T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI SOĞUK SAVAŞ SONRASI TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA SÖYLEM VE EYLEM: TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ YÜKSEK LİSANS TEZİ HAZIRLAYAN Baybars ÖĞÜN TEZ DANIŞMANI Doç. Dr. Mehmet ŞAHİN Ankara - 2013 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI SOĞUK SAVAŞ SONRASI TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA SÖYLEM VE EYLEM: TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ YÜKSEK LİSANS TEZİ HAZIRLAYAN Baybars ÖĞÜN TEZ DANIŞMANI Doç. Dr. Mehmet ŞAHİN Ankara - 2013 i ÖZET ÖĞÜN, Baybars; "Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikasında Söylem ve Eylem: Türkiye-AB İlişkileri", Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2013. Bu çalışmanın amacı Türk dış politikasını söylemsel düzeyde analiz etmektir. Bu çalışmada öncelikle post-modernizmin/post-yapısalcılığın üzerinde durulmakta ve ardından söylem, söylem analizi ve eleştirel söylem analizi incelenmektedir. Bu çalışmada Soğuk Savaş sonrası Türkiye-AB ilişkilerinde Türk dış politikası aktörlerinin söylemleri analiz edilerek bu söylemlerin kendi içindeki tutarlılığı/tutarsızlığı ve ardından söylem-eylem arasındaki ilişki sorgulanmaktadır. Bu noktada post-modernizmin/post- yapısalcılığın uluslararası ilişkiler disiplinine getirdiği farklı bakış açısı ve yaklaşım dikkate alınmaktadır. Kuramsal çerçevede post-modernizm/post- yapısalcılık, söylem, söylem analizi ve eleştirel söylem analizi ayrıntılı olarak incelendikten sonra söylem-eylem ilişkisi ve dış politika kavramı ele alınmaktadır. Bu çalışmada eylemden kastedilen dış politikanın uygulanması veya hayata geçirilmesidir. Yöntem olarak, eleştirel söylem analizinde kullanılan bazı söylemsel stratejilerden faydalanılarak söylemler analiz edilmektedir. Tezin ikinci bölümünde 1990'lı yıllarda, üçüncü bölümünde ise 2000'li yıllarda Türkiye-AB ilişkilerinde Türk dış politikası aktörlerinin söylemleri analiz edilmekte ve uygulanan dış politika üzerinden söylemeylem analizi yapılmaktadır. Sonuçta Türk dış politikasında Türkiye-AB ilişkileri bağlamında 2000'li yıllarda hem söylem düzeyinde hem de söylemeylem düzeyinde 1990'lı yıllarla karşılaştırıldığında daha tutarlı bir yapının ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Buna karşılık, her iki dönemdeki söylemlerin kendi içindeki tutarsızlıkları tespit edilmektedir. Ayrıca Soğuk Savaş'ın bitiminden günümüze Türkiye-AB ilişkileri hem metin içinde hem de dipnotlarda ortaya konmaktadır. ii Anahtar Kelimeler: 1. Post-modernizm/Post-yapısalcılık 2. Söylem 3. Eylem 4. Dış Politika 5. Eleştirel Söylem Analizi iii ABSTRACT ÖĞÜN, Baybars; "Discourse and Action in Turkish Foreign Policy After the Cold War: Relations Between Turkey and the EU", Master Thesis, Ankara, 2013. The purpose of this study is to analyse Turkish foreign policy at the discursive context. In this study, first of all, post-modernism/post- structuralism is explained and then the concept of discourse, the discourse analysis and the critical discourse analysis are searched. In this study, when discourses of Turkish foreign policy actors in the relations between Turkey and the European Union after the Cold War are analysed, the consistency/inconsistency of these discourses in their own right and the relationship between discourse and action are investigated. At this point, the different point of view and approach of the post-modernism/post-structuralism in the discipline of international relations is evaluated. After the postmodernism/post-structuralism, the discourse, the discourse analysis and the critical discourse analysis; the relationship between the concept of discourse and action, and the notion of foreign policy are put emphasis on in the theoretical framework. In this study, the action means implementation of foreign policy. As the method of this study, some of discursive strategies are used in the critical discourse analysis to analyse the discourses. In the second part (in the 1990s) and the third part (in the 2000s) of this study, the discourse analysis of Turkish foreign policy actors and analysis of the discourse-action are done. Eventually, compare with the 1990s and the 2000s in the context of the relations between Turkey and the EU, in the 2000s both the level of the discourse and the level of the discourse-action have a more consistent structure than the 1990s. Furthermore, the inconsistency of the discourses is realized at both periods. Additionally, from the end of the Cold War period to today, the relations between Turkey and the EU is discussed both in text and annotations. iv Key Words: 1. Post-modernism/Post-structuralism 2. Discourse 3. Action 4. Foreign Policy 5. Critical Discourse Analysis ÖNSÖZ Tez danışmanım olan Doç. Dr. Mehmet Şahin'in tavsiyeleri doğrultusunda Türk dış politikasını söylemsel düzeyde analiz etme düşüncesi ağırlık kazanınca belli bir süre konu taraması yapılmıştır. Mehmet Şahin'in söylem analizi ve söylem-eylem analizine yönelik bir çalışma önermesi üzerine öncelikle söylem, söylem analizi ve dış politikada söylem analizi gibi alanlarda yapılan çalışmalar incelenmiştir. Genelinde dış politika özelinde de Türk dış politikası üzerine söylem ve söylem analizi merkezli çalışmaların sınırlı sayıda olması teze başlanırken en büyük zorluk olmuştur. Söylem merkezli araştırmalara başlanırken Mehmet Şahin'in tavsiyesiyle Türk dış politikasında belli bir bölgeye yönelik veya belli bir konu etrafında söylemeylem tutarlılığını sorgulamak ön plana çıkmıştır. Ardından çalışmayı daha spesifik hale getirmek için Türk dış politikasında Soğuk Savaş sonrası dönemi 1990'lı yıllar ve 2000'li yıllar şeklinde ayırarak hem söylem-eylem tutarlılığını/tutarsızlığını ortaya koymak hem de dönemsel bir karşılaştırma yapmak hedeflenmiştir. Dönemsel olarak bu şekilde bir ayırıma gidilince buna en uygun konunun ise Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri olduğu ortaya çıkmıştır. Özellikle 1990'lı yıllar ve 2000'li yıllar içinde örnek olay sayıları açısından var olan benzerlik ve mevcut konu başlıkları içinde yeterli sayıda söylem bulunması sonrası tezin konusu netleşmiştir. Bu noktada özellikle 1990'lı yılların ilk yarısında Türk dış politikası karar alıcılarının söylemlerini bulmak araştırmanın en zor yanlarından biri olmuştur. 1990'lı yılların ilk yarısına yönelik gazete arşivleri taranırken sadece bir gazeteden faydalanılabilmiş diğer gazetelerin web arşivlerine ise ancak 1990'lı yılların ikinci yarısından itibaren ulaşılabilmiştir. 1990'lı yılların ikinci yarısından itibaren günümüze kadar yapılan söylem taraması için arşiv alternatiflerinin çoğalmasıyla çalışma daha hızlı ilerlemiştir. Tüm çalışma süresince benden desteğini esirgemeyen ve yoğun çalışmalarına rağmen bana geri dönüşlerini zamanında yaparak çalışmanın vi gidişatına yön veren tez danışmanım Doç. Dr. Mehmet Şahin'e ve tez dönemim boyunca bana maddi ve manevi olarak destek olan sevgili anne ve babama teşekkürlerimi bir borç biliyorum. vii İÇİNDEKİLER ÖZET ............................................................................................................................ i ABSTRACT............................................................................................................... iii ÖNSÖZ........................................................................................................................ v İÇİNDEKİLER .......................................................................................................... vii KISALTMALAR ......................................................................................................... x GİRİŞ ........................................................................................................................... 1 BİRİNCİ BÖLÜM KURAMSAL ÇERÇEVE POST-MODERNİZM/POST-YAPISALCILIK, SÖYLEM VE DIŞ POLİTİKA I. POST-MODERNİZM/POST-YAPISALCILIK..................................................... 2 ıı. SÖYLEM .............................................................................................................11 ııı. SÖYLEM ANALİZİ.............................................................................................20 ıv. ELEŞTİREL SÖYLEM ANALİZİ .....................................................................27 V. DIŞ POLİTİKA.....................................................................................................31 VI. SÖYLEM-EYLEM İLİŞKİSİ VE DIŞ POLİTİKA............................................38 VII. YÖNTEM............................................................................................................41 İKİNCİ BÖLÜM 1990'LI YILLARDA AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLER VE TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA SÖYLEM VE EYLEM I. GÜMRÜK BİRLİĞİ SÜRECİ...............................................................................50 A. Gümrük Birliği Kararına Doğru Türk Dış Politikasında Söylem Analizi .50 B. Gümrük Birliği Kararının Ardından Türk Dış Politikasında Söylem Analizi ..............................................................................................................60 C. Gümrük Birliği Süreci Söylem-Eylem Analizi.............................................66 II. GÜNDEM 2000 RAPORU VE LÜKSEMBURG ZİRVESİ SÜRECİ ............67 A. Gündem 2000 Raporu ve Türk Dış Politikasında Söylem Analizi ..........67 B. Lüksemburg Zirvesi ve Türk Dış Politikasında Söylem Analizi...............72 viii C. Gündem 2000 Raporu ve Lüksemburg Zirvesi Süreci Türk Dış Politikasında Söylem-Eylem Analizi ...........................................................78 III. HELSİNKİ ZİRVESİ SÜRECİ...........................................................................80 A. Helsinki Zirvesi Öncesi Genel Durum .........................................................80 B. Helsinki Zirvesi ve Türk Dış Politikasında Söylem Analizi.......................82 C. Helsinki Zirvesi Süreci Söylem-Eylem Analizi ...........................................90 IV. 1990'LI YILLARDA AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLER VE TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA SÖYLEM - EYLEM ANALİZİ GENEL DEĞERLENDİRME...........................................................................................91 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 2000'Lİ YILLARDA AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLER VE TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA SÖYLEM VE EYLEM I. KOPENHAG ZİRVESİ SÜRECİ.........................................................................98 A. Kopenhag Zirvesine Doğru Türk Dış Politikasında Söylem Analizi .......98 B. Kopenhag Zirvesi ve Türk Dış Politikasında Söylem Analizi ............... 103 C. Kopenhag Zirvesi Süreci Söylem-Eylem Analizi.................................... 109 II. 16-17 ARALIK 2004 BRÜKSEL ZİRVESİ SÜRECİ................................... 110 A. "Annan Planı" Referandumu ve Türk Dış Politikasında Söylem Analizi ........................................................................................................... 112 B. 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesine Doğru Türk Dış Politikasında Söylem Analizi ............................................................................................ 120 C. 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesinin Ardından Türk Dış Politikasında Söylem Analizi ............................................................................................ 123 D. 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi Süreci Söylem-Eylem Analizi ........ 129 III. 3 EKİM 2005 MÜZAKERE ÇERÇEVE BELGESİ VE ARDINDAN DURAKLAYAN MÜZAKERE SÜRECİ....................................................... 131 A. Müzakere Sürecinin Başlaması ve Türk Dış Politikasında Söylem Analizi ........................................................................................................... 131 B. Son Dönem Türkiye-AB İlişkileri ve Türk Dış Politikasında Söylem Analizi ........................................................................................................... 139 ix C. 3 Ekim 2005 Müzakere Çerçeve Belgesi ve Ardından Duraklayan Müzakere Süreci Söylem-Eylem Analizi ................................................. 149 IV. 2000'Lİ YILLARDA AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLER VE TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA SÖYLEM - EYLEM ANALİZİ GENEL DEĞERLENDİRME........................................................................................ 151 SONUÇ .................................................................................................................. 155 KAYNAKÇA .......................................................................................................... 158 x KISALTMALAR AB : Avrupa Birliği ABD : Amerika Birleşik Devletleri AET : Avrupa Ekonomik Topluluğu AKP : Adalet ve Kalkınma Partisi ANAP : Anavatan Partisi AP : Avrupa Parlamentosu AT : Avrupa Topluluğu BAB : Batı Avrupa Birliği BM : Birleşmiş Milletler CHP : Cumhuriyet Halk Partisi DGM : Devlet Güvenlik Mahkemesi DSP : Demokratik Sol Parti DTP : Demokrat Türkiye Partisi DYP : Doğruyol Partisi ESA : Eleştirel Söylem Analizi GİK : Genel İşler Konseyi HAK : Hükümetlerarası Konferans IMF : International Money Found KKTC : Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti KOB : Katılım Ortaklığı Belgesi MGK : Milli Güvenlik Kurulu MHP : Milliyetçi Hareket Partisi PKK : Partiya Karkeren Kurdistan SHP : Sosyaldemokrat Halkçı Partisi STK : Sivil Toplum Kuruluşu TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi TÜSİAD : Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği UAD : Uluslararası Adalet Divanı UP : Ulusal Program YÖK : Yükseköğretim Kurumu YSK : Yüksek Seçim Kurulu GİRİŞ Bu tezin amacı Soğuk Savaş sonrası Türkiye-AB ilişkileri bağlamında Türk dış politikası tutarlılığını/tutarsızlığını ve uygulamalarıyla, aktörlerinin bu söylemlerinin söylemlerin tutarlılığını/tutarsızlığını eylemlerle, anlamaya kendi yani içindeki dış politika çalışmaktır. Bunlar yapılırken 1990'lı yıllar ve 2000'li yıllar şeklinde bir dönemsel ayrıma gidilerek dönemsel karşılaştırma da yapılmaktadır. Post-modernizmde/post-yapısalcılıkta söylem kavramı önem arz etmektedir. Bu çalışmanın amacı eleştirel söylem analizi ve söylem-eylem analizi yapmak olduğundan post-modernizmin/post-yapısalcılığın söylem kavramına verdiği önem anlaşılmak istenmektedir. Bundan dolayı söylem, söylem analizi ve eleştirel söylem analizi ayrıntılı olarak incelenmektedir. Eleştirel söylem analizi daha çok politik ve toplumsal konular ile iktidar ilişkilerini deşifre etmeye yönelik bir analiz yöntemi olduğundan bu tezde yapılan söylemin eleştirel olarak analiz edilmesidir. Bu tez, esas itibariyle önceden kullanılmış ve genel kabul görmüş tek bir yöntemden hareket etmemektedir. Söylem analizi tek bir yönteme sahip olmadığından dış politikada söylem analizi çalışmaları yapmış bazı yazarların kullandığı yöntemler incelenmekte ve eleştirel söylem analizi çalışmalarında öne çıkan Ruth faydalanılmaktadır. Wodak'ın kullandığı bazı söylemsel Post-modernizm/post-yapısalcılık, stratejilerden söyleme önem atfetmektedir. Nihayetinde bu çalışma, sosyal bilimlerde uluslararası ilişkiler disiplininin post-pozitivist yaklaşımlarından post-modernizm/post-yapısalcılık merkezli ve tek bir yöntemsel çerçeveye sahip olmayan eleştirel söylem analizini merkeze alarak hem Türk dış politikası aktörlerinin söylemlerinin kendi içindeki tutarlılığını/tutarsızlığını hem de bu söylemlerin eylemlerle, yani dış politika çalışmaktadır. uygulamalarıyla, tutarlılığını/tutarsızlığını sorgulamaya 2 Bu tezde ayrıca eylem kavramı ve söylem-eylem ilişkisi anlaşılmak Bu tezde eylemden kastedilen dış politikanın uygulanması istenmektedir. olduğu için dış politika kavramı üzerinde durulmaktadır. Dış politika kavramı incelenirken iç-dış ve iç politika-dış politika ilişkisi de ortaya konmaktadır. İkinci ve üçüncü bölümlerde eleştirel olarak analiz edilen Türk dış politikası aktörlerinin söylemlerinde bu iç politika-dış politika ilişkisine göndermelerde bulunulmaktadır. Bu çalışmada Soğuk Savaş sonrası Türk dış politikasını 1990'lı yıllar ve 2000'li yıllar şeklinde ayırarak dönemsel bir karşılaştırma da yapılmaktadır. Ancak şunu belirtmek gerekir ki, bu tezin amacı dış politikanın nasıl oluşturulduğunu, söylemler oluşturulurken etkili olan içsel ve dışsal faktörlerin neler olduğunu veya söylem-eylem tutarsızlığı varsa bunların nedenlerini ortaya koymak değildir. Dolayısıyla, dış politikada karar alma süreci gibi konu başlıkları bu teze dâhil edilmemiştir. İkinci bölümde 1990'lı yıllar, üçüncü bölümde de 2000'li yıllarda Türkiye-AB ilişkileri bağlamında Türk dış politikası aktörlerinin öncelikle söylemleri analiz edilerek söylemlerin kendi içindeki tutarlılığı/tutarsızlığı, ardından da bu söylemlerin dış politika uygulamalarıyla tutarlılığı/tutarsızlığı sorgulanmaktadır. İkinci bölümde Gümrük Birliği Süreci, Gündem 2000 Raporu ve Lüksemburg Zirvesi Süreci ve Helsinki Zirvesi Süreci olarak üç alt başlık seçilmiştir. Üçüncü bölümde Kopenhag Zirvesi Süreci, 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi Süreci ve 3 Ekim 2005 Müzakere Çerçeve Belgesi ve Duraklayan Müzakere Süreci şeklinde üç alt başlık belirlenmiştir. Ancak, üçüncü bölümde 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi sürecinin içinde ayrı bir alt başlık olarak incelenen Annan Planı referandumu süreciyle üçüncü bölüm ikinci bölüme göre daha uzun olmuştur. İkinci ve üçüncü bölümlerde söylem analizi ve söylem-eylem analizi yapılırken Soğuk Savaş sonrası Türkiye-AB ilişkileri de ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Bu tezin amacı Türkiye-AB ikili ilişkilerini incelemek olmasa da ilgili dönemdeki olaylar, gelişmeler ve kavramlar hem metin içinde hem de dipnotlarda ortaya konmaktadır. Böylece, Soğuk Savaş sonrası Türk dış politikası aktörlerinin söylemlerinin 3 kendi içindeki tutarlılığı/tutarsızlığı tutarlılığı/tutarsızlığı anlaşılmaya ve çalışılırken bu söylemlerin Soğuk günümüze Türkiye-AB ilişkileri de ele alınmaktadır. Savaş’ın eylemlerle bitişinden BİRİNCİ BÖLÜM KURAMSAL ÇERÇEVE POST-MODERNİZM/POST-YAPISALCILIK, SÖYLEM VE DIŞ POLİTİKA I. POST-MODERNİZM/POST-YAPISALCILIK "Post" kelimesi İngilizce'de "sonrası", anlamına gelmektedir. Postmodern de modern sonrası olarak basitçe tanımlanabilir. 1 Ancak, postmodernizmin veya post-yapısalcılığın kuramsal bir bütünlüğünden ve tek bir metodolojisinden söz edilemez. 2 Richard Devetak, uluslararası ilişkiler teorilerinden biri olarak önceleri post-modernizm ibaresini kullanırken sonraki çalışmalarında post-yapısalcılığı tercih etmiştir. 3 Esas itibariyle her iki terim üzerinde bir uzlaşma sağlanamamıştır. Bazı çalışmalarda post-modernizm bazı çalışmalarda ise post-yapısalcılık terimi tercih edilmektedir. Ancak, postmodernizm ile post-yapısalcılığın farkları açıkça ortaya konamamaktadır. 4 "Post: Subsequent to, later than, following, since." Bkz. Oxford English Dictionary, (Erişim) http://www.oed.com/view/Entry/148401?rskey=4gqt39&result=21&isAdvanced=false#eid, 17 Eylül 2013. "Post" is used to form words that indicate that something takes place after a particular date, period, or event. For example; …the transition from industrial to post-industrial society. Collins Cobuild English Dictionary for Advanced Learners,3. Baskı, Glasgow, Harper Collins Publishers, 2001, s. 1195. 2 Örneğin, Pauline Marie Rosenau, post-modernleri "olumlayıcı post-modernler" ve "şüpheci postmodernler" şeklinde iki gruba ayırmaktadır. Rosenau, olumlayıcı post-modernlerin sosyal bilimlerde doğa bilimlerini açıklayan pozitivist yöntemin kullanılmasına karşı hermeneutiği yöntem olarak kullandıklarını, şüpheci post-modernlerin ise epistemolojik imkânsızlığı ön plana çıkardıklarını belirtmektedir. "Şüpheci post-modernlere göre doğa bilimleri bile sadece bir söylem evrenidir. Kendi söylemlerinden oluşan eyleme dayanan bir söylem alanıdır. Bu söylemler bir iktidar oyunu haline gelerek düşünsel dünyada bir tekel kurmaya çalışırlar. Bundan dolayı, hiçbir dış gerçeklik olduğu iddia edilemez." Ayrıntılı bilgi için bkz. Rosenau, Pauline Marie; Post Modernizm ve Toplum Bilimleri: İçe-bakışlar, İçeri-dalışlar, İçe-saldırılar, çev. Tuncay Birkan, 2. baskı, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 2004, 161-164. 3 Devetak, Richard; "Post-yapısalcılık", çev. Ali Aslan, Burchill, Scott vd., Uluslararası İlişkiler Teorileri, çev. Ali Aslan, Muhammed Ali Ağcan, İstanbul, Küre Yayınları, 2012, s. 243. 4 Devetak, a.g.m., s. 244. 1 5 Örneğin, Madan Sarup'a göre Jean François Lyotard "post-modern bir tutumu benimseyen bir post-yapısalcıdır." 5 Post-modernizm veya postyapısalcılık terimlerinin hangisinin kullanılacağı konusunda bir ortak görüş olmasa da genel itibariyle post-modernizm veya post-yapısalcılık dendiğinde bu konuda çalışan yazarlara aynı anlamları ifade etmektedir. Ancak, akademik olarak bu kavram üzerine çalışmayan insanlar arasında postmodernizm terimi daha yaygın kullanılmaktadır. Bu çalışmada her iki terime de göndermede bulunmak amacıyla post-modernizm/post-yapısalcılık şeklinde bir kullanım benimsenecektir. Post-modernizmin/post-yapısalcılığın tarihi kökleri aslında 2500 yıl önceki Sofistlere kadar uzanmaktadır. Protagoras, Gorgias ve Hippias gibi Sofistler "kuşkucu" ve "izafiyetçidirler" ve evrensel bilgiyi reddederler. İnsanı "tanımlanamaz" ve "bilinemez" olarak görürler. Sokrates "açıklamaya ve tanımlamaya" çalışırken Sofistler "kuşkucudur" ve genel açıklamaları kabul etmezler.6 Ancak post modernizmin/post-yapısalcılığın tam anlamıyla gelişmesi tarihin ilerleyen dönemlerinde olmuştur. Pozitivist bilgi felsefesi ve bunun getirdiği bilimsel bilginin egemenliği anlayışının sosyal bilimlere hâkim olmasına karşı alınan tavır ve hermeneutik 7 gelenek post-modernizmin/postyapısalcılığın gelişmesini sağlamıştır. 8 Sarup, Madan; Post-Yapısalcılık ve Postmodernizm, çev. A. Baki Güçlü, Ankara, Ark Yayınevi, 1995, s. 159. Madan Sarup, bu çalışmasında post-modernizm ve post-yapısalcılığı eşanlamlı olarak kullandığını belirtmektedir. Bkz. a.g.e., s. 159. 6 Taşdelen, Vefa; Hermeneutiğin Evrimi: Kesitler, Ankara, Hece Yayınları, 2008, s. 207. 7 "Hermeneuein" fiili üç anlamı içermektedir. İlk olarak dile getirmek, seslendirmek, söz söylemek; ikinci olarak açıklamak, bildirmek, hüküm vermek, tarif etmek; üçüncü olarak da çeviri, aktarma, bir dilden diğer bir dile tercüme anlamına gelmektedir. Bu üç anlam Batı dillerinde Latince"interpretione" sözcüğüne dayanmaktadır. Türkçe karşılığı "yorumlama" olan İngilizce "interpretation" sözcüğü her üç anlama da gelmektedir. Dolayısıyla, yorumlama sözcüğü bu anlamların hepsini kapsamaktadır. "Bir nesne veya lafızla başka bir lafız arasında ilişki kurmak, sözle ifade etmek; bir şeyi başka bir şeye yormak veya onunla yorumlamak, açıklamak; bir lisandan başka bir lisana çevirmek, aktarmak, o lisana dönüştürmek, te'vil veya tercüme etmek." Bkz. Bilen, Osman; Çağdaş Yorumbilim Kuramları: Romantik, Felsefi, Eleştirel Hermeneutik, Ankara, Kitabiyat, 2002, s. 23. Hermeneutik, anlama verdiği önemden dolayı "anlamı yorumlama felsefesi" olarak da ifade edilebilir. Anlama merkezli hermeneutik yaklaşım, "insanın kontrollü bilimsel ortamda tüm anlam dünyasından izole edilerek incelenebileceği" varsayımını reddetmektedir. Bkz. Göka, Erol; Topçuoğlu, Abdullah; Aktay, Yasin; Önce Söz Vardı: Yorumsamacılık Üzerine Bir Deneme, 2. baskı, Ankara, Vadi Yayınları, 1999, s. 26. 8 Taşdelen, a.g.e., s. 208. 5 6 Post-modernizm/post-yapısalcılık 9 kavramı 1960'lı yıllarda edebiyat, mimari ve güzel sanatlar gibi farklı disiplinlerde görülmeye başlamıştır. 10 "Modern kavramı11 insanın aklı ile tek, değişmez ve evrensel gerçeğe ulaşacağı varsayımından hareket ederken post-modernizm/post-yapısalcılık, mutlak gerçeği reddeder. Post-modern/post-yapısalcı düşünürlere göre evrendeki herkesin kendi gerçeği vardır ve mutlak gerçek yoktur." 12 Gerçek vardır ancak sayısı sonsuz olabilir. Post-modernler/post-yapısalcılar gerçek anlayışına farklı bir yorum getirirken gerçek kavramıyla toplum üzerinde iktidar kurulduğunu ileri sürerler. 13 Michel Foucault'a 14 göre "gerçek ile iktidar Post-modernizm; "Bütüncül teoriler karşısında perspektif çokluğu, evrensellik karşısında yerellik ve tikellik, hakikat karşısında yorum ve görelilik, politika ve etik karşısında estetik, gerçeklik karşısında imgeler, çelişki karşısında farklılıklar, sınıf karşısında kimlikler…" gibi bir tanımlama ile de ifade edilebilir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Tüzen, Hasan; "Postmodernizm Mitosu", SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, sayı 17, Mayıs, 2008, s. 147. 10 Türköne, Mümtaz'er; Siyaset, Genişletilmiş ve Gözden geçirilmiş Yeni Baskı, İstanbul, Etkileşim Yayınları, 2012, s. 490. Türköne, post-modernizm terimini kullanmaktadır. 11 "Modernizm, tarihi kökü 16. yüzyıla kadar uzanan Aydınlanma dönemi düşünürlerinin geliştirdiği fikirlerden oldukça etkilenmiş olan bir dünya görüşüdür. Modernizmin Aydınlanma felsefesiyle birleşmesiyle "pozitivizm" ve "laiklik" kavramları kabul görmeye başlamıştır. Pozitivizm, insanın ve insan aklının doğa karşısında deneye dayalı bilgiyle egemenliğini ortaya koyar. İnsan, pozitivizm ile doğaya egemen olurken pozitivizmin denetimi altına girer ve kendini de sınırlar. Bu ise bir çelişkidir. İnsan, doğaya egemen olurken ve onu aşarken kendini aşamaması gibi bir çelişki ortaya çıkar. Modernizm, zaman içinde bir dünya görüşü olmaktan çıkıp dogmatik yapıya sahip bir ideoloji haline gelmiştir. Jacques Derrida'ya göre modernizm kavram çiftleri içinde birisini ötekine üstün tutarak toplumu aynı yaklaşımı kabul edecek şekilde örgütler ve denetler. Örneğin; doğu-batı, kadın-erkek, insan-doğa gibi. Bu kavram çiftlerinden biri olumlanırken diğeri dışlanır. Böylece modernizmin oluşturduğu düşünce sistemiyle toplumu tek bir merkezden örgütleyip denetlemek mümkün olur. Bu merkezi otorite ise Fransız Devrimi'nin ardından ulus devlet olmuştur. Bu durumda ulus devlet, özneyi aşan kararları vererek kendisini aşkın iradenin yerine koyar. Bu süreçte "yurttaş" kavramıyla bireysellik ötekileştirilirken halkçılık, devletçilik ve ulusçuluk gibi kavramlarla merkezi otorite meşru hale gelir. Yurttaş ise aşkın güç olan devlet karşısında gücü gerilemiş ve yeni bir kul tipi haline gelmiştir. Ondan beklenen devlete saygılı olması ve kulluğunu sürdürmesidir." Bkz. Kahraman, Hasan Bülent; Postmodernite ile Modernite Arasında Türkiye: 1980 Sonrası Zihinsel, Toplumsal, Siyasal Dönüşüm, İstanbul, Everest Yayınları, 2002, s. 1-6. "Post-modernizm, modernizmdeki deterministik, sıralı ve çizgisel yaklaşım yerine görecelik kavramını öne çıkarır. Pozitivizmin ilerleme düşüncesi özünde Darwinist karakterlidir. Darwinizm evrim ve ilerleme düşüncesi üzerine kuruludur. Bundan dolayı, çizgisellik anlayışı kabul edilir. Post-modernizm bu mantığı reddeder. Marksizm de özünde evrenselcidir, tarihin ilerlemesine ve ilerleyerek dönüşeceğine vurgu yapar. Dolayısıyla, postmodernizm Marksizm'i de eleştirir." Bkz. a.g.e., s. 17-18. 12 Türköne, a.g.e., s. 492. 13 Türköne, a.g.e., s. 493. 14 "Michel Foucault, doğum adı Paul-Michel Foucault (15 Ekim 1926 - 25 Haziran 1984), Fransız düşünür, sosyal teorist, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog ve sosyologdur. Michel Foucault, daha çok toplumdaki daimi doğruları inceleyen bir filozoftu. Nietzsche ve Heidegger’in düşüncelerinden oldukça etkilenen Foucault, çalışmalarında çoğunlukla Karl Marx ve Sigmund Freud’un fikirleriyle mücadele etti. Hapishaneler, polis, sigorta, delilik, eşcinsellik ve sosyal haklar konularında çalıştı. Bütün çalışmalarını modernitenin bireyler üstündeki etkisi ve getirdiği yeni iktidar ilişkileri üstüne kurdu." Ayrıntılı bilgi için bkz. (Erişim) http://tr.wikipedia.org/wiki/Michel_Foucault, 9 7 iç içe geçmiştir. Gerçek artık kirlenmiştir ve bundan dolayı mutlak gerçek var olamaz. İktidar sahipleri gerçek üzerinden meşruiyet sağlarlar. Gerçek işte sadece buna hizmet ettiği için tek ve değişmez gerçek diye bir şey kabul edilemez. Aydınlanmanın ardından doğa bilimleri eski dogmatik düzeni yıkmış ama insanları özgürleştirmemiş yeni bir iktidar ilişkisi yaratmıştır. Bunun adı da bilimsel bilginin iktidarıdır." 15 Post-modernlere/post-yapısalcılara göre bilimsel bilgi toplumları denetim altına almaya yardımcı olmaktadır. "Modernizm, akıl ile gerçeği iç içe geçirirken post-modernler/post-yapısalcılar iktidar ile gerçeği iç içe geçirirler. Buna göre aklın ele geçirdiği gerçek, egemen olan iktidarın kendi çıkarlarına uygun şekillendirdiği gerçektir." 16 Buradan anlaşıldığı üzere post- modernizm/post-yapısalcılık, genel geçer açıklamaların, evrensel ve mutlak doğru veya gerçek şeklinde ifade edilerek insanları kontrol altında tutmanın, yönetmenin veya kullanmanın eleştirisini yapmakta, modernizm şeklinde de 19 Ağustos 2013. Bu çalışmada fikirlerine sık sık göndermede bulunulan Foucault, J. G. Merquior'a göre Sartre'dan sonra Fransız felsefesinin odağındaki filozoftur. 1960'ların sonlarından itibaren Jacques Derrida ile birlikte Paris kültürü içinde egemen olan yapısalcılık anlayışıyla hem dost hem de düşman ilişkisi içindeki post-yapısalcılığın öncüsü olmuştur. Foucault, "Hiçbir zaman Freud'çu olmadım, hiçbir zaman Marksist olmadım ve hiçbir zaman yapısalcı olmadım" demiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Merquior, J. G.; Foucault, çev. Nurettin Elhüseyni, İstanbul, Afa Yayınları, 1986, s. 13-16. Ancak, Michel Foucault post-modern veya post-yapısalcı olduğu yönündeki yorumları da kabul etmemiştir. Buna rağmen, post-modern/post-yapısalcı düşünürler Foucault'nun ezber bozan çalışmalarını post-modern/post-yapısalcı bağlamda değerlendirmektedirler. Dolayısıyla Foucault, bir post-modern/post-yapısalcı olduğunu kabul etmese de bu çalışmada Foucault'nun postmodernizme/post-yapısalcılığa isteyerek veya istemeyerek yaptığı fikirsel katkıları nedeniyle Foucault'nun söylem kavramıyla ilgili fikirleri post-modernizm/post-yapısalcılık başlığı altında ele alınmaktadır. Bu çalışma Foucault üzerine bir uluslararası ilişkiler çalışması değildir. Sadece Foucault'nun söylem kavramıyla ilgili fikirlerinin uluslararası ilişkiler uzmanlarını etkilemesiyle kendilerini post-modernist/post-yapısalcı olarak tarif eden uluslararası ilişkiler uzmanlarının Foucault'nun söylem üzerine çalışmalarından yola çıktığı ortaya konulmaktadır. Bir başka deyişle, uluslararası ilişkiler disiplininde post-modernizm/post-yapısalcılık yaklaşımının gelişmesine Foucault'nun özellikle söylem üzerine yaptığı çalışmalarıyla önemli katkı yaptığı vurgulanmaktadır. 15 Türköne, a.g.e., s. 493. Michel Foucault'a göre, "bilimde sadece doğruların çizgisel yığılımı ya da aklın belirli bir yönde ilerleyen evrimi kabul edilip de düzeyleri, eşikleri, çeşitli kopuklukları olan bir söylemsel pratik kabul edilmediğinde, ancak modeli bütün çağlar boyunca ve her hangi bir bilgi biçimi için aralıksız sürdürülen tek bir tarihsel paylaşım betimlenebilir; henüz bilimsel olmayan ile kesin olarak bilimsel olan arasındaki paylaşım. Kopuşların tüm sıklığı, parçaların bütün dağılımı, etkilerinin dengelenmesi ve karşılıklı bağımlılıklarının oyunu, sürekli tekrar edilmesi gereken bir kuruluşun monoton eylemine indirgenmiş bulunur." Bkz. Foucault, Michel; Bilginin Arkeolojisi, çev. Veli Urhan, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2011, s. 218. 16 Kahraman, a.g.e., s. 216-217. 8 ifade edilen mevcut düzenin bilim, sanat, siyaset veya başka bir alanda yarattığı kısıtlayıcılığı kırmanın yollarını aramaktadır. Catherine Belsey, post-yapısalcılık terimini kullanmayı tercih ettiği eserinde şöyle post-modernizmi/post-yapısalcılığı tanımlamaktadır: "Postyapısalcılık, insan, dünya, anlam yaratma ve yeniden oluşturma arasındaki ilişkileri irdeleyen kurama, daha doğrusu bir grup kurama verilen addır. Postyapısalcılar konuştuğumuz dilin ve bildiğimiz imgelerin kökeninin bilinç olmadığını ileri sürerler. Öte yandan, iletişim biçimleri müdahalemiz dışında değişime uğrarken, sorgusuz kabul edilen anlamları, müdahale ederek pekâlâ değiştirebiliriz-kurallar ve değerler gibi." 17 Uluslararası ilişkiler disiplininde Soğuk Savaş sonrasında başlayan pozitivist/post-pozitivist şeklindeki epistemolojik tartışmalar neticesinde feminist teori, eleştirel teori ve post-modernizm/post-yapısalcılık gibi yeni teori veya yaklaşımlar ön plana çıkmaya başlamıştır. 18 Richard Devetak'a göre uluslararası ilişkilerde incelenen problemler Michel Foucault'un bilgi ve iktidar arasındaki etkileşimi göz önünde bulundurduğu yaklaşımından ilham alarak sadece "epistemolojik ve ontolojik olarak değil iktidar odaklı bir yaklaşımla ele alınmaya" başlamıştır. 19 Post-modern/post-yapısalcı yaklaşımı benimseyen kurulduğunu yazarlar iktidar "inceledikleri ilişkileri modernizmi-post-yapısalcılığı esas itibariyle iktidarların olarak bağlamında benimseyen söylem çalışmalarıyla söylemlerdeki çalışmaktadırlar." nesnenin 21 gördüğü veya ve söylemsel analiz" uluslararası ilişkiler uzmanları metinsel analiz yöntemleriyle metinlerdeki ilişkisini nasıl etmektedirler. 20 Post- "şifrelerini bazı çözmeye siyasi bir mesele metinsel stratejilerle Post-modernizm/post-yapısalcılık bilgi-iktidar olarak Belsey, Catherine; Postyapısalcılık, çev. Nursu Örge, Ankara, Dost Kitabevi, 2013, s. 13. Emeklier, Bilgehan; "Uluslararası İlişkiler Disiplininde Epistemolojik Paradigma Tartışmaları: Post-pozitivist Kuramlar", Bilge Strateji, cilt 3, sayı 4, Bahar, 2011, s. 145. 19 Devetak, a.g.m., s. 244-251. 20 Evre, Bülent; "Geç Modern veya Postmodern Bağlamda Değişen Siyasetin Yeni Biçim(ler)i", Lefke Avrupa Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, cilt 2, sayı 1, Haziran, 2011, s. 72. 21 Emeklier, a.g.m., s. 177. 17 18 9 yorumlamaktadır. Örneğin, "yapısöküm"(deconstruction) 23 Fransız düşünür stratejisiyle Jacques "değişmez Derrida'nın22 olarak algılanan kavramlar ve karşıt kavramlar üzerinden bunlar arasındaki parazitsel ilişki ortaya çıkarılmaktadır." 24 Bir yapısöküm tarzı olan "çifte okuma" ile de "bir söylem veya kurumun iç tutarlılığını sürekli sağlayamadığı" gösterilmeye çalışılmaktadır. 25 Bu çalışmada post-modernizmin/post-yapısalcılığın kullandığı metinsel stratejilerden yapısöküm veya bir yapısöküm tarzı olan çifte okuma değil yine post-modernizmin/post-yapısalcılığın üzerinde durduğu söylem kavramı üzerinde durulacaktır. Michel Foucault'un26 fikirlerinin uluslararası ilişkiler disiplininde yankı bulması diğer sosyal bilimler alanları göz önünde bulundurulduğunda geç "Jacques Derrida, 15 Temmuz 1930 El-Biar'da, ( Cezayir ) doğdu; 8 Ekim 2004’te Paris’te öldü. Fransız bir filozof, edebiyat eleştirmeni ve yapısökümcülük olarak bilinen eleştirel düşünce yönteminin kurucusudur. Derrida, dil’i yeniden sorunsallaştırır. Dolayısıyla yapısalcılığı özellikle Saussure'ü ve Levi-Strauss'u da kendi sınırlılığı çerçevesinde sorunsallaştırır. Ona göre, dil, yapısalcıların sandığı ve gösterdiklerinden çok daha fazla oynak ve belirsiz bir şeydir. Derrida yaptığı yapısökümcü okumalarla, klasik felsefenin, yani Derrida'ya göre mevcudiyet metafiziğinin bilinçdışı kaynaklarını ortaya koymaya çalışmış, metinin yapısındaki ikili karşıtlıkları sorunsallaştırmış ve böylece mevcut düşünüş yapısını sökmeyi denemiştir." Ayrıntılı bilgi için bkz. (Erişim) http://tr.wikipedia.org/wiki/Jacques_derrida, 19 Ağustos 2013. Derrida'nın yaklaşımını anlamanın yollarından biri Fransızca "sous rature" teriminin anlaşılmasıdır. Bu terim İngilizceye "under erasure" olarak çevrilir. Türkçe anlamı "bozuma sokmaktır". "Buna göre herhangi bir sözcüğe "sous rature" terimini yüklemek öncelikle bu sözcüğü yazmak sonra onu karalamak veya üstünü çizmek ve sözcüğü bu haliyle kullanmaktır." Böylece, karalanan veya üstü çizilen sözcüğün eksik veya çok "yetersiz" olduğuna vurgu yapılmaktadır. Sözcüğün tamamen silinmesiyle çalışmanın yapılamayacağından dolayı sözcüğün tek başına yetersizliğini öne çıkarmak bu yöntemin mantığıdır. Örneğin, "dış politika" gibi. Bkz. Sarup, a.g.e., s. 40. 23 "Özellikle Derrida'nın kullandığı yapısöküm yöntemi ile incelenen metin parçalarına ayrıştırılır. Gerekirse kelime kelime incelenir. Böylece metnin varsayımları anlaşılmaya çalışılır ve barındırdığı çelişkiler açığa çıkarılır. Yapısöküm, okur merkezli bir edim ve bir anlamda okurun metne katkısıdır." Türköne, a.g.e., s. 491. 24 Devetak, a.g.m., s. 253. 25 Devetak, a.g.m., s. 255. 26 "Yirminci yüzyılın entelektüel coğrafyasında Foucault'un yaptığı bu belirleyici etkinin nedeni kuşkusuz, Batı'da çok güçlü bir biçimde kök salmış düşünce geleneklerinin hâkimiyetini sarsan yeni bir düşünce biçiminin en önemli temsilcilerinden biri, belki de en önemlisi olmasıdır. 1960'lı yıllardan itibaren özellikle Nietzsche ve Heidegger'in etkisiyle ortaya çıkan bu yeni düşünce biçimi, Foucault'un 'antropolojizm' olarak adlandırdığı ve öncelikle insanı ve insan doğasını felsefi düşünce için çıkış noktası olarak alan, özelde ise bir özne ve bilinç felsefesinde yoğunlaşan geleneği hedef alıyordu. Zaman zaman anti-hümanizm olarak adlandırılan bu yeni eleştirel tutumda, doğrudan doğruya özne ve öznel deneyim sorununu hedef alan Foucault'un tuttuğu yer çok önemlidir. Öznel deneyimi açıklamak için öznenin değil, o deneyimi kuran söylem ile söylemin karşılıklı ve kaçınılmaz bir ilişki içinde olduğu iktidar sistemlerinin analizini yapmak gerektiğini gösteren Foucault, bir yandan iktidar ile özne arasındaki ayrılmaz ilişkinin altını çizmiş, bir yandan da öznel deneyimin kurulmasında insan bilimlerinin oynadığı rolü ortaya çıkararak çok güçlü bir bilim eleştirisi getirmiştir. Foucault'un bu analizlerde geliştirdiği ve kullandığı iktidar modeli gerek klasik politik felsefenin gerekse de 22 10 olmuştur. Foucault'un uluslararası ilişkiler disiplinine etkisi "arkeoloji ve genealoji" 27 anahtar sözcüklerinden oluşan metodolojisi ve söylem kavramıyla olmuştur. 28 Richard Ashley, David Campbell, Jim George ve R.B.J. Walker gibi yazarlar Foucault'un fikirlerini uluslararası ilişkilerde kullanmışlardır. 29 Söylem analizi uluslararası ilişkiler çalışmalarının zenginleşmesine katkıda bulunmaktadır. Uluslararası ilişkiler uzmanlarına göre "söylemlerin oluşturduğu sosyo-politik ilişkiler ve bunların pratikleri; kimlikleri, tarihsel sürekliliği ve dış politikayı meydana getirmektedir." 30 Bu çalışmada post-modernizmin/post-yapısalcılığın yapısöküm stratejileri yerine söylem kavramı üzerinde durularak söylem analizi ve eleştirel söylem analizi ayrıntılı olarak incelenecektir. Ardından söylem analizinde iki farklı yazarın kullandığı yöntemler üzerinde durularak bazı Marksizmin kullandığı modelden radikal anlamda farklıdır. Bu yüzden çok ince iktidar ilişkileri ve tekniklerinin, delilikten suça, cinsellikten etiğe kadar en umulmadık noktalarda ne kadar etkili olduğunu göstermiş ve siyasi düşüncede yeni bir çığır açmıştır. Öte yandan, Foucault'nun bu çalışmalarda kullandığı yöntemler ile tarih anlayışı, felsefe ve insan bilimlerinde kullanılan klasik yöntemler ile tarih anlayışının çok dışına çıkmış ve oluşturduğu örnekle yepyeni araştırma alanları ve biçimlerine öncülük etmiştir. El attığı her alanda öncelikle yerleşik bakış açılarını ve yöntemleri sorgulayan Foucault, bu tutumuyla öncelikle düşüncenin kendisi üzerinde düşünmesi ve kendini dönüştürmesinin önemini hatırlamış ve bu anlamda düşünce tarihine radikal anlamda yön veren dönüm noktalarından biri olmuştur." Bkz. Keskin, Ferda; "Michel Foucault", Foucault, Michel; Özne ve İktidar, çev. Işık Ergüden, Osman Akınhay, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2000, s. 9-10. 27 "Arkeoloji söylemsel pratiklerin düzeyini tespit etmeye ve bu pratiklerin gerçekleşmesi ve dönüşmesine ilişkin kuralları ortaya koymaya çalıştığı halde, genealoji söylemsel pratiklere uygun olan iktidar güçlerine ve ilişkilerine bağlanır." Ayrıntılı bilgi için bkz. Urhan, Veli; Michel Foucault ve Arkeolojik Çözümleme, İstanbul, Paradigma, 2000, s. 11. Michel Foucault, Bilginin Arkeolojisi'nde kullandığı yöntemi şöyle tanımlamaktadır: "Arkeolojik analiz söylemsel oluşumları belirginleştirir ve betimler. Bu, arkeolojik analizin söylemsel oluşumları birbiriyle karşılaştırmak, bulundukları eşanlılık içinde birbirlerinin karşısına koymak, aynı zaman içerisinde bulunmayanlardan onları ayırdetmek, özelliğini alabildikleri şeyin içinde kendilerini kuşatan ve genel bir öğe hizmeti veren söylemsel olmayan pratiklerle ilişkiye sokmak zorunda olması demektir." Ayrıntılı bilgi için bkz. Foucault, a.g.e., s. 184. "Arkeoloji söylemsel ve söylemsel olmayan kurumlar, politik, pratik olaylar ekonomik süreçler gibi oluşumlar arasındaki ilişkileri de gösterir." Bkz. Foucault, a.g.e., s. 190. Sonuçta, Foucault'nun söylemlerin normatifliğini inceleme yöntemi olan arkeolojisi söylem ve söylem analizi çalışmaları yapan yazarlar için ilham kaynağı olmaktadır. 28 Griffiths, Martin; Roach, Steven C.; Solomon, M. Scott; Fifty Key Thinkers In International Relations, 2. Baskı, London&New York, Routledge, 2009, s. 265-268. 29 Griffiths, Roach, Solomon, a.g.e., s. 269. 30 Fournier, Philippe; "Michel Foucault's Considerable Sway on International Relations Theory", Bridges: Conversations in Global Politics, cilt 1, sayı 1, 2012, s. 24. 11 söylemsel stratejiler çerçevesinde eleştirel söylem analizi ve söylem-eylem analizi yapılacaktır. ıı. SÖYLEM Söylem teriminin etimolojik olarak kökeni Latincedir, "discurrere" veya "discursus" sözcüklerinden gelmektedir. 31Latincede "discurrere"; "oraya buraya koşuşturma" ve "gidiş gelişler" anlamlarına gelmektedir. Ortaçağ Latincesinde "discursus"; "hararetli tartışma", "bir yörünge etrafında dönen", "karşılıklı iletişim" ve "görüşme " anlamlarına gelmektedir. Söylem mecazi olarak ise "özne hakkında uzun uzadıya konuşma" ve "bir şey hakkında iletişim" demektir. 32Söylem (discourse) kavramının İngilizce 33 sözlüklerdeki karşılıklarına baktığımızda çok farklı anlamlara sahip olduğu görülür. İnsanların birbirleriyle konuşması, bilgi alışverişinde bulunması, yazışması, sohbet etmesi bunlardan bazılarıdır. Kavramın nutuk, söylev, hutbe gibi karşılıkları da bulunmaktadır. 34 "Türkçe'de son derece 'oynak bir zeminde' söylem sözcüğü; dil, sav, anlatım biçimi, bakış açısı, ideoloji, öğreti, biçem ve bireydil anlamına gelebilmektedir." 35 Söylemin tanımsal olarak geniş bir çerçevesi olmasına rağmen toplum içinde söylemi sadece dil olarak tanımlama alışkanlığı da gözlenebilir. Söylem ile dil arasındaki yakın ilişki vakadır. Sonuçta söylem dil içinden Özdemir, Cevdet; "Kimlik ve Söylem", Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, sayı 2, 2001, s.109. 32 Sözen, Edibe; Söylem: Belirsizlik, Mübadele, Bilgi/Güç ve Refleksivite, İstanbul, Paradigma, 1999, s. 19. 33 "(1) Discourse is spoken or written communication between people, especially serious discussion of a particular subject. (...) a tradition of political discourse. (2) In linguistics, discourse is natural spoken or written language in context, especially when complete texts are being considered. The Centre has a strong record of research in discourse analysis... (3) A discourse is a serious talk or piece of writing which is intended to teach or explain something. Gates responds with a lengthy discourse on deployment strategy. (4) If someone discourses on something, they talk for a long time about it in a confident way. He discoursed for several hours on French and English prose." Bkz. Collins Cobuild English Dictionary for Advanced Learners, a.g.e., s. 434. 34 Özdemir, a.g.m., s.109. 35 Kocaman, Ahmet; "Dilbilim Söylemi", Ed. Kocaman, Ahmet; Söylem Üzerine, Ankara, Hitit Yayınevi, 1996, s. 8. 31 12 ortaya çıkmaktadır. Ancak, "söylem, sadece dil demek değildir." 36 Paul Ricoeur, söylemi tanımlarken dil ile olan farklılığına vurgu yapmaktadır: "Söylem, dilin konuşulduğu veya yazıldığı biçimidir. Söylemin dilbilimiyle, dilin dilbiliminin temelleri ve kuralları farklıdır. Dilin temel birimi ister fonolojik ister leksik olsun bir göstergedir, oysa söylemin temel birimi, cümledir. Dil dizgesi hep zamanın dışında olarak varolduğu halde söylem, hep zamansal olarak şimdi içerisinde gerçekleşir. Dilin bir öznesi yoktur ama söylem sırasında hep konuşmacıya geri göndermeler vardır yani kimin ne söylediği önemlidir. Dilin zamansallığı ve öznelliği olmadığı gibi bir dünyası da yokken söylem, her zaman bir şey hakkındadır. Dil yalnızca iletişim için önkoşulları ve kodları sağlar buna karşılık iletilerin alınıp verildiği yer söylemdir yani söylemin bir de seslenilen muhatabı vardır. Tüm bu özellikler bir araya gelince söylem bir olay olarak kurulmuş olur." 37 Ricoeur'un tanımından yola çıkarak dilin durağan olduğu ve zamandan bağımsız olarak sadece var olduğu, buna karşılık söylemin sözlü veya yazılı olsun metinsel düzeyde bir öznenin varlığıyla oluştuğu ve oluştuğu anda anlam kazandığı ortaya çıkmaktadır. Felsefede söylem terimini ilk olarak kullanan Aquinalı Thomas söylemi "saf sezgiye karşı zihni çıkarım" olarak ifade etmiştir. 38 "Söylem, mantıksal tutarlılığa dayanan bir düşünme biçiminin yazılı ya da sözlü olarak ifade edilmesidir. Dolayısıyla söylem, aynı söylemsel oluşuma bağlı ifadelerin toplamından oluşmaktadır." 39 Ayrıca söylemi sadece sözlü ve yazılı ifadeler olarak değil aynı zamanda "sözsüz (non-verbal) bir işaret sistemi" olduğunu kabul eden düşünürler de vardır. Örneğin, erkeklerin bayanlara kapıyı açmaları, bir bayan odaya girdiğinde erkeklerin ayağa kalkması bu sözsüz söylemsel iletişime örnek gösterilmektedir. 40 "Söylem tüm düşünsel üretim sürecinin dayandığı temel alandır. Dil ve bilincin üretici birlikteliği bağlamında insanın bilinçli tüm etkinliklerinin 36 Brown, Alison Leigh; On Foucault: A Critical Introduction, USA, Wadsworth, 2000, s. 31. Göka, Topçuoğlu, Aktay, a.g.e., s. 76. 38 Sözen, a.g.e., s. 19. 39 Urhan, a.g.e., s. 21. 40 Purvis, Trevor; Hunt, Alan; "Discourse, ideology, discourse, ideology, discourse, ideology...", The British Journal of Sociology, cilt 44, sayı 3, Eylül, 1993, s. 485. 37 13 bileşenlerinden bir tanesi de, diyalektik bir zorunluluk olarak, bağlamsal dilsel bir pratik olan söylemdir. Söylem, kültürel, ideolojik alanlar dışında ekonomik, politik alanlarla da ilintili bir alandır ve tüm alanların kendilerini, anlamlandırdıkları, yeniden anlamlandırdıkları, ifade ettikleri ve toplumsallıkla ilintilendikleri alandır. Söylem eylemden bağımsız bir pratik değildir, insan yaşamında tüm pratikler etkileşimsel olarak bir arada var olur, bu bağlamda insani pratiklerin söylemsel ve eylemsel olanları değişik bağlamlarda bitişir, kesişir, bütünleşir." 41 Bu noktada önemli olan nokta, söylemin bilinçli bir dilsel üretim olmasıdır. Bilinçli bir dilsel üretimin sonucu olmayan sözlü veya yazılı bir ifade söylem olarak kabul edilemez. Bu çalışmada söylem kavramı, mantıksal çerçevede bilinçli bir dilsel üretim bağlamında oluşturulan sözsel ve yazınsal metinler olarak ele alınmaktadır. Söylem düşünsel yani bilinçli bir üretim sürecidir. Bilinçli olduğu müddetçe her türlü konuda, alanda veya disiplinde söylem üretilebilir. Bu çalışmanın konusu olan dış politika söylemi de mantıksal çerçevede bilinçli olarak üretilen dış politikaya ait sözsel ve yazınsal ifadeler olarak tanımlanmaktadır. "Söylem 42, dil ve dil pratiğidir. Ancak dilin kullanımı sadece dil biliminin geleneksel öğeleri ile sınırlı değildir." 43 Söylem, "dil içinde şifrelenmiş Çoban, Barış; "Söylem, İdeoloji ve Eylem: İktidar ve Muhalefet Arasındaki Mücadeleyi Çözümleme Denemesi", Çoban, Barış; Özarslan, Zeynep (ed.);Söylem ve İdeoloji: Mitoloji, Din, İdeoloji, İstanbul, Su Yayınları, 2003, s. 245. 42 Söylem terimi yerine "retorik" teriminin kullanıldığı olmaktadır. Ancak, bunun çok da bilinçli yapıldığı söylenemez. İki terimin hem kelime anlamı açısından hem de edebi açıdan farklılıkları vardır. En basit haliyle Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre retorik; güzel söz söyleme, hitabet sanatı, söz sanatlarını inceleyen bilim dalı, belagat olarak tanımlanmaktadır. Bkz. Türk Dil Kurumu Sözlüğü, (Erişim) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.52366c14486197.20 731136, 15 Eylül 2013. Söylem ise; "söyleyiş, söyleniş, telaffuz, sesletim, kalıplaşmış, klişeleşmiş söz, ifade, bir veya birçok cümleden oluşan, başı ve sonu olan bildiri, tez olarak tanımlanmaktadır." Bkz. Türk Dil Kurumu Sözlüğü, (Erişim) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.52366c1dc0de01.657 00012, 15 Eylül 2013. Bu noktada retorik, sözün güzel söylenmesiyle, sözün sanatsal yanıyla, yani edebi yanıyla ilgilenmektedir. Hitabet sanatı olarak kullanılması ise siyasi söylem yerine retorik sözcüğünün kullanılmasını anlaşılabilir kılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, bazı siyasi söylemlerin siyasi retorik olarak adlandırılması akademik açıdan kabul görmektedir. Ancak, her söylemin retorik olarak adlandırılması veya söylem ile retorik arasındaki ayırım anlaşılmadan iki sözcüğü birbirinin yerine geçecek şekilde kullanılması akademik alanda bazı problemler yaratmaktadır. Bu çalışmada da, söylem esas itibariyle mantıksal çerçevede bilinçli bir dilsel üretim olarak tanımlanırken, söylemin ikna ediciliği veya sanatsal yanı üzerinde durulmamaktadır. Bundan dolayı, çalışmanın ikinci ve 41 14 ideolojiyi" veya politikayı toplumun önüne koymaktadır. 44 Söylem ile birlikte kurumsal olarak alınmış kararlardan toplumun veya ilgili söylemin doğrudan veya dolaylı olarak hedeflendiği gruplar haberdar edilmektedir. Söylem, içinde ideoloji veya politikayı barındırmaktadır. Söylem, ideolojilerin veya politikaların oluşturulmasında ve yeniden üretiminde doğrudan ve etkili biçimde rol oynamaktadır. Bundan dolayı politikaların veya ideolojilerin söylemde ne şekilde ifade edileceği veya gizleneceği önemli olmaktadır. 45 "Söylem, yapılar tarafından biçimlendirilmektedir. Aynı zamanda yapılar da söylem tarafından yeniden biçimlendirilmektedir." 46 Böylece söylem; toplumu, devleti ve dünyayı oluşturan ilişkilerin, "öznelerin ve nesnelerin oluşturulmasına ve sürekli yeniden üretilmesine" katkı sağlamaktadır. Bundan dolayı diyebiliriz ki, "söylem politikanın en önemli aracıdır." Politik olarak verilmek istenen mesaj söylemin arkasına gizlenmektedir. 47 "Kelimeler, fikirler, davranışlar ve eylemler söylemin içerikleri olarak gözlemlenmekte ve tanımlanmaktadır. Söylem bir süreçtir; ancak durağan bir süreç değildir." 48 Toplumun çeşitli sınıflarından, gruplarından, kurumlarından ve meslek kollarından gelen bireyler söyleme dâhil olurlar. Söylem sürecini üreten ve sonra yeniden üreten de bu "katılımcılardır (participants)". Söylemsel içeriğin biçimlendirdiği motifler sosyal ve politik atmosferi şekillendirmekte ve yeniden oluşturmaktadır. 49 Örneğin, dış politika söylemini oluşturan da devletin içinde dış politika yönetiminde politik ve hukuki olarak söz sahibi olan kurumlar ve bu kurumları temsil eden bireylerdir; Johannesson'un tabiriyle söylemdeki katılımcılardır. üçüncü bölümlerinde analiz edilecek tüm sözsel ve yazınsal ifadeler söylem adı altında incelenmektedir. 43 Sözen, a.g.e., s. 20. 44 Karaduman, Sibel; Batu, N. Mert; "Televizyon Haberlerinde Terörizm Olgusunun TRT'nin Haber Söylemi Bağlamında İncelenmesi", Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı 25, 2011, s.362. 45 Karaduman, Batu; a.g.m., s. 362. 46 Karaduman, Batu; a.g.m., s. 362. 47 Karaduman, Batu; a.g.m., s. 362. 48 Johannesson, Ingolfur Asgeir; "The Politics of Historical Discourse Analysis: A Qualitative Research Method?",Discourse: Studies in the Cultural Politics of Education, cilt 31, sayı 2, Mayıs, 2010, s.252. 49 Johannesson, a.g.m., s. 252. 15 Söylem, farklı bilimsel disiplinlerde farklı anlamlarda kullanılmaktadır. Bu anlam farklılığı söylemin salt dil, konuşma ve iletişim aracı olmasından bazı felsefi görüşlere kadar çeşitlendirilebilir. Buna karşılık "söylem en basit olarak sözsel ve metinsel bağlamda ele alınmaktadır." 50 Örneğin, söylemi, "gerçekliğin toplumsal inşası" şeklinde yorumlayan görüşe göre sözsel ve metinsel söylem hem toplumu ve kültürü biçimlendirmekte hem de toplum ve kültür tarafından biçimlendirilmektedir. 51 Bir başka deyişle, "söylem dünyayı şekillendirirken aynı zamanda dünya tarafından şekillendirilir." Söylem, dil tarafından yoğrulurken bir yandan da dili yoğurmaktadır. Metnin amaçları söylemi etkilerken söylem de bu amaçlara yön vermektedir. 52 göre Marksistlere söylem insanların kendi çıkarlarına uygun görmedikleri, gerçek veya doğru olmayan fikirlere inanmalarını mecbur kılan basit bir araçtır. Başka bir deyişle, iktidarı elinde bulunduranların çoğunluğu yönetmekte kullandığı bir vasıtadır. Michel Foucault ise söylem kuramı içinde "söylemin iktidar mücadelesinin, güç unsurlarının veya hükmetmenin anlaşılmasını sağlayan basit bir tercüme aracı olmadığını", mücadelenin söylem ile yürütüldüğünü hatta mücadelenin kendisinin bizzat söylem olduğunu anlatmaktadır. 53 Söylem iktidar tarafından kullanılmaktadır ancak söylem iktidarın güçlenmesini sağlarken aynı zamanda muhalif olanlara bir "başlangıç noktası" olduğu için iktidarı engellemekte, iktidar için mücadele edilmesi gereken önemli zorluklar yaratmaktadır. Foucault, bu açıdan söylemi Marksistlerden farklı olarak iktidarı "ağır ağır yok eden, onu kırılgan hale getiren" ve onu deşifre eden şey olarak tanımlamaktadır. 54 Foucault'un belirttiği gibi söylem iktidarı güçlendirebileceği gibi iktidardakileri zor duruma da düşürebilir. Eğer oluşturulan söylem tutarsızsa, yani iktidardakilerin aynı konuyla ilgili önceki söylemleriyle bağdaşmıyorsa ve bir çelişki yaratıyorsa veya 50 söylemin en önemli unsuru olan eyleme dönüşme durumu Baumann, Rainer; "The Transformation of German Multilateralism. Changes in the Foreign-Policy Discourse since Unification", German Politics and Society, cilt 20, sayı 4, Kış, 2002, s. 6. 51 Paltridge, Brian; Discourse Analysis, London, Continuum, 2008, s. 9. 52 Paltridge, a.g.e., s. 9. 53 Mills, Sara; "Discourse and Ideology",çev. Zeynep Özarslan, Ed. Çoban, Özarslan , a.g.e., s. 126. 54 Mills, a.g.m., s. 128. 16 gerçekleşmiyorsa toplumdaki iktidar imajı sarsılacaktır. Muhalifler, iktidarı eleştirebilecek malzemeyi elde edecek ve böylece iktidarın söylemlerindeki ikilemleri, zaafları ve tutarsızlıkları deşifre etme imkânı bulacaklardır. "İster yazılı olsun ister sözlü olsun tüm metinler daha önce oluşturulmuş olan metinlere karşı kendi manalarını yaratmaktadırlar." 55 Ancak bu yeni anlam yaratılırken doğrudan veya dolaylı olarak daha önce yazılmış veya söylenmiş metinlerden alıntılar yapılabilmektedir; bu metinlerle bir bağ kurulabilmektedir. Aynı dil yapısı içinde ister istemez farklı zamanlarda yaratılan metinler arasında bir ilişki bulunmaktadır. Buna "metinlerarası ilişki" (intertextual relationship) denmektedir. 56 Bundan dolayı yeni oluşturulan bir söylemin başka söylemlerle ilişkisinin olma ihtimali göz ardı edilmemelidir. Yeni söylem hangi alanla ilgiliyse o alandaki önceki metinlerde ifade edilenlerden olduğu gibi faydalanılabilir, alıntılar yapılabilir veya o metinlerdeki ifadeler eleştirilerek yeni söylemsel metnin önceki metinlerden farkı ortaya konabilir. Bu metinlerarası ilişki bilinçli olarak söylemi oluşturan özne tarafından belirlenebileceği gibi özne, farkında olmadan önceki metinlere göndermede bulunuyor da olabilir. "Söylem toplumsaldır." 57 Söylemin toplumsal olması söylemin hangi toplumda, hangi grupta, hangi ülkede veya hangi coğrafyada hangi koşullara karşı oluşturulduğuyla ilgilidir. Ülkeler arasında ve ülkelerin kendi içinde bile söylemler farklılaşmaktadır. Dolayısıyla, söylem alanının homojen olmadığı ifade edilebilir. Örneğin, farklı sosyal sınıflar aynı kelimeleri başka anlamlara gelecek şekilde kullanabilirler, aynı durumla ilgili birbiriyle çelişen yorumlarda bulunabilirler. 58 Bilgi, toplumsal etkileşim sonucu oluştuğuna göre söylemlerin meydana gelmesi farklı anlayış ve kültüre sahip grupların veya toplumların etkileşimi sonucu oluşmaktadır. Bu yaklaşım genişletilirse değişimlerin hem toplumdaki hem de toplumun dış söylemdeki çevresindeki değişimlerden etkilendiği söylenebilir. Bu çalışmanın konusuna uygun olarak, 55 Paltridge, a.g.e., s. 13. Paltridge, a.g.e., s. 13. 57 Macdonell, Diane; Theories of Discourse An Introduction, UK, Basil Blackwell, 1986, s. 1. 58 Macdonell, a.g.e., s. 1-2. 56 17 bir uluslararası çevredeki değişimin bir toplumu değiştirme, toplumda meydana gelen değişimin de söylemi değiştirme potansiyeli bulunmaktadır. Meydana gelen söylem de hem toplumu hem de farklı toplumların içinde bulunduğu dünyayı farklı bir algı düzeyinde yeniden biçimlendirmektedir. Bu süreç bir döngü içinde düşünülebilir. Söylemin toplumsal olmasının yanında söylemin politik olması da söz konusudur. Brian Paltridge'e göre "bir söylem geliştirerek sadece dilsel özellikleri yansıtan bir söylem yaratmış olmayız; kim olduğumuzu veya başka insanların bizi nasıl görmesini istediğimizi ortaya koymuş oluruz." 59 Bu noktada özellikle başka insanların bizi nasıl görmesini istiyor oluşumuz politikayla da ilgilidir. Sahip olmadığımız özellikleri sanki onlara sahipmişiz gibi göstermek bir anlamda politika yapmak demektir. Dolayısıyla, söylem ile birlikte hangi politik amaç hedefleniyorsa ona uygun bir söylem oluşturularak başkalarına bir resim sunulmaktadır. Söylem kavramı üzerinde dururken "politik söylem"e değinmeden geçmek çalışmanın eksik kalmasına neden olacaktır. Politik söylem, hem genel olarak söylem araştırmalarında özellikle politik tartışmaların yoğun olarak yaşandığı çağımızda hem de bu çalışmanın ana konusu olan dış politika söyleminin incelenmesi bağlamında üzerinde mutlaka durulması gereken bir başlıktır. Politik söylem kavramıyla ilgili son yıllardaki en özgün çalışmalardan birini John Wilson yapmıştır. Wilson, "Political Discourse" (Politik Söylem) adlı makalesinde politik söylem kavramının oldukça muğlâk ve geniş kapsamlı bir alanı ihtiva etmesinden dolayı politik söylem çalışması yapan araştırmacıların politik söylem kavramının belirsiz doğası hakkında daha fazla kafa yorması gerektiği üzerinde durmaktadır. 60 Politik söylemin bu karmaşık yapısıyla ilgili olarak, "söylemin bizzat kendisinin politik olarak 59 Paltridge, a.g.e., s. 11. Wilson,John;"Political Discourse",Schiffrin,Deborah;Tannen,Deborah; Hamilton, Heidi E.;The Handbook of Discourse Analysis, USA, UK, Blackwell Publishers, 2001, s. 398. 60 18 tanımlanabileceğini" 61 öne sürülebilir. Dolayısıyla söylem analizleri, söylem çalışmaları bir anlamda politik olma niteliğine sahiptir. "Her söylem politiktir" bile denebilir. 62 Politik söylem ile ilgili bu düşünce dış politikanın söylem analizini yapan araştırmacılar için kuşkusuz çok faydalıdır. Sonuçta, bir dış politika söyleminin mutlaka politik bir tarafı bulunmaktadır. Politik söylemin konusu politikadır. Tarih boyunca politikaya ve politik söyleme olan ilgi var olagelmiştir. Politik söylem çalışmalarının derin bir geçmişi olmakla birlikte politik söylemin dilbilimsel terimlerle tanımlanması ve söylem analizinin bir parçası haline gelmesi 1980'lerden itibaren söz konusu olmuştur. 63 Politik konuşma metinleri "mazur görülemez ve savunulamaz olanın savunulması" olarak tanımlanabilir. 64 Bu tanımlamadan yola çıkarak politik söylem, yönlendirme, bazı gerçekleri gizleme, belli kesimlerin politik çıkarlarını gerçekleştirme aracı olarak da ifade edilebilir. Dolayısıyla politik söylemde bulunan kişilerin, grupların, kurumların, siyasi partilerin veya devletin yetkili kimselerinin söyleme yükledikleri anlam ve kendi gerçeklikleri hem farklı olabilmekte hem de bunların toplumsal, siyasi, ekonomik veya kültürel sonuçları istenen amaca ulaşabilmekte veya ulaşamamaktadır. Bu açıdan politik söylemin kendisi kuşkuyu, şüpheyi ve güvenilmezliği ister istemez toplumun önüne koymaktadır. Michel Foucault, politik söylemin "bireyleri yargılamak, yönetimsel kararlar almak, bir toplumun normlarını ortaya koymak, bir başka düzenin çatışmalarını 'çözmek' ya da maskelemek için dile getirmek, toplum hakkındaki analizlere ve onunla ilgili uygulamalara doğal modeller vermek söz konusu olduğu zaman" ortaya çıktığını belirtmektedir. 65 Bu çalışmanın konusu olan dış politika söyleminin, genel bilimsel söylem tanımlamalarından bağımsız bir kimliği bulunmamaktadır. Bundan dolayı, dış politika söylemi başlığı altında farklı bir çalışma yapılmasına gerek 61 Wilson, John; "Politik Söylem", çev. Zeynep Özarslan, Ed. Çoban, Özarslan, a.g.e., s. 131. Wilson, Ed. Çoban, Özarslan, a.g.m., s. 131. 63 Wilson; Ed. Çoban, Özarslan, a.g.m., s. 133. 64 Schiffrin, Tannen, Hamilton, a.g.e., s. 400. 65 Foucault, a.g.e., s. 192. 62 19 görülmemiştir. Ayrıca, dış politika söylemi şeklinde söylem kavramından bağımsız bir kavram bulunmamaktadır. Dış politika söylemi de söylemin tüm özelliklerini içermektedir. Dış politika söylemi de diğer başka alanlardaki söylemler gibi mantıksal tutarlılığa sahip olmalı, bilinçli bir düşünsel üretim sürecinde şekillenmelidir. Dış politika söylemi de kendi sınırları içerisinde üretilen sınırlı sayıda ifade olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla, dış politika söylemi de belli koşullar altında oluşturulan sınırlı sayıda ifadeden oluşmaktadır. Dış politika söylemi de eylemden bağımsız bir pratik değildir. Dış politika söylemini oluşturan iktidar özneleri de oluşturdukları söylemi eyleme dönüştürdükleri veya söylemde belirtilen amaçların hedefe ulaştığı sürece güçlenirler, aksi durumlarda ise muhalefetin ve toplumun eleştirilerine maruz kalırlar. Hatta bu çalışmanın üzerinde durduğu üzere dış politika söyleminin eyleme dönüşmediği durumlar iktidarı yıpratıcı bir rol oynamaktadır. Söylemin diğer söylemlerle ilişkisi göz önüne alındığından dolayı, dış politika söylemi değerlendirilirken diğer dış politik, iç politik, ekonomik veya tarihi söylemlerle ilişkisi göz önünde bulundurulmalıdır. Hatta diğer söylemlerle kıyaslamalar yapılarak artı ve eksi yönleri tartışılmalıdır. Her söylemin politik bir yanı varsa dış politika söyleminin politik olduğuna dair bir kuşku yoktur. Söylem, dil içinde şifrelenmiş ideoloji veya politikayı toplumun önüne koyduğuna göre dış politika söylemi de kendi sınırları içinde belli politik ve ideolojik hedefleri ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, dış politika söylemi doğrudan politiktir. "Dış" terimini bir kenara bırakırsak "politika" terimi bizatihi dış politika söyleminin politik olduğunu anlatmaya yeter. Bundan dolayı, her politik söylemde olduğu gibi dış politika söylemi de politikanın bir aracı olarak söylemin arkasına politik mesajlar gizlemektedir. 20 ııı. SÖYLEM ANALİZİ "Söz, belli bir durum içerisinde belli sözcükleri üretme sürecidir. Söylem analizi 66 de bu sözün kime yöneldiğinin, neye etki ettiğinin ve sonuçlarının ne olduğunun ortaya konulmasıdır." 67Söylem analizi sözlü ve yazılı tüm metinleri inceleme nesnesi olarak ele alabilen "çok boyutlu, tarihsel ve eleştirel" bir analiz yöntemidir. 68 "Söylem analizi, güç/bilgi, politik ve ideolojik ilişkilere yönelip, bu ilişkilerin belli bir söylem etrafında nasıl değişim ve dönüşüme uğradığını gösterir." 69Son yıllarda uluslararası ilişkiler disiplininde söylem analizine olan ilgi artmıştır. Söylem analizi sadece sözlü ve yazılı metinlerin analizi olarak algılanmamalıdır. Söylem analizi daha çok fiili davranış veya eylemin analizidir. Aslında söylem bir tavırdır, davranıştır, eylemdir. Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse, "söylemek yapmaktır". 70 Anlaşıldığı üzere, söylem analizi yapılırken eylemin analiz edilmesi ile sadece söylemsel yapının analiz edilmesi birbirleriyle iç içedir. Söylem ve eylem analizi beraber yapılmaktadır. Söylem analizi, sözlerin dışında kullanılmaktadır. Üretilen anlam yazılı metinlerin analizinde metinde yer alan içeriğin de ötesinde olabilmektedir. Söylem analizi, bu anlamın peşinde koşmaktadır. 71 İngilizcede söylem çalışmalarının ilk olarak Zelling Harris'in Language dergisinde 1952 yılında yayımladığı "Söylem Çözümlemesi" adlı makale ile başladığı genel "Söylem analiziyle 'metin analizi' ve 'içerik analizi' hem Batı'da hem Türkiye'de çoğunlukla birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Bu çalışmada metin analizi veya içerik analizi şeklinde ayrı analiz yöntemleri tanımlanmayacak ve söylem analizi üzerinde durulacaktır. Örneğin Prof. Dr. İrfan Erdoğan, söylem ve içerik analizi ile metinsel analizi aynı anlamda kullanmıştır: Geleneksel ana akım içerik analizinden farklı olarak, metin analizi anlamlar ve anlamların ilişkisel doğası üzerinde durur. Metin analizinde, bir metnin(öykü, roman, tv programı) kültürel, siyasal veya ideolojik anlamı irdelenir. Üzerinde durulan, “gönderici tarafından anlam yükleme (kodlama),alıcı tarafından anlam verme (kod çözümü)”süreçlerini “söylem analizi” ile değerlendirmedir”. Ayrıntılı bilgi için bkz. Odacıoğlu, Selcen Düzgün;"Metinsel Analiz", Sosyoloji Notları, sayı Ocak, Şubat, Mart:4; Nisan, Mayıs, Haziran:5, Ankara,2008, s. 60. 67 Çakır, Hamza; "Tezkere Dönemi ve Sonrası Türk-ABD İlişkilerinin Medyada Temsili", Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı 21, 2006/2, s. 156. 68 Sözen, a.g.e., s. 82. 69 Sözen, a.g.e., s. 85. 70 Baumann, a.g.m., s. 6-7. 71 Baumann, a.g.m., s. 7. 66 21 kabul görmektedir. 72 Başlarda "yapısalcılar" tarafından sadece "söz dizimsel" olarak ele alınan söylem kavramı zamanla "post-modern/postyapısalcı" bir üslup kazanmıştır. "Söylem analizi özellikle post-modern/postyapısalcı kabul edilen bir Fransız düşünür olan Michel Foucault ile birlikte özgün bir boyut kazanmıştır." 73 Foucault, "söylemsel oluşumların analizinin alışılmış tanımlamaların çoğuna zıt olduğu söylenebilir" demektedir. 74 "1970'li yıllarda metin veya söylem çalışmaları dilbilimi, işaret bilimi, psikoloji, sosyoloji ve antropoloji gibi pek çok disiplinde artan bir hızla ilgi görmeye başlamıştır." 75 Söyleme olan bu disiplinler arası ilgi kuşkusuz tarihin erken dönemlerinde de var olmuştur. Aristo'dan günümüze kadar klasik yaklaşımlar her zaman söylemin nitelikleriyle ilgilenmiştir. Yapısalcılığın ortaya çıkmasıyla klasik yaklaşımlar kararlı bir şekilde edebi söylem çalışmalarına yönlenmiştir. 76 Teun Van Dijk'e göre, 20.yüzyılda söylemin klasik çalışmalarındaki bu "yapısalcı devrim" iki önemli özelliğe sahiptir. "Birincisi, yapısalcı dilbilimciler metodolojik olarak gerekli olan yenilenmeyi sağlamışlardır. Bu yenilenme, temel kuralların oluşturulması, sınıflandırılması ve yapısal öğelerin açıkça tanımlanması şeklinde olmuştur. İkincisi, dilbilimdeki yapısalcı devrimin getirdiği gelişmeyle antropoloji, edebi öykülerin yapısal çözümlenmesinin gerçekleştirilmesine büyük katkı sağlamıştır. Söylem analizinin sistematik hale getirilmesi bu tarihsel gelişmeler ve katkılar olmadan düşünülemez." 77 Dilin bir sistem olarak anlaşılması yukarıda değinildiği gibi 20.yüzyılın başlarında Ferdinand de Saussure'nin yapısalcı (structuralist) dilbilimi çalışmalarıyla mümkün olmuştur. 78 Yapısalcı dilbilimine göre "konuşmacılar 72 Kocaman, a.g.m., s. 2. Aydemir, Özgür Kasım; "Bir Siyasetnamede Dil İle İktidar İlişkisi: Gencine-i Adalet’te Özne Üzerine İktidar Felsefesi Bakımından Söylem Çözümlemesi", ZfWT, cilt 3, sayı 2, 2011, s. 149. 74 Foucault, a.g.e., s. 94. 75 Van Dijk, Teun A.;"Discourse Analysis: Its Development and Application to the Structure of News", Journal of Communication, cilt 33, sayı 2, Bahar, 1983, s. 21. 76 Van Dijk, a.g.m., s. 21-22. 77 Van Dijk, a.g.m., s. 22. 78 Jorgensen, Marianne; Phillips, Louise J.;Discourse Analysis as Theory and Method, London, Thousand Oaks, New Delhi, SAGE, 2002, s. 10. 73 22 bir şeyi sadece, onlar konuşmadan önce de varolan bir dilin yardımıyla söyleyebilir ya da anlatabilirler. Bundan dolayı yapısalcılıkta konuşan ve yorumlayan özneden ziyade dile odaklanılmaktadır." 79 Yapısalcılığın kurucusu Saussure, "anlamın sadece göstergenin içinde olduğunu" ortaya koymuştur. 80 Saussure göstergenin içindeki "anlam eleştirisinde gösteren (signifier) ile gösterilen (signified) arasında ayrımı öne çıkarmıştır." Örneğin, "elma sözcüğünün bildirdiği imge gösteren, elma kavramı ise gösterilendir. Gösteren ile gösterilen arasındaki ilişki dilsel bir ilişkidir ve dil zaten göstergelerden oluşur." 81 "Gösteren bir konuşma ya da metindeki seslerdir ve bu gösterenler işitseldir. Gösterilen ise, dış dünyadaki nesneler ve kavram olarak bizim zihnimizde canlandırdığımızdır." 82 Bir insan yabancı bir dil bilmiyorsa, örneğin İngilizce, o dilin göstergelerindeki gösterenleri tespit eder ama o dilin göstergelerindeki gösterilenler zihninde herhangi bir çağrışım uyandırmaz. "Yabancı bir dilin göstergeleri tamamen yalıtılmıştır." 83 Dolayısıyla, yapısalcılıkta gösterge önem kazanmaktadır. Gösterge, gösteren ile gösterilenden oluşmaktadır. Gösterge tüm anlamsal değerini sadece dilin yapısı içinde kazanmaktadır. Yapısalcılıkta metin bir sistem olarak ele alınırken yazar ve okur dışlanmaktadır. Yapısalcılığa göre metnin anlamını üreten sadece yapıdır. Yazarın veya okurun metnin analizine katkıları yoktur. Dolayısıyla, metnin anlamı sadece "metnin içindedir." Yapısalcılıkta ayrıca "metnin bütünlüğüne" önem verilmektedir. Buna karşılık, post-modernizm-post-yapısalcılık, metnin bütünlüğünden ziyade metindeki "çelişkilere ve tutarsızlıklara" odaklanarak metnin anlamını "metnin arkasında" aramaktadır. Ayrıca, post- Kotlu, Emine; "Yapısalcı ve Post-Yapısalcı Sosyal Teoride Dil (Sosyal Teoride Bir Model Olarak Dil)", Yüksek Lisans Tezi, Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın, 2007, s. 69. 80 Belsey, a.g.e., s. 19. Belsey'e göre "göstergeler sadece sözcüklerden oluşmaz. Trafik ışıkları, ok işaretleri, yaya geçitleri, jestler, el sıkışmak, esnemek ve çığlık" gibi göstergeler de vardır. Bundan dolayı, yapısalcılıkta sözcük yerine daha kapsayıcı olduğu için gösterge terimi tercih edilmektedir. Bkz. a.g.e., s. 21. 81 Sarup, a.g.e., s. 3. 82 Demir, Zerrin; "Bir Dini Söylem Analizi (Psikolojik Bir Yaklaşım)", Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi, Sivas, 2008, s. 13. 83 Belsey, a.g.e., s. 20. 79 23 modernizmde/post-yapısalcılıkta metnin anlamını ortaya çıkaran "eleştirel bakış açısıyla okur" olmaktadır. 84 Bundan dolayı, post-modernizm/postyapısalcılık, okur merkezli bir yaklaşım olarak tanımlanmaktadır. Post-modernizmde/post-yapısalcılıkta gösteren ile gösterilen arasında sabit ve yapısal bir dilsel ilişkiden ötesi mevcuttur. Örneğin, "Jacques Lacan'a göre gösterilen gösterenin altından sürekli kaymaktadır. Jacques Derrida ise dil içinde yapısal olarak belirlenebilen bir ilişkinin olmadığını dilin havada uçuşan saf ve yalın bir gösterenler dizgesi olduğunu öne sürmektedir." 85 Yapısalcılığın dilin "sabit gösterge yaklaşımına birliği" modernizm/post-yapısalcılık eleştirel bakmaktadır. 86 post- Saussure'ye göre "her gösterge bir birliktir." Derrida'ya göreyse "gösteren ile gösterilen arasında karşılıklı bir ilişki yoktur. Gösterenler ve gösterilenler sürekli yeni kombinasyonlarla yeni ilişkiler oluştururlar. Derrida, anlamın asla tek bir göstergeye bel bağlamayacağını belirtmektedir." Ayrıca, dilin zaman içinde farklı anlamlara gelecek şekilde anlaşılabileceğini öne sürmektedir. 87 Yapısalcılık, sabit ve anlaşılması yapısalcılara değişmez bir yapıya göre imkânsızdır. odaklıdır, değişimin Buna karşılık, post- modernlere/post-yapısalcılara göre yapılar değişmeye müsaittir ve işaretlerin anlamları diğerleriyle girdikleri ilişki veya etkileşim sonucu dönüşebilir. 88 Ahmet Kocaman'a göre yapısalcılığın söylemleri diğer yapısal birimler olan sözcük, cümle gibi ele alması ve söyleme anlamsal gözle bakmaması pek çok yazara çekici gelmemiştir. 89 Dolayısıyla, bu çalışmada post- modernizmin/post-yapısalcılığın dilin değişmesi ve farklı koşullarda farklı anlamlar kazanması anlayışı esas alınmaktadır. Bir başka deyişle söylem analizi yaparak anlamak ve yorumlamayı amaçlayan post-modern/postyapısalcı yaklaşım bu çalışmada tercih edilmektedir. Vincent Descombes, İbiş, Fatih; "Hermenötik ve Yapısöküm Kuramına Genel Bir Bakış", Toplum Bilimleri Dergisi, cilt 6, sayı 11, Ocak, 2012, s. 36. 85 Sarup, a.g.e., s. 3. 86 Sarup, a.g.e., s. 4. 87 Sarup, a.g.e., s. 40-41. 88 Jorgensen, Phillips; a.g.e., s. 11. 89 Kocaman, a.g.m., s. 2. 84 24 "sadece söylemlerin değil her türlü metnin hatta her şeyin yorumlanabilir (interpretable) olduğunu" belirtmektedir. Descombes bunun nedenini de yorumlanabilirliğin koymaktadır. 90 sadece mümkün olduğunu Bu açıdan bakıldığında ifade ederek söylem analizi ortaya bir yorumlama yöntemidir, hermeneutik karakterlidir. Michel Foucault, "söylemin berisinde duran şeye katılmak için onun yoğunluğunun içinden geçmek değil, tam tersine yoğunluğu içinde onu devam ettirmek, kendisine özgü olan karmaşıklığı içinde onu birden ortaya çıkarmaktır" 91 diyerek söylemi oluşturulduğu koşullar içinde anlaşılır hale getirmeye vurgu yapmaktadır. Brian Paltridge'e göre "söylem analizi, metnin dilsel kalıplarına bakarak dil ile toplumsal ve kültürel ilişkinin içeriğini açığa çıkarmaya çalışmaktadır. Söylem analizi, aynı zamanda dilin kullanımıyla sunulan farklı dünya görüşlerini, bakış açılarını ve anlayışlarını incelemektedir. Söylem analiziyle, dilin kullanımının toplumdaki katılımcıların aralarındaki ilişkiden nasıl etkilendiği anlaşılmaya çalışılmaktadır. Ayrıca söylem analizi, dünya görüşleri ve kimliklerin söylem tarafından nasıl biçimlendirildiğine odaklanmaktadır. Bu noktada söylem analizi yapılırken hem sözsel hem de yazılı metinler inceleme aracı olarak kullanılmaktadır." 92 Söylem analizinde dil ile içerik arasındaki ilişki ele alınırken temel amaç metne daha derin bir bakış açısı sağlamak ve metni daha ayrıntılı olarak değerlendirmektir. 93 Paltridge'in yaklaşımıyla paralel olarak bu çalışmada söylem analizi yapılırken anlamak esas alınacak ve sözlü veya yazılı metinlerin ne gibi anlamlar içerdiğine bakılacak ve bu metinler analiz edilecek, yorumlanacaktır. Alexandra Georgakopoulou ve Dionysis Goutsos, "söylem analizini temel olarak insanların okuduklarının ve işittiklerinin ne anlama geldiğinin yorumlanması olarak tanımlamaktadırlar. Bir metnin anlamını ortaya koymak 90 Descombes, Vincent; "The Interpretative Text", Ed. Silverman, Hugh J. , Gadamer and Hermeneutics, New York, London, Routledge, 1991, s. 249. 91 Foucault, a.g.e., s. 63. 92 Paltridge, a.g.e., s. 2. 93 Paltridge, a.g.e., s. 3. 25 için metnin ilişki içinde olduğu şartlar ve ortamın incelenmesi gerekmektedir." 94 Metni kendi bağlamında ele almadan başarılı bir yorum yapmak mümkün değildir. Ayrıca metnin hangi maksatla yaratıldığının da ortaya konulması gerekmektedir. Söylem analiziyle sözlü veya yazılı metnin olabildiğince doğru yorumlanabilmesi için ilgili metnin bağlantılı olduğu diğer metinleri, mevcut koşulları, metnin konuşmacı veya yazarla ilişkisini, metnin hedeflendiği kitleyle bağını incelemek gerekmektedir. Bu noktada önemli olan sözsel ve yazınsal metinlerin oluşturduğu anlamsal bütünlüktür. 95 Söylem analizinin amacı da bu anlamsal bütünlüğü deşifre etmek ve yorumlamaktır. Söylem analiziyle ilgili farklı disiplinlerde yapılan çalışmalardan felsefi yaklaşımlara, yapısalcılık merkezli söylem analizi çalışmalarından post- modernizm/post-yapısalcılık merkezli söylem analizi çalışmalarına kadar her türlü söylem çalışması göstermiştir ki söylem analizini genel kabul görmüş bir yöntemsel çerçevede değerlendirmek mümkün değildir. Bu konuda Bulut Gürpınar'ın düşünceleri dikkate değerdir: "Söylem analizinin uzun geçmişi, bu konudaki çalışmaların fazlalığı ve yoğunluğu, disiplinlerarası konumlanışı onu tanımlamayı, anlamayı ve aktarmayı zorlaştıran nedenlerdir. Kaldı ki, söylem analizi alanında kapsayıcı, tek, genel bir yaklaşımdan bahsetmek de mümkün değildir. Farklı alanlarda, farklı yaklaşımlarla uygulanan söylem analizi, bir teknik olmanın yanı sıra, özellikle eleştirel boyutu kendine eklemlendikçe, çeşitli ön kabulleri de içerir hale gelmiştir. Önceleri "söylenen"den yola çıkan çalışmalar, bu kez "söylenmeyenler"in değerlendirildiği çözümlemelere dönüşmüş, toplum, sosyokültürel yapı, ekonomi gibi farklı unsurların da söyleme etki ettiğinin tespiti, incelemeleri derinleştirmeye başlamıştır. Söylem analizinde altı çizilen noktalar değişip, "neden"lere yenileri eklenirken, aslında genel yaklaşım, ele alınış biçimi ve incelemeler köklü dönüşüme uğramıştır. Böylelikle disiplinlerarası karakteriyle oldukça "gri" bir alanda doğmuş, kategorize edilmesi hayli zor olan söylem analizi, gitgide daha da karmaşıklaşmıştır. Sonuçta biçime 94 Georgakopoulou, Alexandra; Goutsos, Dionysis; Discourse Analysis: An Introduction, Edinburgh, Edinburgh University Press, 1997, s. 15. 95 Georgakopoulou, Goutsos, a.g.e., s. 16. 26 büründürülmesi (cismanileşmesi) böylesine zor olan bir konuda tiplerden bahsetmek ya da bu teknik uygulanırken yapılacaklar için malzeme listesi çıkarmak gibi bir sunum olanaklı gözükmemektedir. Bununla birlikte konunun kendi özü, söylem analizinin "felsefesi" de genel geçer bir formüle yatkın sayılmaz." 96 Bu çalışmada Soğuk Savaş sonrası Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinde Türk dış politika aktörlerinin söylemleri analiz edilirken söylem analizi yaklaşımlarının genel prensiplerinden hareket edilecek ve esasen söylem ile eylem arasındaki ilişki ortaya konmaya çalışılacaktır. Dış politika söyleminin kime ve hangi duruma yönelik olduğu, ilgili söylemi oluşturan öznelerin kimler olduğu dikkate alınacaktır. Bu çalışmanın asıl amacı söylem analizi yapılırken söylemlerin eyleme dönüşüp dönüşmediğinin, başka bir deyişle söylem-eylem tutarlılığının/tutarsızlığının anlaşılmasıdır. Söylem analizi ile eylem analizi birbirlerinden ayrılması zor unsurlar olsa da söylem analiziyle sözlü veya yazılı metnin daha derin anlaşılması, eldeki sözsel ve metinsel ifadeler yorumlama yani yapmak söylemler çerçevesinde amaçlanmaktadır. Bu anlaşılır çalışmada ve mantıksal söylem analizi yapılırken post-yapısalcılığın dilin değişime açık olduğu ve farklı koşullarda farklı anlamlar kazanabileceği görüşünden hareket edilecektir. Başka bir deyişle, dilin ve söylemin durağan ve sabit olmadığı kabul edilmektedir. Bundan dolayı, tutarlılığı/tutarsızlığı dış politika anlaşılmaya söylemlerinin değişimi çalışılacaktır. ve Ancak, söylem-eylem politikacıların söylemlerini analiz eden söylem analizi yöntemi eleştirel söylem analizi (ESA) olduğundan öncelikle ESA incelenecek ardından bu çalışmanın yöntemi belirlenecektir. Gürpınar, Bulut; "Türkiye'de Milli Güvenlik Söyleminin Dış Politikada İşlevselleşmesi: Hükümet Programları, TBMM Tutanakları ve MGK Basın Bildirileri'nde Söylemin Analizi (1982-2003), Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul, 2010, s. 38-39. 96 27 ıv. ELEŞTİREL SÖYLEM ANALİZİ ESA, "bilgi ile iktidar arasındaki yapısal ilişkilerin çözümlenmesini amaçlamaktadır. ESA, söylemsel metinler, olaylar ve yazılı metinler arasındaki saydam olmayan ilişkileri sistematik biçimde ve daha geniş toplumsal ve kültürel yapılar ve süreçlerle ilişkilendirerek açıklamaya çalışmaktadır. ESA kullanılarak bilgiyle iktidar ilişkilerini yapılandıran hegemonya çözümlemeleri ile egemenlerin gerçekliği kendi hedefleri doğrultusunda kullanma yollarının açığa çıkartılması amaçlanmaktadır. Ayrıca, ESA, söylemlerin açık veya gizli ideolojik anlamlarını ortaya çıkarmak için de kullanılmaktadır. ESA, iktidarın, egemenliğin, eşitsizliğin söylemsel kaynaklarını deşifre etmek için yazılı metinlerin analiz edilmesidir. ESA' ya göre söylem toplumsal sınıflar, cinsiyet, statü, yaş vs. ile kültür tarafından biçimlendirilmektedir. Böylece oluşan söylem, toplumdaki ilişkilerin, inanç sistemlerinin, kimliklerin sınırlarını belirlemeye yardımcı olmaktadır." 97 ESA, tek bir teorik ve yöntemsel çerçeveye sahip değildir. Birbirinden farklı yaklaşımlar için ESA kullanılmaktadır. Politik metinlerden, toplumsal ilişkilere kadar geniş bir kullanım alanı mevcuttur. 98 Burada vurgulanması gereken nokta ESA'nın söylemsel metinler ile olaylar arasındaki saydam olmayan ilişkileri geniş bir şekilde açıklama gayretidir. Bu, bir bakıma ESA'nın bir söylemi farklı alanlarla ilişkilendirerek geniş bir şekilde yorumlama türü olduğunu ortaya koymaktadır. ESA'nın bazı prensiplerine İkinci Dünya Savaşı'ndan önce Frankfurt Okulu'nun99 eleştirel teorisinde rastlanmaktadır. 1970'lerin sonlarında ortaya 97 Sayılan, Fevziye; "Yetişkin Okuma Yazma Öğretimi Ve Temel Eğitim Programı Ve Ders Kitapları: Eleştirel Söylem Analizi", Eğitim Bilim Toplum Dergisi, cilt 7, sayı 26, Bahar, 2009, s. 43. 98 Sayılan, a.g.m., s. 43-44. 99 "Okul" sözcüğü hem bir eğitim kurumu olarak hem de bir düşünce geleneği olarak kullanılır. Frankfurt Okulu, bu iki anlamı da muhteva etmektedir. Frankfurt Okulu, düşünce tarihinin en önemli geleneklerinden biridir. Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü olarak kurulan akımın kurucusu bir doktora öğrencisi olan Felix Weil'dir. Pek çoğuna göre okulun en önemli düşünürü ise okulun disiplinlerüstü tutumunu geliştiren Teodor W. Adorno'dur. Ayrıntılı bilgi için bkz. Dellaloğlu, Besim F.;Frankfurt Okulu'nda Sanat ve Toplum, İstanbul, Bağlam Yayıncılık, 1995. 28 çıkan Eleştirel Dilbiliminin katkılarıyla ESA, bugünkü dil ve söylem üzerine yoğunlaşan halini almıştır. 100 ESA birbirinden farklı yaklaşımlar tarafından kullanılmaktadır. Marksist gelenekten gelen bazı yazarlar ESA'nın Marksist bir analiz yöntemi olduğunu belirtmektedirler. Örneğin, Norman Fairclough ESA'yı "Marks okumasına yaklaşım açımız" 101 şeklinde değerlendirmektedir. Buna karşılık, Allan Luke'a göre ESA Frankfurt Okulu'nun Eleştirel Teorisi'nden Neo-Marksist yaklaşımlara, post-modernizmden/post-yapısalcılıktan feminist yaklaşımlara kadar geniş bir yelpazede kullanılmaktadır. Ayrıca ESA'nın teknikleri de bu farklı yaklaşımlar çerçevesinde çeşitlenmektedir. 102 Michel Foucault'un söylemin "politik ve ideolojik bir pratik" olduğunu ortaya koyarak yaptığı söylem analizi de bir ESA olarak kabul edilmektedir. 103 Eleştirel Dilbilimi (Critical Linguistics) ile ESA (Critical Discourse Analysis) kavramları sıklıkla birbirlerinin yerinde kullanılmaktadır. Ancak, son yıllarda ESA kavramı daha çok tercih edilmektedir. ESA, "dili toplumsal bir pratik olarak saymakta ve dilin kullanımının içeriği üzerinde durmaktadır." 104 Ayrıca, ESA, "dil ile iktidar arasındaki ilişkiye özel bir önem atfetmektedir. ESA, egemenlik, ayrımcılık, iktidar, güç ve hâkimiyet kavramlarının belirli veya belirsiz yapısal ilişkilerini dil bağlamında açıkça göstermeye gayret etmektedir." 105 "Söylem, egemen olan tarafından oluşturulmaktadır. Her söylem tarihsel olarak zamanın ve mekânın koşullarına göre üretilmekte ve yorumlanmaktadır. Egemen yapıların meşruiyeti de söylemlerle oluşturulan 100 Van Dijk, Teun A.; "Critical Discourse Analysis", Schiffrin, Tannen, Hamilton, a.g.e., s. 352. Fairclough, Norman; Graham, Phil; "Eleştirel Söylem Çözümlemecisi Olarak Marx: Eleştirel Yöntemin Yaratılışı ve Küresel Sermayenin Eleştirisi ile Bağlantısı", Çoban, Özarslan; a.g.e., s. 188. 102 Luke, Allan; "Beyond Science and Ideology Critique: Developments in Critical Discourse Analysis", Annual Review of Applied Linguistics, cilt 22, Mart, 2002, s. 98. 103 Powell, Pegeen Reichert; "Critical Discourse Analysis and Composition Studies: A Study of Presidential Discourse and Campus Discord", College Composition and Communication, cilt 55, sayı 3, Şubat, 2004, s. 441. 104 Wodak, Ruth;"What CDA Is About-A Summary of Its History, Important Concepts and Its Developments", Wodak, Ruth; Meyer, Michael; Methods of Critical Discourse Analysis, London, Thousand Oaks, New Delhi, Sage Publications, 2004, s. 1. 105 Wodak, a.g.m., s. 2. 101 29 ideolojiler vasıtasıyla sağlanmakta ve pekiştirilmektedir." 106 ESA, aynı zamanda iktidarda olan özneler tarafından oluşturulan politik söylem ile toplumdaki alt grupların nasıl yönlendirildiğini ortaya koymaya çalışmaktadır. 107 Sonuçta, söylem egemen olan, iktidar olan özneler tarafından oluşturulmaktadır. Norman Fairclough, eleştirel söylem analizini anlamamız için üç boyutlu bir çerçeve tarif etmektedir. "Birinci boyut, dilsel özellikleriyle bir metin olarak söylemdir. Kullanılan kelime kalıpları, dilbilgisi, bunlar arasındaki bağlantılar ve metin yapısı gibi özellikler sistemli olarak analiz edilmelidir. Örneğin, haberlerde kullanılan edilgen fiil yapıları ( passive verb forms) anlaşılmadan verilen haberlerin tam olarak ne anlatmak istediği doğru çözümlenemez. İkinci boyut, söylemin söylemsel pratiğidir. Söylem, bir toplumda, toplulukta, grupta üretilir, dolaşır, yayılır ve tüketilir. Fairclough, bu süreci dilsel araçların (metin veya metinsel araçlar) dolaşımı olarak adlandırmaktadır. Üçüncü boyut, sosyal bir pratik olarak söylemdir. Söylem, ideolojik etkilerin ve egemenlik sürecinin içine dâhildir. Dolayısıyla, egemen güç değiştiğinde söylem de değişmekte ve yeniden üretilmektedir." 108 Fairclough'un söylem analizi metodu şu şekilde özetlenebilir: 109 a) Metnin dilsel tanımlanmasıdır. b) Metin ile söylemsel süreç arasındaki ilişkinin yorumlanmasıdır. c)Söylemsel süreç ile toplumsal süreç arasındaki ilişkinin açıklanmasıdır. Brian Paltridge'e göre ESA, "dilin kullanımı ile toplumsal ve politik yapının arasındaki bağlantıyı ortaya koymaya çalışmaktadır. ESA, cinsiyet, etnisite, kültürel farklılıklar, ideolojiler ve kimlikler gibi konuların metinlerde 106 Wodak, a.g.m., s. 3. Raymond, Emilie; Grenier, Amanda; "Participation in Policy Discourse: New Form of Exclusion for Seniors with Disabilities?", Canadian Journal on Aging, cilt 32, sayı 2, Haziran, 2013, s. 120. 108 Blommaert, Jan; Bulcaen, Chris; "Critical Discourse Analysis", Annual Review Of Anthropology, cilt 29, 2000, s. 448-449. 109 Fairclough, Norman; Critical Discourse Analysis: The Critical Study of Language, London, New York, Longman, 1995, s. 97. 107 30 nasıl biçimlendirildiğini ve yansıtıldığını keşfetmeye uğraşmaktadır. ESA, aynı zamanda, dilin inşa ettiği ve dili inşa eden sosyal ilişkileri anlamaya çaba sarf etmektedir." 110 Gunther Kress, ESA'nın zaman içinde dilbiliminin farklı bir türü olarak nasıl ortaya çıktığını ve diğer söylem analizi türlerinden ayrılan özelliklerini ortaya koymuştur. Kress'in ortaya koyduğu bazı varsayımlar şunlardır: 111 a) Dil, toplumsal bir olgudur. b) Sadece bireylerin değil, sosyal grupların, sınıfların ve kurumların da değerleri ve inançları vardır. Bu değerler sistematik olarak dil vasıtasıyla ifade edilmektedir. c) İletişim için dilin öğesi metinlerdir. d) Okuyucular ve dinleyiciler metinlerle ilişkilerinde pasif katılımcılar değillerdir. e) Kurumsal dil ile bilimsel dil arasında benzerlikler bulunmaktadır. ESA'nın tanımlamasıyla ve ilkeleriyle ilgili olarak tek bir görüş bulunmamaktadır. Ancak, bazı yazarların fikirleri bu noktada daha fazla kabul görmektedir. Norman Fairclough ve Ruth Wodak'ın ortaya koyduğu temel ilkeler genel itibariyle önem arz etmektedir. Bunlar şöyle sıralanabilir: 112 a) Toplumsal ve politik konular söylemde yansıtılır ve inşa edilir. b) Güç ilişkileri söylem aracılığıyla yürütülür ve sonuca bağlanır. c) Söylem, toplumsal ilişkileri yeniden üretir. d) İdeolojiler, söylemin kullanılmasıyla üretilir ve yansıtılır. e) Söylem, tarihseldir. f) Söylem, metin ile toplum arasındaki bağlantıyı kurar. g) Söylem analizi yorumlayıcı ve açıklayıcı bir niteliğe sahiptir. 110 Paltridge, a.g.e., s. 179. Wodak, a.g.m., s. 5-6. 112 Van Dijk, Schiffrin, Tannen, Hamilton, a.g.m., s. 353. 111 31 Bu ilkelerden yola çıkarak dış politika söyleminin eleştirel analiziyle ilgili olarak bazı prensipler ortaya konabilir. ESA, bilgi ile iktidar arasındaki yapısal ilişkilerin çözümlenmesini amaçladığına göre dış politika söylemi bilgi olarak alınırsa bu bilgiyle dış politika söylemini oluşturan dış politika aktörleri yani iktidar arasındaki yapısal ilişki ortaya konmaktadır. Sonuçta, söylem egemen olan tarafından oluşturulmaktadır. Sadece bireylerin değil kurumların da dil vasıtasıyla kendi değerlerini veya hedeflerini ifade etmesi mümkündür. Dış politika söylemiyle, uluslararası ortamda bir güç mücadelesi yürütülür. Bu mücadelenin diğer ayağı hiç kuşkusuz söylemin eyleme dönüşmüş halidir. Söylemin, toplumsal ilişkileri yeniden üretmesi gibi, dış politika söylemi de uluslararası toplumu yeniden şekillendirir, uluslararası aktörlerin geleceğine ve gelecek eylemlerine yön verir. Dış politikada da ideolojik söylemler üretilebilir. Devletin siyasi ideolojisi dış politika söylemine yansıtılarak uluslararası ilişkilerde kullanılır. Dış politika söylemi de tarihseldir. Söylem, metin ile toplum arasındaki ilişkiyi kurarken, dış politika söylemi de sözlü veya yazılı dış politika metni ile uluslararası toplum arasındaki bağlantıyı kurar. Dış politika söylem analizi de yorumlayıcı ve açıklayıcı olmalıdır. Politik söylemlerin analizinde ESA kullanıldığı için bu çalışmada dış politika söylemlerinin analizinde yöntem olarak ESA kullanılacaktır. ESA, tek bir yöntemsel çerçeveye sahip olmasa da bu konuda çalışmalar yapmış olan bazı yazarların kullandığı yöntemler incelenerek bazı söylemsel stratejilerle Türk dış politikası aktörlerinin söylemleri eleştirel olarak analiz edilmeye çalışılacaktır. V. DIŞ POLİTİKA Bu çalışma Türk dış politikasında Soğuk Savaş sonrasında AB ile ilişkilere yoğunlaştığı için söylem olarak Soğuk Savaş sonrası Türk dış politikası aktörleri tarafından oluşturulan dış politika söylemleri dikkate alınırken eylem düzeyinde de dış politikanın uygulanması veya hayata geçirilmesi esas alınmaktadır. Başka bir deyişle, eylem olarak kastedilen 32 uygulanan dış politikadır. Dolayısıyla, eylem kavramı bağlamında öncelikli olarak dış politika kavramsal düzeyde incelenecektir. Dış politika kavramıyla ilgili olarak kabul gören genel yaklaşım bir devletin diğer devletlere karşı tutumu şeklindedir. Ancak, akademik düzeyde bu tanım yetersiz kalmaktadır. Zira AB'nin dış politika aktörü olarak tek bir temsil devleti etmemesi yukarıda değinilen tanımı problematik hale getirmektedir. "Dış politika konusunda genel bir kuram oluşturulamamıştır." 113 Dış politika kavramıyla ilgili fikir birliği sağlanan tek bir tanım olmamasından dolayı bu çalışmada dış politika ile yapılan farklı değerlendirmelere göz atılacaktır. Tayyar Arı'ya göre dış politika, bir devletin diğer devletlerle ilişkilerini veya bütün olarak uluslararası sistemdeki davranışlarını incelemektedir. Siyasal meseleler merkezde olmak üzere bir devletin "hedefleri, tutumları ve davranışlarının ne olduğu" üzerinde durulmaktadır. Örneğin; Türkiye'nin AB politikası, İngiltere'nin Orta Doğu politikası veya ABD'nin Çin politikası gibi. Bu örneklerde ifade edilen, "ilgili devletin bir mesele, bölge veya ülkeye karşı yürüttüğü dış politikadır." 114 Joshua Goldstein'e göre "dış politika, hükümetlerin uluslararası ortamda kendi uygulamalarını hayata geçirmeye çalıştıkları stratejiler bütünüdür. Bu stratejiler, diplomatların görüşmelerde aldıkları direktifleri, ticari ve ekonomik yetkililerin pazarlık süreçlerini, orduların savaşa veya bir askeri operasyona girip girmemesini belirlemektedir." 115 Mahmut Bali Aykan, aynı kavramla ilgili şu ifadeleri kullanmaktadır: "Devlet aktörü açısından bakıldığında genel anlamıyla dış politika kavramından bir devletin birbirleriyle bağlantılı iç ve dış amaçlarının gerçekleştirilip algılanan tehditlerin etkisiz hale getirilmesine yönelik olarak Karacasulu, Nilüfer; "Dış Politika Nedir?", Ed. Çakmak, Haydar; Türk Dış Politikası:19192008,Ankara, Barış Platin Yayınları, 2008, s. 11. 114 Arı, Tayyar; Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, 7. baskı, Bursa, MKM Yayıncılık, 2008, s. 6263. 115 Goldstein, Joshua S.; International Relations, 4. baskı, USA, Longman, 2001, s. 163. 113 33 izlediği bir genel plan(strateji) anlaşılmaktadır. Bir devletin bu bağlamdaki dış politikasını onun dar anlamda uluslararası alana; geniş anlamda da dünya politikasına yaklaşımını belirleyen ve tarihsel bir süreç içinde ortaya çıkmış bulunan kültürel değerlerinin bir parçasını oluşturduğu kimliğinin bir dışavurumu olarak algılayabilmek mümkündür." 116 Cenap Çakmak'a göre, " Özü itibariyle dış politika, bir ülkenin güç potansiyelini yönetme ve ondan en yüksek çıktı ve faydayı elde etme beceri ve sanatıdır." 117 K. J. Holsti, dış politikayı tanımlarken politika kavramından yola çıkmaktadır. Holsti'ye göre, "politika belli bir amaca yönelik etkinliktir." 118 Politikacılar ve siyasi partilerin amacı sadece imtiyaz elde etmek değil aynı zamanda iktidarda olmak, yönetmek ve hizmet etmektir. Dış politika da bu politik etkinlikten ve amaçlardan etkilenmektedir. Politikacıların, hükümetlerin veya iktidarda olanların politikaya yönelik eylemleri dış politikaya yansımaktadır. Burada iç politika-dış politika ilişkisi ortaya çıkmaktadır. 119 Dış politika kavramıyla doğrudan ilgisi bulunan ve bazen aynı anlama karşılık gelecek şekilde kullanılan iki kavrama da değinmek gerekmektedir. "Uluslararası ilişkiler kavramı, daha çok devletlerarasındaki münasebetler olarak anlaşılmaktaysa da uluslararası örgütler, çok-uluslu şirketler, terörist gruplar, çevre örgütleri ve daha pek çok dünya politikasıyla alakalı birimler arasındaki ilişkileri kapsamaktadır. Uluslararası ilişkiler kavramı, güç dengesi politikalarından, ekonomik ilişkilere, kültürel ve sosyal organizasyonlardan, spor müsabakalarına kadar geniş bir alandaki çalışmalar için kullanılmaktadır." 120 Dolayısıyla, uluslararası ilişkiler kavramı dış politika Aykan, Mahmut Bali; "Türkiye'nin Dış Politika Anlayışı", Ed. Çakmak , a.g.e., s. 31. Çakmak, Cenap; "Giriş: Neden Dış Politika; Neden Amerikan Dış Politikası", Çakmak, Cenap; Dinç, Cengiz; Öztürk, Ahmet; Yakın Dönem Amerikan Dış Politikası: Teori ve Pratik, Ankara, Nobel, 2011, s. 2. 118 Holsti, K. J.; International Politics: A Framework For Analysis, 7. baskı, USA, Prentice Hall International Edition, 1995, s. 250. 119 Holsti, a.g.e., s. 250. 120 Viotti, Paul R.; Kauppi, Mark V.; International Relations Theory: Realism, Pluralism, Globalism and Beyond, 3. baskı, USA, Allyn and Bacon, 1999, s.1. 116 117 34 kavramını içine almakla beraber, dış politika alanının tamamen dışındaki örneğin, olimpiyat oyunları, dünya futbol şampiyonaları, küresel çevre eylemleri, uluslararası sosyal ve kültürel etkinlikler gibi unsurlarla da bağlantılıdır. "Uluslararası politika" ise dış politika ile en çok karıştırılan kavramdır. Temelde aynı nitelikte olmakla beraber bu iki kavram sorunlara kapsam itibariyle farklı açılardan yaklaşmaktadır. "Dış politika, uluslararası politik konulara bir devletin penceresinden bakmak, uluslararası politika ise iki veya daha fazla devlet veya uluslararası aktör arasındaki politik ilişkileri uluslararası sistemin içinde değerlendirmektir." 121 İki kavram arasındaki kapsam farkından dolayı, "uluslararası politikayı tüm devletlerin dış politika toplamı" olarak değerlendiren görüşler mevcuttur. 122 Graham Fuller, uluslararası politikayı şöyle tanımlamaktadır: "Uluslararası politika orman yaşamından farklı değildir. Daha küçük ve zayıf hayvanların hayatta kalabilmeleri için keskin bir zekâya, hassas duyulara ve çevikliğe ihtiyaçları vardır; güçlüler ise çevresel koşullara pek dikkat etmek zorunda değildirler ve çoğunlukla diğerlerini umursamadan dilediklerini yapabilirler." 123 Bu üç kavram arasındaki ilişki şu şekilde ifade edilebilir: Uluslararası İlişkiler > Uluslararası Politika >Dış Politika "En basit olarak devletin egemenliği altında bulunan sınırlarının dışındaki tüm dünya 'dış' olarak kabul edilmektedir. Bu dış dünya, ulusdevletin kural, norm ve yasalarının geçerli olmadığı uluslararası ortamdır." 124 Ancak, dış politika ve iç politika arasındaki ilişki gözden kaçmamalıdır. Dış politika, bir anlamda iç politikanın devletin sınırlarının dışına çıkmış halidir. Dış politika karar alıcıları ister istemez iç politikanın gereklerini dikkate almak durumundadırlar. "Dış politikayı yönetenler ne kadar ileri görüşlü, bilgili ve Gönlübol, Mehmet; Uluslararası Politika: İlkeler-Kavramlar-Kurumlar, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No: 420, 1978, s. 27. 122 Gönlübol, a.g.e., s. 27. 123 Fuller, Graham E.; İslamsız Dünya, çev. Hasan Kaya, İstanbul, Profil Yayıncılık, 2010, s. 12. 124 Gözen, Ramazan; İmparatorluktan Küresel Aktörlüğe: Türkiye'nin Dış Politikası, Ankara, Palme Yayıncılık, 2009, s. 4. 121 35 idealist insanlar olurlarsa olsunlar, iç politikanın etkisinden kolay kurtulamazlar." 125Hatta çoğu durumda dış politika iç politikanın bir aracı, özellikle demokratik ülkelerde bir oy malzemesi olarak kullanılmaktadır. Ayrıca, örneğin, "bir iç ekonomik kalkınma hamlesine başlandığında dış yardımların ve kredilerin gündeme gelmesi", kendiliğinden bir dış politika ilişkisi yaratmaktadır. Bir savaş veya çatışma durumunda iç politikada yapılacak düzenlemelerle bu eylem sürdürülebilir. 126 Dolayısıyla, iç ve dış politika arasında bir tamamlayıcılık söz konusudur. Dış ve iç terimleri birbirleriyle devamlı etkileşim halindedir. İç politikadaki pozitif gelişmeler dış politikanın da başarılı olarak yürütülmesini kolaylaştırmaktadır. İç politika ile dış politika ilişkisiyle ilgili olarak "devletin göreli özerkliği" kavramı da önemlidir. Esas itibariyle "siyasi ortamın ekonomik ortamdan göreli özerkliğe sahip olması durumunda devletin karar alma sürecini göreli olarak" daha rahat yürütebilmesi üzerine kurulu olan bu kavram, kendi içinde iç ve dış göreli özerklik olarak da ikiye ayrılmaktadır. 127 İç göreli özerklik devletin karar alıcılarının "ülkedeki ekonomik sınıflardan göreli olarak bağımsız olması", dış göreli özerklik de devletin karar alıcılarının dış politika yürütürken uluslararası sitemdeki "diğer devletlerden ve uluslararası sistemin kendisinden göreli olarak bağımsız hareket edebilmesi" demektir. 128 Sonuçta, dış politikayı yürüten devlet içi aktörlerin iç ve dış ortamdan göreli olarak bağımsız hareket edebilmesi dış politika söylemlerini ve dolayısıyla dış politikanın uygulanmasını olumlu olarak etkileyebilmektedir. Dış politikanın iç politikadan önemli bir farkı bulunmaktadır. Devlet, kendi egemenlik sahası olan ülke sınırları içinde "teorik olarak kendi kurallarını koyar ve işletir." 129 Ancak, uluslararası sitemde veya dış ortamda mevcut aktörlerin rekabeti, uluslararası hukuk kuralları, ekonomik ilişkiler gibi Bilge, A. Suat; Milletlerarası Politika, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No: 207-189, 1966, s. 299. 126 Bilge, a.g.e., s. 298. 127 Oran, Baskın; "Devletin İç ve Dış Göreli Özerkliği Kutusu", Ed. Oran, Baskın; Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı'ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, I.cilt, 11. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005, s. 40. 128 Oran, a.g.m., s. 40. 129 Gözen, a.g.e., s. 4. 125 36 değişik faktörler neticesinde devletin etkinliği belirlenir. Devlet, uluslararası sitemde keyfi kurallar koyamaz ve uygulayamaz. 130 Sonuçta iç politika ve dış politika arasında siyasi ve hukuki temel farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin, iç hukuk kurallarına uymak insanlar için zorunludur; eğer kurallara uyulmazsa devletin kolluk kuvvetleri yaptırım mekanizmasını devreye sokacaktır. Buna karşılık uluslararası ortamda birbirlerinden farklı siyasi ve hukuki sistemler bulunmaktadır. Ayrıca, yaptırım uygulayacak bir dünya polisi de yoktur. Joseph S. Nye ve David Welch, iç politika ile uluslararası politika arasındaki ortaklık duygusu bakımından var olan farklılığa ayrıca vurgu yapmışlardır: "İç politika ile uluslararası politika, altta yatan ortaklık duygusu bakımından da birbirinden ayrılır. Düzgün bir toplumda, yaygın bir ortaklık duygusu ortak bağlılıkların, adalet standartlarının ve meşru otoritenin ne olduğuna dair görüşlerin doğmasına yol açar. Uluslararası politikada, bölünmüş halklar aynı bağlılıkları paylaşmazlar. Küresel ortaklık duygusu zayıftır. İnsanlar sık sık neyin adil ve meşru olacağı konusunda görüş ayrılığına düşerler. Bunun sonucu, iki temel siyasi değer olan düzen ve adalet arasında büyük bir uçurum bulunmasıdır. Böyle bir dünyada çoğu insan ulusal kaygıları uluslararası adaletin önüne koyar. Hukuk ve etik uluslararası politikada rol oynar, ama bir ortaklık normları duygusu olmadığından bunlar iç politikada olduğu kadar bağlayıcı değildir." 131 Buradan hareketle iç politika ile dış politika veya iç politika ile uluslararası politikanın birbirlerini etkilemekle birlikte, sahip oldukları siyasi ve hukuksal temellerin dışında psikolojik yaklaşımlar açısından bazı farklılıklara sahip oldukları anlaşılmaktadır. Bununla beraber bazı post-modern/post-yapısalcı düşünürler ve akademisyenler "iç-dış ayırımının modern egemen devletin inşa sürecinde işlev gören" bir unsur olduğunu ileri sürmektedirler. Ali Balcı'ya göre, "Modernitenin en önemli getirilerinden birisi, özneyi söylemin sorumlusu 130 Gözen, a.g.e., s. 4-5.. Nye, Joseph S., Jr.; Welch, David A.; Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak, çev. Renan Akman, 2. Baskı, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2011, s. 5-6. 131 37 yapan iç/dış ayırımı olmuştur. İç/dış ayırımı, özelde bireyin genelde ise devletin belli bir öze sahip olduğunu ve kendisi dışına ilişkin bağımsız bir yargısının olabileceğini varsayar. İç/dış ayırımı üzerine inşa edilmiş olan dış politika, böylelikle için dışarıya yönelik bilinçli bir eylemi/söylemi olarak devreye girer." 132Bu noktada iç-dış ayırımı ulus-devletlere bir kişilik vererek ve ulus-devletin uluslararası alanda bağımsız olduğunu vurgulamak için ortaya konmaktadır. Böylece, dış politikayla beraber bir devlet hem kendi içindeki iktidar ilişkilerinin belirlenmesinde hem de devletin diğer devletlerle ilişkilerini sürdürdüğü uluslararası alandaki iktidar ilişkilerinin belirlenmesinde işlev görmektedir. 133 Balcı, bu post-modern/post-yapısalcı yaklaşımını "Türk dış politikasına uyarladığında da dış politika tercihlerinin her aktörün kendi kültürel mirası tarafından şekillenen kimlik algılamalarının değil; aktörlerin içinde bulunduğu iktidar ilişkilerinin ve mevcut koşulların bir tezahürü olduğunu" ortaya koymaktadır. Burada Türk dış politikası, "içerideki iktidar ilişkilerinin sağlamlaştırılması, değiştirilmesi, yeniden üretilmesi ve iktidar mücadelesinin yürütülmesinde kullanılan bir strateji olarak kabul edilmektedir." 134 Bu çalışmada edilmektedir. eylem olarak dış politikanın uygulanması kabul İç politika uygulamalarının da dış politikayla doğrudan ve dolaylı ilişkisi gözden kaçırılmamalıdır. Bundan dolayı, bu çalışmada dış politika kavramına değinirken iç ve dış arasındaki ilişki de kısaca ortaya konmaya çalışılmıştır. Dış politika söylemleri oluşturulurken ve dış politika uygulamaları hayata geçirilirken veya geçirilmezken/geçirilemezken iç politikanın varlığının da önemli bir unsur olduğu kabul edilmektedir. Soğuk Savaş sonrası Türk dış politikasında AB ile ilişkilerdeki söylemler ve eylemlere bakılırken iç politikanın dış politikaya olan etkisi de görülmektedir. İkinci ve üçüncü bölümlerde söylem ve söylem-eylem analizleri yapılırken buna uygun örneklere rastlanacaktır. Ancak, bu çalışmanın kapsamına dış Balcı, Ali; "1990 Sonrası Türk Dış Politikası Üzerine Bazı Notlar: Avrupa Birliği ve Kıbrıs Örneği", Yenigün, Cüneyt; Efegil, Ertan; Türkiye'nin Değişen Dış Politikası, Ankara, Nobel, 2010, s.87. 133 Balcı, a.g.m., s. 88-89. 134 Balcı, a.g.m., s. 89-90. 132 38 politika karar alma mekanizması dâhil olmadığından söylem ve eylemlerin hangi koşullarda, hangi iç ve dış faktörlerin etkisi altında oluşturulduğu üzerinde durulmayacaktır. Bundan dolayı, bu çalışmanın amacı iç-dış politika arasındaki ilişkiyi ortaya koymak değil, söylem-eylem tutarlılığını/tutarsızlığını bazı söylemsel stratejileri de kullanarak eleştirel yorumlama mantığı içinde anlamaya çalışmaktır. VI. SÖYLEM-EYLEM İLİŞKİSİ VE DIŞ POLİTİKA Hannah Arendt'e göre, "eylemek" sözcüğü, en genel anlamıyla "inisiyatif almak, başlamak, bir şeyleri harekete geçirmek demektir. İnsanlar initium olduklarından, doğmak suretiyle yeni gelenler ve başlayanlar olduklarından, inisiyatif sahibidirler ve eyleme atılırlar.135 "Yunanca archein fiili başlamak, baş çekmek ve hakim olmak, Yunanca prattein fiili kotarmak, erişmek, bitirmek, Latince agere fiili harekete geçirmek, hareket vermek, baş çekmek, önayak olmak, Latince gerere fiili ise özgün anlamı taşımak/götürmek" anlamlarına gelmektedir. 136 Türk Dil Kurumu Büyük Sözlüğüne göre "eylem" sözcüğü; eyleme işi, fiil, hareket, aksiyon, bir durumu değiştirme veya daha ileriye götürme yönünde etkide bulunma çabası, süreç, bir istenç edimi, bir istemenin, bir tasarının, bir düşünüşün, bir kararın gerçekleştirilmesi, bilinçli insanın istemesinin ürünü anlamlarına gelmektedir. 137 "Eylem" sözcüğünün İngilizce karşılığı "action" dır. "Deed" sözcüğü de aynı anlamda kullanılmaktadır. 138 Bu çalışmada dış politikanın eyleme geçirilmesi veya uygulanması üzerinde Arendt, Hannah; İnsanlık Durumu-The Human Condition, çev. Bahadır Sina Şener, İstanbul, İletişim Yayınları, 1994, s. 242. 136 Arendt, a.g.e., s. 259. 137 Türk Dil Kurumu Büyük Sözlüğü, (Erişim) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5238995802c8c4 .07201070, 17 Eylül 2013. 138 Something done or performed, a deed, an act, habitual or ordinary deeds, conduct, a proposition, a military engagement, a battle, a gesture or movement, a theatrical performance, the process, action of doing, (...) Bkz. Oxford English Dictionary, (Erişim) http://www.oed.com/view/Entry/1938?rskey=tYIClT&result=1&isAdvanced=false#eid, 17 Eylül 2013. 135 39 durulduğu için eylem veya uygulama sözcükleri birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Uygulamak sözcüğü Türk Dil Kurumu Sözlüğü'ne göre "Kuramsal bir bilgiyi, ilkeyi, düşünceyi herhangi bir alanda hayata geçirmek, tatbik etmek, üst üste getirmek ve üstüne koymak" olarak tanımlanmaktadır. 139 "Söylem kurgusal olana gönderme yapar, düşünsel, soyut bir üretim olarak söylem gerçeklikten kaynaklansa ve onu hedeflese de, her zaman için onun dışındadır. Tek başına söylem kendi kapalı alanında kurgusal bir gerçeklik yaratır, pratik yaşamın gerçekliği ile bu gerçeklik tam olarak çakışmaz. Söylemsel olanın kurgusallığı gerçekliği dönüştürmeyi amaçlayabilir ancak eyleme gönderme yaparsa bunu başarabilir, eyleme eklemlenmeyen hiçbir söylem gerçeklik alanında kendini var kılamaz. Eylem ise gerçekliğe ilişkindir ve onun içinde var olur; kurgular ancak eylem ile gerçekleştirilebilir, gerçek ancak eylem ile dönüştürülebilir. Bu nedenle hakikatin ölçütü ve normu onu yapmaktır." 140 İster sözlü olsun ister yazılı olsun söylem ile eylem arasında "karşılıklı bir yapısal ilişki" bulunmaktadır. 141 Söylem ile eylem çok yakın bir ilişki içindedir. "Konuşmasız eylem, ortada bir eyleyen kalmayacağı için artık bir eylem değildir ve eyleyen yani edimlerin faili ancak aynı anda sözler de sarfediyorsa varolabilir." 142 Bu çalışmada, eylem olarak kastedilen dış politika söyleminde dile getirilenin uygulanması, yani söylemde bulunan öznenin söyleminde dile getirdiğini inisiyatif alarak uygulaması, harekete geçirmesidir. Dolayısıyla, ister dış politika çalışması olsun ister söylem-eylem ilişkisinin incelenebileceği başka bir alan olsun söylemlerin soyut oldukları ve ancak eyleme dönüştüğünde gerçeklik açısından anlam ifade ettikleri belirtilebilir. Fakat her ne kadar kurgusal da olsa söylem ile herhangi bir eylem Türk Dil Kurumu Sözlüğü, (Erişim) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.523e40015ef026.098 03312, 17 Eylül 2013. 140 Çoban, a.g.m., s. 272. 141 Phillips, Nelson; Lawrence, Thomas B.; Hardy, Cynthia; "Discourse and Institutions", Academy of Management Review, cilt 29, sayı 4, 2004, s. 637. 142 Arendt; a.g.e., s. 244. 139 40 amaçlanmadan salt popülist bir söylemin yapacağı etki ile bir politik getiri elde edilmesi de hedeflenebilir. Sonuçta söylem ile eylemin tam olarak nerede başlayıp nerede çakıştığı, söylemin eyleme ne zaman dönüştüğü, nasıl dönüştüğü oldukça karmaşık ve belirsiz bir konudur. Söylemin eyleme dönüşmesi bekleniyorsa bunu ölçmek her durumda sağlanamayabilir. Bundan dolayı söylemin eyleme dönüştüğü anın anlaşılabilmesi için bazı somut göstergeler açıkça ortaya konmalıdır. Dış politikada söylem-eylem çalışmasında da bu ölçütler söylemde belirtilen çeşitli dış politika uygulamaları, kimi yazılı anlaşmalar, ittifaklar, gizli olmayan her türlü dış politik sonuçlar, görüşmeler, arabuluculuk faaliyetleri, ekonomik protokoller ve bunun gibi sayısız şekillerde anlaşılmalıdır. Devletler, ancak ve ancak "siyasi ve tarihi eylemleriyle var olabilirler." Bir başka deyişle, siyasi olarak bir özne, "eylemde bulunmadığı sürece var olmuş sayılmaz." 143 Dolayısıyla devletler, yaptıkları anlaşmalar, uyguladıkları stratejiler, uluslararası örgütlerde gerçekleştirdikleri temsiller gibi benzeri dışsal eylemlerle dış politikada bir kimliğe sahip olabilirler. Burada eylemsellikten kastedilen ise "bir normun veya normlar bütününün sürekli olarak hayata geçirilmesidir. Devletin varlığı eylemlerinin bir sonucudur." 144 Bu fikirlerden yola çıkarak "devletin yapım aşamasında olan bir özne olduğu" ve "devletin sürekli olarak bir devlet olma sürecinde olduğu" belirtilebilir. 145 Richard Devetak'a göre "post-yapısalcılık açısından tamamlanmış bir devlet bulunmamaktadır." 146 Söylemin eyleme dönüştüğü tespit edilmişse "eylem bu noktada söylemin oluşturduğu genel çerçeveye uygun olarak işler ancak uygulama esnasında mutlaka kırılmalar yaşanır. Söyleme göre üretilen eylem her zaman eksik veya fazla bir yönüyle kendisini gösterir." Dolayısıyla söylemeylem tutarlılığı yüzde yüz oranda sağlanamaz. Söylem de eylem de bir 143 Devetak, a.g.m., Devetak, a.g.m., 145 Devetak, a.g.m., 146 Devetak, a.g.m., 144 s. 268. s. 269. s. 269. s. 269. 41 açıdan birbirlerini eksiltirler. 147 Ölçütleri tam olarak ortaya koyduktan sonra söylemin eyleme dönüştüğü tespit edilmişse eylemin o söylemin hedeflediği sonucu tam olarak yansıttığı da bilinemeyebilir. Özellikle dış politikada karmaşık devlet arası ilişkilerde, uluslararası ilişkilerde her geçen gün artan aktör sayısının, ekonomik, sosyal, kültürel ve benzeri pek çok değişkenin olduğu bir ortamda kamuoyuna açıklanmayan gizli ilişkiler, çıkar anlaşmaları, görüşmeler veya her türlü faaliyetin de reel olduğu unutulmamalıdır. Bundan dolayı, dış politikanın söylem-eylem analizi yapılırken mutlaka ama mutlaka yapılan analizin dışında hiç bilinmeyen başka alternatif gerçeklerin de olabileceği bir yere not edilmelidir. Yapılan araştırmada elde edilen tüm verilerle ulaşılabilen sonuçlar ortaya konmalı ama bu sonuçların mutlak doğrular olmadığı açıkça belirtilmelidir. Rainer Baumann da dış politikada söylem analizinin ve söylemin eylemle ilişkisinin rahatlıkla teorik bir çerçeveye oturtulamayacağını belirtmektedir. Baumann'a göre dış politikada söylem analizinin belli başlı modellerle tanımlanması iki neden ötürü zordur. Öncelikli olarak dış politika söylemi ve dış politika eylemi arasındaki ayrımı net olarak yapmak kolay değildir. İkinci olarak dış politika söylemi ve dış politika eylemi arasındaki fark ortaya konulsa bile buradaki neden-sonuç ilişkilerini tanımlamak her zaman mümkün olmayabilir. Söylem, dış politika eylemini şekillendirirken dış politika eylemi de aynı şekilde dış politika söylemini etkiler. Dış politikada söylem ile eylem arasındaki ilişkiyi formüle edilmiş bir modelle açıklamak çok mümkün değildir. 148 VII. YÖNTEM Post-modern/post-yapısalcı yaklaşım söylem kavramına oldukça önem vermektedir. Post-modern/post-yapısalcı yazarların çalışmalarıyla uluslararası ilişkilerde söylem kavramına ilgi artmaktadır. Post-modern/post147 148 Çoban, a.g.m., s. 282. Baumann, a.g.m., s. 7-8. 42 yapısalcı yaklaşımda "sosyal gerçeklik dilden bağımsız olarak inşa edilemez." 149 Sosyal gerçekliklerin ortaya çıkarılması ise ancak söylemlerin analiz edilmesiyle mümkün hale getirilebilir. 150 Michel Foucault'a göre "en temel çözümleme birimi söylemdir." 151 Bazı uluslararası ilişkiler uzmanlarına göre "teori ve pratik arasındaki modern ayırımın yerini gerçekle onun metinsel temsilinin ikili yapısını bulanık hale getiren söylem almıştır." 152 Post-modern/post-yapısalcı yaklaşım çerçevesinde uluslararası ilişkiler çalışmalarında "dış politika kavramsallaştırılmaktadır." 153 Dış söylemsel politika bir pratik olarak aktörlerinin söylemleri de dış politika gerçekliğini inşa etmektedir. Böylece dış politika ile "bir devlet kendi varlığını inşa edeceği sınırları" oluşturmaktadır. 154 Son yıllarda dış politikayı söylemsel bir pratik olarak ele alarak uluslararası ilişkiler disiplininde kendi yorumlamalarına dayalı farklı söylem analizi çalışmaları yapan yazarlar dikkat çekmektedir. Henrik Larsen, söylem analizini dış politikaya uyarlayan yazarlardandır. 155 Larsen, Michel Foucault'nun "Bilginin Arkeolojisi"ni analiz ederek başladığı çalışmasında "söylemsel oluşum (discursive formation) olarak Avrupa'yı kabul ederek Fransa ve Britanya'nın Avrupa ile kavramsal ilişkilerinde geçirdiği değişimin nasıl gerçekleştiğini" göstermeye çalışmaktadır. 156 Larsen, bunların ötesinde "Britanya ve Fransa'daki Avrupa düşüncesine ilişkin yeniden kavramsallaştırmayı söylemsel düzeyde" ele almaktadır. 157 Larsen kitabında Norman Fairclough'un mikro-makro konsept (micro-macro concept) ayrımına değinerek kendisinin yorumlayacağı Düzgit, Senem Aydın; "Avrupa Birliği-Türkiye İlişkilerine Postyapısalcı Yaklaşım: Almanya Örneğinde Dış Politika ve Söylem Analizi", Uluslararası İlişkiler, cilt 8, sayı 29, Bahar, 2011, s. 50. 150 Düzgit, a.g.m., s. 50. 151 Urhan, a.g.e., s. 19. 152 Griffiths,Roach, Solomon, a.g.e., s. 249. 153 Düzgit, a.g.m., s. 52. 154 Düzgit, a.g.m., s. 52. 155 Larsen, Henrik; Foreign Policy and Discourse Analysis: France, Britain and Europe, London&New York, Routledge, 1997. 156 Fournier, a.g.m., s. 26. 157 Fournier, a.g.m., s. 26. 149 43 söylemleri makro konsept 158 olarak nitelendirmiştir. 159 Buna göre "geleneksel dil bilimi ve toplumsal psikoloji çalışmalarında insanlar arasındaki aile veya iş hayatı gibi durumlara dayalı gündelik diyalogların analizinde kullanılan söylemler mikro konsept olarak kullanılırken; dilin toplumları nasıl şekillendirdiği, söylemin iktidar ilişkilerini nasıl kurduğu gibi daha geniş bir çerçevede toplumsal teori çalışmalarının konusu olan söylemler ise makro konsept" olarak kullanılmaktadır. 160 Söylemsel oluşum, Michel Foucault tarafından "ifade birlikleri" olarak tanımlanmaktadır. Bu ifade birlikleri "cümle düzeyinde dilbilgisel bağlarla, önermeler düzeyinde mantıksal bağlarla, anlatımlar düzeyinde psikolojik bağlarla birbirlerine bağlanmamış ancak ifadeler düzeyinde birbirlerine bağlanmışlardır." 161 Larsen kendi çalışmasında söylemsel oluşumlar olarak "Avrupa", "ulus/devlet", "güvenlik" ve "uluslararası ilişkilerin doğası" gibi kavramları kullanmaktadır. 162 Politik aktörlerin söylemleri ESA ile analiz edilmektedir. 163 ESA ile ilgili tek bir yöntem bulunmamaktadır. Söylem analizinde kullanılan yöntem, analizi yapana göre değişiklik göstermektedir. Post-modernizmde/postyapısalcılıkta "yorumlamanın estetik bir mesele olduğu ileri sürülmektedir." 164 Makro konsept daha soyuttur. Makro konseptte iktidar ilişkilerinin içindeki devletlerden, kurumlardan, toplumsal aktörlerden veya örgütlerden bahsedilir. Bkz. Van Dijk, Teun; "Söylem ve İdeoloji Çokalanlı Bir Yaklaşım",çev. Nurcan Ateş, Çoban, Özarslan, a.g.e., s. 42. 159 Larsen, a.g.e., s. 16. 160 Larsen, a.g.e., s. 14. 161 Urhan, a.g.e., s. 21. 162 Larsen, a.g.e., s. 15. Larsen'in kullandığı söylem analizi yöntemi için kitaptan şu örneği vermemiz yeterli olacaktır. İkinci bölümde Britanya'nın 1980'lerdeki siyasi söylemlerinin ulus/devlet kavramı başlığı altında dönemin hâkim söylemi analiz edilirken Britanya Başbakanı ve Muhafazakâr Parti Genel Başkanı Margaret Thatcher'in bir konuşması verilerek ulus/devlet kavramı çerçevesinde "Thatcherizm" projesi adı altında Britanya'nın eski güçlü günlerine döneceğinin mesajının verildiği ortaya konmaktadır. Britanya'nın bu güce tekrar kavuşması için sosyal devlet anlayışının serbest piyasa ekonomisine devredilmesi, kolluk kuvvetlerinin desteklenmesi ve Viktorya döneminin değerlerinin ön plana çıkarılması gerektiği söylemlerle sunularak ulus/devlet kavramının hâkim söylem olarak kullanılmasıyla otoriter yönetim anlayışının meşru hale getirilmeye çalışıldığı belirtilmektedir. Burada Larsen, "otoriter popülizm" (authoritarian populism) ve "dadı devlet" (nanny state) gibi kavramlar kullanarak yorumunu daha ikna edici hale getirmeye çalışmaktadır. Sonuçta, Larsen kitabında belli kavramları esas alarak o kavramların etrafında şekillenen söylemler üzerinden döneme ait dış politika yorumlamaları yapmaktadır. 163 Düzgit, a.g.m., s. 55. 164 Devetak, a.g.m., s. 252. 158 44 Buna göre "sanatçılar gibi uluslararası ilişkiler uzmanları da bir olayı nasıl temsil edeceklerini veya nasıl anlatacaklarını kendileri belirlerler. İlgili verilerin seçimi, bakış açıları, zaman dilimleri, anahtar kavramlar gibi konularda uluslararası ilişkiler uzmanları aynı sanatçılar gibi özgürlerdir. Politik olaylar farklı yorumlara açıktır." 165 Anlaşıldığı üzere hem seçilen yöntem hem de yorumlamanın bizatihi kendisi belli bir metodolojik sınıra hapsedilemez. Araştırmacının özgür olması beklenmektedir. Senem Aydın Düzgit, dış politikanın eleştirel söylem analizinde farklı bir yöntem kullanmıştır. Düzgit, Türkiye'nin AB üyeliği sürecinde Almanya'daki siyasi partilerin söylemlerine odaklanarak Alman siyasal söyleminde Avrupa kimliğinin nasıl inşa edildiğini ortaya koymaktadır. Düzgit, post-modern/post-yapısalcı çalışmasında kimlik inşası problemine önem veren Viyana Okulu'nun söylemsel-tarihsel (discourse-historical) yaklaşımını kullanmaktadır. 166 Düzgit'in analiz yöntemi Ruth Wodak'ın çalışmasında ortaya koyduğu bazı söylemsel stratejileri kullanarak söylemleri yorumlamak üzerine kuruludur. Larsen'in söylem analizinde olduğu gibi çalışmanın başında belirlediği kavramlardan hareket etmemiş olan Düzgit, belli bir analiz yöntemine atıfta bulunarak ve bu yöntemdeki bazı söylemsel stratejileri kullanarak yorumlamada bulunmuştur. Bu çalışmada ESA yapılırken Ruth Wodak'ın üzerinde durduğu söylemsel stratejilerden bazıları kullanılacaktır. Bu çalışmanın diğer söylem analizi çalışmalarından farkı salt söylem analizinin yapılmayacak olmasıdır. Bu çalışmanın diğer amacı da söylem-eylem tutarlılığını/tutarsızlığını sorgulayan bir söylem-eylem analizi yapmaktır. Dolayısıyla, öncelikle ESA ile Türk dış politikası aktörlerinin incelenen örnek olaylardaki söylemleri bazı söylemsel stratejilerle analiz edilecek, ardından bu söylemlerin uygulanan dış 165 Devetak, a.g.m., s. 252-253. Düzgit, makalesinde söylemsel-tarihsel yaklaşım çerçevesinde ilk olarak makro söylem konularını yani makro konsepti belirler. İkinci olarak, araştırma sorularını cevaplamaya yarayan söylemsel stratejileri kullanır. İçinde adlaştırmalar, metaforlar ve eşitlik zinciri gibi dilsel araçlar olan ima yollu stratejileri, ayrıca yüklemlemeleri ve uslamlama stratejilerini kullanır. Düzgit'in kullandığı yöntem Ruth Wodak'ın söylemsel-tarihsel yaklaşım adlı çalışmasında belirlediği söylemsel stratejilerin bir kısmını içermektedir. Dolayısıyla, kullanılacak analiz yöntemi konusunda yazarların kendi araştırmaları çerçevesinde bağımsız hareket ettiği söylenebilir. 166 45 politika ile aynı doğrultuda olup olmadığı sorgulanacaktır. Bu tez çalışması iki sorunun cevabını aramaktadır. 1) Soğuk Savaş sonrası Türkiye-AB ilişkilerinde Türk dış politikası aktörlerinin ilgili olaylardaki söylemleri kendi içinde tutarlı mıdır? 2) Soğuk Savaş sonrası Türkiye-AB ilişkilerinde Türk dış politikası aktörlerinin ilgili olaylardaki söylemleri ile eylemleri tutarlı mıdır? Bu soruların cevabını bulmak için ESA yapılırken söylemler hem kendi içinde değerlendirilecek hem de dış politika uygulamalarının söylemlerle aynı doğrultuda olup olmadığı sorgulanacaktır. ESA yapılırken Ruth Wodak'ın üzerinde durduğu söylemsel stratejilerden bazılarına başvurulacaktır. Söylem analizlerinde kullanılmak üzere Ruth Wodak'ın belirlediği söylemsel stratejiler şunlardır: 167 1) "İma yollu stratejiler (referential): Eğretileme (metaphor) 168, düz değişmece (metonym) 169 veya ad aktarması (synecdoche) gibi dilsel araçlar 167 Wodak, Ruth; "The Discourse-Historical Approach", Wodak, Ruth; Meyer, Michael; Methods of Critical Discourse Analysis, London, Thousand Oaks, New Delhi, SAGE, 2001, s.73. 168 "İngilizce bir kelime olan 'metafor' (metaphor), Türkçe’de 'benzetme, eğretileme', eski Türkçede “mecaz”, Arapça’da “istiare” kelimeleriyle karşılanmaktadır. Metafor; bir şeyi veya bir fikri ona çok benzer niteliklere sahip başka bir şey ile genelde 'gibi', 'benzer' sözcüklerini kullanmaksızın istenen tanımlamayı yapmak, anlatıma üslup güzelliği ve kolaylığı katmak için kullanılan sözcük ya da sözcük kümesidir. Başka bir deyişle metafor; bir kavramı, kelimeyi, terimi, olguyu daha güzel ve iyi anlatmak amacıyla, başka bir anlamda olan bir sözcükle, ilgi kurularak benzetme yoluyla kullanılmasıdır. Bir meseleyi başka bir şekilde ifade etme anlamına gelen metaforun felsefede kullanım amacı, ifadeye bir üslup güzelliği vermek, anlaşılmasında güçlük çekilen konuları biraz daha anlaşılır kılmak ya da anlaşılmasına katkı sağlamaktır." Ayrıntılı bilgi için bkz. Aydın, İbrahim Hakkı; "Bir Felsefi Metafor 'Yolda Olmak'", Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, cilt 6, sayı 4, 2006, s. 10. Örneğin, "Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!", "Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal". İstiklal Marşı'nın bu iki dizesinde "al sancak" ve "hilal" kelimeleriyle Türk bayrağı anlatılmak istenmektedir. Dolayısıyla burada metafor kullanılmaktadır. Bkz. (Erişim) http://metafor.nedir.com/, 11 Haziran 2013. 169 Türkçede düz değişmece ve ad aktarması çoğu zaman birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Bu kavramlar yerine Mecaz'ı Mürsel de kullanılmaktadır. "Her dilde rastlanan, sanatçıların, hatiplerin dilinde söze güç kazandıran bir anlatım sekli olarak görülen aktarmalardan bir diğeri de ad aktarmasıdır. Ad aktarması, bir kavramın, ilgili bağıntılı olduğu bir başka kavramı gösteren kelimeyle anlatılmasıdır. "Ad aktarması farklı yollarla yapılabilir. Örneğin, parça söylenerek bütün ya da bütün söylenerek parça kastedilir, üretilen ürün söylenerek üretici kastedilir, kurumu söylenerek orada çalışanlar kastedilir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mumcu, Pınar; "Türkmen Atasözlerinde Ad Aktarmaları Ve Deyim Aktarmaları", Yüksek Lisans Tezi, İnönü Üniversitesi, Malatya, 2008, s. 25-26. Ad aktarmasına şu örnekler verilebilir: "Beethoven dinledik." Bu cümlede Beethoven bütünü eseri ise parçayı temsil ediyor. Bu ad aktarmasında parça-bütün ilişkisi vardır. "Ateşi yakalım." Bu cümlede 46 kullanılarak söylemde iç ve dış gruplar oluşturulur." Bu stratejilere adlaştırma 170 ve eşitlik zinciri 171 gibi başka araçlar da eklenebilir. 2) "Yüklemleme stratejileri (predication): Basmakalıp bazı negatif veya pozitif özellikler yükleyen ifadeler yoluyla söylemde hedeflenen özne veya unsurlar pozitif veya negatif olarak etiketlenir." 172 3) "Uslamlama stratejileri (argumentation): Topos'lar (topoi or loci) 173 aracılığıyla ifadeleri sonuca bağlayan bazı önermeler oluşturularak pozitif veya negatif söylemler meşru hale getirilir." Ayrıca popülizm 174 gibi uslamlama stratejileri de bulunmaktadır. Van Dijk, uslamlamayı şöyle tanımlamaktadır: "Böyle söylem türlerinin özelliği katılanların (ya da ateş kelimesi yakıt kelimesi yerine kullanılarak aktarma yapılmıştır. Farklı örnekler için bkz. Korkmaz, Türkay; "Türkçede değişmeceli anlatımlar", Milliyet Blog, (Erişim) http://blog.milliyet.com.tr/turkcede-degismeceli-an latimlar/Blog/?BlogNo =369745, 13 Temmuz 2013. 170 "Adlaştırma (nominalization) bir fiil veya sıfatın isme dönüştürülmüş halidir." Bkz. Akan, Aysun; "Press Discourse in Turkey as an Agent of Discrimination Towards the Non-Muslims: A Critical Analysis of the Press Coverage of the 1934 Thrace Events, 1942 Wealth Tax and 6/7 September 1955 Riots", Doktora Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 2009, s. 81. "Adlaştırmalar (örneğin küreselleşme), isme çevrilmiş süreçlerdir. Eylemdeki aktif özneyi gizleyerek, eylemi ve belirli güç ilişkilerini doğallaştırır ve alternatifleri dışlarlar." Düzgit, a.g.m., s. 56. 171 "Eşitlik zinciri, iki farklı öznenin (örneğin AB ve Avrupa) birbirinin yerine kullanılarak kavramsal bir eşitlik sağlanmasına verilen addır." Düzgit, a.g.m., s. 56. 172 "Örneğin çok-kültürlülük, entegrasyon, özgürlük, demokrasi gibi etiket kelimeler olumlu çağrışımlar yaratan, ırkçılık ve antisemitizim gibi stigma kelimeler ise olumsuz çağrışımlar yaratan örtülü yüklemlemeler olarak nitelendirilir." Düzgit, a.g.m., s. 56. 173 "Retorik ve anlambilim arasındaki yarı yolda ünlü 'geleneksel temalar'a (topoi) rastlayabiliriz. (Yunanca da: yerler; ortak mekânlardaki gibi; Latince: logi communes). Bunlar daha önce tanımlanmış olan konular gibidir, ancak standartlaştırılmış ve halkın ilgisine sunulur hale getirilmiş olduklarından tartışmalarda 'basmakalıp [yapı]lar' olarak tipik şekilde kullanılırlar (…) Geleneksel temaların kullanımının söylemsel gönderimlerinden biri de, standart savlar olduklarından savunulmaya gerek duymamalarıdır; uslamlama sürecinde temel ölçütler olarak görev görürler." Ayrıntılı bilgi için bkz. Van Dijk; Çoban, Özarslan, a.g.m., s. 67-68. Wodak, kullanılan başlıca topos'ları kitabında belirtmiştir. Bu çalışmada bu topos'lardan bazıları kullanılacaktır. Örneğin, tehdit topos'u (threat), adalet topos'u (justice), sorumluluk topos'u (responsibility), tarih topos'u (history) ve kültür topos'u (culture) gibi. Ayrıntılı bilgi için bkz. Wodak, a.g.m., s. 74-77. "Örneğin ulusal kimliklerin söylemsel inşasında kültür ve tarih topos’larını görmek mümkündür. Bir diğer örnek ise, yine ulusal kimliklerin inşasında sıkça görülen tehdit topos’udur. Bu topos uyarınca eğer belirli bir eylemin tehlikeli sonuçları varsa onu yapmaktan kaçınmalı, ya da belirli tehditler varsa, gerekli önlemler alınmalıdır." Düzgit, a.g.m., s. 57. 174 Popülizmin iki tanımı vardır. Popülizmin (populisme) ilk tanımı olan halkçılık; "halk ile yönetim arasında aracılık işlevi gören siyasi kurum ve elitlerin ortadan kaldırılarak siyasi meşruluğun dolaysız yollarla halka dayandırılmasını savunan söylem" anlamındadır. Ancak bu tanım bu çalışmanın kapsamına dâhil değildir. Uslamlama stratejisi olarak kullanılan ikinci tanım ise halk yardakçılığı yapmaktır. Bkz. Dağ, Ahmet Emin; Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Sözlüğü: İngilizceFransızca-Türkçe, 3. baskı, İstanbul, Ağaç Kitabevi Yayınları, 2009, s. 366. Popülist söylemlerden halkın hoşuna gidecek abartılı, içi boş ve politika malzemesi olarak kullanılan söylemler kastedilmektedir. 47 konuşmacıların ya da kendilerine seslenilenlerin) farklı düşünceleri, farklı bakış açıları ya da dünya görüşlerinin olmasıdır. Bu durumdaki bir tartışımsal söylemde o halde, bir ya da daha fazla katılan, benimsenen dünya görüşünü güçlendirmek için ileri sürülen savları anlatarak kendi bakış açısını daha kabul edilebilir, daha inanılır ya da daha gerçeğe uygun hale getirmeye çalışır." 175 4) "Derinlik kazandırma stratejileri (perspectivation): Olaylar veya ifadelerin raporlanması, tanımlanması, öykülenmesi veya alıntılanması yoluyla söylemde bulunan özne kendi bakış açısını ortaya koyar." 5) "Kuvvetlendirme, yumuşatma stratejileri (intensification, mitigation): İfade ve cümlelerin anlamları üzerinde değişiklikler yaparak söylemsel ifadelerin gücü belirlenir." Bu çalışmada ESA yapılırken bu söylemsel stratejilerden bazıları bu çalışmanın eleştirel yorumlama mantığına uygun olarak kullanılacaktır. Türk dış politikası aktörlerinin söylemleri eleştirel olarak analiz edilerek hem söylemlerin analiziyle 175 kendi içindeki söylem-eylem tutarlılığı/tutarsızlığı tutarlılığı/tutarsızlığı Van Dijk; Ed. Çoban, Özarslan, a.g.m., s. 71. hem de söylem-eylem anlaşılmaya çalışılacaktır. İKİNCİ BÖLÜM 1990'LI YILLARDA AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLER VE TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA SÖYLEM VE EYLEM Türkiye, 14 Nisan 1987'de Avrupa Topluluğu'na (AT) tam üyelik başvurusu yapmıştır. Komisyon'a sevk Konsey'in ön edilmiştir. Avrupa incelemesinden sonra başvuru Komisyonu176 18 Aralık 1989'da Türkiye'nin başvurusuyla ilgili olumsuz görüşünü açıklamış ve ardından Türkiye'nin başvurusu askıya alınmıştır. "Türkiye'nin ekonomik ve siyasi yükümlülüklerini yerine getirmediği, insan hakları, azınlıklara saygı ve demokrasi konularında geri kaldığı, Kıbrıs meselesini çözemediği; bu haliyle Türkiye'nin AT'ye ekonomik olarak yük olacağı, ayrıca AT'nin 1993'ten önce genişleme sürecini konulmuştur." 177 bulunduğu başlatmak istemediği gibi nedenler ortaya AT'nin belirttiği nedenlerin dışında üç önemli engelin daha belirtilebilir. Birincisi, 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılmasının ardından Doğu Avrupa ülkeleri AT'nin ilgi alanına girmiştir. "Sovyet ekonomik ve siyasi yapılarından arındırılarak Batı'ya entegre edilmeleri için AT'nin fazladan mali planlanmıştır." 178 yükümlülüklere girmeden bu ülkelere odaklanması İkincisi, Sovyet tehdidi ortadan kalktığı için Türkiye'nin komünizm karşısında Avrupa'nın önündeki en önemli güvenlik duvarı olduğu yönündeki argüman da önemini yitirmiştir. Son olarak, 1980'lerin sonunda 176 "Avrupa Komisyonu, yasama sürecini başlatan, ayrıca Birliğin yürütme organı olarak AB müktesebatını, bütçeyi ve programları uygulamaktan ve idari denetimden sorumlu kurumdur. Avrupa Komisyonu, her bir üye devletten bir kişinin yer aldığı 27 üyeden oluşur. Bu kişilere "komiser" adı verilir. Her Komiser bir veya daha fazla AB politikasının yürütülmesinden sorumludur. Komisyon adeta bir Bakanlar Kurulu gibi faaliyet gösterir." Ayrıntılı bilgi için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=45629&l=1, 18 Mart 2013. 177 Erhan, Çağrı; Arat, Tuğrul; "AT'yle İlişkiler", Ed. Oran, Baskın, Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, II.cilt, 1980-2001, 8. baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005, s. 99-100. 178 Erhan, Arat, a.g.m., s. 101. 49 Avrupa'da tırmanışa geçen "kültürel farklılık" anlayışı Türkiye-AT ilişkilerinde artık bir etken haline gelmiştir. 179 Komisyon raporunun ardından Türkiye-AT ilişkilerinin ivmesi belli bir süre yavaşlamıştır. Buna rağmen Türkiye-AT arasındaki görüşmeler sürdürülmüş ve Ortaklık kurumlarının daha işlevsel hale getirilmesi için çaba gösterilmiştir. Tam üyelik konusunun ikili ilişkileri gerginleştirmesini önlemek için Ankara anlaşmaya Anlaşması varılamasa sürdürülmeye da Ortaklık çalışılmıştır. Konseyi 180 Pek çok toplantıları ve konuda Karma Parlamento Komisyonu181 toplantıları gerçekleştirilmiştir. 182 Başbakan Süleyman Demirel, 32.Gün programında AT'ye tam üyelik konusunda çok ümitli olmadığını belirterek demokrasi, insan hakları ve ekonomik kalkınmada mesafe alınamadığı takdirde tam üyeliğin gerçekleşme ihtimalinin çok düşük olduğunu ifade etmiştir. 1992 yılındaki en önemli üç hedefin enflasyonla mücadele, terör sorunu ve Türkî Cumhuriyetlerle ilişkiler olduğunu vurgulamıştır. 183Süleyman Demirel'in üzerinde durduğu gibi 1990'lı yılların başında Türk dış politikası aktörleri AT ile ilişkilerin ikinci planda kaldığını ortaya koyan açıklamalarda bulunmuşlar ve Türkiye-AT ilişkileri Soğuk Savaş'ın ardından ortaya çıkan yeni meselelerin gölgesinde kalmıştır. 179 Erhan, Arat, a.g.m., s. 101. "Türkiye ile o zamanki ismiyle Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) arasında gümrük birliği temeline dayanan bir ortaklık ilişkisinin kurulması amacıyla Ankara Anlaşması imzalanmıştır. Ankara Anlaşmasıyla belirlenen amaçlara ulaşılmasını sağlamak ve bu ortaklık ilişkisinin uygulanmasına ve geliştirilmesine yönelik her türlü düzenlemeyi yapmak üzere temel karar organı olarak bir Ortaklık Konseyi oluşturulmuştur. Ortaklık Konseyi bu görevine ek olarak Anlaşma'nın amaçlarının gerçekleştirilmesi için yararlı tavsiyelerde bulunabilir, ortaklık rejiminde elde edilen sonuçları dönemsel olarak inceleyebilir. Ayrıca ortaklık rejiminin gerçekleşmesi yolunda, Anlaşma amaçlarından birine ulaşmak için, Anlaşma taraflarının bir ortak davranışı gerekli görüldüğü takdirde, bunun için gerekli yetki Anlaşmada öngörülmese bile Ortaklık Konseyi uygun kararları alabilir." Ayrıntılı bilgi için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=272&l=1, 18 Mart 2013. 181 "Karma Parlamento Komisyonu (KPK), Ortaklık Konseyi tarafından, Avrupa Parlamentosu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında Ankara Anlaşması çerçevesinde geliştirilen işbirliği ve temasları kolaylaştırmak ve AB-Türkiye ilişkilerini siyasi yönden incelemek amacıyla kurulmuştur. KPK, TBMM'nin ve Avrupa Parlamentosunun eşit sayıda temsilcisinden oluşur." Ayrıntılı bilgi için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=271&l=1, 18 Mart 2013. 182 Vardar, Deniz; "Türkiye Avrupa Topluluğu/Avrupa Birliği İlişkileri", Ed. Sönmezoğlu, a.g.e., s. 449. 183 Mehmet Ali Birand, "Demirel'in Önemli Açıklamaları", Milliyet, 07.01.1992, s. 11. 180 50 Türkiye-AT ilişkilerinin oldukça durgunlaştığı 1990'lı yılların başında çeşitli vesilelerle AT'ye yönelik sert eleştirilerde bulunan aktörler de olmuştur. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 1992 yılının bahar ayında Türkiye'de yaşanan Nevruz olaylarının ardından AT'nin Türkiye ile ilgili olarak yaptığı eleştirilere değinerek, "Hiç ciddiye almıyoruz. Kendi k endilerine k arar vermişler. Batılı ülk elerde bunlar gazetelerde bile yer almazlar. Bizim gazeteler biraz da adet etmişler oradan gelen haberleri ciddiye almaya. Yok sa hiçbir ciddiyetten uzak , tamamıyla politik alınmış k ararlardır. O k ararların hiçbir k ıymet-i harbiyesi yok tur. Hiçbir zaman da ciddiye almıyoruz (…)" şeklinde konuşmuştur. 184Turgut Özal'ın bu söyleminde Türkiye'nin tam üyelik başvurusunun askıya alınmasının getirdiği tepkiden kaynaklanan bir negatif tutum görülmektedir. AT'nin Türkiye'ye yönelik eleştirileri küçümsenerek AT'nin Türk dış politikasında kayda değer bir yeri olmadığı mesajı verilmek istenmiştir. Duygusal bir tepkiyi yansıtan ifadelerle popülist bir söylem dili kullanılmıştır. Sonuç itibariyle, Türkiye'nin tam üyelik başvurusunun AT tarafından askıya alınması Türkiye'nin AT'ye tam üyelik yolundaki siyasi kararlılığına sekte vurmuştur. İkili ilişkiler belli prosedürler etrafında Ankara Anlaşması'na uygun olarak sürdürülse de iki taraf arasındaki isteksizliğin önüne geçilememiştir. 1990'lı yıllarda Türk dış politikası aktörleri açısından AT'nin tekrar önem kazanması Gümrük Birliği sürecinin devreye girmesiyle mümkün olacaktır. I. GÜMRÜK BİRLİĞİ SÜRECİ A. Gümrük Birliği Kararına Doğru Türk Dış Politikasında Söylem Analizi "AT Komisyonu'nun Türkiye'nin tam üyelik başvurusunun askıya alınması gerektiği yönündeki görüşünde öngörüldüğü üzere bir işbirliği 184 "Polis'in mutlu günü", Milliyet, 11.04.1992, s. 19. 51 programı hazırlanarak 6 Haziran 1990'da AT Bakanlar Konseyi'ne 185 sunulmuştur. Programın hazırlanmasına önemli katkıda bulunan komisere atıfta bulunularak bu programa "Matutes Paketi" denilmiştir. Matutes Paketi'nin en önemli yanı Türkiye-AT ilişkilerinin ağırlıklı olarak Gümrük Birliği 186çerçevesinde ilerlemesinin uygun olduğunun belirtilmesi ve tam üyelikten bahsedilmemesi olmuştur." 187 Yıldırım Akbulut Hükümeti 188 pakete olumlu yaklaşmıştır. Gümrük Birliği, Ankara Anlaşması'nın189 doğal sonucu " Konsey, ("Bakanlar Konseyi" ya da "AB Konseyi") Avrupa Birliği üyesi devletlerin hükümetlerinde görev yapan bakanlardan oluşan bir organ konumundadır. Konsey, Avrupa Birliği içinde üye devletlerin ulusal çıkarlarının temsil edildiği organdır. Konsey toplantılarına, karara bağlanacak konu doğrultusunda üye devletleri temsilen ilgili bakanlar katılır. Örneğin toplantının konusu ekonomi veya para politikası ile ilişkili ise, üye devletlerin ekonomi ve maliye bakanları toplantıya katılır. Konsey başkanlığı 18 aylık süre için görev yapacak 3 üye devletten oluşan, devamlılığı ve tutarlılığı sağlamaya yönelik takımlar tarafından yürütülür. Böylece Başkanlık 6 aylık dönemlerle üye devletler arasında el değiştirir." Ayrıntılı bilgi için bkz. T.C. Avrupa Birliği bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=45630&l=1, 15 Eylül 2013. 186 "Tanım olarak gümrük birliği; taraf ülkelerin mallarının tek bir gümrük alanı içinde, her nev’i tarife ve eşdeğer vergiden muaf biçimde, serbestçe dolaşabilmeleri ve tarafların, üçüncü ülkelerden gelen ithalata yönelik olarak da aynı tarife oranlarını ve aynı ticaret politikasını uygulamaları anlamındadır. Üçüncü ülkelere yönelik olarak aynı ticaret politikaları benimsendiğinden, gümrük birliği, serbest ticaret alanlarından daha ileri bir ticari entegrasyon modelidir." T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/turkiye-ab-gumruk-birligi.t r.mfa, 18 Mart 2013. 187 Baykal, Sanem; Arat, Tuğrul; "AB'yle İlişkiler", Oran II.cilt, a.g.e., s. 327. 188 T.C. 47. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Eylül 2013. 189 Ankara Anlaşması'nın orijinal metni için bkz. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/turkiye-ile-avrupa-ekonomik-toplulugu-arasinda-bir-ortaklik-yaratananlasma-_ankara-anlasmasi_-12-eylul-1963-.tr.mfa, 18 Mart 2013. "Ankara Anlaşması, Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) arasında ortaklık yaratan anlaşmadır. 12 Eylül 1963'te Türkiye ile Federal Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika, Lüksemburg dışişleri bakanları ve AET adına Konsey dönem başkanı tarafından imzalanmış ve 1 Aralık 1964'te yürürlüğe girmiştir. Anlaşmanın 2.maddesinde kurulan ortaklığın bir gümrük birliği olmadığı vurgulanmıştır. Aynı maddede ortaklığın bir hazırlık, bir geçiş ve bir son dönemden oluşacağı ve gümrük birliğinin giderek geliştirileceği belirtilmiştir. 3. Maddede hazırlık döneminde Türkiye'ye Topluluğun mali yardımlar yapması ve böylece Türkiye'nin geçiş dönemi ve son dönem için üstüne düşen sorumlulukları daha rahat yerine getireceği vurgulanmıştır. 5. Maddede son dönemin gümrük birliğine dayandığı ifade edilerek son dönem için bir süre saptanmamıştır. Gümrük birliği 10. Maddede düzenlenmiştir. Türkiye ile üye devletler arasında ithalat ve ihracattaki gümrük vergileri ve benzer resimlerin, miktar kısıtlamalarının, anlaşmanın hedeflerine aykırı bir koruma sağlamayı gözeten eşit etkili başka her türlü önlemin yasaklanması ve Türkiye'nin üçüncü ülkelerle ilişkilerinde Topluluğun ortak gümrük tarifesini kabul edeceği öngörülmüştür. İşçilerin serbest dolaşımı konusuna 12. Maddede değinilmiş ancak AET'nin yükleneceği kesin bir hüküm belirtilmemiştir. 28. Maddeyle de Türkiye'nin AET'ye tam üye olmasının şartları oluştuğunda ve zamanı geldiğinde AET'nin Türkiye'yi kabul etmesi bir sorumluluk olarak vurgulanmıştır. Ankara Anlaşması'nın ana metnine eklenen 11 maddelik geçici protokol ile tarafların karşılıklı olarak takip edeceği ticaret politikalarının çerçevesi çizilmiştir. Anlaşmaya eklenen 9 maddelik mali protokol ile AET'nin Türkiye'nin karşılaşacağı ekonomik zorlukları bir ölçüde gidermesini sağlayacak mali kolaylıklar öngörülmüştür. Ankara Anlaşması'nda öngörülen hazırlık döneminin sona ermesiyle 13 Kasım 1970'te Katma Protokol imzalanmış ve 1 Ocak 1973'te Protokolün yürürlüğe girmesiyle geçiş dönemine geçilmiştir. Katma Protokol'de geçiş döneminin 22 yıllık bir dönemi kapsayacağı 185 52 olduğu için AT'nin Türkiye ile ilişkilerini geliştirme isteği içinde olduğu yönünde siyaset, bürokrasi ve iş dünyasında iyimser bir hava oluşmuştur. 1991 genel seçimlerinin ardından iktidara gelen Doğruyol Partisi (DYP)Sosyaldemokrat Halkçı Partisi (SHP) koalisyon hükümetinde 190 Başbakan Süleyman Demirel, AT'nin sıcak bakmadığı tam üyelik yerine Gümrük Birliği yönünde politika izlemeyi gündemine oturtmuştur. 191 Başbakan Süleyman Demirel, AT Komisyonu Başkanı Jacques Delors ile Brüksel'de bir araya gelerek uzun süredir atıl kalan karşılıklı üst düzey siyasi diyaloğu tekrar başlatmıştır. Süleyman Demirel, Türkiye'nin Gümrük Birliğine girme konusunda istekli olduğunu belirtmiştir. Süleyman Demirel, "Türk iye-AT ilişk ilerinin daha geliştirilmesi k onusu görüşmelerin ağırlık nok tasını oluşturmuştur. Sonucun memnuniyet verici olduğunu söyleyebilirim. Türk iye-AT ilişk ilerinde hâk im olan belirsizlik Turgut Özal da ortamının giderilmesini istedik " Çankaya Köşkü'nde demiştir. 192Cumhurbaşkanı yapılan aylık olağan ekonomik değerlendirme toplantısında, "(…) Galiba bizi Avrupa Topluluğu'na tam üye statüsüyle almayacak lar. Bu anlaşılıyor. Artık , tam üyelik te ısrar etmeyelim. Gümrük Birliğine girelim. Bu hususu Mitterand ile de görüştüm (…)" şeklinde konuşmuştur. 193Türkiye'nin AT'ye üyeliğinin en azından kısa ve orta vadede mümkün olmadığının anlaşılması üzerine Türk dış politikası aktörleri 1989'da tam üyelik başvurusunun askıya alınmasının ardından oldukça soğuyan ilişkileri yeniden canlandırmak ve Türkiye'nin AT nezdindeki özel konumunu tekrar elde etmek için Gümrük Birliği hedefine odaklanmışlardır. Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Başbakan Süleyman Demirel'in bu söylemleriyle doğrudan eyleme yönelik bir hedef koydukları görülmektedir. Dolayısıyla, bu söylemlerde popülizm gibi uslamlama stratejilerinden ziyade gerçekçi söylemler kullanılmıştır. öngörülmüştür." Ayrıca anlaşmanın hukuksal, siyasi ve kurumsal açıdan tahlili için bkz. Erhan, Çağrı; Arat, Tuğrul; "AET'yle İlişkiler", Ed. Oran, I.cilt, a.g.e., s. 831-845. 190 T.C. 49. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Eylül 2013. 191 Baykal, Arat, Oran II.cilt, a.g.m., s. 327-329. 192 Ahmet Sever, "Siyasi diyalog başladı", Milliyet, 25.11.1992, s. 12. 193 Yavuz Donat, "Değişim", Milliyet, 18.04.1992, s. 2. 53 1992 Antlaşmasıyla yılında AT, imzalanıp Avrupa 1993 yılında Birliği'ne 194 yürürlüğe (AB) giren Maastricht dönüşmüştür. Maastricht Antlaşması195, 1980'lerden itibaren Türkiye aleyhine pek çok karar alan Avrupa Parlamentosu'nu (AP) 196 yeni üye kabul edilmesinde onayı zorunlu organ haline getirirken Orta ve Doğu Avrupa ülkeleriyle entegrasyon sürecini de başlatmıştır. Güney Kıbrıs ve Malta da yeni genişleme sürecine dâhil edilirken Türkiye bu sürecin dışında tutulmuştur. 197 1993 yılında Kopenhag Zirvesi'nde 198 AB'ye tam üye olabilmenin kriterleri belirlenirken zirvenin sonuç bildirgesinde Türkiye ile ilgili şu ifadelere yer verilmiştir:"(…) AT Zirvesi, Türkiye ile işbirliğinin bir gümrük birliğinin kurulması ile ilgili olduğu ölçüde, 1963 tarihli Ortaklık Anlaşması ve 1970 tarihli Katma Protokol'de öngörülen perspektif içinde geliştirilmesi ve yoğunlaştırılması konusunda, Lizbon'da "Avrupa Birliği (European Union; Union Europeenne; Europaische Union): AB'nin temelini üç ayrı uluslararası örgüt olarak kurulan ve başlarda Avrupa Toplulukları olarak anılan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (A.K.Ç.T.), Avrupa Ekonomik Topluluğu (A.E.T.), ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (A.A.E.T.) oluşturmaktadır. İlk kurulan 18.4.1951 tarihli Paris Andlaşması ile Fransa, Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasındaki A.K.Ç.T. olmuştur. Bunu 25.3.1957 tarihli Roma Andlaşmaları ile yine aynı devletler arasında kurulan A.E.T. ve A.A.E.T. örgütlerinin kurulması izlemiştir. AB'nin bugünkü uluslararası hukuk kişiliğine sahip olmadan o tarihte varolan üç Avrupa Topluluğunun faaliyetlerini birarada düzenleyen ve Avrupa Birliğini kuran ilk andlaşma 7.2.1992'de imzalanan ve 1.11.1993'te yürürlüğe giren Maastricht Andlaşması olmuştur. AB'nin tam bir uluslararası hukuk kişiliği kazanması ve önceden A.E.T.'nin yerini almış bulunan AT ile A.A.E.T.'nin yerini alması 13.12.2007'de imzalanan ve 1.12.2009'da yürürlüğe giren Lizbon Andlaşması ile gerçekleşmiştir." Ayrıntılı bilgi için bkz. Pazarcı, Hüseyin; Uluslararası Hukuk, 9. baskı, Ankara, Turhan Kitabevi, 2010, s. 196-197. 195 AB'nin kurucu anlaşması olan Maastricht Antlaşmas'nın orijinal metni için bkz. Official Website of the European Union, (Erişim) http://eurlex.europa.eu/en/treaties/dat/11992M/htm/11992M.ht ml# 0001000001, 19 Mart 2013. "Maastricht Antlaşması ile tamamlanacak ekonomik ve parasal entegrasyona ek olarak siyasi birlik de hedeflenmiştir." Ayrıntılı bilgi için bkz. Baykal, Sanem; "Maastricht Antlaşması" kutusu, Oran II.cilt, a.g.e., s. 330. 196 AP üyeleri her 5 yılda bir AB seçmenleri tarafından seçilmektedirler. AP, Avrupa Konseyi (the Council) ile birlikte AB'nin temel kanun koyucu kurumudur. Diğer temel görevleri; AB'nin diğer kurumlarının demokratik işleyişe uygun olup olmadığını denetlemek ve AB bütçesini Konsey'le birlikte görüşüp onaylamaktır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Official Website of the European Union, (Erişim) http://europa.eu/about-eu/institutions-bodies/european-parliament/index_en.htm, 19 Mart 2013. 197 Baykal, Arat, Oran II.cilt, a.g.m., s. 329-330. 198 Maastricht Antlaşması onaylandıktan sonra Haziran 1993'te gerçekleştirilen Kopenhag Zirvesi'nde AB'ye tam üye olmak isteyen devletler için bazı siyasi ve ekonomik kriterler belirlenmiş ve bunlar "Kopenhag Kriterleri" olarak nitelendirilmiştir. "Siyasi kriterler hukuk devleti ilkesi, insan haklarına ve azınlık haklarına saygı ve demokrasi; ekonomik kriterler ise işleyen bir piyasa ekonomisi ve birlik içinde rekabetçi baskı ve piyasa güçleriyle başa çıkma kapasitesi şeklinde ortaya konmuştur." Ayrıntılı bilgi için bkz. Akçay, Belgin; "Avrupa Birliği'nin Ekonomik Kriterleri ve Türkiye", Maliye Dergisi, Sayı 155, Temmuz-Aralık, 2008, s.13. Ayrıca bkz. Baykal, Sanem; "Kopenhag Kriterleri" kutusu, Oran II.cilt, a.g.e., s. 332. 194 54 toplanan AT Zirvesi'nde kabul edilen esasların etkili bir biçimde uygulanmasını Konsey'den istemiştir." 199 Dolayısıyla, AB, Türkiye'yi yeni genişleme sürecine almayacağını açıkça deklare etmiş ve Türkiye ile ilişkilerin bir Gümrük Birliği çerçevesinde ticari yoğunlukta sürdürülmesinin uygun olacağını ortaya koymuştur. Türk dış politikasında Gümrük Birliğinin ön plana çıkarılması ve Gümrük Birliği söylemlerinin sıklıkla dile getirilmesi Başbakan Tansu Çiller ve Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın'ın başını çektikleri DYP-SHP koalisyon hükümetiyle 200 gerçekleşmiştir. Gümrük Birliği söylemleri bu hükümet döneminde 1993 yılının yaz aylarından itibaren oldukça yoğunlaşmıştır. Bu iki lider bu süreçte bürokrasiyi, medyayı ve iş dünyasını da yönlendirmeye çalışmışlardır. Bürokrasideki koordinasyonu sağlaması için Ali Tigrel, iş dünyasındaki koordinasyon içinse İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı Sedat Aloğlu görevlendirilmiştir. 201 Gümrük Birliği çalışmalarının yürütülmesi için daimi bir organ kurulması kararlaştırılmış ve 18 Mart 1993'te "Gümrük Birliği Yönlendirme Komitesi" kurulmuştur. Müzakereler 2 yıl boyunca bu komitede yürütülmüştür. 202 AB, Gümrük Birliği müzakereleri sürdürülürken iki önemli nokta üzerinde ısrarla vurgu yapmıştır. AB, öncelikle Gümrük Birliği'nin Türkiye'nin tam üyeliğe geçişini kolaylaştıran bir unsur olmadığını belirtmiştir. Bunun yanında "AB'nin mali desteğinin Gümrük Birliği ile ilişkisinin olmadığı vurgulanmıştır." İkinci olarak, AB, Türkiye'nin birlik içindeki gümrük birliğinin bir parçası olmayacağını, yürütülen gümrük birliği müzakerelerinin AB'nin Türkiye ile "yeni bir gümrük birliği alanı oluşturacağını" açıkça ortaya 199 Baykal, Arat, Oran II.cilt, a.g.m., s. 331. T.C. 50. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Eylül 2013. Erdal İnönü 1988 yılında SHP Genel Başkanlığına seçilmiş ve bu görevini 1993 yılının Eylül ayına kadar sürdürmüştür. İnönü'nün ardından SHP Genel Başkanlığına Murat Karayalçın seçilmiştir. 50. Bakanlar Kurulunda SHP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı olarak önce İnönü, ardından Karayalçın görev yapmıştır. 201 Birand, Mehmet Ali; Türkiye'nin Büyük Avrupa Kavgası: 1959-2004, 11. baskı, İstanbul, Doğan Kitapçılık, 2005, s. 363. 202 Baykal, Arat, Oran II.cilt, a.g.m., s. 334. 200 55 koymuştur. 203 Özellikle Türkiye'de Gümrük Birliği müzakerelerinin tam üyelikle aynı anlama geldiği yönündeki argümanların AB tarafından resmi olarak boşa çıkarılması dikkat çekici olmuştur. Bunun dışında AB'nin Türkiye ile yeni bir gümrük birliği alanı için müzakerelerde bulunduğunun anlaşılması da pek üzerinde durulmayan bir konunun AB tarafından açıklığa kavuşturulmasını sağlamıştır. Gümrük Birliği sürecine girilmesiyle Türk dış politikası aktörlerinin söylemlerinin yanı sıra kamuoyunda Gümrük Birliği süreciyle ilgili olumlu ve olumsuz pek çok farklı görüş oluşmuştur. Bu süreçte Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) merkezli iş dünyası ve önemli medya kuruluşları büyük çoğunlukla olumlu görüşlerini ifade etmişlerdir. Türkiye'nin AB Daimi Büyükelçisi Cem Duna, dünyanın liberalleşme değil bloklaşma dönemine girdiğini söyleyerek Gümrük Birliğinin Türkiye için neden zorunlu olduğunu şöyle ifade etmiştir: "Türk ek onomisi, Gümrük Birliği ile rek abet etme zorunluluğu, yenilenme ve k aynak ları rasyonel k ullanabilme k onumuna gelecek . Çeşitli sek törlerde üstünlük sağlamak mümk ün.(…) Bunun için ek onomide yepyeni bir şek illenmeye ve yapılanmaya ihtiyaç var. Türk iye Gümrük Birliği ile Avrupa pazarına yönelik üretim yaparak ölçek ek onomisine ulaşma imk ânını k azanacak .(…) Gümrük Birliği ile yabancı sermaye yatırımları artacak .(…) Globalleşme ve büyük Pazar isteyen yabancı sermaye gelecek tir.(…) Mik tar k ısıtlamaları k alk acak , k ota problemi k almayacak tır.(…) Türk iye, istisnai bir fırsat yak alamıştır. Gümrük Birliği sadece bir tanesidir. Bu ilk adımı atabilirsek sıralamada 15 ülk e arasına girebiliriz. Ancak , yapmazsak geriye doğru gideriz.(…) Türk iye, 'girmesek de olur' diyecek k onumda değil. Gümrük Birliğine girmeyi k abul etmemiz aslında AT'yi ürk ütüyor. Onlara ark asına sığınacak ları bir fırsat vermemeliyiz." 204 Bu söylemde Gümrük Birliği kararı ekonomik ve teknik nedenlerle olumlanarak Türkiye'nin Gümrük Birliği kararı için adım atmaması halinde dünyanın ileri ekonomilerinden biri olma fırsatını kaçıracağı tehdit topos'uyla ortaya konmuştur. Gümrük Birliği sürecinin sonunda Türkiye'nin ekonomik olarak bloklaşan dünyanın ya kazanı ya kaybedenleri arasında yer alacağı mesajı verilmek 203 204 istenmiş ve Gümrük Birliği'ne karşı çıkmanın Türkiye'nin Baykal, Arat, Oran II.cilt, a.g.m., s. 335. "Gümrük birliği Türkiye'nin Avrupa kapısında son şansıdır", Milliyet, 24.06.1993, s. 7. 56 kalkınmasına karşı çıkmak olduğu ima edilmiştir. Ayrıca, AB'nin Türkiye'ye yönelik Gümrük Birliği kararı almayı istemediği ve Türkiye'nin Gümrük Birliği kararıyla ekonomik olarak AB'ye rakip bir güç olmasından endişe edildiği yönünde bir vurgu yapılmıştır. Ancak AB'nin Türkiye'nin AB üyesi olmadan Gümrük Birliği kararını onaylamak için önemli girişimlerde bulunduğu ilerde ortaya çıkacaktır. Koç Holding İdare Meclisi Başkanı Rahmi Koç, "Artık Gümrük Birliği zamanı geldi. Açılmaktan, saçılmaktan, liberal olmaktan başka çare yok.(…) Ben arkadaşlarıma grup olarak Gümrük Birliğine hazır olmamız gerektiğini söylüyorum" demiştir. 205Sakıp Sabancı, Türkiye'nin Gümrük Birliğine girmek zorunda olduğunu, Gümrük Birliği ile yabancılarla 30 yıldan beri yapılan işbirliğinin kısa sürede ikiye katlanacağını dile getirmiştir. 206 Doğan Medya Grubu İcra Kurulu Başkanı Doğan Heper, Gümrük Birliğiyle ilgili şu yorumu yapmıştır: "Gümrük Birliği, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği konusunda kilometre taşı görevini yapıyor. Gümrük Birliği, Türkiye'nin uluslararası ekonomiye entegre olabilmek adına ulaştığı aşamayı tescilliyor.(…) AB'ye giden yolda son fırsat olan Gümrük Birliği savsaklanamaz, savsaklanmamalı, bu fırsat kaçırılmamalı. Türkiye'nin Avrupalı olmasının Gümrük Birliği ile ilgili adımlara bağlı olduğu unutulmamalı.(…)" 207 Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal'ın başkanlığında yapılan toplantıda Gümrük Birliği tartışılmıştır. Bonn Büyükelçisi Onur Öymen, Türkiye'nin AB nezdindeki temsilcisi Cem Duna ve Dışişleri Bakanlığı AB Dairesi Genel Müdürü Akın Alptuna, Türkiye'nin Gümrük Birliğine girmesi gerektiğini, Gümrük Birliğinin Türkiye'ye getireceği yararların zararlarından daha fazla olduğunu dile getirmişlerdir. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) eski müsteşarı ve SHP Danışmanı Bilsay Kuruç da Gümrük Birliğinin gerçekleşmesinin yararlı olacağını ve özellikle döviz girdisi olarak Türk ekonomisine sağlayacağı katkıya vurgu yapmıştır. 208 "Koç Grubu, en sert çıkışını yaptı", Milliyet, 31.07.1993, s. 5. "Yabancı sermayeyi limon gibi sıkmayalım", Milliyet, 24.12.1994, s. 11. 207 Doğan Heper, "Kötünün iyisi bir durum", Milliyet, 21.12.1994, s. 14. 208 Barçın Yinanç, "Soysal'dan ilk inceleme", Milliyet, 10.08.1994, s. 15. 205 206 57 Gümrük Birliğiyle ilgili eleştirel ve sorgulayan bazı görüşler de kamuoyunda yer almıştır. Şükrü Elekdağ, süreci şu şekilde sorgulamıştır: "Gümrük Birliğinin gerçekleşmesiyle bazı sanayi kollarımızın tasfiyesi sonucu Türkiye'nin istihdam sorununun ciddi boyutlar kazanması kaçınılmaz görünüyor.(…) Diğer bazı sanayi kollarının ise mali ve teknolojik yardımla daha güçlü bir yapıya kavuşturulmaları ve ayakta kalmalarının sağlanması mümkün olabilir. Türk ekonomisinin bu tür sosyal ve ekonomik sarsıntıları telafi edebilmesi ve Gümrük Birliğine uyum sağlayabilmesi için yeterli düzeyde mali desteğe ihtiyacı olacaktır. Bu amaca yönelik mekanizmaların kurulması esasen AB'nin Ankara Anlaşmasından kaynaklanan bir yükümlülüğüdür(Uygulanmayan mali protokoller ve askıya alınan işçilerin serbest dolaşımı). AB bu sorumluluğunu ne şekilde yerine getirecektir?" 209 Ayrıca, Avusturya, İsveç ve Finlandiya'nın Brüksel'de önemli zorluklarla karşılaşmadan AB üyeliğine doğru ilerlemeleri, buna karşılık bu devletlerden çok önce AB'ye başvuran Türkiye'nin hiçbir mali yardım almadan Gümrük Birliğine girmesi ihtimali konusunda Türk kamuoyunda ciddi tartışmalar yaşanmıştır. Yunanistan vetosu bahanesiyle kesilen mali yardımların, Türkiye'nin Gümrük Birliğine geçmesinden sonra da yürürlüğe sokulmayacağı, Türkiye'nin sürekli kendi kaynaklarıyla ilerlemek zorunda kalacağı gibi argümanlar 210gündeme getirilmiştir. Başbakan Tansu Çiller, Fransız "Le Nouvel Observateur" dergisiyle yaptığı söyleşide derginin Türkiye'nin radikal dinciliğe karşı Avrupa'nın ileri karakolu olduğuyla ilgili tespitine şöyle karşılık vermiştir: "Artık böyle bir tehlik eden k ork muyorum. Eğer ek onomiyi düzeltecek k ök lü önlemler almasaydım, radik al dinciler belk i ilerleyebilirdi. Şayet Batı, Türk iye'nin İslam'a k aymasını istemiyorsa k apılarını bize açmalı." olumlayarak Tansu Çiller, bu söyleminde öncelikle ekonomi politikalarını 211 Türk ekonomisinin önceki yıllardaki kötü yönetiminden kaynaklanan durumu düzelttiklerini belirterek iç politikada elinin güçlü olduğu mesajını vermek istemiştir. Tansu Çiller, ardından tehdit topos'unu kullanarak Şükrü Elekdağ, "Avrupa Birliği ve Türkiye(1)", Milliyet, 20.02.1994, s. 29. "Türkiye gözü kapalı dalıyor", Milliyet, 03.03.1994, s. 23. 211 Ahmet Sever, "Türkiye şanssız ülke", Milliyet, 30.09.1994, s. 19. 209 210 58 radikal İslami akımların bu başarılı ekonomi politikaları ile etkisizleştirildiğini ve eğer tekrar bu tehdidin hortlaması AB tarafından istenmiyorsa Türkiye'nin AB üyeliği önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini vurgulamıştır. Ancak, radikal İslami akımlar düzelen ekonomik veriler vasıtasıyla bastırılmışsa AB üyeliği gerçekleşmese bile tehdit unsuru olacak bir durumun ortada olmadığı çelişkisi ortaya çıkmaktadır ki o zaman AB üyeliğinin radikal İslami akımlar arasında korelasyonel bir bağ bulunmadığı anlaşılmaktadır. TÜSİAD'ın Yüksek İstişare toplantısında Başbakan Tansu Çiller özel sektöre umut dağıtmıştır: "Hazırlanın. Özel k esime gücü ak tarıyoruz. Biz mümk ün olduğunca oyunun k urallarını k oyacağız. Her zaman, doğumlardan önce bir sancı olur. Türk iye, yeni bir Türk iye doğuruyor. Sancısı da bizim sırtımızda olacak . Sizin de sık ıntınız olacak ama yardımcınızız. Sizi unutmayacağız. Siz de artık harek etlenin." 212 Tansu Çiller, bu söyleminde Gümrük Birliği sürecinin özel sektörün lehine olduğunu ve bu süreçten özel sektörün zararına bir durumun oluşmayacağı mesajını verirken Gümrük Birliği sürecinin bazı zorluklar içerdiği ve özel sektörün bu zorluklar karşısında hükümetin desteğini alacağını ortaya koymuştur. Dolayısıyla, Tansu Çiller Gümrük Birliği süreci öncesinde özel sektörün tam desteğini almak için geleceğe yönelik olumlu bir hava yaratmaya çalışmıştır. Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Rahmi Koç ise şunları söylemiştir: "Gümrük Birliğinde başarılı olunursa Türkiye'ye AB kapısı açılacak." 213Türk özel sektörünün en önemli temsilcilerinden Rahmi Koç'un hükümete destek verdiğini açıkça ortaya koyan bu söyleminde Gümrük Birliği süreci ile AB'ye tam üyelik arasında doğru orantılı bir ilişki olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla, hükümetin en önemli tezi olan "Gümrük Birliği'ne girmek AB'ye girmek" şeklindeki yaklaşımı Koç tarafından desteklenmiştir. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Gümrük Birliğiyle ilgili olarak; "Çağdaşlaşma yolunda hedefimiz AB'ye tam üyelik tir. Avrupa Kimliği, Avrupa belgelerinde yer aldığı gibi çok k ültürlü, çok unsurlu, çok boyutlu bir k imlik olarak tanımlanıyor ise, hiç şüphesiz Türk iye'nin k atılmasıyla bu k imlik zenginleşecek tir. Gerçek bir AB'nin siyasi, 212 213 "Çiller patronlara umut dağıttı", Milliyet, 10.12.1994, s. 7. "Çiller patronlara umut dağıttı", Milliyet, 10.12.1994, s. 7. 59 ek onomik ve güvenlik boyutlarıyla Türk iye olmadan k urulabileceğine inanmıyorum." demiştir. 214Süleyman Demirel, öncelikle adlaştırma yaparak pozitif anlamlar yüklenmiş bir etiket kelime olan "çağdaşlaşma" ile AB'ye tam üyelik arasında doğrudan bir bağ kurmuştur. "Avrupa kimliği" de aynı şekilde pozitif bir etiket olarak ortaya konarak bunun içeriğini "çok kültürlülük", "çok unsurluluk", "çok boyutluluk" gibi pozitif anlamlı kelime gruplarının oluşturduğu ve Türkiye'nin bu "çok" ön kelimesinden oluşan pozitif manalara sahip özneye yeni bir pozitif getiri kazandıracağını ortaya koymuştur. O ana kadar varlığını sürdüren AB öznesinin Türkiye öznesinin katılım olmadan siyasi, ekonomik ve güvenlik unsurları açısından eksik kalacağı öne sürülerek aslında Türkiye'nin AB'ye değil AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı olduğu mesajı verilmek istenmiştir. Başbakan Tansu Çiller, "Washington Times" gazetesinde yayımlanan "Türkiye Avrupa'ya Doğru" adlı makalesinde şunları ifade etmiştir: "Bazıları, Türk iye'nin Avrupa'nın bir parçası olmadığını iddia ediyor. Bu iddianın sahipleri ik i nedenle yanılıyorlar. Önce Türk iye'nin bugünk ü durumunu bilmiyorlar. Modern ve Avrupalı bir ülk e olan Türk iye'de örneğin gençlerin yaşam biçimleri, ilgileri, k aygıları ve umutları Avrupa'nın her yerindek i yaşıtlarıyla aynı. İk inci olarak , Türk iye'nin yer almadığı bir Avrupa k ıtası, yak laşık üç bin yıllık tarihini ve k ültürünü k oparıp atmayı tercih etmiş demek tir. Avrupa ile bütünleşmiş güçlü bir Türk iye, etnik ve dini çatışmalar ile k aynayan bir bölgede istik rar meşalesi gibi olacak tır. Bu yöndek i tarihi bir adım bu hafta Brük sel'de atılacak tır. 30 yılı aşk ın bir süredir üzerinde tamamlanacak tır." çalışılan, Türk iye ile AB arasındak i Gümrük Birliği Tansu Çiller, öncelikle AB ile Avrupa arasında söylemsel 215 düzeyde bir eşitlik zinciri kurarak AB ile Avrupa'yı kavramsal düzlemde eşitlemiştir. Ardından Türkiye'nin Avrupa'nın bir parçası olduğunu vurgulamıştır. Bunu yaparken de Avrupa'yı, pozitif anlamlı etiket kelime olan "modern" ile olumlayarak Türkiye'nin de bu pozitif ilişkiye dâhil olduğunu anlatmak istemiştir. Buna örnek olarak da Türkiye'deki genç insanların Avrupa ülkelerindeki genç insanlar ile benzer yaşam biçimleri olduğunu ortaya koymuştur. Dolayısıyla, Avrupa'daki genç insanların yaşam tarzları olumlanırken Türkiye'deki genç insanların da yaşam tarzları dolaylı olarak 214 215 Sedat Laçiner, "Türkiye'siz AB olmaz", Milliyet, 17.12.1994, s. 6. "Gümrük Birliği güvenliğe açılan kapı", Milliyet, 07.03.1995, s. 12. 60 olumlanmıştır. Ancak, genç insanların homojen bir grup oluşturmadığı göz ardı edilerek genç insanlar genelleştirilmiştir. İkinci olarak Tansu Çiller, AB ile Avrupa kıtası arasında eşitlik zinciriyle yeniden ilişki kurarak Türkiye'nin AB'ye alınmamasının Avrupa tarihi ve kültürünün Türk tarihi ve kültürüyle olağan ilişkisinin göz ardı edilmesi sonucuna yol açacağı mesajını vererek tarih ve kültür topos'larını kullanmıştır. Son olarak Tansu Çiller, Türkiye'nin Gümrük Birliğine alınmasıyla AB'nin tarihi ve kültürel sorumluluğunu yerine getirmesinin beklendiğini ortaya koymuştur. Tarih ve kültür topos'larıyla ifade edilenler sorumluluk topos'uyla kuvvetlendirilmek istenmiştir. B. Gümrük Birliği Kararının Ardından Türk Dış Politikasında Söylem Analizi "6 Mart 1995'te Brüksel'de toplanan Ortaklık Konseyi toplantısında Gümrük Birliğinin tamamlanmasına ilişkin karar, ortaklığın diğer alanlarda geliştirilmesine ilişkin tavsiye kararı ve mali işbirliğine ilişkin deklarasyon kabul edilmiştir." 216 Gümrük Birliğinin217 1 Ocak 1996'da yürürlüğe girmesi Arsava, Ayşe Füsun; "AB ile İlişkiler", Ed. Çakmak, a.g.e., s. 851. Gümrük Birliğinin bir anlaşma olduğuna yönelik kamuoyunda ciddi bir bilgi eksikliği bulunmaktadır. Gümrük Birliği Türkiye ile AB arasında yapılmış yeni bir anlaşma değildir. Gümrük Birliği bir anlaşmayla değil Türkiye-AB Ortaklık Konseyinin 6 Mart 1995 tarihli toplantısında kabul edilen 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi kararı uyarınca 1 Ocak 1996'dan itibaren tamamlanmıştır. Bir anlamda bu karar 1963 Ankara Anlaşmasıyla başlatılan bütünleşme sürecinin bir aşamasıdır. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/turkiye-ab-gumrukbirligi.tr.mfa, 19 Mart 2013. 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararının tam metni için bkz. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/1-95-sayili-ortaklik-konseyi-karari-gumruk-birligi-karari.tr.mfa 19 Mart 2013. "1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı Türkiye'ye Ankara Anlaşması'nda tanımı yapılmış olan klasik gümrük birliğinin ötesinde yükümlülükler getirmiştir. Anlaşma'nın 10. Maddesi gereği; Üye Devletlerle Türkiye arasında, ithalatta olduğu gibi ihracatta da gümrük vergileri ve eş etkili resim ve harçlar, miktar kısıtlamaları ile milli üretime Anlaşmanın hedeflerine aykırı bir koruma sağlamayı gözeten eşit etkili başka her türlü tedbir yasaklanır ve buna ilave olarak Türkiye üçüncü ülkelerle ilişkilerinde Topluluğun Ortak Gümrük Tarifesini kabul eder ve Toplulukça dış ticaret konusunda uygulanan sair mevzuata da yaklaşmayı taahhüt eder. 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı'nda ise Gümrük Birliğinin sadece gümrük vergileri ve eş etkili vergilerin kaldırılması ve Topluluğun üçüncü ülkelere uyguladığı ortak gümrük tarifesine (OGT) uyum sağlanması değil, aynı zamanda bir tarafın diğer taraf üzerinde haksız rekabet avantajı sağlamasına neden olabilecek tüm bozucu mekanizmaların kaldırılması anlamına geldiği anlayışı mevcuttur. Bu anlayış Türkiye açısından, rekabet kuralları, devlet yardımları, ticari tekeller, fikri ve sınai mülkiyet hakları alanındaki ve ortak ticaret politikası alanındaki Topluluk mevzuatına uyum yükümlülüklerini beraberinde getirmiştir. 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi kararında malların serbest dolaşımı ve ticaret politikası, tarım ürünleri, gümrük hükümleri, 216 217 61 kararlaştırılmıştır. "Türkiye'nin bu tarihe kadar 1973'te başlayan gümrük vergisi indirimlerinden ve ortak gümrük tarifesine uyumdan arta kalan sorumluluklarını yerine getirmesi, miktar sınırlamalarını kaldırması ve mevzuat uyumu çalışmalarını tamamlaması öngörülmüştür. Türkiye'nin başta ticaret ve rekabet olmak üzere AB'nin ortak politikalarına uyum sağlaması istenmiştir." 218 Başbakan Tansu Çiller, 6 Mart'taki Konsey toplantısında Gümrük Birliği deklarasyonunun kabul edilmesinden sonra Brüksel havaalanında bir grup ilkokul öğrencisi tarafından karşılanmıştır. Öğrencilerin "Çağ Açan Başbakan Merhaba", "Avrupalılığın mimarı sayın başbakan, hoş geldiniz" pankartları taşıdığı görülmüştür. 219Tansu Çiller, Brüksel'den ayrılırken CNN televizyonuna "Türk iye'nin AB'ye tam üyelik için önemli bir adım attığını" söylemiştir. 220Tansu Çiller, Türkiye'nin Gümrük Birliği kararıyla AB'ye tam üyelik yolundaki çok önemli bir engeli aştığını belirterek hükümetin dış politikasının Gümrük Birliği üzerinden AB'ye tam üyelik olduğunu ortaya koymuştur. yasaların yakınlaştırılması, kurumsal hükümler, genel ve son hükümler kısımlarına yer verilmiştir." Ayrıntılı bilgi için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=46234&l=1, 19 Mart 2013. "Türkiye-AB Gümrük Birliği, sadece sanayi ürünlerini ve işlenmiş tarım ürünlerini kapsamakta, geleneksel tarım ürünleri ise kapsam dışı bulunmaktadır. İşlenmiş tarım ürünlerinde gümrük vergileri tespit edilirken, tarım payı ile sanayi payı ayrılmakta ve sadece sanayi payı vergi muafiyetine tabi tutulmaktadır. Gümrük Birliğinin tamamlanmasıyla Türkiye, AB’nin 1971’den bu yana tek taraflı olarak uyguladığı biçimde, AB’den gelen sanayi ürünlerine yönelik tüm gümrük vergilerini ve eş etkili tedbirlerini ortadan kaldırmıştır. Ayrıca, uygulanan miktar kısıtlamalarına da son verilmiştir. Bu kapsamda, sanayi ürünleri itibarıyla üçüncü ülkeler için Gümrük Birliği öncesinde %16 seviyesinde olan ortalama koruma oranı, 2011 yılı İthalat Rejimi kapsamında %4,2 seviyesine gerilemiştir. Bu çerçevede, 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı (OKK) uyarınca, Gümrük Birliğinin düzgün işleyişini sağlamak ve ortak ticaret politikasını uygulamak üzere, ithalat ve ihracata ilişkin ortak kurallar, kotaların yönetimi, dampingli veya sübvansiyonlu ithalat karşı koruma, tekstil ithalatına ilişkin otonom düzenlemeler, dahilde ve hariçte işleme rejimleri AB ile uyumlu hale getirilmiştir.Buna ek olarak, Gümrük Birliği çerçevesinde, AB’nin tercihli ve otonom rejimlerine uyum devam etmektedir." Ayrıntılı bilgi için bkz. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/turkiye-ab-gumruk-birligi.tr.mfa, 19 Mart 2013. Gümrük Birliğinin kapsamıyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Karluk, S. Rıdvan; Avrupa Birliği ve Türkiye, 7. Baskı, İstanbul, Beta, 2003, s. 728-741. 218 Arsava, a.g.m., s. 851. 219 Fikret Bila, "Sıra yeni Türkiye'de", Milliyet, 07.03.1995, s. 12. 220 "Gümrük birliği dünya güvenliğidir", Milliyet, 08.03.1995, s. 22. 62 Başbakan Tansu Çiller, daha sonra katıldığı bir toplantıda Gümrük Birliğinin AB'ye tam üyelik için bir adım olduğunu belirterek "İddia ediyoruz k i AB çok uzak değildir. Bundan sonra herk es için daha çok özgürlük ve demok rasi getirilecek . Ev ödevimizi yaparsak tam üyelik uzak değil. AB'ye girerk en k endi k imliğimizle gireceğiz.(…) Ya dünyadak i birlik lerin içinde olacağız ya da dışında k alacağız. Dışarıda k alırsak önümüzdek i 10 yılı göremeyeceğiz. Türk iye, bu istik rarsızlığın ortasında mı k alacak , yok sa zenginliğin içinde mi?" şeklinde konuşmuştur. 221Tansu Çiller, pozitif anlamlar yüklenmiş etiket kelimeler olan "demokrasi" ve "özgürlüğü" kullanarak Gümrük Birliği kararının ardından bu iki olumlu unsurun Türkiye'de yaşayan insanların hayatında öncekinden daha fazla yer alacağını ortaya koyarken Gümrük Birliği kararını olumlamak istemiştir. Tansu Çiller, ardından sorumluluk topos'unu kullanarak AB'ye üyelik için hükümetin yapması gereken bazı görevler olduğunu belirtmiştir. Ancak, sorumluluk topos'unun kullanılmasına rağmen "Türk kimliği" pozitif olarak etiketlenerek bu kimliğin AB'ye üye olmakla olumsuz etkilenmeyeceği mesajını vermiştir. Buradaki çelişki tam üyelik için mücadele verilen bir süreçte AB'nin Türk kimliğini yok edici bir niteliğe sahip olma potansiyelinin bulunduğunun ima edilmesi olmuştur. Ardından "dışarısı" kelimesi negatif anlamlı olarak etiketlenerek AB'ye tam üye olmamak demek "içeride" olmamak gibi, dolayısıyla olumsuz bir durumun veya kaosun içinde olmak gibi anlatılmıştır. Bu durum devlet ile anarşi kavramları arasındaki kavramsal düzeydeki çatışmaya benzemektedir. Başbakan Tansu Çiller, Mayıs ayı içinde partisinin meclis grubunda "(…) Gümrük Birliğine k arşı çık mak bu memlek etin geleceğine, sanayileşmeye, gençlerin geleceğine k arşı çık mak tır.(…)" ifadelerini kullanmıştır. 222Bu söylemde "gelecek" ve "sanayileşme" kelimeleri pozitif olarak etiketlenerek Gümrük Birliği ve dolayısıyla hükümetin dış politika kararının bu pozitif durumla doğrudan ilişkisinin bulunduğu vurgulanarak Gümrük Birliği kararına muhalif edenlerin aslında hükümetin dış politikasına değil Gümrük Birliği kararıyla Türk gençliğinin ve Türk sanayisinin gelecekteki kazanımlarına muhalefet ettikleri mesajı verilmiştir. Tansu Çiller, bu söyleminde tehdit topos'unu kullanmıştır. 221 222 "Ev ödevimizi yaparsak AB uzak değil", Milliyet, 18.03.1995, s. 7. "Çiller 'ant' içirdi", Milliyet, 24.05.1995, s. 14. 63 İktisadi Kalkınma Vakfı 32. Genel Kurulu'nda Başbakan Tansu Çiller,"Biz elimizden geleni yapıyoruz. Siz de k endinizi rek abete hazırlayacak sınız. Rek abet, rek abet, rek abet…(…) Bizim Batı k urumlarını örnek almak değil, onların içinde bizzat yer almak sürecimiz çok esk ilerden, hemen Kurtuluş Savaşı'nın ardından başlayan bir süreçtir.(…)" açıklamasında bulunmuştur. 223Bu söylemde öncelikle Gümrük Birliği'nin piyasadaki rekabeti arttıracağı olumlanarak sorumluluk topos'uyla özel sektörün bu rekabete hazırlanması gerektiği vurgulanmıştır. Ardından Batı ile AB Gümrük Birliği kararı söylemsel düzeyde eşitlik zinciriyle aynı düzeye indirgenerek Gümrük Birliği süreci ile yalnızca AB ile ekonomik ilişkilerin yeniden yapılandırılmasının değil cumhuriyet tarihi boyunca yapılan tüm çağdaşlaşma hamlelerinin devamının sağlanarak doğrudan Batı'ya dâhil olunacağı mesajı verilmiştir. Bu noktada Kurtuluş Savaşı'na da göndermede bulunularak Gümrük Birliği sürecinin Türk bağımsızlık savaşının devamındaki cumhuriyet inkılâplarıyla paralelliği ortaya konmak istenmiştir. Tansu Çiller, söylemlerinde Gümrük Birliği kararını AB'ye tam üye olunmuş gibi yansıtmıştır. Kamuoyunda yaratılan izlenim de Gümrük Birliğine girerek AB'ye girildiği şeklinde olmuştur. Bu açıdan Gümrük Birliği süreci söylemlerinin daha çok iç politika malzemesi olarak kullanıldığı söylenebilir. Gümrük Birliği kararının AP'de onaylanmasından önce Avrupalı bazı politikacılar Başbakan Tansu Çiller'in Gümrük Birliği sürecini iç politika malzemesi olarak onaylanması açıklamalar Sosyalist için kullandığı, AP'li yapmışlardır. ve Yeşiller Avrupa parlamenterlere Türkiye-AB Grubu ülkelerinin Gümrük Birliğinin buluğu yönünde telkinlerde Karma milletvekilleri, Parlamento Tansu toplantısında Çiller'i açıkça eleştirmişlerdir.224 Karma Parlamento Komisyonu üyesi Belçikalı Sosyalist parlamenter Anne Van Lancker, "13 Aralık'ta Türkiye'nin Gümrük Birliğine pek çok Avrupalı parlamenterin gönülsüz ve hükümetlerinin zoruyla oy kullanacaklarını" belirtmiş ve Avrupalı bankaların kendilerine "Türkiye çok büyük ve önemli bir pazar. Gümrük Birliğine alırsanız krizde bulunan Avrupa ekonomisine canlılık gelecek, bol mal satacağız" dediklerini ifade etmiştir. 223 224 "Gümrük Birliği rejim değişikliğini engeller", Milliyet, 01.07.1995, s. 9. "Çiller sıkıntısı", Milliyet, 03.12.1995, s. 18. 64 Lancker ayrıca, "Tansu Çiller Gümrük Birliğini iktidarda kalmak için kullanıyor" demiştir. 225 Gümrük Birliği kararının AP tarafından onaylanmasının ardından Başbakan Tansu Çiller, Doğan Medya Center'ı ziyaret etmiş ve Aydın Doğan ve ekibiyle Gümrük Birliğini kutlamıştır. 226Tansu Çiller, "Üç yıl sonra AB üyesiyiz.(…) 2000 yılına girerk en Avrupa ile bütünleşiriz.(…) İk tidarda k alırsam AB yolu da açılır. 2000'den önce siyasi birlik sağlanır.(…)" ifadelerini kullanmıştır. 227Tansu Çiller, Gümrük Birliği kararının alınmasıyla AB'ye tam üyelik yolunun artık açıldığını belirtmiş ve kesin bir üyelik tarihi vermiştir. Kesin tarih verilirken bunun AB kurumları tarafından açıklanmış bir tarih olduğuna yönelik bir bilgi yerine bir temenninin ifade edildiği söylenebilir. Tansu Çiller, AB ile Avrupa'yı söylemsel düzeyde eşitlik zinciriyle birbiriyle örtüştürerek Avrupa ile Türkiye'nin siyasi olarak bütünleşmesi şartının kendi hükümetinin iktidarda kalması olduğunu belirtmiştir. Bu söylemde bir yandan tehdit topos'u diğer yandan da sorumluluk topos'u kullanılmıştır. Sorumluluğun seçimlerde halkın üzerinde olduğu sorumluluk topos'uyla, Tansu Çiller'in iktidara taşınmaması halinde Türkiye'nin Avrupa ile siyasi bütünleşmesinin gerçekleşmeyeceği ise tehdit topos'uyla ortaya konmuştur. Cumhurbaşkanı Süleyman yürürlüğe girmesiyle göğüsleyeceğimizden eminim. ilgili Aşırı Demirel olarak de Gümrük şunları iyimserlik ten olduğu Birliği söylemiştir: k adar kararının "Güçlük leri k ötümserlik ten de k açınmalıyız. Hedefimiz modern bir şek ilde imar ve inşa edilmiş, güçlü, zengin, demok rat, büyük Türk iye'dir. Büyük Atatürk 'ün gösterdiği çağdaş uygarlık hedefine ulaşmak ve onun onurlu ortak larından biri olmak tır. Geride bırak ılan 1995, bütün sık ıntılara k arşın önemli gelişmelerin sağlandığı bir yıl oldu.(…)" 228 Bu söylemde öncelikle sorumluluk topos'u kullanılarak Türkiye'nin Gümrük Birliği kararının ardından üzerine düşen zor görevleri yerine getirmesi gerektiği ortaya konmuştur. Arından "çağdaşlaşma" ve "Batıcılık" şeklinde isme dönüştürülmüş süreçlerle Atatürk'ün başlattığı devrimlerden itibaren gelen sürecin devamı olarak Gümrük Birliği kararı Mine G. Saulnier, "Gümrük Birliği için zorlandık", Milliyet, 09.12.1995, s. 19. "Milliyet'te kutladı", Milliyet, 14.12.1995, s. 1. 227 Derya Sazak, "2000 hedefi", Milliyet, 14.12.1995, s. 18. 228 "Gümrük Birliği", Milliyet, 01.01.1996, s. 14. 225 226 65 olumlanmıştır. Daha önce de değinildiği gibi Başbakan Tansu Çiller, Gümrük Birliği kararını AB üyeliğinin önündeki en büyük engelin kaldırılması olarak yansıtmıştır. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de geleneksel Türk dış politikasının Batıcılık unsuruyla paralel bir çağdaşlaşma söylemi geliştirmiştir. "Gümrük Birliği ile ilgili Türk kamuoyunda fiyat ve kalite açısından benzer mallarla rekabet etmek, Avrupalı tüketicinin eğilimlerine göre üretim yapmak gibi mecburiyetler uyduramayacağı yönünde ve lehte Türk ve sanayisinin aleyhte bu koşullara ayak eleştirel görüşler 229 ifade edilmiştir." 230 Buna benzer tartışmalar günümüzde de sürmektedir. Ancak "…Gümrük Birliği öncesinde Türkiye'nin özellikle sanayi sektörünün bir gümrük birliğinden olumlu etkilenebilmesi ile ilgili ayrıntılı çalışmalar yapıldığı ve bunlara dayalı politikalar geliştirildiği söylenemez. Gümrük Birliği açısından Türkiye'de gerekli gümrük indirimleri, ortak gümrük tarifesine, topluluğun ticaret politikasına ve rekabet politikasına uyum konusunda önemli mevzuat çalışmaları yapılmıştır. Ancak pek çok konuda Türkiye'nin gerekli çalışmaları, eşgüdüm içinde ve belli bir program çerçevesinde yürüttüğü söylenemez. Özellikle gümrük düzenlemeleri ve gümrük teşkilatının yeniden yapılanması bu eksikliklerin başında geliyordu. Önemli bir başka konu ise Ortak Ticaret Politikası kapsamında Meclis'ten geçirilmesi gereken uyum yasalarıdır. Bu yasaların eksikliği nedeniyle Türkiye birçok anti-damping soruşturması ile karşı karşıya kalmaktaydı." Kepenek, Yakup; Yentürk, Nurhan; Türkiye Ekonomisi, 18. Baskı, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2005, s. 624. Bunun yanında Gümrük Birliğinin Türkiye ekonomisinin dönüşümüne katkısı olduğunu ifade eden yazarlar da olmuştur. Birand konuya şöyle yaklaşmaktadır: "Gümrük Birliğini bu kadar önemsememin bir tek nedeni var. O da Türkiye Gümrük Birliği sürecine girerek sadece ekonomik avantajlar elde etmekle kalmayacak, ekonomisinde bir devrim gerçekleştirmek zorunluluğuyla karşılaşmayacak, 2000'li yıllara 1. Ligde oynayan ülkeler arasında girmeyecekti. Türkiye, Gümrük Birliğiyle beraber, eğer isterse, uzun vadede Avrupa Birliği'ne tam üye olma imkânını hemen elde etmese dahi, kaybetmeyecekti." Birand, a.g.e., s. 371. Atilla Sandıklı'ya göre "AB açısından bakıldığında Gümrük Birliği kararı hiçbir bedel ödemeden Türkiye'yi yanında tutmasını sağlamıştır. AB, bu karara o kadar önem vermiştir ki ilk defa bir Ortaklık Konseyi kararı AP'nin onayına sunulmuştur. Buna karşılık, Gümrük Birliği Türk ekonomisini 1990'lı yılların sonlarında Rusya ve Uzak Doğu'da çıkan büyük ekonomik krizlerden korumuş ve Türk ekonomisini büyütmüş, rekabetle birlikte üretim kalitesini artırmış ve tüketicilere daha iyi bir Pazar olanağı sunmuştur." Sandıklı, Atilla; Türkiye'nin Dış Politikasında Avrupa Birliği ve Alternatifleri, İstanbul, Harp Akademileri Basım Evi, 2001, s. 233. Türkiye'de İslamcı/Muhafazakâr olarak nitelendirilen camia, Gümrük Birliği meselesinde ikiye bölünmüştür. Refah Partisi'ne yakınlığıyla bilinen Milli Gazete, 6 Mart'ta Gümrük Birliği deklarasyonunun kabul edilmesinin ardından birinci sayfasında "Bu haliyle bu birliğe girilmesi, Türkiye'nin istikbalini tamamen ipotek altına almaktan başka bir şey olmadığı gibi ipleri elinde bulunduracak Avrupa ülkelerinin ve özellikle de Yunanistan'ın bütün yıkıcı etkilerini de çok açık bir biçimde üzerimizde hissedeceğimiz bir dönem başlayacak" şeklinde haber yaparken Zaman Gazetesi ise farklı bir tavır takınmıştır. Gazetenin başyazarı Fehmi Koru, "Ben hiçbir sakınca görmüyorum. Türkiye beş milyon metrekarelik bir imparatorluğun mirasçısıdır. En geniş toprakları da Avrupa'da idi. Ayrıca, Avrupa'da Endülüs Devletinin kurucuları da Müslüman'dır. Bu nedenle AB konusunda bir sıkıntı olmaz. Onlar bizi Müslüman kimliğimizle kabul ettikten sonra bizim onlara kafa tutacak çapta bir inanç sistemimiz var. Biz onlara bu değerleri götürmüş oluruz.(…) Bazı çevreler AB'ye giriş için gâvurlaşabiliriz diyorlar ama ben tersini düşünüyorum." şeklinde bir yazı kaleme almıştır. Ercüment İşleyen, "İslami kesim ikiye ayrıldı", Milliyet, 07.03.1995, s. 5. 230 Vardar, a.g.m., s. 449-450. 229 66 Gümrük yönelik Birliğine eleştirilerin Türk dış politikası aktörlerinin politikalarını etkilemediği görülmüştür. Tam üyelik gerçekleşmeden Gümrük Birliğine geçen başka AB üyesi ülke olmamasına rağmen Türk dış politikası aktörleri tam üyeliğe giden yolun Gümrük Birliğinden geçtiği mesajını vermeye çalışmışlardır. Böylece, Türkiye AB'ye tam üye olmadan Gümrük Birliğine geçen ilk ve tek ülke olmuştur. 231 C. Gümrük Birliği Süreci Söylem-Eylem Analizi Gümrük Birliği kararının alınmasından önce ve sonra Türk dış politikası aktörlerinin söylemlerine bakıldığında AB ile Avrupa ve Batı arasında eşitlik zinciriyle kavramsal düzeyde bir benzerlik kurulduğu, Türkiye'nin Gümrük Birliği kararıyla AB ile ekonomik ilişkilerindeki Ankara Anlaşmasından kaynaklanan yeni bir sürece girilmesinden ziyade Avrupa medeniyetiyle bütünleşmesinin aynı anlama geldiğine vurgu yapıldığı, Türkiye'nin cumhuriyet tarihinin çağdaşlaşma hamlesinin yeni bir noktaya taşındığı ve en önemlisi AB'ye tam üyelik yolundaki son dönemecin dönülerek birkaç yıl içinde tam üyeliğin elde edileceği öne çıkarılarak Gümrük Birliği kararına AB üyesi ülkelerin veya kurumlarının atfetmediği ölçüde çok farklı ve güçlü anlamlar yüklendiği gözlemlenmektedir. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in söylemlerinde tehdit topos'unu ısrarla kullanarak Gümrük Birliği sürecini iç politika malzemesi olarak kullanmaya çalıştığı görülmektedir. Ayrıca söylemlerin kendi içindeki tutarsızlıkları da sürecin AB'ye tam üyelikten ziyade Gümrük Birliği kararıyla ülke yönetimindeki iktidar mücadelesinin bir aracı olarak kullanıldığı izlenimini yaratmaktadır. Söylemlerin eylemsel düzeydeki karşılığına bakılacak olursa Türkiye Gümrük Birliği kararıyla AB'ye tam üyelik yolundaki en önemli engeli ortadan kaldıramamış ve birkaç yıl içinde tam üyelik elde edememiştir. Daha ziyadesiyle Türkiye, AB'ye üye ülkelerin hiçbirinin sahip olmadığı bir tecrübeyle önce Gümrük Birliğine girmiştir. Bilindiği üzere tam üye ülkelerin 231 Vardar, a.g.m., s. 450. 67 tamamı öncelikle AB'ye tam üye olmuşlar, ardından Gümrük Birliği'ni gerçekleştirmişlerdir. Gümrük Birliği kararıyla Türk ekonomisinin başlangıçta ciddi problemler yaşadığı ve çok geç bir toparlanma sürecine girdiği de gözlenmiştir. Bu konuda yapılan tartışmalar günümüzde de sürmektedir. Dolaysıyla, Gümrük Birliğinin ekonomik getirileri noktasında da ciddi bir uzlaşma bulunmamaktadır. Ayrıca Türk dış politikası aktörlerinin söylemlerinde adlaştırma yaparak kullandığı "çağdaşlaşma" ve "Batıcılık" gibi kavramlar muğlâk ifadeler olup bunların eylemsel düzeyde hangi ölçüde karşılığının alındığı soru işaretidir. Örneğin, çağdaşlaşmadan kastedilen Gümrük Birliği kararının ardından Avrupa medeniyetinin kültürel bir parçası olunması ise bunun özellikle Avrupalı siyasi liderlerin Türkiye'yi kültürel olarak Avrupalı görmediklerini oraya koyan açıklamalarıyla pek de karşılık bulmadığı söylenebilir. Muğlak söylemsel ifadelerin veya popülist adlaştırmalar yoluyla dış politika kararlarını meşru hale getirme çabalarının eylemsel karşılığını bulmak çok kolay olmamaktadır. II. GÜNDEM 2000 RAPORU VE LÜKSEMBURG ZİRVESİ SÜRECİ A. Gündem 2000 Raporu ve Türk Dış Politikasında Söylem Analizi Gümrük Birliği kararının alınmasının ardından ikinci ve üçüncü Tansu Çiller koalisyon hükümetleri 232, ikinci Mesut Yılmaz koalisyon hükümeti 233 ve Refahyol Hükümeti 234 görev yapmışlardır. Bu süreçte Türkiye-AB ilişkilerini etkileyen en önemli olay "Kardak Krizi" 235 olmuştur. Türkiye ile Yunanistan'ı T.C. 51. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Eylül 2013. T.C. 52. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Eylül 2013. 233 T.C. 53. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Eylül 2013. 234 T.C. 54. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Eylül 2013. 235 "25 Aralık 1995'te Figen Akad adlı Türk bandıralı bir yük gemisinin İkizce denilen Kardak kayalıkları açıklarında karaya oturmasıyla Türkiye ile Yunanistan Ege'de savaşın eşiğine gelirken, iki ülke arasındaki sorunlara bir de Ege'de adacık ve kayalıklar sorunu eklenmiştir." Ayrıntılı bilgi için 232 68 Ege'de savaşın eşiğine getiren bu kriz Gümrük Birliği kararının ardından belli bir düzeye gelen Türkiye-AB ilişkilerini Yunanistan'ın baskısı nedeniyle olumsuz etkilemiştir. 30 Haziran 1997'de Türk siyasi hayatında üçüncü Mesut Yılmaz hükümeti 236 kurulmuştur. Anavatan Partisi (ANAP)-Demokratik Sol Parti (DSP)-Demokrat Türkiye Partisi (DTP) koalisyon hükümetinin (Anasol-D) Başbakanı Mesut Yılmaz ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit olurken Dışişleri Bakanı İsmail Cem'dir. Hükümet programında "Avrupa Birliği'ne mümkün olan en yakın zamanda tam üye olmaya yönelik gayretler sürdürülecektir" denilmiş ve "Gümrük Birliği çerçevesinde mevzuat uyum çalışmaları hızlandırılacaktır" şeklinde not düşülmüştür. 237 Bu hükümet döneminin en önemli dış politika gündem maddesinin AB olduğu görülmüştür. Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit Avrupa başkentlerine diplomatik ziyaretlerde bulunmuşlar ve Yunanistan hariç hemen her ülkeyle görüşmüşlerdir. 238 Ancak AB'nin yeni genişleme politikasının ve hangi ülkelere adaylık statüsü verileceğinin açıklanacağı 1997 yılı sonundaki Lüksemburg Zirvesi öncesinde Türkiye'nin genişleme takviminde yer almaya dönük girişimleri Avrupalı ülkeler tarafından sürekli boşa çıkartılmıştır. İlişkilerin Gümrük Birliği çerçevesinde yürütülmesinin iyi olacağı tavsiye edilmiştir. Ayrıca "kültürel farklılık" konusu gündeme getirilmeye başlamıştır. 239 Belçika Başbakanı Martens, Avrupa uygarlığı projesinde Türkiye'nin yerinin olmadığını açıklamıştır. 240 bkz. Fırat, Melek; "Yunanistan'la İlişkiler", Oran, II.cilt, a.g.e., s. 464-469. Ayrıca bkz. Kut, Şule; "Türk Dış Politikasında Ege Sorunu", Ed. Sönmezoğlu, a.g.e., s. 513-516. Ege'de adacık ve kayalıklar sorununda ayrıntılı bilgi için bkz. Uluyurt, Mete; "Ege Adaları ve Egemenliği Tartışmalı Ada, Adacık ve Kayalıklar Sorunu", Ed. Ülger, İrfan Kaya ; Türk-Yunan İlişkilerinde Ege Sorunları, İstanbul, Derin Yayınları, 2008, s. 127-188. 236 T.C. 55. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Eylül 2013. 237 Doğan, Nejat; "Bu Dönem Hükümetlerinin Dış Politika Anlayışları", Ed. Çakmak, a.g.e., s. 754. 238 Birand, a.g.e., s. 377. 239 Baykal, Arat, Oran, II.cilt, a.g.m., s. 343-344. 240 "4 Mart 1997'de altı AB ülkesi Almanya, Belçika, Lüksemburg, İspanya, İtalya ve Fransa'nın Hıristiyan Demokrat partilerinin zirve toplantısında Türkiye ile ilgili tam üyeliğin şimdilik söz konusu olmadığı ortaya konmuştur. Toplantının asıl ilgi çeken noktası Belçika Başbakanı Martens'in, AB'nin 69 AB Komisyonu tarafından 16 Temmuz 1997 tarihinde açıklanan "Gündem 2000" raporu ise Ankara'da derin bir rahatsızlık yaratmıştır. Raporda Güney Kıbrıs'tan "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak bahsedilirken bu ülkenin Orta ve Doğu Avrupa ülkeleriyle beraber 2000'li yıllarda "iki dalga halinde gerçekleşecek genişleme sürecinde" AB'ye katılacağı öngörülmüştür. Buna karşılık, Türkiye'ye iki genişleme sürecinde de yer verilmemiştir. Başka bir deyişle, Gündem 2000 raporu Türkiye'nin yeni genişleme sürecinde olmadığının ilan edilmesi anlamına gelmiştir. 241AB Komisyonunun tavsiye niteliğindeki bu raporunda yer alan görüşler Aralık ayında Lüksemburg'da yapılacak zirve toplantısında karara bağlanacaktır. Ancak, Komisyonun Güney Kıbrıs ile 1998'de üyelik müzakerelerini başlatma yönündeki tavsiyesi Kıbrıs sorununun çözümü için New York'ta başlatılmış olan görüşmeler 242 ve Madrid'de Türkiye ile Yunanistan arasında yaratılan ılımlı havayı da olumsuz etkilemiştir. 243Raporun ardından Türk hükümetinde "Kıbrıs konusunda şahin olarak adlandırılan" Bülent Ecevit ve Şükrü Sina Gürel gibi isimlerin de etkisiyle AB'ye tepki olarak "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile Türkiye'nin bütünleştirilmesi" 244 dile getirilmeye başlamıştır. 245 Gündem Yardımcısı 2000 Bülent Raporunun Ecevit, Kıbrıs yayınlanmasının Barış ardından Harekâtının 23. Başbakan yıldönümü kutlamalarına katılmak üzere KKTC'ye gitmeden önce AB Komisyonunun Güney Kıbrıs'a tam üyelik kapısını açması ve Türkiye'yi genişleme sürecinin dışında bırakmasını eleştirerek; "Toplumlararası diyalogdan bek lenecek bir şey k almadı. Türk iye Cumhuriyeti de KKTC de oyuna gelmeyecek tir.(…) Türk iye ile KKTC'nin bir Avrupa medeniyet projesi olduğu ve Türkiye'nin bu medeniyetin bir parçası olmadığını belirtmesi olmuştur. Bu açıklama bir anlamda Avrupa'daki Hıristiyan Demokratların Müslüman Türkiye'nin birliğe girmesini istemedikleri yönünde yapılan yorumları da haklı çıkarmıştır." Birand, a.g.e., s. 374375. 241 Baykal, Arat, Oran II.cilt, a.g.m., s. 345. 242 1994 yılının Ekim ayından beri Kıbrıs'ta çözüm arayışları çerçevesinde görüşmeyen KKTC lideri Denktaş ile Rum Kesimi lideri Klerides 9 Temmuz 1997'de New York'ta ABD'nin desteğiyle görüşmelere ve Birleşmiş Milletlerin sunduğu planı incelemeye başlamışlardır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Fırat, Oran II.cilt, a.g.m., s. 472-473. 243 Sami Kohen, "Şimdi ne yapmalı?", Milliyet, 17.07.1997, s. 16. 244 Türkiye ile KKTC'nin bütünleşmesi ile ilgili lehte ve aleyhte görüşler için bkz. Sami Kohen, "Bütünleşmeyi tartışalım…", Milliyet, 19.07.1997, s. 16. 245 Fırat, Oran II.cilt, a.g.m., s. 475. 70 k ısmi bütünleşme sürecine girmesi k açınılmaz olacak tır." söylemde diye konuşmuştur. 246Bu Kıbrıs konusunun görüşmeler yoluyla çözümlenmesinin artık mümkün olmadığına değinilerek tehdit topos'uyla eğer Türk hükümetinin talepleri yerine getirilmez ise Türkiye ile KKTC'nin entegrasyon sürecinin başlatılacağı mesajı verilmiştir. Bu söylem oldukça sert bir uyarı niteliği taşırken bu entegrasyonun nasıl ve ne zaman gerçekleştirileceğine yönelik bir açıklamada bulunulmamıştır. Bülent Ecevit'in KKTC ziyaretinde iki ülke arasında ortak bir deklarasyon yayınlanmıştır. Deklarasyonda AB'nin Rum tarafını gözeten kararlarının Kıbrıs sorununu çözümsüz kılacağı ve Güney Kıbrıs'ın AB'ye tam üyeliğine karşı Türkiye ile KKTC arasında ekonomik ve mali bütünleşme, güvenlik ve dış politikada ortaklık esasına dayanan kısmi bir bütünleşmeye gidileceği belirtilmiştir. 247 Ecevit, KKTC ziyaretinin ardından Gümrük Birliğinin yeniden gözden geçirilmesi 248 için Dışişleri Bakanı İsmail Cem'e talimat verdiğini belirterek şöyle demiştir: "Gümrük Birliği Türk iye'nin aleyhine işliyor. AB ile dış ticaret açığımız her geçen gün büyüyor. Bu açık , 5 milyar dolardan 11 milyar dolara çık mış durumda. Dışişleri Bak anlığı huk uk i durumu araştırıyor. AB ile bu k onuda yeniden masaya oturmak için bir huk uk i yol bulunacak . Yok sa bile, Türk iye'nin bu huk uk u oluşturması gerek ecek . Bir anlaşma olmasına rağmen, AB yük ümlülük lerini yerine getirmiyor. Türk iye'nin de yük ümlülük lerini yerine getirmediği hususlar var ama büyük ölçüde getirmiş durumda. Bu dengesiz ilişk i, Türk iye'nin dış ticaret açığını sürek li büyütüyor. Bir yandan Gümrük Birliği anlaşmasının yeniden müzak eresi sağlanırk en, diğer yandan da Avrupa Birliği'ne tam üyelik açısından Türk iye, üzerine düşeni yapmalı. Demok rasi, insan hak ları k onularında ev ödevini iyi yerine getirmeli. Diğer yandan, ek onomik açıdan da yeni ilişk iler yeni alanlar yaratmalı. Örneğin, Avrupa'da, geliştirmeli. Avrupa Avrupa Birliği Birliği bizi k apsamı dışındak i mutfak ülk elerle ek onomik k apısından alıyor." 249 ilişk ilerini Bülent Ecevit, bu söyleminde de tehdit topos'unu kullanarak Gümrük Birliği kararının Türk ekonomisinin dış ticaret dengesini bozduğunu belirtmiş ve gerekirse kararın gözden geçirileceği mesajını vermiştir. Bu noktada ortaya çıkan çelişki "Ecevit'ten Ada'ya yeni çıkarma", Milliyet, 20.07.1997, s. 19. Akay Cemal, Barçın Yinanç, Ümit Bektaş, "Bütünleşmeye doğru", Milliyet, 21.07.1997, s. 17. 248 Ertuğrul Özkök'ün Gümrük Birliğinin yeniden gözden geçirilmesi konusunda Ecevit ile yaptığı görüşme için bkz. Ertuğrul Özkök, "Gümrük Birliği yeniden tartışılıyor", Hürriyet, 22.07.1997, (Erişim) http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=-256155&yazarid =10, 23 Ocak 2012. 249 "GB'de yeniden müzakere", Milliyet, 22.07.1997, s. 15. 246 247 71 Gümrük Birliği kararının Türk ekonomisine zarar verecek bir potansiyel taşımasına rağmen neden bu kararın alındığının açıklanmaması ve karar alındıktan sonra ortaya çıkan dış ticaret açığının tek nedeninin Gümrük Birliği kararı olarak gösterilmesidir. Gümrük Birliği eğer bu derecede Türk ekonomisine zarar verici boyutta ise bu kararın yeniden gözden geçirilmesi için AB'nin Kıbrıs sorununda Türk tarafı aleyhine tavrının ortaya çıkmasının beklenmiş olması önemli bir çelişkidir. Türk ekonomisini alt üst eden bir kararın daha önceden sonuçlarının öngörülememesi çok başka bir büyük hata olmakla birlikte hata olduğunun anlaşılmasının ardından 6 milyar dolarlık bir dış ticaret açığının ortaya çıkmasına o ana kadar ses çıkarılmaması ise diğer büyük çelişkidir. Ecevit, söyleminin son kısmında sorumluluk topos'unu kullanarak Türkiye'nin ve AB'nin üstüne düşen karşılıklı görevlerini hatırlatmakta ve ardından "mutfak" ve "arka kapı" şeklinde metaforlarla AB'nin Türkiye'yi tam üye olarak birliğe almak yerine yalnızca Gümrük Birliği yoluyla Türkiye ile ticari ilişkiler kurmaya çalıştığı mesajını vermiştir. Bu metaforlar popülist iç politika söylemleri oluşturmak için kullanılmıştır. Batı Avrupa Birliği (BAB) toplantısı için Brüksel'e giden Dışişleri Bakanı İsmail Cem AB Komisyonu Dışişlerinden Sorumlu Komiseri Hans Van den Broek ile tartışmıştır. İsmail Cem, kendilerine tam üyelik perspektifi verilmemesini eleştirmiş ve Gümrük Birliğini yeniden tartışmaya açabileceklerini belirtmiştir. Van den Broek ise Türkiye'nin verdiği sözleri tutması gerektiğini ifade etmiştir. 250 Van den Broek, kendilerine verilen sözler derken 6 Mart 1995'te Gümrük Birliği kararı alınırken Türkiye'nin Güney Kıbrıs'la tam üyelik görüşmelerine başlanmasına itiraz etmeyeceğinin güvencesini vermesini kastetmiştir. Aynı şekilde New York'ta Kıbrıs sorunu görüşülürken ABD Dışişleri Yönetimi Kıbrıs koordinatörü Richard Holbrooke Zeynep Gürcanlı, Şerif Sayın, "Türkiye-AB yine restleşti", Hürriyet, 23.07.1997, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1997/07/23/2195.asp, 23 Ocak 2012. 250 72 da Rauf Denktaş' a aynı sözü hatırlatarak Türk tarafının Gündem 2000 raporuna verdiği tepkiyi anlamadığını ifade etmiştir. 251 B. Lüksemburg Zirvesi ve Türk Dış Politikasında Söylem Analizi Hükümetin ilk aylarında dış politikada söylemleriyle Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit ön plana çıkmıştır. Başbakan Mesut Yılmaz ve koalisyonun ANAP kanadı daha çok iç sorunlara odaklanmıştır. 252 AB ile ilişkilerde Gündem 2000 raporunun yarattığı gerilimli ortamda söylemlerde bulunan dış politika aktörü olarak Bülent Ecevit dikkat çekerken Dışişleri Bakanı İsmail Cem de bu süreçte aktif olarak yer almıştır. Lüksemburg Zirvesi yaklaşırken ve zirvenin sonrasında Başbakan Mesut Yılmaz söylemleriyle öne çıkacaktır. 29 Eylül'de Başbakan Mesut Yılmaz AB sürecinde yaşananları Almanya Başbakanı Helmut Kohl ile görüşmek üzere Almanya ziyaretine çıkmıştır. 253Bu ziyaretin olumlu olacağına yönelik beklentiler dile getirilirken Mesut Yılmaz ile Helmut Kohl arasında resmi ilişkilerin ötesinde bir dostluk olduğuna vurgu yapılmıştır. 254 Mesut Yılmaz Almanya'ya hareketinden önce "Almanya aynı zamanda AB içerisinde belirleyici bir role sahip. Önümüzdek i Lük semburg zirvesinde AB'nin genişleme sürecine ilişk in önemli k ararlar alınacak tır. Bu k ararlar öncesinde Alman dostlarımızı aday k onumunda olan Türk iye'nin mutlak a genişleme sürecine dâhil edilmesi k onusundak i ik na etme çabalarımızı sürdüreceğiz. İnanıyorum k i, gerek ik ili gerek AB'yle olan ilişk ilerimiz konuşmuştur. Helmut Kohl açısından yararlı bir ziyaret olacak tır." ile görüşmesinin ardından 255 Mesut şeklinde Yılmaz, "Türk iye'nin tam üyelik perspek tifine uygun olarak AB'yle işbirliğini yeni önlemlerle yoğunlaştırmak için Kohl'le anlaştık . Kasım'da Bonn'a gelip Kohl ile nihai değerlendirmeyi Sedat Ergin'e göre bu sözü dönemin Çiller hükümeti kapalı kapılar ardında Gümrük Birliği kararının alınmasını kolaylaştırmak için vermiştir. Bkz. Sedat Ergin, "AB'ye Kıbrıs sözünü kim verdi?", Hürriyet, 21.07.1997, (Erişim) http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=260714&yazarid=308, 24 Ocak 2012. 252 Sami Kohen, "Kimin politikası?", Milliyet, 23.07.1997, s. 20. 253 Hayri Dizerkonca, "Ankara'nın Bonn çıkarması", Milliyet, 29.09.1997, s. 15. 254 Yalçın Doğan, "Panzerlerin tangosu", Milliyet, 29.09.1997, s. 15. 255 Sinan Toros, "Yılmaz umutlu", Milliyet, 30.09.1997, s. 19. 251 73 yapacağız(…) Görüşmeden büyük memnuniyet duydum. Bu görüşmenin AB ile ilişk ilerde bir dönüm nok tası olduğuna inanıyorum(…)" 256 demiştir. Bu söylemde Lüksemburg Zirvesi öncesinde Almanya'nın olası muhalefetinin ortadan kaldırıldığı ifade edilerek Türkiye'nin tam üyeliği önündeki en önemli engelin aşıldığı havası yaratılmıştır. Mesut Yılmaz'ın aşırı iyimser söylemlerine karşılık görüşmenin ardından Alman Dışişleri Bakanlığının hazırladığı bildiride şöyle denilmiştir: "Federal Başbakan, Başbakan Yılmaz'a Türkiye'nin Avrupa'ya aidiyetini teyit etmiştir. Kohl, Türkiye'nin AB'ye müstakbel tam üyelik hedefini desteklediğini bildirmiştir. Türkiye'nin bu hedefe ulaşmak için AB'nin gereklerine uygun olarak üzerine düşen yükümlülükleri yerine getireceğine inanmaktadır. Almanya Federal Hükümeti, bu konuda geleneksel Türk Alman dostluğu anlayışı içerisinde imkânlar dâhilinde destek olacaktır. Türkiye'nin üyelik perspektifinin zamanı geldiğinde gerçekleşmesi için serbest dolaşım konusunda her iki tarafı da tatmin edecek bir çözümün bulunması şarttır." 257 12-13 Aralık 1997'deki Lüksemburg Zirvesi'nde 258 Gündem 2000 raporunun kabul edilmesiyle Türk hükümeti "AB ile siyasi diyalogunu askıya aldığını açıklamıştır." 259 Zirvede oluşturulan "Türkiye'ye Yönelik Avrupa Stratejisi"nde 260 AB'nin Ankara'ya dair bakış açısı netleşmiştir. Buna göre, "Türkiye ile Gümrük Birliğinin geliştirilmesi, mali işbirliği yapılması ve mevzuat uyumunun sağlanması ve ortak programlarda yer alması Türkiye ile ilişkilerde sürdürülmesi istenen konular olarak belirtilirken Güneydoğu sorunu, insan hakları, demokratikleşme ve Kıbrıs meselesi gibi siyasi konular ise Türkiye'nin önüne birer şart olarak konulmuştur." 261 Bunun üzerine "Ankara Anlaşması gereği tam üyeliği bir hak olarak gören Türk hükümeti Utku Çakırözer, Mehmet Aktan, Ümit Bektaş, "Avrupa kimliğine onay", Milliyet, 01.10.1997, s. 7. Sedat Ergin, "Tarihi zabıtlar", Hürriyet, 02.10.1997, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1997/10/02/12331.asp, 20 Ocak 2012. 258 Lüksemburg Zirvesi Sonuç Bildirgesi'nin orijinal metni için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi,(Erişim) http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/032a0008.htm, 22 Mart 2013. 259 Baykal, Arat, Oran II.cilt, a.g.m., s. 347. 260 Sonuç Bildirgesindeki Türkiye'ye Yönelik Avrupa Stratejisi 31-36. maddeleri kapsamaktadır. 261 Dedeoğlu, Beril; "Değişen Uluslararası Sistemde Türkiye-ABD İlişkilerinin Türkiye-Avrupa Birliği İlişkilerine Etkileri", Ed. Sönmezoğlu , a.g.e., s. 423. 256 257 74 Lüksemburg Zirvesi kararlarını kabul edilemez bulmuştur." 262 Zirve kararlarına ilişkin bir açıklama yayınlayan hükümet AB'nin Türkiye'yi dışlayıcı tavrı değişmedikçe ilişkilerin "çok yönlü diyalog içinde sürdürülmesinin mümkün olmadığını" ve siyasi şartların tam üyelik önünde engel oluşturmasının kesinlikle kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. 263 Başbakan Mesut Yılmaz zirvenin ardından düzenlenecek akşam yemeği davetine AB'yi protesto etmek için katılmayacağını da açıklamıştır. 264 Başbakan Mesut Yılmaz, "New York Times" gazetesine verdiği demeçte, "AB tarafından öne sürülen tüm k oşulları yerine getirsek dahi, üyeliğimize k arşı olan tutumun değişmeyeceğini anladık .(…) Hiç şüphesiz dinsel ayrımcılık !(…) AB, bundan sonra Kıbrıs'ta meydana gelecek olumsuz gelişmelerden sorumludur.(…)" kullanmıştır. 265Bu söylemde öncelikle olumsuzluk topos'u ifadelerini kullanılarak Türkiye'nin AB 'ye tam üyelik için her türlü koşulu yerine getirse bile AB bütünsel olarak "kötü niyetli" olarak etiketlenmiş ve adalet topos'u ön plana çıkarılarak Türkiye'nin mağdur şeklinde etiketlenmesi sağlanmıştır. Ardından dinsel ayrımcılıktan bahsedilerek kimlik sorununa vurgu yapılmış ve AB'nin Türkiye'yi dışlaması din ve kültür topos'larıyla dile getirilmek istenmiştir. Buradaki en önemli çelişki tam üye olunmak istenen bir uluslarüstü örgütlenmenin din veya kültür topos'uyla kimliksel düzeyde negatif bir etiket olan "ayrımcı" şeklinde etiketlenmesine rağmen bunun Gündem 2000 raporu açıklanmadan önce bilinip bilinmediğinin veya buna yönelik bir ön yargıya sahip olunup olunmadığının açıklanmamasıdır. Eğer AB'nin Türkiye'yi yeni genişleme sürecine dâhil etmemesinin sebebi dinsel ayrımcılık ise bu negatif özelliğe sahip AB'ye girmek için neden bu kadar çaba sarf edildiği soru işaretidir. Bu söylemde son olarak daha önce başka Türk dış politikası aktörlerinin de dile getirdiği gibi Kıbrıs sorunu gündeme getirilerek tehdit topos'uyla KKTC ile entegrasyona gidileceğinin mesajı verilmiştir. Çalış, Şaban H.; Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri: Kimlik Arayışı, Politik Aktörler ve Değişimi, Ankara, Nobel, 2001, s. 300. 263 Çalış, a.g.e., s. 300. 264 Zeynep Gürcanlı, "Yılmaz'dan AB yemeğine boykot", Hürriyet, 12.12.1997, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1997/12/12/19034.asp, 22 Ocak 2012. 265 "Yılmaz: Dinsel ayrımcılık", Milliyet, 16.12.1997, s. 21. 262 75 Mesut Yılmaz bu demecin ardından verdiği başka bir demeçte daha sert ifadeler kullanmıştır: "12.üye olmalıyız. Haziran zirvesinde Türk iye'yi AB'ye aday ülk elerle aynı sepete k oymazlarsa başvuruyu geri çek eceğiz.(…) Lük semburg yanlışını düzeltmezlerse, Avrupa Konferansı'na gitmeyiz. Ben başbak an olduğum sürece ak si mümk ün değil.(…) Türk iye'ye yapılan k esin ayrımcılık tır. 21.yüzyılın Avrupa haritası, böyle mi çizilecek ? Nerde k aldı çok uluslu, çok k ültürlü, çok dinli ülk eler topluluğu? Bu haliyle AB, bir Hıristiyan medeniyet projesi mi olacak ? Avrupa yanlış yaptı. Lük semburg zirvesini k azanan taraf, Hıristiyan k ulübü oldu. Bundan sonra oto-k ritik yapma zamanıdır. Mart'tak i Avrupa Konferansı'na gitmeyiz. Haziran'da yeni zirve var. Biz Hıristiyan olmayacağımıza göre, AB yanlışını düzeltecek tir. Türk iye, 12'ler arasında yerini almazsa başvurumuzu geri çek eriz." Lüksemburg Zirvesi öncesinde bütün AB ülkelerini uyardığını 266 anlatan Mesut Yılmaz, "Bizi ciddiye almadılar. Bizi, bizden önceki hükümetlerle karıştırdılar" diye konuşmuştur. 267Mesut Yılmaz öncelikle tehdit topos'unu kullanarak Lüksemburg Zirvesi'nde Türkiye yeni genişleme dalgasına dâhil edilmezse Türkiye'nin AB'ye tam üyelik başvurusunun geri çekileceği açıkça belirtilmiştir. Ardından Mesut Yılmaz, Avrupa medeniyetini söylemsel düzeyde AB ile eşitleyerek ve pozitif olarak etiketlediği "çok dinlilik" ve "çok kültürlülüğe" vurgu yaparak Türkiye'nin zirvede genişleme sürecine dâhil edilmemesi halinde Avrupa medeniyetinin sadece Hıristiyan ülkelerden oluşan bir birlik için tasarlandığı öngörüsünde bulunmuştur. Burada din, kültür ve tarih topos'ları bir arada kullanılarak hem Türkiye'nin Avrupa medeniyetinin kültürel ve tarihsel bir parçası olduğu vurgulanmakta hem de zirvede çıkacak olumsuz bir kararın Türkiye'ye yönelik dinsel bir ayrımcılık olacağı ifade edilmektedir. Dolayısıyla, AB'nin dış politika aklı tamamen dinsel düzeye indirgenmektedir. AB kurumlarının ve üye ülkelerinin Hıristiyanlık temelinde dış politika kararları aldığı mesajı verilerek kimliksel düzeyde AB "ayrımcılıkla" etiketlenmektedir. Ancak, dinsel ayrımcılık üzerine dış politika yürütme potansiyeli sürekli olarak ifade edilen AB'ye tam üye olmak için neden çaba gösterildiği çelişkisi tekrar ortaya çıkmaktadır. Başbakan Mesut Yılmaz, Kıbrıs ile ilgili olarak da şunları söylemiştir: "Kıbrıs'ta federal çözüm olmadan müzak erelerin başlamayacağı sözü verilmişk en, Simitis'in 266 267 Derya Sazak, "AB zirvesi ve Yılmaz", Milliyet, 18.12.1997, s. 18. "Yılmaz'dan AB'ye tavır", Milliyet, 19.12.1997, s. 19. 76 etk isiyle bu bağ k oparıldı. Kıbrıs Rum k esimiyle AB müzak ereleri başladığında adadak i Türk lere azınlık muamelesi bile yapılmayacak , k üçük bir topluluk gibi davranılacak . Türk iye'nin buna göz yumması mümk ün mü? Üstelik bu k onuda çifte standart izlendi. Türk iye'ye diyorlar k i; Ege'dek i sorunlarını çöz, Kıbrıs'ta anlaş öyle gel… Pek i, bizim için söyledik leri her şey Güney Kıbrıs için geçerli değil mi? Buna rağmen, Kıbrıs'ı AB sürecine öncelik le dâhil etmek le Türk iye'ye verilen sözler çiğnenmiş oldu. Aldatıldık ." 268 Mesut Yılmaz Türkiye'nin daha önceki yıllardaki Kıbrıs politikası söylemine paralel bir söylemde bulunarak Kıbrıs sorunu çözülmeden Güney Kıbrıs'ın AB'ye tam üye olması konusunda Türk dış politikasının geleneksel söylemiyle tutarlılık göstermiştir. Adalet topos'u kullanılarak Türk tarafına dayatılan çözüm çabalarının Rum tarafına da dayatılması gerektiği üzerinde durulmuştur. Olumsuzluk topos'uyla geleceğe yönelik bir öngörüde bulunulmuş ve eğer Güney Kıbrıs tek taraflı olarak AB'ye üye olursa Kıbrıslı Türklerin adada dışlanacağı tespiti yapılmıştır. Bu kısma kadar söylemlerin dış politikada anlaşılabilir bir rasyonel itiraz içerdiği söylenebilir. Ancak son kısımda duygusal bir ifade olan "aldatıldık" kelimesi kullanılarak sürecin bir dış politika konusu olmaktan çok insan ilişkilerinin andıran bir yapıya sahip olduğu havası yaratılmıştır. Dolayısıyla Türkiye'nin "mağdur" olduğu ön plana çıkarılmıştır. Bu söylemlerin özellikle dış politika ile ilgisi bulunmayan "duygusal" sıfatıyla devletin insanlaştırılması şeklinde yansıtılması söylemsel düzeyde bir sorunsaldır. Lüksemburg Zirvesi'ni Türk medyasından bazı yazarlar şöyle değerlendirmiştir: Sedat Ergin: "(…) Kronik enflasyon sorununu aşamayan, siyasi istikrarsızlık içinde savrulan, insan hakları ihlallerinde kötü siciliyle tepki toplayan, hukukun üstünlüğünün ciddi bir şekilde aşındığı ve yolsuzlukları ile temayüz etmiş bir ülke, AB tam üyeliğini ne ölçüde hak etmektedir? Tam üyelik yolunda mesafe kazanabilmek, önce mutfağın içini düzeltmekten 268 Derya Sazak, "Kıbrıs, AB, Türkiye", Milliyet, 19.12.1997, s. 18. 77 geçiyor. Bunu başarabildiği takdirde, Türkiye AB'ye tam üye olsa da olur, olmasa da (…)" 269 Oktay Ekşi: "(…) Yani döndük dolaştık, on yıl öncekinden de geride bir noktaya itildik. Üstelik o tarihte, bizi bağlayan Gümrük Birliği gibi bir anlaşma da yoktu. Yani elimiz kolumuz daha serbest idi. Oysa şimdi biz Gümrük Birliği Anlaşması'nı imzalamış bir ülke olarak 64 maddelik bu anlaşmanın 17 ayrı maddesindeki 'bizi sınırlayıcı' hükümleri uygulamak zorundayız (…)" 270 Ertuğrul Özkök: "(…) Yüz elli yıllık iddiayı bir günde, bir öfkelik zamanda silip atacak mıyız? Cumhuriyet döneminin kızıl elması olan ‘Avrupa'ya, Avrupa'ya’ ideallerini silip süpürecek miyiz? Hayır. Asla... Türkiye'nin kararı bu olmamalı. Hiçbir güç bu tercihi bize empoze ettirememeli (…)" 271 Mehmet Altan: "(…) Türkiye'nin ve Batı'nın taleplerini engelleyen Ankara değişmemesinin faturasını bir kez daha hezimete uğrayarak ödedi (…)" 272 Cengiz Çandar: "(…) Hükümet, 'milli isteri'yi kamçılayarak içerde baskı rejimine, dışarıda ise bir 'şovenist çizgi'ye yönelmek isterse, Türkiye'ye zarar verir. Bu durumda, Türkiye'ye yapabileceği en anlamlı hizmet, sakin olması ve Avrupa'yla 'diyalog kanallarını açık tutmasıdır (…)" 273 Mehmet Ali Birand: "(…) Avrupa elindeki kartları çok kötü kullandı ve kaybetti. Türkiye üzerindeki etkinliği yok oldu. Türkiye'de uzun vadeli bir politikaya sahip olamamanın, her şeyi günlük yaklaşımlarla yürütmenin Sedat Ergin, "AB Kararı: Önce Mutfağın İçini Düzeltelim", Hürriyet, 14.12.1997, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1997/12/14/19434.asp, 22 Ocak 2012. 270 Oktay Ekşi, "Artık yeni bir dönem başlamalı", Hürriyet, 14.12.1997, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1997/12/14/19355.asp, 23 Ocak 2012. 271 Ertuğrul Özkök, "Bu öfkeye, bu tepkiye evet ama…", Hürriyet, 15.12.1997, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1997/12/15/19514.asp, 23 Ocak 2012. 272 Mehmet Altan, "Ankara dışlanıyor, Türkiye değil…", Sabah,15.12.1997, http://arsiv.sabah.com.tr/1997/12/15/, 23 Ocak 2012. 273 Cengiz Çandar, "Böyle diplomasi olmaz", Sabah, 16.12.1997, http://arsiv.sabah.com.tr/1997/12/16/, 23 Ocak 2012. 269 (Erişim) (Erişim) (Erişim) (Erişim) (Erişim) 78 cezasını çekti. Şimdi bir süre susmak ve heyecanları yatıştırmak gerekiyor (…)" 274 Hasan Cemal: " (…) Avrupa düşman değil. Fazlasıyla iç içe olduğumuz, değerlerini paylaştığımız bir blok. Eleştiririz. Suçlayabiliriz. Bugün olduğu gibi kriz durumu yaşayabiliriz. Bazı önlemlerle canlarını acıtabiliriz. Ancak küsmek, kapıları tümüyle kapatmak kimsenin yararına değildir (…)" 275 Yavuz Donat: "(…) Avrupa'ya girmek istedik. Avrupa yine birleşti. Avrupa yine direndi. Yine bozguna uğradık. Bu bozgunun 1683'teki Viyana Bozgunu ile o kadar çok benzerliği var ki… O bozgundan sonra Edirne'nin gerisine çekilmeye zorlandık. Bu bozgunda yine yerimizde saydık. Edirne'den çıkamadık (…)" 276 C. Gündem 2000 Raporu ve Lüksemburg Zirvesi Süreci Türk Dış Politikasında Söylem-Eylem Analizi Gündem 2000 raporunun açıklanmasının ardından Başbakan Bülent Ecevit'in söylemlerine topos'unun bakıldığında göze en çok çarpan unsur tehdit kullanılmasıdır. Tehdit topos'u kullanılarak öncelikle Kıbrıs sorununa radikal bir politikayla müdahale ederek KKTC ile entegrasyon yapılacağı şeklinde söylemde bulunularak daha önceki yıllarda Türk dış politikası aktörlerinin başvurduğu yönteme başvurulmuştur. Ayrıca, Gümrük Birliği kararı üzerinden yine tehdit topos'uyla bu defa Gümrük Birliği'nin Türkiye'nin aleyhine işlediği belirtilerek bunun değiştirilmesi gerektiği mesajı verilmiştir. Lüksemburg Zirvesi kararlarının ardından ise Başbakan Mesut Yılmaz'ın ön plana çıktığı Türk dış politikası söylemlerinde Bülent Ecevit'in ısrarla vurgu yaptığı KKTC ile entegrasyon söylemi tekrar edilmiş, AB'ye tam üyelik başvurusunun geri çekileceği belirtilmiştir. Mesut Yılmaz'ın Bülent Mehmet Ali Birand, "Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik…", Sabah, 18.12.1997, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/1997/12/18/, 23 Ocak 2012. 275 Hasan Cemal, "AB'ye altı ay süre…", Sabah,18.12.1997, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/1997/12/18/, 23 Ocak 2012. 276 Yavuz Donat, "Viyana bozgunu gibi", Milliyet, 15.12.1997, s. 16. 274 79 Ecevit'ten farklı olarak söylemlerinde ön plana çıkardığı husus ise kültür, tarih ve din topos'larını kullanması olmuştur. Mesut Yılmaz, ısrarlı olarak söylemlerinde AB'nin dinsel temelde dış politika yürüttüğü izlenimini vererek alınan zirve kararlarının Türkiye'nin Müslüman kimliğine karşı alındığı mesajını vermek istemiştir. Mesut Yılmaz, kültür ve tarih topos'larıyla Türkiye'nin tarihsel ve kültürel olarak Avrupa medeniyetinin bir parçası olduğundan yola çıkarak AB'nin bu gerçeği yok saydığı için AB'yi olumlu etiketler olan "çok kültürlülük" ve "çok boyutluluk" yerine olumsuz bir etiket olan "ayrımcılık" ile tanımlamaya çalışmıştır. Kıbrıs sorununda Türk tarafının taleplerinin göz ardı edilerek devletin insanlaştırılması şeklinde duygusallık içeren bir söylem tarzı kullanılmıştır. Görüldüğü üzere kullanılan söylemler her defasında kısmen dış politik bir rasyonelliği barındıran eleştireler içermekle birlikte esas itibariyle çok güvenilen bir dostu tarafından aldatılan insan şeklinde dile getirilmiştir. Başbakan Mesut Yılmaz'ın Lüksemburg Zirvesi'nin ardından kullandığı söylemler, doğrudan AB'yi suçlayıcı ve "eğer hatadan dönülmezse Türkiye geleneksel Avrupa politikasını yok sayar" şeklinde olmuştur. Mesut Yılmaz'ın sert söylemleri, "politik blöf" olarak nitelendirilebilir. AB ülkelerinde çok da ses getirmeyen bu söylemlerin, Tansu Çiller'in yaptığı gibi iç politikaya dönük olduğu söylenebilir. Kullanılan söylemlerin eylemsel düzeyde karşılığı ise özellikle tehdit topos'larıyla dile getirilen dış politika uygulamalarının eyleme dönüşmemesi olarak ifade edilebilir. Öncelikle Kıbrıs sorununda KKTC ile entegrasyon tehdidi eyleme dönüşmemiştir. Güney Kıbrıs AB'nin genişleme dalgasına Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında kabul edilirken Türk dış politikası aktörlerinin entegrasyona yönelik söylemleri daha çok iç politikaya yönelik popülist politik söylemler düzeyinde kalmıştır. Bunun dışında Gümrük Birliğinin gözden geçirilmesi ve yeniden görüşülmesi uygulamada gerçekleşmediği gibi ilişkilerin Gümrük Birliği çerçevesinde yürütülmesi anlayışı Türk dış politikası aktörleri açısından gittikçe yerleşen bir uygulama haline dönüşmüştür. AB ile siyasi ilişkilerin kesilmesi veya tam üyelik hedefinden geri adım atılması da mümkün olmamıştır. Her ne kadar Lüksemburg Zirvesi'nin ardından Türkiye-AB siyasi ilişkileri kısa bir süre soğusa da Gümrük Birliği kapsamında ikili ilişkiler 80 kopmamış ve aksine güçlenmiştir. AB'nin Türkiye'deki pazar payı her geçen yıl artış göstermiştir. III. HELSİNKİ ZİRVESİ SÜRECİ A. Helsinki Zirvesi Öncesi Genel Durum Lüksemburg Zirvesinin ardından yaklaşık iki yıllık süreçte Türkiye-AB ilişkileri genel olarak ipler kopma noktasına gelmemekle birlikte siyasi diyalogdan uzak ve soğuk bir havaya bürünmüştür. Bu sürede 11 Ocak 1999'da Anasol-D hükümetinin yerine Türk siyasal hayatındaki dördüncü Bülent Ecevit hükümeti 277 kurulmuş, 1999 genel seçimlerinin ardından 28 Mayıs 1999'da Bülent Ecevit'in başbakan olduğu DSP-Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)-ANAP koalisyon hükümeti 278 iktidara gelmiştir. Bu üç hükümetin Dışişleri Bakanı İsmail Cem'dir. Lüksemburg Zirvesi kararlarının ardından Helsinki Zirvesine gelene kadar düzenlenen Cardiff, Viyana ve Köln Zirvelerinde de Türkiye'nin durumunda doğrudan değişiklik yaratan çok önemli gelişmeler olmamıştır. Ancak 15-16 Haziran 1998 Cardiff Zirvesinde 279 Türkiye ile ilgili daha olumlu ifadelere yer verilerek Türkiye için üyelik açısından "ehil ülke" tanımlaması yapılmıştır. 280 Ayrıca Cardiff Zirvesi kararları uyarınca diğer aday ülkeler için uygulanan ilerleme raporları çerçevesinde 4 Kasım 1998'de Türkiye için de İlerleme Raporu281 yayınlanmıştır. Türk kamuoyu282 İlerleme Raporuna genel T.C. 56. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Eylül 2013. 278 T.C. 57. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Eylül 2013. 279 Cardiff Zirvesi Sonuç Bildirgesinin orijinal metni için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/54315.pdf, 24 Mart 2013. 280 Çalış, a.g.e., s. 315. 281 "Türkiye'nin Katılım Yönünde İlerlemesi Üzerine Komisyonun 1998 Düzenli Raporu" başlıklı ilerleme raporu için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turkiye_Ilerleme_Rap_1 998.pdf, 24 Mart 2013. 277 81 olarak olumlu yaklaşmıştır. 283 AB Komisyonu Ankara temsilcisi Karen Fogg, İlerleme Raporunu "Türkiye'nin 12. aday ülke olduğunun ilanı" olarak ifade etmiştir. 284 "AB Komisyonu, Cardiff Zirvesi sonuçları uyarınca aday ülkeler hakkında 13 Ekim 1999'da bir İlerleme Raporu285 daha hazırlamıştır. Raporda Türkiye, üyeliğe tam aday gösterilmiştir. AB Komisyonu, Lüksemburg Zirvesi'nde diğer ülkelere yapıldığı gibi Türkiye için de bir Katılım Ortaklığı Stratejisi önermiştir." 286 Helsinki Zirvesi öncesinde Washington'dan ve Avrupa'nın lider ülkelerinden Türkiye'nin adaylık statüsünü destekleyici açıklamalar gelmeye başlamıştır. ABD Başkanı Bill Clinton'ın Ulusal Güvenlik Konseyi Avrupa İşleri Direktörü Tony Blinken, The Washington Institute adlı düşünce kuruluşunda şunları söylemiştir: "Türkiye'ye Helsinki'de adaylık statüsü koşulsuz olarak verilmeli.(…) Avrupa, Türkiye olmadan tam bir Avrupa olamayacak. Helsinki Zirvesi'nin Türkiye'yi kucaklayacağını umuyoruz. Bu olursa, Türkiye bazı kriterlerle karşılaşacak ama bu kriterlerin yerine getirilmesi durumunda ödül büyük olacak." Almanya Başbakanı Gerhard Schröeder ise, Hükümetimiz de "Avrupa, kararlı Türkiye'ye bir şekilde karşı sorumluluk Türkiye'nin taşımaktadır. adaylık statüsünü desteklemektedir." demiştir." 287 Dolayısıyla, ABD'nin ve Avrupa'da Almanya, İngiltere ve Fransa gibi lider ülkelerin ve devlet adamlarının Türkiye'yi Türk kamuoyundaki bazı görüşler için bkz. Zeynep Göğüş, "Avrupa ile nereye?", Sabah, 05.11.1998, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/1998/11/05/, 24 Mart 2013. Güven Özalp, "AB'den 'umut' raporu", Milliyet, 05.11.1998, s. 18. Sami Kohen, "AB'nin kanaat notu", Milliyet, 06.11.1998, s. 20. Ancak 1998 yılının sonbaharında Türk kamuoyunun PKK lideri Abdullah Öcalan'ın kaçtığı ülkelerle yaşanan diplomatik krizler nedeniyle dış haberlerini ağırlıklı olarak bu olaya yönlendirdiği unutulmamalıdır. Bundan dolayı Türkiye-AB ilişkilerinin kamuoyundaki ilgi çekiciliği bu dönemde düşük seviyede kalmıştır. Öcalan'ın yakalanma süreciyle ilgili olarak bkz. Uzgel, İlhan; "Abdullah Öcalan'ın Yakalanması" kutusu, Oran II.cilt, a.g.e., s. 296. 283 Çalış, a.g.e., s. 316-317. 284 Çalış, a.g.e., s. 318. 285 "Türkiye'nin Katılım Yönünde İlerlemesi Üzerine Komisyonun 1999 Düzenli Raporu" başlıklı ilerleme raporu için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turkiye_Ilerleme_Rap_1 999.pdf, 24 Mart 2013. 286 Baykal, Arat, Oran II.cilt, a.g.m., s. 350. 287 "Helsinki Zirvesi'ne 6 gün kala", Hürriyet,04.12.1999, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/12/04/161258.asp, 25 Ocak 2012. 282 82 destekleyici açıklamaları ABD ve AB'nin bu konuda ortak bir dış politika takip ettiği izlenimini vermiştir. ABD'nin Türkiye'yi tam üyelik konusunda samimi olarak desteklediği yönünde yorumlar olmakla birlikte tam tersi görüşler de ileri sürülmüş, ABD'nin AB ile ortak hareket ederek Türkiye'nin dizginlerini birlikte ellerinde tuttukları iddia edilmiştir. Bu tartışmalar 288 günümüzde de canlılığını korumaktadır. B. Helsinki Zirvesi ve Türk Dış Politikasında Söylem Analizi 10-11 Aralık 1999'da Türkiye, Helsinki AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'nde 289 AB'ye aday ülke kabul edilmiştir. 290Türkiye'nin iki yıl "ABD Türkiye'nin AB'ye tam üye olmasını destekliyorsa Türkiye'nin ekonomik ve mali gelişmesinin yükünü AB'ye devretmek istiyor olabilir. Bunun için ABD ile AB arasındaki rekabet düzeyinin düşük olması gereklidir. ABD Türkiye'nin AB'ye tam üye olmasını destekler görünerek Türkiye'nin güvenini sağlamaya çalışıyor olabilir. ABD de AB'nin Kopenhag Kriterleri olarak Türkiye'nin önüne koyduğu ilkelerin benzerlerini Amerikan Kongresinde Türkiye'ye yönelik mali yardımlar görüşüldüğünde sunmaktadır. Ancak AB Türkiye'nin sorumluluklarını çözerek karşısına gelmesini beklerken ABD, gerekli gördüğünde Türkiye'ye müdahale etme kapasitesine sahip olmak istemektedir." Ayrıntılı bilgi için bkz. Dedeoğlu, a.g.m., s. 405-437. Farklı bir yazı için bkz. Çelik, Ümit; "ABD'nin Türkiye'nin AB Üyeliğine Bakışı Türkiye-ABD-AB Güvenlik ve Savunma İlişkileri", Akademik Bakış, sayı 9, Mayıs, 2006, (Erişim) http://akademikbakis.org/pdfs/10/adbbakis.pdf, 27 Mart 2013. 289 Helsinki Zirvesi Sonuç Bildirgesi orijinal metni için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/ACFA4C.htm, 24 Mart 2013. Türkiye'nin aday ülke olarak kabul edildiğinin açıklandığı 12. madde şöyledir: “Avrupa Konseyi (AB Devlet/Hükümet Başkanları), Komisyon’un İlerleme Raporu’nda işaret edildiği üzere, Türkiye’de son zamanlarda yaşanan olumlu gelişmeleri ve ayrıca Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine uyum yönündeki reformlarını sürdürme niyetini memnuniyetle karşılar. Türkiye, diğer aday devletlere uygulananlarla aynı kriterler temelinde Birliğe katılması mukadder bir aday devlettir. Diğer aday devletler gibi Türkiye de, mevcut Avrupa Stratejisi’ne istinaden, reformlarını teşvik etmeye ve desteklemeye yönelik bir katılım öncesi stratejisinden istifade edecektir. Bu çerçevede, insan hakları ile 4 ve 9(a) sayılı paragraflarda belirtilen konular başta olmak üzere, üyeliğin siyasi kriterlerini karşılama yönünde ilerleme kaydedilmesi üzerinde durularak, daha fazla siyasi diyalog söz konusu olacaktır. Türkiye, Topluluk programları ile ajanslarına ve katılım süreci bağlamında aday devletler ile Birlik arasındaki toplantılara katılma imkânına da sahip olacaktır. Müktesebatın benimsenmesi için bir Ulusal Program’la birlikte, siyasi ve ekonomik kriterler ve bir üye devletin yükümlülükleri ışığında üyelik hazırlıklarının yoğunlaşması gereken öncelikleri içeren bir Katılım Ortaklığı belgesi, önceki Konsey Sonuçları temelinde oluşturulacaktır. Uygun izleme mekanizmaları kurulacaktır. Türkiye’nin mevzuatının ve uygulamasının müktesebatla uyumlaşmasını yoğunlaştırmak üzere, Komisyon, müktesebatın analitik tarzda incelenmesine yönelik bir süreç hazırlamaya davet edilir. Avrupa Konseyi, Komisyon’dan, katılım öncesi tüm AB mali yardım kaynaklarının koordinasyonu için tek bir çerçeve sunmasını talep eder.” T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/helsinki-zirvesi-10-11-aralik-1999.t r.mfa, 24 Mart 2013. 290 Baykal, Arat, Oran II.cilt, a.g.m., s. 351. 288 83 boyunca AB ile süren soğuk diplomatik ilişkilerine rağmen aday ülke kabul edilmesinin nedenleri konusunda pek çok farklı görüş 291 dile getirilmiştir. Beril Dedeoğlu'na göre Aralık 1997'den itibaren Aralık 1999'daki zirveye kadar "Türkiye'yi aday ülke pozisyonuna taşıyacak hiçbir ekonomik, mali ve siyasi dönüşüm veya reform yapılmamışken" Türkiye'ye sürpriz bir şekilde "aday ülke" statüsünün tanınması "AB'nin konjonktürel siyasi ve stratejik tercihini göstermektedir. AB, sınırlarını Orta Doğu ve Kafkaslara taşırken Türkiye'yi uzun zamana yayılacak tam üyelik sürecinde tutmayı hesaplamıştır." Bundan sonra tam üyelik için özellikle siyasi kriterler başta olmak üzere ekonomik, mali ve yönetsel reformları gerçekleştirmesi için inisiyatif Türkiye'ye bırakılmıştır. Türkiye, ya tam üyelik için gerekli şartları yerine getirme ve tüm politikalarını AB'nin istediği şekle getirme ya da AB ile ilişkilerini yalnızca Gümrük Birliği çerçevesinde yürütmeyi tercih etme noktasında kalacaktır. 292 Sonuçta AB istediğini almış, Türkiye üzerindeki belirleyici rolünün devamını "ucu açık" bir tam üyelik başlığı altında sürdürme hakkını elde etmiştir. Helsinki Zirvesi sonuç bildirgesinde 1997 Lüksemburg'da ortaya konan dört siyasi koşuldan insan hakları ve Güneydoğu sorunu kaldırılmış ancak Ege 293 ve Kıbrıs 294 meselelerinin çözümüyle ilgili Türkiye'de tartışmalara Birand'a göre AB, Türkiye'nin siyasi diyaloğu askıya almasından dolayı Türkiye üzerindeki ağırlığını kaybetmişti. Özellikle Kıbrıs meselesinde bu daha net ortaya çıkmıştı. Esasen bundan dolayı AB, Türkiye'yi Helsinki'de aday ülke kabul etmiştir. Birand, kitabında uluslararası ortamda ve ikili ilişkilerde yaşanan başka önemli değişimlere de işaret etmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Birand, a.g.e., s. 391-393. Ayrıca bkz. Baykal, Arat, Oran II.cilt, a.g.m., s. 352-353. 292 Dedeoğlu, a.g.m., s. 423-424. 293 Helsinki Zirvesi Sonuç Bildirgesinde Ege ile ilgili paragraf:“4. Avrupa Konseyi, şimdi 13 aday devleti tek bir çerçevede içeren katılım sürecinin kapsayıcı mahiyetini yeniden teyit eder. Aday devletler, üyelik sürecine eşit bir temelde katılmaktadırlar. Avrupa Birliği’nin Antlaşmalarda ifade edilen değerlerini ve amaçlarını paylaşmalıdırlar. Bu bakımdan, Avrupa Konseyi, anlaşmazlıkların BM Şartı’na uygun olarak barışçı yoldan çözümlenmesi ilkesini vurgular ve aday devletleri süregiden sınır anlaşmazlıklarını ve ilgili diğer meseleleri çözmek için her türlü gayreti göstermeye davet eder. Bunda başarılı olunamadığı takdirde, anlaşmazlığı makul bir süre içinde Uluslararası Adalet Divanı’na götürmelidirler. Avrupa Konseyi, süregiden anlaşmazlıklara ilişkin durumu, özellikle üyelik süreci üzerindeki yansımalarıyla ilgili olarak ve en geç 2004 yılı sonuna kadar Uluslararası Adalet Divanı yoluyla çözüme bağlanmalarını teşvik etmek amacıyla gözden geçirecektir. Ayrıca, Avrupa Konseyi, Kopenhag’da belirlenmiş olan siyasi kriterlere uyumun üyelik müzakerelerinin açılması için ön şart olduğunu ve tüm Kopenhag kriterlerine uyumun AB’ye üye olarak katılımın temelini oluşturduğunu hatırlatır.” T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/helsinkizirvesi-10-11-aralik-1999.t r.mfa, 25 Mart 2013. 294 Helsinki Zirvesi Sonuç Bildirgesinde Kıbrıs ile ilgili paragraflar: “9.(a) Avrupa Konseyi, 3 Aralık 1999 tarihinde New York’ta Kıbrıs meselesinin kapsamlı çözümüne yönelik olarak başlatılan 291 84 neden olan muğlak ifadeler yer almıştır. Füsun Arsava'ya göre 9.maddenin "b" fıkrasında "Kıbrıs sorununun çözümünün Kıbrıs'ın AB'ye katılımını kolaylaştıracağı belirtilerek, Kıbrıs'la yürütülen tam üyelik müzakerelerinin tamamlanmasına kadar Kıbrıs meselesi çözülememesi halinde bu durumun Kıbrıs'ın AB üyeliğine bir engel teşkil etmeyeceği ve AB Konseyinin Kıbrıs'ın tam üyeliğine bir şekilde karara bağlayacağı vurgulanmıştır." 295 Özellikle bu madde, AB'nin o güne kadar takip ettiği "Kıbrıs meselesi çözülmeden Kıbrıs'ın AB'ye tam üyeliğinin karara bağlanmayacağı yönündeki politikasından vazgeçerek Kıbrıs'a tam üyelik vaadinde bulunması" anlamına gelmekteydi. Bu politika değişikliği Rumların elini oldukça güçlendirirken Kıbrıs sorununun çözümünü de doğrudan çıkmaza sokmuştur. 296 Türkiye'nin bu karardan rahatsız olduğunu bildirmesi üzerine AB dönem başkanı Finlandiya Başbakanı Paavo Tapio Lipponen Bülent Ecevit'e mektup 297 yazmış, AB yüksek temsilcisi Javier Solana ve genişlemeden sorumlu komiser Günter Verheugen apar topar Ankara'ya gelerek Bülent Ecevit'i ikna etmişlerdir. Nihayetinde Türkiye, aday ülke kabul edilirken AB yetkililerinin Bülent Ecevit'e verdiği "sözler" çerçevesinde Helsinki kararları Türkiye tarafından onaylanmıştır. görüşmeleri memnunlukla karşılar ve Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin bu süreci başarıyla sonuçlandırma yönündeki gayretlerine güçlü desteğini ifade eder. 9.(b) Avrupa Konseyi, siyasi bir çözümün Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne katılımını kolaylaştıracağının altını çizer. Üyelik müzakerelerinin tamamlanmasına kadar kapsamlı bir çözüme ulaşılamamış olursa, Konsey’in üyelik konusundaki kararı, yukarıdaki husus bir ön şart olmaksızın verilecektir. Bu konuda Konsey, tüm ilgili faktörleri dikkate alacaktır.” T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/helsinki-zirvesi-10-11-aralik-1999.t r.mfa, 25 Mart 2013. 295 Arsava, a.g.m., s. 853. 296 Arsava, a.g.m., s. 854. 297 Lipponen'in mektubu: "(…) Bugün Avrupa Birliği Türkiye Cumhuriyeti'yle ilişkilerine yeni bir yön vermiştir. Türkiye'ye diğer aday ülkeler statüsünde adaylık verme yolunda oybirliğiyle alınan kararı size resmen tebliği etmekten ötürü son derece mutluyum. Avrupa Konseyi'nde, bu mektuba ilişkin karar taslağını görüştüğümüzde, hiçbir itirazla karşılaşmadan 12. Paragrafta Kopenhag'dakilere eklenmiş yeni bir kriter olmadığını söyledim. Aynı şekilde, itirazla karşılaşmadan 4. ve 9. Paragraflara atıfta bulunulmasının üyelik kriterleriyle ilgili olmadığını, siyasi diyaloğun ima edildiğini söyledim. Ortaklığa kabul, konseyin bugünkü kararları temel alınarak gerçekleşecektir. 5. Paragrafta 2004 tarihi, Uluslararası Lahey Adalet Divanı nezdinde anlaşmazlıkların çözüleceği son tarihtir. Kıbrıs'a gelince, politik bir çözüm, Avrupa Birliği'nin amacıdır. Kıbrıs'ın üyeliğe kabulüne gelince, konsey karar alırken tüm ilgili faktörler göz önüne alınacaktır. Bu açıklamaların ışığında sizi diğer aday ülkelerle birlikte yarın Helsinki'ye çalışma yemeğine davet ediyorum(…)" Birand, a.g.e., s. 401-402. 85 Metin Aydoğan da kitabında 9.maddeyle ilgili şunları ifade etmektedir: "Kıbrıs sorunu çözülsün ya da çözülmesin AB, Kıbrıs'ı (Rum Kesimi) tam üye yapacaktı; çözümün sağlanması Kıbrıs'ın üyeliğini kolaylaştıracaktı, ancak bu kolaylaşmanın sağlanmaması, sonucu değiştirmeyecekti; AB'nin "çözüm" olarak gördüğü uygulama Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs'tan çekilmesi ve Kıbrıs'ın Rum inisiyatifinde bir bütün haline getirilmesiydi. Dolaylı enosis anlamına gelen bu istek, Türkiye'nin onca güç harcayarak sağladığı dengelerin yok edilmesiydi; AB, 1960 Londra Anlaşması'nı yok sayıyordu. Kıbrıs sorununu 'iyi bilen' Bülent Ecevit'in imzaladığı belgenin özü buydu." 298 AB'den Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik, Helsinki Zirvesi sonuç bildirgesindeki 9.maddenin rahatsızlık yaratıp yaratmadığıyla ilgili soruya şöyle cevap vermiştir: "AB, ilk defa burada ik i tarafa da bask ı uyguluyor. Rum tarafına; tam üyelik müzak erelerin bitince seni otomatik olarak alacağım demiyor. Kıbrıs ile ilgili bir çözüm gerçek leşmezse o zaman ben seni bek letirim diyor.(…) Eğer bir hinlik varsa Kıbrıs, Türk iye'nin de meselesidir. Türk iye'yi k imse Kıbrıs meselesinde yok sayamaz. Sayın başbak an da söyledi. Eğer böyle bir durum olursa o zaman Türk iye de KKTC ile entegrasyonu sağlar." 299 Mehmet Ali İrtemçelik'in ifade ettiği "KKTC ile gerekirse bütünleşiriz" sözleri Kıbrıs sorunu her gündeme geldiğinde, her tartışma yaratan bir kriz çıktığında Türk dış politikası karar alıcıları tarafından kullanılan bir söylem olmuştur. Güney Kıbrıs, tüm adayı temsilen AB'ye tam üye olduktan sonra da, AB müzakere süreci Kıbrıs sorunu nedeniyle tıkandığında da Türk dış politikası karar alıcıları, bu rasyonel olmayan söylemi kullanmaya devam edeceklerdir. Ancak, günümüze kadar bu söylemin eyleme dönüştüğü veya buna yönelik bir politika izlendiği görülmemiştir. Bunun dışında dikkati çeken bir diğer husus ise çok önemli bir dış politika kararı alınırken Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının yazılı bir anlaşma olmadan sadece bazı devlet başkanlarının bir takım sözlerine dayanarak hareket etmesi olmuştur. "Eğer bir hinlik varsa…" şeklinde ifade edilen söylem tarzı muğlak bir politik beklenti olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Aydoğan, Metin; Avrupa Birliğinin Neresindeyiz: Tanzimat'tan Gümrük Birliğine, 16. baskı, İzmir, Umay Yayınları, 2005, s. 230. 299 Muharrem Sarıkaya, "Türkiye'nin AB diyeti…", Hürriyet, 14.12.1999, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/12/14/163461.asp, 27 Ocak 2012. 298 86 Bunun da temel sebebi dış politikada bağlayıcılık taşımayan bir takım sözlerin dikkate alınmış olmasıdır. Lipponen mektubu ve bazı AB yetkililerinin ziyaretleri bu noktada yeterli bulunmuştur. Dışişleri Bakanı İsmail Cem düzenlediği basın toplantısında Helsinki Zirvesi kararlarını şöyle değerlendirmiştir: "(…) Türk iye herhangi bir aday değildir. Önce bunu anlamamız lazım. Çok özgün bir k işiliği, k imliği, tarihi değerleri olan bir AB adayıdır (…) Türk iye, AB'ye girmek le k endi k imliğini değiştirecek , başk alarını tak lit edip onlara benzeyecek değil. Hocasının k arşısında duran "mahcup" ve "mazlum" talebe gibi AB'ye girmeyeceğiz (…) 9'uncu madde aleyhimizedir. Ancak , bundan sonra ben de Kıbrıs ve Ege tezlerimizi AB platformunda anlatabileceğim (…)" 300 Öncelikle Türkiye bir devlet olarak diğer AB üyesi devletlerden kültür ve tarih topos'ları kullanılarak üstün görülmekte ve diğer üye ülkelerin AB'ye üye olarak kendi tarih, kültür ve kimliklerinden uzaklaştıkları mesajı verilmeye çalışılmıştır. İnsana atfedilen bazı nitelikler, "çok özgün", "mahcup", "mazlum" şeklinde Türkiye Cumhuriyeti devletini tanımlamak için kullanılmıştır. AB'ye girerken ülkelerin buna benzer insani özelliklerini kaybetme potansiyelleri vurgulanarak aslında AB olumsuz olarak etiketlenmekte ve Türkiye'nin bu tehlikeye rağmen neden AB'ye tam üye olmaya çalıştığı çelişkisi önceki örneklerde olduğu gibi tekrar ortaya çıkmıştır. Bir diğer çelişki ise son kısımda Helsinki Zirvesi kararlarında 9.maddenin Türkiye'nin aleyhine olduğunun kabul edilmesine rağmen neden bu konuda yeterli çalışma yapılmadığının cevapsız bırakılmasıdır. Bu ifadeler bir anlamda dış politikadaki bir başarısızlığın itiraf edilirken buna rağmen Türkiye'nin kimliği üzerine yapılan atıfla bunun altında kalınmayacağının vurgulanması olmuştur. Başbakan Bülent Ecevit, AB üyesi ülkelerin Türkiye'nin adaylığı için ısrarlı çağrılarda bulunduğunu, Amerikan Başkanı Bill Clinton'ın kendisini uçaktan arayarak destek verdiğini ve AB üyesi ülkelere de 'Türkiye'ye iyi davranmaları' telkininde bulunduğunu belirterek, "Türk iyesiz Avrupa olamayacağı anlaşıldı. Türk iye, Asya ve Avrupa ile İslamiyet ile Hıristiyanlık ve Yahudilik arasında da k öprü olacak . Avrupa'dak i milliyetçi çevreler içlerine sindirseler de sindirmeseler de Türk iye "Cem şartları açıkladı", Sabah,14.12.1999, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/1999/12/14/d01.html, 27 Ocak 2012. 300 87 600 yıldan beri Avrupalıdır." şeklinde konuşmuştur. 301Öncelikle Avrupa ile AB arasında söylemsel düzeyde bir eşitlik zinciri kurularak Türkiye'nin Avrupa'nın bir parçası olduğu vurgulanmıştır. Ancak Helsinki Zirvesi Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğini tescilleyen bir karar almamasına rağmen sanki Türkiye tam üye olmuş gibi bir popülist söylemde bulunulmuştur. Bunun dışında din, kültür ve tarih topos'ları bir arada kullanılarak Türkiye'ye "köprü" kelimesiyle metaforik bir özellik atfedilmiştir. Alınan zirve kararı Türkiye'nin tam üyeliğini değil tam üyelik için adaylığını ortaya koymasına rağmen tam üyelik gerçekleşmiş gibi sunulmuştur. Başbakan Ecevit de daha önce Tansu Çiller'in yaptığı gibi AB'ye tam üyelik sürecinde alınan bir kararı AB üyeliği elde edilmiş, Avrupa medeniyet projesi gerçekleştirilmiş gibi lanse etmiştir. Sonuçta, Türk hükümetlerinin AB sürecini daha ziyadesiyle iç politikada kullanma alışkanlığı sürmüştür. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise zirvenin ardından şöyle demiştir: "Bak ın k ararda, ’You are a candidate', yani ‘siz bir adaysınız’ diyor. Bu cümleyi çok önemsiyorum.(…)Helsink i k ararı, AB mimarisi için Lük semburg’da alınan k ararı ortadan k aldırıyor. Bu k ararla Lük semburg'un getirdiği disk riminasyon (ayırımcılık ) ortadan k alk mış oluyor. Türk iye artık dışlanan değil, müzak ere edilecek bir adaydır. Bu k uşk usuz memnuniyet verici bir olaydır (…) 15 devlet Lük semburg’da 'hayır' demiş. Yunanistan herşeye 'hayır' demiş. Almanya k arşı çık mış. Daha sonrak i Cardiff, Viyana ve Köln zirvelerinde bu durum değişmemiş. Şimdi gelinen nok tada aynı üyelerin 'Türk iye bir adaydır' demelerini memnuniyet verici buluyorum (…) Türk iye’yi Avrupa'dan k oparan Lük semburg k ararı yerine, Türk iye'yi Avrupa'ya bağlayan bir Helsink i k ararı ile k arşı k arşıyayız. Bu Türk iye için bir başarıdır. Türk diplomasisi için bir başarıdır (…) Koşul denen laflar Türk iye’nin statüsünün değişmesine mani olsaydı, ona üzülürdüm. Unutmayın k i, o k oşullar dün Türk iye'nin aday olmasına mani olan hususlar olarak ortaya k onuyordu. Artık mani olmak tan çık tı, ama bir k ısmı k aydedildi Onun için şartlar içinde iyi bir k arardır diyorum (…) Herşeyden önce Türk iye’nin prestijini arttıracak tır. Bu, hudutları aşan bir olaydır. Avrupa'nın dışında k alması, Türk iye'ye güç k aybettirir. Avrupa ile olması ise Türk iye'ye güç k azandırır, her bak ımdan güçlendirir. Adaylığımız ilan edilmeseydi, Türk iye 2000 yılına çok k ötümser girecek ti. Bu k ararla birlik te Türk iye için çok şey değişmiştir. Türk iye çok önemli bir mânia atlamıştır (…) Karar, Türk iye’yi standartlarını düzeltmeye, seviyesini yük seltmeye zorlar. Bizi gelişmeye, "Başbakan Ecevit Helsinki'yi anlattı", Zaman, http://arsiv.zaman.com.tr//1999/12/15/guncel/12.html, 28 Ocak 2012. 301 15.12.1999, (Erişim) 88 zenginleşmeye zorlar. Modernlik ve çağdaşlığa sahip çık maya teşvik eder. İşte bütün bunlar Türk halk ı için çok yararlı olacak tır (…)" politika söylemlerinden ziyade Süleyman Demirel'in söylemi popülist dış 302 rasyonel bir dış politika söylemini yansıtmaktadır. Süleyman Demirel, AB'ye aday ülke statüsü elde edildiğini öne çıkararak Lüksemburg Zirvesi'nin ardından yaşanan siyasi gerilimin sona ermesine vurgu yapmıştır. Tam üye olunduğu izlenimi yaratmayan Süleyman Demirel, aday ülke olmanın Türkiye'nin mevcut koşullarda elde edebileceği en iyi kazanım olduğu mesajını vermiştir. Bu söylemde de Avrupa ile AB arasında eşitlik zinciriyle bir ilişki kurularak "modernleşme" ve "çağdaşlaşma" şeklindeki adlaştırmalarla Türkiye'nin geleceğine yönelik iyimser bir hava yaratılmak istenmiştir. Bu adlaştırmalar söyleme muğlak bir olumluluk katmaktadır. Başbakan Bülent Ecevit, TBMM'de Helsinki süreciyle ilgili şu açıklamaları yapmıştır: "(…) Hem idam cezasının k alk masına k arşı olmayı sürdürüp, hem de AB'de üyelik ten yana olmak bir çelişk idir. Bu tür çelişk ilerden, bir an önce k urtulmak zorundayız (…)Sadece giyim k uşamla Avrupalı olunmaz. Özde de Avrupa'ya ulaşmak gerek ir (…)Adaylığımıza üzülenler var. Türk iye tam üyelik k oşullarını yerine getiremez. Ek onomisini de düzlüğe çık aramaz diye teselli bulanlar var. Böyle düşünenler yanıldık larını görecek ler. Tam üyeliğe geçiş sürecinin hızını biz k endimiz belirleyecek durumdayız (…)İnsan hak ları ve demok rasi k onusundak i k oşullar, hük ümet ve Meclis'in hızlı temposuyla birk aç ayda yerine getirilecek . Ek onominin de en çok 2-3 yılda düzlüğe çık acak (…)İk i yıl önce AB'nin Lük semburg'dak i doruk toplantısında k apıyı Türk iye'nin yüzüne k abaca k apattılar. Ancak ik i yıl sonra k apımız önk oşulsuz çalındı. Bu olay tarihimizde önemli bir aşamadır (…)Ben AB'dek i yerimizin güçlenmesiyle, Ege ve Yunanistan'la aramızdak i sorunların mahk emelik olmak sızın çözebileceğimize inanıyorum (…)Karar metninde Kıbrıs'la ilgili k onuşmalardan bir sonuç alınmasa bile, Kıbrıs'ın Avrupa Birliği'ne üyelik hak k ının tanınabileceği izlenimi veriliyordu. Kabul etmedik . Onun üzerine, yoğun bir diplomasi trafiği yaşandı. ABD Başk anı, gecenin geç saatlerinde uçağından beni arayarak bu fırsatı değerlendirmemizi tavsiye etti. Belli k i, Clinton, o arada AB'nin etk ili üyelerini telk in ediyordu. AB üst düzey yetk ilileri de Ank ara'ya geldi (…)Finlandiya Başbak anı ve AB Dönem Başk anı Paavo Lipponen'den gelen mek tupta, "2004'te Avrupa Konseyi durumu yeniden gözden geçirecek tir. Kıbrıs'la ilgili bir k arar alınırk en de 'ilgili tüm fak törlerin göz önünde tutulacak tır,' deniyordu. Ayrıca Lipponen, bizi aday ülk elerle birlik te Helsink i'ye çalışma yemeğine davet Sedat Ergin, "Türkiye artık Avrupa'dadır", Hürriyet, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/12/12/162979.asp, 28 Ocak 2012. 302 12.12.1999, (Erişim) 89 ediyordu. Bu resmi bir mek tuptu. Neticede k abul ettim (…)AB'de üye olmak sızın da dünyanın dört bucağına açılabileceğimizi k anıtladık . Bizim AB üyeliğinde yararımız vardı ama Türk iye'nin AB için yararı da herhalde az değildi. Fak at AB k apısının Türk iye'ye açılması, hatta aralanması için yeterli değildi. AB ile Türk iye'nin insan hak ları, demok rasi, toplumsal yaşam bak ımından uyum sağlanabileceğinin ve Türk ek onomisinin yapısal sorunlarını aşabileceğinin belli olması son altı buçuk ayda k arşılanmaya başladı. Bu sürede Türk iye birçoğu reform niteliğinde 100'e yak ın Anayasa ve yasa değişik liği yaptı (…)" 303 Bülent Ecevit bu söylemine kendi içinde tutarlı ve rasyonel bir şekilde başlamıştır. AB'ye tam üyelik için idam cezasının kaldırılması örneğini kullanarak sorumluluk topos'uyla Türkiye'nin bu süreçte yapması gereken bazı uygulamalar olduğu mesajını vermiştir. Ardından geleceğe yönelik iyimser bir hava insan yaratarak hakları ve demokrasi alanında hızlı reformlar yapılacağının ve ekonominin kısa vadede düzeltileceğinin sözünü vermiştir. Bu söylemler Türkiye'nin bir dış politika hamlesinin ardından üzerine düşen yükümlülükleri önemlidir. yerine Ancak getirmesi Bülent gerektiğinin Ecevit'in söyleminin vurgulanması devamında bakımından hiçbir şart sunulmaksızın Türkiye'nin aday ülke olarak kabul edildiğini belirtmesi ve Türk dış politikasının bazı yabancı devlet başkanlarının sözlerine dayanarak oluşturulduğunun ortaya konması çok ciddi bir sorunsal yaratmaktadır. Helsinki Zirvesi'nin ardından yabancı devlet adamlarının ve dış basının Türkiye'nin adaylık statüsüyle ilgili çeşitli yorumları olmuştur.304 Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, İngiltere Başbakanı Tony Blair ve Almanya Başbakanı Gerhard Schröeder gibi AB'nin lider ülkelerinin politikacıları ve bu ülke gazetelerinin geneli tarafından Türkiye'nin aday ülke statüsü kazanması olumlu değerlendirilirken Yunanistan medyası Helsinki Zirvesi kararlarını Yunanistan ve Güney Kıbrıs adına kazanılmış bir zafer olarak lanse "İdamı aşmalıyız", Sabah,15.12.1999, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/1999/12/15/p01.html, 29 Ocak 2012. 304 "Avrupa: Türkiye hoş geldin", Hürriyet,12.12.1999, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/12/12/162995.asp, 29 Ocak 2012. 303 90 etmişlerdir. Türk medyasında da Helsinki kararını farklı yorumlayan yazarlar olmuştur. 305 C. Helsinki Zirvesi Süreci Söylem-Eylem Analizi Helsinki Zirvesinin ardından Türk dış politikası aktörlerinin söylemleri öncelikle zirve metnindeki Kıbrıs ile ilgili 9. maddenin Türk kamuoyunda yarattığı rahatsızlığı gidermeye yönelik olarak Rum tarafının AB'ye üye olması için Kıbrıs sorununun çözümlenmesi şartının kaldırılmış olmasına cevap olarak oluşturulmuştur. Bu amaçla gelecekte Türkiye'nin aleyhinde olabilecek gelişmelere karşılık KKTC ile entegrasyona gidileceği tehdit topos'uyla öne çıkarılmıştır. Bu söylemin 1990'lı yıllarda Türk dış politikası aktörleri tarafından sıklıkla dile getirildiği göze çarpmaktadır. Bunun dışında Türkiye'nin aday ülke statüsünü elde etmesi Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği gerçekleşmiş gibi desteklenmiştir. sunulurken kültür ve Türkiye'ye "köprü" tarih topos'larıyla metaforu atfedilmiş bu söylem ve Avrupa medeniyetinin doğal bir parçası olduğu vurgulanmıştır. Helsinki Zirvesi Sonuç Bildirgesi'ndeki 9. maddenin kamuoyunda yarattığı rahatsızlığı gidermeye yönelik olarak da kültür ve tarih topos'ları kullanılarak Türkiye devletine insansı bazı özellikler atfedilerek Türkiye'nin diğer ülkeler gibi "egemenliğini kaybetmeden", "boyun eğmeden" birliğe dâhil olacağı şeklinde popülist Farklı bazı görüşler için bkz. Güngör Mengi, "İkinci Lozan", Sabah, 12.12.1999, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/1999/12/12/y02.html, 6 Nisan 2013. Sedat Sertoğlu, "Şimdi ne olacak ?", Sabah,15.12.1999, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/1999/12/15/y11.html, 6 Nisan 2013.Cengiz Çandar, "Bu da 10 Aralık!", Sabah,12.12.1999, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/1999/12/12/y12.html, 6 Nisan 2013.Çetin Altan, "Adaylık üstüne bir matrakoloji", Sabah,12.12.1999, http://arsiv.sabah.com.tr/1999/12/12/y03.html, 6 Nisan 2013.Emin Çölaşan, "Benzetmek gibi olmasın", Hürriyet, 11.12.1999, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/12/11/162778.asp, 6 Nisan 2013.Cüneyt Ülsever, "Ben hiçbir yere aday olmak istemiyorum!", Hürriyet,11.12.1999, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/12/11/162788.asp, 6 Nisan 2013. Ertuğrul Özkök, "Dün CNN Türk'ü izlerken", Hürriyet,11.12.1999, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/12/11/162776.asp, 6 Nisan 2013. Hasan Ünal, "Atina'nın diplomatik zaferi", Zaman,12.12.1999, (Erişim) http://arsiv.zaman.com.tr//1999/12/12/yazarlar/10.html, 6 Nisan 2013. Hüseyin Gülerce, "Hem Avrupa'nın, hem bizim sınavımız", Zaman,14.12.1999, (Erişim) http://arsiv.zaman.com.tr//1999/12/14/yazarlar/11.ht ml, 6 Nisan 2013. 305 91 ifadeler kullanılmıştır. Bu süreçteki rasyonel dış politika söyleminde bulunan aktör ise Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel olmuştur. Türkiye'nin aday ülke statüsünü tam üyelik için önemli bir adım ve Lüksemburg Zirvesi'nin ardından ikili ilişkilerde yaşanan soğukluğun sona erdirilmesi şeklinde değerlendiren Süleyman Demirel, popülist söylemler kullanmamış yalnızca "çağdaşlaşma" ve "modernleşme" gibi sıkça kullanılan adlaştırmalarla geleceğe yönelik muğlak bir olumlu bakış açısı yaratmaya çalışmıştır. Söylemlerin eylemsel düzeyde karşılığına bakılacak olursa Güney Kıbrıs "Kıbrıs Cumhuriyeti" adı altında AB'ye tam üyelik görüşmelerine başlamış olmasına rağmen KKTC ile entegrasyona gitmek gibi bir dış politika uygulaması gerçekleşmemiştir. KKTC ile entegrasyon söylemi 1990'lı yıllarda AB ve Kıbrıs sorunu ile ilgili yaşanan her sorunda öne çıkarılan popülist ve içi boş bir dış politika söylemi olarak kullanılmıştır. Bu söylemin AB tarafından ciddiye alındığı gösteren herhangi bir gelişme yaşanmamıştır. Bunun dışında söylemlerde Türkiye AB'ye tam üye olmuş gibi yansıtılmasına rağmen aday ülke statüsü elde etmiş ve yalnızca üyeliğe yönelik bir adım atılmıştır. Bu söylem tarzı da dış politikada elde edilen gerçek bir kazanımı dile getirmekten ziyade iç politikada prestij elde etmek için ortaya konmuştur. Eylemsel düzeyde karşılık bulan tek söylem AB uyum yasalarının kısa bir süre içinde hayata geçirilmesi olmuştur. Başta idam cezasının kaldırılması olmak üzere çok önemli uyum yasaları TBMM'den geçirilmiş ve Türkiye daha önceki yıllarda çok büyük tartışmalara vesile olan konularda kısa sürede adımlar atmıştır. IV. 1990'LI YILLARDA AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLER VE TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA SÖYLEM - EYLEM ANALİZİ GENEL DEĞERLENDİRME Türk dış politikası aktörleri Gümrük Birliği sürecinde kullandıkları söylemlerle "AB'ye tam üye olunuyor" havası yaratmışlardır. Türkiye, AB'ye üye olmadan Gümrük Birliğini gerçekleştiren ilk ve tek ülke olmuştur. Bu süreçte Türkiye, kısa ve orta vadede ekonomik zarara uğramış, Avrupa'nın 92 Türkiye'deki ticari gücü artmıştır. Ancak, Türkiye, söylendiği gibi AB üyeliğini elde edememiştir. AB'nin bu konuda net açıklamalarına bakılırsa bu durum sadece Türk tarafında sürpriz karşılanmıştır. Gümrük Birliği sürecinde Türk dış politikası aktörleri popülist ve muğlak "çağdaşlaşma" ve "Batıcılık" gibi adlaştırmaları sıklıkla kullanmışlardır. Birer uluslararası aktör olan Türkiye ve AB eşitlik zinciriyle medeniyetlerle kavramsal düzeyde eşitlenerek Gümrük Birliği kararı medeniyetler arasında bir işbirliği gibi gösterilmek istenmiştir. Gümrük Birliği süreci daha ziyadesiyle iç politika malzemesi olarak kullanılırken tehdit topos'uyla Gümrük Birliği karşıtları Türkiye'nin çağdaşlaşma ve kalkınmasının karşısında olmakla suçlanmışlardır. Türkiye Lüksemburg Zirvesi'nde yeni genişleme sürecinin dışında bırakılırken Türk dış politikası aktörleri söylemlerinde tehdit topos'unu devreye sokarak geleneksel hale gelen "KKTC ile entegrasyon" söylemini öne çıkarmışlardır. Bunun yanında Gümrük Birliği kararının ardından Türk ekonomisinde oluşan cari açığın sorumlusu olarak Gümrük Birliği gösterilerek yine tehdit topos'uyla Gümrük Birliği kararının gözden geçirileceği ifade edilmiştir. Ancak, ne KKTC ile entegrasyona gitmek ne de Gümrük Birliği kararını gözden geçirmek eyleme dönüşmüştür. Aksine Gümrük Birliği uygulamaları Türkiye-AB ilişkilerinde kalıcı hale gelmiştir. Ayrıca Türk dış politikası aktörlerinin tarih, kültür ve din topos'larını kullanarak tam üyesi olmak için uğraş verdikleri uluslarüstü bir örgütlenmeyi "ayrımcılık" ve "İslam düşmanlığı" gibi negatif anlamlı etiket kelime ve kelime gruplarıyla özdeştirmeleri ciddi bir çelişkiyi ortaya çıkarmıştır. Helsinki Zirvesi kararlarının ardından oluşturulan dış politika söylemleri yine geçmişteki "AB üyeliği geldi" türünde bir hava yaratmaktan öteye gitmemiştir. Helsinki Zirvesi Sonuç Bildirgesi'nin 9. maddesinin yani Güney Kıbrıs'ın AB'ye tam üye olması için Kıbrıs sorununun çözümlenmesi şartının kaldırılmış olmasının onaylanması karşılığında Türkiye'ye aday ülke statüsü verilmesi realitesini Türk kamuoyunda etkisiz kılmak için tehdit topos'u kullanılarak KKTC ile entegrasyon söyleminin tekrar ortaya atıldığı görülmektedir. Bu süreçte de tarih, kültür ve din topos'ları kullanılarak Türkiye'ye "köprü" metaforuyla medeniyetler arası bir bağlantı unsuru olduğu mesajı verilmek istenmiştir. Ayrıca AB'ye girerek diğer üye 93 ülkelerde olduğu gibi egemenlikten taviz verilmeyeceği popülist ifadelerle ortaya konmuştur. Tam üye olmak için uğraş verilen bir uluslarüstü örgütlenmenin Türkiye'nin egemenliğine zarar vereceği ama bunun önüne geçileceği şeklindeki popülist ifadeler önceki süreçlerde olduğu gibi yine Türk dış politikası aktörlerindeki söylemsel çelişkiyi ortaya koymaktadır. 1990'lı yıllardaki Türk dış politikası aktörlerinin söylemleri ve Türk kamuoyundaki atmosferle ilgili olarak Ahmet Davutoğlu'nun analizi bu süreçleri dikkate değer bir şekilde ortaya koymaktadır. Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik'te bu süreçteki Türk dış politikası söylemleri ile toplumun ve siyasilerin psikolojisini şu şekilde ifade etmektedir: "(…) Tek yönlü bir iradeyi göstermesi bakımından diplomatik esneklikten ve ekonomik rasyonaliteden uzak bir tavrı simgeleyen 'Ya gireceğiz, ya gireceğiz' sloganı ile yürütülen Gümrük Birliği görüşmeleri sonucunda imzalanan anlaşma, duygusal bir söylemle, asırlık rüyanın gerçekleştiği bir olay olarak değerlendirilmiştir. Aşırı iyimser bir duygusallık taşıyan bu tepki, Türkiye'nin aday ülkeler arasına alınmasının reddedildiği ve özel bir statü ile beklemeye alındığı 1997 Lüksemburg Zirvesinde tam aksi bir duygusal tepkiye dönüşmüş ve Avrupakarşıtı psikoloji diplomatik rasyonaliteyi aşan bir muhteva kazanmıştır. Sevr söylemi ile ivmesi artan bu karşıtlık psikolojisi Öcalan'ın Avrupa'ya sığındığı dönemlerde toplumsal bir yaygınlık kazanmıştır.(…)" 306 Davutoğlu, Ahmet; Stratejik Derinlik: Türkiye'nin Uluslararası Konumu, 72. baskı, İstanbul, Küre Yayınları, 2011, s. 505. 306 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 2000'Lİ YILLARDA AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLER VE TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA SÖYLEM VE EYLEM 1999 yılında iktidara gelerek 2002 yılındaki erken genel seçimlere kadar iktidarda kalan Bülent Ecevit Başbakanlığındaki DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti bir taraftan 2000 ve 2001 yıllarındaki büyük iktisadi krizlerle 307 meşgul olmuş, IMF ile stand-by anlaşması yaparak bu anlaşmayı uygulamış, diğer yandan da AB müktesebatına uygun olarak bazı siyasi ve hukuki reformlar gerçekleştirmiştir. "2000'li yılların ilk ekonomik krizi Kasım 2000'de çıkmıştır. Bankacılık reformları ve yapısal bazı reformların yapılmasında yaşanılan gecikmeler, siyasi ortamın istikrarsızlığı, tüketimin hızla ve çok artması ile cari açığın oldukça büyümesiyle 1994 ekonomik krizi verilerini aşan negatif rakamlara ek olarak kısa süreli olarak yurt dışına sermaye kaçmış ve Merkez Bankasının net dış varlıkları yaklaşık 4 katrilyon Türk lirası azalmıştır. Bu krizin etkileri atlatılamadan asıl büyük ekonomik kriz ise 19 Şubat 2001'deki MGK toplantısında Başbakan Bülent Ecevit ile Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer arasında yaşanan siyasi gerginliğin ardından yaşanmıştır. Yurt dışına oldukça yüksek miktarda sermaye kaçmıştır. Bankaların döviz talebi artmış ve likidite darlığı yaşanmıştır. Faiz oranları çok yükselmiştir." 1994 ekonomik krizinden itibaren 2001 krizine kadarki süreçle ilgili daha geniş çaplı bilgi için bkz. Kepenek, Yentürk, a.g.e., s. 580-595. "2001 ekonomik krizi bir anlamda 1990'lı yıllardan itibaren yaşanmakta olan ekonomik ve siyasi istikrarsızlık ve karmaşanın dip noktası olmuştur. Krizin ağır olması nedeniyle hükümet Dünya Bankası Başkan Yardımcısı olan Kemal Derviş'i Nisan 2001'de Ekonomi Bakanı olarak tayin etmiştir. Derviş yönetiminde hazırlanan yapısal reformlar hızlı bir şekilde mecliste yasalaşmıştır. Bu reformlara "Türkiye'nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" adı verilmiştir. Merkez Bankası bağımsız bir kurum haline gelirken, bankacılık isteminde köklü reformlar yapılmıştır. Ayrıca kamu kesiminde özelleştirmelerin önü kesin olarak açılmıştır. Bunun dışında IMF'nin hazırladığı yeni istikrar programı uygulamaya konulmuştur. Bu reformlar koalisyon hükümetinin ardından iktidara gelen AKP hükümetleri tarafından da disiplinli bir şekilde benimsenmiştir." 2000'li yılların Türkiye ekonomisiyle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Gürsel, Seyfettin; "İç Ortam ve Dinamikler: Ekonomi", Ed. Oran, Baskın; Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı'ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, III.cilt, İstanbul, İletişim Yayınları, 2013, s. 52-70. Ayrıca bkz. Dikkaya, Mehmet; Özyakışır, Deniz; "Türkiye Ekonomisinde Kayıp Yıllar (1991-2001)", Çaylak, Adem (v.d.); Osmanlı'dan İkibinli Yıllara Türkiye'nin Politik Tarihi: İç ve Dış Politika, , 2. Baskı, Ankara, Savaş Yayınevi, 2010, s. 741-752. Oktar, Suat; Dalyancı, Levent; "Finansal Kriz Teorileri ve Türkiye Ekonomisinde 1990 Sonrası Finansal Krizler", Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt 19, Sayı 2, 2010, s. 1-22. 307 95 2002 Kopenhag Zirvesi'ne kadar olan süreçte Katılım Ortaklığı Belgesi (KOB) 308ve amacıyla Ulusal "2001 Program'da ve 2002 (UP) 309 yıllarında öngörülen Anayasanın hedeflere ve ulaşmak yasaların AB müktesebatına uyumlu hale getirilmesi için uyum paketleri hazırlanmıştır. 2002 yılının Ağustos ayında yapılan Anayasa değişiklikleriyle idam cezası kaldırılmış, anadilde yayın ve eğitim ile ilgili önemli düzenlemeler yapılmış, MGK'nın yapısında değişikliklere gidilmiştir." 310 DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinin ilk iki yılında hükümet içindeki anlaşmazlıklar ve çekişmeler dolayısıyla AB'ye uyum süreciyle ilgili olarak kayda değer bir adım atılamamıştır. Hükümetin bu konudaki en önemli icraatı 3 Ekim 2001 yılında kabul edilen ve 1982 Anayasasında bazı değişiklikler 311 getiren 34 maddelik reform paketi olmuştur. Ardından 2002 yılının Şubat ve 308 Avrupa Komisyonu, aday ülke statüsü resmen kabul edilen her ülke için AB'ye tam üyelik için yol haritası mahiyetinde bir Katılım Ortaklığı Belgesi (KOB) hazırlamaktadır. KOB, Avrupa Bakanlar Konseyi tarafından onaylandıktan sonra AB Resmi Gazetesi'nde yayımlanmaktadır. KOB'da üyelik için yapılması gerekenler kısa ve orta vadeli öncelikler olarak siyasi ve ekonomik kriterler ile AB müktesebatına uyum başlıkları şeklinde yer almaktadır. KOB, günün ihtiyaçlarına göre güncellenebilmektedir. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=46226&l=1, 6 Nisan 2013. 2001 yılında Avrupa Komisyonu tarafından Türkiye ile ilgili olarak hazırlanan KOB için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/Kob/Turkiye_Kat_Ort_Belg_2001.pdf, 6 Nisan 2013. 309 Avrupa Komisyonu'nun hazırladığı her KOB'a karşılık olarak aday ülkenin bir Ulusal Program (UP) hazırlaması beklenmektedir. Bu, bağlayıcı bir hüküm olmamakla birlikte aday ülkelerin AB müktesebatını ciddiye alıp almadıklarını ortaya koymaları açısından önemlidir. UP'nin KOB'da yer alan önlemler ve süreler ile uyumlu olması esastır. Buna rağmen, UP hazırlanırken aday ülkenin önceliklerinin de dikkate alınması doğal karşılanmaktadır. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=46225&l=1, 6 Nisan 2013. 2001 yılında Türkiye'nin hazırladığı Ulusal Program için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=195&l=1 , 6 Nisan 2013. Ulusal Program büyük ölçüde KOB'da yer alan önlemlerle uyumluydu. Türkiye'nin kendi öncelikleri olarak gördüğü bazı siyasi konularda ise ya uyumsuzluk ya da kısmen uyum söz konusuydu. Anadilde yayın ve anadilde eğitim ile ilgili tedbirler uyumsuzdu. Kıbrıs'ta çözüme destek, idam cezasının kaldırılması ve komşularla iyi ilişkiler sürdürülmesi ile ilgili tedbirler ise kısmen uyumluydu. Ayrıntılı bilgi için bkz. Baykal, Sanem; "Siyasi Kriterler Bakımından Katılım Ortaklığı Belgesi (KOB) Ulusal Program (UP) Karşılaştırması" kutusu, Oran II.cilt, a.g.e., s. 363. Buna karşılık, "UP kabul edildikten sonra Türkiye hızlı bir şekilde 12 Eylül'ün anayasal ve yasal mevzuatını değiştirmeye başlamıştır." Alpkaya, Gökçen; "İnsan Hakları Konusu", Oran II.cilt, a.g.e., s. 539. 310 Baykal, Sanem; Arat, Tuğrul; "AB'yle İlişkiler", Oran III.cilt, a.g.e., s. 347-348. 311 2001 yılı "1982 Anayasasında yapılan değişiklikler" için bkz. Tanör, Bülent; Yüzbaşıoğlu, Necmi; 1982 Anayasasına Göre: Türk Anayasa Hukuku (2004 Anayasa Değişikliklerine Göre), 6. baskı, İstanbul, Beta, 2004, s. 42-45. 2001 Anayasa değişikliklerinin tamamı kitabın ilerleyen bölümlerinde ayrıntılı olarak incelenmiştir. 96 Ağustos ayları arasında 3 uyum paketi 312 içinde 6 uyum yasası çıkarılmıştır. 313 Bu reform paketleri içinde en çok tartışma yaratan yasa üçüncü paketteki idam cezasının kapsamını daraltan yasa olmuştur. "İdam cezası savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar dışında tüm suçlar için kaldırılmıştır. Terör suçunun da kapsam dışında kalmasıyla PKK lideri Abdullah Öcalan hakkında verilmiş olan idam cezasının infazı engellenmiştir." 314 3 Kasım 2002 genel seçimlerinin ardından Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tek başına iktidar olmayı başarmıştır. Önceki dönemin koalisyon hükümeti partileri DSP, MHP ve ANAP ise seçim barajını geçememiş ve meclis dışında kalmıştır. Recep Tayyip Erdoğan'ın milletvekilliği adaylığının Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından engellenmesi nedeniyle 58. hükümet 315 Abdullah Gül'ün Başbakanlığında kurulmuştur. 316 Bu durumun kamuoyunda yarattığı tepkinin ardından seçimde ikinci parti olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) de desteğiyle anayasa değişikliği yapılarak Siirt'te yeni "Birinci Uyum Paketi 19 Şubat 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. İfade özgürlüğünün genişletilmesi, gözaltı süresinin indirilmesi, tutuklu ve hükümlü haklarının korunmasının güçlendirilmesi için Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kurulusu ve Yargılaması Hakkında Kanun ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda değişiklikler gerçekleştirilmiştir. İkinci uyum paketi 9 Nisan 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Basın Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu, Dernekler Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kurulusu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun ve İl İdaresi Kanununda değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Üçüncü uyum paketi 9 Ağustos 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ölüm cezası kaldırılmış, ilgili kanunlara yeniden yargılamanın yolunu açan hükümler eklenmiş, ifade ve dernek kurma özgürlükleri genişletilmeye devam edilmiş, gayrimüslim cemaat vakıflarının taşınmazlarıyla ilgili yasal düzenlemeler ele alınmış, eğitim ve yayın alanlarında kültürel haklar bağlamında değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Eş zamanlı olarak Dernekler, Serbest Bölgeler, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri, Basın, Vakıflar ile Vakıflar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri, Hukuk Muhakemeleri Usulü ile Ceza Muhakemeleri Usulü, Radyo ve Televizyon Kuruluşlarının Kuruluşu ve Yayınları, Yabancı Dil Eğitim ve Öğrenimi ve nihayet Polisin Vazife ve Salahiyetleri Kanunlarında gerekli değişiklikler yapılmıştır." Ayrıntılı bilgi için bkz. T.C. Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Türkiye'de Siyasi Reform: Uyum Paketleri ve Güncel Gelişmeler, Ankara, 2007, s. 512. 313 Sancar, Mithat; Akgönül, Samim; "İnsan Hakları Konusu", Oran III.cilt, a.g.e., s. 710-719. 314 Sancar, Akgönül, a.g.m., s. 717. 315 T.C. 58. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Eylül 2013. 316 Erdoğan'ın YSK tarafından yasaklanması ve devamındaki süreçle ilgili olarak bkz. "Büyükşehir belediye başkanlığından başbakanlığa", Hürriyet Almanak 2003, (Erişim) http://dosyalar.hurriyet.com.tr/almanak2003/news_detail.asp?nid=123&sid=2, 7 Nisan 2013. 312 97 bir seçime gidilmiş ve Recep Tayyip Erdoğan milletvekili seçilmiş, Başbakan olmuş ve 59. hükümeti kurmuştur. 317 58. ve 59. AKP hükümetleri döneminde AB'ye uyum paketleri yoğun ve hızlı bir şekilde kabul edilmiştir. 2 Ocak 2003'te dördüncü uyum paketiyle başlayan reform sürecinde aynı yıl içinde üç paket 318daha meclisten geçmiştir. Bunun dışında 7 Mayıs 2004 tarihinde 10 maddeden oluşan bir Anayasa değişikliği yapılmıştır. 319 Uyum paketleri içinde en çok dikkat çeken reformlardan biri Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) yetkilerinin kısıtlanması olmuştur. "MGK'ya sivil atanması ve denetimine tabi olması kabul edilmiştir." yayın haklarının kullanılması askeri 320 harcamaların Sayıştay'ın Ayrıca "yerel dil ve lehçelerde kolaylaştırılmıştır." 321 2004 Anayasa değişiklikleriyle 322 de "Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) ve ölüm cezası tamamen kaldırılmış ve Genelkurmayın Yükseköğretim Kurumu'nda (YÖK) Özipek, B. Berat; "Adalet ve Kalkınma Partisi (Ak Parti) Dönemi İç ve Dış Politika (2002-…)", Çaylak (v.d.), a.g.e., s. 673. T.C. 59. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Eylül 2013. 318 "Dördüncü uyum paketi 11 Ocak 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Devlet Memurları ve Kamu Görevlilerinin Yargılanması hakkında Kanun, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, 430 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, Devlet Güvenlik Mahkemeleri Teşkilat ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Hakkında Kanun, Damga Kanunu, Basın Kanunu, Dernekler Kanunu, Medeni Kanun ve Siyasi Partiler Kanunu, Vakıflar Kanunu, Dilekçe Hakkı Kanunu ve Adli Sicil Kanununda gerçekleştirilen değişikliklerle, dernek kurma özgürlüğünün genişletilmesi, işkence ve kötü muamelenin önlenmesinin ve tutuklu ve hükümlülerin haklarının korunmasının güçlendirilmesi bağlamında önemli değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Beşinci uyum paketi 4 Şubat 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yargılamanın iadesi ve dernek kurma özgürlüğü hakkında düzenlemelerde değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Altıncı uyum paketi 19 Temmuz 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda yapılan değişikliklerle Türk vatandaşlarınca günlük yasamda geleneksel olarak kullanılan farklı dil ve lehçelerde yayın yapılması imkânının, hem kamu hem de özel radyo ve televizyon kuruluşları vasıtasıyla sağlanması yasal güvenceye kavuşturulmuştur. Yine aynı kanunda yapılan değişiklikle seçim dönemlerindeki yayın yasağının süresi daraltılmıştır. Ayrıca Terörle Mücadele Kanununda yapılan değişikliklerle Terörle Mücadele Kanunu'nun terör tanımıyla ilgili 1. maddesinde terör suçunun oluşmasında şiddet ve cebir şartı getirilmiş, ayrıca, maddede yapılan diğer bir değişiklikle, sadece “suç teşkil eden eylemler” in maddede tanımlanan terör suçunu oluşturacağı hükme bağlanmış ve düşünce ve ifade özgürlüğünün genişletilmesi bağlamında Terörle Mücadele Kanununun 8. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Yedinci uyum paketi 7 Ağustos 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün genişletilmesi bağlamında ilgili kanunlarda değişiklik yapılmıştır." Ayrıntılı bilgi için bkz. T.C. Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Türkiye'de Siyasi Reform: Uyum Paketleri ve Güncel Gelişmeler, Ankara, 2007, s. 12-20. 319 Sancar, Akgönül, a.g.m., s. 719. 320 Sancar, Akgönül, a.g.m., s. 721. 321 Sancar, Akgönül, a.g.m., s. 720. 322 2004 yılı "1982 Anayasasında yapılan değişiklikler" için bkz. Tanör, Yüzbaşıoğlu, a.g.e., s. 45-47. 2004 Anayasa değişikliklerinin tamamı kitabın ilerleyen bölümlerinde ayrıntılı olarak incelenmiştir. 317 98 temsil edilmesi uygulamasına son verilmiştir. Usulüne göre yürürlüğe konmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmaların iç hukukun üstünde kabul edilmesini sağlayan Anayasanın 90. Maddesindeki değişiklik ise devrim niteliğinde kabul edilmiştir." 323 I. KOPENHAG ZİRVESİ SÜRECİ A. Kopenhag Zirvesine Doğru Türk Dış Politikasında Söylem Analizi 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde tek başına iktidara gelen AKP, iktidarın ilk günlerinde ABD ve AB ile uyumlu hareket etmeye çalışan bir izlenim vermiştir. Başbakan Abdullah Gül ve siyasi yasaklı Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa ülkeleriyle yoğun temas içine girmişler ve Aralık 2002'deki Kopenhag Zirvesi'nde Türkiye'ye müzakere tarihi verilmesi için yoğun diplomasi uygulamışlardır. AKP hükümetindeki önemli isimlerin geçmişte laiklik karşıtı olarak iddia edilen siyasi görüşlerinden dolayı Avrupa ülkelerinin siyasi çevrelerinde oluşmuş olan bazı endişelerin giderilmesi için bu ziyaretler ve temaslar özellikle Avrupa ülkelerinde bir rahatlama yaratmıştır. 324 Kopenhag Zirvesi öncesinde AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Abdullah Gül ve Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış'ın zirvede Türkiye'ye verilecek müzakere tarihi ve Güney Kıbrıs'ın Kıbrıs sorunu çözüme ulaşmadan adanın tamamını temsilen AB'ye tam üye olup olamayacağıyla ilgili çeşitli söylemleri olmuştur. Hükümet kurulduktan sonra zirveye yönelik yeterli bir hazırlık süresi olmadığından önceki hükümetin son aylarında hızlı bir şekilde yasalaştırdığı uyum paketleri yoğun bir ziyaret programıyla Avrupa başkentlerinde anlatılmaya çalışılırken gelecekle ilgili yapılacak yeni uyum programları da ortaya konmuştur. 323 324 Sancar, Akgönül, a.g.m., s. 722. Gözen, a.g.e., s. 441-442. 99 Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Yunan To Vima gazetesine konuşmuştur. Güney Kıbrıs'ın AB'ye tam üye olması halinde KKTC'nin ilhak edileceğine dair önceki hükümetlerin yaptığı açıklamaların bir blöf olup olmadığına ilişkin bir soru üzerine Yakış, "Blöf olup olmadığını bilmiyorum; ancak partimiz tehditlerden hoşlanmıyor. Tehdit uluslararası ilişk ilerde iyi bir şey değil. KKTC ile bütünleşmeyi bir öncek i hük ümet ve Türk devleti benimsemişti. Bu tezi terk etmemiz mi gerek ecek ? İnceleyeceğiz" demiştir. Bu söylemde özellikle 1990'lı yıllarda Türk 325 dış politikası aktörlerinin tehdit topos'uyla kullandığı "KKTC ile entegrasyon" söylemine yönelik yeni Dışişleri Bakanının bir eleştirisi göze çarpmaktadır. Kullanılan söylemin politik bir blöf olup olmadığının bilinmediği dile getirilerek böyle bir gelişmenin gelecekte kesin olarak gerçekleşmeyeceği gibi bir algının önüne de geçilerek tehdit topos'unun kullanılması eleştirilse de uluslararası ilişkilerde her türlü seçeneğin kullanılabileceği muğlak bir ifadeyle ortaya konmuştur. Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, AB Dönem Başkanı Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada kriterlerini yerine 2004'ün Aralık getirmesi ayına kadar Türkiye'nin Kopenhag halinde 2005'in Temmuz ayında üyelik müzakerelerini başlatacaklarını ifade etmiştir. Anders Fogh Rasmussen de kriterlerin yerine getirilmesinin müzakere tarihi için şart olduğunu belirtmiştir. Fransa ve Almanya'nın uzlaşması sonucu çıktığı iddia edilen bu karar ile ilgili Avrupa Kurultayı için Brüksel'de bulunan Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, bu formülün kabul edilemez olduğunu "Eğer Kopenhag'da Türk iye'ye tarih verilmezse bu çifte standart olur (…) Eğer bunlar doğru ise Türk iye'nin adaylığına ilişk in hiçbir ilerleme k aydedilmemiş demek tir. Bu hiçbir anlam ifade etmez (…)" sözleriyle ifade etmiştir. 326AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, şartlı tarih ile ilgili olarak, "Bunları uygun tarih olarak görmüyoruz. Uygun görmediğimizi de gerek dönem başk anına gerek se diğer başbak anlara ileteceğiz (…) Bizim arzumuz 2003 sonuna k adar bir tarih alabilmek . Müzak ere tarihinin verilmesindek i oynamalar bizim için yine olumludur. Ama "Yeni hükümet, Avrupa ile köprüleri atmak istemiyor", Zaman, 04.12.2002, (Erişim) http://arsiv.zaman.com.tr//2002/12/04/dis/h6.htm, 13 Şubat 2012. 326 Selçuk Gültaşlı, "AB: Kriterleri tamamlayın, 2005 yılında müzakereleri başlatalım", Zaman, 06.12.2002, (Erişim) http://arsiv.zaman.com.tr//2002/ 12/ 06/dis/h10.htm, 13 Şubat 2012. 325 100 şartlı tarihi k abullenmek mümk ün değil (…) Son birk aç gün içinde yapılacak olan görüşmelerle çok daha olumlu ve lehte bir şek ilde gelişebilir. Bunlar k esin şeyler değil. Bunlar bir tasarıdır diye düşünüyorum (…) İstediğimiz bir netice çık mazsa, AB sınavı k aybetmiş olur. Bu, AB için testtir. Testi AB'nin k azanması gerek ir. Daha hazırlık lı gidiyoruz (…)" 327 şeklinde konuşmuştur. Bu söylemlerde öncelikle Kopenhag Zirvesi'nde Türkiye'ye verilmesi beklenen müzakere tarihi için Türkiye'nin son yıllardaki uyum yasaları dikkate alınmaksızın yeni şartlar sunulması popülist olmayan bir dış politika diliyle ortaya konurken sorumluluk topos'uyla AB'nin üstüne düşen görevi yerine getirmesinin beklendiği vurgulanmıştır. Şartlı müzakere tarihi verilmesi kabul edilemez olarak ifade edilmiş ve böyle olduğu takdirde Türkiye'nin olumsuz bir eylemde bulunabileceği mesajı tehdit topos'uyla ifade edilmiştir. Kopenhag Zirvesi'nde Güney Kıbrıs'ın AB'ye tam üyeliğiyle ilgili verilecek karara ilişkin olarak Başbakan Abdullah Gül, "Şu bir mutabak attır. Kıbrıs, AB'ye yeni bir ortak lık anlaşması içerisinde ancak girebilir. Yani ik i ayrı devlet, egemenliği olan tek devlet şek lindek i bu yeni ortak lık , yeni bir k onsepttir. Bu görüşümüzü daima öne geçirmişizdir. Şüphesiz k i çözüm için biz olumlu yak laşıyoruz (…) Tartışmaya, k onuşmaya, görüşmeye ve çözümü bulmaya hazırız (…) AB'nin sorunu çözmeye yardımcı olması, k ronik hale getirmeye çalışmaması gerek iyor (…)" diye konuşmuştur. Bu söylemde Kıbrıs sorununun çözümü için Türkiye'nin her türlü diyaloğa açık olduğu açıkça ortaya konarak Kıbrıs sorunu çözüme kavuşmadan Güney Kıbrıs'ın AB'ye tam üye yapılmasının Kıbrıs sorununu içinden çıkılmaz bir hale sokacağı sorumluluk ve yük topos'larıyla vurgulanmıştır. Güney Kıbrıs'ın çözüm bulunmadan AB'ye tam üye olması durumunda ne yapılacağı sorusuna AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da "Böyle bir durumda ne yapacağımı şimdiden söyleyerek elimi göstermek istemem" şeklinde karşılık vermiştir. 328 Recep Tayyip Erdoğan'ın 1990'lı yıllarda Türk dış politikası aktörleri tarafından sıklıkla dile getirilen "KKTC ile entegrasyona gidilir" şeklindeki tehdit topos'unu kullanmaktan kaçınması popülist olmayan "Türkiye'den 2005'e ortak tepki: Bu tarih kabul edilemez", Zaman, 07.12.2002, (Erişim) http://arsiv.zaman.com.tr//2002/12/07/dis/butun.htm, 13 Şubat 2012. 328 "AB'nin olumsuz sinyali Kıbrıs'ta çözüm umudunu zayıflatıyor", Zaman, 08.12.2002, (Erişim) http://arsiv.zaman.com.tr//2002/12/08/dis/h1.htm , 13 Şubat 2012. 327 101 bir dış politika söylemi geliştirme isteği olarak kabul edilebilir. Diğer taraftan "elimi göstermem" şeklinde poker oyununda rakiplere avantaj sağlamamak anlamında ifade edilen bir kelime grubunun kullanılması hükümetin alternatif dış politika planları olduğu izlenimi yaratmıştır. Alternatif dış politika seçeneklerinin bulunmasının popülist olmayan üstü kapalı olarak ortaya konması diplomatik olarak daha rasyonel görünmektedir. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, zirve öncesinde AB Dönem Başkanı Anders Fogh Rasmussen ile yaptığı görüşmenin ardından düzenlediği basın toplantısında "Türk iye'nin AB üyeliği Türk iye-AB stratejik çık arları gereğidir. Medeniyetler uzlaşmasının AB'de gerçek leşmesini istiyoruz. Türk iye'nin üyeliği medeniyetler arası buluşmanın ispatı olacak tır. AB k üçük hesaplarla büyük fırsatı k açırmamalıdır. Çifte standarttan vazgeçmelidir. Türk halk ının yüzde sek seniyle, ik tidar ve muhalefet partileriyle AB üyeliği k onusunda duygusal bir zemin oluşmuştur. AB bu duygusal zemini zedelerse-k usura bak mayın-neticesine de k atlanır. Bu netice hiç hayırlı olmaz (…)" 329 şeklinde konuşmuştur. Bu söylemde öncelikle Türkiye ile AB arasındaki uluslararası ilişkilerde çıkar ilişkilerine dayanan bir karşılıklı bağ bulunduğuna vurgu yapılarak Türkiye'nin AB üyeliğinin bu çıkar ilişkisini iki taraf için de daha avantajlı hale getireceği diplomatik bir cümleyle dile getirilmiştir. Ardından söylemsel düzeyde eşitlik zinciriyle AB ile Avrupa medeniyeti ve Türkiye ile İslam, Ortadoğu veya Anadolu medeniyeti olarak adlandırılabilecek ancak muğlak bir şekilde ifade edilen medeniyetler arasında eşitlik kurularak Türkiye'nin AB üyeliğinin medeniyetler arasındaki birleşmeye vesile olacağı kültür, tarih ve din topos'larıyla ortaya konmuştur. Son olarak negatif bir etiket kelime grubu olan "çifte standart" kullanılarak tehdit topos'uyla eğer AB Türkiye'ye yönelik üzerine düşenleri yerine getirmezse çeşitli dış politika yaptırımlarının devre sokulacağı mesajı verilmiştir. Başbakan Abdullah Gül de zirveden iki gün önce "Kopenhag'da tarihi bir toplantıya gidiyoruz. Tarihe şahit oluyoruz. Bu toplantıda Türk iye olarak somut bir adım atmak , bu tarihi fırsatı değerlendirmek istiyoruz. Bu adımı atmazsak , yarın 27 üyeli bir AB'de Mustafa Ünal, Hasan Cücük, "Erdoğan: AB, çifte standart uygularsa sonuçlarına katlanır", Zaman, 10.12.2002, (Erişim) http://arsiv.zaman.com.tr//2002/ 12/ 10/dis/butun.htm, 13 Şubat 2012. 329 102 işimiz daha zor olur. Bunu söylerk en, işimizi bazı öncek i hük ümetler gibi sözde bırak mamak istiyoruz. Ev ödevimizi yapıyoruz. 2 uyum pak etini Meclis'e sevk ettik . Ark amızda 'Şunu yapmadılar' denecek bir şey bırak mamak istiyoruz. Görüşme ve ik na çabalarımız Kopenhag'da son dak ik aya dek sürecek . Bunu yapark en şunu da göstermek istiyoruz: Türk iye'de yeni bir siyasi liderlik var. Bu liderlik açık , cesur ve k ararlı. Ama bu açık , cesur ve k ararlı tavra Kopenhag'da AB tarafından ayak oyunları ve k urnazlık la k arşılık gelirse, açık söyleyeyim, sineye çek meyiz. Bunu k onuştuğum herk ese de söylüyorum. Alman ve Fransız liderlerine de böyle haber gönderdim" diye konuşmuştur. 330Bu söylemde öncelikle popülist olmayan bir şekilde zirveye hangi hedeflerle gidildiği, zirve öncesinde ne tür yasal düzenlemeler yapıldığı ve karar saatine kadar aktif bir diplomasi izleneceği açıkça belirtilmiştir. Bu ifadeleri desteklemek için Türk hükümeti pozitif anlamlar ihtiva eden "açık", "cesur" ve "kararlı" sıfatlarıyla nitelendirilmiştir. Son olarak tehdit topos'uyla çok net bir şekilde ortaya konan diplomasi karşısında "ayak oyunları" ve "kurnazlık" şeklinde negatif etiketlenen kelime ve kelime gruplarıyla AB ülkelerinin Türkiye'ye olası olumsuz yaklaşımları önlenmeye çalışılmıştır. Bu arada Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Türkiye'ye şartlı tarih verileceğinin belirtilmesi üzerine daha önceden kararlaştırıldığı üzere Başbakan Abdullah Gül ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'la birlikte Kopenhag'a gitme planından vazgeçmiştir. Sezer gazetecilerin sorularını "Umutsuz sinyal sadece Danimark a'dan değil, başk a ülk elerden de geldi. 12 Aralık 'ta tarih verileceğini ummuyorum. Bu nedenle Kopenhag'a gitmeyi düşünmüyorum (…) Türk iye'ye tarih verecek leri belli olsaydı, Kopenhag'a gidecek tim (…)" şeklinde cevaplandırmıştır. 331Bu söylemde ağırlıklı bir şekilde olumsuzluk topos'u kullanılarak geleceğe yönelik Türkiye'nin istemediği bir kararın çıkmasının beklendiği ortaya konmuştur. Bu söylemde bir anlamda adalet topos'unun kullanılması söz konusudur. Türkiye'ye haksızlık yapıldığı şeklinde bir mesaj verilmek istenmiştir. Murat Yetkin, "Gül: Sineye çekmeyiz", Radikal, 10.12.2002, http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=radikalyazar&articleid=653937&yazar=muratyetkin&categoryid=98, 14 Şubat 2012. 331 Uğur Ergan, "Kopenhag'a gitmiyorum", Hürriyet, 10.12.2002, http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=114480, 14 Şubat 2012. 330 (Erişim) (Erişim) 103 B. Kopenhag Zirvesi ve Türk Dış Politikasında Söylem Analizi 12-13 Aralık 2002 tarihlerinde gerçekleştirilen Kopenhag Zirvesi'nde 332 AB'nin genişleme süreci ve Türkiye ile ilgili çok önemli kararlar alınmıştır. Genişleme sürecine ilişkin olarak AB, "10 aday ülkeyle 333 yürüttüğü müzakereleri 2004 yılı içinde sonuçlandıracağını" ortaya koymuştur. Zirve kararlarına uygun olarak da bu ülkeler "16 Nisan 2003 Selanik Zirvesi'nde katılım anlaşmalarının onaylanmasının ardından 1 Mayıs 2004 tarihinde AB'ye tam üye olmuşlardır." 334Zirve kararlarında Türkiye'nin KOB'da belirtilen tedbirlerin büyük bölümünü yapılan son reform yasalarıyla benimsemesinden övgüyle bahsedilmiştir. Aralık 2004'teki Zirve toplantısında "AB Komisyonunun Türkiye ile ilgili raporu Kopenhag siyasi kriterlerinin yerine getirildiği yönünde olursa Türkiye ile katılım müzakerelerinin gecikmeksizin başlatılacağı" belirtilmiştir. Kıbrıs'la ilgili olarak da "Kıbrıs'ın AB'ye tam üyeliğinin kabul edileceğinin" ancak "Kıbrıs sorununun Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterinin önerileri doğrultusunda çözülmesinin ardından Kıbrıs'ın üye yapılmasının tercih edildiği" ifade edilmiştir. 335Kararlardan anlaşıldığı üzere Güney Kıbrıs'ın adanın tamamını temsilen AB'ye tam üye yapılacağı ancak bunun BM'nin getirdiği çözümle birlikte yapılmasının daha iyi olacağı ortaya konmuştur. Helsinki Zirvesinin ardından Türk kamuoyunda oldukça eleştirilen 9.maddenin, yani Güney Kıbrıs'ın adanın tümünü temsilen AB üyeliğinin Kıbrıs sorunu çözülmeden de gerçekleşebileceği şeklinde yorumlanan ifadenin eyleme dönüşmüş olması Kopenhag Zirvesi'nin en önemli tarafı olmuştur. Türkiye'ye ise katılım müzakerelerine başlamak için tarih verilmemiş ama Haluk Günuğur'un tabiriyle "tarih için tarih" 336 verilmiştir. Kopenhag Zirvesi Sonuç Bildirgesi orijinal metni için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/73842.pdf, 7 Nisan 2013. 333 Bu ülkeler şunlardır: Kıbrıs Cumhuriyeti, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Estonya, Litvanya, Letonya, Macaristan, Malta, Polonya. 334 Baykal, Arat; Oran III.cilt, a.g.m., s. 347. 335 Kopenhag Zirvesi kararlarında Türkiye ve Kıbrıs'la ilgili paragraflar için bkz. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/kopenhag-zirvesi-12-13-aralik2002.tr.mfa, 7 Nisan 2013. 336 Günuğur, Haluk; Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri, Ankara, EKO Avrupa Ekonomik Danışma Merkezi Yayını, 2008, s. 193. 332 104 Bu karar Türk hükümeti tarafından oldukça olumlu karşılanmıştır. Kamuoyunda ise farklı görüşler dile getirilmiştir. 337 Ali Bayramoğlu'na göre AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Abdullah Gül'ün zirve öncesindeki müzakereler için "2005 yılının kabul edilemez olduğu" ve "gerekirse AB'yi yeniden gözden geçiririz" türünden sert söylemlerini zirve kararlarının ardından yumuşatmaları bir anlamda yapılan hatanın telafisi olmuştur. Ali Bayramoğlu, AB'ye rest çekmenin anlamsız olduğunu belirterek koşullu da olsa bir tarih alınmasının önemli olduğunu vurgulamıştır. 338 Fikret Bila'ya göreyse AB, Türkiye'ye hak ettiği tarihi vermediği gibi Güney Kıbrıs'ı tüm adayı temsilen üye kabul etmiştir. Fikret Bila'ya göre sonuç bu kadar nettir. 339 Yunanistan ve Güney Kıbrıs kamuoylarında ise Güney Kıbrıs'ın Kıbrıs adı altında AB'ye üyeliğinin kabul edilmesi Türkiye'nin büyük yenilgisi, Rumlarınsa zaferi olarak yorumlanmıştır. 340 Zirve öncesindeki Almanya-Fransa formülünü kabul edilemez bulan Recep Tayyip yaşadıkları Erdoğan ile hayal kırıklığını Abdullah Gül, zirve açıklamalarına kararlarının ardından yansıtmamışlardır. Başbakan Abdullah Gül öncelikle daha iyi bir tarih beklediklerini belirterek, "Üzerimize düşeni yaptık . Bizim yolumuz değişmeyecek . Türk halk ı için reformları yapmaya devam edeceğiz (…) Tek k riter Kopenhag k riterleri olarak önümüze çık arılıyor. Bunun uygulanması isteniyor. Önümüzdek i günlerde de yazılacak raporlarda bunun uygulanıp uygulanmadığı ortaya çık acak (…) Bir tarih verildi ama istediğimiz tarih değil. Türk iye AB'ye üye olursa Kamuoyundaki bazı görüşler için bkz. Murat Yetkin, "Umutların teselliye döndüğü nokta", Radikal, 14.12.2002, (Erişim) http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=radikalyazar&articleid=654349&yazar=muratyetkin&categoryid=98, 8 Nisan 2013. Ekrem Dumanlı, "Kopenhag'da tahterevalli", Zaman, 14.12.2002, (Erişim) http://arsiv.zaman.com.tr//2002/12/14/yazarlar/ekremdumanli.htm, 8 Nisan 2013. Etyen Mahçupyan, "AB yolunda pişerken", Zaman, 15.12.2002, (Erişim) http://arsiv.zaman.com.tr//2002/12/15/yazarlar/etyenmahcupyan.htm, 8 Nisan 2013. Mehmet Altan, "Tam üyelik iyice yaklaştı…", Sabah,14.12.2002, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/arsiv/2002/12/14/s1709.html, 8 Nisan 2013. Yavuz Donat, "AB dersleri", Sabah,14.12.2002, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/arsiv/2002/12/14/s1905.html, 8 Nisan 2013. Fehmi Koru, "Hem uzun, hem ince…", Yeni Şafak, 14.12.2002, (Erişim) http://yenisafak.com.tr/arsiv/2002/aralik/14/fkoru.html, 8 Nisan 2013. Taha Akyol, "Kritik bir döneme girdik", Milliyet, 14.12.2002, s. 17. Güneri Cıvaoğlu, "İpin gölgesinden takvime", Milliyet,14.12.2002, s. 19. 338 Ali Bayramoğlu, "ABD'nin ilk büyük yenilgisi ve Türkiye'nin ilk büyük başarısı", Yeni Şafak, 14.12.2002, (Erişim) http://yenisafak.com.tr/arsiv/2002/aralik/ 14/abayramoglu.ht ml, 8 Nisan 2013. 339 Fikret Bila, "Kıbrıs ve Irak", Milliyet, 14.12.2002, s. 16. 340 "Rum Yunan cephesi bayram yapıyor", Milliyet, 15.12.2002, s. 20. 337 105 Müslüman demok rat bir ülk enin başarısı ortaya çık acak tır (…)" şeklinde konuşmuştur. 341 Bu söylemle daha önce kullanılan tehdit topos'larından farklı olarak daha diplomatik bir üslupla Türk hükümetinin üstüne düşen sorumlulukları yerine getirdiği ve istenilen müzakere tarihi verilmese de daha önce AB yetkililerinin dile getirdiği şartlı tarihin verilmesinin çok da kötü bir sonuç olmadığı mesajı verilmiştir. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, zirvenin ardından yurda dönüşünde konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır: "Şu an meşak k atli bir yolculuğu başarıyla ve alın açık lığıyla sonuçlandırmanın sevincini yaşark en, desteğini her zaman ark amızda hissettiğimiz büyük milletimize bir k ere daha şük ranlarımı sunmak isterim.(…) Özellik le son 18 ayda hissedilir, AB üyesi ülk eleri dahi şok e edecek anayasa değişik lik leri yapıldı.(…) Çıtanın en yük sek nok tasından bir alt basamak ta bir k arar çık mıştır ortaya. Çık an k ararın bek lentilerimizi tam k arşılamamasının sebebi bizim milletimiz için çıtayı en yük seğe k oymamızdandır. (…) Türk iye, önümüzdek i on yıllara daha güçlü girebilmek için AB üyeliği k onusunda son derece k ararlı adımlar atmaya devam edecek tir. Çünk ü Türk iye'nin gerçek çoğunluğunun ideali, k endi değerlerini k oruyarak dünyalı olmak tır.(…) Bu idealin peşinden giderek 3 Kasım seçimlerinden galip çık ar çık maz seçim meydanlarında söz verdiğimiz gibi AB turuna çık tık . Bu tur esnasında Türk iye'nin tezlerini anlatma k onusunda tam bir k ararlılık gösterdik . Bu k ararlılığımız milletimizin dualarına mazhar olmamıza yol açtığı gibi, yabancı devlet başk anlarının ülk emize olan saygısını da artırmıştır.(…) Zirveden Türk iye için çık an k arar Türk iye-AB ilişk ilerini yepyeni bir boyuta taşımıştır. Türk iye'nin tam üyelik yolunda AB ile daha yoğun sıcak temas yaşayacağı bir döneme girilmiştir. Bu dönemde Türk iye'mizin demok ratik leşme yolundak i referanslarını daha da sağlamlaştıracağı ve performansını daha da artıracağı bilinmelidir. Artık Türk iye, AB üyeliği için 2004 Aralık ayından itibaren müzak ere zeminine girecek tir. Kuşk usuz ortaya çık an k arar, bizim siyasi k ararlılığımızın tam k arşılığı değildir. Bizim siyasi irademizin hak k aniyete uygun bir k arşılığı olmasa da bu k ararla ABTürk iye ilişk ileri ortak lık anlamında bir sürece bağlanmıştır. Yol haritası Türk iye lehine ortaya çık mıştır. AB-Türk iye ilişk ileri berrak laşmış ve rayına oturmuştur.(…)" 342 Bu söylemde şartlı tarihe yönelik tehdit topos'u kullanılan önceki söylemlerin yerine öncelikle olumlu bir bakış açısını yansıtması için hükümetin göreve başlamasından itibaren çok hızlı bir şekilde gerçekleştirdiği yasa değişiklikleri ve AB üyesi ülkelere yapılan ziyaretler "meşakkatli yolculuk" şeklinde bir "Yolumuz değişmez!", Milliyet, 14.12.2002, s. 17. "Erdoğan: Kararlı adımlarla yola devam", Hürriyet, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2002/12/14/220815.asp, 15 Şubat 2012. 341 342 14.12.2002, (Erişim) 106 benzetme ile ortaya konmuştur. Zirve kararının şartlı olmasına rağmen kabul edilebilir bir karar olduğu "Türk Milletinin beklentilerinin hep yüksek olması" şeklindeki bir benzetmeden yola çıkılarak dile getirilmiştir. 1990'lı yıllardaki Türk dış politikası aktörlerinin sürekli ifade ettiği "kendi değerlerini koruyarak birliğe girmek" şeklindeki söylem AB üyeliği ile dünyalılık arasında bir eşitlik zinciri kurularak belirtilmiştir. Bu söylem tarzı üyesi olunmak istenen bir uluslarüstü örgütlenmenin halkın zihnindeki "egemenlik" algısındaki negatif etiketi pasifize etmek için kullanılmıştır. 1990'lı yıllardaki dış politika söylemlerinde de bu söylem tarzına sıkça rastlanmaktadır. Son olarak hükümetin eyleme geçirdiği ve geçirmek istediği uygulamalar ortaya konarak reel bir dış politika söylemi ortaya konmuştur. Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğine yönelik olarak muğlak olmaktan ziyade gayet açık bir olumlu beklenti içinde olunduğu mesajı verilmiştir. Başbakan Abdullah Gül zirvenin ardından Sabah gazetesine verdiği röportajda şunları söylemiştir: "Biz 2004'ü yak alamak için çok ısrar ettik . 2003'ü bu nedenle öne çık arttık . Avrupa Birliği'nin de tabi, k endi dengeleri var. Buna da dik k at etmemiz gerek iyordu. Tabi bu bizim için 'first best' (en iyi) değil, ama 'second best'tir (en iyi ik inci) (…) Biz öfk elenerek k endimize zarar vermek niyetinde değiliz (…) Bazı ülk eler bizden olumsuz tavır bek liyordu. Ama biz AB perspek tifini muhafaza ediyoruz, şüphesiz k i. Ek onomik ve demok ratik alanlardak i reformlar devam edecek tir. Bu sonuç Türk iye'nin dış politik asını da güçlendirecek tir (…) Onlar da bu neticenin çık acağını bek lemiyordu. Özellik le, büyük yatırımcılar k aygılıydı. Ama bizim ısrarımız ve uygulamadak i k aygımız bu neticeyi çık ardı. Avrupalılar alınan neticeyi bir başarı olarak görüyor. Daha önce zihinlerinden bile geçirmedik leri müzak ere başlangıcını k abul ettik lerini söylediler (…) Bu sonuç Türk iye'ye olan yabancı sermaye ak ışını ve ilgiyi artıracak tır. İk tidarımız süresince ek onomiyi düzlüğe çık arıp, milli gelirimizi istik rarlı bir şek ilde arttırdığımızda, Türk iye'nin müzak ere sürecini k ısaltması mümk ün olacak tır (…)". Başbakan Abdullah Gül'ün söyleminde de 343 Recep Tayyip Erdoğan'ın söylemine paralel olarak verilen şartlı tarih kararının en iyi karar olmamakla birlikte kabul edilebilir bir karar olduğu İngilizce kelime grupları karşılaştırılarak belirtilmiştir. Bu açıdan Türk dış politikası aktörlerinden hükümet kanadının kendi içinde tutarlı ve koordineli Muharrem Sarıkaya, "Gül'den Sabah'a özel demeç: Second best", Sabah, 14.12.2002, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/arsiv/2002/12/14/s1629.ht ml, 9 Nisan 2013. 343 107 olduğu söylenebilir. Ardından ekonomi politikalarının geleceğine yönelik eylemsel düzeyde karşılık beklenecek olumlu bir söylem geliştirilmiştir. Türkiye-AB ilişkilerinin yeni bir boyuta çıkmasının özellikle ekonomide yabancı yatırım unsuruyla ilişkilendirilmesi popülist bir dış politika söyleminden ziyade rasyonel bir dış politika söylemini işaret etmektedir. Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Tacan İldem, Çankaya Köşkü'nde düzenlediği basın toplantısında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Türkiye'nin beklentilerinin gerisinde kalması sebebiyle Kopenhag Zirvesi kararlarından hoşnut olmadığını belirterek "Buna rağmen Türk iye'nin AB'ye üyelik sürecinin Kopenhag k ararıyla yeni bir aşamaya girdiğine de k uşk u yok tur" demiştir. Bir gazetecinin "Geçmiş dönemlerde Kıbrıs Rum kesiminin AB üyeliğinin gerçekleşmesi halinde Türkiye ile KKTC arasında bir entegrasyon ve ilhaktan bahsediliyordu. Bu tavrın arkasında mısınız?" şeklindeki sorusuna "Bu defa da bizim yak laşımımız gerek AB ile ilişk ilerimiz, gerek se Kıbrıs k onusundak i yak laşımımız açısından aynı serink anlılık la k onuları değerlendirip, k ararlara varmak olacak tır" diyerek cevap vermiştir. 344 Türk dış politikası aktörlerinden Cumhurbaşkanının tavrı ise hükümetin ortaya koyduğu kadar iyimser olmamakla birlikte Kopenhag Zirvesi kararının ikili ilişkilerde yeni bir döneme işaret ettiği gerçeği kabul edilmiştir. Türk dış politikasının en çok karşılaşılan popülist söylemlerinden biri olan "KKTC ile entegrasyon" söylemi ise diplomatik bir dil kullanılarak tercih edilmemiştir. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kanal D'de yayınlanan Fatih Altaylı'nın "Teke Tek" programında Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak şunları söylemiştir: "Biz, taviz değil k arşılık lı özveri diyoruz. Karşılık lı özveriyle Kıbrıs sorunu çözülebilir.(…) AKP'nin Kıbrıs politik ası ile Türk iye'nin gelenek sel Kıbrıs politik ası örtüşmüyor. (…) Kıbrıs k onusunda k imseye güvence vermedik , bir şey söylemedik .(…) Müzak erelerin devamından yanayız.(…)" Bu söylem özellikle hükümetin Kıbrıs 345 politikasının önceki yıllarda Türk dış politikası aktörlerinin sürekli hale "Cumhurbaşkanı Sezer: Karar beklentileri karşılamaktan uzak", Zaman, 15.12.2002, (Erişim) http://arsiv.zaman.com.tr//2002/12/15/dis/h3.htm, 16 Şubat 2012. 345 "Erdoğan: AKP'nin Kıbrıs politikası farklı", Hürriyet, 17.12.2002, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2002/12/17/222314.asp, 16 Şubat 2012. 344 108 getirerek kullandığı politikadan farklı olmasının açıkça belirtilmesi açısından önemlidir. Bunun yanında herhangi bir güvence verilmediğinin belirtilmesi Kıbrıs sorunu nedeniyle Türkiye'nin AB sürecinde karşısına çıkarılan Rum taleplerinin gözden geçirilebileceği izlenimini vermiştir. Bu açıdan söylemsel düzeyde AB'ye Kıbrıs sorununda yeni adımlar atarak bir an önce üyelik müzakerelerinin önünün açılması mesajının verilmiş olduğu ortadadır. KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Kopenhag Zirvesi'nde alınan kararla ilgili şunları söylemiştir: "Klerides, devlet başk anı olarak davet edilmiştir. AB'nin daveti Klerides'e yapılmıştır. Kıbrıs Türk lerinin varlığı bile k ale alınmamıştır. Zaten 12 Aralık tarihi gelmeden bütün dünya biliyordu k i, anlaşma olsa da olmasa da, Rum idaresi bütün Kıbrıs’mış gibi AB'ye alınacak tı. Bunu unutarak , Kıbrıs Türk tarafı bunu yaptı veya yapmadı demenin anlamı yok tur.(…) İyi niyetle görüşmeleri Şubat sonuna k adar sürdüreceğiz. Netice alıp almamak ik i tarafın iyi niyetine bağlıdır.(…) Milli davanın parametrelerinde herhangi bir değişik lik olduğuna inanmıyorum. Dolayısıyla, yeni hük ümet belk i yerine oturup her şeyi k avrayıncaya k adar bir tereddüt geçirmiştir, ancak toplantıda gördüm k i bu tereddüt yok . Herhangi bir ayrı düşünce yok tur. Bu partinin Başbak anı, lideri, esk iden beri tanıdığımız muhafazak âr, Kıbrıs k onusunda duyarlı liderlerdir. " olmamakla birlikte Kıbrıs sorununun en Türk dış politikası aktörü 346 eski aktörü olan KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın yaklaşımının anlaşılması sebebiyle bu söylem önemlidir. Bu söylemde AB'nin Kıbrıs sorununun çözülmesi beklenmeden Rumları AB üyesi yapacağı belirtilerek adalet topos'u ön plana çıkarılmış ve Türk tarafının haksızlığa uğradığı ve gelecekte de uğrayacağı ortaya konmuştur. Eylemsel düzeyde de bu kötümser söylem karşılığını bulacaktır. Rauf Denktaş, sorumluluk topos'uyla Kıbrıs sorunu için temaslarını sürdüreceklerini ifade ederek Türk hükümetinin geleneksel Kıbrıs politikasından farklı bir yol izleyeceğini düşünmediğini vurgulamıştır. Bu şekilde Türk hükümetine bir mesaj verilmiştir. "Görüşmeler sürecek", Sabah,20.12.2002, http://arsiv.sabah.com.tr/arsiv/2002/12/20/s2012.ht ml, 18 Şubat 2012. 346 (Erişim) 109 C. Kopenhag Zirvesi Süreci Söylem-Eylem Analizi Bu süreçteki söylemlerde öncelikle dikkat çeken nokta Türk dış politikası aktörlerinin KKTC ile entegrasyona gidileceği yönündeki tehdit topos'uyla kullanılan popülist bir dış politika söylemi geliştirmekten kaçınmaları olmuştur. Popülist söylemler yerine AB'nin Kıbrıs sorununda çözüme kavuşmadan Rumların AB'ye tam üye yapılması ve Türkiye'ye müzakere tarihi verilmemesi sorumluluk ve yük topos'larıyla ifade edilmiştir. Zirve öncesi kısa bir süre kullanılan tehdit topos'larının yerini zirvenin ardından daha rasyonel söylemler almış ve Türkiye'ye verilen şartlı tarihin kabul edilebilir olduğu rasyonel olarak ortaya konmuştur. Bu açıdan Ali Bayramoğlu'nun işaret ettiği gibi yapılan yanlıştan derhal dönülerek popülist dış politika söylemleri kullanılmamıştır. Önceki bölümde 1990'lı yıllarla ilgili olarak incelenen dış politika söylemlerinde sıklıkla kullanılan AB ve Türkiye ile medeniyetler arasında eşitlik zinciri kurmak bu süreçteki söylemlerde de kullanılmış ve muğlak bir şekilde kültür ve tarih topos'larıyla Türkiye'nin AB süreci olumlanmaya çalışılmıştır. Ayrıca, "egemenlik" unsuru bu süreçteki söylemlerde de kullanılarak Türkiye'nin kendi değerlerini kaybetmeden birliğe dâhil olacağı şeklindeki muğlak söylem tarzı tekrarlanmıştır. Bu süreçte Türk dış politikası aktörlerinden hükümet kanadını oluşturan Başbakan Abdullah Gül ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan kendi içlerinde tutarlı bir dış politika söylemi geliştirirken sürece yönelik genelde oldukça olumlu bir üslup takınmışlardır. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ise olumsuzluk topos'uyla süreçteki memnuniyetsizliğini ortaya koymuştur. Bu süreçteki söylemlerden bir diğer önemli olanı ise Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'nin geleneksel Kıbrıs politikasını gözden geçirmeye hazır olduklarını ortaya koyması olmuştur. AKP hükümetinin ilk döneminde AB ve Kıbrıs politikası söylemlerine bakıldığında AB üyeliği için müzakere tarihi almanın ön planda olduğu ve söylemlere paralel olarak hızlı bir şekilde reform süreci başlatıldığı görülmüştür. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamasından da anlaşıldığı üzere Kıbrıs'la ilgili geleneksel dış politika anlayışından farklı olarak uluslararası toplumun ortaya koyduğu çözüm yollarının deneneceği 110 vurgulanmıştır. Burada önemli olan nokta, AKP hükümetinin ilk döneminde Güney Kıbrıs'ın tescillenmiş AB üyeliğinin ardından yapılabilecek bir şey olmadığından hareketle AB'den müzakere tarihinin bir an önce alınması üzerine politika ürettiğidir. Söylemlerin dış politikada uygulanmasına bakılacak olursa AB uyum yasalarının hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesi ve AB üyesi ülkelere yapılan ziyaretlerle bu ülkelerin ikna edilmeye çalışılması söylemlerde dile getirildiği gibi hükümetin gereken çabayı sarf ettiğini göstermektedir. Tüm bunlara karşılık Kopenhag Zirvesi'nde verilen şartlı tarihin öncelikle tehdit topos'uyla kabul edilmeyeceğinin dile getirilmesi eyleme dönüşmemiş, ardından bu kararın kabul edilebilir iyi bir karar olduğunun açıklanması ve AB ile uyumlu ilişkilerin sürdürülmesi eylemsel düzeyde karşılık bulmuştur. Bu süreçte söylem-eylem düzleminde en çok dikkat çeken konu olan Kıbrıs sorununda hükümetin geleneksel Türk dış politikası yaklaşımından farklı bir yol izleyeceğini ortaya koymasının eylemsel karşılığı ise özellikle Annan Planı sürecinde ortaya çıkacaktır. II. 16-17 ARALIK 2004 BRÜKSEL ZİRVESİ SÜRECİ Kopenhag Zirvesi'nde kararlaştırıldığı üzere Türkiye için hazırlanan 2001 yılı KOB'unda iki yıl içindeki düzenlemelerin tekrar incelenmesinin ardından 2003 yılında gözden geçirilmiş bir KOB hazırlanacağı ifade edilmiştir. Bunun üzerine hazırlanan Gözden Geçirilmiş KOB 34719 Mayıs 2003 tarihinde AB Bakanlar Konseyi tarafından kabul edilmiştir. Buna karşılık, Türkiye'nin hazırladığı Gözden Geçirilmiş UP 348 da 24 Temmuz 2003 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Bu tarihten itibaren 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi'ne kadarki süreç Türkiye'nin müzakere tarihi alıp alamayacağını belirlemiştir. 2003 KOB Türkçe metni için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/Kob/Turkiye_Kat_Ort_Belg_2003.pdf , 10 Nisan 2013. 348 2003 Ulusal Programı için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=196&l=1, 10 Nisan 2013. 347 111 Kopenhag Zirvesi'nin ardından düzenlenen AB zirvelerinin sonuç metinlerinde Türkiye ve Kıbrıs'la ilgili paragraflara yer verilerek Türkiye'ye çeşitli hatırlatmalarda bulunulmuştur. 19-20 Haziran 2003 Selanik Zirvesi Sonuç Bildirgesinde 349Türkiye'nin etmediğinin 2004 vurgulanmıştır. Brüksel 2003 KOB'a Zirvesi'nde Kıbrıs'ın AB'ye uyumlu öncelikle katılımınınsa Kıbrıs hareket dikkate edip alınacağı sorununun çözümünü kolaylaştıracağı, BM Genel Sekreterinin çözüm çabalarına iki tarafında destek vermesi Zirvesi'nde 351 gerektiği belirtilmiştir. 350 12-13 gerçekleştirdiği Türkiye'nin uyum Aralık 2003 yasalarıyla Brüksel Kopenhag kriterleri ve Gözden Geçirilmiş KOB'daki beklentilerin büyük bölümünü karşıladığına vurgu yapılarak Türkiye'nin birliğe yaklaştığı ifade edilmiştir. Buna karşılık, makro-ekonomideki dengesizlikler, asker-sivil ilişkileri, kültürel haklar, yargının bağımsızlığı ve temel hak ve özgürlükler konusunda daha atması gereken bazı adımlar olduğu belirtilmiştir. Kıbrıs'la ilgili olarak 1 Mayıs 2004 tarihinde tekrarlanmıştır. birleşik İki Kıbrıs'ın birliğe tarafın BM Genel üye olmasının tercih edildiği Sekreterinin çözüm çabalarını desteklemesinin beklendiği bir defa daha ifade edilmiştir. 35225-26 Mart 2004 Brüksel Zirvesi'nde 353 BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın Kıbrıs sorununun çözümü için üzerinde çalıştığı plana göndermede bulunularak AB'nin bu planı desteklediği vurgulanmıştır. 354 17-18 Haziran 2004 Brüksel Zirvesi'nde 355 349 19-20 Haziran 2003 Selanik Zirvesi Sonuç Bildirgesi orijinal metni için bkz. Official Website of the European Union, (Erişim) http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/76279.pdf , 10 Nisan 2013. 350 19-20 Haziran 2003 Selanik Zirvesi Sonuç Bildirgesinde Türkiye ve Kıbrıs'la ilgili paragraflar için bkz. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/selanik-zirvesi-1920-haziran-2003.t r.mfa, 10 Nisan 2013. 351 12-13 Aralık 2003 Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirgesi orijinal metni için bkz. Official Website of the European Union, (Erşim) http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/78364.pdf, 10 Nisan 2013. 352 12-13 Aralık 2003 Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirgesinde Türkiye ve Kıbrıs'la ilgili paragraflar için bkz. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/bruksel-zirvesi-1213-aralik-2003.tr.mfa, 10 Nisan 2013. 353 25-26 Mart 2004 Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirgesi orijinal metni için bkz. Official Website of the European Union, (Erişim) http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/79696.pdf , 10 Nisan 2013. 354 25-26 Mart 2004 Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirgesinde Kıbrıs paragrafları için bkz. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/bruksel-zirvesi-25-26-mart2004.tr.mfa, 10 Nisan 2013. 112 Türkiye'de 2004 yılında yapılan Anayasa değişikliklerinden övgüyle bahsedilmiş, daha önceki zirvelerdeki hassasiyetler ifade edilmiş ve eğer Aralık 2004 Brüksel Zirvesi'nde AB Komisyonunun raporu olumlu olursa Türkiye'ye müzakere tarihi verileceği tekrarlanmıştır. Ayrıca Türk hükümetinin Kıbrıs sorununun çözümü için BM Genel Sekreteri Annan'ın hazırladığı planı desteklemesinin memnuniyetle karşılandığı belirtilmiştir. 356 A. "Annan Planı" Referandumu ve Türk Dış Politikasında Söylem Analizi Kıbrıs konusu Kopenhag kriterleri arasında yer almamaktaydı ve ayrıca Helsinki'de de müzakerelerin başlaması için "bir ön koşul olarak kabul edilmemişti." Ancak Kıbrıs'ta bir çözüm olmadığı sürece AB içinde Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ın Türkiye'ye müzakere tarihi verilmesinde çok büyük zorluklar çıkaracağı tahmin edilmekteydi. 3573 Kasım 2002 genel seçimleri öncesinde AKP'nin seçim bildirgesinde "Kıbrıs sorununun mutlak surette çözülmesi gerektiği belirtilmiştir." 358 Bildirgede "Kıbrıs'ta Belçika örneğinde olduğu gibi federal bir devlet yapılanmasına" yapılmıştır. Annan Planı da esas itibariyle Belçika modeline 359 gönderme benzer bir federal Kıbrıs önermekteydi. Dolayısıyla, en başından itibaren AKP'nin Kıbrıs için 355 önerdiği formül daha önceki Türk hükümetlerinin ve KKTC 17-18 Haziran 2004 Brüksel Zirvesi'nin orijinal metni için bkz. Official Website of the European Union, (Erişim) http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/82033.pdf , 10 Nisan 2013. 356 17-18 Haziran 2004 Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirgesinde Türkiye ve Kıbrıs'la ilgili paragraflar için bkz. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/bruksel-zirvesi-1718-haziran-2004.t r.mfa, 10 Nisan 2013. 357 Birand, a.g.e., s. 445. 358 Özersay, Kudret; "Kıbrıs Konusu", Oran III.cilt, a.g.e., s. 636. 359 "Belçika, üç farklı bölge (Wallon Bölgesi, Flaman Bölgesi ve Bruxelles) ve üç farklı toplumun (Fransızca konuşan, Felemenkçe konuşan ve Almanca konuşan) federe birimler olarak bir araya geldiği, yetki paylaşımı bakımından 'artık yetkiler' ilkesine dayanmaktadır. Buna göre, merkezi federal devletin yetkileri sınırlı sayılmakta, bunun dışında kalan tüm yetkilerin federe birimlere bırakıldığı varsayılmaktadır." Bkz. Özersay, Kudret; "Belçika Modeli" kutusu, Oran III.cilt, a.g.e., s. 636. 113 Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın ısrarla üzerinde durduğu konfederasyon360 formülünden farklı olmuştur. 361 İsviçre'nin Bürgenstock beldesinde süren dörtlü Kıbrıs görüşmelerinin ardından 31 Mart 2004'te BM Genel Sekreteri Kofi Annan son şeklini verdiği çözüm planını362 taraflara sunmuştur. Kofi Annan, görüşmelerin son akşamında Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya gelmiş, garantör ülkelere ve KKTC ile Güney Kıbrıs yönetimine verdiği mektuplarla süreci anlatmıştır. Kofi Annan, önceki hataların tekrarlanmamasını ve birleşik kaçırılmaması gerektiğini ifade etmiştir. 363 Kıbrıs fırsatının bu defa Kopenhag Zirvesi'nde Güney Kıbrıs'ın tüm adayı temsilen 1 Mayıs 2004'te AB'ye tam üye olması kararı alındıktan sonra BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın Türk ve Rum tarafına sunduğu planın Rumlar tarafından isteksiz bir şekilde karşılandığını belirtmek gerekmektedir. Rumlar, AB'ye tam üye olma hakkını elde ettikten sonra kendi planları dışındaki çözüm önerilerini dikkate alma gibi zorunlulukları olmadığını açıkça ortaya koymuşlardır. AKP hükümeti planı en başından beri desteklerken KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ise soruna geleneksel yaklaşımını sürdürmüş ve plana karşı olduğunu belirtmiştir. Denktaş, plan için Devlet türleri içinde federatif birliklerden biri "federal devlet" diğeri de "devletler konfederasyonudur". "Konfederasyonlarda belli bir amaç (genellikle savunma) etrafında birleşen devletlerin, uluslararası hukuk açısından varlıklarını sürdürmelerine ve birliğin amacı dışındaki bütün uluslararası yetkilerini doğrudan kullanmalarına karşılık, federal devlet durumunda birleşik birimler ilke olarak uluslararası varlığa sahip bulunmaktadır." Bkz. Pazarcı, a.g.e., s. 177. Konfederasyonlarda "ilke olarak konfederasyonu oluşturan birimlerin ayrılma hakkı" vardır. Ayrıca konfederasyonda "merkezi otoriteye federalizmle karşılaştırıldığında çok az yetki" devredilmiştir. 1983 yılında KKTC'nin bağımsızlığını ilan etmesinden itibaren Kıbrıs Türk tarafı ısrarla konfederasyon tezini öne sürmüştür. Bunun esas nedeni de KKTC'nin adada iki ayrı devletten biri olma ve gerektiğinde konfederasyondan ayrılma hakkına sahip olmak istemesidir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Özersay, Kudret; "Konfederasyon" kutusu, Oran III.cilt, a.g.e., s. 637. 361 Özersay, Oran III.cilt, a.g.m., s. 636-637. 362 31 Mart 2004 tarihinde nihai haline getirilen BM Kapsamlı Çözüm Planı-Annan Planı Türkçe tam metni için bkz. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/bmkapsamli-cozum-plani-_annan-plani_.tr.mfa, 10 Nisan 2013. 363 Hilal Köylü, Yorgo Kırbaki, "Şimdi hedef referandum", Radikal, 01.04.2004, (Erişim)http://www.radikal.co m.tr/haber.php?haberno=111747, 17 Şubat 2012. 360 114 "Bu anlaşma elde edilen hakların sıfırla çarpılmasıdır" 364 ifadesini kullanmıştır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin müzakerelerdeki tavrının "kazan-kazan" esası olduğunu belirterek hükümetleri döneminin en başından beri Kıbrıs'ta bu inisiyatifi sürdürdüklerini belirterek şunları söylemiştir: "Bizim yak laşımımız, sadece yıllara dayalı olan huzursuzluğun ortadan k aldırılarak , artık adadak i tüm yaşayanların Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında yeni bir yaşam süreci başlatılmasıdır (…) Bütün eylemlerimiz bu ifadelerimize uygun olarak gelişmiştir (…) Biz şimdi Annan'ın öngördüğü işbirliği ve tak vim doğrultusunda bu anlaşmanın öngördüğü sorumluluk larımızı yerine getirmeye hazırız. Konu üzerinde hük ümetimiz tarafından gerek li değerlendirmeler yapılacak ve öngörülen aşamada TBMM'ye de sunulacak (…) Şüphesiz k i biz Kıbrıs'ta ik i halk ın referandum yoluyla ortaya k oyacağı iradeye saygılı olacağız (…) Bu görüşmeler esnasında dünya siyasetinde önemli yeri olan k işilerin bizlere yardımları oldu (…)". Bu söylemde Kıbrıs'ta iki toplumlu federal bir 365 devlet modelinin benimsendiği ve dolayısıyla Annan planının desteklendiği açık bir şekilde ortaya konmuştur. TBMM'de Kıbrıs gelişmelerinin görüşüldüğü oturumda hükümet Güney Kıbrıs'ın 1 Mayıs 2004'teki AB üyeliğinin engellenmesinin mümkün olmadığından hareket ederken muhalefet ise Annan Planının baskı altında referanduma götürüldüğünü öne sürmüştür. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, "(…) Bu treni durdurmak lazım. Çünk ü Rum k esimi tek başına AB’ye girdiğinde hem Türk iye açısından zorluk lar ortaya çık acak , hem de Kıbrıs Türk leri açısından çok daha sık ıntılı bir dönem başlayacak tır. Rumların bütün amacı, 1 Mayıs’ta AB’ye girmek tir. 1 Mayıs’ta AB’ye tek başına girdik ten sonra rahat nefes alacak lar. Türk iye ve KKTC heyeti olarak müşterek alınan k ararla, buna fırsat verilmemiştir (…)" şeklinde konuşmuştur. 366Bu söylemde Güney Kıbrıs'ın AB'ye tam üyeliğinin büyük olasılıkla gerçekleşecek olmasından hareketle Kıbrıs sorununda Türk tarafının üzerinde kurulan çözüm baskısının etkisiz hale getirilmesinin İsmet Berkan, "Armudun sapı, üzümün http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=111641, 365 "Erdoğan: Kaybeden yok", http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=111751, 366 "Tarihe geçen gündem", http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/04/07/439243.asp, 364 çöpü", Radikal, 01.04.2004, 11 Nisan 2013. Radikal,01.04.2004, 17 Şubat 2012. Hürriyet,07.04.2004, 21 Şubat 2012. (Erişim) (Erişim) (Erişim) 115 hedeflendiği ortaya konmuştur. Plana en başından itibaren destek veren Türk hükümetinin bu stratejiyi uzun zamandır tutarlı şekilde sürdürmüş olması bu söylemde gözlenmektedir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında şunları ifade etmiştir: "Yola çık ark en, 'Çözümsüzlük çözüm değildir' ve 'Siyaset çözüm üretme sanatıdır' dedik . Hiçbir zaman çözümsüzlüğü çözüm olarak görmeyeceğiz. Müzak ere sürecinde, devletin k urumlarıyla yapılan istişareler sonrası ortaya çık an mutabak at zemininde bir siyaset izledik . Bazı k onularda mutabık olunmayabilir (…) Anlaşmanın AB'nin birincil huk uk u haline getirilmesi k onusunda sonucun yüzde yüz alındığını söyleyemeyiz. Orada şüphesiz k i bir risk imiz var. İk i k esimliliğin k orunması, adanın k uzeyinde Kıbrıs Türk devletinin siyasi eşitliğinin güvence altına alınması, Kıbrıs Türk toplumunun ulusal birliğinin k orunması, adada belli oranda Türk ask erinin Türk iye'nin AB'ye tam üye olduk tan sonra da Kıbrıs'ta k alması, güvenlik ve garantilerin güçlendirilmesi, Kıbrıs Türk 'ünün refahı ve ek onomik gelişmesinin teminat altına alınması, adada yaşayan anavatan k ök enlilerin hak larının k orunmasının da planda olmasına özen gösterdik (…) Türk iye'den başk a KKTC'yi tanıyan yok tu. Şimdi, ik i devlet yeni bir Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'ni k uruyor. Marşları ayrı, bayrak ları ayrı. Artık Türk çe de uluslararası bir dil olacak (…) Evet, planda ek sik ler var. Uluslararası müzak erelerde her şeyin yüzde yüz hallolduğu nerede görülmüştür? Tarihe bir bak ın. Anlaşmanın önemini görürsünüz. Kuzey Kıbrıs'ı çözümsüzlüğe mahk ûm etmek tarihe hesap veremeyecek bir adım ve süreçtir. Onun için çözümlenmesi gerek iyordu. Biz bu işi bitirmek istiyoruz. Çözüm arayışını ver-k urtul etik etiyle yaftalamaya çalışan marjinal k esimlerin k uru gürültülerine pabuç bırak acak değiliz. '9 bin sayfa bu süre içinde halk a anlatılamaz' deniliyor. 9 bin sayfanın büyük bölümü AB ile ilgili tek nik k onular. Bunları anayasal ilk eler gibi tak dim etmek yanlış. Zaten, bu düzenlemelerin çoğunu AB mük tesebatına uyum çerçevesinde hayata geçiriyoruz (…) Kendimizi aldatmayalım. Bu k onu bir günlük , bir aylık , bir yıllık k onu değil. 1974'ten bu yana 30 yıllık bir süreç. 30 yıldır neredeydiniz, niye k onuşmadınız, niye atılması gerek en adımları atmadınız? Ne Türk iye'ye ne KKTC'dek i k ardeşlerimize zaman k aybettiremeyiz. Bu davadak i öncelik lerimizle ilgisi olmayan bu tek nik yasaları gündeme getirmenin, sank i insanlardan gizlenen bir şeyler varmış gibi bir hava estirmeye çalışmanın mantığını anlayabilmiş bulandıracak vehim ve değiliz. spek ülasyonlardan Kafaları k açınmalı. Bu k onuyu basit siyasi çık ar malzemesi yapmaya çalışanlar bilsinler k i, ne bu yolla Türk iye'ye ve Kıbrıs halk ına k azandıracak ları bir yarar vardır ne de bu basiretsizlik le, milletin basiret hazinesinden çalabilecek leri bir oy vardır. Sonuçtan umutluyuz "Çözümsüzlüğün hesabı verilemez", Radikal, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=112439, 18 Şubat 2012. 367 07.04.2004, (…)" 367 Bu (Erişim) 116 söylemde öncelikle Kopenhag Zirvesi'nin ardından kullanıldığı gibi diplomatik bir üslupla planın elde edilebilecek en iyi sonuç olduğuna vurgu yapılarak ve Türk tarafının bazı eksikliklere rağmen önemli kazanımlar elde ettiği belirtilerek iyimser bir tutum takınılmıştır. Ayrıca hükümetin Kıbrıs politikasının daha önceki geleneksel devlet politikasından farklı olduğu negatif anlamlı "çözümsüzlük" kelimesiyle ön plana çıkarılmıştır. Dolayısıyla geleneksel Kıbrıs politikasının çözümsüzlük üreten ve uluslararası ortamda dışlanan bir politika olduğu belirtilerek hükümetin yeni politikası olumlanmaya çalışılmıştır. 24 Nisan 2004 tarihinde Annan Planı Güney Kıbrıs'ta ve KKTC'de referanduma sunulmuş ve Rumlar AB üyeliğinin getirdiği özgüvenle planı %75.83 oy oranıyla reddetmiştir. Plan esasen Kıbrıslı Türkler için zorluklar getirecekse de Türkler %64.91 ile plana "evet "demiştir. Neticede Annan Planı reddedilirken Güney Kıbrıs, "Kıbrıs Cumhuriyeti" adı altında " 1 Mayıs 2004'te AB'ye tam üye olmuştur. 368 Aynı gün Türkiye tarafından resmi olarak "AB'ye katılacak olan Rumların, Kıbrıs Türklerini veya Kıbrıs'ın tamamını temsil etmeye yetkili olmadığı, eşit statüye sahip Kıbrıs Türkleri veya Kıbrıs'ın tamamı üzerinde yetki veya egemenlik hakkının bulunmadığı, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Kıbrıs Türklerine zorla empoze edilemeyeceği, kendi anayasal düzenleri altında ve kendi sınırları içerisinde örgütlenmiş bulunan Rumların, Kıbrıs Türklerini veya Kıbrıs'ın tamamını temsil eden yasal hükümet olarak kabul edilemeyeceği, Türkiye'nin KKTC'yi tanımaya devam edeceği ve Güney Kıbrıs'ın AB üyeliğinin Türkiye'nin 1960 Antlaşmalarına dayanan Kıbrıs üzerindeki hak ve yükümlülüklerine engel oluşturamayacağı" ifade edilmiştir. 369 Annan Planı'nın referandumda Türk tarafınca onaylanmasının ardından "BM, AB ve çeşitli devlet ve uluslararası örgüt, Türkiye'nin ve Kıbrıslı Türklerin çözümden yana olan tavrını desteklemişler ve KKTC'ye uygulanan ambargonun sona erdirilmesi gerektiği yolunda açıklamalar 368 369 Sandıklı, Atilla; "Yeni Kıbrıs Stratejisi 'Tanınma'", Ed. Çomak, a.g.e, s. 267. Sandıklı, a.g.m., s. 267. 117 yapmışlardır." AB Genel İşler Konseyi, AB Komisyonu'ndan "KKTC'ye 259 milyon avroluk mali yardım yapılmasını tavsiye etmiştir." BM Genel Sekreteri Kofi Annan, raporunda Güvenlik Konseyi'nin KKTC'ye yönelik izolasyonları sonlandırmasını talep etmiştir. Güvenlik Konseyi'nde yapılan oylamada Rusya'nın vetosu bu talebi düşürürken AB ve ABD'nin iyi niyet açıklamaları da eyleme dönüşmemiştir. 370 Hasan Ünal, bu konuyla ilgili şunları yazmıştır: "Oysa mesele basit. KKTC'nin tanınmaması için BM Güvenlik Konseyi'nin18 Kasım 1983 günü almış olduğu 541 sayılı kararın bütün gerekçeleri ortadan kalkmış durumda. Bu karar ve daha sonra alınan diğer bütün kararlar BM yasasının zorlayıcı unsurlar içeren 7.bölümü çerçevesinde alınmamış. Tavsiye kararları niteliğinde. Üstelik bütün gerekçeleri de Rumların tek başlarına AB'ye girişiyle ortadan kalktı. Ambargo için ise hiçbir BM kararı yok. Zaten ambargo kararı sadece yedinci bölüm çerçevesinde alınabilir. Ambargo tamamen fiili. Dolayısıyla, sadece ambargonun kaldırılması değil KKTC'nin tanınması konusunda da ortada engel bir durum yok. Ama ABD hala ıkınıp duruyor. İnşallah, bütün yapacakları KKTC büyükelçisini kokteyle davet etmekle sınırlı kalmaz." 371 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Annan Planı'nın referandumunun ardından şunları söylemiştir: "Artık Kıbrıs'ta taşlar yerinden oynamıştır. Lehimize şek illenen bu yeni tabloyu diplomasimiz açısından son derece önemli ve ileri bir adım olarak görüyoruz. Bek lentilerin AB zemininde hak ettiği k arşılığı bulacağına inancımız tamdır. Öyle zannediyorum k i son 50 yılda Türk iye'nin diplomaside yaşadığı en başarılı olay oldu. Uluslararası camia, artık bunu gerek tiği şek liyle değerlendirecek , tecrit ve dışlama politik asının uygulandığı KKTC'ye k arşı bu politik alar son bulacak tır. Türk iye'nin başbak anı olarak her durumda ve her şart altında Kıbrıslı k ardeşlerimizin yanında olacağımızı bir k ere daha ifade ediyorum. Buradan bir daha rica ediyorum: Birliğimizi, beraberliğimizi Özgöker, Uğur; "Türk Dış Politikasının Kilit Konusu: Kıbrıs Sorunu", Yenigün, Efegil, a.g.e., s. 588. 371 Hasan Ünal, "Kıbrıs'ta gidişat", Zaman,28.05.2004, (Erişim) http://www.zaman.com.tr/null/kibrista-gidisat_53132.html, 19 Şubat 2012. 370 118 Bu söylemde öncelikle referandumdan çıkan sonuç planın 372 bozmayınız." uygulanmasını engellemiş olsa da bir dış politika başarısı elde edildiği ortaya konmuştur. Başarı olarak ortaya konan ise Kıbrıs sorununda yıllardır uluslararası camia tarafından çözümsüzlüğe neden olması dolayısıyla yaptırımlar uygulanan Türk tarafının artık bu negatif algıyı etkisiz hale getirmesidir. Dolayısıyla bundan sonra Türk tarafına yönelik izolasyonlar dâhil her türlü tek taraflı olumsuz karara gerekçe gösterilen politik mazeretin önüne geçildiği mesajı verilmiştir. Son elli yılın en önemli dış politika başarısı şeklindeki niteleme ise iç politikaya yönelik popülist bir söylemdir. Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök de "Referandum sonuçları çok tartışıldı ama içinde bulunduğumuz durum bize diplomatik üstünlük sağlayan bir durum" şeklinde açıklamada bulunmuştur. 373Türk dış politikası aktörlerinden Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök de hükümetle aynı söylemde bulunarak referandum kararının Türk tarafının diplomasideki elini güçlendireceği mesajını vermiştir. MGK bildirisinde ise şu ifadelere yer verilmiştir: "(…) Bu sonuç ile Kurul, BM ve AB'nin dengeli ve yaşayabilir olarak nitelendirdiği k apsamlı çözüm planına büyük bir çoğunluk la olumsuz yanıt veren Rum tarafının 1 Mayıs 2004'te AB'ye girecek olmasına k arşılık , plana olumlu yanıt veren Kıbrıs Türk tarafının dışarıda bırak ılmasının çelişk ili ve adaletsiz bir durum yarattığını saptamıştır.(…)" kullanılarak 374 MGK Bildirisinde de adalet topos'u Türk tarafının referandumun ardından karşılaşabileceği tüm engellemelerden mağdur olacağı mesajı verilmiştir. Ayrıca yük topos'u kullanılarak bundan sonra Kıbrıs sorunundaki çözümsüzlüğün ve Türkiye'nin AB sürecindeki Kıbrıs sorunundan kaynaklanan engellemelerin sorumluluğunun AB'ye ait olduğu ortaya konmuştur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, KKTC'nin uzun yıllar boyunca çözüme yanaşmayan, uzlaşmacı tavırdan uzak, masadan kaçan taraf olarak görüldüğünü hatırlatarak, "Şimdi Avrupa'da da Türk iye'de de herk es Türk ler hak lı diyor. "Kıbrıs'ta taşlar oynadı", Sabah,26.04.2004, http://arsiv.sabah.com.tr/2004/04/26/siy101.ht ml, 22 Şubat 2012. 373 "Özkök: En hayırlısı oldu", Sabah,27.04.2004, http://arsiv.sabah.com.tr/2004/04/27/siy106.ht ml, 22 Şubat 2012. 374 "MGK: Vaatler yerine getirilsin", Hürriyet, 26.04.2004, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/04/26/449096.asp, 22 Şubat 2012. 372 (Erişim) (Erişim) (Erişim) 119 Belk i tam olarak istedik lerimizi elde edemedik ama psik olojik mücadeleyi k azanmayı başardık " demiştir. 375 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın son 50 yılın en önemli diplomatik başarısı olarak nitelendirdiği referandum sonucu, Kıbrıs sorununda dünya kamuoyunun uzun yıllardır Türkiye üzerindeki baskının kırılması anlamına gelmektedir. Rum tarafının çözüme yanaşmadığı, Türk tarafının ise adada barışı istediği bir anlamda dünyaya gösterilmiştir. Başbakan ve Genelkurmay Başkanının söylemleri ile MGK bildirisine bakılırsa referandum stratejisinin Rumların "hayır" oyu vereceği tahmin edilerek şekillendirildiği izlenimini doğurmaktadır. Güney Kıbrıs, nasılsa üye olduğuna göre Kıbrıslı Türklerin üzerindeki baskının kırılması açısından referandum sonucunun olumlu olduğu yönünde Ankara'da bir görüş birliği olmuştur. Dolayısıyla bu politika ile Türkiye ve KKTC üzerindeki uluslararası eleştirilerin sonlandırılması beklenmiştir. Her ne kadar AKP'nin Kıbrıs politikası Türk dış politikasının geleneksel yaklaşımıyla çatışsa da hükümet ve ordu kanadının ortak hareket etmesi Türkiye'ye gelecek süreçte kullanacağı önemli bir dış politika kozu vermiştir. AB Konseyi Genel Sekreteri ve Ortak Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Javier Solana, 1 Mayıs 2004'te Güney Kıbrıs'ın da dâhil olduğu yeni genişleme sürecinin imzalarının atılmasına saatler kala yaptığı açıklamada "Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde artık Kıbrıs gibi bir sorunun kalmadığını" ifade etmiştir. Solana, KKTC'nin tanınmasının hata olacağını, KKTC'nin tanınmasının adanın bölünmüşlüğünü tescil edeceğini söylemiştir. "Rumlar hayır diyerek bu hatayı kendileri yapmadı mı?" şeklindeki soruyaysa, "Ama birileri hata yaptı diye diğerlerine hata yapma imkânı doğmamalı" cevabını vermiştir. 376 Güney Kıbrıs'ın tam üyeliğini resmen ilan ettiği gün Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, şunları söylemiştir: "Rumlar AB'ye tam üye oldular. Onlarla toplantılarda "Erdoğan: Kıbrıs konusunda psikolojik mücadeleyi kazandık", Zaman, 29.05.2004, (Erişim) http://www.zaman.com.tr/dis-haberler_erdogan-kibris-konusunda-psikolojik-mucadeleyikazandik_53700.html, 23 Şubat 2012. 376 Selçuk Gültaşlı, "Solana: Artık Kıbrıs sorununuz yok", Zaman, 01.05.2004, (Erişim) http://www.zaman.com.tr/gundem_solana-artik-kibris-sorununuz-yok_43729.html, 23 Şubat 2012. 375 120 bir araya geleceğiz. İster istemez muhatap alacağız, el sık ışacağız. Bu k açınılmaz. Onların burada büyük elçilik açmaları, onları resmen ayrı bir devlet olarak tanımamız, bir süreç. Nasıl harek et ettik lerine bak acağız. Bak alım orada iyi niyetli mi muhalefet ediyorlar, Türk iye ve Türk lere k arşı problemler mi çık arıyorlar, bak acağız." 377 Bu söylemde popülist bir söylem kullanılmadan dış politik gelişmelere bakılarak izlenecek stratejinin ortaya çıkacağı vurgulanmıştır. Bu noktada referandum kararının Türk dış politikası aktörlerine sağladığı psikolojik avantajın izleri görülmektedir. B. 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesine Doğru Türk Dış Politikasında Söylem Analizi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan partisinin grup toplantısında AB ile yaşanan son gelişmelerle ilgili şunları ifade etmiştir: "Aralık 2004'te asıl büyük sınavı biz değil, AB verecek tir. Eğer AB bizim isteğimiz doğrultusunda bir k arar oluşturamazsa Türk iye, sahip olduğu büyük potansiyelle ak acağı yeni bir mecra bulmak ta zorluk çek meyecek tir. Ancak , Türk iye'yi gösterdiği büyük uyum gayretine rağmen dışarıda bırak an bir çek ecek tir." AB, artık bir daha Avrupa ideallerinden bahsetmek te büyük güçlük Bu söylemde tehdit topos'u ön plana çıkarılarak Türkiye'ye 378 müzakere tarihi verilmemesi halinde Türkiye'nin AB sürecine son vereceği vurgulanmıştır. Özellikle AB uyum yasaları, AB ile kurulan yakın ilişkiler ve Annan planındaki Türk tarafının yaklaşımına göndermede bulunularak sorumluluk topos'uyla Türkiye'nin sorumluluklarını yerine getirdiği ve AB'nin atması gereken adımlar olduğu ortaya konmuştur. Brüksel'deki AB-Türkiye Ortaklık Konseyi toplantılarına katılan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, şunları dile getirmiştir: "Türk iye'nin AB yolunda yaptığını bugüne k adar hem Avrupa'da hem de Türk iye'de k imse rüyasında bile göremezdi. Herk es hayretle ve şaşk ınlık la, yaptığımız çalışmaları tak ip ediyor.(…) Türk iye son yaptığı anayasa değişik lik leri ile AB k riterlerinin k arşılanması alanında k ritik eşiği aştı. Artık AB sürecini risk e atmak istemiyoruz. Direnen ve müdahale eden olursa da, bunu k esinlik le tolere etmeyeceğiz.(…) Bunları yaptık tan sonra artık biz münak aşasız müzak erelerin başlaması "Tanıma-ma diyaloğu", Sabah,02.05.2004, http://arsiv.sabah.com.tr/2004/05/02/siy101.ht ml, 25 Şubat 2012. 378 "Erdoğan: AB olmazsa başka mecra bulunur", Yeni Şafak,05.05.2004, http://yenisafak.com.tr/arsiv/2004/mayis/05/p01.ht ml, 1 Mart 2012. 377 (Erişim) (Erişim) 121 gerek tiği k anısındayız. çalacağız.(…)" Artık AB'nin k apısını Güney Kıbrıs, Kıbrıs 379 çalıyoruz. Cumhuriyeti Hem de k ırıncaya adı altında k adar AB üyesi olduktan sonra Türkiye'ye müzakere tarihi verilmesi amacıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün daha önceki yıllarda Mesut Yılmaz'ın yaptığı gibi "politik blöf" olarak nitelendirilebilecek bir dil kullandıkları görülmüştür. Bir yandan tehdit topos'uyla popülist bir dış politika dili geliştirilmiş bir yandan da sorumluluk topos'uyla Türkiye'nin eylemsel düzeyde yaptıkları ortaya konmuştur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Paris'teki Uluslararası Konferans Merkezi'nde düzenlenen basın toplantısında 17 Aralık'ta yapılacak AB Zirvesini değerlendirmiştir: "17 Aralık 2004'te yapılacak zirve, Türk iye açısından bir tam üyelik zirvesi değildir. Bu, müzak ere sürecinin onayına yönelik bir tarihtir.(…) Tabi, müzak ere sürecinin başlamasından sonra tam üyelik le ilgili süreç, 5 yıl mı sürer, 10 yıl mı sürer, bunu bilemeyiz. Müzak ere süreci içerisindek i performansımızla alak alı bir k onudur.(…) 17 Aralık 'ta olumsuz bir cevap çık acak olursa, biz Kopenhag siyasi k riterlerinin adını Ank ara k riterleri k oyar, yolumuza aynen devam ederiz. Yani bizim için değişen bir şey olmaz." 380 Recep Tayyip Erdoğan, bu açıklamasına 17 Aralık zirvesinin gerçek içeriğini anlatarak başlamış ve iç kamuoyuna aşırı umut vaat etmekten kaçınmıştır. Recep Tayyip Erdoğan'ın zirveden olumlu bir karar çıkacağından emin olmadığı söylenebilir. Recep Tayyip Erdoğan, daha sonra tekrar "politik blöf" olarak nitelendirdiğimiz şekilde AB'yi uyarmayı tercih etmiştir. Recep Tayyip Erdoğan'ın olumsuz sonuçlara karşı Türkiye kamuoyuna mesaj verdiği ileri sürülebilir. "Ankara kriterleri" olarak ortaya konan ifade muğlak ve popülist bir söylem olarak değerlendirilebilir. AB Komisyonu Aralık 2004 Brüksel Zirvesi'nde dikkate alınacak İlerleme Raporunu381 6 Ekim 2004 tarihinde açıklamıştır. Raporda "Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirdiği ve bundan dolayı Fikret Aydemir, "Çıksa da kurtulsak", Sabah,20.05.2004, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/2004/05/20/gnd101.ht ml, 2 Mart 2012. 380 "Erdoğan: Zirve tam üyelik zirvesi değil", Hürriyet, 20.07.2004, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/07/20/492606.asp, 2 Mart 2012. 381 Türkiye'nin Katılım Yönünde İlerlemesi Hakkında 2004 Yılı Düzenli Raporu'nun tercümesi için bkz. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/data/AB/ilerleme_raporu.pdf, 14 Nisan 2013. 379 122 Türkiye ile müzakerelere başlanmasının önünde bir engel olmadığı, müzakerelerin başlangıç tarihinin ise Brüksel Zirvesi'nde verilmesi gerektiği" belirtilmiştir. 382 İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw Ankara'da Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'le yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, "Hiç kimse Türkiye hükümetinin elinden bu başarıyı alamaz" 383 demiştir. Başbakan Erdoğan Strasbourg'da düzenlediği basın toplantısında İlerleme Raporuyla ilgili olarak, " Bayrak yarışına benzetmiştim. Hedeflediğimiz ilk nok taya ulaştık . İlk yeşil ışığı geçtik . İlk etabı başarıyla geçtik . Komisyonun değerlendirme ve analizlerini geneli itibarıyla dengeli buluyoruz (…) AB Konseyi açık ve net bir öneri sunmuştur. Rapor olumlu olduğuna göre 17 Aralık 'tan sonra gecik mek sizin adım atılacak tır. Bek lentim 2005'in ilk birk aç ayında müzak erelerin başlamasıdır (…) " ifadelerini kullanmıştır. 384Bu söylemde 2004 İlerleme Raporu'nun ardından müzakere tarihinin alınmasının önündeki en büyük engelin aşılmış olmasının olumlu havası görülmektedir. Başbakan Erdoğan, 2005 yılında müzakerelerin başlatılacağına dönük beklentisini açıkça belirterek siyasi risk almış olsa da bu şekilde AB'nin müzakere tarihi verilmesi konusunda bir gecikmeye neden olmasının önüne geçmek istemiştir. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, NTV'ye konuşmuştur. Abdullah Gül, ''Biz her şeyi yüzde yüz çok güzel gösterme durumunda olmadık . Zafer çığlık ları yapmadık . Hâlbuk i büyük bir olay. AB bir gerçek le ilk defa k arşı k arşıya k aldı. Bu gerçeğin şak a olmadığını gördü. Müzak erelere başlanması yönündek i tavsiye k ararı tarihi bir adımdır. Bunun k olay bir yol olmadığını her zaman söyledik . Unutmamalıyız büyük ülk eler AB'ye hep mücadele ederek girmişler (…) Bazı tek nik k onular var. Biz 4 yıl içinde 8 ayrı k omitede tarama yaptık . Bunları bir k ez daha yapalım diyorlar, biz de ne gerek var diyoruz (…)Türk iye'de serbest piyasa ek onomisi yok da Romanya ve Bulgaristan'da mı var? Onlar üye oluyor artık . Bunların düzeltilmesini isteyeceğiz. Bunları aşacağımıza inanıyorum (…) Serbest dolaşım AB'nin ruhudur. Engellenemez. AB'nin ruhuna ayk ırı olur. Bu tip ayrıcalık lar müzak ere süreci bittik ten sonra ortak lık anlaşması sırasında biz k abul edersek olur. Bunlar Günuğur, a.g.e., s. 194. "Türkiye İçin Son Derece Önemli Gün", VOA Amerika'nın Sesi, 07.10.2004, (Erişim) http://www.amerikaninsesi.com/content/a-17-a-2004-10-07-18-1-87954102/827430.html, 7 Mart 2012. 384 Deniz Zeyrek, "Hükümetin keyfi yerinde", Radikal, 07.10.2004, (Erişim) http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=130455, 7 Mart 2012. 382 383 123 hoşumuza gitmeyen şeyler. Ayarlanacak bazı ayrıcalık lar var. Bunları k onuşacağız. Sak lamıyoruz. Ama bunlar atılan tarihi adımı gölgelememeli. Aralık ayına k adar hoşumuza gitmeyenleri daha iyi duruma getirmek için uğraşacağız (…) Üyelik Türk iye'nin performansına bağlıdır. Uzun olacağını başından söyledik . Onun için niye müzak ere süreci uzun sürüyor diye k imse telaşlanmamalı. Belk i biz uzatmak isteriz bu süreyi. Belk i sürenin uzaması işimize gelebilir. Şartlara bağlı. AB o zaman nasıl olacak , gelişmeler nedir bilemezsin. Yeter k i sizin bindiğiniz raylar tek istik amete, istasyona sizi götürsün. O da tam üyelik istasyonudur (…)" ifadelerini kullanmıştır. 385 Dışişleri Bakanı Abdullah Gül söyleminde öncelikle AB'nin İlerleme Raporu'nda Türkiye ile müzakerelere başlanmasına yönelik tavsiye kararının Türkiye-AB ilişkilerinde daha önce varılmamış bir aşama olduğunu popülist bir dil yerine sürece yönelik genel bir tespitle ortaya koymuştur. Abdullah Gül, ardından serbest dolaşım konusunda AB'li bazı yetkililerinin ve Avrupalı bazı siyasi grupların Türkiye'ye yönelik ayrıcalıklı bir durum yaratılacağına dönük açıklamalarına göndermede bulunarak yük topos'uyla bunun AB ruhuna aykırı olacağı mesajını topos'uyla vermiştir. Abdullah Türkiye'nin üzerine Gül, söyleminde düşenleri son yapacağına olarak vurgu sorumluluk yapmıştır. Türkiye'nin müzakere sürecinde esas sorumluluk sahibi olduğunu belirten Abdullah Gül, Türkiye'nin üzerine düşenleri tamamıyla yerine getirmesinin sürecin uzun sürmesinden daha önemi olduğunu ortaya koymuştur. Gül'ün popülist bir söylem tarzı yerine Türkiye'nin sorumluluklarını açık bir dille kabul etmesi çok önemlidir. C. 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesinin Ardından Türk Dış Politikasında Söylem Analizi Brüksel Zirvesi'ndeki görüşmeler ve tartışmalar esas itibariyle Türkiye üzerine yoğunlaşmıştır. Türk delegasyonu masada yer almamakla birlikte "küçük bir odaya alınmış, dönem başkanlığını yürüten İngiltere ve diğer delegasyonlar ile Türkiye arasında "Azınlıklar ifadesi rapordan çıkartıldı", http://arsiv.sabah.com.tr/2004/10/08/siy100.ht ml, 8 Mart 2012. 385 bir mekik Sabah,08.10.2004, diplomasisi (Erişim) 124 yaşanmıştır." 386Nihayetinde zirveden Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine en geç 3 Ekim 2005 tarihinde başlanması kararı çıkmıştır. 387 Zirve Sonuç Bildirgesinde önce Türkiye'nin reform sürecindeki ilerlemesinden memnuniyet duyulduğu belirtilerek "Ankara Anlaşması'nın AB'ye yeni üyeleri kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Türkiye'nin AB'nin yeni üyeleri için hazırlanacak protokolü imzalayacağını beyan etmesi memnuniyetle karşılanmıştır. Buna karşılık, Türkiye'nin mevcut sınır ihlallerinde barışçı çözüm yollarını araması gerektiği ve gerektiğinde Uluslararası Adalet Divanı'na (UAD) giderek katılım sürecindeki tıkanıklıkların önüne geçmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca Türkiye'nin Kopenhag kriterlerini büyük ölçüde yerine getirmesine rağmen AB Komisyonunun tespit ettiği 6 yasa değişikliğini daha yapması gerektiği belirtilmiştir. Bu şartlar karşılanması halinde de katılım müzakerelerinin en geç 3 Ekim 2005'te başlayacağı öngörülmüştür." 388 Haydar Çakmak'a göre 17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi karar metni "diplomatik bir metindir ve yoruma açıktır." Bazıları metni Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğinin sonuna gelindiği, bazılarıysa Türkiye'nin AB üyeliğinin sonsuz bir belirsizliğe mahkûm ettiği şeklinde yorumlamışlardır. Karar metninin 23.maddesinde şu ifade kullanılmıştır: "Bu müzakereler, sonucu önceden garanti edilemeyen açık uçlu bir süreçtir." Bu ifadeler bile tek başına Türkiye'nin üyeliğine bir mazeret olarak yorumlanabilir. Bunun dışında siyasi koşullar özellikle Türkiye ile Yunanistan arasındaki kıta sahanlığı, kara suları, FIR hattı meseleleri ile Güney Kıbrıs'ın tanınması ve Kıbrıs sorununun çözülmesini içermektedir. Ayrıca, AP'nin 15 Aralık 2004'te almış olduğu tavsiye kararı 21.maddede resmileştirilerek Türkiye'nin gelecekte önüne koyulabileceğinin işareti verilmiştir. AP'nin ilgili tavsiye kararı sözde Ermeni soykırımı, Ermenistan sınırının açılması, Türkiye'deki azınlık hakları, yerel dillerin ve kültürlerin geliştirilmesi, Kürt sorunu ve Dicle-Fırat sularının Günuğur, a.g.e., s. 201. 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirgesi orijinal metni için bkz. Official Website of the European Union, (Erişim) http://www.consilium.europa.eu/ueDocs/cms_Data/docs/pressData/en/ec/83201.pdf, 15 Nisan 2013. 388 Baykal, Arat; Oran III.cilt, a.g.m., s. 353. 386 387 125 kullanımı sorunu gibi AB ile doğrudan ilgisi olmayan konuları kapsamaktadır. 389 Zirvede kararının Türkiye çıkmasının ile 3 Ekim 2005'te müzakerelerin başlatılması ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ilk açıklamasında şunları söylemiştir: (…) Netice olarak , Türk iye hamdolsun müzak ere sürecinin tarihini k esin ve net olarak 3 Ek im 2005 olarak almıştır. Hedef tam üyelik ti, tam üyeliği de almıştır.(…) Bu netice bizim için bir rehavet neticesi olamaz. Bu netice bundan sonra daha da çok çalışmamızın işaretidir, gereğinin ifadesidir.(…) 3 Ek im'e k adar tabi önümüzde bir hazırlık süreci var. Bu hazırlık sürecini gayet iyi değerlendireceğiz ve 3 Ek im'den itibaren de müzak erelere Türk iye başlamış olacak .(…) Türkiye'ye dönüşünde karşılanmış, edilmiştir. üzerinde partililer "İşte lider, tarafından işte AB" çok Recep Tayyip Erdoğan, büyük bir yazan bir çiçek coşkuyla hediye Başbakan Erdoğan'a yapılan karşılama töreniyle, bundan 9 yıl 390 önce Başbakan Tansu Çiller'e Gümrük Birliği kararının ardından yapılan karşılama töreni ve iki başbakanın açıklamaları arasında çok büyük benzerlikler vardır. İki liderin de AB ile varılan anlaşmaları iç siyasette kullanmak istedikleri açıktır. Ancak, Türkiye'ye müzakere tarihi verilmesi ile Gümrük Birliği kararının imzalanmasının AB'ye tam üyelik yolunda sağladığı avantaj konusunda nitelik farkı bulunmaktadır. Bu açıdan, müzakere tarihinin alınmasının AB'ye tam üyelikle doğrudan ilgisi olduğu vakadır. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de, "Şunu bilin k i, aslında bütün dünya şunu biliyor k i, bugünk ü Türk iye ile yarınk i Türk iye birbirinden çok fark lı olacak tır. Siyaseten fark lı olacak tır, ek onomik olarak fark lı olacak tır.(…) Bu tarihi olayı gerçek leştirmek partimize, hük ümetimize nasip olduğu için ne k adar övünsek vermiştir. azdır.(…)" şeklinde beyanat Dışişleri bakanı Abdullah Gül'ün söylemi müzakere tarihinin 391 alınmasını "tarihi olay" şeklinde nitelemekte ve gelece dönük olumlu bir algı yaratmaya çalışmaktadır. Bu söylem esasen iç kamuoyuna yöneliktir. Ancak AB'ye tam üyelik yolunda müzakere tarihinin alınarak tam üyelik öncesi Çakmak, Haydar; "Avrupa Birliği ile İlişkiler", Ed. Çakmak , a.g.e., s. 987-989. "Hedef tam üyelikti o da alındı", Sabah,18.12.2004, http://arsiv.sabah.com.tr/2004/12/18/siy99.html, 10 Mart 2012. 391 "Yarınki Türkiye farklı olacak", Sabah,18.12.2004, http://arsiv.sabah.com.tr/2004/12/18/siy100.ht ml, 10 Mart 2012. 389 390 (Erişim) (Erişim) 126 hukuken son aşamaya geçilmesi 1963 Ankara Anlaşması'nın ardından diğer hiçbir üye ülkeyle olmadığı kadar uzun süren ve karmaşıklaşan Türkiye-AB ilişkileri açısından bir dönüm noktasıdır. Dolayısıyla, Türk dış politikası karar alıcılarının Gümrük Birliği kararının ardından oluşan psikolojiye sahip olmadıkları ve gerçekten bir dış politika başarısı elde ettiklerine kani oldukları görülmektedir. 17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi'nde AB'nin 3 Ekim 2005'te Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlaması kararlaştırılmıştır. Ancak, "müzakerelerin başlatılması Ankara Anlaşması ve Gümrük Birliği'nin Türkiye tarafından AB'ye yeni üye olmuş 10 ülkeye genişletilmesi şartına bağlanmıştır." 392 Bu şart Türkiye'nin Kıbrıs Cumhuriyeti'ni Ankara Anlaşması'na taraf ederek Kıbrıs Cumhuriyeti'ni üstü kapalı olarak tanıması anlamına gelmektedir. Türkiye, 29 Temmuz 2005'te Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanımak anlamına gelen "Ek Protokol"ü393imzalamış, ancak aynı gün bir "Deklarasyon" 394yayınlayarak bu imzanın belirtmiştir." 395 "Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanımak anlamına gelmediğini Uluslararası hukuk açısından "deklarasyon" tek taraflı bir Özer, Yonca; "Kıbrıs Meselesinin Türkiye-Avrupa Birliği İlişkilerindeki Rolü", Yenigün, Efegil, a.g.e., s. 569. 393 AB'nin Genişlemesinin Ardından Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu Arasında Bir Ortaklık Yaratan Anlaşma'ya Ek Protokol için bkz. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/data/AB/ekprotokolmetni.pdf, 10 Temmuz 2013. 394 Türkiye'nin Kıbrıs'la ilgili deklarasyonunda şu ifadelere yer verilmiştir: "1. Türkiye, Kıbrıs sorununa siyasi bir çözüm bulunması yönündeki kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu yöndeki tutumunu da açıkça ortaya koymuştur. Bu doğrultuda Türkiye, BM Genel Sekreteri’nin iki-kesimli yeni bir ortaklık devleti kurulmasını hedefleyen kapsamlı çözüme ulaşma yönündeki çabalarını desteklemeyi sürdürecektir. Adil ve kalıcı bir çözüm, bölgede barışa, istikrara ve uyumlu ilişkilerin tesisine önemli bir katkıda bulunacaktır. 2. İşbu Protokol’de atıfta bulunulan Kıbrıs Cumhuriyeti, 1960’ta kurulan asıl ortaklık devleti değildir. 3. Türkiye bu nedenle, Kıbrıs Rum makamlarının, hâlihazırda olduğu gibi, Kıbrıs’ta sadece ara bölgenin güneyinde otorite, denetim ve yetki icra ettiği ve Kıbrıs Türk halkını temsil etmediği şeklindeki tutumunu sürdürecek ve anılan makamların tasarruflarını buna göre muameleye tabi tutacaktır. 4. Türkiye bu Protokol’ün imzalanması, onaylanması ve uygulanmasının, Protokol’de atıfta bulunulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin herhangi bir biçimde tanınması anlamına gelmediğini ve Türkiye’nin 1960 Garanti, İttifak ve Kuruluş Anlaşmalarından kaynaklanan hak ve mükellefiyetlerini haleldar etmediğini beyan eder. 5. Türkiye, işbu Protokol’e taraf olmasının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile mevcut ilişkilerini değiştirmeyeceğini teyit eder. 6. Kapsamlı bir çözüm bulununcaya değin, Türkiye’nin Kıbrıs’a ilişkin tutumu değişmeyecektir. Türkiye, Kıbrıs’ta kapsamlı bir çözüm sonucunda oluşacak yeni ortaklık devleti ile ilişkiler tesis etmeye hazır olduğunu beyan eder." T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/ek-protokol-ve-deklarasyon-metni.tr.mfa, 10 Temmuz 2013. Özet olarak Türkiye'nin Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yer aldığı Ek Protokole imza atarak Güney Kıbrıs'ı tanıdığı anlamına gelecek hukuki durumu deklarasyonla ortadan kaldırmaya çalıştığı görülmektedir. 395 Özer, a.g.m., s. 569. 392 127 hukuki işlem olduğundan genellikle karşı taraf kabul etmedikçe hukuki sonuç doğurmadığı kabul edilmektedir. 396 Deklarasyon" 397yayınlayarak bağlamadığını, "Türkiye'nin AB Türkiye'nin Ek de 21 Eylül'de bir deklarasyonunun Protokolü imzalayarak hava "Karşı AB'yi ve deniz limanlarını Kıbrıs Cumhuriyeti'ne açmakla yükümlü olduğunu, aksi takdirde Gümrük etmiştir." Birliğini ilgilendiren müzakere Fuat Keyman, hükümetin Ek 398 yayınladığı deklarasyonla ilgili başlıklarının açılmayacağını ilan Protokolü imzaladıktan sonra şunları söylemiştir: "Bu imzalama ve deklarasyon eylemiyle Türkiye, bir taraftan AB ve tam üyelik müzakere sürecine, hukuki zeminde ciddi ve siyasi irade taşıyan bir aktör olarak yaklaştığını ortaya koymuştur; diğer taraftan da Kıbrıs sorunu içinde siyasi tanımanın ancak tam üyelik durumunda olabileceğini ve Annan Planı ile başlayan çözüm arayıcı ve yapıcı dış politika iradesini sürdüreceğini yazılı bir temelde belirterek, kendi konumunu siyasi zeminde güçlendirmiştir." 399 KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat da, Türkiye'nin deklarasyon hamlesiyle ile ilgili olarak, "İçerikle ilgili ayrıntılı tartışmalar yapılabilir. Ama sonuç olarak Türkiye'nin Ankara Antlaşması'nı 10 yeni üyeye genişletmesi AB Zirvesinde kabul ettiği bir husustu ve bunu gerçekleştirdi. Ve yine beklendiği gibi Kıbrıs'ı tanımadığını ve KKTC ile ilişkilerini bugün olduğu gibi sürdüreceğini ilan etti. "Tek taraflı uluslararası hukuk işlemleri, uluslararası hukukun tek bir uluslararası hukuk kişisinin irade açıklamasına hukuksal etkiler bağladığı hukuksal işlemleri belirtmektedir. " Ancak, uluslararası hukukta tek taraflı hukuksal işlemlerin bağlayıcılığıyla ilgili görüş birliğine varılamamıştır. Bkz. Pazarcı, a.g.e., s. 121. Bunun dışında "varlığı ve geçerlik koşulları bir andlaşma ya da yapılageliş kuralı ile düzenlenen bir tek taraflı uluslararası hukuk işleminin, üçüncü kişiler bakımından kimi yükümlülükler getirmesine mantıksal hiçbir engel yoktur." Bu açıdan tek taraflı uluslararası hukuk işlemlerini bağımlı ve bağımsız olmak üzere ikiye ayırmak faydalı görünmektedir. Deklarasyon veya bildiri, bağımlı tek taraflı hukuksal işlemlerden olup "bunların yapılmasının andlaşmada zorunlu olarak öngörülebilmesi yanında gerçekleştirilmeleri tarafların rızasına da bırakılmış olabilmektedir." Bkz. Pazarcı, a.g.e., s. 122-123. Dolayısıyla, deklarasyonun bağlayıcılığıyla ilgili olarak tek bir görüş olmamakla birlikte deklarasyonun bağlayıcı olabilmesi için ya andlaşmada yer alması ya da karşı tarafın onayı olması genel kabul görmektedir. 397 Deklarasyon metinlerinin karşılaştırması için bkz. Baykal, Sanem; "Ek Protokol Deklarasyonları" kutusu, Oran III.cilt, a.g.e., s. 361-362. 398 Özer, a.g.m., s. 570. 399 Fuat Keyman,"Türkiye, AKP; AB ve Kıbrıs", Zaman,04.08.2005, (Erişim) http://www.zaman.com.tr/yorum_prof-dr-e-fuat-keyman-turkiye-akp-ab-ve-kibris_198683.html, 11 Mart 2012. 396 128 Bu bir olaydır, gerçektir ve yerine getirilmiştir." şeklinde konuşmuştur. 400 Güney Kıbrıs hükümet sözcüsü ise şunları ifade etmiştir: "AB'ye katılım adayı olan bir ülkenin, katılmak istediği birliğe üye ülkelerden birini tanımadığını ilan etmesi üzücü. Bu kurumsal paradoks sürdürülemez. Özellikle de 25 üyeli birliğe katılım müzakerelerinin başlayacağı göz önüne alındığı zaman." 401 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İtalyan La Republica gazetesiyle yaptığı söyleşide AB ve Kıbrıs sorunu ilişkisiyle ilgili şu açıklamayı yapmıştır: "Bizden yeni adım bek leyenler hata ediyorlar. Güney Kıbrıs'ı tanımak Kopenhag k riterleri arasında değil. Biz o k riterlerin tümünü yerine getirdik . AB ile müzak erelere başlayabilmek için istenilen her şeyi tamamladık . Şimdi yeni talepler, yeni k oşulların sırası değil. Kaldı k i Güney Kıbrıs, adanın tümünü de temsil etmiyor. Öncelik le sınır sorunlarını halletsinler, daha sonra tartışırız." hükümetin Annan Planı referandumunun 402 Bu söylemde ardından Kıbrıs sorununda ve ardından müzakere tarihinin alınmasıyla AB ile ilişkilerde özgüvenini arttırdığı açıklıkla görülmektedir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan getirilmesini güçlü öncelikle bir Türk şekilde tarafına dile verilen getirirken taahhütlerin yerine Güney Kıbrıs'ın Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında tüm Kıbrıs adasını temsil etmeye yetkili olmadığını tekrar ortaya koymuştur. Bu söylemde tehdit topos'u ve yük topos'u kullanılmıştır. Böylece AB'ye Türkiye'nin önüne yeni şartlar getirmesinin önüne geçilmek istenmiştir. Türk dış politikası karar alıcılarının bu özgüveni ve söylemsel tutarlılığı sürdürdüğü görülecektir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 3 Ekim 2005 tarihinde başlaması kararlaştırılan müzakerelerle ilgili olarak şunları ifade etmiştir: "(…)Müzak ere Çerçeve Belgesi'ni tasarı haline getirmek bizim görevimiz değil. Kimin görevi ise o bunu gerçek leştirecek . 3 Ek im'de de müzak erelere başlayacağımızı biliyoruz. AB Daimi Temsilciler Komitesi k ararını veremedi. Demek k i 3 Ek im sabahı verecek . Fak at bu saatten sonra 17 Aralık ve Haziran Müzak ere Çerçeve Belgesi Taslağı vardı. Bunlar dışında herhangi bir şeyi "Talat: Çözüm olmadan tanıma olmaz", Sabah,30.07.2005, http://arsiv.sabah.com.tr/2005/07/30/gnd96.html, 11 Mart 2012. 401 "Rum yönetimi: Deklarasyonu üzüntüyle karşıladık", Sabah, 30.07.2005, http://arsiv.sabah.com.tr/2005/07/30/gnd95.html, 11 Mart 2012. 402 "Türkiye kesip atmaya hazır", Hürriyet, 04.09.2005, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/09/04/696593.asp, 17 Mart 2012. 400 (Erişim) (Erişim) (Erişim) 129 k abul etmemiz mümk ün değildir (…)" Bu söylemde de Türkiye'ye artık yeni siyasi 403 engellemeler ve şartlar getirilmesinin önüne geçmek için tehdit topos'u kullanılarak 3 Ekim 2005 öncesi AB'ye mesaj verilmiştir. Bu söylem de Annan Planı referandumunun ardından Türk dış politikası karar alıcılarında oluşan özgüveni yansıtmaktadır. AB'nin Türkiye'ye müzakere tarihi vermesinin ardından psikolojik üstünlüğü ele geçiren Türk dış politikası aktörleri, Müzakere Çerçeve Belgesinin imzalanmasından önce olası yeni olumsuz gelişmeleri bertaraf etmek için bu psikolojik üstünlüğü kullanmışlardır. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de AB ile tam üyelik müzakerelerinin başlamasına iki gün kala şunları söylemiştir: "Çağdaş ve evrensel değerleri benimsemiş olan Türk iye, üyelik yolunda üzerine düşen sorumluluk ları içtenlik le yerine getirmek tedir. Avrupa'nın önüne önyargılardan oluşan bir duvar örmenin hiç k imseye yararı yok tur. Bizim önümüze k onacak her yeni engel gerçek te Avrupa'nın önünü k apayacak bir duvarın taşları olacak tır." Hükümetin ardından Türk dış politikasının 404 diğer bir aktörü olan Cumhurbaşkanı da hükümetle aynı söylemsel tutarlılığı sürdürmüş ve tehdit topos'u ve sorumluluk topos'unu kullanarak AB'nin Türkiye'ye yeni bir engel yaratmasının önüne geçmek istemiştir. Bu noktada Türk dış politikası aktörlerinin koordineli hareket ettikleri görülmektedir. D. 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi Süreci Söylem-Eylem Analizi 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi sürecinde öncelikle Kıbrıs sorunu ön plana çıkmış ve BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın hazırladığı çözüm planı hem Kıbrıs'ta Türk ve Rum tarafında referanduma sunulmuştur. AKP hükümeti bu süreçte Kıbrıs sorununda geleneksel Türk dış politikası yaklaşımının dışına çıkacağını söylemsel düzeyde açıkça ortaya koyarken Annan Planı'nın Kıbrıs'ta federasyon tezini kabul etmiş ve Türk tarafının "Erdoğan: Başka şart olmaz", Sabah, 30.09.2005, http://arsiv.sabah.com.tr/2005/09/30/siy105.ht ml, 11 Temmuz 2013. 404 "Önyargılardan duvar örmeyin", Hürriyet,01.10.2005, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/10/01/709809.asp, 19 Mart 2012. 403 (Erişim) (Erişim) 130 geleneksel konfederasyon tezine karşı çıkmıştır. Planı açıkça destekleyen AKP hükümetinin ve Kıbrıs Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın gayretleriyle plan KKTC'de "evet" oyu almıştır. Güney Kıbrıs, Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında AB'ye tam üyeliğini garantilediği için Rum tarafında plana "hayır" oyu çıkması sürpriz karşılanmamıştır. Referandum öncesi Türk hükümetinin söylemleri "evet" oyu merkezli ortaya konurken referandum sonucu "son elli yılın en önemli dış politika başarısı" şeklinde popülist bir söylemle ifade edilmiştir. Ancak bu söylem abartılı ve iç kamuoyuna dönük olsa da eylemsel bir karşılığının olduğu zamanla ortaya çıkmıştır. Türk dış politikası aktörlerinin referandum sürecinde koordineli hareket ettiği ve referandum sonucunun bu haliyle çıkacağı tahmin edilerek Kıbrıs sorununda uluslararası camia tarafından uzun yıllar boyunca çözümsüzlüğün sebebi olarak gösterilen Türk tarafı üzerindeki negatif algıyı kırarak psikolojik üstünlüğün el değiştirmesinin hedeflendiği anlaşılmaktadır. Bu psikolojik üstünlük esas itibariyle Türk tarafının her türlü fedakârlığı yapmasına rağmen ve Kıbrıs'ta çözüme bu kadar yaklaşılmışken Rum tarafının çözümsüzlükten yana olduğunun tüm dünyaya gösterilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. KKTC'ye yönelik izolasyonların da verilen tüm sözlere rağmen kaldırılmaması Türk dış politikası aktörlerinin elini daha da güçlendirmiştir. Böylece Türkiye'nin AB'ye tam üyelik için müzakere tarihi alması için ortaya koyduğu tüm çabaların (hem uyum yasaları hem de Annan Planı referandumundaki politikası) ödüllendirilmesi ve Kıbrıs sorunu dolayısıyla Türkiye'nin önüne çıkarılabilecek engelleri bertaraf etmesi büyük ölçüde sağlanmıştır. 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi öncesi bu psikolojik üstünlük ve özgüven Türk dış politikası aktörleri tarafından söylemlere yansıtılmıştır. Zirve öncesinde tehdit topos'unun ön plana çıkması bunun göstergesidir. Türkiye'nin her türlü fedakârlığı yaptığı buna karşılık zirvede Türkiye'ye yönelik olası ters bir kararın çıkması halinde alınacak önlemler tehdit topos'uyla ortaya konulmuştur. Müzakere tarihinin alınmasıyla Türk dış politikası aktörlerinin söylemlerinin eylemsel karşılığın alınmasının neticesinde Türkiye'nin üzerine düşenleri yapacağına yönelik sözleri sorumluluk topos'uyla rasyonel bir şekilde ifade edilmiştir. Türk dış politikası aktörleri müzakere tarihinin 131 alınmasının ardından AB müktesebatına uygun olarak Ankara Anlaşması'nı 2004'te üye olan yeni on üye ülkeye genişletirken bir deklarasyonla Güney Kıbrıs'ın Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında AB üyesi olmasının tanınmadığını ortaya koymuşlardır. AB'nin de karşı deklarasyonuyla süreç günümüzdeki haline gelmiştir. Burada Türk dış politikası aktörleri Annan Planı referandumu ve ardından 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi'nde müzakere tarihinin alınmasının psikolojik üstünlüğü ve özgüveniyle Kıbrıs sorunundaki tutarlılığını söylemsel düzeyde sürdürmüştür. Kıbrıs sorunundaki bu tutarlılık AKP hükümetini geleneksel Türk dış politikası ile hem aynı hem de farklı bir çizgiye oturtmaktadır. Deklarasyon krizinin ardından Türk dış politikası aktörlerinin söylemleri kendi içindeki tutarlılığını sürdürürken eylemsel olarak önce Kıbrıs sorununda Türk tarafının psikolojik üstünlüğü eline geçirmesi hem de müzakere tarihinin alınmasıyla söylem-eylem tutarlılığı büyük ölçüde sağlanmış gözükmektedir. III. 3 EKİM 2005 MÜZAKERE ÇERÇEVE BELGESİ VE ARDINDAN DURAKLAYAN MÜZAKERE SÜRECİ A. Müzakere Sürecinin Başlaması ve Türk Dış Politikasında Söylem Analizi AB Dışişleri Bakanlarının iki gün süren tartışmalarının ardından Müzakere Çerçeve Belgesi 405Türkiye ile imzalanmıştır. Böylece, Türkiye Türkiye için Müzakere Çerçeve Belgesi'nin resmi çevirisi için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/MuzakereCercevesi/Muzakere_Cercevesi_2 005.pdf, 10 Temmuz 2013. Belgeye göre müzakerelerin üç esas üzerinden yürütülmesi öngörülmüştür: "1. Kopenhag siyasi kriterlerinin istisnasız olarak uygulanması, siyasi reformların derinleştirilmesi ve içselleştirilmesi. 2. AB Müktesebatının üstlenilmesi ve uygulanması. 3. Sivil toplum diyalogunun güçlendirilmesi ve bu çerçevede hem AB ülkelerinin kamuoylarına, hem de Türkiye kamuoyuna yönelik olarak bir iletişim stratejisinin yürütülmesi." AB Müktesebatı fasıl başlıkları şunlardır: 1) Malların Serbest Dolaşımı, 2) İşçilerin Serbest Dolaşımı, 3) İş Kurma Hakkı ve Hizmet Sunma Serbestisi, 4) Sermayenin Serbest Dolaşımı, 5) Kamu Alımları, 6) Şirketler Hukuku, 7) Fikri Mülkiyet Hukuku, 8) Rekabet Politikası, 9) Mali Hizmetler, 10) Bilgi Toplumu ve Medya, 11) Tarım ve Kırsal Kalkınma, 12) Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı, 13) Balıkçılık, 14) Taşımacılık Politikası, 15) Enerji, 16) Vergilendirme, 17) Ekonomik ve Parasal Politika, 18) İstatistik, 405 132 aday ülke statüsünden müzakere yapılan ülke statüsüne yükselmiştir. Avusturya'nın ısrarla üzerinde durduğu "imtiyazlı ortaklık" ifadesi yerine de "tam üyelik aşamasında AB'nin hazmetme kapasitesinin dikkate alınması" şeklinde bir ifade metne koyulmuştur. 406Türkiye'nin müzakere sürecindeki başarısının dikkate alınacağı belirtilerek müzakerelerin "ucu açık bir süreç" olduğu ortaya konmaktadır. Müzakere sürecinde "AB'nin Türkiye'yi hazmetme kapasitesine" özellikle vurgu yapılarak "Türkiye'nin siyasi kriterleri karşılayacağı öngörüsüyle" müzakere süreci başlatılmıştır. 407 Türkiye'nin AB'nin "temel ilkelerini sürekli ve ciddi olarak tehdit etmesi halinde müzakerelerin Protokol'den uygulaması askıya alınacağı" kaynaklanan ifade edilmektedir. yükümlülüklerini beklenmektedir. Ayrıca yerine Müzakere Türkiye'nin getirmesi Çerçeve ve Ek KOB'u Belgesi'nde "derogasyonlar, özel düzenlemeler ve uzun geçiş süreleri gibi hükümler" öngörülmektedir. Müzakere sürecinde "Türkiye'nin kurumlarını, idari ve yargı sistemini AB standartlarına yükseltmesi" istenmektedir. 408 İmzaların ardından Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, "Bu nok taya ulaşmamız k olay olmadı. Kırk yılı aşk ın zaman içinde, ilişk ilerimizde pek çok iniş çık ış yaşadık . Türk iye'nin k arşılaştığı zorluk lara rağmen, AB'ye tam üyelik hedefimizden şaşmadık ." şeklinde konuşmuştur. 409Bu söylem, müzakere sürecinin Türkiye-AB ilişkilerinde üyelik öncesi son nokta olmasını Türk dış politikasının devamlılığı esası üzerinden ortaya koyarken Türkiye'nin daha önceki hükümetlerinin de yaşadığı sıkıntılara vurgu yapılmıştır. Müzakere Çerçeve Belgesi'nin imzalanmasının dış politika başarısı olduğu AB'ye tam üyeliğe oldukça 19) Sosyal Politika ve İstihdam, 20) İşletmeler ve Sanayi Politikası, 21) Trans-Avrupa Şebekeleri, 22) Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu, 23) Yargı ve Temel Haklar, 24) Adalet, Özgürlük ve Güvenlik, 25) Bilim ve Araştırma, 26) Eğitim ve Kültür, 27) Çevre, 28) Tüketicinin ve Sağlığın Korunması, 29) Gümrük Birliği, 30) Dış İlişkiler, 31) Dış, Güvenlik ve Savunma Politikaları, 32) Mali Kontrol, 33) Mali ve Bütçesel Hükümler, 34) Kurumlar, 35) Diğer Konular. Ayrıntılı bilgi için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=37&l=1, 10 Temmuz 2013. 406 "Viyana direnemedi", Yeni Şafak,04.10.2005, (Erişim) http://yenisafak.com.tr/arsiv/2005/ekim/ 04/p01.ht ml, 22 Mart 2012. 407 Baykal, Arat; Oran III.cilt, a.g.m., s. 365. 408 Baykal, Arat; Oran III.cilt, a.g.m., s. 366. 409 "Gül: Türkiye-AB ilişkilerinde tarihi bir gün", Zaman,04.10.2005, (Erişim) http://www.zaman.com.tr/dis-haberler_gul-turkiye-ab-iliskilerinde-tarihi-bir-gun_216191.html, 22 Mart 2012. 133 yaklaşıldığı mesajı verilerek ortaya konmuştur. 1990'lı yıllarda Türk dış politikası karar alıcılarının AB ile ilişkilerde yaşanan her olumlu gelişmeyi AB'ye tam üyelik gerçekleşmiş veya Avrupa medeniyetinin bir parçası olunmuş gibi yansıtan iç politikaya yönelik popülist dış politika söylemlerinin aksine Türkiye'nin AB'ye tam üyelik öncesi hukuken son sürece girilmesinin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül tarafından Türk dış politikasının devamlılığı üzerinden AB sürecinde emeği geçen tüm hükümetlere de gönderme de bulunularak ifade edilmesi Türk dış politikası açısından dikkate değer bir husustur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da NTV 'de katıldığı bir programda, "Bir ik i ülk enin rezervi vardı. Ama buna rağmen ik tidar nok tasında fazla direnmediler ve bizim arzumuz istik ametinde neticelendi.(…) Bunda da bizim ısrarlı tavrımız ve sağ olsun Avusturya'nın da bundan son anda vazgeçmesi imtiyazlı ortak lık ifadesini de gündemden düşürdü.(…) Biz burada bardağın dolu tarafıyla uğraşıyoruz. Müzak ere Çerçeve Belgesi, bir esas değil, bir yol haritası.(…) Esas zaten mük tesebattır. Biz bu mük tesebata uyacağımızın k ararını bugün vermedik k i.(…) Hala k onuştuk ları; 'Türk iye ne k aybetti'. Karşılık lı bir anlaşma yapıyorsun, sen de bir şeyler k atacak sın, k arşı taraf da bir şeyler k atacak .(…)" ifadelerini kullanmıştır. 410 Recep Tayyip Erdoğan'ın söylemi Gümrük Birliği ve Helsinki Zirvesi kararlarının ardından Türk dış politikası karar alıcılarının ortaya koyduğu popülist söylemlerin aksine kararın çıkması sırasında yaşanan diplomatik sorunlara vurgu yapmıştır. Türkiye'nin müzakere sürecinde AB müktesebatını uygulama konusundaki kararlılığı sorumluluk topos'uyla ifade edilerek ve dış politikada tarafların karşılıklı tavizler vermesi gerektiğinden yola çıkılarak Türkiye-AB ilişkilerindeki yeni süreç olumlanmaya çalışılmıştır. Türkiye-AB ilişkileri açısından dönüm noktası olan bu yeni süreçle ilgili iç politikaya dönük popülist bir söylem kullanılmaması çok önemlidir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB Komisyonu'nun Genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn ile yaptığı görüşmenin ardından şunları dile getirmiştir: "(…) Bundan sonra gerek tarama, gerek se müzak ere sürecinde birlik te o zorlu süreci k olay k ılacak çalışmalar yapacağımıza inanıyoruz. Yolumuz, şüphesiz k i birçok "Çerçeve Belgesi işin esasını değiştirmez", Hürriyet, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/10/05/711689.asp, 27 Mart 2012. 410 05.10.2005, (Erişim) 134 sık ıntılarda dolu olacak . Ama bu sık ıntıları birlik te, adeta bir aile yapısı içerisinde dostça yapacağımız görüşmelerle aşacağımıza inanıyoruz. Çünk ü önümüzde çok ciddi tecrübeler var. 25 ülk enin yaşadığı tecrübeler var. Bu tecrübelerden de istifade etmek suretiyle, aynı zamanda yak laşık 10 yıllık bir gümrük birliği deneyimimiz var (…)" 411 Bu söylem Türkiye- AB ilişkilerinin geleceğine yönelik olumlu bir algı yaratmaya yöneliktir. Sorumluluk topos'u hem Türkiye hem de birlik üyesi ülkeler için kullanılarak karşılıklı çalışma müzakere ve sürecini iyi en niyetle kısa tüm engellerin kaldırılarak sürede tam üyelikle Türkiye'nin sonuçlandırmasının beklendiği mesajı verilmiştir. Ek Protokol'ün TBMM'ye ne zaman getirileceği üzerine yapılan tartışmalar kamuoyunu meşgul ederken Dışişleri Bakanı Abdullah Gül bu konuda şunları söylemiştir: "(…) Biz Rum Kesimini tanıyoruz dersek adadak i Türk leri tanımıyoruz anlamı çık ar. Papadopulos'un Türk leri temsil ettiğine k im inanır? Böyle bir iddiada k im bulunabilir? Buna Avrupa da inanmıyor. Bunun ik i yolu vardır. Yollardan birisi Birleşmiş Milletlerin önderliğinde k alıcı bir çözüm bulunmasıdır. Yani, ada birleştirilir ya da KKTC giderek pek işerek yoluna devam eder. Türk iye de sonuna k adar KKTC'dek i Türk k ardeşlerinin ark asında olur. Güvenlik açısından, ek onomik açıdan, manevi ve her bak ımdan ark asında olur. Bunu bütün dünya ve AB de biliyor. Bunu aslında Rumlar da biliyor. Bu bak ımdan en iyi şey bir çözüm bulmak tır (…) Her zaman bir meşgale lazım, şimdi de bu meşgale çık tı. Bunun üstünde bu k adar k onuşmaya hiç gerek yok tu. Hiçbir problem söz k onusu değil. Türk iye Cumhuriyeti olarak bir şeye imza atarsak , onun gereğini yaparız. Meclis'ten günü geldiğinde o da çık acak tır (…)" Bu söylem Türk dış politikası 412 aktörlerinin Ek Protokol'ün ardından Türkiye'nin yayınladığı deklarasyona bağlı olduğunu göstermektedir. Ek Protokol'ün TBMM'de onaylanması için yük topos'uyla AB ve Rum tarafı üzerindeki yükümlülükler hatırlatılmıştır. Türkiye'ye verilen sözlerin tutulması halinde ise Ek Protokol'ün TBMM'de onaylanacağı mesajı verilmiştir. Söylem-eylem tutarlılığını sağlamak açısından bu söylem önemlidir. 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi'nde kararlaştırıldığı gibi 3 Ekim 2005'te "Müzakere Çerçeve Belgesi"nin kabul edilmesinin ardından tarama "Yolumuz sıkıntılarla dolu", Sabah, http://arsiv.sabah.com.tr/2005/10/08/gnd95.html, 11 Temmuz 2013. 412 "Ek protokol tartışması", Sabah, http://arsiv.sabah.com.tr/2005/10/08/gnd98.html, 11 Temmuz 2013. 411 08.10.2005, 08.10.2005, (Erişim) (Erişim) 135 süreci 20 Ekim 2005 tarihinde başlatılmış ve 12 Haziran 2006'daki Hükümetlerarası Konferans'ta (HAK) "Bilim ve Araştırma" faslının açılıp geçici olarak kapatılmasıyla Türkiye ile katılım müzakereleri fiilen başlamıştır. 413Bu arada Avrupa Komisyonu'nun Türkiye için hazırladığı 2005 İlerleme Raporunda 414 "Türkiye'nin Kopenhag kriterlerini büyük ölçüde yerine getirmeyi sürdürdüğü ancak reformların belirtilmiştir. 415 Buna benzer saptamalar hızında bundan gerileme olduğu" sonraki İlerleme Raporlarında da devamlı olarak dile getirilmiştir. 2005 İlerleme Raporundaki eksiklikler üzerine Avrupa Komisyonunun hazırladığı 2006 KOB'una 416 karşılık Türkiye'nin hazırlaması beklenen Ulusal Program hazırlanmamıştır. Türkiye, UP yerine 2007 yılında kendi önceliklerine uygun olarak "Müktesebata Uyum Programı" 417 hazırlamıştır. Ancak bu program Türk "İlk tarama toplantısı 20 Ekim 2005'de "Bilim ve Araştırma" faslı için, son tarama toplantısı da 13 Ekim 2006'da "Yargı ve Temel Haklar" faslı için yapılmıştır. Tarama süreci devam ederken, 12 Haziran 2006'da Hükümetlerarası Konferans'ta (HAK), "Bilim ve Araştırma" faslı için müzakereler açılmış ve fasıl geçici olarak kapanmıştır. Müzakerelere açılan ilk fasıl Bilim Araştırma faslı olmakla birlikte bu güne kadar toplam 14 Fasıl müzakerelere açılmıştır. Müzakereye açılan fasıllar şunlardır: 25) Bilim ve Araştırma ( geçici olarak kapanmıştır ), 4) Sermayenin Serbest Dolaşımı, 6) Şirketler Hukuku, 7) Fikri Mülkiyet Hukuku, 10) Bilgi Toplumu ve Medya, 12) Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı, 16) Vergilendirme, 18) İstatistik, 20) İşletmeler ve Sanayi Politikası, 21) TransAvrupa Şebekeleri, 22) Bölgesel Politikalar ve Yapısal Araçların Koordinasyonu, 27) Çevre, 28) Tüketicinin ve Sağlığın Korunması, 32) Mali Kontrol." Ayrıntılı bilgi için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=65&l=1, 10 Temmuz 2013. Tarama süreciyle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=38&l=1, 10 Temmuz 2013. 414 Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan 2005'ten 2012'ye kadar olan tüm "Türkiye Düzenli İlerleme Raporları" için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=123&l=1, 10 Temmuz 2013. 415 Baykal, Arat; Oran III.cilt, a.g.m., s. 370. 416 Türkiye ile Katılım Ortaklığı Belgesinde Yer Alan İlkeler, Öncelikler ve Koşullara İlişkin 23 Ocak 2006 tarihli Konsey Kararı (2006 KOB) için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/Kob/Turkiye_Kat_Ort_Belg_2006.pdf, 10 Temmuz 2013. 417 Türkiye'nin AB Müktesebatına Uyum Programı (2007-2013). Programın "Giriş" kısmında şu ifadeler yer almaktadır: "10 Ocak 2007 tarihinde, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sn. Abdullah Gül başkanlığında, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Sn. Ali Babacan, İzleme ve Yönlendirme Komitesi üyeleri ve ilgili tüm kurumlarımızın üst düzey yetkilileriyle düzenlenen toplantıda, ülkemizin Avrupa Birliğine katılım süreci ve izlenecek strateji ile ilgili olarak genel bir değerlendirme yapılmıştır. Toplantı sonucunda, ülkemizin menfaatleri ve kazanılmış hakları esas alınarak, AB’ye tam üyelik perspektifi ile 2007-2013 döneminde Avrupa Birliği müktesebatına uyumun tamamlanmasını hedefleyen bütüncül bir program hazırlanması kararı alınmıştır (…)". Ayrıntılı bilgi için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=6&l=1, 10 Temmuz 2013. 413 136 hükümetinin önceliklerini yansıtması sebebiyle AB müktesebatında hukuken yeri bulunmayan bir belge olma özelliği taşımaktadır. 418 Ek Protokolün imzalanması Türkiye'nin müzakere sürecinin başlamasını sağlamış ancak Türkiye'nin Kıbrıs Cumhuriyeti'ne limanlarını açmayı reddetmesi, AB'ye katılım sürecini olumsuz etkilemiştir. Ek Protokol, TBMM tarafından henüz onaylanmamıştır. AB, sürekli olarak bu onayın yapılması yönünde Ankara'yı uyarmaktadır. 419 Buna karşılık, "Türkiye, AB'nin daha önceden söz verdiği engellemelerinden gibi kaynaklanan Kıbrıs Türkleri ekonomik üzerindeki izolasyonların durumunda Rum tarafına limanlarını açacağını bildirmektedir." 420 Rumların kaldırılması Türkiye, 24 Ocak 2006'da "Kıbrıs Eylem Planı" 421 adlı girişimle Türk hava ve deniz limanlarının Rum kesimine açılması için 3 önemli şart sunmuştur: "(1) KKTC'nin AB ile Türkiye arasındaki Gümrük Birliğine dâhil edilmesi, (2) KKTC'deki uluslararası hava ve spor katılabilmeleri." deniz limanlarının açılması, (3) Kıbrıslı Türklerin müsabakalarına, Ancak, bu plan kültürel Rum ve tarafınca sosyal aktivitelere tamamen olumsuz değerlendirilmiştir. 422 Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Kıbrıs Eylem Planıyla ilgili olarak Yunan Elefterotipiya gazetesine verdiği demeçte şunları dile getirmiştir: "(…) Bizim önerilerimizin Kıbrıs'ta k esin bir çözüme varılıncaya k adar geçici bir döneme girmemize yardımcı olacağına dair ciddi bek lentilerimiz var. Karşılık lı olarak gelişmiş bir güven ve ek onomik k alk ınma ortamı oluşturmayı arzu ediyoruz (…)Kıbrıs'la ilgili yeni önerilerimiz uluslararası toplumun bek lentileri doğrultusundadır. Bu önerilerimizde de görebileceğiniz gibi, biz limanlarımızı ve havaalanlarını Rum gemilerine açmaya hazırız. Aynı zamanda da Kıbrıslı Türk lere uygulanan k ısıtlamaların ve ambargonun k aldırılmasını bek liyoruz. AB, Kıbrıslı Türk lerle ilgili taahhütlerini resmen açık lamıştır. Hatırlanacağı üzere, 26 Nisan 2004 tarihli AB Konseyi ve AB Parlamentosu k ararlarında Kıbrıslı Türk lerin tecridine son verilmesi taahhüt edilmek tedir ve bu taahhütlerin yerine getirilmesi k onusunda ahlak i zorunluluk 418 Baykal, Arat; Oran III.cilt, a.g.m., s. 371. Özer, a.g.m., s. 570-571. 420 Özer, a.g.m., s. 571. 421 Kıbrıs Eylem Planı ile ilgili olarak bkz. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/kibris-konusunda-turkiye_nin-yeni-acilimi-.tr.mfa, 11 Temmuz 2013. 422 Özer, a.g.m., s. 571-572. 419 137 vardır(…)" Annan Planı referandumunun ardından Türk tarafı üzerindeki 423 uluslararası baskının kırılmasını ve Kıbrıs kaynağının Rumlar olduğunun dünya sorununda kamuoyuna çözümsüzlüğün açıkça gösterilmesini takiben Türkiye tarafından Kıbrıs Eylem Planı'nın teklif edilmesi bu politikanın devam ettirildiğini göstermektedir. Bu söylemde sorumluluk topos'u kullanılarak AB'nin KKTC üzerindeki izolasyonların kaldırılmasına yönelik verdiği sözleri tutması gerektiği hatırlatılarak bu olduğu takdirde Türkiye'nin zaten çözümden yana olduğu ortaya konmaktadır. Özellikle eylemsel düzeyde önce Annan Planı süreci ardından Kıbrıs Eylem Planı'nın teklif edilmesi Türk dış politikası aktörlerinin söylem-eylem tutarlılığına sahip olduklarını göstermektedir. Sürecin tıkanması ve Türkiye'nin Ek Protokol yükümlülüklerini yerine getirmemesi üzerine 11 Aralık 2006'da AB tarafından "Gümrük Birliğinin işlemesiyle alakalı 8 başlığın açılmaması ve açılan hiçbir kapatılmaması kararı alınmıştır." 424 Açılmayan başlıklar şunlardır: başlığın Malların Serbest Dolaşımı, İş Kurma Hakkı ve Hizmet Sunma Serbestisi, Taşımacılık, Mali Hizmetler, Tarım ve Kırsal Kalkınma, Gümrük Birliği, Balıkçılık ve Dış İlişkiler. 425 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, başlıkların açılmamasıyla ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır: "(…) Alınan k arar, Türk iye-AB ilişk ilerinin ulaştığı boyutla bağdaşmamak tadır. Ayrıca, AB ile ortak laşa belirlediğimiz hedefle de çelişmek tedir (…) Açık söylüyorum; Ek Protok ol meselesinde Türk iye'ye hak sızlık yapılmıştır. Unutmayalım k i bugün AB'li dostlarımızın da henüz yerine getirmedik lerini k abul ettik leri bir sözleri vardır. Annan Planı'nın, Rumlar tarafından reddedilmesi üzerine AB Konseyi, 26 Nisan 2004'te aldığı k ararla KKTC'ye uygulanan izolasyonları k aldırmayı taahhüt etmiştir. Dolayısıyla Türk iye, Ek Protok ol taahhüdünü üstlenirk en, KKTC'ye uygulanan izolasyonlara da son verileceği düşüncesiyle harek et etmiştir (…) Başından beri, KKTC'ye yönelik izolasyonlar k aldırılmadan tek başına adım atmayacağımızı, liman ve havaalanlarımızı Rum gemi ve uçak larına açmayacağımızı ifade ettik . Bundan sonra da aynı k ararlılık tayız (…) Biz, "Gül'den 'Bu fırsatı kaçırmayın' mesajı", Sabah, 29.01.2006, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/2006/01/29/siy99.html, 11 Temmuz 2013. 424 Özer, a.g.m., s. 572. 425 Erhan, Çağrı; Türk Dış Politikasının Güncel Sorunları, Ankara, İmaj Yayınevi, 2010, s.34. 423 138 BM zemininde adil ve k alıcı çözümden yana olduk . Ancak Rum ve Yunan tarafı çözümsüzlük ten nemalanmak tadır (…)" Bu söylem Başbakan Recep Tayyip 426 Erdoğan'ın Türkiye'nin Kıbrıs sorunu dolayısıyla tıkanan AB müzakere sürecine yönelik politikasını oldukça net bir şekilde ortaya koyması açısından önemlidir. Bu söylemde Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin hukuki ve siyasi beklentilerini açıklıkla belirtmiştir. İzolasyonların kaldırılması konusunda Türk tarafında verilen sözler hatırlatılarak adalet topos'uyla Türkiye'nin AB'ye karşı yükümlülüğünü yerine getirdiği ancak AB'nin Rum tarafının bunları dikkate almadığı eleştirilmiştir. Diplomatik olarak Türk hükümetinin konuyla ilgili bakış açısını direkt bir şekilde ifade eden Recep Tayyip Erdoğan, Türk dış politikası aktörlerinin özellikle 1990'lı yıllarda başvurduğu popülist söylem tarzının dışına çıkmıştır. Güney Kıbrıs yönetiminin Türkiye'ye karşı elinin daha güçlü olduğu ortadadır. Rum yönetimi "Türkiye'nin bir AB üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanımadığı sürece birliğe alınmasının mümkün olmadığını" dile getirmektedir. 427 "Lüksemburg Kuralı" olarak ifade edilen bu anlayışa göre, bir üye ülke ile üye olmayan ülke arasındaki anlaşmazlıkta AB ülkeleri üye olan ülkeyi desteklemektedir. 428 Dolayısıyla, AB üyesi ülkeler tarafından doğal olarak Türkiye'nin müzakerelere başladıktan sonra AB üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanıması beklenmektedir. Türkiye, Kıbrıs meselesi nedeniyle müzakerelerin kesilmesinden rahatsızdır ancak 2005'te imzaladığı Ek Protokolün ardından yayınladığı "deklarasyona bağlı kalmaktadır." Ankara'nın isteği KKTC'ye yönelik izolasyonların kaldırılmasından sonra Rum tarafına limanlarını açmak ve Kıbrıs sorununa çözüm bulunmadan Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanımaktan kaçınmaktır. Bu noktada bir AB üyesi olan Güney Kıbrıs tüm kozların elinde olduğunu düşünerek Kıbrıs sorununda hiçbir çözüme yanaşmamaktadır. "AB'nin vizyonu yok, Türkiye'ye haksızlık yapıldı", Zaman, 13.12.2006, (Erişim)http://zaman.com.tr/dunya_abnin-vizyonu-yok-turkiyeye-haksizlik-yapildi_470913.html, 11 Temmuz 2013. 427 Kasım, Kamer; "Kıbrıs Sorunu", Ed. Çakmak , a.g.e., s. 1018. 428 Kasım, a.g.m., s. 1019. 426 139 Yunanistan ise, Türkiye'nin AB'den kopmadan ilişkilerini sürdürmesi ve böylece "AB'yi kullanarak Ankara'dan Ege meseleleri başta olmak üzere tavizler koparmayı" amaçlamaktadır. 429 B. Son Dönem Türkiye-AB İlişkileri ve Türk Dış Politikasında Söylem Analizi Türkiye'nin müzakerelere başlamasının ardından AKP Hükümetinin 2005 yılı öncesindeki hızlı reform sürecinin yavaşladığı gözlemlenirken hem Kıbrıs sorunundan kaynaklanan deklarasyon krizi ve AB'nin en önemli güçleri olan Fransa ve Almanya'nın Türkiye'ye yönelik tavrı da son dönem TürkiyeAB ilişkilerinin çıkmaza girmesine neden olmuştur. Fransa'da 2007 yılının Mayıs ayında Cumhurbaşkanı seçilen Nicholas Sarkozy'nin seçim propagandasında "Türkiye karşıtlığını sürekli kullanması" ve Türkiye'nin AB üyeliğine karşı açıklamaları Nicholas Sarkozy'nin "Cumhurbaşkanlığı döneminde de genel siyasi duruşu haline gelmiştir." 430 2007 yılının Ağustos ayında Nicholas Sarkozy bu duruşunu eyleme dökerek beş faslın Türkiye ile müzakereye açılmasına karşı çıkacağını belirtmiştir. Bu fasıllar ; (11) Tarım ve Kırsal Kalkınma, (17) Ekonomik ve Parasal Politika, (22) Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu, (33) Mali ve Bütçesel Hükümler, (34) Kurumlar idi. Nicholas Sarkozy'e göre "Türkiye'nin AB'ye üyeliği yerine "Akdeniz İçin Birlik" 431 politikasına eklemlenmesi" vasıtasıyla AB ile ilişkilerini sürdürmesi daha doğru olacaktı. 432Bunların yanı sıra Almanya Başbakanı Angela Merkel'in 2009 seçimlerinden önce Kasım, a.g.m., s. 1021. Baykal, Arat; Oran III.cilt, a.g.m., s. 373. 431 Sarkozy'nin Akdeniz kıyısındaki AB ülkeleri ile Fas'tan Türkiye'ye kadar uzanan Akdeniz ülkeleri arasında bir birlik yaratmaya yönelik modeldir. AB'nin doğuya doğru genişleme politikasında güç merkezinin Almanya'ya kaymasını engellemek için tasarlanan birlik modeli Türkiye'yi de AB'ye tam üye yerine imtiyazlı ortak yapmayı hedeflemektedir. Ancak, bu model Almanya başta olmak üzere pek çok AB üyesi ülkenin karşı çıkmasıyla 1995 yılında başlatılan Barselona Sürecinin canlandırılmasına yönelik olmaktan öteye gidememiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Baykal, Sanem; "Akdeniz İçin Birlik" kutusu, Oran III.cilt, a.g.e., s. 374. 432 Baykal, Arat; Oran III.cilt, a.g.m., s. 373. 429 430 140 Türkiye'nin AB süreciyle ilgili Türkiye'ye yönelik eleştirileri ve Türkiye'ye üyelik yerine "ayrıcalıklı ortaklık" verilmesini gündeme getirmesi de TürkiyeAB ilişkilerini olumsuz etkileyen gelişmelerden olmuştur. 433 1 Ocak 2007'de Bulgaristan ve Romanya'nın da AB üyesi olmasıyla birliğin üye sayısı 27'ye ulaşmıştır. Aynı yıl içinde AB Anayasası Hollanda ve Fransa'da reddedilmiş ve AB kendi içindeki tartışmalara yoğunlaşmıştır. Türkiye'de ise Temmuz 2007 genel seçimlerinde AKP ikinci defa üst üste tek başına iktidar olmayı başarmıştır. 434 Ancak 2008 yılının Mart ayında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından AKP'ye karşı açılan kapatma davası Türkiye'nin yavaşlamış olan AB reform sürecini hem daha fazla aksatmış hem de Avrupa kamuoyundaki Türkiye imajını olumsuz etkilemiştir. Bu süreçte AB'li yetkililerin "Türkiye'nin müzakere sürecinin askıya alınabileceği" yönündeki açıklamaları krizin boyutunu ortaya koymuştur. 30 Temmuz 2008 tarihinde "Anayasa Mahkemesi'nin kapatmayı reddeden kararı Türkiye ile AB arasındaki krizin büyümesini engellemiştir." 435 Ahmet Davutoğlu'nun 2009 yılında Dışişleri Bakanı olmasının ardından Türk dış politikası söylemlerinde de onun ağırlığı görülmeye başlamıştır. Dış politikada hükümetin ve dışişleri bürokrasisinin ön planda olduğu görülmektedir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da çoğunlukla inisiyatifi Ahmet Davutoğlu'na bıraktığı ve söylemlerde Ahmet Davutoğlu'nun ön plana çıktığı söylenebilir. Ayrıca Haziran 2011 genel seçimlerinin ardından436 kurulan AB Bakanlığı ile birlikte Türkiye'de AB konusunda ilk defa doğrudan bakanlık kurulmuş ve AB Bakanı ve Başmüzakereci görevine Egemen Bağış getirilmiştir. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, "Turkish Policy Quarterly" dergisine yazdığı makalede AB'ye üç mesaj göndermiştir: (1) AB'nin "pacta sund Beril Dedeoğlu, "Türkiye-AB: Müzmin nişanlılık", Star, 26.06.2013, (Erişim) http://haber.stargazete.com/yazar/turkiyeab-muzmin-nisanlilik/yazi-765803, 12 Temmuz 2013. 434 T.C. 60. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Eylül 2013. 435 Baykal, Arat; Oran, III.cilt, a.g.m., s. 386-388. 436 T.C. 61. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Eylül 2013. 433 141 servanda" ilkesine sadık kalmasını, (2) AB'nin ikili sorunların katılım müzakerelerini olumsuz etkilemesine izin vermemesini, (3) Türkiye ile müzakerelerin iç politika malzemesi olarak kullanılmamasını istemiştir. 437 Ahmet Davutoğlu, Kıbrıs sorunu nedeniyle aksayan müzakere süreciyle ilgili olarak şunları ifade etmiştir: "Sabrımızın sınırını k imse test etmeye k alk mamalıdır. İlk elerimizin zorlandığı yerde k imse Kıbrıs mı AB mi diye bir seçenek sunmamalıdır. Ne k adar zor k ararlar aldığımız geçmişte bilinir. Biz isteriz k i Kıbrıs'ta adil bir barış sağlansın ve AB üyeliği gerçek leşsin. Herk es için en doğru yol budur." Ahmet Davutoğlu, bu 438 söyleminde tehdit topos'unu kullanarak Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecinde Kıbrıs sorunu dolayısıyla uğradığı hukuki haksızlığa vurgu yapmış ve AB'nin Türkiye'ye yönelik tavrını değiştirmesi gerektiği mesajı vermiştir. Ahmet Davutoğlu, "sabrın sınırı" şeklinde insansı bir özelliği Türkiye devletine yükleyerek kişileştirme yapmış ve popülist bir dil kullanmayı tercih etmiştir. Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Güney Kıbrıs'ı ziyaretinde Rum yönetiminin uzlaşmacı yaklaşımına rağmen Türk tarafının buna karşılık vermediği yönündeki ifadeleri Ahmet Davutoğlu tarafından eleştirilmiştir. Ahmet Davutoğlu, "(…) Dönemin Kıbrıs Rum yönetimi lideri televizyonlara çık ıp 'hayır' oyu verilmesi için çaba gösterdi. Türk iye olarak biz 'evet' denmesi için çaba gösterdik . Barış için çaba gösterenlerle barışa hayır diyenleri aynı tablo içinde değerlendirirk en bu k adar adaletten uzak laşmak , Almanya gibi güçlü bir ülk enin önemli bir liderine doğrusu yak ıştıramadık (…)" demiştir. 439Ahmet Davutoğlu, önceki söyleminin aksine diplomatik bir dil kullanarak mevcut durumu tespit etmiş ve Türkiye'nin neden haklı olduğunu ortaya koymuştur. Ahmet Davutoğlu, adalet topos'uyla Annan Planı referandumunun Almanya'nın buna ardından rağmen Türk Türk tarafının tarafının uğradığı haksızlığa aleyhine takındığı ve tavra göndermede bulunmuştur. "Davutoğlu'ndan Brüksel'e üç hatırlatma", Sabah, 20.02.2010, (Erişim) http://www.sabah.com.tr/Dunya/2010/02/20/davutogludan_bruksele_uc_hatirlatma, 5 Nisan 2012. 438 "Kimse Kıbrıs mı AB mi diye sabrımızı test etmesin" , Zaman, 09.01.2011, (Erişim) http://www.zaman.com.tr/dis-haberler_kimse-kibris-mi-ab-mi-diye-sabrimizi-testetmesin_1076362.ht ml, 5 Nisan 2012. 439 "Davutoğlu'ndan Merkel'e cevap", Sabah, 12.01.2011, (Erişim) http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/ 01/ 12/davutoglundan_merkele_cevap, 7 Nisan 2012. 437 142 Ahmet Davutoğlu, tıkanan müzakere süreciyle ilgili olarak şunları ifade etmiştir: "(…) Türk iye-AB ilişk ileri çok k ök lü bir geçmişe sahip olmak la birlik te önümüze k onan siyasi engeller dolayısıyla istediğimiz hızda müzak ereler yürümüyor. Biz bu müzak ere sürecinin k esintiye uğramak sızın tam üyelik perspek tifiyle yürümesine büyük önem veriyoruz. Siyasi gerek çelerle k onmuş olan blok ajlar, daha fazla ilerlememizi mümk ün k ılmıyor. Artık , AB-Türk iye ilişk ilerinin her ik i tarafça da k ök lü ve daha sağlam bir temelde ilerleyebilmesi için yeni bir değerlendirmeye tabi k ılınması ihtiyacı var (…)" 440 Ahmet Davutoğlu, 2012 yılında Güney Kıbrıs'ın dönem başkanlığında Kıbrıs'ın sadece Rumlar tarafından temsil edilmesinin Türkiye tarafından kabul edilmeyeceğini hatırlatarak, "(…) Rum k esiminin dönem başk anlığına k adar sorunlar çözülmezse AB ile ilişk ileri dondururuz (…)" demiştir. 441Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun söylemlerine bakılırsa, net bir tutarlılık göze çarpmaktadır. Ahmet Davutoğlu, en başından itibaren KKTC'ye yönelik verilen sözlerin tutulmamasından ve Kıbrıs sorununa kalıcı bir çözüm bulunmamasından dolayı Türkiye'nin 2005 yılında yayınladığı deklarasyona bağlı kalacağını belirtmektedir. Türkiye'nin müzakere sürecinin hukuki gerekçelerle değil siyasi nedenlerle topos'unu aksatılmasına vurgu yapan Ahmet Davutoğlu, tehdit kullanarak Türkiye'ye karşı bu tutumun değiştirilmemesi durumunda Türkiye'nin AB ile ilişkilerini gözden geçireceğini ifade etmiştir. 2012 yılının Temmuz ayında AB dönem başkanlığının Rum tarafına geçmesiyle ilgili de Ahmet Davutoğlu aynı tavrını sürdürmektedir. Hükümetin dış politika söylemi ve eyleminin AB ve dolayısıyla Kıbrıs sorununda örtüştüğünü söyleyebiliriz. Daha önceki yıllarda olduğu gibi kamuoyuna büyük hayaller sunmaktan ziyade, ilişkilerin nasıl düzeleceğine yönelik bir strateji ortaya konması bunu göstermektedir. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, AB'yi hızla çöken bir kulüp olarak nitelendirmiş ve "(…) Ek onomik açıdan her ölçüte göre, çok daha iyi durumdayız. AB bize "Davutoğlu ve Bağış'tan AB'ye vize tepkisi", Sabah, 19.04.2011, (Erişim) http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/ 04/ 19/davutoglu-ve-bagistan-abye-vize-tepkisi, 8 Nisan 2012. 441 "Davutoğlu rest çekti", Sabah,13.07.2011, (Erişim) http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/ 07/ 13/davutoglu-rest-cekti, 8 Nisan 2012. 440 143 bir örnek değil (…)" açıklamasında bulunmuştur. 442Ali Babacan bu söyleminde Türkiye'nin son yıllarda yürütülen ekonomi politikalarını olumlarken başta Yunanistan'daki ekonomik kriz ve AB'nin Euro bölgesinde yaşanan sıkıntılara göndermede bulunmuştur. Ali Babacan, ekonomik olarak Türkiye'nin istikrarlı bir durumda olduğu buna karşılık yaşadığı krizlerle AB'nin Türkiye'ye daha önceki yıllardaki istikrar bağlamındaki "model" olma durumunu kaybettiğine vurgu yapmıştır. Örtülü olarak tehdit topos'unun kullanıldığı bu söylemde Ali Babacan, Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan gerginlikler ve müzakere sürecinin aksamasına neden olan Kıbrıs sorunu dolayısıyla AB'ye "artık size ihtiyacımız yok" mesajı vermek istemiştir. AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Avrupa Komisyonu'nun enerjiden sorumlu üyesi Günter Oettinger'in, bazı Avrupalı liderlerin yakın gelecekte Türkiye'nin AB üyeliği için ''sürünerek Ankara'ya gidecekleri'' yönündeki sözlerine yanıt olarak şu ifadeleri kullanmıştır: "(…) Sürünerek mi gelirler, diz mi çök erler bilmem. Kesin olarak bildiğim bir şey varsa mutlak a dize gelecek ler (…)Türk iye k endisine art niyetle yak laşanları dize getirecek güce ve tezlere sahiptir. Merak etmesinler, Türk iye misafirperverdir. Kapısına geleni süründürmez, diz çök türmez. Ama Türk iye'ye k arşı çaresizlik ten dizlerinde derman k almayanlara da gerek li fizik tedaviyi uygular (…) Oettinger'in Avrupalı yetk ilileri ak lın emrine çağırması önemlidir. Umarız bu çağrı adresini bulur. 10 yıl, 20 yıl sonrasına gerek k almadan olumsuz senaryolar boşa çık ar. Biz bunu samimi olarak istiyoruz ve bunun için çalışıyoruz. O yüzden dimdik ayak tayız. AB de alnı ak , başı dik (…)" olarak yoluna devam etmek istiyorsa yönünü Türk iye'ye çevirsin Egemen Bağış'ın söylemi tamamen iç kamuoyuna yönelik olup Türkiye 443 ve AB'ye "sürünerek gelmek", "diz çökmek", kapısına gelmek", çaresizlik", misafirperver", dizlerinde derman kalmamak", "fizik tedavi uygulamak", "dimdik ayakta olmak", başı dik olmak" gibi ifadelerle insansı özellikler atfetmiş ve popülist bir dille AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı olduğunu tehdit topos'uyla ortaya konmuştur. Buna benzer popülist söylemlerin dış politika yürütülürken karşı tarafta bir etki yaratması beklenmemekte daha ziyadesiyle iç kamuoyunda yankı bulması hedeflenmektedir. "Babacan: AB artık Türkiye'ye örnek değil", NTVMSNBC, 04.12.2011, http://www.ntvmsnbc.com/id/25302789/, 11 Nisan 2012. 443 "Bağış: AB mutlaka dize gelecek", NTVMSNBC, 20.02.2013, http://www.ntvmsnbc.com/id/25423667/, 12 Temmuz 2013. 442 (Erişim) (Erişim) 144 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'nin durma noktasına gelen müzakere süreciyle ilgili olarak şunları söylemiştir: "(…) Neden Türk iye, bunca avantajına rağmen hala Avrupa Birliği tarafından hak sız engellemelerle k arşılaşıyor? Avrupa Birliği, Türk iye’ye verdiği sözleri unutmak tan ve unutturmaya çalıştırmak tan vazgeçmelidir. Türk iye, k apıda bek letilecek bir ülk e değil. Siyasi ve ideolojik sebeplerle 16 faslın müzak ereleri açılmıyor. Türk vatandaşlarına uygulan vize rejimi bizden çok Avrupa’ya zarar veriyor. AB’nin Türk iye’nin önüne k oyduğu blok aj, k endi refahının önüne k oyduğu bir blok ajdır. Ahde vefa ilk esi yok . Bize 'Üç yıldır sizi şu sebeplerle almıyoruz' desinler. Türk iye’ye gerçek ler niçin açık lanmıyor? Sürecin niçin bu k adar ağır ilerlediğini vatandaşın bilmesi lazım (…) Fransa Cumhurbaşk anı Sark ozy ve diğerleri gitti. Şu anda bu süreci tak ip eden bir ben k aldım. Biz AB üyesi ülk elere zaten girmişiz. Şu anda 5 milyon vatandaşımız AB üyesi ülk elerde yaşıyor. Bu trajik omik durumu daha fazla sürdürmeye gerek yok . Bugün Türk iye’nin AB’ye değil, AB’nin Türk iye’ye olan ihtiyacından bahsetmek gerek ir. Çalışmaları yarın AB üyesi olacak gibi yürütüyoruz. Türk iye birk aç düzenlemeyle AB’ye girmeye hazırdır (…) AB tarafından bize ifade özgürlüğü k onusunda bazı eleştiriler yöneltildiğini görüyoruz. Fasıllarda açılış yapılabilir, k apanış yapılamaz ilk esi geldi. Türk iye'ye bu reva mıdır? Bizim özgürlük ler ve yargının bağımsızlığı k onusunda hiçbir çek incemiz söz k onusu değildir. Türk iye Avrupa standartlarına en yak ın olduğu nok tadadır (…)" Başbakan Recep 444 Tayyip Erdoğan, söyleminde öncelikle AB'nin Türkiye ile yürütülen müzakere sürecine diğer aday ülkelerin aksine hukuki prosedür yerine siyasi ve ideolojik nedenlerle yaklaştığını ve Türkiye'ye "çifte standart" uygulandığını vurgulamıştır. Özellikle Kıbrıs Cumhuriyeti'nin AB'ye tam üye yapılmasının ardından yaşanan deklarasyon krizinden itibaren Türk dış politikası aktörlerinin söylemlerinde bu tutarlılık göze çarpmaktadır. Annan Planı referandumun ardından KKTC'ye yönelik izolasyonların kaldırılmamasına rağmen Güney Kıbrıs'ın ödüllendirilmesi Türk dış politikası aktörleri tarafından haklı olarak diplomatik bir koz olarak kullanılmaktadır. Tehdit topos'unu ve sorumluluk topos'unu kullanan Recep Tayyip Erdoğan, AB'nin "ahde vefa" ilkesini uygulamadığını ve bundan dolayı Türkiye'den çok AB'nin zarar gördüğü belirtmiştir. AB'nin Türkiye ile fasılları açması ancak kapamaması üzerine vurgu yaparak bunun bir alışkanlık haline geldiğini ancak bunun gerçek sebeplerinin AB tarafından açıklanmadığını belirterek "Erdoğan: Çevrecilik konusunda bana gelin", (Erişim)http://www.ntvmsnbc.com/id/25447722, 12 Temmuz 2013. 444 NTVMSNBC, 07.06.2013, 145 adalet topos'uyla Türkiye'ye yapılan haksızlığı ön plana çıkarmıştır. Recep Tayyip Erdoğan, söyleminin son kısmında Türkiye'nin tarihinde ilk defa AB standartlarına çok yakın hale geldiğine ve AB ülkelerinde yaşayan Türk nüfusa değinerek Türkiye'nin birlik dışında bırakılmasının rasyonel olmadığı mesajını vermiştir. Söylemin genelinde adalet topos'unun kullanıldığı ve Türkiye'nin hukuki hakkı olmasına rağmen örtülü siyasi ve ideolojik nedenlerle Türkiye'ye haksızlık yapıldığı vurgulanmıştır. Türkiye-AB ilişkilerindeki yaşanan en son gelişme Türkiye ile ilgili açılması planlanan 22. fasla ilişkin olmuştur. Son olarak Haziran 2010'da müzakere başlığı açabilen Türkiye, Fransa'da Nicholas Sarkozy'nin Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmesinin ardından ilk defa Fransa'nın engellemelerini Türkiye'de bertaraf ederek yaşanan "Gezi bir başlık Parkı" 445 açma olaylarından fırsatı yakalamışken ötürü Almanya'nın Türkiye'ye yönelik sert eleştirileri ve 22. faslı bloke etme girişimleri TürkiyeAB ilişkilerini yeniden germiştir. 446 AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış AB ile ilişkilerde yaşanan son gerginlikle ilgili olarak şunları dile getirmiştir: "(…)Türk iye Cumhuriyeti'nin AB ile müzak ereleri, 17 Aralık 2004 tarihinde alınmış bir k ararla başlamıştır. Nasıl o k arar oy birliğiyle alınmış bir k ararsa, bu süreci durdurmanın da tek yolu yine oy birliğiyle alınacak bir k arardır. Yani şu anda AB'nin 27 üye ülk esi var. İk i hafta içerisinde bu rak am 28'e çık acak . Hırvatistan da biliyorsunuz üye olacak . 28 ülk e oy birliğiyle 'Türk iye ile artık müzak ere etmek istemiyoruz' diye bir k arar almadık ça, Avrupa Birliği'ndek i herhangi bir siyasetçinin tek taraflı bir demeciyle, k ararıyla ve uygulaması ile Türk iye'nin AB süreci durmaz. Evet fasılların açılmasını engelleyebilirler. Bizim reformumuzu engelleyemezler. Biz vatandaşımızın yaşam standardını yük seltme k onusunda k aralı bir ülk eyiz. Biz, devlet olma geleneği bin yılı aşmış bir milletiz. Yeni bir devlet, acemi bir devlet hiç değiliz. Türk iye gün 2013 yılı Mayıs ayının son günlerinde İstanbul "Taksim Gezi Parkı'nda Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında bazı ağaçların kesilmesi ile başlayan protesto hareketleri kısa sürede başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere Türkiye geneline yayılmıştır. Taksim çevresinde sivil eylemcilerin oturma eylemi ile başlayan olaylar zaman içinde hükümet karşıtı gösterilere dönüşmüştür." Ayrıntılı bilgi için bkz. Orhan, Oytun; "Gezi Parkı Olaylarını Ortadoğu'da Kim, Nasıl Algıladı?", Ortadoğu Analiz, cilt 5, sayı 55, Temmuz, 2013, s. 17. Gezi Parkı olayları ile ilgili başka bir yazı için bkz. Oğuzlu, Tarık; "The Gezi Park Protests and its Impact on Turkey's Soft-power Abroad", Ortadoğu Analiz, cilt 5, sayı 55, Temmuz 2013, s. 10-15. 446 Serkan Demirtaş, "Türkiye AB arasında ipler gergin", BBC Türkçe, 21.06.2013, (Erişim) http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/06/130621_turkiye_ab_demirtas.shtml, 12 Temmuz 2013. 445 146 gelir rest çek er, gün gelir jest yapar. Türk iye'nin ne zaman ne yapacağını dışarıdan belirlemeye k alk masınlar. Türk iye'ye yönelik eleştirileri değerlendirebilirler ama bu eleştirileri dillendirirk en k endi ülk elerindek i uygulamaları da yak ından görmeleri gerek ir (…) Biliyorsunuz, Eylül ayında Almanya'da seçimler var. Sayın Merk el de k endi seçimlerine yönelik bir iç siyaset malzemesi arıyorsa, bu malzeme Türk iye olmamalıdır. Bu malzemeyi k ullanmaya k alk an esk i Fransa Cumhurbaşk anı Nicolas Sark ozy'nin başına ne geldiğini Sayın Merk el de yak ından tak ip eder, bir k ez daha gözden geçirirse, Türk iye ile uğraşanların sonunun hayırlı olmadığını k endisi de görür (…)Türk iye iç siyasette malzeme yapılacak bir k onu değildir. Türk iye'nin Avrupa Birliği sürecinin tek nik bir platformda ilerlemesi gerek ir. Tek nik süreçte ilerlenen bu sürece bir tak ım engeller ortaya k oymak Almanya'ya yak ışmaz, Sayın Merk el'e hiç yak ışmaz. Çünk ü Sayın Merk el, defalarca AB'nin en önemli ilk esi olan 'ahde vefaya' bağlı k alacağını ilan etmiş ve ifade etmiştir. Ahde vefa, geçmişte alınan k ararlara, atılan imzalara sahip çık mayı gerek tirir. Ahde vefa dün söyledik lerinizin ark asında durmanızı gerek tirir. Bir gün böyle söyleyip ertesi gün bunlardan vazgeçmek değil, söyledik lerinizin ark asında durmayı gerek tirir. Salı günü Brük sel'e gidersek , ayın 26'sında 14. faslımızın, bölgesel k alk ınma faslının açılışını gerçek leştireceğiz (…)" öncelikle hukuki Egemen Bağış, 447 prosedürü açıklayarak Türkiye'nin müzakere sürecinin durması için tüm üye ülkelerin oybirliğiyle karar alması gerektiğini belirterek Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Türkiye aleyhine geliştirdiği söylemlerle hukuken Türkiye aleyhine bir durumun oluşmasının söz konusu olmadığı mesajını vermiştir. Egemen Bağış'ın belirttiği gibi hukuken bu gerçeklik olmakla birlikte AB'nin en önemli aktörü olan Almanya Başbakanının söylemlerinin AB ülkeleri ve kurumları üzerinde çok büyük etkisi olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Egemen Bağış, söyleminin devamında müzakere başlıklarının açılması konusunda olası engelleme ve gecikmelere karşı Türkiye'nin kendi reform sürecini kendi içinde yürütebileceği mesajını Türkiye'nin "bin yılı aşan devlet geleneğine" ve "acemi olmayan devlet niteliğine" vurgu yaparak ifade etmiştir. Dolayısıyla, anlatılmak istenen Türkiye'nin AB'ye gerek duymadan da AB standartlarında reform hareketlerini gerçekleştirebileceği olmuştur. Burada tehdit topos'u kullanılmıştır. Egemen Bağış, Almanya'daki gelecek seçimler öncesi Almanya Başbakanı Angela Merkel'in dış politikada Türkiye ile ilişkiler üzerinden Hıristiyan Demokrat "Onlar duradursun, biz çok çalışacağız", Adalet ve Kalkınma Partisi Resmi İnternet Sitesi, 20.06.2013, (Erişim) http://www.akparti.org.tr/site/haberler/onlar-duradursun-biz-cokcalisacagiz/46191, 12 Temmuz 2013. 447 147 seçmen tabanına Türkiye'nin birliğe alınmasını istemediği mesajını vermeye çalıştığını belirterek aynı hatayı eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy'nin de yaptığını, bu hatayı tekrarlamanın seçimleri kaybetmesine neden olduğunu ve seçimlerde Türkiye üzerinden oy kazanma çabalarının ters teptiği mesajını tehdit topos'uyla vermiştir. Egemen Bağış, söyleminin son kısmında yük topos'uyla dış politikanın geleneksel ilkelerinden olan "ahde vefa" ilkesine göndermede bulunarak Almanya'nın yalnızca hukuki olarak değil bir uluslararası ilişkiler geleneğinin sonucu olarak da verdiği yazılı ve sözlü taahhütleri yerine getirmek durumunda olduğunu belirtmiştir. Egemen Bağış'ın Türkiye-AB ilişkilerinin hukuki mevzuatına vurgu yaparak AB'nin üzerine düşenleri hem hukukun hem de "ahde vefa" ilkesi gereği yapması gerektiğini açıkça ortaya koyması diplomatik olarak dikkate alınması gereken bir eleştiridir. İki hafta boyunca süren yoğun müzakerelerin ardından AB prensipte 22. faslı açmayı kabul ederken faslın açılmasını AB Komisyonu'nun Türkiye için İlerleme Raporunu yayınlaması beklenen Ekim ayına ertelemiştir. 44825 Haziran 2013 tarihinde toplanan Genel İşler Konseyi (GİK), 22. faslın (Bölgesel Politikalar ve Yapısal Araçların Koordinasyonu) açılması konusunda mutabık kalmıştır. Fasla ilişkin HAK'ın, Komisyonun Türkiye için İlerleme Raporunu sunacağı ve GİK’in AB’nin ortak tutum belgesini teyit edeceği toplantının ardından gerçekleştirileceği belirtilmiştir. 449Almanya Başbakanı Angela Merkel, müzakerelerin yeniden başlamasından dolayı memnun olduğunu belirterek, ''Bu sonuç, Türkiye'ye önemli bir ortak olduğunu ama protesto özgürlüğü, ifade hürriyeti, hukuk kuralları ile dini özgürlüklerin her zaman geçerli olduğunu ve pazarlık konusu olamayacağını göstermiştir'' ifadelerini kullanmıştır." 450Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada karara olumlu yaklaşılırken "Katılım müzakerelerinde Selçuk Gültaşlı, "AB ile 'yetmez ama evet' formülü", Zaman, 26.06.2013, (Erişim) http://zaman.com.tr/dunya_ab-ile-yetmez-ama-evet-formu lu_2104235.ht ml, 12 Temmuz 2013. 449 Katılım müzakerelerinde mevcut durumla ilgili ayrıntılar için bkz. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=65&l=1, 12 Temmuz 2013. 450 "Merkel'den Türkiye'ye: Özgürlükler müzakere konusu olamaz", BBC Türkçe, 27.06.2013, (Erişim) http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/06/130627_ merkel_turkey.shtml, 12 Temmuz 2013. 448 148 uzun süredir yaşanan durgunluk nedeniyle zor bir dönemden geçmekte olan AB ile ilişkilerimiz açısından bu yetersiz ancak doğru yönde atılmış bir adımdır" ifadesine yer verilmiştir. 451 Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu kararla ilgili olarak şunları dile getirmiştir: "(…) Önemli olan Türk iye-AB ilişk ilerinin stratejik bir perspek tifte devam etmesidir (…) 'Bölgesel Politik a ve Yapısal Araçların Koordinasyonu' faslıyla ilgili bir erteleme söz k onusu değildir, Türk iye diğer fasılların açılmasıyla ilgili çalışmalarını da sürdürecek tir (…)" Ahmet Davutoğlu, bu söyleminde dış 452 politikada devamlılık esasına vurgu yaparak Türkiye'nin AB müzakere sürecinin hukuksal olarak akamete uğramasının söz konusu olmadığını vurgulamıştır. Ahmet Davutoğlu, müzakere faslının açılmasında ertelemenin olmayacağını ifade ederek Ekim ayındaki olası olumsuz kararın önüne geçmek istemiştir. Bu mesajın tehdit topos'u yerine diplomatik bir üslupla dile getirilmesi önemlidir. Ayrıca sorumluluk topos'uyla Türkiye'nin üzerine düşen sorumlulukları yerine getireceği mesajı verilmiştir. Beril Dedeoğlu konuyla ilgili olarak köşesinde şunları yazmıştır: "(…) AB'nin Türkiye yüzünden teamül geliştirdiğini söylemiştik. 22. başlıkla ilgili gelişmeler de yeni bir örnek durumunda. Bir fasıl açılacağı zaman mutlaka Hükümetler Arası Konferans'ın toplanması, buradan çıkan karara göre AB ülkelerinin Ortak Tutum Belgesi üzerinde anlaşması gerekir. Bu belge aday ülkeye yazılı olarak bildirilir ve mutlaka açılış tarihi de belirtilir. Ama bu sefer böyle olmadı. Konu, Avrupa Konseyi'nin bir alt organı olan Genel İşler Konseyi'nde ele alındı. AB bakanlarının aldığı karar ise, 22. başlığın açılması yönünde görüş birliği olduğu yönünde. Ancak ne zamanı belli ne de karar alma mekanizmasının dar koridorlarına ne zaman gireceği. Yani üye ülkeler Ortak Tutum Belgesi hazırlanması yönünde ortak tutum almışlar. Buna da "25 Haziran 2013, Türkiye ile Müzakere Sürecinde “Bölgesel Politikalar ve Yapısal Araçların Koordinasyonu” Başlıklı 22. Faslın Açılması Hakkında" Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan resmi açıklamanın tamamı için bkz. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/no_-182_-25-haziran-2013_-turkiye-ile-muzakere-surecinde-_bolgeselpolitikalar-ve-yapisal-araclarin-koordinasyonu_-baslikli-22.t r.mfa, 12 Temmuz 2013. 452 "Hiçbir şekilde erteleme söz konusu değil", NTVMSNBC, 25.06.2013, (Erişim) http://www.ntvmsnbc.com/id/25451125, 12 Temmuz 2013. 451 149 şükür. Ancak kabul etmek gerekir ki, 22. başlığın açılıp açılmadığı sorusunu ortada bırakan bir durum söz konusu (…)" 453 Türkiye'nin AB üyelik sürecinde 2005 yılından itibaren yaşanan anlaşmazlıklar nedeniyle müzakere fasıllarının açılmasında sürekli gecikmeler ve engellemeler yaşanırken AB, genişleme süreciyle ilgili çok önemli kararlar almaktadır. Avrupa Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy, Brüksel'deki AB zirvesinde, Sırbistan ile müzakerelerin en geç Ocak 2014'te başlayacağını bildirirken Kosova ile AB arasındaki katılım ortaklığı görüşmelerine de en kısa zamanda başlanması kararlaştırılmıştır. 454 Asıl önemli gelişme ise Türkiye ile beraber 2005 yılında AB'ye üyelik müzakerelerine başlayan Hırvatistan'ın 1 Temmuz 2013 itibariyle AB'nin 28. üyesi olmasıdır. 455 C. 3 Ekim 2005 Müzakere Çerçeve Belgesi ve Ardından Duraklayan Müzakere Süreci Söylem-Eylem Analizi Türk dış politikası aktörlerinin 3 Ekim 2005 tarihinde Müzakere Çerçeve Belgesi'nin imzalanmasıyla Annan Planı referandumu ve 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi'nde müzakere tarihi alınmasıyla elde ettiği psikolojik üstünlük ve özgüven son noktasına ulaşmıştır. Müzakere Çerçeve Belgesi'nin imzalanmasıyla Türkiye, 1959 yılında başladığı AT/AET/AB sürecinde ilk defa tam üyeliğe bu kadar yaklaşmıştır. Müzakere sürecinin başlamasıyla Türk dış politikası aktörlerinin eylemsel düzeyde sonuç almaları bu tarihten sonraki söylemleri de etkilemiştir. Türk dış politikası aktörlerinin Müzakere Çerçeve Belgesi'nin imzalanmasının ardından ilk söylemleri beklentilerin aksine popülist olmamış Türk dış politikasında devamlılık esası, diplomatik ve teknik sorunlar üzerinde yoğunlaşmıştır. Özellikle 1990'lı Beril Dedeoğlu, "AB ile fasıl açıldı mı?", Star, 28.06.2013, (Erişim) http://haber.stargazete.com/yazar/ab-ile-fasil-acildi-mi/yazi-766476, 12 Temmuz 2013. 454 "AB üyelik görüşmeleri için Sırbistan'a tarih verdi", BBC Türkçe, 28.06.2013, (Erişim) http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/06/130628_ab_sirbistan.shtml, 12 Temmuz 2013. 455 "Hırvatistan AB'nin 28. üyesi oldu", BBC Türkçe, 01.07.2013, (Erişim) http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/07/130701_hirvatistan_ab.shtml, 12 Temmuz 2013. 453 150 yıllardaki Türk dış politikası aktörlerinin söylemleri dikkate alındığında bu süreçlerde eylemsel düzeyde çok önemli bir sonuç alınmasına rağmen popülist bir dilden uzak durulması çok önemlidir. Müzakere sürecinin başladığı ilk birkaç yıl Türk dış politikası aktörlerinin söylemleri sorumluluk topos'u kullanılmak suretiyle hem Türkiye'nin hem de AB'nin karşılıklı vurgu yapmaktadır. Bunun dışında Brüksel Zirvesi'nde yükümlülüklerine imzalanan Ek Protokol'ün halen TBMM'de onaylanmamış olması ise deklarasyon politikasının tutarlılığını göstermektedir. 2006 yılında Kıbrıs Eylem Planı ile Türkiye bir defa daha Kıbrıs sorununda çözüm isteyen taraf olduğunu uluslararası camiaya gösterirken Rum tarafının tam üye olmanın da getirdiği zamanda çözümsüzlük isteği su yüzüne çıkarılmıştır. Bu gelişme aynı Türk dış politikası aktörlerinin adalet topos'unu daha fazla kullanmalarının önünü açmıştır. Özelikle Kıbrıslı Türklerin tecridine, KKTC üzerindeki ambargoların kaldırılmasına yönelik AB'nin verdiği sözleri tutmaması rahatlıkla ön plana çıkarılırken AB'nin ve Kıbrıslı Rumların üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesi halinde Türkiye'nin Ek Protokol hükümlerini uygulamaya geçireceği açıkça ortaya konmaktadır. AB'nin ve Rumların Kıbrıs sorununda çözüme yanaşmamaları üzerine Türk dış politikası aktörlerinin söylemleri son birkaç yıldır sorumluluk topos'u yerine tehdit topos'unun kullanılmasıyla kendisini göstermektedir. Tehdit topos'u kullanılarak öncelikle AB'nin Türkiye'nin müzakere sürecinde hukuki olmayan ideolojik ve siyasi olan engellemeleri eleştirilmektedir. 2007 yılında Fransa Cumhurbaşkanı olan Nicholas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Türkiye'nin müzakere sürecini engellemeye veya geciktirmeye yönelik söylem ve eylemeleri Türk dış politikası aktörlerinin söylemlerinde tehdit, adalet ve yük topos'larını kullanmalarına zemin hazırlamaktadır. Angela Merkel'in son söylemleri ve Hıristiyan Demokrat tabana Türkiye karşıtlığı üzerinden ulaşma çabaları Türk dış politikası aktörlerini aynı söylem tarzını kullanmaya itmektedir. Bu süreçte bazı popülist söylemelerle Türk kamuoyuna mesajlar verilmişse de ağırlıklı olarak Türkiye'nin hukuki olarak haklılığından yola sorunların sebebi çıkılarak olduğu Türkiye'nin değil AB'nin ve ısrarla vurgulanmaktadır. Son Rum tarafının yılarda Türk 151 ekonomisinin olumlu gelişimi ve buna karşılık AB'nin Euro Bölgesinde yaşanan ekonomik sorunlara Yunanistan'ın yaşadığı derin kriz eklenince Türk dış politikası aktörlerinin söylemlerinde kullandıkları ve "AB'ye ihtiyacımız kalmadı" bu durumu koz olarak şeklinde tehdit topos'u kullandıkları göze çarpmaktadır. Sonuçta Türk dış politikası aktörlerinin söylemleri ve eylemleri bu süreçte tutarlılık göstermektedir. Uluslararası ilişkilerde özel bir önem atfedilen "ahde vefa" ilkesinin gereği olarak Türk dış politikası aktörleri AB'nin Türkiye'ye yönelik uygulamalarına tutarlı bir söylem ve eylem düzleminde karşılık vermektedirler. IV. 2000'Lİ YILLARDA AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLER VE TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA SÖYLEM EYLEM - ANALİZİ GENEL DEĞERLENDİRME Türkiye 2000'li yıllara önceki yıllardan kalmış olan ekonomik ve siyasi sorunların tesiri altında girerken 2000 ve 2001 yıllarında arka arkaya yaşanan ciddi iki ekonomik kriz ile yüzleşmek durumunda kalmıştır. 1999 Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'nin AB'ye tam üyelik için aday ülke statüsü elde etmesinin ardından 2000'li yılların başında özellikle KOB ve buna uygun UP hazırlanması, AB müktesebatıyla uyumlu yasal düzenlemelerin yapılması ve bunun Türk kamuoyundaki tartışmaları öne çıkmıştır. 2001 ve 2002 yıllarında DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti döneminde Anayasa ve yasaların AB müktesebatına uyumlu hale getirilmesi amacıyla hızlı bir şekilde 3 uyum paketi TBMM'den geçirilmiştir. Özellikle idam cezasının kaldırılması, anadilde yayın ve eğitim hakkıyla ilgili düzenlemeler yapılması ve MGK'nın yapısının değiştirilmesi gibi çok önemli adımlar atılmıştır. 3 Kasım 2002 genel seçimlerinin ardından tek başına iktidar olan AKP hükümeti bu reform sürecini aksatmadan sürdürmüş ve 4 uyum paketi daha meclisten geçirilmiştir. Ayrıca 2004 Anayasa değişiklikleriyle ölüm cezasının tamamen kaldırılması, DGM'lerin kaldırılması ve uluslararası anlaşmaları iç hukukun üstünde kabul eden Anayasanın 90. Maddesindeki yapılan değişiklikler AB 152 nezdinde çok olumlu karşılanmıştır. Tüm bu sayılan Anayasal ve yasal reformlar 2000'li yılların başında dış politikada devamlılık esasıyla sürdürülmüştür. Türk dış politikası aktörlerinin eylemsel düzeyde ortaya koydukları bu çaba 2002 Kopenhag Zirvesi öncesinde AB tarafından çok olumlu karşılanmış ve özellikle AKP iktidarıyla ilgili Avrupa ülkelerindeki geçmişten gelen bazı olumsuz algıları ortadan kaldırmıştır. Eylemsel olarak atılan bu adımların özgüveniyle Türk dış politikası aktörleri Kopenhag Zirvesi öncesinde Avrupa ülkelerine kısa sürede çok yoğun ziyaretler düzenlemişler ve Türkiye'nin reform çabalarını anlatmışlardır. Bu süreçte Türk dış politikası aktörlerinin söylemlerinde sorumluluk ve yük topos'ları öne çıkarken, Kıbrıs sorunu çözüme çözümsüzlüğü kavuşmadan Güney derinleştireceği Kıbrıs'ın vurgulanmıştır. AB üyesi yapılmasının "KKTC ile entegrasyon" söyleminin ise bilinçli olarak kullanılmaması dikkat çekmiştir. Zirve tarihi yaklaştıkça Türk dış politikası aktörlerinin tehdit topos'u kullanarak popülist bir dille AB'den vazgeçilebileceğine yönelik söylemleri ise kısa sürede terk edilmiştir. Kopenhag Zirvesi'nde Türkiye ile katılım müzakerelerine başlamak için şartlı bir tarih verilmesi Türk dış politikası aktörleri tarafından olumlu karşılanmıştır. Bu kararı olumlamak için tarih, kültür ve din topos'larıyla muğlak söylemler geliştirilmiş ve 1990'lı yıllardaki Türk dış politikası aktörlerinin söylemlerine benzer bir tarz ortaya çıkmıştır. Ancak 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi sürecine girilmesiyle beraber Türk dış politikası aktörlerinin söylemsel tutarlılığı ve söylem-eylem tutarlılığı ön plana çıkmaya başlamıştır. Annan Planı referandumuyla AKP hükümetinin radikal Kıbrıs politikası gündeme gelmiştir. Referandum öncesi referandumda Türk tarafının "evet" oyu vermesi için çaba sarf edilirken Rum tarafının AB üyesi olmanın özgüveniyle hesaplanmıştır. Bunun çözümden yana neticesinde olmayacağı Türk tarafı doğru Kıbrıs bir sorunu şekilde ortaya çıktığından bu yana dünya kamuoyunda oluşan "çözümü istemeyen taraf" algısını ortadan kaldırmıştır. Bu sürecin başlangıcında hükümetin Kıbrıs politikasına karşı ülkedeki diğer dış politika aktörlerinin muhalefetine rağmen, referandum yaklaştıkça Türk dış politikası aktörlerinin beraber hareket ettiği izlenimini vermesi dikkat çekici olmuştur. "Son elli yılın en önemli dış politika 153 başarısı" olarak nitelenen bu gelişme popülist bir söylemle ortaya konulsa da bu söylemin eylemsel karşılığı olmuştur. Türkiye, Kıbrıs sorunu ve bu sorunun doğrudan etkilediği AB sürecinde psikolojik üstünlüğü eline geçirmiştir. Bu psikolojik üstünlük Türk dış politikası aktörlerinin 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi öncesinde tehdit ve adalet topos'larını kullanmasına olanak vermiştir. Türk dış politikası aktörlerindeki bu özgüven Brüksel Zirvesi'nde Türkiye'ye müzakere tarihi verilmesiyle artmıştır. Türkiye, Ankara Anlaşması'nı içinde Güney Kıbrıs'ın da olduğu 10 yeni üyeye genişletmeyi kabul eden Ek Protokol'ü imzalarken yayınladığı deklarasyonla bu imzanın Güney Kıbrıs'ı tanımak anlamına gelmediğini ortaya koymuştur. Gerçi AB'nin karşı deklarasyonu bu deklarasyonu reddetse de Türk dış politikası aktörleri söylem-eylem tutarlılığını sağlamışlardır. Bu söylem-eylem tutarlılığı tam üyelik öncesi son aşama olan Müzakere Çerçeve Belgesi'nin imzalanmasının ardından da devam etmiştir. Katılım müzakerelerinin başlamasıyla Türk dış politikası aktörlerinin söylemlerinde ilk olarak sorumluluk topos'u ön plana çıkmış, Türkiye'nin üzerine düşen yükümlülüklerin farkında olduğu ortaya konmuştur. 2000'li yılların başında yapılan Anayasal ve yasal reformlar ve Annan Planı sürecindeki çözüm yanlısı politika ile Türk dış politikası aktörlerinde oluşan psikolojik avantaj söylemelere yansımış, eylemsel olarak önce 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi'nde müzakere tarihinin alınması, ardından katılım müzakerelerine başlanmasıyla bu psikolojik avantaj perçinlenmiştir. 2006 yılında Kıbrıs Eylem Planı'nı hazırlayarak Rumlara yeni bir çözüm teklifiyle giden Türkiye, bu teklifin Rumlar tarafından geri çevrilmesiyle Rum tarafı karşısındaki psikolojik üstünlüğünü bir defa daha ortaya koymuştur. Bu gelişmeyle birlikte Türk dış politikası aktörlerinin 2006 yılından itibaren adalet ve tehdit topos'larını söylemlerinde daha rahat kullandıkları ve sorumluluk topos'unu terk ettikleri görülmektedir. Neticede Türk dış politikası aktörleri hukuki olarak Türkiye'nin müzakere başlıklarının açılması konusunda önüne çıkarılan tüm siyasi ve ideolojik engellemelere vurgu yaparak katılım müzakerelerinin diğer üye ülkelerle olduğu gibi hızlı bir şekilde ilerlemesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Özellikle Annan Planı ile birlikte başlayan Brüksel Zirvesi sürecinden itibaren hem kendi içinde 154 söylemsel tutarlılığı hem de söylem-eylem tutarlılığını büyük ölçüde sağlayan Türk dış politikası aktörleri bu özgüvenle son dönemde AB'nin müzakere başlıklarının açılmasına yönelik yeni geciktirme hamlelerine tehdit ve adalet topos'larını kullanarak hem Türkiye'nin hukuken haklılığını hem de yeni engellemelere taviz verilmeyeceğini açıkça ifade etmektedirler. SONUÇ Bu çalışmada Türk dış politikası aktörlerinin söylemleri analiz edilerek Türk dış politikasında Soğuk Savaş sonrası AB ile ilişkiler çerçevesinde söylemsel tutarlılık/tutarsızlık ve söylem-eylem tutarlılığı/tutarsızlığı ortaya konmaya çalışılmıştır. 1990'lı yıllar ve 2000'li yıllar şeklinde dönemsel bir ayrıma gidilerek dönemsel bir eleştiri ve karşılaştırma da yapılmıştır. Ayrıca söylem analizlerini yaptıkça iç politika-dış politika ilişkisinin de dış politika çalışmalarında yadsınamaz bir unsur olduğu anlaşılmıştır. İkinci bölümde yapılan eleştirel söylem analizlerinde Ruth Wodak’ın söylemsel stratejilerinin yardımıyla yapılan eleştirel yorumlarda göze en çok çarpan unsur dış politikanın Türk dış politikası aktörleri tarafından daha çok iç politika malzemesi olarak kullanılması olmuştur. 1990’lı yıllarda Gümrük Birliği süreci, Gündem 2000 Raporu ve Lüksemburg Zirvesi süreci ile Helsinki Zirvesi sürecinde tehdit topos’u, tarih, kültür ve din topos’ları daha ağırlıklı olarak kullanılarak eylemsel olarak karşılık bulmayan bir tutarsızlık ortaya çıkmıştır. Bunun en somut örneği ise “ KKTC ile bütünleşme” söylemi şeklinde tehdit topos’uyla ortaya konulan popülist (halk yardakçısı) söylem tarzıdır. 1990’lı yıllarda Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi istikrarsızlığa da üstü kapalı göndermede bulunularak istikrarsız yönetim ortamında söylemlerin kendi içindeki tutarlılığın ve söylem-eylem tutarlılığının sağlanamadığına vurgu yapılmıştır. Söylem-eylem analizleri çerçevesinde 1990'lı yıllarla ilgili söylemeylem tutarsızlığına ilk önemli örnek "Gümrük Birliği kararının AB üyeliğini getireceği" şeklindeki söylemin uygulamaya geçirilememesi olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye, AB'ye tam üyelik elde etmeden Gümrük Birliği'ni gerçekleştiren ilk ve tek ülke olmuştur. Söylem-eylem tutarsızlığına ikinci önemli örnek Gündem 2000 Raporu ve Lüksemburg Zirvesi sürecinde Türkiye'nin AB'nin genişleme sürecinin dışında bırakılmasının ardından Türk dış politikası aktörlerinin tehdit topos'unu kullanarak "Türkiye'nin AB'den 156 vazgeçebileceğini" ortaya koymaları olmuştur. İkili ilişkiler bir süre soğusa da Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecinden vazgeçmesinin mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Bu süreçlerde hem Türk dış politikası aktörleri hem de kamuoyunun konuya yaklaşımını Ahmet Davutoğlu'nun "diplomatik esneklikten ve ekonomik rasyonaliteden uzak bir duygusallık" şeklindeki tanımlaması oldukça iyi ifade etmektedir. 1990'lı yıllardaki söylem-eylem tutarsızlığı için üçüncü örnek ise Helsinki Zirvesi sürecinde Güney Kıbrıs'ın Kıbrıs sorununun çözümüne gerek kalmadan AB'ye tam üyeliğinin Türkiye'nin AB'ye tam üyelik için aday ülke ilan edilmesi karşılığında gerçekleşmesi ve Türk kamuoyundaki eleştirileri etkisiz kılmak için tehdit topos'uyla "KKTC ile bütünleşme" söyleminin tekrar ortaya atılması olmuştur. Türkiye, ne KKTC ile bütünleşmiş ne de Güney Kıbrıs'ın Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında AB'ye tam üyeliğini önleyebilmiştir. Üçüncü bölümde 2000’li yıllarla beraber günümüze kadar Türkiye-AB ilişkilerinde Türk dış politikası aktörlerinin söylemleri eleştirel olarak analiz edilirken göze en çok çarpan unsur ise söylem-eylem tutarlılığının 1990’lı yıllarla kıyaslandığında büyük ölçüde sağlanmış olmasıdır. Bu dönemdeki örnek olaylar Kopenhag Zirvesi süreci, 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi süreci ve 3 Ekim 2005 Müzakere Çerçeve Belgesi ve Duraklayan Müzakere süreci şeklinde alınmıştır. Bu dönemdeki söylem analizlerinde de 1990’lı yıllardaki Türkiye-AB ilişkilerinde Türk dış politikası aktörlerinin söylemsel tutarsızlıklarını ortaya çıkaran bazı popülist ve muğlak söylemlere rastlanmıştır. Özellikle dış politika söylemlerinin iç politika malzemesi olarak kullanılması şeklinde tezahür eden bu söylem tarzı bu dönemde seyrek olarak göze çarparken özelikle Annan Planı referandumuyla beraber Kıbrıs sorununda Türk tarafının uluslararası toplumun nazarındaki “çözümü istemeyen taraf” imajını yıkmasıyla adalet ve sorumluluk topos’larının ön plana çıktığı görülmüştür. Türk dış politikası aktörleri eylemsel düzeyde Annan Planı referandumu, 16-17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi’nde müzakere tarihinin alınması ve 3 Ekim 2005'te Müzakere Çerçeve Belgesi’nin imzalanması gibi 157 dış politika kazanımlarıyla ve psikolojik üstünlükle söylemsel tutarlılıklarını ve söylem-eylem tutarlılıklarını ortaya koymuşladır. Türkiye'nin Ek Protokol'ü imzalamasının ardından yayınladığı deklarasyona bağlı kalması ve Ek Protokol'ü iç hukukunda halen onaylamaması Türkiye'nin Kıbrıs sorunuyla ilgili AB'nin Kıbrıs'taki izolasyonların kaldırılacağına dair verdiği sözlerini yerine getirmesi şartına bağlanmıştır. Bu tutarlılık 1990’lı yıllarla karılaştırıldığında önemli bir farktır. Son dönem Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan tıkanıklıkta Türk dış politikası aktörlerinin bu psikolojik üstünlükten kaynaklanan adalet ve tehdit topos’larını ısrarla söylemlerinde kullanmaları söylemsel tutarlılığı sağlamaktadır. Neticede "ahde vefa" ilkesine göndermede bulunularak ortaya konan söylemler Türkiye'nin AB ile yürüttüğü tam üyelik müzakere sürecindeki hukuki haklılığına vurgu yapmaktadır. Tabi, Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan siyasi krizlerin nasıl çözümleneceği konusu bu tezin kapsamına dâhil değildir. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik müzakere sürecinin oldukça yavaşlaması dış politik olarak olumsuz bir durumu yansıtmaktadır; bu da bir gerçektir. Bu tez, söylemeylem tutarlılığı veya tutarsızlığının nedenlerini ayrıntılı olarak incelemek amaçlı olmadığından bunu yorumlamak biraz da bu tezi okuyanlara düşmektedir. Neticede, post-modernizmde/post-yapısalcılıkta okur merkezli bir anlayış kabul edilmektedir. 158 KAYNAKÇA KİTAPLAR ARENDT, Hannah; İnsanlık Durumu-The Human Condition, çev. Bahadır Sina Şener, İstanbul, İletişim Yayınları, 1994. ARI, Tayyar; Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, 7. baskı, Bursa, MKM Yayıncılık, 2008. AYDOĞAN, Metin; Avrupa Birliğinin Neresindeyiz: Tanzimat'tan Gümrük Birliğine, 16. baskı, İzmir, Umay Yayınları, 2005. BELSEY, Catherine; Postyapısalcılık, çev. Nursu Örge, Ankara, Dost Kitabevi, 2013. BİLEN, Osman; Çağdaş Yorumbilim Kuramları: Romantik, Felsefi, Eleştirel Hermeneutik, Ankara, Kitabiyat, 2002. BİLGE, A. Suat; Milletlerarası Politika, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No: 207-189, 1966. BİRAND, Mehmet Ali; Türkiye'nin Büyük Avrupa Kavgası: 1959-2004, 11. baskı, İstanbul, Doğan Kitapçılık, 2005. BROWN, Alison Leigh; On Foucault: A Critical Introduction, USA, Wadsworth, 2000. ÇALIŞ, Şaban H.; Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri: Kimlik Arayışı, Politik Aktörler ve Değişimi, Ankara, Nobel, 2001. Collins Cobuild English Dictionary for Advanced Learners, 3. Baskı, Glasgow, Harper Collins Publishers, 2001. DAĞ, Ahmet Emin; Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Sözlüğü: İngilizceFransızca-Türkçe, 3. baskı, İstanbul, Ağaç Kitabevi Yayınları, 2009. 159 DAVUTOĞLU, Ahmet; Stratejik Derinlik: Türkiye'nin Uluslararası Konumu, 72. baskı, İstanbul, Küre Yayınları, 2011. DELLALOĞLU, Besim F.; Frankfurt Okulu'nda Sanat ve Toplum, İstanbul, Bağlam Yayıncılık, 1995. ERHAN, Çağrı; Türk Dış Politikasının Güncel Sorunları, Ankara, İmaj Yayınevi, 2010. FAIRCLOUGH, Norman; Critical Discourse Analysis: The Critical Study of Language, London, New York, Longman, 1995. FOUCAULT, Michel; Bilginin Arkeolojisi, çev. Veli Urhan, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2011. FULLER, Graham E.; İslamsız Dünya, çev. Hasan Kaya, İstanbul, Profil Yayıncılık, 2010. GEORGAKOPOULOU, Alexandra, GOUTSOS, Dionysis; Discourse Analysis: An Introduction, Edinburgh, Edinburgh University Press, 1997. GOLDSTEIN, Joshua S.; International Relations, 4. Baskı, USA, Longman, 2001. GÖKA, Erol; TOPÇUOĞLU, Abdullah; AKTAY, Yasin; Önce Söz Vardı: Yorumsamacılık Üzerine Bir Deneme, 2. baskı, Ankara, Vadi Yayınları, 1999. GÖNLÜBOL, Mehmet; Uluslararası Politika: İlkeler-Kavramlar-Kurumlar, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No: 420, 1978. GÖZEN, Ramazan; İmparatorluktan Küresel Aktörlüğe: Türkiye'nin Dış Politikası, Ankara, Palme Yayıncılık, 2009. 160 GRIFFITHS, Martin, ROACH, Steven C., SOLOMON, M. Scott; Fifty Key Thinkers In International Relations, 2. Baskı, London&New York, Routledge, 2009. GÜNUĞUR, Haluk; Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri, Ankara, EKO Avrupa Ekonomik Danışma Merkezi Yayını, 2008. HOLSTI, K. J.; International Politics: A Framework For Analysis, 7. baskı, USA, Prentice Hall International Edition, 1995. JORGENSEN, Marianne, PHİLLİPS, Louise J.;Discourse Analysis as Theory and Method, London, Thousand Oaks, New Delhi, SAGE, 2002. KAHRAMAN, Hasan Bülent; Postmodernite ile Modernite Arasında Türkiye: 1980 Sonrası Zihinsel, Toplumsal, Siyasal Dönüşüm, İstanbul, Everest Yayınları, 2002. KEPENEK, Yakup, YENTÜRK, Nurhan; Türkiye Ekonomisi, 18. Baskı, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2005. LARSEN, Henrik; Foreign Policy and Discourse Analysis: France, Britain and Europe, London, New York, Routledge, 1997. MACDONELL, Diane; Theories of Discourse An Introduction, UK, Basil Blackwell, 1986. MERQUIOR, J. G.; Foucault, çev. Nurettin Elhüseyni, İstanbul, Afa Yayınları, 1986. NYE, Joseph S.,Jr.; WELCH, David A.; Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak, çev. Renan Akman, 2. Baskı, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2011. PALTRIDGE, Brian; Discourse Analysis, London, Continuum, 2008. PAZARCI, Hüseyin; Uluslararası Hukuk, 9. baskı, Ankara, Turhan Kitabevi, 2010. 161 ROSENAU, Pauline Marie; Post Modernizm ve Toplum Bilimleri: İçebakışlar, İçeri-dalışlar, İçe-saldırılar, çev. Tuncay Birkan, 2. baskı, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 2004. SANDIKLI, Atilla; Türkiye'nin Dış Politikasında Avrupa Birliği ve Alternatifleri, İstanbul, Harp Akademileri Basım Evi, 2001. SARUP, Madan; Post-Yapısalcılık ve Postmodernizm, çev. A. Baki Güçlü, Ankara, Ark Yayınevi, 1995. SÖZEN, Edibe; Söylem: Belirsizlik, Mübadele, Bilgi/Güç ve Refleksivite, İstanbul, Paradigma, 1999. TANÖR, Bülent; YÜZBAŞIOĞLU, Necmi; 1982 Anayasasına Göre: Türk Anayasa Hukuku (2004 Anayasa Değişikliklerine Göre), 6. baskı, İstanbul, Beta, 2004. TAŞDELEN, Vefa; Hermeneutiğin Evrimi: Kesitler, Ankara, Hece Yayınları, 2008. T.C. Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Türkiye'de Siyasi Reform: Uyum Paketleri ve Güncel Gelişmeler, Ankara, 2007. TÜRKÖNE, Mümtaz'er; Siyaset, Genişletilmiş ve Gözden geçirilmiş Yeni Baskı, İstanbul, Etkileşim Yayınları, 2012. URHAN, Veli; Michel Foucault ve Arkeolojik Çözümleme, İstanbul, Paradigma, 2000. VIOTTI, Paul R., KAUPPI, Mark V.; International Relations Theory: Realism, Pluralism, Globalism and Beyond, 3. Baskı, USA, Allyn and Bacon, 1999. MAKALELER AKÇAY, Belgin; "Avrupa Birliği'nin Ekonomik Kriterleri ve Türkiye", Maliye Dergisi, Sayı 155, Temmuz-Aralık, 2008, s. 11-38. 162 ALPKAYA, Gökçen; "İnsan Hakları Konusu", Ed. ORAN, Baskın, Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, II.cilt, 8. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005, s. 524-539. ARSAVA, Ayşe Füsun; "AB ile İlişkiler", Ed. ÇAKMAK, Haydar; Türk Dış Politikası:1919-2008, Ankara, Barış Platin Yayınları, 2008, s. 846-856. AYDEMİR, Özgür Kasım; "Bir Siyasetnamede Dil İle İktidar İlişkisi: Gencine-i Adalet’te Özne Üzerine İktidar Felsefesi Bakımından Söylem Çözümlemesi", ZfWT, cilt 3, sayı 2, 2011, s. 147-161. AYDIN, İbrahim Hakkı; "Bir Felsefi Metafor 'Yolda Olmak'", Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, cilt 6, sayı 4, 2006, s. 9-22. AYKAN, Mahmut Bali; "Türkiye'nin Dış Politika Anlayışı", Ed. ÇAKMAK, Haydar; Türk Dış Politikası:1919-2008, Ankara, Barış Platin Yayınları, 2008, s. 31-38. BALCI, Ali; "1990 Sonrası Türk Dış Politikası Üzerine Bazı Notlar: Avrupa Birliği ve Kıbrıs Örneği", YENİGÜN, Cüneyt, EFEGİL, Ertan; Türkiye'nin Değişen Dış Politikası, Ankara, Nobel, 2010, s. 87-99. BAUMANN, Rainer; "The Transformation of German Multilateralism. Changes in the Foreign-Policy Discourse since Unification", German Politics and Society, cilt 20, sayı 4, Kış, 2002, s.1-31. BAYKAL, Sanem, ARAT, Tuğrul; "AB'yle İlişkiler", Ed. ORAN, Baskın, Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, II.cilt, 8. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005, s. 326-365. BAYKAL, Sanem, ARAT, Tuğrul; "AB'yle İlişkiler", Ed. ORAN, Baskın; Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı'ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, III.cilt, İstanbul, İletişim Yayınları, 2013, s. 337-400. 163 BAYKAL, Sanem; "Akdeniz İçin Birlik" kutusu, Ed. ORAN, Baskın; Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı'ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, III.cilt, İstanbul, İletişim Yayınları, 2013, s. 374. BAYKAL, Sanem; "Ek Protokol Deklarasyonları" kutusu, Ed. ORAN, Baskın; Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı'ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, III.cilt, İstanbul, İletişim Yayınları, 2013, s. 361-362. BAYKAL, Sanem; "Kopenhag Kriterleri" kutusu, Ed. ORAN, Baskın, Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, II.cilt, 8. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005, s. 332. BAYKAL, Sanem; "Maastricht Antlaşması" kutusu, Ed. ORAN, Baskın, Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, II.cilt, 8. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005, s. 330. BAYKAL, Sanem; "Siyasi Kriterler Bakımından Katılım Ortaklığı Belgesi (KOB) Ulusal Program (UP) Karşılaştırması" kutusu, Ed. ORAN, Baskın, Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, II.cilt, 8. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005, s. 363. BLOMMAERT, Jan, BULCAEN. Chris; "Critical Discourse Analysis",Annual Review Of Anthropology, cilt 29, 2000, s. 447-466. ÇAKIR, Hamza; "Tezkere Dönemi ve Sonrası Türk-ABD İlişkilerinin Medyada Temsili", Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı 21, 2006/2, s.153-172. ÇAKMAK, Cenap; "Giriş: Neden Dış Politika; Neden Amerikan Dış Politikası", ÇAKMAK, Cenap; DİNÇ, Cengiz; ÖZTÜRK, Ahmet; Yakın Dönem Amerikan Dış Politikası: Teori ve Pratik, Ankara, Nobel, 2011, s. 1-13. ÇAKMAK, Haydar; "Avrupa Birliği ile İlişkiler", Ed. ÇAKMAK, Haydar; Türk Dış Politikası:1919-2008, Ankara, Barış Platin Yayınları, 2008, s. 976-994. ÇOBAN, Barış; "Söylem, İdeoloji ve Eylem: İktidar ve Muhalefet Arasındaki Mücadeleyi Çözümleme Denemesi", ÇOBAN, Barış, ÖZARSLAN, Zeynep; 164 Söylem ve İdeoloji: Mitoloji, Din, İdeoloji, İstanbul, Su Yayınları, 2003, s. 245-284. DEDEOĞLU, Beril; "Değişen Uluslararası Sistemde Türkiye-ABD İlişkilerinin Türkiye-Avrupa Birliği İlişkilerine Etkileri", Ed. SÖNMEZOĞLU, Faruk; Türk Dış Politikasının Analizi, 3. baskı, İstanbul, Der Yayınları, 2004, s. 405-438. DESCOMBES, Vincent; "The Interpretative Text", Ed. SILVERMAN, Hugh J.; Gadamer and Hermeneutics, New York, London, Routledge, 1991, s. 247268. DEVETAK, Richard; "Post-yapısalcılık", çev. Ali Aslan, BURCHILL, Scott vd.; Uluslararası İlişkiler Teorileri, çev. Ali Aslan, Muhammed Ali Ağcan, İstanbul, Küre Yayınları, 2012, s. 243-278. DOĞAN, Nejat; "Bu Dönem Hükümetlerinin Dış Politika Anlayışları", Ed. ÇAKMAK, Haydar; Türk Dış Politikası:1919-2008, Ankara, Barış Platin Yayınları, 2008, s. 745-757. DÜZGİT, Senem Aydın; "Avrupa Birliği-Türkiye İlişkilerine Postyapısalcı Yaklaşım: Almanya Örneğinde Dış Politika ve Söylem Analizi", Uluslararası İlişkiler, cilt 8, sayı 29, Bahar, 2011, s. 49-70. ERHAN, Çağrı, ARAT, Tuğrul; "AET'yle İlişkiler", Ed. ORAN, Baskın; Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı'ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, I.cilt, 11. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005, s. 808-853. ERHAN, Çağrı, ARAT, Tuğrul; "AT'yle İlişkiler", Ed. ORAN, Baskın, Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, II. cilt, 8. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005, s. 83-101. EMEKLİER, Bilgehan; "Uluslararası İlişkiler Disiplininde Epistemolojik Paradigma Tartışmaları: Post-pozitivist Kuramlar", Bilge Strateji, cilt 3, sayı 4, Bahar, 2011, s. 143-192. 165 EVRE, Bülent; "Geç Modern veya Postmodern Bağlamda Değişen Siyasetin Yeni Biçim(ler)i", Lefke Avrupa Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, cilt 2, sayı 1, Haziran, 2011, s. 65-75. FAIRCLOUGH, Norman, GRAHAM, Phil; "Eleştirel Söylem Çözümlemecisi Olarak Marx: Eleştirel Yöntemin Yaratılışı ve Küresel Sermayenin Eleştirisi ile Bağlantısı", ÇOBAN, Barış, ÖZARSLAN, Zeynep; Söylem ve İdeoloji: Mitoloji, Din, İdeoloji, İstanbul, Su Yayınları, 2003, s. 185-244. FIRAT, Melek; "Yunanistan'la İlişkiler", Ed. ORAN, Baskın, Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, II.cilt, 8. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005, s. 440-480. FOURNIER, Philippe; "Michel Foucault's Considerable Sway on International Relations Theory", Bridges: Conversations in Global Politics, cilt 1, sayı 1, 2012, s. 16-43. GÜRSEL, Seyfettin; "İç Ortam ve Dinamikler: Ekonomi", Ed. ORAN, Baskın; Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı'ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, III.cilt, İstanbul, İletişim Yayınları, 2013, s. 52-70. İBİŞ, Fatih; "Hermenötik ve Yapısöküm Kuramına Genel Bir Bakış", Toplum Bilimleri Dergisi, cilt 6, sayı 11, Ocak, 2012, s. 31-40. JOHANNESSON, Ingolfur Asgeir; "The Politics of Historical Discourse Analysis: A Qualitative Research Method?",Discourse: Studies in the Cultural Politics of Education, cilt 31, sayı 2, Mayıs, 2010, s.251-264. KARACASULU, Nilüfer; "Dış Politika Nedir?", Ed. ÇAKMAK, Haydar; Türk Dış Politikası:1919-2008, Ankara, Barış Platin Yayınları, 2008, s. 11-22. KARADUMAN, Sibel, BATU, N. Mert; "Televizyon Haberlerinde Terörizm Olgusunun TRT'nin Haber Söylemi Bağlamında İncelenmesi", Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı 25, 2011, s.359-374. 166 KASIM, Kamer; "Kıbrıs Sorunu", Ed. ÇAKMAK, Haydar; Türk Dış Politikası:1919-2008, Ankara, Barış Platin Yayınları, 2008, s. 1017-1023. KESKİN, Ferda; "Michel Foucault", FOUCAULT, Michel; Özne ve İktidar, çev. Işık Ergüden, Osman Akınhay, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2000, s. 7-10. KOCAMAN, Ahmet; "Dilbilim Söylemi", Ed. KOCAMAN, Ahmet; Söylem Üzerine, Ankara, Hitit Yayınevi, 1996, s. 1-16. LUKE, Allan; "Beyond Science and Ideology Critique: Developments in Critical Discourse Analysis", Annual Review of Applied Linguistics, cilt 22, Mart, 2002, s. 96-110. MILLS, Sara; "Discourse and Ideology", çev. Zeynep Özarslan, ÇOBAN, Barış, ÖZARSLAN, Zeynep; Söylem ve İdeoloji: Mitoloji, Din, İdeoloji, İstanbul, Su Yayınları, 2003, s. 113-130. ODACIOĞLU, Selcen Düzgün; "Metinsel Analiz", Sosyoloji Notları, sayı Ocak, Şubat, Mart:4; Nisan, Mayıs, Haziran:5, Ankara, 2008, s. 58-65. ORAN, Baskın; "Devletin İç ve Dış Göreli Özerkliği" kutusu, Ed. ORAN, Baskın; Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı'ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, I.cilt, 11. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005, s. 40. ORHAN, Oytun; "Gezi Parkı Olaylarını Ortadoğu'da Kim, Nasıl Algıladı?", Ortadoğu Analiz, cilt 5, sayı 55, Temmuz, 2013, s. 16-22. ÖZDEMİR, Cevdet; "Kimlik ve Söylem", Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, sayı 2, 2001, s. 107-122. ÖZER, Yonca; "Kıbrıs Meselesinin Türkiye-Avrupa Birliği İlişkilerindeki Rolü", YENİGÜN, Cüneyt, EFEGİL, Ertan; Türkiye'nin Değişen Dış Politikası, Ankara, Nobel, 2010, s. 557-576. ÖZERSAY, Kudret; "Kıbrıs Konusu", Ed. ORAN, Baskın; Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı'ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, III.cilt, İstanbul, İletişim Yayınları, 2013, s. 632-689. 167 ÖZERSAY, Kudret; "Konfederasyon" kutusu, Ed. ORAN, Baskın; Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı'ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, III.cilt, İstanbul, İletişim Yayınları, 2013, s. 637. ÖZERSAY, Kudret; "Belçika Modeli" kutusu, Ed. ORAN, Baskın; Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı'ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, III.cilt, İstanbul, İletişim Yayınları, 2013, s. 636. ÖZGÖKER, Uğur; "Türk Dış Politikasının Kilit Konusu: Kıbrıs Sorunu", YENİGÜN, Cüneyt, EFEGİL, Ertan; Türkiye'nin Değişen Dış Politikası, Ankara, Nobel, 2010, s. 577-600. ÖZİPEK, B. Berat; "Adalet ve Kalkınma Partisi (Ak Parti) Dönemi İç ve Dış Politika (2002-…)",ÇAYLAK, Adem vd.; Osmanlı'dan İkibinli Yıllara Türkiye'nin Politik Tarihi: İç ve Dış Politika, 2. Baskı, Ankara, Savaş Yayınevi, 2010, s. 669-690. PHILLIPS, Nelson; LAWRENCE, Thomas B.; HARDY. Cynthia; "Discourse and Institutions", Academy of Management Review, cilt 29, sayı 4, 2004, s. 635-652. POWELL, Pegeen Reichert; "Critical Discourse Analysis and Composition Studies: A Study of Presidential Discourse and Campus Discord", College Composition and Communication, cilt 55, sayı 3, Şubat, 2004, s. 439-469. PURVIS, Trevor; HUNT, Alan; "Discourse, ideology, discourse, ideology, discourse, ideology...", The British Journal of Sociology, cilt 44, sayı 3, Eylül, 1993, s. 473-499. RAYMOND, Emilie; GRENIER, Amanda; "Participation in Policy Discourse: New Form of Exclusion for Seniors with Disabilities?", Canadian Journal on Aging, cilt 32, sayı 2, Haziran, 2013, s. 117-129. SANCAR, Mithat, AKGÖNÜL, Samim; "İnsan Hakları Konusu", Ed. ORAN, Baskın; Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı'ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, III.cilt, İstanbul, İletişim Yayınları, 2013, s. 709-787. 168 SANDIKLI, Atilla; "Yeni Kıbrıs Stratejisi 'Tanınma'", Ed. ÇOMAK, Hasret; 21. Yüzyılda Çağdaş Türk Dış Politikası ve Diplomasisi, Kocaeli, Umuttepe Yayınları, 2010, s. 261-274. SAYILAN, Fevziye; "Yetişkin Okuma Yazma Öğretimi Ve Temel Eğitim Programı Ve Ders Kitapları: Eleştirel Söylem Analizi", Eğitim Bilim Toplum Dergisi, cilt 7, sayı 26, Bahar, 2009, s. 39-68. TÜZEN, Hasan; "Postmodernizm Mitosu", SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, sayı 17, Mayıs, 2008, s.145-158. UZGEL, İlhan; "Abdullah Öcalan'ın Yakalanması" kutusu, Ed. ORAN, Baskın, Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, II.cilt, 8. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005, s. 296. VAN DIJK, Teun A.; "Critical Discourse Analysis", SCHIFFRIN, Deborah, TANNEN, Deborah, HAMILTON, Heidi E.; The Handbook of Discourse Analysis, USA, UK, Blackwell Publishers, 2001, s. 352-371. VAN DIJK, Teun; "Söylem ve İdeoloji Çokalanlı Bir Yaklaşım", çev. Nurcan Ateş, ÇOBAN, Barış, ÖZARSLAN, Zeynep; Söylem ve İdeoloji: Mitoloji, Din, İdeoloji, İstanbul, Su Yayınları, 2003, s. 13-112. VAN DIJK, Teun A.; "Discourse Analysis: Its Development and Application to the Structure of News", Journal of Communication, cilt 33, sayı 2, Bahar, 1983, s. 20-43. VARDAR, Deniz; "Türkiye Avrupa Topluluğu/Avrupa Birliği İlişkileri", Ed. SÖNMEZOĞLU, Faruk; Türk Dış Politikasının Analizi, 3. baskı, İstanbul, Der Yayınları, 2004, s.439-452. WILSON, John; "Political Discourse", SCHIFFRIN, Deborah; TANNEN, Deborah; HAMILTON, Heidi E.;The Handbook of USA, UK, Blackwell Publishers, 2001, s. 398-415. Discourse Analysis, 169 WILSON, John; "Politik Söylem", çev. Zeynep Özarslan, ÇOBAN, Barış, ÖZARSLAN, Zeynep; Söylem ve İdeoloji: Mitoloji, Din, İdeoloji, İstanbul, Su Yayınları, 2003, s. 131-154. WODAK, Ruth; "The Discourse-Historical Approach", WODAK, Ruth, MEYER, Michael; Methods of Critical Discourse Analysis, London, Thousand Oaks, New Delhi, SAGE, 2001, s. 63-94. WODAK, Ruth; "What CDA Is About-A Summary of Its History, Important Concepts and Its Developments", WODAK, Ruth; MEYER, Michael; Methods of Critical Discourse Analysis, London, Thousand Oaks, New Delhi, Sage Publications, 2004, s. 1-13. TEZLER AKAN, Aysun; "Press Discourse in Turkey as an Agent of Discrimination Towards the Non-Muslims: A Critical Analysis of the Press Coverage of the 1934 Thrace Events, 1942 Wealth Tax and 6/7 September 1955 Riots", Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Doktora Tezi, Ankara, 2009. DEMİR, Zerrin; "Bir Dini Söylem Analizi (Psikolojik Bir Yaklaşım)", Cumhuriyet Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Sivas, 2008. GÜRPINAR, Bulut; "Türkiye'de Milli Güvenlik Söyleminin Dış Politikada İşlevselleşmesi: Hükümet Programları, TBMM Tutanakları ve MGK Basın Bildirileri'nde 'Söylem'in Analizi (1982-2003)", İstanbul Üniversitesi, Doktora Tezi, İstanbul, 2010. KOTLU, Emine; "Yapısalcı ve Post-Yapısalcı Sosyal Teoride Dil (Sosyal Teoride Bir Model Olarak Dil)", Adnan Menderes Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Aydın, 2007. MUMCU, Pınar; "Türkmen Atasözlerinde Ad Aktarmaları ve Aktarmaları", İnönü Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Malatya, 2008. Deyim 170 RESMİ WEB KAYNAKLARI T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turki ye_Ilerleme_Rap_1998.pdf, 24 Mart 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turki ye_Ilerleme_Rap_1999.pdf, 24 Mart 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/032 a0008.htm, 22 Mart 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/Kob/Turkiye_Kat_Ort_ Belg_2003.pdf , 10 Nisan 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=196&l=1, 10 Nisan 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/738 42.pdf, 7 Nisan 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=45629&l=1, 18 Mart 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=272&l=1, 18 Mart 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=271&l=1, 18 Mart 2013. (Erişim) 171 T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=46234&l=1, 19 Mart 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/543 15.pdf, 24 Mart 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/ACF A4C.htm, 24 Mart 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=46226&l=1, 6 Nisan 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/Kob/Turkiye_Kat_Ort_ Belg_2001.pdf, 6 Nisan 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=46225&l=1, 6 Nisan 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=195&l=1 , 6 Nisan 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=65&l=1, 12 Temmuz 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=6&l=1, 10 Temmuz 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/Kob/Turkiye_Kat_Ort_ Belg_2006.pdf, 10 Temmuz 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=123&l=1, 10 Temmuz 2013. (Erişim) 172 T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=65&l=1, 10 Temmuz 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=38&l=1, 10 Temmuz 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=37&l=1, 10 Temmuz 2013. T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/MuzakereCercevesi/M uzakere_Cercevesi_2005.pdf, 10 Temmuz 2013. T.C. Avrupa Birliği bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=45630&l=1, 15 Eylül 2013. T.C. 47. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Eylül 2013. T.C. 49. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 16 Mart 2013. T.C. 50 Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 16 Mart 2013. T.C. 51. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 16 Mart 2013. T.C. 52. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 16 Mart 2013. T.C. 53. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 16 Mart 2013. T.C. 54. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 16 Mart 2013. 173 T.C. 55. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 16 Mart 2013. T.C. 56. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Mart 2013. T.C. 57. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Mart 2013. T.C. 58. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Mart 2013. T.C. 59. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 mart 2013. T.C. 60. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Mart 2013. T.C. 61. Bakanlar Kurulu için bkz. T.C. Başbakanlık Resmi İnternet Sitesi (Erişim) http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pCabinets.aspx, 17 Mart 2013. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/1-95-sayili-ortaklik-konseyi-karari-gumruk-birligikarari.tr.mfa 19 Mart 2013. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, http://www.mfa.gov.tr/bruksel-zirvesi-12-13-aralik-2003.tr.mfa, (Erişim) 10 Nisan 2013. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, http://www.mfa.gov.tr/bruksel-zirvesi-17-18-haziran-2004.tr.mfa, (Erişim) 10 Nisan 2013. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, http://www.mfa.gov.tr/selanik-zirvesi-19-20-haziran-2003.tr.mfa, 2013. (Erişim) 10 Nisan 174 T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/turkiye-ab-gumruk-birligi.tr.mfa, 18 Mart 2013. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/turkiye-ab-gumruk-birligi.tr.mfa, 19 Mart 2013. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/turkiye-ab-gumruk-birligi.tr.mfa, 19 Mart 2013. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/helsinki-zirvesi-10-11-aralik-1999.tr.mfa, 24 Mart 2013. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/helsinki-zirvesi-10-11-aralik-1999.tr.mfa, 25 Mart 2013. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/helsinki-zirvesi-10-11-aralik-1999.tr.mfa, 25 Mart 2013. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/turkiye-ile-avrupa-ekonomik-toplulugu-arasinda-birortaklik-yaratan-anlasma-_ankara-anlasmasi_-12-eylul-1963-.tr.mfa, 18 Mart 2013. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/bruksel-zirvesi-25-26-mart-2004.tr.mfa, 10 Nisan 2013. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/bm-kapsamli-cozum-plani-_annan-plani_.tr.mfa, 10 Nisan 2013. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, http://www.mfa.gov.tr/kopenhag-zirvesi-12-13-aralik-2002.tr.mfa, (Erişim) 7 Nisan 2013. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, http://www.mfa.gov.tr/data/AB/ilerleme_raporu.pdf, 14 Nisan 2013. (Erişim) 175 T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/no_-182_-25-haziran-2013_-turkiye-ile-muzakeresurecinde-_bolgesel-politikalar-ve-yapisal-araclarin-koordinasyonu_-baslikli22.tr.mfa, 12 Temmuz 2013. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/kibris-konusunda-turkiye_nin-yeni-acilimi-.tr.mfa, 11 Temmuz 2013. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, http://www.mfa.gov.tr/ek-protokol-ve-deklarasyon-metni.tr.mfa, 10 (Erişim) Temmuz 2013. T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, (Erişim) http://www.mfa.gov.tr/data/AB/ekprotokolmetni.pdf, 10 Temmuz 2013. Official Website of the European Union, (Erşim) http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/783 64.pdf, 10 Nisan 2013. Official Website of the European Union, (Erişim) http://www.consilium.europa.eu/ueDocs/cms_Data/docs/pressData/en/ec/832 01.pdf, 15 Nisan 2013. Official Website of the European Union, (Erişim) http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/820 33.pdf , 10 Nisan 2013. Official Website of the European Union, (Erişim) http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/762 79.pdf , 10 Nisan 2013. Official Website of the European Union, (Erişim) http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/796 96.pdf , 10 Nisan 2013. 176 Official Website of the European Union, (Erişim) http://eur- lex.europa.eu/en/treaties/dat/11992M/htm/11992M.html#0001000001, 19 Mart 2013. Official Website of the European Union, (Erişim) http://europa.eu/abouteu/institutions-bodies/european-parliament/index_en.htm, , 19 Mart 2013. GAZETELER VE WEB KAYNAKLARI "AB üyelik görüşmeleri için Sırbistan'a tarih verdi", BBC Türkçe, 28.06.2013, (Erişim) http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/06/130628_ab_sirbistan.shtml, 12 Temmuz 2013. "AB'nin olumsuz sinyali Kıbrıs'ta çözüm umudunu zayıflatıyor", Zaman, 08.12.2002, (Erişim) http://arsiv.zaman.com.tr//2002/12/08/dis/h1.htm , 13 Şubat 2012. "AB'nin vizyonu yok, Türkiye'ye haksızlık yapıldı", Zaman, 13.12.2006, (Erişim) http://zaman.com.tr/dunya_abnin-vizyonu-yok-turkiyeye-haksizlik- yapildi_470913.html, 11 Temmuz 2013. "Avrupa: Türkiye hoş geldin", Hürriyet, 12.12.1999, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/12/12/162995.asp, 29 Ocak 2012. "Azınlıklar ifadesi rapordan çıkartıldı", Sabah, 08.10.2004, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/2004/10/08/siy100.html, 8 Mart 2012. "Babacan: AB artık Türkiye'ye örnek değil", NTVMSNBC, 04.12.2011, (Erişim) http://www.ntvmsnbc.com/id/25302789/, 11 Nisan 2012. "Bağış: AB mutlaka dize gelecek", NTVMSNBC, 20.02.2013, (Erişim) http://www.ntvmsnbc.com/id/25423667/, 12 Temmuz 2013. 177 "Başbakan Ecevit Helsinki'yi anlattı", Zaman, 15.12.1999, (Erişim) http://arsiv.zaman.com.tr//1999/12/15/guncel/12.html, 28 Ocak 2012. "Büyükşehir belediye başkanlığından başbakanlığa", Hürriyet Almanak 2003, (Erişim) http://dosyalar.hurriyet.com.tr/almanak2003/news_detail.asp?nid=123&sid=2, 7 Nisan 2013. "Cem şartları açıkladı", Sabah, 14.12.1999, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/1999/12/14/d01.html, 27 Ocak 2012. "Cumhurbaşkanı Sezer: Karar beklentileri karşılamaktan uzak", 15.12.2002, (Erişim) Zaman, http://arsiv.zaman.com.tr//2002/12/15/dis/h3.htm, 16 Şubat 2012. "Çerçeve Belgesi işin esasını değiştirmez", Hürriyet, 05.10.2005, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/10/05/711689.asp, 27 Mart 2012. "Çiller 'ant' içirdi", Milliyet, 24.05.1995, s.14. "Çiller patronlara umut dağıttı", Milliyet, 10.12.1994, s.7. "Çiller sıkıntısı", Milliyet, 03.12.1995, s.18. "Çözümsüzlüğün hesabı verilemez", Radikal, 07.04.2004, (Erişim) http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=112439, 18 Şubat 2012. "Davutoğlu rest çekti", Sabah, 13.07.2011, http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/07/13/davutoglu-rest-cekti, (Erişim) 8 Nisan 2012. "Davutoğlu ve Bağış'tan AB'ye vize tepkisi", Sabah, 19.04.2011, (Erişim) http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/04/19/davutoglu-ve-bagistan-abyevize-tepkisi, 8 Nisan 2012. 178 "Davutoğlu'ndan Brüksel'e üç hatırlatma", Sabah, 20.02.2010, (Erişim) http://www.sabah.com.tr/Dunya/2010/02/20/davutogludan_bruksele_uc_hatirl atma, 5 Nisan 2012. "Davutoğlu'ndan Merkel'e cevap", Sabah, 12.01.2011, (Erişim) http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/01/12/davutoglundan_merkele_ceva p, 7 Nisan 2012. "Ecevit'ten Ada'ya yeni çıkarma", Milliyet, 20.07.1997, s. 19. "Ek protokol tartışması", Sabah, 08.10.2005, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/2005/10/08/gnd98.html, 11 Temmuz 2013. "Erdoğan: AB olmazsa başka mecra bulunur", Yeni Şafak, 05.05.2004, (Erişim) http://yenisafak.com.tr/arsiv/2004/mayis/05/p01.html, 1 Mart 2012. "Erdoğan: AKP'nin Kıbrıs politikası farklı", Hürriyet, 17.12.2002, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2002/12/17/222314.asp, 16 Şubat 2012. "Erdoğan: Başka şart olmaz", Sabah, 30.09.2005, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/2005/09/30/siy105.html, 11 Temmuz 2013. "Erdoğan: Çevrecilik konusunda bana gelin", NTVMSNBC, 07.06.2013, (Erişim) http://www.ntvmsnbc.com/id/25447722, 12 Temmuz 2013. "Erdoğan: Kararlı adımlarla yola devam", Hürriyet, 14.12.2002, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2002/12/14/220815.asp, 15 Şubat 2012. "Erdoğan: Kaybeden yok", Radikal, 01.04.2004, (Erişim) http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=111751, 17 Şubat 2012. "Erdoğan: Kıbrıs konusunda psikolojik mücadeleyi kazandık", 29.05.2004, (Erişim) Zaman, http://www.zaman.com.tr/dis-haberler_erdogan-kibris- konusunda-psikolojik-mucadeleyi-kazandik_53700.html, 23 Şubat 2012. "Erdoğan: Zirve tam üyelik zirvesi değil", Hürriyet, 20.07.2004, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/07/20/492606.asp, 2 Mart 2012. 179 "Ev ödevimizi yaparsak AB uzak değil", Milliyet, 18.03.1995, s.7. "GB'de yeniden müzakere", Milliyet, 22.07.1997, s. 15. "Görüşmeler sürecek", Sabah, 20.12.2002, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/arsiv/2002/12/20/s2012.html, 18 Şubat 2012. "Gül: Türkiye-AB ilişkilerinde tarihi bir gün", Zaman, 04.10.2005, (Erişim) http://www.zaman.com.tr/dis-haberler_gul-turkiye-ab-iliskilerinde-tarihi-birgun_216191.html, 22 Mart 2012. "Gül'den 'Bu fırsatı kaçırmayın' mesajı", Sabah, 29.01.2006, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/2006/01/29/siy99.html, 11 Temmuz 2013. "Gümrük birliği dünya güvenliğidir", Milliyet, 08.03.1995, s.22. "Gümrük Birliği güvenliğe açılan kapı", Milliyet, 07.03.1995, s.12. "Gümrük Birliği rejim değişikliğini engeller", Milliyet, 01.07.1995, s.9. "Gümrük birliği Türkiye'nin Avrupa kapısında son şansıdır", Milliyet, 24.06.1993, s. 7. "Gümrük Birliği", Milliyet, 01.01.1996, s.14. "Hedef tam üyelikti o da alındı", Sabah,18.12.2004, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/2004/12/18/siy99.html, 10 Mart 2012. "Helsinki Zirvesi'ne 6 gün kala", Hürriyet, 04.12.1999, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/12/04/161258.asp, 25 Ocak 2012. "Hırvatistan AB'nin 28. üyesi oldu", BBC Türkçe, 01.07.2013, (Erişim) http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/07/130701_hirvatistan_ab.shtml, 12 Temmuz 2013. "Hiçbir şekilde erteleme söz konusu değil", NTVMSNBC, 25.06.2013, (Erişim) http://www.ntvmsnbc.com/id/25451125, 12 Temmuz 2013. 180 "İdamı aşmalıyız", Sabah, 15.12.1999, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/1999/12/15/p01.html, 29 Ocak 2012. "Kıbrıs'ta taşlar oynadı", Sabah, 26.04.2004, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/2004/04/26/siy101.html, 22 Şubat 2012. "Kimse Kıbrıs mı AB mi diye sabrımızı test etmesin" , Zaman, 09.01.2011, (Erişim) http://www.zaman.com.tr/dis-haberler_kimse-kibris-mi-ab-mi-diye- sabrimizi-test-etmesin_1076362.html, 5 Nisan 2012. "Koç Grubu, en sert çıkışını yaptı", Milliyet, 31.07.1993, s.5. "Merkel'den Türkiye'ye: Özgürlükler müzakere konusu olamaz", BBC Türkçe, 27.06.2013, (Erişim) http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/06/130627_merkel_turkey.shtml, 12 Temmuz 2013. "MGK: Vaatler yerine getirilsin", Hürriyet, 26.04.2004, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/04/26/449096.asp, 22 Şubat 2012. "Milliyet'te kutladı", Milliyet, 14.12.1995, s.1. "Onlar duradursun, biz çok çalışacağız", Adalet ve Kalkınma Partisi Resmi İnternet Sitesi, 20.06.2013, (Erişim) http://www.akparti.org.tr/site/haberler/onlar-duradursun-biz-cokcalisacagiz/46191, 12 Temmuz 2013. "Önyargılardan duvar örmeyin", Hürriyet, 01.10.2005, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/10/01/709809.asp, 19 Mart 2012. "Özkök: En hayırlısı oldu", Sabah, 27.04.2004, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/2004/04/27/siy106.html, 22 Şubat 2012. "Polis'in mutlu günü", Milliyet, 11.04.1992, s. 19. "Rum yönetimi: Deklarasyonu üzüntüyle karşıladık", Sabah, 30.07.2005, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/2005/07/30/gnd95.html, 11 Mart 2012. 181 "Rum Yunan cephesi bayram yapıyor", Milliyet, 15.12.2002, s. 20. "Talat: Çözüm olmadan tanıma olmaz", Sabah, 30.07.2005, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/2005/07/30/gnd96.html, 11 Mart 2012. "Tanıma-ma diyaloğu", Sabah, 02.05.2004, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/2004/05/02/siy101.html, 25 Şubat 2012. "Tarihe geçen gündem", Hürriyet, 07.04.2004, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/04/07/439243.asp, 21 Şubat 2012. "Türkiye gözü kapalı dalıyor", Milliyet, 03.03.1994, s.23. "Türkiye İçin Son Derece Önemli Gün", VOA Amerika'nın Sesi, 07.10.2004, (Erişim) http://www.amerikaninsesi.com/content/a-17-a-2004-10-07-18-1- 87954102/827430.html, 7 Mart 2012. "Türkiye kesip atmaya hazır", Hürriyet, 04.09.2005, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/09/04/696593.asp, 17 Mart 2012. "Türkiye'den 2005'e ortak tepki: Bu tarih kabul edilemez", Zaman, 07.12.2002, (Erişim) http://arsiv.zaman.com.tr//2002/12/07/dis/butun.htm, 13 Şubat 2012. "Viyana direnemedi", Yeni Şafak, 04.10.2005, (Erişim) http://yenisafak.com.tr/arsiv/2005/ekim/04/p01.html, 22 Mart 2012. "Yabancı sermayeyi limon gibi sıkmayalım", Milliyet, 24.12.1994, s.11. "Yarınki Türkiye farklı olacak", Sabah, 18.12.2004, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/2004/12/18/siy100.html, 10 Mart 2012. "Yeni hükümet, Avrupa ile köprüleri atmak istemiyor", Zaman, 04.12.2002, (Erişim) http://arsiv.zaman.com.tr//2002/12/04/dis/h6.htm, 13 Şubat 2012. "Yılmaz: Dinsel ayrımcılık", Milliyet, 16.12.1997, s.21. "Yılmaz'dan AB'ye tavır", Milliyet, 19.12.1997, s.19. 182 "Yolumuz değişmez!", Milliyet, 14.12.2002, s. 17. "Yolumuz sıkıntılarla dolu", Sabah, 08.10.2005, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/2005/10/08/gnd95.html, 11 Temmuz 2013. (Erişim) http://metafor.nedir.com/, 11 Haziran 2013. Ahmet Sever, "Siyasi diyalog başladı", Milliyet, 25.11.1992, s. 12. Ahmet Sever, "Türkiye şanssız ülke", Milliyet, 30.09.1994, s.19. Akay Cemal, Barçın Yinanç, Ümit Bektaş, "Bütünleşmeye doğru", Milliyet, 21.07.1997, s. 17. Ali Bayramoğlu, "ABD'nin ilk büyük yenilgisi ve Türkiye'nin ilk büyük başarısı", Yeni Şafak, 14.12.2002, (Erişim) http://yenisafak.com.tr/arsiv/2002/aralik/14/abayramoglu.html, 8 Nisan 2013. Barçın Yinanç, "Soysal'dan ilk inceleme", Milliyet, 10.08.1994, s.15. Beril Dedeoğlu, "AB ile fasıl açıldı mı?", Star, 28.06.2013, (Erişim) http://haber.stargazete.com/yazar/ab-ile-fasil-acildi-mi/yazi-766476, 12 Temmuz 2013. Beril Dedeoğlu, "Türkiye-AB: Müzmin nişanlılık", Star, 26.06.2013, (Erişim) http://haber.stargazete.com/yazar/turkiyeab-muzmin-nisanlilik/yazi-765803, 12 Temmuz 2013. Cengiz Çandar, "Böyle diplomasi olmaz", Sabah, 16.12.1997, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/1997/12/16/, 23 Ocak 2012. Deniz Zeyrek, "Hükümetin keyfi yerinde", Radikal, 07.10.2004, (Erişim) http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=130455, 7 Mart 2012. Derya Sazak, "2000 hedefi", Milliyet, 14.12.1995, s.18. Derya Sazak, "AB zirvesi ve Yılmaz", Milliyet, 18.12.1997, s.18. Derya Sazak, "Kıbrıs, AB, Türkiye", Milliyet, 19.12.1997, s.18. 183 Doğan Heper, "Kötünün iyisi bir durum", Milliyet, 21.12.1994, s.14. Ercüment İşleyen, "İslami kesim ikiye ayrıldı", Milliyet, 07.03.1995, s. 5. Ertuğrul Özkök, "Bu öfkeye, bu tepkiye evet ama…", Hürriyet, 15.12.1997, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1997/12/15/19514.asp, 23 Ocak 2012. Ertuğrul Özkök, "Gümrük Birliği yeniden tartışılıyor", Hürriyet, 22.07.1997, (Erişim) http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=- 256155&yazarid=10, 23 Ocak 2012. Fikret Aydemir, "Çıksa da kurtulsak", Sabah, 20.05.2004, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/2004/05/20/gnd101.html, 2 Mart 2012. Fikret Bila, "Kıbrıs ve Irak", Milliyet, 14.12.2002, s. 16. Fikret Bila, "Sıra yeni Türkiye'de", Milliyet, 07.03.1995, s.12. Fuat Keyman,"Türkiye, AKP; AB ve Kıbrıs", Zaman, 04.08.2005, (Erişim) http://www.zaman.com.tr/yorum_prof-dr-e-fuat-keyman-turkiye-akp-ab-vekibris_198683.html, 11 Mart 2012. Hasan Cemal, "AB'ye altı ay süre…", Sabah, 18.12.1997, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/1997/12/18/, 23 Ocak 2012. Hasan Ünal, "Kıbrıs'ta gidişat", Zaman, 28.05.2004, (Erişim) http://www.zaman.com.tr/null/kibris-ta-gidisat_53132.html, 19 Şubat 2012. Hayri Dizerkonca, "Ankara'nın Bonn çıkarması", Milliyet, 29.09.1997, s. 15. Hilal Köylü, Yorgo Kırbaki, "Şimdi hedef referandum", Radikal, 01.04.2004, (Erişim)http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=111747, 17 Şubat 2012. İsmet Berkan, "Armudun sapı, üzümün çöpü", Radikal, 01.04.2004, (Erişim) http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=111641, 11 Nisan 2013. 184 Korkmaz, Türkay; "Türkçede değişmeceli anlatımlar", Milliyet Blog, (Erişim) http://blog.milliyet.com.tr/turkcede-degismecelianlatimlar/Blog/?BlogNo=369745, 13 Temmuz 2013. Mehmet Ali Birand, "Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik…", Sabah, 18.12.1997, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/1997/12/18/, 23 Ocak 2012. Mehmet Ali Birand, "Demirel'in Önemli Açıklamaları", Milliyet, 07.01.1992, s. 11. Mehmet Altan, "Ankara dışlanıyor, Türkiye değil…", Sabah, 15.12.1997, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/1997/12/15/, 23 Ocak 2012. Mine G. Saulnier, "Gümrük Birliği için zorlandık", Milliyet, 09.12.1995, s.19. Muharrem Sarıkaya, "Gül'den Sabah'a özel demeç: Second best", Sabah, 14.12.2002, (Erişim) http://arsiv.sabah.com.tr/arsiv/2002/12/14/s1629.html, 9 Nisan 2013. Muharrem Sarıkaya, "Türkiye'nin AB diyeti…", Hürriyet, 14.12.1999, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/12/14/163461.asp, 27 Ocak 2012. Murat Yetkin, "Gül: Sineye çekmeyiz", Radikal, 10.12.2002, (Erişim) http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=radikalyazar&articleid=653937& yazar=murat-yetkin&categoryid=98, 14 Şubat 2012. Mustafa Ünal, Hasan Cücük, "Erdoğan: AB, çifte standart uygularsa sonuçlarına katlanır", Zaman, 10.12.2002, (Erişim) http://arsiv.zaman.com.tr//2002/12/10/dis/butun.htm, 13 Şubat 2012. Oktay Ekşi, "Artık yeni bir dönem başlamalı", Hürriyet, 14.12.1997, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1997/12/14/19355.asp, 23 Ocak 2012. Oxford English Dictionary, (Erişim) http://www.oed.com/view/Entry/148401?rskey=4gqt39&result=21&isAdvance d=false#eid, 17 Eylül 2013. 185 Oxford English Dictionary, (Erişim) http://www.oed.com/view/Entry/1938?rskey=tYIClT&result=1&isAdvanced=fal se#eid, 17 Eylül 2013. Sami Kohen, "Bütünleşmeyi tartışalım…", Milliyet, 19.07.1997, s. 16. Sami Kohen, "Kimin politikası?", Milliyet, 23.07.1997, s. 20. Sami Kohen, "Şimdi ne yapmalı?", Milliyet, 17.07.1997, s. 16. Sedat Ergin, "AB'ye Kıbrıs sözünü kim verdi?", Hürriyet, 21.07.1997, (Erişim) http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=-260714&yazarid=308, 24 Ocak 2012. Sedat Ergin, "Tarihi zabıtlar", Hürriyet, 02.10.1997, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1997/10/02/12331.asp, 20 Ocak 2012. Sedat Ergin, "Türkiye artık Avrupa'dadır", Hürriyet, 12.12.1999, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/12/12/162979.asp, 28 Ocak 2012. Sedat Ergin,"AB 14.12.1997, Kararı: (Erişim) Önce Mutfağın İçini Düzeltelim", Hürriyet, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1997/12/14/19434.asp, 22 Ocak 2012. Sedat Laçiner, "Türkiye'siz AB olmaz", Milliyet, 17.12.1994, s.6. Selçuk Gültaşlı, "AB ile 'yetmez ama evet' formülü", Zaman, 26.06.2013, (Erişim) http://zaman.com.tr/dunya_ab-ile-yetmez-ama-evet- formulu_2104235.html, 12 Temmuz 2013. Selçuk Gültaşlı, "AB: Kriterleri tamamlayın, 2005 yılında müzakereleri başlatalım", Zaman, 06.12.2002, (Erişim) http://arsiv.zaman.com.tr//2002/12/06/dis/h10.htm, 13 Şubat 2012. Selçuk Gültaşlı, "Solana: Artık Kıbrıs sorununuz yok", (Erişim) Zaman, 01.05.2004, http://www.zaman.com.tr/gundem_solana-artik-kibris-sorununuz- yok_43729.html, 23 Şubat 2012. 186 Serkan Demirtaş, "Türkiye AB arasında ipler gergin", BBC Türkçe, 21.06.2013, (Erişim) http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/06/130621_turkiye_ab_demirtas.s html, 12 Temmuz 2013. Sinan Toros, "Yılmaz umutlu", Milliyet, 30.09.1997, s. 19. Şükrü Elekdağ, "Avrupa Birliği ve Türkiye(1)", Milliyet, 20.02.1994, s.29. Türk Dil Kurumu Sözlüğü, (Erişim) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS .52366c14486197.20731136, 15 Eylül 2013. Türk Dil Kurumu Sözlüğü, (Erişim) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS .52366c1dc0de01.65700012, 15 Eylül 2013. Türk Dil Kurumu Büyük (Erişim) Sözlüğü, http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK. GTS.5238995802c8c4.07201070, 17 Eylül 2013. Türk Dil Kurumu Sözlüğü, (Erişim) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS .523e40015ef026.09803312, 17 Eylül 2013. Uğur Ergan, "Kopenhag'a gitmiyorum", Hürriyet, 10.12.2002, (Erişim) http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=114480, 14 Şubat 2012. Utku Çakırözer, Mehmet Aktan, Ümit Bektaş, "Avrupa kimliğine onay", Milliyet, 01.10.1997, s. 7. Yalçın Doğan, "Panzerlerin tangosu", Milliyet, 29.09.1997, s. 15. Yavuz Donat, "Değişim", Milliyet, 18.04.1992, s.2. Yavuz Donat, "Viyana bozgunu gibi", Milliyet, 15.12.1997, s.16. 187 Zeynep Gürcanlı, "Yılmaz'dan AB yemeğine boykot", Hürriyet, 12.12.1997, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1997/12/12/19034.asp, 22 Ocak 2012. Zeynep Gürcanlı, Şerif Sayın, "Türkiye-AB yine restleşti", Hürriyet, 23.07.1997, (Erişim) http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1997/07/23/2195.asp, 23 Ocak 2012.