bölüm 1 - Ege Universitesi Acik Erisim Sistemi

advertisement
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ
BÖLÜM 1:
DEĞİŞEN DÜNYA DÜZENİ VE
KÜRESELLEŞME
I- KÜRESELLEŞME VE İLETİŞİM...........................................................
A - KÜRESELLEŞMENİN TANIMLANMASI..................................
10
11
B - İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNDEKİ GELİŞMELER.................. 16
C - ENFORMASYON TOPLUMUNUN OLUŞUMU......................... 23
II- İŞ DÜNYASININ KÜRESELLEŞMESİ.................................................
31
A- ULUSLARARASI İŞ DÜNYASININ GELİŞİMİ.........................
31
B- ULUSLARARASI VE ÇOKULUSLU İŞLETMELERİN
GELİŞİMİ........................................................................................
40
C- ULUSLAR ARASI VE ÇOKULUSLU İŞLETME
POLİTİKALARI: ŞİRKET BİRLEŞMELERİ................................. 47
III- KÜRESELLEŞMENİN SONUÇLARI.................................................... 55
A- KÜRESEL STRATEJİLERİN OLUŞTURULMASI VE
KÜRESEL REKABET..................................................................... 56
B- PAZARLARIN KÜRESELLEŞMESİ VE
KÜRESEL EĞİLİMLER.................................................................. 65
C- KÜRESELLEŞMENİN SOSYO-POLİTİK ETKİLERİ................... 73
2
BÖLÜM 2:
ULUSLARARASI İŞLETMELERDE YÖNETİM VE ÇEVRE
FAKTÖRLERİNİN HALKLA İLİŞKİLER STRATEJİLERİNE ETKİSİ
I- AÇIK BİR SİSTEM OLARAK ULUSLARARASI İŞLETME......................... 80
ULUSLARARASI İŞLETMELERDE YÖNETİM..................................... 83
ULUSLARARASI İŞLETMELERDE İLETİŞİM...................................... 94
ULUSLARARASI İŞLETMELERDE KÜRESEL STRATEJİLERİN
SAPTANMASI.............................................................. 106
II- ULUSLARARASI İŞLETMELER VE İÇ ÇEVRE............................................ 111
A- ULUSLARARASI İŞLETMELER VE KURUM KÜLTÜRÜ.................... 112
B- ULUSLARARASI İŞLETMELERDE İNSAN KAYNAĞI........................ 123
C- YÖNETİM KURULU ÜYELERİ VE HİSSEDARLAR.............................. 133
III- ULUSLARARASI İŞLETME VE DIŞ ÇEVRE................................................. 138
A- POLİTİK-YASAL ÇEVRE........................................................................... 141
B- EKONOMİK ÇEVRE................................................................................... 145
C- SOSYO-KÜLTÜREL ÇEVRE.................................................................... 147
D- TEKNOLOJİK ÇEVRE............................................................................... 152
3
BÖLÜM 3:
ULUSLARARASI İŞLETMELERDE
HALKLA İLİŞKİLER
I- ULUSLARARASI HALKLA İLİŞKİLER.................................................
159
A- ULUSLARARASI HALKLA İLİŞKİLERİN
TANIMLANMASI............................................................................. 159
B- ULUSLARARASI HALKLA İLİŞKİLER UZMANININ
NİTELİKLERİ.................................................................................... 171
II- ULUSLARARASI HALKLA İLİŞKİLER İÇİNDE
KONU (ISSUE) VE KRİZ YÖNETİMİ...................................................... 178
A- KONU YÖNETİMİ (ISSUES MANAGEMENT)............................... 180
B- ULUSLARARASI KRİZ YÖNETİMİ................................................ 188
III- ULUSLARARASI İŞLETMELERDE
SOSYO-KÜLTÜREL SORUNLAR............................................................ 196
A- ULUSLARARASI İŞLETMELERİN
SOSYAL SORUMLULUĞU.............................................................. 197
B- ULUSLARARASI İŞLETMELER VE ETİK..................................... 207
C- ULUSLARARASI İŞLETMELERİN
KÜLTÜRLERARASI SORUNLARI.................................................. 221
IV- ULUSLARARASI İŞLETMELERDE PAZARLAMA
AMAÇLI HALKLA İLİŞKİLER............................................................... 241
4
A- ULUSLARARASI PAZARLAMA KARMASI VE
ELEMANLARI................................................................................... 243
B- ULUSLARARASI PAZARLAMA KARMASI İÇİNDE
HALKLA İLİŞKİLER........................................................................ 259
C- ULUSLARARASI REKLAM............................................................ 276
SONUÇ................................................................................................................. 286
KAYNAKÇA
ÖZGEÇMİŞ
5
Doktora çalışmam boyunca değerli yardım, destek ve yönlendiriciliğinden yararlandığım
tez danışmanım Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı Sayın Prof.Dr. Ahmet Bülent
Göksel başta olmak üzere, aşağıdaki kişi ve kurumlara teşekkürü bir borç bilirim;
başkanı olduğu anabilim dalı kütüphanesinden yararlanmamı sağlayan ve
Almanya’daki araştırma gezim sırasında konaklama sorunumun çözümünde yardımcı
olan Erlangen-Nürnberg Üniversitesi, Politik İletişim Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr.
Winfried Schulz,
özel kütüphanesini açan Mannheim Üniversitesi, Uluslararası Yönetim Anabilim
Dalı Başkanı Prof.Dr. Manfred Perlitz,
yoğun iş temposu içinde zaman ayırarak tezimin içeriğini tartışan ve tezimle ilgili
yönlendirmelerde bulunan Frei Universitaet Berlin (FU), Tanıtım ve İletişim Bilimleri
Enstitüsü Halkla İlişkiler Bölüm Başkanı Prof.Dr. Barbara Baerns,
tezimin iletişim ile ilgili bölümlerinde yönlendirici desteğini gördüğüm
Westfaelischer-Wilhems Universitaet, Münster, İletişim Bilimleri Enstitüsü’nden Prof.
Dr. Klaus Merten,
burs başvurumun kabulü için gerekli daveti yapan, Westfaelischer-Wilhems
Universitaet, Münster, İletişim Bilimleri Enstitüsü’nden Prof.Dr. Miriam Meckel,
6
İstanbul’daki IPRA konsey toplantısındaki tanışmamız sırasında bana halkla ilişkiler
konusunda kendi kütüphanesinden bazı kitaplar hediye ederek çalışmama destek veren
IPRA (International Public Relations Association) Dönem Başkanı Carolyn R. Fazio,
Almanya‘ya gitmeden önce de araştırma konum ile ilgili birçok Almanca
literatürü bizzat çoğaltarak tarafıma postalayan FU Berlin, Siyaset ve Kitle İletişim
Enformasyon Merkezi ( IPM) Yetkilisi Bernd Meyer,
IPRA’ya akademik üye olmamı sağlayan Global Tanıtım Ltd. sahibi ve
genel müdürü Sayın Ceyda Aydede,
İstanbul’da IPRA tarafından düzenlenmiş olan “Küreselleşme ve Halkla
İlişkiler” konulu toplantıya beni davet eden Arçelik Beko Dayanıklı Tüketim Grubu
Marka ve İletişim Direktörü Sayın Ömer Kayalıoğlu,
tez konumla ilgili İngilizce metinlerin taranması ve çevirisi konusunda yardımını
gördüğüm Sayın Doç.Dr. Zafer Özden.
7
Ege
Üniversitesi
Sosyal
Bilimler
Enstitüsü
Müdürlüğü’ne
sunduğum
“ULUSLARARASI HALKLA İLİŞKİLER – Uluslararası İşletmelerin Küresel İş
Dünyası Koşullarında Yerel Pazarlardaki Faaliyetlerini Gerçekleştirme Süreci İçinde
Halkla İlişkiler Yönetimi” adlı doktora tezinin tarafımdan bilimsel, ahlak ve normlara
uygun bir şekilde hazırlandığını, tezimde yararlandığım kaynakları bibliyografyada ve
dipnotlarda gösterdiğimi onurumla doğrularım.
22.01.2001
Mine SARAN
8
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo 1: Enformasyon ve İletişim Sistemlerindeki Dönüşüm
s. 25
Tablo 2: Geleneksel ve Yeni İşletme Yapısının Karşılaştırılması
s. 35
Tablo 3: Sosyal-Yorumlamacı Kuramın Çokkültürlü Halkla İlişkiler
İletişimi İçin Önermeleri
s. 96
Tablo 4: İşletme Kültürünün Tanımlanması
s.114
Tablo 5: Ulusal ve Uluslararası Pazarlama Karşılaştırması
s. 244 – 245
Tablo 6: Farklı Tutundurma Elemanlarına İlişkin Örnekler
s. 250
Tablo 7: Uluslararası Satış Geliştirme Uygulamalarına Birkaç Örnek
s. 253
Tablo 8: Uluslararası Reklam Kampanyalarındaki Yanlış Anlamalar
s. 283
9
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 1: Uluslararasılaşmanın Basamak Modeli
s. 43
Şekil 2: Endüstride Rekabeti Etkileyen Faktörler
s. 57
Şekil 3: Rekabet Stratejileri Oluşum Süreci
s. 63
Şekil 4: Uluslararası Pazarlama Yönetimi
s. 67
Şekil 5: Uluslararası İşletmenin İç ve Dış Çevresi
s. 81
Şekil 6: Son Kırk Yılda Stratejik Konseptin Gelişim Aşamaları
s. 88
Şekil 7: Uluslararası Etkili Yönetim Faaliyetinin Elemanları
s. 92
Şekil 8: Uluslararası İşletmelerin Geleneksel ve İnternet Üzerinden
İletişim Faaliyetleri
s. 104
Şekil 9: Stratejik Esneklik Modeli
s. 109
Şekil 10: Kurum Kimliği Karması
s. 117
Şekil 11: Uluslararası İmaj Oluşturma Çabalarındaki
Araç ve Süreçlerin Mükemmeli Arayış Döngüsü
s. 120
Şekil 12: Çalışanlar ve Bireyin Motivasyonunun Etkileyen
Örgüt İçi Değişkenler
s. 128
Şekil 13: İşletmelerin Çevre Sistemleri
s. 140
Şekil 14: Konu İzleme ve Halkla İlişkiler
s. 183
Şekil 15: Uluslararası İşletmelerde Konu Yönetim Süreci
s. 186
Şekil 16: Etik Karar Sürecinin Halkla İlişkilere Uyarlanması
s. 216
10
Şekil 17: Uluslararası Pazarlama Faaliyetlerinde Etik
s. 218
Şekil 18: İşletme ve Ekolojik Çevresi
s. 223
Şekil 19: Uluslararası İşletmelerde Çevre Halkla İlişkileri
s. 228
Şekil 20: Çokkültürlü Halkla İlişkilerin Bağlamları
s. 239
Şekil 21: Pazarlamanın Dört P’si
s. 246
Şekil 22: Kültürün Kişisel Satışa Etkisi
s. 256
Şekil 23: Doğrudan Pazarlama Çeşitleri
s. 257
Şekil 24: Yurtdışı Pazarlardaki Halkla İlişkilerin Hedef Grupları
s. 264
Şekil 25: Ürün Yerleştirme Stratejisinin Çeşitleri
s. 268
Şekil 26: Uluslararası Hedefler Üçgeni
s. 277
Şekil 27: Kültürlerarası İletişim Süreci Olarak Reklam
s. 280
11
GİRİŞ
Halkla ilişkiler mesleği iş, toplum, politika, çevre ve düşünce yapısı gibi
konulardaki değişimlerden etkilenen dinamik bir uygulama alanını içine almaktadır. Bu
konulardaki değişimler beraberlerinde oluşturdukları koşullarla ve ortaya çıkardıkları
sorunlarla, halkla ilişkiler faaliyetlerinde kullanılmak üzere yeni yaklaşımların ve yeni
yöntemlerin ortaya konmasını gerekli kılmaktadırlar.
Bu nedenle, değişimler sonucunda ortaya çıkan yeni durumların yarattığı
sorunların çözümü konusunda, halkla ilişkiler alanındaki literatüre ve uygulamalara
dayalı olarak mevcut bilgi ve yaklaşımların geliştirilmesi gerekmektedir. Bu türden
çalışmalar, varolan somut olguları açıklamaya yönelik genel bilgilere ulaşılmasını
sağlayarak yeni durumların açık ve bütünleştirilmiş bir biçimde kavranmasına olanak
tanıyacağı gibi, bu konuda ortaya çıkan ya da ortaya çıkabilecek sorunları saptamaya ve
öngörmeye yardımcı olacaktır.
Böylece yeni durumların neden olduğu somut koşullara göre olayları
denetleyebilmek, yönlendirebilmek ve muhtemel olumsuz gelişmelerin belirmesini
önlemek üzere halkla ilişkiler faaliyetlerinin uygulanması mümkün olabilecektir. Bu
sayede geleceğin kurumsal yapısını bugünden şekillendirmeye katkıda bulunmak
durumunda olan halkla ilişkiler uzmanları, ileride nasıl çalışacaklarını, yeni yetki ve
sorumluluk alanlarına sahip olarak işletmelerdeki kurmay rollerini nasıl yerine
getireceklerini ve küreselleşen iş dünyasının koşullarına uygun bir biçimde düşünen üst
düzey yönetim ile nasıl bir ilişki içinde olacaklarını tasarlama ve tartışma zorunluluğu
taşıyacaklardır.
Seksenli ve doksanlı yıllarda iş dünyası, akademik çevre, politik ortam,
hükümetler açısından dikkat çeken başlıca konu ekonominin ulusal düzeyi aşarak
uluslararası bir duruma gelmesi sonucunda artan küreselleşme eğilimi olmuştu. Bu yıllar
içinde özellikle kendi ülkelerindeki pazar payları azalan Amerikan şirketleri ve yanı sıra
12
Japonya ve Avrupa'daki şirketler uluslararası pazarlarda pay arama çabalarını
arttırmışlardır. Ülkemizde de, uluslararası bir nitelik kazanmaya başlayan ekonomik yapı
içinde büyük şirketler dış pazarlara açılmışlardır. Ayrıca uluslararası şirketler
küreselleşmenin artan boyutu ile birlikte ülkemizde ortaklıklar kurmuşlardır. Bu yeni
durum içinde, uluslararası yönetim konusunda iş dünyasında ve akademik çevrelerde
çalışma yapma zorunluluğu doğmuştur.
Doğal olarak, bir tepe yönetimi fonksiyonu olarak halkla ilişkilerin de
uluslararası bir faaliyet durumuna gelmesi söz konusu olmuştur. Halkla ilişkiler
uygulayıcıları uluslararası ortamda şirketlerinin konumlarını güçlendirmek üzere
sözcülük yapmak ve halkla ilişkiler faaliyetleri gerçekleştirmek zorunda kalmışlardır.
Şirketler halkla ilişkiler faaliyetlerini uluslararası ölçekte planlamışlar, tanıma ve
tanıtma konusundaki uygulamaları olduğu kadar pazarlama amaçlı halkla ilişkiler
uygulamalarını uluslararası koşulları ve yerel özellikleri göz önüne alarak yapmışlardır.
Uluslararası halkla ilişkiler açısından bakıldığı zaman, ekonominin
uluslararası bir boyut kazanmış olması artık kendisini iyice kabul ettirmiş bir gerçektir.
Hiç kuşkusuz yakın dönemin iş dünyası içinde de uluslararası ölçekte iş yapılması söz
konusuydu. Ancak günümüzdeki küresel ortam açısından en belirleyici farklılık,
hükümetlerin pazarlarda ticari ve yasal düzenlemeler alanında kontrol güçlerini büyük
ölçüde kaybetmiş olmaları, bu gücü büyük ölçüde uluslararası düzeyde faaliyet gösteren
şirketlerin ele geçirmiş olmasıdır.
Bu uluslararası ortamı hazırlayan koşullar düşünüldüğünde ise bazı temel
noktaların ele alınması gerekmektedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, uluslararası
sermayenin uluslararası akışkanlığının artışının altı çizilmelidir. Hiç kuşkusuz
sermayenin uluslararası arena içindeki akışı çok daha eskilere tarihlenmektedir. Ancak
iletişim teknolojisindeki gelişmeler sermayenin ülkelerin sınırları arasında akışının eski
dönemlerle kıyaslanamayacak bir biçimde hızlanması sonucunu doğurmuştur. Bu
nedenle başta iletişim teknolojisi olmak üzere teknolojik alanlardaki baş döndürücü
13
gelişmenin küreselleşmeye büyük bir ivme kazandırmış olması ele alınmadan
geçilemeyecek bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün bu gelişmeler etkisini
yönetim üzerinde de göstermiş ve yönetim açısından hızlı bir evrim yaşanmasına neden
olmuştur. Sonuç olarak ise, pazarlama faaliyetlerinde yapısal, kuramsal ve uygulamasal
açıdan yeni ve varolan koşullara uyum sağlayacak değişikliklerin yapılması ihtiyacı
ortaya çıkmıştır.
Uluslararası iş dünyasındaki bu gelişmeler doğal olarak halkla ilişkiler
mesleği üzerinde etkisini hissettirmiştir. İster ulusal ister uluslararası olsun bütün
işletmeler kaçınılmaz olarak küresel iş dünyasının ortaya çıkardığı yeni koşullar içinde iş
yapmak zorundadırlar. Bu yeni durumun ortaya çıkardığı sorunların giderilmesinde
olduğu kadar sunduğu olanaklardan ve fırsatlar yararlanılmasında halkla ilişkilere düşen
görevler bulunmaktadır. Bu yeni durum içinde halkla ilişkilere düşen bir başka görev
ise, uluslararası iş ortamının gelişmesinin yaratmış olduğu bütün bu değişimler sırasında
iç ve dış hedef kitlelerle kurulacak iki yönlü iletişim aracılığıyla insanların yeni
durumlarla başedebilmesine yardımcı olmaktır. Özellikle doksanlı yılların sonlarında
yaşanan küreselleşmeden kaynaklanan krizler uluslararası halkla ilişkiler uygulamacıları
için işleri zorlaştırmaktadır. Küreselleşme karşıtı hareketlerin çoğalmasının yanı sıra,
uluslararası şirketlerin üretim ve pazarlama faaliyetleri üzerinde olumsuz etkilerde
bulunabilecek muhalefet gruplarının yaygınlaşması ve etkilerini arttırması durumu söz
konusudur. Bu ortam içinde halkla ilişkiler uygulamacısı için uluslararası halkla ilişkiler
uygulamacısının işlevi önem kazanmakta ve görevi daha incelikli ve duyarlı iletişim
politikaları oluşturulmasına çalışmayı gerektirmektedir.
Bu koşullar içinde
günümüz demokrasilerinde işletmelerin iç ve dış
halklarının desteğini sağlamak giderek zorlaşmaktadır. Bu türden gelişmelere paralel
olarak politik-yasal çevreden, ekonomik çevreden, sosyo-kültürel çevreden ve teknolojik
çevreden
kaynaklanan
sorunlar
uluslararası
işletmelerin
iş
zeminlerini
zorlaştırmaktadırlar. Halkın desteğini sağlamak ve halktan bu refah yenilenmesine giden
14
yolda sabır konusunda istekte bulunmak zorlaşmaktadır. Kamuoyu yeni uluslararası
ekonomik yapının toplumun geleceği üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler konusunda
endişelidir. Politika, çevre, iş dünyası gibi alanlardaki -teknolojik gelişmeler sonucunda
kol gücüne dayalı işlerde çalışanların işten çıkarılmaları, şirket küçülmesi (downsizing)
nedeniyle işten çıkarmaların artması, şirketlerin çevre sorunlarına neden olmaları, az
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde uluslararası şirketlere yönelik olarak beliren bir
takım toplumsal endişeler nedeniyle politik engellerin belirmesi,vb.- bir takım
gelişmeler de halkın endişesinin giderilmesini zorlaştırmaktadır.
Bu tür gelişmeler sonucunda, uluslararası bir ortam içinde gerçekleştirilecek
halkla ilişkiler faaliyetleri için temel bir amaç ortaya çıkmaktadır: Bu yeni ortamın
yalnızca şirket yöneticileri ve yatırımcılar için değil, aynı zamanda halkın çoğunluğu
için kazanç sağlayacağının gösterilmesi ve bu yönde kamuoyunun ikna edilerek
desteğinin sağlanması. Hiç kuşkusuz bu noktada bu kazançların neler olduğunun açık ve
inandırıcı bir biçimde ortaya konması gerekmektedir ki, halkla ilişkiler uygulamacıları
bunların hasadını yapabilsinler ve uluslara ait kamuoyunu oluşturan kitleleri ulusal
öncelikleri konusunda ikna edebilsinler.
Görüldüğü gibi, önümüzdeki yıllar boyunca halkla ilişkilerin giderek daha
da artan bir ölçüde uluslararası bir ölçekte yapılması söz konusu olacaktır. Bu ölçek
içinde halkla ilişkiler uygulamacıları ve uygulamalarını etkileyen bir takım mesleki
gelişmeler kaçınılmaz olarak ortaya çıkacaktır. Bu mesleki gelişmeleri temel noktaları
ile şu şekilde saptayabiliriz:
İlkin küresel ortam halkla ilişkiler uygulamacılarının eskiden olmadığı kadar
fazla ve çeşitli alanlarda uzmanlık kazanmaları ya da uluslararası işletmelerin
uzmanlaşmış hizmet sunan şirketlerden yararlanmaları gereğine yol açmaktadır. Bu
nedenle halkla ilişkiler uzmanının küresel koşullar içinde yeni yetenekler geliştirmesi ve
daha özel alanlarda bilgi sahibi olması gerekmektedir. Çünkü halkla ilişkiler ile halkı
ilgilendiren olaylar
arasındaki ilişki daha da derinleştiği gibi, halkla ilişkiler
15
uygulamacıları daha gelişmiş ve örgütlü kamuoyu grupları ile karşı karşıya kalmakta ve
daha gelişmiş iletişim kanalları kullanma zorunda kalmaktadırlar. Dolayısıyla halkla
ilişkiler uygulamacıları açısından araştırmalara ve analizlere dayanmak kaçınılmaz bir
şart olmaktadır. Diğer yandan, uluslararası ölçekte iş yapan halkla ilişkiler
uygulamacıları şirket politikalarında ve kamuoyuna iletilecek mesajlar konusunda
merkezi olarak saptanmış olan mesajların verilmesi için çaba gösterirlerken, yerel
koşullara uygunluk gösteren uygulamaları gerçekleştirebilecek becerilere sahip
olmalıdırlar.
Uluslararası halkla ilişkiler konulu çalışmamızdaki temel yaklaşımımızı yukarıda
anlatmış olduğumuz kuramsal çerçeve içinde sunmak üzere aşağıdaki şekilden
yararlanarak açıklamamız mümkündür:
16
Çalışmamız içinde ele alacağımız temel konular ve yaklaşım şekil içinde
görülmektedir:
Uluslararası
halkla
ilişkiler
faaliyetlerinin
planlanmasında
ve
uygulanmasında uluslararası işletmelerin iç ve dış çevrelerinde meydana gelen
değişimler belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu çevrelerdeki değişimlerin farkında olan
17
ve bunlara uygun bir biçimde planlanıp gerçekleştirilen halkla ilişkiler faaliyetleri hem
uluslararası şirketin olumlu bir imaj edinmesine yardımcı olacak hem de uluslararası
şirketlerin yerel pazarlama faaliyetlerinde başarılı olmasına katkı sağlayacaktır.
Uluslararası ekonomik ortamın iş dünyasındaki etkisini ve bu durumun
sonucu olarak halkla ilişkiler mesleğinin uygulanması üzerindeki etkisini inceleyen bu
çalışmanın birinci bölümü içinde, küreselleşme eğiliminin tarihsel bir perspektif içine
oturtulmasına; küreselleşme olgusunun gelişmesinde katkısının ele alındığı biçimde iş
dünyasındaki gelişmelerin ortaya konulmasına; finans, pazarlama ve yönetim
alanlarındaki gelişmelerin verilmesine yönelik bir çaba gösterilecektir. Bu çerçeve
içinde, küreselleşmenin hızla yayılmasına yardımcı olan iletişim teknolojilerinin
gelişimi, iletişim teknolojileri desteğiyle, bilginin ve enformasyonun hızla dolaşımı
sonucu yeni toplum tipi olarak ortaya çıkan enformasyon toplumu, uluslararası halkla
ilişkilerin kavramsallaştırılması ve alt yapısının nasıl oluştuğunun belirlenmesi amacıyla
incelenmiştir. Daha sonra uluslararası işletmeden uluslararası hatta küresel işletmeye
doğru değişim ve dönüşüm gösteren işletmelerin, yeni ekonomik düzen ve küreselleşme
ortamında başarılarını sürdürebilmek ve hayatta kalabilmek için belirledikleri politikalar
ve özellikle de şirket birleşmeleri incelenmiştir. Birinci bölümün son kısmında,
küreselleşmenin sonuçlarının iş dünyasındaki yansımaları uluslararası piyasalar ve
pazarlama açısından ele alınmış, küreselleşmenin uluslararası halkla ilişkiler
uygulamaları açısından önemli sonuçlar doğuran ve tezin sonraki bölümlerinde ele
alınacak sosyo-politik etkilerinin incelenmesi gerçekleştirilmiştir.
Tezin ikinci bölümünde, küreselleşme olgusunun uluslararası işletmelerin iç
ve dış çevreleri bağlamında
değerlendirilmesi yapılmaktadır. Değişen uluslararası
koşullar içinde, öncelikle uluslararası ortamın yönetim anlayışı üzerindeki etkilerini
değerlendirmek üzere, uluslararası işletmelerde yönetim konusu ele alınacaktır.
Ardından örgütlerin gerek kendi çalışanlarına, ortaklarına ve iç çevrelerini oluşturan
diğer unsurlara ait alanlarda ortaya çıkan gelişmeler ve örgütün dış çevresini oluşturan
politik, ekonomik, hukuksal ve teknolojik çevresi içinde meydana gelen gelişmeler
18
belirlenerek, tezin bir sonraki bölümünü oluşturan uluslararası halkla ilişkiler
faaliyetlerine yönelik düşünce alt yapısının oluşturulması sağlanacaktır.
Tezin üçüncü bölümü içinde, uluslararası şirketlerin uluslararası ölçek içinde
olmak üzere yukarıda aktarmış olduğumuz koşullar içinde ne gibi halkla ilişkiler
faaliyetleri gerçekleştirmeleri gerektiği tartışılacaktır. Kuşkusuz bu bölüm içinde sahip
olunacak temel düşünce geleneksel halkla ilişkiler tekniklerinin ortaya çıkan yeni dünya
koşulları içinde uyarlanması olacaktır.
Tezin ön çalışması için yapılan araştırmalar esnasında Almanya’da elde edilen
çeşitli kaynaklarda halkla ilişkiler olgusuna iki yönlü bir bakış açısının hakim olduğu
gözlenmiştir. Almanya’daki halkla ilişkiler kuramcıları, bu kavramı açıklarken konuya
iki değişik yaklaşımda bulunmaktadırlar. Halkla ilişkiler burada toplum yönelimli
(Gesellschaft orientiert) ve pazar yönelimli (Markt orientiert) olmak üzere iki şekilde
açıklanmaya çalışılmaktadır. Toplum yönelimli halkla ilişkiler kavramı altında toplum
yararına, kar amacı gütmeden sadece toplumsal öneme sahip konu ve sorunların iletişim
yolu ile çözümünde halkla ilişkiler yöntem ve tekniklerinin kullanımı yatmaktadır.
Pazar yönelimli halkla ilişkiler kavramı altında ise, tamamen kar amacı güden işletme ve
örgütlerin pazardaki konumlarını güçlendirmek ve sağlamlaştırmak suretiyle daha çok
kar elde etmek gibi tamamen pazarı hedefleyen iletişim çabaları yatmaktadır.
Çalışmamızın alt başlığında sözü edilen uluslararası işletmeler ve yerel pazarlar
kavramları gereği çalışmamız kapsamına pazar yönelimli halkla ilişkiler kavramının
uluslararası boyuttaki açılım ve gereklilikleri girmektedir. Bu nedenle pazarlama ve
pazar yönelimli, kar amaçlı iletişim yöntem ve teknikleri ağırlıklı olarak çalışmamızda
yer almaktadır. Ancak, uluslararası kamuoyunun önemi ve siyasal, toplumsal, yasal ve
kültürel sorunların çözümünün uluslararası işletmelerin pazar başarılarına katkı
sağlayacağı fikrinden hareketle toplum yönelimli halkla bakış açısından da çalışmamız
içinde yararlanılmaktadır. Çünkü uluslararası işletmeler pazar paylarını arttırmak ve
daha fazla kar elde etmek için nasıl kamunun onayına gereksinim duymakta iseler, kamu
19
da genel kamu yararı açısından büyük öneme sahip konuların çözümünde işletmelerin
destek ve ilgisine muhtaçtır. Ulusal ya da uluslararası ölçekteki işletmeler dış
çevrelerindeki zorlamaların sonucunda sosyal sorumluluk ilkesine daha fazla önem
vermek zorunda kalmaları da bu yöndeki halkla ilişkiler faaliyetlerine yönelmelerini
sağlamaktadır.
Sonuç olarak, Uluslararası Halkla İlişkiler konulu çalışmamızda,
yukarıda aktardığımız gelişmeler sonucunda halkla ilişkiler mesleğinde ekonomik
yapının uluslararası bir boyut kazanmasının yaratmış olduğu değişimlerin ve bu
değişimler doğrultusunda meslekte ne gibi ihtiyaçların ve dönüşümlerin ortaya
çıkacağının ve bu durumun sonucunda halkla ilişkiler faaliyetlerinin nasıl bir görünüm
kazanacağının incelenmesi amaçlanmaktadır.
Mine SARAN
İzmir, 2000
20
BÖLÜM 1:
DEĞİŞEN DÜNYA DÜZENİ VE KÜRESELLEŞME
I-
KÜRESELLEŞME VE İLETİŞİM
Günümüz iş dünyası içinde -hangi ölçekte olursa olsun - her işletme için
kaçınılmaz bir durum bulunmaktadır: iş dünyasının uluslararasılaşması. Bu durumun
sonucu olarak her işletme işlerini uluslararası perspektifi düşünerek gerçekleştirmek
zorunluluğunu hissetmektedir. Hiç kuşkusuz öncelikle uluslararası düzeyde iş yapan
firmalar uluslararası koşulların belirlemeleri altındadırlar. Ancak ulusal çaptaki
işletmelerin de uluslararası gelişmelerin uzağında oldukları düşünülemez. Çünkü iş
dünyasının küresel çapta işlemeye başlaması uluslararası pazarların etkisinin ulusal
pazarlar ve bu pazarlarda pay sahibi olan işletmeler üzerinde de etkisi olması sonucuna
yol açmaktadır. Bütün bunların sonucunda ulusların ekonomilerini belirleyen
uluslararası
işletmeler uluslararası düzen içinde bir yer edinmeye ve üstünlük
sağlamaya çalışmaktadırlar. Uluslararası halkla ilişkiler konusunu ele alan bir çalışmada,
doğal olarak iş dünyasının uluslararasılaşmasını ele almak ve bu yeni iş ve yönetim
alanı içindeki koşullar çerçevesinde halkla ilişkiler faaliyetlerinin değerlendirmesini
gerçekleştirmek gerekmektedir. Çünkü uluslararası ortam hem iş uygulamalarında, hem
bu uygulamaları gerçekleştiren çalışanlar ve yöneticiler üzerinde hem de şirketlerin
hedef kitlelerini oluşturan halklar üzerinde belirleyici değişikliklere neden olmuştur: İş
dünyasının uluslararasılaşmasına yardımcı ve neden olan koşulların incelenmesi
uluslararası halkla ilişkiler uygulamalarının uygulamalı ve kuramsal koşullarının tam
olarak ortaya konulmasını sağlayacaktır. Tezin birinci bölümü içinde iletişim ve üretim
teknolojisinde gelişmeler, uluslararası yönetim, finans ve pazarlamanın küreselleşmesi,
21
vb. konular çerçevesinde değişen dünya düzeni iş dünyasının bakış açısı çerçevesinde
değerlendirilecektir.
A- KÜRESELLEŞMENİN TANIMLANMASI
Çalışmamızın halka ilişkiler uygulamaları ile ilgili sonuçları açısından
küreselleşme olgusunun hemen hemen her yönünü ele almak gerekmektedir. Çünkü
halkla ilişkiler iş dünyası ve yönetim konuları ile ilgili olduğu kadar toplum ve iletişim
gibi konularda bilgileri gerektiren bir kuram ve uygulama alanıdır. Halkla ilişkiler
mesleğinin bu doğasından ötürü, küreselleşme olgusunu mümkün olduğunca diğer
bölümlerle ilişkisi bağlamında ve uluslararası halkla ilişkiler uygulamalarına temel
oluşturacak şekilde tanımını yapmakta yarar vardır.
Küreselleşme herkesin olumlu anlamlar yükleyerek gelişmesini beklemiş ve
gözlemlemiş olduğu bir olgudur. Yakın dönemlerde küreselleşmenin yaratmış olduğu
toplumsal çalkantılardan ötürü başta işçiler olmak üzere belirli kesimlerde
küreselleşmeyi eleştiren düşünceler ve eylemler yaygınlaşmaya başlamış olsa da,
küreselleşme hemen her kesimden ve ideolojiden insanın sıcak baktığı bir kavram
olmuştur. Karl Marx “dünyanın bütün işçileri birleşin” derken, bu sloganın küresel
boyutunun günümüzdeki ölçeğe ulaşabileceğini tahmin edip etmediği bilinmez ama bu
sözlerinin küreselleşme olgusuna yönelik olumlu bir beklentiyi ifade ettiği açıktır.
Kuşkusuz küreselleşmenin evrensel bir özlem ve beklenti olmasının yanında ortaya
çıkarmış olduğu küresel sorunlar da bulunmaktadır. Çalışmamız içinde bu sorunlara da
değinilecektir çünkü bu sorunlar uluslararası halkla ilişkiler uygulamacıları
için
çözümlenmesinde kendilerinin de önemli roller oynayacakları durumlar ortaya
çıkarmaktadır.
Uluslararası ilişkilerin artması ya da daha geniş bir tanımlamayla küreselleşme
geçmişi eskiye dayanan evrensel bir beklentidir ama gerçekleşebilmesini sağlayacak
22
koşullar ancak yirminci yüzyılın sonlarına doğru tam anlamıyla sağlanabilmiştir. Esas
olarak bütün ülkelerin tek bir ekonomik ve finans sistemine entegre olma süreci olarak
tanımlanabilecek olana küreselleşmenin dayandığı temel konular ekonomik ve mali
kaynaklı konulardır. Gerçek anlamda geçmişi yirmi otuz yıllık bir geçmişe sahip olan bu
kavramı bize, dünyanın iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişimi sayesinde “küresel bir
köy” haline geldiğini söyleyen McLuhan tanıştırmıştır. Son on beş yıldır tüm dünyayı
ve dolayısıyla Türkiye’yi de ekonomik anlamda etkileyerek birçok alanda değişime
neden
olan
bu
kavram,
yalnızca
iletişim
alanının
yaygınlaşma
boyutunu
göstermemektedir; aynı zamanda iletişim olgusunun gelişmesine zemin hazırlayan ve
zorlayıcı bir güç olarak kendisini hissettiren kapitalist sistemin değişim evrelerinden biri
olarak da kabul edilmektedir. “Küreselleşmeden, yani ekonominin devresini dünya
ölçeğinde tamamlanmasından dolayı üretim ve istihdamın küresel alana yayılması
gündeme
gelmektedir.
Küreselleşme
ile
sermayenin
uluslararası
dolaşımı
yaygınlaşmaktadır.”1. Sermayenin uluslararası dolaşımının artması ancak bunu mümkün
kılacak bir teknolojinin varlığına bağımlı olduğundan, doyuma ulaşmış yerel pazarlardan
daha büyük olanaklar ve fırsatlar tanıyan uluslararası pazarlara geçmek isteyen
işletmelerin yaratmış olduğu zorlamanın da iletişim teknolojisinin küresel boyutlara
ulaşmasına zemin hazırladığı ve belli ölçüde neden olduğu açıktır.
Küreselleşme
kavramın gelişim evrelerini iş dünyasının gelişimi açısından
inceleyecek olursak, genel olarak kabul edilen aşağıdaki tarihsel bölümlemeleri ve bu
dönemler içindeki temel yönelimleri saptayabilmek mümkündür.
1
1) 1870 – 1914
: Kapitalizmin gelişme süreci
2) 1914 – 1945
: Savaş yılları
İsmail Türkmen, “Değişim Sürecindeki Bilgiye Dayalı Yeni Pazarlama Anlayışı ve Karar Destek
Sistemleri”, Verimlilik Dergisi, Sayı: 1996/1, Ankara, MPM Yayını, 1996 s. 144.
23
3) 1945 – 1970
: Keynescilik = Ulusal kalkınmayı hedefleyen ulus devletleri
güçlendirerek refah devletini oluşturma çabaları.
4) 1970-1985
: OECD, Dünya Bankası gibi çokuluslu ortaklıklar, çokuluslu
örgütlerin önem kazandığı dönem.
5) 1985 – 2000
: Çokuluslu işletmelerin büyük bir güce ve etkinliğe ulaştığı
dönem.
Belirtmiş olduğumuz gibi iş dünyasının uluslararası boyutlar kazanması
yönündeki çabalar eski tarihlere dek uzanmaktadır ve belirli ölçüde bu gelişim kendini
göstermiştir. Ancak tarihin hiçbir döneminde uluslararası ticari ilişkiler günümüzdeki
kadar yoğun olmamıştır. Çünkü ancak son yirmi-otuz yıldır gerçek anlamda küresel bir
yapının kurulabilmesine olanak tanıyacak olan sosyo-ekonomik-politik gelişmeler
olgunlaşmış ve iletişim teknolojisinin bu gelişmelerin zorlamalarına cevap verebilecek
düzeye ulaşmasına tanık olunmuştur. Bu görüş doğrultusunda ve iş dünyasının bakış
açısından bir tanımlama yapacak olursak, küreselleşme"...kapitalist sistemin kendini
devam ettirebilmesi için daha çok üretmek ve daha çok mal ve hizmet satmak ihtiyacını
karşılamak amacıyla dünya pazarlarında serbestleşme ve sınırların kaldırılması olarak
tarif edilebilir"2. Bu tanım çerçevesinde iş ve iletişim dünyasındaki bu yoğunluğu en iyi
açıklayan terim bu nedenden ötürü “küreselleşme” olmaktadır.
Çünkü artık birçok alanda gerçekleştirilen faaliyetlerin başına “küresel”sözcüğü
getirmenin ve her şeyin uluslararası boyutta düşünülmesinin gerekli olduğu bir sürece
girilmiştir: bu yargıyı ve yukarıdaki tanımı eksen alarak küreselleşme olgusunun
yorumlamasını şu dört özellik çerçevesinde yapabiliriz: “1. Dünya ‘küresel köy’ halini
almaktadır; 2. Pazar artık ulusal ölçülerle değil uluslararası ölçülerle kıyaslanmaktadır;
3. Şehre özgü yaşam biçimleri hüküm sürmektedir; 4. Artan bireycilik, gençliğin
2
Vedat Akman, Gelecek Yüzyılın Gündemi-Yeni Oyunun Yeni Kuralları Globalleşen Sermayenin
21.Yüzyıl Planı, İstanbul, Rota Yayınları, 1999, s.9.
24
amerikanlaşması, emekliler için bağımsız yaşam biçimleri gibi takibi son derece güç
eğilimler tespit edilmektedir.”3 Bu dört özellik bakımından iş dünyasına genel bir
bakışla şunları söyleyebilmek mümkün hale gelmektedir; ister ulusal ister uluslararası
olsun (çünkü küreselleşme sonuçları itibarıyla her ölçekteki işletmeyi etkilemektedir)
işletmelerde yönetim artık uluslararası bir boyut kazanmıştır; iş dünyasına yönelik
araştırmalar uluslararası boyut göz önüne alınarak yapılmak durumundadır; reklamlar
uluslararası hedef kitlelere hitap edecek şekilde tasarlanmaktadır; insan kaynakları
departmanları uluslararası ortam içindeki çalışanların yaratmış olduğu sosyo-kültürel
sorunlarla başa çıkma sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalmıştır; halkla ilişkiler
mesleği uluslararası ortam içinde çalışan şirketlerin iç ve dış hedef kitleleriyle kurulacak
karşılıklı iletişimi gerçekleştirmek gibi devasa boyutlarda bir işlev alanı içinde faaliyet
göstermek ve başarılı olmak zorundadır. Kısacası bütün iş alanları küreselleşmenin
getirdiği uluslararası ortamın sunduğu fırsatları ve olanakları değerlendirme şansına
sahip olduğu kadar neden olduğu sorunlarla başa çıkmayı da başarmak zorundadır.
Öte yandan küreselleşme iş dünyasında artan uluslararası hareketlilik ve
sermayenin ve işgücü kullanımının ulusal sınırlar arasındaki hızlı bir şekilde dolaşması
anlamında da tanımlanabilmektedir: "Sanayinin iktisadi anlamda gelişmiş ülkelerden,
üçüncü dünya ülkelerine doğru kayması, dünya ürünlerinin ortaya çıkması, (bir arabanın
üretilmesinde yirmi sekiz ayrı ülke ürünü parçaların kullanılması, finans piyasalarının
çeşitli ülkelere yayılması, önemli sayıda insanın ülkelerarası hareketi dünya ölçeğinde
demokrasi taleplerinin artması, aynı malların farklı ülkelerde tüketilmesi"4nin
oluşturduğu sosyo-ekonomik gelişimi de küreselleşme olarak tanımlayabiliriz. Bu
noktada küreselleşmenin bir yandan artan uluslararasılaşma sonucunda ulus-devleti
ortadan kaldırmaya yönelik özelliklerine dayalı olarak, ulusal aidiyet duygusunu yok
etmesinden kaynaklanan parçalayıcı etkisi ile iletişim teknolojileri ve internet sayesinde
tüm dünya ülkeleri ve çok farklı kültürden insanları küresel bir buluşma ortamında bir
3
Armand Mattelart, Kommunikation ohne Grenzen? Geschichte der Ideen und Strategien globaler
Vernetzung, Überst. Mechtild Rahner und Erich Thaler, Rodenbach, AVINUS Verlag, 1999, s.225.
25
araya getirmesinden kaynaklanan birleştirici özelliklerinin paradoksal birlikteliğini,
küreselleşme kavramının göz ardı edilmemesi gereken yanlarından birisi olarak
belirtmekte yarar vardır.
Kuşkusuz küreselleşme tüm toplumsal kesimler ve yazarlar tarafından aynı
şekilde olumlu yanlarıyla ele alınmamaktadır. Küreselleşmenin neden olduğu sorunlar
ve ideolojik etkileri nedeniyle küreselleşmeye belirli
yönlerden karşı çıkanlar şu
düşünceleri öne sürmektedirler: “1) Yeryüzünde yoksullarla varsıllar arasındaki uçurum
derinleşiyor. 2) Tekelci kapitalizm süreci hızlanıyor. Kapitalizmin doruğundaki büyük
şirketler birleşip devletleri solluyorlar. 3) Bu şirketlerin hedefi, kendi çıkarları için engel
gördükleri ulus-devlet modelidir. 4) YDD dünyaya barış getirmiyor; bugün yeryüzünde
yaklaşık altmış silahlı çatışma sürüyor. 5) ABD Yeni Dünya Düzeni’ni benimsemeyen
devletlere ambargo uyguluyor ya da savaşla modelin egemenliğini dayatmaya çalışıyor.
6) YDD tüm ülkeleri tehdit eden küresel ekonomik krize yol açıyor.”5 Özellikle solliberal kesim tarafında dile getirilen bu tür karşı çıkışlar bir ölçüde küreselleşmenin
olumsuz etkilerine yönelik uyarıları içinde barındırmaktadır. Küreselleşmeye karşı artan
toplumsal muhalefet ve kuramsal içerikli çalışmalar, küreselleşmenin yalnızca iş
dünyasının kuralları içinde düşünülmemesi gerektiğini; küreselleşmenin aynı zamanda
toplumsal yaşamın kuralları ve gelişmeleri ile dengelenmesi gerektiğini göstermektedir.
Küreselleşme sürecinde dünya ekonomisi, tüketici davranışlarını ve buna bağlı
olarak sosyal değerleri, teknolojiyi dünya ölçeğinde aynılaştırmaktadır. Ancak
aynılaştırılmaya çalışılan tüketici davranışları ve sosyal değerlerin değişmesi, küresel
ölçekte değerlendirilip toplumlar arası sosyo-kültürel farklılıklar göz önüne alındığında
oldukça fazla zaman ve çaba isteyen bir araştırmayı gerekli kılmaktadır. Bu durum ise
iletişim teknolojilerine ve insanlar arası/kurumlar arası iletişim yöntemlerine duyulan
gereksinimi körüklemektedir. Konuyu teknolojik aynılaştırma açısından değerlendirecek
olursak, sadece gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere teknoloji yenilemesi için
4İsmail
Gökal, "Globalleşme Nedir?", Dünya Gazetesi, İstanbul, 26.01.1999, s.13.
26
finans akışının yaratılması ve bu teknolojiyi kullanabilecek insanın eğitimi ya da knowhow transferi yeterli olacaktır.
B- İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNDEKİ GELİŞMELER
Kimi iletişim bilimciler dünyanın
küresel köy haline gelmesi olgusunu
açımlarken, bu olguyu iletişim sistemlerindeki doğal gelişim çizgisi olarak görme
hatasına düşmektedirler. Kuşkusuz her bilim dalının kendine özgü bir biçimde
açıklanabilecek bir gelişim çizgisi vardır. Ama bu gelişim çizgisinin dönemin egemen
olan düşünce biçimlerinden ya da sosyo-ekonomik belirlemelerinden ne kadar uzak
olduğu sorgulanmaya açık bir
düşüncedir. Dolayısıyla iletişimin küreselleşmesini
açıklarken bu tür bir değerlendirmede bulunmak, sermaye ve teknoloji arasındaki
ilişkilerin göz ardı edilmesine; uluslararası pazarlara açılma arzusunda olan sermayenin
iletişim teknolojileri üzerindeki etkisinin gözden kaçırılmasına neden olabilir. İş dünyası
açısından
küreselleşen
iletişimin
işlevlerini
gözlemleyecek
olursak,
iletişim
teknolojisinde baş döndürücü bir hızda gerçekleştirilen teknolojik devrim, en önemli
sonuç olarak sermayenin bir ulusun sınırlarından diğerinin içine hızla aktarılmasının
yollarını kolaylaştırmıştır. Günümüzün küresel iş ortamında milyonlarca dolarlık iş
hacmi on-line olarak bir dünyanın herhangi bir bölgesinden –coğrafi uzaklık söz konusu
olmaksızın- anında bir başka bölgeye aktarılabilmektedir. Ama bu duruma bir sonuç
değil bir neden olarak bakmak da mümkündür; çünkü “sermayenin küreselleşmesi,
haberleşmedeki küreselleşmenin doğal bir sonucu değil. Hatta , artık iktisat kuramının
kabul ettiği 'sermaye mallarında içselleşmiş teknoloji' anlayışına göre, sermayenin
küreselleşme baskısı haberleşmedeki devrimin yaratıcısı olmalı; çünkü karını artırmak
için dış pazarlara açılma durumunda kalan sermayenin, haberleşmenin hızlanmasına
gereksinimi var."6 Bu bakış açısı iletişimin küreselleşmesini kendi doğal akışı içinde
gerçekleşen bir olgu olarak görenlerin düşüncelerinin aksine, iletişim sistemlerindeki
5
İlhan Selçuk, “YDD’nin İçeriği?..”, Cumhuriyet Gazetesi, 30 Ocak 1999, s.2.
Kazgan, Küreselleşme ve Yeni Ekonomik Düzen, Ne Getiriyor?Ne Götürüyor? Nereye
Gidiyor?,İstanbul, Altın Kitaplar Yayınevi, 1997, s.11.
6Gülten
27
değişimin temelini, uluslararası sermayenin yeni pazarlar yaratmak ve uluslararası
işletmelerin pazar paylarını genişletmek kaygısının oluşturduğunun altını çizmektedir.
Bilgi işlem ve iletişim sistemleri insanları son yirmi yıldır dünya üzerinde daha
önce hiç yaşanmamış bir küresel gerçeklik çerçevesinde çok hızlı değişim ve dönüşüme
yöneltmiştir. Bundan yirmi yıl önce ne yukarıda belirtmiş olduğumuz iş işleyişini
gerçekleştirmek ne de bu iş işleyişine yardımcı olacak şekilde dünyanın bir yerinden
başka bir yerine bilgi ve sermaye akışını bu denli hızlı ve kolay gerçekleştirebilmek
mümkün değildi. Ancak günümüz koşullarında, "İletişim teknolojisi ticaret, iletişim,
yaşam tarzları ve politik sistemler üzerinde önceden tahmin edilemeyen değişiklikler
getirmektedir...İletişim teknolojisi dünyanın her yerinde günde 24 saat iş yapabilmeyi
mümkün kılmıştır"7. Dolayısıyla, iletişim teknolojisi açısından küreselleşme kavramını
tanımlayacak olursak, bu anlamda küreselleşme iletişimin, dünya ölçeğinde sermaye
transferi, çeşitli ulusal pazarların dış ticaretleri açısından serbestleşmesi, uluslararası
sermayenin akışkanlığının sağlanması anlamına gelmektedir.
Küreselleşmeyi ve küreselleşme sonucu yoğunlaşan uluslararası ticareti, mal ve
hizmet sunumundaki artışları, gelişmekte olan ülkeler üzerinde gelişmiş ülkelerin
kurmak istediği hakimiyet düşüncesinin eyleme dönüşmüş hali olarak eleştiren
kesimlerin varlığına rağmen “küresel köy diye bir şey var. Bunu ister sevelim ister
sevmeyelim –böyle çalışmayı isteyelim ya da istemeyelim- herhangi bir yerden başka
herhangi bir yere anında iletişim kurulabilen bir çağda yaşıyoruz... Kısacası önümüzdeki
yüzyılın başarılı şirketleri, küresel işletme mücadelesine girmeye bugün karar veren ve
en başarılı şirketlerin şu anda yaptıkları şeylerle ‘bağlantı kuranlar’ olacak. Bunlar,
kendilerine rekabet üstünlüğü sağlayacak herhangi bir şey bulmak için bütün dünyada iz
sürüyorlar.”8 İş olanaklarının izini küresel düzeyde sürebilmenin koşulu, iletişim
teknolojilerinin gelişimini yakından takip etmekten ve sunduğu olanakları şirketler için
7
Joe S. Epley, "Public Relations in the Global Village:An American Perspective", Public Relations Review,
Volume:18,No:2, Connecticut, JAI Press, Inc., Summer 1992,s.110.
8 Mike Johnson, Gelecek Binyılda Yönetim, Çev: Sinem Gül, İstanbul, Sabah Kitapları, 1996, s. 12.
28
yeni iş fırsatları yaratmaktan geçmektedir. Bu nedenden ötürü küresel iş dünyası içinde
faaliyet gösteren uluslararası şirketler içinde iletişim ile yakından ilgili mesleklerde
çalışanlar
-halkla ilişkiler uzmanı ya da CIO (Chief Information Officer/Şef
Enformasyon Memuru)- stratejik öneme sahip görevleri üstlenen pozisyonlara sahip
kimseler olarak görülmektedirler.
İletişimin küreselleşmesi olgusuna bilim insanı gözünden bakacak olursak,
eskiden başka bir ülkenin üniversitesinin kütüphanesindeki kaynaklara ulaşarak bilimsel
çalışmalar yapmak hem zaman açısından hem de maddi açıdan son derece zor ve
herkesin gerçekleştirmesi mümkün olmayan bir durumdu. Oysa bugün, bilgisayar
teknolojisinin gelişimi ve internet sayesinde, bulunduğumuz ülkeyi, şehri ya da mekanı
terk etmeden, dünyanın tüm üniversitelerine ve bu üniversitelerdeki kütüphanelere,
kaynaklara ulaşmak son derece kolay ve çok düşük bir maliyet ile mümkündür.
Çalışmamızın çeşitli bölümlerinde dipnot olarak belirtilen ve internet aracılığıyla
ulaştığımız
çeşitli
konulardaki
kaynakları
gösteren
Web
adresleri
iletişim
teknolojisindeki gelişimin ulaştığı boyutun bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Aynı şekilde şirketler açısından da ürettikleri hizmetlere ya da
mallara ait
bilgileri dünya ölçeğinde tanıtabilmek ya da satabilmek mümkün değildi. Oysa
günümüzde internet aracılığıyla bunu gerçekleştirmenin olanakları ve sınırları giderek
genişlemektedir. İnternet güvenliğe ilişkin sorunların çözümünden önce esas olarak
şirket tanıtımları için kullanılmıştır. Ama elektronik ticareti mümkün kılacak güvenlik
sistemlerinin gelişmesiyle birlikte internet üzerinde mal ve hizmet pazarlaması olanağına
kavuşulmuştur. İnternet aracılığıyla sayıları giderek artan miktarda şirket mal ve
hizmetlerini doğrudan alıcılarına pazarlayabilmektedir. İnternetin sunduğu olanaklar
aynı zamanda müşteri memnuniyetini arttıracak uygulamalara da yol vermektedir.
Örneğin bir mal ya da hizmetin pazarlanmasında müşterinin belirttiği bireysel özelliklere
göre kişisel üretim yapabilmek ya da üretilen mal ya da hizmetin müşteri taleplerine
göre modifiye edilmesi mümkün olabilmektedir. Bunun sonucunda da her bir tüketicinin
29
bireysel gereksinim ve taleplerine ait bilgiye ulaşmak, böylece müşteri memnuniyetini
en üst düzeyde elde etmek mümkün olacaktır.
Ayrıca iletişim teknolojisindeki gelişmeler halkla ilişkiler uygulayıcıları için de
faaliyetlerini daha hızlı ve kolay gerçekleştirmelerini sağlayacak olanaklar yaratmıştır.
Günümüzde şirketlerin ulusal ve uluslararası halkla ilişkiler faaliyetlerinde intranet
kullanımıyla şirket içi hedef gruplarına yönelik iletişim hızlı, kolay ve etkili bir biçimde
kullanılmaktadır. İnternet aracılığıyla ise şirketin dış hedef gruplarına daha ucuz, kolay
ve etkili bir biçimde ulaşmak mümkün olmaktadır. Ayrıca kurumsal reklam ve ürün
reklamlarında verilen şirket web adresi aracılığıyla
reklamcılık ve halkla ilişkiler
faaliyetlerinin farklı mecralar arasında bütünleştirilmesi gerçekleştirilebilmektedir.
Ulusal ve uluslararası ölçekteki şirketlerin iş ve dış hedef kitleleri ile iletişim
olanaklarını hız, kolaylık ve yeni olanaklar sunan bir biçimde geliştiren iletişim
teknolojileri bilginin daha önce olmadığı kadar belirleyici bir alan haline gelmesi
sonucuna yol açmıştır. İletişim teknolojilerindeki gelişmeler daha önce birbirlerinden
ayrı olan telekomünikasyon altyapısı, medya ve bilgisayar teknolojilerinin birbiri içine
geçmesini sağlayarak bilgi toplumunun oluşmasında ve gelişmesinde temel dinamik
olmuştur. Böylelikle ortaya çıkan bilgi toplumu içinde bilgi, yalnızca toplumsal ve
kültürel alan içinde değil, üretim ve iş sahalarının işleyişinde en önemli etken durumuna
gelmiştir.
Bu bağlam içinde iletişim teknolojileri şu işlevlerin temel taşlarını
oluşturmaktadır9 :
•
İletişim
•
Bilişim toplumuna uyumlu bilgi toplama, analiz ve sentez sistemleri
•
Yüksek isabetli araştırma, tahmin ve öngörülere dayalı karar sistemleri
30
•
Yeni bir yönetim anlayış platformu ve dinamiği
•
Dünyadaki genel durum ve yeni değişimlerin etkileşimsel bütünlüğü
•
Global komuta kontrol sistemlerindeki yeni oluşumlar
•
Yüksek anlaşma ve diyalog platformlarında yeni veriler ve işlemler
•
İnsanın performansına yönelik yeni bakış ve anlayışsal değişimler
•
Yönetimde, yaratıcılığın sezgisel boyutunun giderek önem ve değer
kazanması ve yaratıcı yöneticiliğin artan önemi. Dikkat edilecek olursa, iletişim
teknolojilerinin yukarıda sıralanmış olan temel işlevleri halkla ilişkiler mesleğinin
işlevlerinin yerine getirilmesinde temel oluşturan eylemler ile örtüşmektedir: Halkla
ilişkiler mesleği iletişim teknolojilerinin sunmuş olduğu iletişim olanaklarından en fazla
katkıyı gören, halkla ilişkiler faaliyetlerinin temelini oluşturan araştırma safhasında
bilgi toplama, analiz ve sentez konusunda iletişim teknolojilerinin donanım ve yazılım
olanaklarından en fazla yararlanan meslektir. Böylelikle yüksek isabetli , araştırma karar
ve öngörülere dayalı olarak karar verme süreçleri olanağına kavuşan, , dünyadaki genel
durum ve yeni değişimlerin etkileşimsel bütünlüğünün farkında olan ve bu durumun
olanaklarından yararlanma yollarını araştıran, küresel yönetim sistemlerindeki yeni
oluşumlar içinde yer alan, insan performansına yönelik yeni bakış ve anlayışsal
değişimlerin öncülüğünü ve savunuculuğunu yapan ve yaratıcı yönetim konusunda
önemli katkıları olan bir faaliyet alanı, bir iletişim biçimi ve sosyal bilimlerle yakınlığı
olan bir meslektir.
Diğer yandan, iletişim teknolojisinin ekonomik yapı üzerindeki etkisini daha
mikro düzeyden yola çıkarak değerlendirecek olursak, Fordist üretimden esnek üretim
sistemlerine doğru evrim gösteren uluslararası ekonomideki yeniden yapılanma şöyle
9
Akın Marşap, “Yönetimde ‘Verimlilik Çağını’ Yaşamaya Yönelik Yeni Açılımlar ve Uluslararası
Bütünleşmenin Önemi”, 3. Verimlilik Kongresi (Bildiriler), Ankara, MPM Yayını, Sayı: 599, 1997, s.418.
31
özetlenebilir: “Bilgisayarların, sayısal tabanlı tezgahların, robotların kullanıldığı esnek
üretim, yönetim sistemlerinin eklemlenmesiyle ortaya çıkan melez üretim biçimleri, bir
önceki dönemin ölçek ekonomilerinin ve kitle üretimi üzerine kurulu yönetim
biçimlerinin aşınmasına yol açıyor."10. Bu nedenle iletişim teknolojisinin bir ürünü
olarak bilgisayar sektöründe meydana gelen ve üretimin doğasının değişmesine neden
olan gelişmeler de mikro düzeyde küreselleşmenin ortaya çıkmasına olanak tanıyacak
olan alt yapı koşullarını sağlamaktadır. Günümüzde şirketlerdeki üretime yönelik
“teknolojik gelişmelerin yüzde 80'inin bilgi teknolojisi temelli olduğu uzmanlar
tarafından ifade edilmektedir. Bilgi teknolojisi terimi, bilginin toplanması, işlenmesi ve
dağıtılmasında kullanılan teknolojileri ifade eder"11. Bu nedenle buhar gücünün sanayi
toplumunun ortaya çıkıp gelişmesini sağlaması gibi, iletişim teknolojisinin gelişmesi de
bilgi toplumunun ve bu toplumsal temele dayalı bir şekilde küresel olarak birbirine
bağlanan insanların oluşturduğu bir toplumun oluşumunu sağlamaktadır.
İletişim teknolojilerindeki gelişmeler ile bütün bu gelişmelerden yararlanan iş
alanları arasındaki etkileşimler birçok alanlarda dikkate değer sonuçlar ortaya
çıkarmakta ve dönüşümlere yol açmaktadır. Bu dönüşüm içinde “örgütlerin zaman ve
faaliyet kavramları da değişmeye başladıkça bunların etraflarını algılama, kendisini
oluşturan unsurları algılama tarzlara da değişiyor. Örgütler ve işletmeler enformasyon ve
bilgiyi hem üretimlerinde hem de pazarla ilişkilerinde yoğun olarak devreye sokar
oluyor. Eskiden bir ürünün akla düşmesi yani bir araba dizaynının akla düşmesi, şöyle
bir araba yapalım denmesi, sonra onun prototipinin çizilmesi, sonra denenmesi, sonra
sizin önünüze pazarda ürün olarak gelmesi süresi ortalama 7-8 yıl bazı durumlarda 15
yıldı. Uçta gelen sanayilerde şu anda bu süre 6 aya inmiş durumda.”12 Tasarım, üretim
ve dağıtım süreçlerinin tarihte daha önce görülmemiş bir şekilde hızlanmasını sağlayan
10
Haluk Geray, "İletişim, Bilgi Toplumu ve Küreselleşme", Küreselleşme, Yayına Hazırlayan:Işık Kansu,
Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, 1997,s.41.
11 Hasan Çoban, Bilgi Toplumuna Planlı Geçiş:Bilgi toplumuna Planlı Geçiş İçin Stratejik Planlama ve
Yönetim Bilgi Sisteminin Uygulanması,İstanbul, Inkilap Kitabevi,1997,s.15.
32
bilgi teknolojisi iş dünyasının üretim zamanlarının ve faaliyet sahalarının olağanüstü bir
biçimde genişlemesine yol açmaktadır. Üstelik bu genişleme yalnızca ulusal ölçekte
kalmamaktadır; iletişim teknolojilerindeki gelişmeye dayalı bilgi teknolojisinin
sağladıkları olanaklarla uluslararası şirketler faaliyetlerini küresel boyuta yaymakta,
örneğin mal üretimi ya da satışı için stok yapmak yerine tam zamanında iletişim
kurulmasıyla malları ya da mal üretiminde gerekli olan hammaddeyi gerektiği zaman –
iletişim teknolojisindeki gelişmelerin de katkıda bulunduğu taşımacılık olanaklarıylagerektiği yere aktarmaktadırlar.
Sonuç olarak iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin ulusal ve uluslararası
işletmeler açısından getirdiklerinin değerlendirmesini yapacak olursak, günümüz iş
dünyasının iletişim, bilgi ve enformasyon çağı olarak tanımlanabilecek bir dönem içinde
yer aldığını söyleyebiliriz. Hiç kuşkusuz dünya üzerindeki sosyo-kültürel-ekonomikpolitik ve teknolojik farklılıklar hala varlığını sürdürmektedir. Buna rağmen tarihin
başka hiçbir döneminde dünya bugünkü kadar küresel sıfatını hakedecek kadar
bütünleşmiş bir görünüm arz etmemiştir. Bu bütünleşmiş yapı içinde küresel nitelik
kazanan iş dünyası içinde büyük uluslar ötesi ya da çokuluslu şirketlerin önemi
artmaktadır. Bu nedenle uluslararası şirketler iş faaliyetleri ve yönetim açısından farklı
bir biçimde ele alınmayı hak ve talep etmektedirler. İş ve iletişim dünyası içindeki
gelişmeler uluslararası şirketlere sermaye tedarik etme konusunda farklı ulusların
yatırımcılarından yararlanma, içinde iş yapmakta olduğu ulusal bölgenin her türlü
kaynağını kullanabilme olanağına sunmaktadır. Uluslararası işletmeler içinde iş
yapmakta oldukları ülkelerin sosyo-kültürel, politik-yasal, teknolojik ve ekonomik
çevrelerinin özelliklerini dikkate alan bir şekilde ülkenin doğal ve beşeri kaynaklarını
değerlendirebilmektedirler.
Bu gelişmelerin uluslararası işletmeler açısından en önemli ve dikkate değer
yönü, uluslararası işletmelerin girdikleri ya da girmeyi planladıkları yerel pazarlarda
12
Aydın Uğur, “Genel olarak Sivil Toplum Kuruluşları ve İletişim”, Üç Sempozyum: Sivil Toplum
33
ürettikleri ürün ya da hizmetleri alıcısı ile buluşturmak, işletmenin faaliyetlerini hedef
gruplarına duyurmak, işletme hakkında olumlu tutum ve davranışlar yaratmak üzere
hedef grupları etkilemek üzere gerçekleştireceği halkla ilişkiler ve tanıtım faaliyetlerinde
yine en son ve gelişmiş iletişim teknolojilerinden ve araçlarından yararlanma olanağına
kavuşmuş olmasıdır.
C- ENFORMASYON TOPLUMUNUN OLUŞUMU
İletişim ve enformasyon teknolojisindeki gelişmeler günümüz toplumlarının
“enformasyon toplumu” olarak adlandırılmalarına yol açacak kadar güçlü bir etki ve
yaygınlığa sahiptir. Ayrıca enformasyon toplumu tanımlaması
yalnızca iletişim
teknolojilerindeki hızlı gelişmenin altının çizmemektedir; iletişim teknolojileri
aracılığıyla iletilen enformasyonun toplumun hemen her kesiminin
yaşam alanına
ulaşmasının da bir göstergesi durumuna gelmektedir. Enformasyonun toplumun geniş
kesimleri tarafından paylaşılmasına olanak sağlayan bir iletişim teknolojisinin varlığı,
aynı zamanda iş dünyasına dek uzanan etkilere yol açmaktadır. Günümüz işletmeleri
açısından ulusal ve uluslararası düzeyde doğru ve işletmenin çıkarlarına uygun
enformasyonun iletilmesi ve kontrolü işletmenin varlığını sürdürebilmesi için yaşamsal
bir önem arzetmektedir. Enformasyonu iyi iletemeyen işletmeler ticari faaliyetlerinde
başarısızlığa mahkum olacaklardır; işletmenin ürettiği mal ya da hizmet tüketiciyi
bilgilendiren bir enformasyon çabası –reklam- olmaksızın tüketici ile buluşmayacaktır.
Toplumun geniş bir kesimini ilgilendiren bir işletme etkinliği ya da eylemi şirketin hedef
kitlelerine ulaştırılmadığı takdirde şirket ününe ya da imajına bir katkı sağlamayacaktır.
Bu nedenle işletmelerin iç ve dış hedef grupları ile kurulan iletişimden sorumlu olan
halkla ilişkiler mesleğine de enformasyon toplumunun yapısı içinde giderek daha fazla
ihtiyaç duyulmaktadır. Bu ihtiyacın bir göstergesi bütünleşik pazarlama iletişimi içinde
halkla ilişkilerin daha merkezi ve kapsamlı bir rol kazanmasıdır. Enformasyon toplumu
şirketin faaliyetleri hakkında toplumu bilgilendirme işlevini yerine getiren halkla
Kuruluşları kitabında, İstanbul, Tarih Vakfı Yayınları, 1998, s.205.
34
ilişkiler mesleğinin yerel ve küresel ölçekte daha etkili bir konum
sağlamıştır.
elde etmesini
35
Enformasyon toplumu kavramı, iletişim teknolojisindeki gelişmelerin ortaya
çıkardığı
yeni toplum yapısını tanımlamakla kalmamakta, aynı zamanda toplumsal
gelişim içinde insan ve iletişim ilişkilerinin kazandığı boyutu ve bu boyutun ortaya
çıkardığı toplumsal yapıyı işaret etmektedir. “Enformasyon toplumunda iletişim
bireyler, örgütler, toplumsal gruplar ve tüm toplum başarısı ve başarısızlığı üzerinde
merkezi stratejik bir rol oynamaktadır. Bu oyunda iletişim yardımı ile kendini her kim
doğru temsil edemiyorsa kaybolmuş demektir.”13 Batılı endüstri toplumlarındaki
enformasyon toplumu olma yönündeki gelişimin temelinde tarım sektöründen endüstri
sektörüne oradan da hizmet ve enformasyon sektörlerine geçiş süreci yatmaktadır.
Endüstri sonrası toplumları enformasyon sektörünün öneminin artması ve hammadde ve
enerjiye bağımlı üretim süreçlerinin yerini enformasyona bağımlı üretim süreçlerinin
alması şeklinde de ifade etmek mümkün olacaktır. Sayfa 25’deki tablo, tarım
toplumundan enformasyon toplumuna geçiş aşamalarını iletişim yöntem ve teknikleri
bağlamında özetlemektedir. Tabloda en göze çarpıcı nokta enformasyon toplumu
döneminde kitle iletişim araçlarının önceki dönemle kıyaslanmayacak bir sayıya
ulaşmasının yanı sıra, bu kitle iletişim araçlarının bütünleştirilmesi ve interaktif iletişim
konusunda sunduğu olanaklardır. Enformasyon toplumunun sunduğu bu araçlar ve
olanaklar halkla ilişkiler uygulamacılarının –özellikle uluslararası halkla ilişkiler
uygulamacılarının- kişisel iletişim becerileri kadar, belki de ondan daha fazla, kitle
iletişim araçlarını kullanma ve bunlardan yararlanma becerilerini geliştirme ihtiyacının
da boyutunu göstermektedir. Günümüzde halkla ilişkiler uygulamacısının, her türlü
bilginin sanal ortamda ulaştırılabildiği ve bu uygulamanın kağıt ve kalemi bir yana
bırakmayla sonuçlanacağı kadar hız kazandığı bir ortam içinde, bilgisayardan uzman bir
biçimde yararlanacak kadar bilgi sahibi olması gerektiği açıktır.
13
Manfred Piwinger/Helmut Ebert, “Impression Management”, PR Forum, 1/99, 5.Jahrgang, Nürnberg,
Erma Verlag GmbH, Februar 1999, s.19.
36
Tablo 1: Enformasyon ve İletişim Sistemlerindeki Dönüşüm
KAYNAK:
Michael
Schenk,
“Informationsgesellschaft
im
internationalen
Kontext”,
Transkulturelle Kommunikation und Weltgesellschaft, Horst Reinemann (Hrsg.), Opladen,
Westdeutscher Verlag GmbH, 1992, s.258.
Bilgi toplumunu toplumsal açıdan ve iş dünyası açısından değerlendirecek olursak,
bilgi toplumu insanının temel niteliği toplum ve iş yaşamı içindeki mobilitesidir.
İnsanlar daha sık bir biçimde yaşadıkları mekanları ve işlerini değiştirebilmektedirler.
Öte yandan iş dünyası açısından, “Bilgi toplumu tanımı gereği rekabetçi bir toplumdur.
Bilgi herkes için ulaşılabilir olduğu için, herkesten kendini bir konuma yerleştirmesi,
kendini geliştirmesi ve özlemlere sahip olması beklenir. Bu, hiçbir zaman olmadığı
kadar çok sayıda insanın başarılı olabileceği bir toplumdur. Ama aynı zamanda bu,
hiçbir zaman olmadığı kadar çok sayıda insanın da başarısız, en azından ikincil bir
37
konumda kalabileceği bir toplumdur.”14 Bu durum; yani bilgi toplumu içinde insanların
hem bir yandan sosyal mobilite nedeniyle sık yer değiştirmeleri sonucunda eskiden
olduğu gibi aidiyetlerinin olduğu ve bu aidiyetin önem taşıdığı bir ortamın yokluğu hem
de liberal kapitalist toplumun rekabetçi yapısı içinde bilgiye ulaşma konusunda geri
kalmanın
yarattığı
başarısızlık,
modern
bilgi
toplumları
açısından
sorunlar
yaratmaktadır.
Sonuçta ise, bilgi toplumu içinde bilgiye ulaşma, bilgiye sahip olma, bilgiyi
iletmekte eğitimin kullanılması, insanlar arası ve ülkeler arası bilgi temelli eşitsizlikler
gibi alanlarda sorunların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bilgi toplumlarında birçok
olanağa ve fırsata kavuşan insanların yanı sıra, kimi insanların iş ve toplumsal yaşam
koşullarının neden olduğu durum içinde daha mutsuz bir yaşam tarzının boşluğu içine
düşme tehlikesi de bulunmaktadır. Bu durumda kimi insanlar bilgi toplumunun ihtiyaç
duyduğu bilgi ve becerilere sahip oldukları için daha fazla seçeneğe ve olanağa sahip
olurken, bilgi toplumunun gerektirdiği bilgi düzeyine ve iş vasfına sahip olamayan ve
sınıfsal tanımlama içinde “under class” (aşağı sınıf) olarak tabir edilen kimi insanlar da
bilgi toplumunun yarattığı toplumsal sorunların göstergesi olarak görüneceklerdir.
İstihdam sisteminden, ileri eğitimden, vb. alanlardaki dışlanmalardan doğan bu insanlar
“toplumun geri kalan kısmından büyük oranda kopuk ve kendi başlarına terk edilmiş
halde olduğundan, artık kendi çabalarıyla sosyal konumlarını değiştirebilecek durumda
değildir.”15 Ayrıca bu eşitsizlik aşağı-sınıfların bireysel düzeyinden uluslararası düzeye
de taşınmaktadır. Bilginin güç olduğu bir uluslararası ortam içinde, kimi teknolojik
anlamda en yeni ve işlevsel bilgileri ellerinde bulunduran ülkeler bu bilginin yayılmasını
ve paylaşılmasını engelleyerek eşit koşullara sahip olmayan iş ve toplum yaşamları
ortaya çıkaracaklardır. Bu anlamda günümüz toplumları açısından bilgi iki yanı keskin
bir kılıç olarak durmaktadır. Bu keskin kılıcın koşullarında geleceğin iş alanlarını
değerlendirecek olursak, geleceğin en önemli iş alanlarından birini, örgütlerin bilgi
14
Peter F. Drucker, Değişim Çağının Yönetimi, İstanbul, Türk Henkel Dergisi Yayınları, 1995, s. 230.
38
ihtiyaçlarını giderecek bilgi sahibi uzmanların bir araya gelmesini sağlayan kişi ve
kuruluşlar oluşturacaktır.
Enformasyon toplumunun yol açtığı önemli sonuçlardan bir başkası ise, bilgi
toplumu içinde bilgiye sahip bireylerin önem kazanması sonucunda insanların iş peşinde
değil, şirketlerin iş vermek üzere kişilerin peşinde koşması olacaktır. Bilgi sahibi
personelin önemi şirketlerdeki organizasyon yapılarında da değişimlerin ortaya
çıkmasına neden olmuştur ve göründüğü kadarıyla bu oluşum sürecektir. Bu oluşum
içinde örgütsel yapı dikey örgütlenmeler yerini bilgi sahibi nitelikli işgücünü oluşturan
ve daha eşit koşullarda etkileşim içinde olan insanlar arasındaki yatay örgütlenmelere
bırakmaktadır.
Bilginin belirleyiciliği altında oluşan ve bilgi sahibi bireylerin etkin olduğu örgüt
yapısı içinde, bilginin şekillendirdiği biçimde self organizing systems (kendini organize
eden sistemler) yaklaşımı içinde adapting complex systems (uyarlanabilen karmaşık
sistemler) adını alan ve merkezi yönetimin ağırlığından kurtulmuş bir şekilde ağlar
(web) oluşturan
yapılar gelişmektedir. Bu yapılar dış koşullar farklılaştığında
yapılanmalarını değiştirebiliyorlar.16 Bu tür bir örgüt yapısı doğal olarak hiyerarşik
ilişkilerin bulunduğu örgüt yapısının zayıflaması sonucunu getirmekte ve evrim
geçirmeye yatkın özellikler arzetmektedir. Günümüz iş dünyasının hızla değişen
koşulları içinde ise, yeni koşullara uyum sağlama yeteneği kuşkusuz bütün işletmeler
için yaşamsal önem taşıyan bir unsurdur.
Bu örgütsel değişim çerçevesi içinde bilgi toplumunu şöyle değerlendirebiliriz:
Öncelikle bilgi toplumlarında geleneksel endüstrilerin üretim ve çalışanlar bazında
büyük bir değişim yaşanmaktadır; bilgi temelli sektörlerde istihdam artarken endüstrinin
payı azalmaktadır. Bilgi toplumunda bilgiyi ve gücü elinde tutan ve küresel ortam içinde
15
Jürgen Habermas, “Ulus Devletin Ötesinde mi”, İktisat Dergisi, No: 288, İstanbul, İktisat Fakültesi
Mezunları Cemiyeti Yayını, Nisan 1998, s. 40.
16 Aydın Uğur, a.g.e, s. 207.
39
değişimlere tepkide bulunup yeni yollar üretebilecek insanlardan oluşan bir “bilgi sınıfı”
ortaya çıkmıştır. “Enformasyon toplumunun global rekabet ortamında ayakta kalmanın
yolu sürekli yenilik yapmaktan geçmektedir; bu sebeple bilgi işçilerinin yaratıcılıkları ve
hayal güçleri son derece önemlidir.”17 Bilgi işçilerinin enformasyon toplumu içinde
sahip oldukları belirleyici rol, örgüt yapılarındaki değişikliğin yanı sıra insan kaynakları
yönetiminde ve iç hedef grupları ile iletişim işlevini yerine getiren halkla ilişkiler
birimlerinin uygulamalarında da değişimlere yol açmıştır. Bu konu çalışmamızın ikinci
bölümü içinde şirketin iç çevresi konusu incelenirken ele alınmıştır.
Enformasyon toplumunda yoğun enformasyon akışına bağlı olarak bireylerin
enformasyona olan ilgisi ve kitle iletişim araçlarının kullanımı azalmaktadır; bunun
nedeni “aşırı bilgi yüklemesi”dir (information overload). Bu durumda bireyler kitle
iletişim araçlarından gelen mesajların büyük bir bölümünü önemsememekte ya da ayırt
etmemekte; sonuç olarak ise, örgütlerin iletmek istedikleri mesajların hedef kitlelerine
ulaşabilmesi için incelikli yollar bulması gerekmektedir. Buna bir de bireylerin karmaşık
iletişim teknolojilerine hükmetmek ve çeşitli enformasyonu işlemek için sahip olmaları
gereken yeteneği ve bu yeteneğe sahip olma taleplerinin her geçen gün daha fazla
artması dahil edildiğinde, bu duygu ve düşüncelere sahip bir toplumun bireyleri ile
iletişim kurmak her uluslararası işletme açısından aşılması gerekli ve zor bir görev
olmaktadır. Ayrıca ürün ve markaların her geçen gün daha çok ikame edilebilmeleri ve
benzer olmaları klasik iletişim yöntemlerinin eskimesine neden olmaktadır. Bu da
işletmeler açısından ürün ya da markalarının biricikliğini garantilemek üzere daha
gelişmiş iletişim çabalarını ya da farklı iletişim şekillerini gerekli kılmaktadır.
Enformasyon toplumunda "...sosyal iletişim kamusal ve özel düşünce oluşumunun
belirleyicisi olarak çok daha fazla önemli olmaktadır. Çoğunluğun ne düşündüğü
davranışların belirleyicisi olmaktadır. Sosyal olarak kabul görenin ne olduğunu tespit
etmek için, medyada ne olduğu ve hangi konu ve fikirlerin sosyal çevrede hüküm
17
Veysel Bozkurt, Enformasyon Toplumu ve Türkiye, İstanbul, Sistem Yayıncılık, 1996, s.181.
40
sürdüğü gözlemlenir..."18 Bu nedenle
gündemi belirleyen ve kamuoyunu oluşturan
düşünceler uluslararası işletmeler açısından son derece büyük önem taşımaktadırlar. Bu
konu örgütlerin halkla ilişkiler faaliyetleri açısından da özel bir önem taşımaktadır.
Halkla ilişkiler uygulayıcıları sosyal sorumluluk ilkesi uyarınca toplum üzerinde olumlu
imaj yaratacak faaliyetler düzenlerken toplumun duyarlılıklarının farkında olmak ve bu
duyarlılığa uygun halkla ilişkiler faaliyetlerini örgütün imajına olumlu katkı sağlamak
üzere düzenlemek durumundadırlar.
Enformasyon toplumunun iletişim sorumluluğuna sahip kurumlara yönelik talebi
uluslararası işletmelerin kendilerini yeni bir dünyaya uyumlanmak yönünde yeniden
yapılandırmak üzere stratejik kararlar almalarına neden olmuştur. Çünkü kamuoyu artık
verilen sözler yerine icraat ve kanıt görmek istemektedir. Satışa sunulan ürüne ilişkin
inandırıcılık ve güven her gün tekrar tekrar kazanılmak durumundadır. Enformasyon
toplumunun en belirgin özelliği, “enformasyonun toplumsal işlev ve alanlardaki en
baskın birlikteliğe sahip olmasıdır. Buna bağlı olarak enformasyonun üretim, dağıtım ve
işlenmesi faaliyetlerine daha fazla emek (mesleklerin % 50’si) depolanmaktadır. Üçüncü
sektör hizmet ve dördüncü sektör enformasyon arasındaki farklılık her şeyden önce
sonuncusunun büyük karmaşıklık derecesinin üçüncü sektör tarafından azaltılma
çabasında yatmaktadır.”19 Bunun yanı sıra günümüzün kamuoyunun sürekli değişim
gösteren özelliği, işletmeleri bu gruplarla sürekli iletişim kurmaya yönlendirmektedir.
Görüldüğü gibi bir ulusal ve uluslararası işletmelerin dış ve iç çevreleri içindeki
hedef gruplarla kuracakları iletişim açısından içinde bulunulan tarihsel dönemin
koşullarını oluşturan bilgi teknolojisindeki gelişmeler, örgüt yapılarında olduğu kadar
çalışanları ile ilişkilerinde de belirleyici etki taşımaktadır. Bu etki halkla ilişkiler
uygulamacılarının faaliyetleri üzerinde birçok açıdan belirleyici sonuçlara sahiptir.
18Hans
Peter Kleebinder, Internationale Public Relations: Analyse Öffentlicher Meinungsbildung in
Europa zum Thema Mobilitaet, Wiesbaden, Gabler Verlag, 1995, s.148.
19 Ulrich Saxer,”Organisationskommunikation aus Kommunikationswissenschaftlicher Sicht”,Öffentlichkeit
– Diskurs zu einem Schlüsselbegriff der Organisationskommunikation, Peter Szyszka (Hrsg.),
Opladen;Wiesbaden, Westdeutscher Verlag, 1999,s.22.
41
Halkla ilişkiler uygulamacıları enformasyon toplumunun koşulları içinde daha fazla
bilgiye dayanma ihtiyacı hissedecekleri için daha fazla araştırmaya yöneleceklerdir.
Ayrıca kitle iletişim araçlarından aşırı bilgi yüklemesi alan hedef gruplara mesajlarını
iletebilmek için daha özel iletişim yolları bulmak ve geliştirmek durumunda
kalacaklardır. En önemlisi bilginin en büyük güç ve etki kaynağı olduğu günümüzde,
halkla ilişkiler uygulamacıları işletmenin iletişiminde iletilecek bilginin niteliği,
zamanlaması ve içeriği gibi konularda düzenleme ve kontrol yönünden daha fazla
sorumluluk altına gireceklerdir.
II- İŞ DÜNYASININ KÜRESELLEŞMESİ
A- ULUSLARARASI İŞ DÜNYASININ GELİŞİMİ
Toplumsal bir aygıt konumunda olan ekonomik işletmeler dünya üzerinde
meydana gelen her türlü politik, yasal, ekonomik, sosyolojik ve teknolojik değişimden
etkilenmek durumundadırlar. Çünkü faaliyetlerini başarı ile sürdürebilmek için açık bir
şekilde dış dünya ile sürekli etkileşim içinde bulunma zorunlulukları vardır. Günümüz
işletmelerini etkisi altına alan temel olgu ise küreselleşmedir.
Küreselleşmenin
temel
dinamiklerini
oluşturan
dönüşümler;
teknolojik
gelişmeler sonucunda sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçilmesi, geleneksel üretim
süreçlerinin yüksek teknolojiye dayalı üretim süreçlerine doğru evrim geçirmesi,
ekonominin ulusal boyutun sınırlarını aşıp uluslararası düzeye yayılması, hiyerarşik
yapının yerini ağ iletişimine ve örgütlenmesine bırakması türünden gelişmeler iş
dünyasında uluslararasılaşmanın ya da küreselleşmenin gelişmesi çerçevesinde de ayrıca
değerlendirilmeyi hak etmektedir.
Günümüzde iş dünyasını belirleyen bu durum ve işletme stratejilerinin küresel
düzenlenmesi bilimsel araştırmalara da yansımaktadır. Burada özellikle son yıllarda
42
“uluslararası pazarlama, “uluslararası finans” ya da “uluslararası yönetim” konuları ile
ilgili yapılan çalışmalarda artış gözlemlenmektedir.
İş dünyasındaki bu durumun iyiden iyiye kendini hissettirdiği dönem 1980’li
yıllar olmuştur. 1980’li yıllarda işletmeler, Uzak-Doğu’dan gelen rekabetin yanı sıra,
1970’lerde başgösteren
ve giderek güçlenen üç etkenin belirleyiciliği altında
iş
faaliyetlerini sürdürme koşullarının bulunduğunu gözlemlemişlerdir20:
1. “Enerji ve hammadde konusundaki kısıtlılık ve artan baskılar,
2. Para ve finans piyasalarındaki sürekli istikrarsızlıklar,
3. Yeni ekonomik dünya düzenine geçiş: 3.Dünya ülkelerinin artık yalnızca
hammadde ihraç eder konumundan çıkmaları ve gelişmiş ülkelere rakip hale gelmeleri.”
Bu belirlemelerin altında gelişme trendi hızlanan uluslararası iş dünyasını
küreselleşmeye doğru iten nedenler arasında öncelikli yer kaplayan düşünce; dünya
ekonomisinin kaçınılmaz büyük bir bütünleşme süreci içine girmekte olduğu, küresel bir
ekonominin doğmakta olduğu düşüncesi olmuştur. Uzmanlar daha önce hiç görülmemiş bir
büyüme trendinin küresel piyasaların kaçınılmaz bir biçimde oluşmasına neden olacağı
düşüncesinin altını çiziyorlardı. 1997 yılındaki gözlemlere göre, “ekonomik özgürlüğün ve
mülkiyet haklarının olağanüstü artışının yanında devletin nüfuz sahasının daralması ve
ticaret ile özel yatırımlardaki patlama sonucu son üç yılda dünya çapında yaşanan büyüme,
geçen yirmi yılın neredeyse iki katına ulaşmıştı.”21 Bu sırada dünya çapında gelişmekte
olan iletişim teknolojisinin de yardımının olduğu bu gelişme içinde, uzmanlar bir savaş ya
da doğal felaketin yaşanmaması durumunda küresel coğrafya içinde birçok insanın yaşam
standardının artacağını düşünmekteydiler.
20
A.Zeynep Düren, 2000’li Yıllarda Yönetim, İstanbul, Alfa Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti., 2000, s.11.
G. Pascal Zahary, “Küresel Büyüme Trendi Uzun Soluklu”, Milliyet, The Wall Street Journal Eki, 24
Mart 1997, s. 6.
21
43
Daralan pazarlarını genişletmek, başka ülkelerin kaynaklarından yararlanarak iş
dünyasının ve uluslararası işletmelerin büyümesine olanak tanımak gibi amaçlar
doğrultusunda gelişmesi beklenen yeni uluslararası iş dünyası içinde işletmelerin temel
motivasyonu olan büyümeyi ve sürekliliği uluslararası arena içinde sağlamaktı. “Gerekli
sermaye ve diğer üretim faktörlerine ulaşabilmek ve bunlardan en verimli bir şekilde
yararlanabilmek üzere globalleşme yönelimli faaliyetlerde bulunmak, işletmelerin yoğun
rekabette ayakta kalabilecek bir büyüklükte faaliyette bulunmalarını, dolayısıyla ölçek
ekonomilerinden
yararlanılmasını
zorunlu
kılmaktadır.
Ölçek
ekonomilerinden
yararlanılabilmesi için de, işletmelerin güçlü bir finansman yapısına ve ileri teknolojiye
sahip olmaları gerekmektedir. Kısıtlı finansman olanaklarından en iyi şekilde yararlanmada
ve ileri teknolojik gelişimi sağlamada ise, borçlanma yoluyla finansmana karşı tek çıkar yol
işbirliği olmaktadır.”22 Bu nedenle uluslararası arenada varlıklarını sürdürmek isteyen
işletmeler, finansal, teknolojik, pazarlama ve yönetim olanakları birleştirerek küresel
rekabet içinde varlıklarını sürdürme yoluna gitmişlerdir.
Diğer yandan
uluslararasılaşan iş dünyasının motor gücünün neoliberal
politikalardan geçtiği düşünülmekteydi ve bu yüzden uluslararası piyasalarda neoliberal
politikaların
egemen olmasına ve düzenleyici etkisinin ve yaptırımının bulunmasına
yönelik bir çaba vardı. “Uluslararası finans sisteminde liberalleşme genel kural haline
getirilerek ve özellikle gelişmekte olan ülkelere empoze edilerek, küreselleşme denen
sürecin çok önemli bir halkası daha gerçekleştirilmiştir.”23 Bu tavrın nedeni iş dünyasının
küreselleşmesi ekseninde neoliberal politikaların küresel ekonominin olduğu kadar çeşitli
ülkelerin hızlı bir büyüme süreci içine girmesinin tasarlanmasıydı. Doksanlı yıllar içinde
geleceğe yönelik tahminlerde bulunan ekonomi kuruluşları, “küresel ekonomik büyümenin
önümüzdeki yirmi yıl boyunca yüzde 3.5–4 arasında seyredeceğini”24 söylemekteydi.
22 Rıza Aşıkoğlu ve diğerleri, “Yerel Rekabetten Global Rekabete Geçişte İşletmelerarası Finansal İşbirliği
Yönelimleri”, 3.Verimlilik Kongresi (Bildiriler), Sayı: 599, Ankara, MPM Yayını, 14-16 Mayıs 1997, s.67.
23 Taner Timur, Küreselleşme ve Demokrasi Krizi, Ankara, İmge Yayınları, 1996, s.16.
24 Renato Ruggiero, “Küresel Ticaret Dünyadaki Büyümenin Sonucu”, Milliyet, The Wall Street Journal
Eki, 5 Mayıs 1997, s. 5.
44
Dolayısıyla uluslararası iş dünyasındaki büyümenin neoliberal politikaların uygulanmasıyla
süreceğine yönelik bir inanç vardı. Neoliberal politikalar temel olarak özellikle üç alanda
çaba sarfedilmesine neden olmuştur: liberalizasyon, deragülasyon ve özelleştirme.
Böylelikle ulusal ve uluslararası ölçekte ticaretin azami serbestleştirilmesi amaçlanmıştır.
Uluslararası iş dünyasının gelişmesinde neoliberal politikaların başarısı aynı
zamanda küresel piyasalardaki başarılarla kanıtlanmak durumunda olduğundan Asya
ülkelerindeki gelişmeler örnek olarak gösterilmekteydi. Ancak doksanlı yılların sonunda
Asya’dan başlayıp Rusya’yı da içine katan kriz dalgası iş dünyasının küreselleşmesinin bu
örneğini elinden almış ve küreselleşmeye muhalif rüzgarların hem liberal hem de
muhafazakar kanattan esmesine neden olmuştu. 1998 yılında, “Asya’da yoksulluk bir yıl
içinde kanatlandı. Kore’de reel ekonomi yüzde 5, Tayland’da yüzde 10, Endonezya’da
yüzde 20 küçüldü. İşsizlik olağanüstü boyutlara tırmandı. 100 milyon orta sınıf insanı
yeniden yoksullukla tanışmış durumda.”25 Bu rakamlar iş dünyasının küreselleşmesinin
savunuculuğunu yapan uluslararası şirketlerin karşısına bir duvar ördüler. Bu küresel kriz
sonrasında uluslararası Para Fonu (IMF)
1997 yılından itibaren yapığı toplantılarda
küreselleşme krizinin çözümü için planlar oluşturmaya başlayarak küresel pazar
ekonomisinin batmaması için ulusal ve uluslararası düzeyde tedbir reçeteleri üretme yoluna
gitmek zorunda kalmıştır.
Uluslararası iş dünyasının bu dinamikler içinde gelişimi sürerken işletme
politikalarında da değişim gözlenmekteydi. Yukarıda ele almış olduğumuz etkenler
çerçevesinde, küreselleşme öncesi ve sonrası olarak da değerlendirilebilen işletme
politikalarını geleneksel ve yeni olmak üzere aşağıda görüldüğü şekilde sınıflandırmak
mümkündür.
25
Hasan Cemal, “Pazar Ekonomisi Batmıyor Ama...”, Sabah Gazetesi, 13 Eylül 1998, s. 25.
45
Tablo 2: Geleneksel ve Yeni İşletme Yapısının Karşılaştırılması
KAYNAK: Abdullah Can, “Çalışma Hayatının Geliştirilmesi İş Organizasyonu ve Emek Piyasası
Esnekliğine Bağlı Yeni Strateji Arayışları”, Verimlilik Dergisi, Sayı: 1996/2, Ankara, MPM Yayını,
1996, s.35.
Tablodaki ayrımdan da çıkarsanabileceği gibi, uluslararası iş dünyasının
gelişmesiyle ortaya çıkan küresel ortam içinde işletme girişimciliğinin ve pazar
güçlerinin egemen olduğu bir yapı vardır; ticarette sınırların kısıtlayıcılığı ortadan
46
kalkmış, ulusal hükümetlerin koruma duvarları ortadan kalkmıştır. “Bu yeni kültürel
anlayışta yönetimde yabancı bir ülkenin vatandaşları yer aldığından yönetim çoklu
küresel görüş ve kültüre sahiptir. Ülke farklılıkları göz önüne alınarak küresel ürün
tasarımı ilkeleri ile ürün üretilmektedir. Sermaye tam anlamıyla uluslararası olup finans
piyasalarında entegrasyona gidilmektedir. Ülkeler arasında benzer ticaret kuralları
uygulanırken küresel ürünlerin tüm pazarlarda aynı anda piyasaya çıkarılması ilkesi
benimsenmektedir.”26 Pazarlama ve reklam konularının ele alındığı bölümlerde
inceleyeceğimiz gibi, uluslararası iş dünyası içinde üretimden pazarlamaya kadar olan
süreçte küresel ölçekte bir standartlaşmaya gidilme çabası vardır.
Çokuluslu küresel şirketlerin sayısal olarak artması küreselleşme ile birlikte
yoğunluk kazanırken, bu şirketler rekabet ekonomisi içinde ayakta durmak için birçok
yapısal değişikliğe uğramışlardır. Çokuluslu bir örgütün tipik özelliği herhangi bir
ülkede merkezi bulunurken, başka ülkelerde yan kuruluşları, fabrikaları ve bölümlerinin
olmasıdır. Çokuluslu işletmeler, baş döndürücü bir biçimde değişen çevrelerine uyum
sağlama konusunda büyük sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Her defasında
faaliyette bulundukları ev sahibi ülkenin halkına, ekonomik gelişme, yeni iş alanları
yaratmak için ne kadar önemli ve vazgeçilmez olduklarını anlatmak ve o ülkenin ulusal
sermayesi ve doğal kaynakları için asla bir tehlike oluşturmadıklarını vurgulamak
zorundadırlar. Şirket birleşmeleri ya da bölünmelerini, işletme kültürlerini yeniden
gözden
geçirerek
değiştirmelerini,
çalışanlara
ve
hissedarlara
ilişkin
tavır
değişikliklerini, yeni pazarlama ve üretim teknolojilerini, toplam kaliteyi, sıfır hatayı,
kalite çemberlerini kapsayan yeni işletmecilik ilkelerini, koşulsuz müşteri mutluluğunu,
stoksuz çalışma anlayışını, kitlesel üretim yerine çeşitlendirilmiş neredeyse her bir
tüketici için özel üretim anlayışını kapsayan yeni uluslararası işletme politikalarında
başat hale gelmiştir.
26
Gülşen Erenler Çakar, “Hazırgiyim Sektöründe Yerel Rekabetten Küresel Rekabete Geçişte Tasarımın
Rolü”, 3.Verimlilik Kongresi (Bildiriler), Sayı: 599, Ankara, MPM Yayını, 14-16 Mayıs 1997, s. 203-204.
47
Ekonomik ve teknolojik başlangıç sonrasında küreselleşme zamanla pazarlamayı
da etkilemiştir. “Çokuluslu işletmeler altmışlı yıllardan beri dünyayı şubeler ağı ile
örttüler. Küreselleşme ilk önce üretim teknolojileri ve finans dünyasında başladı. Bugün
ise küreselleşme demek aynı zamanda ürünlerde, marka isimlerinde, konumlandırma ve
iletişim stratejilerinde standartlaşma anlamına gelmektedir. pazarların parçalanması,
kitle pazarlarının bireyciliğe uygun şekilde daha küçük niş-pazarlara ayrılması anlamına
gelmektedir.”27 İşletmelerin bu tür politikaları pazar bölümlenmesinin sayısının
arttırılması ve buna bağlı olarak artan emek ve zamanı da beraberinde getirmiştir.
Küresel ortam içinde faaliyet gösteren uluslararası işletmeleri tarif eden bir tanımlama
yapacak olursak, “çokuluslu işletmeler, ekonomik işletme birimlerinin hukuki şekli ve
faaliyetleri dikkate alınmaksızın iki ya da daha fazla ülkede faaliyet gösteren yönetimde
ortak veya birden fazla karar merkezinin söz sahibi olduğu, bilgi kaynak ve
sorumluluklarının bölümler arası paylaşıldığı, ekonomik işletmelerden oluşan bir ticari
teşebbüstür.”28 Ama uluslararası işletme tanımlaması uluslararası iş dünyası içinde
faaliyet gösteren işletmeleri isimlendirmekte kullanılan tek terim değildir. Anlamca
birbirine yakın kullanımlar içinde, uluslararası işletmeler “çokuluslu işletme”, “global
işletme”, “supranasyonel işletme”, “dünya işletmesi”, “transnasyonel işletme” ve
“ulussuz işletme”, gibi kavramlarla da adlandırılmaktadırlar.
Küreselleşme ile birlikte çok daha geniş bir alanda ürünlerine pazar yaratma
çabasına giren ve çokuluslu piyasalarda faaliyet gösteren işletmeler yönetim ve üretim
çabalarını, küresel piyasalara henüz yayılma fırsatı bulamamış işletmelere oranla çok
daha dinamik bir şekilde tasarlayarak, ekonomik, siyasi ve toplumsal değişimlere vakit
kaybetmeden hızlı ayak uyduracak şekilde örgütlemeli ve stratejik düşünmeleri
gerekmektedir. “Ayrıca müşterilerin isteklerini hemen yanıtlama çabası, etkin kaynak
27
Karin
Kirchner,
“Das
Management
der
integrierten
Unternehmenskommunikation”,
Kommunikationswelten – Wissenschaftliche Perspektiven zur Medien- und Informationsgesellschaft,
Rudi Renger, Gabriele Siegert (Hg.), Innsbruck-Wien, StudienVerlag, 1997, s.214.
28 Ahmet Gürbüz, “Çokuluslu İşletmelerde Planlama ve Kontrol”, Pazarlama Dünyası, Yıl: 13, Sayı: 74,
Mart-Nisan 1999, İstanbul, Dünya Yayıncılık A.Ş., 1999, s. 42.
48
kullanımı, ilişkilerin doğru yönetimi, üretilen markaların değerlerinin korunması, risk
yönetimi, geleceğe gerekli yatırımın yapılması gibi noktalar da küresel başarıyı elde
etmek amacında olan tüm şirketlerin sahip olması gerekli özellikler olarak karşımıza
çıkmaktadır.”29 Bunlardan başka iletişim teknolojilerinin belirleyiciliği altında gelişen ve
bilgi toplumunun gereksinimlerine cevap verilmesini zorunlu kılan küresel ortam içinde
uluslararası şirketlerin insan kaynaklarına önem vermesi ve “bilgi sınıfı” içinde yer alan
çalışanlarının uluslararası rekabet içinde en önemli etken olduğunun bilinmesi
gerekmektedir.
Teknolojik gelişim sonucu çeşitlenerek artan miktarlarda üretim yapma olanağı
bulan işletme sayısının artışı rekabet koşullarını da etkilemiştir. İşletmeler, güçlü olmak
ve güçlü kalabilmek için teknoloji ve özellikle iletişim teknolojileri sayesinde sınırların
ortadan kalktığı ve çokuluslu bir rekabetin yaşandığı tek bir pazara dönüşen dünya
pazarında uluslararası koşullarda rekabet etmek zorunda kalmışlardır. “İşletmeler, etkin
olarak
faaliyet
göstermek
istiyorsa,
globalleşmenin
kurallarına
uymak
zorundadır.....Dünyada meydana gelen oluşumlardan olumlu etkilenmek gerekli
olduğuna göre, pazar, teknoloji, kalite, verimlilik, hammadde sağlama, finansman ve
işgücü saikleriyle, kısacası globalleşme yönelimli faaliyette bulunma amacıyla işbirliği
yapma temel çözüm yolu olarak ortaya çıkmaktadır. İşletmeler, rekabet güçlerinin en
yüksek olduğu alanlarda yoğunlaşırken, diğer alanlarda da gerektiğinde rakipleri ile
stratejik işbirlikleri kurmaktadırlar.”30 Böylece ticari rekabetin şimdiye kadar geçerli
olan ve uygulanan tüm koşulları tamamen değişmektedir. Bugüne kadar bildik
ekonomik, siyasal ve toplumsal çevre ve tanıdık kitle iletişim araçları ile gerçekleştirilen
rekabet çabaları, çok farklı olabilen tutum, düşünce ve davranış biçimlerinin
gözlemlenebileceği araştırılıp tanınmayı gerektiren alanlara kaymıştır.
Bu değerlendirmeler çerçevesinde uluslararası alanda faaliyet göstermek ve bu
alanda başarıya ulaşmak çabasında olan işletmeler uluslararası iş dünyasına uyum
29
.......,...... “Şirketin gücünü ne belirler?”, Radikal Gazetesi, 9 Ekim 1998, s.16.
49
sağlayabilmek için küresel ortamın koşullarına uygunluk sağlayacak yönetim yaklaşımı
arayışlarına girmişlerdir. Bu yeni yönetim anlayışını uygulayan uluslararası işletmeler
kapsamına, faaliyet çevresini oluşturan insana ve doğaya saygılı, çalışanlarına gerektiği
gibi ve insana yakışacak şekilde davranan, mevcut ve potansiyel müşterilerinin
gereksinim ve beklentilerini sürekli takip edip, bu gereksinimleri karşılamaya
odaklanmış, son derece dinamik her türlü (sosyo-kültürel, politik-yasal, ekonomik vs.)
koşula anında uyum sağlayabilecek değişim yeteneğine sahip, olumlu ya da olumsuz her
türlü deneyimi öğrenmek ve gelişmek üzere değerlendiren bir işletme felsefesine sahip
işletmeler girmektedir. Ancak bu vasıflara sahip işletmeler bugünün rekabet ve pazar
koşullarına uyum sağlayabilerek yaşamlarını sürdürebileceklerdir.
B- ULUSLARARASI VE ÇOKULUSLU İŞLETMELERİN GELİŞİMİ
Küreselleşmenin özellikle son yirmi yıldır hızla gelişmekte olduğunun altını
çizmiştik. Son yirmi yıl içinde, iletişim teknolojilerindeki gelişmelerden de büyük destek
alarak gelişen uluslararası iş dünyası, tüm dünyayı tek bir pazar haline getirmeye yönelik
evriminin yolunu açıyor. Kuşkusuz bu gelişimde en büyük pay sahibi dinamik güç
uluslararası şirketler tarafında yerine getiriliyor. Günümüzde uluslararası şirketlerin
toplam üretimi neredeyse dünya üretiminin yarısına eşit bir düzeye ulaşmış durumdadır.
Bu durum uluslararası şirketlerin artık küresel birer aktör ve güç haline geldiklerinin de
bir kanıtı olarak görülebilir.
Büyük şirketler yirmi yıldan beridir düşledikleri gelişmeyi büyük ölçüde
tamamlayarak uluslararası şirketler haline gelmişlerdir. Gerek iletişimleri; reklamları ve
tanıtım faaliyetleri ile gerek ürünleri ile uluslararası şirketler dünyanın her yerindeki
insanlara ulaşmaktadırlar. Günümüzde uluslararası şirketler temel alanları insanların
tüketim alışkanlıklarını etkilemek üzere küresel kültürü, küresel düzeyde tanıtılan ve
tüketilen ürünlerin satışı için küresel çarşıyı, uluslararası işletmelerde çalışan insanlar
için küresel işyerini ve sermayenin küreselleşmesini sağlamak üzere küresel finans ağını
30
Rıza Aşıkoğlu ve diğerleri, a.g.e., s.54.
50
yönetir hale gelmişlerdir. Bu küresel güçlerin arkasındaki “itici güç büyük ölçüde
merkezleri ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İsviçre, Hollanda ve İngiltere olan bir avuç
dev şirkettir.”31 Bu şirketler
dünyadaki üretim varlıklarının büyük bir bölümünü
oluşturmaktadırlar. Ama uluslararası şirketlerin geçmişi ya da küresel özlemleri daha da
eskiye dayandırılabilir. Günümüzdeki anlamı içinde “ilk uluslararası şirketler 19.
Yüzyılda Avrupa merkezli olmak üzere Belçika’da, Almanya’da, İsviçre’de İngiltere’de,
Fransa’da ortaya çıkmış ve yüksek gümrük tarifeleri nedeniyle ihracattaki güçlükleri
hafifletmek kaygısıyla yabancı ülkelerde yatırım yapma yoluna gitmişlerdir.”32
Çokuluslu şirketler açısından ucuz işgücü, yeni pazarlar ve yeni ekonomik ve politik etki
alanları dış ülkelerdeki girişimleri daha da cazip hale getirmiştir. Tarihsel gelişim içinde
uluslararası şirketler 1960’lı yıllarda daha çok ABD kökenli şirketler olarak
tanınıyorlardı. Ancak 1970’li yıllarla birlikte uluslararası şirketlerin durumu büyük
ölçüde değişmeye başladı ve Avrupalı şirketlerin de tekelleşmesiyle birlikte uluslararası
şirketlerin ABD içindeki yatırımları ABD’nin dış yatırımları ile eşitlenme düzeyine
ulaştı. Günümüz küresel ortamında uluslararası şirketlerin ait olduğu ülkeler çeşitlilik
göstermektedir.
Uluslararası işletmelerin tarihsel gelişim çizgisine genel bir bakıştan sonra,
uluslararası işletmeleri tanımlamaya geçecek olursak, genel olarak eğer bir işletmenin
genel işleyişinde yurtdışı faaliyetleri yapısal bir belirleyici olarak öne çıkıyorsa
uluslararası bir işletmeden söz etmenin mümkün olduğunu söyleyebiliriz. Uluslararası
işletme kriterlerini belirlemede her işletmenin temel yapısal özelliklerinden olan vizyon
işlevini, yönetimin organizasyonunu, işletmenin faaliyet gösterdiği yeri, ya da sermaye
yapısını incelemek mümkündür. Ancak uluslararası işleme tanımı yapılırken işletmelerin
önemli niceliksel özelliklerinin ölçüleri de önemli bir kriter oluşturmaktadır. Bu
niceliksel özellikler arasında, şubelerin bulunduğu ülkelerin sayısı, genel muhasebe
içindeki yurt dışı muhasebenin payı, genel satış rakamında yurt dışı satış rakamının payı,
31
Richard J. Barnett, John Cavanagh, Küresel Düşler: İmparator Şirketler ve Yeni Dünya Düzeni,
İstanbul, Sabah Kitapları, 1994, s.2.
32 Deniz Ülke Arıboğan, Globalleşme Senaryosunun Aktörleri, İstanbul, Der Yayınları, 1997, s.169-170.
51
genel kazancın içindeki yurt dışı kazancının payı, yurt dışındaki pazar payı, hisse
senetlerinin uluslararası yönetim, yönetim gruplarının uluslararası olarak oluşturulup
oluşturulmadığı gibi konular bulunmaktadır33. Gerçekleşen bu aşamalardan her biri
işletmeleri zorlayıcı, bir çok etki ile karşı karşıya bırakmaktadır. Uluslararası ölçekte iş
faaliyetleri içinde, şirketin iç ve dış çevresindeki dinamiklerden kaynaklanan ve olumsuz
nitelik arzeden durumların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Dolayısıyla her bir aşama da
işletmeler iletişim ve halkla ilişkiler çabalarına gereksinim duyacaklardır. Ancak
uluslararasılaşma aşamalarının sonuncusunun çok yönlü ve karmaşık yapısı, işletmenin
sürekli değişen ve bilinmezliklerle dolu çevresini tanıyıp anlayabilmek için halkla
ilişkiler ve iletişim çabalarına olan gereksinimini en üst düzeye çıkartmaktadır.
Uluslararası işletmelerin- özellikle uluslararasılaşmada öncülük yapmış olan
uluslararası Amerikan şirketlerinin- tarihsel gelişimi gözlemlendiğinde, ilk olarak
uluslararası işletmelerin küresel bir ağı kurabilmeleri için temel aşama olan ihracat
aşamasından geçtikleri görülmektedir. Bu aşamada ilk yapılan şey, faaliyette bulunulan
ülkedeki şubeye bir dışsatım birimi eklenmesidir. Sonraki aşamada, uluslararası işletme
muhtemel bir gelişim çizgisi içinde ev sahibi ülkede yerel üretime yönelmek ve üretim
tesisleri kurma yoluna gitmektedir. Uluslararası şirketin iyiden iyiye küresel ölçekte
pazarlara doğru genişleyebilmek için ev sahibi ülkedeki üretim faaliyetlerini arttırma
ihtiyacına girmesi, daha sonra küresel ölçekte yatırım, personel ve finansman ilişkileri
geliştirmesine, küresel mal ve hizmet sevkiyatına yönelmesine giden yolu açacaktır.
Şirketlerin uluslararası şirketler durumuna gelme aşamaları aşağıdaki model içinde
görülmektedir:
33
Peter
Dornis,
Public
Relations
der
internationalen
Unternehmung-Grundlagen,
Entscheidungsstruktur und Strategien, Meisenheim am Glan, Verlag Anton Hain, 1971, s.20-28.
52
Şekil 1: Uluslararasılaşmanın Basamak Modeli
KAYNAK: Wolfgang Weber/Marion Festing/Peter J.Dowling/Randall S.Schuler, Internationales
Personalmanagement, Wiesbaden, Gabler Verlag, 1998, s.82.
Bu arada uluslararası işletmeler bu aşamaları geçirirken nitelik ve nicelik
açısından da bir gelişme süreci içine girmektedirler. Uluslararası ölçekte iş yapan
şirketler için
genel olarak “uluslararası işletme” tanımlamasının kullanılabilmesi
mümkündür, ama bu aşamalara tekabül eden bir şekilde uluslararası işletmeler,
çokuluslu işletmeler, uluslarüstü işletmeler ve uluslararasılaşmanın en son gelişimini
gösteren küresel işletmeler kavramlarıyla daha gelişmiş ve incelikli bir sınıflamaya
gitmek mümkündür.
Uluslararası iş faaliyetlerinin düzeylerine de işaret eden bu tanımlamalar
çerçevesinde bu işletme türlerini açıklayacak olursak, ilk elde kabaca uluslararası olarak
53
tanımlayabileceğimiz uluslararası işletme tipinde, uluslararası işletmede “kaynaklar
merkezde toplanmıştır, diğer ülkelerdeki işletmelerle ortak yatırımlar yapılmaktadır,
böylece faaliyetle bulunulan ülkelere adapte olunabilmekte ve bilgi merkezde geliştirip
diğer ülkelerdeki işletmelerine transfer edilmektedir.”34 Çoğu zaman birbirleriyle
değiştirilebilir şekilde kullanılabilen “uluslar ötesi (transnational) işletmeler” ve
“çokuluslu (multinational) işletmeler” tanımları arasında aslında önemli bir fark vardır.
Çoğu zaman ulusal sınırlar içinde geniş bir biçimde dağılmış olan operasyonlara sahip
olmasına rağmen, “çokuluslu işletmelerde bütün tepe yöneticileri, sermayedarlar ve
yönetim kurulu üyeleri şirketin merkezinin bulunduğu ülkenin vatandaşlarıdırlar. Gerçek
anlamda uluslarötesi bir şirketler ise önemli ölçüde farklı ülkelerin vatandaşları
tarafından yönetilen ve sahip olunan işletmelerdir.”35 Küresel işletmeler ise tanımlarının
içerdiği şekilde, “yan şirketleri sahiplenecek ya da kontrol edeceklerdir ve her bir kıtada
ve her bir büyük ekonomi içinde değer eklenmiş (vaule added) ittifaklar
oluşturacaklardır.”36 Küresel işletmeler diğerleri ile kıyaslandığı zaman iş faaliyetlerini
tamamen küresel ölçekte planlayıp yürütecek şekilde herhangi bir ülkeye bağlılıkları
olmayan ve milli bir karakter göstermeyen şirketler olarak ayrılmaktadırlar.
Uluslararası işletmelerin personeli, uluslararası ölçekteki iş faaliyetlerinin
planlanmasından yürütülmesi aşamasına kadar uzanan süreçler içindeki başarıda anahtar
rol oynamaktadır. Bu açıdan uluslararası işletmelerde insan kaynakları konusu ulusal
işletmelere oranla daha büyük önem taşımaktadır çünkü uluslararası pazarlarda
yürütülecek
iş
faaliyetleri
küresel
ölçekte
geçerliliği
olacak
ek
nitelikler
gerektirmektedir. Uluslararası işletmelerde çalışan yöneticilerin yabancı ülkelerde
çalışma ve
iş tecrübesi, uluslararası ortama yönelik eğitim ve dil konularında bir
geçmişe ve becerilere sahip olmaları gerekmektedir. Uluslararası şirketin her düzeydeki
34
Rıza Aşıkoğlu ve diğerleri, a.ge., s.56-57.
Richard D. Robinson, John P Dickson, John A Knutsen, “From National to Transnational?”, The
International Executive, Volume:39, No:1, New York, John Wiley and Sons, Inc., January-February
1997,s.35
36 John H. Dunning, “How Should National Goverments Respond to Globalization”, The International
Executive, Volume: 39, No: 1, New York, John Wiley and Sons Inc., January Fabruary 1997, s. 56.
35
54
çalışanının uluslararası iş ortamının gereklerine ve ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde
eğitilmesi, uluslararası şirketlerin küresel performans düşüklüğünü ya da başarısızlığını
engellemede belirleyici etken olacaktır.
Çalışmanın daha önceki bölümlerinde irdelendiği gibi, iletişim teknolojilerindeki
hızlı gelişmeler sonucunda ortaya çıkan enformasyon toplumu, sosyo-kültürel alanda
olduğu kadar sosyo-ekonomik alanda da birçok değişime neden olmuştur. Bu değişimler
karşısında işletmelerin kayıtsız kalması mümkün değildir; uluslararası işletmeler bu
değişimler çerçevesinde işletme politikaları üretmektedirler. Küresel iş dünyası giderek
sınırlarını genişletmekte ve artan rekabet koşulları ile baş ederek pazarda kalabilmek için
değişim süreçlerine uygun politikalar üretme çabasına girişmiştir.
Uluslararası iş dünyası içinde uluslararası şirketlerin sahip olduğu payın sağladığı
gücün ortaya çıkarmış olduğu sonuçlardan birisi de, dünya ekonomisi üzerinde
belirliyici bir etki kazanması ve küresel ekonomide değişimlere yol açmasıdır. Daha
önce ifade etmiş olduğumuz gibi, uluslararası şirketler neredeyse ulusal hükümetleri geri
planda bırakacak kadar büyük bir güç kazanarak ulusal ve uluslararası pazarların liberal
ekonominin gerektirdiği tarzda şekillenmesine yol açmışlardır. Uluslararası şirketlerle
birlikte mal ve hizmetlerin önündeki ulusal sınarların hızla kalkması söz konusu
olmuştur. Uluslararası iş ortamı ayrıca mal ve hizmetlerde kalite bakımında standartların
gelişmesini sağlamıştır. Bu bağlam içinde gelişmesini sürdüren uluslararası iş ortamı,
içinde bulunulan koşullara göre bir takım yapısal değişikliklere de uğrayabilmektedir.
“İletişim ve bilgi teknolojileri alanındaki hızlı gelişme, hizmetler sektöründe ticareti
yapılabilir
unsurların
sınırlarını
genişletmektedir.
Hizmetlerin
değiş
tokuş
edilebilirliğindeki artış, gelişmekte olan ülkelerdeki ithalatı, doğrudan yabancı sermaye
yatırımları, know-how, lisans ve patent gibi teknoloji transfer imkanları, iletişim ve bilgi
teknolojileri alanında azalan maliyetler gelişmekte olan ülkelere teknolojik gelişmenin
bir sonraki aşamasına yönelme olanaklarını açmıştır.”37 Küreselleşmenin olumsuz
37
Mehmet Duman, “Endüstriyel Gelişmede Küresel Eğilimler ve Türkiye”, Verimlilik Dergisi, Sayı:
1997/1Ankara, MPM Yayını,1997, s.99.
55
yönleri üzerinde duran ve gelişmiş ülkelere kazandırdıklarının yanında gelişmekte olan
ve az gelişmiş ülkelere sömürü ve zarardan başka bir etkisinin olmadığını ifade eden
düşüncelere cevap olarak, gelişmekte olan ülkelerin kendilerinden önce gelişme ve
küreselleşme aşamalarını bütün zorlukları ile aşmış olan ülkelerin deneyim ve
birikimlerinden yararlanmak suretiyle gelişmekte olan işletmelerin olumlu ve yararlı bir
sürece dönüştürmelerinin mümkün olduğu söylenebilir. Bu anlamda uluslararası şirketler
bu türden bir gelişmeye yardımcı olan aktörler olarak değerlendirilebilecektir.
C- ULUSLARARASI VE ÇOKULUSLU İŞLETME POLİTİKALARI:
ŞİRKET BİRLEŞMELERİ
Dünya ekonomisinin sınırlarını ortadan kaldırarak dünyayı tek bir pazar
konumuna getiren yeni ticari ve ekonomik sistem, işletmeleri artık sadece üretim
yaptıkları ülkede değil tüm dünya üzerinde yoğun ve şiddetli bir rekabet ile karşı karşıya
bırakmıştır. Bu rekabette üretim ve gelişimine devam etme yeteneği sadece dünya
çapındaki diğer rakipler ile boy ölçüşebilme gücüne bağlı bulunmaktadır. İletişim
teknolojilerinin olağanüstü bir hızla gelişmesi ve yaygınlaşması yardımıyla sermayenin
küresel dolaşımı işletmeleri yoğun uluslararası pazarlarda rekabet edebilmek üzere aynı
ya da benzer alanlarda faaliyet gösteren yakın ortaklar aramaya ve hatta bu ortaklarla
birleşerek tek ve bütünlüklü büyük bir işletme olma yönünde etkilemiştir. Bu nedenle
işletmeler aynı ya da yakın alanlarda üretim yapan diğer işletmeler ile birleşmek
suretiyle daha güçlü ve rekabet edebilecek düzeye ulaşma çabasına girmişlerdir.
Doksanlı yıllarda şirket evlilik ve birleşmelerinin son derece yaygın olması ve böylece
dünya çapında söz sahibi çok büyük işletme tiplerinin dünya ticaretinde boy
göstermesinin nedeni budur. “Küreselleşmeyle birlikte iş dünyası hızlı ve radikal bir
biçimde değişiyor. Küresel pazar, şirketler için yeni fırsatlar yaratırken, bazı risklerle de
karşı karşıya bırakıyor. Artan rekabete karşı koymak, pazar payını, dağıtım gücünü,
verimliliğini, mali gücünü, şirket değerini artırmak, maliyetleri düşürmek, gelişen
teknolojiden uzak kalmamak kaygısı şirketleri yeni arayışlara götürüyor. Bir anlamda
56
şirketler geleceklerini arıyorlar. Karşılaşacakları riskleri ortadan kaldırmak için stratejik
kararlar alıyor, anlaşmalar yapıyor, ortaklıklar kuruyorlar.”38 Bu ortam içinde şirket
birleşmelerinin getireceği rekabet avantajlarına sahip olmamaktan kaynaklanacak
nedenlerden ötürü, küresel büyüme yarışında geri kalmaktan korkan uluslararası
şirketler, hızla bu eğilime girmişler ve neredeyse yarışırcasına stratejik ittifaklar
kurmaya başlamışlardır.
Bu yıllarda özellikle Avrupa’da yaşanan şirket evliliklerine örnek vermek
gerekirse; İsviçre’de Ciba – Geigy AG ve Sandoz AG gibi orta ölçekli iki ilaç şirketinin
birleşerek Novartis AG gibi bir dev oluşturmaları Avrupa ilaç sektöründeki değişimin en
büyük örneği olarak göze çarpmaktadır. Axa ve UAP şirketlerinin birleşmeleri bu türden
anlaşmalar dalgasının Avrupa sigorta sektörünü baştan aşağı etkileyeceği yolundaki
spekülasyonların artmasını sağlamıştır. Ülkemizin sigorta sektöründe ise en dikkate
değer şirket evlilikleri şu şekilde gerçekleşmiştir;
Alman menşeli Nordstern Sigorta
Şirketinin Almanya’daki merkezinin Fransa’nın önde gelen Sigorta şirketi olan UAP ile
startejik bir birliktelik kurmasının ardından Nordstern Sigorta Şirketinin Türkiye’deki
merkezi şirketi önce İmtaş Sigorta ile, hemen ardından da Oyak Sigorta ile birleşmiştir.
Bu stratejik birleşme Nordstern Sigorta’nın daha güçlü ve etkili olan UAP şirketinin
kapsamına dahil olması sonucu Avrupa’nın en büyük sigorta şirketleri ortaklıklarından
birisi ortaya çıkmıştır. Bu birleşme Türkiye’deki işletmenin adının da değişerek AXA
OYAK Sigorta olarak tanınmasına neden olmuş ve Nordstern Sigorta ismi ortadan
kalkmıştır.
Bu zorlamalar karşısında dünya üzerindeki işletmeler ister istemez yeni
ekonomik arayışlara yönelmiştir ve küresel rekabet ortamı içinde iş faaliyetlerini
yaygınlaştırmak ve daha güçlü hale gelebilmek üzere arayışlara girişmiştir. Ekonomi
dünyasının gündeminde oldukça büyük bir yer edinmiş olan şirket evlilikleri de bu
arayışların belli başlılarından birisidir. “Stratejik ittifaklar ekonomik faaliyet, teknoloji
ve küreselleşmede yaşanan yoğun ve hızlı değişimlere mantıklı ve zamanında bir yanıt
38
Fülay Yaşa, “Şirketler nikah kıyıyor”, Hürriyet Gazetesi, İnsan Kaynakları Eki, 23 Ocak 2000,s.1.
57
oluşturmaktadır; tüm bu değişimler birçok şirketi iki rekabetçi yarışa itmiştir; dünya için
rekabet ve gelecek için rekabet. Firmaların bir zamanlar kapalı olan pazarlara girmesi ve
açılmamış fırsatları kovalamasıyla, küreselleşme dünya için yarışı başlatmıştır. Gelecek
için yarış ise firmaları yeni pazar fırsatlarını, müşteriler için yeni çözümleri ve iyi
karşılanmayan ihtiyaçlar için yeni yanıtları keşfetmeye zorlamıştır.”39 İşletme literatürü
içinde “merger” sözcüğü ile karşılanan şirket birleşmeleri kavram olarak iki ya da daha
fazla işletmenin faaliyetlerini küresel rekabet ortamı içindeki fırsatlardan yararlanmak
üzere ortak stratejik amaçlar doğrultusunda bir araya gelerek tek bir işletme haline
dönüşmesini ifade etmektedir. Şirket birleşmeleri ya bir şirketin diğerini devralması ya
da yeni bir işletme kurulması yoluyla gerçekleştirilmektedir
Ancak dünya üzerinde gerçekleşen birçok şirket evliliğinin çalışanlar ve sonuçta
şirket başarısı açısından olumsuz sonuçlanması, işletmelerin bu önemli karar ve süreçte
birtakım yanlışlar yaptıklarına işaret etmektedir. İşletmeler bu süreçte kendilerini daha
çok nişan ve düğün aşamalarına yoğunlaştırırken, bir sonraki aşama olan evliliğin
yaşanmaya başlandığı süreci göz ardı etmektedirler. Başarılı bir şirket evliliğinde dikkat
edilmesi gereken konuları aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür40:
“* Birleşme görüşmeleri başlar başlamaz çalışanlar bu
konu hakkında bilgilendirilmelidirler.
* Yönetim kurulu çalışanlara yalnızca sonuçları
bildirmek yerine onların bu sürece aktif olarak katılımına olanak
vermelidir.
* İletişim yöntem ve yolları yeni örgüt yapısına
uyumlandırılmalıdır.
* Birleşme gerçekleştikten sonra da iletişim önlemleri
alınmaya devam edilmelidir.
* Şirketin iletişim uzmanları birleşmenin birlik açısından
yararlarını değil çalışanlar açısından yararlarını anlatmalıdır.
39
Yves L.Doz, Gary Hamel, Şirket İttifakları-Global pazarlarda Başarının Anahtarı, Çev: Atilla
Bostancıoğlu, İstanbul, Sabah Kitapları, 1999, s.9.
40 Nina Grunsky, “Verliebt, verlobt, verheiratet”, PR Magazin, Remagen – Rolandseck, Rommerskirchen
GmbH & Co.KG Verlag, Nr.11, November 1999, s. 45.
58
* Geribildirim olanaklarının tanınması gereklidir.
* Yüz yüze
şeklidir.”
iletişim fikir alışverişinin en önemli
Yukarıdaki maddelerin açık bir biçimde işaret ettiği gibi, şirket birleşmelerinde
bir muğlaklık ve belirsizlik durumu içinde kalan iç ve dış hedef kitlelere –ama özellikle
şirketin performansı üzerinde etkili olacak ve birleşmeden en fazla etkilenen kesim
olarak çalışanların- bilgilendirilmesi gerekli olmaktadır. Şirketin iç ve dış hedef kitleleri
ile gerçekleştireceği iletişim süreçlerinin başarısı ile şirket birleşmelerinin başarısı
arasında yakın bir ilişki vardır. Şirket birleşmelerinde birleşme kararını veren üst
yönetimler eğer bu birleşme ile her iki işletme çalışanlarını, sektörün kazanacakları
hakkında yeterince bilgilendirmezse, yine çalışanların olası korkularını gidermek üzere
ortak bir çalışma gerçekleştirilmezse, başarıya ulaşmak son derece zor olacaktır. Bu
nedenle birleşme kararı alan tarafların öncelikle iletişimin ne denli önemli olduğu
konusunda hemfikir olmaları gerekmektedir.
Bu arada ulusal düzeydeki ya da uluslararası düzeydeki şirket birleşmelerinde ,
işletme stratejileri doğrultusunda gerçekleştirilen birleşmelerin konsepti hazırlandıktan
sonra halkla ilişkiler uzmanları ile temasa geçmek ve iletişim konseptini birleşme kararı
ve stratejileri belirlendikten sonra oluşturmak gibi hatalı bir yaklaşım söz konusudur.
Birleşmenin iletişim sürecinde eyleme dayalı sorumluluk tüm birleşme projelerinde
örgüt iletişimine aittir. “Firmalar evlilik şokunu atlatabilmek için çeşitli etkinliklere
başvuruyor. Mesela tiyatro grupları çalışanlara gösteri sunuyor, işyerinde partiler
verilerek insanlar arası kaynaşma sağlanmaya çalışılıyor...Şirket evliliklerinde belirleyici
soru, şirket kültürlerinin birbirleriyle uyuşup uyuşmayacağı, insanların gerçekten
birbirleriyle çalışıp çalışmak istemediği”41dir. Örgüt iletişimini sağlayan halkla ilişkiler
departmanlarına bu anlamda büyük görevler düşmektedir. Şirket birleşmelerinde kurum
41
Nilgün Tekfidan, “Eyvah şirketimiz evlendi!”, Hürriyet Gazetesi, İnsan Kaynakları Eki, 24 Ocak 1999,
s. 1.
59
kültürünün oluşturulmasında ya da aktarılmasında, iletişim faaliyetlerini düzenlemekte,
iki işletmenin kültürlerinin uyumlaştırılmasında, kültürel nedenlerle ortaya çıkabilecek
sorunların teşhisinde ve ortaya çıkmış olan sorunların çözümünde, vb. konularda halkla
ilişkiler uzmanlarının gerçekleştireceği başarılı programların büyük yararı olacaktır.
Şirket birleşmelerinde iletişim uygulamaları konusunda doğru ve başarılı
sonuçları somut bir şekilde ortaya koyacak bir örnek verecek olursak; Almanya’da
Südwest LB ve L-Bank’ın birleşmesi ile oluşan Landesbank Baden-Württemberg
olayında her üç kurumun iletişim sorumluları da uyumlu bir şekilde oluşturdukları
çalışma grubu aracılığıyla birleşmenin iletişim boyutunu yönetmişlerdir. İç iletişim
desteği doğrudan telefon hatları, kurum gazetesi, faks ve elektronik posta ile çağrılabilen
soru-cevap kataloğu, çalışanlar için hazırlanan dergilerde makaleler ve anlaşma sonrası
çalışanlara yönelik bir kutlama aracılığıyla sağlanmıştır. Dış iletişimde ise iletişim
sorumluları her şeyden önce doğrudan temasa önem vermişlerdir. “Halkla ilişkiler
uzmanları basını bilgilendirmek üzere gazete ziyaretleri yapmışlar, özel demeçler
vermişler, basın görüşmeleri yaparak en son olarak da birleşme hakkında son gelişmeleri
aktarmak üzere gazetecileri de kutlamaya davet etmişlerdir. Yerel günlük gazetelerin
ekleri ve özel baskılar aracılığıyla birleşme sonucu ortaya çıkan yeni banka kendisini
geniş bir kitleye tanıtmıştır.”42 Bu nedenle şirketlerin birleşme aşamasında doğruluk ve
samimiyet kadar iletişimin doğru yönlendirilmesi ve sorunların çözümünde etkili bir
araç olarak kullanılması şirket birleşmelerinde başarı sağlanmasında önemli bir faktör
olarak göze çarpmaktadır. Birçok işletme uzmanının birleşme aşamasında kurumların iç
çevrelerine bilgi ve enformasyon aktarımı yoluyla danışmanlık yapmasını, dış çevreye
yönelik olan çabaların önünde tutmasının nedeni budur.
Bu noktadan yola çıkarak, şirket birleşmeleri ya da kamuoyundaki yaygın ifadesi
ile “şirket evlilikleri” hakkında halkla ilişkiler ve iletişim açısından bazı konuların
açıklanmasında yarar vardır. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, şirket birleşmeleri ile
42
Julia Förch, “Hochzeitsfieber”,PR Magazin, Remagen – Rolandseck, Rommerskirchen GmbH & Co.KG
Verlag, Nr. 5, Mai 1999, s.13.
60
ilgili bilgi, çalışanlara doğrudan işletmenin kendisi tarafından değil de dolaylı yollardan
ulaşırsa, ortaya çözümlenmesi güçleşebilecek sorunların çıkacağı muhakkaktır. Bu
nedenle şirketler birleşme süreci içinde şirket çalışanlarının bu süreç içine dahil
edilmesinin yarar sağlayacağını bilmelidirler. Çünkü birleşme süreci içinde yeterince
bilgilendirilmeyen çalışanlar ve yöneticiler bir belirsizlik ortamı içinde başka iş
olanaklarına yönelebileceklerdir ya da işletmenin en önemli kaynaklarından birisini
oluşturan değerli
yöneticiler daha kolay bir biçimde rakip şirketler tarafından
kendileriyle çalışmaya razı edilebileceklerdir. Şirket birleşmelerindeki iletişim eksikliği
bu şekilde nitelikli işgücü ve yönetici kaybına da neden olabilecektir. Kuşkusuz bu tür
şirket evliliklerinde temel olarak ekonomik çıkar ve geleceğe yönelik stratejiler ön
planda olmalıdır. Ama bu arada arzulanan ekonomik çıkarın elde edilmesi ve geleceğe
yönelik stratejilerin gerçekleştirilebilmesi için iletişim stratejilerine de aynı ölçüde önem
verilmesi gerektiği akılda tutulmalıdır.
Şirket birleşmelerinde mutlaka uyulması gereken öğeler şunlardır43:
1) İletişim ortağınızı belirleyin: Danışmanlar,
personel yetkilileri gibi bazı personel içeride ve dışarıda eşik
bekçileri olarak görev yapmaktadırlar. Bu personel arasından
iletişim yeteneği olanları, güvenilirleri birleşme sürecine
genel personeli uyumlaştırmak üzere belirlemekte yarar
vardır.
2) İfade ve beyanatlarınızda güvenilir olun:
Düzeltme yapmaktansa daha az enformasyon vermeye özen
gösterin. Hiç bir şey önce söylenen sonra da düzeltilen ya da
değiştirilen ifadeler kadar güvensizlik yaratmayacaktır.
Şeffaflık ancak sözlü beyanlar bu şeffaflığı destekliyor ise
geçerlidir.
43
a.g.e., s.16.
61
3) Hassas noktalarda bulunan kişiler için her
zaman gözönünde olun: Tiyatro oyunları gibi birleşmeler de
belirli bir düzenleme ve sahneye koymayı gerektiren
durumlardır. Bu nedenle her şeyi bir defada iletmek yerine
kamuyu adım adım bilgilendirin.
4) İletişim görev birliği oluşturun: Örgütün çeşitli
bölüm ve kademelerinde görev yapan personelden oluşan bir
iletişim birliği kurun. Böylece farklı bakış açılarını
zamanında öğrenme fırsatınız olacaktır.
5) Kilometre
taşlarınızı
belirleyin:
Birleşme
sürecinin en başından itibaren işletmenin bakış açısı önemli
sembolik noktalarda tanımlanmalıdır. Daha sonraki rapor ve
gözlemler bu ilk tanımlanın bakış açısına uygunluk derecesi
ile ölçümlenecektir.
6) Üçüncü kişileri megafonunuz olarak kullanın:
Şirket danışmanları, personel departmanı ve diğer eşik
bekçileri birleşmenin önemini geniş kesimlere iletirler.
Özellikle orta yönetim kademelerindeki birçok personel
kendilerini bilgili olarak tanıtmak konusunda heveslidirler.
Bu iletişim seçkinleri grubunu iç ve dış çevreye birleşme ile
ilgili enformasyonu aktarmak üzere kullanın.
7) Birbirinizi
karşılıklı
olarak
bilgilendirin:
Elektronik iletişim sayesinde anında ve geniş kapsamlı
bilgilerin güncelliği bozulmadan ilgili grup ve kişilere
iletilmesi mümkün olmaktadır. Değişik şeffaf bilgi hattı
maliyeti azaltmakta ve sistematik enformasyona olanak
tanımaktadır.
62
8) Benzersiz
olun:
Her
birleşmenin
belirli
aşamaları vardır. Ancak yine de her bir işletme çifti kendine
özgü özellikler taşımaktadır. Bu özelliklerini vurgulayan
işletmeler, çalışanlarına birleşme sonrası ortaya çıkan yeni
işletmede de bir yuva sunabileceklerdir.
9) Bir rehber hazırlayın: Zamanlamayı gösteren
ve sürekli güncelleştirilen bir rehber, sürecin şeffaf kalmasını
sağlar. En etkili olanı ise, zaman planları, birleşmenin
yararları ve kişilere ilişkin enformasyonun örgüt içi ağda
oluşturulmasıdır.
Bütün bu aktarılanların yanı sıra her işletmenin kendine özgü örgüt kültürünün,
örgüt kimliğinin ve örgüt ikliminin öneminin farkında olunarak dikkate alınması
gerekmektedir. Bu noktada iç halkla ilişkiler etkinliğinin ayrıca önem kazandığı da
unutulmamalıdır. Ayrıca halkla ilişkiler uzmanları gerek iç gerek dış hedef kitlelerine
ulaştırılacak bilginin kapsamı konusunda da dikkatli olmak zorundadırlar. Çünkü
gereğinden fazla bilgi verilmesi mesajın alıcılarında kafa karışıklığına neden olacağından,
şirket birleşmelerinin yaratmış olduğu muğlaklığın giderilmesine hizmet etmekten çok bu
muğlaklığın arttırılmasına neden olabilecektir. Ayrıca bu tür durumlarda halkla ilişkiler
uygulayıcıları mesleklerinin ilkelerinden birisi olan açık ve doğru iletişim faaliyetleri
düzenleme gerekliliğini gözden kaçırmamalıdırlar. Kuşkusuz şirket birleşmelerinin
yaratmış olduğu ortam içinde çalışanları rahatlatacak ve iç
huzurlarını sağlayacak
mesajların iletilmesinde yarar vardır ama bu mesajlar gerçeğe dayanan doğru mesajlar
olmadığı takdirde yarardan çok zarara neden olacaktır.
63
III- KÜRESELLEŞMENİN SONUÇLARI
Uluslararası şirketlerin küresel iş dünyası içindeki ani ve beklenmedik
değişikliklere karşı tepkiler vermesi
ve giderek zorlaşan küresel rekabet koşulları
karşısında bir tavır alması kaçınılmaz bir durumdur. Uluslararası şirketlerin küresel
rekabet nedeniyle
maliyetleri düşürmek için kaliteli fakat düşük maliyette üretim
yapmaları, ürün talep ve esnekliğine cevap verebilmek üzere üretim ayarlamaları
yapmaları ve küresel yönetim ve pazarlama stratejileri geliştirmeleri gerekmektedir. İş
dünyasındaki bu türden etkilerinin yanı sıra, uluslararası işletmeleri faaliyetlerini
küresel düzeyde sürdürürken bir takım sosyo-ekonomik-politik ve çevresel sorunlar
başta olmak üzere tüm dünya ülkelerini ortak olarak ilgilendiren konuların ortaya
çıkmasına neden olmuşlardır. Bu sıralama aynı zamanda küreselleşme konusunda
şimdiye kadar yapılan değerlendirmelerin de bir anlamda bir başka perspektiften
yorumlanması; küreselleşmenin iş dünyası ve toplum üzerindeki etkilerinin tartışılması
olarak görülebilir.
Bu bakımdan küreselleşmenin sonuçlarının küresel pazarlar ve küresel stratejiler
çerçevesinde olduğu kadar küreselleşmenin sosyo-politik etkilerinin çerçevesinde
incelenmesi, uluslararası halkla ilişkiler faaliyetleri; özellikle de pazarlama amaçlı
uluslararası halkla ilişkiler faaliyetleri açısından önem taşımaktadır. Çalışmamızın
birinci bölümü içinde uluslararası iş dünyası ve uluslararası pazarlama konusunda
sunulan bilgiler, aktarılan gözlemler ve ileri sürülen düşünceler çerçevesinde oluşturulan
kuramsal yapının tezin sonraki bölümlerine bir temel oluşturacak şekilde tasarlanmıştır.
Bu yüzden özellikle birinci bölümün bu son kısmı içinde yer alan konular tezin üçüncü
bölümü ile ilişkili bir bakış açısıyla hazırlanmıştır.
64
A- KÜRESEL STRATEJİLERİN OLUŞTURULMASI
VE KÜRESEL REKABET
İletişim ve üretim teknolojilerinin yanı sıra ulaşım olanaklarının hızlı
gelişmesinin olanak kıldığı biçimde, ülkeler arasındaki sınırların ekonomik anlamda
bulanıklaştığı ve giderek silinmeye yüz tutmaya başladığı çağımızda, ürün ya da hizmet
pazarlarındaki rekabet ortamı artık birebir ülke ya da uluslararasında değil tamamen
uluslararası işletmeler arasında bir görünüm arzetmektedir. Bu nedenden ötürü
uluslararası iş dünyası üzerine düşünen ve yazan birçok akademisyen, iş adamı ya da
profesyonel uluslararası rekabet konusunun ülkeler bazında araştırılmasını fazla doğru
bulmamaktadırlar. Kuşkusuz
uluslararası şirketler açısından ülke ekonomilerinin
gelişmişlik derecesi, ekonomik olanakları, ekonomik potansiyel taşıyan coğrafi
avantajları ya da dezavantajları gibi özellikler küresel iş dünyası içindeki faaliyetleri
açısından önem taşımaktadır. Ama günümüzün küresel ortamı içinde uluslararası rekabet
ve rekabet stratejileri gibi konular öncelikle işletmeler ve işletmelerin içinde yer aldıkları
mal ya da üretim sektörleri açısından önem taşımaktadır. Diğer yandan, küresel ortam
içinde uluslararası işletmelerin rekabet üstünlüğüne katkısı olabilecek öğeler arasında
“ülke imajını (uluslararası boyutta ürünlerin benimsenme düzeyi), dış bağlantıları
(uluslararası ulaştırma, iletişim olanakları, örgüt üyelikleri ve ticari ilişkilerin düzeyi),
coğrafi konumu (rakip ülkelere göre coğrafi konumun avantajı)”44
da bulunmaktadır
ve bunların önemi inkar edilemez. Bu bakış tarzı ve yönelim içinde
ülkelerin
uluslararası saygınlığını belirleyen ölçütler ile uluslararası işletmelerin başarıları
arasında doğrudan bir ilişki bulunduğunu söylemek mümkündür. Küresel rekabet ortamı
ve küresel rekabet stratejileri açısından bu durum öncelikli bir konumda görülmeli ve
bunun yanı sıra ülke ekonomilerinin gelişme düzeyleri ve küresel pazarlardaki faaliyet
düzeyleri bu durumla bağlantılı olarak değerlendirilmelidir. Bundan sonraki bölümler
içinde ele alacağımız konular ve ileri süreceğimiz temel düşünceler küresel rekabet
65
ortamı tarafından belirlenen bu çerçeve içinde yer alacaktır. Aşağıdaki şekil ilerleyen
sayfalar içinde ele alacağımız konuları içeren bir rehber olarak kullanılabilir.
Şekil 2: Endüstride Rekabeti Etkileyen Faktörler
KAYNAK: Selime Sezgin, Global Pazarlama (1) Yönetim Esasları, İstanbul, İletişim Yayınları, 1993, s.
151.
44
İbrahim Çil, Tarık Çakar, “İmalat Stratejisinin Rekabet Gücüne Katkısı”, ”, 3.Verimlilik Kongresi
(Bildiriler), Sayı: 599, Ankara, MPM Yayını, 14-16 Mayıs 1997, s.231.
66
İşletmeleri klasik pazarlama stratejilerinin yerine, küreselleşme sonucunda
karmaşık bir pazar yapısına sahip dünya pazarlarında başarıya ulaşmak üzere yeni ve
etkili pazar stratejileri geliştirmeye iten temel etken, bugünün müşterisinin eskiye oranla
daha karmaşık ve değişik kültürel özelliklere sahip olan yapısıdır. Küresel ortam içinde
iletişim ve enformasyon olanakları artan günümüz tüketicisi, artık yalnızca satın aldığı
mal ya da hizmetin kendisine sağlayacağı yararlara bakmamakta; gelişen insani
duyarlılığının sonucu olarak görülebilecek bir şekilde uluslararası ya da ulusal
işletmelerin sosyo-ekonomik-politik-kültürel düzeylerde toplumsal katkı sağlamasının
gerektiğini de düşünmektedir. Modern tüketicinin bu düşüncesi tüketim tarzı ve
alışkanlıklarına da yansımaktadır. Eskiye oranla daha duyarlı ve bilinçli bir duruma
gelmiş olan bu tüketici ulusal ve uluslararası pazarlar içinde faaliyette bulunan işletmeler
üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olmaktadır. Bu tüketicisinin çevreye zarar veren ya
da çalışanları ile sorunları olan şirketlerin mal ya da hizmetlerinin tüketimi konusunda
ikinci kez düşünme ihtiyacı duyacağını bilen uluslararası işletmeler hangi yerel pazarda
faaliyette bulunurlarsa bulunsunlar iç ve dış çevrelerinde yer alan hedef kitlelerle
etkileşimlerini ve iletişimlerini bu duyarlılıklar içinde oluşturmaktadırlar. “Bu oluşum
içinde, günümüz çağdaş üreticisi; sosyal sorumluluk taşıyan, müşterinin beklentilerine
çabuk cevap verebilen, hatta beklentileri önceden sezerek kalite standartlarını yükselten,
müşteri odaklı, rekabet gücünü arttıracak girdileri en kaliteli, en ekonomik ve en hızlı
şekilde temin eden, tedarikçilerle işbirliği içinde ve sürekli gelişme halinde olan üretken
ve verimli bir üretici olmak zorundadır”45. Bu durumun sonucunda günümüz uluslararası
işletmelerinin bu yoğun rekabet ortamında ayakta kalabilmek sosyal sorumluluk
anlayışını geliştirmeleri ve yalnızca kar amaçlı düşünmeyerek toplum ve çevre için daha
fazla fedakarlıkta bulunmaları gerekmektedir.
Günümüzün küresel rekabet stratejileri içinde tüketici her yönden belirleyici bir
etken olarak kendisini hissettirmektedir. Uluslararası işletmelerin rekabetçi stratejileri
45
Ahmet Talat Us, “Toplam Kalite Yönetiminin Doğuşunda Verimlilik Arayışlarının Etkisi”, Anahtar,
Yıl:12, Sayı: 137, Ankara, MPM Aylık Yayın Organı, Mayıs 2000, s.5.
67
rakiplerden değişik mal ve hizmetlerin üretilmesini, rakiplerden değişik pazarlama
faaliyetlerinin gerçekleştirilmesini gerekli kılmaktadır. Bunu gerçekleştirebilmenin yolu
ise tüketicileri ve tüketim alışkanlıklarını araştırmaktan ve pazara sunulan yeni mal ve
hizmetlerin müşteri belleğinde konumlandırılabilmesinden geçmektedir. 1997 yılında
ülkemize gelen ünlü rekabetçi stratejiler uzmanı Prof. Michael Porter’ın belirtmiş olduğu
gibi, ulusal ya da uluslararası şirketlerin küreselleşme koşulları içinde saptamış oldukları
stratejiler “ürettiğiniz malları bütün tüketicilere satamayacağını söyler, hatta tam tersine
‘hangi tüketici?’ diye sorar...Strateji sizi özgün kılan yönünüzdür. Strateji, özgün
olabilmek için tercihler yapmaktır.”46 Küresel ve ulusal pazarlar içinde yer alan yeni
tüketicileri ve tüketim biçimlerinin analiz edilmesini gerektiren bu tür stratejiler için
verilen örneklerden birisi, geleneksel mobilyacının mal üretiminden ve pazarlama
faaliyetlerinden farklı bir biçimde çalışan IKEA mobilya şirketidir. IKEA iyi eğitimli ve
gelişmiş zevk düzeyi bulunan ama parası bol olmayan çoğunluğu genç tüketici kitlesini
hedef alarak mükemmel dizayna sahip modüler mobilyalar üretmiş ve bunların
pazarlamasını paketler haline getirerek büyük mağazalarda tezgahtar hizmeti olmaksızın
yapmıştır.
Bütün bu gelişmeler küreselleşen dünya ekonomisinde rekabetin çok farklı bir
anlam ve önem ifade ettiğini göstermektedir. Küresel rekabet koşullarını yaratan bu
ortamın bir değerlendirmesi yapıldığında, şu konuların öne çıktığı görülmektedir47:
46
•
“Ticarette koruma olmayacak
•
Malların dolaşımında engel kalmayacak,
•
Devlet sübvansiyonları kaldırılacak,
•
Devlet ekonomik faaliyetlerden çekilecek,
•
Internet ile üreticiler ve müşteriler her türlü pazara ve ürüne erişebilecek,
Aktaran: Meral Tamer, “Stratejiniz Sizi Özgün Kılan Yönünüzdür”, Milliyet, 26 Ekim 1997, s. 6.
Rahmi Koç, “Rekabet Yarışında Endüstri İlişkilerinin Geleceği”, Anahtar, Yıl: 12, Sayı: 136, Ankara,
MPM Yayını, Nisan 2000, s.7.
47
68
•
Elektronik ticaret ile sınırlar aşılacak ve ticaret hız kazanacak,
•
Ayakta kalmak isteyen her şirket veya girişimci rakibinden daha iyisini
yapmaya çalışacak,
Sonuçta, rekabet çalışanlar ve insanlar arasında olacak.
•
Daha iyi, daha kaliteli üreten,
•
Ürün veya hizmete yenilikler getiren,
•
Yaratıcı olan, teknoloji üreten ve
•
Ekonomik üreten insanlar ve o insanların oluşturduğu şirketler
rekabette başarılı olacaktır”
Bu yeni rekabet dünyasında örgütsel yapı ve yönetimin eskiye oranla farklı
bir anlayışla yeniden kurulması durumunu ortaya çıkarmaktadır. Çünkü günümüzün
küresel iş dünyası içindeki değişimlerin hızı uluslararası işletmelerin yeni durum ve
koşullara uyumlanabilmesi için uzun soluklu rekabet stratejilerinin oluşturulmasını ve bu
küresel stratejilerin uzun vadeli etkilerini tehlikeye atmayacak esnekliğe sahip olmasını
gerektirmektedir. “Küreselleşmenin dayattığı yok edici rekabet koşullarında örgütsel
yapıları ve süreçlerin değiştirilmesi önem kazanmaktadır. Günümüzde değişimi
yönetecek ve işletmenin yeniden yapılanmasını sağlayabilecek, katılımcı yönetim
anlayışını yaşama geçirebilecek yöneticilere ihtiyaç vardır. Keskinleşen rekabet
koşullarında örgütsel değişimin sağlanması kadar güçlü bir pazarlama örgütü kurmak da
daha fazla önem taşımaktadır. Bu nedenle pazarlama birim ya da örgütleri bilgiye dayalı
olmak zorundadır.”48 Bu saptamanın altını çizmiş olduğu gibi, örgüt içi ve örgüt dışı
iletişimde sahip olduğu uzmanlık açısından halkla ilişkiler birimlerine önemli görevler
düşmektedir.
48
İsmail Türkmen, “Değişim Sürecindeki Bilgiye Dayalı Yeni Pazarlama Anlayışı ve Karar Destek
Sistemleri”, a.g.e., s.144-145.
69
Küresel iş dünyası ve uluslararası pazarlar içindeki bu gelişimlerin halkla ilişkiler
mesleği üzerindeki etkisini değerlendirecek olursak, halkla ilişkiler uygulayıcıları sosyal
sorumluluk anlayışının arttığı ulusal ya da uluslararası şirketlerin bu anlayış
doğrultusundaki eylemlerini ve katkılarını iç ve dış hedef kitlelere duyurma işlevini
üstlenerek pazarlama faaliyetlerinde bir rekabet avantajının kazanılmasına yardımcı
olmaktadırlar. Halka ilişkiler uygulayıcılarının bu yöndeki çalışmaları aynı zamanda bu
kültürün gelişmesine etkide bulunarak daha demokratik ve toplumsal yönden gelişmiş
bir toplumun oluşmasına katkı yapmaktadır.
Dünya üzerinde yaşanan yoğun ve hızlı değişim ve dönüşüm sonucu önümüzdeki
yıllar içinde küresel rekabeti sürdürmek ve pazarda tek başına kalmak için yukarıda
belirtilen çabalar da yeterli olmayabilir. “Yeni ürünleri rakiplerinden önce piyasaya
sunamayan kuruluşlar yarın olmayacaktır. Ayrıca kuruluşlar yeni işletmeler de
yaratmalıdır; bir başka anlatımla onlar pazarı, dağıtım kanallarını, müşterilerini,
rakiplerini, yönetici terfi sistemlerini, başarı değerlendirme kriterlerini yeniden
tanımlamalıdır. pazarda bugün lider olmak değil, yarın da lider olabilmek yönünde
strateji oluşturmak hayati önem taşır.”49 Ülkeler arası ekonomik rekabet de bu bağlamda
büyük değişikliklere neden olmuştur. Küreselleşme sonucu uluslararası işletmeler
açısından ülkeler eskiden olduğu gibi yalnızca fiyat ve kalite açısından rekabet
etmemektedirler. Günümüzde “hükümetler birbiriyle mal, hizmet ve sermaye ticari
bakımından giderek daha fazla bütünselleşen bir dünya ekonomisi içinde artık ülkelerini
yabancı yatırımcılar (çokuluslu şirketler) için daha çekici hale getirerek rekabet
etmektedir, etmelidir. Kısacası, ülkeler ve hükümetler açısından söz konusu olabilecek
olan, yalnızca bir tür kuruluş yeri rekabetidir”50. Küreselleşen dünyada ülkeler yabancı
yatırımlara eskiye oranla çok daha olumlu bakmakta ve yabancı sermaye için ülkelerini
49
Rıdvan Bozkurt, “Gelecekte Rekabete Hazır mısınız?”, Anahtar, Yıl: 9, Sayı: 106, Ankara, MPM Yayın
Organı,Ekim 1997, s. 5.
50 Aykut Kibritçioğlu, “Uluslararası Rekabet Gücü’ne Kavramsal Bir Yaklaşım”, Verimlilik Dergisi,
Ankara, MPM Yayını, Sayı: 1996/3, s. 111.
70
cazip kılmaya çalışmaktadırlar. Özellikle ekonomisi gelişmekte olan ya da az gelişmiş
ülkeler açısından gelişmiş ülkelerin sermaye aktarımı hayati bir öneme sahiptir.
Ülkelerin “kuruluş yeri rekabeti” yaratabilmeleri uluslararası iş dünyası içinde
gerçekten önemli bir avantaj olanağı sunmaktadır. Ülke içinde sektörel bir tercih
yaparak ve bunu uygun bir coğrafi konumlandırma içinde çalışarak üretimde bulunma
yoluyla küresel rekabet stratejisini kuran ülkelerin işletmelerinin başarıları konusunda
İtalya ve Türkiye’den benzer nitelikle örnekler kullanabilmek mümkündür. Dericisi,
kemercisi, tasarımcısı, modacısı, hammadde tedarikçisi de İtalyanın belirli bir
bölgesinde konumlanan İtalyan ayakkabı sektörü elbirliğiyle hareket ederek başka
ülkelerin ünlü markalarına karşı fark yaratabilmişlerdir. Aynı şekilde Denizli’de bir
kümelenme yapabilen ve Türkiye’nin bornoz üretiminin yüzde doksanbeşini üreten
bornoz ve havlu sektörü de ABD’ye yapılan havlu ihracatının yüzde otuz-otuzbeşlik bir
oranını gerçekleştirmiştir.51 Türkiye’ nin dış ticareti açısından bu oran azımsanmayacak
bir büyüklüktedir.
Buraya kadar aktarılanlardan ortaya çıkarılabileceği gibi, uluslararası işletmelerin
rekabetçi stratejiler, dış çevre faktörleri ve işletme kaynakları olarak gruplandırılan
rekabet faktörleri üzerine temellendirilmektedir. Ekonomik sektörlerin ve pazarın
özellikleri dış çevre faktörleri olarak tanımlanmaktadır. Kaynaklara ilişkin rekabet
güçleri ise iç çevre analizi veya organizasyon fonksiyonları olarak anılmakta, bu
tanımlar işletme açısından işletme fonksiyonlarına karşılık gelmektedir. Dış çevre
faktörleri, sektör karlılığını belirleyen beş rekabetçi güç; rakipler, alıcılar, pazara yeni
girecekler ve tedarikçiler olarak gruplanabilir. Bütün bu öğeler aşağıdaki şekil 3 içinde
karşılıklı etkileşim alanları ve biçimleri içinde sunulabilirler.
51
Bilgi için bakınız: Meral Tamer, “Taklidi Bırak Fark Yarat!”, Milliyet, 26 Ekim 1997, s.6.
71
Şekil 3: Rekabet Stratejileri Oluşum Süreci
KAYNAK: A.Güldem Cerit ve diğerleri, “Gümrük Birliği Sürecinde Ege Bölgesi Sanayiine
Rekabet Gücü Açısından Stratejik Bir Yaklaşım”, 3.Verimlilik Kongresi (Bildiriler), Sayı: 599, Ankara
MPM Yayını, 14-16 Mayıs 1997, s. 178-179.
72
Yukarıdaki şekilde de açıkça görüldüğü gibi uluslararası şirketler rekabet
stratejilerini oluştururken mikro düzeyden makro düzeye uzanan bir yelpaze içinde yer
alan birçok dinamikten etkilenmektedirler. Bu nedenle uluslararası rekabet stratejlerini
oluştururken ulusal pazarlarla kıyaslanmayacak kadar geniş bir alanı içine alan ve bu
alan içinde şirketlerin üretim ve pazarlama faaliyetlerini belirleyen bir kapsam içinde
araştırmaya dayanarak küresel stratejiler üretmek zorundadırlar. Çalışmamız içinde
özellikle vurgulamaya çalıştığımız gibi, uluslararası rekabet koşullarından etkilenen
işletmelerin yalnızca uluslararası ölçekte üretim ve pazarlama faaliyetleri gösteren
şirketler olduğu düşünülmemelidir. Ulusal ölçekteki işletmeler de küresel ortamın
yaratmış olduğu dalgalanmalardan uluslararası işletmeler gibi etkilenmekte ya da küresel
ortamın sunduğu fırsat ve olanaklardan de yararlanma şansına sahip olabilmektedirler.
Günümüz iş dünyası içinde uzun soluklu tasarlanan ve ortaya çıkan yeni durumlara
uyumlanmayı sağlayacak esnekliğe sahip olan stratejiler yaratabilmek için küresel
düşünmek, küresel rekabet koşullarının içinde faaliyet gösterildiğini gözden kaçırmamak
gerekmektedir.
73
B- PAZARLARIN KÜRESELLEŞMESİ VE KÜRESEL EĞİLİMLER
İş dünyasının küreselleşmesi bölümünde ele almış olduğumuz gibi, küresel pazar
ister gelişmiş ister gelişmekte olan ülke olsun dünyanın her yerinde egemenliğini
kurmuş durumdadır. Küresel pazar yeri sunduğu olanaklar ya da getirdiği sorunlarla
birlikte kaçınılmaz bir gerçeklik olarak ulusal ya da uluslararası bütün işletmelerin
pazarlama faaliyetlerinde belirleyici olarak yerini almıştır. Hiç kuşkusuz küresel pazarın
kurulması ve gelişmesinin en önemli dinamik gücü uluslararası işletmeler olmuştur. Bu
işletmelerin sahip olduğu sermayenin gücü gelişen iletişim ve taşımacılık olanakları ile
birleşince ülkeler arasında iş ve yatırım bağlantılarının gelişmesi mümkün olabilmiştir.
Günümüzde ulusal ekonomilerin hemen hepsi bu gerçeği kabul etmektedir. Küresel
pazar konusunu ayrıntılı olarak incelemeye geçmeden önce bir tanımlama yapacak
olursak, “küresel pazar, alıcı-satıcının serbestçe karşılaştığı, değer yaratarak tatminin ve
mübadelenin sağlandığı ve ölçeği tüm dünya olan pazardır. Dolayısıyla küresel pazarı
karakterize eden normlar, işletmelerin küresel ölçekte faaliyet ve çalışmaları düşünüp
gerçekleştirilmesini ifade etmektedir. Bu bağlamda, işletmelerin pazarlama faaliyetlerini
küresel ölçekte geliştirmesi gereği ortaya çıkmaktadır.”52 Küresel pazar tanımının işaret
ettiği gibi, küresel ortam içinde pazarlar artık birbirlerine bağımlı duruma gelmişlerdir
ve etkileşim içindedirler.
Böyle bir ortamda küresel pazarlama stratejilerinin uygulanabilme koşulları
uygun hale gelmektedir. Ayrıca küresel pazarlama küresel tüketiciyi de göz önünde
tutmayı zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır. Küresel pazar koşulları içinde tüketici
gereksinimlerinin saptanması ve bu gereksinimlere uygun ürünlerin işletme amaçları
doğrultusunda
pazarlanması
gerekmektedir.
Uluslararası
işletmeler
pazarlama
faaliyetlerinde iki temel yönde faaliyet gösterebilmektedirler: İlkin pazarın niteliğine
uygun olarak küresel pazarlama stratejilerini tercih ederlerken, ikinci olarak yerel
52
Gürcan Papatya, Nurhan Papatya, “Pazarlamanın Küresel Stratejik Boyutu: Yönetim ve Çalışma İlkeleri”,
Pazarlama Dünyası, Yıl: 13, Sayı: 77, İstanbul, Dünya Yayıncılık, Eylül-Ekim 1999, s.39.
74
pazarların koşulları göz önüne alınarak hazırlanmış yerel pazarlama stratejilerini tercih
etmektedirler
Pazarlama ve tanıtımın uluslararası işletmeler açısından öneminin artması,
pazarlama yönetiminin de önemini arttırmıştır. Yaşam standartları yükselen, geçmişe
oranla çok daha bilinçli ve seçici tüketici kitleleri, uluslararası işletmeleri ürettikleri mal
ve hizmetleri müşteri odaklı olarak sunmaya zorlamıştır. Bugünün pazar ortamı kalite
anlayışının hakim olduğu bir pazar ortamıdır. Geleneksel olan ve en yüksek karı elde
etme anlayışının hakim olduğu pazarlama yönetimi yerini pazar içindeki payını en
yüksek düzeye çıkartma düşüncesinin hakim olduğu yeni bir pazar anlayışı almıştır. Bu
anlayış da, pazar hareketlerini, müşteri eğilim ve beklentilerini, reklam etkinlik
ölçümlemelerini, doğrudan satış çalışmaları gibi çabaları ön plana çıkartmıştır.
Aşağıdaki şekilde uluslararası pazarlama yönetiminin temel koşulları aşağıdaki şekilde
görülmektedir:
75
Şekil 4: Uluslararası Pazarlama Yönetimi
KAYNAK: ....... , ..........., Wirtschaftsuniversitaet Wien, “Erwerb Globaler Marketing
Kompetenz”, http://www.wu-wien.ac.at/imm/research/kompetenz.html
76
Etkili bir uluslararası pazarlama yönetiminin koşullarını ortaya koyan yukarıdaki
şekli açıklayacak olursak, ülke pazarları için strateji geliştirme alanı; uluslararası pazara
giriş alternatifleri, pazar seçimi ve değerlendirilmesinin yanı sıra (örneğin ithalat, lisans
sözleşmeleri, ortak girişimler) faaliyette bulunulan ülke pazarının özel koşullarını ve
pazarlama karması araçlarına uyumu, diğer yandan da değer yaratma faaliyetlerinin
düzenlenmesini içermektedir. Bunlara satış aracı olarak internet, web sayfalarındaki
reklam etkisinin ölçümlenmesi, multimedya ortamlı enformasyon sistemleri için
uluslararası pazar stratejileri geliştirilmesi gibi uygulamaları bu tür faaliyetlere örnek
olarak verebiliriz. Sınır ötesi ticari işlemlerin yönetimi; uluslararası dağıtım kanallarının,
örgüt yapısının, özel personel taleplerinin planlanması, uygulanması ve denetlenmesini
içermektedir. Uluslararası stratejik ittifaklar sorunsalı, uluslararası fiyat politikası,
internet üzerinden ödemenin güvenilir olduğunun benimsetilmesi için hazırlanan
pazarlama tedbirleri gibi konular sınır ötesi ticari işlemelerin yönetimi alanı içine
girmektedir. Kültürlerarası yeterlilik alanında ise, değişik ülke ve kültürler arasındaki
zihniyet farklılıklarının; örneğin müşteriler, çalışanlar ve iş ortakları arasındaki zihniyet
farklılıklarının ölçümlenmesi konuları ile ilgilenilmektedir. Uluslararası tüketicinin
aldatılması gibi iş etiği kapsamına giren sorunların ya da farklı ülkelerdeki maddiyatçılık
anlayışının tüketim davranışı üzerindeki etkisi ve ölçümlenmesi gibi sorunların çözümü
için çaba gösterilir.
Uluslararası pazarlama içinde küresel bir başarı sağlamak için, iletişim
faaliyetlerinde merkezi yönetim yarar sağlayacaktır. Ama aynı zamanda, “en nihayetinde
bireysel pazar ve yapılara duyarlılıkla girme çabası başarıyı garantilediği için, küresel
düşüncenin bölgesel ve yerelle uyumlaşması”53 gerekmektedir. Böylece uluslararası
halkla ilişkiler programının merkezi bir tanımının yapılmış olmasının altı çizilmelidir.
İşletme vizyonu, politikaları ve mesajlarının, koordineli bir şekilde bu program içinde
bulunması gerekmektedir. Ayrıca uluslararası halkla ilişkiler faaliyetlerinin içinde
53
Peter Köppl/Nick L.Laird, “Public Affairs in Zeiten der Globalisierung”,PR-Forum, Nürnberg, 3/99,
ERMA-Verlag, s.134,
77
bulunulan ülkenin ya da yörenin yerel diliyle, kültürel alışkanlıklarıyla, politikalarıyla ve
ilişkili olabilecek başka öğelerle uyumunun sağlanması gerekmektedir.
Küresel pazarlardaki stratejik pazarlama yönetimi bir işletmenin kaynak ve
amaçlarını küresel pazar fırsatlarına odaklama sürecini ifade etmektedir. İşletmenin
yaşaması ve büyümesi, rekabetçi avantajlardan yararlanması, kaynak ve olanakları ile
amaç ve hedeflerinin küresel fırsatlarda odaklaşmasına bağlıdır. Küresel pazarlama
stratejisi küresel fırsat ve tehlikeleri kaynak ve olanaklarla eşgüdümlü faaliyetlerin
genişletilmesini kapsar veya dünya pazar fırsatlarından optimal ölçüde yararlanmayı
niteler.
Uluslararası işletmelerin ekonomik yaşamın içinde yerlerini koruyabilmeleri için
ürettikleri mal ya da hizmetleri uluslararası ölçekte tüketiciye ulaştırabilmeleri ve
tüketicinin ürünün satın alınmasını sağlayabilmeleri gerekir. Bu durumun sonucunda
ortaya çıkan yeni oluşumlar içinde tartışma konusu olarak ele alınan bir başka alan ise,
tüketicinin küreselleşmesi ya da ne ölçüde küreselleştirilebileceği konusudur.
İşletmelerin pazarlama faaliyetlerinin temel hedef kitlesini oluşturan tüketici grupları
rekabet stratejilerinin belirlenmesi ve geliştirilmesi aşamasından önemli bir etken olarak
gözükmektedir. Küreselleşen ve bütünleşen dünya pazarlarının tüketicilerinin de
bütünleştiği konusunda bazı tartışmalar söz konusudur.
Pazarlama uygulamaları açısından değerlendirildiğinde, küreselleşme doğası
gereği bu kadar geniş bir pazar içindeki tüketicilere daha kolay ulaşabilmek için tüketim
alışkanlıklarını ulusal ya da yerel kültürün etkisinden uzaklaştırıp evrenselleştirmeye
çalışmaktadır. Tüketicilerin tercihleri daha geniş tüketici kümeleri içinde saptanmaya
çalışılmaktadır. Ancak paradoksal bir biçimde karşıt bir gelişme de kendisini
gösterebilmektedir. “Bir başka deyişle küresel endüstrilerde rakipler tüketici istek ve
ihtiyaçlarını küresel kalite standartlarına uygun olan standartlaşmış mal ve hizmetlerle
karşılamaya yönelmektedirler. Küresel anlamda oluşturulan standartların, küresel
boyutta kabul görmesi için ise yoğun reklam çalışmaları yapılmaktadır. Her pazardaki
78
farklı tüketicilerin tatminine yönelik, farklı dizayn edilebilen ürünlerin üretimi daha da
önem kazanmaktadır.”54 Böylece bir yandan küresel ve homojen bir tüketici kitlesi
yaratılmaya çalışılırken, diğer yandan da tüketici tercihlerinde aynılaştırma ve esnek
üretimin sağladığı farklılaştırılmış ürünler reklam ve pazarlama faaliyetleriyle tüketiciye
sunulmaktadır.
Bu durum bize pazarlama ile ilgili bazı gerçekleri öğretmektedir; öncelikle
uluslararası işletmelerin tüketiciyi homojenleştirme çabalarına rağmen tüketicinin
kendisinin küresel nitelikte olduğu söylenemez. Her ülkede ya da yörede ulusal ve yerel
kültür hala ağırlığını hissettirmektedir. Tüketici bir yandan kültürel yapısının etkisi
altında tüketim davranışı gösterirken, diğer yandan bireyselliğini de işin içine
katmaktadır: Bu nedenle tüketici satın alma kararı verirken markanın küresel olup
olmaması ile fazla ilgilenmeyebilmektedir. Uluslararası pazarlama koşulları içinde
ayakta kalmanın olmazsa olmaz koşulu, işletmeler açısından kültürel farklılıkların göz
ardı edilmemesi ve farklı kültürel yaşam biçimlerini benimsemiş grupların satın alma
davranışlarında önemli bir rolü olan kültürün önemle incelenmesidir. Çünkü bugün
gündemdeki küresel pazarlama anlayışı ve küresel pazarda rekabet için önemli üzerinde
durulması gereken en önemli öğelerden birisini kültür ve ülkeden ülkeye, bölgeden
bölgeye değişiklik gösteren kültürel anlamlar silsilesi oluşturmaktadır. Küresel pazarda
rekabet gücünü elde edebilmek için, öncelikle pazarlar ve dolayısıyla ülkeler arasındaki
kültürel farklılıkların bilincinde olmak, farklılıkları aşmak için bu kültürleri öğrenmek
ve bu süreç içinde elde edilen bilgileri pazarlama uygulamaları ile birleştirebilmek
gerekmektedir.
Uluslararası şirketlerin tüketiciye yönelik tavırlarına karşıt bir perspektiften
yaklaşacak olursak, küreselleşme ile birlikte her ne kadar tüketicinin küreselleştirilmesi
54
İsmail Türkmen, “Değişim Sürecindeki Bilgiye Dayalı Yeni Pazarlama Anlayışı ve Karar Destek
Sistemleri”, a.g.e, s. 146.
79
ve ürünlere ait küresel standartların oluşturulması önemli bir konu olarak gündemde ise
de, paradoksal bir şekilde küreselleşme aynı zamanda spesifik ve küçük tüketici gruplara
yönelik pazarlama faaliyetleri için zemin oluşmasına da neden olmaktadır. Bu olgu da
dünya pazarlama literatürüne “niş pazarlama” olarak girmiştir. Niş pazarlama geleneksel
pazar bölümlendirilmesi içinde en küçük grubu temsil etmektedir. Niş pazarlamada ürün
ve hizmetin farklılaştırılması ön plandadır. “Büyük işletmeler bugün bir pazarlama
sorunu ile karşı karşıyadırlar. Bir yandan sahip oldukları geniş kaynakları kitle üretimde
karlı bir şekilde kullanmakta güçlüklerle karşılaşmaktadırlar. Bunun nedeni ise, bugünün
pazarlarının giderek daha küçük parçalara (nişlere) ayrılmasıdır. Sonuç olarak da, bu
işletmelerin kitle üretimi ile geniş halk kitlelerinin farklı gereksinimlerini karşılamakta
zorlandıkları gözlenmektedir.”55 Niş pazarlarda küçük şirketlerin başarıları konusunda
iyi bir örnek Amerika’daki Southwest uçak firmasının “yalnızca kısa mesafe uçarak, tek
tip uçak kullanarak, aktarmalı uçuş yapmadığı için bagajın havaalanında bir uçaktan
diğerine transferiyle zaman yitirmeyerek, yemek servisi ve yer numaraları koymayarak
yarattığı farklılık”56 bu alandaki niş grubunu ele geçirmesini sağlamıştır. Oysa büyük bir
uçak şirketinin bu tür nişleri yakalaması fazla mümkün görülmemektedir. Bu bakımdan
niş pazarlama uluslararası büyük şirketler karşısında küçük ve orta boy işletmelerin
gerçekleştirebileceği bir pazarlama türü olarak durmaktadır.
Adının da ifade ettiği gibi, uluslararası pazarlama asıl olarak uluslararası
işletmeleri ilgilendiren bir konu olarak görünmektedir. Ama bu yanıltıcı bir yargıdır
çünkü karşılıklı etkileşim koşullarının artmış olduğu küresel ortam içinde uluslararası
şirketlerin pazarlama uygulamaları yerel ölçekte iş gören şirketleri ve tüketicileri de
etkilemektedir. Kısacası iş dünyasının uluslararasılaşması çeşitli düzeylerde, farklı
ölçekteki şirketleri etkileyen kaçınılmaz bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Uluslararası pazarlama esas olarak uluslararası
işletmelerin iletişim ve üretim
teknolojisindeki gelişmelerden yararlanarak pazar payını arttırma amacıyla ulusal
55
Murat Özcan, “NICHE MARKETING (Niş Pazarlama) ve KOBİ’ler”, Pazarlama Dünyası, Yıl: 11,
Sayı:62, İstanbul, Dünya Yayıncılık, Mart-Nisan 1997, s. 21.
80
pazarların ötesinde iş görme durumundan dolayı ortaya çıkmıştır. pazarlama sözcüğünün
başına gelen uluslararası nitelemesi, pazarlamanın temel ilkelerinden ayrılmayı ifade
etmemekte, daha çok, pazarlama ilkelerinin uluslararası pazarın koşullarına uygun bir
biçimde -yerel ölçekteki etkilerin de göz önüne alınmasıyla- uygulanmasına işaret
etmektedir.
Kuşkusuz uluslararası pazarlama esas olarak yurt dışında da faaliyet gösteren ve
çokuluslu nitelik arzeden şirketler için geçerlidir.
Uluslararası arenada faaliyet
gösterecek olan işletmeler açısından uluslararası pazarlar karlı bir alanı gösterdiği kadar
ulusal ölçekte karşılaşılmamış olan muhtemel riskleri de taşımaktadır. Bu açıdan,
uluslararası alanda faaliyet göstermeye yönelen bir işletmenin başlangıç aşamasında
sağlam bir pazar araştırması yapma, dış pazarları iyi tanıma zorunluluğu bulunmaktadır.
Bir şirketin sadece dış pazarın çekiciliğine kapılarak uluslararası alana hazırlıksız
çıkması, sağlam bir pazarlama stratejisi olmaksızın maceraya atılması anlamına
gelecektir.
Başarılı bir uluslararası pazarlamanın temel gerekliliklerinden birisi, uluslararası ve
yerel ölçekteki potansiyelleri ve riskleri teşhis edebilmek ve ardından da bu konuda
doğru yorumlar gerçekleştirerek pazarlama faaliyetlerinde bulunmaktır. Uluslararası
alanda pazarlama çabaları içine giren her işletme ulusal alanda oluşturulan pazarlama
çabalarından çok daha fazla oranda siyasal, ekonomik, sosyal vs. riskler ile karşı
karşıyadır. Çünkü faaliyette bulunulan uluslararası alan, işletmenin anayurduna göre çok
daha az tanıdığı bir pazar ortamı olarak belirmektedir.
56
Aktaran: Meral Tamer,”Stratejiniz Sizi Özgün Kılan Yönünüzdür”, a.g.e., s. 6.
81
C- KÜRESELLEŞMENİN SOSYO-POLİTİK ETKİLERİ
Çalışmamızın şimdiye kadar olan bölümü içinde küreselleşmenin iş dünyası
içindeki yansımalarını ekonomik bir perspektif içinde aldık. Ama unutmamalıdır ki iş
dünyası sosyo-politik ortamdan yalıtılmış ve etkileşimi olmayan bir ortam değildir. Tam
tersine iş dünyası içindeki ekonomik uygulamalar toplumlar üzerinde büyük etkiler
yaratan sonuçlar ortaya çıkarabilmektedirler. Küreselleşme yalnızca uluslararası iş
dünyası içinde meydana gelen bir olgu değildir. Küresel iş dünyası bir boşluk içinde
değil, sosyo-ekonomik ortam içinde işlediğine göre, küreselleşmenin -ağırlıklı olarak
küresel düzeyde iş faaliyetlerinin- sosyo-politik yapı üzerindeki etkileri incelenmesi
gereken bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır.
Küreselleşme kapitalizmin belirli bir aşamasının ürünüdür. Bu nedenle
“küreselleşme karşıtlarının sol görüşlü kişilerin oluşturduğunu iddia etmek kadar,
küreselleşme yandaşlarının da sağ görüşlü kişiler olduğunu iddia etmek doğru bir
değerlendirme olmayacaktır.”
57
Günümüzde küreselleşme kaçınılmaz olarak herkesin
karşısında duran bir olgudur ve bu olgunun olumlu ve olumsuz yönleri ile birlikte
tartışılması gerekmekte, iş faaliyetlerinin yanı sıra insanlığın yararına ne şekilde
uygulanabileceğini ortaya koymak önem taşımaktadır. Bu açıdan günümüzde
“küreselleşmenin demokrasi ve piyasa ekonomisi ilişkisi üzerindeki etkilerinin ne
olduğunun irdelenmesi, iktisadi verilerinin toplumsal boyutlarından soyutlanarak
kullanılamayacağı, iktisat biliminin eskiden olduğu gibi siyasal iktisat (political
economy) parametrelerinde anlaşılması gerektiği ortaya çıkıyor. Bunlara bağlı olarak
demokrasinin ve piyasa ekonomisinin kurumlarla olan ilişkisi, devletin 21.yüzyılın
ekonomik yapılanmalarında ve küreselleşme bağlamında ne tür bir rol oynaması
gerektiği tartışılıyor.”58 Küreselleşme ekonomik alanda başlamış olsa bile, etkileri
sosyal, politik hatta bireysel alanlarda birçok değişimi beraberinde getirmektedir.
57
58
Nazım Güvenç, Globalizm, İstanbul, BDS Yayınları, 1998, s. 20-21.
Soli Özel, “Küreselleşme”, Gazete Pazar, 20 Temmuz 1997, s.14
82
Çalışmamızın önceki bölümlerinde değinmiş olduğumuz küresel tüketicinin sosyodemografik özelliklerinin ortaya konulması ve anlaşılması bakımından da bu alanlardaki
gelişmelerin incelenmesinde yarar vardır. Doksanlı yılların sonlarına doğru artış
gösteren küreselleşme karşıtı gelişme içinde genel bir çerçevede değerlendirilecek
olursa; çalışmanın Küreselleşmenin Tanımlanması başlıklı bölümünde de değinildiği
gibi, küreselleşmenin zengin ülkeleri daha zengin kılması, yoksul ülkeleri ise daha çok
yoksulluğa itmesi, emeğin sermayeye oranla refahtan çok daha az pay alması, yine
sermayeye oranla dünyaya açılma şansının çok daha az olması, sermayenin rahat ve hızlı
dolaşımı sayesinde rant gelirlerinin, gerçek anlamda gelişme ve büyümeyi gösteren
yatırımları önleyecek şekilde artması ve ayrıca ülkelerarasındaki üretim, tüketim ve
yaşam standartları farklılıkları nedeniyle eşitsizliklerin yoğunlaşması gibi konulardaki
olumsuz etkilerinden söz etmek mümkündür.
Küreselleşmeyi
sosyo-ekonomik boyutları açısından tartışmayı sürdürecek
olursak, öncelikle uluslararası istihdam konusunda çıkan sorunlara değinmek
gerekmektedir. 1960’lı yıllarla birlikte, küreselleşmenin hızlandırıcıları olan, büyüme ve
gelişmelerini sürekli arttıran çokuluslu işletmeler ucuz işgücü olanaklarından
yararlanmak için işgücü gerektiren işlerini gelişmekte olan ülkelere kaydırmışlar ve
uzmanlaşma
gerektiren
ileri
teknoloji
ürünlerini
ise
uluslararası
şirketlerin
anavatanlarında üretme yoluna gitmişlerdir. Uluslararası şirketlerin üretimlerinin bu
coğrafi yayılması iki sonuç ortaya çıkarmıştır; “Bunlardan ilki, anayurdu ülkede
istihdam olanakları daraltılırken, ikincisi ise düşük ücret ödenen ülkelerde yeni istihdam
olanakları yaratılmaktadır. İlkinde anayurdu ülkede vasıfsız işçilerin iş bulmada yaşanan
rekabet sorunu nedeniyle ücretleri daha aşağıya çekilme eğilimi göstermektedir.
İkincisinde çokuluslu işletmelerin yatırımlarını kendi ülkelerine çekmek isteyen ülkeler,
mevzuatlarında çalışanlar aleyhine düzenlemeler yapmaktadırlar.”59 Bu durum
hem
gelişmiş hem de gelişmemiş ülkeler bağlamında sosyal sorunlara neden olmuştur.
Uluslararası
işletmelerin
üretimlerini
başka
ülkelere
kaydırmaları
sonucunda,
83
işletmelerin anavatanları içinde “downsizing”
uygulamaları yaygınlaşmış ve yerel
fabrikalarında belirli ölçüde işçi işten çıkarılmıştır. Bu durum ise uluslararası işletmenin
anavatanı içinde sosyal tepkilere ve çalkantılara neden olmuştur. Sosyo-politik etkileri
açısından küreselleşme iki yüzü olan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır: bir yandan
gelişmekte olan ülkelerde istihdam olanağı artarken diğer yandan uluslararası işletmenin
anavatanında sosyal yapı üzerinde olumsuz etkileri olacak işçi mağduriyetleri ortaya
çıkmaktadır. Ancak uluslararası işletmelerin ev sahibi ülkelerdeki işçilere yönelik
istihdam politikalarına da ihtiyatlı yaklaşmak ve ucuz işgücünün sömürülmesi
durumunun da altını çizmek gereklidir.
Gelişmiş ülkeler açısından yapılacak bir değerlendirmede Avrupalı sendikacıların
Yeni Dünya Düzeni ile ilgili yaptığı açıklamalar dikkate değer gözükmektedir. Avrupa
Tekstil Giyim ve Deri İşçileri Sendikaları Federasyonu Genel Sekreteri Patrick İtschert,
küreselleşmenin gelişmiş ülkeleri de hiç alışık olmadıkları sorunlarla karşı karşıya
getirdiğini belirtmektedir. İtschert küreselleşmenin olumsuz etkilerinin geri kalmış veya
gelişmekte olan ülkelerde daha derin hissedildiğini kabul etmekle birlikte tüm dünyada
işsizliğin arttığını, sendikal hareketlerin azaldığını ve sosyal güvenlik sistemlerinin güç
kaybettiğini ileri sürmektedir. İtscherte göre AB içindeki yirmi milyon işsiz radikal
akımların güçlenmesinin en önemli nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.60 Gelişmiş
ülkeler toplumsal çalkantıları dizginlemek için eskisi kadar yeterli olmasa da sosyal
güvenlik sistemlerini devreye sokarken bu durum gelişmemiş ülkeler için büyük
toplumsal sorunlara neden olmaktadır. Nisan 1998’de Afrika Bölgesel Organizasyonu
(AFRO) toplantısına katılan sendikacılar yayınladıkları bildiride ekonominin büyümesi
ve ticaret hacminin artması karşısında yoksulluk, eşitsizlik, işsizlik artmış ve çevre
gittikçe tahrip edilmektedir. Bu noktada çokuluslu şirketler Afrika’nın işgücünü
sömürmekte ve hükümetlerin uygulamaya koydukları sosyal kalkınma programları eksik
59
Mete Çetik – Yüksel Akkaya, Türkiye’de Endüstri İlişkileri, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih
Vakfı Yayınları, İstanbul, 1999,s.50-51
60 Bakınız: Barış Doster, “Küreselleşme Avrupa’daki İşçiyi de Ezdi”, Cumhuriyet Gazetesi, 27 Aralık 1997,
s.3.
84
kalmaktadır. 5-14 yaş grubu arasındaki 80 milyon Afrikalı çocuğun işgücü
sömürülmekte olup bu sayının gelecekteki on yıl için her sene bir milyon artış
göstereceği belirtilmektedir. AFRO Genel sekreteri Andrew Kailembo “ dünya ticaret
piyasalarında yapısal bir değişiklik olmaması halinde ekonomik gelişme Kara Kıta’da
birkaç çokuluslu şirkete kar getirmekten başka bir işe yaramayacak”61 demektedir.
Küreselleşmenin gelişmemiş ve yoksul ülkelerde neden olduğu olumsuzluklara
yönelik bir açıklama da Birleşmiş Milletler’ den gelmektedir. Birleşmiş Milletler İnsan
Kalkınma Programı, 1997 yılındaki raporunda, küresel düzeyde refahı getireceği
propagandası yapılan küreselleşmenin yoksul ülkelerin halklarını bekleyen en büyük
tehlike olduğunu belirtmiştir. “Küreselleşme yoluna devam ettikçe Kuzey ve Güney’
deki zengin ülkeler parsayı topladı. 1970-91 yılları arasında gelişmekte olan ülkelerin
nüfusunun artmasına karşın bu ülkelerin dünya ticaretinden aldığı pay çok az arttı.
Yalnızca Asya ülkelerinin dünya ticaretinden aldığı pay yüzde 4.6’dan 12.5 oranına
çıkarken dünyanın en az gelişmiş ülkelerinin ticaret payı 0.3’ e, yani 20 yıl önceki
oranın yarısına düştü”.62 Küreselleşmenin nimetlerinin yalnızca zengin ülkeler
tarafından paylaşıldığını gösteren bu tür rakamlar, aynı zamanda zengin ülkelerin yoksul
ülkeleri sömürmelerinin de bir göstergesi olarak algılanmasına neden olmaktadır.
Küreselleşmenin bu türden olumsuz bir görünüm içinde sunulmasının
uluslararası şirketlerin pazarlama faaliyetleri için uygun ortamlar yaratması beklenemez.
Küreselleşmeye
yönelik olumsuz tepkiler uluslararası şirketlerin içinde faaliyette
bulundukları ülkelerin halkları tarafından ülkelerinin kaynaklarını sömürmeye gelen
işletmeler olarak görülmeleri sonucuna yol açacaktır. Bu durum uluslararası işletmelerin
ev sahibi ülkelerde kendilerine düşman grupların bulunduğu dış çevresel koşullar içinde
faaliyet göstermeye çalışmalarına neden olur ki, bu da uluslararası işletmeleri
politikalarını uygulama aşamasında zora sokabilir.
61
62
Özlem Yüzüak, “Küreselleşmenin Sınırsızlığı Sorgulanıyor”,Cumhuriyet Gazetesi,10 Temmuz 1998,s.9
..... , ..... , “Küreselleşme Yoksulları Eziyor”, Cumhuriyet Gazetesi, 12 Haziran 1998, s.8
85
Küreselleşme bu tür değerlendirmelerin işaret ettiği gibi, yalnızca iş dünyasında
uluslararasılaşmayı değil aynı zamanda küresel kapitalistin işini kolaylaştıran bir
ideolojinin yaygınlaştırılması koşullarında da değerlendirilmektedir. “Bu ideoloji yüklü
anlamı ile globalleşme yeni liberalizmin, onun öngördüğü kurum ve değerlerin, önemli
ölçüde dışarıdan ithal edilen görüş ve fikirlerin, özellikle medya zoru ile topluma
dayatılması”63 olarak görülmektedir. Küreselleşmeye politik eleştiri getiren bu görüşe
göre, bu terim neoliberal politikaların ideolojisinin empoze edilmesi gibi bir anlamda
kullanılmaktadır. Küreselleşmenin politik yanını vurgulayan bu görüşün öne sürdüğü bir
başka tez ise, küreselleşme süreci ile birlikte ulus-devlet modelinin zayıflamaya
başladığı ve küresel ortamda ulusal vatandaşlıktan değil dünya vatandaşlığından söz
edilmesi gerektiğidir. Aslına bakılacak olursa, bu gelişmenin içinde olumsuz
görülebilecek bir başka nokta daha bulunmaktadır. Temel dinamiğini uluslararası iş
dünyasının
gelişmesinden
alan
bir
şekilde
düşünüldüğünde,
bireyler
ulusal
kimliklerinden çok tüketici olarak görülen bir kimlik içinde tasarlanmaktadırlar. Bu tür
bir kimliğin ulus vatandaşı kimliği yerini almasının ne kadar tercih edilebilir bir durum
olduğu tartışılabilir bir eleştiri noktası olarak belirmektedir. Küreselleşmenin
ideolojisine göre ulus devletler ulusal pazarın ortadan silinmesiyle birlikte tarih
sahnesinden silineceklerdir. Ancak şimdiye kadar görüldüğü kadarıyla, küresel
tüketimin dünya ölçeğinde yaygınlaştırılamaması gibi ulus devletin yok oluşu
gerçekleşmemiştir. Eğer gelecekte ulus devletler küreselleşme ve uluslararası pazarların
kurulmasıyla birlikte ortadan kalkacaklarsa bile, bu durum henüz yakında gerçekleşecek
gibi görünmemektedir. Bu durumun sonucu olarak,
uluslararası şirketler açısından
ülkelerin politik-yasal çevresi hala dikkate alınması gereken önemli bir dış çevre olarak
varlığını ve etkisini sürdürmektedir.
Küreselleşmenin hala birçok insan tarafından özlemle karşılanan bir durum
olmasına rağmen, yaratmış olduğu sosyo-politik etkiler, küreselleşmeyi, kapitalizmin
olumsuz gelişme gösteren bir aşaması olarak gören insanların sayısının artmasına neden
63
Sencer Ayata, “Toplumbilim açısından Küreselleşme”, Emperyalizmin Yeni Masalı : Küreselleşme
86
olmaktadır. Bu tepkiler de küreselleşmenin niteliğine uygun olarak artık yerel düzeyi
aşmakta ve kapitalist örgütlenmelere karşı düzenlenen Seattle Olaylarının ve Prag
Olaylarının göstermiş olduğu gibi küresel eylemler düzeyine ulaşmıştır. Bu türden
küresel tepki eylemleri,
küreselleşme süreçlerinin arkasında yatan gelişmelerin
küreselleşme olgusunun yalnızca ekonomik bir olgu olmadığını göstermektedir.
Küreselleşme ideolojisine karşıt görüşte olan insanlar tarafından ortadaki durum “politik
ekonomi” olarak yorumlanmaktadır. Bu politik ekonominin ortaya çıkardığı üç sorun
bulunmaktadır: “Bunlardan birincisi, ‘yurttaşlık’ konusudur. Aşırı bireyci, aşırı rekabetçi
bir pazar, iyi yurttaşlık olgusunu geçersiz kılmaktadır. İkincisi ise, ‘ekonomik değer’,
‘ekonomik zenginlik’ konusudur...küreselleşme siyasaları ile elde edilen zenginlik, bu
siyalara
koşut
benimsenen
sosyo-politik
anlayış
nedeniyle
halka
dağıtılmamaktadır...Üçüncü şık ise, küreselleşme nedeniyle güdülen siyasalar, kısa
sürede çok para kazanma hırsı, özellikle gelişmekte olan ülkelerin ‘çevresine’ onarılmaz
zararlar vermektedir.”64 Küreselleşmeye yönelik tepkilerin akademik düzeyde de
eleştirilmeye başlanması, küresel kapitalistin dizginlenmesi konusunda bir ihtiyacın
yaygınlığını göstermektedir. Bu etkiler uluslararası sermaye tarafından da ciddi uyarı
sinyalleri olarak görülmeye başlanmıştır. Uluslararası işletmelerin bu konuda duyarlılık
kazanmalarının göstergeleri “sosyal sorumluluk” ilkesinin işletmeler tarafından daha
fazla kabul görmesi ve özellikle halkla ilişkiler uzmanlarının uluslararası şirketlerin
imajına yönelik çalışmalarında bu ilkenin altını daha fazla çizmeleridir.
kitabında, Işık Kansu (Yayına Hazırlayan), Ankara, İmge Yayınları, Mayıs 1996, s. 63.
64 Suna Kili, “ABD’de Bir şeyler Oluyor”, Cumhuriyet Gazetesi, 7 eylül 2000, s.2.
87
BÖLÜM 2:
ULUSLARARASI İŞLETMELERDE YÖNETİM VE ÇEVRE
FAKTÖRLERİNİN HALKLA İLİŞKİLER
STRATEJİLERİNE ETKİSİ
Çalışmamızın birinci bölümünde günümüz çokuluslu, küresel, transnasyonal vs. gibi
terimlerle ifade edilen işletmelerin yeni yapılanmalara gitme nedenlerinin temelini
oluşturan küreselleşme olgusunu ve küreselleşme bağlamı içinde iş dünyasının gelişmesini
ele almış; küreselleşmenin sosyo-ekonomik-politik-kültürel temelli etki ve sonuçlarını
incelemiştik. Çalışmamızın bu bölümünde ise, yukarıda genel çerçevede tanımlamaya
çalıştığımız çokuluslu, uluslararası, transnasyonal ve küresel işletmelerin yönetim ve
iletişim stratejilerini belirlemelerinde temel ekseni oluşturan işletme çevresini iç ve dış
çevre olarak ele alarak bu çevreler içinde mutlaka sağlıklı bir şekilde bir yönetim
anlayışının kurulmasının ve geliştirilmesinin önemini ve gerekliliğini vurgulayacağız; bu
vurgulama içinde uluslararası işletmelerde uluslararası stratejik yönetim anlayışının
doğrultusunda iletişim ve halkla ilişkiler faaliyetlerinin nasıl oluşturulması gerektiğine
değineceğiz. Böylelikle birinci bölümde küreselleşme olgusu ile birlikte değişen dünya
düzeni ve bu düzenin içinde uluslararası faaliyetlerde bulunan ekonomik kurum ve
kuruluşların üzerindeki etkisi bağlamında, uluslararası işletmelerin küreselleşme etkisi ile
ortaya çıkan yeni oluşumlara ayak uydurmak ve yaşamlarını sürdürebilmek için yeni
yönetim anlayış ve yaklaşımları benimseme sorunları incelenecek ve işletme iç ve dış
çevresini denetim ve kontrol altında tutabilme çabalarının nasıl gerçekleşebileceği
anlatılacaktır.
88
I- AÇIK BİR SİSTEM OLARAK ULUSLARARASI İŞLETME
Uluslararası düzeyde nitelikler gösteren bir kurum olarak uluslararası işletme her
örgüt gibi dışındaki dünya ile karşılıklı etkileşim içinde olan açık bir sistemdir;
uluslararası bir işletme iç ve dış çevreleri içindeki öğelerden ve bu öğelerde meydana
gelen değişimlerden etkilenmektedir. Ayrıca uluslararası işletme de tüm örgütler gibi
kendisini oluşturan öğelerin birbirine bağımlı ilişkileri içinde oluşmuş bir bütünlük
sunmaktadır. Bu nedenle uluslararası işletmeler iç ya da dış çevresindeki öğelerin
oluşturduğu bağlam içinde incelenmek ve bu öğelerin birbirleriyle ilişkileri bağlamında
ele alınmak zorundadır. Uluslararası işlemelerin ilişkide bulunduğu iç ve dış çevre
öğelerini aşağıdaki şekilde olduğu gibi gösterebiliriz:
89
Şekil 5: Uluslararası İşletmenin İç ve Dış Çevresi
Ulusal
Hissedarlar
Uluslararası
Hissedarlar
Ulusal
Ticari
Kuruluşlar
Ulusal İşçiler
HİSSEDARLAR
Ulusal
Yöneticiler
Uluslararası
Ticari
Kuruluşlar
Uluslararası
İşçiler
İŞÇİLER
TİCARİ
KURULUŞLAR
YÖNETİCİLER
Uluslararası
Yöneticiler
Ulusal
ULUSLARARASI
İŞLETME
YAKIN
ÇEVRE
Uluslararası
MÜŞTERİLER
TOPLUM
Yerel
pazarlardaki
Müşteriler
Uluslararası
pazarlardaki
Müşteriler
DEVLET
İşletmenin
Kendi
Ülkesindeki
Devlet
İşletmenin
Faaliyette
Bulunduğu
Ülkedeki Devlet
Yerel/Ulusal
Uluslararası
Toplum
Toplum
90
Ayrıca uluslararası işletmeler söz konusu olduğunda, bu işletmeler hem yerel hem
de uluslararası pazar içindeki faaliyetlerinde toplum ile ilişkisi ve bu ilişkinin ortaya
çıkardığı bağlamlar içinde incelenmek durumundadır. Kuşkusuz uluslararası işletme her
örgüt gibi kendi hedef ve amaçlarına sahiptir ama bu hedef ve amaçları gerçekleştirirken
ilişkide bulunduğu çevrelerle uyum sağlama gerekliliği içinde faaliyet göstermektedir.
İçinde bulunduğumuz küreselleşme ortamı içinde işletmelerin içinde yer aldıkları
dış dünya ve bu dünya içindeki çevreler hızlı ve sürekli bir değişim halindedirler. İşletmeler
bu değişim içinde varlıklarını sürdürmek üzere dış dünyaya uyum sağlama çabası içine
girmektedirler. Uluslararası işletmeler bir yandan yeni fırsatlar sunan bu dış dünya içinde
daha zor koşullarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Takip eden sayfalar içinde yukarıda
sunulan bakış açısından, uluslararası işletmelerin küresel iş dünyası içinde iç ve dış
çevreleriyle ilişkileri ve aralarındaki iletişim konusu, yönetim temelli bir zemin içinde
incelenecektir.
91
A- ULUSLARARASI İŞLETMELERDE YÖNETİM
Bir işletme yatırımlarını ve pazarını uluslararası alana kaydırdığı zaman, bir
başka deyişle bir işletmenin işleri birden fazla ülkenin sınırları içinde gerçekleştiği
zaman uluslararası yönetime yönelik bir ihtiyaç da ortaya çıkmaktadır. Uluslararası
yönetim konusunu ele almadan önce, bu kavramı tanımlayabilmek için genel yönetim
tanımlamasından yola çıkmak ve bu tanımı uluslararası ölçekte genişletmeye çalışmaya
girişmekte yarar vardır. Öncelikle yönetim işlevini tanımlayacak olursak, yönetim “bir
amaca ulaşmak için insanların işbirliğini sağlama ve onları amaca doğru yürütme
faaliyet ve gayretlerinin toplamıdır. Başkaları vasıtasıyla amaçlara ulaşma veya
başkalarına iş gördürme faaliyetlerinin tamamı yönetim sürecini oluşturur....Yönetimin
biçimini başlangıçta toplumun sosyal, kültürel ve doğal şartları belirler.”65 Bu
tanımlamanın içeriğini uluslararası alana taşıyarak uluslararası yönetimi “bir
organizasyonun küresel amaçlarını (1) organizasyonun insan ve fizik kaynaklarının
tedariğini, tahsisini ve kullanımını etkili bir biçimde eşgüdümleme ve (2)
organizasyonun küresel ortam ile dinamik bir denge durumu içinde varlığının
sürdürülmesi yoluyla gerçekleştirilme süreci olarak tanımlayabiliriz.”66 Her iki tanımın
da içerdiği biçimde, uluslararası işletmeler ve çevreleri arasında sürekli bir etkileşim
mevcuttur ve bu etkileşim iki temel konuyu içerir:
-
Karşılıklı ve sürekli bilgi edinme
-
Uyum sağlama .
İşletmeler
açısından
uyum
sağlama
yönetimin
geliştirilmesi
anlamına
gelmektedir. Bilgi edinme gereksinimi önce iletişim daha sonra ise halkla ilişkiler işlevi
ile karşılanmaktadır. Oldukça çekici, yararlı ve kolay ulaşılabilir bir halkla ilişkiler
sistemi, birçok görev ve hizmetlerin bütünleştirilmesini sağlayabilecektir. Halkla
65
İlhan Erdoğan, İşletmelerde Davranış, İstanbul, Beta Yayınları, 1994, s. 159, 161.
Arvind V. Phatak, International Dimensions of Management, Boston, PWS-Kent Publishing Company,
1992, s. 3.
66
92
ilişkiler işletme yönetim ve diğer işlevlerinin hepsini kapsayan bir şemsiye görevi
üstlenmelidir. Bu işlev bir yandan işletmeyi dış etki ve tehditlerden koruyacak, diğer
yandan da işletmenin iç dinamiklerine, yerinde, yeterli düzeyde, zamanında güven
sağlayabilecektir. Uluslararası işletmelerde bu halkla ilişkiler programları uygulanırken,
yönetici, yönetimin her aşamasında, sürekli çevreyle ve diğer iş gruplarıyla ilgilenmeli,
işletmenin iç çevresini olduğu kadar dış çevresini de değerlendirmelidir.67 Çünkü
uluslararası işletmeler başarılı olmak adına daha dinamik ve esnek bir tavır içinde
yapılanmaya yönelmektedirler. Uluslararası alanda faaliyetlerini sürdürmek üzere
vizyon ve hedeflerini belirleyen yönetim, dünya ölçeğinde gerçekleşecek olan bu
faaliyetlerin taşıdığı risklerin ve fırsatların farkındadır. Bu nedenle işletme politikaları
belirlenirken stratejiler faaliyette bulunulması planlanan ülkenin ekonomik, sosyokültürel, politik ve pazara ilişkin yapısı göz önüne alınarak belirlenmelidir. Böylece
dünya genelinde herhangi bir şekilde işletmeyi yansıtan, bölgesel eylem ve örgüt
biçimleri geliştirilebilecektir.
Bir işletmede yönetimde kurmay işlev durumundaki halkla ilişkiler, uluslararası
işletmenin geleceği konusunda tahminlerde bulunarak işletmenin piyasada var kalmasına
yardımcı olmak durumundadır. Bu işlevi ile halkla ilişkiler “geleceğin ne olduğunu
tahmin etmek, işletmesinin nereye gittiğini, gelecek yıllarda faaliyetlerinin ne tür bir
seyir göstereceğini sistematik bir biçimde öngörmek” durumunda olan yöneticiler için
yol gösterici ve yönlendirici bir işlev üstlenebilir ve stratejik yönetim sürecine etkili bir
biçimde katılabilir. Uluslararası işletmelerin verimli bir şekilde faaliyet gösterebilmesi
ancak işletmenin tüm öğelerinin göreve ve amaca uygun olarak çalışmak üzere
planlanmasıyla; doğru yöntemlerle ve verimli bir şekilde düzenlenmesiyle mümkün
olacaktır. Uluslararası işletmenin tüm öğelerinin arzulanan şekilde çalışmasını sağlayan
ise yönetim işlevidir. Bilindiği ve literatürdeki birçok araştırmanın göstermiş olduğu
gibi, ister ulusal ister uluslararası ölçekte olsun bir işletmenin sahip olduğu
olumsuzluklar ve yanlışlıklar büyük ölçüde yönetimden kaynaklanmaktadır.
67
Akın Marşap, “Organizasyonların Yönetiminde Halkla İlişkilerin ve Tanıtımın Artan Rol ve Önemi”,
93
Ulusal işletmelere oranla daha büyük dış çevre risklerine sahip olan uluslararası
işletmelerde stratejik yönetim önem kazanmaktadır. “Stratejik yönetim, dış çevre
analizlerinden yola çıkarak, teşhisleri ve de uzun dönemli işletmenin yönünün ne
olacağını belirleyen, uyuma ve rekabete yönelik bir yönetim sürecidir ve diğer
yönetimlerden ayırt edici özelliklere sahiptir. Her şeyden önce tepe yönetimin bir
fonksiyonu olarak değerlendirilmelidir; geleceğe yöneliktir; vizyona yöneliktir.
Geliştirilen uzun vadeli amaçlar, sonuca varmak için nelerin yapılması gerektiğinin
düşünsel yükünü oluşturur. İşletme, açık bir sistemde bir bütün olarak algılanır;
dolayısıyla çevre, oldukça yakından izlenen bir faktördür ve toplumun çıkarlarını sürekli
göz önünde bulundurmak esastır. Bu nedenle, stratejik yönetimin ilgi alanı geçmişteki
başarılar ve onların tekrarı değil, beklenilmeyen durumların ve çevresel sorunların
üstesinden gelmektir.”68 Modern işletme yönetimleri açısından beklenilmeyen durumlara
ve çevresel sorunlara yol açan en önemli gelişme, küreselleşmenin etkisinin baş
döndürücü bir hızla artması sonucunda tüm fırsatları ve tehlikeleri ile birlikte iş
dünyasının uluslararası ölçeğe taşınmasıdır.
Bu nedenle günümüz koşullarında stratejik planlama yapılırken göz önünde
tutulması gereken en önemli husus, etkisini giderek arttıran bir küresel ekonomi ve
kültür içinde iş görülmesi zorunluluğunun etkilerinin de paralel bir güçlü çizgide giderek
artmasıdır. Burada ”stratejik yönetim boyutu kavramı ile sözü edilen şey, genel ve uzun
vadeli işletme gelişiminin işletmenin politik misyonu biçimindeki esasların eylemler
halinde somutlaştırılmasıdır. Bu somutlaştırma spesifik planlar biçiminde olmaktadır.”69
Bu planların hazırlanması aşamasında halkla ilişkiler çalışmalarının da desteği ile
uluslararası işletmenin misyonu, vizyonu ve dolayısıyla işletmenin varoluş nedeni ile
örtüşen hedeflerin gerçekleştirilmesine çalışmak ön planda yer almalıdır. Bunun
Pazarlama Dünyası, Yıl: 11, Sayı: 62, İstanbul, Dünya Yayıncılık, Mart-Nisan 1997, s.23.
68 A.Cengiz Üzün, “Stratejik Yönetim ve Halkla İlişkiler”, Pazarlama Dünyası, Yıl: 14, Sayı: 200001,
İstanbul, Dünya Yayıncılık, Ocak-Şubat 2000, s.34.
69 Markus Kaiser, “Kulturelle Kommunikationspraxen als Leitbild einer wirtschaftsethisch reflektierten
Unternehmenskommunikation”,
Dialogorientierte
Unternehmenskommunikation:Grundlagen
–
Praxiserfahrungen, Perspektiven, Günter Bentele..(Hrsg.),Berlin, VISTAS, 1996, s.139.
94
gerçekleştirilmesinde ise temel koşullardan birisi, halkla ilişkiler uygulayıcısının
yönetim takımının bir parçası olmasıdır. Başka kültürlerin hakim olduğu ülkelerde
çalışmayı seçen ya da işletmenin uluslararası çevresi içinde faaliyette bulunan kişilerden
öncelikle teknik ve işe ilişkin yeteneklerini geliştirmesi beklenmektedir. Ancak başka
kültürlere üye kişi ve gruplarla uyumlu bir şekilde çalışma ve anlaşabilme yeteneğine
sahip olmaksızın işe ve teknik konulara ilişkin yetenekleri fırsata dönüştürmek hiç de
kolay olmayacaktır. Etkili yönetim teknik ve işe ilişkin bilgiyi kapsamaktadır. Örneğin
inşaat sektöründe yönetici olarak görev yapan bir kimse, yolların, binaların ve köprülerin
yapımı için gerekli olan teknik bilgiye sahip olmalıdır. Aynı zamanda işe ilişkin olarak,
proje yönetimini ve sistem analizini de bilmelidir. Konumuz uluslararası alanda
faaliyette bulunan işletmelerin stratejik yönetimlerini halkla ilişkiler ya da iletişim
politikaları ile nasıl daha rasyonel ve başarı merkezli oluşturmak olduğundan yukarıda
adı geçen işletme teknik bilgilerine burada yer vermeyeceğiz.
İşletmeler özellikle uluslararası alanda faaliyet gösteren çokuluslu, ulus ötesi ve
uluslararası işletmeler açısından stratejinin önemi diğer tür işletme yönetimlerine oranla
çok daha fazladır. Bunun nedenlerinin başında, bu işletmelerin başarı odaklı faaliyetleri
açısından iç ve dış çevrelerine ilişkin enformasyona ve bu çevrelere işletmeye ilişkin
bilgi aktarımına ulusal işletmelere oranla çok daha fazla gereksinimlerinin olmasıdır.
Çünkü çokuluslu ve uluslararası işletmelerin faaliyet çevreleri belirsiz bir özellik
göstermektedir ve sürekli olarak incelenerek değerlendirilmesi ve elde edilen verilerin
işletmenin stratejik kararlarına zamanında ve yerinde dahil edilmesi zorunludur.
Elli yıllarda Harvard Business School profesörlerinin ortaya attığı strateji
kavramı o günden bugüne yöneticilerin eğitim ve gelişimi çabalarının en önemli unsuru
olmuştur. İşletme stratejisi kavramı iki aşamada oluşmaktadır. Birinci aşama olan
işletme stratejisinin formüle edilmesinde işletme içi kaynak ve değerlerin dış çevredeki
fırsatlar ile birleştirilmesi söz konusudur. İkinci aşama olan işletme stratejisinin
uygulama aşamasında ise, belirlenen stratejinin uygulanabilmesi için gerekli yapı ve
süreçlerin oluşturulması söz konusudur. Bu aşamalar içinde “stratejik yönetim
95
kavramının amacı, işletmelerin, giderek daha değişken özellik kazanan çevresel
koşullara uyumunun sağlanmasıdır. Stratejik yönetimle hedeflenen, işletmeleri çevresel
değişkenlerle birlikte
düşünmek ve yönetsel kararları olası çevresel değişimleri
gözönüne alarak vermektir.”70 Stratejik yönetim anlayışının tarihsel gelişim aşamaları
şekil 6’de görüldüğü şekilde verilmektedir:
70
A.Zeynep Düren, a.ge., s.10.
96
Şekil 6: Son Kırk Yılda Stratejik Konseptin Gelişim Aşamaları
KAYNAK: Manfred Perlitz, “Strategische Unternehmensführung”, Unternehmungspolitik,
Susanne Bartscher/Paul Bomke (Hrsg.), Stuttgart, Schaeffer-Poeschel Verlag, 1995, s.256.
97
Stratejik yönetim ve işletmeler açısından strateji belirlemenin ne kadar hayati bir
öneme sahip olduğunu belirttikten sonra, şimdi stratejik yönetim kavramını daha iyi
anlayabilmek için stratejik yönetim süreçlerinin neler olduğu üzerinde durulabilir.
Bilindiği gibi, stratejik yönetim süreçlerinin en önemli birim süreçlerinden birisini
işletmelerin çevrelerine ait analiz çalışmaları oluşturmaktadır. Uluslararası işletmelerin
analiz ihtiyacı aynı zamanda uzmanlaşma ihtiyacının da altını çizmektedir. Bir
organizasyonun alanı uluslararası boyutlara taştıkça uzmanlaşmaya duyacağı ihtiyaç da
genişlemesi ölçüsünde artmaktadır. Uluslararası bir şirkette insanlara üretim ya da
pazarlama gibi farklı çalışma alanlarında uzmanlar olarak ihtiyaç duyulmaktadır. Bu
uzmanlar uluslararası şirketin departmanları içinde yer alabildikleri gibi, farklı yerel ya
da ulusal bölgeler içinde çalışabilmektedirler. Sosyal ve açık birer sistem olarak
faaliyetlerini sürdüren modern işletmelerin çevrelerini tanımak ve işletmeyi ve
faaliyetlerini bu çevreye tanıtmak amacıyla gerçekleştirdikleri tüm süreçlerin temelinde
yatan iletişim ve halkla ilişkiler olgusu burada da tüm önemi ile karşımıza çıkmaktadır.
Bir yandan teknolojideki, müşteri beklentilerindeki ve sosyo-ekonomik
çevredeki koşulların baş döndürücü hızla değişmesi, diğer yandan artan küreselleşme ile
birlikte pazar ve rekabet ortamındaki değişimler, iç ve dış olmak üzere müşterinin tüm
işletme faaliyetlerinin odak noktası haline alması, işletmeleri tüm bu karmaşık yapı
içerisinde her an ortaya çıkabilecek tüm sorunları çözüme ulaştırmak temelinde bir
yönetim anlayışını gündeme getirmiştir. “Küresel işletmelerin yönetsel ve örgütsel
etkinlikleri, geleneksel işletmelerden farklı oldukları için, bu işletmeler yönetsel
faaliyetlerindeki farklılıkları karşılayacak yeni örgüt modelleri geliştirmişlerdir. Yalın
işletme modelinden, sanal işletmelere, öğrenen organizasyonlardan, şebeke tarzında
örgütlenmelere kadar, farklı yapıda ve anlayıştaki örgüt modelleri, bunlardan bazılarıdır.
Küresel düzlemde faaliyet gösterebilmek, işletmelerin yönetsel, teknik ve örgütsel
yönden yeni gelişme ve ihtiyaçlar doğrultusunda, yeniden yapılanmalarıyla mümkündür.
Bu bir zorunluluktur. Çünkü işletmelerin küresel faaliyetlerde karşılaştıkları sorunların
98
başında, örgütsel yapılanma biçiminden kaynaklanan sorunları gelmektedir”71.
Uluslararası işletmelerde küresel koşullara uygun yapılanma ihtiyacı, artık sadece içinde
faaliyet gösterdikleri sektörün en üst kademesinde yer almaktan çok daha önemli olan, o
kademede çok uzun bir süre yaşamını sürdürebilmesi için yeterli alt yapıya sahip
yöneticiler ve yönetim anlayışları önem kazanmaya başlamıştır. Uluslararası şirketlerin
bu türden yöneticilerinin niteliklerini şu şekilde gösterebiliriz:
71
Hasan Tutar, Küreselleşme Sürecinde İşletme Yönetimi, İstanbul, Hayat Yayıncılık Ltd. Şti.,1999, s.
155.
100
Şekil 7: Uluslararası Etkili Yönetim Faaliyetinin Elemanları
BAĞIMSIZ YÖNETİCİNİN
Kişisel Özellikleri
İŞE VE TEKNİĞE İLİŞKİN BİLGİ
KÜLTÜRE İLİŞKİN BİLGİ
DURUMA İLİŞKİN BİLGİ
Kavramsal
Uygulamaya Özgü
Kavramsal
Uygulamaya Özgü
Konular
Strateji/politika
Ürün bilgisi
Kültürün
Boyutları
U.S.A.
Kanada
Sermaye piyasası
Muhasebe süreçleri
Sistem analizi
Bilgisayar sistemleri
Vs.
Üretim yöntemleri
Planlama teknikleri
Vs.
Kültürün rolü
Ve etkisi
- Kendi
Farkındalığımız
(kendimiz)
İsviçre
Japonya
Malezya
Kenya
Yavru işletme Belirlenen bir ülke
Kurmak
için toplumsal,
Ortak seçimi
ekonomik, politik ve
Anlaşma yapmak yasal enformasyon
İşgücü sorunları
İntikal ve kariyer
Etkileri
İnsan kaynakları
Sistemi
(insan kaynağı
seçimi, eğitimi)
Proje yönetimi
Tahmini zor
Ücretlendirme vs.
- Kültürel
Karayipler
farkındalığımız Çin
(diğerleri)
Brezilya
Kültür şoku
İŞE VE TEKNİĞE
İLİŞKİN YETENEKLER
vs.
KÜLTÜRLERARASI
İLETİŞİM
YETENEKLERİ
Uygulamaya Özgü
DENEYİM
ETKİLİ YÖNETİM FAALİYETİ
KAYNAK: Henry W.Lane ve diğerleri, International Management Behavior, Boston, PWS-Kent
Publishing Company, 1992, s.10.
101
Bu başlık altında yapılan açıklamalar göstermektedir ki, uluslararası işletmeler
her işletme gibi amaç ve vizyonunu belirlemek ve bu doğrultuda başarılı bir işletme
profili çizebilmek için stratejik bir yönetim yaklaşımını benimsemek durumundadır.
Ancak uluslararası işletmelerin çok kültürlülük, karmaşık bir dış çevre, işletme
tarafından daha az tanınan yerel pazar ve faaliyet alanlarına sahip olması nedeniyle,
ulusal alanda faaliyet gösteren işletmelere oranla çok daha fazla işletme içi kaynak
ve değerlerin tespiti, daha sonra bu kaynak ve değerlerin belirlenen amaçlar
doğrultusunda uygulanma sürecini kapsayan stratejik bir yönetim anlayışını kurma
ve yürütme zorunluluğu vardır. Yönetim faaliyet ve kararlarını uluslararası
işletmenin karar birimlerini oluşturan yönetici kadroları vermektedir. Bu nedenle
özellikle kültürel farklılıkların üstesinden gelmek ve bu farklılıklardan doğabilecek
olumsuzlukları fırsatlara dönüştürebilecek iletişim teknik ve yeteneğine sahip
yöneticilerden oluşan bir yönetim kadrosu uluslararası işletmelerin başarılı stratejiler
geliştirerek bunları uygulayabilmesine olanak tanıyacaktır.
102
B- ULUSLARARASI İŞLETMELERDE İLETİŞİM
Uluslararası işletmelerde çalışan halkla ilişkiler uygulayıcılarının karşısında
duran temel sorun, iletişim süreçlerini uluslararası ölçekte nasıl kullanacakları ve bu
soruna bağlantılı biçimde iletişim becerilerini hangi koşullara göre nasıl
değiştirecekleridir. Bir başka deyişle, halkla ilişkilerin iletişim işlevini çokuluslu ve
çokkültürlü bir boyut içinde nasıl gerçekleştirecekleri uluslararası halkla ilişkiler
uygulamacıları için üzerinde düşünülmesi gereken ciddi bir sorun olarak
durmaktadır. Çünkü iletişim bozukluğundan kaynaklanan, işletme mesajlarının
kültürel nedenlerden dolayı
yanlış anlaşılması ya da mesajın hedef kitlelere
ulaştırılamaması, uluslararası ortamda iş yapan işletmelerin temel iletişim sorunlarını
oluşturmaktadır.
Uluslararası işletmelerde kültürel farklılıklardan kaynaklanan nedenlerden
dolayı sağlıklı bir iletişim kurulamıyorsa, işletme içinde sorunların ve çatışmaların
baş göstermesi kaçınılmaz olmaktadır. Bu nedenle işletmelerin iletişiminde temel
çatışma nedeni olarak farklılıklar bulunmaktadır. Uluslararası işletmelerin de aynı
çalışma ortamını paylaşan birçok farklı kültür ve kimlikten oluştuğu düşünülürse,
işletme içi çatışmaların sağlıklı bir iletişim ve kurum içi halkla ilişkiler çabaları ile
önlenmesi mümkün olabilecektir. Çatışmaların sorun ya da krizlere dönüşmeden
çözümlenebilmesi, uluslararası işletmeler açısından verimli bir iş ortamı, başarı
odaklı işletme davranışı ve çalışanların dolayısıyla işletme performansının artmasına
da yardımcı olacaktır. Performans arttırıcı bir diğer önemli unsur olan motivasyon;
çalışanların düşünce ve önerilerini özgürce açıklayabilecekleri bir ortam yaratılması,
çalışanların bilgi, beceri ve yeteneklerini geliştirmek amacıyla eğitim olanaklarından
sürekli ve düzenli olarak yararlanmalarını sağlanması, işletme içi iletişim
kanallarının sağlıklı kurularak sürekli açık tutulması ve bu kanallardan çalışanlara
düzenli bilgi ve enformasyonun aktarılması gibi konuları bünyesinde barındıran bir
kavramdır.72
72 Gülten İncir, “Örgütsel Performansa Değişik Bir Bakış: İnsansal Performans”, Anahtar, Yıl: 9, Sayı:
98, Ankara, Şubat, MPM Yayın Organı, 1997, s.7.
103
Ayrıca yöneticilerin bu ortamı yaratmayı sağlayacak bir anlayışa ve iletişim
becerilerine sahip olması gerekmektedir. Çünkü kendi ulusal/yerel çevresinin dışında
çalışmak durumunda kalan bir yönetici, başka ulusal/yerel kültürel yapıya ve farklı iş
anlayışlarına sahip insanlarla bir arada iş faaliyetlerinde bulunacaktır. Bu yüzden
uluslararası iş ortamında görev yapan yöneticiler “yönetimlerini ve davranışlarını bu
kültürlerdeki insanların değer ve geleneklerine göre değiştirmek, bunlara uyum
sağlamak ve bu farklı ortamı öğrenmek durumundadırlar. Örneğin, Amerikalı bir
yöneticiyseniz
ve
Çin’de
çalışmak
durumundaysanız
davranışlarınızı
ve
beklentilerinizi hatta politik tutumlarınızı bile bu kültüre uygun düşecek şekilde
değiştirmelisiniz. Yani bir insanla ilişki kurarken davranışlarınıza dikkat etmeli ve
yaklaşımlarınızı belirli protokol kurallarına göre yapmalısınız.”73 Bu türden
kültürlerarası iletişim becerilerine sahip olmayan bir yöneticinin uluslararası
işletmenin iş faaliyetlerine olumlu bir katkısı olmayacağı gibi, işletmenin
kültürlerarası iletişimi sağlayan halkla ilişkiler uzmanı ile verimli bir eşgüdüm içinde
olması beklenemeyecektir.
Halkla ilişkiler mesleğinin özünde zaten bir kültürel iletişim faaliyeti olması
yatmaktadır ve bu nedenle kültür olgusuyla yakından ilgilidir. Halkla ilişkiler meslek
i bir zorunluluk olarak kültür içinde farklılıklar gösteren gruplarla iletişim kurma
yollarını bilmeyi gerektirmektedir. Uluslararası ortamın kültürel farklılıklara sahip
ortamı içinde iletişim kurmak durumunda olan halkla ilişkiler uygulamacıları, farklı
kültürlerin yaratmış olduğu çok kültürlü ortamın değişkenleriyle yüz yüze
kalmışlardır. Bu durumda uluslararası halkla ilişkiler uygulamacısının çokkültürlü
yapı içinde kabul etmeleri gereken bir takım mesleki önermeler bulunmaktadır. Bu
önermeleri şu şekilde saptamak mümkündür:
73 Enver Özkalp, Çiğdem Kırel, “Globalleşen Örgütler ve Örgütsel Davranışın Bu Süreçteki Yeri ve Yeni
İlgi Alanları”, 8. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi (Bildiriler), Nevşehir, 25-27 Mayıs 2000,
s.450.
104
Tablo 3: Sosyal-Yorumlamacı Kuramın Çokkültürlü Halkla ilişkiler
İletişimi İçin Önermeleri
__________________________________________________________
Önerme
1:
Halkla
ilişkiler
iletişimcileri
stratejik
ajanlar
olarak
anlaşılmaktadırlar.
Önerme 2: İletişim alıcıların (recipient) kültürel bağlamı içinde yorumlanır,
kaynaklarının (sources) değil.
Önerme 3: Bütün halkla ilişkiler iletişimi katılımcıların kimliklerini göz
önüne almaktadır.
Önerme 4: Halkla ilişkiler iletişimi içindeki değerlerin tayini kültürel olarak
koşullanmış bir süreçtir.
Önerme 5: Halkla ilişkiler kaynakları kurumsal çıkarların temsilcileri olarak
anlaşılmaktadırlar.
Önerme 6: Halkla ilişkiler iletişimi gerçekliğin aday çeşitlemeleri olarak
anlaşılmaktadır.
Önerme 7: Halkla ilişkiler iletişimi sosyal topluluklar yaratır.
Önerme 8: Halkla ilişkiler kaynakları (sources) ideolojik iletişim konusunda
sorumluluk taşımaktadırlar.
KAYNAK: Stephen P. Banks, Multicultural Public Relations: A Social-İnterpretive
Approach, Thousand Oaks, Sage Publications, Inc, 1995, s.38
105
Tablo içindeki önermeleri kısaca açıklayacak olursak; Halkla ilişkiler
iletişimcileri stratejik ajanlar olarak anlaşılmaktadırlar: Çünkü halkla ilişkiler
mesajlarında içerik, kitle iletişim aracı ve iletişim bağlamları maksatlı olarak
seçilmektedirler. Mesajlara yüklenen anlamların sorumluluğu izler-kitle tarafından
değil, halkla ilişkiler iletişimcileri tarafında kalmaktadır.
İletişim
alıcıların
(recipient)
kültürel
bağlamı
içinde
yorumlanır,
kaynaklarının (source) değil: Bu önermeyi bir başka deyişle açıklayacak olursak,
halkla ilişkilerin hedef kitleleri her zaman için halkla ilişkiler uygulamacılarının
kültürel perspektiflerine sahip olmak zorunda değildirler. Bu durumun nedeni kısmen
halkla ilişkiler uygulamacılarının hedef kitleler üzerinde bilgi, tutum ve davranış
değişikliği yaratmak isteyen kimseler olması, hedef kitlelerin ise bu değişikliğe
doğru çekilmek istenen kimseler olmasıdır. Daha önemlisi, halkla ilişkilerin hedef
kitleleri çoklu ve farklı bir yapıya sahipken, halkla ilişkiler mesajı birleştirici ve
kurumsaldır.
Bütün halkla ilişkiler iletişimi katılımcıların kimliklerini göz önüne
almaktadır: Kimlik genel olarak kişinin kendi tecrübelerinden çıkan çok cepheli bir
duyguya göndermede bulunmaktadır. Çoğu kuramcı insanların geniş çerçevede bir
sosyal ve kültürel kimlikleri sürdürdüklerini ve bunların uyarlamalara maruz
kaldıklarını söylemektedir. Başka türlü söylersek, halkla ilişkiler iletişimi kimliklerin
bu türden uyarlamalar yapmasına neden olabilecek mesajlar üretebilmektedir.
Halkla ilişkiler iletişimi içindeki değerlerin tayini kültürel olarak koşullanmış
bir süreçtir: İletişim kültürel kodların kullanılmasıyla sağlandığı ve kültürel olarak
kodlanmış sinyaller her zaman için kültürel olarak dokunmuş bir ortam içinde
yorumlandığı için, her türlü iletişim içindeki anlamın kaçınılmaz bir bölümü kültürel
değerlerlerle tutarlı olmaya, gerçeğe, faydaya, iyiliğe ve diğer kültürel değerlere
bağlı olacaktır.
Halkla
ilişkiler
kaynakları
kurumsal
çıkarların
temsilcileri
olarak
anlaşılmaktadırlar: İşlevsel doğasının doğrultusunda, halkla ilişkiler ortak bir bakış
açısını, ki bu bakış açısı kurumsal bir bakış açısını yansıtmaktadır,
yansıtan
106
mesajlardan oluşan bir iletişim sunmaktadır. Bu nedenle halkla ilişkiler sözcüleri
bireyler olarak değil, kurumsal temsilciler olarak iletişimde bulunmaktadırlar.
Halkla
ilişkiler
iletişimi
gerçekliğin
aday
çeşitlemeleri
olarak
anlaşılmaktadır: Gerçekliğin ne olduğu konusunda çeşitli görüşler ileri sürülebilir;
gerçek olarak kabul edilen bir haber muhtemelen kişinin önceki tecrübeleriyle
uyumluluk göstermektedir. Bu durumun sonucu olarak, halkla ilişkiler aracılığıyla
sunulan iletişimin ancak hedef kitlelerin kültürel tecrübesiyle uyumlu olduğu zaman
gerçekliği yansıttığı kabul edilmektedir.
Halkla ilişkiler iletişimi, işletmenin içinde faaliyet göstereceği sosyal
topluluklar yaratır: Halkla ilişkiler uygulamacıları hedef kitlelerle kurdukları her
iletişim sonrasında yeniden tanımlanan bir ilişki kurmaktadırlar. Bu ilişki ortamı
güven, destek ve işbirliğinin teyit edilmesi ya da değişikliğe uğraması koşullarında
belirlenmektedir. Halkla ilişkiler bu şekilde içinde varolduğu ilişki ağının sosyal
dokusunu etkilemektedir.
Halkla ilişkiler uygulamacıları iletişimlerinin ideolojik içeriği konusunda
sorumluluk taşımaktadırlar: Çünkü ideoloji her türlü iletişim sürecinin yüzeyinin
altında yatmaktadır. Halkla ilişkiler uygulamacıları, kurumsal iletişimciler olarak
işletmelerin dünya görüşlerini ve iktidar ilişkileri üzerine perspektiflerini
yansıtmaktadırlar. Bu nedenle hedef kitleler açısından ortaya çıkabilecek sonuçlar
halkla ilişkiler uygulamacılarının sorumluluğundadır.
Uluslararası halkla ilişkiler uygulamacıları yalnızca iş dünyasına ait süreçlerin
belirlemeleri altında faaliyet göstermemektedirler. Halkla ilişkiler aracılığıyla sağlanan
iletişimin kültürel boyutlarının bir dökümünü veren yukarıdaki önermeler, uluslararası
halkla ilişkiler uygulamacılarının içinde iletişim faaliyeti gösterdikleri kültürlerin yapısı
ile etkileşimlerini yansıtmaktadır. Uluslararası halkla ilişkiler uygulamacıları bu kültürel
etki alanını iyi tanımak ve bu kültürel belirlemeler altında iletişim faaliyeti
gösterdiklerini akılda tutmak durumundadırlar. Bu önermelerin yol göstericiliğinde
etkili iletişim etkinlikleri sağlayabilen uluslararası halkla ilişkiler uygulamacıları çok
kültürlü ortamın neden olduğu ya da ortaya çıkarabileceği sorunların uzağında
kalabilme şansına sahip olabileceklerdir.
107
Bu arada uluslararası halkla ilişkiler uygulamacıları yalnızca sosyal kültürün
etkisi altında değil, aynı zamanda şirket kültürünün etki alanı içinde faaliyet
göstermektedirler. Modern yönetim yaklaşımlarının geliştirdiği örgüt kültürü içinde,
özellikle de bu yaklaşımların ön önemlilerinden birisini oluşturan toplam kalite
yönetimi açısından uluslararası işletme içi atmosferin, çalışanların motivasyonunun
ve işgörenlerin aktif olarak toplam kalite yönetimi (TKY) süreçlerine katılımının
sağlanmasının önemi son derece büyüktür. Yoğun bir rekabet ve kaotik bir çevrede
faaliyetlerini sürdürme çabası gösteren uluslararası işletmeler, açısından önemli bir
rekabet aracı olan toplam kalite yönetiminin başarısı, bu sürece çalışanların aktif
olarak katılımı ile mümkün olabilecektir. “TKY sürecindeki sürekli iyileştirme,
sorunların analizi ve çözümü, ekip oluşturma, hedef belirleme, hedeflere göre
yönetim ve kalite sağlama görevinin tüm işletme fonksiyonlarına yayılımı ancak tüm
personelin katılımı ile gerçekleştirilebilir. Bu ise, organizasyonel yapıda yukarıdan
aşağıya doğru katılımcılığı zorlayıcı bir baskı ile değil, aşağıdan yukarıya doğru
gelecek bir katılma isteği ile sağlanabilir.”74 Verimlilik ve üretkenlik temelinde
gerçekleştirilen toplam kalite yönetimi uygulamalarının çalışanlara en doğru şekilde
aktarılması ve katılımın en iyi şekilde gerçekleştirilmesi görevini de uluslararası
işletmelerin halkla ilişkiler biriminin görevleri arasında sıralamak mümkündür.
Halkla ilişkiler uygulamacıları özellikle misafir ülkelerdeki işletmelerde örgüt
kültürünün yayılmasına ve kabul edilmesine olanak tanıyan iç iletişim faaliyetlerinde
önemli görevler üstlenmektedirler. Bu nedenle hakla ilişkiler uygulayıcıları, misafir
ülkenin iş kültüründen ve sosyal kültüründen kaynaklanan dirençlerin ya da
uyumsuzlukların etkili iletişim aracılığıyla çözümlenmesinde –kültürel boyutuyla
iletişimi kavrayan usta iletişimciler olarak- önemli katkılar sağlayacaklardır.
Uluslararası işletmeler kurum içi halkla ilişkiler çabalarını gerçekleştirmek
üzere birçok teknik ve yöntemden yararlanırlar. Kurum içi halkla ilişkilerde en
önemli hedef kitleyi oluşturan çalışanlara yönelik olarak kuruma ilişkin
enformasyonu içeren kurum içi yayın çok önemli bir yer teşkil etmektedir. Ancak
iletişim teknolojilerindeki gelişmeler kurum içi yayınlar üzerinde de etkili olmuş ve
74
Nurettin Peşkircioğlu, “Toplam Kalite Yönetimi İçin Katılımcılığın Güçlendirilmesi”, Anahtar, MPM
108
birçok uluslararası işletme kurum içi enformasyon ve iletişim akışını çok daha
sağlıklı ve hızlı olarak gerçekleştirme yeteneğine sahip olan intranet uygulamasına,
kurum içi gazete ya da dergiye tercih eder duruma gelmişlerdir. Ancak yine birçok
uluslararası işletme daha sonra intranetin asla basılı ve somut bir malzeme olan
kurum içi yayının yerini alamayacağını ifade etmişlerdir. Örneğin Hewlett-Packard
şirketi, çalışanlara yönelik olarak çıkarılan derginin çalışanlar tarafından talep
edildiğini çünkü çalışanların evlerine gittikten sonra sakin ve huzur içinde kurum
dergilerini okumaktan ve bunu aileleri ile paylaşmaktan son derece mutlu
olduklarını; Bausparkasse Schwaebisch Hall‘de ise iletişim uzmanları, intranet ve
kurum içi yayının birbirini tamamlayıcısı olduklarını; başka bir uluslararası firmanın
kurum içi iletişim uzmanları, intranetin hızlı ve güncel enformasyon için gerekli
olduğunu, ancak kurum içi gazetenin de çok daha büyük bir ulaşım alanına sahip
olarak konuları daha ayrıntılı ele alabildiğini; dünyaca ünlü Audi otomobil firmasının
yetkilileri intranet aracılığıyla firmanın sadece on bin çalışanına ulaşabildiğini, ancak
kurum gazetesi ile kırk beş bin çalışanın hepsine de ulaşma olanağı bulduklarını
ifade
etmişlerdir.
Ayrıca
insanlar,
somut
olarak
elle
tutabilecekleri
ve
okuyabilecekleri şeyler talep etmektedirler.75 Bu yüzden uluslararası işletmeler
iletişim teknolojisinden yararlanma yönünde gösterdikleri iştiyak kadar geleneksel
araçların kullanılması eğilimini ve duyarlılığını göz önüne almak durumundadırlar.
Öte yandan uluslararası nitelikte halkla ilişkiler iletişiminde, en fazla sorun
yaratan noktalardan birisi iletilmek istenen mesajın iç ve dış hedef kitleler tarafından
kültür ya da dil ile ilgili nedenlerden ötürü tam olarak anlaşılamamasıdır. Bu yüzden
uluslararası halkla ilişkiler uygulayıcısı, şirketin hedef pazar(lar)ının profilini
anlaması ve mesajları hedef kitlelerin ihtiyaçlarına göre tasarlaması gereklidir. “Bu
yapıldığı zaman halkla ilişkilerin şirketin ürünlerini ve/ya da hizmetlerini tercüme
etme ve hedef pazar(lar)ın anlayabileceği terimleri kullanma sorumluluğuna sahip
olmaktadır.”76 Uluslararası şirketin ürün ve hizmetlerine ait olarak sunduğu
Yayın Organı, Yıl: 7, Sayı: 84, Ankara, Aralık 1995, s.5.
Günther Rager, “Print oder Elektronik ist die falsche Frage-Neue Medien in der
Mitarbeiterkommunikation,PR-Guide,Juni 2000, http://www.pr-guide.de/onlineb/p200604.htm
76 G. Andy Marken, “Public Relations’s Biggest Challange: Translation”, Public Relations Quarterly,
Volume: 41, No: 3,New York, Y.Y., Fall 1996, s. 47.
75
109
yararların yerel pazarlar içinde kavranabilmesi için kültürel boyutun kavranmış
olması ve kültürün tüketici davranışları üzerindeki rolünün ve etkisinin bilinmesi
gereklidir. Kültürel alandaki bilgi, uluslararası şirketlerin yerel pazarlar içinde
kullanacakları kültürlerarası iletişim becerilerinin geliştirilmesini gerekli kılmaktadır.
Uluslararası işletmenin yerel halklarla kuracağı iletişimde göz önünde tutması
gereken kültürlerarası iletişim becerileri aşağıdaki özellikleri göstermektedir77:
1. “Kişisel bilgi ve algılamaların göreceliğini kabul etme kapasitesi.
2. Yargılayıcı olmama kapasitesi. Zamanından önce yargıda bulunmamak
gereklidir çünkü bu diyaloğu koparabilir ve iletişim ve öğrenme önünde bir engel
oluşturabilir.
3. Muğlaklığa karşı hoşgörülü olmak. İnsan kültürün göreceliğini anlamaya
başladıkça ve başka kültür hakkında öğrenmek amacıyla yargılamayı
bir yana
bıraktıkça, büyük oranda belirsizlik ve muğlaklık gelişmektedir. İnsan kendi
değerlerini ve inançlarını sorguladıkça ve başka insanların inançları ve değerlerini
öğrendikçe, muğlaklık artmaktadır. Bu belirsizlik uluslararası alanlardaki vakalarda
insanların yüz yüze kaldığı gerçekliği yansıtmaktadır.
4. Başka insanların yöntemlerine, ülkelerine ve değerlerine duyulan saygıyı
iletme kapasitesi.
5. Empati gösterme kapasitesi. Empati bir başka insanın duygularını anlama
ve paylaşma yeteneğidir. Empati sempati ya da başkaları için üzülmek anlamına
gelmemektedir.
6. Esnek olabilme kapasitesi. Çoğu zaman yabancı bir çevrede amaçları
gerçekleştirebilmek için esneklik önem taşımaktadır.
7. Sıra alma kapasitesi (örneğin iş görüşmelerinde).
8. Ne olduğunu ya da olmadığını söyleme alçakgönüllülüğü. Bir anlayış ya
da bilgi eksikliği olduğu zaman insan bu itiraf etme ihtiyacı duyar. İnsan biliyormuş
gibi davranmaktansa, öğrenme yollarını arar.”
77
Henry W. Lane, Joseph J. DiStefano, a.g.e., s. 8-9.
110
Uluslararası işletmeler açısından iletişimin yalnızca kültürel boyutu önem
taşımamaktadır. İletişimin teknolojisindeki gelişmeler de uluslararası işletmelerin
iletişim faaliyetleri ve halkla ilişkiler uygulamaları üzerinde önemli etkiler yapmış;
uluslararası işletmeler açısından yeni fırsat ve olanakların yaratılmasına hizmet
etmiştir. İletişim teknolojisindeki gelişmelerin en temel etkilerinden birisi,
uluslararası işletmelerin merkezi yapısının gücünü kaybetmesine yardımcı olacak
şekilde yerel birimlerle küresel düzeyde karşılıklı ve anında iletişim kurulmasına
olanak tanıması olmuştur. Böylelikle iletişim teknolojisindeki gelişmeler içinde
bulundukları ülkenin ve yörenin koşulları hakkında daha fazla bilgiye sahip olan
yerel yönetimin karar verme süreçlerinde daha serbest olmasına ve merkezi
otoritenin etkisinin azalmasına olanak tanımıştır. Yerel yönetimin karar verme
süreçlerinde ağırlık kazanması, merkezi yönetimin yavaş ve işletmenin yerel iç ve dış
çevresindeki koşulların belirlemelerinin uzağında karar verme riskini azaltmıştır.
Aynı durumun bir sonucu olarak, yerel yönetimin ağırlığı, uluslararası işletmenin
faaliyet gösterdiği bölgenin iç ve dış çevrelerinin; yerel koşullarının sunduğu olanak
ve fırsatlarını değerlendirmesine olanak tanıyacak şekilde artmıştır.
İletişim teknolojisindeki gelişmelerin yararı uluslararası işletmelerin yönetim
düzeyinde hissedilmekle kalmamıştır. Uluslararası işletmeler aynı zamanda iç ve dış
çevrelerindeki hedef halklara ulaşmalarını sağlayacak iletişim olanaklarına sahip
olmalarının yanında, halkla ilişkiler faaliyetlerinde etkili bir araç olarak
kullanabilecekleri internet ortamına sahip olmuşlardır. Bu durum uluslararası
şirketler ve ilgili hedef halklar arasındaki karşılıklı iletişim etkileşiminin artmasına
ve hedef halkların işletmenin karar süreçleri üzerindeki etkisinin daha belirleyici hale
gelmesine neden olmuştur
Günümüz işletmelerinin hedef grupları ile iletişimini oldukça hızlandıran ve
kolaylaştıran internetin halkla ilişkiler aracı olarak kullanımının tüm sektörler ve
dünya üzerindeki tüm işletmeler açısından eşit düzeyde arttığını söylemek doğru
değildir.
Buna rağmen interneti yoğun ve etkin bir şekilde kullanan uluslararası
işletmelerin hedef grupları ile neredeyse birebir bir iletişim olanağına sahip olduğu
websitelerinin içeriği de tüm hedef kitle ve gruplarının işletmeden talep edebileceği
111
enformasyonlar ve iletilmek istenen mesajlar doğrultusunda hazırlanmakta ve
uygulamada bu siteler farklı içeriklerin bir karmasından oluşmaktadır. Örneğin,
Mercedes-Benz firmasının Websitesi işletmenin sunumu açısından müşterilere
yönelik olduğu kadar hissedarlara, ilgili toplumsal gruplara ve çalışanlara yönelik
olarak da düşünülerek hazırlanmıştır. İnternet üzerinde hazırlanarak bilgilenmeye
sunulan Websitelerinin uluslararası işletmeler açısından birçok amacı vardır78:
•
Kalitatif olarak yüksek düzeyde talepleri olan yeni ve genç hedef
gruplarına ulaşmak
•
İlk kabul ve iletişim başlangıcı korkularının azaltılması
•
Bireysel enformasyon gereksiniminin karşılanması
•
Yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde yirmidört saat erişim
•
Tüm işletme yayınlarının tek doküman temel alınarak hazırlanması
•
Aktif kazanç yönetimi
•
Mal ve hizmetlerin satışı.
Uluslararası işletmelerin websitesi aracılığıyla iletişim faaliyetlerini yürütme
yöntemleri ve amaçları aşağıdaki şekilde gösterilmektedir.
78
Rüdiger Theilmann/Dagmar Mugele, “Befindet sich PR im Internet in guter Gesellschaft?”, PR
Forum, 1/99, 5.Jahrgang, Nürnberg, Erma Verlag GmbH, Februar 1999, s. 22.
112
Şekil 8: Uluslararası İşletmelerin Geleneksel ve İnternet Üzerinden
İletişim Faaliyetleri
KAYNAK: a.g.e., s.21.
Yukarıdaki şekilde de açıkça görüldüğü gibi, uluslararası işletmelerin iletişim
faaliyetlerinde –özellikle halkla ilişkiler amaçlı iletişim faaliyetlerinde- kullanmak
üzere
internet en dikkate değer teknolojik gelişme olarak ortaya çıkmaktadır.
Internet halkla ilişkiler uygulayıcılarının işlerinin kolaylaşmasını sağlamış; halkla
ilişkiler uygulayıcılarının faaliyetlerini daha geniş kitlelere olduğu kadar daha
spesifik gruplara duyurmalarını; e-mailler aracılığıyla kitle iletişim araçlarındaki
gazetecilere daha kolay ulaşmalarını; mesleki tartışmalarını daha geniş bir zeminde
yapabilmelerini; şirketin reklam faaliyetleri ile halkla ilişkiler faaliyetlerinin –kitle
iletişim araçlarındaki reklâmların sonunda websitesinin adresinin verilmesiylebirleştirilmesini mümkün kılmıştır. Günümüzde internet hala geliştirilmeye müsait
potansiyelleri barındıran bir mecradır; zaman içinde halkla ilişkiler uygulayıcıları
113
yaratıcılıkları ile sınırlı kalabilecek bir biçimde bu yeni araçtan azami yararı
sağlayacaklardır.
İnternet ortamında giderek daha fazla şirket yer almaktadır. Ayrıca internet
yalnızca halkla ilişkiler uygulayıcılarının şirketlerinin on-line tanıtımı için işe
yaramamaktadır. Internet aynı zamanda halkla ilişkiler uygulayıcılarına kendi iş
olanaklarına genişletme ve halkla ilişkiler şirketlerinin tanıtımını yapma fırsatı
tanımaktadır. Uluslararası halkla ilişkiler şirketleri kendi web sitelerinde faaliyet ve
uzmanlık alanlarını tanıtarak yeni iş fırsatlarına ulaşma şansına sahip olmaktadırlar.
Bu şirketler web sitelerinde yürütmüş oldukları halkla ilişkiler programlarının ve
müşterilerinin tanıtımını da yapmakta ve başarıya ulaşmış halkla ilişkiler vakalarını
anlatmaktadırlar. Ayrıca uluslararası halkla ilişkiler şirketlerinin web siteleri bu
alandaki çeşitli konularda bilgi sahibi olmak isteyen meslektaşlarına ve müşterilere
sitelerine yerleştirdikleri makaleler ile olduğu kadar başka halkla ilişkiler web
sitelerine bağlantı olanakları ile yardımcı olmaktadırlar.
Bütün bu olgular ve uygulamalar uluslararası işletmelerin iletişimin önemini
gösterdiği kadar iletişim teknolojisindeki gelişmelerin uluslararası şirketlerin
yalnızca iletişim faaliyetlerini değil aynı zamanda iş faaliyetlerini de etkilediklerine
tanıklık etmektedir. Günümüzün uluslararası iş dünyası içinde hiçbir iletişim
alanında başarı göstermeksizin iş alanında başarı gösteremeyeceği açıktır. Bu
nedenle uluslararası işletmeler hem ulusal hem uluslararası iç ve dış çevreleriyle
iletişime daha fazla önem vermeleri kadar iletişim teknolojisinin sunduğu olanakları
kullanma becerileri ile dikkat çekmektedirler.
114
C- ULUSLARARASI İŞLETMELERDE KÜRESEL STRATEJİLERİN
SAPTANMASI
Küresel stratejiler uluslararası ve ulusal işletmeler açısından daha çok pazara
ilişkin stratejik kararların belirleyicisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Böylece
uluslararası işletmelerin küresel stratejilerinin saptanması konusunu, uluslararası
işletmelerin pazarlama çabalarını küresel odaklı planlamaları olarak tanımlamak ve
konuyu bu bakış açısı ile incelemek doğru olacaktır. Uluslararası pazarlama esas
olarak yurt dışında da faaliyet gösteren ve çokuluslu nitelik taşıyan işletmeler için
geçerlidir. Uluslararası alanda faaliyet gösterecek olan işletmeler açısından
uluslararası pazarlar karlı bir alan oluşturduğu kadar, ulusal ölçekteki işletmelerin
karşılaşmayacakları olası riskleri de taşımaktadır. Bu açıdan, uluslararası alanda
faaliyet göstermeye yönelen bir işletmenin başlangıç aşamasında sağlam bir pazar
araştırması gerçekleştirme, dış pazarları ve bu pazarların ortaya çıkarabileceği kriz
risklerini ve sorunları çok iyi tanıma zorunluluğu vardır. Sadece dış pazarın
çekiciliğine kapılarak uluslararası pazara herhangi bir hazırlık yapmadan çıkan
işletmeler, güçlü bir pazarlama stratejisi olmaksızın uluslararası pazarlarda başarısız
olacaklardır.
Günümüz küresel koşullarında faaliyetlerini sürdüren tüm uluslararası
işletmeler artık kitlesel özelliklere sahip ve tek tip talep ve gereksinimlere sahip
bütüncül bir hedef kitle yerine, her biri farklı beklenti ve gereksinimleri olan, çok
farklı özellikleri ile farklı satın alma ve tüketim davranışları gösteren topluluklar ya
da cemaatler olarak tanımlayabileceğimiz gruplarla karşı karşıyadırlar. Bu nedenle
pazarlama stratejilerini belirlerken, eskiye oranla çok daha fazla değişkeni dikkate
almak ve bu değişkenler çerçevesinde pazarlama ve satış stratejilerini belirlemek
durumundadırlar. Uluslararası pazarlama ve pazarlama amaçlı halkla ilişkiler
konuları çalışmanın üçüncü bölümünde çok daha kapsamlı bir şekilde ele
alınacağından, burada bu konulara değinilmeyecektir. Burada daha çok uluslararası
işletmelerin küresel stratejilerinin neler olduğu, bu stratejilerin hangi işletme
115
amaçlarına yönelik olarak ve ne tür analizlerle belirlendiği ve son olarak uluslararası
halkla ilişkiler bağlamında bu stratejilerin çeşitleri üzerinde durulacaktır.
Günümüz koşullarında stratejik planlama yapılırken göz önünde tutulması
gereken en önemli husus, etkisini giderek arttıran bir global ekonomi ve kültür içinde
iş görülmesi zorunluluğunun etkilerinin de paralel bir güçlü çizgide giderek
artacağıdır. Çünkü günümüzde artık bir dünya toplumu kavramından söz
edilmektedir. Bu kavram, birçok olgunun artık coğrafi ya da ulusal sınırlar içinde
ortaya çıkmadığının, etkilerinin sınırları aşan bir şekilde tüm dünya ülkelerini
kapsadığının bir ifadesidir. Artık politik, çevresel ve ekonomik çatışmalar tüm dünya
ülkeleri ve bu ülkelerde faaliyet gösteren tüm ekonomik ve sosyal kurumlar
açısından önem taşımaktadır. Bu da uluslararası işletmelerin üzerinde dikkat durmak
zorunda oldukları gözardı etmeden faaliyetlerini uyumlaştırmak durumunda
bulundukları çevrelerini daha da yoğun bir çatışma ortamı içine itmektedir.
İşletmeler ve sektörler açısından rekabet koşulları ve kuralları büyük bir değişikliğe
uğramıştır. Özellikle küreselleşme ve liberal ekonomi pazar payına, her geçen gün
azalan sermayeye, kaliteli personele
ve doğal kaynaklara yönelik uluslararası
işletmeler arası savaşın koşulları her geçen gün ağırlaşmaktadır. Bu koşullar
işletmeleri uluslararası şirket birleşmelerine, stratejik ortaklıklara yöneltmiştir.
Rekabetin her gün daha fazla karmaşık boyutlara ulaşması, tek yönlü ve
alternatifsiz işletme stratejilerinin değiştirilmesi gerektiğini hatırlatmaktadır. Bu aynı
zamanda işletme iletişimine de yeni sorumluluk ve görevler yüklemektedir. Çünkü
bugünün çıkar çevreleri çok farklı talep ve beklentiler içindedir. Yatırımcılar açıklık
istemekte, çalışanlar doğru yönlendirilmeyi ve motive edilmeyi beklemekte,
müşteriler işletmeni kendilerine daha yakın olmasını ve hizmetini talep etmekte,
toplum ise işletme eylemlerinin toplumsal yaşama getireceği yararların peşinde
koşmaktadır. Bu nedenle ancak “profesyonel ve aktif bir iletişim yönetimi yukarıda
adı geçen çıkar gruplarının taleplerini karşılanmasına ve işletmenin içte
bütünleşmesine,
dışarıda
ise
rakiplerinden
farklılaşarak
rekabet
üstünlüğü
sağlamasına yardımcı olabilecektir. Bu nedenle uluslararası işletmelerin küresel
stratejilerinin saptanması ve uygulanması aşamasında işletme iletişimi stratejik
116
işletme yönetiminin en önemli araçlarından birisidir.”79 Uluslararası işletmelerin
iletişim fonksiyonunu gerçekleştiren ve işletmenin yönetiminde kurmay pozisyonuna
sahip olan halkla ilişkiler, işletmenin geleceği konusunda tahminlerde bulunarak
işletmenin piyasada var kalmasına yardımcı olmak durumundadır. Bu işlevi ile halkla
ilişkiler “geleceğin ne olduğunu tahmin etmek, işletmesinin nereye gittiğini, gelecek
yıllarda faaliyetlerinin ne tür bir seyir göstereceğini sistematik bir biçimde
öngörmek” durumunda olan yöneticiler için yol gösterici ve yönlendirici bir işlev
üstlenebilir. Uluslararası işletmeler açısından
uluslararası pazarlardaki iletişim
profesyonelliği, bu işletmeler için işin sadece bir yönünü temsil etmektedir.
İşletmenin çalışanları, yerel çevresi ile olan iletişim de en az birinci iletişim biçimi
kadar büyük öneme sahiptir. Lokal çevrede imaj, işletmeler açısından başarı
faktörleri olarak sayabileceğimiz dayanıklılık, verimlilik, müşteri odaklılık ya da
yenilikçi yönetim anlayışından daha çok işletmenin ve temsilcilerinin komşuları ile
olan entegrasyonu ve yerel iletişimin temelindeki gerçeklik ve doğruluk özelliklerine
bağlı olarak belirlenmektedir.
Uluslararası işletmelerin yönetime ilişkin tüm faaliyetlerinde olduğu gibi,
küresel stratejilerini belirlerken de bir takım süreçleri dikkate alması ve bu süreçleri
adım adım takip ederek stratejilerini belirlemesi gerekmektedir. Bu süreçleri Hasan
Tutar’ın Küreselleşme Sürecinde İşletme Yönetimi isimli kitabından özetleyecek
olursak bunlar;
80
işletmenin rakiplerine oranla zayıf ve güçlü yönleri ile tehlike ve
fırsatlarının analizi (SWOT) analizi, işletmelerin iç durum analizi, dış durum analizi,
vizyon ve misyon bildirisi, değerler ve ahlak bildirisi, genel stratejisi, rekabet
avantajı ve rekabet gücü analizleri, iç stratejisi, genel stratejik yolları ve stratejik
değerlendirmesidir. Bu alıntıdan da anlaşılacağı gibi uluslararası işletmelerin küresel
stratejilerini belirlerken izledikleri yöntem ve süreçler doğrudan ya da dolaylı olarak
işletmelerin iletişim, daha doğrusu halkla ilişkiler işlevlerine bağlı süreçler olarak
dikkat çekmektedirler.
79
Olaf Arndt, “Corporate Agenda: Kommunikation in Zeiten unternehmerischer Transformation”,
http://www.agenturcafe.de/communications/275_570.htm
80 Hasan Tutar, a.g.e., s.153-155.
117
Uluslararası işletmelerin küresel stratejilerinin en belirgin ve önemli öğesi
işletme iletişimi olmakla beraber, bu işletmelerin sürekli değişim gösteren, karmaşa
ortamında ortaya çıkan her türlü yenilik ve değişime ayak uydurabileceği her
biriminde esnek bir yapıya sahip olması da ayrıca önemli bir küresel rekabet
stratejisidir.
Aşağıdaki şekil uluslararası bir işletmenin sahip olması gereken esneklik
stratejisinin hangi birim ve faaliyetlerini içerdiğini gösteren iyi bir incelemedir
Şekil 9: Stratejik Esneklik Modeli
Yetenekler ve Bilgi
Üretim Kapasitesi
Örgütsel Değişim
STRATEJİK ESNEKLİK
Üretim Stratejilerinin ve
Rekabet
Faktörlerinin
Hızlı Değişimi
Müşteri Taleplerine
Uygun Kitle Üretimi
Gelecek İçin Yetenek ve
Becerilerin Geliştirilmesi
KAYNAK: A.Zeynep Düren, a.g.e., s.44.
Uluslararası işletmeler alışkın oldukları iç ve dış çevrelerinin çok dışında,
sürekli değişime açık toplumsal ortamlarda faaliyet göstermek, bu pazarlarda başarılı
bir işletme profili çizerek ürettikleri mal ya da hizmetleri tanıtmak durumundadırlar.
Bu değişikliğe açık, dinamik ve karmaşık uluslararası ortam işletmeleri her zaman,
her türlü değişim ve oluşuma ayak uydurabilecek esnekliğe sahip olmaya
zorlamaktadır. Bu esneklik özelliği ise, uluslararası işletmelerde öncelikle
118
stratejilerini belirlerken gündeme gelmekte ve esneklik ilkesi strateji ile bütünleşerek
stratejik esnekliğe sahip özellikteki uluslararası işletme kavramına yol açmaktadır.
Çünkü ancak bu özelliğe sahip “... firmalar, piyasadaki belirsizlikleri azaltarak veya
müşteri beklentilerini etkileyerek, daha fazla stratejik seçeneğe sahip olarak rekabette
daha ‘proaktif’ bir yaklaşım benimseyerek, değişen pazar koşullarına daha çabuk
cevap verebilirler.”81
Proaktif yaklaşım sorunları önceden tespit ederek işletme başarısına engel teşkil
etmeden çözüme ulaştırmaya yönelik bir yaklaşımdır.
Uluslararası halkla ilişkiler,
temelinde yatan iletişim öğesinin tüm teknik ve olanaklarını kullanarak işletme
çevresinden edindiği enformasyonu değerlendirerek işletmenin pazarlama çabalarını
olumsuz etkileyebilecek sorunları tespit etme ve olası sorunları fırsata dönüştürebilme
yetenek ve yeterliliğine sahiptir. Bu da yine uluslararası işletmelerin küresel
stratejilerini saptamada ve uygulamada halkla ilişkiler çalışmalarına duyacağı
gereksinimin altını çizmektedir.
81
g.e, s. 44.
119
II- ULUSLARARASI İŞLETMELER VE İÇ ÇEVRE
Çalışmanın bu başlığı altında ise, uluslararası işletmelerin iç hedef kitlesi olan
kurum içi çevrenin halkla ilişkiler açısından nasıl değerlendirildiği, uluslararası
işletmelerin en az dış çevreleri kadar önemli ve karmaşık örgüt içi çalışmalarını
iletişim desteği ile nasıl verimli ve etkin bir hale getirebileceği tartışılacaktır. Bunun
için ise bu bölümün alt başlıkları olarak kurum kültürü, çalışanlar ve işletme sahipleri
ile hissedarlar uluslararası işletmelerin iç çevresi olarak ele alınmaktadır. Her ne
kadar kurum kültürü işletmenin dış çevreleri üzerinde kurum kimliği ve imajı ile
olumlu ya da olumsuz bir etki uyandıran bir araç ise de, ortaya çıkışı ve oluşum
nedenleri tamamen işletme içi faktörlerdir. Bu nedenle kurum kültürü kavramı
işletmenin kurum felsefesi, kurumsal vizyon ve misyon gibi kendi iç dinamiklerinden
kaynaklanan bir olgu olarak bu başlık altında incelenmeye alınmıştır.
Bu bölümde öncelikle kabul edilen düşünce şu olacaktır; “işletme içi halkla
ilişkiler, örgüt içi enformasyon farklılıklarını dengeler ve örgütün kendi örgüt yapısı
içindeki insan kaynağının verimliliğinin en yüksek dereceye ulaşmasına yardımcı
olur. Bu farklılıklar örgütlerin rol yapıları tarafından belirlenmektedir.”82
Uluslararası işletmelerde kültürel farklılıklar, farklı iş, farklı iletişim tarzları gibi
nedenlerden ortaya çıkan enformasyon sorunları ve farklı kültürler içinde
çalışılmasından kaynaklanan kişiler arası çatışmalar gibi sorunların da ilk elde akla
getirdiği gibi, iç halkla ilişkilerin işlevi daha da önem kazanmaktadır.
82 Peter Szyszka, “Interne Kommunikation oder interne PR?”,PR-Guide, Juni 2000, http://www.prguide.de/onlineb/p200601.htm
120
A-
ULUSLARARASI İŞLETMELER VE KURUM KÜLTÜRÜ
Uluslararası
alanda
faaliyet
gösteren
işletmeler
hakkında
insanları
bilgilendirmek ve hedef kitleler hakkında bilgi edinmek daha kapsamlı ve zorlu bir
süreci gerektirmektedir. Bu süreç kurum kültürü, kurum kimliği ve kurum imajını
kapsayan olguların iletilmesi ve iletilen kurum kültürü, kurum kimliği ve kurum
imajının hedef kitleler tarafından nasıl algılandığının araştırılmasını içermektedir. Bu
da bir işletmenin fazla homojen olmayan niteliğinin iyiden iyiye heterojen hale
geldiği küresel ortamda, hedef kitleler içinde yer alan insanlarla kurulacak iletişimin
daha incelikli koşullarda yapılması sonucuna yol açmaktadır. “Dünyadaki tüketici
alışkanlıklarındaki, yaşam tarzlarındaki ve rekabet biçimlerindeki bu değişim
baskısını fırsata çevirebilmek için, her kurumun bu değişimi bünyesinde
özümseyebilecek bir ‘kurum kültürü’ne ihtiyacı vardır.”83 Hiç kuşku yoktur ki, belirli
bir ürün ya da hizmet üreten bir işletmenin ulusal sınırlar içinde nispeten daha ortak
özelliklere sahip olan hedef kitleleri, uluslararası ölçekte düşünüldüğü takdirde
giderek daha fazla ayrılık gösteren özellikler ortaya çıkaracaklardır.
Gelişimini hızlı ve kaçınılmaz bir biçimde sürdürmekte olan küreselleşme
koşullarının zorlaması altındaki işletmeler açısından hedef kitleleri ile kuracakları
iletişim süreci içindeki bilgilendirme çabaları büyük önem taşımaktadır. Bu
çerçevede "işletmelerin misyonlarının, vizyonlarının, hedeflerinin ve amaçlarının
neler olduğu konusunda hedef kitleleri bilgilendirmeleri hayati bir önem taşır hale
gelmektedir. Günümüzde işletmeler, hedef kitlelerini bilgilendirdikleri ve hedef
kitlelerin
desteğini
sağladıkları
ölçüde
başarıyı
yakalayabilmektedirler.”84
Küreselleşen iş dünyası içinde işletmeler misyonlarını, vizyonlarını, hedeflerini ve
amaçlarını uluslararası ölçekte gerçekleştirmeye zorlanmaktadırlar. Aynı şekilde
bunların hedef kitlelere iletilmesini sağlayacak iletişim süreçlerini –ve bu iletişimin
önemli bir bölümünü kapsayan halkla ilişkiler faaliyetlerini- küresel ölçekte
83
Arman Kırım, Yeni Dünyada Strateji ve Yönetim, İstanbul, Sistem Yayıncılık, 1998, s.113.
Ebru Güzelcik, Küreselleşme ve İşletmelerde Kurum İmajı, İstanbul, Sistem Yayıncılık ve Mat. San.
Tic. A.Ş., 1999, s.I.
84
121
düşünmek, tasarlamak ve gerçekleştirmek zorunda kalmaktadırlar. Bu arada
bilgilenme ve bilgilendirilme talebi yalnızca işletmelerin tarafında yer almamaktadır.
Giderek her şeyin ve herkesin birbirine daha bağımlı bir hale gelmiş olduğu bir ortam
içinde işletmelerin hedef kitlelerini oluşturan halklar da bilgiyi talep etmektedirler.
Bu nedenle uluslararası şirketlerin kurum kültürlerini ve imajlarını uluslararası
düzeyde gerçekleştirilecek halkla ilişkiler faaliyetleri de önem kazanmaktadır. .
Bununla birlikte “birçok organizasyonda iyice kökleşmiş, yer etmiş alışkanlıkları
değiştirme ihtiyacı duyulmaktadır. (Tüketici alışkanlıklarındaki değişmeler) davranış
biçimlerinde değişimi gerekli kılmaktadır. Fakat bunu gerçekleştirecek olan
‘kültürün değişmesi’ değildir. Kültür –nasıl tarif edilirse edilsin- çok dayanıklı ve
kalıcıdır...Gerçekte, davranış biçiminin değişmesi, sadece var olan ‘kültür’e
dayandığı takdirde mümkün olur.”85 Bu durumda küresel ortamın gelişmesi ve
tüketici alışkanlıklarındaki farklılıklar gibi nedenlerden dolayı ortaya çıkan değişim
zorlamalarının, işletme davranışı ve işletmenin dış görünümüne ilişkin öğelerdeki
değişimlerin kurum kültürüne uygunluk sağlayacak biçimde yapılması yarar
sağlayacaktır.
Kurum kültürünün ulusal ya da uluslararası ölçekte faaliyette bulunan
işletmelerde yerine getirmekte olduğu işlevler bulunmaktadır. Bu işlevler şu şekilde
sıralanabilirler: “Birincisi, sınırları belirleyici rolü vardır; yani bir örgüt ve diğerleri
arasındaki farklılıkları ortaya çıkarır. İkincisi, örgüt üyelerine kimlik duygusu aktarır.
Üçüncüsü, insanların bir ortak değere bireysel çıkarlarından daha fazla bağlanmasını
kolaylaştırır. Dördüncüsü, sosyal sistemin dengesini güçlendirir. Personelin
söyleyeceği ve yapacağı şeyler hakkında uygun standartlar sağlayarak örgütü
birarada tutmaya yardımcı olan sosyal bir yapıtaşıdır. Son olarak kültür, personelin
tutum ve davranışlarını şekillendiren ve yönlendiren bir anlam oluşturucu ve denetim
mekanizması hizmeti görür.”86 Uluslararası işletmeler çok farklı tutum ve
davranışları benimseyerek, fikir ve düşüncelerini bu farklı tutum ve davranışlar ile
85
Peter F. Drucker, Gelecek İçin Yönetim: 1990’lar ve Sonrası, Çeviren: Fikret Üçcan, Ankara,
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1996, s. 200.
86 Yahya Fidan, “Örgüt Kültürünün Verimlilik Artışına Etkisi”, Verimlilik Dergisi, MPM Yayını, Sayı:
1996/2, Ankara, s.22.
122
ifade eden işgörenlerin yoğun olarak bulunduğu işletmelerdir. Kurum kültürünün
standartlar oluşturma ve örgütü birarada tutabilme yeteneği, uluslararası işletmelerin
verimli ve başarılı bir şekilde faaliyetlerini yürütebilmek için gerekli ortamı
sağlaması açısından da son derece önemlidir. Kurum kültürü kavramını daha iyi
açıklayabilmek için kurum kültürünün sınırlarını çizen aşağıdaki tabloyu incelemek
yarar sağlayacaktır:
Tablo 4: İşletme Kültürünün Tanımlanması
KAYNAK:
Rüdiger
H.Jung/Meinolf
Kleine.
Management-Personen-Strukturen-
Funktionen- Instrumente, München, Wien, Hanser, 1993, s.336.
123
Yukarıdaki tablodan da görüleceği gibi uluslararası işletmelerin strateji, araç
ve çalışanlar düzeyinde gerçekleştirmesi gereken kurumsal kültür çalışmalarının
başarılı olması halinde sürekliliğini, başarısız olması halinde ise yeniden gözden
geçirilmesi için bazı önemli inceleme ve soruların cevaplanması gerekmektedir.
Küreselleşen iş dünyasının yaratmış olduğu koşulların zorlaması altında faaliyet
gösteren ulusal ya da uluslararası işletmelerin örgüt stratejisinin bir parçası olarak
dikkate alınması gereken kültürel incelemeler şunlardır: “Şu anki kültürel yapının
güçlü ve zayıf yanları nelerdir? Güçlü yanları daha iyi kullanmak ve zayıf yönlerle
başa çıkmak mümkün müdür? Örgüt bugünkü kültürü ile yaşamaya devam edebilir
mi? İşletme yönetimi tarafından arzulanan kültür değişimi amaca uygun mudur?
Fayda (her zaman tahmin edilenden yüksek olan) masrafları dengeliyor mu? Kültürel
değişim için gerekli malzeme ve insani yetenekler mevcut mu? Bir kez kültürel
değişim kararı verildiğinde değişim için hangi adımlar gerçekleştirilmeli? Yetki
sahibi (girişimci) bu süreçteki sürekli ve belirleyici rolünün bilincinde mi? Kendisine
üstleri, yöneticileri ya da bankaları tarafından (her zaman beklenenden uzun süren)
bu süreci tamamlamak için yeterli zaman tanınacak mı? Örgüt içinde gerekli
değişimler için yeterli desteği harekete geçirmek mümkün olacak mı? Bu düşünceyi
kim destekleyecek? Bu düşünceye kim karşı çıkacak?.”87
Buradaki cevaplanması zorunlu çok sayıdaki soruyu dikkate alarak, örgüt
kültürünün değişiminin, yapısal, sürece dayalı ve personele ilişkin değişim
süreçlerinin toplamından oluşan çok uzun soluklu bir çalışmayı kapsadığını
söylemek mümkün olacaktır.
Uluslararası bir işletmede oluşturulacak kültürel ortam, sonuç itibarıyla hem
işletme hem de işletme çalışanları açısından verimliliği arttırıcı rol oynayacaktır.
İşletme kültürü yardımıyla yaratılması kolaylaşarak uygulamaya konulacak olan
standartlar, hatalı ya da eksik yürüyen her türlü işletme davranışı ve tutumunun
zamanında engellenerek bu olumsuzlukların genel işletme verimliliğine zarar
vermesi önlenmiş olacaktır. Bu da daha kaliteli mal ve hizmet üretimi, müşteri ile
daha iyi iletişim kurulması demektir. Bunun için ise iyi eğitilmiş, takım ruhunu
87
Geert Hofstede, Interkulturelle Zusammenarbeit, Kulturen-Organisationen-Management,
124
içselleştirmiş, kurumsal sadakati arttırılmış personele gereksinim vardır. Bu tür bir
kültüre sahip bir uluslararası işletmenin uluslararası pazarda kendine yer edinmesi ya
da varolan payını arttırabilmesi imkanı artacaktır.
Günümüzün küreselleşen ortamı içinde yenilenmek, büyümek ve gelişmek
amacıyla yeni alanlara ve pazarlara yönelen kuruluşlar, bir kimlik krizi ile karşı
karşıya kalmaktadırlar.
sembollerini
ürünlerinin
Muhtemel her türlü krize karşı kuruluşlar işlerinin
tasarım
ve
paketlenmesini
hatta
isimlerini
bile
değiştirebilmektedirler. Kurumsal kimliklerini değiştirmeye kalkan pek çok firmanın
gözden kaçırdığı temel olgu, tüm tasarım çalışmalarının öncelikle bir kurumsal ruhu
yansıtmak zorunda olduğudur.
“Kurumsal kimliğin ilk basamağı logodur” önermesine bakacak olursak logo
bir kimlik kartı görevi taşıyan bilgi verici bir tasarımdır. Güçlü ve güvenilir bir şirket
ismini temsil eden logo, şirketin yaptığı her şey için paha biçilmez bir kefildir.
Halkla ilişkilerin merkezinde ürün imajı değil, örgütün, kurumun imajı yer
almaktadır. Bu açıdan kurumsal imajın belirleyicisi konumundaki kurum kimliği ve
bu kimliğin doğru oluşturulması konusu da uluslararası alanda faaliyette bulunan
işletmelerin halkla ilişkiler çalışmalarının çok önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.
Halkla ilişkiler, kurum kimliğinin tasarımından çok verdiği mesajlar, tüketici
üstündeki etkisi ve şirkete yansıması ile daha çok ilgilenmektedir. İşletmenin ana dalı
olan ve herkesin kullanmak zorunda olduğu şirketin misyonunun doğru yapılması
gerekmektedir. Bunun dışında şirketin hangi hedeflere yöneldiğinin bilinmesi büyük
önem taşımaktadır.88
Uluslararası halkla ilişkiler faaliyetlerinde temel oluşturacak bir tanımlama
içinde “kurum kimliği stratejik olarak planlanmış kurum içi ve dışı davranışların
bütünsel tasviridir ve kurumun hedefleri ile felsefesi üzerine yaptığı yatırımları
yansıtır. Kurum kimliği dışarıda yaratılan bir olgu değildir. Aksine kurumun
içerisinde yaratılır, büyür, aynı bir insan kişiliği gibi zamanla oluşur, gelişir ve
Wiesbaden, Gabler Verlag, 1993, s.226.
....... , ........, “3.Kurumsal Kimlik Konferansı”, Marketing Türkiye, Yıl: 6, Sayı: 118, İstanbul, 15
Mart 1996, s. 18 – 19.
88
125
sürekli bir prosestir. Liderler ve tüm çalışanlar tüm aşamalarda birlikte etkendir. Dar
anlamda kurumun kişiliğini yansıtır. Bu nedenle anayasa gibi her şeyden ön
planlanmalı, anlaşılmalı ve üzerinde geniş bir fikir birliği sağlanmalıdır. Geniş
anlamda; çalışanların davranışları, iç ve dış iletişim, dizayn, slogan ve elle tutulan,
gözle görülebilen her şey kurum kimliğini yansıtacaktır. Bu nedenle her biri bütüne
yönelik planlanmalıdır.”89 Kurum kimliğini oluşturan unsurları ya da başka bir ifade
ile kurum kimliği karmasına aşağıdaki şekilde ifade edecek olursak:
Şekil 10: Kurum kimliği karması
KAYNAK: Nicholas Adjouri, Die Marke als Botschaft, Die kommunikative Fnktion der
Marke und ihre Interdependenzen zur Werbung, Germany, Vier-Türme-Verlag, 1993, s.161.
Bu karmayı oluşturan öğeleri teker teker ele aldığımızda;
1-
Kurum Kimliği: Kesin olarak çizgileri belirlenmiş bir biçimde işletmenin
dış ve iç çevresine yönelik olarak ortaya koyduğu doğal görünümü olarak ifade
edebiliriz. Mevcut durum olarak da ifade edilebilecek olan işletme kimliği diğer
unsurlar için temel oluşturur ve işletmenin bugüne kadar ulaştığı herşeyi temsil eder.
89
Reşat Sinanoğlu, “Kurum Kimliği ve Stratejik Dizayn”, Anahtar, Yıl:11, Sayı: 127, Ankara, MPM
Aylık Yayın Organı, Temmuz 1999, s.9.
126
2-
Kurum Davranışı: Bu kurum kimliğinin en önemli aracıdır. Her
ekonomik kurum kendisini üçüncü şahısların gözünde resmi bildirilerinden çok daha
fazla davranış biçimi ve tavırları ile temsil etmektedir.
3-
Kurumun Dış Görüntüsü: Kurum dizaynı olarak da ifade edilen bu öğe
görsel kriteler yardımıyla (renk, yazı karakteri vs.) işletmeyi bir ürün markası gibi
belirli bir somutluğa kavuşturur.
4-
Kurum İletişimi: İşletmenin sözlü ve görsel biçimde mesajlarını stratejik
bir şekilde gerekli gördüğü hedeflere ulaştırma çabalarını içerir.
Kurum kimliğinin işletmeninin iç ve dış çevresine yönelik iki önemli amacı
vardır. Bunlardan iç çevreye yönelik olanı, çalışanların bilişsel ve duygusal anlamda
kendilerini işletme ile birlikte tanımlamalarına ve sosyal özdeşleşmenin gelişimine
katkı sağlamaktır. Dış çevreye yönelik olan amacı ise, benzer işletmelere oranla
hedef kitle ve gruplar nezdinde tarz ve yöntem olarak olumlu anlamda çok farklı bir
imaj yaratmaktır.
a- Kurum içi amaç ve etkiler: Çalışanların motivasyonu özellikle uluslararası
alanda faaliyet gösteren ve çok çeşitli sosyo-kültürel alt yapıya sahip kişilerin bir
arada verimli bir şekilde faaliyette bulunmaları gereken uluslararası işletmeler
açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü çok farklı kültürel değer ve normlar ile
yetişmiş insanların birarada, ortak amaçlar doğrultusunda aktif yönlendirilmesi için
bu çalışanlara ortak ve tek bir kimliğin verilmesi gerekmektedir. Çalışanlarda “Biz”
duygusunun ve bilincinin yaratılması ve bu duygu aracılığıyla çalışanların kendilerini
kurumun ayrılmaz ve önemli bir parçası olarak tanımlayarak bu aidiyet duygusuyla
işletmenin başarısına daha gönülden ve coşkuyla katılımları kurum kimliğinin kurum
içi amaçlarından birisini teşkil etmektedir. Bunun yanı sıra çalıştıkları kurumdan
memnun çalışanların, işletmenin dış çevresi üzerindeki etkisi, aktif imaj ve halkla
ilişkiler kampanyalarından çok daha etkili olmaktadır. Kurum kimliği stratejisi
yardımıyla kurum içindeki işlerin yürütülmesi ve koordinasyonu da son derece
kolaylaşmış olmaktadır. Çünkü kurum kimliğinin belirlediği kurumsal davranış ve
iletişim yöntemi, çalışanların kurumsal amaçlara ulaşmak için yapmaları
127
gerekenlerin örnekler ve temsiller yardımıyla daha kolay anlayarak eyleme
geçmelerini sağlamaktadır.
b- Kurum dışı amaç ve etkiler: Uluslararası alanda faaliyet gösteren
işletmeler birçok ülkede ve dünyanın her yerinde herkes ile rekabet halinde
olduklarından, kendilerini diğer rakiplerden ayıran, farklılaştıran her türlü çabaya
büyük gereksinim duymaktadırlar. Çünkü işletmenin tutumu, davranışı, iletişim
biçim ve yönetimi ile dış görünüşünün oluşturduğu kişiliği karmaşık uluslararası dış
çevredeki hedef grup ve kitleler açısından olumlu ya da olumsuz işletme açısından
bir imaj ve bütünlüklü bir fikir oluşturmaktadır. Bu nedenle uluslararası işletmelerin
halkla ilişkiler uygulayıcılarının çaba ve stratejik uygulamaları sonucu oluşturulacak
olumlu bir kurumsal imaj, uluslararası alanda işletme başarısına katkı sağlayacaktır.
Ayrıca genel anlamda olumlu bir işletme kimliği, inanırlık, güven ve tüm eylem ve
faaliyetler
açısından
kabul
görme
açısından
da
sağlamlık
ve
süreklilik
getireceğinden, işletmenin uzun vadeli başarılı varoluşunun da koşuludur. Bunun
yanı sıra kurum kimliği temelinde oluşturulacak iletişim politikaları bütünlüklü bir
imaj oluşumu için ortam sağlayacak, hatta iletişim bütçesinin maliyetinin düşmesine
yardımcı olacaktır. Kurum kimliği yardımıyla belirlenen şekillendirme süreç ve
uygulamalarının standartlaştırılması, dış çevre üzerindeki etkinin artmasına, iletişim
mesajlarının imaj temelinde sürekliliğine olanak sağlayacaktır.
128
Şekil 11: Uluslararası İmaj Oluşturma Çabalarındaki Araç ve Süreçlerin
Mükemmeli Arayış Döngüsü
ULUSLARARASI İŞLETME
VE
KURUM
KÜLTÜRÜ/KİMLİĞİ
ULUSLARARASI
İŞLETME İMAJINA
YÖNELİK HALKLA
İLİŞKİLER STRATEJİSİ
İŞLETME
İLETİŞİMİ
İŞLETMENİN
DIŞ
GÖRÜNÜŞÜ
İŞLETME
DAVRANIŞI
GERÇEKLEŞTİRİLEN TEMSİL
Ya da
ULUSLARARASI KAMUOYUNDA
ALGILANMA DÜZEYİ
ARZULANAN
İMAJIN ELDE
EDİLMESİ
Ya da
ELDE
EDİLEMEMESİ
ULUSLARARASI
İŞLETMENİN
İMAJI
ULUSLARARASI PAZARLAMA
FAALİYETLERİNDE AVANTAJ ya da
DEZAVANTAJ
129
Uluslararası pazarlarda yanlış anlamalara imkan tanımayan, yeni fırsatlardan
yararlanılmasını mümkün kılan, olumlu ve açık bir imaja sahip olmanın temel koşulu
olan kurum kimliğinin oluşması ancak buna uygun bir kurum kültürü aracılığıyla
olabilmektir. “Sonuçta kurum kültürü / kurum kimliği / kurum imajı birbirlerini
bekleyen ve birbirlerinden etkilenen unsurlar olarak bütünü paylaşırlar. Birçok
kurum, tüketici üzerinde yarattığı olumlu imge sayesinde yeni sahalara ve yeni
kulvarlara çekinmeden yatırım yapar. Tüketiciler de, ‘yaparlarsa iyi yaparlar’
anlayışı ile söz konusu kurumları yanıltmazlar. Yatırımların her birinde kurumun
kişiliği ve karakteri algılanır.”90 Kurum kültürünün uzantısı olarak oluşturulmuş olan
olumlu bir kurum kimliği ve imajı aynı zamanda uluslararası yatırımlar açısından da
etkili bir rekabet avantajı haline gelmekte ve uluslararası alanda yerel pazarlar içinde
daha kolay ve hızlı bir biçimde pazarlama faaliyetlerinin gerçekleştirilmesini
sağlamaktadır.
Özellikle küresel ölçekte iş
yapan uluslararası işletmeler kadar bu
işletmelerin faaliyet alanları içinde iş yapmak isteyen yerel girişimciler açısından,
uluslararası ölçekte kalite ve güven yaratmış bir marka haline gelen işletmeler büyük
fırsatlar sunmaktadırlar. “Franchising, bir ana işletmenin (franchisor) belirlediği süre
ve koşullarda, pazarda denenmiş ve kabul görmüş bir ürünün veya bir hizmetin
bağımsız bir firmaya (franchisee) isim hakkı ile birlikte, bilgi, teknoloji ve işletmenin
yönetsel faaliyetlerinde tanıdığı imtiyazdır. Bu yolla yabancı pazarlara girmek
isteyen ana işletmeler ( franchisor) hiçbir maddi yardım yapmadan kendi isimlerini
kullandırarak iş yerleri oluşturmaktadırlar. İsim kullandırma yoluyla, çeşitli ülkelerde
faaliyette bulunmak küreselleşme sürecinin getirdiği ‘sembol ekomosinin’ bir
sonucudur.”91 Sembol ekonomisinin içeriğinde kurum kültürü / kurum kimliği /
kurum imajının sembolleri bulunmaktadır. Uluslararası pazarlara açılmak isteyen
uluslararası bir şirket yerel pazarlardaki faaliyetlerinde bu kurum kültürü / kurum
kimliği / kurum imajı içinde bulunan sembolleri de kullanmaktadır.
Tüketim alışkanlıklarının giderek küreselleşmesinin de bir sonucu olarak
görülebilecek şekilde, uluslararası ölçekte kalite ve güven yaratmış olan Levi’s,
90
a.g.e., s.9.
130
Budget Rent a Car, Pizza Hut ya da MacDonalds gibi uluslararası şirketlerle
çalışmak,
hem yerel pazarlarda yeni fırsatlar yaratılması hem de uluslararası
işletmelerin
yerel
pazarlardaki
faaliyetlerinin
genişlemesi
açısından
yarar
sağlamaktadır. Bu tür pazar faaliyetlerinde “franchising” uygulamaları hem
uluslararası şirketlerin yerel pazarlardaki yayılmaları için fırsatlar yaratmakta hem de
yerel pazarlardaki işletmecilere şu avantajları sunmaktadır: “Tipik olarak ‘franchise”
alan (markanın değerini korumak için) belirli işletme ana hatlarını izlemeyi
kabullenir. Zincir işletmecisine gelire dayalı bir isim kullanım hakkı bedeli öder ve
birimin ürettiği geliri hakeder. Paylaşılan kimlik kendini en açık biçimde bir zincirin
görsel işaretlerinde, logosunda gösterir: McDonalds’ın altın kemerleri, KFC’nin
kırmızı beyaz kapları ve Pizza Hut’ın kırmızı çatıları kimlik belirten logo, bir zincirin
her biriminde bulunur. Tanım olarak bir zincirdeki lokantalar ortak bir kimliği
paylaşır.”92 İşaret edilen bu avantajlara sahip olabilmenin temel koşulu ise, bu
kimliğin uluslararası ve yerel pazarlarda tanınmasına olanak sağlayacak bir kurum
kültürü / kurum kimliği / kurum imajına sahip olmaktır. Uluslararası franchising
sisteminin yerel pazarlardaki girişimciler için taşıdığı avantajlar arasında;
uluslararası işletmenin “denetlenmiş tecrübe aktarımına ilave olarak, merkez
tarafından organize edilen çeşitli tanıtım ve pazarlama aktiviteleri, girişimcinin iş
hacmini, dolayısıyla karlılığını arttırması”93 ve “uluslararası “franchise alan (yerel
temsilcilere) bankalarda, devlet dairelerinde, tedarikçi firmalarda ve tüketiciler
nezdinde yapacağı işlerde saygı ve güven duygusuyla yaklaşılmasını”94 sağlaması
sayılabilir. Bu avantajların paylaşılmasının kökeninde ise uluslararası işletmenin
kurum kültürü / kurum kimliği / kurum imajının paylaşılması ve yaygınlaştırılması
yatmaktadır.
91
Hasan Tutar, a.g.e., s.84.
Ali Sözmen, “Marka, Kalite ve Güven!”, Hürriyet Gazetesi, Franchising Eki, 13 Eylül 2000, s.2.
93 Mahir Saranga, “İşte Olanak, İşte İş”, Hürriyet Gazetesi, Franchising Eki, 13 Eylül 2000, s.4.
94 ....................., “Hızlı Kar Elde Etmek İçin”, Hürriyet Gazetesi, Franchising Eki, 13 Eylül 2000, s. 8.
92
131
B- ULUSLARARASI İŞLETMELERDE İNSAN KAYNAĞI
Küreselleşme olgusu ile birlikte, modern işletmeciliğin hemen hemen her alanı bu
gelişimden etkilenmiştir. Küresel düzeyde iş dünyasının aktörleri olarak uluslararası
işletmeler, ancak çalışanlarını da küresel ortamın ihtiyaçlarına cevap verebilecek hale
getirerek başarılı olabileceklerinin farkındadırlar. Küresel iş dünyasının gerçekleri
uluslararası işletmelerin küresel iş dünyası içinde çalışanlarına yönelik düşünce
tarzlarında değişim yaratmıştır. Bu değişimin temelinde, iş uygulamalarını sosyokültürel ortamların farklılıklarına cevap verebilecek esnekliğe kavuşturma zorunluluğu
yatmaktadır. Sıkı bir şekilde korunan ulusal pazarların seksenli yıllarda uluslararası
pazarlara dönüşmeleriyle birlikte, yöneticilerin küresel yöneticilere evrilmesinin
yolunun açılması gibi, çalışanların da küresel iş dünyasının bir parçası haline
getirilmeleri zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu gelişim içinde, uluslararası şirketlerin
karşılarındaki temel zorluk, uluslararası iş ortamı içindeki sosyo kültürel nedenlerden
kaynaklanan sorunları çözüme ulaştırılmış işletme çalışanlarına sahip olmaktır.
Özellikle, birçok farklı kültürden çalışanın
bir arada bulunduğu, aynı zamanda
hizmet ettiği işletmenin başarısına katkı sağlaması kendisinden beklenen uluslararası
insan unsuru uluslararası alanda çalışan işletmelerin en önemli başarı unsurudur. İnsan
unsurunun işletme üretim girdileri içinde en önemli yeri işgal etme nedenleri aynı
zamanda iş dünyasının içindeki ve dışındaki birtakım gelişmelerden etkilenmiştir.
Öncelikle bütün dünyada hizmet üreten sektörlerin ekonomik yapı içinde kapladıkları
yerin mal üreten sektörlere oranla artmasının altını çizmek gerekir; hizmet üreten
sektörler daha nitelikli çalışanların istihdam edilmesi sonucuna yol açtığından çalışanlar
işletme içinde daha anahtar bir konum elde etme sürecine girmişlerdir. Bir ölçüde bu
durumla ilgili olarak düşünülebilecek şekilde, yönetim ile ilgili sorunlar giderek daha
karmaşık bir hale gelmiştir ve yöneticilerin de niteliklerinin gelişmesi söz konusu
olmuştur. Ayrıca sosyo-ekonomik yapının gelişmesi de çalışanların artan niteliklerinin
uzantısı olan bir biçimde daha nitelikli iş koşulları talebini getirmiştir. Şirketlerin
personelleri ile ilgili yasal düzenlemeler giderek daha geliştirilmiş ve karmaşık bir hale
gelmiştir. Bu durum uluslararası iş dünyasının gelişmesi ile daha da hız kazanmıştır.
132
Yukarıda kısaca özetlemiş olduğumuz tarihsel gelişim içinde, modern iş
dünyasındaki en önemli gelişmelerden birisi insana verilen değerin artması ve
işgücünün şirketlerin en önemli sermayelerinden birisi olarak kabul görmesi
olmuştur.
Yüzyılın
başındaki
ekonomik,
sosyal
ve
siyasal
örgütlenme
yaklaşımlarının insan unsuruna gerekli önemi vermeyip yapılacak “görevleri” daha
çok önemseyen anlayışları, en azından bilgi toplumu aşamasına gelmiş ülkeler
açısından hızla terkedilme süreci içine girmiştir.
Bu anlamda gelişmiş ve
işletmecilik anlayışını ileri düzeye ulaştırmış ülkelerde, otoriter ve bürokratik
yönetimlerin kendi bünyelerinde çalıştırdıkları insanlarla ilgili her türlü iç
düzenlemeleri içeren dar kapsamlı ve oldukça soğuk ifade biçimi olan “personel
yönetimi” kavramı yerine, örgütlerde ve hizmet birimlerinde yer alan insanların
yeteneklerini, bilgilerini, becerilerini moral ve ruhsal güçleri ile yaratıcılık yönlerini
yapmakta olduğu işe daha fazla katmalarını sağlayıcı usul ve üslupların geliştirilmesi
esasına
dayanan
“İnsan
Kaynakları
Yönetimi”
kavramı
ikame
edilmeye
çalışılmaktadır. Böylece, “İnsan Kaynakları Yönetimi”, gelişme ve öğrenme ağırlıklı
yönetim yapılarına doğru başlayan geçişin, hem işletmeler düzleminde, hem de
makro ekonomi planında, üretim ve yönetim modellerinde insan verilen “değeri”
vurgulayan, “insanı” önemseyen geniş kapsamlı bir kavramlar setini oluşturmaktadır.
İnsan kaynakları yönetimi işletmecilik anlamında, örgütlere elemanların alınması,
eğitilmesi, sosyalleştirilmesi ve uyumu, başarı değerlemesi, ödüllendirilmesi, terfi ve
transferi, motivasyonu, iletişim ve çatışma yönetimleri gibi yönetsel ve örgütsel
süreçlerin tamamını içeren bütüncül bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.95
Bu kavramın uygulamasal düzeyde ne denli önemli olduğunu vurgulamak
için uluslararası işletmelerin iş uygulamaları içinde insan kaynakları politikalarından
örnek verecek olursak, Amerikan şirketlerinin Asya’daki insan kaynakları
sorunlarından söz edebiliriz. Asyanın yeni endüstrileşmekte olan ülkelerinde
önümüzdeki on yıl içindeki işleri artacak olan Amerikan şirketlerinin iş faaliyetleri
için gerekli olan “kadrolamalar bu ülkelerin birçoğunda insan kaynaklarındaki
önemli becerilerin kıtlığından dolayı gerçek bir zorluk ortaya çıkaracaktır. Asya’da
95 Feyzullah Eroğlu, “Personel Yönetiminden İnsan Kaynakları Yönetimine”, Anahtar, MPM Yayın
Organı, Ankara, Yıl: 9, Sayı: 104, Ağustos 1997, s. 22.
133
işe alınan insan kaynakları yöneticilerinin bu soruna çare bulmak için tasarladıkları
çözümler, uluslararası sorumlulukları olan bütün uzmanların ilgi alanı içinde
olacaktır.”96 İş becerilerine sahip olan işçilere duyulan ihtiyaç sadece ekonomik
gelişmeye bağlı olarak Asya’da ortaya çıkmamaktadır. Uluslararası iş dünyasının
küresel ölçekteki gelişme hızı düşünüldüğünde, benzeri şekilde ekonomik gelişme
gösteren başka gelişmekte olan ülkelerde de aynı yönde insan kaynakları sorunların
yaşanacağı ve yaşanmakta olduğu ortay çıkacaktır.
Özellikle gelişmiş ve uluslararası ölçekteki işletmelerde, insan kaynağının
yönetimi görevini üstlenen personel yönetimi departmanı ve işlevleri insan
kaynakları yönetimi kavramı ile yer değiştirmesinde istekli davranmaktadırlar.
Uluslararası işletmelerin bu tavrı bile tek başına insan kaynağının uluslararası
işletmeler açısından ne derece önemli bir girdi olduğunu ifade etmeye yetmektedir.
“Yirminci yüzyılın son çeyreğinde geleneksel personel yönetimi anlayışının,
toplumsal, ekonomik, politik çevresi, amaçları, iç ve dış dinamikleri, yönetim
ilkeleri, değişen örgütlerdeki durumlar karşısında yetersiz kaldığı gözlemektedir.
Yarışma ortamında üretim öğelerinin sınırlarını zorlayabilmek için, insan kaynağının
sınırsız yeteneklerini geliştirmenin ve işe koşmanın gerekliliği daha çok
hissedilmektedir. İnsan kaynağı yönetiminin yapı ve işleyişi, insanın bilinen,
sezinlenen tüm niteliklerini göz önünde bulundurmak; insanı bir durum olmaktan çok
bir süreç olarak kabul etmek eğilimindedir.”97 İnsan kaynağının bu şekilde
yorumlanması, her ölçekteki işletmenin ama özellikle insan kaynağı ile ilgili daha
karmaşık sorunlara olduğu kadar potansiyeller taşıyan zenginliklere sahip olan
uluslararası işletmelerin, örgüt yapısını ve yönetim biçimini çok yönlü, kapsamlı,
değişken ve karmaşık insan davranışlarını kabullenmeye, karşılamaya, anlamaya,
yorumlamaya ve yöneltmeye hazır hale getirmektedir.
96
Maureen Minehan, “Skills Shortage in Asia”, HR Magazine, March 1996,
http://www.shrm.org/hrmagazine/articles/396issue.htm
97 Elif Karabulut, “Personel Yönetiminden İnsan Kaynakları Yönetimine Geçişte Değişimin Rolü”,
Anahtar, Yıl: 11, Sayı: 122, Ankara, MPM Yayını, Şubat 1999, s.17.
134
Doğal olarak uluslararası işletmeler de her işletme gibi farklı rolleri,
gereksinimleri ve hassasiyetleri taşıyan insanlardan oluşan sosyal birer kurumdurlar.
Yirminci yüzyılın ikici yarısındaki toplumsal değerler sistemindeki büyük değişiklik,
uluslararası işletmeleri ve bu işletmelerin iç hedef kitlesini oluşturan çalışanlarını da
etkilemiştir. Önceleri çalışma hayatı açısından geçerli olan, görev ve kabul görme
değer sistemi yerini bireyci değer sistemine bırakmıştır. Artık çalışanlar da tüketiciler
kadar bilinçli, sorgulayıcı ve araştırıcı konumda yer almaktadırlar. Kısaca çalışanlar
artık sadece ne yapacaklarını bilmek yerine bunu neden yapacaklarını da
sormaktadırlar. Çünkü işletme çalışanları da ürettikleri ve para kazandıkları
işletmeleri hakkında enformasyon gereksinimi duymaktadırlar. Ayrıca başarılı olmak
isteyen uluslararası işletmelerin elindeki en önemli güç ve potansiyel “insan”
unsurudur. Bu insan, motive edilmeyi, doyumu, morali, hedef ve amaçlarını
bilincinde olmayı ve bu amaçlara ulaşmak için çaba sarf etmeyi, işyerini evi gibi
görmeyi, işine ve kurumuna bağlanmayı, iletişim kurmayı, kısacası kendisini
tanımayı ve beklentilerine akılcı doyumlar sağlamayı bilen bir insan tipidir.
İnsan kaynakları, uluslararası işletmelerin küresel stratejik planlamalarının
bir parçasını oluşturan bir pozisyona sahiptir. “Her şeyin üstünde, giderek daha açık
hale gelmektedir ki, insan kaynakları açık ve proaktif bir şekilde yönetilmesi gereken
stratejik bir kaynaktır...Bir şirket içinde stratejik bir kaynak olarak insan
kaynaklarının gelişmesi olmaksızın şirketin uzun vadeli stratejik geleceğini
güvenceye almak zor olacaktır.”98 İnsan kaynaklarının bu önemi, uluslararası
işletmelerin çalışanlarının doğru bir biçimde görevlendirilmesini ve motive
edilmesini gerektirdiği kadar insan kaynaklarının da stratejik olarak yönetilmesini
zorunu kılmaktadır.
Uluslararası işletmelerin iç çevresinin en önemli elemanını oluşturan
çalışanların örgütsel amaçlara en uygun ve en verimli bir şekilde yönetilmesi
temelinde gerçekleştirilmesi gereken en önemli unsur bireyin motivasyonudur.
135
Aşağıdaki şekil 12’de bu bağlamda örgütsel başarı açısından günümüz
modern yönetim anlayışının en önemli unsuru konumunda olan çalışanlar ve bireyin
motivasyonunu etkileyen örgüt içi değişkenleri vermektedir.
98 Peter Lorange, “Human Resource Management in Multinational Cooperative Ventures”, Global
Strategic Management: The Essentials kitabında, Heidi Vernon-Wortzel, Lawrence H. Wortzel, New
York, John Wiley and Sons Inc., 1991, s. 528.
136
Şekil 12: Bireyleri Etkileyen İşletme-İçi Değişkenler
KAYNAK:A.Zeynep.Düren,a.g.e.,s.106
137
Klasik yönetim anlayışına göre işletmeyi başarısızlığa sürükleyen ve mutlaka
önlenmesi gereken çatışma unsuru, modern yönetim anlayışında kaçınılmaz ancak
çözülebilir bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle uluslararası işletmelerin
örgüt yapılarından kaynaklanan farklı sosyo-kültürel alt yapılara ve değerler sistemine
sahip işgörenlerden oluşması nedeniyle yoğun bir çatışma ortamı ile karşı karşıya
kaldıklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu nedenle uluslararası işletmelerde
“çatışmayı çözümleme yeteneği önemli bir yönetim becerisidir. Asıl sorun, çatışmayı
bastırmaktan çok, açık olarak ele almaktır. Çatışmayı bastırmak, çatışmayı istenmeyen
bir olay olarak gören kuruluşların özelliğidir ve yaratıcılık, riske girme yeteneklerini
engelleyen bir tutumla birlikte görülür.
“İnsanlar yaşadıkları dünyanın dışına çıktıklarında veya kendi kültürlerinden
farklı dünyalara gittiklerinde yöneticiler kendileri gibi olmayan insanlarla çalışmak ve
onları yönetmek durumunda kalırlar. Böylece yönetimlerini ve davranışlarını bu
kültürlerdeki insanların değer ve geleneklerine göre değiştirmek, bunlara uyum
sağlamak ve bu farklı ortamı öğrenmek durumundadırlar. Örneğin, Amerikalı bir
yöneticiyseniz ve Çin’de çalışmak durumundaysanız davranışlarınızı ve beklentilerinizi
hatta politik tutumlarınızı bile bu kültüre uygun düşecek şekilde değiştirmelisiniz. Yani
bir insanla ilişki kurarken davranışlarınıza dikkat etmeli ve yaklaşımlarınızı belirli
protokol kurallarına göre yapmalısınız.”99
Küreselleşme ile birlikte ticari sınırların ortadan kalkması birçok işletmenin
dünyaya açılması sonucunu doğurdu. Ancak küreselleşme yalnızca işletmeleri değil,
insan gücünü de dünyaya açılmaya zorladı. Böylece “expatriate” ya da kısaca “expat”
olarak adlandırılan yeni bir işgücü ortaya çıktı. Sonraları bu kavram da küreselleşen
işgücünü tanımlamaya yetmedi ve ortadan kalktı. Artık “yalnızca yönetim kademesinde
değil, tüm pozisyonlarda insan sermayesi dünya üzerinde dolaşmaya başladı. Hemen her
99
Enver Özkalp, Çiğdem Kırel, a.g.e., s.450.
138
şirkette çeşitli ırktan, dinden, dilden, kültürden insan çalışıyor.”100 Çalışmamızın
ilerleyen bölümleri içinde; işletmenin sosyo-kültürel çevresi ile ilgili bölümde ve
işletmelerin halkla ilişkiler faaliyetlerinin sürdürürken karşılaştıkları sosyo-kültürel
sorunların ele alındığı bölümde işletmelerin kültürlerarası iş dünyasında karşılaştıkları
sorunlar ayrıntılı bir biçimde ele alınacaklardır. Burada şunu söyleyebilmek
mümkündür; avantaj ve dezavantajlara sahip bu yeni şirket yapısının farklı düşünce,
kültür, yaratıcılık biçimlerinden yararlanmak ve dil, din ve yine kültürel farklılıkların
işletme için birer verimsizlik nedeni olmasını önleyebilmek, ancak bu farklılıkların
mükemmel bir şekilde yönetilmesi ile mümkün olabilecektir. Bunun için ise101;
1- Farklılığı içinde barındıran bir kurum kültürü yaratılması.
2- Bunun için gerekli zaman, para ve enerjinin harcanması.
3- Tüm bu farklılıklara sahip çalışanların görev almasının sağlanması.
4- Gerçekçi, yapılabilir ve ölçülebilir hedeflerin belirlenmesi.
5- Herkesin bu hedefleri anlamasının sağlanması.
6- Odak gruplar oluşturarak beyin fırtınalarına olanak tanınması.
7- İşten ayrılan kişilerle de neden ayrıldıklarının, sorunların çözümü için neler
yapılması gerektiğine ilişkin mülakatların yapılması.
8- Değişimlerin sancılı olabileceğinin ve içinde huzursuzluğu barındırdığının
unutulmaması gerekmektedir.
Araştırmalar göstermiştir ki; çalıştıkları işletme hakkında bilgilendirilmiş olan
personel, kendisini çok daha fazla o işletmenin bir parçası olarak kabul etmekte, sadakat
duygularını daha yoğun yaşamakta ve motivasyonu yüksek olmaktadır. Ayrıca artık kabul
görmüş bir diğer gerçek de çalışanların işletme hakkındaki olumlu yada olumsuz düşünce
ve tutumları ile işletme dışındaki çevre açısından işletmenin iletişimcisi gibi görev
100
Fülay Yaşa Paris, “Farkımız Farklılığımız”, Hürriyet Gazetesi, İnsan Kaynakları Eki, Sayı: 139, İstanbul,
11 Haziran 2000, s. 1.
139
yapmaktadırlar. Son derece doğal ve güdülenmemiş bu iletişim çabaları, eğer çalışanın
kurumu hakkında olumlu düşünceleri varsa, bu kişi aracılığıyla işletme amaç ve
hedeflerinin dış çevreye aktarılarak olumlu tepkilerin alınmasına yardımcı olmaktadır.
Özellikle stratejik ittifaklar yapmak amacıyla yapılan uluslararası düzeydeki şirket
birleşmelerinde çalışanların iletişim ihtiyacı daha da artmaktadır. Uluslararası ortaklık
kuran işletmelerde, çalışanlar ciddi düzeyde bilgilenme ihtiyacı içine girmektedirler.
İletişim eksikliğinden doğabilecek bilgilenme eksikliklerini ve çalışanlar arasındaki
belirsizlik durumlarını gidermek üzere işletmelerin proaktif amaçlı iletişim stratejilerine
ihtiyaçları olmaktadır. Bu türden bir şirket içi iletişim ihtiyacı kendisini gösterdiğinde,
insan kaynakları birimi şirketin halkla ilişkiler departmanı ile ya da halkla ilişkiler
görevlerine tayin edilmiş danışma grupları ile ekip çalışması yapmalıdır.”102 Bu çalışmalar
içinde insan kaynakları yöneticilerinin ilk yapabileceği bilgilendirme çalışmalarından birisi
şirketteki değişim konusunda bilgilendirme yapmak üzere toplantı düzenlemesidir. Bu
toplantıyla çalışanların işleri ve çalışma alanları ile ilgili endişelerinin giderilmesi mümkün
olabilecektir.
Günümüzün küreselleşen ekonomik yapısı içinde, uluslararası şirketler sürekli
olarak kendilerinin rakiplerinden ayırt edilmesini ve pazar paylarının artmasını sağlayacak
rekabet avantajları peşindedirler. Bu avantajlardan birisi çalışanlara yönelik sosyal
etkinliklerin ve yararların geliştirilmesinden geçmektedir. İnsan kaynakları yöneticileri
sağlık ve güvenlik, cinsel ya da ırksal ayrımcılık, çalışma saatleri, çocuk işçi kullanımı gibi
konularda gösterilen duyarlılık* ve duyarlılığın iç ve dış hedef kitlelere iletilmesi yoluyla
şirketlerinin olumlu imajına katkıda bulunmakta ve pazarlama faaliyetleri için rekabet
avantajı sunmaktadırlar. Eskiden “sosyal sorumluluk ile ilgili konular halkla ilişkilerin ilgi
101
a.g.e.,s.1
........................., “Communicating a Plan”, HR Magazine, April 1999,
http://www.shrm.org/hrmagazine/articles/0499cova.htm
102
* Bütün bu konular ISO9000 kalite standartları ve ISO14000 ekoloji standartlarında olduğu gibi, Social
Accountability(SA)8000 (Sosyal Sorumluluk8000) standartları olarak saptanmıştır. Bu standartlar
140
alanı içine girmekteydi. Şimdi ise insan kaynakları yöneticileri bu konuya bakmaktadırlar
çünkü SA8000 konularının birçoğu insan kaynakları alanı içine girmektedir.”103 Sosyal
sorumluluk ilkesinin işletmeler için yönlendirici bir ilke haline geldiği küresel iş dünyası
içinde, uluslararası işletmeler iyi bir “corporate citizen” (işletme vatandaş) olmanın önemi
bilmektedirler. Bu nedenle şirket çalışanlarına yönelik duyarlılık ve bu duyarlılık
doğrultusundaki uygulamalar çağdaş işletmecilik anlayışı içinde yerini almıştır. Ayrıca bu
türden uygulamalar şirketin iç hedef kitlelerinden bir başkasını oluşturan hissedarlar
üzerinde de olumlu etki uyandırmaktadır.
Uluslararası İşçi Örgütü, Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi ve Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları
Anlaşmasından oluşmuştur.
103 Ruth E. Thaler, “Social Accountability 8000: A Social Guide for Companies or Another Layer of
Bureaucracy”, http://www.shrm.org/hrmagazine/articles/0699carter.htm
141
C- YÖNETİM KURULU ÜYELERİ VE HİSSEDARLAR
Ulusal ve yerel düzeydeki işletmelerde işletme içi çevrelerin önemi büyüktür işletme içi
iletişimde bu çevrelere yönelik etkili iletişim faaliyetlerinin düzenlenmesi ve bu çevreler
içindeki hedef grupların desteğinin ve anlayışının sağlanması gereklidir. İşletme sınırlarını
genişlettiği ve sınırlarını uluslararası ölçeğe yaydığı zaman iç hedef gruplarla kurulacak
iletişim daha da önem kazanmakta ve daha karmaşık süreçleri içermektedir. Ayrıca
uluslararası düzeydeki işletmeler açısında iç çevreler içindeki hedef grupların desteği daha
önem kazanmaktadır çünkü bu grupların desteği olmaksızın küresel pazarda olumlu bir
şirket imajı oluşturmak ve sürdürmek mümkün olmayacaktır. Ulusal alanda kurulan ve iş
faaliyetlerini sürdüren bir işletme bile, kuruluş ve işletilmesi aşamalarında yüksek bütçeli
finansal kaynaklara dayanmak zorundadır. Uluslararası işletmelerin iç çevrelerini
incelediğimizde,
bu
işletmelerin
kurulabilmeleri
(doğabilmeleri),
faaliyetlerini
sürdürebilmeleri (yaşayabilmeleri) için; halkla ilişkiler çalışmaları ile hedef kitlelerine
yönelik olarak hazırlayıp gerçekleştirdikleri iletişim çabaları ile ortaya koydukları güçlü
işletme varlığını sürdürebilmeleri için çok güçlü mali desteğe gereksinim duyduklarını
görmekteyiz. Uluslararası bir işletme, mekansal uzaklık, politik-yasal-ekonomikteknolojik-sosyal-kültürel farklılıklardan ve karşılaşabileceği birçok riskten kaynaklanan
nedenlerle daha yüksek bütçeli yatırım kaynaklarına gereksinim duyacaktır. Bu kaynakların
sağlanması ilk olarak işletmeyi kuran ya da kurmayı planlayan kişi ya da kuruluşlardan
sağlanmakta, daha sonra ise, işletmenin uluslararası alandaki başarısına paralel olarak
kazandığı ekonomik anlamda güçlü işletme imajı sayesinde uluslararası düzeyde finansal
katkı sağlamaktadır.
Bu nedenle uluslararası şirketlerin iç çevreleri içinde yer alan yönetim kurulu
üyeleri ve hissedarlar ile kurulan iletişim, şirketlerin ulusal ve uluslararası performansı
üzerinde belirleyici bir öneme sahip olmaktadır. Çünkü yönetim kurulları şirketlerin
stratejik
planlamasında
sahip
oldukları
vizyon
ölçüsünde
doğru
kararlar
verebileceklerdir. “Bir şirketin tepe yöneticileri ve yönetim kurulu da, yıllar içinde
142
şirketin neler yapabileceği, piyasaların özellikleri, çalışanların karakteri ve rekabetin
niteliği hakkında belli inançlar geliştirir...Yönetim kurulu şirketin belli konuları
beceremeyeceğine inanırsa, bu konuyla ilgili olarak kendilerine ulaşan çok önemli
bilgileri göz ardı edebilir. Bu inançlar bir şirket için hayati bir fırsat ya da tehdit
oluşturabilecek bilgilerin değerlendirilmesini engelleyebilir. Oysa değişimin bu denli
hızlı olduğu bir dünyada, geleneksel inançların terkedilmesi ve şirketin geleceğini
ilgilendirecek tüm önemli ‘bilgiler’e duyarlı olunması bir zorunluluktur.”104 Yönetim
kurulunun şirketin potansiyelleri, çalışanların karakterleri, iş piyasalarının özellikleri ve
rekabetin niteliği hakkındaki inançları çerçevesinde şekillenen vizyonlarının kısırlığı,
şirketlerin küresel ortam içindeki fırsat ve olanakları değerlendirebilmelerine olanak
tanımayacağı gibi, şirketin iç çevresi içinde kurulacak iletişimin olumsuz etkilenmesi
sonucuna yol açacaktır. Bu olumsuzluktan kaçınmak üzere, küresel ölçekte stratejik
ittifaklar kurmuş olan uluslararası şirketlerde “ittifak hakkında tüm kademeleri
bilgilendirme konusundaki yoğun çalışmalar yaygınlaşıyor. Diğer şirketlerle olan
ittifaklar hakkında bilgi vermek, birçok yönetim kurulu başkanının çalışanlara şirketin
izleyeceği yol ve stratejiler hakkında verdikleri mesajların bir parçası haline geliyor.”105
Bu gibi nedenlerden ve küresel piyasaların karmaşık yapısından ötürü yatırımcılarla ve
hissedarlarla kurulacak iletişim de giderek daha fazla önem taşıyan ve daha fazla uzmanlık
gerektiren bir aşama içindedir. “Birçok ülkede hissedarı olan büyük şirketlerle birlikte bu
açıkça daha karmaşık bir süreç haline gelmiştir...Bu insanlar uzmanlaşmış izler-kitlelerdir
(audiences) ve buna uygun olarak anlaşılmaları ve muamele görmeleri gerekmektedir.”106
Şirket ilişkileri (corporate relations) ve hissedarlarla, yatırımcılarla kurulan ilişkilerin
uluslararası şirketler açısından taşıdığı önem, bu iç hedef grubuna yönelik iletişimin daha
nitelikli mesajların düzenlenmesiyle yapılmasına neden olmaktadır. Halkla ilişkiler
aracılığıyla kurulacak olan iletişim faaliyeti içinde “ iletişimin neyi nasıl ilettiği kaçınılmaz
104
Arman Kırım, a.g.e., s. 115-116.
Michaela Y. Yoshino, U. Srinivasa Rangan, Stratejik İttifaklar: Küreselleşme ve Müteşebbüs
Yaklaşım, Editör: Yaşar Bülbül, İstanbul, Alfa Basım Yayın dağıtım Ltd. Şti., 2000, s. 193.
105
143
olarak organizasyonun
kabul ve başarı iklimini; olumlu şirket ününü (reputation)”107
etkileyeceği için ve bu etki hissedarlar üzerinde paralel bir etkilenmeyle sonuçlanacağı için,
uluslararası işletmelerin tüm halklarına olduğu kadar hissedarlarına yönelik iletişimini
sağlıklı kurması önem taşımaktadır.
Küreselleşmenin temel dinamiklerinden birisi olan iletişim teknolojilerinin gelişimi
sayesinde sermayenin sınır tanımaz bir şekilde uluslararası transferi ve aktarımı, işletmelere
mali kaynak sağlayan yatırımcı (hissedar) kavramını da oldukça büyük bir değişikliğe
uğratmıştır. Artık hisse senetlerini internet ya da bankasının uluslararası erişim ağları
aracılığıyla satın aldığı işletmenin fiziksel görüntüsü ile karşılaşmamış olan ve hisselerini
satın aldığı uluslararası işletmenin ya da işletmelerin kendisine getirdiği kazancı kitle
iletişim araçları ve internet üzerinden takip eden yeni tip bir yatırımcı profili gündeme
gelmiştir. “Bu konu yönetim literatürünü son yıllarda çok yakından ilgilendiren bir konu.
Adına ‘corporate governance’ deniyor. Yani yönetim kurulu ile şirket yöneticileri,
hissedarlar ve denetçiler arasındaki yönetim ilişkisinin nasıl olması gerektiği. Strateji
yaratma açısından da bu konu son derce hayatiyet taşıyor.”108 Bu anlamda yine
küreselleşme sonucu yapısal ve işlevsel büyük değişimler yaşayan uluslararası işletmeler
yönetim kurullarının ve hissedarlarının gereksinim duyduğu ya da duyacağı enformasyon
ve iletişim sisteminin farklılaşması, halkla ilişkiler uygulayıcılarına yönelik performans
taleplerini bu yönde arttırmıştır. Çünkü “halkla ilişkiler iletişim faaliyetlerini yöneterek ve
bütünleştirerek hem iç hem dış ilişkileri yönetmektedir...Bu rol içinde, halkla ilişkiler
uygulayıcıları sürekli olarak müşterilerini halklara halkları ise müşteriye sunmakta ve
yorumlamaktadırlar.
Bu
simgesel
eylem
hem
iç
hem
de
dış
halklarla
gerçekleştirilmektedir.”109 Uluslararası halkla ilişkiler uygulamacılarının iç halklarla –
yönetim kurulları ve hissedarlarla- kuracağı iletişimde kullanabileceği geleneksel ve yeni
106
Bill Brynes, “International Corporate Relations”, Strategic Public Relations kitabında, Norman A. Hart
(ed.), London, Macmillan Publishing Co., 1995, s. 137.
107 ............., “The Counselors Acdemy’s Guide to Selecting a public relations Firm or Consultant”,
http://www.prsa_counselors.org/html/news2b.htm
108 Arman Kırım, a.g.e., s. 119.
144
iletişim teknolojilerinin sunmuş olduğu yeni iletişim olanakları ve araçları bulunmaktadır.
Uluslararası halkla ilişkiler uygulayıcılarının yönetim kuruluna ve hissedarlara yönelik
olarak kullanabileceği iletişim biçimlerini ve araçlarını şu şekilde gruplayabiliriz:
•
Haber mektupları
•
Finansal haberler
•
Finansal reklam
•
Broşürler
•
Yıllık toplantılar
•
Yıllık raporlar
•
Broşürler
•
Şirket içi yayınlar
•
Web sitesi
Uluslararası işletmelerin en etkili, işletmenin stratejik karar mekanizmasını oluşturan
yönetim kuruluna ve hissedarlarına işletme faaliyetleri ve bu faaliyetlerin sonuçlarına
ilişkin çeşitli zamanlarda raporlar sunması bir zorunluluktur. Bu çalışmalar, işletme
faaliyetleri ara raporları, yıl sonu raporları, belirli bir konu hakkında bilgilendirme raporları
ve faaliyet raporlarıdır. Tüm bu raporlar, yönetim kurulu ve hissedarlar üzerinde işletmenin
çalışmaları ve imajı hakkında bilgi verici mesaj ve içerikler taşıdıkları için son derece
önemli
rekabet
belirleyici
stratejik
işletme
iletişim
çabalarının
dahilinde
değerlendirilmektedirler. Özellikle borsada kendisine önemli bir yer edinerek uluslararası
iş dünyasında başarılı bir işletme olarak kabul görmek suretiyle, hisse senetlerini ve
dolayısıyla da işletme fiyatını yüksek tutmak arzusunda olan uluslararası işletmeler
açısından, hissedarlar üzerindeki etkinin temel öğesi ürettiği ürün ya da hizmet değil
işletmenin bizzat kendisidir. Şirket içi yayınlar kadar uluslararası işletmelerin web siteleri,
109
Robert J. Ritino, “Senior Management Role of Public Relations inLarge Organizations”,
145
site içinde yer alan bilgilerle (haberler, yıllık raporlar, vb.) hissedarların kolaylıkla ve
istedikleri zaman şirket ile ilgili olarak arzu ettikleri bilgiye ulaşmalarını sağlayan etkili bir
iletişim yoludur.
Uluslararası bir işletmenin mevcut ve potansiyel hissedarları üzerinde kuracağı olumlu
etkinin temelini, işletmenin tüm imajının toplamından oluşan bütünlüklü bir mesaj
oluşturmaktadır. Ürün ya da hizmetin pazarlanması ve son kullanıcı olan tüketiciye
sağlayacağı yararlar konusunda detaylı bilgi verilmesi yoluyla satışının arttırılması
çabalarında ürün her zaman ön planda olmak durumundadır. Her ne kadar uluslararası
işletmenin işletme imajı da ürün tanıtımı üzerinde olumlu ya da olumsuz etki etmekte ise
de, tüketici açısından, ürün ya da hizmetin kendisine sağlayacağı yarar ve bu yarar
karşılığında ödeyeceği miktar önemli bir ölçüdür. Hissedar açısından duruma bakacak
olursak, hissedar satın alacağı hisseler karşılığında gerçekleştireceği mali kazancın
kendisine çok açık bir şekilde anlatılmasını bekleyecektir. Uluslararası işletmeler
işletmenin hisse senetlerini halkla arz etmeden önce, halka arz sırasında ve sonrasında
olmak üzere üç aşamada da halkla ilişkilerin sağlayacağı iletişim olanaklarından
yararlanmalıdırlar.
Tüm işletmelerde olduğu gibi iç halkla ilişkiler faaliyetlerinin hedef gruplarını oluşturan
yönetim kurulu üyeleri ve hissedarlar aynı zamanda uluslararası işletmelerin iletişim plan
ve politikalarını ilk olarak uyguladıkları ve değerlendirmede kullandıkları halkları
oluşturmaktadırlar. Bu gruplara yönelik olarak gerçekleştirilen başarılı bir halkla ilişkiler
iletişimi, yeterli ve tatmin edici düzeyde bilgilendirilmiş ve etkilenmiş hissedarları gönüllü
birer halkla ilişkiler temsilcisi haline getirerek uluslararası işletmenin dış çevresinde de
sonuç alınmasını sağlayacaktır. Şunu da belirtmeden geçmemelidir ki, yönetim kurulu ve
hissedarlarla gerçekleştirilen sağlıklı bir iletişim uluslararası şirketin vizyonunun
gelişmesine katkıda bulunacağı gibi, küresel ortam içindeki fırsat ve olanaklar konusunda
daha girişimci olunması için cesaret sağlayacağından stratejik planlamada da katkı
sağlayacaktır.
http://www.ristino.com/power_topics/commentary_SrMgmtRole.htm
146
III- ULUSLARARASI İŞLETME VE DIŞ ÇEVRE
Uluslararası işletmelerin üretim faaliyetlerinde bulundukları yerel pazarlardaki başarıyı
elde etmek üzere büyük gereksinim duydukları halkla ilişkilerde mükemmellik anlayışına
ulaşmak için halkla ilişkiler uzmanlarının faaliyette bulunulan ülkeye ait, politik sistem,
ekonomik sistem, kültür, sosyal çevre, o ülkenin gelişme derecesine ve medya sistemi ile
ilgili bilgi ve anlayışa sahip olması zorunludur. Bu nedenle uluslararası işletmelerin dış
çevresi olarak adlandırılan bu başlık altında, uluslararası işletmelerin faaliyetlerini
zorlaştıran ya da kolaylaştıran, sorun ya da krizlerin yaşanmasına neden olabilecek politik,
yasal, ekonomik, sosyo-kültürel ve teknolojik çevreler ve bu çevreler ile işletmenin uzlaşım
ve ortak paydalarının tartışılıp çıkar birlikteliklerinin yaratılmasına katkı sağlayan iletişim
politikaları ele alınacaktır. Bir işletmenin özellikle de ekonomik bir işletmenin homojen
değildir, daha çok birçok alt çevrelerden oluşur, bunlar110;
“ - global ya da genel çevre
-
doğal çevre
-
politik- yasal çevre
-
teknolojik çevre
-
sosyo-kültürel çevre
-
genel-ekonomik çevre (örn: konjonktür)
- rekabet çevresi
110
Rüdiger H.Jung/Meinolf Kleine, a.g.e.,, s.132.
147
-
Piyasalar (personel piyasası, tedarik piyasası, satış piyasası, sermaye
piyasası)
-
Sektörler
-
Rakipler.”
“Her endüstriyi etkileyen makro güçler ekonomik, sosyal, kültürel, politik ve
teknolojik faktörlerdir. Bu güçlerin çoğu önceden tahmin edilebilen sınırlar içinde
gelişir. Örneğin gelişmeler önceden sezilebilen modelleri izler. Gelir düzeyi
yükseldiğinde, doğum hızı azalır, tüketim modelleri tahmin edilen biçimde gelişir.”111
Değişen etik, dini, yasal ve sosyal kural ve değerler kadar sendikalar, tüketiciler,
devlet gibi dış çıkar gruplarının baskısı ile uluslararası işletmelerin karar
mekanizmalarının değerler sistemi de değişikliğe uğramış ve bu grup işletme
stratejilerini oluştururken sosyal ve toplumsal sorumlulukları daha güçlü bir şekilde
dikkate almaya zorlanmışlardır. Uluslararası işletmelerin stratejilerini planlama
aşamasında toplumsal değer temsilleri ve işletme için önemli olan değerleri nasıl
koordineli bir şekilde bir arada uygulayama koyacağı konusunda iki tür denetim
mekanizması vardır. Birincisi işletmelerin kendi kendilerini bu konuda denetledikleri,
kendi sorumluluğunu taşıma ve ikincisi de çıkarların korunmasının kurumsallaştığı ve
denetimin işletme dışı unsurlar (yasal düzenlemeler ve devlet denetimi) tarafından
yapıldığı denetim tarzıdır. Birinci denetim şeklinde yasal her hangi bir yaptırım
olmadığından etik ve ahlaki değerler ön plana çıkmaktadır.
Bu nedenle uluslararası işletmeler açık sosyal sistemler olarak doğal ve sosyal
çevrelerini ve bu çevrelerdeki değişim süreçlerini hayatta kalabilmek için tanımak ve
gerektiğinde davranış değişikliklerini zamanında gerçekleştirmek için çok iyi bilmek
zorundadırlar. Her uluslararası işletmenin halkla ilişkiler çabaları için de önem taşıyan
111
Selime Segin, a.g.e., s. 154-155.
148
genel bir çevresi ve her işletme için farklı olabilecek olan görev yaptığı özel görev
çevresi vardır.
Şekil 13: İşletmelerin Çevre Sistemleri
KAYNAK: Dr. Wolfgang H.Staehle, Management – Eine verhaltenswissenschaftliche
Perspektive, München, Verlag Franz Vahlen, 1991, s.582.
Uluslararası işletmeler içinde yaşadıkları çevredeki, toplumsal, siyasal, yasal ve
teknolojik değişimleri takip etmez ve kendilerini bu değişimlere ayak uyduramazlar ise,
her türlü değişimden olumsuz etkileneceklerdir. Burada yine işletmenin çevresini
tanımasına ve bu çevre ile sağlıklı iletişim kurarak faaliyetleri hakkında olumlu düşünce
ve tutumlar oluşturmasına destek sağlayan bir yönetim fonksiyonu olarak halkla
ilişkilerin önemi gündeme gelmektedir.
149
Uluslararası işletmelerin genel çizgiler ile politik, yasal, ekonomik, sosyokültürel ve teknolojik olarak sınıflandırılan özenle hareket edilmesi gereken dış
çevresinin bu elemanları teker teker incelenecektir.
A- POLİTİK- YASAL ÇEVRE
Uluslararası işletmeler de üretim faaliyetlerini gerçekleştirirken, belirli politik ve
yasal kurallar çerçevesinde hareket etmek zorundadırlar. Bu zorunluluk yalnızca
uluslararası işletmeler açısından değil, ulusal ve uluslararası tüm ekonomik ve kamusal
kurumlar tarafından uygulanması gereken bir zorunluluktur. Tüm toplum hayatı
üzerinde hem maddi hem de manevi etki ve sonuçları görülen ekonomik işletmelerin
kuruluş, üretim, satış, kazanç, yatırım vs. konularındaki eylem kararları ve süreçleri
faaliyet gösterdikleri ülkenin kapitalist, sosyalist, pazar ekonomisi gibi politik sistemine
bağlı olarak belirlenen yasalar çerçevesinde uygulanabilecektir. “Yasal koşullar
açısından öncelikle
- Hukuk sistemi,
- Ev sahibi ülke hukuku
- Ana ülke hukuku ve
- Uluslararası hukuk, çevresel analiz için önemlidir”.112 Uluslararası işletmenin
bağlı olduğu, bu hukuki düzenlemeler açısından özellikle ev sahibi ülke hukuku
araştırma konumuzu oluşturan işletme ve ürettiği ürün ile ilgili tanıtma
faaliyetlerinden olan halkla ilişkiler ve reklam konularında uluslararası işletmeye
sorunlar yaratabilmektedir. Bu ya o ülkenin politik yapısı belirli ürün ya da ürün
tanıtım teknikleri açısından engelleyici unsurlar taşıdığı için ortaya çıkmakta, ya da
belirli bazı ürünlerin reklam teknik ve yöntemleri ile kamuya tanıtılması yasal
150
düzenlemelerle engellenmektedir. “Dünya çapında faaliyet gösteren şirketler etkili
iletişim konusunda her gün yeni meydan okumalar ile karşı karşıya kalmaktadır.
Fransa’da reklamı yasal olan ürünlerden tutun da, Amerika’da belirli bir ürünü
boykot eden tüketici koruma gruplarına ve Brüksel’de pazara giriş iznini engellemeye
çalışan politik karar mekanizmalarına kadar. Ayrıca dile ve kültüre ilişkin farklılıklar
küresel iletişim stratejileri oluşturmaya engel teşkil etmektedir. Ancak uluslararası
işletmeler tam tersine kamusal ilişkilerini (public affairs) kaos gibi görünen bu
durumu rekabette üstünlüğe dönüştürmek amacıyla uygulamaktadırlar.”113
Ev sahibi ülkenin politik yapısı da en az hukuksal düzenlemeler kadar
uluslararası
işletmelerin çalışmalarına etki etmektedir. Uluslararası
işletmeler
faaliyette bulunmak üzere yapacakları ülke seçiminde, o ülkenin işletme açısından
taşıyabileceği politik riskler konusunu da dikkate almak durumundadırlar. Özellikle,
politik çatışmaların, iç savaş olasılığının, devlet ya da hükümetin işletme eylemlerine
kamulaştırma anlamında politik müdahalesi riskinin fazla olabileceği ülke pazarları,
uluslararası işletmelerin politik çevrelerine ilişkin olarak önemle dikkate etmeleri
gereken konulardandır.
Küreselleşmenin en önemli sonuçlarından birisinin ülkelerin sosyo-politik
yapıları üzerinde etkide bulunması olduğunu “küreselleşmenin sosyo-politik etkileri”
bölümünde tartışmıştık. İş dünyasının uluslararasılaşması ve ülkelerin birbirine bağımlı
hale gelmesi, genel olarak küreselleşme ideolojisinin yaygınlaşmasına –küreselleşmenin
kaçınılmaz bir süreç olduğunun olumlu ve olumsuz yanlarıyla birlikte kabul görmesineyol açmıştır. Ancak bütün ulusal bölgeler içinde buna uygun bir politik ve yasal zeminin
bulunduğu söylenemez. “Uluslararası pazarlama faaliyetleri, politik ve yasal
sistemlerden ağır bir biçimde etkilenmektedir...ABD’nin aksine, dünyanın geri kalan
yerlerinin çoğunda hükümetler etkin bir biçimde ekonomiye karışmakta ve iş dünyasını
düzenlemektedirler. ABD ulusal pazarı dışında iş yapan şirketler, insanı şaşırtan
112
Heribert Meffert, Joachim Bolz, Internationales Marketing Management, Stuttgart, Berlin, Köln,
Kohlhammer, 1994, s. 46.
151
kurallara ve düzenlemelere hazır olmalıdırlar. Üstelik hükümetin iş dünyasına karışması
ve iş rekabetine yönelik tavrı açısından politik sistemler arasında farklılıklar vardır. Bu
farklılıklar çokuluslu şirketleri ve pazarlama faaliyetlerini etkilemektedir.”114 Ancak
küreselleşmenin artan etkisinin uluslararası şirketlerin pazarlama faaliyetleri üzerindeki
olumsuz etkisini giderek azalttığının da altını çizmekte yarar vardır.
Küreselleşmenin artan hızı ve etkisi ile birlikte ulus devletlerin düzenleme
gücünü azaltmakta, hükümetlerin ekonomi üzerindeki müdahalelerinin giderek azaldığı
bir dönemi girilmekte olduğu gerçeği de göz ardı edilememektedir. Küresel ekonomiye
uygunluk gösterecek bir politik çevre hızla gelişmekte ve etkisini giderek daha fazla
hissettirmektedir.
Bu küreselleşmenin ülkelerin demokrasi ve siyasal yönetim sistemleri üzerindeki
etkilerden sadece birisidir. Uluslararası işletmeler açısından ise büyük önem taşıyan bir
diğer konu, her ülkedeki politik yapının ve siyasal düşüncenin bir diğerinden farklılıklar
göstermesidir. Her ne kadar küreselleşme ülkelerin insan hakları, demokratik ve
katılımcı yönetim anlayışları üzerinde standartlaşmaya yönelik genel yaklaşımları
yaygınlaştırmış olsa da, her uluslararası işlemenin faaliyet gösterdiği ülkedeki politik
çevre ve siyasal grupları kendi lehinde etkileyebilme yetenek ve özelliğine sahip olması
zorunludur. Bu nedenle halkla ilişkiler
ve politik dış çevre ile kurulması gereken
iletişim stratejileri uluslararası işletmelerin verimli ve başarılı faaliyetlerini sürdürmeleri
için önemli bir konudur.
Kendisine yabancı ve farklı bir politik sistem içinde faaliyet gösteren uluslararası
işletmeler, ev sahibi ülkenin politik iktidarının değişmesi gibi önemli bir olgu sonrasında
ülkede çıkarılan yeni yasalar nedeniyle güç durumlara düşebilecektir. Ancak eğer bu
kuruluşlarda bilgi akışı sağlıklı işliyor ise, yeni durum ve yeni düzenlemelere hızla ayak
113
Peter Köppl/Nick L.Laird, a.g.e., s.134.
Kemal Fatehi, International Management: A Cross Cultural and Functional Perspective, New Jersey,
Prentice Hall, 1996, s. 432-433.
114
152
uydurabilmek mümkün olacaktır. Burada yıpratıcı etken daha çok ev sahibi ülkede
iktidarının siyasal içerikli kararları ve tercihleridir.115
“Dünya ülkelerinin ticari şirketleri ve insanları birbirine bağlandıkça ülkelerin
iletişimini etkileyen, kültürel, politik ve dini engeller de ortadan kalkacaktır. Çünkü,
günümüzde hala daha ticareti kısıtlayan bu engelleri gözlemleyebilmekteyiz. Örneğin
Danimarka, sağlık ve güvenlikteki yüksek standartları nedeniyle tarım ürünleri ithal
etmemektedir. Aynı şekilde dini nedenlerle Suudi Arabistan’a yabancı ülkelerin içki
satması yasaktır. Bu güçlükler şirketlerin veya ülkelerin uluslararası nitelikteki bazı
anlaşmalara veya örgütlenmelere katılmalarına veya üye olmalarına bağlı olarak
azaltılmaya
çalışılmaktadır.
Bu
şekilde
globalleşme
bu
yeni
birlikteliklerin
yönlendirileceği kurallar doğrultusunda daha da ivme kazanacaktır.”116
115
İsmail Türkmen, “ Bilgi Toplumuna Geçiş Sürecinde İşletme Yöneticilerinin Yetersizleşmesi”, Verimlilik
Dergisi, MPM Yayını, Sayı: 1995/4, Ankara, s. 81.
116 Enver Özkalp, Çiğdem Kirel, a.g.e., s.449.
153
B- EKONOMİK ÇEVRE
Uluslararası şirketlerin pazarlama faaliyetlerini etkileyen en önemli dış etkenleri
barındıran politik-yasal çevrenin –çoğu ülkede- belirlemesi altında işleyen ekonomik çevre
sunduğu olanaklar ya da sahip olduğu olanaksızlıklar nedeniyle bir başka önemli dış çevre
olarak belirmektedir. Uluslararası işletmeler açısından ekonomik çevrenin iki temel
yönelim içinde potansiyeller taşıyıp taşımadığı belirlenebilir. Öncelikle gelişmekte olan
ulusların ekonomileri açısından olaya yaklaşacak olursak, uluslararası şirketler gelişmiş
ülkelerin refah düzeyine ulaşılmasını sağlayabilecek bir ekonomik yapının geliştirilmesine
yardımcı olacak ekonomik bir işlev içinde değerlendirilebilirler. Bu bakış açısı uluslararası
sermayenin ülke içindeki faaliyetlerinin artmasına olanak sağlayacak, ekonomik çevrenin
geliştirilmesine yardımcı olacaktır. Diğer yandan, politik-yasal çevre açısından
bakıldığında, uluslararası şirketler gelişmekte olan ülkeler tarafından ulusal kaynakların
sömürülmesi amacıyla faaliyette bulunan işletmeler olarak da değerlendirilmektedirler. Bu
tür bakış açısının egemen olduğu bir çerçevede, ekonomik çevre uluslararası şirketler
açısından durum olumsuz koşullar içermektedir.
Uluslararası ekonomik çevreyi bu iki temel yönelimin belirliyiciliği altında
değerlendirdikten sonra, küresel iş dünyası içinde egemen olan gelişmeyi gözlemleyecek
olursak, “şirketlerin uluslararası operasyonlarındaki yasal, düzenleyici ve ekonomik
sınırlamalar kolaylaştırılmıştır. Bir zamanlar doğrudan dış yatırımlar (foreign direct
investment) ulusal egemenliğin kaybı olarak görülürken, şimdi yerel ekonomide
uluslararası güvenin bir göstergesi olarak anlaşılmaktadır.”117 Bu gelişim çizgisi içinde
uluslararası şirketler, ülke ekonomileri içinde kaçınılmaz bir içinde yer almayı
sürdürmektedirler.
117
Charles J. Fonburn, Stefan Wally, “Global Entanglements: The Structure of Corporate Transnationalism”,
Globalizing Management: Creating Leading Competetive Organization kitabında, Carole K. Barnet
(ed.), New York, John Wiley and Sons, Inc., 1993, s.15-16.
154
Uluslararası işletmeler açısından günümüzde ekonomik dış çevrenin yaratmış
olduğu sorunların önemli bir bölümü aşılmıştır ve bu durum bir gelişme trendini ortaya
çıkarmıştır. Ekonomik sınırların ortadan kalkması ile küçülen dünya ile birlikte yaygınlaşan
ticari ilişkiler ve değişim uluslararası işletmeleri bu yoğun değişim ortamında sürekli
dinamik olmaya itmiştir. Özellikle yabancı pazar ve ekonomilerde başarılı olmak isteyen
uluslararası işletmelerin bu başarıları faaliyet alanını oluşturan çevrelerindeki değişiklikleri
fark edebilmelerine ve hızla yeni ekonomik duruma göre tavır alabilmelerine bağlıdır. Yeni
dünya pazar ekonomisinin kuralları büyük bir değişime uğramış, hükümetleri ve işletmeleri
artık sadece ulusal politikalar yerine uluslararası politikalar belirlemeye yöneltmiştir.
“Günümüzün küreselleşen iş dünyasının; açık, duvarsız, çok kutuplu bir düzenin
getirdiği rekabetçi ve dinamik pazarların etkisinde olduğunu görmekteyiz. Bunun
sonucu olarak karşımıza düşen satışlar, yükselen maliyetler ve daralan kar marjları
çıkmaktadır. Küreselleşme, ortaklıklar, özelleştirme, piyasa değişiklikleri, rekabet, hız,
düşük maliyetli yüksek kalite, zamanında üretim ve pazarlama, dış kaynak kullanımı,
artan müşteri beklentileri organizasyonlarda değişimi gerekli kılan etmenlerin arasında
yer alır. Amerika’da, Amerikalıların refahının; sahip oldukları şirketlerin karlarından
kaynaklanmadığı, beceri ve yaratıcılıkları ile küresel ekonomiye sunabildikleri katma
değerden doğduğu sonucu çıkarılmıştır ve uzun vadede bir ülkenin ekonomik başarısı ve
yaşam standardı tamamıyla verimliliğe bağlıdır.”118 Günümüz uluslararası işletmeleri,
küreselleşen, sürekli büyüyen ve bununla birlikte birçok ekonomik sorunların bulunduğu
bir ortamda faaliyet göstermek zorundadırlar. Dolayısıyla bu işletmeler ekonomik bir
düzeyde faaliyetlerini sürdürebilmek için daha fazla çalışma sermayesi açığı ile karşı
karşıya kalmaktadırlar. Bunda enflasyon, üretimde kullanılan teknoloji, kredi
kurumlarının davranışları ve benzeri değişkenler etken olmaktadır.
118
Elif Karabulut, a.g.e., s.16
155
C- SOSYO-KÜLTÜREL ÇEVRE
Günümüz dünyasında iletişim olanaklarının büyük bir hızla genişlemesi sonucu
tüm birey ve örgütler çok yakın bir ilişki ve iletişim ağı ile birbirine bağlanmışlardır.
Uluslararası
işletmeler açısından bu durumun önemi, modern yönetim anlayışını
benimsemek zorunda olan, aksi takdirde yok olmaya mahkum edilen, uluslararası
işletmelerin açık birer sistem olarak iç ve dış çevrelerinden gelecek her türlü etkiye açık
bir şekilde faaliyet göstermelerinden kaynaklanmaktadır. Ancak bu durum aynı zamanda
uluslararası işletmelerin de toplumların ve bireylerin üzerinde etkili olduğunun bir
ifadesidir. “Toplumların yapısı işletmelerin örgütlenme yapısını da belirlemekte ve farklı
toplumsal çerçevedeki işletmeler farklı özellikler göstermektedirler. Sanayi devrimine
kadar olan binlerce yıllık süreyi kaplayan zaman sınırı içerisinde işletmelerin toplumda
birkaç grupla basit ilişkileri olmuştur. Bu dönemde işletmelerin ilişkileri hissedarlar,
müşteriler ve çalışanlar arasında yer alıyordu. Sanayi devriminden sonraki gelişmeler,
bilim ve teknolojideki ilerlemeler çoğulcu bir toplum yapısına geçişi zorunlu kıldı.
Toplumdaki gruplar ve kurumlar bu değişmelere paralel olarak karmaşık birer alt sistem
haline geldi.”119
Uluslararası alanda faaliyet gösteren işletmelerin tüm stratejilerini, politikalarını
ve üretim çabalarını etkileyen birçok faktör mevcuttur. Ancak kültür her alanda olduğu
gibi uluslararası alanda da dikkatle incelenmesi ve göz önüne alınması gereken en
önemli faktördür. Ülkeler arasındaki dil, din, gelenek ve adetler, görgü kuralları ile
toplumsal kurallardaki farklılıklar çok büyük bir ayırt edici özelliktir. Bu nedenle de
farklı kültürel yapıların hüküm sürdüğü farklı ülkelerde faaliyet gösteren uluslararası
işletmeler kültürü faaliyetlerinde geniş bir biçimde ele almak durumundadırlar.
119
İhsan Cora, “Sosyal Sorumluluk Kavramı ve İşletme Yönetiminde Sosyal Sorumluluklar”, Anahtar,
Yıl:11, Sayı: 122, Ankara, MPM Yayın Organı, Şubat 1999, s. 6.
156
Ulusal sınırların dışına çıkan bir işletme, beraberinde teknolojiyi, kültürü,
yönetsel uygulamaları ve iş hayatının felsefesini de gittiği ülkeye taşır. Uluslararası
işletmeleri birer kültürel katalizör olarak görmek yanlış olmayacaktır. Geri kalmış veya
gelişmekte olan ülkelerde yatırım yapan işletme, ilgili ülkenin yaşam düzeyini
artırmanın yanı sıra iş imkanları da sağlayarak işsizliği önleyici katkıda bulunmaktadır.
Bu gibi önemli katkılarına rağmen, farklı toplumsal, siyasal ve kültürel ortamda
iş görmek kültürel şoka da neden olabilmektedir. Uluslararası işletmelerde kültürel
etkileşim birkaç şekilde ortaya çıkabilir. Tüm uluslararası işletmelerde ana işletme ile
yerel yönetim arasında yeterli ve gerekli düzeyde iletişim olmalıdır. İşletmenin yerel
büroları ve yerel pazar koşulları ile merkez büro arasındaki iletişim, bilgi akışı da son
derece önemlidir.
Aynı kültürden oluşan personeli yönetmek daha kolaydır. İnsanların anlaşmaları
ve birbirlerine güvenmeleri daha kolay olur. Farklı kültür yapılarında ise çatışma ve
uyuşmazlıklar daha sık görülür. Kendi ülkesinde ve/veya
tek bir ülkede faaliyet
gösteren bir işletmenin karşılaşacağı problemler, birden fazla ülkede faaliyet gösteren
işletmelerin karşılaştığı sorunlara oranla daha az ve basittir. Farklı ülkelerde faaliyette
bulunmak, farklı dilleri, farklı dinleri, farklı alışkanlıkları, farklı değer ve inançları
kısacası; farklı kültürleri ve buna bağlı olarak farklı sorunları beraberinde getirir.120
“Toplumun yapısı hızla değişmektedir. Bu yapı değişikliği insanların değer
yargılarını, beklentilerini, inançlarını da etkileyerek değişmelerine neden olmaktadır.
Eğitim, nicelik ve nitelik bakımından yaygınlaştıkça bilgi düzeyi de genelde
yükselmektedir. Sınıflar arası geçiş her zamankinden daha olanaklıdır. Kültürler
yakınlaşmakta
ve
birbirlerini
etkilemektedirler.
İşletmeler
toplumlar
içinde
varolduklarından, kültürel değişmeleri izlemek ve gerekli değişiklikleri kendi
işletmelerinde yapmak zorundadırlar. Bunu yapamadıkları takdirde bir yandan
işletmenin etkili çalışması mümkün olmaz, diğer yandan ilgili yasa varsa uymamış
120
Ahmet Gürbüz, Çokuluslu İşletmelerde Karşı Kültür ve Kültür Yönetimi, Pazarlama Dünyası, Yıl: 13,
Sayı: 75, İstanbul, Dünya Yayıncılık, Mayıs-Haziran 1999, s. 28.
157
olurlar. Bir toplumun kültürel değerlerindeki değişiklikler zaman içinde yasalara
dönüşür. Böylece kültürel değerlerdeki değişimlere uygun yasal değişiklikler yapılması,
uygulamaların kültürel değerleri yakından izleyen işletmelerle sınırlı kalmayıp, yaygın
biçimde kullanılmalarını sağlar.”121 Ancak sosyo-kültürel değişimlerin farkına vararak
olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak aynı zamanda son derece güç bir çalışma
gerektirir. Her şeyden önce sosyo-kültürel yapının çok iyi irdelenmesi, değişimin
yönünün çok iyi tayin edilerek gelecek konusunda sağlıklı fikir ve kararlara ulaşabilmek
gerekmektedir. Bu nedenle bu bilgilenme ve doğru karar verme süreci uluslararası
alanda faaliyet gösteren işletmeler açısından hem hayati bir öneme sahiptir, hem de son
derece güç bir iştir. Çünkü “ekonomik işletmelerin küresel düzenlenmiş olmaları, sistem
kuramsal olarak karmaşanın artması anlamına gelmektedir. Karmaşa kavramı, birçok
farklı oluşum ya da sistemin ortaya çıkabileceği gerçeğini içermektedir. Bu arada
çeşitlilik potansiyeli sistemin bileşenleri ya da unsurlarından kaynaklanmamakta, aksine
bileşenler arasındaki ilişkilerden kaynaklanmaktadır.”122
Halkla ilişkilerin temelinde kendini anlatma, ikna etme ve motive etme
yatmaktadır. Dünyanın her yerinde bu böyle olmakta birlikte insanların kültürleri,
medya ile ilişki biçim ve yöntemleri farklılıklar göstermektedir. Örn: kimi kültürlerde
yazılı ya da görsel iletişim değerli ve inanılır iken, diğer kültürlerde yüz yüze, göz
temasının yoğun yaşandığı iletişim biçimleri çok daha etkili olabilmektedir. Halkla
ilişkiler açısından faaliyette bulunulan ülke kültürünün koşullarına uyum, değer
sisteminin doğru anlaşılması bu nedenle büyük önem taşımaktadır. Çünkü, bazı
ülkelerde büyük ve güçlü bir firma imajı olumlu etki yaparken, bazılarında bunun imaja
hiçbir olumlu katkısı bulunmamakta, bazı ülkelerde tüketicinin satın alma kararını
etkileyen en önemli faktör fiyat olurken, bir diğerinde ürünün kalitesi bu karara büyük
ölçüde etki etmektedir. Bu nedenle halkla ilişkiler çalışmalarının başarısı açısından her
121
Elif Karabulut, a.g.e., s.16
Anna M. Theis, “Weltgesellschaft und interkulturelle Organisationskommunikation: Kontrolle von Kultur
oder Kultur als Kontrolle?”,Transkulturelle Kommunikation und Weltgesellschaft Horst Reimann (Hrsg.),
Opladen, Westdeutscher Verlag GmbH, 1992, s.280.
122
158
seferinde o ülkenin kültürel koşullarına uyumlanmak büyük önem taşımaktadır. Kısaca
sosyo-kültürel çevre özellikle mükemmel halkla ilişkiler hedefine ulaşma çabaları
sırasında en önemli faktörlerden birisini oluşturmaktadır. Sriramesh ve White düşük güç
ve otorite talepleri ve bireyselliğin ön plana çıktığı kültürler karşısında insani ilişkilere
değer verilen kültürlerde mükemmel halkla ilişkiler programlarının geliştirilebileceğini
savunmaktadırlar.123
Halkla ilişkiler uzmanları kültürel çeşitliliklerin önemini kavradığı ölçüde ve
sosyo-kültürel farklılıkları tanımlayarak hızla değişen durumlar karşısında daha sağlıklı
iletişim kurma yoluna gittikçe başarılı olabileceklerdir. Kültürel farklılıklardan
kaynaklanan yanlış anlamalar fırsatların kaçırılmasına, çabaların boşa gitmesine neden
olabilecektir.
Kültüre ilişkin dünya literatüründe yüz ellinin üzerinde tanım mevcuttur. Bu
nedenle kültürün tek bir tanımını yapmak son derece zordur. Ancak kültürü,
deneyimlerin, davranış biçimlerinin, değerlerin konseptinin oluşturduğu bir
sistem
olarak ele alabiliriz. Ayrıca bu konsept üyesi olan insanların hem fiziksel eylemlerinde
somut olarak hem de zihinsel soyut algılama biçimlerinde kendini belli etmektedir.
Kısaca
kültür, insanların nasıl yaşadıkları, kendileri ve yaşadıkları dünyayı nasıl
değiştirdiklerine ilişkin tarz ve biçimler toplamıdır diyebiliriz.
Her ne kadar iletişim bilimsel literatürde “kültürötesi” ve “kültürlerarası iletişim”
sıklıkla eşit anlamda ifade edildi ise de bir farklılık söz konusudur. Kültürlerarası
araştırmalar farklı kültürlerin üyeleri arasındaki iletişim ve etkileşim süreçlerini konu
alırken, kültürötesi çalışmalar kültürleri birbiriyle karşılaştırır. Her iki durumda da kültür
ve kültürel farklılıklarla başa çıkmak tartışmanın konusudur. Ancak kültürlerarası
çalışmalarda bireysel aktörler (örgüt üyeleri)
123
gözönüne alınırken, kültürötesi
Sriramesh, K./White J., “Social Culture and Public Relations”, Ed. James Grunig,Excellence in Public
Relations and Communication Management, 1992, Hillsdale, NJ: Erlbaum. s.597-614.
159
araştırmalarda her şeyden önce stratejilerle ilişki içinde grup aktörlerinin (örgütler)
kültürel aykırılıklarla başa çıkması önem taşımaktadır.124
Kültürel farklılıklar özellikle uluslararası işletmelerin pazarlama stratejileri
açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü pazarlamada tüketici tutumları ve satın alma
davranışları dikkate alınmak durumundadır. Kültür de toplum bireylerinin tutumları ve
davranışlarını belirleyen çok önemli bir unsurdur. Dolayısıyla gelenek, görenek,
alışkanlıklar, davranışlar, nüfusun gelişimi, nüfus dağılımı, din, dil, ırk, sosyal sınıflar, aile
yapısı gibi ulusal kültüre ilişkin öğeler uluslararası işletmelerin pazarlama faaliyetlerini
planlarken mutlaka gözönünde bulundurma gereken ve değişen kültürel değerlere
pazarlama stratejilerini uydurmaları gereklidir. Çünkü kültürel farklılıklara uyma amaçlı
iletişim çabaları küresel ekonomide başarının en önemli anahtarıdır. Faaliyette bulundukları
farklı kültürel yapıları anlamakta zorlanan ya da bu farklılıkların anlaşılmasını
önemsemeyen uluslararası işletmeler büyük sorunlarla karşı karşıya kalacaklardır.
124
Anna M. Theis, a.g.e,, s.264.
160
D-TEKNOLOJİK ÇEVRE
Uluslararası işletmelerin önemli bir dış çevre faktörünü oluşturan teknoloji, bu
işletmelerin faaliyet alanlarını oluşturan ülkedeki başarılarını etkileyen bir unsurdur.
Aynı zamanda uluslararası bir işletmenin az gelişmiş ya da gelişmekte olan bir ülkede
faaliyet gösterme aşamasında o ülkeye yaptığı üretim tesislerinin inşası ve üretim
esnasındaki teknoloji transferi, yine ev sahibi ülke kamuoyu açısından olumlu bir imaja
kavuşmasında yardımcı olabilecektir. Ayrıca uluslararası bir işletme açısından tanımak
ve tutum ve davranışlarını ona göre düzenlemek durumunda olduğu ev sahibi ülke
toplumunu tanımak açısından yine teknoloji önemli bir etkendir. Çünkü, teknoloji
üretilen ürünler, kullanılan kaynaklar, elde edilen etkinlik ve uygulanan seçim açısından
toplumu etkiler, ancak toplumdan da etkilenir. Uluslararası işletmeler önemli bir dış
çevre unsuru olan teknolojiyi işletme hakkında yerel hedef kitleler üzerinde olumlu imaj
oluşturmak üzere kullanabileceklerdir. Bunun için faaliyette bulundukları ülkeye, sahip
oldukları teknolojik altyapısı ve üretime ilişkin bilgiyi taşımış olmaları, o ülkenin
ekonomik ve toplumsal gelişimine katkı sağlayacaktır. Ayrıca “teknolojinin, klasik
anlamda üretim faktörlerinden emek ve sermayenin yanında dinamik bir güç olarak yer
alması ile, ülke ekonomileri tüketicilere daha fazla ve kaliteli ürünü, daha düşük
maliyetle sunabilmektedir. Bu ise ülkelerin ekonomik ve sosyal refahlarında önemli
iyileşmeler yanında teknolojiye sahip olabilme, onu üretebilme, ülke içinde yayabilmek
ve dış dünyaya transfer edebilme becerisi nedeniyle de teknoloji yönetimini gerekli
kılmaktadır. Bu ise ülkelere ekonomik gelişme ve uluslararası rekabet gücünü
oluşturmalarında güçlü bir konum sağlayabilmektedir.”125
Küreselleşen iş dünyası içinde, uluslararası şirketlerin dış çevreleri ile iş
ilişkilerinde duydukları ihtiyaçlar ve karşı karşıya oldukları sınırlamalar gelişen iletişim
teknolojisinin sunduğu olanaklar sayesinde büyük ölçüde giderilebilmektedir. İlk bölüm
125
Nuran H.Özkan –Belet, “Teknolojik Yeterlilik (Yetkinlik) ve Üretim Sistemlerindeki Değişimin Yeni
Boyutu”, 3.Verimlilik Kongresi (Bildiriler), MPM Yayını, Sayı: 599, Ankara, 14-16 Mayıs 1997, s.130-131.
161
içinde gelişen iletişim teknolojisinin bilgi toplumuna yol açmasını ele alırken değinmiş
olduğumuz gibi, iletişim teknolojisi, diğer teknolojilerdeki gelişmelere de bağlı olarak,
hızla değişen ve yenileşen toplumsal yapıya uyum sağlanmasına yardımcı olmaktadır.
Günümüz işletmeleri açısından, küreselleşen iletişim dünyasına katılmak büyük
önem taşımaktadır. Çünkü iş dünyasının küreselleşmesine en büyük etkide bulunan
öğelerden birisinin iletişim teknolojisindeki gelişmeler olmasının yanında, küreselleşen
iletişim teknolojisi işletmelerin iş olanaklarının artmasına büyük katkıda bulunmaktadır.
Modern bir işletme, yerel ölçekte iş yapıyor olsa bile, küreselleşen iletişim dünyası ya da
daha kesin olarak verilebilecek adıyla internet aracılığıyla küresel ölçekte müşteri bulma
şansına sahiptir. Aynı durum halkla ilişkiler işi ve şirketleri açısından da geçerlidir.
İnternette web sayfası olan bir işletme ya da uluslararası halkla ilişkiler firması yerel
uygulamalarda kendisi ile işbirliği yapmak isteyen müşterilerle en kısa yoldan iletişim
kurma şansına sahiptir. Bu olanak uluslararası şirketlerin yerel pazarlardaki iş koşulları
hakkında hızla bilgi almasına olanak tanımaktadır.
Ayrıca küreselleşen iletişim ortamı işletme yönetiminin kontrol ve yönetim
olanaklarını arttırmaktadır. Uluslararası işletmeler farklı ulusal coğrafyalar içinde yer
alan birimleri ya da iş yaptığı şirketlerle kendi arasında on-line olarak anında bilgi
alışverişini gerçekleştirebilmektedir. Bu küresel iletişim olanağı yalnızca iş sürecini
hızlandırıp kolaylaştırarak avantaj yaratmamakta, aynı zamanda birçok alanda
maliyetlerin de düşmesine yardımcı olmaktadır. Küresel iletişim olanakları geliştikçe;
küresel iletişimin maliyeti azaldıkça ve teknolojik olarak dünyanın her yerine yayıldıkça,
küresel iş dünyasının bu gelişmeden sağlayacağı avantajlar da aynı paralelde artacaktır.
İletişim teknolojisindeki gelişmelerin iş dünyası içindeki önemi ve karmaşıklığı,
uluslararası işletmelerde bu alanda görev yapacak bir çalışana duyulan ihtiyacı
arttırmıştır. Bu ihtiyacın ortaya çıkardığı işlev uluslararası işletmelerde “en genç ve en
hızlı gelişen bir disiplindir: elektronik medya uzmanı. CIO, (Chief Information
Officer/Enformasyon Çalışmaları Bölüm Başkanı). CIO genellikle sürekli artmakta olan
iç ve dış elektronik veri akışının teknoloji tarafı ile ilgilenmek üzere kiralanmaktadır.
162
Çoğu zaman CEO’ya (Yönetim Kurulu Başkanı ya da Genel Müdür) rapor veren CIO,
internete girişi yönetir, intraneti organize eder ve extraneti doğru kullanıma hazırlar.”126
İşlevinin işaret ettiği şekilde, CIO gelişen iletişim teknolojisinin ister ulusal ister
uluslararası ölçekte olsun bütün işletmelerde varlığını kaçınılmaz kıldığı bir pozisyon
olarak modern yönetim anlayışı içinde yerini almıştır.
Temel işlevi iletişim yönetimi olan birisi olarak halkla ilişkiler profesyonelinin
belirtmiş olduğu gibi, tam anlamıyla uluslararası ölçekte iş yapmayı amaçlayan bir
işletmede CIO’nun görevi hem iletişim teknolojisindeki gelişmelerin hızı hem de bu
gelişmelerin iş dünyasındaki sonuçlarının çok çabuk ortaya çıkması nedeniyle
zorlaşmaktadır. Küreselleşen iş dünyası içinde sorumlulukları ve performans beklentileri
nitelik ve nicelik açısından hızla gelişen ve dönüşen CIO’nun sahip olması gereken
nitelikler şu şekilde sıralanabilir127:
1. CIO gelişen enformasyon mimarisi konusunda gerekli olan rehberliği
yapmalıdır. Bu rehberlik CIO’nun bir yandan enformasyon teknolojileri
hakkında; donanım ve yazılım platformları, merkezi ve dağıtık (distributed) veri
yönetimi, tele iletişim ve şebeke stratejileri, açık sistem standartları ve son
kullanıcı bilgisayar araçları ve uygulamaları konusunda derin bir bilgiye sahip
olmasını gerektirmektedir. CIO’nun diğer yandan da IS (Information System)
personeli yönetimi konusunda tecrübeli olması
ve karmaşık, çok cepheli
projeleri yönetme yeteneğine sahip olması gerekmektedir.
2. CIO evrim gösteren kullanıcı gereksinimlerine ve değişen şirket stratejisine
cevap verebilmelidir. CO’nun bunu yapabilmesi için iş ve şirketin operasyonel
gereksinimleri hakkında bilgilendirilmesi ve enformasyon sistemini evrim
gösteren gereksinimleri hızla cevap verebilmek üzere konumlandırabilmesi
gereklidir.
126
Volker Leichsering, “Does Traditional PR Still Fit into a Globalising Corporate World?”,
http://www.intranet.org/lonvolkr.htm
127 Kemal Fatehi, a.g.e., s. 529-530,
163
3. CIO her an el altında olamayacağından, iletişim şebekelerinin ve veri
merkezlerinin işleyişi başkalarına delege edilmelidir. Bu durum ise etkili delege
etmek becerilerini gerektirmektedir.
Küreselleşme ile birlikte bilgi çağı toplumu adını alan toplumlardaki değişim,
gelişim ve yenileşme, bu hızlanan yapının özelliklerini taşıyan her topluma yeni
olanaklara yönelik uyumlu ilişkiler sürdürebilme yeteneği sağlamaktadır. Internet, email, uzay ve bilgisayar teknolojisinin sağladığı yeni iletişim yetenekleri, halkla ilişkiler
açısından son derece önemli gelişmelerdir. Bugün önem ve öncelik kazanan durum,
kişiler,
örgütler
bütünleştirilmesinde,
ve
toplumlararası
yeni
fırsatlar
ilişkilerin
nasıl
yeniden
organizasyonu
değerlendirilmelidir
sorusuna
ve
yanıt
bulunmalıdır.128 Bu sorunun yanıtı, uluslararası şirketlerin küresel ortama uyum sağlama
konusunda teknolojik çevre ile iletişimini ne ölçüde kurabildiği koşuluna büyük ölçüde
bağlı olacaktır.
Geçmişte televizyon kamuoyu ile kurulan iletişimin en güçlü ve önemli medyası
olarak kullanılmaktaydı. Çünkü radyoya kıyasla televizyon hem görsel hem de işitsel
olarak mesajların iletilmesine olarak sağlıyordu. Bugün ise bilgisayar teknolojisi ve
internet sayesinde interaktif bir diyaloğu işletmeler ve hedef kitleleri arasında kurmak
çok kolaylaşmıştır. Bu da kurulan iletişimin teknik açıdan daha kaliteli hale gelmesine
yardımcı olmaktadır. Ancak uluslararası işletmeler açısından burada önemli bir sorun
söz konusudur. Dünyanın dört bir yanında faaliyetlerini sürdürmek üzere çaba gösteren
işletmeler teknolojik olarak eşit alt yapılara sahip olmayan ülkelerde bu çabalarını
sürdürmek zorunda kalabilmektedirler. Bu da yukarıda bahsedildiği üzere internet ve
bilgisayar teknolojisinin işletmenin üzerinde olumlu imaj yaratmak arzusunda
bulunduğu hedef kitlelerine ulaşması açısından sorunları gündeme getirebilmektedir.
Bunun için ise, hem faaliyette bulunulan ülke insanları nezdinde olumlu fikir ve
düşünceler oluşturmak açısından hem de işletmenin hedef kitleleri ile sağlıklı ve hızlı
128
Akın Marşap, “Organizasyonların Yönetiminde Halkla İlişkilerin ve Tanıtımın Artan Rol ve Önemi”,
Pazarlama Dünyası, Yıl: 11, Sayı: 62, İstanbul, Dünya Yayıncılık, Mart-Nisan 1997, s.24.
164
iletişim kurabilmesi açısından, internet ve bilgisayar teknolojisi alt yapısının uluslararası
işletme tarafından hazırlanarak kurulması gündeme gelmektedir.
Uluslararası bir işletmeyi en fazla etkileyen dış çevresel güçlerin belli başlıları
arasında yer alan teknolojik çevre, küresel rekabet ile birlikte daha önce tarihte hiç
görülmemiş şekilde hızlı bir değişime uğramış ve çok daha karmaşık, çok daha dinamik
bir hal almıştır. Dolayısıyla günümüz işletmelerinin dış çevrelerini etkileyen temel
etkenler arasında artan küresel rekabet ve hızlı teknolojik dönüşüm yer almaktadır.
Gelişen teknolojik yapı, üretim süreçlerini kökten etkilediği kadar yeni ürünlerin ve
hizmetlerin doğuşuna da zemin hazırlamıştır. Bilgisayar, iletişim ve elektronik,
bankacılık gibi alanlardaki teknolojik gelişmeler sonucunda ortaya konulan yeni ürün ve
hizmetler ilk anda hatırlanabilir.
Teknolojik çevre içindeki bu gelişmeler uluslararası şirketler açısından birçok
avantajlar
yaratabileceği
gibi,
birçok
tehlikeyi
de
içermektedir.
Bir
arada
düşünüldüğünde, uluslararası düzeye taşınan rekabet ve hızlı teknolojik değişimler
uluslararası işletmelerin ürün ve hizmetlerini hızla çeşitlemeleri ve yaygın bir biçimde
geniş bir coğrafyaya ulaştırabilmeleri zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır. Çünkü genel
olarak teknolojideki ve özel olarak iletişim teknolojisindeki gelişmeler, bir ürün ya da
hizmetin kısa zamanda üretilmesine ve sunumuna olduğu kadar hızlı bir biçimde
pazarlanmasına da olanak tanımaktadır.
165
BÖLÜM 3:
ULUSLARARASI İŞLETMELERDE HALKLA İLİŞKİLER
Tezin birinci bölümünde küreselleşme olgusunun uluslararası işletmeler
açısından ne gibi ekonomik ve pazar yapısına ilişkin değişiklikleri beraberinde getirdiği
incelenmeye çalışılmıştır. İkinci bölümde ise özellikle uluslararası işletmelerin çok daha
karmaşık ve sorunlarla yüklü işletme çevresinin incelenmesine çalışılmıştır. Tezin
üçüncü bölümünde ise, ilk iki bölümde ele alınan konuların sağladığı kuramsal çerçeve
içinde uluslararası işletmelerin karmaşık iç ve dış çevrelerini tanımak, tutum ve
davranışlarını bu çevrelerde ortaya çıkan değişimlere göre düzenlemek ve böylece uyum
içinde
faaliyetlerini
sürdürmek
üzere
halkla
ilişkiler
çalışmalarını
nasıl
kullanabilecekleri incelenecektir.
Uluslararası halkla ilişkiler alanında sıkça söz edilen ve dünya ölçeğinde kritik
bir işletme fonksiyonu olarak kabul edilen public affairs (kamusal ilişkiler)* işletme
çevresinin, bu çevrenin işletme amaçları doğrultusunda etkilenmesi amacıyla analizi ve
aktif yönetiminden sorumlu yönetim fonksiyonu olarak tanımlanmaktadır. Bu
fonksiyonun en önemli araçları ise şunlardır129:
•
Hükümetle ilişkiler: İşletmenin diyalog grubu olarak hükümet kurumları ile
olan ticari yönelimli ilişkilerin inşası ve korunması.
•
Konu yönetimi: Toplumsal, yasal, sosyal ya da politik bakış açısının zarardan
kaçınma ya da başarı arttırma amaçlı olarak aktif yönetimi.
•
Halkla ilişkiler: Herhangi bir talebin daha geniş çerçevede desteklenmesi
amacıyla harekete geçirme.
*
sözlük anlamı kamusal ilişkiler olan bu kavramın literatürde orijinal olarak kullanılması üzerine metin
içinde de public affairs olarak kullanılacaktır.
166
•
Lobicilik: Politik kararların etkilenmesi.
•
Topluluk ilişkileri (community-relations): Sosyal sorunlara, özellikle eğitim,
şehir planlaması ve trafik gibi konulara aktif katılım.
•
Hayırseverlik: Bağış ve sponsorluk.
•
Kurumsal reklam: Ürüne yönelik olmayan işletmeyi tanıtıcı reklam ya da
çıkarların iletişimi.
129
Peter Köppl/Nick L.Laird, a.g.e., s.135.
167
I- ULUSLARARASI HALKLA İLİŞKİLER
A- ULUSLARARASI HALKLA İLİŞKİLERİN TANIMLANMASI
Küreselleşme olgusu halkla ilişkiler mesleğinin daha farklı koşullarda iş gören
bir duruma gelmesine neden olduğu kadar, kuramsal alandaki halkla ilişkiler
çalışmamalarının
da
küreselleşme
koşullarına
uygunluk
sağlayacak
şekilde
geliştirilmesine yol açmıştır. Bu durumun sonucu olarak, halkla ilişkiler mesleği
küreselleşme koşulları içinde yeniden tanımlanmaya çalışılmış ve halkla ilişkiler işlevi
küreselleşme koşulları içinde üstlenmesi gereken yeni roller çerçevesinde tartışılmıştır.
Bu bölüm içinde hem bu tanımlamanın yapılmasına hem de küreselleşme ortamının
halkla
ilişkiler
mesleğinde
neden
olduğu
dönüşümlerin
ortaya
konulmasına
çalışılacaktır.
Belirtmiş olduğumuz gibi, uluslararası halkla ilişkiler konusundaki kuramsal
çalışmaların gelişmesinin nedeni, uluslararası ölçekte iş yapan işletmelerin nicelik olarak
artışıyla birlikte bu işletmelerde çalışan halkla ilişkiler uygulamacılarının yerel ölçekteki
düşünce ve uygulama tarzlarını aşan bir perspektife duydukları ihtiyacın da paralel bir
biçimde artmasıdır.
Uluslararası halkla ilişkiler yakın zamanlara kadar bir gelişim trendi olarak
görülmüşken, günümüzde artık kaçınılmaz bir olgu olarak işletmelerin karşısında
durmaktadır. “Uluslararası halkla ilişkiler açısından, küresel ekonomi kendini kabul
ettirmiş bir yaşam gerçeğidir. Büyüyen yeni iletişim teknolojisinin kolaylaştırdığı
uluslararası kapital akışı, halkla ilişkiler açısından geçmişte olduğundan daha geniş bir
ölçekte fırsatlar yaratmıştır.”130 Bu yüzden işletme uygulamalarında olduğu kadar halkla
ilişkiler alanındaki kuramsal çalışmalarda da mevcudiyeti hissedilmektedir. Modern bir
işletme küresel iş koşullarında çalışmaktadır ve halkla ilişkiler faaliyetlerini bu koşullar
130
...... ,........., “ Public Relations in a Borderless World”, International Public Relations Review, Volume:
19, No:2, Geneva, İnternational Public Relations Association, September 1996, s. 3.
168
içinde gerçekleştirmek durumundadır. Bu yüzden halkla ilişkiler uygulamacılarının da
bu etkinin uzağında kalması düşünülemez.
Uluslararası halkla ilişkiler yakın zamana kadar yeni bir terim olarak hep
duyulmaktaydı ama bu terimin geniş bir kabul görmesi özellikle doksanlı yılların
başından itibaren hızlı bir biçimde gerçekleşmiştir. 1991 yılında yazılan bir uluslararası
halkla ilişkiler üzerine yazılan bir kitap bu dönüşümü belirlemektedir. “Uluslararası
halkla ilişkiler eskiden bu mesleğin bir uzmanlaşma dalı olmuştu. Uluslararası halkla
ilişkiler giderek artan bir biçimde daha büyük bir halkla ilişkiler sahnesinin bir parçası
durumuna gelmektedir. Günümüzde daha az sayıda organizasyon –kendi ulusal sınırları
dışında iş yapmıyor olsalar bile- tamamen yerel bir perspektife sahiptir. Bunun nedeni
insanları ilgilendiren konuların dünya ile bir bağlantısının olmasıdır.”131 Küresel iş
dünyasının ülkeler arasındaki ilişkileri ve bağımlılığı arttıran koşulları günümüzde her
organizasyonu ölçeğine bakmaksızın etkilemekte ve halkla ilişkiler de dahil olmak üzere
bütün işletme faaliyetleri üzerinde belirleyiciliğe sahip olmaktadır.
Bu etki alanı içinde var olan uluslararası halkla ilişkilerin tanımlanmasında
vurgulanabilecek ilk nokta, aslında bir yönetim işlevi olarak halkla ilişkilerin geleneksel
rolünü kapsamı giderek artan bir biçimde yerine getirmekte olduğudur. Bu nedenle
uluslararası halkla ilişkiler kavramının tartışılmasında geleneksel tanımlardan ve
belirlemelerden yola çıkılmasında yarar vardır. Halkla ilişkiler mesleğinin içeriğini ve
doğasını açıklayan birçok tanımı bulunmaktadır ve bu tanımlar hemen hemen her halkla
ilişkiler kitabında yer almaktadır. Bu tanımları akılda tutarak halkla ilişkilerin
amacımıza uygun bir tanımından yararlanacak olursak, halkla ilişkiler bir örgütün diğer
örgütler ve sosyo-politik hedef grupları ile arasındaki iletişim sürecinin ve bu sürecin
sosyal sonuçlarının yönetimi olarak da tanımlanabilir. Uluslararası halkla ilişkiler;
uluslararası işletmelerin ilişkide bulundukları ve hedef kitleleri olarak adlandırılabilecek
çok çeşitli ve karmaşık iç ve dış hedef grupların çeşitli araştırma yöntem ve tekniklerinin
kullanılmasıyla tanınması, bu grupların işletmeden beklentilerinin ortaya çıkarılması,
169
daha sonra bu gruplar üzerinde arzu edilen olumlu etki ve sempatinin yaratılması,
yaratılan bu etkiyi sürdürmek amacıyla iletişim tekniklerinin kullanılmasıyla işletmenin
ve hedef gruplarının beklentilerinin uyumlaştırılması olarak saptanabilecek tüm tanıma
ve tanıtma çabalarının yönetilmesi olarak tanımlanabilir. Halkla ilişkilerin uluslararası
boyutunu vurgulayan bu tanımın içerdiği biçimde;
“Halkla ilişkiler, genel kamuoyu bakış açısından konuların kamuya tanıtılıp
duyurulması ve arzu edilen gerçekliğin inşası işlevini gerçekleştiren toplumsal bir alt
sistemdir. Her bir örgütün (işletme, kurum) ve iletişim sorumlularının (halkla ilişkiler
departmanı, ajanslar) bakış açısından halkla ilişkiler toplumsal hedef gruplarla olan
iletişimin yönetimini kapsamaktadır. Halkla ilişkiler iletişim fonksiyonu olarak eşit
haklara sahip bir şekilde pazar iletişiminin (müşterilerle, tedarikçilerle, pazar ortakları
ile) ve iç iletişimin (örgüt üyeleri ile) yanında yer almakta ve bunlar gibi örgütsel
hedeflere ulaşmada önemli katkı sağlamaktadır.”132
Birinci bölüm içinde aktarmış olduğumuz gibi, iletişim teknolojilerindeki
hızlı gelişme sonucu enformasyonunun sınır tanımaz ve durdurulamaz bir şekilde tüm
dünyayı dolaşma kolaylığı, uluslar ötesi erişim gücüne sahip internet ağları sayesinde bir
işletmenin hedef kitlelerini oluşturabilecek tüm sosyal sınıflara ulaşma rahatlığı
gündeme gelmiştir. Bu genişlemiş ve takibi güç bir hız kazanmış iletişim ortamı içinde
halkla ilişkiler mesleğinin yaygınlığı ve etki alanı da artmıştır. “Halkla ilişkilere bugün
her alanda rastlamak mümkün. Hiçbir yaşamsal alan, ne siyaset ne ekonomi, ne bilimsel
araştırma ne de aile içi ya da okul eğitimi, ne de evlilik ve aile gibi sosyal kurumlar, halk
inisyatifi ya da New-Age hareketler gibi kendiliğinden oluşan eylem grupları ve buna
benzer birçok sosyal ilişki günümüzde halkla ilişkiler olmadan kamusal yankı ya da
131
132
Margaret Nally, (ed.) International Public Relations, London, Kogan Page Ltd., 1991, s.21.
Ansgar Zerfass, “PR-Grundlagen”, http://www.pr-guide.de/knowh/grun/grun_2.htm
170
sürekli bir anlayış bulamamaktadır.”133 Bu kadar büyük bir alanda yaygınlaşmış olan
halkla ilişkilerin uluslararası boyuttaki aktör tiplerine gelince, bunlar arasında134;
“1. Özel, kar amaçlı sistemler (örn: işletmeler);
2. Özel, kar amacı gütmeyen sistemler (örn: vakıflar; dernekler; Greenpeace gibi
organizasyonlar, Robin Wood, Uluslararası İnsan Hakları Örgütü vs.);
3. Resmi, kar amaçlı sistemler (örn: devlete ait havayolları)
4. Resmi kar amacı gütmeyen sistemler (örn: Bakanlıklar, hükümet, devlet,
uluslararası organizasyonlar)” bulunmaktadır.
Ayrıca sermayenin yine teknolojik gelişime paralel olarak küreselleşmesi
olarak da özetleyebileceğimiz küreselleşme; toplumları, siyaseti ve bu ikisinden asla ayrı
düşünülemeyecek olan ticari işletmeleri etkisi altına almıştır. Bu değişim ve oluşumdan
etkilenmemek işletmeler açısından neredeyse imkansızdır. Çünkü küreselleşme ile
birlikte dünyanın büyük bir bölümü siyasal ve ekonomik açıdan liberalleşmiştir. Bu da
yeni pazarların oluşmasına ve dolayısıyla pazarda yer alan tüm işletmeler açısından çok
farklı rekabet koşullarını beraberinde getirmiştir. Bu oluşumlar ise son olarak
işletmelerin rekabet stratejilerini gözden geçirmeye ve büyük yapısal değişiklikleri
hayata geçirmelerine neden olmuştur. İşte bütün bu oluşumlar ve gelişmeler uluslararası
bir ölçekte halkla ilişkiler faaliyetlerini sürdürmek durumunda kalan halkla ilişkiler
uygulamacılarının
faaliyet
alanına
girmektedir.
Uluslararası
halkla
ilişkiler
uygulamacıları işletmelerin bu yeni koşullara uygunluk sağlamasında olduğu kadar, iç
ve dış hedef kitlelerinin de bu koşullar konusunda bilgilendirilmesinde ve küreselleşme
düşüncesine katılımlarının sağlanmasında işlev görmek durumundadırlar.
133
Franz Ronneberger, Manfred Rühl, Theorie der Public Relations, Ein Entwurf, Opladen, Westdeutsche
Verlag, 1992, s.9.
134 Michael Kunczik, “ Internationale Public Relations als Forschungsfeld”, Ist PR Eine Wissenschaft? Eine
Einführung, Horst Avenarius, Wolfgang Armbrecht (Hg.), Opladen, 1992, s.339.
171
O halde yerel ölçekte olduğu kadar, küresel ölçekteki halkla ilişkiler
faaliyetlerinde bulunan temel amaç bellidir. Halkla ilişkiler işletmenin çıkarları
doğrultusunda bir gerçekliğin inşa edilmesi yönünde işlev görecektir. Gerek yerel alanda
gerek uluslararası alanda iş yapan işletmeler açısından küreselleşme kaçınılmaz ve yeni
olanaklar sunan bir gelişme olduğuna göre, uluslararası halkla ilişkiler faaliyetlerinde
gereken esas küreselleşme koşullarının olumlu bir gelişim sağlamasına katkıda
bulunmak ve küreselleşme koşullarının işletme lehinde bir kamuoyu yaratılmasına
hizmet edecek şekilde kullanılmasını sağlamak olacaktır. DuPont şirketinin başkanı
Edgar S. Wollard’ın belirtmiş olduğu gibi, küresel şirketlerin hedef kitlelerine “insani”
bir yüz göstermesi gerekmektedir; “Şirketler olarak toplumlara ve hükümete yönelik
açıklığımız devam etmelidir, böylelikle insanlar ne yaptığımızı ve dünya çevresindeki
yaşamın kalitesine nasıl katkıda bulunduğumuzu anlayacaklardır. Başka bir deyişle, ne
kadar küresel ve rekabetçi olursak o kadar insani görünmeli ve davranmalıyız.”135
Uluslararası şirketlerin halkla ilişkilerde bu yüze sahip olması, hem uluslararası
ölçekteki işleri için daha olumlu bir imaj yaratılmasına hem de küresel iş dünyasının
gelişmesine katkıda bulunacaktır. Sonuç olarak ise, hem küresel iş dünyasının gelişimine
katkıda bulunulması ve pazarların küresel ölçekte genişlemesi sağlanacak hem de
küresel düzeyde iş yapan işletmelerin kendilerine uygun bir iş ortamı bulmasına olanak
tanınmış olacaktır.
Bu yüzden uluslararası halkla ilişkiler faaliyetlerinin birbirine bağlı iki temel
amacı kendini belli etmektedir; küresel iş ortamının geliştirilmesine yardımcı olmak ve
bu küresel ortam içinde şirket lehine olumlu bir imaj oluşturmak. Bu iki amacın birbirine
bağlı olması ve birbirini içermesi doğal bir durumdur. Çünkü küreselleşme müjdelediği
toplumsal gelişme fırsatlarına rağmen, dünyanın her yerinde ve her kesimi tarafından
istekle karşılanan bir gelişme aşaması olarak görülmemektedir. Dünyanın çeşitli
yerlerinde küreselleşmeye karşı hem olumlu hem olumsuz tepkiler bir arada
görülmektedir. “Doğrudur, bazı tepkiler bir adlandırma kültürünü, edinilmiş avantajları
135
Edgard S. Woolard, “Global Companies Must Have a Human Face”, International Public Relations
172
korumaya yönelik bir dürtüyü ya da değişime karşı düşüncesizce bir tepkiyi
yansıtmaktadır. Ama bunları yalnızca artçı yakınmalar olarak görüp bir yana bırakmak
tehlikeli olacaktır. Bunlar küreselleşmem sürecini daha da acılı ve sosyal olarak
maliyetli bir duruma getirebilirler. Ayrıca bunlar küreselleşmiş bir ekonominin sunduğu
yeni fırsatları etkileyebilirler.”136 Küreselleşmiş bir ekonominin sunabileceği fırsatlar
uluslararası işletmeler açısından önem taşıdığına göre, uluslararası halkla ilişkiler
faaliyetlerinin temel amaçlarından birisinin ekonominin küreselleşmesine de katkıda
bulunmak olması doğaldır.
Özellikle geçtiğimiz yıl dünya çapında yaşanan küresel kriz ve yukarıda
belirtilen küreselleşme karşıtı görüşler, rekabet edebilmek için faaliyet alanlarını küresel
boyutta planlama ve yürütme çabası içine girmiş olan uluslararası işletmeleri
kamuoyunda olumlu bir görünüş kazanma yolunda çok zor bir duruma sokmuştur.
Çünkü bu işletmeler öncelikle küreselleşme olgusunun ve işletmenin varlığının
faaliyetlerini sürdürdükleri ülke insanları için çok önemli olumluluklar taşıdığını
anlatmak ve bu konularda kamuoyunu ikna etmek durumundadırlar.
Bu gereksinim ise, özellikle uluslararası işletmeleri halkla ilişkiler konusunda
çok daha duyarlı ve aktif olmaya yöneltmiştir. “Çünkü halkla ilişkiler örgüt ve hedef
grupları arasında ortak çalışma, kabul görme ve karşılıklı iletişim bağlantılarının
oluşturulması ve korunmasına hizmet eden önemli bir yönetim fonksiyonudur. Halkla
ilişkiler sorunların ve anlaşmazlıkların belirlenmesine çalışır; yönetimin kamuoyu
hakkında bilgilendirilmesi ve tepki gösterebilmesi için çabalar; yönetime kamu yararına
vereceği hizmet ile ilgili sorumluluklarını hatırlatır ve ona destek olur; değişimlere uyum
sağlayabilmesi ve bu değişimleri etkili kullanabilmesi için yönetimi destekler; yeni
eğilimlere uyum için uyarı sistemi gibi çalışır ve temel araçlar olarak da araştırmayı,
Review, Volume: 19, No:2, Geneva, İnternational Public Relations Association, September 1996, s. 6.
136 Klaus Schwab /Claude Sladja, “Facing the Perils of the Global Economy”, International Public
Relations Review,Volume: 19, No:2, Geneva, İnternational Public Relations Association, September 1996, s.
6.
173
sağlıklı ve etik iletişim tekniklerini kullanır”.137 Uluslararası halkla ilişkiler ilgili
enformasyonu, bir sosyal sistemin (örn: işletme, devlet ya da uluslararası örgüt) genel
olarak yurt dışında ya da belirli bazı alt hedef kitleler nezdinde olumlu bir imaj inşa
etmek ya da olumsuz imajı ortadan kaldırmak isteğiyle bilinçli ve planlı olarak sürekli
yayılmasını tanımlamaktadır. Bu çerçevede, uluslararası işletmelerin halkla ilişkiler
çabalarının birincil amacı ev sahibi ülkenin kamuoyunda olumlu bir işletme imajının
oluşturulması ve yaygınlaştırılmasıdır. Ancak bu şekilde ana işletmeye bağlı olarak
yabancı ülkede faaliyet gösteren yavru işletmenin (joint venture) varlığı ve başarısı uzun
sürede korunabilecektir. Bu temel amacın gerçekleştirilmesini sağlayacak başka yan
amaçlar bulunmaktadır.
Her şeyden önce uluslararası işletmenin, kendisini yerel ülke pazarında ve
ekonomisinde kabul ettirebilmesi için, ev sahibi ülke çıkarları ile kendi çıkarlarının
özdeşleştirilmesi amacına yönelik çalışmalar yapması gerekmektedir. Bundan başka
uluslararası işletme faaliyetleri üzerinde büyük bir etkileme gücü olan ev sahibi ülke
hükümet ve idari kurumlarını doğal sınırlamalar dahilinde faaliyetlerine dahil etmelidir.
Uluslararası işletme ayrıca, herhangi bir siyasi sistemin propagandasını yapmadan
sınıfsal farklılıklara yönelik değişik bakış açılarına sahip ev sahibi ülkeleri kapitalist
sistemin olumlu yönleri konusunda ikna etmek böylece herhangi bir engellemeye maruz
kalmadan faaliyetlerini yürütmek durumundadırlar. Uluslararası işletme açısından,
faaliyette bulunduğu ülkenin ekonomik, politik çıkarlarını dikkate alarak uyumlu bir
şekilde çalışması gerekliliğinin yanı sıra o ülkenin kültürel kurallarına, beklentilerine,
toplumsal temsillerine, gelenek ve göreneklerine, alışkanlıklarına da saygı gösterme
zorunluluğu vardır.
Ev sahibi ülkenin ekonomik ve toplumsal gelişimine yardımcı olmak üzere, ülke
hükümetine enformasyon sağlamak, danışmanlık yapmak gibi çabalar uluslararası
işletmeyi faaliyette bulunduğu ülkenin genel gelişimi açısından aktif görev almaya
itmektedir. Uluslararası işletmelerin halkla ilişkiler çabalarının bir diğer önemli amacı
137
Franz Ronneberger/Manfred Rühl, a.g.e., s.29.
174
faaliyette bulunulan ülkenin iş gücünün eğitimi, gençlerin yetiştirilmesi, ekonomik
işlerliğin örgütlenmesi, sermaye piyasasının işlevselliğinin ve etkisinin arttırılması,
ülkenin dağıtım sisteminin iyileştirilmesi gibi konularda uluslararası işletmenin yapmayı
planladığı katkıyı ve bu konudaki işletme programını kamuoyuna duyurmaktır. Son
olarak yine uluslararası halkla ilişkilerin uluslararası işletme faaliyetlerinin başarı ile
sürdürülmesi amacıyla gerçekleştirmesi gereken bir diğer çalışma ise, uluslararası
işletme çalışanları arasında kültürel farklılıklarına bağlı olarak milliyetçilik ve inanç
konularında ortaya çıkabilecek çatışma ve sorunları güven ve sempatiye dayalı bir
işletme iklimi geliştirerek hafifletmektir.
Farklı ve çeşitli aşamaları içinde barındıran halkla ilişkiler yönetiminde, analiz
aşamasında hareket noktasının doğru kavranmış olması; yani halkla ilişkiler faaliyetini
gerçekleştiren örgüt ve sosyo-politik çevresindeki hedef grupları arasındaki iletişimsel
ilişki örgüsü kadar bu alanda önemli kabul edilecek olan konu ve fikirlerin doğru tespit
edilmesini gerektirmektedir. Küreselleşme olgusunun bu bütünlük içinde kavranılması
sonucunda halkla ilişkiler faaliyetlerinin meyvelerini toplayabilmesi mümkündür.
Uluslararası işletmelerin halkla ilişkiler amaçlarına ulaşmaları için gerekli
stratejiler şu iki maddeyi içermek zorundadır: İlk olarak, tutarlı bir kurumsal kimlik
inşası ile girişimci bir kimlik, dış ve iç çevreye yönelik bütünlüklü bir görüntünün
yaratılması gereklidir. İkinci olarak ise, basın çalışmaları aracılığıyla örgütten çevreye
gerek duyulan enformasyonun aktarılması sonucu şeffaflık oluşturma ve tanınma
derecesi arttırılmalıdır. Ama bu iki maddenin uygulanmasında uygulanacak hakla
ilişkiler kampanyalarının yürütülmesi konusunda uluslararası işletmeler açısından bir
ikilem doğmaktadır: Uluslararası şirketler halkla ilişkiler kampanyalarının bu iki amacı
yerine getirmesinde ne derece ne derece etkili olacaklardır? Halkla ilişkiler
kampanyalarının küresel ölçekte planlanması mı yoksa halkla ilişkiler faaliyetlerinin
merkezden yerele aktarılmasıyla gerçekleştirilmesi mi daha etkili bir sonuç
sağlayacaktır? Küreselleşmenin, yetkinin merkezden dağıtılması yönünde eğilimler
175
yaratmış olmasıyla birlikte, sorunun cevabı hiç de kolay değildir ve her iki yolun de
avantaj ve dezavantajları bulunmaktadır.
Tek merkezli (ethnozentrisch) ve çok merkezli (polyzentrisch) halkla ilişkiler
yönetim modelleri olarak da literatürdeki yerini almış olan bu yönetim yaklaşımlarından
tek merkezli yönetimde olaylara bakış açısı ana işletme merkezinin yoğun etkisi altında
olacaktır. Burada işletmenin farklı ülke, ve kültürel çevrede faaliyet gösteren halkla
ilişkiler uygulayıcılarının merkez yönetimin almış olduğu kararları uygulaması söz
konusudur. Bu konudaki düşüncenin temelinde insanların işlevsel anlamda dünyanın her
yerinde aynı ve benzer olduklarıdır.
Çok merkezli (polyzentrisch) modelde ise temel düşünce, ülkeler arasındaki
büyük sosyo-kültürel farklılıkların tek merkezli strateji ve yaklaşımları olanaksız
kıldığıdır. Uluslararası bir işletmede halkla ilişkiler çalışmalarının her bir ülkenin
geleneklerini, yaşam pratiklerini ve yasalarını son derece iyi bilen uzmanlar tarafından
uygulanmasının işletmelere gereksiz zaman kaybını önleme ve maliyeti düşürücü bir
etken olacağı kabul edilmelidir.
1996 yılında, New York kentinde Arthur W. Page kuruluşu tarafından
düzenlenen “2001 Yılında Halkla İlişkiler Liderliği: Daha Fazla Önem, Daha Fazla
Rekabet konulu bir seminerde sunduğu “Küresel Örgütsel Karmaşıklık” konulu
çalışmasında, Frank Vogl halkla ilişkiler faaliyetlerinin uluslararası şirketlerin
merkezinden uzaklaşmasının karşısında düşünceler öne sürmektedir: “Halkla ilişkilerin
yetkisinin merkezden dağıtılması (decentralization) zordur. Küreselleşme halkla ilişkiler
alanı içinde daha güçlü merkezi yönetim ve yürütme kapasiteleri ve kaynakları
konusunda duyulan ihtiyacı arttırabilir. Küreselleşme bugüne kadar görülmemiş bir
izler-kitlenin (audience) oluşturduğu alan anlamına gelmektedir. Ama her bir izler kitle
tek bir şirket tarafından, tek bir imajla ve tek bir mesaj dizisiyle kendisine hitap edildiği
duygusunu edinmelidir. Yetki dağıtılması ise dış izler-kitlelere çelişkili mesajların
176
iletilmesi riskine sahiptir.”138 Ama yetkinin merkezden yetki dağıtımının küreselleşme
ortamı içinde hemen hemen her alanda gerçekleştiği düşünülürse, uluslararası ölçekteki
bir şirketin halkla ilişkiler departmanının bu gelişimin uzağında kalabilmesi zordur. Bu
nedenle tutulacak en iyi yollardan birisi olarak, uluslararası ölçekteki bir şirketin küçük
ve güçlü bir halkla ilişkiler bölümünü merkezde tutarak ulusal ve yerel ölçekteki kararlar
için farklı ülkelerdeki halkla ilişkiler ofislerine yetki dağıtımı olduğu ileri sürülebilir.
Ayrıca iletişim teknolojisinin sunduğu olanaklar, örneğin hemen farklı hedef kitlelere ve
şirket birimlerine ulaşmayı mümkün kılan internet, merkezdeki halkla ilişkiler
departmanına iletişim teknolojisinin sunduğu olanaklar yardımcı olmaktadır. Bununla
birlikte merkezi yapıda uygulanan halkla ilişkiler faaliyetlerinin ani durumlara geç tepki
verilmesi veya içinde bulunulan ülkenin ya da yörenin koşullarına uygun olmayan
faaliyetlerin düzenlenmesi gibi sonuçlara yol açma riski de bulunmaktadır.
Bu çerçeve içinde düşünüldüğünde; halkla ilişkilerin merkezi bir yapı içinde mi
yoksa yetkilerin yerel dağıtımının yapıldığı bir yapı içinde mi; bir başka deyişle küresel
ölçekte mi yoksa yerel ölçekte mi gerçekleştirilmesinin uluslararası ölçekteki bir şirket
için daha uygun olacağının cevabını kolaylıkla verebilmek mümkün görünmemektedir.
Merkezi bir yapılanma her zaman için çokuluslu işletmelerin kendilerine özgü yapıları
nedeniyle karma ve kültürsüz bir yönetim anlayışını taşır iken, yerel ölçekte
yapılandırılmış bir yönetim o yöre ve çevrenin kültürünü taşıyan kültür ağırlıklı bir
anlayışı içinde barındıracaktır. Uluslararası bir şirketin nasıl bir yapılanma içine
gireceğini belirleyen birçok etken (kurum kültürü, içinde çalışılmakta olan ülkenin
sosyo-ekonomik ve kültürel yapısı, vb.) bulunmaktadır.
İki durumu da göz önünde tutarak, içinde bulunulan ülke açısından uluslararası
halkla ilişkileri tanımlamak amacıyla iki kavramsal çerçeve çizilebilir: ilkin, uluslararası
halkla ilişkiler bu ülke içinde iş gören yabancı bir işletmenin uyguladığı halkla ilişkiler
faaliyetleri anlamında ele alınabilir. İkinci olarak ise, uluslararası halkla ilişkiler bu
138
Frank Vogl, “Global Organizational Complexity”, http://www.ethicsworld.com/present/gpr.html.
177
ülkeye ait şirketlerin başka ülkelerde uyguladığı halkla ilişkiler faaliyetleri anlamında
ele alınabilir. Bu ayrım özünde aynı olgu yatmaktadır; yabancı bir şirketin herhangi bir
ülke içinde iş yapması. Ancak bu ayrım kuramsal bir vurgulamayı ortaya koyması
bakımından önem taşımaktadır. Günümüzün küreselleşme ortamı içinde uluslararası
halkla ilişkiler esas olarak her iki boyutu da kapsamak durumundadır. Ama duruma göre
sahip olunması gereken temel yönelsemeye dikkat edilmelidir; yabancı bir ülkedeki
halkla ilişkiler faaliyetlerinin ulusal ve yerel düzeyde ülkeye özgü koşullar nedeniyle
sorunlarla karşılaşması muhtemeldir ve aradaki farklılıklar akılda tutularak halkla
ilişkiler faaliyetleri gerçekleştirilmelidir. Ülke içinde halkla ilişkiler faaliyetlerini
gerçekleştirecek olan halkla ilişkiler uzmanı uluslararası bir şirket için çalıştığını akılda
tutarak ülkeye özgü çalışma prensiplerine uymak durumunda kalacaktır. Şirketin
uluslararası olmasına rağmen uygulanacak halkla ilişkiler faaliyeti yerel nitelikler
taşıyacaktır; farklılık sadece şirkette ya da bir halkla ilişkiler firması açısından
“müşteri”dedir. Benzer şekilde, yabancı bir ülkede gerçekleştirilecek halkla ilişkiler
faaliyetleri için uluslararası bir müşteri olmak ve ulusal ya da yerel uygulamaları göz
önüne almak zorunluluğu vardır.
Bazı kuramcılar bu ayrımı daha da geliştirmektedirler. G. Anderson’a göre
uluslararası ölçekteki halkla ilişkiler faaliyetleri aşağıdaki şekilde iki kutba
ayrılmaktadır139:
“ 1. Küresel halkla ilişkiler, programların merkez bürolarda yaratılabildiği ve
böyle yapılmasının gerekli olduğu ve küçük uyarlamalarla bütün yerel pazarlarda
uygulandığı bir konsepti vurgulamaktadır.
139
Robert I. Wakefield, “Toward a Theory on International Public Relations: Initial Delphi Research
Supports Generic/Specific Theory”, International Public Relations Symposium, Lake Bled, Blovenia, July
8, 1995, s.5.
178
2. Uluslararası halkla ilişkiler, kaynakların ve karar verme otoritesinin yerel
iletişimcilerin kendi izler-kitlelerinin ihtiyaçlarını en iyi şekilde anladıkları yerel
pazarlara yerleştirilmesini vurgulamaktadır.”
Ancak yukarıdaki ayrımda da vurgulamış olduğumuz gibi, halkla ilişkiler
uygulamacıları ve kuramcılar bu iki bakış açısını da savunmaktadırlar. Çünkü
küreselleşmenin yaratmış olduğu zorlamalar farklı pazarlardaki halkla ilişkiler
programlarının birbirleriyle bağlantılı olmasını gerektirmektedir. Öte yandan tezin
ilerleyen bölümleri içinde ele alacağımız yerel koşulların (ülkedeki ya da yöredeki çevre
politika, yasa ve kültür alanına ait spesifik koşullar) sahip olduğu etki gücü nedeniyle
halkla ilişkilerin yerel ölçekte gerçekleştirilmesi yönünde zorlama yaratmaktadırlar. Bu
yüzden uluslararası halkla ilişkiler faaliyetlerinin yürütülmesinde her iki bakış açısı
arasında gidip gelmektedirler.
Uluslararası halkla ilişkiler alanının tanımlanmasına yönelik olarak yukarıda
çizilmiş olan çerçeve içinde, küresel halkla ilişkilerin işlevinin içeriğinin belirlenmesi
için şu düşünceler doğru bir yönlendirme sağlayacaktır. Halkla ilişkiler, bir işletme ile
ilişkide olduğu hedef kitlelerle arasında kurmuş olduğu iletişim aracılığıyla üzerinde
uzlaşma sağlanacak bir gerçekliğin oluşturulması yönündeki çabaları ifade etmektedir.
Bu nedenle, uluslararası halkla ilişkiler faaliyetleri işletmenin ilişkide bulunduğu
gruplarla işletme arasındaki iletişim süreçlerini küreselleşme koşulları içinde -küresel iş
ortamına uygun bir biçimde ve küreselleşmenin sağlayacağı toplumsal yararların
üzerinde durulmasıyla- küreselleşme ideolojisinin yaygınlaştırılmasına hizmet ederek
yönetmelidir.
Böylelikle uluslararası halkla ilişkilerin temel amacı kendini ortaya koymaktadır.
Uluslararası halkla ilişkilerin amacı, uluslararası bir işletmenin siyasi, ekonomik ve
sosyal hareket alanını genişletmek üzere etkide bulunarak kamusal bir desteği
oluşturmak ve bu desteği güvence altına almaktır.
Uluslararası halkla ilişkiler
faaliyetinin bunu gerçekleştirebilmek için yapması gereken hem yerel hedef kitlelerine
179
hem de iş yaptığı ülkedeki hedef kitlelerine işletme amaçlarını, faaliyetlerini ve davranış
biçimlerini açıklamak ve işletmenin kimliğini olumlu bir kurumsal imaj yaratacak
şekilde iletmektir.
B- ULUSLARARASI HALKLA İLİŞKİLER UZMANININ
NİTELİKLERİ
Küreselleşme ortamı içinde daha da fazla önem kazanan halkla ilişkiler, açık
birer sistem olarak faaliyette bulunan modern örgütlerdeki iletişimin önemini her geçen
gün daha arttırması sonucu gelişim çizgisi uluslararası boyutta da hızla yükselen modern
bir meslektir. Çünkü halkla ilişkiler uzmanı, örgütlerin felsefesinin oluşturulmasında
etkin bir katılımda bulunmakta; değişen dünya, ekonomi, politika ve kültür koşullarına
uyum sağlanmasına destek vermek amacıyla hedef kitlenin ve bu kitlenin beklentilerinin
yönetime aktarılması yönünde çalışmalar yapmakta ve etkili bir yönetim işlevi olarak
örgütün hedefleri doğrultusunda uygun yönetim stratejileri geliştirilmesinde önemli bir
rol üstlenmektedir. İşletme içindeki bu rolünün önemi ve halkla ilişkiler programlarının
başarıya ulaşmasındaki anahtar konumu nedeniyle halkla ilişkilerin sahip olması gereken
bir takım nitelikler bulunmaktadır. “Mükemmel bir halkla ilişkiler programı bu alanda
akademik eğitim görmüş olan ve uygulamasal bir profesyonellik anlayışına sahip olduğu
kadar kuramsal bir halkla ilişkiler anlayışına sahip olan uygulamacılarla kadrolanır.”140
Günümüzün oldukça komplike iş dünyası içinde başarılı olabilmenin temel
koşullarından birisinin faaliyet alanında üniversite eğitimi almak olduğu düşünülürse,
Turk’ün yukarıda geçen sözlerine hak vermemek elde değildir. Halkla ilişkiler eğitimi
yalnızca mesleğin gereksinimlerine uygun halkla ilişkiler uygulamacıları yetiştirmekle
kalmayıp edindikleri kuramsal birikimle mesleğin gelişimine katkıda bulunacak
kimselerin bu alanda yer almasına yardımcı olmaktadır. Akademik eğitim aynı zamandahem ulusal hem de uluslararası ölçekte- daha geniş vizyona sahip halkla ilişkiler
140
Judy VanSlyke Turk, “A Global Examination of Today’s Best Practices in Public Relations”,
International Public Relations Association İstanbul Meeting, March 30- April 1, 2000, s.2.
180
uygulamacılarının mesleğin kadrolarında yer almalarına olanak tanıyacaktır. Bu nedenle
uluslararası halkla ilişkiler uzmanının temel niteliklerinden birisinin alanında akademik
eğitim almış olması gerektiği ileri sürülebilir.
Halkla ilişkiler mesleği, geniş perspektifli bir eğitimin yanı sıra analitik yetenekleri,
psikolojik duyarlılığı, iletişim becerilerin ve sosyal ehliyeti gerekli kılmaktadır.
Gazetecilik konusunda deneyim sahibi olunması da bu meslek açısından önemli bir
özellik olarak görülmektedir. Bunlar daha çok genel anlamda bu mesleği icra eden bir
kimsede bulunması gereken özelliklerdir. Halkla ilişkiler uzmanları, faaliyetlerini
gerçekleştirirken yukarıda söz edilen temel özelliklerin yanında temel uzmanlık bilgisi,
sistematik olarak uygulanabilir uzmanlık becerileri (çalışma metodu ve teknikleri) ve
hedefe odaklı uzmanlık yeteneklerine (kavrama ve değiştirme) de sahip olmak
zorundadırlar. Çünkü halkla ilişkiler uzmanlarından beklenen; kendilerine beyan edilen
görevleri bağımsız ve uzmanlık alanına yakışır bir şekilde çözümlemeleridir.
Halkla ilişkiler uzmanının faaliyet alanları prensipte aşağıdaki gibidir:
1) İletişim bağlam ve sorunlarının farkında olmak ve hakkında karar vermek,
2) İşletmenin ilişki içinde bulunduğu grupları ve hedef kitlesini belirlemek,
3) İletişim
projelerini
stratejik,
yöntembilimsel
ve
böylece
etkili
sonuçlandırabilmek amacıyla sistematik bir şekilde yönetmek,
4) Projeleri taktik tedbirlerle teker teker ele alarak gerçekleştirmek ya da üçüncü
şahıslar aracılığıyla gerçekleştirilmelerini koordine etmek,
5) İletişim mesajını şekil ve içerik olarak oluşturmak ve kişisel çaba ya da çeşitli
medya yardımıyla kamuoyuna iletmek,
6) Çalışmanın sonuçlarını analiz ederek değerlendirmek ve bu sonuçları
işverene ya da müşteriye sunarak uzmanca temsil etmek.
181
Yukarıdaki maddelerden de anlaşılacağı gibi halkla ilişkiler mesleği, bilginin ve
yeteneğin bir arada bulunduğu, bu mesleği icra eden kişilerin her iki konuda da yeterli
olmasını gerektiren bir meslek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Halkla ilişkiler alanının temelinde yatan uzmanlığa ilişkin bilgiler şunlardır:
1) Mesleğin konumu (tarihsel gelişim ve şu an ki durum)
2) Çıkarların temsili ve buna ilişkin iletişim (sistematik ve planlama)
3) Görevler ve uygulama alanları
4) İletişime ilişkin durum (enformasyon, kamuoyu oluşturma, kriz ve
çatışmalarla başa çıkmak vs.)
5) İlişkide bulunulan ve potansiyel grupları tanımak (kamuoyunun işletme ile
ilişki içinde olan kısmı) ve hedef kitlelerin belirlenmesi
6) Tedbirler, araçlar ve medya (özellikle başlangıçtaki olanak ve koşullar ile
bunlara bağlı olarak amaçlanan etki)
7)
Merkezi faaliyet alanları (Örn: medya çalışmaları, iç iletişim, etkinlik
iletişimi, ürün halkla ilişkileri, risk ve kriz iletişimi, diyalog iletişimi, kurum kimliği)
Halkla
ilişkilerin
uluslararası
boyutlar
kazanması,
halkla
ilişkiler
uygulamacılarını da daha önce hiç olmadığı kadar zor bir işlevi yerine getirmeye
zorlamaktadır.
Halkla ilişkiler uygulamacıları, geleneksel olarak üzerlerine düşen
işlevleri artık daha geniş bir perspektif ve karmaşık yapı içinde yerine getirmek
durumundadırlar. Uluslararası ortamda iş gören günümüz halkla ilişkiler uygulamacısı
için eski zamanlarla kıyaslanmayacak kadar çok sayıda şeyi, çok çeşitli yollarla çok
sayıda insana günümüz iletişim ortamının gelişmiş yapısı içinde iletme sorumluluğu
vardır. Artık halkla ilişkiler uygulamacısının çalışma alanı yalnızca kendi yerel
ortamında veya ülkesinin içinde değildir; aynı zamanda başka ülkelerle karşılıklı
ilişkilerinden oluşan küresel ortam içinde çalışmak zorundadır. Uluslararası işletmeler
küreselleşmenin yaratmış olduğu koşulların içinde varolma çabalarını sürdürürlerken, en
182
büyük ve belirleyici desteklerden birisini halkla ilişkiler faaliyetlerini gerçekleştiren
halkla ilişkiler uzmanlarından almaktadırlar. Bu nedenle uluslararası halkla ilişkiler
uygulamacısı uluslararası bir işletmenin en önemli rollerinden birisini üstlenen kimse
olarak işletme için hayati bir öneme sahiptir.
Uluslararası işletmelerin halkla ilişkiler uzmanları bu rolün gerektirdiği biçimde
özellikle son derece karmaşık ve değişken dış ve iç çevrelerinden gelen her türlü mesaj
ve sinyali yorumlayabilme yeteneğine sahip olmalıdırlar. Uluslararası halkla ilişkiler
uzmanları, uluslararası ortam içinde “dünya pazarları hakkında derin bilgiye ihtiyaç
duyacaklardır. Geleceğin halkla ilişkiler profesyonelinin dünyanın bütün bölgelerinde
yerel düzeyde etkili bir biçimde çalışırken yönetime uluslararası halkla ilişkiler
politikaları ve stratejileri hakkında tavsiyede bulunması gerekecektir.”141 Bu nedenle
uluslararası halkla ilişkiler uzmanı hem yerel ölçekte hem de uluslararası ölçekte
uluslararası bir işletme için önem taşıyan hedef kitle ve grupların da farkında olmalıdır.
Çünkü her ne kadar uluslararası bir işletmenin hedef kitlesinin, faaliyet alanı içindeki
tüm kamuoyu olduğu ifade edilse de, çeşitli alt hedef ve çıkar grupları da en az genel
kamuoyu kadar önem taşımaktadır. Ancak tüm bu çıkar gruplarını memnun etmek ve
beklentilerini karşılamak son derece güçtür. Bu nedenle uluslararası işletmeler kendileri
açısından en önemli çıkar gruplarının kimler olduğu konusunda bir karar vermek
zorundadır. Aynı zamanda halkla ilişkiler uzmanları işletmenin ikincil ve hatta üçüncül
düzeyde önem sırasına koyduğu diğer çıkar gruplarının kimler olduğu ve beklentilerinin
de neler olduğu konusunda da bilgi sahibi olmaları gerekmektedir.
Halkla ilişkiler mesleği ve dolayısıyla halkla ilişkiler uzmanı, iş dünyası içindeki
yukarıda vermiş olduğumuz işlevlerden ve yönetim içindeki pozisyonundan ötürü
modern işletmelerde saygın bir yer edinmiştir. Günümüz uluslararası halkla ilişkiler
uzmanı da bu yeri daha küresel bir ölçekte korumak zorundadır. Çünkü halkla ilişkiler
uzmanının “birimi üzerindeki, yerel ve ulusal yöneticiler üzerindeki ve ulusal şirket
141
Susan Fry Bovett, “Forecast:2001: A Golden Age for Public Relations Looms”, Public Relations
Journal, Greenwich, London, JDI Press Inc., Volume: 51, No: 4, October 1995, s.13.
183
yöneticileri üzerindeki etkisi öncelikle ve en başından halkla ilişkiler uzmanının
saygınlık
kazanma
ve
yöneticiler
tarafından
inanılır
görülme
yeteneğinden
gelmektedir.”142 Bu nedenle uluslararası işletmelerin halkla ilişkiler politikalarının
etkinliği ve başarısı öncelikle halkla ilişkiler faaliyetinin uygulayıcılarının halkla
ilişkileri sadece teknik bir uygulama olarak değerlendirmeyerek, aksine içinde iletişimi
barındıran stratejik bir faaliyet olarak ele almalarına bağlıdır. Çünkü ancak bu şekilde
işletmenin üst yönetimi, işletmenin içinde sürekli bir değişim ve güvensizlik ortamı
barındıran çevresinde güvenliğin sağlanmasında halkla ilişkilerin çok önemli bir stratejik
destek verdiği konusunda ikna edilebilecektir. Bu ikna gücüne sahip olan ve böylesi
saygınlığı kazanabilecek halkla ilişkiler uzmanı ise, küresel ortamın iş koşullarının
gerektirdiği yetenek ve bilgi ile donatılmış kimse olmalıdır. Aksi takdirde iki binli
yıllarda mesleğini sürdürmek isteyen halkla ilişkiler uzmanın, kendi birimi ve
yöneticileri üzerindeki etkisi ve önemi taşıdığı pozisyona uygun olmayacaktır.
Uluslararası şirketlerde çalışan halkla ilişkiler uzmanının mesleğinin gelişen
alanının ve artan işlevlerine paralel olarak sahip olması gereken nitelikleri artmıştır.
Bunun anlamı kendisinden beklenenlerin artması sonucunda halkla ilişkiler uzmanının
yeteneklerinin ve bilgi alanının da genişlemesidir. Uluslararası ortam koşulları altında
çalışmak zorunda olan halkla ilişkiler uzmanının temel dinamiği küreselleşme olan iki
binli yıllar içinde ortaya çıkabilecek sorunlara çözüm bulabilmesi için birçok beceriye
sahip olması gerekmektedir. Bu becerileri içeren liste şu şekilde sıralanabilir143:
“Kendisi için ve halkla ilişkiler departmanı için sınırları giderek genişleyen
bir alan içinde beceriler edinmek;
142
Frank Vogl, “Expectations from the Chief Corporate Public Relations officer in 2001”,
http://www.ethicsworld.com/present/gpr.html.
143 Frank Vogl, “A Global PR Architecture”, http://www.ethicsworld.com/present/gpr.html.
184
Şirketin küresel operasyonları hakkında, genel olarak ulaslararası işler
hakkında ve özel olarak uluslararası ekonomi ve iş konuları hakkında daha fazla bilgi
edinmek;
İletişim için kullanılan küresel şirket kaynakları hakkında arttırılmış hız ve
verimliliğin güvence altına alınması:
Artan sayıdaki izler-kitlelerle etkili bir biçimde iletişimde bulunmak için
giderek sofistike hale gelen yöntemler bulmak;
Ulusal ve yerel şirket yöneticilerinin ayağından top kapmak için özlü
yönetim becerileri edinme ihtiyacı duymak;
Şirket imajını, vizyonunu, kültürünü yeniden tanımlama ve bu türden
meydan okumaların ortaya çıkardığı birçok etik konu ile yüzleşme ihtiyacı duymak.”
Özetle söyleyecek olursak, uluslararası halkla ilişkiler uzmanı genişleyen iş
dünyasının; bir başka deyişle uluslararası iş dünyasının koşullarına uyum sağlayabilmek
için bilgi ve beceri alanını küresel ölçekte geliştirme ihtiyacı içinde olan kimsedir.
Uluslararası halkla ilişkiler uygulayıcısı artık bilgisi ve becerisi işletme dünyası ile
sınırlı olmakla yetinemeyecek kadar kapsamlı bir alan içinde işlevini yerine
getirmektedir. İlişkide bulunmak zorunda olduğu hedef kitlelerin genişliği ve spesifik
yapısı halkla ilişkiler uzmanının kültür ile ilgili sorunlara çare bulmak üzere sosyal
bilimler, iletişimle ilgili sorunlara çözüm getirmek üzere iletişim bilimleri ve işletme ile
ilgili sorunların ortadan kaldırılmasına yardımcı olmak üzere işletmecilik alanında bilgi
ve becerilerle donatılmış olmasını gerektirmektedir. Bu gerekliliği açımlarsak,
uluslararası halkla ilişkiler uzmanı uluslararası
finans, uluslararası yasalar ve
vergilendirmeler, ithalat, ihracat gibi konularda bilgi sahibi olması gerektiği kadar;
diplomatik işlemler, iş yapılan ülkelerin ve yörelerin tarihi, kültürü ve ekonomik yapısı
gibi konularda bilgiye; üstüne üstlük bütün bu alanlarda etkili bir iletişimi sağlamak
185
üzere gelişmiş iletişim becerilerine ve iletişim teknolojisinin sunmuş olduğu olanakları
ve araçları kullanma kapasitesine sahip olmak durumundadır.
II- ULUSLARARASI HALKLA İLİŞKİLER İÇİNDE KONU
(ISSUE) VE KRİZ YÖNETİMİ
Günümüzde halkla ilişkiler mesleği kapsamını giderek arttıran bir biçimde
uluslararasılaşan iş dünyasının etkisi altındadır ve küreselleşen iş dünyası içinde halkla
ilişkiler
mesleğinin
geleneksel
uygulama
yöntemlerinin
geliştirilmesini
ve
zenginleştirilmesini gerektiren süreçler yaşanmaktadır. Bu nedenle hem mevcut olan
kavramların geliştirilmesine ve ihtiyaca cevap verecek hale getirilmesine ortaya çıkan
yeni gelişmeler doğrultusunda yeni kavramlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu tür gelişmeler
çerçevesinde bakıldığında, halkla ilişkiler mesleğinin kuramsal ve uygulamasal çerçeve
içinde
yeniden
ele
alınmasını
sağlayacak
kavramların
kullanılmasının
yarar
sağlayabileceği düşüncesinin akıldan uzak tutulmamasında yarar vardır.
Uluslararası halkla ilişkiler faaliyetleri açısından özellikle iki kavram önem
taşımaktadır; konu (issue) ve kriz yönetimi. Geleneksel halkla ilişkiler uygulamaları
içinde özellikle doksanlı yıllar içinde kuramsal ve uygulamasal açıdan dikkat çeken bu
iki kavram günümüz iş dünyası içinde ortaya çıkabilecek ya da ortaya çıkmış sorunların
çözümünde yardımcı olmak üzere üretilmişler ve etkili bir biçimde kullanılmışlardır.
Her iki kavram da uluslararası iş dünyasının daha riskli olması nedeniyle uluslararası
halkla ilişkiler açısından daha fazla önem taşımaktadırlar. Uluslararası bir halkla ilişkiler
şirketi olan Virtusio Public Relations tarafından halkla ilişkiler uygulamasındaki
eğilimleri ve fırsatları saptamak amacıyla yapılan bir araştırmada çıkan sonuçlar
arasında bu iki konunun önem kazanmış olduğu belirtilmektedir: “Teknoloji halkla
ilişkileri, Finans ve Yatırımcı İlişkileri ve Kriz Yönetimi Halkla İlişkileri önümüzdeki
beş yıl boyunca en fazla talep gören üç uzmanlaşmış halkla ilişkiler hizmeti
olacaktır...Çıkar grupları arasındaki birbirlerine karşı tetikte olma durumu ve
186
ekonominin küreselleşmesinden ortaya çıkan durum konu yönetimi ve kriz yönetimi ile
ilgili hizmetlerini gerekli kılacaktır.”144 Uluslararası iş dünyasının karmaşık ve geniş
ortamı içinde uygulanacak konu yönetimi ya da kriz yönetimi uygulamaları da
uluslararası halkla ilişkiler uygulamalarının tüm alanlarında olduğu gibi daha incelikli ve
küresel ölçekte gerçekleştirilmeyi gerektirmektedir. Bu gereklilik içinde, aşağıdaki
sayfalar içinde her iki konunun da uluslararası halkla ilişkiler ölçeğinde ve açısından
değerlendirilmesi yapılacaktır.
A- KONU YÖNETİMİ (ISSUES MANAGEMENT)
Öncelikle konu yönetimi kavramını incelemeye geçecek olursak, yetmişli
yılların sonlarına doğru ortaya çıkan “konu yönetimi” kavramı doksanlı yıllarda
kuramsal bir ilgi canlanmasına yol açmıştır. Halkla ilişkiler alanındaki kuramsal
çalışmaların ve uygulamadaki gerekliliklerin doğrultusunda yeni kavramlara ihtiyaç
duyulması sonucunda birçok yeni kavram ve uygulama halkla ilişkiler alanına
katılmıştır. Ortaya yeni çıkan her yeni kavram ya da uygulama gibi, konu yönetimi
kavramı ve uygulaması da bir tartışma ortamının yaratılmasına neden olmuştur. Yakın
yıllardaki gelişmelere bakıldığı zaman görülen odur ki, konu yönetimi kavramı tarihsel
eskiliğine ve önemine rağmen -özellikle ülkemizde yayınlanan çalışmalarda- yeterli
düzeyde ele alınan bir kavram olamamıştır. Ama günümüzdeki işletme koşulları içinde
bu kavram daha sık ortaya çıkmakta ve gelişen iş dünyasının koşullarının zorlamasıyla
halkla ilişkiler uygulamalarında daha fazla yer kaplamaktadır.
Konu yönetimi kavramı şimdiye kadar yeterli düzeyde ilgi görmemesine
rağmen, gelişen uluslararası iş ortamı çerçevesinde belirli ihtiyaçların giderilmesine
yönelik bir işlev görecek bir kavram olarak durmaktadır. “Konu yönetimi şirket dünyası
içine yayılmıştır ve birçok şirket şimdilerde konu yönetimini işlerinin yaşamsal bir işlevi
olarak görmektedirler. Bazı yöneticiler, ister yasal düzenlemelerle ilgili hükümet
144
............
.................,
“Trends,
Challenges
and
http://www.ipranet.org/wwwboard/members/survey1.htm, s.1-2
Opportunities
in
PR
Practice”,
187
ilişkileri şeklinde ister sosyal sorumluluk programları şeklinde olsun, zamanlarının %
50’si kadar bir zamanı konu yönetimine katılarak geçirdiklerini söylemektedirler.”145
Şirket yöneticilerinin iş alanı ulusal ya da yerel ölçekten uluslararası ölçeğe yayıldığı
zaman konu yönetimi önemini daha fazla hissettirmektedir. Çünkü uluslararası ölçekte
faaliyet gösteren bir işletmenin ününe ve imajına yönelik tehditler daha geniş bir
coğrafyaya yayılmakta ve sorun yaratma potansiyeli bulunan daha fazla etken ortada
bulunmaktadır. Üstelik uluslararası bir işletme açısından ortaya çıkabilecek bir sorun
işletmenin yalnızca yabancı ülkelerdeki imajını tehlikeye atmakla kalmayacak aynı
zamanda yerel ölçekte de olumsuz etkilerin ortaya çıkmasına neden olacaktır.
Konu yönetimi
kavramının yetmişli yılların sonlarına doğru ortaya çıkmış
olmasına rağmen, kuramsal dikkat çekmesi doksanlı yıllara kadar uzanmaktadır. Konu
yönetimi kavramının yetmişli yılların sonlarında kendini göstermesi bir tesadüf değildir.
Toplumsal olayların hız kazandığı ve kapitalist sistemin sorgulanmasına yol açan karşı
kültürel hareketlerin yeşerdiği yetmişli yılların ardından şirketler faaliyet alanlarında
giderek artan bir biçimde farklı toplumsal muhalefet grupları ile karşı karşıya
kalmışlardır. Bu ortam içinde şirketler daha önce karşılaşmayı düşünmeyecekleri ya da
önceden tahmin edemeyecekleri olaylar ile yüz yüze kalmışlardır. Bu nedenle muhtemel
sorunların ya da tehlikelerin önceden sezilmesi ve bir kriz boyutuna varmadan önce
çözülmesi önem kazanmıştır. Bir şirketin faaliyetleri açısından tehlike yaratacak
konuların önceden sezilmesi ve önlem alınması konusu halkla ilişkiler faaliyetlerinin
alanı içine girdiğinden, bu konuda yapılacak çalışmaları tespit eden ve sınıflayan bir
terim olarak konu yönetimi , hakla ilişkiler literatürüne katılmıştır.
Geniş bir çerçeve içinde konu (issue), ulusal ya da uluslararası bir işletme ile
işletmenin ilişkili olduğu halklar (publics) arasında çıkması muhtemel bir çatışma ya da
sorun olarak tanımlanabilir. Bu tanımlamadan yola çıkarak konu yönetiminin
açıklamasını yapacak ve işlevini saptayacak olursak, “işletme çevresindeki zayıf
145
Philip Gaunt ve Jeff Ollenburger, “Issues Management Revisited. A Tool that Reserves Another Look”,
Public Relations Review, Volume: 21, No.3, Greenwich, Connecticut, JAI Press Inc., Fall 1995, s. 202.
188
sinyalleri önceden belirleme sistemi olarak tanımlanan konu yönetimi, işletmeler
kendileri ile ilgili olarak çevresel gelişmeleri içerik açısından somutlaşmadan çok önce
kullanmaya başlama, işletme ve sosyal çevresi arasındaki bilgi akış dengesini hedefleyen
eylem stratejileri geliştirme fırsatı verir.”146 Bu işlevi içinde konu yönetimi aynı
zamanda halkla ilişkiler tanımlarının da içerdiği bir işlevi yerine getirmeyi yönelik
çabaları ifade etmektedir: Konu yönetimi, işletme ile hedef kitleleri arasında karşılıklı
anlayışı geliştirmek üzere iletişimde bulunma işlevine katkıda bulunmaktadır.
Uluslararası işletmeler açısından sıklıkla karşı karşıya kalacakları çözümlenmeyi
bekleyen konu ve sorunları halkla ilişkiler yardımı ile çözümleyebilmek için öncelikle
bu sorun ve konuların ortaya konması gerektiği bilinmelidir. Halkla ilişkiler
uzmanlarının bir teşhiste bulunması için iletişim ağlarında yapacakları analizler tartışma
ortamlarının oluşturulmasına yardımcı olacaktır.
“Mekansal sınırlamalar açısından
bölgesel, örneğin üretim alanları ulusal –özellikle uluslararası faaliyet gösteren
işletmelerde ülkeler üstü şebekeler söz konusu olmaktadır.” Konu izlenmesi (issuemonitoring) olarak da ifade edebileceğimiz bu çalışmayı aşağıdaki şekil 14 aracılığıyla
aktarabiliriz:
146
Susanne
Boehnke,
“Issues
Management,
Strategisches
Instrument
Unternehmenskommunikation”,Public Relations Forum, 2/98, Nürnberg, Erma Verlag, s.92.
der
189
Şekil 14: Konu İzleme ve Halkla İlişkiler
KAYNAK: Stefan Dahle/Rolf-D.Haessler, “Issue-Monitoring, Voraussetzung für eine
erfolgreiche PR-Arbeit”, PR Forum, 2.Jg. (1996), Nr.3, s.27-29, http://www.pr-guide.de/prfor/arch/ar396_5.htm
Uluslararası bir işletme açısından ilk aşamada sorun yaratabilecek konuların
saptanabilmesi için işletmenin çevrelerinin (politik alan, ekonomik alan, çevre ve
tüketici koruma dernekleri, sendikalar, kilise ve kitle iletişim araçları) gözlemlenmesi
ve ortaya çıkması muhtemel sorunların teşhis edilmesi ihtiyacı bulunmaktadır. Bu
aşamada gerçekleştirilecek çalışmalar sırasında, “uluslararası konu yönetimi durumunda,
190
yerel bilgi ve kavrayış yalnızca önemli değildir aynı zamanda bir zorunluluktur.”147
Uluslararası şirketlerin yerel katılım konusunda başarılı olması ve yerel yapıyı iyi
tanıması gereklidir. Bunun için çevresel koşullardaki değişimlerin taranması ve
gözlemlenmesi yardımıyla muhtemel sorunların büyüyerek krize dönüşmesini önleyecek
verilerin sağlanması gerekmektedir. Ardından toplumsal eğilimlerin belirlenerek
kamuoyu oluşumunun temelleri saptanmalıdır. Belirlenen konunun işletme açısından
ortaya çıkarabileceği tahribat ve bu tahribatın önlenmesi için gerekli olan maliyet aynı
zamanda bu sorunun işletme açısından öneminin bir göstergesi olmaktadır. Tüm bu
verilerin ışığında, konunun çözüme ulaştırılması için gerekli halkla ilişkiler stratejileri ve
çalışmalarının formülasyonu sonraki aşamayı oluşturmaktadır. Son olarak ise, yapılan
halkla
ilişkiler
çalışmalarının
konunun
önlenmesine
yaptığı
katkı
açısından
değerlendirilmesi ve denetlenmesi aşaması bulunmaktadır. Bu süreci kısaca özetleyecek
olursak, konu yönetimi “organizasyonu etkileyebilecek potansiyel ya da ortaya çıkmakta
olan (yasal, düzenleyici, politik ya da sosyal) konuları teşhis etmek üzere araştırma
yapar, ardından organizasyon kaynaklarını bu konuların gelişimini stratejik olarak
etkilemek için harekete geçirir ve koordine eder.”148 Uluslararası konu yönetimi
sürecinin buradaki sunumunda görüldüğü gibi konuların deveran eden bir yapısının
olduğunu kavramak önem taşımaktadır. Uluslararası arenadaki konular örgütün herhangi
bir eyleminden sonra ortaya çıkmakta ve örgüte karşı oluşabilecek bir çatışmayı ortaya
çıkarabilmektedir.
Konu yönetimi artık bir kavram ve uygulama olarak halkla ilişkiler uygulamaları
ve kuramları arasında yerini almıştır ve “stratejik konu yönetimi her geçen gün daha çok
güvenilir ölçüm kriteri olarak kendini kanıtlamaktadır. Konu yönetimi çokuluslu
birlikler tarafından kriz yönetimi açısından bir önlem olarak uygulanmaktadır.
Araştırmalar belirli bazı konular olumsuz etki yaratabileceği sonucunu veriyorsa, bu
147
Laurie J. Wilson, “Corporate Issues Management: International View”, Public Relations Review,
Volume 16, No 1, Maryland, Communication Research Association, Spring 1990, 46.
148 Brad E. Hainsworth, “The Distribution of Advantages and Disadvantages”, Public Relations Review,
Volume 16, No 1, Maryland, Communication Research Association, Spring 1990, 33.
191
konuların gelişim süreçleri, olumsuzu olumluya dönüştürerek kazanç elde etmek için
aktif olarak yönetilmektedir.”149 Yerel pazarlara oranla daha muğlak ve kaygan bir zemin
içinde çalışan uluslararası işletmeler açısından konu yönetim, bu türden işletmelerin hem
kendi yerel pazarlarındaki hem de küresel pazarlardaki konumlarını koruyabilmeleri
açısından daha fazla işlevsellik kazanmaktadırlar. Uluslararası işletmeler açısından konu
yönetimi sürecini bir modelin görsel açıklama kolaylığından yararlanarak şekil 15’te
olduğu gibi sunabiliriz.
149
Peter Köppl/Nick L.Laird, a.g.e., s.134,
192
Şekil 15: Uluslararası İşletmelerde Konu Yönetim Süreci
KAYNAK: Susanne Boehnke, a.g.e., s.93
193
Yukarıdaki kuramsal çerçeve ve tanımlar içinde aktarmış olduğumuz konu
yönetiminin temel işlevlerini uluslararası halkla ilişkiler açısından saptayacak olursak,
uluslararası düzeyde uygulanacak konu yönetimi farklı ülkelerde yasal, politik ve sosyokültürel açıdan ortaya çıkabilecek konuların önceden teşhis edilmesine olanak
tanıyacaktır. Ardından farklı bir ülkenin koşullarından kaynaklanan konuların önceden
tahmin edilmesiyle konuların olumsuz yönde gelişmesini engelleyecek bir biçimde
organizasyonların bütün kaynaklarının kullanılması ve koordine edilmesi mümkün
olabilecektir. Ve sonuç olarak, konu yönetimi ortaya çıkabilecek konuları önceden
engelleyebilecek şekilde kamu politikalarını organizasyonun yararına –kuşkusuz sosyal
sorumluluk ilkesini de göz ardı etmeden- etkileyebilmeyi sağlayacaktır.
Uluslararası alanda faaliyet gösteren işletmeler açısından sorun çözmek ya da
konulardan fırsatlar yaratabilmek diğer işletmelere oranla çok daha fazla önem
taşımaktadır. Çünkü uluslararası işletmeler merkez ülkeden daha farklı kültürel, teknik,
yasal ve siyasal bir çevrede faaliyetlerini sürdürmek durumundadırlar. Bu belirsiz ve
değişken çevre içinde uluslararası işletmelerin çok daha sıklıkla konu (issue) ve/veya
kriz durumları ile karşılaşması kaçınılmazdır. Bu nedenle uluslararası halkla ilişkiler
çabalarının birinci işlevi faaliyette bulunulan çevreyi tanımak ve olası sorun ve krizlerin
üstesinden gelmek ya da olası sorun ve krizleri fırsat ve kazanca dönüştürmek olacaktır.
194
B- ULUSLARARASI KRİZ YÖNETİMİ
Uluslararası halkla ilişkiler uygulamaları içinde, Uluslararası kriz yönetimi
uluslararası konu yönetimi kadar önemli bir çalışma alanını göstermektedir. Konuya
başlamadan önce bu iki kavramının birbirine karıştırılmasının önüne geçilmesinde yarar
vardır: Konu yönetimi ve kriz yönetimi aynı değildir ve durum ne olursa olsun iki
kavramdan birisi diğerinin yerine kullanılamaz. Aralarındaki temel ayrımın çizilmesi bu
farklılığın verilmesini sağlayacaktır. Konu yönetimi proaktiftir ve kriz yaratabilecek bir
konunun önceden teşhis edilmesini ve çözümlenmesi süreçlerini içermektedir. Kriz
yönetimi ise reaktiftir ve şirketin yüz yüze olduğu ve halk tarafından bilinen bir konunun
çözümlenmesi süreçlerini içermektedir.
İki kavram arasındaki ortak nokta her ikisinin de şirketin imajı ve operasyonları
üzerinde olumsuz etki yaratması muhtemel ya da yaratmış olan konuların giderilmesine
yönelik uygulamaları içermesidir.
Kriz yönetimi ve konu yönetimi arasında belirgin bir fark vardır: Kriz hiç
beklenmedik bir anda ortaya çıkan ve engellenemez bir olay iken, konu farkında olunan
ve uzun yıllar üzerinde çalışılarak üstesinden gelinebilecek bir konu olabilir. Örn: Sigara
üreticisi firmalar açısından sigara içme yasağı ve sigaranın sağlığa verdiği zararlar
konusunda uzun yıllar bu sorunu çözmek üzere danışmanlık hizmeti alabilirler. Kriz ise,
deprem, sel doğal afetler gibi çok hesapsız ve birdenbire ortaya çıkan ve çözüm
gerektiren konuları kapsamaktadır. Gerçekleşmesi olası tüm olaylar karşısında önlemler
hazırlanmış olsa dahi, doğasından kaynaklanan bir şekilde kriz hiç beklenmedik bir
zamanda ve zeminde ortaya çıkabilir. Kriz yönetimi iki önemli aşamadan oluşmaktadır.
Birinci aşama olası krizler için yapılan ön çalışmaların yer aldığı hazırlık aşamadır.
İkinci aşama ise, kriz anındaki reaksiyonu içerir. Hazırlık aşaması en fazla çalışma ve
çaba gerektiren bir bölümdür.
195
Halkla ilişkiler işlevini önemsemeyen ya da işletme yöneticiliği ve genel
yönetimde bu mesleğe gereken önemi ve yeri vermeyen uluslararası işletmeler, kriz anı
gibi en kısa zamanda yanıt verilmesi ve ilişkilerin eski sağlıklı haline bir an önce
kavuşturulmasının zorunlu olduğu anlarda, iletişim yeteneklerini birden bire
kaybettiklerini göreceklerdir. Bir diğer deyişle, işletmenin toplum içerisindeki imajı
tehlikeye gireceğinden, yaşanan kriz çok küçük dahi olsa, halkla ilişkiler faaliyetleri
yelpazesinde doğal bir yeri olan ve bir halkla ilişkiler uzmanlığı olarak tanımlanabilecek
olan kriz iletişimi yaklaşımı benimsenmeyerek, bir kriz yönetim planı yapılmadığından,
kriz bir zincirleme kriz durumuna gelecektir.
Bir kuruluşun beklentileri ile çevresinde gerçekleşenler arasındaki büyük
uyumsuzluğu kriz olarak tanımlamak mümkündür. Uluslararası işletmeler açısından
kültürel farklar başta olmak üzere yerel ölçekteki birçok farklılıklar (politik kültür,
sosyal sorumluluk anlayışına bakıştaki farklılıklar, vb.) krizlerin ortaya çıkması için
daha fazla tehlike arz eden bir ortam yaratmaktadır. Uluslararası işletmeler açısından
incelendiğinde krizin oluşmasına, bazen doğrudan işletme ile ilgili içsel-örgütsel
unsurlar, bazen de işletmenin pek fazla etkili olamayacağı dışsal-çevresel unsurlar yol
açmaktadır. İster işletmeye yönelik içsel unsurlar nedeni ile, isterse çevresel unsurlar
nedeni ile ortaya çıksın, bütün krizler belirsizliğe sebep olmakta ve kısa zamanda onlara
karşılık verilerek örgütsel faaliyetlerin yeniden olumlu bir ortamda devam etmesine
çalışılmaktadır.150 Yakın dönemler içinde ulusal ve uluslararası ölçekte sorun yaratacak
birkaç krizi hatırlamak bu konuda bize bir fikir verecektir. “Bir dönem dünyada ve
Türkiye’de ortaya çıkan, suni tatlandırıcıların kanserojen etkileri bulunduğu iddiaları;
İngiltere’deki ‘deli dana’ krizinin Türkiye’de de yankılanması; 1999’da Sütaş yoğurt
mamulleri içine dışkı karıştığı söylentileri; 17 Ağustos 1999 Depremi ile gelen doğal
kriz ortamı içerisinde yangına bağlı olarak Tüpraş’ın düştüğü durum; yine aynı felakette
çeşitli yardım malzemelerinin ziyan olduğunun ortaya çıkması ile Kızılay’ın medya
150
Fatma Küskü, “Krizde İnsan Kaynakları Yönetimi: Türk Tekstil Sektöründe Bir Araştırma”, 8.Ulusal
Yönetim ve Organizasyon Kongresi (Bildiriler), Nevşehir, 25-27 Mayıs 2000, s.703.
196
vasıtasıyla halkın güvenini kaybetmesi...İşletmeye, kuruma verdikleri zararlar açısından
kriz örneklerini burada; halkla ilişkilerin iletişim tekniklerinin yanlış kullanılması, doğru
bilgilendirmeye dayalı etkili iletişim stratejilerinin kuruluş tarafından geliştirilmemesi ya
da bunun, hatalı işletme yöneticiliği yaklaşımının bir sonucu olarak, gereksiz bir masraf
olarak kabul edilmesi ve yetkin bir halkla ilişkiler sorumlusunun elinden çıkan kriz
yönetimi uygulamasının benimsenmemesi sebebiyle ne hale gelebildiği şeklinde
çoğaltmamız mümkün.”151 Ulusal ve uluslararası ölçekte yaşanan bu türden krizler
işletmelerin kriz yönetimine önem vermeleri sonucunu beraberinde getirmiştir.
Uluslararası işletmelerde bir kriz yaşandığında, halkla ilişkilerin stratejik
planlamasında farklı yöntemler gündeme gelecektir. Serinkanlı ve çözüme götürücü
eylemler ile kriz dönemlerinde uygulanması gereken halkla ilişkiler açısından önemle
üzerinde durulması gereken hususlar şunlardır152:
•
“Bilgi toplama ve bilginin dağıtımı konusundaki iletişim araçlarının
denetimi,
•
Doğru bilgi ve buna paralel yönetim kararları ile ilginin halkla ilişkiler
‘lisanına’ dönüştürülmesi,
•
Zamana karşı yarışın içinde yönetim kararlarının iletişim araçlarına
uyarlanması,
•
İç dünya-kuruluş çalışanlarına yönelik-için özel bir iletişim paketi
hazırlanması,
•
Dış dünya ile temasta bulunması gereken kişilerin doğrudan belirlenmesi ve
bunların yetkili/sorumlu kişilerden oluşması,
151
Y.Ece Çöklü, “İşletme Yöneticiliğinde Halkla İlişkiler Mucizesi: Kriz Yönetimi Anlayışı ve Uygulanışı”,
8.Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi (Bildiriler), Nevşehir, 25-27 Mayıs 2000, s. 272 – 273.
152 Salim Kadıbeşegil, “Halkla ilişkilerin stratejik planlaması”, 2.Halkla İlişkiler Mesleği Tanıtım Günleri,
İzmir, 24 Nisan 1996, s. 6.
197
•
Yapılan çalışmaların gerekiyorsa saat saat değerlendirilmesine yönelik bir
merkez oluşturulması.”
Uluslararası ölçekteki işletmelerde bir kriz durumunda halkla ilişkiler uzmanının
karar ve uygulama sürecini etkilemesi muhtemel krizlerden birisi birçok insanın
yaşamını yitirdiği doğal felaketlerden kaynaklanan krizlerdir. Bu tür krizlerde “halkla
ilişkiler uzmanlarının insani ve ekonomik kaygılar gibi çatışan çıkarları dengelemesi
gereklidir.”153 Örneğin Jamaica’daki bir kasırga sonrasında Jamaica hükümeti ve seyahat
şirketlerinin çıkarları, kasırganın üzerinden fazla bir zaman geçmemiş olmasına rağmen,
ülkedeki turistlere yönelik hizmetlerin hala mevcut olduğunu söyleyen bir mesaj
verilmesini sağlamıştı. Halkla ilişkiler amaçlı bu mesaj olmadığı takdirde turistler ülkeye
gelmeyeceklerdi; dolayısıyla kasırga sonrası ekonomik ihtiyaçlar ile kasırga sonrasının
insani psikolojik ortamının dengelenmesi bu türden bir mesajın yayınlanmasına olanak
sağlamıştı.
Uluslararası şirketlerin iç ve dış çevrelerinde çıkması muhtemel sorunların
yelpazesi göz önüne getirildiğinde kriz yönetimi önemini daha da hissettirmektedir.
“Uluslararası ve ulusal ekonomik, siyasal ve hukuksal düzenlemeler yapılmakta, rekabet
koşulları artmakta ve pek çok sosyal ve kültürel değişim olmaktadır...Hızla ilerleyen
iletişim teknolojileri dünyayı ‘küresel bir köy’ yapmıştır...Bu noktadan hareketle,
işletmelerin sonu olabilecek krizlerle karşılaşma olasılıkları yükselerek çağdaş
işletmecilik anlayışında kriz yönetimine önem verilmesini gerekli hale getirmiştir.”154
Küreselleşen iletişim dünyası ve iş ortamı içinde yukarıda belirtilen türden gelişmeler
uluslararası işletmelerin konu yönetimine önem vermelerini gerektirdiği kadar konu
yönetimini aşarak krize dönüşen sorunlarla başa çıkabilmek için kriz yönetimine de
bağlantılı bir biçimde önem verilmesini zorunlu kılmaktadır. “Dünya çapında iletişim
kanallarının genişlemesinde olduğu gibi kriz yönetimine duyulan ihtiyaç genişlemiştir.
153
Adam Shell, “Communicating Foreign Crises; Panel Debates Best Approach”, Public Relations
Journal,London, Greenwich JDI Press Inc.,February 1994, s.4.
154 Aylin Göztaş, Kriz Yönetimi ve Halkla İlişkiler, İzmir, Ege Yayıncılık, 1997, s.11.
198
Thalidomide, Bhopal ya da Alaska petrol sızıntısı konusunu bilmeyen çok az insan
vardır. Bir ülkedeki bir şirketin başına gelen şey çoğu zaman diğer bir çok ülkeyi ve
şirketi etkilemektedir. Maalesef hepsinde olmasa da, çoğu vakada krizi yönetme girişim
vardır.”155 Küreselleşen iş ve iletişim ortamı içinde her ölçekteki şirket için ama
özellikle uluslararası şirketler için bir krizle karşılaşma ihtimali yüksektir ve bir şirketi
etkileyen kriz başkaları üzerinde de zincirleme etkiye sahip olabilmektedir.
Uluslararası bir şirketin karşılaşacağı kriz durumunda, iletişimin yönetilmesinde
halkla ilişkiler becerileri belirleyici rol oynamaktadır. Ama uluslararası ölçekteki bir kriz
yönetiminde temel halkla ilişkiler becerilerinin yanı sıra kriz yönetimi konusunda uzman
birisinin ya da uzman bir şirketin becerilerine de gereksinim duyulacaktır. “En kötüsü
olduğunda, tecrübeli bir kriz yöneticisine; çeşitli organizasyonlara birçok gerçek yaşam
krizlerinde yardımcı olmuş birisine ihtiyaç duyarsınız.”156 Bu nedenle bir kriz ile karşı
karşıya kalan uluslararası bir şirketin profesyonel bir uzmandan yardım alması başına
gelen felaketin daha hızlı ve profesyonelce çözümünde yardımcı olacaktır.
İletişimin küresel boyutlar kazanması yalnızca krizlerin yayılmasına ve etkisinin
artmasına neden olmamaktadır. Bazen iletişimin teknolojisinin kendisi de şirketlerin
karşılaştığı krizlerin kaynağı olabilmektedir. Bu nedenle iletişim teknolojisi uluslararası
ölçekte iş yapan şirketler açısından iki yanı keskin bir kılıç gibidir. Uluslararası
şirketlerin iletişimi incelikle yönetmesi ve bir kriz durumunda başarıyla kullanabilmesi
gereklidir. Uluslararası şirketlere hem iç hem de dış çevreleriyle on-line, anında ve etkili
bir iletişim olanağı sunduğu için yararlı bir teknolojik gelişme olarak görülmektedir.
Ama internet iletişimi bazı durumlarda doğrudan krizin kaynağı olabilir. Bu konuda en
belirgin tehlike elektronik posta ya da düşman web sitelerinden gelecek olumsuz ve kötü
niyetli mesajların krize dönüşebilme ihtimalidir. G. Sherwin ve E. Avilla “İnternette
155
Robert S. Leaf, “International Public Relations”, Lesly’s Handbook of Public Relations and
Communications (4th Edition) kitabında, Philip Lesly (ed.), Probus Publishing Company, 1991, s.721.
156
.........
..................,
“Managing
a
Crisis
Working
Closely
with
You”,
http://www.underwoodpr.co.uk/framepage.htm
199
Kriz İletişimi” konulu yazılarında, internet krizlerinden örnekler vermekte ve internetin
halkla ilişkiler amaçlı kullanımı için önerilerde bulunmaktadırlar.
Elektronik postalar aracılığıyla yaratılan krize bir örnek American Cancer
Society’nin başına gelen elektronik posta şakasıdır. Elektronik postada kanserden
ölmekte olan bir kızın son arzusunun kanser konusundaki farkındalığın arttırılması
olduğu yazılmakta ve bu elektronik postanın arkadaşlara, meslektaşlara, Usenet
gruplarına, vd. dağıtılması istenmekteydi. Ayrıca bu projenin American Cancer Society
tarafından desteklendiği söylenmekteydi. Oysa böyle bir sponsorluk söz konusu değildi.
American Cancer Society böyle bir kızın ve vakanın olmadığını açıkladı ve kendi
sitesine bu şakayı açıklayan bir mektup koydu. Bir başka örnekte ise, TWA (Trans
World Airlines) 1996 yılında bir uçağı düştüğünde kendi Web sitesine bu konuyu
yetersizce ele alan ve üzüntülerini ifade eden bir mesaj koymuştu. Ancak eleştirmenlere
göre bu büyük bir halkla ilişkiler gafı olmuştu. Çünkü TWA’nın sitesi muhtemelen
aralarında müşterilerin, kitle iletişim araçlarında çalışanların, hatta şirketin kendi
çalışanlarının da bulunduğu geniş bir kitle tarafından ziyaret edilmişti.
Bu tür örneklere internet dünyasında giderek daha çok rastlanmaktadır. Bu türden
krizlere yol açmamak için internet kullanımında son derece incelikli ve dikkatle
davranılması gerekmektedir. Bu konuda dikkatli olunmasında yarar vardır. G. Bherwin
ve E. Avilla şu uyarıyı yapmaktadırlar: “Usenet haber gruplarında tartışmalar ve posta
listeleri de potansiyel mayınlardır. Ayrıca söylentilerin hızla yayıldığı yerler vardır. Bu
tartışmaları izlemek ve dikkatli bir biçimde insanlara sizin Web sitenizi ziyaret ederek
daha fazla bilgi bulabileceklerini bildirmek önemlidir.”157 Bununla birlikte yazarlar bu
konuda oldukça ustaca davranılması gerektiğini söylemektedirler. Çünkü Web sitesinde
düşman gruplara hitap edileceğinden bu grupların şirkete tepki gösteren yanıtlarına da
yol açılacaktır. Bu yüzden belirli konular üzerinde duran cevaplar yerine, hedef
kitlelerinizi daha fazla bilgilendiren yazılar daha yararlı olacaktır.
157
G. Sherwin, E. Avilla, “Crisis Communications on the Internet”,
http://www.connectingonline.com/excerpts/crisis_communications.html
200
Uluslararası iş dünyası içinde ve internet ortamında krizlerin ortaya çıkmasına
daha fazla müsait bir zemin bulunmaktadır. Uluslararası ölçekteki şirketlerin faaliyet
alanları kadar muhatap oldukları kitlelerin genişlemesi hem kriz alanlarının hem de kriz
nedenlerinin de genişlemesine neden olmuştur. Bu nedenle uluslararası ölçekte iş yapan
şirketler hem krizlere hazırlık anlamında hem de krizlerin yönetilmesi anlamında daha
fazla çaba göstermek zorundadırlar. Uluslararası halkla ilişkiler bağlamında işletmelerin
uygulamak durumunda olduğu kriz yönetimi , uluslararası çevrenin çalışmamızın birçok
yerinde de ifade etmiş olduğumuz son derce karmaşık, durağan olmayan, belirsizliklerle
dolu olmasından kaynaklanan bir şekilde özenle durulması gereken bir yönetim biçimi
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Uluslararası bir işletmenin kriz yönetiminin gerçekleştirmesi gereken kriz
yönetimi için önerilebilecek temel noktaları saptayarak konuyu tamamlayacak olursak;
ilk olarak uluslararası işletmenin ilişkide olduğu ülkeler içinde dış çevresini oluşturan
sosyo-politik çevresini, kültürel ortamı ve –tehlikeli atıklara neden olan bir üretim
yapıyorsa- doğal çevre ile ilgili sorunları yazılı ve görsel basını tarayarak, internetteki
tartışmaları ve haber gruplarının yazılarını takip ederek, vb. yöntemler kullanarak
izlemesinin öneminin altını çizmek gereklidir. Çünkü burada ortaya çıkabilecek sorunlar
şirketin uluslararası ününe gölge düşürebilecek ve işini bozabilecek riskler taşımaktadır.
Ayrıca işletmenin iç çevresi –ki şirketin uluslararasılaşmasının genişliği ölçeğinde iç
çevre de ulusal bir şirketle kıyaslanmayacak kadar genişlemektedir- içinde çıkabilecek
çevresi de sıkı bir biçimde takip edilmelidir: Çünkü uluslararası şirketlerin iç çevresi,
farklı ülkelerdeki farklı uygulamalara ve düzenlemelere bağlı olarak sendikalar ya da
çalışanlar nedeniyle ya da iş yeri koşullarındaki eksiklikler ya da iletişimsizlikten
kaynaklanan eksiklikler nedeniyle muhtemel tehditler barındırmaktadır. Çok kültürlü bir
ortamda uluslararası şirketin iç çevresinde kriz yaratabilecek unsurlar da artmaktadır.
Bunları mümkün olduğunda bertaraf edebilmek için, uluslararası bir şirket hem iç
hem de dış çevresindeki araştırmalar ve gözlemler sonucunda çıkabilecek krizleri teşhis
edebilmeli ve bu teşhise göre oluşturulan kriz senaryolarına sahip olmalıdır. Kriz
201
senaryoları kriz sırasında uyulması gereken kuralları ve yapılacak işleri içermelidir.
Ayrıca bir kriz iletişim ekibi kurulmalı ve kriz durumunda kitle iletişim araçlarındaki,
hükümetteki ya da önemli yöneticiler arasındaki kimseler verilebilecek en yeni ve doğru
bilgiler mümkünse elektronik ortamda aktarılabilecek ve sunulabilecek şekilde
hazırlanmalıdır. Bundan başka yöneticiler ve krizde rol oynayabilecek önemli kişiler için
kriz sırasında uygulanacak aşamaları gösteren bir kitapçık hazırlanmasında yarar vardır.
Hiç kuşkusuz yararlanılacak kriz planının şirketin gerçeklerine uygun olması ve şirketin
bu planı uygulama kapasitesinde olması da gözden uzak tutulmaması gereken bir
durumdur. Bu türden önlemleri almış olan ve kriz planlarına sahip olan uluslararası bir
şirketin krizlere tepki vermem ve krizleri çözümleme yeteneği daha fazla olacaktır.
III- ULUSLARARASI
İŞLETMELERDE SOSYO-KÜLTÜREL
SORUNLAR
Sosyo-kültürel farklılıkların yoğun yaşandığı çevrelerde aktif ve yaratıcı bir
tutum takınmak krize neden olabilecek sorunların fırsata dönüşmesini sağlayacak ve
dolayısıyla uluslararası rekabette büyük avantaj yaratacaktır. Halkla ilişkiler
uygulayıcıları açısından farklılıkların doğası hakkında daha çok enformasyon elde etmek
ve kültürel değişkenlere ilişkin kuramsal anlayışa sahip olmak ve bunu halkla ilişkiler
iletişiminde uygulamak çok gerekli bir yaklaşımdır.
Ayrıca güvensiz ve sürekli bir değişim içinde olan dinamik bir çevre, halkla
ilişkiler uygulayıcılarına stratejik karar süreçlerinde aktif olarak görev alma olanağı
tanımaktadır. Çünkü, bu durumlarda enformasyonun çeşitliliği ve eksikliği kadar mevcut
durumun sonuçlarına ilişkin belirsizlikler karar mekanizmalarını şaşırtabilecektir. Bu
gibi durumlarda ise halkla ilişkiler uygulayıcıları önemli bir köprü görevi üstlenirler.
Uluslararası işletmelerin karşılaştıkları sosyal ve kültürel sorunların çözümünde halkla
ilişkiler uygulayıcılarının kullanabilecekleri ve yararlandıkları iki tür yönetim karşımıza
çıkmaktadır. Bunlardan ilki sorun yönetimi ve bir diğeri de sorun yönetiminin çözüme
ulaştıramayacağı ya da ulaştıramadığı sorunların krize dönüşmesi sonucu devreye
202
girmesi gereken kriz yönetimidir. Çalışmamızın bu aşamasında uluslararası işletmeler
düzeyinde sorun ve kriz yönetimleri ele alınacaktır.
A- ULUSLARARASI İŞLETMELERİN SOSYAL SORUMLULUĞU
Küreselleşen iş ortamı sosyal ortam içinde,
özellikle uluslararası şirketlere
sosyo-politik nedenlerden ötürü olumsuz bir bakış açısının bulunduğu bir kültürel
iklimde, uluslararası işletmelerin halkla ilişkiler uygulamaları açısından çok riskli bir
sosyal ortam bulunmaktadır. “Çokuluslu işletmelere gelişmekte olan ülkelerde
yarattıkları kötü çalışma koşulları, ekolojiyi bozmaları, sömürmeleri ve kazançlarını bu
ülkelere adına kullanmak ve orada yatırım yapmak yerine merkezlerine yolladıkları için
kuşku ile bakılmaya başlanmıştır.”158 Bu bakımdan uluslararası işletmelerin yerel
pazarlar içindeki halkla ilişkiler faaliyetlerinde sosyal bir kabul görebilmeleri için bu
olumsuz imajı silmeleri; uluslararası şirketlerin bir ülkenin ya da yörenin kaynaklarını
kendi çıkarları için kullanmak ya da sömürmek üzere gelmiş olan işletmeler oldukları
düşüncesinin ortadan kaldırılması gereklidir. Çünkü artık gelişmiş ülkelerde olduğu
kadar, gelişmekte olan ülkelerde de “sosyal sorumluluk” kavramı kabul görmekte ve
önemini arttırmaktadır. Günümüzde bir işletmenin yalnızca kar etmek amacıyla
varolmadığı, toplumsal gelişmeye ve toplumsal amaçların gerçekleştirilmesine katkıda
bulunması gerektiği işletmelerin müşterileri, çalışanları ve geniş toplumsal katmanlar
tarafından dile getirilmekte ve bu konudaki beklentilerin altı çizilmektedir. Sosyal
sorumluluk anlayışına Üçüncü Dünya Ülkeleri açısından baktığımızda, “gelişmekte olan
ülkeler, kendi ulusal kaynakları ile çokuluslu şirketlerin kendi sınırları içinde iş yapma
arzuları arasındaki ilişki konusunda daha gelişkin bir anlayışa sahip bir duruma
gelmektedirler. Ekonomik gelişme artık yeterli bir ödül değildir; uluslar yoksulluğu ve
açlığı azaltacak ve fiziksel, sosyal ve politik yaşam kalitesine yönelik bir gelişme
158
Robert L. Dilenschener, “Yeni Millenium’da Halkla İlişkiler: Toplumsal Sorumluluğa Geri Dönüş”,
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı 9, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Basımevi ve Film
Merkezi, 1999.
203
sağlayacak daha tam bir gelişme tayfını hedeflemektedirler.”159
Bu görüş yalnızca
toplum tarafından değil, ev sahibi ülkelerin hükümetleri tarafından da paylaşılmaktadır.
Ev sahibi ülke hükümetleri, uluslararası şirketlerin sosyal gelişmeye yardımcı olmaları
gerektiğine inanmaktadırlar.
Uluslararası şirketlerin ülkenin ekonomik gelişimine katkıda bulunarak
Uluslararası işletmelerin içinde faaliyet gösterdikleri çevre, farklı çıkar ve hedef
gruplarını kapsadığından ulusal alanda faaliyet gösteren işletmelere oranla çok daha
karmaşık, değişken ve zor anlaşılır bir çevredir. Modern yönetim işletmeleri, faaliyet
çevreleri ile sürekli etkileşim içinde oldukları birer açık sistem olarak kabul ettiği için
uluslararası
işletmelerin
her
türlü
eylem
ve
faaliyeti
toplum
tarafından
sorgulanabilmektedir. Artık tüketici de ürününü ya da hizmetini satın aldığı şirkete
yönelik bazı sorulara yanıt aramaktadır. Örneğin modern tüketici açısından uluslararası
işletmenin çalışanlarına yönelik davranışları;
çevre konularına yönelik duyarlılığı,
çevresel sorunlara yol açıp açmadığı ya da çevresel sorunların çözümüne katkıda
bulunup bulunmadığı; politik-yasal ortam ile ilişkileri ya da bir başka deyişle ev sahibi
ülkenin hükümeti ile ilişkilerinin olumlu-olumsuz yanları; ev sahibi ülkenin
tüketicilerine
yönelik
davranışları
ve
kendi
ülkesindeki
tüketicilere
yönelik
standartlarına uygunluğu gibi konular önem taşımaktadır.
Bu ve buna benzer birçok sorunun yanıtlarını bekleyen bugünün tüketicisi ve
genel anlamda işletmelerin hedef kitlesini oluşturan grupla, işletmeler ve özellikle
uluslararası alanda faaliyet gösteren işletmeler üzerinde sosyal sorumluluk konusunda
baskıcı ve etkileyici bir tutum sergilemektedirler. Ayrıca halkla ilişkiler tanımlarında
sıkça rastlanan uyum kavramı ve halkla ilişkilerin bu işlevi uluslararası işletmelerin
kamunun sosyal gereksinimlerine uyması zorunluluğunu içinde barındırmaktadır.
Günümüz
işletmeleri
açık
bir
sistem
içinde
faaliyetlerini
sürdürmek
durumundadırlar; bu da onları sistemin diğer öğeleri ile sürekli bir etkileşim içine
159
Laurie J. Wilson, a.g.e., 42.
204
sokmaktadır.
Dolayısıyla
ulusal
ya
da
uluslararası
bir
işletmenin
yaşamını
sürdürebilmesi, sistemin diğer öğeleri ile gösterdiği uyum ve algılanma düzeyi ile
yakından ilgilidir. Ayrıca işletmenin sistemin diğer öğelerini etkileyebilecek davranış ve
tutumlarının niteliği, işletmenin faaliyetlerini sürdürebilmesi açısından olumlu ya da
olumsuz nitelikler taşıyan bir sosyal ortamın ortaya çıkmasına neden olacaktır.
“Kısacası, işletme kararları toplumu olumlu ve olumsuz yönde etkileyebilir, ancak
sosyal tutum ve davranışlar işletmenin başarı ve başarısızlığını da belirlemektedir.
İşletme ve toplum etkileşimli sistem olduklarından birinin diğerine ihtiyacı vardır.
Birinin diğerine olan sınırı artık kolayca ayırt edilemeyecek durumdadır. İşletme
toplumun bir parçasıdır ve günümüzde toplum her gün işletme faaliyet, strateji ve
istekleri ile çok yakından ilgilenmektedir. Başka bir deyişle işletme ve toplum hem
birbirinden ayrıdır hem de iç içedir. Gelişen iletişim imkanları işletme ve toplumun daha
çok ilişkide olacağına işaret etmektedir.”160 Toplum ve işletmelerin bu karşılıklı
bağımlılığı içinde sosyal sorumluluk ilkesinin önemi giderek daha çok artmaktadır. Bir
başka deyişle sosyal sorumluluk ilkesi ister ulusal ister uluslararası düzeyde olsun
modern bir işletmenin iş faaliyetleri üzerinde belirleyici bir etkide bulunabilmektedir.
İşletme ve toplum arasındaki son derece sıkı ilişki içindeki bağlantı, şu şekilde
işlemektedir: İşletme başarısı, işleme hedefleri ve bunlara ulaşmak için ortaya konan
işletme eylemleri ulusal ve uluslararası kamunun ve onun ortaya koyduğu kamuoyunun
üzerinde etkili olmaktadır. Ulusal ve uluslararası kamuoyu genel olarak toplum yararına
yönelik önemli konuları ve taleplerini çeşitli yöntem ve teknikler aracılığıyla ulusal ya
da uluslararası işletmelere ulaştırmakta ve taleplerinin karşılanması yönünde beklenti
içine girmektedirler. Bu beklentilerin gerçekleştirilmesi; uluslararası işletmelerin faaliyet
gösterdikleri ülkeye yönelik olarak yaptıkları sosyal yatırımlar
sosyal sorumluluk
taşıyan işletme imajını güçlendirmektedir. Bu yüzden “işletmeler de kar elde çabalarına
karşılık toplumsal değerleri kolaylıkla yadsıyamazlar. Bu değerlere uygun davranmak ve
yaşamlarını sürdürmek için (daha fazla kazanç elde etmek amaçlı da olsa) sosyal
160
Ünal Ay, “İşletme Amaçları ve Sosyal Sorumluluğu”, 8.Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi
205
sorumluluk almak ve etik sorunlarla ilgilenmek durumundadırlar.”161 Uluslararası ya da
ulusal düzeydeki işletmelerin sosyal sorumluluk taşıyan işletme imajını geliştirecek
sosyal yatırımlar üç genel başlık altında incelenebilir.
a) Kamu ekonomisinin gelişimine katkı: Her ekonomik işletme faaliyetlerini
kesintisiz sürdürebilmek için elektrik, su, hammadde vb. üretim girdilerine ulaşabilmek
için altyapı oluşumlarına gereksinim duyar. Her şeyden önce üretilen ürünün dağıtım ve
tüketici ile buluşması için kara, deniz ve havayolu ulaşımının mevcut olması gereklidir.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde faaliyet gösteren işletmeler, hava alanları,
karayolları ve limanların inşasına destek olan yatırımlar gerçekleştirirler. Ayrıca
işletmenin ev sahibi ülkenin, bankaları, sigorta şirketleri, reklam ajansları vd. kurum ve
kuruluşları ile yapacağı ortak çalışmalar kamusal ekonomiye büyük katkı sağlayacaktır.
b) Yaşam standartlarının yükseltilmesi: Genellikle iyi ücretler ödeyen ve
çalışanlarını sağlıklı çalışma ve yaşam alanları yaratmak konusunda özenli oldukları
kabul edilen uluslararası işletmeler. Sosyal aktivite ve sağlıklı yaşam koşulları ile
çalışanların verimini arttırabileceklerinin bilincinde olan işletmelerdir. Bu amaçla bu
işletmelerin kurdukları sosyal tesisler, sağlık tesisleri faaliyet mekanlarının ve
çevrelerinin de gelişimine katkı sağlayacaktır.
c) Kültürel projelerin desteklenmesi: Ev sahibi ülke kamuoyunun güven ve
desteğini almak için en etkili sosyal yatırımlardan biri de ülkenin tarihini ve sanatını
korumaya yönelik destekler, ülkenin sanat alanında dünya ölçeğinde tanınması için
yapılacak yatırımlar gibi kültürel projelere yapılan yatırımlardır. Bu anlamda özellikle
sportif ve kültürel faaliyetlere yönelik uluslararası işletmelerin yapacağı sponsorluk
katkısını örnek olarak vermek mümkündür.
Tüm bu yatırımların doğru amaçlar için ve doğru zamanda gerçekleştirilmesi ve
çabaların başarıya ulaşması ise yine faaliyette bulunulan ülkenin ve kamuoyunun çok iyi
(Bildiriler), Nevşehir, 25-27 Mayıs 2000, s.246.
161 Martine Becher, Moral in der PR? : Eine empirische Studie zu ethischen Problemen im Berufsfeld
Öffentlichkeitsarbeit, Berlin, Vistas, 1996, s. 75.
206
tanınmasını gerekli kılmaktadır. Bu önemli görev ise, yine uluslararası halkla ilişkilerin
üstesinden gelebileceği bir çabadır. Bir halkla ilişkiler uzmanın önümüzdeki yıllarda
halkla ilişkilere bu konuda düşen görevler konusundaki düşünceleri mesleğin bakış
açısından şöyle aktarılmaktadır: “İnanıyorum ki, gelecek yirmi yılda bize düşen en
önemli görev kuruluş liderlerini uzun süreli ekonomik kazanları sağlamak adına çok
büyük kazançlardan vazgeçirerek yaptıklarından etkilenenlere karşı daha fazla
sorumluluk duyma konusunda ikna etmektir.”162 Bu ise amacı kar elde etmek olan bir
işletmede yöneticiye kazancın bir bölümünün toplumun gereksinimi olan kesimlerine
verilmesini kabul ettirmek demektir ve hiç de kolay bir iş değildir. Bunun için işletme
yöneticilerinin sosyal sorumluluk anlayışı konusunda ve bu anlayışın işletmeye
sağlayacağı uzun vadeli kazançlar konusunda ikna edilmeleri gereklidir. Aslına
bakılacak olursa, sosyal sorumluluk anlayışı giderek etkisini hissettiren bir konudur ve
bu konu politik bir desteğin yanı sıra çevre ve kültür alanlarında da destek görmektedir.
Dolayısıyla küresel sosyo-politik-çevresel-kültürel iklim sosyal sorumluluk anlayışının
gelişmesinde ve işletmeler nezdinde kabul görmesinde yarar sağlamaktadır.
Karşılıklı açıklık ve iletişim aracılığıyla oluşan bu süreç, işletme ve toplum
arasındaki ortak çıkarların karşılanmasına, oluşabilecek çatışma ve sorunların çözüme
ulaştırılarak uzlaşma yoluna gidilmesine olanak tanımaktadır. Bu çerçevede uluslararası
işletmelerin halkla ilişkiler uzmanları yukarıda ifade edilen sosyal beklentilere cevap
verme zorunluluğunun bilincinde olarak işletmeleri sosyal sorunlara çözümler üreten
sorumluluk
sahibi
birer
kuruluş
olma
yolunda
faaliyet
göstermek
üzere
yönlendirmelidirler.
Uluslararası işletmelerin sosyal sorumluluk anlayışının önem kazanmasına neden
olan faktörlere örnek vermek gerekirse;
-
162
Çevre sorunlarının önem kazanması
Robert L. Dilenschneider, a.g.e., s. 302.
207
-
Sosyal değerlerdeki değişim (toplum bireylerinin işletmelerin faaliyetlerine
daha duyarlı yaklaşmaları)
-
Kitle iletişim alanındaki rekabet savaşı (KİA’nın çeşitlenerek güçlenmesi,
gerçeği içeren iletişimi her geçen gün zorlaştırmaktadır)
-
İletişim ve enformasyon teknolojilerindeki hızlı gelişme (toplum bireylerinin
büyük bir enformasyon yığını ile karşı karşıya kalması)
-
Uluslararasılaşma (birbirinden çok farklı kültür ve değerlerin dikkate alınma
zorunluluğu) gibi konuları sayabiliriz.
Uluslararası işletmelerin sosyal sorumluluk sahibi olması gerektiği, aksi takdirde
kurmak istediği olumlu işletme imajı ve faaliyet çevresini teşkil eden kamuoyunun
güven ve sempatisini kazanamayacağı görüşünün temel etkenleri şunlardır163:
“- İşletmeler toplumun bir parçasıdır dolayısıyla sosyal sorunları bilmemek söz
konusu olmaz. Hükümetler alacakları önlemler ve düzenleyeceği yasalarla işletmeleri
faaliyetlerinde gerekli değişiklik ve uyumu yapmaya zorlayabilirler.
-
İşletmeler sosyal sorunları çözdüğü takdirde daha kararlı bir çevre ortaya
çıkacaktır. Böyle bir çevre de işletmenin uzun vadeli çıkarları açısından daha faydalıdır.
-
İşletmeler yeterli miktarda gerekli maddi ve beşeri kaynağa sahiptirler.
Dolayısıyla günümüzün çok karmaşık ve çeşitli sosyal sorunları ile ilgilenmelidirler.
-
Eğer işletmeler sosyal sorunlara kendi istekleri ile yardımcı olurlar ise olası
bir devlet müdahalesini önleyebilirler. Yoksa devlet olaya gerekli düzenlemeleri
getirecektir. Belki bu uzun vadede işletme için daha ağır şartlar getirecektir”.
Açık sistem anlayışı çerçevesinde toplumun bir parçası olarak görülen
uluslararası işletmeler açısından yalnızca kurumsallaşmış kurallara ve değerlere
doğrudan uyum sağlamak değildir. Uluslararası bir şirketin aynı zamanda varolan
208
değerlerin ve kuralların hangilerine uyulacağı ya hangilerinin değiştirilip geliştirileceği
konusundaki tartışmalara katılması ve değişimin yanında yer alması gerekebilir. Bu
nedenle sosyal sorumluluk ilkesi yalnızca şirketin toplum içinde karşılaşabileceği
sorunların çözümüne katkıda bulunması anlamına gelmemelidir. Uluslararası bir şirket
toplum içindeki sorunların –bu sorunlar doğrudan kendi faaliyet alanı ile ilgili olması
bile-
çözümüne katılmak durumundadır. Bu arada değişen toplumsal ortam içinde
dönüşüme uğrayan değer ve kurallar çerçevesinden yeni hedef kitleler ortaya çıkmakta
ve bunlarla sosyal sorumluluk ilkesi çerçevesinde ilişki kurulması gerekmektedir.
“Şirketin içinde çalıştığı karmaşık çevreler ve bu çevrelerin talepleri, çıkar gruplarının
değerleri, bunların sosyal düzlem ve ilişkide bulunulan resmi otorite arasındaki bağlantı
ve koşullar içinde açıklanmaktadır. Yeni sosyal değerler şekillenirken, çıkar gruplarına
toplumda şirketin faaliyetlerine değer biçme ve etkileme hakkı tanıyan düzlemde bir
önem verilmektedir. Böylelikle yeni çıkar grupları iletişimde bulunulacak ilgili hedef
gruplar haline gelmişler, bu arada diğer gruplar şirket için önemlerini yitirmişlerdir. Bu
düzlem aynı zamanda çıkar gruplarının şirketle ilgili olarak birbirlerine atfettikleri rolleri
ve işlevleri ve ayrıca şirketin ilişkide bulunduğu grupları belirlemektedir.”164 Bu gibi
nedenlerden ötürü uluslararası işletmelerin sosyal sorumluluk sahibi olarak faaliyetlerini
yürütmek konusunda son derece dikkatli ve özenli olmaları gerektiğini söylemek
mümkündür. Ayrıca halkla ilişkiler uygulayıcılarının sosyal sorumluluk alanındaki hedef
kitlelerini işletmenin dış çevresindeki kimseler oluşturmamaktadır; halkla ilişkiler
uygulayıcılarının en önemli rollerinden birisi, şirket içi eğitim yoluyla çalışanların
şirketin sosyal sorumluluğunu nasıl yerine getirdiği hakkında anlayış ve bilgiye sahip
olmasını sağlamaktır. Uluslararası işletmelere düşen sosyal sorumluluk konuları oldukça
geniştir. Bu nedenle günümüzün yöneticilerinden ve geleceğin yöneticilerinden beklenen
şey; bu konuyu bir nevi zorlama sonucu olarak değil, benimsenmiş ve içtenlikle inanmış
163
Mustafa Koyuncu, “Sosyal Sorumluluklar ve İş Ahlakı”, Pazarlama Dünyası, Yıl: 13, Sayı: 73, İstanbul,
Dünya Yayıncılık, Ocak-Şubat 1999, s.5.
164 Lena Jensen, Katrine Rud, “Public Relations and Social Responsibility –The Company in Society”,
International Public Relations Journal, Vol:18,Nr: 1, Alpha Beta Ltd., Copenhagen,1994, s. 14.
209
olduğu için dikkat ve hassasiyetle ele almalarıdır. Sosyal sorumluluk, işletmelerin
birlikte yaşadığı çevreye karşı sorumlu olmalarıdır. Bu çevre işletme dışını kapsadığı
kadar işletme içi çevreyi de içine almaktadır. Bu doğrultuda işletmelerin yeni
politikalarının değişimlere uygun hale getirilmesi gerekmektedir. Sosyal sorumluluk
kavramı ahlak ve vicdan yaklaşımlarını aşan bir olgudur.165
Jensen ve Rud’un saptamaları doğrultusunda sosyal sorumluluk anlayışının
ilişkide bulunulmasını gerektiren hedef kitleleri tartışmasını sürdürecek olursak, klasik
liberal ve neo-liberal devlet ve ekonomik sistem dönemlerinde özel işletmeler sadece
hissedarlarına karşı bazı sorumluluklar taşıyan otonom bir ekonomik unsur olarak
faaliyet göstermiştirler. Son on yıl içinde yukarıda da ifade edildiği gibi modern büyük
uluslararası işletmelerin sosyal çevresinde büyük değişiklikler olmuştur. Faaliyet
gösterdikleri sosyal çevredeki değişiklikler işletmelerin sosyal sorumluluk sınırlarını da
genişleterek özellikle uluslararası işletmeleri karşısında sorumluluk duymaya zorlayan
önemli gruplar ile karşı karşıya bırakmıştır. Bunlar166;
•
“Tüketicilere karşı duyulan sorumluluk
(daha iyi aydınlatma ve danışmanlık; iyileştirilen garanti hizmetleri; zarar veren
ürün etkilerinin ortadan kaldırılması)
• Çalışanlara karşı duyulan sorumluluk
(eğitim, işsizlerin, gençlerin, özürlülerin korunması, yabancı işçilerin ve eski
hükümlülerin mağdur edilmemesi)
•
Faaliyet bölgesine karşı sorumluluk
(taşınma gerektiğinde rıza göstermek; şehrin gerekli bölümlerinin yeniden inşası
ve iyileştirilmesi, dinlenme mekanlarına rıza göstermek)
165
Akın Marşap,”Organizasyonların Yönetiminde Halkla İlişkilerin ve Tanıtımın Artan Rol ve Önemi”,
a.g.e,, s.25.
166 Dr.Wolfgang H.Staehle, a.g.e.,s.575.
210
•
Topluma karşı sorumluluk
(çevreye dost ve duyarlı tedarik, üretim ve dağıtım sistemleri, havanın, toprağın ve
suyun kirletilmesinden kaçınmak, bunun yanı sıra gürültü kirliliğine yol açmamak,
atıkların yeniden dönüştürülmesini sağlamak, yeni teknoloji ve sonuçlarının
sorumluluğunu taşımak, kamuoyunu işletme hakkında daha iyi ve zamanında
bilgilendirmek).”
Bu arada uluslararası işletmelerin hedef kitlelerini oluşturan topluluklara yalnızca
şirketin iş yaptığı belirli bir yörenin topluluğu bağlamında yaklaşma tuzağına
düşmemelerinde yarar vardır. Bu durumun muhtemel bazı sakıncaları şöyle
sıralanabilir167: Halkla ilişkiler uygulayıcılarının iletişimde bulunması gereken kesim,
yerellik içinde genel bir topluluk değil, sözkonusu yöre içinde ikamet eden belirli
halklardır (publics). Bu bakış açısından topluluk ilişkilerini (community relations)
tüketici, devlet, medya, eğitim ya da yatırımcı ilişkilerinden ayırmak zor olacaktır. Bu
durumda sosyal sorumluluk esas olarak hayır işleri olarak anlaşılacaktır. Ayrıca bu
topluluk ilişkilerini belirli bir yöredeki insanlarla ilişkiler olarak görmek “biz” ve
“onlar” ayrımına neden olabilecek; bu durumda iki yönlü iletişime dayalı halkla ilişkiler
faaliyetleri için uygun bir durum bulunmayacaktır. Ortaya çıkan paradoksal durum
içinde, kurum içi iletişim ve topluluk ilişkileri arasındaki çizgi bulanık hale gelecektir;
insanlar kendilerini bir organizasyonun üyesi olarak mı yoksa belirli bir topluluğun
üyeleri olarak mı göreceklerdir? Son olarak ise, geleneksel topluluk ve topluluk ilişkileri
bakışı, organizasyonları sosyal sorumluluğu çıkarları farklı başka kimselere verilen bir
şeyler olarak görmeye yönlendirmektedir. Oysa organizasyonların kendilerini daha geniş
bir sosyal sistemin organik bir öğesi olarak görmelerini sağlayacak yeni bakış açılarına
ihtiyaç vardır. Bu nedenle uluslararası şirketlerin halkla ilişkiler faaliyetlerinin içinde iş
yapılan yörenin halkına tek bir topluluk olarak bakmayacak şekilde düzenlenmesi; bu
topluluk içindeki değişik hedef kitlelerin seçilebilmesi ve biz ve onlar ayrımından
mümkün olduğunca kaçınılarak işletmenin yörenin sosyal yapısı içinde bütünleşmesine
211
katkıda bulunmayı amaçlaması daha etkili sonuçlar alınmasını ve işletmenin sosyal
sorumluluk açısından olumlu bir imaja sahip olmasını sağlayacaktır.
Sosyal sorumluluk açısından halkla ilişkiler mesleğini değerlendirecek olursak,
sosyal sorumluluk ilkesi ulusal ya da uluslararası ölçekte bir şirketin iç ve dış çevreleri
arasında sosyal konularda bir iletişim kurulmasını ve bu iletişimin ortaya çıkardığı
şekilde sosyal ihtiyaçların giderilmesini; böylelikle toplumsal gelişmeye katkıda
bulunulmasını gerektirmektedir. Özellikle uluslararası bir şirket açısından yerel
pazarlarda sosyal sorumluluk sahibi bir işletme olarak algılanması bir avantaj haline
gelmektedir. Bu nedenle halkla ilişkiler uygulayıcısı için işletmenin toplum içinde
sosyal sorumluluğa sahip bir şirket olarak tanınmasına katkıda bulunmak; bunun için
sosyal çevre ile iletişimini geliştirmek üstlenmesi gereken zorunlu bir görev olmaktadır.
Belirtmiş olduğumuz gibi, uluslararası işletmeler bir takım politik ve sosyo-kültürel
nedenlerden ötürü kendilerine düşman bir dış çevre içinde faaliyet göstermek zorunda
kalabilmektedirler. Bu durumu önleyebilmekte halkla ilişkiler faaliyetleri önemli bir
işlev üstlenmektedir; halkla ilişkiler uygulayıcıları işletmenin sosyal yaşam içinde daha
fazla katılımda bulunmasına yardımcı olarak işletmenin sosyal sorumluluğa sahip bir
imaj edinmesine ve sonuçta toplum tarafından kabul görmesine yardımcı olabilirler.
167
Stephen P. Banks, a.g.e., s.67-68.
212
B- ULUSLARARASI İŞLETMELER VE ETİK
Uluslararası işletmelerde etik sorunlar konusu sosyal sorumluluk konusunun bir
uzantısı olarak görülebilir. Çünkü uluslararası işletmeler ve uluslararası ortamın
belirlemeleri altında iş yapan ulusal işletmeler içinde uygulanan “halkla ilişkiler, doğru
dürüst bir biçimde uygulandığında sosyal sorumluluğu teşvik etmekte ve belli başlı
kurumlar cephesinden topluma daha fazla katkıda bulunmaktadır.”168 Bu yüzden sosyal
sorumluluk ilkesi uyarınca toplumda olumlu bir imaja sahip olmak isteyen işletmeler
–özellikle uluslararası ölçekteki- faaliyetlerinde etik kuralların zorlaması içine
girmektedirler. Ulusal ve uluslararası iş çevrelerinde gözlemlenen duruma göre, halkla
ilişkiler mesleğinin gelişimi ve uygulanması ile ilgili alanlarda etik konusu baş sırayı
işgal edecektir. Çünkü açıkça görülmektedir ki, dünyanın birçok yerinde sosyal
sorumluluk kavramıyla da bağlantılı olarak halkla ilişkiler uygulamaları etik açıdan
sorgulanmakta ve halkla ilişkiler uygulamacıları faaliyetlerinde inandırıcılık ve güven
elde edebilmek için giderek artan bir biçimde etik kurallara karşı kendilerini daha fazla
sorumlu hissetmektedirler. Uluslararası bir işletme için ne zaman etik konulardan
kaynaklanan bir imaj kaybı söz konusu olsa, bu işletme hemen sosyal ve çevresel
tutumunu olumlama ve düzeltme eğilimi göstermektedir. Örneğin, Levi-Strauss tekstil
firması 90’lı yılların başında Uzakdoğu’daki bir tedarikçi firmanın Çinli işçileri kölelik
koşullarında çalıştırdığının farkına varan Amerikalı tüketiciler ile karşı karşıya kalmıştır.
Giyim firması bunun üzerine kendisi ve ticari ortaklıkları için bazı etik kurallar
belirleme ve bunlara uymayan ortaklıklarına son verme kararı alma zorunluluğu
duymuştur. Ancak herhangi yasal bir yaptırımı olmadan sadece işletmenin kendi
koyduğu kurallar ile bu tür bir etik çabanın yaratılması son derece zor olmaktadır.
Pazar ilişkileri ve hukuk kuralları günümüzde ekonomideki barışçı ve uyumlu
ortaklıkları güvence altına almaktan uzaktır. Bunun birçok nedeni vardır, ancak pazarın
213
sadece eylemsel telaffuz edilmesi ve bunun alım gücü ile donatılmış çıkar ile
eşgüdümleşmesi; risk taşıyan işletme stratejileri ile ilgili normatif sorunlar; hukuk
sistemindeki çok çeşitli sorunlar; halkın gittikçe daha aykırı hale gelen çıkar talepleri ve
her geçen gün karmaşıklaşan üretim süreçleri karşısında çatışma ve krizleri önceden
tahmin etmek ve örnekleri belirli durumlar için genel ele almak zorlaşmaktadır.
Hukuksal gelişme pratik yaşamda karşılaşılan sorunların daima arkasından gelmektedir.
Son olarak ise, pazar ve hukuk alanında sisteme dayalı açık ampirik araştırmaların
önemini arttırması, işletmeler düzeyinde ilave etik yansımaları gerektirmektedir.
Uluslararası işletmelerin ekonomik başarıları artan ölçüde pazar ilişkileri ve
hukuk kurallarının çok daha ötesinde işletme merkezinin uzağında yer alan çevrelerde
işletmeye yönelik kabul ve onaya bağlı olduğundan uluslararası işletmelerin etik
amaçları işletme başarısı için en gerekli koşulu haline gelmiştir. İşletme etiği açısından
ortaya çıkan sorunlar küresel ortam içinde işletmelerin hem ulusal hem de uluslararası
pazarlarda zorluklar yaşamalarına neden olmaktadır.
Özellikle uluslararası işletmeler etik anlayışın farklı sosyo-ekonomik-kültürel ve
iş temellerine bağlı olduğu farklı ortamlar içinde sosyal sorumluluk yönünden sahip
oldukları imajı zedeleyecek olaylarla daha sık karşılaşmakta ve etik konularda daha
duyarlı olma zorunluluğunu daha fazla hissetmektedirler. Ayrıca küreselleşen iş dünyası
içinde sosyo-ekonomik ve kültürel yönden farklılıklar gösteren coğrafyalarda iş yapan
uluslararası işletmelerin halkla ilişkiler uygulayıcıları bu farklılıklardan kaynaklanan
sorunları aşmak ve daha evrensel düzeyde etik kurallara bağlı iş uygulamalarının
geliştirilmesine yardımcı olmak işlevini de yerine getirmek zorundadırlar. Özellikle yeni
“ortaya çıkmakta olan ekonomilerin çoğunda, halkla ilişkiler hala evrim geçirmektedir.
Gelişmiş ülkelerden uluslararası halkla ilişkiler uygulamacıları dünya ölçeğinde halkla
168
........................,
“Can
an
Emphasis
on
http://www.prcentral.com/ipr_july26_99ethics.htm
Ethics
Help
Solve
People
Shortage”,
214
ilişkiler endüstrisinin kalitesini geliştirmeye yardımcı olmalıdırlar.”169 Uluslararası
halkla ilişkiler uzmanlarının gelişmekte olan ülkelerin iş uygulamalarına ve halkla
ilişkiler uygulamalarına etik yönden getirebileceği katkılar, aynı zamanda küresel iş
dünyasının gelişmesine de yardımcı olacağı için, hakla ilişkilerin işletmelerin dış çevre
ile uyumu arttırma işlevinin yerine getirilmesini de sağlamış olacaktır.
Ulusal ölçekte olduğu kadar uluslararası ölçekte de, etik kavramı üzerinde
özellikle iş hayatındaki etik kavramı üzerinde son yıllarda yoğun tartışmalar yaşanmakta
ve hem örgütsel etik de mesleki etik açısından etik kavramı küreselleşen iş ortamı ve
gelişen sosyal sorumluluk anlayışı doğrultusunda geniş bir çerçeve içine tartışılmaktadır.
Çünkü küreselleşen dünya içinde “örgüt içindeki ve dışındaki formal ve informal
ilişkiler ağı günümüzde öylesine karmaşık bir duruma gelmiştir ki, işgörenlerin adil,
doğru, tarafsız, çıkarsız davranmalarını sağlayacak başka ilkelere gereksim doğurmuştur.
İşte bu noktada etik tartışmaları da başlamaktadır. Aslında örgütlerin, kültürlerinin ürünü
olan ve işgörenlerin toplumsallaşması ve belirli davranış kalıplarını benimsemelerini
sağlayan yazılı olmayan kurallar vardır. Ancak, örgüt kültürünün etik davranışlar
açısından tanımlanarak, yazılı hale getirilmesinde yarar vardır.”170 Ancak bir yandan da
işletme faaliyetlerinin ve bunların sonuçlarının üzerinde bireysel hakların, bireysel
onayın ve bireysel davranışın büyük bir etkisi vardır. Toplumsal sözleşme teorisi,
bunların dışında toplum odaklı bir etik anlayışı getirmektedir. İşletmeler açısından
uygulamaya konulan çeşitli etik çabaları mevcuttur. Bunlar171;
-
Etik İlkeleri Belirlemek: İşletmenin, çalışanlarından beklediği etik ilke ve
değerler sisteminin açıklanmasıdır.
169
Nana L. Booker, “International ties Expanding”, Public Relations Journal, Volume: 50, No:1, London,
Greenwich, JDI Press Inc., January 1994, s. 20.
170 İnayet Pehlivan, Yönetsel Mesleki ve Örgütsel Etik, Ankara, Pegel Özel Eğitim ve Hizmetleri Tic.
Ltd.,1998, s. 52.
171 Rıdvan Yurtseven, “İşletme Yönetiminde Etik”, 8.Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi
(Bildiriler), Nevşehir, 25-27 Mayıs 2000, s.252-253.
215
-
Etik Kurulu: İşletme faaliyetlerinde etik ilkelerin uygulanmasını sağlayan ve
bu ilkeleri koruyan etik kurulların oluşturulmasıdır. Görevleri;
1.
İşletmedeki etik kuralları anlatan toplantılar organize etmek
2.
Etik kuralları bölümlemek
3.
Etik kuralları işletme içinde herkesin bilmesini sağlamak
4.
Etik kurallara uyulup-uyulmadığını kontrol etmek
5.
Etik kuralları işletme içinde desteklemek ve kabul edilmesini sağlamak
6.
Etik kurallara uyanları ödüllendirmek, uymayanları cezalandırmak
7.
Etik kuralları gözden geçirmek
8.
İşletme içinde etik kuralların uygulanmasını ve sonuçlarını tartışmak.
-
Toplumsal Kontrol: İşletme faaliyet ve programlarında, toplumsal faydayı
geliştiren ve toplumsal tepkiyi göz önünde bulunduran ilkelere uymaktır.
-
Etik Eğitimi: İşletmedeki yöneticilere ve işgörenlere etik yönlerini geliştiren
etik eğitimi vermektir.
İşletmeler açısından toplumsal ve etik unsurlar, ekonomi ve ticaret, işgücü
eğitimi, çevre ve çevre sorunları, eğitim, insan hakları ve eşitlik, toplumsal ve doğal
değerleri koruma, kültür ve sanattır.
Uluslararası işletmeler faaliyet gösterdikleri ülkelerde kendilerine kabul ve onay
arayışları esnasında yukarıda belirtilen etik ilkelere uymaları halinde, kendilerine
yabancı ve farklı bir çevre bile olsa ev sahibi kamuoyu tarafından olumlu tutum ve kabul
görme ile karşılanacaklardır. Kısacası uluslararası işletmelerin yeni ve farklı ülkelerdeki
pazar payı arayışlarında iş etiği kurallarına uymaları, son derece olumlu bir imaj
oluşturmada büyük bir destek olacaktır. Bu işletmeler iş etiği ve yönetim uygulamaları
arasındaki dengeyi kurmak zorundadırlar.172
172
a.g.e. s. 254.
Uluslararası ortam içinde sosyal
216
sorumluluk anlayışına sahip olmayan ve etik açıdan sorgulanabilir olan bir işletmenin
hedef kitleleri ve toplum gözünde inanılırlığa ve güvene sahip olabilmesi ve aradaki
engelleri kaldırarak toplum ile bütünleşme sağlayabilmesi mümkün olmayacaktır. Çünkü
etik konusu yalnızca kitaplarda yer alan ve teorik düzlemde kalan bir konu değildir; bir
organizasyonun toplum gözünde imajını oluşturmakta büyük payı olan halkla ilişkiler
uygulamaları bir organizasyonun şirket ününü, etik ve sosyal sorumlulukla ilgili
hususlardaki tutarlılık aracılığıyla elde etmiş olduğu güveni, şirketin pazar içindeki
performansını ve iş kalitesini etkileyecektir. Etik konulara bağlı olarak bütün bu
alanlarda elde edilen başarı sonuçta ise şirketin pazar içindeki varlığını sürdürebilmesi
üzerinde ciddi bir etki yaratacaktır. Bu nedenle sosyal sorumlulukla ilgili konular kadar
etik ile ilgili konular da bir organizasyonda en öncelikli konular arasında gelmelidir.
Etik ile ilgili konular ve sorunlar örgüt etiği bağlamında ve mesleki etik
bağlamında halka ilişkiler uygulamacılarının da önemle altını çizdiği konuların başında
gelmektedir. Bu nedenle ulusal ve uluslararası halkla ilişkiler firmaları, PRSA (Public
Relations Society of America) ve IPRA (International Public Relations Association)
gibi meslek kuruluşlarının ortaya koymuş olduğu etik yasalara bağlı kalacaklarını
taahhüt etmelerinin yanı sıra çalışanlarını etik konusunda bilinçlendirmek ve
bilgilendirmek üzere iç eğitim çalışmaları düzenlemektedirler. “Ancak burada ulusal
halkla ilişkiler kodlarının tadil edilmesinden daha çok evrensel uluslararası kodların
oluşturulmasına çalışılmıştır. Kruckeberg’in gerekçesi çokuluslu faaliyet gösteren
işletmelere yönelik olarak bu işletmelerin gelişmekte olan ülkelerin gereksinimleri ile
ilgilenmediği
sadece
onlardan
yararlandığı
konusundaki
artan
eleştirilere
dayanmaktaydı. Kruckeberg şu şekilde devam etmekteydi; eğer bu işletmeler işletme
politikalarına gelişmekte olan ülkelerin gereksinim ve değerlerini dikkate alan ek bir
kodeks dahil etmiş olsalardı kesinlikle daha çok avantaj sahibi olacaklardı. Kruckeberg
bu açıklamasının amacını dünya üzerindeki tüm transnasyonel ortaklıkların iletişim
profesyonellerinin kabul ettiği evrensel bir etik kodeksi olarak belirtmektedir.”173
173
Martina Becher, a.g.e., s. 61.
217
Uluslararası halkla ilişkiler alanında etik kuralları saptayan Uluslararası Halkla İlişkiler
Derneği’nin
(IPRA) bu türden bir yasayı oluşturma gerekçesi olarak şunları
belirtmektedir; “İnsanların maddi gereksinimlerinin yanı sıra, düşünsel, ahlaki ve sosyal
gereksinmeleri
de
olduğu
ve
haklarının
ancak
bu
gereksinmeler
yeterince
karşılandığında anlam kazanacağı ve Halkla İlişkilercilerin, mesleki faaliyetleri
sırasında, bu gereksinmelerin karşılanmasında, doğru hareket edildiğinde, önemli
katkıları olabileceğini: Ve son olarak, Halkla İlişkiler uygulamacılarının milyonlarca
insanla ilişki kurmalarına olanak sağlayan yöntem ve teknolojiden yararlandıklarının ve
bunun onlara sağladığı büyük gücün bir ahlak yasası ile sınırlanması gerektiğini
gözönünde tutarak, Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği (IPRA) üyeleri bu Ahlak
Yasasına uymayı ve üyelerden herhangi birinin mesleğini yürütürken bu yasayı
çiğnediği Konseye sunulan kanıtlar ışığında saptandığında, üyenin ciddi bir kusur
işlemiş olduğunu ve cezalandırılması gerektiğini kabul ettiklerini beyan ederler.”174
Uluslararası halkla İlişkiler yasasının kuralları ise şöyle sıralanmaktadır:
ULUSLARARASI HALKLA İLİŞKİLER DERNEĞİ
ULUSLARARASI AHLAK YASASI
(ATİNA YASASI)
1.
İnsanların serbestçe gelişmelerine ve ‘İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde
kendilerine tanınan vazgeçilmez haklarını kullanabilmelerine olanak verecek ahlaki ve
kültürel koşulların oluşmasına katkıda bulunmaya;
2.
Bilginin serbest akışını kolaylaştıracak, bireylere toplumları içinde gerekli
bilgilerle donandıkları güvenini verecek, bu bilgiler ışığında sorumluluklarının ve diğer
bireylerle dayanışma içinde olmanın bilincine varmalarını sağlayacak iletişim model ve
kanallarını oluşturmaya;
3.
Her koşul altında, ilişki kurdukları insanların güvenini kazanacak biçimde
davranmaya;
174
Lucien Matrat, “Ipra Uluslararası Halkla İlişkiler Ahlak Yasası”, Çeviri: İbrahim Çamlı, Halkla
218
4.
Mesleklerinin kamu ile olan yakın ilişkisi nedeniyle, özel yaşamları dahil
tüm davranışlarının mesleğin bir bütün olarak değerlendirilmesinde etkili olacağını
daima göz önünde bulundurmaya;
5.
Mesleklerini sürdürürken ‘İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ilke ve
kurallarına uymaya;
6.
İnsan onuruna saygı göstermeye, onu korumaya ve bireylere kişisel
değerlendirme hakkını tanımaya;
7.
Gerçek diyaloglar için gerekli ahlaki, psikolojik ve düşünsel koşulların
oluşmasına yardımcı olmaya ve taraflara savlarını ortaya koyabilme ve görüşlerini
belirtebilme hakkını tanımaya;
8.
Her koşul altında hizmet ettikleri kuruluşların çıkarları ile birlikte kamunun
da çıkarlarını göz önünde bulundurmaya;
9.
Ve görevlerini dürüstlük içinde yürütmeye, anlaşılmazlık yaratacak bir dil
kullanmaktan çekinmeye ve mevcut ve geçmiş müşterilerine veya işverenlerine sadakat
ve dürüstlüğü sürdürmeye ÇALIŞACAKLARDIR.
Ayrıca,
10. Gerçeği bazı zorunluluklar karşısında ikinci plana itmekten;
11. Belli ve doğrulanmış verilere dayanmayan bilgi iletmekten;
12. Ahlaki ve dürüst olmayan ve insan onurunu ve dürüstlüğünü zedeleyen
herhangi bir girişime katılmaktan;
13. Ve bireylerde kontrol edemeyecekleri ve sorumlu tutulamayacakları
bilinçaltı
güdüleri
geliştirecek
aldatıcı
yöntem
ve
sakınacaklardır.
İlişkilerde Meslek Ahlakı kitabında, İstanbul, Rota Yayınları, 1998, s. 3-4.
tekniklere
başvurmaktan
219
Bu tür çabaların göstermiş olduğu gibi, halkla ilişkiler alanındaki birçok insan
bu mesleğin kendini daha yaygın ve etkili bir biçimde kabul ettirebilmesinin ve
gelişebilmesinin etik kurallara sıkı bir şekilde bağlanmaktan geçtiğini bilmektedir. Bir
halkla ilişkiler firmasının sahibinin belirttiği gibi, “bir endüstri olarak halkla ilişkilerin
ünü iletişim becerilerimiz kadar etik davranışımız üzerine kurulacaktır. Herhangi bir
müşteri
için
eğilip
bükülemeyiz
ve
bükülmemeliyiz.”175
Halkla
ilişkiler
profesyonellerinin iyi bileceği gibi, müşteri çıkarları nedeniyle mesleğin uygulamasında
gösterilebilecek etik yanlışlıklar, uzun vadede mesleğin ününün ve etkisinin tehlikeye
girmesine neden olacak; mesleğin saygınlığı ulusal ölçekte olduğu kadar uluslararası
ölçekte de azalacaktır.
Etik bir şekilde uygulanan halkla ilişkiler uygulamaları,
yalnızca mesleğin
yaygınlaşmasını ve saygın bir kabul görmesini sağlamakla kalmayacak, iş dünyasının
gelişmesine ve sosyal gelişmeye de katkıda bulunacaktır. “Etik ve sorumlu bir biçimde
uygulandığı zaman, halkla ilişkiler gruplar arasında bir anlaşma ortamı geliştirerek ve
sonuçta çatışmayı azaltarak organizasyonlar, uluslar ve hatta dünya için yaşamsal önem
taşıyan iletişim işlevini yerine getirmektedir. Ama etik olmayan ve sorumsuzca
uygulandığı zaman, halkla ilişkiler güdümleyici ve aldatıcı olabilir.”176 Bu türden etik
olmayan halkla ilişkiler uygulamaları özellikle gelişmekte olan uluslararası halkla
ilişkiler faaliyetleri sözkonusu olduğunda, mesleğin itibarını ve gelişimini sekteye
uğratan bir etki yaratacaktır. Bu nedenle uluslararası halkla ilişkiler uygulamacıları
faaliyetleri sırasında yalnızca şirket çıkarlarının kendilerini yönlendirmesine izin
vermemeli ve meslek ilkelerine uygun bir uygulama gerçekleştirmelidirler. Etik olarak
uygulanmayan halkla ilişkiler uygulamaları iki yönden geri tepecektir; ilkin uluslararası
işletmeler hedef kitleleri ile aralarında iletişimi sağlayacak olan halkla ilişkiler işlevinin
etkisini azaltacaklar; ikinci olarak ise modern işletmecilik anlayışı içinde kendilerine iç
175
....................,
“Ethics Emphasized but Rarely Formalized, at Mid-Size Shops”,
http://prcentral.com/ipr_sep20_99ethics.htm
176 ........................., “Public Relations and International Affairs: Efects, Ethics and Responsibility”, Journal
of Communication Affairs, B.Y.Y. s.2.
220
ve dış halklarla ilişkilerini düzenleme işlevini yerine getiren bir mesleğin gelişimine
darbe vurmuş olacaklardır. Uluslararası düzeyde etik kurallara uygun bir biçimde
uygulanan halkla ilişkiler faaliyetleri hem işletmeler hem de meslek açısından daha
olumlu iş koşullarının ortaya çıkmasına yardımcı olacaktır. Etik halkla ilişkiler hedef
halklarla daha memnuniyet verici bir iletişim sağladığı için ürün ve hizmetlerin kabul
görmesine ya da satışlarının artmasına, hükümet ve toplum ile daha sağlıklı ve güvene
dayalı bir iletişimin kurulmasına, şirket lehine yasaların ve düzenlemelerin
çıkarılabilmesine, vb., olanak tanıyacaktır. Böylelikle yalnızca şirketin karının artmasına
değil, aynı zamanda sorun olabilecek birçok konunun (davalar, karşıt düzenlemeler,
grevler, vb. ) ortaya çıkmasını engelleyerek şirketin zarar etmemesini sağlayacaktır.
Halkla ilişkiler alanında etik karar verme süreci için uygun düşebilecek bir model
Harward Divinity School hocalarından Rahlp B. Potter tarafından üretilmiştir. Bu
modele göre, etik karar süreci dört aşamadan oluşmaktadır177:
1. Durumun
tanımlanması;
ikilemin
başkalarının
perspektifinden
de
değerlendirilmesi.
2. Değerlerin teşhis edilmesi; bu değerler durumu biçimlendirmekte ve
etkilemektedir.
3. İlkelerin seçilmesi; bu ilkeler durum için etik bir bağlam sağlayacaktır.
4. Kurumun sadık kalması gereken grupların teşhisi.
Potter’in etik karar sürecinin halkla ilişkilere uyarlanmış şekli aşağıdaki şekil
16’da görülmektedir.
177
Model ve açıklaması için bkz: Mark P. MacElreath, Managing Systematic and Ethical Public Relations,
Dubuque, Wmc. Brown Communications, 1993, s.326-327.
221
Şekil 16: Etik Karar Sürecinin Halkla İlişkilere Uyarlanması
KAYNAK: a.g.e., s.326-327.
Halkla ilişkiler faaliyetlerinde etik karar alma sürecini gösteren bu model “halkla
ilişkiler uygulamacılarının ve kendilerine karşı sorumlu oldukları çeşitli halkların karşı
karşıya kaldıkları çeşitli konuların anlaşılmasında uyarıcı olmak üzere tasarlanmıştır. Bu
tür bir amaç, bir organizasyonun stratejik halkları ile diyaloga dayalı, etik ve dengeli
ilişkileri geliştiren iki yönlü simetrik halkla ilişkiler uygulamaları idealleri ile tutarlılık
göstermektedir.”178 Aynı şekilde uluslararası ölçekteki halkla ilişkiler faaliyetlerinin
karmaşık yapısı içinde de işe yarayabilecek bu model, farklı sosyo-kültürel ortamlarda iş
yapan ve ilişkide olduğu halkları tanıma ihtiyacından dolayı daha fazla iki yönlü
simetrik iletişime ihtiyaç duyan uluslararası şirketlerdeki halkla ilişkiler faaliyetlerinin
uygulanmasında da yol gösterici bir işlev görecektir. Ancak modelin uluslararası halkla
ilişkiler faaliyetleri açısından yorumlamasını yaparken iki zorluk ortaya çıkmaktadır.
178
Cornelius B. Pratt, “Applying Classical Ethical Theories to Ethical Decision Making in Public Relations”,
Management Communications Quarterly, Colume: 8, Issue: 1, August 1994, s. 73.
222
Birincisi, uluslararası şirketlerin değerleri saptaması daha güç olacaktır çünkü sosyokültürel-ekonomik yapıdan iş pratiklerine kadar uzanan farklı bir ortam içinde faaliyet
gösterilmektedir. İkincisi, uluslararası şirketlerin ilişkide bulunması gereken stratejik
halklar da ulusal bir şirketin stratejik halklarına göre çeşitlilik ve farklılık gösterecektir.
Bununla birlikte yukarıdaki model temel noktaları ele alması itibarıyla uluslararası
halkla ilişkiler uygulayıcısı için açıklayıcı bir güç taşımaktadır.
Yukarıdaki modelin sonrasında, halkla ilişkiler ve etik karar alma süreci ile ilgili
birçok model üretilmiştir*. Bu modeller daha karmaşık bir iş ortamının gereklerini göz
önüne alan ve açıklayan bir biçimde tasarlanmışlardır. Konumuz açısından önem taşıyan
ve uluslararası şirketlerin pazarlama stratejileri içinde etik karar alma sürecini ele alan
bir model Roben ve Reidenbach tarafından üretilmiştir. Bu iki kuramcının modeli David
A. Griffith ve Michael Mayo tarafından aşağıdaki şekilde geliştirilmiştir:
223
Şekil 17: Uluslararası Pazarlama Faaliyetlerinde Etik
Misyon Saptama
Etik Profil
Pazarlama Amaçlarının
Geliştirilmesi
Etkilenen Halkların
Teşhisi
Hedef pazar Seçimi
Mübadeleye
Dayalı
Anlayış
Düzeyinin
Değerlendirilmesi
Uygun Bir Felsefi
Perspektif Edinilmesi
Etik Öz Değerlerinin
Eyleme Dönüştürülebilir
Şekilde Geliştirilmesi
Öz
Değerlerin
Organizasyon Kültürüne
KültürlenmesiBütünleştirilmesi
Pazarlama Karmasının
Geliştirilmesi
Pazarlama Stratejisinin
Uygulanması
Pazarlama
ve
Etik
Etkilerinin İzlenmesi ve
Kontrolü
KAYNAK: David A Griffith, Michael A. Mayo, “İntegrating Ethics into International Marketin
Strategey: An extension of Robin and Reidenbach’s Framework”, The International Executive, Volume:
39, No:6, John Wiley and Sons Inc., November-December 1997, s. 748.
*
Bu modellerle ilgili bilgi için bkz: a.g.e., s. 73.
224
Modelin açıklamasına geçecek olursak, modelin sağ tarafındaki birinci süreç (sağ
sütun) şirket planlamacılarının geliştirilen pazarlama stratejisi ile ilgili aşamaları
göstermektedir. Modeldeki ikinci süreç (sol sütun) ise her bir stratejik gelişme
aşamasına karşılık gelen çeşitli etik konuları teşhis etmektedir.
Modele göre,
uluslararası işletmelerin pazarlama sürecinde etik değerlerin bütünleştirilmesi süreci,
şirketin etik profilinin belirlenmesiyle başlamaktadır. Şirketin kısmen tarihinden,
misyonundan ve imajından kaynaklanan etik profil, şirketin yerel ve uluslararası
pazarlarda kendisine yol gösterecek bir “etik pusula” işlevi görmektedir. Stratejik
planlama koşulları içinde, etik profil daha sonra şirketin stratejik pazarlama fırsatlarının
etik değerlerini tayin etmekte bir standart olarak hizmet görmektedir. Etik profilin
gelişimini takip eden bir biçimde, şirket belirli bir pazarlama stratejisinin
yürütülmesinden etkilenecek halkları teşhis etmektedir. Bu halklar geniş sosyal sistemler
olabilecekleri gibi (örneğin toplumlar ve topluluklar) daha küçük sosyal organizasyonlar
da olabilirler (örneğin rakipler, işgörenler, hissedarlar ve hedef pazarlar). Konu ile ilgili
halklar belirlendikten sonra, pazarlama eylemlerinin her biri üzerindeki potansiyel etkisi
değerlendirilmelidir. Şirketin etik profili ile çatışan bir durum olduğunda, şirket
düşündüğü etkinliği yeniden gözden geçirebilir. Konu ile ilgili halkların listesi yalnızca
pazarlama eylemine etik bir duruş verme vasıtası sağlamamakta, aynı zamanda şirketin
takip edebileceği bazı eylemsel etik öz değerleri işaret etmektedir. Şöyle ki, şirketin
müşterilerinin sağlığını ve refahını korumaya niyetli olduğunu bilmek (eylemsel bir öz
değer), pazarlamacılara yeni bir ürünü tanıtırken izlemeleri gereken özel görevleri işaret
edebilir. Burada pazarlamacılar yöne ürünün tanıtımının müşteriler tarafından kolaylıkla
anlaşılabilip anlaşılamayacağını ve güvenli bir biçimde kullanılıp kullanılamayacağını
değerlendiren araştırmalar yapacaklardır. Eğer araştırmalar ürünün yanlış kullanıldığına
dair sonuçlar verirse, bilgilendirici bir reklam kampanyası duygusal cazibe amaçlı
reklamlardan daha uygun olacaktır. Bu nedenle, eylemsel etik öz değerler, şirketin etik
profilini
sürdürülmesinde
oluşturacaklardır.
ve
desteklenmesinde
yol
gösterici
ana
noktaları
225
Griffith ve Mayo bu modelin eksik yanlarını gidermek üzere koyu harflerle
gösterilmiş olan iki aşamayı daha eklemektedirler. Eklenen “mübadeleye dayalı anlayış
düzeyinin değerlendirilmesi” olarak adlandırılan ilk aşamada, pazarlamacıların etkilenen
her halkın pazarlama geçmişlerini ve tecrübelerini değerlendirmelerini gerektirmektedir.
Eklenen “uygun bir felsefi perspektif edinilmesi” olarak adlandırılan ikinci aşamada ise,
pazarlamacıların üstlerine alabilecekleri etik görevlerin alanını gösteren çeşitli
perspektifleri tasvir eden bir tartışma sağlanmaktadır.
Görüldüğü gibi, uluslararası işletmeler açısından etik konusu ulusal işletmelerin
sahip olduğundan fazla temkinli olmayı gerektirmektedir. Uluslararası halkla ilişkiler
açısından ise, etik uygulamalardan kaynaklanabilecek hataların alanı daha geniştir.
Uluslararası halkla ilişkiler uygulayıcısının etik açıdan ortaya çıkarabileceği sorunlar iki
yönlüdür; hem uluslararası işletmeye hem de mesleğin kendisine zarar getirmesi ihtimali
daha yüksektir. Ayrıca uluslararası şirketlerin pazarlama faaliyetleri etik konularla
doğrudan ilgili bir yapı arzetmektedir. Bu nedenle uluslararası şirketler yerel pazarlar
içindeki faaliyetlerini gerçekleştirme süreci içinde uygulayacakları pazarlama amaçlı
halkla ilişkiler faaliyetlerinde etik konulara özen ve dikkat göstermeleri; bu sayede
sosyal sorumluluk anlayışına sahip işletmeler olarak kabul görmeye çalışmaları önem
taşıyan bir konudur.
C- ULUSLARARASI İŞLETMELERİN KÜLTÜRLERARASI
SORUNLARI
Çevre Sorunları: Günümüzün en çok konuşulan konuları arasında içinde
yaşadığımız çevre ile ilgili sorunlar ve bu sorunlara neden olan işletmeler yer
almaktadır. Ne yazık ki işletmeler çoğu zaman çevre ile ilgili sorunların kaynağı olarak
göze çarpmaktadırlar; uluslararası şirketler ise çevre ile ilgili tartışmalarda ulusal
şirketlerden geri kalmamaktadırlar. Ama çevre olgusunun işletme politikaları içindeki
yerine olumlu yönden bakacak olursak, birçok şirketin de bu konuda duyarlılık
geliştirdiği ve bu duyarlılığa uygun faaliyetlerini şirketin hedef kitlelerine iletmede çaba
226
sarfettiği de gözlemlenmektedir. Bağımsız halkla ilişkiler şirketlerinin oluşturduğu
uluslararası bir kuruluş olan Europe Pinnacle’ın Avrupa’daki 12 ülke içinde faaliyet
gösteren 42 şirket arasında yaptığı bir araştırma şirketlerin çevre ile ilgili tutumlarını
aktarmaktadır179: Araştırmaya katılan şirketlerin yaklaşık dörtte üçü bir biçimde çevresel
kontrol uygulamaktadır ve bu şirketlerin yaklaşık üçte ikisi sonuçları hissedarlarına
bildirmektedir. Bir girişimin geleceğinin çevre ile ilgili konulara bağlı olabileceğine
inanan şirketlerin çoğu, çevre konusunda gerçekten bir kazanç sağlanabilmesi için yasal
zorlamaların olması
gerektiğine inanmaktadır. Müşterilerinin çevreye yönelik etik
anlayışından en fazla etkilenen şirketler ise İskandinav ülkelerinde bulunmaktadır.
Araştırmaya katılan şirketlerin büyük çoğunluğundan çevreye ilişkin konular yönetim
kurulu düzeyinde ele alınmaktadır.
Çevre konusundaki duyarlılığın hem kamuoyu zorlamalarıyla hem de yasal
zorlamalarla geliştiği uluslararası bir ortam içinde, şirketler çevre ile ilgili konuları
dikkatle ele almak ve faaliyetlerini mümkün olduğunca çok çevreyi göz önüne alarak
gerçekleştirmek zorunda kalmaktadırlar. Ayrıca American Bankers Association’un
yaptığı bir araştırma da çevre konusunda yasal zorlamaların ve iş uygulamalarının
etkisini göstermektedir180. Yasal zorlamaların şirketleri çevre konusunda daha duyarlı
olmaya
zorlamasının ardından, Amerika’daki bankaların % 62’si çevre ile ilgili
nedenlerden ötürü şirketlere borç para vermemiştir.
Bununla birlikte ister ulusal ister uluslararası olsun şirketler çevreleri ile her
zaman etkileşim içinde olmak durumundadırlar. Oldukça genel bir tanımlamayla
çevreleri ile çok yönlü bir alışveriş halinde olan birer girdi çıktı süreci olarak
tanımlanabilecek işletmelerin ekolojik çevreleri ile aralarındaki bu sürecin etkileşimi şu
şekilde gösterilebilir:
179
Michael
Henman,
“New
http://pinnacleww.com/ensvy96.htm
Survey
:
European
Companies
Going
Green”,
227
Şekil 18: İşletme ve Ekolojik Çevresi
KAYNAK: A.Zeynep Düren, a.g.e., s. 192.
Çevre alanları açısından ulusal sınırlar koyabilmek mümkün değildir. Herhangi
bir ülkede meydana gelen bir çevre felaketi şirketin ulusal ya da uluslararası bir şirket
olup olmadığına bakılmaksızın komşu ülkeleri de aynı ölçüde etkileyebilmektedir: bir
şirketin ulusal ya da uluslararası olması çevre ile ilgili sorunun ulusal düzeyde kalmasını
sağlamamaktadır. Yakın zamanlardaki birçok kimyasal ve nükleer kazanın neden olduğu
çevre kirlenmeleri hatırlanacak olursa, çevre konusunun yalnızca ulusal değil
180
Paul L. Hall, “ “’Green’ Issues Rise on the National Agenda”, Public Relations Journal, London,
Greenwich, JDI Press Inc., April 1994, s. 22.
228
uluslararası düzeyde de yasalar ve düzenlemeler gerektiren bir konu olduğu açıkça
ortaya çıkacaktır. Bu nedenle çevre konusunda küresel ölçekte bir takım düzenlemeler
yapılması ihtiyacı kendisini göstermektedir. Özellikle doğal ya da tarihsel açıdan önem
taşıyan ve dünya mirası olarak görülebilecek alanlardaki uluslararası şirket faaliyetleri
için bu ihtiyaç kendisini daha fazla hissettirmektedir.
Acı bir gerçek olarak belirtmek gerekmektedir ki, küreselleşmenin itici gücü olan
teknolojik gelişme beraberinde getirdiği birçok yararın yanında, sağladığı endüstriyel
gelişme düzeyi ile şirketlerin yukarıdaki tabloda gösterilen ekolojik çevre öğeleri
üzerinde derin tahribatta bulunmasına neden olmuştur. Bu tahribatın boyutları o düzeye
ulaşmıştır ki, çevresel maliyet dünyanın birçok bölgesinde doğal yaşamı tehdit eder hatta
yok eder düzeye ulaşmıştır. Bu nedenle uluslararası platformda faaliyette bulunan ve
üretim, dağıtım ve satış faaliyetleri aracılığıyla birçok ülke ile organik bağlar kurma
zorunluluğu taşıyan uluslararası işletmeler, faaliyetlerini sürdürdükleri ülke ya da
ülkelerin çevresel sorunlarına duyarlı olmak ve doğal yaşamın ve çevrenin korunmasına
ilişkin tüm önlemlerde bu ülke sistem ve organizasyonları ile birlikte çalışmak zorunda
kalmaktadırlar. Çünkü artık devlet düzeyinde, bakanlar tarafından dile getirildiği gibi,
“küreselleşmenin önemli bir unsuru olan çevre olgusu, gerekli önlemler alınmazsa
uluslararası anlaşmazlıkların en önemli nedeni olacaktır. Çevre konusundaki uluslararası
düzenlemelerin uygulamaya sokulabilmesi için ulusal ve uluslararası düzeyde siyasi
kararlılık göstermek zorunludur.”181 Çevre sorunlarının sınırları aşan bir boyut
kazanması, bu sorunların çözümünde de sınırlar ötesi çabaların gösterilmesini gerekli
kılmıştır. Küresel düzeyde bir sorumluluk gerektirdiği için, doğayı koruma amaçlı çeşitli
anlaşmalar ve uluslararası düzeyde ortak çalışmalar sergilenmektedir. NATO, Unesco,
Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, FAO gibi uluslararası kuruluşlar inceleme ve
araştırma çalışmaları yapmaktadırlar.182 Bu durumun sonucu olarak, uluslararası
işletmelerin halkla ilişkiler ve iletişim stratejilerini belirleme aşamasında, faaliyette
181
İmren Aykut, “Geleceğin Uluslararası Anlaşmazlık Konusu ‘Çevre’dir”, Radikal Gazetesi, 5 Haziran
1998, s.5.
182 A. Rıdvan Bülbül, Halkla İlişkiler, Konya, Damla Ofset, 1998, s.153.
229
bulundukları ülke ya da ülkelerin çevreye yönelik uygulama ve hedeflerini göz önüne
almaları, aynı zamanda sosyal bir sorumluluk gereği olarak kabul edilmektedir.
Ekolojik çevre üzerinde şirketlerin yapmış olduğu tahribat, çevre konusuna
duyarlı bir kamuoyunun ortaya çıkmasına ve çevre ile ilgili sorunlara neden olan –ulusal
ve uluslararası- şirketlere karşı –ulusal ve uluslararası düzeyde- eylemlerin
düzenlenmesine neden olmuştur. Çevre sorunlarına karşı duyarlı kamuoyunun gelişmesi
ve çevre sorunları ile ilgili eylemlerin kitle iletişim araçlarında kapladığı yer ulusal ve
uluslararası düzeydeki işletmelerin yalnızca iş faaliyetleri ile değil aynı zamanda çevre
ile olan etkileşimleri bağlamında değerlendirilmeleri sonucuna yol açmıştır. “Bir sanayi
müessesesinde, ister tekstil veya deri, ister kimya veya ilaç olsun, o müessesenin prestiji
ve hatta dışsatım gücü çevreye verdiği öneme tabidir. Çevrenin korunması için tedbir
almayan bir firma bu alanda gerek yatırımlara para yatırmadığı, gerekse arıtma ve atık
yönetimine harcama yapmadığı takdirde haksız rekabetle suçlanmakta ve dış
piyasalardan dışlanmaktadır. Bu nedenle ihracat da tehlikeye girebilmektedir.”183
Gerçekten de birçok ülkede insanlar sadece bir şirket çevreye karşı olumsuz etkide
bulunduğu için bu şirketin mallarını hem kendi ülkesinde hem de faaliyette bulunduğu
diğer ülkelerde boykot etmektedirler. Üstelik kitle iletişim araçlarının küreselleşmesi ve
haber ağlarının küresel boyutta işlemesi bu sürece katkı sağlamaktadır.
Ekolojik çevreye yönelik bu duyarlılıktan ötürü şirketler sosyal sorumluluk
anlayışlarının da bir uzantısı olarak çevre ile ilgili sorunlara yol açmama konusunda
dikkatli olmalarının yanında, çevre ile ilgili sorunların çözümünde de aktif bir biçimde
rol almaya ve katılımda bulunmaya çalışmaktadırlar. Bu konuda gösterdikleri özen ve
yardımlar şirketin kamuoyundaki imajı açısından olumlu bir katkı sağlamaktadır. Bu
nedenle “birçok şirket yöneticisi bir şirketin ünü çevre konularıyla tahribata uğradığında,
bu
olumsuz
kamusal
imajının
düzeltilmesinin
neredeyse
imkansız
olduğuna
inanmaktadırlar. Bununla beraber, uzun vadeli ilişkiler kurma ve açık bir iletişimde
183
Cemal Akdemir ve diğerleri, “Globalleşme ve Günümüz Pazar Ekonomisi”, Anahtar, Yıl: 9, Sayı: 98,
Ankara, MPM Yayın Organı, Şubat 1997, s.19.
230
bulunma sabrına ve azmine sahip olan şirketler çoğu zaman kitle iletişim araçlarındaki
olumlu
haberlerle
ve
etkili
bir
biçimde
düzeltilmiş
inandırıcılıkla
ödüllendirilmektedirler.”184 Öyle ki, bu tür çevresel sorunları çözümleyen şirketler
arasında atıkları nedeniyle çevre halkında kanser hastalığına neden olan ya da Greenpece
gibi güçlü çevre organizasyonlarına karşı başarı sağlamış olan şirketler bulunmaktadır.
Diğer yandan çevre ile ilgili sorunlar işletmelerin bu konudaki iletişimini
olumsuz yönde de etkileyebilmektedir: “İşletme imajının iyileştirilmesine duyulan
gereklilik kadar, yeni rekabet avantajlarının yaratılması özellikle çevre sorunları ile
mücadele eden işletmeler tarafından bilinen bir olgudur. Bununla beraber,
pazar
çabalarında çevre koruma yönü çok sınırlı bir şekilde iletilebilmektedir. Bu konudaki
ihtiyat ile düşük profil anlayışıyla kendi ürününe ilişkin çevre tartışmaları engellenmeye
çalışılmaktadır.”185 Bu nedenle işletmeler açıkça bir rekabet avantajı yaratacak bir
durum olmadığı takdirde çevre sorunları ile ilgili konularda adlarının anılmasında
çekingen davranabilmektedirler.
Şirketlerin çevre konusundaki duyarlılığının etkilediği kesimler yalnızca şirketin
dış çevresi içinde değildir; şirketin hissedarları ve çalışanları de şirketin çevre ile
etkileşimi bağlamında hedef kitleleri oluşturmaktadırlar. Şirketin çevre konusundaki
duyarlılığı kurum kültürü ve çalışanların eğitimi açısından da önem taşımaktadır.
Environmental Protection Agency (Çevre Koruma Ajansı) tarafından açılan davalarda
kamuoyunda olumsuz tanınan ve milyonlarca dolar tazminat ödemek zorunda kalan bir
şirket,
olumsuz imajından, hakkındaki olumsuz haberlerden ve tazminatlardan
kurtulmak için kurum kültürünü değiştirmeye ve iç ve dış halklarını kendisini çevreyi
korumaya adadığını inandırmaya karar vermiştir. Reform kampanyasının özünde, şirket
içinde çevre bilincini arttırmayı ve şirket dışında basında daha iyi haberleri teşvik etmeyi
184
Caren Arnstein, “How Companies can Rebuild Credibility and Public Trust, Public Relations Journal,
April 1994, s.29.
185 Alfred Köcher, Eliane Birchmeier, Public Relations? Public Relations!: Konzepte, Instrumente und
Beispiele für Erfolgreiche Unternehmensskommunikation, Zurich, Verlag Industrielle Organisation, 1992,
s. 54.
231
amaçlayan bir stratejik iletişim programının uygulanması vardır. Çevre duyarlılığını
arttırmayı amaçlayan bu program ile şu sonuç elde edilmiştir: “şirket içindeki bir iletişim
ve eğitim programı binlerce işgörenin çevre konularına duyarlı hale getirmiştir. Böyle
yapmakla şirket kurum zihniyetine bir değişim getirmiş ve her işgörene çevresel
amaçları karşılamak üzere sorumluluk vermiştir.”186 Bu program bir yıl içinde
sonuçlarını vermiş ve şirket düşüncesinde büyük bir dönüşümü gerçekleştirerek şirketin
çevre ile ilgili şikayetlerden kurtulmasını sağlamıştır. Bu örneğin gösterdiği gibi, yasal
zorlamaların şirketlerin çevre konusunda daha fazla duyarlı hale gelmesini sağlayacağı
açıktır.
Çevre ile ilgili sorunların çözümünde halkla ilişkiler faaliyetlerine de duyulan
ihtiyaç artmaktadır. Konu yönetimi ve kriz yönetimini ele aldığımız bölümde değinmiş
olduğumuz gibi, halkla ilişkiler çevre ile ilgili konuların yönetiminde ve çevre ile
krizlerin çözümünde etkili bir rol oynamaktadır. Çevre ile ilgili konuların önem
kazanması “çevre halkla ilişkileri” kavramının ortaya çıkmasına neden olmuş ve
şirketlerin çevre ile ilgili konularda iç ve dış halklarına yönelik faaliyetlerini arttırması
sonucunu getirmiştir. Bu çerçeve içinde, “etkili bir çevre halkla ilişkileri yürütebilmek
için bir projenin kaderini etkileyebilecek müşteri halkları teşhis etmek önem
taşımaktadır. Bu halklar söz konusu projenin kendi çıkarları için
iyi olduğuna
inandırılmalıdırlar.”187 Aksi takdirde şirketin karşısına başta çevre içinde ikamet edenler
olmak üzere şirketin kendi müşterileri ve çevre kuruluşlarından oluşan muhalefet
grupları çıkacak; şirket faaliyetleri olumlu bir zemin bulamayacaktır. Bu tür çevre
konularının bulunduğu ortam içinde yürütülecek halkla ilişkiler faaliyetlerinin işleyiş
sürecini şu şekilde gösterebiliriz:
186
Caren Arnstein, a.g.e, s. 28.
Stuart Price, “Communications Fallout Derails Waste Project”, Public Relations Journal, London,
Greenwich, JDI Press Inc., April 1994, s.30.
187
232
Şekil 19: Uluslararası İşletmelerde Çevre Halkla İlişkileri
Şekilde görüldüğü gibi, uluslararası bir şirket iş faaliyetlerini sürdürdüğü
ekolojik çevre içinde bir sorun ile karşılaştığı zaman bu sorunu, sorun ile ilgili halklar ile
ilişkileri
ve çevrenin korunması amacı çerçevesinde çözümlemek zorundadır. Bu
nedenle işletmenin ilk olarak çevrenin tahribatını engelleyecek şekilde yatırımlarını
yapmak ve faaliyetlerini sürdürmek yoluna gitmesi gerekecektir. Bunu ise ancak çevre
koşullarına uyum sağlayarak, çevrenin özelliklerini koruyarak yapabilecektir. Aksi
takdirde çevreye zarar vereceği gibi, bu çevre ile ilgili halkların ve çevre kuruluşlarının
tepkisini toplayacaktır. Bu yüzden işletmenin çevre ile ilgili gruplarla uzlaşma sağlaması
gerekmektedir. Bunun temel koşulu ise, belirtmiş olduğumuz gibi, çevre ile uyumlu
üretim yapması ve hizmet sunmasıdır. “Son yıllarda önem taşıyan bir değişim öğesi ise
233
çevre kirlenmesidir. İşletme bu değişim öğelerine ya edilgen bir biçimde uyar ve kendi
öz yapısını değiştirir ya da doğal koşullara olumlu yönde değiştirerek etkin bir biçimde
çevreye uyar.”188 Bu koşulu sağlamaksızın halklar ile uzlaşmaya varabilmesi mümkün
olmayacaktır. Çevre ile ilgili halkların temel ihtiyacı ise çevre ile ilgili bilgilenmede
doğruluk ya da başka bir deyişle doğru bilgilenmedir. Bunu kendi olanakları ile
sağlayacakları gibi işletmenin iletişim amaçlı halkla ilişkiler faaliyetleri ile de
edinebileceklerdir. Ancak işletmenin sunduğu bilgilerin de doğru olması uzlaşmanın
yolunu açabilecektir. Şekilde görüldüğü gibi, uluslararası şirket, çevre ve çevre ile ilgili
gruplar arasında tek yönlü değil, iki yönlü bir iletişim vardır. Dolayısıyla bir öğe diğerini
etkilemekte ve davranışlarını biçimlendirmektedir. Bu karşılıklı etkileşim içinde sonuca
varmayı sağlayacak eylemler ise doğru bilgi sunulması ve edinilmesi, uyum gösterme ve
uzlaşma olmaktadır.
Şekilde sunulduğu biçimde ideal bir halkla ilişkiler faaliyeti gerçekleştirebilmek
için halkla ilişkiler uygulamacılarına büyük rol düşmektedir. Halkla ilişkiler
uygulamacılarının şirket çevreciliğini geliştirilmesinde kritik bir rol oynayabileceğini
söyleyen Aaron Renner Kwittken proaktif bir halkla ilişkiler iletişimi için yedi aşamalı
bir plan önermektedir. Bu aşamalar şu şekilde sıralanmaktadır189:
1.
Müşterinizin içinde faaliyet gösterdiği endüstriyi ve halkın tutumlarını
araştırın
2.
Müşterinizin içinde faaliyet gösterdiği endüstride sık rastlanan çevre
konularını teşhis edin.
3.
Amaçları ve hedefleri saptayın.
4.
Müşterinizin çevre ile ilgili konular sorun hale gelmeden önce nasıl
proaktif bir rol oynayabileceği konusunda beyin fırtınası uygulamasıyla çözümler üretin.
188
Hayri Ülgen, İşletmelerde Organizasyon İlkeleri ve Uygulaması, İstanbul, İstanbul İşletme Fakültesi
Yayını, 1993, s. 169.
189 Aaron Renner Kwittken, “Plannning Proactive Çorporate Enviromental Communications”, Public
Relations Journal, London, Greenwich, JDI Press Inc., April 1994, s. 27.
234
5.
Bir zaman çizelgesi ve eylem planı hazırlayın.
6.
Planınızı uygulayın ve ölçümleyin.
Görüldüğü gibi çevre ile ilgili konular ister ulusal ister uluslararası düzeyde
faaliyet göstersin, bütün işletmeler için bir mayın tarlası oluşturmaktadırlar. Bu nedenle
özellikle yabancı ekolojik çevrelerde faaliyet gösteren uluslararası işletmelerin çevre
konusundaki duyarlılıklarını geliştirmeleri ve çevre ile ekolojik ve yasal anlamda
uyumlu bir şekilde faaliyetlerini sürdürmeleri gereklidir. Bunu gerçekleştirebilmek için
işletmelerin tutarlı bir çevre politikalarının olması ve bu çevre politikasını iş
stratejilerinin bir parçası haline getirmeleri; çevre ile konuları yönetim kurulunun
gündemi içinde tutmaları gereklidir. Ayrıca bu çevre politikası iç ve dış hedef kitlelere
iletilebilmeli ve çevresel duyarlılık konusunda işletmeye olumlu bir imaj kazandırılması
yönünde çaba gösterilmelidir. Aksi takdirde bir çevre sorunu uluslararası bir işletmeye
tazminatlar nedeniyle ciddi parasal kayıp getirebileceği gibi, yaratılacak olumsuz imaj
nedeniyle işletmenin geleceği üzerinde ciddi bir tehlike yaratabilecektir.
Politik-Yasal Sorunlar: Politik-yasal sorunlar ulusal ya da uluslararası bir şirket
olmasına bakmaksızın ciddi tehditler yaratacak şekilde bütün işletmeleri kuşatan bir dış
çevre etkeni olarak durmaktadırlar. “İşletmenin faaliyet alanlarını yakından ilgilendiren
yasal ve politik yapı, yasal düzenlemeler, mahkeme kararları, devletin benimsediği
politikalar ya da bu politikalardaki değişimler gibi konuları kapsamaktadır. Hukuki ve
politik yapı kapsamında yer alan hükümetler, işletmenin amaçlarının başarılmasındaki
özgürlük derecelerini belirlemektedirler.”190 Bu özgürlük derecesini belirleyen politikyasal ortam içinde ortaya çıkan sorunlar uluslararası işletmeler açısından daha riskli,
karmaşık ve değişken bir alanı kapmaktadırlar; ne de olsa uluslararası işletmeler
birbirinden farklı
politik sistemlerin yer aldığı geniş bir coğrafya içinde faaliyet
göstermektedirler. Uluslararası işletmeler açısından politik riski tanımlayacak olursak,
235
“politik risk, yönetsel özerkliğe ya da firmanın kendi amaçlarını gerçekleştirme
yeteneğine müdahalede bulunan politik çevre içindeki önceden sezilemeyen
değişiklikler olduğunda ortaya çıkan konudur (issue).”191 Uluslararası şirketler geniş bir
coğrafya içinde bazen birbirine taban tabana zıt politik-yasal ortamlar içinde iş yapmak
ve her ülkenin kendisine özgü politik-yasal ortamında ortaya çıkan risklerle başa çıkarak
faaliyette bulunmak durumunda kalmaktadırlar.
Bu nedenledir ki, uluslararası işletmeler içinde faaliyet gösterdikleri ülkelerde
kendilerine daha rahat faaliyet olanağı sağlayacak uluslararası anlaşmaların kurallarının
geçerli olması yönünde çaba göstermektedirler. Nijerya’dan politik açıdan farklılıkları
hiç değişik olmayan Çin’e ya da Suudi Arabistan’a kadar birbirine benzemez politikyasal
ortamlarda
iş
yapan
işletmeler
açısından,
hükümetlerin
politik-yasal
belirlemelerinden kaçınabilmenin mümkün olması gerektiğini söyleyen bir yazıda şu
düşünceler ileri sürülmektedir: “Bu türden karmaşıklıklara karşı, basitçe bir iş bölümünü
ileri sürmek özendirici gelmektedir. Hükümetler karmaşık ahlaki hesabı tutsunlar;
çokuluslu firmalar uluslararası yasaları gözlesinler; uluslararası yaptırımlara uysunlar,
uluslararası çevresel standartları gözlesinler, yerel halkın haklı baskılarından uzak
dursunlar – ama başka bakımlardan politik tarafsızlar olarak davransınlar ve sadece iş
ölçütler ile iş yapmakta özgür olsunlar.”192 Bu yazıda da özellikle vurgulandığı gibi,
uluslararası şirketlerin hükümetlerin politik-yasal belirleyiciliğinden uzakta iş
yapabilme, ulusal yasalar yerine uluslararası yasalara ve iş ölçütlerine uyarak iş
yapabilme arzusu küreselleşmenin sağladığı dinamiklerden de katkı görmektedir.
Politik-yasal etmenlerin etkisi geçiş dönemlerinde “her alanda çok açık bir biçimde
hissedilir. Bu açıdan içinde yaşadığımız ve küreselleşme olarak adlandırılan dönem tipik
bir örnek oluşturur. Küresel dinamikler toplum ve devlet yaşamında, özellikle kamu
190
Işıl Karpat, “Halkla İlişkiler Yönetiminde Çevre”, Halkla İlişkiler Yönetimi kitabında, Demet Gürüz ve
diğerleri, İzmir, Ege Üniversitesi, İletişim Fakültesi Yayınları, 1998, s. 90.
191 Heidi Wernon Wortzel, Lawrance H. Wortzel, Global Strategic Management, (Second Edition), New
York, John Wiley and Sons, 1991, s. 159.
192 .................., “Multinationals and Their Morals”, Economist, Vol:337, No: 7943, B.Y.Y., 12.02.1995, s.
19.
236
yönetiminde çok köklü dönüşümlere neden olmaktadır. Küresel dinamiklerin etkisiyle
bugün devletin ve kamu yönetiminin rolü, işlevleri, değerleri, yönetim tarzları
sorgulanmakta, eski yöntemler, alışkanlıklar bir yana bırakılmaktadır.”193 Bu bakımdan
küreselleşmenin yaratmış olduğu ideolojik ortam ve uluslararası şirketlerin artan küresel
rolü hükümetlerin politik-yasal gücü üzerinde büyük bir etki sağlamaktadır ve
hükümetlerin yönetim anlayışlarında uluslararası şirketler lehine olarak görülebilecek
değişimlere neden olmaktadır.
Küresel iş dünyasının gelişmesi sonucunda uluslararası şirketlerin hükümetler ve
hukuki yapı üzerindeki etki gücünün, aslına bakılacak olursa, uluslararası şirketler
açısından daha başlangıçta olumsuz bir politik-yasal tepki ortamının doğmasına neden
olduğu düşünülebilir. Uluslararası şirketler çoğu zaman ev sahibi ülkelerin halkı ve
politikacıları tarafından devletin iktidarına ortak olmayı amaçlayan güç odakları olarak
görülmektedirler. Ancak hangi ölçekte olursa olsun, işletmelerin “hukuki ve politik
karmaşık bir çevrede yaşamını sürdürebilmesi için, sürekli gelişim halindeki bu sistemin
koşullarına uyması gerekir. Diğer bir deyişle, kendi yeteneklerini sürekli olarak zorlayan
ekonomik, teknolojik, hukuki ve politik bir evrende oluşan gelişme ve rekabetin meydan
okumalarına karşı durmak zorundadır.”194 Bu yüzden uluslararası işletmeler bir yandan
küreselleşme ortamı içinde ev sahibi ülkelerin sahip olduğu politik-yasal ortamı kendi
lehlerine geliştirmeye çalışırken, diğer yandan da mevcut ortam içinde faaliyetlerini
sürdürmeye ve geliştirmeye çalışmaktadırlar.
Uluslararası şirketlerin ev sahibi ülkelerdeki faaliyetleri sırasında ve en önemli
desteklerden birisi halkla ilişkiler faaliyetlerinden gelmektedir. Ev sahibi ülkenin politikyasal çevresi içinde “halkla ilişkiler yönetimi başlıca iki konuda rol üstlenmiştir.
Bunlardan ilki; hukuki ve politik çevre faktörlerinin etkileri nedeniyle meydana gelen
değişimleri (asgari ücret, tüketiciyi koruma yasası, ücret politikaları, mal/hizmet
standartları gibi) hem kurum içi hem de kurum dışı hedef kitlelere aktarmak, bilgi
193
Birkan Uysal, Siyaset Yönetim Halkla İlişkiler, Ankara, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
Yayını, No: 287, 1998, s.56.
237
vermek ve gerekliliği konusunda ikna etmek için yöntemler geliştirmektir. Halkla
ilişkiler yönetiminin ikinci rolü ise lobicilik çalışmalarını yürütmektir. Lobicilik, kamu
bilgilendirme ve etkileme çabaları olarak tanımlanmaktadır.”195 Hükümete yönelik
halkla ilişkiler faaliyetleri, uluslararası işletmeyi ilgilendiren kararlarda bakanlarla ya da
parlâmenterlerle
kurulan
ilişkiler
sayesinde
hükümetin
bilgilendirilmesini
amaçlamaktadır. Böylelikle uluslararası işletmeyi ilgilendirebilecek politik kararlarda ya
da yasal düzenlemelerde işletmenin de belirli ölçüde etki sahibi olabilmesi
amaçlanmaktadır. “Bu konuda halkla ilişkilerin kullanabileceği bir yöntem, kamuoyu
etkisini kullanarak, hükümeti belirli konularda karar almaya yönlendirmektir.”196 Sonuç
olarak, hükümete yönelik halkla ilişkiler faaliyetleri uluslararası şirket lehine bir politikyasal ortamın geliştirilmesine yönelik amaç taşımaktadır.
Uluslararası şirketler yalnızca hükümet ile ilgili olarak politik sorunlar
yaşamamaktadırlar. Ev sahibi ülkenin sosyo-politik yapısına bağlı olarak ortaya çıkan
kimi politik riskler toplum tabanlı olmaktadır. Bu nedenle uluslararası şirketlerde görev
yapan halkla ilişkiler uygulayıcıları politik eylem grupları ile de başa çıkmak zorunda
kalmaktadırlar. Bu gruplar içinde samimi bir biçimde kendi politik görüşlerine uygun
olmadığı için uluslararası şirketlere iş faaliyetleri ya da çevre üzerindeki olumsuz etkileri
nedeniyle karşı olan politik eylemcilerden, toplumsal duyarlılığa sahip olan ve bu
duyarlılık doğrultusunda bir aydın olarak ya da ahlaki açılardan uygun görmediği için
uluslararası şirketin faaliyetlerine tepkide bulunan eylemciler bulunmaktadır. Bu tür
insanlardan oluşan muhalefet gruplarıyla uğraşmak, uluslararası işletmenin halkları
tanımakla görevli olan ve işletmenin hedef kitlelerle iletişimini sağlayan halkla ilişkiler
uygulayıcılarına düşmektedir. Bu nedenle uluslararası halkla ilişkiler uygulayıcısı,
politik risk taşıyan konuları (issue) önceden teşhis edebilmek; ayrıca bunlarla başa
çıkma yollarını bilmek ve uygulamak zorundadır. Halkla ilişkiler uygulayıcısı bilgi
toplama işlevinin bir uzantısı olarak eylemci grupların öne süreceği konuları önceden
194
Hayri Ülgen, a.g.e., s.145.
Cengiz Üzün, Stratejik Yönetim ve Halkla İlişkiler, İzmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2000, s. 86-87.
196 Arzu Çekirge Paksoy, Türkiye’de Halkla İlişkiler Uygulamaları, İstanbul, Rota Yayınları, 1999, s. 46.
195
238
saptayabilmeli ve bu konular hakkında araştırmaya dayalı ve yeterli bilgiye sahip
olmalıdır. Bu bilgilenme doğrultusunda muhtemel senaryolar oluşturmalı ve gündem
oluşturma şansını yalnızca muhalif gruplara bırakmaksızın, yandaş kesimlerle birlikte
gündemi şirket lehine olabilecek şekilde oluşturmaya çalışmalıdır. Bu arada kitle iletişim
araçlarının öneminin farkında olarak basın ile ilişkileri uygun bir biçimde
düzenlemelidir. Bundan sonra muhalif gruplarla başa çıkmak için gerçekleştirebileceği
temel etkinlikler şu şekilde sıralanabilir197:
•
Yönetim kurulundan toplum tutumları konusuna güçlü bir yönelimi
bulunan en azından bir kişi görevlendirilmelidir.
•
Kadro içinden halkla ilişkiler ya da kamusal ilişkiler (public affairs)
konusunda geçmişi olan birisi bulunmalıdır.
•
Organizasyonunuz üzerinde bir etki yaratabilecek halkla (publics)
arasında neler gelişmekte olduğunu gözlemleme süreci başlatılmalıdır.
•
Kamu-çıkar grupları ve halkla bağlantı kurulmalıdır.
•
Organizasyon dışındaki bir ya da birden çok uzmandan en yüksek
düzeyde girdi sağlanmalıdır.
•
Hangi konuların ortaya çıkmakta olduğunu ve bir konu (issue) haline
gelmekte olduğunu görmek üzere kitle iletişim araçlarını izleme süreci başlatılmalıdır.
•
Organizasyonunuzu ilgilendiren konularla ilgilenebilecek bütün kitle
iletişim araçları ile bağlantı kurulmalıdır.
•
Organizasyon liderlerini kitle iletişim araçları için ulaşılabilir ve bilgi
verebilir bir hale getirmek üzere rehberler ve süreçler oluşturulmalıdır.
Uluslararası halkla ilişkiler uzmanının politik risklere karşı hazırlıklı olması ve
ortaya çıkan riskli durumlarla başarılı bir şekilde başa çıkabilmesi, konu ve kriz
197
Philip Lesly, “Coping with Opposition Groups”, Public Relations Review, Volume: 18,
No:4,Copenhagen, Alpha Beta Ltd., Winter 1992, s. 333.
239
yönetimi
konusunda bilgili olmasını gerektirmektedir. Bu bölüm içinde ele almış
olduğumuz dış çevreye ait sosyo-kültürel
sorunlar, uluslararası halkla ilişkiler
uzmanının, tez içinde hemen hemen her bölüm içinde işaret etmiş olduğumuz gibi, çok
daha geniş bir uzmanlık alanı içinde bilgiye sahip olmasını gerektirmektedir. Gerçekten
uluslararası iş ortamının gerektirdiği şekilde geniş bir uzmanlık alanına sahip olmayan
bir halkla ilişkiler uzmanının uluslararası işletmenin sorunlarının çözümüne katkıda
bulunma şansı azalacaktır.
Uluslararası markaların yaşadığı ya da yaşayabileceği siyasal krizler sonucu ne
gibi halkla ilişkiler
ve iletişim çabaları yardımıyla bu krizlerin üstesinden
gelebilecekleri konusunda yaşanmış bir örnek vermek gerekirse; geçtiğimiz yıllarda
Fransa’daki McDonald’s firmasının yöneticileri, bir Brüksel’in Amerikan etinin
hormonlu olduğu düşüncesiyle ithalatına belirli kısıtlamalar getirmesi üzerine
Washington’un da buna karşılık cezai kısıtlama olarak bazı ünlü Fransız ihraç ürünlerine
(rokfor peyniri gibi) gümrük sınırlamaları getirmesi nedeniyle Amerikan yemek
kültürünün en büyüğü olan McDonald’s bundan etkilenen Fransız tarım üreticilerinin
saldırı ve öfkesi ile karşı karşıya kalmıştı.
Güney Fransa’da bir şubenin çiftçiler tarafından yerle bir edilmesi üzerine
yetkililer, “biz hiçbir suretle sorumlu olmadığımız bir çatışmanın hesabını ödemek
zorundayız” demişlerdir. Kendisini günah keçisi olarak seçildiğini düşünen bu dünyaca
ünlü işletme asla çiftçilere aynı tarz ve şiddetle karşılık vermek yoluna gitmemiş, bunun
yerine halkla ilişkiler stratejistlerinin kararı doğrultusunda öfkeye gerekçelerle karşılık
vermeye karar vermiştir. Böylece dev firma birkaç günlüğüne hiçbir basın röportajı ya
da duyurusu ile gündeme gelmemiştir. Daha sonra ise firma “McDonald’s ı Fransız
tarım sanayiinin ortağı olarak gördükleri” mesajını net bir şekilde veren bir dizi haber ve
röportajı özel olarak seçilen birkaç medyada duyurmuşlardır. Ürünün satış konsepti her
ne kadar Amerikan da olsa son ürün Fransızdır.
Bu mesajın hemen arkasından
destekleyici gerekçe ve veriler de basına verilmiştir. Örn: 45.000 Fransız büyükbaş
hayvan üreticisi ile firmanın sözleşmesi vardır. 20 hektar buğday ve 2.000 hektar patates
240
McDonald’s için ekilmektedir. Ayrıca güney batı Fransa’nın bahçelerinden 4.500 ton
salata firmanın şubeleri tarafından satın alınmaktadır. Bu mesajlar ulusal ve yerel
gazetelerde yer almıştır. Aynı zamanda ise altmış altı yerel gazetede “Made in France”
sloganı ile kurumsal imaj ilanları verilmiştir. Yine de tüketicinin bu olaylardan olumsuz
etkilenerek güvensizlik duyacağı endişesi ile firma, hergün McDonald’s ın önünde
kuyruklar oluşturan bir milyon Fransızın hedef alındığı bir başka kampanya ile tüm bu
çalışmalara destek vermiştir. Bunun için de yediyüzelli şubede enformasyon amaçlı
afişler asılmıştır. Bu arada çiftçiler de daha ılımlı bir protesto çabasına girmişlerdir. Örn:
Bir şubenin önünde restoran yöneticisine baget arasında rokfor peyniri ile hazırlanmış
“Fransız usulü sandviç” ikram etmişlerdir. Yönetici de bu ılımlı protestoyu dikkate
alarak ikramı kabul etmiştir.198
“Uluslararası alanda faaliyet gösteren işletmeler artık profesyonel public affairs
desteği olmadan yapamazlar. Bu işletmeler mesajlarını artık sadece müşterilerine değil,
aksine politik sınıfa da aktarmak zorundadırlar. Ulusal karar mekanizmalarının
çokuluslu birliklerin rekabet yeteneklerine etkisi son derece büyük olmaktadır. Son
yıllarda bu tip birliklerin politik iletişim için ayırdıkları bütçeler tutarlı bir şekilde
sürekli artmıştır....Yeni bir eski otomobillere ilişkin yasanın işletmeye ne gibi bir etkisi
olacağı, ambalaj endüstrisinin çok sıkı olan çevre düzenleme yasaları ile nasıl başa
çıkacağı, enerji vergisinin taşımacılık işletmelerini nasıl etkileyeceği, bütün bunlar
müşterileri çok fazla ilgilendirmektedir. Çünkü müşteri kabul edilebilir bir fiyat
karşılığında kalite satın almak istemektedir.”199 Ancak uluslararası işletmelerin
üretimlerini herhangi bir politik engel ile karşılaşmadan sürdürebilmek ve ev sahibi
ülkenin politik kamuoyu nezdinde olumlu bir imaj oluşturabilmek için çok fazla planlı
ve düzenli bir çaba içinde olması gerekmektedir. Çünkü politik çevreler her gün yüzlerce
ve binlerce enformasyon ile o kadar yoğun bir çalışma temposu içinde iken, işletmelerin
198
Heike Schmidt, “Burger Krise”, PR Magazin, Remagen – Rolandseck, Rommerskirchen GmbH &
Co.KG Verlag, Nr.11, November 1999, s.28-29.
199 Florian Ries, “Lobbyismus im Zeitalter der Globalisierung”,PR-Guide, Juni 2000, http://www.prguide.de/onlineb/p200602.htm
241
bu çevreyi kendi ilgi alanları doğrultusunda harekete geçirmesi son derece güçtür. Bu
nedenle özellikle Public Affairs konusunda uzman bir desteğin yapması gerekenleri
şöyle ifade edebiliriz: “İyi bir Public Affairs danışmanı emrindeki tüm araçları sonuna
kadar bu çaba için kullanır. Ayrıca tartışma ve sohbetin doğru bir karmasından oluşan
meclis geceleri düzenler. Milletvekillerinin ne gibi toplantılara memnuniyetle
katıldığını, ve katılımlarının hangi koşullar için uygun olduğunu bilir.”200
Sosyo-Kültürel Sorunlar : Uluslararası halkla ilişkilerin doğasında kültür konusu
yatmaktadır: Halkla ilişkiler halklarla (publics) örgüt arasındaki iletişiminin yönetimi
olduğuna göre, uluslararası ortamda doğal olarak farklı kültürel yapılara sahip halklarla
kurulacak iletişimin yönetilmesi anlamına gelecektir. Kriz yönetimi bölümünde
uluslararası şirketlerin yol açtıkları
çevresel ya da toplumsal felaketlerin ve
karşılaştıkları krizlerin dünya üzerindeki halkların büyük bir bölümü tarafından
bilindiğini söylemiştik. Bu durum; uluslararası şirketlerin karşılaştığı krizlerin ulusal
sınırları ya da bölgesel sınırları aşan yapısı aynı zamanda halkla ilişkilerin kültürel
boyutuna da bir vurgulama yapmaktadır. Bir ülkede meydana gelen bir petrol sızıntısı ya
da nükleer sızıntı ya da herhangi bir çevre felaketi yakın ülkelerin halklarını da
etkileyeceğinden uluslararası halkla ilişkiler açısından kriz yönetimi aynı zamanda farklı
kültürlere hitap etmek anlamına da gelmektedir.
Bu nedenle uluslararası halkla ilişkiler açısından başarılı olmanın ve ev sahibi
ülkede başarılı pazar faaliyetleri gerçekleştirebilmenin ön koşulu sosyo-kültürel
farklılıkların üstesinden gelebilmekte yatmaktadır. Ancak bu konuda uluslararası halkla
ilişkiler uzmanının tarafından
dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta vardır:
Uluslararası halkla ilişkiler faaliyetlerinde uluslar ve kültürler hakkındaki genel geçer
bilgilerden ve önyargılardan uzak durulması gereklidir. Hele kitle iletişim araçlarının
kültür üzerindeki dönüştürücü etkisinin büyüklüğü ve hızı; yanı sıra ortak bir küresel
200
a.g.e., s.2.
242
kültür yaratmaya yönelik etkisi düşünüldüğünde, kültüre ilişkin bilgilerin sorgulanması
ve yenilenmesi ihtiyacı kendini göstermektedir. O halde genel geçer bilgilerden ve
uluslara ya da kültürlere özgü önyargılardan çok yeni ve güvenilir araştırma sonuçlarına
dayalı uluslararası halkla ilişkiler faaliyetleri başarılı sonuçlara ulaşılmasına olanak
sağlayacaktır. Öte yandan diğer kültürlerin “ritüellerini, dillerini, sosyal normlarını ve
değerlerini bilmek gereklidir ama bu uluslararası toplumsal ilişkileri biçimlendirmek için
yeterli bir hazırlık değildir. Ayrıca başkalarının dünya görüşleri ve etkililik ölçütleri
içine iş yapma olasılığına karşı açık olmak da gereklidir.”201 Bundan başka uluslararası
halkla ilişkiler faaliyetlerini içinde bulunulan kültüre göre tanımlama ihtiyacı da ortaya
çıkabilir. Bu durumda halkla ilişkiler faaliyetlerinin amaçlarını ve yöntemlerini kültürel
bağlama göre düzenlemek gerekebilir.
Çünkü uluslararası işletmelerin karşı karşıya kalabilecekleri temel sorunlardan
birisi kültürel farklılıkların işletme faaliyetleri üzerindeki olumsuz etkileri olacaktır. Bu
nedenle öncelikle uluslararası işletmenin yönetim kademelerindeki kişi ve yetkililerin
kendi kültürel özelliklerinin yanı sıra ev sahibi ülke insanlarının kültürel yapısı ve
farklılıkları konusunda da bilgi sahibi olması büyük önem taşımaktadır. Böylece
yönetim kadrolarındaki kişiler ile faaliyette bulunulan ülke kültürü arasındaki kültürel
farklılıklar tanımlanmış olacak ve bu farklılıklardan doğabilecek olan sorunlar büyük
ölçüde ortadan kalkacaktır. “Kültürel farklılıkların etkisini azaltmanın bir başka yolu ise;
işletme yöneticisinin faaliyette bulunduğu ülkenin yönetim prensip ve kurallarına uyum
sağlamasıdır.”202
Çokkültürlü çevrede gerçekleştirilecek olan halkla ilişkiler faaliyetleri genel
çerçevede iki durum ortaya çıkarmaktadır: ilkin, yerel pazarlardaki halklara yönelik iç ve
dış halkla ilişkiler faaliyetleri; ikinci olarak ise, uluslararası pazarlardaki halklara
yönelik halkla ilişkiler faaliyetleri. Her iki durum içindeki çokkültürlü halkla ilişkiler
faaliyetlerinin bağlamları şu şekilde gösterilebilir:
201
202
Stephen P. Banks, a.g.e., s. 113.
Ahmet Gürbüz, a.g.e., s. 29.
243
Şekil 20: Çokkültürlü Halkla İlişkilerin Bağlamları
KAYNAK: Stephen P. Banks, a.g.e., s.5
Ulusal çevre ve uluslararası çevre içindeki halklar arasında yer alan medya
çalışanları arasında kültürel bağlamdan kaynaklanan farklılıklar halkla ilişkiler
uzmanının medya ile ilişkilerinde ayarlamalara gitmesine neden olabilir. Çünkü her
ülkede medyaya ulaşma yolları farklıdır. Örneğin İtalya’da büyük basın konferansları
popülerdir – ve muhtemelen haberlerin bildirilmesi için en etkili yoldur. Japonya’da,
çoğu gazeteci ayrı ayrı pazar sektörlerini kapsayan kulüplere aittirler; kulübün başkanını
aramak ve belirli bir gazeteci ile görüşme ayarlamak alışılageldik yoldur...Avrupa’da
halkla ilişkiler yaparken yazılı medyanın iyi bilinen politik eğilimleri
vardır ve
müşterileriniz için sağlam gazete mülakatları ayarlarken bunu bilmeniz önemlidir.”203
203
..........................., “Innocents Abroad”,
http://www.ragan.com/html/main.cgi?sub=180&bum=reach=5933&base=story
244
Hem yerel hem uluslararası bağlam içinde iş yaparken iş yemeği düzenlemekten beden
dilini kullanmaya kadar uzanan bir alan içinde aradaki farklılıkları bilmek ve her türlü
halkla ilişkiler faaliyetini bu farklılıklara göre düzenlemek başarı sağlayacaktır. Küresel
düşünüp yerel uygulayabilmek halkla ilişkiler uzmanının kültürel farklılıklar konusunda
hiç bitmeyecek bir öğrenme ve uygulama sürecine girmesi anlamına gelmektedir.
Görsel ve işitsel kitle iletişim araçları, internet ve benzer birçok teknik
gelişmenin yanı sıra yeni ve ucuz ulaşım olanakları sayesinde dünyayı dolaşmak eskiye
oranla kolaylaşmış ve ucuzlamış olması dünya üzerindeki ülkeleri, kültürleri ve insanları
birbirine yaklaştırmış gibi görünse de, insanların ait oldukları kültürler, yaşam biçimleri,
inanışlar, tavırlar ve tutumlar, alışkanlıklar açısından bölgesel ve yerel anlamda
birbirinden oldukça farklıdır. Bu farklılıklar uluslararası işletmelerin pazarlama ve satış
çabalarına yönelik olduğu kadar işletmenin tüm yönetsel ve işlevsel karar süreçleri
üzerinde de etkili olmaktadır.
245
IV-
ULUSLARARASI
İŞLETMELERDE
PAZARLAMA
AMAÇLI
HALKLA İLİŞKİLER
Uluslararası işletmelerin temel amaç ve görevleri, ekonomik birer kurum
olmaları nedeniyle, başarılı işletme yaşamlarını sürdürebilmek, içinde faaliyet
gösterdikleri pazarda lider olmak ya da var olan konumu korumak, yeni girilen ve az
tanındığı için potansiyel ve mevcut riskleri hakkında yeterli bilgiye sahip olunmayan
yurt dışı pazarlarında ürünlerini müşteri ile buluşturmak, tüketilmelerini sağlamak
olmaktadır. Bunu yaparken, kendi ülkeleri dışındaki pazarların kendine özgü sosyokültürel, ekonomik, yasal ve politik yapısını göz önüne alarak, sosyal sorumluluk sahibi,
işletme etiğine saygılı uluslararası işletme imajını oluşturmak üzere, işletmeyi temsil
eden her türlü görsel malzemeyi, eylem ve davranışları bu yönde kullanmak
durumundadır. Bu nedenle pazarlama çabaları açısından da uluslararası işletmeler
bütünlüklü, işletmenin hedef kitlelerine iletmek arzusunda olduğu tüm enformasyonu
kapsayan genel bir mesaj oluşturmalı ve bunun korunmasına çalışmalıdır.
Bunun için diğer tüm işletmeler gibi uluslararası işletmeler de pazarlama
karmasının öğelerinden tutundurma karmasını yoğun bir şekilde kullanmaktadırlar.
Ayrıca söz konusu işletmeler, pazarlama kuramcılarının pazarlama karmasının tüm
öğelerinin temelde tüketiciye ve işletmenin diğer tüm hedef gruplarına işletmeye ilişkin
çeşitli mesajlar içerdiğini kabul etmeleri üzerine tartışmaya açtıkları pazarlama iletişimi
yaklaşımının günümüzdeki en gelişmiş şeklini oluşturan bütünleşik pazarlama iletişimi
yaklaşımından yararlanmaktadırlar. “Farklı faaliyetleri birleştiren ve aralarında tutarlılık,
koordinasyon sağlayan entegre pazarlama iletişimi, bilinen iletişim çabalarının
pazarlama hedeflerinin gerçekleştirilmesi amacına yönelik olarak entegre edilmesidir.
Bütünün parçalarının toplamından daha büyük olduğu prensibine dayanan bu kavramın
bir sinerji yarattığını söyleyebiliriz. Amacı, birleştirilmiş bir imaj ve tek bir ses elde
etmek olan bu kavramın kapsamında CPR (Corporate Public Relations) ve MPR
246
(Marketing Public Relations) olarak bilinen iki kavram daha dikkat çekmektedir.”204
Bütünleşik pazarlama iletişimi pazarlama ve halkla ilişkiler kuramcıları arasında ihtilafa
neden olmaktadır. Çünkü bazı halkla ilişkiler kuramcıları bütünleşik pazarlama kavramı
içine yerleştirilen halkla ilişkilerin pazarlamanın bir alt işlevi olarak değerlendirildiğini,
ancak bunun halkla ilişkilerin işletme içindeki stratejik kararlara yaptığı katkıları gözardı
eden bir yaklaşım olduğunu ifade etmektedirler. Konumuz uluslararası halkla ilişkiler
olduğu için, herhangi bir kavram kargaşasına meydan vermemek üzere pazarlama
karması, pazarlama iletişimi ve bütünleşik pazarlama iletişimi kavramlarını kısaca
belirtmek gerektiği düşüncesinden hareketle bu konulara çok kısa bir şekilde
değinildikten sonra uluslararası pazarlama kavramı ve öğeleri yine kısaca açıklanacaktır.
Daha sonra, en fazla kullanılan kavramsal ifadesiyle pazarlama karmasının, daha sonra
geliştirilen pazarlama iletişimi karmasının ve son olarak pazarlama literatüründeki yerini
alan bütünleşik pazarlama iletişiminin uluslararası işletmelerin pazarlama çabaları
doğrultusundaki halkla ilişkiler çalışmaları açıklanmaya çalışılacaktır.
En son olarak
ise, uluslararası işletmelerin yoğun bir şekilde kullandığı ve ürünün geniş müşteri
kitleleri ile ilk buluşması ve müşteriye ürünün ilk tanıtımını kitle iletişim araçları
aracılığıyla
gerçekleştirmeye
yardımcı
olan
uluslararası
reklam
çalışmalarına
değinilecektir.
204
Mine Saran, Gaye Özdemir Yaylacı, Işıl Karpat, Beril Akıncı, “Halkla İlişkiler Yönetimi İçin Bir Model
Önerisi”, Halkla İlişkiler Yönetimi, kitabında, Demet Gürüz ve diğerleri, İzmir, E.Ü.İletişim Fakültesi
Yayınları, No: 10, 1998, s.219.
247
A- ULUSLARARASI PAZARLAMA KARMASI VE ELEMANLARI
Özellikle uluslararası işletmeler açısından karmaşık, sürekli kriz ve sorunları
içinde barındıran toplumsal bir yapı içinde pazarlama faaliyetlerini yürütmek ancak
toplumsal sorunlara hassas ve dikkatli yaklaşarak ve toplumun talep ve anlayışına açık
ve aktif tavır almakla mümkün olabilecektir. Toplumsal ve ekonomik çıkarların çakıştığı
böyle bir ortam toplumsal çevrenin önemsendiği pazar yönelimli bir işletme yönetimini
gerekli kılmaktadır.
Temelinde satış olan pazarlama kavramı mal veya hizmetlerin karşılıklı el
değişimi olarak tanımlanmaktadır. Kısaca ürettiği ürünü müşterisi ile buluşturmak üzere
üretici işletmelerin giriştiği genel ve özel çabaların tümünü pazarlama faaliyetleri olarak
ifade etmek mümkündür. “İç piyasayı hedef almış pazarlamacı ile uluslararası
pazarlamacının amaç ve temel işlevleri aynıdır. Ayrı olan, içinde çalıştıkları ortamdır.
Uluslararası pazarlamacının müşterileri kendi ülkesinin dışındaki bir ülkede veya
ülkelerdedir. Dolayısı ile pazarladığı ürün veya hizmet en azından bir devletlerarası
sınırı geçmek zorundadır. Sınırı geçmek demek değişik para birimleri, gümrük
mevzuatları, yasalar, bankacılık sistemleri, dil ve kültürleri, ekonomik ve politik
sistemlerle karşılaşmak demektir. Uluslararası pazarlamacının karşılaştığı kontrolü
dışındaki değişkenler çok ve çapraşıktırlar.”205 Ulusal ve uluslararası pazarlama
stratejilerinin
saptanma
aşamasındaki
temel
farklılık,
uluslararası
pazarlama
stratejilerinin yerel koşullara nasıl ve ne derece uyumlanması gerektiği kararıdır. Bu iki
şekilde gerçekleşebilir; uluslararası işletme ya standart pazarlama kararı vererek dünya
çapında aynı pazarlama karmasını aynı teknik ve yöntemlerle uygulama yoluna
gidecektir ya da uluslararası işletme tarafından girilen her yerel pazar ortamı için yeni ve
farklı pazarlama karması oluşturulacaktır. Ulusal ve uluslararası pazarlamanın planlama
205
Cem M.Kozlu, Uluslararası Pazarlama (İlkeler ve Uygulamalar), Ankara, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayıları, 1995, s. 8.
248
ve strateji farklılıklarına neden olan unsurların karşılaştırıldığı aşağıdaki tablo
incelendiğinde, uluslararası pazarlama çabalarının karşı karşıya kaldığı sorunlar ve
faaliyet alanına giren karmaşık yapılar daha iyi anlaşılacaktır.
Tablo 5: Ulusal ve Uluslararası Pazarlama Karşılaştırması
249
KAYNAK: Hans Günter
Meissner, Strategischer Internationaler Marketing, München,
Oldenburg Verlag, 1995, s.93-94.
Yukarıdaki tabloda detaylı bir şekilde uluslararası pazarlama planlamasına etki
eden önemli unsurlar açıklanmaktadır, uluslararası pazarlama yönetiminin faaliyet ve
sorumluluk alanına giren ve tezin önceki bölümleri içinde ele alının iç ve dış çevre
faktörleri ve konuları şunları kapsamaktadır:
Dış Çevre Faktörleri: Ekonomik ve politik faktörler, yasal düzenlemeler, sosyokültürel özellikler, teknoloji ve ekolojik çevredir.
250
İç Çevre Faktörleri: İşletme kültürü ve pazarlamaya ilişkin teknik ve kuramsal
bilgidir.
Müşteri güvenini kazanmak ve korumak, marka değeri oluşturmak ve geliştirmek
için reklam, satış geliştirme, doğrudan pazarlama ve pazarlama halkla ilişkilerinden
oluşan bir karmaya gereksinim vardır. Ancak pazarlama karması sadece bu öğelerden
oluşmamaktadır.
Şekil 21: Pazarlamanın dört P’si
KAYNAK: Philip Kotler, Marketing – Maerkte schaffen, erobern und beherrschen,
München, Verlagshaus Goethestrasse GmbH & Co.KG, 1999, s.127.
Pazar odaklı uluslararası işletme yönetiminde ürün, fiyat, dağıtım ve tutundurma
politikalarının
bir araya getirilerek bütünleştirilmesi söz konusudur ve yukarıdaki
şekilde de görüldüğü gibi pazarlama karması adı altında ifade edilmektedir. Pazarlama
karmasının her bir elemanı son derece önemlidir ve kapsamlı araştırmaları ve çalışmaları
hak etmektedir. Ancak konunun iyi sınırlandırılabilmesi ve temel araştırma konumuz
251
olan uluslararası halkla ilişkiler yaklaşımından uzaklaşmamak amacıyla,
pazarlama
karmasının ürün, fiyat ve dağıtım öğelerine burada kısaca değinilecektir.
Ürün: Yukarıdaki şekil 21’de de görüldüğü gibi, çeşitlilik, kalite, dizayn,
dekorasyon, marka adı, ambalaj, ambalaj büyüklüğü, müşteri hizmeti, garanti ve satış
sonrası hizmet konularını kapsayan ürün uluslararası pazarlama karması içinde de son
derece önemli bir konuma sahiptir. Ulusal pazarlara göre uluslararası pazara sunulacak
olan ürünlerin ve bu ürünlerin çeşitlenmesi çalışmaları ürünün gireceği ülkenin tüketici
kitlesinin kültürel yapısı, yaşam standartları ve alışkanlıkları vb. dikkate alınarak
belirlenmektedir.
Fiyat : Tüketicinin belirli bir gereksinimini karşılayacak olan mal ya da hizmet
ürününe karşılık katlanmayı göze aldığı mali yük olarak da tanımlayabileceğimiz fiyat,
pazarlama karması içinde, liste fiyatı, indirimler, taksitlendirme, müşteri kredisi gibi
farklı uygulamaları bünyesinde barındırmaktadır. Uluslararası pazarlamada fiyat olgusu
“maliyet odaklı, talep odaklı ve rakip işletme odaklı”206 olarak belirlenmektedir.
Dağıtım: Pazarlama karmasının diğer bir öğesi olan dağıtım, dağıtım kanalları,
işletmenin pazar içindeki payı, arz ortamı, satış noktalarındaki ürün mevcudu ve nakliye
olanaklarını vb. içermektedir.
Pazarlama karmasının tutundurma öğelerinden reklam ve halkla ilişkiler
dışındaki, satış geliştirme, kişisel satış ve doğrudan pazarlama öğelerini uluslararası
pazarlama açısından kısaca ele almadan önce, konunun daha iyi anlaşılması için bu
öğelere
206
ilişkin
örneklerle
genel
bir
bakış
oluşturmak
yerinde
olacaktır.
Heribert Meffert, Joachim Bolz, , Internationales Marketing Management, Stuttgart, Berlin, Köln,
Kohlhammer GmbH, 1994, s. 219.
252
Tablo 6: Farklı Tutundurma Elemanlarına İlişkin Örnekler
254
Tabloda da görüldüğü üzere tutundurma karmasının temel beş elemanının kendine özgü
değişik satışları arttırıcı uygulama alanları vardır. Daha önce de belirttiğimiz gibi reklam ve
halkla ilişkiler konusuna daha sonra detaylı bir şekilde değinileceği için burada diğer
elemanları kısaca incelemekte yarar vardır:
Satış Geliştirme:
Literatürde “sales promotion” olarak kabul edilen satış
geliştirme önlemleri özellikle pazarda ürünün ulaştığı son üyeler olan tüketici ya da aracı
ticari yönelik olarak tamamen satışı destekleyici etkisi nedeniyle uygulanan bir
faaliyettir. Ancak önemli sevkiyatçı ve aracıları işletmeye bağlamak amacıyla da
uygulanan türleri vardır. Örneğin, indirim kuponları, ilave ürün ya da ürünün tanıtımına
ilişkin örnek sunum. Aşağıdaki tabloda değişik ülkelerde uluslararası ölçekte satış
geliştirme uygulamalarına ilişkin birkaç örnek görülmektedir.
255
Tablo 7: Uluslararası Satış Geliştirme Uygulamalarına Birkaç Örnek
KAYNAK: Reinhard Hünerberg, Internationales Marketing, Landsberg/Lech, Verlag Moderne
Industrie, 1994, s.265
Tablodan da görüldüğü gibi satış geliştirme teknik ve yöntemleri ulusal
işletmelerde olduğu kadar uluslararası alanda faaliyet gösterin işletmelerde de çeşitli
şekillerde uygulanmaktadır. Ancak uluslararası satış geliştirme tekniklerinin reklam
faaliyetinde de olduğu gibi farklı politik, yasal
kültürel çevrede bu çalışmaları
256
yürütmekten kaynaklanan bazı sorunları vardır. Bu sorunları, satış geliştirme çabaları
açısından farklı ülkelerdeki farklı yasal düzenlemeleri, satış geliştirme çalışmalarının
hedef
gruplarındaki
farklı
yapısal
durumları,
satış
geliştirme
çerçevesinde
düzenlemelerin oluşturulması ve satış geliştirmenin yürütme sorunları olarak belirlemek
mümkündür. “Satış geliştirme işletmenin kendi kar amaçlı çabalarının etkisinin
arttırılması ve desteklenmesi, satış aracısının pazarlama çabalarını ve tüketicinin ürünü
edinme ve kullanma aşamasında etkilenmesi amaçlı tüm iletişimsel düzenlemeleri
kapsamaktadır. Pazarlarda doyum noktalarının oluşması ve reklam düzenlemelerinin
etkilerinin azalması nedeniyle özellikle gelişmiş ülkelerde satış geliştirme çabalarının
önemi artmaktadır.”207 Dünya pazarlarında tanınmış marka ve ürünleri ile lider
konumunda olan uluslararası işletmelerin büyük bir çoğunluğu hatta tamamının gelişmiş
ülke uluslararası işletmeleri olduğu göz önüne alındığında, satış geliştirme çabalarının
uluslararası işletmelerin pazarlama çalışmaları içindeki yeri daha iyi anlaşılacaktır.
Kişisel Satış: Burada söz konusu olan uygulama, işletmenin satış elemanlarının
sürekli seyahat halinde ve yeni müşteri bulma yönünde yoğun bir çaba içinde olmasıdır.
Basın ya da televizyon ilanları ve postalama yoluyla gerçekleştirilen pazarlamadan çok
aha etkili olan bu uygulamada satıcı, müşteri ile birebir temas halinde ve yüzyüze
iletişimde bulunmaktadır. Bu da satış personelinin kişilerarası iletişim ve satış
yeteneklerine sahip olması gerekliliğini vurgulamaktadır. Tamamen kişisel olan bu
yetenek, kaliteli ürün ya da hizmet ile birleştiğinde başarı yüzdesi oldukça fazladır.
Uluslararası işletmeler bağlamında konuyu ele aldığımızda, işletmenin ürün ya da
hizmetini kişisel satış tekniği ile müşteriye tanıtmak ve satmak durumunda olan
satıcıların yabancı bir ülke ile özdeş bir ürünü tüm özellikleri ile tanımak, benimsemek
ve müşteriyi bu yönde ikna etmek durumunda olacağını söylemek doğru olacaktır. Bu
nedenle “kişisel satış çabalarının uluslararası pazarlama kapsamında önemi, faaliyet
207
Heribert Meffert, Joachim Bolz a.g.e., , s.197.
257
gösterilen her bir ülkeye özgü kurallar, değer sistemleri, gelenek ve göreneklerde
yatmaktadır. Bu bağlamda özellikle uluslararası pazarlamada kişisel satışta başarı
açısından sözsüz iletişimin ve beden dilinin sinyallerini çok iyi değerlendirmek
gerekmektedir. Örneğin, birçok ülkede büronun genişliği işletme hiyerarşisinin bir
göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca randevu saatlerine tam zamanında
uymanın olumlu karşılandığı ülkeler olduğu gibi bu saatlere uymanın hiç de önemli
olmadığı ülkeler de vardır. Sözsüz iletişim ve vücut dilinin içeriğine ilişkin bir saldırı ya
da uyumsuzluk uluslararası kişisel satış çabalarına olumsuz görüşme ve satış sonuçları
olarak yansıyacaktır.”208
Bu nedenle uluslararası işletmenin pazarlama çabalarında yerini alacak olan
kişisel satış çabaları, satış elemanının ulusal bir marka ya da ürünü satarken sahip olması
gereken nitelikleri arttırıcı bir durum arz etmektedir. Çünkü satış personeli müşteriyi,
ikna çabalarına belki de müşterinin olumsuz fikir ve düşüncelere sahip olduğu bir ülke
kaynaklı ürüne sempati ve ilgi uyandırma çabalarını da eklemek durumundadır. Ayrıca
daha önce müşterinin ürüne ilişkin zihninde oluşmuş olan olumsuz imaj yabancı bir ürün
olması nedeniyle daha zor ve uzun vadede olumluya dönüştürülebilecektir.
Uluslararası pazarda büyük öneme sahip kültürel farklılıkların kişisel satış
çabaları üzerindeki etkilerini aşağıdaki şeklide daha detaylı bir şekilde incelemek
mümkün olacaktır.
208
Heribert Meffert, Marketing:Grundlagen markorientierter Unternehmensführung, KonzepteInstrumente-Praxisbeispiele, Wiesbaden, Gabler Verlag, 1998, s.1162.
258
Şekil 22: Kültürün Kişisel Satışa Etkisi
KAYNAK: Jean-Claude Usunier, Björn Walliser, Interkulturelles Marketing, Mehr Erfolg im
internationalen Geschaeft, Wiesbaden, Gabler, 1993, s. 234.
Yukarıdaki şekilden de anlaşılacağı gibi uluslararası alanda pazarlama
faaliyetlerini sürdüren işletmelerin değişik kültürel geçmişe ve bilince sahip satış
personeli ile kişisel satış çabalarını yürütmeleri ve bunu başarıyla gerçekleştirmeleri
kültürel farklılıkların satış sürecine yapacağı olumsuz etki nedeniyle hiç de kolay
olmayacaktır. Ancak kişisel satış çabalarının müşteri ile birebir temasa ve yüzyüze
iletişime dayalı özelliği nedeniyle yaratılabilecek olumlu yönlerinin uluslararası işletme
259
ve pazarlaması açısından kullanılabilmesi için satış personelinin seçimi, kültürlerarası
görüşme uygulamaları ve personelin bilgilendirilmesi, eğitilmesi, motivasyonu
değerlendirilmesi ve kontrolünü içeren yürütme görevinin dikkatli bir şekilde yerine
getirilmesi gerekmektedir.
Doğrudan Pazarlama (Direktmarketing):
Pazarlama karmasında pazarlama araçlarının her bir kişiye özel olarak doğrudan
iletilmesi
olarak
tanımlanan
doğrudan
pazarlama
çalışmaları
çeşitli
şekilde
gerçekleşmektedir209.
Şekil 23: Doğrudan Pazarlama Çeşitleri
KAYNAK: Werner Pepels, Kommunikations-Management, Stuttgart, Schaeffer-Poeschel
Verlag, 1996, s.488.
209
Rainer Lange, Marianne Ohmann, Fachlexikon-Öffentlichkeitsarbeit, Frankfurt am Main, Verlag
Gemeinschaftswerk der Evangelischen Publizistik, 1997, s. 30.
260
Tutundurma çalışmaları bir ürünün varlığı ve yararları hakkında hedef pazarın
bilgilendirilmesi, ürünün hatırlatılması ve ürün hakkında olumlu düşüncelerin
oluşturulması faaliyetlerini kapsadığından doğrudan pazarlama da uluslararası
pazarlamanın tutundurma faaliyetlerinden önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.
Doğrudan pazarlama çeşitlerini gösteren yukarıdaki şekil incelendiğinde, kişisel satış
çabalarında satış personeli yani personel-insan unsuru ön planda ve önemli öğe iken,
doğrudan pazarlamada daha çok müşteriye ulaşabilmek için posta ve medya hizmetleri
ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle uluslararası pazarlama açısından faaliyette bulunulan
ülke pazarına ve dolayısıyla müşterisine ulaşmak için doğrudan pazarlama yönteminin
kullanılabilmesi için öncelikle söz konusu ülkenin medya, telekomünikasyon, diğer
postalama ve ulaşım teknolojilerine sahip olması belirleyici bir öneme sahiptir.
261
B- ULUSLARARASI
PAZARLAMA
KARMASI
İÇİNDE
HALKLA
İLİŞKİLER
Büyük küçük bütün işletmeler müşterilerini satın alma yönünde eyleme geçirmek
ve müşteri sadakatini ayakta tutabilmek için halkla ilişkilerin ne kadar güçlü bir etken
olduğunun farkındadırlar. Böylece “günümüzde halkla ilişkilerin yalnızca bir yönetim
değil, aynı zamanda bir pazarlama aracı da olduğu kabul edilmektedir. Çünkü halkla
ilişkiler teknikleri yalnızca bir işletmede çalışan insanlar, ortaklar ve genel kamuoyu ile
ilişkilerde kullanılmakla kalmayıp, aynı zamanda pazarlama stratejilerinde yer alan
dağıtım kanallarındaki aracılar, satış noktalarındaki insanlar ve sonuçta müşteriler ile
tüketicilerle de ilgilenmektedir.”210 İşletmeler günümüzün artan rekabet merkezli, dünya
ölçeğindeki pazar ortamı içinde yaşamlarını sürdürebilmeleri için eskisinden çok daha
etkin ve maliyet etkili bir pazarlama anlayışını uygulamak zorunda olduklarının
bilincine varmışlardır. Bu da tam olarak pazarlama halkla ilişkileri ve entegre pazarlama
hareketinin gelişimine katkı sağlamıştır. Uluslararası pazarlamanın niteliksel hedeflerini
içeren tanınırlık derecesinin arttırılması, imaj, kurum kimliği, güven arttırma ve
oluşturma, kalite, inanırlık derecesinin arttırılması gibi unsurlar özellikle halkla ilişkiler
faaliyetlerinin yoğun bir şekilde kullanılması sonucu ulaşılabilecek hedefler olarak
karşımıza çıkmaktadırlar.
Bugün halkla ilişkilerin bütünleşik pazarlama iletişimi içindeki tartışmasız biricik
rolü genel olarak kabul görmüş bir gerçektir ve gelecekte de çok daha büyük öneme
sahip olacaktır. Çünkü her şeyden önce halkla ilişkiler uluslararası işletmeler açısından
pazarlama amaçlı uygun bir ortamın yaratılması için çok etkili bir yöntemdir, ayrıca
halkla ilişkiler çok çeşitli hedef gruplara yönelik olarak dolaylı ve dolaysız yollarla ilgiyi
üretmek üzere birçok taktiği uygulamaya koyabilmektedir. Tüm bunların yanı sıra,
halkla ilişkilerde temel amaç enformasyonken, pazarlamanın temel amacı satıştır ve
262
pazarlama ve halkla ilişkiler çalışmalarının hedef kitleleri bunu bilmektedir. Böylece
tüketici, satın almaya karar verdiği ya da vereceği ürün ya da hizmet için gereksinim
duyduğu bilgiyi sadece halkla ilişkiler aracılığıyla elde edebileceğinin de farkındadır.
Daha önceki bölümde de belirttiğimiz gibi klasik pazarlama yaklaşımından,
pazarlama karması, pazarlama iletişimi ve en son olarak da bütünleşik pazarlama
iletişimi olarak karşımıza çıkan yeni pazarlama yaklaşımlarının içinde halkla ilişkilerin
özellikle pazar amaçlarına yönelik halkla ilişkiler önemli bir konumdadır. Çünkü,
bütünleşik pazarlama iletişiminin esasını çok basit anlamıyla sinerji oluşturmaktadır.
Buradaki düşünce tüm ürün mesajları stratejik tek bir merkezden koordine edilirse
etkinin çok daha güçlü olacağıdır. Bütünleşik pazarlama iletişiminde esas olan tek
sesliliktir; bütünleşik pazarlama iletişimi süreçlerinin, bir hizmet ya da ürüne ilişkin
müşteriye iletilen mesajların kontrolü ve koordinesinin yönetimidir. Amaç çok daha
fazla satmaktan çok ilişkilerin inşasıdır. Halkla ilişkiler bütünleşik pazarlama iletişimi
sürecinin çok kritik bir bölümünü oluşturmaktadır. Özellikle bir örgüt içindeki tüm
gruplar ile olan iletişimi ve ilişkisi nedeniyle halkla ilişkiler uzmanları bütünleşik
stratejilerin belirlenerek uygulanmaya konulması açısından son derece uygun bir işleve
sahiptirler. Çünkü tüketim davranışını etkileyen klasik anlamda düşünüldüğü gibi
yalnızca müşteriler değil, aynı zamanda çalışanlar, hissedarlar, komşular, yasa koyucu
ve düzenleyicilerdir. Araştırma sonuçlarına göre tüketicilerin sıradan reklam mesajlarına
olan inancının azaldığı dikkate alınırsa, halkla ilişkilerin bütünleşik pazarlama
iletişiminin başarısı açısından ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Uluslararası işletmelerin halkla ilişkiler çabalarını bütünleşik pazarlama
iletişimi yaklaşımına dayanarak pazarlama halkla ilişkileri (MPR) ve işletmenin
tanıtımına yönelik, kurumsal halkla ilişkiler (CPR) olarak öncelikle iki gruba ayırmak
doğru olacaktır. Bütünleşik pazarlama iletişimi içinde kurumsal halkla ilişkiler, tanıtımın
mal ya da hizmet üzerine değil, tamamen işletmenin kendi imajına ve prestijine yönelik
210
A.Bülent Göksel, Füsun Kocabaş, Müge Elden, Pazarlama İletişimi Açısından Halkla İlişkiler ve
Reklam, İstanbul, Yayınevi Yayıncılık Ltd., 1997, s. 127.
263
olarak gerçekleştirilen bir uygulamadır. Ürün reklamında işletmenin ürettiğini herhangi
bir ürün ya da hizmetin kitle iletişim araçlarında sunulması söz konusu iken, “kurumsal
reklamda ise, üretici firma mesajın içeriğini daha fazla prestij sağlamak ve bu yolla
Pazar birimlerinin firmaya karşı olan bağlılıklarını sağlamak doğrultusunda geliştirir. Bu
tür reklamlarda aynı zamanda, tüketici gözünde o firmanın saygınlığını arttırmaya
yönelik mesajlar işlenir”211 Adından da anlaşıldığı gibi pazarlama halkla ilişkileri
kampanyalarının en etkin ve önemli araçlarından biri hiç kuşkusuz tanıtmadır. Bugünkü
modern teknoloji bize bu konuda geniş olanaklar sunmaktadır. Özellikle son yıllarda
tüm işletmeler tarafından etkin bir tanıtma ve halkla ilişkiler aracı olarak kullanılan
internet, yaygın ağ uygulaması sayesinde, zaman ve mekan kavramlarının anlamlarının
değiştirerek, çok farklı coğrafya ve kültürlere ait tüketicilere ulaşma olanağı
tanımaktadır. “Pazarlama halkla ilişkileri reklamın tek başına yeterli olmadığı
durumlarda uygulanır. Bir duyuru gerektiren ürün, hizmet ve konularda ya da basın
desteği ile ilave bir dikkat yoğunluğu edinilmesi gerektiğinde, pazarlama halkla ilişkileri
reklamın etkisini destekler ve tamamlar...Pazarlama halkla ilişkilerinin temel yararı
tüketici gözünde mesajın objektifliğinde, düşük maliyet karşısında geniş erişim alanında,
günlük ve magazin basınının redaksiyonel çevresinde yerleşmesi temelinde mesajın çok
yüksek oranlı inandırıcılığında yatmaktadır.”212
Marka oluşturma ve koruma çabaları açısından reklamın her geçen gün daha çok
güç kaybettiği ve satış geliştirme çabalarının her geçen gün daha karmaşık ve önemli bir
görevi üstlendiği dikkate alındığında pazarlama görevlilerinin pazarlama halkla
ilişkilerini daha fazla oranda uygulamaya koyma ve önemseme çabası içine girmeleri
gerektiği açıktır. Pazarlama halkla ilişkiler aşağıda kısaca değinildiği gibi farklı araçları
kapsayan bir çalışmadır213:
“Yayınlar: Firma dergisi, faaliyet raporu, yardımcı müşteri broşürleri vs.
211
Ahmet Bülent Göksel, Belma Güneri, Reklam Kampanyaları ve Medya Planlaması, İzmir, E.Ü.İletişim
Fakültesi Yayınları No:2, 1993, s. 12.
212 Albin Wallinger, PR Management by Matrix, Harrislee, K.u.K. Verlag, 1994, s.91.
264
Çeşitli organizasyonlar: Sportif ve kültürel organizasyonların sponsorluğu,
ihtisas fuarları.
Haberler: İşletme çalışanları, ürünleri ve işletmenin kendisi hakkında olumlu
hikayeler.
Faaliyette
bulunulan
çevreye
yönelik
halkla
ilişkiler:
Yerel
çevrenin
gereksinimleri için zaman ve para desteği.
Görsel kimliğin desteklenmesi: Antetli mektuplar, kartvizitler, çalışanların giyim
düzeni.
Lobicilik: Yasa koyucuyu işletme amaçları yönünde etkileme çabaları.
Sosyal sponsorluk: Görüntü ve imajın iyi ve toplumsal amaçlar için destek
vermek suretiyle iyileştirilmesi.”
Pazarlama halkla ilişkileri halkla ilişkilerin bir dalı olarak sistemde yerini
almıştır. Bu nedenle halkla ilişkiler pazarlama karmasının öğelerinden biri olarak
şematik gösterilmesi, düşünülmesi ve tartışılması gereken bir konudur. Ürünün
tüketiciler tarafından, işletmenin istediği şekilde algılanmasını sağlamaya yönelik
çalışmalar yapan ürün halkla ilişkilerinin genel amacı ürüne yönelik olumlu
imaj
oluşturularak satışı sağlamaktır. Tüketici işletmeyi genelde kendisine sunulan ürün
biçiminde algılar. “Bu bağlamda, pazarlama halkla ilişkileri çalışmasının başarıya
ulaşması için uyandırılmak istenen imaj doğrultusunda mamulün rengi, biçimi, ambalajı,
dağıtım
kanalları
konularında
gerekli
saptamaların
yapılması
gerektiğini
söyleyebiliriz.“214
Halkla ilişkiler farkındalığın arttırılması ve tanınmışlığın güçlendirilmesi
konusundaki bakış açısını temsil ediyorsa ve bu konu da tamamen bir örgüt ve örgütün
yöneldiği halk arasındaki iletişimle ilgili ise, uluslararası işletmelerin halkla ilişkiler
213
Philip Kotler, a.g.e., ,s. 144.
Nurhan Babür Tosun, “Halkla İlişkilerin Pazarlama Literatüründe Yeniden Ele Alınması Gerekmiyor
mu?”, Pazarlama Dünyası, Yıl: 13, Sayı: 77, İstanbul, Dünya Yayıncılık, Eylül-Ekim 1999, s. 15.
214
265
olgusuna daha fazla gereksinimleri vardır. Çünkü uluslararası işletmeler faaliyette
bulundukları ev sahibi ülke pazarında her şeyden önce o ülkenin kendine ait diğer
işletme ve ürünleri ile rekabet etmek durumundadırlar. Ayrıca tüketicilerin aynı ürünü
üreten iki işletmeden, kendilerine özgü kültürel değerler, normlar sisteminin içinde
yaşama başlamış olan ulusal işletmeyi tercih etmeleri de söz konusu olabilecektir.
Uluslararası işletmelerin pazarlama amaçlı halkla ilişkiler çabaları olarak
belirtebileceğimiz bartering*, ürün yerleştirme, sponsorluk, fuar ve sergi uygulamalarını
incelemeden önce, bu faaliyetlerin, yani yurt dışı pazarlardaki halkla ilişkiler
uygulamalarının hedef gruplarını incelemek yerinde olacaktır.
*
İngilizce olan bu kavramın Türkçe kelime anlamı takas olmakla beraber, Türkçe pazarlama ya da halkla
ilişkiler literatüründe bilinen bir karşılığı yoktur.
266
Şekil 24: Yurtdışı Pazarlardaki Halkla İlişkilerin Hedef Grupları
Yurtiçi, yurtdışı ve
diğer
sınıflandırmalara
dahil olan
çalışanlar
Yerli hükümet
(eyalet, merkez,
bölge, belediye
düzeyi)
Fikir Önderleri
(kamusal yaşama
ait önemli kişilikler
ve diğerleri)
Tüketiciler/
Endüstriyel
Alıcılar
Genel Kamu, (ana ülke,
yabancı devletler,
uluslararası/küresel)
İŞLETME
Medya
Ev sahibi ülke
hükümeti (eyalet,
merkez, bölge,
belediye düzeyi)
Dağıtım aracıları
(birçok düzeyde)
Ortaklar
Sevkiyatçılar
Hissedarlar
Potansiyel
kazanç grupları
KAYNAK: Reinhard Hünerberg, a.g.e.,s. 280.
Yukarıda halkla ilişkilerin bütünleşik pazarlama iletişimi içindeki yerinin
önemini aktarırken halkla ilişkiler ve pazarlamanın amaç, hedef kitle, görev
ve
kavramsal farklılıklarına değinmiş ve halkla ilişkilerin hedef kitlelerinin pazarlamanın
hedef kitlelerinden farklılıkları da vurgulanmıştı. Bu bütünleşik pazarlama iletişimi
267
çalışmalarına halkla ilişkilerin yapacağı katkı açısından büyük önem taşımaktadır.
Çünkü halkla ilişkiler çalışmaları uluslararası işletmeler açısından önem arzeden her
türlü hedef kitle ve gruba yönelik olarak hazırlanmaktadır. Uluslararası işletmelerin
halka ilişkiler çalışmaları açısından önem taşıyan hedef kitleleri belirlerken dikkat
etmeleri gereken nokta, belirlenen hedef kitle ile arasında oluşan etkileşim derecesi ve
enformasyon akışındaki yoğunluktur.
Halkla ilişkileri bir örgüt ve ilişkide bulunduğu halklar ile arasındaki iletişimin
yönetimi olarak tanımladığımızda, hedef kitleyi işletme için büyük öneme sahip bir grup
insan olarak ifade etmek gerekmektedir. Halkla ilişkilerin hedef kitlesini pazarlama
amaçlı çalışmaların hedef kitlesinden ayıran temel özellik, halkla ilişkilerin hedef
kitlesinde daha sosyal bir boyuttan daha çok iletişim davranışı, sorumluluk bilinci ya da
etkilenme derecesi gibi politik kategorilerden söz edilmekte olduğudur. Pazarlama
amaçlı hedef kitlenin bölümlenmesinde daha çok psikografik , demografik ya da yaşam
biçimi gibi kriterler ön plana çıkmaktadır. Halkla ilişkiler açısından bir örgütün
davranışlarının sonuçları doğrudan bir grup insan üzerinde etkili olduğunda ya da tam
tersi durumlarda hedef kitle kavramından söz etmek mümkün olacaktır. Bu iki yönlü
değişken etkileşimi ifade etmektedir. İşletmenin eylem ve davranışlarından etkilenen
grupları üç ayrı hedef kitle içinde ele almak mümkün olacaktır215:
-
“Etkilenen ancak bunun farkında olmayan
hedef kitleler (‘gizli hedef
kitleler’)
-
Sorunun farkında olan ancak bu soruna karşı herhangi bir önlem almayan
(‘bilinçli hedef kitleler)
-
Sorunu ortadan kaldırmak üzere örgütlenen hedef kitleler (‘aktif hedef
kitleler’)”.
215
Horst Avenarius, Public Relations: die Grundform der Gesellschaftlichen Kommunikation,
Darmstadt, Wissenschaftliche Buchgesellschaft, 1995, s. 179.
268
Uluslararası işletmelerin önemli üzerinde durmaları gereken hedef kitleleri
etkileyebilecek fikir liderleri grubuna, politika, ekonomi, çevre ve tüketici hakları,
sendikalar ve medyanın önde gelen kişileri girmektedir.
Küresel pazarlarda hedef kitle çok fazla çeşitlilik göstermektedir. Bu kitlelerin
beklentileri, kampanyanın kararlaştırılmasında önemli rol oynayacağından titizlikle
araştırma yapılmasını gerektirir. İşletme, bir ülkede pazarlama faaliyetlerine ve
dolayısıyla reklam kampanyasına başlamadan önce ilişkide bulunacağı tedarikçileri,
aracıları, hükümeti, halkı, banka ve kredi kuruluşlarını, medya kuruluşlarını, ortakları ve
çalışanları tanımalı, detaylı bilgi elde etmelidir. Bu enformasyonun doğru veriler ile
oluşturularak kullanılması, uluslararası işletmelerin pazarlama amaçlı faaliyetlerinin
başarısı üzerinde önemli bir etkiye sahip olacaktır. Çünkü “yapılacak araştırmanın en
önemli amaçlarından biri, çokuluslu hedef kitlenin benzer yanlarını ortaya çıkarmaktır.
Benzer tutum ve değerlere sahip ülkeler ayrımı bu konuda uluslararası pazarlamacıya
yardımcı olabilir. Benzerliklerin derecesine göre, tüm bölgeye yönelik (pan-regional) ya
da global bir kampanya uygulanabilir.”216
Bartering: Çok yeni bir uygulama olan bartering uygulamasında önceden
hazırlanmış yayın programlarının reklam süresi karşılığında özellikle özel televizyon
kanallarında değiş tokuşu söz konusudur.“Bu uygulamanın öncülüğünü uluslararası bir
işletme olan Procter & Gamble yapmıştır. ‘Soap Operas’ pembe diziler de isimlerini
deterjan ve vücut bakım ürünleri üreten bu işletmeden almışlardır.” 217
Bartering işletmenin kendi üretimi olan kitle iletişim aracı ürününü televizyon ya
da radyo kanalına reklam zamanı karşılığında değiş tokuş yöntemi ile satması demektir.
Bu işlem daha çok televizyon medyası ile işletmeler arasında gerçekleşmektedir.
Yayıncılar ücretsiz reklam zamanı vermek suretiyle işletmenin kendisinin ürettiği
216 Ece Aksu Armağan, “Uluslararası Pazarlama Kararlarında Tutundurma Faaliyetlerinin Önemi”,
Pazarlama Dünyası, Yıl: 13, Sayı: 75, İstanbul, Dünya Yayıncılık, Mayıs-Haziran 1999, s.43.
217 Werner Pepels, Kommunikations-Management, Stuttgart, Schaeffer-Poeschel Verlag, 1996, s. 510.
269
programlara ödeme yapmaktadır. Bartering uygulamasının temel nedenlerinden birisi,
yayıncı televizyon kanallarının iyi ve kaliteli programlar konusundaki eksikliğidir.
Bartering aracılığıyla uluslararası işletme hazırlamış olduğu programlarda kendi
küresel ürünlerine yer vermek suretiyle çoğu zaman uluslararası medyada gösterime
giren bu programlar aracılığıyla çok geniş ve birçok ülkeyi kapsayan hedef kitlesine
ulaşma imkanı bulmaktadır. “Örn: Unilever bir reklam ajansı ile birlikte Avrupa’nın ilk
pembe dizisini hazırlamış ve 1991 yılından itibaren Fransa, İtalya ve İspanya’da yayına
sokmuştur. Uluslararası bir reklam ajansının bir yetkilisi bartering uygulamasının ancak
dünya çapında pazarlanması halinde maliyetini karşılayacağını ifade etmiştir. Çünkü
pembe diziler hiç de düşük bütçeli olmayan filmler sınıfına girmekte ve milyon dolar
sınırını aşan bütçelerle hazırlanmaktadırlar demiştir.”218
Ancak bu uygulamanın uluslararası işletmeler açısından yararları özellikle
faaliyette bulunulan ülkenin kültürel gelişimine destek amaçlı belgesel programların
hazırlanması ve televizyonlarda yayınlanması sonucunda uluslararası işletme o ülke
halkı üzerinde yaratmaya çalıştığı sosyal sorumluluk sahibi ve ülke gelişimine genel
olarak büyük katkı sağlama çabasında işletme imajını daha inandırıcı bir yolla
kuvvetlendirebilecektir.
Ürün Yerleştirme (Product Placement): Belirli markaların sinema filmleri ya da
televizyon dizilerinin içeriğine aksesuar ya da sahne donanımı olarak yerleştirilmesi ile
gerçekleştirilen reklam aracı olarak tanımlayabileceğimiz ürün yerleştirme çalışmaları
da yine uluslararası halkla ilişkiler tarafından pazarlama amaçlı olarak uygulamaya
konulabilecek bir çalışmadır.219 Burada söz konusu olan bir film ya da bir dizinin içinde
amaçlı bir şekilde markalı ürünün kullanılması suretiyle ürünün izleyici zihninde yer
etmesini ve üretici firmanın ürünü hakkında düşündüğü imaj doğrultusunda bir fikrin
izleyicide oluşmasını sağlamak amacıyla konumlandırılmasıdır.
218
Michael Kunczik, a.g.e., s. 355.
Rainer Lange, Marianne Ohmann, Fachlexikon-Öffentlichkeitsarbeit, Frankfurt am Main, Verlag
Gemeinschaftswerk der Evangelischen Publizistik, 1997, s.105.
219
270
Uygulamada birçok çeşidi olan ürün yerleştirme uygulamasını aşağıdaki şekil
aracılığıyla daha iyi incelemek mümkün olacaktır.
Şekil 25: Ürün Yerleştirme Stratejisinin Çeşitleri
KAYNAK: Werner Pepels, a.g.e., s.512.
Ürün yerleştirme stratejilerinden sınıfsal yerleştirme, ürün sınıfının ya da
markalı bir ürünün temsili örneği görüntülenmeden anlamlandırılmasıdır. Kurumsal
yerleştirmede, bir ürünün değil kurumun kendisi senaryo ve eylemin içinde yer
271
almaktadır. Ürün yerleştirme de ise, bir ürünün amaçlı bir şekilde gerçek sahne aksesuarı
olarak kullanılması söz konusudur. Yeni bir ürünün ya da ürün grubunun yerleştirilmesi
yenilikçi yerleştirme, işletmenin kapsayıcı bir mesajı ya da üretimi filme yerleştirmesi
ise mesaj yerleştirme olarak tanımlanabilir. Herhangi bir rol ya da eylem ile
bağlantılandırılmadan sadece set aksesuarı olarak kullanılması sete yerleştirme, bir rol
ya da eylem ile bağlantılı olarak kullanılması yaratıcı yerleştirme, ürünün bir resminin
ya da fotoğrafının film içinde yer alması görsel yerleştirme, oyuncuların ürünün adını
telaffuz etmesi ise sözel yerleştirme olarak belirtilmektedir.220
Sponsorluk : Ekonomik, siyasal, teknolojik ve sosyo-kültürel değişimler sonucunda
ve bu yoğun değişimin olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak ya da en aza indirgemek
amacıyla uluslararası işletmeler hedef kitlelerine ulaşmak için sponsorluktan
yararlanmaktadırlar. Sponsorluk olgusuna ve sponsorluk faaliyetlerine son yıllarda ilgi
son derece artmıştır. 1999 yılında dünya çapında işletmeler, spor, sanat ve diğer
faaliyetler için toplam 19,2 milyar dolar harcamışlardır. % 65’lik bir oran ile bu
faaliyetler içinde spor en önde gelmektedir. % 11 ile eğlence organizasyonları, % 9 ile
festivaller ve % 6 ile de sanat faaliyetleri bunu takip etmektedir.221
Özellikle uluslararası işletmelerin sponsorluk uygulamasını kullanmak suretiyle
maddi ya da hizmet ağırlıklı destek verilen kişi ya da kurumun sponsor olan işletmeyi
halkla ilişkiler açısından önemli etkide bulunacak şekilde tanıtmasını ya da ürününün
destek verilen kişi ya da kurum tarafından kullanılmasını talep etmektedir. “IBM ya da
American Express gibi uluslararası işletmelerin yanı sıra Nivea ve Marlboro gibi dünya
markaları küreselleşmesi ve kurum kimliklerinin faaliyet çevre ve pazarları ile
bütünleşmesini hedeflemektedirler. Faaliyette bulundukları ev sahibi ülke kültürü ile
220
a.g.e, s.512.
221......,.....,“En
7 Mayıs 1999.
hızlı gelişen pazarlama yöntemi – Sporsorluk”, Çev. Didem Eryar Dünya Gazetesi, İstanbul,
272
bütünleşme çabası içindedirler. Kendilerini ‘iyi kurumsal vatandaş’ olarak tanıtmak için,
ev sahibi ülkedeki kültürel, bilimsel ya da sportif çalışmaları desteklemektedirler”.222
Sponsorluk
kavramının
bugün
kazandığı
anlamlar,
bazı
sosyo-kültürel
gelişmelere dayanmaktadır223:
1.
“Kapitalizmin ve teknolojinin gelişmesine bağlı olarak kurumsal ve kişisel
servetler hızla büyüyor. Para kazanmak, tek başına bir amaç olmaktan çıkıp toplumda
kabul görmenin aracı haline geliyor. Ayrıca toplumsal kabul, son on yıllarda ortaya
çıkan türden işlerin başarısı bakımından önem kazanıyor.
2.
Teknolojideki gelişme sayesinde ürünlerin kalitesi hızla yükseliyor ve türdeş
ürünler arasındaki kalite farkı yok oluyor, bu durumda ürünlerin ve kurumların imajı
rekabet gücünün temel unsuru oluyor.
3.
Medyanın fiziksel ve toplumsal etkinliği hızla yükseliyor ve spordan müziğe
kadar her türlü kültürel etkinliğin küresel anlamda kitleselleşmesini sağlıyor.
4.
Küreselleşmenin toplumlar ve doğa üzerindeki doğal sonuçlarını olumlu
yöne çevirmek gereksinimi, başlıca gelirleri bağışlardan oluşan sivil toplum örgütlerini
arttırıyor ve güçlendiriyor”.
Halkla ilişkiler faaliyetinin sponsorluk çabası sonucu elde etmek istediği
sonuçları şunlardır224:
-
“Kurum
imajı:
Sponsorluk
işletmenin
toplum
tarafından
sosyal
sorumluluklarının farkında, topluma yararlı bir işletme olarak algılanmasına yardımcı
olur ve iyi niyetin oluşmasını sağlar. Bu yerel topluluk, ulusal ve uluslararası kamuoyu
düzeyinde gerçekleşebilir.
222 Klaus Schmidt, “Identitaet in internationalen Maerkten”, Blick durch die Wirtschaft, Nr. 219, Frankfurt
am Main, Frankfurter Allgemeine Zeitung GmbH, 12.11.1996, s.16.
223 Alp Orçun, “Ne yapsak ‘sporsorluk’ diyoruz da...”, Dünya Gazetesi, İstanbul, 7 Mayıs 1999.
224 Frank Jefkins, Planned Press and PR, Glasgow, B.Y.Y., 1993, s. 138.
273
-
Kurum kimliği: Kuruma ait logo, renk, yazı karakteri gibi kimliğe ilişkin
öğeler sponsorluk faaliyetinde sıkça kullanılacağından, işletmenin fiziksel kimliğinin
farkındalığını arttıracaktır. Tanınma süreci, işletmenin kolayca bilinmesini ve
rakiplerinden ayırt edilmesine destek veren bir iletişim değeridir.
-
İsmin bilinmesi: Bir işletmenin ya da ürünün isminin bilinmesi ve tanınması
zor telaffuz edilmesinden, yeni olmasından ya da yabancı bir isim olmasından dolayı zor
olabilir. Sponsorluk işletme isminin tanınmasına da bu anlamda yardımcı olur.
-
Haberdar etmek: İşletme adının tanınmasına bağlı olarak sponsorluğun
kullanılması, işletmenin faaliyetleri ve ürettiği mal ya da hizmetin hangi gereksinimleri
karşıladığına ilişkin olarak kamuoyunu bilgilendirecektir.”
Fuarlar ve Sergiler: Genel ya da uzmanlık konularında organize edilen fuarlar
bölgesel, ulusal ya da uluslararası boyutta gerçekleştirilen ticari, toplumsal ve kültürel
anlamda önemli tanıtma araçlarıdır. Fuarlar, fuar alanını gezmeye gelen binlere, yüz
binlere varan sayıda ziyaretçi ve müşteri ile mal ya da hizmetleri buluşturan, tanıtan ve
pazarlamasına yardımcı olan bir ortamdır.
Kuruluşun tanıtımını yapmak, mevcut
müşterilerle iletişimi koruyarak ürün ve hizmete olan ilgiyi arttırmak, potansiyel
müşterilere ulaşarak yeni pazar ve satış alanları yaratmak, yeni pazara sunulan ürün ya
da hizmeti tanıtmak, bölge temsilcilerinin etkinliğini arttırmak, faaliyetlerin daha hızlı
ve sağlık yürümesi için ilgili yetkililerle iletişim kurmak, pazar araştırmalarına ve uzun
vadeli stratejik planlamalar yapabilmek için veri toplamak ve sipariş olanakları yaratmak
gibi amaçları olan uluslararası fuarların başarıya ulaşması için dikkat edilmesi gereken
hususlar şunlardır225:
225
•
“Sergi yeri özellikle hedef kitlenin ulaşımı düşünülerek belirlenmeli,
•
Bütçe çıkarılmalı,
Filiz Balta Peltekoğlu, Halkla İlişkiler Nedir?, İstanbul, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., 1998,s.208.
274
•
Stand yerinin uygun olmasına dikkat edilmeli,
•
Basına verilmek üzere, reklam veya enformasyon amacıyla fotoğraf, basılı
materyal ve diğer görsel malzemeden oluşan bir dosya hazırlanmalı,
•
Elemanlar arasında önceden görev dağılımı yapılmalı ve konularında
bilgilendirilmeli,
•
Sözleşme yapılma olasılığına karşın, önceden hazırlıklı olmalı, hatta metnin
farklı lisanlarda versiyonu hazırlanmalı,
•
Sergi kataloğuna katılmalı,
•
Önceden belirlenen kişilere ücretsiz katılım olanağı sağlayan davetiyeler
gönderilmeli,
•
Amaçlar hakkında bilgilendirerek, stand dizaynı konusunda uzmanlardan
görüş alınmalıdır.”
Küreselleşme ve modern pazarlama anlayışı, uluslararası işletmeleri ürettikleri
mal ya da hizmetleri sürekli olarak geliştirerek uluslararası rekabete karşı güçlü
olmalarının yaşamsal bir gereklilik olduğunu öğretmiştir. Uluslararası fuarların
tüketicilerin ilgisini uyandırarak ticareti geliştirme işlevi, sınırlı bir alanda uluslararası
işletmelerin pazarlama çabalarını azami olarak gerçekleştirmelerine olanak sağlayan bir
ortam yaratmaktadır. “Başarılı bir fuar organizasyonuna çok güzel bir standla katılan bir
kuruluş kamuoyunda kendini tanıtma yolunda çok önemli bir adım atmış demektir.
Özellikle bazı fuarlarda özel etkinlikler düzenlenmesi uygun olur. Örneğin, resepsiyon,
film gösterisi, multivizyon, show, defile, akşam yemeği, basın bülteni, broşür, hediyelik
eşya ve fotoğraf çekimi gibi özel organizasyonlar düzenlenebilir.”226 Ayrıca işletmeler
226
Zeyyat Sabuncuoğlu, İşletmelerde Halkla İlişkiler, Bursa, Ezgi Kitabevi, 1998, s.151.
275
fuar organizasyonlarının örgüt kültürlerine, işletmeyi diğerlerinden farklılaştıran özel
değerlerin iletilmesine yaptığı katkının farkına varmışlardır.
Özellikle uluslararası alanda başı çeken fuarlar fuar organizasyonunu yapan
kuruluştan çok fazla performans talebinde bulunmaktadırlar. Çünkü bu tür fuarlar hem
ziyaretçi yapısı hem de katılımcılar açısından dünya çapında sektörün merkezini
oluşturmaktadırlar. Uluslararası fuarlar bu denli kapsamlı ve önemli organizasyonlar
olduğundan bu organizasyonun halkla ilişkileri de o denli büyük ve hata kabul etmez
olmaktadır. Burada halkla ilişkiler faaliyetleri ya da kısaca basın konferansları çok iyi
zamanlanarak planlanmak zorundadır. Fuar başlamadan altı ay önce ilk basın konferansı
yapılmalıdır. “Uluslararası fuar organizasyonlarında basının önemi çok büyüktür.
Özellikle uzman basın ile günlük ve ekonomi basını arasındaki farklılıkların dikkate
alınarak basının gereksinim duyduğu enformasyonun doğru adrese gönderilmesi
gerekmektedir. Ayrıca günümüz bilgisayar teknolojisi ve internet işletmelere basını fuar
ve işletmenin fuara katıldığı ürünleri konusunda çok daha hızlı ve kapsamlı
bilgilendirme olanağı sunmaktadır.”227
Fuar ortamında standda görevli personelin ziyaretçi ve potansiyel müşterilere
karşı tutumu işletme kültürü hakkında kapsamlı ve genel bir etki yapacaktır. Bu nedenle
fuar pazarlama stratejileri işletme kültürü içinden yaratılmış ve tek bir elden çıkmış
olmalıdırlar. Bunun yanı sıra fuar organizasyondan işletmenin beklediği hedefler de
doğru ve net bir şekilde tanımlanmış olmalıdır. Böylece organizasyon sonucunda elde
edilen veriler ışığında, fuarın ne derece başarılı olduğu hakkında fikir sahibi olmak
mümkün olacaktır. Yeni bir ürünün pazara sunulması aşamasında gerçekleştirilen fuar
organizasyonları, pazar ve pazar elemanları ile dolaysız ve yüzyüze bir temas olanağı
sağlamaktadır. Ancak burada yine müşteri ve ziyaretçi ile oluşturulacak olan diyaloğun
son derece sıcak olması arzu edilen sempati ve ilginin uyanmasına yardımcı olacaktır.
227
Eberhard Roloff, “Mega-Messen in Hannover, Herausforderung für Presse- und Öffentlichkeitsarbeit”, PR
Forum, 3.Jg. (1997), Nr.2, s.12-13, http://www.prforum.de/PRFOR/ARCH/ar2-97_3.htm
276
“Fuar standında tanıtımı gerçekleştirilen ürünlerin sunumundaki başarı, ambalajı
kadar, ürün hakkındaki enformasyonun yeterli aktarılıp aktarılmadığı, görüntüsü ve
tutumu ile olumlu bir işletme imajı yaratan stand görevli personeli ya da hosteslerinin
davranışları ile de doğrudan ilgilidir. Bununla beraber standın dizaynında kullanılan
renk,
biçim ve yaratıcılığın işletmenin kimliğinin bir parçasını oluşturan dış
görünümüne uygun ve onu destekler şekilde hazırlanması uygun olacaktır.”228
Uluslararası pazar ortamında uluslararası işletmeler açısından son derece önemli
bir vitrin görevi üstlenen fuar ve sergilerin işlev ve yararları şunlardır229:
“1. Fuarlar, bayi ve dağıtıcı gibi malı sürekli şekilde alabilecek kişi veya
kuruluşlarla malını sergileyen ihracatçı arasında bağlantı kurulmasına olanak sağlarlar.
Uluslararası fuarlara fuarın yer aldığı ülke dışından da ziyaretçi geldiğinden, ihracatçı
böyle bağlantıları birkaç ülke için de kurabilir.
2. Eğer fuarın yer aldığı ülkede ihracatçının bayii varsa, fuarda mallarını
sergilemekle bayisinin satış çabalarını desteklemiş olacak, ona yeni müşteriler
yaratacaktır.
3. Fuarlar ihracatçının pazarı yakından tanımasına olanak sağlarlar. Fiyatlar,
mallarda aranan özellikler, dağıtım kanalları konusunda yerinde bilgi edinilebilir.
4. Aynı şekilde rakipler de yakından incelenip, kuvvetli ve zayıf yönleri
konusunda bilgi edinilebilir. Bir çatı altında önemli rakiplerin çoğu bulunacağından
fiyatları, ambalaj şekilleri, ürün özellikleri, tahsilat ve finansman koşulları, sevk süreleri
öğrenilebilir.
228
Klaus Berg, “Die Gestaltung des Messauftritts als Ausdruck der Unternehmenskultur”,
Unternehmenskultur - Ein Weg zum Markterfolg, Richard Bachinger (Hrsg.), Frankfurt am Main,
Frankfurter Allg. Zeitung, 1990, s. 103 – 106.
229 Cem M.Kozlu, a.g.e., s..225.
277
5. İhracatçı, sadece rakiplerinin neleri sattıklarını değil, nasıl sattıklarını da
görebilir. İlettikleri
reklam mesajları, fuarda uyguladıkları promosyonlar, başarılı
standların özellikleri yakından incelenebilir.
6. İhracatçı, fuarda ziyaretçilere satışlar yapabileceği gibi, ilerisi için önemli satış
bağlantılarını da gerçekleştirebilir.”
Her biri kendi başına birer kitap konusu olabilecek kadar kapsamlı ele alınması
gereken kurumsal halkla ilişkiler (CPR) ve pazarlama amaçlı halkla ilişkiler (MPR)
uygulamaları olan bartering, product placement, sponsorluk, fuar ve sergiler ana hatları
ile incelenmeye çalışılmıştır. Şimdi ise, planla halkla ilişkiler faaliyetlerinden çok önce
işletmelerin ürün ve hizmetlerini tanıtmak ve müşterilerine duyurmak amacıyla
kullandıkları klasik reklam uygulamalarının uluslararası alanda karşı karşıya
kalabileceği sorunlar ve uygulama örnekleri incelenmeye çalışılacaktır.
278
C- ULUSLARARASI REKLAM
Uluslararası şirketlerin yerel pazarlarda mal ve hizmetlerinin tanıtım ve
tutundurma amaçlarına yönelik olarak gerçekleştirilen pazarlama faaliyetleri içinde
reklam önemli bir yere sahiptir. Çünkü pazarlama amaçlı halkla ilişkiler faaliyetleri ile
bütünleştirilmiş bir şekilde gerçekleştirilecek olan uluslararası reklamlar mal ve
hizmetlerin satışında en önemli desteği sağlayacağı gibi, uluslararası halkla ilişkiler
faaliyetlerine de yardımcı olacaktır. “Çünkü pazarlama iletişimi yöntemlerinden biri
olan reklam, mal ve hizmetlerin satışını etkilemek amacının yanı sıra, çok çeşitli özel
amaçlar da taşımaktadır. Bu anlamda sayılabilecek; yeni bir pazara girmek veya yeni bir
tüketici grubunu çekmek, yeni bir mal veya hizmeti pazara sunmak ve satışını arttırmak,
ilişkileri geliştirmek, kişisel satış programını desteklemek vb. özel amaçlar ile işletmenin
güvenilirliğini ve saygınlığı da sağlanmaktadır.”230 Uluslararası işletmelerin küresel
ölçekte yeni pazarlar kazanmak amacı düşünüldüğünde, uluslararası pazarlama
iletişiminin önemli bir aracı olarak uluslararası reklam aracılığıyla gerçekleştirilecek
tanıtımlar uluslararası işletmeler için ciddi bir değer taşımaktadır.
Bu saptamalar aynı zamanda küresel reklam ile işletme yönetimi arasındaki
ilişkiyi de vurgulamaktadır. Gerçekten de uluslararası işletmenin güvenilirliği ve
saygınlığı ile uluslararası ölçekte pazarlanan ürün arasında güçlü bir bağlantı vardır;
uluslararası şirketin organizasyonel yapısı ve marka yönetimi sistemi arasındaki ilişki bu
bağlamda uluslararası markaların tanıtımında göz önünde tutulması gereken önemli bir
unsurdur. “Küresel markalama özellikle dünya düzeyindeki pazarlama sürecinin
bütünleştirilmesi ve/ya da “küreyöreselleştirilmesinin” (glocalizing) üzerinde olduğu
kadar tanıtım ve kurum kültürünün organizasyonlar arasındaki ve içindeki işbirliği içine
230
Demet Gürüz, Reklam Yönetimi, İzmir, Ege Üniversitesi Basımevi, 1998, s. 5.
279
yerleştirilmesi üzerinde daha fazla bir vurgulamayı gerektirmektedir.”231 Bu nedenle
uluslararası pazarlamanın başarısı büyük ölçüde uluslararası firmanın organizasyon
yapısının uluslararası boyutlardaki faaliyetlerin başarılı bir şekilde yürütülmesine olanak
tanıyacak
kadar
etkili
olmasına
bağlıdır.
Geleneksel
olarak
organizasyonel
sorumlulukların şirket merkezi tarafından merkezi olarak ve sıkı bir biçimde kontrol
edildiği makropramit yapı ve yerel ihtiyaçlara, yerel pazarlara ve yerel kültürlere cevap
veren yerel özerklik ile temsil edilen şemsiye yapı olmak üzere iki temel organizasyonel
yapı bulunduğunu söyleyen Philippa ve Graham Hankinson, uluslararası şirketlerin
merkez kontrol ve koordinasyonu, yerel yönetim motivasyonu ve uluslararası ortak
sorumluluk önceliklerini gösteren bir modeli kullanarak bu modelde her iki yapının de
işleyişinin göründüğünü söylemektedirler.
Şekil 26: Uluslararası Hedefler Üçgeni
Yerel yönetim
motivasyonu
Merkezi
Kontrol
ve Eşgüdüm
Uluslararası
Ortak
Sorumluluk
KAYNAK: a.g.e., s.30.
231 Phillippa Hankinson, Graham Hankinson, “The Role of Organizational Structure in Successful Global
Brand Management: A Case Study of the Pierre Smirnoff Company”, The Journal of Brand Management,
280
Şekilde görüldüğü gibi, küreselleşmenin gelişmesi sonucunda pazarlama
faaliyetlerinin de küresel ölçekte tasarlanması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. “Küreselleşme,
küresel alanda etkinlik gösteren firmaların insanları homojen tüketici kitlelerine
dönüştürmeye yönelik çabalarını arttırdığı bir dönemdir. İnsanların zevk ve
alışkanlıklarının geniş kitleler halinde aynılaştırılması çabaları sürerken esnek üretimde
başarılı olan kimi firmalar ise zevk ve alışkanlıkların tatminine yönelik üretim ve
pazarlama sistemlerini geliştirmektedirler.”232 Bu bağlamda tekrar yukarıdaki şekle
dönecek olursak, pazarlama faaliyetlerinde uluslararası ortak sorumluluk özellikle
yetmişli seksenli yıllarda uluslararası iş dünyasının gelişmesiyle birlikte dikkate değer
bir tercih olarak etkisini hissettirmiş ve bu durumun sonucu olarak bu ihtiyacı giderecek
olan matriks yapıları daha popüler bir duruma gelmişlerdir.
Seksenlerden bu yana uluslararası şirketler ürün ve hizmetleri için uluslararası
düzeyde reklam yapabilme olanağının peşinde olmuşlardır. Çünkü uluslararası düzeyde
başarılı olmak isteyen bir işletme için uluslararası pazarlama faaliyetlerinde başarılı
olmanın yolu “global ürünleri ve markaları piyasaya sürmek, yanı bütün dünyada
standartlaşmış ürünleri ve markaları pazarlamaktır. ‘Evrensel standartlaştırma” denilen
bu doktrin üç hipoteze dayanır. Toplumsal ihtiyaçların homojenleşmesi, kabul edilebilir
bir kaliteye sahip düşük fiyatlı ürünler için evrensel bir tercihin oluşumu, üretim ve
pazarlamada,
kademeli
ekonomilerin
gerekliliği.”233
Ancak
bu
doktrinin
gerçekleştirilebilmesi kuşkusuz sorunsuz bir pazarlama alanında gerçekleşmemektedir.
Ülkelerin sosyo-kültürel farklılıkları ve politik-yasal düzenlemelerindeki farklılıklar bu
konudaki engellerin başında gelmektedir. Bu farklılıklar ürün ve hizmetlerin
standartlaştırılmasında olduğu kadar bunların pazarlamasında ve bölüm içinde ele
aldığımız gibi reklamlar aracılığıyla yapılan tanıtımlarında sorunlar yaratmaktadırlar.
Volume: 6, No: 1, B.Y.Y., C. Henry Steawart Publications, 1998, s.29.
232 İsmail Türkmen, Küçük ve Orta Boy İşletmelerde Pazarlama Yönetiminde Etkenlik İçin Reklam
Yönetimi, Ankara, Milli Prodüktivite Yayınları, No: 583, 1996, s. 12.
233 Armand Mattelard, Beyin İğfal Şebekesi: Uluslararası Reklamcılık, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1995,
s.83.
281
Bu açıdan uluslararası pazarlama içinde ürün ve hizmetlerin farklı kültürlere
sahip yerel bölgeler içinde reklamlar aracılığıyla tanıtılmasındaki sosyo-kültürel
sorunların ele alınmasına geçecek olursak, uluslararası işletmelerin pazarlama iletişimi
kapsamına giren uluslararası reklamlarda ürüne ya da kuruma ilişkin enformasyon, alıcı
konumundaki farklı kültürlere mensup kişilere yönelik olarak hazırlanmaktadır. İletişim
sürecinde alıcı durumundaki iletişim ortağı, farklı sosyo-kültürel sistemlerin, mesajı
kodlama ve kodaçma sürecine ilişkin farklı sözleşmeleri benimsemiş olan üyelerinden
oluşmaktadır. Uluslararası reklamın uluslararası konumunu belirleyen özel çerçevesini,
reklamın farklı kültürel ortamlardaki farklı anlamları, reklam uygulamalarına ilişkin
farklı yasal düzenlemeleri, reklamın uluslararası alandaki farklı hedef gruplarını, reklam
aracının oluşturulmasındaki değişik yaklaşımları, reklam mesajının taşıyıcısının seçimi
olarak saptamak mümkün olacaktır.234 Reklamın da temelinde iletişim sürecini
barındıran bir olgu olmasından hareketle kültürlerarası iletişim süreci olarak reklamı
aşağıdaki şekilde olduğu gibi açıklamak mümkündür.
234
Reinhard Hünerberg, a.g.e., s.239.
282
Şekil 27: Kültürlerarası İletişim Süreci Olarak Reklam
KAYNAK: Katharina M.Dallmann, Kultur und Werbung, Delmenhorst, Verlag Siegfried
Rieck, 1998, s.87.
283
Uluslararası reklam konusunda işletmelerin öncelikle karar vermesi gereken
konu uluslararası reklam kampanyasının yerel strateji düzleminde mi, yoksa küresel
strateji düzleminde mi planlanacağıdır. Yerel düzeyde planlanan kampanyalarda
reklamın yayınlanacağı hedef ülkenin kendine özgü kültürel koşulları gözönünde
bulundurulmaktadır. Örneğin Dünya çapında bir marka olan Coca-Cola firmasının
müslüman bir ülke olan Türkiye’deki Ramazan ayını kapsayan kampanyasında, ürünün
iftar sofrasının ayrılmaz bir parçası olarak konumlandıran konsepti, ya da Nescafe
firmasının sadece Türkiye’ye özgü simit ve çay ile yapılan kahvaltı alışkanlığına
alternatif olarak simitin yanına Nescafe’yi konumlandırmak suretiyle hazırladığı
kampanyayı buna örnek verebiliriz. Ayrıca DeBeers pırlanta firmasının, Türkiye’deki
evlilik ve düğün törenlerinde geline takılan takı geleneğine dayanarak hazırladığı reklam
yine yerel kültürün özellikleri dikkate alınarak hazırlanmış kampanyalara birer örnek
teşkil etmektedir. Bu örnekler ulusal/yerel kültür ile reklamların yorumlanması
arasındaki ilişkinin önemini vurgulayan örnekler olarak görülebilirler.
Küresel planlama stratejilerinde ise, tüketicilerin evrensel gereksinimleri
gözönünde tutulmaktadır. Standart reklam kampanyaları merkezi olarak oluşturulmakta
ve küresel ya da bölgesel olarak yayınlanmaktadır. Buna örnek olarak yine global bir
ürün olan Coca-Cola’nın tüm dünya ülkelerinde aynı anda ve değiştirilmeden yayına
giren son reklam kampanyasını verilebilir. Coca-Cola şirketinin yöneticileri uluslararası
işletmelerin yerel pazarlardaki pazarlama başarısı için büyük öneme sahip olduğu
düşünülen, “Küresel Düşün, Yerel Davran” (Global Think – Local Touch) sloganına
uygun olarak hazırlanan bu reklam filminde tüm dünyada aynı görüntü ve göstergeleri
kullanmasına karşın, girilen yerel pazarın kültürel bir göstergesi olan yerel müziğin
görüntülere eşlik etmesi kararını vermiştir.
Uluslararası
reklam
kampanyalarında
sosyo-kültürel
farklılıklardan
kaynaklanabilecek yanlış anlamaların mutlaka önüne geçilmesi gerekmektedir. Aksi
takdirde bu yanlış anlamalar, uluslararası işletmenin dünya ölçeğinde oluşturmaya
284
çalıştığı genel imajını, ürünün kendi imajını ve son olarak işletmenin ana ülke imajını
son derece olumsuz etkileyebilecektir. Hatta bu durum Coca-Cola firmasının geçtiğimiz
yıllarda başına gelen türden bir krize bile neden olabilir. Bu kampanyada müslüman
ülkelerde de tüm dünyada olduğu gibi yayınlanan bir basın ilanında bir Arap müslüman
Coca-Cola dolabının önünde namaz kılmaktaydı. Bu durum Coca-Cola’nın tanrı
konumuna konulduğu iması nedeniyle tüm müslüman Arap ülkeleri tarafından protesto
edilmiştir. En sonunda firma bu yanlış anlamadan ötürü özür dileyerek olayın daha da
büyümesine engel olmuştur.
285
Tablo 8: Uluslararası Reklam Kampanyalarındaki Yanlış Anlamalar
KAYNAK: a.g.e., s.89.
Ekonomik yaşama başladığı ülkeden farklı bir ülke ve sistemde faaliyet gösteren
uluslararası işletmelerin dış çevrelerinde tanımak ve kurallarına göre davranış ve
tutumlarını hatta işletme vizyonunu oluşturmak zorunda olduğu bir de yasal çevre de
politik çevre kadar pazarlama faaliyetlerini etkilemektedir. Bu yasal çevre her bir
286
ülkenin genel hukuk kuralları çerçevesinde düzenlediği ekonomik ve ticari faaliyetlerin
o ülke içinde nasıl yürütülmesi gerektiğini belirleyen yasal ortamı ifade etmektedir. Bu
yasalar her ülke için farklı olarak her ülkenin fiyat, ürün, tüketici koruma, tanıtım,
reklam, vergi, rekabet, iş ve sosyal haklara ilişkin yasal düzenlemeleri içeren bir dizi
kuralı içerir. Yasal çevrenin her ülkede gösterdiği farklılıklar uluslararası şirketlerin
pazarlama
faaliyetlerinin
ticari
faaliyetler
ile
ilgili
yasal
sistem
içinde
gerçekleştirilmesinde sorunlar ortaya çıkarabilmektedir. Bu türden sorunları aşağıda
olduğu gibi sıralayabiliriz235:
•
“Bazı uygulamaların toplumsal etik açısından kabul edilmesi
veya edilmemesi genellikle kamuoyu tartışmalarına neden olmakta ve bu,
yasama organlarını etkilemektedir. Reklam filminde veya gazete veya
dergide çıplaklık bazı toplumlarda normal karşılanırken, bazılarında
kabul edilememektedir. Benzer şekilde, çocukları etkileyen reklamların
aşırı ihtiyaç yarattığı ve aile ilişkilerinin dengesini bozduğu iddia
edilmektedir.
•
Toplumun vatandaşlarını pazarlamanın olumsuz etkisinden
koruması gerektiği fikri: Birçok Latin ülkesinde insanların kumar
zevkinin özel sektör tarafından sömürülmemesi gerektiği inancı
nedeniyle piyangolar devlet tekelindedir. Buna karşın, Anglo-sakson
ülkelerinde piyango çekilişlerinin özel sektör tarafından organize
edilmesi serbesttir.
•
Kadın imajı ve ideal insan tiplemeleri reklamda dikkate
alınmalıdır”.
235
Hüseyin Yılmaz, “Toplumsal Kültür Farklılıklarının Uluslararası Pazarlama Uygulamalarına Etkileri”,
Pazarlama Dünyası, Yıl: 13, Sayı: 75, İstanbul, Dünya Yayıncılık, Mayıs-Haziran 1999, s.40.
287
Uluslararası işletmelerin önemli tanıtım ve pazarlama araçlarından birini
oluşturan reklam ve reklamın yayınlandığı medyaya ilişkin olarak da yasal bazı farklılık
ve sorunlarla karşılaşılabilmektedir. Reklamcılıkla ilgili yasal düzenlemelerin üzerinde
durduğu iki temel nokta vardır; tüketicinin aldatıcı reklamdan korunması ve küçük
işletmeleri büyük işletmelerin haksız rekabetinden korumak. Reklamcılık ile ilgili yasal
düzenlemeler ülkeden ülkeye sosyo-kültürel ve politik-yasal nedenlerden ötürü
farklılıklar göstermektedir. “Reklamlarla ilgili düzenlemeler, ürün ve hizmetlerin türleri
(alkollü içkiler, sigara, reçetesiz ilaçlar, finansal hizmetler ve emlak anlaşmaları gibi),
çocuklara yönelik reklamlar, yabancı reklam ajansları, haksız rekabete neden olan
reklamlar, üstünlük belirten ifadeler, yabancı dil/kelime/geçmiş/model/resim vs.
kullanılması, reklamlarda zaman sınırlamaları, reklamlarda seks unsuru kullanılması gibi
konular üzerinde odaklanmaktadırlar.”236 Bu farklılıklar uluslararası işletmelerin reklam
faaliyetlerinin planlanmasında ülke kültürleri ve yasal düzenlemeleri konularına özel
dikkat gösterilmesini gerekli kılmaktadır. Aksi takdirde uluslararası reklamlara yukarıda
aktarmış olduğumuz türden tepkilerin gelişmesi ve ürünün pazarlama faaliyetlerine zarar
vermesi kaçınılmaz bir durum olacaktır.
Görüldüğü gibi, uluslararası reklamlar aracılığıyla mal ve hizmet tanıtımı
uluslararası işletmelerin yerel pazarlardaki faaliyetlerini gerçekleştirme süreci içinde bir
takım fırsatlar sunduğu gibi, uluslararası işletmenin ürün ve hizmetlerine olduğu kadar
ününe de gölge düşürebilecek ciddi riskleri de barındırmaktadır. Bu nedenle uluslararası
işletmelerin uluslararası reklam faaliyetlerini potansiyel olanaklarının peşine düşerek ve
risk yaratabilecek konulardan ve uygulamalardan mümkün olduğunca kaçınarak
gerçekleştirmeleri gerekmektedir.
236
Ece Aksu Armağan, a.g.e., s.44-45.
288
SONUÇ
Son yirmi yıldır etkisini iyice arttıran küreselleşme olgusu sosyo-ekonomikkültürel-politik ve teknolojik süreçler temel olmak üzere iş dünyası içinde ve toplumsal
yaşamda büyük değişimlerin ve dönüşümlerin yaşanmasına yol açmıştır. Temelinde
iletişim olgusu yatan halkla ilişkiler mesleği ve çalışmaları da bu değişimden nasibini
almıştır. Dünya üzerinde son on yılda yoğun bir şekilde olmak üzere tüm ülkelerin
toplumsal, siyasal, kültürel ve ekonomik alandaki faaliyetlerini büyük bir hızla değişime ve
dönüşüme uğratan küreselleşme olgusu, aynı zamanda hala birçok konuda tartışmaları
barındıran bir meslek ve uygulama alanı olarak halkla ilişkiler üzerinde de etkisini
göstermiştir. Çünkü halkla ilişkiler, özel ve işletmeler ve kamusal kurumlar açısından yeni
durum ve koşullara uyum sağlama çabalarının yoğun olarak yaşandığı bir ortamda en etkili
ve yetkili bir şekilde yürütülen iletişim çabalarının düzenlendiği bir uygulama alanıdır.
Özellikle ekonomik küreselleşme ile birlikte - küreselleşmenin ilk belirgin sonuçları
ekonomik alanlarda yaşanmıştır –sermayenin hızla ülkelerarası hareketi, ticari işletmeler
ölçeğinde yoğunlaşan uluslararasılaşma ve sınırlar ötesi pazarlarda pay elde etme çabası,
işletmeleri kendi ülkeleri dışındaki pazarlarda da tutunmaya, bu pazarlarda da hakim
olmayı amaçlamaya götürmüştür. Ekonomi ve uluslararası ticari işletmeler temelindeki bu
büyük değişim halkla ilişkiler mesleği ve uygulamalarına da daha farklı, karmaşık ve zor
görevler yüklemiştir. Bu görevlerin en önemlisi, uluslararası işletmelerin oldukça karmaşık,
değişken ve bilinmezlerle dolu dış çevrelerini olduğu kadar iç çevresini oluşturan çalışanlar
ve işletmenin diğer yakın çevrelerini tanımaktır. Bu tanıma görevinin temel amacı, halkla
ilişkilerin işletme iç ve dış çevresinden edindiği enformasyonun işletmenin stratejik karar
birimlerine iletilmesidir. Böylece uluslararası işletme çevresinden alacağı sinyaller
doğrultusunda hazırlayacağı işletme yönetimine, pazara ve genel olarak işletme
faaliyetlerine yönelik stratejiler sayesinde, anlama çabasına gireceği iç ve dış hedef
289
grupların beklentilerini karşılama ve karşılıklı çıkarları uyumlaştırma şansına sahip
olacaktır.
Uluslararası işletmelerin çok hassas dengeler üzerine kurulu bir yapısı vardır. Bunun
nedeni diğer işletmelere oranla daha fazla kriz potansiyeli taşıyan bir ortamda faaliyetlerini
sürdürmekte olmasıdır. Ayrıca uluslararası işletmeler çıkarlarının yoğun bir şekilde çatıştığı
daha fazla ve çeşitli hedef ve baskı grupları ile aynı ekonomik, sosyal, politik, yasal çevreyi
ve her geçen gün daha fazla azalan kıt doğal kaynakları paylaşmak zorundadır. İşin
başındayken belirtmek gerekirse, yabancı ülkelerde faaliyet gösteren işletmelerin
kendilerine bu yabancı, farklı ve bilinmeyen kültürel, sosyal, siyasal ve ekonomik çevrede
yer edinmek, bu çevrenin halkları üzerinde işletme başarısını destekleyici olumlu bir etki
yaratabilmek ve gerektiğinde işletme amaçları doğrultusunda faaliyet gösterilen ülkenin
sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik değişimine katkıda bulunmak üzere halkla ilişkiler
çalışmalarına gereksinimleri vardır. Bu gereksinim her ne kadar daha önceleri de bazı
akademisyenler tarafından dile getirilmiş de olsa, henüz uluslararası halkla ilişkilerin
kuramsal çerçevesinin oluşturulup ampirik araştırmalar ile desteklenmesi için alınması
gereken mesafeler vardır.
Bu nedenle çalışmamızın amacı özellikle dış sermaye ve dış ekonomilere kısmen
de olsa bağımlı ve gelişmekte olan ülkelerdeki uluslararası özelliğe sahip yabancı
işletmelerin ve ülke dışında faaliyet göstermeyi planlayan yabancı pazar ve kültürlere
ürün ve hizmetleri ile nüfuz etmek isteyen uluslararası işletmelerin bu çalışmalarında
başarılı olmaları için gerekli iletişimin en doğru şekilde nasıl uygulanabileceği ve
yönteminin ne olması gerektiği hakkında düşünceler üretmek olmuştur. Tezin amacına
uygun olarak gerçekleştirilmeye çalışılan bu bilgilendirme çabasını bir modelin
görselliğinin sunduğu olanaktan yararlanarak vermek üzere tezde varmış olduğumuz
sonuçları gösteren aşağıdaki şekli kullanabiliriz:
290
Uluslararası Şirketlerin Yerel Pazarlardaki Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin
Gerçekleştirilmesi
ULUSLARARASI
HALKLA
İLİŞKİLER
ULUSLARARASI
İŞ DÜNYASI
ULUSLARARASI
İŞLETMENİN
KARŞILIKLI UZLAŞMA
AMAÇLI
TOPLUM
İLETİŞİM
TALEBİ
ULUSLARARASI
İŞLETMEYE YÖNELİK
GÜVEN
SAYI/VERİ
VE
OLGULARA DAYALI
GERÇEKLER
DUYGUSUNUN
YARATILMASI VE
KORUNMASI
SOSYO-POLİTİKYASAL-KÜLTÜRELEKONOMİK ÇEVRE
TARAFINDAN
KABUL
VE
UYUM
TOPLUMSAL
MEŞRUİYET
291
Uluslararası işletmelerin uluslararası dış çevreye yönelik halkla ilişkiler
faaliyetlerinin işleyişi bu şekil aracılığıyla açık bir biçimde aktarılabilir. Öncelikle
uluslararası işletmelerin ilişkide bulundukları ve hedef kitleleri olarak adlandırılan çok
çeşitli ve karmaşık hedef grupları tanımak ve bu grupların işletmeden beklentilerini ortaya
çıkarmak için duyduğu iletişim gereksinim/talebi bulunmaktadır. Daha sonra uluslararası
işletmenin bu gruplar üzerinde arzu ettiği olumlu etkiyi ve sempatiyi yaratmak; olumlu bir
imaja sahip olmak üzere gösterdiği çabalar bulunmaktadır. Bu çabalarla uluslararası
işletmeye yönelik güven duygusunun yaratılması ve korunması amaçlanmakta ve bu amacı
gerçekleştirmeye çalışılmaktadır. Gerçekleştirilen halkla ilişkiler faaliyetlerinin sonucu ise,
uluslararası işletmenin pazarlama faaliyetleri için uygunluk gösteren; uluslararası şirketin
sosyo-politik-yasal-kültürel-ekonomik-dış çevreler tarafından kabulüne ve uyumuna olanak
tanıyan bir ortamın yaratılmasıdır.
Bu arada uluslararası halkla ilişkiler faaliyetleri baskın görünümüyle iki temel alan
içindeki koşulların belirlemesi altında gerçekleştirilmektedir; iş dünyası ve toplum. Şekilde
paralel bir gelişme çizgisi içinde gösterildiği gibi, uluslararası halkla ilişkiler faaliyetlerinin
kabule ve uyuma yönelik çabası bu iki alanda da başarı sağlamak durumundadır.
Uluslararası işletmelerin halkla ilişkiler faaliyetleri bu iki alan içinde başarılı olduğu
takdirde, bir sonuca ulaşabilecektir. Bir başka deyişle, uluslararası işletmelerin halkla
ilişkiler faaliyetleri olgulara dayalı nesnel gerçeklikleri ile tutarlılık içinde olduğu ve
uluslararası alanda toplumsal bir meşruiyet zemini yaratabildiği ölçüde bir sonuca;
uluslararası işletmenin uluslararası düzeyde kabulü ve uyumu hedefine ulaşabilecektir. Hiç
kuşku yoktur ki, bu hedefe ulaşabilmek uluslararası işletmelerin yerel pazarlardaki
başarısını da büyük ölçüde garantileyecektir.
292
KAYNAKÇA
A- TÜRKÇE KİTAPLAR
AKMAN, Vedat, Gelecek Yüzyılın Gündemi-Yeni Oyunun Yeni
Kuralları Globalleşen Sermayenin 21.Yüzyıl Planı, İstanbul, Rota Yayınları,
1999.
ARIBOĞAN, Deniz Ülke, Globalleşme Senaryosunun Aktörleri, İstanbul,
Der Yayınları, 1997.
BARNETT, Richard J., CAVANAGH, John, Küresel Düşler: İmparator
Şirketler ve Yeni Dünya Düzeni, İstanbul, Sabah Kitapları, 1994.
BOZKURT, Veysel, Enformasyon Toplumu ve Türkiye, İstanbul, Sistem
Yayıncılık, 1996.
BÜLBÜL, A. Rıdvan, Halkla İlişkiler, Konya, Damla Ofset, 1998.
ÇETİK, Mete – AKKAYA, Yüksel, Türkiye’de Endüstri İlişkileri,
Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 1999.
ÇOBAN, Hasan, Bilgi Toplumuna Planlı Geçiş:Bilgi toplumuna Planlı
Geçiş İçin Stratejik Planlama ve Yönetim Bilgi Sisteminin
Uygulanması,İstanbul, İnkılâp Kitabevi,1997.
DOZ, Yves L., HAMEL, Gary, Şirket İttifakları-Global pazarlarda
Başarının Anahtarı, Çev: Atilla Bostancıoğlu, İstanbul, Sabah Kitapları, 1999.
DRUCKER, Peter F., Değişim Çağının Yönetimi, İstanbul, Türk Henkel
Dergisi Yayınları, 1995.
DRUCKER, Peter F., Gelecek İçin Yönetim: 1990’lar ve Sonrası, Çeviren:
Fikret Üçcan, Ankara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1996.
DÜREN, A.Zeynep, 2000’li Yıllarda Yönetim, İstanbul, Alfa Basım Yayım
Dağıtım Ltd. Şti., 2000.
293
ERDOĞAN, İlhan, İşletmelerde Davranış, İstanbul, Beta Yayınları, 1994.
GÖKSEL, A.Bülent, KOCABAŞ, Füsun, ELDEN, Müge, Pazarlama
İletişimi Açısından Halkla İlişkiler ve Reklam, İstanbul, Yayınevi Yayıncılık
Ltd., 1997.
GÖKSEL, Ahmet Bülent, GÜNERİ, Belma, Reklam Kampanyaları ve
Medya Planlaması, İzmir, E.Ü.İletişim Fakültesi Yayınları No:2, 1993.
GÖZTAŞ, Aylin, Kriz Yönetimi ve Halkla İlişkiler, İzmir, Ege Yayıncılık,
1997.
GÜRÜZ, Demet, Reklam Yönetimi, İzmir, Ege Üniversitesi Basımevi,
1998.
GÜVENÇ, Nazım, Globalizm, İstanbul, BDS Yayınları, 1998.
GÜZELCİK, Ebru, Küreselleşme ve İşletmelerde Kurum İmajı, İstanbul,
Sistem Yayıncılık ve Mat. San. Tic. A.Ş., 1999.
JOHNSON, Mike, Gelecek Binyılda Yönetim, Çev: Sinem Gül, İstanbul,
Sabah Kitapları, 1996.
KAZGAN, Gülten, Küreselleşme ve Yeni Ekonomik Düzen, Ne
Getiriyor?Ne Götürüyor? Nereye Gidiyor?,İstanbul, Altın Kitaplar Yayınevi,
1997.
KIRIM, Arman, Yeni Dünyada Strateji ve Yönetim, İstanbul, Sistem
Yayıncılık, 1998.
KOZLU, Cem M., Uluslararası Pazarlama (İlkeler ve Uygulamalar),
Ankara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayıları, 1995.
MATTELARD, Armand, Beyin İğfal Şebekesi: Uluslararası Reklamcılık,
İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1995.
294
PAKSOY, Arzu Çekirge, Türkiye’de Halkla İlişkiler Uygulamaları,
İstanbul, Rota Yayınları, 1999.
PEHLİVAN, İnayet, Yönetsel Mesleki ve Örgütsel Etik, Ankara, Pegel
Özel Eğitim ve Hizmetleri Tic. Ltd.,1998.
PELTEKOĞLU, Filiz Balta, Halkla İlişkiler Nedir?, İstanbul, Beta Basım
Yayım Dağıtım A.Ş., 1998.
SABUNCUOĞLU, Zeyyat, İşletmelerde Halkla İlişkiler,
Bursa, Ezgi
Kitabevi, 1998.
SEZGİN, Selime, Global Pazarlama (1) Yönetim Esasları, İstanbul,
İletişim Yayınları, 1993.
TİMUR, Taner, Küreselleşme ve Demokrasi Krizi, Ankara, İmge
Yayınları, 1996.
TUTAR, Hasan, Küreselleşme Sürecinde İşletme Yönetimi, İstanbul, Hayat
Yayıncılık, 2000.
TÜRKMEN, İsmail, Küçük ve Orta Boy İşletmelerde Pazarlama
Yönetiminde Etkenlik İçin Reklam Yönetimi, Ankara, Milli Prodüktivite
Yayınları, No: 583, 1996.
UYSAL, Birkan, Siyaset Yönetim Halkla İlişkiler, Ankara, Türkiye ve
Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayını, No: 287, 1998.
ÜLGEN, Hayri, İşletmelerde Organizasyon İlkeleri ve Uygulaması,
İstanbul, İstanbul İşletme Fakültesi Yayını, 1993.
ÜZÜN, Cengiz, Stratejik Yönetim ve Halkla İlişkiler, İzmir, Dokuz Eylül
Yayınları, 2000.
295
YOSHİNO, Michaela Y., RANGAN, U. Srinivasa, Stratejik İttifaklar:
Küreselleşme ve Müteşebbüs Yaklaşım, Editör: Yaşar Bülbül, İstanbul, Alfa
Basım Yayın Dağıtım Ltd. Şti., 2000.
B- İNGİLİZCE KİTAPLAR
BANKS, Stephen P., Multicultural Public Relations: A Social
İnterpretive Approach, Thousand Oaks, Sage Publications, Inc, 1995.
FATEHİ, Kemal, International Management: A Cross Cultural and
Functional Perspective, New Jersey, Prentice Hall, 1996.
JEFKİNS, Frank, Planned Press and PR, Glasgow, B.Y.Y., 1993.
LANE, Henry W., DİSTEFANO, Joseph J., International Management
Behavior, Boston, PWS-Kent Publishing Company, 1992.
MACELREATH,
Mark P., Managing Systematic and Ethical Public
Relations, Dubuque, Wmc. Brown Communications, 1993.
NALLY, Margaret, (ed.) International Public Relations, London, Kogan
Page Ltd., 1991.
PHATAK, Arvind V., International Dimensions of Management, Boston,
PWS-Kent Publishing Company, 1992.
WORTZEL, Heidi Wernon, WORTZEL, Lawrance H., Global Strategic
Management, (Second Edition), New York, John Wiley and Sons, 1991.
296
C- ALMANCA KİTAPLAR
ADJOURİ, Nicholas, Die Marke als Botschaft, Die kommunikative
Fnktion der Marke und ihre Interdependenzen zur Werbung, Germany, VierTürme-Verlag, 1993.
AVENARİUS,
Horst,
Gesellschaftlichen
Public
Relations:
Kommunikation,
die
Darmstadt,
Grundform
der
Wissenschaftliche
Buchgesellschaft, 1995.
BECHER, Martine, Moral in der PR? : Eine empirische Studie zu
ethischen Problemen im Berufsfeld Öffentlichkeitsarbeit, Berlin, Vistas, 1996.
DALLMANN, Katharina M., Kultur und Werbung, Delmenhorst, Verlag
Siegfried Rieck, 1998.
DORNİS, Peter, Public Relations der internationalen UnternehmungGrundlagen, Entscheidungsstruktur und Strategien, Meisenheim am Glan,
Verlag Anton Hain, 1971.
HOFSTEDE,
Geert,
Interkulturelle
Zusammenarbeit,
Kulturen-
Organisationen-Management, Wiesbaden, Gabler Verlag, 1993.
HÜNERBERG, Reinhard, Internationales Marketing, Landsberg/Lech,
Verlag Moderne Industrie, 1994.
JUNG, Rüdiger H. / KLEİNE, Meinolf,
Management-Personen-
Strukturen-Funktionen- Instrumente, München, Wien, Hanser, 1993.
KLEEBİNDER, Hans Peter, Internationale Public Relations: Analyse
Öffentlicher Meinungsbildung in Europa zum Thema Mobilitaet, Wiesbaden,
Gabler Verlag, 1995.
KOTLER, Philip, Marketing – Maerkte schaffen, erobern und
beherrschen, München, Verlagshaus Goethestrasse GmbH & Co.KG, 1999.
KÖCHER, Alfred, BİRCHMEİER, Eliane, Public Relations? Public
Relations!:
Konzepte,
Instrumente
und
Beispiele
für
Erfolgreiche
Unternehmensskommunikation, Zurich, Verlag Industrielle Organisation, 1992.
297
LANGE,
Rainer,
OHMANN,
Marianne,
Fachlexikon-
Öffentlichkeitsarbeit, Frankfurt am Main, Verlag Gemeinschaftswerk der
Evangelischen Publizistik, 1997.
MATTELART, Armand, Kommunikation ohne Grenzen? Geschichte der
Ideen und Strategien globaler Vernetzung, Überst. Mechtild Rahner und Erich
Thaler, Rodenbach, AVINUS Verlag, 1999.
MEFFERT, Heribert, BOLZ, Joachim, Internationales Marketing
Management, Stuttgart, Berlin, Köln, Kohlhammer, 1994.
MEFFERT, Heribert, Marketing:Grundlagen markorientierter
Unternehmensführung, Konzepte-Instrumente-Praxisbeispiele, Wiesbaden,
Gabler Verlag, 1998.
MEİSSNER, Hans Günter, Strategischer Internationaler Marketing,
München, Oldenburg Verlag, 1995.
PEPELS, Werner, Kommunikations-Management, Stuttgart, Schaeffer
Poeschel Verlag, 1996.
RONNEBERGER, Franz, RÜHL, Manfred, Theorie der Public Relations,
Ein Entwurf, Opladen, Westdeutsche Verlag, 1992.
STAEHLE,
Dr.
Wolfgang
H.,
Management
–
Eine
verhaltenswissenschaftliche Perspektive, München, Verlag Franz Vahlen, 1991.
USUNİER, Jean-Claude, WALLİSER, Björn Interkulturelles Marketing,
Mehr Erfolg im internationalen Geschaeft, Wiesbaden, Gabler, 1993.
WALLİNGER, Albin, PR Management by Matrix, Harrislee, K.u.K.
Verlag, 1994.
WEBER, Wolfgang / FESTİNG, Marion / DAWLİNG, Peter J. / SCHULER,
Randall S., Internationales Personalmanagement, Wiesbaden, Gabler Verlag,
1998.
298
D- TÜRKÇE MAKALELER
AKDEMİR, Cemal, BAĞRAN, Barış Ş., DİRİN, Didem, OKUR, Doğan,
“Globalleşme ve Günümüz Pazar Ekonomisi”, Anahtar, Yıl: 9, Sayı: 98, Ankara,
MPM Yayın Organı, Şubat 1997.
ARMAĞAN, Ece Aksu, “Uluslararası Pazarlama Kararlarında Tutundurma
Faaliyetlerinin Önemi”, Pazarlama Dünyası, Yıl: 13, Sayı: 75, İstanbul, Dünya
Yayıncılık, Mayıs-Haziran 1999.
AŞIKOĞLU, Rıza, AŞIKOĞLU, Meral, ÇELİKKOL, Hakan, ÇELİKKOL,
Mine, “Yerel Rekabetten Global Rekabete Geçişte İşletmelerarası Finansal
İşbirliği Yönelimleri”, 3.Verimlilik Kongresi (Bildiriler), Sayı: 599, Ankara,
MPM Yayını, 14-16 Mayıs 1997.
AY, Ünal, “İşletme Amaçları ve Sosyal Sorumluluğu”, 8.Ulusal Yönetim ve
Organizasyon Kongresi (Bildiriler), Nevşehir, 25-27 Mayıs 2000.
AYATA, Sencer, “Toplumbilim açısından Küreselleşme”, Emperyalizmin
Yeni Masalı : Küreselleşme kitabında, Işık Kansu (Yayına Hazırlayan), Ankara,
İmge Yayınları, Mayıs 1996.
AYKUT, İmren, “Geleceğin Uluslararası Anlaşmazlık Konusu ‘Çevre’dir”,
Radikal Gazetesi, 5 Haziran 1998.
BOZKURT, Rıdvan “Gelecekte Rekabete Hazır mısınız?”, Anahtar, Yıl: 9,
Sayı: 106, Ankara, MPM Yayın Organı,Ekim 1997.
CAN, Abdullah, “Çalışma Hayatının Geliştirilmesi İş Organizasyonu ve
Emek Piyasası Esnekliğine Bağlı Yeni Strateji Arayışları”, Verimlilik Dergisi,
Sayı: 1996/2, Ankara, MPM Yayını, 1996.
CEMAL, Hasan, “Pazar Ekonomisi Batmıyor Ama...”, Sabah Gazetesi, 13
Eylül 1998.
299
CERİT, A.Güldem, KİŞİ, Hakkı, TUNA, Okan, SAATÇİOĞLU, Ömür,
“Gümrük Birliği Sürecinde Ege Bölgesi Sanayiine Rekabet Gücü Açısından
Stratejik Bir Yaklaşım”, 3.Verimlilik Kongresi (Bildiriler), Sayı: 599, Ankara
MPM Yayını, 14-16 Mayıs 1997,
CORA, İhsan, “Sosyal Sorumluluk Kavramı ve İşletme Yönetiminde Sosyal
Sorumluluklar”, Anahtar, Yıl:11, Sayı: 122, Ankara, MPM Yayın Organı, Şubat
1999.
ÇAKAR, Gülşen Erenler, “Hazırgiyim Sektöründe Yerel Rekabetten Küresel
Rekabete Geçişte Tasarımın Rolü”, 3.Verimlilik Kongresi (Bildiriler), Sayı: 599,
Ankara, MPM Yayını, 14-16 Mayıs 1997.
ÇİL, İbrahim, ÇAKAR, Tarık, “İmalat Stratejisinin Rekabet Gücüne
Katkısı”, 3.Verimlilik Kongresi (Bildiriler), Sayı: 599, Ankara, MPM Yayını,
14-16 Mayıs 1997.
ÇÖKLÜ, Y.Ece, “İşletme Yöneticiliğinde Halkla İlişkiler Mucizesi: Kriz
Yönetimi Anlayışı ve Uygulanışı”, 8.Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi
(Bildiriler), Nevşehir, 25-27 Mayıs 2000.
DİLENSCHENER, Robert L., “Yeni Millenium’da Halkla İlişkiler:
Toplumsal Sorumluluğa Geri Dönüş”,Çev: Serra Görpe, İstanbul Üniversitesi
İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı 9, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Basımevi ve
Film Merkezi, 1999.
DOSTER, Barış, “Küreselleşme Avrupa’daki İşçiyi de Ezdi”, Cumhuriyet
Gazetesi, 27 Aralık 1997.
DUMAN, Mehmet, “Endüstriyel Gelişmede Küresel Eğilimler ve Türkiye”,
Verimlilik Dergisi, Sayı: 1997/1Ankara, MPM Yayını,1997.
300
EROĞLU,
Feyzullah,
“Personel
Yönetiminden
İnsan
Kaynakları
Yönetimine”, Anahtar, MPM Yayın Organı, Ankara, Yıl: 9, Sayı: 104, Ağustos
1997.
FİDAN, Yahya, “Örgüt Kültürünün Verimlilik Artışına Etkisi”, Verimlilik
Dergisi, MPM Yayını, Sayı: 1996/2, Ankara, 1996.
GERAY, Haluk, "İletişim, Bilgi Toplumu ve Küreselleşme", Küreselleşme,
Yayına Hazırlayan:Işık Kansu, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, 1997.
GÖKAL, İsmail, "Globalleşme Nedir?", Dünya Gazetesi, İstanbul,
26.01.1999.
GÜRBÜZ, Ahmet, “Çokuluslu İşletmelerde Karşı Kültür ve Kültür
Yönetimi”, Pazarlama Dünyası, Yıl: 13, Sayı: 75, İstanbul, Dünya Yayıncılık,
Mayıs-Haziran 1999.
GÜRBÜZ, Ahmet, “Çokuluslu İşletmelerde Planlama ve Kontrol”,
Pazarlama Dünyası, Yıl: 13, Sayı: 74, Mart-Nisan 1999, İstanbul, Dünya
Yayıncılık A.Ş., 1999.
HABERMAS, Jürgen, “Ulus Devletin Ötesinde mi”, İktisat Dergisi, No:
288, İstanbul, İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti Yayını, Nisan 1998.
İNCİR, Gülten, “Örgütsel Performansa Değişik Bir Bakış: İnsansal
Performans”, Anahtar, Yıl: 9, Sayı: 98, Ankara, Şubat, MPM Yayın Organı,
1997.
KADIBEŞEGİL, Salim, “Halkla ilişkilerin stratejik planlaması”, 2.Halkla
İlişkiler Mesleği Tanıtım Günleri, İzmir, 24 Nisan 1996.
KARABULUT, Elif, “Personel Yönetiminden İnsan Kaynakları Yönetimine
Geçişte Değişimin Rolü”, Anahtar, Yıl: 11, Sayı: 122, Ankara, MPM Yayını,
Şubat 1999.
301
KARPAT, Işıl, “Halkla İlişkiler Yönetiminde Çevre”, Halkla İlişkiler
Yönetimi, Der: Demet Gürüz, F.Belma Güneri, Müjde Ker, Gaye Özdemir
Yaylacı, Işıl Karpat, İzmir, Ege Üniversitesi, İletişim Fakültesi Yayınları, 1998.
KİBRİTÇİOĞLU, Aykut, “Uluslararası Rekabet Gücü’ne Kavramsal Bir
Yaklaşım”, Verimlilik Dergisi, Ankara, MPM Yayını, Sayı: 1996/3.
KİLİ, Suna, “ABD’de Bir şeyler Oluyor”, Cumhuriyet Gazetesi, 7 Eylül
2000.
KOÇ, Rahmi, “Rekabet Yarışında Endüstri İlişkilerinin Geleceği”, Anahtar,
Yıl: 12, Sayı: 136, Ankara, MPM Yayını, Nisan 2000.
KOYUNCU, Mustafa, “Sosyal Sorumluluklar ve İş Ahlakı”, Pazarlama
Dünyası, Yıl: 13, Sayı: 73, İstanbul, Dünya Yayıncılık, Ocak-Şubat 1999.
KÜSKÜ, Fatma, “Krizde İnsan Kaynakları Yönetimi: Türk Tekstil
Sektöründe Bir Araştırma”, 8.Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi
(Bildiriler), Nevşehir, 25-27 Mayıs 2000.
MARŞAP, Akın, “Organizasyonların Yönetiminde Halkla İlişkilerin ve
Tanıtımın Artan Rol ve Önemi”, Pazarlama Dünyası, Yıl: 11, Sayı: 62, İstanbul,
Dünya Yayıncılık, Mart-Nisan 1997.
MARŞAP, Akın, “Yönetimde ‘Verimlilik Çağını’ Yaşamaya Yönelik Yeni
Açılımlar ve Uluslararası Bütünleşmenin Önemi”, 3. Verimlilik Kongresi
(Bildiriler), Ankara, MPM Yayını, Sayı: 599, 1997.
MATRAT, Lucien, “Ipra Uluslararası Halkla İlişkiler Ahlak Yasası”, Çeviri:
İbrahim Çamlı, Halkla İlişkilerde Meslek Ahlakı kitabında, İstanbul, Rota
Yayınları, 1998.
ORÇUN, Alp, “Ne yapsak ‘sporsorluk’ diyoruz da...”, Dünya Gazetesi,
İstanbul, 7 Mayıs 1999.
302
ÖZCAN, Murat, “NICHE MARKETING (Niş Pazarlama) ve KOBİ’ler”,
Pazarlama Dünyası, Yıl: 11, Sayı:62, İstanbul, Dünya Yayıncılık, Mart-Nisan
1997.
ÖZEL, Soli, “Küreselleşme”, Gazete Pazar, 20 Temmuz 1997.
ÖZKALP, Enver, KIREL, Çiğdem, “Globalleşen Örgütler ve Örgütsel
Davranışın Bu Süreçteki Yeri ve Yeni İlgi Alanları”, 8. Ulusal Yönetim ve
Organizasyon Kongresi (Bildiriler), Nevşehir, 25-27 Mayıs 2000.
ÖZKAN, Nuran H. Belet, “Teknolojik Yeterlilik (Yetkinlik) ve Üretim
Sistemlerindeki Değişimin Yeni Boyutu”, 3.Verimlilik Kongresi (Bildiriler),
MPM Yayını, Sayı: 599, Ankara, 14-16 Mayıs 1997.
PAPATYA, Gürcan, PAPATYA, Nurhan, “Pazarlamanın Küresel Stratejik
Boyutu: Yönetim ve Çalışma İlkeleri”, Pazarlama Dünyası, Yıl: 13, Sayı: 77,
İstanbul, Dünya Yayıncılık, Eylül-Ekim 1999.
PARİS, Fülay Yaşa, “Farkımız Farklılığımız”, Hürriyet Gazetesi, İnsan
Kaynakları Eki, Sayı: 139, İstanbul, 11 Haziran 2000.
PEŞKİRCİOĞLU, Nurettin, “Toplam Kalite Yönetimi İçin Katılımcılığın
Güçlendirilmesi”, Anahtar, MPM Yayın Organı, Yıl: 7, Sayı: 84, Ankara, Aralık
1995.
RUGGİERO, Renato, “Küresel Ticaret Dünyadaki Büyümenin Sonucu”,
Milliyet, The Wall Street Journal Eki, 5 Mayıs 1997.
SARAN, Mine, YAYLACI, Gaye Özdemir, KARPAT, Işıl, AKINCI, Beril,
“Halkla İlişkiler Yönetimi İçin Bir Model Önerisi”, Halkla İlişkiler Yönetimi,
Der: Demet Gürüz, F.Belma Güneri, Müjde Ker, Gaye Özdemir Yaylacı, Işıl
Karpat, İzmir, E.Ü.İletişim Fakültesi Yayınları, No: 10, 1998.
SARANGA, Mahir, “İşte Olanak, İşte İş”, Hürriyet Gazetesi, Franchising
Eki, 13 Eylül 2000.
303
SELÇUK, İlhan, “YDD’nin İçeriği?..”, Cumhuriyet Gazetesi, 30 Ocak
1999.
SİNANOĞLU, Reşat, “Kurum Kimliği ve Stratejik Dizayn”, Anahtar,
Yıl:11, Sayı: 127, Ankara, MPM Aylık Yayın Organı, Temmuz 1999.
SÖZMEN, Ali, “Marka, Kalite ve Güven!”, Hürriyet Gazetesi,
Franchising Eki, 13 Eylül 2000.
TAMER, Meral, “Stratejiniz Sizi Özgün Kılan Yönünüzdür”, Milliyet, 26
Ekim 1997.
TAMER, Meral, “Taklidi Bırak Fark Yarat!”, Milliyet, 26 Ekim 1997.
TEKFİDAN, Nilgün, “Eyvah şirketimiz evlendi!”, Hürriyet Gazetesi,
İnsan Kaynakları Eki, 24 Ocak 1999.
TOSUN, Nurhan Babür, “Halkla İlişkilerin Pazarlama Literatüründe
Yeniden Ele Alınması Gerekmiyor mu?”, Pazarlama Dünyası, Yıl: 13, Sayı: 77,
İstanbul, Dünya Yayıncılık, Eylül-Ekim 1999.
TÜRKMEN, İsmail “Değişim Sürecindeki Bilgiye Dayalı Yeni Pazarlama
Anlayışı ve Karar Destek Sistemleri”, Verimlilik Dergisi, Sayı: 1996/1, Ankara,
MPM Yayını, 1996 .
TÜRKMEN,
İsmail,
“Bilgi
Toplumuna
Geçiş
Sürecinde
İşletme
Yöneticilerinin Yetersizleşmesi”, Verimlilik Dergisi, MPM Yayını, Sayı: 1995/4,
Ankara, 1995.
UĞUR, Aydın, “Genel olarak Sivil Toplum Kuruluşları ve İletişim”, Üç
Sempozyum: Sivil Toplum Kuruluşları kitabında, İstanbul, Tarih Vakfı
Yayınları, 1998.
US, Ahmet Talat, “Toplam Kalite Yönetiminin Doğuşunda Verimlilik
Arayışlarının Etkisi”, Anahtar, Yıl:12, Sayı: 137, Ankara, MPM Aylık Yayın
Organı, Mayıs 2000.
304
ÜZÜN, A.Cengiz, “Stratejik Yönetim ve Halkla İlişkiler”, Pazarlama
Dünyası, Yıl: 14, Sayı: 200001, İstanbul, Dünya Yayıncılık, Ocak-Şubat 2000.
YAŞA, Fülay, “Şirketler nikah kıyıyor”, Hürriyet Gazetesi, İnsan
Kaynakları Eki, 23 Ocak 2000.
YILMAZ, Hüseyin, “Toplumsal Kültür Farklılıklarının Uluslararası
Pazarlama Uygulamalarına Etkileri”, Pazarlama Dünyası, Yıl: 13, Sayı: 75,
İstanbul, Dünya Yayıncılık, Mayıs-Haziran 1999.
YURTSEVEN, Rıdvan, “İşletme Yönetiminde Etik”, 8.Ulusal Yönetim ve
Organizasyon Kongresi (Bildiriler), Nevşehir, 25-27 Mayıs 2000.
YÜZÜAK,
Özlem,
“Küreselleşmenin
Sınırsızlığı
Sorgulanıyor”,
Cumhuriyet Gazetesi,10 Temmuz 1998.
ZAHARY, G. Pascal, “Küresel Büyüme Trendi Uzun Soluklu”, Milliyet,
The Wall Street Journal Eki, 24 Mart 1997.
..... , ..... , “Küreselleşme Yoksulları Eziyor”, Cumhuriyet Gazetesi, 12
Haziran 1998.
......,.....,“En hızlı gelişen pazarlama yöntemi – Sporsorluk”, Çev. Didem
Eryar Dünya Gazetesi, İstanbul, 7 Mayıs 1999.
....... , ........, “3.Kurumsal Kimlik Konferansı”, Marketing Türkiye, Yıl: 6,
Sayı: 118, İstanbul, 15 Mart 1996.
.........., ........., “Şirketin gücünü ne belirler?”, Radikal Gazetesi, 9 Ekim
1998.
.........., ..........., “Hızlı Kar Elde Etmek İçin”, Hürriyet Gazetesi,
Franchising Eki, 13 Eylül 2000.
305
E- İNGİLİZCE MAKALELER
ARNSTEİN, Caren, “How Companies can Rebuild Credibility and Public
Trust, Public Relations Journal, April 1994.
BOOKER, Nana L. “International ties Expanding”, Public Relations
Journal, Volume: 50, No:1, London, Greenwich, JDI Press Inc., January 1994.
BOVETT, Susan Fry, “Forecast:2001: A Golden Age for Public Relations
Looms”, Public Relations Journal, Greenwich, London, JDI Press Inc., Volume:
51, No: 4, October 1995.
BRYNESS, Bill, “International Corporate Relations”, Strategic
Public
Relations kitabında, Norman A. Hart (ed.), London, Macmillan Publishing Co.,
1995.
DUNNİNG, John H., “How Should National Goverments Respond to
Globalization”, The International Executive, Volume: 39, No: 1, New York,
John Wiley and Sons Inc., January Fabruary 1997.
EPLEY, Joe S., "Public Relations in the Global Village:An American
Perspective", Public Relations Review, Volume:18,No:2, Connecticut, JAI Press,
Inc., Summer 1992.
FONBURN, Charles J., WALLY, Stefan, “Global Entanglements: The
Structure of Corporate Transnationalism”, Globalizing Management: Creating
Leading Competetive Organization kitabında, Carole K. Barnet (ed.), New
York, John Wiley and Sons, Inc., 1993.
GAUNT, Philip, OLLENBURGER, Jeff, “Issues Management Revisited. A
Tool that Reserves Another Look”, Public Relations Review, Volume: 21, No.3,
Greenwich, Connecticut, JAI Press Inc., Fall 1995.
306
GRİFFİTH, David A, MAYO, Michael A., “İntegrating Ethics into
International Marketin Strategey: An extension of Robin and Reidenbach’s
Framework”, The International Executive, Volume: 39, No:6, John Wiley and
Sons Inc., November-December 1997.
HAİNSWORTH,
Brad
E.,
“The
Distribution
of
Advantages
and
Disadvantages”, Public Relations Review, Volume 16, No 1, Maryland,
Communication Research Association, Spring 1990.
HALL, Paul L., “ “’Green’ Issues Rise on the National Agenda”, Public
Relations Journal, London, Greenwich, JDI Press Inc., April 1994.
HANKİNSON,
Phillippa,
HANKİNSON,
Graham,
“The
Role
of
Organizational Structure in Successful Global Brand Management: A Case Study
of the Pierre Smirnoff Company”, The Journal of Brand Management, Volume:
6, No: 1, B.Y.Y., C. Henry Steawart Publications, 1998.
JENSEN, Lena, RUD, Katrine, “Public Relations and Social Responsibility
–The Company in Society”, International Public Relations Journal, Vol:18,Nr:
1, Alpha Beta Ltd., Copenhagen,1994.
KWİTTKEN, Aaron Renner, “Plannning Proactive Çorporate Enviromental
Communications”, Public Relations Journal, London, Greenwich, JDI Press
Inc., April 1994.
LEAF, Robert S., “International Public Relations”, Lesly’s Handbook of
Public Relations and Communications (4th Edition) kitabında, Philip Lesly (ed.),
Probus Publishing Company, 1991.
LESLY, Philip, “Coping with Opposition Groups”, Public Relations
Review, Volume: 18, No:4,Copenhagen, Alpha Beta Ltd., Winter 1992.
LORANGE, Peter, “Human Resource Management in Multinational
Cooperative Ventures”, Global Strategic Management: The Essentials
307
kitabında, Heidi Vernon-Wortzel, Lawrence H. Wortzel, New York, John Wiley
and Sons Inc., 1991.
MARKEN, G. Andy, “Public Relations’s Biggest Challange: Translation”,
Public Relations Quarterly, Volume: 41, No: 3,New York, Y.Y., Fall 1996.
PRATT, Cornelius B., “Applying Classical Ethical Theories to Ethical
Decision Making in Public Relations”, Management Communications
Quarterly, Colume: 8, Issue: 1, August 1994.
PRİCE, Stuart, “Communications Fallout Derails Waste Project”, Public
Relations Journal, London, Greenwich, JDI Press Inc., April 1994.
ROBİNSON, Richard D., DİCKSON, John P., KNUTSEN, John A., “From
National to Transnational?”, The International Executive, Volume:39, No:1,
New York, John Wiley and Sons, Inc., January-February 1997.
SCHWAB, Klaus / SLADJA, Claude “Facing the Perils of the Global
Economy”, International Public Relations Review,Volume: 19, No:2, Geneva,
İnternational Public Relations Association, September 1996.
SHELL, Adam, “Communicating Foreign Crises; Panel Debates Best
Approach”,
Public
Relations
Journal,London,
Greenwich
JDI
Press
Inc.,February 1994.
SRİRAMESH, K./WHİTE, J., “Social Culture and Public Relations”, Ed.
James
Grunig,Excellence
in
Public
Relations
and
Communication
Management, Hillsdale, NJ: Erlbaum, 1992.
TURK, Judy VanSlyke, “A Global Examination of Today’s Best Practices
in Public Relations”, International Public Relations Association İstanbul
Meeting, March 30- April 1, 2000.
308
WAKEFİELD, Robert I., “Toward a Theory on International Public
Relations:
Initial
Delphi
Research
Supports
Generic/Specific
Theory”,
International Public Relations Symposium, Lake Bled, Blovenia, July 8, 1995.
WİLSON, Laurie J., “Corporate Issues Management: International View”,
Public Relations Review, Volume 16, No 1, Maryland, Communication Research
Association, Spring 1990.
WOOLARD, Edgard S. “Global Companies Must Have a Human Face”,
International Public Relations Review, Volume: 19, No:2, Geneva, İnternational
Public Relations Association, September 1996.
......... ,........., “ Public Relations in a Borderless World”, International
Public Relations Review, Volume: 19, No:2, Geneva, İnternational Public
Relations Association, September 1996.
.........., ........, “Multinationals and Their Morals”, Economist, Vol:337, No:
7943, B.Y.Y., 12.02.1995.
............., ............, “Public Relations and International Affairs: Efects, Ethics
and Responsibility”, Journal of Communication Affairs, B.Y.Y.
309
F- ALMANCA MAKALELER
BERG, Klaus “Die Gestaltung des Messauftritts als Ausdruck der
Unternehmenskultur”, Unternehmenskultur
- Ein Weg zum Markterfolg,
Richard Bachinger (Hrsg.), Frankfurt am Main, Frankfurter Allg. Zeitung, 1990.
BOEHNKE, Susanne, “Issues Management, Strategisches Instrument der
Unternehmenskommunikation”,Public Relations Forum, 2/98, Nürnberg, Erma
Verlag,1998.
FÖRCH, Julia, “Hochzeitsfieber”,PR Magazin, Remagen – Rolandseck,
Rommerskirchen GmbH & Co.KG Verlag, Nr. 5, Mai 1999.
GRUNSKY, Nina, “Verliebt, verlobt, verheiratet”, PR Magazin, Remagen –
Rolandseck, Rommerskirchen GmbH & Co.KG Verlag, Nr.11, November 1999.
KAİSER, Markus, “Kulturelle Kommunikationspraxen als Leitbild einer
wirtschaftsethisch reflektierten Unternehmenskommunikation”, Dialogorientierte
Unternehmenskommunikation:Grundlagen–Praxiserfahrungen,
Perspektiven, Günter Bentele..(Hrsg.),Berlin, VISTAS, 1996.
KİRCHNER,
Karin,
“Das
Management
der
integrierten
Unternehmenskommunikation”, Kommunikationswelten – Wissenschaftliche
Perspektiven zur Medien- und Informationsgesellschaft, Rudi Renger, Gabriele
Siegert (Hg.), Innsbruck-Wien, StudienVerlag, 1997.
KÖPPL, Peter, LAİRD, Nick L., “Public Affairs in Zeiten der
Globalisierung”,PR-Forum, Nürnberg, 3/99, ERMA-Verlag, 1999.
KUNCZİK, Michael, “ Internationale Public Relations als Forschungsfeld”,
Ist PR Eine Wissenschaft? Eine Einführung, Horst Avenarius, Wolfgang
Armbrecht (Hg.), Opladen, 1992.
310
PERLİTZ, Manfred, “Strategische Unternehmensführung”,
Unternehmungspolitik, Susanne Bartscher/Paul Bomke (Hrsg.), Stuttgart,
Schaeffer-Poeschel Verlag, 1995.
PİWİNGER, Manfred / EBERT, Helmut, “Impression Management”, PR
Forum, 1/99, 5.Jahrgang, Nürnberg, Erma Verlag GmbH, Februar 1999.
SAXER,
Ulrich,”Organisationskommunikation
aus
Kommunikationswissenschaftlicher Sicht”,Öffentlichkeit – Diskurs zu einem
Schlüsselbegriff der Organisationskommunikation, Peter Szyszka (Hrsg.),
Opladen;Wiesbaden, Westdeutscher Verlag, 1999.
SCHENK, Michael, “Informationsgesellschaft im internationalen Kontext”,
Transkulturelle Kommunikation und Weltgesellschaft, Horst Reinemann
(Hrsg.), Opladen, Westdeutscher Verlag GmbH, 1992.
SCHMİDT, Heike, “Burger Krise”, PR Magazin, Remagen – Rolandseck,
Rommerskirchen GmbH & Co.KG Verlag, Nr.11, November 1999.
SCHMİDT, Klaus “Identitaet in internationalen Maerkten”, Blick durch die
Wirtschaft, Nr. 219, Frankfurt am Main, Frankfurter Allgemeine Zeitung GmbH,
12.11.1996.
THEİLMAN, Rüdiger / MUGELE, Dagmar, “Befindet sich PR im Internet
in guter Gesellschaft?”, PR Forum, 1/99, 5.Jahrgang, Nürnberg, Erma Verlag
GmbH, Februar 1999.
THEİS, Anna M., “Weltgesellschaft und interkulturelle
Organisationskommunikation: Kontrolle von Kultur oder Kultur als
Kontrolle?”,Transkulturelle Kommunikation und Weltgesellschaft Horst
Reimann (Hrsg.), Opladen, Westdeutscher Verlag GmbH, 1992.
311
G- DİĞER KAYNAKLAR
ARNDT, Olaf “Corporate Agenda: Kommunikation in Zeiten
unternehmerischer Transformation”,
http://www.agenturcafe.de/communications/275_570.htm
DAHLE, Stefan / HAESSLER, Rolf-D., “Issue-Monitoring, Voraussetzung
für eine erfolgreiche PR-Arbeit”, PR Forum, 2.Jg. (1996), Nr.3, s.27-29,
http://www.pr-guide.de/prfor/arch/ar3-96_5.htm
HENMAN, Michael, “New Survey : European Companies Going Green”,
http://pinnacleww.com/ensvy96.htm
LEİCHSERİNG, Volker, “Does Traditional PR Still Fit into a Globalising
Corporate World?”, http://www.intranet.org/lonvolkr.htm
MİNEHAN, Maureen, “Skills Shortage in Asia”, HR Magazine, March
1996, http://www.shrm.org/hrmagazine/articles/396issue.htm
RAGER, Günther, “Print oder Elektronik ist die falsche Frage-Neue Medien
in der Mitarbeiterkommunikation, PR-Guide, Juni 2000, http://www.prguide.de/onlineb/p200604.htm
RİES, Florian “Lobbyismus im Zeitalter der Globalisierung”,PR-Guide,
Juni 2000, http://www.pr-guide.de/onlineb/p200602.htm
RİTİNO, Robert J., “Senior Management Role of Public Relations inLarge
Organizations”,
http://www.ristino.com/power_topics/commentary_SrMgmtRole.htm
ROLOFF, Eberhard, “Mega-Messen in Hannover, Herausforderung für
Presse- und Öffentlichkeitsarbeit”, PR Forum, 3.Jg. (1997), Nr.2, s.12-13,
http://www.prforum.de/PRFOR/ARCH/ar2-97_3.htm
312
SHERWİN, G., AVİLLA, E., “Crisis Communications on the Internet”,
http://www.connectingonline.com/excerpts/crisis_communications.html
SZYSZKA, Peter, “Interne Kommunikation oder interne PR?”,PR-Guide,
Juni 2000, http://www.pr-guide.de/onlineb/p200601.htm
THALER, Ruth E., “Social Accountability 8000: A Social Guide for
Companies or Another Layer of Bureaucracy”,
http://www.shrm.org/hrmagazine/articles/0699carter.htm
VOGL,
Frank
“Global
Organizational
Complexity”,
http://www.ethicsworld.com/present/gpr.html.
VOGL,
Frank,
“A
Global
PR
Architecture”,
http://www.ethicsworld.com/present/gpr.html.
VOGL, Frank, “Expectations from the Chief Corporate Public Relations
officer in 2001”, http://www.ethicsworld.com/present/gpr.html.
ZERFASS,
Ansgar,
“PR-Grundlagen”,
http://www.pr-
guide.de/knowh/grun/grun_2.htm
............, ..........., Wirtschaftsuniversitaet Wien, “Erwerb Globaler Marketing
Kompetenz”, http://www.wu-wien.ac.at/imm/research/kompetenz.html
............., .................., “Managing a Crisis Working Closely with You”,
http://www.underwoodpr.co.uk/framepage.htm
............ ................., “Trends, Challenges and Opportunities in PR Practice”,
http://www.ipranet.org/wwwboard/members/survey1.htm,
..........., ............., “The Counselors Acdemy’s Guide to Selecting a public
relations Firm or Consultant”,
http://www.prsa_counselors.org/html/news2b.htm
313
..........., .........., “Ethics Emphasized but Rarely Formalized, at Mid-Size
Shops”, http://prcentral.com/ipr_sep20_99ethics.htm
............., ............., “Can an Emphasis on Ethics Help Solve People
Shortage”, http://www.prcentral.com/ipr_july26_99ethics.htm
............., ............, “Communicating a Plan”, HR Magazine, April 1999,
http://www.shrm.org/hrmagazine/articles/0499cova.htm
..............., .............., “Innocents Abroad”,
http://www.ragan.com/html/main.cgi?sub=180&bum=reach=5933&base=story
Download