: akrep zehirlenmesi, kardiyomiyopati, ekokardiyografi
89
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P030 - UNGUARDED MİTRAL KAPAK; FONKSİYONEL AORTİK ATREZİ
Alper GÜZELTAŞ, Ender ÖDEMİŞ, Fatma SEVİNÇ ŞENGÜL
İstanbul Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi EAH,Çocuk Kardiyolojisi Kliniği,
İstanbul
Otuz sekiz haftalık 3200 gram ağırlığındaki erkek bebek, kliniğimize doğar doğmaz fark edilen
siyanoz nedeniyle 9 saatlik iken getirildi. Fizik muayenesinde genel durumu kötü, nabız oksimetri
ile oksijen saturasyonu % 50 idi. Solunum dispneik ve düzensiz, akciğerde dinlemekle kaba
krepitan raller mevcuttu. Kalp hızı 150/dk, kalp sesleri zayıf alınıyordu. Tansiyon arteriyeli 39/14
mmHg olarak ölçüldü.Telekardiyografisinde kardiyomegali ve akciğer alanlarında yaygın
konjesyon saptanan hastanın ekokardiyografik incelemesinde sol atriyum, sol ventrikül ileri
derecede geniş, sağ ventrikülü relatif olarak küçük idi. Mitral kapak sistolde tamamen açık
kalıyordu, önemli mitral yetersizliği görüldü. Aortaya antegrad akım yoktu, desendan aorta geniş
duktus arteriyous yoluyla retrograd yolla dolmaktaydı. Triküspit kapaktan orta-önemli yetersizlik
yolu ile ölçülen tahmini sistolik pulmoner arter basıncı sistemik düzeyde idi. İnteratriyal septumda
restriktif foramen ovale saptandı. Hastaya bu bulgular eşliğinde ''unguarded mitral kapak'' tanısı
konularak balon atriyal septostomi planlandı ancak kardiyopulmoner arrest gelişen hasta 12.
saatinde eksitus oldu.Unguarded AV kapak literatürde çoğunlukla triküspit kapak patolojisi olarak
bildirilmiştir. Unguarded mitral kapak ise son derece nadirdir ve literatürde birkaç olgu sunumu ile
sınırlıdır. Bildirilen olgularda unguarded mitral kapak diğer kompleks patolojilere eşlik etmekte
iken sunulan olguda başka kardiyak malformasyon saptanmadı. Oldukça nadir olarak bildirilmiş
bir patoloji olan unguarded mitral kapak, sağ atriyoventriküler kapağın tersine solu etkilediğinde
fizyopatolojik olarak fonksiyonel aortik atrezi şekline seyretmekte ve çok daha mortal
sonuçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Unguarded Mitral Kapak, Fonksiyonel Aortik Atrezi
90
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P031 - AKREP SOKMASI SONRASI ORGAN YETMEZLİĞİ BULGULARI
HASTALARIN KARDİYAK FONKSİYONLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
OLMAYAN
Mahmut GÖKDEMİR, Taner SEZER, Murat SAYGI
Şanlıurfa Çocuk Hastalıkları Hastanesi, Şanlıurfa
GİRİŞ: Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde akrep sokması halk sağlığı sorunudur. Akrep toksini
multiorgan hasarına neden olabilir. Kardiyopulmoner ve santral tutulum mortalite ve morbiditenin
en sık nedenidir. Antivenom ve semptomatik tedavi esastır. Organ yetmezliği bulguları olmayan
hastalarda kardiyak tutulum araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM: Temmuz 2009 - Kasım 2009 tarihleri arasında hastanemize başvuran
öncesinde kardiyak patolojisi olmayan 30 hasta (kız/erkek oranı:1) ve kontrol grubu olarak
cinsiyet ve yaş yönünden benzer 30 sağlıklı çocuk çalışmaya dâhil edildi. Gruplarda konvansiyonel
değerlendirmeye ek olarak apikal dört boşluk pozisyonunda GE Vivid S5 ile 3 MHz prob
kullanılarak doku doppler incelemesi yapıldı. Ölçümlerde üç ardışık ölçümün ortalaması alındı.
Ekokardiyografik değerlendirme akrep sokmasının 24 ile 36. saatleri arasında yapıldı.
SONUÇLAR: Hasta ve kontrol grupları yaş yönünden benzer idi (7,6±4,2 ve 7,9±3,2 yıl P=0.77).
Hastaların 24’üne ilk bir saat içinde antivenom tedavi uygulandı. Ortalama başvuru süresi 1±1
saat idi. Hastalarda aritmi, kan basıncı anormalliği, akciğer ödemi ve asidoz belirlenmedi. Hasta
grubunda CK-MB: 43,7±11,5 U/L ve troponin T negatif bulundu. EF(Ejeksiyon fraksiyonu) hasta
grubunda: %70±6 ve kontrol grubunda: %70±7(P=0,76), KF(kısalma fraksiyonu) hasta
grubunda: %39±5 ve kontrol grubunda: %38±6(P=0,72) ölçüldü. Sol ventrikül MPI(miyokardiyal
performans indeksi) hasta grubunda: 0,38±0,07 ve kontrol grubunda: 0,35±0,06(P=0,14), hasta
grubunda septum MPI: 0,38±0,08 ve kontrol grubunda: 0,38±0,05(P=0,89), hasta grubunda sağ
ventrikül MPI: 0,29±0,05 ve kontrol grubunda: 0,28±0,4(P=0,32) hesaplandı. Patolojik kapak
yetmezliği ve perikardiyal effüzyon belirlenmedi.
TARTIŞMA: Organ yetmezliği bulgusu olmayan hastalarda kardiyak tutulum belirlenmedi. Erken
dönemde antivenom tedavi uygulanan, vital bulguları, elektrokardiyogram ve telekardiyogram
değerleri normal olan hastalarda ekokardiyografik incelemenin gerekli olmadığı kanısına varıldı.
Anahtar Kelimeler: Akrep sokması, Ekokardiyografi
91
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P032 - 602 ÇOCUKTA AKUT ROMATİZMAL ATEŞ; KAYSERİ DENEYİMİ
Nazmi NARİN1, Fatma Türkan MUTLU2, Ali BAYKAN1, Sertaç HANEDAN ONAN1, Sadettin SEZER1,
Kazım ÜZÜM1, Zeynep BAYKAN3
1
Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Kayseri
Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Kayseri
3
Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi Tıp Eğitimi Anabilim Dalı, Kayseri
2
GİRİŞ-AMAÇ: Akut romatizmal ateş (ARA); ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde önemli bir
halk sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir. Sunumun amacı 12 yıllık ARA deneyimimizi
paylaşmaktır.
YÖNTEM-GEREÇLER: Ocak 1997- Aralık 2008 tarihleri arasında Modifiye Jones kriterlerine gore
akut romatizmal ateş tanısı konulan 602 çocuk retrospektif olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Ortalama yaş 11.1±2.7 (2.5-18 yaş), kız/erkek oranı 1.3. Aile öyküsü %9 hastada
mevcuttu. En sık başvuru nedeni artralji idi. Diğer başvuru nedenleri; istemsiz hareketler, eklem
şişliği, göğüs ağrısı, kalpte üfürüm duyulması, çarpıntı idi. 602 hastanın 443’ü akut dönemde tanı
aldı, 159’u ise ARA sekeli olarak tanı aldı. Kardit insidansı %58, artrit insidansı %45, kore
insidansı %25, subkutan nodül insidansı %0.5 idi. Eklem tutulumu %45’inde monoartrit,
%35’inde iki eklem artriti şeklinde idi. Eritema marginatum hiç görülmedi. En sık görülen iki
major kriter kardit ve eşlik eden kore (%32) idi. Kore özellikle puberte öncesi kızlarda görüldü.
Ortalama izlem süresi 35.3±30 ay (3-120 ay) idi. Mitral yetmezlik ve aort yetmezliği olgularında
bir yılın sonunda düzelme oranları sırasıyla %26.9 ve %17.4 idi. Başvuru anındaki mitral ve aort
yetmezliğinde düzelme oranları beş yılın sonunda sırasıyla %32 ve %20.6 oranlarında oldu. 12
yılda 17 hasta tekrarlayan atak ile başvurdu ve 13 hastaya kapak replasmanı yapıldı. Kaybedilen
hasta olmadı.
SONUÇ: Monoartrit ve kore insidansındaki artış dikkat çekici bulundu. Subkutan nodül ve eritema
marginatum insidansındaki azalmadan dolayı, major kriter olarak yeniden değerlendirilmeleri
gerektiğini, ARA’nın değişen yüzüne dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Akut romatizmal
ateş, ünitemizdeki çocuklarda bir mortalite nedeni değildir ancak, önemli bir morbidite nedeni
olmaya devam etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Akut romatizmal ateş, klinik seyir, çocuk
92
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P033 - PARSİYEL VENÖZ DÖNÜŞ ANOMALİSİNİN NADİR BİR VARYASYONU; İDEAL
TANI YÖNTEMİ VE CERRAHİ YAKLAŞIM
Cenk Eray YILDIZ1, Kadir BABAOĞLU2, Memduh DURSUN3, İbrahim ALTUN4, Mustafa GÜDEN5,
Gürkan ÇETİN1
1
İstanbul Üniversitesi, Kardiyoloji Enstitüsü, Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul
Kocaeli Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Pediyatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, İzmit
3
İstanbul Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İstanbul
4
İstanbul Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kardiyoloji Anabilim Dalı, İstanbul
5
Sema Hastanesi, Kalp ve Damar Cerrahisi, İstanbul
2
Anormal pulmoner venöz dönüş anomalisi olan hastalarda pulmoner ven anatomisinin değişik
varyasyonlarının transtorasik ekokardiyografi (TTE) ile değerlendirilmesi oldukça zordur.
Pulmoner venler için genişlik, izlediği yol ve drene olduğu alan önemlidir. Ayrıca bu venler bazen
kalpten uzakta olabilirler ve bu durumda doğru tanınmaları mümkün değildir. Bizim
olgularımızda; çok az rastlanır şekilde her üç sağ pulmoner venin (üst, orta ve alt), superior vena
kava-sağ atriyum (SVK-RA) bileşkesine açıldığı sinüs venosus tipi defektin eşlik ettiği parsiyel
anormal pulmoner venöz dönüş (PAPVD) anomalisi mevcuttu. Bu gibi karmaşık durumlarda rutin
TTE ile doğru tanı koymak zordur. Bundan dolayı; PAPVD’nın kapsamlı tanısında TTE dışında
başka görüntüleme tekniklerine ihtiyaç vardır. Geçmişte kardiyak kataterizasyon tercih edilen bir
yöntem iken invazif olması ve iyonize radyasyon kullanımı nedeniyle yerini transözafagial
ekokardiyografi (TEE), computerized tomografi (CT) ve manyetik resonans görüntüleme (MRI)
yöntemlerine bırakmıştır. Bu yüzden; MRI pulmoner venlerin anatomisini göstermede ve soldan
sağa şantların ölçülmesinde en uygun yöntem olarak görülmektedir. Pulmoner ven anomalileri
için geleneksel değerlendirme yöntemi olarak TTE ve anjiografinin halen yeri olsada, MRI ve
MDCT kesin tanıda gözardı edilmemelidir. Bizim iki hastamızda, ameliyat öncesi tanıda 64 kesitli
CT görüntüleme yöntemi başarıyla uygulanmıştır. Sağ pulmoner venlerin tamamının SVC-RA
bileşkesine 3. bir odacık oluşturarak açılması gibi oldukça nadir görülen patoloji bu yöntemle
detaylı şekilde değerlendirilmiştir (Resim 1). Nadir olmalarına rağmen; sinüs venosus tipi ASD nin
tam karşısında yer almaları uygulanacak cerrahiyi ideal hale getirmiştir. Aksi takdirde cerrahiyi
kompleks hale getiren SVC ya yüksek girişli pulmoner ven patolojisinde 1984 yılında Warden
tarafından tanımlanan kava-atriyal anastomozu uygulanmaktadır. Buradaki en büyük problem
SVK gerginliğine bağlı gelişen kava-atriyal stenozdur. İdeal cerrahi yöntem olarak uygulanan ve
tavsiye edilen, pulmoner venleri ASD yoluyla sol atriuma yönlendiren ASD nin perikard yama ile
kapatılmasıdır. Burada önemli olan daralan SVC-RA bileşkesini yine perikard yardımıyla
genişletmektir (Resim 2). Böylece obstrüksiyon ve ritim problemi engellenmiş olur. Sonuç olarak;
ameliyat stratejisine karar vermede önemli yeri olan PAPVD anomalisinin nadir olan varyasyonları
ileri görüntüleme yöntemleri ile kolayca saptanmakta ve ideal cerrahi müdahale ile başarıyla
tedavi edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Parsiyel anormal pulmoner venöz dönüş, konjenital anomali, manyetik
resonans görüntüleme, computerized tomografi
93
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Resim-1
Preoperatif kardiyak MDCT; A: SVK’ya yakın RA’ya açılan 3 adet pulmoner ven B: Koroner sinüse açılan LPSVC (sol
persistan superior vena kava) (innominate ven yokluğu görülmekte) C: SVK-RA bileşkesine açılan 3 adet pulmoner venin
oluşturduğu 3. odacık.
Resim-2
A: 3. odacık içine drene olan pulmoner venler ve superior vena kava ve innominate ven yokluğu (*) B: Pulmoner venler
giriş delikleri (3 adet), 3. odacık (*) ve koroner sinus içinde vent C: Sol persistan superior vena kava (LPSVC) D:
Pulmoner venler sol atriyumda kalacak şekilde sinüs venosumun perikard yama ile kapatılması E: SVK’nın sağ atriyuma
giriş yerinin perikard yama ile genişletilmesi ve pulmoner venler.
94
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P034 - DİAZOKSİD İLE TEDAVİ EDİLEN BEBEKTE
GELİŞMESİ VE DUKTUS ARTERİOZUSTA AÇILMA
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
PULMONER
HİPERTANSİYON
İ İlker ÇETİN1, Fatma DEMİREL2, Sevim ÜNAL3, İhsan ESEN2, Aslıhan YILMAZ4
1
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Hematoloji Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk
Kardiyoloji Kliniği, Dışkapı, Ankara
2
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Hematoloji Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk
Endokrinoloji Kliniği, Dışkapı, Ankara
3
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Hematoloji Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Yenidoğan Kliniği, Dışkapı, Ankara
4
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Hematoloji Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk
Sağlığı ve Hastalıkları, Dışkapı, Ankara
GİRİŞ: Hiperinsülinemi yenidoğan döneminde sık rastlanan hipoglisemi nedenidir ve diazoksid ilk
tercih edilen ilaçtır.
OLGU SUNUMU: Hipoglisemi anında alınan kan örneklerinde hiperinsülinemi (36.2 ve 11.7
µIU/mL) saptandı, büyüme hormonu (11.7 ng/mL), kan kortizol düzeyi (15.2 mcg/dL) ve kan
ketonu (0,5 mmol/L) normal bulundu. Glukagon sonrası hiperinsülinemi tanısı konulmasını
takiben
başlanan
diazoksid
tedavisi
15
mg/kg/gün’e
çıkıldı.
Hastada batın distansiyonu, göz kapaklarında ödemlenme, kusma, taşikardi ve takipne gelişti.
EKO’da hafif pulmoner hipertansiyon (ortPAB 25 mmHg), daha önce kapanmış olan duktus
arteriozusta açılma ve hipertansif akım paterni saptandı (Figür 1). Diazoksid kesildi, sıvı
kısıtlaması, digoksin ve furosemid tedavileri başlandı. Pulmoner hipertansiyonun gerilediği
(ortPAB 16 mmHg) ve akım paterninin kapanmakta olan paterne döndüğü (Figür 2), 1 hafta
sonunda ise bulguların düzeldiği görüldü.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Pulmoner hipertansiyon hayatı tehdit edebilecek bir komplikasyondur.
Diazoksid kullanımı sırasında pulmoner hipertansiyon ve kardiyopulmoner yetmezlik daha önce
rapor edilmekle birlikte duktus arteriozusta açılma ilk kez tanımlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: diazoksid, pulmoner hipertansiyon, duktusta açılma
Figür 1
Figür 2
Duktus üzerinde hipertansif akım paterni
Kapanmakta olan duktusa ait akım paterni
95
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P035 - ATRİYAL SEPTAL DEFEKTİN TRANSKATETER TEDAVİSİNDE "BİOABSORBABLE"
SEÇENEK: İLK DENEYİMLER
Levent SALTIK, Selman GÖKALP, Bülent KOCA, Ayşe Güler EROĞLU
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Çocuk
Kardiyolojisi Bilim Dalı, İstanbul
GİRİŞ: Transkateter yolla atriyal septal defektin (ASD) kapatılması çocukluk çağında en sık
gerçekleştirilen girişimsel anjiyografi uygulamalarından birisidir. Bu amaçla pek çok farklı cihaz
kullanılmaktadır. Ancak tüm cihazların aritmi, komşu dokuda erozyon, trombüs oluşumu ve
allerjik reaksiyon gelişimi gibi önemli yan etkileri bulunur. Bu yüzden son yıllarda “bioabsorbable”
cihazların kullanımı gündeme gelmiştir. Bu amaçla klinik kullanıma giren ilk cihaz olan “BioStar”
ASD oklüzyon cihazı kullanılarak transkateter yolla ASD kapatılan 4 olguyu sunduk.
OLGULAR VE YÖNTEM: Eylül 2009-Şubat 2010 arasında, yaşları 8,5 ile 16 arasında değişen, 4
olguda “BioStar” cihazı kullanılarak sekundum tip ASD kapatma işlemi uygulandı. Genel ve lokal
anestezi uygulandıktan sonra transözafageal ekokardiyografi (TEE) eşliğinde kapatma işlemi
gerçekleştirildi. TEE ile ölçülen ASD boyutları 7-14,5 mm arasında idi. Kapatma işlemi için ASD
boyutuna uygun olarak olguların ikisinde 28mm, diğerlerinde 23 ve 33mm cihaz kullanıldı. Dört
olguda da tam oklüzyon sağlandı, işleme bağlı komplikasyon görülmedi. Ertesi gün yapılan
transtorasik ekokardiyografide rezidüel şant saptanan olgu olmadı.
SONUÇLAR: Transkatater ASD kapatma işleminde kullanılan tüm cihazlar dokuya kalıcı olarak
implante edilirler. Ancak doku iyileşmesi sonrası yüksek metal yüküne neden olan bu iskelete
ihtiyaç kalmaz. Bu nedenle biyoemilimi olan cihazların kullanılması gündeme gelmiştir. Türün ilk
örneği olan “BioStar” konakta skar dokusu yerine doğal iyileşme dokusu olan endojen bağ dokusu
oluşumunu uyarır, trombus ve allerjik reaksiyon gelişme riskini azaltır. Ayrıca şantın daha erken
dönemde kapanması, yüksek kapatma oranı ve daha az komplikasyon (aritmi, erozyon, tromboz)
görülmesi gibi avantajları vardır. Tüm bunlar gözönüne alındığında yeni nesil, biyoemilimi olan
cihazlar transkateter kapatma işlemlerinde önemli bir alternatif olarak karşımıza çıkmaktadır.
Anahtar Kelimeler: atriyal septal defekt, bioabsorbable,biostar, transkateter kapatma
96
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P036 - ÇOCUKLARDA AORT KOARKTASYONU TEDAVİSİNDE BALON ANJİYOPLASTİNİN
ORTA VE UZUN DÖNEM SONUÇLARI
Yakup ERGÜL, Kemal NİŞLİ, Aygün DİNDAR, Ümrah AYDOĞAN, Rukiye Eker ÖMEROĞLU
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk
Kardiyolojisi Bilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: Nativ ve postoperatif dönemde gelişen aort koarktasyonlu hastalarda yapılan balon
anjiyoplasti uygulamalarının orta ve uzun dönem izlem sonuçları değerlendirildi.
HASTALAR VE YÖNTEM: Ocak 1994 – Aralık 2009 tarihleri arasında aort koarktasyonu
nedeniyle balon anjiyoplasti uygulanan hastalar geriye dönük olarak değerlendirildi. Hastalar 0-3
ay, 3 ay-1 yaş ve > 1 yaş sonrası işleme alınanlar olmak üzere üç ayrı grupta değerlendirilerek
rekoarktasyon ve hipertansiyon açısından irdelendi.
BULGULAR: Toplam 76 hastaya (53 nativ, 23 postoperatif) aort koarktasyonu nedeniyle balon
anjiyoplasti uygulandı. Yaşları 7 ay-18 yaş arasında değişen hastaların 24’ü (% 31) kız, 54’ü (%
69) erkekti. Ortalama izlem süreleri 6,58 yıl olup, 6 ay- 15 yıl arasında değişmekteydi. Aort
koarktasyonu yanında hastaların 21’inde (% 27) ventriküler septal defekt, 17’sinde (% 22)
biküspit aorta, 11’inde (% 14) patent duktus arteriozus vardı. Altı olguda da anjiyoplasti sırasında
sol ventrikül disfonksiyonu vardı. Hastaların balon öncesi darlığa bağlı tepe basınç farkları 41,2
mmHg iken anjiyoplasti sonrası 6,02 mmHg’ya indi. İşlem sonrası üç hastada femoral arter
oklüzyonu gelişmiş olup bu hastaların hepsi 3 ay altındaydı. İzlemde 7 (% 9) hastada
rekoarktasyon gelişmiş olup 5 tanesi (% 71) bir yaş altı olgulardı. Bunların ikisine tekrar balon,
üçüne cerrahi ve iki olguya da izlemde kaplı stent implantasyonu yapıldı. İki olguda anevrizma
gelişti ve cerrahi tedavi uygulandı. İzlemde 5 hastada koarktasyon tedavi edilmesine rağmen
hipertansiyon devam etti.
SONUÇ: Balon anjiyoplasti nativ ve postoperatif aort koarktasyonunda darlıkların tedavisinde
etkili ve güvenli bir yöntem olarak kullanılabilir. Özellikle 3 ay ve altındaki bebekler işlem sonrası
rekoarktasyon
ve
periferik
arter
problemleri
açısından
yakın
izlenmelidir.
Anahtar Kelimeler: Aort koarktasyonu, balon anjiyoplasti, çocuk
Resim 1b
Resim 1c
Diskret tipte aort koarktasyonu nedeniyle balon
anjiyoplasti uygulaması (1b: balonun şişirilme anı)
Diskret tipte aort koarktasyonu nedeniyle balon
anjiyoplasti uygulaması (1c: işlem sonrası
anjiyografik görüntü)
97
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Resim 2
Resim 3
Diskret tipte aort koarktasyonu nedeniyle
8 aylıkken balon anjiyoplasti uygulaması yapılan
ve izlemde rekoarktasyon gelişerek kaplı stent
implantasyonu yapılan 9 yaşında erkek hasta
Ciddi diskret tipte aort koarktasyonu nedeniyle
9 günlükken balon anjiyoplasti uygulaması yapılan
ve işlem sonrası anjiyografide anevrizma geliştiği
saptanan erkek hasta
Resim1a
Diskret tipte aort koarktasyonu nedeniyle balon
anjiyoplasti uygulaması
(1a: işlem öncesi anjiyografik görüntü)
Tablo 1
98
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Balon anjiyoplasti yapılan gruplardaki işlem öncesi ve sonrası hemodinamik veriler (AsAo: Asandan aorta, DesAo:
Desendan aorta)
Tablo 2
Balon anjiyoplasti yapılan hastalara eşlik eden diğer tablolar (KVS: Kardiyovasküler sistem, VSD: Ventriküler
septal defekt, PDA: Patent duktus arteriozus, PFO: Patent foramen ovale, ASD: Atriyal septal defekt)
Tablo 3
Balon anjiyoplasti sonrası izlemde gelişen komplikasyonlar
99
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P037 - ELLİS-VAN CREVELD SENDROMU (KONDROEKTEDERMAL DİSPLAZİ): SOL
PERSİSTAN VENA KAVA BİRLİKTELİĞİ
Hayrullah ALP, Fatih ŞAP, Hakan ALTIN, Zehra KARATAŞ, Tamer BAYSAL, Sevim KARAASLAN
Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Konya
GİRİŞ: Ellis-van Creveld sendromu, kondroektodermal displazi olarak da bilinen otozomal resesif
kalıtım gösteren genetik bir hastalıktır. Genel populasyonda hastalığın sıklığı 1/60000 olarak
bildirilmektedir ve cinsiyet farkı da görülmemiştir. Hastalığın tanı koydurucu klinik bulguları
arasında; kısa ekstremiteler ve postaksiyal polidaktili gibi kondrodisplaziler ile birlikte tırnak ve
dişleri de içeren ektodermal displastik bozukluklar bulunmaktadır. Diğer sık görülmeyen bulgular
arasında üriner sistem anomalileri, konjenital katarakt, kriptoorşidizm ve hipospadias sayılabilir.
Hastaların %50-60’ında başta endokardiyal yastıkçık defektleri ve tek atrium olmak üzere
konjenital kardiyak defektler görülebilmektedir.
VAKA: Kliniğimizde Ellis-van Creveld sendromu tanısı konan, kısa el ve ayak parmakları bulunan,
ellerindeki polidaktili nedeniyle daha önce opere edilmiş, anjiografide tek atrium ile birlikte sol
persistan vena kava süperioru saptanan 4 yaşında bir kız vaka sunulmuştur.
SONUÇ: Literatürde tek atrium ile birlikte sol persistan vena kava süperior birlikteliği
bildirilmemiş olup sendrom literatür ışığında yeniden gözden geçirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ellis-van Creveld sendromu, sol persistan vena kava süperior,
Resim 1a
Her iki elin lateral kısımlarında polidaktili operasyon skarı ve
el
parmaklarında
kısalık.
Resim 1b
Her iki elin lateral kısımlarında polidaktili operasyon skarı ve
el parmaklarında kısalık.
100
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Resim 2a
El ve ayakların direkt grafilerinde falankslarda belirgin
kısalık.
Resim 2b
El ve ayakların direkt grafilerinde falankslarda
belirgin kısalık.
Resim 3a
Ekokardiyografide primum ASD (tek atriyum) ile
sağ ve sol atriyoventriküler kapak yetmezlikleri.
101
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Resim 3b
Ekokardiyografide primum ASD (tek atriyum) ile
sağ ve sol atriyoventriküler kapak yetmezlikleri.
Resim 4a
Anjiografide pulmoner ven ağzına yapılan enjekisyonda sol atriumdan sağ atriuma belirgin
kontrast madde geçişi.
Resim 4b
Sağ atriuma açılan sol persistan vena cava süperior.
102
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P038 - ALL-TRANSRETİNOİK ASİT (ATRA) KULLANIMINA BAĞLI PANKARDİT VE AĞIR
PULMONER ÖDEM
İ İlker ÇETİN1, Pamir IŞIK2, Betül TAVİL2, Fatih AZIK2, Abdurrahman KARA2, Neşe YARALI2,
Bahattin TUNÇ2
1
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Hematoloji Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk
Kardiyoloji Kliniği, Dışkapı, Ankara
2
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Hematoloji Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk
Hematoloji Kliniği, Dışkapı, Ankara
GİRİŞ: All-transretinoik asit (ATRA) tedavisi sırasında hastalarda ateş, renal ve kardiyak
yetmezlik, pulmoner ödem ve hipotansiyon ile karakterize “ATRA sendromu” gelişebilmektedir.
OLGU SUNUMU: AML-M3 tanısı ile ATRA verilen, minimal MY ve AY gelişmesi ve EF'nun %62
olması nedeni ile ATRA tedavisi kesilen hastada bulgular kısa sürede düzeldi. Tekrar ATRA
verildikten 1 hafta sonra 2.derece MY (Figur 1), 1.derece AY gelişen ve EF %52 saptanan
hastada, CK-MB 30 U/L ve troponin 0,32 ng/mL idi. İnotropik ve diüretik tedaviye rağmen
pulmoner ödem gelişen, 3.derece MY, 1.derece AY saptanan ve EF %40 olan hastada CK-MB 70,3
U/L, troponin 0,92 ng/mL ve proBNP 35.000 pg/mL (0-115) bulundu. IV immunoglobulin (400
mg/kg/gün) verilen ve prednisolon (2 mg/kg/gün) tedavisi başlanan hastada 2 gün sonra 4 mm
perikardial efüzyon gelişti. Pankardit geliştiği düşünülen hastada prednisolon tedavisi 1 haftaya
tamamlanarak hasta taburcu edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: ATRA sendromunun tedavinin sonlandırılması ile gerilediği ve ATRA’nın
tekrar tedaviye eklenmesinde sakınca olmadığı bildirilmiştir. Ancak, hastamızda ATRA’ya bağlı
pankardit
tablosunun
fatal
seyretmesi
nedeniyle
ATRA
tedaviden
çıkarılmıştır.
Anahtar Kelimeler: All-transretinoik asit, ATRA sendromu, pankardit, pulmoner ödem
Figür 1
İdame tedavisi sırasında apikal dört boşluk pozisyonunda renkli Doppler ile 2.derece MY görünümü.
103
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P039 - EOZİNOFİLİK
ENDOKARDİTİ)
TOKSOKARİAZİSE
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
BAĞLI KARDİYAK TUTULUM (LOFFLER’S
Murat DEVECİ1, Fadıl VARDAR1, Selen BAYRAKTAROĞLU2, Orhan BULUT1, Zülal ÜLGER1, Ertürk
LEVENT1, Ruhi Arif ÖZYÜREK1
1
2
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, İzmir
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İzmir
Hipereozinofilik sendrom, periferde ve kemik iliğinde eozinofili varlığıyla birlikte çeşitli organların
matür eozinofiller tarafından infiltrasyonu şeklinde tanımlanmaktadır. Loffler’s endokarditi, matür
eozinofillerin endokardı ve miyokardı infiltre etmesiyle ortaya çıkmaktadır. Bu yazıda halsizlik,
ateş, öksürük, göğüs ağrısı yakınmasıyla başvuran ve belirgin hipereozinofilisi bulunan 13 yaşında
kız olgu, etyolojide toksokariazis saptanması ve kardiyak tutulum varlığı nedeniyle sunulmuştur.
Hastada ekokardiyografi ve kardiyak MR ile sol ventrikül duvar kalınlıklarında artış,
endomiyokardiyal fibrozis ve apikal trombüs tespit edilerek tedaviye olumlu yanıt alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Eozinofilik Toksokariazis, Loffler’s Endokarditi
104
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P040 - AKUT ROMATİZMAL KARDİT ATAĞI SIRASINDA TANI ALAN BİR SANTRAL
SİYANOZ
NEDENİ:
OSLER-WEBER-RENDU
SENDROMUNA
BAĞLI
PULMONER
ARTERİOVENÖZ MALFORMASYON
Yakup ERGÜL, Kemal NİŞLİ, Aygün DİNDAR
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk
Kardiyolojisi Bilim Dalı, İstanbul
Osler-Weber-Rendu sendromu çocuklarda göreceli sık görülen; cilt, mukoza ve iç organlarda
telenjiektazi ve arteriovenöz malformasyonlarla seyreden vasküler bir displazidir. Bu yazıda akut
romatizmal kardit atağı sırasında santral siyanoz, çomak parmak, yüzde, nazal mukozada
telenjiektaziler ve sağ akciğerde arteriovenöz malformasyonu saptanan ve Osler-Weber-Rendu
sendromu tanısı alan 9 yaşında bir erkek hasta sunuldu. Akut atak geçtikten sonra hastaya kalp
kateterizasyonu yapılarak arteriovenöz malformasyona koil embolizasyonu uygulandı.
Anahtar Kelimeler: Osler-Weber-Rendu sendromu, pulmoner arteriovenöz malformasyon,
romatizmal kalp hastalığı, siyanoz
Resim 1
Sağ pulmoner arter (PA) anjiyografisinde akciğer
beslenme arterini sağ pulmoner arterden alan
malformasyon (AVM)
orta zonda,
arteriovenöz
Resim 2
Koil embolizasyonu
enjeksiyonu
105
sonrası
kontrol
sağ
pulmoner
arter
(PA)
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P041 - NADİR BİR MİTRAL KAPAK PATOLOJİSİ:'' AKSESUAR MİTRAL KAPAK''
Alper GÜZELTAŞ1, Ender ÖDEMİŞ1, İsa ÖZYILMAZ1, Bedir AKYOL2, Volkan TUZCU1, İhsan BAKIR1
1
2
SB İstanbul M.Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
Bakırköy Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Kardiyoloji Kliniği, İstanbul
Üfürüm duyuması nedeniyle tarafımıza gönderilen asemptomatik, 14 aylık erkek hastanın yapılan
fizik muayenesinde sternum solu 3-4. İKA' da en iyi duyulan 3/6 şiddetinde sistolik ejeksiyon
üfürümü tespit edildi. Telekardiyografi ve elektrokardiyografi incelemelerinde patoloji
saptanmayan hastanın yapılan ekokardiyografik incelemesinde mitral kapak anteriyor lifletten sol
ventrikül çıkış yoluna doğru uzanan aksesuar mitral kapak dokusu tespit edildi. Mitral kapaktan
sol ventrikül çıkış yoluna doğru uzanan aksesuar doku burada maksimum 80mmHg, ortalama 50
mmHg sistolik gradiyente neden olmaktaydı. Hastada ayrıca hafif derecede aort yetersizliği tespit
edildi. Kardiyak fonksiyonları normal sınırlarda olan hastaya operasyon kararı alındı.
Aksesuar mitral kapak son derece nadir görülen bir anomalidir.İlk kez 1963 yılında
tanımlanmıştır. Embriyolojik gelişim sırasında endokardiyal yastık dokusunun inkomplet
ayrımlaşması nedeniyle oluştuğu düşünülmektedir. Genellikle çocuklarda üfürüm duyulması
nedeniyle yapılan ekokardiyografik inceleme ile tanı koyulurken erişkinlerde serebrovasküler
olayların araştırılması ya da sol ventrikül çıkış yolu obstruksiyonuna ait klinik bulgularla tespit
edilebilir. Genellikle aksesuar doku mitral-aort devamlılığı dokusunda yer alır ve sol ventrikül çıkış
yolunda obstrüksiyona yol açar. Situs inversus, ventriküler septal defekt ve biküspit aorta gibi
anomaliler eşlik edebilir.
Semptomatik hastalarda ya da sol ventrikül çıkış yolundaki darlığın ortalama 50 mmHg'nın
üzerinde olduğu durumlarda cerrahi girişim önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: aksesuar mitral kapak, sol ventrikül çıkış yolu obstrüksiyonu,
106
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P042 - ARİTMOJENİK SAĞ VENTRİKÜL DİSPLAZİSİ (NAXOS HASTALIĞI) TANILI İKİ
KARDEŞ; OLGU SUNUMU
Sertaç HANEDAN ONAN, Ali BAYKAN, Sadettin SEZER, Kazım ÜZÜM, Nazmi NARİN
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Kayseri
GİRİŞ: Naxos hastalığı; aritmojenik sağ ventrikül displazisi (ARVD), palmoplantar keratoderma
ve arapsaçı gibi kutanöz bulgular ile karakterize, otozomal resesif kalıtılan ailevi bir sendromdur.
Kardiyak patoloji; miyokardiyal hücrelerin ilerleyici şekilde yağ ve bağ dokusu hücreleri ile yer
değiştirmesidir. Kardiyomiyopati (KMP) kliniği, genellikle senkop ve/veya sol ventrikül bloklu
sürekli ventriküler taşikardi ile adolesan dönemde ortaya çıkar. Benzer kutanöz bulgular ve daha
çok sol ventrikülün etkilendiği Carvajal sendromu diğer bir kardiyokutanöz KMP şeklidir.
OLGU: Onüç yaşında erkek hastanın saçlarında arapsaçı görünümü, el ve ayaklarında
palmoplantar keratodermi mevcuttu. Ekokardiyografide sağ atrium ve ventrikülde dilatasyon, sağ
ventrikül apeksinde miyokardiyal incelme izlendi. ARDV tanısı ile izlemde iken sürekli ventriküler
taşikardi atakları nedeniyle 16 yaşında iken implantable kardiyak defibrilatör yerleştirildi.
Tekrarlayan ventriküler taşikardileri olan olgu 19 yaşında kaybedildi. Olgunun erkek kardeşi,
benzer cilt ve saç fenotipinde idi. Kardiyak kontrollerinde benzer bulgular saptanan 13 yaşındaki
kardeşte henüz ritim sorunu olmadı, yakın izlemdedir.
SONUÇ: İlerleyici sağ ventrikül tutulumlu, biri kaybedilen Naxos hastalığı tanılı iki kardeş
nedeniyle, kardiyokutanöz sendromlara dikkat çekmek amacıyla bu sunum yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kardiyomiyopati, keratodermi, ventriküler taşikardi
107
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P043 - OLGU SUNUMU: DAĞ KEKİĞİ ÇAYI İLE İLİŞKİLİ OLDUĞU DÜŞÜNÜLEN
SUPRAVENTRİKÜLER TAŞİKARDİ
Taliha ÖNER1, Vedide TAVLI2, Barış GÜVEN1, Timur MEŞE1, Murat Muhtar YILMAZER1, Savaş
DEMİRPENÇE1
1
İzmir Dr Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Çocuk Cer Eğt Aş Hastanesi, Çocuk Kardiyoloji Bölümü,
İzmir
2
Yeditepe Üniversitesi, Çocuk Kardiyoloji Bölümü, İstanbul
GİRİŞ: Dağ kekiği olarak adlandırılan thymus vulgaris ve thymus serphyellum’un çayı halk
arasında yeni doğum yapmış annelere içirilmektedir. Dağ kekiği içinde oksitosin benzeri maddeler
içermektedir. Oksitosin ile ilgili olarak 2001 yılında 2 kadında ölümcül taşikardiler bildirilmesini
takiben, bu ilacın kardiyovasküler yan etkileri vurgulanmıştır. Bu sunumda, yenidoğanda
saptanan supraventriküler taşikardinin ile dağ kekik çayı arasındaki ilişki vurgulanmaya çalışıldı.
OLGU: Prenatal-natal öyküsünde özellik olmayan hasta dokuz günlükken sağlam çocuk kontrolü
için çocuk polikliniğinimize başvurdu. Doğum ağırlığı 4000 gr olan ve C/S ile doğan bebeğin fizik
muayenesinde kalp tepe atımı: 300/dk olarak saptandı. TA:75/45mmHg ve kapiller dolum
zamanı<2sn olan hastanın diğer sistem muayenelerinde özellik saptanmadı. Ele ktrokardiyografik
incelemede supraventriküler taşikardi, sağ aks ve sağ ventriküler hipertofi izlendi. Hemodinamisi
stabil olan hastaya adenozin 100 mcg/kg/dk i.v bolus verildikten sonra sinüs ritmine döndüğü
görüldü. Ekokardiyogafik incelemesi normal olan hastanın Holter EKG incelemesinde patolojik
bulgu saptanmadı. Propranolol 1 mg/kg başlandı. Öyküden annenin ilaç alımının olmadığı, kronik
bir hastalığını olmadığı ancak prenatal ve postnatal dönemde sürekli dağ kekiği çayı içtiği
öğrenildi.
TARTIŞMA: Oksitosinin laktasyon ve uterus kontraksiyonları üzerine etkilerinin yanı sıra
kardiyovasküler etkilerinin olduğu bilinmektedir. Radyoimmünoassay yöntemi ile yapılan bir
çalışmada oksitosinin en yüksek düzeyi sağ atriyumda saptanmıştır. Hayvan deneylerinde negatif
inotrop ve kronotrop etkileri, QT uzatıcı etkileri ve torsade de pointese yol açabileceği
düşünülmüştür. Biz de dağ kekiği çayı ve supraventriküler taşikardi arasında bir ilişki olabileceğini
vurgulamak için ve daha önce literatürde böyle bir ilişki vurgulanmadığı için bu olguyu tartışmak
istedik.
Anahtar Kelimeler: Supraventriküler taşikardi, oksitosin, dağ kekiği
Şekil 1
Taşikardi sırasındaki EKG, DII de retrograde P dalgası izlenmektedir
108
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P044 - ÇİFT ÇIKIMLI SAĞ VENTRİKÜL: 1990-2010 GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
ÇOCUK KARDİYOLOJİSİ DENEYİMLERİMİZ
Ayhan ÇEVİK, Osman ÖZDEMİR, Fatma Sedef TUNAOĞLU, Cihat ŞANLI, Serdar KULA, Deniz
OĞUZ, Rana OLGUNTÜRK
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyolojisi, Ankara
GİRİŞ-AMAÇ: Çift Çıkımlı Sağ Ventrikül (ÇÇSV) konjenital kalp hastalıklarının %1-3’ ünü
oluşturur. Diğer konjenital kalp hastalıkları ile karşılaştırıldığında tanımlanması, eşlik eden
anomaliler ve tedavi konusunda bazı zorluklarla karşılaşılmaktadır. ÇÇSV'ün tanımlanması ve eşlik
eden patolojilerin belirlenmesi tedavi yaklaşımı açısından belirleyici olmaktadır.
METOD: Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyoloji Kliniğine 1990-2010 yılları arasında
başvuran toplam 66 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Yaş, cins, VSD’nin tipi ve ilişkisi,
büyük damarların pozisyonu, PS varlığı ve tipi, pulmoner hipertansiyon varlığı, eşlik eden
anomaliler ve uygulanan tedavi yöntemleri analiz edildi.
SONUÇLAR: Toplam 66 hastanın 34’ü(%51,5) erkek 32’si(%48,5) kız; yaş ortalaması; 32,5
ay(1-192 ay) idi. Hastaların 46’sında(%69,7) pulmoner stenoz, 19’unda (%28,8) pulmoner
hipertansiyon saptandı. 20 hastada (%30,3) büyük damarların pozisyonu normal olup hastaların
58’inde(%77,9) ek anomali eşlik etmekteydi. Hastaların tümüne kateter anjio yapılarak invazif
olarak pulmoner arter basıncı ölçüldü. Hastaların 28’ine(%42,4) BT şant, 2’sine(%3) tam
düzeltme, 24’üne(%36,4) tıbbi tedavi ve izlem uygulandı.
TARTIŞMA: Çift çıkımlı sağ ventrikül (ÇÇSV), büyük arterlerin sağ ventrikülden çıktıkları
kompleks bir siyanotik konjenital kalp hastalığını tanımlamaktadır. Tanı ve tedaviyi belirlemede
tanımlanması gereken önemli yapısal bozukluklar; ventriküler septal defektin (VSD) pozisyonu ve
büyük arterlerle olan ilişkisi, büyük arterlerin birbirleri ile olan ilişkileri, pulmoner arter çıkımında
obstrüksiyon olup olmaması, pulmoner hipertansiyon varlığı ve eşlik eden kardiyak lezyonlardır.
ÇÇSV'de patolojinin tanımlanması tedavi biçimi ve zamanlaması açısından büyük önem
taşımaktadır.
Anahtar Kelimeler: Çift Çıkımlı Sağ Ventrikül, ÇÇSV
Tablo 1: PS tipleri ve sıklığı
PS sıklığı ve tipi
n
%
Valvüler ve infindubuler
11 16,7
Valvüler
9
13,6
Pulmoner hipoplazi
8
12,1
İnfindubuler
6
9,1
İnfindübuler,valvüler,
Pulmoner hipoplazi
6
9,1
Valvüler, Pulmoner hipoplazi 3
4,5
Supravalvüler
2
3,0
İnfindübuler,valvüler,
supravalvüler
2
3,0
Valvüler ve Supravalvüler
1
1,5
Pulmoner atrezi
1
1,5
PS yok
17 25,8
Toplam
66 100
Tablo 2: VSD damar ilişkisi
109
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
n
%
Subaortik
25 37,8
Subpulmonik
20 30,3
Noncommitted
16 24,2
Doubly committed 5
Toplam
7,6
66 100
Tablo 3: AV kapaklar
AV kapak patolojisi
n
%
Tek AV kapak
9
13,6
Mitral atrezi-hipoplazi
5
7,6
Mitral atrezi
2
3,0
Trikuspit atrezi
2
3,0
Mitral straddling
2
3,0
Tek AV kapak-Mitral atrezi
1
1,5
Aynı düzlemde olmayan AV kapaklar 1
1,5
Norml AV kapaklar
44 66,7
Toplam
66 100
Tablo 4: Eşlik eden ek anomali
Ek anomali
n
%
Asd sekundum
12 18,2
Sistemik venöz dönüş anomalisi 6
9,1
Persistan sol VKS
5
7,6
Hipoplazik sol ventrikül
3
4,5
Fallot tetralojisi
2
3,0
AVSD
1
1,5
PDA
2
3,0
Anomali yok
8
12,1
Toplam
66 100
Tablo 5: Tedavi yaklaşımları
Uygulanan Tedavi
n
%
BT şant
28 42,4
Medikal tedavi
24 36,4
Kalp nakli
3
4,5
Kalp akciğer nakli
3
4,5
Fontan operasyonu 3
4,5
Pulmoner bant
2
3,0
Tam düzeltme
2
3,0
Glenn operasyonu
1
1,5
Toplam
66 100
110
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P045 - AMPLATZER CİHAZI İLE ASD KAPATILMASI YAPILAN BİR HASTADA GEÇ
KARDİYAK PERFORASYON
Murat ŞAHİN1, Tevfik KARAGÖZ1, Süheyla ÖZKUTLU1, Metin DEMİRCİN2, Dursun ALEHAN1, Işıl
YILDIRIM1
1
2
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, Ankara
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Toraks Kalp Damar Cerrahisi ABD, Ankara
GİRİŞ: Sekundum ASD sık rastlanılan bir konjenital kalp hastalığıdır. Geçmişte tedavide ilk
seçenek cerrahi iken, son yıllarda, uygun hastalarda transkateter yolla ASD kapatılması giderek
yaygınlaşmıştır.
VAKA: On altı yaşında, 72 kg, kız hastaya EKO değerlendirmesi sonucu sekundum ASD,
interatriyal septumda anevrizma, MVP tanıları konuldu. Transkateter yöntemle ASD kapatılmasına
karar verildi. Transözefegeal EKO (TEE) eşliğinde interatriyal septumda (İAS) çok geniş tabanlı
anevrizma olduğu ve anevrizmatik dokunun gevşek ve sağ atriuma deviye olduğu ve süperior
yerleşimli 18mm ASD görüldü. Bikaval pozisyonda süperior rim 6 mm ölçüldü, diğer rimler
yeterliydi. TEE'de cihaz, koroner sinüs, AV kapaklar ve pulmoner venlerden uzakta görüldü. Daha
sonra ASD 9F delivery sistem ve 20 mm "Amplatzer Septal Occluder Device" kullanılarak defekt
kapatıldı. İşlem sırasında komplikasyon olmadı. İşlemden 5 ay sonra perikardiyal sıvı saptandı.
Cihazın erozyon sonrası perforasyona sebep olduğu düşünüldü. Ameliyat sırasında cihazın atriyum
tavanında, aorta ile vena kava süperior arasında kalan bölgede erozyon ve perforasyona yol açtığı
saptandı. Cihaz çıkarıldı, perfore bölge primer olarak onarıldı.
TARTIŞMA VE SONUÇ: Transtorasik EKO ile transkateter ASD kapatılması güvenli ve etkili bir
yöntemdir. Kardiyak perforasyon erken ve geç dönemde göğüs ağrısı, dispne, vaskuler kollaps
gibi bulgularla seyredebilen ve ani ölümle sonuçlanabilen ciddi bir komplikasyondur. Literatürde
kardiyak perforasyon daha çok süperior veya aortik rimin yetersiz olduğu ve büyük cihaz
yerleştirilen vakalarda görülmüştür. Hastamızda ASD’nin rimleri yeterli ancak süperior rimin
sınırda ve İAS’de geniş bir alan anevrizmatik idi. Bu sebeple görece süperior yerleşimli cihazın
anevrizmatik septumun tamamını kaplayamaması nedeniyle sağ atriuma deviye olmasının uzun
dönemde çevre dokularda erozyona sebep olduğunu düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: amplatzer, asd, kardiyak perforasyon
111
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P046 - YENİDOĞAN DÖNEMİNDE DİLATE KARDİYOMİYOPATİNİN NADİR BİR NEDENİ:
ALCAPA SENDROMU
Kadir BABAOĞLU1, Köksal BİNNETOĞLU1, Gürkan ALTUN1, Gürkan ÇETİN3, Levent SALTIK2
1
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk Kardiyolojisi
Bilim Dalı, Kocaeli
2
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk
Kardiyolojisi Bilim Dalı, İstanbul
3
İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü, Kalp Damar Cerrahisi Bilim Dalı, İstanbul
Sol koroner arterin pulmoner arterden çıkış anomalisi olarak tanımlanan ALCAPA sendromunda
kardiyomegali, kalp yetmezliği gibi semptom ve bulgular genellikle yaşamın 2.-3. ayları
sonrasında ortaya çıkar.Yenidoğan döneminde ise hastalar genellikle asemptomatik olup, bu
dönemde tanı alan hasta sayısı oldukça azdır. Burada yenidoğan döneminde kalp yetmezliği
tablosunda kliniğimize başvuran, EKG’sinde DI ve aVL de derin ve geniş Q dalgaları, negatif T
dalgaları ve ST elevasyonu gibi miyokardiyal iskemi bulguları bulunan hasta sunulmuştur.
Ekokardiyografik incelemede dilate kardiyomiyopati ile birlikte sol koroner arterin pulmoner
arterden çıktığının görülmesi sonrasında yapılan kalp kateterizasyonu ve anjiografi ile tanı
kesinleşmiştir. Bu olgunun sunulması ile ALCAPA sendromunun yenidoğan döneminde bile dilate
kardiyomiyopatiye yol açabileceği vurgulanmak istenmiş ve bu hastalığa olan farkındalığı artırmak
amacı güdülmüştür.
Anahtar Kelimeler: ALCAPA, dilate kardiyomiyopati, yenidoğan
112
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P047 - FONTAN
ADENOMATOZİS
UYGULANMIŞ
7
YAŞINDAKİ
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
BİR
KIZ
ÇOCUĞUNDA
HEPATİK
Kadir BABAOĞLU1, Köksal BİNNETOĞLU1, Ayşen AYDOĞAN2, Gürkan ALTUN1, Yeşim GÜRBÜZ3,
Nagihan İNAN4, Funda ÇORAPÇIOĞLU5
1
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Çocuk Kardiyolojisi
Bilim Dalı, Kocaeli
2
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Çocuk
Gastroenteroloji ve Hepatoloji Bilim Dalı, Kocaeli
3
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, Kocaeli
4
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Kocaeli
5
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Çocuk Onkolojisi
Bilim Dalı, Kocaeli
Fontan ameliyatı uygulanmış hastaların bazılarında karaciğerde bazı değişiklikler görülebilir.
Karaciğer hasarı için Fontan ameliyatına bağlı artmış santral venöz basınç, düşük kardiyak debi ve
geç ventriküler disfonksiyon ve bu ameliyat öncesi uzamış hipoksi temel risk faktörlerini
oluşturmaktadır. Kardiyak nedenlere bağlı karaciğerdeki (kardiyak hepatopati) histopatolojik
değişiklikler kronik pasif konjesyon, sentrilobuler nekroz ve sirozdur. Karaciğer adenomu ve
adenomatozisi ise kardiyak hepatopatiye bağlı gelişen çok nadir patolojilerdir. Bu yazıda daha
önce Fontan ameliyatı uygulanmış, izleminde kronik karaciğer değişiklikleri ve karaciğer
adenomatozisi gelişmiş, 7 yaşındaki bir kız çocuğu sunulmuştur. Karaciğer adenomatozisi tanısı
MR eşliğinde yapılan biopsi ile konulmuştur. Bu olgu literatürde karaciğer adenomatozisi saptanan
en genç hasta olup Fontan ameliyatı sonrası karaciğerde adenomatozisin geliştiği bildirilen ilk
hastadır. Olgu Fontan’lı hastalarda karaciğerin durumunu irdelemek amacıyla sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: fontan, hepatik adenom, hepatopati
113
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P048 - YENİDOĞAN YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDE İZLENİLEN 119 YENİDOĞAN BEBEĞİN
KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLAR YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ
Filiz EKİCİ, Sevim ÜNAL, Sevcan DABLAN, Nursel ALPAN, Berna ÇEVİK, Sadi VİDİNLİSAN
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hematoloji Onkoloji Hastanesi, Ankara
Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesinde (YYBÜ) izlenilen bebeklerde kardiyovasküler sistem
hastalıklarının sıklığı ve risk faktörleri araştırılmıştır. YDYBÜ’ de yatırılarak izlenen 1146 bebekten
119’ü (%10,3) kalp hastalığı şüphesi ile ekokardiyografik inceleme uygulandı. En sık kardiyoloji
konsültasyonu istenme nedeni üfürüm İDİ. major doğumsal kalp hastalığı (DKH) 40 olguda
saptandı ve YYBÜ tüm bebeklerde DKH sıklığı %3.4 olarak belirlendi. En sık rastlanılan DKH izole
PDA idi. Asiyanotik grupta VSD, valvüler aort darlığı ve AVSD saptandı. Siyanotik kalp hastalıkları
saptanılan 11 olgunun içinde en sık büyük arter transpozisyonu (5 olgu) görüldü. Ayrıca 39
preterm bebeğin 7’sinde (%17,9) semptomatik PDA belirlendi. YYBÜ aritmi insidansı %1.6 olarak
belirlenmiştir. Genetik sendromlar 11 olguda belirlendi ve bu olguların %90’ında DKH eşlik
etmekteydi. YYBÜ ölümlerin %21 inde eşlik eden DKH saptanmıştır. Prematüre bebekler,
kromozomal veya ekstrakardiyak anomalileri saptanan olgular ve diyabetik anne bebeklerinde
sıklıkla eşlik eden kardiyovasküler sorunlarla karşılaşılmaktadır. YYBÜ izlediğimiz bebeklerde
ölümlerinin en önemli nedenleri arasında DKH önemini korumaktadır.
Anahtar Kelimeler: Yenidoğan, ekokardiyografi, kardiyovasküler hastalıklar
114
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P049 - LOEYS-DİETZ SENDROMU VE TİMOMA BİRLİKTELİĞİ: VAKA SUNUMU
Hayrullah ALP1, Fatih ŞAP1,
KARAASLAN1, Sevgi PEKCAN2
1
2
Hakan
ALTIN1,
Zehra
KARATAŞ1,
Tamer
BAYSAL1,
Sevim
Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Konya
Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, Konya
GİRİŞ: Loeys-Dietz sendromu (LDS) genetik bir bağ dokusu hastalığı olup, 2005 yılında Loeys ve
arkadaşları tarafından tanımlanmıştır. Hastalığın tanı kriterleri: 1) Arteriyel tortuyosite, anevrizma
veya diseksiyon 2) Hipertelorizm ve 3) Bifid uvula veya yarık damak. Transforming growth faktör
beta reseptör tip 1 ve 2’deki heterojen mutasyonlar hastalığa neden olmaktadır. Hastalarda
özellikle kas ve iskelet sistemi etkilenmektedir. Chiari malformasyonu veya hidrosefali de eşlik
edebilir. Ancak, prognozu belirleyen hastalığın esas bulguları kardiyak bulgular olup; aort kökü ve
diğer damarların anevrizmaları ile arteriyel tortuyositedir. Bu güne kadar LDS’nin iki tipi
bildirilmiştir. LDS tip 1 tanısı alan hastalarda tüm kraniofasiyal ve kardiyovasküler bozukluklar
bulunurken, tip 2’de yarık damak, kraniosinostoz veya hipertelorizm yoktur.
VAKA: Bildirimizde; hipertelorizm, bifid uvula ve aort kökü anevrizması bulunan ve timomanın da
eşlik ettiği LDS tip 1 tanısı koyduğumuz bir vakayı sunduk.
SONUÇ: LDS’nin yeni tanımlanan bir sendrom olması nedeniyle literatürde sayılı vaka bildirimi
vardır. Ancak bu sendromda henüz timoma birlikteliği bildirilmemiştir.
Anahtar Kelimeler: Loeys-Dietz sendromu, timoma, aort anevrizması
Resim 1a
Resim 1b
Dolikosefali, hipertelorizm ve malar hipoplazi.
Bifid uvula ve yüksek damak.
Resim 2
Resim 3a
Tomografide ön-üst mediastende trakea
önünde kitle görüntüsü.
Tanısal kalp kataterizasyonunda biküspid aorta
ve aort kökü anevrizması görülmekte.
115
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Resim 3b
Resim 4
Tanısal kalp kataterizasyonunda biküspid aorta
ve aort kökü anevrizması görülmekte.
Magnetik rezonans görüntülemede Chiari
malformasyonu.
116
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P050 - “CROSSED” PULMONER ARTERLER: EKOKARDİYOGRAFİ VE MULTİDEDEKTÖRLÜ
BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİNİN TANIDAKİ YERİ
Kadir BABOĞLU1, Köksal BİNNETOĞLU1, Gürkan ALTUN1, Muhammet GÜLMEZ2, Yonca ANIK2
1
2
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, Kocaeli
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Kocaeli
Çaprazlaşan pulmoner arterler (Crossed pulmonary arteries) pulmoner trunkusun ve dallarının
nadir anomalileridir. Bu anomalide sol pulmoner arter ana pulmoner arterin daha yukarısı ve daha
sağından çıkar. Daha sonra sağ ve sol pulmoner arterler kendi akciğerlerine doğru ilerlerken
birbirini çaprazlar. Bu anomaliye genellikle başka kardiyak ve kromozomal patolojiler eşlik eder.
Özellikle trunkus arteriyozus, aortik ark kesintisi, Fallot tetrolojisi, VSD, ASD ve sol persistan
süperior vena kava eşlik eden anomalilerdir. Çaprazlaşan pulmoner arterler pulmoner sling den
farklı olarak herhangi bir havayolu tıkanıklığı ve hemodinamik bozukluğa yol açmaz. Bu anomali
ekokardiyografik incelemede sağ ve sol pulmoner arterlerin seyirleri takip edilirse anlaşılabilir.
Özellikle pulmoner arter bifürkasyonunun görülememesi tanı için ipucu olmaktadır. Çaprazlaşan
pulmoner arteri olan 3’ü yenidoğan biri sütçocuğu olan 4 vaka, bu anomaliye dikkat çekmek ve
ekokardiyografi ile bilgisayarlı tomografinin tanıdaki yerini vurgulamak amacıyla sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: crossed pulmoner arter, ekokardiyografi, bilgisayarlı tomografi
117
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P051
DİSTROFİK
TİP
EPİDERMOLİZİS
BÜLLOZA
KARDİYOMİYOPATİ: MİKROBESİN EKSİKLİĞİ Mİ?
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
İLE
İLİŞKİLİ
DİLATE
Yakup ERGÜL1, Kemal NİŞLİ1, Burcu AVCI2, Can BAYKAL3, Rukiye Eker ÖMEROĞLU1
1
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk
Kardiyolojisi Bilim Dalı, İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul
3
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, İstanbul
Distrofik epidermolizis bülloza (DEB); tip VII kollajeni kodlayan gendeki farklı mutasyonlara bağlı
olarak ortaya çıkan, yaygın büllöz oluşumlar, cilt erozyonları ve skar oluşumlarıyla karakterize
otozomal resesif geçişli kronik bir hastalıktır. DEB tanılı hastalarda izlemde dilate kardiyomiyopati
gelişebildiği ve ölümcül olabileceği bildirilmiştir. Altta yatan neden çok iyi bilinmese de ilaçlar,
viral enfeksiyonlar, demir yüklenmesi, selenyum ve karnitin gibi mikrobesin eksiklikleri
suçlanmaktadır. Bu yazıda doğumdan itibaren DEB tanısıyla izlenen, son bir yıl içinde çabuk
yorulma ve iki hafta içinde solunum sıkıntısı ve kalp yetersizliği bulguları gelişen 16 yaşında bir
erkek hasta sunuldu. Ekokardiyografik incelemesinde dilate kardiyomiyopati saptanan hastanın
etiyolojik değerlendirmesinde plazma selenyum düzeyi düşük bulundu. Viral serolojisi ve
metabolik taramaları normaldi. Selenyum replasmanı ve antikonjestif tedavi ile kardiyak
fonksiyonlarında kısmi iyileşme gözlenen hasta mikrobesin eksikliğinin kardiyomiyopati
gelişimindeki olası rolünü hatırlatmak amacıyla sunuldu.
Anahtar Kelimeler: Distrofik epidermolizis bülloza, kardiyomiyopati, selenyum
Resim 1b
Alt ekstremitede yaygın olarak görülen ülsere olmuş geniş çaplı yaralar ve üst
ekstremite cildinde belirgin incelme ile parmaklarda füzyon
Resim 2
Ekokardiyografik M mod değerlendirmede sol ventrikülde
belirgin genişleme ve sistolik fonksiyonlarda belirgin azalma
görülmektedir.
118
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Resim1a
Alt ekstremitede yaygın olarak görülen ülsere olmuş geniş çaplı yaralar ve üst
ekstremite cildinde belirgin incelme ile parmaklarda füzyon
119
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P052 - NEONATAL MARFAN SENDROMUNDA MİTRAL VE TRİKÜSPİD KAPAKTA KLEFT;
OLGU SUNUMU
Sertaç HANEDAN ONAN1, Sadettin SEZER1, Ali BAYKAN1, Kazım ÜZÜM1, Tamer GÜNEŞ2, Mustafa
AKÇAKUŞ2, Selim KURTOĞLU2, Nazmi NARİN1
1
2
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Kayseri
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Neonatoloji Bilim Dalı, Kayseri
GİRİŞ: Neonatal Marfan sendromu (MS) nadir görülen ve kötü prognozlu bir hastalıktır. İskelet
sistemi, kalp ve göz tutulumu MS’un karakteristik bulgularıdır. MS’da önde gelen kardiyak
bulgular; mitral kapak propalsusu, mitral kapak yetmezliği, triküspid kapak prolapsusu, triküspid
kapak yetmezliği, aort kökü, pulmoner arter dilatasyonudur. Bu yazıda; alışılmış kardiyak
bulgulara ek olarak mitral ve triküspid kapakta kleft saptanan neonatal MS olgusu sunuldu.
OLGU: Bir günlük erkek bebekte yaşlı yüz görünümü, derine yerleşimli gözler, retrognati,
mikrognati, büyük kulaklar, araknodaktili, el başparmaklarında adduksiyon, el bileği, ayak bileği,
diz, dirsek ve kalçada belirgin kontraktürler ve ekstansiyon kısıtlılığı, pectus karinatus, tüm
odaklarda 3/6’lık pansistolik üfürüm ve hepatomegali saptandı. Transtorasik ekokardiyografide
total mitral ve trikuspit valv prolapsusu, 2-3 ̊ mitral ve trikuspit yetmezliği, aort kökü dilatasyonu,
patent duktus arteriozus yanında mitral ve trikuspit kapakta kleft saptandı. Göz muayenesi
normal idi. Neonatal marfan sendromu tanısı konuldu, antikonjestif ilaç tedavisi başlandı. Halen
izlemdedir.
SONUÇ: Bu olgu neonatal Marfan sendromunun nadir görülmesi ve literatürde MS ile birlikteliğini
saptamadığımız mitral ve trikuspit kapakta kleft varlığı nedeni ile sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Marfan sendromu, kleft, yenidoğan
120
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P053 - FALLOT TETRALOJİSİNİN EŞLİK ETTİĞİ SOL HEMİTRUNKUS: OLGU SUNUMU
Sadettin SEZER, Ali BAYKAN, Sertaç HANEDAN ONAN, Kazım ÜZÜM, Nazmi NARİN
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Kayseri
GİRİŞ: Pulmoner arter dallarından birinin çıkan aortadan ayrıldığı kardiyovasküler anomali
hemitrunkus arteriozus olarak adlandırılır. Oldukça nadir görülen hemitrunkus genellikle izole bir
anomalidir. Ancak Fallot Tetralojisi, aortopulmoner pencere, koarktasyon ve interrupted aortik ark
tip A gibi anomaliler eşlik edebilir. Ayrıca sol hemitrunkus sağ hemitrunkusa göre daha az
görülmektedir. Sol pulmoner arterin çıkan aortadan ayrıldığı, Fallot Tetralojisi’nin eşlik ettiği ve
pulmoner banding uygulanan, 12 aylık kız olgu sunularak literatür bilgileri gözden geçirilmiştir.
OLGU: On iki aylık kız hasta üfürüm duyulması şikayeti ile başvurduğu bir dış merkezden Fallot
tetralojisi, sekundum ASD ve hipoplazik pulmoner arter yatağı tanısı ile hastanemize refere edildi.
Ekokardiyografik incelemede; geniş bir perimembranöz ventriküler septal defekt, aortanın %50
dextapozisyonu ve sağ ventrikül çıkış yolunda 30 mmHg basınç farkı saptandı. Angiokardiyografik
incelemede; sağ ventrküle verilen radyoopak maddenin hipoplazik sağ pulmoner arteri
doldurduğu, sol pulmoner arterin ise görüntülenemediği, çıkan aortaya radyoopak madde
verildiğinde; sağ aortik ark ile birlikte sol pulmoner arterin çıkan aortadan ayrıldığı izlendi
(Şekil1,2). Hastaya sağ pulmoner artere gerektiğinde şant, sol pulmoner artere pulmoner
banding düşünüldü ve pulmoner banding işlemi uygulandı. Son kontrolde ekokardiyografik olarak
sol pulmoner arterdeki band seviyesinde 38 mmHg basınç farkı belirlendi.
TARTIŞMA: Erişkin yaşa kadar yaşayabilen düzeltilmemiş hemitrunkus olgusu son derece
nadirdir. Birinci yılın sonunda sağ kalım oranı %30, cerrahi uygulananlarda 20 yıllık sağ kalım
%93’dür. Erken ölüm nedeni pulmoner vasküler hastalık olarak düşünülmektedir.12 aylık sol
pulmoner artere pulmoner banding uygulanan, takipte pulmoner arterlere unifokalizasyon ve
Fallot tetralojisi düzeltilmesi planlanan hemitrunkuslu bir olgu sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: hemitrunkus, Fallot Tetralojisi, pulmoner banding
Çıkan Aortadan Ayrılan Sol Hemitrunkus
Hemitrunkus-Fallot Tetralojisi
121
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P054 - AKUT ROMATİZMAL ATEŞ’İN NADİR KLİNİK PREZANTASYONU: AV TAM BLOK
Cihat ŞANLI, Ayhan ÇEVİK, Serdar KULA, Deniz OĞUZ, Fatma Sedef TUNAOĞLU, Rana
OLGUNTÜRK
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyolojisi, Ankara
Akut Romatizmal Ateş ülkemizde halen önemini koruyan, tanısı ve takibi için bilinen kriteler
uygulanan erken tanı ile kompliksyonları önlenebilen bir hastalıktır. Bu yazıda AV tam blok ile
başvuran
ve
Akut
Romatizmal
Ateş
tanısı
alan
bir
hasta
sunulmuştur.
14 yaşında erkek hasta acil servise göğüs ağrısı yakınmasıyla başvurdu. Öyküsünden
şikayetlerinin son 3 gündür arttığı, eforla ilişkisi olmadığı, sıkıştırıcı vasıfta olduğu öğrenildi. 2
hafta önce geçirilmiş tonsillit öyküsü olan hastanın fizik muayenesinde; ateş:36.7 C,
solunum:18/dk, nabız:38/dk TA:100/60 mmHg, mitral odakta 2/6 pansistolik üfürüm saptandı.
Labaratuvar bulgularında; Hb:12,3 gr/dl, lökosit:8,100/mm3 hsCRP:8,97, Sedimentasyon:82
mm/h, boğaz kültüründe: üreme yok, ASO:761, troponin:0.046, ProBNP:1200, Toksik panel:(-).
EKG’sinde; kalp hızı:38-46/dk, QRS:0.08 sn, QTc: 0.36 sn., V4-5-6 ‘da ST depresyonu ve AV tam
blok
vardı.
Ekokardiyografide:
MY(1.derece)
saptanarak
hospitalize
edildi.
Holter
monitorizasyonunda; 2.derece AV blok tip 2 ve 3.derece AV tam blok örneği saptandı. İzlemde
diğer laboratuvar bulgularında PPD: 4 mm, Coxackie,Echo,Enterovirüs: (-), Adenovirüs:(-),
Lyme: (-), Difteri: (+) (Aşıya bağlı) bulundu. Hastaya Akut romatizmal ateş tanısıyla uygun
tedavi
başlandı.
AV tam blok; Akut Romatizmal Ateş’te nadir görülen bir komplikayondur. Az sayıda hastada pace
ihtiyacı olmakla birlikte tedavide yatak istirahati, monitorizasyon ve antiinflamatuvar ilaçlar
yeterli olmaktadır.
Anahtar Kelimeler: akut romatizmal ateş, AV tam blok
122
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P055 - PULMONER KAPAK YOKLUĞU SENDROMU İLE SOL PULMONER ARTER AGENEZİSİ
BİRLİKTELİĞİ
Tevfik DEMİR, Birsen UÇAR, Hüseyin ULUSOY, Zübeyir KILIÇ
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Eskişehir
Pulmoner kapak yokluğu sendromunun karakteristik özelliği, pulmoner kapakçıkların yokluğu
veya displazisi nedeniyle ciddi pulmoner yetersizlik ve pulmoner arterde anevrizmal genişlemedir.
Fallot tetralojili olguların %3-6’sında bildirilmektedir. Ağlarken ve emerken morarma nedeniyle
getirilen 6 günlük kız bebekte fizik muayenede, sternum sol kenarında 2/6 sistolodiyastolik
üfürüm saptandı. Hafif peroral siyanoz mevcut idi. EKG’sinde hafif sağ ventrikül hipertrofi
bulguları ve telekardiyografide ise kardiyomegali mevcut idi. Ekokardiyografide pulmoner kapak
yokluğu, ana pulmoner arterin anevrizmatik olduğu ve sağ pulmoner arter ile devam ettiği, sol
pulmoner arterin olmadığı, ciddi pulmoner yetersizlik, hafif pulmoner stenoz ve geniş
perimembranöz outlet malalignment VSD ve görüldü.
Burada son derece nadir görülen pulmoner kapak yokluğu ile birlikte olan Fallot tetralojisi ile sol
pulmoner arter agenezisi birlikteliği olan bir olgu sunularak literatür ışığında tartışıldı.
Anahtar Kelimeler: Pulmoner Kapak Yokluğu Sendromu, Sol Pulmoner Arter Agenezisi
123
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P056 - SAĞ SERVİKAL AORTİK ARK: OLGU SUNUMU
Cemşit KARAKURT1, Özlem ELKIRAN1, Gülendam KOÇAK1, Metin DOĞAN2, Tamer BAYSAL2,
Nevzat ERDİL3
1
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Turgut Özal Tıp Merkezi, Malatya, Pediatri Anabilim Dalı,
Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, Malatya
2
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Turgut Özal Tıp Merkezi, Malatya, Radyodiyagnostik Anabilim
Dalı, Malatya
3
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Turgut Özal Tıp Merkezi, Malatya, Kalp Damar Cerrahisi
Anabilim Dalı, Malatya
GİRİŞ: Servikal aortik ark, nadir görülen bir anomali olup, servikal arkın klavikulanın üzerinde
seyretmesi ile karakterizedir. Hastaların çoğu asemptomatik olmakla birlikte, vasküler ring basısı
nedeni ile disfaji ve solunum sıkıntısı olan olgular da bildirilmiştir.
OLGU: Dokuz yaşında erkek çocuk boyunda pulsatil kitle ve sık alt solunum yolu enfeksiyonu
yakınmaları ile kliniğimize getirildi. Fizik muayenede sağ supraklavikular bölgede pulsatil kitle
mevcuttu.Transtorasik ekokardiyografi, kardiyak kateterizasyon ve 3 boyutlu BT incelemesinde,
sağ servikal arkus olduğu, sağ subklavian arter ve sağ karotis arterin sağ servikal arktan köken
aldığı, sol karotis arterin asendan aortadan çıktığı ve trakeal kompresyon bulunduğu görüldü.
TARTIŞMA VE SONUÇ: Servikal aortik ark, vasküler ring anomalilerinin nadir bir şeklidir. Bu
anomalide, elonge ve loop formasyonu oluşturan sağ aortik ark, sağ supraklavikular bölgede
yukarı seyrettikten sonra, aşağı doğru inerek arkada özafagusu çaprazlar ve sol desenden aorta
olarak devam eder. Olguların çoğu asemptomatiktir ancak supraklaviküler pulsatil kitle, üst
ekstremiteler arasında kan basıncı farkı, servikal kitlenin kompresyonu ile femoral nabızların ya
da karşı üst ekstremite nabızlarının kaybı, disfaji, solunum sıkıntısı gibi yakınmalar olabilir.
Olgumuzda tam bir vasküler ring olmamakla birlikte sağ servikal aortik ark nedeni ile sağ lateral
trakeal kompresyon mevcuttu. Olgumuz literatürde bildirilen ve sağ servikal aortik ark ile birlikte
asendan aortadan çıkan sol karotis arter birlikteliği olan ilk vaka olması nedeni ile ilgi çekicidir.
Anahtar Kelimeler: Servikal aortik ark, Vasküler ring anomalisi
124
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P057 - DOĞUMSAL UNİLATERAL PULMONER ARTER YOKLUĞU TANILI OLGULARIMIZIN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Ayten GÜMÜŞ1, Murat ÖZKALE2, Selman Vefa YILDIRIM1
1
Başkent Üniversitesi, Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Adana
Başkent Üniversitesi, Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana
Bilim Dalı, Adana
2
GİRİŞ: Doğumsal unilateral pulmoner arter yokluğu nadir bir anomalidir ve sıklıkla Fallot
tetralojisi ve septal defektlere eşlik eder, daha nadir olarak da izole olabilir. Doğumsal kalp
hastalığına eşlik eden unilateral pulmoner arter yokluğu olan olgularımız sunuldu.
METOD: Başkent Üniversitesi Adana Hastanesi, Çocuk Kardiyoloji bölümünde ekokardiyografi ve
anjiografi ile unilateral pulmoner arter dal yokluğu tanısı alan 6 olgu retrospektif olarak incelendi.
BULGULAR: Unilateral pulmoner arter yokluğu olan 6 olgumuz retrospektif olarak incelendi.
Olguların başvuru yaş ortalaması 4.9 yıl (1 gün- 21 yaş) idi. Olguların dördü erkek, ikisi kız
cinsiyetindeydi. Bir olguda sağ pulmoner arter dalı (RPA) yokluğu saptanırken, beş olguda sol
pulmoner arter dal (LPA) yokluğu vardı. Üç olguda Fallot Tetralojisi, iki olguda VSD+ pulmoner
atrezi ve bir olguda da VSD(p. outlet)+ ASD(sekundum) tanıları belirlendi. Üç olguya tam
düzeltme ameliyatı yapıldı ve halen takibimizdedir. Fallot Tetralojisi (absent pulmonary valve
sendromu)+ ASD (sekundum)+ LPA yokluğu tanılı ve 22q11 delesyonu saptanan hastamız postop
dönemde kaybedildi. Sekiz aylıktan beri VSD+ pulmoner atrezi + atipik duktus+ RPA yokluğu
tanısıyla izlediğimiz, 17 aylıkken sol BT şant ameliyatı yapılan hastaya tam düzeltme ameliyatı
yapıldı ancak postop erken dönemde kaybedildi. Yirmibir yaşında kliniğimize başvuran hastaya 2
aylıkken dış merkezde BT şant yapıldığı, daha sonra farklı merkezlerde anjiografisi yapılarak klinik
izlem kararı alındığı öğrenildi. Hasta iki yıl süreyle izlendi ve ağır kalp yetmezliği tablosunda
kaybedildi.
SONUÇ: Unilateral pulmoner arter yokluğu çoklukla komplike doğumsal kalp hastalıklarıyla
birliktedir. İzole olgular da vardır. Hem doğumsal kalp hastalıklarına eşlik eden hastalarda hem de
izole olgularda prognozu etkileyen bir durumdur.
Anahtar Kelimeler: Unilateral Pulmoner Arter Yokluğu
125
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P058 - ÇOK DÜŞÜK DOĞUM AĞIRLIKLI
İNTRATRİYAL TROMBUS TEDAVİSİ
BİR
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
PRETERMDE
R-TPA
İLE
ENFEKTE
Nahide ALTUĞ1, Cumhur AYDEMİR2, Şerife Suna OĞUZ2, Uğur DİLMEN2
1
2
Zekai Tahir Burak Kadın Eğitim Hastanesi, Çocuk Kardiyoloji, Ankara
Zekai Tahir Burak Kadın Eğitim Hastanesi, Yenidoğan, Ankara
Sistemik fungal enfeksiyonlar, çok düşük doğum ağırlıklı bebeklerde nadir değildir. Bu bebeklerde
kardiyak tutulum, intrakardiyak trombus gelişimi enfeksiyonun seyrini ve tedavisini daha
komplike hale getirir. Burada, candida sepsisi gelişen bir bebekte saptanan intratriyal enfekte
trombus olgusu ve uygulanan tedavi planı bildirilmektedir. 26 haftalık, 800 gr, erkek bebekte
yatışının 5. gününde yapılan ekokardiyografi incelemesinde sağ atriyum içinde hareketli, atriyal
boşluğu dolduran ve sağ ventriküle prolabe olan kitle saptandı. Kan kültüründe Candida Albicans
üreyen hastanın kitlesinde antifungal tedavi ile düzelme izlenmedi. enfekte trombus düşünülerek
r-TPA başlanan hastada birkaç gün sonra, kitlenin tamamen eridiği belirlendi. Komplikasyon
olmadı.
Anahtar Kelimeler: r-TPA, enfekte trombus, preterm
126
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P059 - ANTRASİKLİNLERE BAĞLI GELİŞEN ERKEN KARDİYOTOKSİSİTENİN DOKU
DOPPLER GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ
Abdullah KOCABAŞ1, Gayaz AKÇURİN1, Fırat KARDELEN1, Bilge ALDEMİR KOCABAŞ2, Halil ERTUĞ1
1
2
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, Antalya
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Antalya
Çalışmamızda antrasiklin alan çocuklarda kardiyotoksisite açısından LV ve RV fonksiyonlarının
değerlendirilmesi amacıyla geleneksel EKO parametrelerinin (mitral E, A, E/A oranı, EF, SF) ve
DDG tekniğinin (E’, E’/A’, DZ, İRZ, İKZ, EZ ve MPİ) klinikte kullanımları değerlendirildi. Hastaların
(n=72) ort. yaşları 8,16±4,53; kümülatif antrasiklin dozları ortalama 228,82±74,21 mg/m2 (35420 mg/m2) idi. 31 hasta tanı sırasında, 41 olgu kemoterapi sırasında ve/veya son dozdan sonra
1 yıl içinde çalışmaya alındı. Hastalar aldıkları kümülatif antrasiklin dozuna göre 4 gruba ayrıldı.
<=120 mg/m2 antrasiklin dozu alanların kontrollerle karşılaştırmalarında tüm segmentlerde DDG
ile E’ hızlarında azalma ve MPİ’de artış saptandı. Bununla birlikte, bu doz aralığında EF, KF ve
standart Doppler EKO’da diyastolik fonksiyon parametreleri benzerdi. >=120 mg/m2 dozlarda LV
sistolik
fonksiyonlarında
anlamlı
bozulma
gözlendi
(p<0,05).
Sonuç olarak DDG ile diyastolik fonksiyon parametrelerindeki bozulmanın daha erken dönemde
başladığı; ayrıca DDG ile bölgesel değişikliklerin, LV kadar RV’ü de ilgilendirdiği gözlendi.
Anahtar Kelimeler: Antrasiklin
disfonksiyon
kardiyotoksisitesi,
127
doku
Doppler
görüntüleme,
diyastolik
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P060 - FETAL EKOKARDİYOGRAFİ SONUÇLARIMIZ
Özlem ELKIRAN, Gülendam KOÇAK, Cemşit KARAKURT
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Turgut Özal Tıp Merkezi, Malatya, Pediatri Anabilim Dalı,
Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, İstanbul
GİRİŞ: Fetal ekokardiyografi (FE), fetal kardiyovasküler sistemdeki yapısal, hemodinamik ve
ritmik özelliklerin değerlendirilmesidir. Konusunda uzman ve deneyimli bir uygulayıcı tarafından
yapılması gereken bir işlemdir.
AMAÇ: Bölümümüzde yapılan FE’lerde gebelerin başvuru nedenlerini, ekokardiyografi bulgularını
ve sonuçlarını değerlendirdik.
GEREÇ VE YÖNTEM: Mart 2005-Mart 2010 tarihleri arasında bölümümüze başvuran 314 gebe
toplam 392 FE ile değerlendirildi.
SONUÇLAR: Fetal ekokardiyografi yapılan annelerin ortalama yaşı 29.8 yıl (19-45), ortalama
gestasyonel yaşı 25.7 hafta (12-40) idi. FE endikasyonları kardiyak anomali şüphesi 99 (%31.6),
annede diyabet olması 94 (%29.9), önceki çocukta doğuştan kalp hastalığı öyküsü 41 (%13.1),
fetustaki diğer konjenital anomaliler 20 (%6.4), ebeveyinlerde doğuştan kalp hastalığı öyküsü 12
(%3.8), fetal kardiyak aritmi 11(%3.5), fetal kalpte hiperekojen odak 11 (%3.5), çoğul gebelik
10 (%3.2), poli-oligohidramniyoz varlığı 5 (%1.6), hidrops fetalis 5 (%1.6) ve diğer nedenler idi.
Gebelerin 260’ında (%82.8) fetal kardiyak patolojik bulgu saptanmazken 54 (%17.1) gebede
fetal kardiyak patoloji vardı. En sık saptanan kardiyak anomaliler 10 (%3.2) olguda diyabete
sekonder kardiyak hipertrofi, 7 (%2.2) olguda VSD, 4 (%1.3) olguda hipoplastik sol kalp
sendromu, 3 (%1) olguda atrioventriküler septal defekt ve 2 (%0.6) olguda ASD idi. İkişer olguda
Ebstein anomalisi, endokardiyal fibroelastozis, komplet AV blok, rabdomyom saptandı.
Hiperekojen
fokus
4
(%1.3)
olguda
gözlendi.
Hipoplastik sol kalp (3 olgu), komplet AV blok (2 olgu) ve kardiyomyopati ve EFE (1 olgu)
saptanan toplam 6 (%1.9) gebeye terminasyon önerildi.
TARTIŞMA: Çalışmamızdaki kardiyak anomali sıklığı kardiyak hipertrofi bulguları ile birlikte %
17.1, kardiyak hipertrofiler çıkarıldığında ise % 13,9 bulundu. Çalışmamızda saptanan yüksek
kardiyak anomali oranı merkezimizin üçüncü basamak bir referans hastanesi olması sonucudur.
Anahtar Kelimeler: Fetal ekokardiyografi, fetal kardiyak anomali
128
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P061 - KARDİAK CERRAHİ SONRASI GÖRÜLEN TRİCHOSPORON ASAHİİ’YE BAĞLI
NADİR FATAL FUNGAL ENDOKARDİT VAKASI
Ebru AYPAR1, Semra ATALAY1, Ercan TUTAR1, Ergin ÇİFTÇİ2, Adnan UYSALEL3, Tanıl KENDİRLİ4,
Serap TEBER5, Ahmet Derya AYSEV6
1
Ankara
Ankara
3
Ankara
4
Ankara
5
Ankara
6
Ankara
2
Üniversitesi
Üniversitesi
Üniversitesi
Üniversitesi
Üniversitesi
Üniversitesi
Tıp
Tıp
Tıp
Tıp
Tıp
Tıp
Fakültesi,
Fakültesi,
Fakültesi,
Fakültesi,
Fakültesi,
Fakültesi,
Pediatrik Kardiyoloji Ünitesi, Ankara
Pediatrik Enfeksiyon Hastalıkları Ünitesi, Ankara
Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim dalı, Ankara
Pediatrik Yoğun Bakım Ünitesi, Ankara
Pediatrik Nöroloji Ünitesi, Ankara
Mikrobiyoloji Anabilim dalı, Ankara
Fungal endokardit (FE) nadir görülmesine rağmen yüksek morbidite ve mortaliteye neden
olmaktadır. Trichosporon asahii’ye (T. asahii) bağlı FE literatürde sadece erişkin hastalarda
bildirilmiştir. T. asahii’nin çocukluk çağında immünyetmezliği olmayan bir hastada neden olduğu
ilk fatal FE vakasını sunuyoruz. 15 yaşında erkek hasta, ventriküler septal defekt (VSD) yama
onarımından üç ay sonra transtorasik ekokardiyografide aort kapağında 21x5 mm’lik hareketli
verrü ve aort yetmezliği saptandı. Kan kültüründe Trichosporon asahii üredı. FE tanısı kondu.
Amfoterisin B tedavisi başlandı. VSD yaması, aort kapağı, verrrü çıkarıldı, aort kapak protezi, VSD
yaması konuldu. Postoperatif 7. gününde intrakraniyal kanama ve koma gelişti. YBÜ'de izlenen
hasta 60. günde pulmoner tromboemboliden kaybedildi. T. asahii toprak ve suda bulunan nadiren
insan GİS, deri ve solunum yollarında geçici bulunabilen bir mantardır. Hastane ortamlarında
bulunmayan T. asahii’nin cerrahi sırasında hastanın kendi florasından kateterlere veya yamaya
kolonize olduğu düşünülmektedir. Mantar endokarditi immünyetmezliği olmayan hastalarda da
kardiyak cerrahi sonrası ayırıcı tanısında düşünülmelidir.
Anahtar Kelimeler: ekokardiyografi, infektif endokardit, kardiyak cerrahi, mantar endokarditi,
trichosporon asahii
Figür 1
Transtorasik ekokardiyografide uzun eksen görüntüde aort kapağında 21x5
mm’lik hareketli verrü ve 2. derece AY saptandı.
Figür 2
Transtorasik ekokardiyografide kısa paraternal
kapağında 21x5 mm'lik hareketli verrü saptandı.
129
eksen
görüntüde
aort
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Figür 3
Beyin tomografisinde 5x2 cm'lik sol parietotemporal hematom saptandı.
Figür 4
İzleminde ayak başparmağında periferik septik emboliye bağlı gangren gelişti,
amputasyon gerekti.
130
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P062 - KONTROLLÜ SALINIMLI COİL (COOK) İLE EMBOLİZASYON YAPILAN PDA TANILI
OLGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Ertürk LEVENT, Murat DEVECİ, Orhan BULUT, Zülal ÜLGER, Arif Ruhi ÖZYÜREK
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji BD, İZMİR
Patent Duktus Arteriyozus açıklığı (PDA), 2500–5000 canlı doğumda bir görülen ve tüm doğuştan
kardiyak anomalilerin %10’unu oluşturan, soldan sağa şantlı asiyanotik bir kardiyak anomalidir.
Bu çalışmanın amacı kliniğimizde PDA kontrollü salınımlı coil (Cook) kapatma uygulanan
olgularımızın retrospektif olarak değerlendirilmesi ile birlikte PDA kapatılması etkinliğinin PDA çapı
ve
morfolojisi
ile
ilişkisinin
ortaya
koyulmasıdır.
2004–2009 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı’nda
yaşları 10 ay ile 28 yaş arasında değişen toplam 75 (44 kız, 31 erkek) olguya PDA Coil kapama
uygulandı. 75 olgunun ikisinde PDA’nın yapısı nedeniyle coil embolizasyon başarısız oldu.
Hastalarımızın büyük bir kısmında konik tipte PDA vardı 40 olguda PDA çapı <=2,5 mm, 28
olguda PDA çapı 2,5-3,5 mm, 7 olguda ise PDA çapı >3,5 mm ölçüldü. Tam oklüzyon katater
laboratuarında %85’di. 3 ay-72 ay (medyan 30 ay) arasında değişen izlemde olguların tümünde
tam PDA oklüzyonu vardı. Sonuç olarak, özellikle küçük PDA’larda cerrahi girişime iyi bir alternatif
olan coil ile PDA kapatılma işlemi oldukça etkili ve güvenilir bir yöntemdir
Anahtar Kelimeler: Koil embolizasyonu, Patent Duktus Arteriozus
Coil ile kapatılan PDA
PDA tanısı
131
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P063
KAWASAKİ
TANILI
OLGULARIN
İZLEMLERİNDE
VENTRİKÜL
FONKSİYONLARININ DOKU DOPLER EKOKARDİYOGRAFİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ
Mustafa Orhan BULUT, Murat DEVECİ, Ertürk LEVENT, Zülal ÜLGER, Ruhi ÖZYÜREK
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, İzmir
Kawasaki hastalığı etyolojisi bilinmeyen, primer olarak 5 yaş altı çocuklarda izlenen akut febril bir
vaskilittir. Bu olguların izlemlerinde koroner tutulumunu göstermek için kardiyak kateterizasyon,
myokard perfüzyon sintigrafisi gibi invaziv girişimler kullanılmaktadır. Oysa ki kardiyak
fonksiyonlarının değerlendirilmesinde doku dopler ekokardiyografi gibi non invaziv testlere ihtiyaç
duyulmaktadır. Çalışmamızda benzer yaş ve cinsiyet özelliklerine sahip 30 Kawasakili olgu ile 24
kontrol grubu vakasını doku doppler ekokardiyografi ile değerlendirdik. Kawasakili olguların akut
hastalık sırasında 13’ünde koroner tutulum vardı. DDE ile değerlendirilen olgularımızda lateral ve
septal duvar E’ dalgası, A’ dalgası, E’/A’ oranı, S’ dalgası, değerleri arasında anlamlı fark
yoktu.Hasta grubunda kontrol grubuna göre MPI istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksekti
(p<0.011). Sonuç olarak Kawasakili olguların takiplerinde non invaziv bir yöntem olan doku
doppler ekokardiyografi ile değerlendirmenin gelişebilecek uzun dönem komplikasyonların izlemi
açısından yaralı olacağı düşüncesindeyiz.
Anahtar Kelimeler: Kawasaki Hastalığı, Doku doppler ekokardiyografi
132
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P064 - NADİR BİR SİYANOZ NEDENİ: SAĞ PULMONER ARTER VE SOL ATRİYUM
ARASINDA FİSTÜL
Hazım Alper GÜRSU1, Nimet CINDIK1, Ayla OKTAY1, Birgül VARAN1, Murat ÖZKAN2, Sait
AŞLAMACI2
1
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Pediatrik
Kardiyoloji Bölümü, Ankara
2
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı, Ankara
Sağ pulmoner arter ile sol atriyum arasında ilişki bulunması oldukça nadir görülen bir doğumsal
vasküler malformasyondur.
OLGU: On günlük erkek hasta doğum sonrası fark edilen morarma şikayeti ile başvurduğu
klinikten kalp hastalığı şüphesi ile hastanemize sevk edildi. Siyanozu olan ve oksijen saturasyonu
% 70-80 arasında değişen hastanın ekokardiyografik incelemesinde sol atriyum sağ atriyuma
göre daha genişti. İnteratriyal septum üzerinde sekundum atriyal septal defekt ve iki yönlü şant
olduğu görüldü. Sol pulmoner ven girişinde darlık ve cor triatriatumdan şüphe edildi. Hasta onüç
günlükken yapılan kateterizasyon ve anjiyografide her iki ventrikülün geniş olduğu, pulmoner
artere yapılan kontrast enjeksiyonunda pulmoner arter ile sol atriyum arasında bir kesenin
dolduğu ve bunun sol atriyuma açıldığı, pulmoner venöz dönüşün ise normal olduğu belirlendi.
SONUÇ: Siyanozu olan ve ekokardiyografide bunu açıklayan belirgin sorun saptanmayan
olgularda pulmoner arter-sol atriyal fistülün akılda tutulması gerekir.
Anahtar Kelimeler: ekokardiyografi, fistül, siyanoz
133
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P065 - VENTRİKÜLER SEPTAL DEFEKT VE ENFEKTİF ENDOKARDİT TANILI BİR OLGUDA
İNTRAKARDİYAK VERRÜNÜN TPA İLE BAŞARILI TEDAVİSİ
Tevfik DEMİR, Birsen UÇAR, Tuğba BARSAN, Zübeyir KILIÇ
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Eskişehir
Ondört yaş kız hasta, perimembranöz Ventriküler septal defekt (VSD) tanısı ile takipli idi.
Polikliniğimize derin nefes almakla artan, batıcı tarzda göğüs ağrısı, yüksek ateş, halsizlik, gece
terlemesi, kilo kaybı (1 ay içinde 4.5 kg) şikayeti ile başvurdu. Fizik muayenesinde ateş 38.4C,
mezokardiyak odakta 4/6 pansistolik üfürüm, sağ hemitoraksda solunum sesleri azalmış sapandı.
Laboratuar tetkiklerinde lökosit 7800 mm3, sedimantasyon 75 mm/s (artmış), C-reaktif protein
133.2 mg/l(artmış), akciğer grafisinde sol akciğer orta zonda ve bazalde nodüler infiltrasyonun
saptandı. Ekokardiyografisinde perimembranöz trabeküler VSD ve defektin sağ ventrikül tarafında
verru saptandı. kan kültüründe streptococcus salivarius üredi. İntravenöz Pen-G, amikasin ve
doku plazminojen aktivatör (tPA) tedavisi başlandı. Üçüncü gün hastanın verrüsünün kaybolması
üzerine tPA tedavisi kesildi. Antibiyotik tedavisinin 4. Gününde ateşi kontrol altına alındı ve
tedavisi 4 haftaya tamamlanarak kesildi. Takiplerinden herhangi bir sorunu olmadı.
Sonuç olarak tPA tedavisinin, intrakardiyak verrü veya trombüslerin tedavisinde etkin ve güvenle
kullanılabilineceğini vurgulamak amacıyla olgumuz sunuldu.
Anahtar Kelimeler: Enfektif endokardit, intrakardiyak verrü, doku plazminojen aktivatörü
134
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P066 - SAĞLIKLI YENİDOĞANLARDA M-MODE EKOKARDİYOGRAFİK ÖLÇÜMLER
Alper GÜZELTAŞ, Ayşe Güler EROĞLU, Levent SALTIK, Funda ÖZTUNÇ
İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, İstanbul
Bu çalışmada sağlıklı yenidoğanlarda sağ ventrikül, sol ventrikül, aorta ve sol atriyumun M-mode
ekokardiyografik ölçümlerinin yapılması ve normal değerlerinin belirlenmesi amaçlandı. Çalışmaya
Sağlık Bakanlığı İstanbul Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’nde doğum yapan sağlıklı annelerin sağlıklı bebekleri alındı. Çalışmaya alınan
bebeklerin 120’si kız 130’u erkek toplam 250 idi. Bebeklerin ağırlıkları 2000gr-4520 gr
aralığındaydı. Bebekler ağırlıkları göz önünde bulundurularak 5 gruba ayrıldı ve ölçümler buna
göre sınıflandırıldı.
M-mode ekokardiyografi ile sağ ventrikül ön duvar diyastol sonu kalınlığı, sağ ventrikül diyastol
sonu çapı, interventriküler septum diyastol sonu çapı, sol ventrikül diyastol sonu çapı, sol
ventrikül arka duvar diyastol sonu kalınlığı, interventriküler septum sistolik çapı, sol ventrikül
sistolik çapı, sol ventrikül arka duvar sistolik kalınlığı, aort kökü genişliği ve sol atriyum genişliği
ölçüldü. Ejeksiyon fraksiyonu ve kısalma fraksiyonu sistem tarafından otomatik olarak hesaplandı.
Bu ölçümler sonucunda sağlıklı yenidoğanlarda m-mode ekokardiyografik ölçümlerin normal
değerleri bulundu.
Anahtar Kelimeler: m-mode ekokardiyografi, yenidoğan
Sağ Ventrikül Ön Duvar Diyastol Sonu Kalınlığı Normal Değerleri
Bebeklerin Gruplandırılması
Grup
Kilo
Sayı
Grup-1 2000-2499 50
Grup-2 2500-2999 50
Grup-3 3000-3499 50
Grup-4 3500-3999 50
Grup-5 4000-4500 50
135
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Sağ Ventrikül Diyastol Sonu Çapı Normal Değerleri
İnterventriküler Septum Diyastol Sonu Kalınlığı Normal Değerleri
Sol Ventrikül Diyastol Sonu Çapı Normal Değerleri
136
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Sol Ventrikül Arka Duvar Diyastol Sonu Kalınlığı Normal Değerleri
İnterventriküler
Normal Değerleri
Sol Ventrikül Sistol Sonu Çapı Normal Değerleri
137
Septum
Sistolik
Kalınlığı
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Sol Ventrikül Arka Duvar Sistol Sonu Kalınlığı Normal Değerleri
Aorta Çapı Normal Değerleri
Sol Atriyum Çapı Normal Değerleri
138
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P067
YENİDOĞANLARDA
AORT
KOARKTASYONU
ANJİOPLASTİNİN KISA VE ORTA DÖNEM SONUÇLARI
TEDAVİSİNDE
BALON
Utku Arman ÖRÜN, Özben CEYLAN, Burhan ÖCAL, Selmin KARADEMİR, Ayşegül ZENCİOĞLU, Filiz
ŞENOCAK, Mahmut KESKİN, Osman YILMAZ
Dr.Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Pediatrik
Kardiyoloji Bölümü, Ankara
AMAÇ: Yenidoğanlarda aort koarktasyonunun tedavisinde uygulanan balon anjioplasti yönteminin
kısa ve orta dönem izlem sonuçlarının değerlendirilmesi ve deneyimlerimizin gözden geçirilmesi.
METOD VE BULGULAR: Aralık 2004 – Mart 2010 tarihleri arasında aort koarktasyonu nedeniyle
balon anjioplasti uygulanan 51 yenidoğan hastaya (ort. yaş 13±9 gün) ait veriler incelendi. Tüm
hastalara ekokardiyografi, kardiak kateterizasyon ve balon anjioplasti işlemi uygulandı. Hastaların
41'i erkek (% 80.4 ), 10'u kız (%19.6) idi. Sol ventrikül disfonksiyonu 18 hastada (%35.3)
mevcuttu. İsthmus hipoplazisi 17 hastada (%33.3) saptandı. En sık eşlik eden anomali
ventriküler septal defekt (%49)idi. Hastaların 29’unda (%56.9) pulmoner hipertansiyon
mevcuttu. Ortalama sistolik gradiyent dilatasyon öncesi 36±20 mm Hg iken dilatasyon sonrası
8.6±7.0 mm Hg’ye düştü. Balon anjioplasti işlemi tüm hastalara başarı ile uygulandı.
Komplikasyon olarak sadece bir hastada femoral arter trombozu gelişti. Hastaların izlem süresi
8.7 ±9.6 ay(1-46 ay) idi. İşlem sonrası 3.2±3.1 ay sonra 20 hastada (%39.2) rekoarktasyon
gelişti. Bu hastaların 9'una (%45) tekrar anjioplasti, 11'ine (%55) cerrahi işlem uygulandı.
Cerrahi işlem sonrası rekoarktasyon gelişmedi.Yedi hasta (%13.7), eşlik eden kompleks kardiak
anomalilere bağlı kalp yetersizliği sonucu kaybedildi.
SONUÇ: Kısa ve orta izlem sonuçlarına göre balon anjioplasti, cerrahi işleme göre yüksek
rekoarktasyon oranına sahiptir. Bu nedenle, balon anjioplasti, kompleks kardiak hastalığı olan ve
genel durumu kötü olan hastalarda tam düzeltme ameliyatı yapılana dek sağkalım için
uygulanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Balon anjioplasti, Aort koarktasyonu, Yenidoğan
Aort koarktasyonuna eşlik eden kardiak anomaliler
Anomali
N
%
Atriyal septal defekt
19 37.3
Biküspit aortik kapak
10 19.6
Ventrikuler septal defekt
25 49
Pulmoner stenoz
2
3.9
AVSD
2
3.9
Koroner arter anomalisi
2
3.9
Mitral kapak anomalisi
4
7
Aortik kapak stenozu
1
2
Subaortik stenoz
1
2
Büyük arterlerin transpozisyonu 1
2
DILV
1
2
DORV
1
2
Koroner AV fistül
1
2
DCM
1
2
DİRV
1
2
HLHS
1
2
DILV:Çift girişli sol ventrikül, DIRV:Çift girişli sağ ventrikul, HLHS: Hipoplastik sol kalp sendromu, DORV:Çift çıkışlı sağ
ventrikül, DCM:Dilate kardiyomyopati, AVSD:Atriyoventriküler septal defekt
139
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Hastaların klinik özellikleri, işlem ve izlem sonuçları
N
%
Hasta sayısı
51
Cinsiyet
E(41),K(10)
Ortalama yaş (Gün)
13±9
LV disfonksiyonu
18
35.3
İsthmmus hipoplazisi
17
33.3
Pulmoner hipertansiyon
29
56.9
Ortalam sistolik gradiyent (mmHg)
DÖ
DS
36±20 8.6±7.0
İzlem süresi(Ay)
8.7 ±9.6
Rekoarktasyon
20
39.2
Rekoarktasyon gelişimi için geçen
3.2±3.1
Ortalama süre (Ay)
Eksitus
7
13.7
LV:sol ventrikül, DS:Dilatasyon sonrası DÖ:Dilatasyon öncesi
Eksitus olan yedi hastanın özellikleri
Olgu
Yaş(Gün)
Cinsiyet
İzlem
Süresi(Ay)
Başvuru Yakınması
Eşlik
eden
Kardiyak
Defektler
1
3
E
2
siyanoz, takipne
DILV,
PDA, PH
43
2
3
E
7
siyanoz, takipne
VSD,
PDA
53
3
11
E
3
takipne,emmede
azalma
4
12
K
1
5
12
K
6
24
7
7
Gradiyent
Dilatasyon
Öncesi
(mm Hg)
Gradiyent
Dilatasyon
Sonrası
(mm Hg)
LV
Disfonksiyonu
Rekoarktasyon
12
var
yok
1
yok
yok
PDA,
20
ASD, PH
11
yok
yok
takipne,emmede
azalma
PDA,
PH,
DİRV
40
1
yok
yok
3
huzusuzluk,
emmede azalma
VSD, PH
33
HLHS
3
var
yok
K
1
siyanoz,takipne,huz
PDA, PH
ursuzluk
95
14
yok
yok
K
1
siyanoz, takipne
34
11
yok
var
PDA, PH
DILV:Çift girişli sol ventrikül, PDA:Patent duktus arteriozus, VSD: Ventrikuler septal defekt, DIRV:Çift girişli sağ ventrikul, PH:Pulmoner
hipertansiyon, ASD:Atriyal septal defekt,HLHS: hipoplastik sol kalp sendromu
140
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P068 - DOWN
SONUÇLARIMIZ
SENDROMU
VE
DOĞUMSAL
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
KALP
HASTALIKLARI:
5
YILLIK
Utku Arman ÖRÜN1, Osman YILMAZ1, Selmin KARADEMİR1, Filiz ŞENOCAK1, Burhan ÖCAL1,
Özben CEYLAN1, Mahmut KESKİN1, Senem ÖZGÜR1, Vehbi DOĞAN1, Meki BİLİCİ2
1
2
Dr.Sami Ulus Çocuk Hastanesi, Pediatrik Kardiyoloji Bölümü, Ankara
Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, Ankara
AMAÇ: Down sendromu(DS) veya trizomi 21 sık rastlanan kromozomal hastalıklardan biridir.
Sıklıkla da doğumsal kalp hastalıkları(DKH) ile birliktelik gösterir. Bu çalışmada DS’lu hastalardaki
DKH’nın sıklığı ve tipini değerlendirmeyi amaçladık.
YÖNTEM: Mayıs 2005-şubat 2010 tarihleri arasında Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi Pediatrik
Kardiyoloji ünitesine başvuran 263 DS’li olgulardan DKH bulunan 98’i çalışmaya alındı. Anne yaşı
ve anne-baba akrabalık dereceleri belirlendi. Hastalar fizik incelemeleri yanı sıra
elektrokardiyografi, telekardiyografi ve ekokardiyografi ile değerlendirildi. Seçilmiş hastalarda
kardiyak kateterizasyon ve anjiografi yapıldı.
SONUÇ: DS’li 263 olgudan 98’inde (%37) DKH saptandı. Hastaların 54’ü (% 55.1) erkek, 44’si
(%44.9) kız olup, yaşları 1 ay ile 13 yıl(ort: ± SS = 1,74±2,9 yıl) arasında değişmekte idi. Anne
yaş ortalaması 32,6±8,4 yıl olup 35 yaş üstü anne sayısı 26(%26.5), 18 yaş altı 1(%1) idi. Annebaba 20 akrabalık oranı %28 olarak bulundu. Hastaların 63’ünde(%64.2) tek bir kardiyolojik
defekt varken, 35’inde(%35,7) birden fazla defekt saptandı. En çok görülen izole defektler
ASD(%21,4), AVSD(%17,3), VSD(%13,2) ve PDA(%7) iken en sık görülen çoklu defektler VSD
ve PDA (%9,1) ile ASD ve VSD (%7) birlikteliği idi. Aort koarktasyonu 7 (%7,1) olguda saptandı.
DS’li hastalarda DKH bulunması morbiditeyi etkileyen önemli bir faktördür. Bu hastalarda ayrıntılı
kardiyak inceleme yapılması gerekliliğini vurgulamak istiyoruz.
Anahtar Kelimeler: Down sendromu, Doğumsal kalp hastalıkları, Çocuk
141
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P069 - AORT KOARKTASYONUNDA STENT YERLEŞTİRİLMESİ
Işıl YILDIRIM1, Murat ŞAHİN1, Tevfik KARAGÖZ1, Alpay ÇELİKER2, Dursun ALEHAN1, Sema ÖZER1,
Süheyla ÖZKUTLU1
1
2
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, Ankara
Acıbadem Maslak Hastenesi, İstanbul
GİRİŞ: Aort koarktasyonu inen aortada konjenital darlık ile giden ve nispeten sık rastlanan bir
konjenital kalp hastalığıdır. Merkezimizde aort koarktasyonuna uygulanmış stent implantasyon
vakaları ve sonuçları sunulmaktadır.
YÖNTEM: Merkezimizde ekokardiyografik değerlendirme sonucu aort koarktasyonu tanısı alan ve
transkateter yöntemle stent uygulanan hastaların bilgileri retrospektif olarak değerlendirildi.
Hastaların yaşı, vücut ağırlığı, önceden cerrahi ve transkateter girişim geçirip geçirmedikleri,
darlık bölgesinin anatomisi ve ölçülebilen hastalarda EKO ve kateter ile basınç gradienti belirlendi.
BULGULAR: 2000-2010 yılları arasında aort koarktasyonu olan 32 hastaya 33 stent
implantasyonu yapıldı. Hastaların 20’si erkek, 12’si kızdı, yaşları 12,1±4,7 yıl (5-27), vücut
ağırlıkları 40,3±18,1 kg (17-106) bulundu. Üç hastada Turner sendromu, iki hastada Williams
sendromu, beş hastada bikuspit aorta, bir hastada ebstein anomalisi vardı, bir hastanın
koarktasyon bölgesinde anevrizma vardı. Beş vakaya önceden balon anjiyoplasti, dokuz vakaya
cerrahi yapılmıştı, diğerleri nativ (18) koarktasyondu. Darlık bölgesinde median basınç gradienti
(mmHg) işlem öncesi ve sonrası EKO’da 50’den 25’e, kateterde 33’den 5’e düştü. Koarktasyon
çapı 7,1±2,8 mm (2-12), uzunluğu 24,2±6,5 mm idi. Kullanılan cihazın uzunluğu 29,8±4,1 mm
(22-39), balonun çapı 14±2,3 mm (10-18) idi. Yedi hastaya 2. kez anjiyografi yapıldı, üçüne
redilatasyon uygulandı. Dört hastada komplikasyon gelişti
TARTIŞMA: Uygun olan hastalarda stent implantasyonu, balon anjioplasti ve cerrahiye alternatif
güvenli bir tedavi yöntemidir. İzlemde hastalar hipertansiyon, restenoz, damar komplikasyonları
açısından
takip
edilmelidir.
Restenoz
gelişen
hastalarda
redilatasyon
gerekebilir.
Anahtar Kelimeler: koarktasyon, stent, çocuk
142
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P070 - SEMPTOMATİK FALLOT TETRALOJİLİ İKİ YENİDOĞANDA SAĞ VENTRİKÜL ÇIKIŞ
YOLUNA STENT YERLEŞTİRİLMESİ
Tevfik KARAGÖZ, Işıl YILDIRIM, Murat ŞAHİN
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, Ankara
GİRİŞ: Fallot tetralojisi (FT) en sık rastlanılan siyanotik konjenital kalp hastalığıdır. Siyanozun
ağırlığını sağ ventrikül çıkış yolu (RVOT) darlık derecesi ve pulmoner arter büyüklüğü
belirlemektedir. FT’de değişik derecelerde pulmoner arter hipoplazisine rastlanmaktadır.
Vaka 1: 21 yaşındaki annenin 1.gebeliğinden 1.yaşayan, miadında, 3220 gr olarak doğan
hastanın üçüncü gününde fark edilen siyanoz ve üfürüm nedeniyle yapılan ekokardiografik
incelemede hastaya fallot tetralojisi, pulmoner kapakta ağır hipoplazi, hipoplazik pulmoner
arterler, sağ arkus aorta, küçük ASD tanıları konularak prostoglandin E1 infüzyonu başlandı.
Stent RVOT’de indeflatör yardımıyla 10 atmosfer basıçta şişilerek, 4.5 mm’ye kadar dilate edildi.
İşlem sonrasında yapılan enjeksiyonda pulmoner ileri akımın artmış olduğu gözlendi.
Vaka 2: 28. yaşındaki annenin 3. gebeliğinden 4. yaşayan olarak, 38 hafta, 3000 gr doğan hasta,
siyanozunun fark edilmesi üzerine 17 günlükken hastanemize başvurdu. Hastanın yapılan
ekokardiografik incelemesinde Fallot tetralojisi, ağır pulmoner stenoz ve vertikal duktus
saptanması üzerine hasta kateterizasyon laboratuarına alındı. Hastanın RVOT anotomisi anjiografi
ile belirlendikten sonra, 0,014 inch roadrunner guidewire yardımıyla pulmoner kapak geçilerek,
RVOT’ye 5mmx15 mm koroner stent ilerletildi. Stent balonu 10 atmosfer basınçla şişirilip, 5
mm'ye kadar açıldı.. Siyanozunun devam etmesi ve antikoagülasyon sorunu nedeniyle stent
implantasyonundan 2 ay sonra tüm düzeltme operasyonu yapıldı.
TARTIŞMA: Ciddi pulmoner arter hipoplazisi, kritik RVOT darlığı ve yenidoğan döneminde ciddi
siyanozun olduğu hastalarda BT şant ameliyatı ilk basamak tedavi seçeneğidir. Ağır pulmoner
hipoplazi ve yüksek cerrahi risk olan infantlarda RVOT’ye balon dilatasyonu ve stent
yerleştirilmesi alternatif bir tedavi yöntemidir.
Anahtar Kelimeler: fallot, sağ ventrikül çıkış yolu, stent
143
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P071
SPESİFİK
PULMONER
ARTERYEL
OLGULARIMIZIN DEĞERLENDİRİLMESİ
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
HİPERTANSİYON
TEDAVİSİ
ALAN
Vehbi DOĞAN, Utku Arman ÖRÜN, Selmin KARADEMİR, Burhan ÖCAL, Filiz ŞENOCAK, Senem
ÖZGÜR, Osman YILMAZ, Mahmut KESKİN, Özben CEYLAN
Dr.Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi, Ankara
AMAÇ: Doğumsal kalp hastalığı ve pulmoner arteryel hipertansiyon tanısıyla izlenen ve spesifik
tedavi başlanan olguların değerlendirilmesi
MATERYAL VE METOD: Dr.Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları hastanesi
Pediatrik Kardiyoloji Kliniğinde pulmoner arteryel hipertansiyon tanısı alan ve spesifik tedavi
başlanan olgulara ait demografik ve klinik özellikler ile ekokardiyografi ve kardiyak kateterizasyon
ve anjiografi bulguları retrospektif olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Ocak 2006 ve Ocak 2010 tarihleri arasında 14’ü kız (%53.8), 12’si erkek (%46.2)
olmak üzere toplam 26 hastaya spesifik pulmoner hipertansiyon tedavisi verildi. Hastaların yaş
ortalaması 70±65 ay idi. Tedavi öncesi ekokardiyografik olarak ölçülen ortalama triküspit
yetmezlik (TY) akım hızı 3.99±0.66 m/sn, pulmoner arter sistolik basıncı 67.3±18mm Hg,
hemodinamik değerlendirmede ölçülen pulmoner arter ortalama basıncı 62.2±18 mm Hg,
pulmoner direnç 14.7±9.3 Wü/m², pulmoner-sistemik vasküler direnç oranı 0.6±0.33, 6 dakika
yürüme testi ortalaması 225±125 metre olarak bulundu. Hastaların 21’inde inhale iloprost,
13’ünde bosentan ve 2’sinde sildenafil tedavisi verilirken 10 hastaya kombine tedavi verildi.
Ortalama izlem süresi 25±21 ay olup, bu süre sonunda ekokardiyografi ile TY akım hızı
ortalaması 3.29±0,78 m/sn, pulmoner arter sistolik basıncı 44,56±13,64 mm Hg ve 6 dakika
yürüme testi ortalaması 414±103 metre olarak saptandı. İzlemde 2 hasta pnömoni nedeniyle
eksitus oldu, 4 hastanın PH bulgularının düzelmesi nedeniyle tedavileri kesildi, 4 hasta ise
takiplere gelmedi.
SONUÇ: Pulmoner arteriyal hipertansiyon yüksek mortalite riski ile seyreden ilerleyici bir
hastalıktır. Hastalığın patofizyolojisinin daha iyi anlaşılması ve buna yönelik spesifik tedavi
yaklaşımlarının gelişmesiyle hastaların yaşam kalitesi ve süresinde olumlu gelişmeler
sağlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Konjenital Kalp Hastalığı, Pulmoner Hipertansiyon, Pulmoner Vasküler
Hastalık
144
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P072 - FONKSİYONEL KESİNTİLİ AORTANIN PERKÜTAN ANTEGRAT PERFORASYONU VE
COVERED CP STENT İMPLANTASYONU İLE TEDAVİSİ; OLGU SUNUMU
Sertaç HANEDAN ONAN, Ali BAYKAN, Sadettin SEZER, Kazım ÜZÜM, Nazmi NARİN
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Kayseri
GİRİŞ: Aort koarktasyonunda perkütan stent implantasyonu tedavisinin erken-orta dönem izlem
sonuçları başarılı olarak bildirilmektedir. Girişimsel kardiyologların stent implantasyonu
konusundaki deneyimlerinin artması kesinti boyutundaki ağır koarktasyon olgularının stent ile
tedavi edilmesine olanak sağlamıştır.
OLGU: 8 yaşında erkek hasta, 27 kg ağırlığında idi. Ekokardiyografide; çıkan aortada dilatasyon,
sol ventrikülde hipertrofi, biküspid aort kapağı, inen aortada kollateraller görüldü. İnen torasik
aortada kesinti izlenimi alındı. Femoral arter yoluyla uygulanan perkütan kateterizasyonda
subclavian arterin distalinde aortanın kesintili olduğu izlendi, arkus aortaya geçilemedi.
Aortogramda proksimal torasik aorta sadece kollateraller yoluyla izlenebildi. Aksiller artere kılıf
yerleştirilerek, subclavian arter yoluyla arkus aortaya ulaşıldı. Anjiogramda kontrast maddenin
yine kollateraller yoluyla aortanın alt segmentine ulaştığı görüldü. Aortanın proksimal ve distal
uçlarının eş zamanlı anjiogramında yaklaşık 2 mm’lik kesinti izlenimi alındı. Aortada fonksiyonel
kesintiye neden olan tam luminal obstruksiyon düşünüldü. Gradient 30 mmHg bulundu.
Fonksiyonel kesintili aorta, floroskopi altında antegrat yoldan sert guidewire ile perfore edilerek
lümen oluşturuldu ve inen aortaya ulaşıldı. Yakalama kateteri ile guidewire tutularak femoral
arterden çıkartıldı. 28 mm covered CP stent kesintili bölgeye, 12 mm balon ile yerleştirildi.
Kontrol aortogramlarda kesintili aortanın başarıyla giderildiği görüldü, rezidü basınç farkı
saptanmadı.
SONUÇ: Subatretik aorta, fonksiyonel kesintili aorta gibi ağır koarktasyon olguları, özenli
çalışılarak perkütan yolla covered stent ile başarı ile tedavi edilebilir.
Anahtar Kelimeler: fonksiyonel kesintili aorta, stent, çocuk
Aortogram 1
Aortogram 2
Kesintili aortanın proksimali anjiogramı
Kesintili aortanın distali anjiogramı
Aortogram 3
Aortogram 4
Arkus aorta anjiogramı
Covered stent yerleştirildikten sonra aortogram
145
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P073 - ADENOTONSİLLAR HİPERTROFİSİ OLAN ÇOCUKLARDA EKOKARDİYOGRAFİK
SAĞ VENTRİKÜL FONKSİYONLARININ İNCELENMESİ
Berna ŞAYLAN ÇEVİK
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hematoloji Onkoloji Hastanesi, Ankara
Çocuklarda ciddi üst havayolu obstruksiyonunun en sık nedeni adenoid ve tonsil
hipertrofileridir.Bu hastalarda sağ kalp yetersizliği, pulmoner hipertansiyon ve disritmi gibi KVS ve
pulmoner komplikasyonlar gelişebilir.Bu çalışma ciddi adenotonsillar hipertrofisi olan 20 hastada
preoperatif ve postoperatif 3. ayda prospektif olarak uygulandı.Yaş uyumlu 20 kontrol hastası
çalışmaya dahil edildi. PW ve TDI ile myokardial performans indeksi postoperatif ve kontrol
grubuna göre anlamlı artmış idi. TAPSE ve sağ ventrikül çıkış yolu kısalma fraksiyonu postoperatif
ve kontrol grubuna göre anlamlı azalmış idi. Bu çalışma ciddi adenoid ve tonsil hipertrofisi olan
çocukların özellikle sağ ventrikül fonksiyonlarının ekokardiyografik olarak değerlendirilmelerinin
hastaların klinik durumlarının belirlenmesinde önemli olduğunu göstermek amacı ile sunulmuştur
Anahtar Kelimeler: adenotonsillar hipertrofi ekokardiyografi sağ ventrikül fonksiyonu
Ekokardiyografik Parametreler
preoperatif
postoperatif kontrol
p
TricuspannulusMPI TDI 0.73±0.059 0.58±0.001 0.51±0.034 <0.05
Tricusp valve MPI
0.30±0.10
0.20±0.001 0.19±0.13
<0.05
SFRVOT (%)
26±1,2
42±1.2
48±2,0
<0.05
TAPSE
0.21±0.21
0.40±0.01
0.47±0.29
<0.05
Systolic PAP
40±9.0
28.2±9.1
25±8.0
<0.05
Mean PAP mmHg
23.8±8
16±2.1
13.4±4.2
<0.05
146
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P074 - KALP YETERSİZLİĞİ İLE BAŞVURAN BİR YENİDOĞANDA SOL VENTRİKÜLER
NONCOPMACTİON, ÇİFT ORİFİSLİ MİTRAL KAPAK VE BİKÜSPİT AORT KAPAĞI
BİRLİKTELİĞİ
Fikri DEMİR, Semra ATALAY, Cem KARADENİZ, Ercan TUTAR
Ankara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, Ankara
Sol ventriküler noncompaction ventrikül miyokardının belirgin trabekülasyonlar ve trabeküller
arası derin girintilere bağlı olarak süngerimsi bir yapı gösterdiği nadir bir kardiyomiyopatidir. Sol
ventriküler noncompaction ile kapak anomalileri dahil pek çok doğuştan kalp hastalığı birliktelik
gösterebilir. Sol ventriküler noncompaction ile çift orifisli mitral kapak ve biküspit aort kapağı
birlikteliği ayrı ayrı bildirilmiştir. Üç anomalinin aynı olguda birlikteliği literatürde daha önce
bildirilmemiştir. Bir yaşında bir erkek hastaya, iki günlükken emmeme, solunum sıkıntısı ve
siyanozla başvurduğu hastanede atriyal septal defekt, patent duktus arteriosus, üçüncü derece
mitral yetersizlik ve kalp yetersizliği tanıları konularak entübe edilmiş ve digoksin, furosemid ve
dopamin tedavileri başlanmış. İleri inceleme için 32. günde kliniğimize sevk edilmiş.
Ekokardiyografide sol ventriküler noncompaction, azalmış sistolik fonksiyonlar, çift orifisli mitral
kapak, ikinci derece mitral yetersizlik, biküspit aort kapağı, ikinci derece aort yetersizliği saptandı.
Digoksin, furosemid ve dopamin tedavilerine asetilsalisilik asit eklendi. Klinik bulguları düzelen
hasta dopamin kesildikten sonra enalapril başlanarak yatışının 11. gününde taburcu edildi.
Medikal tedavisine devam eden hasta bir yıllık izlem sonunda semptomsuz idi ve
ekokardiyografide sistolik fonksiyonlar normalin alt sınırında bulundu. Sol ventriküler
noncompaction tanısı için ekokardiyografik incelemenin ayrıntılı yapılması gereklidir. Olgumuzda
olduğu gibi diğer anomalilerle birlikteliği sık olduğundan hastalar dikkatli incelenmelidir.
Anahtar Kelimeler: biküspit aort kapağı, noncompaction kardiyomyopati, çift orifisli mitral
kapak, kalp yetersizliği
147
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P075 - BİKÜSPİD AORTAYA EŞLİK EDEN SAĞ KORONER ARTER DİLATASYONU
İsa ÖZYILMAZ, Alper GÜZELTAŞ, Fatma SEVİNÇ ŞENGÜL, Neslihan KIPLAPINAR, Ender ÖDEMİŞ
İstanbul Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi EAH, Çocuk Kardiyolojisi Kliniği,
İstanbul
GİRİŞ: Biküspid aortik kapak toplumda %0.9-2 sıklığında görülen doğumsal kalp anomalisidir.
Anomaliye çoğunlukla hipoplastik sol kalp, aort koarktasyonu, ASD,VSD, dilate inen aorta,
koroner arterler çıkış anomalileri gibi doğuştan anomaliler eşlik edebilmektedir. Koroner arter
dilatasyonu, supravalvüler aort stenozlarında görülebilmesine karşın biküspid aortik kapak ile
birlikteliği şimdiye kadar bildirilmemiştir.
OLGU: Çarpıntı şikayeti olan hastanın muayenesinde S2 sert, sağ 2.interkostal aralıkta 3/6
sistolik ejeksiyon üfürümü saptandı. Elektrokardiogram, V3-5 da ST-T değişiklikleri dışında
normaldi. Ekokardiografik incelemede biküspid aortik kapak, valvüler aort stenozu, aort
yetersizliği, sağ koroner arter dilatasyonu (10mm) ve sol ventrikül-aort arasında ortalama 60
mmHg basınç gradienti bulundu. Kateter anjiografide, aort köküne ve selektif olarak her iki
koroner artere yapılan kontrast enjeksiyonunda sağ ve sol koroner arter genişlemiş olduğu, sağ
koroner arterin en geniş olduğu yerde 10mm, sol koroner arterin de 5.5 mm olduğu ve koroner
arterlerin
fistülize
olmadığı
gözlendi.
Koroner arter dilatasyonu nedenleri arasında ateroskleroz, enfeksiyon, sifiliz, iatrojenik,
vaskülitler, Kawasaki hastalığı bulunmaktadır. Supravalvüler aort stenozu olgularında basınç
değişikliklerine bağlı olarak koroner arter dilatasyonu bildirilmiş olmasına karşın bikuspit aortik
kapak ve valvüler aort stenozu ile birlikteliği bildirilmemiştir. Koroner arter dilatasyonu kilinik
olarak çoğunlukla asemptomatik seyretmesine rağmen, olgularda artmış türbülans akımına bağlı
trombus gelişimi, tıkanıklık ve iskemi oluşumu riski artmaktadir. Koroner arter dilatasyonu, sık
görüldüğü supravalvuler aort stenozunda aort içi basınç artışına bağlı oluşmasına rağmen,
biküspid aortaya eşlik eden koroner arter dilatasyonunun konjenital olduğu düşünülmektedir.
SONUÇ: Biküspid aortik kapak anomalisine koroner arter dilatasyonu nadirde olsa eşlik
edebileceği düşünülerek bu olgularda koroner anotomi daha iyi incelenmelidir.
Anahtar Kelimeler: Aort Stenozu,Koroner arter dilatasyonu
148
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P076
DİABETİK
KETOASİDOZLA
GELEN
KOMPLİKASYON: SUPRAVENTRİKÜLER TAŞİKARDİ
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
TRMA’Lİ
HASTADA
KARDİYAK
Filiz TUBAŞ1, Başak AKYILDIZ1, Alper ÖZCAN1, Selim KURTOĞLU2, Leyla AKIN2, Ali BAYKAN3,
Sadettin SEZER3
1
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatri Yoğun Bakım Ünitesi, Kayseri
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatri Endokrinoloji Bilim Dalı, Kayseri
3
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatri Kardiyoloji Bilim Dalı, Kayseri
2
GİRİŞ: Tiamin Responsive Megaloblastik Anemi Sendromu (TRMA) nadir görülen otozomal resesif
(OR) bir bozukluktur. Major klinik bulguları megaloblastik anemi, diabetes mellitus, sensörinöral
sağırlık olan ve klinik bulguları farmakolojik dozda tiamin uygulamasına değişik derecede yanıt
veren bir hastalıktır. TRMA’nın majör klinik üçlüsüne ek olarak retina ve optik sinir anormallikleri,
situs inversus, inme benzeri episodlar rapor edilmiş, tiamin eksikliğine bağlı yapısal kalp
bozuklukları
ve
ritim
anomalileri
de
bildirilmiştir.
OLGU: TRMA tanısı ile pediatrik endokrinoloji izleminde olan 12 yaşında kız hasta, kusma, karın
ağrısı ve bilinç değişikliği şikayeti ile başvurdu. Bir aydır tiamin verilmediği öğrenildi. Gelişinde
kan şekeri: 578mg/dl, kan ketonu: 3,4 mmol/L, pH’sı: 6,8, PCO2: 16 mmHg, PO2: 76 mmHg ve
HCO3 5.2 mEq/L olarak ölçüldü. Diabetik ketoasidoz tanısı ile pediatri yoğun bakım ünitesine
yatırıldı. Hastaya diyabetik ketoasidoz ve tiamin tedavisi uygulandı. Takibinin 14. saattinde kalp
tepe atımı: 260/dakika olarak sayıldı ve supraventriküler taşikardi (SVT) tanısı ile 3 kez
uygulanan adenosine cevap alınamadı. Amiodaron yükleme ve infüzyonu ile takibinde kısa sure ile
düzelen SVT atağı 16. saatinde tekrarladı. Kardiyoversiyon uygulanarak sinüs ritmine döndürüldü.
19. saatte 3. kez SVT atağı gelişen hastaya verapamil tedavisi verildi. SVT atağı kontrol altına
alınan hastanın ekokardiyografi bulguları ve tiroid fonksiyon testleri normaldi.
SONUÇ: TRMA’lı hastalarda yapısal kalp hastalığı eşlik edebileceği ve disritmi gelişebileceği,
kontrollerinde ve acil durumlarında hastaların kardiak sorunlar ve özellikle disritmi açısından
izlenmesi gerektiğine dikkst çekilmesi amaçlandı.
Anahtar Kelimeler: Disritmi, ketoasidoz, tiamin
149
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P077 - HOLTER MONİTORİZASYONU YAPILAN HASTALARDA ENDİKASYONLAR VE TANI
DEĞERİNİN RETROSPEKTİF DEĞERLENDİRİLMESİ
Sinem ALTUNYUVA USTA, Figen AKALIN
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, İstanbul
Ambulatuvar Holter Monitörizasyonu kalp hızı, disritminin tipi, süresi, sıklığı, hastanın aktivite ve
semptomları ile ilişkisini değerlendirilebilen bir yöntemdir. Paroksismal ritm bozukluklarında,
semptomların seyrek gözlenmesi tanı değerini düşürmektedir. Çalışmamızda Holter
monitörizasyon endikasyonları gözden geçirilmiş ve tanısal değeri araştırılmıştır. Marmara
Üniversitesi Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı’nda Ocak 2006- Şubat 2010 tarihleri arasında 260
hastada
toplam
452
kez
yapılan
Holter
kayıtları
incelendi.
Bir gün ile 30 yaş (ortalama 9,9±4,8 yıl) arasındaki 128 kız, 132 erkek hastanın Holter
endikasyonları; bayılma %23.4, çarpıntı %19.1, EKG’de aritmi saptanması %14.6, opere
konjenital kalp hastalığının izlemi %12.3, antiaritmik ilaç takibi % 11.9, göğüs ağrısı %9.2,
katılma %6.5, kardiyomiyopati %1.9, tuberoskleroz %0.3 idi. Olguların %68’i normaldi,
%32’sinde ritm bozukluğu saptandı. ritm bozuklukları; supraventriküler taşikardi %4.9,
ventriküler taşikardi %13.5, sık ventriküler erken atım %30, sık supraventriküler erken atım
%16, sık supraventriküler ve ventriküler erken atımlar % 16, atriyoventriküler tam blok %3.7, 2˚
atriyoventriküler blok % 1.2, uzun QT sendromu %2.4, hipervagotoni % 1.2, atriyal flutter %1.2
idi. Olguların kesin tanıları; supraventriküler taşikardi %10.7 (28), vazovagal senkop %10 (26),
katılma %6.1 (16), WPW %3.8 (10), ventriküler taşikardi %2.3 (6), uzun QT sendromu %0.7
(2), katekolaminerjik polimorfik ventriküler taşikardi %0.7 (2), Andersen-Tawil Sendromu %0.3
(1), Kerns-Sayre Sendromu %0.3 (1), konjenital atriyoventriküler tam blok % 0.3 (1),
aritmojenik sağ ventrikül displazisi % 0.3 (1), sağ ventrikül çıkış yolu taşikardisi % 0.3 (1) olarak
değerlendirildi. Kesin tanıların %10.5’i Holter monitörizasyonu, %89.5’i diğer tanı yöntemleri ile
konuldu. Uzun semptom aralıklı disritmilerde Holter monitörizasyonunun tanıya katkısı sınırlıdır,
ancak mevcut disritmilerin izlemi, gün içindeki dağılımının değerlendirilmesi açısından yararlıdır.
Anahtar Kelimeler: disritmi, endikasyon, holter monitörizasyon
150
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P078 - KOCAELİ BÖLGESİNDE KAWASAKİ HASTALIĞI TANISI ALAN 24 HASTANIN
KLİNİK VE EPİDEMİYOLOJİK ÖZELLİKLERİ
Köksal BİNNETOĞLU1, Yusuf KUŞHAN2, Gürkan ALTUN1, Kadir BABAOĞLU1
1
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Çocuk Kardiyolojisi
Bilim Dalı, Kocaeli
2
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kocaeli
AMAÇ: Bu çalışma ile son 7 yılda Kawasaki Hastalığı (KH) tanısı alan olguların epidemiyolojik ve
klinik özellikleri değerlendirilerek Kocaeli bölgesinde bu hastalığın durumu irdelenmiştir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 2003-Aralık 2009 tarihleri arasında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı’nda KH tanısı alan ve tedavi edilen 24 hastanın epidemiyolojik, klinik,
laboratuvar, tedavi ve izlem sonuçları geriye dönük olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Erkek/kız oranı 1.18 idi. Tanı esnasında ortalama yaş 2.7 yıl idi. Hastaların 4’ü <6
ay, 16’sı 6 ay-5 yaş, 4’ü >5 yaş grubundaydı. Şikayetlerin başlangıcından sonra başvuru günü,
ortalama 9.2 idi. Ortalama hastalık süresi 10.5 gün idi. 14 (% 58.3) hasta ilk 10 günde, 10 (%
41.6) hasta 10.günden sonra tanı aldı. Ateşten sonra en sık saptanan bulgu oral mukoza-dudak
değişikliği (% 95.8) ve konjonktival injeksiyon (% 91.6) idi. Üç hastada (% 12.5) koroner
arterlerde hafif dilatasyon vardı. Tedavi sonrası tüm hastaların laboratuar ve klinik bulguları
normale döndü. Koroner arter dilatasyonu bulunan 3 hastanın ve diğer hastaların izleminde
koroner
arterler
normal
saptandı.
SONUÇ: KH ile ilgili deneyimler ve farkındalıklar arttıkça bildirilen vaka sayılarının artabileceği ve
hastalığın gelecekte de edinsel kalp hastalığına en sık yol açan vaskülit olarak sorun çıkarmaya
devam edeceği düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: epidemiyoloji, kawasaki hastalığı, kocaeli
151
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P079 - OLGU SUNUMU: MARFAN SENDROMLU İKİ KARDEŞTE AORT ANEVRİZMASI
Serdar KULA, Ayhan PEKTAŞ, Dilek ERER, Ayşe Deniz OĞUZ, Fatma Sedef TUNAOĞLU, Mehmet
Emin ÖZDOĞAN, Ali Yusuf ÖNER, Aslı ÇAKIR, Rana OLGUNTÜRK
Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi Hastanesi, Pediatrik Kardiyoloji Bölümü, Ankara
AMAÇ: Genetik geçişli bir bağ dokusu hastalığı olan Marfan sendromunun neden olduğu
kardiovasküler tutulum, oldukça ciddi klinik sonuçlara yol açmaktadır. Ancak Marfan sendromlu
erişkinlerde en sık mortalite sebebi olan kardiovasküler tutulum, etkilenmiş çocuklarda nadiren
ortaya çıkmaktadır.
OLGU: atrial septal defekt nedeniyle takip edilirken aort anevrizması belirlenen yedi yaşındaki bir
kız çocuğuna Marfan sendromu tanısı konulmuştur. Bu olgunun ailesi de Marfan sendromu
bakımından taranmış, beş yaşındaki erkek kardeşinde de hem aynı bağ dokusu hastalığı hem aort
anevrizması saptanmıştır. Daha önceden ani kardiak ölüm nedeniyle kaybedilmiş iki kardeşleri
olması sebebiyle her iki olguya profilaktik aort kökü cerrahisi uygulanmıştır.
SONUÇ: Herhangi bir çocukta aort anevrizması belirlenir belirlenmez çocuk ve ailesi, Marfan
sendromu bakımından taranmalıdır. Yeni tanı konulan Marfan sendromlu çocuklarda mutlaka
ekokardiografik inceleme gerçekleştirilmeli ve aort kökü dikkatle incelenmelidir. Aort anevrizması
belirlenen Marfan sendromlu çocukların ailesinde ani kardiak ölüm öyküsü varsa profilaktik aort
kökü cerrahisi seçeneği düşünülmelidir.
Anahtar Kelimeler: aort anevrizması; Marfan sendromu; pediatrik
152
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P080 - SOL-SAĞ ŞANTLI DOĞUMSAL KALP HASTALIKLARINDA PULMONER ARTER
BASINCI
VE
AKIMLAR
ORANININ
MİYOKARD
PERFORMANS
İNDEKSİ
İLE
ÖNGÖRÜLMESİ
Sevim KARAASLAN, Mehmet YÜCEL, Tamer BAYSAL, Fatih ŞAP, Hakan ALTIN, Zehra KARATAŞ,
Hayrullah ALP
Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Konya
GİRİŞ: Sol-sağ şantlı kalp defektleri, lokalizasyonlarına göre ventriküllerde volüm ve basınç
artışına sebep olabilmektedirler. Cerrahi girişimin zamanlamasının doğru yapılmasında pulmoner
arter basıncı ve akımlar oranının bilinmesinin önemi büyüktür. Amacımız, sol-sağ şantlı hastalarda
miyokard performans indeksinin (MPİ) pulmoner arter basıncı ve akımlar oranının tahminindeki
değerini araştırmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Hemodinamik çalışma yapılan sol-sağ şantlı 30 hasta ve 30 sağlıklı çocukta
MPİ, doku Doppler yöntemi ile ölçülmüştür.
BULGULAR: Sol ventrikül arka duvarında bakılan MPİ ile pulmoner arter basıncı arasında anlamlı
bir korelasyon varken, sağ ventrikül ön duvarında aynı anlamlı ilişki bulunamamıştır. Aynı
yöntemle saptanan MPİ ile Qp/Qs arasında sol ventrikül arka duvarında anlamlı bir korelasyon
tespit edilemezken, sağ ventrikül ön duvarında anlamlı bir kolerasyon saptanmıştır.
SONUÇ: Geniş defektlere sahip hastalarda doku Doppler yöntemi ile bakılan MPİ’nin volüm ve
basınç yükü artışlarına hassas olduğu gösterilmiştir.
TARTIŞMA: İleri çalışmalardan sonra, hemodinamik yönden anlamlı defektlerin tespit edilip
tedavilerinin planlanmasında MPİ ümit vaat etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Konjenital kalp hastalıkları, miyokard performans indeksi
Resim 1
Resim 2
Gruplara göre ölçülen sol ventrikül arka duvar MPİ
ortalama değerleri
Hastaların tanı, klinik ve hemodinamik özellikleri
Resim 3
153
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Sol ventrikül arka duvarında gruplar arası istatistiksel olarak anlamlı
farklılıklar
Resim 4
Doku Doppler yöntemi ile sol ventrikül arka duvarında patolojik olarak
ölçülen MPİ değerlerinin pulmoner hipertansiyon ve akımlar oranına
göre dağılımı
Resim 5
Gruplara göre ölçülen sağ ventrikül ön duvar MPİ ortalama değerleri
Resim 6
Sağ ventrikül ön duvarında gruplar arası istatistiksel olarak anlamlı
farklılıklar
Resim 7
Doku Doppler yöntemi ile sağ ventrikül ön duvarında patolojik olarak
ölçülen MPİ değerlerinin pulmoner hipertansiyon ve akımlar oranına
göre dağılımı
154
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Şekil 1
Sol ventrikül arka duvar doku Doppler MPİ ile ortalama pulmoner
arter basıncı arasındaki korelasyon
Şekil 2
Sağ ventrikül ön duvar doku Doppler MPİ ile akımlar oranı arasındaki
ilişki
155
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P081 - KARDİYOJENİK ŞOK VE UZUN QT
KARDİYOMİYOPATİ: İLK TÜRK ÇOCUK OLGUSU
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
İLE
ORTAYA
ÇIKAN
TAKOTSUBO
Nazmi NARİN1, Ali BAYKAN1, Sadettin SEZER1, Sertaç HANEDAN ONAN1, Kazım ÜZÜM1, Mustafa
KÜÇÜKAYDIN2, Selim KURTOĞLU3, Leyla AKIN3
1
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Kayseri
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Cerrahi Ana Bilim Dalı, Kayseri
3
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı, Kayseri
2
GİRİŞ: Takotsubo kardiyomiyopati; koroner arter hastalığı olmaksızın, sol ventrikülün geçici
apikal akinezi ve bazal hipokinezi şeklinde kontraksiyonu ve apikal balonlaşması ile karakterizedir.
Takotsubo kardiyomiyopatinin nedenleri tam olarak açıklanamamış ve çocuklarda çok nadirdir.
Feokromositoma bu kasılma şeklinin en önemli nedenlerinden biridir. Burada geçici sol ventrikül
balonlaşması olan paraganglioneuromalı bir çocuktaki Takotsubo kardiyomiyopati olgusu
sunulmaktadır.
OLGU: Biküspit aort ve hafif aort yetersizliği öyküsü olan 16 yaşında bir çocuk futbol oynadıktan
sonra; karın ağrısı, baş dönmesi, mide bulantısı, terleme ve baş dönmesi şikâyeti ile acil servise
kabul edildi. Fizik muayenede; cilt soluk ve terli, kan basıncı 80/60 mmHg, nabız 160 / dk olarak
saptandı. Akciğer dinlemekle ince raller tespit edildi. Mezokardiyak ve apikal bölgede I/VI sistolik
üfürüm duyuldu. Elektrokardiyogram’da uzun QT ve sinüs taşikardisi saptandı. Akciğer grafisinde
kardiyomegali ve pulmoner konjesyon tespit edildi. Ekokardiografi’de dilate sol ventrikül (LV
diyastolik boyutu 4,47 cm, LV sistolik boyutu 4,31 cm, ejeksiyon fraksiyonu % 10), mitral
yetmezliği ve aort yetmezliği saptandı. LV yan ve arka duvarında hafifçe belirgin diffüz, şiddetli
hipokinesi gösterdi. Yatışının 3. gününde, şiddetli karın ağrısı atakları, epizodik baş ağrısı, çarpıntı
ve kan basıncında dalgalanma olması üzerine, feokromositoma düşünüldü. Görüntüleme
yöntemleri ile feokromasitoma tanısı doğrulandı. Katekolamin düzeyleri yüksek saptandı. Cerrahi
olarak çıkarılan kitlenin patolojik bulguları feokromositoma ile uyumlu idi. Cerrahi sonrası
ejeksiyon fraksiyonu % 64 idi. Operasyonun 6. ayında asemptomatikti.
TARTIŞMA: Paraganglionöroma genellikle katekolamin aşırı salgılanmasına bağlı belirtiler ile
ortaya çıkar. Feokromasitomanın tetiklediği olguda olayı provoke eden nedenin Takotsubo
kardiyomiyopatisi olduğu ve literatür bilgilerimize göre bildirilen ilk Türk çocuk olgusu olması
nedeniyle önemli olduğunu düşünüyoruz.
Anahtar Kelimeler: Kardiyomiyopati, katekolamin, paraganglionöroma, şok,Takotsubo
Dilate Sol Ventrikül
Kitle: Paraganglionöroma
(Hemorajik Nekrozlu)
156
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
M-mode Ekokardiyografi:Azalmış EF ve Asenkronize IVS-Posterior Duvar Hareketleri
157
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P082 - AKUT ROMATİZMAL
HEPATOTOKSİSİTE SIKLIĞI
ATEŞLİ
HASTALARDA
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
ASPİRİN
TEDAVİSİNE
BAĞLI
Mehmet KARACAN1, Kezban KARABAĞ2, Haşim OLGUN1, Naci CEVİZ1
1
2
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, Erzurum
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Erzurum
GİRİŞ: Aspirin, Akut Romatizmal Ateşin tedavisinde antienflamatuar olarak en sık kullanılan
ilaçtır. Akut Romatizmal Ateşli hastalarda aspirin tedavisine bağlı hepatotoksisite gelişebileceği
bilinmekle birlikte mevcut çalışmalar semptomatik vakalara dayanılarak yapılmıştır. Bu çalışma
Akut romatizmal ateş nedeniyle aspirin tedavisi verilen çocuk hastalarda asemptomatik
hepatotoksisite
sıklığını
tespit
etmek
amacıyla
planlandı.
MATERYAL VE METOD: Akut Romatizmal Ateş nedeniyle (ilk atak, rebound, reaktivasyon)
aspirin tedavisi verilen 64 hasta çalışmaya alındı. Aspirin; karditi olan hastalarda 100 mg/kg
(maksimum 3.5 gr/gün), artriti olan hastalarda ise 70 mg/kg (maksimum 3.5 gr/gün) dozunda
başlandı. Çalışmaya alınan hastalara 0, 3, 7, 14 ve 30. günlerde ve hastanın semptomatik olması
halinde karaciğer enzimlerine bakıldı ve kontrol günlerinde hepatotoksisite bulguları (bulantı,
kusma) yönünden sorgulandı.
BULGULAR: Çalışmaya alınan hasta sayısı 64, toplam tedavi sayısı ise 77 idi. Toplam 33 (%42,8)
tedavide hepatotoksisite gelişti. Hastaların 15’i semptomatik idi. Hepatotoksisite tespit edilen
hastalarda ortalama AST düzeyi 150,8 U/L (±162,2) ve ALT ortalaması 200 U/L (±262,2) idi.
SONUÇLAR: Akut romatizmal ateş tedavisinde kullanılan aspirine bağlı hepatotoksisite oranı
oldukça yüksek olup, semptomatik olmasalar bile, aspirin tedavisi başlanan hastalara belli
aralıklarla karaciğer enzim tayini yapılması gerektiği kanaatine varıldı.
Anahtar Kelimeler: aspirin, akut romatizmal ateş, toksisite, çocuk
158
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P083 - AKUT ROMATİZMAL ATEŞLİ ÇOCUKLARDA KALP HIZI DEĞİŞKENLİĞİ
Mehmet KARACAN, Naci CEVİZ, Haşim OLGUN
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, Erzurum
GİRİŞ: Akut romatizmal ateşli hastalarda PR aralığında uzama olması minör tanı kriterinden
biridir. Yapılan çalışmalarda atropinin romatizmal ateşli hastalarda görülen PR uzamasını geri
döndürdüğü gösterilmiştir. Bu durum, akut romatizmal hastalarda otonom sinir sisteminin de
etkilendiğini düşündürmektedir. Kalp hızı değişkenliği (KHD), otonom sinir sisteminin sempatik ve
parasempatik fonksiyonunu noninvaziv yolla değerlendiren, standardize edilmiş bir metottur. Bu
çalışmada, ARA tanısı almış hastalarda KHD analizi yapılarak, otonom sinir sistemi dengesi ve
olası değişkenliklerin araştırılması planlandı.
MATERYAL VE METOD: Akut romatizmal ateş tanısı alan 51 çocuk hastada tedavi öncesi ve
enflamasyon düzeldikten sonra olmak üzere 24 saatlik Holter elektrokardiyografi incelemesi
yapıldı. Kontrol grubu olarak masum üfürüm tanısı alan sağlıklı çocuklar alındı. Kalp hızı
değişkenliği parametreleri her üç grupta da istatiksel olarak karşılaştırıldı.
BULGULAR: Hasta grubunda tanı anında alınan kayıtlardaki tüm time domain ve frekans domain
parametreler tedavi sonrası değerlere ve kontrol grubunda elde edilen sonuçlara göre anlamlı
derecede düşük idi. Tedavi sonrası değerler kontrol grubundan düşük olmakla birlikte yalnızca
RMSSD ve pNN50 değerleri arasında anlamlı farklılık saptandı. Hasta grubunda tanı anındaki
LF/HF oranları, tedavi sonrası oranlarıyla ve kontrol grubu oranlarıyla karşılaştırıldığında, anlamlı
derecede yüksek idi.
SONUÇ: Akut romatizmal ateşli hastalarda, tedavi öncesi sempatik aktivitenin baskın olduğu
gösterildi. Bu sonuç ARA’li hastalarda PR mesafesindeki uzamanın artmış vagal aktiviteye bağlı
olduğu düşüncesini reddetmektedir.
Anahtar Kelimeler: akut romatizmal ateş, kalp hızı değişkenliği
Tablo 1
159
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Kalp hızı değişkenliği parametrelerinin hasta gruplarında tedavi öncesi-sonrası ve kontrol grubuyla karşılaştırılması
P084 - İDİYOPATİK EPİLEPSİ TANISI İLE İZLENEN HASTALARDA KARDİAK SENKOP VE
VAZOVAGAL SENKOP SIKLIĞI
Mehmet KARACAN1, Duygu BİDEV2, Haşim OLGUN1, Hüseyin TAN3, Naci CEVİZ1
1
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, Erzurum
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Erzurum
3
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Nörolojisi Bilim Dalı, Erzurum
2
AMAÇ: Epilepsi tanısı; geçici şuur kaybının klinik bulguları, aile öyküsü ve elektroensefalografi
bulguları birleştirilerek konulur. Epilepsi tanısı ile izlenen hastalardaki yanlış tanı oranının %531,8 arasında değiştiği bilinmektedir. Epilepsi yanlış tanısı konulmasının nedenleri, hikâyenin
eksik ve dikkatsiz alınması, ailede epilepsi öyküsü olması, özgeçmişinde febril konvülziyon
öyküsünün olması, elektroensefalografik patolojik bulguların varlığının klinik bulguların önüne
geçmesi olarak sıralanabilir. Epilepsinin en fazla karıştığı klinik tanı vazovagal senkoptur. Ayrıca
kardiyak nedenlerle meydana gelen senkoplar da yanlışlıkla epilepsi tanısı alabilmektedir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya 119 hasta dahil edildi. Hastaların %62,1 (74/119) erkekti ve yaş
ortalaması 9.35 yıl idi. Tüm hastaların nöbet özellikleri ve aile öyküleri yeniden sorgulandı ve
muayeneleri yapıldı. Tüm hastalara elektrokardiyografik değerlendirme ve 109 hastaya
ekokardiyografik çalışma yapıldı. İhtiyaç duyulduğunda head-up tilt testi, 24 saatlik Holter
elektrokardiyografi incelemesi ve efor testi yapıldı.
BULGULAR: Geçici şuur kaybına neden olabilecek yapısal kardiyak problem veya aritmi hiçbir
hastada saptanmadı. Toplam 3 hastada vazovagal senkop saptandı (%2,5). Bu hastalar yanlış
olarak epilepsi tanısıyla takip edilmekteydiler.
SONUÇ: Vazovagal senkoplu bazı hastalar yanlışlıkla epilepsi olarak takip edilebilirler. Hikaye
alınırken gösterilecek daha fazla dikkat, elektroensefalografi ve tilt testi sonuçlarının klinik
bulgular göz önüne alınarak daha dikkatlice değerlendirilmesi, yanlış tanı oranlarını azaltabilir.
Anahtar Kelimeler: epilepsi, çocuk, vazovagal senkop
160
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P085
DONOHUE
SENDROMUNDA
KARDİYOMİYOPATİ; OLGU SUNUMU
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
(LEPRECHAUNİSM)
HİPERTROFİK
Dilek ÇOBAN1, Mustafa Ali AKIN1, Sertaç HANEDAN ONAN2, Leyla AKIN4, Sadettin SEZER2, Ali
BAYKAN2, Selim KURTOĞLU1, Mustafa AKÇAKUŞ1, Ali YIKILMAZ3, Aslıhan KİRAZ3
1
Erciyes
Erciyes
3
Erciyes
4
Erciyes
2
Üniversitesi,
Üniversitesi,
Üniversitesi,
Üniversitesi,
Tıp
Tıp
Tıp
Tıp
Fakültesi,
Fakültesi,
Fakültesi,
Fakültesi,
Neonatoloji Bilim Dalı, Kayseri
Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Kayseri
Radyoloji Anabilim Dalı, Kayseri
Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı, Kayseri
GİRİŞ: Donohue sendromu (Leprechaunism); prenatal baslayan büyüme geriliği, tipik yüz
görünümü, cilt altı yağ dokusunda azalma, hipertrikoz, akantozis nigrikans ve insülin direnciyle
karakterize, otozomal resesif geçişli, letal seyirli bir hastalıktır. İnsülin reseptör geninde
mutasyonlar mevcuttur. Hiperinsülizm fetal hayatta kardiyak etkilenmeye neden olabilmektedir.
OLGU: Kırk iki günlük kız hastanın muayene bulguları: vücut ağırlığı 2850 g, boyu 47 cm, baş
çevresi 35 cm idi. Kaba yüz görünümü, basık ve geniş burun kökü, kalın dudaklar, gingival
hipertrofi, büyük kulaklar, belirgin meme nodülü ve meme başları, el ve ayakta kısmi büyüklük,
abdominal distansiyon, umblikal herni, klitoromegali, cilt altı yağ dokusunda belirgin azalma,
hipertrikoz, anüs çevresindeki cilt kıvrımlarında artma, gluteal kaslarda atrofi mevcuttu. Nabız
130/dk, ritmik, sternumun solunda 2/6’lık sistolik üfürümü mevcuttu. Laboratuvar incelemesinde;
postprandiyal hiperglisemi, hiperinsülizm saptandı. Ekokardiyografide hipertrofik kardiyomyopati
saptandı. Pelvik ultrasonografide her iki overde sayılamayacak kadar çok multipl kistik lezyonlar
izlendi. Tipik bulgularıyla leprechaunism düşünüldü.
SONUÇ: Leprechaunism olgusu; nadir görülmesi nedeniyle ve hipertrofik kardiyomiyopatinin
nadir bir nedeni olarak hatırlatılması amacıyla sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Leprechaunism, hipertrofik kardiyomiyopati, yenidoğan
161
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P086 - SUPRAUMBLİKAL RAPHE VE KOMPLEKS KARDİYAK PATOLOJİ
Dilek ÇOBAN1, Mustafa Ali AKIN1, Sadettin SEZER2, Sertaç HANEDAN ONAN2, Kazım ÜZÜM2,
Selim KURTOĞLU1, Mustafa AKÇAKUŞ1
1
2
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Yenidoğan Bilim Dalı, Kayseri
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Kayseri
GİRİŞ: Raphe, embriyonik hayatta vücudun simetrik alanlarının, normal şekilde birleşememesiyle
karakterize kapanma defektidir. En bilinen örnek yarık damaktır. Perineal, bukkal, lingual,
faringeal, anokoksigeal, sternal ve umblikal alanlar dahil çeşitli bölgelerde görülmektedir.
Supraumblikal raphe nadirdir, etyolojisi tam bilinmemektedir, anormal mezoderm diferansiasyonu
sonucunda geliştiği düşünülmektedir.
OLGU: Yirmi yedi günlük kız hasta göğüs ön yüzünde kızarıklık ve akıntı olması şikayeti ile
başvurdu. Muayenesinde sternum üzerinden göbeğe doğru uzanan yaklaşık 10 cm atrofik, skar
benzeri cilt ve çevresi eritemli 2 pit, umblikal herni, taşikardi, takipne, III/VI sistolik üfürüm ve
hepatomegali saptandı. Röntgenogramda sternumda kleft görülmedi. Ekokardiyografik
incelemede büyük arterlerin transpozisyonu, çift çıkımlı sağ ventrikül, atriyoventriküler septal
defekt, patent duktus arteriosus, aortada kısmi hipoplazi, mitral stenoz ve ventriküler septal
defekt saptandı. Batın ve transfontanel USG normal idi. Üç aylık iken duktus ligasyonu ve
pulmoner banding yapıldı. Ancak postoperatif dönemde akciğer enfeksiyonu gelişen hasta
kaybedildi.
TARTIŞMA: Leiber sternal defektle, sternal defekt olmadan hemanjiomatozisle, sternal defektle
ve hemanjiomatozis ile birlikte olan 3 tip supraumblikal raphe tanımlamıştır. Hastamızda
hemanjiom tespit edilmedi ancak literatürde daha sonraki dönemlerde de görülebileceği
bildirilmektedir. Bununla birlikte hayatı tehdit eden ciddi kardiyak patolojiler eşlik edebilmektedir.
Hasta nadir görülen bir durum olması nedeni ile sunuldu.
Anahtar Kelimeler: Kompleks Kardiyak Patoloji, Supraumblikal raphe
162
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P087 - İZOLE YARIK
HASTALIĞI SIKLIĞI
DAMAK-DUDAKLI
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
YENİDOĞANLARDA
KONJENİTAL
KALP
Mehmet KARACAN1, İbrahim CANER2, Haşim OLGUN1, Naci CEVİZ1
1
2
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, Erzurum
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Yenidoğan Bilim Dalı, Erzurum
GİRİŞ: Yarık damak-dudak sık görülen bir doğumdal anomalidir, ve bu hastalarda konjenital kalp
hastalığı sıklığı yüksektir. Bununla birlikte yenidoğan döneminde bu sıklığı araştıran çalışma
mevcut değildir. Ayrıca mevcut çalışmalarda diğer sistemlere ait anomalileri bulunan hastalar da
çalışmalara dahil edilmiştir. Bu çalışmada izole yarık damak-dudak saptanan yenidoğan
bebeklerde konjenital kalp hastalığı sıklığı araştırılmıştır.
MATERYAL VE METOD: Çalışmaya Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniğine başvuran yarık damakdudaklı yenidoğan bebekler alındı. Tüm hastalar eşlik eden anomaliler yönünden değerlendirildi.
Konjenital kalp hastalığı dışında anomalisi bulunan hastalar ve kromozom anomalisi saptanan
hastalar çalışma dışı bırıakıldı. Tüm hastalar muayene edilip ekokardiyografik olarak
değerlendirildi.
BULGULAR: Toplam 49 yenidoğan çalışmaya alındı. Hastaların 4’ünde (%8,1) izole yarık dudak,
12’sinde (%24,4) izole yarık damak ve 33’ünde (%67,3) yarık damak+dudak birlikteliği mevcut
idi. Hastaların17’sında (%34,6) konjenital kalp hastalığı saptandı. Bunlar VSD (n=5), ASD (n=3),
VSD+ASD (n=2), VSD+PDA (n=1), Fallot Tetrolojisi (n=1), Çift Çıkışlı Sağ Ventrikül (n=3),
Hipoplastik Sol Kalp Sendromu (n=1), Triküspit Atrezisi (n=1) idi. Saptanan KKH’larının 7’si
(%14,2) hemodinamik olarak önemli bozukluklar idi. İzole yarık dudaklı hastaların %75’inde,
izole yarık damaklı hastalar %25’inde ve yarık dudak+damaklı hastaların %33,3’ünde KKH
saptandı.
SONUÇ: İzole yarık dudak-damaklı hastalarda KKH sıklığı normalden belirgin olarak yüksektir. Bu
nedenle tüm yarık damak-dudaklı yenidoğan bebekler ekokardiyografik olarak taranmalıdır.
Anahtar Kelimeler: doğuştan kalp hastalığı, yarık damak-yarık dudak, yenidoğan
Tablo 1
Tablo 2
Hastaların demografik özellikleri
Yarık damak-dudak malformasyonu olan hastalarda birlikte
görülen doğuştan kalp hastalıkları
163
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P088 - VENA KAVA SÜPERİYOR
TRANSVENÖZ PACEMAKER
SENDROMUNUN
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
NADİR
BİR
NEDENİ:
KALICI
Alper AKIN, Murat ŞAHİN, Işıl YILDIRIM, Tevfik KARAGÖZ
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Bölümü, Ankara
Malignansi, polistemi, ağır kalp yetmezliği, granülomatöz hastalıklar ve venöz pacemaker vena
kava süperior sendrumuna (VKSS) neden olabilir. Venöz pacemaker implantasyonunun duvar
inflamasyonu, fibrozis ve trombüse yol açarak venöz tıkanıklık ve VKSS’na sebep olduğu
düşünülmektedir. Ondört yaşında erkek hasta göğüs ağrısı, yüz, sol kol ve boyunda şişlik ve
göğüste morarma şikayeti ile hastanemize başvurdu. Öyküsünde, şikayetlerinin 2 hafta önce
başladığı ve 3 yıl önce hasta sinüs sendromu nedeniyle transvenöz pacemaker implantasyonu
yapıldığı öğrenildi. Ağızda tekrarlayan aftöz lezyonlar tarif eden hastanın soygeçmişinde annesinin
Behçet hastalığı nedeniyle takip edildiği ve babasının 32 yaşında miyokard infarktüsü nedeniyle
kaybedildiği öğrenildi. Fizik muayenede bilateral boyunda ve göğüste şişlik, juguler venlerde
dolgunluk, yüzeyel venlerde variköz genişleme görüldü. Ekokardiyografide patoloji yoktu. Doppler
ultrasonografide sağ juguler ven içinde, karotis arter distal kesiminde tam obstrüksiyon yapan
lümen içi trombüs izlendi. Sol juguler ven trasesi boyunca lümeni tamamen dolduran trombüs
izlendi. Venografide sol subklaviyan venin dolmadığı, sağ subklaviyan vende akımın azaldığı ve
vena kava süperior içerisinde dolma defekti olduğu görüldü. Hastanın tam kan sayımı, böbrek ve
karaciğer fonksiyon testleri, PT, aPTT değerleri normal saptandı. Deri paterji testi negatif
bulundu. Venöz tromboz ve vena kava süperiyor sendromu tanısı konulan hastaya heparin ve tPA
infüzyonu
başlandı.
Subklinik venöz tromboz pacemaker implantasyonu yapılan hastaların %30 kadarında
görülebilmekle birlikte VKSS insidansı 1/3000-1/40000 arasında bildirilmektedir. Oldukça nadir
görülmesi nedeniyle bu olguyu sunuyoruz. Ayrıca annede Behçet hastalığı öyküsü olması
nedeniyle hastamızdaki mevcut kliniğe subklinik Behçet hastalığının katkısı olabileceği akılda
tutulmalı ve uzun süreli izlemin gerekli olacağı düşünülmüştür.
Anahtar Kelimeler: vena kava süperior sendromu, transvenöz kalıcı pacemaker implantasyonu
164
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P089 - AĞIR AORT KAPAK DARLIĞI VE AORT KOARKTASYONU OLAN 1 AYLIK BEBEKTE
KAROTİD ARTERYEL YAKLAŞIM İLE AORT BALON VALVULOPLASTİ UYGULANMASI
Osman KÜÇÜKOSMANOĞLU1, Sevcan ERDEM1, Alev KIZILTAŞ1, Uğur GÖÇEN2, Nazan ÖZBARLAS1
1
2
Çukurova Üniversitesi, Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, Adana
Çukurova Üniversitesi Kalp Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı, Adana
Aort kapak darlığı doğuştan kalp hastalıklarının %3-6'sını oluşturmaktadır. Aort koarktasyonu ve
PDA sık olarak eşlik eder. Yenidoğan ve erken süt çocukluğu döneminde kritik aort kapak darlığı
kompleks bir bozukluktur, ilk günlerde girişim gerekir. Perkütanöz aort balon valvüloplasti ilk
tedavi seçeneğidir. Özellikle küçük bebeklerde femoral arteryel yaklaşımda vasküler
komplikasyonlar, aort kapağından zor geçilmesi, işlem süresinin uzaması en önemli sorunlardır.
Karotid arteryel yaklaşım aort kapağına uygun açı ile girilebilmesi nedeniyle kapakta geçişi
kolaylaştırır. Biküspit aort kapağı, ağır aort kapak darlığı ve aort koarktasyonu tanısı konulan 1
aylık hastaya, femoral arteryel yaklaşımla kateterizasyon uygulandı. Kılavuz telin koarktasyon
bölgesinden ilerletilememesi nedeniyle koarktasyonun cerrahi yolla tamirine karar verildi. Aort
koarktasyon tamirinden 2 gün sonra karotid artere cut-down ile 4F kılıf yerleştirildi ve balon
valvuloplasti uygulandı. İşlem sonrası girişim yeri ile ilgili bir komplikasyon olmadı. Uygun ekip
varlığında işlem süresinin kısalması, daha düşük vasküler komplikasyon riski nedeniyle karotid
arteryel yaklaşım tercih edilen, güvenli bir seçenektir.
Anahtar Kelimeler: aort kapak darlığı, karotis cut down, aort balon valvuloplasti
Figure 1
Figure 2
Karotid yaklaşım ile aort kökü enjeksiyonu
Aort kapağına balon valvuloplasti uygulanması
165
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P090 - AĞIR İMİPRAMİNE İNTOKSİKASYONUNA BAĞLI GELİŞEN
TEDAVİSİNDE GEÇİCİ VENTRİKÜLER PACEMAKER UYGULANMASI
NODAL
RİTM
Ahmet SERT1, Ebru AYPAR1, Dursun ODABAŞ1, Abdullah YAZAR2, Bahar ÇINAR2, Cengizhan
KILIÇASLAN2, M. Ülkü AYGÜN3, Lütfüllah ALTINTEPE4
1
Konya
Konya
3
Konya
4
Konya
2
Eğitim
Eğitim
Eğitim
Eğitim
ve
ve
ve
ve
Araştırma
Araştırma
Araştırma
Araştırma
Hastanesi
Hastanesi
Hastanesi
Hastanesi
Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Konya
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Konya
Kardiyoloji Bilim Dalı, Konya
Nefroloji Bilim Dalı, Konya
Suisid amaçlı imipramine (Tofranil®) alımı sonrasında bradikardi ve hipotansiyon gelişen,EKG’de
nodal
ritm
saptanan,
izleminde
rabdomiyolize
bağlı
akut
böbrek
yetmezliği
gelişen,hemoperfüzyon ve hemodializ uygulanan, semptomların tedaviye dirençli seyretmesi
nedeni ile geçici pacemaker takılan bir hasta sunulmaktadır.15 yaşındaki kız hasta gastroenterit
ön tanısı ile yatırıldı. ilaç içmiş olabileceği düşünüldü.İdrarda TSA pozitif saptandı.Suisid amaçlı 6
mg/kg dozundaTofranil®aldığı öğrenildi.FMde,Nabız: 45 atım/dk, kan basıncı:70/30 mmHg,
solunum sayısı:21/dk, vücut ısısı 36.2C.Diğer sistem bulguları doğaldı.EKG’de nodal ritm
saptandı,hız:46 atım/dk,QRS aksı 0-+90 arasında, QRS süresi 160 ms, QTc: 550 ms, aVR’de QRS
dalgasının terminal 40 mslik kısmında R dalgası yüksekliği ve sağ dal bloğu paterni mevcuttu.
Dopamin tedavisine rağmen bradikardi ve hipotansiyonu devam edince geçici pacemaker
takıldı.Üre, kr değerleri artan hastaya hemoperfüzyon ve çoklu hemodializ yapıldı.Geçici
pacemaker ile 48-72 saat izlenen hastanın pacemakerı çıkarıldı. Kontrol EKG’sinde ritim sinus
ritmi,hız 60 atım/dk, QRS aksı 0-+90 arasında,QRS süresi 120 ms,QTc: 410 ms ve sağ dal bloğu
paterni mevcuttu.
Anahtar Kelimeler: imipramin, nodal ritm, pacemaker
Figur 1
Nodal ritm, hız: 46 atım/dk, QRS aksı o0-+o90 arasında,
QRS süresi 160 ms, QTc: 550 ms, aVR’de QRS dalgasının
terminal 40 mslik kısmında R dalgası yüksekliği ve sağ dal
bloğu paterni mevcut
Figur 2
Sinus ritmi, hız 60 atım/dk, QRS aksı o0-+o90
arasında, QRS süresi 120 ms, QTc: 410 ms ve
sağ dal bloğu paterni mevcut
166
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P091 - TNF-α-308, IL-10-1082 GEN MUTASYONLARININ ROMATİZMAL KALP HASTALIĞI
İLE İLİŞKİSİ
Sibel BALCI1, Olgu HALLIOĞLU1, Etem AKBAŞ2, Nazan Eras ERDOĞAN2
1
2
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Ünitesi, Mersin
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji ve Genetik Ana Bilim Dalı, Mersin
GİRİŞ: Son yıllarda romatizmal kalp hastalığı (RKH) patogenezinde TNF-α-308 ve IL-10-1082
gen polimorfizmlerinin önemi vurgulanmaktadır. Türkiye'de IL-10-1082 gen polimorfizmi
araştırılmamış; TNF-α-308 ile de sonuçları çelişkili iki çalışma vardır. Amacımız, Mersin örneklemi
temelinde Türk populasyonunda TNF-α-308 ve IL-10-1082 polimorfizmlerinin insidansı ve RKH ile
ilişkisinin belirlenmesidir.
YÖNTEM: 57 RKH'lı ve 98 kontrolde TNF-α-308 geninde G/A ve IL-10-1082 geninde A/G
polimorfizmleri çalışıldı.
BULGULAR: Hastalarda TNF-α-308 polimorfizmi saptanmadı, kontrol grubunda ise %3.1
oranında idi. IL-10-1082 gen polimorfizmi de kontrolde daha sıktı. IL-10-1082 G/G genotipi mitral
yetersizliğinde %0, aort yetersizliğinde %10, çoklu kapak tutulumu olanlarda % 13.8 idi. IL-101082 G/G ve A/G genotipleri çoklu kapak tutulumu olanlarda anlamlı olmamakla birlikte daha
sıktı.
SONUÇLAR: Sonuç olarak, TNF-α-308 ve IL-10-1082 gen polimorfizmleri ile RKH arasında ilişki
saptanmamıştır (p>0.05). Polimorfizmlerin sessiz olabileceği ve HLA alleleri ile birlikte önem
kazandıkları da ileri sürülmüştür. RKH'da sitokin polimorfizmi ve HLA allellerini birlikte içeren
çalışmalara ihtiyaç vardır.
Anahtar Kelimeler: Romatizmal kalp hastalığı, polimorfizm, TNF-α-308, IL-10-1082
Resim 1. TNF-α-308 polimorfizmine ait genotiplerin RFLP sonrası görüntüsü. M: Marker.
Resim 2. IL-10-1082 polimorfizmine ait genotiplerin RFLP sonrası görüntüsü. M:
Marker.
167
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Tablo 1. TNF-α-308 gen polimorfizminin genotip ve allel sıklıkları.
Hasta
(n=57)
Kontrol
(n=97)
OR (%95 güven aralığı) P
GG (%)
45 (78.9)
64 (66)
1.0 (ref)
AG (%)
12 (21.1)
30 (30.9)
0.569 (0.263-1.230)
0.151 0.209
AA (%)
0
3 (3.1)
0.202 (0.010-4.017)
0.294 0.370
33 (34)
0.517 (0.241-1.110)
0.090 0.127
36 (18.6)
0.516 (0.257-1.039)
TNF-α-308
X2
Genotip
AA+AG (%) 12 (21.1)
Allel
A (%)
12 (10.5)
G (%)
102(89.5) 158 (81.4) 1.937 (0.963-3.897)
0.640 0.086
Tablo 2. IL-10-1082 gen polimorfizminin genotip ve allel sıklıkları.
IL-10-1082
Hasta
(n=54)
Kontrol
(n=82)
OR (%95 güven aralığı) P
X2
Genotip
AA (%)
28 (51.9) 33 (40.2)
1.0 (ref)
AG (%)
21 (38.9) 40 (48.8)
0.618 (0.298-1.283)
0.197 0.268
GG (%)
5 (9.3)
0.654 (0.196-2.180)
0.490 0.693
0.625 (0.312-1.250)
0.184 0.248
9 (11)
AG+GG (%) 26 (48.2) 49 (59.8)
Allel
A (%)
77 (71.3) 106 (64.6) 1.359 (0.803-2.299)
G (%)
31 (28.7) 58 (35.4)
0.736 (0.435-1.245)
168
0.253 0.310
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P092 - PANDEMİK İNFLUENZA A (H1N1) VİRÜSÜ İLE İLİŞKİLİ AKUT MİYOPERİKARDİT
Yakup ERGÜL1, Kemal NİŞLİ1, Mehmet Sait DURMUŞ2, Rukiye Eker ÖMEROĞLU1
1
İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı,
İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul
Pandemik İnfluenza A (H1N1) virüsü, sıklıkla mevsimsel gribe benzer üst solunum yolu
enfeksiyonu bulgularına yol açsa da, virüs ile ilişkili ölümcül olabilen pnömoni, ensefalit ve
miyokardit gibi komplikasyonlar gelişebilmektedir. Bu yazıda ateş, öksürük ve kusma
yakınmalarını takiben gelişen akut solunum sıkıntısı tablosuyla başvuran ve İnfluenza A (H1N1)
virüsü ile ilişkili miyoperikardit tanısı alan 2 yaşında bir kız hasta sunuldu. Boğaz sürüntüsünden
PCR örneği ile tanı konulan hastaya oseltamivir, inotropik destek ve diüretik tedavi başlandı.
İzlemde klinik bulguları hızla düzelen hastanın tedavisi azaltılarak birinci hafta sonunda kesildi.
Son 3 aylık izlemde hasta halen asemptomatiktir.
Anahtar Kelimeler: İnfluenza A (H1N1), miyokardit, oseltamivir, perikardit
Resim 1b
İki boyutlu transtorasik ekokardiyografide, kalbin tamamını saran, sol
ventrikül arak duvarda daha belirgin, en geniş yerinde 7 mm çapında
hipoekoik septasyon göstermeyen perikardiyal efüzyon
Resim1a
İki boyutlu transtorasik ekokardiyografide, kalbin tamamını saran, sol
ventrikül arak duvarda daha belirgin, en geniş yerinde 7 mm çapında
hipoekoik septasyon göstermeyen perikardiyal efüzyon
169
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P093 - MİTRAL KAPAK PROLAPSUSU OLAN ÇOCUKLARIN MORFOLOJİK VE KLİNİK
ÖZELLİKLERİNİN CİNSİYETE GÖRE KARŞILAŞTIRILMASI
Köksal BİNNETOĞLU1, Gürkan ALTUN1, Nihal KARAÇAYIR2, Kadir BABAOĞLU1
1
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Çocuk Kardiyolojisi
Bilim Dalı, Kocaeli
2
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kocaeli
GİRİŞ: Çalışmamızda mitral kapak prolapsus (MKP) tanılı kız ve erkek çocukların morfolojik ve
klinik özellikleri karşılaştırılmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Son beş yılda kliniğimizde MKP tanısı alan 53 kız ve 19 erkek hastanın
öyküleri ve fizik muayeneleri değerlendirildi. Ekokardiyografi ile her iki cinsiyette mitral kapak
kalınlığı, leaflet prolapsus lokalizasyonu ve derecesi, mitral yetersizliğin derecesi ve sol ventrikül
fonksiyonları karşılaştırıldı.
SONUÇLAR: Çalışmamıza MKP tanılı 53 kız ve 19 erkek olmak üzere 72 hasta alındı. Yaş
ortalaması kız ve erkeklerde sırasıyla 11,6±2,9 ve 12,3±3,4 yıl idi. Boy-kilo, vücut kitle indeksi,
kalp hızı ve kan basıncı değerleri arasında anlamlı fark yoktu. Her iki cinsiyette çarpıntı, göğüs
ağrısı, bayılma, baş dönmesi ve nefes darlığı gibi şikayetler arasında fark saptanmadı. Kız
hastaların 22’sinde (%41.5) ön leaflette, geri kalan 31 hastada (%57.5) ise ise her iki leaflette
prolapsus mevcuttu. Erkek hastaların 7’sinde (%36.8) ön leaflette, geri kalan 12 (%63,2)
hastada her iki leaflette prolapsus vardı. Her iki grupta leaflet tutulumuna göre farklılık
bulunmadı. Mitral yetersizliği kızların 17’sinde (%32.1) hafif, 13’ünde (%24.5) orta, 2’sinde
(%3.8) önemli olduğu, 21 hastada ise yetersizliğin MKP’ye eşlik etmediği, erkeklerin ise 9’unda
(%47) hafif, 5’inde (%26) orta düzeyde yetersizlik olduğu beş hastada ise yetersizlik olmadığı
izlendi. İki cinsiyet arasında mitral yetersizliği açısından anlamlı farklılık bulunmadı. Her iki grupta
interventriküler septum ve sol ventrikül arka duvar kalınlığı, sol ventrikül end-sistolik ve enddiyastolik çapları, aort, sol atriyum çapı, ejeksiyon fraksiyonu ve kısalma fraksiyonu arasında fark
saptanmadı.
TARTIŞMA: MKP daha çok kız çocuklarda görülmekle beraber her iki cinsiyet arasında MKP’ nin
morfolojik ve klinik özellikleri arasında bir farklılık bulunmamıştır.
Anahtar Kelimeler: mitral kapak prolapsusu, cinsiyet
170
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P094 - AKUT ROMATİZMAL KARDİTLİ ÇOCUKLARDA AZALMIŞ SİSTOLİK PERFORMANS
Vedide TAVLI1, Taliha ÖNER2, Barış GÜVEN2, Savaş DEMİRPENÇE2, Murat Muhtar YILMAZER2,
Timur MEŞE2
1
2
Yeditepe Üniversitesi, Çocuk Kardiyoloji Bölümü, İstanbul
İzmir Dr Behçet Uz Çocuk Hast ve Çocuk Cer Eğt Arş Hastanesi, Çocuk Kardiyoloji Bölümü, İzmir
GİRİŞ: Romatizmal ateş, gelişmekte olan ülkelerde en önemli edinsel kalp hastalığı nedenidir.
Kardit, romatizmal ateş olgularının %30-%70’inde görülebilir. Sistolik fonksiyonların
değerlendirilmesinde çocuklarda en sık kullanılan ekokardiyografi parametreleri ejeksiyon
fraksiyonu ve kısalma fraksiyonudur(ön yük ve kalp hızı duyarlılığı olan). Daha doğru
değerlendirme için VCFc (dairesel lif kısalma hızı) ve ESWS (sistol sonu meridyonel stres)
bakılması önerilmektedir. Bu çalışmada, sistolik performans göstergelerinin (VCFc ve ESWS) ARA
takip ve seyrinde yeri olup olmadığını araştırmayı amaçladık.
GEREÇLER VE YÖNTEM: Mart 2008- Eylül 2009 tarihleri arasında kliniğimizde akut romatizmal
kardit tanısı alan hastalar çalışmamıza dahil edilmiştir. Takibe gelmeyen hastalar çalışmaya
alınmamıştır. Başvuru anında ve 6 ay sonrasında fizik muayene, laboratuar değerlendirmesi ve
ekokardiyografik inceleme yapılmıştır. M- mod ölçümleri, Doppler ekokardiyografi yanında VCFc,
ESWS parametreleri çalışılmıştır. Kontrol grubu olarak masum üfürümü olan 24 çocuk çalışmaya
alınmıştır.
SONUÇLAR: Gruplar arasında yaş ve cinsiyet açısından anlamlı farklılık gözlenmedi.
Ekokardiyografi parametreleri karşılaştırıldığında başvuru anında romatizmal kardit grubundaVCFc
kontrol grubuna göre anlamlı düşük saptandı (Şekil 1, p=0.000). Takip ekokardiyografilerinde
ikinci VCFc değerlerinin romatizmal kardit grubunda anlamlı olarak yükseldiği görüldü (VCFc 1:
0,85± 0,16; VCFc 2: 1,02± 0,169; p:0,001). Kalp hızı ortalamalarının da takipte anlamlı olarak
düştüğü gözlendi (Hız 1: 83,76±16,21 Hız 2: 70,12 ± 6,35; p: 0.000). ARA’lı hastaların takibinde
WS, LVED index, ejeksiyon fraksiyonu ve kısalma fraksiyonu göstergelerinde anlamlı farklılık
gözlenmedi.
TARTIŞMA: Çalışmamız, ARA seyrinde VCFc’nin faydalı bir gösterge olabileceğini göstermiştir.
Ancak, ARA tanısı ve takibindeki yerinin aydınlatılabilmesi için subklinik kardit, aktif kardit
olmayan ARA sekel hastalarını içeren başka çalışmalara ihtiyaç vardır.
Anahtar Kelimeler: Akut romatizmal kardit, dairesel lif kısalma hızı (VCFc), sistolik performans
Şekil 1
171
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P095 - ONYEDİ YAŞINDA KAWASAKİ OLGUSU
Sinem ALTUNYUVA USTA, Figen AKALIN
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, İstanbul
Kawasaki Hastalığı, daha çok süt çocukluğu ve erken çocukluk döneminde görülen, koroner arter
tutulumu nedeniyle morbidite ve mortaliteye yol açan bir vaskülittir. Büyük çocuk ve
adelosanlarda nadir görülmesi tanının gecikmesine neden olarak koroner arter tutulumu için bir
risk faktörü oluşturabilir. Kliniğimizde Kawasaki Hastalığı tanısı koyduğumuz koroner arter
dilatasyonu ile giden ve akciğer tutulumu da gözlenen bir olgumuzu sunuyoruz. Onyedi yaşında,
kız hasta, 12 gün önce başlayan, 39 ºC’ye ulaşan düşmeyen ateş ve 10 gündür devam eden,
boynun sağ tarafında, antibiyotik tedavisine cevapsız şişlik yakınmalarıyla başvurdu. Fizik
incelemede, skleralar subikterikti, sağ servikal bölgede 5x5 cm boyutlarında üzeri hiperemik ve
alt dokulara yapışık lenfadenomegali ve hepatosplenomegalisi mevcuttu. Yatışının ilk gününde
karından başlayıp kollara ve bacaklara doğru yayılan, basmakla solan makülopapüler döküntüler
ve non pürülan konjunktivit ortaya çıktı. İnkomplet Kawasaki hastalığı açısından yapılan
ekokardiyografisi normal bulundu. Yatışının üçüncü gününde öksürük ve nefes darlığı gelişti,
interstisyel pnömoni saptandı ve parmak uçlarında soyulmalar başladı. Ateşinin devam etmesi ve
Kawasaki ile uyumlu yeni bulgularının ortaya çıkması üzerine EKO tekrarlandı.
Ekokardiyografisinde koroner arterlerde yaygın dilatasyon saptandı. IVIG 2gr/kg (80 gr) ve
Aspirin 80 mg/kg (3,5 gr) tedavisi verildi. IVIG sonrası ateş ve solunum yakınmaları hızla düzelen
hastanın, tedavinin ikinci haftasında koroner dilatasyonları da geriledi. Sonuç olarak; Kawasaki
hastalığı erişkin yaşta da görülebilen bir hastalıktır, akciğer tutulumu gibi farklı klinik görünümler
ortaya çıkabilmektedir. Her yaşta ateşle birlikte uyumlu klinik bulgular görüldüğünde koroner
tutulumu açısından ekokardiyografik değerlendirme yapılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: adelosan, kawasaki hastalığı, pnömoni
172
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P096 - DEV DİLATE TORTUOZ SAĞ KORONER ARTER-SAĞ ATRİAL FÜSTÜL OLGUSU
Tevfik DEMİR, Birsen UÇAR, Zübeyir KILIÇ
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Eskişehir
Konjenital koroner arter fistülü koroner arterlerin en sık doğuştan anomalisidir ve oldukça
nadirdir. Koroner arterler ile kardiyak boşluklar veya diğer vasküler yapılar arasındaki bağlantılar
olarak ortaya çıkmaktadır. İzole veya diğer doğuştan kalp hastalıkları ile birlikte olabilir (Fallot
tetralojisi, atrial septal defekt, ventriküler septal defekt, patent duktus arteriozus). Olguların
%90’dan fazlasında fistül, sağ kalp boşluklarına ve pulmoner artere açılmaktadır (%40 sağ
ventriküle, %30 sağ atriuma, %20 pulmoner artere). Nadiren sol tarafa (sıklıkla da sol atriuma)
açılır. Çoğu hasta asemptomatiktir. Fistülün açıldığı yere göre değişen klinik bulgulara (konjestif
kalp yetersizliği gibi) neden olabilir. Burada tortuöz sağ koroner arter, sağ atrium fistülü olan 22
aylık bir kız hasta sunuldu. Hasta asemptomatik idi ve üfürüm saptanarak gönderilmişti. Fizik
muayenesinde mezokardiyak odakta devamlı üfürüm saptandı, EKG ve telekardiyografisi normal
idi. Transtorasik ekokardiyografik incelemede aortanın çıkışından itibaren dilate sağ koroner
arterin sağ atriuma füstülize olduğu görüldü. Transözafagiyal ekokardiyografi, bigisayaralı
tomografi
ve
anjiyografi
ile
tanı
doğrulandı.
Sonuç olarak, olgumuz nadir görülmesi nedeniyle sunularak literatür bilgileri ışığında tartışıldı.
Anahtar Kelimeler: Koroner arteriyovenöz fistül
173
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P097 - HİPERTROFİK KARDİYOMYOPATİ-POMPE HASTALIĞI, OLGU SUNUMU
Berna ŞAYLAN ÇEVİK, Filiz EKİCİ, Mehmet GÜNDÜZ, Eda ÖZAYDIN, Ümmühan ÇAY, Gülşen KÖSE
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hematoloji Onkoloji Hastanesi, Ankara
İnfantil Pompe hastalığı hipotoni ve kas güçsüzlüğü ile seyreden otozomal resesif geçişli fatal bir
glikojen depo hastalığıdır. Lizozomal asit alfa-glikozidaz (asit maltaz) enziminin eksikliğinin
ilerleyici jeneralize miyopati, kardiyomiyopati ve solunum kasları güçsüzlüğü nedeniyle erken
sütçocukluğu döneminde ölüme yol açtığı bilinmekte, rekombinan enzim replasman tedavisi ile
ilgili faz II çalışmalarının sonuçları kalp ve iskelet kası fonksiyonları üzerinde olumlu etkilerin
saptandığı, tedavinin etkin ve güvenilir olduğu yönündedir. 2 aylık erkek hasta ateş öksürük nefes
darlığı şikayeti ile başvurdu.Soygeçmişte birinci derece kuzen evliliği vardı. Fizik muayenesinde,
genel durumu kötü, periferik siyanozu ve dispnesi vardı. Biokimyasal parametreleri
olağandı.Tele’de kardiyomegali, EKG de kısa PR, göğüs derivasyonlarında iskemi bulguları olması
nedeni ile yapılan ekokardiyografide hipertrofik kardiyomyopati saptandı. Probnp:4526 pg/ml,
troponin:< 0.01 idi..Hipotoni, kardiyomegali, hipertrofik kardiyomyopati, kısa pr aralığı olması,
asit maltaz enzim düzeyinin düşük olması ile Pompe hastalığı tanısı alan hastaya enzim tedavisi
ile, kardiyomyopati bulguları için propranolol ve karnitin tedavileri başlandı. Bu olgunun
sunulmasındaki amaç infantil Pompe hastalığına dikkat çekmek ve erken tanının önemini
vurgulamaktır.
Anahtar Kelimeler: ekokardiyografi, hipertrofik kardiyomyopati Pompe hastalığı
174
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P098 - BİFASİKÜLER BLOK İLE BAŞVURAN ASEMPTOMATİK BİR ATRİOVENTRİKÜLER
SEPTAL DEFEKT OLGUSU
Cem KARADENİZ, Fikri DEMİR, Semra ATALAY, Ercan TUTAR
Ankara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, Ankara
Bifasiküler blok, sağ dal bloğuna eşlik eden sol anterior veya posterior hemibloğun eşlik
etmesidir. Konjenital veya sıklıkla kardiyak cerrahi sonrası olmak üzere edinsel nedenleri olabilir.
Daha önce yapılan ekokardiyografik değerlendirmesi normal bulunan ancak EKG’ sinde bifasiküler
blok saptandığı için kliniğimizde tekrarlanan ekokardiyografisinde bridging yaprakçık poşu ile
VSD’si kapanmış, küçük primum ASD’si saptanan atrioventriküler septal defektli bir olguyu
sunarak hastanın bütüncül değerlendirilmesinin önemini vurgulamak istedik. Dört yaşındaki kız
hastanın preoperatuvar çekilen EKG’sinde sağ dal bloğu paterni saptanınca kliniğimize
yönlendirilmişti. Hastanın herhangi bir şikayeti yoktu. Fizik muayenesinde ikinci kap sesi sabit çift
idi ve sternum sol üst kenarda 1/6 şiddetinde kısa sistolik üfürüm duyuldu.
Elektrokardiyografisinde de bifasiküler blok paterni izlenince yapılan ekokardiyografisinde bridging
liflet poşu ile kapanmış inlet VSD, 5.9 mm genişliğinde primum ASD, iki orifisli tek AV kapak ve
kapağın sol tarafından 1. derece yetersizlik saptandı. Hastaya daha önce başka bir merkezde
ekokardiyografi yapıldığı ve normal olarak değerlendirildiği öğrenildi. Öykü, fizik muayene,
elektrokardiyografi ile ayrıntılı değerlendirilmesi sonucunda patoloji saptanma olasılığı yüksek
olan olgular ekokardiyografi ile daha dikkatli incelenmeli ve etiyolojiye yönelik önlemler
alınmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Atrioventriküler septal defekt, bifasiküler blok
175
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P099 - ADOLESANLARDA OBEZİTE, HİPERTANSİYON VE SOL VENTRİKÜL KİTLESİ
ARASINDAKİ İLİŞKİ
Berna ŞAYLAN ÇEVİK1, Nilgün ÇAKAR2
1
Ankara Çocuk Sağlığı Hastalıkları Hematoloji Onkoloji Eğitim Araştırma Hastanesi, Çocuk
Kardiyoloji, Ankara
2
Ankara Çocuk Sağlığı Hastalıkları Hematoloji Onkoloji Eğitim Araştırma Hastanesi, Çocuk
Nefroloji, Ankara
Çocukluk çağı obezitesi özellikle gelişmiş ülkelerde olmakla birlikte tüm dünyada prevelansı
giderek artmakta ve kardiyovaskuler hastalık riskinde de artışa neden olmaktadır. Çalışma,
yaşları 10-18 arasında değişen(13.83±2.06) 57 obez hipertansif,36 obez normotansif,14 normal
kilolu hipertansif ve 23 normal kilolu normotansif, toplam 130 adolesan arasında yapıldı.Sol
ventrikül kitle indeksi(SVKİ) obez normotansiflerde kontrol grubuna göre yüksek
bulundu(35.53±7.93;25.29±5.31). SVKİ>=38 g/m² sınır değeri alındığında obez normotansifler
ve obez hipertansiflerde%38.90 ve %50.90 oranında ve SVKİ>=51g/m² sınır değeri alındığında
ise obez normotansif ve obez hipertansiflerde (%2.8 ve %19.30)oranında SVH tespit edildi.
Sonuç olarak adolesan dönemindeki obezite, özellikle de hipertansiyon varsa SVH'ne yol
açmaktadır Yaşamın ilerleyen yıllarında görülen kardiyovaskuler morbidite ve mortalitenin
azaltılması için obezite ve hipertansiyon gelişimi önlenmelidir.
Anahtar Kelimeler: hipertansiyon sol ventrikül kitle indeksi obezite
176
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P100 - NADİR GÖRÜLEN İZOLE VE KOMPLEKS KARDİYAK DEFEKTLİ SİSTEMİK VENÖZ
DÖNÜŞ ANOMALİSİ OLAN İKİ VAKA
Münevver YILDIRIMER1, Mecnun ÇETİN1, Taner KURDAL2, Şenol COŞKUN1
1
2
Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Manisa
Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, Manisa
Sistemik venöz dönüş anomalisi nadir görülen konjenital anomalidir. Bir çok farklı semptomlarla
ortaya çıkabilmesine rağmen, genellikle asemptomatikdir. Eşlik ettiği konjenital kalp
anomalilerinin incelenmesi sırasında rastlantısal olarak da saptanabilmektedir. Kardiak anjiografi
ve açık kalp cerrahisi gibi invaziv işlemlerden önce bu tür anomalilerin saptanması, zaman kaybı
ve
beklenmeyen
komplikasyonların
önlemesi
açısından
önemlidir.
Ekokardiyografide
transabdominal kesitde saptanan, anjiografi yapılan, izole ve atrio-ventriküler kanal defektli
kardiak anomali ile birlikte olan suprarenal inferior vena kava yokluğu vena azigos devamlığı
saptanan iki vaka sunuldu.
Anahtar Kelimeler: vena kava inferior, transtorasik ekokardiyografi, anjiografi
177
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P101 - BİR VAKA SUNUMU: LAMOTRİJİN İLİŞKİLİ MİYOKARDİT
Murat ŞAHİN1, Turan BAYHAN2, Işıl YILDIRIM1, Tevfik KARAGÖZ1
1
Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, Pediatrik Kardiyoloji Bölümü,
Ankara
2
Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, Ankara
Miyokardit hafif dispne veya göğüs ağrısından kardiyojenik şok ve ölüme kadar farklı
semptomlarla ortaya çıkabilir. Merkezimize göğüs ağrısı ve kardiyak enzim yüksekliği ile başvuran
bir hasta sunulmaktadır.
VAKA: 15 yaşında erkek hasta 30 dakika süren göğüs ağrısı ile başvurmuş. Kardiyak enzimlerinin
yüksek tespit edilmesi üzerine miyokardit ön tanısı ile merkezimize sevk edilmiş. Hastanın fizik
muayenesi ve kardiyak enzim yüksekliği dışındaki laboratuar tetkikleri normaldi. EKG’de inferior
derivasyonlarda nonspesifik ST elevasyonu görüldü. Ekokardiyografide sistolik fonksiyonlar
normaldi. Hasta myokardit ön tanısıyla yatırılarak izlendi. Hastaya yakın kardiyak enzim ve EKG
takibi yapıldı. Öyküsünden epilepsi sebebiyle 1 yıldır lamotrijin kullandığı öğrenildi. Kardiyak
MRG’de kontrast tutulumu yoktu. Etyolojik başka bir sebep bulunamayan hastada lamotrijinin
myokardit nedeni olabileceği düşünüldü. İlacın dozu azaltıldı, kardiyak enzimlerde düşme
görülünce ilaç kesilerek farklı antiepileptik başlandı. Lamortrijin almaktayken, dört gün boyunca
kardiyak enzimleri yüksek seyreden hastanın, lamotrijin ilişkili miyokardit olabileceği düşünüldü.
Lamotrijin kesildikten hemen sonra kardiyak enzimlerin tamamen normal düzeye gerilediği
görüldü.
TARTIŞMA VE YORUM: Çocukluk çağında miyokarditin en sık sebebi viral enfeksiyonlardır. Daha
az olarak diğer mikroorganizmalar, toksik sebepler, kollajen doku hastalıkları, immün aracılıklı
hastalıklar miyokardite sebep olabilir. Literatürde toksik miyokardite sebep olan pek çok ilaç
bildirilmiştir. Lamotrijine sekonder miyokardit literatürde bildirilmemiştir. Ancak FDA internet
sayfasında lamotrijin ile ilişkilendirilmiş birkaç miyokardit vakası rapor edilmiştir. Miyokardit
etyolojisinde ilaca ikincil vakaların nadir de olsa görüldüğü akılda tutulmalıdır
Anahtar Kelimeler: lamotrijin ilişkili miyokardit, miyokardit, kardiyak enzim
178
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P102 - BÜYÜK ARTERLERİN ANATOMİK DÜZELTİLMİŞ MALPOZİSYONU
Utku Arman ÖRÜN, Özben CEYLAN, Selmin KARADEMİR, Filiz ŞENOCAK, Burhan ÖCAL, Senem
ÖZGÜR, Vehbi DOĞAN, Osman YILMAZ
Dr.Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Pediatrik
Kardiyoloji Bölümü, Ankara
Büyük arterlerin anatomik düzeltilmiş malpozisyonu, atriyoventriküler ve ventriküloarteryel
konkordans ile, ancak arteryel köklerin birbirine paralel çıkması olarak tanımlanır. Anormal ilişkili
aorta sol ventrikülden, anormal ilişkili pulmoner arter sağ ventrikülden çıkar. Burada büyük
arterlerin anatomik düzeltilmiş malpozisyonu tanısı alan 5 aylık ve 2 yaşında iki erkek olgu
sunuldu. Solunum sıkıntısı ile gelen birinci olguda ASD, VSD, PH; çift çıkışlı sağ ventrikül ön
tanısıyla kliniğimize gönderilen ikinci olguda VSD ve PS mevcuttu. Her iki hastaya da ameliyat
planlandı. Anatomik düzeltilmiş malpozisyonun nadir görülmesi nedeniyle düşünülmediği zaman
büyük arter transpozisyonu ve düzeltilmiş transpozisyon ile karışıtırılabileceğini vurgulamak
istedik.
Anahtar Kelimeler: Malpozisyon, Konkordans
Şekil 1.
Sağ ventriküler anjiyokardiyogram:A) 20’ kranial projeksiyon ve B) 90 Lateral projeksiyon. Kontrast maddenin VSD
yoluyla sol ventriküle geçtiği ve aortun sol ventrikülden önde, pulmoner arterin sağ ventrikülden arkada çıktığı görülüyor.(
Siyah oklar sağ ve sol pulmoner arteri, kırmızı ok aortu göstermektedir)
Olguların hemodinamik verileri
Olgu
SVC RA LA RV
PA
Ao
Qp/Qs Rp
82
86
4.29
Olgu 1
Oksijen sat.(%) 45
70 90 80
Basınç(mmHg)
10 12 87/5 65/34/42 74/51/58
2.02
Olgu 2
Oksijen sat.(%)
Basınç(mmHg)
88
9
15 97/7
90/62/73
SVC: Superior vena kava RA:sağ atriyum, LA:Sol atriyum, PA:Pulmoner arter, Qp/Qs:akımlar oranı, Rp:pulmoner direnç
179
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Şekil 2.
(A)
Sağ
ventrikül
anjiyokardiyogramda
AP
projeksiyonda pulmoner arterin aortanın sağında
yerleştiği (B) yan pozisyonda aortun önde
pulmonerin
arterin
arkada
olduğu
görülmektedir.(kırmızı oklar aortayı, siyah oklar
pulmoner arteri göstremektedir.)
180
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P103 - BİR VAKA SUNUMU: 1200 GRAMLIK PREMATÜR BİR BEBEKTE KRİTİK AORT
KOARKTASYONUNA BALON ANJİOPLASTİ
Işıl YILDIRIM, Murat ŞAHİN, Tevfik KARAGÖZ
Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, Ankara
GİRİŞ: Aort koaktasyonu, konjenital kalp hastalığı olan hastaların %6-8’inde görülen, sık
rastlanılan konjenital bir lezyondur. Vakaların şiddeti darlığın derecesi ile ilişkilidir. Hastalar
yenidoğan döneminde kalp yetmezliği ile başvurabileceği gibi, erişkin yaşta tesadüfen de tanı
alabilirler.
VAKA: 27 yaşındaki annenin 5. gebeliğinden 2. yaşayan ve ikiz eşi olarak 32 hafta 1100 gram,
uterin kasılmalar nedeniyle acil sezeryan ile doğdu. Doğduktan sonra hafif solunum sıkıntısı
olması nedeniyle 2 gün nazal c-PAP’te izlendi. Fizik muayenesinde üfürüm duyulması sebebiyle
yapılan EKO’da inen aortada duktus açıklığı ve koarktasyon saptanan hasta çok düşük doğum
ağırlığı olması sebebiyle klinik izleme alındı. Bir hafta kadar serviste asemptomatik izlendi.
Takibinde, apneleri gelişen hastanın tekrarlanan kateter laboratuarına alındı. Hastanın sağ
femoral venine 5F kılıf yerleştirildi, 4F hidrofilik kateter kullanılarak, küçük ASD yardımıyla sol
ventriküle ve oradan çıkan aortaya geçildi. Anterograd yaklaşımla, değişik kateterler kullanılarak
koarktasyon bölgesi aşılmaya çalışıldı, ancak başarılı olunamaması üzerine, sağ femoral artere 3F
kılıf yerleştirildi. Koarktasyon en dar yerinde 1-1,5 mm ölçüldü. 2F mikrokater ve 0,014” koroner
guidewire yardımı ile guidewire koarktasyonun proksimaline ilerletildi, daha sonra klavuz tel
üzerinden 4 mmx2 cm koroner balon ilerletildi. Koarktasyon bölgesinde, indeflatör yardımıyla
balon anjioplasti yapıldı, balon çapı 4.2 mm olana kadar şişirildi. İşlem sonrasında tekrarlanan
enjeksiyonda koarkte segmentte açılma olduğu görüldü.
TARTIŞMA: Kritik aort koarktasyonu varlığında aort balon anjioplasti hayat kurtarıcı
olabilmektedir. Bu vakanın vücut ağırlığının 1200 gram ağırlığında bir prematüre olması her türlü
invaziv girişimde morbidite ve mortalite riskini arttırmaktadır. Ancak deneyimli merkezlerde bu
kadar küçük hastalarda transkater girişim daha düşük risk taşıdığından cerrahi seçeneklerden
önce denebilir.
Anahtar Kelimeler: koarktasyon, prematüre, balon anjioplasti
181
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P104 - İNTERARTERYEL SEYİRLİ (MALİGN TİP) KORONER ARTER ANOMALİSİ OLAN BİR
OLGU
Murat DEVECİ, Orhan BULUT, Zülal ÜLGER, Ertürk LEVENT, Naim CEYLAN, Timur MESE, Ruhi Arif
ÖZYÜREK
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Peidatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, İzmir
6,5 yaşında kız olgu, son bir yıldır, eforla oluşan göğüs ağrısı, çarpınti, nefes darlığı yakınması ile
başvurdu. Transtorasik ekokardiyografide, koroner arter anomali saptanan hastanın, koroner BT
anjiosunda, sol koroner arterden çıkan interarteriyal seyirli(malign tip) koroner arter tespit edildi.
Anahtar Kelimeler: Korner arter anomalisi, malign tip koroner arter, interarteriyal korner arter
182
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P105 - SEREBRAL EMBOLİYE NEDEN OLAN KARDİYAK MİKSOMA: OLGU SUNUMU
Işıl YILDIRIM, Murat ŞAHİN, Alper AKIN, Süheyla ÖZKUTLU
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Bölümü, Ankara
Kalp, çocuklardaki sık serebral emboli kaynaklarından biridir. Serebral emboli kaynakları
içerisinde kardiyak tümörler de bulunmaktadır. Çocukluk çağı kardiyak tümörlerinin %14’ünü
miksomalar oluşturmaktadır. Oniki yaş 10 aylık kız hasta, 7 gün önce ağızda sağa çekilme,
vücudun sağ tarafını tutamama, konuşmada bozulma, sol kol ve bacağında güçsüzlük nedeniyle
hastanemize başvurdu. Öyküde iki yıl önce kol ve bacaklarda kendiliğinden düzelen 1cm çapında
morlukları olduğu ve bu morlukların son 2 aydır ayak tabanında tekrarladığı, yine iki ay önce, 24
saat içinde düzelen görme kaybı ve ara ara bulanık ve çift görme şikâyetleri olduğu öğrenildi.
Fizik muayenede, sol gözde görme kaybı olduğu ve ışık refleksinin alınamadığı, santral sağ fasiyal
paralizisi ve sağ hemiraparezisi ile ekspressif afazisi olduğu görüldü. Kraniyal MRG’de bazal
gangliyon ve kapsüla internayı içine alan 4x1 cm çapında hiperakut enfarkt ile uyumlu sinyal
değişiklikleri izlendi. Ekokardiyografik incelemede sol atriyumun %80-90’ını doldurup her
diyastolde mitral kapak ile birlikte sol ventriküle doğru prolabe olan ve mitral kapakta darlık
bulgusu yaratan hiperekojenik, sınırları düzensiz miksoma ile uyumlu görüntü saptandı. Cerrahi
olarak kitle eksizyonu yapıldı, patolojik inceleme atrial miksoma ile uyumlu bulundu. Literatürde
serebral emboliye sebep olan atriyal miksoma vakaları bildirilmiştir, ancak kardiyak bulgu
olmadan primer emboli kliniğiyle atriyal miksomanın görülmesi oldukça nadirdir.
Anahtar Kelimeler: atriyal miksoma, serabral emboli
183
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P106 - FONKSİYONEL PULMONER ATREZİLİ BİR OLGU SUNUMU
Utku Arman ÖRÜN1, Senem ÖZGÜR1, Osman YILMAZ1, Ayşeğül ZENCİROĞLU2, Burhan ÖCAL1,
Filiz ŞENOCAK1, Selmin KARADEMİR1, Abdullah KOCABAŞ3
1
Dr.Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi, Pediatrik Kardiyoloji
Bölümü, Ankara
2
Dr.Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi, Yenidoğan Bölümü, Ankara
3
Etlik İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Pediatri Bölümü, Ankara
Fonksiyonel pulmoner atrezi nadir görülen bir klinik durum olup, sıklıkla Ebstein anomalisi,
triküspit kapak displazileri, Uhl anomalisi veya ağır triküspit yetersizliği bulunan geçici
miyokardial iskemi ile birliktedir. Anatomik olarak normal kalpte geçici triküspit yetmezliğine bağlı
fonksiyonel pulmoner atrezi ise daha da nadir görülen bir durumdur. 29 haftalık ve 1400 gram
ağırlığında doğan 1 günlük hasta pulmoner atrezi ön tanısı ile kliniğimize gönderildi. Başvuru
esnasında yapılan 2 D ve Doppler ekokardiyografisinde sağ ventrikül, triküspit kapak ve pulmoner
kapak annülüsü normal olarak değerlendirildi. Ağır triküspit yetersizliği yanısıra pulmoner
kapaktan antegrat akımın minimal olduğu, duktusun açık olduğu görüldü. Yenidoğan yoğun bakım
ünitesinde mekanik ventilatörde izlenen hastanın 1 gün sonra tekrarlanan ekokardiyografisinde,
pulmoner kapakta antegrat akımın belirgin derecede arttığı, kapak açılımının normal olduğu
görüldü. Bu olgu nedeni ile kalp anatomisi normal olan hastalarda fonksiyonel pulmoner atrezinin
tanı ve izleminde renkli Doppler ekokardiyografinin önemi vurgulandı.
Anahtar Kelimeler: geçici, pulmoner atrezi, yenidoğan
184
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P107 - BÜYÜK ARTER TRANSPOZİSYONU VE SOL VENTRİKÜL ÇIKIM YOLU DARLIĞI İLE
KORONER ANOMALİSİ OLAN OLGUDA AORTİK TRASNLOKASYON; NİKAİDOH
OPERASYONU
Ömer Ali SAYIN1, Emin TİRELİ1, Zuhal TORLAK1, Yakup ERGÜL2, Serdar BADEM1, Gülsüm
ÖZTÜRK1, Onur GÖKSEL1, Enver DAYIOĞLU1
1
İstanbul Üniversitesi,İstanbul Tıp Fakültesi,Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Çoçuk Sağlığı Ve Hastalıkları Anabilim Dalı Pediatrik
Kardiyoloji Bilim Dalı, İstanbul
2
Büyük arter trasnpozisyonu olgularında sol ventrikül çıkım yolu darlığı %5-15 sıklıkla görülür.Bu
darlığın derecesi,pulmoner kapağın morfolojisi ve anatomisine göre cerrahi strateji
değişir.Rastelli, Arteryel Switch,Lecompte veya Nikaidoh operasyonları cerrahi alternatifler
arasında yer alır.Koroner anaomalisi oaln ve bu nedenle sağ ventrikülotomi yapılamayan
hastalarda Nikaidoh Prosedürü anatomik olarak tam düzeltme sağlar.Olgu;4 yaşında Büyük Arter
traspozisyonu ve sol ventrikül çıkım yolu darlığı olan ve 1 yaşında sağ modifiye Blalock-Tausing
şant yapılan hastaya Nikaidoh Prosedürü uygulandı.Postoperatif 9.gün yoğun bakım ünitesinde
takibinde inotropik destekleri kesildi trakeostomi açıldı.Postoperatif 21.gününde trakeostemize
olarak destek tedavisi için yoğun bakım ünitesinde takip edilmektedir. Büyük Arter
Transpozisyonu ve sol ventrikül çıkım yolu darlığı olan olgularda cerrahi stratejisi kardiyak
anatomiye göre değişebilmektedir. Koroner Anomali varlığı nedeni ile sağ ventrikülotomi
yapılamayan ve Rastelli ve benzeri prosedürler uygulanamayan vakalarda Nikaidoh operasyonu
tam düzeltme sağlar.
Anahtar Kelimeler: Büyük arter Transpozisyonu,Koroner Anomali,Nikaidoh prosedürü
185
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P108 - KONJENİTAL SİTOMEGALOVİRÜS ENFEKSİYONUNDA
HİPERTROFİSİ VE PATENT DUKTUS ARTERİOSUS: OLGU SUNUMU
SOL
VENTRİKÜL
Dilek ÇOBAN1, Mehmet Adnan ÖZTÜRK1, Mustafa Ali AKIN1, Sadettin SEZER2, Nazmi NARİN2,
Selim KURTOĞLU1
1
2
Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Yenidoğan Bilim Dalı, Kayseri
Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Kayseri
GİRİŞ: Konjenital sitomegalovirüs (CMV) enfeksiyonu, en sık görülen konjenital enfeksiyon olup,
olguların %10’u semptomatik seyretmektedir. Semptomatik olgularda; intrauterin gelişme
geriliği, hepatosplenomegali, mikrosefali, sarılık, trombositopeni en sık görülen bulgular olup,
konjenital kalp hastalıkları %5’in altında bildirilmektedir. Bu yazıda; klasik konjenital CMV
enfeksiyonu kliniği yanında sol ventrikül hipertrofisi ve patent duktus arteriozus (PDA) saptanan
bir yenidoğan olgu sunulmuştur.
OLGU: Otuz bir yaşındaki annenin 2G/2 CD olarak, miadında, 2480 gram, sezaryen ile doğan
hasta yaygın döküntüler, karaciğer ve dalak büyüklüğü tespit edilmesi üzerine hastanemize refere
edildi. Muayenesinde; tüm vücudunda yer yer peteşiyal, purpurik lezyonlar ve blueberry muffin
lekeleri, pulmoner odakta belirgin 2/6’lık sistolik üfürüm mevcuttu. Hepatosplenomegali, zayıf ve
sürekliliği azalmış ağlama tespit edildi. Laboratuar incelemelerinde; nötropeni, trombositopeni,
karaciğer enzimlerinde yükselme, hiperbilirubinemi, hipoproteinemi saptandı. CMV IgM zayıf
pozitif, CMV PCR pozitif bulunan hastaya konjenital CMV enfeksiyonu tanısı konuldu. Kranyal
MR’da periventriküler kalsifikasyonlar, kolposefali, serebellum vermis ve inferioru hipoplazisi
tespit edildi. Hastada perivasküler retinit, hemoraji ve iletim tipi işitme kaybı belirlendi.
Ekokardiyografik incelemede sol ventrikül hipertrofisi, PDA saptandı. Dokuz hafta gansiklovir
tedavisi sonrası karaciğer, hematolojik değerlerinde düzelme saptanan olgu halen izlemdedir.
SONUÇ: Bu olgu literatürde sık bildirilen bulgular yanında sol ventrikül hipertrofisi ve PDA tespit
edilmesi nedeni ile sunuldu.
Anahtar Kelimeler: Duktus, hipertrofi, konjenital CMV,
186
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P109 - KONJENİTAL EBSTEİN-BARR VİRUS ENFEKSİYONUNUN EŞLİK ETTİĞİ KORONER
ARTER DİLATASYONU
Tevfik DEMİR1, Esin ŞENSES2, Birsen UÇAR1, Zübeyir KILIÇ1
1
2
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Eskişehir
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Neonatoloji Bilim Dalı,
Eskişehir
Gebelikte geçirilen Ebstein-Barr Virus (EBV) enfeksiyonu genellikle asemptomatiktir ve fetusa
olan etkileri açık değildir. EBV enfeksiyonunun etkileri ile ilgili yapılmış olan çalışmalar sınırlı
olmakla birlikte, minör anomaliler veya kalp, göz ve karaciğerin etkilenmesine bağlı ağır
malformasyonlar bildirilmiştir. Literatürde maternal EBV enfeksiyonu olan annelerden doğan
bebeklerde trikuspit atrezisi ve VSD birlikteliği tanımlanmıştır. Ancak yaptığımız literatür
taramasında koroner arter tutulumu olduğuna dair bir bilgiye rastlayamadık. Burada preterm bir
yenidoğanda geçici koroner arter dilatasyonu ile birlikte olan konjenital EBV enfeksiyonu
birlikteliği sunuldu. Üfürüm duyularak gönderilen 33 gestasyonel haftalık preterm kız bebekte
fizik muayenede mezokardiyak odakta 2/6 sistolik ejeksiyon üfürümü saptandı. Telekardiyografi
ve elektrokardiyografide patolojik bulgu saptanmadı. Ekokardiyografide her iki koroner arterin
dilate olması (sol koroner arter 3,2 mm, sağ koroner arter 2,7 mm) ve interventriküler septum
hipertrofisi (6,5mm) dışında belirgin anormallik saptanmadı. Laboratuar tetkiklerinde
trombositopeni, eozinofili, monositoz ve hem hasta hem de annede EBV serolojisi(annede EBNA
IgG, hastada VCA IgM ve EBNA IgM) pozitif saptandı. On ikinci gün yapılan ekokardiyografi
kontrolünde koroner arterlerin genişliğinin (sağ ve sol koroner arter 1,7mm) ve septum
kalınlığının (3,7mm) azaldığı gözlendi. Sonuç olarak, EBV’ün koroner arterlerde muhtemelen
geçici bir arterite bağlı dilatasyon yaptığı ve bu birlikteliğin vurgulanması amacıyla olgumuzu
sunduk.
Anahtar Kelimeler: Ebstein-Barr Virus, Koroner Arter Dilatasyonu
187
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P110 - ATRİAL SUSMA VE ATRİAL SEPTAL DEFEKT’İN EŞLİK ETTİĞİ TİYAMİNE YANIT
VEREN MEGALOBLASTİK ANEMİLİ BİR OLGUDA TRANSKATETERİK YOLLA ASD
KAPATILMASI
Vehbi DOĞAN1, Filiz ŞENOCAK1, Utku Arman ÖRÜN1, Burhan ÖCAL1, Sema ÖZER2, Zehra AYCAN3,
Selmin KARADEMİR1
1
Dr.Sami Ulus Kadın-Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi, Pedaitrik Kardiyoloji
Bölümü, Ankara
2
Hacettepe Üniversitesi Hastanesi, Pediatrik KardiyolojiBölümü, Ankara
3
Dr.Sami Ulus Kadın-Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi, Pedaitrik Endokrinoloji
Bölümü, Ankara
Atrial susma (standstill) oldukça nadir görülen bir anomali olup; atriyumların elektriksel ve
mekanik aktivitelerinin yokluğu ile karakterizedir. Hastaların yüzey EKG’sinde P dalgalarının
olmadığı ve ritmin genellikle nodal kaçış ritmi olduğu izlenir. Etiyolojisi kesin olarak belli
olmamakla birlikte; Ebstein anomalisi, amiloidoz ve bazı nöromüsküler hastalıklara eşlik
edebilmekte veya uzun süreli kapak hastalıkları ve myokardit gibi hastalıklar sonucunda da
gelişebilmektedir. Atriyal susma geçici veya kalıcı olabilir. Bu yazıda, Tiyamine yanıt veren
megaloblastik anemi ve atrial septal defekt’e eşlik eden atrial susma saptanan ve transkateterik
yolla
ASD’si
kapatılan
8
yaşında
bir
erkek
hasta
sunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Atrial septal defekt, Atrial susma, tiyamine yanıtlı megaloblastik anemi
188
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P111 - BALON VALVULOPLASTİ YAPILAN AORT DARLIKLI OLGULARIN KISA VE ORTA
DÖNEM SONUÇLARI
Utku Arman ÖRÜN, Mahmut KESKİN, Burhan ÖCAL, Selmin KARADEMİR, Filiz ŞENOCAK, Vehbi
DOĞAN, Senem ÖZGÜR, Osman YILMAZ, Özben CEYLAN
Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi Pediatrik Kardiyoloji Bölümü, Ankara
AMAÇ: Balon aortik valvuloplasti yapılan aort darlıklı olgularımızın kısa ve orta dönem
değerlendirilmesi
METOD VE BULGULAR: Ocak 2006-mart 2010 tarihleri arasında ünitemize başvuran balon
aortik valvuloplasti yapılan 28 hasta değerlendirildi. Olguların 23' ü (%82.1) erkek, 5’i (%17,9)
kız olup yaşları 1 gün ile 156 ay arasında (ort.32.9±52.6 ay) değişmekte idi. Olguların 11’i
(%39,3) yenidoğan, 10’u (%35,7) infant, 7’si 5 yaş (%25) üstünde idi.. Sol ventrikül
disfonksiyonu %53,7 (15 olgu) oranında gözlendi.En sık gözlenen ek kardiyak anomali bikuspit
aortik kapak (%67.8) idi. Yenidoğan 11 olgunun 8’inde (%72,7) sol ventrikül disfonksiyonu
(4'ünde endokardiyal fibroelastozis) vardı. Olguların balon valvuloplasti öncesi sol ventrikül-aorta
ortalama basınç gradientleri 21-220 mmHg (ort.70,7±36,2 mmHg) arasında iken, balon sonrası
4-140 mmHg (ort.30±26,9 mmHg) (p<0,001) arasında idi. Olguların 2’sinde (%7.1) arter
trombozu gelişti.Mortalite %21.4 ( 5’i yenidoğan,biri infant) idi. Mortalite ile sonuçlanan
yenidoğan olguların hepsinde sol ventrikül disfonksiyonu vardı, 4’ü ilk hafta içinde, 1’i 18. günde
kaybedildi. Olguların izlem süreleri 2 gün-48 ay( ort. 20,6±17,9) ay arasında değişmekte
idi.Restenoz 7 olguda (%25) gelişti. Restenozun gelişme süresi 15gün-36 ay arasında idi.
Restenoz gelişen olgulardan 4’ü cerrahiye verildi. Bir olguya tekrar balon valvuloplasti yapıldı.
Diğer 2 olgu yakın takip altına alındı.
SONUÇ: Balon aortik valvuloplasti cerrahi gereksinimini azaltan ve/veya erteleten etkili bir invazif
işlemdir. Yenidoğan döneminde mortaliteyi etkileyen en önemli faktör sol ventrikül disfonksiyonu
ve endokardiyal fibroelastozis varlığı olarak görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Balon aortik valvuloplasti, Aort stenozu, Endokardiyal fibroelastozis
189
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P112 - ARTERYEL SWİTCH OPERASYONU SONRASI GELİŞEN NEOPULMONER ARTER
STENOZLARINDA CERRAHİ YAKLAŞIM
Ömer Ali SAYIN, Emin TİRELİ, Saygın TÜRKYILMAZ, Helin EL, Onur Selçuk GÖKSEL, İbrahim Ufuk
ALPAGUT, Enver DAYIOĞLU
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Kalp Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı, İstanbul
Büyük arter transpozisyonlarında, arteryel switch operasyonu günümüzde kabul edilen tedavi
yöntemidir.Bu ameliyatlardan sonra en sık reoperasyon sebebi neopulmoner arter
stenozudur.Neopulmoner arter stenozuna etki eden bir çok faktör bulunmaktadır.bunlar hastadaki
mevcut koroner anomali, aort ile pulmoner arter ilişkisi ve uygulanan operasyon
tekniğidir.Neopulmoner arter stenozunun sıklığı, çeşitli yayınlarda % 5 - 20 arasında
değişmektedir. Neopulmoner arter stenozlarının tedavileri balon angioplastiden, ekstansif sağ
ventrikül çıkım yolu rekonstrüksiyonuna kadar uzanan tedavi stratejilerini içerir.
Departmanımızda, 2000 ile 2009 yılları arasında 7 olguya arteryel switch operasyonu sonrası
neopulmoner arter stenozu nedeniyle cerrahi girişim uygulandı.Olguların hepsine preoperatif
angiografi ve kataterizasyon ile tanı koyuldu. Ortalama gradient 60 mmHg ile 130 mmHg
arasında saptandı.olguların yaşları 7 ay ile 14 yaş arasındaydı.Cerrahi teknik olarak
kardiyopulmoner bypass altında atan kalpte sağ ventrikül çıkım yolu rekonstrüksiyonu
yapıldı.Sadece 1 olgu kross klemp altında kardiyak arrest sağlanarak yapıldı.3 olguda ana
pulmoner arterden her iki dala uzanan ters T yama, 3 olguda ana pulmoner arter bifurkasyonuna
kadar uzanan tek yama, 1 olguda ise dallara ekstansif patchplasti ile heterogreft kapaklı konduit
reimplantasyonu yapıldı.Postoperatif mortalite görülmedi. arteryel switch operasyonu sonrası
gelişen neopulmoner arter stenozları genellikle sanıldığı gibi basit patchplasti ile
giderilemez.Genellikle olgularda hipoplastik neopulmoner anulus, ana pulmoner arter darlığı ve
bifurkasyon stenozu beraberdir.Bu nedenle geniş patchplasti ve ektansif sağ ventrikül çıkım yolu
rekonstrüksiyonu gerekebilir.
Anahtar Kelimeler: arteryel switch, büyük arter transpozisyonu, neopulmoner arter stenozu,
patchplasti, sağ ventrikül çıkım yolu rekonsrüksiyonu
190
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P113 - NADİR BİR PULMONER HİPERTANSİYON NEDENİ: TROMBOEMBOLİK PULMONER
HİPERTANSİYON
Ayhan ÇEVİK, Cihat ŞANLI, Serdar KULA, Deniz OĞUZ, Fatma Sedef TUNAOĞLU, Rana
OLGUNTÜRK
Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyolojisi ,Ankara
Tromboembolik pulmoner hipertansiyon; intraluminal trombüs organizasyonu ve pulmoner
arterlerin stenoz ve obliterasyonu ile seyreden nadir fakat fatal olabilen ağır bir klinik ile
karekterizedir. Çocukluk döneminde hidrosefaliye yönelik olarak uygulanan ventriküloatriyal
şantların tromboemboliye yatkınlık oluşturduğu ve kronik tromboemboliye sekonder pulmoner
hipertansiyon gelişebileceği az sayıda olgu sunumları ile literatürde bildirilmiştir. 12 yaşında erkek
hasta; nefes darlığı ve çabuk yorulma yakınmasıyla başvurdu. Hastanın 1 yaşındayken baş
çevresinde büyüme şikayeti ile dış merkezde değerlendirildiği ve yapılan tetkikler sonucunda
hidrosefali saptanarak V-P (ventriküloperitoneal şant) uygulandığı, daha sonraki izlemde şant
disfonksiyonu düşünüldüğü ve V-P şant çıkarılarak V-A (ventriküloatrial) şant uygulandığı
öğrenildi. Yaptığımız değerlendirmeler sonrasında ekokardiyografide VKS’de tromboz ve pulmoner
hipertansiyon bulguları saptanan hastanın anjio-kateter bulgularında RA:3 RV:85/0-3 PA:83/5067 LV:124/0-2 PAwB:53 Rp:6,3 Rs:37,7 Rp/Rs:0,16 bulundu. Tromboembolik Pulmoner
Hipertansiyon nedeniyle diğer tanısal testleri yapılan hastaya antihipertansif tedavi olarak
bosentan ve antitrombotik tedavi başlandı. V-A şant uygulanmış hidrosefali tanılı hastalar
tromboemboli ve pulmoner hipertansiyon açısından yakından izlenmelidir.
Anahtar Kelimeler: pulmoner hipertansiyon, tromboemboli
191
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P114 - TRANSKATETER YÖNTEM İLE GENİŞ SEKUNDUM TİP ATRİYAL SEPTAL DEFEKTİN
KAPATILMASI: OLGU SUNUMU
Gülşen GENÇ, İdris ARDIÇ, Ali DOĞAN, Mehmet Güngör KAYA
Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kardiyoloji Ana Bilim Dalı, Kayseri
GİRİŞ: Atriyal septal defekt (ASD), özellikle sekundum tip, erişkinlerde en sık görülen doğuştan
kalp hastalığıdır ve tüm doğuştan kalp hastalıklarının %5-10’unu oluşturur.Cerrahi olarak
kapatma işleminin postperikardiyotomi sendromu, aritmi, inme ve ölüm gibi potansiyel
komplikasyonları nedeniyle ASD’li erişkinlerde perkutan transkateter tedavi yaklaşımı cerrahiye iyi
bir alternatiftir.
OLGU: Over kisti nedeniyle operasyon planlanan elli iki yaşındaki bayan hasta nefes darlığı ve
çarpıntı şikayeti olması nedeniyle kliniğimize konsulte edildi. Hastanın özgeçmişinde koroner risk
faktörü olarak diabetes mellitusu mevcuttu ve iki yıl önce yapılan koroner anjiografide normal
koroner arterler saptanmıştı. Hastanın fizik muayenesinde nabız 72 / dk, kan basıncı 110 / 70
mmHg ve solunum sayısı 18 / dk idi. Solunum sesleri doğal ve mezokardiyaok odakta 1/6 sistolik
üfürümü mevcuttu. Hastanın elektrokardiyografisinde sağ aks deviasyonu ve sinüs ritmi izlendi.
Transtorasik ekokardiyografik incelemede sağ kalp boşluk boyutlarının genişlediği görüldü ve
sistolik pulmoner arter basıncı (sPAB) 50 mmHg, Qp/Qs oranı 2.85 olarak hesaplandı. Bu
bulgularla atriyal septal defekt düşünülen hastaya yapılan transözafajial ekokardiyografide 32 mm
çapında ASD (şekil 1A) saptandı ve perkutan transkateter yöntemle ASD kapatılması amacıyla
kateter
laboratuvarına
alındı.
Hasta genel anestezi altında işleme alındı ve İ.v 5 000 ü heparin yapıldı. Multipurpose kateter ve
guidewire ile sol üst pulmoner vene ulaşıldı. Sağ femoral ven yoluyla önce 40 mm balon ile balon
sizing yapıldı. Defekt çapı 34 mm olarak ölçüldü (şekil 1B). Taşıyıcı sistem yardımı ile 36 mm
Occlutech device ile defekt kapatıldı (şekil 2). İşlem sonrası 300 mg aspirin en az altı ay
kullanmak üzere başlandı. Hastanın işlem sırasında ve takiplerinde komplikasyon olmadı.
Anahtar Kelimeler: Atriyal septal defekt, perkütan kapatma
Şekil 1
Sekundum tip atriyal sepyal defekt saptanan
hastanın transözefagial ekokardiyografik görüntüsü
(A) ve transkatater yöntem ile defekt çapının
belirlenmesi (B)
Şekil 2
Transkatater ile sekundum tip atriyal septal defekt
kapatılırken skopi görüntüsü (A) ve kapatıldıktan
sonraki Occlutech device’ in (36 mm) TEE
görüntüsü (B)
192
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P115 - İKİ KARDEŞ OLGUDA KONJENİTAL MY, ASD VE AİLESEL BAĞ DOKUSU
HASTALIĞI
Ayten GÜMÜŞ, Selman Vefa YILDIRIM
Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Adana
GİRİŞ: Kalıtsal bağ dokusu hastalığı, primer olarak deri, eklem, göz ve sıklıkla kardiyovasküler
sistemleri etkileyen klinik ve genetik olarak çeşitli bir grup bozukluk olarak tanımlanır. Burada
MVP, Ağır MY, ASD ve glokom ile seyreden bağ dokusu hastalığı olan iki kardeş sunuldu.
OLGU 1: Altı yaş 3 aylık kız, yorulma ve nefes darlığı yakınması ile kliniğimize getirildi. Fizik
incelemesinde; burun kökü geniş, göz küresi belirgin, eklemlerde hipermobilite, esnek cilt yapısı,
diş çürükleri saptandı. İnterkostal retraksiyonları ve apeksde 2/6 sistolik üfürüm, 4 cm
hepatomegali vardı. Özgeçmişinde konjenital glokom nedeniyle takip edildiği, soygeçmişinde
akraba evliliğinin olmadığı, annede mitral yetmezlik olduğu öğrenildi. Ekokardiyografik (EKO)
incelemesinde, geniş sekundum ASD, MVP, ağır mitral yetmezlik (MY) ve pulmoner hipertansiyon
(PH) saptandı. Hastaya Mitral kapak replasmanı (MVR) ve ASD kapatılması ameliyatı yapıldı. Bir
yıldır takibimizde olup prostetik mitral kapak işlevleri normaldir.
OLGU 2: Onbir yaşında kız hasta, birinci olgunun ablasıydı. Dış merkezde, konjenital glokom
nedeniyle takip edildiği öğrenildi. Fizik incelemesinde; geniş burun kökü, belirgin göz küresi,
eklemlerde hipermobilite ve esnek cilt yapısı vardı. Kalp hiperdinamik, apeksde 3/6 sistolik
üfürümü saptandı. EKO’da geniş sekundum ASD, MVP, ağır MY ve PH saptandı. Hastaya MVR ve
ASD kapatılması ameliyatı yapıldı. Üç aydır takibimizde olan hastanın son kontrolünde prostetik
kapak
işlevlerinin
normal
olduğu
belirlendi.
Biri erkek iki kardeşinin ve babasının normal olduğu, diğer kız kardeşinde MVP bulunduğu, annede
de
MVP
ve
hafif
MY
olduğu
belirlendi.
Göz bulguları, kardiyak tutulumları ve cilt eklem bulguları nedeniyle ailesel bağ dokusu hastalığı
düşünüldü. Hastalık, iki kardeşte aynı bulgularla prezente olması nedeniyle sunuldu.
Anahtar Kelimeler: doğumsal kalp hastalığı, bağ dokusu hastalığı
193
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P116 - MASİF PERİKARDİYAL EFÜZYONLA BAŞVURAN VE HODGKİN LENFOMA TANISI
ALAN BİR HASTA
Serdar KULA1, Ayhan ÇEVİK1, Ayhan PEKTAŞ1, Melek BOYNUKALIN1, Ceyda KARADENİZ2, Deniz
OĞUZ1, Fatma Sedef TUNAOĞLU1, Rana OLGUNTÜRK1
1
2
Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolojisi, Ankara
Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Onkolojisi, Ankara
Çocukluk çağı perikardiyal efüzyonlarında etiyoloji, klinik ve tedavi yaklaşımlarına ait veriler
erişkinlerde yapılan çalışmaların aksine kısıtlıdır. Ülkemizde sınırlı sayıda çocukluk çağı
perikardiyal efüzyonlarına ait çalışma vardır. Bu yazıda izlemde Hodgkin lenfoma tanısı alan
perikardiyal efüzyonlu bir hasta tartışılmıştır. Başvurusundan 3 ay önce öksürük ve göğüs ağrısı
yakınmasıyla farklı merkezlerde nonspesifik tedavi alan ve şikayetleri düzelmeyen 17 yaşında
erkek hasta bölümümüzde yapılan değerlendirmeler sonrasında masif perikardiyal efüzyon tanısı
ile izleme alındı. Klinik olarak kardiyak tamponad bulguları olmayan hastada ekokardiyografik
olarak 4,95 cm'e ulaşan masif perikardiyal efüzyon saptandı.Yapılan etiyolojiye yönelik
araştırmalar sürerken nonspesifik antiinflamatuar ve antibiyotik tedaviye yanıt vermeyen hastada
tanısal perikardiyosentez ve viral, bakteriyel, tbc açısından testler alındı. Kollajen doku
hastalıklarına ait yapılan değerlendirmelerde pozitif bulgu saptanmadı. Viral belirteçlerinden
Ebstein Barr PCR 19000 kopya bulundu. İzlemde hastada supraklavikular LAP, boyunda venöz
dolgunluk ve akut faz reaktanlarında artış görülmesi üzerine maliniteye yönelik çalışmalar yapıldı.
Sağ supraklaviküler LAP’tan yapılan eksizyonel biyopsi, Hodgkin Lenfoma, Nodüler Sklerozan tip,
sinsityal varyant, grade 2 ile uyumlu bulundu. Hastanın evrelemeye ait diğer tetkikleri
tamamlanarak
kemoterapiye
başlandı.
Çocukluk çağı perikarditlerde yapılan etiyolojik çalışmalarda çeşitli çalışmalarda değişik oranlar
verilmekle birlikte tüm hastalarda infeksiyöz (viral, bakteriyel ve tüberküloz), Akut romatizmal
ateş,
kollajen
doku
hastalıkları
ve
maligniteler
araştırılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: hodgkin lenfoma, perikardiyal efüzyon
194
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P117 - ERİŞKİN VE ÇOCUK HASTALARDA SEKUNDUM ATRİAL SEPTAL DEFEKTİN
TRANSKATETER YOLLA KAPATILMASININ KARDİYAK REMODELLİNG ÜZERİNE ORTA
DÖNEM ETKİLERİ
Mehmet Güngör KAYA1, Ali BAYKAN2, Ali DOĞAN1, Tuğrul İNANÇ1, Özgür GÜNEBAKMAZ1, Orhan
DOĞDU1, Kazım ÜZÜM2, Nazmi NARİN2
1
2
Erciyes Üniversitesi, Tıp fakültesi, Kardiyoloji Ana Bilim Dalı, Kayseri
Erciyes Üniversitesi, Tıp fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, Kayseri
AMAÇ: Erişkin ve çocuklarda sekundum atrial septal defeklerin (ASD) transkateter yolla
kapatılmasının
kardiyak
remodelling
üzerine
orta
dönem
etkileri
değerlendirildi.
Çalışma planı:Aralık 2003 ile Şubat 2009 tarihleri arasında ASD tanısıyla 117 hastaya (48 erkek,
50 erişkin) Amplatzer cihazı kullanılarak ASD’nin kapatılması işlemi uygulandı. Hastaların yaş
ortalaması 15 yıl ve ortalama takip süresi 25.9±12.4 ay idi. Hastalar işlem öncesinde ve işlemden
1, 6, 12 ay ve takip eden yıllarda New York Kalp Birliği (NYHA) fonksiyonel sınıflaması,
elektrokardiyografi (EKG) ve transtorasik ekokardiyografi parametrelerine göre değerlendirildi.
BULGULAR: 112 hastada (%96) transkateter yöntemle ASD kapatma işlemi başarıyla uygulandı.
Transözofagial ekokardiyografi ile ölçülen ASD çapı ortalama 14.0±4.2 mm ve ASD’yi kapatmak
için kullanılan ortalama amplatzer cihaz çapı 18.6±4.9 mm idi. Hastaların Qp/Qs oranı 2.2±0.8 ve
ortalama sistolik pulmoner arter basıncı 40±10 mmHg idi. Ortalama 2 yıllık takip sonrasında, Sağ
ventrikül diyastol sonu basınç indeksi 36±5’ den 30±5 mm/m² ’ye(p=0.001), sol ventrikül
diyastol sonu basınç indeksi 33±5’ den 37±6 mm/m² ’ye(p=0.001) ve sonuçta RV/LV oranı
1.1±0.2’ den 0.8±0.2’ye (p=0.001) değişiklik gösterdi. NYHA fonksiyonel kapasitesi ortalama
19±0.5’den 1.3±0.5’e geriledi(p=0.001). iki yıllık takip sonrasında EKG’de P dalga maksimum
süresi 128±15’den 102±13 ms’ye (p=0.001) ve dispersiyon süresi 48±11’den 36±9
ms’ye(p=0.001) geriledi. 5 hastada işlem öncesi olduğu gibi paroksismal atriyal fibrilasyon devam
ederken, sadece 1 hastada tedaviye iyi yanıtlı yeni aritmi (suptaventriküler taşikardi) saptandı.
SONUÇ: Transkateter yolla ASD kapatılması çocuk ve erişkinlerde belirgin klinik iyileşme ve kalp
boşluklarında düzelme sağlayan uygun ve güvenilir yöntemdir. Transkateter yolla ASD
kapatılması P dalga maksimum ve dispersiyon sürelerini azaltarak atriyal miyokard üzerinde
elektriksel ve mekanik değişiklikler yapabilir.
Anahtar Kelimeler: Atriyal septal defekt, Kardiyak remodelling, P dalga dispersiyonu,
Transkateter kapatma
195
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P118 - İNFEKTİF ENDOKARDİT SAPTANAN ÇOCUKLARDA KLİNİK, LABORATUAR VE
EKOKARDİYOGRAFİK PARAMETRELERİN RETROSPEKTİF OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
Berna ŞAYLAN ÇEVİK, Vedide TAVLI
Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Çocuk Kardiyoloji Kliniği,
İzmir
İnfektif endokardit (İE) konjenital kalp hastalığı olan çocuklarda nadir görülen bir infeksiyondur.
Bu çalışmanın amacı hastalığın erken tanı ve tedavisinde klinik şüphenin önemini ortaya
koymaktır. Çalışmaya infektif endokardit şüphesi olan yaşları 8 ay-14 yaş (ortalama 4.2±0.9)
olan 28 hasta alındı. Hastalar Duke kriterleri kullanılarak değerlendirildi. Klinik ve laboratuar
bulguları, kan kültürleri ve ekokardiyografik değerlendirmeleri retrospektif olarak yapıldı. Hiçbir
hastaya öncesinde dental veya cerrahi girişim uygulanmamıştı. Hastalarımızdan %14.3’ünün
kültürlerinde koagulaz (+) staphylococcus aureus üredi. Duke kriterleri kullanılarak, sadece
%14.2 hastada kesin infektif endokardit, diğerlerinde olası infektif endokardit tespit edildi. Duke
kriterleri bazı hastaların tanısında anlamlıdır. İnfektif endokardit erken tanı ve tedavisinde en
önemli basamak klinik şüphedir.
Anahtar Kelimeler: Duke kriterleri İnfektif endokardit
Kan Kültür sonuçları
Mikroorganizma
n:28
Streptococcus viridans
10
Coag (-) Staph. Aureus
5
MSSA
3
MRSA
1
E.coli
3
Brucella
2
Klebsiella pneumonia
1
Moraxella catarrhalis
1
Micrococcus cristinea
1
Pseudomonas aureginosa 1
196
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P119 - KATETERİZASYON İLE ATRİAL SEPTAL DEFEKT (ASD) KAPATMA İŞLEMİ
UYGULANAN HASTALARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Ertürk LEVENT, Orhan BULUT, Murat DEVECİ, Zülal ÜLGER, Arif Ruhi ÖZYÜREK
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, İzmir
Atrial Septal Defekt (ASD) tüm konjenital kalp hastalıklarının %5-10’u arasında görülen sık bir
kardiyak anomalidir. Bu çalışmada kliniğimizde ASD kapatması uygulanan hastalar
değerlendirilmiştir. Kliniğimizde bugüne kadar 22 ASD kapatma işlemi uygulanmıştır. Hastaların
12’si kız 10’u erkekti. Hastaların en küçüğü 6, en büyüğü 28 yaşındaydı ve yaş ortalaması 11,1 ±
5,2 idi. Saptanan ASD’lerin Ekokardiografik çapları, gerilmiş çapları ve kullanılan cihaz çapları
sırasıyla 11,1 ± 2,1, 12,6 ± 3,1 ve 14,1 ± 3,1 idi. Hastalardaki QP/QS oranı ortalama 2,2 ± 0,4
olarak ölçüldü. Tüm hastalarda işlem genel anestezi altında ve Transösefagial Ekokardiyografi
eşliğinde yapıldı. Hastaların 2’sinde 2 ASD saptanırken diğerlerinde tek ASD vardı. Hastalarda
cihaz olarak 14’ünde Oclutec Figulla Septal Ocluder, 7’sinde Amplatzer Septal Ocluder ve birinde
Solysafe Septal Ocluder kullanıldı. Hastaların hiçbirinde majör komplikasyon saptanmadı.
Kapatılan ASD lerde tam kapanma kateter laboratuarında gerçekleşirken, birinde 1 gün sonra tam
kapanma izlendi. Sonuç olarak seçilmiş sekundum ASD’li hastalarda kateterizasyon ile ASD
kapatma son derece güvenli ve efektif bir yöntem olarak görünmektedir.
Anahtar Kelimeler: Atrial septal defekt, cihaz ile kapatma
197
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P120 - ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE AORT KOARKTASYONU SONUCUNDA GELİŞEN DİLATE
KARDİYOMYOPATİ
Zehra KARATAŞ1, Hakan ALTIN1, Fatih ŞAP1, Hayrullah ALP1, Tamer BAYSAL1, Tevfik KARAGÖZ2,
Sevim KARAASLAN1
1
2
Selçuk Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Konya
Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Ankara
GİRİŞ: Aort koarktasyonu (AK) infant döneminde kalp yetmezliği, daha sonraki dönemde ise
hipertansiyon veya kardiyak üfürüm ile bulgu verir. AK’nın dilate kardiyomiyopati (DKMP) ile
ortaya çıkması oldukça nadirdir.
OLGU: 21 aylık erkek hasta öksürük, hırıltılı solunum şikayeti ile başvurduğu dış merkezde
kardiyomegali saptanması üzerine hastanemize sevk edilmişti. Fizik muayenesinde VA:8900 gr
(<3P), boy:77 cm (3-10 P), BGVA: Standartın %80-90, sağ üst kol TA:130/90 mmHg, sağ alt
bacak TA:80 mmHg, takipnesi, S3 galo ritmi, interskapular bölgede 1-2/6 sistolik üfürümü, 3-4
cm hepatomegalisi ve pektus karinatus deformitesi mevcut idi. Telekardiyografisinde KTO: 0.66,
elektrokardiyografisinde V1’de T dalgası pozitif, V6, DI-III, aVF’de T dalgası negatif, sol ventrikül
hipertrofi ve strain bulguları mevcut idi. Ekokardiyografi (EKO)'sinde sol boşluklar geniş ve
hipokinetik görünümde, interventriküler septum sağa deviye, septum sağa deviye ve hareketleri
düzleşmiş, LVDSG: 55 mm (24-31), LVSSG:45 mm (14-31), EF:%37, FS:%18, eser AY, 1° MY ve
inen aortada 3.5-4 m/sn akım vardı. Hastada AK’ya sekonder DKMP geliştiği düşünüldü, acil balon
anjiyoplasti yapılması için bir üst merkeze sevk edildi. Anjiografide klasik bölgede ciddi
koarktasyon ve çıkan aortadan gelişmiş kollateraller saptandı. Balon anjiyoplastiden bir ay sonra
cerrahi işlem yapıldı. Cerrahiden 2.5 ay sonra TA:90/60 mmHg idi, 1500 gr kilo alımı ve 3 cm boy
uzaması olmuştu. EKO’sunda sol boşluklar geniş, LVDSG:43 mm, EF%48, FS%24, eser mitral
yetmezliği vardı.
SONUÇ: Bu olgu, AK tanısında eş zamanlı brakiyal ve femoral nabız muayenesinin önemini
vurgulamak ve tanının gecikmesi halinde DKMP ile sonlanabileceğini hatırlatmak amacıyla
sunuldu.
Anahtar Kelimeler: aort koarktasyonu, çocuk, dilate kardiyomyopati
Resim 1: Telekardiyogram
Resim 2: Elektrokardiyografi
V1’de T dalgası pozitif, V6, DI-III, aVF’de T dalgası negatif,
V1S:24 mm, V6R:72 mm, LV hipertrofi ve strain bulguları
Kardiyomegali (KTO:0.66) ve artmış pulmoner
vaskularite görülmekte
198
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Resim 3a: Ekokardiyografi
Resim 3b: Ekokardiyografi
Sol ventrikülün geniş ve interventriküler septumun
sağa deviye olduğu görülmekte
İnen aortada 3,5-4 m/sn akım ve omuz işareti
görünümü
Resim 4a: Anjiografi
Resim 4b: Anjiografi
Çıkan aortadan ayrılan kollateral damarlar ve
subklaviyen arter distalinde ciddi kaorkte segment
görülmekte
Subklaviyen arter distalinde ciddi kaorkte
segment görülmekte
199
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P121 - VENTRİKÜLER SEPTAL DEFEKTLİ HASTADA NADİR BİR SPONTAN KAPANMA
ŞEKLİ
Alper GÜZELTAŞ, İbrahim Cansaran TANIDIR, İsa ÖZYILMAZ, Fatma ŞENGÜL, Ender ÖDEMİŞ
İstanbul Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp Damar Cerrahisi EAH Çocuk Kardiyolojisi Bölümü,
İstanbul
GİRİŞ: Ventriküler septal defekt, çocukluk çağının en sık görülen kardiyak anomalilerinden
biridir. Burada yazında daha önce belirtilmeyen moderatör bandın defekt üzerine yapışarak akımı
durdurduğu bir hasta sunuldu.
OLGU: Bir aylık kız hastaya üfürüm nedeni ile yapılan ekokardiyografik incelemede apikal
muskuler bölgede 3 mm çapında defekt ve renkli Doppler ile sol-sağ şant saptandı. Altı aylıkken
yapılan ekokardiyografik incelemesinde defektte değişiklik yok iken 1.5 yaşındaki incelemede
defektin septum üzerinde halen gözlenmekte olduğu ancak moderatör bandın defekt üzerine
yapışarak akımı engellediği görüldü.
TARTIŞMA: VSD tek başına veya kompleks bir kalp hastalığının parçası olarak saptanabilir.
Spontan kapanmanın mekanizması değişik olmakla birlikte ventiküler defektin sağ tarafındaki
dokuda büyüme ve hipertrofi veya fibröz doku oluşumu veya kas dokusunun boşluğu büyüyerek
kapatması öne sürülen mekanizmalardandır. Spontan kapanmanın yanında yazında defektin
anevrizmal oluşum ile, travma sonrası fibröz doku oluşumu ile ve triküspit kapağın defekte
yapışması ile de kapandığı da bildirilmiştir. Sunulan olguda interventriküler septumdaki defekt
halen devam etmekle birlikte moderatör bandın defektin anulusuna yapışarak tüm geçişi kapattığı
saptanmıştır.
Tıbbi yazında intraventriküler musküler kitlelerin genelde basınç yüklenmesi nedeniyle oluşan
hipertrofiye bağlı olduğu ve ventrikül kavitesinde obstrüksiyona yol açtığı tariflenmiştir.
Olgumuzda
ventriküler
hipertrofi
veya
obstrüksiyon
saptanmamıştır.
Hirose ve arkadaşlarının izole VSD tanısıyla takip edilen hastalarda yaptıkları vaka kontrol
çalışmasında; MSA (membranöz septal anevrizma) veya PSL (septal lifletlerde poş oluşması)
saptanan olgularda spontan kapanmasının anlamlı olarak daha sık olduğunu göstermişlerdir. MSA
ve PSL etkisinin kapanmaya etkisinin direkt olarak defektde blok değil pulmoner hipertansiyonu
azaltmak olduğunu göstermişlerdir. Olgumuzda ise kapanma şekli defektin direkt olarak
moderatör band tarafından örtülmesidir.
Anahtar Kelimeler: Moderatör Bant,Ventriküler Septal Defekt
200
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P122 - KONJENİTAL KALP HASTALIĞI BULUNAN VAKALARIMIZDA TANISAL KALP
KATATERİZASYONU ESNASINDA TESPİT EDİLEN KALP DIŞI DAMAR, RENAL
ANOMALİLER VE SIKLIĞI
Hayrullah ALP, Zehra KARATAŞ, Fatih ŞAP, Hakan ALTIN, Tamer BAYSAL, Sevim KARAASLAN
Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Konya
GİRİŞ: Konjenital kalp hastalığı (KKH) olan vakaların önemli bir kısmına çeşitli damar ve renal
anomaliler de eşlik etmektedir. Ancak, bu damar anomalilerinin hepsi ekokardiyografi ile tespit
edilememektedir. Renal anomaliler ise ancak şüphelenilen durumlarda ultrasonografi ile
saptanabilmektedir. GEREÇ-YÖNTEM: Ocak 1993-Ocak 2010 tarihleri arasında kliniğimizde
tanısal kalp kataterizasyonu yapılan 826 vakanın raporları retrospektif olarak değerlendirildi.
Ayrıca, işlem sırasında renal anomali tespit edilenlerin renal USG sonuçları kontrol edildi.
BULGULAR: 671’i asiyanotik ve 155’i siyanotik KKH olan vakaların ortalama yaşı 4.8 yaş±4.4’dü.
Kalp dışı damar anomalileri en sık siyanotik KKH bulunan vakalarda tespit edilirken, renal
anomaliler asiyanotik vakalarda daha sıktı. Asiyanotik vakalarda en sık görülen anomali sağ
atriuma açılan persistan sol vena kava süperior iken siyanotiklerde koroner arter anomalisi en
sıktı. Sol atriuma açılan persistan sol vena kava süperior ise siyanotik vakalarda daha yüksek
orandaydı. Down sendromlu 36 vaka olup 2 tanesi siyanotik idi ve 16 tanesinde damar anomalisi
vardı. SONUÇ: KKH bulunan olgularda, özellikle de siyanotik ve Down sendromlu vakalarda,
tanısal kalp kataterizasyonu esnasında; ileride yapılacak olası bir kalp cerrahisinde sorun
oluşturabilecek,
olası
damar
patolojileri
açısından
dikkatli
olunmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Damar anomalileri, kalp dışı, konjenital kalp hastalığı, tanısal kalp
kateterizasyonu
Resim 1
Siyanotik ve asiyanotik KKH’na eşlik eden damar anomalileri.
Resim 2
KKH’na eşlik eden kalp dışı damar anomalilerinin tanılara göre
dağılımı.
201
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Resim 3
Down sendromlu
dağılımı.
202
olgularda
tespit
edilen
damar
anomalilerinin
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P123 - LİPİT METABOLİZMASI BOZUKLUĞU NEDENİYLE KORONER ARTER HASTALIĞI
VE SUPRAVALVÜLER AORT STENOZU OLAN OLGUDA CERRAHİ TEDAVİ
Mehmet Fatih AYIK1, Mirali MECİDOV1, Murat DEVECİ2, Kemal CÜMŞÜDOV1, Ali Önder KILIÇ1,
Ertürk LEVENT2, Yüksel ATAY1, Emin Alp ALAYUNT1
1
2
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Lipit metabolizması bozukluğu sonucu gelişen koroner arter hastalıklı ve supravalvüler
aort stenozlu bir olguda görülme sıklığının az olması nedeniyle uygulanan cerrahi tedavi
sunulmaktadır.
OLGU: Pediatrik kardiyoloji tarafından 2 yaşında beri takip edilen 13 yaşında, erkek olgunun son
zamanlarda artan göğüs ağrısı, yorgunluk ve senkop şikayetleri vardı. Ekokardiyografisi
supravalvuler aort stenozu, 1.derce aort yetmezliği, sol ventrikül duvar kalınlığında artış, EF
normal idi. Anjinaları nedeniyle yapılan koroner anjiografisinde sol ana koronerde % 70-80, sağ
koroner arterde %95 segmenter darlık tesbit edildi. Kolestrol 661mg/dl, Trigliserid 61 mg/dl, HDL
25 mg/dl, LDL 624 mg/dl olduğundan preop dönemde plazmofarez yapıldı. Sonrasında koroner
baypas ve supravalvuler aort darlık giderilmesi amacıyla operasyona alındı. Üç koroner damara
baypas yapıldı. Aorta supravalvuler seviyede dacron yama ile genişletildi. Postoperatif bir
komplikasyon gelişmedi. EKO kontrolu normal olarak bulundu. Hiperlipidemisi için statin tedavisi
düzenlendi, plazmaferez programına alındı. Postop 1.haftasında taburcu edildi.
Anahtar Kelimeler: koroner arter hastalığı, lipit metabolizma bozukluğu
203
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P124 - SÜT ÇOCUKLUĞU DÖNEMİNDE YUTMA GÜÇLÜĞÜNÜN NADİR BİR NEDENİ: SAĞ
ARKUS AORTA İLE BERABER ANORMAL SEYİRLİ SOL SUBKLAVİYEN ARTER
Gürkan ALTUN1, Köksal BİNNETOĞLU1, Ayşe Engin ARISOY2, Kadir BABAOĞLU1
1
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Çocuk Kardiyolojisi
Bilim Dalı, Kocaeli
2
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Neonatoloji Bilim
Dalı, Kocaeli
Sağ arkus aorta nadir görülen bir anomalidir. Tek başına görülebildiği gibi beraberinde başka
vasküler anomalilerde eşlik edebilir. Çoğu hasta asemptomatik olmakla birlikte beraberinde eşlik
eden anormal seyirli sol subklaviyen arter varlığında trakea ve özofagusa dıştan bası nedeni ile
semptomatik hale gelebilirler. Biz de yutma güçlüğü olan 6 aylık kız hastada söz konusu patolojiyi
tanımladık. Hastanın ekokardiyografik incelemesinde perimembranöz outlet bölgesinde geniş
soldan sağa şantlı ventriküler septal defekt ve sağ arkus aorta mevcuttu. Baryumlu özofagografi
ile özofagus 1/3 proksimal kısmına dıştan bası nedeni ile olduğu düşünülen dolma defekti
mevcuttu. Manyetik rezonans anjiografik görüntüleme ile sağ yerleşimli arkus aorta ve anormal
seyirli sol subklaviyen arter anomalisi saptandı. Olgu cerrahi düzeltmeye gönderildi. Sonuç olarak
sağ arkus aorta ile anormal seyirli sol subklaviyen arter birlikteliği bilinmeli ve özofagus ve
trakeaya bası yaparak semptomatik hale gelebileceği akılda tutulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: disfaji, sağ arkus, subklaviyen arter
204
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P125 - AORT KOARKTASYONUNDA STENT UYGULAMASI: OLGU SUNUMU
Özcan ÖRSÇELİK, İdris ARDIÇ, Ömer ŞAHİN, Mehmet G KAYA
Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Ana Bilim Dalı, Kayseri
GİRİŞ: Aort koarktasyonu konjenital kalp hastalıklarının %8-10’unu oluşturur ve çoğunlukla
torakal
aortada
ductus
arteriozusun
birleşim
yerinde
görülür.
Cerrahi ile başarı oranları yüksek olmasına rağmen anevrizma gelişimi, rekoarktasyon ve
hipertansiyon gibi istenmeyen komplikasyonlar nedeniyle son yıllarda perkütan uygulamalar da
öncelikle tercih edilen tedavi yöntemleri haline gelmiştir.
OLGU: On yedi yaşında erkek hasta çarpıntı, nefes darlığı ve başağrısı şikayetleri ile kliniğimize
başvurdu. Arteryel kan basıncı 160/90 mm Hg olan hastanın yapılan fizik muayenesinde
interskapular bölgede belirgin sistolo-diastolik üfürüm tespit edildi. Yapılan transtorasik
ekokardiyografide biküspit aort kapağı, sol atriyuma prolabe olan posterior mitral kapak leafleti,
minimal mitral kapak yetmezliği ve suprasternal incelemede subklavian arter distalinde continue
wave doppler ile 13 mmHg gradient izlendi. Toraksa yönelik bilgisayarlı tomografi incelemesinde
bilateral internal mammarian arterler ve interkostal arterler normalden geniş ve desenden
aortada subklavian arter çıkışından sonra daralma tespit edildi. Koarkte segment en dar yerinde
13 mm olarak tespit edildi ve poststenotik dilatasyon izlendi. Desenden aorta ise en geniş yerinde
2
cm
idi.
Hasta aort koarktasyonu tanısı ile katater laboratuvarına alındı. Uygulanan katater işleminde
desendan aorta sol subklavian arter distalindeki koarkte segment proksimalinde kan basıncı
190/120 mm Hg, distalinde kan basıncı 105/60 mm Hg olarak ölçüldü ve 85 mm Hg gradient
saptandı (Resim 1A-1B). Darlık multipurpose kateter ile geçildi. Uygun covered stent ile darlık
bölgesine gelindi. BIB balon ile önce iç balonla lezyon dilate edildi sonra dıştaki balon ile
dilatasyon sağlandı ve stent açıldı. İşlem öncesi 85 mm Hg olan gradient işlem sonrası 10 mm Hg
olarak izlendi (Resim 2). İşlem esnasında ve sonrasında komplikasyon olmadı.
Anahtar Kelimeler: Aort koarktasyonu, stent implantasyonu
Resim 1
Katater işlemi ve koarkte aort segmentinin görünümü
Resim 2
Koarkte aort segmentinin dilatasyonu ve stent implantasyonu
205
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P126 - GÖĞÜS AĞRISI ŞİKAYETİ İLE BAŞVURAN VE HODGKİN LENFOMA TANISI ALAN
BİR ADÖLASAN HASTA
Ayhan ÇEVİK, Nesrin KARAOSMANOĞLU, Serdar KULA, Deniz OĞUZ, Ayhan PEKTAŞ, Fatma Sedef
TUNAOĞLU, Rana OLGUNTÜRK
Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolojisi, Ankara
Hodgkin Hastalığı lenfoid dokudan köken alıp öncelikle çevre lenfoid dokulara ardından hematojen
yolla karaciğer, dalak, kemik veya beyne yayılım gösteren çocukluk çağı kanserlerindendir. 15
yaşın altındaki kişilerde kanserlerin % 5’ini ve 15 – 19 yaş arası kişilerde kanserlerin % 15’ini
oluşturur. Bu yazımızda göğüs ağrısı şikayeti ile başvuran ve Hodgkin Lenfoma tanısı alan bir
hasta sunulacaktır. 17 yaşında erkek hasta; göğüs ağrısı ve son 1 yıldır ara ara olan çarpıntı
şikayeti ile başvurdu. Hastanın fizik muayenesinde sol alt servikal bölgede 4x3 cm lenfadenopati
ve sağ aksillar bölgede 1x2 cm lenfadenopati vardı, diğer muayene bulgularında patolojik bulgu
saptanmadı. Hastanın çekilen P-A Akciğer Grafisi’nde üst mediastende hafif genişleme izlendi.
Göğüs ağrısı etyolojisi için yapılan tetkiklerden; kardiyak enzimler normal, kan sayımında beyaz
küre 20.400/mm3 CRP 62,7 mg/dl bulundu. EKG, EKO normaldi. Üst mediastende hafif genişleme
ve lenfadenopati nedeniyle çekilen Toraks Tomografisi'nde mediastende çevre vasküler yapıları
basılayan ve yaylandıran, konglomere, multipl lenfadenopatiler izlendi. Mediastinal lenf biyopsisi
sonucu Nodüler Sklerozan Hodgkin Lenfoma Sinsityal Varyant Grade 3 olarak raporlandı ve hasta
kemoterapi
programına
alındı.
Göğüs ağrısı etyolojisinde psikolojik ve idiopatik nedenler sık olup, daha az sıklıkla kardiyak
nedenler, maligniteler ve diğer nedenler bildirilmektedir. Göğüs ağrısı şikayeti ile gelen hastalarda
tüm olası etiyolojik nedenler dikkatle araştırılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: göğüs ağrısı, hodgkin lenfoma
206
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P127 - TRUNKUS ARTERİOSUS, UNDETERMİNE TEK VENTRİKÜL VE SAĞ AV BAĞLATI
YOKLUĞU BİRLİKTELİĞİ; NADİR BİR OLGU
İbrahim Cansaran TANIDIR1, Neslihan KIPLAPINAR1, Alper GÜZELTAŞ1, Fatma SEVİNÇ ŞENGÜL1,
Ender ÖDEMİŞ1, Ayşe İnci YILDIRIM3, İhsan BAKIR2
1
İstanbul Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi EAH, Çocuk Kardiyolojisi Kliniği,
İstanbul
2
İstanbul Mehmet Akif Ersoy Hastanesi,Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi EAH,Kalp Damar Cerrahisi
Kliniği, İstanbul
3
Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Çocuk Kardiyolojisi, İstanbul
GİRİŞ: Trunkus arteriosus,undetermine tek ventrikül ve sağ AV bağlantı yokluğu her biri ayrı ayrı
nadir görülen konjenital kalp anomalilerindendir. Kalbin embriyolojik gelişimi gereği her üç
malformasyonun birlikte görülmesi son derece nadirdir. Burada her üç malformasyonun da
beraber bulunduğu bir olgu sunuldu.
OLGU: 22 günlük erkek hasta başka bir merkezden siyanoz nedeni ile kliniğimize yönlendirilmişti.
Fizik muayenesinde sağ 2. interkostal aralıkta 2 /6 sistolik üfürüm ve siyanoz haricinde özellik
yoktu.
Nabız
oksimetri
ile
oksijen
saturasyonu
%
40-50
idi.
Yapılan ekokardiyografik incelemede dekstrokardi, sağ AV bağlantı yokluğu, undetermine tek
ventrikül, trunkus arteriosus ve ASD saptandı. Kateter anjiyografisinde tek ventrikülden tek
trunkal kökün çıktığı, sol pulmoner arterin trunkus brakiosefalikustan, sağ pulmoner arterin
asendan aortadan çıkmakta olduğu ve periferik pulmoner arterlerde darlık olduğu saptandı. BT
anjiyografisinde tiroid bezi sağ lobunun olmadığı ve timusun gelişmediği saptandı. Yapılan
abdominal
ve
kranial
USG’de
özellik
saptanmadı.
Laboratuar tetkiklerinde hipotiroidi harici özellik yoktu. Hastanın saturasyonunun %20-30 olması
üzerine yatışının 6. gününde tekrar anjiyoya alındı ve sol pulmoner arter periferine balon
dilatasyon yapıldı. Hastanın anjiyo sırasında balon öncesi saturasyonu, entübe ve %100 O2 alıyor
olmasına rağmen, %65 iken balon sonrası dramatik olarak %95’e kadar yükseldiği görüldü. İşlem
sonrası Pulmoner arter rekonstrüksiyonu ve BT şant kararı alınan hasta yoğun bakımda takibe
alındı.
SONUÇ: Sunulan olgu trunkus arteriosus, undetermine tek ventrikül, sağ AV bağlantı yokluğu
birlikteliğinin literatürdeki görüldüğü ilk olgudur.
Anahtar Kelimeler: Trunkus arteriosus, Undetermine tek ventrikül, Sağ AV bağlantı yokluğu
207
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P128 - ANORMAL ORJİNLİ SOL PULMONER ARTER VE ASD BİRLİKTELİĞİ
Zehra KARATAŞ, Hakan ALTIN, Fatih ŞAP, Hayrullah ALP, Tamer BAYSAL, Sevim KARAASLAN
Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Konya
GİRİŞ: Konjenital tek taraflı pulmoner arter agenezisi nadir görülen bir anomalidir. Sol pulmoner
arter agenezisi, sağa göre daha nadir görülmekle birlikte Fallot tetrolojisi, ventriküler septal
defekt ve sağ arkus aorta gibi kardiovasküler anomaliler ile birlikteliği sıktır. Bu hastalarda
tekrarlayan akciğer enfeksiyonu ve pulmoner hipertansiyon görülebilmektedir.
OLGU: Tekrarlayan akciğer enfeksiyonu hikayesi nedeniyle araştırılan 18 aylık erkek hastanın
fizik muayenesinde büyüme geriliği dışında özellik yoktu. Teleradyografide sol bronkovasküler
yapıların görünümünde ve akciğer volümünde azalma ve sağ akciğer havalanmasında artış
görülüyordu. Ekokardiyografide sol pulmoner arter dalı görülemedi ve sekundum ASD tespit
edildi. Toraks CT'si normal olan hastanın anjiografisinde sol pulmoner arter görülemedi ve
ortalama pulmoner arter basıncı 25 mmHg idi. Arkus aortadan sol karotis, sol subklaviyen ve sol
akciğere giden bir damarın aynı kökten çıktığı ve sağ arkus aorta anomalisi görüldü.
SONUÇ: Tekrarlayan akciğer enfeksiyonu ayırıcı tanısında soldan şağa şantlı konjenital kalp
defektlerinin yanı sıra tek taraflı pulmoner arter agenezisi de düşünülmelidir. Bu hastalarda erken
tanı ve tedavi ile, ileride gelişebilecek olan pulmoner hipertansiyon gibi komplikasyonların
önlenmesi mümkün olabilmektedir.
Anahtar Kelimeler: anormal orijinli sağ pulmoner arter, ASD, çocuk
Resim 1
Telekardiyografi; sol bronkovasküler yapıların görünümünde ve akciğer
volümünde azalma, sağ akciğer havalanmasında artış ve trakeanın sola
itildiği görülmekte
Resim 2a
Anjiografide sol pulmoner arter dalı izlenemedi.
208
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Resim 2b
Anjiografide sağ arkus aorta anomalisi ve arkus aortadan sol karotis, sol
subklaviyen arter ve sol akciğere giden bir damarın aynı kökten çıktığı
görülmekte
Resim 2c
Anjiografide arkus aortadan sol karotis, sol subklaviyen arter ve sol
akciğere giden bir damarın aynı kökten çıktığı görülmekte
209
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P129 - PULMONER ATREZİ VE SİSTEMİK-PULMONER BAĞLANTILI TİP PERSİSTAN
BEŞİNCİ AORTİK ARKI (PBAA) OLAN BİR YENİDOĞAN OLGU
Fatih ŞAP, Hakan ALTIN, Zehra KARATAŞ, Hayrullah ALP, Tamer BAYSAL, Sevim KARAASLAN
Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Konya
GİRİŞ: İlk kez 1969 yılında tanımlanan PBAA çıkan aortanın distal bölümünden ayrılıp gerçek
aortik arkın aşağısından seyrederek sol subklaviyan arter ve duktus arteriozus seviyesine uzanan
arteriyel bir yapıdır. Bu vasküler yapı ya sistemik-sistemik ya da sistemik-pulmoner bağlantılı
olup; kompleks kalp anomalileri eşlik edebilir. Bu bildiride pulmoner atrezi ve sistemik-pulmoner
bağlantılı tip PBAA’ı olan 1 günlük erkek bir yenidoğan olgu sunulmuştur.
OLGU: Bir günlük erkek bebek üfürüm ve siyanozu olması üzerine getirildi. Ekokardiyografisinde
(EKO) sağ boşlukları geniş, pulmoner atrezi mevcut, pulmoner arter dalları ince, atrial septal
defekt, ventriküler septal defekt (VSD), duktus arteriozus açıklığı ve kalpten çıkan tek bir damar
(dekstropoze) olduğu; çıkan aortanın distal bölümünden ayrılıp arkusa paralel seyreden, distal
kısmı net görülemeyen damarsal bir yapı görüldü. Anjiyografide çıkan aortanın distal bölümünden
ayrılan geniş bir arteriyel yapı, normal aort arkının aşağısında seyrederek önce sol karotis arter,
sonra sol subklaviyan arteri verdikten sonra ince dallar halinde sağ ve sol pulmoner arter olarak
sonlanmaktaydı.
SONUÇ: Bu vaka klinikte nadir görülmesi nedeni ile sunulmuştur. EKO incelemesinde PBAA’dan
şüphelenirsek tanıyı doğrulamak için konvansiyonel ve/veya MR anjiografi yapmalıyız.
Anahtar Kelimeler: Persistan Beşinci Aortik Ark (PBAA), Pulmoner Atrezi
Resim-2
Resim-3
Çıkan aortadan ayrılan PBAA görülmekte (Anjio).
PBAA'ın devamından ayrılan ince pulmoner dallar
görülmekte (Anjio)
210
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P130 - AORT KOARKTASYONUNDA BEKLENMEDİK İLERLEYİCİ TETRAPAREZİ NEDENİ:
DUCHENNE MUSKÜLER DİSTROFİ
Derya ÇITIRIK1, Olgu HALLIOĞLU1, Mustafa KÖMÜR2, Çetin OKUYAZ2
1
2
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, Mersin
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Nöroloji Bilim Dalı, Mersin
GİRİŞ: Aort koarktasyonunda (AK) cerrahi tedavinin iyi bilinen bir komplikasyonu olan parapleji
gelişimi kollateral kanamaları veya anjioplasti sonrasında bildirilmiş ve tedavi sonrası iskemik
miyelopatinin sürebileceği gösterilmiştir. Duchenne muskuler distrofi (DMD) de dilate
kardiyomiyopati (DKM) ve tetraparaziye yol açabilen nörolojik bir hastalıktır. Bu raporda, balon
anjioplasti uygulanan AK’lı hastada geç dönemde gelişen ve iskemik olabileceği düşünülen
ilerleyici parezinin DMD’ye bağlı olduğu belirlenmiştir. Bu beklenmedik sonuç öğretici olduğu ve
literatürde
benzeri
olmadığı
için
sunulmaya
değer
bulunmuştur.
OLGU: AK ve DKM ile başvuran 4 aylık erkek bebeğe balon anjioplasti uygulandı. Kliniği düzelen
hasta 5 yaşına gelince 50 mmHg rezidüel gradient gelişti. Bacakta ilerleyici güçsüzlük gelişen
hastada iskemik myelopati düşünüldü. Ancak, serum kreatin kinaz düzeyi 12468 U/L ve distrofin
geni ekson 6 bölgesinde delesyon saptanması ile DMD tanısı konuldu.
SONUÇ: AK ile izlenen hastalarda gelişen nörolojik sorunlarda iskemik miyelopati ilk akla gelen
tanı olmakla birlikte, özellikle ilerleyici bozukluklarda eşlik eden nörolojik sorunlar da
düşünülmelidir.
Anahtar Kelimeler: Aort koarktasyonu, tetraparezi, Duchenne musküler distrofi
Figür 1
Ekokardiyografide koarktasyon bölgesinde diastole taşan gradient.
211
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P131 - DOĞUMSAL KALP HASTALIKLARI VE ANNE-BABA AKRABALIĞI ARASINDAKİ
İLİŞKİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Tamer BAYSAL, Sevim KARAASLAN, Fatih ŞAP, Hayrullah ALP, Hakan ALTIN, Zehra KARATAŞ,
Hacer İlbilge ERTOY KARAGÖL
Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Konya
GİRİŞ: Bu çalışma çocuk kardiyoloji polikliniğine bir yıl süresince ilk kez başvuran hastalardaki
doğumsal kalp hastalığı sıklığını, bunlardaki akrabalık düzeyini, eşlik eden ekstrakardiyak
anomalileri, bunların birbirleri ile ilişkilerini değerlendirmek için yapıldı. Bunu yaparken de
polikliniğe ait demografik verilerin çıkarılması amaçlandı.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bir yıl boyunca polikliniğimize toplam 407 hasta çeşitli sebeplerle ilk kez
müracaat etti.
BULGULAR: En sık başvuru sebebi üfürüm duyulması idi (%37.7). EKO yapılan 3295 hasta
içinden 2446'sında (%74.2) herhangi bir kardiyovasküler patoloji saptanmadı. Çalışmamızda
doğumsal kalp hastalığı 689 hastada tespit edildi (%20.9). En sık tespit edilen doğumsal kalp
hastalığı 282 olgu ile izole ASD idi. Doğumsal kalp hastalığı içinde 127 hastada (%19.5) değişik
derecelerde akrabalık mevcuttu. Bunların çoğunluğu birinci derece kuzen evliliği olarak da bilinen
üçüncü derece akrabalıktı. Kontrol grubumuzda akrabalık oranı ise %20.8 olarak bulundu.
SONUÇLAR: Çoğunun sebebi hala aydınlatılmamış olan doğumsal kalp hastalıklarının erken tanı
ve tedavisi oldukça önemlidir. Çevresel ve genetik faktörlerin etkileşimi sonucu ortaya çıktığı
düşünülen doğumsal kalp hastalıklarında, nedene yönelik olarak akrabalık konusunda anlamlı bir
ilişki saptayamamış olsak da bu konu ile ilgili daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.
Anahtar Kelimeler: Akrabalık, doğuştan kalp hastalığı
212
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P132 - FALLOT TETROLOJİSİNE EŞLİK EDEN PULMONER SLİNG OLGUSUNUN CERRAHİ
ONARIMI: OLGU SUNUMU
Burçe GÖKTAŞ, Ömer Ali SAYIN, Helin EL, Onur Selçuk GÖKSEL, Emin TİRELİ, Enver DAYIOĞLU
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: Pulmoner arter slingi nadir görülen bir anomali olmakla birlikte fallot tetrolojisi ile
birlikteliği dünya literatüründe sınırlıdır.
OLGU: Doğumdan hemen sonra siyanoz saptanması üzerine yapılan ekokardiyografide fallot
tetrolojisi saptanan kız bebeğe 6 aylıkken sol torakotomi ile sol modifiye Blalock-Tausing (mBT)
şant yapıldı. Ameliyattan 2 ay sonra tekrar siyanozunun gelişmesi üzerine ekokardiyografi
tekrarlandı ve şantın tıkalı olduğu görüldü. Bu kez hastaya sağ torakotomi ile sağ mBT şant
operasyonu yapıldı. Hasta 3 yaşına geldiğinde hipoksik ataklarının sıklaşması, kilo alamama, sık
akciğer enfeksiyonu geçirme şikayetleri ile tekrar kliniğe başvurdu. Kardiyak kateterizasyonda
fallot tetrolojisine pulmoner slingin eşlik ettiği, sol pulmoner arterin hipoplazik olduğu ve her iki
şantın da tıkalı olduğu görüldü. Sol pulmoner arter çıkış noktasından ayrılarak disseke edildi.
Daha sonra sağ ventrikül çıkım yolundan perikard yama ile augmente edilen sol pulmoner artere
doğru uzanan transanüler yama ile rekonstrüksiyon yapıldı. Peroperatif LV/ RV oranı 0,6’ dan
düşük olarak saptandı. Ameliyat sonrası üçüncü ayında çekilen bilgisayarlı tomografide yapılan
rekonstrüksiyonun anatomik olduğu görüldü (Resim 2).
SONUÇ: Pulmoner arter sling ve Fallot tetrolojisi birlikteliği nadir görülmekle beraber mümkünse
tek aşamalı cerrahi teknik ile başarıyla tedavi edilebilir.
Anahtar Kelimeler: Fallot tetrolojisi, pulmoner arter sling
Resim 1A ve 1B
Resim 1A: Kardiyak kateterizasyonda infundibuler ve
supravalvüler darlık izlendi. Resim 1B: Sol pulmoner arterin
sağ pulmoner arterden çıktığı ve çapının sağa göre dar
olduğu görüldü.
Resim 2
Ameliyat sonrası çekilen bilgisayarlı tomografi anjiografinin üç
düzenlenmesinde cerrahi rekonstrüksiyonun anatomik olduğu görüldü.
213
boyutlu
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P133 - KARDİYOPULMONER BAYPAS OLMAKSIZIN YAPILAN BİDİRECTİONAL GLENN
OPERASYONLARI
Soysal TURHAN1, Mehmet Fatih AYIK1, Pelin ÖZTÜRK1, Zülal ÜLGER2, Murat DEVECİ2, Ertürk
LEVENT2, Ruhi ÖZYÜREK2, Yüksel ATAY1, Emin Alp ALAYUNT1
1
2
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Bidirectional Glenn operasyonları biventriküler tamirin mümkün olmadığı fonksiyonel tek
ventriküllü olgularda uygulanabilecek palyatif bir yöntemlerdendir. Kardiyopulmoner baypas
desteğinde ya da desteksiz operasyon gerçekleştirilebilir. Kardiyopulmoner baypas desteksiz
uyguladığımız operasyonlarımızın sonuçlarını bildirmek amacıyla olguları değerlendirdik.
MATERİYAL VE METOD: Kliniğimizde Ocak 2002 - Şubat 2010 tarihleri arasında 30 olguya
kardiyopulmoner baypas olmaksızın bidirectional Glenn operasyonu uygulandı. Ortalama yaşları
11,2 aydı. Tek ventrikül patolojisi olan olgularımızdan 2 hastada hipoplastik sol kalp sendromu, 7
hastada Triküspid atrezisi, 3 hastada pulmoner atrezi mevcuttu. Persistan sol superior vena
cava’lı (SVC) 5 hastaya, biri ikinci bir operasyonda olmak üzere bilateral bidireksiyonel glenn
operasyonu uygulandı.
BULGULAR: Operasyon sonrası 4 hasta taburcu edilemeden exitus oldu. Ekokardiyografileri
sonucunda tüm hastalarda yapılan şantın fonksiyone olduğu ve ventrikül fonksiyonlarının normal
olduğu saptandı. Bu olgularan 7’sine daha sonra Fontan prosedürü uygulandı. Diğer olgular takip
edilmektedir.
SONUÇ: SVC ile sağ atrium arasında geçici şant oluşturularak, kardiyopulmoner baypas
olmaksızın yapılan bidirectional Glenn şantı işlemi, post operatif dönemde pompaya bağlı
gelişebilen yan etki ve komplikasyonların gelişmemesi ve uzun dönemde ileri bir cerrahiye kadarki
zamanın bu yöntemle sorunsuz geçirilebilmesi nedeniyle, kliniğimizce tercih edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: birectional Glenn şantı, tek ventrikül
214
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P134 - BÜYÜK ARTERLERİN KONJENİTAL DÜZELTİLMİŞ TRANSPOZİSYONU VE SİTUS
INVERSUS: NADİR BİR OLGUDA CERRAHİ TEDAVİ
Rıza DOĞAN1, Fatih Tanzer SERTER2, Nevriye SALMAN3, Gizem KÖKTEN3, Halil İbrahim UÇAR2,
Cem YORGANCIOĞLU2
1
Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, Ankara
Medicana International Hospital, Kalp ve Damar Cerrahisi, Ankara
3
Medicana International Hospital, Anestezi, Ankara
2
GİRİŞ: Konjenital büyük arterlerin düzeltilmiş transpozisyonu (c-TGA) atrioventriküler diskordans
ve büyük arterlerin transpozisyonunun bir kombinasyonudur. Nadir görülen bir anomalidir ve
situs inversus ile birlikte görülmesi oldukça nadirdir. c-TGA terimi, ventriküler inversiyon
(atriyoventriküler diskordans) ile birlikte ventriküloarteriyel diskordansın olması ve fizyolojik
olarak düzeltilmiş kan akış yönünü tanımlar. Morfolojik sağ ventrikül sistemik ventrikül olarak ve
morfolojik sol ventrikül pulmoner ventrikül olarak fonksiyon görür. Burada c-TGA ve situs
inversusun birlikte olduğu nadir bir olguda cerrahi düzeltme bildirilmiştir.
OLGU: Doğumda kalbinde üfürüm olduğu söylenen 11 yaşında erkek hasta giderek artan nefes
darlığı ve çabuk yorulma şikayetiyle başvuruyor. Yapılan tetkiklerinde büyük arterlerin düzeltilmiş
transpozisyonu ve situs inversus tespit ediliyor. Hastanın cerrahisinde, sağ atriyum ve vena
kavaların kalbin solunda, sol atriyumun ise sağda yer aldığı tespit edildi. Sol taraftaki ventriküle
vertikal ventrikulotomi yapıldı. Geniş ventriküler septal defekt mevcuttu, VSD iç yama ile
kapatıldı. Pulmoner valvüler darlık olması nedeniyle ventrikulotomi ile pulmoner arter arasına
16mm dacron greft kullanıldı. Operasyon sonrası hastada blok gelişmesi üzerine epicardial
pacemaker yerleştirildi. Postoperative dönem sorunsuz seyretti.
TARTIŞMA: Cerrahi tedavi palyatif, fizyolojik ya da tam onarım şeklinde olabilir. Palyasyon infant
döneminde pulmoner stenozlu hastalarda şant veya VSD olan hastalarda pulmoner band şeklinde
olabilir. Komplike olmayan olgularda temel problem zaman içerisinde gelişebilen sistemik
atrioventriküler (AV) kapak yetersizliği ve AV ileti bozukluklarıdır. Birliktelik gösteren patolojilerin
çok çeşitli olması ve bunları çoğunun zamanla ilerleme göstermesi nedeniyle bu hastaların
tedavileri zorlaşmaktadır. Cerrahi tam onarımda belirleyici faktör sağ ventrikülün sistemik
ventrikül olarak çalışabilme kapasitesidir. Prognozda eşlik eden anomaliler ve ileti sistemindeki
sorunlar önemli rol oynar.
Anahtar Kelimeler:
atriyoventriküler blok
Büyük
arterlerin
düzetilmiş
215
transpozisyonu,
açık
kalp
cerrahisi,
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P135 - AORTADAN ÇIKAN SAĞ PULMONER ARTER (HEMİTRUNCUS) OLGUSUNUN
CERRAHİ ONARIMI: OLGU SUNUMU
Sevi UMAROĞLU, Ömer Ali SAYIN, Murat KANBER, Mazlum ŞAHİN, Emin TİRELİ, Enver DAYIOĞLU
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: Pulmoner arter dallarından birinin ana pulmoner arterden, diğerinin aortadan çıktığı
olgular hemitrunkus olarak adlandırılır. Nadir görülen konjenital anomalilerdendir. Cerrahi
uygulanmayan hastalarda klinik seyir oldukça kötüdür.
OLGU: Doğumdan hemen sonra siyanoz ve kardiyak üfürüm saptanan 3200 gram ağırlığındaki
kız bebeğin ekokardiyografisinde sağ pulmoner arterin aortadan çıktığı görüldü, orta triküspit
yetersizliği, sekundum atriyal septal defekt ve pulmoner hipertansiyon saptandı. Kardiyopulmoner
baypas altında sağ pulmoner arter aortadan çıktığı yerden transekte edilerek ana pulmoner artere
uç yan anostomoz edildi. Ameliyat sonrası onuncu gününde ekstübe edilen hasta ondördüncü
günde şifa ile taburcu edildi.
TARTIŞMA: Pulmoner arter dallarından birisinin aortadan çıktığı patolojiler hemitruncus olarak
adlandırılsa da trunkus arteriozustan farklı bir anatomiye sahiptir. Bunlar oldukça nadir görülen
konjenital anomalilerdendir. Cerrahi uygulanmayan hastalarda klinik seyir oldukça kötüdür ve
hastalar genellikle ilk bir yıl içerisinde kaybedilir. Cerrahi mortalitesi yüksek olmakla birlikte
literatürde erken yenidoğan döneminde uygulanan tek aşamalı başarılı cerrahi onarım sonuçları
bildirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: konjenital kalp hastalığı, hemitrunkus
216
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P136 - MASİF PERİKARDİYAL EFFÜZYONLARIN TANI VE TEDAVİSİNDE
YARDIMLI TORAKOSKOPİK PENCERE AÇILMASI: DÖRT OLGUNUN SUNUMU
VİDEO
Özlem ELKIRAN1, Nevzat ERDİL2, Reha ÇELİK3, Cemşit KARAKURT1, Akın KUZUCU3, Gülendam
KOÇAK1, Bektaş BATTALOĞLU2
1
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Turgut Özal Tıp Merkezi, Malatya, Pediatri Anabilim Dalı,
Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, Malatya
2
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Turgut Özal Tıp Merkezi, Malatya, Kalp Damar Cerrahisi
Anabilim Dalı, Malatya
3
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Turgut Özal Tıp Merkezi, Malatya, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı,
Malatya
GİRİŞ: Video yardımlı torakoskopi (VATS) perikardiyal effüzyonların tanısı ve yönetiminde
kullanılabilen minimal invaziv bir tekniktir. Cerrahi bölgenin direkt görülmesi, plevral kavite ve
perikardın tam olarak değerlendirilmesine olanak verir. Bu yönteme aynı zamanda, perikardiyal
sıvı örnekleri ve biyopsi materyali de alınabilir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Son iki yılda yaşları sekiz ile 14 arasında değişen 4 (3 Erkek, 1 Kız) olguya
VATS uygulandı. Hastalardan üçünde postoperatif perikardiyal effüzyon, birinde idiyopatik
perikardiyal effüzyon mevcuttu. Genel anestezi altında tek akciğer ventilasyonu yapıldı. Torakar
kullanılarak sol 4-5. interkostal alandan 3 cm lateralden giriş açıklığı oluşturuldu. Torakarlar için
yaklaşık 1,5 cm’lik insizyonlar kullanılarak gerçek perikardiyal pencere oluşturuldu.
SONUÇLAR: Olguların, mikrobiyolojik kültürleri ve viral serolojileri negatif olarak değerlendirildi.
İşlem sonrası hastalara göğüs tüpü yerleştirildi ve postoperatif 2. günde göğüs tüpü çekildi.
İzlemde perikardiyal effüzyon tekrarlamadı ve herhangi bir komplikasyon görülmedi.
TARTIŞMA: VATS tekniği hastalar için daha az invaziv ve travmatik olmakla birlikte daha fazla
zaman almaktadır ve hastanın hemodinamik olarak stabil olması gereklidir. Özellikle acil
durumlarda subksifoidal yaklaşım daha yaygın olarak kullanılmakla birlikte daha fazla
travmatiktir. Bu teknik ile perikardiyal pencere uygulaması da olası değildir. Bu nedenle, VATS
tekniği ile perikardiyal effüzyon drenajı ve perikardiyal pencere oluşturulması seçilmiş hastalarda
daha kullanışlıdır.
Anahtar Kelimeler: Video yardımlı torakoskopi, Perikardiyal effüzyon
217
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P137 - ATRİOVENTRİKÜLER SEPTAL DEFEKTİN OTOLOG PERİKARD İLE ONARIMI
SONRASI GELİŞEN HEMOLİTİK ANEMİ, WARİNG BLENDER SENDROMU
Berna ŞAYLAN ÇEVİK1, Vedide TAVLI1, Alp ALAYUNT2
1
Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi Çocuk Kardiyoloji Kliniği,
İzmir
2
Ege Üniversitesi Kalp Damar Cerrahi Kliniği, İzmir
Hemolitik anemi kalp cerrahisi sonrası görülen nadir ancak ciddi bir komplikasyondur, Waring
Blender Sendromu olarak adlandırılır. Özellikle kullanılan prostetik materyallere bağlı olduğu
düşünülmektedir. Burada AVSD nin otolog perikard ile kapatıldıktan sonra gelişen hemolitik
anemisi nedeni ile 20 aylık bir kız olgu sunulmuştur. Hastanın laboratuar tetkiklerinde normokrom
normositik anemi, indirek bilirübin artışı ve haptoglobulin azalması tespit edildi. Kan transüzyon
sıklığını azaltmak amacı ile propranolol ve allopurinol tedavileri verildi. Reoperasyon planlandı,
ancak ameliyat öncesi hasta kaybedildi. Bu olgu hemolitik aneminin otolog perikard kullanımı ile
de gelişebilme ihtimalini göstermek amacı ile sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: otolog perikard onarımı Waring Blender Sendromu
218
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P138 - MARFAN
REPLASMANİ
SENDROMLU
GENÇ
BİR
ERKEKTE
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
VALVE-SPARİNG
AORT
KÖK
Fatih Tanzer SERTER1, Gizem KÖKTEN2, Nevriye SALMAN2, Ali Cevat TANALP3, Halil İbrahim
UÇAR1, Cem YORGANCIOĞLU1
1
Medicana International Hospital, Kalp ve Damar Cerrahisi, Ankara
Medicana International Hospital, Anestezi, Ankara
3
Medicana International Hospital, Kardiyoloji, Ankara
2
GİRİŞ: Marfan sendromu otozomal geçiş gösteren ve yaşamı tehdit eden kardiovasküler
sorunlara yol açan bir bağ dokusu hastalığıdır. Annuloaortik ektazi sıklıkla Marfan sendromu ile
birliktedir ve kapaklı konduit ile Bentall operasyonu veya aortik kök replasmanı bu durum için
konvansiyonel standart cerrahi tedavi yöntemidir. Aortik valve-sparing cerrahi asendan aort ve
aortik kök anevrizması olan ve normal kapak yapısına sahip hastalarda nativ aortik kapakları
korumak üzere geliştirilmiştir. Marfan sendromunda bu teknik tartışmalı olmakla birlikte orta ve
uzun dönem sonuçlarının iyi olduğu bildirilmektedir.
OLGU: Aktif olarak sporla uğraşan 16 yaşında erkek hastanın rutin kontrollerinde kardiyak
üfürüm tespit edilmiş. Hastanın tetkiklerinde çıkan aortada 59mmX50mm boyutlarında asendan
aorta anevrizma tespit edildi. Aynı zamanda yapılan değerlendirmede Marfan sendromuna ait
diğer majör kriterler, el bileği ve başparmak arazı, pes planus ve minör kriterler olarak, eklem
hipermobilitesi, yüz görünümü, striae atrophica, mitral valve prolapsusu, spontan pnömotoraks
bulguları mevcuttu. Anevizmanın cerrahi giderilmesine karar verildi. Hastaya femoral ve sağ
atriyal kanulasyon yapılarak kardiyopulmoner bypass’a geçildi. Aortik kapakların koaptasyonu
normal görünüyordu ve dejenerasyon bulgusu olmaması üzerine kapakların korunmasına karar
verildi. Asendan aorta anulustan itibaren arkus başlangıcına kadar anevrizmatik olan bölüm
eksize edildi. Asendan aorta 26mm dacron geft ile replase edildi. postoperatif dönem sorunsuz
seyretti.
TARTIŞMA: Bağ dokusu hastalıklarında aort yetersizliğine yol açan kusp dejenerasyonu progresif
bir süreç olmasına rağmen valve-sparing cerrahi kabul edilebilir uzun dönem iyi sonuçlara
sahiptir. Özellikle çocuk ve genç yaştaki hastalarda Coumadin kullanımına bağlı sorunların
önlenmesi açısından önemli avantajları mevcuttur.
Anahtar Kelimeler: Aort anevrizması, Marfan sendromu, valve-sparing aortik cerrahi
219
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P139 - BİR YAŞIN ALTINDAKİ ÇOCUKLARDA PATENT
TRANSKATETER KAPATILMASI; KAYSERİ DENEYİMİ
DUKTUS
ARTERİOZUSUN
Ali BAYKAN, Sertaç HANEDAN ONAN, Sadettin SEZER, Kazım ÜZÜM, Nazmi NARİN
Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Kayseri
AMAÇ: Bu çalışmada; bir yaş altındaki çocuklarda transkateter patent duktus arteriozus (PDA)
kapatılmasının etkinliği, güvenliği, izlem ve sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlandı.
YÖNTEM VE GEREÇLER: Temmuz 2005 ve Ocak 2010 tarihleri arasında, transkateter yöntemle
kapatılan oniki aydan küçük 33 çocuğun verileri retrospektif olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Çocukların yaşları 1.5 ile 12 ay arasında (median 8 ay), vücut ağırlıkları 2.4 ile 14
kg arasında (median 7 kg) idi. Duktus çapı 2-5 mm (median 3mm), pulmoner/sistemik akım
oranı 1-10 (median 2.3) idi. Pulmoner arter ortalama basıncı 12-50mmHg (median 23mmHg) idi.
Amplatzer duct occluder (ADO) 19, Cook coil 18 hastada kullanıldı. Amplatzer cihazların 1’i II
numaralı, diğerleri I numaralı idi. ADO ölçüsü 4x4mm-8x10mm(median6x4mm),Cook coil ölçüsü
3x3mm-8x6mm(median5x3mm) idi. ADO ile embolizasyon tedavisi tüm olgularda başarılı oldu.
Coil embolizasyon işlemi 4 olguda başarısız oldu. İkisinde coil embolizasyon sonrası rezidüel
PDA’dan dolayı coil çıkartılarak ADO yerleştirildi. Birinde coil sonrası rezidüel PDA nedeniyle ikinci
girişimde ADO yerleştirildi. Son hastada coil pulmoner arterin dallarına ilerledi, çıkartılamadı, PDA
ADO ile kapatıldı. Diğer önemli komplikasyonlar; minimal perikardiyal efüzyon (1 olgu), hafif
pulmoner arter stenozu (1 olgu), ağırlık arttıkça gerileyen hafif iatrojenik aort koarktasyonu (2
olgu) şeklinde idi.
SONUÇ: Çalışmamızda 1 yaş altı çocuklarda PDA’nın Amplatzer veya Cook coil ile transkateter
yöntemle kapatılmasının güvenli ve etkili bir yöntem olduğu tespit edilmiştir. Transkateter
işlemlerde kullanılan cihazlar ve girişimsel pediatrik kardiyologların deneyimlerindeki gelişmeler
ile komplikasyon oranları azalmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Patent duktus arteriozus, süt çocuğu, transkateter tedavi
220
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P140 - SEKİZ YAŞINDA BİR OLGUDA SAPTANAN İDİYOPATİK '’JUNCTIONAL’’ EKTOPİK
TAŞİKARDİ
Kadir BABAOĞLU, Köksal BİNNETOĞLU, Gürkan ALTUN
Kocaeli Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Çocuk Kardiyolojisi
Bilim Dalı, Kocaeli
'’Junctional’’ ektopik taşikardi konjenital ya da postoperatif dönemde görülebilir. Bu iki durum
dışında görülmesi oldukça nadirdir. Bu durum çarpıntı ve göğüs ağrısı şikayeti ile kliniğimize
başvuran 8 yaşında bir erkek hastada tanımlandı. Çekilen yüzeyel EKG’de kalp hızı 140 vuru/dk
idi. Atriyoventriküler disosiasyon mevcuttu. Ekokardiyografisinde yapısal kardiyak patoloji
saptanmayan olgunun kardiyak fonksiyonları normaldi. İki yıl önce başka bir merkezde çekilen
EKG’sinde de aynı bulguların mevcut olduğu görüldü. Beta bloker tedavisine yanıt alınamadı. Beta
bloker kesilip propofenon başlandı. Doz kademeli olarak artırıldı (200 mg/m2/gün’den 450
mg/m2/gün’e). Fakat sinüs ritmine dönüş olmadı. Hasta halen propofenon tedavisiyle takip
edilmektedir. Kalp hızı 95 vuru/dk civarında seyretmektedir.
Anahtar Kelimeler: junctional ektopik taşikardi, idiyopatik, tedavi
221
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P141 - KALANGOS BİODEGRADABLE
ANOMALİSİNDE CERRAHİ ONARIM
TRİCUSPİD
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
RİNG
KULLANILARAK
EBSTEİN
Ali GÜRBÜZ1, Ufuk YETKİN1, Nursen POSTACI2, Berkan Halil ÖZPAK1, Aylin DURMUŞ1, İsmail
YÜREKLİ1
1
2
İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp Damar Cerrahisi Kliniği, İzmir
İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, I.Kardiyoloji Kliniği, İzmir
GİRİŞ: Wilhelm Ebstein tarafından ilk olarak 1866 yılında tanımlanan Ebstein anomalisi nadir
görülen bir konjenital kardiyak patolojidir. İçerdiği anatomik ve fonksiyonel anormallikler sağ
atriyal ve ventriküler ciddi genişlemelerin yanı sıra atriyal ve ventriküler aritmilere yol
açmaktadırlar.
GEREÇ VE YÖNTEM: Olgumuz 21 yaşında kadın olup merkezimize şiddeti giderek artan nefes
darlığı yakınması nedeniyle başvurdu. Ekokardiyografik değerlendiriminde ciddi triküspid
yetmezliğinin yanı sıra sağ atriyal genişleme ve orta derecede mitral yetmezlik bulgulandı.
BULGULAR: Operasyonda Ebstein anomalisi ile uyumlu triküspid kapak yapısı ve atrialize
segment eksplore olundu Atriyalize segmentin pledgetli U sütürler ile yukarı çekilmesi sağlandı.
Peroperatuvar bulgulanan patent foramen ovalesi primer kapatıldı.Triküspide uygulanan repair
işlemini takiben 34 no Kalangos Biodegradable Tricuspid Ring ile annuloplasti işlemi tamamlandı.
Başarılı düzeltme sonrası postoperatif dönem sorunsuzdu.
SONUÇ: Ebstein anomalisi tanısında ekokardiyografi optimal yardım sağlamaktadır. Ebstein
anomalisinde cerrahi tamir egzersiz intoleransını ve fonksiyonel durumu olumlu yönde etkilerken
sağdan sola intrakardiyak şantı mevcutsa,bunu giderebilmekte ve supraventriküler taşiaritmilerin
insidansını azaltmaktadır. Ebstein anomalisinin cerrahi onarımı sonrası hastaların uzun dönem
sağkalım ve fonksiyonel kapasiteleri de iyi seyir göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Kalangos biodegradable tricuspid ring, Ebstein anomalisi, cerrahi onarım
222
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P142 - DİSCRETE SUBVALVULAR AORTİC MEMBRAN İLE EŞ ZAMANLI BULGULANAN
DOUBLE AORTİC ARCH
Ali GÜRBÜZ, Ufuk YETKİN, Banu LAFÇI, Berkan Halil ÖZPAK, İsmail YÜREKLİ
İzmir
Atatürk
Eğitim
ve
Araştırma
Hastanesi,
Kalp
Damar
Cerrahisi
Kliniği,
İzmir
GİRİŞ: Double aortic arch ile discrete subvalvular aortic membrane birlikteliği nadir rastlanılan
kombine bir anomalidir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Olgumuz 11 yaşında erkekti. Yaklaşık 1 yıldır süregelen çabuk yorulma
yakınmasına yönelik gerçekleştirilen incelemelerinde aort kapak darlığı saptanması üzerine
operasyon amacıyla kliniğimize yatırıldı. Yapılan transtorasik ekokardiyografik incelemesinde peak
gradientin 95mm Hg olduğu valvüler düzeyde stenoz bulgulandı. Ardıdan gerçekleştirilen kardiyak
kateterizasyonda ise 45mm Hg peak gradiente sahip valvüler aort stenozunun yanı sıra 80mm Hg
peak gradiente sahip subvalvüler aortik stenozun da varolduğu saptandı. Ayrıca bu incelemede
double aortic arch anomalisi de belirlendi.
BULGULAR: Bu bulgularla operasyona alınan olgumuzda aortotomiyi takiben normal bir nativ
aortik kapağın varolduğunu saptadık. Sirküler tarzda yerleşim gösteren discrete subvalvular aortic
membrane eksplore olundu. Bu sirküler discrete fibröz membran rezeke edildi. Valvüler aort
darlığı bulgulanmayan nativ kapakta işlem sonrası yetmezlik belirlenmezken 18 no Hegar bujinin
de rahatlıkla geçtiği saptandı. Postoperatif dönemde ek problem gelişmedi. Transtorasik kontrol
ekokardiyografide önemsiz aortik yetmezlik dışında diğer parametreler normal bulgulandı.
SONUÇ: Double aortic arch anomalisine eşlik eden discrete subvalvular aortic membranın tam
rezeksiyonu küratif tedavidir. Kompleks kardiyak anatomi bu işleme ek risk yüklememektedir.
Yeterli cerrahi düzeltim uzun sağkalım teşkil etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Discrete Subvalvular Aortic Membran,Double Aortic Arch, cerrahi yaklaşım.
223
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P143 - KOR TRİATRİATUM SİNİSTERİN PARSİYEL SOL PULMONER VENÖZ DÖNÜŞ
ANOMALİSİ İLE BİRLİKTELİĞİ; OLGU SUNUMU
Ömer Ali SAYIN1, Zuhal TORLAK1, Burçe GÖKTAŞ1, Sevi UMAROĞLU1, Yakup ERGÜL2, Emin
TİRELİ1, Enver DAYIOĞLU1
1
İstanbul Üniversitesi,İstanbul Tıp Fakültesi,Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Çoçuk Sağlığı Ve Hastalıkları Anabilim Dalı Pediatrik
Kardiyoloji Bilim Dalı, İstanbul
2
Kor triatriatum sinister, sol atriyumun fibromusküler septum ile ikiye ayrılmasıyla oluşan nadir
konjenital kardiyak anomalidir. Sol parsiyel pulmoner venöz dönüş anomalisi ve Atrial Septal
Defekt olmaksızın Kor Triatriatum birlikteliği literatürde azdır. Biz burda, Kor Triatriatum ile
birlikte sol pulmoner venlerin vertikal ven yoluyla sol innominate vene döküldüğü 4 yaşındaki kız
hastayı bildirdik. Ameliyatta obstrüktif yalancı membran rezeke edildi ve sol pulmoner venler,
perikardiyal roll yardımıyla sol atriyuma ağızlaştırıldı, Dacronpatch ile Ventriküler Septal Defekt
kapatıldı. Vertikal Ven ligatüre edilmedi ve patent olarak bırakıldı. Hastanın postoperatif dönemi
sorunsuzdu. Hasta postoperatif 11. gününde herhangi bir komplikasyon gelişmeden taburcu oldu.
Kor triatriatumda, erken tanı koyulduğunda ve beraberinde ek ciddi kardiyak anomali
olmadığında, mükemmel sonuçlar ile cerrahi uygulanabilir. Pulmoner venöz dönüş anomalisi ile
birlikte ameliyat sırasında vertikal ven ligasyonu literatürde tartışmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Kor triatriatum Sinister, Parsiyel pulmoner Venöz dönüş Anomalisi, Vertikal
ven ligasyonu
224
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P144 - ABERRAN SAĞ SUBKLAVYEN ARTER OLGUSUNA KLİNİK VE CERRAHİ YAKLAŞIM
Burçe GÖKTAŞ1, Dilek SUZAN1, Ömer Ali SAYIN1, Onur Selçuk GÖKSEL1, Alper TOKER2, Emin
TİRELİ1, Enver DAYIOĞLU1
1
2
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: Vasküler ringler arkus aorta ve dallarının anormal gelişimi sonucunda ortaya çıkan,
genellikle çocukluk çağında trakea ve özefagus bası bulgularıyla kendini gösteren bir grup
vasküler anomalidir. Bu grup içinde en sık sol arkus aorta ve aberran sağ subklavyen arter
anomalisi görülür.
OLGU: 6 yaşında kız hasta kliniğimize başvurduğunda 3 aylıktan bu yana yutma güçlüğü, hırıltılı
solunum ve sık geçirilen solunum yolu enfeksiyonu şikayetlerinin olduğu, çeşitli kliniklerde
gastroözefageal reflü tanısıyla takip edildiği ve baryumlu özefagus grafisinde özefagusa dıştan
bası saptanması üzerine tarafımıza yönlendirildiği öğrenildi. Anjiografide sol arkus aorta ile birlikte
sağ subklavyen arterin isthmustan çıktığı ve özefagus ile trakea arasında seyrederek sağa doğru
uzandığı görüldü. Sol torakotomi insizyonu ile aberran sağ subklavyen artere ulaşıldı,
proksimalinden transekte edilerek özefagus ve trakea arasından serbestleştirildi. Sol
torakotomiden sağ kommon karotis artere ulaşmak mümkün olmayınca üst ministernotomi
yapıldı ve sağ subklavyen arterin proksimali sağ kommon karotise posterolateral konfigürasyonda
anostomoz edildi. Erken ekstübasyonu müteakip doğumdan beri süregelen gastroözefageal reflü,
bronkospazm, pnömoni ile ilgili klinik bulgular düzeldi.
TARTIŞMA: Vasküler ringler nadir görülen konjenital kardiak anomalilerden olmakla birlikte
çocukluk çağında beslenme güçlüğü ve solunum sıkıntısı varlığında akla getirilmelidir. Bu
patolojinin klinik bulguları ve cerrahi tedavisinin kardiyovasküler cerrahlarca daha iyi tanınıp
bilinmesi güvenlidir.
Anahtar Kelimeler: Aberran sağ subklavyen arter, vasküler ring
225
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P145 - CİDDİ SUPRAVALVÜLER AORT STENOZU BULGULANMIŞ WİLLİAMS-BEUREN
SENDROMLU OLGUDA CERRAHİ YAKLAŞIM
Ali GÜRBÜZ1, Ufuk YETKİN1, Banu LAFÇI1, Mehmet BADEMCİ1, Murat YEŞİL2
1
2
İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniği, İzmir
İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, I.Kardiyoloji Kliniği, İzmir
GİRİŞ: WBS, tahminen 25.000 canlı doğumda bir oranıyla nadir rastlanan ve sporadik olarak
gözlenen bir genetik anomali olmakla beraber kromozomdan silinen bölge yedinci otozomal
kromozomun uzun koluna yerleşik bir alandır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Olgumuz 24 yaşında erkekti. Halsizlik, göğüs ağrısı,büyüme-gelişme geriliği
yakınmaları olan Williams-Beuren sendromu (WBS) tanılı olgu başvurduğu sağlık kuruluşunda
kalpte üfürüm saptanması üzerine merkezimize yönlendirildi. Yapılan sitogenetik analizlerde WBS
tanısı konan olgunun fizik bakısında tipik “peri yüzü” görünümü ile uyumluydu. Merkezimize
başvurusunda gerçekleştirilen transtorasik ekokardiyografisinde (TTE) aort kapağın normal yapıda
olmasına rağmen kapağın 15mm üzerinde çapı 6mm’ye düşürerek ciddi darlık oluşturan
supravalvüler membran izlendi. Kardiyak kateterizasyonda ve aortografide de transaortik
100mmHg gradientli supravalvüler darlık belirlendi.
BULGULAR: Bu bulgularla operasyona alınan olguda aorttaki supravalvüler ciddi darlık
lokalizasyonu belirgindi. Aort kapağın eksplorasyonu olağandı. Kapak üzerinde kısmi fibröz
sirküler halka görüldü. Bu halka rezeke edildi. Aortotomi nonkoroner kapakçığa doğru uzatıldı ve
dacron yama ile expended patch aortoplasti işlemi gerçekleştirildi. Postoperatif dönemi sorunsuz
seyreden hasta 7. günde cerrahi şifa ile taburcu edildi. Kontrol TTE incelemesinde minimal aort
kapak yetmezliği dışında tüm parametreleri normal sınırlardaydı. Gradientin normal sınırlara
gerilediği de saptandı.
SONUÇ: Olgumuzda uyguladığımız extended patch aortoplasti tekniği başarılı onarımın yanısıra
uzun dönem sağkalımda, supravalvüler gradientin gideriminde ve aort kapak kompetansının
korunmasında etkilidir.
Anahtar Kelimeler: Ciddi Supravalvüler Aort Stenozu, Williams-Beuren Sendromu, Cerrahi
226
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P146 - PREMATÜR İNFANTLARDA PATENT DUKTUS ARTERİOSUS VE POSTERİOR MİNİ
TORAKOTOMİ İLE CERRAHİ TEDAVİSİ
Fatih Tanzer SERTER1, Nevriye SALMAN2, Gizem KÖKTEN2, Reyhan EROL3, Halil İbrahim UÇAR1,
Cem YORGANCIOĞLU1
1
Medicana International Hospital, Kalp ve Damar Cerrahisi, Ankara
Medicana International Hospital, Anestezi, Ankara
3
Medicana International Hospital, Pediatri, Ankara
2
GİRİŞ: Patent duktus arteriozus (PDA), preterm yenidoğanlarda, morbidite ve mortalite üzerine
olumsuz katkıları olan bir patolojidir. Prematürelerde %50 oranında görülebilmektedir. Klinik ciddi
PDA solunum ve ventilasyon zorlukları ile karakterizedir. Bunların yanında pulmoner konjesyon,
taşikardi, zayıf periferik nabızlar ve metabolik asidoz ortaya çıkar. Soldan sağa şant
intraventriküler hemoraji, enterokolit ve akciğer komplikasyonlarını artırması yanında ölüme
neden olabilmektedir. Prematürlerde PDA’nın erken dönemde kapatılması gerekmektedir.
Duktusun farmakolojik ya da cerrahi yolla kapatılmasının mortalite ve morbiditeyi önemli ölçüde
azalttığı bilinmektedir.
OLGU: Birinci hasta, 26.6haftada 810gr, ikinci hasta 26.3haftada 900gr doğdu. Doğumdan
itibaren iyi oral beslenememe, taşikardi ve kalp yetmezliği bulguları mevcuttu. Muayenede
üfürüm tespit edilmesi üzerine yapılan ekokardiyografide bebeklerde geniş PDA saptandı.
Yetmezlik bulgularının artması üzerine medical tedavi başlandı. PDA’nın cerrahi kapatılmasına
karar verildi. Cerrahide posterior mini torakotomi yapıldı. Desendan aort üzerinden mediastinal
plevra açıldı ve duktus ortaya çıkartıldı. Mobilizasyonu takiben duktus geçici olarak oklüde edildi.
Hipotansiyon olmaması ve sistolik basıncın artması, bradikardi ve diğer aritmilerin olmaması
üzerine duktusa 2 adet hemoklip yerleştirildi.
TARTIŞMA: Prematüre infantlarda PDA görülme sıklığının yüksekliği bilinerek, ekokardiyografik
olarak, varlığı ve seyri açısından yakın takip edilmelidir. Semptomlar sol kalp yetmezliğine ve
pulmoner hipertansiyona bağlıdır. Hemodinamik bozuklukların şiddetini belirleyen ductusun çapı
ve uzunluğudur. Prematürlerde PDA'nın erken dönemde kapatılmasının yararlı olduğu
gösterilmiştir. Bu nedenle kapatılması yönünde agresif bir yaklaşım endikasyonu vardır. Küçük
PDA genellikle endokardit riskini önlemek amacıyla kapatılır. Orta çaplı PDA’da konjestif kalp
yetersizliği riski nedeniyle semptomlarını kontrol etmek, uzun dönem kalp ve akciğer
komplikasyonlarını önlemek amacıyla kapatılır. Geniş PDA hayatı tehdit eden kalp ve akciğer
komplikasyonlarını kontrol etmek amacıyla kapatılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Patent duktus arteriosus, prematür infant, mini torakotomi
227
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P147 - KONJENİTAL SUPRAVALVULER AORT STENOZU VE CERRAHİSİ
Serkan ERTUGAY1, Mehmet Fatih AYIK1, Ahmet DOLAPOĞLU1, Emrah OĞUZ1, Murat DEVECİ2,
Sinan ERKUL1, Ruhi ÖZYÜREK2, Demet SERGİN3, Yüksel ATAY1, Emin Alp ALAYUNT1
1
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, İzmir
3
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı, İzmir
2
AMAÇ: Supravalvuler aort stenozu(SVAS) aort kapak distalinden başlayan ve farklı derecelerde
sol ventrikül çıkış yolu obstrüksiyonu ile karakterize nadir görülen konjenital bir anomalidir.
Williams sendromunun önemli bir parçası olarak karşımıza çıkarken familyal ve sporadik vaka
olarak da görülebilmektedir.Altta yatan nedenin 7. kromozomdaki elastin geninde oluşan
mutasyon olduğu bilinir. Tedavisinde farklı cerrahi yaklaşımlar bulunmaktadır.
ÇALIŞMA PLANI: Çalışmaya doğuştan itibaren supravalvuler aort stenozu ile takip edilen 6
yaşındaki çocuk alınmıştır. Fizik muayenesinde aort odakta 5/6 şiddetinde sistolik üfürüm
duyulmaktadır. Ek hastalığı olmayan ve labaoratuvar bulguları normal sınırlarda olan hastada
önemli bir özellik olarak annesinin operasyon öncesi dönemde yapılan ekokardiografide aort
stenozu ( supravalvuler, maks 120 mmHg gradient) bulgularıyla kliniğimizde duty operasyonu
uygulanmıştır. Operasyonda hastaya doty bisinüs yama tamiri tekniği ile sinüs valsalvalara ters Y
şeklinde pantolon yama konularak supravalvuler aort stenozu giderilmiştir.
BULGULAR: Operasyonda hastaya kardiyopulmoner bypass altında doty bisinüs yama tamiri
tekniği uygulanmıştır. Önce ascendan aorta ortasından sağ ve sol koroner arterlere doğru
insizyon yapılarak aort lümeni daraltan fibröz halka rezeke edilmiştir ve daha sonra da sinüs
valsalvalara ters Y şeklinde pantolon yama konularak supravalvuler aort stenozu giderilmiştir.
SONUÇ: Doğumundan itibaren supravalvuler aort stenozu nedeniyle takip edilen hastaya doty
operasyonu (extended aortoplasty) uygulanmış ve postoperatif dönemde aort kapakta stenozun
ve maksimum gradientin önemli derecede azaldığı görülmüştür. Bu tekniğin SVAS’lı hastalarda
uygun bir teknik olduğunu düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Supravalvuler aort darlığı
228
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P148 - PALYATİF ŞANT AMELİYATLARINDA FARKLI ALTERNATİF YAKLAŞIM
Hakan CEYRAN, Yiğit AKÇALI, Kutay TAŞDEMİR, Naci EMİROĞULLARI, Cemal KAHRAMAN, Vural
POLAT, Mustafa BİLDİLER, Aydın TUNÇAY
Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kalp Damar Cerrahisi Anabilm dalı, Kayseri
GİRİŞ: Alışılagelmiş standart prosedürler zaman zaman modifiye edilirler. Biz de kliniğimizde
modifiye Blalock-Taussig ve Waterston şantı arası bir cerrahi modifikasyonu son zamanlarda
uygulamaktayız.
GEREÇ VE YÖNTEM: Sağ anterolateral torakotomi insizyonuyla sağ ana pulmoner arter ile çıkan
aorta arasına çok kısa PTFE greft ile şant uygulanmaktadır.
SONUÇ: Bu tekniği uyguladığımız 9 olgudan bir tanesi postoperatif dönemde kaybedildi. Diğer
olgularda şant açıklığı ve klinik takip yönünden bir sorun olmadı
TARTIŞMA: Palyatif şant ameliyatlarının amacı hastaların yaşam süre ve kalitelerini artırmanın
yanında, onları daha sonraki düzeltme ameliyatlarına hazırlamaktır. Bu aşamada uygulanan
tekniğin
avantajları
şu
şekilde
değerlenlendirilmiştir.
1- Sternotomi ile yapılacak ikinci girişimde yapışıklıkların olmayacağı kolay sternotomi
2- Sternotomi ile yapılacak ikinci girişimde şantın çok kolay kapatılabilmesi
3- Greft boyunun çok kısa olması nedeniyle greft açıklığının çok iyi sağlanması
4- Şantın anapulmoner artere yakınlığı nedeniyle iki yönlü pulmoner arter gelişimi ve
kanlanmasının sağlanması
5- Bu teknik çalışan kalpte yapılabilmektedir ve santral şant uygulamasında çalışan kalpte yapılan
teknikte, pulmoner artere konulan klemp sonrası görülen zorluklar ile karşılaşılmamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Sağ torakotomi, aorta-sağ pulmoner şant
229
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P149 - KISA QT SENDROMU
Kadir BABAOĞLU, Köksal BİNNETOĞLU, Gürkan ALTUN
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Çocuk Kardiyolojisi
Bilim Dalı, Kocaeli
İlk defa 1993 yılında kısa QT varlığı bildirildikten sonra yaklaşık son 20 yıl içinde sınırlı sayıda kısa
QT için tarama çalışmaları yapılmış ve sıklık 1/1000-1/10000 civarında bulunmuştur. Çocukluk
yaş grubunda nadir olgu sunumları şeklinde bildiriler mevcuttur. Bu patoloji kliniğimize göğüs
ağrısı ve çarpıntı şikayetiyle başvuran 12 yaşındaki erkek hastada tanımlandı. Öz geçmişinde
çabuk yorulma, senkop, konvulzyon öyküsü yoktu. Soy geçmişinde erken yaşta ani ölüm
mevcuttu. EKG’sinde ST segmenti bulunmayan sivri, yüksek, dar ve simetrik T dalgaları saptandı.
QTc 300 msn hesaplandı. Ekokardiyografi, holter EKG ve efor testi normal olarak değerlendirildi.
QT’yi kısaltan nedenler dışlandı. Aile taramasında annenin ve babanın EKG’lerinde QTc 340 ve
350 msn bulundu. Kısa QT sendromu tanısı alan hasta bu patolojiyi gündeme taşımak amacıyla
sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: çarpıntı, kısa QT, göğüs ağrısı
230
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P150 - GENİŞ ATRİYAL SEPTAL DEFEKTİN ORTA BÖLÜMÜNE YERLEŞİMLİ MUSKÜLER
LİMBİK BAND OLGUSU
Ufuk YETKİN1, Tevfik GÜNEŞ1, Kazım ERGÜNEŞ1, Barış GÜVEN2, Vedide TAVLI2, Ali GÜRBÜZ1
1
2
İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp Damar Cerrahisi Kliniği, İzmir
İzmir Behçet Uz Çocuk Hastanesi,Pediyatrik Kardiyoloji Kliniği, İzmir
GİRİŞ: Secundum atrial septal defect (ASD) sık görülen doğumsal bir kalp hastalığı olup tüm
doğumsal kalp defektlerinin %6 ile 10’unu kapsamaktadır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Olgumuz 8 yaşında kız olup Pediyatrik Kardiyoloji polikliniğimize giderek
artış gösteren nefes darlığı ve yorgunluk yakınmaları nedeniyle başvurmuştu.Başvurusu sırasında
gerçekleştirilen transtorasik ekokardiyografisinde geniş ASD ile uyumlu dropout görünümü
interatriyal septumda bulgulandı.Kardiyak kateterizasyonunda da atriyal septal defekt tanılandı.
BULGULAR: Bu bulgularla operasyona alınan olgumuza uygulanan standart sağ atriyotomiyi
takiben ASD lezyonu eksplore olundu. Lezyonun lokalizasyonu,boyutu,diğer kardiyak yapılarla
ilişkisi ve beraber sıkça görülebileceği diğer kardiyak anomaliler açısından değerlendirimi
gerçekleştirildi.Bu geniş atriyal septal defektin tam ortasına yerleşen ve defekti eşit 2 parçaya
ayıran
musküler
bir
limbik
bant
bulgulandı.
Bu bandı primer olarak rezeke ettik.Bu aşamayı takiben uniform görünüm kazanan ASD’yi e-PTFE
yamayla sekonder olarak kapadık.Sağ atriyotomi standart olarak kapatıldı.Postoperatif dönem
sorunsuzdu.
SONUÇ: Birçok merkez orta ya da ileri derecede geniş ASD lezyonlarının 4 ile 6 yaş civarında
kapanmasını önermektedir. ASD’nin cerrahi tamiri çok düşük perioperatif mortalite ve morbidite
ile gerçekleştirlebilmektedir.
Anahtar Kelimeler: atriyal septal defekt,musküler limbik band, cerrahi
231
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P151 - ERCİYES ÜNİVERSİTESİ PEDİATRİK KARDİYOLOJİ BİLİM DALI SEKUNDUM
ATRİYAL SEPTAL DEFEKTLERİN AMPLATZER CİHAZI İLE KAPATILMASI ERKEN VE ORTA
DÖNEM SONUÇLARI
Nazmi NARİN, Sadettin SEZER, Ali BAYKAN, Sertaç HANEDAN ONAN, Kazım ÜZÜM
Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Kayseri
AMAÇ: Sekundum atriyal septal defektlerin (ASD) Amplatzer cihazı kullanılarak transkateter yolla
kapatılmasının erken ve orta dönem sonuçları incelendi.
METOD: Sekundum ASD tanısı ile 124 hastaya (46 erkek, 78 kız; ortalama yaş 7,4±3.74;
dağılım 2-21). Amplatzer cihazı kullanılarak ASD’nin transkateter yolla kapatılması işlemi
uygulandı. İşlem öncesinde 121 hastanın pulmoner/sistemik kan akım oranı 2,36±1.34 (dağılım
1-9) olarak saptandı. Transtorasik ekokardiyografi ile ölçülen ASD çapı ortalama 12,2±4,85 mm,
işlem sırasında 116 hastanın balon ile ölçülen gerilmiş ASD çapı 12,4±6,4 mm olarak ölçüldü.
ASD’yi kapatmak için kullanılan ortalama Amplatzer cihaz çapı 14±5,25 mm olarak hesaplandı.
Hastalar işlem öncesinde ve işlemden sonra 1.ay, 3.ay ve altı aydan sonra 6 ay aralıklarla izlendi.
BULGULAR: Hastaların 114’ünde (%91,9) transkateter yöntemle ASD kapatma işlemi başarıyla
uygulandı. İşlem sırasında 6 hastada cihazın septuma dik pozisyonda yerleşmesi nedeniyle
işlemden vazgeçildi. İşlem sonrası cihazın iki hastada pulmoner artere, bir hastada aortaya, bir
hastada da sağ ventriküle yer değiştirdiği belirlendi. Bir hastada işlem sırasında prematüre erken
vuru, bir hastada 1. ay kontrolünde sinüs bradikardisi, bir hastada 4 yıl sonra holter incelemede
atrial extrasistol saptandı.
SONUÇ: Seçilmiş çocuk hastalarda sekundum ASD’lerin amplatzer cihaz ile kapatılmasının uygun
ve güvenilir bir yöntem olduğu düşünüldü.
Anahtar Kelimeler: atriyal, kalp kateterizasyonu, septal defekt, kapatma
232
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P152 - AMPLATZER SEPTAL
MİGRASYONU SONUCU CİHAZ
YAKLAŞIMIMIZ
OKLUDER
EMBOLİSİ
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
CİHAZININ ANA PULMONER ARTERE
GERÇEKLEŞEN OLGUDA ACİL CERRAHİ
Ufuk YETKİN1, Berkan Halil ÖZPAK1, Tevfik GÜNEŞ1, Zehra İlke AKYILDIZ2, Uğur KOCABAŞ2,
Ömer TETİK1, Serkan YAZMAN1, Ali GÜRBÜZ1
1
2
İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniği, İzmir
İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II. Kardiyoloji Kliniği, İzmir
GİRİŞ: ASD, erişkin yaş döneminde en sık bulgulanan doğuştan kalp hastalığı olmasının yanı sıra
tüm doğuştan kalp hastalıklarının da %5-10’unu oluşturmaktadır. Günümüzde sekundum tip
ASD’si olan hastaların tedavisinde, defektin transkateter yolla kapatılması önemli bir tedavi
seçeneği haline gelmiştir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Olgumuz 19 yaşında erkekti. Son bir yıldır artarak devam eden çabuk
yorulma ve nefes darlığı yakınmalarına yönelik merkezimizde yinelenen TTE incelemesinde 30mm
çapında ve soldan sağa geçişin izlendiği interatriyal septal defektin yanı sıra pulmoner arter
basıncının 20-25 mmHg civarında olduğu ve sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu değerinin de %60
olduğu saptandı. Defektin 32 mm’lik Amplatzer ASD okluder cihazı ile başarıyla kapatılması
gerçekleştirildi. Ancak işlemin 24. saatinde gerçekleştirilen kontrol TTE incelemesinde Amplatzer
okluder cihazının ana pulmoner artere migrasyonu sonucu cihaz embolisinin geliştiği bulgulandı.
BULGULAR: Hastanın acil olarak ameliyata alınımı planlandı. Perikardın açılması sonrasında
cihazın ana pulmoner arterde yerleşim gösterdiği bulgulandı. Sağ atriyotomi ve vertikal pulmoner
arteriyotomiyi takiben ana pulmoner arterdeki cihaz ile 3 cm boyutundaki fossa ovalis tipi
sekundum ASD bulgulandı. Cihazın ana pulmoner arterden başarılı çıkarımı sonrası ASD’nin
primer kapatılması gerçekleştirildi. Postoperatif dönemde ek sorunu gelişmeyen olgu 6. günde
cerrahi şifa ile taburcu edildi.
SONUÇ: Transkateter yöntemle sekundum ASD’lerin kapatılması belirgin klinik iyileşme sağlarken
kalp boşluklarının boyutlarında da belirgin gerileme temin etmektedir. Bunun yanında
transkateter kapamanın, cihazın distale göçü,rezidüel şant,atriyum ve ventrikül duvar
yırtılması,tam atriyoventriküler blok gibi komplikasyonları olduğu unutulmamalıdır.
Anahtar Kelimeler: Amplatzer septal okluder cihazı,ana pulmoner artere migrasyon,cihaz
embolisi, acil cerrahi
233
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P153 - AMELİYAT SONRASI KÜÇÜK REZİDÜEL VSD’LERDE SPONTAN KAPANMA SIKLIĞI
Özlem SARISOY1, Canan AYABAKAN1, Kürşad TOKEL1, Osman AKDENİZ1, Rıza TÜRKÖZ2, Can
VURAN2, Uygar YÖRÜKER2, Bülent SARITAŞ2
1
Başkent Üniversitesi İstanbul Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Pediatrik Kardiyoloji,
İstanbul
2
Başkent Üniversitesi İstanbul Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Kalp Damar Cerrahisi,
İstanbul
AMAÇ: Mart 2007 ile Mart 2010 tarihleri arasında merkezimizde VSD ameliyatı olan hastalardan
postoperatif rezidüel VSD’si olan 96 hasta incelendi.
BULGULAR: Ameliyat sırasında ortalama yaşı 14.16±29.06 ay olan hastaların %56.3’ü izole
VSD, %15.8’i AVSD, %10.8’i Fallot tetralojisi, %15’i VSD ve buna eşlik eden diğer anomaliler
nedeniyle ameliyat edildi. VSD’nin yerleşimi %44.8 hastada outlet, %11.8’inde inlet, %8.6’sında
trabeküler, %16’sında geniş ve konfluen, %0.8’inde subarteriyel, %19.8’inde ise çoklu idi.
Ameliyat öncesi VSD’lerin ortalama çapı 8.3±3.47 mm idi. 96 hastada 111 rezidüel VSD saptandı.
Rezidüel VSD’lerin ortalama çapı ise 2.15 ± 0.87 mm bulundu. Postoperatif ortalama 5.64±6.94
aylık izlem sırasında 41 hastada (%42.7) rezidüel VSD’nin kapandığı izlendi. VSD’lerin kapanma
süresi ise ortalama 3.68±3.61 ay bulundu. Rezidüel VSD’nin çapı ile VSD’nin kapanma süresi
arasında korelasyon bulunmadı (p>0.005). VSD’si kapanan hastalar ile kapanmayanlar arasında
rezidüel VSD çapı açısından anlamlı fark saptanmadı.
SONUÇ: Ameliyat sonrası görülen küçük rezidüel VSD’lerin kendiliğinden kapanma oranı
yüksektir.
Anahtar Kelimeler: Rezidüel ventriküler septal defekt
234
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P154 - İZOLE SEKUNDUM ASD’Lİ HASTALARDA KLİNİK SEYİR VE PROGNOZUN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Deniz HELEK1, Emine AZAK1, Pelin AYYILDIZ1, Hasan Tahsin KEÇELİGİL2, Metin SUNGUR1, Kemal
BAYSAL1
1
2
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Samsun
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kalp Damar Cerrahisi Bilim Dalı, Samsun
GİRİŞ: ASD doğumsal kalp anomalilerinin %6-10'nu oluşturur. İzole ve küçük ASD'lerin
kendiliğinden kapanma oranı %14-66’dır. Kliniğimizdeki ASD’li olguların klinik seyir- prognozu
retrospektif değerlendirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 2003-Haziran 2008 tarihleri arasında izlem süresi >= 6 ay olan 0-17
yaş arasındaki 388 sekundum ASD’li olgu incelendi.
SONUÇLAR: Olguların %53,1’ü kız, %46,9’sı erkek (K/E=1,13), yaşları 1 ay-17 yaşdı (ortanca 3
ay). %78,3’i 1 ay-2 yaş, %6,2’i 2-5 yaş, %15,5’i 5 yaşından büyüktü. En sık başvuru nedeni
üfürüm (%87) iken %12,8’inde kardiyomegali %19’da EKG’de sağ ventrikül hakimiyeti vardı.
Eko’da defekt çapı %58,2’de 3-5 mm, %22,4’de 6-8 mm, %19,3’de >= 9 mm idi. 1 ay-2 yaş
olanların %65,8’inin defekt çapı 3- 5 mm arasında iken 5 yaş ve üzerindekilerin %61,7’inde
defekt çapı >= 9 mm idi. Olgulardan defekti kendiliğinden kapanan %48,5, opere edilen %6,2,
transkateter kapatılan %11,1 (2006’yılından itibaren), izlemi süren %25,5 ve takipsiz %8,8 idi.
Bir ay-2 yaş grubunda %58,9’da, 2-5 yaş grubunda %33,3’ünde, >5 yaş grubunun %3,3’ünde
defekt kendiliğinden kapanmıştı. Üç grup arasında kendiliğinden kapanma açısından fark
istatistiksel olarak anlamlıydı. Defek 3-5 mm olan olguların %67’de, 6-8 mm olanlanların %35’de,
>= 9 mm olanların %8'de kendiliğinden kapanmıştı. Çapı >= 9 mm olan 75 olgudan %25’i
cerrahi, %45’i ise transkateter kapatıldı.
TARTIŞMA: Yaş ve defekt çapı ASD’lerde kendiliğinden kapanma ve prognozda önemlidir. Yaşı 1
ay-2 yaş arasındakin %60’ında, >5 yaş olanların %3’ünde defekt kendiliğinden kapandı. Defekt
çapı 3- 5 mm arasında ise kendiliğinden kapanmanın sık olduğu, >=9 mm ise cerrahitranskateter kapatılmaya gidişin > %70 olduğu görüldü. Yaşı ve defekt çapı küçük ASD’lerin
%90’ı kendiliğinden kapanabilir.
Anahtar Kelimeler: ASD, Klinik seyir, prognoz
235
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P155
OPERE
FALLOT
TETRALOJİLİ
HASTADA
FARKLI
ATRİYOVENTRİKÜLER NODAL REENTRAN TAŞİKARDİ PREZENTASYONU
BİR
ATİPİK
Celal AKDENİZ, Neslihan KIPLAPINAR, Alper GÜZELTAŞ, Volkan TUZCU
İstanbul Mehmet Akif Ersoy Kardiyoloji Kalp Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Çocuk Kardiyoloji Kliniği, İstanbul
GİRİŞ: Atriyoventriküler nodal reentran taşikardi (AVNRT) farklı şekillerde görülebilir.
OLGU: Opere Fallot tetralojili 18 yaşındaki hastada metoprolole rağmen olan, senkop ve çarpıntı
atakları nedeniyle elektrofizyolojik çalışma planlandı. Ritm holterinde sık uniform ventriküler
ekstrasistoller saptandı. Stimulasyonla kolayca başlatılabilen, adenozin ile sonlandırılan dar QRS
kompleksli taşikardi uyarıldı. Taşikardi AV disosiasyonlu olduğundan, AV reentran taşikardi
dışlandı. Üç boyutlu sistem (EnSite, NavX) haritalamasında, septal bölgenin farklı yerlerinde eş
zamanlı atriyal aktivasyonlar saptandı ve fokal atriyal taşikardi de ekarte edildi. Bu taşikardinin
farklı prezentasyonlu bir atipik AVNRT olduğu düşünülerek, AV nod yavaş yol RF ablasyonu
yapıldı. Önceden çok kolay indüklenen AVNRT bir daha indüklenemedi. İşlemin bu ana kadarki
kısmı floroskopi kullanılmadan NavX yardımıyla yapıldı. Fallot tetralojisi operasyonu ve senkop
hikayeleri olması nedeni ile hastaya ventriküler stimulasyon da yapıldı. Hızlı monomorfik
ventriküler taşikardi indüklendi ve kardiyoversiyonla sonlandırıldı. Bu nedenle kardioverter
defibrilatör takıldı.
SONUÇ: Nadiren atipik AVNRT, AV disosiasyonla seyredebilir. Bu tür vakalarda üç boyutlu
elektrofizyoloji sistemlerinin kullanımı sadece floroskopi süresini azaltmaz, aynı zamanda tanıyı
kolaylaştırır.
Anahtar Kelimeler: fallot tetralojisi, atipik atriyoventriküler nodal reentran taşikardi
236
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P156 - FONTAN AMELİYATI
DEĞERLENDİRİLMESİ
YAPILAN
HASTALARDA
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
EGZERSİZ
KAPASİTESİNİN
Nimet CINDIK1, Birgül VARAN1, Gaye ULUBAY2, Alper GÜRSU1, Ayla OKTAY1, Murat ÖZKAN3, Sait
AŞLAMACI3, Kürşad TOKEL1
1
Başkent Üniversitesi, Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Ankara
Başkent Üniversitesi, Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara
3
Başkent Üniversitesi, Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, Ankara
2
GİRİŞ: Doğumsal kalp hastalıklarında ameliyat sonrası fonksiyonel durumu ve kardiyak rezervi
değerlendirmede egzersiz testi yaygın olarak kullanılmaktadır. Egzersiz kapasitesi kardiyak
rezervin en iyi göstergelerinden biridir. Bu çalışmada Fontan ameliyatı yapılan hastaların egzersiz
kapasitesinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya Fontan ameliyatı yapılmış 28 hasta (ortalama yaş; 12.8 ± 4.36
yıl) ve 26 sağlıklı çocuk (ortalama yaş; 12.5±3.76 yıl) alındı. Fizik inceleme ve ekokardiyografik
değerlendirme yapıldı. Solunum fonksiyon testi ve bisiklet ergometri cihazı ile kardiyopulmoner
egzersiz testi yaptırıldı.
SONUÇLAR: Hastaların sistemik ventrikül fonksiyonları normal veya normalin hafif altında
saptandı. Kardiyak debi, atım hacmi, maksimum kalp hızı, kronotropik indeks kontrol grubuna
göre düşük bulundu. Kronotropik indeks ile kardiyak debi ve maksimum oksijen tüketimi arasında
(+)
yönde
korelasyon
saptandı
(r=0.36
p=0.008).
TARTIŞMA Ve SONUÇ: Fontan hastalarında egzersiz kapasitesinin normal sağlıklı gruba göre
düşük olduğu saptandı. Kardiyak debi ve kronotropik indeks düşüklüğünün egzersiz kapasitesinde
azalmaya yol açtığı belirlendi.
Anahtar Kelimeler: Fontan dolaşımı, egzersiz testi
237
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P157 - ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ'NDE KONJENİTAL KALP
HASTALARINDAKİ RESPİRATUAR SİNSİSYAL VİRÜS İNSİDANSI İLE İLGİLİ İLK
SONUÇLAR
Ayşe Ayzıt KILINÇ, Metin SUNGUR, Emine AZAK, Kemal BAYSAL
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, Samsun
GİRİŞ:Çocuklarda sıklıkla alt solunum yolu enfeksiyonuna neden olan respiratuar sinsisyal
virüs(RSV) konjenital kalp hastalarında özellikle solda sağa şantı olan hastalarda önemli bir
enfeksiyoz ajandır.
AMAÇ: Son yıllarda yapılan çalışmalarda konjenital kalp hastalığı olan infantlarda RSV ye
yakalanan hastaların %33 ünün pediatrik yoğun bakım ünitesinde yatırılarak tedavi edildiği ve
%2,5
-%3,4
hastanın
RSV
ye
bağlı
komplikasyon
nedeniyle
kaybedildiği
saptanmıştır.Çalışmamızda konjenital kalp hastalığı olan 2 yaş altındaki çocuklarda hastalığa yol
açan bu ajanın sıklığını nazofarengeal sürüntüden alınan örnekle yapılan hızlı antijen testi ile
araştırmayı hedefledik.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya Ocak-mart 2010 tarihleri arasında OMÜ Tıp Fakültesi Çocuk
Hastanesi’ne başvuran 2 yaş altı toplam 200 hasta alındı.100 tanesi konjenital kalp hastalığı olan
(%50 si soldan sağa şantlı hasta),100 tanesi ise 2 yaş altı sağlıklı çocuklardı.Bu hastaların
nazofarengeal sürüntülerinden alınan örnekler hızlı antijen testi ile çalışıldı.
BULGULAR: Kontrol grubu olan sağlıklı 100 çocuğun nazofarengeal sürüntüsünden alınan örnekle
yapılan hızlı antijen testinden yalnızca 3(%3) tanesinde RSV testi pozitif olarak
saptandı.Konjenital kalp hastalığı olan 100 çocuktan alınan sürüntü örneklerinden ise 31(%31)
tanesi pozitif olarak bulundu. (p:0,00) Bu hastalara palivizumab(RSV monoklonal antikor)
proflaksisi uygulandı.RSV (+)olan 31 hastanın sadece 4 tanesi 2 ay içinde solunum yolu
enfeksiyonu bulguları ile başvurdu.Bunların 3’ü ayaktan tedavi edilebilecek kadar hafif
enfeksiyonlardı ve proflaksiden sonra yapılan kontrol RSV testleri negatifti.
SONUÇ: Konjenital kalp hastalığı olan hastalarda özellikle de soldan sağa şantı olan hastalarda
RSV enfeksiyonunun daha sık görüldüğü tespit edildi.RSV enfeksiyonu bu hastaların hastaneye
yatış sıklığını,mortalite ve morbiditesini artırdığı için bu hastalarda RSV monoklonal antikor
uygulaması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Konjenital Kalp Hastalığı,Respiratuar sinsisyal virüs,Proflaksi,Palivizumab
İki Yaş Altı Çocuklarda RSV Sıklığı
RSV(+)
KONTROL GRUBU 3(%3)
KKH
RSV(-)
97
31(%31) 69
KKH:Konjenital kalp hastalığı olan hastalar N:200 p:0,00
RSV testi pozitif hastalarda semptom görülme sıklığı
KKH KONTROL GRUBU
SEMPTOM (+) 24
3
SEMPTOM (-)
0
7
Semptom:öksürük.wheezing,dispne,takipne,solunum yetmezliği vb. KKH:Konjenital kalp hastalığı olanlar n:34
238
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P158 - NADİR BİR OLGU: SOL ARKUSTA AORTADA SAĞDAN İNEN DESENDAN AORTA İLE
KOMMERELL DİVERTİKÜLÜ BİRLİKTELİĞİ
İbrahim ECE, Feyza Ayşenur PAÇ, Şevket BALLI, Tuğçin Bora POLAT
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Pediatrik Kardiyoloji Kliniği, Ankara
GİRİŞ: Sol arkus aortada sağdan inen desendan aorta ile birlikte olan Kommerell divertikülü
oldukça nadir görülen aortik ark patolojisidir. Burada sol arkus aortda sağdan inen desendan
aorta
ile
Kommerell
divertikülü
birlikteliği
olan
bir
olgu
sunulmuştur.
OLGU SONUMU: Sekundum atriyal septal defekt ve gerçek vasküler halka nedeniyle başka bir
merkezde opere olan hasta kontrol amacıyla polikliniğimize başvurdu. Fizik muayenesi normaldi.
Yapılan ekokardiyografik incelemede sol arkus aorta saptandı. Buna karşılık desendan aorta sağ
tarafta yerleşmişti ve arkusun distalinde divertikül görüldü. Hastada vaskuler halka öyküsü
nedeniyle Kommerell divertikül varyantı düşünülerek kateter anjiyografi yapıldı. Arkus aortadan
sırasıyla sağ kommon karotid arter, sol kommon karotid arter ve sol subklavyen arterin ayrıldığı
görüldü. Hastanın aortasının toraksın üst kesiminde sağa yöneldiği ve desendan aortanın sağdan
indiği görüldü. Arkustan son olarak Kommerell divertikülden köken alan sağ subklavyen arterin
ayrıldığı görüldü. Hastaya sol arkus aortada sağdan inen desendan aorta ile birlikte Kommerell
divertikül tanısı konuldu. Hasta semptomatik olmamasına rağmen baryumlu özefagogramda
özefagus basısı gösterildi.
TARTIŞMA: Kommerell divertikülünün anevrizmal dilatasyon ve perforasyon riski nedeniyle
hastanın yakın izlemine ve yıllık BT çekilmesine karar verildi.
Anahtar Kelimeler: Kommerell divertikülü, vasküler halka
239
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P159 - FATAL AMİTRİPTİLİN ZEHİRLENMESİNDE AMİODARON KONTRENDİKE Mİ?
İ İlker ÇETİN1, Gonca KILIÇ2, Figen GÜNİNDİ2, Abdurrahman KARA3, Zeynep YILMAZ2, Nilgün
ÇAKAR4
1
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Hematoloji
Kardiyoloji Kliniği, Dışkapı, Ankara
2
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Hematoloji
Sağlığı ve Hastalıkları, Dışkapı, Ankara
3
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Hematoloji
Hematoloji Kliniği, Dışkapı, Ankara
4
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Hematoloji
Nefroloji Kliniği, Dışkapı, Ankara
Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk
Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk
Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk
Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk
GİRİŞ: Trisiklik antidepresan zehirlenmesi çocukluk çağında sık karşılaşılan bir durumdur. Hayatı
tehdit eden aritmi, solunum depresyonu, konvulsiyon, letarji ve koma gelişebilmektedir.
Amitriptilin zehirlenmesi sonucu geniş QRS’li taşikardi gelişen, plazmaferez ve amiodaron
tedavisine yanıt veren olgu sunulmuştur.
OLGU SUNUMU: Glaskow Koma Skoru (GKS) 4 olan hasta hipotansif (70/50 mmHg), taşikardik
(214/dk) ve takipneik (30/dk) idi. Hastaya IV hidrasyon (20 ml/kg sonrası 2500 ml/m2/gün) ve
bikarbonat infüzyonu (2-4 mEq/kg) başlandı ve hasta entübe edilerek ventilatöre bağlandı. Geniş
QRS’li taşikardi (Figür 1) nedeniyle amiodaron 5 mg/kg yüklenerek 15 µg/kg/dk infüzyon ile
verilen ve plazmaferez yapılan hastada kısa sürede sinüs ritmine dönüldü. GKS 7 olan hasta
ekstübe edilerek, amiodaron tedavisi 24 saat sonra orale geçildi.
TARTIŞMA VE SONUÇ: Amitriptilin 15 mg/kg üzerindeki dozlarda ciddi kardiyovasküler ve
nörolojik semptomlar ile fatal olabilen bir trisiklik antidepresandır. Bugüne kadar amitriptilin
zehirlenmesinde QT uzaması nedeniyle sadece sınıf IB antiaritmiklerin kullanılması gerektiği
söylenmiştir. Ancak günümüzde amiodaron için yeni endikasyonlar tanımlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Amitriptilin zehirlenmesi, amiodaron, plazmaferez
Figür 1
Figür 2
Tedavi öncesi geniş QRS'li taşikardi.
Tedavi sonrası sinüs ritmi.
240
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P160 - ASTIMLI ÇOCUKLARDA EGZERSİZİN KALP HIZI DEĞİŞKENLİĞİ ÜZERİNE ETKİSİ
Pelin Hacıömeroğlu AYYILDIZ1, Mehtap KILIÇ2, Metin SUNGUR1, Emine AZAK1, Fadıl ÖZTÜRK2,
Kemal BAYSAL1
1
2
Ondokuz Mayıs Universitesi, Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, Samsun
Ondokuz Mayıs Universitesi, Tıp Fakültesi, Pediatrik Allerji Bilim Dalı, Samsun
Astım çocukluk çağının sık görülen kronik inflamatuar hastalıklarından biridir. Astımlı çocuklarda
sempatovagal cevabın bir göstergesi olan kalp hızı değişkenliğinin (KHD) egzersiz sonrası sağlıklı
çocuklara göre farklı olduğu gösterilmiştir. Ancak iyi kontrollü astım hastalarında bu konuda az
sayıda çalışma bulunmaktadır. Çocukluk yaş grubunda kontrollü astım hastalarında KHD ve
egzersizle ilişkisini tanımlamak, sağlıklı çocuklarla ve literatür bilgileriyle karşılaştırmak amacıyla
bu çalışma planlandı.Çalışmada Ondokuz Mayıs Üniversitesi Çocuk Kardiyoloji polikliniğine
başvuran, iyi kontrollü astım tanısı ile izlenen 20 hastanın (10 erkek, 10 kız; 9,33 ± 2,67 yaş) ve
kontrol grubu olarak sağlıklı 30 (21 erkek, 9 kız; 10,27 ± 2,27 yaş) çocuğun bazal, egzersiz
sonrası ve egzersizden 10 dk sonra KHD parametreleri (düşük frekans (LF), yüksek frekans (HF),
LF/HF)
incelendi.
İyi kontrollü astımlı çocukların egzersiz kapasitelerinin, egzersiz öncesi ve sonrası LF, HF ve LF/HF
değerlerinin sağlıklı çocuklardan farklı olmadığı saptandı. Ancak astım hastalarında istatistiksel
olarak anlamlı olmamakla beraber egzersiz öncesi ve sonrası KHD parametrelerinde kontrol
hastalarına kıyasla izlenen yüksekliğin sempatovagal aktivitedeki normalden bir sapmaya işaret
edebileceğini ve daha geniş kapsamlı grup çalışmalarının bu konuda yol gösterici olacağını
düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Astım, Egzersiz, Kalp Hızı Değişkenliği
241
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P161 - EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ’NDE PEDİATRİK KALP NAKLİ
DENEYİMİMİZ
Zülal ÜLGER1, Ertürk LEVENT1, Ruhi Arif ÖZYÜREK1, Orhan BULUT1, Murat DEVECİ1, Çağatay
ENGİN2, Fatih AYIK2, Serkan ERTUGAY2, Sanem NALBANTGİL2, Sultan KARAKULA2, Tahir YAĞDI2,
Mustafa ÖZBARAN2
1
2
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı, İzmir
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 2007-2010 yılları arasında, yaşları 5-15 yıl arasında
değişen, 3’ü erkek, 1’i kız toplam 4 çocuk hastaya kalp nakli yapıldı. Dört hastanın 2’sine dilate
kardiyomiyopati, 2’sine ise restriktif kardiyomiyopati tanısı ile kalp nakli yapıldı. Nakil
hastalarından birine nakil öncesi, ventrikül assist device(VAD) uygulandı ve 1 ay sonra VAD
çıkarılarak, kalp nakli yapıldı. VAD uygulanan ve kalp nakli yapılan bu hasta dışında, dilate KMP
tanısı ile izlenen, acil kalp nakli listesinde bulunan ve VAD uygulanan 3 çocuk hastamız daha
bulunmaktadır. Bu bildiride kalp nakli yapılan hastalarımızın tedavi ve izlemleri hakkında bilgi
verilecektir.
Anahtar Kelimeler: Pediatrik kalp nakli
242
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P162 - FALLOT TETRALOJİSİNE EŞLİK EDEN HEMİTRUNKUS (ASSENDAN AORTADAN
ÇIKAN SOL PULMONER ARTER) OLGUSUNDA FARKLI BİR TEDAVİ YAKLAŞIMI: SAĞ
VENTRİKÜL ÇIKIŞ YOLUNA STENT İMPLANTASYONU
Turkay SARITAS, Celal AKDENİZ, Abdullah ERDEM, Nurdan EROL, Halil DEMİR, Ahmet CELEBİ
Dr. Siyami Ersek Göğüs, Kalp-Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Kardiyolojisi
Kliniği, İstanbul
GİRİŞ: Pulmoner arter (PA) dallarından birinin aortadan anormal çıkışı nadirdir ve bu sıklıkla
diğer kardiyak malformasyonlarla birliktedir. Sol PA’in aortadan anormal çıkışı çok daha nadirdir.
Fallot tetralojisi ile birliktelik gösteren asendan aortadan çıkan sol pulmoner arter olgusunda sağ
ventrikül çıkım yolunun ve sağ pulmoner arter darlığının total tamire uygun olmaması nedeniyle
stent implantasyonu gerçekleştirilen olgu sunulacaktır.
OLGU: 3.5 aylık, 3.7 kg ağırlığındaki hastanın ekokardiyografik değerlendirmesinde malalingment
geniş VSD’si, önemli infundibuler ve valvuler darlığı mevcut olup ana pulmoner arter (PA)
hipoplazisi,
sağ
PA
başında
da
darlık
mevcuttu.
Hastanın yapılan kateterizasyonu sonucunda ana ve sağ PA’in belirgin hipoplazik olması ve total
tamire uygun olmaması nedeniyle ana PA ve sağ PA içine stent yerleştirilmesi ile hem
saturasyonun yükseltebileceği hem de bu arterlerin gelişimine olanak sağlayacağı düşünüldü.
Olguya 4 mm’lik balon ile pulmoner balon valvüloplastiyi takiben 4.5 mm x 15 mm’lik stent sağ
ventrikül çıkım yolunu, ana PA'i ve sağ PA'in proksimal kısmını kapsayacak şekilde yerleştirildi.
Stent implantasyonu sonrasında yapılan enjeksiyonlarda stentin yerleşiminin uygun olduğu, sağ
PA kan akımının öncesine kıyasla belirgin artmış olduğu görüldü. Sol PA basıncı sistemik düzeyde
iken; stent implantasyonu sonrası sağ PA basıncının ortalama 18 mmHg’dan 28 mmHg’ya ve
oksijen satürasyonunun %72’den % 80’e çıktığı gözlendi.
SONUÇ: Anormal kökenli sol PA olan olgularında direkt reimplantasyon ile tam düzeltme tercih
edilmektedir. Ancak ilave ana PA ve sağ PA’in hipoplazik olduğu bu tür olgularda erken dönemde
yapılacak stent implantasyonu ile kısa süre beklenerek sol PA’de kalıcı pulmoner hipertansiyon
gelişmeden tam düzeltme ameliyatı yapılabileceğini düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Fallot tetralojisi, hemitruncus, stent
243
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P163 - KONJENİTAL AORTA-AZYGOS FİSTÜLÜN TRANSKATETER YOLLA VASCULAR PLUG
KULLANILARAK BAŞARILI EMBOLİZASYONU
Ender ÖDEMİŞ, Alper GÜZELTAŞ, Neslihan KIPLAPINAR
İstanbul Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Çocuk Kardiyolojisi Kliniği, İstanbul
GİRİŞ: Aorta-azygos fistüller, devamlı üfürüm nedeni ile sıklıkla PDA ile karışırlar. Genellikle,
kalp yetersizliği bulguları ile okul çağında başvurular. Transkateter olarak kapatılmaları mümkün
olan olan bu malformasyon için zaman zaman cerrahi girişim gerekebilir.
OLGU: Altı yaşında erkek hasta üfürüm nedeni ile sevk edildi. Fizik incelemesinde sol klavikula
altında devamlı üfürüm saptanan hastanın ekokardiyografik incelemesinde sol kalp boşluklarında
hafif genişleme ve ince patent duktus arteriozus saptandı. Kateter odasına alınarak PDA sı coille
embolize edilen hastanın üfürümünün devam etmesi üzerine yapılan anjiograik incelemesinde
desendan aorta ile azygos ven arasında uzun fistül traktı saptandı. Transkateter yolla vascular
plug kullanılarak başarılı bir şekilde embolize edildi.
SONUÇ: Klinikte PDA ile karışabilen aorta azygos fistüller, transkateter yolla embolize edilmesi
mümkün olan nadir patolojilerdir. Bu yazıda sunulan, literatürdeki vascular plug kullanılarak
embolize edilen ilk çocuk olgudur.
Anahtar Kelimeler: Konjenital Aorta-Azygos Fistül, Vascular Plug
244
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P164 - İDİYOPATİK GÖĞÜS AĞRILI ÇOCUKLARDA İSTİRAHAT VE EFOR SONRASINDA
KALP HIZI DEĞİŞKENLİĞİ
Emine AZAK, Mustafa GÜLOĞLU, Pelin AYYILDIZ, Metin SUNGUR, Kemal BAYSAL
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Samsun
GİRİŞ: Göğüs ağrısı pediyatrik kardiyoloji polikliniğine başvuruların %5–15’ini oluşturur.
Genellikle
benign
karakterdedir.
Kardiyak
otonomik
tonüsü
yansıtan
Kalp
Hızı
Değişkenliği(KHD)’nin bazı hastalıklarda mortalite ilişkisi saptanmıştır. Biz idiyopatik göğüs ağrılı
çocuklardaki KHD ile efor ve yaşın KHD üzerine etkisini araştırdık.
YÖNTEM: Çalışmaya yaşları 4–17 yaş ( 9.9 ± 3.2) 46 idiyopatik göğüs ağrılı ve yaşları 4–17 yaş
(9.8 ± 2.9) olan 42 sağlam çocuk kontrol grup alındı. Tüm çocuklara modifiye Bruce protokollü
efor testi uygulandı. Efor testi öncesi, bitimi ve bitiminden 10 dakika sonra 5'er dakikalık EKG
kayıtlarından KHD parametreleri alındı. Düşük frekans(LF), yüksek frekans(HF) ve LF/HF değerleri
göğüs ağrılı grup ile kontrol grup arasında, her iki grupta da 10 yaş altı ve üstü olmak üzere
karşılaştırıldı.
SONUÇLAR: İdiyopatik göğüs ağrılı grupla kontrol grup arasında efor testi öncesi, bitimi ve
bitiminden 10 dakika sonra LF, HF, LF/HF değerlerinde fark yoktu (p>0,05). Efor bitimi ve 10
dakika sonrasında çalışma ve kontrol grubunda LF'de artış, HF'de azalma, LF/HF’de ise artış
vardı(p<0,001). Test öncesi, bitimi ve 10 dakika sonraki LF ve HF değerlerinde yaşa göre
istatistiksel fark yoktu. Ancak HF değerlerinde testden hemen ve 10 dakika sonrasında 10 yaş
altında daha az düşme olması istatistiksel oldukça anlamlıydı.Yaşa göre test öncesi LF/HF
değerlerinde fark gözlenmezken, test bitimi ve 10 dakika sonrasında 10 yaş üstünde belirgin artış
olması istatistiksel olarak anlamlıydı.
TARTIŞMA: İdiyopatik göğüs ağrılı çocuklarda eforun kardiyak otonomik aktiviteye etkisi sağlıklı
grupla aynıdır. Eforla sempatik aktivasyonu gösteren LF ve LF/HF'de artış, parasempatik sistemi
yansıtan HF'de azalma ve belli yaştan sonra sempatik aktivite artarken parasempatik aktivitede
azalma söz konusudur.
Anahtar Kelimeler: İdiyopatik göğüs ağrısı, kalp hızı değişkenliği
245
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P165 - İNTERRUPTED (KESİNTİLİ)) AORTİK ARKUSUN PERKÜTAN TRANSKATETER
YOLDAN SERT GUİDE İLE PERFORASYONU VE PREDİLATASYON SONRASI COVERED
STENT İMPLANTASYONU İLE TEDAVİSİ
Ahmet CELEBİ, Abdullah ERDEM, Halil DEMİR, Turkay SARITAS, Celal AKDENİZ, Fadli DEMİR
Dr. Siyami Ersek Göğüs, Kalp Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Kardiyolojisi
Kliniği, İstanbul
AMAÇ: Tip A aortik interruption’lı (membranöz atrezi) bir olgunun transkateter yoldan covered
stent implante edilerek tedavisi sunulmaktadır.
OLGU: 11 yaşındaki erkek hastanın ekokardiografik incelemesinde renkli akım ile desendan
aortaya geçişten emin olunamadığı, CW Doppler ile de koarktasyona özgü yüksek gradiyentli
diyastole uzanımlı akım elde edilemediğinden subatretik koarktasyon veya atrezi ön tanısı ile kalp
kateterizasyonuna alındı. Farklı kateter ve klavuz teller kullanılmasına rağmen femoral arter
yoluyla retrograd olarak arcus aortaya geçilemedi. “Aortic interruption” olabileceği düşünülerek
arcus aorta anatomisini belirlemek amacıyla radiyal arter ponksiyonu yapıldı. Eş zamanlı olarak
atretik segmentin hem proksimalinden (arcus aorta) hem distalinden (desendan aorta) kontrast
enjeksiyonu yapıldığında kesintinin membranöz ve kısa olduğu görüldü. Retrograd yoldan 0.014
inch kılavuz telin (standart koroner guide-wire) sert ucuyla atretik membran perfore edildi.
Kontrast enjeksiyonu ile telin ucunun isthmus ve distal transvers arcusda olduğundan emin
olunduktan sonra bu kılavuz tel çekilmeden aynı kateterin (6F JR4) içinden ilerletilen 0.035 inch
hidrofilik telin sert ucu ile membrandan geçtiğinden emin olduğumuz 0.014’’ klavuz telin yanından
birkaç perforasyon daha yapıldı. Böylece perforasyon deliği genişletildi. Ardından 0.014’’ kılavuz
telin üzerinden sırasıyla 3.5 mm koroner anjioplasti balonu ve 6 mm Tyschak II balonuyla iki kez
predilatasyon yapıldı. İşlemin kalan kısmı standart stent yerleştirme işleminde olduğu gibi
gerçekleştirildi. İşlem sonrası asendan aort ile desendan aort arasında basınç gradiyenti kalmadı.
İşlemde komplikasyon gelişmedi.
SONUÇ: Kesintili aortik arkusun konvansiyonel tedavisi cerrahidir. Ancak kesinti ligament
şeklinde uzun değil, kısa-membranöz olduğu takdirde uygun vakalarda transkateter membran
perforasyonu dikkatli bir şekilde yapılarak covered stent implantasyonu ile tek seansda
transkateter olarak da tedavi edilebilir.
Anahtar Kelimeler: kör koarktasyon, perforasyon, stent
246
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P166 - TALASEMİ MAJORLU OLGULARDA DEMİR YÜKÜNÜN DEĞERLENDİRİLMESİNDE
T2* MR ÖLÇÜMLERİ İLE EKOKARDİOGRAFİ, HOLTER VE EKG BULGULARININ
KARŞILAŞTIRILMASI
Mecit KESKİN1, Fırat KARDELEN1, Murat ÇİFTEL1, Gayaz AKÇURİN1, Halil ERTUĞ1, Akif
YEŞİLİPEK1, Can ÇEVİKOL2
1
2
Akdeniz Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Antalya
Akdeniz Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Antalya
Talassemi majorlu hastalarda uzun süreli transfüzyon tedavisi, ekstravazal hemoliz, demirin
artmış intestinal absorbsiyonu aşırı demir yüküne yol açar ve bunun sonucunda kalp, karaciğer,
endokrin organlar gibi pek çok organda hasarlanmaya neden olur. Kardiyotoksisitenin kesin tanısı
endomyokardiyal biyopsi ile konulabilse de, genellikle invaziv olmayan diğer tekniklere ihtiyaç
duyulmaktadır. Günümüzde kardiyak demir yükünün erken değerlendirilmesinde T2* MR
kullanılmaktadır. Miyokardın farklı bölgelerinde sinyal yoğunluğuna bağlı olarak kardiyak demir
yükü kantitatif olarak ölçülür. Talasemi majorlu hastalarda kardiyak disfonksiyonların
saptanmasında ekokardiografi, ritm bozukluklarının saptanmasında holter monitorizasyonu ve
elektrokardigrafide QT dispersiyonu kullanılmaktadır. Çalışmamızda 50 TM ‘lu hastada kalp
fonksiyonları klinik olarak ve EKO, Holter, EKG ile değerlendirildi ve T2* MR görüntüleme ile
karşılaştırıldı. Hastaların 26’sı (%52) erkek 24’ü(%48) kız idi. Yaşları 11-38 (ort: 20,9 ± 7,1 yıl)
arasında
değişmekteydi.
Hastaların
22’si(%44)
deferasiroks(exjade),
17’si(%34)
Deferipron(ferriprox),14’ü (%28) deferoksamin (desferal) ve deferipron birlikte,3’ü(%6) sadece
deferoksamin
kullanmaktaydı.
Hastaların yıllık ferritin ortalaması 605-17899 ng/ml (ort.3666 median 2400 ng/ml) arasında
değişmekteydi. Hastaların T2 * MR değeri 6-85 (30 ± 16 ) msn bulundu. 16 hastanın T2* MR
değeri 10-20 msn arasındaydı. 2 hastanın T2 * MR değeri 10 msn altındaydı. Kalan 32 hastanın
T2*
MR değeri
22,4-85 msn
arasında
değişmekteydi.
Hastaların
ekokardiografik
değerlendirilmesinde 1 hasta dışında sistolik fonksiyonlar normal bulundu. İki hastada 2. Mitral
yetmezlik saptandı. Holter incelemesinde hastalarda belirgin parasempatik disfonksiyon saptandı.
EKG’ de QT dispersiyonu ort. 56,8 ± 23,5 bulundu. Talasemi majorlu hastalarda yakınma ve
bulgular olmasa da, kardiyak işlevlerin daha ayrıntılı değerlendirilmesine olanak veren tekniklerin
bir arada kullanılması ve yorumlanması ile olguların subklinik dönemde tanı alması sağlanabilir.
Anahtar Kelimeler: Talasemi major, T2* MR, Ekokardiografi, Holter, QT dispersiyonu
247
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P167 - PULMONER ARTER BİFURKASYON DARLIKLARININ EŞ ZAMANLI GENESİS XD
UNMOUNTED STENT İLE TEDAVİSİ
Ahmet CELEBİ, Abdullah ERDEM, Türkay SARITAS, Celal AKDENİZ, Nurdan EROL, Halil DEMİR
Dr. Siyami Ersek Göğüs, Kalp-Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Kardiyolojisi
Kliniği, İstanbul
AMAÇ: Pulmoner arter bifurkasyon darlıklarında stent yerleştirilmesinin istenilen etkiyi
göstermesi açısından eşzamanlı yapılması önerilmektedir.
HASTA VE YÖNTEM: 11 yaşındaki olgu Fallot tetralojisi nedeniyle 2 yıl önce opere edilmişti.
Diagnostik kalp katerizasyonu ile RV basıncı 55 mmHg, ana pulmoner arter (PA)ile sağ ve sol PA
distali arasında 42 mmHg gradyent saptandı. RPA da lezyon uzunluğunun 31 mm, en dar yerinin
6 mm, komşu normal damar genişliği 10.3 mm, LPA da lezyon uzunluğunun 24.5 mm, en dar
yerinin 6 mm, komşu normal damar genişliği 10.7 mm ölçüldü. Genesis XD marka unmounted 29
mmlik stent 11 mmx3 cm Z-Med balona yüklenerek sol PA başında, 39 mmlik stent 12 mm x 4
cmlik balona yüklenerek sağ PA başında eş zamanlı olarak açıldı. İşlem sonunda, Ana PA ile sol PA
arasında 5 mmHg gradyent, sağ PA arter ile arasında ise gradyent olmadığı görüldü. 24 aylık
ikinci olgu Fallot tetralojisi tanısıyla 9 ay önce opere edilmişti. RPA da lezyon uzunluğunun 15
mm, en dar yerinin 5,8 mm, komşu normal damar genişliği 10 mm, LPA da lezyon uzunluğunun
24 mm, en dar yerinin 6 mm, komşu normal damar genişliği 12 mm ölçüldü. Genesis XD marka
unmounted 29 mmlik stent 12 mmx3 cm balona yüklenerek sol pulmoner arter başında, 19
mmlik stent 10 mm x 2 cm’lik balona yüklenerek sağ PA başında eş zamanlı yerleştirildi. İşlem
sonrası Sağ PA ile Ana PA arasında 10 mmHg gradyent kaldı.
SONUÇ: Bifurkasyon lezyonlarında aynı anda stent yerleştirilmesi her iki pulmoner arter
darlığının giderilmesinde ve sağ ventrikül basıncının düşürülmesinde etkili bir yöntemdir.
Anahtar Kelimeler: Bifurkasyon darlığı, Genesis Unmounted stent
248
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P168 - TRANSKATETER SEKUNDUM ASD VE PFO KAPATILMASINDA
OCCLUDER (CARDİA): KISA VE ORTA DÖNEM SONUÇLARIMIZ
INTRASEPT
Turkay SARITAS, Celal AKDENİZ, Abdullah ERDEM, Fadli DEMİR, Yalim YALCİN, Ahmet CELEBİ
Dr. Siyami Ersek Göğüs, Kalp-Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Kardiyolojisi
Kliniği, İstanbul
GİRİŞ: Cardia ASD septal okluder ve PFO okluder cihazları transkateter ASD ve PFO kapatmada
kullanılan yeni oklüzyon cihazlarındandır. Cardia cihazı ile kapattığımız ASD’li ve PFO’lu olguların
kısa ve orta dönem sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık.
HASTALAR VE YÖNTEM: 8 olguda transtorasik ekokardiyografi, 2 olguda transözefajial
ekokardiyografi rehberliğinde- cardia septal okluder ile perkütan transkateter ASD kapatma işlemi
ve 1 olguda PFO okluder cihazı ile transözefajial ekokardiyografi rehberliğinde PFO kapatma işlemi
gerçekleştirildi. ASD kapatma işlemi önemli sol-sağ şantı olan ve uygun rimlerin bulunan
hastalarda, PFO kapatma işlemi ise PFO’dan kaynaklandığı düşünülen cerebrovasküler olay
yaşamış hastada gerçekleştirildi.
BULGULAR: Cihaz implantasyonu tüm ASD’li ve PFO’lu olgularda başarılı oldu. ASD’si kapatılan
olguların ortalama yaşı 7.5 (4.5-24) yıl, ortalama kilosu 30 (16-64) kg idi. Ortalama Qp/Qs oranı
1.7 ve ortalama transtorasik ekokardiyografik ASD boyutu 15.3 mm idi. Ortalama cihaz çapı 20
mm (14 ila 24 arasında) idi. İşlemden sonrası % 60 olan tam oklüzyon oranı ertesi gün % 90’a
yükseldi. Sadece bir olguda cihazın eteğinin aortik rimden sağdan sola deplasmanı rezidüel şanta
neden oldu. Bu olgunun takibinde küçük rezidüel şant devam etti ancak cerrahiye gereksinim
duyulmadı.
PFO’su kapatılan olguda PFO’nun 4-5 mm üzerinde 2 mm’lik sekundum ASD görüldü. Sekundum
ASD aort uzaklığı 15 mm ölçüldü ve 30 mm’lik PFO okluder ile PFO cihazın etekleri altında kalacak
şekilde sekundum ASD kapatıldı. Bu olguda işlem sonrasında tam oklüzyon sağlandı.
SONUÇ: Cardia cihazları orta çaplı ASD'lerin ve PFO’ların kapatılmasında etkili ve güvenilirdir.
Ancak sonuçlarımız daha geniş serili hasta grupları ile desteklenmelidir.
Anahtar Kelimeler: ASD, Cardia, Transkateter kapama, PFO
249
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P169 - ARTERİYAL TORTUOSİTY SENDROMU (ATS); KARDİYOVASKÜLER ANOMALİLERİ
OLAN BİR ÇOCUK OLGUNUN SUNUMU
Filiz EKİCİ1, Tayfun UÇAR2, Suat FİTÖZ3, Fikri DEMİR2, Cem KARADENİZ2, Ercan TUTAR2, Semra
ATALAY2
1
Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hematoloji ve Onkoloji Hastanesi, Ankara
Ankara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Ankara
3
Ankara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Radyodiyagnostik Bilim Dalı, Ankara
2
Arteriyal tortuosity sendromu; büyük arterlerin tortuositesi ile karakterize nadir rastlanılan
kalıtsal bir bağ dokusu hastalığıdır. Beş yaşında erkek hasta halsizlik ve üfürüm duyulması
yakınmaları ile başvurdu. Öyküsünde iki kez inguinal fıtık operasyonu geçirdiği öğrenildi. FM:
periferik nabızları alınıyordu ve kan basıncı normaldi. Ciltte hiperelastikiyet ve atipik yüz
görünümü vardı. Pulmoner odakta sistolik üfürüm ve S2 çiftlenmesi duyuldu. Telede; pulmoner
konusu belirgindi, bronkovaskülarite hafif artmıştı, kardiyomegali saptanmadı. EKG"de
indeterminate aks, V1 de pür R dalgaları görüldü. Ekokardiyografide; septumda
kalınlaşma,bilateral periferik pulmoner arterlerde hafif darlık, çıkan aorta genişleme, inen aortada
ise tortöz seyrin olduğu görüldü. MR ve konvansiyonel anjiografide çıkan aortası genişlemişti,
distal aortik arkın tortöz seyri ve diyafram düzeyinde sağa yönelmiş belirgin tortuozite izlendi.
Bağ dokusu hastalığı klinik bulgularının varlığında diffüz arteriyal değişikliklerin görülmesi
durumda Arteriyal Tortuosity sendromu düşünülmelidir. MRA bu vasküler anomalilerin
gösterilmesinde en değerli yöntemdir.
Anahtar Kelimeler: arteriyal tortuosity sendromu, periferik pulmoner stenozis, magnetik
rezonans anjiografi
Tablo-1
250
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Tablo-2
şekil-1
Magnetik rezonans anjiografik görüntülemede: çıkan aortada hafif genişleme,
distal arkus aortada
konfigurasyonda değişiklik, aortik arkın ileri derecede tortuozitesi, diyafram
düzeyinde sağa doğru kıvrılma ve uzama görülmektedir.
251
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Şekil-2
Konvansiyonel Angiografik incelemede subclavian arterin distalinde ve infra
diaframatik abdominal aortada ileri derece tortuosity ve uzama görülmektedir
şekil-3
Konvansiyonel anjiografik incelemede pulmoner arterlerin distal bölümünde
çok sayıda ardışık dilatasyon belirlendi
252
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P170 - HİBRİD
SENDROMU
HİPOPLASTİK
PALYASYON PROSEDÜRÜ
UYGULANAN
SOL KALP
Ender ÖDEMİŞ1, Sertaç HAYDİN2, Alper GÜZELTAŞ1, İbrahim Cansaran TANIDIR1, Neslihan
KIPLAPINAR1, İhsan BAKIR2
1
İstanbul Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Çocuk
Kardiyolojisi Kliniği, İstanbul
2
İstanbul Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp
Damar Cerrahisi Kliniği
GİRİŞ: Hipoplastik sol kalp sendromu (HSKS) tüm konjenital kalp hastalıklarının %1’ini
oluşturur. Tedavi edilmediğinde ölümcül olan bu patoloji; sol ventrikül, mitral kapak ve aort
kapağını içeren atrezi veya hipoplazi ve çeşitli derecelerde aortik ark hipoplazisi ile karakterizedir.
Sistemik dolaşım PDA aracılığı ile sağlanır. En deneyimli merkezlerde dahi cerrahi yaklaşım olan
Norwood 1. aşama prosedürünün mortalite oranları %10-20 arasında değişmektedir. Son yıllarda
cerrahi tedaviye alternatif olarak geliştirilen, cerrahi ve girişimsel kardiyolojinin ortak çalışması
olan Hibrid prosedürü sayesinde hastalar yenidoğan döneminde önemli etkileri olan
kardiyopulmoner bypass ve komplikasyonlarından korumuş olmaktadır. Bu yazıda prenatal
dönemden beri takip edilen HSKS’li olguya başarılı bir şekilde uygulanan hibrid prosedürü
sunuldu.
VAKA: Aralarında akraba evliliği olmayan 29 yaşında anne ve 32 yaşında babanın ilk çocuğu olan
hastamızın tanısı 20. gestasyon haftasında fetal ekokardiyografi ile ünitemizde konuldu. 38+2.
gestasyon haftasında C/S ile 3210 gr doğan bebeğe postnatal prostoglandin infüzyonu başlandı.
Doğumdan sonra 2. gün yapılan ekokardiyografisinde hipoplastik sol kalp sendromu, geniş PDA,
ASD (sekundum,nonrestriktif), hipoplastik asendan aorta tanısı teyit edildi. Hastaya postnatal 6.
gününde hibrid girişimi (hibrid kalp kateterizasyonu laboratuarında aynı seansta bilateral
pulmoner artere bant konulması ve duktus arteriozusa stent yerleştirilmesi) uygulandı. İşlem
sonrası 16. saatte konulan stentin proksimal ucunda ekokardiyografik olarak daralma saptanan
hasta acil tekrar işleme alındı ve PDA ya ikinci bir stent (stent-in-stent) yerleştrildi. İşlem sonrası
ECMO da takipe alındı.
SONUÇ: Hibrid prosedürü, HSKS hastalarında geleneksel cerrahi tedaviye iyi bir alternatif
oluşturmaktadır. Ancak özellikle ülkemiz için mortalitenin azalmasından söz edebilmek için daha
çok sayıda hastayı içeren karşılaştırmalı çalışmaların yapılması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Hipoplastik Sol kalp Sendromu,Hibrid Palyasyon
253
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P171 - ÇOCUK VE ADOLESANLARDA NÖROKARDİYOJENİK SENKOP:
DİNİTRAT İLE UYARILMIŞ TİLT TESTİ, TEDAVİ VE UZUN SÜRELİ İZLEM
İZOSORBİD
Yakup ERGÜL1, Kemal NİŞLİ1, Elif Erdem ÖZCAN2, Aygün DİNDAR1, Ümrah AYDOĞAN1, Rukiye
Eker ÖMEROĞLU1
1
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk
Kardiyolojisi Bilim Dalı, İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: Bu çalışmada 5 yıllık süreçte tekrarlayan senkop yakınmasıyla başvurup bazal ve
izosorbid dinitrat (İSDN) ile uyarılmış tilt testi uygulanan hastaların test sonuçları ve izlemleri
sunulmuştur.
BULGULAR: Tilt testi uygulanan 103 hastanın 61’inde uzun dönem izlemlerin ulaşılabildi.
Ortalama yaşları 13,4 ± 2 yıl olan hastaların öyküde geçirdikleri senkop sayıları 3,8 ± 2,8’di.
Hastaların 45’inde (% 73,8) tilt testi pozitif olup bunların 19’unda (% 31,1) bazal tilt testi
pozitifken, 26 (% 42,7) hastada İSDN ile uyarılmış tilt testi pozitifti. İzlemde hastaların 23’ü (%
37,8) konservatif önlemlerle izlenirken 38 hastaya (31 hastaya metoprolol, 6 hastaya
propranolol, bir hasta kombine tedavi) ilaç başlandı. Hastaların ortalama izlem süreleri 20 ± 9
aydı. İzlemde hastaların % 19,6’sında senkopların tekrarladığı görüldü. Senkopların tekrarı
açısından tilt testi pozitif ve negatif olanlar ile ilaç tedavisi alan ve almayanlar arasında anlamlı
fark saptanmadı
SONUÇLAR: Nörokardiyojenik senkoplu çocuk ve adolesanların orta-uzun dönem izlemleri,
senkop tekrarı riskini belirlemede tilt testi sonuçlarının veya tedavi şeklinin fazla öneminin
olmadığı fikrini desteklemektedir.
Anahtar Kelimeler: Beta-bloker tedavi, çocuk, izosorbid dinitrat, nörokardiyojenik senkop, tilt
testi
Tablo 1
Nörokardiyojenik senkop tanısıyla tilt yapılan hastalar
Tablo 2
Nörokardiyojenik senkoplu
seçenekleri ve yan etkiler
254
hastalarda
uygulanan
tedavi
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
Tablo 3
Nörokardiyojenik senkoplu hastalarda tedavi etkinliği ve
senkop rekürrensi
Tablo 4
İzosorbid dinitrat ile uyarılmış tilt testi uygulama ve sonuçları
(K: Kız, E: Erkek, İSDN: İzosorbid dinitrat)
255
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P172 - İKİ FARKLI YAPIDA SEPTAL OKLUDERLE ATRİYAL SEPTAL DEFEKT KAPATILMASI
SONRASI P DALGA SÜRESİ VE DİSPERSİYONUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ
Feyza Ayşenur PAÇ1, Serkan TOPALOĞLU2, Tuğçin Bora POLAT1, Mehmet Burhan OFLAZ1, Esin
KİBAR1
1
2
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Pediatrik Kardiyoloji Kliniği, Ankara
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kardiyoloji Kliniği, Ankara
GİRİŞ: Occlutech Figulla ASD Occluder (FSO) cihazı Amplatzer Septal Occluder (ASO) cihazına
alternatif olarak önemli yapısal değişikliklerle geliştirilmiştir. Bu çalışmada ASO ya da FSO cihazı
ile atriyal septal defekti (ASD) kapatılan hastalarda P dalga süresi ve P dalga dispersiyonu
hesaplanmış ve FSO cihazındaki yapısal değişiklerin atriyal ileti sistemine etkisi araştırılmıştır.
METOD: Sekundum ASD tanısı almış 116 olgunun transkateter yöntemle ASD’si kapatıldı. FSO
cihazı 74 hastada, ASO cihazı 42 hastada kullanıldı. İşlem öncesi ve sonrası P dalga süresi ve P
dalga dispersiyonu yüzey elektrokardiyogramından hesaplandı
BULGULAR: Hastaların tümü değerlendirildiğinde P dalga süresi ve P dalga dispersiyonu işlem
sonrası anlamlı bir şekilde artmıştı (p<0.001). İşlem sonrası P dalga süresi ve dispersiyonu FSO
kullanılan hastalarda daha düşük bulundu (p<0.001). P dalga süresi ve dispersiyonunu ile sağ
atriyal disk çapı arasında kuvvetli korelasyonu saptandı (sırasıyla, p=0.002, p<0.001). P dalga
dispersiyonunu ile hasta yaşı, cihaz çapı ve sol atriyal disk çapı arasında orta düzeyde korelasyon
saptandı (sırasıyla, p=0.006, p=0.004, p=0.004)
SONUÇ: P dalga süresi ve P dalga dispersiyonu kullanılan cihaz çapı ve atriyal disk çapları ile
kuvvetli ilişkili saptanmıştır. Bu bulguyu destekler nitelikte aynı çapta ASO cihazına gore yapısal
farklılığı nedeniyle sağ atriyal disk çapı daha küçük olan FSO cihazlarıyla ASD’si kapatılan
olgularda P dalga süresi ve P dalga dispersiyonu anlamlı düşük bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Atriyal septal defekt, Amplatzer Septal Occluder, Occlutech Figulla ASD
Occluder, P dispersiyonu
256
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P173 - ŞİDDETLİ PULMONER HİPERTANSİYONLU KONJENİTAL KALP HASTALIKLARININ
CERRAHİ TEDAVİSİNDE PERİOPERATİF DÖNEMDE İNHALE İLOPROST KULLANIMININ
MORBİDİTE VE MORTALİTEYE ETKİSİ
Feyza Ayşenur PAÇ1, Mustafa PAÇ2, Esin KİBAR1, Tuğçin Bora POLAT1, Mehmet Burhan OFLAZ1,
Şevket BALLI1, İbrahim ECE1
1
2
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Pediatrik Kardiyoloji Kliniği, Ankara
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp Damar Cerrahisi Kliniği, Ankara
GİRİŞ: Konjenital kalp hastalıklarına ikincil gelişen pulmoner hipertansiyon cerrahi sonrası
mobidite ve mortaliteyi etkiliyen önemli faktörlerden biridir. Bu çalışmada perioperatif dönemde
iloprost tedavisi kullanılan geniş kardiyak defektli ve beraberinde şiddetli pulmoner
hipertansiyonu olan 9 olgu değerlendirilmiştir.
METARYAL VE METOD: Cerrahi öncesi tüm olgular hemodinamik çalışma ile değerlendirildi.
Vazoreaktivite testi sonrası reaktif pulmoner hipertansiyonlu, ancak PVR’si 6-8 WU.m2 ve
PVR/SVR oranı 0.3-0.5 aralığında saptanan olgular şiddetli pulmoner hipertansiyonlu olarak
değerlendirilip çalışmaya dahil edildi. Tüm hastalara operasyon öncesi 2 hafta süreyle inhale
iloprost başlandı. Preoperatif son 2 iki gün ve postoperatif dönemde pulmoner hipertansiyon
sistemik tansiyonun yarısına düşünceye kadar tedavi intravenöz olarak devam edildi. Daha
sonrasında triküspid kapak yetersizliğinden hesaplanan pulmoner arter basıncı 40 mmHg’nın
altına düşmesi ile tedavi sonlandırıldı.
BULGULAR: Yaş ortalaması 6,1 yıl (aralığı 2.5-11 yıl) olan 9 hastanın 8’inde geniş VSD vardı
birinde ise geniş PDA mevcuttu. VSD’ye ilave olarak iki hastada küçük sekundum ASD, bir
hastada PFO ve PDA ve bir diğerinde ise PFO saptandı. İzlemde 3 hastada dördü erken ve biri geç
postoperatif dönemde olmak üzere toplam beş kez pulmoner vaskuler kriz gelişti. Geç dönemde
gelişen pulmoner vaskuler kriz nedeniyle bir hasta postoperatif 3. ayda kaybedildi.
SONUÇ: Konjenital kalp cerrahisinde şiddetli pulmoner hipertansiyon nedeniyle gelişen morbidite
ve mortalite oranları değerlendirildiğinde perioperatif dönemde kullanılan prostasiklin
anologlarının faydalı olabileceğini düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: İloprost, pulmoner hipertansiyon
257
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
P174 - EMBOLİZE
YAKLAŞIM
SANTRAL
VENÖZ
KATETERLERE
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
PERKÜTAN
ENDOVASKÜLER
Emine AZAK, Metin SUNGUR, Tunç FIŞGIN, Canan AYGÜN, Ozan ÖZKAYA, Kemal BAYSAL
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Samsun
GİRİŞ: Santral venöz kateterlerin(SVK) koparak intravaskuler-intrakardiyak siteme embolize
olma insidansı %0,2-2 arasındadır. Kateterin 1.kosta-klavikula arasında sıkışması, ileri-geri
çekilmesi, tespit sırasında proksimalinin hasarlanması ve hızlı mayi puşesi gibi nedenlerden
kateter embolisi olabilir. Genelde pulmoner arter, superior vena cava ve sağ atriyuma embolize
olurlar. Kateter parçası hiç semptom olmadan çoğunlukla tesadüfen çekilen akciğer grafisinde
görülür. Embolize katetere bağlı tromboz, sepsis, endokardit, refrakter ventriküler taşikardi,
kardiyak perforasyon ve ani ölüm gibi komplikasyonlar görülebilir. Burada embolize SVK’leri
perkutan yöntemle çıkarılan hastalarımızı sunduk.
GEREÇ VE YÖNTEM: 2007-2009 yıllarında yaşları 40 gün -16 yaş arasında değişen,
intrakardiyak yabancı cisimi perkütan yolla çıkarılan 4 olgu sunuldu. İlk olgu hariç diğerlerinde
embolize kateter parçası tesadüfen saptandı.
SONUÇ: Olguların intrakardiyak yabancı cisimleri snare-loop kateter kullanılarak floroskopi
altında femoral ven yoluyla komplikasyonsuz çıkarıldı.
TARTIŞMA: İntravasküler yabancı cisimler torakotomi ile çıkartılırken ventrikül perforasyonu ve
kardiyak arrest gibi ciddi komplikasyonlar görülebilir. Bunların snare-loop ile perkütan çıkarılması
güvenilir bir tekniktir.
Anahtar Kelimeler: Snare, intrakardiyak yabancı cisim
Yenidoğan Embolize Umblikal Kateterin Sanare ile Çıkarılması
Embolize Kateteri Perkutan Yöntem ile Çıkarılan Olguların Özellikleri
Embolize
cinsi
kateter Kateter
yeri
giriş Kateterin
çekilmesi
Tanı
14
Kronik
yetmezlik
7F
çift
lümenli
kalıcı hemodiyaliz juguler ven
kateteri
2 yıl önce
cerrahi olarak
kateterin işlem
kopması
16
Akut Lenfoblastik 6 F Kalıcı tünelli Subklavian
Lösemi(ALL
port
ven
2 yıl önce
Yok
SVC, RA
12
Remisyonda ALL
1.5 yıl önce
Yok
SCV, RA
40
günlük
Yenidoğanın Geçici 5F
Takipnesi
kateter
3 gün önce
Yok
IVC, RA
renal
4F Kalıcı
port
tünelli Subklavian
ven
umbilikal
Umbilikal ven
258
Şikayet
Kateter
emboli yeri
Yaş
çıkartılan
sırasında SVC,RA, RV
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P175 - ÇİFT VENTRİKÜLLÜ VEYA HİPOPLASTİK SOL KALP SENDROMU OLMAYAN TEK
VENTRİKÜLLÜ, YETERSİZ AKCİĞER KAN AKIMLI HASTALARDA İLAVE KAN AKIMININ
SAĞLANMASI: MODİFİYE BLALOCK-TAUSSİG ŞANT, SAĞ VENTRİKÜL – PULMONER
ARTER ŞANTI
Sertaç HAYDİN1, 2, Scott BRADLEY2
1
Kalp Damar Cerrahisi, İstanbul Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Eğitim ve
Araştırma Hastanesi, İstanbul
2
Pediatric Cardiac Surgery, Medical University of South Carolina, Charleston, South Carolina, USA
AMAÇ: Çift ventriküllü veya hipoplastik sol kalp sendromu (HLHS) olmayan tek ventriküllü,
akciğer kan akimi yetersiz hastalarda düzeltme ameliyatı öncesi akciğer kan akımını arttırmanın
alışılageldik yöntemi modifiye Blalock-Taussig (mBT) şanttır. Sağ ventrikül-pulmoner arter (RVPA) şanti da aynı amaç için son yıllarda sıkça kullanılmaya başlanılan yeni bir yöntemdir.
Çalışmamızın amacı, her iki yöntem ile ameliyat edilen, HLHS olmayan hastaların sonuçlarının
karşılaştırılmasıdır.
YÖNTEM: Ağustos 2004 ile Mayıs 2008 tarihleri arasında, çift ventriküllü veya HLHS olmayan tek
ventriküllü, yetersiz akciğer kan akımlı 41 infanta şant ameliyatı yapılmıştır. Hastaların 26`sına
mBT şant, 15`ine RV-PA şant yapılmıştır. mBT şant için ortanca yaş 7.5 gün, ortanca ağırlık 3
kilogramdır(kg). RV-PA şant için ortanca yaş 9 gün, ortanca ağırlık 2.8 kg’dir.
BULGULAR: mBT şant grubunda hastane mortalitesi 3’tür,RV-PA şant grubunda hastane
mortalitesi yoktur.Hastaneden taburcu olurken ortanca oksijen saturasyonu mBT şant için
%87,RV-PA şant için %93’tür.mBT şant grubunda şanttan sonra ortanca 6.3 ayda 16 hasta tek
ventrikül,3 hasta çift ventrikül tamirine gitmiştir.RV-PA şant grubunda ortanca 8.5 ayda 14 hasta
çift ventrikül tamirine gitmiştir.Şant sonrası 2.cerrahi girişim zamanında oksijen saturasyonu mBT
şant grubunda ortalama %80±6, RV-PA şant grubunda %82±5,ağırlık mBT şant grubunda
ortalama %6.7±1.1,RV-PA şant grubunda 7.9±1.5 bulunmuştur. Şant ile 2. cerrahi girişim arası
mortalite mBT şant için 3 hasta, RV-PA şant için 1 hastadır.
SONUÇ: Çift ventrikül tamirine gidecek olan yetersiz akciğer kan akımlı hastalarda,RV-PA şant
ameliyatının sonuçları başarılıdır.Özellikle düşük doğum ağırlıklı bebeklerde 2. girişime kadar
anlamlı kilo artışı sağlamaktadır.HLHS olmayan,tek ventrikül tamiri öngörülen hastalarda mBT
sant sonuçları tatmin edicidir.Sistemik ventrikülotomiden de kaçınmak,teorik olarak, RV-PA şanta
göre bir üstünlüğü olabilir.
Anahtar Kelimeler: mBT şant, RV-PA şant
259
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P176 - TEK VENTRİKÜL MORFOLOJİSİNE SAHİP HASTALARDA BİDİREKSİYONEL GLENN
ŞANTLARIN KISA VE ORTA DÖNEM SONUÇLARI
Ahmet ŞAŞMAZEL1, Orhan FINDIK1, Ayşe YILDIRIM2, Ali FEDAKAR1, Ayşe BAYSAL3, Ahmet
ÇALIŞKAN1, Hasan SUNAR1, Rahmi ZEYBEK1
1
Kartal, Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp Damar Cerrahisi, İstanbul
Kartal, Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Kardiyolojisi, İstanbul
3
Kartal, Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon,
İstanbul
2
AMAÇ: Fonksiyone tek ventrikül morfolojisine sahip konjenital kalp hastalarında, baş ve boyun
kısmından gelen venöz dönüşün pulmoner dolaşıma yönlendirilmesini sağlamak için tercih edilen
bidireksiyonel Glenn şantının (BDG) kısa ve orta dönem sonuçları incelenmiştir.
MATERYAL: 2008 ile 2009 yılları arasında tek ventrikül morfolojisine sahip dokuz hastaya
bidireksiyonel glenn şantı uygulanmıştır. Yaşları 6 ay ile 2,5 yıl (9,6 ± 0,58 ay) arasında değişen
6 erkek (% 66) ve 3 kız (% 34) hasta çalışmaya alınmıştır. Dokuz hastanın 2'sine (% 22)
bilateral bidireksiyonel glenn şantı yapılmıştır. Preoperatif ve postoperatif pulmoner arter basınç
değişiklikleri, ameliyat sırasında sistemik ventrikülden BDG şant öncesi ve sonrasında alınan
oksijen satürasyonları (parsiyel oksijen basıncı, PO2), periferik pulse oksimetri ile oksijen
satürasyonu (SpO2) kayıt edilmiş ve değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Operasyonda BDG öncesi pulmoner arter basıncı 12,56 ± 4,00, sonrasında 12,56 ±
5,39 bulunmuştur (p>0,05). Sistemik ventrikül oksijen satürasyonu BDG öncesi % 69,33 ± 3,16
ve BDG sonrası % 80,22 ± 2,73 ölçülmüştür (p=0,008). Pulse oksimetre ile oksijen
satürasyonları; ameliyat öncesinde oda havasında % 69, 33 ± 3,16 ve sonrasında % 78,00 ±
7,28 oranında saptanmıştır (p<0,05). Ortalama ekstübasyon zamanı 18,33 ± 11,09 saat,
ortalama yoğun bakım süresi 2,78 ± 1,30 gün olarak hesaplanmıştır. Hastaların izlem süreleri 317 (10,22 ± 5,06) aydır. İki olguda (% 22) postoperatif dönemde pnömoni gelişmiştir. Diğer
olgularda takipleri süresince ek morbidite ve mortalite görülmemiştir.
SONUÇ: Tek ventrikül morfolojisine sahip hastalarda uygulanacak BDG operasyonu, sistemik
ventrikülde anlamlı oksijen satürasyon artışı sağlar. Sistemik ventrikülde bu oksijen
satürasyonundaki artış, total kavopulmoner cerrahi operasyonuna kadar yaşam kalitesini
artırmakta ve mortaliteyi azaltmaktadır.
Anahtar Kelimeler: glenn şant, kısa ve orta dönem sağkalım
260
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P177 - STAFİLOKOKUS AUREUS ENDOKARDİTİ SEYRİNDE GELİŞEN GERBODE DEFEKTİ
Emine AZAK, Metin SUNGUR, Nazik AŞILIOĞLU, Serap ATA, Kemal BAYSAL
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Samsun
GİRİŞ: Stafilokok endokarditi ilaç bağımlısı olmayan kişilerde kalbin sol tarafını tutar ve
mortalitesi %25-40 oranındadır. Konjenital Gerbode defekti (sol ventrikül sağ atriyal
komünikasyon) oldukça nadir kardiyak anomalidir. Burada stafilokok endokarditine bağlı akkiz
Gerbode defekti olgusu sunuyoruz.
GEREÇ VE YÖNTEM: Onaltı yaşında kız olgu kardiyomegali ve ekstremite uçlarında hemorajik
büllöz lezyonların gelişmesi üzerine endokardit ön tanısı ile kliniğimize kabul edildi. Fizik
muayenesinde; el-ayaklarda Janeway lezyonları, Osler nodulleri, peteşiyal döküntüleri, akciğerde
yaygın ralleri ve alt zonlarda solunum seslerinde azalma vardı. Kalp sesleri derinden geliyordu ve
taşikardisi mevcuttu. Laboratuvarında; sedimantasyon, CRP,AST-ALT yüksek, trombositopeni ve
hematürisi mevcuttu. EKO’sunda mitral kapak üstünde 6x8mm çapında ve sağ atriyumda
triküspit kapak üstünde membranöz septuma yapışık olarak 10x15 mm çapında vejetasyon, iki
kapakta hafif yetmezlik ve orta derecede fibrinöz perikardiyal effüzyon saptandı. Kan kültüründe
metisilin duyarlı S.aureus üreyen olgunun ani solunum sıkıntısı ve bilinç değişikliği gelişmesi
üzerine yapılan akciğer sintigrafisinde yaygın pulmoner emboli, kraniyal MR’da ise çok sayıda
iskemik odaklar görüldü. Takipte masif plevral ve serohemorajik perikardiyal effüzyon gelişmesi
nedeni ile perikardiyal ve plevral drenaj uygulandı. İzleminin 14. gününde üfürümün karakterinin
değişmesi üzerine yapılan EKO’da membranöz septumdaki vegetasyonun tabanında Gerbode
defekti geliştiği görüldü. Multiple embolik lezyonlar ve gelişen kardiyak lezyon nedeniyle acil
cerrahi girişim planlanan olgu multiorgan yetmezliği nedeni ile kaybedildi.
SONUÇ: Bakteriyel endokardit seyrinde sol ventrikül sağ atriyal septumun septik perforasyonu
nadir bir komplikasyondur. Membranöz septum yerleşimli stafilokok endokarditlerinin perforasyon
açısından EKO ile yakın takibi gereklidir.
Anahtar Kelimeler: Stafilokokus Aureus Endokarditi, Akkiz Gerbode Defekti
Sağ Atriyumda Verrü
Gerbode Defekti
261
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
İNDEKS
262
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
AKALIN, F.
AKBAŞ, E.
AKÇAKUŞ, M.
AKÇALI, Y.
AKÇURİN, G.
AKDENİZ, C.
P077, P095
P091
P052, P085, P086
P148
P059, P166
P155, P162, P165,
P167, P168, S10,
S11, S12, S13,
S14, S15, S17,
S18, S20
AKDENİZ, O.
P153, S02, S04
AKIN, A.
P088, P105
AKIN, L.
P076, P081, P085
AKIN, M. A.
P085, P086, P108
AKYILDIZ, B.
P076
AKYILDIZ, Z. İ.
P152
AKYOL, B.
P041
ALAYUNT, A.
P137
ALAYUNT, E. A.
P123, P133, P147,
S34, S35, S36, S39
ALDEMİR KOCABAŞ, B. P059
ALEHAN, D.
P019, P045, P069,
S23
ALİOĞLU, B.
S27
ALP, H.
P005, P008, P025,
P028, P037, P049,
P080, P120, P122,
P128, P129, P131
ALPAGUT, İ. U.
P112
ALPAN, N.
P048
ALTAŞ, Ö.
S41
ALTIN, H.
P005, P008, P025,
P028, P037, P049,
P080, P120, P122,
P128, P129, P131
ALTINTEPE, L.
P090
ALTUĞ, N.
P012, P058
ALTUN, G.
P004, P046, P047,
P050, P078, P093,
P124, P140, P149
ALTUN, İ.
P033
ALTUNYUVA USTA, S.
P077, P095
AMANVERMEZ, D.
S34, S39
ANIK, Y.
P050
ARDIÇ, İ.
P114, P125
ARISOY, A. E.
P124
AŞILIOĞLU, N.
P177
AŞKAR, F.
S34, S35
AŞLAMACI, S.
P011, P064, P156,
S01, S03
ATA, S.
P177
ATABEK, E.
P028
ATALAY, S.
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P002, P061, P074,
P098, P169, S29,
S37, S38
ATAY, Y.
P123, P133, P147,
S33, S34, S35, S39
ATEŞ, C.
S25
AVCI, B.
P051
AYABAKAN, C.
P153, S02, S04
AYCAN, Z.
P110
AYDEMİR, C.
P058
AYDIN, A.
P015
AYDIN, Ö. F.
S24
AYDOĞAN, A.
P047
AYDOĞAN, Ü.
P023, P036, P171, S08
AYGÜN, C.
P174
AYGÜN, M. Ü.
P090
AYIK, F.
P161
AYIK, M. F.
P123, P133, P147, S33,
S34, S35, S36, S39
AYPAR, E.
P002, P061, P090, S29
AYSEV, A. D.
P061
AYYILDIZ, P.
P154, P164, S16
AYYILDIZ, P. H.
P160
AZAK, E.
P154, P157, P160,
P164, P174, P177, S16,
S24
AZIK, F.
P038
BABAOĞLU, K.
P004, P010, P033,
P046, P047, P078,
P093, P124, P140,
P149
BABOĞLU, K.
P050
BADEM, S.
P107
BADEMCİ, M.
P145
BAKIR, İ.
P041, P127, P170, S22
BALCI, S.
P091, S30
BALCIOĞLU, Ö.
S34, S35
BALLI, Ş.
P158, P173, S26, S28,
S32
BARSAN, T.
P065
BATTALOĞLU, B.
P136
BATURAY, M. H.
S09
BAYHAN, T.
P101
BAYKAL, C.
P051
BAYKAN, A.
P032, P042, P052,
P053, P072, P076,
P081, P085, P117,
P139, P151
BAYKAN, Z.
P032
BAYRAKTAROĞLU, S. P039
BAYSAL, A.
S43, P176
BAYSAL, K.
P154, P157, P160,
P164, P174, P177, S16,
S24
263
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
BAYSAL, T.
BİDEV, D.
BİLDİLER, M.
BİLİCİ, M.
BİNNETOĞLU, K.
BOSTAN, Ö. M.
BOYNUKALIN, M.
BOZDOĞAN, D.
BRADLEY, S.
BÜLBÜL, S.
BULUT, M. O.
BULUT, O.
BUYUKBAYRAK, F.
ÇAKAR, N.
ÇAKIR, A.
ÇALIŞKAN, A.
CANER, İ.
ÇAY, Ü.
CELEBİ, A.
ÇELİK, R.
ÇELİKER, A.
ÇETİN, G.
ÇETİN, İ. İ.
ÇETİN, M.
ÇEVİK, A.
ÇEVİK, B.
ÇEVİKOL, C.
CEVİZ, N.
CEYLAN, N.
CEYLAN, Ö.
CEYRAN, H.
ÇİFTÇİ, E.
ÇİFTEL, M.
ÇİL, E.
ÇINAR, B.
CINDIK, N.
CITIRIK, D.
ÇOBAN, D.
ÇORAPÇIOĞLU, F.
COŞKUN, Ş.
P005, P008, P025,
P028, P037, P049,
P056, P080, P120,
P122, P128, P129,
P131
P084
P148
P068
P004, P046, P047,
P050, P078, P093,
P124, P140, P149
P026
P116
S37, S38
P175, S42
S06
P013, P022, P063
P039, P062, P104,
P119, P161
S43
P099, P159, S31
P079
P176
P087
P097
P162, P165, P167,
P168, S10, S15, S17,
S18, S20
P136
P069
P033, P046
P034, P038, P159, S27,
S31
P100
P003, P021, P044,
P054, P113, P116,
P126
P048, S25
P166
P082, P083, P084,
P087
P022, P104
P024, P067, P068,
P071, P102, P111
P148
P002, P061
P166
P026
P090
P011, P064, P156, S01,
S03
S30, P130
P085, P086, P108
P047
P100
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
CÜMŞÜDOV, K.
DABLAN, S.
DALLAR, Y.
DAYIOĞLU, E.
DEMİR, F.
DEMİR, H.
DEMİR, T.
DEMİRCİN, M.
DEMİREL, F.
DEMİRPENÇE, S.
DEVECİ, M.
DİLMEN, U.
DİNDAR, A.
DOĞAN,
DOĞAN,
DOĞAN,
DOĞAN,
A.
M.
R.
V.
DOĞDU, O.
DOLAPOĞLU, A.
DURMAZ, İ.
DURMUŞ, A.
DURMUŞ, M. S.
DURSUN, A.
DURSUN, M.
ECE, İ.
EGE, E.
EKİCİ, F.
EL, H.
ELKIRAN, Ö.
EMİROĞULLARI, N.
ENGİN, Ç.
ENGİN, Y.
ERDEM, A.
ERDEM, H.
ERDEM, S.
ERDEVE, Ö.
ERDİL, N.
ERDOĞAN, A.
ERDOĞAN, N. E.
EREK, E.
ERER, D.
264
P123
P048
S27
P107, P112, P132,
P135, P143, P144
P165, P168, S15, S17,
S20, P074, P098, P169,
S37, S38
P162, P165, P167
P017, P055, P065,
P096, P109
P045
P034
P018, P043, P094
P013, P022, P039,
P062, P063, P104,
P119, P123, P133,
P147, P161, S34, S35,
S39
P012, P058
P023, P036, P040,
P171, S08
P114, P117
P056
P134
P020, P024, P068,
P071, P102, P110,
P111
P117
P147
S36
P141
P092
S06
P033, S08
P158, P173, S05,
S44
P029, P048, P097,
P169, S25
P112, P132
P056, P060, P136
P148
P161, S33, S36
S36
P162, P165, P167,
P168, S10, S15, S17,
S18, S20
S43
P006, P007, P089
P012
P056, P136
S30
P091
S40
P079
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
ERGÜL, Y.
P023, P036,
P051, P092,
P143, P171,
ERGÜNEŞ, K.
P150
ERKUL, S.
P147
EROĞLU, A. G.
P014, P035,
EROL, N.
P162, P167,
S20
EROL, R.
P146
ERTOY KARAGÖL, H. İ. P131
ERTUĞ, H.
P059, P166
ERTUGAY, S.
P147, P161,
ESEN, İ.
P034
EYGİ, B.
S33, S36
EYİLETEN, Z.
S37, S38
FEDAKAR, A.
P176
FINDIK, O.
P176
FIŞGIN, T.
P174
FİTÖZ, S.
P169
GENÇ, G.
P114
GÖÇEN, U.
P089
GÖKALP, S.
P010, P014,
P035, S21
GÖKDEMİR, M.
P031, S01
GÖKMEN, T.
P012
GÖKSEL, O.
P107
GÖKSEL, O. S.
P112, P132,
GÖKTAŞ, B.
P132, P143,
GÜDEN, M.
P033
GÜLER, M.
S31
GÜLMEZ, M.
P050
GÜLOĞLU, M.
P164
GÜMÜŞ, A.
P009, P016,
P115
GÜNAY, E. C.
S30
GÜNDÜZ, M.
P097
GÜNEBAKMAZ, Ö.
P117
GÜNEŞ, T.
P052, P150,
GÜNİNDİ, F.
P159
GÜRBÜZ, A.
P141, P142,
P150, P152
GÜRBÜZ, Y.
P047
GÜRSU, A.
P011, P156,
GÜRSU, H. A.
P064
GÜVEN, B.
P018, P043,
P150
GÜZELTAŞ, A.
P030, P041,
P075, P121,
P155, P163,
S22
HALLIOĞLU, O.
P091, P130,
HANEDAN ONAN, S. P032, P042,
P053, P072,
P085, P086,
P151
P040,
P107,
S08
HAYDİN, S.
HELEK, D.
İLERİ, T.
IMANOV, E.
İNAN, N.
İNANÇ, T.
İNCE, E.
IŞIK, P.
KADIYORAN, C.
KAHRAMAN, C.
KANBER, M.
KARA, A.
KARA, C.
KARAASLAN, S.
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P170, P175, S22, S42
P154
P002
S10, S20, S18
P047
P117
P002
P038
P028
P148
P135
P038, P159
S24
P005, P008, P025,
P028, P037, P049,
P080, P120, P122,
P128, P129, P131
KARABAĞ, K.
P082
KARACAN, M.
P082, P083, P084,
P087
KARAÇAYIR, N.
P093
KARADEMİR, S.
P020, P024, P067,
P068, P071, P102,
P106, P110, P111
KARADENİZ, C.
P074, P098, P169,
P116
KARAGÖZ, T.
P019, P045, P069,
P070, P088, P101,
P103, P120, S23
KARAKULA, S.
P161
KARAKURT, C.
P056, P060, P136
KARAOSMANOĞLU, N. P126
KARATAŞ, Z.
P005, P008, P025,
P028, P037, P049,
P080, P120, P122,
P128, P129, P131
KARDELEN, F.
P059, P166
KAVAS, N.
P004
KAYA, M. G.
P125, P114, P117
KEÇELİGİL, H. T.
P154
KENDİRLİ, T.
P002, P061, S37
KESKİN, M.
P024, P067, P068,
P071, P111, P166
KİBAR, E.
P172, P173, S05, S07,
S19, S26
KILIÇ, A. Ö.
P123
KILIÇ, G.
P159
KILIÇ, M.
P160
KILIÇ, Z.
P017, P055, P065,
P096, P109
KILIÇASLAN, C.
P090
KILINÇ, A. A.
P157
KIPLAPINAR, N.
P075, P127, P155,
P163, P170
KİRAZ, A.
P085
P066, S21
S10, S17,
S33, S36
P027,
P144
P144
P057,
P152
P145,
S01, S03
P094,
P066,
P127,
P170, S11,
S30
P052,
P081,
P139,
265
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
KIZILTAŞ, A.
P006, P007, P089
KOCA, B.
P014, P035, S21
KOCABAŞ, A.
P059, P106
KOCABAŞ, S.
S34
KOCABAŞ, U.
P152
KOÇAK, G.
P056, P060, P136
KÖKTEN, G.
P134, P138, P146
KÖMÜR, M.
P130
KÖSE, G.
P097, S25
KÖYLÜOĞLU, S.
S06
KÜÇÜKAYDIN, M.
P081
KÜÇÜKOSMANOĞLU, O.
P006, P007,
P089
KULA, S.
P003, P021, P044,
P054, P079, P113,
P116, P126, S09
KURDAL, T.
P100
KURTOĞLU, S.
P052, P076, P081,
P085, P086, P108
KUŞHAN, Y.
P078
KUZUCU, A.
P136
LAFÇI, B.
P142, P145
LEVENT, E.
P013, P022, P039,
P062, P063, P104,
P119, P123, P133,
P161, S35
MECİDOV, M.
P123, S35, S39
MELEK, H.
P026
MESE, T.
P018, P104, P043,
P094
MUTLU, F. T.
P032
NALBANTGİL, S.
P161, S33
NARİN, C.
S44
NARİN, N.
P032, P042, P052,
P053, P072, P081,
P108, P117, P139,
P151
NİŞLİ, K.
P023, P036, P040,
P051, P092, P171, S08
ÖCAL, B.
P020, P024, P067,
P068, P071, P102,
P106, P110, P111
ODABAŞ, D.
P090
ÖDEMİS, E.
S18, P030, P041, P075,
P121, P127, P163,
P170, S22
ÖDEV, K.
P028
OFLAZ, M. B.
P001, P172, P173, S05,
S07, S19, S26, S28
OĞUZ, A. D.
P021, P079
OĞUZ, D.
P003, P044, P054,
P113, P116, P126
OĞUZ, E.
P147, S33, S34, S35,
S39
OĞUZ, Ş. S.
P058
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
OĞUZ, S.
OKTAY, A.
OKUYAZ, Ç.
OLGUN, H.
OLGUNTÜRK, R.
ÖMEROĞLU, R. E.
ONER, N. C.
ÖNER, A. Y.
ÖNER, N.
ÖNER, T.
ÖNOĞLU, R.
ÖRSÇELİK, Ö.
ÖRÜN, U. A.
ÖZAYDIN, E.
ÖZBARAN, M.
ÖZBARLAS, N.
ÖZCAN, A.
ÖZCAN, E. E.
ÖZÇINAR, E.
ÖZDEMİR, M.
ÖZDEMİR, O.
ÖZDOĞAN, M. E.
ÖZER, S.
ÖZGÜL, R. K.
ÖZGÜR, S.
ÖZKALE, M.
ÖZKAN, M.
ÖZKARA, A.
ÖZKAYA, O.
OZKOKELİ, M.
ÖZKUTLU, S.
ÖZPAK, B. H.
ÖZTUNÇ, F.
ÖZTÜRK, F.
ÖZTÜRK, G.
ÖZTÜRK, M. A.
ÖZTÜRK, P.
ÖZYILMAZ, İ.
ÖZYÜREK, A. R.
ÖZYÜREK, R.
ÖZYÜREK, R. A.
266
P012
P011, P064, P156, S01,
S03
P130
P082, P083, P084,
P087
P003, P021, P044,
P054, P079, P113,
P116, P126, S06
P023, P036, P051,
P092, P171, S08
S43
P079
P023, S08
P018, P043, P094
S44
P125
P020, P024, P067,
P068, P071, P102,
P106, P110, P111
P097
P161, S33, S36
P006, P007, P089
P076
P171
S37, S38
P003
P044
P079
P015, P019, P069,
P110, S23
S06
P020, P024, P068,
P071, P102, P106,
P111
P016, P057
P011, P064, P156, S01,
S03
S44
P174
S43, S41
P019, P045, P069,
P105, S23
P141, P142, P152
P010, P027, P066, S21
P160
P107
P108
P133
P041, P075, P121, S12
P062, P119
P013, P022, P063,
P133, P147, S33, S34,
S35, S36, S39
P039, P104, P161
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
PAÇ, F. A.
P001, P158, P172,
P173, S05, S07, S19,
S26, S28, S32
PAÇ, M.
P173, S05, S28, S32
PEKCAN, S.
P049
PEKTAŞ, A.
P021, P079, P116,
P126
POLAT, T. B.
P158, P172, P173, S05,
S07, S19, S26
POLAT, V.
P148
POSTACI, N.
P141
ŞAHİN, M.
P135, P015, P019,
P045, P069, P070,
P088, P101, P103,
P105, S23
ŞAHİN, Ö.
P125
SALMAN, N.
P134, P138, P146
SALTIK, İ. L.
P014, S21
SALTIK, L.
P035, P046, P066
ŞANLI, C.
P003, P044, P054,
P113, S06
ŞAP, F.
P005, P008, P025,
P028, P037, P049,
P080, P120, P122,
P128, P129, P131
SARIGÜL, A.
S44
SARIOĞLU, A.
S40
SARIOĞLU, T.
S40
SARISOY, Ö.
P153, S02, S04
SARITAS, T.
P162, P165, P168, S10,
S17, S18, P167, S15,
S20
SARITAŞ, B.
P153, S02, S04
SARKILAR, G.
S44
ŞAŞMAZEL, A.
P176, S41, S43
SAYGI, M.
P031
SAYGILI, A.
S40
SAYIN, D. B.
S06
SAYIN, Ö. A.
P107, P112, P132,
P135, P143, P144
ŞAYLAN ÇEVİK, B.
P073, P097, P099,
P118, P137
SEMİZEL, E.
P026
ŞENGÜL, F.
P121
ŞENGÜL, Z.
S27
ŞENKAYA SIĞNAK, I. P026
SENOCAK, F.
P020, P024, P067,
P068, P071, P102,
P106, P110, P111
ŞENSES, E.
P109
SERGİN, D.
P147, S35, S39
SERT, A.
P090
SERTER, F. T.
P134, P138, P146
SEVİNÇ ŞENGÜL, F. P030, P075, P127, S11,
S22
SEZER, S.
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P032, P042, P052,
P053, P072, P076,
P081, P085, P086,
P108, P139, P151
SEZER, T.
P031
SEZGİN, A.
S01
SUNAR, H.
P176, S43
SUNGUR, M.
P154, P157, P160,
P164, P174, P177, S16,
S24
SUZAN, D.
P144
TAN, H.
P084
TANALP, A. C.
P138
TANIDIR, İ. C.
P121, P127, P170, S14,
S22
TAŞDEMİR, K.
P148
TAVİL, B.
P038
TAVLI, V.
P018, P043, P094,
P118, P137, P150
TEBER, S.
P061
TETİK, Ö.
P152
TİRELİ, E.
P107, P112, P132,
P135, P143, P144
TOKEL, K.
P153, P156, S02, S03,
S04
TOKER, A.
P144
TOPALOĞLU, S.
P001, P172
TORLAK, Z.
P107, P143
TUBAŞ, F.
P076
TUNAOĞLU, F. S.
P003, P021, P044,
P054, P079, P113,
P116, P126
TUNÇ, B.
P038
TUNÇAY, A.
P148, S43, S41
TUNCER, E.
S43
TURHAN, S.
P133, S33, S36
TÜRKEKUL, Y.
S40
TÜRKÖZ, R.
P153, S02, S04
TÜRKYILMAZ, S.
P112
TUTAR, E.
P002, P061, P074,
P098, P169, S29, S37,
S38
TÜTÜNCÜ TOKER, R. P017
TUZCU, V.
P041, P155, S11, S12,
S13, S14
UÇAR, B.
P017, P055, P065,
P096, P109
UÇAR, H. İ.
P134, P138, P146
UÇAR, T.
P169
ÜLGER, Z.
P013, P022, P039,
P062, P063, P104,
P119, P133, P161, S33,
S35, S36, S39
ULUBAY, G.
P156
ULUKOL, A.
S40
267
9. Ulusal Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi
ULUSOY, H.
UMAROĞLU, S.
ÜNAL, S.
URAŞ, N.
UYSALEL, A.
ÜZÜM, K.
VARAN, B.
VARDAR, F.
VARKAL, M. A.
VİDİNLİSAN, S.
VURAN, C.
YAĞDI, T.
YALCİN, Y.
YALÇINBAŞ, Y. K.
YARALI, N.
YAVUZ, G.
YAZAR, A.
YAZMAN, S.
YENİTERZİ, M.
YEŞİL, M.
YEŞİLİPEK, A.
YETKİN, U.
P055
P135, P143
S30, P034, P048, S25
P012
P061, S37, S38
P032, P042, P052,
P053, P072, P081,
P086, P117, P139,
P151
P011, P064, P156, S01,
S03
P039
P023, S08
P048
P153, S02, S04
P161, S33, S36
P168, S15, S18, S20,
P010
S40
P038
S37
P090
P152
S44
P145
P166
P141, P142, P145,
P150, P152
YIKILMAZ, A.
YILDIRIM, A.
YILDIRIM, A. İ.
YILDIRIM, I.
05 – 08 Mayıs 2010, Eskişehir
P085
S25, 176
P127
P015, P019, P045,
P069, P070, P088,
P101, P103, P105, S23
YILDIRIM, S. V.
P009, P016, P057,
P115
YILDIRIMER, M.
P100
YILDIZ, C. E.
P033
YILMAZ, A.
P034
YILMAZ, M.
P015
YILMAZ, O.
P024, P067, P068,
P071, P102, P106,
P111
YILMAZ, Z.
P159
YILMAZER, M. M.
P018, P043, P094
YORGANCIOĞLU, C. P134, P138, P146
YÖRÜKER, U.
P153, S02, S04
YÜCEL, M.
P080
YÜREKLİ, İ.
P141, P142
ZENCİOĞLU, A.
P067
ZENCİROĞLU, A.
P020, P106
ZEYBEK, C.
S18
ZEYBEK, R.
P176, S41, S43
268
Download