Evcil Hayvanlarda KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Konya, 2011 A HASTANIN DEĞERLENDİRİLMESİ 3 1 Klinik Muayene GĠRĠġ Tam bir klinik muayene; anamnez, hayvanın bulunduğu ortamın değerlendirmesi ve hayvanın fiziksel muayenesinden ibarettir. Bunlardan herhangi birinin yetersiz oluşu hatalara neden olabilir. Hayvanın muayenesi, tam araştırmanın sadece bir kısmını temsil eder. Hayvan sahibinin veya bakıcısının dikkatli sorgulanması (diyet, yeni aşılama veya cerrahi işlem ya da gruba başka hayvanların katılması hakkında) diyagnoz yönünden ip uçları olabilecek önemli bilgi sağlayabilir. Bununla birlikte bazı durumlarda da (örneğin sığırlarda kurşun zehirlenmesinde) hayvanın adamakıllı muayenesi ve hayvan sahibinin dikkatli sorgulanması gerekli bulguyu ortaya çıkarmaya yetmez: sadece ortamın fiziksel kontrolü bu bilgiyi sağlayabilir. Bu yüzden, klinik muayenenin bir kısmının ihmali diğerlerini değersiz kılabilir ve teşhiste hataya neden olabilir. Köpek ve kedilerde hayvanın ortamı nadiren araştırılsa da bu bilgi anamnezden elde edilebilir. Klinik muayenede ve sonradan diyagnoz ve prognozda hataları en aza indirmek için anamnez, ortam ve hayvanın tam bir muayenesinde her sorumlu çaba sarf edilmelidir. Zor vakalarda, klinisyen yeni bilgi etmek için ek anemnez almak ve hayvanı yeniden muayene etmek zorunda kalabilir. Bununla birlikte, hayvan ilk getirildiğinde uygun bir anamnez ve klinik muayene için zaman harcamak teşhis için etkinliği artırır ve aşırı test maliyetinden kaçınmayı sağlar. ANAMNEZ Klinik muayenenin üç kısmından en önemlisi olabilir. Anamnez, teşhise önemli bir anahtardır ve bu yüzden doğru ve tam olmalıdır. Bununla birlikte, çeşitli faktörler anamnezin kalitesini etkileyebilir: zaman yeterli olmayabilir, özel durumlar hayvan sahibi tarafından fark edilmeyebilir veya yanlış anlama söz konusu olabilir. Yanlış yönlendirmeden kaçınmak için hayvan sahibinin hayvanla ilgisi dikkatle sorgulanarak anemnezin doğruluğunu değerlendirmek gerekir. Anamnezde sorulacak sorular türlere, bir ve sürü halinde bulunuşa veya etkilenen hayvan sayısına göre değişir. Küçük hayvan kliniğinde bir kedi veya köpek sahibinden anamnez almak, önemli oranda hayvan sahibinin durumu tanımlama kabiliyetine bağlıdır. Çiftlikte anamnez almak çok daha zor olabilir, çünkü bir sürü hayvan söz konusu olabilir, birçok hayvan etkilenebilir ve ortamın sorgulanması anamnezin değerlendirilmesinin önemli bir kısmıdır. Bununla birlikte çoğu defa veteriner, ortamı ve aksi taktirde sorulma ihtimali olmayan ve anamnez hakkında önemli sorulara öncülük edebilen başka hayvanları gözler. Küçük hayvan pratisyenleri nadiren hayvanın bulunduğu ev ortamını değerlendirme gereği duyarlar. Anamnez sadece teşhis ihtimallerini değil imkanlarını da akla getirmelidir. 4 Klinik Muayene Hayvan sahibinin tanımını dikkatle dinle Hayvanlar klinik durumlarını tanımlayamaz ve bizim için onları hayvan sahibinin tanımlaması gerekir. Anamnez Anamnez baş öneme sahiptir ve muayenenin bu kısmı için yeterli zaman harcanmalıdır. Ayrıca bu zaman hayvanı yabancıların varlığına adapte etmeyi de sağlar. Anamnez alma metodu Başarılı anamnez alma veteriner-hayvan sahibi ilişkisini kapsar ve tecrübe ile öğrenilir. Burada aşağıdakiler kılavuz olabilir: 1. Veteriner hasta sahibine kendini tanıtır ve olağan selamlaşmalar ilişki kurulmasında yardımcı olur. Hayvan sahibine „nasıl yardımcı olabilirim?‟ etkili bir açılış sorusudur ve hayvan sahiplerine hayvanı hakkında onların ilgilerini ortaya çıkarma fırsatı verir. 2. Hayvan sahibi veya bakıcıya uygun ve nezaketle muamele edilmelidir. Tıbbi olmayan terimlerin kullanımı esastır, çünkü hayvan sahiplerinin kafası tıbbi terminoloji ile karışabilir veya anlamadığı terimlerle karşılaştığında soruya cevap vermez istemez. 3. Açıklamaları, özellikle zamanla ilgili olanları doğrulamak için olaylar hayvan sahibine tekrar açıklanır ve onlar doğrulanır. 4. Hayvan sahibinin gözlemlerini yorumlarından ayırt etmek gerekir. İshalli olma ihtimali, daha ayrıntılı sorularak dışkının bol ve yumuşak olduğunu mu kastettiği anlaşılmalıdır. Çünkü önemli fark vardır. Bununla birlikte, çoğu defa önemli sorular (sığır plasentasını attı mı?, köpek veya kedi kustu mu ? gibi) sormamak imkansızdır, fakat hayvan sahibinin güveni- lirliğine göre cevapları tartmak gerekir. Belirti olmaması sadece onun olup olmadığını soruşturarak belirlenebilir. Anemnez için hayvan sahibinin basitçe ve mütemadiyen sorgulanması eksikliğe neden olur. 5. Liderlik rolü üstlenilir ve mantıklı sorular sorulur. Cevaplar dikkatle değerlendirilir ve doğrulamak için hayvan sahibinin dediği tekrarlanır ve sonra uygun ek sorular sorulur. Bu aktif dinleme işlemidir. Hayvan sahipleri hayvanın anormalliklerinin gidişatı ile genellikle ilgilenmez. Oysa olayların zamanlaması önemlidir. Anamnezi tamamlamak ve doğrulamak için mantıksal bir sistem arzu edilir. Burada tanımlanan sistem hasta bilgisi, hastalık ve bakımla ilgili anamnezi kapsar. Hasta bilgisi Hasta bilgisi kayıt sisteminde muhafaza edilebilir. Hastanın doğru kimliği esastır. Bir hayvanın önceki anamnezine ulaşılabilir, bir sürünün hastalık durumu kontrol edilebilir, laboratuar analiz için örnekler gönderilebilir ve bulgular doğru hasta ile ilgili olabilir. Uygun bilgi şunları kapsar: ● hayvan sahibinin adı soyadı ● posta adresi ve telefonlar ● hayvanın eşkali Bir hayvanın eşkali kimlik amaçları için tanımı olup ırk, cinsiyet, yaş, kimlik numarası (kulak numarası, vs), renk ve diğer ayırt edici işaretler ve vücut ağırlığını kapsar. Böyle bir liste korkutucu görünebilir, fakat yaş, cinsiyet, ırk, tip (sığırlarda sütçü, etçi; koyunlarda yapağı, et gibi) ve küçük hayvanlarda hayvanın aile peti ya da av köpeği olup olmadığı çoğu defa teşhiste önemlidir. Mevcut hastalığın anamnezi Öncelikli şikayet Öncelikli şikayet hayvan sahibi tarafından ifade edilir ve sorgulayarak oluşturul- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS malı ve doğrulanmalıdır. Şikayet eşkalle birlikte diyagnostik varsayımı oluşturmada çoğu defa yardımcı olabilir. Örneğin: ● ishal şikayetli 8 aylık bir kedi yavrusunda hipertroidizm ihtimali yoktur ● ishal şikayetli 8 yaşlı bir kedide hipertroidizm ihtimali ascariasisten çok daha fazladır ● ishalli bir düvede paratuberküloz ihtimali yoktur ● yetişkin yatalak bir sığırda hipokalsemi olma ihtimali ilk doğumunu yapan düveden daha fazladır ● ilk doğumunu yapan yatalak bir düvede maternal obstetrik paraliz olma ihtimali yetişkin sığırdan daha fazladır Anamnezde, birkaç saat önce konvülsüyonlu olduğu söylenen hayvanların şimdi de normal olduğu görülebilir. Örneğin, 6-10 aylık etçi buzağılar klinik olarak normal oldukları halde A vitamini eksikliği gösterebilir ve klinik bulguların ve beslenme durumunun anamnezi ile teşhiste dikkate alınabilir. Anormalliklerin kronolojisi Hastalığın süresini öğrenmek için hayvanın ne zamandan beri hasta olduğu sorulur. Hastalık süreleri ile ilgili klasik tanımlamada; perakut (bir kaç saat-1 gün), akut (2-10 gün), subakut (2-3 hafta) ve kronik (4-5 hafta veya daha fazla) terimleri kullanılır. Hastalıklar genellikle kendilerine özgü bir seyir takibederler ve hastalıkların tanımlarına bu süre terimleri ile başlanır. Örneğin, “enterotoksemi perakut toksienfeksiyöz bir hastalıktır”, “şap, akut viral bir hastalıktır”, “yağlı karaciğer sendromu subakut, tüberküloz kronik bir hastalıktır” gibi. Bir hastalığın süresini öğrenmekle o gruba girmeyen pek çok hastalık ihtimali ortadan kaldırılıyor demektir. Örneğin hastalığın bir aydır devam ettiğini öğrendiğimiz zaman onun kronik seyirli olduğunu ve teşhiste perakut, akut ve subakut seyirli pek çok hastalığın artık 5 söz konusu olamıyacağını anlamış oluruz. “Akşam sağlıklı olan bir hayvanın sabah ölü bulunduğu” ifade edilirse hastalığın perakut olduğu ve artık teşhiste akut, subakut ve kronik hastalıkların ihtimal dahilinde olamıyacağı fikri doğar. Şunu da unutmamak gerekir ki bazı hastalıklar zaman açısından her formda seyredebilir. Örneğin leptospirozis perakut, akut, subakut ve kronik formlarda seyreder ve her hayvan türünde görülür. Hayvan sahipleri tarafından gözlenen klinik anormalliklerin detayları sırayla belirlenmelidir. Birden fazla hayvan etkilenmişse tipik bir vaka seçilmeli ve diğer vakaların anamnezindeki değişikliklere dikkat edilmelidir. Yem ve su alımında değişiklikler, süt üretimi, büyüme hızı, solunum, defekasyon, ürinasyon, terleme, aktivite, yürüyüş, duruş, ses ve koku not edilmelidir. Her vakada sorulması gereken ve birçok özel sorularla birlikte, önceden önerilen sorularda değişiklikler söz konusudur. Çok sayıda hayvan etkilenirse önceden yapılan laboratuar muayenelerden veya ölen vakaların nekropsi muayenelerinden bilgi elde edilebilir. Ölümden önce hayvanların davranışı, ilk gözlenen belirtilerle ölüm veya iyileşme arasında geçen zaman periyodu önemlidir. Kastrasyon, kuyruk kesme, kırkım veya aşılama gibi önceki cerrahi ve medikal işlemler hastalığın oluşumunda önemli faktörler olabilir. Morbidite ve mortalite oranları Morbidite oranı aynı risklere maruz toplam sayı ile karşılaştırıldığında klinik olarak etkilenen hayvanların oranıdır. Vaka ölümcüllüğü oranı ölen hasta hayvan oranıdır. Popülasyon mortalite oranı hastalığa maruz hayvanların ölüm oranıdır. Önceki tedavi Önceki bütün tedaviler hakkında bilgi istenir. Hayvan sahipleri hayvanı tedavi ettirdiklerini itiraf etmeye isteksiz olabilir ve- 6 Klinik Muayene ya daha çok bazı tedavileri unutmuş olabilir. İlaçları ve dozların kesin detayları aşağıdakiler için faydalı olabilir: ● bazı teşhis ihtimallerini elimine etmek veya dikkate almak ● tedavinin muhtemel etkinliğini değerlendirmek ● ek tedavi reçetesi yazmak Klinik uyarı Hayvan sahibinin peti ile benzer klinik belirtilerle etkilenip etkilenmediği belirlenir ● köpek ve sahibi kaşınıyorlarsa sarkoptik uyuzu muhtemeldir ● aile köpeği ve sahibinde ishal varsa her ikisinden dışkı kültürü yapılır. Camplyobacter, Salmonella ve Yersinia spp köpek, kedi ve insanları etkiler. Önlem ve kontrol işlemleri Sürüde ve bireysel hayvanlarda kullanılan kontrol işlemleri bilinmelidir. Bunlar aşılar ve aşılama takvimi ile özel kontrol işlemlerini kapsar. Bir köpek kulübesinde parvovirus enfeksiyonu çıktığında hayvan sahibine dezenfeksiyon metotları, izolasyon metotları, bakıcılar tarafından giyilmiş olan koruyucu elbise tipi sorulmalıdır. Önceki maruziyet Bir grup hayvanı muayene ederken gruba özel hayvanların katılıp katılmadığını bilmek önemlidir. Hastalanan hayvan gruptan biri mi? veya gruba katılan mı? Eğer böyleyse ne kadar önce? Belli süre için aynı gruptan ise yeni ilaveler oldu mu? Sürü „kapalı‟ mı? Hayvanlar farklı aralıklarla mı katıldı? Bütün katılanlar potansiyel hastalık taşıyıcısı değildir. Geldiği yerde uygun kontrol tedbirleri alınmış olabilir. Satılmadan önce ve sonra test edilmiş ve ulaştıktan sonra belli bir süre karantinada kalmış veya önceden aşılanmış olabilir. Geldiği yerde özel hastalık yoktur. Bu tip negatif anamneze pek güvenilmez. Taşıma ve hayvanları karıştırma Uzun süre sürekli taşıma sığırlarda ve atlarda pnömoni gibi hastalıklar için bir risk faktörüdür. Taşımayı takiben farklı kaynaklardan toplanmış hayvanları karıştırmak IBR gibi bazı hastalıklar için potansiyel bir risk faktörüdür. Başka coğrafik bölgelere yeni seyahat Bazı enfeksiyöz hastalıkların endemik olduğu başka coğrafik bölgelere hayvanlar yeni geldiğinde enfekte olabilir ve önceki evlerine geri dönebilirler. Bu uygulama bütün türler için geçerli olmakla birlikte özellikle köpek ve kedilerle koşu veya diğer yarışmalarda kullanılan atları kapsar. Ruminantlar ve domuzlar pazara veya panayıra götürülmüş, orada bazı hastalıklarla enfekte olarak kendi çiftliğine dönmüş olabilir. Iskarta oranı Sürüden hayvanları önceki nedenlerle ıskartaya çıkarma teşhis hakkında ip uçları sağlayabilir. Önceki hastalık Önceki hastalıklar hakkında bilgi çoğu defa faydalıdır. Klinik gözlemler, nekropsi bulguları, morbidite, ölüm oranları, tedavi ve kontrol tedbirleri ve elde edilen sonuçlar hakkında sorular sorulmalıdır. Hayvanların getirildiği yerde problem olup olmadığı araştırılmalıdır. Toplu köpek veya kedi barınakları ile uğraşılıyorsa felin lökemi virus ve felin enfeksiyöz peritonitis için önceki araştırma hakkında bilgi alınmalı ve önlemek için ne gibi tedbirler alındığı sorulmalıdır. Bakımla ilgili anamnez Beslenme, üreme politikası ve uygulaması, barınak ve transportu kapsar. Hastalık görülmeden önce yaygın uygulamada herhangi bir değişiklik olup olmadığını bilmek önemlidir. Etkilenen hayvanlar uzun süre KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS 7 aynı yerde ve aynı yemle beslendiği zaman hastalık oluşursa hata yeme bağlanmaz. kullanımı sindirim bozukluğu ve ishale neden olabilir. Beslenme Diyet değiĢikliği Elde beslenen ve otlayan hayvanlarda diyet değişikliği belirlenmelidir. Hayvanların bir sahadan diğerine, otlaktan konsantre yeme çekilmesi hastalığı davet eder. İklim, taşımaya bağlı veya alışmadık yem değişikliği sırasında ani diyet eksikliği meydana gelebilir. Özellikle gebe ve laktasyondaki ruminantlarda metabolik hastalıklar (hipokalsemi, hipoglisemi, hipomagnezmi gibi) söz konusu olduğunda yavaş olanlara göre hızlı değişiklikler daha önemlidir. Ani diyet değişikliklerinde akut diyare başlangıcı yaygındır. Beslenme ile ilgili olarak aynı tür hayvanlar için tavsiye edilen besin maddeleri ihtiyaçları ile karşılaştırıldığında diyetin miktarı ve kalitesi öğrenilir. Bazı durumlarda analiz için yem ve su örnekleri göndermek gerekebilir. Köpek ve kediler için hayvan sahibine masa yemeği hakkında sorulması önemlidir. Otlaktaki hayvanlar Otlayan hayvanlar daha az kontrol edilen ve bu yüzden değerlendirmesi daha zor bir diyettedir. Paraziter enfestasyon ve beslenme eksiklikleri çok daha büyük olabilir. Şu sorular sorulmalıdır: ● otlağın kompozisyonu ● muhtemel besleyici değeri ● dönüşümlü otlamanın pratik olup olmadığı ● gübreleme programı, mineral ve iz elementlerin mineral karışımları ile sağlanıp sağlanmadığı Mineral katkıların, aşırı flor içerebilen özellikle fosfatların kaynağı ve aşırı miktarda başka maddeler içerebilen evde yapılan karışımlar sorgulanmalıdır. Otlağın günlük saha muayenesi, birinin anlatmasından daha iyidir. Elle veya otomatik besleme sistemleri Kontrollü beslenen hayvanlar yem hazırlamada diyet hatasından etkilenebilir. Yemlerin tipi ve miktarı belirlenmelidir. Karbonhidratça zengin yeme geçen sığırlarda laktik asidozis gelişebilir. Diyetteki maddelerin kaynakları da önemli olabilir. Yeni doğan çiftlik hayvanlarının digestif enzim kapasitesi nedeniyle sindiriminde süt en etkilisidir. Süt ikamelerinin formülasyonunda karbonhidrat ve proteinler için süt olmayan kaynakların Su sistemleri Sulama imkanları belirlenmelidir ve su analizi endike olabilir. Genel Yönetim Hayvancılık işletmesinde birçok konu vardır ve ihmal edildiğinde hastalık oluşumuna nedene olabilir. Örneğin: ● hijyen, özellikle sağım, doğum ve büyütme odalarında ● barınakların fiziki durumu: yeterli hacim, havalandırma, drenaj, suluk ve yemlikler, gezinti alanları, vs ● sağım, süt tankları, vs Klostridial enterotoksemi kuzu dönemi bitiminde, doğum felci sığırlarda peripartum dönemde ve obstruktif ürolitiazis kuzu ve danalarda, taşıma ile ilgili IBR yeni getirilen etçi buzağılarda en yaygınlarıdır. Evde beslenen petlerde ev diyetleri Evde yapılan yetersiz diyetlerle hastalık oluşabilir, örneğin: ● fazla miktarda karaciğerle beslenen kedilerde A hipervitaminozu ● tamamen etle beslenen köpeklerde renal sekonder hiperparatroidizm 8 Klinik Muayene ĠKLĠM Birçok hastalık iklim ve mevsimden etkilenir. ● köpeklerde Parvovirus enfeksiyonunun insidansı sıcak aylarda yüksektir ● insan ve köpekleri etkileyen kayalık dağ leke humması ve kene ilişkili riketsiyal hastalığın insidansı yüksek nem, sıcak hava ve ormanlık alanlarda daha fazladır ● koyun ve sığırlarda çatal çürüğü insidansı sıcak, nemli yaz mevsimlerinde artar ve kuru mevsimlerde nispeten nadiren görülür ● iklim şartları vektörlerin yayılmasına ve çoğalmasına uygun olduğunda insektlerle yayılan hastalıklar teşvik edilir ● aynı şekilde iç parazitler iklimden etkilenir ● soğuk, nemli mevsimler otlaktaki sığırlarda hipomagnezeminin gelişimine uygundur ● atlarda anhidrozis özellikle sıcak, nemli ülkelerin hastalığıdır ● özellikle fabrikalardan ve madenlerden çıkan dumanla meranın ve içme sularının kontaminasyonu ve insektlerle taşınan hastalıkların yayılması ile ilgili olarak hakim rüzgarların yönü birçok hastalık çıkışında önemlidir ORTAMIN MUAYENESĠ Çevresel ve işletmecilik risk faktörleri ile hastalık insidansı arasındaki muhtemel ilişki nedeniyle çevrenin muayenesi çiftlik araştırmasında zorunlu bir bölümü oluşturur. Muayene edilmiş olan türlerin uygun işletmeciliği kadar onların çevresel ihtiyaçları hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Hayvanlar yıl boyu veya yılın bazı aylarında dışarıda tutulabildiği gibi tamamen de kapalı tutulabilir. Merada tutulan hayvanlarda topoğrafi, bitkiler, toprak tipi, zemin yüzeyi, iklim aşırılıklarından korunma önemlidir. İçeride tutulan hayvan- lar için de hijyen, havalandırma, aşırı kalabalıktan kaçınma önemlidir. DıĢ ortam Topoğrafi ve toprak tipi Çayırın, otlağın ve ağaçlık alanların topoğrafisi hastalığa veya verimsiz üretime katkıda bulunabilir. Az sulu alanlar insektle oluşan hastalıkların ve topraktan kaynaklanan rutubet şartlarını gerektiren enfeksiyonların (leptosprozis gibi) yayılmasını kolaylaştırır. Karaciğer kelebeği ve akciğer kıl kurdu pnömonisi böyle alanlarda daha çok görülür. Yoğun ağaçlık alanlarda gezinen köpeklerin kene ve kene kaynaklı hastalıklara maruz kalması çok daha muhtemeldir. Toprak tipi, beslenme eksikliklerinin belirlenmesinde önemli işaretler sağlayabilir. ● bakır ve kobalt eksiklikleri en çok sahil kumlarında ● bakır eksikliği/aşırı molibden kompleksi genellikle kömürlü topraklarda oluşur Oldukça yoğun etçi işletmelerde, sığır ve sütçü sığırların korunduğu ve total hapsedilme altında beslenen büyük sütçü sürülerde zemin yüzeyi ve onun drenaj özellikleri önemlidir. Orada etçi sığırlar soğuk ve yağışlı mevsimlerde dışarıda doğum yapar. Aşırı yüzey suyu, çamur ve dışkı ile bulaşık altlık enfeksiyöz hastalığın yayılmasını artırır ve neonatal ölümlerde önemli artışa neden olur. Popülasyon yoğunluğu Enfeksiyöz hastalık için yaygın bir risk faktörü aşırı kalabalıktır. Aşırı dışkı ve idrar toplanması enfeksiyon baskısını artırır. Böyle şartlar altında nispi nem genellikle yüksektir ve kontrol edilmesi daha zordur. Barınaklarda aşırı kalabalık, solunum hastalığı patlaması için bir risk faktörüdür. Ayrıca aşırı kalabalık, her ne sebeple olursa olsun hastalık, östrus ve doğumu yakın hayvanı belirlemeyi ve ayırt etmeyi zorlaştırır. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Gıda ve su Merada hakim bitkiler belli toprak tiplerinde yetişebilir ve bir hastalığa neden olabilir. Sürüde muhtemel zehirlenmede önemli işaretler (çöp yığını, ergotlu çayır veya çavdar ya da barınaklarda kurşun bazlı boyanmış duvarların çiğnenmesi) görülür. Su ve kaynağı hastalık nedeninde önemli olabilir. Yalak veya göletlerdeki su, nörotoksin veya hepatotoksik ajanlar içeren alglerle kaplı olabilir. Akan dereler yakındaki sanayi tesislerinin atık sularını taşıyabilir. Atık imhası Dışkı ve idrarın imhası büyük işletmelerde önemli bir problemdir. Otlaklara bulamaç uygulaması bu otlaklardaki hayvanlarda bazı enfeksiyöz hastalıkların bulaşmasında bir risk faktörüdür. Gölcükler sineklerin çoğalması için ideal ortam sağlayabilir. Ġç ortam Ahır ve vantilasyon Ahır ve vantilasyon yetersizliği, aşırı kalabalık ve rahatsız edici durumlar hayvanlara zararlı olabilir ve onları enfeksiyöz hastalıklara daha duyarlı ve daha az verimli kılar. Bu yüzden hastalık için risk faktörü olabilen iç ortamın bütün kısımlarının muayene edilmesi ve değerlendirilmesi önemlidir. Sağlık ve hijyen Sağlık ve hijyen durumu genellikle bakım ve işletme standardının güvenilir bir göstergesidir. Kötü hijyen enfeksiyöz hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur. ● köpek yavrularında sağlık ve hijyen düşükse bit ve coccidiosis insidansı yüksek olabilir ● ıslak saman üzerinde veya gereği gibi temiz olmayan beton zemindeki köpek- 9 lerde Strongyloides stercoralis enfeksiyonuna bağlı deri hastalığı gelişebilir Havalandırma Yetersiz vantilasyon solunum kanalının birçok hastalığına katkıda bulunan önemli bir risk faktörüdür. Primer enfeksiyonlar hayvana en az etkili olabilir, fakat yetersiz vantilasyon hastalık patlamalarını artırabilir. Havalandırma aşağıdakilerle değerlendirilir: ● her zaman değişen hava miktarı ● gece ve gündüz nispi rutubet ● hayvanların kıl örtüsü veya duvarlar ve tavanda buhar olup olmaması ● hava akımı varlığı ● binada kullanılan malzemeler ● fanların pozisyonu ve kapasitesi ile hava girişlerinin boyu ve yeri Amonyum ve hidrojen sülfit gibi zararlı gazların yoğunluğunun ölçümü havalandırma sisteminin değerlendirilmesinde değerli olabilir. Hayvan sayısı Aşırı kalabalık durumlar enfeksiyöz hastalıklar için bir risk faktörü olabilir. Böyle durumlarda hayvan davranışını gözlemek ve hayvan sayısı çok önemlidir. Taban kalitesi Zemin kalitesi çoğu defa kas iskelet sistemi ve deri hastalıklarından sorumludur. Kötü bitirilen beton zeminler yetişkin domuzlarda şiddetli ayak lezyonlarına ve topallığa yol açabilir. Yeni doğurmuş inekler yatalak sendromunun yaygın bir nedeni olan kaygan zeminlerde kaymaya çok duyarlıdır. Köpek barınaklarında kirli zeminler iç parazitler için risk faktörüdür. Kullanılan altlığın kalitesi ve miktarına da dikkat edilir. Seyrek sistemlerde bıçkı tozu ve talaşı koliform mastititise neden olabilir. Taban planı Taban planı ve bir hayvan ahırının genel düzeni bakıcıların rutin hareketleri, hay- 10 Klinik Muayene vanların hareketleri ve besleme kolaylıklarının hastalığı yayıp yaymadığı yönünden muayene edilmelidir. Komşu bölümlerle ortak oluk dışkı ve idrar bulaşmasıyla hastalık yayılmasını artırabilir. Işıklandırma Barınakta mevcut ışık miktarına dikkat edilmelidir. Yetersiz ışıkla sağlık ve hijyeni korumak zor olabilir. Hasta hayvanlar yeteri kadar erken fark edilmeyebilir ve işletmede genel hataların meydana gelmesi muhtemeldir. HASTANIN MUAYENESĠ Bazı bozuklukların belirgin özelliği nedeniyle her hastanın tam bir muayenesi gerekmez ama çoğu vakada veteriner kliniğin bütün bölümlerinde anamnezden ve hayvanı muayene ettikten sonra teşhis konur. Veteriner tecrübe kazandıkça muayenenin gereken boyutunu bilecektir. Bu bölümde hastanın tam muayenesine genel yaklaşım anlatılacaktır. Hastanın muayenesi üç kısımdan ibarettir: ● uzaktan muayene veya genel inspeksiyon ● vücut bölgelerinin uzaktan özel muayenesi ● yakından fiziksel muayene Uzaktan muayene veya genel inspeksiyon Uygun mesafeden geride durup bakarak ve dinleyerek hastanın durumu hakkında önemli bilgi sağlanabilir. Muayene eden hayvanı heyecanlandırmamak için belli bir mesafede durulmalıdır. Davranış ve genel görünüş Uzaktan genel davranış ve görüntü değerlendirilir. Bunlar hayvanın sağlık durumunun ve diğer hayvanlara veya gözleyenlere cevabının yansımalarıdır. Bir hayvanın gruptan ayrılması çoğu defa hastalık göstergesidir. Ses ve hareket gibi dış uyarılara normal cevap veriyorsa mental durum canlı ve parlak olarak bilinir. Depresyon durumları Depresyon durumları yaygın olup şiddeti çok değişiktir. Hayvan reaksiyonları çok az, muayene edenin hareketlerine ve etraftaki seslere duyarsız ise durgun veya apatetik denir. Aşırı karbonhidrat yiyen sığırlar çoğunlukla deprese olup hareket etmeye isteksizdir. Bir kedinin yatak altına saklanması, bir kedi veya köpeğin sahibine hırlaması hastalığı ifade edebilir. Dış uyarıya cevap vermeyen ve aşikar bir ilgisizlik durumuna „maket‟ sendromu denir. Örneğin; ● ● ● ● subakut kurşun zehirlenmesi listeriozis ensefalomyelitis hepatik siroz Apati veya depresyonun son dönemi komadır. Komada hayvanın şuuru yoktur ve uyandırılamaz. Eksitasyon durumları Eksitasyon durumlarının şiddeti değişiktir. Anksiete veya endişe durumu en hafif formudur. Hayvan canlı ve diri olup sürekli etrafına bakar fakat hareketleri normaldir. Böyle davranış orta derecede sürekli ağrı veya başka anormal duyuları (erken doğum felci veya yeni körlük gibi) akla getirir. Daha şiddetli bir belirti huzursuzluktur. Bu durumda hayvan sürekli hareket eder, yatar ve kalkar ve anormal hareketler (böğürlerine bakmak, kendini tekmelemek, yuvarlanmak, böğürmek gibi) gösterir. Böyle davranış da ağrı göstergesidir. Köpekte gastrik dilatasyon ve volvulusa bağlı abdominal ağrıda huzursuzluk, sık sık yama ve kalkmaya eğilim vardır, baş ve boyun uzatılır. Daha aşırı derecede eksite davranışta mania ve çılgınlık görülür. Maniada hayvan güçlü anormal hareketler sergiler. Kendini şiddetli yalama, anormal nesneleri yalama ve çiğneme, başı ile en- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS gelleri zorlama tipik örneklerdir. Çılgınlıkta hareketler çok vahşi olup kontrol edilemez ve hayvan yaklaşan biri için tehlikelidir. Epilepsi nöbetindeki bir köpek çoğu defa yanına yatar ve dört bacağı kontrol edilemez şekilde pedal hareketleri yapar. Ses (gürültü) Ses anormalliklerine dikkat edilir. Laringeal paralizli köpeklerde larinks inspirasyon sırasında bükülmez ve havlamada değişikliğe neden olur. Kuduzda ses boğuk olabilir. Nervöz asetonemili sığırlarda sürekli böğürme işitilebilir veya kalıcı böğürme akut ağrı göstergesidir. Kuduz sığırlarda böğürme ve esneme meydana gelir. Hepatik ensefalopatili atlarda esneme sıktır. İştah ve yeme Hayvan sahibi genellikle bu konuda bilgi verebilir. Verilen yeme hayvanın reaksiyonu gözlenerek ve yemediği yemin miktarıyla değerlendirilebilir. Günlük tüketilen yem miktarı önemlidir. Yemi kavrama, çiğneme, yutma ve sığırlarda püskürtme ve regurgitasyon anormallikleri olabilir. Yemi Kavrama Yemi kavrama aşağıdakilerle engellenebilir: ● ● ● ● yeme yaklaşamama dilin paralizi (sığır) masseter miyopatisi servikal vertabrada osteomyelit veya boynun başka ağrılı durumları Ağızda ağrı varsa kavrama anormal olabilir ve etkilenen hayvanlar sadece bazı tip yemleri alabilir. Çiğneme Ağız yapıları, özellikle dişler etkilendiğinde çiğneme yavaş ve tek taraflıdır ya da tam olmaz. Diş kökü apseli bir kedi sert gıdayı daha uzun süre çiğner, fakat daha yumuşak olanları yiyebilir. „Maket‟ sendromunda, beyinde kitlesel lezyonlarda ve ensefa- 11 lomiyelitiste gıda ağızda olduğunda bile çiğneme periyodik olarak kesilir. Yutma Farinks veya ezofagusun yangısı nedeniyle yutma ağrılı olabilir (atlarda gurmda, buzağılarda difteride olduğu gibi). Yutma girişimlerini regurgitasyon veya gıdanın burundan geri gelişi takip eder. Bunlar ağrılı durumlarda olabildiği gibi daha çok ezofagal divertikulum veya stenoziste, farinkste yabancı cisim veya farinks paralizi gibi fiziksel tıkanmalarda da olabilir. Mideye ulaşanolan gıdayı, ezofagusun bir yerinden regurgite olandan ayırt etmek önemlidir. Regurgitasyon ve ruktus Henüz mideye ulaşmamış olan gıdanın ağız, farinks ve ezofagustan geri gelmesi demektir. Bununla birlikte regurgitasyon sığırlarda normaldir. Genç hayvanlarda vasküler halka anomalisi (kalıcı sağ aortik arkus), ezofagal agenezis veya ezofagai bükülmeye (Bulldoglar ve Shar Peilerde) bağlı doğmasal megaezofagus, regurgitasyonun bir nedenidir. Oysa edinsel megaezofagus yetişkin köpeklerde görülür. Ruminantlarda ruminasyon ve ruktus anormallikleri olabilir. Sığır ve koyunlarda birçok hastalıkta geviş olmaz. Farinks paralizi veya ağzın ağrılı durumlarında geviş kontrol edilemeyebilir. Sığırlarda geğirme yetmezliğinde timpani görülür. Kusma Aktif bir olaydır ve gıda mideden ve muhtemelen duodenumdan geri gelir. Ekskresyon (atılım) Defekasyon anormal olabilir. Konstipasyon defekasyon sıklığındaki azalmadır ve kuru madde miktarının arttığı durumdur. Genellikle rektumda feçesin sıkışması ile ilgili olup bağırsak kanalının fonksiyonel ve fiziksel tıkanmasına bağlı az dışkı ile karıştırılmamalıdır. Konstipasyon, rektal paraliz veya anüsün stenozisinde defekasyon zor olabilir ve ıkınma görülebilir. 12 Klinik Muayene Klinik uyarı 1. Kısmi ezofagus tıkanması genellikle tekrarlayan yutma hareketleri ile belli olur ve çoğu defa boyun bükülür ve hırıltı vardır. 2. Hırıltılı regurgitasyon için güçlü çabalar ezofagus veya kardia sfinkteri tıkanmasını düşündürür. Kolorektal tümörlü küçük hayvanlar çoğu defa kabızdır ve bant şeklinde dışkılar. Abdominal ağrı ve mukokutanöz kavşağın yaralanmasında defekasyon ağrılı olabilir. Diyare defekasyon sıklığında artıştır ve dışkıda su konsantrasyonu artmıştır. Şiddetli diyarede ve anal sfinkter paralizinde defekasyon istek dışıdır. Ürinasyon üriner kanalın kısmi tıkanmasında zor ya da idrar kesesi ve üretrada yangı olduğunda ağrılı olabilir. Sistitis ve üretritiste idrar miktarı azdır, ürinasyon sıklığı artmıştır ve akış kesildikten sonra hayvan bir süre işeme pozisyonda kalır. Sürekli idrar damlamalı idrar tutamama genellikle üretranın kısmi tıkamasına veya sfinkterinin yetersizliğine bağlıdır. Az dıĢkıya göre konstipasyon Rektumda dışkı sıkışması konstipasyona neden olur. İntestinal kanalın fonksiyonel veya fiziksel tıkanması az dışkıya neden olur. Klinik uyarı Bir hayvan inpeksiyon sırasında idrar yaparsa analiz için örnek alınır. Anormal duruşlar Anormal bir duruş hastalığın zorunlu bir göstergesi olmamakla birlikte başka belirtilerle seyrederse hastalığın yerini ve şiddetini gösterebilir. En basit örneklerden biri, ekstremitelerin ağrılı durumlarında bir bacağın istirahat ettirilmesidir. ● bir atın vücut ağırlığını bir bacaktan diğerine sürekli değiştirmesi laminitisi gösterir ● panosteitisli (kemiği meydana getiren bütün oluşumların beraberce iltihaplanması) köpeklerde değişken bacak topallığı görülür ● birçok eklemi etkileyen bağışıklıkla ilgili eklem hastalıklı köpekler hareket etmek istemez ve sanki „yumurta kabuğu üzerinde yürüyor‟ gibidir ● karın altında bacakların toplanarak belin bükülmesi genellikle hafif abdominal ağrıyı gösterir ● belin aşağı doğru bükülmesi ve „bıçkı sehpası‟ pozisyonunda bacakların ayrılması şiddetli abdominal ağrı belirsidir ● atlarda şiddetli ağrıda „köpek oturuşu‟ ve kontrol edilemeyen yatma, yuvarlanma ve yatıp hemen kalkma nöbetleri tekrarlar ● abdominal rahatsızlıklı bir köpekte de „bıçkı sehpası‟ duruşu görülebilir ve hayvan sahibinin emrine rağmen hareket etmek istemez ● akut pankreatitisli bir köpek „secde‟ pozisyonundadır ● bütün türlerde kuyruğun kaldırılması ve bükülmezliği, kulakların ve bacakların bükülmezliği tetanozu düşündürür ● dirseklerin uzaklaştırılması toraks ağrısını veya solunum güçlüğünü gösterir. Konjestif kalp yetmezlikli bir köpekte dirsekler uzaklaştırılır, baş ve boyun uzatılır. Hayvan bir pozisyonda belli bir süre oturamaz ve yatamaz Yatalak duruĢ anormallikleri Yatalak duruşta anormallikler olabilir. Süt hummalı sığırlarda ve kolikli atlarda baş böğüre dayalı olarak tutulabilir. Hipokalsemili koyunlar ve iki taraflı kalça çıkıklı hayvanlar çoğu defa sternal pozisyonda yatar ve arka bacaklar kurbağa gibi açılmıştır. Hayvanın kalmak istememesi veya kalkamaması genellikle kas takatsizliğini ya da ekstremitelerdeki ağrıyı (beslenmeye KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS bağlı kas dejenerasyonu veya laminitiste olduğu gibi) gösterir. Yürüyüş Bacak hareketleri genellikle hız, güç, yön ve değişime göre tanımlanır. Bu kategorilerin bir veya daha fazlasında anormallikler oluşabilir: 1 Gerçek serebellum ataksisinde bacak hareketleri etkilenir. 2. Artritiste eklemlerdeki ağrı nedeniyle değişim azalır ve hasta sürünür, tökezleyerek yürür. İlerleme yönü etkilenebilir. 3. Çember çizme ile birlikte baş dönmüş veya eğik olabilir. Bu durum listerioziste kalıcı olabilir ya da asetonemi veya gebelik toksemisinde olduğu gibi spazmodik olarak meydana gelebilir. 4. Zorunlu yürüme ya da engellere aldırmaksızın doğrudan yürüme „kukla veya menken‟ sendromunun bir kısmı olup atlarda ensefalomiyelitis ve karaciğer yetmezliğinin özelliğidir. 5. Periferal vestibuler hastalıklı bir kedi lezyon tarafına çember çizer ve yürürken dengeyi sağlamak için bir duvarı kullanabilir. Akut fazda kedi düşebilir ve yönünü şaşırır. 6. Aortik bifurkasyonun etkilendiği tromboembolik hastalıklı kediler ön bacakları ile yürürken arka bacaklar sürüklenir. 7. Torokalumbar kavşağın etkilendiği disk hastalıklı köpekler ön bacakları ile normal yürürken arka bacaklar ataksik olabilir. Vücut kondisyonu Vücut kondisyon skoru vücut kondisyonunu değerlendirmek için rakamsal olarak kullanılmaktadır. Vücut kondisyonu obez, normal, ince ve sıska olabilir. İnce yapılı ile sıska arasındaki fark bir derecedir. İnce yapılı hayvanlar fizyolojik olarak normal olabilir. Sıskalık, şiddetli vücut kondisyon kaybıdır ve genellikle başka hastalık belir- 13 tileri ile birlikte bulunur veya şiddetli beslenme yetersizliğine bağlıdır. Yağlı ile obez arasındaki fark aynıdır. Kedi ve köpeklerde sıvı kaybolmaksızın normal vücut ağırlığının %10 azalması önemli olarak dikkate alınır. %30-50‟lik kilo kaybı genellikle ölümcüldür. Obezite küçük hayvan pratiğinde en yaygın beslenme bozukluğu olup ideal kilonun %15-20 fazla olması şeklinde tanımlanır. Konformasyon (vücut şekli) Bunun değerlendirmesi farklı vücut bölgelerinin diğer bölgelere nispetle büyüklük, şekil ve simetrisine dayanır. Toraks ve butlara nispeten çok büyük olan bir abdomen, konformasyon anormalliği olarak sınıflandırılabilir. KaĢeksi Kaşeksi aşırı kilo kaybı ve hastalık durumu olup kıl örtüsü mat, deri kuru, kösele gibi ve verim kaybı vardır. Klinik uyarı Kostaların palpe edilememesi obeziteyi akla getirir. Deri Deri anormallikleri genellikle uzaktan görülebilir. Bunlar aşağıdakiler olabilir: ● kıl ve yapağıda değişiklikler ● lokal veya yaygın lezyonlar ● akıntılar ve kaşıntı Çoğu kronik ve zayıflatan hastalıklarda kıl örtüsü normal parlaklığında olmayabilir ve kuru veya seborede olduğu gibi aşırı yağlı olabilir. Zayıf hayvanlarda uzun kış kılları normalden daha fazla süre kalabilir. Alopesi lokal veya yaygın olabilir. Köpekte iki taraflı simetrik alopesi en çok endokrinopatilere, özellikle hiperadrenokortisizm ve hipotroidizme bağlıdır. Kedide böğür veya ventral vücut duvarında alopesi kendi kendine oluşabilir. Terleme atların anhid- 14 Klinik Muayene rozisinde olduğu gibi azalabilir ve perifer sinir lezyonlarında olduğu gibi düzensiz (yamalı) ya da akut abdominal ağrıda olduğu gibi aşırı olabilir. Hiperkeratozda derinin hipertrofisi ve kıvrımı belirgin olabilir. Farklı deri lezyonları ürtiker plaklarından sınırları belli trikofiti, çiçek ve impetigo kabuklarına kadar değişir. Farklı lezyonlar papüller, nodüller, pustuller, vaziküller ve kabartıyı kapsar. Diffuz lezyonlar pullar, parakeratozis ve sıyrılmadır. Diffuz büyümeler deri altı ödem (anazark) ve amfizemi ile hematomdur. Lenf yumrusu büyümeleri uzaktan bile görülebilir. Klinik uyarı Hepatik ensefalopatili köpekler „yıldızlara bakar‟ ve amaçsız yürür. Vücut bölgelerinin özel mesafeden muayenesi Özel mesafeden muayene her vücut bölgesinin inspeksiyonundan ibarettir. Klinik tecrübeyle bu, genellikle uzaktan muayene ile birlikte yapılır. Baş Yüz ifadesi anormal olabilir, örneğin ● tetanozda yüz kaslarının kasılması nedeniyle acılı bir yüz ifadesi ● kuduzda ve akut kurşun zehirlenmesinde kurnaz bir yüz ifadesi ● trigeminal sinir paralizli köpekte ağız açık Başın kemiksi yapısının simetrisi ve şekline dikkat edilir. Doğmasal hidrosefaluslu bazı vakalarda ve kondrodisplastik cücelerde başın önü kubbeli olup son bahsedilende maksilla büyümesi iki taraflı olabilir. Dişi apseli atlarda maksilla ve mandibulalar şişebilir. Aktinomikozlu sığırlarda maksilla ve mandibula büyümesi yaygındır. Üst köpek dişi apseli kedi ve köpekte maksilla ile birlikte çoğu defa göz altında yumuşak doku şişkinliği görülür. Yumuşak yapıların asimetrisi belirgin olabilir. Bu asimetri kulakların tutuluşunda, göz kapaklarının kapanma derecesi ile merme ve alt dudağın durumunda çok belirgindir. Yüzün bir tarafının gevşekliği ve diğer tarafa itilmesi yüz paralizinde süreklidir. Tetanoz kulakların sertliği, üçüncü göz kapağının prolapsusu ve burun deliklerinin dilatasyonu ile seyreder. Başın tutuluşu anormallikler yönünden gözlenir: ● vestibüler aparatın defektlerinde baş ve boyun bir yöne dönmüştür ● baş ve boynun bükülmesi medulla oblongatanın veya servikal medulla spinalisin tek taraflı hasarını getirir ● opistotonus tetanus, striknin zehirlenmesi, akut kurşun zehirlenmesi ve hipomagnezemik tetanide görülen bir eksitasyon olayıdır Gözler ve göz kapakları yakın mesafeden inspekte edilir. ● entropion göz kapağının içe dönmesi ● ektropion göz kapağının dışa dönmesi Oküler akıntılar genellikle belirgindir. Göz kapaklarının spazmı ve aşırı göz kırpma (blefarospazm) ağrıyı veya periferal sinir hasarını gösterir. Eksoftalmus (gözün dışa çıkıklığı) retroorbital bir kitleyi (tümör ya da apse gibi) düşündürebilir. Enoftalmus (gözün geriye çekilmesi) ise dehidrasyonda meydana gelir. Üçüncü göz kapağının prolapsusu santral sinir sistemi hasarını (atta tetanoz gibi) akla getirir. Göz aktif olarak geriye çekilirse (ağrılı durumlarda olduğu gibi) ya da çiğneme kaslarının atrofisine bağlı orbitaya geri çekilirse (trigeminal sinir paralizi veya kronik miyozitis ile) üçüncü göz kapağının çıkıklığı da meydana gelir. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Kedilerde şiddetli sistemik hastalıkla ve depresyonla (Haw sendromu) üçüncü göz kapağının iki taraflı çıkıntısı görülür. Glaukoma, kornea ülseri, konjonktivitis ve üveitiste göz kırmızılaşır. Geç dönemde burun deliklerinin dilatasyonu ve burun akıntısı, burun boşluklarının yakından muayenesinin gerekliliüini düşündürür. Aşırı salivasyon ağız veya farinksin ağrılı bir durumunu akla getirir. Köpüklü salya sinir sistemi irritasyonu ile ilgilidir. Çene altı şişlik yangısal olabilir (aktinobasilloz gibi) veya ödeme bağlı (akut anemi, protein eksikliği veya konjestif kalp yetmezliği gibi) olabilir. Köpekte çene altı şişlik mandibuler veya dil altı salya bezi kanalının hasarı ile ilgili salya sekresyon birikimine (sialosel) bağlı olabilir. Buzağılarda yanakların tek veya çift taraflı şişliği genellikle nekrotik stomatitisi gösterir. Boyun Herhangi bir büyüme yönünden (lenf düğümleri, salgı bezleri, atta hava kaseleri ve diğer yumuşak dokular) boyun bölgesinin proksimal kısmı daha yakından muayene edilmelidir. Bazı türlerde (diğerlerinde değil) guatr boynun farklı lokal bir büyümesine neden olur. Önemli juguler nabız, juguler ven dolgunluğu ve döş ödemi bulunabilir. Boynun silindirik büyümesi ezofagus dolgunluğuna bağlı olabilir. Toraks ve solunumlar Solunumlar ve solunum hareketleri tercihen ayakta iken uzaktan muayene edilir. Çünkü bunlar yatalak durumda iken önemli oranda değişebilir. Egzersiz, heyecan, yüksek çevre ısısı ve şişmanlığın etkileri dikkate alınmalıdır. Klinik uyarı Obez sığırlarda solunum sayıları normal hayvanlara göre 2-3 kat fazla olabilir. 15 Solunum değişiklikleri hız, ritim, tip, göğüs duvarı hareketlerinin simetrisi ve solunumla ilgili anormal seslerin olup olmadığı yönünden uzaktan muayene edilir. Solunum hızı Ortalama şartlardaki normal hayvanlarda solunum hızı dakikada Tablo 1‟deki gibi olmalıdır. Aşırı heyecanlı birçok köpekte normal solunum sayısını belirlemek zordur. Yüksek solunum sayısına polipne veya takipne düşük solunum sayısına da oligopne, solunumun tam kesilmesine de apne denir. Toraks duvarı veya burun deliği hareketleri gözlenerek, burundan solunum hava hareketleri hissedilerek, toraks ve trakeanın oskultasyonu ile solunum sayısı sayılabilir. Çevre ısısı ve nemliliğinde önemli artış normal sonlum sayısını ikiye katlatabilir. Ritm Normal solunumun üç eşit fazı vardır: inspirasyon, ekspirasyon ve duraklama. Fazlardan birinin uzunluğunda değişiklik ritimde anormallik oluşturur. İnspirasyonun uzaması genellikle alt solunum yolunun hastalığına bağlıdır. Çoğu akciğer hastalığında duraklama yoktur ve ritim üç yerine iki fazdan ibarettir. Siklüsler arasında da değişiklik olabilir. ● Cheyne-Stokes (ileri renal ve kalp hastalığı ile karakterize) solunumunda derinlik giderek artar ve sonra giderek azalır ● medulla oblongatanın etkilendiği meningitiste meydana gelen Biot solunumu hiperpne ve apne periyotlarının değişikliği ile karakterize olup periyotlar çoğu defa eşit uzunluktadır ● elektrolit ve asit-baz dengesizliklerinde periyodik solunum yaygındır, apne periyotlarını kısa hipervantilasyon patlamaları takip eder ● diabetik ketoasidozisli köpeklerdeki gibi asidozisli hayvanlarda telafi edici hipervantilasyon (Kussmaul‟s solunumu) olabilir. Kalıcı asidozis solunum merkezinin depresyonuna neden olabilir 16 Klinik Muayene Derinlik Solunum derinliği toraksın veya diyaframanın ağrılı durumlarında azabilir ve herhangi bir hipoksi durumunda artabilir. Derinlikteki orta derecede artışa hiperpne ve zorlu solunuma da dispne denir. Dispnede ilave solunum hareketleri daha belirgin olur ve şunlar vardır: ● ● ● ● ● baş ve boynun uzatılır burun delikleri genişler dirsekler ayrılır ağızdan solunum toraksik ve abdominal duvarların hareketi artar ● şiddetli solunum sesleri (gürültüleri), özellikle ekspirasyon hırıltısı Dispnenin bir nedeni olarak pneumotoraks küçük hayvanlarda yaygındır. Tip Normal solunumda torasik ve abdominal duvarların hareketi söz konusudur. Toraksın ağrılı durumlarında (akut plörizi gibi) ve interkostal kasların paralizinde toraks duvarı nispeten sabit olup karın duvarının hareketlerinde belirgin bir artış söz konusudur. Toraksın genişleyip hareketsizliği ile oluşan pleuritik kabartı ile de birlikte olabilir. Bu tip solunuma genellikle abdominal solunum denir ve kostakondral kavşağın daha görülebilir olmasına neden olur. Karşı durum torasik tipte solunum olup (peritonitiste olduğu gibi, diyaframa da katılırsa) toraks duvarının hareketleri daha belirgindir. Torasik duvar hareketlerinin simetrisi Normal olarak toraksın her iki tarafı aynı biçimde hareket eder. Toraksın ağrılı hastalıklarında ve pneumotoraksta toraksın bir tarafı diğer tarafı kadar hareket edemez. Bu hareketler hayvana yukarıdan bakarak değerlendirilebilir. Solunum sesleri Anormal solunum sesleri: ● farinks, larinks, trakea ve bronş irritasyonuna bağlı öksürük ● burun irritasyonuna bağlı aksırık ● nazal geçişlerin daralmasına bağlı Nefes darlığı varmış gibi hırıltılı nefes sesi, ıslık gibi solunum sesi ● farinjitise bağlı farinks tıkanması olduğunda hırıltı ● ses tellerinin paralizinde gürleme ● kapalı bir glottise karşı kuvvetli ekspirasyona bağlı hırıltı. Birçok ağrılı ve zorlu solunumda meydana gelir ● astımlı kedilerde bazen stetoskopsuz ıslıklı hırıltılı sesler duyulabilir Karın Uzaktan muayenede karın büyüklüğündeki değişiklikler belirgindir. Dolgunluk Dolgunluk veya büyüklük artışı aşırı gıda, sıvı, gaz, dışkı veya yağa ya da fetus veya neoplazmaya bağlı olabilir. Bunların ayrımı sadece yakından muayene ile ayırt edilebilir. Sığırlarda ileri gebelikte fetal hareketler sağ böğür üzerinde görülebilir. Bağırsak timpanisi genellikle dorsal abdomenin tek taraflı dolgunluğuna neden olurken periton boşluğundaki sıvı, vertikal karnın her iki tarafının dolgunluğuna (armut şeklinde karın) yol açar. Dolgunluk iki taraflı, simetrik, asimetrik, ventralde veya dorsalde daha belirgin olabilir. Sığırların sol fossa paralumbalisinde normal ve anormal rumen hareketleri görülebilir ve oskultasyon, palpasyon ve perküsyon kullanarak ek muayene gerekebilir. Sıskalık Karnın büyüklüğünde belirgin azalmadır ve en çok açlıkta, şiddetli ishalde ve iştahın azaldığı birçok kronik hastalıkta görülür. Ventral ödem Ventral ödem yaklaşan doğum, gangrenli mastitis, konjestif kalp yetmezliği, enfeksiyöz at anemisi, ürolitiazise bağlı üretranın yırtılmasında yaygındır. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Klinik uyarı ● sinir sistemi Karnın asimetrik ve önemli derecede büyümesi karın duvarının fıtıklaşmasını akla getirir. Hayati göstergeler Yakından fiziksel muayene Yakından fiziksel muayene işitsel ve görsel inspeksiyon, palpasyon, ballotman, oskultasyon, perküsyon, sarsma, perküsyon ve aynı anda oskultasyonla yapılır. Muayene metodu ve sıra Yakından fiziksel muayene, hastayı rahatsız etmeden istirahatte solunum ve kalp sayılarının artışlarına yol açmadan mümkün olduğu kadar nazik bir şekilde yapılır. Daha sonraki dönemde egzersizi takiben sonra bazı vücut sistemlerini daha yakından muayene etmek gerekebilirse de ölçümler önce istirahatte yapılmalıdır. Mümkünse hayvan ayakta olmalıdır, zira yatar durum bazı vücut sistemlerinin tam muayenesini kısıtlayabilir. Vücut sistemlerinin muayenesinde sıralama türlere, anamnezdeki bulgulara ve diyagnostik varsayımlara göre değişir. Sistematik muayenede bütün vücut sistemlerinin muayenesi yapılır. Bu her vakada gerekmez, fakat teşhis kesin değilse gerekebilir. Nörolojik muayene gibi özel muayeneler genellikle genel klinik muayeneden sonra yapılır. Vücut sistemlerinin veya bölgelerinin muayenesinin sırası aşağıdaki gibidir: ● hayati göstergeler (temperatür, nabız, solunum) kısaca TPR diye bilinir ● perifer dolaşım ve hidrasyon durumu ● toraks (kalp ve akciğerler dahil) ● karın ve gastrointestinal kanal ● baş ve boyun ● üriner sistem ● üreme kanalı ● meme bezleri ● kas iskelet sistemi ve ayaklar ● deri (kulaklar, ayaklar, tırnaklar, boynuzlar dahil) 17 Vücut temperatürü, perifer dolaşımı ve hidrasyon durumu ile solunumları kapsar. Vücut temperatürü Rektal termometre ile vücut ısısının alınması kabul edilmiş bir metottur. Geleneksel termometrelerde civa sütunu vardır ve 35‟ten 43‟e kadar derecelenmiştir. Artık elektronik veya dijital termometreler de vardır. Temperatür bütün türlerin klinik muayenesinde yaygın olarak yapılır. Temperatür fiziksel muayenede erkenden uzaktan ve özel uzaktan muayeneden sonra alınır. 1. Artan aktivite rektal temperatürde yalancı artışlara neden olabilir. 2. Rektal muayeneden sonra temperatür alınırsa ısı düşük çıkar. Bu durumda dişilerde vajinal temperatür alınabilir. Vajinal temparatür ölçümleri yapılırsa bu not edilmelidir. Çünkü vajinal tepmeratürler rektal olanlara göre daha düşük olabilir. Rektal temperatür alma iĢlemi 1. Termometrenin alt ucu kayganlaştırılır ve döndürerek nazik olarak anüsten sokulur. Her türe uygun derinlikte sokulmalı ve rektumun mukozası ile temas etmelidir. 2. İki dakika beklenir ve yanlış olduğundan şüphe edilirse yeniden okunur. 3. Hava dolu rektumda doğru okunmaz. Hospitalize hastalar özel hastalıkları için muayene edildiklerinde günlük olarak ve sabah temperatür alınır. Şiddetli hastalarda temperatür ve diğer hayati göstergeler daha sık alınabilir. Yoğun bakım ünitelerinde temperatür dahil hayati göstergeler her saat kaydedilebilir ve değerlendirilebilir. Veteriner kontrolünde ve pneumoni gibi spesifik hastalıklar yönünden tedavi edilen 18 Klinik Muayene çiftlik hayvanlarında hastanın durumunu ve tedaviye cevabı gözlemek için günlük bir defa temperetür alınır. Ortalama şartlardaki normal hayvanlarda rektal temperatür Tablo 1‟de görülmektedir. Bu temperatürler hayvan istirahatte, çevre ısısı ve nemlilik orta derecede ve havalandırma uygun olduğunda geçerlidir. Genel kural olarak, daha küçük türlerde normal vücut temperatürü daha fazladır. Dişi, gebe ve genç hayvanlarda normal vücut temperatürü erkek, gebe olmayan ve yaşlı olanlardan daha fazladır. Bazı hayvanlar düşük çevre ısılarına koruyucu bir toleransa sahip gibi görünmektedir. Bu da vücut temperatürünün düşmesini sağlayan bir mekanizmadan ibarettir. Kolostrum almış kuzular soğuğa maruz kaldıklarında 48-72 saat yaşayabilirler. Bu durumda hipotalamusun yeniden ayarlandığı sanılmaktadır. Elektronik termometreler Vücut temperatürünü birkaç saniyede verir. Fazla sayıda hayvanın muayenesinde zaman kazandırır. Örneğin, bir etçi sığır çiftliğine getirilen hayvanların her birinin rektal temparatürü çabuk belirlenebilir ve erken pneumoninin göstergesi olarak kullanılabilir. Klinik uyarı Muayene sırasında hayvan kendiliğinden idrar yapabilir, bu yüzden idrar toplamak için örnek alma tüpleri hazır olmalıdır. Vücut tempertürünün yorumlanması Vücut temperatürü klinik bir bulguyu temsil eder. Diğer muayene işlemlerinin bulguları ile birlikte yorumlanmalıdır. Dalgalı bir temperatür hastalık durumlarının klinik bir ifadesinden çok, normal bir konakçı cevabını temsil eder. Vücut ısısında fizyolojik değiĢiklikler Homeotermik hayvanların vücut temperatüründe fizyolojik değişiklikler yaş, cinsiyet, yılın mevsimi, günün saati, çevre ısısı, egzersiz, yeme, sindirim ve su içmeye bağlı olabilir. Rektal temperatürü anormal olarak değerlendirmeden önce bu etkiler dikkate alınmalı ve yüksek veya düşük temperatürün önemi dikkatli yorumlanmalıdır. Vücut temperatüründe günlük değişiklikler günün saati ile ilgilidir. Gün saatiyle aktif olan hayvanlarda maksimum temperatürler genellikle öğleden sonra erken, ve minimum temperatürler sabah erken, gece aktif olan hayvanlarda ise tersine temperatür ritmi bulunur. Diürnal (günlük) değişikliğin derecesi farklı türlerde değişir. Yetişkin sığırlarda rektal tem- peretür düzenli olarak öğleden sonra sabahtan 0.5 derece daha fazladır. Çevre ısısı ve nemlilik vücut temperatüründe önemli değişikliklere neden olabilir. Genel olarak sağlıklı hayvanlar vücut ısısını belli bir aralıkta korur. Düşük çevre ısılarında yüksek metabolik hız ve titreme gibi koruyucu mekanizmalar çevreye ısı kayıplarını engeller. Yüksek çevre ısısında terleme ve nefes nefese soluma soğumayı artırır. Bu adaptasyon cevaplarına rağmen rektal ısı soğuk ortamdaki hayvanlarda düşmekte, yüksek çevre ısısında ise artmaktadır. Yüksek çevre ısılarında ısıyı çevreye verme kabiliyeti azalmakla kalmaz şiddetli durumlarda çevreden kinetik ısı absorbe edilir. Aşırı nem, yüksek vücut ısısını önleme kabiliyetini riske atar. Çevre nemliliği artıkça buharlaşma ile soğuma (solunum yolundan veya terleme ile) çok daha az etkilidir. Fiziksel aktivite rektal ısı artışına neden olur. Bu, topallık muayenesi gibi planlı aktiviteyi veya veterinerin kontrol edemeyebildiği plansız aktiviteleri kapsar. Böyle plansız aktiviteler, huysuz çiftlik hayvanlarını yakalarken ve kovalarken ya da çiftlik veya pet hayvanları yabancı bir mekana konduklarında meydana gelir. Yeni sütten kesilmiş etçi buzağıları yakalarken veya bir işlem yaparken vücut ısıları artar ve bu da akut pnömoninin erken dönemleri ile ilgili fever şeklinde yanlış yorumlanabilir. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Koyu renkli hayvanlar parlak güneş ışığına maruz kaldıklarında ısıyı daha etkili bir şekilde absorbe ettikleri için vücut ısıları da artma eğilimindedir. Yoğun bir yapağı veya kıl örtüsü de hayvana yalıtım sağlar ve çevre ile ısı değişimini azaltır. Çoğu ortamlarda rektal temperatür kıl örtüsü yoğun olanlarda olmayanlara göre daha fazladır. Soğuk iklime alışmış hayvanlar sıcak ortama konduklarında vücut ısılarında belirgin bir artış olur. Bu durum en çok kış aylarında çiftlik hayvanları dışarıda tutulduklarında veya petler sıcak ortama alındıklarında görülür. Sığır, domuz ve kısraklarda ısı doğumdan hemen önce normalin altındadır. Vücut ısısında anormal değiĢiklikler Çevresel etkilere, normal fizyolojik ve adaptasyon cevaplarına ek olarak anormal veya patolojik temperatürler de vardır. Bunlar hipertermi, fever ve hipotermidir. Hipertermi Hipertermi (veya pireksi) vucut ısısının tür için uygun olan sınırı aşmasıdır. Asıl mekanizmalar aşırı ısı absorbsiyonu veya üretimi ya da ısı kaybı eksikliği gibi fiziksel faktörlerdir. Yangısal olmayan durumların etkilerini tanımlamak için hipertermi deyimi daha çok kullanılır. Yaygın nedenleri: ● ● ● ● yüksek çevre ısısı konvülsiyonlar egzersiz hipotalamusun termoregülatör merkezine hasar ● dehidrasyon ● intoksikasyon ● kötü huylu hipertermi Soğuğa maruz hayvanlar sıcak ortamlara alındığında 2-4 saat içinde vücut ısıları kritik sınırı aşabilir. Yüksek çevre ısısında aşırı ısı absorbsiyonu olur. Çevrenin yüksek ısısı ve nemliliği ile egzersiz ısı artışına neden olur. Yüksek çevre ısısında vücut ısısı da 1.6ºC 19 ve şiddetli egzersizden sonra atlarda 2.5 ºC artar, yarıştan sonra temperatürün normale dönmesi için 2 saat gerekir. Aşağıdaki faktörler ısı artışına katkıda bulunur: ● ● ● ● ● ● yüksek nem kas egzersizi, özellikle şiddetli egzersiz striknin zehirlenmesi obezite yoğun yapağı veya kıl örtüsü özellikle uygunsuz havalandırmalı yer Dehidre hayvanlarda hipertermiye eğilim daha fazladır. Çünkü doku sıvılarının buharlaşması ile oluşan ısı kaybı azalmıştır. Bazen hipotalamusun hasarına bağlı nörojenik hipertermi meydana gelmektedir. Bu da kendiliğinden kanama sonucu olabilir. Hiperterminin diğer nedenleri domuzlarda stres sendromu ve levamizol zehirlenmesidir. Hiperterminin klinik belirtileri Rektal temperatür 39.5ºC‟nin hiperteminin klinik belirtileri : ● ● ● ● üzerinde ise kalp ve solunum sayılarında artış salivasyon önce terleme, sonra terlemenin kaybolması yerinde duramama çabucak yerini durgunluğa bırakır ve sonra yatalak durum Çoğu türde rektal termperatür 41ºC‟ye ulaştığında dispne ve genel ıstırap belirgindir. 41.542.5ºC olduğunda konvülsiyon, koma, kollaps gelişebilir. Genel olarak, hipertermi istenmeyen bir durumdur, çünkü metabolik hız %50 artabilir, karaciğerde glikojen depoları hızla tükenir ve enerji kaynağı olarak endojen proteinlerin metabolizması artar. Metabolik bozukluğun şiddeti, hipogliseminin derecesi ile ve kanda protein olmayan nitrojen artışı ile gösterilir. Dehidrasyon ağzın kuruluğu ile birlikte solunum rahatsızlığına neden olur ve ayrıca anoreksi ile birlikte önemli kilo kaybı gelişir. 20 Klinik Muayene Kuru ağız susamayı artırır. Kalp frekansı, vücut ısısı artışı ile doğrudan ve perifer vazodilatasyona bağlı kan basıncındaki düşüşle dolalı olarak artar. Polipne yüksek ısının doğrudan solunum merkezine etkisiyle meydana gelir. Fever Fever veya pireksi ya da febril durum, toksemi veya yangı mediatörlerinin sistemik belirtileri ile oluşan hipertermiyi ifade eder. Septik feverler en yaygını olup bakteriyel, viral, protozoal ve fungal enfeksiyonlara bağlı yangı ile oluşur. Yangısal olay bir apse veya vücut boşluğunu kapsayan empiyem şeklinde lokalize olabildiği gibi bakteremi veya septisemi şeklinde jeneralize de olabilir. Aseptik fever alerji, anafilaksi, anjionörotik ödemi kapsayan immun mekanizmalarla ilgili hastalıklarda, izoeritroliziste ve intravasküler hemoliz ile ilgili şiddetli hemoglobinemi, yoğun enfarktüs veya diffuz neoplazide olduğu gibi şiddetli ve yoğun doku hasarı veya nekroziste meydana gelebilir. Feverin tanınması antimikrobiallerin kullanılmasını gerektirmez. Dahası klinisyen detaylı muayene yapmalı ve hastalığın lokalize olduğu yeri belirlemeli ve doğru teşhis koymalıdır. Kaynağı belirlenemeyen bir feverde neden, yoğun laboratuar testlerle bile belirlenemeyebilir. Fever genellikle yangıyı gösterse de klinik yönden hasta bir hayvanda fever olmaması yangının olmadığı anlamına gelmez. Kronik pnömoni gibi yangısal bir lezyonun klinik belirtisi olan hayvanlarda vücut ısısı sürekli normaldir. Böyle vakalarda yangı belirtileri laboratuar olarak lökogram değişikliği, hiperfibrinojenemi ve hipergamaglobulinemi şeklindedir. Fever genellikle aşağıdakilerle birliktedir: ● ● ● ● ● erken dönemlerde titreme taşikardi ve polipne değişik derecede depresyon ve anoreksi süt üretiminde azalma vücut yüzeyi ısısında düzensizlik ● bağırsak motilitesinde azalma ● idrar yapmada azalma Feverin seviyeleri Feverde vücut ısısı normalin üzerindedir: ● hafif fever 1ºC ● orta fever 1.7-2.2 ºC ● şiddetli fever 2.8-3.3 ºC Hipotermi Hipotermi rektal temperatürün tür için normal ısının altına düşmesidir. Isı kaybını artıran çevresel şartlara (soğuk, yağmurlu ve rüzgarlı) maruz kalınca, kayıplar koruyucu cevaplarla en aza inmezse veya artan metabolik aktivite ile dengelenmezse vücut ısısı düşer. Hipoterminin fizyolojik cevapları ve klinik belirtileri kan viskozitesinin artması, titreme, hipotansiyon, kalp aritmileri, hipoksemi ve asidozistir. Titreme uzun sürebilir ve bu arada kaslarda ve karaciğerde glikojen depoları tükenip kalp kasında glikojen miktarı azalır. Vücut ısısında düşme ile birlikte kalp hızı da giderek düşer ve kandan dokulara sıvı kayışı nedeniyle kan koyulaşır. Ölümcül düşük vücut ısıları türlere ve bazı türlerde bireylere göre değişir. Rektal temperatür 25ºC iken insan ve köpeklerde solunum depresyonu, kalp durması ve ölüm meydana gelebilir. Bununla birlikte yaşayan insan ve hayvanlarda önemli derecede düşük rektal tepmeratür gözlenmiştir. Hayvanlar şu durumlarda soğuğa karşı zor korunur: ● ● ● ● ● ● ● ● ● kırkım, tıraş, tımar yatersiz beslenme diyette karbonhidrat ve lipid eksikliği genel anestezi sığırlarda hipokalsemi anemi dehidrasyon hipoproteinemi vazodilatör ilaç kullanımı KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Yeni doğanlar özellikle kolostrum veya süt alımı gecikirse hipotermiye duyarlıdır. Yeni doğan kedi ve köpek yavrularında vücut ısısı yetişkinlerden daha düşüktür. Sağlıklı kedi yavrularında vücut ısısı ilk üç haftada 37.5 ºC kadar düşük olup 7. haftaya kadar giderek artar. Köpek yavrularında rektal temperatür ilk gün 34 ºC‟den 10 günde 37 ºC‟ye yükselir. Fizyolojik veya normal hipotermi olması genel olarak hipoterminin iyi huylu olduğu anlamına gelmez. Dişi köpek ve kediler annelik çabalarını daha sıcak olan yavrulara harcayarak hipotermik yavrularını ölüme terk edebilir ve neonatal dönemde ölen köpek yavrularının vücut ısıları yaşayanlara göre önemli derecede daha düşüktür. Buzağılar ve taylar yetersiz beslenmenin negatif etkilerine domuz ve petlere göre daha dayanıklı gibi görünmekle birlikte, onlar ölümcül hipotermiye bağışık değillerdir. Perifer dolaşım ve hidrasyon Perifer dolaşım ve hidrasyon durumu derinin ve mukozaların inspeksiyon ve palpasyonu ile birlikte arter nabzının ve periferal venlerin durumunun muayenesi ile belirlenir. Klinik uyarı Şiddetli hastalarda vücut ısısı ölümden hemen önce önemli oranda düşebilir Bu, ciddi bir prognostik gösterge olarak dikkate alınmalıdır. Derinin inspeksiyon ve palpasyonu Derinin ısısı en iyi şekilde palpasyonla değerlendirilir. Elin iç yüzeyi kulaklara, sığırlarda varsa boynuzlara, boyun, gövde ile ön ve arka bacakların uç kısımlarına konur. Vücudun farklı kısımlarında, özellikle kulaklar, bacaklar, ayaklar, kuyruk, toraks ve abdomende derinin ısısını hissederek normal sıcaklık, ısı artışı veya azalışı belirlenebilir. Deri ısısı kısmen deri kapillerlerinin genişleme derecesine bağlıdır, 21 fakat fiziksel aktivite, çevre ısısı ve hipotalamusta ısı düzenleyen bölgelerin fonksiyonel aktivitesi hepsi birden içsel ısıyı etkileyerek çok daha önemli etkiye sahiptir. Şokta deri ısısı düşük, soğuk ve nemli olabilir. Beyaz derili hayvanlarda demir eksikliği anemili domuzlarda olduğu gibi deri renginde değişiklikler belirgindir. Kulaklar ve karın derisinde koyu mor lekeler (siyanozis) meydana gelebilir ve septisemilere bağlı derinin vasküler lezyonları ile ilgilidir. Lokal gangrenin erken dönemlerinde deri mavi görünür ve soğuk olup elastikiyet yoktur. Kış aylarında soğuğa maruz kalan kedi ve buzağıların kulaklarında ve ekstremitelerinde soğuk hasarı veya soğuk ısırması meydana gelir. Bundan en çok, yeni doğanların arka ayakları etkilenir. Ayakların koroner bantlarının hemen üzerindeki deri genellikle şişkin, ağrılı ve soğuktur. Hayvan sıcak ortama alınırsa ayaklar giderek ısıtılırsa etkilenen deri nemli olur. Tırnaklar dahil etkilenen dokular, kuru gangreni takiben kabuklanır. Ateşli durumlarda ve kardiyovasküler sistemi etkileyen en şiddetli hastalıklarda derinin ısısında düzensiz değişiklik meydana gelir. Vücudun ekstremiteleri (kulaklar, ayaklar, boynuzlar, kuyruk, vulva) normalden ya daha sıcak veya daha soğuktur. Bir çaba sırasında, güneş ışığına alışılmamış maruz kalışta, yüksek çevre ısısında veya feverin zirvesinde deri ısısında jeneralize artış meydana gelir. Bütün vücut yüzeyinde ısı genellikle düşüktür ve ölümden hemen önce deri soğuk ve nemli hissedilir. Bu, aşırı zayıflıkta, şiddetli kanama ve diğer şok şekillerini takiben de meydana gelir. Derinin ve deri altı dokuların lokalize yangısında komşu bölgelerin deri ısısında lokal artış meydana gelir. Lokal işemide (buzağıların ekstremitelerinde soğuk ısırmasında ve ergot toksikasyonunda olduğu gibi) deride ısı lokal olarak düşer. İlgili arterde tromboz nedeniyle kan akışının en- 22 Klinik Muayene gellenmesi de etkilenen kısımda deri ısısının düşmesine yol açar. Deri ısısı Normal deri ısısı düzenli aşamaları gösterir, merme, kulaklar, ayaklar ve kuyruk kökündeki deri ısısı boyun ve gövdeninkinden daha soğuktur. Hipertermi ve feverde deri ısısı değişken bir şekilde düzensiz ve genel veya lokal olarak artmış veya azalmış olabilir. Hidrasyon durumu Hidrasyon durumu ve dehidrasyonun derecesi, derinin inspeksiyonu ve palpasyonu ile birlikte gözlerin muayenesi (orbitadan çıkma veya orbitaya çökme yönünden) ile değerlendirilir. Gözlerin orbitaya çökmesi plastik bir cetvel ile ölçülebilir. Normal deri elastik olup parmaklarla çekilip bırakıldığında hemen normal konumuna döner. Dehidrasyon Dehidrasyon aşağıdakilerle karakterizedir: ● ● ● ● deri elastikiyetinin kaybı derinin gerili kalması gözlerin çökmesi kuru mukozalar Mukozalar Ağız, burun, vulva ve prepusyum mukozaları ve konjonktivalar arteriolar-kapiller – venöz dolaşımı temsil eder ve derinin dolaşımı ve hidrasyon durumu ile birlikte kolayca muayene edilen perifer dolaşımın önemli kısımlarını temsil ederler. Ağız mukozasının rengini ve tekrar dolum zamanını gözlemek hipovolemik ve endotoksemik şoklu hayvanların teşhis ve prognozunda faydalı bir işlemdir. Ağız boşluğunun mukozası, hidrasyon durumunun kontrolünde ya da daha sonra ağız boşluğunun çeşitli kısımlarının muayenesinde kontrol edilebilir. Arter nabzı Sığırlarda coccigeal veya fascial arterlerden; atlarda fascial arterden; koyun, keçi, kedi, köpekte femoral arterden alınır. Nabız açığı Bazı kalp vuruları nabız dalgası oluşturmadığında nabız açığı meydana gelir ve bu durumda kalp sayısı nabız sayısından fazladır. Hız Nabız hızı sadece kalbe bağlıdır ve perifer vasküler sistemdeki değişikliklerden doğrudan etkilenmez. Kalp hızını temsil edebilir veya etmeyebilir. Nabız açıklı vakalarda bazı kalp vuruları nabız dalgası oluşturmadığı için kalp sayısı nabız sayısından fazla olur. Normal istirahat nabız ve kalp sayıları Tablo 1‟de görülmektedir. Sütçü sığır ırkları arasında ve yüksek ve düşük verimli sığırlar arasında önemli farklılıklar varsa da rutin muayene sırasında farklılıklar önemli değildir. Yeni doğan safkan taylarda nabız hızları: ● ilk 5 dakikada 30-90 ● ilk saat 60-200 ● doğumdan sonra ilk 48 saatte 70-130 Amplitüd (şiddet) Nabız dalgasını yok etmek için gerekli parmak basınç miktarı ile belirlenir. Diyastolik ve sistolik basınçlar arasındaki farkın ölçümüdür ve aortik kapak yetmezliğinde olduğu gibi önemli derecede yüksek ya da çoğu miyokardiyal güçsüzlük ve şokta olduğu gibi düşük olabilir. Ritim Ritim düzenli veya düzensiz olabilir. Sinüs aritmi hariç bütün düzensizlikler anormal olarak değerlendirilmelidir. Sinüs aritmi ritmin inspirasyonla artıp ekspirasyonla azalmasıdır. Ritmin iki bileşeni vardır. Bunlar nabız dalgalarının pikleri arasındaki zaman ve dalgaların amplitüdüdür. Bunların her ikisi belli bir zamanda genellikle düzensiz olup sonraki vuru volümünde değişikliğe neden olan kalbin diyastolik dolumunda değişikliklerdir. Düzenli düzensizlikler sürekli belli aralıklarla meydana gelir ve genellikle kısmi kalp KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS bloku ile ilgilidir. Düzensiz düzensizlikler ventriküler ekstrasistoller veya atriyal fibrilasyona bağlıdır. Atriyal fibrilasyona bağlı olanlar hariç, bunların çoğu egzersizle kaybolur ve özellikle miyokardiyal hastalığı göstermede önemlidir. Travma, asit-baz veya elektrolit bozukluğu ile oluşan prematüre ventriküler kontraksiyonlar, predispoze edici nedenlerin ortadan kalkmasıyla genellikle kaybolsa da dilate kardiyomiyopati gibi asıl kalp hastalıklı köpeklerde kalıcı olabilir. Perifer venler Büyük yüzeysel venlerin durumu inspeksiyon ve palpasyonla muayene edilir. Juguler venler sağ kalp yetmezliğinde dolgun iken şokta parmakla basınç yaparak bile dolması zordur. Bütün türlerde juguler nabız normal olup belli belirsizdir. Anormal juguler nabızlar ise belirgin olup genellikle kapak hastalıkları ile ilgilidir. Vücut bölgelerinin muayenesi Hayati göstergeleri, perifer dolaşımı ve hidrasyon durumunu belirledikten sonra çeşitli vücut sistemleri muayene edilir. Diğer vücut sistemlerinden önce toraks ve abdomen muayene edilir. Böylece tutma ve heyecana bağlı kalp sayısında değişiklikler en aza indirilebilir. Bununla birlikte, bazı durumlarda toraks ve abdomenden önce ilgili vücut sistemini muayene etmek gerekebilir. Muayenenin sırası aşağıdakilere göre değişir: ● ● ● ● klinisyenin tecrübesi sahada bazı hastalıkların prevalansı uzaktan hayvanın durumu türler ve anamnez bulguları Toraks Toraksın iki tarafının yakından muayenesi öncelikle kalbin ve akciğerlerin oskultasyonu ile yapılır. Toraks duvarının palpasyonu ile kalp sahasının ve akciğerlerin akustik perküsyonu da endike olabilir. Türler arasında toraks duvarının kalınlığı, hayvanın boyu ve solunum hızının büyük 23 değişimleri dikkatli ve metodlu muayene gerektirir. Örneğin, yetişkin atta toraks duvarı kalın ve solunum yavaş olduğundan torak oskultasyonunda sessizlik hakimdir. Kalbin oskultasyonu Kalp hızını, normal ve anormal kalp seslerini belirlemek için oskultasyon yapılır. Uygun oskultasyon yerleri 4. ve 5. interkostal aralıklardır. Kalbin kraniyal kenarını örten kalın omuz kasları nedeniyle düz bir stetoskop kullanmak ve onu triceps kaslarının altına itmek gerekir. Kan aracılığıyla ses toraks duvarına iletildiği için sıvının en yakın olduğu noktada oskultasyon uygundur. Maksimum şiddette seslerin işitildiği sahalar doğrudan kalp deliklerinin anatomik yerleri üzerinde değildir. Klinik uyarı Ön bacakların ileri alınması kalbin oskultasyonunu kolaylaştırabilir. Kalp sesleri 1. Birinci (sistolik) kalp sesi apeks üzerinden en iyi duyulur. Triküspital kapanma en iyi sağ apeks üzerinden ve mitral kapanma da sol apeks üzerinden duyulur. 2. İkinci (diyastolik ) kalp sesi bazis üzerinden en iyi duyulur. Sol tarafta aortik kapak kapanması kaudalde, pulmoner kapak kapanması da kraniyalde duyulur. Şunlara dikkat edilir: ● ● ● ● hız şiddet ritm anormal seslerin varlığı Kalp ve nabız hızları karşılaştırılarak zayıf kalp kontraksiyonlarına bağlı nabız açığı olup olmadığı belirlenir: bunun aritmik durumlarda meydana gelmesi çok muhtemeldir. Kalbin hızı Farklı türlerde kalbin normal hızları yaşa ve bazı vakalarda ırka göre değişir ve Tablo 1‟de görülmektedir. 24 Klinik Muayene ● Taşikardi (kalp sayısında belirgin artış) yaygın olup septisemi, toksemi, dolaşım yetmezliği, ağrı ve heyecanda meydana gelir. Kalp en az 30 sn sayılmalıdır. Dilate kardiyomiyopatili iri ırk köpeklerde supraventriküler taşikardi veya atriyal fibrilasyon bulunabilir. Hipertroidizme bağlı hipertrofik kardiyomiyopatili kedilerde çoğu defa sinüs taşikardi bulunur ● Bradikardi (kalp vurusunda belirgin azalış) kısmi veya tam kalp bloku olmadıkça olağan dışıdır, fakat beynin kitlesel lezyonlu vakalarında; vagal tonun yüksek olabildiği kedi ve köpeklerin solunum ve gastrointestinal hastalıklarında; sığırlarda vagal indigesyon vakalarında; ya da rumen normalden çok daha boş iken meydana gelir. Küçük hayvanlarda anamnezde ilaç bilgisi önemlidir, fenotiazin trankilizanlar, digoksin, betablokörler, kalsiyum kanal blokörleri sinüs bradikardisine yol açar. Şiddet (keskinlik) Kalp seslerinin gerçek ve yalancı şiddeti değişebilir. Gerçek şiddet heyecan durumlarında (sığırların hipomagnezemisinde olduğu gibi) artabilir. Perikard kesesi sıvı ile dolduğu zaman kalp sesleri genellikle boğulur. Yalancı şiddet yüksek dışa akış durumlarda (pulmoner hipertansiyonda, kor pulmonalede olduğu gibi) artabilir ve ikinci kalp sesi birinciden çok daha şiddetlidir. Ritim Normal olarak kalp vurularının ritmi üç zamanlı olup „LUBB-DUPP-durak‟ şeklinde tarif edilir. Birinci ses mat, derin, uzun ve şiddetli; ikinci ses ise daha keskin ve daha kısadır. Çoğunlukla diyastol pahasına siklüs kısaldıkça kalp hızı artar ve ritim iki zamanlı olur. Her siklüste iki sesten daha fazla ses olmasına „gallop‟ ritim denir. Bu ritm, birinci vaya ikinci seslerin ikilenmesine ya da S3 ve S4‟ün belirginleşmesine bağlı olabilir. S3 (erken ventriküler dolum) veya S4‟e (atriyal sistol) bağlı gallop ritimler küçük hayvanlarda anormaldir ve miyokardiyal fonksiyon araştırılmalıdır. Sığırlarda birinci sesin ikilenmesi normaldir. Anormal kalp sesleri Bunlar, normal seslerden biri veya ikisi ile yer değiştirir ya da onlara eşlik eder. Kalp siklüsündeki olaylarla ilgili anormal sesler kalp üfürümler olup çoğunlukla aşağıdakilerle oluşur: ● valvüler vejetasyonlar veya yapışmalar gibi endokardiyal lezyonlar ● kapak kapanma yetersizliği ● VSD veya PDA‟da olduğu gibi anormal delikler Kalp siklüsü ile ilgili olmayan anormal sesler perikardiyal sürtünme seslerini kapsar. Bunlar her kalp siklüsü ile oluşsa da özel olarak ya sistolik ya da diyastolik seslerle ilgili değildir. Bunlar yüzeyseldir ve üfürümlerden farklı olarak duyulur ve artıp azalan özelliktedir. Kalp vurularının palpasyonu Kalp vurusunun (kalbin sistol sırasında toraks duvarına karşı hareketlerinin) büyüklüğünü değerlendirirken palpe edilebilen titreşimlerin belirlenmesi üfürümlerin oskultasyonuna göre daha değerli olabilir. Palpasyon en kolay elin ayası ile ve her iki taraftan yapılır. Kedi ve köpeklerde toraksın her iki tarafı aynı anda palpe edilebilir. Maksimum şiddet noktası kalp vurusunun en iyi palpe edildiği noktadır ve genellikle sol tarafta 5. interkostal aralıktır. Artan bir kalp vurusu veya sol prekordiumun yakından inspeksiyonuyla kolayca görülebilir ve her iki tarafta hissedilebilir. Kalp yetmezliği veya anemi ile ilgili kalp büyümesine veya kalp yetmezliğine ya da ödem veya eksudatla perikardiyal kesenin dolgunluğuna bağlı olabilir. Kalbin büyümesine bağlı kolayca palpe edilebilen bir kalp vurusunu göğüs duvarına artan temasına ve akciğer dokusunun kontraksiyonuna bağlı olan ile karıştırmamaya dikkat etmelidir. Normal olarak kalp hareketleri belirgin KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS sistolik ve diyastolik küt küt vuruşlar şeklinde hissedilebilir. Kapak yetmezlikleri veya stenozlarında ya da doğmasal defektler mevcut olduğunda bunların yerini „göğüs titreşimleri‟ alır. Defektler büyük olduğunda üfürümler çok şiddetli olmayabilir, fakat titreşim kolayca palpe edilebilir. Erken perikarditis de bir sürtünme titreşimi oluşturabilir. Büyük hayvan pratiğinde kalbin kenarlarını belirlemek için akustik perküsyonun değeri fazla olmayıp küçük hayvan pratiğinde de rutin yapılmaz. Kalp hipertrofisi ve dilatasyonunda kalbin matlık sahası artarken, kalbin akciğer tarafından daha faz- la örtüldüğü durumlarda (akciğer amfizeminde olduğu gibi) azalır. Klinik uyarı Özellikle kalp ve solunum hızları eşit olduğunda lokal plöritik sürtünme seslerini perikardiyal sürtünme seslerinden ayırt etmeye dikkat edilir. Kalp vurusu Kalp vurusu sağ tarafa göre solda çok daha güçlü olmalıdır. Bunun tersi kalbin sağa deplasmanını gösterir. Kaudal ve kraniyal deplasmanlar da meydana gelebilir. Tablo 1. Evcil hayvanların fizyolojik hayati göstergeleri. Türler /yaĢ Vücut temperatürü (C) Köpek küçük ırklar 38.5-39.2 büyük ırklar köpek yavruları Kedi At Tay Sığır/öküz Buzağı Koyun Kuzu Domuz Domuz yavrusu Keçi Oğlak 1 hafta-6 ay < 1 hafta 37.8-39.2 37.5-38.5 4 haftaya 38.5 37.8-39.2 37.5-38.5 37.5-38.9 37.2-38.9 37.8-39.2 38.5-39.5 38.5-40 39-40 37.8-38.5 38.9-40 38.6-40.2 38.8-40.2 Akciğerler Akciğerler oskultasyon, perküsyon palpasyonla muayene edilir. ve Oskultasyon Normal solunum sesleri akciğerlerin çoğu üzerinden, özellikle akciğerin tabanı üzerinden kraniyal olarak orta üçte birinde duyulabilir. Sesler göğüs duvarının kalınlığına ve solunum hareketlerinin amplitüdüne göre değişir. İyi kas yapılı atlarda 25 kadar Kalp hızı ve nabız (vuru/dk) Solunum sayısı (solunum/dk) Oyuncak 180‟e kadar 60-140 220‟e kadar 24-36 120-240 28-46 40-60 60-120 60-72 80-120 70-90 80-90 60-90 100-120 70-90 100-120 ırklar 18-30 20-30 20-30 8-16 10-25 20-40 20-30 24-36 20-30 36-48 10-20 24-36 20-30 36-48 ve besili sığırlarda zor duyulabilir. Dispnede, erken pulmoner konjesyonda ve yangıda solunum seslerinin amplitüdü yani şiddeti artar. Plöral effüzyonda, akciğer veya plöra boşluğunda kitlesel lezyonlarda ise azalır, hatta hiç duyulmaz. Bir köpekte akciğerleri oskulte etmek için hayvanın sakin olması ve dil hareketlerinin durması gerekir. Oskultasyon her zaman sessiz bir yerde yapılmalıdır. Hayvan sahi- 26 Klinik Muayene binin köpeğin başını veya burnunu tutmasının faydası olabilir. Derin bir inspirasyon için bir elle ağız diğeri ile burun delikleri kapalı tutulur. Bir zaman sonra burun delikleri açılır ve akciğerler oskulte edilir. Kedilerde mırıldama oskultasyonu engelleyebilir. Birçok kedi akan su sesi ile ya da burunlarına tıklatma veya üfleme ile sinirlenerek mırıldamayı keser. Sığırlar ve atlarda normal olarak akciğer sahası üzerinden peristaltizm sesleri duyulur. Sığırlarda bu sesler ön mide kontraksiyonlarına ve atlarda kolon motilitesine bağlıdır. Bu türlerde başka belirtiler yoksa bu seslerin önemi yoktur. Sığırlarda yutma, geğirme ve regurgitasyon sesleri peristaltik seslerle karıştırılabilir. Bunları ayırt etmek için Gaz veya içerik yumağının geçişi sırasında rumen hareketleri ve ezofagus aynı anda gözlenmelidir. Toraksın akustik perküsyonu Akciğerlerin veya plöra boşluğunun artan mat veya rezonans sahalarını belirlemek için yapılır. Artan mat saha aşağıdakilerin varlığını gösterebilir: ● kitlesel bir lezyon ● sertleşmiş bir akciğer ● plöra boşluğunun ventral yarısında sıvı birikimi Plöra effüzyonunda, mat sahanın üst sınırı ve sıvı hattı perküsyonla belirlenebilir ve tedaviyi değerlendirmede kullanılabilir. Akciğer seslerin artırılması Duyulmayan akciğer sesleri aşağıdakilerden biri ile artırılabilir: 1. Hafif egzersiz, birkaç dakika koşuyu takiben hemen oskultasyon 2. İki burun deliğinin 20-30 sn tıkanması 3. Alt yüze ve burun üzerine basit plastik torba yerleştirilmesi. Toraks duvarının palpasyonu Göğüs duvarının palpasyonu ile plöral ağrının varlığı, plöritis ile ilgili plöritik bir titreme, plöra boşluğundaki sıvı ile ilgili interkostal aralıkların kabarması ya da kollapse akciğer sahaları üzerinde azalan kosta hareketi ve daralan interkostal aralıklar ortaya konabilir. Abdomen ve gastrointestinal kanal Karnın çevresine belli bir mesafeden bakılır ve yakın muayenede belirgin değişiklikler dikkate alınır. Karnın ve gastrointestinal kanalın yakından muayenesi palpasyon, aynı anda perküsyon ve oskultasyon, rektal muayene, mide sondası uygulaması ve abdonimonosentez ile yapılır. Muayenede kullanılan teknikler türlere ve diyagnostik varsayıma dayanır. Oskultasyon ve perküsyon küçük hayvanlara göre çok daha fazla kullanılır. Rektal muayene de küçük hayvanlara göre at ve sığırlarda sindirim kanalının muayenesinde önemlidir. Mide sondası uygulaması ve abdominosentez büyük hayvanlarda önemli olmakla birlikte kedi ve köpeklerde karnın muayenesinde rutin olarak yapılmaz. Karnın özel muayeneleri şunları kapsar: ● ● ● ● gastroskopi laparoskopi ultrasonografi radyografi Oskultasyon Sığır, at ve koyunların klinik muayenesinde önemlidir. Gastrointestinal seslerin özellikleri (sıklığı ve şiddeti) klinik teşhise katkı sağlar. Seslerin şiddeti, sıklığı ve süresine dikkat edilir ve yorumlanır. Sıklık ve şiddet, yemeyi ve heyecanı takiben artar. Sığır ve koyularda rumenin sol fossa paralumbalisten oskultasyonu muayenede zorunludur. Retikülorumenin primer siklüs kontraksiyonları dakikada 1-2 defadır ve retikulum ile rumenin dorsal ve ventral keselerini kapsar. Bunlar yemlemeden itibaren geçen zamana ve tüketilen yemin tipine göre değişir. Rumenin dorsal ve ventral keselerinin sekonder siklüs kontraksiyonları her dakikada 1 defa mey- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS dana gelir ve çoğunlukla geğirme ile birlikte seyreder. Kontraksiyonların sesleri ile ilgili olarak karın duvarının hareketleri söz konusudur ve bunlar rumen keselerinin kontraksiyonlarını yansıtır. Sığır ve koyunlarda sağ karnın vent ralinin ortasından oskultasyonla duyulabilen bağırsak sesleri sık, zayıf, şırıltı şeklinde olup yorumlanması zordur. Abomazumun ve bağırsakların kontraksiyonu seslerin karışmasına neden olur ve ayırt edilmeleri zordur. At Atların bağırsak sesleri net olarak duyulabilir. Abdominal hastalıktan şüpheli atların gözetiminde ve klinik muayenesinde bu sesler çok önemlidir. Oskultasyon için atın karnı dört çeyreğe bölünür: sol ventral ve dorsal ile sağ ventral ve dorsal. Sağ tarafta kolon ve sekumun şiddetli gürleme sesleri yaklaşık her 15-20 saniyede pik seviyede duyulur. Sol tarafta çok daha zayıf olan peristaltik şırıltı sesleri vardır. Kedi ve köpek Bunlarda karnın oskultasyonunun değeri sınırlıdır. Karnın palpasyonu Yetişkin at ve sığırlarda karın duvarının kalınlığı ve ağırlığından dolayı iç organları değerlendirmek için karnın palpasyonunun değeri kedi ve köpeklere göre sınırlıdır. Kedi ve köpeklerde karnın palpasyonu nispeten kolay ve bilgi sağlayıcıdır. Birkaç karın içi organı (ince ve kalın bağırsaklar, böbrekler ve idrar kesesi) hissetmek mümkündür. Mide, karaciğer ve uterus genel olarak palpe edilemese de bunlar büyümüş ve ya deplase olmuşsa palpe edilebilir. Atlarda gebe uterus ve ileri gebelikte fetal çıkıntılar hariç iç organlar hisse- dilemez. Sığırlarda rumen ve içerikleri sol fossa paralumbalisten palpe edilebilir. Rumenin palpe edilememesi, abomazumun sola deplasmanında olduğu gibi rumenin küçük veya nispeten boş oluşuna ya da mediale kaymasına bağlı olabilir. Rumen dolgunlu- 27 ğu ise belirgindir. Sığırlarda ileri gebelikte fetal çıkıntılar sağ alt karında palpe edilebilir. Sığırlarda sağ kosta kemerinin orta üçte birinin hemen kaudalinde önemli derecede büyümüş karaciğer palpe edilebilir. Koyunlarda normal rumen, sıkışık abomazum ve gebe uterus genellikle karın duvarından palpe edilir. Aynı anda perküsyon ve osultasyon Karnın aynı anda perküsyon ve oskultasyonu ile karın duvarına yakın gaz-sıvı dolu iç organ ortaya konabilir. Abomazumun sola deplasmanında sol tarafta 9-12. kostaları arasında kosta kemerinin üst üçte biri üzerinden yapılan perküsyon ve aynı anda oskultasyon tipik yüksek perdeli müzikal sesi veya „ping‟i ortaya koyar. Düşük perdeli bir ping veya „pung‟ rumen otonisinde bulunabilir. Sağ fossa paralumbaliste ve tüm sağ kosta kemerinin kaudalinde palpasyon, perküsyon ve aynı anda oskultasyonu kombine ederek aşağıdakileri belirlemek mümkün olabilir: ● abomazal sağa dilatasyonu ve deplasman ve/veya torsiyon ● sekal dilatasyon ve torsiyon ● bağırsak tıkanmaları (dolanmalı kolon torsiyonu dahil) (bunların hepsinde sıvı ve gaz-sıvı dolu organa bağlı duyulur) Klinik uyarı Koyunlar arka ayakları üzerinde iken sindirim organları daha kolay palpe edilebilir. Pingin kolay duyulması gaz dolu organın karın duvarına yakınlığına, dolgun organın büyüklüğüne ve perküsyonda kullanılan kuvvetin miktarına bağlıdır. Pingleri ortaya koymak için perküsyon çekici yeterli ve uygundur. Parmak uçları ile tıklatmak da yeterli olabilir. Ballotman ve aynı anda oskultasyon Bu teknik, bir yumrukla karın duvarını iterken ara sahada stetoskopla oskultas- 28 Klinik Muayene yondan ibarettir. Bağırsaklar ve sindirim organı (abomazumun gibi) sıvı ile dolu olursa sıvı-çalkantı sesleri duyulur. Dokunsal perküsyon Periton boşluğunda aşırı miktarda sıvıyı (asiteste olduğu gibi), idrar kesesi yırtılmasına bağlı idrarı, konjestif kalp yetmezliğinde transudatı ve diffuz peritonitiste eksudatı belirlemek için faydalıdır. Karnın bir tarafına açık el ile keskin bir vuruş yapılır ve karşı tarafta sıvı dalgası veya karın duvarının dalgalanması hissedilebilir. Böyle bir dalganın ortaya konabilmesinden önce periton boşluğunun üçte birinin sıvı ile dolu olması gerekir. Abdominal ağrının belirlenmesi Sığırlarda karın duvarının derin palpasyonu ile abdominal ağrının yeri belirlenebilir. Yumruk veya iki kişi tarafından ksifoid sternumun hemen kaudalinden yatay tutulan bir sopa ile karın yavaşça kaldırılıp birden bırakılarak travmatik retiküloperitonitis ile ilgili inleme belirlenebilir. At ve sığırlarda yüzeysel ağrı elin sert dürtüşü ile ortaya konabilir. Bunlarda karaciğer lez- yonları bulunduğunda sağ kosta kemeri üzerinden, diffuz peritonitiste ise genel olarak karın üzerinden ağrı ortaya konabilir. Sığırlar abdominal ağrıya odaklanmaya inleme ile cevap verir ve bu da stetoskopsuz olarak net duyulabilir. Duyulmazsa ağrılı yer palpe edilirken aynı anda trakeanın oskultasyonu ile bir inleme duyulabilir. Abomazum ülserli buzağılarda saha üzerinde derin palpasyonla abdominal ağrı ortaya konabilir. Abdominal ağrılı köpek ve kedilerde nazik palpasyon bile kas gerginliği ve belin bükülmesine yol açar. Hayvan bağırabilir ve dönüp muayene edeni ısırmaya çalışır. Şiddetli abdominal dolgunlukta (sığırlarda rumen timpanisi, kalın bağırsakların torsiyonu) dolgun olan sindirim organını sadece palpasyon ve perküsyonla belirle- mek genellikle imkansızdır. Pneumoperitoneum nadir olup karnın büyük dolgunluğu genellikle sndirim organının sıvı, gaz veya içerikle dolgunluğuna bağlıdır. Nazogastrik sondalama Büyük hayvanlarda, özellikle at ve sığırlarda karın ve gastrointestinal kanalın muayenesinin önemli bir kısmı sığırlarda rumene ve atlarda mideye nazogastrik sonda uygulamasıdır. Kolikli atlarda gastrik refluks (geri akış) yaygındır ve midenin sıvı ile dolu olup olmadığını belirlemek ve gerekirse mideyi rahatlatmak için önemlidir. Sığırlarda rumen hastalığından şüphe edildiğinde rumen dolgunluğunu rahatlatmak veya rumen örneği almak için nazogastrik sonda uygulanır. Rektal muayene Büyük hayvanların, özellikle at ve sığırların ve gastrointestinal belirtili küçük hayvanların tam karın muayenesinde çok önemlidir. Ayrıca 4 yaşından büyük ve kastre olmamış erkek köpeklerin prostat bezinin büyüklüğünü değerlendirmek için de tesviye edilir. Kedilerde rektal muayene için genellikle sedasyon gerekir. Bütün türlerde rektal muayenede umulmadık anormallikler bulunabilir ve bunlar başka önemli klinik anormallikler yokken hastalığın nedeni olabilir. Rektal muayene palpe edilebilen sindirim kanalının normal ve anormal kısımlarını, üriner ve genital kanalları, iri kan damarlarını, lenf düğümlerini, peritonu ve pelvik yapıları değerlendirme imkanı sağlar. Rektumda dışkının miktarı ve özelliğine dikkat edilir. Gastrointestinal kanalın önemli anormallikleri şunlardır: ● sindirim organının dolgunluğu ● sindirim organının deplasmanı ● sıkı mezenterik bantlar BaĢ ve boyun Hayati göstergelerde tutma ve heyecanın etkilerini en aza indirmek için diğer vücut KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS sistemlerinden sonra baş ve oyun detaylı muayene edilebilir. Bununla birlikte, anamnezde baş ve boynun öncelikli anormalliği akla gelirse hayati göstergeleri belirledikten sonra baş ve boyun bölgeleri muayene edilebilir. ġiddetli abdominal dolgunluk Şiddetli abdominal dolgunluğun nedenini belirlemek için aşağıdakileri birlikte kullanmak gerekebilir: ● ● ● ● rektal muayene mide sondası uygulaması abdominosentez deneysel laparotomi Abdominosentez Başka adıyla parasentez, karında bağırsakların veya başka organlarının serozasının yangısından veya peritonitisten şüphe edildiğinde periton sıvısı örneği almayı sağlar. Dolgun bir abdominal organdan sıvı aspirasyonu da mümkündür ve teşhiste faydalı olabilir. Küçük hayvanlarda sonda uygulanması nazogastrik Aşağıdakiler hariç küçük hayvanlarda muayenenin bir parçası olarak nazogastrik sonda endike değildir: ● mide lavajı gerektiren zehirli maddeler yediğinde ● köpeklerde gastrik dilatasyon (bunlarda gazla dolgunluğun rahatlatılması endikedir) ● ek gıdaya ihtiyacı olan anoreksik kediler Klinik uyarı Rektal muayene sırasında hasardan kaçınmak için aşağıdakiler gerekir: ● ● ● ● hastanın tutulması ve kontrolü kayganlaştırıcı zorlamamak gerekirse sedasyon, parasempatik ilaçlar veya lokal anestezikler 29 Gözler Bir ışık yardımıyla gözler, göz kapakları, pupilla refleksleri muayene edilir. Her iki göz muayene edilir ve karşılaştırılır. Göz kapakları ve Körlük görüş mesafesi için korkutma refleksi ve bir engel testi yapılır. Korkutma refleksinde uzatılan parmaklarla göze tehditkar bir savurma yapılır ve hava akımı olmaması gerekir. Amaç göz kapaklarının kapanma refleksini ortaya çıkarmaktır. Bu refleks periferal veya santral körlükte meydana gelmez ve fascial sinir paralizinde baş geri çekilebilir, fakat göz kapağı kapanmaz. Engel testinde hayvan alışılmamış bir ortamda yürütülür ve eğreti engellerden kaçınma yeteneği değerlendirilir. Hayvan heyecanlanırsa bulguların yorumlanması çoğu defa zordur. Gece körlüğü için benzer bir test hafif bir ışıkta yapılır. Gece körlüğü A avitaminozisin en erken göstergelerinden biridir. Total santral körlüğe amorozis; kısmi santral körlüğe amblyopia denir. Oküler akıntılar genellikle kolayca görülür; ● lakrimal kanalın tıkanmasına bağlı su gibi ● yangının erken döneminde seröz ● geç dönemlerde irinli Tek taraflı bir akıntı lokal bir yangıya bağlı olabilir; iki taraflı akıntı ise sistemik bir hastalığı düşündürür. Göz kapakları Göz kapaklarının anormallikleri anormal hareket, pozisyon ve kalınlığı kapsar. Palpebral yarığın boyu ve açılmasına dikkat edilir. Ağrılı göz durumlarında veya nervöz irritasyonlarda (hipomagnezemi, kurşun zehirlenmesi ve ensefalitis gibi) hareket aşırı olabilir. Gözde ağrı olduğunda veya göz kapakları şiş olduğunda (fotosensitizasyon veya alerjiye bağlı lokal ödemde olduğu gibi) göz kapakları sürekli kapalıdır. Üçüncü göz kapağı (membrana nictitans) orbitada ağrıya, dehidrasyon durumlarına, tetanoza ve ensefalitise bağlı olarak göze düşebilir veya prolabe olabilir. Bu durum, kedilerde sis- 30 Klinik Muayene temik hastalıkların bir özelliği olarak meydana gelebilir. Üçüncü göz kapağının prolapsusu özellikle küçük hayvanlarda Horner sendromunun kısmı olarak da meydana gelir. Göz kapaklarında tümörler de oluşabilir. Konjonktiva ve sklera Konjonktivanın muayenesi perifer dolaşımın durumunun iyi bir göstergesidir. İşaret parmağının yardımıyla ve aynı anda baş parmakla göze bastırarak üst göz kapağı tersine döner. konjonktivanın endotoksik şokta konjesyonlu ve anemide ise solgundur. Sarılıkta sklera sarıdır. Sklera damarlarının büyümesi ve dolgunluğu, peteşiyel kanamalar, konjonktiva ödemi, dehidras- yon ve fevera bağlı kuruluk kolayca görülebilir. Kornea Kornea hasarına cevaplar ödem, damarlaşma, iz oluşumu, pigmentasyon, hücre infiltrasyonu ve kornea içinde anormal madde birikimini (bunların hepsi kornea bulanıklığı olarak görülür) kapsar. Korneanın ileri yangısı (keratitis) çoğu defa damarlaşma, ülserleşme ve iyileşme izi ile seyreder. Korneanın artan konveksliği genellikle göz küresi içinde artan basınca bağlıdır ya da glaukoma veya hypopion ile de ilgili olabilir. Büyüklük Gözün büyüklüğü, konjenital mikroftalmia (normalden küçük olması) hariç genellikle değişmez. Eksoftalmus (gözün dışa doğru çıkıklığı), tek taraflı olduğunda çoğu vakada orbitanın gerisindeki basınca bağlı veya travmatik hasarı takiben meydana gelir. Sığırlarda periorbital lenfoma, küçük hayvanlarda retrobulbar apseler veya tümörler, mandibula çıkığı ve periorbital kanama yaygın nedenlerdir. Gözün küçülmesi veya gözün retraksiyonu (orbitaya çökme veya enoftalmus) dehidrasyonun ve açlıkta periorbital yağ kaybının yaygın bir belirtisidir. Anormal göz pozisyonları ve hareketleri 1. Nistagmus (gözün titremesi) hipoksiye veya serebellumun veya vestibüler yolla- rın lezyonlarına bağlıdır ve periyodik istek dışı göz hareketleri ile karakterizedir (bir yönde yavaş gidiş ve orijinal pozisyona hızlı dönüşle birlikte). Hareket yatay, dikey veya döner şekilde olabilir. Orbital kasların motor sinirlerinin paralizinde hareket kısıtlanır ve göz küresinin anormal pozisyonu söz konusu olur. 2. Strabismus (şaşılık) hayvanın baş edemediği gözün deviasyonudur. Dorsale dönük şaşılık ruminantlarda poliensefalomalaside ve diğer serebral hastalıklarla birlikte yaygındır. Aynı yönde şaşılık siyam kedilerinin normal bir bulgusudur. Göz kapağının durumları ● ektropion – göz kapağının dışa dönmesi ● entropion – göz kapağının içe dönmesi ● ptozis – üst göz kapağının düşmesi Pupillalar Güçlü bir ışık kaynağı ile muayene edilir. Pupilla büyüklüğü ve şekli türlere göre değişir. Normal şartlar altında bir göze ışık tutulması o tarafın pupillasının doğrudan, karşı tarafın da dolaylı konstriksiyonuna neden olur. Midriazis (pupillanın iki taraflı dilatasyonu) aşağıdaki durumlarda meydana gelir: ● okülomotor nukleusu etkileyen santral sinir sisteminin lokal lezyonları ● ensefalopatiler dahil diffuz lezyonlar ● botilismus ve anoksi gibi fonksiyonel bozukluklar Orbitaların iki taraflı lezyonlarına bağlı periferal körlük aynı etkiye sahip olabilir. Büyük hayvanlarda pupillaların aşırı konstriksiyonu (miyozis) olağan dışıdır. Aşırı dozda organik fosforlu insektisitlerle veya parasempatomimetik ilaçlarla oluşur. Miyozis yaygın olarak üveitis ile birlikte görülür. Horner sendromunun da bir özelliği olmakla birlikte ağrıya neden olan tek ta- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS raflı oküler bozuklukla (kornea ülserleri ve keratitis gibi) birlikte görülebilir. Gözün derin yapıları bir oftalmoskopla muayene edilir. Önemli anormallikleri çıplak gözle bile görülebilir. Ön odada irin (hipopiyon) sarı-beyaz bulanıklıklığa neden olur ve irisi karartan yatay bir üst çizgi şeklindedir. Korneaya veya diğer yapılara yapışmanın sonucu olarak pupillanın şekli ve pozisyonu anormal olabilir. Lensin bulanıklığı, özellikle ileri vakalarda kolayca görülebilir. Burun delikleri Doğrudan inspeksiyonla ve tercihen bir ışık yardımıyla muayene edilir. Sığırlarda burun boşluklarının mukozasının ilk kısmı doğrudan görülebilir. Atta burun mukozasını görmek için kanat kıvrımı geri çekilmelidir. Normal olarak, dış deliklerde az miktarda seröz akıntı olur. Burun akıntısı Burunda anormal miktarlarda sekresyon birikebilir. Bu akıntılar lokal enfeksiyonda bir delikle sınırlı olabileceği gibi sistemik enfeksiyonda iki taraflıdır. Yangının erken dönemlerinde açık, renksiz sıvı şeklinde olup daha sonra lökositlerin birikmesi ile beyaz-sarı olur. Paslı veya erik sarısı renk alt solunum yolundan kaynaklanan (pnömonide ve atta enfeksiyz anemide olduğu gibi) kanı gösterir. Bütün türlerde faringitis veya ezofagal tıkanmaya bağlı kusma veya regurgitasyon, gıdanın burundan geri gelmesiyle veya burun deliklerinde gıda partiküllerinin varlığı ile seyreder. Bazı vakalarda nazal akıntının miktarı aralıklıdır ve çoğu defa hayvan yerden beslendiğinde ve kraniyal sinüslerin enfeksiyonunda artar. Nazal aspergillozlu köpeklerde burun mukozasının erozyonu ve ülseri sık görülür. Nazal akıntıdan swapla örnek alınıp laboratuara gönderilir. Burun mukozasının lezyonları, hemorajik hastalıklar ve akciğer kanaması ile burundan kanama veya epistaksis oluşabi- 31 lir. Üst solunum yolu ve farinksten kanama fazla miktarda ya da az olabilir. Genel olarak: ● üst solunum yolunun kanı herhangi bir akıntı ile karışık düzensiz olur ● alt solunum kanalının kanı hep aynı renktedir Akıntı köpüklü olabilir. Kaba köpükler akıntının farinks ve burun boşluklarından; küçük köpükler ise alt solunum kanalından kaynaklandığını akla getirir. Burun mukozasının lezyonları Burun mukozasının yangısı basit hiperemiden (alerjik rhinitiste olduğu gibi) diffuz nekrozise (koriza ve mukozal hastalıkta olduğu gibi), derin ülserlere kadar değişir. Hemorajik hastalıklarda mukoza renginde değişiklikler gözlenebilir ve peteşiyel kanamalar olabilir. Solunum kokusu Solunan havanın kokusuna dikkat edilir. Halitiozis kötü bir kokudur. Ketozisli sığırlarda tipik ekşimsi bir aseton kokusu duyulur. Gangrenli pnömonide, burun boşluklarının nekrozisinde veya nazal eksudat birikiminde solunum berbat kokar. Solunum yolundan kaynaklanan kokular her solunumla süreklidir ve tek taraflı olabilir. Rumenden geğirme ile gelen gazın (ruktus) kokusu bezen belirlenebilir. Apseli diş veya buzağılarda nekrotik stomatitiste ağız kokusu burundan, fakat daha kuvvetli olarak ağızdan belirlenebilir. Kedi veya köpeklerde diyabetik ketoziste tatlı bir koku, böbrek yetmezliğinde de nazal solunum veya ağız boşluğu kaynaklı amonyak kokusu duyulabilir. Klinik uyarı Burun akıntısının rengi ve kıvamı çoğu defa kaynağını gösterir. Solunum volümü Her burun deliğinden solunum volümü burun boşluklarının muhtemel tıkanması- 32 Klinik Muayene nı belirlemede yardımcı olabilir. Burun delikleri arasında volüm değişikliği, bir burun boşluğunda tıkanma veya daralmayı gösterebilir. Bu, burun deliklerinin sırayla kapanmasıyla muayene edilir. Bir delikte tıkanma varsa diğerinin kapanması solunum rahatsızlığına neden olur. Beyazlaşan mukozanın normal rengine dönmesi için gereken süre kapiller tekrar dolum zamanı olup çeşitli durumların göstergesidir: Ağız Ağzın dış kısımları dudakların doğrudan inspeksiyonu ile, ağız boşluğu bir ışık yardımıyla palpasyon ve inspeksiyonla muayene edilir. Cerrahi kolikli atlarda prognoz kötüleştikçe oral mukoza soğuk, konjesyonlu, siya- nozlu ve daha kuru olur, tekrar dolum zamanı uzar. 3 sn veya daha fazla tekrar dolum zamanı ağız mukozasının siyanozu ile birlikte prognozun kötü olduğunu; 10 sn veya daha fazla tekrar dolum zamanı ölümcül dolaşım yetmezliğini gösterir. Oral mukozanın anormallikleri: Salya Dudaklardan akan salya iplikçikleri çoğunlukla çiğneme hareketleri ile birlikte olup ağızda yabancı bir cisime veya dil dahil ağız mukozasının yangısına bağlıdır. Dilin aktinobasillozisi, kedilerde dilin ve ağız mukozasının calicivirus enfeksiyonu, şap hastalığı ve mukozal hastalık ağzadan iplik tarzında salya akmasına neden olur. Santral sinir sistemi hastalıklarında (genç sığırlarda kurşun zehirlenmesinde, kedilerde hepatik ensefalopatide olduğu gibi) da aşırı salya meydana gelebilir. Küçük hayvanlarda burun tıkanmalarının değerlendirilmesi Kedi ve köpeğin başını nazik biçimde paslanmaz çelik muayene masasına doğru tut ve masada oluşan buğulaşmaya dikkat et. Alternatif olarak bir burun deliği önüne diş aynası tut ve buğulaşmaya bak. Burun boşluğunun tıkanması veya daralmasında buğulaşma olmaz. Ağız mukozası Ağız mukozasının inspeksiyonu en iyi doğal gün ışığında yapılır. Diş etinin mukozasını görmek için dudaklar çekilir. Ağız mukozası normal olarak solgun pembedir. Ağız mukozasının tekrar dolum zamanı perifer doku perfüzyonun ve kardiyovasküler sistemin durumunun faydalı bir göstergedir. Kesici dişlerin üzerindeki diş etine parmakla bastırılır ve mukoza beyazlaşır. ● normal tekrar dolum zamanı 1-2 sn ● dehidre hayvanlarda 2-4 sn ● şiddetli dehidrasyonda 5-6 sn ● purpura hastalığında kanamalar ● sarılık ve siyanozla ilgili renk değişiklikleri ● anemide solgunluk Özellikle sığırlarda ağız lezyonlarını tanımlarken dikkatli olmalıdır. Çünkü erozyonlar, veziküller, ülserler arasındaki ayrım bu türlerde mukozal hastalıkların teşhisinde önemlidir. Kedi ve köpeklerde oral mukokutanöz kavşağı etkileyen bağışıklıkla ilgili hastalık olağandır. Özellikle, pemfigus vulgarisli kedi ve köpeklerin yaklaşık %90‟ında ağız lezyonları vardır ve vakaların %50‟inde ilk belirti olarak bulunur. Felin immunodeficiency virus diffuz gingivitis ve gingival hiperplaziye neden olabilir. Dişler Dişlerin muayenesi faydalı olabilir. Geciken dökülme ve olağan dışı dökülme mineral eksikliğini, özellikle koyunlarda kalsiyum eksikliğini gösterebilir. Minenin leke ve çukuru ile birlikte aşırı dökülme kronik florozisi düşündürür. Süt dişlerinin yerinde kalması genç küçük hayvanlarda yaygın olup çekilmeleri çoğu defa endikedir. Küçük hayvanlarda diş taşı ve periodontal hastalık da yaygın problemlerdir. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Göz kapağının durumları Ağız mukozasının rengi farklı ışık kaynağına göre değişir: ● doğrudan gün ışığında gerçek „somon pembesi‟ ● tungsten ışığında hafifçe daha kırmızı ● floresan ışığında mavi-gri Dil Sığırlarda aktinobasillozda olduğu gibi dil ödem ve yangı yönünden muayene edilir. Yangı sonrası veya nörojenik atrofiye uğramış da olabilir. Dil yüzeyinin lezyonları (erozyonlar, ülserler, veziküller gibi) hasara oral mukozanın kısmen genel cevabıdır. Çoğu atta yılda iki defa profilaktik diş bakımı gerekir. Farinks Büyük hayvanlarda farinksin muayenesi uygun büyüklükte spekulum ve padan gerektirir. Buzağı, kuzu ve keçi yavrularında ağız mukozası ve farinks ağız açık tutularak ve dilin kökü parmakla bastırılarak muayene edilebilir. O zaman farinks, glottis ve larinksin proksimal kısmı ve aritenoid kıkırdaklar da görülebilir. Yetişkin sığırda metal veya plastik silindirik spekulum (45 cm boyunda ve 4 cm çapında) ağız boşluğuna ve dilin tabanı üzerine yerleştirilerek farinks ve larinksin görülmesi sağlanır. Yabancı cisimler, yaygın selülitis, ve faringeal lenf düğümü büyümesi bu araçla belirlenebilir. Sığırlarda alt ve üst molar dişler arasına yerleştirilen kama şeklinde spekulumla farinksin ve larinksin proksimal kısmını elle muayene etme ve lezyonlarını değerlendirme imkanı sağlar. Küçük hayvanlarda faringeal bölgenin muayenesi genellikle sedasyon veya genel anestezi gerektirir. Atlarda farinks ağız boşluğundan görülmez ve elle muayene için genel anestezi gerekir. Bu türlerde ve sığırlarda ayakta iken endoskopi faydalı bir metot olup burun boşluğunun kaudali, farinks, ezofagus, larinks, trakeayı görme imkanı sağlar. 33 Submandibular bölge Çene altı bölgenin anormallikleri lokal enfeksiyona bağlı lenf düğümlerinin büyümesi, genel ödemin bir kısmı olarak çene altı ödemi, ağrılı ve şiş lokal selülit, tükürük bezlerinin büyümesi veya atta hava keseleri dolgunluğunu kapsar. Troid bezi büyümesi diğer anormalliklerle karışabilirse de yeri karakteristiktir. Klinik uyarı Akut bağırsak tıkanma şüpheli bir atta oral mukozanın rengini ve tekrar dolum zamanını yakından ve dikkatle gözle. Klinik uyarı Kusma, iştahsız veya salyalı bir kedinin muayenesinde dilin alt yüzü ip veya tel yönünden kontrol edilir. Boyun Sığır ve atlarda boynun muayenesinin önemli kısmı juguler venlerin durumunu belirlemektir. Juguler venler Juguler venlerin iki taraflı dolgunluğu, venlerin basınçla veya konstriksiyonla oluşan tıkanmasına bağlı gelişebilir. Çoğu hayvanda boynun yaklaşık üçte birine ulaşan az şiddetli bir juguler nabız normal iken karotis nabızından geçenden ayırt edilmelidir. Karotis nabzı juguler vene parmakla basınç yapmakla alt kısımda kaybolmaz. Venin büyüklüğündeki değişiklikler derin solunum hareketleri ile eş zamanlı olarak meydana gelebilir, fakat kalp siklüsleri ile ilgili olmayabilir. Juguler nabız her kalp hareketi ile ilgili olduğu zaman bunun patolojik olup olmadığı belirlenmelidir. Fizyolojik olanı pre- sistolik olup atriyal sistole bağlıdır ve normaldir. Patolojik olan ise sistolik olup arter nabzı ve S1 ile eş zamanlı meydana gelir; triküspital kapak yetmezliğinin bir özelliğidir. 34 Klinik Muayene Ezofagus Kusma ve disfaji ile seyreden ezofagusun lokal veya genel büyümesi ezofagal tıkanma, divertikulum, stenozis ve paralizi ile kardiya tıkanmalarında meydana gelir. Mide sondası veya endoskop ezofagal anormallikler için faydalı olabilir. Trakea Trakea palpasyon ve oskultasyonla muayene edilir. Kedi ve köpeklerde servikal trakea kolaylıkla palpe edilir. Daralan veya kollapse olan ya da yangılı trakeanın palpasyonu ile genellikle öksürük oluşturulabilir. Oskultasyon diyagnozda faydalıdır. Normal olarak, trakeal solunum sesleri akciğerden duyulanlara göre daha şiddetli ve daha farklıdır. Laringitis ve trakitiste sesler daha şiddetli, daha kaba ve ıslıklı olabilir. Trakeal kollapslı buzağılarda inspirasyonda şiddetli stenozlu takea sesleri karakteristiktir. Nedenlerine bakmaksızın anormal trakeal sesler genellikle büyük bronşa geçer ve akciğerler üzerinden özellikle inspirasyonda duyulabilir. Bunların pnömoniye bağlı anormal akciğer sesleri ile karıştırılması yaygındır. Pnömiye bağlı sesler genellikle hem inspirasyon hem de ekspirasyonda vardır. Klinik uyarı Juguler venlerin görülmesini artırmak için kıl ve tüyler tıraş edilir ve/veya boyun ıslatılır. Üriner sistem Üriner sistemin muayenesinde: ● idrar yapmanın gözlenmesi ● zor ve ağrılı idrar yapma ● anormal idrar yapma ● idrar alınması ve analizi ● türlere göre böbreklerin, idrar kesesi ve üretranın palpasyonu Deri Lezyonların yanlış yorumlanmasından kaçınmak için deri sistematik olarak muayene edilmelidir. Hayvanın davranışının kontrolü ile deri ve kıl örtüsünün inspeksiyonu, derinin palpasyonu ve koklanması en yaygın fiziksel metotlardır. Uygun deri muayenesi için iyi bir ışıklandırma, lezyonların daha iyi görülmesi için kılların tıraşı ve lens ile lezyonların büyütülmesi gerekir. Aşağıdakiler için palpasyon kullanılır: ● lezyonların kıvamı ● derinin elastikiyeti ve kalınlığı ● ağrı Lezonları ayırt etmek için derinin ve kıl örtüsünün yakından inspeksiyonu ve palpasyonu gerekir. Büyüteç de kullanılabilir. Vücudun dorsal kısmı geriden bakılarak inspekte edilir. Bu açıdan kalkık kıllar ve alopesi daha iyi görülebilir. Başın her kısmı (burun, merme, kulaklar dahil) muayene edilir. Sonra gövdenin laterali ve ekstremiteler muayene edilir. Büyük hayvanlarda interdigital yarıklar, koroner bantların kısımlarını görmek için ayakların kaldırılması gerekir. Vücudun ventral kısmı gerekirse ışıkla dikkatli muayene edilir. Derinin her santimetresi, farklı lezyonların varlığı yönünden inspekte ve palpe edilmeli ve koklanmalıdır. Bazı ektoparazitler doğrudan inspeksiyonla belirlenebilir. Örneğin, sığırlarda bit ve keneler kolayca görülebilir. Kedi ve köpeklerde pireler deri hastalığının en yaygın nedenidir ve derinin her muayenesinde kılların taranması gerekir. Bazı hastalıklarda derinin kokusu anormal olabilir: sığırlarda dermatofiloziste deri kötü ve ağır kokar. Kılların uzunluğu, kırık kıllar, renk değişikliği ve kıl milleri üzerinde eksudatif madde birikimi dikkat çeker. Deri parmaklar arasında yuvarlanarak dokusu ve elastikliği yönünden değerlendirilmelidir. Normal görülebilen kıl örtüsünün parmakla dikkatli palpasyonu ile pustül gibi asıl lezyonları ortaya konabilir. Bazı vakalarda kıl tutamları eksudat birikimiyle çıkıntılı görülebilir. Koyunlarda yapağıyı kısımlara bölüp liflerin durumu ve deri dikkatli ve sis- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS 35 tematik inspekte edilir. Deri hastalıklarının klinik belirtileri primer ve sekonder lezyonları ve bunların kombinasyonlarını kapsar. Ayrıca dehidrasyon, toksemi, kilo kaybı veya kronik zayıflık gibi derinin hastalıklarının sekonder etkileri de görülür. 1. Primer bir lezyon, esas hastalığın doğrudan bir yansıması olarak kendiliğinden gelişen ilk reaksiyon olarak tarif edilir. 2. Sekonder bir lezyon primer bir lezyondan gelişir veya hastanın kaşıması veya sürtmesi ya da travma ve tedavi gibi dış faktörlerle başlatılır. Sinir sistemi Veterinerler tam bir klinik muayenede nörolojik bir muayenenin bazı bileşenlerine yer verir. Bununla birlikte, tam bir nörolojik muayene de gerekebilir. Tam nörolojik muayene aşağıdakileri kapsar: Deri hastalıklarının diğer belirtileri: ● ● ● ● anormal renk kaşıntı ağrı belirtisi ter ve sebasöz bez sekresyonu anormallikleri ● elastiklik ve kalınlık değişiklikleri ● kıl ve yapağı anormallikleri ● taban yastığı, tırnaklar, koroner bantlar ve boynuz anormallikleri ● ● ● ● ● ● ● mental durum başın duruşu ve hareketi kraniyal sinir fonksiyonu duruş ve yürüyüş boyun ve ön bacakların fonksiyonu gövde ve arka bacakların fonksiyonu santral sinir sisteminin kemiksel yapısının palpasyonu ● serebrospinal sıvı muayenesi ● baş ve vertebraları medikal görüntüleme 2 Köpek ve Kedilerin Klinik Muayenesi GĠRĠġ İyi bir anamez ve uygun fiziksel muayene küçük hayvan pratisyenleri için önemlidir. Bunlar uygun diyagnostik testleri seçmek ve teşhis koymak, prognozu belirlemek ve tedavide tavsiyelerde bulunmak için gerekli bilgiyi sağlar. Tam olmayan anamnez ve fiziksel muayene hatalı teşhise, bazı diyagnostik testlerin kullanılmamasına ve hastanın uygun klinik bakımının gecikmesine neden olabilir. İnsanlardan farklı olarak, hayvanlar şikayetini anlatamaz ve sahibi ya da hayvanla ilgilenen biri tam bir anamnez veremeyebilir. Sonuç olarak, veteriner hekimlikte her hastanın genel fiziksel muayenesi tavsiye edilir. Her sistemi değerlendirmek zaman alacağı için en çok baştan başlanır ve kuyruğa doğru gidilir. Açık problemli hastalarda önce problemli saha araştırılırsa hasta sahibi sizin ilginiz için rahat ve minnettar olur. Hastalığın karakteri hangi sistemin muayene edileceğini temin eder. ● akut kusma şikayetli bir hayvanda karnın tam muayenesi endikedir. Bu hayvanın değişik pozisyonlarda palpasyonu gerekebilir ● topallayan bir köpeğin ortopedik ve muhtemelen nörolojik muayenesi gerekebilir ● akut solunum güçlüğü olan ve şok tablolu bir hayvan getirildiği anda acil müdahele ve kritik durum atlatıldığında genel muayene gerekir Fiziksel muayene sırasında hayvan sahibi de orada bulunmalıdır zira ek anamnez gerekebilir. YAKINDAN MUAYENE Bu hayvanın belli bir mesafeden gözlenmesidir. Klinisyene hayvanın davranışı, mental seviyesi, duruş ve yürüyüşü, vücut kondisyon ve konformasyonu, kıl örtüsü ve ses anormalliği hakkında fikir verir. DavranıĢ ve mental durum Hayvan muayene odasına girdiğinde gözlenir. Canlı ve uyanık bir hayvan yeni ortama ilgi gösterir; ses, hareket ve farklı insanlar gibi dış uyarılara normal olarak cevap verir. Eğer ilgisiz ise apatik veya durgun denir. Ağrılı bir köpek hareket itmeye isteksiz olabilir veya bağırabilir. Mide dilatasyonu ve volvulusuna bağlı ağrıda bir köpekte huzursuzluk, yatma ve sık kalkma eğilimi vardır. Böyle hayvanlar baş ve boynunu uzatabilir. Ses Anormal sese dikkat edilir. Larinks paralizli köpeklerde inspirasyon sırasında recurrent laringeal sinir hasarı ve hastalığına bağlı larinksi çekme yetersizliği olup havlamada değişiklik ve farklı perdeli ses veya sesiklik meydana gelir. Konjenital laringeal paraliz yaygın olmamakla birlikte Huskylerde bildirilmiştir. En çok iri yaşlı iri ırk köpeklerde larinks kasının sinirsel atrofisinin bir sonucu olarak edinsel iki taraflı paralize rastlanır. ĠĢtah Hayvanın iştahı genellikle sahibi lle konuşulurken veya yiyecek bir şey vererek değerlendirilir. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ● iştahsız köpek gıdadan uzaklaşır ● disfajili bir köpek gıdayı ağzına alsa da yutamaz ● diş kökü apseli bir kedi sert gıdayı uzun süre çiğneyemez ve yumuşak gıdaları tercih eder. Defekasyon Hayvanın defakasyonu gözlenerek ishalin kaynağı hakkında önemli bilgi elde edilebilir. Kolon ve rektum tümörlü küçük hayvanlar çoğunlukla kabızdır ve şerit gibi dışkılar. ĠĢeme Hayvan muayene odasında idrar yaparsa bir örnek alınmadır. Sistitis veya uretritisli hayvanlarda idrar yapma sıklığı artarken idrar miktarı azalır. İdrar kesesinde taş varsa hematüri ve kristalüri gözlenir. Poliüri ve polidipsili bir köpek çok miktarda idrar yapabilir, oysa üretra tıkanmalı kedi idrar yapma girişimlerine rağmen hiç yapamaz. DuruĢ ve yürüyüĢ Köpek, muayene odasında yürürken kedi ise muayene masasında iken gözlenir. 1. Panosteitis‟li yavrular topallayan bacaklarını değiştiriler. 2. Kraniyal cruciat ligementi yırtık yetişkin bir köpek hasta bacağını sürür. 3. Disk hastalıklı bir köpekte bel bükük olup harekete isteksizdir ve arka bacaklar paralizli olabilir. 4. Periferal vestibuler hastalıklı bir hayvan lezyonun bulunduğu tarafa döner ve yürürken dengesi için duvarı kullanabilir. 5. Konjestif kalp yetmezlikli bir köpek dirseklerini vücuttan ayırır, baş ve boynunu uzatır, ayakta duramaz ve bir pozisyonda yatar. 6. Aortik trifurkasyon yerinde tromboembolizmli kedide ön bacaklar normal iken arka bacaklar sürünür. 37 7. Karnında şiddetli rahatsızlığı olan bir köpek bıçkı sehpası pozisyonunda durur ve sahibinin zorlamasına rağmen hareket etmeyi reddeder ve „secde pozisyonunda‟ durur. Vücut kondisyonu Hayvan normal vücut kondisyonlu veya zayıf, obez veya ince yapılı olabilir. Kedi ve köpeklerde sıvı kaybı olmaksızın kilo kaybı vücut ağırlığın %10‟u kadarsa önemlidir. Şiddetli açlığa bağlı önemli kayıp olur. Vücut kitlesinin %30-50‟lik kaybı genellikle ölümcüldür. Obezite Petlerde en yaygın beslenme bozukluğu olup idealin %15-20 veya daha fazla artışını ifade eder. Kostaların palpe edilememesi obeziteyi düşündürür. Deri Bazı deri anormallikleri (kıl kaybı, kaşıntı, seborre) belli bir mesafeden fark edilebilir. Sürekli kaşınan kedi ve köpeklerde ektoparazit veya alerji bulunabilir. Köpeklerde iki taraflı simetrik alopesi en çok endokrin bozukluklarına, özellikle hiperadrenokortisizm ve hipotroidizme bağlıdır. Kedide lateral ve ventral alopesi kendi kendine oluşabilir. Genç bir köpekte periorbital alopesi gibi lokal alopesi demodeks uyuzunu gösterebilir. Periauriculer (kulak etrafında) alopesi kedilerde normaldir. Tüyleri bakımsız bir kedi genellikle hastadır. Korku ve stres aşırı dökülmeye neden olur. BELLĠ MESAFEDEN VÜCUT BÖLGELERĠNĠN MUAYENESĠ Hayvanı tutmadan önce çeşitli vücut bölgelerinin inspeksiyonu tavsiye edilir. BaĢ ve boyun Yüz ifadesi gözlenmelidir. Tetanozlu köpekte yüz kaslarının kasılmasına bağlı 38 Köpek ve kedilerin Klinik Muayenesi „alaycı sırıtış‟ gözlenebilir. Trigeminus siniri paralizli köpek ağzını kapatamaz. Başın yumuşak dokularının asimetrisi, en çok kulakların duruşunda, göz kapaklarının kapanma derecesinde merme ve alt dudakların durumunda bellidir. Fascial sinirin tek taraflı paralizi yüzün bir tarafa çekilmesine neden olur ve en çok Spaniel Cocker‟larda görülür. Bir gözün altında maksilla ile ilgili yumuşak doku şişliği çoğu defa üst köpek dişinin apsesi ile oluşur. Retrobulbar apseli ve kitleli küçük hayvanlarda ekzoftalmus oluşur. Birkaç hastalıkta üçüncü göz kapağının prolapsusu görülebilir. Enoftalmus, üçüncü göz kapağı çıkıntısı, miyozis ve ptozisten oluşan Horner sendromu küçük hayvanlarda yaygın değildir ve en çok aşağıdaki durumlarla ilgilidir: ● ● ● ● ● kraniyal mediastinal bir kitle servikal sempatik trunkus hasarı brachial plaksus hasarı kraniyal torasik m. spinalis hastalığı otitis media Tetanoz ve ağrılı durumlarda olduğu gibi göz aktif bir şekilde çekilmesi ve çiğneme kaslarının atrofisine bağlı gözün orbitaya çekilmesi durumunda da üçüncü göz kapağı çıkıntı yapar (trigeminal sinir paralizi veya kronik masseter miyozitisinde olduğu gibi). Kedilerde üçüncü göz kapağının iki taraflı çıkıntısı şiddetli sistemik hastalıkta ve depresyonda görülür. Kırmızı göz glaukoma, kornea ülseri, konjonktivitis veya uveitisi gösterebilir. Hepatik ensefalopatili kedide ağrı olmadan ağızdan aşırı salivasyon meydana gelir. Submandibular ve preskapular lenf düğümlerinin büyümesi boynun da büyümesine neden olabilir. Mandibular ve sublingual tükürük bez kanalının hasarı salya birikimine bağlı önemli çene altı şişliğine yol açar. Toraks ve solunumlar Solunum hızı, ritm ve derinlik belirlenir. Hız Her solunumla toraksın hareketi gözlenerek solunum hızı sayılır. Köpek ve kedilerde solunum sayısı normal olarak dakikada 20-40‟tır. Egzersiz, heyecan, hırçınlık, obezite ve yüksek çevre ısısı solunum sayısını artırır. Buna taşipne denir. Birçok köpek sinirlendiğinde nefes nefese kalır ve solunum sayısını doğru olarak belirlemek zordur. Ritm Normal solunum inspirasyon, ekspirasyon ve duraklamadan oluşur. Bir veya bütün fazların uzaması ritmde anormallik oluşturur. Üst solunum yolunun tıkanmasına bağlı inspirasyon uzaması ve inspirasyon güçlüğü köpekte yumuşak damak sarkması ve laringeal paralizle ayrıca kedide nozafaringeal polip veya lenfomaya bağlı tıkanma ile ilgilidir. Ekspirasyon fazının uzaması normal akciğerin yetmezliğine ve depresyonuna bağlı olabilir (köpekte kronik bronşitiste ve bronchiektazide ve kedide astımda olduğu gibi). Klinik uyarı 6 yaşından büyük bütün kediler boyundan göğüs girişine kadarki bölge troid nodülleri yönünden muayene edilir. Derinlik Solunum hareketlerinin derinliği değerlendirilmelidir. Bunlar toraksın veya diyaframanın ağrılı durumlarında (ör, kosta kırıkları) düşük, anoksiye neden olan bir durumda da (ör, duman inhalasyonu) artmış olabilir. Zor ve güç solunum dispne olarak bilinir ve plöral effüzyonlu ve pnömotorakslı küçük hayvanlarda yaygındır. Ortopne bazı durumlardaki güç solunumdur. Konjestif kalp yetmezlikli köpek ayakta dururken rahat solunum yapabili fakat uzun süre yatar durumda kalamaz. Köpekte akciğerlerin şiddetli konjesyo- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS nunda baş ve boyun ileri doğru uzatılmış, dirsekler dışa doğru açık ve solunum ağızla yapılıyor olabilir. Solunum sesleri (gürültüleri) Ses anormallikleri altında bahsedilen inspirasyon hırıltısına ek olarak solunum yolu hastalıklı hayvanlarda aksırık, öksürük ve ıslık sesi gözlenebilir. Öksürük reseptörleri büyük hava yolları (trakea ve bronş dahil) üzerinde bulunur ve değişik irritanlar tarafından uyarılır. Mitral kapak yetmezlikli ve sol atriyum büyümeli köpeklerle sol ana kök bronşun sol atriyumun baskılanması yüzünden öksrük gözlenebilir. Trakea kollapslı küçük ırk köpeklerde „kaz sesi‟ gibi bir öksürük olabilir. Horultu burun irritasyonu ile meydana gelir ve kıvrıklı yapıda yerleşen yabancı cisimlerde, duman gibi çevresel irritanlarda; kedilerde felin rhinotrachitis ve calicivirus enfeksiyonlarında yaygındır. Köpeklerde dönüşümlü ıslık sesi meydana gelir ve zorlu inspirasyon çabaları (dispne), boynun uzatılması, dirseklerin ayrılması, gözlerin şişkinliği ile karakterize hızlı, tekrarlayan kısa (1-2 dk) periyotlardan ibarettir. Yutkunam veya farinks bölgesinin masajı atağın durmasına neden olur. Karın Karnın çevresi inspekte edilir. Büyüklüğün artması herhangi bir karın organının büyümesine ya da aşırı miktarda sıvı, dışkı, gaz veya yağa bağlı olabilir. Karın büyüklüğünde belirgin bir azalma ise „sıska‟ bir görünüm olarak tanımlanır ve en çok aşağıdakilerle ilgili kronik beslenme bozukluğunda meydana gelir: ● ● ● ● açlık protein kayıplı enteropati kanser kaşeksisi iştahı azaltan kronik hastalıklar Genel karın muayenesinde göbek fıtkı (umbilikal herni) görülebilir. Sağ kalp yet- 39 mezlikli veya hipoproteinemili bir köpekte bazen ventral ödem görülür. Bacaklar Duruş ve yürüyüşte genel anormallikler tanımlanmıştır. Ön ve arka bacaklar karşılaştırılmalı ve kemik, eklem, tendo, bursa ile ilgili anormallikler not edilmelidir. Dışarıdaki bir kedide bacaklar şişlik, ısırma yaraları, apseleşmeyi gösteren kuru kan ve irin yönünden dikkatli muayene edilmelidir. GENEL FĠZĠKSEL MUAYENE Kedi ve köpek tutulurken klinisyen nazik ve hızlı olmak zorundadır. Ani hareketler hayvanı ürkütebilir ve birinin ısırılmasına veya tırmıklanmasına neden olabilir. Hayati göstergeler Temperatür, nabız ve solunum sayısından ibaret olup baş harflerinden TRP diye anılır. Vücut ağırlığı ve hidrasyon durumu da genellikle belirlenir. Bazı veterinerler muayenenin başlangıcında TRP‟yi elde ederken bazıları solunum sayısını toraksın inspeksiyonu sırasında, temparatürle nabzı da baş ve boyun muayenesinden sonra alır. Bunlar, ilgili stres ve sinirlik nedeniyle hatalı bir şekilde yükseleceği için muayenenin sonunda alınmamalıdır. Hayvanın kilosu muayenenin başında veya sonunda alınabilir. Temperatür Vücut ısısı rektal yolla civalı veya otomatik dijital bir termometre ile alınır. Civalı termometre ile alınırken civa sütunu düşürülmeli, kayganlaştırılmalı, rektuma nazikçe yerleştirilmeli ve mukozaya temas ettirilmelidir (yaklaşık 2 dakika). Aşağıdaki durumlarda hatalı bir şekilde düşük ısı alınır: ● dışkılamadan hemen sonra temperatür alınırsa ● termometre dışkı içinde tutulursa 40 Köpek ve kedilerin Klinik Muayenesi ● termometrenin rektumdaki kalış süresi yeterli değilse Isının doğruluğundan şüpheye düşülürse tekrar alınmalıdır. Temperatür köpeklerde 37.8-39.3, kedilerde 38.0-39.2‟dir. Küçük hayvanlarda 39.5‟tan yüksek temperatür genellikle anormal (febril), 40‟tan fazla olursa kritik ve potansiyel olarak hayatı tehdit edici olarak kabul edilir. 40‟tan yüksek ısılarda hücre fonksiyonu bozulur ve ölür. Kritik noktayı geçecek şekilde basit ısı artışına (ısı çarpmasında olduğu gibi) hipertemi denir. Fiziksel aktivite, heyecan ve yüksek çevre ısısında vücut ısısı da artar. Muayene sırasında fazla eksite olan kedi ve köpeklerde yüksek vücut ısıları olağan değildir. Normal düşük ısılara hipotermi denir ve şok ve dolaşım kollapsı dahil birçok durumda meydana gelir. Doğumdan 20-24 saat önce vücut ısısında yaklaşık 1 derecelik bir düşme olabilir. Dikkatli hayvan sahibi bunu doğumun yaklaşmasının bir göstergesi olarak takip edebilir. Arter nabzı Her iki femoral arterden 15-30 sn boyunca alınabilir. Klinisyen hayvanın gerisinde veya bir tarafında durur ve her elin dört parmağını arka bacağın iç yüzüne yarleştirir. Hız Normal nabız yetişkin bir köpekte 70160, iri ırklarda 60-140, küçük ırklarda 180 civarındadır. Yavrularda ise 220‟e kadardır. Kedide normal nabız oldukça değişik olup 120-240‟tır. Ritm Ritm düzenli veya düzensiz olabilir. Sinüs aritmi yaygındır ve kalp frekansının inspirasyonla arttığı ve ekspirasyonla azaldığı normal ritm bozukluğudur. Bütün diğer düzensiz ritmler ise anormaldir. Aynı anda kalbin oskultasyonu ve nabzın palpasyonu nabız açıklarını ortaya çıkarır. Nabız açıklarının yaygın nedenleri prematüre ventriküler kasılmalar ve atriyal fibrilasyondur. Travma ve asit-baz veya elektrolit dengesizlikleri ile oluşan prematüre ventriküler kasılmalar, predispoze nedenlerin ortadan kalkması ile düzelebilirse de şiddetli kalp hastalıklı köpeklerde kalıcı olabilirler. ġiddet Nabız basıncı, kalp vurması ile fırlatılan kan volümünün ve sistolik ve diyastolik basınçlar arasındaki farkın bir yansımasıdır ● patent ductus arteriosusta seken (fırlayan, kuvvetlenen) bir nabız tipiktir ● subaortik stenoziste çoğu defa zayıf bir nabız palpe edilir Solunumlar Göğüs duvarının gözlenerek solunumların 15-30 saniye boyunca sayılması ile elde solunum hızı elde edilir. Normal solunum sayıları köpek ve kedilerde oldukça değişkendir. Rahat bir ortamda dakikada yaklaşık 20-40‟tır. Hidrasyon durumu Hidrasyon durumunu değerlendirmek için skapulalar arasındaki deri parmaklarla kaldırılarak bırakılır ve elastikliği belirlenir. Normal olarak, deri gerilip sonra bırakılınca normal pozisyonuna hemen döner. Önemli dehidrasyonla (%10 veya daha fazla) deri gerili kalır. Vücut bölgelerinin muayenesi Deri Hayvana ilk yaklaşıldığında deri muayene edilebilir. Baş, göğüs, karın ve bacaklar üzerindeki deri ektoparazitler, alopesi, sebore, kitleler, eritem ve kaşıntı yönünden muayene edilir. Herhangi bir lezyon yeri, büyüklüğü, şekli, derinliği, rengi, yapısı (yumuşak, sert, kuru, yağlı, nemli, tozlu) KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ve eksudat (kanama, serum, irin) yönünden değer. Baş ve boyun Gözler Göz kürelerinin yönü ve büyüklüğü ile pupillalar değerlendirilmelidir. Gözlerin görünümü aynı olmalı, aynı yönde bakmalı ve pupillalar eşit büyüklükte olmalıdır. Göz küresinin büyüklüğü genellikle değişmez, fakat retrobulbar abse veya kitlenin basıncı ile tek taraflı çıkıntı oluşabilir. Anizokoria Anizokoria pupillaların çapının eşitsizliği demektir ve optik sinirin, okulomotor sinirin veya retinanın bozuklukları ile oluşabilir. Bir gözdeki anormal derecede genişleme glaukoma gibi orbitanın bir lezyonunu düşündürür. Pupilla küçük veya miyotik olabilir (siliar kas kontraksiyonuna bağlı uveitis ile birlikte). Tek taraflı miyotik pupilla Horner sendromu veya ağrıya neden olan tek taraflı oküler bozuklukla birlikte de görülebilir. Nistagmus Nistagmus gözlerin istek dışı ritmik hareketi olup en çok akut vestibuler hastalıkta görülür. Vertikal nistagmus merkezi vestibuler hastalığı ifade eder. Strabismus (şaşılık) Göz küresinin sapması olup bir beyin kökü lezyonunun göstergesi olabilir. Siyam kedilerinde ise normal bir bulgudur. Oküler akıntı Tek veya çift taraflı oküler akıntıya dikkat edilmelidir. Göz yaşı kanalının tıkanmasında olduğu gibi berrak, yangı ve enfeksiyonda olduğu gibi irinli olabilir. Göz kapakları entropion (göz kapağının içe dönmesi), ektropion (göz kapağının dışa dönmesi), anormal kirpikler, kistler ve tümörler yönünden gözlenmelidir. Göz kapaklarının kapanması ağrılı göz durumlarında ve oküler irritasyonda yaygındır. 41 Üçüncü göz kapağı Üçüncü göz kapağı muayenede genellikle görülmemekle birlikte ağrı veya tetaniye bağlı olarak göz aktif olarak çekilirse dışarı çıkabilir veya prolapse olabilir, ya da çiğneme kaslarının atrofisi nedeniyle orbitaya çökebilir. Trigeminal sinirin paralizi, kronik miyozitis veya şiddetli dehidrasyonda da meydana gelir. Kedilerde üçüncü göz kapağının iki taraflı çıkıntısı (Haws sendromu) şiddetli sistemik hastalık ve depresyonda görülür. Üçüncü göz kapağının prolapsusu, Horner sendromunun bir parçası olarak da meydana gelir ve kraniyal mediastinal kitle, servikal sempatik trunkus hasarı, brachial pleksus hasarı, torasik medulla spinalis hastalığı veya otitis mediaya bağlı olabilir. Oküler sklera ve konjenktiva Bunlar da muayene edilmelidir. Konjonktiva dokusu, periferal vasküler sistemi değerlendirmek için kullanılabilir. Solgunluk ve sarılık görülebilir. Kornea Kornea yakından muayene edilmelidir, çünkü küçük anormalliklerin gelişi güzel muayenede görülmesi zordur. Hastalıkta kornea reaksiyonları şunlardır: ● ● ● ● ● ● ödem vaskülarizasyon yara izi oluşumu pigmentasyon selüler infitrasyon kornea içinde anormal madde birikimi Kırmızı göz konjonktivitis, kornea ülseri, glaukoma veya uveitisi gösterebilir. Gözün derin yapıları Oftalmoskopla gözün derin yapıları yeterli bir şekilde muayene edilebilirse de bazı önemli anormallikler doğrudan da görülebilir. Kalem tipi lamba ile yandan bakarak ön oda muayene edilebilir. Uveitiste ön oda kan, irin ve hücrelerle dolu olabilir. 42 Köpek ve kedilerin Klinik Muayenesi Pupilanın ışığa refleksi Doğrudan refleks bir pupilla üzerine medial ve lateral olarak parlak bir ışık yutarak ve onun hemen kontraksiyonu gözlenerek değerlendirilir. İşlem diğer gözde de tekrarlanır. Gayri ihtiyari refleks ise bir göze ışık tutulurken diğer gözdeki pupillann kontraksiyonu gözlenerek değerlendirilir. Doğrudan veya gayrı ihtiyari refleksler kraniyal sinirler II ve III‟ün ve iki taraflı iris konstriktör kaslarının fonksiyonel olmasını gerektirir. Oküler anormallikli bir hayvanda oftalmolojik muayene tam olmalıdır. Kulaklar Kulakların simetrisi inspeksiyonla muayene edilir. Her bir kulağın kulak kepçesi ve tabanı etrafındaki deri muayene edilir ve eritem, alopesi, kabuklanma veya deri lezyonlarına dikkat edilir. Her kedide göz ile kulağın tabanı arasındaki sahada normal bir alopesi sahası vardır. Kulak kepçesi çok sayıda deri hastalığına yatkın bir vücut bölgesidir. Otitis eksternanın pre- valansı, köpeklerde % 10-20 iken kedilerde % 210‟dur. Kulak kepçesi yukarı doğru nazikçe uzatılırak her kulak kanalına bir ışık yardımıyla bakılır ve irritasyon belirtileri veya artmış mum üretimi yönünden kontrol edilir. Koku, akıntı, renk değişikliği ve ağrı kaydedilir. Normal kulak kanalında kötü koku ve akıntı olmaz, renk açık pembedir. Normal bir hayvan gürültüye cevap olarak kulaklarını hareket ettirir. Bu olmazsa klinisyen hayvanın gerisinde durmalı ve şiddetli bir ses çıkarmalıdır. Cevap yoksa işitme testi tavsiye edilir. Burun Burun delikleri simetri, açıklık, renk ve akıntı yönünden muayene edilir. Burnun dış pozisyonu, üzerindeki deri, palanum nazale, burun delikleri, kıkırdak ve kemik hepsi birden palpe edilebilir. Böylece hassas bölgelerin veya kemik kaybı, kemik üremesi, neoplazi veya yumuşak doku yangısına bağlı sekonder şişlikler belirlenir. Nazal aspergillozlu köpeklerde ve kronik nazal akıntılı kedi ve köpeklerde burun mukozasının erozyon ve ülserasyonu sık görülür. Kedilerde felin rhinotrachitis veya calicivirusa bağlı rhinitis çok yaygındır. Nazal planumun skuamöz hücre kanseri de kedilerde yaygındır. Ot başakları gibi nazal yabancı cisimleri olan kedi ve köpekler genellikle aksırık ve aşırı pençe hareketi şikayeti ile getirilir. Her burun deliğinin açıklığı dental bir ayna veya benzer bir aletle belirlenebilir. Ağız Dudaklar, mukozalar, dişler ve diş eti dokusu, sert ve yumuşak damaklar, dil ve tonsiller değerlendirilir. Dudaklar Dudaklar simetri, pigmentasyon ile kan, kitleler ve diğer lezyonlar yönünden muayene edilir. Tek taraflı fascial sinir paralizli bir hayvanda dudak bir tarafa düşer. Bağışıklıkla ilgili hastalıklarda oral mukokutanöz kavşağın depigmentasyonu ve ülserasyonu görülebilir. Pemfigus vulgarisli kedi ve köpeklerin yaklaşık %90‟ında ağız boşluğu lezyonları vardır. Bu vakaların %50‟sinde ilk belirti ağız boşluğu lezyonlarıdır. Hayvanın ağzından salya akıyorsa kuduz şüphesinden dolayı koruyucu eldiven kullanılması tavsiye edilir. Klinik uyarı Hidrasyonu değerlendirmek için mukozalara bakılır. Normal olarak nemlidirler, fakat dehidrasyonda ise yapışkan olur. Klinik uyarı Hayvanda aşağıdakiler varsa otoskopla muayene tavsiye edilir: ● başını sallama ● kulaklarını sık kaşıma Ağrılı ise sedasyon gerekir KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Nazal akıntılar ve bağıĢıklıkla ilgili hastalıklar Bağışıklıkla ilgili hastalık nazal burun altı oluğunu ve mukozayı etkileyebilir (aşağıdakilerle): ● ülserleşme ● sıyrılma ● depigmentasyon Oral mukoz membranlar Oral mukozalar renk (normal olarak pembe), kapiller tekrar dolum zamanı (normal olarak 2 saniyeden daha az), nemlilik (normal olarak ıslak) ve lezyonlar yönünden muayene edilir. Oral mukozanın renginde ikterus sarılıkla, siyanoz mavi-geri ve anemi solgunlukla ifade edilebilir. Diş ve gingival dokular Küçük hayvanlarda yaygın problemler olan diş taşı ve periodontal hastalık yönünden muayene edilir. Nazik bir şekilde dokunarak dişlerle hassas dental sahalar ayırt edilmelidir. Her diş tabanı kan, irin ve gömülü kıl yönünden muayene edilir. Süt dişlerinin düşmemesi yaygın değildir ve çıkarılması endikedir. Sert ve yumuşak damaklar Sert ve yumuşak damaklarda bazen yarık defektleri, ülserler, erozyonlar, yabancı cisimler belirlenir. Dil Dil simetri, renk, yapı ve hareket yönünden muayene edilir. Normal yalama davranışı bakımından kedinin dili köpeğinkine göre daha serttir. Kusma, iştahsızlık veya salya şikayetli bir kedide yalama davranışı özellikle önemlidir. Böyle kedilerde dilin altına ip, yün veya tel batmış olabilir. Tonsiller Normal kedide tonsiller görülmez. Köpekte işaret parmağı ile dilin köküne nazikçe basarak tonsiller görülebilir. Faringeal bölgenin tam muayenesi için sedasyon veya genel anestezi tavsiye edilir. 43 Klinik uyarı Dil nazik olarak çekilir ve hayvanın geri çekme çabalarına dikkat edilir. Geri çekime yetersizliği sinirsel bir problemi gösterir. Tükürük bezleri Bunlar kolayca palpe edilmezse de mandibular tükürük bezi, mandibula açısının medialinde ve ventralinde sert bir yapı olarak palpe edilebilir. Lenf düğümleri Submandibular lenf düğümleri mandibular tükürük bezlerinin hemen ventralinde bulunur. Preskapular lenf düğümleri omuzların önünde bulunur. Bunlar normal olarak küçüktür ve palpe edilemez. Lenfadenopati, tümör infiltrasyonu veya sistemik veya fungal enfeksiyona cevaben veya reaktif bir olayın sonucu olarak meydana gelir. Klinik uyarı Submandibular lenf düğümlerinden mandibular tükürük bezlerini ayırt etmeye özen gösterilir. Tükürük bezleri lenf düğümlerinden daha derin ve dorsaldedir. Lenf düğümleri iki loblu ve genellikle daha yumuşaktır. Juguler venler El ile nazikçe uzatılan juguler venler muayene edilir. Kıl ve tüyler kısa ise alkol uygulayarak ya da kıl veya tüyleri kırparak damarların daha iyi görünmesi sağlanır. Normal olarak juguler venler göğüs girişi tıkanmadan görülmez. Küçük hayvanlarda boynun 1/3‟üne kadar az şiddette juguler bir nabız normaldir. Trakea Trakea palpasyon ve oskultasyonla muayene edilir. Trakitiste veya trakeaya palpasyonla basınç yapıldığında hayvan öksürür. Kedide trakeanın iki tarafı farinksten göğüs girişine kadar tiroid nodülü yönünden palpe edilir. Normal kedi veya köpekte tiroid bezi palpe edilmez. Bir veya iki tiroid 44 Köpek ve kedilerin Klinik Muayenesi bezinin adenomatöz hiperplazisine bağlı hipertroidizm orta veya yaşlı kedilerde yaygındır ve palpe edilebilen bir tiroid nodülüne neden olur. Larinks, trakea ve akciğerler ardı ardına oskulte edilir. Ezofagus Normal kedi ve köpekte boyun bölgesinde ezofagus görülmez veya palpe edilmez. Gıda, sıvı veya gaz birikimine bağlı dolgunluğunda (megaozefagusta olduğu gibi) görülebilir hale gelir. Köprücük kemiği Kedilerde köprücük kemiği (klavikula) iyi gelişmiştir ve skapulanın spinasının distal ucunda palpe edilebilir ve bazen yabancı cisim zannedilir. Juguler venlerin dolgunluğu Vende bir tıkanma: tek taraflı dolgunluk Sağ kalp yetmezliği veya perikardiyal effüzyon: iki taraflı dolgunluk. Baş ve boyun Ön bacaklar simetri yönünden inspekte edilir ve ağrı, çıtırtı ve şişlik yönünden palpe edilir. Her eklem inspekte ve palpe edilir. Eklemlerin pasif fleksiyon ve ekstensiyonu ile anormal hareket ve ağrı belirlenebilir. Ayaklar kaldırır ve muayene edilir. İnterdigital koku, renk değişikliği ve lezyonlara dikkat edilir. Tırnaklar, tırnak yatakları ve taban yastıkları depigmentasyon, narinlik ve hasar yönünden değerlendirilir. Herhangi bir problemle karşılaşıldığında sahanın tam bir muayenesi endikedir. Toraks Toraks palpasyon, oskultasyon ve perküsyon ile muayene edilir. Palpasyon Göğüs duvarının her tarafı aşağıdakiler yönünden palpe edilir: ● ● ● ● kitleler göğüs kafesinin asimetrisi eski kosta kırıkları şişlik Lipomlar: iyi huylu yağ koleksiyonları olup aksillar bölgede ve göğüs kafesinde sık görülür. Herhangi bir kitle aspire edilmeli ve sitolojik muayenesi yapılmalıdır. İyi kondisyonlu bir hayvanda kostalar palpe edilir (fakat görülmez), obezlerde ise palpe edilemez. Kedide kraniyal torasik bölge nazik kompresyon gerektirir. Toraks bir tarafında baş parmakla ve karşı tarafta da diğer parmaklarla palpe edildiğinde kostalar yay benzeri esnekliğe sahip olmalı ve kraniyal toraksın orta derecede kompresyonu yapılabilmelidir. Lenfoma gibi kraniyal kitle varlığında bu esneklik kaybolur. Kalbin maksimal şiddet noktası palpe edilir. V-VI/VI şiddetindeki üfürümlerde burada titreşim (thrill) hissedilir. Oskultasyon Kalbin oskultasyonunda normal kalp seslerinin özellikleri ve anormal sesler belirlenir. Kalbin sağ ve sol taraflarının oskultasyonu en iyi şekilde hayvan ayakta iken yapılır. Ön bacakların açılması oskultasyonu kolaylaştırır. Stetoskopun çanı (düşük sıklıkta) ve diyaframası (yüksek ve orta sıklıkta) kullanılır. Birinci kalp sesi S1 yani LUBB sağ (triküspital) ve sol (mitral) atriyoventriküler kapakların kapanması ile oluşur. Mitral kapak sol tarafta yaklaşık 5. interkostal aralık hizasında kostakondral kavşağın altında yer alır. Triküspital kapak sağ tarafta 3. ve 5. interkostal aralıklar arasında bulunur. S1, ikinci kalp sesi (S2)‟den daha şiddetli ve düşük perdeli olma eğilimindedir. İkinci kalp sesi (S2) ya da DUBB kalbin tabanında bulunan aortik ve pulmonik kapakların kapanması ile oluşur. Aortik kapak sol 4. interkostal aralık hizasında kostakondral kavşakta, pulmonik kapak da 3. interkostal aralık hizasında ve pulmonik kapağın biraz kraniyal KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ve ventralinde yer alır. Küçük kedi ve köpeklerde stetoskopun boyu ve hastanın küçüklüğü yüzünden kapak sahalarının ayrı ayrı oskultasyonu zordur, çünkü adete üst üste binerler. Bazen ilgili kapakların asenkronize kapanması nedeniyle çatal S1 ve çatal S2 sesleri işitilir. Normal kalp ritmi LUBB-DUBB-durak, LUBB-DUBB-durak‟tan ibarettir. S3 ve S4 küçük hayvanlarda anormaldir. Ventrikül duvarının, papiller kasların ve korda tendineanın gerilmesi ve titreşimi ile hızlı ventrikül dolumunun aniden kesilmesi S3 oluşturur. Bu ses düşük frekanslıdır. Dilate kardiyomiyopatili ve kalp yetmezlikli hayvanlarda Bu gallop ritm işitilebilir. S4 kanı ventriküllere gönderen atriyum kasılmasının bir bulgusudur. Atriyal kontraksiyonda zaten aşırı gerilmiş bir ventrikülün dolumu ile birlikte ventriküler diyastolik fonksiyon bozukluğunu gösterir. Hipertrofik kardiyomiyopatili ve diyastolik gerilebilirliği düşük kedilerde bu gallop ritm işitilir. Kalp üfürümleri Bunlar kedi ve köpeklerde yaygındır. Genç hayvanlarda sesebi bilinmeyen masum üfürümler oluşabilir. Bunlar yumuşak, düşük şiddette seslerdir. Sistolde erkenden oluşurlar ve kalp frekansının ve vücut pozisyonunun değişmesi ile şiddetleri de değişir. Fizyolojik üfürümlerin sebebi fever, anemi veya hipoproteinemi olup esas nedenin düzelmesiyle kaybolur. Patolojik üfürümler stenozis veya kapak yetmezliği gibi kalp ve damar hastalığında oluşur. Konjenital subaortik stenozis birçok köpek ırkında yaygın olup en iyi şekilde sol kalp bazisi üzerinden duyulan sistolik üfürüme neden olur. Daha yaşlı küçük ırk köpeklerde en yaygın bir üfürüm nedeni mitral kapak yetmezliğidir. Üfürümler aşağıdakilere göre sınıflandırılır: ● torakstaki yerleri ● kalp siklüsünde oluşum zamanı (sistolik, diyastolik veya kesintisiz) 45 ● süre ve pozisyon (tüm sistol boyunca: holosistolik) ● şiddet (I‟den VI‟ya kadar. I zor duyulurken VI stetoskopsuz duyulur) ● kalite, sıklık ve fonokardiyogramda şekil Klinik uyarı Kalbin maksimal şiddet noktası genellikle sol göğüs duvarında, kalbin apeks bölgesinde, 4. ve 6. interkostal aralıklar arasındadır. Klinik uyarı S3‟ü S4‟ten ayırt etmek mümkün değilse de küçük hayvanlarda varlıklarının anormal olduğunu bilmek önemlidir. Sinüs aritmi Normal kedi ve köpekte LUBB-DUBBdurak (kalp siklüsü) düzenli bir set halindedir. Sinüs aritmi ise solunumla ilgili normal bir ritm bozukluğudur. Bu aritmide kalp frekansı inspirasyonla artar ve ekspirasyonla azalır. Bradikardi ve taşikardi Bradikardi kalp hızının normalin altında taşikardi de normalin üzerinde olmasıdır. Kısmi veya tam kalp bloku, kafada kitlesel lezyonlar ve bazen vagal tonusun arttığı solunum ve sindirim durumlarında bradikardi meydana gelir. Küçük hayvanlarda önceden ilaç kullanımının bilinmesi önemlidir, çünkü fenotiazin trankilizanlar, digoksin, beta blokörler, kalsiyum kanal blokörleri ve lidokain taşikardiye neden olur. Küçük hayvanlarda taşikardi yaygın olup ağrı, stres ve anksiete (endişe) ile oluşur. Sürekli taşikardi patolojik olup araştırılması gerekir. Dilate kardiyomiyopatili iri ırk köpeklerde supraventriküler taşikardi veya atriyal fibrilasyon bulunabilir. Hipertroidizme bağlı hipertrofik kardiyomiyopatili kedilerde de çoğu defa sinüs taşikardi vardır. Nabız anormallikleri 46 Köpek ve kedilerin Klinik Muayenesi Kalp oskulte edilirken femoral nabız palpe edilmelidir. Normal olarak, her kalp kontraksiyonu ile bir nabız oluşur. ● hipokinetik veya zayıf nabızlar düşük kalp debisine veya sol ventrikülün geciken boşalmasına bağlı hızın daha yavaşlaması ile oluşur. Bu, kalp yetmezliği veya şokta görülebilir ● hiperkinetik veya güçlü nabızlar çabuk yükselir, düşer ve hızlı diyastolik fazlalıklarla birlikte sol ventrikül vuru debisinin fazla olmasına bağlıdır. ● PDA‟lı veya aortik yetmezlikli hayvanlarda hiperkinetik nabızlar yaygındır ve bazen fever veya anemili hayvanlarda hissedilir ● ritm bozukluklarında (prematüre ventriküler kontraksiyonlar ve atriyal fibrilasyon gibi) nabız açıkları yaygındır Trakea, larinks ve akciğer oskultasyonu Oskultasyon sessiz bir odada yapılır, çünkü solunum sesleri narin ve işitilmesi zordur. Köpekte hırlama ve kedide mırıldama oskultasyona bir engeldir. Hayvanla konuşarak veya ağzı kapalı tutarak hırlama ve mırıldama kesilir. Normal solunum sesleri karakter bakımından esinti şeklinde olup sinüsler, larinks, trakea ve büyük bronştan geçen hava ile oluşur. Bu sesler önce akciğerin hilusu üzerinden dinlenir. Stetoskop sesler kaybolana kadar perifere doğru spiral bir şekilde hareket ettirilir. Bunlar servikal trakea üzerinden en iyi şekilde duyulur. İnspirasyon ve ekspirasyon sesleri şiddetli olup süreleri eşittir. „Sessiz akciğer‟ dahil akciğer seslerinin azalması ve çıtırtılar, ıslıklar ve plöral friksiyonlar dahil anormal akciğer sesleri akciğer patolojisini düşündürür. Normal kedilerde, yüzeysel soluyan obez hayvanlarda; plöral effüzyon, pnömotoraks, dayaframa fıtkı veya torasik kitleler bulunan hayvanlarda akciğer sesleri azalabilir. Şiddetli diffuz hava yolu hastalıklı kedi ve köpeklerde de akciğer sesleri azalabilir. Klinik uyarı Bir elle burun ve ağız kapatılarak hayvanın derin bir inspirasyon yapması teşvik edilir ve sonra burun delikleri açılır ve akciğerler oskulte edilir. Çıtırtılar Hava yollarının aniden açılması veya hava yolu sekresyonlarındaki köpüklerin patlamasıyla oluşur. Cırtcırt striplerinin yavaşça çekilmesi veya selofan sargısındaki deliklerin patlamasıyla çıkan sese benzer. Hava yollarında ödem veya eksudat olduğunda ya da düzensiz akciğer şişkinliğine bağlı olarak hava yollarının farklı zamanlarda birden açılmasıyla meydana gelir. Kedi ve köpeklerde çıtırtı sesleri aşağıdakilerle oluşabilir: ● ● ● ● akciğer ödemi bronkopnömoni trakeal kollaps yangısal veya neoplastik interstisyel akciğer hastalığı Hırıltılar Nefes darlığı varmış gibi hırıltılı ses, ıslık gibi solunum sesidir. Müzikal, sürekli sesler olup çoğunlukla astım, bronş daralması, bronşiyal duvar kalınlaşması, hava yoluna dışardan basınç olması ve yakın hava yolunda oluşan diğer obstrüktif akciğer hastalığı formları gibi durumlarda duyulur. Bunlar ekspirasyonda en iyi duyulur. Stridor (harhara) Gırtlaktaki darlıktan dolayı nefes alışın sesli olmasıdır, yüksek perdelidir, inspirasyon sırasında oluşur ve genellikle larinks hastalığı ile ilgilidir. Stertor (boru sesi) Genizdeki engellerin yaptığı hırıltılı ve gürültülü solunum, horlama, horultu. Sert horultu sesi olup farinks bölgesinin kısmen tıkanmasında (köpekte yumuşak damak sarkmasında olduğu gibi) veya kedide faringeal polipte duyulur. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Plöral friksiyon sesleri Küçük hayvanlarda yaygın değildir. Yangılı parietal ve viseral plöranın birbirine karşı sürtmesiyle oluşur ve septik plöral effüzyonlarla ilgilidir. Plöral effüzyonun, akciğer lobu sertleşmesinin veya intratorasik bir kitlenin teşhisinde akciğerin aynı anda oskultasyonu ve perküsyonu biraz faydalı olabilir. Böyle vakalarda perküsyon sesi mat ve kalp ile akciğer sesleri de boğuktur. Toraksın akustik perküsyonu Plöral effüzyon, akciğer sertleşmesi veya inratorasik kitle teşhisinde toraksın akustik perküsyonu değerli olabilir. Klinik uyarı Yaygın artifaktlı veya dışarıdan ilave olan sesleri ayırt etmede aşağıdakilere dikkat edilir: ● diyaframada kılların hareketi ● kas seyirmesi ●koklama ve mırıldama Karın Karnın muayenesinde palpasyon, oskultasyon, perküsyon ve ballotman yapılır. Gastrointestinal hastalık veya nedeni bilinmeyen sistemik hastalık belirtileri ile getirilen bir hayvanda rektal muayene de tavsiye edilir. Palpasyon Küçük hayvanlarda karın palpasyonu teşhiste faydalıdır. Karnın ön kısmında bağırsak kıvrımları (duodenum) palpe edilebilir. Diffuz karaciğer büyümeli veya kitlesel lezyonlu ya da mide dilatasyonu ve volvuluslu vakalar hariç karaciğer, mide ve pankreas palpe edilemez. Karnın ortasında ince bağırsakların kıvrımları kolayca palpe edilebilir. Kedide her iki böbrek palpe edilebilir ve sağdaki soldakinde biraz daha kraniyalde olup soldaki, sağdakine göre daha fazla hareket ettirilebilir. Köpeklerde dalak ve böbrekler değişkendir. Sol böbrek daha kaudoventralde bulunduğu için özel- 47 likle iri köpeklerde bazen palpe edilebilir. Karnın kaudalinde ince bağırsak kıvrımları, kolon ve idrar kesesi palpe edilebilir. İdrar kesesi symphysis pubisin hemen kraniyalinde yer alır ve idrarla dolu olduğunda kolayca palpe edilir. Üreme organları fetus veya sıvı (pyometrada olduğu gibi) ile gerilmedikçe palpe edilmez. Çoğu kedi ve köpekte karnın palpasyonunda serviks palpe edilmezse de proestrus ve estrusta sert, ceviz şeklinde palpe edilebilir. Karnın palpasyonunda hayvanın pozisyonunu değiştirmek yardımcı olur. ● ön bacakları kaldırmakla kraniyal abdominal içeriklerin geriye kaymasını sağlanır, böylece karaciğerin kaudal kenarları, dalak ve kraniyal intestinal yapılar alan içine gelir ● arka bacakları kaldırmakla kaudal abdominal organların öne gelmesi sağlanır. Bu işlem pelvik yapıların (idrar kesesi, prostat, uterus ve kolon) palpasyonunu kolaylaştırır Bir anormallikten şüphe edilirse sağa, sola veya sırt üstü yatırma da palpasyona yardımcı olabilir. Oskultasyon, perküsyon ve ballotman Bunlar kedi ve köpek muayenesinde sınırlı değere sahiptir ve rutin yapılmaz. Perineal bölge Karın palpe edildikten sonra kuyruk kaldırılmalı, kuyruk tonusu değerlendirilmeli ve perineal bölge muayene edilmelidir. Anüs mukokutanöz bir kavşak olup bağışıklıkla ilgili hastalıktan etkilenebilir. Perineal bölge şerit parçaları, fıtıklar, fistül ve kitleler yönünden inspekte edilmelidir. Arka bacaklar Arka bacaklar simetri yönünden inspekte edilirken şişlik, çıtırtı ve ağrı yönünden palpe edilir. Eklemlerin pasif açılması ve kapanması anormal hareket ve ağrı olup olmadığını ortaya koyar. Ayaklar kaldırılır ve interdigital koku, renk değişikliği veya 48 Köpek ve kedilerin Klinik Muayenesi lezyonlar yönünden muayene edilir. Tırnaklar, tırnak yatakları, ayak yastıkları depigmentasyon, hassasiyet veya hasar için değerlendirilir. Muayenede arka bacakların bir problemi ile karşılaşılırsa tam bir muayene endikedir. Popliteal lenf düğümleri Kedi ve köpeklerde çoğu defa palpe edilir. Bunlar biceps femorisin medial kenarı ile semitendineus kaslarının lateral kenarı arasında diz ekleminin hemen kaudalinde popliteal aralıkta bulunur. Reprodüktif ve üriner sistemler Özellikle köpeklerde, dış genital organlar (dişide vestibul; erkekte prepusyum, penis ve skrotum) kolayca muayene edilir. Dişilerde akıntı, kırmızılık, vulvar şişlik, mukokutanöz kavşağın içe katlanması veya kitlelere dikkat edilir. Erkeklerde skrotum, testisler ve epididimis palpe edilirken asimetri ve kıvam yönünden değerlendirilir. Kriptorşidizm (6 aya kadar testislerden biri veya ikisinin skrotuma inmemesi) köpekte kalıtsal bir defekt olup etkilenen erkekler çiftleşmede kullanılmamalıdır. Penis hem prepusyum içinde hem de prepusyumdan dışarıda frenula ve penisi kılıfa yapıştıran fibröz bantlar yönünden palpe edilir. Erkek köpeklerde prepusyum deliğinde az miktarda kokusuz mukoid akıntı normaldir. Aşırı miktarda veya kokulu bir akıntı anormal olup sitoloji için örnek alınmalıdır. Kedide penisin çıkarılması daha zordur ve birçok kedi bunu hoş karşılamaz. Sağlam erkek kedide penis az bir kıvrık papilla ile kaplıdır. Kısırlaştırılma ile bu atrofiye olur ve kaybolur. Böbrekler, idrar kesesi ve uterus abdominal palpasyonda, prostat bezi de rektal muayenede tanımlanır. Rektal muayene Gastrointestinal hastalıklı bir hayvanda endikedir. 4 yaşından büyük erkek köpeklerde prostat büyüklüğünü değerlendirmek için de tavsiye edilir. Kedide rektal muayene yapmak için sedasyon gerekir. Köpekte rektum, distal kolon, pelvik kemikler, üretra, anal keseler, dişilerde uterus, erkeklerde prostat bezi palpe edilir. Prostat bezini değerlendirmede rektal palpasyonla abdominal palpasyon birleştirilir. Normal prostat bezi palpasyonda düz, simetrik ve ağrısızdır. Kedide rektum, distal kolon, pelvik kemikler, uretra ve anal keseler genellikle palpasyonla değerlendirilir. Köpekte rektal muayenede palpe edilebilen anormallikler tümörler, polipler, rektal ve kolon mukozası sertleşmesi ve sublumbar lenf düğümlerinin büyümesidir. Rektal muayene sonunda anal keseler gerekirse boşaltılabilir. Anemnez ve fiziksel muayene tamamlanıp kaydedilince anormal bulgular hayvan sahibine özetlenir. Daha sonra diyagnostikler ve tedavi için tavsiyelerde bulunulur. YENĠ DOĞANIN MUAYENESĠ Çoğu kedi ve köpek yavruları veteriner tarafından ilk olarak 6-8 haftalıkken muayene edilir. Bu zamandan önce muayene gerekirse yavruyu sakinleştirmek için anne de bulunmalıdır. Yavrular sıcak bir zeminde muayene edilir. Gelişme geriliği şikayetli yeni doğan doğmasal defektler (yarık damak, anüs olmaması veya kalpte üfürüm gibi) yönünden muayene edilir. 3 Sığır ve Buzağıların Klinik Muayenesi Genç düveler, yetişkin sığırlar, dana ve boğalarla buzağıların muayenesi nispeten kolaydır, çünkü vücut sistemleri kolayca değerlendirilebilir. Sindirim kanalı, kardiyovasküler sistem, solunum yolu, meme bezi, üreme organları, üriner kanal, kasiskelet sistemi, sinir sistemi ve deri sahada kolayca muayene edilebilir. Yatar durumdaki sığırlarda kas iskelet sistemi ve sinir sistemlerinin muayenesi zordur. Bu bölümde sığırların klinik muayenesinde teşhis için en faydalı bilgi sağlayacak olan sistematik metot anlatılacaktır. Muayenenin boyutu şikayetin karakterine bağlıdır: örneğin trikofiti detaylı muayene gerektirmez. Pnömoni şüpheli bir sığırda solunum kanalı üzerinde durulur. Bununla birlikte, 10 gün önce doğum yapmış yüksek verimli fakat şimdi anoreksik ve süt üretiminin birden ve önemli oranda düştüğü bir sığır söz konusu olduğunda detaylı muayene gerekir. geriye ve yanlara tekme atabilir. Muayene edeni görmeleri tutulmuş veya bokstaki sığırlara, her zaman görme açılarından yaklaşılmalıdır. Muayene eden hayvana önce yumuşak sonra sert biçimde dokunmak için onun önünde durulur. Bir sığırda stetoskobun göğüs veya karın üzerine konulması yeterli korku, ürperti yaratabilir ve hayvan kendini oradan oraya fırlatabilir. Sabır ve azimle bu hayvanların uyumlu bir biçimde ayarladıkları görülecektir. Çoğu sütçü sığırı yularla veya bir travayda tutmak nispeten kolaydır. Buzağılar elle tutularak basit ve kolayca muayene edilebilir. KLĠNĠK MUAYENE TULMASI Genel inspeksiyon ĠÇĠN SIĞIRIN TU- Sığırlar birçok farklı durum altında muayene edilir ve veterinerler hayvanın yeterince tutulduğundan emin olmalıdır. Sığır tekmelemesinden, çiğnemesinden ve özellikle boğa sıkıştırmasından ciddi personel hasarları ve hatta ölüm meydana gelebilmektedir. Herhangi bir hayvanı muayeneden önce veteriner onun davranışının neler olabileceğini değerlendirmeli ve hasardan kaçınmak için yeterli düzenlemeler yapmalıdır. Huysuz yetişkin bir et sığırının gerisinde olmak hasara neden olabilir, çünkü bunlar KLĠNĠK MUAYENE Anemnez ve çevre kontrolü Daha önce anlatılmıştı YAKINDAN MUAYENE Bu, uygun bir mesafeden hayvanın her tarafı görülecek şekilde (genellikle birkaç adımlık) yapılır. Genel gözlemler ve anormal sesler not edilir. Davranış Hayvanın mental durumu ile iç ve dış ortama reaksiyonunun yansımasıdır. Hayvan ne yapıyor? Bağırıyor mu, inliyor mu, hırıltılı mı? Yiyor ve içiyor mu? Ya da mevcut yem ve suya aldır mıyor mu? Gözlemciye dikkat ediyor mu? Uyanık, dikkatli, ilgisiz, alık gibi, komada, endişeli veya sürüden ayrılmış mı? 50 Sığır ve Buzağıların Klinik Muayenesi Defekasyon ve ürinasyon Dışkılama ve idrar yapmada zorluk olup olmadığı ve miktarları yönünden gözlenir. Zor dışkılama ile birlikte inleme de görülebilir. Zor idrar yapan bir sığır belini önemli oranda büker, arka ayaklarına çöker, arka ayaklarla dışa tekme atar ve inler. Zor idrar yapan bir dana bıçkı sehpası biçiminde durur, perineal üretranın dalgalanmaları görülebilir, kuyruğu dik tutar ve az miktarda idrar yapar. Dışkı Dışkının muayenesinde önceki birkaç saatteki miktarına, koku ve kıvamına, kan, fibrin, sindirilmemiş gıda partikülleri gibi anormal maddelerin varlığına dikkat edilir. Duruş Hayvan normal olarak duruyor mu? Baş ve boynunu normal olarak tutabiliyor mu? Kulaklar, göz kapakları ve kuyruk normal mi? Hayvan duvara dayanıyor mu? Anormal duruşlar hastalık göstergesi olmayabilir. Yetişkin bir dananın köpek oturuşu pozisyonu alması spondilozis veya bir davranışsal bir duruşa bağlı olabilir. Ayaktaki hayvanlarda anormal duruşlardan bazı örnekler: laminitiste geri kalan bacakları sık sık değiştirmek ● tetanoz ve bazı karın sancılarında bıçkı sehpası pozisyonu ● şiddetli akciğer hastalıklarında baş ve boynun uzatılması ● akut RPT‟de olduğu gibi beli hafifçe bükmek ● miyozitis, arthritis, uzun kemiklerde kırıkta yürümeye isteksizlik olabilir ● sistitiste ve tıkanmalı ürolitiaziste karnı tekmeleme ve kuyruk sallama ● Hayvan yatıyorsa şu sorular sorulur: ● hayvan sternal ya da yan pozisyonda mı? ● kendini sternalden laterale çevirebiliyor mu? ● ne zamandır yatıyor? ● baş ve boyunu tutuş pozisyonu? ● bacakların pozisyonu? Normal olarak, sternal pozisyonda yatan bir sığırın üstteki arka bacağı net olarak görülürken alt arka bacağın distal kısmı karın altında görülür. Süt humması, femur kırığı, meningitis, medulla spinalis hasarında arka bacaklar bükülmez biçimde dışa çekilebilir. Adduktor (içe çeken) kasların yırtıldığı yetişkin sığırda arka bacaklar bükük tutulabilir ve öne doğru vücuda yaklaşık 45 derece açıyla yönlendirilebilir. Medulla spinalis hasarında arka bacaklar çaprazlama veya gevşeklik nedeniyle kurbağa bacak özellikte olabilir. Bacaklar vücudun uzun eksenine dik olarak dışa uzatılabiliyor mu? Opitotonus belirtisi var mı? Yatan hayvan kalkmaya çabalıyor mu? Klinik uyarı Yatan bir hayvana yaklaşıldığında ayağa kalkmaya çabalamazsa araştırma gerektiren başka bir durumu akla getirir. Yürüyüş Hayvan yürürken gözlenir. Anormal yürüyüşe birkaç örnek aşağıda verilmiştir: ● ataksi veya inkoordinasyon (serebellar ataksi veya aşırı karbonhidrat yüklenmesinde olduğu gibi düzgün yürüyememe) ● bacakların bükülmezliği (hayvan yürürken normal bükülme ve açılma olmaması. Buzağı ve kuzularda miyozitis ve artritiste ya da yetişkin sığırlarda dejenere eklem hastalığında yaygındır) ● ayakları sürümek veya tökezlemek (laminitiste veya spondilitiste olduğu gibi) ● dönme hareketi (listerioziste olduğu gibi baş ve boynun bir yöne eğimi ile birlikte bir yönde yürüme sıktır) Vücut kondisyon skoru canlı bir hayvanda ücut kondisyon skoru (VKS) kas ve yağda depo edilen ve me- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS tabolize olabilen enerji miktarını değerlendirmede kullanılan subjektif bir metottur. Sütçü sığırlarda VKS bir dizi skala ve sistemler kullanarak yapılır. Bunlar ülkelere göre değişiklik gösterebilir. ABD‟de 0-5 (O=çok kötü, 1=kötü, 2=orta, 3=iyi, 4=yağlı, 5=çok yağlı) derecelendirmesi kullanılır. Bu metotta deri altındaki doku miktarını değerlendirmek için sığır palpe edilir. Konformasyon Baş ve boyun, bacaklar, toraks ve karnın simetrisi inspekte edilir. Belirgin anormallikler var mı? Kıl örtüsü Parlaklık ve renk değişikliğine dikkat edilir. Kıl dökülmesi mevsimseldir. Alopesia varsa genel mi, lokal mi? Ektoparazit belirtisi var mı? Deri Hidrasyon durumu ve derecesi değerlendirilir. Deri hipertrofi, kırışıklık, renk değişimi, kanamalar, sıyrılmalar, hasarlar ve kaşıntı, buzağılarda ishalde ve yetişkinlerde paratüberkülozda olduğu gibi dışkı ile bulaşma yönünden muayene edilir. Deri altı dokular Ödem, ürtiker, hematomlar, abseler, yangısal şişkinlik, amfizem ve periferal lenf düğümü büyümeleri yönünden muayene edilir. Anormal koku Anormal kokulara dikkat edilir. Ketozisli bir sığırda ağız etrafında ve solunumunda aseton kokusu duyulabilir. Gangrenli pnömonili sığırda solunum nekrotik kokabilir. Yeni doğum yapmış septik metritli sığırda arka kısımdan kötü koku duyulabilir. YAKINDAN MUAYENE Her vücut bölgesi uygun mesafeden inspekte edilir. Hayvanın mental durumunu değerlendirirken hayvanda aşağıdaki durumlara dikkat edilir: ● ● ● ● ● 51 uyanıklık depresyon letarji (uyuşuk) dejekte (acılı) baygın Başın simetrisi Baş, şişkinlikler ve kemik büyümeleri yönünden muayene edilir. Boynuzlarda anormallik var mı? Hayvanın boynuzsuz oluşu yeni mi? Kulaklar Buzağılarda otitis eksternada olduğu gibi bir veya iki kulak düşük olabilir,. Hipomagnezemide kulaklar titrek olabilir. Dışarıdaki bir sese karşı kulakları normal kullanıyor mu? Gözler ve göz kapakları Gözler normal açıklığı için muayene edilir. Gözler kapalı mı? Ağrılı olduğu için hayvan gözlerini kapalı tutmaya mı çalışıyor? Göz akıntıları çoğu defa medial cantusta (kapakların birleşme yeri) toplanır ve yüzden aşağı akar, bol seröz ve mukoprulent olabilir. Bir gözün üst kapağı düşük olabilir (listerioziste tek taraflı paralizde olduğu gbi). Üçüncü göz kapağının çıkıntı yapıp yapmadığına, anormal kitle olup olmadığına, renk değişikliği ve yangıya dikkat edilir. Göz kürelerinin durumu büyüklük, çöküklük (dehidrasyonda olduğu gibi), kornea, sklera ve pupilla anormallikleri yönünden gözlenir. Dehidrasyonun derecesi göz ve orbita arasındaki boşluğa göre değerlendirilebilir. Merme Normal olarak nemlidir (su damlacıkları görülür). Anormallikleri: ● kuru bir merme sistemik bir hastalık veya kardiyovasküler kolapsı gösterir (ör, yeni doğum yapmış bir inekte hipokalsemi veya ishalli bızağıda dehidrasyon) ● fotosensitizasyon veya ağız boşluğunun enfeksiyonlarında (ör, mukozal hastalık) yangılı bir merme gözlenir 52 Sığır ve Buzağıların Klinik Muayenesi ● merme yüzeyinde biriken anormal burun akıntıları mermenin kabuklanmasına neden olur ● burun deliklerinde rumen içeriği, rumen içeriğinin yeni regurgite olduğunu gösterir (üçüncü dönem hipokalsemi) Pupilla refleksi Gözleri muayene ederken uçlu bir ışık kaynağı kullanılır ve pupillalara dikkat edilir. Burun boĢlukları Bunlar normal olarak ince bir seröz akıntı ile kaplıdır ve hayvan bunları düzenli olarak yalar. Aşırı veya anormal akıntı birikimi solunum yolu hastalığını veya hayvan herhangi bir nedenle düşkün ise akıntıları yalayamadığını gösterebilir. Burun akıntısı miktar veya karakter bakımından anormal olabilir (bir veya iki burun deliğinde kan bulunuşu gibi). Burun delikleri her solunumla normal olarak biraz daralır ve genişlerken dispnede aşırı hareketler görülür. Ağız Ağzın inspeksiyonunda dış kenarlarının hafifçe açık tutulduğu, aşırı salivasyon olduğu ve dilin hafifçe dışarı çıktığı, aşırı çene ve çiğneme hareketlerinin olduğu görülebilir. Bunların hepsi ağız boşluğu anormalliklerini düşündürür ve yakından muayene edilmelidir. ĠĢtah Normal iştahlı bir sığır dili ile yemi kavrar ve çayırı kesici dişleri ile ısırır. Bir sığır dilini kullanmadan yemi kavramaya çalışıyorsa ağız boşluğunun ağrılı bir durumu akla gelir. Aç görünen bir sığır yeme ağzını daldırıyor fakat dilini çıkaramıyorsa ağız boşluğunun ağrılı bir lezyonu (glossitis veya sinir lezyonuna bağlı dilin paralizi) akla gelir. Sığırlar normal olarak suyu dudakları ile emer, suyu dilleri ile içerlerse florozis gibi dişlerin ağrılı durumu bulunabilir. Çiğneme Çiğneme belli bir mesafeden kolaylıkla gözlenebilir. Hızlı ve tam olmayan çiğneme ile birlikte yemin ağızdan düşürülmesi ağız boşluğunun ağrılı bir durumunu yansıtır. Yavaş çiğneme ensefalopatiyi akla getirir. Dişlerin gıcırdaması kafa içi basınç artışı, ensefalomalasi ve karın ağrısında meydana gelir. Klinik uyarı Alt çene kırığı, çene düşüklüğü ve kısmen açık ağız ile kendini belli edebilir. Yutma Boynun bükülme ve uzaması değişiyor ve ağızdan salya ile karışık gıda dökülüyorsa yutma ağrılıdır. Bu da farinks veya ezofagusta yabancı bir cisme ya da faringitis veya laringitise bağlı olabilir. Regurgitasyon veya geviş içeriğinin yere düşürülmesi ezofagus veya retikulorumenin kardiasının hastalığını düşündürür. Boyun Boynun tüm uzunluğu ve çene altı bölge inspekte edilir. Normal olarak juguler venlerde dolgunluk görülmez ve boynun toraksa girişinden boynun 1/3‟üne kadar juguler bir nabız vardır. Vena jugularislerle ilgili anormallikler: ● dolgunluk ● venöz nabızlar (çene açısında boynun proksimal kısmına kadar uzayan) ● önceki İV enjeksiyonlara veya uzun süre İV katater uygulaması ile ilgili tromboflebitise bağlı bir veya iki juguler oluğun yaygın büyümeleri Döş bölgesinde veya çene altı boşlukta ödem veya abseye bağlı büyümeler bulunabilir. Preskapular lenf düğümü bölgesi büyüklük yönünden inspekte edilir. Boynun diğer büyümeleri tümörler, apseler, KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS lenf büyümeleri, periezofagal fistüle bağlı olabilir. Boynun sol tarafında derinin ezofagus hareketlerine bağlı dalgalanmaları ile belli olan anormal yutma hareketleri görülebilir. Toraks Solunumlar Hız Normal solunum hızları: ● yetişkin et sığırı 12-30 ● yetişkin süt sığırı 20-30 ● buzağı 24-36 Solunum yollarında patolojik değişiklik olmaksızın solunum sayısında önemli değişiklik meydana gelebilir. Uzun süre güneşte bekleyen, heyecanlanan veya tutulmaya çalışılan obez hayvanlarda, asit-baz dengesizliğinde, uzun süre taşıma sonrasında solunum sayısı artar. Soğuk kış aylarında genellikle azalır. Klinik uyarı Sığırlarda solunumu inspekte etmek için hayvanın gerisinde ve biraz yanda durulur. Her solunum sırasında göğüs ve karın duvarı hareketlerine dikkat edilir ve solunumun hızı, tipi, derinliği ve ritmi belirlenir. Tip Solunum torasik (kostal) veya abdominal olabilir. Kostal olan göğüs duvarının, abdominal olan da karın duvarının nispi hareketlerini yansıtır. Sığırlarda solunumun tipi kostaabdominal olup göğüs ve karın duvarları solunuma eşit oranda katılır. Ritm Normal ritm inspirasyon, ekspirasyon ve duraklamadan ibarettir. ● üst hava yolu çapının daralmasına neden olan üst solunum yolu hastalığında inspirasyon uzar 53 ● pnömoni, akciğer odemi ve amfizemi gibi alt solunum kanalı hastalığında ekspirasyon uzar Derinlik Solunumun derinliği inspirasyon ve ekspirasyonların uzunluğunun değerlendirmesidir. Solunum yüzeysel ve derin olabilir, bu da karın ve göğüs duvarlarının gözlenmesiyle değerlendirilebilir. ● polipne hızlı ve yüzeysel solunumu ● takipne çok hızlı yüzeysel solunumu (nefes nefese) ● hiperpne derin solunumu ● dispne çabalı solunumu ifade eder ve genellikle baş ve boynun uzatılması, burun deliklerinin aşırı genişlemesi, dirseklerin ayrılması, aşırı karın ve göğüs hareketleri, solunumla ilgili bir inleme, ağızdan solunum ve interkostal kasların belirgin aktivitesi ile birliktedir Solunum sesleri Stetoskop olmadan da duyulabilir ve anormal olanlar şunlardır: ● farinks, trakea ve bronş irritasyonuna bağlı öksürük ● burun irritasyonuna bağlı horultu ● burun geçişlerin daralmasına bağlı hırıltı ● farinks tıkanmasına bağlı horultu ● larinks ve trakea lezyonlarına bağlı inspirasyon gıcırtısı ● ileri akciğer hastalığına bağlı göğüs ağrısı ile ilgili ekspirasyon horultusu Karın Karın ve ilgili organların anormallikleri belli bir uzaklıktan dikkatli inspeksiyonla fark edilebilir. Genellikle karın büyüklüğündeki değişiklikler dikkat çeker. Karın dolgunluğu aşırı gıda, sıvı, fecese, fetusa, karın içi neoplazmalar veya yağa bağlı olabilir. Bağırsakların gazla dolgunluğu karnın dorsal kısmının tek taraflı dolgunluğuna oysa periton boşluğunda veya uterusta aşırı sıvı ventral dolgunluğa neden olur. 54 Sığır ve Buzağıların Klinik Muayenesi Buzağılarda karnın ventralinin inspeksiyonunda umbilikal herni veya omfaloflebitle ilgili büyümüş bir umbilikus görülebilir. Sütçü sığırlarda ventral vücut duvarı ödemi çoğunlukla doğumun yaklaşması, gangrenli mastitis, konjestif kalp yetmezliği ve tıkanmalı ürolitiazise bağlı üretra yırtılması ile ilgilidir. Abdominal ve torasik solunum ● Belirgin karın duvarı hareketleri ağrılı göğüs durumlarını (göğüs duvarı hareketlerini kısıtlayan ve karın duvarı hareketlerinin abartan plörizi gibi) düşündürür ● Belirgin göğüs duvarı hareketleri şiddetli akciğer hastalığında (şiddetli akciğer ödemi, akciğer amfizemi, pnömonide olduğu gibi) meydana gelebilir Klinik uyarı Rumen hareketleri, belli bir mesafeden sol karın duvarından gözlenebilir, fakat bir sonraki adımda daha iyi muayene edilir. yakınından dışkı miktarı ve özelliğine dikkat edilir ve anormallikleri araştırılmalıdır. VÜCUT BÖLGELERĠ VE SĠSTEMLERĠNĠN YAKINDAN MUAYENESĠ Çeşitli vücut bölgeleri ve sistemleri sistematik olarak muayene edilir: ● sol taraf – toraks, boyun, karın (rumen), preskapular ve prefemoral lenf düğümleri ● sağ taraf – toraks, boyun, karın (abomazum ve bağırsaklar), preskapular ve prefemoral lenf düğümleri ● karnın ventrali (umbilikus) ● baş ve ağız ● meme bezleri ● rektal muayene (üreme kanalı, üriner kanal, sindirim kanalı, kemik iskelet, kan damarları ve lenf düğümleri) ● genitoüriner sistem ● kas iskelet sistemi ● sinir sistemi ● kıl ve deri Sol taraf YAKINDAN MUAYENE Yakın muayene hayvanın arkasından başlar, zira burada birkaç gözlem ve değerlendirme çabuk ve etkili bir şekilde yapılabilir. Sığırı, özellikle ketozisli sütçü sığırı muayene etmeden önce vulvanın hemen altındaki derinin okşanması (idrar yapmayı uyarır) ile idrar örneği kolayca alınabilir. Tüm idrar akışı görülebilir ve örnek alınabilir. Sonra, rektal temperatür alınır. Bu işlem sırasında vulvanın mukozasına bakılır ve renk değişikliği, akıntı ve lezyonların olup olmadığına dikkat edilir. Kuyrukta coccigeal arterden nabız sayılabilir ve değerlendirilebilir (vulvanın ucu hizasında) Yine bu sırada solunum hızı ve özellikleri değerlendirilebilir. Kıl örtüsü ve deri dehidrasyon, kıl kaybı, deri lezyonları yönünden değerlendirilir. Hayvanın hemen Sol toraks ve boyun Kalp sahası ve akciğerlerin palpasyon, perküsyon ve oskultasyonu yapılır, boyun ve ilgili dokular inpekte edilir. Kalp Kalp oskultasyonla muayene edilir. Hız, ritm, kalp seslerinin şiddeti ve kalitesi ile anormal seslere dikkat edilir. Kalp ve nabız hızları mukayese edilerek nabız açığı (en çok kalp aritmilerinde) olup olmadığı kontrol edilir. Kalbi oskulte ederken aynı anda median arter (ön bacağın medial kısmında) palpe edilerek değerlendirilebilir. Akciğerler Göğsün oskultasyon ve perküsyonu öncelikli metotlardır. Her iki akciğer sahasının oskultasyonu ile normal ve anormal solunum seslerine dikkat edilir. Her iki sahanın üst, orta ve alt üçte birlik kısımlarının oskultasyonu, akciğerin farklı kısımlarında solunum seslerinde farklılıkların de- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ğerlendirmek için güvenilir bir metottur. Çoğu pnömoni vakası bronkojenik olduğundan her iki akciğer sahasının kraniyoventral kısımları ilk önce ve en şiddetli etkilenir. Akciğer sesleri göğsün ventral kısımlarında boğuk ise göğsün perküsyonu diyagnostik yönden önemlidir ve plöral effüzyon olduğunu düşündürür. Trakea üzerinde oskultasyon yaparken interkostal aralıkların parmakla derin palpasyonu inlemeye neden olur. Bu da plöritisle ilgili torasik ağrıyı gösterir. Perikardiyal friksiyon sesleri Bunlar kalp siklüsü ile ilgili olmayan anormal seslerdir. Her kalp siklüsü ile birlikte meydana gelmekle birlikte spesifik olarak ne sistolik ne de diyastolik seslerle ilgilidir. Bunlar üfürümlerden daha yüzeysel ve daha belirgin duyulan ve her tarafa yayılan seslerdir. Lokal plöritisle ilgili sesler perikardiyal seslerle karıştırılabilir (özellikle solunum ve kalp sesleri aynı hızda ise). Klinik uyarı Akciğerlerin anteroventral kısımlarını oskulte etmek için triceps kası çöktürülür ve stetoskop aksillaya yerleştirilir. Sol boyun ve ilgili yapılar DöĢ, juguler venler ve trakea Sol boyuna bakılır ve büyümeler (döş ödemi, apseler veya diğer şişlikler gibi) için palpe edilir. Sığırlarda boynun muayenesinde juguler venlerin durumunu belirlemek önemlidir. Normal olarak çökük görünür. Boynun yaklaşık üçte birine doğru juguler bir nabız çoğu hayvanda normal olmakla birlikte bunlar karotisten yansıyan veya geçen nabızdan ayırt edilmelidir (daha alt hizada juguler vene basınç uygulayarak kaybolmaz). Juguler nabız her kalp hareketi ile ilgili olduğunda bunun fizyolojik mi patolojik mi olduğunu belirlemek gerekir: ● normal juguler nabız presistoliktir ve atriyal sistole bağlıdır 55 ● patolojik juguler nabız çoğunlukla sistolik olup arteriyel nabızla ve S1 ile aynı anda oluşur; triküspital kapağın yetmezliğini gösterir Boynun ortasında juguler vene parmakla basılırsa basılan noktanın yukarısında ven dolgunlaşırken aşağısı boşalır. Eğer juguler ven belirgin ve gergin hissediliyorsa o zaman damar tamamen dolgundur. Böyle bir damara parmakla basıldığında aşağıda kalan kısım dolgun kalır: buna pozitif venöz stazis testi denir. Juguler venlerin iki taraflı dolgunluğu göğüs girişinde kitlesel bir oluşumla daralmaya veya basınçla tıkanmaya ya da sağ taraflı konjestif kalp yetmezliğine bağlı olabilir. Trakeal oskultasyon faydalı diyagnostik bir katkıda bulunur. Normal olarak, duyulabilen sesler akciğerlerden duyabilenlere göre daha şiddetli ve daha sıkıdır. Üst solunum yolu hastalığında (laringitis ve trakitis gibi) sesler daha şiddetli, serttir ve stenozis olduğunda ıslıklı olabilir. Trakea kollapslı buzağılarda çok şiddetli stenotik trakeal sesler karakteristiktir. Nedenlerine bakmaksızın anormal trakeal sesler genellikle aşağıya, büyük bronşa yayılır ve toraks üzerinden özellikle inspirasyon sırasında duyulur. Karnın sol tarafı Bu kısımda sol fossa paralumbalis ve sol lateral karın duvarı muayene edilir. Sol fossa paralumbalis ve lateral karın duvarı Sol fossa paralumbalis ve rumen inspeksiyon, palpasyon, oskultasyon, ballotman, perküsyon ve aynı anda oskultasyon ile muayene edilir. Rumen kontraksiyonları tarafından oluşturulan sol karın duvarının hareketleri aynı anda görülebilir, hissedilebilir ve duyulabilir. İnspeksiyon Hafifçe eğik açıdan bakıldığında sol fossa paralumbalis ve rumen hareketleri en iyi şekilde değerlendirilir. Sol fossa para- 56 Sığır ve Buzağıların Klinik Muayenesi lumbalisin konkavlığı ve böğrün çukurluğu inspekte edilir. Rumenin kısmen boş olması yüzünden fossa çukur veya dolu olması yüzünden şişkin ya da timpanideki gibi davul gibidir. Sağlıklı sığırlarda sol fossa paralumbalisin kabarması rumenin dorsal kesesinin aynı anda kasılması ve gevşemesi ile ilgilidir. Bu, sütçü sığırlarda yeme sırasında ve yemden sonra geviş sırasında daha sık oluşur ve daha kolay görülür (hem yatan hem de ayakta duranlarda). Bu hareketler düzgün kıl örtülü olanlarda kaba kıl örtülülere göre daha iyi görülür. Palpasyon Rumen sol fossa paralumbalisten palpe edilebilir. Parmakla basıldığında normal olarak hamursu ve çukurlaşır. Rumen fossadan oskulte edilirken kontraksiyonlar da hissedilebilir. Rumen sesleri primer ve sekonder kontraksiyonlarla ilişkilendirilebilir. Rumen kontraksiyonları palpe edilirken seslerinin duyulmaması önemlidir. Sol fossada ve sol alt böğür bölgesinde dakikada 3-5 dalgalanma olması ve aynı anda rumen kontraksiyonlarının tipik seslerinin duyulmaması vagus indijesyonu ile ilgili rumen hiperaktivitesini düşündürür. Bu durumda rumen içerikleri homojen ve köpüklü olabilir. Oskultasyon Rumen hareketleri en az 3 dakika oskulte edilmelidir. Rumen motilitesinin primer siklüsünün ilk kısmında (retikulumun iki fazlı kontraksiyonundan sonra dorsal kesenin kontraksiyonu sırasında) fossa kabarır, fossanın ortasından 10. ve 13. kostaların üst 1/3‟üne kadar uzayan sahada şiddetli gök gürültüsü sesleri duyulur. Dorsal kesenin kontraksiyonu ile ilgili sesler giderek şiddetlenir ve 5-8 saniye sürer. Bunu, 2-4 saniye içinde primer kontraksiyonun ikinci kısmı takip eder (bu durumda ventral kese kasılıyordur ve dorsal keseye göre daha az şiddetli seslere neden olur). Tüm primer kontraksiyon- ların sıklığı 2 dakikada 3 veya 3 dakikada 4‟tür. Rumen motilitesinin sekonder siklüsünde dorsal kesenin ve sonra ventral kesenin kontraksiyonu olur. Bunlardan önce retikulum kasılmaz. Sekonder kontraksiyonlar primer kontraksiyonlar arasında her 2 dakikada meydana gelir ve genellikle aynı anda ruktusla birliktedir. Primer kontraksiyonlar sekonderlere göre genellikle daha uzun ve daha şiddetlidir. Rumen stazisi veya atonisi, seslerin olmaması veya sıklığı normal fakat zayıf seslerle ya da her 5 dakikada sadece bir kere oluşması ile karakterizedir. Normal sıklıkta zayıf sesler rumen ile karın duvarı arasında bir organı (sola abomazum deplasmanındaki gibi) gösterebilir. Rumen üzerinde çalkantı sesleri aşırı miktarda sıvı ile ilgili stazisi (asidozda olduğu gibi) düşündürür. Sola abomazum deplasmanında kendiliğinden süzüntü veya çınlama sesleri duyulabilir. Perküsyon ve aynı anda oskultasyon Sol karın duvarının dorsal üçte birinde 10. ve 13. kostalardan sol fossa paralumbalise kadar uzayan sahada yapılır. Amaç „ping‟ sesini (abomazum deplasmanında olduğu gibi gaz dolu bir organı gösterebilir) veya düşük perdeli „pung‟ sesini (atonik rumeni gösterir) belirlemektir. Ballotman ve aynı anda oskultasyon Ballotman sıvı içindeki bir cismin, aniden ileriye doğru itilişini takiben tekrar eski yerine dönüşü olup sıvı ortamda bulunan çeşitli oluşumların varlığını ve büyüklüğünü tesbitte kullanılan bir muayene metodudur. 13. kosta üzerinden oskulte ederken sol fossa paralumbalisin hemen ventralinden sol karın duvarının ballotmanı ile çalkantı sesleri ortaya çıkarılabilir ve bunlar rumende aşırı miktarda sıvı olduğunu (asidozda veya abomazum deplasmanında olduğu gibi) gösterebilir. Sol preskapular ve prefemoral lenf düğümleri KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Bunlar büyüklükleri yönünden edilir ve obezlerde zor olabilir. palpe Sağ taraf Sağ toraks ve boyun Toraksın sağ tarafı, boyun, juguler venler, döş ve trakea sol taraftaki gibi muayene edilir. Sağ preskapular ve prefemoral lenf düğümleri büyümeleri yönünden inspekte ve palpe edilir. Karnın sağ tarafı İnspeksiyon, palpasyon, perküsyon ve aynı anda oskultasyon, ballotman, sallama ile muayene edilir. Sağ fossa paralumbalis ve sağ karın duvarı Palpasyon Sol lateral karın duvarı sağ kosta kemerinin gerisinden dorsalden ventrale doğru dolgun iç organ, gebe uterus ve karaciğer büyümesi yönünden palpe edilir. Perküsyon ve aynı anda oskultasyon Aşağıdakilerle ilgili „ping‟ sesini belirlemek için yapılır: ● sekum dilatasyonu ve volvulusu ● abomazum dilatasyonu ve volvulusu ● paralitik ileusa bağlı bağırsak timpanisi veya akut bağırsak tıkanmasına bağlı sıvı dolu bağırsaklar ● laparotomiyi takiben pnömoperitoneum ● laktasyondaki sığırlarda, en çok buzağılamadan sonra birkaç günde meydana gelen lokal bağırsak timpanisine bağlı doğum sonrası pingler Sağ lateral karın duvarının ballotmanı Sağ karındaki sert kitleleri belirlemek için kullanılır. 7-8 aylık gebelikten sonra gebe uterus kolayca ballote olur. İşlem sıvı çalkantı seslerini ortaya koyabilir. Bunlar akut bağırsak tıkanmasıda sıvı dolu bağırsakları veya abomasum dilatasyonu ve volvulusu ya da sekum dilatasyonu ve volvulusununda olduğu gibi sıvı dolu bir organı gösterir. 57 Perküsyon Karnın bir tarafına keskin bir perküsyon yapılırken karşı tarafta dalgalanmanın olup olmadığı inspekte ve palpe edilir. Karın boşluğunda aşırı miktarda sıvı olduğunu (asites) gösterir. Karın ağrısının belirlenmesi Akut lokal veya diffuz peritonitisli sığırlar hemen hemen her ekspirasyonda veya birkaç adım yürütüldüğünde inleyebilir. Yatar durumda inleme artabilir. Şiddetli pnömoni, plörizi, diffuz akciğer amfizemi ve perikarditis de inlemeye neden olabilir. Bu yüzden akciğer hastalığını dışlamak için akciğerlerin dikkatli oskultasyonu ve perküsyonu gerekir. Bütün inlemeler kendiliğinden oluşmaz. İnlemeyi ortaya çıkarmak için karnın kraniyal kısmına yumrukla ve dizle derin palpasyon gerekir. Amaç, retikulumla en yakından ilgili ventral karın üzerindeki ağrılı yerleri belirlemektir (karın ağrısının yaygın bir nedeni RPT‟dir). İnlemeyi duymak için aynı anda trakea üzerinden oskultasyon gerekebilir. Karnın her iki tarafı ve ventral kısmı muayene edilmelidir. Ksifoid sternum hizasından başlanır ve kaudale doğru umbilikusun distaline kadar devam edilir. Bir inleme periton, pleura veya perikard ile ilgili bir lezyonun (uzama, yangı veya ödem) varlığı anlamına gelir. İnleme olmaması periton lezyonunun olmadığı anlamına gelmez. Akut RPT‟de inleme olmayabilir ve zor duyulabilir ya da sonuçsuzdur (retikulumun ilk delinmesinden 3-5 gün içinde). Omuzların çimdiklenmesi de ağrıyı ortaya çıkarmak için kullanılır. Orta büyüklükte bir sığır omuzların çimdiklenmesi ile belini çöker. Periton, plöra veya perikard lezyonlu bir hayvan ise aynı hareketle inler. Bu inleme trakeadan oskultasyona gerek kalmadan duyulabilirse de genellikle oskultasyon gerekir. Çok iri yetişkin sığırlar ve öküzlerde bu işlemi yapmak zordur. 58 Sığır ve Buzağıların Klinik Muayenesi Karaciğer büyümesi Büyümüş bir karaciğer, kosta kemerinin hemen gerisinde sağ fossa paralumbalisten ventral sağ fböğüre kadar uzanan sert bir yapı olarak palpe edilebilir. Karaciğerin matlık sahası perküsyonla belirlenebilir ve özel muayene için karaciğer biyopsisi alınabilir. Ağrılı karın bölgelerini belirlemek için derin palpasyon ● trakea üzerinde inspirasyon ve ekspirasyon sesleri oskulte edilir ● yumruk veya diz ile karına derin palpasyonla basınç uygulanır ● inlemenin olmadığına kara vermeden önce birkaç girişimde bulunulur ● ksifoid sternumun hemen hemen kaudalinden palpasyona başlanır ve karnın sağ ve sol taraflarına kadar devam edilir. Parasentez Laboratuar analiz için periton, plöra ve eklem boşlukları ile perikard kesesi ve deri altı şişkinliklerinden sıvı elde edilebilir. Bu örnekler peritonitis, plöritis, perikarditis ve selilütis teşhisi için faydalıdır. BaĢ ve ilgili yapılar İlk muayenede anormalliklerin varlığı görülürse gözler, burun delikleri ve burun boşlukları ve ağız dahil baş detaylı olarak muayene edilir. Gözler Gözler ve göz kapakları oküler akıntılar ve anormallikler yönünden muayene edilir. Oküler akıntılar Oküler akıntıların özelliğine ve tek ya da iki taraflı olup olmadığına dikkat edilir. Göz kapakları anormallikleri Anormal hareket, pozisyon ve kalınlık yönünden muayene edilir. Gözün ağrılı durumlarında veya nervöz irritasyon vakalarında (hipomagnezemi, Pb zehirlenmesi, ensefalitis gibi) göz kapaklarının hareketle- ri aşırı olabilir. Göz ağrılı olduğunda veya fotosensitizasyon veya alerjiye bağlı ödemde olduğu gibi göz kapakları şişkin iken kapaklar sürekli kapalı tutulur. Orbitada ağrı olduğunda veya tetanoz veya ensefalitiste üçüncü göz kapağı göz üzerine düşer. Klinik uyarı İri yetişkin sığırlarda inlemeyi ortaya çıkarmak için uzun bir sopa kullanmak gerekebilir. İki kişi karşılıklı olarak bu sopayı karın altında ksifoid sternumun hemen gerisinde yatay pozisyonda tutar. Sopa ile karın birden yukarı kaldırılırken üçüncü kişi trakea üzerinde oskute eder. İnleme varsa ortaya çıkarılabilmesi ve duyulabilmesinden emin olmak için işlem birkaç defa tekrarlanır . Konjonktivanın muayenesi Perifer dolaşımın durumunu gözlemek için yapılır. Solgunluk (anemide) ve sarılık görülebilir. Aynı değişiklikler oral ve vajinal mukozalarda daha kolay görülür. Sklera damarlarının dolgunlaşması, peteşiyel kanamalar, konjonktivanın ödemi, akut ağrı veya yüksek ateşe bağlı kuruluk kolayca görülebilen anormalliklerdir. Kornea anormallikleri Opaklıkla karakterize keratitis çoğu defa damarlaşma, ülserleşme ile birliktedir. Korneanın konveksliğinin artması, genellikle göz küresi içindeki basıncın artışına bağlıdır ve glaukoma veya hipopiyon ile oluşur. Göz küresinin büyüklüğü Bu genellikle değişmez, fakat çıkıntı nispeten yaygındır ve tek taraflı olduğunda çoğu vakada orbita gerisindeki basınca bağlıdır. Sığırlarda periorbital lenfoma, mandibulanın dislokasyonu ve periorbital kanama yaygın nedenlerdir. Göz kürelerinin çökmesi periorbital dokuların azalmanın yaygın bir belirtisi olup zayıflık ve açlığa ya da dehidrasyona bağlıdır. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Anormal göz küresi pozisyonu ve hareketleri Nistagmus (gözün titremesi) veya göz küresinin anormal pozisyonunu kapsar. Nistagmusta bir yönde yavaş bir hareket ve normal pozisyona hızlı bir dönüş hareketi olan periyodik istek dışı hareket söz konusudur. Hareket yatay, dikey veya rotasyonlu olabilir. Orbital kasların motor sinirlerinin paralizinde hareket sınırlıdır ve göz küresinin pozisyonu anormaldir (strabismus, şaşılık). Pupilla ıĢık refleksi Işığa pupilla kapanma ile cevap verir. Anormal derecede genişleme orbitada bir lezyon olduğunu ifade eden önemli bir belirtidir ve tek taraflı bir anormalliği düşündürür. İki taraflı aşırı genişleme (midriazis) oku- lomotor nukleusu etkileyen merkezi sinir sisteminin lokal veya ensefalopati gibi yaygın lezyonlarda ya da botilismus veya anoksi gibi fonksiyonel bozukluklarda meydana gelir. İki taraflı orbita lezyonlarına bağlı perifer körlük benzer etkili olabilir. Pupillaların aşırı daralması (miozis) organik fosforlu insektisitler veya parasempatomimetik ilaçlarla zehirlenme olmadıkça olağan dışıdır. Lensin bulanıklığı, özellikle ileri vakalarda kolayca görülebilir. Gözün derin yapıları Bunlar sadece oftalmoskopla muayene edilebilirse de önemli anormallikler çıplak gözle bile görülebilir. Hipopiyon (ön odada irin) genellikle sarı, beyaz opaklık şeklinde ve genellikle irisi kapayan yatay bir üst kenar şeklinde görülür. Pupillanın korneaya veya diğer yapılara yapışmaları nedeniyle pozisyonlu veya keskin olabilir. Görme testleri ve oküler refleksler Çok sayıda test koyca yerine getirilir. Körlük için korkutma testi ve engel testi yapılır. İlkinde göz el hareketi ile uyarılırken hava akımı olmamalıdır. Amaç gözün prezervasyon refleksini ortaya koymaktır. Bu da göz kapaklarının kapanmasına ne- 59 den olur. Bu refleks perifer veya merkezi körlükte meydana gelmez. İkinci test olağandışı ortamlarda düzenlenmesi ve hayvanın engellerden kaçınma yeteneğini ortaya çıkarmalıdır. Hayvan sinirli değilse bulguların yorumlanması genellikle zordur. Gece körlüğü için benzer bir test hafif ışıkta yapılmalıdır. Gece körlüğü a avitaminozisin en erken göstergeleridir. Merkezi körlüğe amorozis, kısmi merkezi körlüğe amblyopia denir. Klinik uyarı Fasiyal sinir paralizinde korkutma refleksine cevap olarak hayvan başını çekebilir, fakat göz kapağı kapanmaz. Burun delikleri ve boşlukları Akıntı, mukozanın lezyonları ve solunum anormallikleri yönünden muayene edilir. Burun akıntısı Akıntılar lokal enfeksiyonda tek taraflı olarak sınırlanmış veya sistemik enfeksiyonda iki taraflı olabilir. Eksudatın rengi ve kıvamı kaynağını gösterir. Yangının erken dönemlerinde akıntı açık, renksiz iken daha geç dönemde beyaz veya sarı olur (lökositlerin birikmesi ile). Üst solunum kanalından veya farinksten kan fazla miktarlarda olabildiği gibi küçük beneklerle görülebilir. Genel olarak üst solunum yollarından kan düzgün olmayan bir şekilde herhangi bir akıntı ile karışık olsa da alt solunum yollarından kaynaklanan kan düzgün ve diğer sekresyonlarla karışık olabilir. Burun akıntılarının kıvamı erken dönemlerde sulu olurken geç dönemlerde peynirimsi olur. Faringitis veya ezofagal tıkanmaya bağlı regurgitasyonda yem burundan geri gelebilir. Bazı vakalarda burun akıntısının miktarı zamanla değişir ve özellikle paranazal sinüzütisli hayvan yerden beslendiğinde artar. 60 Sığır ve Buzağıların Klinik Muayenesi Burun mukozasının yangısı basit hiperemiden (alerjik rhinitiste olduğu gibi) yaygın nekrozise (sığırda malignan kataral feverde olduğu gibi) kadar değişir. Hemorajik hastalıklarda mukozada renk değişiklikleri olabilir ve peteşiyel kanamalar bulunabilir. Klinik uyarı ● büyük köpüklü burun akıntıları genellikle farinks ve burun boşluklarından köken alır ● küçük köpükler daha alt solunum yollarından köken alır Burun mukozasının lezyonları Burun mukozasına birkaç cm uzaklıktan doğrudan bakılması ile görülür. IBR gibi enfeksiyonlu sığırlarda yaygındır. Solunum kokusu Gangrenli pnömonide, burun boşluğunun nekrotik lezyonlarında veya burun boşluğundan rumen içeriği geri geldiğinde solunum kokabilir. Ağız Ağız boşluğunun muayenesi klinik muayenenin önemli bir kısmını oluşturur, çünkü sığırlarda ağız lezyonları yaygındır. Ağızda yabancı cisim veya mukoza ve dilin çeşitli yangılarında salivasyon ve çiğneme hareketleri görülür. Merkezi sinir sistemi hastalıklarında da (genç sığırlarda akut kurşun zehirlenmesinde ve kuduzda olduğu gibi) aşırı salya görülebilir. Ağız mukozasının anormallikleri Bunlar lokal lezyonlardır: ● purpurik hastalıklarda kanamalar ● sarılık veya siyanozda renk değişiklikleri ● anemi ve şokta solgunluk Lezyonların tam özelliğini tanımlamak için dikkatli olmalıdır (veziküller arasında farklılık veya erozif ve ülserli lezyonların diyagnostik önemi vardır (sığırların mukozal hastalığında olduğu gibi). DiĢler Bunlar inspeksiyon ve palpasyonla muayene edilir. Geçiken çıkma ve dökülmeler mineral eksikliğinde önemli olabilir, aşırı dökülme kronik florozisi düşündürebilir. Aktinomikoziste yanak dişinin dizilişi kötüdür. Dil Aktinobasillozda olduğu gibi büyür ya da yangı sonrası veya sinirsel atrofide olduğu gibi küçülür. Farinks bölgesi Farinks, ağız açık iken görülebilirse de spekulum gerekebilir. Dilin köküne bastırılarak farinks, larinksin proksimal kısımları ve aritenoid kıkırdaklar görülebilir. Yabancı cisimler, diffuz selülitis ve faringeal lenf düğümü büyümeleri aynı şekilde görülebilir. Son zamanlarda fiberoptik skopi ile farinks-ezofagus /larinks-trakea muayene edilmektedir. Ezofagal divertikulum, stenozis ve paralizis, kardiya tıkanmalarında ezofagusun lokal ve genel büyümeleri meydana gelir ve bunlar kusma ve disfaji ile seyreder Ezofagus muayenesinde ezofagus tıkanmaları için mide sondası yardımcı olabilir. Submandibular bölge Çene altı bölgesinin anormallikleri: ● lokal enfeksiyon odağına bağlı lenf düğümlerinin büyümesi ● genel ödemin bir parçası olarak deri altı ödem ● şiş ve ağrı ile birlikte lokal selülit ● tükrük bezlerinin büyümesi Kulaklar Kulak kepçesinin dış ve iç kısımları lezyonlar ve ektoparazitler yönünden inspekte edilir. Dış kulakta biraz mum benzeri akıntı bulunur. Kulak, tabanı hizasında mümkün olduğu kadar başa yakın olarak bir elin parmakları ve baş parmağı arasında nazikçe sıkılmalıdır. Çamurda yürürken KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS çıkan sese benzer bir ses duyulması sıvı eksudat olduğunu bu da otitis eksternayı gösterir. Rektal muayene Fizik muayenede karın anormallikleri belirlendiğinde veya teşhis kesin olmadığında rektal muayene endikedir. Diyagnostik amaçla karın, hayvanın gerisinden itibaren sağ ve sol dorsal ve sağ ve sol ventral olmak üzere dört çeyreğe ayrılabilir. Palpe edilebilen anormallikler bir çeyrekte lokalize olabilir. Rektumda önce dışkının miktarı ve kıvamı ile kan veya başka olağan dışı maddelerin bulunup bulunmadığına dikkat edilir. Normal durumlarında palpe edilebilen abdominal yapılar şunlardır: ● ● ● ● pelvis kemiği şiş ve ağrı ile birlikte lokal selülit rumenin dorsal kesesinin kaudal kısmı abdominal aorta ve iliak arterler ve ilgili lenf düğümleri ● sol böbrek ● derin inguinal lenf düğümü ● internal genital organlar ● idrarla dolgun idrar kesesi 61 ● büyümüş abomazum, tıkalı abomazum ileri gebelikte rektal yolla palpe edilemez ● büyümüş omazum ● invaginasyon ● büyümüş karaciğer ● büyümüş sol böbrek ve büyümüş her iki üreter ● fibrinli periton yapışmaları ve anormal kitleler (karnın kaudalinde tümör, apse ve yağ nekrozisi gibi) ● üreme kanalının, kemiksel yapının, lenf düğümlerinin ve idrar kesesinin anormallikleri Dışkıda gizli kan için hematest Dışkıda gizli kan için hematest kullanılır. Melena, abomazum dahil gastrointestinal kanalın proksimal kısmının önemli kanamasını düşündürür. Dışkı az olduğunda normalden daha koyu olabilir fakat melena bulunmaz. Genitoüriner sistem Vulva, vulva mukozası inspeksiyonla ve vajina, serviks, uterus, idrar kesesi, üreterler ve böbrekler vajina ve rektumdan palpasyonla muayene edilir. Klinik uyarı Klinik uyarı Normal durumlarında ince ve kalın bağırsaklar (sekum dahil), abomazum, omazum ve karaciğer rektal olarak palpe edilemez. Klinik uyarı Normal rektal duvar düz hissedilir. Yırtılmalar, aşınmalar ve sertlik kolayca palpe edilebilir ve anormallikleri abartmadan kaçınmak için dikkatli olmalıdır. Rektal muayene ile çoğunlukla palpe edilebilen anormal abdominal yapılar şunlardır: ● dilate sekum ● dolgun ince kalın bağırsaklar Sığırlarda mandibula aktinomikozisi tek taraflı önemli kemik şişkinliği ile karakterizedir. İdrar kesesi Dolu bir idrar kesesi rektal muayenede palpe edilebilir. Tıkanmalı ürolitiazisli erkek sığırlarda küçük yırtılmış kontrakte idrar kesesi de pelvisin ağzında küçük sert bir kese olarak palpe edilebilir. Suburetral divertikulumlu sığırda idrar örneği almak için uretraya kateter nispeten kolay uygulanabilir. İdrar Eritrositler, turbit, bulanıklık ve hemoglobin yönünden idrar muayenesi sahada 62 Sığır ve Buzağıların Klinik Muayenesi kolayca yapılır. Keton cisimleri, glikoz, protein, pH ve kan yönünden test stripleri kullanılır. Abomazumun sağ taraflı dilatasyonu ve torsiyonuna bağlı hipokloremik metabolik alkalozisli sığırda paradoksik asidüri bulunabilir ve idrar pH‟sı 6‟dan düşük olur. Sinir sistemi Nörolojik muayenede yürüyüş, kraniyal sinir fonksiyonu, spinal refleksler ve serebrospinal sıvı muayenesi yapılır. Temel prensipler bütün türler için aynıdır. Yatalak sığırda reflekslerin bazısını test etmek daha zordur. Serebrospinal sıvı aldıktan hemen sonra muayene edilmelidir, çünkü hücreler çabuk parçalanır. Yatalak sığırın muayenesi Birçok farklı nedenlerle sığır ayakta duramaz ve yatar vaziyette olabilir. Yatalak hastalığı (downer cow sendromu) en yaygın nedendir. Yatalak bir sığırın genel muayenesinde mental durum, iştah, temperatür, kalp ve akciğerler, sindirim kanalı ve genitoüriner sistem değerlendirilir. Rutin analiz için idrar örneği alınmalıdır (özellikle işemik kas nekrozisi ile ilgili proteinüri ve globinüri için). Uterus, yumuşak dokular, pelvis boşluğunun güç doğum hasarları rektal muayenede değerlendirilmelidir. Yeni doğum yapan sığırda adduktor kasların şiddetli hasarı arka bacakların fleksor geri çekme reflekslerini etkileyebilirse de yatalaklığın medulla spinalis hasarına mı, kas hasarına mı bağlı olduğuna karar vermek zordur. Teşhis ve prognoz için birkaç gün muayene gerekebilir. Yatalak sığırın bakımı Yatalak bir sığırın altlığı iyi olmalıdır. Toprak veya kumdan olabilir. Hayvan her 4-6 saatte bir taraftan diğer tarafa döndürülmelidir. BUZAĞININ KLĠNĠK MUAYENESĠ Doğumda buzağı Tam bir buzağı deyiminden üzeri amniyon sıvısı ile kaplı ve ayakta duramayan sığır yavrusu anlaşılır. Bazen sarımsı mekonyum ile boyanır ve bu güç doğum ile ilgili kısmi fetal anoksiyi düşündürür. Göbek kordonu belirgin olup boyu 10 cm‟den 30 cm‟ye kadar değişir. Doğumdan sonra 4 güne kadar nemli kalır ve sonra kurur, çekilir ve yaklaşık 14 gün içinde düşer. Doğumdan birkaç dakika sonra anne buzağısını koklamaya ve yalamaya başlar ve onu korumaya çabalar. Anne yavrusunun tüm vücudunu yalamaya 30 dk veya daha fazla devam eder. Bu sürede yavru da ayağa kalkmaya çabalar. Doğumda buzağının en azından 6 ve genellikle tam olarak 8 süt dişi bulunur. Onlar yoğun bir şekilde yapışkanla kaplıdır ve 12. gün civarında merkez kesicilerden itibaren düşmeye başlar. Bu düşüş 3 haftalık oluncaya kadar medial ve lateral kesicilere yayılır ve köşe kesiciler boyunlarından dışa doğru sergilenir. Fetal tırnak uçları çok belirgin olup buzağı yürüdükten birkaç gün içinde sıyrılır. Bazı buzağılar doğumdan 15-45 dakika içinde ayakta durmaya çabalar. Buzağı ayakta durduktan sonra çok ataksik görünür ve birkaç defa yere düşer. Diğerleri bir saate kadar ayakta durmaya çabalamaz. Doğumla ilgili fetal hipoksili ve travmatik hasarlı buzağılar birkaç saat veya gün boyunca ayakta durmaya çabalamayabilir. Travmatik hasarlarla kosta ve uzun kemiklerin kırıkları oluşur. Annesi ile kalan bir buzağı ayakta duruşunun 30 dakikası içinde annesini emmeye başlar. Normal güçlü buzağılar bir saat içinde emebilirken diğerleri doğumdan 2-6 saat sonrasına kadar başarılı bir şekilde ememez. Uzun süren doğumda boyun ve başın ödemi ile birlikte dil dışarı sarkabilir. Dil de önemli derecede ödemli olabilir ve emmeyi saatlerce engelleyebilir. Zayıf buzağı sendromu güç- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS süzlük, letarjik (uyuşuk), emme refleksinin olmaması, yardım edilse bile ayakta duramama ile karakterizedir. Konjenital defektler genellikle belirgin olup en çok kas iskelet sistemi, sinir sistemi ve gözlerdedir. Klinik muayene Yeni doğan ve birkaç aylık buzağıların muayenesi yetişkinlerinkine benzer. Üreme kanalı ve meme bezi gibi muayene edilmeyen bazı sistemler nedeniyle tam bir klinik muayene genellikle bir yetişkininki kadar uzun sürmez, Ayrıca bir buzağı ruminant oluncaya kadar rumen kontraksiyonları belirlenmez. Bunlarda rektal muayene mümkün değildir. Burada tanımlanan bir buzağının muayenesi doğumdan yaklaşık 2 aylık olana kadar önemli olan kısımlarını vurgulamak niyetiyle yapılır. Anamnez Bu bazı kısımları ile yetişkinlerinkinden daha da önemlidir. ● buzağının yaşı – saatler, günler veya haftalar ● doğumun kolay veya zor olup olmadığı ● doğumdan hemen sonra buzağının davranışı ve ayakta durma zamanı ● kolostrumu ne zaman ve ne kadar içtiği Bir buzağıyı görmeden saatler geçmiş olabilir. Merada doğmuş olan buzağının doğumunun zamanı ve özellikleri ile dispne gibi anormalliklerin başlangıcı kesin olarak bilinmeyebilir. Doğumda bir anormallik var mıydı veya kaç saat sonra başladı? Bir buzağı doğumdan birkaç saat sonra güçsüz ve yatalak durumda bulunursa takatsizliğin önceden mevcut olup olmadığını veya çevresel etkilerle (soğuk gibi) oluşup oluşmadığını belirlemek imkansızdır. Bir buzağı iki gün içinde getirilirse mekonyumun çıkarılıp çıkarılmadığını belirlemek önemlidir. İştah, emme refleksi olup olmadığı sorulur. 63 Buzağının yaş, ırk ve cinsiyeti not edilir. Birkaç günlükten daha küçükse doğumun özellikleri belirlenmelidir. Doğum kendiliğinden mi yoksa bir yardımla mı olmuştur? Annenin durumu da önemlidir: Düve doğum yapmışsa aşağıdakiler daha muhtemeldir: ● güç doğumla ilgili travmatik hasarlar ● kolostral bağışıklık eksikliği nedeniyle enfeksiyöz hastalıklar (yetişkin sığırlarda daha fazla kolostrum oluşur ve genellikle daha etkili korunma sağlar). Annenin aşılama takvimi buzağılarda hastalık oluşumunda önemlidir. Gebelik sırasında kullanılan ilaçlar da dikkate alınmalıdır. Yaygın belirtiler şunlardır: Tüm vücutla ilgili olanlar: ● ● ● ● ● durgunluk ve depresyon birkaç saat veya daha fazla emmeme güçsüzlük ve yatalak durum iştahsızlık dehidrasyon Karın ve sindirim kanalı ile ilgili olanlar: ● ● ● ● ● ● ● ● ● göbek kordonundan kanama büyümüş ve ağrılı göbek ishal dizanteri tam dışkılayamama atresi ani karın dolgunluğu karın ağrısı ve sancı diş gıcırtısı Solunumla ilgili olanlar: ● dispne ● öksürük ● solunum sesleri (hırıltı) İskelet sistemi ile ilgili olanlar: ● güçsüzlük ve ayakta duramama ● yatalak durum ● hareket etmeye isteksizlik Sinir sistemi ile ilgili, olanlar. 64 ● ● ● ● ● ● Sığır ve Buzağıların Klinik Muayenesi depresyon ve uyuklama konvülsiyonlar ataksi körlük oküler anormallik (katarakt, hipopiyon) ayakta duramama ve yürüyememe Deri ile ilgili olanlar: ● doğumda kıl olmaması ● anormal deri ve deri lezyonları Uzaktan muayene Çabuk ve verimli yapılabilir. Aşağıdaki gözlemler yapılmalıdır: Habitus Buzağı ne yapıyor? Ayakta duruyor mu? Yürüyor mu? Annesini takip edecek mi? Yatar durum Eğer yatıyorsa buzağı kendi kendine veya yardımla ayakta durabiliyor mu? Yatan buzağı yaklaşıldığında ayağa kalkıyor mu? Tüm vücut durumu Vücut boyu kendi yaşı için uygun mu? Dehidrasyon belirtisi var mı? Davranış Mental durum nedir? Canlı veya depresyonlu mu? Diş gıcırdatıyor mu? Görme Buzağı yürürken görebiliyor mu? Emme refleksi Buzağı emebiliyor mu? Aç mı görünüyor? Parmağı emiyor mu? Özel mesafeden muayene Vücut bölgelerinde anormallik olup olmadığını belirlemek için yapılır. Baş ve boyun Duruşla ilgili bir anormallik var mı? Ağızdan salya akıntısı var mı? Yüzün durumu ve ağızla gözlerin dış özellikleri nasıl? Kulakta soğuk ısırması ile ilgili komplikasyon anormalliği var mı? Toraks Solunum hız, ritm ve derinlik yönünden kontrol edilir. Solunum sesi anormal mi? Karın Karın çevresi nasıl? Dolgun mu? Hangi taraf? Karın zayıflığı nedir? Göbek ve göbek kordonu nasıl? Dışkılama nasıl? Kuyrukta soğuk ısırması ile ilgili bir anormallik var mı? Bacaklar ve ayaklar Topallama var mı? Bacaklar, eklemler veya ayakların yumuşak dokuları ile ilgili şişlik var mı? Yakından muayene Yetişkin sığırınkine benzer. Bununla birlikte, klinik durumuna dayanarak buzağının bazı kısımlarının yakından muayenesi daha uygun olur. Mesela, ishal şikayetli ve kollaps durumunda bir buzağıda önce gözlere, deriye ve ağız boşluğunun mukozasına bakarak hidrasyon durumunu ve periferal dolaşımı değerlendirmek daha uygun olabilir. Mental durum Buzağı canlı veya deprese olabilir. Mental durum toksemiyi, asidozis ve dehidrasyonu, hipoglisemiyi, anemiyi, hipotermiyi veya feveri veya beyin fonksiyonunu etkileyebilen diğer sistemik durumları yansıtır. Emme refleksi mental durumun iyi bir göstergesidir ve bir parmağı ağza sokup yumuşak damağı okşayarak test edilir. Yeni doğan hayvanlarda emme refleksi fizyolojik ve doğuştandır. Yeni doğan normal bir buzağı parmağı emerken dehidre ve asidozlu veya toksemik depresyonlu buzağıda emme refleksi yoktur. Klinik uyarı Emzikli biberonla emme refleksi testine tam olarak güvenilmez. Birkaç gündür annesini emmiş bir buzağıda bir parmağı emdiği halde biberonu emmez. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Hidrasyon ve dehidrasyon 65 Dehidrasyon durumu ve derecesi gözler ve deri elastikiyeti ile değerlendirilir. Dehidrasyon vücut ağırlığının %‟si olarak ifade edilir. Örneğin %6, %10, %12 veya daha fazla. Dehidrasyon değişik derecede enoftalmusa ve orbita arkası yağ kaybına neden olur. Bu nedenle gözler normalden daha küçük görülür ve göz ile orbita arasında boşluk oluşur. Deri elastikiyeti boyundaki veya üst göz kapağındaki derinin çekilip bırakılması ile yapılır. Normal konuma geliş süresi ne kadar uzunsa dehidrasyon o kadar şiddetlidir. bazı yaygın enfeksiyonlarında kalp frekansı 110-120‟e çıkar. 160-200‟lük taşikardi miyokardiyal hastalığı (vitamin E ve Se eksikliğine bağlı enzootik kas distrofisi gibi) düşündürür. 40-60‟lık bradikardi ishalli buzağılardaki şiddetli asidozis ve hiperkalemiyi düşündürür. Juguler venler inspeksiyon ve palpasyonla muayene edilir. Dehidre buzağılarda çoğunlukla kollapsedir çve boyun ortasında üzerine parmakla basınç yapılsa bile üstteki kısım dolmayabilir. Preskapular ve prefemoral lenf düğümleri palpe edilir. Konjenital lenfomatozisli buzağılarda deri lezyonları ile birlikte perifer lenf düğümleri büyümüş olabilir. Ağız boşluğu mukozası ve konjonktiva Solunum Oral mukoza nemlilik ve kuruluk, renk değişikliği ve parmakla temperatür yönünden muayene edilir. Dehidre ve hipotermili buzağılarda kuru ve parmakla soğuk hissedilir. Erozyonlar, peteşi ve ülser gibi lezyonların varlığı genellikle inspeksiyonla kolayca belirlenir. Yeni doğan buzağılarda solunum sayısı ilk birkaç günde dakikada 24-36‟dır. Normal buzağılarda solunum abdominokostal tiptedir. Birkaç günlük buzağının akciğerleri oskulte edildiğinde solunum sesleri net duyulur. Otuz günden küçük ishalli buzağılarda şiddetli asidozis ve dehidrasyon, solunum sayısı değişikliklerine neden olabilir. Hiperpne ve polipne bulunabilir ya da çok yüzeysel ve normalden daha yavaş olabilir. Bu değişiklikler asit-baz ve sıvı-elektrolit dengesizlikleri ile ilgilidir. Temperatür Rektal temperatür not edilir. Özellikle dehidre buzağılarda, rektum ve anüs hafifçe dilate olduğunda termometrenin mukozaya değdiğinden emin olmak gerekir. Aksi taktirde ısı daha düşük alınır. Yeni doğan buzağının derecesi 38.5-39.5‟tur. Yukarı derece fever olduğunu düşündürür. Birkaç günlük buzağıda sistemik enfeksiyonlar fevere neden olmayabilir. 38‟den düşük ısılar hipotermi olarak değerlendirilir ve birkaç saatten daha fazla soğuğa maruz buzağılarda, özellikle dehidre ve ishallilerde 35 bile olabilir. Kardiyovasküler ve lenfatik sistemler Yeni doğan buzağıda kalp frekansı ilk birkaç gün içinde dakikada 80-100‟dür. Daha sonra 72-84 olur ve giderek yetişkin sayısına düşer. Septisemi ve bakteriemiye bağlı toksemide ve yeni doğan buzağıların Buzağıda pnömoni Aşağıdakilerle karakterizedir: ● solunum sayısı ve derinliği artmıştır ve belirgin olarak abdominokostaldir. ● normalden daha şiddetli solunum sesleri ve duyulabilir anormal akciğer sesleri (çıtırtılar ve hırıltılar) Süt aspirasyonu pnömonisi belirgin hiperpne ve güç solunum ile karakterizedir. Hırıltılı bir inspirasyon çoğunlukla larinks lezyonlarına (nekrotik larinjitis gibi) bağlıdır. Şiddetli stenoz sesleri uzun ve kuvvetli olup yanlış olarak abartılı ekspirasyona neden olur. Abartılı ekspirasyonla 66 Sığır ve Buzağıların Klinik Muayenesi birlikte hırıltılı ekspirasyon akciğerlerin diffuz ve ileri hastalığını gösterir. Karın Karnın muayenesi karın çevresinin inspeksiyonu, palpasyon, perküsyon, ballotman ve aynı anda oskultasyon ve rumenin durumunu belirlemek için mide sondası ile yapılır. Karın organının dolgunluğu ve ağrılı lezyonlarında karnı tekmeleme, uzanma, çökme ile karakterize karın sancısı da gözlenir. Normal buzağılarda karın kenarları yetişkininkine benzer (preruminant buzağılarda rumenin nispeten küçük boyu nedeniyle sol karın o kadar belirgin değildir). Fazla miktarda süt veya su içtikten hemen sonra bazı buzağılarda sağ karın kenarı daha belirgin görünebilir. Otuz günden küçük buzağılarda karın, palpasyonda esnek hissedilir. Abomazum ve bağırsaklar gibi gastrointestinal kanalın özel bir kısmı karın duvarından hissedilmez. Buzağı ruminantlaştıkça sol fossa paralumbaliste rumen hissedilebilir. Doğumdan 4 aylığa kadar karın dolgunluğu yaygındır. Simetri, asimetri ve en belirgin kısmın anatomik yeri ve derecesi yönünden inspekte edilmelidir. Hafif dolgunlukta deri kaldırılabilir ve parmaklar arasında tutulabilir. Bu da karın duvarının gergin olmadığını gösterir. Böyle hafif ve orta dolgunluk acil bir durumu temsil etmez. Bir buzağıda karın dolgunluğunun nedenini belirlemek için inspeksiyon, palpasyon, perküsyon, ballotman ve aynı anda oskultasyon gerekir. Amaç maksimal dolgunluğun anatomik yerini belirlemek ve sonra muhtemel nedenleri teşhis etmektir. Aynı anda perküsyon ve oskultasyon ve karnın her iki tarafının ballotmanı ile rezonans sahaları, pingler ve çalkantı sesleri ortaya konabilir. Bunlar gastrointestinal organlarda anormal sıvı ve gaz biriktiğini gösterir. Buzağının dışkılayıp dışkılamadığı belirlenmesi muayenenin önemli bir kısmıdır. Buzağının birkaç saaten fazla hiç dışkılamaması ve rektumdan parmakla dışkı elde edilememesi akut bağırsak tıkanmasını akla getirir. Bununla birlikte, peritonitise (peristaltizm yetmezliğine neden olur ve hayvan birkaç saat dışkılayamaz) bağlı intestinal ileus akut intestinal tıkanmaya da benzeyebilir. En önemli amaç abdominal sendromun ilaçla mı operasyonla mı tedavi edilebileceğine karar vermektir. Eli kulağında şok ve dehidrasyon ihtimalini değerlendirmek için karnın muayenesi kardiyovasküler sistemin muayenesi ile birleştirilmelidir. Bu da cerrahi lezyonun varlığını gösterebilir. Emen etçi buzağılarda (8 günden büyük 2 aydan küçük) karın dolgunluğunun bazı yaygın nedenleri şunlardır: ● ● ● ● abomazumun dilatasyonu abomazumun volvulusu mezenteryumun kökünün torsiyonu diffuz peritonitisli abomazum ülserinin yırtılması ● adinamik ileusa neden olan diffuz peritonitis Sol karın üzerinden ballotman ve oskultasyonla duyulabilen çalkantı sesleri ruminant öncesi rumende anormal miktarda sıvı ve gaz biriktiğini düşündürür. Perküsyon ve aynı anda oskultasyon düşük perdeli sesleri ortaya koyabilir. Böyle bulgular çok hızlı ve çok miktarda süt içen buzağılarda rumende fermente süt bulunmasına bağlı olabilir. Rumene mide sondası uygulayarak dolgunluğun nedenini (sıvı, gaz) belirlemede ya da karın dolgunluğuna neden başka anormalliklerden ayırmada yardımcı olunabilir. Rumene sonda sokulmasını takiben dolgunluğun rahatlamaması dolgunluktan abomazum ve bağırsaklar gibi başka organların sorumlu olabileceğini düşündürür. Sağ karından ballotman ve aynı anda oskultasyonla duyulabilen çalkantı sesleri KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS abomazum ya da ince ve kalın bağırsaklarda anormal miktarda sıvı ve gaz bulunduğunu düşündürür. Bu, nedene bakmaksızın abomazum ve bağırsakların dolgunluğuna bağlı olabilir. Abomazum ruminant olmadan önceki rumenle karşılaştırıldığında nispi büyüklüğü yüzünden abomazum dolgunluğu karnın her iki tarafında simetrik gerginliğe yol açar. Nedene bakmaksızın abomazumun dilatasyonu sağ karnın dolgunluğuna, etkilenen organ üzerindeki karın duvarının gerginliğine, rezonans artışına ve perküsyonda pinglere neden olur. Dolgun abomazum üzerinden derin palpasyon abdominal ağrıya neden olabilir. İntestinal sıvı ve gazın nedenleri şunlardır: ● akut enteritis ● akut intestinal tıkanma ● peritonitisle ilgili ileus Periton sıvısı alınması (abdominosentezis), bağırsakların işemik nekrozis ile birlikte akut intestinal tıkanmanın ve peritonitisin teşhisinde yardımcı olabilir. Umbilikal venin (karaciğere) veya urakusun veya umbilikal arterlerin (idrar kesesine) yangısı ve abseleri gibi komplikasyonların olup olmadığını ve umbilikusun durumunu belirlemek için umbilikusun iç ve dış kısımlarının inspeksiyonu ve palpasyonu gerekir. Umbilikusun yukarısına derin palpasyonla karındaki kitleler ortaya konabilir. Palpe edilemeyen umbilikus lezyonlarını ayırt etmede ultrasonografi yardımcı olabilir. Dışkı (feces) Yeni doğan buzağı ilk 24 saat içinde bronz renkli mekonyum dışkılar. Sağlıklı normal buzağılar (annenin tam sütünü içen) ilk birkaç gün sadece az miktarda dışkılar. Sütün sindirilebilirliği %95‟in üzerinde olup bazı buzağılar ilk birkaç gün 24 saat aralarla dışkılamaz. Emen buzağılarda yaklaşık 7-10 günde süt alımı ile dışkı miktarı da artar. Dışkının kıvamı yumu- 67 şaktır olup şekillidir ve kokabilir. Buzağı büyüdükçe dışkı koyu kahverengi olur ve yetişkinlerinkine benzer. Atresia ani ve atresia coli Bağırsakların atresiası 8 günlükten küçük buzağılarda karın dolgunluğunun en yaygın nedenlerinden biridir. Belirtiler: ● karnın simetrik kocaman dolgunluğu ● doğumdan beri dışkılamama ● anüsün muayenesinde atresia Eğer anüs var ve 24-48 saatte dışkı yok ise o zaman problem atresia coli olabilir. Rektumun parmakla muayenesi mekonyum ve feces belirlemede başarısız olur ve sadece mukus bulunur. Atresianın yerinin belirlenmesinde kontrast radyografiden yararlanılabilir. Rektumun sondalanması çoğu atresia coli vakasında yer belirlenemez, laparotomi gerekir. Omfaloflebitis İki haftalıktan küçük buzağılarda omfaloflebitis urachitis ve sistitis ile birlikte bulunabilir Soğuk ısırması Tecrübeli klinisyenler bile soğuk ısırmasını belirleyemez, çünkü onun erken belirtileri kıl örtüsü ve pigmentasyonla gizlenir. İlk 24-48 saatte dışkı olmaması anüs veya kolonun atresiasını düşündürür. Otuz günlükten küçük ishalli buzağılarda dışkının kıvamı yumuşak ve şekilli olmaktan fazla miktarda sulu olana kadar değişir. Koku da çok değişir ve çoğu defa kötüdür. İshalli buzağılarda dışkı özellikleri ishalin nedeni için güvenilir olmamakla beraber muhtemel neden için bazı genel göstergeler vardır: 1. Fibrinli kastların varlığı bağırsakların şiddetli yangısını (salmonellozda olduğu gibi) düşündürür. 68 Sığır ve Buzağıların Klinik Muayenesi 2. Üç günlükten küçük buzağılarda bol sulu ishal enterotoksijenik kolibasillozisi düşündürür. 3. Üç dört haftalık buzağılarda yeşil mukuslu ve bol sulu ishal koronavirus ishalini düşündürür. 4. Abomazum veya ince bağırsaklardaki kanama siyah katran gibi dışkıya neden olur. 5. Kalın bağırsaklardaki kanama homojen kırmızı dışkıya neden olur. 6. Rektumdaki kanama parlak kırmızı dışkıya neden olur. Otuz günlükten küçük ishalli buzağıların dışkısında bazen küçük kan izleri görülebilir ve çoğu vakada alakasızdır. 3-4 haftalıktan büyük buzağılarda dışkıda bol miktarda açık parlak kırmızı kan bulunması coccidiosis ihtimalini veya E coli enfeksiyonunu düşündürür. İdrar Her sorumlu girişim idrar yapmayı gözlemek ve idrar örneği almak için yapılmalıdır. Dişilerde vulvanın okşanması ve erkeklerde prepusyumun ıslatılması idrar yapmayı sağlayabilir. Sinir sistemi Yeni doğan buzağılar doğumdan sonraki bir saat içinde ayağa kalkmaya çabalar. Bazı güçlü buzağılar 30 dakikada ayağa kalkarken bazıları bir-iki saat içinde ve diğerleri de birkaç saat sonra bile ayağa kalkamaz. Spinal refleksler ve bacakların fleksor geri çekme refleksleri doğumda sağlamdır. Doğumda kraniyal sinir fonksiyonu vardır. Doğumda emme refleksi fonksiyonel olup ağza parmak sokularak ve yumuşak damağı okşayarak test edilir. Buzağının sinirsel muayenesi yetişkinlerinkine benzer. Sinir sisteminin doğmasal veya edinsel hastalıkları ile ilgili yaygın klinik anormallikler şunlardır: ● ● ● ● ● ● mental depresyon iskelet kas güçsüzlüğü ve yatalak durum körlük emme refleksi olmaması körlük konjenital serebellar hipoplaziye bağlı ataksi ● titremeler ve konvülsiyonlar gibi istek dışı hareketler Gözler Buzağılar doğumu takiben görebilirse de korkutma refleksi birkaç güne kadar tam olarak gelişmez. İlk günde ışığa pupilla refleksi tamamen fonksiyoneldir. Doğumda belirgin olan gözün konjenital anormallikleri iki taraflı katarakt, mikroftalmi, BVD enfeksiyonuna bağlı retinal hastalığa bağlı körlüktür. Bakteriemi ve/veya septisemili buzağılarda oftalmitis de yaygındır. Deri ve kıl örtüsü Doğumda buzağının kıl örtüsü fetal sıvılarla ıslak, olup anne tarafından yalanır ve bir-iki saat içinde kurur. Genç buzağıların kıl örtüsü parlak ve düzgün olup deri esnektir. Buzağılarda kıl örtüsü ve deri anormallikleri bir-iki haftalıktan küçüklerde yaygın değildir. Konjenital anormallikler alopesi ve derinin olmamasıdır. Bazı yaygın edinsel deri lezyonları uzun süren ishallerde perineumun dışkı ile sürekli ıslanmasına bağlı deri kayıpları ile ayaklar, kuyruk ve kulaklarda soğuk ısırması hasarını kapsar. 4 Koyun ve Keçilerin Klinik Muayenesi GĠRĠġ Küçük ruminantlar da denen koyun ve keçiler ve çeşitli şartlar altında ve çeşitli nedenlerle yetiştirilir. Bütün ülkelerde koyun ve keçiler ticari nedenlerle toplu ve sürü halinde bakılır ve yetiştirilir. Bazı ülkelerde koyun ve keçiler aile hayvanı şeklinde bireysel olarak da yetiştirilmektedir. Bireysel koyun ve keçilerin klinik muayenesi pet hayvanlarınkine benzer ve anemnez, çevre ve laboratuar testleri ile birlikte problemin teşhisi ve tedavisi için strateji geliştirmeye yarar. KÜÇÜK RUMĠNANTLARDA EPĠDEMĠYOLOJĠNĠN ÖNEMĠ Çoğu koyun ve keçi grup halinde (sürü) yetiştirilir. Sürüde hastalığın nedenini veya özelliğini belirlemek için kullanılan yaklaşım bireysel hayvanda kullanılana benzese de teşhis için problemin epidemiyolojisi de kontrol edilir. Birçok hastalık, oluşumu bakımından spesifik özelliklere sahiptir. Teşhiste problemin yaş ve sınıfa özgü insidansları kadar epidemiyolojinin belirlenmesi ile birlikte bakım ve potansiyel çevresel etkilerin kontrolü de teşhiste yardımcı olabilir. Epidemiyolojik bulguların klinik, laboratuar ve muhtemel postmortem muayene bulguları ile birlikte değerlendirilmesi teşhise katkı sağlar. Grubun muayenesi de hastalığın erkenden belirlenmesi ve normal hayvanlara yayılması için bir fırsat sağlar. Koyun grubunun yapısı sürü çiftliğinin bakım ve büyüklüğüne göre değişir. Az sayıda koyuna sahip çiftliklerde tüm çiftlik sürüsü bir grup halinde işletilebilir. Halbuki büyük işletmelerde sürü farklı alt gruplara (yaş, koyun tipi ve başka özelliklere dayalı) bölünebilir. Örneğin, bir işletmeci büyük sürüyü yetişkin dişi koyunlar, döllenmemiş dişi koyunlar, sütten kesilmiş koyunlar ve yün ırklarında, kastre koçlar ayrı gruplar olarak yetiştirebilir. TeĢhisin amacı Koyun ve keçilerde teşhisin amacı: ● etkilenen hayvanlar için tedavi stratejisi belirlemek ● sürünün sağlığını restore etmek ve korumak için müdahele stratejileri oluşturmak Risk faktörleri Birçok koyun hastalığı, özel yaş gruplarında meydana gelir ve çoğu hastalık için belli risk faktörleri vardır. Bu nedenlerle ve grup halinde bakılan koyunların aynı etkilere maruz kalması yüzünden çoğu koyun hastalığı bir hayvandan daha fazlasını etkiler ve patlamalar şeklinde meydana gelir. Koyun hastalıklarının her biri için risk faktörleri, onların nispi önemi ve bakım şartları ile birlikte hastalığın nispi risk bilgisi önemlidir. Bunlarla muhtemel hastalıkların bir listesi hazırlanır ve bu listede yer alan hastalıklar diyagnostik yönden sırayla diskalifiye edilir. Bir klinisyen sürünün veya bireysel koyunların muayenesini yaparken bu listeyi dikkate alır. Örneğin, 70 Koyun ve Keçilerin Klinik Muayenesi koyunlarda klostriyal hastalıkların her biri yaşa ve/veya bakıma özgü oluşum zamanına sahiptir. Nerdeyse her verimli merada hayvanlar aşağıdakiler gibi benzer risk altındadır: ● ● ● ● ● hipomagnezemi çavdar otu sersemlemesi falaris toksikasyonu çayır otu hipertermisi yonca otu hastalığı Bununla birlikte bunlar spesifik bakım şartları gerektirir. Başka bir örnek vermek gerekirse koyunlardaki hipokalsemi yaygın olmamakla birlikte gebe veya bazen laktasyonda egzersiz ve başka hareket stresi ile birlikte gıda kısıtlamasında meydana gelebilir. Bu yüzden, aşılama veya bölme için gebe koyunların ağıla alınmasını takiben ya da ileri gebe koyunların taşınmasıyla meydana gelebilir. Yetersiz kalsiyum ve iz elementle beslenen erken sütten kesilen koyunlar ve genç kuzularda osteoporozisle ilgili olanlar hariç diğer şartlarda koyunlarda hipokalsemi nadirdir. Keçilerde hastalığın oluşum riski ile bakım şartları ve yaş arasında da bir ilişki vardır. Bu bilgi klinik muayene ve teşhiste aynı derecede değerlidir. Klinik uyarı Hasta koyunların sürüden ayrılacağı şeklinde yaygın bir varsa da bu davranış ırk ve bakım şartlarına göre değişir. KOYUN VE KEÇĠ SÜRÜSÜNÜN KLĠNĠK MUAYENESĠ Keçi veya koyun sürüsünün tam muayenesi aşağıdakileri gerektirir: ● ● ● ● hasta hayvanların ayırt edilmesi uzaktan ve yakından fiziksel muayene bakım ve çevre kontrolü mevcut şartları predispoze eden risk faktörleri için muayene Büyük sürülerde nekropsiler muayenenin rutin bir kısmıdır. Bunların sırası problemden probleme değişmekle birlikte bunların tamamı önemlidir. Uzaktan muayene Koyun gruplarının davranışı Birçok hastalıkta çok az davranış değişikliği meydana gelmekle birlikte koyunlar rahatsız edilirse bunlar maskelenir. Özellikle santral sinir ve kas iskelet sistemleri hastalıklarında uzaktan muayene önemlidir. Miyopatili koyunlar depresedir, kambur dururlar ve baş aşağıdadır. Belli klinik problemlerin belirlenmesinde bunun önemi nedeniyle koyunlar ilk önce klinisyenin varlığından en az derecede rahatsız olacak mesafeden muayene edilmelidir. Koyunlar merada iken uzaktan muayenenin klinik yönden daha fazla bilgi sağlaması beklenebilir. Çünkü yaygın tutulan koyunlarda yoğun tutulanlara göre bütün sosyal davranış anormalliklerini sergilenmesi için daha fazla fırsat vardır. Uzaktan muayene hasta koyunların ayırt edilmesi kadar davranış anormalliği ve problemin prevalansının belirlenmesine yardımcıdır. Davranış kontrolü, normal aktiviten farklılıklara odaklanır. Meradaki koyunlarda hakim davranış otlamadır. Klinik olarak normal koyunlar otlama ve istirahat periyotları arasında değişiklik yapar. Koyunlar günde 8-9 saat otlar ve yem yeterli değilse bu süre 14 saate kadar uzar. Otlama genellikle 20 dakikadan 90 dakikaya kadar sürer ve bunu istirahat takip eder. Bu durumda koyun yatar ve geviş getirir. 8-10 saat ruminasyon için harcanır. Ruminasyon birkaç dakikadan 2 saate kadar değişir. Ruminasyon sırasında ağzın bir tarafında hızlı çiğneme yapılır. Bu sırada gıda yumağı ağzın bir tarafında tutulur. Koyunlar gece otlamaz. Sıcak havalarda gün batımından önce ve şafakta otlama artabilir. Merada otlamanın özellikleri aşağıdakilerden etkilenir: KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ● ● ● ● ırk tercih edilen bitki dağılımı gündüz ve gece devam eden ışıklar çevre ısısı Merinos koyunları özel yerlerde toplu bulunurken yüksek rakım ırkları gece genellikle dağınıktır ve meranın daha yükseklerinde uyurlar, gündüz ise daha aşağı seviyeler hareket ederler, ikindi ve akşam ise daha yükseklere çıkarlar. Otlama ve sürü halinde anormallikler klinisyen tarafından fark edilebilirse de otlama özelliklerindeki değişiklikler sadece dikkatli bir çoban tarafından belirlenebilir. Koyunlar hareket ederken, dinlenirken, uyurken veya rahatsız edildiklerinde oldukça gelişmiş sürü içgüdüsüne sahiptir. Yakından rahatsız edildiklerinde güçlü bir reaksiyon gösterirler. Koyunlarda sosyal organizasyonda görme hakim faktördür ve sahada sağlıklı koyunların bir grubunun dağılması onların birbirini görme kabiliyetleri tarafından belirlenir. Bununla birlikte, topluluk yoğunluğu ve sürü cevabı ırklara göre değişir. ● merinos koyunlarının birbirine mesafesi kısadır, oldukça toplu bulunurlar ve otlarlar ve büyük bir padokta bile birlikte hareket ederler ● aşağı kesim koyun ırkları ve çoğu keçi ırkları dağınık veya alt gruplar halinde bulunur ● yüksek kesim koyun ırkları ise oldukça bireyseldir ve tepelik alanlarda ayrı ayrı bulunur Gebelik toksemisi Gebelik toksemili koyunlar yaklaşanı duyabilir ve sese karşı yönelebilir. Görüyor izlenimi verse de görme eksikliği nedeniyle kolay yakalanır. Koyunların iki tarafı görmesi sınırlıdır ve bu görüş karşılaştıkları planda yaklaşık 40ºC genişliktedir. Görme sahasının geri kalanı, kaudal kısım için hariç, tek taraflı- 71 dır ve koyunun başını döndürmeden görmesi imkansızdır. Bir insanın yaklaşmasıyla dağılan koyunlar yaklaşanı görmek için başlarını çevirir, dikkatle meraya bakarlar. Uzaktan anormalliklerin belirlenmesi Birbirine yakın grup halinde veya oldukça dağınık iken kolayca belirlenemeyen anormallikler koyunların merada uzaktan muayenesi ile belirlenebilir. Ayrıca, bu muayene kesin tanı koymaya yetmezse de daha yakından muayene için bireyleri ayırt etmeye yarar. Bireysel fiziksel muayene sırasında çok dikkatli ve özel muayene gerektiren vücut sistemleri de belirlenebilir. İlk muayenede hayvan yoklandığı veya rahatsız edildiğinde ya da muayene için kliniğe getirildiğinde böyle gerekli bir odaklanma bu kadar net olmayabilir. Örnek olarak, ağrılı veya fiziksel bozukluktan kaynaklanan anormallikler (aktinobasilloz, ektima veya fasiyal egzamada olduğu gibi) kavramada ve santral başlayan anomallikler (santral sinir sitemi hastalığında olduğu gibi) verilebilir. Sonraki muayenede laktasyondaki koyunlarda daha düşük prevalanslı arka bacak topallığı ile birlikte hafif depresyon gözlenebilir. Bunların her ikisi sürünün hızla hareketini takiben kaybolur. Bu, mastitise bağlı olabilir ve memelerin muayenesi ihmal edilmemelidir. Morbidite tahmini Uzaktan muayene sürüde morbidite ile fiziksel muayene gerektirebilen bireylerin sayısını tahmin etme imkanı sağlar. Daha sonra, koyunların bakımı ve çevrenin kontrolü ile birlikte teşhise epidemiyolojik bilgi sağlar. Bir örnek sürüde topallığın uzaktan muayenesindedir. ● grupta topal hayvanların oranı ● sadece bir bacağı topal hayvanların oranı ● arka bacaklardan daha fazla ön bacak topallığı olanların oranı ● yaş ve sınıfa özgü insidansta farklılıklar 72 Koyun ve Keçilerin Klinik Muayenesi Bu bilgi, oluşum mevsimi ve sürünün geçmişi ile ilgili anamnezle birlikte tahmini bir teşhis ve ayırıcı tanı listesi (ayağın haşlanıp yanması, şap, erisipelas artritisi, klamidial poliartritisi, kene piyemisi ve tırnak apseleri, vb gibi) sağlayabilir. Yürürken grubun gözlenmesi Rahatsız etmeden uzaktan muayeneyi takiben grup 5-15 dakika yavaşça yürütülür. Bu genellikle sonraki muayene için sürünün otlaktan ağıla alınması sırasında yapılır. Bu işlem birçok hastalığın erken belirtilerinin belirlenmesinde değerlidir ve sonradan muayene edilecek hayvanların ayırt edilmesini sağlar. Çünkü çoğu hasta koyun, hastalığın daha özel belirtileri ile beraber egzersize dayanıksızlığın bazı belirtilerini gösterir. 1. Kas iskelet hastalıklı koyunların egzersize dayanıklılığı azalmış olup harekete etmeye isteksizdir ve yürüyen grubun arkasında kalır. 2. Poliartritisli koyunlar egzersize intolerans (dayanıksızlık) gösterir; bunlar primer miyopati ile birlikte katı bir yürüyüş sergiler ve itildiklerinde yana veya sternum üzerine yatarlar. 3. Solunum hastalıklı koyunlar egzersize intolerans gösterir, solunum güçlüğü vardır ve hareket eden grubun arkasında kalır. 4. Poliensefalomalasi veya bel çöküklüğü gibi santral sinir sistemi ya da botulizm gibi nöromuskuler geçişin bozulduğu lokomotor bozukluklar ve yönünü şaşırma, hareket eden bir sürüde daha belirgin hale gelir. 5. Bazı hastalıklar (sendeleme ve titreme sendromları gibi) koyunlar rahatsız edilmeden belirgin hale gelmeyebilir, fakat hareketle önemli lokomotor anormallik ortaya çıkar. Kapalı yerde gözlem Koyunların hareketini gözledikten ve bir ağıla alındıktan sonra da belli süre kontrol edilir. Fiziksel muayeneden önce bireyler yakından gözlenmiş olur. bu sürede birkaç hayvan dışkılar. Koyun ve keçilerde normal dışkı sert kıvamlıdır ve küçük bilye veya pelet şeklindedir. Macun benzeri veya sulu dışkı anormaldir. Perineal bölgedeki yapağı böyle dışkı ile bulaşır. Bu durumda spesifik klinik ve laboratuar muayene gerekir. Bu sırada grup üyelerinin konformasyonunu dikkatli ve sistematik gözlemek gerekir. Kalıtsal kondrodisplazi (kıkırdak oluşum bozukluğu) ile ilgili karpus ve tarsusta mediale dönük uzun örümcek benzeri bacak, raşitizm ile ilgili diğer kemik hastalıkları ve yonca hastalığı ile birlikte kuyruk uzaması gibi konformasyon anormallikleri belirlenebilir. Uzaktan muayene Hayvanların bireysel muayenesi Uzaktan muayeneyi takiben seçilen hayvanlar bireysel fiziksel muayene için yakalanır. Muayene sırasında bu yerlerin sınırlandırılması ve gerekli zaptırapt derecesi koyun ve keçilere göre ve ayrıca yaşa ve hayvanların evcillik durumuna göre değişir. Fiziksel muayenenin çoğu koyun ayakta iken yapılır. Bu sırada koyun küçük bir kafeste tutulmalıdır. Ağılda koyunlara yaklaşıldıkça kaçarlar ve dönerler. Bu dönme, istenen koyunun grubun gerisinde kalmasını sağlayabilir. Koyunlar yapağısından tutularak yakalanmamalıdır. Bir kere yakalanınca el çene altından baş geriye doğru kaldırılarak ve bir duvar veya köşeye yaslayarak koyun hareketsiz hale getirilir. Hayati göstergeler, yaş, kondisyon Koyun tutulduğunda rektal temperatür ve nabız belirlenir. Nabız femoral arterden alınır. Bu sırada solunum da sayılabilir, fakat hayvanı yakalamadan ve tutmadan önce daha iyi gözlenir. Koyunların solunum sayıları özellikle yüksek çevre ısısında veya biraz egzersizden sonra fazla olabilir. Şüpheli hayvanda değişen solunum hızının KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS önemi sağlıklı sürüdekilerle karşılaştırarak daha iyi değerlendirilir. Bu arada hayvanın yaşı genellikle kesici dişlerin hızlı inspeksiyonu ile belirlenir. Muayenede erkenden hayvanın kondisyonunun belirlenmesi tavsiye edilir. Çünkü bu, hastalığın akut veya kronik olup olmadığı hakkında bir gösterge olabilir. Yine bu da sağlıklı koyunlarla karşılaştırılmalıdır. Kırkılmış koyun ve keçilerde vücut kondisyonu görsel olarak belirlenebilmekle birlikte yapağılılarda görsel olarak değerlendirirken yanılma payı vardır. Böyle hayvanlarda pal- pasyon gerekir. Kostaların „esenkliği‟ ile frontal kemiklerin direnci belirlenerek kemik kalitesi subjektif olarak muayene edilir. Bu değerlendirme hassas olmamakla birlikte kuzularda bakır eksikliği ve osteoporozisin belirlenmesinde yardımcıdır. Coenurus cerebralis ile enfekte koyunlarda frontal kemikler lokal yumuşar. Yapağı ve derinin muayenesi Vücut kondisyonunun belirlenmesini takiben yapağı ve onun örttüğü deri, yapağıda bir kırılma noktasının varlığı ve bakteriyel enfeksiyon ve parazit istilalarının belirtileri yönünden inspeksiyon ve palpasyonla muayene edilir. Aynı şekilde, keçilerde kıl, deri ve yüzeysel lenf yumruları inspeksiyon ve palpasyonla muayene edilir. Her iki türde bu muayene derinin bütün yüzeyinde yapılmalıdır. Koyunlarda önce yapağının en kaliteli kısmı (omuzun gerisinde) muayene edilir. Kırılma noktası, yünün lifinin yatay bir çizgi şeklinde incelmesi ve lif üzerinde bu yerde bir kıvrımla gösterilir. Yaygın olarak bu yerde kir birikir ve yapağıda koyu bir çizgiye neden olur. Yün bu yerde narin olup parmaklar arasında çekildiğinde veya koyun üzerinde kendiliğinden kırılır ve bu noktada yün dökülmeye başlar. Paraziter enfestasyonların belirtileri: ● irritasyon ● başı sallama 73 ● iz ● yapağı hasarı ● yün ve kıl kaybı Bunların bazıları kolayca görülebilir ve de yünde lekelenmeye neden olur. Aynı şekilde, kene istilaları ve deri miyazisi kolayca belirlenir. Baş ve vücudun alt kısımlarında bit nispeten kolay belirlenir. Damalinia ovis çıplak gözle zor görülür, fakat etkenlerin en çok bulunduğu sırt bölgesinde dikkatli muayene ile gözlenebilir. Koyunlarda uyuz ile ilgili parazitler (Psoreptes ovis veya Sarcoptes scabei) ve keçilerde bunların karşılığı (Psoreptes canuculi) makroskopik olarak görülmese de şiddetli kaşıntı ile deride küçük püstüller ve deri yüzeyinde veya yünde sert sarı kabukların varlığı hastalığı akla getirir. Sürekli kulak irritasyonu psoreptes uyuzu yönünden araştırılmalıdır. Deri hizasında yünü ayırırken kepekte artış görülmesi paraziter istilayı akla getirir ve kazıntı alınması gerekir. Deri ve yün palpasyonla da muayene edilir. Yün mikotik dermatit yönünden palpe edilmelidir. Bu enfeksiyonla ilgili sert kabuklar genellikle koyunun sırtı boyunca ve enfeksiyon yanlara doğru inince kostalarda deride veya yün üzerinde palpe edilebilir. Enfeksiyon ya da başka nedenlere (fotosensitizasyon gibi) bağlı yangısal dermatitis veya kalınlaşma yönünden deri palpe edilmelidir. Deri altı lenf yumruları da palpe edilir. Normal olarak palpe edilebilen deri altı lenf düğümleri şunlardır: ● mandibular ● parotis (parotis salgı bezi ile birlikte palpe edilir) ● yüzeysel servikal (preskapular) ● subiliak (prefemoral) ● genç kuzu ve oğlaklarda popliteal ve aksillar Deri palpe edilirken küçük deri altı hemal lenf düğümleri de genellikle belirlenir. Lenf düğümleri, drenaj alanında travma veya enfeksiyon sonucu büyür. Parotis ve man- 74 Koyun ve Keçilerin Klinik Muayenesi dibular lenf düğümlerinin büyümesi koyunlarda oldukça yaygın olmakla birlikte her iki türde lenf düğümlerinin büyümesi ve apseleşmesinin yaygın bir nedeni kazeöz (peynirimsi) lenfadenitistir. Bu durumda erken dönemde lenf yumrusunda dalgalı apse gelişir, daha sonra bu apse yırtılabilir ve yeşil-sarı irin akar ya da koyulaşarak sert bir şişkinliğe dönüşür. Her iki türde lenfatik tümörler nadirdir. Palpasyon sırasında deri altı ödem de palpe edilebilir. Bunlar basınçla macun gibidir, ağrı ve sıcaklık bulunmaz. Koyun ve keçilerde deri altı ödem konjestif kalp yetmezliğinden kaynaklanabilirse de nadiren hipoproteinemiye bağlıdır. Ventral ödem, ürolitiazis sonucu üretra yırtılması ile de oluşabilir. Kuzuların yünü yetişkinlerden daha çok kıl lifi içerir ve ırklara göre bunlar özellikle bacaklar ve butta daha fazladır. Bunlar doğumdan birkaç hafta içinde dökülür. Özellikle boyun etrafında ve göğüste yapağı üzerinde çıkan kıvrık kılların ve yünde pigmentli sahaların bulunması, çok muhtemelen pestivirusla konjenital enfeksiyonu (Border hastalığı) akla getirir. Yün kaybı paraziter olmayan hastalıklarla (sıçrama hastalığı gibi) da ilgili olabilir. Klinik uyarı Yeni doğan kuzuların boynunda deri altı ödem, troid bezinin büyümesi ile birlikte olup primer veya sekonder iyot eksikliğini gösterir. Baş ve boyun Yüz, inspeksiyon ve palpasyonla muayene edilmelidir. Yüzün yünsüz kısımlarında küçük (2-5 mm) gri kabuksu pullar bulunması yaygındır. Bunlar mikotik dermatitisin kronik lezyonlarıdır. Benzer lezyonlar ayakların kıllı kısımlarında da görülür. Enfeksiyon yayılma eğiliminde ise daha büyük lezyonlar kulaklar ve yüzde meydana gelebilir. Daha büyük beyaz kabuksu lezyonlar gözler etrafında ve yüzün başka yerinde trikofiti enfeksiyonları ile oluşabi- lir. Periorbital sahada derinin yangısı Staphylococcus aereus’a bağlı periorbital egzamayı düşündürür. Bu enfeksiyon, üzeri kabuklaşan derin nekrotik ülserleşmeye neden olur. Lezyonlar başın derisinin başka yerinde de meydana gelebilir. Koyunlarda gözlerin altında küçük invaginasyonlar (yüz veya göz yaşı bezleri) vardır. Keçilerde boynun üst kısmının her iki tarafından asılan uzantılar bulunur. Mandibulanın şişmesi diş köklerinde kist enfeksiyonları, fibrosarkoma veya nadiren yeni doğanlarda hipertrofik osteopati ile ilgili olabilir. Mandibulalar arasındaki saha ödem yönünden yüzeysel olarak palpe edilmelidir. Hipoproteinemiden kaynaklanan ödemin bu yerde ilk belirti olarak görülmesi yaygın olup bunun belirlenmesi sonradan hipoproteineminin nedenleri için spesifik ve laboratuar muayenenin gerektiğini gösterir. Mavi dilde ve fotosensitizasyonda bütün yüzde deri altı dokunun ve kulakların ödemli şişliği meydana gelir. Koçlarda Clostridiun novyi enfeksiyonunda başın yangılı ödemi de meydana gelir (koca baş). Fotosensitivite (IĢığa duyarlılık) Fotosensitivite deride ağrı, sıcaklık, irritasyon ve eksudasyonla seyrder. Bunu derinin nekrozisi ve kıl kaybı takip eder. Lezyonlar ön bacaklar, skrotum ve perineumda; keçilerde vücudun pigmentsiz yerlerinde meydana gelebilir. Tükürük bezleri, palpasyonla muayene edilebilir. Bunlar, mandibulanın açısının medialinde bulunan mandibular bezi kapsar. Bunun kanalı papillusta dilin ucu altında ağzın tabanına açılır. Parotis tükürük bezi kulağın altında mandibulanın kaudalindedir. Bu bölgenin şişkinliği aynı yerdeki parotis lenf düğümünün lenfadenitisine de bağlı olabilir. Parotis bezinin kanalı 4. üst yan dişin karşısına açılır. Sublingual bez, dilin altında ve mandibulanın ramisi arasında olup iki kısımdan oluşur: dorsal kısım dilin gerisinde ağ- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS zın tabanında birkaç kanalla boşalırken ventral kısmın tek kanalı vardır ve mandibular kanala katılır. Bu tükürük bezleri çabuk muayene edilir. Bunların anormalliği son derece nadirdir. Keçilerde bazen kanalları kapsayan tükürük kistleri bulunur ve büyük dalgalı şişlikler olarak görülür. Keçilerde yüzün şişliği yaygın olarak kazeöz lenadenitisle de ilgilidir. Frontal sinüs özellikle boynuzlu koyunlarda büyüktür ve perküsyonla muayene edilebilir. Bunun klinik olarak belirlenebilen anormalliği nadirdir. Gözlerin ve konjonktivanın muayenesi Konjonktivanın muköz membranları ve gözler inspekte edilir. Konjonktiva ve sklera aneminin (hemonkozis ve eperitrozoonoziste olduğu gibi) belirlendiği en iyi yerlerdir. Buralarda sarılık da belirlenebilir. Klamidiyal veya riketsiyal enfeksiyonla oluşan pembe gözü (enfeksiyöz keratokonjonktivitis) takiben konjonktiva üzerinde küçük beyaz folikül kümesi meydana gelir ve buralar bu etkenlerin taşındığı yerler olabilir. Lakrimasyon ve blefarospazm gözde bir anormalliğin göstergesi olup uzaktan muayenede blefarospazm ve epifora görülebilir. Problem tek taraflı ise göz yabancı cisim yönünden, özellikle çayır tanesi yönünden muayene edilmelidir (bu çoğunlukla üçüncü göz kapağı altına yerleşir). Konjonktivitis ve dorsal korneada damarlaşma enfeksiyöz keratokenjonktivitisi düşündürür. Yeni doğan kuzularda entro- piyon yaygın bir defekt olup alt göz kapağının inversiyonu ile kolayca görülür. Körlük, korkutma testi ile değerlendirilebilir ve santral atrofiye veya eğrelti otu yenmesi ile ilgili retinal atrofiye bağlı olabilir. Görme bozuklukları gözün oftalmoskopla muayenesini gerektirir. Nazal akıntıyla birlikte iki taraflı epifora üst solunum yolunun özellikle enfeksiyon yönünden muayene edilmesinin gerektiğini gösterir. Kulak, dudak, yanak, göz kapağı ve burun deliğinin tek taraflı paralizi tek taraflı fasiyal sinir hastalığından kaynaklanır ve 75 bu durum koyunlarda çoğu defa listeriozise bağlıdır. Santral sinir sistemi ve/veya kraniyal sinir fonksiyon bozukluğu belirtileri olmadıkça kraniyal sinirin fonksiyonunun spesifik ve detaylı muayenesi yapılmaz. Ağız boĢluğu Baş ve gözlerin muayenesini takiben ağız boşluğu muayene edilir. Dudaklar ince, hareketlidir, üst dudakta iyice belirgin filtrum (üst dudağın ortasındaki oluk) bulunur. Dudaklar kavrayıcı olduğundan travma ve enfeksiyona maruz kalır. Aktinobasilloz koyunlarda üst ve/veya alt dudağı etkiler ve şişmesine, püstüller ve fistül ile fibröz kalınlaşmasına yol açar ve periyodik olarak irinli akıntı gelir. Dudaklar etrafında kılları ıslatan salivasyon normal değildir fakat hipotermik ve hipoglisemik ya da enterik enfeksiyonlu kuzularda meydana gelir. Daha az yaygın olarak ağızdaki bir lezyondan veya nervöz fonksiyon bozukluğundan aşırı salivasyon kaynaklanır. Dudaklardan sonra ağzın mukozası renk ve anormallik yönünden muayene edilmelidir. Bu sırada solunumun keton ile ilgili ve tükürüğün azotemi ile ilgili kokup kokmadığı kontrol edilir. Her iki durumda kan ve idrar örneğinde doğrudan biyokimyasal test yapmak daha objektiftir. Mavi dil hastalığında dudaklarda doğrusal erozyonlu lezyonlar oluşur. Bunlar alt ve üst dudakların mukokutanöz kavşağında ve komisuralarında en belirgindir (ektimada olduğu gibi). Sert damak rostral kısmında önemlidir ve dental yastığı oluşturur. Sert damağın transversal sırtları kenarlarda düzdür ve damağın eni boyunca uzanmasa da median hatta değişirler. İlk molar dişler arasındaki bir çizginin kaudalinde sert damak kısmın kenarları yoktur fakat damağın bezlerinin kanallarının delikleri bulunur. Yanaklarda sivri büyük papillalar vardır. Koyun ve keçilerde dilin ucu sivridir ve sığırlara göre daha dar ve tabanı o kadar belirgin değildir. Dorsal yüzey filiform 76 Koyun ve Keçilerin Klinik Muayenesi (ipliksi) ve fungiform (mantarsı) papillalarla kaplıdır. Mavi dilde dilde ve sert damakta erozyonlu lezyonlar oluşur. Dişler Koyunlarda 32 kalıcı diş vardır ve diş formülü: 2(İ O/4, K 0/0, P 3/3 ve M 3/3)=32 Geçici 20 diş, doğumdan birkaç gün sonra patlar ve hepsi 2-4 hafta fonksiyoneldir. Kalıcı dişlerin çıkma zamanı 10-12 aylardadır ve 15 ayda tamamlanır. Orta kalıcı kesici dişler 18-24 ayda, üçüncü kesiciler 2-2.5 yılda ve yan kesiciler 3-4 yılda çıkarlar. Koyunlarda üst çenede kesiciler yoktur ve alt çene kesicileri dental bir yastığa karşı basarlar. Kesiciler, dudaklar çekilerek muayene edilebilir. Yanak dişlerinin muayenesi için ışık ve padan gerekir. Sonra yanaklar aracılığıyla üst molarların kenarları ile mandibulanın lateral ve ventral kısmı palpe edilir. Kesicilerin şekli zamanla değişir. Sağlıklı yetişkin koyunlarda kesiciler birbirine yaslı, kısa ve kürek şeklinde olmalıdır. Normal koyunlarda kazık şeklinde kesiciler de oldukça yaygındır ve doğal aşınmayla oluşabilir. Aşırı aşınma bireysel ve sürü problemidir. Bu durumda kesiciler çakıl taşına benzeyebilir ve etkili beslenme üretim kayıplarına yol açar. Normal diş eti pembe renklidir. Gingivitis hemen hemen her koyunda bulunabilir, fakat bir ya da iki dişin etrafına lokalize olması daha yaygındır. Kesici dişlerin doğmasal kaybı koyunların erken elden çıkarılmasının önemli bir nedenidir ve yetersiz beslenme ile ilgili çok sayıda hastalığa predispoze kılar. Larinks ve trakea Larinks, trakea ve ezofagal bölge palpasyonla muayene edilir. Klinik uyarı Yanak dişlerinin üzerinde şişlikler ciddi diş hasarını akla getirir. Toraks Keçilerde ve kırkılmış koyunlarda toraks oskultasyon, perküsyon ve perküsyonla birlikte oskultasyonla muayene edilir. Koyunlarda kalbin ve akciğerlerin oskultasyonu yün varlığında zor yapılır. Stetoskop dirseğin altındaki kılsız sahaya konarak oskulte edilebilir. Yünden dolayı akciğerleri oskulte etmek daha zor olabilir. Muayene tekniği sığırlardaki gibi olmakla birlikte koyunlarda toraksın anatomisi farklıdır ve akciğer seslerinin oskultasyon sahası daha büyüktür. Koyunlarda plöranın diyaframadan kostalara uzanması şu şekildedir: sternumdan 7. ve 8. kostal kıkırdaklara kadar uzanır ve 9. kostaya kadar kostakondral kıkırdağın dorsalinde yoktur. O, 10-12. kostaların ventral uçlarına kadar devam eder ve 13. kostayı orta noktasından geçerek son torasik ve ilk lumbal vertebra arasındaki orta kısımda dorsal olarak sona erer. Koyunlarda solunum sesleri Oskultasyonda normal solunum sesleri sığırlara göre daha yüksek perdelidir. Kondisyon skoru 3 olan koyunlarda bunlar toraksın ventral yarısında normal olarak işitilir ve en yoğun olarak bronşiyal hilus üzerinden duyulur. Seslerin yoğunluğu ve toraksın sahası düşük kondisyonlularda artarken besililerde azalır. Alt solunum yolu enfeksiyonları hayatın ilk yılında yaygındır. Daha yaşlılarda ilerleyici pnömoni, pulmoner adenomatozis veya Actinomyces pyogenes ile pulmoner enfeksiyonlardan kaynaklanan kronik solunum hastalığı yaygındır. Genç koyun ve keçilerde viral ve bakteriyel alt solunum kanalı enfeksiyonları özellikle akciğerin kraniyal loblarını etkiler ve eksudatif brokopnömoniye neden olur. Bu enfeksiyonlarda hava yolu seslerinin yoğunluğunda ve perdesinde anormal artış olur ve bunlar en iyi bonşiyal hilusla onun ventral ve kraniyalinden duyulur. Değişiklikler genellikle sağ tarafta daha fazladır. Yaşlı koyunlarda KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS pnömoniler (meadi gibi) oskultasyon bulgularında daha diffuz değişikliğe neden olur (pulmoner adenomatoziste olduğu gibi). Son bahsedilende akciğerde önemli oranda sıvı üretimi vardır, oskultasyonda kaba sıvı sesleri duyulur ve koyun arka bacaklarından kaldırıldığında burnundan sıvı damlar. Akciğer kıl kurtlarında oskultasyon bulguları diyaframatik loba odaklanır ve trakeanın çimdiklenmesiyle ve öksürük oluşturularak ortaya konabilir. Oskultasyonda anormal sesler trakeobronşiyal aspirasyonla elde edilen sıvının laboratuvar muayenesinin gerektiğine işaret eder. Klinik uyarı Bir koyunu öksürtmek için larnks veya rostral traeka sıkılır. Hava akışında artış, akciğerin daha distal kısımlarında kısa oskultasyon seslerine neden olur ve hava yollarında ekssudatın belirlenmesini sağlayabilir. Alternatif olarak daha uzun hava hareketi artışı için solunum torbası kullanılabilir. Kalp sesleri Kalbin apeks vurusu ince yapılı koyunlarda göğsün her iki tarafından, özellikle solda daha fazla palpe edilebilir. Kalp seslerinin maksimal duyulabilir sahasının veya apeks vurunun yer değiştirmesi intratorasik bir kitlenin varlığını gösterir. Bu kitle koyun ve keçilerde genellikle jeneralize kazeöz lenfadenitisle ilgili bir apsedir. Kalp her iki taraftan oskulte edilebilirse de soldan daha iyi duyulur. Sol AV (mitral) kapağın maksimal duyulabildiği yer 5. interkostal aralıkta dirsek noktası hizasıdır. Aortik kapak sol tarafta 4. interkostal aralıkta skapulohumeral eklem hizasında en iyi duyulabilir. Pulmoner kapak da bunun biraz ventralinden 3. interkostal aralıkta en iyi duyulur. Sağ atriyoventriküler (triküspital) kapak sağ tarafta 4. interkostal aralıkta 4. interkostal aralıkta dirsel noktası hizasında in iyi duyulur. 77 Koyun ve keçilerde kardiyovasküler hastalık nispeten yaygın değildir. Kalp üfürümü belirlendiğinde bu daha çok sistoliktir ve anemi veya hipoproteinemiye bağlıdır. Bunun dışında bir kalp üfürümü en çok endokardit varlığını gösterir. Koyun ve keçilerde enfeksiyonlar sağ ve/veya sol AV kapağı tuttuğu için üfürüm genellikle sistoliktir. Beslenmeye (Se, E vitamini eksikliği, ionofor zehirlenmesi, akut eğrelti otu zehirlenmesi gibi) veya kardiyomiyopatilere bağlı kalp aritmileri belirlenebilir. Koyun ve keçilerde meydana gelen atriyal fibrilasyon kronik pulmoner hastalığın sonucu olarak kor pulmonale ile ilgilidir. Karın Karnın muayenesi sığırlardaki gibi yapılır ve burada tekrarlanmayacaktır. Gastrointestinal organların yerlerini kısaca tarif etmek gerekirse rumen yaklaşık 15 litre hacimli ve karnın hemen hemen sol yarısını işgal eder. Dolu olduğunda median hattın sağına da taşar. Retikulum sığıra göre nispeten daha büyük olup median hattın tamamen solunda, diyaframa ile rumenin kraniyal kısmı, omazum ve abomazum ve karaciğerin sol kısmı arasında bulunur. Diyaframanın sternal kısmı ile temas eder ve 6. kostanın önüne kadar uzanır. Omazum 4 kompartmanın en küçüğü olup karın duvarı ile temas etmez. Abomazum karın tabanı ile temas halinde olup çoğunlukla median hattın sağında bulunur. Kraniyal kör ucu ksifoid kıkırdağın dorsalinde bulunur ve gövdesi sağ kosta kemerine kaudal olarak uzanır. Pilorus 11. interkostal aralığın ventral kısmına karşı bulunur. Karnın geri kalanı bağırsaklara tarafından işgal edilir. İnce bağırsaklar yaklaşık 24 metredir. Sekum 25-30 cm uzunlukta olup kolonun dorsalinde sivrilen kör bir uçla geriye pelvis girişine uzanır. Küçük ruminantlarda kullanılabilen birkaç teknik vardır. Rektal muayene bunlarda kullanılmaz. 78 Koyun ve Keçilerin Klinik Muayenesi Klinik uyarı Son kostadan geriye doğru sayarken bazı koyunların 14 kostasının olduğunu unutmayınız. Karnın palpasyonu Genç hayvanlarda ve ince yapılı yetişkinde karın duvarından palpasyon yapılabilir. Aynı anda iki elle iki taraftan palpasyon yapılır. Bu işlem hayvan ayakta iken veya sırt üstü yatarken de yapılabilir. Kuzu ve oğlaklarda mide ve bağırsaklardaki gaz ve sıvıyı belirlemek için sallama metodu kullanılabilir. Üriner kanal Üriner sistemin muayenesi büyük ölçüde kan ve idrarın laboratuvar analizi ile yapılır. Prepusyum kıllarına yapışan kristal taşlar ürolitiazis için potansiyel risk ifadesidir. Böyle hayvanlar sıkıntılı, damla tarzında ve az miktarda kanlı idrar yaparlar ya da hiç yapmazlar. Dişi koyun ve keçiler subüretral divertikuluma sahiptir ve bu da idrar kateteri uygulamasına engeldir. Bunlarda idrar korkutarak alınabilir. Vulva vulvitis ve distorsiyon yönünden muayene edilir. Bu durumda yün idrarla bulaşık olabilir. Vulva ve perineal bölge skuamöz hücre karsinomu için uygun bir yerdir. Balanopostitis Yüksek proteinli diyetle beslenen kısırlaştırılmış koçlarda balanopostitis yaygın bir hastalıktır. Prepusyum deliği etrafında püstüller ve kötü kokulu eksudat görülür ve prepusyum palpasyonu ile iç enfeksiyonun derecesi belirlenebilir. Klinik uyarı Sol böbrek hareketlidir ve ince yapılı koyunlarda orta karında palpe edilebilir ve abdominal bir kitle ile karıştırılmamalıdır. 5 At ve Tayların Klinik Muayenesi GĠRĠġ Evcil tek tırnaklılarla uğraşan ve meslekten olmayanlar tarafından yapılan yorumlara rağmen evcil atların fiziksel muayenesi hemen hemen bütün durumlarda güvenli bir işlemdir. Boyu ve gücü bazen çok heybetli olsa da atlar genellikle kolayca kontrol edilir ve onların nispeten iri cüssesi avantajlar sağlar. Küçük hayvanlarla karşılaştırıldığında iri organ boyu ve vücut sahaları endoskopi uygulaması ve göğüs hareketlerinin değerlendirilmesi gibi birçok işlemi kolayca yapma imkanı sağlar. Nispeten büyük olan vücut deliklerinin değerlendirilmesi ve rektal muayene daha kolay ve son derece faydalıdır. Son olarak, analiz için vücut sıvıları ve dokularından fazla miktarda örnek alınabilir. HASTAYA YAKLAġIM Yukarıda bahsedilen avantajlarına rağmen işlemlerin etkili ve verimli bir şekilde yapılabilmesi için onlara nasıl yaklaşılacağı ve tutulacağının iyi bilinmesi gerekir. Atlar zor durumda kaçma eğilimindedir, sınırlı bir boşlukta yaklaşan birine karşı olmak için dönebilir ve kesinlikle yanlara ve arkaya tekme atarlar. Böyle bir davranışla karşılaşan biri kaçma yolunu kesmeksizin başa doğru manevra yapmaya özen göstermelidir. Bazen bir elde sopa veya süpürge tutulursa bu atın dönmesini engelleyebilir ve bir ipin boynuna yerleştirilmesine veya bir yular takılmasına fırsat verebilir. Herhangi bir olayda hastayı sakinleştirmede yumuşak konuşmaya, kelime ve cümleler tekrar- lamaya veya ıslık çalmaya değer. Nadiren sadece huysuz at (genellikle aygır) yaklaşana ısırarak ve/veya ön ayaklarıyla vurarak hücum eder. Böyle bir hastaya yaklaşmak için genellikle aslan terbiyecisi tarzında bir kamçı gerekir. Boynun üst kısmına bir ip yerleştirildiğinde veya yular uygulandığında atlar genellikle sonraki ısırma, vurma ve tekmeleme uyarısı verir. Yular veya dizgin uygulandığında ipi başa yaklaştırmak ve dizginleri tutmak ilk olarak en güvenlidir, öyle ki atın bakıcısının kolunu ısırabilmesinden önce baş hareketleri açıkça hissedilebilir. Bazı atlar yedekte götürülürken kapı aralığından aceleyle koşma ve yabancı engelleri atlama eğilimindedir. Bu aktivite ön görülmeli ve boks terk edilmeden veya alışılmamış bir engel geçilmeden önce yular çekilmeli ve sıkı tutulmalıdır. Hafif çekme hareketleri genellikle atın dikkatini çeker ve sert bir ses kontrolde yardımcı olabilir. Genç taylar da yaklaşan bir klinisyenden kaçma çabasında benzer davranış sergileme eğilimindedir. Bunların tekmeleri yetişkin bir atınki kadar güçlü değilse de kesinlikle zarar verebilir ve dönüp tekme atmaları eşek veya zebranınki kadar hızlı olabilir. Bir tay yakalanamadığında onun bir elle boynun tabanının etrafında diğer elle sağrıdan tutulması en güvenlisidir. Yeni doğan tayların zıplamalı ve seğirmeli hareketleri yaygındır. Yeni doğan bir taya yaklaşırken beklenen doğal davranışın hatırlamalı ve bu bir anormallik olarak yanlış yorumlanmamalıdır. Yeni doğan bir tay doğduktan sonra sessizce yatar. Plasental kanın dola- 80 At ve Tayların Klinik Muayenesi şıma tekrar dönmesi için 20-30 dakika boyunca bu yatış teşvik edilmelidir. Solunumu engellemedikçe membranlar veya fetal sıvılara dokunulmamalıdır. Tay ayağa kalkana ve göbek kordonu kendiliğinden kopana kadar umbilikusa değmeye gerek yoktur. Yeni doğan bir tay 30-120 dakikada ayağa kalkmalı ve birkaç sallantılı adımdan sonra annesinin memesini araştırmaya başlamalıdır. Uzun süren bir doğumdan sonra bu ilk çaba gecikebilirse de emme 2-4 saat içinde başarılı olamazsa gerekirse anneye ait veya depo kolostrum mide sondasıyla verilir. Sağlıklı yeni doğan bir tay her zaman annesini takip eder ve böyle yapması için genellikle tutmaya gerek kalmaz. Yatan bir taya yaklaşılırsa hemen ayağa kalkar ve kaçar. Bunlar ses veya görsel uyarılara son derece hassastır ve bu yüzden bunlardan kaçınmalıdır. Hekime getirilen bütün hastalarda olmasa da tam ve detaylı muayene gerekir. Bu yüzden hayati göstergeleri normal ve hiçbir belirti göstermeyen sadece deri lezyon şikayetli bir hastada hemen derinin muayenesi yapılabilir. Aynı şekilde muayenenin amacı teşhis ve tedavi için değilse modifiye muayeneler en uygunudur. Örneğin: ● sigortalama amaçlı muayene için ● satın alma öncesi muayenenin bir kısmı olarak ● aşılama ve antelmintik programın bir kısmı olarak Son olarak, çoğu muayene tekrarı mevcut problemlere odaklansa da önemle vurgulanmak gerekir ki herhangi bir dönemde diyagnostik işlem bocalıyorsa yapılacak en iyi şey yeniden tam bir muayene yapmak ve bütün sistemleri detaylı muayene etmektir. MUAYENEYE BAġLAMAK Muayeneye başlamadan önce genel durumun anlaşılması son derece faydalıdır. Hayvan sahibinin şikayetlerini kapsayan kısa bir anamnezle birlikte aşağıdakiler hemen anlaşılmalıdır: ● ● ● ● vakanın acilliği hastanın karakteri genel ortam hayvan sahibi veya bakıcısının kabiliyetleri ● belirgin olabilen profesyonel veya legal uygulamalar Yabancı biri tayın boksuna girdiğinde ayağa kalkmazsa vakanın belli derecede acilliğini gösterir. Bununla birlikte, hızlı bir muayene ve klinik bakım yapılmadan önce göz ve kulak hareketleri, göğüs hareketleri, kanama veya vücut sıvıları olup olmadığı, altlık bozuklukları gözlenmelidir. Belirgin karın dolgunluğu olan sancılı bir atın veya kuvvetle kasılan gebe bir kısrağın hemen tutulması ve sedasyonu, bir yandan burun meri sondası uygulaması ve raktal muayene diğer yandan perineal, rektal ve vajinal muayenesi gerekebilir. Hastanın karakteri, sahibinin yorumları ve ona yaklaşım hayvanın nasıl tutulabileceği hakkında genellikle mükemmel bir fikir verir. Hastanın ortamı bakım standardını gösterir. Ambarın, özellikle yemleme ve sulama imkanlarının hızlı bir inspeksiyonu; altlık, otlak ve çit kontrolü hayvan sahibini ve bakımı anlamaya yardımcı olur. Ortamın inspeksiyonunda dışkı ve onun kıvamı, miktarı, rengi; kum, tüm dane ve sindirilmemiş lif olup olmadığı ve parazit yönünden gözlenir. İdrar kan veya başka akıntılar yönünden gözlenmelidir. Atların muayenesi ile ilgili profesyonel veya meşru komplikasyonlar sadece nadiren doğar. Bununla birlikte, bu erken dönemde aşağıdakiler dikkate alınmalıdır: ● önceki mesleki uygulamalar ● diğer atların son derece kötü durumları ● bir hastanın kimliği veya açık hastalığının verilen tanıma uymayacak şekilde olması KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS UZAKTAN GENEL MUAYENE Hastanın genel durumunu özetlemek için kısa bir değerlendirme gerekir. Muayenenin geç dönemleri sırasında kaçırılabilecek faydalı diyagnostik ipuçları şunlardır: ● genç bir tayın gerinmeyi durdurmaksızın istirahatten sonra hemen ayağa kalkması ● yetişkin bir atın kaldırıldığında belli bir süre köpek oturuşu pozisyonunda kalması ● bir atın istirahatte iken ağırlığını tekrar tekrar arka bacaklara kaydırması ● yaşıtları padokta otlarken bir kısrağın başını emen yavrusunun üzerinden sarkıtması ● hastalanmadan önce baş duruşunun hafif anormalliği ● yaşıtları padokta otlarken bir kısrağın başını kendini emen yavrusunun üzerinden sarkıtması Hastanın kendi ortamına ya da sahibi veya bakıcısına genel davranışı ve cevabına dikkat edilmelidir. İdrar ve dışkı yapmasının gözlenmesi faydalı olabilir ve yeni yapılan taze bir idrar örneği alma fırsatı kaçırılmamalıdır (özellikle jeneralize veya metabolik bir hastalık ihtimali varsa). Hastanın genel vücut kondisyonu ve konformasyonunun değerlendirilmesi faydalı olup hastalığın süresi ve şiddeti ile genel beslenme durumu hakkında fikir verir. Çoğu hasta, serbest ise, hareket ederken ve yürürken gözlenmelidir. Muayene eden aşağıdaki anormal hareket ve aktiviteleri gözleyebilmelidir: ● lokal kaşınmalara bağlı objelere sürtünme ● idrar veya dışkı yaparken zorlanma ● sabırsızlık veya sancı nedeniyle yeri eşeleme ● ayak ağrısı nedeniyle altlığın topukların altına toplaması ● senkronize diyaframa çarpıntına bağlı abdominal kontraksiyonlar 81 ● çeşitli metabolik, toksik, sistemik veya nöromuskuler bozukluklara bağlı başın sallanması veya kasların titremesi Sol olarak, uzaktan kıl örtüsü ve derinin genel durumuna dikkat edilebilir ve önemli anormallikler ve belki çamur veya altlık, idrar veya dışkı kontaminasyonu ile kirletilmesi belirlenir. UZAKTAN ÖZEL MUAYENE Muayenenin bu kısmı, klinisyene detaylı yakından fiziksel muayene için hazırlanma imkanı sağlar. BaĢ ve boyun Tecrübeli klinisyen baş ve boynun özelliklerini gözleyerek hastanın genel davranışını belirleyebilir ve bu da mevcut hastalığın şiddeti için iyi bir gösterge izlenimi verir. Atlarda başın normal bükülüşü ve boynun yukarı kaldırılışı, kulakların kalkık, gözlerin parlak oluşu ve çevreyle ilgilenmesi sağlık göstergeleridir. Baş aşağıda, kulaklar düşük, gözler çökük ve kısmen kapalı, yüz ifadesi kötü ve çevreye ilgi yoksa önemli bir problem var demektir. Genel simetri, özellikle merme, burun delikleri, gözler ve kulakların simetrisine dikkat edilmelidir. Atların frontal bölgesinde ya da ventral mandibulada üzeri sağlam deri ile örtülü tek veya çok, simetrik veya asimetrik, küçük kemiksi anomaliler ve şişlikler yaygındır. Bunların çapı birkaç mm‟den 2 cm‟ye kadar değişebilir. At yiyorsa yemi kavrama, çiğneme ve yutma kabiliyetini gözleme imkanı olur. Toraks ve abdomen Gövdenin inspeksiyonu ile solunum hızı, derinliği ve ritmi değerlendirilir. Sessiz soluyan bir hastada solunum hızını belirlerken ekspirasyon sırasında karın hareketlerini gözlenmek tek yoldur. 82 At ve Tayların Klinik Muayenesi Abdominal gerginlik Karnın boş veya dolgun olmasının derecesi ile sağ ve sol tarafların mukayesesi özellikle karın dolgunluğunda faydalıdır. Kalın bağırsaklarda gaz birikimi sağ dorsal tarafta sekumda en önemli olmaktadır. Yatan bir atın uzaktan muayenesi ● bol kanamalı, bacağı kırık durumlarda olduğu gibi istikrarsız bir durum Klinik uyarı Penis şişkinliği ile ilgili kısmi veya tekrarlayan şişkinlikle birlikte düşük derecede abdominal ağrı yaygındır. Yatan bir hastayı değerlendirirken genel özellikler ve uzaktan muayene sessiz fakat çabuk yapılmalıdır. Burun deliklerinde köpük gibi belirgin solunum fonksiyon bozukluğu veya şiddetli kanama, ya da aksiyal (eksenle ilgili) iskeletinde veya proksimal uzun kemiklerinde kırık varsa o zaman acil tedbirler gerekir. Bunlar ötanazi dahil çabuk müdahele için bir karar vermeyi kapsayabilir. Dışkı veya idrar yapmadan önce çabalaması, kendi kendine özellikle başa ve kalça gibi basınç noktalarına travma uygulamasın dikkat edilmesi gerekir. Yatan bir atın tekrar sternal duruma gelme veya ayağa kalkma kabiliyetini ve isteğini gözlemek önemlidir. Ayağa kalkmaya çabalayan ve açılmış ön bacakları ile sternal pozisyona gelen (köpek oturuşu duruşu) ve yarım dakika veya daha fazla kalan yetişkin bir atta çoğu defa brachial bölgenin kau- dalinde bir bozukluk vardır. Bu kapsamda vertebral kolumnanın torakolumbal bölgesi, sakrum, pelvis ve iki taraflı arka bacaklar yer alır. Emen tayın muayenesi için birinin kısrağı başka birinin de tayı tutması gerekebilir. Genç bir tay yular uygulayarak tutulmuyorsa bir eli boyun tabanına diğer eli de kalçasına koymak gerekebilir. Yatay pozisyonda kuyruğun tabanının sıkıca kavranılması da tutmada yardımcı olur ve sonra kıvırmadan kuyruğun çekilmesi hırçın bir tayın sakinleşmesinde faydalı olabilir. Medikal problemlerden kaynaklanan kötü tavır gösteren, öfkeli veya tamamen evcilleşmemiş olan bir at tehlikeli olabilir. Böyle bir hayvana yaklaşmak için en güvenli yer dizgini tutarken sol ön bacağın yakınıdır. Tehlikeli ve çok zor atlarda hala başı kontrol etmek gerekir ve yular veya dizgine ilave olarak aşağıdakiler dikkate alınır: YAKIN MUAYENE ĠÇĠN TUTMA Önceden belirtildiği gibi sakin bir yaklaşım, yavaş hareketlerle bakıcının ve muayenenin sessizliği muayenenin başarılı olmasında her zaman faydalıdır. Bakıcının ata yaklaşımını gözlemek ve rutin tutmada yular uygulamak faydalı olabilir. Aşağıdaki durumlarda zaptetmek gerekir: Bunların hepsi veya herhangi birini orta şiddette sürekli sakinleştirici hakimiyet takip etmelidir. Yukarıda bahsedildiği gibi tek tırnaklı hastaların büyük çoğunluğu en az uygulamalarla tutulabilse de her zaman uygulanması gereken birkaç çok pratik kural vardır: ● tehlikeli ● tutulması çok zor ● sağı solu belli değil 1. Başı tutan kişi tercihen önce sol tarafta ya başa ya da omuza yakın durur (muayene edenle aynı tarafta). ● ön bacağı tutmak veya belki bağlamak ● boynun kaudalinde gevşek deriyi kıvırmak ve tutmak ● mermeye bir zincir veya yavaşa uygulamak ● kaldırma zinciri, kaldırma burgusu veya dudak zinciri uygulamak KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS 2. Yakınlık belirgin olmadıkça muayene eden, tutana ne yapılacağını göstermelidir (ör, „şimdi sol ön bacağı kaldıracağım‟ der). 3. At hafifçe asi olursa baş her zaman yana çekilmeli 4. Güvenli bir boksta zorlayıcı bir hareketi önlemek için huzursuz bir atı duvara doğru yönlendirmelidir. Sürekli sözlü geven verici emirlerle birlikte yetersizse bu yaklaşımlarda ilaçla sakinleştirme dahil başka tutma yöntemleri dikkate alınır. Yetişkin atlara her zaman önden yaklaşılmalı, yüz ve boynun kısımlarını, özellikle mermeyi nazikçe okşayarak (muayene edeni koklama fırsatı verir) güven vermeye çalışılır. Bakıcısı ile birlikte at hala sessizce ayakta duruyorken atın başına yakın olarak durulur ve baştan boyuna ön bacaklar, toraks, abdomen ve arka bacaklar inspekte edilir. Klinik uyarı Yüzü ve boynu okşayarak ata güven verirken nabız için fascial veya transversal fascial arter palpe edilir. Nabzın hız ve kalitesine dikkat edilir, solunum hızı sayılır. YAKINDAN FĠZĠKSEL MUAYENE Yetişkin bir atın cüssesi nedeniyle vücudu etrafında yapılan işlemlerle muayene edilmesi hassas bir konu olup sadece vücut sistemleri temelinde yapılana göre daha iyidir. Genellikle baş tarafından yaklaşan biri, muayeneye buradan başlamak zorundadır. Bununla birlikte, erkenden rektal temperatür almak da uygundur. Yakından muayeneye rektal temparatür almakla başlanır ve işlemlere at etrafında saat yelkovanı yönünde devam edilir. Bu işlem baştan kuyruğa sakince hareket etme imkanı verir. Bu arada ata güven vermek ve onun cevap verirliliğini anlamak 83 için bir elle gövdenin dorsali ve pelvis bölgesi sıvazlanır. Sol arka bacak Termometre rektuma yerleştirilince sol sağrı ve kalçadan sol arka bacağa doğru muayeneye başlanabilir. Diz, tarsal ve topuk eklemleri ile birlikte calcaneal ve fleksor tendolara özel palpasyon gerekir. Dijital nabızlar kontrol edilir, koroner ve tırnak duvarı yüzeysel ısısını belirlemek için corona bölgesi üzerinde durulur. Ayak simetri ve denge yönünden inspekte edilmelidir. Tabandan tıkanan altlığı çıkarmak için genellikle tırnak pensi gerekir. Tırnak duvarı ve tabanın durumu ve kokusu, ayağın düzenli temizlenip temizlenmediği ve tırnağın kesilip kesilmediğinin iyi bir göstergesidir. Tırnak duvarının bakımsız çatlakları, tabanda ufalanma ve kötü bir koku ayağın ihmal edildiğinin göstergeleridir. Birçok hayvan sahibi (ihmal edenler kadar bakım yapanlar bile) tırnağın aşırı uzamasına ve topuğun çökmesine bunun da zemin-tırnak ekseninde bozulmasına neden olur. Sonra bacağın iç yüzü sıvazlanırken vena safena, inguinal bölgedeki deri ve kasık palpe edilir. Bazı atlar buna kızar, fakat çoğu vakada nazik sözler ve yavaş el hareketleri ile tolere edilir. Bu da aşağıdakilerin palpe edilmesini sağlar: ● inguinal kanallar ● inguinal lenf düğümleri (büyümüşse) ● meme dokusu veya skrotum ve testisler Umbilikal bölge Umbilikal bölgenin derin palpasyonu ile sepsisi gösteren sert, ağrılı doku belirlenebilir. Yüzük büyüklüğünden üç parmağa kadar değişen çapta umbilikal hernilere (tay büyüdükçe ortadan kalkar) dikkat edilir. Prefemoral bölgeye hareket edilmeden önce prefemoral lenf düğümleri palpe edilir. Sonuncular normal olarak fascia lata altında 84 At ve Tayların Klinik Muayenesi düzleşmiş, 0.5-1.0 cm nodüller topluluğu şeklindedir. Taylarda, özellikle yeni doğanlarda en önemlisi umbilikal kökün ağrı, ısı, şişlik ve serum, idrar veya irin akıntısı yönünden palpasyonudur. Sol abdomen Sol karın, sternal bölgenin kraniyalinde karnın ventralinden itibaren deri lezyonları, ventral ödem ve başka şişlikler yönünden taranır. Karnın kraniyal, kaudal, dorsal ve ventral çeyrekleri oskulte edilir. Bazen ince bağırsak hareketleri ile ilgili sıvı alkış sesleri duyulabilir. Karnın dorsalinde ve ortasında kolon aktivitesi ile ilgili genellikle daha şiddetli, düşük perdeli, patlayan tarzda sesler işitilir. Bununla birlikte, çoğu yetişkin atta kalın bağırsak sesleri daha hakimdir. Her karın çeyreğinde parmakla perküsyon ve aynı anda oskultasyon da yapılmalıdır. Bu sırada bazen rezonanslı küçük sahalar (ping sesleri) belirlenir. Bunların tonusu zaman ve intestinal motilite ile değişir. Sol toraks Karından sonra oskultasyon toraksta yapılır ve genellikle kalpten başlanır. Stetoskobun başı tutulurken parmaklarla apeks vurunun yerinin belirlenmesi en iyi başlama noktasıdır. Bu, normal olarak 5.-6. kostaların ventral 1/3‟inde palpe edilir ve burada kostaların ortasına doğru mitral kapak sesleri normal olarak en şiddetlidir. Bunun biraz dorsalinde 5. ve 4. kostaların üzerinde sırayla aortik ve pulmonik akış yerleri bulunur. Normal olarak iki ses işitildiğinde bunlar „lub-dup‟ (S1-S2) şeklindedir. S3 ve S4 de duyulabilir. Bu durumda çatal bir S2 dahil „balub-dup bup‟ (S4S1-S2-S3) oluşur. Apeks vurular belirlenek başlanır. Sistolik ve diyastolik fazları, sistolik ve diyastolik üfürümleri (ara sıra zor olabilir) ilişkilendirmek daha kolay olur. Aynı anda boynun ventral bölgesinde normal, düşük şiddette juguler nabızlardan biri gözlenebilir. O zaman fascial nabız ve hatta karotis nabız (zor olabilir) için ve yine kalp siklüslerinin fazlarını doğrulamak için kaudal juguler oluk derin olarak palpe edilir. Pulmoner oskultasyondan önce servikal trakeanın ventralinde hava yolu seslerini belirlemek önemlidir. Aynı şekilde, özellikle hayvanın durumuna ve hareket eden hava miktarına bağlı olarak geniş hava yolu seslerinin göğüs duvarından az veya çok iletildiği beklenebilir. Bunlar normal atlarda duyulmayabilir. Bu normal solunum sesleri birinin dudaklarını kapayarak içe ve dışa derin derin solumasıyla hemen hemen tamamen taklit edilebilir. Bu belki şuna benzer: „veep-durak-eeep‟. İlki inspirasyon olup daha şiddetlidir. Solunum sesleri geniş hava yolları üzerinden en şiddetli duyulur ve stetoskop perifere hareket ettirildikçe azalır. İnspirasyon ve ekspirasyon hareketleri istirahatte genellikle iki fazlıdır. Her birinden sonra, özellikle ekspirasyondan sonra duraklama söz konusudur. Anormal akciğer sesleri: ● çınlamalı tonlar olmadan küçük patlama sesleri (çıtırtılar) ● çeşitli çınlamalı veya müzikal tonlar (hırıltılar) Çıtırtılar çok düşük perdeli olup yumruklamaya veya yüksek perdeli olup uzaktan makineli tüfeğe benzer. Hırıltılar inleme gibi düşük perdeli ya da ince ıslık veya kumru ötüşü gibi yüksek perdeli olabilir. Her iki solunum sesini ve herhangi anormal sesleri abartmak için inspirasyon sonunda burun delikleri yaklaşık 30 saniye tıkanır ve burun delikleri açıldıktan hemen sonra toraksın iki tarafından dikkatli olarak dinlenir. Alternatif olarak, derin solunumu başlatmak için bir solunum torbası burun delikleri üzerine konurken (tıkamaksızın) akciğer sahaları oskulte edilir. Bu işlem ventral ve dorsal olarak solunum seslerinin işitilebilmesini ve kalp seslerini belirlemek için son derece faydalıdır. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Kalp seslerinin dorsale yayılması plöral dolumun göstergesidir. Normal atlarda, bazen özellikle ince yapılılarda veya kalp hızı yüksek olduğunda hafifçe vurgulu nabızlar dorsalden işitilebilir ve bunlar büyük kan damarlarından üfürüm akışı yayılmasına bağlı olabilir. Normal atlarda ayrıca toraksın iki tarafından, özellikle sol tarafta diyaframatik bölgede düşük perdeli çıtırtılı sesler duyulabilir. Bunlar ne hava hareketi ne de zorunlu olarak stetoskop tamburası altındaki göğüs hareketi ile ilgili gibi görünmektedir. Bunların interkostal bölgelerde kas hareketleri veya akciğerlerin veya peristaltizmle ilgisiz intestinal içeriklerin pasif hareketi ya da belki diyaframa hareketi ile ilgili olup olmadığı belli değildir. Genellikle torasik veya muhtemelen abdominal hastalık şüpheli vakalarda perküsyon, ballotman ve diğer tekniklerle birlikte oskultasyon kullanılır. Sol ön bacak Toraksı dinlerken sol ön bacağın proksimali kaslar, tendolar, eklemler şişlikler yönünden inspekte ve palpe edilirken sternal bölgenin kraniyali ödem ve başka büyümeler veya deri lezyonları için palpe edilebilir. Sol ön bacağın kas ve kemiksel yapıları da değerlendirilebilir. Sol boyun Normal atlarda boynun yüzeysel kaudal lenf düğümlerini (preskapular da denir) bulmak imkansızdır. Boynun derin kaudal ve kraniyal torasik lenf düğümleri bazen ventralde derin olarak palpe edilebilir. Juguler oluğun kaudali palpe edilebilir. Baş normal pozisyonda iken juguler ven boynun yaklaşık üçte birinde her sistol fazı ile birlikte normal dolumu yönünden gözlenmelidir. Juguler venin parmakla tıkanması çok yavaş doluma neden olmalı, bırakıldığında da hemen boşalmalıdır. Sonra boyun bölgesine, yeleye ve cidagoya dikkat edilmelidir. Cidago aygırlarda ve özellikle obezlerde ve ponilerde çok be- 85 lirgindir. Kas içi enjeksiyonlar için yaygın bir yer olan dorsal ve kaudal kaslar enjeksiyon reaksiyonları yönünden yakından inspekte ve derin olarak palpe edilmelidir. BaĢ Doğrudan atın önünde durup iki tarafın simetrisini karşılaştırarak başın bütün kısımları daha iyi değerlendirilir. Bu yüzden kulağın tabanındaki dorsal hyoid aparat dahil faringeal ve laringeal bölgeyi palpe ederken iki el de kullanılabilir. Klinik uyarı Ventralde normal sesleri yoksa, özellikle ani bir kesilme varsa intratorasik hastalığı düşündürür. Klinik uyarı Juguler vaskulitis, perivaskulitis ve hatta trombosis veya tıkanma genellikle önceki intravenöz uygulamanın göstergesidir. Hava keseleri şişlikleri, tükürük bezleri büyümeleri ve lenfoid kitleler genellikle net görülür. Birçok at internal pinna‟nın ve temporohyoid bölgenin derin palpasyonuna kızar. Bu da abartılmış kaçınma reaksiyonunu yorumlamayı zorlaştırır. Kulakların inspeksiyonu ile kulakta plak oluşumu görülür. Dış kulak yolu el yardımıyla inspekte edilmek zorunda değildir, çünkü çoğu at buna kızar. Yüz, gözler, burun delikleri, çene, dudaklar simetri ve hareket yönünden inspekte ve palpe edilir. Burundan olduğu kadar gözlerden gelen akıntılar genellikle kolayca görülür. Konjonktiva, nazal ve oral mukozaların nemlilik derecesi, gözlerin orbitadaki konumu ve deri elastikiyeti ile hidrasyon durumu belirlenebilir. Dehidrasyonla çekilen deri eski konumuna 3 saniyeden (%5 dehidrasyon) 6 saniyeye (%10 dehidrasyon) kadar geç dönebilir. Gözler kurur ve or- bitaya çekilir (%12-15 dehidrasyon). 86 At ve Tayların Klinik Muayenesi Frontal ve maksillar sinüsler parmakla tıklatarak perküte edilebilir. Bu durumda diğer elin interdigital boşluğa yerleştirmesi atın ağzını açmasına ve bu hava dolu yapıların daha fazla rezonansına neden olur. Bununla birlikte bu net duyulan seslerin yorumu problemli olabilir. Sağ el burnun dorsaline düz olarak konarak, baş parmakla burun deliklerinin dorsolateral kısmı yükseltilerek ve nazal ostium genişletilerek burun boşlukları inspekte edilebilir. Bu işlem, hastanın sağ tarafından sağ el uygulanarak tekrarlanabilir. Rostral nazal bölgeyi aydınlatmak için kalem tipi bir lamba kullanılabilir ve özellikle burun boşluğunda veya ventral bölgede nazolakrimal delikten akıntı olup olmadığına ve dorsolateral bölgeden de nazal septuma bakılır. Nazal septum karşı taraftan ışık tutularak aydınlatılabilir. Çoğu atta üst dudak tutulabilir ve dorsal dudağın membranları ve diş eti görülebilir. bir el interdigital boşluğa yerleştirilebilir. Bu arada çiğneme hareketlerine neden olmak ve rostral ağız boşluğunu ve alt diş etlerini görmek için bir el interdigital boşluğa sokulur. Bu aşamada ağız boşluğu anormal kokular yönünden koklanabilir. Normal at ağzı (ve tükürük) belki de ortak yaşam süren mikroorganizmalar nedeniyle biraz keskin kokar. Bununla birlikte, herhangi bir nedenle anoreksi ile birlikte bu koku çok fazladır ve muayene edenin eli de kokar. Bu yüzden ağızdan gelen kokuyu dikkate alarak anerobik olayların belirlenmesi (diş çürükleri veya periodontal hastalık gibi) problemlidir. Dili rostrale çekmeden sert bir şekilde yakalayıp kendi üzerine döndürerek ve bir elle ucunu dorsale bükerek ağız görülebilir. Dudakların kommisurasını tekrar çekerek ve diğer elle ağza bir ışık tutarak rostral dental kemerleri ve dilin orta bölgesini görmek kolaydır. Normal yapılar, simetri yönünden ve bir öksürük başlatmak için intermandibular ve laringeal bölgeler rutin olarak palpe edilir. Her iki tarafta larinksin hemen lateraline birkaç parmak konarak buranın simetrisi palpe edilir. Uzun boylu atların çoğunda ve normal orta boylu atların ekserisinde dorsal ve lateral içsel larinks kasın asimetrisi palpe edilebilir. Bu bulgu recurrent laringeal nöropatinin derecelerini yansıtabilirse de atta laringeal inspirasyon rahatsızlığının „hırıltılı‟ herhangi bir klinik belirtisi olduğu anlamına gelmez. Larinksin sert palpasyonu normal atların öksürmesine yol açabilir, fakat nazik palpasyon üst solunum yollarında bir irritasyon (rhinotrachitis gibi) olmadıkça hayvanı öksürtemez. Larinks bölgesini palpe ederken bazen troid bezlerinin iki serbest hareket eden lobunu belirlemek kolaydır. Bunlar larinksin ve her iki tarafta kraniyal trakeal halkaların dorsalinden ventrolateraline hareket eder. Bu bezlerin çapı 2cm‟den 5 cm‟ye kadar değişir, fakat bazen asimetrik olabilir ve tiroid fonksiyon bozukluğunun klinik belirtileri olmadan önemli derecede büyüyebilir. Gözlerin muayenesi İki göz parlak bir ışık yardımıyla inspekte edilir ve aşağıdakiler gözlenir: ● net ön yapılar ● pupilla refleksi ● pupilladan yönlendirilen ışık la retinaya ve optic diske bakarak fundus görülür ● sklera ve konjonktiva rengi (hafif derecede solgunluk ve sarılık çok dikkatli yorumlanır, özellikle suni ışık altında). Klinik uyarı Burun boşluğunu inspekte ederken anormal kokuya da dikkat edilir. Mandibulanın medialinde hava keseleri ve parotis bezi palpe edilemez. Bu keselerin hava ile dolgunluğu (genellikle taylarda ve meydana gelir) mandibulanın kaudalinde timpanik bir şişliğe neden olur. Retrofaringeal lenf düğümleri normalde palpe KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS edilemez, fakat büyümüşlerse üstteki parotis salgı bezleri yana itilir ve sonra bu bölgenin derin palpasyonu ile büyümüş bezler veya en azından lokalize ağrıya reaksiyon belirlenir. Çene altı lenf düğümleri Normal çene altı lenf düğümleri intermandi- bular boşlukta 1 cm çaplı yaprak şeklinde birleşik tarzda palpe edilir. Klinik uyarı Gebelik sırasında anneye aşırı iyot verilmesiyle taylarda iyi huylu guatr oluşabilir, fakat genellikle zamanla hafifler. Sağ toraks Boynun sağına geçerek ön bacak, toraks, karın ve arka bacak sol taraftakine benzer şeklide muayene edilir. Bazı atlar sağdan yaklaşıldığında daha şüpheli olur. Sol toraksla karşılaştırıldığında önemli farklılıklar şunlardır: ● kalbin apeks vurusunun olmaması ● kalp sesleri daha az duyulması ● kalp sesleri triceps kasının altında derin triküspital bölgede en şiddetlidir Sağ abdomen Sağ tarafta gurultu sesleri kadar sağ fossa paralumbaliste yüksek perdeli sıvı ve gaz sesleri (sekumla ilgili) sık duyulur. Çoğu defa bu sesler sessiz bir ortamda stetoskop kullanmadan duyulabilir ve bunlar kısmen atın durumuna ve kısmen onun diyetine bağlıdır. Sulu otlakta bulunan atlarda çalkantı sesleri ve sekal çınlayan sıvı sesleri önemli olabilir. Oysa yüksek lifli diyetlerle beslenenlerde düşük perdeli guruldama sesleri duyulur. Sekum bölgesine aynı anda parmakla perküsyon ve oskultasyonla küçükten (1-2 cm) büyük (25 cm) sahalara kadar değişen mat veya yüksek perdeli rezonanslar (pingler) duyulur. Bunlar normal atlarda sekum motilitesini gös- 87 teren tonustaki çok çabuk değişiklikleri yansıtır. Hastanın sağ tarafının muayenesi, kas ve iskelet yapılarının inspeksiyonu ve her sağ uzuv kaldırılarak sonlanır. Sonra arka bacağa geçilir ve önceden yapılmadı ise rektal temparatür alınır. Anüs ve perineum derisi ile kuyruk, melanomalar yönünden inpekte edilmelidir. Rektal muayene Sistemik, gastrointestinal, hepatik, genitoüriner hastalık veya iki taraflı arka bacak bozuklukları belirtisi varsa rektal muayene yapılmalıdır. Çeşitli nedenlerle birçok at pratisyeni bu işlemi sol kolu ile yapmayı tercih eder. O zaman kuyruk sol kolun sol tarafına doğru tutulabilir ve ya bir yardımcı ile yerinde veya kuyruk kılları sağ elle pelvik bölgenin dorsumunda tutulur. Atlar iatrojenik (işlemi yapana bağlı) rektal yırtılmalara sığırlardan daha duyarlıdır ve son derece hızla oluşur. At ve muayene edenin güvenliği için üç önemli faktör vardır: ● hastanın uygun tutuluşu (gerekirse trankilizan) ● irritan olmayan fazla miktarda kayganlaştırıcı kullanımı ● muayene eden tarafından sabır Vakaların önemli bir kısmında genellikle dorsal çeyrekte iatrojenenik (rimer bir hastalığın tedavisi sırasında ortaya çıkan v bu tedaviye bağlı olarak gelişen sekonder bir rahatsızlık durumu) bir yırtılmanın yerinde önceki iyileşme yarası histolojik olarak belirlenebilir. Potansiyel olarak ölümcül sonuçları nedeniyle rektal lumende basıncın en az düzeyde olması önemlidir. Bu nedenle aşağıdakiler dikkate alınır: ● bilek ve parmaklarla birlikte el açık, baş parmak kapalı tutulur ● muayene edenin metakarpofalangeal eklemleri etrafında çapı en az indirilir ● kasılı rektuma karşı eli asla zorlanmaz 88 At ve Tayların Klinik Muayenesi At pratisyenleri tarafından üreme kanalının palpasyonu çok sık yapıldığı için aşinalık nedeniyle önce rektumdaki dışkı boşaltılır ve uygun kayganlaştırıcı kullanılır. Bazıları sol karın çeyreğinden başlayabilir ve karnın sol tarafı boyunca palpasyondan sonra orta ve sonra sağ kraniyal ve kaudal çeyreklerin içeriklerinden geriye geçilir. Az veya çok idrarla dolu olduğunda idrar kesesi ya pelvis girişinde veya pelvis ağzının hemen üzerinde palpe edilebilir. Yarık benzeri halkalar yok olmadan önce karın duvarının ventrolateralinde inguinal damarlar palpe edilebilirse inguinal bölgeler palpe edilmedir. Bunlar aygırlarda en kolay fark edilir. O zaman el sol karın duvarı boyunca ilerletilirse bu karın duvarına karşı duran dalağın tabanının kaudal kısmına ulaşır. Genellikle dalağın dorsal kenarına ulaşılabilir ve oradan medialde sol böbreğin kaudal kutbuna mesafe genellikle kısadır. Burası nefrosplenik ligament adı verilen bölgedir. Bu bölgenin palpasyonu sırasında ve el geri çekildikçe pelvik fleksuranın medial yüzeyi fark edilebilir. Karnın daha kraniyali palpe edilmeye çalışılırsa paristaltizm ve hastanın ıkınması yüzünden sabretmek önemlidir. Fonksiyonel bir bakış noktasından küçük kolon ile rektum arasında bir sfinkter etkisi var gibi görünmekte ve anüsün yaklaşık 40-50 cm kraniyalinde yer almaktadır. Bu bölgeden geçip orta karın bölgesini ve hatta orta boy bir atta bazen sağ böbreği palpe edebilmek mümkündür. Buun için iyi kayganlaştırma, dar bilekler ve sabır gerekir. Bu pozisyonda beklerken orta hatta ve biraz sağda parmak uçları ile mezenter kökünün kraniyaline ulaşılabilir. Bu yapının medial (sol) kısmında bir veya daha fazla nabızlı damar palpe edilebilir. Sağ orta çeyrekte kaudal olarak muayene yapılırken sekumun kraniyali ve mediali palpe edilir ve karnın sağ dorsalinden sol ventral bölgesine seyreden bir veya daha fazla sekal bant belirgindir. Orta-ventral karında sekumun medialinde küçük kolonda dışkı yumakları vardır ve dolgun ince bağırsak dorsal olarak palpe edilebilir. Dorsal orta hatta geri dönerek terminal aorta ve eksternal ve internal iliak arterler palpe edilir. Bunun yaklaşık 3 cm kaudalinde dorsal orta hatta lumbosakral intervertebral diski temsil eden ventral bir kemik çıkıntısı palpe edilir ve aynı mesafede kaudal olarak S1-S2 kavşağı genellikle belirsizdir. İliak arterlerin orijin aldığı bölgede iliak lenf düğümlerinde büyüme palpe edilebilir. Rektumdan abdominal ve pelvik muayene sona ererken pelvis boşluğu palpasyonla taranır ve rektal mukozanın yüzeyindeki düzensizliklere dikkat edilir. Rektumdan çıkarken küçük mukozal defektler kum birikintileri ve mukozal ödem belirgin olabilir. El geri çekildikçe anüs tonusu hala güçlü olmalıdır ve eldiven kum ve kan bulaşıkları yönünden inspekte edilmelidir. Eğer kan belirlenirse yeni bir eldiven giyilip sedasyonla veya sedasyonsuz olarak rektum son derece dikkatli olarak mural veya daha derin defektler yönünden palpe edilir. B VÜCUT SİSTEMLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ 90 1 Derinin Klinik Muayenesi DERĠ HASTALIKLARI ĠLE ĠLGĠLĠ KLĠNĠK BELĠRTĠLER Anormal elestikiyet, uzama ve kalınlaĢma anormal deri ince, kalın, donuk veya elastik olabilir. Elastikiyet kaybı (hipotoni), deri çekilip bırakıldığında eski pozisyonuna dönememesi demektir. Abseler irin birikiminden kaynaklanan (deri ve deri altı) dalgalı bir şişliktir. Abseler pustullerden daha büyük ve derindir. Akantozis nikrikans hiperpigmentasyonlu, likenli ve alopesili bir sahadır. Akne genellikle değişen deyimlerle ifade edlmekte olan spesifik tip bir pilosabesöz ünitenin yangısal hastalığı. Klinik olarak, papüller ve pustüllerden kaynaklanan komedonlarla karakterizedir. Alopesi kıl veya tüy kaybı. Anhidrozis gereği gibi terleyememe Bulla derinin iyi demarke olmuş fazla (1 cm‟den daha fazla çaplı) kabarması. Kallus kalın, hiperkeratozlu bir plak. Komedo tıkalı bir kıl folikülü olup deliği tıkayan lipid veya keratinli debristen (döküntü) oluşan pigmentli bir tıkaç içerir. Bunlar komedon veya karabaş olarak da bilinir. Kabuk değişik keratin, serum, hücresel döküntü kombinasyonlarından oluşan sert, kuru yüzey kitlesi. Kist epitel ile sınırlı deri içinde sıvı dolu boşluk. Epidermal kolaret stratum corneumun soyulmuş kenarı ile çevrili eritem ve sirküler bir alopesi yaması. Erozyon bazal kat sağlam olsa da önemli epidermis kaybı. Eritem derinin kızarıklığı. Ekskoriyasyon kendine travma sonucu oluşan epidermal hasarlı saha. Fistül kanalı yangı odağını veya sahasını derinin yüzeyine bağlayan bir kanal. Folikülitis çoğunlukla pustüllerin geliştiği bir papül ile karekterize kıl folikülerinin yangısı. Papül veya pustül üzerinde kıllar çoğunlukla kalkıktır. Bunlar merkezinde bir ülserin gelişerek ve giderek büyür. Bu ülserden irinli veya serum-kanlı sıvı akabilir ve sonra kabuklanır. Yangı folükülleri geçer, dermis ve subkutise yayılırsa bu duruma furunkulozis denir. Birçok sahadaki furunkulozis birleşirse sertleşen ve fistüllü kanallardan oluşan lokal sahaya karbunkül denir. Gangren şiddetli doku nekrozisi ve kabuk oluşması. Hematidiozis kan renkli ter. Hirsütizm anormal kıllanma. Uzun, kaba, genellikle kıvırcık kıl örtüsü görülür. Bu durum tüm vücutta yaygın olabildiği gibi spesifik vücut bölgelerinde de lokalize olabilir. Hiperhidrozis aşırı terleme. Hiperkeratozis normal pullanma olmaksızın epidermiste keratin üretiminin artması. Hiperpigmentasyon epidermiste aşırı miktarda melanin depolanması (hipermelanozis de denir). Hipopigmentasyon epidermiste melanin miktarının azalması. Hipertrikozis aşırı kıl. Hipotrikozis normalden az kıl olması. Ġmpetigo derini stafilokok enfeksiyonu olup vezikül ve bullalarla karekteridir. Bunlar pustullu olur ve yırtılarak sarı kabuklar olşturur. Ġntertrigo komşu kısımların friksiyonu ile oluşan derinin eritemli döküntüsü. LikenleĢme epidermisin likene (yosuna) benzeyen anormal kalınlaşması. Makula normal deri renginin değiştiği sınırlı saha (1 cm‟den küçük). Nekrozis bir deri ksmınınn ölümü. Etkilenen derinin rengi bozulur, soğuktur; buruşuk, kuru veya nemli olabilir. Nodül 1 cm‟den büyük sınırlı deri kabarmasıdır. Papül 1 cm çapında sınırlı sert deri kabarmasıdır. Pannikülitis pannnikulus adipozus (derinin en alt katını oluşturan yağ tabakası) içinde deri altı yağın yangısı. Parakeratozis derinin epitel hücrelerinin tam olmayan keratinizasyonuna bağlı deri kalınlaşması. ParoniĢia tırnak yatağının yangısı. Yama 1 cm çapında makuladır. Plak derinin düz ve tipik olarak geniş (>1 cm) kabarması. Pruritus derinin bir bölgesinin kaşınması. Pustül irinle dolu epidermisin yüzeysel katlarının sınırlı kabarması Piyoderma irinli bir deri hastalığını kapsayan genel bir deyim olup pustüller, akne, impetigo ve furunkulozisi kapsar. Yara kabuğu bir deri lezyonunu örten hücre döküntüsü ve vücut sıvılarından oluşan kuru bir kabuk. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Pullanma keratinositlerin (yüzeysel boynuzsu epitel hücreler) aşırı birikimi. Yara izi bir lezyonun iyileşmesinden kalan bir işaret. Sebore aşırı pul oluşumu ve derinin ve kıl örtüsünün aşırı yağlanması. Sinüs kanalı derin bir lezyonu deri yüzeyine bağlayan epitel hatlı bir kanal. Soyulma normal dokudan ayrılmış olan nekrotik doku kitlesi. Tümör iyi veya kötü huylu neoplastik doku kitlesi. Ülser dermisin yangısı ve iyileşme izi ile dermisin de yer aldığı epidermis kaybı. GiriĢ Deri vücudu dıştan örten en geniş organ olup hayvan ve çevre arasında anatomik ve fizyolojik bariyerdir. Fiziksel, kimyasal ve patojen hasarına karşı koruma sağlar ve duyusal komponentleri sıcak, soğuk, ağrı, kaşınma, dokunma ve basınca hassastır. Kıl örtüsünün desteği, deriye kan sağlanması ve ter bezi fonksiyonu ile deri vücut ısısının düzenlenmesinin integral bir kısmıdır. Deri su ve elektrolit dengesinin korunmasında yardımcı olup vitaminler, yağ, karbonhidratlar, proteinler ve diğer maddeler için bir depodur. Vitamin D güneş ışığı radyasyonu ile deride üretilir. Deri immunolojik, endokrin ve antimikrobiyal özelliklere sahiptir. Derideki işlemler (melanin oluşumu, damarlaşma ve keratinizasyon) derive kıl örtüsünün rengini belirlemede yardımcıdır. Renk ve fromen üretimi hayvanı ayırt etmede ve gerektiğinde kamuflajında yardımcıdır. Derinin pigmentasyonu da güneş radyasyonundan hasarı önlemede yardımcıdır. Deri bükülebilirlik, elastikiyet ve dayanıklılığı ile hareket eder ve şekil oluşturur. Deri kıl, tırnak ve epidermisin boynuzsu katı gibi keratinize yapıları üretir. Deri hastalığı bütün hayvan türlerinde, özellikle kedi ve köpeklerde yaygın olup küçük hayvanlarda en çok karşılaşılan problemdir. Derinin hastalığı kaynak itibarıyla primer veya sekonder olabilir. Primer deri hastalığında lezyonlar başlangıçta deri ile sınırlı ol- 91 Ürtiker deri yüzeyinde sivilcelerle karakterize alerjik bir durum. Vezikül altındaki sıvı ile derinin yüzeysel katlarının iyi sınırlanmış kabarması (1 cm‟den daha küçük çapta). Vitiligo etkilenen sahalarda beyaza neden olan küçük veya büyük sınırlı sahalarda melanositlerin olmaması. Siğiller fibropapillomlar olup derinin dolgun kitleleri ile karekterizedir. Bunlar sapsız (geniş tabanla deriye bağlı) veya saplı olabilir. Kabarcık görülür bir dermal düzlük veya kabarma (düzensiz kenarlı veya çaplı). makla birlikte diğer vücut sistemlerine yayılabilir. Öte yandan, deri lezyonları diğer vücut sistemlerinden kaynaklanan hastalığa bağlı sekonder olabilir. Dikkatli bir klinik muayene yapıldığında ve doğru bir anemnez alındığında bizzat derinin dikkatli muayenesi gerekir. Derinin normal yapısı ve fonksiyonunun bilinmesi mevcut esas anormalliği belirleme imkanı sağlar. DERĠNĠN YAPISI VE FONKSĠYONU Epidermis ve dermis Derinin kalınlığı vücudun farklı yerlerinde değişir. Gövdenin dorsaline en kalın iken karnın ventralinde en incedir. Bacaklarda kalınlık yukarıdan aşağıya doğru azalır. Ön bacakta, boynun dorsalinde, kuyruğun bazisinde en kalınken pinnanın lateral yüzeylerinde ve aksillar, inguinal ve perineal bölgelerde ve kuyruğun alt yüzeyinde en incedir. Derinin elastikiyeti değişebilir. Bacakların alt kısımlarında hareketsiz iken gövde üzerinde oldukça hareketlidir. Distal falanklarda deri tırnaklara dönüşür; planum nazalede deri kalınlaşır ve kılsızlaşır. Her vücut deliğinde deri mukoza ile devam eder (sindirim kanalı, solunum kanalı, konjonktiva ve ürogenital kanalda olduğu gibi). Türler arasında, tür içinde ırklar arasında ve ırk içinde bireyler arasında da deri ve kıl örtüsü miktar ve kalite bakımından değişir. Deri yaş ve cinsiyet ile ilgili olarak vücudun bir bölgesinden diğerine de değişir. Deri üç sıkı kattan oluşur: epidermis, dermis ve subcutis. Epidermis dermisten bazal membranla ayrılır. Onun üzerinde stratum 92 Derinin Muayenesi germinatum yer alır. Bu tabaka üzerindeki hücreleri aktif olarak üretir. Stratum germinativum melanositleri (pigment üreten hücreler) içerir. Melanin melanositlerde üretilir ve melanozom denen organellerde depo edilir. Bunlar melanositlerden keratinositlere geçer ve deri pigmentasyonunu sağlar. Derinin normal rengi yüzeysel deri damarlarındaki eritrositlere de bağlıdır. Bunlar oksijenlenmiş veya redükte Hb ve karoten gibi başka pigmentleri taşıyabilir. Deri yangılandığında veya veya uzun süre friksiyona ya da güneş ışığına maruz kaldığında melanositler daha çok pigment üretmek için uyarılır ve derinin rengi koyulaşır. Kıllar tıraş edildiğinde epidermisin daha fazla ışığa maruz kalacağı için melanin üretiminin artmasıyla deri koyulaşır. Stratum germinativumun üzerinde Langerhans hücrelerini içeren stratum spinozum bulunur. Bu hücrelerin bağışıklıkla ilgili görevleri vardır. Stratum spinozumdaki hücreler yüzeye göç ettikçe keratinize olurlar (keratinositler), ölürler ve düzleşirler. Keratinositler derinin en dıştaki ölü tabakası olan stratum korneuma girer ve pul pul dökülür. Normal olarak bu işlem yaklaşık 21 gün sürer. Birçok deri hastalığı bu süreci hızlandırır, aşırı pullanma ve kokuya neden olur. Dermis veya corium tabakası vücudun bağ doku sisteminin bir parçasıdır. Kan ve lenf damarlarını, sinir tellerini ve hücrelerini, yağ ve ter bezlerini, kıl folüküllerini ve piloerektor (kılları dikleştiren) kasları içeren fibröz bağ dokudan oluşur. Kalın kıllı deri bölgelerinde dermis en derinde iken epidermis incedir. çoğu ince kıllı deride derinin kalınlığının azalması dermisin inceliğinden kaynaklanır. Dermis derinin gerilebilir gücü ve elastikiyetinin çoğunluğunu sağlar. Derideki ekoloji Deri koruyucu bir bariyer oluşturur ve onsuz hayat mümkün değildir. Patojenlere fiziksel, kimyasal ve mikrobiyal bariyerler vardır. Kıl örtüsü derinin patojenlerle temasını önleyerek ve dışarıdan deriye fiziksel ve kimyasal zararları en aza indirerek ilk savunma hattını ouşturur. Kıl örtüsü çeşitli mikroorganizma- lara barınak da olabilir. Stratum korneum temel fiziksel savunma bariyeri sağlar. Onun kalın, sıkı paketlenmiş keratinize hücrelerini yağ emülsiyonu ve ter geçerken bunlar potansiyel patojenlere fiziksel ve kimyasal bariyer oluşturur. Primer-sekonder deri hastalığı Primer ve sekonder deri hastalıklarını ayırt etmek için hastanın tam muayenesi gerekir. Deriden başka sistemlerde herhangi bir bozukluk yoksa hastalık primerdir. Derinin yapısı Deri üç tabakadan oluşur: 1. Epidermis – hücreler ve pigment üreten koruyucu bir bariyer 2. Dermis – sinirler, yağ ve ter bezleri ile kıl foliküllerini içeren vasküler kat 3. Subkutis (hipodermis) – enerji deposu, ısı yalıtımı ve koruyucu tabaka oluşturan fibrin ve yağlı tabaka. Normal deri mikroflorası da derinin savunmasına katkıda bulunur. Bakteri, mayalar ve filamentli mantarlar yüzeysel epidermiste infundibulum ve kıl foliküllerinde yer alır. Normal flora simbiyotik olarak yaşayan Flora farklı deri ortamlarında değişebilir ve aşağıdaki faktörlerden etkilenir: ● ● ● ● ● pH tuzluluk hidrasyon serum albümin konsantrasyon serum yağ asit konsantrasyonu Mikroflora üzerinde en büyük etkili tek faktör stratum corneumun hidrasyon derecesidir. Deri yüzeyinde su miktarı çevre ısısı veya yüksek nispi nem ile artarsa mikroorganizma sayısı da önemli oranda artar. Genel olarak, derinin nemli veya yağlı bölgeleri en büyük mikroflora topluluğuna destek verir. Konakçı ve deride simbiyotik yaşayan mikroorganizmalar arasındaki yakın ilişki, bakterilere mikrobiyal uygun yer ve patojenlere karşı inhibisyon imkanı sağlar. Bu mikroorganizmalar kalıcı olup yerleşik mikroflora KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS olarak bilinir. Sayıları ilaçlarla azaltılabilirse de tamamen elimine edilemezler. Geçici olarak bilinen diğer mikroorganizmalar çevreden kontamine olanlardır ve basit hijyenik tekniklerle uzaklaştırılabilir. Kedi ve köpeklerde Micrococcus spp., koagulaz-negatif stafilokok, alfa-hemolitik streptokok ve Aerobacter spp derinin normal yerleşikleridir. Çok sayıda bakteri ve mantar türleri normal çiftlik hayvanlarının derisinden kültür edilebilir. Yağ ve ter bezleri Yağ ve ter bezleri eksokrin deri bezleri olup memelilerde bütün vücut deri yüzeyine yaygın bir şekilde serpiştirilmiştir. Bütün türlerde bütün vücut bölgelerinde bulunmazlar. Kıllı türlerde temel foliküler unitenin bir kısmı olarak kıl folikülleri birlikte yer alırlar. Yağ bezleri, kıl folüküllerinin en az olduğu bölgelerde en büyük olma eğilimindedir. Mukokutanöz kavşaklara yakın, interdigital aralıklar, çenede, kuyruk dorsali, küçük taç ile boynun dorsali ve sağrıda en büyük ve en fazla sayıdadırlar. Yağ bezleri atlarda en büyük ve kızgınlık döneminin başlangıcında tekelerde en küçüktür. Yağ bezlerinin ürettiği yağlı sekresyon (sebum) deriyi yumuşak tutar ve bir emülsiyon oluşturarak derinin esnekliğini sağlar. Emülsiyon stratum korneum üzerine yayılarak nemli olmasını ve bu yüzden gerekli hidrasyonu korur. Yağ filmi kıl üzerine yayılarak onlara parlak görünüm verir. Hastalıklar sırasında veya beslenme bozukluklarında kıl örtüsü mat ve kurudur, çünkü yağ bezlerinin fonksiyonu yeterli değildir. Yağ-ter emülsiyonu potansiyel patojenlere karşı fiziksel ve kimyasal bariyer sağlar. Yağ bezleri bolca kan alır ve innerve edildikleri sanılır. Sekresyonun hormonal kontrol altında olduğu sanılır (androjenler hipertrofi ve hiperplazilerine, östrojenler ve glikokortikoidler küçülmelerine neden olur). Ter bezleri genellikle sarmal, tubuler yapıda veya kese biçiminde olup bütün kıllı deride yaygındır. Yağ bezlerinin aşağısında yer alırlar ve genellikle bir kanalla infundibulumda piliar kanala açılır (yağ bezinin açıldığı yerin üzerinde). Apokrin ter bezleri kıl foliküllerinin en az olduğu yerlerde en büyük 93 olma eğilimindedir. Mukokutanöz kavşaklara yakın, interdigital aralıklar, çenede, kuyruk dorsali, küçük taç ile boynun dorsali ve sağrıda en büyük ve en fazla sayıdadırlar. Büyük hayvanların derisinde özel bezsel yapılar tanımlanmıştır: ● Nazolabial bezler sığır, koyun ve keçilerde merme ve dudakta oluşur. Bu multiloküler, tubuloalveoler, seromukoid bezler sığırlarda sürekli salgı yapar ● Seromukoid bezler de burun ve dudaklarda bulunur. Bu bezsel yapılar derin dermis ile subkutisin kavşağında meydana gelir, bazofilik küboidal ile kolumnar epitel hücrelerden oluşur ve büyük miyoepitel hücreler içerir ● Domuzda mental ya da mandibular organ yuvarlak, kalkık bir yapı olup intermandibular boşluta büyük yağ ve apokrin bezlerle çok kaba kıllardan oluşmuştur. ● Petlerde ayak yastıklarında ecrin ter bezleri bulunur Atlar yüksek çevre ısısı, fever, stres, ağrı gibi durumlarda orta derece ile şiddeti oranda terler. Termoregülasyonun önemli bir komponenti olarak bol miktarda terleme yetenekleri vardır. Sığırlarda da terleme ısı kaybı için terleme önemli bir mekanizmadır. Keçi ve koyunlarda lokal ısı uygulamasında veya çevre ısısı arttığında ter üretimi artar. Kedi ve köpeklerde deri insan ve domuzlardaki gibi (bunlar sıcaklık artınca ısılarını yayar) yoğun yüzeysel arteriovenöz şantlara sahip değildir. Kanivorlarda da kıllı deride ekrin ter bezleri yoktur. Kedi ve köpeklerde, etkili bir terleme yeteneği olmadığından büyük miktarda suyu solunum yollarından buharlaştırma yeteneği gelişmiştir. Subcutis (hipodermis) Subkutis en derin ve genellikle en kalın deri katıdır. Fibrinli yağlı yapı olup bağ doku ile karışık yağ hücreleri lobullerini (lipositler veya adipositler) içerir. Bir enerji deposu olarak ve ısı yalıtımında bir yorgan gibi ve yüzey kenarlarının korunmasında görev yapar. Dudaklar, göz kapakları, yanaklar, dış kulak ve anüs gibi bazı yerlerde subkutis yoktur. Bu- 94 Derinin Muayenesi ralarda dermis doğrudan kas ve fasia ile temas halindedir. KIL Kıl memelilerde karakteristik bir yapıdır. Kıl, tüy, yün örtüsü kürk olarak da bilinir. Vücudun çoğu kılla örtülü iken orifisyumlar etrafı gibi bazı bölgelerde, inguinal ve aksillar bölgelerde kıllar seyrektir. Isı izolasyonunda, duyusal algılamada ve derinin fiziksel, kimyasal, mikrobiyal hasara karşı bariyerinde önemlidir. Kıl, hastalıklara katkıda bulunabilen birçok bakteri ve mantar barındırır. Genel olarak, doğumdan sonra kıl folikülü olşmaz (koyun hariç, bunlarda yeni folükül oluşumu kısa süre için meydana gelebilir). Büyümeyle kıl folükül yoğunluğu azalırken boyu artar. Bütün kıl folikülleri epidermise göre oblik olarak büyür. Kılların eğim yönü vücudun bir bölgesinden diğerine değişir ve kılların kalkıklığını sağlar. Genellikle kaudale dönük kıllar öne harekette ve suyun vücuttan yere akmasında en az engel teşkil eder ve kıl örtüsü sırılsıklam olmaz. Bu da ısı izolasyon özelliklerindendir. Genel olarak, kılın şekli folikülün şekli tarafından belirlenir. Düz foliküller düz kıl üretirken kıvrık foliküller kıvrık kıl üretir. Kılların genellikle iki tertibi vardır: basit ve bileşik. Basit tertibinde (at ve sığırlarda karakteristiktir) kıl folikülleri tek ve rastgele meydana gelir ve dağılım özelliği görülmez. Çeşitli renk kıllar basit folikülü işgal edebilir. Her kıl ayrı bir foliküler delikten çıkar ve sekonder kıl folikülleri yoktur. Bileşik tertibte (kedi, köpek, koyun ve keçilerde karakteristik) foliküller çeşitli kompozisyonda kümeler halindedir. Genel olarak, bir küme 2-5 primer kıldan oluşur ve bunları daha küçük sekonder kıl grupları sarar. Primer kılların biri en büyük (merkez primer kıl) ve geri kalan primer kıllar daha küçüktür. Primer kıllar genellikle ayrı deliklerden bağımsız olarak çıkarken sekonder olanlar ortak bir delikten çıkarlar. Her primer kıla 5-25 sekonder kıl eşlik edebilir. Bileşik foliküller yağ ve apokrin bezlerinin açıldığı ortak bir deliği paylaşır. Bütün evcil memelilerde (keçiler hariç) primer ve sekonder kıllar medullalıdır. Kıl mil leri medulla, korteks ve kutikulaya ayrılır. Medulla milin en içteki kısmı olup baştan sona düz hücrelerden oluşmuştur. Korteks orta kattır ve pigmentli boynuzsa hücrelerden oluşuştur. Kutikula da en dıştaki kısımdır ve düz, boynuzsa ve çekirdeksiz hücrelerden oluşmuştur. Keçilerde büyük sekonder kıllar medullalı değildir. Koyun ve Ankara keçilerinde üç ana tipte kıl lifi vardır: gerçek yün ipleri ince, sıkıca kıvrımlı ve genellikle medullalı değildir; kaba lifler çok kaba, zayıf kıvrımlı, oldukça kısa ve oldukça medullalı olup kıl lifleri yün ve kaba kıl arasındadır. Kaba lifler iyi yünde istenmez çünkü büyük medulla parlaklığı giderir ve boyandığında biraz sertlik verir. Kedilde erde tüyler üç tiptedir: koruyucu tüyler (en kalın, düz, ince bir uçlu konik), kılçık kıllar (daha ince, ucun altında subapikal bir şişkinlik) ve alt kıllar (en kalın, eşit olarak kıvrımlı veya dalgalı). Derinin savunması Derinin patojenlere üç bariyeri vardır: 1. Fiziksel savunma – stratum corneum 2. Kimyasal savunma – sebum ve ter 3. Mikrobiyal savunma – bakteri, mayalar ve filamentli mantarlar YaĢlılıkta deri değiĢiklikleri Bazı kedi ve köpeklerde deride yaşlılıkla değişiklikler meydana gelebilir: ● ● ● ● ● kıllar mat ve parlaklığını yitirir basınç noktalarında alopesi ve kalluslar vücut ve mermede beyaz kıllar görülür ayak yastıkları ve burun hiperkeratozlu olur tırnakların şekli bozulur ve kırılgan olur Kıl ve tüyünün insanlar için önemi ● koyun ve keçilerden elde edilen ip önemli ekonomik ürünlerdir ● pet hayvanların kıl ve tüyü sahipleri için estetik öneme sahiptir ● petlerden elde edilen kıl ve tüy, insanlarda solunum hastalığına önemli katkıda bulunur Kürkün uzunluğu ve yoğunluğuna uyan mevsimle ilgili değişiklikler önemli ısı düzenleme aracıdır. Kıl veya yün örtüsünün vücut KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ısısını düzenleme yeteneği uzunluk, kalınlık, her birimdeki yoğunluk ve her bir kıl lifinin medullalı olması ile yakından ilişkilidir. Birlikte bu faktörler kıl örtüsü içinde gizlenen hava tabakasının derinliğini yönetir. İzolasyonda kısa süreli ve nispeten küçük bir artış kılların dikleştirir; bu da kıl örtüsünün derinliğini artırır. Koyun ve domuzlarda kıl folikülleri ● koyunlarda kıl folikülleri büküktür öyle ki bunların ürettiği kıl spiral bir şekilde büyür ● domuzdaki kıl folikülleri ara formda olup basit ve bileşik arasındadır. Bir ya da ikli veya üçlü küme şeklinde çıkar Güneş ışığını yansıtmada kıl örtüsünün parlaklığı önemlidir ve tropikal hayvan ırkları güneş ışığını iyi yansıtan parlak görünümdedirler. Oysa mat kıl örtüsü vücut ısısının ve solunum sayısının artması ile birlikte oluşan cevaptır. Isı düzenleyici olarak kıl ● Kısa, kalın, medullalı liflerden oluşan kıl örtüsü yüksek çevre ısısında en etkilidir ● Uzun, ince, zayıf medullalı lifli kıl örtüsünün derinliği kıl dikleşmesiyle artar ve düşük çevre ısısında ısı izolasyonu için en etkilidir. Kıl siklüsü Kıl büyümesi üç fazlı bir siklüste olur: ● büyüme peryodu (anajen), bu sırada kıl folikülü aktif bir şekilde kıl üretir ● istirahat peryodu (telojen) kıl kıl folikülünde kaldığında ölü veya „klup‟ kıl sonradan kaybolur ● geçici peryod (katojen) yukardaki iki dönem arasındadır. Kıl büyümesi ve siklüsü Kıllar sürekli büyümez fakat daha çok siklüslerde büyür. İlk oluştuğundan beri her kıl folikülü büyüme ve istirahat siklüslerinin tekrarlamasına maruz kalır. Çeşitli fazların nispi süresi vücudun bölgesi, hayvanın ırk, 95 cinsiyet ve yaşı ile değişir, fizyolojik ve patolojik çeşitli faktörlerle değişebilir. Kıl çıkması mozaik özellik gösterir (kıl folikülünün aktivitesi yakınındakilerden bağımsızdır) ve çoğunlukla ışık peryoduna ve daha az olarak da çevre ısısı ve beslenmeye cevap oluşturur. Işık peryodu dökülmeyi başlatır (tüy dökme). Çevre ısısı, beslenme ve başka faktörler tüy, kıl dökülmesinin ilerlemesini değiştirebilir. Buna iki istisna koyunlardaki yün folikülü (bunlarda neredeyse siklik aktivite yoktur yani her zaman anajendirler) ile at yelesi, kuyruk ve topuğundaki kaba kalıcı kıllardır. Mizaç ekseninde kediler, köpekler, keçiler ve atlar baharda önemli miktarda kıl ve tüy dökebilir. Genel olarak, dökülme değişen çevre ısısı ve durumlarına bir adaptasyon mekanizmasıdır. İlkbaharda ışık periyodunun artması ve sonbaharda ışık periyodunun azalması gözler, hipotalamus, hipofiz, pineal bez, troid bezi, adrenal bez ve gonadlar aracılığıyla kıl siklüsünü etkiler. Dökülme genellikle 5 haftada tamamlanır. Genellikle baharda ve erken yazda kıl folikülü aktivasyonu maksimum ve kışın da minimumdur. Kışın primer kıl föliküllerinin neredeyse tamamı ve sekonder kıl foliküllerinin yarısı telojende olabilir. Kıl % 65-90 protein olduğu için onun kalitesini ve miktarını beslenme önemli derecede etkiler. Kötü beslenme mat, kuru, kırılgan kıla veya ince kıl örtüsüne neden olurken at ve sığırlarda kış kılı kalıcı olur. Kıl siklüsünün kontrolü Kıl siklüsü ve bu nedenle kıl örtüsü aşağıdakilerle kontrol edilir: ● ● ● ● ● ● ● ● ışık peryodu cevre ısısı baslenme başka çevresel faktörler hormonlar genel sağlık durumu genetik içsel faktörler Kıl siklüsü ve kıl örtüsü hormonal değişiklerden de etkilenir. Troid hormonlarla anajen başlatılır, ilerletilir ve kıl büyümesi hızlandırılır. Aksine, aşırı miktarda glikokortikoidler Derinin Muayenesi 96 anajeni inhibe eder, kıl büyüme hızını baskılar ve koyunlarda yün kırılmasına yol açar. Stres durumları, hastalık veya jeneralize hastalık, anajeni önemli oranda kısaltabilir. Bundan dolayı, belli bir zamanda vücut kılları büyük oranda telejonde olabilir. Telojen kılları daha kolay kaybolma eğilimindedir, bu nedenle hayvan aşırı derecede kıl dökebilir. Bu yüzden bu kıllar aynı anda dökülür, çoğu defa kıl örtüsü belirgin incelir veya günlük alopesi oluşur. Bu durum, köpeklerde doğum sonrası yaygındır. Hastalık durumları da kıl kutikulalarının hatalı oluşumuna neden olabilir, mat ve donuk örtüye yol açar. Koyunlarda aşırı miktarda glkokortikoidler (eksojen ve endojen) narin ve kırık yüne neden olur. Androjenler puberteden sonra tekelerde kıl büyüme hızını önemli oranda değiştirir. Maksimum kıl veya yün lifleri uzunluğu her türde genetik olarak belirlenir ve iki faktöre bağlıdır: kıl büyüme hızı ve anajen süre. Kıl büyüme hızı genetik olarak belirlenir ve türler, bireyler ve vücudun farklı bölgeleri arasında değişir. Bir yerdeki nihai kıl uzunluğu ile de ilgili gibi görünmektedir. Kıl büyüme hızı (mm/gün) ● 0.2-0.75 koyun ● 0.3 kediler ● 0.04-0.71 köpekler örtüsünü, evcil koyunlarda da gerçek yün liflerini sağlar. Yün liflerinde sürekli büyüme karakteri koyunların biyolojisinde en ilginç özelliklerden biridir. Oldukça gelişmiş yün koyunu suni seleksiyonun çok önemli bir örneğidir. İlkel atalarına benzemeksizin (bunlarda periyodik olarak dökülür) yapağı sürekli büyür, eğer kırkılmazsa dayanılmaz bir yük olurdu. Derisi yoğun bir şekilde ısı muhafazası için hayvanın ihtiyacından çok fazla yün üreten foliküllerle kaplıdır ve sadece bir çok yoldan beslenme ihtiyaçlarını artırır. DERĠNĠN KLĠNĠK MUAYENESĠ Deri muayene için en kolay ulaşılabilir organdır. Diğer vücut sistemlerinde olduğu gibi kesin tanı koyma ihtimalini artımada ve en maliyet etkili tarzda mantıklı tedavi sağlamada sistematik bir tarzda derinin de muayene edilmesi önemlidir. Önemsiz olduğu için deri lezyonlarının çok hızlı değerlendirilmesi eğilimi bulunabilir. Ideal olarak, derinin ve kıl örtüsünün fiziksel görünümünü değiştirebilen tedaviye başlanılmadan önce tam bir muayene ve diyagnostik işlemler yapılmalıdır. Derinin klinik muayenesi Derinin tam klinik muayenesi şunları kapsar: Yün liflerinin geliĢmesi Yün koyunlarda der tarafından üretilen doğal liftir, ipliktir ve birbirine sarılma kalitesi veya keçeleşme, üst üste binen yüzey özelliği ile karakterizedir. Koyunlarda yün folikülü her zaman anajendedir ve bu yüzden siklik büyüme aktivitesi yoktur. Koyunlarda anajen süresi son derecede uzundur ve merinosta 7 yıl sürebilir, bu yüzden mevsimsel dökülme olmaz. Yün liflerinin büyümesi yazın ve erken sonbaharda en hızlı olmak üzere ayda 3 mm‟den 12 mm‟ye değişir. Primer deri folikülleri yabani koyunlarda dış kıl örtüsünü sağlarken evcil ırklarda kaba kıllar ve kıl benzeri lifler bunu yapar. Sekonder foliküller yabani koyunlarda alt kıl ● anamnez ● derinin fiziksel mayenesi ● diyagnostik yardımların kullanılması Kıl büyümesine hormonal etkiler ● Troid hormonları kıl büyümesini hızlandırır ● Glikokortikoidler kıl büyümesini baskılar Anemmnez Hayvan sahibibin deri hastalığı ile ilgili en yaygın şikayetler kaşınma, alopesi değişik lezyonlarla ilgili görüntü (primer veya sekonder olabilir), anormal koku, daha sık olarak bunların bir kombinasyonudur. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Eşkal Eşkal hastalık karakteristiklerinin tanımıdır ve yaş, ırk, cinsiyet hayvanın kullanım şeklini kapsar. Yaş Birçok deri hastalığı yaşla ilgilidir. Örneğin, koyunlarda blaşıcı ektima (orf) 6 ayıktan küçük kuzuların oldukça bulaşıcı bir hastalığıdır. Virus yıldan yıla meme bezlerindeki yara kabuklarında kalır ve emme sırasnda kuzuların dudaklarına bulaşır. Sonra lezyonlar burun üzeri, genital organlar ve bacaklara yayılır. Hastalık çabuk yayılır ve sürüdeki bütün kuzulara bulaşabilir. Ehlers-Danlos hastalığı (deri astenisi) kedi, köpek, sığır, koyun, domuz ve atlarda konjenital bir hastalıktır. Derinin elastikiyeti artmıştır ve kolayca yırtılır. Koyunların border hastalığı doğumda düz kıl örtülü kuzu ırklarında aşırı kıllı örtüye yol açan, uterus içi viral bir hastalık örneğidir. Genç köpeklerde alopesiye neden olan demodikozisin lokal formu görülür. Orta yaşlı hayvanlarda bağışıklıkla ilgili ve alerjik deri hastalıkları daha muhtemeldir. Papillom genç hayvanlarda en yaygıdır. Deri tümörleri de yaşlılarda en çok görülür. Yaşlı atlarda penis ve prepusyumda genital squamöz hücre kanseri yaygındır. Alopesi daha çok yaşlılıkla ilgilidir. Cinsiyet Bazı hastalıklar cinsiyetle ilgilidir. Öeneğin, kistik ovaryumla ilgili hiperöstrojenizm simetrik göğüs yanlarında (perineuma yayılır) alopesiye neden olur. Erkek bir köpekte testikülün Sertoli hücre tümörü hiperöstrojenizmle aynı klinik belirtilere neden olabilir. Bu, postpartum köpeklerde yaygındır. Sağlam erkek köpekler perianal adenomaya predispozedir. Irk Bazı deri hastalıklarının insidansı bazı ırklarda daha fazladır. Örneğin, hipotrikozis (az kıllılık) kalıtsal simetrik alopesiye Holstein sığırlarda ve dermatofitozise yaygın olarak Pers kedilerinde rastlanır. Renk 97 Hayvanın rengi de bazı problemlerle ilgili olabilir. ● renk mutant veya dilusyon alopesisi en çok mavi Doberman pincherlarda görülür ve bunlar bakteriyel folikülitise predispozedir ● sarı gözlü „mavi dumansı‟ Pers kedileri Chediak-Higashi sendromuna predispozedir. Bu hastalık otozomal resesif bozukluk olup kısmi okulokutanöz albinusmus, kanamaya eğilim, enfeksiyona duyarlılığın artması ve birçok kan hücre tiplerinde büyümüş granüllerle karakterizedir ● beyaz kulaklı kediler ve sığırlarda (yüzlerinin büyük kısmı beyazdır) güneşe bağlı dermatitis ve squamöz hücre kanseri yaygındır Genel anemnez Diyet Beslenme faktörleri kıl büyümesini etkileyebilir. Kıl %90 proteindir ve yüksek oranda sülfür içeren aminoasitlerden oluşur. Normal kıl büyümesi ve deri keratinizasyonu bir hayvanın günlük protein ihtiyacının yaklaşoık %25‟ini gerektirir. Büyüme hızı ve kılın gücü ve yün lifleri özellikle folikülde mevcut amino asit oranlarına ve miktarına duyarlıdır. Kıl örtüsüne protein eksikliğinin etkisi Protein eksikliği (açlık, düşük proteinli diyetler, kronik katabolik hastalık gibi) aşağıdakiler neden olabilir: ● anormal kı örtüsü yapısı ● liflerin uzunluğu ve çapı azalır ● yaygın incelme ve alopesi Beslenme eksiklikleri veya aşırılıkları farklı türlerde çeşitli deri bozukluklarına neden olur: 1. Büyük hayvanlarda hipotroidizm iyot eksikliğinden veya aşırı miktarda yenilen bazı bitkilerin iyot baskılamasından kaynaklanabilir. 2. Sığır ve koyunlarda Cu eksikliği lif depigmentasyonu ile kıl ve yün lifin gerilme uzunluğu ve elastiklik kaybına neden olur 98 Derinin Muayenesi ve kıllar kırılır. Koyunlarda ince yün liflerinin kıvrımı kaybolur, yün düzleşir ve „çelik‟ gibi olur. Diyette geçici bakır eksikliğinde siyah yün yapağısında depigmentasyon bantları görülür. 3. Mo aşırı ve Cu eksik diyetle beslenen sığırların kıl foliküllerinde pigment olmamasıyla kıl örtüsü benekli bir görünüm alır. Beneklenme daha çok gözler etrafında en belirgindir. Bütün kıl örtüsü renklerinde genel bir kayıp da vardır. Hereford sığırlar koyu kırmızıdan solgun turuncaya değişir. 4. Selenyum biriktiren bitkilerle otlayan herbivorlarda Se toksikasyonu ile ilgili lezyonlar gelişir ve atlarda yele, kuyrukta uzun kılların kaybı ve bazen at ve domuzlarda jeneralize alopesi görülür. 5. Dengesiz bitkisel diyetler köpeklerde Zn eksikliğine yol açabilir. Çinkoya cevap dermatozisi Sibirya Haskilerinde ve Alaska Malamutlarında meydana gelir. 6. Bazı hayvanlar sağlıklı kıl örtüsü için diyetleri ile ek yağ asitleri almak zorundadır. İndan gıdası ile fazla beslenen kedilerde temel yağ asidi eksikliği deri değişikliklerine (jeneralize pullanma, kuru deri, kuru kıl örtüsü ve değişken alopesi) yol açar. 7. Çavdar mahmuzu ve çayır otu toksisiteleri gibi mikotoksikozlar ayak, kulak ve kuyruk derisinin nekrozu ile topallıkla karakterize deri lezyonlarına yol açar 8. Co eksikliği kaba, soluk ve kırılgan kıl ve yün kadar koyun ve sığırlarda lif üretiminin azalmasına yol açar. Gıda alerjileri küçük hayvanlarda yaygın değilse de sorun olabilmektedir. Hayvanın diyeti bilinirse gıda allerjsi teşhisi koymak daha kolaylaşır. Coğrafik bölge Hayvanın yaşadığı yer veya ilk defa geldiği yer bir risk faktörü olabilir. Ruminantların dermatofilozisi nemli ve yağmurlu iklimli ülkelerde en yaygındır. Mevsim ve çevre Lezyonlar ilk görüldüğünde tarih önemlidir, çünkü bazı hastalıklar mevsimseldir. 1. İlk baharı takiben oluşan kılların tekrar büyümesiyle sonbaharda başlayan mevsimsel diffuz karın duvarı alopesisi Doberman pinscherlar, Boxerlar gibi çok sayıda ırkta görülür. 2. Toprakta barındırılan veya hijyenin kötü ve ısıların ılıman olduğu yerlerde çayırda bulunan köpeklerde kancalı kurt enfestasyonuna predispozedir. 3. Süreki sulanan otlaklardaki sığırlarda yağlı topuk çok yaygındır. 4. Atlar uzun süre ıslak, sağlıksız barınaklarda tutulduğunda yağlı topuk oluşur 5. Atlarda sıcak, nemli havalarda sinek yaygındır. 6. Squamöz hücre kanseri uzun süre güneşçe maruz kalan beyaz kulaklı ve yüzlü hayvanlarda en yaygındır. 7. Çok yağmur altında kalan atlarda dermatofilozis meydana gelir. 8. Otlayan sığırlarda uzun süre güneşe maruz kalma ile fotosensitizasyon oluşur. 9. Sığırlarda trikofiti kışın en yaygındır (genç hayvanlar çok yakın tutulduğunda). 10. Solunan polen aşırı duyarlılığına bağlı atopi (bitkiler çiçeklendiğinde) görülür. 11. Kulaklar, kuyruk ve distal ekstremitelerde soğuk ısırması kışın oluşur. 12. Koyunlarda yüz stafilokok egzeması çoğunlukla kışın ve erken baharda görülür. 13. Kedi ve köpeklerde nispeten yaygın bir şikayet kalıcı belirgin kıl dökülmesidir. Bu, tüm yıl ışık ve ısıda değişikliğin az olduğu modern evlerde doğal olmayan ortamla ilgili olabilir. 14. Ailenin hayat tarzında değişiklikler de psikolojik dermatoziste önemli olabilir. Anamnez Mevcut hastalıkla ilgili Hayvan sahibinden hastalıkla ilgili detaylı bilgi alınır. Kaşınma Kaşınma olup olmaması anaemnezde kilit noktadır. Kaşınmanın özelliği ve hayvanın bu sırada nasıl davrandığı önemlidir. Önceki deri hastalığı KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Önceden bir deri hastalığı olup olmadığı araştırılmalıdır. Lezyonlar nerdeydi? Orijinal lezyonların tarihi ve başlangıcı, vücuttaki yerleri, ilk görüntüleri, yapılan tedaviler bilinmelidir. Özel sorular sor: ● günde kaç defa kaşınır ● farklı yerlerini mi kaşır, veya sadece kulakları gibi belli yerleri mi? ● başını sallar mı? ● ayaklarını yere basar mı? ● göğsünü, karnını çiğner mi? Önce ve yeni tedavi Önce ve şimdiki tedavinin ayrıntıları bilinmelidir. Deri bozukluğu olan birçok kedi ve köpek veterinere getirilmeden önce bir veya daha fazla ilaçla banyo yapmış, ıslatılmış veya spreylenmiş ya da tedavi edilmiş olabilir. tedavinin bütün tipleri ve tarihleri önemlidir, çünkü klinik belirtileri değişmiş olabilir. ● Şampuanlar önemli sayıda ektoparazitleri giderebilir ● Antienflamatuvar ilaçlar (steroidler) kaşınmayı azaltır ve önemli bir ip ucunu yok eder ● Uzun süren antinflamatuvar tedavi bakteriyel enfeksiyona, ektoparazitlere (Demodex) veya Cushing hastalığına predispoze edebilir ● Steroidler deri biyopsi bulgularını önemli oranda değiştirebilir ● Birçok ilaç özellikle penisilinler ve sulfonamidler aşırı duyarlılık reaksiyonlarına neden olur ● Çiftlikte bazı topik insektisid kullanımı sonradan hafif dematozise neden olabilir. ● günler, haftalar ve hatta aylar önce verilen ilaçlardan şiddetli belirtileri ortaya çıkabilir Diğer belirtiler Çok sayıda endokrin hastalığı derin sistemik etkilere sahiptir ve deri bozukluğuna (en çok alopesi) neden olur. Hiperadrenokortisizmli (Cushing hastalıklı) hastada çoğu defa poliüri ve polidipsi görülür. Hipotroidizmliler letarjik (durgun), sıcak arar ve aşırı kilolu olabilir. Köpeklerde karaciğerle ilgili deri sendromunda şiddetli deri ülserleşmesi ve eritem yoğun karaciğer karaciğer hastalığı ile ilgilidir. Diğer hayvanlar veya etkilenen insanlar Grup halindeki pet hayvanlar veya çiftlikte sürülerde birden daha fazla sayıda hayvan etlilenebilir. 99 Klnik uyarı İnsanlarda hayvanınkine benzer deri problemi olup olmadığı sorulur DERĠ, KIL VE TÜYLERĠN FĠZĠKSEL MUAYENESĠ Ġnspeksiyon, palpasyon ve koklama Fiziksel muayenenin sistemik olması önemlidir. Hayvanın davranışının, deri ve kılların gözlenmesi ve koklenması en yaygın fiziksek metotlardır. Uzaktan muayene Vücut kondisyonu değerlendirilir ve kıl örtüsünün genel durumu değeerledirilir. Kıl örtüsü parlak, iyi tımarlı veya dağınık olabilir. Birçok enfeksiyöz hastalıkta, kötü beslenmede ve kaşekside kuru, kırılgan, mat olabilir. Muayene edilmesi gereken vücut bölgeleri: ● ● ● ● ● ● ● ● ● ● ● ● ● ● baş ve yüz kulakşar boyun ve göğüs karın duvarı atta yele dorsal kısımlar ventral kısımlar kuyruk kökü ve kuyruk ucu genital organlar meme bezleri perineum bacaklar koroner bantlar dahil bukağılık mukokutanöz kavşaklar (dudaklar, burun delikleri, vulva, prepusyum, anüs) 100 Derinin Muayenesi Klinik uyarı Derinin klinik muayenesinde önceden gerekli şeyler: tik gözlenmeli (lifleri ayırarak ve durumlarını ve üzerini örtükleri deriyi değerlendirerek). Klinik uyarı ● uygun tutma ve hayvanın pozisyonu ● iyi ışklandırma ● gerekirse tıraş Lezyonlar ayırt edilmeden kıl örtüsü kesilmemeli, tımarlanmamalı veya yıkanmamalıdır. Lezyonların kıvamı, derinin elastikiyeti ve kalınlığı ve hastalıkla ilgili ağrı olup olmadığını belirlemek için palpasyon kullanılabilir. Klinik uyarı Tam bir izlenim elde etmek ve lezyonların dağılımını belirlemek için hayvanı uzaktan iyi gözlenir. Yakından inspeksiyon, palpasyon ve koklama Lezyonları ayırt etmek ve karakterize etmak için deri ve kıl örtüsünün yakından inspeksiyonu, palpasyonu ve koklanması gerekir. Lup faydalı olabilir. Başın bütün kısımları (burun, merme ve kulaklar dahil) muayene edilir. Sonra lateral gövde ve ekstremiteler muayene edilir. Büyük hayvanlarda interdigital aralıklar ve koroner bantları muayene etmak için ayaklar kaldırılır. Sığır, koyun, keçi ve atlarda meme derisi ve meme başları görülmelidir. Bazı ektoparazitler, örneğin sığırlarda bit ve keneler kolaylıkla görülür. Kılları yavaşça ayırarak metotlu ve dikkatli muayene ile hareket eden koyu renkli bitler ve deride yuva yapanlar görülür, fakat bunlar gelişigüzel muayene ile kolayca kaçırılabilir. Kedi ve köpeklerde pireler en yaygın deri hastalıklarındandır ve parazitleri belirlemek için kıl örtüsünün taranması gerekir. Bazı hastalıklarda derinin kötü kokusu itici olabilir. Sığırlarda dermatofilozis kötü kokuyla karakterizedir. Cocker spanial köpeklerde enfekte kulaklarda sabore çok kötü koku yayar. Kıl millerinin uzunluğunu değerlendirmek için parmaklarla kılları ayırtmak gerekir. Kırık kıllar, renk değişiklikleri, ve millerde eksudatif madde birikimine dikkat edilir. derini elastikiyeti ve yapısı değerlendirilmelidir. Görünüşte normal olan kıl örtüsünün parmaklarla dikkatli palpasyonu püstül gibi asıl lezyonları ortaya koyabilir. Bazı vakalarda, eksudat birikimleri ile kılların kümelendiği görülür. Koyunlarda yün dikkatli ve sistema- DERĠ HASTALIKLARI BELĠRTĠLERĠ Deri çok sayıda iç ve dış faktörlere karşı sınırlı yolla cevap verir. Deri hastalıklarının klinik belirtileri primer ve sekonder lezyonları ve her ikisinin kombinasyonlarını kapsar. Diğer yaygın belirtiler: ● ● ● ● ● ● ● ● anormal renk kaşıntı ter sekresyonu anormallikleri yağ bezleri sekresyonu anormallikleri ağrı elastik değişiklikleri, uzama ve kalınlaşma kıl ve yün lfleri anormallikleri ayak yastıkları, tırnaklar, hoovelar ve koroner bantlar ve boynuzların anormallikleri Deri hastalıklarınındehidrasyon, toksemi ve vücut ağırlığı kaybı veya kronik zayıflama gibi sekonder etkileri de vardır. Lezyonlar üç önemli özellik yönünden muayene edilir: ● dağılım özelliği ● yapılanma ● morfolojik görünüm Dağılım özelliği Lezyonların vücuttaki yerlerinin tanımı anlamına gelir ve çoğu deri hastalığında tipik olma eğilimindedir. Simetrik, asimetrik, lokalize, jeneralize veya diffuz ya da bölgesel olabilir. Simetrik Lezyonların oluşumu, dorsal ve ventralden bakıldığında her iki tarafta nispeten aynı ise dağılım iki taraflı simetriktir. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ● köpeklerde, hiperadrenokortisizm vücudun yanlarında iki taraflı simetrik alopesiye neden olur. epidemis normalden daha incedir, deri kolayca berelenir, mor makulalar görülebilir ● Keeshond köpekte büyüme hormonu eksikliği arka butlarda, boyun ve pinnaede iki taraflı simetrik alopesiye neden olur ● sığırlarda dermatofilozis yanlar üzerinde uzanan ve bacaklarda inen ve vücudun ventral yüzeyinde simetrik lezyonlarla karakterizedir 101 ● köpeklere sarkoptes uyuzu tipik olarak basınca maruz noktalarda (dirsekler, dizler) ve kulak kenarlarında lokalize olur. Jeneralize veya diffuz Vücut yüzeyinin tümü veya büyük kısmını kapsayan lezyonlar jeneralize enfeksiyonu veya banyoyu takiben kontak dermatitisi gösterebilir. Klinik uyarı ● sığırlarda trikofiti tüm vücutta jeneralize olabilir ● domuzlarda eksudatif dermatitis tüm vücudu kapsayacak kadar diffuz olmakla karakterizedir. Alopesinin simetrik oluşu asıl endokrin hastalığını (hipotroidizm ve hiperadrenokortisizm gibi) akla getirir. Bögesel Lezyonlar bazı bölgelerle sınırlı olabilir. Asimetrik Lezyonların dağılımı her iki tarafta aynı değilse özellik asimetriktir. Enfeksiyöz etkenlerle oluşan deri hastalıkları çoğunlukla asimetrik dağılım gösterir. Örnekler: trikofiti, papillomatozis. Lokalize Lezyonlar tek olabilir (trikofitinin vaya yabancı cisim reaksiyonu gibi ). Etkilenen deri sahaları diferansiyel diyagnozda yardımcıdır, çünkü çoğu deri hastalığı tipik bir dağılım gösterir. ● fotosensitizasyonda pigmentsiz deri etkilenir, pigmentli kısımlar etkilenmez ve sadece sığırlarda meme başlarının yan kısımları etkilenir. ● köpeklerde kuyruk kökünün kaşıntısı öncelikle pire alerjisini akla getirir ● komedonlar ve pullar kedilerde tipik çene aknesidir ● hastalığa uygun koşum takımı ve pire yakalığı alpopesiye ve etkilenen sahanın irritasyonuna neden olabilir ● suamöz hücre kanseri pigmentsiz deri bölgelerinde, özellikle sığırlarda göz kapaklarında ve beyaz kedilerin kulaklarında yaygındır ● myiazis (sinek ısırması) koyunlarda vücudun kirli kısımlarını etkiler ● mukokutanöz lezyonlar (kulaklar, dudaklar, ayak yastıkları, anüs, nazal planum) tipik olarak otoimmun hastalıkla (lupus eritematozus) ilgilidir. Oysa piyoderma ve çinkoya cevap dermatozu da benzer belirtilere neden olabilir ● sistemik immun reaksiyonlarla ilgili ödem derinin biraz gevşek olduğu vücudun bağımlı kısımlarında ve göz kapakları, vulva ve perineumda en önemlidir ● çinko eksikliği dermatozisi sığır, at ve köpeklerde merme ve ayaklarda hiperkeratinizasyona yol açar ● koyunlarda dermatofitozis gövdenin (topak yün) yoğun küme halinde pramidal kabuklanmalarına neden olur ve bu da yapağıyı değersiz hale getirecek kadar şiddetli olur ● ektima lezyonları koyunlarda dudaklar, burun üzeri ve burun deliklerinde en yaygındır ● kaşınmalı yüz alopesisi ve sekonder yüzeysel deri kayıları gıda alerjili kedilerde görülür ● köpeklerde kancalı kurt enfeksiyonunun bacakların alt kısımları ve ayakları özellikle deri ile ayak yastıkları arasını etkilemesi yaygındır ● ektoparazitizm, özellikle at ve sığırlarda Choriodes spp. Bacakların alt kısımlarını, arka çeyrekleri ve ön bacakları etkiler 102 Derinin Muayenesi Yapılanma ve uzaysal düzenleme Deri lezyonlarının yapılanması yukarıdan bakıldığında birbiri ile uzaysal ilişkilerini tanımlar. Bu özellikler ayırıcı tanıya katkıda bulunur. Püstül ve vezikül gibi primer lezyonlar çabucak görülebilir ve sonra hızla kaybolabilir. Bunlar fokal alopesi, epidermal kollaretler, pullanma, hiperpigme-ntasyon ve kabuklar gibi sekonder lezyonları geride bırakır. Bunlar daha kronik olabilir ve önceki primer lezyonların varlığı için ipucu sağlayabilir. Halka şeklinde olanlar lezyonun merkezi temizlendiğinde hakla benzeri bir kenar bıraktığında meydana gelir. Bu şekil, bakteriyel ve fungal enfeksiyonlar ve iyileşen bullöz erupsiyonlar kadar yüzeysel yayılan folikülitis, lokal sebore, demodikozis ve dermatofitoziste bulunur. Polisiklik yapılanmalar lezyonların birleşmesinden veya yayılan bir olaydan kaynaklanır. Örnek olarak, yayılan bakteriyel folikülitis, demodikozis ve piyotravmatik dermatitis verilebilir. Gruplaşmış lezyonlar onların kümelenmes olup çoğu defa eski bir lezyonun etrafında gelişen yeni bir odağın sonucudur. Folikülitis, sinek ısırması, kontak dermatitisi ve deri kemikleşmesinde meydana gelir. Serpiginöz lezyonlar sahadan sahaya yayılır ve dalgalı veya yılan benzeri kenara sahiptir. uyuzda olduğu gibi yayılmadan da kaynaklanabilir. İris veya merkezi iyileşme şekli bir hastalığın ilerleyen bir yüzü gerisinde derinin iyileşmesiyle meydana gelir. Bazı dermatofitozisler, demodikozis ve bakteriyel folikülitiste tipiktir. Tek lezyonlar yer yerde ve yalnız bulunur. Primer ve sekonder lezyonların morfolojik görünümü Deri lezyonlarının morfolojisi primer sekonder şeklinde sınıflandırılmaktadır. Primer lezyonlar Primer bir lezyon deride yeni baştan doğar ve genellikle asıl nedeni yansıtır. Patogomik olabilmese de sınırlı sayıda hastalığa atfedilebilir. Primer lezyonlar muayene sırasında her zaman bulunmaz, çünkü onler çok gecici olabilir. Örneğin veziküller sadec birkaç saat kalabilir. Diğer vakalarda primer lezyonları değişmeden kalan sekonder lezyonlar arasında ayırt etmek zor olabilir. Birçok deri lezyonu bir dizi değişime maruz kalarak deride çeşitli belirlenebilen değişikliklere neden olur. Bütün bu lezyonların bir arada bulunması hekimin asıl hastalığı anlamasını sağlar. Bu yüzden papülün habercisi olan pustüler fazın ve iz bırakmadan iyileşme fazının tanınması lezyonların yüzeysel ve epidermal kaynaklı olduğu sonucuna varmayı sağlar. Yayılma sonucu gelişirler (köpeklerde uyuzda olduğu gibi). Bunlar polisiklik lezyonların kısmen iyileşmesinden veya birleşmesinden de kaynaklanabilir. Klinik uyarı Linear (doğrusal, çizgisel) lezyonlar çizik veya kırbaç ve irritan bir materyale bağlı dış bir etkeni veya linear eozinofilik granüloma (bu kedilerde arka bacakları etkiler) gibi bir iç etkeni gösterebilir. Başka vakalarda linear lezyonlar kan ve lenf damarlarını kapsandığını yansıtabilir. Klinik uyarı Kemer şeklinde lezyonlar genellikle yayılan folikülitis gibi polisiklik lezyonların kısmen iyileşmesinden kaynaklandığı gibi köpeklerde ve Deri lezyonları zamanla gelişir, farklı özellikler onların doğal geçmişini yansıtır. Primer lezyonlar genellikle teşhiş edilmekle birlikte izolasyonda kabul edilmemelidir. Sekonder lezyonlar Sekonder bir lezyon kaşınma, sekonder enfeksiyon, ilaç tedavisi gibi faktörlerle oluşan KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS derideki değişikliklere bağlıdır. Sekonder lezyonlar teşhise yardımcı olmayabilir fakat mevcut olanlar yaygındır. Zamanla meydana gelen değişiklikler nedeniyle onları sınıflandırmak zor olabilirse de onları mümkün olduğu kadar net tanımlamak ve yorumlamak gerekir. Primer ve sekonder lezyonların değerlendirilmesi Etkilenen deriyi yakından gözlemek gerekir. Onun gelişmesini ve değişimini değerlendirmek için lezyonu ve onun dağılımını tanımak ilk adımı oluşturur. Lezyona bakmak, onu hissetmek ve deride hangi değişikliklerin olduğunu belirlemek önemlidir. Primer lezyonlar Eritem fizyolojik veya ısı kaybı ile ilgili olabilir. Deride yangının ilk belirtisidir. Eritemli bir lezyona temiz bir plastik veya cam bir malzeme ile bastırarak vasküler kanlanmayı hemorajiden (peteşi veya ekimoz) ayırt edilebilir. Basınçla beyazlaşan bir lezyon kırmızı rengin vaskuler kanlanmaya bağlı olduğunu gösterir. Bu teknik diaskopi olarak bilinir. Klinik uyarı Deri lezyonlarını değerlendirirken şu sruları dikkate al: ● derinin renginde değişklik var mı? ● derinin yüzeyi normal, kalın, kalkık, düz, sıvı ile dolu irinle dolu, serbestçe hareket eden, atrofik, soyulmuş veya ülserli mi? ● kıl örtüsü veya yünün durumu ne? ● lezyonlardan çıkan kıl fibrilleri tamamen kayıp veya kıl milleri kırık mı? ● kabuklar, pullar var mı? Klinik uyarı Eritemi değerlendirmek için diaskopi kullan. ● vasküler kanlanma basınçla beyazlaşır ● hemoraji yoktur Makula 1 cm çapında olabilir ve köpeklerde hiperadrenokortisizmin önemli bir özellği olabilir. 103 Yama 1 cm‟den daha büyük makuladır. Ma-kulala ve yamalardaki renk bozuklukları birkaç olaydan (melanin pigmentasyonunda artış, depigmentasyon, eritem, lokal hemoraji) kaynaklanır. Eritem en yaygın nedendir ve lokalize yangı reaksiyonları ve lokalize demodikozis gibi diğer durumlarda görülebilir. Deri içine hemoraji daha az görülür (pıhtılaşma bozuklukları, zehirlenme (Warfarin) veya damar sağlamlığının bozulması (Rocky Dağ lekeli fever veya ilaç dökülmesinde olabildiği gibi). Pigmentasyon değişiklikleri konjenital veya edinsel olabilir ve pigment kaybını ve kazanımını kapsayabilir. Hiperpigmentasyon daha yaygın olup endokrin hastalığı gibi yangısal olmayan bir hastalığın özelliği veya yüzeysel piyoderma lezyonlarının iyileşmesinde olduğu gibi yangı sonrası gelişebilir. Genel olarak, endokrin hastalıklar makula ve yamalardan daha çok pigmentasyondaki yaygın değişikliklerle ilgilidir. Bunun istisnaları da vardır. Hipopigmentasyon da özellikle hasar temel membrandan yayıldığında ve pul oluşumuyla iyileşmeyle sonuçlandığında yangı sonrası olabilir. Yangısal olmayan, muhtemelen kalıtsal edinsel pigmentayon kaybı (vitiligo) bazı ırklarda, özellikle Belçika Tervuren veya Rottweilerde görülebilir. Vitiligo daha çok baş üzerinde, özellikle merme, dudaklarda başlar ve çoğu defa simetriktir. Kabartılar travmatik, alerjik veya bağışıklıkla ilgili olabilir. Yuvarlak, oval veya plak benzeri olabilir ve komşu kabartılarla birleşebilir ve düzensiz şekil alabilir. Bunlar hızlı doğar ve çoğu defa birkaç saat içinde kaybolur. Kabartılar yüzeysel dermiste ödeme bağlı olup epidermis hücrelerinde patolojik değişiklik olmaz. Renksiz veya pembemsi olabilir ve diaskopide beyazlaşır. Ürtiker atlarda en yaygın olup bazen sığır ve köpeklerde de görülür. Bazen ödem göz kapakları, merme veya ayak gibi vücudun bir bölgesinin gerilmesine neden olur. Buna anjiödem denir. Papül hücreler, sıvı, debris veya matabolik artıkların birikmesine bağlı olabilir ve foliküler yada interfölüküle yönlü olabilir. Hücresel infiltrat patolojik olayla değişir, fakat 104 Derinin Muayenesi papüllerin en yaygın nedeninde (yüzeysel piyoderma gibi) infiltratın karakterinin nötrofilik olmasıdır. Çoğu papül eritemli olmakla birlikte değişik renkli de olabilir, örneğin sebasöz adenomatomada krem renkli papüller görülür. Eğer bir papülün merkezinden kıl veya kallar çıkıyorsa bu kıl foliküllerinin bakteriyel enfeksiyonu gösterir. Foliküler distrofi vakalarında foliküler papüller görülebilir ve keratinizasyon defektleri, tıkanan foliküler delik altında keratinli döküntü biriktiğinde şişkinliğe neden olur. Metabolik birikintilerden kaynaklanan papüller kalsiyum veya metabolik kaynaklı diğer ürünleri (müsin veya lipid) içerir. Papüllerin sayısı pustullerin sayısından 1020:1 gibi üstün olduğunda çoğu defa eritemli makula olarak başlar (özellikle yüzeysel piyodermada). Bunlar kabuklu papüllere de dönüşebilir (kedilerde miliyer dermatitiste veya köpeklerde sarkoptik uyuzda olduğu gibi). Alerjik kontak dermatitiste (burada papül primer lezyondur) pustüle dönüşmez ve bu yüzden epidermal kollaretler gibi pustüllerle birlikte olan diğer lezyonlar da yoktur. Pustüller ince, nazik ve geçici olup çabuk yırtılır ve kabuklanır. Bunlar dağılım bakımından ve epidermis veya kıl folikülünden kaynaklandığına göre foliküler veya interfoliküler olabilir. İnterfoliküler pustüller tipik olarak makula olarak başlar, papüler ve sonra pustüler olur. Pustüller karakter bakımından enfekte (bakteriler) veya steril olabilir. Tipik sarımsı renk altta giderek infiltrat birikmesi (daha sonra görülebir hale gelir) ile üst katın gerilmesinden kaynaklanır. Bakteriyel enfeksiyon gibi en yaygın vakada infiltrat nötrofiller, bakteriler, debris ve belki biraz serbest keratinosit içerir. Keratinositler bakteriyel ve nötrofil toksinleri etkisiyle ayrılmıştır; sonuç olarak şekilleri yuvarlar olur ve akantositler denir. Foliküler enfeksiyonda toksinler yeterli seviyede birikebilir ve çok sayıda akantositler bulunur. Bu vakalarda aspire edilen pustüler içeriklerin analizi yeterli sayıda akantositi ortaya koyabilir ve pemfigus foliceus ihtimalini akla getirir. Piyoderme ve pemfigus foliceusa ek olarak pustüller aşağıdakilerde de görülür: ● ● ● ● demodeks uyuzu dermatofitozis subkorneal pustuler dermatozis ilaç dökülmesi Yüzeysel piyoderma yüzeysel kısımdaki kıl foliküllerinin veya stratum korneumun hemen altında interfoliküler epidermisin bakteriyel bir hastalığıdır. Derin pyoderma sadece kıl folikülleini değil dermisi hatta subkutisi kapsar. Foliküler duvar kıl mili keratin, bakteri ve bakteriyel ürünleri dermise salmak için yırtılabilir ve furunkulozis oluşur. Bazen pustüller olağan dışı renkli, hemorajik, çok büyük veya eritemli bir bölge ile çevrili olabilir ve bu durumlarda stafilokok aşırı duyarlılığına dikkat etmek gerekir. Uzun süren veya nükseden bakteriyel enfeksiyon esas hastalığın karakteri ise (özellikle atopi gibi aşırı duyarlılık) bu florid lezyonlar bulunur. Tersine, en az yangılı çok büyük ve pörsük pustüller immunusupresyonu (bağışıklığın baskılanmasını) özellikle hiperadrenokortisizmi akla getirir. Çoğu yüzeysel piyoderma vakasında sadece birkaç façık pustül fakat birçok papül ve sekonder lezyonlar (kabuk ve pul gibi) sergiler. Bazı vakalarda epidermal kollaretler ve belki yangı sonrası hiperpigmentasyon da bulunur. Ayrıca, birçok hayvanda foliküler hasar ve kendine travma sonucu olarak yamalı bir alopesi de görülebilir. Abseler dermal veya sunkutanöz olabilir ve pustüllerden daha büyük ve daha derindir. Plaklar yakın ödem (kabartı) ve papüllerin birleşmesinden kaynaklanabilir veya neoplastik kaynaklı olbilir.Bunlar dermis veya epidermis ya da her ikisinin hiperplazisinden kaynaklanabilir. Ayrıca bunlar deride metabolik deri ürünlerinin birikmesi sonucu da olabilir. Plaklar papullerin ortaklığından veya büyümesi ile oluşur. Lipid pulları veya kabuklarının plak benzeri birikimleri vitaminAcevap dermatozisi veya Malessezia pachydermatitis enfeksiyonu gibi keratinizasyonda bir bozukluğun bulunduğu dermatoz vakalarının bazılarında görülebilir. Papüllerden daha büyük olanlara ilaveten nodüller, epidermise geri kalan sınırlıya göre KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS çoğu defa dermise yayılır. Vaka papüllü olduğu için infiltrat da enfeksiyöz, yagısal, granülomatöz, neoplastik veya metabolik kaynaklı olabilir. Pannikülitis vücudun herhangi bir yerinde derine yerleşik, sert ve ağrılı nodüllerin gelişimi ile kendini gösterir. Nodüller, neoplastik üremelerden (tümörlerden) ayırt edilmelidir. Tümör deyimi çoğu defa büyük bir nodülü kapsar. Tümörler hareketli veya lokal olarak infiltratif, ülserli veya kubbeli, plak benzeri veya saplı, iyi veya kötü huylu olabilir. Kabartılara göre piyoderma Kısa tüylü köpeklerde yüzeysel piyoderma papülleri, kabartıları taklit eden kıl gruplarının çoklu kalkık olmasına ve hatalı kabartı teşhisi konmasına neden olabilir. Bu vekalarda glikokortikoidlerin kullanımı sonradan piyodermanın kontrolünü zorlaştırabilir. Dikkatli muayene ve lezyonların ayırt edilmesi çok önemlidir. Deri içinde kistler epitelyumla sınırlıdır, genellikle epidermalden daha çok adneksal kaynaklıdır. Kistlerin içerikleri epitelial astarı yansıtır (sebasöz bezlerden kaynaklanan sebasöz kist veya epitrichial ter bezinden kaynaklanan apokrin kist gibi). Kistler patlayabilir ve bir fistül veya sinüs aracılığı ile yüzeye akabilir. Genellikle özel bir anatomik yerlere yerleşmiş gelişmeci kistler boyunda branşiyal kistleri, atlarda burun deliklerinde sahte kistleri ve keçilerde wattlesi kapsar. Veziküllerin çapı 1 cm‟den daha küçük olup epidermis veya dermisten kaynaklanan sıvı dolu keselerdir. Bunlar deri yüzeyi üzerinden çıkar ve doğal olarak çok geçicidirler. Veziküllere kıyasla, bulla derinin 1 cm‟den daha fazla çaplı sıvı dolu kabartılarıdır. Sıvı genellikle açıktır ve serumdan oluşur fakat kan varsa pembe veya kırmızı da olabilir. Bulla hayvanlarda çok geçicidir ve bazı otoimmun ve viral hastalıklarda karakteristik olarak bulunur. Bunlar belki epidermiste yarık oluşumuna bağlı kendi sağında lezyonlar olarak meydana gelebildiği gibi yakın interselüler ödem paketlerinin birleşmesiyle de oluşabilirler. Bulal derinliği lezyonun görünüşünü etkiler. Bullöz pemfigoidde olduğu gibi (burada yarık bazal membrandadır) derin 105 lezyonlarda sağlam bulla gergin olabilir ve iyice belirgindir, oysa daha yüzeysel olanlar (suprabazal pemfigus vulgaris) herhangi sağlam bulla oldukça pörsük olup kenarlarında büyüme eğilimlidir. Klinik uyarı Aşağıdakileri ayırt etmek için dikkatli ol: ● nodüller – derinin 1 cm‟den daha büyük sınırları belli kabartılarıdır ve ● tümörler – neoplastik kaynaklı kitleler, iyi veya kötü huylu olabilirler. Sekonder lezyonlar Kallus veya kalın hiperkeratik plak genellikle alopesik olup en çok kemik çıkıntıları (dirsekler, dizler) üzerinde basınç ve friksiyon sonucu gelişir. Halka şeklinde, oldukça belirgin likensi ve hiperkeratozlu plaklarla karakterizedir. Nikolski belirtisi Nikolski belirtisi underrun veya yarığa eğilime dayalı diyagnostik bir testtir. Nikolski belirtisi, vezikülobullalı ve erozyonlu veya ülserli lezyonların periferalindeki normal görünüşlü deri parmakla bastırıldığında yerinden çıkarılabildiğinde oluşur. Bir pemfiguz vulgaris vakasında lezyona yakın deriye yandan uygulanan basınç vezikül oluşmasına neden olabilir. Bullalı pemfigoid vakalarda bu genellikle olmaz. Klinik uyarı Otoimmun bir hastalıktan şühe edilirse: ● hayvan hospitalize edilir ● veziküller yönünden hayvan tekrar muayene edilir ● kesin teşhis için biyopsiler alınır. Friksiyona bağlı derinin eritemli dökülmesi veya intertrigo genellikle vulvai dudaklar ve memenin lateal kısımlarında meydana gelir. Yüzeysel kuru kabukların rengi onların içeriği ile belirlenir: eğer irinden oluşmuşsa 106 Derinin Muayenesi sarı-yeşil; kandan ise kırmızı veya kahve. Olağan dışı kalın kabuklar derinin kıllı bölgelerinde bulunur, çünkü kuru materyal kılsız deriye göre daha sıkı yapışma eğilimlidir. Örneğin sığırlarda dermatofiloziste eksu- datlar pullarla karışım yapabilir ve kabuklar oluşur. Pullar keratinositleri içerir ve beyaz veya gri olabilir. Eğer aşırı lipid içerirlerse yağlı olurlar. Pul ve kepek sabore ile birlikte yaygın olarak görülür. Köpeklerde normal şartlarda keratinizasyon olayı bazal katta bölünen bir havuzdan kaynaklanan hücrelerle epidermisin sürekli yer değiştirmesini temin eder. Hücrelerin epidermisin üst katına (stratum granülozum) ulaşması yaklaşık 21 gün sürer. Keratinizasyon defektli Cooker spaniel köpeklerde bu süre 3-4 güne kadar kısalır; üstelik olayda yer alan bazal hücre topluluğunun oranı daha fazladır. Sonuç olarak derinin yüzeyinden dökülen çok sayıda zayıfça farklılaşmış hücre vardır. Orda onların kümelenmesi pul olarak görülür. Çok sayıda başka iç faktörlerle keratinizasyon kolayca değişir ve bu yüzden pul, yağlılık ve koku birçok hastalığın (özellikle ektoperazitlerin oluşturduğu) sekonder özelliğidir. Ayrıca bakteriyel deri hastalığı, endokrin dermatozlar ve aşırı duyarlılık etiyolojili dermatozlarda da aynı durum söz konusudur. Sebore fazla miktarda pul oluşumu ile deri ve kıl örtüsünün aşırı yağlanmasına neden olan bir keratinizasyon defektidir. Her ne kadar sebebi bilinmese de primer sebore at ve köpeklerde tanınmaktadır, çoğu vaka hipotroidizm, ektoparazitizm, piyoderma, yağ asidi eksikliği veya trikofiti gibi asıl hastalığa bağlı sekonderdir. Klinik uyarı Bazı kabuklar kıl örtüsünün altına saklanır ve belirlemek için parmakla palpasyon gerekir. Sebore birkaç hastalıkta (atların yağlı topuğu, domuzaların eksudatif epidermisi) oluşur, fakat patogenezi tam anlaşılmamıştır. Sebore oleosa yağlı kıl ve deriyi ve kötü kokuyu ifade ederken sebore sicca deri be kıllarda kuruluğu ve yapışmayan pulları ifade eder. Sebore sicca yüzey pullanma ve kıl mil- lerinde bit benzeri keratotik birikintilere neden olur. Hiperkeratoziste epidermiste artan keratin üretimi derinin normalden daha kalın, genellikle buruşuk ve kılsız olmasına yol açar. Kuruluk ve pullanma karakteristiktir. Izgara benzeri özellikle gelişen yarıklar pullu bir görüntü verir. Çinko eksikliğinde hiperkeratinizasyon karakteriztik bir bulgudur, parakeratoziste olduğu gibi (burada epitel hücrelerinin tam olmayan keratinizasyonuna bağlı deri kalınlaşması meydana gelir). Fistüllü kanal deride drene eden bir olarak görülür ve derin piyoderma, anal frunkulozis, yabancı cisim delmesi, pannikulitis veya misetoma vakalarında görülebilir. Sinüs kanal da drene eden delik olarak görülür fakat bu kanal epitelyum ile sınırlıdır. Bu dermoid kistte görülür. Uzun süren derin piyoderma odağı (köpeklerlerde akne veya pododermatitiste görüldüğü gibi) sinüs oluşumu ile birlikte bulunabilir. Yarıklar çoğu defa çokludur ve kronik dermatozlarda meydana gelir. Burada deri kalındır ve elastik değidirve sonra yangı ve travma ile aniden şişer. Bunlar tipik olarak nemli, az havalanan yerlerdir. Alman çoban köpeğinin anal furunkulozisinde yoğun yarıklar bulunur. Komedo (karabaş) genellikle deri yüzeyinde hafifçe kabarık ve rengi beyaz veya siyah olabilir. İnsanlarda aknede komedo primer bir lezyondur fakat patognomik değildir. Hayvanlarda komedolar keratinizasyon defektlilerde primer ve sekonderdir. Demodikozis vakalarında bulunur ve hiperadrenokortisizmli köpeklerin karınlarında sık karşılaşılan bir bulgudur. Kedilerin aknesinde primer lezyon olup endokrin bozukluklarında ve yaşlı deride yaygın olarak gözlenir. Soyulmalar yüzeyseldir ve çoğu defa lineerdir; çiğneme, yalama, ısırma gibi kendi kendine tarvma sonucudur. Bu yüzden kaşınmalı dermatozların bir özelliğidir ve bazı hastalarda çok şiddetli olabilir. Soyulmalar sekonder enfeksiyonlara eğilimlidir. Bunla görünüşte doğrusal veya noktalı olabilir ve birlikte olduğu kıllar çoğu defa kırılır ve tükrük kaplıdır. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Erozyonlar sağlam bazal bir tabakaya sahiptir ve vezziküller veya bullalar yırtılp onların tabanını ortaya koyduğunda şekillenirler. Vezikül ve bulla ile karakterize hastalıklarda (otoimmun bozukluklarda olduğu gibi) ve fiziksel ve kimyasal etkenlere maruz kalınan vakalarda görülür. İyileşme iz bırakmadan meydana gelir. Dermisin yangısı ve izi ülser oluşumuna neden olur ve bunların iyileşmeleri iz bırakır. Ülserler basınç, neoplazi, derin mikozis veya bakteriyel enfeksiyona bağlı olabilir. Basınç ağrı yapar veya vüudun nispeten küçük yerlerinde uzun süre basınca bağlı olarak dekubital ülserler oluşur. Kapiller dolaşıma yeterli basınç doku hasarı ve nekrozisine neden olur. Yatalak hayvanlarda dekübital ülserler yaygındır. Basınç ağrıları eritemle karakterizedir. Ülserler genellikle derin olup kenarlarda altı oyulmuş, sekoder olarak enfekte ve iyileşmesi yavaştır. Deri nekrotik olduğunda etkilenen sahanın rengi bozuk, soğuk ve buruşuk, nemli veya kuru olabilir. Daha şiddetli nekrozis gangrene neden olur. Bu da nemli veya kuru olabilir. Nemli gagren diğer dokularun enfeksiyonu ile birlikte lenfetik ve venöz drenajın bozulması ile oluşur. Nemli gangren şişkin, rengi bozuk, kötü kokulu dokularla karakterizedir. Kuru gangren arteryel kan dolaşımı engellenip venöz ve lenfatik drenaj sağlam kaldığında ve lokal enfeksiyon bulunmadığında meydana gelir. Kuru gangren kuru, rengi bozuk, kösele gibi görünümle karakterizedir. Kulaklar, kuyruk ve ayak derisinin dördüncü derece yanıkları, fotosensitizasyonu ve işemik nekrozisi soyulmuş yılan derisi gibi görünüme neden olur. LikenleĢme kronik travmaya, özellikle friksiyona fakat yangıya da bir cevaptır. Çoğu defa hiperpigmentli önemli kalınlaşma kıvrımların ve yarıkların abartılı olmasına ve sekonder enfeksiyonla birlikte intertrigolu olmasınayol açar. Deri çoğu defa kuru görünür. İri köpeklerde dirsek ve diz gibi basınca maruz kalan yerlerde likenleşme oluşabilir. Ġz veya iyileşmiş yara, epidermisin taban katları açıldığında ve altındaki dermis hasarlandığında ve yangısal bir reaksiyonda yer 107 aldığında meydana gelir. Takibeden iyileşme olayı fibrozis ve çoğu defa kontraksiyonu kapsar. Sonuçta deri yüzeyi çoğunlukla ince, kılsız ve hipopigmentlidir. İzler en çok yanıklar, cerrahi ensizyonler, ısırmalar, travmatik yaralar ve derin piyodermayı takibeder. Epidermal kollaret genellikle yüzeysel piyoderma ile oluşursa da bir pustül veya bulanlın yırtılması da aynı lezyona neden olabilir. Daha eski lezyonlar 2 cm çapında olabilir ve merkezi koyu pigmentlidir. Epidermal kollaretler bazıları tarafından sekonder, bazıları tarafından da primer lezyonlar olarak dikkate alınmaktadır. Epidermal kollaretler en iyi kapasitesiz pustüller, veziküller ve bullalar olarak anlaşılır ve bunlar perifere yayılır ve pullu bir halka görünümü verir. Yakın lezyonlar birleşebilir ve kalkık büyük bir polisiklik pul halkası görünümü alır. Çoğu defa eritemin eşlik ettiği periferale yayılan bir bölge vardır. Yangı sonrası merkezinin iyileşmesiyle hiperpigmentasyon yaygındır. Klinik uyarı Aşağıdaki durumlarda ülserleşme vardır: ● derin bakteriyel veya fungal enfeksiyon ● kedilerin eozinofilik plağında olduğu gibi kendi kendine travma ● köpeklerin hiperadrenokortisizmde olduğu gibi deri kalsinozisi ● neoplazi Klinik uyarı Epidermal kollaretler öküzün gözlerine veya hedef tahtasına benzer. Kıl ve deride anormal renkler Kılların inspeksiyonu yalandığını ortaya koyabilir ve uzun sürerse kahve rengi olabilir. Koyunlarda psoreptes uyuzu yapağıyı hasara uğratır ve vücuttan düzensiz parçalar şeklinde asılır. Yoğun sarımsı kabuklanmalarla birlikte deri soğuk ve nemli hissdilir. Anormal deri renkleri (sarı, solgun ve eritemli) görülebilir ve en iyi oral veya vajinal mukozada ya da konjonktivada görülebilir. 108 Derinin Muayenesi Açık renkli derili hayvanlarda ilk bakışta görülebilir. Deri solgunluğu anemide veya damarlaşma azlığında görülür. Eritem yangı, kaşınma veya hipertermiden kaynaklanabilir. Erken fotosensitizasyonda olduğu gibi henüz kesin lezyonların gelişmediği durumda erken eritem yaygın bir bulgudur. Derinin kırmızı mor renk alması beyaz domuzlarda çeşitli sistemik enfeksiyonlarda aşırı derecede olabilir. Bunun diyagnostik önemi rengin derecesine bağlanamaz. Aynı yamalı renk değişikliği salmonellozis, pasteurellozis, erisipelas ve domuz kolerasında gözlenebilir. Erken gangrende mavi renk, soğukluk ve deri elastikiyetinin kaybolmasıyla karakterizedir. Bu, sığırlarda Stafilakokus aereus ile oluşan mastitisin erken döneminde özellikle meme ve meme başı derisinde belirgindir. Deride beyaz-sarı birikintiler hiperadrenokortisizme bağlı kalsinozis kutisi gösterebilir. Hipopigmentasyon konjenital veya edinsel olabilir. Kıl hipopigmentasyonu yaşlılıkta meydana gelir ve takrarlayan travmayı takip edebilir. Hipopigmentasyon yngı sonrası bir olay olarak, örneğin bir ısırma yarasından veya yüzeysel bir piyoderma döneminden sonra meydana gelebilir. Pigment kaybı idiyopatik de olabilir. Alman çoban köpekleri ve Doberman pinscherlar planum nazalede pigment kaybı sıkça görülebilir. Atlarda konjenital leukotrichia (kılların beyazlaşması) ve birkaç türde vitiligoda kıllarda depigmentasyon meydana gelir. Kıllarda jeneralize depigmentasyon şiddetli sistemik enfeksiyonlar, paratuberküloz ve kötü beslenmede görülebilir. Sığırlarda bakır eksikliğinde gözler etrafında kılların rengi açılır. Hipopigmentasyon jeneralize olabilir (albino, pseudoalbino ve ölümcül beyaz hayvanlarda olduğu gibi) Klinik uyarı Anormal deri rengini değerlendirirken doğal ışıkta oral veya vajinal mukozaya ve konjonktivaya bak. Vitiligoda melanositlerin olmaması depigmentasyon yamalarına neden olur, çoğu defa hiperpigmentasyonlu bir kenarla birliktedir ve çoğu defa yavaşça genişler. Durum at ve sığırlarda yaygındır, çoğu defa cerrahiden sonra olur. Soğuk dağlama çok soğuk aletlerle kıl örtüsünün depigmentasyonudur. Dikkatli ölçülen derecede soğuk uygulaması melanositlerin seçici yıkımına neden olur. Hiperpigmentasyonda veya hipermelanoziste epidermiste ve çoğu defa dermal melanofajlarda aşırı miktarda melanin depolanır. Aşırı melanin epidermiste melanosit sayısının veya melanozamların sayısının artmasına bağlı olabilir. Lentigoda melanositlerin sayısı artmıştır. Aksine, kronik yangı sonrası veya bir endokrin dermatozdaki hiperpigmentasyonda melanizasyon ve melanin depolanması artmıştır. Bu, genellikle deride melanin üretimi artışından (hipermelanozis) kaynaklanır ve aşağıdakilerde görülebilir: ● hipotroidizm ● hipoadrenokortisizm ● bazı kronik yangısal hastalıklar (jeneralize demodikozis gibi) Akantozis nigrikansta hiperpigmentasyon sahaları ile birlikte likenleşme ve alopesi aksillada başlar ve çoğu defa vücudun ventrali kadar bütün bacaklarda bükülen yüzeyleri kapsayarak yayılır. Bu hastalığa özellikle Dashaundlar predispozedir ve çoğu defa genç yaşta en erken değişiklikler gelişir. Etiyolojide endokrin etken düşünülmektedir. Sporadik (arada bir) vakalar sistemik hastalık, aşırı duyarlılıkreaksiyonları ve vücut kıvrımlarında friksiyona bağlı sekonderdir. KaĢınma (pruritis) Kaşınma deri hastalıklarında (alerjiler, ektoparazitler, bakteriyel ve fungal hastalıklara bağlı sekonder) yaygın bir belirti olup hemen hemen daima epidermisin anormallikleri ile ortaya çıkar. Kaşınma epidermis ve dermis arasındaki kavşakta yerleşmiş olan serbest sinir uçlarının uyarılmasından kaynaklanır. Çok sayıda mediatör (histamin, serotonin ve prostaglandinler gibi) kaşınma oluşumunda yer alır. Kaşıma çiğneme, ısırma veya yalama ile kendini gösterir. Psoreptik uyuzlu koyunlarda trunkus ayakla nazikçe kaşınırsa çenelerin karakteristik kemirme KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS hareketi görülür ve memnuniyet ifade eder; boyun uzatılabilir ve hayvan devrilebilir bile. Kaşınmayı artıran bütün duyarlılıklar pruritis kapsamında yer alır. Anormallikler daha uygun olarak kaşınma olarak tanımlanır. Ağrı Bir deri hastalığı ağrıya neden olabilir ve kendini anksiete (hırçınlık), hareket etmede isteksizlik, etkilenen derinin palpasyonuna ağrılı cevap ile kendini gösterir. Eksudatif epidermititisli domuzlarda etkilenen deri palpe edildiğinde cıyaklayabilir. Şiddetli deri yanıkları palpasyonda ağrılıdır. Fotosensitizasyonlu sığırlarda meme başları ve burun üzerinin derisindeki leyonlar ve nekrotik derinin soyulması nedeniyle rahatsız davranışlar dikkati çeker. Çiftlik hayvanlarında koroner bandlar, interdigital aralıklar ve meme başlarının veziküleri (şap ve diğer veziküler hastalıklarda olduğu gibi) önemli topallığa ve ağrılı meme başlarına neden olabilir. Derinin çatlamaları veya yarıkları, veziküller, folikülitis ve kabuklar palpasyonda ve hayvanın derisi hareket ettirildiğinde ve büküldüğünde ağrıya neden olur. Ter sekresyonu anormallikleri Ter bezlerinin aktivasyonu otonom sinir sistemi tarafından kontrol edilir ve çoğu kısım için vücut ısısı yansıtıcısıdır. Heyecan ve ağrı vücut ısısının artmasından önce terlemeye neden olabilir; burada terleme merkezi otonom aktivasyona ve artan epinefrin salınmasına bağlıdır. Lokal sahaların anormal terlemesi perifer sinir lezyonlarından veya ter bezi kanallarının tıkanmasından kaynaklanabilir. Hiperhidrozis (aşırı terleme) sadece büyük herbivorlarda (at, sığır) önemlidir. Baş, boyun ve böğürlerin önemli derecede terlemesi atlarda yoğun egzersizle, yüksek çevre ısısına maruz kaldıktan sonra, şiddetli ağrı ve bazen bazı ilaçları takiben görülür. Görünüşe göre kalıtsal bir hiperhidrozis formu Shorthorn buzağılarda kaydedilmiştir. Atlarda lokalize terleme epinefrinin lokal enjeksiyonu ile görülebilir. 109 Anhidrozis (terlememe) atlarda ve bazen sığırlarda görülür ve sıcak ve nemli ülkelerde çalışan hayvanlarda önemli bir problemdir. Sebebi bilinmemektedir. Hematidiozis kanlı terleme olup atlarda enfeksiyöz anemi, purpura hemorajika ve çeşitli kanama hastalıklarında görülür. Yağ bezi sekresyon anormallikleri Derinin hidrasyon derecesi parmaklar arasında deriye bir kıvrım yapıp nazikçe çekerek ve sonra bırakarak değerlendirilir. Dehidre deri yavaşça eski konumuna döner. Normal terleyen büyük hayvanlarda deri nemli hissedilir fakat hiperhidrozisli atlarda bu abartılıdır. Çiğneyen ve yalayan hayvanlarda deri nemli hissedilebilir. Buna, kıllardaki lipidlere bakterilerin etkisiyle oluşan kahverengi pigmentasyon eşlik edebilir. Köpeklerde alopesili deri sıcak ve nemli hissedilebilir. Hipotroidizmde deri soğuk ve kurudur. Bütün hayvanlarda yaşlı deri kuru hissedilir. Elastikiyet, uzama değiĢiklikleri ve kalınlaĢma Derinin mekanik özellikleri çoğunlukla dermise bağlıdır. Deri tonusu elastin ve sertlik ve gerginlik gücü de kollajen tarafından korunur. Normal deri ince, kalın, şişkin veya elastik olabilir. Elastiklik kaybı (hipotoni) aşırı buruşukluk ile kendini belli eder ve vücuttan çekilip bırakıldığında eski pozisyonuna dönemez ve aşağıdaki durumlarda görülebilir: ● hiperadrenokortisizm ● katabolik durumlar (kötü beslenme ve diabetes mellitus) ● kalıtsal bozukluklar (kutanöz asteni) ● yaşlılık Aşırı elastiklik ve aşırı uzayabilme kutanöz astenide görülür. Kutanöz atrofi (bazen kutanöz asteni) ile birlikte ince deri genellikle jeneralizedir, ve aşırı ince ve buruşuklukla ve/veya normal deri markinglerinin kaybolması ve yarı saydamlığın artması ile karakterizedir (altındaki damarlar ve yağ kolayca görülür). Hiperadrenokortisizm, katabolik durumlar ve yaşlılıkta deri ince olabilir. Lokalize 110 Derinin Muayenesi kutanöz atrofi (dermatitis ve pannikülitisten sonra meydana geldiği gibi) derinin depresyonuna neden olabilir. Kalın deri lokalize (skleroz) veya jeneralize olabilir ve genellikle yangı ve infiltrasyonu gösterir. Kıl ve yün anormallikleri Primer alopesi kıl foliküllerinin ya kıl veya yün liflerini geliştirme veya üretme yetersizliğine bağlı olabilir. Foliküler fonksiyon bozukluğu endokrin bozukluklarında (köpeklerde hipotroidizm gibi). Kıl folikülü siklüsünde anajeni başlatmak için troid hormon gerekir. Bu hormon eksikliği kıl büyüme yetersizliği ve alopessiye neden olur. Troid hormon ayrıca kıl büyüme hızını ve kıl lif uzunluğunu da artırır. Hiperadrenokortisim köpeklerde alopesinin ikinci en yaygın nedenidir. Glikokortikoidler foliküler aktiviteyi inhibe eder, kıl büyüme hızını yavaşlatır ve lif çapını azaltır. Telojende çıkış çoğunlukla kediler, köpekler, atlar ve sığırlarda bilinir. Çeşitli stres faktörleri (ateş, şok, şiddetli hastalık, gebelik, laktasyon, anestezi ve bazı ilaçlar anajenin ani, pramatüre kesilmesine ve telojende birçok kıl folikülünün ani senkronisine neden olabilir. O zaman kıllar 2-3 ay sonra yoğun bir şekilde dökülür, çünkü yeni bir kıl folikül aktivasyon dalgası başlar. Lif büyüme hızının düşmesi ve dökülmenin artması östrus, gebelik ve laktasyon sırasında görülebilir. Foliküler epitelyumun lif üretme kapasitesi doğmasal olarak bozuk olabilir veya beslenme eksikliği veya şiddetli sistemik hastalık nedeniyle geçici olarak yavaşlamış olabilir. Kıl örtüsünde zayıf lif bantları kırılmalara ve kıl örtüsünün önemli kısmının kaybına neden olabilir. Sekonder alopesi önceden şekillenen lifin kaybedilmesine bağlıdır. Yaygın nedenler dermatofitozis, kötü beslenme ile birlikte metabolik değişiklikler, deri ve kıl örtüsünü kaşıma, çiğmnemeye bağlı life travmatik hasarı kapsar. Hipertrikozis veya aşırı kıl büyümesi hayvanlarda nadirdir ve genellikle hormonal veya gelişme nedenlerine bağlıdır. Hirsütizm uzun, kaba, genellikle kıvrımlı olup bütün vücuda yaygındır veya spesifik bölgelerle sınırlıdır. Klinik uyarı Kaşınmayı değerlendirirken şunlara dikkat et: ● epidermisin anormallikleri ● ağrı veya psikozla birlikte yalama ve kendine yüzeysel deri kaybettirme ● hiperestezi, normal uyarıya duyarlılık artışı parestezi veya sapık duyarlılık, bunun özelliği subjektiftir ve hayvanlarda zor tanımlanabilir. Ehlers-Danlos sendromu Bu, derinin önemli elastikiyeti ile karakterizedir. Genç hayvanlarda, deri yavaş iyileşme ile birlikte hiperelastik ve kolay yırtılabilir. Klinik uyarı Alopesiyi değerlendiriken kıl liflerinin tamamen yok olup olmadığını veya mil boyunca kırık olup olmadığını kontrol et. Hipertrikozis aşağıdakilerde görülür: ● en çok hipofiz bezin pars intermadiası adenomalı yaşlı ponilerde ● koyunlarda maternal hipertermi ile birlikte ● koyunlarda uterusta Togovirus enfeksiyonu (Border hastalığı) ● kronik hastalıklı atlarda ● harhangi bir hasar veya irritasyonu takiben (fokal hipertrikozis) ● sığırlarda şapın iyileşmesinden sonra ● sığır ve domuzlarda kalıtsal hipertrikozis belirtilmiştir. Ayak yastıkları, tırnaklar, koroner bantlar topuklar ve boynuzlardaki anormallikler Derinin spesifik hale dönüşen kısımları muayene edilmelidir. Köpeklerde ayak yastıklarına yakın deride kaşıntı ve eritem kancalı kurt dermatitisini veya otoimmun hastalığı gösterebilir. Yastıkların hiperkeratozu köpeklerde distemper enfeksiyonunda, çinko eksikliğinde görülür ve İrlanda setterlerinde aileseldir. Kırık veya bozuk tırnaklar kötü beslenmeyi KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS (Zn eksikliği dahil) veya bakteriyel veya fungal enfeksiyonu gösterebilir. Paronichia tırnak yatağının yangısıdır. Küçük hayvanlarda bakteriyel pronikia tırnak yataklarında şiddetli ağrılı şişlikle karakterizedir. Yarış köpeklerinde ayak yastıklarında boynuzsu tabaka 1 cm çapında gözlenebilir. Kedilerde plazma hücre pododermatitisi bir veya daha fazla ayak yasyığının yumuşamasına ve şişmesine neden olabilir ve bazen dermal yarılıp açılma meydana gelebilir. Tırnak kaybı enfeksiyon, travma veya otoimmun hastalığa bağlı olabilir. Köpeklerde bütün ayaklarda interdigital deri interdigitak kistler yönünden muayene edilmelidir. Sığırlarda, interdigital granulumata görülebilir ve ayak haşlanması (erozyonlu interdigital eritem) çok sulu meradaki koyunlarda gözlenebilir. Tek tıranklılarda topuklar, interdigital aralıklar ve koroner bandlar derinin klinik muayenesinde büyük öneme sahiptir. Sığır ayağında bozukluk deriyi ve interdigital aralıktaki altındaki yumulşak dokuları kapsayan ve dermisten kaynaklanan akut ve nekrozlu bir enfeksiyonudur. İnterdigital dermaitis veya ayak haşlanması interdigital derinin deri altı dokulara yayılmadığı akut veya kronik yangısıdır. Verruköz dermatitis sığırlarda interdigital aralığın dorsal veya plantar kısmının dermatitisinin spsifik bir formudur. Sığırlarda, özelliklerde boğalarda interdigital deri hiperplazisi interdigital aralığın çoğunu kapsayan epidermal ve hipodermal dokusunun aşırı olmasıdır. Koyunlarda ayak çürüğü bulaşıcı kronik bakteriyel bir enfeksiyon olup toynağın epidermal dokuların yangısına neden olur. Bu durum başlangıç dermatitisten ilerleyen toynağın boynuzunun ayrılması ile karakterizedir. Birkaç viral enfeksiyonda koroner bandın eritem, vezikül ve erozyonuna yol açabilir ve bu yerde şişkinlik ergotizm veya fotosensitizasyonu gösterebilir. At ve sığırlarda dermatofilozis burada pullu ve kıl kayıplı eritemli sahalar şeklinde görülebilir. Otoimmun hastalık eritem, pullanma ve ülserasyona neden olabilir. Atların eozinofilik dermatitisi ve stomatitisinde ilk olarak ağız boşluğu ve koroner bantların ülserleşmesine yol açar ve sonra jeneralize olur. 111 Klinik uyarı Toknak duvarı sistemik hastalık veya kötü beslenmede hassas bir göstergedir. Tırnakta distal ve proksimal çatlaklar travma veya enfksiyona bağlı olabilir. Lokal ısı akut laminitistan kaynaklanabilir ve yatay çizgiler kronik lamimitis, selenyum toksikasyonu veya molibdenozise bağlı olabilir. Egzersiz olmaması tırnğın aşırı büyümesine ve şekil bozukluğuna neden olabilir. Bazı hastalıklar, şap gibi domuzlarda boynuzların ve kronik selenyum zehirlenmesi de sığırlarda tırnağın düşmesine yol açabilir. Boynuzlar kırılgan olarak ve dairesel halkalar göstererek sistemik ve beslenme bozukluklarını yansıtabilir. Boynuz tabanı civarındaki deri sığı, keçi ve koyunlarda ısırıcı sinekler için tercih edilen yerdir ve eritem, ödem, lokal kıl kaybı, papüller, kabuklar ve sivilceler dikkat çeker. Vücudun diğer kısımları da benzer şekilde etkilenebilir. Belirtiler özellikle boynuzu yeni çıkan genç hayvanlarda şiddtli olabilir. Kulakların muayenesi Otitis eksterna, kulak kepçesi ile timpanik mebran arasındaki eksternal kulak kanalının epitel katının yangısıdır. Otitis eksternayı gösteren bulgular şunlardır: ● ● ● ● ● ● ● ● ● ● eritem şişkinlik pullanma kabuklanma alopesi kılların kırılması başın çekingenliği kulak akıntısı kötü koku kulak kıkırdağının palpasyonunda ağrı Etkilenen bazı hayvanlar aynı yöndeki ayakla kulağı kaşıma girişiminde bulunur veya kulak kanalının palpasyonu sırasında veya sonrasında başını sallar. Palpasyonda kalınlaşma, sertlik, dik ve yatık kanalın esnekliği belirlenir. Daha kalın,, 112 Derinin Muayenesi daha sert ve daha az bükülebilir kanallar proliferatik değişikliklele beraberdir. Sarkoptes uyuzunda kulak kepçesinin lateral kısımları kaşıma nedeniyle kalın ve alopesiktir. Kulak kepçesinin konveks yüzeyi normalken konkav yüzeyinin eritemi en çok atopiyi veya daha az olarak gıda aşırı duyarlılığını düşündürür. Klinik uyarı Memenin kraniyal, kaudal ve lateral tüm derisi inspeksiyon ve palpasyonla muayene edilir. Meme başlarının derisi de tümüyle kontrol edilmelidir. Lezyonları net görmek için fizyolojik tuzlu su ile yıkamak gerekebilir. Lezyonlar meme ve meme başı derisinin lateral kısımlaryla sınırlı olabilir (fotosensitizasyonda olduğu gibi) veya meme başlarını tamamen çevreler (sığır yalancı çiçeği veya ülseratif mammilitiste olduğu gibi). Horizontal kanal ve timpanik membranın tam bir muayenesi için hemen hemen bütün hayvanlarda trankilizan gerekir. Aynı zamanda kulak temizlenebilir. Kulakların derisinde mor renk domuz salmonellozisinde septisemide veya domuz hummasında meydana gelebilir. Kulakların uçlarında nekrozis soğuk ısırması ve ergotizmde görülür. Dik ve yatay kanallarının ve timpanik membranın rutin muayenesinde tercih edilen alet standart otoskoptur. Halojen bir ışık kaynağı arzu edilir ve köpeklerde uzun kulak kanalını yeteri kadar aydınlatır. Kulak kanalının düzleşmesi ve kanalı gereği gibi görmek için kulak kepçesi baştan uzaklaştırılır veya çekilir. Normal kulak kanalı az miktarda açık sarı veya sarıkahverengi kulak kiri içerir. Bazı köpek ırklarında (poodle, Schnauzer ve terrier gibi) normal olarak kanallarda büyüyen kıllar vardır. Bu yüzden tam bir muayene yapılmadan önce bunların timsah ağzı pensle çekilmesi gerekebilir. Kulak kanalları ve kulak zarının tam muayenesi için kıl, kir, döküntü, eksudat ve yabancı madde çıkarılmalıdır. Meme bezi ve meme baĢı derisinin muayenesi Evcil hayvanların birkaç hastalığı meme bezi ve meme başı derisinin klinik lezyonları ile karakterizedir. Böyle hastalıklar sığırlarda en yaygındır ve süt sığırlarında ekonomik yönden önemlidir, çünkü meme başı lezyonları sağım sırasında ağrı ve rahatsızlık verir. Meme bezi ve meme başı derisi koyunlarda ektimada etkilenebilir. Klinik uyarı Normal kulak zarı aşağıdaki gibidir: ● ● ● ● yarısaydam parlak sedef grisi renkte hafifçe konkav Patolojik değişiklerle aşağıdakiler olur: ● ● ● ● bulanıklık matlık renk değişikliği şişkinlik Meme ve meme baĢı derisi lezyonları Bunlar: ● ● ● ● ● ● eritemli sahalar papüller veziküller pustüller pulla nekrotik sıyrılmalar Sığırlarda meme başı lezyonlarına (vezikül, erozyon) en yaygın viral hastalıklar: ● yalancı çiçek ● ülseratif mammilitis ● vaziküler stomatitis Meme başının veziküler hastalıkları özellikle önemlidir, çünkü onların şap ve veziküler stomatitis gibi ekzotik veziküler hastalıklardan ayırt edilmesi gerekir. Bu hastalıklardan her birinin lezyonlarının görünüşü benzer bu da teşhisi zorlaştırır. Bununla birlikte, çoğu vakada hayvan gruplarında bu lezyonlarda morfolojik ve epidemiyolojik farklılıklar teşhise yardımcı olur. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Meme başına travmatik hasarlar yüzeysel laserasyonlardan meme başı sisternasına ulaşan derin laserasyonlara kadar değişir. Kazara meme başına basan sığırlar onun amputasyonuna neden olabilir. Çayır yanmasına maruz yetişkin sığırlarda meme ve meme başı derisinin yanıkları oluşabilir. Memenin ve meme başının tabanının kılları siyahlaşır. Deriye ısı hasarı meme başlarının belirgin eriteminden kabarcık ve nekrozise ve serum sızmasına kadar değişir. Meme başlarında papilloma papillomavirus ile oluşur 0.3 cm çaplı küçük beyaz hafifçe kabarık nodüllerle karakterizedir veya 1 cm uzunluğa varabilir ve bunlar çekmekle koparılabilir. Meme başlarının soğuk ısırması çok şiddetli soğuklarda mümkündür. Meme başlarının derisi soğuk, nekrotiktir ve serum sızar. Theilitis veya meme başı duvarı dokularının yangısı gangrenli mastitisin yaygın bir komplikasyonudur ve en çok perakut Staphylococcus aereus mastitisle ilgilidir. Meme başlarının derisi soğuk, ödemli, koyu kırmızı, mor-siyah ve serum sızıntılıdır. Derialtı dokular çoğunlukla gazla dolgunlaşmıştır. Soyulma belirgin olabilir. Meme başı derisinin çatlakları sığırlarda yaygındır. Bunlar doğrusal ve çokludur ve palle edildiğinde ağrılıdır. Çatlamalar makine ile sağım sırasında başlatılır. Çevresel faktörler çatlak oluşumunu kötüleştirir. Olmsuz hava şartlarında durum yaygındır. Doğrusal lezyonlar meme başının meme ile birleştiği yerde yaygındır ve meme başı etrafında enlemesine uzanır. Meme impetigosu Staphylococcus aureus ile oluşan meme başı tabanında 2-4 mm çapında pustüllerle karakterizedir ve tüm meme başını ve meme derisini kapsayacak derecede yayılabilir. Fleksural sebore en çok yeni buzağılamış genç sütçü sığırlarda meydana gelir. Lezyonlar meme ile uyluğun medial kısmı arasında kasıkta veya memenin iki yarısı arasında median yarıkta bulunur. Şiddetli yangı ve derin serum sızıntısı vardır. Meme başlarında fotosensitizasyon eritemi takibeden ödem ve sonradan sızıntı ve nihayet pigmentsiz sahalarda gangrenle karak- 113 terizedir. Lezyonlar meme başlarının lateral kısımlarında en belirgindir. Yoğun irritasyon kendi karnını tekmelemesine yol açabilir. Sığır ülseratif mammilitisi meme başında değişik boyda vezikül, şiddetli ödem ve eritem ve sonradan epitel erozyonları ile karakterizedir. Veziküller 24 saat içinde yırtılır ve çoğu defa dermisten seröz sıvı sızar. 4. gün lezyonların üzerinde kabuklar oluşur ve 3 haftada kabuğun altında epitel doku yeniden şekillenir. Sağım ve özellikle sekonder enfeksiyon iyileşmeyi geciktirir. Yalancı çiçek ağrılı lokalize bir ödem ve eritemle birlikte ödemli sahanın üzerinde ince bir eksudat tabakası ile karakterizedir. Vezikül oluşumu yaygın değildir. Belirtilerin başlamasından 48 saat içinde küçük turuncu bir papül gelişir ve kabarık küçük koyu kırmızı bir kabuk oluşumu takip eder. Sonra lezyonun kenarları uzar ve merkez göbeklenir; ilk hafta lezyon yaklaşık 1 cm çapındadır. 10 gün civarında merkezi kabuk hafifçe kalkık halka şeklinde kabuk bırakarak pul pul dökülme eğilimindedir. Bir meme başı birkaç böyle lezyona sahip olabilir ve bunlar doğrusal kabukları oluşturmak için birleşir. Lezyonların çoğu 6 haftada iz bırakmadan dökülür fakat bazen hayvanlarada kronik enfeksiyonlar gelişir. Meme baĢı ucu lezyonları sütçü sığırlarda yaygındır. Bunlara meme başı kanalının tersine dönmesi, meme başı kanalı prolapsusu ve meme başı deliği erozyonu da denir. makine ile sağılan sığırlarda her meme başı deliği etrafında 2 mm genişliğinde beyaz halka görmek normaldir. Bu halka hipertrofi, keratinizasyon ve radial çatlamaya uğradığında meme deliği anormalliğinin ilk dönemi meydana gelir. İlerleme artan hipertrofi, sekonder bakteriyel enfeksiyon, kabuk oluşumu, distal meme başı kanalının tersine dönmesine yol açar. DĠYAGNOSTĠK METOTLAR Anemnez ve klinik muayeneden teşhis konulamazsa muhtemel etiyolojik teşhis için birkaç diyagnostik ve laboratuar test yapılabilir. Seçilen testler en olabilir teşhis ihtimallerine ve maliyetlerine dayanmalıdır. Derinin Muayenesi 114 Meme baĢı ucu lezyonları Meme başı ucu lezyonları sütçü sığırlarda yaygındır ve aşağıdakilerle oluşur: ● ● ● ● aşırı veya dalgalı vakum hatalı meme başı kapları doğru olmayan pulzasyon hızları sağım makinesinin dikkatsiz kullanımı Yüksek sağım emişi işle birlikte nispeten düşük pulzasyon oda emişi meme başının burkulmasına ve kanamasına neden olabilir. Özel muayene ve deri yüzeyinden örnek alma Basit büyüteç Birey büyüteci ve doğal ışıkla lezyonları yakından muayene imkanı ve sinek, bit, kene gibi iri ektoparazitleri görme imkanı sağlar. Kulakların yangısı veya irritasyonunun belirtileri olan hayvanlarda otoskopik muayene gerekir. Paraziter muayene Deri kazıntısı Ektoparazitler ve mantarlar yönünden muayenesi için derinin yüzeysel elementlerinin bir örneğini sağlar. Deri kazıntıları, veteriner dermatolojide en sık kullanılan testler arasındadır ve diferansiyel diyagnoz mikroskobik ektoparaziter hastalıkları (demodeks keneleri, Cheyletiella keneleri, sarkoptes keneleri, bit, kanatlı keneleri, kedilerin tüy keneleri ve kulak keneleri) kapsadığında tavsiye edilir. Aşağıdaki ekipman gerekir: ● ● ● ● ● skalpel bıçağı mineral yağ lam, lamel petri kutusu mikroskop Bir damla mineral yağ lam üzerine konur ve kazıntılar vücudun brkaç bölgesinden ve birkaç lezyondan toplanır ve yağla karıştırılır. Kazıntıdan önce kılların tıraş edilmesi faydalıdır, çünkü kıllar bıçağın deriye ulaşmasını önler ve parazitlerin toplanmasını zorlaştırır. Dış parazitler için kazınan yer ve kullanılan teknik, parazit türleri ve vücudun belli kısımları için tercihi ve derinin katları ile değişir. Kazıntılar aktif bir lezyonun 1-2 cm2‟lik sahası üzerinde kapiller kanamaya neden olacak kadar yeterli derinlikte olmalı ve parazit bulma ihtimalini artırmak için çeşitli yerlerden alınmalıdır. Örnekler toplandığında ışık mikroskopla sistematik muayene yapılır. Asetat bant baskısı Bu teknik yüzeysel ektoparazitleri (Cheyletiella keneleri, kanatlı keneleri ve kesi tüy keneleri) bulmak ve deriden Malessezia pachydermatitis veya Candida albicans gibi mantarları izole etmek için tavsiye edilir. Kıl ve deri kombinasyonu Bazı ektoparazitler küçük ve gözle görülmesi zor olduğundan ince dişli tarak ile klı örtüsü taranırsa daha kolay görülebilir. Taraktaki döküntüler siyah bir zemin üzerine konur ve lupla bakılırsa daha kolay görülürler. Eğer bit dışkıları varsa onları da toplar ve nispeten daha büyük düzensiz siyah granüller şeklinde görülebilecektir. Bu granülle de byaz bir zemin üzerine konursa su ile ıslanırsa her birinin etrafında kahverengi bir hale oluşur. Klinik uyarı ● sarkoptes uyuzdan şüphe edilirse kazıntıları kulak kenarlarından, dirsekler ve dizlerden al ● demodeks uyuzu için de kazıntıları alpoesile her yerden alabilirsin Kıl ve deri vakumu Kıl örtüsünde görünmeyen ektoparazitleri izole etmek için şarjlı elektrik süpürgesi faydalıdır. Whatman filtre kağıdı hortum başına koni şeklinde talkılır. Sonra bütün vücut yüzeyine üzerinden emiş yapılır, filtre kağıdı çıkarılır ve döküntü mikroskopta incelenir. Dışkı muayenesi Derisini çiğneyen veya yalayan hayvanların dışkılarında ektoparazitler bulunabilir (Cheyletiella spp., Sarcoptes spp). Kancalı kurt ile ilgili deri hastalığında helmint yumurtası dışkıda bulunabilir. Wood lamba muayenesi KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Wood lambası ultraviyole ışığı olup dalga boyu 253.7 nm uzunluğunda kobalt veya nikel filtreden filtre edilir. Dermatofitozis (trikofiti) teşhisi için kullanılır. Hayvan karanlık bir odada muayene edilir. Birkaç dermatofit UV ışığı altında mantar tarafından üretilen triptofan metabolitlerinin neden olduğu elma yeşili floresan üretir. Bu metabolitler sadece, aktif olarak büyüyen kılı istila etmiş olan mantarlar tarafından üretilir. Microsporum canis floresan oluşturmak için en muhtemel dermatofittirFloresan pullar ve kabuklar üzerinde ya da dermatofit kültürlerinde meydana gelmez. Kepek ve döküntü beya-sarı parlak bir floresana (gerçek floresan değil) neden olabilir. Wood lambası büyük hayvanlarda dermatofitlerin teşhisinde faydalı değildir Böyle hayvanlarda çoğu trikofiti Trichophyton spp ile oluşur. Dermatofitler için doğrudan muayene Kıl, pullar ve tırnak materyali birkaç damla %10-20‟lik KOH damlatarak temizlenebilir. Lamel konur ve 15-20 sn hafifçe ısıtılır veya 30 dk oda ısısında tutulur. Mantar kültürü Wood lambasında florasanlı kıllar (8-12 tane) bir forsepsle çekilir veya steril bir diş fırçasıyla fırçalanır ve Sabouraud dektroz agarı (SAD) veya dermatofit testi vasatında (karanlık 30 °C ve %30 rutubetli) ekilir. pH indikatörü fenol kırmızısı ortama eklenir. Dermatofitler ortamda önce proteini kullanır, alkali metabolitler ile birlikte ortamı sarıdan kırmızıya çevirir. Kültürler 14 gün boyunca her gün kontrol edilir ve renk değişiklikleri kaydedilir. Bir dermatofit büyümesi idantifiye edilmelidir. Klinik uyarı Bir Wood lambası açılmalı ve birkaç dakika ısınması sağlanır. Çünkü ışığın salda uzunluğu ve şiddetinin sabitliği ısıya bağlıdır. Bakteri ve mayaların muayenesi Bakteriyel kültür ve antibiyogram testi Bir abse, fistüllü kanal veya selülitis sahalarından sıvıya kültür edilebilirse de sağlam pustüller kültür için idealdir. Lezyondan kesilen kıllar alkolle nazikçe silinir, kuruması 115 sağlanır. Lezyonu açmak için 22-25 g‟lik bir iğne kullanılır ve bir kültür swabısahaya dokundurulur. Toplanan materyal uygun bir ortama yerleştirilir ve inkube edilir. Derin piyoderma, fistüllü kanal veya selülitisli hastalardan alınan örnekler aerobik ve anaerobik bakteriler için kültür edilir. Kültür ve antibiyogram testi yapılabilir. Klinik uyarı Asetat bandı baskıları yapmak için: ● 3 inçlik temiz yapışkan bant deriye bastırılır ● nazikçe geri çekilir veya ● hemen temiz bir cam frotiye yerleştirilir ve mikroskopta bakılır ya da ● mayaları belirlemek için uygun bir vasatın yüzeyine uygulanır Klinik uyarı Dermatofit enfekte kıllar ● parçalıdır ve çoğu mevcut kıllardan çapları daha büyüktür ● şişkin, yıpranmış ve dış kenarı düzensiz veya kıvırcık ● kutikula, korteks ve medulla arasında ayrım yapılamaz ● kıl milleri içinde hypea vardır Mantar için deri kazıntısı veya doğrudan bastırma örnekleri Kuru bir skalpel merhangi bir lezyonu kazımak için kullanılabilir. Mikroorganizmler yüzeysel olduğu için kazıntılar da yüzeysel olabilir. Toplanan pullar froti üzerine konur. Baskı örnekleri lezyon yerinde deriye frotiyi doğrudan bastırarak yapılır. Virus ve protozoa için muayene Derinin birkaç viral hastalığı tırnaklı çiftçik hayvanlarında meydana gelir. Poxvirus enfeksiyonları deri biyopsisi ve virusun elektron mikroskopta görülmesiyle teşhis edilir. Birkaç viral hastalığı için lezyonların sıvı ve doku örneklerinden virus izolasyonu da mümkündür. Meme başı derisinim viral hastalık- 116 Derinin Muayenesi larının laboratuar teşhisi elektoron mikroskop muayenesi için laboratuara gönderilebilir. Sığırlarda ülseratif mammilitisine neden olan virus izolasyonu için doku kültürü teknikleri de kullanılır. Seroloji de diyagnostik fayda sağlar. Deri hastalığına neden olan parotozoa enfeksiyonları (besnoitiozis gibi) çoğunlukla deri biyopsisi ile teşhis edilir. Kılların muayenesi Derinin kıllarını toplayıp onları mikroskopta incelemeye trikografi denir. Az sayıda kıl parmak uçları veya hemostatlarla koparılır. Çekilen kıllar cam frotiye konurmineral yağla kaplanır ve mikroskopta düşük objektifle bakılır. İnaktif kıl kökleri (kıl telojende) çubuk şeklindedir; aktif kıl kökleri (kıl anajende) parlayan yuvarlak uçlara sahiptir. Normal yetişkin hayvanlarda anajen ve telojen kıllar karışıktır. Bunların oranı ırk, yaş, mevsim, bakım faktörleri ve birçok başka ekilerle değişir. Normal kıl mili çap bakımından tek formludur ve giderek ucu incelir. Düz kıllı hayvanlarda kıl milleri düzdür; kıvırcık veya dalgalı kıllı hayvanlarda kıl mili büküktür. Trikografi ile aşağıdakiler teşhis edilebilir. ● kendi kendine oluşturduğu alopesi: normal milli kıllar birden ve temizce kırılır ● dermatofitozis: anormal milli kıllar kırılır ● bit: bit yumurtaları kl miline tabanları ile yapışıktır Deri biyopsisi Histopatolojik muayene için küçük bir deri parçası alınır. Deri hastalığında etiyolojik teşhiste değerli olabilir. En temsili lezyonların seçilmesi ve gerekli biyopsi tekniklerin kullanılması önemlidir. Aynı şekilde patologların doğru şekilde lezyonları belirlemesi ve onları uygun klinik anemneze göre yorumlamak da önemlidir. Deri biyopsileri birkaç nedenle yapılır: ● neoplastik görünüşlü lezyonlar ● olağan dışı, atipik ve teşhisi konamayan lezyonlar ● kazıntılar ve kültür gibi rutin diyagnostik metotlarla teşhisi mümkün olmaması ● teşhis kritik oluğunda, örneğin şüphelenilen hastalık ciddi (ör, kanser), kalıtsal (dermatomiyozitis) ya da pahalı, potansiyel olarak tehlikeli veya uzun tedavi gerektiriyorsa (ör, bağışıklıkla ilgili hastalıklar) ● lezyonların birkaç farklı nedenli olması yaygındır, örneğin histopatoloji ile alopesinin endokrin, yangısal ve davranış nedenleri arasında genellikle ayrım yapılabilir. ● lezyonlar yaklaşık üç hafta sonra tedaviye cevap vermez veya lezyonlar tedavi sırasında karakter değiştirir ● kalıcı ülserleşme ve veziküller varsa Çoğu vakada deri biyopsileri alınabilirse de bazen sedasyon veya genel anestezi gerekir. Kulak kepçesi, ayak yastıkları, planum nazale veya küçük hayvanlarda ekstremitelerin biyopsileri alınırken genel anestezi gerekebilir. Bir lezyonun yüzey özelliklerini korumak için cerrahi kazıntı kullanılmaz. Gerektiğinde, kıl nazikçe kırpılır. Bu, hayvan sahibine tavsiye edilir, zira kılın tekrar büyümesi yavaş olabilir. Az miktarda lokal anastezik (0.50.75 ml, %1-2‟lik lidokain) biyopsisi alınacak sahanın deri altına enjekte edilir. İntradermal anesteziden kaçınılmalıdır, zira dokunun histopatolojisini bozabilir. Lokal anesteziğin deri içi verilmesi dermal ödemi uyarabilir ve dermal kollajenin değerlendirilmesini engelleyebilir. 4-6 mm‟lik biyopsi zımbası örnek alınacak sahanın üzerine konur ve orta derecede bir basınçla deriyi kesinceye kadar döndürülür. Tüm lezyon veya mümkün olduğu kadar çoğu biyopsi edilir. Neoplazmalar ve büyük yangısal lezyonlar için Tru-cut veya eksizyonal biyopsi en iyisi olabilir. Temsili örneklerin alınması ve sekonder komplikasyonların (soyulma, sertleşme, hiperpigmentasyon) olduğu alanlardan kaçınılması önemlidir. Klinik uyarı 1. Lezyonlar tedavi ile değişikliğe uğramadan önce hastalığın erken döneminde biyopsi alınmalı 2. Biyopsiler alınmadan 2-3 hafta önce antibiyotikler ve antienflamatuvar ilaçlar kesilmeli KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Doku örnekleri veya sıvılarının sitolojik muayenesi Papüller, fistüller ve nodüllerin ince iğne aspirasyonu ile lezyonların baskı örnekleri temiz frotiye yerleştirilir, kurutulur ve Wright veya metilen mavisi ile boyanır. Sitoloji bakteriyel deri enfeksiyonu, deri neoplazmaları ve mantar enfeksiyonlarının teşhisinde faydalıdır. Allerji testi Gıda allerjisi Tek uygun test diyette eliminasyon uygulamasıdır. Çok sayıda ticari „hipoallerjik‟ diyet mevcuttur veya hayvan sahibi ev yapımı diyet hazırlanmasında yönlendirilebilir. İntradermal test İntradermal testen en az 3 fhafta önce steroid tedavi kesilmelidir; bu süre antihistaminler için 10 gün ve asansiyel yağ asitleri için 10 gündür. Deri eritemili veya sıyrılmış olmamalıdır. Bazı köpeklerde sedasyon gerekir ve ksilazin kullanılması testi engellemez. İntradermal test için küçük hayvanlarda lateral toraks üzerindeki ve büyük hayvanlarda 117 lateral kısmındaki kıllar nazikçe kırpılır ve bu saha kalıcı kalemle birbirinden yaklaşık 2.5 cm mesafeli işaretlenir. 20-40 allerjen kullanılır. Küçük miktarda (0.05 ml) allerjen veya kontrol intradermal olarak her yere enjekte edilir. İğne eğik olarak ve bir kabarcık oluşturacak kadar deriye paralel olarak sokulur. İğnenin sadece eğik kısmı enjeksiyon anında gömülüdür. Bunun için 26-27 gauge, 3/8 inç (0.9 cm)‟lik bir iğne tuberkülin enjektörüne takılı olarak kullanılır. İki kontrol kullanılır: biri sadece taşıt içeren negatif olandır ve diğeri 1:100.000 histamin sülfat solüsyonu içeren pozitif olanıdır. Pozitif reaksiyonlar eritemli papüller olarak görülür ve en azından negatif kontrolün (eritem olmamalı) iki katıdır. Her bir kabartının çapı mm olarak ölçülür. Bu yerler 15-30 dakikada muayene edilir. Klinik uyarı Pustüller ve veziküller frajil ve geçici olduğundan hastayı hospitalize etmek gerekebilir ve bir vezikül görüldüğünde hemen biyopsi alınır. 2 LENF NESĠ Lenfatik Sistemin Klinik Muayenesi DÜĞÜMLERĠNĠN MUAYE- Lenfatik sistemin muayenesi lenf düğüm lerinin inspeksiyon ve palpasyonu ile lenfatiklerin akışını kapsar. İğne aspirasyon veya biyopsisi de yapılabilir. Evcil hayvanlarda çok sayıda yüzeysel lenf düğümü kolayca belirlenebilir. Lenf düğümleri gevşek deri altı dokularda palpe edilebilir. Büyüklükleri hayvan türüne ve yerine göre değişir. Lenf düğümleri fasulye şeklinde olup kenarları düzdür. Ruminantlarda ek lenfoid organlar (hemal lenf düğümleri) vardır. Bunlar fossa paralumbalislerin deri altı dokularında kolayca belirlenebilir. Hemal lenf düğümleri yaklaşık 1 cm boyunda ve sert ve yuvarlaktır. Normal hayvanlarda timüs tipik olarak palpe edilmez. Timüs büyümesi torakstan toraks girişine ve kraniyal olarak boynun ventral yüzeyi boyunca yayılan bir kitle şeklinde belirlenebilir. Timüsün çok büyümesi lenfoproliferatif bir hastalığı akla getirir. Lenf düğümlerinin dağılımı hayvan türlerine göre değişir. Küçük hayvanlarda normal olarak palpe edilebilen lenf düğümleri şunlardır: ● ● ● ● mandibular preskapular superfisiyal inguinal popliteal Servikal, retrofaringeal, aksillar, aksesuar aksillar veya femoral düğümler palpe edilebiyorsa hastalık olabilir. Bazen superfisiyal servikal, superfisiyal inguinal ve fasiyal lenf düğümleri palpe edilebilir. Di- ğer türlerde çok sayıda farklı lenf düğümü palpe edilir. Klinik uyarı At ve sığırlarda birkaç abdominal lenf yumrusu rektal yolla palpe edilir Lenfatik sistem hastalığının klinik belirtileri Lenfadenopati lenf düğümlerinin hipertrofisidir. Lenfadenitis lenf düğümlerinin yangısıdır. Lenf düğümleri genellikle büyümüş ve ağrılıdır Lenfanjiektazi lanf damarlarının genişlemesidir. İntestinal lenfanjiektazi protein kayıplı enteropatinin yaygın bir nedenidir. PALPE EDĠLEN LENF DÜĞÜMLERĠNĠN YERLERĠ Submandibular atlarda bu düğümler intermandibular boşluğun kaudal kısmına doğru deri altında bulunur ve parmak kalınlığında öne doğru birleşirler. Sığırlarda aynı düğümler mandibula açısının kaudal kenarına daha yakın bulunur. Küçük hayvanlarda mandibular lenf düğümleri ikili veya üçlü bir grup oluştrurur ve çene açısının ventralinde bulunur. Faringeal iki gruptan oluşur: 1. Subparotid (atlarda parafaringeal) lenf düğümleri parotis bezinin altında masseter kasın kaudal kısmında bulunur. Atlarda düğümler farinksin dorso-lateral yüzeyinde, bez kesesinin hemen ventralinde yer alır ve burada doğrudan palpe edilmez. Sığırlarda kolayca palpe edilirler. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS 2. Retrofaringeal (veya subfaringeal) lenf düğümleri at ve sığırlarda farinksin kaudal yüzünde yer alır. Atlarda nispeten küçük olup yeri nedeniyle bez kesesi lenf düğümleri olarak da bilinir. Kraniyal, orta ve kaudal servikal (prepektoral) sırayla troid bezinin yakınında (atlarda parotis tükürük bezinin kaudal kısmının zarı altında), trakea üzerinde boynun ortasında ve toraksın girişine yakın trakeanın ventralinde yer alırlar. Preskapular omuz ucunun hafif dorsalinde ve önünde yer alır. Atlarda kraniyal derin pektoral kasın kraniyal kenarında, sığırlarda supraspinatus kasının kraniyal kenarında bulunur. Kubital dirsek ve toraksın duvarı arasında (sadece atlarda düzenli olarak bulunur) yer alır ve kas tarafından örtülür ve sadece zayıf hayvanlarda palpe edilir. Aksillar olanlar at ve sığırlarda etkili palpasyonu engelleyen kas kitlesi altında aksillada derin olarak bulunur. Prefemoral (prekrural) genunun dorsalinde tensor fascia lata‟nın kraniyal kenarında karın duvarının kıvrımında yer alır. Popliteal gastrocnemius kasının kaudalinde biceps femoris ile semitendinous kasları arasında yer alır. Supramamar olanlar meme bezinin dorsalinde perineumda yer alır. Sığırlarda her iki tarafta genellikle iki ve bazen daha fazla lenf düğümü bulunur. Grubun dada büyük olanları, kaudal olanlar koyun böbreğine benzer ve yerden yere düzleşir ve yaklaşık 4 cm büyüklüğündedir. Bunlar genellikle birleşerek palpe edildiğinde tek düğüm izlenimi verirler. Superfisiyel inguinal olanlar aygırda penisin iki, tarafında uzun bir grup oluşturur. Öküz ve boğada skrotumun boynunda spermatik kordonun kaudalinde yağ dokuda bulunur. Eksternal kaudal lenf düğümleri iliumun medialinde karın duvarının kaudal kısmında yer alır ve dışardan palpe edilmez. Prostat kanserli köpeklerde rektal 119 muayenede bazen büyümüş olarak bulunur. DĠĞER LENF DÜĞÜMLERĠ Bilinen başka lenf düğümleri klinik olarak önemli ise de bunlar sadece büyüdüklerinde belirlenebilir. Sığırlarda, kaudal mediastinal lenf düğümlerinin büyümesi aşağıdaki durumlarda olur: ● ● ● lenfosarkoma aktinobasilloz tüberküloz Bu durumlarda ezofagus baskılanabilir ve lumeni daralır; bu da bazen mide sondası ile anlaşılabilir. Sondanın kardiaya girmeden önce ani rezistans artışı ile karşılaşması durumu düşündürür. Geri çekme sırasında olaylar dizisi rezerve edilir. Bazen büyümüş lenf düğümleri diğer taraflarında, örneğin kulağın tabanında deri altı dokularda veya göğüs ve karın duvarlarında palpe edilebilir. Ġçteki lenf düğümleri Büyük hayvanlarda işiofemoral lenf düğümleri retroperitoneal boşlukta iliumun gövdesinin kraniyal ve medialinde rektal muayeneyle palpe edilir. Palpe edildiklerinde, ceviz büyüklüğündedirler. Bunlar subiliac, popliteal, mamar ve scrotal lenf düğümlerinden lenf toplar. Bunlar iliumun gövdensinin üst kısmının tam önünde pelvis girişinin her iki tarafında kol ve el uzatılarak palpe edilebilir. İnternal iliac düğümler bazen aortanın ikiye ayrıldığı yerde palpe edilir. LENF DÜĞÜMLERĠ VE DAMARLARININ MUAYENESĠ Palpe edilebilen lenf düğümlerinin fizik muayenesi inspeksiyon ve palpasyonu kapsar. İnspeksiyonda normal kenarlarda büyümeyle oluşan değişiklikler fark edilebilir. Pal- pasyon herhangi bir değişikliği değerlendirmede daha kritik bilgi sağlar. 120 Lenfatik Sistemin Muayenesi Lenf düğümü büyümesi fiziksel özellikler, dağılım ve belirtiye göre değerlendirilmelidir. Fiziksel özellikler şunlardır: ● ● ● ● ● ● ● boy palpasyona cevap olgunlaşma kıvam altında yer aldığı derinin sıcaklığı abse oluşumu, olgunlaşma ve akıntı lenf düğümü ile deri veya etraftaki dokular arasında yapışmalar Palpe edilebilen lenf düğümü sayısına ve tek ya da çift taraflı olup olmadığına dikkat edilir. Lenf düğümleri normalde yumuşak ve gergince elastik, kolayca yer değiştirebilir. Lenf düğümü boyu Lenfadeniopatili bir hayvanın yaşı ve durumuna bakılır: ● genç hayvanlar çok sayıda antijenik uyarıcıya maruz kalır, artan lenf düğümü boyu normal immunolojik cevaptır ● hayvan yaşlandıkça lenf düğümü boyu azalır ve palpe etmek güçleşir ● kaşektik hayvanlarda düğüm etrafındaki yağ kaybı onları daha belirgin hale getirir Lenf düğümü aşağıdaki nedenlerle büyüyebilir: ● antijenik uyarıya karşı cevap olarak lenfositler ve makrofajların çoğalması ● yangısal hücreler tarafından infiltrasyon ● hemapoietik neoplazi çoğalması ● metastazik neoplastik hücrelerle infiltrasyon Bir lenf düğümünün büyümesini değerlendirirken aşağıdakileri yansıtabileceği hatırlanmalıdır: 1. Akut bir lokal yangı (tamamen iyileşebilir veya irinleşmeye neden olabilir) 2. Önemli bir spesifik hastalığı (malignant kataral fever) sistemik reaksiyonun bir kısmı 3. Kronik bir yangısal reaksiyon (sinüsler veya bez kesesinin kronik irinleşmesi) 4. Neoplazi (lenfosarkoma gibi primer olabildiği gibi karsinom gibi komşu dokulardan metastaz) 5. Lenfatik dokunun jeneralize bir neoplazisinin (miyeloid leukemi) bir kısmı. Büyümüş lenf düğümlerinin fiziksel özellikleri palpasyonla belirlenebildiği gibi reaktif ve neoplastik lenfadenopati arasında fark belirlenebilir: reaktif lenf düğümleri ağrılı ve daha az serttir. Lenf düğümlerinin etrafındaki dokulara yapışması metastazik neoplaziyi, belirgin yangısal reaksiyonları, mantar hastalığını veya ekstrakorpusküler lenfomayı düşündürür. Lenfomalı bireylerde büyümüş lenf düğümleri sert olup serbest hareket eder ve ağrısızdır. Lenf düğümleri son derece sert ise, nodal fibrozis (coccidioidomycosiste olduğu gibi) veya metastazik neoplazi olabilir. Lenf düğümleri piyojenik olduğunda dalgalanma belirlenebilir ve altında yer aldığı deri sıcak ve etraftaki dokular da ağrılı ve şişkin (kollateral yangısal ödem ve lenf durgunluğu) olabilir. Lenf düğümü büyümesinin etiyolojisinde lenfadenopati dağılımı önemli ip ucu olabilir. Eğer bir veya lokalize lenf düğümü seti kapsarsa bu lenfatikler tarafından drene edilen yerler enfeksiyon, yangı veya neoplazi yönünden dikkatle muayene edilir. Eğer birkaç perifer lenf düğümünü kapsarsa sistemik antijenik stimülasyon veya primer lenfoid neoplazi dikkate alınmalıdır. Dolgunlaşan lenf damarları, lenfatik tıkanma bölgesinin distalindeki deri altı dokularda görülebilir ve palpe edilebilir. Bu belirti büyük hayvanlarda daha kolay belirlenir. Lenf düğümlerinin büyüdüğü durumlarda belirti ve klinik özellikler önemini yansıtabilir. Genç sağlıklı hayvanlarda rutin aşılamadan sonra veya yeni bir antijen uyarısına karşı lenf düğümleri büyür. Kedilerin FeLV (felin leukemi virus) ve FIV (felin KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS immunodeficiency virus) gibi viral hastalıklarının ilk viremik dönemlerinde geçici jeneralize lenfadenopati gelişebilir. Kaşektik hayvanlarda lenf düğümü etrafında yeterince yağ kaybı olduğunda lenfadenopati izlenimi doğabilir. Teşhiste anemnez ve diğer klinik bulgular (deri lezyonları, dalak büyümesi, sistemik hastalık belirtileri) dikkate alınmalıdır. Lenfoid hipoplazi (lenf düğümü küçülmesi) daha az yaygındır ve genellikle lenfoid ve farklılaşma ve çoğalma defektleri ile ilgilidir. Bunlar genetik ve gelişmeci karekterdedir. Buna örnek olarak, sığırların letal A46‟ya maruz kalması, atların şiddetli immunodefisien- sisi verilebilir. Doğrudan lenfadenopatiye bağlı belirtiler (büyüyen hilar lenf düğümlerinin trakeayı baskılaması sonucu öksürük ve bel altı lenf düğümlerinin büyümesi sonucu defekasyon zorluğu) görülebilir. Çok büyüdüklerinde lenf düğümleri yakınındaki önemli yapılara baskı yaparak aşağıdaki sekonder klinik belirtilere yol açabilir: ● kaudal madiastinal lenf düğümlerinin büyümesine bağlı disfazi veya ükseden Rumen timpanisi ● retrofaringeal veya bronşiyal lenf düğümlerin büyümesine bağlı dispne ● büyüyen kaudal servikal lenf düğümlerinin v. jugularise baskısından dolayı baş ve boyunda ödem Perifer lenf damarları anormal derecede dolgunlaşabilir (taylarda streptokok lenfanjitisinde olduğu gibi yangı yılankavi dallanan kordonlar oluşturur). Eğer irinleşme gelişirse damarlardaki kapakların bakteriler tarafından istila edilmesi nedeniyle eşit aralıklarla abseler ve nodüler şişkinlikler meydana gelir. Bu olay „incili gerdanlık‟ şeklinde Str equorun enfeksiyonunda ve „deri tüberkülozisi‟nde görülür. DALAK Dalağın şekli ve boyu türlere göre değişir. Tel midelilerde median hattın solunda mi- 121 denin cruvatura majoruna yakın olarak bulunmakla birlikte, normal olarak dıştan palpe edilebilecek kadar yeterince kostal arkusa uzanmaz. Dalağın pozisyonu, tek midelilerde midenin kendi doluluğu tarafından etkilenir. Köpeklerde, mide gıda ile dolu olduğu zaman dalak sol tarafta son kostanın medialinde bulunur. Bununla birlikte, palpasyonla dalağın belirlenmesi şüphelidir. Sığır koyun ve keçilerde dalak diyaframanın sol pillarının tam altında rumenin dorsal kurvaturuna medial yüzeyi ile ilişkilidir. Dorsal kenar son kostadan öteye uzansa da bu türlerde normal dalak genellikle palpe edilmez. Dalağın klinik muayenesi Bu palpasyon ve perküsyonla sınırlı olup bunlarla ağrı olup olmadığı ve büyümeler belirlenebilir. Köpeklerde, kraniyal abdomenin dıştan palpasyonu ile belirsiz ve net olmayan bir kitle belirlendiğinde dalağın önemli derecede büyüdüğü akla gelir. Dalağın dorsal ve kaudal kenarları atlarda rektal yolla genellikle palpe edilebilir (sol böbreğin lateralinde sol karın duvarı ile bitişik). Dalağın rektal palpasyonu kolikli bazı vakalarda (ör, kolonun nefrosplenik çekilmesi) faydalı olabilir. Pet hayvanlarda karnın palpasyonunda dalak büyümesi çoğu defa belirlenebilir. Küçük hayvanlarda dalağın palpasyonu aşağıdaki durumlarda özellikle endikedir: ● lenfoma gibi dalak neoplazisi (kedi ve köpek) ● mast hücre tümörü (kedi) ● kötü huylu histiositozis (köpek) Dalağın diğer büyüme nedenleri: torsiyon, hematoma, kemik iliği dışı kan yapımı, hipersplenizm, anestezik ilaçlar özellikle barbütratlar). Dalak büyümesinin belirlenmesinde ultrasonografik muayene, deneysel laparotomi ve periton sıvısının histolojik analizi faydalıdır. 122 Lenfatik Sistemin Muayenesi Sığırlarda lenfoma Hayvanın yaşı ve lenfadenopati dağılımına göre şüphe edilir. ● genç BL (buzağı, 6 aydan küçük olanlar) ve yetişkin BL‟nin yarısında (18 aylıktan büyükler) jeneralize lenfadenopati görülür ● ergen BL‟si (6-18 ay arası) timüsü etkiler Akut ve kronik vakalarda lenf düğümü değiĢiklikleri ● akut yangısal durumlarda şişkin len düğümü sıcak ve ağrılı olup lob yapısı belirsizdir ● kronik hastalıklarda, lenf düğümü büyümüş, ağrısız, sıcaklığı normal ve bazen deri ve komşu organlara yapışıktır. Lob yapısı hala belirgindir. Klinik uyarı Reaktif lenf düğümleri ağrılı olma eğilimindedir ve neoplastik düğümlere göre daha az serttir. Meme karsinomu metastazında sekonder olarak aksillar lenf düğümü büyümesinin ağrılı olması bir istisnadır. 3 Kardiyovasküler Sistemin Klinik Muayenesi KARDĠYOVASKÜLER HASTALIK BELĠRTĠLERĠ Anemi kanda hemoglobin miktarının veya eritrositlerin volüm veya sayısının normalin altına düşmesidir. Aritmi kalbin ritminin düzensizliğidir. Bu deyim kalp hızı, amplitüd veya her ikisindeki değişiklikleri kapsar. Ani ve beklenmedik ölüm büyük ve küçük hayvanlarda kalp hastalığı ile görülebilir. Bradikardi kalp hızının tür ve yaş ile normal değerlerin altına düşmesidir. Dehidrasyon yetersiz vücut suyuna bağlı sistemik bir durumdur. Dispne solunum güçlüğüdür Juguler ven nabzı baş normal pozisyonda iken boyunda yukarıya doğru yayılan belirgin bir juguler ven nabzı kalp siklüsünde sistolik zamanla senkronize olup sağ atriyoventriküler kapağın yetmezliğini gösterir. Gangren vücut dokularında ölümdür. ●Kuru gangren genellikle ekstremitelere (ayaklar, kuyruk ve kulaklar gibi) kan gidememesine bağlı dokuların ölümüdür. ●Nemli gagren olay birden oluştuğunda meydana gelir. GeliĢme geriliği veya vücut kondüsyon kaybı kalp hastalıklı bazı hayvanlarda bulunabilir. Güçsüzlük uyarıya cevap kapasitesi veya güç kaybı ile birlikte uzun süren çabaya bağlı azalan verim ve artan rahatsızlık durumudur. ●Egzersize intolerans egzersizde kardiyovasküler ve solunum güçlüğüdür. Kalp yetmezliği (konjestif kalp yetmezliği) vücudun ihtiyacı kadar kan gönderemeyen kalbi gösterir. Sağ taraflı kalp yetmezliği venöz hipertansiyona, perifer ödeme, asitese ve abdominal organların büyümesine neden olur. Sol taraflı kalp yetmezliği pulmoner hipertansiyon ile birlikte solunum sayısı artışı, öksürük ve akciğer ödemi ile kendini gösterir. Kalp üfürümü normal kalp sesleri ile birlikte anormal seslerdir. Kapiller tekrar dolum zamanı (KTDZ) diş eti mukozasının parmakla basılması ile oluşan beyazlığın, basıncın çekilmesi ile orijinal rengine kavuşması için geçen süredir. Normali 1-2 saniyedir. >2 sn uzadığını ifade eder. Kardiyak (perikardiyal) tamponlanma perikard kesesinin sıvı (ör, irin, kan) ile dolgunluğunun neden olduğu bir sendrom olup klinik olarak venöz konjesyon, kalp seslerinin azalması ve arter basıncının düşmesi ile belirlenir. Konjeste veya enjekte mukozalar çoğunlukla perifer dolaşım yetmezliğinde meydana gelir (şoktaki gibi). Kor pulmonale pulmoner hastalık veya pulmoner hipertansiyona bağlı sekonder sağ kalbin iş yükünün artışından kaynaklanan sağ kalp yetmezliği sendromudur. Öksürük akciğerlerden havanın ani ve sesli bir şekilde dışarı atılmasıdır. Ödem hücreler arasında ve vücut boşluklarında anormal sıvı birikmesidir. Ödemli şişkinlikler yumuşak ve ağrısız olup basınçla daima çukurlaşır. ●Anazark çene altı, döş bölgesi ve karın altında yoğun deri altı ödem tablosudur. ●Akciğer ödemi akciğerde interstisyel aralığında ve alveollerde aşırı sıvı olup sol kalp yetmezliğinin sonucu olabilir. Konjestif kalp yetmezliğinde istirahatte kalp dolaşım dengesini koruyamaz ve ventriküler çıkış venöz geri dönüşe göre daha azdır. Bu da venöz damarlarda konjesyona (anormal kan birikmesine) neden olur. Damarların genişlemesi ve akciğerlerde veya periferde ödem ile birliktedir. ●Asites periton boşluğunda transudat birikimidir. ●Hidroperikardiyum perikard kesesinde transudat birikimi olup kalp seslerinin azalmasına neden olur. Hidrotoraks pleural boşluklarda transudat birikimi olup akciğerlerin ventral kısmında seslerin duyulmamasına veya azalmasına ve perküsyonda matlığa neden olur. Nabız açığı nabız sayısının kalp vuru sayısından az olmasıdır. Bu durum genellikle kalp seslerine ve bir arteriyel nabız üretecek kadar kalp yetmezliğine neden olan kalp aritmileri ile birliktedir. Ortopne yatar vaziyette dispnedir. Solgunluk deri ve mukozaların solgunluğudur. Perikardiyal sürtünme sesi yangılı perikardiyumla birlikte kalp vurularına eşlik eden sürtünme sesidir. Perikardiyal sürtünme seslerine çalkantı sesleri de eşlik edebilir. Siyanosis kanda redükte (doymamış) hemoglobinin aşırı konsantrasyonuna bağlı deri ve mukozaların mavimsi renk almasıdır. 124 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi ġok jeneralize, akut ve dokuların perfüzyon ve oksijenlenmesinde şiddetli azalmaya bağlı sistemik bir durumdur. ● Kardiyojenik Ģok genellikle kalp yetmezliğine bağlı özellikle kalp debisindeki azalmadır. ● Hipovolemik Ģok damar volümü yetersizliğine bağlı olup kalp debisinin azlığına yol açar. ● Vazojenik Ģok vazomotor tonusun yetersizliğine bağlıdır. Şiddetli beyin hasarı (nörojenik), endotoksik şok, sistemik zehirlenme (toksik şok), bakteriyel veya septik şoklarda olan durumdur. Sinkop geçici beyin işemisine bağlı bilinç kaybıdır. TaĢikardi tür ve yaşa göre kalbin normal değerlerin üzerinde hızlanmasıdır. Tekrarlayan ateĢ nöbeti ve kayan topallık periyodik polisinovitisle birlikte bakteremi ve endokarditisi ifade edebilir. Trombosis bir arter veya vende sabit bir kan pıhtısının varlığıdır. Arteriyel trombosis dolaşımı engelleyen bir trombusu, venöz trombosis de vende genellikle flebitisle birlikte bir trombusun varlığını ifade eder. Venöz dolgunluk (juguler ve subkutanöz abdominal venlerde olduğu gibi) kanın kalbe geri dönüşünün engellendiğinin (sağ taraflı kalp yetmezliği veya göğüs girişinde kitlesel bir oluşum gibi durumlar) göstergesidir. GiriĢ ● ● ● ● ● ● ● ● Kardiyovasküler sistemin temel yapısal birimleri kalp ve kan damarları olup bunların her ikisi de kanın sirkülasyonunun korunmasını sağlarken kan ile doku sıvıları ve hücreler arasında normal oksijen, karbondioksit, elektrolitler, sıvı, besin maddeleri ve atık ürünlerin değişimini sağlarlar. Kardiyovasküler sistemin fiziksel muayenesi ilk klinik muayenenin rutin bir kısmı olup anestezi sırasında ve hemen hemen her hastalığın klinik süresince gözlenen önemli bölümüdür. Kardiyovasküler sistemin klinik muayenesi hastanın dikkatli anemmnezi ve tam bir fiziksel muayeneden ibarettir. Klinik muayeneden elde edilen bilgi diferansiyel diagnozda ve diyagnostik yaklaşımda kullanılır. Bu bölümde kalbin ve perifer dolaşımın (arteriyel ve venöz) muayenesi anlatılacak ve kardiyovasküler sistemin bazı yaygın anormallikleri tanımlanacaktır. Pet hayvanlarda kalp anormalliklerinin bir göstergesi olarak dikkate alınan bazı ritm bozuklukları ve üfürümler, at ve sığırlarda normal fizyolojik değişim olarak değerlendirilir. Klinisyen bunların oluşumunu ve özelliklerini bilmelidir. Anemnez ve belirtiler Vakanın anemnezinde aşağıda yer alan belirtiler kardiyovasküler bir hastalık ihtimali akla gelir: ● dispne güçsüzlük ve egzersize intolerans öksürük ödem gelişme geriliği ve vücut kondüsyon kaybı aralıklı ateş topallık sinkop (bayılma) ani ve beklenmedik ölüm Primer ve sekonder kardiyovasküler hastalık Kardiyovasküler hastalık: ●klinik muayeneye getirilen bir hayvanda primer neden olarak ●farklı bir nedenle kliniğe getirilen bir hayvanda sekonder olarak belirlenir Dispne Hayvanlarda dispne solunum güçlüğü olarak görülür. Kalp hastalığı ile ilgili olduğunda genellikle akciğer ödeminin bir belirtisidir. Interstisyel akciğer ödemi akciğer gerilme kapasitesini azaltır ve klinik olarak takipne olarak görülür. Şiddetli akciğer ödemi alveolleri adeta boğar ve vantilasyon/ per füzyon uyumsuzluğuna neden olur. Oluşan hipoksemi „hava açlığı‟na neden olur ve takipne veya polipneye yol açar. Kalp debisi azaldığında ve akciğer konjesyonu sağlanamadığında perifer dokulara sağlanan oksijenin yetersizliğine bağlı dispne meydana gelebilir. Bu durum bazen, örneğin şiddetli pulmoner stenozisli hastalarda gözlenir; solunum zorluğu egzersizi takiben veya pulmoner kan KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS akışı yetersizse istirahatte bile gözlenebilir. Herhangi bir bireysel durumda dispne gelişimini provoke edecek stres değişir ve kısmen kalp hastalığının şiddetine bağlıdır. Örneğin, ● nispeten orta derecede kalp hastalıklı bir atta egzersizden sonra egzersize intolerans ve dispne gelişebilir. Bununla birlikte, ● kediler genellikle hareketsiz olup kalp hastalığı önemli derecede ilerlese de en az stres veya uyarı ile şiddetli dispne provoke edilinceye kadar dikkat çekmez. Dispnenin ani gelişimi pnömotoraksı, pulmoner embolizmi veya pulmoner ödemi düşündürür. Alt solunum yolu hastalığı veya tıkanması tipik olarak ekspiratorik dispneye neden olur. İnspiratorik dispne, özellikle hırıltının eşlik ettiği, üst solunum yolu hastalığının veya tıkanmasının göstergesidir. Geceleyin dispne ve ortopne, sol taraflı kalp yetmezliğini akla getirir. Bitkisel veya diğer zehirlere bağlı miyokard hastalığı gelişen koyunlarda dispne görülür. Keçilerde kor pulmonaleye bağlı sekonder atriyal fibrilasyon gelişir. Genel olarak dispne, kalp hastalıklı at ve sığırlarda köpeklerdeki kadar yaygın değildir. Güçsüzlük ve egzersize intolerans Güçsüzlük ve egzersize intolerans, solunum ya da kardiyovasküler hastalığı gösterebilir. Her iki durumda, telafi mekanizmaları istirahatte klinik belirtileri önleyebilirse de kardiyopulmoner sistem zorlandığında işe yaramazlar. Aktif hayvanlarda beklenen performansın ani veya kronik azalması pasif olanlara göre çok daha belirgindir. Öksürük Öksürük, köpeklerde kalp hastalığının yaygın bir belirtisidir. Kedilerde ise kalp hastalıklarında nadirdir. Hayvan sahibinin şikayetini doğrulamak için bir efor testi yapmak gerekir. Bu öksürük, aksırık veya yutma, kusma refleksi ile karıştırılmamalıdır. Öksürük genellikle aşağıdakilerle karakterizedir: ● oluştuğunda günün saati? 125 ● egzersiz veya hareket ile birlikteliği ● içerikli olup olmadığı Bu özellikler öksürüğün kalp veya solunum hastalığına bağlı olup olmadığını belirmede yardımcı olabilir. Bununla birlikte, bu özelliklerin diyagnostik önemi üzerinde çok durulmamalıdır. Örneğin, kalp veya solunum hastalığı ile ilgili öksürük, hareket ve egzersizle oluşturulabilir. Yatar durumda intratorasik kan volümü artar; sonuçta pulmoner venöz basınçlar yükselerek pulmoner konjesyon ve ödem oluşması kolaylaşır. Bu nedenle, özellikle gece duyulan öksürük, kardiyak bir nedeni akla getirir. Bununla birlikte, çoğu defa pet hayvanların en yakından gece gözlendiği unutulmamalıdır. Klinik uyarı Hayvanı öksürtmek için trakeayı sık ve hayvan sahibine işittiği sesin bu olup olmadığını sor. Klinik uyarı Öksürük büyük hayvanlarda kalp hastalığından daha çok solunum hastalığının bir göstergesidir (sol taraflı kalp yetmezlikli atlarda görülse de). Büyüyen bir atriumla veya trakeobronşiyal bir hastalık tarafından ana bronşun kompresyonu ile ilgili öksürük, genellikle içerikli olmayıp çoğunlukla sert ve kesiktir. Buna karşılık, alt solunum yolları hastalıklarından kaynaklanan öksürük daha yumuşaktır ve içerikli olabilir. Bir öksürük akciğer ödemi ile ilgili ise, dispne genellikle inspeksiyonda belirgindir. Bir öksürüğün içerikli olup olmadığı anlamak zordur. Köpekler nadiren balgam çıkarır: bunlar öksürük sırasında çıkarılan salyayı yutarlar, bu yüzden hayvan sahipleri de öksürüğün içerikli olup olmadığını bilmez. Trakeal palpasyonla ortaya çıkarılan bir öksürüğün diyagnostik önemi sınırlıdır: herhangi bir nedenle öksüren köpek bu uygulamayı takiben öksürebilir. Anemnezde yer alması önemli olup küçümsenmemelidir. Bununla birlikte, vakaların büyük bir çoğunluğunda fizik muayene ve torasik radyog- raflar gibi diyagnostik testler köpeklerde öksürüğün nedenini belirleme araçlarıdır. 126 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi Ödem Dört fizyopatolojik mekanizma ile ödem açıklanabilir. 1. Kapillerdeki hidrostatik basınç artışı (konjestif kalp yetmezliğinde olduğu gibi) 2. Kanda onkotik basıncın düşmesi (hipoalbüminemide olduğu gibi) 3. Lenfatik drenajda tıkanma 4. Kapiller duvarlarında hasar (yangıda olduğu gibi) Ödem, pleural effüzyon ve asites kalp hastalığı ile ilgili olduğunda bunlar sağ taraflı konjestif kalp yetmezliğinin belirtileridir. Burada sıvı birikimi venöz hipertansiyondan kaynaklanan intrakapiller hidrostatik basıncın artışı ile açıklanabilir. Venöz dolgunluk sıvı birikiminin görülmesinden önce yer alırken kalp hastalığı ödem ve effuzyonlara neden olduğunda klinik muayene sırasında genellikle belirlenebilir. Kalp yetmezliğine bağlı ödem geliştiğinde karaciğer karnın sağ tarafında kostalar altında palpe edilebilir. Atlarda, kalp hastalığına bağlı subkutanöz ödem bacaklarda veya karnın ventralinde görülür. Bu türlerde ödemin daha çok kalp dışı hastalıklardan kaynaklandığı unutulmamalıdır. Kedi ve köpeklerde konjestif kalp yetmezliğinin belirtisi olarak nadiren periferal veya subkutanöz ödem gelişmekle birlikte periferal ödem daha çok hipoalbuminemi, vaskülitis veya lenfatik tıkanma ile birliktedir. Konjestif kalp yetmezlikli kedi ve köpeklerde akciğer ödemi yaygındır. GeliĢme geriliği ve kondisyon kaybı Konjenital kalp hastalıklı bazı genç hayvanlarda gelişme geriliği bulunabilir. Edinsel kalp hastalıklı yetişkinlerde de vücut kondisyonu düşer. Tekrarlayan ateĢ ve kayan topallık Böyle bir durum, periyodik bakteremi ve endokarditisi ile birlikte polisinovitisi düşündürücüdür. Bayılma Kalp hastalıklı büyük hayvanlarda bayılma yaygın olmamakla birlikte olduğunda da kalp hastalığını düşündürür. Genellikle aritmik kalp hastalığının göstergesidir. Bayılma, tam kalp blokunda meydana gelir; bu durumda kalp hastalığının başka belirtileri de vardır. Uzun süren „iyi huylu‟ atriyal fibrilasyonlu atlarda da meydana gelir, bu durumda güçlü vagal tonus kalp kasılmasını bloke edebilir ve bu da bayılmaya yol açabilir. Böyle atlarda kalp hastalığını düşündüren diğer belirtiler olmayabilir. Akut kalp yetmezliğinde aşağıdakiler görülür: ● ● ● ● ani bilinç kaybı konvülsiyonlu veya konvülsiyonsuz düşme mukozaların solgunluğu ya ölüm ya da tam iyileşme Sığırlarda sağ taraflı kalp yetmezliği Sığırlarda döş bölgesi, çene altı ve karın altı subkutanöz ödem ve asites, özellikle venöz dolgunluk ve egzersize intoleransla birlikte ise sağ taraflı kalp yetmezliğini akla getirir. Akut kalp yetmezliği özellikle egzersiz veya heyecanla birlikte olduğunda büyük baş hayvanlarda ani ölümün bir nedeni olarak ilk akla gelmelidir. Hayvanlarda bayılmanın yaygın nedenleri arasında kalp aritmileri ve yapısal kalp hastalıkları yer alır. Bayınlan hayvanlar genellikle kontrol için kliniğe getirilir. Uygun değerlendirme planı yapmak için bayılmayı nöbetten ve uyku ataklarından ayırmak gerekir. Kardiyovasküler hastalığın sorumlu olduğu bayılma vakalarında öksürük ve egzersize intolerans gibi kardiyovasküler sistemle ilgili ek klinik belirtiler de vardır. Ayrıca, böyle hastalarda güçlü aktivite ve/veya öksürük bayılmadan önce gelir. Ani ve beklenmedik ölüm Küçük ve büyük baş hayvanlarda kalp hastalığı ani ve beklenmedik ölüm nedeni olabilir. Subklinik kalp hastalığı ve akut kardiyovasküler olaylar ani ölümün yaygın nedenleri olup atlarda ve diğer türlerde egzersizle birlikte meydana gelir. Önceden kapalı tutulan hayvanlarda egzersizle birlikte gelişen ani ölüm öncelikle kalp hastalığını akla KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS getirir ve miyokardiyal hastalığa bağlı olması daha muhtemeldir. Aşağıdaki durumlarda bazı ani ölüm vakaları görülür: ● kışın kapalı tutulup baharda otlağa çıkarılan buzağılarda beyaz kas hastalığı ● genç hayvanlarda yemleme sırasında heyecanla ortaya çıkan miyokardiyal nekrozis ● yetişkin sığırlarda bakır eksikliğinin bazı formları (düşme hastalığı) Konjenital/edinsel anormalliklerle ilgili fiziksel özellikler Bunlar nadirdir ve genetik bozukluğun coğrafik yoğunluğuna göre sınırlı olabilir. Örnekler: ● kardiyomiyopatili buzağılarda kıvırcık kıl örtüsü ● Marfan sendromlu sığırlarda uzun ince bacaklar, eklem ve tendo gevşekliği ve göz anormallikleri ● ventral septal defektli buzağılarda mikroftalmi yaygındır ● atrial septal defektli kuzularda göz (siklopi, anoftalmi, mikroftalmi) ve diğer (atresia ani, agnati) Çoklu vakalara karĢı tek Kardiyovasküler sistemin çoğu hastalığı sporadik olup bireysel ortaya çıkar. Toksik, beslenmeyle ilgili veya enfeksiyöz etkenlere bağlı kardiyovasküler hastalık aynı bakıma tabi yutulan bir grupta birkaç hayvanda meydana gelebilir. Önemli coğrafik farklılıklar olsa da bazı örnekler şunlardır: ● kanarya çayırına maruz grupta bitki zehirlenmesi ● ionoforlar içeren gıdalarla beslenme ● kabarcıklı kanatlı böcek içeren yemlerle beslenme ● yeni doğan kuzularda vitaminE/Se eksikliği (beyaz kas hastalığı) ile ilgili kardiyomiyopati ● sığırlarda Hemophilus somnus miyokarditis ve domuzlarda Erysipelotrix rhusiopathiae endokarditis gibi grupta birden fazla hayvanı etkileyen enfeksiyöz hastalıklar 127 Bazı sürü problemlerinde teşhis zor olabilir (ör, kanarya otu zehirlenmesi). Bazılarında da bir hastanın muayenesi ile konan teşhis ile diğer hayvanların da risk altında olabileceği akla gelir (ör, monensin zehirlenmesi, He mophilus miyokarditis). PERĠFER DOLAġIM SĠSTEMĠNĠN YAKINDAN MUAYENESĠ Muköz membranlar Mukozalar konjonktiva, burun ve ağız boşlukları, vulva ve prepusyumda yer alır. Buralar arterioler-kapiller-venöz dolaşımı temsil ederler. Derinin dolaşımı ve hidrasyon durumu ile ilgili birlikte perifer dolaşımın önemli kısmını temsil eder ve kolayca muayene edilir. Mukozaların, özellikle ağız boşluğunun inspeksiyonu doğal gün ışığında veya bir lamba yardımıyla yapılır. Diş eti mukozasını ortaya çıkarmak için dudaklar aşağıya ve yukarıya doğru çekilir. Ağız mukozası normal olarak solgun pembe renktedir, fakat farklı ışık kaynaklarına göre değişir: ● direk gün ışığında mukozalar gerçek „somon pembesi‟ rengindedir ● tungsten ışığında mukozalar hafifçe daha kırmızıdır ● fluoresan ışıkta mukozalar mavi-gri renkte olur Solgun mukozalar anemiyi ifade ederken hipovolemik şokta olduğu gibi deride vazokonstriksiyonla da meydana gelir. Şok veya deri dolaşımının bozulduğu diğer durumlarda dudaklara dokununca soğuktur. Konjonktiva, alt göz kapağına hafifçe bastırıp dışa döndürerek muayene edilir. Göz kapaklarının iç birleşim yerinin hemen kaudalinde üst göz kapağına parmakla bastırılırsa üçüncü göz kapağı (membrana nictitans) öbür konjonktival yüzeyini ortaya çıkararak görülür. Lokal hastalığa bağlı anormallikleri belirlemek ve genel klinik bulgularla karıştırmamak için her iki gözün konjonktivası muayene edilmelidir. Farklı evcil hayvanlarda normal konjonktivanın görünüşü değişir. At- 128 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi larda ve köpeklerde renk solgun pembe iken sığırlar ve koyunlarda daha solgundur. Burun boşluğunun mukozası bir ışık kaynağı yardımıyla muayene edilebilir. Yetişkin atlarda ve sığırlarda birkaç santimere kare burun mukozası doğrudan görülebilir. Normal olarak koyu pembe veya hafif kırmızı olup nemlidir. Anormal burun akıntısı önemlidir ve solunum kanalının bir hastalığını yansıtır. Vajina veya rektum mukozası ışıklı spekulum yardımıyla görülebilir. Burun delikleri, larinks, farinks, trakea, mide ve idrar kesesinin dışarıdan görünmeyen mukozaları endoskop veya fiberoptik aletlerle inspekte edilebilir. Mukozaların muayenesinde aşağıdakilere dikkat edilir: ● ● ● ● ● ● ● ● ● solgunluk (anemi veya şoku gösterir) hiperemi (kan hücumundan kaynaklanır) peteşiyel kanamalar siyanozis (kalp veya akciğer fonksiyon bozukluğuna bağlıdır) sarılık erozyon ve ülserler konjonktivanın şişkinliği (konjestif kalp yetmezliğinde olduğu gibi) kuruluk (dehidrasyon ve ateşli durumlarda) akıntılar Hafif dehidrasyonda membranlar kuru ve solgun pembe-hafifçe beyaz renktedir. Klinik uyarı Ağız mukozasının rengi ve tekrar dolum zamanı hipovolemik ve endotoksemik şokun teşhis ve prognozunda faydalıdır. Hiperemi Mukozaların hiperemisi polisitemiye bağlı sekonderdir. ● genç bir hayvanda şantlı konjenital kalp defektini düşündürür ● yetişkin bir hayvanda genellikle sepsisin belirtisidir Şiddetli karın ağrısı sempatik sinir sistemini stimüle eder ve alfa reseptörlerinin uya- rılmasıyla damar düz kasları kasılır. Bu olaylar ağız boşluğu mukozasının beyazlaşmasına neden olur. Venöz konjesyon veya endotoksemi ile mukozalar kırmızı-tuğla kırmızısı renk alır. Klinik uyarı Episkleral damarlar skleranın gerisinde kolayca görülebilir. Bunların rengi normade koyu kırmızıdır. Kardiyopulmoner hastalıkta veya periferal durgunlukta siyanozlu olur. Klinik uyarı Mukozaların rengi hastalığın hassas bir göstergesi değilse de mukoza renginin değişmesine yol açan hastalıklar hayatı tehdit edici olabilir ve çabuk teşhis edilmelidir. Eritrosit anormallikleri mukozaların muayenesi ile belirlenebilir: ● sığırların nitrit zehirlenmesinde veya kedilerin asetaminofen zehirlenmesindeki gibi methemoglobinemili hayvanlarda koyu kahvemsi-kırmızı ● karbonmonoksit solunması veya siyanür zehirlenmesinde parlak kırmızı ● hemolizde sarı ● şiddetli siyanozisle birlikte mavi Hemostazis anormallikleri de mukozalardan anlaşılabilir. Hemostatik mekanizmalar trombositler, pıhtılaşma faktörleri, fibrinolitik faktörleri ve damar duvarlarının sağlamlığının dengeli birlikteliği ile korunur. Düşük trombosit sayısı veya trombosit fonksiyon bozukluğuna bağlı peteşi ve ekimotik kanamalar çoğu defa konjonktiva, ağız, burun, vajina ve prepusyum mukozalarında gözlenir. Hemostaz anormalliklerinin diğer klinik belirtileri şunlardır: ● hematomlar ● ensizyon veya cerrahi işlemlerden sonra uzun süren kanamalar ● gizli veya belirgin hematüri ve dışkıda kan ● epistaksis ● hyphema (gözün ön odasına kanama) ● hemartroz ile birlikte bacaklarda topallık KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ● göğüs ve karın boşluklarında sıvı birikimi Siyanozis kanda redükte (doymamış) hemoglobin veya anormal hb pigmentlerinin artışına bağlı olarak mukozaların ve derinin mavimsi renk almasıdır. Çoğu vakada kulak iç yüzünün derisi ve ürogenital mukozalara bakmak yeterli ise de siyanozisi tam belirlemek için muköz membranlar da muayene edilir. Suni ışık ve deride pigmentasyon siyanozis belirlemeyi etkiler. Büyük hayvanlarda sağdan sola geçişli kalp defektine bağlı siyanozis yaygın değilse de Fallot tetralojisi, daha az görülen diğer kalp defektleri ve Eisenmenger kompleksinde oluşur. Sağdan sola geçişli kalp defektlerine veya akciğer fonksiyonunun bozulmasına bağlı arteriyel oksijen satürasyonunun düşmesi merkezi siyanozis ile karakterizedir. Konjenital kalp hastalığı veya akciğer fonksiyon bozukluğuna bağlı böyle bir durum egzersizle daha da kötüleşir. Merkezi siyanozis, ortalama kapiller redükte Hb miktarının 4 g/dL olmasıyla anlaşılır. Kandaki gerçek redükte hemoglobin miktarı siyanozisten sorumlu olup total Hb arttıkça siyanozise eğilim de artar. Bu yüzden: 129 venöz ve arterioler tıkanma yer alır. Venöz tıkanma genellikle konjesyonlu ve siyanozlu ekstremiteye neden olur. Kapiller tekrar dolum zamanı kardiyovasküler durumu ve perifer dokuların perfüzyonu için faydalı bir göstergedir. Diş etine beyazlaşıncaya kadar hafifçe bastırılır. Bölgenin tekrar orijinal renge dönünceye kadar geçen süre tekrar dolum zamanıdır. Normalde bu süre 1-2 saniyedir. Bu işlem en azından üç defa tekrarlanmalıdır. Cerrahi kolikli atlarda ağız mukozası soğuk ve konjesyonlu, sonra siyanozlu ve daha kuru ise prognoz genellikle kötüdür. Tekrar dolum zamanı da uzamıştır. 3 saniyelik veya daha uzun tekrar dolum zamanı ve ağız mukozasının siyanozu prognozun kötü olduğunu gösterir. 10 saniyelik veya daha uzun tekrar dolum süresi ölümcül perifer dolaşım yetmezliğini gösterir. Akut bağırsak tıkanmasından şüphe edilen atlarda ağız mukozasının rengi ve tekrar dolum zamanı dikkatli gözlenir. Bu testin çok sensitif olmadığını ve önemli kalp hastalıklı hayvanlarda bile kapiller tekrar dolum zamanının normal olabileceğini unutmamak gerekir. ● siyanozis, arteriyel oksijen satürasyonu normal hematokritlilere göre oksijen satürasyonlu ve belirgin polisitemili hastalarda daha yüksek seviyelerde belirlenebilir ● belirgin arteriyel desatürasyona rağmen anemik hastalarda siyanoz bulunmayabilir Kapiller tekrar dolum zamanı (sn) Konjenital kalp hastalarının anemnezinde egzersizle artan siyanozis belirtilir. Böyle bir hastada sağdan sola geçiş ve kalbin sağ tarafına dönen kanın satürasyonu düşüktür. Sağdan sola geçiş olduğunda saf oksijen solunması merkezi siyanozisi iyileştirmezken primer akciğer hastalığı veya polisitemi varsa faydalı olabilir. Perifer siyanoz, normal olarak doymuş kandan oksijenin alınmasının artması veya perifere kan akışının azalması durumlarında (eksternal iliak arterlerde tromboembolizmli kedilerde olduğu gibi) meydana gelir. Bölgesel siyanozisin nedenleri arasında soğuğa maruz kalma, kalp debisinin düşmesi veya şok ve Diferansiyel siyanozis, vücudun ön kısımları (baş ve boyun) normal olarak oksijenlenmiş kan alırken arka kısmının siyanozisidir. Bu durum sağdan sola geçişli patent duktus arteriozisi düşündürür. Bu anomalide pulmoner arterin doymamış kanı, ön yapılara kan sağlayan arterlerin kaynağının distalinde aortaya katılır. Bu yüzden sadece kaudal yapıların siyanozisine neden olur. Normal hayvan Dehidrasyon Şiddetli dehidrasyon 1-2 2-4 5-6 Diferansiyel siyanozis Deri Perifer dolaşımı değerlendirmek için derinin inspeksiyonu ve palpasyonu faydalıdır. Vücudun çeşitli kısımlarında, özellikle kulaklar, bacaklar, göğüs ve karın üzerinde derinin ısısını hissetmekle ısının normal, artmış veya 130 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi düşük olduğu hakkında bilgi sahibi olabiliriz. Şoklu hayvanlarda, deri soğuk ve nemli olabilir. Demir eksikliğine bağlı anemili domuzlar gibi beyaz derili hayvanlarda solgun, hemen hemen beyaz deri kolayca görülebilir. Septisemiye bağlı derinin vasküler lezyonlarında kulakları ve karnı örten deri siyanozlu olup morarır. Lokal gangrenin erken dönemlerinde deri mavi ve soğuk olup elastik değildir. Kulakların soğuk hasarı veya soğuk ısırması kedi ve buzağılarda yaygındır. Ilıman iklimlerde kış aylarında soğuğa maruz kalan yeni doğan hayvanlarda ekstremitelerin distalinde de soğuk ısırması olur. Yeni doğanlarda arka bacakların ayakları daha çok etkilenir. Koroner bandların hemen üzerindeki deri genellikle şişkin ve başlangıçta dokunmaya ağrılı ve soğuktur. Hayvan sıcak yere alınır ve ayaklar giderek ısıtılırsa etkilenen deri nemlenir. Sonradan etkilenen dokular ve tırnaklar dökülerek kuru gangren gelişebilir. Hidrasyon durumu ve dehidrasyon Bunlar derinin inspeksiyonu ve palpasyonu ve gözlerin muayenesi ile değerlendirilir. Normal olarak, deri elestik olup parmaklarla çekerek gerilip bırakıldığında önceki pozisyonuna hemen döner. Dehidre hayvanlarda derinin önceki haline dönüşü uzar (Tablo 14.1). Dehidrasyonun derecesi, göz ile orbita çukurluğu arasındaki mesafenin muayenesi ile de değerlendirilebilir. Dehidrasyon vücut ağırlığının %6‟sını geçerse periorbital ve oküler sıvı kaybı nedeniyle gözler daha çöker. Çöküklüğün derecesi dehidrasyon derecesini değerlendirmeyi sağlar. Göz etrafında görülebilen gerçek boşluk miktarı hayvanın cüssesine ve türe göre değişir. Açıkçası, gözler etrafındaki boşluğun derinliği, şiddetli dehidre yetişkin bir sığırda, 30 Tablo 14.1. Dehidrasyonun şiddetinin derecesi Vücut ağırlığı kaybı (%) 4-6 6-8 8-10 10-12 Çökük gözler, Küçülen yüz Kuru membranlar Zor belirlenebilir ++ +++ ++++ günlük şiddetli dehidre bir buzağıya göre çok daha fazladır. Atlarda gözlerin çöküklüğü diğer türler kadar dehidrasyonun güvenilir bir göstergesi değildir. Arteriyel nabız Arteriyel nabız hız, ritm, şiddet ve kalite yönünden muayene edilir. Nabız almak için üç parmaktan birinin ucu damarın nabız dalgası hissedilinceye kadar hafifçe basılır. Maksimal belirleme elde edilene kadar parmakla basınçta değişiklik yapılabilir. ● atlarda nabız eksternal maksillar (fasiyal) arterden alınır. Bu damar, mandibulanın ramusunu masseter kasını rostral kenarında geçer. Nabız almak için parmaklar mandibulanın ventral kenarının medial yüzünde arter üzerine konur ● sığırlarda nabız ventral koksigeal arterden alınır. Bu damar kuyruğun alt yüzünde orta hatta seyreder. Dişilerde vulvanın başladığı hizada, erkeklerde de aynı mesafeden alınır ● genç buzağılar, koyun , keçi ve domuzlarda nabız femoral arterden alınır ● petlerde nabız femoral arterden alınır Nabız sayısı ve kalitesi femoral arterlerin proksimalinden, inguinal halkadan orijinlerine yakın olarak palpasyonla değerlendirilir. Her iki femoral arter birlikte palpe edilir, çünkü sağ ve sol femoral arterler bazen şiddet ve kalite bakımından farklıdır. Nabız alınırken kalbin oskultasyonu Kalbi muayene ederken oskultasyonla birlikte aşağıdakiler için de aynı anda nabız almak gerekir: ve değerlendirme kriterleri. Derigerme testi (sn) <2 2-4 6-10 20-45 PCV (%) 40-45 50 55 60 Total serum maddeleri (g/l) 70-80 80-90 90-100 120 Volüm açığını ikame edecek gerekli miktar (ml/kg) 20-25 30-35 50-80 80-120 KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ● apeks vurunun oluşumuyla ilgili zamanlama ile birinci sesin hangisi olduğunu doğrulamak ● kalp siklüsünün her fazında hangi nabızların oluştuğunu doğrulamak ● oskultasyondaki bulgularla nabızdaki şiddet ve ritmdeki değişiklikleri ilişkilendirmek ● vena jugularisteki anormallikleri kalp siklüsü ile ilişkilendirmek Bu işlem, büyük baş hayvanlarda kalbe fasial veya koksigeal arterlerden daha yakın olan bir arterden yapılır. Örneğin, göğüsle bacağın birleşme yerine yakın ve superfisiyel pektoral kasın altında, ön bacağın proksimalinin medial (iç) yüzünde bulunan median arterden nabız alırken kalp de oskulte edilir. Başka bir yakın damar medial volar metakarpal arterdir. Bu da karpusun medial yüzünde bulunur ve nabız radial karpal kemiğin palmar kısmına basınç yapılarak alınır. Pet hayvanlarda çoğu vakada kalp oskulte edilirken femoral arterden nabız alınır. Tablo 14.2. Normal kalp ve nabız sayıları (dk). Hayvan At, yetişkin Tay,1 hafta-6 aylık Sığır, yetişkin Buzağı <10 gün Koyun, keçi Domuz, yetişkin Domuz yavrusu, <10 gün Köpek, yetişkin, dev ırk Köpek, orta ırk Köpek, yetişkin, küçük ırk Köpek yavruları Kedi, yetişkin Kedi yavruları Hız 28-44 60-100 60-80 80-100 70-90 60-90 100-120 60-140 70-160 80-180 110-220 120-240 160-240 Hız Nabız en azından bir dakika süreyle alınmalıdır, zira ritmdeki anormallikler sürekli olmayabilir. Genellikle hız 30 saniyede sayılırken nabız, kalite ve ritm gibi özellikler daha uzun sürede değerlendirilir. İstirahat halindeki normal hayvanlarda kalp hızları Tablo 14.2‟de verilmektedir. Hızın hayvanın cüssesi ile ters orantılı olduğu görülmektedir. Aritmik kalp hastalığında arteryel nabız daha detaylı muayene edil- 131 melidir. Nabız, herhangi bir ani değişiklik olup olmadığını anlamak bakımından daha uzun muayene edilmelidir. İrrite olabilen miyokardiyal bir odaktan çıkan depolarizasyon ve buna bağlı vuruda olduğu gibi kardiyak aritmiler ve nabızda oluşabilecek değişiklikler kontrol edilmelidir. Taşiaritmili hayvanların muayenesi sırasında, nabız açığının olup olmadığını belirlemek için kalp ve nabız sayıları aynı anda değerlendirilmelidir. Farklı ortam ve tutucuların oluşturduğu stres ile kalp hızı önemli oranda değişebilir. Örneğin: Evde sağlıklı kedilerde ortalama kalp hızı 118 iken veteriner kliniğinde bu rakam %54 artarak 182 olmaktadır. Kendi ev ortamlarında normal köpeklerin kalp hızı, aktivitelerine göre 30-200 arasında değişmektedir. Eğer EKG‟de bradikardi veya taşikardi belirlenirse anormal ritmi kaydetmek gerekir. Bradikardiler hipotroidizm, hipotermi, merkezi sinir sistem hastalığı, toksikasyonlar, 3. derece AV blok gibi durumlarda ortaya çıkmaktadır. Ayrıca fenotiazin trankilizanlar, ksilazin, dijital glikozidler, beta adrenerjik blokörler, kalsiyum kanal blokörleri, kinidin, lidokain ve anestezikler dahil çok kullanılan birçok ilaç bradikardiye neden olur. Köpeklerde bradikardinin nedeni en çok vagal ton artışıdır. Bu da genellikle sinüs aritmi ve bazen 1. derece AV blok şeklinde görülür. Vagal tonus arttıkça daha ciddi aritmiler (2. derece AV blok ve sinüs duraklaması gibi) gelişir. Klinik uyarı Nabızın kalitesini değerlendirmede vücut kondüsyonu önemlidir. Zayıf hayvanlarda arteriyel nabızlar genellikle oldukça belirgin iken obezlerde palpasyon zor olabilir. Küçük hayvanlarda taşikardiler, stres ve heyecana bağlı sinüs taşikardi gibi iyi huylu ya da hızlı ventriküler taşikardi gibi hayatı tehdit edici özellikte olabilir. Diğer patolojik taşikardiler atriyal taşikardi, atriyal veya supraventriküler taşikardi, atriyal flatterdir. 132 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi Ritm Nabız alırken ritme dikkat edilir. Düzenli bir ritm, ardı ardına gelen nabız dalgaları arasında eşit aralıklarla karekterizedir. Düzensizlikler belirlendiğinde, düzenliliğin ara sıra bozulmasına rağmen temel ritmin düzenli olup olmadığına veya esas ritmin bulunup bulunmadığına dikkat edilir. Öncekinde, kalp tek bir pacemakerın kontrolü altında olmakla birlikte iletimde geçici bazı bozulmalar olduğu düşünülür. Buna örnek olarak SA blok ve 2. derece AV blok verilebilir. Bu aritmilerde impuls, sinüs veya AV düğümünde bloke olurken ventriküller nabız oluşturacak kanı pompalayamaz. Sonrakinde, temel nabız dalgası düzenli olsa da bazen bir veya daha fazla nabız dalgası yoktur. Bu durumda ritm düzenli değildir? Şiddet ve kalite Nabızın şiddeti ve kalitesinin değerlendirilmesi subjektif olup kalpteki anormallikleri yorumlamada en fazla klinik değere sahiptir. Algılanan nabız şiddeti, pik sistolik basınç ile diyastolik basınç arasındaki farkın bir fonksiyonu olup nabız basıncıdır. Aortik kapak yetmezliğinde veya patent duktus arteriosusta olduğu gibi diyastolik basıncın önemli kaybı ile birlikte nabız basıncı çok artar ve nabızlar hiperkinetik veya belirgin olur. Mitral kapak regurgitasyonu vakalarında nabız sayısı artmış olabilir. Çünkü mitral kapak yetmezliğine bağlı sol ventriküler ejeksiyon süresi kısalmıştır. Sistemik damar direnci azaldığında (hipertroidizm, ateş veya anemide olduğu gibi) nabızlar çoğu defa hiperkinetiktir. Sol ventrikülün bastığı kan miktarı azaldığı her zaman (ör, hipovolemi, sol ventrikül yetmezliği ve kalbin tamponlanması) hipokinetik veya zayıf bir nabız alınır. Böyle vakalarda kalp telafi mekanizmaları ile genellikle taşikardiktir. Subaortik stenoziste arteryel nabızlar hipokinetik olup ayrıca yavaştır. Dilate kardiyomiyopatili kedilerde nabız çoğu defa hipokinetiktir. Palpe edilen yerin proksimalinde kan akışının tıkandığı durumlarda nabız alınmaz. Buna önemli bir örnek olarak kedilerde aortik trifurkasyonun tromboembolizmi verilebilir. Femoral nabızlar olmamasına ilaveten bacak- lar soğuk ve parmak uçları siyanozludur. Arteriyel nabız hızı, oskultasyonda belirlenen kalp hızından daha yavaş ise nabız açığı olur. Kalp seslerinin duyulmasını sağlayan kontraksiyonlar nabız oluşturacak volümde değildir. Diyastolik dolum zamanı yeterli olmadığında bu durum yaygındır. Atriyal fibrilasyonda da aynı durum söz konusu olup yüksek kalp hızı ile birlikte çoklu ventriküler ekstrasistoller vardır. Genel kural olarak, tek bir muayene peryodunda nabız basıncında periyodik veya vurudan vuruya değişiklikler belirlendiğinde bunlar esas kalp hastalığını (en çok aritmik kalp hastalığı) yansıtabilir. Venöz dolaşım Yüzeysel büyük venler (jugularis, safena ve median venler) ayakta duran hayvanlarda görülebilir ve palpe edilebilir. Muayene sırasında boyunun basınç altında olmamasına (zincir, ip, vs) dikkat edilir. Vena jugularis V jugularisin muayenesi kalbin sağ tarafının fonksiyonu için önemli gösterge sağlayabilir. ● Juguler dolum derecesi ● Juguler nabız Ayakta duran bir hayvanda v jugularis kalpten daha yukarıdadır ve normalde boş olduğu için görülmesi ve palpe edilmesi zordur. Çoğu atlar, sığırlar ve keçilerde kıllar kesilmeden venler muayene edilebilir. Petlerde ve koyunlarda v jugularisleri muayene etmek için tüy ve yün tıraş edilmelidir. Juguler dolum Vena jugularisin dolum yüksekliğini santral venöz basınç belirler. Normal yetişkin at ve sığırlarda vena jugularis kalbin bazisinin 5-8 cm yukarısına kadar kanla dolgundur. Bu yüzden ayakta duran hayvanda baş normal pozisyonda iken vena jugularis, juguler oluğun distal 1/5‟ine kadar veya bir çeyrek mesafede dolgundur. Başın pozisyonundaki değişiklikler bu oranı değiştirir. Baş, kalbin hizasından aşağıda iken (otladığı zamanki gibi) juguler dolgunluk mandibulanın ramusuna kadar yayılır. Normal hayvanlarda kalp- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ten daha düşük seviyede bulunan venler (sütçü sığırlarda subkutanöz abdominal ven gibi) normal olarak dolgundur. Juguler nabız Kalp siklüsü sırasındaki bazı olaylar vena jugularislerde nabıza neden olur. Buna, nabız dense de aslında damarın dolgunluk derecesindeki değişikliktir. Ventriküler diyastolde, hızlı dolum sırasında ventriküle kan dolması ile birlikte juguler dolgunlukta da hızlı fakat biraz dolgunluk olur. Bunu, vena jugularis dolgunluğunda daha yavaş bir artış izler. Bu ve hemen öncekinin (ventriküler diyastolde hızlı dolum peryodu) üst üste binmesi atriyal kasılma ile ilgili küçük bir dalga (a-dalgası) veya geriye doğru dolgunluk oluştururken ventriküler kontraksiyon sırasında triküspital kapağın atriyuma bombelenmesi ile birlikte geriye doğru daha küçük ikinci bir dalga (c-dalgası) meydana gelir. Bunu, juguler dolum seviyesinde orijinaline göre daha yavaş bir artış takip eder. Sağ atriyum ve sağ ventrikül hipertrofisine yol açan kalp anormallikleri abartılı bir adalgasına neden olurken bu da c-dalgasının görülmesini engeller. Triküspital yetmezlik abartılı bir c-dalgasına neden olur, çünkü ventrikül kasılma sırasında sağ ventriküldeki kan sağ atriyuma ve vena jugularise doğru zorlanır. Taylarda Fallot tetralojisi ve triküspital kapak atresiasında anormal juguler nabız da bulunabilir. Vena jugulariste nabız oluşumu birinci kalp sesinin oluşumu ile birlikte gözlenerek belirlenebilir (kalp oskulte edilirken venanın aynı anda gözlenmesi ile). İki taraflı vena jugularisi dolgun hayvanlarda, bazen altta seyreden a.karotisden nabızın vena jugularise yansıması ile oluşan nabız palpe edilebilir. Bunu gerçek juguler nabızdan kolayca ayırt etmek için vena jugularis üzerine baş parmakla basınç yapılır ve damar tıkanır. Eğer nabızlar basınç yapılan yerin kraniyalinde devam ediyorsa o zaman nabız karotis arterden yansıyor demektir. Boyunun ortasında vena jugularise parmakla basınç yapıldığında basınç yapılan yerin yukarıda kalan kısmı kan birikiminden dolayı dolgunlaşır. Aşağıda kalan kısım ise sonraki kalp vurumuyla birlikte boşalır. Bu, 133 negatif venöz stazis (durgunluk) testidir. İleri venöz stazis vakalarında parmakla bastırılan kısmın aşağısındaki vena jugularis boşalamaz ve basınç yapmadan önceki kadar kanla dolgunluğu devam eder. Buna da pozitif venöz stazis testi denir. Bu durum sığır ve küçük hayvanlarda genellikle aşağıdakilere bağlıdır: ● sağ taraflı konjestif kalp yetmezliği, perikarditis, endokarditis, miyokarditis, kor pulmonale ● göğüs girişinde kitlesel oluşumlar (göğüs kafesinde seyreden vena jugularis üzerine basınç yapan abse, tümör gibi) Vazojenik şok ve dehidrasyonda vena jugularis genellikle kollapsedir (boştur, çöküktür). Böyle venalara basınç yapılınca dolgunluk oluşmaz veya hafifçe oluşur. Böyle vakalarda damar içi enjeksiyon yapmak gerektiğinde venöz dolgunluk için arka bacakların yukarıya kaldırılması yardımcı olabilir. Bazı vakalarda da venayı bulmak için deri ensize edilerek damarı açığa çıkarmak (cut down) gerekebilir. Dolgun juguler venler Hayvan ayakta ve baş normal pozisyonda iken tamamen dolgun venler, sağ taraflı kalp yetmezliğini gösterir. Dolgun vene parmakla basınç yapıldığında aşağı kısım hemen boşalmaz. Venöz sistemin fonksiyonel durumu, jugularisler gibi büyük ve yüzeysel venaların ve başka venalara (aurikuler, spermatik ve subkutanöz abdominal gibi) bakarak değerlendirilebilir. Uzun tüylü hayvanlarda venöz dolgunluk kolayca görülemese de palpasyonla belirlenebilir. İnce derili atlarda, kıl örtüsü de kısa iken egzersizden sonra yüzeysel venlerin geçici olarak dolgunluğu ve nabzı kolayca görülebilir. Yüzeysel venlerin kalıcı dolgunluğu, vasküler sistemin venöz kısmında kan akışına bir engel olduğu hastalıklarda görülür. Sistolik kasılma sırasında boşalmanın tam olmamasına bağlı sağ ventrikülden kan akışı gecikirse venöz dolgunluk sürekli olur. Bu durum aşağıdaki nedenlere bağlı miyokard disfonksiyonunda görülebilir: 134 ● ● ● ● ● ● ● ● Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi miyokardiyal distrofi kalp bloku kardiyak ve mediastinal neoplazi endokarditis interventriküler septal defektler perikardiyal hastalık kor pulmonale endokardiyal fibroelastozis Kronik obstrüktif pulmoner hastalıklı atlarda sadece kısa bir egzersiz peryodundan sonra yüzeysel venler dolgun olabilir ve normal hayvanlara göre çok daha uzun süre dolgun kalır. Bu da dispnenin şiddeti ile pulmoner dolaşım ve kardiyak rezerv üzerine etkisini gösterir. Bununla birlikte, bazen venlerin dolgunluğu, neoplazm veya yüzeysel yangısal bir olayla oluşan basınca bağlı tamamen lokal bir durumla ilgili olabilir. Venöz stazis (durgunluk) kalıcı olduğunda venlerde yüksek hidrostatik basınca ve kalbin fırlattığı kan miktarının azalmasına atfedilen klinik bulgulara neden olur. Primer sağ kalp yetmezliği varsa periferal ödem (anazark), asites, hidrotoraks ve hidroperikardiyum yaygındır. Anazarka göğüs ve karın, boyun ve çene altının ventral yüzeyi gibi kısımlarla sınırlıdır. Şiddetli konjesyonda karaciğer büyür (özellikle sığırlarda sağ tarafta son kostanın gerisinde kalın, yuvarlak kenarlı olarak palpe edilebilir). Sonradan portal sistemi kapsayacak kadar geriye doğru yeterli basınç, sindirim ve emilimin bozulmasına, bağırsak lumenine transudasyona ve ishale neden olur. Damarların yapısal anormallikleri Anormal nabız dalgalarına ek olarak, bazı arter ve venler anormallikler bakımından doğrudan muayene edilebilir. Bunlar: ● ● ● ● arteriyel trombozis arteriyel embolizm venöz trombozis damar duvarlarında defektler Büyük hayvanlarda arteriyel trombozis sıkça arteritisten kaynaklanır ve kedilerde miyokardiyal hastalık arteriyel tromboembolizmi predispoze kılabilir. Atlarda kraniyal mezenterik arterin, iliak arterlerin, aortanın bazisinin ve bazen koroner, renal ve serebral arterlerin paraziter artritisi (Strongylus vulgarisin larvalarının göçü sırasında) nispeten yaygın olmakla birlikte daha etkili antelmintiklerin kullanılmasıyla insidansı azalmıştır. Ergotizm vazospazm ve arteritis ile karakterize olup ekstremitelerde trombozis ve gangreni başlatır. Büyük hayvanlarda arteriyel embolizm sadece otopside endarteritis şeklinde fark edilmektedir. Lezyonlar akciğerlerde ve böbreklerde en belirgin olup başka yerde öncelikli olarak irinli veya diğer yangısal şekillerde (ör, vejetatif endokarditis veya başka yerlerde arteriyel trombozis) bulunur. Kedilerin miyokardiyal hastalığında aortik trifurkasyon yerinde trombus yaygın bir bulgudur. Aorta ve iliak arterlerin trombozunun tanısı için ultrason kullanılabilir. Kinik uyarı Çoğu at ve sığırda boyun tabanında göğüs girişinde juguler vena dikkatli bakıldığında juguler nabızlar görülebilir. Atriyal a dalgasının olup olmaması kalp aritmilerini belirlemede yardımcıdır. Ġki taraflı juguler venlerin dolgunluğu Juguler venlerin iki taraflı dolgunluğu (nabız görülmeksizin), en çok kraniyal toraksta lenfosarkoma veya bir abse gibi kitlelere bağlıdır. Bunlar kanın, juguler venlerden kalbe akışını tıkar ve basınç değişikliklerinin geriye doğru geçişini engeller. Arteriyel trombozis ve embolizm ile ilgili klinik belirtiler kan sağlanan dokunun fonksiyonunun engellenmesiyle ortaya çıkar. Paraziter arteritiste kaçınılmaz şekilde gelişen trombi arteri kısmen veya tamamen tıkar: ● kraniyal mezenterik arterin tıkanması nükseden sancıya veya bazı vakalarda bağırsakların bir kısmının işemik nekrozisine ● koroner arterin tıkanması değişen derecede kardiyak enfarktüse ● terminal aortada trombi bacak parezisine, arterde nabız olmamasına, ekstremitelerde soğukluk ve solgunluğa ● pulmoner arterlerin embolik tıkanması hipoksik hipoksiye neden olur. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Venöz trombozis çoğu defa flebitisten (enfeksiyonun lokal yayılması, kanla taşınan bir enfeksiyonun lokalizasyonu, doğumda umbilikal venlerin invazyonu ve irritan maddelerin enjeksiyonu ile oluşabilir) kaynaklanır. At ve sığırlarda juguler, kedi ve köpeklerde juguler veya sefalik venlere uzun süre intravenöz kateter uygulanması venin etrafındaki dokuların ağrılı şişkinliği ve büyümesi ile karakterize bir tromboembolitise yol açabilir. Kan damarında defektler genellikle kapillerleri ve küçük arteriolleri kapsar. Bunlar septisemik (veya viremik) hastalıklarda ve purpura hemorajikada meydana gelir. Son etki hemorajiye (peteşi veya ekimotik) neden olan permeabilite artışıdır. KALBĠN MUAYENESĠ Kalp, mediastinumu geçen büyük damarlarla tabanından asılı olup göğüs boşluğunda orta mediastinal bölgenin önemli bir kısmını işgal eder. Kalbin apeksi sternumun dorsalinde orta hatta bulunur. Köpek Köpekte kalbin bazisi dorsokraniyal yönde ve 3. kostanın orta kısmı hizasında yer alır. Apeks küt olup vücudun medialinin solunda diyaframaya yakın olarak 7. kostal kıkırdağa karşı bulunur. Kalp ile sol göğüs duvarı arasındaki temas yeri, üzerinde perikard kaplı olarak 3. kostanın ventralinden 6. kostaya uzanır. Sağ tarafta temas yeri 4. ve 5. kostalar arasında olmak üzere sınırlıdır. Sol atrioventriküler (mitral) kapak 5. interkostal aralıkta tam kostakondral kavşağın altında, aortik kapak 4. interkostal aralıkta kostakondral kavşak hizasında bulunur. Pulmonik kapak 3. interkostal aralık hizasında; sağ atrioventriküler (triküspital) kapak sağ 3.-5. interkostal aralıklar hizasındadır. At Atta kalp asimetrik pozisyonda olup organın yarısından daha fazlası vücudun sol tarafındadır. Dorsal yönde olan bazis, 2. kostal aralıktan 6. kostal aralığa uzanır. Apeks kaudal sternal segmentin yaklaşık 1 cm dorsalinde ve sternal diyaframanın yaklaşık 2.5 cm kraniyalinde merkezi olarak bulunur. 135 Kalbin kaudal kenarı hemen hemen dik olup 6. interkostal aralığa yaklaşır. Kalbin sol yüzeyini hemen hemen tamamen sol ventrikül duvarı oluşturur ve perikard ile kaplı olarak 3. kostadan 6. kostaya kadar göğüs duvarının ventral üçte biri ile temas halindedir. Sağ akciğerde nispeten küçük kardiyak uzantı ve kardiyak asimetri nedeniyle kalp ile göğüs duvarı arasındaki temas sadece 3. kostadan 4. kostaya kadardır. Herhangi bir nedenle kalbin büyümesi onun sağ tarafta göğüse temasını artırır. Sol atrioventriküler orifisyum ve mitral kapak 5. kostanın sternal ekstremitesinin yaklaşık 10 cm dorsalinde 5. interkostal aralık hizasında bulunur. Aortik orifisyum ve aortik kapak omuz ucuna paralel geçen bir çizgide 4. interkostal aralık hizasındadır. Pulmoner orifisyum ve kapak sağ atriyoventriküler orifisyumun hemen dorsalinde 3. interkostal aralık hizasındadır. Sağ atriyoventriküler orifisyum ve triküspital kapak 4. kostanın ventral ekstremitesinin yaklaşık 7 cm dorsalinde 4. interkostal aralığın karşısında bulunur. Sığır Sığırlarda kalbin asimetresi atınkinden biraz daha fazladır. Kalbin bazisi 3. kosta hizasından yaklaşık 6. kostaya kadar uzanır. Apeks, median pozisyonda ve diyaframanın yaklaşık 2 cm kraniyalinde olup sternumla birlikte 6. kostal kıkırdağın birleşme hizasındadır. Hemen hemen dik olan kalbin kaudal kenarı 5. interkostal aralık hizasında olup burada perikardiyumla diyaframadan ayrılır. Sol tarafta kalp ve onu çevreleyen perikardiyum, 3. kostadan 4. interkostal aralığa kadar göğüs duvarı ile temas halindedir. Sağ tarafta temas, 4. kostanın ventral kısmı ve komşu 3. ve 4. interkostal aralıktan ibaret sınırlı bir sahadır. Sol atriyoventriküler orifisyum ve mitral kapak çoğunlukla 4. interkostal aralık, aortik orifiyum sternal ekstremitenin yaklaşık 12 cm dorsalinde 4. kosta hizasındadır. Pulmoner orifisyum hafifçe daha dorsalde bulunur ve 3. interkostal aralık hizasındadır. Sağ atriyoventriküler orifisyum ve triküspital kapak 4. kosta hizasında, kosta- 136 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi kondral kavşağın yaklaşık 10 cm dorsalindedir. Domuz Domuzda kalp vücut ağırlığına göre küçüktür. Apeks kısa, geniş ve küt olup medialde ve diyaframadan 0.5 cm uzaklıkta yer alır. Sol tarafta perikardiyum 2. interkostal aralıktan 5. kostaya kadar göğüs duvarı ile temas halindedir. Kalbin fiziksel muayenesi Kalp palpasyon, perküsyon ve oskültasyon ile muayene edilir. Bu teknikler bilgi sağlamakla birlikte oskültasyon kalbin muayenesinin temel öğesidir. Palpasyon Hayvan ayakta olmalı ve dört ayağının üzerine basmalıdır. Küçük hayvanlarda, iki elin ayası aynı anda biri bir tarafta diğeri diğer tarafta kalbin anatomik bölgesi hizasında göğüs duvarına hafifçe bastırılır. Bunun için parmakları ve iki elin ayasını dirsek ve tricepslerin altına kaydırmak gerekir. İri ırk köpekler yerde ayakta muayene edilirken orta ve küçük ırk kedi ve köpekler bir muayene masasına alınmalıdır. Palpasyonun amacı, apeks vurunun (kardiyak impuls) yeri ve karekterini belirlemek ve kalp siklüsü ile birlikte başka titreşimlerin olup olmadığını tespit etmektir. Apeks vuru veya kardiyak impuls Apeks vuru, erken sistolde kalbin kontraksiyonu ve rotasyonu sırasında oluşan düşük frekanslı titreşimdir. Birinci kalp sesi ile senkronize olup ● köpekte en iyi sol tarafta, 4. vaya 5. interkostal aralıkta hissedilir ● atta 3.-6. interkostal aralıkta (5. interkostal aralıkta en şiddetli) hissedilebilir ● sığır, koyun ve keçide 3.-5. interkostal aralıklarda (en şiddetli 4.) hissedilebilir Apeks vuru sağ tarafta en az şiddette olup 3.5 veya daha fazla kondüsyon skorlu hayvanlarda sağda normal olarak palpe edilemez. Genç hayvanlarda ve kondüsyon skoru 3‟ten daha az ve yana yatan hayvanlarda sol tarafta da görülebilir. Kardiyak impulsun kaudale kayması kalp büyümesini akla getirir. Daha az muhtemel nedenler, kalbin yerini değiştiren torasik kitleleri ve kalbin yer değiştirmesine neden olabilen akciğer lobu kollapsıdır. Sempatik tonus artışında apeks vurunun şiddeti de artmakla birlikte kardiyak hipertrofinin göstergesi de olabilir. Apeks vurunun şiddetinde azalma, kalp kasılmasının şiddetinin azalmasına veya periferal vasküler yetmezliğe bağlı olabilir. Perikardiyal effüzyon, pleural effüzyon gibi kalp ve deri arasında daha fazla sıvı veya pleura boşluğunda kitlesel lezyonlar gibi daha fazla doku varlığında da şiddet azalır. Prekordiyal titreĢim Bu, intrakardiyak veya intravasküler kinetik enerji ile birlikte göğüs duvarının palpe edilebilir titreşimidir. Belirgin apikal impulslu bir hayvanın aktif prekordiyumundan ayırt edilmelidir. Prekordiyal titreşimler, şiddetli kalp üfürümleri ile birlikte bulunur. Bir titreşimin olup olmaması üfürümüm şiddetinin değerlendirilmesinde kullanılan bir özelliktir. Titreşimin maksimal şiddet noktası ilgili üfürümün şiddet noktası aynıdır. Maksimal şiddet noktasının belirlenmesi, kalp üfürümlerinin diyagnozunda önemlidir. Nadiren, perikardiyal friksiyon sürtünmesi ile birlikte titreşimler de palpasyonla belirlenebilir. Perküsyon Ayakta duran büyük baş hayvanların muayenesinde değeri sınırlıdır. Çünkü kalbin çoğu kısmı ön bacak kasları tarafından örtülür ve kalbin üzerine rastlayan göğüs duvarı rezonansa müsaade etmez. Bu olumsuzluğu en aza indirmek için ön bacak ileri doğru alınmalıdır. Perküsyon, kardiyak matlığın dorsal kenarını belirlemek için kullanılabilir. Bu kenar, kalp büyümelerinde ve perikardiyal effüzyonlarda yer değiştirebilir. Perküsyon göğüs boşluğundaki diğer yapıların muayenesinde daha değerlidir. Kalbin perküsyon tekniği akciğerlerinki ile aynıdır. Daha rezonant sahalardan kalbin matlık sahasına doğru perküsyon yapılması tavsiye edilir. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Atlarda kalbin matlık sahası perküsyonda belirgin olup sol göğüs duvarında omuzun kaudalinde, el ayası büyüklüğünde dirsek seviyesinin hemen üzerinde, 3. ve 5. interkostal aralıklar arasında yer alır. Özellikle sağ tarafta kalbin mat sahasını belirlemek için tecrübeli olmak gerekir. Normal sığırlarda kalbin matlık sahası (ön sol bacak öne alındığında) yaklaşık 6-8 cm olup 3. ve 4. interkostal aralıklar arasında, dirsek ucu hizasında yer alır. Sağ tarafta kardiyak matlık sahası daha küçüktür. Kardiyak matlık sahasının artışı: ● kalbin büyümesi (kalp hipertrofisi veya dilatasyonu) ● perikardiyal effüzyon (perikarditis, hidroperikardiyum hemoperikardiyum) ● kalbin yana deplasmanı (tek taraflı akciğer kollapsı, tek taraflı pneumotoraks, diyaframa fıtkı) ● kalp, perikardiyum, timüs veya mediastinumun tümörleri Böyle vakaların çoğunda kardiyak matlık sahası sağ tarafta daha büyümüş olabilir (kalbin sola deplase olduğu vakalar hariç). Kalp ve göğüs duvarı arasında daha fazla akciğer dokusunun yer aldığı durumda (amfizem) kardiyak matlık sahası küçülür. Pleural effüzyon varsa kardiyak matlık sahasını belirlemek imkansız olabilir, zira tüm sahada perküsyon sesinin tonu değişmez. Kalp sahasının perküsyonu sırasında ağrı reaksiyonu akut perikarditis veya pleuriziyi düşündürür. Oskultasyon Kalbin oskultasyonu kardiyovasküler sistemin muayenesinin temel öğelerinden biridir. Oskultasyon normal kalp seslerinin belirlenmesini ve muayenesini sağlarken kalp ritmi de değerlendirilir. Kalp siklüsü sırasında oluşan anormal sesler de (üfürümler, perikardiyal sürtünme sesleri ve diğer daha az yaygın anormal sesler) belirlenir. Kaliteli stetoskop tavsiye edilir. Çoğu steteskopun düz bir diyaframı ve konkav bir çanı vardır. Çan kısmı düşük frekanslı sesleri diyaframdan daha iyi iletmekle birlikte büyük 137 hayvanlarda en çok düz diyafram kullanılır. Yüksek frekanslı sesleri geçirmek için diyaframın deriye sert bir şekilde itilmesi gerekir. Yumuşak temas yüksek frekanslı sesleri zayıflatırken düşük frekanslılar öne geçer. Çift başlı yapı iri olmamalıdır, zira stetoskop triceps altına girebilmelidir. Kulaklıkların boyu da önemlidir. Standart boydaki kulaklıklar (3 cm) yetişkin insanlar için dizayn edilmiştir. Bunlar iri köpek ve atlar için idealdir. Kulaklıklar yumuşak olmalı ve kulak kanalına rahat oturmalı, 1-2 yılda değiştirilmelidir. Çocuk veya pediatrik stetoskop kulaklığı (2 cm) yaklaşık %50 daha küçük olup kedi ve küçük köpekler için idealdir. Kalp seslerini iyi iletir ve böyle küçük hastalarda üfürümlerin yerini daha iyi belirlemek mümkündür. Borusu kalın ve kısa olmalı, optimal uzunluk 30 cm‟dir. Oskultasyon tekniği Kalp sistematik biçimde muayene edilmelidir. Kalp seslerinin yeri kalbin bazisi ve apeksi ile dört kapak bölgesinin maksimal şiddet noktası ile ilgili olarak belirlenir. 1. Oskultasyona genellikle sol tarafta mitral kapağın maksimal şiddet noktasında başlanır. 2. Sonra, aortik ve pulmonik kapakların maksimal şiddet noktaları hizasından sesleri dinlemek için stetoskop kalbin bazisine doğru kaydırılır. 3. Sağ tarafta muayeneye genellikle triküspital kapağın maksimal şiddet noktasından başlanır ve stetoskop sağ tarafta kalbin bazisi hizasında dorsale ve kraniyale doğru kaydırılır. Stetoskop dışarıdaki seslerden etkileneceği için oskultasyon sessiz bir ortamda yapılmalıdır. Eğer gürültülü bir ortamda yapılırsa zayıf fakat önemli anormallikler belirlenemeyebilir. Respirasyon ve bağırsak hareketleri ile oluşan seslere de dikkat etmek gerekir. Solunum sesleri kalp sesleri ile senkronizedir ve kalp üfürümleri için yanıltıcı olabilirler. Burun deliklerini birkaç saniye kapatıp hayvanın soluması durdurularak sadece kalp sesleri oskulte edilmiş olur. Köpekte birinin burnu tutmasıyla nefes önlenebilir. 138 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi Normal kalp sesleri Birinci ve ikinci kalp sesleri bütün normal hayvanlarda net olarak duyulur (aşırı şişmanlar hariç). Üçüncü ve dördüncü kalp sesleri normal büyük baş hayvanlarda, özellikle atlarda duyulabilirken kedi ve köpeklerde ise sadece birinci ve ikinci kalp sesleri normal olarak duyulabilir. Birinci kalp sesi (S1) Birinci kalp sesi AV kapakları kapanması ile ilgilidir. Normalde, mitral kapak triküspital kapaktan önce kapanır (önemsiz bir süreyle). Birinci kalp sesinin frekansı ikinci kalp sesinden daha düşüktür ve „lubb‟ şeklinde duyulur. İkinci kalp sesi (S2) İkinci kalp sesi aortik ve pulmoner kapakların kapanması ile ilgilidir. Birinciden daha kısa ve daha şiddetli olup „dupp‟ şeklinde duyulur. Pulmoner kapağın kapanması aortik kapağın kapanmasını takip eder ve çoğu sağlıklı hayvanda iki bileşen tek bir ses gibi birleşir. Bununla birlikte, inspirasyon sırasında sağ ventriküler ejeksiyon kısalır ve bazı sağlıklı hayvanlarda, özellikle atlarda ikinci kalp sesi inspirasyonla fizyolojik olarak yarılır. S1 ve S2‟nin geçici ilişkisi çoğunlukla karşılaşılan kalp frekans sayılarının biraz üzerindedir. Bu yüzden kalp frekansı arttığında diastolün süresi önemli derecede kısalır. Bu, iki kalp sesinin ayırt edilmesinde yardımcıdır. Üçüncü kalp sesi (S3) Bu ses erken diyastolde ventrikülün hızlı doluşu ile oluşur ve ikinci sesten hemen sonra tok bir ses olarak duyulur. Birinci kalp sesinin maksimal duyulabilir sahasının hemen arkasında işitilebilir. Bununla birlikte, sağ tarafta kalbin oskultasyon sahasının üzerinde ve bazisin üzerinde de sıkça işitilir. Dördüncü kalp sesi (S4) Bu sese atriyal kasılma sesi veya „a‟ sesi de denir. Birinci kalp sesinden hemen önce meydana gelir ve sağ ve sol tarafta kalbin bazisi hizasında yumuşak bir ses olarak duyulabilir. Atlarda yaygın olmakla birlikte birinci kalp sesinden ayrılması PR aralığının uzunluğuna (atlarda değişir) bağlıdır. İstirahatte (düşük) kalp hızları, hayvanların en az %60‟ında belirlenebilir. Klinik uyarı Mırıldıyan bir kedinin kalbinin oskultasyonu zordur. Mırıldama geçici olarak kedinin burnu tutularak durdurulabilir (onu hareket ettirerek ve alkollü bir pamuk burnuna dokundurarak). Bu uygulamaların başarısı değişmekle birlikte sessizlik süresi sağlayabilir. Üçüncü kalp sesi (S3) 1. Sığırlarda olduğu kadar atlarda yaygın olup formda yarış hayvanlarının çoğunda belirlenebilir 2. Normal kedi ve köpeklerde duyulmaz İstirahatteki aynı atta üçüncü kalp sesi ile birinci kalp sesi arasındaki aralık sıkça değişir ve bazı vurularda net ayırt edilirken diğer vurularda ikisi birleşir. Dördüncü kalp sesi genç sığırlarda da duyulabilir. Kedi ve köpekte dördüncü kalp sesi duyulması anormaldir. Kalp frekansı (hızı) Kalp frekansı belli sürede genellikle dakikada kalp vuruları sayılarak elde edilir. Bu yüzden birinci ve ikinci kalp sesleri veya aynı hayvanlarda tüm dört kalp sesi bir kalp vurusunu oluşturur. Normal hayvanların kalp vuru sayıları Tablo 14.2‟de verilmiştir. Kalp seslerinin Ģiddeti Kalp seslerinin şiddeti kalp vurusunun gücüne, göğüs duvarının kalınlığına veya seslerin kalpten stetoskopa geçişini artıran veya engelleyen herhangi bir faktöre dayanır. ● kalp tarafından üretilen sesin şiddetinde bir değişiklik veya ● kalp ile stetoskop arasında seslerin iletiminde bir değişiklik Her kalp sesinin doğrudan ve dolaylı şiddeti artabilir veya azalabilir. Şiddette artış ya da azalış şunları düşündürür: Kalp seslerinin doğrudan artışı kalp büyümesi ve hipomagnezemi gibi metabolik hastalıklarla ilgilidir. Normal kalp seslerinin iletimi, KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS kraniyoventral sertleşen bronkopneumonide artar. Bu hastalıkta kalp sesinin geçişi normal olarak şişen akciğer tarafından azaltılmaz. Kalp herhangi bir nedenle (ör, diyaframa fıtkı) deplase olduğunda ve zayıf bir hayvanda doku azalması olmadığında kalp sesleri de artar. 139 a-1-2 ve 1-2-3 şeklinde olabilir. Bu değişiklikler sığırlarda da aynen meydana gelebilir. Koyun, keçi ve domuzlarda normal olarak sadece iki kalp sesi duyulur. At ve sığırlarda üçüncü ve dördüncü kalp seslerinin duyulması kardiyovasküler bir anormalliğin göstergesi değildir. Klinik uyarı Kalp seslerinin Ģiddetinin azalması Kalp sesleri her vücut kondüsyon skorlu hayvanda sol taraftan oskultasyonla normal olarak daha kolay belirlenebilmekle birlikte vücut kondüsyon skoru 5/5‟e ulaştığında sağ taraftan duyulmayabilir. Kalp seslerinin doğrudan şiddetinin azalması kalbin kasılma gücünde azalmaya bağlıdır: Kalp seslerinin hafiflemesi, kalp ve stetoskop arasında doku ve sıvı artışını düşündürür. Buna, bir kitle tarafından kalbin deplase edilmesi, perikardiumdaki değişiklikler (sıvı veya fibröz dokuda artış), pleural aralıktaki değişiklikler (pleural effüzyon, pneumotoraks) veya deri altı yağ tabakası neden olabilir. Paradoksik olarak pleural effüzyonla birlikte kalp seslerinin netliği ve dorsale doğru yayılması da muhtemeldir; bu durumda böyle bir effüzyonla birlikte ventral toraksta solunum sesleri muhtemelen duyulmaz. Bireysel kalp seslerinin dolaylı değişiklikleri ventriküllerin diyastol sonu volümündeki değişiklikler, pulmoner veya aortik hipo veya hipertansiyon ya da artan akış miktarından kaynaklanır. Ritm ve vuru Normal olarak üç zamanlıdır ve lubb-duppdurak şeklinde tanımlanabilir. Birinci kalp sesi donuk, derin, uzun ve şiddetli; ikinci kalp sesi daha keskin ve kısadır. Kalp hızlandıkça çoğunlukla diyastolün pahasına siklüs kısalır ve ritm iki zamanlı hale gelir. Her siklüste iki sesten daha fazlasına „gallop ritm‟ denir. Bu da ya birinci ya da ikinci kalp seslerinin ikilenmesine (çatallaşma) bağlı olabilir. Kalp siklüsünde dört kalp sesinin oluşum sıralaması a-1-2-3‟‟tür. Üçüncü ve dördüncü seslerin şiddeti birinci ve ikincininkinden daha az olup kompleks du-lupp-dupp-boo şeklinde tanımlanabilir. Bazı atlarda üçüncü ve/veya dördüncü ses duyulmayabilir ve 1-2, ● kalp yetmezliği ● sığırlarda hipokalsemi ● bütün türlerde şok Üçüncü ve dördüncü kalp seslerinin şiddeti ve nispeten geçici oluşu kalp hızı ile değişir. Kalp biraz hızlandığında atriyal kasılma sesi (S4) S1 ile birleşebilir, fakat S3 genellikle daha duyulabilir hale gelir. Klinik uyarı Kalp hızının çabuk değiştiği sırada (ör, ani bir gürültüyü takiben artış ve sonradan düşüş) ● üçüncü ve dördüncü seslerin oluşumu ve şiddetinde değişiklik ● bu değişiklik sırasında birinci ve ikinci seslerin şiddetinde değişiklik hatalı bir aritmi izlenimi verir. Gallop ritmler Her siklüste iki sesten fazlası üçlü bir ritme neden olur ve buna „gallop ritm‟ denir. Bu, birinci veya ikinci kalp sesinin ikilenmesine (çatal kalp sesleri) ya da üçüncü veya dördüncü kalp seslerinin duyulmasına bağlı olabilir. Gallop bir ritm, kalp siklüsünde fizyolojik olayların vurgulandığı durumlarda meydana gelir ve aritmi değildir. Küçük hayvanlarda erken diastol sırasında ventriküllere giren kan hızla yavaşladığında üçüncü kalp sesi duyulur. Bu ses (S3 gallop) bir hastalığı ifade ettiğinde, en çok aşağıdaki durumlarda duyulur: ● dilate kardiyomiyopati ● restriktif kardiyomiyopati ● şiddetli mitral yetmezlik 140 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi S4 gallop genellikle hastalık ifadesidir ve ventriküler kapasitenin düşmesine neden olan hastalıklarda (ör, hipertrofik kardiyomiyopati) duyulur. Kedi ve köpeklerde gallop ritm genellikle bir kalp hastalığının spesifik göstergesidir. Küçük hayvanlarda gallop bir ritm belirlenmesi prognozun ciddi olduğunu ifade edebilir. Daha önce belirtildiği gibi S3 ve S4 düşük frekanslı ve genellikle düşük şiddetlidir. Bununla birlikte, bu oskultasyon bulgusunun inceliği onun önemini gizlemektedir. Sonuç olarak, bir gallop ritmin oskultasyonu klinik belirtiler olmasa bile sonraki diyagnostik değerlendirmeyi haklı kılar. Sağlıklı büyük hayvanlarda S3 ve S4 sıkça duyulabilir. Büyük hayvanlarda gallop ritmin klinik önemini değerlendirirken fiziksel muayenenin diğer bulguları ve anemnez dikkate alınmalıdır. Çatal kalp sesleri İkili bir kalp sesi birinci ve ikinci kalp sesi komplekslerinde iki bileşenin bulunuşunu ifade eder. Çatal birinci kalp sesi (ikili S1) Birinci kalp sesi iki ayrı kapağın kapanmasından kaynaklandığı için bir kapağın kapanması geciktiğinde bu ses çatallaşır. Normal olarak sağ ve sol atriyo-ventriküler kapakların hemen hemen aynı anda kapanması tek S1‟e neden olur. Birinci kalp sesinin ikilenmesi ikici kalp sesinin ikilenmesi kadar yaygın değildir. BirleĢik gallop Küçük hayvanlarda kalp hızı o kadar artar ki erken diastolik dolum olayları ve atriyal kasılma birleşir- sonuç birleşik gallop olarak bilinir. Çatal S1‟in nedenleri: ● kapak kapanmasını engelleyen yapısal lezyonlar (enfektif endokarditis gibi) ● bir ventrikülde iletim gecikmesi (dal bloğunda olduğu gibi) ● bir ventrikülde premature kasılma Birinci kalp sesinin iki bileşeni arasında genellikle çok kısa bir aralık bulunduğu için çatallanma belirgin olmayabilir. Çatal ikinci kalp sesi (ikili S2) Normal ikinci kalp sesi de iki kapağın (aortik ve pulmonik) hemen hemen aynı anda kapanması ile oluşur. İkinci kalp sesinin çatallaşması yaygın değildir ve genellikle pulmoner hipertansiyondan kaynaklanır. Bu bozukluk sağ ventrikülün boşalmasını geciktirir ve pulmonik kapağın aortik kapaktan sonra kapanmasına neden olur. Pulmoner hipertansiyon: ● primer ● diroflariasis veya kor pulmonale‟nin diğer nedenlerine bağlı sekonder olabilir. Çatal ikinci kalp sesinin başka nedenleri arasında prematüre ventriküler kontraksiyon veya bir ventrikülde iletim gecikmesi (dal bloku) yer alır. Çatal ikinci kalp sesinin belirlenmesi çatal birinci kalp sesinden daha kolaydır, çünkü çatallaşma daha geniştir. Kedi ve köpeklerde S3 ve S4 Üçüncü kalp sesi (S3 gallop) kedi ve köpeklerde üçüncü kalp sesinin bulunuşu kalp hastalığının göstergesidir. Bu ses kolayca gözden kaçırılabilir. Birinci ve ikinci kalp seslerinden çok daha düşük frekanstaki bir S3, genellikle düşük şiddette veya yumuşaktır ve diyastode meydana gelir (bir ses beklenmediğinde). Klinik uyarı Kedi ve köpeklerde S3‟ü kaçırmamaya dikkat edilmelidir. Bu ses erken vaya orta diyastolde meydana gelir, bir ses beklenmediğinde düşük şiddetli ve yankılanır. Bir bas davulun hafifçe vurulmasına benzer. Ventriküler boşalma yetersiz olduğunda ve sonraki kalp siklüsü için dolan kan önceki siklüsten kalan kanla çarpıştığında ya da ventriküler uyum azaldığında S3 meydana gelir. İri ırk köpeklerde hemen hemen daima dilate kardiyomiyopatinin göstergesidir. S3, çatal ikinci kalp sesinden iki özellikle ayırt edilir: 1. Çatal S2 sesleri aynı frekansa sahipken S3‟ün frekansı düşüktür KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS 2. Çatal S2 sesleri birbirlerine çok daha yakındır, oysa S3 diyastolde daha geç oluşur. Dördüncü kalp sesi (S4 gallop) Kedi ve köpeklerde anormal olan ek bir ses de dördüncü kalp sesidir. Bu ses atriyal kasılma sırasında meydana gelir. Kedi ve köpeklerde genellikle sol ventrikül yetmezliğinin bir göstergesidir. S4 en çok hipertrofik kardiyomiyopatili kedilerde duyulur. Çatal birinci kalp sesinden ayırt edilmesi, özellikle kalp hızı arttığında zor olabilir ve bazı vakalarda sadece fonokardiografi ile ayırt edilebilir. FĠZYOLOJĠK ve ANORMAL ARĠTMĠLER Kalp hızı ve ritmindeki değişiklikler aşağıdakiler kapsar: ● taşikardi- hızın artması ● bradikardi- hızın azalması ● aritmi-hız ve ritmde düzensizlik Kedilerde S3 ve S4 Kedilerde S3‟ü S4‟ten ayırt etmek zor olabilir, çünkü her ikisi de karekteristik gallop tipte sese (üçlü vuru) neden olur. Her iki ses de kalp hastalığını gösterdiği için diğer diyagnostik testler yapılmalıdır. Klinik uyarı Genç ruminantlarda vagal tonus, kuyruğu kuvvetle yukarıya çekerek artırılabilir. Kalbin hız ve ritmi öncelikle pacemaker, iletim sistemi, miyokardiyum ve otonom sinir sistemi tarafından etkilenir. Normal kalpte SA düğüm impuls üretim yeri olup buranın depolarizasyonu otonom sinir sisteminin etkisi altındadır. Otonom aktivitedeki değişiklikler, elektrolit dengesizliği, iletim sistemine ve miyokardiyumdaki yapısal lezyonlar kalp artimisine yol açabilir. Kalp aritmisinin klinik olarak belirlenmesi önemli bir beceridir, çünkü büyük baş hayvanlarda aşırı vagal tonustan kaynaklanan ve kalp hastalığı olmadan şekillenebilen birkaç aritmi vardır. Bunlar özellikle atlarda meydana gelir ve şunları kapsar: 141 ● ● ● ● sinüs aritmi gezici pacemaker SA blok 1. ve 2. derece AV blok Bunlar istirahatteki hayvanlarda meydana gelirken atlarda burnun çekilmesiyle sıkça oluşturulabilir. Ayrıca atlarda, aritmilerin gece oluşması gündüze göre daha fazladır. Bu bozuklukların önemi konusunda bazı tartışmalar varsa da bunlar egzersizle kaybolur ve kalp yetmezliğinin belirtisi yoksa bunların patolojik önemi yoktur. Aritmik kalp hastalık belirtili bütün hayvanlar egzersizi takiben muayene edilmelidir. Egzersizi takiben oluşan kalp düzensizlikleri ciddi kalp hastalığının önemli göstergeleridir. Aritmik kalp hastalıklı hastanın muayenesinde aşağıdakilere özel dikkat gerekir: ● hız, ritm ve bireysel kalp seslerinin şiddeti ● hız, ritm ve arter nabzının yüksekliği ● hız, ritm ve venöz nabızların yüksekliği kalbin oskultasyonu ile birlikte muayene edilir Doğum sırasında geçici fizylojik hipoksi kalp aritmilerine (sinüs aritmiler, gezici pacemaker, atriyal prematüre kasılma ve kısmi AV blok) neden olabilir. Normal sinüs ritmi doğumu takiben 5 dakika içinde oluşur. Fizyolojik aritmiler Atlarda aşırı vagal tona bağlı fizyolojik kalp aritmileri antrenmanlı tırıs koşan ve safkan atlarda daha yaygın olup ponilerde pek karşılaşılmaz. Büyük çiftlik hayvanların normal gençlerinde sinüs aritmi meydana gelebilir. Sinüs bradikardi aç sığırlarda yaygındır. Sinüs taşikardi Heyecan, egzersiz, ağrı, geçici hipotansiyona bağlı olarak SA düğümün artan boşalmasının sonucu kalp hızının artışıdır. Uyarı ortadan kalktığında hız da normale döner. ● köpeklerde 160 vuru (küçük ırklarda 180, yavrularda 220 ve iri ırklarda >140) ● kedilerde >240 ● istirahatteki atlarda 48 ● yetişkin sığırlarda 80 142 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi Yukarıdaki rakamlardan daha fazla frekanslar taşikardiyi ifade eder. Sadece fiziksel muayene ile, sinüs taşikardiyi patolojik olandan ayırt etmek mümkün olmayabilir. Olağan muayenede at ve sığırlarda 120‟den fazla frekanslarda sinüs taşikardi nadirdir. Atlarda egzersiz sırasında kalp frekansı 120‟yi geçer. İstirahatte 120‟den fazla frekans ağrı, fever veya başka hastalıklarla birliktedir. At ve sığırlarda 120‟yi geçen frekans, genellikle patolojik taşikardiyi gösterir. Tutmaya alışmamış hayvanların kalbini muayene ederken heyecan sonucu sinüs taşikardi meydana gelebilir. Muayene sabır ve sessizlik gerektirir. Heyecanlandıracak neden ortadan kalkarsa hız birkaç dakika içinde normale döner. Sinüs bradikardi SA düğümden boşalma hızının azalmasıyla birlikte kalp hızı da yavaşlar, buna sinüs bradikardi denir. Sinüs bradikardide frekans aşağıdaki rakamlardan düşüktür: ● ● ● ● köpeklerde 70 vuru (iri ırklarda <60) kedilerde <120 atlarda <28 sığırlarda 48 Bu kadar düşük hızlar iyi antremanlı, atletik atlarda istirahatte meydana gelebilirse de sinüs bradikardi kalp hastalığını düşündürür. Sinüs bradikardi vagal tonusun arttığı durumlarda gözlenirken egzersizle ve atropin uygulamakla (0.02-0.05 mg/kg, derialtı) hız artar. Buzağı ve taylarda kuyruğun sert biçimde yukarıya kaldırılmasıyla vagal ton artar ve geçici sinüs bradikardi meydana gelir. Bazı yetişkin atlarda burnun çekilmesi de aynı etkiyi yapar. Kitlesel beyin lezyonları, hipotermi, hipoglisemi gibi durumlarda ve bazı ilaçların uygulanmasıyla kalp hızı düşer. Sığırlarda vagus indigesyonu ile diyaframa fıtığında ve yemin kısıtlanmasında da kalp frekansı düşük olabilir. Hipotroidizmli ve hiperkalemik küçük hayvanlarda da frekans düşer. Sekonder aritmiler Sığırlarda ve bazen atlarda: ● ● ● ● atriyal ekstrasistol 2. derece AV blok ventriküler ekstrasistol atriyal fibrilasyon primer kalp hastalığı belirtisi olmadan meydana gelebilir. Çoğu vakada bunlar sindirim kanalı anormallikleri ve kazalar (kolik) ile asit-baz ve elektrolit anormallikleri ile ilgilidir. Bu primer nedenler düzelirse kalp ritmi normale döner. Patolojik taĢikardilere karĢı sinüs taĢikardiler ● sinüs taşikardiler giderek hızlanır ve yavaşlar ve bunlar hemen hemen daima düzenlidir ● patolojik taşikardiler sık sık başlar ve aniden sona erer. Düzensiz taşikardiler hemen hemen daima patolojiktir Normal hızlı veya bradikardik aritmiler Sinüs aritmi Bu, fizyolojik olarak normal aritmi olup SA düğümde vagal stimülasyonun şiddetinde bir değişikliğe bağlıdır. Yaygın formunda aritmi solunumla aynı anda şekillenir: inspirasyon sırasında artarken ekspirasyon sırasında azalır. Sinüs aritmi genç buzağı ve taylarla koyun ve keçilerde de belirlenebilir. Solunumla ilgisi olmayan sinüs aritmi atlarda meydana gelebilir. Sinüs aritmi egzersizle veya atropin kullanılmasıyla (10-20 mg/kg, deri altı) kaybolur. EKG‟de sinüs aritmi P-P ve P-R aralıklarındaki değişikliklerle belirlenir ve atlarda sıkça gezici bir pacemakerdan boşalma ile ilgilidir. Gezici pacemeker SA düğümden boşalma yerindeki farklılıklarla, sonradan atrial depolarizasyonun vektöründe ve P dalgasının şeklinde küçük değişikliklerle ilgilidir. Atlarda bu fizyolojik aritmi ile ilgili olarak P dalgasının kenarında çıkıntı bulunabilir. Sinoatrial blok ve sinoatrial duraklama Bu, SA düğümün boşalma yetersizliğine bağlıdır ve sonuç olarak atriyal kasılma veya KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ventriküler kasılma bulunmaz. Bu, aşağıdakilerle karekterizedir: ● arteriyel nabzın periyodik olarak palpe edilememesi ● atriyal kasılma sesinin olmaması ve ventriküler kasılma ile ilgili seslerin olmaması ● bir a ve c-dalgası ile juguler nabızda yçöküşü olmaması ● küçük hayvanlarda S3 olmaması ● bloku takibeden kalp vurusunda belirgin S1 ve S3. Bu, atım hacminde ve blok sonrası vuruda dolum basıncının artışı ile ilgilidir. Bu, formda ve atletik atlarda istirahatte nispeten yaygındır ve egzersiz sırasında ve hemen sonra kalıcı olmadıkça fizyolojik olarak normal kabul edilir. Klinik muayenede kolayca teşhis edilir ve EKG‟de doğrulanabilir. Bir vuru için P, QRS ve T kompleksleri yoktur. SA blokta blok öncesi ve sonrası P dalgaları arasındaki mesafe normal P-P aralığının iki katıdır veya bazen hafifçe daha kısadır. P-P aralığı önceki vurunun P-P aralığının iki katından fazla ise SA duraklama meydana gelir. Atrioventriküler blok AV blokta atriyumdan gelen depolarizasyon AV düğümde geçikir veya bloke olur. Bu inhibisyonun derecesi aşağıdaki sınıflandırmalara neden olur: ● 1. derece AV blokta impuls gecikir ● 2. derece AV blokta (kısmi AV blok) depolarizasyon AV düğümde periyodik olarak inhibe edilir ● 3. derece AV blokta (tam AV blok) AV düğümde depolarizasyon iletimi yoktur 1. derece AV blok EKG‟de tanınır. Atlarda yaygın olup PQ aralığı 400 ms‟den daha fazla olduğunda teşhis edilir. Vagal tonusun artıp azalmasıyla ilgili olarak geçici olabilir. Fiziksel muayenede teşhis edilemese de atriyal kontraksiyon sesi ile S1 arasındaki aralık uzadığında şüphe edilebilir. Çoğunlukla bazı vurular SA bloku ile ilgili olup çoğu atta patolojik yönden önemli değildir. 2. derece AV blok atriyal depolarizasyon ve kasılmanın olduğu, fakat depolarizasyonun 143 AV düğümde periyodik olarak bloke olduğu durumda ortaya çıkar. Bu ritm bozukluğu aşağıdakilerle karakterizedir: Klinik uyarı Esas sinüs ritmini belirlemek için SA blok periyodundan nabız veya kalp vurularını çıkar. ● nabız yok, önceki nabızla olmayan nabızı takibeden nabız arasında aralık (normal nabız aralığının yaklaşık iki katı) ● atriyal kasılma sesini ventriküler kasılma ile ilgili ses takip etmez ● atriyal kasılma sesinin olup ventriküler kasılma seslerinin olmadığı sırada juguler vende a-dalgasının olması ● bloku takibeden kalp vurusunda belirgin S1 ve S3. Bu, atım hacminde ve blok sonrası vuruda dolum basıncının artışı ile ilgilidir (büyük hayvanlarda). 2. derece AV blok tesadüfen düzenli bir özellik şeklinde meydana gelebilir: örneğin, her üçüncü veya dördüncü atriyal kontraksiyonu ventriküler kasılma takip etmez. Bazen iki ard arda atriyal kontraksiyonu ventriküler kasılma takip etmez. Esas ritm hala sinüs orijinlidir ve bu yüzden düzenlidir. Atta dördüncü kalp sesinin olması teşhise özellikle değerli bir katkı sağlar. Dikkatli oskultasyonla blok periyodunda şu şekilde duyulabilir: du-LUBB-DUPP-du …du-LUBB-DUPP. Bu, atlarda (bu anormallik için) diyagnostiktir. EKG‟de atriyal kasılmala ilgili bir P dalgası görülmekle birlikte bunu QRS kompleksi takip etmez. PQ aralığının değişimi 2. derece kalp bloğunun alt sınıflandırmasına neden olur, fakat bunlar atlarda bu iletim bozukluğunun önemini belirlemede önemsizdir. 1. Mobitz tip 1 (Wenkebach) 2. derece AV blokta ileti bloke olana kadar PQ aralığı giderek uzar 2. Mobitz tip 2 blokta ise PQ aralığı değişmez. Atlarda çoğu 2. derece AV blok, bu kategorilere uymaz ve PQ aralığı en yakın blok öncesi komplekse kadar artar. Bu, çoğu defa 144 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi atriyal kasılma sesi ile birinci kalp sesi arasında blok öncesi vuruya kadar (orada S4 ve S1 birleşir) giderek artışla klinik olarak belirlenebilir. Bu, 2. derece kalp blokunun oluşumunu önceden bildirmede kullanılabilir. Atlarda 2. derece AV blok yaygın olup ağır cüsseli atlar ve ponilere göre safkan ve tırıs koşanlarda daha yaygındır. Eğer aşırı vagal tonus ile ilgili ise egzersizle veya atropin uygulanmasıyla yok olabilir. Oluşumunda gece gündüz farkı varsa da çoğu defa atlarda akşam belirlenebilir. Atlarda bu iletim bozukluğu egzersiz sırasında kalıcı ise anormal kabul kabul edilir. Miyokarditis ile ilgili olabilir ve 3. derece bloka dönüşebilir. 2. derece kalp bloku aşağıdaki durumlarda meydana gelir: ● atlarda duodenitis veya proksimal jejunitisli vakalarda alkalozise bağlı olarak hızlı kalp frekanslarında ● bütün türlerde elektrolit dengesizliğinde ● kalsiyum tuzlarının aşırı dozunda ● dijital toksitesinde ● α-2 agonist sedatif ilaçların kullanılmasını takiben Enfeksiyöz ve beslenme eksikliği hastalıklarında miyokarditis ve kardiyomiyopati de yansıtabilir. Klinik uyarı Bir atın üst dudağının çekilmesi ile kalp hızı yavaşlar ve 2. derece kalp blokuna neden olur. Küçük hayvanlarda 2. derece kalp bloku en çok köpeklerde görülür. Vagal tonustaki değişikliklere bağlı olarak normal fizyolojik bir değişim olarak meydana gelebilir ve egzersizle ya da atropin uygulanmasıyla kaybolur. Aşırı vagal tonus (solunum veya gastrointestinal sistemle ilgili), ilaç kullanılması (digitalis), hipotroidizm, His demeti ve dallarla ilgili organik hastalık (işemik saha, enfeksiyon, neoplazi veya granüloma) gibi durumlarla ilgili olmaktadır. Fizyolojik ve patolojik 2. derece kalp bloğunu klinik olarak ayırt etmek mümkün değilse de kalp hızlandığında aritmi bulunuşu anormal kabul edilmelidir. Bu aritmiyi spesifik olarak tedavi etmeye gerek yoktur, asıl nedene yönelmelidir. Bloğun sık ve bayılmalara neden olduğu vakalarda atopin, bloku azaltabilirse de bu tedavi kısa sürelidir. 2. derece kalp bloku tam bloka dönüşebilir. Anormal aritmiler Tam kalp bloku (3. derece AV blok) En çok köpeklerde teşhis edilirken büyük hayvanlarda sadece nadiren meydana gelir. 3. derece blokta atriyum depolarizasyonunu AV düğümde veya ventriküler iletim dokularında tamamen bloke olur ve AV düğümde ya da yukarı ventriküler iletim dokusunda bir pacemaker oluşturulur. Bu pacemakerın boşalım hızı daha düşüktür (atlarda 10-20 vuru ve sığırlarda aynı sayıda). Bu iletim bozukluğu aşağıdakilerle karakterizedir: ● yavaş ve düzenli nabız hızı ● yavaş ve düzenli ventriküler kasılma hızı (S1 ve S2) ● hızlı SA boşalma ve atriyal kontraksiyon (bu, at ve sığırlarda ventriküler birinci ve ikinci kalp sesleri üzerine binen zayıf hızlı bir atriyal kasılma sesi şeklinde belirlenebilir) ● juguler vende atriyal kasılma dalgaları (bunlar, atriyal kasılma ventriküler kasılmaya rastladığında ve atriyal kasılma kapalı AV kapaklara karşı meydana geldiğinde oluşurlar (juguler vende nabız dalgasına yol açarlar) ● S1 şiddetinde değişiklik (atriyal ve ventriküler kasılmada geçici bir değişime bağlı olarak ventriküler dolumdaki değişiklikle meydana gelir) ● egzersize intolerans ve periyodik bayılma EKG‟de atriyal kasılmalarla ventriküler kasılma arasında tam bir ayrılma vardır. P dalgalarının şekli normal ve düzenli olup otonom tonusla belirlenen hızlarda meydana gelir. QRS kompleksleri düşük hızlarda meydana gelir ve uzayabilir. T dalgalarının yönü tersine döner. Tam blok düzelebilecek bir elektrolit dengesizliğine bağlı olmadıkça ilaç kullanarak tedavide prognoz son derece ciddidir. Küçük hayvanlarda pil takılabilir. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Prematüre vurular Prematüre vurular veya ekstrasistoller miyokard içinde irrite olan odaktan boşalan impulslardan kaynaklanır. Bunlar kaynaklandıkları yere göre: ● atriyal ● kavşaksal ● venriküler Bunlar fizik muayenede belirlenir ve aşağıdakilerle karekterizedir: ● kalp sesleri ve arteriyel nabız (normal ritmden beklenenden daha erken oluşur) ● arteriyel nabız zayıftır veya yoktur ● S1 şiddetinde değişiklik ● prematüre vuru ile ilgili S1 şiddetinde değişiklik (prematüre sistolü takibeden kompleksteki S1 şiddeti artar) ● prematüre sistolde S2 azalmış veya yoktur ● istisnai olarak kısa aralıklı vurular tarafından kesilen düzenli ritm periyodları ● telafi edici bir duraklamanın takip ettiği erken bir ventriküler kasılma (onu takiben normal ritm devam eder). Klinik uyarı Prematüre vurular fizik muayene sırasında belirlenebilirse de kalpte kaynağını belirlemek için EKG gerekir. Atriyal prematüre vurular Bunlar ektopik bir atriyal pacemakerin boşalmasından kaynaklanır. Atriyal bir prematüre vuru, ventriküler ritm üzerine etkisi olmadıkça oskultasyonla belirlenemez. Bu etki değişebilir. Prematüre atriyal kasılmadan kaynaklanan uyarı, ventrikülün refraktör peryodu dışına düşerse, ventriküler bir kasılmayı başlatır (beklenenden daha erken meydana gelir) ve kalp sesleri ile nabız beklenenden daha erken oluşur. Sinüs düğümü atryal prematüre vurudan kumandayı takrar ele alırsa düzenli bir ritm yeniden kurulur ve bu durumda, son derece kısa aralıklı vurularla kesilen düzenli ritm peryodlarının oluşumu ile atriyal prematüre vurular belirlenir. Diğer vakalarda atriyal kasılmadan sonra kumanda sinüs 145 düğümüne geçmezse ve onun boşalımı atriyumun refraktör dönemine denk gelirse atriyal ve bunu takiben ventriküler kasılma oluşmaz. Bu, klinik olarak, telafi duraklamanın takip ettiği erken bir ventriküler kasılma (onu takiben normal ritm devam eder) şeklinde belirlenir. Bu özellik çoğu ventriküler prematüre vurular ile oluşturulanlarla aynıdır. Atriyal prematüre kasılmadan sonra uyarı ventrikülün refraktör dönemine rastlarsa ventrküler ritme etkisi olmaz ve fizik muayenede de belirlenmeyebilir. Esas sinüs ritmi tarafından kesilme ve nabız olmaması ya da şiddeti önemli derece zayıf bir nabız, düşük hızlarda atriyal prematüre vuruları akla getirir. İlk önce SA blok ve AV bloklardan ayırt edilir. EKG‟de prematüre atriyal sistolünü ifade eden P dalgasının şekli genellikle anormaldir ve erken oluşur. Bu dalgayı QRS kompleksi takip edebilir veya etmeyebilir. Bunlar olduğunda genellikle şekil normaldir. Kavşaksal prematüre vurular Bunlar AV düğümden veya perinodal fibrillerden kaynaklanır. Bunlar prematüre bir ventriküler kasılmaya (bunu genellikle telafi duraklama izler) neden olurlar. P dalgası QRS-T kompleksi tarafından örtülebilir ve yönü normalin tersidir. Ventriküler prematüre vurular Bunlar da ventriküler miyokardiyumun herhangi bir yerindeki irrite odaktan kaynaklanabilir. Normal ritm, beklenenden daha erken oluşan bir sistol ile kesilir, fakat çoğu vakada ilk ritm bir telafi duraklamasını tekibeder. Bu, daha önce anlatılan ve çekme işlemi ile oluşan aritmi ile aynıdır. Prematüre vuru ile ilgili kalp seslerinin şiddeti genellikle anormaldir, oysa telafi duraklamasını takip eden S1 genellikle belirgindir. Bazen ventriküler prematüre vurular normal ritme eklenebilir ve bunu bir telafi duraklaması takip etmez. Prematüre vurudan önceki diyastolik dolum periyodu kısa ise onunla ilgili nabız da oluşmaz veya çok zayıf olur. EKG‟de ventriküler prematüre vurular, tuhaf şekilli olmakla veya önceden P dalgasının olmaması ile karakterizedir. Özel olmayan yollardan iletim, normalden daha büyük süre ve amplitüdlü bir komplekse yol açar ve bu kompleksi T 146 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi dalgası (yönü ektopik QRS‟nin tersidir ve süresi ve magnitüdü fazladır) izler. Prematüre sistoller, kalpte kaynağına bakmaksızın, genellikle miyokard hastalığını gösterirler. ● birden fazla ektopik pacemakerdan kaynaklanan ● egzersizle başlatılan ● taşikardi nöbetleri ile seyreden prematüre sistoller şiddetli miyokard hastalığını gösterir. Sığırlarda gastrointestinal hastalıkla ilgili atriyal sistoller yaygın bir istisna olup bunlar atriyal fibrilasyona dönüşebilir. Esas hastalığın düzelmesiyle kalp ritmi normale döner. Klinik uyarı Prematüre vurulardan şüphe edilen veya belirlenen hayvanlar dikkatli egzersizden sonra muayene edilmelidir. Bu durumda genellikle aritminin şiddeti ve oluşumu artar. Egzersizden sonra prematüre vurular kalp hızının yavaşladığı sürede çok kolay belirlenir. TaĢikardik aritmiler Miyokard içinde ektopik uyarılabilen bir odaktan boşalma hızı SA düğümünkine ulaşır veya onu geçerse kalbin kumandasını ele geçirir. Taşikardi, atriyum veya ventriküllerdeki irritan bir odaktan kaynaklanabilir ve bunlar fizik muayenede ayırt edilemeyebilir. Büyük hayvanlarda ventriküler taşikardi daha yaygındır. Atriyal taşikardi ve atriyal flutter nadiren meydana gelir (geçici bazı atriyal fibrilasyon vakaları hariç). Paroksismal (nöbet tarzında) taşikardi Bu, kalp hızında ani bir artış ve aynı şekilde normale dönüşü ifade eder. Bu özellik genellikle bu aritmiyi heyecan gibi faktörleri takiben şekillenen geçici kalp hızı artışlarından ayırt etmeye yarar. Daha yaygın olarak uyarılan odak uzun bir süre tekrarlanan şekilde boşalır ve daha uzun taşikardi oluşur. Ventriküler taşikardi Ventrikül miyokardındaki bir odaktan kaynaklanan taşikardi düzenli veya düzensiz kalp ritmine neden olabilir. İrritan odağın bo- şalma hızı SA düğümünkini geçerse kalbin kumandasını ele geçiririr ve hızlı fakat düzenli bir kalp hızına neden olur. EKG‟de çok sayıda düzenli QRS kompleksi (tuhaf şekilli, süre ve amplitüdü fazla) görülür. P dalgaları belirlense de QRS-T kompleksleri ile ilişkili olmayıp çoğu defa onların içinde kaybolurlar. Klinik uyarı ● ventriküler taşikardi yetişkin bir sığır veya atta taşikardinin ayırıcı tanısında (kalp hızı istirahatte >90) dikkate alınmalıdır ● hız 120‟yi geçtiğinde önemli olup en çok ondan şüphe edilmelidir ● kalp hızı hayvanın klinik kondüsyonundan beklenenden daha hızlı ise ondan şüphelenmelidir Miyokard içindeki irritan odağın boşalma hızı SA düğümünkine benzediğinde ventriküler taşikardi, ritmde önemli düzensizlik şeklinde görülebilir. Bu, büyük hayvanlarda yaygındır. Sinüs düğümünden kaynaklanan çoğu boşalma, bir önceki ekstrasistolün refraktör periyodu sırasında ventriküle ulaşırsa da bazıları refraktör periyod dışında ventriküle ulaşır ve normal olarak iletilir. Bazı periyodlarda ventriküler kasılmalar her iki yerden kaynaklanan boşalmalarla başlatılabilir. Her pacemakerın ventriküler kasılma üzerine değişen etkisi kalp ritminde önemli düzensizliğe neden olur. Atriyal dolumun derecesinde ve diyastolik dolum periyodunda değişimler kalp seslerinin ve arteriyel nabızın şiddetinde değişikliklere yol açar. Kalp hızlandığında nabız açığı ortaya çıkar. Ventriküler ekstrasistol sırasında atriyal kasılma da meydana gelirse, juguler vende atriyal dalgalar görülür. EKG‟de daha önce bahsedilen özellikleri olan (normal olarak iletilen kompleksler de yer alır ve genellikle vuruları birleşir) ventriküler ekstrasistoller görülür. Ventriküldeki bir ektopik odak tarafından oluşturulan taşikardi şiddetli miyokard hastalığının bir kanıtıdır ve genellikle akut kalp yetmezliği belirtileri de vardır. Primer miyokarditiste miyokardiyal anoksi nedeniyle sekonder olarak ve atlarda kolitis-X‟te kardiyotoksik bitki zehirlenmesinde, şiddetli elekt- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS rolit ve asit-baz bozukluklarında meydana gelir. Kalp yetmezliğinin son dönemlerinde yaygın olup ventriküler fibrilasyona ve ölüme neden olabilir. Ventriküler taşikardinin şiddeti sempatik tonusu artıran faktörlerle artırılır. Ventriküler fibrilasyon Çoğu ani ölümcül hastalığın (ısı çarpması, Phalaris zehirlenmesi) ölüm nedeni olup çoğu edinsel kalp hastalığının son döneminde meydana gelir. Kalp sesleri ve nabız hiç yoktur, kan basıncı önemli derecede düşer, hayvanın bilinci hızla kaybolur ve ölür. Atriyal fibrilasyon Diğer kalp lezyonlarına bağlı atriyal hitrofinin geliştiğibütün türlerde görülebilir. Büyük hayvanlarda daha yaygın aritmilerden biridir. Atlarda kalp hastalığı şikayeti olmayan hayvanların muayenesinde tesadüfen belirlenebilir. Sığırlarda en çok gastrointestinal hastalıklılarda meydana gelir. Küçük hayvanlarda iri ırk köpeklerde dilate kardiyomiyopati ile ilgilidir. Atriyal fibrilas yonda senkronize atriyal kasılma yoktur ve AV düğüm çok sayıda eksitasyona (atriyum içinde sürekli ve rastgele devam eder) bağlı olarak düzensiz ve rastgele uyarılır. Bu aritminin klinik özellikleri: ● egzersize intolerans ● kalp ritmi ve arteriyel nabız düzensiz (önceden kestirilemeyen düzensizlik veya düzensiz düzensizlik) ● atriyal dördüncü kalp sesi yoktur ● juguler a-dalgası yoktur ● juguler dolgunlukta düzensiz değişiklik Kalp hızlı ise: ● arteriyel nabızların şiddetinde değişiklik ● S1‟in şiddetinde değişiklik ● nabız açığı Atriyal fibrlasyon fizik muayenede doğrudan belirlenemez. Klinik olarak, ventriküler fonksiyona etkileri ile belirlenir. Ventriküllerin nadiren uyarılması kalbin ve arteriyel nabızın düzensizliğine neden olur. Bu aritmiyi ortadan kaldırarak temel bir nabız ritmi oluşturmak mümkün olmayıp hız, görünüşte 147 kaotik biçimde değişir. Atriyal kasılma olmadığı için ventriküller tamamen pasif olarak dolar ve diyastolik dolum zamanı tarafından etkilenir. Bazı ventriküler kasılmalar diyastolik dolum için kısa bir süreyle meydana gelir ve bu, kalp seslerinin ve arteriyel nabızın şiddetinde önemli değişikliğe neden olur. Kalp hızı süratli olduğunda nabız açığı meydana gelir. Atriyal dördüncü ses ve juguler girişte atriyal dalga bulunmaz. S3, uzun bir diyastolik aralığı takibeden vuruda genellikle belirgindir. İstirahatte kalp yetmezliğinin derecesi istirahatteki kalp hızına (öncelikle vagal tonus ve kalp hastalığının bulunup bulunmadığına bağlıdır) bağlıdır. Atriyal fibrilasyonlu atlar iki kategoriye ayrılır: 1. Aritmi, kalp hastalığına bağlı sekonderdir 2. Kalp hastalığı yoktur (bunlara „iyi huylu‟ denir) İyi huylu formda vagal tonus yüksek olup AV düğümde iletim baskılanır ve kalp hızı yaklaşık 26-48‟dir. Bu hızda, istirihatte kalp yetmezliği olmaz. İyi huylu formda kalp hızı orta derecede bir egzersizle artarken bir yarış atı olarak asla yeterli performans gösteremez. Bu, atlarda en yaygın belirtidir ve hız, ritm ve kalp seslerinin şiddetinde tam bir düzensizlikle ve bazen ventriküler aktivitenin olmadığı 3-6 sn süren periyodların oluşumu ile karakterizedir. Çok yavaş hızlarda periyodik bayılma nadiren görülebilir. Esas kalp hastalığının bulunduğu vakalarda istirahatte ventriküler hız çok daha fazladır ve aritmi taşikardi ile seyreder. EKG‟de P dalgaları olmamakla birlikte temel çizgide çok sayıda f-dalgaları (frekans 300-600 arasında) görülür. QRS-T komplekslerinin şekli normal olmakla birlikte önemli geçici değişiklik söz konusudur ve QQ aralığında bir örneklilik yoktur. Atlarda atriyal fibrilasyon İyi huylu atriyal fibrilasyon formu en çok iri at ırklarında, safkan ve tırıs koşan atlarda meydana gelir. Yarış atlarında istirahatte şikayet olmamakla birlikte egzersize tolerans kötüdür. Ani performans kaybı şikayeti olabi- 148 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi lir. Diğer belirti egzersize bağlı akciğer kanamasıdır. Bazen, paroksismal atriyal fibrilasyonlu atlar yarışı takiben hemen muayene edildiğinde atriyal fibrilasyon bulunur, fakat bunlar kısa süre sonra normal sinüs ritmine dönerler. Atlarda kinidin sülfat tedavisi ile iyi huylu atriyal fibrilasyon normal sinüs ritmine dönebilir. Böyle atlardan performans beklenmemelidir. Bunlar damızlıkta başarı ile kullanılabilir. Genç hayvanlarda sinüs ritmine dönüş daha başarılıdır. Eğer aritmi 4 aydan fazla var ise başarılı dönüşüm çok daha az olup tedavinin yan etkileri fazladır ve nüks ihtimali daha fazladır. Atlarda esas kardiyovasküler hastalıkta da atriyal fibrilasyon gelişebilir. Yaygın olarak mitral ve triküspital kapakların yetmezlikleri veya her ikisinin kombine olması, atriyal hipertrofiye yol açan konjenital ve edinsel bir lezyon etkilidir. Solunum güçlüklü ve anoksili yeni doğan taylarda paroksismal atriyal fibrilasyon da meydana gelebilir. Kalp hastalığına bağlı atriyal fibrilasyonda kalp hızlıdır ve böyle atlarda konjestif kalp yetmezliği çabuk gelişir. Atriyal fibrilasyonlu atlarda istirahat halinde kalb hızının 60‟tan fazla olması kalp hastalığını düşündürür. Klinik uyarı İstirahateki atlarda kalp hızı 80‟den fazla ise ventriküler dolum bozulur. 100‟den fazla ise kalp yetmezliği belirtileri görülür. Sığırlarda atriyal fibrilasyon Bu aritmi, miyokard hastalığı veya endokarditis ile birlikte meydana gelir ve atriyal hipertrofiden kaynaklanır. Daha yaygın olarak, yapısal kalp hastalığından ziyade gastrointestinal hastalık, abdominal ağrıya neden olan anormallikler ve metabolik bozukluklarda (hipokalsemi, hipokloremi, hipokalemi, metabolik alkalozis, respirator alkalozis, metabolik asidozis) belirlenir. Abomazumun sola deplasmanı, uterus torsiyonu gibi çeşitli anormalliklerde bu aritmi oluşabilir. Böyle vakalarda elektrolit ve asitbaz bozukluklarına bağlı olarak atriyumun aşırı uyarılması ya da artan vagal tonus atriyal prematüre sistoller veya atriyal fibrilasyona yol açar. Klinik olarak normal sığırlarda da birkaç gün süren ve bazen atriyal prematüre kasılmaları takibeden paroksismal atriyal fibrilasyon görülür. Atriyal fibrilasyonlu sığırlarda kalp hızı yüksek ve önemli derecede düzensiz olup nabız açığına neden olur. Sindirim kanalı ile ilgili vakalarda ve idiopatik vakalarda genellikle kalp yetmezliği belirtileri yoktur. Sindirim hastalıklı sığırlara neostigmin verilmesi atriyal fibrilasyon oluşumunu hızlandırabilir. Atriyal fibrilasyonlu sığırlar spesifik antiaritmik ilaçlarla tedavi edilmez, zira esas abdominal bozukluğun düzelmesini takiben kalp sinüs ritmine döner. Koyun ve keçilerde atriyal fibrilasyon Kalp lezyonlarına bağlı sekonder atriyal hipertrofi ile ilgili olarak atriyal fibrilasyon oluşabilir. Keçilerde interstisyel pneumoni ve kor pulmonalenin komplikasyonu da olur. Fibrilasyonun başlangıcı kalp yetmezliği gelişimi, şiddetli solunum güçlüğü ve sağ kalp yetmezliği belirtilerine rastlar. Asites belirgindir ve juguler venanın dolgunluğu önemlidir (düzensiz juguler nabızla birlikte). Kedi veköpeklerde atriyal fibrilasyon Genellikle atriyal dilatasyona neden olan AV yetmezlik, kardiyomiyopati ve daha az olarak konjenital kalp hastalığına bağlıdır. Özellikle iri köpek ırklarında organik kalp hastalığı olmadan da meydana gelebilir. Böyle köpeklerde ventrikül hızı düşük veya normaldir. ANORMAL KALP SESLERĠ Anormal kalp sesleri kalpten kaynaklanabilir ve kalp siklüsünün normal olarak sessiz periyodunda duyulabilir ya da normal kalp seslerine üstün gelebilir. Bunlar üfürümler, perikardiyal sürtünme sesleri ve daha az olarak da beklenmedik kalp sesleridir. Üfürümler Kalp üfürümleri çalkantı, girdap yapan kan akışına bağlı titreşimlerin duyulmasıdır. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Bunlar göğüs duvarının yüzeyine kadar iletilirler. Bunlar kalp siklüsünün herhangi bir fazında meydana gelebilir. Güçlü titreşimler göğüs duvarının yüzeyinde de palpe edilebilen titreşimlere yol açabilir (prekordiyal-sol ön hemitoraksta kalbin önüne düşen bölgetitreme). Kan akışı, normal olarak düz olup çalkantı veya girdap yapmaz. Girdaplı akış, damar çapındaki ani değişimden kaynaklanabilir. Böyle akan kan stenozis veya kapak yetmezliği ile birlikte üfürümlerin duyulmasına neden olur. Bununla birlikte, girdaplı akış ve üfürümler her zaman kapak anormalliklerine bağlı değildir. Akışın hızı veya miktarı arttığında ya da kan viskozitesi azaldığında da düz ya da girdaplı akış değişikliği görülebilir. Damar büyük ve kan akışı hızlı ise girdaplı akış çok muhtemeldir. Normal atlarda hızlı ejeksiyon fazında aortadan kan akışı çoğu defa bozulur ve ejeksiyon üfürümleri meydana gelir. Normal kapak deliğinden, çok miktarda ve hızlı kan akışı da girdaplı akışa neden olabilir. Üfürüm duyulduğunda tanı aşağıdakilerin doğru belirlenmesine dayanır: ● ● ● ● ● ● yer şiddet zamanlama süre kalite yayılma Bunun için kalbin sistematik oskultasyonu gerekir. Arteriyel nabız kalitesi, juguler nabızda değişiklikler, periferal ödem gibi diğer bulgular teşhiste yardımcıdır. Bu nedenle muayene arteriyel ve venöz sistemleri kapsamalıdır. Muayene sistematik yapılmazsa diğer önemli diyagnostik muayenelerin dışında üfürümü dinlemeye odaklanılır. 149 rak muayene edilmedikçe). Patent duktus arteriosus ile ilgili üfürümün sistolik bölümü şiddetli olup kalbin büyük bir kısmından duyulabilir ve diyasyolik bölümün (şiddeti daha az olup kalbin az bir kısmından duyulabilir) belirlenmesini maskeleyebilir. Diyas- tolik bölümü belirleyememe, teşhiste zorluklara neden olur. Kalbin sistematik oskultasyonu için her iki tarafta kalp sahasının tümünün oskulte edilmesi gerekir. Ayrıca, kalp siklüsünün her bölümü de izolasyonda ayrı ayrı dinlenmelidir. Bu, tıpkı, aynı anda konuşan dört insana ve birine odaklanıp diğerlerini duymamaya benzer. Önce, birinci kalp sesi muayene edilir ve şiddeti ile kalitesi belirlenir. Sonra ikinci ses muayene edilir (aortik ve pulmonik kapakların maksimal duyulabilen sahaları dinlenerek). Sonra, birinci ve ikinci ses arasındaki aralıkla ikinci ve birinci ses arasındaki aralık muayene edilir. Atlarda kalp üfürümleri yaygın olup hayvanlarda fizyolojik ve patolojik üfürümlere sık rastlanır. Klinisyenin görevi atın sağlığı, performası ve binicinin güvenliği hakkında üfürümün önemini belirlemektir. Büyük çiftlik hayvanlarında üfürümüm sağlığa ve üretime etkisini belirlemek zordur. Her tür için kalp hastalıklarının ve üfürümlerinin nispi prevalansını bilmek bu değerlendirmeye yardımcı olur. Kalp üfürümlerinin sınıflandırılması Aşağıdakiler göre sınıflandırılır: ● ● ● ● ● ● kalp siklüsündeki zamanlaması şiddet maksimal şiddet noktası ve yayılma şekil kalite göğüs titremesinin bulunması Klinik uyarı Kalp siklüsünde zamanlama Kan viskozitesinin düşmesi anemik ve hipoproteinemik durumlarda meydana gelen üfürümlerin frekansına katkıda bulunur. Bir kalp üfürümünün zamanlaması kalp siklüsünün olaylarına oranla tanımlanır ve sistolik, diyastolik veya sürekli olabilir. Şiddetli üfürümler, çoğu defa, kalp siklüsünün diğer periyodlarındaki oskultasyon bulgularını siler (bu periyodlar spesifik ola- ● sistolik bir üfürüm sistol sırasında birinci ve ikinci kalp sesleri arasındaki aralıkta meydana gelir 150 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi ● diyastolik bir üfürüm ikinci ve birinci kalp sesleri arasındaki aralıkta meydana gelir ● sürekli bir üfürüm sistolde başlar ve diyastole kadar devam eder. Düşük hızlarda sistolik ve diyastolik peryodların uzunluğu arasındaki geçici fark nedeniyle sistolik ve diyastolik bir üfürümü ayırt etmek zor değildir. Bununla birlikte, kalp hızı fazla ise bu ayrım zordur. Örneğin, atta aortik yetmezlikle ilgili üfürümde belirgin bir S3 vardır ve bu, birinci kalp sesi ile karıştırılabilir. Sonuç olarak, bu diyastolik üfürüm sistolik olarak yanlış sınıflandırılmış olur. Bundan, hangi kalp sesinin birinci olduğunu belirleyerek ve üfürümün onunla ilgili zamanlamasını yaparak kaçınılabilir. Bu da en doğru şekilde, kalp seslerinin oluşumunu arteriyel nabızla zamanlayarak yapılır. Kalbe yakın bir arterle birlikte, arteriyel nabız erken sistolde meydana gelir ve ondan hemen önce yer alan ses birinci kalp sesidir. Birinci kalp sesini diğer belirleme metotları (en şiddetli olanı, palpe edilen apeksle birlikte senkronize oluşu gibi) tavsiye edilmez. Normal kalpte bunlar doğru ise de bazı kalp anormalliklerinde S3 çok şiddetli olabilir ve erken diyastolde kalbin hızlı dolumu ile ilgili titreşimler göğüs duvarında palpe edilebilen bir impulsa neden olabilir. Üfürümün sistol veya diyastoldeki yeri belirlendikten sonra sistolik üfürümler birinci ve ikinci kalp sesleri arasındaki periyodta süre ve oluşumlarına göre erken, geç, holo veya pansistolik olarak sınıflandırılır. Diyas- tolik üfürümler de erken (S2 ve S3 arasında meydana gelen), holodiyastolik veya pre- sistolik (S4 ve S1 arasında meydana gelen) olarak sınıflandırılır. Sistolik üfürümler aşağıdakilerle oluşur: ● kalbin ejeksiyon (fırlatma) fazında girdaplı akış ve titreşimler ● aort ve pulmonik kapakların stenozisi ● AV kapakların yetmezliği Diyastolik üfümler aşağıdakilerle ilgilidir: ● ventriküllerin dolum peryodu sırasında girdaplı akış ve titreşimler ● aortik ve pulmonik kapakların yetmezliği ● AV kapakların stenozisi Sürekli bir üfürüm de hem sistol hem de diyastolde yer alıp çoğunlukla kanın yüksek başınçlı bir yerden düşük basınçlı bir yere (patent duktus arteriozusta olduğu gibi burada müdahele eden kapak yoktur) girdaplı akışından kaynaklanır. Aşağıdakilerle ilgili olabilir: ● aynı kapağın stenozis ve yetmezliği ● çoklu kapak lezyonları Genel olarak, tüm sistol veya diyastol boyunca oluşan üfürümler sadece erken sistol ve erken diyastolde meydana gelenlere göre kalp fonksiyonunu tehlikeye düşüren problemlerle daha çok ilgilidir. AV kapakların yetmezliği, subaortik stenozis ve pulmonik stenozisin hepsi sistolik üfürümlere yol açar. Şekil 14.10‟da S2 olduğuna ve üfürümün sistolik faza rastladığına dikkat ediniz. Bu tip sistolik üfürüme holosistolik üfürüm denir. Pansistolik üfürümler erken diyastole uzanır ve ikinci kalp sesini yok eder. Bu tip üfürüm mitral yetmezlikli küçük ırk köpeklerde yaygındır. Bu durumda aortik kapak kapandığında sol ventriküler basınç sol atriyal basınçtan daha fazla olup kanın sol atriyuma girdaplı regurgitasyonu devam eder ve üfürüm diyastole yayılır. Diyastolik üfürümler yaygın olmamakla birlikte hemen hemen her zaman önemli kalp hastalığını gösterirler. Diyastolik üfürümlerin şiddeti genellikle yumuşak olup S2 ve S1 arasında meydana gelir. Küçük hayvanlarda diyasolik üfürümlerin en yaygın nedenleri aortik (enfektif endokarditise bağlı sekonder) ve pulmonik kapak yetmezliğidir (dirofilariazise bağlı sekonder). Diğer daha az görülen nedenler VSD (ventriküler septal defekt), aortik prolapsus ve mitral stenozise (konjenital ve edinsel) bağlı aortik kapak yetmezliğidir. Sürekli kalp üfürümleri sistolde başlar ve diastolde devam eder. Böyle bir üfürüm, patent duktus arteriosus (aortadan ana pulmoner artere kanın sürekli geçtiği anomali) için önemli bir göstergedir. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ġiddet Bir üfürümün şiddeti 1‟den 6‟ya kadar derecelendirilir (Tablo 14.3). Maksimum Ģiddet noktası Bir üfürümüm maksimal şiddet noktasının yeri onun oluşumu ve yayıldığı yere bağlı olup kalp kapaklarının duyulabilirliği ile de ilgili olabilir. Bir üfürüm sesi maksimal şiddet noktasından yayılabilir. Bu, çoğunlukla aşağıya doğru olup bazen üfürümün yeri ve zamanında oluşan kan akışı ile ilgili olarak yukarı doğru da olabilir. Klinik uyarı Kalp seslerini nabızla birlikte zamanlamak için önce palpasyonla arteriyel nabız kolayca bulunur, sonra aynı anda kalp sesleri dinlenir. Tablo 14.3 Kalp üfrümlerini şiddetinin derecelendirilmesi. Derece 1 lokalize olduğu sahada sadece dikkatli bir oskultasyondan sonra duyulabilen zayıf bir üfürüm Derece 2 lokalize olduğu maksimal şiddet noktası üzerine stetoskop yerleştirildiğinde hemen duyulabilen sessiz bir üfürüm Derece 3 orta derecede şiddetli bir üfürüm Derece 4 yayıldığı saha üzerinden duyulan şiddetli bir üfürüm (göğüs titremesi yok) Derece 5 göğüs titreşimi de bulunan şiddetli bir üfürüm Derece 6 göğüs duvarından stetoskopun hemen kaldırıldığında bile duyulabilen şiddetli bir üfürüm Biçim Bir üfürümün oluşumu sırasında şiddetindeki değişimin ifadesi onun biçimi olarak bilinir. Üfürüm aşağıdaki gibi tanımlanır: ● kreşendo (artan) ● kreşendo-dekreşendo (artıp-azalan) ● plato (düz, sabit) Bu, özellikle üfürümden sorumlu lezyonun fizyopatolojisi tarafından belirlenir. Örneğin mitral kapak regurgitasyonu sistolde erken olarak başlar. Çok şiddetli mitral regurgitasyon hariç, sol atriyumla sol ventrikül arasındaki basınç eğimi sistol boyunca korunur, oluşan üfürüm düz biçimde olup birinci kalp sesi ile uyumlu başlar ve ikinciyi tıkayabilir. Düz biçimli üfürümler, çoğu defa „regurgitan‟ 151 olarak tanımlanır. Buna karşılık, sol ventrikül ile aorta arasındaki basınç eğimi (aortik stenoziste bulunur) ventriküler sistol sırasında gelişirken sistolün ortasında pike ulaşır ve artan-azalan veya „ejeksiyon‟ üfürümüne neden olur. Ejeksiyon üfürüm ve regurgitan üfürüm deyimleri spesifikliği olamayan dar bir sınırlılığa sahiptir. Örneğin bir VSD, AV kapak regurgitasyonundan kaynaklanan üfürüm gibi düz bir üfürüme neden olur. Bunun nedeni bu üfürümlerin oluşumunun benzer olmasıdır: her ikisi de sistol boyunca devam eden bir basınç eğimi nedeniyle oluşur. Holositolik ve pansistolik terimleri uygun değildir ve yanlış kullanılır. Bazıları onları eş anlamlı gibi kullanırken bazıları ikinci kalp sesinden önce sona eren holositolik üfürümler ve S2‟yi tıkayan pansistolik üfürümler şeklinde tanımlanır. Bu terimler genellikle fizyopatolojiye göre ifadelendirildikleri için üfürümün kalite ve biçimini tanımlamak için kullanılırlar. Örneğin, artıp azalan orta-sistolik deyimi ventriküler dışa akış yolunun stenozisine bağlı üfürümü ifade eder. Kalite Üfürümler sıklık özelliklerine göre çeşitli terimlerle (sert, müzikal, uğuldama) de ifade edilebilmekle birlikte, bu yorumlar çok subjektiftir ve muayene edenler arasında çoğu defa benzerlik yoktur. Kalite tipleri makinesel, regurgitan ve ejeksiyon şeklindedir. ● makinesel bir üfürüm, hemen hemen daima patent duktus arteriozusa bağlı sürekli üfürümü şeklindedir ● regurgitan üfürümler kaba olup sistol ve diyastolde şiddeti değişmez ● ejeksiyon üfürümleri artıp (kreşendo) azalır (dekreşendo) Subaortik stenoz üfürümü tipik olarak ejeksiyon tiptedir, oysa mitral yetmezliğinki tipik olarak regurgitandır. Göğüs titremesi Üfürümün maksimal şiddet noktası üzerinden ve kalbin diğer sahaları üzerindeki göğüs duvarında palpasyonla hissedilen vibrasyondur. Böyle bir titremenin hissedilmesi girdaplı akışla ortaya çıkan önemli bir enerji- 152 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi nin olduğunu gösterir ve üfürümün şiddetini belirlemede yardımcıdır (Tablo 14.3). Üfürümlerin yorumu Üfürüme neden olan fonksiyon bozukluğu ve ilgili kapak, maksimal şiddet noktası ve yayılma özelliklerinden, kalp siklüsündeki zamanlamasından ve şiddetinden ve ayrıca arteriyel ve venöz nabızdaki özellikleri gibi sekonder etkilerinden belirlenir. Lezyonun nedeni oskultasyonla belirlenemez, fakat genel klinik ve özel patolojik muayenelere ve muayene edilen hayvanlarda kapak hastalıklarının prevalansının önemine göre belirlenebilir. Masum üfürümler Kalp defekti ile ilgili olmayan üfürümlere masum üfürümler denir. Yüksek hızla akış sırasında girdapla oluşanlara fonksiyonel veya akış üfürümleri denir; viskozite azalması (anemide olduğu gibi) ve akış hızının artmasına bağlı olanlara da fizyolojik üfürümler denir. Masum üfürümler bütün büyük hayvanlarda özellikle atlarda meydana gelir ve patolojik olanlardan ayırt edilmelidir. Büyük hayvanlarda yaygın üfürümler aşağıda anlatılmaktadır. Fonksiyonel ejeksiyon üfürümleri Bunlar atlarda yaygın olup bazen sığır, koyun ve domuzlarda meydana gelir. Daha çok genç ve formda atlarda belirlenir. Fonksiyonel sistolik üfürümlerin şiddeti genellikle düşüktür (derece 1-3/6), erken-orta sistolik ve artıp azalan veya azalan karakterdedir. Bunlar kalbin bazisinden, genellikle sol tarafta ve bazı atlarda sağ tarafta en iyi duyulmakla birlikte, aynı atta her iki taraftan duyulmaz. Bazı atlarda kalp istirahat hızına göre biraz arttığında daha net duyulabilir. Sığırlarda en çok kalbin sol bazisinden duyulur. Bazen atlarda pulmoner kapak üzerinden ejeksiyon bir üfürüm duyulabilir. Ejeksiyon üfürümlerinin, erken sistolde hızlı ejeksiyon fazı sırasında girdaplı kan akışı ile ilgili olduğu sanılmaktadır. Bunlar herhangi bir kalp yetmezliği belirtisi olmadan meydana gelir. Bazı buzağılarda (2-3 haftalık) holositolik üfürümler (derece 1-3/6) duyulur. Bunlar AV kapak- ların küçük deformasyonlarına bağlı olabilir. Bunlar genç buzağılarda yaygın olup yaş ile birlikte kaybolur. Atlarda erken diyastolik üfürüm Bu, yumuşak (derece 1-2/6) yüksek eğimli erken diyastolik bir üfürüm olup erken diyastolde kalbe hızlı kan akışına bağlı olduğu sanılmaktadır. Daha çok diğer ırklara göre İngiliz ve tırıs koşan atlarda duyulur ve çoğunlukla genç atlarda meydana gelir. Apeks üzerinden duyulduğunda muhtemelen S3 sesinin bir vibrasyonudur. Presistolik (geç diyastolik) üfürüm Bazen atlarda yumuşak (derece 1-2/6) gürleyen üfürüm duyulur ve muhtemelen atriyal A sesinin bir parçasıdır. Yatan hayvanlarda üfürümler Yatan sığırlarda kalbin sol tarafında düşük şiddetli (derece 1-3/6) artıp azalan sistolik bir üfürüm sıkça duyulur. Hayvan ayağa kalktığında kaybolur. Rumen dolgunluğu ve timpanisinde de benzer bir üfürüm oluşur. Hemik (kana bağlı) üfürümler Bunlar anemik ve hipoptroteinemik hayvanlarda meydana gelir. Düşük şiddetli (13/6), artıp azalan ve erken-orta sistolik üfürümler olup triküspital kapak sahasında belirlenir. Şiddeti solunumla değişir, inspirasyonla artar ve ekspirasyonla azalır. Yeni doğanlarda üfürümler Yeni doğan hayvanlarda kalbin bazisinden sürekli veya sistolik bir üfürüm sıkça duyulur. Bunlar kapanan duktus arteriozusun kısmi geçici açıklığına bağlıdır. Kapak hastalığı ve kalp üfürümleri Büyük hayvanlarda hemen hemen bütün kapak lezyonları edinsel olup üfürümler kapak yetmezliğinden kaynaklanır. Yaygın üfürümler mitral, triküspital veya aortik kapak yetmezliği ile ilgilidir. Pansistolik veya holosistolik düz üfürümler (maksimal şiddet noktası AV kapak hizasında) tipik olarak mitral veya triküspital regurgitasyona, holodiyastolik azalan üfürümler (maksimal şiddet noktası kalbin bazisinde) tipik olarak aortik kapak regurgirasyona bağlıdır. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Sığır, koyun ve domuzlarda kapak lezyonları çoğunlukla bakteriyel endokarditise bağlıdır. Atlarda bakteriyel endokarditis yaygın değildir ve kapak lezyonları genellikle etiyolojisi bilinmeyen bir dejenerasyona bağlıdır. Bozulan kardiyovasküler fonksiyonun küçük belirtisi olan hayvanlarda kapak yetmezliği ile ilgili üfürümler bulunabilir. Atlarda bunların önemi performans testi ile değerlendirilmelidir. Küçük hayvanlarda kapak anormallikleri doğmasal (özellikle aortik ve pulmonik stenozis) veya edinsel (mitral ve triküspital yetmezlik) olabilir. Mitral kapak yetmezliği At, sığır, domuz ve köpeklerde yaygındır. Büyük hayvanlarda endokatditisten veya mitral kapak korda tendineasından kaynaklanabilir. Küçük hayvanlarda ise kapakçıklardaki dejeneratif değişikliklerden kaynaklanabilir. Mitral üfürümler sol tarafta kalbin apeksinde (köpek, at) veya 4. interkostal aralıkta (sığır) en şiddetlidir. Mitral sahada en şiddetli olmak üzere kulak tırmalayıcı holosistolik veya pansistolik düz tipte bir üfürüm vardır. Bu üfürüm dorsale ve kraniyale doğru yayılır ve şiddetli vakalarda sağ tarafta duyulabilir. Büyük hayvanlarda, üçüncü bir kalp sesinin oluşumunun belirginleşmesi (ikinci kalp sesine benzetilebilir) ile birlikte sıkça birinci ve ikinci kalp seslerinin değişikliği söz konusudur. Mitral yetmezlik vakaları istirahatte tolare edilebilir ve iş sadece toleransı düştükçe belirgin olabilir. Yetmezlik meydana geldiğinde ilk olarak sol ventriküler volümün aşırı yükü ile ilgili olur. Bununla birlikte, bazı vakalarda kanın mitral kapaktan regurgtasyonu pulmoner hipertansiyona ve sağ taraflı kalp yetmezliğine neden olabilir. Akut başlangıçlı kalp yetmezliği genellikle kapak korda tendinasının yırtılması ile ilgilidir. Atlarda mitral yetmezlik atriyal fibrilasyonu predispoze edebilir. Bütün türlerde mitral kapak yetmezliği endokarditis olarak bilinen yangısal bir durumdan veya mitral kapak kordo tendineasının yırtılmasından kaynaklanabilir. Triküspital kapak yetmezliği 153 Sığır, domuz ve koyunlarda en yaygın edinsel kapak lezyonu olup endokarditise bağlıdır. Yetmezlik kronik anemi ile ilgili olarak kapağın annulusundan ve sığırlarda yüksek rakım hastalığı gibi durumlarda oluşan kor pulmonaleden kaynaklanabilir. Sol taraflı kalp hastalığı ve pulmoner hipertansiyona bağlı sekonder triküspital regurgitasyon da meydana gelebilir. Sığır, domuz ve koyunlarda bakteriyel endokarditis ile ilgisi nedeniyle triküspital yetemezlik genellikle önemli kalp hastalığı göstergesidir. Bununla birlikte atlarda triküspital yetmezlik üfürümü performansın biraz bozulması ile birlikte bulunabilir. En net olarak triküspital kapak sahasında hışırtılı holosistolik veya genellikle pansistolik bir üfürüm duyulabilir. Sığırlarda bu, kosto-kondral sahada düşüktür. Şiddetli üfürümler her iki tarafta göğüs boşluğunun dorsaline ve kraniyaline doğru yayılır. Kapak yetmezliği ile birlikte juguler vende genellikle v-dalgası belirginleşir. Şiddetli lezyonlar konjestif kalp yetmezliği ile seyreder. Köpeklerde triküspital yetmezlikle ilgili üfürüm mitral yetmezliğinkine benzer ve çoğu örnekte triküspital hastalık gelişimi genellikle mitral hastalığın çıkışını izler. Böyle örneklerde triküspital yetmezlik bulunuşunu belirlemek zordur. Çünkü sistolik mitral üfürüm çoğu defa göğüsün sağ tarafına yayılır. Kor pulmonale Artan damar direnci ve pulmoner hipertansiyona bağlı kalbin iş yükünün artışı ile ilgili sekonder sağ kalp yetmezliği sendromudur. Kalp büyümesi ve triküspital kapak annulusunun dilatasyonuna bağlı triküspital yetmezlikle seyreder. Akut alveoler hipoksi prekapiller pulmoner damarların kasılmasına neden olur ve özellikle sığırlarda pulmoner hipertansiyonun güçlü bir nedenidir. Uzun süren hipoksi ve kalıcı pulmoner vazokonstriksiyon, küçük pulmoner arterlerin ve arteriollerin medial kas hipertrofine yol açarak pulmoner damar direncine neden olur. Bu mekanizma yüksek rakımlarda yaşayan sığırlarda (genellikle >2200 m) kalp yetmezliğine neden olabilir. Bu yüzden hastalık yüksek rakım hastalığı olarak bilinir. 154 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi Üfürümlerin değerlendirilmesi ● ekokardiyogram, bir üfürümün hemodinamik öneminin objektif değerlendirilmesini sağlayabilir ● Doppler ekokardiyografi kapak regurgitasyonunun olup olmadığını gösterebilir ve semikantitatif olarak şiddetini belirleyebilir ● Doppler ekokardiyografi sessiz regurgitasyonu klinik olarak belirleyebilir Köpeklerde mitral kapak yetmezliği ● ● ● ● köpeklerde en yaygın edinsel kapak hastalığıdır tipik olarak daha yaşlı küçük ırklarda oluşur çoğu defa triküspital yetmezliği takibeder dejeneratif bir olaya veya yaşlılığa bağlı (kapakçıklarda mukopolisakkarid birikimi endokardiosis olarak bilinir) ● kapak yangısal olmayan dejeneratif değişikliğe uğrayarak kapakçıklarda kalınlaşma ve açıklık ile birlikte kordo tendinea kısalır Pulmoner hipertansiyon pulmoner vasküler yatağın kısmi yıkımından ve onun karşıt seksiyonel sahasındaki eksiklikten de kaynaklanabilir. Pulmoner tromboembolik hastalıkta bu mekanizmayla sağ kalp yetmezliği meydana gelir. Sığırlarda kronik interstisyel pneumoni ve amfizem ile atlarda obstrüktif pulmoner hastalık kor pulmonaleye neden olabilir. Aşağıdakiler gibi ek kardiyak stres eklendiğinde ● gebelik ● sığırlarda orta rakım anoksisi ● atriyal fibrilasyon gelişimi kalp yetmezliği oluşumu daha yaygındır. Keçilerde interstisyel pneumoniye bağlı kor pulmonaleyi takiben atriyal fibrilasyon ve akut başlangıçlı kalp yetmezliği gelişir. Atlarda kor pulmonale atriyal fibrilasyona neden olabilir. Mitral veya triküspital kapak stenozisi Bütün türlerde her iki AV kapağın stenozisi yaygın değildir. Diyastolik dolum sırasında dar bir kapaktan kan geçişi ile oluşan ve ilgili tarafta kalbin bazisinden duyulabilen bir üfürüm vardır. Lezyonun şiddeti üfürümün süresini belirler, fakat atriyal kasılmaya bağlı olarak presistolik bir belirginleşme söz konusu olabilir. Sağ AV kapak stenozisinde juguler nabızın atriyal kısmı belirginleşebilir. Yetmezliğe neden olan bazı edinsel lezyonlarda mitral stenozis meydana gelebilir. Pulmoner kapak stenozisi/yetmezliği Büyük hayvanlarda bu kapağın edinsel ve konjenital lezyonları nadirdir. Köpeklerde, Dirofilariaziste pulmoner kapağın yetmezliği belirtilmektedir. Sol tarafta kalbin bazisinden kostokondral birleşim yerleri hizasında maksimal şiddette üfürüm duyulabilir. Belirtiler aortik kapak lezyonlarınınkine benzer (nabız anormalliklerinin olmaması hariç). Böyle vakalarda ayrım zor olabilir. Aortik kapağın stenozisi Köpeklerde yaygın bir konjenital kalp defektidir. En belirgin olarak sol tarafta kalbin bazisinin dorsal ve kaudalinde haşırtılı bir sistolik üfürüm duyulabilir. Maksimal şiddet noktası köpeklerde omuz ekleminden geçen yatay bir hat üzerinde 4. interkostal aralıkta; atlarda sol tarafta 5. interkostal aralığın ortasındadır. Üfürüm S1‟i değiştirir ve çoğu defa kreşendo-dekreşendo karakterdedir. Kalbin bazisinden sistolik bir titreme palpe edilebilir ve ventriküler hipertrofi nedeniyle kardiyak impuls artar. Bazen, üfürüm başa doğru karotis arterlere yayılır. Nabız anormal olduğunda stenozis çok fonksiyoneldir (düşük ventrikül verimini yansıtan ve yavaşça artan amplitüdden geçikmiş bir pik yapan nabız anormal olduğunda). Sol kalp yetmezliği belirtileri bulunabilir ve bu lezyon senkopa neden olabilir. Köpeklerde üfürüm, klinik belirtiler olmaksızın tesadüfen bulunabilir. Bazı hayvanlarda ritm bozukluğuna bağlı ölüm şekillebilir. Aortik kapak yetmezliği Atlarda yaygın bir edinsel kapak defektidir. Şiddetli holosdiyastolik bir üfürüm duyulur ve diyastol sırasında aortadan sol ventriküle kanın geri dönüşü ile oluşan bir titreme vardır. Üfürüm genellikle sol tarafta kalp bölgesinden, aortik kapak hizasında en şiddetli olarak duyulur ve apekse yayılır. S2‟yi değiştirebilirse de genellikle hemen onu takiben başlar. Şiddeti vakadan vakaya değişir ve gü- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS rültülü ve müzikal olabilir. Sıkça derkeşendo karakterdedir ve şiddeti değişebilir. Yaşlı atlarda daha yaygın olup kardiyovasküler fonksiyonla ilgili önemi egzersize tolerans ile değerlendirilmelidir. Köpeklerde aortik yetmezlikten kaynaklanan diyastolik üfürüm yaygın değildir ve en çok bakteriyel endokarditise bağlıdır. Genellikle yüksek eğimlidir ve maksimum şiddet noktası 4. interkostal aralıkta omuz ekleminden geçen yatay hattın hemen altındadır. Endokarditis Endokarditis mural (bir organın veya boşluğun duvarında) veya valvular enfeksiyon şeklinde meydana gelebilir. En çok valvular endokarditis şeklinde görülür. Her türün özel eğilimleri olsa da herhangi bir kapağı kapsayabilir. Atlarda ve köpeklerde, triküspitale göre aortik ve mitral kapaklar daha çok etkilenir. Oysa sığır, koyun ve domuzlarda triküspital en çok, mitral daha az etkilenir. ● ● ● ● ● ● taban absesi mastitis metritis travmatik retiküloperitonitis karaciğer absesi köpeklerde peridontal hastalık Yukarıdaki gibi septik vakalardan kaynaklanan primer bir odakla birlikte kronik ve uzun bakteremi söz konusudur ve endokarditis bir risktir. Çoğunlukla, anemnezde periyodik olarak keyifsizlik, iştahsızlık, topallama, ateş ve sığırlarda süt veriminde geçici fakat önemli azalma, atlarda egzersize dayanıksızlık ve kötü performans şikayeti alınır. Klinik muayenede bulgular kronik bakteremi, septik emboli ve kapak lezyonu ile ilgilidir. Bunlar orta derecede dalgalı bir ateş ve diğer organlarla ilgili olarak aşağıdakiler olabilir: ● ● ● ● ● ● periferal lenfadenitis embolik pneumoni nefritis artritis tenosnovitis miyokarditis 155 Ayrıca hemogramdaki değişiklikler (anemi, lökositozis ve sola kayma, yüksek fibrinojen, hipoalbüminemi ve yüksek globulinler) güçlü bir şekilde kronik septik olayı hatırlatır. Kan kültürleri yapılmalıdır, fakat tek bir örnekle yetinmemelidir. Antibiyogram tedavide önemli olabilir. Köpeklerde pulmonik stenozis ● köpeklerde üçüncü en yaygın konjenital kalp defektidir ● sistolik bir üfürüme neden olur ve bu, sol kalp bazisinde veya kostakondral birleşme yerinin altında en şiddetlidir ● pulmoner kapak lezyonları toraksın sol tarafında aortik kapak sahasının kraniyalinde daha net duyulur ● kalp yetmezliği meydana gelirse sağ taraflıdır Bireysel kalp kapakları ile ilgili belirtiler ve oskultasyondaki spesifik bulgular yukarıda anlatılmıştır. Sığırlarda bazı valvuler ve mural endokarditis vakalarında yukarıda anemnezde bahsedilen şikayetler bulunmakla birlikte oskultasyonda taşikardi ve şiddetli bir kalp sesi duyulur. Üfürüm duyulmaz. Endokarditiste süre haftalar veya aylarca uzun olabilir ya da hayvanlar akut kalp yetmezliğini takiben ölebilir. Endokarditis mitral kapağın korda tendineasının veya aortik kapağın medial kısmının yırtılmasını predispoze edebilir. Bu da atlarda akut sol kalp yetmezliğine neden olur. Üfürümlü konjenital kalp anomalileri Konjenital kalp anormallikleri bütün hayvan türlerinde görülmekte olup bazıları basitken diğerleri komplekstir. Defektlere göre belirtiler erken veya geç görülebilir. Bazıları doğumda belirti gösterirken bazıları da daha geç gösterir veya hiç göstermez. Sığırlarda atriyal septal defektlere nekropside rastlanması yaygın olup nadiren klinik belirtiye yol açarlar. Bu defektlerin prevalansında türler arasında farklılık vardır. Örneğin, septal defektler taylara veya kuzulara göre buzağılarda ve domuz yavrularında daha yaygındır. Ventriküler septal defekt ve patent duktus arteriosus daha yaygın anomaliler arasındadır ve fizik muayenede teşhis edilebilir. 156 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi Ventriküler septal defektler Koyun, keçi ve atlarda daha yaygın konjenital kalp defektlerinden biridir. Bunlar genellikle subaortik olup interventriküler septumun membran kısmında çokca oluşur. Diğer defektler yokken bunların bulunuşu kanın triküspital kapağın septal kapakçığı altından sol ventrikülden sağa geçmesine neden olurlar. Geçişin büyüklüğü ve hayvanın akıbeti defektin boyuna ve sağ ventrikülden akışa direncin derecesine bağlıdır. İri defektli ve büyük geçişli hayvanlar doğumda ölebileceği gibi birkaç haftalık veya aylıkken bitkinlik, büyümede gerilik ve orta derecede bir egzersizde dispne gösterir. Atlarda performansın kötü olduğu şikayeti alınır. Daha az şiddetli defektler belirgin bir kalp yetmezliğine neden olmayabilir ve defekt hayvanın başka nedenlerle muayenesinde veya otopside tesadüfen bulunur. Defekt sağ ve sol ventriküllere akış yüküne ve pulmoner vasküler dirence bağlı olarak sağ ventrikülde basınç artışına neden olur. Pulmoner damarda direnç artışı artan pulmoner kan akışının sonucu meydana gelir. Sığırlarda bu artış akışı tersine döndürmeye yeterli olabilir ve siyanoz gelişir. Bu sendrom, bazen Eisenmenger kompleksi olarak tanımlanır ve en çok 1-3 yaşlarda gelişir. Oskultasyonda her iki tarafta geniş bir sahada şiddetli sert bir pansistolik üfürüm duyulabilirse de sol 4. ve 5. interkostal aralıkta ve sağ tarafta triküspital kapağın ventralindeki sternumun kenarında en şiddetlidir. Üfürüm sağda sola göre daha şiddetli olup karşılaşılan en şiddetli ve en belirgin üfürümlerden biridir. Sağ tarafta sternal kenarda ve sıkça da sol torasik duvar üzerinde mitral sahada prekordiyal bir titreşim belirgindir. Akışla ilgili girdap defekti geçer ve defekte yakın duran kapaklarda sekonder değişikliklere neden olabilir. Sığırlarda sağ AV kapağın septal uç kısmında endokarditis gelişme eğilimi vardır. Atlarda aortik kapağın medial ucu septal defektin içine doğru prolabe olabilir veya medial uç yırtılabilir ve sonuçta aort yetmezliği ve akut sol kalp yetmezliği gelişir. Diğer konjenital kalp veya damar defektleri ile ilgili olarak ventriküler septal defektler gelişebilir. Kalp yetmezliği varsa belirtiler değişebilir. Defekt sağ ve sol ventriküllere akış yüküne ve pulmoner vasküler dirençte artışın derecesine bağlı olarak sağ ventrikülde basınç artışına neden olur. Bu defetten ölen veya kısa süre yaşayan hayvanlarda akut sol kalp yetmezliği belirtileri belirgin iken sığırlarda sağ taraflı konjestif kalp yetmezliği daha geç dönemde görülür. Kedilerde üfürüm tesadüfen bulunabilir. Yavrularda defekt büyükse büyüme geçikir ve erken dönemde kalp yetmezliği belirtileri gelişebilir. Patent duktus arteriosus Bu defekt, doğumu takiben kapanması gereken duktus arteriozusun yeteri kadara kapanmamasından kaynaklanır. Aortadan pulmoner artere akan kan ile ilgili olarak değişen şiddette ve sürekli bir üfürüm söz konusudur. Normal basıncın etkileri kan akışını değiştirdiği için her siklüste üfürümün şiddeti de artar ve azalır. Buna “makine üfürümü” denir. Sistolik bileşen çok şiddetlidir ve genellikle kalbin bütün oskultasyon sahasından duyulabilir. Prekordiyal bir titreşim hissedilebilir. Diyastolik bileşen ise çok daha yumuşaktır ve aortik kapağın hemen dorsalinde kalbin bazisinden duyulabilir. Bu saha dikkatli oskulte edilmezse kaçırılabilir ve üfürümün tipi yanlış teşhis edilebilir. Nabzın şiddeti fazla olup diyastolik basınç düşüktür. Patent duktus arteriosus atlarda ventriküler septal defektten sonra ikinci en yaygın defettir. Köpeklerde en çok görülen kalp defektlerinden biridir. Predipoze ırklar minyatür Poodle, Koli, Sheltie ve Pomeraniandır. Duktus artreriozusun ligatürü tavsiye edilir. Fallot Tetralojisi Hemen hemen daima öldürücüdür. Aşadaki bileşenlerden oluşur: ● ventriküler septal defekt ● pulmoner stenozis ● aortanın sağa doğru pozisyon alması (her iki ventriküle oturur ve onlardan kan alır) KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ● sekonder olarak sağ ventrikül hipertrofisi Pulmoner artere akışa dirençte belirgin artış aortaya önemli miktarda kan akışı ile birlikte sağdan sola geçişe neden olur. Tay, buzağı ve köpeklerde klinik belirtiler doğumu takiben görülür ve çoğu defa ölüme neden olur. Bazen hasta hayvanlar daha uzun yaşayabilir. Hastalarda en ufak bir eforda dispne gelişir. Pulmoner stenozisin derecesine bağlı olarak siyanozis bulunabilir ve genellikle egzersizle birlikte belirgindir. Oskultasyonda üfürüm ve bazen prekordiyal titreşim bulunur ve 3. veya 4. interkostal aralıkta en şiddetlidir. Teşhis kalp kateteri ile basınç ölçümleri, kan gazları analizi, boya dilüsyon eğrisi ile geçişin belirlenmesi, anjiokardiyografi, ekokardiyografi ile doğrulanabilir. Endokardiyal fibroelestozis Buzağı, domuz, kedi ve köpeklerde konjenital endokardiyal fibroelastozis gözlenmektedir. Endokardiyum kalın bir fibroelastik tabaka ile kaplanır. Sol ventrikülün duvarı hipertrofik ise de ventrikülün kapasitesi düşüktür. Aortik kapaklar kalın, düzensiz ve belirgin stenozlu olabilir. Bütün türlerde neden bilinmemektedir. Sendrom bir konjenital kalp yetmeziği olmakla birlikte miyokard, endokard veya perikardta spesifik lezyonları gösteren belirtiler yoktur. Öte yandan, hayvan yetişkin olana kadar defekt klinik anormalliğe yol açmayabilir. Klinik uyarı Aort kapağı yetmezliğinde arter nabzı çok fazla şiddetli olup sistolik basınç yüksek diyastolik basınç düşüktür (su çekici nabzı). Nabız dalgası küçük perifer damarlarda bile görülebilecek kadar büyük olabilir. Subvalvuler aortik stenozis Subaortik stenoz köpeklerde en yaygın konjenital kalıtsal kalp defektlerinden biridir. Predispoze ırklar Newfoundland, Alman çoban köpeği, Boxer, Golden Retreiver, Rottweiler, Bull Terrier, Bouvier de Flandres ve Bernese Dağ köpeğidir. Hayvan semptom 157 göstermeyebilir ya da bayılma ve ölüm gelişebilir. Aortik semiluner kapaklarının tam bağlanma noktasında veya altında aortanın stenozisi domuzlarda yaygın bir defekttir. Normal hayvanlarda PDA Patent duktus arteriozus ile ilgili üfürümler, kapanan duktus arteriozusun geçici açıklığına bağlı olarak normal hayvanlarda doğumu takibeden ilk gün duyulabilir. Sürekli üfürüm 5 gün ve sistolik bileşen 2 hafta boyunca duyulabilir. Bunlar belirlendiğinde duktusun kapanıp kapanmadığını ve üfürümün bulunup bulunmadığını kontrol için hayvan daha sonra tekrar muayene edilmelidir. Klinik uyarı Subaortik stenozisli hayvanlar asfeksi, dispne ve ağız ve burun boşluklarında köpüklenme ile aniden ölebilir veya nükseden dispne atakları ile birlikte daha uzun yaşayabilir. Akut formda egzersizden sonra ölüm meydana gelebilir veya egzersize bağlı olmadan da şekillenebilir. Sürtünme sesleri Perikardiyal sürtünme sesleri Bunlar, yangılı bir perikard kesesinde kalbin hareketi ile oluşan sürtünme sesleri olup toraks üzerinden duyulabilen titreşimlerdir. Perikarditis birkaç sistemik enfeksiyonun eşlik ettiği yaygın bir durum olup bronkopnömoniden yayılma ile oluşabilir. Şiddetli olabileceği gibi klinik olarak belirtisiz de kalabilir. Atlarda oluşur. Sığırlarda en çok retikulumdan batan yabancı cisimlere bağlıdır. Perikarditisin erken döneminde düz kaygan yüzeyin kaybı sürtünme seslerine neden olur. Perikardiyal sürtünme sesleri genellikle ovma karekterlidir. Bunlar kalp siklüsünün bir kısmı ile sınırlı olabileceği gibi onunla senkronize de olabilir. Eğer gaz varsa su sıçraması „çamaşır makinesi‟ sesleri duyulabilir. Perikardiyal kesede sıvı miktarının artması kalp seslerinin boğulmasına, düşük şiddette apek vurusuna, kalp mat sahasının artışına neden olur. Genel venöz konjesyon vardır. Bu da en kolay, vena jugularis dolgunluğu ile belli olur. Juguler nabızlarda a-dalgası belir- 158 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi gindir. Arter nabzının şiddeti zayıftır. Bu dönemde ölüm meydana gelebilir ya da daha uzun yaşayarak kronik konstriktif perikarditise neden olan kronik fibrinli yangıya ilerler. Kalp yetmezliği bir dolum bozukluğundan kaynaklanır (diyastolik rezerv volümü ve atım hacmi düşüktür). Primer lezyonun yayılması ile miyokarditis gelişebilir. Ateş, depresyon, toksemi ve harekete isteksizlik belirgindir ve sığır göğüs duvarı sabit ve dirsekler ayrık olarak durabilir. Sternumun kalp bölgesi üzerine perküsyon yapıldığında ağrı belirlenir. Aşağıdaki üç belirti kalbin tamponlandığını gösterir: ● venöz konjesyon ● kalp sesleri boğuk ● arter nabzın basıncı düşük Plöral-perikardiyal sürtünme sesleri Sığırlarda plöra ve perikard arasındaki yapışmalarla oluşur. Bunlar düşük şiddette gıcırtılı seslerdir ve inspirasyonun pik seviyesinde, genellikle sistol sırasında meydana gelir. Bunlar „metalik‟ bir tıklama şeklinde olabilir. DĠĞER BEKLENMEDĠK KALP SESLERĠ Sistolik klikler Bazı atlarda oskultasyon sırasında sistolün ortasında bir tıklama sesi meydana gelir. Oluşumu bilinmemekle birlikte kalp performansının bozulması ile bir ilgisi yoktur. Küçük hayvanlarda erken dejeneratif kapak hastalıklı orta yaş küçük ırk köpeklerde sistol sırasında kısa, keskin ve yankılanmayan sesler işitilir. Böyle sesler mitral kapakçıkların prolapsusuna atfedilir. Bunlar S1 ve S2 ile aynı frekansta olup şiddetleri düşüktür. İlk izlenimler gallop ritmden şüphelendirebilir. Bununla birlikte nirengi noktası olarak önce S1 ve S2 belirlenir ve fazladan bir sesin zamanlaması sistolün ortasıdır. Mitral yetmezlikte yumuşak sistolik bir üfürüm çoğunlukla birliktedir. Kalpten başka vücudun diğer bölgelerinde oluşan sesler de kalbin oskultasyon sahasından işitilebilir. Bunlar: ● stetoskopun temas ettiği deri ve tüylerin sürtünme sesi ● solunumla ilgili sesler ● karınla ilgili sesler Kalbi oskulte ederken bu seslerin dışlanmasında yukarıda bahsedilen aynı metod kullanılabilir. KARDĠYOVASÜLER SĠSTEMĠN ÖZEL MUAYENESĠ Subklinik kardiyovasküler hastalıkla ilgili bulgular rutin muayene sırasında tesadüfen belirlenebilir. Bununla birlikte, kardiyovasküler hastalık, kalp performansının azalması ile ilgili belirtiler var olduğunda klinik olarak belirgin hale gelir. Kardiyovasküler hastalığın klinik belirtileri çoğu defa konjestif kalp yetmezliğinin gelişimi ile ilgilidir. Bunlar bayılma, egzersize dayanıksızlık, göğüste titreme ve yetmezlik şeklinde belirgin olabilir. Konjestif kalp yetmezliği (KKY) aslında herhangi bir kalp hastalığının potansiyel bir sonucu olan bir sendromdur. KKY gelişimine neden olan hastalık elimine veya rezerve edilemediğinde sendrom kalp performansında amansız bir düşme ve sonradan ölümle seyreder. KKY‟ğinin prognozu kötüdür. Mitral kapak endokardizisli bir köpekte akciğer ödemi gelişirse palyatif tedaviye rağmen ölüm 6-12 ayda meydana gelebilir. Aortik kapak yetmezliği sonucu olarak akciğer ödeminin geliştiği atlar genellikle birkaç ay yaşar. Ayrıca, KKY‟in basitçe bir kalp fonksiyon bozukluğu sendromu olduğu ve nöroendokrin anormallikleri ile seyrettiğinin bilinmesi önemlidir. Bu, spesifik bir hastalık olmayıp daha çok kalp hastalığının potansiyel bir sonucudur. KKY‟ğine neden olan hastalıklardan çoğu, miyokard hipertrofisinin ve geçici olarak kalp performansını koruyan diğer telafi mekanizmalarının aktivasyonunun gelişimi ile ilgili kronik ve progressif (ilerleyici) bir sürece sahiptir. Bu yüzden, KKY gelişmeden önce genellikle kalp boşlukları büyür. KKY birçok kalp hastalığının potansiyel bir sonucu ise de farklı yollardan ölüme neden olan bazı bozukluklar vardır. Örneğin, yapı- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS sal kalp hastalığı olmadan aritmiler geliştiğinde klinik belirtiler olarak bayılma, egzersize intolerans ve ani ölüm görülebilir. Kardiyovasküler hastalığın klinik yönden araştırılması anemnez ve klinik muayene temeline dayanır. Özel diyagnostik muayeneler (EKG, toraks radyografisi, ekokardiyografi gibi) belirlenen klinik problemlerin özelliğine göre seçilir. Kardiyovasküler muayenenin amacı Kardiyovasküler muayenenin amacı aşağıdaki soruları cevaplamaktır: ● ● ● ● kalp hızı ve ritm nedir? kalp büyümüş müdür? konjestif kalp yetmezliği var mıdır? konjestif kalp yetmezliği varsa buna neden olan hastalık nedir? Non-invazif kardiyovasküler muayeneler farklı fakat tamamlayıcı bilgi sağlar. Her diyagnostik testin sadece spesifik faydası olmayıp aynı zamanda dezavantajları da vardır. Kardiyovasküler sistemi değerlendirmek için klinik olarak mevcut araçlar gözden geçirilir. Her diyagnostik aracın faydası kardiyovasküler muayenenin temel amaçları ile birlikte değerlendirilir. Elektrokardiyografi, radyografi, ekokardiyografi kullanılır ve kalp basıncı dolaylı olarak değerlendirilir. Büyük hayvanlarda bu metotlarla muayeneyi gerektiren kardiyovasküler hastalığın ekonomik önemi ve prevalansı genel olarak bu metotların kullanımlarını gerektirecek kadar önemli değildir. Üstelik onların kullanılmaları ve yorumu uzmanlık gerektirmekte ve cihazlar genellikle fakülteler ve araştırma merkezlerinde bulunmaktadır. Elektrokardiyografi Büyük hayvanlarda birçok kalp aritmisi, yavaş hızda olduklarında fizik muayenede teşhis edilebilir. Bununla birlikte, kalp hızı yüksek olduğunda fizk muayenede teşhisleri son derece zordur ve teşhişte EKG önemlidir. EKG, miyokardiyumun depolarizasyonu ve repolarizasyonu ile ilgili kalpteki elektriksel aktivasyonun bir sonucu olarak vücut yüzeyinde meydana gelen değişik potansiyel far- 159 kını grafik olarak kaydeder. Vücut yüzeyindeki potansiyel fark bu aktivitenin bir toplamı olup herhangi bir anda kalpte elektriksel aktivite polaritesi, büyüklüğü ve yönü olan tek bir kutup olarak kaydedilir. Polarite hücrelerin yüzeyindeki yükler tarafından belirlenir, oysa büyüklük ve yön depolarize ve repolarize olan kas kitlesi tarafından belirlenir. Evcil hayvanlar arasında ventriküler aktivasyon işlemi farklıdır. Kedi ve köpeklerde ventrikülün depolarizasyonunun üç temel cephesi ard arda meydana gelir. Bu cephelerden ikincisinde iki ventrikülün serbest duvarları Purkinye liflerinden epikardiyuma kadar depolarize olur. Bu türlerde, EKG bölgesel ventriküler kas kitlesinde bir değişiklikler tahmini vermek için kullanma imkanı sağlar. At, sığır, koyun, keçi ve domuzlarda Purkinye liflerinin ventriküler kas kitlesine girişi ve dallanması çok daha yoğundur ve ventrikülün önemli depolarizasyonu çok sahada meydana gelip yüzey EKG‟sinde görülmez. Sonuç olarak, bu hayvanlarda ardışık depolarizasyonun sadece iki cephesi yüzey EKG‟si ile belirlenir. Bunlar: ● sol ventrikülün apeksinde endokariyal tabakanın ilk depolarizasyonu ● sağ ventriküler endokardiyumdan sola doğru (petlerde meydana geldiği gibi) interventriküler septumun aynı anda eksitasyonu İkinci cephe genel bir apeks-bazis yönünde interventriküler septumun bazis ve ortasının terminal depolarizasyonu ile ilgilidir. Sonuç olarak miyokardiyal kitlenin büyük kısmının depolarizasyonu yüzey EKG‟si tarafından belirlenemez. Kalbin hipertrofisi ve miyokard anormalliğinin EKG‟nin vektör analizi ile belirlenmesi, büyük hayvanlarda genellikle mümkün değildir. EKG geleneksel ekstremite derivasyon sistemi ile veya bipolar derivasyon yerleştirme ile alınabilir. Geleneksel ekstremite sistemi standart bipolar ekstremite derivasyonları (I, II ve III), artırılmış unipolar ekstremite derivasyonları (aVR, aVL ve aVF) ve unipolar göğüs derivasyonlarını kapsar. Bu derivasyon sisteminin kullanımı küçük hayvanlarda 160 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi yaygındır. Büyük hayvanlarda iletim anormalliklerinin rutin teşhisi tek bir ekstremite derivasyonu ile elde edilemez ve bu derivasyon sistemik klinik çalışmada en yaygın kullanılır. Bipolar derivasyon sistemi ve uçların bağlandığı yerler hayvanın hareketinden en az etkilenir. At ve sığırlarda en yaygın kullanılan yerler biri pozitif ve diğeri negatif iki elektrodtan oluşur. Y derivasyon sistemi şöyle tutturulur: ● sol bacak elektrodu (sarı, pozitif elektrod) belin yaklaşık 8-10 cm gerisine ● sağ bacak elektrodu göğüs girişine Standart elektrokardiyografide kayıt için derivasyon I kullanılır. Alternatif ve yaygın bir derivasyon sistemi taban-uç monitör derivasyonudur. Sağ bacak elektrodu (kırmızı uç) sağ juguler olukta boynun alt kısmından üçte ikisine ve sol bacak elektrodu (sarı uç) da sol dirseğin hemen gerisinde kalbin apeksi üzerine tutturulur. Tekrar derivasyon I, kayıt için kullanılır. Her iki sistemle siyah uç kalpten uzaktır ve genellikle sağ bacağa yerleştirilir. Koyunlarda boyunda yün, elektrodun yerleştirilmesini engellediğinden negatif elektrod başın orta hattına yerleştirilebilir. Elektrodlar timsah ağızlı penslerle jelle birlikte tutturabilir veya alkolle ıslatılır. Bu derivasyon sistemlerinden her ikisi de kullanılabilir ve şunlara dikkat edilir: ● kayıt elektriksel engelleme alanlarından uzakta yapılır ● hayvan kuru veya lastik kaplı bir zeminde olmalıdır ● cihazın hız ve amplitüd ayarlarına dikkat edilir. Kayıt hızı genellikle 25 veya 50 mm/ sn‟dir. SA düğümden çıkan ve atriyumları geçen depolarizasyon dalgası EKG‟de P dalgası olarak gözükür. AV düğümde iletim gecikmesi vücut yüzeyinde elektriksel aktivite olarak kaydedilmez ve izoelektrik PR aralığı (düz çizgi şeklinde) oluşur. Ventriküllerin depolarizasyonu QRS kompleksi olarak gözükür. Bunu takiben repolarizasyonu temsil eden T dalgası şekillenir. Elektrokardiyografi birçok küçük hayvan pratiğinde önemli bir diyagnostik araçtır. Kalp yetmezlikli, kalp üfürüm anemnezli veya kalp aritmisi ve oskultasyon endikasyonlu her kedi ve köpekte endikedir. Bayılan, siyanozlu, elektrolit veya asit-baz dengesi bozuk (ör, hipoadrenokortisizmli bir köpek veya üriner tıkanmalı bir kedide hiperkalemi) hayvanlarda faydalıdır. Yaşlı kedi ve köpeklerde preanestezik işlemin bir parçası olarak da kullanılır. EKG kalp, ritm ve miyokardiyumun durumu hakkında önemli bilgi sağlar. Kedi ve köpeklerde kalp boşluklarının büyümesi bakımından önemlidir. Büyük hayvanlarda EKG Büyük hayvanlarda EKG‟nin önemli kullanımı iletim anormallikleri ve aritmik kalp hastalıklarının belirlenmesi içindir. Bunlar, çeşitli dalga şekillerinin ve aralıkların ölçülmesiyle ve onların olmaması veya anormalliklerinin gözlenmesiyle belirlenir. Klinik uyarı Kedi ve köpeklerde kardiyovasküler hastalık prevalansı yüksektir ve elektrokardiyografi ve radyografi kullanılmasını gerektirir. Kedi ve köpeklerde EKG almak için ideal olarak hayvan sağ yanına yatırılır. Renkli elektrodlar ilgili yerlere (sarı elektrod sol ön bacağa, kırmızı elektrod sağ ön bacağa, yeşil elektrod sol arka bacağa ve siyah elektrod sağ arka bacağa, dirsek hizasına) tutturulur. Elektrod temas yerlerine alkol veya temas jeli sürülür. Genellikle hız 50 mm/sn ve voltaj 1 cm=1 mV olarak kullanılır. Yaygın olarak kullanılan 6 ekstremite derivasyonu vardır. I, II ve III standart bipolar ekstremite derivasyonları olup iki yer arasındaki voltajı mukayese eder. Örneğin, Derivasyon I sol bacaktaki (+) elektriksel potansiyeli sağ bacaktaki (-) ile karşılaştırır (soldan sağa eksen). Derivasyon II sağ bacaktaki (-) elektriksel potansiyeli sol arka bacaktaki (+) ile, derivasyon III sol ön bacağı (-) sol arka bacakla (+) karşılaştırır. Diğer standart ekstremite derivasyonları (aVR, aVL ve aVF) artırılmış ünipolar ekstremite derivasyonları olup bir bacaktaki vol- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS tajı bir standartla (kalbin merkezindeki içten ölçülmüş referans nokta) karşılaştırır. Sürekli ambulalatuar elektrokardiyografi Birçok kalp aritmisinin geçici özelliğini ve tetikleyici aritmilerden oluşan günlük olayların gözlenmesini dikkate alarak aritmileri belirlemek için rutin elektrokardiyografinin sınırlarını genişletmek için yeni teknik geliştirilmiştir. Sürekli ambulatuar elektrokardiyografi ile (Holter monitör) tercihen hayvan doğal ortamlarında iken kalp ritmi 24 saat kaydedilir. Geçici aritmiler kolayca belirlenir ve günlük özeliği olanlan belgelenir. Holter monitör aşağıdakilerde endikedir: ● normal rutin EKG‟li fakat bayılan köpeklerin değerlendirilmesinde ● antiaritmik ilaç etkinliğini belirleme metodu olarak ● aritmojenik kardiyomiyopati için asemptomatik köpeklerin gözlenmesinde Radyografi ve kalp yetmezliği Radyografi sol kalp yetmezliğini belirlemek için kullanılan hassas bir diyagnostik testtir. Bu da artan interstisyel dansitelerin artışı veya hava bronkogramlar ile gösterilir. Klinik uyarı Dispneli hayvanlar radyografi almak için asla zorlanmamalıdır, zira stres ölümcül olabilir. Bu durumda radyografi almadan önce solunum güçlüğünün nedenini hafifletmek gerekir (torakosentez veya diürez). Radyografi ve anjiyokardiyografi Kalp hastalığından şüphe edilen küçük hayvanların değerlendirilmesinde yüksek kaliteli torasik radyograflar önemlidir. Radyografiyi tolere edebileceği sanılan dispneli bir hayvanda DV (dorsovantral) görüntü VD (ventrodorsal) görüntüye göre daha az streslidir. Dayanıklı hayvanlarda klasik görüntüleme, VD ve sağ lateraldir. Diğerleri sol lateral görüntülemeyi tercih etmekle birlikte gerçek bir avantajı yoktur. Daha önemlisi, görüntüleme pozisyonu vakadan vakaya değişebilir. Özel bir vakada radyografi, hastalı- 161 ğın ilerlemesini ve tedaviye cevabı belirlemede de önemlidir (seri radyograflar). Anormallikleri kaçırmamak için radyograflar sistematik olarak yorumlanmalıdır. Yüzeysel yapılar, kemiksel toraks, kalbin silueti, akciğerler ve hava yolları değerlendirilmelidir. Küçük hayvanlarda radyografi, akciğer ödemini ve akciğer venöz konjesyonu belirlemek için en kolay bulunan bir araçtır. Aşağıdakilerin teşhisinde de faydalıdır: ● ● ● ● ● kalbin büyümesi iri damar büyümesi dirofilariazis perikardiyal effüzyon pleural effüzyon Lateral, DV vaya VD radyograflar inspirasyon sonunda çekilmelidir. At ve sığırlarda yetişkinlerde değil yeni doğanlarda faydalıdır. Anjiokardiyografi ile konjenital kalp defektleri araştırılır ve kontrast madde ile anormal geçişler belirlenmeye çalışılır. Fonokardiyografi Fonokardiyografi kalp seslerinin ölçülmesini ve kaydını sağlar. Kalbin çeşitli oskultasyon sahaları üzerine özel bir mikrofon yerleştirilir ve sesler hareket eden bir kağıt üzerine grafik olarak kaydedilir. Kayıttan önce bireysel seslerin daha iyi belirlenmesi ve kabataslak frekans muayenesi için yüksek ve düşük filtrelerden geçirilir. Fonokardiyogram genellikle EKG ile birlikte kaydedilir. Fonokariyogram stetoskopla elde edilenlere ek olarak önemli bilgi sağlayabilir. Kardiyovasküler hastalıkta, özellikle kalp hızı yüksek iken, öncelikle üfürümlerin karakteri ve zamanlaması için kullanılır. Bu durumda basit stetoskop muayenesi yetmez. Ekokardiyografi Ekokardiyografide yüksek frekanslı ses dalgaları bilinen hızlarda dokulara gönderilir. Dalgalar akustik bir doku ara yüzeyi ile karşılaştığında geri yansıtılır. M mod ekokardiyografide kalbin tek boyutlu dalgası mükemmel temporal rezolüsyon sağlar ve EKG ile birlikte osiloskopta görüntülenir. Ventriküler duvar kalınlığı, boşluk boyutları ve dalga hareketi beirlenebilir. Alternatif olarak, 162 Kardiyovasküler Sistemin Muayenesi derinlik ve genişliği olan iki boyutlu ekokardiyogramlar da elde edilebilir. Doppler ekokardiyografi kardiyovasküler sistem içinde kan akışını araştırmak için kullanılabilir. Ekokardiyograf, transduserden dönen ekonun yönünü ve mesafesini belirleme kapasitesindedir. Kapak yetmezliği ile ilgili regurgitan akışlar renkli Doppler eko kullanarak gözlenebilir. Kalp ve boşluklarının boyutları ölçülebilir. Bu değişikliklere neden olan muhtemel lezyonun tipini tahmin etmek için de kullanılabilir. Kapak defektleri ve endokarditis aşağıdakileri görüntüleyerek taşhis edilebilir: ● anormal kapak hareketi ● yetersiz kapak açıklıkları ● kapaklarla ilgili vejetatif kitleler Aynı şekilde konjenital kardiyovasküler defektlerin teşhisinde kullanılabilir ve mikro balon yüklü tuzlu su gibi ekojenik maddelerin enjeksiyonu, şantların belirlenmesinde faydalı olabilir. Ekokardiyografi aşağıdakilerin belirlenmesinde de kullanılabilir: ● kontraktilite göstergeleri ● toraksta tümör kitlelerinin varlığı ● pleural ve perikardiyal effüzyonun varlığı yaygınlığı Vasküler sistemin muayenesinde, at ve kedilerde iliak trombozisin erkenden belirlenmesinde ultrason önemlidir ve rektumdan el ile palpasyona göre daha hassastır. Sentral venöz basınç Santral venöz basınç ölçümü vena cava kraniyalis gibi santral bir venada venöz kan basıncını belirlemektir. Bu basınç, önemli oranda sağ atriyal basıncını ve dehidrasyona ve sıvı kullanımına cevaba değişiklikleri yansıtır. Aşırı sıvı kullanımından kaçınmak ve hastayı gözlemek için santral venöz basınç takip edilebilir. Vena cava craniyalis‟e kalın bir kateter yerleştirilir ve bu da bir manometreye tutturulur. Kan basıncı ölçümü Aşağıdakiler için endikedir: ● bir hastayı hipertansiyon yönünden değerlendirmek ● kardiyovasküler hastalıklı kritik bir vakayı gözlemek ● vazodilatörler kullanıldığında tedaviye cevabı belirlemek İki genel metot vardır: direk ve endirek. Direk metotta perifer bir artere kateter uygulayarak bir basınç transduseri ve manometre kullanılır. Bu teknik invazif olup genellikle sedasyon gerektirir. İndirek kan basıncı ölçerken kuyruk veya bacağa kolluk (manşet) uygulanarak kan akışı osilometrik veya Doppler transduserlerle belirlenir. Perikardiyosentez Perikard boşluğundan sıvı çekilmesi tekniğidir. Çoğu vakada ilerleyici bir perikardiyal effüzyon tarafından hayatın tehdit edildiği durumda yapılır. Serosanguinöz (kanlı serum) effüzyonların muayenesinde neoplazi için hatalı negatif ve pozitif kararlar verilebilirse de alınan sıvı sitolojik olarak muayene edilir. Büyük hayvanlarda egzersiz testi Dispne, yorgunluk ve egzersizi takiben kalp hızında ilerleyen bir artış kalp yetmezliğini düşündüren belirtilerdir. Kalp hastalığından şüphe edilen hayvanlarda bu belirtileri ortaya çıkarmak ve egzersize toleransı belirlemek için egzersiz testi yapılır. Çoğu uygulamada egzersize toleransın değerlendirilmesi subjektiftir. Egzersizi takiben alınan EKG, esas hastalıkla ilgili anormallikleri belirlemede yardımcıdır. Bunlar, ST segmentindeki değişiklikler (çökme veya yükselme) ve aritmilerin oluşumudur. Kuvvetli bir koşudan sonra EKG alınır ve egzersizden önceki ile karşılaştırılır. Bu test, rutin muayenede belirlenemeyen geçici aritmileri ortaya koymada yardımcıdır. 3 Lenfatik Sistemin Klinik Muayenesi LENF DÜĞÜMLERĠ MUAYENESĠ Lenfatik sistemin muayenesi lenf düğüm lerinin inspeksiyon ve palpasyonu ile mümkünse lenfatiklerin akışını kapsar. İğne aspirasyon veya biyopsisi de yapılabilir. Evcil hayvanlarda çok sayıda yüzeysel lenf düğümü kolayca belirlenebilir. Lenf düğümleri gevşek deri altı dokularda palpe edilebilir. Büyüklükleri hayvan türüne ve yerine göre değişir. Lenf düğümleri fasulye şeklinde olup kenarları düzdür. Ruminantlarda ek lenfoid organlar (hemal lenf düğümleri) vardır. Bunlar fossa paralumbalislerin deri altı dokularında kolayca belirlenebilir. Hemal lenf düğümleri yaklaşık 1 cm boyunda ve sert ve yuvarlaktır. Normal hayvanlarda timüs tipik olarak palpe edilmez. Timüs büyümesi torakstan toraks girişine ve kraniyal olarak boynun ventral yüzeyi boyunca yayılan bir kitle şeklinde belirlenebilir. Timüsün çok büyümesi lenfoproliferatif bir hastalığı akla getirir. Lenf düğümlerinin dağılımı hayvan türlerine göre değişir. Küçük hayvanlarda normal olarak palpe edilebilen lenf düğümleri şunlardır: mandibular preskapular ● superfisiyal inguinal ● popliteal ● ● Servikal, retrofaringeal, aksillar, aksesuar aksillar veya femoral düğümler palpe edilebilirse de hastalık olabilir. Bazen superfisiyal servikal, superfisiyal inguinal ve fasiyal lenf düğümleri palpe edilebilir. Diğer türlerde çok sayıda farklı lenf düğümü palpe edilir. Klinik uyarı At ve sığırlarda birkaç abdominal lenf yumrusu rektal yolla palpe edilir Lenfatik sistem hastalığının klinik belirtileri Lenfadeniopati lenf düğümlerinin hipertrofisidir. Lenfadenitis lenf düğümlerinin yangısıdır. Lenf düğümleri genellikle büyümüş ve ağrılıdır Lenfanjiektazi lanf damarlarının genişlemesidir. İntestinal lenfanjiektazi prroteinkayıplı enteropatinin yaygın bir nedenidir. PALPE EDĠLEN LENF DÜĞÜMLERĠNĠN YERLERĠ Submandibular atlarda bu düğümler intermandibular boşluğun kaudal kısmına doğru deri altında bulunur ve parmak kalınlığında öne doğru birleşirler. Sığırlarda aynı düğümler mandibula açısının kaudal kenarına daha yakın bulunur. Küçük hayvanlarda mandibular lenf düğümleri ikili veya üçlü bir grup olşrurur ve çene açısının ventralinde bulunur. Faringeal Bunlar iki gruptan oluşur: 1. Subparatid (atlarda parafaringeal) lenf düğümleri parotis bezinin altında masseter kasın kaudal kısmında bulunur. Atlarda düğümler farinksin dorso-lateral yüzeyinde, bez kesesinin hemen ventralinde yer alır. Bunlar burada doğrudan palpe edilmez. Sığırlarda kolayca palpe edilirler. 2. Retrofaringeal (veya subfaringeal) lenf düğümleri at ve sığırlarda farinksin kaudal 160 Lenfatik Sistemin Muayenesi yüzünde yer alır. Atlarda nispeten küçük olup yeri nedeniyle bez kesesi lenf düğümleri olarak da bilinir. Kraniyal, orta ve kaudal servikal (prepektoral) Bunlar, sırayla troid bezinin yakınında (atlarda parotis tükürük kaudal kısmının zarı altında), trakea üzerinde boynun ortasında ve toraksın girişine yakın trakeanın ventralinde yer alırlar. Preskapular Bunlar omuz ucunun hafif dorsalinde ve önünde yer alır. Atlarda kraniyal derin pektoral kasın kraniyal kenarında, sığırlarda supraspinatus kasının kraniyal kenarında bulunur. Kubital Bunlar dirsek ve toraksın duvarı arasında (sadece atlarda düzenli olarak bulunur) yer alır ve kas tarafından örtülür ve sadece zayıf hayvanlarda palpe edilir. Aksillar olanlar, at ve sığırlarda etkili palpasyonu engelleyen kas kitlesi altında aksillada derin olarak bulunur. Prefemoral (prekrural) genunun dorsalinde tensor fascia lata‟nın kraniyal kenarında karın duvarının kıvrımında yer alır. Popliteal olanlar gastrocnemius kasının kaudalinde biceps femoris ile semitendinous kasları arasında yer alır. Supramamar olanlar meme bezinin dorsalinde perineumda yer alır. Sığırlarda her iki tarafta genellikle iki ve bazen daha fazla lenf düğümü bulunur. Grubun daha büyük olanları, kaudal olanlar koyun böbreğine benzer ve yerden yere düzleşir ve yaklaşık 4 cm büyüklüğündedir. Bunlar genellikle birleşerek palpe edildiğinde tek düğüm izlenimi verirler. Superfisiyel inguinal olanlar aygırda penisin iki, tarafında uzun bir grup oluşturur. Öküz ve boğada skrotumun boynunda spermatik kordonun kaudalinde yağ dokuda bulunur. Eksternal kaudal lenf düğümleri iliumun medialinde karın duvarının kaudal kısmında yer alır ve dışardan palpe edilmez. Prostat kanserli köpeklerde rektal muayenede bazen büyümüştür. DĠĞER LENF DÜĞÜMLERĠ Bilinen başka lenf düğümleri klinik olarak önemli ise de bunlar sadece büyüdüklerinde belirlenebilir. Aşağıdaki durumlarda sığırlarda, kaudal mediastinal lenf düğümleri büyür: ● ● ● lenfosarkoma aktinobasilloz tüberküloz Bu durumlarda ezofagus baskılanabilir ve lumeni daralır; bu da bazen mide sondası ile anlaşılabilir. Aletin kardiaya girmeden önce ani rezistans artışı ile karşılaşması durumu düşündürür. Geri çekme sırasında olaylar dizisi rezerve edilir. Bazen büyümüş lenf düğümleri diğer taraflarında, örneğin kulağın tabanında deri altı dokularda veya göğüs ve karın duvarlarında palpe edilebilir. Ġçteki lenf düğümleri Büyük hayvanlarda işiofemoral lenf düğümleri retroperitoneal boşlukta iliumun gövdesinin kraniyal ve medialinde rektal muayeneyle palpe edilir. Palpe edildiklerinde, ceviz büyüklüğündedirler. Bunlar subiliak, popliteal, mamar ve scrotal lenf düğümlerinden lenf toplar. Bunlar iliumun gövdesinin üst kısmının tam önünde pelvis girişinin her iki tarafında, kol ve el uzatılarak palpe edilebilir. İnternal iliak düğümler aortanın ikiye ayrıldığı yerde bazen palpe edilir. LENF DÜĞÜMLERĠ VE DAMARLARININ MUAYENESĠ Palpe edilebilen lenf düğümlerinin fizik muayenesi inspeksiyon ve palpasyonu kapsar. İnspeksiyonda normal kenarlarda büyümeyle oluşan değişiklikler fark edilebilir. Palpasyon herhangi bir değişikliği değerlendirmede daha kritik bilgi sağlar. Lenf düğümü büyümesi fiziksel özellikler, dağılım ve belirtiye göre değerlendirilmelidir. Fiziksel özellikler şunlardır: KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ● ● ● ● ● ● ● boy palpasyona cevap olgunlaşma kıvam altında yer aldığı derinin sıcaklığı abse oluşumu, olgunlaşma ve akıntı lenf düğümü ile deri veya etraftaki dokular arasında yapışmalar Palpe edilebilen lenf düğümü sayısına ve çift taraflı olup olmadığına dikkat edilir. Lenf düğümleri normalde yumuşak ve gergince elastik, kolayca yer değiştirebilir. Lenf düğümü boyu Lenfadeniopatili bir hayvanın yaşı ve durumuna bakılır: ● genç hayvanlar çok sayıda antijenik uyarıcıya maruz kalır, artan lenf düğümü boyu normal immunolojik cevaptır ● hayvan yaşlandıkça lenf düğümü boyu azalır ve palpe etmek güçleşir ● kaşektik hayvanlarda düğüm etrafındaki yağ kaybı onları daha belirgin hale getirir Lenf düğümü şu nedenlerle büyüyebilir: ● antijenik uyarıya karşı cevap olarak lenfositler ve makrofajların çoğalması ● yangısal hücreler tarafından infiltrasyon ● hemapoietik neoplazi çoğalması ● metastazik neoplastik hücrelerle infiltrasyon Bir lenf düğümünün büyümesini değerlendirirken aşağıdakileri yansıtabileceği hatırlanmalıdır: 1. Akut lokal yangı (tamamen iyileşebilir veya irinleşmeye neden olabilir) 2. Önemli spesifik hastalık (malignant kataral fever) sistemik reaksiyonun bir kısmı 3. Kronik yangısal reaksiyon (sinüsler veya bez kesesinin kronik irinleşmesi) 4. Neoplazi (lenfosarkoma gibi primer olabildiği gibi karsinom gibi komşu dokulardan metastaz) 161 5. Lenfatik dokunun jeneralize neoplazisinin (miyeloid leukemi) bir kısmı. Büyümüş lenf düğümlerinin fiziksel özellikleri palpasyonla belirlenebildiği gibi reaktif ve neoplastik lenfadenopati arasında fark belirlenebilir: reaktif lenf düğümleri ağrılı ve daha az serttir. Lenf düğümlerinin etrafındaki dokulara yapışması metastazik neoplaziyi, belirgin yangısal reaksiyonları, mantar hastalığını veya ekstrakorpusküler lenfomayı düşündürür. Lenfomalı bireylerde büyümüş lenf düğümleri sert olup serbest hareket eder ve ağrısızdır. Lenf düğümleri son derece sert ise, nodal fibrozis (coccidioidomycosiste olduğu gibi) veya metastazik neoplazi olabilir. Lenf düğümleri piyojenik olduğunda dalgalanma belirlenebilir ve altında yer aldığı deri sıcak ve etraftaki dokular da ağrılı ve şişkin (kollateral yangısal ödem ve lenf durgunluğu) olabilir. Lenf düğümü büyümesinin etiyolojisinde lenfadenopati dağılımı önemli ip ucu olabilir. Eğer bir veya lokalize lenf düğümü seti kapsarsa bu lenfatikler tarafından drene edilen yerler enfeksiyon, yangı veya neoplazi yönünden dikkatle muayene edilir. Eğer birkaç perifer lenf düğümünü kapsarsa sistemik antijenik stimülasyon veya primer lenfoid neoplazi dikkate alınmalıdır. Dolgunlaşan lenf damarları, lenfatik tıkanma bölgesinin distalindeki deri altı dokularda görülebilir ve palpe edilebilir. Bu belirti büyük hayvanlarda daha kolay belirlenir. Lenf düğümlerinin büyüdüğü durumlarda belirti ve klinik özellikler önemini yansıtabilir. Genç sağlıklı hayvanlarda rutin aşılamadan sonra veya yeni bir antijen uyarısına karşı lenf düğümleri büyür. Kedilerin FeLV (felin leukemi virus) ve FIV (felin immunodeficiency virus) gibi viral hastalıklarının ilk viremik dönemlerinde geçici jeneralize lenfadenopati gelişebilir. Kaşektik hayvanlarda lenf düğümü etrafında yeterince yağ kaybı olduğunda lenfa- 162 Lenfatik Sistemin Muayenesi denopati izlenimi doğabilir. Teşhiste anemnez ve diğer klinik bulgular (deri lezyonları, dalak büyümesi, sistemik hastalık belirtileri) dikkate alınmalıdır. Lenfoid hipoplazi (lenf düğümü küçülmesi) daha az yaygındır ve genellikle lenfoid ve farklılaşma ve çoğalma defektleri ile ilgilidir. Bunlar genetik ve gelişmeci karekterdedir. Buna örnek olarak, sığırların letal A46‟ya maruz kalması, atların şiddetli immunodefisiensisi verilebilir. Doğrudan lenfadenopatiye bağlı belirtiler (büyüyen hilar lenf düğümlerinin trakeayı baskılaması sonucu öksürük ve bel altı lenf düğümlerinin büyümesi sonucu defekasyon zorluğu) görülebilir. Çok büyüdüklerinde lenf düğümleri yakınındaki önemli yapılara baskı yaparak aşağıdaki sekonder klinik belirtilere yol açabilir: ● kaudal madiastinal lenf düğümlerinin büyümesine bağlı disfazi veya ükseden Rumen timpanisi ● retrofaringeal veya bronşiyal lenf düğümlerin büyümesine bağlı dispne ● büyüyen kaudal servikal lenf düğümlerinin v. jugularise baskısından dolayı baş ve boyunda ödem Sığırlarda lenfoma Hayvanın yaşı ve lenfadenopati dağılımına göre şüphe edilir. ● genç BL (buzağı, 6 aydan küçük olanlar) ve yetişkin BL‟nin yarısında (18 aylıktan büyükler) jeneralize lenfadenopati görülür ● ergen BL‟si (6-18 ay arası) timüsü etkiler Perifer lenf damarları anormal derecede dolgunlaşabilir (taylarda streptokok lenfanjitisinde olduğu gibi yangı yılankavi dallanan kordonlar oluşturur). Eğer irinleşme gelişirse damarlardaki kapakların bakteriler tarafından istila edilmesi nedeniyle eşit aralıklarla abseler ve nodüler şişkinlikler meydana gelir. Bu olay „incili gerdanlık‟ şeklinde Str. equorun enfeksiyonunda ve „deri tüberkülozu‟nda görülür. Akut ve kronik vakalarda lenf düğümü değiĢiklikleri ● akut yangısal durumlarda şişkin lenf düğümü sıcak ve ağrılı olup lob yapısı belirsizdir ● kronik hastalıklarda, lenf düğümü büyümüş, ağrısız, sıcaklığı normal ve bazen deri ve komşu organlara yapışıktır. Lob yapısı hala belirgindir DALAK Dalağın şekli ve boyu türlere göre değişir. Tel midelilerde median hattın solunda midenin cruvatura majoruna yakın olarak bulunmakla birlikte, normal olarak dıştan palpe edilebilecek kadar yeterince kostal arkusa uzanmaz. Dalağın pozisyonu, tek midelilerde midenin kendi doluluğu tarafından etkilenir. Köpeklerde, mide gıda ile dolu olduğu zaman dalak sol tarafta son kostanın medialinde bulunur. Bununla birlikte, palpasyonla dalağın belirlenmesi şüphelidir. Sığır koyun ve keçilerde dalak diyaframanın sol pillarının tam altında rumenin dorsal kurvaturuna medial yüzeyi ile ilişkilidir. Dorsal kenar son kostadan öteye uzansa da bu türlerde normal dalak genellikle palpe edilmez. Dalağın klinik muayenesi Bu palpasyon ve perküsyonla sınırlı olup bunlarla ağrı olup olmadığı ve büyümeler belirlenebilir. Köpeklerde, kraniyal abdomenin dıştan palpasyonu ile belirsiz ve net olmayan bir kitle belirlendiğinde dalağın önemli derecede büyüdüğü akla gelir. Dalağın dorsal ve kaudal kenarları atlarda rektal yolla genellikle palpe edilebilir (sol böbreğin lateralinde sol karın duvarı ile bitişik). Dalağın rektal palpasyonu kolikli bazı vakalarda (ör, kolonun nefrosplenik çekilmesi) faydalı olabilir. Pet hayvanlarda karnın palpasyonunda dalak büyümesi çoğu defa belirlenebilir. Küçük hayvanlarda dalağın palpasyonu aşağıdaki durumlarda özellikle endikedir: ● lenfoma gibi dalak neoplazisi (kedi ve köpek) KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ● mas hücre tümörü (kedi) ● kötü huylu histiositozis (köpek) Dalağın diğer büyüme nedenleri: torsiyon, hematoma, kemik iliği dışı kan yapımı, hipersplenizm, anestezik ilaçlar özellikle barbütratlar). Dalak büyümesinin belirlenmesinde ultrasonografik muayene, deneysel laparotomi ve periton sıvısının histolojik analizi faydalıdır. 163 Klinik uyarı Reaktif lenf düğümleri ağrılı olma eğilimindedir ve neoplastik düğümlere göre daha az serttir. Meme karsinomu metastazında sekonder olarak aksillar lenf düğümü büyümesinin ağrılı olması bir istisnadır. 4 Solunum Sisteminin Klinik Muayenesi SOLUNUM SĠSTEMĠ HASTALIĞININ KLĠNĠK BELĠRTĠLERĠ Dirseklerin uzaklaĢtırılması torasik ağrı ile birlikte görülebilir. Solunum seslerinin olmaması veya azalması solunum seslerinin azalması veya hiç olmaması, akciğerlerde veya pleura boşluğunda kitlesel oluşumlarla ya da obezite ile ilgili olabilir. Solunum sesleri normal sesler larinks, trakea ve akciğerlerin hilus ve parankimasının oskultasyonu ile net bir şekilde duyulabilir. Öksürük glottisin kısa bir süre kapanmasını takiben akciğerlerdeki havanın patlayıcı bir şekilde ekspirasyonudur. Çıtırtılar toraks ve trakeanın oskultasyonunda kısa süreli ve fasılalı sesler olup tıklama, fırlama veya kaynama sesleri ile karakterizedir. Eskiden yaş üfürümler denirdi. Siyanozis kanda redükte (doymamış) hemoglobinin aşırı konsantrasyonuna bağlı olarak deri ve mukozaların mavimsi renk almasıdır. Diyaframa titremesi (güm sesi) bir diyaframa kasılması olup atlarda göğüs ve karın duvarında duyulabilir ve görülebilir. Asit-baz ve elektrolit bozuklukları ile nervus frenikus komşu miyokardiyumu depolarize olan elektriksel aktivitesine duyarlı hale getirmesidir. Dispne güç veya zor solunumdur. Baş ve boyun ileri doğru uzatılmış, göğüs ve karın duvar hareketleri aşırı olabilir, vücut her solunumla birlikte ileri ve geriye doğru sallanabilir. Yüz ifadesi sinirli olabilir ve her solunumla birlikte hırıltı, homurtu gibi anormal sesler duyulabilir. Epistaksis burun deliklerinden kan gelmesi olup tek veya çift taraflı olabilir. Egzersizle oluĢan akciğer kanaması yarış atlarında meydana gelir ve trakeobronşiyal kanallarda endoskopik olarak kan görülmesiyle teşhis edilir. Ekspiratorik dispne uzun ve güçlü ekspirasyon genellikle ilerlemiş tıkanmalı alt solunum yolu hastalığı ile ilgilidir. Ekspirasyon hırıltısı ekspirasyon sırasında duyulan hırıltı, kapalı bir larinkse karşı soluk tutma periyodundan sonra larinksin aniden açılması ile oluşur. Şiddetli pneumonili, pleuritisli ve akciğer amfizemli sığırlarda yaygındır. Ağrılı durumlarda da meydana gelebilir. Yanıltıcı burun deliği titreĢimi veya yüksek püskürtme atlarda horultu benzeri burun yapılarının titreşimi ile oluşan şiddetli bir ekspi- rasyon sesidir. Nefes kokusu soluğun iğrenç kokusudur. Kabarık hat eksternal abdominal oblik kasların ventralinde gelişen doğrusal çöküntü olup (kronik obstrüktif pulmoner hastalıkta olduğu gibi) kronik ve şiddetli ekspiratorik dispneli atlarda söz konusu kaslar hipertrofik olduğunda meydana gelir. Kas hipertrofisi kostal arkusu belirgin hale getirir. Kabarık hatlar, formda ve performanslı atlarda hipertrofik eksternal abdominal oblik kaslardan ayırt edilmelidir. Hemoptizi öksürükle alt solunum kanalından kan gelmedir ve akciğer kanamasını gösterir. Kan genellikle parlak kırmızı olup hava kabarcıklı veya köpüklüdür. Hiperpne solunumun derinliğinde anormal artıştır. Ġnspiratorik dispne uzun ve güçlü inspirasyon olup genellikle toraks dışı hava yollarının tıkanmasına bağlıdır (larinks tıkanması veya servikal trakeanın kollapsı ya da toraks büyümesini kısıtlayıcı anormalliklerde olduğu gibi). ġiddetli solunum sesleri genellikle solunumun sayısı ve derinliğinin arttığı veya akciğerlerin sertleştiği durumlarla ilgilidir. Nazal akıntı burun deliklerinde normal olarak görülen solunum sekreyonlarının karakterinde değişiklik veya miktarında artıştır. Açık ağız solunumu ağız açık tutularak yapılan güç solunumdur. İleri akciğer hastalılığında ve burun boşlukları tıkandığında daha yaygındır. Nefes nefese durum hızlı yüzeysel soluklar olup köpeklerde ısı kaybı mekanizmasının özelliğidir ve ölüboşluk vantilasyonunda bir artışı yansıtır. Oksijen alışında ve karbondioksit kaybında bir artış olmaksızın ısı kaybına neden olur. Pleura sürtünmesi inspirasyon ve ekspirasyon sırasında toraksın oskultasyonuyla duyulan şiddetli kaba sürtünme sesi olup pleura hastalığını gösterir. Egzersize toleransın azalması fiziksel aktivite yeteneğinin azalmasıdır. Fiziksel aktiviteyi takiben anormal derecede dispne ve taşikardi başlamasıdır. Tersine aksırık köpeklerde görülen kısa, hızlı bir inspirasyon çabasıdır. Bu refleks, koruyucudur ve nazofarinksi temizlemeye yöneliktir. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS 165 Gürleme stenozlu bir larinksten geçen hava ile oluşan respirasyon horlamasıdır; atta en yaygın neden laringeal hemiplejidir. Aksırık solunum kanalından havanın karakteristik kuvvetli bir ekspirasyonudur. Nazal mukozanın uyarılması ile başlar. Normal hayvanlarda bazen aksırık görülür. Horultu nazal boşluklardan isteğe bağlı, kısa, patlayıcı bir ekspirasyon olup sığır ve atlarda yaygındır. Soluma sırasında yumuşak damak, farinks veya nazofarinksin vibrasyonuna bağlı düşük perdeli horultu sesidir. İngiliz Buldog, Boston Terrieri ve Pug gibi brachiosefalik köpeklerde normal bir belirti olabilir. Hırıltı üst solunum yolu tıkanmasını gösteren yüksek perdeli inspirasyon sesidir. Hastaya belli mesafeden stetoskopa gerek kalmadan duyulabilir. Derialtı çıtırtı yumuşak ve hareketli şişkinlikle karakterize palpe edildiğinde deri altında köpük zarı gibi hışırdayan hava veya gaz birikimidir. Senkop (bayılma) geçici şuur kaybı olup en çok beyin perfüzyonunun azalmasına bağlıdır. Senkop bazen öksürük nöbetleri tarafından oluşturulur ve o zaman öksürük bayılması olarak bilinir Takipne ve polipne çoğu defa hipoksemi ve/veya hiperkapniye bağlı çok hızlı solumadır. Takipne, anksiete veya ağrıya bir cevap da olabilir. Nefes nefese durumdan (normal köpeklerde ve bazen kedilerde görülen termoregülatör mekanizma) ayırt edilmelidir. Toraks ağrısı göğüs duvarından veya pleura ve perikard gibi göğüs organlarından kaynaklanan ağrı hayvan hareket ettirildiğinde ve toraksa parmakla basınç yapıldığında hırıltıya neden ağur. Hırıltılar toraks ve trakeanın oskutasyonunda duyulan sürekli müzikal seslerdir. Eskiden kuru harhara denirdi. Islık larinksin çok dar açılmasına bağlı kuvvetli solukla oluşan yüksek eğimli bir inspirasyon sesidir. GiriĢ Yarık damak da bütün türlerde konjenital bir anomali olarak meydana gelir ve yeni doğanı disfajiye predispoze kılar. Yeni sütten kesilen buzağılarda toksemi, anoreksi, fever ve hızlı soluma varsa pneumonik pasteurelloz olabilir. Ahırda tutulan bir atta öksürük ve egzersize intolerans şikayeti varsa kronik obstrüktif akciğer hastalığı akla gelir. Kronik kötüleşen solunum hastalıklı ve 12 yaşlı bir sığırda akciğer pasteurellozuna göre akciğer neoplazmı çok daha muhtemeldir. Üst solunum yolları nazal boşluklar, nazofarinks, larinks ve göğüs girişine kadar olan trakeadır. Alt solunum yolları da toraks içi trakea, bronş, akciğerler, pleura ve pleura boşluğu, diyaframa ve göğüs duvarıdır. SOLUNUM YOLLARININ KLĠNĠK MUAYENESĠ Yaş ve tür gibi faktörler, klinik belirtilerin süresi, ortam ve bakım, yeni nakliye, aşılama ile önceki ve yeni ilaçlamalar solunum hastalığının nedeni ve karakteri konusunda yardımcı olabilir. Yaş Genel olarak, genç hayvanlarda konjenital anormallikler ve onların göstergesi belirlenir. Brachisefalik kedi ve köpeklerde bazen konjenital olarak burun deliklerinin stenozlu olduğu gözlenir; şiddetli stenozis üst solunum kanalı tıkanıklığının klinik belirtilerine yol açabilir. Brachisefalik köpeklerde stenoz- lu burun delikleri, üst solunum kanalının yapısal anormallikleri arasında sadece biri olabilir. Bunlar: ● ● ● ● dolambaçlı ve baskılanmış konhalar yumuşak damak fazlalığı tersine dönük laringeal kesecikler trakea hipoplazisi Tür Brahisefalik köpeklerin üst solunum kanalı konjenital yapısal anormalliklere predispozedir. Nazal neoplazi en çok dolikosefalik (uzun burunlu) köpeklerde meydana gelir. Küçük ırk, orta yaş ve geriatrik köpeklerde (Minyatür Poodle) kronik bronşitise bağlı kalıcı öksürük ve trakea kollapsı şikayeti vardır. Bu hastalıklar birlikte bulunabilir ve kronik mitral regurgitasyondan kaynaklanan sol atriyal büyümesi de bulunabilir. Kedilerde bronşitisin klinik belirtileri farklı olup Siyam kedileri özellikle predispoze olabilir. Larinks paralizi yaşlı iri ırk köpeklerde görülür. Klinik belirtilerin karakteri ve süresi Bir köpekte yıllardır süren bir öksürük şikayeti kronik bronşitis gibi primer bir solunum kanalı hastalığını akla getirir; kalp has- 166 Solunum Sistemin Muayenesi talığı veya konjestif kalp yetmezliği buna neden olamaz. Bununla birlikte, yaşlı hayvanlarda aynı anda birkaç kalp-solunum hastalığı bulunabilir. Ayrıca, subklinik hastalıklar ilerleyebilir ve önceden var olan kronik hastalıkları komplike edebilir. Komplike olmayan viral trakeobronşitis gibi kendini sınırlayan enfeksiyöz hastalıklar kendiliğinden iyileşebilir. Klinik belirtilerin mevsime bağlı olarak artması alerjik hastalığı akla getirir. Meradaki sığırlarda sonbaharda akut şiddetli bir solunum güçlüğü, akut interstisyel pneumoniyi düşündürür. Senkop, kalp-solunum hastalıklı bir pette bazen klinik bir belirtidir. Kollapslı trakea gibi hastalıklarla ilgili hipoksi, senkopa neden olabilir. Kor pulmonale ile ilgili pulmoner hipertansiyonlu bazı hastalar egzersiz veya heyecanda bayılırlar. Klinik uyarı İki aydan fazla ahırda tutulan bir atta öksürük şikayeti kronik obstrüktif akciğer hastalığını düşündürür. Ortam ve bakım Hastanın bulunduğu ortam solunum hastalığı için risk faktörü olabilir. Büyük hayvanlarda solunum kanalının enfeksiyöz ve immun hastalıkları havalandırması yeterli olmayan ve grup halinde kapalı tutulan hayvanlarda yaygındır. Buna örnekler: ● domuzlarda pleuropneumoni ● domuz ve buzağılarda enzootik pneumoni ● tozlu yem verilen sığırlarda kronik interstisyel pneumoni ● küflü ot veya saman verilen yetişkin atlarda kronik obstrüktif akciğer hastalığı Nakliye Solunum kanalının hastalıkları nakliye stresi ile ilgilidir. Sütten kesilmiş ve nakledilen buzağılarda pneumonik pasteurelloz yaygındır. Atların uzun süren nakilleri akut bakteriyel pneumoni için önemli bir risk faktörüdür. Aşı durumu Solunum kanalının birçok enfeksiyöz hastalığının insidansı ve şiddeti aşılanmamış ya da doğal olarak bağışıklık kazanmamış hayvanlarda daha fazladır. Kedi ve köpeklerde çevresel etkiler DıĢarı- serbest veya başıboş dolaşan köpeklerin dirofilariazis, toksikozlar, enfeksiyöz hastalıklar ve traumaya maruz kalma riski yüksektir Ġçeri- içerideki hayvanlar da sigara dumanı, tozlu yatak gibi kötü havalandırmalı allergen faktörlere maruz kalabilir. Kennel öksürüğü başıboş hayvanlarla temasla enfeksiyöz trakeobronşitis (kennel öksürüğü) veya kedilerin enfeksiyöz üst solunum yolu hastalığı bulaşır Önceki ve yeni ilaçlamalar Bunlar klinik belirtileri değiştirebilir. ● örneğin kortikosteroidler yangısal hava yolu hastalığından kaynaklanan belirtilerin geçici gerilemesini sağlayabilir ● antibiyotik tedavisi yabancı cisim, neoplastik veya mikotik nazal hastalığa bağlı burun akıntısının irinli içeriğini azaltabilir veya yok edebilmekle birlikte, tedavinin kesilmesinden sonra irinli içerik genellikle nükseder. SOLUNUM YOLUNUN FĠZĠKSEL MUAYENESĠ Solunumun gözlenmesi ve duyulması Hayvanın tutulmasına bağlı solunumun hızı ve derinliğindeki değişiklikleri en aza indirmek için öncelikle solunum duyulmalı ve görülmelidir. Sonra alt ve üst solunum yolları muayene edilmeli ve son olarak gerekirse özel diyagnostik testler yapılmalıdır. İyi muayene için sessiz bir ortam gerekir. Hayvanı rahatsız etmeden uzaktan gözlenir ve normal ortamların dışında muayene ediliyorsa çoğunlukla hırçın olurlar ve solunumun sayısı ve özelliği değişebilir. Solunum gözlenirken sayı, ritim, tip, derinlik ve simetrik olup olmadığına ve anormal seslere dikkat edilir. Hız Solunum hızı, en iyi şekilde hayvanın yan ve arkasında durularak gözlenir. Bu amaçla her iki taraftan kostal arkusun hareketleri ile karın duvarına bakılır. Normal ve istirahatteki atlarda solunum hareketleri öyle güç algılanır ki hızı belirlemek bile güç olabilir. 167 KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Böyle durumlarda bir el burun deliklerine yakın tutulup ekspirasyon akışı hissedilerek solunum sayısı belirlenebilir. Soğuk günlerde burundan çıkan havanın buharlaşması solunum sayısını belirlemeyi kolaylaştırır. Bir inspirasyon, bir ekspirasyon ve ikisi arasındaki duraklama bir solunum siklüsünü oluşturur. Dakikadaki solunum sayısı sayılır. İnspirasyon ve ekspirasyon süreleri yaklaşık aynıdır. Kedi ve köpeklerin nefes nefese durumu normal bir termoregülatör mekanizmadır. Ritm Solunumun ritmi inspirasyon, ekspirasyon ve duraklamadan oluşur. Solunum yolu hastalıklarında duraklama önemli derecede kısalabilir, nspirasyon ve ekspirasyon fazı veya her ikisi uzayabilir. Tip Solunum torasik (kostal) veya abominal tipte olabilir. Torasik tipte, solunum çoğunlukla göğüs duvarı ile yapılır. Abdominal tipte solunum çoğunlukla karın kasları ve diyaframa tarafından sağlanır. Torasik ve abdominal duvarlar arasında hareketlerin nasıl paylaşıldığı gözlenerek solunumun özelliği değerlendirilir. Uzunlukta aynı iseler solunum kostoabdominal olarak ifade edilir. Sığır, koyun ve keçilerde karın duvarının hareketi göğüs duvarınkinden daha fazladır. Atlarda solunum tipi diğer türlerden daha farklıdır. Çünkü bunlar pasif ekspirasyon yaparlar ve bu yüzden inspirasyon sırasında sadece solunum kaslarının aktivasyonuna gerek vardır. Normal ve istirahatteki atlarda inspirasyon ve ekspirasyon bifaziktir. At şöyle nefes alır: 1. Önce karın kasları pasif olarak gevşer 2. Sonra interkostal kaslar ve diyaframa aktif olarak kasılır Soluk verme ise şöyle gerçekleşir: 1. Önce interkostal kaslar ve diyaframa gevşer 2. Bunu karın kaslarının aktif kasılması takip eder ve ekspirasyon sonrası karın „asansörü‟ oluşturur. Normal ve istirahatteki atlarda bu „asansör hareketi‟ çoğu defa gözlenebilir. Bifazik özellik ve özellikle ekspirasyon sonrası asansör hareketi, dispneli atlarda abartılı olabilir. Yeni doğanlarda paradoksik solunum olabilir: inspirasyonda karın büyürken, oldukça yumuşak göğüs duvarı kollapslı olabilir. Derinlik Göğüs ve karın duvarlarının normal hareketleri yüzeysel veya derin olabilir. Solunumun gevşemesi sırasında normal atların burun delikleri, kostal arkus ile interkostal ve karın kasları nispeten zor fark edilir. Göğüs duvarı hareketlerinin simetrisi Normal olarak, her iki göğüs duvarı simetrik olarak hareket eder. Pneumotoraks veya göğüs duvarının ağrılı durumlarında tek tarafın hareketleri diğer tarafa göre daha belirgin olabilir. Dispne Dispne solunum güçlüğü ya da zorluğu olup her nefesle karın ve göğüs duvarlarının belirgin hareketleridir. Normal solunum sayıları (sol/dk) Kedi ve köpekler Sığırlar Atlar Poniler Taylar 15-50 12-36 8-12 15-20 30-60 Dispneli hastaların özellikleri ● sinirli yüz ifadesi ● ayakta durmayı tercih ederler veya sternum üzerinde yatarlar ● ayaktayken dirsekler göğüsten uzak tutulabilir ● baş ve boyun genellikle yere paraleldir (muhtemelen üst solunum yolundan hava akışının rezistansını azaltmak için). Klink uyarı Stetoskop olmadan istirahatte duyulabilen solunum sesleri genellikle solunum yolu hastalığını gösterir. İnspiratorik dispne Abartılı interkostal aktivite ile birlikte inspirasyon fazının uzun ve güç olması ile karakterizedir. Eğer üst solunum yolu tıkalı ise hırıltı da bulunur. İnspratorik dispne üst solunum yolu tıkanmasından, kısıtlamalı ak- 168 Solunum Sistemin Muayenesi ciğer hastalığı veya göğüste kitlesel oluşumlardan kaynaklanabilir. Ekspiratorik dispne Abartılı karın eforu ile birlikte ekspirasyon fazının uzun ve güç olmasıyla karakterizedir. Karın eforu anüsün pompalamasının artışına, eğer kronikse atlarda „kabarık hat‟a neden olur. Ekspiratorik dispne genellikle alt solunum yolunun tıkanmasına (ör, atlarda kronik obstrüktif akciğer hastalığı) bağlıdır. Anormal solunum özelliklerinin yorumu Anormal solunum özellikleri 5 sınıfa bölünebilir: 1. Hızlı derin solunum – aşağıdakilerle ilgili olabilir: ● anksiete veya egzersiz gibi fizyolojik ● akciğer hastalığı, ateş, endotoksemi, anemi ve asidozis gibi patolojik 2. Yavaş derin solunum – bazen hava yolu şiddetli tıkanmalı hayvanlarda görülür (inspiratorik ve ekspiratorik hava akışı, inspirasyon ve ekspirasyon süresini uzatacak ve solunum sayısını artırmayacak derecede kısıtlandığında). 3. Hızlı yüzeysel solunum – aşağıdakilerle birlikte meydana gelebilir: ● anksiete ● kostaların kırığı veya pleurapneumoni gibi ağrılı solunuma neden olan durumlar ● interstisyel pneumoni ve pulmoner fibrozis gibi akciğer genişlemesini kısıtlayan akciğer hastalıkları hızlı yüzeysel bir solunuma neden olur ● toraks hacmini azaltan ve akciğer büyümesini sınırlayan durumlar (pleural effüzyon, pneumotoraks ve diyaframa hernisi gibi) 4. Yavaş yüzeysel solunum – merkezi sinir sistemi depresyonlu hayvanlarda veya metabolik asidozise cevap olarak meydana gelebilir. 5. Cheyne-Stokes solunumu – bu nadir bulgu, solunum hız ve derinliğinin siklik olarak artması ve azalması ile karakterizedir ve merkezi sinir sistemi ile ilgilidir. Anormal solunum sesleri Bazı solunum sesleri solunum sırasında stetoskopa gerek kalmadan duyulabilir. İstirahatte oluştuklarında genellikle solunum kanalı hastalığını gösterir. Bunlar ekspirasyon hırıltısı, öksürük, horultu, cırlama ve aksırıktır. Öksürük Öksürük solunum kanalındaki duyu reseptörlerinin irrite edilerek medulla oblongatadaki öksürük merkezinin uyarılması ile başlatılan bir reflekstir. Öksürük reseptörleri çoğunlukla daha geniş hava yollarında bulunur. Uyarı farinks, larinks ve bronşlardan kaynaklanabilir. Öksürük şöyle oluşur: ● ● ● ● derin inspirasyonu takiben glottis kapanır kuvvetli bir ekspirasyon akciğerlerde hava baskılanır glottis birden açılır ve patlamalı bir ekspirasyona müsaade eder, bu sırada soluğun hızı saniyede birkaç yüz metreye ulaşır. Öksürüğün amacı larinksin distalindeki solunum yolundan mukus, yangısal ürünler veya yabancı maddeyi çıkarmaktır. Öksürük genellikle solunum hastalığını gösterir. Öksürük nöbeti solunum yolu mukozasında önemli bir irritasyonu akla getirir. Öksürük genellikle ağrısız olmakla birlikte akut laringitis, bronşitis ve pleuritiste ağrılı olabilir ve böyle durumlarda öksürük baskılanmaya çalışılır. Burun veya ağız boşluklarından mukus, yangısal döküntü veya kan atılıyorsa öksürük prodüktiftir. Prodüktif bir öksürük eksudatif lezyonları (bol miktarda yangısal döküntü ve mukusa neden olur) gösterir. Prodüktif olmayan öksürük ise genellikle kuru öksürük olarak bilinir ve en az eksudasyonlu yangıyı gösterir. Öksürük sık değilse ve klinik muayene sırasında meydana gelmezse hayvanı öksürtmek gerekebilir. Hava yolu yangılı hayvanlarda geçici olarak (30-60 sn) burun delikleri ve ağız kapatılarak veya solunum torbası kullanarak kuvvetli nefes alma indüklenir ve öksürük tahrik edilebilir. Laringitis ve trakitiste larinks veya trakeaya dışarıdan hafif basınç yapıldığında öksürük başlatılabilir. Atlar egzersiz başında çoğu defa öksürür, zira hayvan mukus birikintilerini temizler veya hava yolları hava akışı, rutubet ve ısı değişikliklerine reaksiyon gösterir. Küçük hayvanlarda sert ve kuru bir öksürük, genellikle hava yollarının irritasyonuna (kronik bronşitis, kollapslı trakea, ana-kök KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS bronşun büyüyen sol atriyum tarafından baskılanması) bağlıdır. Pulmoner venöz konjesyon juxtapulmoner reseptörlerin uyarılmasına, böylece bronş kasılmasına ve bronşta mukus artışına yol açar. Bu da kalp hastalıklı köpeklerde görülen bir öksürüğe neden olabilir. Pneumonide öksürük yumuşak olabilir. Köpeklerde larinks veya farinks hastalığında (uzamış bir yumuşak damak gibi) öksürük yumuşak olabilir; bazen larinks hastalığı ile birlikte seste önemli değişiklik vardır. Akciğer ödemi ile birlikte Öksürük yumuşak ve bazen prodüktif olabilir (pembe ve köpüklü bir salyaya neden olur), genellikle dispne vardır. Klinik uyarı Kedilerde öksürük genellikle primer solunum hastalığına ve nadiren de kalp hastalığına bağlıdır. HapĢırık 1. Köpeklerde spastik bir inspirasyon çabası olup nazofarinksi irritanlardan temizlemek için yapılan koruyucu bir reflekstir 2. Atlarda görülmez 3. Tekrarlayan hapşırık nazofaringeal veya paranazal sinüs hastalığını düşündürür 4. Bunu birçok hayvan sahibi bilmez ve yanlışlıkla „formda‟ olarak algılar Aksırık Merkezi bir refleksle havanın karakteristik bir kuvvetle solunum yolundan dışarı çıkarılmasıdır. Nazofarinksi temizlemek için yapılır ve nazal mukozanın uyarılmasıyla başlatılır. Bazen aksırık normal hayvanlarda da olur. Kalıcı aksırık burunda yabancı cisim, yangı veya neoplazi gibi lokal bir hastalığı gösterir. Büyük hayvanlarda görülmez. ÜST SOLUNUM YOLUNUN MUAYENESĠ Burun ve merme Burun ve merme kitlelerin varlığı, simetri ve depresyonlar yönünden inspekte ve palpe edilmelidir. 169 Kedi ve köpek Kedi ve köpeklerde merme başın en uç kısmında yer alıp üst ve alt çeneyi kapsar. Mermenin uzunluğu türler ve ırklar arasında değişir. Burnun apikal (uç) kısmı (nazal planum) hariç kıllı deri ile örtülüdür. Köpeklerde normal planum nemlidir. Yaşlılığa bağlı hiperkeratozda burun kuru ve sert görünümlüdür. Sağlıklı kedi ve köpeklerde akıntı yoktur. Akıntı varsa özelliğine dikkat etmelidir. Kronik nazal akıntılar (nazal aspergilloz ve neoplazide olduğu gibi) burnun kılsız bölgesinin ülserleşmesine neden olabilir. Sığır Sığırlarda merme kılsız olup normal olarak sürekli seröz sekresyon sıvısı nedeniyle nemli (ter damlacıkları gibi) ve soğuktur. Sağlıklı sığırlarda burun deliklerinin ventral kısmında az miktarda seröz (berrak ve su gibi) nazal akıntı birikmiş olabilir. Sığır anoreksik, deprese, toksemik veya piretik (ateşli) ise merme kurudur. ● anormal nazal akıntı birikir, kurur ve yüzeye yapışır ● fazla miktarda akıntı (gıda partikülleri ile karışık) mermede birikir ● mermenin yüzeyi kirli görünür ve ağrılı olabilir ● mermede biriken materyal burun deliklerini tıkayacak kadar yayılabilir ve nazal hırıltıya neden olur Sığırların mermesinde, enfeksiyöz rinotrakitis (IBR), viral diyare, koriza gangrenoza ve papüler stomatitis gibi spesifik hastalıklarla ilgili lezyonlar görülebilir. At Merme tazmamen tüylü, çok hareketli ve duyarlıdır. Nazal bölge normal olarak kurudur (birkaç damla seröz damla hariç). Seröz damlalar çoğunlukla göz yaşından ibaret olup nazolakrimal kanaldan rostral nazal boşluğa akar ve mermenin lateral kısmına dökülebilir. Alarda köpeklerden farklı olarak kronik nazal akıntı süresince burun deliklerinin ventralinde nadiren depigmentasyon ve yüzülme nadiren gelişir. Bazı normal atların burun kanatlarında beyaz kıl sahası vardır. Bu, patolojik sekonder depigmentasyonla karıştırılmamalıdır. 170 Solunum Sistemin Muayenesi Burun delikleri ve burun boĢlukları Burun delikleri ve boşluklarının muayenesi için burun delikleri inspekte edilir ve deliklerden solunum, akıntı, mukoza ve boşluklar muayene edilir. Burun delikleri Burun delikleri ve boşluklarının mukozasının rostral kısmı ışık yardımıyla veya endoskopla inspekte edilir. Burun delikleri simetrik olmalıdır. Sığırlarda burun delikleri nispeten küçük ve kalın olup atınkine göre daha dardır. Atlarda burun delikleri, normal solunum sırasında yarım ay şeklindedir. Bununla birlikte soluk hacmi arttığında genişler ve yuvarlak olur. Kanat kıvrımı burun deliğinin dorsal kısmında laterale çıkıntı yapar ve burun deliğini dorsal ve ventral geçişlere böler. Dorsal geçiş, kutanöz kör bir cepe (nazal divertikulum, gerçek olmayan burun deliği) açılır. Ventral geçiş nazal boşluğa açılır. Atlarda gerçek burun deliklerinin genişlemesi sırasında (egzersizde olduğu gibi) gerçek olmayan burun deliklerin luminasının boyu küçülür. Bu son yapılar 6-8 cm derinliğinde ve epitel ile sınırlıdır. Bunların çoğunda deri koyu pigmentlidir. Yüzeyinde normal olarak koyu sebasöz sekresyon partikülleri bulunur. Gerçek olmayan burun deliğinin lateral kısmının yumuşak, oval ve dalgalı şişkinliği epitel katının kistlerine bağlıdır. Atın burun delikleri hareketli olduğundan diğer evcil türlerden farklı olarak nazal mukozanın önemli bir kısmı ve nazal konhaların rostral kısmı kolayca muayene edilir. Nazolakrimal delik, nazal mukoza ile pigmentli burun deliği epiteli arasında komşu burun deliğinin ventrolateral kısmında kolayca belirlenebilir. Burun boşluğunun çoğu sadece endoskopla görülebilir. Klinik uyarı Dispneli sığır ve atlarda burun delikleri inspirasyon sırasında tamamen genişler, şiddetli dispnede kalıcı dilatasyon gelişebilir. Burun deliklerinden solunum Elin sırtı veya biraz pamuk parçası burun deliklerinin önünde tutularak ekspirasyon havası kontrol edilir. Her iki burun deliği el ile kapatılarak (yaklaşık 30 saniye) hava akışı geçici artırılabilir. Bu da değerlendirmeyi kolaylaştırır. Küçük hayvanlarda hastanın burnu önüne bir ayna veya mikroskop lamı tutularak ve ekspirasyonla oluşan buğuya bakarak burun deliklerinin açıklığı değerlendirilir. Normal hayvanlarda burun deliklerinden hava akışı yaklaşık aynıdır. Bir burun boşluğunda tıkanıklık varsa (neoplazi veya kırıkta olduğu gibi) hava akışı az veya yoktur. Her delik ayrı ayrı tıkanarak ekspirasyon havası miktarı değerlendirilebilir. Eksirasyon havası uzaktan bile hissedilecek kadar kötü kokabilir. Genellikle aşağıdaki durumlara bağlıdır: ● gangrenli pneumoni ● turbinat kemiklerinin nekrozu ● larinksin irinli yangısı Kokunun kaynağı tek taraflı ise ekspirasyon havası koklandığında sadece bir tarafta belirlenebilir. Eğer farinksin kaudalinden köken alıyorsa her iki burun deliğinde belirlenebilir. Sığırların ketozisinde ekspirasyon havası tatlı ekşimsi kokabilir. Böyle bir koku kapalı bir alanda belirlenebilir ve ketozis için patognomik sayılabilir. Burun akıntısı Aşağıdakilerle karakterizedir. ● ● ● ● ● ● ● ● ● ● tek veya çift taraflı sürekli veya aralıklı az veya çok seröz kötü kokulu mukoid (mukuslu) mukopurulent serosanguinöz (seröz ve kanlı) hemorajik gıda içerir/gastrointestinal içerik Klinik uyarı Nazal hava akışını ve ağız boşluğunu ayrı ayrı koklayarak kötü kokunun solunum kanalından veya ağız boşluğundan gelip gelmediği ayırt edilir. Burun mukozasının yangısı ile akıntı artar ve çok miktarda lökosit varsa akıntı mukuslu (berrak veya hafifçe mat renkli ve visköz) olur. Bu nedenle, seröz ve muköz burun KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS akıntıları mukozanın irritasyona (tahrişe) non-spesifik cevapları temsil eder. Purulent (irinli) bir akıntı solunum kanalının bakteriyel enfeksiyonunu akla getirir. Tek taraflı akıntı burun boşluğunun veya komşu yapıların (paranazal sinüsler ve dişler gibi) tek taraflı hastalığında meydana gelir. Büyük hayvanlarda iki taraflı burun akıntısı genellikle akciğer lezyonlarının göstergesidir. Bunlar mukosilier tüylerle veya baş torasik trakeanın seviyesinin aşağısına eğildiğinde yer çekimi ile farinkse nakledilmiş olan solunum salgıları ile birliktedir. Bu salgılar farinkse nakledilince genellikle yutulur, fakat fazla miktarda ise her iki burundan eşit olarak dışarı akar. Viral solunum hastalıkları gibi bazı hastalıklar hem üst hem de alt solunum yollarında yangıya neden olur. Böyle durumlarda, burun akıntısı üst solunum yolu kaynaklı da olabilir. Bütün türlerde primer bakteriyel rinitis nadirse de bakteriyel enfeksiyonlar burun içi yabancı cisimler kadar neoplastik veya mikotik hastalıkla komplike olur. Kedi ve köpek Küçük hayvanlarda burun akıntısı çoğu defa üst solunum yolu hastalığı ile ilgilidir, fakat bazen bakteriyel pneumonili hastalarda da gözlenir. Genç kedilerde seröz veya mukopurulent akıntı üst solunum yolu enfeksiyonu ile ilgili olabilir. Herpesvirus, calicivirus ve clamidia gibi etkenler üst solunum yolu enfeksiyonuna neden olur. Bu enfeksiyon özellikle genç kedilerde önemli bir morbidite nedenidir. Burun içinde yabancı cisim, neoplazi veya mikotik enfeksiyonla mukopurulent akıntı görülebilir. Primer bakteriyel rinitis yaygın değildir. Bununla birlikte, kronik bakteriyel rinosinüzitis kedilerde görülebilir ve kronik mukopurulent burun akıntısına neden olur. Bu, muhtemelen önceki viral enfeksiyonun devamıdır. Sığır Sığırlar normal olarak burun akıntılarını yalar, yutar ve burun deliklerinin dışını temiz tutar. Kalıcı bir burun akıntısı dış burun deliklerinin ve mermenin dermatitisine neden olabilir. Purulent bir burun akıntısı, solunum kanalının herhangi bir yerinde değişik derecede irinli bir yangıyı gösterir. Sığırların akciğer pasteurellozunda mukopurulent bir bu- 171 run akıntısı yaygın olmakla birlikte mutlaka akciğer lezyonlarından kaynaklanmaz. Böyle vakalarda burun boşluklarının sekonder bakteriyel enfeksiyonu ile akıntı artabilirse de kronik irinli pneumonili sığırlarda bol irinli burun akıntısı bulunabilir. Faringitis, faringeal disfaji, ezofageal tıkanma ve ezofagitiste burun akıntısı tükürükle karışık çiğnenmiş gıda partikülleri içerebilir. Burun akıntısında rumen içeriği burun boşluklarına regurgitasyonu akla getirir (ileri süt hummasında olabildiği gibi). At Atlarda burun akıntısı çoğunlukla burun deliklerinin dışında birikir ve kolayca görülür. Normal atların burun deliklerinde birkaç damla sulu (seröz) akıntı (muhtemelen göz yaşı akıntısı ile karışık) çoğunlukla vardır. Atlarda tek taraflı kronik burun akıntısı genellikle nazal septumun kaudal kenarının ucundaki bozukluklara bağlıdır. Örneğin: Enfekte kaudal maksillar bir sinüsün drenajı etkilenen taraftaki burun boşluğundan ostiumundan kaynaklanan purulent bir akıntı gelir. Klinik uyarı Gıda alındıktan hemen sonra iki taraflı burun akıntısında taze gıda bulunması faringeal veya ezofegeal disfajiyi veya yarık damağı gösterir. Klinik uyarı İrin ve kan içeren bir burun akıntısı, neoplazi veya mikotik enfeksiyon gibi yıkıcı bir hastalığı düşündürür. Tek taraflı burun akıntısı ile birlikte aynı tarafta lenfadenopati, tek taraflı üst solunum yolu bozukluğunu doğrular. Submandibular lenf düğüm grubu (atlarda 70-150 küçük düğümden oluşur) genellikle palpe edilmez veya zor palpe edilir. Bu lenf düğümleri büyüdüğünde bile, mandibulanın dorsomedial tarafı özel olarak muayene edilmedikçe belirlenemeyebilir. Atlarda bu lenf düğümleri çok nadir olarak neoplazmları ile sekonder olarak büyür. Hemen hemen bütün tek taraflı burun akıntılı vakalarda esas bir hastalık (diş apsesi veya kötü sinüs drenajı, sekonder bakteriyel enfeksiyon gibi) söz konusudur. Akciğer hastalığı ile mutlaka iki ta- 172 Solunum Sistemin Muayenesi raflı burun akıntısı olmaz. Akciğer hastalıklı atların çok az bir kısmında tek taraflı burun akıntısı vardır. Klinik uyarı Tek taraflı burun akıntısı, genellikle aynı taraftaki burun boşluğu, sinüs veya nazofarinksin uç kısmının hastalığını gösterir. İki taraflı submandibular lenfadenopati bazen iki taraflı üst solunum yolu bozukluklarına (iki taraflı sinüzitis veta hava kesesi bozuklukları gibi) bağlı olmakla birlikte en çok jeneralize viral solunum enfeksiyonlarına (influenza, herpesvirus 1 ve 4 enfeksiyonları veya gurm gibi) bağlıdır. Nazal septumun kaudalindeki üst solunum yolu lezyonlarında (gurmla ilgili faringitis gibi) burun akıntısı iki taraflıdır. Farinks ve hava kesesi bozukluklarında aniden tek taraflı ve fazla miktarda (>50 ml) akıntı nazofarinkse dökülür ve sonra her iki burun deliğinden akar. Bu yüzden tek taraflı hava kesesi mantar enfeksiyonu ile birlikte internal karotis arterden önemli miktarda kanama, iki taraflı epistaksise neden olur. Atlarda solunum mukozası yangısının en yaygın nedenleri viral enfeksiyonlardır (influenza 1 veya 4 enfeksiyonları veya kronik tıkanmalı akciğer hastalığı gibi). Bu durumlarda artan mukus, çok sayıda leukositin özellikle nötrofillerin mukusa göçü ile ilgilidir. Solunum sekresyonları alt ve üst solunum yolun kaynağına bakmaksızın nöt- rofilerin varlığı ile mukopurulent karakter kazanır, visköz ve solgun olur. Atların çoğu akciğer hastalığında mukopurulent solunum sekresyonları karakteristiktir. Primer bakteriyel solunum mukozası enfeksiyonlarında (gurm, faringitis veya bakteriyel pneumoni gibi) solunum sekresyonları o kadar çok lökosit, özellikle nötrofil içerir ki akıntının karakteri irinlidir. Sonra bunlar visköz, beyaz, sarı ve yeşil renkli olur. Renk kısmen bakteriyel pigmente bağlıdır. Anaerobik bakterilerin de bulunmasıyla irinli solunum sekresyonları kötü kokar. Atların sinüzitisinde ve de akciğer apselerinde böyle bakteriler yaygın patojenlerdir. Gıda içeren burun akıntısı Faringeal veya ezofagaeal disfajili atların yutma girişiminde, bazı çiğnenmiş gıdalar yumuşak damağın dorsaline doğru yer değiştirir. Bu gıda materyali ve tükürük, özellikle baş aşağı eğildiğinde genellikle bir dakikada ya da gıda veya suyu aldıktan hemen sonra her iki burun boşluğuna doğru akar. Soluma sırasında bu gıdanın birazı kaudale doğru yumuşak damak üzerinden larinkse de akar ve trakeaya girer. Akciğerlere doğru giden gıda öksürük reseptörlerini (atlarda daha çok trakeanın distalinde bulunur) uyarır ve hayvan öksürerek aspire edilen gıdanın birazını burun ve ağızdan dışarı atar. Atlarda rostral intratorasik trakeada „kuyu benzeri‟ büyük bir sarkık bölge vardır. Burası öksürükle veya mukosilier nakille ya da başın torasik trakea seviyesinden aşağı eğilmesiyle oluşan yer çekimiyle temizlenene kadar aspire edilen çoğu materyali hapseder. Sonra trakea içerikleri nazofarinks ve nazal boşluklardan dışarı atılır. Sonuç olarak, atlarda aspirasyon pnömonisi genellikle aspirasyonla oluşur. Ruminantlardan farklı olarak atlarda normal olarak gıda regurgitasyonu olmaz. Bununla birlikte, mide ve ince bağırsaklarda basınç artarsa gıda materyali burun deliklerinden geri gelebilir. Bu olaya gastrik veya gastrointestinal refluks denir. Sonra, gastrointestinal içeriğin ezofagustan farinkse refluksu meydana gelebilir. Atlarda yumuşak damağın normal subepiglottik pozisyonu nedeniyle çoğu gastrik refluks burun boşluklarından akar. Kısmen sindirilmiş gıda içeren bu sulu akıntı genellikle kötü kokar. Faringeal veya ezofageal disfajinin tersine, nazal gıda akıntılı gastrointestinal refluks genellikle gıda sindirimi ile ilgili değildir. Zira refluks olan materyal, birkaç saat önce sindirilmiş olabilir. Ayrıca, belirgin ileuslu atlarda yeme eğilimi yoktur, gastrointestinal dolgunluk ve abdominal sancı vardır. Klinik uyarı ● gerçek mide sıvısı asidiktir ● ince bağırsaklardan gelen sıvı sarı/yeşil ve alkalidir. Epistaksis ve hemoraji Burun kanaması şunlara bağlı olabilir: ● nazal mukozanın travmatik hasarı KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ● solunum yolunun başka yerinde kanama ● kapillerlerin yırtılabilir hale gelmesi ● trombostopeni gibi kanama bozuklukları Sistemik bir hastalık veya burun mukozasının lokal bir hastalığı tarafından mukozanın erozyonu veya ülserasyonu hasara neden olabilir. Burun boşluklarında yabancı cisim veya başın travması da kanamaya neden olabilir. Bütün türlerde burun mukozası dışından kaynaklanan kan, potansiyel olarak ciddi bir durumdur. Fazla miktarda ani kan akışı, genellikle akciğer kanaması ile ilgili olup at ve sığırlarda ölümcül olabilir. Tek taraflı epistaksis, nazofarinksin rostralinde bir lezyonu akla getirir. İki taraflı epistaksis nazofarinksin kaudalinde bir lezyonu (atlarda egzersize bağlı akciğer kanaması ve sığırlarda akciğer embolizminde olduğu gibi) gösterir. Bazı epistaksis ve hemoptizi vakalarında kanın kaynağı belirgin ise de genellikle başka diyagnostik işlemler gerekir (akciğer hastalığının göstergesi anormal sesleri belirlemek için akciğerlerin dikkatli oskultasyonu gibi). Burun boşlukları, nazofarinks, larinks, trakea ve büyük bronşun bükülebilir fiberoptik endoskopla tam bir muayenesi gerekebilir. Pıhtılaşma bozuklukları uygun hematolojik tekniklerle belirlenebilir. Bazı vakalarda burun boşluklarının ve yakın yapıların lezyonlarını belirlemek için başın radyografisi gerekebilir. Hemoptizis veya öksürükle ağız ve burundan kan gelmesi genellikle alt solunum yolunun hastalığı ile ilgilidir. Klink uyarı Atlarda istirahatte ani burun kanaması çoğunlukla hava kesesi ile ilgilidir ve kesedeki kan damarlarının mikotik erozyonuna bağlıdır. Kedi ve köpek Bunlarda epistaksis olabilir: aşağıdakilere bağlı ● lokal hastalık süreci (travma, neoplazi ve fungal enfeksiyon) ● sistemik bozukluklar (trombositopeni ve sistemik hipertansiyon) Dirofilariazisli bazı köpeklerde yetişkin parazit tedavisini takip eden tromboembolik olaylarla ilgili ciddi hemoptizis gelişir. 173 Sığır Sığırlarda epistaksis aşağıdaki nedenlere bağlı burun boşluğu travmasından kaynaklanabilir: ● rumen sondası uygulaması ● burun veya yüz kemiklerinin hasarı ● burun deliklerindeki yabancı cisim Anaflaksi ile ilgili akut akciğer konjesyonunda burun deliklerinde az miktarda pas renkli seröz sıvı gözlenebilir. Akut akciğer ödeminde burun akıntısı küçük kabarcıklar içeren grimsi beyaz veya parlak kırmızı köpüklüdür. Sızıntının miktarı çoğunlukla önemlidir, öksürük ve şiddetli dispneye eşlik eder. Epistaksis dikumarol zehirlenmesi, purpura hemorajika ve fiziksel lezyonların olmadığı kanama bozukluklarına da bağlı olabilir. Sığırlarda hemoptizis akciğerlerden öksürükle ağız boşluğu ve her iki burun deliğinden kanın gelmesine neden olabilir. Kanın birazı yutulur. Pulmoner arter anevrizması ve vena cava caudalisten (bu da genellikle yırtılan karaciğer apsesinden köken alır) kaynaklanan tromboembolizmde hemoptizis belirgindir. At Epistaksis aşağıdakilere bağlı olabilir: ● ● ● ● burun mukozası hasarı hava kesesinin hastalığı akciğer kanaması trombositopeni gibi kanama hastalıkları Mide sondasının veya endoskobun burundan sokulması sırasında burun mukozasının travmatik hasarı geçici tek taraflı epistaksise neden olur. Burun mukozası lezyonları genellikle aralıklı periyotlarla hafif epistaksise yol açar. Hava kesesinin mikozisinde (internal karotis arteride kapsar) veya ilerleyici ethmoid hematoma denilen bozukluğun erken vakalarında burun akıntısı bol ve tamamen kandan ibarettir. Önceki durumda genellikle bol miktarda saf kan gelir. Egzersize bağlı akciğer kanamasında çoğu atta epistaksis görülmez. Kesin tanı trakeobronşiyal yollarda endoskopla kan görülmesi ile yapılır. Kan mukusla veya mukopurulent sekresyonla karışık olabilir. Birkaç gün sonra he- 174 Solunum Sistemin Muayenesi moglobin pigmentlerinin hemosiderine parçalanmasıyla renk kahve renkli olur. nun özelliğidir. Bu ırklarda dispne yaygındır ve aşağıdakilerin birlikte etkisine bağlıdır: Burun mukozası ● ● ● ● Burun mukozası normal olarak somon pembesi rengindedir ve nemlidir. Yetişkin at ve sığırda bir ışık kaynağı yardımıyla burun mukozasının 5-8 cm‟lik rostral kısmını (buzağı ve taylarda kısmen daha azını) görmek mümkündür. Burun mukozasının daha kaudal kısımları, daha fazla damarlaşma nedeniyle, sığırlarda mavimsi kırmızıdır. Burun mukozasının primer hastalığında (jeneralize solunum enfeksiyonları gibi) burun mukozasında aşağıdakiler gelişir: ● ● ● ● ● yangı ödem eritem (kırmızılık) ülser mukopurulent sekresyonlarla kaplanma Bazı vakalarda (enfeksiyöz bovin rinotrakitis gibi) burun mukozasının lezyonları kolayca görülür ve karakteristiktir. Nazal lokal mikotik enfeksiyon, genellikle Aspergillus fumigatus‟a bağlı olup gri ve siyah fungal plaklara neden olur. Bunların belirlenmesi için endoskop gerekir. Burun mukozasının ülserleĢmesi Burun mukozasının belirgin ülseri, atlarda epizootik lenfadenitis ve sığırlarda coriza gibi hastalıkların özelliğidir. Burun boĢluklarının tıkanması Kedi ve köpek Kedi ve köpeklerde burun açıklığı ya da bir veya iki burun boşluğu tıkanabilir. Yaygın nedenler travmatik hasar, yabancı cisim veya tümör veya konjenital anatomik defektlerdir. İnspiras- yon sırasında burun kanatlarının hareketliliği, açıklığı ve akıntı olup olmadığı muayene edilmelidir. Travmatik hasarını veya burun kıkırdağının yıkımını takiben dış burun boşluğu kollaps olabilir. Her iki burun boşluğunun kollapsında açıklık tamamen kaybolur ve brahisefalik köpek ırklarında bu durum konjenitaldir. Burun kanatlarının iki taraflı stenozu ve inspirasyon kollapsı, brahisefalik hava yolu tıkanma sendromu- anormal burun delikleri nazal ve faringeal boşluğun azlığı aşırı yumuşak damak larinksin distorsiyonu ve kollapsı İstirahat halinde burun delikleri aracılığıyla hava yolu son derece dar fakat açıktır. İnspirasyon sırasında burun boşluğu genişlemez, fakat kanatlar philtruma karşı içe doğru emilir, böylece hava boşluğu kapanır. Tam kapanma, ağızdan solumayı gerektirirken kısmi kapanmada burundan solunum mümkündür. Dış burun boşluğunun çapı müsaade ettiğinde köpeklerde küçük çaplı fleksibil endoskopla rinoskopi kolayca yapılır. Vestibulanın; ortak, dorsal ve ventral nazal meatusun; dorsal ve ventral konhanın değerlendirilmesi mümkündür. At Atların burundan soluması zorunludur, zira uzun yumuşak damağın kaudal kenarı solunum sırasında epiglottisin altına uzanır ve orofarinks ile nazofarinks arasında tıkaç oluşturur. Yumuşak damağın kaudolateral yayılmaları larinks etrafında bir tıkaç oluşturur. Bu da solunum sırasında nazofarinkse çıkıntı yapar. Bu yüzden rostral larinks solunum sırasında intranazofarigeal bir pozisyonda bulunur. Bu nedenle atlarda nazal hava yollarının tıkanmaları diğer türlere (bunlarda solunum ağızdan da yapılabilir) göre çok daha önemlidir. Tek taraflı burun tıkanması en yaygın olarak paranazal sinüslerin şişkinliğine (özellikle maksillar sinüsün irinle dolması, maksillar kist) bağlıdır. Atlarda gerçek burun boşlukları dahil nazal yapıların hırıltı benzeri bir titreşimi ile oluşan yaygın şiddetli bir ekspirasyon sesine „hatalı burun boşluğu titremesi‟ veya „yüksek üfleme‟ denir. Bu normal sesler çoğu defa egzersizin başlangıcında meydana gelir ve agresif hayvanlarda istirahatte ve çalışırken de duyulur. Egzersiz sırasında soluk hacminde ve solunum sayısında artışlar hava akışını altmış kat artırabilir. O zaman solunum sesleri, normal hayvanlarda 25 metre uzaktan duyulabilir. Formda olmayan çoğu atta normal so- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS lunum seslerinin seviyeleri hızlı çalışma sırasında artabilir ve böyle sesleri çıkaran atlara „kalın soluklu‟ denir. Hayvan daha formlu olduğunda bu sesler normal olarak kaybolur. Uzun süren ve hızlı egzersizden sonra (yarış gibi) normal formlu hayvanlarda bile egzersiz sonrası dispne görülür. Bunlarda solunum 515 dakika boyunca hızlı ve derin olarak devam eder. Atlarda nazal paraliz Dorsal yanak sinirlerinin hasarı ile oluşan nazal paraliz atletik atlarda çok önemlidir. Zira at burundan solumak zorundadır. Diğer evcil türlerinkine göre atlarda burun boşlukları çok hareketlidir. Üst solunum yolu tıkanan atlarda istirahatte anormal solunum sesleri işitilmez. Halbuki gallop durumunda solunum seslerinin fazlalaşması ve anormal sesler meydana gelebilir. Egzersize bağlı bu inspirasyon seslerine hayvan sahibi „gürültü‟ der ve egzersiz yapan attan 50 metreden daha fazla uzaktan duyulabilir. Çok hızlı çalışırken inspirasyon ve ekspirasyon sırasında epiglottisin yukarısındaki yumuşak damağın dorsale deplasmanı ile bazı atlar hırıltı benzeri ses çıkarır (brahisefalik bir köpek gibi). Egzersiz sahasının olmaması veya topallık gibi başka hastalıklarla seyreden problemler nedeniyle atlar her zaman koşturulmaz ve bu yüzden tam ve doğru değerlendirilmez. Sığır Sığırlarda burun boşluklarının tıkanması yaygın olmamakla birlikte bitkisel maddeler gibi yabancı cisimlerle ve burun enfeksiyonu ile ilgili yangısal eksudatla tıkanabilir. İnspirasyonda bir hırıltı ve bazen horultulu dönemler vardır. Burun tıkanmasında nazal akıntı olmayabilir, fakat burundan ekspirasyon azalmış ya da tamamen kesilmiştir. Çoğu burun boşluğu tıkanmaları burun deliklerinden bakılarak doğrudan görülemez. Eksudatla dolu olan burun boşluklarının perküsyonunda mat ses alınır. Eğer endoskop yoksa burun boşluklarının açıklığını ve tıkayan lezyonun yerini belirlemek için basit bir saha testi uygulanır: inceden kalına doğru burundan mide sondası uygulanır. Hayvana uygun çapta sondanın 175 geçmemesi bir tıkanmanın varlığını gösterir. Lezyonun özelliğine göre sonda uygulaması, horultuya, bazen epistaksise ve anormal burun akıntılarına neden olabilir. Bu akıntılar laboratuar analiz için toplanmalıdır. Endoskopi varsa fleksibil fiberoptik olanı çok daha faydalıdır. Lezyonun özelliği ve büyüklüğü ile ilgili dokuları değerlendirmede radyografi de yardımcıdır. Hızlı egzersiz sırasında inspirasyon ve ekspirasyonun belirlenmesi Üst solunum yolları tıkanıklığından şüpheli atlarda hızlı egzersiz sırasında anormal seslerin olup olmadığını belirlemek için oldukça diyagnostiktir. Aşağıdakiler gözlenerek yapılabilir: ● soğuk havalarda burundan çıkan nemli havanın yoğunlaşması ● atın yürüyüşünün solunum siklüsü ile ilişkisi; eşkinde ve gallop harekette solunum tamamen eş zamanlıdır, ön bacaklar yere vurduğunda ekspirasyon, ön bacaklar yükseldiğinde inspirasyon meydana gelir Klinik uyarı Hızlı egzersiz sırasında normal ekspirasyon sesleri inspirasyon seslerine göre iki kat daha şiddetlidir. Klinik uyarı Muayene sırasında ata egzersiz yaptırılamazsa hayvan sahibi videoya çekebilir veya ses kaydı yapabilir. Klinik uyarı Burun tıkanıklıklarını değerlendirmek için burun deliklerine bir tutam pamuk tutulur. Paranazal sinüsler Atlarda paranazal sinüslerin hastalıkları sık meydana gelir. En yaygını, atlarda doğal olarak çok zayıf olan drenaj bozulması ile birlikte aşırı eksudat üretimine bağlı maksillar sinüslerde irin birikimidir. Diğer evcil türlerde (kedi, köpek, sığır) maksillar sinüsler daha fazla drene edilir ve maksillar sinüzit sık görülmez. Kedi ve köpek Paranazal sinüslerin primer hastalığı küçük hayvanlarda yaygın değildir. Bununla 176 Solunum Sistemin Muayenesi birlikte, aspergilloz veya neoplazi gibi hastalıklar burun boşluklarını etkilediğinde paranazal sinüsleri de sekonder olarak kapsayabilir. Paranazal sinüslerin muayenesi genel anestezi ve radyografi gerektirir. At Atlarda çift paranazal sinüs, rostral ve kaudal maksillar sinüslerdir. Rostral maksillar sinüsler medial kısımları (infraor- bital kanal ve dental alveolinin dorsali) vent- ral konhal sinüslerle irtibatlıdır. Kaudal mak- sillar sinüsler büyük bir dairesel açıklık aracılığıyla frontal sinüs ile irtibatlıdır. Frontal sinüs kısmına şimdilerde dorsal konhal sinüs ve her iki kısma konhofrontal sinüs deniyor. Küçük olan ve çift etmoidal ve sfenopalatin sinüsler de burun boşluğu ile irtibatlıdır (kaudal maksillar sinüsün orta meatusun kaudal kısmı aracılığıyla). Daha küçük çift rostral maksillar sinüsler daha rostral bir noktada orta meatusu ayrı ayrı drene ederler. Atlarda maksilar sinüzitise neden olan durumlar aşağıdadır: ● solunum yolu viral ve bakteriyel enfeksiyonları ● kist ve neoplazmlar ● lokal mantar enfeksiyonları ● kaudal yanak diş kökü apsesi Bakteriyel sinüzitis, kist ve neoplazmalara bağlı sekonder olabilir. Kalın lateral (eksternal) maksillar duvarı, iri sinüs dolgunluğu ve kemik yumuşaması oluşmadıkça genellikle bozulmaz. Bununla birlikte, ince medial duvarlar kolayca mediale, nazal septuma doğru komprese olur. Bu da tek taraflı burun hava akışının bozulmasına yol açar. Nazolakrimal kanal maksillar sinüslerin dorsolateral kısmında seyrederken sinüs hastalığı sırasında bu yapının baskılanması tek taraflı epifora (göz yaşı akıntısı) ya neden olabilir. Sinüs hastalığı ile birlikte tek taraflı göz yaşı akıntısı ve nazal hava akışı tıkanıklığı, çoğu defa aynı tarafta purulent burun akıntısı ve submandibular lenf düğümü büyümesi ile birliktedir. Maksillar veya frontal sinüslerin empiyemi (irinle dolu olması) ile birlikte (Şekil 16.2) doğrudan buranın altındaki dokuların değerlendirilmesi için sinüsün perküsyonu önemli olabilir. Eksudat dolu bir sinüs (kronik vaka- larda duvarları kalınlaşabilir ve demineralizasyona uğrayabilir) normal hava dolu bir sinüse göre rezonansını kaybedebilir. Bununla birlikte, hasta atlar ağrılı bir sinüsün perküsyonundan hoşlanmaz ve bazen perküsyon işlemi sırasında göz kapakları hızla kapanır ve oluşan ses mat perküsyon sesi için yanıltıcı olabilir. Genel olarak, ileri sinüs hastalığı bulunmadıkça perküsyona güvenilmez. Şiddetli olmayan sinüzitiste yapılan klinik muayeneler güvenilir değildir. Bu yüzden, sinüzitisten şüphe edilen vakalarda normal olarak hava dolu olması gereken bu yapılarda karakteristik sıvı hatlarını belirlemek için radyografi gerekir. Bu sahanın radyografik anatomisi karmaşıktır ve aynı yaştaki sağlıklı attan da normal sinüs radyografisi çekerek karşılaştırmak faydalıdır. Klinik uyarı Atlarda sinüzitisi değerlendirmek için her iki taraftaki maksillar sinüsler üzerine birer el konur ve sıcaklığa dikkat edilir. Lokal basınç yaparak kemiklerin yumuşamasına ve ağrı olup olmadığına dikkat edilir. Kötü kokulu solunum, özellikle paranazal sinüslerin anaerobik bakteriyel enfeksiyonu ile birlikte üst solunum yolu nekrozunu gösterir. Bununla birlikte, gangrenli pneumoni gibi nekroze akciğer durumlarına da bağlı olabilir. Tek taraflı (veya belirgin asimetrik) nazal kötü koku, kökeninin başın aynı tarafındaki bir yerde olduğunu gösterir. Dental ve özellikle peridontal hastalıklı atlarda kötü kokulu ağız bozuklukları genellikle soluktan değil ağızdan belirlenir. Sığır Anatomik olarak paranazal sinüsler doğrudan ya da dolaylı burun boşluğu ile irtibatlıdır. Bunlar dört çifttir: ● ● ● ● frontal maksillar sfenopalatin etmoidal Muayenenin birinci kısmı sinüsler ve etrafındaki sahanın normal olup olmadığını gözlemektir. Sonra palpasyonla kırık veya de- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS formasyon olup olmadığına bakılır. Parmaklarla veya pleksorla perküsyon yapılarak sinüsün durumu değerlendirilir. Paranazal sinüsler frontal sinüsün ortasından stetoskopla oskulte edilerek de değerlendirilebilir. Parmakla veya pleksorla frontal ve maksillar sinüs duvarlarına hafifçe vurularak ses oluşturulur. Matlık veya daha güvenilir olarak yüzün iki tarafı arasında ses iletiminde asimetri dinlenir. Normal hayvanlarda akustik ses net ve şiddetlidir. Sinüs aşağıdakileri içeriyorsa: ● eksudat ● neoplastik dokular ● dental retensiyon kisti perküsyon sesi mat olabilir. Bu değerlendirmeler başın her iki tarafındakileri bulguları karşılaştırarak yapılmalıdır. Belirgin farklılıklar diyagnostik olabilir. Sığırlarda, maksillar sinüsün aktinomikozisi veya neoplazisinden başka frontal sinüzitis boynuz çıkarmanın en yaygın sonucudur. Kraniyal servikal bölge Kraniyal servikal bölge mandibulanın vertikal ramusunun hemen kaudalinde olup aşağıdakileri içerir: ● ● ● ● parotis tükürük bezi larinks tiroid bezi paratroid ve faringeal lenf düğümleri Bölge inspeksiyon ve palpasyonla, larinks ve trakea vakalarında oskultasyonla muayene edilir. Her iki taraf muayene edilmelidir. Troid bezinin büyümesi larinksin kaudal bölgesinde seyreden boynun kranioventral kısmında şişkinliğe neden olabilir. Ezofagusun tıkanması, divertikulumu, stenozisi veya paralizi ile oluşabilen ezofagusun lokal veya genel büyümesi sol juguler olukta değişen derecede şişkinlikle karakterizedir. Bütün türlerde kraniyal servikal bölgenin dışarıdan palpasyonu genellikle iki elle yapılır. Bir el her iki tarafta önce hafif sonra giderek artan basınç yapar ve reaksiyona dikkat edilir. Bunun dışında bölgede ağrı olmasa bile hayvan rahatsızlık gösterebilir. Palpasyonda yangısal hastalıkları gösteren ısı, ağrı ve şişlik ile ezofageal yabancı cisimler 177 ve neoplaziden kaynaklanabilen derine yerleşik şişliğe dikkat edilir. Faringeal bölgenin dışarıdan inspeksiyonunda parotis tükürük bezinin yangısı, lenfadenitis, troid bezinin büyümesi veya neoplazisi ile ilgili şişkinlikler görülebilir. Klinik uyarı Başın ve boynun uzanmış olarak tutulması kraniyal servikal bölgede ağrıya neden olan hastalıkları gösterebilir. Nazofaringeal polipler ● bunlar, nazofarinks görüldüğünde belirlenebilir ● genç kedilerde yaygın olup burun akıntısı, dispne ve şiddetli solunum seslerine neden olabilir. Farinks Kedi ve köpek Bazı küçük hayvanların farinks ve yumuşak damağının kısa bir muayenesi için trankilizan gerekmez. Muayene eden bir eliyle üst çeneyi kavrarken alt çene diğer elle açılır. Premolar ve molarlar arasına parmakları yumuşak bir şekilde bastırınca köpek ağzını açmaya eğilimlidir. Ağız mukozası yabancı cisim veya ülser gibi lezyonlar bakımından dikkatle muayene edilir. Kedilerde calisivirus enfeksiyonları ağız mukozası ülserine neden olabilir. Dişler de dikkatle muayene edilir. Purulent nazal akıntının önemli bir nedeni diş kökü apsesidir. Farinksin detaylı muayenesi için genel anastezi gerekir. Orofarinks, bademcikler ve yumuşak damak inspekte edilmelidir. Bir kısırlaştırma çengeli kullanarak yumuşak damak uzaklaştırılır ve bir diş aynası ile nazofarinks görülebilirse de fleksibil endoskop gerekebilir. Normal mukoza pembe renklidir. Lezyonların karakteri ve yerleri kaydedilmelidir. Faringeal yabancı cisimlerin varlığı dispneye neden olabilir. At Farinks, solunum ve sindirimin ortak yolu olarak hizmet eden dikdörtgen muskulomembranöz bir boşluktur. Orofarinks yumuşak damak, dil ve epiglottis arasındaki farinks kısmıdır. Atlarda mandibulanın büyük vertikal ramusu farinksin lateral kısmının çoğunu örter. Mandibulanın kaudalindeki 178 Solunum Sistemin Muayenesi farinksi de büyük parotis tükürük bezi örter. Ventral olarak, omohyoid kaslar, cricothroid ligament ve hyoid aparat orofarinksin ventral kısmını tamamen örter. Bu yüzden, atlarda farinksin dışarıdan muayenesi ile çok az bilgi elde edilebilir. Farinksin içten inspeksiyonu, sadece iri atlarda zor olabilir. Genel anestezi olmadan aşağıdakiler tavsiye edilebilir: ● uygun yardımcı ● trankilizan ● ağız spekulumu Yumuşak damak ve epiglottis normal soluma pozisyonunda olduğunda dilin tabanı, büyük orta hat epiglottik kıvrım, orofaringeal duvarlar ve zemin, yumuşak damağın kaudal kısmının uzantısı ve epiglottisin tabanı palpe edilebilir. Bu muayene çoğu defa yumuşak damağın dorsale deplase olmasına neden olur ve sonra epiglottisin tümü ile larinksin rostral kısmı palpe edilebilir. Faringeal kasları ya da duyu ve motor sinirleri (IX, X ve XI. kraniyal sinirler) etkileyen lezyonlara bağlı nöromuskuler fonsiyon bozukluğu ile faringeal disgfaji meydana gelebilir. Nöromuskuler fonksiyon bozukluğu, jeneralize sinirsel bir bozukluğun (botilusmus gibi) belirtisi olabilir veya lokal bir bozukluğun (hava kesesi mikozisi gibi) sonucu olarak kraniyal sinirlerin hasarı ile birlikte meydana gelebilir. Faringeal disfajinin mekanik nedenleri: ● yarık damak ● yumuşak damağın aşırı rezeksiyonu (stafilektomi) ● subepiglottik kist ● faringeal yabancı cisim ● belirgin lokal ülserleşme ile birlikte epiglottik çekilme Akut faringitis (gurmda olduğu gibi) ağrı ve retrofaringeal lenfadenitise bağlı bazen geçici bir faringeal disfajiye neden olmakla birlikte diğer klinik belirtiler (iki taraflı purulent burun akıntısı, lenfadenitis ve ateşli cevap gibi) teşhise yardımcıdır. Köpeklerin aksine, atlarda orofarinkste yabancı cisimlere çok nadir rastlanır, fakat bazen arytenoid kıkırdakların lateralinde piriformis recessus veya orofarinkste bulunur. Viral solunum enfeksiyonları çoğu kez „üst solunum enfeksiyonları‟ şeklinde yanlış kullanılmaktadır. Zira bunlar genellikle akciğerlerde en önemli patolojiye neden olur. Bununla birlikte, nazofaringeal epitelyum dahil üst solunum yolu epitelyumu (orofaringeal mukoza enfekte olmaz), larinks mukozası, hava kesesi, burun boşlukları ve sinüslerin yangısının belirtileri iki taraflı mukopurulent burun akıntısı, iki taraflı submandibular lenf düğümleri şişkin olabilir. Gurmda parotis lenf düğümleri sıkça şişmekle birlikte bunlar, üzerinde yer alan büyük parotis tükürük bezinin varlığı nedeniyle kolayca belirlenemeyebilir. Bununla birlikte bu sahanın derin palpasyonu ile özellikle parotis lenf düğümlerinin yangısında ağrı ve ısı artışı olabilir. Palatofaringeal arkus tarafından çevrili olan ezofagusun girişi, larinksin hemen dorsalinde yer alır. Bu saha normal olarak palpe edilemez ve endoskopik açıdan kaudodorsal nazofaringeal çatı tarafından tıkanır. Eğer bir atta sedasyon yapıldı ise, palatofaringeal arkusun veya bazen dorsal faringeal mukozanın mukozal kıvrımı dorsal larinks üzerine kabarır. Bu, sedatif ilaca bağlı kaudal faringeal konstriktör kaslarında (thyropharyngeus ve cricopharyngeus) tonus kaybı ile ilgilidir. Bu durum, cricopharyngeal–laryngeal displazi denen bozuklukta cricopharyngeus kasının konjenital yokluğuna bağlı palatofaringeal arkusun daha belirgin ve kalıcı prolapsusundan ayırt edilmelidir. Atta yumuşak damak Anatomik pozisyonu nedeniyle, genel anestezi yapılmadan ve dilin tabanına bastırmadan ağız muayenesinde yumuşak damağı doğrudan görmek mümkün değildir. Öyle yapılmış olsa bile yumuşak damağın ventrodorsal kısmının sadece çok sınırlı bir bölümü görülebilir. İyi sedasyonlu atlarda, ağız boşluğunun ve farinksin nispi boyutları ile muayene edenin kolu nedeniyle yumuşak damağın ventral kısmının parmakla muayenesi mümkündür. Sonuç olarak, yumuşak damağın muayenesi genellikle endoskopla daha az olarak da nazofaringeal radyografi ile yapılır. Taylarda, yarık damak en çok yumuşak damağın sadece kaudal kısmını kapsar. Yarık damakta ağız ve burun boşlukları tam olmayan birbirinden ayrılmaz. Bu da yutma sırasında gıda ve sıvıların nazofarinkse geçi- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS şine yol açar. Birkaç saniyelik emme sırasında bu materyal buruna (Şekil 16.5) ve daha önemlisi de trakeaya akar. Bu da yutmadan hemen sonra öksürmeye neden olur. Bazı vakalarda, aspirasyon pneumonisine yol açar. Egzersiz sırasında bir at bazen tükürüğünü veya trakeaya taşınan ve yumuşak damakta biriken aşırı solunum salgılarını yutmak zorunda kalabilir. Yutma işlemi, larinksin palatofaringeal arkustan geçici olarak ayrılmasını zorunlu kılar. Bu, istirahat halindeki normal atlarda endoskopi sırasında yaygın olarak gözlenebilir (epiglottisi dorsale hareket ettirmek için yumuşak damak görüldüğünde). Bununla birlikte, çok hızlı uygulama sırasında eğer yumuşak damak dorsale doğru yer değiştirirse serbest uç inspirasyon sırasında glottise doğru emilirken ekspirasyonla uzaklaşır. Bu da yumuşak damağın dorsale deplasmanı olarak bilinen akut solunum tıkanmasına neden olur. Bu, genellikle sadece maksimal egzersiz sırasında meydana gelir ve yumuşak damak egzersizden önce ve sonra endoskopik olarak normal görünür. Yumuşak damağın dorsale deplase olmasından şüphelenilen atlar önceden düzeltici cerrahi işlem yapılıp yapılmadığı yönünden değerlendirilmeli ve hayvan laringotominin yara izi yönünden muayene edilmelidir. Ayrıca, rostral sternothyrohyoideus bölgesi miyesitomi ve kas yokluğu yönünden değerlendirilmelidir. Hava keseleri (östaki borusu divertikulumu) Atta hava keseleri östaki borularının hava dolu divertikulumudur ve bunların fonksiyonu bilinmemektedir. Bunlar mandibulanın ve parotis tükürük bezlerinin medialinde yer alır ve normal atta görülebilir ve palpe edilebilir. Taylarda bir veya iki hava kesesinin nazofaringeal ostiumunun konjenital (muhtemelen nöromuskuler) bir defekti, etkilenen kesede tek veya çift taraflı hava birikimine yol açar. Bu, mandibulanın kaudalinde ve bazen altında tek veya çift taraflı şişkinliğe neden olur. Palpasyonda gaz dolu davul gibi ağrısız ve perküsyonda timpanik bir şişkinlik hissedilir. Hava keselerinde tek veya çift taraflı belirgin irin birikimi (empiyem) ile birlikte, üzerindeki parotis tükürük bezi laterale (yana) doğru yer değiştirir. Bazen bu irin, yumurta benzeri koyulaşır. Bu da kond- roidler olarak 179 bilinir. Çok büyüyen hava kasesi larinksin lateralinde deri altında uzanan hava kesesinin tabanı ile birlikte mandibulanın açısı ile larinks arasında kaudolaterale doğru çıkıntı yapar. Bu da ağrısız yumuşak şişkinliğe neden olur. Atta faringeal disfaji Belirtileri şunlardır: ● yeme sırasında veya yedikten hemen sonra gıda ve salya burun boşluğuna akar ● gıda inhalasyonuna bağlı öksürük ● yutma girişimi sırasında burun boşluklarına akmış olan çiğnenmiş gıda artışı Atta epiglottis bozuklukları Atlarda epiglottis yetişkinlerde ağızdan palpe edilebilirse de burundan uygulanan endoskopi ile daha doğru teşhis edilebilir. Epiglottisin iki iyi bilinen bozukluğu şunlardır: ● subepiglottik mukozanın kıvrımı tarafından epiglottisin çekilmesi ● subepiglottik kistlerin varlığı Hava kesesi mikozisi bu yapının daha yaygın bir bozukluğudur ve genellikle medial bölümün dorsal kısmını kapsar. Bu durum, çok sayıda önemli sinirlerin ve medial bölümün damarlarının hasarına bağlı geniş ve dramatik klinik belirtiye neden olabilir. Bu klinik belirtilerin birlikteliği ile hava kesesi hastalığının teşhisi çoğu defa mümkündür. Hava kesesinin medial bölümünde seyreden büyük internal karotis arterin erozyonu fazla miktarda ve hatta ölümcül iki taraflı epistaksise neden olabilir. Kanama sadece bir hava kesesinde meydana gelse de böyle büyük miktarda kan nazofarinkse ve her iki burun deliğine doğru akar. Kraniyal sinirlerin (IX, X, XI.) hasarı faringeal disfajiye neden olabilir ve X. kraniyal sinirin hasarı aynı tarafta ani larinks paralizinin başlangıcına da neden olabilir. Hava kesesinden geçen kraniyal sempatik trunkusun hasarı Horner sendromuna neden olur. Soğuk havalarda atlarda tek taraflı yüz terlemesi sık görülmez, fakat ptozis (göz kapağı düşmesi) ve pupilla daralması (miyozis), Horner sendromlu atlarda, daha çok gözlenir. Endoskopi, hava keselerinin muayenesi için seçilecek bir tekniktir. 180 Solunum Sistemin Muayenesi Klinik uyarı Baş travması ile ilgili olmayan ve istirahatteki bütün şiddetli epistaksis nöbetleri (>1 litre) hava kesesi kaynaklı olarak değerlendirilmelidir. Sığır Ağız padanı ile farinks, glottis ve larinksin epiglottisinin çoğu ile proksimal ezofagus ağız boşluğundan palpe edilebilir. Farinksin çoğu doğrudan ya da yetişkinlerde 4 cm çapında ve 45 cm boyunda ve buzağılarda daha küçük basit sert bir pleksiglas spekulum yardımıyla görülebilir. Ağız bir padanla açık tutulur, dilin tabanına doğru spekulum yerleştirilir ve farinkse ilerletilir. Dili bir kaldıraç gibi kullanarak ve spekuluma doğru bir ışık tutarak farinks ile glottis ve epiglottis kolayca görülebilir. Muayene sırasında hayvan ses çıkarırsa ses telleri kapanır ve trakeanın proksimal kısmı da görülebilir. Larinksin yangısal lezyonları genellikle kolayca görülebilir. Bu muayene metodu aşağıdaki lezyonların belirlenmesi için faydalıdır: ● yabancı cisimler ● faringeal lenf düğümlerinin büyümesi ● farinksin travmatik hasarları Yetişkin sığırlarda apseler ve tümörler gibi şüpheli lezyonları değerlendirmek için laringeal rima glottidisi de palpe etmek mümkündür. Sığırlarda, boğazın (ağız boşluğu ile farinks arasında dar boşluk) kıstağına el sokulduğunda faringeal refleks başlar ve farinksin kasılmasını yutma hareketleri ve hafif öğürme takip eder. Farinjitisin klinik belirtileri şunlardır: anoreksi, kanlanma ve gıda renginde tükürük, ağızdan gıda akışı ve öksürük. Su, genellikle yutulsa da normalden daha yavaş hızla yapılır. İnspirasyon uzar ve şiddetli bir hırıltı ile seyreder. Larinks Larinksin üç temel görevi vardır: ● gıda aspirasyonunu önlemek ● hava akışının regülasyonu ● ses Kapanma için beş çift kas (cricoarytenoideus lateralis, ventrikülaris, vokalis, interarytenoideus ve cricothyroid) ve açılma için sadece bir çift (cricoarytenoideus dorsalis) kas vardır. Faringeal refleks Farinks paralizi varsa bu reaksiyon yoktur veya zayıftır. Aşağıdakilerde olduğu gibi: ● botilismus ● kuduz ● listeriozis ● faringeal pleksus (glossopharyngeal, spinal accessor sinirler ile vagal sinirin faringeal kolundan oluşur) veya hipoglossal sinirlerin lezyonları Kedi ve köpek Larinks palpasyonla dikkatli bir şekilde değerlendirilir. Normal larinks simetrik olup yumuşak manipulasyon önemli değişikliğe neden olmaz. Anemnez ve fizik bulgulara göre fonksiyonel veya yapısal anormalliklerden şüphe edildiğinde larinksin doğrudan muayenesi endikedir. Larinks fonksiyonu olarak, inspirasyon sırasında vokal kıvrımların aktif açılması dikkati çekerken aynı durum larinks paralizli hastalarda gerçekleşmez. Bu lezyon larinksi çoğu defa asimetrik olarak etkiler ve bu da teşhiste yardımcıdır. At Atlarda en önemli larinks bozukluğu laringeal recurrent sinirin hastalığı ile oluşur ve larinksin tek traflı paralizine (hemipleji) yol açar. Bu, genellikle tek taraflı kısmi paraliz olduğundan duruma daha doğru olarak laringeal hemiparezis denir. Etiyoloji bilinmediğinden idiopatik laringeal hemiparezis veya hemipleji deyimi kullanılır. Bununla birlikte, hemiparezis ifadesi teknik olarak total laringeal paralizi veya subklinik hastalığı kapsamaz ve bu yüzden recurrent laringeal nöropati (RLN) deyimi daha çok kullanılır. Bu deyim laringeal kas fonksiyon bozukluğunun subklinikten total paralize kadar bütün derecelerini kapsar. Primer klinik belirti, yorucu egzersiz sırasında larinksin yetersiz açılmasına bağlıdır. Bu da anormal solunum seslerine ve de egzersiz performansının azalmasına neden olur. Bazı ileri vakalarda, anormal kişneme bulunabildiği gibi ses anormallikleri bulunabilirse de aspirasyon çok nadirdir. Arytenoidlerin muskuler procesusunun çıkıntısını belirlemek için larinksin dorsorostral kısımları iki taraftan palpe edilmelidir. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS 181 M. cricoarytenoid dorsalis‟in önemli atrofisi varsa aynı tarafta muskuler processus daha belirgin olur. Her bir tarafta laringeal kasılma derecesi karşılaştırılmalıdır. Bunun için aşağıdakileri yapmak faydalıdır: ● şiddetli RLN ile birlikte bu sesler çok şiddetli ve bifazik olur (hem inspirasyon hem ekspirasyonda) ● ata bakarak, mandibula gözlemcinin sol omuzunda tutulur ● iki elin parmakları her sternocephalicus tendosunun altına kadar ilerletilir ● parmaklar larinksin dorsumu boyunca rostromedial olarak arytenoidlerin muskuler procesessusa kadar hareket ettirilir ● laringeal kas disfonksiyonunun bütün derecelerini kapsar ● daha iri atlarda yaygındır ● küçük ırk atlarda nadir görülür ● kapanma, açılma ve sesi etkileyebilir ● ağır egzersiz sırasında yetersiz larinks açılması anormal solunum seslerine ve kötü performansa neden olur Çoğu iri atta biraz laringeal kas paralizi bulunmakla birlikte çok belirgin olana kadar klinik belirti ortaya çıkmayabilir. Laringeal kas fonksiyonunun daha sonraki değerlendirmesi „arytenoid depresyon manevrası‟dır. Bu işlemde larinksin sağ tarafı üç-dört parmakla sabitlenirken sol arytenoid muskuler procesusa rostromedial yönde sağ işaret parmağıyla basınç yapılır. Şiddetli RLN‟li atlar bu işlem sırasında inspirasyonda genellikle hırıltılı sesleri çıkarır. Larinksi kapatan kaslar (cricothyroid hariç) da laringeal recurrent sinir tarafından inerve edilir ve RLN‟de açan kaslara göre genellikle daha fazla atrofiye olur. Bununla birlikte, klinik açıdan genellikle önemli değildir. Etkilenen kapatıcı kasların çoğu troid kıkırdağın derininde olup palpe edilemez. Ne var ki, laringeal fonksiyonu değerlendirmek için kapatıcı kas fonksiyonu önceden yaygın olarak kullanılırdı. Normal bir at aniden korkarsa (başının önünde hızlı bir çubuk dalgalandırmak gibi) ani ve kısa bir hırıltı yapar. Hırıltı oluşumu normal olarak hızlı larinks kapanmasına bağlıdır. RLN‟de kapatıcı kas hasarı bu işlem sırasında uzun ve düşük eğimli bir hırıltıya neden olur. Larinks fonksiyonunu değerlendirmede en yaygın ve etkili klinik teknik atı hızlı egzersiz yaptırmak ve üst hava akış girdabını gösteren anormal solunum seslerini dinlemektir. ● ilk olarak egzersiz sırasında RLN‟li atlar anormal bir „ıslık benzeri‟ inspirasyon sesi çıkarır ● sonraki veya daha hızlı egzersizle bu ıslık sesleri kaba seslere döner Laringeal recurrent sinirin hastalığı Egzersizden hemen sonra larinksin palpasyonunda hava akışı turbulansına bağlı olarak geçici bir fremitus belirlenebilir. Yoğun egzersizden sonra birkaç saniye anormal solunum gözlenebilir. Burun deliği tıkanınca bu sesler azalır. Klinik uyarı Eğer larinks paralizinden şüphe edilirse bir cerrahi iyileşme dokusu palpe edilebilir. Bu da aşağıdakilere bağlı olabilir: ● deri altı laringotomi (orta hat, cricotyroid ligamentin ventralinde) ● laringoplasti (sol eksternal maksillar venin ventralinde) Egzersizden önce ve sonra larinks kas fonksiyonunu kontrol etmek için endoskopi yardımcı tekniktir. Normal ve istirahatteki bir atta glottis elmas şeklindedir (dorsal tarafları oluşturan arytenoid kıkırdakların iki kornikulası ve tabanı oluşturan iki vakal kıvrım ile birlikte). Sol taraflı belirgin RLN‟li atlarda sol arytenoid ve vokal kıvrım istirahatte bile mediale deplase olur. Bu, genellikle klinik yönden önemli larinks kas disfonksiyonunun bir belirtisidir. Daha derin soluma ile (burun delikleri yaklaşık 30 saniye kapatılarak yapılabilir) arytenoidlerin açılma hızı değerlendirilebilir ve bir tarafın açılmasının gecikmesinin kanıtı için karşılaştırılabilir. Klinik yönden normal birçok atta açılma sırasında sol arytenoidin titremesi görülürken burun deliklerinin kapatılmasından sonra veya koşu sırasında sol arytenoid tamamen açılır ve daha önemlisi tam açık kalır. Epiglottis, larinksin rostral kısmı olan küçük yaprak şeklinde kıkırdaktır. Önceden be- 182 Solunum Sistemin Muayenesi lirtildiği gibi, atlarda solunum sırasında yumuşak damak normal olarak epiglottisin altına kadar uzanır. Yumuşak damağın veya epiglottisin disfonksiyonu ya da bu iki yapının arasındaki inkoordinasyon, yumuşak damağın dorsale deplase olmasına neden olabilir. Bu duruma, bazı atlarda (özellikle standartbreed) epiglottisin hipoplazisi veya zayıflığı predispoze kılmaktadır. Epiglottisin boyu, en iyi şekilde, endoskopi veya lateral radyografi ile değerlendirilebilir. Epiglottisin çekilmesi (gevşek epiglottis mukozasının bir kıvrımı epiglottisin apeksi üzerine dorsal olarak katlanır) de endoskopi ile görülebilir. Çekilmiş epiglottiste oluşan yangının derecesine bağlı belirtiler, disfajiden egzersizle ilgili hava akışı tıkanmasına kadar değişebilir ya da vakalar asemptomatik olabilir. Sığır Larinks ağrı, büyüme yönünden dışarıdan palpasyonla muayene edilir ve öksürük olup olmadığı hafif basınçla başlatılabilir. Normal sığırda larinks üzerinden oskultas- yonla inspirasyon ve ekspirasyonla eş zamanlı net solunum sesleri dinlenir. Larinks hastalıkları şunlardır: ● ● ● ● ● ● laringitis ödem stenoz yabancı cisimler travmatik hasar kırıklar Larinksin daralmasına neden olan hastalıklar inspiratorik dispne, inspiratorik hırıltı ile dışarıdan palpasyonla ağrı ve öksürük gibi anormal solunum seslerine yol açabilir. Faringitis, laringitis ve trakitise neden olan üst solunum yolu enfeksiyonları sığırların şiddetli yaygın hastalıklarında (sığırların enfeksiyöz rinotrakitisi=IBR ve buzağı difterisi) belirgin bir özelliktir. Laringitiste, eksudasyon varsa hırıltı duyulur. Glottis kasılı ise (laringitis, alerjik ödem veya tümörde olduğu gibi) larigeal sesler tiz ve kaba olur. Böyle vakalarda üzerindeki deri sıkıca palpe edildiğinde vibrasyon veya titreşim (laringeal fremitus) belirlenebilir. Larinksin yangı ve ödemi burun endoskopisi ile veya ağız boşluğu muayenesi ile (silindirik pleksiglas sonda ile kolayca yapılır) görülebilir. Trakea Trakea, larinksten ana bronşa kadar uzanan tüp benzeri bir yapıdan ibaret olup bir seri tam olmayan kıkırdak halkalar tarafından açık kalması sağlanır. Servikal (boyundaki) trakea aşağıdakiler ile ilişkilidir: ● dorsal olarak ezofagusun proksimal kısmı ● lateral olarak tiroid bezi, karotis arter, juguler ven, vagus ile sempatik ve recurrent laringeal sinirler, trakeal ve servikal lenfatik kanallar ile servikal lenf düğümleri Ezofagus üçüncü servikal vertabradan itibaren kaudal olarak trakeanın sol tarafına bükülür. Trakeanın servikal kısmının üzerini örten deri ve tüylere bakılarak şekil veya pozisyon, iyileşme izleri veya trakeotomi yaraları yönünden muayene edilir. Palpasyonla ağrı, lokal şişlik ve deformasyonlar anlaşılır. Gelişme ile ilgili defektler şunlardır: ● bir veya daha fazla noktada daralma ● dorsoventral veya lateral kollaps ● trakea halkalarının bazılarının uçlarının üst üste binmesi Değişik derecede trakitisli hayvanlarda trakeaya hafifçe parmakla basarak ve masaj yaparak öksürük başlatılır. Boynun ventral kısmında bulunan ağrılı şişlikler tekmeleme gibi travmaya bağlı olabilir. Kedi ve köpek Köpeklerde trakea hemen hemen her iki uçta halka şeklinde iken orta kısımda dorsoventrale doğru hafifçe düzleşir. Kıkırdak segmentler dorsal kısımda birleşmez. 5. kosta hizasında ikiye ayrılarak çok geniş açı oluşturur. Trakea palpasyonla dikkatle değerlendirilir ve hayvanı öksürtmek için de kullanılır. Bir el proksimal trakeaya nazik bir şekilde basınç yaparken hasta öksürük yönünden gözlenir. Köpeklerde trakea kollapsı çoğu defa kaz sesi öksürüğüne ve inspiratorik dispneye neden olur. Bu, göğüs girişi hizasında trakeaya parmakla hafifçe basınç yaparak artırılır. Kedilerde trakea köpeklere göre nispeten daha kısa olmakla birlikte anatomik yönden benzerdir. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS 183 At Cricoid kıkırdağın kaudal kısmı ile ilk trakea halkası arasındaki boşluk –cricotracheal ligament- palpasyonda cricoid kıkırdağın büyük boyu ile kolayca belirlenebilir, zira bu ligament trakea halkaları (interannular ligamentler) arasındaki boşluklardan daha geniştir. Bazı atlarda başları normal bükülmüş pozisyonda bile cricotracheal boşluk çok büyük olabilir ve ligament gevşek görülebilir: parmakla basılırsa hava yolu boşluğuna kolayca itilir. Bu anatomik özelliğin, hızlı koşarken inspirasyon sırasında hava akışını tıkadığına dikkat edilir. Birçok atta, özellikle safkanlarda ilk beş-sekiz halka özellikle ventral kısımda yassılaşmıştır. Boynun kraniyeli nispeten ince sternothyrohyoideus kasları tarafından örtüldüğü için burada trakeal halkaların ventral kısımlarında belirgin bir çıkıntı palpe edilebilir. Hemen hemen her vakada bu deformasyonun klinik önemi yoktur ve böyle yerlerde trakeal lumenin endoskopisi ile yeterli ve uygun hava akışı görülür. Küçük ponilerde, özellikle Shetlandlarda trakea halkalarının konjenital olarak dorsoventral düzleşmesi genellikle hırıltıya neden olur. Bu bozukluk genellikle kaudal servikal ve intratorasik trakeayı kapsar. Kaudal servikal trakeanın palpasyonu çok zor olabilir, zira: öksürük ve değişik derecede inspiratorik dispne oluşur. ● deri kalındır ● distal servikal trakeanın üzerini daha iri kas örter ● bu poniler çoğunluk aşırı kiloludur Toraks duvarının palpasyonu ile vücut kon düsyonu değerlendirilebilir. Normal bir bireyde kostalar palpe edilebilirken iyi kondisyonlu ve formda yarış atlarında ise kolayca görülemez. Prekordium ve belirlenen kalbin apeks vurusunun maksimal şiddet noktası palpe edilir. Bu işlem kedilerde kraniyal toraksı bir elin baş ve diğer parmakları arasında nazikçe sıkıştırarak yapılır. Bununla birlikte, juguler oluğun derin lateral palpasyonda anormal bir keskin trakea kenarı hissedilir. Ayrıca, lateraldan basınçla düz bir trakea normal yuvarlak olana göre uzaklaşmaz. Böyle vakalarda kaudal servikal trakea üzerine orta hattan derin bir basınç yapılırsa hırıltıya neden olur. Bununla birlikte asfeksi oluşumundan kaçınmak için bu işlem dikkatli yapılmalıdır. Sığır Trakeanın çapı, ata göre nispeten daha azdır (yaklaşık 4 cm). Sığırlarda laringotrakitiste öksürük ve ağrı gözlenirken larinksin ve servikal trakeanın palpasyonu ile ALT SOLUNUM YOLUNUN MUAYENESĠ Alt solunum yolu palpasyon, oskultasyon ve toraksın perküsyonu ile muayene edilir. Toraksın palpasyonu Göğüs duvarı aşağıdakileri belirlemek için palpe edilir: ● ● ● ● kırık kostalar yaralar deri altı amfizem göğüs ağrısı Her kostanın tam uzunluğunun palpasyonu ile yeni bir kırık veya iyileşen kırığın kallusu (özellikle genç taylarda) belirlenebilir. Pneumotorakstan şüphe edilirse tüm toraks kafesi travma yönünden dikkatle palpe edilmelidir. İnterkostal aralıkların sert palpasyonu pleuropneumonili veya perikarditisli hayvanlarda ağrılı bir cevaba neden olur. Toraks ağrılı hayvanlarda şunlar olabilir: ● ● ● ● ● ● sinirli yüz ifadesi hareket etmeye isteksizlik veya yatma isteği sürekli bir ön bacağa dayanma dirseklerin ayrık duruşu yüzeysel solunum yumuşak baskılanmış öksürük ● normal genç kedilerde göğüs kafesinin bir esnekliği belirlenebilir ● kraniyal toraksta kitlesel lezyon bulunan (ör, mediastinal lenfosarkoma) hastalarda ve bazı yaşlı kedilerde bu basınç uygulanamaz. Derialtı amfizem Deri altı dokularda hava vaya gaz, yumuşak ve hareketli şişliklerle karakterize olup palpe edildiğinde krepitus denen köpük örtü- 184 Solunum Sistemin Muayenesi sü gibi çıtırdar. Sekonder olarak aşağıdakilerle oluşur: Trakea yırtılması Belirtileri aşağıdadır: ● boynun ventralinde lokalize ağrılı şişlik deri altı amfizemi (palpasyonda çıtırtı sesi) yırtık trakea mukozasından hava ve muhtemelen gaz oluşturan bakteri sızıntısı ● haftalar veya aylar sonra hasta hayvanlarda hırıltı gelişebilir (trekea kıkırdaklarının hasarı ile oluşan trakea daralmasının sonucu olarak) Klinik uyarı Atta toraks palpasyonuna cevabı yorumlarken birçok hayvanda bu işlem rahatsızlık yarattığı için egzersiz uyarısı. ● alveolün intrapulmoner yırtılmasına enden olabilen şiddetli hava yolu tıkanması ile birlikte hava peribronşiyal dokulara ve sırtın deri altı dokularına doğru çekilir ● sığırlarda akut pulmoner amfizem ● üst solunum yolu cerrahisi veya travması ● bütün türlerde, özellikle sığırlarda solunum yoluna girmeksizin cerrahi sonrası laparatomi pneumoperitoneumu Deri altı ödem Ventral toraksın deri altı dokularında sıvı birikimi pleuropneumoni ile birlikte yaygındır. Kraniyal toraksta kitleleri olan hastalarda başın lenfatik ve venöz drenajı bozulduğunda baş ve boyun ödemi görülebilir. Solunum yolunun oskultasyonu Hayvanlarda akciğer muayenesinde en çok oskultasyon kullanılır. Maliyetsiz, hızlı ve genellikle diyagnostik bilgi sağlar. Oskultasyon bazen lezyonların yeri ve karakteri ile akciğerde oluşan değişiklikler hakkında bilgi sağlayabilir. Klinik tecrübe ile birlikte kaliteli bir stetoskop gerekir. İdeal olarak, oskultasyon sessiz bir ortamda yapılmalıdır. Uygulama, tecrübe ve çevredeki seslere negatif adaptasyonla birlikte solunum yolunun oskultasyonu değerli bilgi sağlayabilir. Solunum yolunda meydana gelen seslerin mekanizmaları ile normal ve anormal akciğer seslerinin iletilmesi ve zayıflamasının anlaşılmasında son yıllarda önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Ses dalgalarının fiziği Ses, değişen bölgelerde basınç artışı ve azalışı ile oluşan duyulabilir vibrasyonlardan ibarettir. Bir ses dalgasının iniş ve çıkışları, basınç artış ve azalış bölgelerinin değişmesi ile uyumlu olarak S şeklinde ifade edilir. Ses dalgaları 20-20.000 Hz„lik frekanslık ise duyulabilir. Sesin üç temel özelliği vardır: ● frekans ● şiddet ● süre Frekans, bir zaman biriminde örneğin saniyede titreşim sayısı ölçümüdür (Hz). Yüksek frekansta bir titreşim, yüksek-perdeli, düşük frekans ise düşük perdeli bir sese neden olur. Şiddette dört faktör yer alır: ● ● ● ● titreşimlerin amplitüdü enerjiyi üreten kaynak titreşimlerin gitmesi gereken mesafe onların gittiği ortam Titreşimlerin süresi uzun veya kısa olabilir. Bir keman ve bir gitar çalarken aynı nota, her biri ile ilgili daha yüksek frekanstaki harmonikler veya aşırı tonlar nedeniyle farklı kalitede olacaktır. Kalite, ayrıca sesin süresi ve tekrar ediliş özelliğini de tanımlar. Örneğin, müzikal kalitede demek, kulağın ses dalgalarının periyodik özelliğini tanıması ve onları gürültüden veya nadir sesten ayırt etmesi demektir. Etraftaki ortama bağlı olarak, ses dalgaları zayıflayarak iletilir. Bu da dalgaların amplitüdünün, üretim kaynağından ve hareket ettiği ortamdan uzaklaştıkça azalması demektir. Farklı fiziksel özellikli ortam arasında, örneğin viseral pleura ile değişik akciğer parankiması arasında engellendiğinde yansıma meydana gelir. İletilen ses enerjisi oranı iki ortam arasındaki akustik özelliklerin denkllik derecesine bağlı olup buna akustik impedans denir. 1. Yakın denk akustik özellikli dokuların engellerinde az veya hiç yansıma olur ve ses enerjisinin çoğu iletilir. 2. Belirgin farklı özellikte dokuların (örneğin, hava dolu akciğer ve muskuler göğüs duvarı) engellerinde ses büyük oranda iletilir. Oskultasyon ve perküsyon anatomik sınırlar KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Kedi ve köpek Oskultasyon sahasının dorsal sınırı paravertebral kasların lateral kenarıdır. Akciğerin bazal kenarı 6. kostanın kostokandral kavşağından 11. interkosttal aralıkta paravertebral kasların kenarına kadar eğri biçimindedir. Akciğerlerin kraniyal lobları ön bacaklar tarafından örtülür ve akciğerlerin kraniyal kısımlarını değerlendirmek için oskultasyon mümkün olduğu kadar kraniyalden ve dorsalden yapılmalıdır. At Akciğer oskultasyon ve perküsyon sahasının dorsal sınırı, büyük paravertebral kasların lateral kenarı olup bunların en laterali kostaların uçlarında sona erer. Kraniyal kenarı m. triceps oluşturur ve ön bacağın pozisyonu ile değişir. Ayakta duruş pozisyonunda olekrenon 5. kostokondral kavşağın transversal planındadır. Akciğerin bazal kenarı 6. kostanın kostokondral kavşağından 11 ve 12. kostaların ortasından 16. interkostal aralıkta paravertebral kasların kenarına kadar uzanır. Her kraniyal bölgenin yaklaşık dörtte biri ön bacak tarafından örtülür. Bu yüzden akciğerlerin kraniyal kısımlarını oskulte etmek için stetoskop aksillaya kadar yukarıya itilmelidir. Sığır Oskultasyon ve perküsyon sahasının dorsal sınırı paravertebral kasların lateral kenarıdır. Ayakta duran yetişkin bir sığırda olekranon, 5. kostanın sternal ucuna yakındır. Akciğerin bazal kenarı 6. kostanın kostokondral kavşağından 11. interkostal aralıkta spinal kasların kenarına kadar uzanır. Akciğerlerin kraniyal lobları ön bacaklar tarafından örtülür. Bu yüzden, akciğerin kraniyal kısımlarını değerlendirmek için oskultasyon aksillada mümkün olduğu kadar önde ve yukarıda yapılmalıdır. Bu, enzootik pneumoni şüpheli buzağıların oskultas- yonunda özellikle önemlidir, zira bunlarda lezyonlar hastalığın erken dönemlerinde akciğerlerin kraniyoventralinde en belirgindir. Akciğerler, trakea ve larinksin oskultasyonu Her iki akciğer sahasının tüm kısımları ile trakea ve larinks sistematik biçimde oskulte edilmelidir. Solunum sesleri aşağıdakiler yönünden değerlendirilir: 185 ● akustik özellikler ● solunum siklüsündeki (inspirasyon ve ekspirasyon) zamanı ● harici seslerin anatomik yeri ● ses olmayan yerler Mevcut lezyonların karakterini değerlendirmek için bu değişikliklerin yorumu gerekir. Solunum seslerinin akustik özellikleri ve önemleri Tablo 16.1‟de özetlenmiştir. Sığır Akciğerler üzerinden duyulan sesin şiddetini değerlendirmesine larinks, trakea ve trakeal bifurkasyon sahasının hizasında toraksı oskulte ederek başlamak tercih edilir. İnspirasyon ve ekspirasyon seslerini dinlemek için stetoskopun diyagramı larinksin dış kısımları üzerine ve sonra servikal trakeaya konur. Akciğerlerin oskultasyonu için göğüs duvarı topoğrafik olarak dorsal, orta ve ventral üç bölüme ayrılabilir. Akciğerlerin kraniyoventral kısmlarının muayenesinde aksillar bölgede mümkün olduğu kadar kraniyal ve dorsal olarak oskultasyon yapmak önemlidir. Yüksek şiddetli solunum sesleri ve hastalık göstergesi beklenmedik sesler aksillada net olarak duyulabilir, oysa pneumonili bir hayvanda akciğerlerin üst üçte birinde sesler normal sınırlar içinde olabilir. Akciğerin dorsal, orta ve ventral bölümlerinin karşılaştırılması anormalliklerin belirlenmesinde faydalıdır. Örneğin, plöral effüzyonla birlikte akciğer sesleri toraksın ventral üçte birinde azalabilir veya hiç duyulmayabilir. Orta ve dorsal üçte birinde de normal sınırlar içinde olabilir. Çeşitli anatomik seviyelerde sadece seslerin şiddetini kıyaslayarak hafif anormallikler belirlenebilir. Kıyas için toraksın her iki tarafında oskultasyon yapmak gerekir. Akciğer sesleri zor duyulabildiğinde hayvana hipervantilasyon yaptırmak gerekebilir. Bir elle burun delikleri tıkanarak veya büyük hayvanlarda yapıldığı gibi rostral yüz üzerine 1-2 dk süreyle plastik bir torba veya rektal muayene eldiveni bağlanarak hipervantilasyon oluşturarak normal ve anormal solunum sesler vurgulanır. Hayvan daha az derin solursa bu sesler net duyulmayabilir. Aşağıdaki sorular dikkate alınmalıdır: 186 Solunum Sistemin Muayenesi ● servikal trakea ve toraksın auskultasyonunda duyulan solunum seslerinin duyulabilirliği normal mi? ● solunum seslerinin duyulabilirliğinde bölgesel farklılıklar var mı? ● anormal solunum sesleri var mı? Eğer varsa, nedir? Yeri neresidir? Ve solunum siklüsünün hangi döneminde meydana gelmektedir? Normal solunum sesleri Normal solunum sesleri her bir akciğer içinde muhtemelen her lob içinde bölgesel olarak üretilir. Spesifik bir lobtan duyulan solunum sesleri bu loba hava girişinin sonucudur. Normal solunum sesleri aşağıdakilere bağlı olarak farklılaşır: ● ● ● ● göğüs duvarının kalınlığı hayvanın yaşı solunum hareket özellikleri oskultasyon yeri Klinik uyarı Tıkalı bir bronş bronşiyal seslerin iletilmesini bloke eder ve solunum seslerinin önemli derecede azalmasına veya yok olmasına neden olur. At Oskultasyonun önemli dezavantajı (özellikle obez atlar gürültülü veya klinik ortamlarda muayene edilirken) solunum seslerinin toraks üzerinden nispeten zor duyulmasıdır. Distal servikal trakea ve iki akciğer sahası oskulte edilmelidir, zira solunum sesleri genellikle burada göğüs duvarında olduğuna göre daha şiddetlidir ve ayrıca solunum hastalıklı atlarda burada solunum sekresyonları birikir. Burada kaba çıtırtılar en kolay belirlenebilir. Oskultasyon sırasında seslerin meydana geldiği solunum siklüsünün dönemini belirlemek, inpirasyon ve ekspirasyon seslerinin nispi şiddetini değerlendirmek için klinisyen kostal arkusu ve karın duvarını gözlemelidir. At hipervantile olana kadar oskulte edilmelidir. Hiperventilasyon, solunum seslerinin duyulabilirliğini önemli derecede artırır. Burun deliklerini 30-60 saniye tıkayarak veya burun üzerinden rektal eldiven bağlanarak hipervantilasyon kolayca başlatılır. Burun deliklerinin tıkanması daha iyi tolere edilse de çoğu defa yutmayı ve çiğnemeyi başlatır. Bu da solunum seslerini maskeleyebilen gürültüye neden olur. Kuvvetli hipervantilasyon, harici sesleri ve öksürüğü başlatırsa veya solunum sayısının normale dönmesi için geçen süre çok uzun olursa solunum yolu hastalığından şüphe edilmelidir. Sığırlarda akciğerlerin oskultasyonu için tavsiye edilen bir metot ● oskultasyon, kalbin bazisinin hizasında toraksın orta üçte biri üzerinde başlar ● birkaç solunum siklüsünün (inspirasyon, ekspirasyon ve durak) solunum seslerini dinlerken aynı anda göğüs ve karın duvarlarının hareketleri gözlenir ● akciğer sesleri en kaudal kenarlarda daha az dinlenir oluncaya kadar stetoskop göğüs duvarı boyunca kaudale doğru hareket ettirilir ● bütün akciğer sahası muayene edilene kadar, bir dama tahtası gibi, stetoskop sistematik olarak yatay ve ve dik yönlerde hareket ettirilir ● solunum seslerinin özelliklerinde bir değişiklik olup olmadığı ve harici seslerin bulunup bulunmadığını anlamak için her bir yerde en azından iki solunum siklüsü dinlenir ● normal sahalarla kıyaslandığında aynı anormalliklerin tekrar duyulabilirliğinden emin olmak için anormallik sahaları yeniden oskulte edilir Klinik uyarı Göğüs ağrılı veya şiddetli dispneli hayvanlarda kuvvetli hipervantilsyon konrendikedir. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Sesler Normal solunum sesleri Solunum seslerinin duyulabiliğinin artması Akustik özellikleri Yumuşak esinti sesleri; ekspirasyona göre inspirasyonda daha uzun ve daha şiddetlidir; trakea ve akciğerler üzerinden duyulur Solunum seslerinin şiddetinde hafif veya orta derecede artış; trakea ve akciğerler üzerinden inspirasyon ve ekspirasyonda duyulur Solunum seslerinin duyulabilirliğinin azalışı Akciğerler üzerinde inspirasyon ve/veya ekspirasyonda solunum seslerinin duyulmasının azalması. Jeneralize ve lokalize Çıtırtı sesleri Kısa süre, kesik, müzikal olmayan solunum sesleri. Kaba olanları en çok akciğer hastalıklı hayvanlarda büyük hava yolları üzerinden inspirasyonda ve ekspirasyonda duyulur. İnce olanları ise kısa süreli şiddeti az ve daha yüksek perdelidir Sürekli müzikal tipte gıcırdama ve ıslık sesleri, akciğerler üzerinden duyulur Hırıltı sesleri Pleuritik sürtünme sesleri Cırlama Horultu Ekspirasyon horultusu İletilen üst solunum yolu solunum sesleri „kumbiberi‟ sesi; grating; yüzeye yakın ses; inspirasyon ve ekspirasyonda; kesintili eğiliminde ve öksürükten etkilenmez İnspirasyonda yüksek perdeli bir ses olup larinks ve trakea üzerinden stetoskopla veya stetoskop olmadan duyulabilir Horultu sesi (düşük perdeli, kaba ve törpü sesi gibi) faringeal ve laringeal böler üzerinden inspirasyonda ve ekspirasyonda stetoskop olmadan duyulabilir Ekspirasyonda şiddetli horultusu trakea üzerinde ve çoğu defa stetoskopsuz göğüsün oskultasyonunda duyulabilir İnspirasyon sırasında toraks dışı trake üzerinden oskultasyonla duyulan anormal üst solunum yolu sesleri Oskultasyonda duyulan solunum dışı sesler Deri altı dokularda çıtırtı sesleri Deri üzerinde stetoskopun hareketi ilee oluşan şiddetli yüzeysel çıtırtı Peristaltik sesler Çağıltı, ızgara, gurultu, şapırtı sesleri akciğerler üzerinden duyulabilir. 187 Önemleri ve örnekler Normal solunum yolu Solunumların sayısı ve derinliğinde artışa neden olan herhangi bir faktör (ateş, heyecan, egzersiz, yüksek çevre ısısı, akciğer hastalığı). Harsh sonlum sesleri, alveol kollapsına veya doluluğuna neden olan ve bronş lumenini açık bırakan herhangi bir hastalıkla birlikte akciğerler üzerinde duyulur. Örnek akciğer sertleşmesi ve atelektezi. Obez hayvanlar, pleural effüzyon, akciğerde veya pleura boşluğunda kitlesel lezyon, pneumotoraks, diyaframa fıtkı, tıkayıcı (akciğer) hava yolu hastalığı (bronş lumeninin eksudatla dolu olması) Kaba çıtırtılar muhtemelen büyük hava yolundaki hava kabarcıklarının titreşimlere neden olmasıyla şekillenir. Ekspirasyon sırasında bir seri kapalı hava yolunun ani patlamalı açılmasıyla ince çıtırtılar meydana gelir. Erken veya geç inspirasyonda belirlenebilir. Büyük hava yollarının narrowing; Atların kronik tıkanmalı akciğer hastalığında ekspirasyonda polifonik wheezing yaygındır. Pleuritis; pleural effüzyonla birlikte azalma veya yok olma Toraks dışı hava yollarının özellikle larinksin (ödema bağlı) tıkanması. Başlıca örnek buzağı difterisi veya at ve köpeklerde trakea kollapsı Üst solunum yolunun kısmen tıkanması, yumuşak damak ve nazofarinksin anormalliklerine bağlı Şiddetli diffuz akciğer amfizeminden kaynaklanan ağrıya bağlı; yoğun sertleşme; akut pleurizi ve peritonitis Üst solunum yolunda (larinks, nazofarinks, burun boşlukları ve üst trakea) hava yollarının daralmasına neden olan solunum sekresyonlarının birikmesine yol açan anormalliklerin bulunduğunu gösterir Deri altı amfizem Karından iletilen gastrointestinal sesler. Solunum seslerinin olmaması gibi başka kanıt olmadıkça diyaframa fıtığını göstermez 188 Solunum Sistemin Muayenesi Kedi ve köpek Oskultasyon sessiz bir ortamda yapılır. İri ırk köpekler veya kritik derecede hastalar hariç diğer kedi ve köpekler masada ayakta iken oskulte edilir. Kedilerde mırıldama ve köpeklerde nefes nefese durum oskultasyonu engeller. Bazen akan su sesi veya hafif zararlı uyarı (sürülen alkol kokusu gibi) kedinin mırıltısını durdurur. Burun deliklerinin kısaca tıkanması da etkilidir. Toraksı oskulte ederken bir elle köpeğin ağzının kapalı tutulması nefes nefese durumu önler. Brahisefalik köpeklerde inspirasyonda çok şiddetli horultu sesler duyulabilir ve bunlar normal solunum seslerini engelleyebilir. Solunum sesleri: sınıflandırılma ve yorum Normal solunum sesleri Normal hayvanlarda solunum sesleri, hava yolları içinde havanın hareketinin bir sonucu olarak meydana gelir. Bu, katı solunum dokularının dalgalanmasına (doku titreşimi) ve gaz basıncının hızlı dalgalanmalarına (aerodinamik ses oluşumu) neden olur. Sesler, büyük hava yollarında (>2 mm) girdaplı (dönerek) hava akışı ile meydana gelir ve trakeobronşiyal lumen boyunca yayılan ses olarak akciğer dokularından perifere ve göğüs duvarına iletilir. Ses normal olarak fitre edilir veya azaltılır, zira akciğer içinden dışarıya göğüs duvarına doğru ilerler. Bu da muhtemelen toraksın çeşitli kısımlarında duyulan seslerde farklılıklara yol açar. Bu yüzden, göğüs duvarında işitilen normal akciğer sesleri, akciğerde ve solunum yolunda herhangi bir yerde çok merkezli kaynaklar tarafından üretilen bireysel seslerin bileşimidir. Akciğer sesleri kadar nazal, laringeal ve trakeal sesler toraks üzerinde duyulabilir. Küçük hava yolları (<2 mm) ses dalgalarını zor geçirir ve muhtemelen solunum seslerinin oluşumu ve iletilmesine katkıda bulunmaz. Normal solunum sesleri larinks, trakea ve akciğer üzerinden oskultasyonla net bir şekilde duyulabilir. Bunların özellikleri hayvanın yaşı, solunum biçimi, göğüs duvarının kalınlığı ve oskultasyon yerine göre değişir. Servikal trakea üzerinden ve trakeanın bifurkasyon yeri üzerinden net duyulabilen solunum seslerine önceleri trakeal ve bronşiyal sesler denirdi. Akciğerlerin periferi üzerinden duyulabilen solunum sesleri zayıftır ve bun- lara önceleri veziküler sesler denirdi. Bronşiyal ve veziküler terimleri solunum sesleri olarak değiştirilmiştir. Solunum yolunun farklı yerlerinden duyulabilen normal solunum sesleri aşağıdadır: ● burun boşluğu solunum sesleri–burun boşlukları veya burun deliklerinden oskultasyonla duyulan solunum sesleri ● larinkste duyulan normal solunum sesleri– larinksin ventral kısmı üzerinde oskultasyonla duyulabilen solunum sesleri servikal trakeada duyulan normal solunum sesleri-büyük hava yollarında üretilen normal solunum sesleri ince peritrekeal (trakea etrafında) dokulardan etkili bir şekilde iletilir ve distal servikal trakeanın oskultasyonunda net duyulabilir. Normal olarak yumuşak üfleme sesleri olup ne sert ne de harici sesler tarafından eşlik edilir. Bunlar, yaklaşık eşit olan inspirasyon ve ekspirasyon sesinin duyulabilirliği ile birlikte erken inspirasyon ve erken ekspirasyon sırasında belirgin olarak duyulur ● torakstan duyulabilen normal solunum sesleri-büyük hava yollarında üretilen solunum seslerinin sadece bir bölümü göğüs duvarına ulaşır. Geri kalanı ise zayıflama ve refleksiyona bağlı olarak kaybolur. Sonuç olarak, normal istirahat solunumu sırasında toraks üzerinde belirlenen solunum sesleri çoğu defa net duyulmaz ve yorumu zordur. Bu kayıp, normal olarak yüksek frekanslı sesler için düşük frekanslı seslere göre daha fazladır. Normal olarak, solunum sesleri ins- pirasyon sırasında daha şiddetlidir ve atta sola göre sağ akciğer üzerinde daha şiddetlidir. Yetişkin atlarda ve muhtemelen diğer iri atlarda nabızla ilgili inspirasyon ve ekspirasyon sesleri servikal trakea ve kraniyal akciğer sahalarından duyulabilir. Bu pulzasyonlar kalp vurusu ile eş zamanlı olup vuru çok güçlü, solunum derin ve yavaş olduğunda en iyi duyulur. Bu, muhtemelen büyük hava yollarında havanın hızında değişikliklere neden olan kalbin hareketine bağlıdır. Solunum seslerinin duyulabilmesi Normal solunum seslerinin şiddeti ve süresi artabilir veya azalabilir. Bu da onların du- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS yulabilirliğinin artması ya da azalması demektir. Yüksek amplitüd veya duyulabilirlik Amplitüd veya duyulabililikte artış, solunum hastalıklı hayvanlarda solunum seslerinin genellikle ilk ve en yaygın anormalliğidir. Tüm akciğer sahasında normal solunum seslerinin duyulabilirliğinin artışı, en yaygın hipervantilasyona bağlıdır. Bu, büyük hava yollarında hava akışını hızını artırarak solunum sesi oluşumunu artırır. Hipervantilasyonun çok sayıda nedeni vardır: ● ● ● ● ● ● ● ● egzersiz solunum yolu hastalığı anksiete yüksek çevre ısısı asidozis fever şiddetli anemi kalp yetmezliği Hava akış hızını artıran herhangi bir akciğer hastalığında solunum sesleri genellikle normalden daha şiddetlidir. Bunlar sertleşme, akciğer ödemi ve atelektazidir. Bu anormal durumların akustik özellikleri, yüksek frekanslı solunum sesleinin etraftaki sağlıklı hava yollarının üzerindeki göğüs duvarına etkili bir şekilde iletilmesini sağlar. Solunum sesleri genellikle hava içeren akciğere göre sert akciğerden çok daha etkili geçer (hava dolu olandan değil). Hava yolları eksudatla tıkandığında veya plöral bir effüzyon bulunduğunda sesler azalır. Klinik uyarı Solunum seslerini yorumlarken boyunu ve durumuna dikkate alınır. Sesler ince hayvanlarda daha belirgin olabilir. Düşük amplitüd veya duyulabilirlik Solunum seslerinin amplitüdü azalabilir, zor duyulabilir veya duyulmayabilir. Düşük duyulabilirliğe çoğunlukla boğuk akciğer sesleri denir ve ses kaybında bir artıştan kaynaklanır, zira büyük hava yollarından stetoskopa iletilir. Tüm toraks üzerinde solunum seslerinin duyulabilirliğinin jeneralize azalması obez hayvanlarda yaygındır, zira kalın göğüs duvarı ses iletimini önemli ölçüde 189 azaltır. Nadiren, solunum seslerinin jeneralize azalması hipovantilasyonda olduğu gibi hava akışı hızının azalmasına bağlı olabilir. Pleura boşluğunda hava, serbest sıvı ve bağırsaklar bulunduğunda solunum sesleri kaybolur. Böyle durumlarda solunum sesleri doku/hava veya doku/sıvı ara yüzeylerinde (bunlar hemen hemen tam akustik bariyerler olarak etkir) aksederek büyük oranda kaybolur. Akciğer parankimasında hava birikimi (amfizem veya akciğer hiperenflasyonunda olduğu gibi) akise bağlı ses kaybını artırır. Bu, nadiren klinik olarak belirlenir. Bazı normal hayvanlarda, özellikle atlar istirahatte öyle sessiz solunum yaparlar ki normal solunum sesleri bile duyulmayabilir. Anormal solunum sesleri (çıtırtı ve ıslık) Beklenmedik solunum sesleri normal solunum seslerine eklenir ve iki büyük gruba ayrılır: ● sürekli olmayan sesler (çıtırtılar) ● sürekli sesler (hırıltılar) Solunum seslerinin ayırt edilmesi ve klinik önemi Tablo 16.1‟de özetlenmiştir. Harici solunum sesleri genellikle sadece solunum yolu hastalıklı hayvanlarda bulunsa da özel bir harici ses spesifik bir hastalık olayına veya etiyolojiye atfedildiğinde klinis- yen dikkatli olmalıdır. Tersi de doğrudur: harici seslerin olmaması özellikle pneumo- ninin iyileşme dönemlerinde akciğer hastalığının olmadığı anlamına gelmez. Harici solunum sesleri ard arda gelen solunumlarda genellikle solunum siklüsünün aynı döneminde meydana gelir. Oluştukları dönem belirlenmelidir, zira o esas hava yolu fonksiyon bozukluğunun yeri ve özelliğine bakarak bilgi sağlayabilir. Harici solunum seslerinin maksimal şiddet yeri de belirlenmelidir, zira bu genellikle fonksiyon bozukluğunun yerini gösterir. Harici solunum seslerinin özelliği, yeri ve duyulabilirliği zamanla, esas hava yolu disfonksiyonundaki değişikliklere veya öksürükle hava yolu sekresyonlarının temizlenmesine bağlı olarak değişebilir. Çıtırtı sesleri Bunlar kısa süreli, müzikal olmayan ve zamanla kesilen ve devam etmeyen anormal seslerdir. İki tipi tanınabilir. 190 Solunum Sistemin Muayenesi Kaba olanlar şiddetli, kısa süren (tipik olarak 10-30 ms), müzikal olmayan, fokurdama sesleri olup muhtemelen en yaygın işitilen harici solunum sesidir ve özellikle hipervantilasyon sırasında distal servikal trakeada inspirasyon ve ekspirasyon sırasında en şiddetli duyulabilirler ve muhtemelen hava kabarcığı ile oluşur ve büyük hava yolları içinde sekresyonların titreşimine yol açarlar. İnce olanlar kabalara kıyasla daha kısa sürer (tipik olarak 1-10 ms), daha az şiddetli ve daha yüksek perdelidir. En ince çıtırtılar ekspirasyon sırasında anormal derecede kapalı olan bir dizi hava yolunun birden patlayıcı bir şekilde açılmasıyla meydana gelir. Duyulabilen sesler azalan ve artan hava yolu basınçlarının ani eşitlenmesi veya hava yolu duvarlarının gerginliklerindeki ani değişikliğe bağlıdır. Bazı hayvanlarda ince çıtırtılar büyük hava yollarındaki sekresyonlarda hava patlaması ile oluşabilir. İnce çıtırtılar çoğunlukla periferal ve ilgili akciğer sahasında belirlenebilir. Çoğunlukla interstisyel akciğer hastalığına eşlik ederler. Çıtırtı sesleri için akciğer içinde sıvı olması gerekmez. Bu, öksürüklü ve mitral kapak regurgitasyona bağlı kalp üfürümlü yaşlı bir köpete görülür. Çıtırtı sesleri hastada sadece akciğer hastalığını (bu kar- diyojenik akciğer ödemi veya belki bronşitis ve hava yolu kollapsı olabilir) akla getirir. Klinik muayenenin geri kalanından elde edilen bilgi ayırıcı tanıda kullanılmalıdır. Hırıltı (ıslık) sesleri Bunlar sürekli (>250 ms) ıslık, müzikal, tiz seslerdir. Bunlar, havanın daralan yollardan geçerken duvarların açık ve kapalı pozisyonları arasında titreşimine neden olmasıyla şekillenir (Şekil 16. 14). Bir hava yolu daralırsa duvar açık ve hemen hemen kapalı durumlar arasında titreşir ve sürekli sese neden olur. Hırıltının şiddeti, perdesi ve süresi hava akışının hızına ve hava yolunun mekanik özelliklerine bağlıdır. Hırıltı sesleri çoğu normal insanlar ve bütün astımlı insanlar tarafından kuvvetli bir ekspirasyonla (düşük akciğer volümlerinde santral hava yollarının dinamik kollapsını başlatır) ortaya konabilir. Hırıltı sesleri bütün solunum siklüsünde duyulabilir veya dinamik hava yolu kollapsı tarafından abartılırsa inspiratorik ve ekspi- ratorik olabilir. Ekspiratorik hırıltı en yaygınıdır: ● ekspiratorik hırıltılar ve ekspiratorik dispne intratorasik hava yollarındaki kısmi tıkanmayı gösterir (atların kronik tıkanmalı akciğer hastalığında olduğu gibi) ● inspiratorik hırıltılar ve inspiratorik dispne toraks dışı hava yolarında kısmi tıkanmayı gösterir (iki taraflı larinks paraliz ve servikal trakea kollapsına olduğu gibi) Toraks dışı hava yollarının şiddetli tıkanması çoğu defa özellikle şiddetli inspirasyon hırıltısına neden olur. Buna horultu denir ve genellikle stetoskopsuz duyulabilir. Daha az olarak da atelaktazisli, akciğer sertleşen veya sınırlayıcı akciğer hastalıklı hayvanlarda geç inspiratorik hırıltı duyulabilir. Böyle durumlarda önceden kollapslı hava yollarına hava girişi ile akciğer büyür ve geç inspirasyon sırasında hava yolları genişler, böylece hırıltı sesleri oluşur. Hırıltı sesleri yüksek perdeli/müzikal veya düşük perdeli/sesli ve monofonik (tek tonlu) veya polifonik (çok tonlu) olup solunum siklüsünde oluşum zamanı ile karakterizedir. Sabit bir monofonik hırıltının tek bir notası sabit perdesi, yer ve zamanlaması vardır. Tek bir hava yolunun genellikle sessiz kitlesel lezyon tarafından tıkanmasını gösterir. Bu trakeal bifukasyonun distalinde nispeten yaygın değildir. Hırıltılar göğüs duvarı, servikal trakea ve burun deliklerinde sıkça duyulur, zira bütün büyük hava yollarından ve göğüs duvarından çok az ses kaybıyla iletilir. Bir hırıltının perdesi, havanın stenozlu yoldan doğrusal hızı kadar sert yapıların kütlesi ve elastikliği tarafından belirlenir. Bu yüzden, yüksek perdeli hırıltıların kısa periferal hava yollarına ve düşük perdeli hırıltıların da büyük santral hava yollarına atfedilmesi doğru değildir. Pleural sürtünme sesleri Solunum sırasında pleural membranların hareketi, pleura sıvısının kaygan özellikleri nedeniyle normal olarak sessizdir. Viseral ve parietal pleura sürtünmesi ile birlikte yangılandığında sürtünme rezistansı pleural sürtünme seslerine neden olabilir. Bu sesler klasik kaba seslerden (bunlar kum tozu ovula- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS rak çıkarılabilir) çıtırtılara benzer seslere kadar önemli derecede değişir. Bunlar, yeni deri gıcırtısına da benzetilmektedir. Bu da bu seslerin tanınmasını zorlaştırır ve akciğer hastalığı ile oluşan çıtırtılardan ayırt dilmesi güçleşir. Genel olarak, bunlar sürekli ve sürekli olmayan seslerin bir kombinasyonu olup kolay duyulabilir ve stetoskopun diyaframasına çok yakın gibidirler. Pleuraya bağlı çıtırtılar genellikle daha şiddetli, daha düşük perdeli ve derin akciğer hastalığı ile ilgili olanlara göre daha fokaldir. Pleural sürtünme sesleri genellikle inspirasyon ve ekspirasyonun ikisinde de duyulur ve solunum siklüsünde aynı dönemlerde sürekli nüks olabilir. Bu, özellikle teşhiste yardımcıdır. Çoğu pleural sürtünme sesi geçici olup pleura yaprakları büyük miktarda sıvıyla ayrıldığında kaybolur. Bu yüzden pleural sürtünme seslerinin yoklluğu pleuritis olmadığı anlamına gelmez. Kronik pleuritiste pleura yapışık olabilir ve sürtünme sesi oluşmaz. Polifonik hırıltılar Bunlar bir tel gibi aynı anda zamanlaması, başlaması, sona ermesi, perdesi birkaç farklı notadan oluşur. Bunlar çoklu hava yolu tıkanmasını gösterir ve en fazla aşağıdaki durumlarda duyulur: ● akut astımlı kedilerde (bronş daralması) ● kronik tıkanmalı akciğer hastalıklı atlarda ● bronşitisli sığırlarda (BRSV‟a bağlı viral interstisyel pneumonide olduğu gibi) Geç inspirasyon çıtırtı sesleri Kısıtlayıcı akciğer hastalığında meydana gelir ve akciğerin uyumunuı veya genişleyebilirliğini azaltır ve düşük akciğer volümlerinde hava yolu kapanmasına neden olur. Akciğerin asılı bölgesinde geç inspirasyon çıtırtıları kronik lateral yatalaklığa veya hareketsizliğe bağlı olabilir. Erken inspirasyon çıtırtı sesleri Tıkanmalı akciğer hastalıklı hayvanlarda (intratorasik hava yolunun daralması sonucu ekspiratorik hava yolu kollapsına neden olur) meydana gelir. İletilen anormal alt ve üst solunum yolu sesleri Anormal solunum sesleri üst solunum yolundan akciğerlere iletilebilir ve anormal sesleri olarak yanlış anlaşılabilir. Larinks veya trakeanın kısmen tıkanması (kısıtlayıcı bir ip tarafından boynun mekanik daralması veya 191 hastalığında ya da üst hava yolunda aşırı solunum sekresyonuna bağlı) değişik derecede horultu ve hırıltıya neden olabilir. Bunlar akciğerlere iletilir ve öncelikle inspirasyonda duyulur. Daha alt trakeanın oskultasyonunda inspirasyon sırasında bu seslerin duyulması trakeanın üst kısmından iletildiklerini doğrular. Dış kaynaklı sesler Oskultasyon sırasında bazı harici (dışarıdan kaynaklı) sesler normal veya anormal akciğer sesleri ile çakışır. Pratik yaparak ve dikkatli teknikle solunum seslerine odaklanarak onlara aldırmamak mümkündür. Dış kaynaklı sesler deri, tüy ve kıllardan, kalpten, kas kasılmasından, gastrointestinal kanaldan ve kedi mırıldamasından kaynklanır. Deri ile tüy ve kıl sesleri yüzeysel kaşınma sesleri olup stetoskop kıl veya tüylü deriye karşı sertçe dayanmazsa meydana gelirler. Bunlar çıtırtı sesleri ile karıştırılabilir ve stetoskop göğüs duvarına iyice yaslandığında kaybolur. Deri altı amfizemi hışırtı ve çıtırtı seslerine neden olur. Akciğerlerin oskultasyonunda kalp sesleri de duyulur. Kalbin maksimal şiddet noktası bölgesinde normal akciğer seslerini duymak zor olsa da harici sesler belirlenebilir. Harici solunum sesleri kalp üfürümleri ile karıştırılabilir. Klinisyen kalp ve solunum seslerini, seslerin kalp veya solunum siklüsü ile uyumlu olup olmadığına dikkat ederek ayırt edebilir. Burun delikleri 30 sn tıkanarak solunumun kuvvetle kesilmesi ile sadece kalp oskulte edilmiş olur. Kas kontraksiyonları, özellikle m. triceps‟in titremeleri düşük perdeli bir sese neden olur. Gastrointestinal sesler normal hayvanın göğsü dinlenirken sıkça duyulabilir. Bunlar yutma, geğirme, retikulorumen kontraksiyonu ve gastrointestinal motilite seslerini kapsar. Bunlar sporadik olup şiddet ve süreleri değişiktir ve solunum siklüsü ile ilgisizdir ve solunum seslerinden ayırt edilmelidir. Bunlar başka belirtiler olmadıkça diyaframa fıtığını göstermez. Toraksın akustik perküsyonu Endikasyonlar Akustik perküsyon pleural ve yüzeysel parankimal lezyonları belirlemek için invazif olmayan bir tekniktir. Akciğerlerin 192 Solunum Sistemin Muayenesi oskultasyonunda solunum seslerinin şiddeti düşük olduğunda endikedir. Akustik perküsyon sesleri, pleural bir effüzyon ya da akciğerlerin veya pleural boşlukta kitlesel lezyon tarafından engellenir. Amaç, lezyonların varlığını gösteren matlık veya rezonansın arttığı bölgelerin olup olmadığını belirlemektir. Teknik, stetopkop yardımı olmadan yapılır. Genel olarak, oskultasyon daha fazla bilgi sağlar. Küçük ve büyük hayvanlarda m.triceps brachii akciğerin perküsyon sahasının kraniyalini oluşturur. Akciğerler daha öne uzansalar da bu sahada perküsyon engellenir. Perküsyon sahasının dorsal kenarı paravertabral kasların hemen ventralinden geçen hayali bir çizgi ile belirlenir. Kaudal kenar türlere göre değişmekle birlikte ruminantlarda ve küçük hayvanlarda olekranonun hemen kaudal noktasından 11. interkostal aralığın, atlarda da 16. interkostal aralığın dorsaline uzanır. Sığırlarda kaudal kenar, olekranondan 9. kostanın ortasından geçip 11. interkostal aralığa uzanan hemen hemen düz bir çizgidir. Atlarda kaudal kenar olekranonun hemen kaudalinden 16. interkostal aralığa uzanan eğri bir çizgi olup üzerindeki bağırsakta gaz bulunması kaudoventral sınırları belirlemeyi zorlaştırır. Perküsyon tekniği Kostalar ve interkostal aralıklar üzerinden perküsyon, oldukça farklı tonlara neden olduğundan klinisyen bu işlemi interkostal aralıklar üzerinden yapar. Bununla birlikte, obez hayvanlarda (kostalar ve interkostal aralıklar palpe edilemez) imkansız olabilir. Perküsyon sistematik olarak yapılmalıdır. Genellikle toraksın kraniyodorsalinden başlanır ve her bir interkostal aralıkta dorsalden ventrale inerek yapılır, daha sonra diğer interkostal aralığa geçilerek işlem tekrarlanır. Toraksın her iki tarafını perküte etmek ve kıyaslamak gerekir. Akustik perküsyon için çeşitli teknikler bulunur. Tercih edilen teknikler el veya alet yardımyla yapılır. Parmaklar pleksor ve pleksimetre gibi kullanılabilir. Sol elin orta parmağı uzatılır ve göğüs duvarına karşı distal falankslarına sertçe vurulur. Elin diğer kısımları göğüs duvarına temas etmemelidir, zira titreşimleri azaltır. Sonra distal interfalangeal eklemlere diğer elin parmak uçları (yarı bükük, katı ve sıralı olarak) ile birden vurulur. Oluşan sesin azalmasından kaçınmak için sağ el hemen çekilir. Kedi mırıldaması Bu karakteristik bir ses olup bütün solunum seslerini gölgeler. İntrinsik (içsel) larinks kaslarının ve diyaframanın oldukça düzenli aralıklı aktivasyonundan (25-30 defa/s) kaynaklanır. Her bir larinks kas aktivasyonu glottisin kapanmasına ve yüksek transglottal basınç gelişimine neden olur. Bu yüksek basınç glottisin açılmasıyla dağıldığında mırıldama oluşur. Perküsyonun dezavantajları ● diyagnostik yeterliliğe ulaşmak için çok uygulamak gerekir ● akciğerlerin sadece büyük kitlesel lezyonları belirlenebilir. ●perküsyon ses dalgaları birkaç cm derinliğe ulaşır ve böylece sadece pleural ve yüzeysel parankimal lezyonlar belirlenebilir Dolaylı perküsyon metodu büyük hayvanlarda kullanılabilir. Bir pleksor ve pleksimetre gerekir. Pleksor lastik başlı küçük bir çekiçtir; pleksimetre de interkostal aralığa uyan metal bir parçadır (bir kaşık da kullanılabilir). Pleksimetre interkostal aralıkta sert biçimde tutulurken pleksorla vurulur (bilek hareketi yaparak). Sonra pleksimertre diğer farklı noktaya kaydırılır, perküsyon tekrarlanır ve oluşan sesler karşılaştırılır. Perküsyon vuruşları çabuk yapılırken pleksimetre yeni bir noktaya hızla kaydırılır ve farklı rezonanslar belirlenmeye çalışılır. Normal hayvanlarda yukardaki per- küsyon sahasının dışı kalbin üzeri hariç değişik derecede rezonanslara neden olur. Kalbin üzerinde ise matlıkla karşılaşılır. Bir anormallik belirlendiğinde bulguları değerlendirmek için muayene tekrarlanır. Klinik uyarı Toraks üzerindeki matlığı ve rezonansı artan sahalar renkli bir kalemle veya yapışkan bant ile sınırlanır. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Akustik perküsyon seslerinin yorumu Akciğer sahaları üzerinden perküsyon Normal olarak düşük perdeli yankılanan sese neden olur ve buna rezonans denir. Oysa bu sahanın dışında perküsyon sönük, daha yüksek perdeli, mat bir sese neden olur. Normal atlarda, inspirasyon ve ekspirasyon sonunda bazen artan ve azalan rezonanslar belirlenir. İnce göğüs duvarlılarda (yeni doğanlar ve ince yapılı yetişkinler gibi) daha yankılanan bir ses üretir. Kronik obstriktif pulmoner hastalıklı atlarda büyük akciğer sahalarının tespitinde perküsyon yararlı ise de bunlar aslında nadiren belirlenebilir. Büyük hayvanlarda toraksın perküsyonu sırasında en yaygın anormal bulgu ventral kısmın matlığı olup sıvı çizgisi denen yatay bir çizgi ile sınırlanır. Kraniyo-ventral matlık en çok aşağıdakilere bağlıdır: ● ● ● ● ● Klinik uyarı ● endoskopi normal olarak istirahat halinde yapılır ● hızlı egzersizden yaklaşok 30 dk sonra egzersize bağlı akciğer kanamasını endoskopi ile belirlemek mümkündür ● yüksek hızlı koşu yapan bir atta endoskopi yapılabilir At ve sığırların perküsyonunda anormal bulgular Çok yankılanan bir ses daha titrek, düşük perdeli ve artan hava densitesi ile ilgili daha uzundur. Çok yankılanan sese, normal olarak daha genç hayvanlarda ve derin inspirasyon sırasında rastlanır. Büyümüş bir rezonans (yankılama) sahasının ve toraks üzerinde timpani varlığının ayırıcı tanısında aşağıdakiler dikkate alınır: ● ventralde mat saha (pleural effüzyon, diyaframa fıtığı, önemli dereced kalp büyümesi, önemli miktarda perikardiyal effüzyon) ● herhangi bir yerde mat saha (pleura veya akciğer apseleri veya neoplazisi) ● dorsalde artan rezonans (pneumotoraks) ● herhangi bir yerde artan rezonans (amfizemli bulla) ● öksürük (perküsyon, sadece altta yer alan akciğer parankiması hastalığı varsa öksürüğe neden olur) ● ağrı (sadece altta yer alan göğüs duvarı, pleura ve akciğer parankiması hastalığı varsa ağrılıdır) ● pneumotoraks ● gastrointestinal kanal kısımlarının toraksa fıtıklaşması ile ilgili timpani ● akciğer amfizemi Solunum yolu endoskopla görüntülenebilir. Ekipman bir fiberptik kablodan fleksibil bir endoskoba geçiren bir ışık kaynağından ibarettir. Işık iletimi yapışık olmayan fiber glas setleri ile olur. Görüntü iletimi de yapışık fiberglas setleri ile veya endoskopun ucundaki küçük bir kamera ile olur. Bir hava ve su pompası objektif lensleri temizlemeye ve buğuyu silmeyi sağlar. Özel diyagnostik amaçlar için aşağıdaki enstrumanlar endos- kopun bir kanalından geçirilebilir: ● kateterler biyopsi forsepsi sitolojik fırçalar problar swablar klavuz kabloları Fotograflar ve videolar da alınabilir. Önü görme konisi yaklaşık 60°‟dir. Skopinin ucu, boş bir kanalın duvarlarını görmek için en azından 180° her iki yönde dönebilir. Bu teknik atlarda yaygın olarak kullanıldığı için atlarda anlatılacak olsa da diğer türlerde de kullanılabilir. ● pleural effüzyon ● bronkopneumoniye bağlı akciğerlerin sertleşmesinin yayılması ● perikardiyal effüzyon Solunum yolunun endoskopisi 193 At 1 m uzunluğunda fleksibil fiberoptik endoskop ile aşağıdakiler muayene edilir: ● ● ● ● ● nazal geçişler etmoturbinatlar sinüslerin nazomaksillar delikleri larinks trakea Gastroskop (1 m uzunluğunda) ve kolonoskop (2 m uzunluğunda) atların endoskopisi için rutin olarak kullanılmaktadır. 194 Solunum Sistemin Muayenesi Atlarda üst solunum yolunun diyagnostik endoskopisi genellikle bilinci yerinde ve ayaktaki hayvanda ve bu yüzden sahada kolayca yapılabilir. At zaptırapta alınır. Endoskop soğuk havada biraz sertleşir ve önce ısıtılalarak uç sıcak suda kayganlaştırılır. Bir burun meri sondası gibi burundan ventral meatusa sokulur. Direk görüntü altında nazofarinkse ve trakeaya kadar ilerletilir. Klinik uyarı Endoskop burun boşluğuna yaklaşık 15 cm girdikten sonra genellikle rahatsızlık azalır. Klinik uyarı Etmoid hematomlar atlarda kronik düşük miktarda tektaraflı epistaksisin bir nedenidir. Ventral meatusta burun boşluğunun tabanının mukozası, konha ve nazal septum görülür. Eksudat görülebilse de bu, kaudalden kaynaklanır. Nazal geçişin dorsokaudal sınırına doğru etmoid turbinatlar parmak benzeri çıkıntılar şeklinde görülebilir. Endoskop paranazal sinüslerin çok küçük nazal deliklerinden geçirilemese de sinüzitisi doğrulamada çok değerlidir. Frontal, dorsal konhal, kaudal maksillar, kaudal ventral konhal, etmoidal ve sfenopalatin sinüslerin bozukluklarında, kaudal maksillar sinüsün drenaj deliğinden çoğunlukla akntı gelir ve bu da orta meatusun kaudal kısmında, etmoturbinatların aşağısında görülür. Çok küçük rostral maksillar ve ventral konhal sinislerin bozulukları ile birlikte, orta meatus boyunca burun boşluğunun orta yolunda akıntı görülür. Komşu konhal mukozanın lokal şişkinliği ve kırmızılaşması görülür. Nedeni bilinmeyan kronik vakalarda sinüzitisi araştırmak için kullanılan bir teknik de direk sinoskopidir. Fiberoptik endoskopun veya artroskopun doğrudan maksillar veya frontal sinüse sokulmasıyla yapılır. Sedasyon ve üzerine yer alan derinin lokal anestesi ile kolayca yapılır. Küçük ve yeterli genişlikte bir delikle endoskopun sinüse sokulur. Endoskop burun boşluğundan kaudale doğru nazofarinkse (dorsal olarak dorsal faringeal recessus içine) girer. Recessusun kaudal duvarını, hava kesesinden sadece in- ce bir doku sahası ayırır. Dorsokaudale bakarak, farinksin lateral duvarında hava keselerinin iki deliği görülmelidir. Bunlar tamamen yıldız benzeri mukoza ile örtülüdür. Endike olduğunda hava keseleri görülebilir. Klavuz kablosunu takip ederek hava kesesi deliğinden endoskop sokulur. Stilohyoid kemik tarafından hava kesesi ikiye bölünür. Kesenin duvarında, özellikle dorsokaudal kısımda arterler, venler ve sinirler görülebilir. Endoskop nazofarinksten kaudale doğru ilerlediğinde epiglottis görüntüye gelir. Normal epiglottisin taraklı kenarı vardır. Her bir kenara paralel seyreden iki küçük kan damarı vardır. Larinks hemipleji ve hemiparesis yönünden dikkatle değerlendirilir. Klinik uyarı Epiglottisin kenarı düz ise ve kan damarları görünmüyorsa bu saha epiglottisin çekilmesi yönünden dikkatli muayene edilmelidir. Trakea anormal solunum salgıları yönünden inspekte edilebilir. Uzun bir endoskop (yetişkinlerde >2 m) varsa ana bronşa kadar inilerek akıntı yeri belirlenebilir. Bununla birlikte, bu tam olmayabilir, zira akıntılar çoğunlukla aralıklıdır ve gözden kaçabilir. Endoskopide, normal atların trakeası enlemesine kesitte yuvarlaktır ve solunum sekresyon lekelerini içermemelidir. Trakea normal olarak medial planın sağına doğru bükülür, zira kalbin bazisi çevresini geçer ve 5-6. interkostal aralıklar hizasında ikiye ayrılır. Asimetrik bronşiyal anotomi tarifi normaldir. Alt solunum yolunun endoskopla muayenesinde anormal bulguların özeti şöyledir: 1. Kraniyal torasik trakea içinde aşırı solunum salgıları (miktara göre 1-5 arasında derecelenir) ● mukopurulent sekresyonlar (en çok atların akciğer hastalıklarında) ● purulent sekresyonlar (bakteriyel bronkopneumoni, pleurapneumoni veya apse) ● kan (akciğer kanaması) ● köpüklü sıvı (pulmoner hipertansiyon, kalp yetmezliği veya alveolitis) 2. Mukozal yangı (hiperemi ve ödem). Mukoza şişkinliği normal olarak keskin karina ve broşital bifurkasyonları körleştirebilir KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS 3. Trekea kollapsı (küçük ponilerde ve minyatür atlarda yaygındır) 4. Yabancı cisimler (nadir) 5. Hava yolu neoplazisi (nadir) 6. Kitlesel lezyona bağlı hava yolu tıkanması (nadir) 7. Yetişkin akciğer kıl kurtları (Dictyocaulus arnfieldi) (nadiren görülür). Bronkoskopinin bazı kullanımları ● hava yolu çapında dinamik değişikliği değerlendirmek ● kavrama forsepsi ile yabancı cisimlerin çıkarılmasına yardım etmek ● seçici diyagnostik örnekler almadan önce solunum yolunun inpeksiyonu steril fırçalar kullanarak sitoloji ve bakteriyel kültür için swablar elde etmek Sığır Sığırlarda solunum yolunun endoskopla muayenesi rutin olarak yapılmaz. Sedasyon yapmaya gerek yoktur. Nazal septum kaudodorsal olarak, bir taraftan iki etmoturbinat da görülebilir. Faringeal septum nazal septumla devam eder ve farinksin kaudodorsal duvarı ile birleşir. Ses tellerinin görünümü atlardakine benzer. Sığırlarda laringeal kese olmayıp ses tellerinin rostralinden laringeal ventrikül gözlenmez. Daha yuvarlak aritenoid kıkırdaklar çoğunlukla tam açık olarak korunurken endoskobun ucu ile larinksin dokunsal uyarılmasıyla kapanabilir. Sığırlarda aritenoid kıkırdağın boynuzsu processusu daha belirgin olup atlara göre daha rostral olarak çıkıntı yapabilir. Kedi veköpek Önceden anlatıdığı gibi fiberoptik bronkoskopi anestezili hastada yapılabilir. İnhalasyon anestezisi yapılırsa bronkoskop, endotrakeal sondadan geçirilir. Bazı vakalarda anestezi dezavantajlı olmakla birlikte hava yollarının doğrudan görülmesini sağlar. YARDIMCI DĠYAGNOSTĠK TESTLER Solunum sekresyonları ve eksudatlarının laboratuar değerlendirilmesi Solunum yolunda yangısal bir olaydan şüphe edildiğinde mikrobiyolojik ve sitolojik muayene için sekresyonlar ve eksudat örnek- 195 leri toplanabilir. Amaç, çevresel ve ortak flora (üst solunum yolunda yaygındır) ile bulaşmamış örnek elde etmek ve solunum enfeksiyonu vakalarında lezyondan sorumlu etkeni izole etmektir. Bu da burun boşlukları veya farinksten swab olarak vaya: ● ● ● ● ● transtrakeal aspirasyon trakeal lavaj bronkoalvealar lavaj pleural effüzyon örneği doku biyopsisi ile yapılabilir. Nazal ve nazofaringeal swablar Üst solunum yolunun hastalığı ile ilgili virusların izolasyonu için nazofaringeal swablar yeterlidir. Bunun için bol miktarda burun akıntısı toplanır ve swablar nakil sırasında virus nakil ortamında tutulur, zira viral patojenler çabuk inaktive olur. Küçük hayvanlarda burun hastalığı araştırılırken burun boşluğunun radyogafik muayenesini takiben rinoskopi yapılır. Burun boşluklarını görüntülemek için bir otoskop, artroskop veya pediatrik fleksibil endoskop kullanılabilir. Fleksibil endoskop orofarinkse de sokulabilir ve geriye doğru bükülerek nazofarinks görülebilir. Bu saha bir diş aynası ve kalem şeklinde lamba kullanarak ağızdan da görülebilir. Rinoskopiyi takiben nazal hastalık belirtili hastalardan nazal dokunun sitolojik ve histopatolojik örnekleri alınabilir. Nazal yıkamada şunlar yapılabilir: ● nazal meatusa idrar kateteri gibi fleksibil bir kateter sokulması ● sonra tekrar aspire edilecek serum fizyolojik enjeksiyon ● elde edilen sıvı sitolojik olarak muayene Kesin tanı için çok sık histolojij analiz gerekir. Doku örnekleri almak için biyopsi forsepsleri kullanılabilir. Mümkünse, rinoskopi klavuzluğunda doku örneği elde edilir. Burun deliklerinden gözün medial kantusuna olan mesafe dikkatle ölçülür ve cribiform plate yırtılmasından kaçınmak için biyopsi aletinin boyu ile karşılaştırılır. Transtrakeal aspirasyon Alt solunum yolu hastalığını değerlendirmek için trakeobronşiyal sekresyonların toplanması ve değerlendirilmesi faydalıdır. Akciğer hastalıklı çoğu atta, fazla miktarda solu- 196 Solunum Sistemin Muayenesi num sekresyonu toraks girişine yakın trakeanın en uç kısmında toplanır. Bu sekresyonların belirlenmesi akciğer hastalığı için çok hassas gösterge ise de etiyolojiyi belirlemek için genellikle sitolojik ve bakteriyolojik analiz gerekir. Transtrakeal aspirasyonun bakteriyolojik analizi antibiyogram için faydalı olabilir. Büyük hayvanlar Perkutanöz transtrakeal aspirasyon pratik olup atlarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu metot sığır, koyun ve keçilere adapte edilebilir. Yetişkin sığır bir yere dayanmalı veya baş sıkıca tutulmalıdır. Baş hafifçe yüksek tutulur ve aşağıdaki işlemler yapılır: 1. Seçilen yerin üzerindeki deri aseptik olarak hazırlanır ve lokal anestezi yapılır. Geçiş için uygun yer eksternal trakeanın en distal kısmıdır. Burası başka dokular ile örtülü olmayıp trakea yakalanır ve halkalar kolayca palpe edilir. 2. Uygun boyda bir kanül (trokar içinde) trakeanın uzun eksenine dik olarak iki trakea arasından sert bir şekilde itilir. Trakea mukozası delinir ve trokar lumene girer. Trokar çekildiğinde kanülden akan hava duyulabilir. 3. Sonra kanül biraz daha trakeaya doğru itilir ve içinden kateter geçirilir. 14 gauge x 6 cm‟lik kanül içinde 30 cm‟lik polietilen bir kateter kullanılabilir. 4. Trokar geri çekilir ve 20 ml steril serum fizyolojik enjekte edilir. Yetişkin at ve sığırlarda aspirasyonla yeterli sıvı almak için 30-50 ml daha vermek gerekir. 5. Katetere bir enjektör takılır ve trakeanın en alt ucundan (toraks girişinin hemen distali) verilen sıvı ve solunum sekresyonları aspire edilir. 6. Mikrobiyolojik değerlendirme için örnek steril nakil tüpüne, histolojik analiz için diğer basit tüplere alınır. Öksürük daima oluşursa da başka komplikasyonlar (deri altı amfizemi, pneumomediastinum ve selulitis gibi) da görülebilir. Normal atlarda trakea sekresyonları çoğunlukla makrofajları ve sütun şeklinde silialı epitel hücrelerini, az sayıda kübik epitel hücreleri ile lenfositleri ihtiva eder. Nötrofillerin oranları değişken olup normal ve ahırdaki at- larda %20‟den daha az, çoğu normal ve çayırdakilerde %5‟ten daha azdır. Kedi ve köpek Mümkünse, trastrakeal aspirasyon sedasyonsuz yapılır, zira sedasyon öksürük refleksini inhibe eder. Yukarıda büyük hayvanlar için anlatılan işlem uygun değişikliklerle kedi ve köpeklerde de uygulanır. Büyük hayvanlardaki komplikasyonlar sık olmaz. Hasta anestezili iken endotrakeal sondadan trakeal yıkama yapılabilir. Komplikasyon riski transtrakeal aspirasyona göre daha fazladır. Bununla birlikte, bu tekniğin küçük hayvanlarda, özellikle kedilerde avantajlıdır (laringeal travma riski daha azdır). Bronkoalveolar lavaj Bronkoalveolar lavaj (BAL) distal hava yolları ve alveollerden kaynaklanan hücreler için güvenli ve nispeten basit bir tekniktir. Atlarda akciğer hastalığının, özellikle kronik akciğer hastalığının araştırılmasında BAL sıvısı sitolojisi önemsiz olsa da kronik obstriktif akciğer hastalığında en duyarlı metot olarak dikkate alınır. BAL sıvısı sitolojisinin muayenesi ve yorumu RS sitolojiye göre daha kolaydır ve ayrıca akciğer histopatolojisi ile korelasyonu iyidir. BAL sıvısı sitolojisi ile jeneralize akciğer hastalıkları (abseler gibi) için akciğer histopatolojisi arasında iyi bir korelasyon olsa da yanlışlıkla normal bir sahadan yanıltıcı bilgi verebilir. Teknik BAL uzun (>2m) bir endoskop veya markalı bir BAL kateteri kullanarak alınır. Trakeal karina ötesine endoskop veya kateteri geçirirken öksürüğü en aza indirmek için ata sedasyon yapılmalıdır. At zaptırapta alınır ve endoskop veya kateter distale doğru, genellikle 3. veya 4. jenerasyon bronkusa kadar itilir. Steril serum fizyolojik (200-300 ml, öksürüğü en aza indirmek için yaklaşık 37 C‟de) içeri verilir ve 50-60 ml‟lik enjektörle hemen nazikçe aspire edilir. Verilen sıvının yaklaşık yarısı aspire edilir. BAL komplikasyonları çok nadirdir. Yorum Normal hayvanlardan alınan BAL sıvısı hakim olarak makrofajları ve lenfositleri, daha az olarak da aşağıdakileri içerir: KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ● ● ● ● silialı kolumnar epitel hücreler nötrofiller eozinofiller mast hücreleri İrinli pneumonide ve atların kronik obstriktif akciğer hastalığında hücreler daha çoktur ve hakim olarak nötrofiller ve bol mukus bulunur. Çok sayıda eozinofil bulunuşu anormal olup transpulmoner parazit göçünü veya idiopatik pulmoner eozinofilisini ifade eder. Hemosiderin yüklü makrofajların varlığı da önceki akciğer kanamasını gösterir. Lavaj sıvısının üst solunum yolu bakterileri ile kaçınılmaz kontaminasyonu nedeniyle atlarda lavaj sıvısının bakteriyel kültürü önemsizdir. Trakeal aspiratın bakteriyolojik analizi ● aerobik ve anaerobik bakteriyel kültürler yapılmalıdır ● trakeanın normal olarak steril olmaması nedeniyle semikantitatif teknikler kullanılmalıdır ● normal sekresyonlar genellikle az sayıda karışık bakteri folarası içerir ● alt solunum yolu bakteriyel enfeksiyonlu hayvanların sekresyonları daha fazla sayıda hakim olan tek patojenik bakteri türü içerir Pleuroskopi Pleura, mediastinum, perikardiyum ve diyaframayı etkileyen lezyonları doğrudan görebilmek ve bunlardan örnek alabilmek için bir endoskop pleura boşluğuna yerleştirilebilir. Pleuroskopinin komplikasyonları pneumotoraks, enfeksiyon ve akciğer yırtılmasına bağlı solunum fonksiyon bozukluğunun kötüleşmesidir. Pleurosentezis (torakosentezis) Pleura boşluğunun parasentezi, pleura kesesinde sıvı veya hava varlığından şüphe edildiğinde değerlidir. Büyük miktarda pleural effüzyonlu bir hayvanda pleura sıvısının çekilmesi semptomatik bir rahatlama sağlayabilir. Ayrıca, pleura sıvısı anormal sayıda ve tipte hücre ve enfeksiyöz etken yönünden muayene edilmelidir. Kedi ve köpek Radyografik değerlendirmeye rağmen pleural effüzyonun nedeni belli olmadığında torakosentezis endikedir. İşlem sternal veya 197 lateral yatan bir hayvanda kelebek kateteri ile yapılabilir. Deri iğne ile delinmeden önce aseptik olarak hazırlanır ve lokal anestezi yapılır. Lokal effüzyonların sentezisini klavuz olarak radyograflar faydalı ise de genellikle, sağ toraksın yarısındaki 7. veya 8. interkostal aralık seçilir. Nazik aspirasyonla örnek elde edilir, sitolojik ve bakteriyolojik analiz için gönderilir. Klinik uyarı Pleuroskopi, sadece lezyonlar ultrasonografi ve radyografi gibi daha az invazif teknikler kullanarak yeterince değerlendirilemediği zaman endikedir. Büyük hayvanlar İğnenin yerleştirilmesi için en yaygın yer 6. veya 7. interkostal aralıkta perküsyonla belirlenen sıvı hattının aşağısıdır. Uygun aspirasyon yerini belirlemek için ultrasonografi faydalı olabilir. Seçilen yeri kaplayan deri aseptik olarak hazırlanır ve lokal anestezi uygulanır. Yetişkin bir at veya sığırda 12-14 gauge‟lik ve 8-10 cm uzunluğunda bir iğne veya pleura kateteri dikkatli olarak interkostal aralığın kaudal kısmından sokulur. Pleura boşluğuna girilir girilmez sıvı iğneden dışarı akmaya başlar. Akciğer biyopsisi Sadece vakanın kontrolü için histolojik bir teşhis esas olduğunda ve bronkoalveolar lavaj gibi daha az invazif tekniklerle böyle bir teşhis konamadığında perkutanöz akciğer biyopsisi endikedir. Teknik potansiyel olarak zararlı olup kavite oluşturan lezyonlu ya da pıhtılaşma bozukluklu hayvanlarda kontrendikedir. Akciğer biyopsisinin potansiyel komplikasyonları Bunlar şunlardır: ● ● ● ● ● ● akciğer kollapsı pneumotoraks hemotoraks hemoptizis enfeksiyonun yayılması neoplazi 198 Solunum Sistemin Muayenesi Klinik uyarı Pleurosentezis, pleural effüzyon dispnenin nedeni olduğunda endikedir Trakosentezisin komplikasyonları Bunlar nadir olup şunlardır: ● hayvanın kollapsı ● pneumotoraks ● akciğer veya kalbin delinmesi MEDĠKAL GÖRÜNTÜLEME Üst solunum yolunun radyografisi Kronik burun akıntılı hastaların teşhisinde burun boşluğunun ve frontal sinüslerin araştırılması önemlidir. Atlarda sinüzitis ve diş kökü hastalığından şüphelenildiğinde bu özellikle önemlidir. Burun hastalığının belirtisini gösteren bütün küçük hayvanlarda burnun tam seri radyografisi tavsiye edilse de sadece ağız açık iken burun boşluğunun gözlenmesi ile bilgi sağlanmaktadır. Yıkıcı olaylar ve kitlesel lezyonlar belirlenebilir: ● burun yapılarının eriyen kemik lezyonları veya turbinat ayrıntısı kaybı neoplastik ya da ileri mantar hastalığını düşündürür ● paranazal sinüslerin mantar hastalığı radyogarafik olarak görüntülenebilir ● agressif neoplazmlar sinüsleri istila edebilir, fakat genellikle köpeklerde burun boşlundan kaynaklanır. Atlarda tersi doğrudur. Radyografik muayene bazen biyopsi girişiminde faydalıdır. Toraksın ve üst solunum yolunun inspiratorik ve ekspiratorik görüntülerinin muayenesi hava yolu kollapsının belirlenmesinde duyarlılığı artırabilir. Toraks radyografisi Kedi ve köpek Diğer teknolojilerde ilerlemelere rağmen toraks radyografisi, kedi ve köpeklerde solunum yolunun invazif olmayan değerlendirilmesinde önemlidir. Yeteri kadar bilgi etmek için teknik faktörlere dikkat etmek esastır. Göğüs radyografisi alınırken güvenilir ve faydalı olması için radyografi tekniği, hastanın pozisyonu ve solunum fazı dikkate alınır. İnspirasyon sonu radyografisi akciğer parankiması bakımından en faydalısıdır. Yoruma sistemik yaklaşım tavsiye edilir. Kemik yapıların dikkatli muayenesinden sonra kalbin görüntüsü değerlendirilir. Büyük damarların muayenesini takiben periferal akciğer damarları dikkatle değerlendirilir. Kronik solunum hastalığı bezen pulmoner vasküler hastalıkla (pulmoner hipertansiyon ve cor pulmonaleye neden olur) komplike olur. Pulmoner arterlerin kıvrımları ve distale doğru zayıflaması kor pulmonalenin radyografisinde görülebilir. Pulmoner venler genellikle küçük olup pulmoner perfüzyonun azaldığını ifade eder. Akciğer parankimasının radyografik muayenesinde: 1. Bronşiyal pulmoner bir görüntüde bronşiyal yapılar belirgindir. Bu görüntü genellikle bronş duvarlarında yangısal hücrelerin veya yapısal elemanların (fibrosis) varlığını ifade eder ve genellikle kronik bronşitis gibi primer solunum hastalıkları ile ilgilidir. 2. İnterstisyel pulmoner bir görüntü, selüler infiltratlar veya ödem vasküler ayrıntıyı tıkadığında ortaya çıkar. İnterstisyel pulmoner görüntünün nedenleri değişir ve varlığı aşağıdakileri akla getirir: ● pulmoner ödem ● yangısal hastalık ● neoplastik hastalık 3. Hava bronkogramı alveoler pulmoner görüntünün belirtisidir. Akciğer parankimasında sıvı veya hücrelerin bulunuşu hava dolu bronşa göre zıtlık oluşturur. 4. Vasküler özellikler proksimal pulmoner arter büyümesi ile karekterizedir ve patent duktus atreiozus ile oluşan sağdan sola geçişler gibi bazı konjenital kalp bozukluklarında ve kor pulmonaleli hastalarda distal zayıflama meydana gelir. 5. Soldan sağa sistemik veya pulmoner geçişli hastalarda bir hiperperfüzyon görüntüsü dikkati çeker. Pulmoner venöz dolgunluk sol ventriküler dolum basınçlarının arttığını (mitral ve aortik kapak hastalığı kadar miyokardiyal hastalıkla komplike olur) akla getirir. Büyük hayvanlar Büyük hayvanlarda solunum yolu hastalıklarının teşhisinde göğüs radyografisi rutin ola- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS rak kullanılmaz. At ve sığırların irilikleri radyografi kullanılışını sınırlar. Referans hastanelerde güçlü X-ray makinalar bulunmaktadır. Sadece lateral görüntü alınabilir. Yetişkin at ve sığırlarda toraksın iri oluşu görüntü alınmasını zorlaştırır. Ayrıca, solunum siklüsüne bağlı olarak radyografik görüntü önemli derecede değişmektedir. Radyografi ile aşağıdakiler belirlenebilir: ● ● ● ● ● ● büyük kitlesel lezyonlar pneumotoraks kosta kırıkları diyaframa fıtkı pleura effüzyonu şiddetli egzersize bağlı pulmoner hemoraji lezyonları Atlarda göğüs radyografisinin tekniği ve yorumu iyi tanımlanmıştır. Buzağı ve tayların (6 aylık) taşınabilir radyograflarla toraksın filmi alınabilir ve hemen hemen küçük hayvanlar kadar net görüntü ve faydalı diyagnostik bilgi elde edilebilir. Toraks ultrasonografisi Ultrasonografi invazif olmayan yararlı bir teknik olup büyük ve küçük hayvanlarda şu yapıların lezyonlarını görüntüleyebilir: ● yüzeysel akciğer parankiması ● kraniyal mediastinum ● pleura boşluğu ve göğüs duvarı Perküsyon ve oskultasyona göre daha duyarlıdır. Pleural effüzyonun belirlenmesi ve araştırılması ile akciğer biyopsisi veya torakosentez yerinin seçilmesinde özellikle yararlıdır. Ultrasound doku-hava yüzey aralığında total olarak yansıtıldığı için derinden normale kadar havalı akciğer parankimasının görüntüleri alınabilir. Göğüs ultrasonografisi ve radyografisinin diyagnostik değerleri aşağıda listelenmiştir. Herhangi bir hastalık olayının tam bir değerlendirmesi için her ikisi de gerekebilir. Göğüs ultrasonografisi tekniği iyi tanımlanmıştır. Kraniyal mediastinumun ultrasonografik muayenesi küçük hayvanlarda değerli olabilir. Ekokardiyografi dahil toraks sonografisi pleura effüzyonunu belirlemede faydalıdır. Ultrasonografi ve radyografin karĢılaĢtırması 199 Ultrasonografinin avantajları ● kraniyal mediastinum, göğüs duvarı, pleura ve yüzeysel akciğer parankima lezyonlarının görüntülenmesi için daha faydalı ● ventral toraks boşluğu (radyografik olarak görüntülenmez, zira kalp ve abdominal yapılar tarafından gizlenir) lezyonlarının görüntülenmesi için daha faydalı ● lezyonların ultrasound eşliğinde biyopsisi mümkündür ● torakosentez için uygun yerin belirlenmesi için çok faydalı ● ekipman nispeten pahalı olmayıp, taşınabilir, kullanımı güvenli ve radyografik ekipmana göre daha çok bulunur. Radyografinin avantajları ● derin parankimal ve kaudal mediastinal lezyonların görüntülenmesinde faydalı ● interstisyel akciğer hastalığının görüntülenmesinde daha faydalı ● pneumotoraksın görüntülenmesinde daha faydalı Klinik uyarı Toraks radyografisi, özellikle taylarda neonatal ve Rhodococcus equi pneumonilerinin belirlenmesinde değerlidir. MR görüntüleme ve BT MR ve BT bir seri tomogrofik görüntü sağlar ve bunlar mediastinum kadar üst ve alt solunum yollarındaki kitlesel lezyonları için çok uygundur. Bununla birlikte, bu çok pahalı görüntüleme teknolojisi yurt dışında bile genellikle büyük referans merkezlerde kullanılmaktadır. Fluoroskopi Fluoroskopi büyük hava yollarının, özellikle trakenın kollapsını belirlemede aynı şekilde faydalıdır. Hayvan genellikle yana yatar vaziyettedir. Trakeal palpasyonla öksürük refleksinin uyarılması hava yolu kollapsına yol açabilir. MR ve BT Teknolojideki ilerlemeler toraks boşluğunun ve üst solunum yolunun üç boyutlu görüntülenmesini mümkün kılmaktadır. Bilgisayarlı tomografi (BT) geleneksel bir dizi 200 Solunum Sistemin Muayenesi röntgeni yan yana koyarak çalışır; MR (manyetik rezonans (MR) görüntüleme, iç organ ve dokuları çok net ve ayrıntılı biçimde görüntüleyebilen bir yöntemdir. MR'da X ışınları yerine radyo dalgaları ve güçlü bir manyetik alan kullanılır. Vücut manyetik sahalara konu olduğunda belirlenen enerji ile üretilen görüntüler elde edilir. Akciğer fonksiyon testleri Akciğer fonksiyon testleri atlarda kullanılmaktadır. Onlarda düşük derecedeki subklinik solunum hastalığını belirlemek için önemli olabilir. Arteriyel O2 ve CO2 seviyeleri, intratorasik basınç ölçümleri ve akciğerin me kanik ölçümleri (özellikle koşu sırasında) da etkili olmakla birlikte bunlar araştırma merkezlerinde kullanılmaktadır. Pulse oksimetre sayesinde ışık pigmentsiz deri kıvrımından geçer ve dokunun ışık absorbe ediş özellikleri analiz edilir. Pratik olarak, ışık kaynağı ve sensörü olan küçük bir klip deriye tutturulur ve Arteriyel pulzasyon sırasında ışık absorbsiyonu, geri absorbsiyonun derecesi ile karşılaştırılır. Venöz kan, doku ve kemiğin geri absorbsiyondan sorumlu olduğu sanılmaktadır. Absorbsiyon özelliklerinin ilişkisi anlık oksihemoglobin saturasyonu belirlemeyi sağlar. Klinik olarak bu parametre arteriyel oksijenin kısmi basıncını ölçmek için kullanılabilir. Saturasyon belirlenmesinin doğruluğu çeşitli faktörlerden (doku perfüzyonu, deri pigmentasyonu ve anatomik klip yeri) etkilenmekle birlikte arteriyel oksijenizasyon parametresini sürekli gösteren ticari cihazlar vardır. Arteriyel kan gaz analizi Arteriyel CO2 konsantrasyonunun ölçülmesi alveoler vantilasyonunun değerlendirmesini, arteriyel O2 ve CO2‟nin ölçümü akciğerde gaz değişimi hakkında bilgi sağlar. Büyük hayvanlarda arteriyel kan, iğnenin (21g, 3,5 cm) kaudal servikal juguler oluktan trakeanın alteral kenarına doğru yöneltilerek a. carotis‟ten elde edilir. Diğer kan alınabilecek yerler: ● transversal fasiyal arter ● brachial arter ● lateral metatarsal arter Küçük hayvanlarda kan genellikle femoral veya pedal arterden alınır (25g iğne ile). Arter kanı genellikle iğneden fışkırır veya damlar. Örnekler anaerobik olarak toplanmalı, buzda tutulmalı ve 4 saat içinde ölçülmelidir. Bu tekniğin dezavantajları pahalı alet ve hızlı analiz gerektirmesidir. Yanıltıcı sonuçlar örneğin kazara hava ile veya venöz kanla temasına ya da anksiete ile oluşan solunum değişikliklerine bağlı olabilir. ĠMMUNOLOJĠ Alerji testi Bazen alerjik akciğer hastalığı teşhisini doğrulamak ve aşağıdakileri belirlemek için gerekebilir: ● etkilenen hayvanın hastalığı kötüleştiren allergenlere maruz kalması ● hayvanın ortamından allergenlerin eliminasyonu hastalığın gerilemesini sağlar Bu teknik özellikle atlarda kronik obstriktif akciğer hastalığını doğrulamak için faydalıdır (düşük derecede olduğunda veya diğer muayeneler yetersiz olduğunda). Birkaç saat küflü ot veya samanlı ortamlarda tutulan kronik obstriktif akciğer hastalıklı atlarda akciğer yangısı ve fonksiyon bozukluğu kötüleşir. Bu etkenlerin uzaklaştırılması ile birkaç hafta içinde hastalık tamamen geriler. Ġntradermal antijen testi Küf antijenleri ile intradermal test atların kronik obstriktif akciğer hastalığının teşhisinde faydasız gibi görünmektedir. Birçok normal atta küf antijenlerine karşı intradermal test pozitif olup küf antijenlerine dermal ve akciğer reaktiviteleri arasındaki korelasyon önemsizdir. Seroloji Solunum yolu enfeksiyonlarının laboratuar teşhisinde seroloji kullanılır. Son zamanlarda, ticari olarak mevcut olan virus antijen belirleme kitleri burun sekresyonlarında viral antijenleri 24 saat içinde belirlemeyi mümkün kılar. 5 Sindirim Sisteminin Klinik Muayenesi SĠNDĠRĠM SĠSTEMĠ HASTALIĞI ĠLE ĠLGĠLĠ KLĠNĠK BELĠRTĠLER Karın dolgunluğu büyümüş veya dolgun bir abdomen genellikle aşırı miktarda gaz, içerik, sıvı veya gebeliğe bağlı. Dolgunluk karında organ büyümesine de bağlı olabilir. Dolgunluk tek veya çift taraflı, simetrik veya asimetrik olabilir. Karnın üst veya alt kısımlarında daha da belirgin olabilir. Abdominal timpani mide veya bağırsak lumeninde gaz birikmesidir. Karın dolgunluğuna ve de karın duvarının aynı anda perküsyonu ve oskultasyonu sırasında ping (metalik, çınlama) sesine neden olabilir. Sığırlarda rumen, abomazum veya bağırsaklarda aşırı miktarda gaz birikimi, atlarda da büyük kolon timpanisi, köpeklerde de mide dilatasyonu ve volvulusu abdominal timpaninin yaygın bir nedenidir. Pneumoperitoneum yaygın olmayıp genellikle bağırsak yırtılması ile ilgilidir ve laparatomiyi takibeden meydana gelir. Abdominal ağrı ve kolik gastrointestinal kanalda veya diğer karın organlarında (üreme kanalı, karaciğer ve üriner kanal) ağrının sistemik ve çeşitli davranış belirtileridir. Karakteristik belirtiler ön bacakların yeri eşelemesi, böğüre bakma, yere uzanma, yuvarlanma, terleme, yerinde duramamadır. Sığırların sırtı ve arka bacaklarla birlikte kanat çökük olabilir, sırtı bükük veya hareketsiz olabilir ve hareket etmeye isteksizdir. Sığırlarda inleme yaygın olarak akut lokalize peritonitisle ilgilidir. İnleme kendiliğinden olabildiği gibi etkilenen bölgenin derin palpasyonu ile ortaya çıkarılabilir. Hayvanın kürek kemikleri arası (cidago) çimdiklenirse peritonitisli sığırlar inleyebilir. İnleme çıplak kulakla duyulabildiği gibi trakea üzerinden oskulte etmek gerekebilir. Pleuritisli veya perikarditisli sığırlarda da inleme duyulabilir. Akut abdominal ağrılı köpeklerde testere tezgahı duruşu veya secde pozisyonu (ön bacaklar yerde ve arka bacaklar yukarı kalkık) görülebilir. Abdominal gastrointestinal sesler bunlar bağırsaklarda aşırı miktarda sıvı ve gaz ve artan ya da azalan bağırsak motilitesi ile ilgilidir. Bağırsaklarda gaza bağlı dolgunlukta sesler çok yankılanır ve bütün karın üzerinden duyulabilir. ● sağ karın duvarı üzerinde gurultu sesinin frekans, şiddet ve süresinde azalış ileusu veya değişik derecede hipomotiliteyi (çoğu akut intestinal tıkanma vakalarında olduğu gibi) gösterir. İleri ileus vakalarında bağırsak sesleri tamamen yok olabilir. ● atlarda sağ karın duvarı üzerinde gurultu sesinin frekans, şiddet ve süresinde artış da hipermotiliteyi ve intestinal timpaniyi gösterir. ● ġırıltı sesleri sürekli veya kesik olabilir ve sıvı dolu bağırsakların varlığında sağ karın duvarı üzerinden duyulabilir (akut enteritiste olduğu gibi). ● Sıvı çınlama sesleri sıvı ve gaz dolu hipomotil bağırsakların sağ karın duvarından oskultasyonla duyulabilir. ● Sıvı çalkantı sesleri bağırsakların sıvı ve gaz ile dolgunluğunda sağ karın duvarı üzerinde aynı anda ballotman ve oskultastasyonla duyulabilir. ● „Ping‟ veya yüksek perdeli metalik ses sağ veya sol karın duvarı üzerinde aynı anda perküsyon ve oskultasyonla duyulabilir (bağırsak veya midenin gazla dolu olduğunu gösterir). Karnın palpasyonunda anormal kitleler karın duvarından anormal kitleler palpe edilebilir. Bunlar abomazal ve omazal tıkanma, karaciğer büyümesi, dalak büyümesi, sağ karın duvarının retroperitoneal apseleri olabilir. Palpasyonda anormal rumen sol fossa paralumbalis duvarından palpasyonla rumen anormal hissedilebilir. Normalden daha sert olabilir; aşırı miktarda gıda, sıvı veya gaz ile dolgun olabilir; karın duvarından palpe edilmeyebilir. Anormal rumen motilitesi palpasyon veya oskultasyonla belirlenebilen rumen atonisi veya hipermoilitesi birlikte inspekte edilebilir. Yem alımı, çiğneme ve yutma anormallikleri ● Gıda alamama dudaklar veya ağız mukozası lezyonları, anormal dişler, dişlerin olmaması veya dilde fonksiyon kaybı ile ilgili olabilir. ● Ağrılı çiğneme yavaş çiğneme hareketleri ile karakterize olup anormal veya ağrılı dişlere bağlı ise ağrı ifadesi ve duraklamalara neden olur. ● Ağızdan düĢürme yeme sırasında çiğnenen veya kısmen çiğnenen gıdanın ağızdan düşürülmesi ge- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS nellikle diş veya diş eti hastalığına bağlı ağızda ağrıyı gösterir. ● Disfaji yutma güçlüğüdür. Ağızda tıkaç, takoz, sık yutma girişimi ve aşırı salya akışı disfajiyi düşündürür. Anoreksi gıda alımının hiç olmaması. Asites periton boşluğunda anormal sıvı birikimi olup sıvıyla karnın dolgunluğu ile karakterizedir. Geğirme mideki gaz veya havanın ağızdan çıkarılmasıdır. Ruminantlarda normal, tek midelilerde anormaldir. Borborigmi gurultu sesi olup bağırsak peristaltizmi, içeriğin itilmesi ve bağırsaklardaki gaz ile oluşur. Bunlar şiddet, frekans, süre ve perdeleri ile karakterizedir. DiĢ gıcırtısı abdominal, toraks, ezofagus veya oral ağrıyı gösterir. Beyin hastalıklarında da meydana gelir. Sekum gürleme sesi periodik, peristaltik sesler olup artan azalan özellikte sağ fossa paralumbaliste en çok sekum bazisinden duyulur. Konstipasyon defekasyon sıklığında ve feçes miktarında azalma olup dışkı genellikle normalden daha kurudur. En yaygın neden bağırsak lumeninin fiziksel veya fonksiyonel tıkanmasına bağlı hipomotilite olup dehidrasyon, fever veya ağrının sekonder etkisi olarak şekillenebilir. Yemliği ısırma ahırda tutulan atlarda edinsel bir alışkanlık olup basmakalıp bir davranış ile karakterizedir. At kesici dişleri ile sert objeleri ısırır, boynunu kaldırıp yukarıya ve geriye doğru sallar ve hava yutar. Kemirme sonucu bazen mide dolgunluğu ve kilo kaybı meydana gelir. GeviĢ azalması sığırlarda regurgite olan bolusun dışarı atılması olup geçici bir durumdur. Kedi ve Köpeklerde Hastanın eşkali bazı diyagnostik ihtimalleri akla getirebilir. Genç hayvanlarda kusma ve ishale neden olan endoparazitler, diyetle ilgili hatalar ve gastrointestinal yabancı cisimlere yaşlılara göre daha fazla rastlanır. 17 yaşında bir köpekte kusma, ishal ve kilo kaybı şikayeti intestinal kanalda bir tümörü veya renal yetmezlik gibi sistemik bir hastalığı düşündürür. Genç bir köpekte regurgitasyon şikayeti vasküler halka anomalisini düşündürürken yetişkin bir köpekte myastenia gravise bağlı edinsel ezofagal güçsüzlüğü akla getirebilir. Aşırı kilolu yetişkin dişi bir köpekte 203 Köpek oturuĢu pozisyonu atın köpek gibi kalçaları üzerine oturmasıdır. Bu duruş kısa sürelerle yapılır ve abdominal ağrının diğer belirtileri de varsa genellikle intestinal kolikle beraberdir. Diyare defekasyon sıklığında artış vardır ya da dışkıda su konsantrasyonunda artış veya kuru madde içeriğinde azalış söz konusudur. Kalın bağırsaktan geçiş zamanının azaldığı, kalın bağırsak mukozasının absorbsiyon kapasitesinin kaybı veya kalın bağırsak içeriğinde aşırı su biriktiği anlamına gelir. Diyarede bağırsak motilitesi azalmış ya da artmış olabilir. Salya akıntısı ağızdan salya akıntısı ağrılı oral lezyonları, diş hastalığını, yutma anormalliklerini ya da hipersialozisli salya bezleri bozukluklarını gösterir. Kuduz olma ihtimalini dikkate alarak eldiven giyilmelidir. Regurgite olan gıdanın düĢürülmesi ruminantlarda retikülorumenin kardiası veya ezofagus anormallikleri ile birlikte görülür. DiĢezia defekasyonun zor ve ağrılı olması Dizanteri ishalle birlikte dışkıda kan bulunmasıdır. Kan dışkı ile karışık aynı tarzda ince veya kalın bağırsakların distal kısımlarındaki hemorajiyi gösterir ve dışkının rengi koyu kırmızıdır. Ruminasyon yetersizliği regurgitasyon ve egviş getirmede yetersizliktir. Yellenme mide ve bağırsaklarda aşırı gaz olup anüsten atılması Sıvı dalgası karnın bir tarafında yapılan perküsyonu takiben aynı anda karşı tarafta karın duvarının dalgalanmasının gözlemesi ve el ile hissedilmesidir. Asiteste olduğu gibi sıvı dalgası periton boşluğunda aşırı miktarda sıvıyı gösterir. Sıvı dolu iç organ durumunda da sıvı dalgası hissedilebilir. kusma akut pankreatitise bağlı olabilir. Hastalığa duyarlılıkta ırklara örnekler: ● genç Alman çoban köpeklerinde ekzokrin pankreas yetmezliği ● Doberman pinscher ve Rottweilerde parvoviral gastroenteritis ● Abeyssinian ve Persian kedilerde erken hiperplastik gingivitis başlangıcı ● iri, derin göğüslü köpeklerde (Great Dane ve Doberman pinscher gibi) mide dilatasyonu ve volvulus. ANEMNEZ Oral hastalıklı hastada hayvan sahibi nefesin kötü kokmasını, ağızdan salya akmayı, yeme isteksizliğini veya kavrama, çiğneme ve 204 Kedi ve Köpeklerde Sindirim Sistemin Muayenesi yutmada zorluğu fark edebilir. Regurgitasyon, disfaji ve pityalizm şikayeti tipik olarak ezofagus bozuklukları ile ilgilidir. Kusma, melena, anoreksi ve abdominal ağrı, mide ve bağırsak bozukluklarını hatırlatan klinik belirtilerdir. Pankreas ve ince bağırsak hastalığına bağlı maldigestif ve malabsorbtif bozukluğu bulunan hayvanlarda tipik belirtiler kilo kaybı ve ince bağırsak ishalidir. Kan dışkılama (hematochezia), tenesmus (ıkınma), mukuslu dışkı, dychezia (dışkılayamama), kabızlık, dışkı kıvamı bozukluğu veya gaz kolonrektum hastalığını düşündürür. Klinisyen sahibinin şikayetlerini hayvanda şahsen gözlemelidir. Örneğin, sahibi hayvanının kustuğunu söyleyebilir, fakat aslında bu bir regurgitasyon olabilir. Köpeklerde abdominal ağrının bazı göstergeleri Abdominal ağrılı bir köpek hareket etmeyi reddedebilir ve „testere tezgahı‟ veya „namaz‟ duruşu gibi bir pozisyonu (arka kısım yüksekte, baş aşağıda) alır. Ağrı mide dilatasyonu ve volvulusa bağlı ise köpek son derece rahatsızdır, yerinde duramaz, yatar, kalkar, baş ve boynunu uzatır. FĠZĠKSEL MUAYENE Sindirim kanalının ve küçük hayvanlarda karnın bir dizi muayenesi tavsiye edilir. Baştan itibaren arkaya doğru gidilerek muayene edilir. Çoğu kedi ve köpek başın üst kısmına dokunulmasından ve okşanmasından hoşlanır ve bu da hayvanla iletişim kurmak ve onun güvenini kazanmak için zaman sağlar. Perineum ve rektumun muayenesi fiziksel muayenenin sonuna bırakılır, zira çoğu hayvan bu bölgenin manipulasyonuna kızar. Ağız boĢluğu Ağız boşluğu inspeksiyon, palpasyon ve koklanarak muayene edilir. Hasta hırçınsa veya tutmaya karşı ağrılı ise sedesyon veya genel anestezi gerekebilir. Hayvanda salya varsa koruyucu eldiven giymek tavsiye edilir. Oral muköz membranlar renk, kapiller tekrar dolum zamanı ve hidrasyon durumu yönünden muayene edilir. Muköz membranlarda ikterus, anemi ve siyanozis ile ilgili sırayla sarı, beyaz ve gri-mavi renk değişiklikleri görülebilir. Bulla, vezikül, erozyon, ülser, diş eti hiperplazisi veya çekilme, peteşi ve anormal kitle gibi bozukluklarla genellikle karşılaşılır. Üst dudak kaldırılarak dişlerin ve diş eti dokularının bukkal ve labial yüzeyi muayene edilebilir. Klinik uyarı Defekasyon işleminin gözlenmesi ve dışkının kaba muayenesi ile ishalin ince veya kalın bağırsaklara bağlı olup olmadığı anlaşılabilir. Rostralden kaudale doğru mandibular ve maksillar dişler ve yanak dokuları ağzın her iki tarafında muayene edilir. Diş taşları ve bunlarla ilgili gingivitis, periodontitis ve kötü nefes kokusu küçük hayvanlarda yaygındır ve sıkça kanin dişleri ve molarları kapsar. Mandibula ve maksillanın kapatılması değerlendirilir. Normal kedi ve köpeklerde kapanma özelliği „makas kapanması‟ olarak bilinir. Bu durumda çene kapanır ve alt kesiciler üst kesicilerin yüzeyinin hemen arkasında yer alır (Şekil 17.1a). Alt kanin diş lateral üst kesici ile üst kanin diş arasına yerleşir (Şekil 17.1b). Alt 3. premolar, üst karşılığının rostralinde yer alırken 4. premolar alt 1. molar dişi buk- kal olarak örter. Normalin değişimi kapanmayı engeller: ● Sınıf I. Bir veya daha fazla diş hiza dışı olduğunda kapanma normaldir ● Sınıf II. Alt premolarlar ve molarlar normal temasın gerisinde veya distalinde ise brachygnatizm denir ● Sınıf III. Alt premolar ve molarlar normal temasın önünde yer alırsa buna da prognatizm denir. Hayvan sakinken ağzı açılabilir. Kedilerin ağzı, baş parmak maksillanın bir yanında ve diğer parmaklar karşı tarafta olmak üzere el baş etrafına konularak açılabilir. Başın geriye doğru uzatılması mandibulanın düşmesini ve ağzın açılmasını sağlar. Bir el burnun üzerine konur ve burnu vertikal pozisyonda kaldırırsa köpekte ağız açılabilir. Bu pozisyonda köpek çenesini daha az kapayabilir. İşaret ve baş parmaklar köpek dişinin hemen gerisindeki interdental boşluğu her iki maksilla yönünde basınç uygulamalıdır. Öbür elin işaret parmağı alt çeneyi indirmek için kullanılabilir KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS veya alternatif olarak baş parmak mandibulanın bir tarafına diğer parmaklar da karşı tarafa yerleştirilebilir. Ağızda koku olup olmadığına dikkat edilir. Anormal koku aşağıdaki durumları yansıtır: ● üremiye bağlı amonyak kokusu ● diabetik ketoasidoza bağlı aseton veya tatlı koku ● irinli solunum durumlarına bağlı kötü koku ● peridontal hastalık ve gingivitise bağlı kötü koku Açık ağızla birlikte, yumuşak ve sert damaklar, bademcikler bölgesi ve dişler muayene edilir. Damak Sert damak ağzın çatısının çoğunu oluşturur. Kesici dişten son molarlara kadar uzanır. Yarık damak aşağıdakilere neden olabilir: ● ● ● ● burundan sütün regurgitasyonu nazal akıntı aspirasyon pneumoni yeni doğan yavrularda gelişememe Yumuşak damak sert damağın kaudal kenarından epiglottis hizasına kadar uzanır. Yumuşak damağın uzaması solunum güçlüğüne neden olur ve brahisefalik ırklarda yaygın bir problemdir. Yumuşak damağın uzunluğunu değerlendirmek zor olup genel anestezi gerekir. Damak ülser, yarık, fistül ve yabancı cisim yönünden muayene edilmelidir. Tonsilalar (bademcikler) Tonsilalar yumuşak damağın oral yüzeyinde palatoglossal arkusun hemen kaudalinde bulunur. Tonsillar kriptlerde yer alırlar ve büyümedikçe fiziksel muayenede görülmezler. Sedasyon veya anestezi ile köpekte tonsilalar kriptlerinden çıkabilir ve yabancı cisim, yangı veya ülserler yönünden muayene edilir. Dil Bilinci yerinde kedi ve köpeklerde dil simetri, renk, yabancı cisim veya ülserler yönünden muayene edilmelidir. Özellikle kusma, iştahsızlık veya salivasyon şikayeti olan kedilerde dilin altını muayene etmek önemlidir. 205 Zira tel, iplik veya yün dilin frenulumuna batmış olabilir ve görülmeyebilir. Hipoglossal sinir (XII. çift sinir) dilin içteki ve dıştaki kaslarını innerve eden motor bir sinirdir. Fonksiyonu, dilin simetrisine bakarak ve dili nazikçe yakalayarak ve çekerek değerlendirilebilir. Klinik uyarı Bazı köpeklerde işaret parmağı ile dilin tabanına nazikçe basınç yaparak tonsilalar görülebilir. Dişler Ağız açık iken dişlerin bukkal ve lingual (yanağa ve dile bakan) yüzeyleri muayene edilebilir. Yetişkin kedi ve köpeklerle yavrularında diş formülü aşağıdaki gibidir: Yetişkin köpek üst: 3I 1C 4P 2M alt: 3I 1C 4P 3M Yetişkin kedi: üst: 3I 1C 3P 1M alt: 3I 1C 2P 1M Yavru köpek: üst: 3I 1C 3M alt: 3I 1C 3M Yavru kedi: Üst: 3I 1C 3M alt: 3I 1C 2M Kedi ve köpeklerde süt dişleri kalıcılarla yer değiştirir. Normal olarak kesici ve köpek süt dişleri 3-4 haftalık ve premolar ve molar süt dişleri de 5-6 haftalık iken dökülür. Kalıcı kesiciler 2-5 aylıkken ve kalıcı köpek dişleri 5-6 aylıkken çıkar. Premolarlar ve molarlar sırayla 4-6 ve 5-7 aylıkken görülür. Süt dişleri dökülmezse çıkarılması tavsiye edilir. Dişler şunlar yönünden muayene edilir: ● ● ● ● ● ● taş anormal aşınma hatalı mine kötü kapanma kırıklar ve akıntılar herhangi bir diş tabanı etrafında kıl Tükürük bezleri Zigomatik, parotid, mandibular ve sublingual tükürük bezleri yerleri Şekil 17.5‟te gö- 206 Kedi ve Köpeklerde Sindirim Sistemin Muayenesi rülmektedir. Zigomatik bez ventral orbital sahada zigomatik arkusun medialinde yer alır ve kanalı üst ilk molar dişin hemen distalinde ağza açılır. Parotis bezi kulağın vent- raline uzanır ve kanalı üst 4. premolar dişin yakınında ağza açılır. Mandibular tükürük bezi mandibulanın ramusunun kaudalinde yer alır ve parotis bezinin ventraline uzanır ve kanalı ağız boşluğunun tabanında dilin frenulumunun rostral tarafının hemen lateraline açılır. Dil altı tükürük bezi de mandibular bezin rostral kısmın yakınına kadar uzanır ve kanalı mandibular kanal ile birlikte seyreder ve dil altı papillanın medial tarafına açılır. Tükürük bezleri fiziksel muayenede genellikle görülmez ve palpe edilmez. Bazen mandibular bezler her mandibula açısının ventromedial kısmında sert ve hareketsiz biçimde palpe edilir. Submandibular lenf düğümleri bu bezlerin hemen altında yer alır. Tükürük bezleri ile ilgili problemler fiziksel muayenede aşağıdaki gibi belirlenebilir: ● palpasyonda ağrı (sialoadenitisle birlikte görülür) ● mandibulanın altında şişlik (mukosel veya sialosel), dilin altında şişlik (ranula) veya faringeal boşlukta şişlik. Ranula, mukosel veya sialoseller tükürük kanalında bir yırtılma oluştuğunda tükürük birikimi ile birlikte görülür. En çok dil altı tükürük bezi hastalanır. Orofaringeal tam muayene için sedasyon ve anestezi gerekir. DiĢ abseleri ● göz altında bir şişlik üst 4. premolar dişin apsesinin göstergesi olabilir ● tek taraflı burun akıntısı üst köpek dişinin absesine bağlı olabilir. Klinik uyarı Kedide dilin alt yüzeyi internandibular dokulara yukarı doğru basınç yaparak görülebilir. Ezofagus Normal ezofagus fiziksel muayenede görülemez ve palpe edilemez. Şişkinlik görülmesi ezofagusun durumunun bir göstergesi olabi- lir. Ezofagal hastalıklı hayvanlarda regurgitasyon yaygın bir klinik belirtidir. Bazen megaezofaguslu bir hayvanda ezofagus sıvı veya gaz ile dolgundur. Karın Karın inspeksiyon, palpasyon ve rektal yolla muayene edilir. Oskultasyon, ballotman, ve perküsyon bazen faydalıdır. Yardımcı testler (radyografi, ultrasonografi, abdominosentezis, endoskopi, laparoskopi ve deneysel laparotomiyi kapsayan) klinik muayene bulgularına dayanarak endike olabilir. İnspeksiyon Karın çevresi görsel olarak muayene edilerek artış ve azalışa ve simetrik olup olmadığına dikkat edilir. Karnın büyümesi şu durumlarda meydana gelebilir: ● ● ● ● ileri gebelik mide dilatasyonu volvulus sendromu karaciğer, dalak veya diğer karın organlarının büyük tümörleri ● asites Karnın küçülüşü de şunlara bağlı olabilir: ● açlığa bağlı uzun süreli beslenememe ● kronik malabsorbsiyon sendromu ● diğer kronik hastalık durumları Perineum özellikle anüs ve onun mukokutanöz birleşme yeri vezikül, ülser, fistül, kitle ve fekal bulaşma veya diğer anormallikler yönünden muayene edilir. Perineal fistüller (anal furunkulozis) perianal dokularda ülserleşen sinüs kanalları olarak görülür. Ağrı ve sık olarak kötü koku vardır. İrinli akıntı görülebilir. Perianal fistüller Alman çoban köpeği, İrlanda Seteri ve Cocker Spaniel ırklarında diğerlerine göre daha yaygındır. Kuyruk kaldırılarak yapılan perineal muayenede hayvan çok rahatsız olursa bu bölgenin tam muayenesi endikedir ve sedas- yon gerekebilir. Pelvik diyaframanın kaslarının zayıflığına bağlı perineal bir fıtık rektal, abdominal (idrar kesesi, prostat bezi, bağırsak) veya pelvik kısım içerebilir. Anüsün yanında yumuşak şişkin bir doku şeklinde görülür. Rektal prolapsus ve invaginasyon yaygın değildir. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Bunlar anüsten değişik uzunlukta çıkan tüp benzeri kitle şeklinde görülür. Palpasyon Karnın palpasyonu küçük hayvanlarda diyagnozda faydalıdır. Altındaki kısımların kıvamını belirlemek amacıyla parmaklarla hafifçe basınç yaparak uygulanır. Abdominal ağrılı bir sahanın yerini belirlemek için çoğu defa derin palpasyon gerekir. Karnın palpasyonunun amacı normal olarak bütün palpe edilebilen yapıları ve anormallikleri belirlemektir. Karnın palpasyonunda becerili olmak için ön şart anatomi ve organlar hakkında bilgili olmaktır. Karın radyografisi organların yerini görüntülemede faydalıdır. Daha iyi tanımlamak için karın hayali çizgilerle ön (kraniyal), orta ve arkaya (kau- dal) ve sonra da bunlar dorsal ve ventral olmak üzere alt bölümlere ayrılır (Şekil 17.8). Kedi ve köpeklerde karnın palpasyonu ● çoğu kedi ve köpekte ince bağırsak kıvrımları, kalın bağırsaklar ve idrar kesesi kolayca hissedilir ● kedilerde her iki böbrek hissedilebilir ● kedi ve köpeklerde karaciğer, mide, dalak ve pankreas genellikle hissedilmez. Kraniyal abdomen Karnın ön kısmında karaciğer, mide, duodenal fleksura ve inen duodenumun ilk üçte biri, transversal kolon ve pankreas yer alır. Dalak bu bölgede değişik oranda bulunur. Karaciğer Karaciğer üç büyük bölüm ve altı lobludur. ● sol lateral ve medial loblar sol bölümü oluşturur ve karaciğer kitlesinin yaklaşık %40‟ına katkıda bulunur ● dört köşeli ve sağ medial loblar sentral bölüm olarak dikkate alınır ve karaciğer kitlesinin yaklaşık %30‟una katkıda bulunur. ● sağ bölüm sağ lateral ve kaudal loblardan oluşur ve karaciğer kitlesinin yaklaşık %30‟ unu sağlar. Çoğu kedi ve köpekte göğüs duvarı nedeniyle karaciğer palpe edilemez. Karaciğer, kostal kemerin oldukça gerisine kadar uzandığında karnın kraniyali bir elle her iki yan- 207 dan kostal kemerin hemen gerisinde ve kostaların altında parmak uçları ile nazik bir şekilde bastırarak palpe edilebilir. Normalse kenarlar sert ve düz olmalıdır. Yeni doğanlarda karaciğer karın boşluğunun büyük bir kısmını işgal eder ve genellikle palpe edilebilir. Karaciğer büyümesinin birçok nedeni vardır: ● hepatik venlerden akışı bozan akut ve kronik hastalıklar ● ekstrameduller (kemik iliği dışı) hematopoezis ● retiküloendotelial sistemin hiperplazisi ● karaciğer yağlanması, lenfositik/plazmasitik hepatitis veya neoplazi gibi infiltratif bozukluklar Karaciğer büyüdüğünde kostal kemerin ötesine geçer ve kraniyal abdomenin sağ ve sol kısımlarında kostal kemerin hemen kaudalinde palpe edilebilir. Büyümüş bir karaciğerin kenarları çoğu defa yuvarlak ve kalındır. Asimetrik büyüyen bir karaciğerde değişik büyüklükte nodüller palpe edilebilir. Mide Köpeklerde midenin fundusu orta hattın soluna uzanırken ana kısım orta hattadır ve pilorus orta hattın sağına uzanır. Karaciğer ve ince bağırsaklar boş mideyi karın tabanından ayırır. Orta derecede dolu olduğunda mide sola uzanır, karaciğerin kaudalinde diyaframaya değer fakat ventral karın duvarına ulaşmaz. Kedilerde midenin tümü orta hattın solundadır. Yetişkin kedi ve köpeklerde boş mide normal olarak palpe edilemez zira karaciğerin kaudalinde kostal kemerin içinde, 9. torasik ve ilk lumbal vertabtra arasında kalır. Henüz yemeğini yiyen köpek yavrularında palpe edilebilir. Dolu olduğunda midenin büyük kruvaturu sol kostal kemerin ötesine sarkar ve bağırsakları kaudale doğru iter. Mide bazen dar göğüslü köpeklerde fazla miktarda yemeği takiben ya da daha çok mide dilatasyon ve torsiyonlu hastalarda önemli miktarda hava ile dolu olduğunda palpe edilebilir. Pankreas Bir gövde ile sağ ve sol loblardan oluşan pankreas anatomik olarak mide, karaciğer ve duodenum ile birliktedir. Gövde piloroduodenal kavşakta bulunur ve sağ lob inen duode- 208 Kedi ve Köpeklerde Sindirim Sistemin Muayenesi numa yakın seyrederken sol lob da midenin daha büyük kruvaturu boyunca uzanır ve orada karaciğere, transversal kolona ve bazen sol böbreğe ve dalağa temas eder. Dalak Dalak vücutta en büyük retiküloendotelial tek organ olup karnın sol kraniyal kısmında bulunur (Şekil 17.8). Midenin büyük kruvaturuna gevşek biçimde bağlıdır (gastrosplenik ligamentle) ve mide volümü ile yeri değişir. Normal hayvanlarda palpe edilemez. Tiobarbütratlarla anestezi edilen köpeklerde geçici olarak büyüdüğünde palpe edilebilir. Dalak büyümesi aşağıdaki gibi olabilir: ● kitleye bağlı fokal (nodüler hiperplazi, neoplazi, hematom, abse) ● yangısal veya neoplastik hücrelerle infiltrasyon ya da konjesyona bağlı diffuz Dalağı etkileyen en yaygın neoplazm hemangiosarkom olup Alman çoban köpeklerinin ırk riski vardır. Jeneralize dalak büyümesinde dalak karnın kraniyoventral bölgesinde sol kostal kemerin kaudalinde geriye doğru uzanan sert, yarı katı kitle şeklinde palpe edilebilir. Karnın kraniyalinde bazen karaciğeri dalaktan ayırt etmek zordur. Kedilerde dalak büyümesi köpeklerdekinden farklı olup büyümüş organ tamamen sol böğür boyunca uzanabilir (karnı çapraz olarak uzanmaktan daha çok). Pankreasın palpasyonu ● normal hayvanda palpe edilemez ● hastalıklı durumda bazen palpe edilebilir. Özellikle akut pankreatitisi takiben pankreasta kitle olduğunda (flegmon, abse, psödokist, tümör) palpe edilebilir. Dalak büyüdüğünde, orta hatta ve kaudal karnın kaudaline bile uzanır. Dalağın boy, şekil ve pozisyonundaki değişiklik bağsaklar gibi diğer karın organlarının karakteristik deplasmanına yol açabilir ve yönü ve derecesi dalağın ne kadar büyüdüğüne bağlıdır. Klinik uyarı Kedide dilin alt yüzeyi intermandibular dokulara yukarı doğru basınç yaparak görülebilir. Bağırsaklar Duodenum ince bağırsakların en kısa ve en proksimal kısmı olup büyük bölümü orta hattın sağında yer alır. Mide ile birlikte safra ve penkreas kanalları buraya açılır. Duodenum ince bağırsakların en sabit kısmıdır. Pelvis girişine yakın mediale dönerek fleksura yapar ve sonra kolon ve sol böbreğin medial kısımları boyunca kraniyal olarak uzanır. Bu noktada ventral olarak dibe inerek ince bağırsakların en büyük kısmı olan jejenum olarak devam eder. İnce bağırsak kıvrımları normal kedi ve köpeklerde palpe edilebilir. Transversal kolon midenin daha büyük kruvaturası ile temas halinde uzanır ve orta hattı sağdan sola geçer. Klinik uyarı Transversal kolon dışkı ve gazla dolgun olduğunda palpe edilebilir. Orta abdomen Orta karın 5. lumbar vertebradan başlar ve pankreasla ilgili kısmı ile birlikte inen duodenumun orta üçte birini, jejenumu ve ileumu kapsar. Jejenum, ince bağırsakların en uzun kısmı olup orta karnın çoğunu işgal eden sekiz bağırsak kıvrımından oluşur ve omentumla kaplıdır. İleumun sağ tarafında ince bağırsakların en kısa kısmı, sağ lumbar bölgede yer alır ve ileosekokolik kavşakta kolonun proksimali ile temas halindedir. Kolon kısa segmenti ile başlar ve buna asendens (çıkan) kolon denir. Kalın bağırsakların en kraniyalindeki transversal kolonla kolon desendense (inen kolon) bağlanır. Transversal kolon mezenteryumun kökünü çevreler ve kraniyale geçer. Bağırsaklar yabancı cisimler, tümörler ve granülomalar gibi kitleler yönünden palpe edilir. Yangı ve neoplastik infiltrasyon bağırsakların kalınlaşmasına ve palpasyonda daha belirgin hale gelmesine neden olabilir. Gastrointestinal kanalın bir kısmının komşu segmentin lumeni içine girmesine invaginasyon veya prolaps olması denir. Bu da sert, tubuler, silindirik veya sosis şeklinde palpe edilebilir. Küçük hayvanlarda invaginasyonlar karın ağrısına neden olur ve genellikle kraniyal veya orta karın bölgelerinde palpe KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS edilir. Ağrı olabilir veya olmayabilir. Sekum normal olarak palpe edilmese de dışkı ile tıkandığında mümkündür. Kolon asendens ve kolon desendensin proksimal kısmı dışkı ile dolu iken çoğu defa tüp benzeri bir yapı olarak palpe edilebilir. Çoğu kalın bağırsak hastalıklı vakalarda karnın palpasyonu normaldir. Kolonun dışkı, yabancı madde, neoplazmalar ve invaginasyonla dolgunluğu palpe edilebilir. Mezenterik lenf düğümleri, orta karında mezenteryum içinde damarlar boyunca yer alır ve büyümedikçe palpe edilemez. Lenfadenopati yangı, enfeksiyon veya neoplaziye bağlı olabilir. Yangısal bağırsak hastalığı ile birlikte bazen mezenterik lenfadenopati meydana gelir. Kaudal orta karında mezenterik lenf düğümlerinin neoplazisi orta büyüklükte bir kitle olarak tanınabilir. Kaudal abdomen Bu bölge kolon desendensin distali, rektumu, ince bağırsak kısımları ve eksternal iliak lenf düğümlerini kapsar. Kolon ince bağırsağın uzunluğunun yaklaşık beşte biri kadardır. Rektum desendens kolonun son kısmı olup pelvik kanalda bulunup dışkı, sıvı veya gaz ile dolu olduğunda ya da yangısal veya infiltratif hastalıkta palpe edilebilir. Eksternal iliak lenf düğümleri 5. ve 6. lumbar vertebra altında yer alır ve normal kedi ve köpeklerde palpe edilemezler. Karnın palpasyonu Palpasyon tekniği Sakin ve obez olmayan hastalarda palpasyon en iyi şekilde yapılır. Kaymayan yüzeyli masada hayvan ayakta iken muayene yapılmalıdır. İri ırk köpekler ise yerde iken en iyi şekilde muayene edilir. İki elle muayene yapmak için: ● hayvanın bir yanında durulur ve bir el karnın bir yanına konur ● her iki elin parmak uçlarını kullanarak başka bir organa dokununcaya kadar mediale doğru nazikçe basınç yapılır ● eller ventrale kaydırılır, parmak uçları arasında kaydırarak çeşitli iç organlar hissedilmeye çalışılır. 209 Muayenenin başlangıcında çoğu hayvan gergindir ve karın kaslarının tonusu fazla olup palpasyonu engeller. Bunun üstesinden gelmek için karın duvarının tonusu gevşeyinceye ve altındaki organlar belirleninceye kadar nazik fakat sürekli basınç yapılır. Tüm karın sistematik olarak palpe edilir. Ventral kısım palpe edildiğinde karın duvarının çift katı çoğu defa kordon benzeri bir yapı olarak hissedilebilir. Bu, normal bir bulgudur. İyi kaslı, obez ve heyecanlı hayvanlarda ya da karın ağrılı vakalarda karnın palpasyonu çoğu defa zor olabilir. Kedilerde palpasyonu daha kolaydır, zira karın duvarı daha az gergin ve böbrekler dahil iç organlar kolayca palpe edilebilir. Bir el tekniği tavsiye edilir. Zaptırapt için sol el, başparmağı femura karşı basınç yaparak sol arka bacağın üst kısmını kuşatmak için kullanılabilir. Bu işlem sağ eli muayene için serbest bırakır. Alternatif bir metot sol eli kedinin sırtına koymaktır. Palpasyon için sağ elin baş parmağı vücudun bir yanına ve dört parmak öbür yanına konur. Parmaklar baş parmakla karşılaşana kadar karına nazik basınç yapar. El ventrale doğru kaydırılır. İç yapılar baş parmakla diğer parmaklar arasında kaydırılarak hissedilmeye çalışılır. Pozisyonal palpasyon Bazı vakalarda, ön bacakları kaldırarak veya hayvanı sağ veya sol tarafına ya da sırt üstü yatırarak yer çekimi etkisiyle iç organlar hareket ettirilebilir ve palpasyonda yardımcı olunabilir. Küçük kedi ve köpeklerde ön bacakları kaldırmak için bir el kullanılır. Diğeri de palpasyon yapar. Dalak ve ince bağırsaklar kaudale doğru yüzer ve daha sonra karaciğer, mide, böbrekler ve pankreas bölgesi gelir. Dalak karaciğerden ayırt edilebilir. Pankreas spesifik olarak palpe edilemese de lokalize ağrı veya kitlelerle pankreas hastalığı belirlenebilir. Sağa yatırıldığında ● sol böbrek ● karaciğerin sol lateral lobu ● dalağın dorsal parçası palpe edilebilir Sol tarafına yatırıldığında sol böbrek ve pankreas bölge daha iyi değerlendirilebilir. Sırt üstü yatırıldığında karaciğerin ventral ve lateral yüzeyleri dalağın gövdesi ve ventral ekstremitesi ve böbrekler palpe edilebilir. 210 Kedi ve Köpeklerde Sindirim Sistemin Muayenesi Palpasyonda belirlenen anormallikler Karnın palpasyonunda belirlenen yaygın anormallikler şunlardır: ● tümörlerin varlığı ● karaciğer ve dalak gibi karın organlarının ve viseral yapıların büyümesi ● ağrı Küçük hayvanlarda karın ağrısı karın kaslarının gerginliğinin artması, sırtın bükülmesi, bağırma ve etkilenen bölge palpe edildiğinde muayene edeni ısırma girişimi ile karakterizedir. ● ileus (bağırsak hareketinin tamamen yok olması) ● kronik bağırsak dolgunluğu veya kronik enteritise bağlı hipomotilite ● jeneralize peritonitis Bağırsak hareketleri artınca bağırsak sesleri de artar. Bağırsak tıkanması ve bağırsaklarda sıvı biriktiğinde ve akut enteritise bağlı hipersegmentasyonla sesler duyulabilir. Önce oskultasyon daha sonra perküsyon ve palpasyon yapılmalıdır. Çünkü perküsyon ve palpasyon bağırsak seslerinin frekansını değiştirebilir. Karın ağrısı Klinik uyarı ● kraniyal abdomende ağrı gastrik, pankreatik, hepatik veya splenik kaynaklı olabilir ● orta karında ağrı ince bağırsak kaynaklı olabilir ● kaudal abdomende kolon kaynaklı olabilir. Periton boşluğunda sıvı bulunuşu abdominal yapıların boyu, şekli ve texturunü değerlendirmeyi zorlaştırır. Abdominal visera ve organların normal konumundan deplase olması da palpasyonla belirlenebilir. Örneğin, mide dilatasyonu ve volvulus sendromunda mide sağ ön ve orta abdominal bölgelere deplase olabilir. Periton sıvısını belirlemede palpasyon en hassas metot olmamakla birlikte abdominal yapıların serozal yüzeyleri muayene edenin parmaklarından uzağa kaydığında biraz şüphe edilir. Karnın oskultasyonu, perküsyonu ballotmanı ve Oskultasyon Küçük hayvanlarda sindirim kanalının muayenesinde oskultasyon rutin olarak kullanılmasa bağırsak hareketlerini değerlendirmede faydalıdır. Bağırsak sesleri sıvı ve hava hareketi ile oluşur; hava ile mide seslerinin ve sıvı ile de ince bağırsak seslerinin şiddeti artar. Çoğu normal karın sesleri mideden kaynaklanır ve kraniyal ve orta karın bölgelerine konan steteskopun diyaframası ile en iyi şekilde duyulur. İnce ve kalın bağırsak seslerinin süresi çok kısadır. Normal hayvanda seslerin sıklığı sindirim siklusunun fazına bağlıdır. Bağırsak sesleri aşağıdaki durumlarda azalır veya yok olabilir: Ballotman (Sıvı içindeki bir cismin, aniden ileriye doğru itilişini takiben tekrar eski yerine dönüşü) Ballotman periton sıvısını belirlemede en değerli metottur. Bir elin parmak uçları ile karnın bir tarafından hafifçe vururken diğer el karşı tarafta nazikçe tutulur. Büyük miktarda sıvı varsa sıvı hareketi hissedilir (sıvı dalgası karşıdaki el ile hissedilebilir). Bazı vakalarda ballotmandan sonra karın duvarında dalgalanma görülebilir. Az miktarda sıvı dikkat çekmeyebilir. Sıvı dolu bir karında bir organ veya bir kitleyi belirlemek için bir el açık ve sert olarak hayvanın bir tarafına yaslanır. Diğer el parmak uçları ile doğrudan şüphe edilen yapıya doğru kısa bir dürtme hareketi yapar. Ballotman aşağıdakileri belirlemede de kullanılabilir: ● gebe uterus ● iri karın tümörleri ● köpekte mide dilatasyonu ve volvulus Mide dilatasyonu ve volvulusunda mide ballote olabilir ve karnın sağ kraniyal bölgesinde karakteristik yüksek perdeli timpanik sesle birlikte hava dolu dansite olarak oskulte edilebilir. Bağırsakta aşırı sıvı ve gaz, ballotman ve oskultasyonda çalkantı sesleri verir. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS 211 Perküsyon Rektal muayene Gastrointestinal kanalın muayenesinde oskultasyon ve ballotman gibi perküsyonun da bizzat değeri sınırlıdır. Bununla birlikte oskultasyon, palpasyon ve ballotmanla birlikte gastrointestinal yapılar hakkında bilgi sağlar. Perküsyon, altta yer alan dokuları hareket ettirerek kısa, keskin vuruşlarla duyulabilen seslere ve palpe edilebilen titreşimlere neden olur. Perküsyon, altta yer alan dokuların fiziksel durumunu belirlemeye yardımcı olabilir. Normal ve anormal durumlarda oluşan sesler farklı olabilir. Parmakla rektal muayene, küçük hayvanlarda sindirim kanalının en kaudal kısmının muayenesinde önemlidir. Pelvis boşluğunda aşağıdakiler palpe edilebilir: ● rezonans (timpanik veya davul benzeri) sesler akciğerler veya abdominal visera gibi gaz dolu yapıları gösterir ● mat sesler katı doku veya sıvı dolu boşlukları gösterir Küçük hayvanlarda el, tavsiye edilen tekniği kullanarak bir pleksimetre gibi rol oynar: 1. Sol elin orta parmağı tam uzatılır. Onun distal interfaringeal eklemi perküte edilecek yüzeye konur 2. Elin başka bir kısmı pleksimetre parmağına temas etmemelidir, zira titreşimleri engeller 3. Sağ orta parmağı pleksor gibi kullanarak pleksimetre parmağa distal interfaringeal eklemde veya distal interfaringeal eklemle parmak tırnağı arasına keskin fakat gevşek bilek hareketi ile vurulur–bu eklemin kemiklerinden perküte edilen alttaki organa titreşimler geçer 4. Vibrasyonları engellenmesinden kaçınmak için çarpan parmak hemen geri çekilir 5. Aynı yerde perküsyon iki defa yapılır 6. Timpani ve matlığın dağılımını değerlendirmek için karnın bütün bölümleri perküte edilir. Periton boĢluğunun perküsyon ve oskultasyonu ● periton boşluğunda serbest sıvı ventrale çöker ve mat seslere neden olur ● gaz dolu bağırsak lopları dorsalde yüzer ve timpanik seslere neden olur ● ● ● ● ● rektum kolon desendens uretra anal keseler prostat bezi (erkek köpekte) Bu işlem sırasında muayene için dışkı örneği de elde edilebilir. Çoğu hayvan rektal muayeneden rahatsız olduğundan bunu fiziksel muayenenin sonuna bırakmak iyi olur. Hırçın ya da perianal fistül veya anal kese abseli çoğu kedi ve köpekte gereği gibi rektal muayene için sedasyon gerekir. İşlemden önce köpeklere yürüme ve defekasyon fırsatı verilmelidir. İşlem sırasında hayvan ayakta durmalı ve uygun bir şekilde zaptırapta alınmalıdır. Muayene eldiveni giyilir. İşaret parmağı jel ile kayganlaştırılır, kuyruk hafifçe kaldırılır ve rektuma nazikçe sokulur. Bu sırada aşırı ağrı ortaya çıkarsa sedasyon tavsiye edilir. Klinik uyarı Parmak sokulduğunda hemen anal sfinkterin tonusu değerlendirilir – normal anal sfinkter kasılır – sfinkter gevşeyene kadar ilerletilmez Parmak nazik ve döndürerek sokulur. Parmak anal sfinkteri geçince gevşer ve ağrısız manipulasyonlar tolere edilir. Rektumda dışkı varsa analiz için örnek alınır. Parmak yavaş olarak kraniyale doğru ilerletilirken direnç ve ağrı dikkati çekmez. Eğer hayvan huzursuzsa, intraabdominal basınçla parmak geriye doğru itilirse muayene geçici olarak durdurulmalıdır. Parmak tamamen sokulduğunda rektum etrafında anuse doğru kaudal olarak 360 derecelik palpasyon yapılır. Rektumun duvarı düz olmalı veya düzensizlikler olmamalıdır Palpasyonda belirlenebilen anormallikler şunladır: ● ● ● ● polipler tümörler yabancı cisimler divertikulum 212 Kedi ve Köpeklerde Sindirim Sistemin Muayenesi ● daralmalar ● rektum duvarının sertleşmesi Kolitis, neoplazi veya prostatitiste (erkek köpekler) ağrı gösterebilir. Rektumun anüsün bir veya iki tarafına bir kese benzeri oluşuma neden olan perineal fıtkı kolayca palpe edilebilir. Eksternal iliak lenf yumruları (bunlara yaygın olarak sublumbal lenf düğümleri denir) büyümedikçe normal olarak palpe edilmez. Rektumun dorsal duvarında bazen rektal arterde nabız hissedilebilir. Rektumun ventral tabanında da uretra palpe edilebilir. Erkek köpeklerde rektal muayene sırasında prostat bezinin dorsal kısmı palpe edilebilir. Pubisin hemen önünde simetrik iki loblu bir yapı olmalıdır. Anal keseler Anal kesesi hasta hayvanların anemnezinde sürtünme, birden kaçma veya perineumunu yere, halıya sürtme veya perineum bölgesini yalama ve ısırma, kuyruk kovalama, ani koşma veya kötü koku yer alır. Anal keselerin boĢaltılması Keseleri içten boşaltmak için sağ elin işaret parmağı içten bez üzerine ve sağ elin baş parmağı da dıştan bez üzerine konur. Sekresyonlar duktusun açıldığı yere doğru dorsomedial olarak nazik biçimde sağılabilir ve elde edilen materyal toplanır. Rektal muayenenin sonunda anal keseler palpe edilir. Bunlar anüsün iki tarafında internal ve eksternal anal sfinkterler arasında ventrolateral olarak ve yaklaşık saat 4 ve 8 pozisyonlarında yer alır. Açılan kanalları anüsün hemen içinde bulunur. Anal keselerin büyüklüğü değişir (çoğu kedi ve köpekte nohut büyüklüğünde olup bazı köpeklerde 15 mm çapına ulaşabilir). Anal keselerin iç yüzleri ve onların ek duktusları katlı skuamöz epitelyumdan ibarettir. Anal keselerin ve duktusların altında çok sayıda apokrin ve sebasöz bez yer alır ve bu bezlerin salgısı keselerde toplanır. Normal anal kese materyalinde bu glanduler sekresyonlar, dökülen epitelyum ve bakteriler bulunur. Sekresyonun rengi açık griden kahverengine ve kıvamı da granüler veya macun benzeri bir maddeye kadar değişir. Kolesterolün bakteri- yel fermentasyonu ile bütirik asit, indol ve skatole dönüşmesiyle kötü bir kokusu vardır. Defekayon sırasında anal keseler genellikle boştur. Anal kese hastalığı köpeklerde yaygınken kedilerde değildir. Sekresyon karakterinde bir değişiklik duktusların tıkanması, fermentasyonu, yangısı ve sonradan anal kesenin enfeksiyonuna neden olabilir. Nörolojik muayene Konstipasyonlu veya normal defekasyon yapamayan ve rektal muayenede anal sfinkteri zayıf görünen hayvanlarda hayvanlarda nörolojik muayene endikedir. Perineal duyarlılık perineal refleksle değerlendirilebilir. Bir forsepsle perineumun hafifçe uyarılmasıyla perineal refleks oluşur. Normal bir cevap anal sfinkter kasının kasılması ve kuyruğun fleksiyonudur. Benzer bir cevap penisin veya vulvanın sıkılması ile elde edilebilir (bulbokavernöz refleks). Pudental sinir ve medulla spinalisin segmentleri (S1, S2, bazen S3) ile perineumun duyusal inervasyonu; pudental sinir tarafından da motor innervasyonu yapılırken kuyruğun fleksiyonu da kaudal sinirler tarafından sağlanır. Perineal refleks, sakral medulla spinalis segmentlerinin ve sakral sinir köklerinin fonksiyonunun doğruluğunu gösterir. Bu refleksin depresyonu veya olmaması sakral medulla spinalis lezyonunu veya pudental sinir lezyonunu gösterir. Yardımcı test Klinik patoloji Hematoloji ve serum kimyası Hemogramdaki değişiklikler yangısal ve enfeksiyöz bozuklukların teşhisinde yardımcı olabilir. Biyokimyasal profil karaciğer fonksiyonu, hepatoselüler hasar, kolestazis hakkında bilgi sağlar. Protein kayıplı enteropatide albümin ve globulin seviyeleri düşer. Spesifik gastrointestinal hastalıkların teşhisi için günümüzde birkaç test kullanılmaktadır: ● karaciğer fonksiyonunu değerlendirmek için serum safra asitleri yaygın olarak kullanılmaktadır KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ● serum tripsin benzeri immunoreaktivite (TLI) ekzokrin pankreas yetmezliğinin teşhisi için sensitif ve spesifik bir testtir ● D-ksiloz absorbsiyon testi bağırsak absorbsiyonunu değerlendirmek için tavsiye edilir ● monosakkarit veya disakkarit malabsorbsiyonu, ince bağırsakların bakteriyel kolonizasyonu ve geçiş zamanını değerlendirmek için hidrojen solunum testleri kullanılırdı ● protein kayıplı enteropatiyi ortaya koymak için intravenöz 51Cr-etiketli albumin kullanılır DıĢkı Gastrointestinal hastalık belirtisi gösteren her hastada dışkı muayenesi rutin yapılmalıdır. Dışkı örneği rektal muayene sırasında alınabilir. Kan, mukus ve yabancı madde yönünden muayene edilmelidir. Yangısal hücreler veya enfeksiyöz etkenler (parazitler, bakteri ve viruslar) için laboratuar değerlendirme yapılır. Medikal görüntüleme Küçük hayvanlarda gastrointestinal kanalın muayenesinde radyografi rutin olarak kullanılır. Toraksın radyografları aşağıdaki durumlarda endikedir: ● megaezofagus ● aspirasyon pnömoni ● metastazik hastalık Karnın radyografisi de aşağıdaki durumların teşhisinde yardımcı olabilir: ● ● ● ● ● kitleler radio-opak yabancı cisimler mide dilatasyonu-volvulus karaciğer büyümesi peritonitis Genel olarak, kolonun radyografisi az bilgi sağlar. Yabancı cisimler, kitleler, daralmalar, gastrointestinal duvar infiltrasyonu, mukoza ülseri, motilite problemleri ve neoplastik veya ülseratif hastalığı düşündüren dolum defektlerin tespitinde kontrast radyografi önemlidir. Mural kitleler, ekstramural kolon kompresyonu, invaginasyonlar, daralmalar, yangısal bağırsak hastalığı ile birlikte şiddetli mukozal 213 düzensizlikler baryum enema ile belirlenebilir. Klinik uyarı Kedi ve köpeklerde ishalin önemli bir nedeni giardiasistir. Giardia kistlerini belirlemede dışkının çinko sülfat santrifüj-flotasyonu tavsiye edilir. Portosistemik şantları değerlendirmek için abdominal ultrason faydalıdır, zira karaciğerin büyüklüğü, kıvamı ve damarları değerlendirilebilir. Bağırsak kalınlaşması, bağırsak lumen içerikleri, peristaltik fonksiyon, invaginasyon ve neoplazi teşhisinde de faydalıdır. İnvaginasyonu (bağırsağın içinde diğerini) gerçekten gösterebilir. Fluoroskopi ezofagusun motilite bozukluklarını değerlendirmede faydalıdır. Endoskopi ve proktoskopi Ezofagus, mide, proksimal duodenum ve kolon endoskopisi gastrointestinal hastalıkların teşhis ve tedavisinde devrim yaratmıştır. Proktoskopi rektum ve distal kolonu değerlendirmek için kullanılır. Ezofagus, mide, duodenum ve kolonun luminal yüzeylerinin endoskopik muayenesi yabancı cisimlerin belirlenmesi ve çıkarılması, bazı parazitlerin belirlenmesi ile birlikte yangı, ülser ve şüpheli neoplazi bölgelerinin belirlenmesi ve biyopsisinde yardımcıdır. Klinik uyarı Yangısal mide veya bağırsak hastalığı ile birlikte mukozanın endoskopik görüntüsü normal olabilir fakat her zaman çoklu biyopsi örnekleri alınmalıdır. Laparoskopi ve laparotomi Aşağıdaki durumlarda laparoskopi ve laparotomi endikedir: ● bağırsak kanalının tam kalınlık biyopsileri gerektiğinde ● bilier sistemin açıklık ve kültür muayenesi gerektiğinde ● kusan hastaların muayenesi için endoskop yoksa 214 Kedi ve Köpeklerde Sindirim Sistemin Muayenesi Fiziksel muayenede bulgular (splenik kitle gibi), kan analizi ve radyografi laparotomi uygulamasını tavsiye etmede yardımcı olabilir. Kedilerde Ollulanus tricuspis, kedi ve köpeklerde giardiaisis veya kedi veya köpeklerde bakteri aşırı çoğalmasından şüphe edilmesi hariç, mide ve duodenal sıvının sitolojk değerlendirmesi nadiren yapılır. Bağırsak sıvısı, endoskopi sırasında aspirasyon sondasıyla ya da laparotomi sırasında geniş bir iğne ve enjektörle aspire edilerek elde edilebilir. Abdominosentezis Abdominosentezis veya periton boşluğundan sıvı toplanması akut abdomen, peritoneal effüzyon ve peritonitisin teşhisi için faydalıdır. 1. Hayvanın idrar kesesi boş olmalı ve gerekirse sedasyon yapılmalıdır 2. Periumbilikal saha tıraş edilir ve şirurjikal olarak hazırlanır. Alternatif olarak, karın umbilikustan geçen hayali çizgi ile dörde bölünür. Her çeyrekte küçük bir yer aspirasyon için tıraş edilir ve hazırlanır 3. 16-18 gaugelik bir intravenöz kateter veya ticari trakorlı periton kateteri kullanılabilir 4. Hayvan ayakta durur ya da sedasyon yapıldı ise sağ veya sol tarafına yatırılır 5. Umbilikusun 1-3 cm kaudalinde kateter linea albadan karın boşluğuna yönlendirilir 6. Karın boşluğuna girilince stile geri çekilir ve katetere enjektör takılarak aspire edilir 7. Eğer aspirasyonla sıvı gelmezse peritoneal lavaj tavsiye edilir. Bunun için hayvan sırt üstü yatırılır. Yer aseptik olarak hazırlanır ve kateter sokulur. Yaklaşık 2025 ml/kg ılık fizyolojik serum karına enfüze edilir. Hayvan nazikçe iki yana sallanır, böylece periton boşluğu içeriği karışmış olur. Sonra karın drene edilerek sıvı alınır. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS SIĞIRLARDA BÖLGESEL ANATOMĠ VE FĠZYOLOJĠ Sindirim sistemi sindirim kanalı ve birkaç ek bezden oluşur. Sindirim kanalı aşağıdakilerden ibarettir: ● ● ● ● ● ● ● ● ağız farinks ezofagus ön mide bölümleri (rumen, retikulum, omazum) gerçek mide (abomazum) ince bağırsaklar kalın bağırsaklar anal kanal Ön mideler ve abomazum Ruminantlarda mide ön mideler ve gerçek mideye ayrılır. Ön mideler rumen, retikulum ve omazumdan ibaret olup gerçek mide de abomazumdur. Rumen Rumen büyük, karın boşluğunun önemli bir kısmını işgal eden ve yandan baskılanan bir kesedir. Diyaframadan pelvis girişine kadar uzanır karın boşluğunun yarısını doldurur. Kaudoventral kısmı medial planda karın boşluğunun sağ yarısına kadar iyice uzanır. Rumenin parietal yüzeyi çoğunlukla solda olup diyaframa, sol karın duvarı ve karın tabanı ile ilişkilidir. Visaral yüzeyi sağda olup bağırsaklar, karaciğer, omazum ve abomazumla ilişkilidir. Dorsal kruvatura diyaframa ve karın boşluğunun tavanına karşı yer alır. Ventral kruvatura karın tabanının kenarını takibeder. Rumen çok sayıda değişen derinlikte girintilerle (sulkus) birkaç kısma bölünür. Parietal ve viseral yüzeylerde yüzeysel sağ ve sol longitudinal (uzunlamasına) sulkuslar sırayla kraniyal ve kaudal olarak iki derin transversal (enlemesine) sulkusa bağlanır. Bu dört sulkus rumeni dorsal ve ventral keselere bölen hemen hemen yatay bir yapı oluşturur. Sol longitudinal sulkus, kraniyal sulkusta başlar ve önce dorsokaudal olarak geçer rumenin sol tarafı boyunca kaudal sulkusa uzanır (dorsal kesenin yüzeyi boyunca kısa 215 bir mesafede uzanan ek bir sulkus vererek). Sağ longitidunal sulkus iki kola ayrılarak rumenin duvarının uzun bir bölgesini sarar. Dorsal kol daha belirgin ise de büyük omentumun derin duvarı ventral kola yapışır. Dorsal ve ventral koroner sulkuslar longitudinal sulkusların kaudal ucundan karşı yönlere uzanır ve kaudodorsal ve kaudoventral kör keseleri sınırlar. Ventral koroner sulkus kaudoventral kör kesenin tabanının çevresine tamamen uzanırsa da dorsal sulkus dorsal olarak yetersizdir: ● sığırlarda iki kör kese yaklaşık aynı uzunluktadır ● küçük ruminantlarda kaudodorsal kör kese kaudodorsal keseden kaudal olarak daha geriye uzanır. Retikulum Ön midelerin en öndeki bölümüdür. Yuvarlak ise de kraniyokaudal olarak hafifçe düzleşir ve 6.-9. interkostal aralıklar hizasında median hattın sağında ve solunda yaklaşık eşit olarak diyaframa ve rumen arasında yer alır. Rumenin kraniyal kesesi tarafından ayrılmaksızın dorsale doğru devam ederken ventrale ve yanlara doğru derin ruminoretiküler sulkus tarafından rumenden belirgin olarak ayrılır. Diyaframatik yüzeyi konveks olup diyaframanın kruvaturunu takip eder. Viseral yüzeyi rumene karşıdır. Retikulum sağda karaciğerin sol lobu, omazum ve abomazumla ilişkilidir; sağda da diyaframanın kostal kısmına karşı yer alır ve bazen dalağın ventral ucu ile temas eder. Ventral ilişkileri diyaframanın sternal kısmı, sternumun kaudal ucu ve ksifoid kıkırdaktır. Omazum Omazum küresel bir organ olup bazen lateralden viseral ve pariatal yüzeyleri arasında baskılanır. Dorsokaudal olarak yer alan ve sağa doğru bir kruvaturası vardır. Karşı yönde yer alan düz tabanı kruvaturaya karşı bulunur. Omazum retikulumdan boyun benzeri ve abomazumdan benzer fakat daha geniş bir yapı ile ayrılır. Omazum ventral olarak karın boşluğunun intratorasik kısmında sağa doğru yer alır. Kraniyodorsal olarak da karaciğerle ilişkilidir. 216 Sığırlarda Sindirim Sistemin Muayenesi Viseral yüzeyi çoğunlukla sola doğru olsa da hafifçe kaudale doğrudur ve rumenin ventral kesesine karşı yer alır. Perietal yüzeyi karşı yönde yer alır ve diyaframa, karaciğer ve safra kesesi ile ilişkilidir. Omazum 6. ve 11. interkostal aralıklar arasında sağ karın duvarı ile temas halindedir (kostal kemerden yaklaşık 10 cm ventrale doğru çıkıktır). Ventral olarak retikulum, abomazum ve kaudal olarak jejenumla ilişkilidir. Koyun ve keçide omazum daha medialde ve 8.-10. kostalar hizasında yer alıp sağ karın duvarına temas etmez. Abomazum Ön midelerin üç bölümünden sonra abomazum en distal kompartmandır. Eğik, armut şeklinde kese olan abomazum derin halka şeklinde bir yapı ile omazumdan ayrılır. Basit bir mideye çok benzer olup fundus, gövde ve pilorik kısma ayrılır. Büyük kruvaturu ventrale ve sola, küçük kruvaturu da dorsale ve sağa dönüktür. Fundus ve gövde retikulumun kaudalinde karın tabanında bulunur, bu kısmın uzunlamasına ekseni orta hattı sol kraniyalden sağ kaudale doğru biraz eğik olarak geçer ve kostal kemerlerin ventral uçları arasında ksifoid kıkırdağın kaudalindeki bölgenin üzerinde yer yer alır. Abomazumun pilorik kısmı dorsolateal olarak omazumun gerisine yönelir ve pilorusta duodenum tarafından takip edilir. Abomazum solda resessis ruminis ile yakından ilişkili olup ve sıvı ve gaz ile dolu olduğunda sola uzanır, rumenin kraniyal kesesinin ventralinde yer alır ve sol karın duvarına temas eder. Bağırsaklar İnce bağırsaklar İnce bağırsaklar karnın dorsal kısmında ve hemen hemen tamamen orta hattın sağında yer alır. Kapasitesi diğer türlere göre daha azdır. Sapan benzeri bir suspansiyon olan büyük omentum içinde bulunur. Duodenum Yetişkin sığırda duodenum yaklaşık 1 m uzunluktadır. Yaklaşık olarak 9. interkostal aralığın veya 10. kostanın ventral ucu hiza- sında abomazumun pilorisinden çıkar ve karaciğerin viseral yüzeyine uzanarak burada S şeklinde kıvrım (ansa sigmoidea) yapar. Bu da kraniyal duodenal fleksura ile birlikte duodenumun kraniyal kısmını oluşturur. Sonra kaudale doğru desendens duodenum olarak sublumbal bölgeye yükselir ve pelvis girişine yakın kaudal duodenal flek- surada jejenum olarak kraniyale döner. Jeejnum ve ileum Diğer evcil türlerde olduğu gibi jejenum ve ileum arasında net bir sınır yoktur ve bunlar birlikte mezenteryumun serbest kenarında çok sayıda kısa spiral oluşturur. Bu spirallerin pozisyonu rumenin dolgunluğuna ve uterusun büyüklüğüne bağlı olmakla birlikte genellikle jejenumun çoğu rumen ve büyük omentum tarafından sınırlanan resessus içinde yer alır. Bununla birlikte, ince bağırsakların birazı rumenin gerisinde ve bu yüzden sol karın duvarına karşı bulunabilir. Kalın bağırsaklar Sekum, bağırsak kitlesinden kaudale doğru giden yuvarlak, kör ucu ile birlikte tubuler bir organ olup kalın bağırsakların ilk kısmıdır ve ileumun girişiyle kolondan ayrılır. Sekumun ucu gaz ile dolgun olduğunda karında yüksekte bulunurken içeriği ağırsa karın tabanına iner. Sığırlarda sekumun uzunluğu yaklaşık 75 cm ve çapı yaklaşık 12 cm‟dir. Kolon asendens, transversal ve desendens olarak bölünür. Asendens kolon çok uzun olup proksimal, spiral ve distal spirallere (kulp, loop) ayrılır. Proksimal spiral sekumun doğrudan devamı olup ventrale doğru merkeze gyrus (bu bağırsak kitlesinin merkezine doğru iki tam tur yapar) olarak devam eder. Sonra bağırsak yönünü tersine çevirir ve bu noktada sentral fleksura adını alır. Buradan bağırsak spirali dışa doğru döner ve sentrifugal (merkezkaç) girus adını alır ve kolonun distal kulpu olarak devam eder. Kraniyal mezenterik arterin hemen önünde transversal olarak devem eden proksimal kulpun yüzeyinde dorsale ve kaudale doğru geçer. Buradan desendens kolon olarak devam eder. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Desendens kolon karında kaudale doğru yükselir, mezenteryum tarafından asendens duodenuma sınırlanır. Yaklaşık 6. lumbal vertebra hizasında desendens (sigmoid) kolon bir kıvrım yapar ve daha uzun mezenteryumu nedeniyle kolonun geri kalan kısmından daha hareketlidir. Rektum kolonun pelvis içindeki kısmıdır. Rektumun çoğu sadece retroperitoneal ve nispeten hareketsiz olan kaudal kısmı ile birlikte bir mezorektuma sahiptir. Kas tabakaları kalın olup sirküler düz kas tarafından aralıklı enine kıvrımlar oluşturur. Anal kanal bağırsakların kısa son kısmı olup anüs ile sonlanır. Rektum ve anal kanalın birleşme yerinde yaklaşık 10 cm‟lik rektal kolumnalisler (uzunlamasına mukozal kıvrımlar) bulunur. Klinik uyarı At ve domuzun kalın bağırsaklarına benzemeksizin ruminantlarda kalın bağırsaklar tenia coli‟ye sahip değildir. Karaciğer ve safra kanalı Ruminantlarda karaciğer median hattın sağında ve ona paralel olup diyaframanın sağ kısmına doğru eğik olarak kraniyale ve ventrale yönelir. Karaciğer diyaframaya yakın olarak bulunan diyaframatik yüzeye ve çoğunlukla omazum ve retikuluma temas halinde olan viseral yüzeye sahiptir. Ruminantlarda armut şeklinde ve yaklaşık 10-13 cm uzunluğunda bir safra kesesi vardır. Yaklaşık 10-11. interkostal aralık hizasında kısmen karaciğerin viseral yüzeyinde ve ona yapışık olarak bulunur. Dalak Ruminantlarda dalağın parietal yüzeyi diyaframaya karşı yer alır ve ona bağlanır. Viseral yüzeyi de sıkı bir şekilde rumene karşı yer alır. Bu yüzden dalağın dönmesi ve diğer organların torsiyonunda olduğu gibi damarlarının daralması neredeyse imkansızdır. Yetişkin sığırlarda dalak yaklaşık 60 cm uzunluğunda, 2 cm kalınlığında, 15 cm genişliğinde ve 900 gr ağırlığındadır. Vücudun 217 sol tarafında 12.-13. kostalardan 7. kostanın yaklaşık orta ve alt üçte birinin kavşağına kadar aşağı ve öne doğru uzanır. Bu yüzden normal şartlarda dalak toraks kafesi tarafından korunur ve kaudale doğru fossa paralumbalis kadar uzanmaz. Karın ve karın boĢluğu Sığırlarda karın boşluğu, atlarınkinin iki katı olup nispeten daha kapasitelidir. Daha büyük kapasitesi, daha büyük enlemesine ve uzunlamasına çaplardan kaynaklanır. Klinik uyarı Rumen, retikulum, omazum ve abomazumdan olşan mide karın boşluğunun hemen hemen üç çeyrağini işgal eder. Mide bölümleri karnın sol yarısını doldururken dalak ve birkaç ince bağırsak spirali bu kısımda yer alır ve önemli oranda median planın sağına uzanır. Mide bölümlerinin total völümü hayvanın yaşı ve cüssesine göre değişir. Total kapasite: ● orta sığırda 136-180 lt ● iri sığırda 180-270 lt ● küçük sığırda 115-160 lt Yeni doğan buzağıda retikulum çok küçüktür ve rumenin kapasitesi abomazumun yarısından azdır. Buzağı 10-12 haftalık olduğunda rumen abomazumun 2 katı olur. Abomazum bu dönemde fonksiyon yapmaz. Buzağı 4 aylık iken rumen ve retikulumun birlikte kapasiteleri omazum ve abomazumun birlikte kapasitelerinin 4 katıdır. dört bölümün her biri 18 ayda son nispi kapasitesine ulaşır. Ruminant midesi karın boşluğunun çoğunu işgal eder ve bağırsaklar için az bir kısım kalır. Ruminoretikulum karın boşluğunun sol yarısını ve rumenin ventral kesesi de sağ yarımın önemli bir kısmını işgal eder. Omazum median planın sağında kostaların altında yer alır ve dorsokraniyalinde karaciğer bulunur. Abomazum ksifoid bölgede karın boşluğunun tabanını işgal eder. Geri kalan boşlukta, özellikte sağ yarımın kaudal kısmında 218 Sığırlarda Sindirim Sistemin Muayenesi disk şeklinde ve kabaca sagital kitle oluşturan ve karaciğerden pelvis boşluğuna uzanan bağırsaklar bulunur. Bağırsak kitlesi karın boşluğunun tavanından asılı (sekum ve birkaç jejenum spirali hariç) supraomental resessus içinde yer alır. Bağırsak kitlesinin sol yüzeyi rumenin dorsal kesesine ve ventral keseyi kaplayan büyük omentumun derin duvarına karşı yer alır. Sağ tarafta bağırsak kitlesi sağ karın duvarına temas ederse de büyük omentumun iki duvarı tarafından duvardan ayrılır. Bağırsaklar kraniyal olarak karın boşluğunun intratorasik kısmına derin olarak uzanır ve omazum, abomazum ve karaciğerin viseral yüzeyi ile birlikte büyük omentumun derin duvarına temas eder. Dorsal olarak da böbrekler ve pankreasa temas eder. Açıkçası, mide kontraksiyonları (özellikle ruminoretiküler olanlar) mide ve bağırsakların dolgunluğundaki değişiklikler, pozisyonu ve bağırsak kanalının ilşikilerini değiştirir. Gebelik sırasında uterus çoğunlukla kraniyoventrale ve sağa doğru uzanarak rumen ve bağırsak kitlesini kraniyodorsale ve sola doğru yer değiştirir. Gebeliğin geç döneminde kostal kemerinin ve son kostanın kaudalindeki karın duvarı çok büyüyen uterusun karın içindeki diğer organlara aşırı basınç yapmasını önlemek için kabarır. FĠZYOLOJĠ Ruminasyon retikülorumen içeriğinin aşağıdakilerle ilgili kompkels işlemidir: ● ● ● ● regurgitasyon tekrar çiğnenme salivasyon tekrar yutulma Ruminasyon hayvan tarafından pozitif bir yaklaşım gerektirir ve korku veya yem verilmesiyle kolayca sona erer. Ruminasyon yetersizliğinin nedenini belirlemek önemli bir diyagnostik problemdir. Mide kompartmanları karın boşluğunun hemen hemen %75‟ini işgal eder. Sol karın duvarı ile ilgili karşılaştırmalı büyüklüğü ve durumu nedeniyle rumen, rutin klinik metotlarla en kolay muayene edilen bölümdür. Fonksiyonel durumunun değerlendirilmesi diğer mide bölümlerinin (bunlar yakından birbirine bağlı olup mikrobiyal parçalanma ve sentez ve fiziksel maserasyondan ibarettir) durumunu yansıtabilir. Fiziksel maserasyon motiliteyi kapsar ve onların sıklığı ve gücü rumene gelince kolayca belirlenir. Mide bölümlerinin kontraksiyonları medulla oblongatada ruminoretiküler motor merkezi ve n vagus tarafından organize ve kontrol edilir. Siklik hareketler rumen ve retikulumun içeriğinin karıştırılmasını temin eder ve dakikada 1-3 defa şekillenir. Daha fazla sıklık gıdanın yeni alınması ile ilgilidir. Motilite siklüsü retikulumun çift kontraksiyonu ile başlar, ikinci faz rumenin ön dorsal kesesinin aynı anda güçlü kontraksiyonu ile ilgilidir. Bu hareketlerin sonucu olarak retikulumun sıvı içeriği retikuloruminal kıvrımın üzerinden rumende kuru içeriğin yüzeyine dökülür. Sonra rumenin ventral kesesinin bir dizi kontraksiyonu sıvıyı retikuluma döndürür. Karıştırma kontraksiyonlarından bağımsız olan ruktus (geğirme) kontraksiyonları çoğunlukla karıştırma siklüsünü takiben oluşur ve frekansları rumendeki gazın basıncı ile ilgilidir. Kontraksiyon rumenin dorsal kesesinde başlar ve oradan kraniyale doğru ezofagus oluğuna geçer. Retikulum ve kardia gevşeyerek sıvının seviyesini düşürür ve gaz ezofgusa girereke serbestçe çıkar. Sıvının köpüklenmesi kardianın temizlenmesini önler ve bu yüzden ruktus imkansızlaşır. Klinik uyarı Mide kompartmanları rasındakı bağlantı bir bölümün hastalığının diğerlerinin aktivitesini değiştireceği anlamına gelir. Regurgitasyon hareketleri ruminasyona girişte esastır. İlgili rumen kontraksiyonları rumenin normal karıştırıcı hareketlerinden hemen önce meydana gelir. Spesifik hareketlerin görevi ezofagal kardiayı sıvı ile doldurmaktır. Ruminasyondaki bir sonraki faz hayvan tarafından istemli bir hareketi gerektirir ve bu da glottis kapalı olarak inspirasyon hareketinden ibarettir. Bu yüzden intratorasik negatif basınç önemli derecede artar. Bu hareket karının kabarması şeklinde görülebilir. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Sonuç olarak, kaba materyal içeren retiküler sıvının bir kısmı ezofagusa girer ve antiperistalsizmi ile farinkse taşınır. Bu noktada dilin bir hareketi kaba materyali ağzın bir tarafındaki molar dişlerin tablaları arasına yöneltir, çene kapanır, dilin tabanı farinkse geri çekilir ve regurgite edilen sıvı tekrar yutulur. O zaman gıda yumakları ağzın aynı tarafında çiğnenmeye başlar ve devam eder. Sağlıklı sığırlarda ruminasyon peryodları birkaç dakikadan bir saaten daha fazlaya kadar değişir ve günün herhangi bir zamanında meydana gelir. Hayvan rahat olmak için genellikle yatarsa da ayakta da ruminasyon normaldir. Ruminasyon sırasında rahat bir görünüş sergiler. Her gıda yumağı tekrar yutulmadan önce metodik olak 50-80 defa (gıdanın özelliğine göre değişir) çiğnenir. Normal olarak dakikada 60 çene hareketi yapılır. Bu, ilk gıda alımında sıradan çiğneme hareketlerine göre daha yavaştır. Ruminasyon için günlük harcanan zaman gıdanın karekteri ile ilgilidir. Örneğin koyunda ruminasyon: ● kötü kalitesi kaba yem için 9 saat ● çayırda beslenmede 5 saat ● sadece konsantre yem için 2.5 saat Sağlıklı buzağılar genellikle yaklaşık 10. günde ruminasyona kısa ve düzensiz periyodlarla başlar ve 6 haftalık olduğunda düzenli ruminasyona başlar (fakat dakikada 80 çene hareketi yapacak kadar nispeten hızlı). Yetişkin çiğneme sayısı hayvan bir yaşına kadar tam oluşmaz. Retikulorumen fonksiyon bozukluğu, özellikle hipomotilite bulunduğunda nedenin mide ve/veya diğer sindirim kanalı ile doğrudan ilgili olup olmadığına ya da diğer sistemlerden kaynaklandığına karar vermek önemlidir. Bunu yapmak için dikkatli bir klinik muayene (rumen içeriğinin basit laboratuar değerlendirmesi dahil) gerekir. Hayvan heyecanlandığında veya korktuğunda ruminasyon hemen kesilir. İnce kıyılmış veya pelet yemle beslendiğinde kaba lif olmaması ruminasyonu azaltır. Ruminasyonun frekansının az, düzensiz veya tamamen baskılanmış olması ya da her yumak için az 219 sayıda çene hareketi ile birlikte yavaş şekillenmesinin çok sayıda nedeni vardır: ● ● ● ● ● ● ● ● ● febril (ateşli) hastalık rumen atonisi rumenin akut tıkanması retikülitis travmatika vagus indigesyonu rumen veya retikulumun aktinobasillozisi rumenitis omazum tıkanması abomazum deplasmanı ve torsiyonu Ağız yapılarını (oral mukozanın erozyonlu ve ülserli lezyonları, diş defektleri), travmatik retikülitis, abomazum ülseri ve akut hepatitis gibi abodominal vaya diğer organları etkileyen ağrılı hastalıklarda ruminasyon düzensizdir. Abomazum normal pozisyonunda fiziksel muayenenin standart teknikleri ile muayene edilemez (belki oskultasyon ve parasentez hariç). Oskultasyonda çağıltı ve peristaltizm benzeri sesler duyulabilirse de genellikle diyagnostik değildir. Klinik uyarı Hırıltılı ruminasyon çoğu defa abdominal hastalığı gösterir. SĠNDĠRĠM KANALI VE KARIN MUAYENESĠ Gastrointestinal kanal ve karın muayenesinden önce hayvanın rutin genel klinik muayenesi yapılır. Klinik muayenede gastrointestinal disfonksiyondan şüphe edilirse lezyonun yeri ve tipini belirlemek gerekir. İnspeksiyon, palpasyon, ballotman, perküsyon, sarsma, oskultasyon, aynı anda perküsyon ve oskultasyon ve rektal palpasyon metotları kullanılır. Mide sondası, abdominosentez, ultrasonografi, laparotomi de kullanılabilir. Burada tavsiye edilen klinik muayene karşılaşılan bireysel özelliklere göre değişebilir. Anemnez ve çevre kontrolü Hastalığın detayları ile ile ilgili anemnez almak gerekir: ● gebelik dönemi/laktasyon siklüsü 220 ● ● ● ● Sığırlarda Sindirim Sistemin Muayenesi doğumdan sonraki süre diyetin özelliği başlangıç hızı hastalığın süresi İştahın belirlenmesi hastalığın akut veya kronik olup olmadığı hakkında bilgi sağlar. Laktasyondaki sığırda hangi dönemde süt üretiminde düşme olduğunun bilinmesi teşhiste faydalıdır. Önceden tadavi yapılıp yapılmadığı ve alınan cevap belirlenmelidir. Abdominal ağrı olup olmadığı ve özelliği belirlenmedir. Dışkı miktarı ve özelliği enteritisi veya sindirim kanalı durgunluğunu akla getirebilir. Hayvanın bulunduğu ortam bilinmelidir. Hayvana verilen yem ve suyu görmek faydalıdır. Uzaktan muayene Duruş ve davranış (habitus) Ağrılı durumlar sığırlarda normal dışı davranışlar, benzer durumdaki atlara göre çok daha azdır. Abdominal ağrılı sığırlarda davranış belirtileri şunlardır: karını tekmeleme, sırtı alçaltma, ayakta iken ön bacakları öne ve arka bacakları arkaya doğru uzatma. Aynı anda hırıltı ve inleme iç organın dolgunluğu veya akut diffuz peritonisle seyreden abdominal bir ağrıyı düşündürür. Buzağılarda akut abdominal ağrının ani başlangıcı yatar vaziyet ve bacakları uzatma, bağırma, tekrarlayan yatma ve kalkma ile karakterizedir. Sindirim kanalının hastalıklarında karın cidarında belirgin değişiklikler meydana gelir. Oldukça lezzetli yemden çok yedikten sonra hareket ettirildiğinde veya yattığında dolgun rumenin diyaframanın hareketini kısıtlaması nedeniyle aralıklı hırıltı meydana gelebilir. Diş gıcırtısı ve öğütme abdominal ağrılı sığırlarda görülebilirse de spesifik değildir. sızlık ve ruminasyon yetmezliği genellikle prognozun iyi olmadığı kronik bir lezyonu düşündürür. Dışkı Önceki birkaç saat içindeki dışkı miktarı ve özelliğini bilmek önemlidir. Hayvanın 24 saatten fazla hiç dışkı yapmaması fonksiyonel veya fiziksel bağırsak tıkanmasını akla getirir. Karnın inspeksiyonu Çevre Hayvanın birkaç adım gerisinden hayvanın karın çevresine ve iki yandan karına bakılır. Abdominal dolgunluğunun varlığı (tek taraflı, çift taraflı, simetrik veya asimetrik, bir ya da iki tarafta dorsalde veya ventralde daha belirgin gibi) ve muhtemel nedeni hakkında bilgi sağlayabilir. İnspeksiyonla sol fossa paralumbalisin gazla dolgun ve gergin olduğu (timpani) belirlenir. Sığırlarda abdominal dolgunluğun ayırıcı tanısı Tablo 17.2‟de yer almaktadır. Dolgunluğun nedeni aşağıdakilerle belirlenebilir: ● maksimum dolgunluğun yerini belirlemek için karın çevresinin inspeksiyonu ● gaz dolu iç organın varlığını ve yerini belirlemek için oskultasyon ve perküsyon ● dolgunluğun rumen büyümesine bağlı olup olmadığını anlamak için rumen sondası ile içerik alınması ● rektal muayene ● periton sıvısının miktarını ve özelliğini belirlemek için parasentez (bağırsakların işemik nekrozisini veya peritonitis olup olmadığını gösterebilir) ● şiddetli gaz dolu şişliğin trokarlanması (buzağıda abomazum tosiyonu gibi). İştah İştahın derecesi ve ruminasyonun olup olmaması karaciğer dahil sindirim kanalının durumunun güvenilir göstergeleridir. 3 günden fazla süren tam iştahsızlık uygun değildir. Sindirim kanalı hastalığı için yapılan tedaviden sonra iştah ve ruminasyonun geri gelmesi prognoz açısından iyidir. Kalıcı iştah- Klinik uyarı Yetişkin sığır acıya dayanıklı olup abdominal ağrı ile birlikte atlarda çok yaygın olan duruş değişiklikleri sergilemez. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Karın dolgunluğu aşırı gıda miktarına, ileri gebeliğe ve birden fazla fötüsa, aşırı abdominal yağa veya periton boşluğunda anormal miktarda sıvıya (idrar, asites, peritoneal eksudat) bağlı olabilir. Periton boşluğunda aşırı miktarda sıvı genellikle karnın alt kısmının dolgunluğuna neden olur (armut şekli). Gastrointestinal gaz (timpani) genellikle yukarı kısmın (fossa paralumbalisin) dolgunluğuna yol açar. Sığırlarda sol karnın dolgunluğu rumen timpanisini düşündürür. Sağ karnın dolgunluğunda abomazum, sekum veya bağırsakların dilatasyonu ya da gebe uterus akla gelir. Karında küçülme açlık, gıda alımı azalması, doğum sonrası (özellikle çoklu yavru), anoreksiye neden olan kronik hastalık veya uzun süren diyareyi takiben oluşabilir. Peritonitise bağlı karın duvarının hassasiyetinin artması karın çevresinin normalden daha küçük görünmesini sağlayabilir. Umbilikal bölge Yeni doğanlarda umbilikal damarlardan kanama olabilir. Birkaç haftalık buzağıda karın altında umbilikal bölgenin inspek- siyonu ile büyümeler (fıtık veya omfalo- flebitise bağlı) görülebilir. Yeni doğanlarda umbilikustan idrar damlaması urakus açıklığını akla getirir. Yetişkin sığırda karın duvarının ventral orta hattındaki deri lezyonları stefanoflariazisi düşündürür. Anal bölge Anal bölge şişlik, fekal bulaşma, rektal prolapsus, fissürler veya şişlikler ya da anüsün olmaması yönünden muayene edilir. Vagus indigesyonu Karnın sol üst ve altı ile birlikte sağ altın dolgunluğu karekteristiktir (elma-armut görünümü). Aşağıdakilerle birlikte rumen çok büyümüştür: ● dorsal kese sol üst ve alt karın dolgunluğu ● ventral kese sağ alt karın dolgunluğu Defekasyon Dışkı geçişi ile birlikte harhangi bir ağrı veya duruş yetersizliği yönünden hayvanın defekasyonu gözlenir. 221 Karın duvarı hareketleri Karın duvarı hareketleri rumenin kontraksiyonları ve ileri gebelikte fetusun hareketleri ile ilgili olabilir. Sistemik durum (temperatür, periferal dolaĢım, hidrasyon, kalp ve solunum) Temperatür, arteriel nabız ve venöz dolaşımı kapsayan perifer dolaşım, hidrasyon durumu, kalp ve solunum muayene edilir. Hayati belirtiler hastalığın şiddetini ve akut, subakut veya kronik olup olmadığını gösterir. Akut intestinal tıkanma, abomazal torsiyon, akut diffuz peritonitis ve karbonhidratça zengin yemin fazla yenmesinden sonra kalp frekansı 100-120 ve dehidrasyon genellikle belirgin olabilir. Yukarda bahsedilen durumlarda sığır yatar durumda ve ayağa kalkamıyorsa prognoz genellikle iyi değildir. Sindirim kanalı hastalığı ile birlikte solunum sayısı ve derinliğinde artış genellikle sıvı ve elektrolit bozukluğunu gösterir. Fever peritonitis gibi yangısal bir lezyonun göstergesidir. Klinik uyarı Muköz membranların solgunluğu sindirim kanalında kanamanın, özellikle aynı zamanda melena varsa önemli bir göstergedir. Sol karnın muayenesi Sol fossa paralumbalis ve sol lateral karın bölgesinin inspeksiyonu ile rumenin kontraksiyonları görülebilir. Normal yetişkin sığırda sol fossa paralumbalisin kabarıp inmesi rumenin dorsal ve ventral keselerinin aynı anda kontraksiyonu ile birlikte görülür. Yeme sırasında ve sonrasında ve ruminasyon sırasında bunlar daha sık ve daha kolay görülür. Fossaparalumbalisin her kabarışı ile birlikte sol lateral abdominal bölgenin yüzeyinde dorsal yönde fossaya doğru bir dalgacığın yavaşça ilerlediği görülebilir. Fossanın her alçalışı ile birlikte dalgacık daha az belirgin ve çok daha kompleks olarak ventrale doğru geriler. Rumenin kontraksiyonları sırasında abdominal yüzey dalgacığı ile birlikte sol fossa paralumbalisin kabarışı ve alçalışı söz konu- 222 Sığırlarda Sindirim Sistemin Muayenesi sudur. Dalgalar rumen motilitesini yansıtır ve primer (karıştırıcı) ve sekonder (geğirme) sırasında meydana gelir. Sol fossa paralumbalis primer siklüsün ilk kısmı sırasında kabardığı için alt sol abdominal bölgeden fossa paralumbalise hareket eden iki yatay dalga vardır. Primer siklüsün ikinci kısmında fossa paralumbalis indiğinde dalga ventrale doğru hareket eder ve sol abdominal bölgenin alt kısmında kaybolur. Sekonder siklüs hareketleri ile birlikte fossa paralumbalisin kalkış ve inişinden sonra aşağıya ve yukarıya doğru benzer dalgalar takip eder. Vagus indigesyonunda rumenin kuvvetli tam olmayan 3-7 kontraksiyonu şekillenir. Bu durumda rumen içeriği lapaya benzediği ve normal çıtırtı seslerine neden olmadığı için bunlar duyulmaz. Bununla birlikte, sol böğürün dalgaları olarak görülebilir ve palpe edilebilir. Rumenin palpasyonu Rumenin hareketlerini gözledikten sonra içeriğin özelliğini belirlemek için sol fossa paralumbalis ve sol alt karın palpe edilir. Sol fossa paralumbalis normal olarak hafifçe konkavdır. Rumenin palpasyonu parmaklar, avuç içi ve yumrukla yapılır (Şekil 17.38). Sistemik işlem karın duvarının dorsalinde prosessus transversusların altında başlar ve karnın ventral kısmına doğru devam eder. Sol fosa paralumbalisteki karın duvarından dolaylı olarak palpe edilen rumen içerik kitlesi çoğunlukla „rumen paketi‟ olarak bilinir. Normal olarak hamurumsu hissedilir ve parmaklarla basıldığında çukurlaşır. Rumene yukarıdan palpasyonla normal gaz kitlesi belirlenir (esnek ve timpaniktir). Gaz kitlesi büyürse fossa paralumbalis konveks olabilir ve rumen kolay palpe edilemez. Buraya orta derecede sert basınç uygulanırsa, rumen içeriği hissedilmeden önce abdominal ve ruminal duvarlar kısa bir mesafe içe doğru çöker. Normal rumenin palpasyonu ile hareketlerin frekansı, gücü ve siklüs özelliği değerlendirilir. Sol fossa paralumbalis ve karnın daha ventralinde rumen içeriğinin ağırlığı nedeniyle abdominal duvara basınç yapmak daha zor olup motilite kontrak- siyonları çok daha az belirgindir. Rumen içeriği sol fossa paralumbaliste hissedilemezse en çok abomazumun sola deplasmanı veya rumen içeriği miktarında azalma ya da rumenin kolapse olmasına bağlı (birkaç gün anoreksik sığırlarda meydana gelir) rumenin mediale itilmiş olabileceği akla gelir. Rumen timpanisinde sol fossa paralumbalis rumen içindeki basınca bağlı olarak hafiften şiddetliye kadar gergin ve dolgun olur. Pneumoperitoneum yani intraperitoneal gaz her iki fossa paralumbalisin dolgunluğuna neden olur. Diyet rumen içeriğinin kıvamını etkiler: ● kaba yemle rumen içeriği lapa gibidir ve basınçla çöker ● uzun tahıl otu ile rumen içeriği serttir ve rumen büyüktür ● dehidre hayvanlarda içerik sert hissedilebilir ● tahılla beslenen sığırda içerik genellikle yumuşak ve lapa gibidir. Rumende aşırı miktarda sıvı olduğunda sol karın duvarı derin palpasyonda dalgalanır. Aşırı gaz ile dolgun atonik rumende sol karın duvarı gergin olur ve perküsyonda esnek ve timpanik olup rumen içeriği hissedilemez. Birkaç gündür anoreksik yetişkin bir sığırda rumen normalden daha küçük olabilir ve dorsal kese kollapse olur (rumen kolapsı); sol fossa paralumbalisin palpasyonu rumen içeriğini belirlemede yetersiz kalırsa da daha çok boşluk ve abdominal duvar hissedilebilir. Klinik uyarı Aşırı kuru ve sert rumen içeriği primer veya sekonde dehidrasyonu gösterir. Klinik uyarı Rumen timpanisinin şiddeti ve karnın dolgunluğu, sol fossa paralumbalis üzerindeki derinin kavranma derecesi ile değerlendirilebilir. Normal hayvanlarda gergin deri kolayca kavranabilir (Şekil 17.38B). Şiddetli rumen timpanisinde ise aynı işlemin yapılması imkansızdır. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS 223 Tablo 17.2. Sığırlarda abdominal dolgunluğun ayırıcı tanısı Neden Önemli klinik bulgular ve teşhis metotları Rumen dolgunluğu: ● Sol karın belirgin sağ daha az dolgun. Sol fossa paralumbalis çok gerAkut rumen timpanisi gin perküsyonda mat rezonans. Rumen sondası uygula ve gazı boşaltmaya çalış ● Sol karın belirgin sağ daha az dolgun. Rumenin palpasyonunda dalgaVagus indigesyonu lanma. Aşırı rumen aktivitesi veya tam atoni. Rektal muayenede iri L şeklinde rumen. İri delikli rumen sondası uygula ● sol karın orta derecede, sağ daha az dolgun. Rumen çeriği hamurumYoğun tahıl yeme su veya dalgalı. Ballotmanda sıvı çalkantı sesleri duyulabilir. Rumen durgun ve sistemik asidozis. Rumen ph <6.5 ● sol karın orta derecede dolgun; rumen içeriği kolay palpe edilir ve haBasit indijesyon murumsu. Kontraksiyonlar şiddete bağlı olarak var veya yok olabilir. Sistematik olarak normal. Geviş azalmış olabilir Abomazum dolgunluğu: ● Sağ karın ve sağ fossa paralumbalis dolgun. Perküsyonda ping. Rektal Sağa dilatasyon, deplasman ve torsiyon muayenede sağ karnın alt çeyreğinde dalgalanma veya gerginlik ● Sağ alt karın normal veya orta derecede dolgun. Kostal arkusun Abomazum sıkışması kaudalinde hamurumsu iç organ palpe edilebilir. Rektal muayenede sağ karnın alt çeyreğinde hamurumsu organ palpe edilir ● Karın genellikle sıskadır. Deplase abomazuma bağlı olarak bazen sol Sola deplasman fossa paralumbalis dolgun. Perküsyonda 9-12. kostaların üst kenarlarında ping ● 2-4 aylık buzağılarda. Sağ karnın alt kısmı dolgun. Sıvı çalkantı sesleAbomazal trikobezoarlar ri. Derin palpasyonda ağrılı hırıltı. Lapaarotomi ve aboma- zotomi ile doğrula Bağırsakların dolgunluğu: Enteritis İntestinal tıkanma Paralitik ileus Sekum dilatasyonu ve torsiyonu ● Sağ karın hafif veya orta derece dolgun. Oskultasyon ve ballot- manda sıvı akış veya sıvı çalkantı sesleri. Diyare ve dehidrasyon ● Sağ karın hafif veya orta derecede dolgun. Oskultasyon ve ballotmanda sıvı çınlama, sıvı sızması ve sıvı çalkantı sesleri. Rektal muayenede dolgun bağırsak spiralleri, invaginasyon palpe edilebilir. Dışkı az ve koyu ● Sağ karın hafif veya orta derece dolgun. Oskultasyonda sıvı çınlama sesleri. Perküsyonda timpanik ping. Rektal muayenede dolgun bağırsak spiralleri. Fiziksel tıkanma yoksa az dışkı normale döner ● Sağ karın normal veya orta derecede dolgun. Sağ fossa paralumbaliste ping. Rektal muayenede hareketli kör sekum ucu. Laparotomi ile doğrula. Uterus büyümesi: Fizyolojik Patolojik Hidrops amniyon Hidrops allantois Fetal amfizem ● Karnın her iki tarafı, özellikle sağ taraf çok dolgun. Birden fazla fötuslu normal gebelik. Rektal muayenede fetus palpe edilebilir. ● İleri gebelikte karnın alt yarısı giderek büyür. Sarkık uterus, fetüs ve plasentomlar rektal muayenede kolayca palpe edilir. ● İleri gebelikte karnın alt yarısı giderek büyür. Rektal muayenede uterus palpe edilirken plasentomlar ve fetüs palpe edilemez ● Anemnezde güç doğum veya yeni doğum, uterusta ikiz yavru ve amfizem. Vaginal ve rektal muayenede teşhis kolay Periton boĢluğunda sıvı ve gaz birikimi: Asites Konjestif kalp yetmezliği, peritoni- tis, idrar kesesi yırtılması Pneumoperitoneum ● Her iki tarafta alt karın dolgun. Pozitif sıvı dalgaları. Abdominosentezis. Sağ kostal arkusun arkasında karaciğer büyümesi hissedilebilir. ● Perfore abomazum ülseri, cerrahi sonrası laparotomi. İki taraflı fossa paralumbalisler dolgun ve her fossada ping Rumen ve sol karnın oskultasyonu Rumenin oskultasyonu onun fonksiyonel durumunu değerlendirmeyi sağlar. Aynı zamanda diğer mide bölümleri de değerlendirilebilir. Fossa paralumbalise yerleştirilen stetoskopla rumen kontraksiyonları duyulabilir. Kraniyale doğru 10. kostanın dorsal üçte birinden 13. kostaya kadar olan bölgede oskulte edilebilir. Rumen kontraksiyon sesleri şiddet, süre ve sıklık yönünden değerlendirilmelidir. Sesler şunlardan etkilenir: ● ● ● ● yemlemeden sonraki süre yeni heyecan diyetin kompozisyonu su içilmesi Kaba yemle beslenen normal bir hayvanda retikulorumenin iki sıra bağımsız kontraksiyonu vardır: 1. Yaklaşık her dakika primer siklüs kontraksiyonu şekillenir ve retikulumun bifazik bir kontraksiyonundan ibarettir. Bunu, rumenin dorsal kesesinin monofazik kontraksiyonu ve sonra ventral kesenin monofazik kontraksiyonu takip eder. Bu kontraksiyonlar sol fossa paralumbalisin değişimli kalkıp inişiyle meydana gelir. Bunlar rumenin karıştırıcı kontraksiyonları olup rumen içeriğinin omazuma geçişine yardım eder. 2. Rumende sekonder siklüs kontraksiyonları yaklaşık 2 dakika aralıkla meydana gelir. Dorsal kesenin kontraksiyonunu ventral keseninki takip eder. Önceki dorsal kesenin sıvı içeriğini ventrale ve gaz tabakasını da kraniyale kardia bölgesine doğru zorlar ve burada ruktus şekillenir. Dorsal ve ventral keselerin kontraksiyonları sol fossa paralumbaliste ve alt karın duvarında dalgalanmalara neden olur ve bunlar kolayca görülebilir ve palpe edilebilir. Sol fossa paralumbaliste ve onun kraniyalindeki sahada rumen seslerinin olmaması veya şiddetinde bir azalma rumen ve karın duvarı arasında bir organın veya kitlenin olduğunu düşündürür. Bunun en yaygın nedeni sola abomazum deplasmanıdır. Aşağıdaki durumlarda rumen kontraksiyonlarının şiddeti, süresi ve amplitüdü azalır veya tamamen ortadan kalkar: ● ● ● ● ● ● hipokalsemi endotoksemi basit indigesyon akut karbonhidratça zengin yemleme travmatik retiküloperitonitis primer kontraksiyonları inhibe eden diğer mide hastalıkları Travmatik retiküloperitonitiste rumen kont raksiyonları yoktur veya her birkaç dakikada bir defaya kadar azalmış olabilir. Amplitüd de azalmıştır. Rumen hafif timpanik olup sol fossa paralumbalisin orta derecede dolgunluğuna neden olur. Fossanın dorsal kısmının palpasyonu ile katı rumen içeriğinin sert hamurumsu kitlesinin üzerinde normalden daha fazla gaz belirlenir. Statik rumenle birlikte sıvı çınlama ve sıvı çalkantı sesleri rumenin aşırı miktarda sıvı ile dolduğunu gösterir. Sıvı çalkantı sesleri aşırı taneli yem yeme gibi hastalıkları ya da uzun süreli anoreksili atonik rumeni (kronik diffuz peritonitis veya omazal veya abomazal sıkışmada olduğu gibi) akla getirir. Sesler sola abomazum deplasmanındakilere benzer. Diferansiyel diyagnoz bakımından, abomazum deplase olduğunda beklenenden çok daha geniş sahada metalik ses olup olmadığını belirlemek için rumenin çevresi perküte edilebilir. Vagus indigesyonunda (büyümüş hipermotiliteli rumen) kontraksiyonlar şöyledir: ● belirgin ve sık (dakikada 3-6) ● sol karın duvarının belirgin dalgalanmaları şeklinde görülebilir ve palpe edilebilir ● rumende uzun süren maserasyona bağlı olarak rumen içerikleri lapa benzeri ve homojen olduğu için genellikle duyulmaz Vagus indigesyonunda rumen tamamen atonik olabilir. Retiküloomazal ve pilorik sfinkterlerin akalazyası (gevşeme kusuru) içeriklerin retikülorumenden omazum ve abomazuma akışı yetersizdir. Rumende fazla miktarda içerik ve sıvı biriktiğinde rumen dolgunluğu belirgin olup çoğu defa piloris disfonksiyonu ve abomazumun sıkışması ile ilgilidir. Retiküloomazal sfinkterin akalazyasının etkileri bir veya iki sendrom şeklinde meydana gelir: ● hipermotiliteli rumen dolgunluğu KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ● atonili rumen dolgunluğu İlki, hemen sürekli orta-şiddetli timpani, kuvvetli rumen kontraksiyonları (sesler zor duyulabilir veya olmasa da palpasyonla kolayca belirlenir) ile karakterizedir. İkincisi sığırı ileri gebelikte etkiler ve karın dolgunluğunun olduğu bir sendrom olup rumen hareketleri azalmış veya tamamen yoktur. Hafif derecede timpani, anoreksi ve az miktarda yumuşak, macun gibi dışkı geçişi vardır. Pilorus tıkanması da ileri gebelikte sığırları etkiler. Bu formda rumen motilitesi genellikle tamamen yoktur, az ve macun gibi dışkı vardır. Hastalığın ve prognozun nedeni ve şiddetini belirlemede primer siklüs veya sekonder siklüs kontraksiyonların olup olmamasının klinik yönden bilinmesi yadımcı olabilir. Retikulumun oskultasyonu Retikulumun spesifik fonksiyonu ile ilgili sesleri oskultasyonla belirleyebilmek ve onları yorumlayabilmek için önemli tecrübe gerekir. Karıştırma hareketlerinin siklüsü retikulumun bifazik kontraksiyonu ile başlayarak retikulumun sıvı içeriklerini retikülorumenal sulkus üzerinden döker. Bu sırada birkaç saniye süren hışırtıya benzer yumuşak sıvı sesi oluşur. Rumenin ventral kesesinin ard arda kontraksiyonları ile sıvı retikuluma geri döküldüğünde buna benzer bir ses duyulur. Aynı yerde geğirme kontraksiyonları ile birlikte ruminasyon için olanlarla ilgili sıvı sesleri de belirlenebilir. Öncekiler karıştırma seslerinden hemen sonra ve sonrakiler de karıştırma seslerinden hemen önce yer alır. Bu iki aktivasyonla ilgili normal ve kolay gözlenebilen belirtiler seslerin kaynağının karıştırma siklüsününkinden ayrı olduğunu gösterir. Retikulumun oskultasyon yeri En duyulabilir yer 7. sol kostanın kostakondral kavşağı üzeridir. Burası dirseğin yaklaşık 10 cm kaudalidir. Perküsyon ve aynı anda oskultasyon Perküsyon ve aynı anda oskultasyon karında gaz dolu bir organı belirlemek için lullanılır. İşlem karnın her iki tarafından ya- 225 pılır ve faydalı diyagnostik bir metot olup „pingler-punklar‟(çınlama sesleri) ortaya kor. Bu sesler gastrointestinal kanalın lumeninde veya pertiton boşluğunda aşırı miktarda gaz bulunduğunu gösterir. Ping sesi yüksek perdeli çınlamalı müzikal bir ses, punk ise düşük perdeli çınlamalı müzikal bir sestir. Muayene edilen yerde karın duvarı işaret veya orta parmak ucu ile ya da perküsyon çekici ile perküte edilirken stetoskop da perküte edilen noktaya yakın konulur. Şüpheli bütün sahada bu işlem tekrarlanır ve timpanik ses aranır. Bu ses yüksek perdeli zil benzeri bir sesten düşük perdeli bas davul sesine kadar değişebilir. En çok bilinen ping abomazumun sola deplasmanı ile ilgilidir. Sıvı ve gaz içeren dolgun bağırsak spiralleri üzerinde yapılan perküsyonda da ping duyulur. Pung sesi düşük perdeli bir ses olup yaygın olarak biraz gaz içeren rumen üzerinden duyulur. Klinik uyarı Gaz dolu organ ping sesleri (dolgun abomazumi sekum veya bağırsaklar) Gaz dolu rumen pung sesleri Bir çınlama sesinbelirlenmesini etkileyen faktörler şunlardır: ● gaz dolu organın büyüklüğü ● organın yeri ve onun karın duvarına yakınlığı ● uygulanan perküsyonun boyutu Bu çınlama seslerini ortaya koymada parmakla vurmaya göre en güvenilir metot pleksor veya perküsyon çekici kullanmaktır. Çünkü parmaklar yeterli perküsyon ve tutarlılık sağlamayabilir. Ping varlığı, sesin kaynaklandığı yapı hakkında üç temel özelliği gösterir: 1. Önemli miktarda gaz içeren içi boş bir organ olmalı. Çoğu abomazum veya sekum dilatasyon vakalarında olduğu gibi gaz önemli miktarda olabilir ya da abomazum volvulusunda olduğu gibi önemli miktarda sıvı ile doludur. 2. Organ parietal peritoneal yüzeye yakın veya karşısında olmalıdır. Ping, organla temas eden karın duvarı üzerinden duyulur. 226 Sığırlarda Sindirim Sistemin Muayenesi 3. Perküte edilen karın duvarı, deri yüzeyinden organa pleksorla üretilen enerjiyi geçirecek ve organdan da deri yüzeyinden duyulan ping sesine neden olacak kadar yeterli incelikte olmalıdır. Örneğin, sağ tuber koksanın kaudalinde karnın dorsal kısmında gaz dolu bir sekumdan, ses geçişini önleyen kalın gluteal kası ve ilgili kemik yapılar nedeniyle ping duyulmaz. Abomazumdan başka değişik abdominal organlar da sağ taraflı pingler neden olabilir. Bunların dikkatli perküsyon, aynı anda oskultasyon ve rektal palpasyonla belirlenmesi mümkündür. Söz konusu özel organ hakkında hastanın uygun klinik bakımı ve gereksiz cerrahi işlemden kaçınmayı sağlar. Sol karnın perküsyon ve aynı anda oskultasyonu abomazumun sola deplasmanı ile ilgili bir pingi belirlemek için sol fossa paralumbalis ve 9. kostanın ortasından 13. kostaya uzanan sahayı kapsayan sol karın perküsyonu ve aynı anda oskultasyonu kullanılır. Perküsyon parmak ucu veya en güvenilir olarak bir pleksorla yapılır. Aboma- zumun sola deplasmanında perküsyon ve oskultasyon ile saha üzerinde bir ping duyulur. Pinglerin sahası sol fossa paralumbalisin merkezinden 9.-13. sol kostaların ventral kısmına kadar uzanabilir. Pneumo-peritonumda karnın iki tarafında fossa paralumbalislerde ping duyulur. Yetişkin sığırda sol karnın perküsyonunda pingin diğer nedenleri atonik rumen ve pnomoperitoneumdur. Normal durumda, rumenin dorsal kesesinin üst kısmı gaz içerir. Bu, rumenin dorsal kısımlarındaki gaz kitlesinin perküsyonu ile elde edilen hafifçe timpanik bir durumu yansıtır. Timpani şiddetli ise çınlama şeklinde duyulur. Sol karında ping ve punglar Abomazumun sola deplasmanı Atonik, orta derecede dolgun bir abomazumun karnın sol tarafına fiziksel deplasmanı aşağıdakileri kapsar: ● fundus ve büyük kruvatura ● pilorus ve duodenumun deplasmanı ● omazum, retikulum ve karaciğerin bir derece rotasyonu Abomazumun büyük kruvaturu rumenin altından geçer ve onunla sol karın duvarı arasında durur, bazen böğrün orta bölgesinde kostal arkusun ötesine geçer. Deplase abomazumda bulunan sıvı ve gaz perküsyon ve oskultasyonla bir pinge neden olur. Sol karın duvarında dirsekten tuber kosta arasında çekilen hayali çizginin üstü ve altında 9. kostanın ortasından 13. kostaya uzanan bölgede perküsyon ve oskulasyon yapılır. İlgili bölge bir pingin olup olmadığından emin olmak için dikkatle ve metotlu bir şekilde muayene edilmelidir. Sol alt karın duvarında ballotman ve oskul- tasyonla sıvı çalkantı sesleri belirlenebilir. Vakaların çoğunda deplasman kraniyele doğru ve abomazum retikulumla diyaframa arasında yer alır. Bu da geniş bir sahada dikkatli perküsyon ve oskultasyon gerektirir. Abomazumun sola deplasmanında rumen hareketlerinin frekansı ve amplitüdü azalmış olup (en azından sol fossa paralumbalisin üst kısmında) çoğu defa sadece karın duvarı içe doğru rumenle temas edecek kadar el ile çöktürüldüğünde tanınabilir. Çünkü rumen hafifçe mediale doğru yer değiştirir. Bu, hayvanın düz taraflı görünmesine neden olur. Olağan dışı vakalarda gaz dolu abomazum sol fossa paralumbalisin alt kısmına kadar uzanabilir. Burada kostal arkusun hemen kaudalinde abomazumun şişman, silindirik kitlesini, dolgun abomazumun hemen kaudalinde de rumeni palpe etmek mümkün olabilir. Rumen atonisi ve kollapsı Anoreksi ve rumen durgunluğıuna neden olan sığır hastalıkları rumen kollapsı sendromuna ve sol karında abomazumun sola deplasmanında ping sesinin duyulduğu aynı sahada bir pung (pingten daha düşük perdeli) sesine neden olur. Bu yüzden yanlış olarak abomazumun sola deplasmanı teşhisi konur. Çınlama sesi düşük perdeli olup sahası dikdörtgen şeklindedir ve sol fossa paralumbalisi kapsamakla birlikte öne ve yukarıya doğru uzanır ve LDA‟ya göre çok daha geniş sahada çınlama sesine neden olur. Çınlama sesi karın dolgunluğu ile ilgili değildir ve sol fossa paralumbaliste rumen içeriği palpe edilemez. Rektal muayenede karnın sol çeyreğinde rumenin kollapse olduğu belirlenir. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Rumen dolgunluğu Rumenin köpüklü içerikle dolgunluğu (rumen timpanisinde olduğu gibi) düşük perdeli timpanik sese neden olur. Serbest gazla dolgunluk orta perdeli ping veya punga neden olur. Pneumoperitoneum Sığırda periton boşluğunda laparotomiyi takiben hava birikir. Her iki fossa paralumbalis hafifçe büyümüş olabilir ve sağ ve sol karnın üst üçte birinin perküsyon ve oskultasyonda mat bir ping belirlenebilir. Sol karnın ballotmanı Sol karın sol fossa paralumbalisin alt üçte birinde yumrukla ballotman yapılabilir. Aynı anda oskultasyonla abomazumun sola deplasmanı veya atonik rumen gibi sıvı dolu organ olduğunu gösteren sıvı çalkantı sesleri duyulabilir. Karnın perküsyonu Karnın perküsyonu sıvı dalgasını belirlemek için kullanılır. Karşı tarafta karın duvarının bu taraftaki karın duvarına keskin bir perküsyonla oluşturulabilir. Karın boşluğu aşırı miktarda sıvı içerdiğinde dalgalanma olabilir. Karın duvarının perküsyonu ile oluşan dalga, sıvı ortamdan karın boşluğunun diğer tarafına iletilerek görülebilir ve hissedilebilir. Sıvı dalgasının büyüklüğü periton boşluğunda belli miktarda sıvı varlığına bağlıdır. Karın boşluğunda aşırı miktarda sıvı birikimine neden olan herhangi bir hastalıkta sıvı dalgalanması meydana gelebilir. Bunlara örnekler: ● üroperitoneum ● idrar kesesi yırtılması ● karaciğer hastalığı veya konjestif kalp yetmezliği ile ilgili asites ● diffuz peritonitis Sağ karnın muayenesi İnspeksiyon, palpasyon, ballotman, aynı anda perküsyon ve oskultasyon ve hayvanı bir taraftan diğer tarafa sallayarak sağ karın muayene edilir. İlk amaç gaz, sıvı veya içerikle dolgun bir iç organ olup olmadığını belirlemektir. 227 İnspeksiyon Sağ karın çevresi dolgunluk yönünden gözlenir. Dolgunluk sıvı, gaz veya içerikle dolgun bir iç organa, asitese veya büyük bir uterusa bağlı olabilir. Sağ karnın anormal dolgunluğun yaygın nedenleri: ● abomazumun dilatasyonu ve volvulusu ● sekum dilatasyonu ve torsiyonu ● akut bağırsak tıkanması (genellikle spiral kolonun) ● abomazum sıkışması ● asites Rumenin şiddetli dolgunluğunda ventral kese önemli oranda büyüyebilir ve sağ karnın alt yarısını dolgunlaştırır. Uzun süren açlık ve kronik zayıflıkta sağ karın belirgin oranda sıskadır. Palpasyon ve ballotman DıĢtan palpasyon Her iki elin ayasını veya yumruğunu kullanarak sağ kotsal arkusun kaudalinde karın duvarı dorsalden ventrale kadar dolgunluk veya ağırlık yönünden palpe edilir. Burada büyümüş bir organ veya uterus bulunabilir ve ağrıyı gösteren bir inleme duyulabilir. Gebe uteus 7 aylıktan sonra ballotmanla kolayca belirlenebilir. Normal hayvanda açık iki el ile derin palpasyonda karın esnektir. Normal abomazum dıştan palpasyonla palpe edilemez. Sağ kostal arkusun kaudali veya ventralinde sağ karında dolgun bir organın palpasyonu aşağıdakilere bağlı olabilir: ● ● ● ● abomazum volvulusu veya sıkışması omazum sıkışması sekum dilatasyonu ve volvulusu sağ karın duvarına kadar uzanan rumenin büyümüş ventral kesesi ● karaciğerin büyümesi Abomazum veya omazum sıkışması sağ kostal arkusun arkasında karnın orta üçte birinden ventral üçte birine kadar palpe edilebilen sert ve hamurumsu bir kitle ile karakterizedir. Büyümüş bir karaciğer sağ fossa paralumbalisin alt sınırlarında kostal arkusun orta üçte birinin hemen kaudalinde palpe edilebilir. Dolgun organı belirlemede rektal muayene ve lezyonu belirmek için de laparotomi gerekebilir. 228 Sığırlarda Sindirim Sistemin Muayenesi Ballotman ve sallama Sağ karnın ballotmanı palpasyonun değişiğidir ve karın duvarına yakın bulunan sert veya katı kitleleri belirlemek için faydalıdır. Parmaklar veya yumrukla karın duvarına dürtülür. Bu işlem sert veya gergin kitlenin karın duvarından uzaklaşmasını ve sonra geri sekmesini sağlar. Buna en iyi örnek, ileri dönem (7-8 aylık) gebelikte sağ karında fetüsün ballotmanıdır. Sıkışmış bir omazum veya abomazum da karın duvarının basit derin palpasyon veya ballotmanla palpe edilebilir. Sıvı ve gaz dolu bağırsakları ve organın oluşturduğu sıvı çalkantı seslerini belirlemek için karın oskulte edilirken hayvan bir taraftan diğer tarafa sallanır veya hareket ettirilir. Sallama veya ballotmanla duyulabilen sıvı çalkantı sesleri aşağıdakilere bağlı olabilir: ● enteritiste sıvı dolu bağırsaklar ● sıvı dolu dolgun abomazum ● akut bağırsak tıkanması veya diffuz peritonitiste sıvı ve gaz dolu bağırsaklar Klinik uyarı Periton boşluğunda serbest sıvı sallama ve ballotmanda genellikle sıvı çalkantı seslerine neden olmaz. gaz dolu rumen pung sesleri Oskultasyon Normal yetişkin sığırda sağ karın duvarının oskultasyonu ile her 15-20 saniyede ince ve kalın bağırsakların şapırtılı peristaltik sesleri duyulur. Sağ alt karında aboma- zumun bulunduğu yerde oskultasyonla abo- mazumun pilorik kısmının kontraksiyonu ile oluşan şapırtılı sesler duyulur. Bu abomazal ve intestinal seslerin sıklık ve şiddeti hayvanın bir tarafından diğer tarafına çok farklıdır ve olup olmadıkları diyagnostik değildir. Sağ karından duyulan sıvı akış sesleri enteritis veya aşırı tahıl yemede olduğu gibi bağırsaklarda aşırı miktarda bağırsak içeriği olduğunu gösterir. Bağırsaklar gaz ve sıvı ile dolgun olduğunda doğrudan anormal bağırsaklar üzerinden karın duvarının aynı anda perküsyon ve oskultasyonu ile çoğu defa ping sesi duyulur. Ballotman ve sallama ve aynı anda oskultasyon ile sıvı çalkantı sesleri duyulabilir ve bunlar abomazum dolgunluğu, paralitik ileus ve akut intestinal tıkanmada dolgun bağırsak spirallerinde sıvı ve gazı gösterir. Oskultasyonda duyulabilen sıvı akış sesleri enteritis veya akut intestinal tıkanmaya bağlı olabilir. Perküsyon ve aynı anda oskultasyon Pinglerin nedenleri: ● sağa abamazum dilatasyonu ve torsiyonu ● sekum dilatasyon ve torsiyonu ● kangal kolon torsiyonu, gazla dolu desendens kolon ve rektum (ıkınma ile ilgili) ● nedeni bilinmeyen intestinal timpani ● genç buzağılarda mezenteryum kökünün torsiyonu ● invaginasyon ● pneumoperitoneum ● doğum sonrası intestinal timpani Rumen içerikleri Rumen ortamını belirlemede çoğu defa rumen içeriğinin muayenesi esastır. Rumene sonda girişi ezofagusun açık olduğunu, köpüklü veya serbest gaz timpanisi ile ilgili rumen içi basıncında artış olup olmadığını gösterir. Serbest gaza bağlı timpanide sondadan kısa sürede büyük miktarda gaz çıkarken köpüklü timpanide sondanın ucu köpüklü içerikle tıkanabilir ve çok az gaz çıkar. Sonda rumende iken biraz rumen sıvısı sifonla veya pompa ile dışarı alınabilir. Gıdaya bağlı olarak renk yeşil, zeytin yeşili veya kahvemsi yeşil olabilir. Merada veya iyi kaliteli otla beslenen sığırda renk koyu yeşildir. Silaj veya samanla beslenmede renk sarıkahvedir. Aşırı tahıl yediğinde sütlü gri (boza gibi) olur. Rumen durgunluğunun uzun sürdüğü ve kokuşmanın olduğu vakalarda renk yeşilimsi siyahtır. Rumen içeriklerinin kıvamı normal olarak hafifçe yapışkan olup sulu içerikler bakteri ve protozoa inaktifliğini gösterir. Primer timpanide veya vagus indigesyonunda aşırı köpük oluşur. Rumen içeriklerinin kokusu normal olarak biraz keskin ise de nahoş olmayıp aromatiktir. Küflü, çürüme kokusu protein kokuşmasını gösterir. Yoğun ekşi koku da aşırı tahıl yemeye bağlı aşırı laktik asit oluşumunu gösterir. Rumen sıvısının pH‟sı yeme ve yem yeme ile örnek alma arasında geçen süreye göre değişir. Bununla KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS birlikte normal sınır 6.2-7.2‟dir. Örnek alındıktan hemen sonra pH‟ya bakılmalıdır. Yüksek rumen sıvısı pH‟sı (8-10) protein kokuşmasında veya örneğe salya karıştığında oluşur. Düşük pH (4-5) değerleri karbonhidratla beslenmeden sonra oluşur. Genel olarak, 5‟in altındaki bir değer karbonhidrat yüklenmesini gösterir ve karbonhidratlı yemi yedikten 6-24 saat arasında devam eder. Birkaç damla rumen sıvısının mikroskopik muayenesi ile protozoa aktivitesi görülür. Normalde her sahada 6-7 protozoa aktiftir. Yetişkin sığırda rumenin çok dolgunluğuna bağlı şiddeti karın dolgunluğunda karnın durumunu değerlendirmek imkansız değilse de zordur. Rumenin dolgun olup olmadığını belirlemek için iri delikli rumen sondası (2 m uzunluk ve 3 cm çap) uygulanır. Vagus indigesyonunda rumen, sıvı içerikle önemli derecede dolgun olabilir. Bu durumda sıvı sondadan dışarı fışkırır. Bazı vakalarda 100-150 L içerik boşalabilir. Eğer içerik çıkmazsa içerik köpüklü veya lapa gibi olabilir ve sondanın rumendeki ucu tıkanmış olabilir. Bu durumda rumen lavajı yapılabilir: her seferde 20-40 lt su vererek sifonla içerik boşaltılmaya çalışılır. Rumen kısmen boşaldıktan sonra rumen ve karnı daha doğru değerlendirmek genellikle mümkündür. Rumen pH Normal 6.2-7.2 Yüksek 8.0-10.0 Düşük 4.0-5.0 Gastrointestinal hastalıklı 1 hafta-2 aylık buzağılardan alınan rumen içerikleri anormal olabilir. Hasta buzağılarda çoğu defa karın ağrısı, dolgun bir karın, rumen ve sağ karında sıvı çalkantı sesleri, ishal ve dehid- rasyon bulunur. Mide sondası ile anormal kokulu ve önemli miktarda rumen sıvısı alınır. Klinik uyarı Laktik asidoziste rumen sıvısında aktif protozoa görülmez veya sadece birkaç ölü görülebilir. Abomazumun muayenesi Dilatasyon Abomazum deplasmanı genellikle abomazumun sağa deplasmanı olup sindirim kanalı 229 tıkanmasını akla getiren subakut bir ağrı sendromuna neden olur. Sağ karın dolgundur, mevcut sıvı palpasyonla ve aynı anda perküsyon ve oskultasyonla belirlenebilir. Bu durumda abomazum sıvı ve gaz içerdiğinde yüksek perdeli bir ping duyulur (Şekil 17.47). Rektal muayenede karnın sağ alt kısmında abomazumun hemen hemen tamamen dolu olduğu, neredeyse rumen kadar olduğu, duvarın genellikle önemli derecede gergin olduğu belirlenir. Volvulus Abomazumun volvulusu sağ taraflı dilatasyon ve deplasmana göre çok daha şiddetli bir hastalıktır. Abomazumun gaz ve sıvı ile dolgunluğuna bağlı olarak karın da dolgundur. Bazı vakalarda alt sağ paralumbar bölgede şişkinlik olabilir. Sağ tarafta karın duvarının palpasyonunda kostal arkusun altında dolgun ve gergin organ belirlenir ve sıvı çalkantı sesleri duyulabilir. Perküsyon ve aynı anda oskultasyonla yüksek perdeli bir ping sesi duyulur (Şekil 17.48). Rektal muayenede karnın sağ tarafında genellikle dolgun abomazum palpe edilir. Ülser Yetişkin sığırda aşağıdakilerin olup olmadığına göre ülsere bağlı klinik belirtiler gelişir: ● yeterli boyutta bir damarın şiddetli kanamaya neden olması ● abomazumun duvarının delinmesi Perforasyon (delinme) oluşursa diffuz peritonitis de gelişir. Lokalize peritonitisle birlikte omental yapışmalar meydana gelir. Sağ alt karın bölgesine dıştan palpasyonda ağrılı bir cevap alınabilir. Dolgun (sıvı dolu) abomazum hissedilebilir. Ballotman ve oskultasyonda sağ dilatasyon ve deplasmanda meydana gelenlere benzer sıvı çalkantı sesleri duyulabilir. Abomazumun sola deplasmanında ülser de meydana gelebilir ve lokalize peritonitise yol açarak abomazum delinebilir. Abomazumun delinmesi ile diffuz peritonitis, şok ve birkaç saat içinde ölüm meydana gelir. SıkıĢma Abomazum aşağıdakilere bağlı sıkışabilir: ● n. vagus hasarı (vagus indigesyonunda olduğu gibi) 230 Sığırlarda Sindirim Sistemin Muayenesi ● çok miktarda kötü kaliteli kaba yem indigesyonu ● bazı diyetlerle birlikte kum indigesyonu Sağ karnın alt çeyreğinde ortadan ventral üçte birine uzanan büyümüş abomazum dolu ve sert bir kitle olarak sağ kostal arkusun arkasında palpe edilir. Hayvan ileri gebe olmadıkça sıkışan abomazum rektal muayenede genellikle sağ alt çeyrekte palpe edilebilir. Çoğunlukla omazumda sıkışır, büyür ve karnın alt orta hattında palpe edilebilir. Özet Gaz, sıvı veya içerikle dolgun bir organ veya karaciğer gibi büyümüş organların varlığını belirlemek için karnın sağ tarafı muayene edilir. Rektal muayene çoğu defa dolgun organın ayırt edilmesine yardımcıdır. Doğru şekilde ayırt etmek ve dolgunluğun ve deplasmanın boyutunu ve doku canlılığını ve dolaşımını belirlemek için laparotomi gerekebilir. Rektal muayenede, prognoz için önemli olan işemik nekrozisi belirlemek mümkün değildir. Abomazum ülserine bağlı akut ve subakut hemoraji ● akut hemoraji 24 saat içinde ölüme neden olabilir ● subakut hemoraji ani iştah kaybı, orta derecede karın ağrısı, diş gıcırtısı, 100 civarında kalp frekansı, süt üretiminde önemli düşüş, melena, hemorajik anemi, az miktarda, siyah ve katran kıvamında dışkıya neden olur. Klinik uyarı ● gaz dolu organlar genellikle sağ karnın üst yarısında bulunur ● sıkışan organlar genellikle sağ karnın alt yarısında bulunur. BAĞIRSAKLARIN KLĠNĠK MUAYENESĠ Bağırsaklar ve onların aktiviteleri klinik muayene teknikleri ile sadece sınırlı oranda muayene edilebilir. Bağırsaklar karnın sağ tarafında olup sağ karnın muayenesinde onların aktivitesinin değerlendirilmesi için alınan bilgi sınırlıdır. Dışkının karekteri, hidrasyon durumu ve vucut kondisyonu gibi di- ğer klinik bulgular ince ve kalın bağırsakların fonksiyonel aktivitesinin göstergeleridir. İnce ve kalın bağırsakların klinik muayenesi dolgunluk, karın ağrısı, dışkının olmaması, ishal ve dizanteri ile anormal dışkıyı kapsar. 1. Bağırsakların sıvı ve gazla dolgunluğu karın dolgunluğuna, karnın perküsyounda pinglere ve ballotman ve oskultasyonda sıvı çalkantı seslerine neden olabilir. Dolgun bağırsak spiralleri rektal muayenede palpe edilebilir. 2. Akut intestinal tıkanma veya peritonitiste bağırsakların sıvı ve gazla dolgunluğuna bağlı abdominal ağrı gelişebilir. Akut intestinal tıkanmada dolgun bağırsak spirallerinin rektal muayenesi de abdominal ağrıya neden olabilir. 3. Uzun süre dışkıda azalma veya hiç dışkı olmaması bağırsak tıkanmasını akla getirir. Bunlar fonksiyonel (adinamik ileus) veya fiziksel (dinamik ileus) tıkanmaya bağlı olabilir. 4. Dizanterili veya dizanterisiz derin bir ishal akut veya kronik enteritisin özelliğidir. 5. Anormal dışkı akut veya kronik enteropatiyi gösterir. Bağırsak tıkanması Bağırsak tıkanması mezenteryumun torsiyonu, invaginasyon ve düğümlenmesine bağlıdır. Bunların hepsinde birkaç saatten daha fazla hemen hemen hiç dışkı yoktur (şiddetli şok ve akut abdominal ağrının eşlik ettiği kanlı mukus geçişi hariç). Buzağılarda, mezenteryumun kökünün torsiyonu en yaygın bağırsak tıkanma şeklidir. Bağırsak tıkanmasının en önemli klinik bulgusu sağ karnın ballotman ve aynı anda oskultasyonunda sıvı çalkantı seslerinin duyulmasıdır. Tıkanma, bağırsak spirallerinin aşırı gaz ve sıvı ile dolgunluğuna neden olur ve onlar ileus durumundadır. 13. kostanın distal kısmında oskultasyon ve sağ karnın ballotmanı ile çoğunlukla net sıvı çalkantı sesleri duyulur. Ani bağırsak tıkanmasında genellikle akut abdominal bir ağrı dönemi vardır. Bu dönemde aşağıdakiler görülür: ● huzursuzluk ● gerisinde çöküntü ● karnı tekmeleme KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ● inleme Bu davranış değişiklikleri akut intestinal tıkanmalı buzağılarda çok belirgindir. Bu ve hatta daha dramatik davranış (yuvarlanma gibi), tam iştahsızlık ve dışkılamama ile birlikte 6-12 saat arasında spazmlı olarak devam eder. Atlarda aynı durumla karşılaştırıldığında bu dönemde temperatür ve solunum sayısı önemli derecede değişmezken kalp frekansı orta derecede artar. Akut ağrı dönemi geçtiğinde, şok belirtileri daha belirgin olur ve hayvan daha depresif olur. Bu sırada rumen ve bağırsak hareketleri hiç yoktur. Dolgun bağırsak spirallerini belirlemek için dikkatli rektal muayene önemlidir. Bağırsak tıkanması belli bir süre ya da tam olmayan şekilde geliştiğinde (sekumun dilatasyonu ve torsiyonunda olduğu gibi) ağrıyı gösteren belirtiler o kadar akut değildir ve ayrıca ● iştah belli derecede azalır ● beli sürede süt üretimi düşer ● dışkılama daha sık ise de az miktarda olup kıvamı yumuşak ve kanlı mukus içerir. Düğümlenme ve nekroz yoksa hayvan yaklaşık 7 gün yaşar, bu süreye yakın orta derecede karın büyümesi (sarkık) ve şiddetli toksemi belirtileri görülür. Sekumun dilatasyonu ve torsiyonu sağ fossaparalumbalis dolgunlaşır, perküsyon ve aynı anda oskultasyonda timpaniktir veya sıvı sesi duyulur. Temperatür, nabız ve solunum sayısı son dönemde normal sınırlar içinde kalabilir. Son dönemde orta derecede dehidrasyon görülür, hipokloremi ve hipokaleminin hayvan üzerinde önemli bir etkisi vardır. Sığırlarda sekum dilatasyonu ve volvulusu Volvulussuz sekum dilatasyonunda değişik derecede anoreksi, karında hafif şekil değişikliği vardır ve dışkı azdır. Bazı vakalarda klinik belirti yoktur ve rektal muayenede tesadüfen dilate sekum bulunur. Sağ fossa paralumbaliste perküsyon ve aynı anda oskultasyonda 10. interkostal aralığa uzanan sınırlı bir ping duyulabilir. Sağ karın duvarında ballotman ve aynı anda oskultasyonla sıvı çalkantı sesleri duyulabilir. sağ karnın üst kısmında hafif dolgunluk olabilirse de 231 bazı vakalarda karın çevresi normaldir. Rektal muayenede sekum genellikle uzun, silindirik, hareket edebilir bir organ olarak (uzunluğu 90 cm, çapı 20 cm) palpe edilebilir. Pelvis boşluğuna doğru yönelmiş Sekumun kör ucunun palpasyonu ve ayırt edilmesi diyagnostiktir. Basit dilatas- yonda rektal palpasyonda sekum büyümüş olup kolayca bastırılabilir. Sekum volvulu- sunda aşağıdakiler görülür: ● ● ● ● ● anoreksi rumen durgunluğu dışkı azalmış veya tamamen yoktur sağ karnın dolgunluğu dehidrasyon ve taşikardi Yukarıdaki belirtiler volvulusun şiddetine ve işemik nekrozisin derecesine bağlıdır. Hafif karın ağrısı bulunabilir ve hayvan karnını tekmeleyebilir. Sağ fossa paralumbalisin merkezinde timpanik rezonans sahası vardır ve 10-12. interkostal aralığa uzanabilir. Sağ karın duvarının ballotmanı ve aynı anda oskultasyonu ile genellikle sıvı çalkantı sesleri duyulabilir. Rektal muayenede sekum genellikle içerikle dolgun, büyük ve gergin olarak hissedilir. Sekumun kör ucu kraniyale ve laterale veya mediale doğru deplase olabilir ve o zaman sekumun gövdesi pelvis boşluğunda palpe edilir. Deplasmanın derecesine veya volvulus olup olmadığına göre değişik derecede kolon ve ileum dolgunluğu meydana gelebilir. Konjenital bağırsak atresiası Yeni doğan buzağılarda konjenital bağırsak ve anüs aresiası bağırsak tıkanmasının bir nedenidir. Defekt ince bağırsakta olduğunda doğumdan önce karın önemli derecede dolgun olabilir. Bu dolgunluk normal doğumu engelleyebilir. Defekt kalın bağırsakta ise genellikle doğumdan sonra dolgunluk meydana gelir. Bunlarda anüs normal olup tıkanan kısmın kaudalindeki bağırsak kısmı normal olabilir veya yoktur. Bağırsak atresiasının belirlenmesinde rektal sonda uygulanışı veya baryum enfüzyonu ve radyografi yardımcı olabilir. Rektumda mekonyum ve dışkı değil, genellikle çok miktarda kalın yapışkan mukus vardır. Sonuncu vakada sadece laparotomi ile defektin boyu ve özelliği belirlenebilir. 232 Sığırlarda Sindirim Sistemin Muayenesi Başlıca klinik belirtiler depresyon, anoreksi ve karın dolgunluğudur. Hayvan sahibi hayvanın dışkılamadığı şikayetiyle gelir. Birçok vakada hayvan ilk günden itibaren emmez, 5-6 günlük olunca çok zayıftır ve yatar vaziyettedir. Bağırsak belki yırtılır ve akut diffuz peritonitis gelişir. Bağırsak hipermotilitesi Bağırsak peristaltizminin sıklığındaki artışla geçiş süresi kısalıp absorbsiyon azalır ve şiddetli bir ishal meydana gelir. Heyecanla fonksiyonel diyare oluşur ve ayrıca motor sinir kontrolünün bozulduğunu ifade eder. Sığırlar baharda bol otlağa çıkarıldıklarında yumuşak dışkı geçişi değişik bir süre devam eder. Bu etkinin oluşumunda muhtemelen yüksek oranda su ve protein içeren otlar önemlidir. Klinik uyarı Sekum volvulusundan şüphe edildiğinde dikkatli olmalıdır, zira rektal palpasyon veya taşıma dolgun sekumun yırtılmasına neden olabilir. Bunu şok ve birkaç saat içinde ölüm takip eder. Klinik uyarı Kalın bağırsağı konjenital atresialı vakalarda ● açıksa anüsten ● aynı anda rektovajinal fistüllü düvelerde vajinadan kalın mukus gelebilir. Enteritis Enteritisin klinik belirtileri: ● ● ● ● ● diyare değişen karın ağrısı bazen dizanteri dehidrasyon bazı vakalarda fever ile birlikte toksemi Neden olan etkene bağlı olarak bu belirtilerin şiddeti önemli oranda değişir. Bazı akut sistemik hastalıklarda enteritis diğerlerine göre (enteritis başlangıçta belirgindir) daha az belirgindir. Kronik diyare kalıcı anormal dışkı, sık defekasyon, zayıflık ve iştahsızlıkla karakterizedir. REKTAL MAYENE Genel olarak, 1 yaş üzerindeki hayvanlarda kolayca yapılabilir. Irka bağlı olarak 6-8 aylık sığırlarda rektal muayene yapmak genellikle imkansızdır. Rektal muayenenin amacı genel klinik muayene ile belirlenemeyen gastrointestinal kanal anormalliklerinin olup olmadığını veya bazı kinik bulguları açıklayabilen anormallikleri belirlemektir. Bir sığırda sağ karında bir pingin varlığı dilate sekum, dilate abomazum veya intestinal timpaniyi düşündürür. Rektal muayene ile pinge neden olan gaz dolu bir iç organın olup olmadığı belirlenebilir. İç organın yeri onu ayırt etmek için ip uçları verebilir. Diğer durumlarda genel klinik muayene gastrointestinal disfonksi- yonlu bir hayvanda özel bir anormalliği ortaya koyamasa da rektal muayene ile periton yapışmaları, dolgun iç organlar veya çoklu intraabdominal kitleler belirlenebilir. Genel muayene ile belirsiz bir abdominal anormallik belirlendiğinde rektal muayenenin yapılması genel kuraldır. Sadece karnın kaudal kısmı palpe edilebilir. Rektum desendens kolonun pelvis boşluğundaki kısmıdır. Bu yolla muayene için hayvan travayda uygun bir şekilde tutulur. Atlarda olduğu gibi geriye tekmeleme çoğu sığırda problem olmadığı için önlem gerekmez. Muayenede sırasında mukozanın hasar görmemesi için tıknakların kesilmiş olması gerekir. Omuza kadar uzanan plastik bir eldiven takılırak ıslak ve kaygan hale getirilir. Parmaklar uçları koni biçiminde birleştirilir ve anüse nazikçe döndürülerek sokulur. Anal sfinkterin tonusunu önce şiddetli ise de sonra gevşer ve el anal kanala sonra rektuma sokulur. Rektum dışkı ile dolu olabilir (genellikle sağlıklılarda). Yetişkin bir sığırda rektumda genellikle yediğine göre değişen kıvamda birkaç el dolusu dışkı bulunur. Çayırdaki sığırlarda rektumda dışkı daha bol ve yumuşaktır. O zaman rektumu boşaltmak için avuç içinde toplanan dışkı geriye doğru çekilir ve el anüsten çıkarılmadan dışarı atılmaya çalışılır ya da rektum duvarı parmaklarla tırmıklanarak defekasyon uyarılır. Bu işlem sırasında rektumun hava almaması önemlidir. Çünkü hava alan rektum kollabe olur ve sertleşirek rektal muayeneyi zorlaştırır. Bu durumda rektumun dorsal duvarına geriye doğru nazik masaj yapılarak KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS peristaltik kontraksi- yonlar ve havanın dışarı çıkarılması sağlanabilir. Sağlıklı hayvanlarda rektal peristal- tizm kolu dışarı atmaya yönelik olarak çok şiddetlidir. Bu sırada hayvan sırtını kamburlaştırır. Bir iki dakika sabırla beklenerek veya torakal ve lumbal sırt çimdiklenerek bu durum giderilmeye çalışılır. Hasta hayvanlarda ise bu refleks fazla gelişmez. Peristal- tizm dalgası geldiğinde el zorlanmaz ve dalga geçince muayene yapılır. Muayene sırasında el açık ve parmaklar bitişik tutulur. Sistemik bir muayene için karın boşluğu dört çeyreğe bölünür: ● ● ● ● üst sol alt sol üst sağ alt sağ Pelvis boşluğunda el farklı yapıları hissetmek için sistematik bir sırada hareket ettirilir. 1. Pelvisin kemik yapısı ventral, lateral ve dorsal olarak hissedilebilir. 2. Pelvis girişini (güvenilir bir işaret) hissetmek için el ve kol pelvisin tabanı boyunca ilerletilir. 3. Pelvis girişinden sonra el artık desen- dens kolondadır. Bu kolon rektumdan daha uzun bir mezenteryuma sahiptir. Bu yüzden her yönde serbest hereket edebilir. 4. El ve kol sol böbreğin kaudal kenarını palpe edinceye kadar öne doğru ilerletilir. Bu da güvenilir bir işareti temsil eder. 5. Eli böbrekten sol üst çeyreğe hareket ettirerek rumenin sol dorsal kesesinin kaudal kısmı parmaklar uzatılarak hissedilebilir. 6. Rumenin sağ longitudinal (uzunlamasına) oluğunu (burası rumenin dorsal ve ventral keselerin birleştiği yerdir) hissetmek için el rumenin dorsal kesesinin sağ lateral kısımlarına doğru kaydırılır. Normal sığırda kaudal abdomenin sağ üst ve alt çeyreklerinin palpasyonu ile bir boşluk hissedilir. Sekum dahil ince ve kalın bağırsaklar genellikle hissedilebilir. Çünkü palpasyonla bağırsaklar yer değiştirir. Peristaltizm ve segmentasyon sırasında bazen bağırsağın kasılan segmenti kısa bir süre yakalanabilir. Normal hayvanda, spiral kolon veya sekumda içerik palpe edilemez. Dışkı kolun 233 uzanabileceği kadar mesafede desendens kolon ve rektumda bulunabilir. Yetişkin iri ırk sığırlarda kaudal abdomenin en dolu kısmı bile palpe etmek mümkün olmayabilir. Daha uzun kollu ve tecrübeli başka bir klinisyen gerekebilir. Spesifik olmayan anormallikler Gastrointestinal kanaldaki anormal bulguların ayırt edilmesi, spesifik diagnoza veya sadece hastalığın karakteri hakkında (buradan başka araştıralara ve tedavi planlanabilir) sonuca ulaşmayı sağlayabilir. Spesifik olmayan anormallikler deneysel laparotomiye ihtiyaç olduğunu gösterebilir ya da ötönazi veya kesim tavsiye edecek kadar önemli olabilir. Palpasyonda spesifik olmayan birkaç farklı anormallik bulunabilir: ● ishal durumunda dışkı aşırı miktarda ve sulu kıvamda olabilir ● sindirim kanalında hemoraji değişik miktarda kan bulunmasıyla karekterize olup renk kanamanın yerine göre parlak kırmızı, koyu kırmızı veya siyah olabilir ● dışkı az ve yapışkan olabilir ya da desendens kolonda dahil hiç olmayabilir. ● rektal mukoza kuru olabilir ve pürüzlü hissedilebilir ● hayvan rektal muayene sırasında sancılanabilir. Bu da bir seröz membranın yangısını veya gerildiğini gösterir ● rumenin palpe edilebilen kısımları çok dolgun ve dorsale doğru sublumbal bölgeye kadar uzayabilir ya da ventral kese büyümüş ve sağ alt çeyreğe kadar uzanmış olabilir ● rumen normalden daha küçük olabilir ve dorsal kese çökük gibi hissedilebilir ● büyüme ve/veya dolgunluk nedeniyle palpe edilebilen diğer organlar sekum, abomazum, omazum ve bağırsaklardır. Gaz ve sıvı dolu organ palpasyonda dalgalanır; sıkışan iç organa parmakla basıldığında çukurlaşır. Dolgun bir organın bir kısmının palpasyonu ve yakalanması ağrıya neden olabilir ve bu durumda hayvan inler ve ıkınır. Çoğu defa dolgun bir organa (abomazumun volvulusu) uzatılan parmaklarla sadece dokunulabilir. Bu bile önemli diyagnostik katkı sağlar. Kaudal abdomende herhangi bir yerde 234 Sığırlarda Sindirim Sistemin Muayenesi veya pelvis boşluğunda değişik şekil ve büyüklükteki kitleler (tümörler, abseler ve yağ birikintileri gibi) palpe edilebilir. Peritoneal yapışmalar pürüzlü yüzeyler şeklinde hissedilir ve yapışan iç yapıyı el ile ayırmak mümkün olabilir. Rektuma elin sokuluşu sırasında ve çeşitli organların palpasyonu sırasında hayvanın davranışına dikkat edilir. Bağırsak tıkanmasında intestinal kontraksiyonlardan kaynaklanan sancı ve kuvvetli gerilme söz konusudur. Rektum el ve kola yapışan az miktarda kanlı mukus hariç, genellikle boştur. Mezenteryumda yırtılmaya bağlı ya da hasar veya hemorajiyi takiben peritoneal yapışmaların gelişimi ile oluşan intestinal hapsedilme (inkarserasyon) palpe edilebilir. İnce bağırsakların gaz ile dolgunluğu tıkanmada önemli bir özellik değildir. Çünkü sindirim kanalının bu noktasında fermentatif sindirim önemsizdir. Kolonun kıvrılan kısmının torsiyonunda ince bağırsağın spiralleri dolgundur ve kolayca palpe edilebilir. Sekumun dilatasyonu ve volvulusunda pelvis girişine kadar uzanan çok dolgun sekum söz konusudur. Ġnvaginasyon İnce bağırsağın invaginasyonunda etkilenen kısım bazen sert sosis şeklinde kitle şeklinde palpe edilir. Palpe edildiğinde şiddetli bir ağrılı reaksiyona neden olur. Rumen kontraksiyonlarının gücü ve sıklığı içeriklerin özelliği (sulu, katı ve gazlı olabilir) kadar belirlenebilir. Abomzumun sola deplasmanında rumenin median plana doğru itilmesiyle boyu küçülür. Rumen içerikle dolgun veya timpanik olduğunda pelvise girecek kadar boyu büyür. Rumenin kraniyal kısımları, retikulum ve omazum rektal muayenede değerlendirilemez. Bu yüzden travmatik retiküloperitonitisin teşhisine yardımcı olmayabilir. Abomazumun sola deplasmanında Rumen küçülür ve sağ dorsal karında boşluk ve rumenin solunda sadece nadiren dolgun abomazum hissedilebilir. Rektumun etrafında olabilen yoğun yağ nekrozisi ve lipom kitleleri kolayca palpe edilebilir. Bunlar hareketli olup sert kıvamlıdır. Fark edildiğinde, büyümüş iliak ve sublumbal lenf düğümleri lenfomatozisini akla gelir. Spesifik anormallikler Rektal muayenede palpe edilebilen gastrointestinal kanalın yaygın spesifik anormalliklerinin bazıları kısaca tanımlanmıştır. Bunlar Şekil 17.56‟da şemetize edilmiştir. Klinik uyarı Rektal muayene sırasında normal olarak abomazuma ulaşılamaz. Bazen dilatasyon ve volvulusunda o kadar dolgunlaşır ki karnın sağ yarısını doldurur ve duvarının gerginliği ile solda rumenden ayırt edilebilir. L-şeklinde Rumen En çok vagal indigesyon ve kronik timpanide ya da rumenin giderek dolgunlaşmasıyla karekterize bazı rumen ve retikulum hastalıklarında meydana gelir. Rumenin dorsal kesesinin kaudal kısmı çok büyür ve çoğunlukla pelvis girişine kadar uzanır. Ventral kese kolayca palpe edilir ve sağ karına kadar uzanır. Büyümüş vantral kese büyümüş bir abomazum sanılabilirse de dorsal kesesi ile devam ettiği için abomazumdan ayırt edilebilir. Rumenin sağ longitudinal oluğunun belirlenmesi büyümüş dorsal ve ventral keselerin aynı organın kısımları olarak ayırt edilmesine katkı sağlar. Sıkışık bir abomazum ona yakın hissedilebilse bile rumenden ayrılır. Sekal dilatasyon ve volvulus Sekum dilatasyonu yaygın olarak pelvis girişine yakın, uzun silindirik dilate kör uçlu bir organ ile karakterizedir. Dilate sekum sadece gaz içerebildiği gibi yumuşak içeriği de bulunabilir, gergin olabilir ve içerikle dolu hissedilebilir. Çoğu vakada, karekteristik büyümüş sekumun nazikçe yeri değiştirilebilir. Bazı vakalarda büyümüş ve ikiye bükülmüş sekumun kör ucu öne doğru me- diale veya laterale hareket etmiştir. Gergin yuvarlak gövde pelvis girişine yakın palpe edilir. Abomazumun sağa dolgunluğu, deplasmanı ve volvulusu Karnın üst sağ çeyreğinde abomazum gergin sıvı ve gaz dolu olarak palpe edilebilir. İri KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS sığırlarda bu gergin organ sadece parmak uçları ile hissedilebilir. Erken dilatasyonun- da abomazum hafifçe gergin, volvulusta gergin hissedilir. Abomazum sıkışması Abomazum karnın sağ alt çeyreğinde hamursu bir kitle olarak palpe edilir. Sıkışan abomazuma doğru eli yavaşça hareket ettirmek için birkaç dakika gerekir. İleri gebelikte büyük uterus nedeniyle abomazum genellikle palpe edilemez. Abomazumun sola deplasmanı Sola deplase olan abomazumu palpe etmek genellikle mümkün değildir. Şiddetli deplasmanlarda nadir vakalar rumenin (genellikle normalden daha küçük ve deplase abomazum tarafından sağa hafifçe itilmiştir) sol kısmının lateralinde bazen gaz dolu organ olarak palpe edilebilir. İnvaginasyon İnvaginasyon karnın sağ tarafında sert, silindirik tubuler bir yapı şeklinde palpe edilebilir. Çoğu akut bağırsak tıkanma vakasında invaginasyon palpe edilemez, fakat sağ karında tıkanmanın kraniyalinde gaz ve sıvı ile dolgun bağırsak spiralleri palpe edilebilir. Bağırsak hapsolmasında dolgun bağırsak spirali mezenteryumun bir kısmından geçerek hissedilebilir. Mezenterik torsiyon Yetişkin sığırlarda bağırsakların mezenteryumunun kökünün torsiyonu yaygın değildir. Sağ karnın geniş bir bölümünde dolgun bağırsak spirallari palpe edilebilir. Peritonitis Karnın kaudalini kapsayan lokal veya diffuz peritonitiste fibrinli yapışmalar palpe edilebilir. Etkilenen yüzeyler pürüzlüdür ve bağırsak spiralleri arasında palpasyon (birbirine veya karın duvarına yapışmıştır) iki yağlanmış ekmek parçasını ayırıyormuş hissi verir. Lipomatozis Bunlar karında ve pelvis boşluğunda çoğunlukla „yumrular‟ veya yüzen mantarlar şeklinde palpe edilir. Bunlar genellikle serbestçe hareket eder. 235 Omental bursitis Bu anormallik karnın kaudalinde oldukça önde sol böbreğin altında orta hatta büyük sert-yumuşak bir kitle ile karakterizedir. Sığırlarda doğum sonrası sindirim kanalı hastalığının diferansiyel diyagnozunda uterus plasenta retensiyonu ve metritis yönünden muayene edilmelidir. Vajinal ve rektal muayeneler yapılmalıdır. Retensiyonlu fetal membranlara bağlı toksemi ve doğum sonrası metritis anoreksi, rumen dolgunluğu, paralitik ileus, dışkı azlığı ve bazen sağ karında ping belirlenebilir ve bu belirtilerin hepsi primer sindirim kanalı hastalıkları zannedilerek yanlış yorumlanabilir. Defekasyon ve dıĢkı Sığırlar genellikle ayakta ve yem yeme sırasında günde 10-18 defa dışkılar. Defekasyon sırasında bel hafifçe kamburlaşır ve kuyruk kalkar. Dışkı kuru ve sert ise ya da rektumda veya pelvis boşluğu yumuşak dokularında yangı varsa ıkınma meydana gelebilir. Akut veya kronik peritonitis, defekasyon için duruşa bağlı ağrı nedeniyle ağrılı defekasyona neden olabilir. Ikınmada kuyruk sürekli kalkıktır. Az miktarda dışkı geçişi veya hiç dışkı olmaması sindirim kanalında kaudale doğru içerik hareketinin olmadığını gösterir. Bunun en yaygın nedenleri: ● akut intestinal tıkanma ● ön mideler ve abomazumdan akışın yetersizliği ● peritonitis veya asit-baz dengesizliğine bağlı ileus Rektum paralizi nadien oluşur. Bu durumda rektum sert dışkı ile sıkışmıştır. Diyare sık ve sulu dışkı geçişi olup gastrointestinal fonksiyon anormaliğini, genellikle enteritis veya diyete bağlı indijesyonu gösterir. Dışkı muayenesi Dışkının kabaca görünümü sadece sindirim kanalı hastalığının göstergesi değil başka yerdeki hastalığın diferansiyel diagnozunda değerli bilgi sağlayabilir. Miktar Dışkı miktarında azalma yem ve su alımında bir azalmaya veya sindirim kanalından 236 Sığırlarda Sindirim Sistemin Muayenesi geçişte gecikmeye bağlı olabilir. Diyarede dışkı daha sık ve normalden daha fazla miktarda geçer va daha fazla miktarda su içerir (%90‟dan fazla). Retikulorumen ve abomazumun hareket baozukluğuna neden olan hastalıklarda nispeten dışkı yoktur. Peritonitis veya idiopatik intestinal timpaniye bağlı ileus 3 günden fazla dışkı azalır (bazen tamamen yoktur) Fonksiyonel tıkanmada önemli dışkı azlığı önemli bir karıştırmaya yol açar. Çünkü fizyolojik tıkanmadakine benzer. Renk Dışkının rengi aşağıdakilere bağlı olabilir: ● gıdanın niteliği ● dışkıda safra konsantrasyonu ● sindirim kanalından geçiş hızı Klinik uyarı 24 saat veya daha fazla dışkılama yoksa bu anormal olup fiziksel ve fonksiyonel bir tıkanmaya bağlı olabilir. Emen buzağılarda dışkının rengi altın sarısıdr. Ot veya saman yediğinde açık kahve olur. Süt ikame yemleri değişik gri içerik oluşturur. Yeşil ot yiyen yetişkin sığırlarda dışkı koyu zeytin yeşilidir. Otlu rasyonda daha kahvemsi zeytini olur. Fazla miktarda tahıl yerse renk zeytin-grisi olur. İçeriğin gecikmesi rengin koyulaşmasına neden olur. Dışkı yumak şeklinde ve mukusla kaplı parlak yüzeylidir. İshalde dışkının rengi normalden daha açıktır, çünkü fazla miktarda su ve daha az safra içerir. Hemolitik anemili sığırlarda olduğu gibi, fazla miktarda safra, koyu zeytin yeşili ile koyu yeşil renge neden olur. Safra kanalı tıkanan sığırlarda safra pigmentleri olmadığı için dışkı solgun zeytin yeşilidir. Kan Dışkıda kan aşağıdakilere bağlı olabilir: ● akciğer kananasında öksürüle çıkan kanın yutulması (yaygın olmayıp gizli kan olarak bulunur) ● abomazum içi kanama: akut kanama genellikle katran siyahı dışkıya (melena), kronik kanama da gizli kana neden olur. Koyuluğun derecesi veya melana varlığı primer kanamanın derecesine ve mide ve bağırsakların lumenine giren kan miktarına bağlıdır ● ince bağırsakların hemorajik enteritisinde dışkı aynı şekilde koyu kırmızıdır ● kalın bağırsakların hemorajik enteritisinde kolon ve sekumda kanama vardır. Açık kan bütün dışkıya eşit olarak dağılmıştır. Kanama rektumda ise açık kan dışkıda eşit olmayıp izler veya parçalar şeklinde görülür (hematoşezia). Eğer dışkı koyu renkli veya sindirim kanalında kanamadan şüphe edilirse hem iyonunun varlığını belirlemek için gizli kan testi yapılabilir. Koku Taze sığır dışkısı normal olarak kötü kokulu değildir. Nahoş koku genellikle içeriğin kokuşmasına veya fermentasyonuna bağlıdır. Bu da genellikle yangı ile birliktedir. Salmonellozisli sığırda dışkı pis kokulu olabilir ve pasif konjesyona bağlı viseral ödemli ileri perikarditiste dışkı bol fakat kokusu anormal değildir. Kıvam Dışkının kıvamı içerdiği su miktarına, yemin tipine, içeriğin sindirim kanalında kalış süresine bağlıdır. Normal olarak, süt emen buzağılarda dışkı orta-sert lapa kıvamdadır. Bitkisel baslenmeye geçerken ilk sert partiküller dışkıda görülmeye başlar. Normal dışkı orta derecede lapa kıvamlıdır. Orta derecede kalınlık daha katı kıvamda dışkı disklerinin geçişine yol açar ve şiddetli dehidrasyonda rektum içinde fasetalarda oluşan sert yumaklar oluşur. Bunların yüzeyleri koyu ve mukusla kaplıdır. Sindirim derecesi Dışkıda kötü sindirilen bitki parçalarının oranı ruminasyonun tam oluşuna, süresine, içeriğin ön midelerden geçiş hızına bağlıdır. Dışkının kötü ufalanması ruminasyon yetersizliğini ve/veya ön midelerden içeriğin hızlı geçişini gösterir. Bu yüzden akut travmatik retikuloperitonitisli bazı sığırlarda dışkı ceviz büyüklüğünde sindirilmemiş bitki liflerinden KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS oluşan parçalar içerir. Bunlar ön midelerin selüloz sindiriminden kaçmış olanlardır. Dışkıda fazla miktarda dane yem bulunması hayvanın fazla miktarda buğday gibi dane yem yediğini gösterir. Dışkıda diğer maddeler Mukus Dışkı yumaklarının yüzeyinde mukus olması kalın bağırsaklardan geçiş süresinin uzadığını gösterir. Rektumda mukus tıkaç bulunuşu fonksiyonel tıkanmayı (ileus) ifade eder. Enteritiste, fazla miktarda açık sulu mukus dışkılanabilir ve bunlar bazen jelatinli oluşturmak için pıhtılaşır. Klinik uyarı ● abomazumun sola deplasmanı macun gibi dışkı ● ön midelerin tıkanması (vagus indijesyonu, kronik peritonitis) yapışkan dışkı Enteropetojenik bakteri ve virusları belirleme teknikleri ● kültürel izolasyon teknikleri ● indirek immunofloresan ● daha yeni DNA prob teknikleri Fibrin Fibrinli enteritiste, salmonelloziste olduğu gibi fibrin uzun kordonlar şeklinde çıkabilir ve bunlar bağırsak lumeninin şeklini alabilir (intestinal fibrinli kastlar). Dışkının laboratuar muayenesi Dışkı örneklerinde yapılacak klinik muayenenin tipi süphe edilen teşhise bağlıdır. Maliyet nedeniyle bu muayenelerin sadece diyagnostik yönden faydalı sonuç vermesi arzu edilir. Dışkı birçok patojen ve madde yönünden muayene edilebilir: ● kimyasallar, arsenik ve kurşun gibi ağır metaller, birçok toksik maddeler ● intestinal helmint yumurtası ● protozoa kistleri ● bakteri ve viruslar ABDOMĠNAL AĞRININ YERĠ Sığırlarda ve buzağılarda karın ağrısının belirtileri çok değişiktir. Yetişkin sığırlarda 237 akut bağırsak tıkanmalı akut karın ağrısı sırtın (arka kısmın) çökük olduğu vücudun esnetilmesi, karını tekmeleme ve huzursuzluk ile kendini gösterebilir. Buzağılarda, akut karın ağrısı genellikle daha dramatiktir ve çökme, tekrarlayan yatma ve kalkma, zorunlu yürüme, huzursuzluk ve palpasyonda ağrı görülür. Bununla birlikte, bazı bağırsak tıkanmalı yetişkin sığırlarda karın ağrısı belirtileri gösterebilir ve bunlar yakından muayene ile belirlenmelidir. İnleme, kapalı bir glottise karşı kuvvetli bir ekspirasyon ile oluşan bir gırtlak sesidir. Sığırlarda inleme inspirasyonun sonunda veya ekspirasyonun başında karına yumruk veya diz ile derin bir palpasyon yaparak en iyi şekilde ortaya konur. Birkaç respirasyon boyunca trakea üzerinden stetoskopla inspirasyon ve ekspirasyon sesleri oskulte edilir ve sonra uyarmadan derin palpasyon yapılır. İnleme bir seröz membranın (periton, pleura ve perikard gibi) bir lezyonunu (gerilme, yan- gı, ödem) gösterir. Bununla birlikte, inleme olmaması periton lezyonu olmadığı anlamına gelmez. Akut travmatik retiküloperitoniste inleme olmayabilir veya çok zor duyulabilir ve retikulumun ilk delinmesinden 3-5 gün sonra belirsiz olabilir. Yetişkin sığırlarda sopa deneyi yapılabilir: ● iki yardımcı sopayı karın altında ksifoid sternumun hemen gerisinde karşılıklı olarak yere paralel tutar ● sopa ile karın birden yukarı kaldırdığında üçüncü şahıs trakea üzerinden oskulte eder ● olmadığına karar vermeden önce bu işleme birkaç defa tekrarlanır ● karnın ventral ve her iki tarafı ksifoid sternumdan başlayarak kaudale doğru umbulikusun kaudal noktasına kadar muayene edilir. Bu yüzden karnın ön ve arka kısımları ağrılı noktalar yönünden muayene edilmiş olur. Orta büyüklükte bir sığırda cidago veya skapula üzerine denk düşen sırt bölgesinde deri iki elin parmakları ile kavranır ve birden yukarı doğru kaldırılırsa ya da çimdiklenirse hayvanın sırtı çöker. Bu hareket de inlemeye neden olur. Peritonu yangılı bir hayvanda inleme bu yolla ortaya konur ve trakea üzerin- 238 Sığırlarda Sindirim Sistemin Muayenesi den oskulte edilmeden duyulabilir. Bununla birlikte, genellikle oskultasyon gerekir. Sığırlarda karniyal abdominal ağrı kraniyal karnın şiddetli hastalıkları (travmatik retiküloperitonitis, karaciğer abseleri, abomazum ülserleri ve bağırsak tıkanması) ifade eder. Diferansiyel diyagnozda toraks ağrısına neden olan hastalıklar (pleuritis, perikarditis ve şiddetli akciğer hastalığı gibi) dikkate alınır. KARACĠĞERĠN MUAYENESĠ Sığırlarda karaciğer karın boşluğunun tamamen sağında bulunur. Topoğrafik olarak sağ kosta kafesi tarafından örtülür ve normal konumunda palpe edilmez. Karaciğer en önde 6. interkostal aralıktan kaudodorsal olarak 12. interkostal aralığa veya 13. kostanın dorsal ucuna kadar uzanır. Kaudoventral kenarı 10. interkostal aralığın yaklaşık ventral kısmına kadardır. Karaciğerin normal mat saha ve büyümesi akustik perküsyonla belirlenebilir. Sığırlarda karaciğer önemli derecede büyüdüğünde kostal arkusun kaudalinde genellikle orta üçte birinde derin palpasyonla hissedilebilir. Büyümüş karaciğerin kenarı genellikle kalın ve yuvarlaksıdır. Karaciğer aşağıdaki durumlarda büyüyebilir ve palpe edilebilir: ● ileri sağ taraflı konjestif kalp yetmezliği ● çok sayıda karaciğer absesi ● diffuz hepatitis AĞIZ BOġLUĞU, FARĠNKS VE EZOFAGUS MUAYENESĠ Ağız boĢluğu Ağız boşluğunun hastalıkla ilgili net klinik belirtileri varsa sindirim kanalının herhangi bir yerinden önce ağız boşluğu muayene edilebilir. Böyle belirtiler: ● ağız boşluğunun ağrılı durumları ve salyanın yutulamaması nedeniyle salya akışı ● paraliz veya yangısı ile ilgili dil sarkması ● ağrılı lezyonları nedeniyle dilin kavrama yeteneğinin koybolması ● ağrılı veya çiğneme güçlüğü ● yutma güçlüğü ● yutma güçlüğünü takiben regurgitasyon ve ağızdan gıda düşürülüşü ● ağız boşluğu ve dudakların ağrılı durumlarına bağlı dudakların şaplatılması ● ağız boşluğu nekrotik lezyonlarına bağlı kötü koku ● yanak dişleri ile yanak mukozası arasında sıkışma ile ilgili yanakların şişkinliği Ağrı göstergesi olarak inleme İnleme karın ve göğüs ağrısı için karakteristiktir ● akut lokal veya diffuz peritonitisli hayvanlar hemen hemen her respirasyonla birlikte kendiliğinden inler ● inleme yatar pozisyonda abartılı olur ● şiddetli pneumoni, pleurizi ve şiddetli akciğer amfizemi ile oluşabilir ● toraksın dikkatli oskultasyon ve perküsyonu akciğer hastalığı olup olmadığını ortaya koyabilir ● bütün inlemeler kendiliğinden oluşmaz, inlemeyi ortaya koymak için yumruk veya diz ile karnın derin palpasyonu gerekebilir ● inlemeyi duymak için çoğu defa aynı anda trakea üzerinden oskultasyon gerekir. Ağız boşluğunun muayenesi için hayvanın uygun bir şekilde tutulması gerekir. Bunun için muşet kullanmak gerekebilir. Kuduz ihtimaline karşı koruyucu eldiven giyilmesi tavsiye edilir. Yeni doğan buzağıların ağız boşluğu kolay açılır ve muayene edilir. Ağız boşluğunun muayenesine mukozanın ve dudakların mukokutanöz kavşağının inspeksiyonu ile başlanmalıdır. Sığırda üst dudak kalın ve sert olup çok hareketli değildir. Merkezi kısmı kılsız ve nazolabial düzlüğün oluşumuna katılır. Üst dudak lateral olarak kıllı olup dokunsu kıllar kapsar. Dudaklar büyük ağız boşluğuna göre nispeten kısadır. Alt dudak daha kısa olup üst dudak kenarı ile hafifçe örtülür. Alt dudağın dış yüzü kılla ve hatta dokunsal kıllarla kaplıdır. Serbest kenarda kıl kaplı deri, dudak kenarı boyunca kılsız olup burada küçük yuvarlak papillalar bulunur. Çene iyi gelişmiş ve çoğunlukla adipoz dokudan ibarettir. Ağız açısına yakın dudakların içinde çok sayıda boynuzsu labial papilla bulunur. Bunlar muköz membranın dışa doğru koni biçiminde çıkıntılarıdır. Labial bezler ağız açısı civarında yoğundur ve çoğunlukla labial kasların bendleri arasında gömülüdür. Kısa dudak ve yarık damak ağız boşluğunun kau- dal kısımlarının inspeksiyonunu ve oral cerrahiyi KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS zorlaştırır (hayvanın ağzı tamamen açık olsa bile). Üst ve alt dudakların mukozasını görmek için üst dudakların lateral kısımları dorsale çekilir. Kesici dişlere yakın alt dudak inspeksiyon için tersine döndürülür. Aynı anda dudakların birleştiği yerin mukozası solgunluk, ikterus, kanamalar, mukozal lezyonlar (erozyonlar, veziküller, ülserler, travmatik hasarlar ve proliferatif lezyonlar gibi) yönünden muayene edilir. Sığırlarda ağız boşluğu büyük olup gerilebilir. Mukozasında iri konik bukkal papilla vardır ve bunlar farinkse doğru yönelmiş ve boynuzsu epitelle kaplıdır. En uzun ve en çok ağız açısında bulunur ve kaudale doğru sayıları ve boyları azalır. Sert damak orta dar kısmı ile birlikte rostral ve kaudal olarak genişler. Ruminantlarda üst kesiciler yoktur ve dental bir ped bulunur. Bu kalın yarım ay şeklinde ve kesici kemiğin esas gövdesine tutunmuş yoğun bağ doku katıdır. Pedi örten sert muköz membranın kalın çokça boynuzsu epiteli vardır. Dental pedin dar kaudal kısmında kısa konik papilla ve merkezinde kesici papilla bulunur. Sonuncu sirküler bir olukla çevrilir ve onun dibine papillanın her tarafında kesici kanallar açar. Sert damağın muköz membranı venöz pleksuslar katına sahip olup kısmen veya tamamen pigmentlidir. Damak sırtında boynuzsu 15-19 papilla bulunur ve bunların yönü kaudale doğrudur ve boyları giderek kısalır. İkinci yanak dişi hizasının kaudalinde sert damak düzdür. Yetişkin sığırlarda baş ve boyun uygun bir şekilde tutularak hekim baş ve boynunun gerisinde hayvanla aynı yönde durarak ağız boşluğunu açabilir: ● bir el başın üzerinden ağzın yanına konur (karşı el yardım etmek için bulunurken) ● el başın üzerinden ağzın içine sokulur ve üst çenenin sert damağına doğru hareket ettirilir ● el sert damağa hafifçe temas ederek ağzın kolayca açılmasını sağlayabilir ● diğer el ışık tutmak veya dili yakalamak için serbest tutulur. Sığırlarda dil sert ve dolgun olup oldukça hareketli ve gıdanın alınmasında çok önemlidir. Sivri uçlu apeksinin yuvarlaksı kenarları 239 gövdesinin yüksek lateral yüzeyleri ile birlikte kaudale doğru körleşir. Dilin dorsu- munun kaudal kısmı yükselir ve karakteristik oval torus linguayı, bunun rostralinde değişen derinlikte transversal fossa linguayı oluşturur. Dilin dorsumunun muköz membranı kalın, sert çoğu defa pigmentli olup hemen alttaki dokulara yapışır. Klinik uyarı Stomatitiste, ağızda dudakların birleşme yeri mukozasında koyu ve köpüklü salya birikintisi yaygındır. ● filiform (ipliksi) papillalar kaudale dönük, sivri uçlu ve iplik gibi olup fossanın rostralinde dorsumda bulunur ● torustaki papillalar ya kör ve konik ya da yuvarlak ve düz olup dilin köküne doğru sayıları azalır ● fungiform (mantar biçiminde) papillalar özellikle apeksin uçlarına doğru çok sayıda olup dorsumda daha az sayıda ve dilin lateral yüzeyleri boyunca bulunur ● vallatus (çanaksı) papillalar her yönde 8-17 tanedir. Bunların sayısı değişir ve torusun kaudal kısmının her yanında düzensiz sıra oluşturur. Klinik uyarı Sığırda bazen fossa tahıl diken ve kabukları ile doludur ve dilin enfeksiyonuna neden olur. Dilin törpü benzeri sertliği, damakla ilgili sırtlardaki papillalar, dudaklarda ve yanaklardaki büyük kaudale dönük papillalar sert yemi kavramayı ve yutmayı kolaylaştırır. Salya nedeni ile dil kaygan ise onu tutmak için havlu yardımcı olur. Dil ağızdan dışarı çekilir ve bir yana sonra da diğer tarafa alınarak ağız boşluğunun büyük bir kısmı inspekte edilebilir. Dilin tonusunun olmaması dilin ağızdan dışarı sarkması ile karekterizedir. Bu durum hipoglossal sinirde bir defekte bağlı glossoplejiyi düşündürür. Ağız boşluğunun mukozasına dokunulduğunda sıcak hissedilir. Rengi somon veya alabalık pembesi, parlak ve salya ile hafifçe kaygandır. Renk bakımından solgun, ikterik veya siyanotik olabilir. Hipotermi, dehidrasyon ve şokta kuruluk ve mukozal lezyonlar için palpasyonla muayene edilebilir. Erozyon- 240 Sığırlarda Sindirim Sistemin Muayenesi lar, veziküller, ülserler, travmatik hasarlar ve proliferatif lezyonlar belirgin olup kesin tanı için ayırt edilmelidir. kaplıdır ve gıda ile sıkışmış olabilir. Emme zorluğu şikayeti olan buzağılarda yarık damak olabilir. DiĢler Yabancı cisim yutulması Ruminantlarda törpü gibi dil ve kaudale dönük papillalar, ağızdan yabancı cisimlerin atılmasını zorlaştırır. Evcil ruminantlar, özellikle sığırlar doğru dürüst çiğnemeden hızlı yer ve yabancı cisimleri (çivi ve tel parçaları gibi) yutar. Bunlar retikuluma düşerek travmatik retiküloperitonitise neden olur. El ile ağzı açarak ve onu açık tutarak çene kaslarının tonusu değerlendirilebilir. Bazı sığırlar ağızlarını açık tutarlarsa da bu genellikle huysuz bir davranışa bağlıdır. Trismus ya da çene kilitlenmesi (tetanozda olduğu gibi) çok zorlansa bile ağzın açılmaması ile karakterizedir. Çene kaslarının tonusu- nun olmaması ve düşük çene sendromu genellikle mandibulanın kırığı veya kraniyal sinir açığı ile ilgilidir. Klinik uyarı Kuvvetli bir ışık kaynağı kullanarak ağız boşluğu dikkatle muayene edilir. Mukozal hastalığın erozyonları dilin herhangi bir kısmında ve alt dudaklar dahil tüm ağız boşluğunda meydana gelebilir. Ağız açıldığında kötü koku dikkat çekebilir ve mevcut lezyonların ya da sistemik hastalığın göstergesi olabilir. ● ketozisli sığırda solunum havası aseton kokar ● pyelonefritisle ilgili ileri azotemili sığırda solunum havası üremiktir ● buzağılarda kötü nekrotik koku oral nekrobasillozis ile ilgilidir. Normal sığırlarda ağızda kısmen çiğnenmiş gıda yumağı bulunabilir. Üçüncü dönem süt hummalı sığırların oral ve nazal boşluklarında regurgite edilen rumen içeriği bulunabilir. Ağız boşluğunda küçük odun parçaları, tel ve başka yabancı cisimlere sık rastlanır. Oral nekrobasillozisli buzağılarda ağız boşluğunun herhangi bir yerinde, çoğunlukla dilin dorsumunda ve yanak mukozasında büyük nekrotik ülserler bulunabilir. Ülserler ağrılı olup kötü kokulu nekrotik materyal ile Sığır, koyun ve keçilerde dişler alt kesiciler, üst ve alt premolarlar ve molarlardan ibarettir. Dişlerin değerlendirilmesi diş formülünü ve hangi yaşlarda süt dişlerin kalıcılarla değiştiğini bilmek gerekir. Evcil rumi- nantların yaşı aşağıdakilerle belirlenebilir: ● diş dökülmesi ve yerine kalıcının çıkması ● kesicilerin kapanma yüzeylerinin boyu ve şekli ● ileri yaşlarda diş kaybı Klinik uyarı Sığırlarda diş etinin kapiller tekrar dolum zamanı periferal perfüzyon için atlardaki kadar güvenilir bir test değildir. Aktinobasillozis Ağızdan hafifçe sarkmış olabilen büyümüş, sert ve yumrulu dil aktinobasillozis için karekteristiktir (odun dil). Bununla birlikte, anoreksi hariç lezyonun klinik belirtisi olmayabilir ve ağız boşluğu muayene edilmeden teşhis kaçırılmış olur. Bütün süt kesici dişler doğumda mevcut olabilir veya birkaç gün içinde çıkabilir ve 2-4 haftalık sürede fonksiyoneldir. Ruminantlarda süt dişleri formülü aşağıdaki gibidir: 2Di0/4, Dc0/0, Dp3/3, Dm0/0=20 Di: süt kesiciler Dc: süt köpekler Dp: süt premolar Dm: süt molarlar Kesici dişler sığır, koyun ve keçilerde yaşı belirlemek için kullanılabilir. Bunların numaralı sıralanması (K1-K4) şöyle de ifade edilir: santral, ilk ara, ikinci ara ve kenar kesiciler. Bunların her biri kürek şeklinde asimetrik taca sahip olup laterale doğru eğiktir. Sığır, koyun ve keçilerde dişlerin dökülüşü ve çıkışı Tablo 17.3-5‟te özetlenmiştir. Sığır, koyun ve keçilerde kalıcı diş formülü: KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS 2Di0/4, Dc0/0, Dp3/3=32 Kesici dişler otu çekmek ve kesmek için kullanılır ve onların periodontiumu otlama sırasında döndürücü zorlamaları karşılamak için değişikliğe uğrar Bu anatomik değişiklikler normal kesicilerin hafif basınçla anteroposterior (önden arkaya doğru) olarak hareketine neden olur. Yanak dişlerinin periodontiumu alt tarafa ve gevişin yan zorlamalarına karşı dişi yerinde tutmak için dizayn edilir. 241 lişi ve dökülenlerin bıraktığı boşluklar değerlendirilir. Yaşı ilerleyen her koyunda peridontium ve dişlerde değişiklikler meydana gelir. Bazı değişiklikler henüz anlaşılamamış ise de bazıları klinik yönden önemlidir. Bazı yaygın anormallikler: ● ● ● ● ● ● kırık ağız dentigerous kistler diş çürükleri kesici aşınması dalgalı ağız fluorosis Tablo 17.3 Sığırlarda dişlerin çıkışı ve ikamesi Tablo 17.4 Koyunlarda dişlerin çıkışı ve ikamesi DiĢler Çıkma zamanı DiĢler Çıkma manı za- kesici /1 Doğumdan önce K 1/1 14-15 aylar kesici /2 Doğumdan önce K 2/2 17-33 aylar kesici /3 Doğumdan önce veya 2-6 günde K 3/3 22-40 aylar kesici /4 Doğumdan önce veya 2-14 günde K 4/4 32-42 aylar premolar 2/2 Doğumdan önce veya 14-21 günde P 2/2 premolar 3/3 Doğumdan önce veya 14-21 günde P 3/3 premolar 4/4 Doğumdan önce veya 14-21 günde P 4/4 Molar 1/1 5-6 aylar Molar 2/2 15-18 aylar Molar 3/3 24-18 aylar DiĢler Çıkma zamanı DiĢler Çıkma manı za- kesici /1 Doğumdan önce veya 8 günde K 1/1 12-18 aylar kesici /2 Doğumdan önce K 2/2 21-24 aylar kesici /3 Doğumdan önce K 3/3 27-36 aylar kesici /4 Doğumdan önce veya 8 günde K 4/4 36-48 aylar premolar 2/2 Doğumdan önce veya 4 haftada P 2/2 21-24 aylar premolar 3/3 Doğumdan önce veya 4 haftada P 3/3 21-24 aylar premolar 4/4 Doğumdan önce veya 4 haftada P 4/4 21-24 aylar Molar 1/1 3 ay Molar 2/2 9 ay Molar 3/3 18 ay 24-28 aylar 24-30 aylar 28-34 aylar Dental hastalık koyunculukta ekonomik bir problemdir. Normal dişler ve dişlerin klinik görüntüleri hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Koyunlarda hayvanı tutarak ve dudakları çekerek dişler muayene edilebilir. Ağız açılana kadar dudaklar çekilerek, kesicilerin dil tarafı ve alt dental ped muayene edilebilir. Yanak dişlerinin muayenesi için pa- dan ve ışık kullanmak gerekir. Böylece dişlerin dizi- Koyunlarda kalıcı kesicilerin kaybı „bozuk ağız‟ olarak bilinir ve bir sürüdeki hayvanların kesicilerinin prematüre kaybı üretimin düşmesine neden olur. Sağlıklı yaşlı koyunlarda kesiciler yakın sıralanmış, kısa ve kürek şeklindedir. Dental hastalığın problem olmadığı sürüde kanca gibi kesiciler yaygın olsa da uzun kanca benzeri kesiciler bozuk Sığırlarda Sindirim Sistemin Muayenesi 242 ağız geliştiğini gösterebilir. Kesici dişlerin aşırı aşınması, 1-2 yıl içinde çakıl taşı benzeri küçülmesine ve etkili otlamanın azalmasına neden olur. Yanak dişleri koyunlarda sporadik ve düzensiz olarak aşınır ve gıda alımının azalması, gebelik toksemisi ve kilo kaybı ve dişlerle yanak mukozası arasında gıda sıkışmasına bağlı şiddetli halitozise yol açan tam olmayan çiğnemeye neden olur. Yanak dişleri arasında düzensiz aşınma görülür ve bunlar diş kaybı, diş gevşemesi ve hatalı çıkışla ilgilidir. Yanak dişlerinin muköz membranlarını aşındırarak ve diş etlerini çevreleyerek karşıdaki dişler kayan veya kaybolan dişin bıraktığı boşluğa pasif olarak çıkar. Bozuk ağız gelişimi ile ilgili olarak anormal molar aşınma çoğu defa mevcuttur. Dalgalı ağız aşağıdaki gibi görülür: ● tablaların dirseklenmesi ve sivrilmesi ● kesen kenarların aşırı keskinleşmesi ● etrafındaki yumuşak dokulara hasarı Tablo 17.5 Keçilerde dişlerin çıkışı ve ikamesi DiĢler Çıkma zamanı DiĢler Çıkma manı za- kesici /1 Doğumda K 1/1 15 ay kesici /2 Doğumda K 2/2 21 ay kesici /3 Doğumda K 3/3 27 ay kesici /4 1-3 haftada K 4/4 36 ay premolar 2/2 3 ay P 2/2 17-20 aylar premolar 3/3 3 ay P 3/3 17-20 aylar premolar 4/4 3 ay P 4/4 17-20 aylar Molar 1/1 5-6 ay Molar 2/2 8-10 ay Molar 3/3 18-24 ay Diş yüzeyi kalıntıları diş etinin sulkusuna girişte her dişte tutunmuş olan supragingival bakteri plaklarından ibarettir. Supragingival plak subgingival olandan ayırt edilmelidir. İkincisi gingivitis, periodontitis ve diş kaybı başlamasında ve gelişiminde önemlidir. Dişin kahve rengi olması yaygın ve değişiktir. Belki de mineyi kaplayan gözenekli sementi boyayan gıdalarla oluşur. Daha kalın mineralize kalıntılar veya taşlar yaygın olarak yanak dişlerinde ve daha az olarak kesicilerde birikir. Miktar, renk ve kıvam çok değişir; kat kat kömür siyahı birikintilerden ayna benzeri sert metalik gümüş veya bronz kabuklara kadar değişir. Koyunlarda özellikle dişin kaybolduğu ve kesicilerin kanca gibi ve uzun olduğu zaman yanak dişleri arasına gıda sıkışması yaygındır. Dişler kapanma yönünden muayene edilir. Normal hayvanlarda kesiciler dental pedi, rostral ucunun 5 mm içinde karşılar ve pozisyon aşağıdakilere bağlıdır: ● nispi mandibula ve maksilla uzunlukları ● kendi soketleri içinde kraniyal kesicilerin açıları ● klinik tacın uzunluğu Bunların üçü de yaş ile değişir ve kesiciler de üst dental ped üzerinde öne doğru eğilir. Otlamayı azaltan ısırmanın en yaygın klinik anormalliği dental pedin önünde kesicilerin kötü pozisyon almasıdır. Şiddetli konjenital prognatizm (bir veya iki çenenin anormal çıkıntısı) meydana gelebilir. Ped üzerinde dişlerin geriye doğru buluşması daha az görülür ve konjenital bra- hignati (mandibula anormal kısadır ve mak- silla anormal çıkıntılıdır, buna papağan ağız da denir) sonucu olabilir. DiĢ minesi ● normal diş minesi parlak yarı saydam beyaz yüzeye sahiptir ● tebeşir gibi düzensiz yüzeyler florca zengin fosfat gübreleri kulanımına bağlı olabilir ● lokal hipomelagenozis (mine oyuklaşması) koyunlarda diş muayenesinde tesadüfen rastlanan bulgudur ● çürükler diş eti kenarlarındaki minede derin sınırlı deliklere neden olur. Bunlar taçları zayıflatır ve kırıkları düzensiz diş kalıntılarına yol açar. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Aktinomikozis (yumrulu çene) Mandibulanın osteomiyelitisine neden olur ve bu da üst ve alt molar dişlerin kötü kapanmasına yol açar. Gingivitis Diş etlerinin yangısı olup hemen hemen her koyunda bulunabilir. Bir veya daha fazla dişin yakın diş eti kenarlarında lokalize kırmızılıkla karekterizedir. Sürülerde gingival kenarlarda kırmızılaşma, şişkinlik ve ödemli şiddetli gingivitis meydana gelir ve bozuk ağız gelişir ve dişlerin kaybından 2-3 yıl öncesine kadar mevcut olabilir. Diş etlerinin ve her iki maksillar ve mandibular dental pedin travmatik hasarı yaygındır ve koyunların otlama alışkanlıklarındandır. İki santral kesici çift dişin altındaki gingival kenar ve diş etleri etkilenen yaygın yerlerdir. Diş desteklerine hasarı takiben gingival sulkusun derinleşmesiyle diş etinde cep oluşur. Diş eti çekilmesi kesicinin diş etinden yukarı doğru kısmi hareketi veya periodontal doku hasarını takiben diş etinin aşağıya doğru kontraksiyonudur. Klinik yönden gingival kenara yakın yeni sergilenen sementin (dişlerin kök bölümlerinde dentin tabakasının üstünü saran kemiksi doku) solgun çıkışları ile tanınır. Sığırlarda ağız açıkken kesici ve yanak dişleri görülebilir. Dili önce bir ayna daha sonra diğer tarafa çekerek karşı tarafın dişleri görülebilir. Sağ ve sol taraflı diş padanı kullanarak maksillar ve mandibular yanak dişlerini palpe etmek mümkündür. Sığırlarda yanak dişlerinin anormalliği yaygın değildir. Dişler aşağıdakiler yönünden inspekte edilir: ● ● ● ● ● ● ● aşırı aşınma sıra bozukluğu kapanma bozukluğu renk bozukluğu kırıklar diş kaybı dişler arasında sıkışmış yabancı cisimler Sığırlar kumlu tabanlı merada ise kesiciler aşırı derecede yıpranır. Bazen premolar ve molar dişler kırılır ve dişin gevşek kısmı mu- 243 ayenede görülebilir. Aktinomikoziste etkilenen sahanın inspeksiyon ve palpasyonunda mandibulanın lezyonunda yer alan diş eti genellikle büyümüş ve dişlerin sırası da önemli derecede bozulmuştur. Farinks Sığırlarda farinks nispeten kısadır ve kaudal olarak kafatasının tabanının ötesine uzanmaz. Yumuşak damağın uzunluğu 8 cm‟den-12 cm‟ye kadar değişir ve epiglottisin tabanına ulaşır ve solunum sırasında bu pozisyonda tutulur. Regurgitasyon sırasında yumuşak damak kalkar. Bu, orofarinksi genişletir ve regurgite edilen gıda yumağı ağza yöneltilir ve orada tekrar çiğnenir. Rumenden geğirme ile çıkan gaz ağız boşluğundan da geçebilir. Bununla birlikte, gazın çoğu akciğerlere zorlanır. Buna ağzın ve intrafaringeal açıklığın kapanması ve glottisin açılması eşlik eder. İntrafaringeal açıklık yumuşak damağın ve rostral faringeal kasıcı kasların kalkışıyla kapanır. Eğer geğirme bazı nedenle inhibe edilirse rumende hızla gaz birikir. Yumuşak damağın ventral yüzeyinin submukozası, mukus üreten ve yumuşak damağın kalınlığının yaklaşık üçte biri ile yarısını kapsayan kalın bir bez tabakası içerir. Bunlar dorsal olarak damakla ilgili kaslar arasında ve lateral olarak farinksin duvarında yer alır. Yumuşak damağın ventral yüzeyinde diffuz lenfoid doku ve lenf düğümleri de bulunur. Yumuşak damağın dorsal yüzeyinde nazik muköz membran silialı epitelyumla kaplıdır. Orofarinks geniş ve uzayabilir özelliktedir. Larinksin rostral kısmı, laringofarinksin tabanından intrafaringeal açıklığa yukarı doğru çıkıntı yapar. Sığırlarda piriform resesus derindir. Laringofarinks nispeten kısa olup krikoid laminanın yaklaşık rostral üçte birine uzanır. Nazal septum nazofarinkse faringeal septum olarak devam eder ve nazofarinksin dorsal kısmını sağ ve sol resesuslara böler. Faringeal septum buzağılarda yukarıda ve yetişkin sığırlarda bazen daha alttadır. Ses kanallarının faringeal açıklıkları nazofarinksin kaudal kısmında küçük yarıklardır. Dilin dorsumunun şişkinliği nedeniyle farinks doğrudan görülemez. Bu yüzden dil 244 Sığırlarda Sindirim Sistemin Muayenesi düz bir aletle veya silindirik bir spekulumla çöktürülür. Yetişkin sığırda dilin dorsumunun üzerine yerleştirilen silindirik bir spekulum (40 cm uzunluk ve 3-4 cm genişlikte) ışık yardımıyla larinksin açıklığının ve farinksin kolay görülmesini sağlar. Farinks, glottis, larinks ve tonsillar kriptler el ile palpe edilebilir. Travmatik hasarla ilgili faringeal lezyonlar görülebilir ve palpe edilebilir. Sığırlarda lingual tonsil çok sayıda foliküllerden oluşur ve glossoepiglottik kıvrımın her iki yanında epiglottisin tabanına uzanır. Ezofagus Ezofagus laringofarinkste başlar ve krikoid kıkırdağın laminası üzerinde ilk kısmı ile yer alır. Sığırlarda ezofagusun boyu 90-95 cm olup sevikal kısım 42-45 cm ve torasik kısım 48-50 cm‟dir. Boynun kraniyal üçte birinde longus colli ve trakea arasında yer alır; boyunun kaudal yarısında sola bükülür ve servikal kısmın geri kalanı trakeanın lateral yüzeyine karşı yer alır. Ezofagusun torasik kısmı kaudal olarak mediastinumda uzanır ve toraks girişini geçtikten hemen sonra longus colli ve trakea arasındaki orijinal pozisyonuna geri döner (6. torasik ver- tebra hizasında kasın sonuna ulaşıncaya kadar). Ezofagus trakeal bifurkasyonun dor- saline ve kalbin bazisine geçer ve 4.-7. in- terkostal aralığın karşısında aortanın sağ yüzeyine geçer ve 8. interkostal aralık hizasında diyaframanın ezofagal hiatusundan geçer. Diyaframaya ulaşmadan önce dorsal olarak uzun kaudal mediastinal lenf düğümü ile temas eder. Bu düğümüm büyümesi ezofagusu ve eşlik eden dorsal vagal trunkusu etkileyebilir. Ezofagusun kas duvarı farklı segmentlerde kalınlığı değişen çizgili kastan oluşur. Ezofagusun lumeni farklı segmentlerde değişir. Boynun orta ve kaudal üçte birlik bölümlerinin birleşme yerinde lumen daralır ve bu daralmanın kaudalinde giderek tekrar genişler. Servikal kısımda enlemesine kesitte rozet şeklindedir. Kalbin kaudalinde lumen enlemesine kesitte geniş ve oval olup boyu dorsoventral olarak 7-8 cm ve yandan yana 4-5 cm‟dir. Ezofagusun servikal kısmı juguler oluğun derinliğinde muayene edilir; nadir vakalarda boynun sağında bulunur. Yutma güçlüğü (disfaji), genellikle farinks veya ezofagusta yabancı bir cisim veya neoplazm tarafından fiziksel tıkanmaya bağlıdır (bazen lokal ağrı ve yangısal şişlik ile de oluşur). Ezofagal divertikulum ya da segmental paraliz, değişmez biçimde fonksiyonel tıkanmaya katkıda bulunur ve disfaji ile kendini belli eder. Kuvvetli yutma girişimleri, başlangıçta başın uzatılması ve bükülmesi ile birlikte boyun ve karın kaslarının kasılmaları disfaji belirtileridir. Bunlar yem yerken ve su içerken gözlenebilir. Yutarken, gıda yumağı ezofagusta geri kalan juguler oluk boyunca aşağı doğru hareket eden şişlik olarak görülebilir. Klinik uyarı Ezofagusun fonksiyonel durumunu değerlendirmek için ilk önce yutmanın olup olmadığını belirlemek gerekir. Klinik uyarı ● yere düşen rumen içerikleri disfonksiyonel regurgitasyonu gösterir ● „ağızda tutma‟ ağızda ağrılı bir durum olduğunu gösterir. Disfaji varsa, hayvan gıdasını tüketmek için çok zaman harcar. Yavaş yeme sinir sistemi hastalıklarında da oluşabilir. Yutma güçlüğü şiddetli ise su (katı gıdalar değil) daha kolay yutulabilir. Ezofagusun servikal kısmının şekil ve çevre değişikliklerine neden olan anormallikleri (yabancı cisimler veya tümörlerle tıkanması gibi) inspeksiyon ve palpasyonla belirlenebilir. Ezofagus kısmen veya tamamen genişlediğinde veya daraldığında hayvan yerken lezyon yerinde veya onun önünde bir şişlik gelişir. Bu basınçla küçülebilir ve bir zaman sonra kendiliğinden kaybolabilirse de hayvan ne zaman yerse nükseder. Bazı durumlarda sol juguler oluk boyunca hemen hemen her yere sert basınç yapılınca regurgitasyon ve kusma (ezofajitis, dilatasyon ve spazm) görülür. Primer ezofajitis kimyasal veya fiziksel irritanları takip edebilir ve genellikle stomatitis ve farinjitis ile seyreder. Ezofagusun yangısı genellikle fark edilmeden çok sayıda spesifik hastalıkla (özellikle stomatitise neden olan) beraber seyreder. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Ezofagusun açık veya aşağıdakilerin olup olmadığı belirlemek için ezofagusa uygun büyüklükte rumen sondası uygulanır: ● ● ● ● kasılmalar ve daralmalar yabancı cisimler gıda kitleleri neoplazmalar Sığırlarda aktinobasillozis veya lökozisle oluşabilen posterior (arka) mediastinal lenf düğümlerinin büyümesi bu metotla belirlenebilir. Çünkü büyümüş lenf düğümleri ile oluşan kompresyon stenozisi sondanın ilerlemesini engeller. Sonda kullanmadan önce kayganlaştırılmalı, baş ve boyun tamamen uzatılmış iken ve hasta uygun bir şekilde tutulduğunda uygulanmalıdır. ÖZEL DĠYAGNOSTĠK TESTLER Abdominosentezis Periton ve bağırsaklarla ilgili hastalıkların teşhisinde periton sıvısı analizi faydalı olabilir. Yetişkin sığırlarda abdominosentezis (parasentezis) için yer seçimi bir problemdir. Çünkü rumen ventral karın duvarının önemli kısmını kaplar ve karın boşluğuna girmeyi zorlaştırır. Tavsiye edilen ilk yer ksifoid sternumun 8-10 cm kaudali ve orta hattın 8-10 cm lateralidir. Bir meme kanülü tavsiye edilir. 5 cm ve 16 gaugelik hipodermik iğne de dikkatle kullanılabilir. Deri aseptik olarak hazırlanır, lokal anestezik uygulanır, deriye küçük bir ensizyon yapılır. Kanül dikkatle ve yavaşça karın duvarından itilir ve periton delindiğinde kolayca ilerler. Sıvı kanülden damlar veya bir enjektörle çekmek gerekebilir. Sıvı alınmadan önce kanülü birkaç farklı yönde ileri geri hareket ettirmek gerekebilir. Sıvı alınamaması peritonitis olmadığı anlamına gelmez ya da peritonitis çok az miktarda sıvı ile birlikte lokalize olabilir. 245 ● partiküllü materyal içeren bulanık sıvı, perfore abomazumda elde edilir. Normal sığırlardan mezoteliel hücreler, lenfositler, nötrofiller, birkaç eritrosit ve bazen monosit ve eozinofil içeren 1-5 ml periton sıvısı alınabilir. ● normal sığırlarda lenfositler ve parçalı nötrofillerin oranı yaklaşık 1:1‟dir ● akut peritonitiste nötrofilerin oranında ve total sayısında artış olur ● kronik peritonitiste nötrofillerin sayısı düşerken monositlerin sayısı artar. KeĢif amaçlı laparotomi (seliotomi) Karın ve sindirim kanalı hastalıklarının teşhis ve tedavisinde katkısı olabilir. Laparotomide önemli bir lezyon bulunduğunda, sonucun uygun olup olmadığı cerrahi ile doğrulanır. Cerrahi işlem yapılıp yapılmamasına ve laparotominin soldan mı, sağdan mı yapılmasına karar vermek bir problemdir. Bununla birlikte, gereği gibi yapılan bir laparotomi zaman aldığı ve masraflı olduğundan önemsiz lezyonlarda yapılmamalıdır. Teşhis konulabilirse bazı iyi bilinen hastalıklarda laparotomi endikedir. Bazı vakalarda kesim tavsiye edilir. Travmatik retiküloperitonitis, rumen asidozunun tedavisi için rumenotomiden ve sezeryandan başka laparotominin en yaygın endikasyonu aşağıdaki gibi organ deplasmanlarının veya tıkanmalarının cerrahi düzeltilmesidir: ● abomazumun sola deplasmanı ● abomazumun sağa deplasmanı ve torsiyonu ● mezenteryum kökünün torsiyonu ● spiral kolonun torsiyonu ● sekum dilatasyonu ve torsiyonu ● invaginasyon Dört farklı periton sıvı örneği şunlardır: ● normal sıvı kehribar renklidir ● bulanık sıvı, protein konsantrasyonunun arttığını düşündürür ● serosangiöz (kanlı) sıvı, invaginasyonda olduğu gibi işemik bağırsak nekrozisini akla getirir Periton sıvısı örnekleri ● akut diffuz peritonitiste sıvı genellikle kolay elde edilir ● lokal peritonitis veya kronik vakalarda dört farklı yerden girişim gerekebilir. 246 Sığırlarda Sindirim Sistemin Muayenesi Tablo 17.6 Sığırlarda periton sıvısının Sııflandırm Fiziksel Total a görünüş protein Normal Kehribar, 0.1-3.1 berrak, pıhtı1-5 ml laşmaz sınıflandırması ve yorumu Özgül Eritrosit Leukosit ağırlık 1.005Örnek 0.3-5.3 1.015 alma sırasında kapille delinmesinden birkaç tane 1.0162.7-40.7 Kronik 1.025 peritoniti ste nontoksik nötrofiller , %50-90 makrofajl ar belirgin Orta derecede yangı Kehribarpembe, hafifçe bulanık 2.8-7.3 ġiddetli yangı Kanlı, bulanık, visköz ve çoğunlukla pıhtılı, 10-20 ml 3.1-5.8 1.0261.040 0.3-0.5 2.0-31.1 Leukosit formülü Polimorf çekirdekli ve tek çekirdekli hücreler oranı 1:1 Bakteri Yorum hiç Hiç İleri gebelik ve konjestif kalp yetmezliğinde miktar artar Hiç hiç Hiç Parçalı nötrofiller %70-90. toksik (dejenere) nötrofiller bakteri içerir Genellikle var buluna bilir Boğulmanın erken dönemlerinde bağırsak yıkımı; RPT, tıkanma; akut diffuz peritonitis; abomazal ülser; uterus, ön mideler ve bağırsak yırtılması; idrar kesesi yırtılması; kronik peritonitis İleri dönem boğulma KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Klinik uyarı Gereksiz bir laparotmiden kaçınmak için teşhis doğrulanmalıdır. Diğer vakalarda teşhisten şüpheli fakat kesin değilse laparotomi, kesim, ötönazi ya da konservatif medikal tedavi için endikasyonlar belirsizdir. Önemli soru: „anemnez, klinik ve laparotomi bulguları bir tıkanmayı akla getirir ve tıkanmanın yeri klinik muayenede belirlenemez ise hangi durumlarda laparotomi endikedir?‟ Aşağıdaki kriterler laparotomi gereği için faydalı göstergelerdir (Tablo 17.7). ● en önemli klinik gösterge, ruminantlarda ön mideler ve bağırsaklarda biriken gaz, sıvı ve içerikle birlikte gastrointestinal hipomotilite; dışkı miktarında azalma veya hiç olmaması; değişik derecede abdominal ağrı ve anoreksi; giderek kötüleşen şok ve dehidrasyon ● taşikardi, şok, dehidrasyon, anoreksi, rumen atonisi, su içememe, birkaç saat dışkı olmamasını takiben ani abdominal ağrı başlangıcı ● rumen sondası uygulaması ile giderilemeyen karın dolgunluğu (sekum, abomazum, bağırsakların dolgunluğuna bağlı); şok ve dehidrasyon; rumen atonisi ● organ dolgunluğu, rumen atonisi, şok, dehidrasyonla birlikte birkaç saatten fazla dışkı olmaması veya az ve kanlı dışkı ● rektal muayenede palpe edilen dolgun organ, rumen atonisi, anoreksi şok ve dehidrasyonla birlikte sağ tarafın ballotmanında sıvı çalkantı sesleri ● taşikardi, rumen atonisi, şok ve dehidrasyon, anoreksi ve rektal muayenede dilate sekum, dilate abomazum, invaginasyonu düşündüren gergin bir organ palpasyonu ile birlikte sağ karında geniş bir sahada ping ● anoreksi, rumen atonisi, dışkı azalması veya olmaması ile birlikte karnın derin palpasyonunda inleme 255 ● anoreksi, rumen atonisi, dışkı azlığı veya olmaması ve rektal muayenede dolgun organ palpe edilmesi ile birlikte yangıyı gösteren periton sıvısı ● anoreksi, dışkı azlığı, gaz ve sıvı dolu organ ve şok ve dehidrayonla birlikte yangıyı gösteren hemogram; hipokloremik ve hipokalemik alkalozisi gösteren biyokimyasal profil Laparotomi hakkında karar verme Anemnez ve klinik bulguların cerrahi olarak düzeltilebilecek bir sindirim kanalı tıkanmasını akla getirdiği fakat yine de bir klinik belirsizliğin olduğu bir sığırda klinisyen laparotomi yapmayı ne kadar geciktirir? Örneğin: ● şimdi yatışmış olan ilk abdominal ağrı nöbetleri ● tam anoreksi ● dışkı olmaması ● dolgun bağırsak spiralleri veya organın palpe edilememesi ● belirgin klinik dehidrasyon Laparoskopi Aşağıdaki yerlerden kolayca yapılabilir: ● sağ fossa paralumbalis ● sol fossa paralumbalis ● kraniyoventral orta hat Karın ve organlarını doğrudan gösteren lensli 32 cm‟lik bir laparoskopi kullanılmaktadır. Laparoskop sağ ve sol fossa paralumbalisten sokulur. Laparoskop sokulmadan önce trokar ve kanül ile karın boşluğunu şişirmek için CO2 gazı kullanılır. Laparoskop kraniyale yönlendirir sonra karnın kaudal kısmını muayene etmek için saat yönünün tersine çevrilir. Kraniyalde duodenumun desendens kısmı, karaciğerin kaudal ve sağ lobları ile sağ böbrek sağ fossa paralumbalisten laparoskopi ile görülebilir. Kostal kısım, sağ cruanın lateral kısmı ve diyaframanın sentral tendinöz kısımları belirlenebilir. Çok sayıda peristaltik hareket, pankreasın gövdesi ve sağ lobu da belirlenebilir. Kaudal olarak büyük omentumun serbest kenarı ve geniş ligamentin kraniyal kenarı bir boşluk 256 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi oluşturur ve bunun içinde laparoskop karın boşluğunun kaudal kısmına ilerletilebilir. Kaudal olarak, sağ taraftan aşağıdaki yapılar belirlenebilir: ● ● ● ● ● ● ● ● ● ovaryum desendens kolon mezokolon uterus ince bağırsak segmentleri mezenterik kenarın vasküler sıra kemerler sekum spiral kolon idrar kesesinin kısımları Sol fossa paralumbalisten laparoskopi ile rumenin dorsal kesesi ve dalak görülebilir. Retikulum görülemez. Kaudal olarak rumenin dorsal kesesi ve kaudorsal kör kesesi görülebilir. Karnın orta-dorsal kısmında rumenin medialinde sol böbrek, rumenin kaudomedialinde ince bağırsak kısımları görülebilir. Ventral orta hattın üzerinden kraniyoventral olarak yapılan laparoskopi diyaframanın sternal ve tendinöz merkezini görmeyi sağlar. Orta hattın sağında abomazumun gövdesi belirlenebilir (düz serozal yüzeyi ve üzerinde omentum olmaması ve geniş fundusun pilorik kısmına kaudal olarak konikleşmesi ile). Omazum büyük omentum tarafından tıkanabilir. Retikulum gazla dolgun olmadıkça rumenden ayırt edilmesi zor olabilir. Gazla dolgun olduğunda içsel bal peteğine benzer çok sayıda çıkıntılı düzensiz serozal yüzeye sahip olabilir. Karın boşluğunun kaudal kısmı büyük omentum tarafından tıkanır. Klinik uyarı ● fleksibil fiberoptik bir kolonoskop (14 mm çaplı ve 1120 cm uzunlukta) travmatik retiküloperitonitis teşhisinde faydalı olabilir ● bu alet sağ taraftan kullanıldığında abomazumun sola deplasmanının belirlenmesinde faydalı değildir. MEDĠKAL GÖRÜNTÜLEME Yetişkin sığırda karın radyografisi sınırlıdır. Ön karnın ve retikulumun radyografisi Travmatik retiküloperitonitisten şüpheli bir sığırda retikulumun radyolojik muayenesi doğru bir diyagnostik metottur. Bununla birlikte, hayvana pozisyon verilmesinin teknik zorlukları, tutmak için birkaç kişi gerektiğinden pratik olmayabilir. Sığırlarda karnın kraniyali iki kraniyal abdominal ve bir kaudal torasik radyograflarla değerlendirilebilir. Bunun için 10001250 mA ve 150 kV‟lık röntgen cihazı gerekir. Bununla birlikte, böyle teknikler ve şirurjikal tedavi için doğru teşhis ve prog- nozun istendiği değerli hayvanlarda uygun olabilir. Retikulumun ultrasonografisi Sağlıklı sığırlarda travmatik retiküloperitonitisin teşhisi ve retiküler kontraksiyonların araştırılması için uygun bir metottur. Sığırlarda retikulum ve komşu organlar 3.5 MHz lik liner transduser kullanarak toraksın ventral orta hattından, orta hattın sağ ve sol taraflarından (6.-7. interkostal aralıklardan) muayene edilebilir. İri ve vücut kondisyon skoru fazla olan sığırlarda yağ ve kas tabakalarının oranı yüksek olduğundan retikulumu görüntülemek mümkün olmayabilir. Yaşlı sığırlarda skifisterumun kalsifikasyonu görüntülemeyi engelleyebilir. Hastalarda çok dolgun rumen veya abseler ve fibrinli effüzyonlar gibi kitlesel lezyonlar tarafından retikulumun deplasmanı en yaygın görüntüleyememe nedenidir. Kontraksiyonlar arasında aşağıdakileri görüntülemek mümkündür: ● ● ● ● süre amplitüd sayı özellikler Retikulumun çevresi, kontraksiyonları ve komşu organlar görüntülenebilir. Bifazik retikulum kontraksiyonları her 4 dakikada 4 adet görüntülenebilir. Retikulumun ilk tam olmayan kontraksiyonu yaklaşık 7.2 cm kontrakte olur ve ikinci kont- raksiyon sırasında görüntüden kaybolur. RPT’de ultratrasonografi Kostalar ve sternumun engellemesine rağmen sığırların %90‟ından fazlasında retiku- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS lum görüntülenebilir. Retikulum hareketlerinin bozulduğu sığırlarda bifazik kontraksiyonlar normalden daha yavaş veya belirsiz olup kontraksiyonların sayısı azalmıştır. Fibrinli maddeler bezen hiperekojenik sıvılarla birlikte ekojenik birikintiler olarak görülür. Retikulum abseleri hipoekojenik merkezli ekojenik bir kapsüle sahiptir. Dalak, omazum, karaciğer ve abomazum da görüntüde yer alabilir. Travmatik retiküloperitonitisle ilgili retikulum abseleri ultrasonografi ile görüntülenebilir. Retikulum kontraksiyonlarının amplitüdü azdır, retikulum ventral duvardan deplase olur ve abselerin hipoekojenik merkezli ekojenik kapsülleri vardır. Retiküloperitonitisin teĢhisinde radyografiye göre ultrasonografi ● ultrasonografi retikulumun kenarları ve hareketleri hakkında daha kesin bilgi sağlar ● radyografi ile mıknatıs ve yabancı cisimler görüntülenebilir KLĠNĠK PATOLOJĠ Hematoloji Sindirim kanalının yangısal hastalıklarının teşhisinde hematolojinin faydası olabilir. Total ve diferansiyel lökosit sayıları diyagnostik ve prognotik iyi bilgi sağlar. Akut peritonitiste diferansiyel lökosit sayısı totale göre daha önemlidir. Akut lokal peritonitiste çoğunlukla nötrofili (olgun nötrofiller >400/ µl) ve sola kayma (olgun olmayan lökositler >200/µl) vardır. Bu regeneratif bir sola kaymadır. Komplike olmayan vakalarda ilk gün nötrofili ve sola kayma birlikte artar ve 3 gün sürer, sonra tekrar normale döner. Kronik vakalarda birkaç gün veya daha fazla normale dönmez ve genellikle orta derecede lökositozis, nötrofili ve monositozis vardır. Akut diffuz peritonitiste lökopeni (total lökosit sayısı <4000/µl) ve olgun olmayan lökositlerin sayısı olgun olanlardan daha fazladır (dejeneratif sola kayma). Şiddetli ise prog noz kötüdür. Lenfopenin derecesi (<25003000/µl) enfeksiyona stres reaksiyonunun bir göstergesidir. Şiddetli diffuz peritonitis 257 vakalarında fibrinojen seviyeleri yüksek (1020 g/l) olabilir. Değişik derecede hemokonsantrasyon (hematokrit ve total serum proteinleri yüksek) vardır. Travmatik retiküloperitonitisin teşhisinde total plazma protein seviyesinin belirlenmesi faydalı olmaktadır. Travmatik retiküloperitonitisli sığırlarla diğer gastroenteritisli hastalar arasında total plazma protein seviyelerinde önemli bir farklılık vardır. Ortalama plazma protein konsantrasyonları aşağıdadır: ● 88 g/L retiküloperitonitislilerde ● 77 g/L sağlıklılarda Akut travmatik retiküloperitonitiste serum fibrinojen seviyeleri yüksek olup tedaviye cevapsız kronik vakalarda artmaya devam eder. Serum biyokimyası ve idrar analizi Sindirim kanalı ile ilgili hastalıklarda serum elektrolitleri ile ilgili önemli değişiklikler, metabolik alkalozis, hipokloremi ve hipokalemi oluşabilir. Paradoksik asidüri bulunabilir. Karaciğer hastalığı ve fonksiyonu için laboratuar testler Karaciğer hastalığını sadece klinik bulgulara dayanarak teşhis etmek zor olup laboratuar testler gerekir. Bununla birlikte, böyle testlerin sonucu ve yorumu aşağıdakilere bağlıdır: ● lezyonun karakteri ● hastalığın süresi ve şiddeti ● tür farklılıkları Lezyonun tam karakterini belirten spesifik testler yoktur ve teşhis için genellikle birçok test gerekir. Sığırlarda serum SDH, GGT ve AST ve safra asit seviyeleri hapatoselüler fonksiyon bozukluğu için hassas göstergelerdir. Çiftlik hayvanlarında karaciğer hastalığı teşhisi ve karaciğer fonksiyonunu değerlendirmek için laboratuar testler aşağıdakilere bölünebilir: ● serumdan maddeleri çekip onları detoksifiye etme yeteneğini ölçenler 258 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi ● karaciğer hasarına bağlı artan karaciğer enzimlerinin serum seviyelerini ölçenler ● karaciğer fonksiyonu dolaylı olarak değerlendirilmesini sağlayan spesifik olmayan testler (kan glikozu, serum proteinleri, pıhtılaşma faktörleri ve idrar analizi gibi) rebilir. Dışkı olmaması aşağıdakileri akla getirir: ● akut intestinal tıkanma ● akut diffuz peritonitis ● atresia coli Karaciğer biyopsisi Karaciğer biyopsisinin bazı riskleri Karaciğer hastalığı olup olmadığını doğrulamak ve çoğu vakada etiyoloji için faydalıdır. Toksik, enfeksiyöz ve metabolik karaciğer hastalıklarının çoğunda meydana gelen diffuz ve bölgesel lezyonlar biyopsi ile genellikle teşhis edilebilir. Hayvana riskinden dolayı bazı veterinerler karaciğer biyopsisi almaya isteksizdir. Bununla birlikte, burada tarif edilen teknikle karaciğer biyopsisi güvenli ve basit bir işlemdir: ● iğnenin yönü doğru değilse hilusa yaklaşabilir ve büyük kan damarlarına ve safra kanallarına hasar verebilir ● karaciğer küçülmüş ve iğnenin yönü kaudale doğru ise örnek alınamaz ● kanamaya eğilim varsa ölümcül hemoperitoneum gelişebilir ● karaciğer lezyonu bakteri içeren abseler ise peritonitis gelişebilir ● büyük safra kanalı delinirse safraya bağlı peritonitis gelişir ● yeri her zaman ultrasonografi ile doğrula ● sığır iyi şekilde tutulmalı ● giriş yeri, fossa paralumbalisin ortasından kraniyale hayali yatay bir çizgi çekildiğinde bunun sağ tarafta 11. interkostal aralığı kestiği yerdir ● yer ultrasonografi ile doğrulanabilir ● biyopsi iğnesi yukarıda belirtilen yerden sokulur ● iğne dirsek ekleminin karşı yönünde hafifçe kraniyale ve ventrale doğru yönlendirilir ● iğnenin uzunluğu hayvanın büyüklüğü ve kondisyonuna göre değişir Bu metodun önemli farkı küçük bir örnek alınışındadır: karaciğerdeki değişiklik diffuz değilse örnek sağlam yerden alınmış olur. İşlem bir hayvanda hasarsız birçok defa tekrarlanabilir. BUZAĞIDA KLĠNĠK MUAYENE Buzağıda sindirim kanalı ve karnın muayenesi ve klinik bulguların yorumu yetişkinlere göre daha zor olabilir. Preruminant buzağının rumeni henüz fonksiyonel olmayıp sindirim kanalının güvenilir bir göstergesi değildir. Karnın rektal muayenesi 10-12 aylık olana kadar genellikle mümkün değildir. Genç buzağılarda rektumun parmakla muayenesi ile mevcut dışkı miktarı ve karakteri ya da dışkının yokluğunu belirlemek faydalı olup henüz başlamamış olan ishali de göste- Rutin klinik muayeneye ek olarak muayene edilmesi gereken karın ve sindirim kanalının önemli kısımları ağız boşluğu, karnın sağ ve sol tarafları, rumen ve rumen içeriği, abomazum ve bağırsaklar, rektal muayene, dışkı ve umbilikustur. Ağız boĢluğu Ağız boşluğu kolayca muayene edilir. Oral muköz membranlar aşağıdakiler yönünden muayene edilir: ● ● ● ● renk değişimi erozyonlar veya ülserler gibi lezyonlar sıcaklık değişiklikleri nemlilik derecesi Emme refleksi ağız boşluğuna derin olarak bir parmak sokularak ve emme vigoru değerlendirilerek muayene edilir. Karın Üç aylık buzağılarda karın dolgunluğu yaygındır. Dolgunluğun genellikle simetrik görünümüne rağmen rumen, abomazum ve bağırsakların hangisinden kaynaklandığını belirlemek zordur. Bazen de periton boşluğunda sıvı birikimine bağlıdır. Buzağılarda karın dolgunluğu ve ağrısının yaygın nedenlerinin ayırıcı tanısı Tablo 17.8‟de yer almaktadır. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Genç buzağılarda karnın muayenesi maksimum dolgunluğun yerini belirlemek için karın çevresinin inspeksiyonu, sıvı dolu bir organı gösteren sıvı çalkantı seslerini belirlemek için karnın her iki yandan derin palpasyonu ve ballotmanı gerekir. Rumen Buzağılarda sol karnın dolgunluğu herhangi bir yaşta meydana gelir ve preruminant buzağılarda yaygın olarak rumende sütün aşırı fermentasyonu ve kokuşması ile ilgilidir. Bu da rumende gazla birlikte kötü kokulu sıvı birikimine ve dolgunluğa neden olur. Rumen kontraksiyonları bulunmasa da sol fossa paralumbalis üzerinden ballotman ve oskultasyonda aşırı miktarda sıvıyı ifade eden çalkantı sesleri duyulur. Rumene sonda uygulanarak basınç azaltılır ve yaygın olarak süt pıhtılarını içeren kokulu gri sıvı çıkar. Yabancı bir cisim (balya ipi gibi) tarafından retikülo-omazal deliğin tıkanması aşırı miktarda koyu sıvı birikimi ile birlikte rumen dolgunluğuna neden olur. Ruminant buzağılarda rumen dakikada 3-5 kere kasılır (abdominal dalgalar olarak görülen), fakat tipik rumen kontraksiyon sesleri olmayabilir. Sıvı çalkantı sesleri ballotman ve oskultasyonda belirgindir. Abomazum ve bağırsaklar Abomazum ve bağırsakların dolgunluğu kostal arkusun kaudalinde karnın sağ tarafında ve sağ fossa paralumbaliste dolgunluğa neden olabilir. Sağ ve sol tarafların palpasyonunda karnın dolgunluğu ve gerginliği hissedilebilir. Perküsyon ve ballotmanla birlikte aynı anda oskultasyonda sıvı dolu organ veya bağırsakları gösteren yüksek perdeli bir ping ve sıvı çalkantı sesleri duyulabilir. Buzağının ön bacaklarından kaldırılması ile organ karın kaudaline hareket eder ve ksifoid sternumun altında dolgun bir abomazumun inspeksiyonu ve palpasyonu mümkün olabilir. Bu pozisyonda karnın palpasyonu ile ağrılı yer belirlenebilir. Buzağı sol tarafına yatırılıp dikkatli palpas- yon ve ballotmanla birlikte aynı anda oskultasyonda dolgun organın yeri yaklaşık olarak belirlenebilir. 259 Şiddetli karın ağrısı (tekmeleme, çökme, yuvarlanma, yatıp uzanma) ile birlikte sağ karnın şiddetli dolgunluğunda basıcı yok etmek için kalın bir iğne (12-14 gauge, 7-10 cm) uygulamak gerekebilir. Genç bir buzağıda trokarla ortadan kaldırılabilen şiddetli sağ karın dolgunluğunun en yaygın nedeni abomazum dilatasyonudur. Diffuz peritonitisli bir abomazum ülserinin delinmesinin ve mezenteryum kökünün torsiyonunun teşhisi için abdominosentez gerekir. Bu işlem buzağıda kolayca yapılır. Bazı vakalarda dolgunluğun nedenini belirlemek için deneysel laparotomi gerekebilir. Genç buzağılarda abomazumun dilatasyonu pilorus tıkanmasına veya aşırı gaz üretimi ve birikimine bağlı olabilir. Genç buzağılarda karın dolgunluğunun bazı yaygın nedenleri ● şiddetli enteritisin erken nedenleri ● aşırı miktarda süt içmeyle ilgili abomazum dolgunluğu ● abomazum volvulusu ● mezenteryumun kökünün torsiyonu ● abomazum ülserinin delinmesi ile birlikte peritonitis ● pilorus tıkanması balya ipi, agaç kabuğu, veya bez parcaları gibi sindirilmez maddelerin yenmesine bağlı olabilir ● buzağılar düzensiz aralıklarla aşırı miktarda sütle beslendiğinde dilatasyon ve bu yüzden lastiksi, büyüklüğü giderek artan abomazumda sindirilmez ve çökelek oluşabilir Genç buzağılarda abomazumun akut volvulusu ani anoreksi, karnı tekmeleme, tekrarlayan çömelme hareketleri, tekrarlayan çökme ve gerilme ile karakterizedir. Kalp frekansı 120-160‟a çıkar. Sağ kostal arkusun gerisinde dolgun karnın palpasyonu hayvanı kızdırır. Perküsyon ve aynı anda oskultasyonla basınç altındaki gaz ve sıvıyı gösteren yüksek perdeli timpanik sesler duyulur. 260 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi Klinik uyarı Abdominosentezde abmazumu delmemek için umbilikusun kaudalindeki yerler seçilir. Genç buzağılarda sütten kaba yeme geçildiğinde abomazum ülserleri meydana gelebilir. Taşınma gibi strese maruz buzağılarda insidans en yüksek gibi gözükmektedir. Abomazum ülserli emen etçi buzağılarda abomazumda kıl yumakları oluşursa da ilişki açık değildir. Buzağılarda çoğu abomazum ülser vakaları subklinik ve kanamasız olsa da bazen şiddetli ishal ile birlikte melena, şiddetli depresyon, şiddetli diyare vardır ve hızlı ölüm görülür. Nadiren iki haftalıktan küçük sütle beslenen buzağılarda şiddetli kanamalı akut ülserler gelişir ve bunlar delinirek akut lokal peritonitise neden olur. Rektal muayene Parmakla rektal muayene anüsün durumu ile rektumdaki dışkının miktarı ve karekteri hakkında değerli bilgi sağlayabilir. Atresia ani, anüsün olmaması ve karnın giderek dolgunlaşması ile karakterizedir. Atresia colide anüs vardır fakat rektumda sadece mukus bulunur ve karın da dolgundur. Birkaç saat sonra rektal muayenenin tekrar edilmesi ile yine dışkıin olmadığı belirlenir. Bir baryum enema ile görüntülemede kontrast maddenin krani- yale doğru ilerlemediği belirlenebilir. Dışkı Dışkının makroskobik muayenesi ile sindirim kanalının lezyonlarının yeri ve karekteri hakkında değerli bilgi elde edilebilir. Sütle beslenen sağlıklı buzağıda doğumdan sonraki ilk birkaç günde dışkı koyu renkli ve miktarı azdır. İçtiği süt miktarı arttıkça ve başka gıdalar da yemeye başladıkça günlük dışkı miktarı ve kuru madde konsantrasyonu da artar ve dışkı daha ? görülür. Sancılı bir buzağının rektumundaki dışkının karakteri muhtemel neden hakkında anahtar oluşturabilir: ● az miktarda koyu, sert veya macun gibi dışkı akut intestinal tıkanmayı (mezenteryumun kökünün torsiyonu, invaginasyon, diffuz peritonitis veya abomazumun torsiyonu gibi) gösterebilir ● kötü kokan solgun yumuşak veya sulu dışkı aşırı miktarda sıvı, gaz ve anormal fermente süt ile dolu abomazumun dilatasyonu ile birlikte enteritis veya gastrointestinal tıkanmayı gösterir Bir aylıktan küçük akut ishalli buzağılarda dışkıin kıvamı suludan orta yumuşaklığa kadar değişir. Bol sulu dışkı enterotoksijenik E coli ile ilgili ince bağırsakların enteropatisini gösterir. Orta derecede veya az miktarlarda yumuşak fakat mukuslu dışkı çoğunlukla coronavirus enfeksiyonuna bağlı kalın bağırsak enteropatisini gösterir. Renk çeşitli olup sarı, yeşil, kahve ve kırmızıdır. Sarı, yeşil ve kahve renk genellikle lezyonun yeri ve karakterini göstermez. Kan bulunması kolon ve rektumda kanamayı ifade eder. Bazen ishalli buzağıların dışkısında kan izleri bulunur ve genellikle yeri belli değildir. Koyu kırmızı kan bulunması ince bağırsaklardaki bir lezyonu düşündürür. Siyah katran gibi dışkı veya melena, abomazumda veya ince bağırsakların daha yukarısındaki (duodenum gibi) kanamayı gösterir. Klinik uyarı Dışkıda çok miktarda mukus bulunması kalın bağırsaklardaki bir lezyonu düşündürür. Şiddetli yangıyı gösteren fibrinli kastlar „bronz renkli membranlar‟ gibi görülür ve bir dışkı yumağını tamamen kaplayabilir veya dışkı ile karışık bir kümede bulunabilir. Umbilikus Hayatın ilk birkaç haftasındaki buzağılarda umbilikus hastalıkları yaygındır. Karın dışı hastalıklar şunlardır: ● abse veya fistüle neden olan omfalitis ● omfalitis ve herni ● umbilikal herni Karın içi umbilikus hastalıkları en çok umbilikal kalıntıların enfeksiyonu ve aşağıdakileri kapsar: KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ● ● ● ● urakitis omfaloarteritis omfaloflebitis omfalourakitis Yukarıdakilerin her biri abse oluşumuna neden olabilir. Böyle enfeksiyonlar kalıcı lokal enfeksiyon ve toksemi, septisemi, septik artritis, disüri, ince bağırsak inkarserasyonu ile seyredebilir. Açık bir urakus da meydana gelebilir fakat taylarla karşılaştırıldığında nadirdir. Buzağılarda umbilikal anormalliklerin teşhisi geleneksel olarak anemnez ve fiziksel muayeneye dayanır. Palpasyon en kolay ve en çok kullanılan muayene tekniğidir. Etkilenen buzağılarda genellikle umbilikus büyümüştür ve sistemik enfonksiyon (fever ve toksemi gibi) gelişebilir. Karın dışı umbilikal sapın büyümesi ve yangısı palpasyonla kolayca belirlenir ve ağrılıdır. Karın duvarının fıtık deliği parmakla palpe edilebilir. Karın içi umbilikusun anormallikleri palpasyonla kolayca değerlendirilemez, çünkü buzağının karın duvarı genellikle gergin oup anormallikler parmakla ya hissedilemez ya da belirlenemez. Muayene eden palpe edilebilen bir kitle bulunduğunu ve bunun kraniyal ya da kaudal olarak yer aldığını belirleyebilir fakat lezyonun boyutunu değerlendirmesi zordur. Çoğu defa palpasyon bulguları sonuca götürmez ve karın içi umbilikal enfeksiyonun boyutu sadece cerrahi sırasında veya otopside belirlenebilir. Palpasyonla zorluklar nedeniyle diyagnostik teknikler olarak abdominal radyografi, fistülogtrafi ve intravenöz ürografi kullanılmaktadır. Son zamanlarda intraabdominal değişiklikleri görüntülemede kullanılan ultrasonografi en faydalı ve invazif olmayan bir metottur. Umbilikal yapıların involüsyonu Yeni doğan buzağıda umbilikal kalıntı yapıları şunlardır: ● iki umbilikal arter ● bir umbilikal ven ● bir eksternal umbilikal sap 261 Taylarınkine kıyasla ruminantlarda umbilikal kordon kısadır ve sığır fötüsü allontoik stalk, iki arter ve iki venden oluşur. Sığır fetüsünde urakus idrar kesesinden umbilikusa uzanır ve umbilikal kordon yolu ile allantoisten önce yer alır. Uterusta fetüs tarafından üretilen idrar uretra aracılığı ile amnion kesesine ya da urakus aracılığı ile allantois kesesine dökülür. Doğumda umbilikal kordon kopar, urakus ve umbilikal arterler umbilikustan hemen karına çekilir ve burada normal olarak kaybolur. Urakus atrofiye olur ve idrar kesesinin apeksinde sadece bir iz kalır. Urakusun atrofiye olmaması konjenital anormalliklere, umbilikal kordonun anormal ayrılmasına ve genetik predispozisyona atfedilmektedir. Kalıcı urakusun çeşitli formları aşağıdakileri kapsar: ● ● ● ● açık urakus (urakus fistülü) urakus divertikulumu urakus kisti urakus kalıntısı Buzağılarda urakusun hastalıkları genellikle omfalitisle seyreder. Hayatın ilk birkaç günününde oluşan ve yayılan bir enfeksiyon urakusun involüsyonunu bozar ve çoğunlukla abselere yol açar. Urakus enfeksiyonunun tipik belirtileri umbilikustan irinli bir akıntı damlaması, pollakiüri ve strangüridir. Buzağılarda çoğu kalıcı urakus vakaları enfektedir; enfekte olmayan urakus vakaları çok daha az görülür. Urakus divertikulumlu ve urakus kistli buzağılarda urakusun distal ucu kapalıdır. Taşhis genellikle tesadüfen konur (sistitis, üroperitoneum, umbilikus civarında deri altı idrar birikimi veya dizüri gibi komplikasyonlar gelişir). Umbilikal kordon koptuktan hemen sonra umbilikal arterler ve urakus karına çekilir. Aksine, umbilikal ven kalıntıları umbilikusta kalır ve iz olarak bulunur. Doğumdan sonra umbilikal venin intraabdominal kısmı çoğu defa büyük miktarda kan içerir ve bu kan hayatın ilk haftasında giderek pıhtılaşır. Umbilikal venin lumeni bağ doku üremesi ve damar duvarının kontraksiyonu ile giderek tıkanır. Bu işlem normal olarak üç haftada 262 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi tamamlanır. Bazı yetişkin hayvanlarda atrofiye umbilikal ven falciform ligamentin kenarı boyunca karaciğerin yuvarlak ligamentini oluşturmak için kalabilir. Umbilikal kordonun kopmasından hemen sonra umbilikal arterlerin kök kalıntıları kapanır ve idrar kesesinin hizasına çekilir ve idrar kesesinin yuvarlak ligamentini oluşturur. Kordon koptuktan kısa süre sonra urakusun kraniyal ucu, arterlere göre daha içteki mbilikal halkaya birkaç mm daha yakın duruma gelir. Sonra urakus küçülür ve atrofiye olarak idrar kesesinin apeksinde bir ize yol açar. Umbilikal yapılar ve anormalliklerinin ultrasonografisi Umbilikal kordon lezyonlarını ve internal kordon kalıntılarının gizli lezyonlarını belirlemek için yararlanılır. Bu teknik aşağıdakilerin teşhisinde kullanılabilir: ● intraabdominal yapıları kapsamayan abseli veya apsesiz omfalitis ● açık urakus ● idrar kesesini kapsayan veya kapsamayan apseli urakitis ● omfaloarteritis ● karaciğeri kapsan veya kapsamayan omfaloflebitis ● karaciğer apseli omfaloflebitis İnternal lezyonların operasyonla düzeltilmesi için uygun zaman da değerlendirilebilir. Normal olarak, doğumda umbilikal kordonun ayrılmasından sonra urakus tekrar karına çekilir ve ultrasonografi ile umbilikal deliğin kaudalinde görüntülenemez. Doğduktan iki gün içinde urakus iki umbilikal arter arasında ve idrar kesesinin kraniyalinde lumeni belirsiz homojen hipoekojenik bir yapı olarak görülebilir. Kalıcı bir urakus ultrasonografi ile belirlenebilir. Urakus kisti idrar kesesinden umbilikusa kadar anekoik lumenli sirküler bir yapı olarak izlenebilir. İrinli ve yangılı bir urakusun kalın bir duvarı ve hipoekoik lumeni vardır. Normal buzağılarda umbilikal sap ve internal umbilikal yapıları belirlemek ve umbilikal sap, umbilikal arterler, umbilikal ven ve urakusun ölçümü için ultrasonografi kul- lanılmaktadır. Doğumdan sonraki ilk haftada umbilikal ven umbilikusun tabanından karaciğerin vena portasının sol dalına kadar belirgin olarak görüntülenebilir. Üçüncü haftadan sonra ven sadece ultrasonografi ile karaciğerin içinde görülebilir. Umbilikal ven lumeni sadece doğduktan ilk birkaç günde görülebilir. Umbilikal arterler ilk haftada en iyi görülebilir. Arterlerin uçlarının umbilikusla bağlantısı yoktur ve ilk önce umbilikusun tabanının kaudalinde birkaç cm görülebilir. Normal umbilikal involusyonlu bir buzağıda urakusun enlemesine kesitlerini ayırt etmek zordur ve bir urakus kalıntısının ayırt edilmesi anormal olarak değerlendirilmelidir. Klinik uyarı Buzağılarda küçülmeyen bir umbilikal kitle diferansiyel diyagnozunda urakus kisti de bulunmalıdır. Bir urakus kistinin yırtılma komplikasyonu ihtimalinden kaçınmak için umbilikusun dikkatli palpasyonu gerekir. Umbilikal yapıların ultrasonografisinin avantajları ● ayakta ve sedasyon yapmaksızın kullanılabilen non invazif bir tekniktir ● bilinen riskleri yoktur ● tecrübeli bir klinisyen 10 dakikada muayeneyi tamalayabilir ● buzağılar sahada muayene edilebilir ● internal lezyonların boyutunu ve karaciğer ve idrar kesesi gibi diğer yapıları kapsayıp kapsamadığını gösterebilir. ATLARDA SĠNDĠRĠM SĠSTEMĠ BÖLGESEL ANATOMĠ Ağız Ağız boşluğu ve onun ek organları dil, dişler ve tükrük bezleri yakalama, seçim, gıdanın ıslatılması ve gıdanın bir bolusa dönüşmesi ve yutulması ile ilgilidir. Ağız boşluğu dudaklardan farinks girişine kadar uzanır ve atlarda olağan dışı uzun olup nispeten dardır. Kemiksi destek aşağıdakilerle sağlanır ● kesici kemik (premazilla) ● damak ve maksillanın alveoler prosessusu ● damak kemiğinin horizontal laminası KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ● mandibula Ağız boşluğu rostral olarak dudaklar ve lateral olarak yanaklar tarafından sınırlanır. Dorsal sınırı veya tavan sert damaktır. Ventralinde dil bulunur ve onun apeksinde ve lateral kenarlarında hilal şeklinde boşluk vardır, bu da ağız boşluğunun gerçek tabanıdır. Ağız boşluğu kaudal olarak orofarinksle (dilin kökü ve yumuşak damak tarafından oluşturulan dar bir geçittir) irtibatlıdır ve genellikle kapalıdır. Çene kapalı iken ağız boşluğu dişler ve alveoler prosessus tarafından vestibula ve tam ağız boşluğuna bölünür. Atlarda iki boşluk, kesici dişler ve yanak dişleri arasındaki büyük interdental boşlukla ve son molarlar gerisindeki boşlukla irtibatlıdır. Ağız boşluğunun muköz memb- ranı genellikle pembe olup bazı yerlerde pigmentlidir. Kan damarları ile iyi beslenmektedir ve submukozasında labial, yerine göre bukkal ve lingual olarak bilinen seröz ve muköz bezler vardır. Dudaklar İri üst dudak ve daha küçük olan alt dudak oldukça hareketli muskulomembranöz kıvrımlar olup çok duyarlı dokunma ve kavrama organlardır. Her ikisi de dıştan ince kılla kaplıdır; dudakların serbest kenarlarında kıllar kısa, katı ve kıllıdır. Çok sayıda duyarlı kıl oral yarığı çevreler. Üst dudağın ortasının her yanında kıllar çoğu defa uzundur. Alt dudağın altı çene olup iyi gelişmemiş mentalis kas, yağ ve bağ dokudan ibarettir. Oral yarık ilk yanak dişin hizasına uzanır ve ağız boşluğunun uzunluğuna kıyasla nispeten küçük olup oral cerrahi zordur. Sert damak Sert damak kesicilerden son yanak dişi hizasına kadar uzanır ve hemen hemen aynı genişliktedir. Kesicilerin hemen kaudalinde sert damağı kaplayan mukoza ventrale doğru çıkıntı yapar ve özellikle taylarda üst kesicilerin kapanma yüzeyi ile aynı hizada olabilir. Eskiden bu çıkıntı yanlış olarak patolojik bir şişlik olarak düşünülürdü. Dil Dil uzun ve dar olup intermandibular boşluğu işgal eder. Uzun yan yüzeylere sahiptir. 263 Apeksi oldukça hareketli olup uzun ve rostrale doğru spatulaya benzer. Yuvarlak kenarlara sahip olup iyi gelişmiş bir frenulum ile ağzın tabanına bağlanır. Filiform papilla- lar yumuşak ve ince olup dilin dorsalinde kadife gibi bir yüzey sağlar. Fungiform papillalar dilin lateral yüzeyleri ile apeksin dorsal yüzeyini kaplar. Dilin kökü ve gövdesinin birleştiği yerde sadece bir çift vallate papilla vardır. Bunların uzunluğu yaklaşık 7 mm olup pürüzlü bir yüzey olştururlar. Dilin yan kenarlarında palatoglossal arkusların hemen rostralinde foliat papillalar bulunur ve 20-25 mm uzunluğunda yuvarlak tümsek oluşturur. Farinks 550 kg‟lık bir atın farinksi yaklaşık 20 cm uzunluğunda olmakla birlikte kaudal sınırı kafatasının kaudal sınırının ötesine uzanamaz. Farinks çatısının sadece rostral üçte biri kraniumun bazisine yapışır. Kaudal üçte ikisi dorsolateral duvarlar kadar hava keseleri ile ilişkilidir. Yumuşa damak uzun olup rostrale doğru bükülen kenarından kemiksi damak üzerinde bağlantısına kadar 10-13 cm‟dir. Yumuşak damağın ventral yüzeyinde mukoza kırışık olup iri damak bezlerin çok sayıda küçük açıklıkları vardır. Rostrale doğru yumuşak damağın median tonsilası yer alır. Dorsal yüzeyin mukozasında diffuz lenfatik doku ve lenf düğümleri bulunur. Normal solunum sırasında yumuĢak damak Normal solunum sırasında yumuşak damağın serbest kenarı, epiglottisle birlikte nazazofarinkse intrafaringeal açıklıktan çıkıntı yapan aritenoid kıkırdaklar kısmı ve epiglottisle birlikte epiglottisin bazisine karşı yer alır. Atlar etkili ağız solunumu için yumuşak damaklarını yeterince kaldıramaz (regurgitasyon da burundan akar). Palatofaringeal arkus farinksin lateral duvarları boyunca yumuşak damağın serbest kenarını devam ettirir. Bunların yüksekliği 1 cm olup aritenoid kıkırdakların dorsalini karşılar. Yumuşak damağın serbest kenarı ile birlikte rostral farinksi çevreleyen hafifçe oval intrafaringeal açıklığı (yaklaşık 5.5 cm uzunluk ve 5 cm genişlik) oluşturur. 264 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi Orofarinks yumuşak damak gibi nispeten uzundur. Yutma sırasında hariç, dilin kökü ile yumuşak damak arasında dar uzun bir yarıktan fazlası olmayıp rostrale göre kaudal olarak daha geniştir. Laringofarinks nispeten kısa olup epiglottisin bazisinden krikoid laminanın önüne kadar uzanır. Larinkse girişin her iki tarafında piriform girintileri 3 cm derinliğindedir (ariepiglottis kıvrımların kenarından ölçüldüğünde). Tonsilalar Lingual tonsila dilin kökünde ve glossoepiglottik kıvrımda foliküller içerir. Yumuşak damağın tonsilası, yumuşak damağın ventral yüzüne rostral olarak bulunan oval, hafifçe kalkık foliküler bir yapıdır. Damağa ait tonsilalar glossoepiglottik kıvrımın lateralinde, orofarinksin tabanına yerleşmiş ve kaudal olarak epiglottisin bazisine uzanan uzun (10-12 cm uzunluğunda ve 2 cm genişliğinde) ve düz foliküler yapıdan ibarettir. DiĢler Atta kalıcı diş formülü aşağıdaki gibidir: 2I 3/3, C 1/1, P 3 (4)/3, M3/3 = 40 (42) Silikat partiküllerini içeren kaba ot çiğnemeye günde 18 saat ayırabilen herbivor hayvanlarda fazla aşınmayı telafi etmek için atlarda dişler fazla taçlı olup hayat boyu yavaşça çıkar. Kesiciler (I) I1, I2 ve I3 olarak dizayn edilmiş olup bunlara santral, orta ve kenar kesicileri denir. Uzunlukları (kalıcılar) 5.5-7 cm olup çoğu rezerve taca sahiptir. Bunlar rezerve taçları ve median plana doğru hafifçe birleşen apeksleri ile birlikte, kesici (premaksilla) kemiğine ve mandibulanın rostral kısmına gömülüdür. Her diş eğri olup konkavlık dile doğrudur. Üst kesicilerin kruvaturu aşağıdakilere göre genellikle daha belirgindir. Genç hayvanlarda klinik taçlar (maruz kısımlar) birbirine yakın olup çene kapalı iken dorsoventral ve lateralden bakışta yarım çember oluştururlar. Kesicilerin klinik taçları rezerve taçlara göre daha fazla eğiktir. Bu nedenle genç atlarda klinik taçlar zıtlarını hemen hemen dik ola- rak karşılar. Böylece profilden bakıldığında üst ve alt kesiciler arasındaki açı yaklaşık 180°‟dir. Atlar yaşlandıkça daha az eğik rezerve taç oluşur ve alt ve üst kesiciler arasındaki açı giderek daha daralır. Aynı zamanda, dorsoventral bakıda görüldüğü gibi kapanma yüzeyleriyle oluşan arkus (kemer) giderek düzleşir. Her kesici merkezi olarak bulunan ve özellikle sement ile dolu infundubuluma sahiptir; geri kalan lumen ise gıda ile dolar ve siyah bir görünüm verir. Diş çıktıkça (yılda yaklaşık 2 mm) uç giderek daralır ve yok olur. Bununla birlikte, infundubulumun tabanı yıllarca dişin lingual yüzeyine yakın küçük kalkık bir mine şişliği şeklinde kalır. Kapanma yüzeyinin altındaki pulpa boşluğu giderek sekonder dentin ile dolar. Bu sekonder dentin sonradan (genellikle 5-6 yıl sonra) aşınmaya maruz kalır, buna diĢ yıldızı denir ve infundubulum ile dişin labial kısmı arasında bulunur. Kanin (köpek) dişi sadece erkeklerde tam olarak gelişirse de dişilerde bazen kalıntı köpek dişlerine rastlanır. Köpek dişleri tam geliştiğinde total 4-5 cm uzunluğa ve 1-3 cm konik klinik taca sahiptir. Köpek dişleri kesici kemiğin ve maksillanın kavşağında yerleşmiş olan üstteki ilk yanak dişine göre köşe kesicilere daha yakındır. Köpek dişlerindeki aşınma belirtileri sadece yaşlılarda vardır. Köpek dişleri ile yanak dişi arası geniş bir boşluk vardır. Atta her iki tarafta 6 üst ve 6 yanak dişi vardır. Bunlardan 3‟ü premolar ve 3‟ü molardır. Bunlar iki hafifçe eğri sıra oluşturup üst çenede yukarıda sözü edilen boşluktan gözün altına ve altta mandibulanın vertikal ramusuna kadar uzanır. Bu dişlerin dış minesi oldukça kalın olup sement ile kaplıdır. At 6-7 yaşında iken bunlar gerçek uzunlamasına büyümelerini tamamlayıp 8-10.5 cm ye ulaşır ve klinik taçlar 1.5-2 cm çıkıntı oluşturur. Sadece uzunlamasına büyüme durur, kökler gelişir. Üst yanak dişleri enlemesine kesitte hemen hemen kare şeklinde olmakla birlikte alt çenedekiler dikdörtgen biçimindedir. Üsttekilerin her biri iki infundubuluma sahipken alttakilerde hiç yoktur. Tüm üç dental kalsifiye doku (mine, KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS dentin ve sement) kapanma yüzeyinde aşınmaya maruz kalır ve farklı sertliklerinden dolayı aşınma da farklı olur. Böylece dentin ve sement çöküntüleri arasında kalkık olan derince kıvrılmış sert mine kabartıları ortaya çıkar. Üst yanak dişlerinin lateral yüzeylerinde iki uzunlamasına olukla ayrılmış üç uzunlamasına çıkıntı vardır. Medial yüzeylerinde ise santral olarak yerleşmiş uzunlamasına çıkıntı bulunur. Alt yanak dişlerinde iki derin mine (biri medial diğeri bukkal kısmında) vardır. Kapanma yüzlerinde enlemesine kesit Kesicilerin kapanma yüzeyinin enlemesine kesit şekli atın yaşını değerlendirmede değerlidir ● genç hayvanlarda dik dörtgen-ovaldir ● sonra yuvarlak daha sonra da üçgen ● en sonra da yaşlı atlarda oval olur. Alt yanak dişlerin iki kökü (6.‟nın üç) vardır. Bazen, üst çenede rudimenter (taslak) P1 (kurt dişi) bulunur. Yanak dişlerinin rezerve taçları birbirinden uzaklaşır. Üst çenede ilk iki yanak dişinin klinik taçları kaudale doğru eğilirken 3. ve 4. ise çiğneme yüzeyine az çok diktir. 5. ve 6. da rostrale eğiktir. Kapanma Atların mandibulası maksilaya göre daha dar olduğu için üst yanak dişlerinin kapanma yüzeyinin sadece lingual üçüncüsü alt yanak dişlerinin bukkal yarısı ile santrik kapanmada temas halindedir (Şekil 17.20). Çiğneme sırasında mandibula bir tarafa hareket ettiği için alt ve üst yanak dişleri tam temas edemez. Alt yanak dişlerinin kapanma yüzeyinin lingual (medial) kısmı bukkal kısmından daha yüksek olup kapanma yüzeyi ile arasındaki açı 10-15°‟dir. Tersine, üst yanak dişlerinin damak yüzeyi bukkal olandan daha düşüktür. Sonuç olarak, alt yanak dişlerinin kapanma yüzeyi yanaklara doğru eğri olup üst yanak dişlerinin kapanma yüzeyi ise sert damağa doğru eğiktir. Bazen, çiğneme sırasında mandibulanın laterale tam olmayan hareketi (muhtemelen fazla miktarda konsantre yem ve az kaba yem ile ilgili alt yanak 265 dişlerinin lingual kısımları ile üst yanak dişlerinin bukkal kısımları çok keskin olur ve bukkal ve lingual mukozaya hasar verir. Bu mine noktaları veya aşırı formda „eğik ağız‟ olarak bilinir. Klinik uyarı Atın hayatı boyunca dişleri kapanma yüzeyinde sıkı temas halinde muhafaza etmek için yanak dişlerinin taçlarının açılanması gerekir. Süt dişlerinin formülü şöyledir: 2Sk 3/3 Dc 1/1 Dp 3/3=28 Süt kesiciler (Sk) kalıcılara göre daha küçük ve daha beyazdır. Taçları kürek şeklinde dar bir boyun ve nispeten kısa köklüdür. Bir infundubulum olmakla birlikte sadece 4 mm derinliğindedir. Süt dişlerin kısa kalıntıları her iki cinste de gelişse de asla düşmez. Alt ve üstteki üç süt premolar kalıcılara göre daha küçük olup şekil ve yapı bakımından onlara benzer. Yaşın dişle değerlendirilmesi Santral, orta ve kenar kalıcı kesici dişler sırayla 2.5, 3.5 ve 4.5 yaşında çıkmaya başlar ve takip eden 12 ayda tamamen çıkmış olur. 6-7 yaşa kadar dişlere göre yaş tayini nispeten doğru olmaktadır. Bu yaştan sonra, diş muayenesine göre atın yaşı doğru olarak belirlenemez. Yine de bazı prensipler vardır: 1. Henüz çıkan kesicilerin kapanma yüzeylerinde derin infundubulum vardır. Bu da genellikle çıktıktan 2-5 yıl arasında aşınır. 2. Artan aşınma ile önceki pulpa boşluğunun yerinde sekonder dentin sahaları görülür: bunlara „diş yıldızları‟ denir. 3. Genç at yaşlandıkça kesici diş, enlemesine kesitte dikdörtgen şekline ve kapanma yüzeyine doğru büyük kruvaturunu kaybederek üçgen şeklini alır ve rostral olarak küçük kruvaturu ile birlikte çıkıntısı olur. Ezofagus Larinksin krikoid kıkırdağının dorsalinde kısa laringofarinksi takip ederek trakeanın 266 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi dorsal yüzeyinde kaudale doğru seyreder. Boynun orta üçte birinde sola geçer ve bazen trakeanın ventralinde median plana geçerek yaklaşık 5. servikal vertebradan itibaren trakeanın lateralinde kaudale doğru seyreder. Göğüs girişinde trakea ile sol 1. kosta arasından geçer ve trakeanın dorsal yüzünde tekrar görülür. 14. torasik vertabra hizasında ve omurların yaklaşık 12 cm ventralinde diyaframanın ezofagal hiatusundan geçerek (median planın hafifçe solundan) karın boşluğuna ve dar açıyla mideye girer. Kraniyal ucunda ezofagus iki lateral longitudinal ezofagal kas alır (bunlar faringeal rafeden köken alır ve krikofaringeus ve tirofaringeus kasları tarafından örtülür (bunlar farinksin kaudal olarak daralmasını sağlar ve ezofagusun rostral kapağı olarak görev yapar). Mide Atlarda mide vücut büyüklüğüne göre son derece küçük olup kapasitesi sadece 8-15 litredir. Kardia ve pilorus birbirine yaklaşacak kadar keskin eğimli olup fundus çok belirgindir ve gerçek bir kör kese olarak çıkıntıları kardianın hizasının yukarısında yer alır. Mide kostalar tarafından örtülür, çoğu kısmı median planın sol tarafında yer alırken sadece pilorik kısım sağda bulunur. Önemli derecede dolgun olduğunda bile ventral karın duvarına asla ulaşmaz. Büyük kruvatur kör kesenin tepesinde kardia kısmından pilorusa kadar ilk olarak sağa, sonra dorsale, sola, ventrale ve tekrar sağa pirorik kısma uzanır. Parietal yüzeyi kraniyodorsal olarak ve hafifçe sola bakar. Dorsale doğru diyaframaya karşı ve ventrale doğru karaciğerin sol lobuna karşı (burada midede belli çöküntü oluşturur) bakar. Parietal yüzey laterale doğru dalağın gastrik yüzeyine karşı uzanır. Midenin viseral yüzeyi kaudoventral olarak bulunur ve jejenum, desendens kolon, diyaframatik fleksura ve asendens kolonun sağ dorsal segmenti ve pankreasın sol lobu ile temas halindedir. Kör kese midenin en dorsali ve en kaudal kısmı olup 14. ve 15. interkostal aralıklar hizasınd yer alır. Midenin gövdesi kör kesenin kraniyoventralinde, 9. ve 12. interkostal aralıklara karşı yer alır. Mide dolu iken özellikle sola ve kaudale doğru uzan- makla birlikte kraniyale doğru da 8. veya 7. interkostal aralıklara kadar ilerleyebilir. Ezofagal kas Ezofagusun kas örtüsü: ● trakeal bifurkasyon hizasında çizgili kastan ve oradan midenin kardia kısmına kadar düz kastan oluşur ● proksimalde 4-5 mm kalınlığında olup kardiaya doğru giderek artar ve orada 1.2-1.5 cm kalınlığa ulaşır. Atlarda midenin şekli ve yapısı basit midenin tanımına uyar. Kardia kıvrımı internal oblik liflerden oluşur ve küçük kruvatura içi boyunca uzanır ve özellikle iyi gelişmiştir. Sirküler kas tabakasının kalın dalları internal oblik lifleri dışından geçerek gastrik oluğun tabanını oluşturur. Kardianın yakınında bu lifler kardia sfinkterini (ölümden sonra bile kardiayı sıkıca kapalı tutar) oluşturmak için kardia kıvrımı ile kombine olur. Bu güçlü sfinkter ve çok eğik açı (ezofagus buradan mideye girer) mide içeriği ve gazının ezofagusa geri dönmesini imkansız kılar. Ayrıca tümüyle göğüs kafesi tarafından sarıldığından mide karın dışı basınçtan doğrudan etkilenmez. Bu yüzden atlar mideleri çok dolu olsa bile kusamaz ve mide dolgunluğu tedavi edilmezse mide yırtılır. Sirküler kas tabakaları pilorik sfinkteri oluşturur ve bu bölgede longitudinal kas tabakası normalden daha kalındır. Sfinkterin proksimali musku- ler bir halka olup burada daralmaya neden olur ve pilorus antrum ve kanal olmak üzere ikiye bölünür. Karın ve karın boĢluğu Karın 18. kosta, kraniyale doğru kostal arkus ve kaudale doğru pelvik giriş hizası arasındaki vücut bölümüdür. Karın boşluğu karın içinde yer alsa da diyaframanın kubbe gibi kraniyale konveksliği nedeniyle önemli bölümü kosta kafesi tarafından örtülür. Karın boşluğunun dorsal duvarında subvertebral kasları yer alır. Lateral duvar karın kaslarından ve aşağıdakilere tutunan fasialardan oluşur: KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ● dorsal olarak bel omurlarının prosessus transversusları ● kraniyal olarak kostalar ve sternum ● kaudal olarak pelvik kemer Tablo 17.1 Atlarda dişlerin çıkışı ve ikamesi DiĢler Çıkma zamanı DiĢler Çıkma zamanı (aĢınma) yıl kesici 1/1 Doğumdan önce veya kısa süre sonra K 1/1 2.5-(3) kesici 2/2 3-4 hafta ve nadiren 8 hafta K 2/2 3.5 (4) kesici 3/3 5-9 ay K 3/3 4.5 (5) kanin 1/1 Nadiren çıkar Kanin 1/1 4-5 premolar 2/2 Doğumdan önce P 2/2 2.5 premolar 3/3 İlk haftada P 3/3 2.5 premolar 4/4 Doğumdan sonra P 4/4 3.5 Molar 1/1 6-9 ay ve nadiren 14 ay civarında Molar 2/2 2-2.5 yıl Molar 3/3 3.5-4.5 yıl Ventral olarak bu kasların aponörozları rektus abdominis kasının kılıflarını oluşturur. Onların iki karnı sternumdan prepubik tendona ulaşır, kalın fasial linea alba ile orta hatta birleşir. Karın boşluğunun duvarları parietal periton tarafından kaplanır. Bu zar ince seröz bir membran olup pelvis boşluğu içindeki yapıların etrafında dış cep şeklinde abdominal sınırların ötesine, erkeklerde spermatik kordonlar ve testislerin tunika vaginalisleri olarak ingüinal kanallar içinden geçer. Viseral periton ise karın içi organları (böbrekler ve adrenal bezler hariç, bunlar ret- 267 roperitoneal pozisyonda bulunur) yakın olarak örter. Peritonun parietal ve viseral katları, aşağıdakiler gibi intraabdominal bağ dokuları oluşturmak için viseral katın uzantıları ile birbirine bağlanır: ● intestinal mezenteryum ● omentum ● bazı ligementler (dalağın asıcı ligamenti gibi) Gastrointestinal kanal, abdominal viseranın büyük kısmını oluşturur. Atın özellikle sekumu ve büyük kolonu hacimlidir. Sekum karın boşluğunun sağ tarafının büyük bir kısmını işgal eder. Yuvarlak sekum bazisi, sağ fossa paralumbalise ve kaudal dört kostaya karşı yer alır. Sekumun gövdesi bazisten apekse doğru kraniyoventral olarak incelir. Apeks karnın ventralinde yaklaşık orta hizada yer alır. Büyük kolon iki katlı fıçı biçimimde olup üç fleksura ile dört segmente bölünür. Sağ ventral kolon sekum bazisinin küçük kruvatura üzerinde sekokolik orifisyumdan çıkar, kraniyoventrale geçer ve yaklaşık sağ arkus kostarum hattı boyunca uzanır. Ksifoidea hizasında kolon sağdan sola sternal fleksura olarak geçer ve kaudal olarak pelvise doğru karın boşluğunun tabanının solunda devam eder. Bu noktada sol ventral kolon pelvik fleksura ile sol dorsal kolon olur ve ventralden dorsale geçer. İçeriğine bağlı olarak bu bölge kolonu sol fossa paralumbalisin derininde bölgenin çoğu kısmını işgal eder. Sol dorsal kolon, sol ventral kolonun dorsalinde sol karın duvarı boyunca ve sol kosta kafesinde diyaframa eklerine aksiyalinde kraniyele doğru geçer ve dalağın medialinde karın boşluğunun en kraniyal kısmına ulaşır. Sonra kolon soldan diyaframatik fleksura ile sağa geçer ve sağ dorsal kolon olur. Sağ ventral kolonun dorsalinde kaudale doğru gider ve sonra sekokolik kavşağın medialinde transversal kolon olur. Midenin pilorusu orta hattın hemen sağında ve duodenumun pozisyonu dorsal hepatoduodenal ligamenti ve mezoduodenumu ile nispeten sabittir. İleum da nispeten kısa olup (yaklaşık 1.5 m) harekti ileumu dorsal sekal 268 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi teniaya bağlayan antimezenterik ileosekal kıvrım ile aynı şekilde sınırlıdır. Sonra, ince bağırsakların büyük çoğunluğunu oluşturan jejenum kangalları olarak devam eder. Bunlar mezenteryum (bunun kökü birinci ve ikinci lumbal vertabranın ventralinden doğmakla birlikte ortalama bir atta intestinal bağı boyunca 25 cm kadar yelpaze gibi açılır) tarafından asılır. Orta noktasında mezenteryum 50 cm veya daha fazla olabilir (öyle ki jejunal kangallar önemli oranda hareket edebilir ve daha sabit yapılar arasındaki boşlukları doldurma eğilimindedir. Genel bir kılavuz olarak ince bağırsaklar aşağıdaki kısımları işgal eder: ● orta kraniyal karın ● dorsal ve sol kaudal karın Bununla birlikte, bağırsak kangalları büyük kolonlar arasında veya sağ karın duvarına karşı ventrale doğru uzanabilir (büyük bağırsak segmentlerinin doluluk durumu ve bireysel değişikliklerine bağlı olarak). Küçük kolon transversal kolonun devamı olup ince bağırsaktan daha kısa olsa da yoğun bir mezenteryum tarafından önemli hareketliliğe sahiptir. Bu yüzden küçük kolon kangalları ince bağırsağınkilerle birleşir. Sonunda küçük kolon rektum olarak ve karın boşluğunu terk ederek orta hattı işgal eder. nun kaudal kısmı üzerindeki renal çöküntüyle yan yanadır. Sol böbrek daha uzun olup sağa göre daha kaudaldedir ve 16, 17 ve 18. kostaların dorsal uçlarının altından ilk lumbal vertabranın prosessus transversusu altına kadar uzanır. Sol böbreğin ventrolateral kenarı dalağın dorsal ucuna temas eder ve ikisi dalağın asıcı ligametninin renal kısmı ile bağlıdır (nefrosplenik ligament). Dalak Dalak sol karın duvarına karşı düz durur ve genellikle kostalar tarafından örtülmekle birlikte bazen kostal kemerden daha kaudale uzanır. Geniş dorsal kenar 16. ve 17. interkostal aralıklarda sol böbrekle temas halindedir. Gövde kranioventral olarak 9. ve 11. interkostal aralıkların ventral yarısına doğru incelmekle birlikte tam pozisyonu aşağıdakilere bağlıdır: ● midenin ve büyük kolonun doluluğu ● atın tipi (daha formda, atletik tiplerin dalağı daha büyüktür) ● sempatik sinir durumu (atta dalak oldukça kontraktildir). Klinik uyarı Önemli mide veya kolon dolgunluklu atlarda şiddetli kolikten bir iç organ yırtılmasını takibeden nispeten sakin duruma kadar ilerleyebilir. Karaciğer Atlarda karaciğer safra kesesinin olmaması nedeniyle kesin olmayan bir şekilde kısmen lobludur. Diyaframaya karşı yer alır; oblik, sağ/dorsal ve sol/ventral yönde orta hattı geçerek diyaframa karşısında yer alır. Karaciğerin sağ eksen dışı yüzeyi 6. ve 15. kostalar arasında diyaframanın dorsal yarısının abdominal yüzeyine karşı yer alır. Bu sahanın çoğu üzerinde pleura boşluğu araya girer. Karaciğerin sol yüzeyi lateral karın duvarı ile doğrudan biraz temas eder. Karaciğer ventral olarak sternum tarafından korunur. KARIN VE SĠNDĠRĠM KANALI MUAYENESĠ Klinik muayene sırası Böbrekler Klinik muayenenin farklı kısımlarının sırası anemnez ve ilk genel muayene bulgularına göre değişir. Eğer karın sancısı belirgin ise önce karnın dikkatli muayenesi endikedir. Eğer disfaji (yutma güçlüğü) varsa önce ağız boşluğu, farinks ve ezofagusun detaylı muayenesi (burun-mide sondası uygulaması dahil) gerekebilir. Burada tavsiye edilen klinik muayene sırası, karşılaşılan bireysel özellikleri nedeniyle değiştirilebilir. Sağ böbrek 18, 17 ve 16. kostaların dorsal uçları tarafından hemen hemen tamamen örtülür. Kraniyolateral uç sağ karaciğer lo- bu- Anemnez Vücut kondüsyonu, dışkı olup olmaması ya da özelliği, normal veya mat ürperik kıl örtü- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS sü, kullanılan altlık tipi, altlığın bozulması, diyette veya bakımda değişiklikler, aynı zamanda ilaçlama ve deri aşınmaları karşılaşılan hastalığın süresi ve tipini düşündürebilir. Önceki birkaç saatte vakanın şiddetindeki değişiklikler belirlenmelidir. Kolon tıkanmaları (ahırda kapalı tutulma ve altlık gibi sindirilebilirliği kötü kaba yem yeme fırsatı ortaya çıktığında olduğu gibi tipik olarak stresli durumlarla alakalıdır. İyi şartlarda bulunan bir at saman altlıklı ahıra konulduğunda hasar nedeniyle kolon tıkanma riski vardır. Özel anormalliklerin daha yüksek oranda görülmesi yaş, cinsiyet veya ırk grupları ile ilgilidir. ● epiploik foramende bağırsak hapsolması ve mezenterik pedünküllü lipoma ile tıkanma ileri yaşlarda daha fazla görülür ● aygırlarda skrotum hernisi özel bir durumdur ● iri yapılı atlarda ve gebe kısraklarda kolonun deplasman riski daha fazladır. Uzaktan muayene Tavır, davranış, iştah, duruş değişiklikleri ve tutma kolaylığına dikkat edilir. Önceki birkaç saat içinde yapılan dışkı miktarı ve karakteri önemlidir. Hayvanın 10-15 dakika gözlenmesi ile diyagnostik anahtar sağlayan önemli klinik belirtiler belirlenebilir. Karın dolgunluğunun muayenesi, en iyi atın gerisinde durularak ve sağ ve sol taraflar karşılaştırılarak yapılır. Normal olarak karın duvarı fossa paralumbarislerde ve tuber koksanın kraniyalindeki konkavlıklarda belirgin bir çöküntü vardır. Karın çevresinde zor fark edilen bu kayıplar fizyolojik olarak normaldir. Bunlara aşağıdaki faktörler neden olabilir: ● ● ● ● ● fazla miktarda yem alımı formda olmama yaşın ilerlemesi orta – ileri gebelik kalın kıl örtüsü Patolojik dolgunluk başlangıçta hızla gelişebilir ve genellikle kalın bağırsağın timpanisini yansıtır. Kosta kafesinin nispeten sert oluşu abdominal dolgunluğun karnın kaslı bölgesinde en belirgin olduğu anlamına gelir. 269 Genel olarak, sağ veya sol taraflı karın dolgunluğuna sırayla sekum veya kolon timpanisi neden olur (karın duvarındaki değişiklikler sığırlarda ön mide dolgunluğunda olduğu kadar patognomik değildir). İnce bağırsağın nispeten daha küçük çapta oluşu ve onların karında daha içteki pozisyonu nedeniyle ince bağırsak tıkanmasına bağlı abdominal dolgunluk belirtisi sık görülmez. Bununla birlikte özellikle daha aboral yer alan bazı tıkanma vakalarında karın dolgunluğu fark edilebilir. Diğer organ hastalıklarında dolgunluk sadece nadiren meydana gelir (hidroallantois bir istisnadır). Merme, dudaklar ve burun delikleri şişkinlik, salya akıntısı, nazogastrik refluks ve kötü kokulu solunum yönünden gözlenir. Atlar gıdayı çiğnerken önemli vakit harcarlar ve yanak dişlerinin düzensiz kapanma yüzeyleri arasında kaba otu çiğnerken normal ses, öğütme sesi çıkar. Diş hastalığı ile birlikte, özellikle çok yaygın ağrı durumu olan yanak dişlerinin kenarlarının mine aşırı büyümelerinde daha az şiddetli şapırtılı bir çiğneme sesi duyulur. Atlar ağızdan kolayca soluyamadıkları için dişlerde peridontal hastalık gibi kötü kokulu ağız bozukluklarında genellikle sadece burundan soluk kokusuna değil ağız mukozasına da bakılır. Gıdayı alma, çiğneme ve yutma birçok sinir, kas, kemik ve dişler, farinks ve ezofagusun görev aldığı koordineli hareketlerdir. Bunlardan birinin görev yapmaması durumunda normal yeme ve içme aksar. Bu yüzden disfaji yani yutma güçlüğü oral, faringeal veya ezofagal olabilir. Klinik uyarı Disfajiden şüphe ediliyorsa atın yeme ve içmesini gözlemek faydalıdır. Geğirme/püskürtme Krikofaringeal-laringeal displazide olduğu gibi bazı faringeal bozuklukları gösterebilir. 270 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi Abdominal ağrının değerlendirilmesi Bu uzaktan muayenenin önemli bir kısmıdır. Abdominal ağrıda davranış belirtileri: ● ön bacakla yeri eşeleme ● baş ve boynu döndürerek karına bakmak ● sırt üstü pozisyonda veya testere tezgahı pozisyonda durmak ● diğer aktiviteleri az yapmakla birlikte uzun süre dorsale ve laterale yatar vaziyet Aralıksız abdominal ağrıda bu davranış değişiklikleri saatlerce sürer. Abdominal ağrılı bir atın içgüdüsel davranmasına ve serbest bırakılmasına kısa bir süre için müsaade edilebilir. Çünkü davranışı değerlendirilebilir ve yorumlanabilir. Bu sırada, sancılı atın yatması ve yuvarlanmasının volvulus ve torsiyonu predipoze etmez. Genel kural olarak, abdominal ağrının şiddeti anormalliğin şiddetini yansıtır. Gastrointestinal ağrı aşağıda 4 başlık altında kategorize edilen farklı mekanizmalardan doğar: 1. Peristaltizm 2. Mural daralmaya neden olan bağırsak dolgunluğu 3. Mezenteryumun gerilmesi 4. Bağırsak duvarının yangısı ve iskemisi Bu yüzden büyük kolon tıkanmasının, en azından erken dönemde büyük kolon deplasmanına göre daha hafif ağrıya neden olacağı beklenebilir. Zira ikincide daha fazla dolgunluğa bir de mezenteryum gerginliği eklenir. Düğümlenme veya volvulus durumlarında işemi gibi zararlı bir patojenik faktör de eklenir. Bu lezyonlar tam bağırsak tıkanmalarının en ağrılısı olup atın sürekli ve şiddetli yuvarlanmasına yol açar. Bazı davranış özellikleri ağrı mekanizmasını ve bu yüzden asıl nedeni akla getirir, örneğin: ● ön bacakla yerin eşelenmesi belirgin mide dolgunluğunu akla getirirken ince bağırsak tıkanmasını da düşündürür ● köpek oturuşu mide dolgunluğu ile ilgili olabilirse de nadiren görülür ● bazen atların kalçalarını ahırın duvarına bastırdığı veya su oluğuna ya da yemliğe oturduğu görülür. Bu durum kaudal kolon tıkanmalarında görülebilir. Bu da pelvis girişindeki basınca bir cevap olarak şekillenebilir ● kronik orta derecede kolikli birçok atta gerilmiş duruş görülür. At sahipleri bu durumu yanlış olarak idrar yapamadığı şeklinde yanlış anlar. Ağrının süresi ve özelliği bilinir veya anlaşılabilirse bu da teşhise yardımcı olur. Çoğu kolik nöbetleri kendiliğinden çözümlendiği için uzun sürenler önemli bir problemin bulunduğunu düşündürür. Boğulma veya düğümlenmenin olmadığı lezyonlar önemli kardiyovasküler veya metabolik bozukluğu neden olmaksızın günlerce süren ağrıya yol açabilir. Ayrıca, ağrı belirtileri tıkanmanın karakteri ile değişmektedir. Genel olarak, sürekli ağrı nispeten düşük şiddetli olsa bile aralıklı nöbetlere göre daha şiddetli bir lezyonu temsil eder. Klasik spazmlı kolik (şiddetli gurultu, gaz ve yumuşak dışkı ile birlikte) şiddetli ağrı nöbetlerine yol açabilir. Tıkanma ağrıları da karakteristik olarak aralıklı olup muhtemelen tıkanmaya karşı peristaltik aktivite dalgaları ile ilgilidir. Klinik uyarı Kronik orta kolik: gerilmiş duruş Alt üriner problemler: idrar yapma pozisyonu ve ıkınma ile birlkte idrar olmaması Kolikli atlarda muayenenin bir kısmını analjezik bir ilaca cevabının değerlendirilmesi de oluşturur. Non-steroidal antienflamatuvar ilaca tam cevap veren bir abdominal ağrı, cerrahi müdahele gerektiren bir lezyona bağlı olabilir. Bu ilaçlar 2 adrenerjiklere göre daha farklı olup sedatif etkileri ile daha kötü lezyonlara bağlı kolik belirtileri baskılanır (en azından kısa bir süre için). Aynı şekilde, opioid ilaçlar çoğu abdominal ağrıyı gizler ve dikkatli kullanılmalıdır. NSAİİ‟lardan fluniksin, örneğin fenilbutazona göre daha güçlü ağrı kesici olmakla birlikte bu tartışmalıdır. Fluniksinin dezavantajı ilerleyen dolaşım şok belirtilerini engelleme- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS sidir. Bu yüzden, cerrahi müdahele kararını geciktirebilir. YAKINDAN FĠZĠKSEL MUAYENE Palpasyon ve ballotman Uzaktan muayeneyi takiben karnın sağ ve sol tarafları dolgunluk ve ağrı yönünden palpe edilirken çalkantı seslerini belirlemek için de oskultasyonla birlikte ballote edilir. Bununla birlikte, küçük ırklarla kıyaslandığında çoğu iri atlarda palpasyonla elde edilen bulguların değeri azdır. Atın karın duvarından palpasyonla ileri gebelikten başka iç organların belirlenmesi fazla güvenilir değildir. Parietal periton yangısında karın duvarına sürekli yumrukla bastırmak atı kızdırabilir. Daha ileri vakalarda (karın duvarına karşı deplase bir organ) ballotman yapıldığında ağrıya neden olabilir. Şiddetli peritonitiste karın kasları gergin olabilir ve palpasyon hayvanı kızdırabilir. Skrotumun palpasyonu Abdominal ağrılı bir atta skrotum her zaman gözlemeli ve fıtık yönünden palpe edilmedir. İlgili testisin boğulma belirtileri şunlardır: ● şişkinlik ● sertleşme ● soğukluk Sperma kordonunun torsiyonu bu durumdan ayırt edilmelidir. Oskultasyon ve perküsyon Gastrointestinal kanalın fonksiyonel durumunu belirlemek için karın oskulte edilir. Bununla birlikte, aşağıdakiler arasında ilişki net değildir: ● duyulabilen bağırsak sesleri (borborigmi) ● bağırsak parçası veya abdominal bölge ● itici motilite bulunuşu Üstelik, seslerin miktarını belirleyebilmek ve normal bir modelle kıyaslayabilmek için objektif bir araç da yoktur. Sağlıklı atlarda duyulabilen bağırsak seslerinin özelliği bile bireyler arasında değişir. Bu yüzden, tamamlayıcı diyagnostik işlemlere kadar sesler dikkatli yorumlanmalıdır. 271 Tüm karnın metotlu ve dikkatli oskultasyonu birkaç dakika alır ve sistematik olarak steteskobun sağ ve sol ventral karın duvarlarına yerleştirilmesiyle yapılır. Karın dört çeyreğe bölünebilir: hayvana arkadan bakıldığında sol dorsal ve ventral, sağ dorsal ve ventral çeyrekler. Paralumbal sahada dorsal çeyrekten başlarken karnın her iki tarafında kosta kemerinin kraniyalindeki arkusta stetoskop kraniyoventral olarak hareket ettirilmelidir. Genel inanış ince bağırsak motilitesinin duyulabilir sesleri güvenilir değildir. İleus durumunda ince bağırsaklar sürekli bir sessizlik içinde olup yaygın bir hipomotiliteyi yansıtır. Sol taraftaki seslerin çoğu mide kontraksiyonlarına bağlı olup ince bağırsak sesleri karnın daha alt kısmından duyulabilir. Bununla birlikte, bağırsak sesleri kalın bağırsak aktivitesine atfedilir. Sesler peristaltik kontraksiyonlarla bağırsak içeriğinin karıştırılmasından kaynaklanır. Normalde karında aritmik aralıklı, kısa süreli, düşük perdeli çağıltı ve şapırtı seslerini tüm karından bazen yüksek perdeli gıcırtılar ve çınlamalar takip eder. Bu bölgede periyodik şiddetli „sekal acele‟ seslerinin eklenmesi artanazalan karakterdedir. Bunlar, içeriğini sağ ventral kolona ileten sekumun koordine kontraksiyonlarıyla ilgili olup sağ tarafta en belirgindir. Duyulabilen bağırsak sesleri normal olanlarla karşılaştırılarak yorumlanır. Dikkat edilecek özellikler şunlardır: ● şiddet ● süre ● sıklık Normal atlarda bağırsak sesleri net bir şekilde duyulabilir, sessizlik periyotları vardır ve sesler belli bir süreye sahiptir. Şiddet, süre ve sıklık normal yeme sırasında ve yemeyi takiben yaygın olarak artar. Şiddette azalma artışa göre daha önemlidir. Spazmlı kolikte sesler o kadar şiddetli olur ki stetoskop bile gerekmeyebilir. Bu, içsel fonksiyonel bozulma olmadığını gösterir ve hiperpe- ristaltizmi yansıtır. Sessizlikten sonra aktivitede benzer artışlar bazen sert bir içeriğin parçalanma 272 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi başlangıcını gösterir ve daha şiddetli bir ağrı nöbeti ile ilgili olabilir. Ses olmaması veya karında sessizlik, ilk muayenede hipoperistaltizmin daha az güvenilir bir göstergesidir. Tekrarlanan muayenelerde böyle kalıcı bir durumda akut bağırsak tıkanması ihtimali yüksektir. Esas neden sekumla ilgili olduğunda sekum seslerinin olmaması normalse de diğer kısımlarla da ilgili olabilir. Çünkü çoğu abdominal problemlerde refleks sekal hipomotilitesi gelişmesi sekonderdir. Spesifik sekum atonisi ilgisiz anormalliklerin (özellikle kas-iskelet yaralanmaları veya genel aneztezide) tedavisinde bir komplikasyon olabilir. Çınlama veya yüksek perdeli rezonans sesleri karından duyulabilir. Normalden daha fazla gazla dolu iç yüzeyden kaynaklanırlar. Rezonans, parmakla veya pleksorla yapılan perküsyon ve aynı anda yapılan oskultasyonla belirlenebilir. Yüksek rezonanslı bölgeler (pingler) stetoskop hareket ettirilerek belirlenir ve timpanik organın yaklaşık boyutlarını belirlemek mümkündür. Çoğu defa etkilenen organ sekumdur (sağ karnın yukarısı). Bu ses belirlendiğinde ya primer timpaniyi gösterir ya da daha muhtemelen sekonder olarak kolon tıkanmasına bağlıdır. Sol taraftaki timpanik sahalar sol kolonu kapsar ve yine kolon tıkanmasını düşündürür. Çoğu defa kolonun intraluminal basit tıkanmaları gaz geçişini tam tıkamadığı için kolon deplasmanında bağırsak timpanisi nispeten yüksek bir ihtimaldir. Karnın muayenesi ile birlikte toraks da oskulte edilir. Atlarda karın ve göğüs boşluklarının üst üste binmesi nedeniyle toraksta şiddetli bağırsak seslerinin duyulması yaygındır. Toraks üzerinden duyulan bağırsak sesleri Bunlar aşağıdakilerden ayırt edilebilir: ● isnat edilen abdominal sesler ● bir diyaframa hernisi – takipne ile birlikte akciğer sahaları üzerinden bağırsak seslerinin duyulması ve kolik, bağırsakların diyaframadan deplasmanını ifade edebilir. Klinik uyarı Kum birikmesi vakalarında yarı sulu kitlenin hareketi ile deniz kıyısındaki seslere benzer sesler duyulabilir. Rektal muayene Anemnez ve koliğin veya diğer karın hastalığının klinik bulguları ile birlikte atta rektal muayene son derece diyagnostik bilgi sağlayabilir. Yine de bazı şeylere dikkat etmek gerekir: 1. Sadece karın boşluğunun kaudal üçte birine ulaşılabilir. 2. Taylar ve küçük ırklarda rektal muayene yapmak çok zordur. 3. Kırık bulunan hastalarda hem kendileri hem de muayene eden için güvenlik riski vardır. Muayeneden önce düz kas gevşeticisi (ör, hyocine, 0.2 mg/kg, İV) verilmesi rektal tonusu azaltmada ve muayene edenin hasar riskini azaltmada ve doğru teşhiste faydalıdır. Muayene yavaş yumuşak ve dikkatli yapılmalıdır. Dirençli bir bölgeden kolun itilmesi ve parmak uçlarının aşırı bir şekilde kullanılmasından kaçınılmalıdır. Atın boyu, şişmanlık ve hidrasyon durumu, organların dolgun olup olmadığına göre muayene kolay veya zor olabilir. Kuyruk kıllarının rektuma girişi önlenmelidir. Gerektiğinde kayganlaştırıcı veya lokal anestezik kullanılabilir. Normal bulgular Rektal mukoza nemli olmalıdır. Rektal ampulla civarında şekilli veya yarı şekilli dışkı ile karşılaşılır ve ileriye gitmeden önce boşaltılmalıdır. Küçük kolon boyunca yuvarlaksı dışkı parçaları bulunur ve kaudal abdomenin orta bölgesi civarında serpilmiş olarak palpe edilebilir. İnce bağırsaklar normal olarak palpe edilemez. Dalağın kaudal kenarı sol karın duvarına karşı yer alan sert, esnek bir kenar olarak palpe edilir (pozisyonu kraniyokaudal ve dorsokraniyal olarak değişebilir). Dorsokraniyal olarak dalağın tabanının kenarını takip ederek sol böbreğin kaudal ucuna ula- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS şılır (dorsal karın duvarına bağlıdır). Sol böbreğin kaudal ucu ile dalağın dorsal, aksiyal yüzeyi arası nefrosplenik boşluk vardır (ventral olarak nefrosplenik ligament ile sarılmıştır). Bu, kısa ve sıkı bir bant olarak palpe edilir ve genellikle iki veya üç parmak onun üzerinden boşluğa girebilir. İri atlarda bunu yapmak daha zordur. Erkek atlarda derin inguinal delikleri kaplayan iki yarık benzeri vajinal delik ventral orta hattın her iki tarafında pelvik ağzın hemen gerisinde hissedilebilir. Daha sakin ve daha küçük atlarda mezenteryumun kökü (kraniyal mezenter arter üzerinde merkezlenmiştir) kraniyalde belirlenebilir. Bu, orta hatta dorsal vücut duvarından asılmış sert bir doku bandı gibidir. El, orta hattın sağına hareket ettirilirse sekumun bazisi ile karşılaşılır ve onun yarı sıvı içeriği ballotman yapılarak değerlendirilebilir. Sekumun bazisi dorsal vücut duvarına yapışık olup gövde ve apeks ventrale, mediale ve kraniyale doğru gider. Bu yönde giderek ventral ve/veya medial sekal band (tenia) palpe edilerek sekum hissedilebilir. Bu bandlar etrafında parmaklar kupa gibi yapılarak sekum kaudalinden çekilebilir (Şekil 17.27C). Bu normal olarak atı kızdırmaz. Sol ventral kolonun son kısmı, fleksura pelvina, ve sol dorsal kolonun proksimal kısmı içeriğin miktarına bağlı olarak palpe edilebilir veya palpe edilmeyebilir. Ventrale doğru basınç yaparak parmaklarla gövde duvarı arasında bağırsak duvarını veya teniayı ya da içeriği belirlenebilir (Şekil 17.27D). Önceki durumda bağırsak duvarı nispeten kalın hissedilmeli ve ağrısız olarak parmaklar altında kolayca yuvarlanmalıdır. Normal içerik yarı sulu kıvamdadır. Fleksura pelvinanın pozisyonu biraz değişir ve solda kraniyale doğru oldukça uzaklaşabilir veya sol kolonlar orta hattın sağına yerleşmiş fleksura pelvina ile birlikte pelvisin ağzına kadar gelebilir. Genel olarak, normal bir atta rektal muayenede yukarıdaki belirtiler ayırt edilmeli; at zorlanmamalı ve dolgun iç organ, sıkı bandlar veya anormal kitlelerle engellenmemelidir. Rektal muayenede anormal bulguların ayırt edilmesi spesifik bir diyagnoza yol açabileceği gibi sadece hastalığın karakteri hakkında bilgi sağlayabilir. Bu açıdan, sonradan araştırıcı 273 ve terapötik işlemler buna dayandırılır. Bu spesifik olmayan anormallikler çoğu defa laparotomi gerektirir ve bu yüzden vakanın iyileşmesi için önemli olabilir. Dikkate alınacak birkaç önemli genel özellik vardır: 1. Dışkının miktar, karakter ve kıvamı ile rektal mukozanın durumu 2. Uzun sütunlar şeklinde sert bağırsak büyümeleri (büyük veya küçük kolonda dışkı tıkanması ile oluşan) veya ileosekal kapakta son ileumda içerik. Bunlar genellikle parmak basıncıyla hissedilir ve tıkanmayı gösterir. 3. Bağırsak parçalarının sıvı veya gaz ile dolgunluğu. Bunlar gergin, esnek ve parmakla dalgalanmalıdır. İnce bağırsakların kıvrımları, daha küçük çaplı oluşu (4-6 cm maksimum) ile büyük kolondan ve antisimetrik bandın olmaması ile küçük kolondan ayırt edilebilir. Kalın bağırsak parçaları anormal derecede çok daha büyük olabilir (öyle ki bunların tam içeriği palpe edilemez). 4. Mezenteryumun uzadığını gösteren sıkı bandlar ya son kısımda ağır bir bağırsak parçasına ya da bağırsağın kendi üzerine kıvrılması(volvulus torsiyon) veya kendi içine geçmesi (invaginasyon) durumunda mezenteryumla birlikte katlanmaya bağlıdır. 5. Normal olarak palpe edilebilen bazı bağırsak parçalarının olmaması deplasmanı akla getirir; bununla birlikte fleksura pelvinanın retrofleksiyonu (geriye bükülmesi) normaldir. 6. Dalağın pozisyonu midenin dolgunluğundaki büyüklüğe bağlıdır. Dalağın kaudal kenarı kaudale doğru çok uzaksa midenin dolgunluğuna bağlı olabilir. Rektal mukoza Kuru, yapışkan rektal mukoza ve küçük, sert dışkı parçaları dehidrasyonu gösterir. Dışkı olmaması bir tıkanmayı akla getirir. Bununla birlikte, erken dönemlerde akut fiziksel bağırsak tıkanmasının başlangıcından sonra dehidrasyon gelişmemiş olabilir ve tıkanan yerin kaudalindeki içerik hala ilerleyebilir, bu da yanlışlıkla kalıcı intestinal kanal olarak yorumlanır. 274 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi DıĢkı Dışkının özelliği ve kıvamı önemlidir. Dışkının üzerini mukus kaplaması bağırsakta geçiş süresinin uzadığını gösterir. Sulu dışkı genellikle akut gastrointestinal hastalıkla ilgili olmamakla birlikte en çok hipermotiliteli „spazmlı‟ kolikte görülür. Bununla birlikte, kolik bazen akut diyare hastalığının bir belirtisidir. Bazen atlarda sekal tıkanmada dışkı suludur. Dışkıte kan bulunması rektal yırtılma ihtimalini akla getirse de küçük kolonun boğulması ile de oluşabilir. Dolgun iç organ Timpani kalın bağırsaklarda özellikle sekumda yerleşir. Kalın bağırsaklarda kitlesel gaz birikimi rektal muayeneyi engelleyebilir. Sekumu da kapsaması genellikle ayırt edilebilir, zira kolun sekumun tabanının medialine geçebilmesi mümkündür. Rektal muayeneyi tamamlamak için timpanik sekumun basıncını azaltmak faydalıdır. Bu da lokal anaestezi altında sağ fossa paralumbalisten aseptik olarak yapılır. Sıkı bandlar Sıkı bandlar (genellikle karnı hemen hemen paralel geçerler) kalın bağırsağın pozisyon değişikliği için başka bir göstergedir. Çünkü bunlar iç organın dolgunluğu ve fleksiyonu ile oluşur. Bunlar medial ve/veya sekal bantlardan (bunlar normal olarak palpe edilse de sekum dolgun olduğunda gergin hissedilebilir) ayırt edilmelidir. Bu bandların çekilmesi ağrıya neden olabilir. Kalın bağırsak parçalarının sekonder tıkanmaları, neden ne olursa olsun dehidrasyonun bir devamı olarak gelişir. Bunlar kıvrımlı, kasılı bağırsak duvarından palpe edilebilen kuru içerikle tanınabilir. Bazen vasküler tehlikeyi akla getiren bağırsak duvarı veya mezenteryumdaki değişiklikleri hissetmek mümkündür. Bağırsak duvarı (mural) ödemi organ yüzeyinde yumuşak bir kalınlık gibi hissedilir. Çoğu defa bunun en kolay belirlendiği yer fleksura pelvinadır (karın duvarına karşı basınç yapılabilir). Bu işlem işemik bağırsakta ağrı oluşturabilir. Mezenterik damarların tıkanması konjesyon ve kanamalara yol açabilir, bunlar jelatinli şişlikler gibi his- sedilir. Bu, genellikle bazı tip bağırsak pozisyon değişiklikleri ile daha gergin ve kocaman mezokolonu temsil eder. Palpe edilebilen ince bağırsak kıvrımları İnce bağırsak parçaları kaldırılabilir ve duvarlar parmak ve aya arasında palpe edilebilirse (orada dolgunluk olmaksızın) o zaman duvar anormal derecede kalındır. Bu infiltratif bağırsak hastalığına veya kronik, kısmi tıkanmaya (kas hipertrofili) bağlı olabilir. Bu durumda kronik aralıklı kolik ve belki kilo kaybı şikayeti vardır. İnce bağırsakta sıvı ve gaz ince duvarlı bağırsağın istiflenmiş, şişkin kıvrımları ile ayırt edilebilir (bahçe hortumu görünüşü). Bunlar palpe edilebilen karnın orta bölgesini işgal eder. Tıkanmanın tipi, yeri ve süresi dolgunluğun derecesini belirler. Özel anormallikler Birkaç özel anormallik rektal muayenede palpe edilebilir. Bunların doğruluğu klinisyenin tecrübesi ve muayenenin kolaylığını etkileyen faktörlere göre değişir. Kolikli hastalarda rektal muayene ile kesin teşhis oranı % 50‟dir. Klinik uyarı Rektal muayenede ● distal ince bağırsakların boğulmalı tıkanmaları kıvrımlarda yaklaşık 6 cm çapında meydana gelir. Fonksiyonel tıkanmalar (ileus, çayır hastalığı gibi) ● daha az bağırsak dolgunluğuna neden olur. Tıkanmalar Bağırsak kanalında tıkanmalar lumenin çapındaki ani değişiklerin olduğu yerde meydana gelir. Fleksura pelvinada ve sol ventral kolonda tıkanma en yaygınlarından biridir ve genellikle rektal muayenede palpe edilebilir. Sol ventral kolon kuru içerikle dolar ve öyle büyüyerek pelvik boşluğun bir kısmını işgal eder ve muayene edenin kolu ileriye doğru gitmekte zorlanır. Fleksura pelvina aşırı dolabilir. Pelvis boşluğunda kör yuvarlak bir balon gibi olabilir. Dolgunluk bağırsak duvarının uzamasına ve şişkinliğine neden olur ve sol kolonun keselerini siler. Bu özellik, primer kolon tıkanmalarını içeriğin susuz kal- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ması ve diğer anormalliklere bağlı sekonder kısmi tıkanmalardan ayırt etmede yardımcı olabilir. Diğer yerlerdeki tıkanmalar daha az sürekli olarak palpe edilebilir. Sağ dorsal kolon tıkanması yaygın olsa da bu parçaya sadece küçük hayvanlarda veya bir düz kas gevşetici verilenlerde ulaşılabilir. İleosekal kapakta ileumun tıkanması sekumun dorsal gövdesinden dik olarak dönmüş, sert silindirik bir yapı olarak palpe edilir. Küçük kolonun tıkanması sosis benzeri bir yapı olarak palpe edilir ve karnın kaudali ve orta bölgesini işgal eder. Geniş şerit şeklindeki band palpe edilebilir ve bu, ince bağırsak dol- gunluğundan ayırt edilir. Sekum tıkanmaları da nadiren kolike neden olur. İki sendrom vardır: ● biri sert içerikle primer tıkanma ● diğeri de sekal hareket dağılımına bağlı sekonder olup bu durumda içerik sulu olmakla birlikte sekokolik delikten geçmez. Büyük kolon deplasmanları bazen belirlenebilir (eğer sol kolonlardaki tenianın yönü hissedilebilir ve yorumlanabilirse). Sol dorsal kolonun (bunun serbest teniası yoktur) bir segmentinin dorsaline doğru ise o zaman bir volvulus olmalı. Kolon doğrudan nefrosplenik ligament üzerinden çarşaf gibi palpe edilirse nefrosplenik boşlukta sol kolonun yakalanması ile kolonun sol dorsal deplasmanı kesin olarak teşhis edilebilir. Daha sık olarak, kolon ve sekumda gaz birikimleri bu sahanın detaylı palpasyonunu engellemekle birlikte dolgun bağırsak ve tenianın kıvrımlarının boşluğa doğru yönü şüpheleri artırır. Bununla birlikte, bu dolaylı kriterin kullanılması durumun yanlış teşhisine neden olabilir. Klinik uyarı İleosekal invaginasyonunu belirlemek için sekum tabanında hamur gibi bir kitle palpe edilmesi gerekir. Bunun sekum tıkanmasından ayırt edilmesi zor olmakla birlikte rektumdan ballote edildiğinde farklı bir tembellikle hareket etme eğilimindedir 275 İnce bağırsakları kapsayan tıkanmaların teşhisi (inguinal/skrotal fıtık hariç) kolay olmayabilir. Fıtık durumunda pelvik girişin hemen kraniyalinde gövdenin ventralinde sağ veya sol derin inguinal halka bölgesinde palpe edilir. Rektal yırtılmalar Rektal duvarın yırtılmaları intraluminal trauma sonucu ölümcül olabilir. Bazen yaralanmalar kazara delinmeyi takiben veya izah edilemeyen şekilde kendiliğinden olabilir. Çoğunlukla rektal muayene sırasında meydana gelir. Yırtılma oluştuğunda: ● elin etrafında rektal duvarın direnci aniden kaybolur ● lumen dışı yapılar palpe edilebilir Bununla birlikte, yüzeysel yırtılmaların (bazen derin olanlar bile) farkına varılmaz. Rektal eldiven üzerinde az miktarda kan bulunması çoğu defa sadece mukoza hasarını gösterebilir. Daha büyük hasarlar derin kanamalara neden olur ve kol geri çekildiğinde pıhtılarla kaplanabilir. Atlarda mukozal katlardan öte rektal yırtılmalı yırtılmadan hemen sonra yaygın rahatsızlık belirtileri başlar: ● ● ● ● yerinde duramaz kuyruk kalkıktır ıkınır terleyebilir Rektal yırtılmadan şüphe edilirse hasarın derecesini anlamak gerekir. Bununla birlikte, sonraki palpasyon hasarın daha da kötüleşmesine neden olabilir ve hastaya sedasyon ve düz kas gevşetici verilmeden yapılmamalıdır. Epidural anestezi de yapılabilir. Sonra daha nazik ve dikkatli rektal muayene ile ve eldivensiz parmaklarla defekt belirlenmeye çalışılır. Çoğu yırtılma lumen eksenine dik meydana gelir ve rektumun dorsal kısmına geçer. Rektal yırtılmalar doku katlarına göre derecelendirilir: 1. Derece: sadece mukoza: bunlar genellikle pelvik rektumdadır ve oluşturduğu peristaltik dalga klinisyenin parmak eklemleri 276 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi üzerinden geçerken hissedilebilir. Duvarın daha derin katlarının enfeksiyonu meydana gelir. Dışkı yumuşaktır, sistemik belirtiler veya uzun süren komplikasyon görülmeyebilir. 2. Derece rektal duvarın mukozal ve muskuler katlarının yırtılması. Rektal duvarın dıştaki katı bütün kalır. Bunlar belki hemen anlaşılamaz, fakat daha çok tesadüfen parmaklarla veya tıkanmalı kolike neden olan divertukulum oluştuğunda belirlenir. 3. Derece: duvarın pelvik fasia içine yırtılması (retroperitoneal). Bunlar şiddetli kanamaya neden olabilir ve hayvan çabuk rahatsızlanır. Hayvanı korumak gerekir. 4. Derece: periton boşluğuna ulaşan rektal duvarın katlarının yırtılması. Bunlar rahatsızlığa neden olsa da paradoksik olarak periton içinde meydana geldiğinde kanama en azdır. Bu durumda hemen kahramanca tedavi gerekir. Rektum etrafında peritoneal refleksiyon seviyesinin distalinde meydana gelen yırtılmalar (ortalama bir atta anüsten yaklaşık 30 cm) kazadan bir süre sonra divertikulumda tıkanmalara ya da pararektal selülitis veya abselere neden olabilir. Rektumun peritoneal kısmında meydana gelen yırtılmalarda peritonitis gelişir. 4. derece yırtılmalar karın boşluğunun kontaminasyonuna ve endotoksik şoka neden olur. 3. derece yırtılmalarda bakterilerin serozal duvardan diapedezisi ile peritonitis oluşur ve peritonitis belirtileri daha kısa sürede başlar. Şüphe devam ederse, periton sıvısı analizi 3. derece lezyonun iyi bir göstergesidir. Dorsalde meydana gelen 4. derece yırtılmalar karın boşluğundan mezokolon ile korunabilir. Böyle vakalarda belirtiler 3. dereye benzer. AĞIZ BOġLUĞU, FARĠNNKS, EZOFAGUS VE MĠDE MUAYENESĠ Bazı atlar baş ve boyun bölgesine, özellikle kulaklar ve buruna dokunulduğunda kızarsa da sabırla ve yumuşak hareketlerle hayvanın güveni genellikle kazanılır. Daha zor atlarda hem hekim güvenliği ve hem de muayenenin tamamlanması için burun veya kulaklara ya- vaşa uygulamak gerebilir. İnspeksiyon, palpasyon ve nazogastrik sonda kullanarak ağız boşluğu, farinks, ezofagus ve mide muayene edilir. Endoskopi de sık kullanılır. Regurgitasyon, nazogastrik refluks ve kusma Tek midelilerde regurgitasyon, yutulan fakat sindirilmemiş gıdanın genellikle ezofagustan geri dönüşü demektir. Gastrik ve gastroezofagal refluks mide içeriğinin ezofagusa geri dönüşü olup içerik burun boşluklarına giderse nazogastrik refluks denir. Gastrik refluks deyimi midenin ince bağırsaklardan gelen sıvı ile dolgunlaştığında da yaygın olarak kullanılır. Bu sıvı nazogastrik sonda ile alınabilir. Kusma mide veya bağırsaklara ulaşmış olan kısmen sindirilmiş gıdanın projektil geri dönüşüdür. Faringeal veya ezofagal disfajide biraz çiğnenmiş gıda yutma girişimi sırasında yumuşak damağın dorsaline deplase olur. Bu gıda meddesi ve salya burun boşluklarından geri akar ve özellikle baş aşağı eğildiğinde, genellikle birkaç dakika içinde veya sindirimden sonra görülür. Soluma sırasında birazı da yumuşak damak üzerinden kaudale, açık larinkse doğru akar ve trakeaya girer. Gıda ve sıvının inhalasyonuna aspirasyon denir. Aspire edilen gıda parçaları öksürük reseptörlerini (çoğunlukla distal trakeada bulunur) uyararak öksürükle burun ve ağızdan geri atılmasına neden olur. Atlarda kraniyal intratorasik trakeada „kuyu benzeri‟ geniş bir saha vardır. Burası, çoğu aspire edilen materyali çeker ve öksürükle veya mukosiliar hareketle ya da at başını trakea seviyesinden aşağı tutarak yer çekimi ile temizlenene kadar burada tutulur. O zaman trakeal içerikler nazofarinks ve nazal boşluklardan dışarı atılır. Sonuç olarak, aspirasyon (inhalasyon, yabancı cisim) pnömonisi atlarda genellikle aspirasyonla oluşmaz. Faringeal veya ezofagal disfajiye benzemeksizin gastrointetinal refluks (nazal gıda akıntılı) genellikle gıda sindirimi ile ilgili değildir. Ayrıca, belirgin ileuslu atlarda yeme eğilimi yoktur. Gastrointestinal dolgunluk sürekli şiddetli karın ağrısına (kolik) neden olur. Karnına bakma, yerinde duramama, köpek oturuşu pozisyonu gibi belirtiler görülür. Bu- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS nunla birlikte, çayır hastalıklı total gastrointestinal ileuslu atlarda sancı belirtileri görülmez. Ağız boĢluğu Tutma rolü Atın dudakları çok hareketli ve dokunma duygusu yüksek olup otu kesici dişleri arasında doğrultur ve kavradıktan sonra hızlı bir baş hareketi ile koparır. Birçok atta hafif derecede mandibular brahignatizm (papağan ağzı) vardır. Bu kalıtsal defekt çoğunlukla kozmetik olup tutmayı önemli derecede etkilemez. Şiddetli olduğunda ise üst ve alt kesiciler arasında teması önler ve kesiciler aşırı derecede büyür. En çok tekmeye bağlı travma en sık kesici diş hasar nedenidir. Bazı genç atlarda kırık kesicilerin açık pulpası bulunabilir. Bu yüzden diş canlı kalır. Bu dişler sekonder dentin çıkararak ve açık pul- payı doldurarak yaşar. Bunlar uzamaya devam eder ve sonunda karşı dişlerle temas gelişir. Bunlar normalden daha hızlı büyür, zira kapanma basıncı yoktur. Ayrıca, kapanma teması olmadığı için doğal aşınmaya maruz kalmaz. Gastrik veya gastrointestinal refluks ● ençok ince bağırsak tıkanması ve sonradan tıkanmanın proksimalindeki bağırsağın sıvıyla dolmasına bağlıdır ● daha sonra sıvı mide dolgunluğuna ve gastrointestinal içeriğin ezofagusa ve muhtemelen farinkse rafluksuna neden olur ● atın yumuşak damağı normal subepiglottik pozisyonu nedeniyle çoğu gastrik refluks burun boşluklarından dışarı akar ● kısmen sindirilmiş gıda içeren sıvı akıntı genellikle kötü kokulu ve mide asidine bağlı pH‟sı çok düşüktür ● gıda sindirimi ile ilgili değildir Klinik uyarı Atlarda kusma (yutulan gıdanın mideden projektil geri dönüşü) muhtemelen hiç meydana gelmez. Büyümüş olan karşı kalıcılara komşu dökülen kesiciler yerinde kalabilir ve daha az olarak ekstra kalıcı kesiciler gelişir. Bu 277 anormalliklerin hiçbiri genellikle tutmayı engellemez. Kesicileri aşınmış çok yaşlı atlarda bile tutma önemli bir prolem değildir ve böyle atlar vücut ağırlığını korur. Çiğneme Biyolojik aşındırıcıları, özellikle slikatları içeren lifli gıdanın sürekli öğütülmesi (günde 18 saat) dişin kapanma yüzeyinde aşınmaya neden olur. Bu da onlar tamamen aşınıncaya kadar (genellikle 25-30 yaşlar) bu uzun taçlı dişlerin rezerv tacının sürekli çıkmasıyla telafi edilir. Yanak dişlerinin kapanma yüzeylerinin düzensiz aşınması keskin çıkıntıya neden olur ve bu da mekanik olarak gıdayı öğütmeyi engelleyebilir. Ayrıca, man- dibulanın dile bakan yüzeyinde ve maksillar kemerin bukkal yüzeyde bu keskin kenarlar çiğneme sırasında sırayla dilin va yanağın mukozasını yaralar. O zaman bu yumuşak doku lezyonlarından oluşan ağrı normal çiğnemeye ek bir engel oluşturur. Normal atlarda kuvvetli ard arda çiğneme çabası vardır. Atlarda dişler farklı sertlikte yapısal katlardan oluştuğu için farklı aşınma hızları lifli bitkileri öğütmede çok etkili olan kapanma yüzeyinin düzensiz ve kendi kendi keskinleşmesine yol açar. Lifli gıdanın normal çiğnenmesi şiddetli öğütme sesine neden olur. Mekanik ve/veya ağrılı engellerin olması çok daha az kuvvetli ve şapırtı benzeri seslere yol açar. Böyle vakalarda mandibulanın kısıtlı yana hareketi de görülebilir. Bu durum, bir elle maksillanın proksimal kısmını sabit tutarak ve diğer elle de mandibulanın yana hareket sınırını değerlendirerek belirlenebilir. Ağrılı oral lezyonları ile çiğnenmiş gıda bolusunun orofarinkse gönderilmesi çoğu defa etkisizdir ve gıda ağızdan geri düşer. Buna oral disfaji denir. Atın yediği yerin zemini muayene edilirse genellikle yaklaşık 5 cm çaplı çiğnenmiş gıda bolusları görülür. Anormal çiğneme ile yanaklarda ve diş eti kenarlarında hamster benzeri gıda yumaklarına rastlanabilir. Sonuncular sekonder periodental hastalığa ve ayrıca fasial sinir (7. kraniyal sinir) paralizine neden olabilir. Oral disfajinin dişle ilgisi olmayan nedenleri: 278 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi Klinik uyarı Yanakları palpe ederek rostral maksillar yanak dişin lateral kenarlarında keskinlik olup olmadığı belirlenebilir. Bu işlemin atı kızdırması ağrıyı gösterir. ● mandibula, premaksilla, maksilla veya hiyoid kemiklerin kırığı ● dilin (12. kraniyal sinir) veya çiğneme kasların (5. kraniyal sinir) iki taraflı paralizi ● glossitis ● stomatitis Yutma Yutma duyusal ve motor sinirlerle birlikte dil, farinks, hyoid, larinks ve ezofagus kaslarını kapsayan kompleks bir harekettir. Bu oral, faringeal ve ezofagal fazlara bölünebilir. Atlarda: ● çok uzun yumuşak damağın serbest kenarı yutma sırasında nazofarinkse doğru yukarı kalkar ● aynı anda dilin ve hiyoid kasların kontraksiyonları epiglottisi dilin tabanına karşı zorlar (bu durumda onu dorsokaudale eğerek ve larinks açıklığını kapar) ● o zaman laringeal adduktor kasların kontraksiyonu aritenoid kıkırdakları (ikisi aspirasyonu önler) tamamen yaklaştırır ● o zaman gıda yumağını ezofagusa doğru sıkıştırır ve onun girişi kaudal konstriktör kaslar (thyropharyngeus ve cricopharyngeus) ve böylece palatofaringeal kemer tarafından açılır. Ağız boşluğunun muayenesi Bütün ot yiyenler gibi atların da çenelerinin sınırlı bir açılış açısı vardır. Ayrıca, dudakların birleşme yerleri çok rostral olup diş sıra kemerleri uzundur. Bu üç faktör atın ağız boşluğunun, özellikle kaudak kısmının muayenesini zorlaştırır. Sakin bir atta rostral ağız boşluğunun kısmen de olsa klinik muayenesi sedasyon yapmadan mümkündür. At gevşek burun bantlı bir yularla tutulursa çenenin tam açılması sağlanır. Dizgin daha iyi tutma sağlarsa da muayeneyi önemli derecede en- geller. Muayene edenin eli kesicilerle yanak dişi arasındaki boşluğa (interdental boşluk) sokulur, dil yalkalanır ve ağızdan bir yana dışarı çekilir. Bu sırada operatörün elinin atın kesici dişleri arasına gelmediğinden emin olmalıdır. Dil başparmak, 2-3 parmak, küçük ve yüzük parmağı ile tutulan burun bantı ile yakalanabilir ve böylece eğer at başını hareket ettirse bile muayene edenin eli de onunla birlikte hareket eder ve ısırılmadığından emin olunur. Atın dili de yaralanmaz. Atın dili çok çekilmemelidir ve huysuz bir atı kontrol için kullanılmamalıdır. Ağız, sonradan serbest elin baş parmağı ile sert damağa basınç yaparak da açılabilir. Başa bir ışık kaynağı takarak veya bir lamba ile yanak dişlerinin bir tarafının rostral kısmı muayene edilebilir. O zaman dil ağzın karşı tarafına çekilerek aynı şekilde karşı dişler de muayene edilir. Dilin çekilmesi çoğu defa atı kızdırır ve ağrılı ağız lezyonları varsa veya at huysuz ise bu yüzeysel muayeneyi bile yapmak mümkün olmayabilir. Tercihen, bir spekulum kullanılır. Birçok atta diş anormalliklerinde gıda ağız boşluğunda, özellikle yanak dişlerinin lateral kısmında tutulur ve bunlar dişlerin klinik muayenesini önler. Bazı vakalarda birkaç saat aç bırakma etkili ise de yanaklarda çok miktarda gıda bu metotla temizlenmez. Böyle vakalarda ağız boşluğunun büyük şırınga ile yıkanması faydalıdır, fakat gıda birikimi dikkatli şekilde el ile çıkarılır. Bu en iyi şekilde spekulum ve eldivenli bir el yardımıyla yapılır. Biriken gıda kötü kokar. Cheilitis Üst ve alt dudakların mukozal kısmının yangısal nodülleri (bitki dikenlerine bağlı) dudakların yangısına (cheilitis) neden olur. Gıdayı tutma ağrılı ve zordur. Ağız boşluğunun inspeksiyonu mümkünse de yanakların iç kısımları ile dilin lateral kısımları çok yakın bulunduğu için kaudal 2-3 yanak dişi tamamen görülmez. Bu problem kısmen şöyle aşılabilir: dilin yerini değiştirmek veya yanakları diş kemerlerinden uzaklaştırmak için ince bir metal çubuk kullanılır, o zaman bütün dişler açığa çıkabilir. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Tam muayene için kaudal kemerlerin el ile muayenesi gerekir. Bu işlem periodontal biriken gıdayı; yer değiştiren, kırık, çürük veya eksik dişleri belirlemeyi sağlar. Bu işlem sadece bir spekulum kullanarak yapılabilir (Şek 17.28). Çeneleri açık tutmak için değişik spekulumlar kullanılabilir, fakat sadece sakin ve sedasyonlu atlarda kullanılmalıdır. Çünkü hayvanın başının ani bir hareketi muayene edeni ve yardımcıyı yaralayabilir. Değişik güvenli ve uzun süre etkili sedatifler (genellikle 2-adrenerjik agonistler) spekulumla güvenli ağız muayenesini önemli derecede kolaylaştırmaktadır. Böyle muayeneler için en azından iki yardımcıya gerek vardır: ● biri atın başını tutmak ve yukarı kaldırmak için ● diğeri de muayene edenin aksi yönde dili çekmesi için Bu, bir ışık kaynağı ile dili ve yanakları hareket ettirmek için bir metal çubuk tutması ve klinisyenin elinin serbest kalmasını sağlar. Klinik uyarı İleri periodontal hastalıkta bakteri üremesi (özellikle anaerobikler) ağız boşluğunda kötü kokuya neden olur. Böyle kokular için oral muayeneden sonra elin koklanması faydalıdır. Bununla birlikte, hasta, anoreksik atlarda da ağız boşluğu kötü kokabilir. Atlarda çoğunlukla mandibular yanak dişlerinin medial kısmında keskin kenarlar bulunduğundan operatörün elinin yaralanmaması için dikkatli olmak gerekir. Bu kenarlar çok belirgin ise muayeneden sonra törpülenmelidir. Bazı atlar sedasyon yapılsa bile ağız boşluklarının el ile muayenesine kızar. Sonuç olarak, bu muayene sırasında atın başının ani hareketleri muayene edenin kafasının spekulumla yaralanmasına yol açabilir. Oral ve orofaringeal kaudal kısımların muayenesi sırasında atlar sürekli ve kuvvetli çiğneme hareketleri yapar ve bunlar spekulumun rostrale yer değiştirmesine neden olabilir. Bu da operatörün eli veya kolunun yaralanmasına yol açabilir. Sedasyon etkileri ile 279 atın operatörün kolu veya kendi dilini çiğnemeye daha eğimli oldukları sanılmaktadır. Oral muköz membranlar Periferal dolaşımı değerlendirmek için oral mukozaların muayenesi genel klinik muayenenin önemli bir kısmını oluşturur. Dudakların tersyüz edilmesi mukozaların görülmesini ve dokunulmasını sağlar. Ağız mukozasındaki çoğu değişiklik sistemik anormalliklerden kaynaklanır. Kapiller tekrar dolum zamanını belirlemek için üst kesiciler üzerindeki mukozaya parmakla hafifçe basarak beyazlaşması sağlanır ve sonra parmak çekilerek ilk rengine kaç saniyede ulaştığı sayılır. Normal atlarda bu süre genellikle 2 saniyeden daha azdır. İleri şokta kapiller tekrar dolum zamanı artar ve 4 saniyeden daha fazla olabilir. Muköz membranların rengi ● normal muköz membranlar pembe, nemli ve sıcaktır ● şok ve dehidrasyonun erken vazokonstriktif döneminde muköz membranlar solgun, kuru ve soğuk olabilir ● ileri şokta onlar konjesyonlu, tuğla rengi ve sonradan siyanotik olur Dişler Dental hastalık Kesici diş Yemliği ısıran atlarda sonunda merkez kesicilerin rostral açılarında anormal aşınma meydana gelir. Böyle hayvanların boynunun palpasyonunda çoğunlukla sternocephalicus (sternomandibularis) kaslarının hipertrofisi belirlenir. Kesicilerin anormallikleri mandibular brahignatism (papağan ağız) büyümedikçe klinik yönden önemli olmayabilir. Atlarda prognatizm (domuz ağzı) daha az görülür. Kesicilerin sayısının artması (her kemerde >6 diş) genç hayvanlarda en çok yerinde kalmış olan süt dişlerinin sonucudur. Kesicilerin bazıları kalıcılara göre daha beyaz ve daha küçük olur. Ekstra kalıcı kesicilerin gelişmeli bir bozukluğu da görülebilir ve bu durumda 280 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi (>6) bütün kesiciler benzer görünüşte olur. Kesicilerin kırıkları belirgindir. Köpek ve kurt dişleri Arta kalan ilk maksillar premolar (kurt dişi) bazen mevcut olup (ya çıkmış ya çıkmamış) ilk yanak dişin rostral kenarında görülebilir ve palpe edilebilir. Sanılan geleneksel rolüne rağmen birçok ağız problemine bunun nasıl neden olduğunu anlamak zordur. Yanak dişleri Yanak dişlerinin eğimli kapanma yüzeyleri nedeniyle maksillar kemerin lateral ve mandibular kemerin medial kısmında çoğunlukla keskin kenarlar gelişir. Bunlar sırasıyla bukkal ve lingual hasarlara neden olabilir. Mandibular kemer maksillaya oranla aşırı derecede yakın olduğunda bu bozukluğun daha aşırı şekil meydana gelir. Alt ve üst yanak dişlerinin tam kapanma yüzeyleri şekil olarak üçgene benzer. Buna makas ağız denir. Bazı atlarda mandibular kemere oranla tüm maksillar kemer rostrale deplase olur. Bu da ilk maksillar yanak dişinin (P2) rostral kımında aşırı büyümeye (kanca) neden olur ve bu kolayca belirlenir. 6. mandibular yanak dişinin (M3) kaudal kısmında ilgili kanca ağız boşluğunun kaudalinin tam muayenesi olmaksızın görülmez. Bazı diş bozuklukları ile birlikte aşınmada veya çıkışta düzensizlik yanak diş kemerlerinin (normal olarak önden arkaya düzgün veya hafif eğri) dalgalı olmasına neden olabilir. Buna dalgalı ağız denir. Kesicilerin rostral kısmı çoğu defa aşınsa da atlarda dişler (çıkmış klinikal taç dahil) eksternal bir sement katına sahiptir. Bu periferal sement düzensiz, krem-kahve renkli tebeşir gibi bir görüntü verir (insanlardaki beyaz parlak mine yüzeylerinden çok farklı). Bu normal periferal sement, taş olarak yanlış anlaşılmamalıdır. Lokalize periodontal hastalık, kalıcı yanak dişlerinin çıkması sırasında yaygın bir bulgu olup yeni çıkan dişin diş eti kenarında dar (5-10 mm) kırmızı bir bant olarak görülür. Bu dişlerin sonki çıkışları ve yeni periodontal membranlara maruz kalışı ile genellikle birkaç ay içinde halledilir. İlk üç kalıcı yanak dişinin çıkışı (2.5-4 yaş arası) sırasında üzerinde yer alan süt dişleri- nin kalıntılarına „kep‟ denir ve komşu dişler arasında veya bazı diş eti kalıntıları tarafından çekilmiş olabilir. Bunlar ağız rahatsızlığına ve hatta geçici oral disfajiye yol açabilir. Süt ve kalıcı dişler palpasyonla ayırt edilebilir: süt dişlerinin kapanma yüzeyleri düz iken yeni çıkan kalıcı dişlerinki kabadır. TaĢ Gerçek taş çoğu defa çok büyük (>30 mm çaplı) bazen alt köpek dişi üzerinde gelişir (genellikle sadece erkeklerde) lokalize ve önemli olmayan komşu diş eti yangısı ile birlikte bulunabilir. Böyle büyük ve düzensiz taş, üzerinde bulunduğu bukkal mukozanın mekanik ülserine neden olabilir. Yanak dişi hastalığı periapikal bölgede çoğunlukla abseleşme ile oluşur. İleri periapikal enfeksiyonlu bazı atlarda kapanma yüzeylerinde belirgin çürükler (dental nekrozis) olabilir. Bunlar bazı ileri vakalarda sekonder sagital kırıklarla birlikte bulunabilir. Daha yaşlı atlarda (>20 yaş) yanak diş kaybı normal aşınma sonucu olarak veya hastalığa (özellikle periodontal hastalık) bağlı sekonder olarak meydana gelebilir. Karşı yanak dişinin sonradan aşırı büyümesi bir düzensizliğe neden olur ve buna „step ağız‟ denir. Yanak dişlerin periapikal abseleşmesi çıkmış diş tacı üzerinde belirgin değişikliklere ve ayrıca mandibula veya maksilladan eksternal bir sinüs yoluna neden olabilir. Bu değişiklikler olmaksızın, periapikal diş hastalığının varlığını doğrulamak için radyografi (lateraloblik görüntüler) gerekir. Atlarda yaş ile birlikte dişlerin radyografik görüntülerinde önemli değişiklikler meydana gelir ve 3 yaş civarında değişebilen komşu yanak dişleri arasındaki farklılıkları karşılaştırırken dikkatli olmalıdır. Sinüs kanallarının olduğu yerlerin teşhisinde ek kontrastlı radyograflar önemlidir. Tükrük bezleri Bütün herbivorlarda olduğu gibi atlarda da büyük ve iyi gelişmiş tükrük bezleri vardır. Bunlar büyük, çift parotis ve daha küçük mandibular (mandibulaya derince yerleşmiş) KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ve sublingual (dilin rostral kısmı ile mandibulanın medial kısmı arasında yerleşmiş) bezlerdir. Parotis bezi, mandibulanın vertikal (dik) ramusunun kaudalinde kulak tabanının altında mandibulanın retromandibular fossada nispeten yüzeysel olarak yer alır ve mandibulanın tüm uzunluğunca ventrokaudal olarak bulunur. Normal atlarda parotis bezinin lateral kısmı mandibulanın medialinde yaklaşık bir parmak derinliğinde yer alır. Parotis bezleri onların kaudoventral kısımları üzerinde serbestçe yükselir ve burada lobullü kenarları atın cüssesine ve beslenme şekline bağlı olarak yaklaşık 2-3 cm kalınlığındadır. Bu bezin lateral kısmı üzerinde yer aldığı paratidoauricularis kası ve yoğun fasia nedeniyle normal olarak lobüllü hissedilmez. Diğer evcil türlerde (sığır, koyun gibi), büyük ve belirgin parotis lenf düğümleri parotis bezleri içinde veya altında mevcutttur. Atlarda ise bunlar çok daha küçük ve daha az belirgin 610 lenf düğüm grubu şeklinde parotis bezinin orta-dorsal kısmın içinde veya altında yer alır. Küçük boyu ve derin pozisyonu nedeniyle atlarda parotis lenf düğümlerinin yangısını klinik olarak belirlemek genellikle mümkün değildir (orada belirgin yangı olduğunda bile, maksilar sinüs gibi onların drene olması beklenir). Bununla birlikte, gurm gibi belli lokal enfeksiyonlarda bu parotis lenf düğümleri önemli derecede yangılanır, ısı ve ağrıya ve genellikle parotis bölgesinin iki taraflı derin şişkinliğine neden olur. Düğümlerin apseleşmesi ve yırtılması yüzünden bazen dışarıya irinli bir sinüs yolu gelişir. Otlayan atlarda bilinmeyen kaynaklı iki taraflı parotis bezi şişkinliği meydana gelir ve bu anlaşılmaz duruma idiopatik (sebebi bilinmeyen) parotiditis denir. Böyle şişkinlikler çok sulu ve gür otlakta aşırı tükürük üretimine bağlı olabilir. Şişkinlikler bazen lokal deri altı ödem ve bölgenin hafif ağrı ve sertliği ile birliktedir. Hayvanın otlaktan çekilmesi ile 12-24 saat içinde şişkinlikler kaybolur. Böyle şişlinlikler hasta atlarda başın sürekli aşağıda kalmasına da bağlı olabilir. Daha az fakat daha ciddi parotis bezi şişkinliği, gri atlarda bezin infiltrasyonuna ve ilgili lenf düğümlerinin melanomasına (me- 281 lanotik karsinoma) bağlı olarak sert, düzensiz ve nodüler olanıdır. Böyle tümörlerin biyolojisi değişken olup çoğu yıllarca yavaşça büyür ve bazen kitlesel şişkinlik şekilinde nadiren de metastaz yapar. Parotis bezi veya kanalı bazen travma ile hasar görür ve bu da kronik bir bez-deri fistülüne neden olabilir. Ağızda gıda bulunuşuna cevap olarak salya miktarı artar. Yumuşak damak Anatomik pozisyonu nedeniyle atlarda oral muayenede (genel anestezi ve dilin tabanını çöktüren bir alet olmadan) görülmesi mümkün değildir. O zaman bile ventrorostral kısmın çok sınırlı bir yeri görülebilir. Nispeten atın başının ve muayene edenin kolunun büyüklüğüne bağlı olarak yumuşak damağın ventral kısmının parmakla muayenesi mümkünse de sedasyon ve spekulum gerekir. Yumuşak damak nazofaringeal endoskopi ve lateral radyografi ile de muayene edilebilir. Klinik uyarı Parotis bezleri gri atlarda ikinci en yaygın melanoma yeridir. Kuyruğun altı ve perianal bölge en sık görüldüğü yerlerdir. Taylarda, yarık damak en çok yumuşak damağın distal kısmını kapsar. Bu da ağız ve burun boşluklarının tam olmayan ayrılmasına ve yutma sırasında gıda ve sıvıların nazofarinkse geçmesine yol açar. Emmenin ikinci saniyesinde bu madde burundan geri gelir ve daha önemlisi trakeaya akar Bu durumda yutmadan hemen sonra öksürük oluşur. Bazı vakalarda böyle aspirasyon yabancı cisim pnömonisine neden olur. Farinks Bu dikdörtgensel mukoza kaplı boşluk solunum ve sindirim kanalları için ortak bir yol olarak hizmet eder. Atlarda mandibulanın büyük vertikal ramusu farinksin lateral kısmının çoğunu örter (mandibulanın kaudalinde farinksi örten büyük parotis bezleri ile birikte). Ventral olarak omohyoid kaslar, 282 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi cricothyroid ligament ve hyoid aparat orofarinksin ventral kısmını tamamen örter. Bu yüzden atlarda farinksin dıştan muayenesinde az bilgi elde edilebilir. Sadece iri atlarda içten faringeal palpasyon yapılabilir. Genel anestezisiz bunu yapabilmek için yeterli yardımcı, iyi bir sedasyon ve spekuluma ihtiyaç vardır. Dilin tabanı, büyük orta hat glossoepiploik kıvrım, orofaringeal duvarlar ve taban, üzerinde yer aldığı yumuşak damağın kaudal kısmı ve epiglottisin tabanı yumuşak damak ve epiglottis normal soluma pozisyonunda iken palpe edilebilir. Bu muayene sıkça yumuşak damağın dorsale deplase olmasına neden olur ve epiglottisin hepsi ve larinksin rostral kısmı o zaman palpe edilebilir. Bununla birlikte, atlarda farinks nispeten küçüktür ve sürekli yutma ve baş hareketleri anestezi yapılmayan hayvanlarda muayeneyi sınırlar. Orofarinkste yabancı cisimlere sadece nadiren rastlansa da bazen piriform çukur veya nazofarinksin lateralinde bulunabilir. Ezofagus girişi palatofaringeal kemer ile çevrili olup larinksin hemen dorsalinde yer alır. Bu bölge palpe edilemez ve endoskopik bakıda normal olarak kaudodorsal nazofaringeal tavan tarafından engellenir. Ata sedasyon yapılırsa palatofaringeal kemerin mukozal kıvrımı veya bazen dorsal faringeal mukoza dorsal larinks üzerine çıkıntı yapar. Bu, kaudal faringeal konstriktor kasların (tirofaringeus ve krikofaringeus) sedasyona bağlıdır. Bu durum, cricopharyngeal-laringeal disfaji denen bozuklukta krikofaringeus kasının konjenital yokluğu ile oluşan daha belirgin ve kalıcı palatofaringeal kemer prolapsusundan ayırt edilmelidir. Bazı böyle vakalarda, ve ayrıca bu kasların hasarı ile birlikte (bazen larinks cerrahisinden sonra olduğu gibi) ezofagal giriş sürekli açıktır. Ezofagus Gastrointestinal ileuslu atlarda ve ileri gastroduodenal ülserli taylarda Önceden bahsedildiği gibi yerleştirilen bir nazogastrik sonda ile gastrik refluks çok yaygın ve önemli bir bulgudur. İleuslu atlarda mide içeriği al- mak için nazogastrik sondanın geçişi sırasında mideden biraz gaz da çıkabilir. Atlarda geğirme çok seyrek olup güçlü kaudal ezofagal kas ve sfinkterlere de bağlı olabilir. Atlarda başka bir geğirme konjenital bir bozukluğa (krikofaringeal-laringeal disfaji) bağlıdır. Bu durumda rostral ezofagal sfinkter bozularak ezofagusa ve proksimal gastrointestinal kanala hava girişi ve birikimine yol açar. Ezofagus içinde hava, bazen geğirmeye benzer bir sesle serbest kalır. Atlarda epiglottis bozuklukları İki bilinen epiglottis bozukluğu vardır. Bunlar oral olarak palpe edilebilirse de daha doğru olarak endoskopi ile teşhis edilir: ● subepiglottik mukozanın kıvrımı tarafından çekilme ● subepiglottik kist Klinik uyarı Sol juguler olukta deri altı çıtırtı olması ciddi bir prognostik belirtidir ve genellkle iki durumu gösterir: ● periezofagal hava sızıntılı ezofagal yırtık ● yaralı periezofagal dokuların gaz oluşturan bakteriler tarafından enfeksiyonu Atlarda ezofagus normal olarak palpe edilemez, fakat nazogastrik sonda geçişi sırasında ezofagus duvarı geçiş sırasında sol juguler oluğun dorsalinde görülür. Atlarda şeker pancarı posası veya pelet gıda gibi yiyeceklerle ezofagal tıkanma yaygındır. Bu durumda sert ya da hamur gibi dolgun ezofagus palpe edilebilir. Ezofagal tıkanmanın değerlendirilmesi genellikle uygun büyüklükte kayganlaştırılmış bir nazogastrik sondanın nazik hareketlerle sokulmasıyla yapılır. Faringeal difaji nazogastrik sondanın nazofarinksten öte geçmesini önler ve böyle vakalar ezofagal tıkanmaya benzeyebilir (burada tıkanma faringeal girişe kadar uzanır). Bununla birlikte, çoğu vakada nazogastrik sonda yutturulabilir ve tıkanıklığın (çoğu defa servikal bölgededir) proksimal kısmı ile karşılaşıncaya kadar ezofagustan rahatça ilerletilebilir. Geri çekmeden önce burun de- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS likleri hizasında sondayı işaretleyerek tıkanmanın burun deliğine mesafesi sondayı başın yanına ve ezofagus boyunca tutarak belirlenebilir. Geri çektikten sonra sonda üzerinde kan olması ezofagus mukozasının yaralandığını gösterir. Bu da daha önce tıkanmayı yerinden sökme girişimlerine bağlı olabilir. Ezofagal tıkanmalı bir atın klinik muayenesinde hidrasyon durumu da değerlendirilmelidir. Ezofagus tıkanmalı bir at başlangıçta yeme ve içme girişimlerinde bulunur ve bunu takiben içerik salya ile birlikte regurgitasyonla burundan geri gelir. Trakea ve akciğerler aspirasyon yönünden muayene edilmelidir. Ezofagus radiografi ve ultrasonografi ile de muayene edilebilir. Normal atlarda ezofagus radyografi ile belirlenemeyebilir veya sadece ince uzunlamasına hava çizgileri içerebilir. Büyük miktarda hava bulunması rostral ezofagus kapağının fonksiyon yapmadığını gösterir. Tıkanma servikal ezofagusta olduğunda dolgun gıda varlığı ile belirlenebilir. Baryum gibi kontrast madde kullanımı da ezofagal açıklığı, şekli ve motiliteyi değerlendirmede önemli olabilir. Ezofagus tıkanmadan şüpheli vakalarda aspirasyondan sakınmak için oral kullanılmamalıdır. Ezofagusun endoskopik muayenesinde uzun (yaklaşık 2 m) bir endoskopi kaudal nazofarinkse sonra larinksin dorsaline yöneltip nazofaringeal mukozaya değinceye kadar yavaşça ilerletilir. İşlem şöyledir: 1. Endoskop nazogastrik bir sonda gibi aynı yoldan geçer. At yutuncaya kadar endoskop nazofaringeal duvara karşı nazikçe bastırılır. 2. Sonra yavaşça ezofagusta ilerletilmelidir. Bu sırada nispeten sabit olarak veritikal ve horizontal kontrollerle ucunun mukozaya takılması veya kendi üzerine kıvrılması önlenerek mukoza ve cihaz korunmuş olur. 3. Endoskobun ilerleyişi sırasında hava üfleyerek ezofagus muayene edilebilirse de cihazı geri çekerken ezofagal mukozayı muayene etmek daha kolaydır. Çünkü endoskopun ucu üzerine çöker. 283 Ezofagus tıkanmaları (gıda, mukozal eritem, ülser ve yırtılma gibi) endoskopik olarak muayene edilebilir. Klinik uyarı Nazogastrik sonda öncelikle ezofagal tıkanma teşhisinde kullanılır. Zorlamalı açma girişimleri hayati ezofagus yırtılmalarına neden olabilir. Nazogatrik intübasyon (sonda uygulanması), sifonaj ve mide muayenesi Mide basıncının azaltılması tekniği kısmen terapötik olsa da mideden sıvı veya gaz çıkarma girişimleri teşhise yardımcıdır. Mide dolgunluğu bazı kolikli atlarda oldukça sıkıntılı bir özellik olup mide basıncını azaltılması klinik muayeneyi kolaylaştırır. Önemli miktarda (2 litre veya daha fazla) toplanmış mide sıvısının alınması, bağırsak tıkanması (özellikle ince bağırsaklar) için oldukça spesifik göstergedir. Teknik En büyük çaplı sonda (yetişkin atlar için dış çapı 16-20 mm) seçilmelidir. Şeffaf bir sonda tercih edilirse daha iyi olur, çünkü refluks sıvısı kolayca görülebilir. Bazı klinisyenler sondanın ucunda yanda da delik olmasını tercih eder. Sonda soğuk havada sertleşir. Böyle durumda kullanmadan önce sıcak su ile yumuşatılır. Sondanın ilk kısımlarına kayganlaştıcı jel sürülür. En az üç kişi gerekir: biri atı tutar, biri sonda uygular ve diğeri de pompa sistemini idare eder. Hastanın tutulması bireysel özelliklerine göre yapılır. Başlık takılması genellikle yeterlidir. Burunduruk, yavaşa veya sedasyon bile gerekebilirse de yutma refleksi baskılanabilir. İşleme başlamadan önce larinkse ve sonra midenin kardiasına kadarki sonda mesafesi işaretlenir. Atın başının pozisyonu kişisel tercih meselesidir. Atın başının bir yanında (genellikle sol) durulur. Ata en yakın el, çene altından geçer ve yüzün sağ tarafına dolanır. Böylece geriye doğru tutuş burun köprüsü üzerinden yapılabilir. Bu, atı başını aşağıya eğmesine neden olur ve sondanın ezofagusa girmesi 284 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi için uygun pozisyondur. Sonda ventral meatusa yöneltilmeli, yavaşça ve düzgün olarak farinkse ilerletilmelidir. Eğer dirençle karşılaşılırsa etmoturbinatlar tıkanmış olabilir, sonda geri çekilmeli ve sonra yeniden ilerletilmelidir. Nazofarinkste sondanın varlığı çoğunlukla yutma refleksini uyarır. Bu beklenirken sonda nazikçe itilmelidir. Başlangıçta başarısız olursa, sonda hafifçe geri çekilir ve işlem tekrarlanır. Bazen intubasyonun bu kısmını tamamlamak birkaç dakika alabilir. Sondayı manevra yaparken artan kuvvet uygulamaktan sakınmak gerekir, çünkü traumaya neden olabilir. Açıkçası ezofagal ve laringeal intubasyonu ayırt etmek hayatidir ve bu açıdan değerlendirilecek birçok faktör vardır. Bunların çoğu, trakeanın kıkırdaksı sertliği ile ezofagusun kassal elastikliği arasındaki mekanik farklılığa bağlıdır. 1. Sonda etrafındaki ezofagus duvarının çökmesi ileriye doğru hareketine bir direnç oluşturur (trakeaya girildiğinde bu belli değildir) 2. Sonda trakeada iken sondaya üflemek ve emmek kolayken ezogusta zordur. Sonda mideye ulaştığında bu biraz daha kolaylaşır. Çünkü mide gazlarının hareketi soluktaki hava akışına benzer. Mide içeriğinin asidik aroması genellikle güvenilir kanıttır. 3. Sonda servikal ezofagusu geçtikçe trakeanın sol tarafındaki bölgede ezofagusu dolgunlaştıran bir dalga görülebilir ve buna dokunulabilir. Sonda trakeaya girse bu olmaz. 4. Larinks hizasını geçtikten hemen sonra sondaya keskin ve kısa bir üfleme ile ezofagus şişer ve bu da sonda ezofagusta ise trakeanın hemen solunda görülür. Genel olarak bazı atlar faringeal uyarı yüzünden basitçe öksürse de öksürük refleksi trekeal intubasyonu gösterir. Bazı atlarda, özellikle mide dolgunluğu olanlarda kar- diada önemli dirençle karşılaşılır. Bunu aşmak için nazik basınç yapmak, sondaya üflemek, gevşemeyi uyarmak için az miktarda su veya 25-30 ml lokal anestezik solüsyon vermek gibi işlemler yapılabilir. Mideye girerken genellikle keskin gazlar çıkar. Gazlı mide dolgunluğu varsa gaz çıkışı uzun olur. Gaz çıkışı yoksa sondanın distal ucunu açmak ve temizlemek için hava üflemek ve muhtemel bir gaz refluksu için beklemek gerekebilir. Sıvı ile aşırı dolgun vakalarda kendiğinden akış meydana gelebilir. Böyle bir bulgu intestinal tıkanma yerinin nispeten önde olduğunu düşündürür. İntestinal ileusu (çayır hastalığı veya duodenitis /proksimal jejunitis gibi) kapsayan anormallikler bu kategoride yer alır. Daha sık olarak refluksla mide içeriği elde etmek için bir sifon oluşturmak gerekir. Bunun için bir pompa veya honi ile 1-2 litre su verilir, bundan sonra sondanın ucunu mideden aşağıda bir hizada tutulur. Sondanın ucu midede bir sıvı içinde ise sifon oluşur ve akış devam eder. Akış içerikle veya mide duvarını emmesiyle zaman zaman geçici olarak tıkanabilir. Bu kısa durumlarda sondanın dışa doğru silkelenmesiyle akış devam eder. Elde edilen sıvıyı toplamak faydalıdır, çünkü verilen su miktarı ve mide sıvısı daha doğru değerlendirilir. Mideden mümkün olan bütün materyal çekildiğinden emin olana kadar bu işlem birkaç kere tekrarlanmalıdır. Buna rağmen mide büyük miktarda içerik (elde edilmiş az veya sıvı olmayan refluksla birlikte) ile tıkanabilir. Klinik uyarı Nazogastrik sonda uygulamasının en hassas kısmı sondanın burun deliklerinden ve burun boşluğuna geçişidir. Bu mümkün olduğu kadar çabuk tamamlanmalı (parmağın deri veya mukoza ile temasından kaçınarak). Aşırı miktarda sekresyon içeren mide bulguları intestinal tıkanma olup olmadığı konusunda çok önemlidir. Bu, kaçınılmaz olsa da cerrahi müdahelenin gerektiği ihtimalini artırır. Çayır hastalığında nörolojik tıkanmalar meydana gelir (uzun süren mural gerilmeye bağlı sekonder veya yangısal durumların bir kalıntısı olarak) mide dolgunluğuna neden olabilir. Ayrıca, mide dolgunluğunun primer ince bağırsak tıkanması ile aynı olduğu doğru değildir. Kronik sekum veya kolon tıkanmalarında ileosekal akış azalır ve bo- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ğumlanmalı olmayan (özellikle sağ dorsal) kolon deplasmanları ince bağırsakları pasif olarak tıkar ve refluksa neden olur. Periton sıvı analizi ● prensip olarak, peritonun etkilendiği herhangi bir vücut sisteminin akut veya kronik hastalıkları periton sıvısında değişiklikler yapabilir ● pratikte septik peritonitisin teşhisi ve gastrointestinal hastalıkların araştırılması için periton sıvısı toplanması ve analizi endikedir. KLĠNĠK PATOLOJĠ Atların abdominal hastalıklarının muayene ve teşhisinde laboratuvar bulgular, anormalliğin özelliğine göre değişir. Periton sıvısı alınması ve analizi Abdominal parasentezis laboratuar değerlendirme için periton boşluğundan sıvı örneği almak için kullanılan bir teknik olup abdominal hastalıktan şüphe edilen atın klinik muayenesinde teşhise değerli bir katkı yapabilir. Periton sıvısındaki değişiklikler viseral veya parietal peritoneumda ya da her ikisindeki anormallikleri yansıtır. Bununla birlikte, test yapılmadan ve sonuçlar yorumlanmadan önce çok dikkatli olunmalıdır. Normal periton sıvısı normal bir abdomen anlamına gelmez. Mezotelial yüzeyleri etkilemeyen lezyonlar periton sıvısında değişiklik yapmaz. Daha ileri vakalarda bağırsak duvarının kronik gerilmesine bağlı sekonder serozal hasar meydana gelse de büyük kolon tıkanması ve diğer tip basit bağırsak tıkanması bunun örnekleridir. Bundan başka, periton boşluğundan etkili bir şekilde tecrid edilmiş olan (bu yüzden periton sıvısında hücresel değişiklikler önlenir) parietal ve viseral yüzeyleri ile birlikte boğulmalı bağırsak durumunda değişiklik beklenir. İnvaginasyonlar, skrotum fıtığı ve epiploik foramenden bazı fıtık vakaları en yaygın örneklerdir. Eskiden kanlı periton sıvısı deneysel laparotomi yapıp yapmamaya karar vermede en önemli kriter iken akut abdominal sancılı atların klinik muayenesinde abdominal parasentezis artık rutin işlemdir. Bununla birlikte bu klinik mantık yeni- 285 den gözden geçirilmelidir: Doku hasarının başlangıcı ile bu hasarın ürünlerinin periton sıvısında görülmesi arasında uzun bir faz olduğu kaçınılmazdır. Boğulmalı bağırsak tıkanma vakalarında diagnostik değişiklikler belirlenmeden önce birkaç saat geçer. Tüm periton boşluğu içinde patolojik değişikliklerin homojen olmasına kadar normal sıvı aspire edilmesi mümkündür. Bu yüzden, cerrahinin endike olduğuna işaret olarak periton sıvısında eritrosit aramak duyarlı bir test olmayıp karar vermede potansiyel olarak kötü bir gecikmeyi ifade eder. Teşhis veya uygun tedavi süresi şüpheli ise ya da hücre sayılarının faydalı olabileceği vakalarda abdominal parasentezin dezavantajları göze alınarak teste karar verilir. Aksine, periton sıvı analiz bulgularına bakmaksızın klinik belirtiler yeterli ise test endike değildir. Abdominal parasentez komplikasyonları ● hatalı olarak bağırsak delinmesi: normal bir bağırsak lopunu kapsarsa genel olarak önemli klinik problem oluşmaz ● ventral karın duvarına yaslı olan dolgun ve atonik bağırsağın delinmesi: bağırsak içeriklerinin sızıntısına ve bu yüzden peritonitise veya iğnenin geri çekilmesi sırasında kontaminasyonla oluşan muhtemel selülititise yol açabilir. Teknik İşlemin amacı kendiliğinden ve yerçekimiyle sıvı akışının sağlanacağı bir kanülle perietal peritoneuma girmektir (Şekil 17.32). Bağırsak delinme risklerini en aza indirmek için linea albaya bir ensizyon yapılıp ve sığır meme kanülü ve derin retroperitoneal yağı geçmek için dişi idrar kateteri kullanılır ve paramediandan girilir. 1. At iyi tutulur. Travay idealdir. 2. Karnın ventralinde orta hatta 10 cm‟lik bir deri şeridi sternumdan umbilikusa kadar traş edilir. 3. Deri ve operatör aseptik olarak hazırlanır. 4. 18 gauge ve 1.5 inçlik iğne kullanılır. 5. Göbeğin kaudodorsale doğru eğilen kenarında umbilikusun birkaç cm kralinde orta hatta bir yer belirlenir. 286 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi 6. İğne sadece deriden geçecek kadar ilerletilir (bu işlem sırasında hayvan duyarlıdır) 7. İğne duyarsız olan linea albadan yavaşça ilerletilir, aralıklarla durulur ve sıvı gelip gelmediğine bakılır. 8. İğnenin geri kalanı tutulmadığında merkez hareket etmeye başlarsa, bu bağırsağa dayandığını düşündürür. Sıvı gelmezse yönü bağısak duvarından döndürülür. Yine sıvı gelmezse, sıvı paketlerinin iğneye doğru akması için alt karın el ile sallanır. 9. Hala sıvı gelmezse ikinci bir iğne sokulur (genellikle ksifisternuma daha yakın). İkinci iğne atmosferden düşük basıncı ortadan kaldırabilir ve sıvı akışını sağlayabilir. Üç veya dört farklı yer denenebilir. Normal atlarda bile sıvı alınamayabilir. Toplanan sıvı antikoagulanlı steril bir tübe alınır. Sıvı akarken gözlemeye değer. Deri ve karın duvarındaki damarların, intestinal mezenteryum veya dalağın delinmesiyle periton sıvsına kan karışabilir. Periton sıvısı analizi Miktar ve akıĢ Toplanan sıvının miktarının değerlendirilmesi subjektiftir. Sıvı genellikle iğnenin uzunluğu veya rotasyondaki değişikliklerle birkaç ml fışkırma şeklinde olabilir. Karın içi veya dışı anormallikler sıvı üretimine neden olabilir. Peritoneal effüzyonlar kapiller hidrostatik basıncın artmasına veya hipoalbünemiye bağlı sistemik hemodinamik bozuklukları yansıtabilir. Bu yüzden primer hastalık kalp, karaciğer, böbrek veya bağırsaktan kaynaklanabilir. Karın içi lezyonlar genellikle rengi bozuk effüzyonlara (hemorajik veya eksudatif durumların olup olmadığına göre) neden olur. Bununla birlikte, yer işgal eden bağırsak dolgunlukları sıvı basıncını artırır; büyük kolon tıkanmaları veya boğulmasız deplasmanlar karekteristik olarak fazla miktarda sıvıya yol açar ve bu sıvı normal görünür. Retroperitoneal yağ sıvının değerlendirilmesini önleyebilir ve şiddetli dehidrasyonda çayır hastalığında olduğu gibi yeterli sıvı bulunmayabilir. Ventral kolon dolgunluğu karnın ventralinden sıvıyı dışlayacak kadar şiddetli olabilir. Fizik görüntü Periton sıvısının görüntüsü bazı durumlarda oldukça farklıdır: ● normal perion sıvısı önemli derecede yarı saydam olup hemen hemen berraktan saman sarısına kadar değişebilir ● hücre sayısı veya protein miktarı arttıkça bulanıklık gelişir ● eritrositler kırmızımsı renk verir. Sayı arttıkça renk de koyulaşır ● kanlı sıvı önceki ugulamayı takiben oluşan kanamadan ya da peritoneal yangıdan kaynaklanabilir. Bununla birlikte, işemik bağırsak duvarından eritrositlerin diapedezisi olağandır ● lökositler yangısal cevabı gösterir ve sütlü gri mat renk değişikliğine neden olur ● kirli kahve veya yeşilimsi renk, bağırsak içeriğinin aspire edildiğini düşündürür. Parçalı bitki döküntüleri bunu doğrular. Bağırsak içeriğinin asit kokusunu belirlemek de mümkündür. O zaman iki ihtimale dikkat etmek gerekir: ya örnek bağırsaktan alınmıştır ya da mide veya bağırsak duvarı yırtılmıştır. Bağırsak içeriği ile karşılaşıldığında iğne hemen geri çekilmeli ve işlemden vazgeçilmelidir. Bağırsak delinmeleri genellikle yan etkiler doğurmaksızın kendiliğinden kapanır. Aksine nadiren bağırsak duvarının kötü hasarı ve selülitik reaksiyonlar da meydana gelir. Başka bir örnekte de aynı sonuç alınırsa bağırsağın yırtılmış olma ihtimali yüksektir. Bununla birlikte, dolgun bir iç organın tekrar delinmesi nispeten kolaydır ve bazı vakalarda iki ihtimal arasında karar vermek şaşırtıcı biçimde zordur. Diğer belirtilere bakmak önemlidir. İnce bağırsak içerikleri berrak olabilir ve bu da yanıltıcıdır. Hücrelerin hiç olmaması sadece mikroskopta belirlenebilir. Protein miktarı Refraktometri ile kolayca ölçülebilir. Periton sıvısında protein konsantrasyonu peritoneal yüzeyle subperitoneal damarlar arasındaki ara yüzeyde endotelial geçirgenliğin bir fonksiyonu ile oluşur. Permeabilite artışı protein konsantrasyonunda da artışa neden olur. Neoplazi ve karaciğer hastalığında sevi- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS yeler yüksek bulunsa da yangısal olayların bir sonucudur. Normal sınırlar arasında küçük farklar olsa da genel olarak 15g/L normal iken 25g/L‟den fazlası anormal kabul edilir. Diğer değişiklikler (önemli derecede yüksek lökosit sayısı) yokken protein seviyesi yüksek olmaz. Bu yüzden intraabdominal patoloji için nonspesifik daha iyi bir işarettir. Periton sıvısına kan karıĢması ● sıvı geçici kan izleri kan damarlarının delindiğini gösterir ● koyu katran gibi kan görüntüsü dalak yırtılmasını akla getirir. Bu hematokritin perifer kandakinden daha fazla olmasıyla doğrulanabilir ● tam kana benzeyen sıvı, mezenterik damar yırtılması veya intraabdominal kanamadan kaynaklanabilir ● boğulan bağırsaktan eritrositlerin kaybı, sıvı tam kana benzeyecek kadar çok olabilir Klinik uyarı İdeal olanı periton sıvısı, perifer kan ve serumda sitolojik ve biyokimyasal analizlerin birlikte yapılmasıdır. İkisinin mukayesesi ile aşağıdakiler arasında ayrım yapabilir: ● peritoneum içinden veya ilgili organlarından kaynaklanan değişiklikler ● sistemik hastalıklara bağlı sekonder değişiklikler Sitoloji Tam sitolojide eritrosit ve lökosit sayısı, lökosit formülü ve morfolojik muayene yer alır. Şunu belirtmeye değer ki otomatik hücre sayaç makineleri düşük hücreli örneklerde (normal periton sıvısı gibi) çok doğru sonuç vermez. Bu yüzden hemositometrede sayım daha iyidir. Hücre sayısı düşük ise, sıvı önce santrifüje edilir ve sedimente bakılır. Normal periton sıvısında eritrositler bulunmaz. Bununla birlikte, örnek alma sırasında bazı kontaminasyonlar kaçınılmazdır ve hatta normal görülen sıvıda genellikle düşük sayıda eritrosit içerir. Önemli miktarda kan sitolojik değerlendirmeyi engeller. Eritrositler çeşitli patolojik durumlarda periton sıvısında görülür. Gerçek hemoperiteneum yaygın de- 287 ğilse de trauma, önemli damarların kendiliğinden yırtılması ve mide kanseri gibi bazı neoplazik vakaları takiben oluşabilir. Eğer boyanan bir örnekte eritrofagositozis belirtisi varsa parasentez işleminden önce oluşan kanamayı ayırt etmek mümkün olabilir. Ayrıca, herhangi bir kaynaktan gelen gerçek kanama periton sıvısında trombositlerin de varlığına neden olur. Daha yaygın olarak yangısal ve işemik durumlarda diapedezisle eritrositler görülür. İleri bağırsak boğulmasında veya birden gelişen peritonitiste eritrosit sayısı 1x1012/L civarındadır. Periton sıvısında çekirdekli lökositlerin bulunması normal ise de üst sınır 0.5x109/L olarak kabul edilir. Normal periton sıvısındaki lökositlerin %50-70‟i nötrofil olup geri kalanı çoğunlukla makrofajlar ve mezotelial hücreler ve birkaç lenfosit ve bazen eozinofil, bazofil ve mast hücresinden ibarettir. Periton sıvısındaki nötrofiller kana geri dönmez ve toksik nötrofiller yaygın bir bulgudur. Nötrofillerin makrofagositozis de gözlenebilir. Klinik uyarı Çoğu vakada, periton sıvısında lökosit profilindeki değişiklikler intraabdominal lezyonların spesifik olmayan belirtisidir ● işemik veya enfeksiyöz karekterdeki yangısal olaylar nötrofil akışına neden olur ● yangısal bir olayın kronikleşmesiyle birlikte büyük tek çekirdekli hücrelerin (özellikle fagositoziste görevli) oranı artar BoyanmıĢ örnekte diğer özellikler Boyanmış bir örneğin muayenesinde bakteri ile karşılaşılabilir. Uygun aseptik teknik uygulandığında örnekler kontamine olmasa da bazen kok kümeleri meydana gelmektedir. Primer septik peritonitiste bakteri yoğunluğu fazla olup önemli bir toksik peritoneal nötrofili bulunur. Organik bitki lifleri ve/veya silialı protozaa, bağırsağın delindiğini veya bağırsak yırtılmasını düşündürür. Öncekinde hücreler olmazken sonrakinde boldur (kontaminasyon sadece çok yeni değilse). Hematoloji Karınla ilgili patolojik olaylar dikkate alındığında dolaşımdaki hücre profili değişiklik- 288 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi leri sadece dolaylı bilgi sağlayabilir. Esas olarak uygun testler eritrosit ve lökosit cevaplarıdır. Hematokrit Hematokrit, kan örneğindeki eritrosit hacmini ifade eder. Atlarda bağırsak kanalının vücudun sıvı dengesine katkısı önemlidir. Kalın bağırsaklar her gün total ekstraselüler sıvı volümüne denk miktarda su alınmalıdır. Bu yüzden çoğu bağırsak tıkanmalarında hipovolemi ve hemokonsantrasyon (kanın koyulaşması) gelişir. Bağırsak problemlerinden şüpheli atların muayenesinde hemokonsantrasyonun değerlendirilmesi zorunludur. Atta dalak oldukça kontraktil olduğundan hematokrit, normal değerin (%28-42) %50 sine kadar artabilir. Ayrıca ırk, yaş ve efor durumlarına göre de hematokrit değişkendir. Bu yüzden hematokritin Shire atında 38 olması önemli bir dehidrasyonu temsil ederken yarış atında normaldir. Total serum protein konsantrasyonu Plazma veya serum protein konsantrasyonlarının normal değerleri 5.8-6.4 g/dl‟dir. Dehidrasyonda 8 g/dl‟ye çıkabilir. Antikoagulanlı tüpte fibrinojen ve diğer koagule olabilen proteinler korunduğu için önemli yangısal olaydan kaynaklanan hiperfibrijonemide protein seviyesi 10 g/dl civarındadır. Diğer türlerle kıyaslandığında atta karaciğer hastalığında hipoproteinemi ve hipoalbüminemi görülmez. Lökosit sayısı Yangısal olayların belirlenmesinde ve gözlenmesinde lökosit değerlendirmeleri katkıda bulunabilir. Tam değerlendirmede hücre morfolojisi ile birlikte total sayı ve lökosit formülü gerekir. Lökosit formülünde hücreler % oran olarak ifede edilirse de bu yanlış yorumlamaya neden olur. Örneğin, total sayıda (5x109/L) %90 nötrofiller nörtofiliden daha çok primer lenfopeniyi yansıtır. Özellikle endotoksemi (küçük damarlarda nötrofillerin tutunmasına neden olur) varsa periton boşluğu gibi yerlerde nötrofillerin toplanması dolaşımda lökopeniye neden olabilir. Kalıcı nötropenide (3 günden fazla) özellikle taylarda prognoz kötüdür. Serum biyokimyası Abdominal hastalık olaylarının teşhis ve gözlenmesinde rutin olarak serum veya plazma parametreleri ölçülür. Aşırı basitleştirerek yanlış yorumlanma tehlikesi vardır ve seçilen test profili önceki klinik bulgularla birlikte değerlendirilmelidir. DıĢkı muayenesi Diyare, kilo kaybı veya kronik ya da nükseden kolik gibi klinik bulgular dışkı muayenesini gerektirir. Fekal muayene aşağıdakileri belirlemek için kullanılır: ● enfeksiyöz etkenler (metazoa, bakteri, virus ve protozoa) ● bağırsak enfeksiyonunun dolaylı işareti (ör, lökositler) ● diş hastalığı (uzun lif uzunluğu) ● kum tıkanması ● gastrointestinal kanalda kanama işareti olarak gizli kan Genel olarak, her gram dışkıda 1000 veya daha fazla yumurta yetişkin strongiluslardan ters etkilendiği anlamına gelebilir. Dışkının bakteriyolojik muayenesi normal olarak kalın bağırsaklarda bulunan çok sayıda mikroorganizma tarafından kaçınılmaz şekilde bulanıktır. Ayrıca, yetişkin atlarda primer bakteriyolojik enteritis nadir olup Salmonella ve Clostridia spp klinik sendromla birlikte rastlanan organizmlerdir. Biyopsiler Akut hastalıklarda kaçınılmaz zaman ihtiyaçları çoğu defa biyopsi yapmayı engeller. Bunun bir istisnası çayır hastalığı olup akut ince bağırsak tıkanma belirtilerine veya subakut formunda geciken tıkanma kolike benzeyen belirtilere neden olabilir. Bu durumlarda donmuş veya formalinde tespit edilen ileumun biyopsi dokusu sekresyonlarının histolojik muayenesi ile çayır hastalığı için hızlı bir teşhis konabilir. Böyle örnekler, deneysel laparotomi veya en az yaralayıcı olarak ayakta karın laparotomisi ile elde edilebilir. KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS Klinik uyarı ● dışkıda yumurta olmaması, prepatent paraziter hastalığı dışlamaz. Zira büyük strongilus ve cyatostom (küçük strongilus) enfestasyonları erken larval dönemlerinde anlaşılmaz (yumurta üretilmez) Daha kronik anormalliklerin araştırılması için biyopsi kesin diyagnostik test olabilir. Perkutanöz biyopsisi en çok alınan organ karaciğerdir. Böbrek biyopsisi daha az güvenli olup özel tanı için sağladığı bilgi daha sınırlıdır. Organların pozisyonu dikkate alındığında ultrasonografi kullanımı güveni artırır ve bazen organlardaki spesifik lezyonlar için klavuzluk eder. Laparoskopi ve deneysel laparotomi organlardan (karaciğer, dalak, ulaşılabilir mezotelial yüzeyler ve ekstramural bağırsak lezyonları) daha doğru biyopsi örneği alma imkanı sağlar. Bununla birlikte bağırsak duvarının tam-kalınlık biyopsisi hala laparotomi gerektirir. Karaciğer biyopsisi Omuz ucundan tuber koksaya kadar hayali bir çizgi çizilir ve bu çizgi hizasında 13. veya 14. interkotal aralıktan girilir (aşağıdaki prosedürü takiben): 1. Karaciğerin yeri ultrasonografi ile belirlenir 2. Bu noktanın etrafındaki deri aseptik olarak hazırlanır ve lokal anestezik solüsyon deri altı ve interkostal olarak enjekte edilir 3. Küçük bir skalpel bıçağı ile deriye ensizyon yapılır. Aşırı ve sürekli kanama olursa kontrol edilemeyecek kanama riski nedeniyle işlem sona erdirilir 4. En az 15 cm uzunluğunda biyopsi aleti alet serbest bırakıldığında solunumla aynı anda iğnenin hareketleri ile kanıtlanabildiği gibi hafifçe kraiyal ve ventral yönde akciğerlere doğru ve diyaframaya angaje olana kadar yavaşça ilerletilir. 4. Bundan daha derine ilerleme aletin karaciğere girmesi demektir. Karaciğere aletin içteki oyuk stilesi batırılır ve üzerindeki kısım kapatılarak karaciğer örneği alınmış olur ve her ikisi birlikte geri çekilir. 5. Örneğin karaciğer olup olmadığına bakılır. 289 6. Ornek %10 formalin solüsyonunda korunur. GÖRÜNTÜLEME TEKNĠKLERĠ Radyografi Genç atlarda yanak dişlerinin uzun rezerv taçlarının uçlarının enfeksiyonları yaygındır. Bu durumda destekleyici kemiklerin (maksillar ve mandibular) şişkinliği ve enfeksiyonu gelişir. Böyle vakaları çene kemiklerinin travmalarından ayırt etmede radyografiden yararlanılır. Sekonder dental sinüsitis ile ilgili olduğundan şüphe edilen maksillar yanak dişleri için de radyografi gerekir. Disfajili vakalarda baryum yutturmayı veya baryumla karışık yem yedirmeyi takiben farinks ve ezofagusun radyografisi değerli olabilir. Megaezofagus gibi fonksiyon problemlerinde bölgenin dinamik radyografileri faydalıdır. Bununla birlikte, endoskopi daha basit bir teknik olup teşhis için aynı derecede etkilidir. Kolikli taylarda radyografi pratik ve etkili ise de yetişkinlerde yetersiz ve çoğu defa boşunadır. Diyaframa fıtığından şüphe edilirse lateralden kaudal torasik radyograflar diyagnostik bilgi sağlayabilir. Radyoopak enterolitler, ventral kolon segmentlerinde kum birikintileri belirlenebilir. Ultrasonografi Yetişkin atlarda ağız boşluğunun ve orofarinksin çoğu yumuşak doku lezyonları klinik muayenede belirlenebilir. Nazofarinks ve ezofagusun çoğu böyle lezyonları en iyi şekilde endoskopi ile değerlendirilebilir. Bununla birlikte mandibular kemikler arasında veya farinksin lateral kısmında (parotis bezi bölgesinde) derin olarak yer alan abse ve tümörler gibi yumuşak doku lezyonları ultraso- nografi veya CT (bilgisayarlı tomografi)/MR (manyetik rezonans) görüntüleme ile en iyi şekilde değerlendirilir. Ultrasonografi abdominal vakaların klinik muayenesinde değerli diyagnostik bilgi sağlamaktadır. Karın duvarına yakın bütün organlar transkutanöz ultrason ile değerlendirilebilir ve rektal prob kullanarak derin kaudal 290 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi abdominal organlar görüntülenebilir. Yetişkin bir atın karın duvarından önemli derinlik için düşük frekanslı (3.0 veya 2.5 MHz) transduser gerekir. Taylarda transrektal görüntüleme için 5.0 MHz‟liği yeterlidir. Sektör tarayıcılar lineer olanlara tercih edilir. Karaciğer, böbrekler ve dalak gibi parankimal organlar ultrasonografi ile güvenilir olarak muayene edilebilir. Ayrıca, midenin duvarları ve bağırsak kanalının çeşitli kısımları, idrar kesesi, uterus ve ovaryumlar da görüntülenebilir. Peritoneal effüzyonlar genellikle düşük ekojenitelidir. Sıvı içinde ekojenik partiküller görülmesi fibrinli peritonitisi veya bağırsak içeriğini düşündürür. Sağ kraniyal karında karaciğer sağ akciğer lobunun ventralinde görüntülenebilir. Bu yerde karaciğerin derininde sağ dorsal kolonun duvarını ve duodenumu görüntülemek mümkündür. Sonra sağda dorsalde kaudal olarak sağ böbrek belirlenebilir. Sahanın geri kalanında sekum (onun dorsomedialinde duodenumla birlikte, tam böbreğin ventralinde) ve büyük kolon bulunur. Sol tarafta karaciğer daha belirsiz görüntülenirken dalak ve sol böbrek de belirlenebilir. Dalak karaciğere göre daha az damarlıdır ve daha ekojeniktir. Bazen sol böbrek dalağın (onun lateralinde yer alır) dorsal ucu tarafından engellenir. Bu yapıların derininde normal olarak bağırsak lopları bulunur ve bunların peristaltik hareketleri görülebilir. Ventralde karın duvarına yakın olarak bulunur. Kaudalde idrar kesesi de görüntülenebilir. Taylarda umbilikal kalıntılar belirlenebilir. Klinik uyarı Ultrasonografik muayene real-time (gerçek zamanlı) yapıldığı için bağırsak peristaltizmi gibi dinamik fonksiyonlar da değerlendirilebilir. Parankimal organlarda (karaciğer, böbrek, dalak) fokal ve diffuz selüler infiltratlar, fibrozis ve kistik durumlar (hidronefrozis veya hepatik hidatidoz gibi) gibi değişikliklerin ayırt edilmesi faydalı olabilir. Böbrekte veya safra kanallarında taş yüksek amplitüdlü ekolarla belirlenebilir. Normal periton sıvısı diğer organların gölgeleri arasında hipo- ekojenik sahalar olarak görülür. Onların içindeki akustik ara yüzeyler, fibrin gibi parçalı birikintileri düşündürür. İnce bağırsak dolgunluğu çoklu, genellikle az hareketli enlemesine veya boylamasına kesitlerde kıvrımlar, nispeten hipoekoik merkezler olarak belirlenebilir. Kolonun sola deplasmanında, dorsal dalak ile sol böbrek arasında gaz dolu bağırsak segmentleri yer alır ve bu ultrasonografide belirlenebilir. Bazı normal atlarda böbreğin lateralinde bağırsak bulunduğu için pratikte deplasmanın belirlenmesi zor olabilir. Gastrointestinal kanalın neoplastik durumları da bazen ultrasonografi ile belirlenebilir. Aslında mide tümörlerini daha kesin belirleme araçlarından biridir. Rektal yolla transduser kullanarak sol böbrek, idrar kesesi, uterus ve ovaryumlar rektal muayenenin ulaştığı bağırsaklar görüntülenebilir. Probun dorsale döndürülmesiyle kaudal aorta ve iliak arterlerin orijinleri içinde kan akışı ve duvarlar görüntülenebilir. Diyagnostik endoskopi Kaudal ağız boşluğunun endoskopisi sadece sedasyonlu atlarda ağız spekulumu yerleştirilerek yapılmalıdır. Nazofarinksin endoskopisi sedasyonsuz atlarda burundan kolayca yapılır. Bu bölgede gıda bulunması disfajinin en hassas göstergesidir. Daha az şiddetli disfaji vakalarında (burundan gıdalı akıntı gelmeyen) böyle endoskopik anormallikler görülür. Yarık damak veya krikofaringeal-laringeal disfaji gibi lezyonlar da endoskopik muayenede net olmalıdır. Ezofagus tıkanması endoskopi ile doğrulanabilir (genellikle sedayonsuz) ve bu teknik ilr diğer ezofagus anormallikleri (ülser, daralma ve dilatasyon gibi) belirlenir. Fleksibil (bükülebilir) fiberoptik endoskoplar veya tercihen videoendoskoplar ezofagusun lumenini, mideyi ve duodenumun en oral kısmını gözlemek için kullanılabilir. Gastroskopi için gerekli endoskop uzunluğu taylarda 1 m, yetişkinlerde ise 2.5 m olabilir. Genel olarak işlem ayakta ve sedasyonlu yapılır. Bazı tayları yatırmak gerekebilir. Yetişkin atlarda en az üç, taylarda ise dört kişi gerekir (tayların tutulması genellikle daha fazla KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS çaba gerektirir). Emenler hariç hastalar gastroskopiden önce 12-24 saat aç bırakılır. Kayganlaştırılan endoskop nazal bölümlerden birinin ventral meatusu boyunca ilerletilir. Yutma refleksini uyarmak için larinksin dorsaline yönlendirilir. Nihayet ezofagusa ve mideye ulaşılır. Bu geçişte hava üflenmesi faydalıdır. Kardiya sfinkterinin ezofagus tarafı eğik bir yarık olarak fark edilebilir (normalde kapalı olmalıdır) ve ezofagusu mide sıvısından etkili bir şekilde koruduğu için normalde mukozal yangı görülmez. Atta endoskopi ile midenin saccus sekus ve glanduler olmayan skuamöz fundus, margo plikatus ve glanduler fundus, küçük kruvatur ve pilorik antrum görülebilir. Sonuncunun görülebilmesi mide sıvısı miktarına bağlıdır. Skuamöz mukozal yüzeyler normal olarak onları örten solgun, kürk gibi görülür. Glanduler mukozal yüzeylerin rengi koyu pembe ve düzdür. Margo plikatus ikisi arasında net keskin bir sınır olarak görülür. Endoskobun ucunu atın soluna bükerek ve büyük kruvatura çevirerek bazen duodenal ampulla ve piloris sfinkterini görülebilir. Duodenumun endoskopisi Pilorusa bakılırken, bazı hayvanlarda endoskobu duodenuma ilerletmek mümkündür. ● pilorusun 5-6 cm ötesinde karaciğer ve pankreas kanal açılışları görülebilir ● taylarda duodenum ülseri belirlenebilir ● Gasterophylus spp. Duodenumun mukozal yüzeyine yapışmış olarak görülebilir. Çoğu genç tay glanduler olmayan fundusun dökülmesi ve soyulmasına maruz kalabilir. Glanduler kısımların lezyonları daha zor fark edilirse de daha önemlidir. Bunlar sertleşme ve kırmızılık ve mukozanın ülseri şeklinde görülür. Daha yaşlı taylarda ve yetişkinlerde skuamöz epitelyumun lezyonları daha önemli olabilir, fakat yorum biraz ampirik olur. Genel olarak, daha derin, daha yoğun ve daha hemorajik lezyonların klinik hastalık sendromları ile ilgili olma ihtimali daha fazladır. Gasterophylus larvası mide duvarına tutunmuş olarak Habronema ve Drachia spp‟ye atfedilen papüler lezyonlar nispeten yaygın bulgulardır. Skuamöz hücre 291 karsinomu mukoza yüzeyinin önemli derecede bozulmasına neden olur ve lezyonlar margo pilikatusa çoğu defa yakın başlar. Bu lezyonlardan biyopsi örneği almak nispeten kolaydır. Rektum ve küçük kolon luminasındaki lezyonlar nispeten yaygın olmasa da bu bölgeleri endoskopik olarak görmek faydalıdır. Özellikle, rektal tırtılmaların yeri, boyu ve ilerlemeler değerlendirilebilir. Hava üflenerek bakı artırılabilir. Endoskobu ilerletirken kısmi kalınlık defektlerini tam peritoneal penetrasyonlara döndürme tehlikesi nedeniyle dikkatli olmak gerekir. Laparoskopi Son yıllarda laparoskopi atlarda başarılı bir şekilde kullanılmaktadır ve karın anormalliklerini araştırmak için teşhis işlemlerine yeni bir boyut getirmiştir. Ayakta ve sedasyonlu atlarda işlem iyi tolere edilir. Laparoskopi, laparotomide görüş dışı kalan intraabdominal bölgeleri doğrudan görme imkanı sağlar. Klinik muayeneye değerli diyagnostik bilgi sağlar. Aşağıdaki durumlar teşhis edilebilmektedir: ● abdominal kriptorşidizm ● ovaryum tümörleri ● ekstraluminal lenfosarkoma ve diğer neoplazmlar ● yapışmalar ● fibrinli peritonitis ● abdominal abseler ● diyaframa fıtığı ● kolon deplasmanı Deneysel laparotomi İntraabdominal anormalliklerini değerlendirmek için en invazif diyagnostik işlemdir. Bazen hayatı tehdit eden bir durumu (genellikle bir intestinal kriz) belirlemek ve cerrahi olarak düzeltmek için acil bir işlem olarak endikedir. Diğer durumlarda (intestinal biyopsi elde etmek ya da kronik veya nükseden koliğin nedenini araştırmak amacıyla) bu işlem seçici olabilir. Kronik ve nükseden kolik vakalarında laparoskopi ve laparo- tominin avantajları ve dezavantajları dikkate alınmalıdır. 292 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi Laporoskopiye karĢı laparotomi ● laparotominin dezavantajları – genel anestezi gerektirir, daha yüksek mortalite ve morbidite oranı vardır, uzun nekahet dönemine sahiptir, laparoskopiden daha pahalıdır. Laparoskopide görülen bazı karın bölgeleri laparotomide sadece palpasyonla muayene edilebilir ● laparotominin avantajları – daha tam muayene ve laparoskopiye göre düzeltici işlemleri yapmak imkanı sağlar. TAYDA KARIN VE SĠNDĠRĠM KANALI MUAYENESĠ Temel boy farkına ek olarak fizyoloji ve davranış özellikleri ile ilgili bazı farklılıklar vardır. Abdominal hastalık şüpheli bir tayı değerlendirirken testlerde ve yorumlarında bu farklılıklar dikkate alınır. Anemnez ve uzaktan muayene Hayatının ilk 24 saati içinde dışkı yapamadığı şikayeti ile getirilen bir tayda kolik fonksiyonel tıkanma (mekonyum retensiyonu) veya konjenital atresia ile ilgilidir. Atresia ani doğrudan perineal bölgeye bakılarak teşhis edilebilir. Erkek tayların pelvis kanalı daha dar olduğu için mekonyum retensiyonu daha çok görülür. Kolostrumun laksatif özelliği vardır ve kolostrumun geç veya yetersiz alınması mekonyum retensiyonu şüphesini artırır. Doğumdan önce veya doğumda idrar kesesinin yırtılması deprese duruma neden olur (mekonyum retensiyonundan kaynaklanandan biraz daha geç). Erkek taylarda risk daha fazladır. Kolostral transfer yetmezliği taylarda enfeksiyon gelişiminde önemli bir faktördür. Anemnezde doğum öncesi laktasyon ve vulva yırtılması, güç doğum veya dişilerde plasentitis ve/veya tayın yetersiz gelişimi neonatal enfeksiyonların gelişme ihtimalini artırır. Diyare taylarda yaygındır ve bakteriyel, viral, protozoal, paraziter veya beslenmeye bağlı olabilir. Hemen hemen bütün emen taylarda annesinin postpartum ilk östrus zamanına rastlayan geçici bir ishal görülür (genellikle ikinci haftada). Taylarda gastrointestinal ülser klinik yönden önemli bir sendromdur. Muhtemelen eti- yolojisinde çok faktör bulunsa da stres, aynı anda bulunan bir hastalık ve non-steroidal ilaçların kullanımı predispoze edici faktörlerin olduğunu düşündürür. Daha yaşlı taylarda ülser aralıklı koliğe neden olabilirse de Parascaris equorum veya cyathostom gibi parazitler ve kronik invaginasyon nispeten yaygın olup benzer belirtilere neden olur. Rodococcus equi enfeksiyonu da ayırıcı tanıda dikkate alınır. Abdominal inspeksiyon ve palpasyon Taylarda karın dolgunluğu atlara göre daha kolay belirlenirse de daha az spesifik bulgudur. Çünkü ince ve kalın bağırsak dolgunluğu üroperitoneum kadar bir karın dolgunluğuna neden olur. Ayakta duran bir hastada üroperitoneuma bağlı sıvı birikimi bağırsaklarda gaz birikimlerine bağlı olana göre sarkık bir görüntü verir. İkisini ayırmada perküsyonun faydası olabilir. Karında sıvı (intraluminal ve intraperitoneal) oskultasyonda çınlayan pingleri değil titreşimleri iletir, öyle ki sıvı titreşimleri perküsyon ve transabdominal palpasyonla belirlenebilir. Bu tekniklerle elde edilen önemli bilgi az olsa da daha küçük boydaki taylarda palpasyon genel olarak daha gerçekçidir. Umbilikus genç taylarda yaygın bir problem yeridir. Genellikle, açık bir urakustan idrar sızıntısı ve önemli şişlik veya septik omfaloflebitise bağlı irinli akıntı görülebilir. Umbilikusun enfeksiyonuna bağlı şişlik palpasyonla kolayca belirlenir. Konjenital skrotum ve umbilikus hernisi atlarda oldukça sık meydana gelir. Ağır ve minyatür ırklar ilkine oldukça duyarlıdır. İnspeksiyonda büyük herni fark edilir. Palpasyonla daha küçük herniler ve herni kesesindeki içerik belirlenebilir. Fıtıklaşan bağırsak tıkanmadıkça başka klinik belirtiler görülmez. Taylarda abdominal ağrının kritik değerlendirmesi yetişkinlere göre daha problemlidir. Sebep ne olursa olsun taylar çok hasta ve çoğu defa yatar durumda bükük pozisyonları benimsemiş görünür. Kalıcı gerinme, kuyruğun dik tutuluşu ve sallanması mekonyum retensiyonu ile ilgili olabilir. İdrar kesesi yırtılan taylarda da benzer belirtiler KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS görülür ve idrarın boşaltılması bu teşhisi engellemez. Klinik uyarı ● mekonyum retensiyonlu taylarda lordoz duruşunu benimser (sırtı çökük) ● idrar kesesi yırtık taylar kifoz (kambur) görünür. Klinik uyarı Bazen taylarda kolon yıkanmaları gibi abdominal kitleler palpe edilebilir. Gastrointestinal ülserli taylarda tipik belirtiler şunlardır: ● ● ● ● ● ● diş gıcırdatması pityalizm (salya akıntısı) iştahsızlık tokluk sonrası kolik uzun süren dorsal yatış ksifisternumdan basınç uygulayarak ortaya çıkan ağrı Bununla birlikte, bunların herhangi birinin varlığına aşırı güven teşhisi yanıltır. Yetişkinlerde olduğu gibi analjeziklere cevap (ya da olmaması) durumun şiddetini ve laparotomiye gerek olup olmadığını belirlemede önemlidir. Rektal muayene Taylarda kaudal abdomenin rektal muayenesi mümkün değildir. Parmakla rektal muayene yapılabilse de son derece sınırlıdır. Belki yıkanan mekonyumun kaudal sınırına ulaşılabilir. Bununla birlikte, anüse ve perineuma hasar hızlı ve en az travma ile mümkündür. Bu yüzden, dikkatli yapılmalı ve asla tekrarlanmamalıdır. Abdominosentezis Rektal muayene bulguları olmadığından laboratuar değerlendirmesi için periton sıvısı daha önemlidir. Bununla birlikte bağırsak delinme riski vardır. Çünkü genç taylarda bağırsağın mekanik direnci zayıftır ve hastanın bireysel uygunluğuna güvenilmez. Bu 293 durumda iğne değil kör uçlu kanül kullanmak uygun olur. Sıvı birikintilerini bulmak için ultrason faydalıdır. Kabaca belirtilirse, normal çekirdekli hücre sayısının üst limiti taylarda daha düşük olsa da periton sıvısının içeriği yaşa bağlı olarak değişmez. Periton sıvısında ve serumda kreatinin konsantrasyon oranı belirlenerek periton boşluğunda idrar (üroperitoneum) teşhis edilebilir (2:1‟den daha büyük bir değer anormaldir). Ayrıca idrar kateteri ile idrar kesesine boya (metilen mavisi) verilmesi idrar kesesi yırtılmasını belirlemede yardımcı olmakla birlikte, aralıklı dökülen idrar kesesi ve uretra defektleri bu araçlarla belirlenemeyebilir. Klinik patoloji Yetişkinlere göre tayların muayenesinde hematolojik ve biyokimyasal profiller daha fazla kullanılmaktadır. Taylar daha fazla sayıda sistemik hastalıklara duyarlıdır. Bu nedenle serum IgG ve glikoz seviyeleri, kan kültürü, asit-baz durumu hasta neonatal taylarda rutin işlemlerdir. Hematolojik ve biyokimyasal parametrelerin yorumu taylar ve atlar için aynı ise de yaşa bağlı farklılıklara dikkat etmek gerekir. Taylarda, özellikle 1 hafta-2 aylıklarda diyare prevalansı fekal muayene yapmayı gerektirir. Bununla birlikte aşağıdaki gerçeklere bağlı olarak dışkı analizi yapılmayabilir: ● patojen etkenlerin tedavi edilmesi ● asemptomatik tayların dışkısında çoğu potansiyel patojenler bulunabilir ● vakaların çoğu kendiliğinden iyileşir ● nadiren spesifik tedavi grekir Bir kurumda diyareik sendrom çıkması karşısında testler daha önemlidir. Genel olarak patojen etkenler: ● Salmonella spp ● Rotavirus ● Aeromonas hydrophila ishalli vakalarda önemli bulunmuştur ● daha büyük taylar cyathastomiasise duyarlıdır ● Strongyloides westeri enfeksiyonu genç taylarda yaygındır ve diyare ile seyredebilir. 294 Atlarda Sindirim Sistemin Muayenesi Standart flotasyon tekniği ile dışkıda parazit belirlenir. ● Parascaris equorum enfeksiyonu taylarda ve 1 yaşındakilerde görülür. Dışkıda yumurtalar kolayca belirlenir. Klinik belirtiler çoğunlukla larvaların solunum kanalından göçü ile ilgili ise de bağırsaklarda çok sayıda yetişkin parazit bulunması hastalığa neden olabilir. Sporadik olarak parazit kümesi tarafından ileumun tıkanmasına bağlı akut bir kolik sendromu bazen antelmintik kullanımını takiben oluşur. GÖRÜNTÜLEME TEKNĠKLERĠ Radyografi Radyografi büyük hayvanlarda sınırlı olmasına rğman taylarda abdominal muayenede (özellikle gastrointestinal bozukluklar) önemli diyagnostik katkı yapabilir. Ayakta dururken ya da yana yatarken lateral filmler alınabilir ve aşağıdakiler belirlenebilir: ● kraniyal abdomende içeriğin üzerinde yer aldığı gaz birikintisi ile birlikte mide ● orta abdomende ince bağısak kıvrımlarında gaz birikintileri ● sekumda ve kaudodorsal olarak büyük kolonda içerik üzerinde gaz birikintisi ● pelvis girişine yakın kaudal olarak küçük kolon kıvrımlarında gaz birikintileri Mide dolgunluğu ülserli hastalıkla ilgili olabilir. Çoklu tubuler dolgunluklar ince bağırsak tıkanmasını gösterir. İnce bağırsağın mekanik ve fonksiyonel tıkanmaları arasında ayrım, özellikle diyete veya enteritise bağlı ileus gelişen buzağılarda (belirtileri cerrahi müdahele gerektiren lezyonlarınkine benzer) zordur. Taylarda kalın bağırsak dolgunluğu, fonksiyonel tıkanmalara veya sekonder olarak küçük kolon tıkan- maları (bunlar genellikle radyografide kolayca teşhis edilebilir) ile ilgili olması daha muhtemeldir. Yine de taylarda büyük kolon deplasmanları meydana gelir ve diğer klinik bulgularla ilişkisi önemlidir. Peritonda serbest gaz bağırsak yırtılmasının göstergesi olup renal görüntünün kraniyal kenarının görülmesi serbest gaz için güvenilir bir göstergesi olarak dikkate alınır. Baryum sülfat kullanımını (oral veya rektal) takiben alınan radyograflar tıkanma yerlerinin belirlenmesini sağlar. Geriye doğru kontrast radyografi özellikle kolon tıkanmasının doğru teşhisi için önemlidir. Klinik uyarı Bir bağırsak kıvrımının genişliği ilk lumbal vertebranın uzunluğunu geçtiğinde ince bağırsak dolgunluğu dikkate alınır. Ultrasonografi Taylarda abdominal ultrasonografi faydalıdır. İntestinal invaginasyon, idrar kesesi yırtılması ve umbilikal kalıntılarda artan enfeksiyon gibi bazı durumlarda diyagnostik olabilir. Aspirasyondan önce peritonda sıvı birikintilerin yeri kadar bağırsak kalınlaşması, içerikler, motilite ve dolgunluk gibi hastalığın dolaylı belirtisi için de faydalıdır. Bununla birlikte, bazı sonografik bulgular nedeni tanımlamadan bağırsak segmentinin durumunu izah eder (örneğin, dolgun, kalınlaşmış ince bağırsağın hareketsiz uzunluğu enteritis veya boğulmalı tıkanmadan kaynaklanabilir). Bu yüzden yorum hatasıyla yanlış teşhis için dikkatli olmak gerekir. 6 Üriner Sisteminin Klinik Muayenesi ÜRĠNER SĠSTEM HASTALIĞI ĠLE ĠLGĠLĠ KLĠNĠK BELĠRTĠLER Abdominal ağrı sırtın uzatılması veya bükülmesi, arka bacaklara yüklenme ve karnı tekmeleme renal kalislerin ve üreterlerin tıkanması ile birlikte piyelonefritiste meydana gelebilir Anuri böbreklerin idrar oluşturulması tamamen durmuştur. Azotemi anormal renal fonksiyonun bir sonucu olarak kanda, idrardaki maddelerin (üre, kreatinin ve diğer protein ve aminoasit metabolizmasının azotlu son ürünleri) anormal miktarda bulunması ile gelişen polisistemik bir toksik sendrom. Üremi daha cok böbrek yetmezliğinin son döneminde görülür. Sığırlarda uyuklama, depresyon ve yatar vaziyet; atlarda depresyon ve kronik diyare vardır. Kristalüri idrarda kristal bulunması. Kristaller makroskopik ya da mikroskopik olabilir. Bunlar prepusyum killari uzerinde kumlu maddeler olarak görülebilir. Bu da, ürolitiazisli hayvanlarda olduğu gibi idrarda fazla miktarda kristal bulunduğunu gösterir. Damla damla idrar az miktarda idrar surekli ya da aralıklı olarak bazen sfinkter kontrolunun olmadığını veya yeterli olmadığını yansıtan durus değisikliği veya karın içi basıncın artışı ile tortu şeklinde görülür. Dizuri idrar yapmanın ağrılı veya zor olması. Coğu defa inler ve sonra duruşunu biraz devam ettirir. Dizuri bazen tenesmusla karıştırılır. Hematüri idrarda kan bulunması; makroskopik veya mikroskopik olabilir. Hematuriyi miyoglobinuri ve hemoglobinuriden ayırmak için idrar analizi gerekebilir. Uygunsuz iĢeme uygunsuz zaman ve yerlerde bilinçli işeme. Noktüri işeme ihtiyacı veya dürtüsü ile uyanma. Oligüri idrar yapmanın azalması. Açık urakus doğumdan sonra urakusun kapanma yetersizligi olup buradan idrar damlar. Kalıcı veya önceki urakus da denir. Pollakiüri anormal sıklıkta idrar geçişi. Çıkarılan idrar miktarı artmış veya artmamış olabilir. Daha çok alt üriner kanal hastalığı (sistitis, idrar kesesinda taş bulunuşu, uretritis ve üretranın kısmen tıkanmasi gibi) ile ilgilidir. Polidipsi anormal miktarda su içilmesi. Poliüri özel bir zaman diliminde anormal miktarda idrar oluşumu ve atılması. Birçok uüiner sistem dışı hastalıkta poliüri görülebilir. Proteinüri idrarda anormal miktarda protein bulunması. Glomerulonefritis, amiloidozis veya üriner kanalda yangıyı gösterir. Piyüri idrarda irin. Makrasopik olabildiği gibi mikroskobik de olabilir. Kastlarda leukositler şeklinde olabilir ve genellikle bakterilerle birliktedir. Böbrekler, üreterler, idrar kesesi veya üretra ve üreme kanalından orijin alabilir. Çok sayıda hücre sayısı üriner kanalın herhangi bir yerinde yangısal hastalığı düşündürür. Piyuri ile birlikte çok sayıda bakteri belirlenmesi yangısal lezyonun bakteriyel enfeksiyonla oluştuğu veya komplike olduğunu gösterir. Lökositlerin varlığının lökosit kastları (renal bir kaynağı vurgular) olmadıkça lezyonun yeri için katkısı yoktur. Ġdrar retensiyonu üretranın kısmi tıkanmasında idrar kesesinin dış sfinkterinin spazmında ve işeme için normal bir duruşu benimseme yetersizligi olduğunda idrar yapma sıklığında geçici olarak belirgin bir azalma olur. İdrar kesesi çok dolgunlaşır ve tıkanma veya sfinkter spazmını yenerek sık aralıklarla az miktarda idrar akışına neden olur veya üretranın eksternal orifisyumundan idrar damlar. İdrar retensiyonunu tanımak icin dolgun bir idrar kesesi ile karşılasılması genellikle yeterlidir. Üretradan kateter geçişinde zorlukla karşılaşıldığından üretra tıkanması çoğu defa tanınır. Fiziksel diyagnostik metotlar yetersiz kaldığında idrar retensiyonu şüphesini doğrulamak veya bertaraf etmek icin radyografi veya ultrasonografi gerekebilir. Srangüri sistitis, vezikal taş, üretra tıkanması ve üretritis gibi alt üriner kanal hastalığında yavaş ve ağrılı idrar yapma. Hayvan her damla idrar geçişinde zorlanır. Öncelikle inleme ve gerilme vardır ve üretra tıkanmasında idrar yapmaya eşlik eder. Üretritiste inleme ve gerinme idar yapma kesildikten hemen sonra oluşur, giderek kaybolur ve işeme tekrar edene kadar oluşmaz. Tenesmus Aşırı gerilme, genellikle defekasyon veya işeme ile birliktedir. Üriner tenesmusu alimenter olandan ayırt edilmelidir. Dişi köpeklerde ya da erkek veya dişi kedilerde işemeyi takiben kalıcı bir çömelme, KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS kanlı idrar, damla damla idrar veya üriner inkontinens tenesmusun üriner olduğunu düşündüren belirtilerdir. Alimenter tenesmus kolorektal bir hastalık belirtisi olup defekasyon yapma aciliyetini gösterir ve sık ve genellikle sonuçsuz girişimle karakterizedir. Büyük hayvanlarda kuyruğun fisıldaması, karnın tekmelenmesi, idrar yaparken inleme, bazen hırıltıyla birlikte bulunma ile kendini belli eden sık idrar yapma girişimi üretra tıkanmasına cevap olarak yaygın olup idrar kesesinin aşırı dolgunluğuna bağlıdır. Tıkanmalı ürolitiazisli koyunlarda diş gıcırdatma tenesmusa eşlik edebilir. Üriner inkontinens uygun olmayan veya tam olmayan işeme veya idrar birikmesine bağlı idrar akışının istek dışı olması. Birkaç sınıfa ayrılabilir: Paradoksal inkontinens idrar kesesindaki basınç nedeniyle blo- Kedi ve köpekler Kedi ve köpeklerde uriner kanal hastalıkları yaygın olup böbrekler veya üreterler gibi sadece kanalın bir kısmını etkileyebilir veya tüm üriner sistemi kapsayabilir. Dizüri, pollakaüri ve hematüri gibi klinik bulgular anormalliğin idrar kesesi gibi üriner sistemin bir segmentinde bulunduğunu ya da üremi ile birlikte anoreksi ve kusma gibi sistemik hastalık belirtisi ileri kronik renal yetmezliği düşündürür. Klinik muayene ile anemnez üriner kanalda lezyonun yeri için faydalı olan bu belirtileri belirlemeye ve kesin teshişe yardımcı olur. 289 kajın etrafında biraz idrar sızıntısına yol açan idrar kesesi ve üretra tıkanması ile oluşur. Aşırı akışlı inkontinens idrar kesesi kasılamadığında fakat idrar üretradan pasif olarak akana kadar dolacak kadar olduğunda (or, alt motor nöron hastalığı) meydana gelir. Refleks inkontinens genellikle üst motor nöron lezyonuna bağlı olup idrar kesesinin dolması ve boşalmasına ve genellikle fazla miktarda kalıntıya neden olur fakat hayvan olayı aktif olarak daha fazla kontrol edemez. Enürezis hayvan uykuda iken ve dişi köpeklerde meydana gelen inkontinenstir. Derinin idrarla yanması perineal bölgede bazen arka bacaklarda idrara bağlı olarak meydana gelir. vakalarda hayvan sahibine nefrotoksik maddelerle (gentamisin, amfoterisin B, steroid olmayan antienflamatuvar ilaçlar veya etilen glikol) teması hakkında sorulabilir. Poliuri ve polidipsiye neden olan bir ilaç (glikokortikoidler, diüretikler) kullanılıp kullanılmadığı belirlenmelidir. Onemli poliuri varsa genellikle polidipsi de görülür. Pollakiüri poliuriden ayırt edilmelidir. Hayvan sahibinin pollakiüriyi doğrulaması veya dikkat etmesi zor olabilir ve genellikle poliüri ile birlikte bulunur. Evde “anormallikler” olursa sahipleri fazla miktarda idrarın farkına varabilirler. İdrarla sırılsıklam olduğu için çöp kabını sık sık değiştirmeleri gerektiği dikkat çekebilir. SEMPTOMLAR ve ANEMNEZ Klinik uyarı Hayvanın tür, cinsiyet ve yaşı teshisle ilgili varsayımlari akla getirebilir. Anemnezde aşağıdakilere dikkat edilir: ● alt üriner kanal anormallikleri dizüri, hematüri ve pollakiüri gibi lokalize belirtilerle karakterizedir ● üst üriner kanal bozuklukları anoreksi ve kusma gibi sistemik belirtiler gösterir. ● ● ● ● idrar sıklığı idrar miktarı idrarın koku ve görünüşü su içilmesindeki değişiklikler Hayvan sahibi tarafından polidipsi poliüriye gore genellikle daha kolay tanınır. Hayvan sahibinin içilen su miktarını günde şu kadar kap (kap 250 ml) gibi tanıdık ifadelerle belirtmesi faydalı olabilir. Bazıları miktar belirtecek kadar hastayı gözlememiş olabilir. Hayvan olağan dışı yollardan (tuvalet tası, akvaryum veya çiçek saksıları gibi) su içebilir. Polidipsiden şüphe edilen veya doğrulanan Kedi ve köpeklerde su tüketimi ● kontrollu bir ortamda normal su tuketimi: 6-25 ml/kg/gun ● polidipsi günde 100 mg/kg‟ın üzerinde su tüketimi olarak ifade edilir Klinisyen ürinasyon “olayını” belirlemeye girişir. Hayvan sahibi idrar miktarı ve hayvanin idrar yapma refleksini başlatacak şey hakkında bilgi verebilir. Kısmi tıkanmalı bir hayvanda idrar yapmayı başlatmak zor olabi- 290 Üriner Sistemin Muayenesi lir veya anormal bir idrar yolu olabilir. İdrar yapma anormalliklerini belirlemek için klinisyen pollakiüri, dizüri, strangüri ve inkontinens (kendini tutamama) ayrım yapmalıdır. Pollakiüri alt üriner kanal hastalığının özelliğini belirlemede önemlidir. Dizüri ve strangüri alt üriner kanal belirtileridir. Hematüri hayvan sahibi tarafından belirlenebilir. Çoğu vakada hematüri hastalığın yerini belirlemede değer teşkil etmez. Bununla birlikte, idrar yaparken kanın son ürün olması veya idrarda baştan sona kan bulunması renal veya üst üriner kanalda problem olduğunu gösterebilir, oysa ürinasyonun başında kan bulunması üretra veya genital kanalda bir anormalliği düşündürür. ÜRĠNER KANALIN FĠZĠKSEL MUAYENESI Üriner kanal böbrekler, üreterler, idrar kesesi ve üretradan ibarettir. Böbrekler, idrar kesesi ve pelvik üretra fiziksel muayene ile değerlendirilebilir. Prostat bezi cinsiyet organlardan biri olup ve daha çok alt üriner kanal ile birlikte muayene edilir. Olağan fiziksel muayene teknikleri ile her zaman ulaşılamayan böbrekler, üreterler, idrar kesesi ve prostat gibi yapıları değerlendirmek için medikal görüntüleme gibi diyagnostik katkılar fiziksel muayeneyi tamamlayabilir. Muayeneyi tamamlamak için idrar analizi, serum biyokimyası, hematoloji, renal fonksiyon testleri (endojen kreatinin klirens testi, su kisitlama testi, sitoloji gibi) ve bazı dokuların biyopsisi gerekebilir. Tam fiziksel muayene Üriner kanal hastalığından şüpheli küçük hayvanlarda tam bir fiziksel muayene yapılmalıdır. Bu, rektal muayene ve oküler fundik muayeneyi kapsar. Hidrasyon durumu değerlendirilir ve nefrotik sendromu düşündüren deri altı ödem veya asites gibi belirtilere dikkat edilir. Ağız boşluğu mukozasının rengi, ülserler veya renal yetmezlikte meydana gelebilen dil ucu nekrozisi yönünden muayene edilir. Oküler fundusun muayenesi ile asağıdaki belirtiler belirlenebilir: ● ödem ● ayrışma ● hemoraji ● veziküler dolambaçlık Yukardaki belirtiler renal hastalığa bağlı sekonder sistemik hipertansiyonla ilgilidir. Klinik uyarı İnkontinensi uygunsuz işemeden ayırt etmek icin dikkatli olunmalıdır. Uygunsuz işeme aşağıdaki gibi olabilir: ● üriner kanal enfeksiyonu veya ürolitiazis gibi organik bir hastalık semptomu ● poliurik bir bozukluğa bağlı sekonder ● bir davranış problemi belirtisi Klinik uyarı Genç büyüyen hayvanlarda fibroz osteodistrofi mandibula ve maksillada büyüme ve deformasyona neden olabilir. Karın palpasyonu Böbrekler yer, büyüklük, boy, şekil, kıvam ağrı yönünden değerlendirmek icin karından palpe edilir. Köpekte böbrekler fasulye seklinde olup kedide daha yuvarlaktır. Köpeklerde böbrekler retroperitoneal olup aortanın ve vena cava caudalisin her iki tarafında yer alır. Sağ böbrek ilk üc lumbar vertebra hizasında olup hemen hemen tamamen Kostaların altında yer alır. Sol böbrek daha kaudalde 2., 3. ve 4. lumbal vertebra hizasındadır. Kedilerde sağ böbrek 1.-4. lumbal vertebraların prosessus tranversuslarının ventralinde bulunurken sol böbrek 2.-4. lumbal transversal prosessusların ventralindedir. Çoğu kedide böbrekler palpe edilebilir (Sekil 18.1). Oysa köpeklerde bazen sol böbrek palpe edilebilir (Sekil 18.2). Kedide böbrekler karnın palpasyonunda serbestçe hareket edebilir ve anormal bir karın kisti şeklinde yanlış anlaşılabilir. Bir veya iki böbreğin enfeksiyöz, neoplastik veya olağan dışı nedenlerle büyümesi palpasyonlarını kolaylaştırabilir. Kedide birkaç hastalıkta (polikistik böbrek hastalığı, renal lenfosarkoma ve kedilerde enfeksiyoz peritonisle ilgili granülomatoz nefritis) böbrekler büyür. Kronik renal KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS yetmezliğe neden olan kronik interstisyel nefritis gibi çoğu kronik hastalıkta böbrekler normal veya küçüktür. Kedi ve köpeklerde karnın palpasyonu ile normal üreterler değerlendirilemez. Anormal üreterlerin palpe edilebilmesi de nadirdir. Çoğu kedi ve köpekte hayvan önemli derecede şişman ve idrar kesesi boş olmadıkça idrar kesesi palpe edilebilir (Sekil 18.3). Karında pozisyonu, dolgunluk derecesi, ağrısı olup olmadığı, duvarının kalınlığı ve neoplazmlar gibi intramural kitleler ya da taş ve kan pıhtıları gibi intraluminal kitleler yönünden değerlendirilir. Klinik olarak dehidre bir hayvanda tıkanma yok iken dolu bir idrar kesesi anormal bir renal fonksiyon ihtimalini idrar konsantre etme yeteneğini bozan ilaçların (diüretikler, glikokortikoidler) kullanıldığını akla getirir. Uretra Dişi kedi ve köpeklerde üretranın rutin fiziksel muayene teknikleri ile değerlendirilmesi zordur. Anemnezde alt üriner kanal hastalığı olduğu anlaşılırsa vestibul, vajina ve uretra orifisyumunu değerlendirmek icin parmakla vajinal muayene yapılabilir. Kedi ve köpeklerde eksternal üretra deliği sedasyon, spekulum ve ışık kaynağı yardımıyla muayene edilebilir. Erkek kedilerde üretranın fiziksel muayenesi penisle ilgili üretranın distal kısmının inspeksiyonu ile ilgilidir. Erkek köpeklerde uretra inspeksiyon ve palpasyonla muayene edilebilir. Uretral meatus prepusyumdan penisin çıkarılmasıyla muayene edilebilir. Erkek köpekte üretranin perineal kısmı derinin hemen altında palpe edilebilir. Her iki cins kedi ve köpeklerde pelvik uretranın ve erkek köpeklerde prostat bezinin muayenesi için rektal palpasyon yapılabilir. İdrar kesesi ile birlikte olduğu gibi pozisyon, dolgunluk derecesi, ağrı, duvar kalınlığı ve intramural ve intraluminal kitleler yönünden palpe edilir ve değerlendirilir. Normal üretra pelvis tabanında düz, tubuler bir yapıdır. Ġdrar örneği alınması Üriner kanalın değerlendirilmesinde idrar örneği alınması esastır. İdrar doğal akarken, 291 idrar kesesine kateter uygulayarak veya sitosentezle alınabilir. Distal üretra ve genital kanal idrarın kontaminasyonu önlendiğinden sitosentez tercih edilen metottur. Bununla birlikte, hematüri yönünden değerlendirilen hayvanlarda akan idrarın orta kısmından alınır, zira diğer idrar toplama metotları travma sonucu eritrositlerin idrara karışmasına neden olabilir. Doğal akıntı Doğal akıntı sırasında orta kısımdan idrar alınması rutin analizde kabul edilebilir bir metottur. İşlem risksiz olup hayvan sahibi tarafından yapılabilir. Dezavantajları örneğin hücreler, bakteri ve üretra, genital kanal ve deri veya kıllardaki döküntü ile kontamine olabilmesidir. Hasta her zaman örnek toplayan kişinin arzusuyla idrar akıtmaz. Bazı durumlarda, önceki örnekten proteinüri veya piyürinin doğrulanması arzu edildiğinde olduğu gibi ya sitosentezle veya üretral kateterle alınmış olan örneğin analizini tekrar etmek gerekebilir. Genel olarak, bakteriyolojik kültür için sitosentez veya üretral kateterizasyonla alınanlar, akarken alınanlara tercih edilir. Sitosentezis Sitosentezis (kontamine olmamış idrar örneği elde etmek için karın duvarından idrar kesesinin delinmesi) idrar kesesi palpe edildiğinde basit olup genel olarak kedi ve köpekler tarafindan iyi tolare edilir. İşlem 22 gauge 1” veya 11/5” igne ile yapılır. eler İri köpeklerde bazen 21/5‟‟ veya 3” spinal iğne kullanılabilir. İşlem kedi ve köpeklerde yana veya sırt üstü yatarken ya da ayaktaki köpeklerde yapılabilir (Sekil 18.4,5). Hangi pozisyon olursa olsun iğnenin idrar kesesinin duvarının ventralinden veya ventrolateralinden sokulması tavsiye edilir. Böylece üreterlere ve kalın karın damarlarına travma riski en aza indirilmiş olur. İğne idrar kesesine 45 ile sokulur öyle ki oblik kanal yaratılsın ve geri çekince de etkili bir tapa sağlanmış olsun. Deri fazla kıldan temizlenir ve alkolle silinir. 292 Üriner Sistemin Muayenesi Sitosentezisin komplikasyonları ve kontrendikasyonlari ● komplikasyonlar hematüri ve idrar kesesi veya bağırsakların maserasyonu (enfeksiyon oluşum riski düşük) ● kontrendikasyonlar idrar kesesinin parmakla lokalizasyonu ve hareketsiz hale getirmek ve hayvanın tutulması ve karın palpasyonu gerektirdiğinden yetersiz miktarda idrar alınır Lateral sitosentezis Hayvan yanına yatırılır veya ayakta durur (Şekil 18.4) ve idrar kesesi büyüklüğü ve yeri için palpe edilir. Hayvan yana yatarken idrar kesesi serbest el ile alttan, hayvan ayakta iken onu hareketsiz tutmak icin dorsalden ve kaudalden bastırarak karnın karşı tarafindan hareketsiz hale getirilir. Köpek ayakta ise iğnenin batırıldığı tarafta bir yardımcının karın duvarını yandan tutması faydalıdır (Şekil 18. 4). İğne ventrolateral karın duvarının derisinden, karın boşluğu ve idrar kesesi duvarını deler, kaudomediale yönde idrar aspire edilir. Eğer kan var fakat idrar alınmıyorsa aspirasyona son verilir ve iğne tamamen geri çekilir. Karın boşluğunda iğneyi yeniden yönlendirme girişimi tavsiye edilmez. Bunun yerine yeni steril bir iğne ile yeniden denenir. Başarısız olunursa, birkaç saat geçmeden yeniden alınmaz. kateterizasyonu yapılabilir. Üretral bir tıkanmayı açmak veya idrar kesesine kateter yerleştirilmesi hizmeti olarak da kateterizasyon gerekebilir. Üretra ve idrar kesesinin kontrast radyografi için de kateterizasyon gerekir. Üretral kateterizasyonun komplikasyonları travma ve enfeksiyon girişidir. Tüm işlem asepsi ve nazik bir teknikle birlikte dikkatle yapılır. Prepusyumun veya vulvanın hemen etrafındaki uzun kıllar tıraş edilir, povidon-iodin ya da klorheksidin ve sonradan steril fizyolojik serumla temizlenir. Asepsi ve kateter uygulamasında yardım etmek için steril eldiven giyilmelidir. Eldivensiz aseptik tarzda kateter uygulaması için ● sadece distal uç tutulur ● sterilize pediatrik hemostat kullanılır ● kateter paketinde tutulur Travma ve hasta rahatsızlığını en aza indirmede ürolojik işlemler için hazırlanmış lokal anestezik içeren steril su bazlı kayganlaştırıcı kullanılır. Hayvan sırt üstü yatırılır. Hayvanı tutmak ve pozisyon vermek için bir veya iki yardımcı gerekir ve idrar kesesinin büyüklüğünü ve yerini belirlemek için palpe edilir. İdrar kesesi hareketsiz hale getirilir ve serbest el ile karnın kraniyaline bastırarak karnın ventral duvarına yakın pozisyon alınır (Şekil 18.5). Dişi kedi ve köpeklerde ve erkek kedilerde iğne karına geri kalan orta hattan sokulur. Erkek köpekte iğne prepusyumun lateralinden sokulur. Yukarıdaki gibi idrar aspire edilir. Erkek köpek Ekstenal üretral meatustan idrar kesesinin boynuna uzanacak gerekli kateter uzunluğu ölçülür ve bir kalemle işaretlenir (Şeklil 18.6). Böylece kateterin idrar kesesinde çok uzamasını ve kendi etrafinda kıvrılma riskini en aza indirir. Hasta ayakta veya yatar pozisyonda sıkıca tutulur. Penis bir yardımcı tarafından prepusyumdan nazik olarak çıkarılır ve cerrahi fırça ile temizlenir ve steril serum fizyolojik dökülür. (Şekli 18.7). Kateterin ucu steril suda eriyen kayganlaştırıcıya batırılır ve üretra deliğine sokulur. İdrar kesesine doğru nezikçe ilerletilir. Kateter ischial arkustan geçerken hafif bir dirençle karşılaşabilir. Kateter idrar kesesine ulaştığında idrar alınamıyorsa bir enjektörle nazikçe aspire edilir. Spesifik olarak istenmedikçe, ilk birkaç ml idrar atilir zira bakteri, döküntü ve distal üretradan ve genital kanaldan gelen hücrelerle kontamine olabilir. İşlem tamamlandığında kateter üriner kanaldan geri çekilir. İdrar kesesinin üretral kateterizasyonu Dişi köpek-görsel teknik Sitosentezis başarılı olmadığında veya kontrendike olduğunda idrar kesesinin üretral Bir spekulum ve ışık kaynağı kullanarak (insanlardaki burun ve rektum spekulumu, Ventral sitosentezis KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS otoskop ucu da olabilir) kullanarak üretranın eksternal orifisyumu görülebildiğinde dişi köpeğin idrar kesesine en uygun kateter uygulanabilir. Kendinden ışık kaynaklı spekulum tercih edilir. Üretranin eksternal orifis- yumu vajinanın ventral duvarında küçük bir tuberkül üzerinde bulunur. Orta büyüklükte dişi öopeklerde bu, yaklaşık olarak vulvanın ventral komissurasının 3-5 cm kraniyalindedir. Klitoral fossa, üretral orifisyumun kaudalinde bulunur ve kateter uygulamasından kaçınılmalıdır. İşlem ayakta veya yatan hayvanlarda yapılır ve bir yardımcı hayvanı arka kısmından tutar. ● vulva ve perineal dokular hazırlanır ve yukarıda tarif edildiği gibi tutulur. ● spekulum kayganlaştırılır ve nazikçe vajinaya sokulur (önce dorsale ve sonra kraniyale doğru) ● üretral meatus görülür ve kateter spekulumdan üretral orifisyuma sokularak idrar kesesine ilerletilir ● kateter idrar kesesinde iken idrar gelmiyorsa enjektörle aspire edilir Dişi köpek-parmak tekniği Bu teknik vajinası parmakla palpe edilecek kadar iri dişi köpeklerde yapılabilir. Hayvanı ayakta tutmak için bir yardımcı gerekir. ● vajinal ve perineal dokular şirurjikal fırça ile temizlenir ve steril serum fizyolojik ile yıkanır ● 0.3-0.5 ml lidokain içeren kaygan bir tuberkulin enjektörü (iğnesi çıkarılmış) vajinaya 2-4 cm sokulur ve anesteziği boşaltılır ● steril eldiven kullanarak kaygan bir parmak vajinaya sokulur ve üretral papillayı palpasyon girişiminde bulunur ● steril kaygan bir üretra kateteri vajinaya sokulur, klitoral fossanın dorsaline yönlendirilir ve vajinal tabanın orta hattı boyunca üretra orifisyumuna doğru ilerletilir ● sonra kateter üretraya sokulur; kateterin ucu vajinanın tabanında yok olduğunda bu kolayca belirlenebilir- burada tecrübesiz klinisyenlerin yaptığı yaygın bir hata vardır: kateteri vajinanin üst kısmına sokmaktır. Bu durumda kateter geri çekilir ve üretra orifisyumuna yeniden yönlendirilir 293 ● kateter idrar kesesine sokulduğunda idrar gelir ● idrar gelmiyorsa bir enjektörle nazikçe aspire edilir Erkek kedi Çok hasta ve üretra tıkanmalı kedilerde sakinleştirici uygulanmadan işleme girişilmelidir. Bazen, bilinci tam yerinde bir kedi el ile nazikce tutularak kateter uygulanabilir. Kısa süreli yerleştirme, idrar toplanması veya üretra tıkanmasının giderilmesi için ucu açık kateter (31/5 Fr) uygundur. Hayvan yatar veya ayakta tutulur ● bir parmağı prepusyumun her iki tarafına yerleştirip basınç yaparak penis çıkarılır ve şirurjikal fırça ile temizlenir ve fizyolojik serum dökülür ● şirurjikal eldiven giyilir, kaygan bir kateter üretra orifisyumuna sokulur ● kateter üretraya dikkatli bir şekilde sokulur, bu da penis prepusyumdan kaudal yönde üretranın uzun ekseni kolumna vertebralise yaklaşık paralel olarak uzatılmasıyla kolaylastirilabilir. Bu uygulama distal üretrada doğal eğriliği azaltarak kateterizasyonu kolaylaştırır ● kateter keseye sokulduğunda idrar toplanır ● idrar gelmiyorsa şırınga ile nazikçe aspire edilir Dişi kedi Sedasyon kullanılmazsa, lokal anestezik bir tuberkulin şırıngası ile vaginaya verilebilir. Yatar pozisyonda islem kör bir şekilde ya da spekulum ve ısık yardımıyla görsel olarak yapılabilir. ● vajinal ve perineal dokular şirurjikal fırça ile temizlenir ve steril serum fizyolojik ile yıkanır ● steril eldiven giyilerek vulva dudakları parmaklarla ayrılır ve kaygan kateter vajinaya sokulur ● uretral papilla vulvanın ventral komissurasının (birleşme yeri) yaklaşık 0.7-1.0 cm kraniyalinde bulunur ● kaygan kateter orta hatta iken öne doğru üretral orifisyuma kadar vajinanın ventral duvarı boyunca ilerletilir- burada aşırı ba- 294 Üriner Sistemin Muayenesi sınç yapmamak gerekir zira kateteri vajina/serviks ve periton boşluğuna zorlamak mümkündür ● eğer idrar yoksa şırınga ile nazikçe aspirasyon yapılır ● kateter sürekli kalacaksa yumusak bir beslenme sondası tavsiye edilir ÜRĠNER KANALIN GÖRÜNTÜLENMESĠ Tetkik Radyografi Böbrekler ve idrar kesesinin boy, şekil, pozisyon ve radyografik matlığını değerlendirmek için kullanilabilir. Şayet varsa radioopak taş, böbrekler, üreterler ve üretrada belirlenebilir. Tetkik radyograflar kontrast radyograflardan önce kontrol radyograflar için esastır. Böbrekler, özellikle sağ normal olsa bile tetkik radyograflarda ayırt edilemeyebilir. Normal yapıların görüntülenmesini artırmak radyografi öncesi enema ve abdominal kompresyon faydalı olabilir. Kontrast Radyografi Tetkik abdominal radyograflarda böbrekler görüntülenemediğinde ekskresyonlu ürografi kullanilabilir. Ekskresyonlu radyografi (intravenöz ürografi) de renal perfüzyonu, böbreklerin konsantre etme yeteneğini renal pelviste dolum defektlerini ve renal pelvis ve üreterlerin dilatasyonunu ve ektopik üreterleri gösterir. Pozitif, negatif ve çift kontrast sistografi idrar kesesi duvarının kalınlığını, lumina dolum defektlerini, mukoza düzensiz- liklerini, divertikulumu, taş ve idrar kese- sinin rupturu ve ondan sızıntıyı belirlemek icin kullanılabilir. Geriye doğru pozitif üretrografi ve vajinoüretrografi luminal dolum defektlerini, anatomik anormallikleri ve yırtılmaları belirleyebilir. Ultrasonografi Radyografik muayeneyi tamamlamak için mükemmeldir ve bazı vakalarda (tek taraflı böbrek büyümesi gibi) kontrast radyografi yerine seçilebilir. İdrar kesesinde yumusak bir doku kitlesi gibi iç yapı düzensizliklerini göstermek için faydalıdır. Böbrekler içinde sıvı dolu lezyonlardan katı olanları da ayırt edebilir ve fokal, multifokal, diffuz lezyonların dağılımını belirleyebilir. Renal büyüklük doğru olarak belirlenebilir. Ultrasonografi taş, özellikle radyorafide nispeten saydam olanlar (amonyum asit ürat) belirlenmesinde faydalı olabilir ve biyopsi işlemi sırasında iğneye doğru klavuzlik için kullanılabilir. Doppler ultrasonografi renal kan akışını değerlendirmek ve perfüzyon açıkları ile primer renal yetmezlik arasında ayrım yapmak için kullanılabilir. Klinik uyarı Asağıdaki durumlarda radyografi yetersiz olduğunda ultrasonografi en faydalıdır ● periton effüzyonu olduğunda ● kontrast radyografi ile tam olmayan bilgi alındığında (bir veya iki böbreğin mat olmadığında olduğu gibi) Renal biyopsi Histolojik teşhisin hasta bakımını değiştirme ihtimali olduğunda renal biyopsi dikkate alınır. Aşağıdaki durumlar için kullanılabilir: ● protein kayıplı glomerüler hastalıklar (amiloidozise karşı immun kompleks glomerulus gibi) ● akut böbrek yetmezliğini kronik olandan ayırt etmek ● akut böbrek yetmezliğinde prognoz ve geri dönüşümü belirlemek ● önceden belgelenmiş böbrek hastalığının ilerlemesini veya tedaviye cevabı değerlendirmek Hastanın tam bir klinik değerlendirmesi, kan pıhtılaşma yeteneği dahil olmadan biyopsi alinmamalidir. Birkaç metot vardir: kor perkutanoz, anahtar deliği, açık ve ultrasound klavuzluğunda olanlar. Sitoskopi ve üretroskopi Radyografi ve ultrasonografi ile belirlenmiş olabilen üretra ve idrar kesesinin şüpheli lezyonlarını görsel olarak doğrulamak için kullanılabilir. Diğer metotlarla belirlenmeyen lezyonlar (alt üriner kanalın yangısal durum- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ları gibi) sistoskopi sırasında görülebilir. Vajina, üretra ve idrar kesesinin defektleri (ektopik üreterler gibi) endoskopik muayene sırasında görülebilir. Lezyon veya lezyonların görülmesi ile birlikte biyopsi örnekleri doğru olarak toplanabilir ve kesin teşhiste yardımcı olabilir. Renal biyopsi kontrendikasyonları Kanama bozukluğu, tek böbrek ve sıvı birikimleri ile seyreden renal lezyonlar (renal kistler, abseler, hidronefroz). Sığır, Koyun, Keçi, Atlarda Büyük hayvanlarda üriner kanalın klinik muayenesi anemnez, dış genital organların muayenesi, işemenin gözlenmesi, idrar muayenesi ile inspeksiyon ve palpasyonla üriner kanalın fiziksel muayenesinden ibarettir. Belirtiler ve anemnez Üriner kanalın önemli asağıdakileri kapsar: klinik bulguları ● ağrılı işeme ● idrarda renk ve kıvam anormallikleri ● idrar miktarındaki değişiklikler Tenesmus ve gerilme alt üriner kanalın hastalığı ile ilgili anormal bir davranış olmakla birlikte gastrointestinal kanal ve sinir sistemi ile de ilgili olabilir. Genç kastre ruminantlarda anemnezde idrar yaparken gerilme olduğu tıkanmalı ürolitiazisi düşündürür. Bu anemnez hayvanın gerildiği ve damla damla idrar yaptığını ya da uzun bir sürede hiç idrar yapmadığını gösterebilir. Duramama, karını tekmeleme ve atlarda kuyruk sallama gibi sancı belirtilerinin gastrointestinal fonksiyon bozukuluğunu göstermesi daha muhtemel ise de ruminantlarda benzer belirtiler gastrointestinal sistem kadar üriner kanalla ilgili ağrı ve rahatsızlığı yansıtabilir. Vücut kondisyonu ve kilo kaybı, iştahsızlık piyelonefritis gibi böbrek hastalığında yaygındır. Damla damla idrar genellikle alt üriner kanal hastalığını gösterir. Bununla birlikte, patolojik idrar damlaması heyecanlı hayvanlarda 295 olabildiği gibi az miktarlarda sık idrar akıtma ile karıştırılmamalıdır. Kanlı idrar alt üriner kanal hastalığını gösterir. Ani vücut ve kuyruk hareketleri, bağırma, diş gıcırdatma, çömelme ve arka bacaklarla tekmeleme gibi rahatsızlık belirtileri üriner kanalın değerlendirilmesini gerektirir. Yakından muayene Büyük hayvanlarda idrar yaparken davranışlar farklıdır. Erkek ruminantlar yürürken, yem yerken veya ayakta dururken idrar yapabilir. Bununla birlikte, sığırlar genellikle idrar yapmak için bir duruş sergiler (bacaklar vücut altında kare oluşturacak şekilde sert veya sırtı hafifçe bükük sert duruş). Kuyruk kalkık olabilir. İdrar, penisteki üretradan prepusyum bosluğuna dalgalı bir tarzda serbestçe akar ve sonra orifisyumdan kaçar. Kastre öküzlerde idrar akışı düşük basınçlı pasif bir olaydır, oysa yetişkin boğalarda idrar akışı daha güçlü olup penis prepusyum deliğinden dışarı çıkabilir. Koçlar işerken arka bacaklarını hafifçe büker ve arkaya doğru yer değiştirir. Klinik uyarı Genç kastre ruminantlarda idrar yaparken gerilme ile rektal prolapsus oluşabilir, prolapsusun nedenini gastrointestinal olarak yanlış teshis etmemek için dikkatli olmak gerekir. Klinik uyarı Erkeklerde ● işeme sırasında erkek büyük hayvanlarda anüsün hemen altındaki ve ischial arkus sahası üzerinde yer alan deri ritmik dalgalanma gösterir ● prepusyum deliğinden idrar akışı olmadan derinin dalgalanmasi anormal olup bir tıkanmayı, penisteki üretrada özellikle bir ürolitiazisi düşündürür. Dişi sığırlar önce aynı anda sırtını büker, kuyruğunu kaldırır ve hareketsiz bir pozisyonda işer. Bazı sğırlarda arka bacaklar hafifçe arkaya doğru gidebilir. Koyun işerken tipik olarak çömelir. 296 Üriner Sistemin Muayenesi Kastre ve aygır atlar işerken penis prepusyumdaçı. Bütün erkek atlarda kuyruk kalkar, sırt uzatılır ve arka bacaklar arkaya doğru hafifçe bükülür ve „bıçkı tezgahı‟ duruşu sergiler. İdrar akışı kuvvetlidir. Kısraklarda sırt bükülür, kuyruk kalkar ve arka bacaklar hafifçe çömelir. İşeme belki vajinanın tabanında kalan idrarı atmak için vajinal mukozanın vulva dudakları hizasında dorsal ve kaudal kasılmaları ile sona erer (buna „göz kırpma‟ da denir). Kısrak, aygır ve kastre at işeme sırasında homurdanabilir veya inleyebilir. İdrar akısı serbest, renk ve kıvam normalken böyle ses çıkarma üriner kanal patolojisi ile karıştırılmamalıdır. Büyük hayvanlarda idrar sıklığı ve miktarı metabolik olaylarla üretilen ve respirasyon, perspirasyon ve defekasyonla kaybedilenle birlikte içilen su miktarına bağlıdır. Süt veren hayvanlarda, özellikle sütçü sığılarda süt üretimi de önemli su kayıp yoludur. Hidrasyon durumu fiziksel aktivite, iklim ve mevsimsel olaylardaki degisikliklerden etkilenir. Günlük idrar miktarı ve sıklığı Evcil büyük hayvanlarda günlük idrar miktarı ve sıklığı aşağıdaki gibidir: ● atlarda günde 2-11 lt ve 4-6 kere ● sığırlarda günde 8-22 lt ve 9 kere ● koyun ve keçilerde günde 0.5-2 lt ve 9 kere. Poliüri ve polidipsi günlük içilen su ve çıkarılan idrar miktarının dikkatle gözlenmesini gerektiren can sıkıcı ve zaman tüketen bir uğraştır. Tam idrar olmaması (anüri) şiddetli böbrek yetmezliğinde meydana gelebilir. İdrar üretme yeteneğinin olmaması anlamına gelen bu durumu tıkanmalı ürolitiaziste olduğu gibi veya idrar kesesinde idrar retensiyonu varken görülebilenden ayırt etmek gerekir. Son bahsedilen sancıda meydana gelebildiği gibi işeme için normal bir duruş yapamamayı yansıtabilir. Uzun süre yatan yetişkin sığır ve atlar idrar kesesinde idrar retensiyonlu olabilir ve işeyemeyebilirler. Bununla birlikte, kateterle veya rektumdan idrar kesesi duvarına parmakla basarak işemenin uyarılmasıyla kolayca idrar yapabilir. Yatan kısraklarda id- rar kesesinin kateterizasyonu mümkunse de yatan erkek atlarda çok zordur. ÜRĠNER SĠSTEMĠN MUAYENESĠ Erkek ve dişilerde üretra genital organlarla birlikte muayene edilmelidir. Penis üretrası penisin inspeksyonu ve palpasyonu ile dolaylı olarak ve üretranın kateterizasyonu ile muayene edilir. Erkeklerde pelvik üretra, idrar kesesi, üreterler ve böbreklerin fiziksel muayenesi icin rektal palpasyon gerekir. Bu da yeterli büyüklükteki at ve sığırlarda mümkündür. Dişilerde üretra vajinadan palpasyon ve inspeksiyonla muayene edilir. Küçük ruminantlarda böbrekler karın duvarından palpe edilebilir. Normal hayvanlarda üriner kanalın iç ve dış yapılarının palpasyonu hassasiyet ve rahatsızlık vermemelidir. Erkek üretrası Prepusyum ve penis üretrası Genel görünüm Büyük hayvanlarda penis ve ilgili üretra sadece glans penisin prepusyumun forniksine uzatılmasıyla görülebilir. Bununla birlikte, penisin palpasyonu tüm uzunluğu boyunca mümkündür (ischial arkusun altında ve skrotumun tabanının yukarısındaki perineal bölgede derince devam eden kısmı hariç). Normal glans penis ve prepusyal mukoza nemli ve pembe renkli bir yüzeye sahip olmalıdır. Glans penisin epitel yüzeyi düz olmalı, oysa prepusyum mukozası penis tamamen uzamadıkça daha buruşuktur. Glans penisin yangısında (balanopostitis) aşağıdakiler görülür: ● ● ● ● parlak kırmızı renk sertleşmiş kuru yüzey ince nodüler („çakıllı‟) yüzey yüzey eksudasyonu Boğa ve kastre öküz Yeni olmayan işemeyi gösteren kuruluğu veya ürolitiaziste kristalüriyi gösteren kıllar üzerindeki kristalleri görmek için prepusyum kılları inspekte ve palpe edilir. Prepusyumun doğrudan inspeksiyonu ile idrar damlaması ve kan gibi önemli anormallikler ortaya ko- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS nabilir. Prepusyum yangı, idrarla haşlanma ile ilgili derinin maserasyonu yönünden de muayene edilir. Penis tüm boyunca prepusyumdan skrotumun hemen üzerine kadar ve ischial arkusta şişkinlik veya ağrılı yerler bakımından palpe edilir. Skrotumun yukarısında palpasyon ek bir beceri gerektirir, zira sigmoid flaksuranın bütün kısımları palpe edilmiş olsun. Erkek sığırlarda üretra glans penisin ventrolateral yüzeyinde sona erer. Boğada rektumdan penisin pelvik kısmına elle masaj yaparak prepusyumdan dışarı çıkması genellikle uyarılabilir. Alternatif olarak, bir elle sigmoid fleksura kraniyal olarak prepusyum deliğine doğru, aynı anda diğer elle prepusyum geri çekilerek de penis dışarı çıkarılabilir. Tersine, kastre öküzde penisin dışarı çıkarılması neredeyse imkansızdır. Yetişkin bir boğada üretranın açık oluşu bir sakinleştiriciden sonra penise fleksibil bir sonda sokularak belirlenebilir. Ürolit bulunuşu sondanın ilerlemesini önler. Erkek bir sığırda kateterin ucunu tutan subischial üretra divertikulumu nedeniyle üriner kateterin idrar kesesine sokulması çoğu defa imkansızdır. Genç kastre sığırlarda ve bazen yetişkin boğalarda tıkanmalı ürolitiazis çok yaygındır. Ürolitler ve taş renal pelvis, üreterler veya üretrada oluşabilir. Yaygın yer distal sigmoid fleksurada retraktor penis kaslarının bağlantısına yakın penil üretradır. Burada kısmen veya tamamen tıkanmaya neden olur. Kısmen tıkanmalı hayvanlarda uzun süren, ağrılı işeme ve damla damla kanlı idrar görülür. Tam tıkanmalılarda ise sık ıkınma, kuyruk sallama ve vücut ağırlığını bir arka bacaktan diğerine geçirme görülür. İştahsızlık, depresyon ve rektal prolapsus da diğer yaygın bulgulardır. Üretranin tam tıkanmasının yaygın sonucu üretra veya idrar kesesinin yırtılmasıdır. Üretra delinirse, idrar ventral karın duvarının kas dokularına ve deri altına infiltre olur ve ventral karın duvarında şişlik oluşur. Şiddetli selülitis ve skrotumdan prepusyuma kadar derinin yoğun nekrozisi etkilenen derinin sonradan kabuk soyulmasına yol açar. Toksemi yaygındır. Ventral karın duvarının yoğun katılımı prepusyum prolapsusuna neden olabilir. 297 mukozasının Klinik uyarı Sığırlarda ürolitler yaygın olarak fleksura sigmoidalede, skrotumun tabanının hemen dibinde ve dorsalinde bulunur. Penisin ağrılı şişliğini belirlemek için skrotumun dorsalinin palpasyonu gerekir. Çiftleşme sırasında distal sigmoid fleksurada retraktor penis kaslarının bağlanma yerinde corpus cavernozum yırtılır. Bir üretra yırtılmasına bağlı olarak skrotum tabanına yakın şişlik ve deri altı ödemi gelişir. Bununla birlikte, skrotumun tabanının kraniyalinde peniste hematom göruülebilir, oysa yırtılan üretraya bağlı sekonder deri altı idrar birikimi skrotumun tabanının biraz kaudalinde gelişebilir ve coğu defa corpus cavernosumda daha sınırlı olarak kanın damar dışına çıkmasına göre daha fazla şekillenir. Perineumun ve skrotumun tabanında aynı sahasında abseler ve baska kitlesel lezyonlar görülebilir. Sonunda, kesin teshis icin içeriklerin iğne aspirasyonu gerekir. Ġdrar kesesinin yırtılması İdrar kesesi yırtıldığında, periton boşluğunda idrar birikir ve karın giderek iki taraflı simetrik tarzda dolgunlaşır. Karnın perküsyonunda belirgin sıvı dalgalanması hisedilir. Klinik uyarı Teshiste aşağıdakilere dikkat edilmelidir: ● erkek ruminantlarda prepusyum deliği etrafındaki kıllara yapışık normal doküntüden farklı anormal kum benzeri madde ● aygır ve iğdişlerin glans penisinin ucunu saran selüler döküntü (smegma) ve koyu mukusun normal birikimlerinden farklı üriner kanal orjinli anormal madde Koyun ve keçiler Normal ve kastre koçlarda penisi çıkarmak zor olsa da baslangıçta hayvana arka kısmına pozisyon vererek yapılabilir. O zaman sigmoid fleksura (skrotumun hemen yukarısı ve tabanının dibinde yer alır) bir elle itilerek ve 298 Üriner Sistemin Muayenesi aynı anda diğer elle prepusyum çekilerek penis çıkarılabilir. Koyun ve keçilerde üretra corpus cavernosumun ventral yüzeyinde yer alır ve glans penisin 3-4 cm ötesine uzanır, solucan benzeri eki olarak bilinen yılankavi bir üretral prosessus içinde. Ürolitler en çok üretral çıkıntı veya glans penisin distal üretrasında yer alır. Bunlar sert bir nodüler kitle olarak belirlenir. Üretra, taş yönünden küçük delikli bir köpek keteteri ile muayene edilebilir. Kastre erkeklerde lokal anestezi ile solucan şeklindeki eklentinin cerrahi olarak çıkarılmasıyla en iyi şekilde yapılabilir. Kateterin geçişinde tıkanma ani bir durmaya göre dirençte istikrarli bir artışla dikkat çeker. Kateterin geri çekilmesi veya serumla nazikçe yıkanması ile taş çıkarılabilir. Prepusyumun ödemi ve komşu deri altı dokuları ödemi ile birlikte sigmoid fleksuranın distalindeki penis önemli derecede şişkin olabilir. Kastre koyunlarda balanopostitiste prepusyum şiş ve işeme ağrılıdır. Atlar Atta penis genellikle bir el prepusyum deliğine sokularak tutulabilir. Sonra bir elle glans yaklanarak yavaş istikrarlı çekme işlemiyle penis dışarı alınabilir. Çoğu defa sedesyon gerekir. Penis sirküler fossa (üretral sinüsün dorsaline açılır) içinde 2.5 cm serbest tüp (üretral çıkıntı) şeklinde sona erer. Divertikulum değişen miktarda simegma ile doludur. DiĢi uretrası Her hayvan türünün dişilerinde üretra vulva dudaklarının 10 cm içinde vajinanın tabanının orta hattında bulunur. Sığır ve koyunda suburetral bir divertikulum vardır. Yetişkin bir kısrak ve inekte üretra çapı parmak girecek kadar yeterlidir. Dişi üretrasının palpe edilebilir anormallikleri yaygın değildir. Büyük hayvanlarda kuyruğun ventral yüzeyi vulva dudaklarından mat döküntü normal değildir ve üriner kanal ve üreme organlarının muayenesi gerekir. Vulva altındaki ve etrafındaki derinin maserasyonu ve sonradan kıl dökülmesi ile birlikte idrarla yanmayı düşündürür. Urakus Urakus normal olarak doğumdan sonra birkaç saat içinde umbilikustan geri çekilir ve idrar kasesinin pelvik kanala çekilmesini sağlar. Yeni doğanda işeme sırasında umbilikustan her ne zaman sıvı damlaması görüldüğünde kalıcı urakustan şüphe edilmelidir veya umbilikus hep ıslaktır. Umbilikusun yukarısında karnın dıştan palpasyonla vücut duvarının ventral orta hattından kaudodorsal yönde uzaklaşan ve değişen çapta silindirik bir yapı belirlenmelidir. Bu palpasyon sırasında yeni doğan ağrı gösterebilir ve idrar analizi ile sistitis belirlenebilir. Böbrekler Yetişkin sığır ve atlarda karın duvarının önemli derecede sertliği ve kalınlığı nedeniyle böbrekler karın duvarından palpe edilememekle birlikte rektal muayene ile palpe edilir. Koyun ve keçilerde böbrekler rektal yolla kolay palpe edilemez, zira bu hayvanlarda anus küçüktür. Bunlar dıştan karın pal- pasyonu ile değerlendirilebilir. Sığır Sığırlarda böbrekler yüzeysel olarak çok parçaya (20-25 lobül) bölünmüştür. Her böbrek lobülünü fissurler ayırırsa da iyi beslenmiş sığırlarda her ayrı lobülün diş çizgisi perirenal yağ nedeniyle görülmeyebilir. Tipik olarak, normal sol böbreğin sadece kaudal yarısı (yetişkinlerde 10-12 cm genişlik ve yaklaşık 10 cm kalınlık) rektal muayenede 3., 4. ve 5. lumbal vertebranın ventralinde palpe edilebilir. Rumen dolu ise sol böbrek orta hattın sağında palpe edilebilir. Sağ böbrek daha proksimalde ilk iki veya uç lumbal transversal prosessus ve son kosta altında yer aldığı için palpe edilemez. Büyüdüğünde sağ böbreğin kaudal kutbu da küçük sığırlarda palpe edilebilir. Koyun ve keçiler Koyun ve keçilerde böbrekler fasülye şeklinde (7.5 cm uzunluk x 5 cm genişlik x 3 cm kalınlık) ve lobsuzdur. Ayakta duran hayvanlarda (buzağılar dahil) son kostanın hemen gerisinde her fossa paralumbalisin en üst kenarına bir el yerleştirerek ve her eli fossa KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS paralumbaliste kaudomedial yönde hareket ettirerek böbreklerin yeri belirlenebilir. Son kostanın hemen kaudalinde vertebranın birkaç cm altında sol böbrek, asılı serbest hareket eden bir yapı olarak belirlenmelidir. Sağ böbrek son kostanın kaudalinde sağ fossa paralumbalisin dorsalinde palpe edilebilir. Sığırlarda sol böbreğin pozisyonu ● normal hayvanlarda rumen içeriği sol böbreği orta hattın sağına doğru yer değiştirir ● anoreksik hayvanlarda rumenin küçüldüğünde sol böbrek orta hatta veya onun solunda yer alır Atlar Atlarda sol böbrek fasülye şeklinde (18 cm uzunluk x 10-12 cm genişlik x 5-6 cm kalınlık) düz yüzeyli olup rektal muayenede son kostanın veya ilk iki veya üç lumbal transversal prosessusun ventralinde palpe edilebilir. İyi kondüsyonlu hayvanlarda yoğun perirenal yağ birikimi böbrekleri örtebilir. Sağ böbrek bazen son üç kostanın ve ilk lumbal vertebranın tranversal prosessusun dorsal kısmının ventraline sıkıca sabit olup rektal muayenede çoğu defa palpe edilemez. Dorsal yüzey başlıca diyaframa ile ve ventral yüzey karaciğer, pankreas ve sekumla temastadır. Rektal palpasyonda anormal böbrekler Büyük hayvanlarda böbreklerin büyümesi en çok piyelonefritis veya hidronefrozise bağlı olabilir. Amiloidozis de özellikle sığırlarda böbrek büyümesine neden olabilir ve önemli proteinüri ve ilerlerdiğinde hipoproteinemiye bağlı anazark (karın ve çene altı, gerdanda ödem) ile seyreder. Sığırlarda normal lobül yapı piyelonefritis ve hidronefrozisle genellikle kaybolur (fakat amiloidozisle değil). Ayrıca, piyelonefritisli sığır ve atlarda rektal muayene ile üreterlerin büyümesi ve genellikle idrar kesesinin duvarının kalınlaşması belirlenir. Hasta hayvanlar karekteristik olarak ateşlidir, kilo kaybederler, deprese ve düşkündür ve idrar kırmızı-kahve renkli ve hematüri, piyüri, proteinüri nedeniyle bulanık ve diğer selüler döküntü bulunur. 299 Böbrek büyümesinin diğer muhtemel nedenleri lenfosarkom, adenom ve karsinom gibi neoplazmlar, hematom ve abselerdir. Domuzlarda tek böbrek parankimayı etkileyen tek kitleye sahip olduğunda embriyonal nefroma dikkate alınmalıdır. Amarantus retroflexus zehirlenmesi gibi perirenal ödem örneklerinde ve doğum sonrası hemolitiküre- mik sendromda böbrek yüzeyi özelliklerini belirlemek daha zor olabilir ya da böbrekler etrafındaki dokuda çıtırtı olabilir. Klinik uyarı Böbreklerin küçülmesi: ● kronik böbrek hastalığında meydana gelir ● genç hayvanlarda bir gelişme anormalliğini düşündürür. Ġdrar kesesi Büyüklük ve şekil Normal at ve sığırlarda idrar kesesi pelvisin tabanında yer alan pelvik üretra ile bağlanma yerinde en dar olmak üzere armut seklindedir. Nispeten boş kaldığı için rektal muayenede genellikle kolayca palpe edilmez. Boş olduğunda idrar kesesi sert bir kıvama sahiptir ve hafifçe buruşuk serozal yüzeyi ile birlikte küçüktür. Kaudal pelviste üretraya boynuyla tutunsa da idrar kesesi pelvik kanalda serbestçe hareket edebilmelidir. İnek ve kısrakta, üzerinde yer alan üreme organı nedeniyle idrar kesesini yakalamak daha zor olabilir. Küçük ruminantlarda idrar kesesi at ve sığırlarinki ile aynı özelliklere sahiptir. Tıkanmalı ürolitiazisli koyun ve keçilerde idrar kesesi ventral karnın kaudal kısmında dışardan palpasyonla belirlenebilir. Kolayca palpe edilebilen idrar kesesi üriner kanalın bir anormalliğinden ziyade basit idrar retensiyonunu yansıtabilir. Basit retensiyonda idrar kesesi duvarı ince hissedilir ve parmakla basıldığında boyunda önemli küçülme ile birlikte işemeyi başlatmalıdır. Yaygın olarak duvar kalınlaşması anormaldir ve sistitisle ilgilidir (özellikle hematüri, piyüri ve proteinüri gibi idrarda önemli değişiklikler 300 Üriner Sistemin Muayenesi varsa). İdrar kesesinin kalıcı büyümesi aşağıdakilere bağlıdır: ● üretra tıkanması ● kronik son dönem sistitis ● nöromuskuler fonksiyon bozukluğu İdrar kesesinin tamamen kaudal pelvise çekilememesi veya yuvarlaksı kraniyal ucun (apeks) tamamen kavranamaması anormaldir. Bu durumda yapışmalardan veya kalıcı urakus ligamentten şüphelenmelidir. Kalıcı ligament gerginliği korur ve tam dolma ve boşalma olmaz. Yırtılma Büyük hayvanlarda idrar kesesinin yırtılması doğumda yeni doğan dahil herhangi bir yaşta meydana gelebilir. Kastre ruminantlarda ürolitiazise bağlı üretranın tam tıkanması idrar kesesi yırtılmasının yaygın bir nedenidir. Baslangıçta idrar azalması veya olmaması hariç anormal klinik bulgular dikkat çekmez. Bununla birlikte, periton boşluğunda biriken idrar sonrada iki taraflı ventral karnın simetrik dolgunluğuna neden olur. Dolgunluk derecesi biriken idrar miktarina baglidir. Dikkat cekecek derecede dolgun karında perküsyonla bir sıvı dalgası hissedilebilir. Depresyon, düşkünlük ve dehidrasyon genellikle karın degişikliklerine eşlik eder. Ruminantlarda aynı anda rumen atonisi abdominal kenarları değiştirebilir, öyle ki sol karın sağa göre daha dolgun görünebilir. Bununla birlikte, sıvı dalgası hala vardır. İdrar kesesinin rektal palpasyonu idrar kesesi duvarında yırtılma yerinin belirlenmesi için denemeye değmeyebilir (yırtılmanın büyüklüğü ve kalan idrar miktarına bağlı). Yırtılmalar genellikle idrar kesesinin her iki yüzeyinde genellikle apekse yakın meydana gelir. İdrar kesesi doğumda yeni doğan taylarda da meydana gelir. Bu taylar en çok ● erkek ● komplike bir doğumla doğmuş ● erken doğum peryodunda normal görülür 24-48 saat icinde anoreksi, depresyon, taşikardi, polipne ve ilerleyen karın dolgunluğu ve gerilme vardır ve çok az idrar çıkarılır. Ab- dominosentezle fazla miktarda sıvı belirlenir ve bu sıvı aynı tarzda temiz ve çok solgun sarı renkte ve düşük özgül ağırlıklıdır. İdrar kesesi yırtılmasından şüpheli yeni doğan erkek bir tayda üretraya kateter uygulayarak dolaylı bir belirti elde edilebilir. Yeni doğan erkek ruminantlarda buna girişilebilirse de çok zordur. İdrar kesesindeki bir yırtılmadan periton boşluğuna herhangi bir madde girişi olup olmadığını belirlemek için böyle bir kateterle idrar kesesine boya konabilir. Bu teknikler elverişsiz ve güvenilir olmayıp üroperitoneumu belirlemek icin periton sıvısı analizinde yüksek kreatinin bulunması en güvenilir olanıdır. Paraliz İdrar kesesinin paralizi büyük hayvanlarda yaygın değildir. Çoğu vakada nörolojik hastalık soz konusudur. İnkontinens akışlı idrar retensiyonu vardır ve idrar damla damla akar. Rektal muayenede idrar kesesi büyümüştür ve elle basınç yapılırsa idrar akabilir. Atlarda, idrar kesesinin kronik dolgunlugu kalsiyum karbonat kristalleri tortusuna (kumlu ürolitiazis) neden olur. İdrar durgunluğu bakteri çoğalması için ideal şartları oluşturur ve sistitis gelişir. Ġdrar kesesinin aĢırı dolgunluğu İdrar kesesinin kronik aşırı dolgunluğu idrar kesesi duvarında çok sayıda noktalı lezyonlara yol açar ve bu da idrarın periton boşluğuna sızmasına neden olur. Rektal yolla palpe edilebilen yapılar karında idrar birikiminden dolayı ayırt edilemez. Prolapsus Yaygın değilse de idrar kesesinin prolapsusu bütün dişi büyük hayvanlarda meydana gelmiştir ve çoğu doğumla ilgilidir. İdrar kesesinin mukoza yüzeyinin ters yüz olması valvula dudaklarından yuvarlak bir kitlenin dışarı sarkması şeklinde görülür. Bu ters yüz olma, üretra lumeninden mukozanın geçmesine müsade edecek kadar üretranın yeterince genişlemesiyle oluşur. Aksine, idrar kesesinin prolapsusu ile idrar kesesinin serozal yü- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS zeyi görülür: onun rengi daha pembe renklidir ve doğrusal olukludur. İdrar kesesinin prolapsusuna müsade edecek bir vajinal yırtılma olması gerekir. Her iki durum gerilmeye neden olur. Kitleler ve şişkinlikler İyi huylu (papilloma, adenoma) ve neoplastik (karsinoma) epitelyum tümörler ve epitelyum olmayan iyi huylu (leiomiyoma, fibroma, rabdomiyoma) ve neoplastik (leiomyosarkoma, fibrosarkoma, rabdomyosarkoma) tümörler bütün büyük hayvan türlerinde idrar kesesinde görülebilir. Yetişkin oluncaya kadar tümör görülmesi olağan değildir. İdrar kesesini etkileyen tek veya çok kitlenin sadece palpasyonu ile tümör tipleri arasında ayrım yapılamaz. Klinik uyarı Tümörün tipini belirlemek icin idrar kesesinin biyopsisi gerekir İdrar kesesinin lumeni icinde palpe edilebilen hareketli ceşitli büyüklükte sert yuvarlak kitlelerin ürolit olması çok muhtemeldir. İdrar kesesi ürolitleri atlarda en yaygındır. Bunlar idrar akışına aralıklı tıkanma oluşturur. Ruminantlarda da idrar kesesinde ve renal pelviste kumlu taş birikirse de küçük boyları nedeniyle genellikle rektal palpas- yonda belirlenemez. Üreterler Normal at ve sığırlarda sağ ve sol üreterler küçük çapları (6-8 mm) ve idrar kesesine kadar pelvik kas yapısı boyunca subperi- toneal yolu nedeniyle palpe edilmeleri neredeyse mümkün değildir. Bununla birlikte, her üreterin son ucu idrar kesesinin dorsal duvarında boyuna yakın belirlenebilir. Küçük ruminantlarda üreterler at ve sığırlardaki aynı genel yolu takibederler. Sağ fossa paralumbaliste palpe edilen bir şişlik olduğunda diferansiyel diyagnoziste sağ böbreğin ve uzunluğunun çoğu boyunca üreterlerin retroperitoneal yeri nedeniyle sağ 301 böbreğin ve/veya üreterin yırtılması dikkate alınmalıdır. Anormal üreterler Eğer üreterler palpe edilebilirse bir anormallik olması muhtemeldir : ● iki taraflı büyüme piyelonefritis, üretritis veya sistitis gibi yangısal bir olayla meydana gelir ● tek tarafli büyüme üretral ürolit, abse veya hematoma ile olusur. ĠDRAR TOPLANMASI Kateterizasyon olmadan İdrar örneği bir uyarılma ile veya kendiliğinden yaparken alınabilir. Büyük hayvanlar yatma peryodunda istirahat ederken kalktıktan hemen sonra işerler. Evcil büyük hayvanlarda işeme şöyle başlatılabilir: ● sığırda işeme vulvanın hemen altındaki deriye nazikçe ritmik masaj yapılarak başlatılabilir. Hayvan yeni işemediyse bu yoöntem başarılı olabilir. Masaj sırasında hayvan aşırı derecede rahatsız edilmemelidir ve kuyruğun tutulmasına gerek yoktur. Bu işlem sığırın işeme için pozisyon almasını sağlar ● erkek sığırlar prepusyum deliğinin kıllarının ritmik masajını takiben veya alternatif olarak sıcak suyla ıslak kağıt havlu ile birkaç dakika masajla işeyebilir ● atlar bir egzersiz peryodunu takiben taze veya idrarla ıslak altlıklı ahıra yeniden sokularak idrar yapabilir ● prepusyuma yönelik sıcak su akıtılmasına cevap olarak idrar yapılabilir ● çoğu koyun ve koçta hayvan çabalamaya başlayana kadar elle burun delikleri 30-45 saniye tıkanırsa idrar yapabilir. Tıkanma bırakıldığında hayvan genellikle çömelir ve idrar yapar Üretral kateterizasyon Bazı türlerde üretral kateterizasyonla idrar elde edilebilir. Bunun için uygun temiz, aseptik, kaygan bir kateter ve aseptik teknik gerekir. Dişilerde sabit kateter kullanılabilirse 302 Üriner Sistemin Muayenesi de erkeklerde üretra uzun olduğu için esnek kateter kullanılmalıdır. Kateterle üriner kanala enfeksiyon bulaşmaması için dikkatli olmalı ve üretra mukozasına travmadan kaçınılmalıdır. Kimyasal ve mikroskopik muayene gerektiğinde idrar örnekleri temiz, steril kaplara alınmalıdır. Üretra açıklığını belirlemek için de en etkili metot bir kateter uygulanmasıdır. Muhtemel perforasyonlu tıkanma oluşumundan veya üretritisten şüphe edildiinde kateterizasyonla ağrı oluşumu önceden uygun bir aneljezik veya narkotik ilaç kullanarak kontrol edilebilir. Dişiler Kısrak Bunlara kateter kolay uygulanabilir. Vulva ve hemen onun altındaki deri sabun ve su ile tamamen temizlenir. Kaygan el vajinaya sokulur ve üretranın eksternal orifisyumu vulvadan 10-12 cm vajinanın ventral kısmında orta hatta bulunur. Sert metal bir idrar kateteri (ucu hafifçe eğri, 8 mm x 30 cm) bu işlem için uygundur. Bir parmakla orifisyum belirlenir ve bunun klavuzluğunda kateter üretraya ve doğrudan idrar kesesine sokulur. Üretral deliğin hemen kraniyalinde vestibuler bir kıvrım vardır ve kateterin sokulmasını zorlaştırabilir. Ġnek İneklerde idrar kesesi önce eksternal üretra orifisyumundan (vulvanın yaklaşık 10-12 cm kraniyalinde vajinanın ventral tabanında dar bir yarık) belirlenerek kateterize edilebilir. Bunun ventrali subüretral divertikulum olup kraniyoventral olarak küçük ve 2 cm”lik bir ceptir. İnekte idrar kesesini kateterize etmek için birkaç farklı keteter kullanılabilir. Plastik bir suni tohumlama çubuğu, sert metal kısrak üretra kateteri ve fleksibil sivri uçlu ve keskin hatlı kauçuk kateter kullanılabilir. Bir parmak subüretral divertikuluma sokulur ve sonra yavasça geri çekilir. Bu arada üretral delik suburetral divertikulumun girişinin tavanında belirlenene kadar subüretral divertikulumun tavanına doğru yukarıya nazikçe basınç yapılır. Parmağın ucunu üretra deliğinde tutarak diğer elle tutulan keteter parmağın palmar yüzeyi boyunca kraniyale doğru hareket ettirilir ve üretra lumenine sokulur. Kateter üretrada ise idrar kesine kadar öne doğru kolayca harekete devam eder ve o zaman genellikle idrar akar. Kateter doğru sokulmazsa suburetral divertikuluma travmatik hasar mümkündür. Sığırlarda piyelonefritisin idrar kesesine kateteter uygulamakla ileri geldiği iddia edilmekle birlikte bu iddialar doğrulanmamıştır. Temiz, steril kateter kullanılmalıdır. Koyun Koyunda üretra onu görmek için çok küçüktür. Küçük bir suburetral divertikulum bulunması kateterin ucunun üretraya girmesini zorlaştırır. Küçük ruminantlarda dişi köpek idrar kateteri (3.4 mm x 26.67 cm) parmağın palmar yüzeyi boyunca ve üretraya kolayca yönlendirilebilir. Kateter üretraya sokulunca pelvisin tabanının hafifçe kaldırılması idrar kesesine daha kolay girmeyi kolaylaştırır. Erkekler Aygır ve iğdiĢ Aygırda üretra, plastik veya kauçuk bir kateter (6 mm x 137 cm) kullanarak idrar kesesi seviyesinde kateterize edilebilir. Huysuz hayvanlarda klinisyene zarar verme riskini en aza indirmek ve bu işlemi aseptik tarzda tamamlamak için çoğu defa tranklizan gerekir. Bazen tranklizan kullanmadan penisin prepusyumdan dışarı çıkarılması zordur veya imkansızdır. Klinik uyarı Erkek atlarda üretranın uzunluğu önemli olduğundan yeteri kadar sert ve fleksibil kateter ischial arkus civarında bir yardımcı tarafından yönlendirilir. Kateter kullanmadan önce iyice kayganlaştırılmalı ve penis su ve sabunla temizlenmelidir. Boğa ve öküz Bunlarda da penisin prepusyumdan dışarı çekilmesi ve üretra kateterinin başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için tranklizan kullanmak gerekir. Bu da pudental sinirin bloke olması demektir. Ataraktik ilaçlar bazı vaka- KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS larda etkili olabilir. İntrakardiyak kateterizasyon için kullanılan tipte polietilen bir kateter (290 cm uzunluk ve 3.0-5.0 mm çap) uygundur. Koçlarda üretraya kateterin ucunu sokmak için bu işlem parmakla uygun hale getirilmelidir. Yukarıda bahsedilen subischial divertikulum idrar kesesine kateterizasyonu önleyebilir. MEDĠKAL GÖRÜNTÜLEME At ve sığırlarda büyük karın, radyografinin kullanılmasını ve üriner sistemin değerlendirilmesini zorlaştırır. Küçük ruminantlarda, buzağı ve taylarda ise böbrek ve idrar kesesinin boy ve yerini belirlemek icin radyografiden yararlanılabilir. Bu hayvanlarda fluoroskopi ve IVP (intravenoz pyelografi) aşağıdakiler için değerli olabilir: ● ● ● ● ekskretuvar fonksiyonu değerlendirmek tıkanmaların yerini belirleme kitlelerin yerini belirleme böbrekler, üreterler ve idrar kesesini görüntülemek Yenidoğanlar ve küçük ruminatlarda penis üretrasını değerlendirmek icin pozitif kontrast ve çift-kontrast radyografi başarılı bir şekilde yapilabilir. Küçük ruminantlarda ve yenidoğanlarda olduğu kadar yetişkin at ve sığırlarda üriner kanal yapılarının ve lezyonlarının yerini ve boyunu değerlendirmede ultrasonografi faydalıdır. Son zamanlarda, nükleer madde teknikleri kullanan renogramlar bütün evcil büyük hayvan türlerinde patolojiyi belirlemek kadar böbreklerin glomeruler filtrasyon oranını değerlendirmede de faydalı olmuştur. ENDOSKOPĠ İdrar kesesinin endoskopik muayenesi aygır ve igdişlerde olduğu kadar dişi büyük hayvanlarda da başarılı bir şekilde yapılabilir. Endoskobun idrar kesesine sokulması daha önce kateterizasyonda tanımlanan benzer tekniklerle yapılır. Üreter delikleri kadar idrar kesesi mukozasının endoskopik inspeksiyonu ülserli lezyonlar ve kitleler (tümorler, intramural abseler ve 303 hematomalar gibi) gibi hemoraji kaynaklarının, mukozanın yüzey özelliklerinin ve ektopik yapıların belirlenmesinde faydalıdır. Üreterler 180 geriye bükülebilen fleksibil endoskopla görülebilir. Klinik uyarı Endoskopi İdrar kesesi mukozasının ve üreter deliklerinin engellemesiz görülmesini temin etmek için idrar kesesi hava ile şişirilmeden önce idrar tamamen boşaltılmalıdır. Eğer kullanılan hava idrardan geçerse kopuk oluşumu ile ilgili problemler meydana gelebilir. Klinik uyarı At ve sığırlarda sağ ve sol böbreklerin muayenesinde özellikle faydalıdır. BÖBREK BĠYOPSĠSĠ Genel bir kural olarak, biyopsi aletleriyle elde edilen nispeten küçük doku parçası nedeniyle renal biyopsiler böbrekleri etkileyen diffuz olaylar için alınmalı ve histopatolojik değerlendirme teşhis koymaya yardımcı olabilmelidir. Bir böbrek biyopsisi prognoz için de faydalı olabilir. Yaygın olarak kullanılan biyopsi aletleri: ● Tru-Cut biyosi iğnesi ● Franklin-modifiye Vim Silverman iğnesi İşlem kör veya ultrason klağuzlugunda yapılabilir. Ġdrar analizi Görünüş İdrarın karekteristik bir sarı rengi vardır. Yoğunluğu hidrasyon durumuna göre değişir. İdrar yenidoğanlarda olduğu gibi dilusyonla yarı saydam ve konsantre olduğunda sarıyeşildir. Bütün türlerde, atlar hariç idrar sulu ve nispeten saydamdır. Atlarda ise fazla mukus ve kalsiyum karbonat içeriğiyle tipik olarak koyu ve bulanıktır. İdrar, sahada test stripleri ile birkaç madde bakımından kontrol edilebilir. Piyelonefritisli 304 Üriner Sistemin Muayenesi ve sistitisli sığırlarda ve downer cow sendromunda (yatalak) işemik kas nekrozlularda idrarda protein konsantrasyonları yüksek olur. Böbreğin idrarı konsantre etme yeteneği degişikliği, piyüri, hematüri, hemoglobinüri ve miyoglobinuride renk anormalleşir. Hemoglobinüri ve miyoglobinüriyi ayırt etmek için laboratuar analiz gerekir. İdrar analizi İdrar akarken orta kısımdan alınan örnek analizde kullanılmalıdır. Özgul ağırlık, biyokimyasal bileşenler ve sedimentin sitolojik değerlendirilmesini kapsar. Özgül ağırlığın belirlenmesi (elde tutulan refraktometre ile) renal fonksiyon bozukluğunu belirlemede en faydalısıdır. Plazma osmolalitesinin genel sınırlarında (izotenüri) bir özgül ağırlık (1.008-1.012) normal böbrek fonsiyonunu gösterir. Bununla birlikte, sürekli izotenüri primer renal kapsamın karekteristiği olduğu için böbreklerin fonksiyonel yeterliliğini değerlendirmek için ikinci bir örnekte de yapılır. Bu bulgu hayvan vücut suyunu koruyamazsa özellikle primer renal tubulointerstisyel hastalığı düşündürür. Özgül ağırlık plazma osmalalitesinden yüksekse (hiperstenüri) böbreklerin fonsiyonel tubullere sahip olduğunu ve fitre olan maddeleri geri aldığını, oysa hipostenüri renal tubullerin suyu geri absorbe etmediğini ifade eder. Dehidrasyon ve renal tubuler fonksiyonla ilgili biyokimyasal değişiklik yoksa hipostenüri yeni aşırı su içildiğini veya diapetes insipitusu gösterebilir. Diüretikler gibi ilaçlar geçici hipostenüriye neden olabilir. Hipostenüri aşağıdakileri yansıtabilir: ● düşük glomerulus filtrasyon oranı ve prerenal fonksiyon bozukluğu (dehidrasyon ve hipovolemide olduğu gibi) ● tıkanmalı üropati ● fever İrin, kan, kastlar vb bulunması da idrarın özgül ağırlığını artırır. Sitolojik değerlendirme ile rengi bozuk idrarın muhtemel nedenleri (eritrostler, lökositler) ve diger anormallikleri (mineral kristaller, bakteri, tümör hücreleri) hakkinda bilgi sağlar. Ticari idrar test stripleri ile ph, kan, glikoz, ketonlar, protein, bilirubin, ürobilinojen semikantitatif ve kantitatif olarak belirlenir. Bunlar, spesifik üriner problemleri (proteinüri, yangı, amiloidozis veya glomerulonefritise bağlıdır) ya da üriner sistem dışı (sistemik asit-baz dengesi değişimi, diabetes mellitus, hepatitis) bir hastalığı ifade edebilir. Hematüride hemorajinin yeri Hemorajinin yeri, idrar yaparken kanın ilk görüldüğüne bakarak: ● işemenin başında kan üretral bir problemi düşündürür ● tüm işeme boyunca kan böbreği kapsar ● isemenin sonundaki kan idrar kesesini kapsadığını ifade eder. Klinik uyarı ● Siddetli akut veya son dönem böbrek hastalığında patolojik hipostenüri meydana gelir ● yeni doğanlarda ve çok fazla süt içen genç hayvanlarda fizyolojik hipostenüri oluşur İdrarda görülen kastlar silindirik yapılardır (tubuler kastlar) ve renal tubullerde yangısal ve patolojik bir olayı gösterir. Bu kastlar aşağıdakilerden ibaret olabilir: ● ● ● ● ● sadece protein (hiyalin kastı) granüler madde (granüler kast) tubuler epitelyum hücreler (epitelyum kast) kan (kan kastı) lökositler (lökosit kastı) Mum ve yağ kastları da meydana gelir. Serum biyokimyası Azotemi (üre nitrojeni ve kreatinin yüksek) ve anormal serum elektrolitleri (Na, Cl, Ca, P, K, Mg) konsantrasyonları renal hastalık olduğu anlamına gelir. Azotemi prerenal kaynaklı ise fizyolojik oligüri ile karekterizedir. Prerenal azotemili hastadan alınan analizi yapılan idrarda: KLİNİK MUAYENE ve TEŞHİS ● önemli bir yüksek konsantrasyon (özgül ağırlık plazma osmolalitesinden (1.0081.012) büyük ● nispi Na olmaması (idrar Na <10mEq/l veya fraksiyonel ekskresyon Na <%1) ● nispi üre artışı (idrar üresi:serum üresi oranı >20 Nispi kreatinin artışı (idrar kreatinin:serum kreatinin oranı >30) İdrar özgül ağırlığı:plazma osmolalitesi oranı 1.0-3.0 arasındadır. Bunun tersine, akut renal yetmezliğinde anormal idrar özellikleri [çok kansantre olmayan bir idrar (özgül ağırlığı 1.008-1.015) nispeten üre ve kreatinin azlığı (idrar üresi:serum üresi oranı <10; idrar kreatinin:serum kreatinin oranı <5) ve nispeten sodyum fazla (idrar Na >25 mEq/L; fraksiyonel ekskresyon Na >%1)] ile birlikte azotemi meydana gelir. Ürenin rumenden dönüşüm siklusunu aktive etme yeteneği yüzünden akut renal yetmezlikli sığırlarda idrar üre:serum üre oranı yukarıdakinden önemli derecede değişebilir. Pratik olarak, renale karşı prerenal azotemiyi belirlemek icin idrar özgül ağırlığı genellikle serum üre nitrojeni ve kreatinin konsantrasyonları ile birlikte kullanılır. Akut renal yetmezliğini yansıtan serum elektrolit degişiklikleri olarak hiponatremi, hipokloremi ve hipermagnezemi gözlenir. Hipokalsemi ve hiperfosfatemi ruminantlarda meydana gelirken atlarda da hiperkalsemi ve hipofosfatemi oluşur. Hayvanın asit-baz dengesine ve ruminantlarda salyada potasyumun sodyumla değişip değişmediğine göre potasyum değerleri önemli oranda değişebilir. Postrenal olsa da ürolitiazise bağlı idrar kesesi yırtılması ile birlikte üroperitoneum da azotemiye yol açar ve elektrolit değişiklikleri perimer renal hastalıkta olana benzer. Periton semipermeabl membran olduğu için periton boşluğundaki sıvı (idrar) ile interstisyel boşluktaki sıvı (kan) arasında sıvı ve madde dializine neden olur ve değişikliklerde benzerlik gelişir. Sonuç olarak, idrar çoğu elektrolitler yönünden nispeten fakir ve üre nitrojeni ve kreatinin bakımından zengin olduğu ve kan elektrolitler bakımından nispeten zengin 305 fakat üre nitrojeni ve kreatinin bakımından fakir olduğu için kendi kendine diyaliz aşağıdaki serum değişikliklerine neden olur: ● ● ● ● ● ● hiponatremi hipokloremi azotemi hipokalsemi (atlarda hiperlaksemi) h