iSlAMCI Lil( DÜŞÜNCESi VE HAREKETi

advertisement
••
o
TUR~<IYE~DE
iSlAMCI Lil( DÜŞÜNCESi VE HAREKETi
SEMPOZYUM TESLiGLERi
Editörler ·
ismail Kara
Asım Öz
TÜRKiYE iSlA~~1CIUGININ
ŞERAiTiNE BÜTÜNÜYLE
TABi OU~AYAN BiRiSLAMCI
.
OlARA~ MUHA~~ MED
H<BAL
Felsefe ve Tasavvuf Üzerinden
Şairin Şi m di ki Zamanı
Y_U_S_U_F_
TU
_R_A_N_G_ÜN
_A
_Y....;..
O_
IN_ _ _.M esele nin Ortaya Konuluşu
MUHAMMED İKBAL'İN İslamcılığın­
dan söz etmek için, önce İslamcılığın Türkiye dışındaki veçhelerini tespit etm.e k
gerekir. Bu açıdan İkbal, öncelikle yaşadığı kültür coğrafyasının yetiştirdiği bir
isim olarak tezahür eder. İkbal, Hindistan'da 19001ü yılların başlannda nasıl bir
İslamcı kimliğin yeşerebileceğinin müşahhas bir ömeğidir. Özetlemek gerekirse
o, her zaman tasavvufi bir ağırlığı bulunan Hind-İslam kültürünün bir temsilcisi
görünümündedir. Bunun he~en yanı sıra da o dönemde artık İngiliz hakimiyetine girmiş bulunan sömürge Hindistan'ının bir vatandaşıdır. O zamandan
bugüne kadar: -şu an daha çok- Pakistan'da süren bir geleneğin icabınca çok iyi
bir Bab düşüncesi eğitimi almıştır. Diyebiliriz ki, Hindistan'da yetişmiş bir İs­
lamcıyı Osmanlı İmparatorluğu sımrlan içinde yetişmiş bir İslamcıdan ayıran
en önemli husus, Osmanlı İslamcısının sömürge vatandaşı olmayışı ve yanı sıra
aldığı eğitimin Hindistan'daki eğitimden çok farklı oluşudur. Bununla birlikte
Babnın maddi planda ve buna bağlı olarak da fikri planda dönemin İslam dünyasına kabul ettirdiği üstünlükten doğan 'aşağılık kompleksi' bütün İslam coğ­
rafyasında hakim bir unsurdur denilebilir. Türkiye İslamcılan daha çok o devcin
Mısır'ında gelişen İslamcı düŞünüderi izlemiştir. Öte taraftanİkbal de -Türkiye
İslamcıların~an daha farklı yaklaşıyor görünse de- Mısır İslamcılığının izleyicilerindendir.
İkbal'in İslfuncılı~ ve Türkiye İslamcılığının dışına düşen/taşan taraflaiını dö-
nemin siyasi ve kültürel şartlarından ayrı düşünemeyiz. O devirde bütün İslam
dünyasını birleştiren. ortak bir ümmet bilinci mevcutsa da her coğrafyanın tabi
olduğu şartlar elbette birbirinden farklıydı.
ll
Türkiye'de
islamcılık
Düşüncesi ve
Hareketi
Türldye Şartlarında İkbal Portresi
Muhammed İkbal, İslamcı isimleri sayarken çok da hatırlamadığımız bir isimdir
aslında. Zaten Osmanlı döneminin sonl~dan ilk Cumhuriyet yıllarına kadar
Türkiye'de yaşamış İslamcı simalar İkbal'le pek ~etişim içinde görünmezler.
Mehmet Akifin mektuplarında İkbal'le ilgili bir anekdot varsa da, o da görebildiği şiirleri ve Farsçasının dereces~yle ilgili bir değerlendirmeden öteye geçmez.1
Sırat-ı Müstalôm ve Sebilüreşad mecmualarında İkbal'den herhangi bir alıntıya
veya eserlerinden tercümelere rastlanmaması da bu bakımdan mamdardır. 2
İkbal, o devrin Hindistan'ının tabi olduğu şartlar sebebiyle -benzerliklerin yanı
sıra- coğrafyamızda yetişmiş İslamcılardan çok farklı bir birikime sahip olmuştur.
Aldığı eğitim,
•
Türkiye'de
islamcılık
Düşüncesi ve
Hareketi
onun Batı felsefesini çok iyi öğrenmesini, özümsemesini sağlamış
gözülanektedir. Bu yönüyle Osmanlı sahasında yetişen İslamcılardan çok daha
iyi bir Batı felsefesi eğitimi aldığı hemen hissedilebilir. Bu eğitimini, yüzyıllar
boyunca Hindistan Miislümanlığı üzerinde köklü tesirleri bulunan tasavvuf eği­
timiyle birleştirmesi ise onu Türkiye İslamcılığından farkİı bir konuma oturtan,
belki de daha özgün bir konuma ulaş~ran en önemli husustur. O, düşüncesini
temellendirirken, aldığı Batı felsefesi eğitimi temelinde, hem Cemaleddin Afgani
ve Muhammed Abduh çizgisini içselleştirmiş, hem de özellikle İbn Arabi ve Mevlana'yı referans alan bir tasavvufu izieyebilecek performansı gösterebilmiştir.
Türkiye'de özellikle altmışlı ve yetmişli yıllarda Muhammed İkbal'den tercüme
edilip dergi ve gazetelerde yayınlanan yazı ve şiirlerde onun Türk okuyucusunun
hemen her zaman saygıyla anıp yaklaştığı Mevlana'ya olan 'bağlılığı' m aksettiren
pasajlarla sık sık karşılaşılıyor oluşu, bizdeki mevcut -ve biraz da eksik- İkbal
portresini inşa eden unsurlardandır. Fikri eserlerinden bölüm çevirileri ve bilhassa yetmişli yıllarda başta The Reconstruction ofReligious Thought in Islam
adlı, Türkçeye bir bütün olarak birkaç kez tercüme edilmiş eserinden tercümeler
mevcut idiyse de bunların 'reformist' bir İslam anlayışım değil, en masumundan
İsl3.:mi bir uyanışı imleyen kelimeler seçif~rek tercüme edildiğini devrin dergilerine bakarak hemen kavrayabiliriz.3 Türkiye'de oluşanİkbal portresini besleyen
ve 1940'1ı yılların sonlarına doğru başlamış gözüken bu tercümeler sayesinde,
günümüz Türkiye'sinde Ehli sünnet savunusu yapan çevrelerce açıkça bir te-
. 1 Bkz. Mehmet Akifin Mektup/af/, , Hazırlayan: Yusuf Turan Günaydın, Ebabll Yayınları, Ankara,
2009,s. 22.
2 Bk. Abdu llah Ceyhan, Sırat-ı Müstakfm ve Sebilürreşad Mecmua/arı Fihristi, Dlyanet Işleri Baş­
kanlı~ı Yayınları, Ankara, 1991, s. 97-149 ve 347-440. Buna karşılık Akif'ln ölümünden sonra ve
1948'den itibaren yayınlanmaya başlayan yeni Sebilürreşad'da ikbal'den -daha çok All Geneeli'nin
kaleminden- tercümelere rastlanmaktadır. Hatta bunlardan bir kısmı "Yeni Isilim Do~uşu• başlı~ıy­
la bu araştırmamızda özellikle üzerinde duraca~ımız eseri nden terelim e parçalarıdır. Bk. Ceyhan,
Fihrist, 578-579.
s.
3 Bu hususta Ahmet Al bayrak'ın ikbal bibliyografyasında söz konusu eserden bölüm tercümelerini
bütün açıktı~ıyla izlemek mümkündür. Ahmet Al bayrak, "Türkçe'de ikbal... Hece, 2013, sayı: 193
(Muhammed lkbal Özel Sayısı.), s. 560-561.
.
ceddüt (=reform) suçlamasıyla nitelenen .ikbal'e özgü yaklaşım "İslam'da Dini
Tefekkürün İhyası", "İslamın Yeni Doğuşu", "İslam Kültürünün Ruhu", gibi baş­
lıklarla okuyucuya aktarılmıştır.
Genel okuyucunun daha kolay ulaşabildiği dergi ve gazeteler vasıtasıyla yayın­
lanmış İkbal'den tercümeler, şiirlerindeki tasavvufi muhteva ve şairin Türkiye'ye
her zaman olumlu yaklaşan, hele Osmanlı coğrafyasının savaşlarla kan ağladığı
dönemlerde yazdığı ve bu coğrafyanın sıkıntılarını coşkun bir duygusallıkla paylaş~ şiirleri sayesinde oluşmuş İkbal portresi, ülkemizde tanınmış İslamcılarla
İkbal'i, tamamen değilse de kısmen daha farklı bir konuma oturtmuş gözülanektedir. Bu sebeple Türkiye'de İkbal'e -yakın zamanlara kadar- İslamcılık noktainazarından yaklaşıldığı pek söylenemez. Genel .Türk okuyucusu ise zaten onu
daha çok coşkulu bir şair; samimi bir Müslüman olarak tanımıştır.
Bir zaman dilimi belirlemek gerekirse 1910'lu yılların başlarından itibaren seksenli yılların başlarına kadar Türkiye'de yayılan İkbal algısı daha çok şair ve Türkiye'ye karşı sempatisi bulunan, Çanakkale Savaşı ve sonrasında kan ağlayan
Osmanlı coğrafyasında yaşananlan yüreği yanarak izleyen, bunları şiirlerine
konu edinen bir şahsiyet oluşuyla sınırlı kalmıştır. Türk o~-yazar kamuoyu İk­
bal'i Cumhuriyetin ilk yıllarında Abduh, Afgani, Reşid Rıza çizgisindeki İslamcı
yaklaşımla bir arada algılamamış gözülanektedir.
Felsefe ile Tasavvuf Alanları ve İkbal'in Bu Alanları İlıatası
•
Batı felsefesi İkbal'in çok iyi iliata edebildiği bir alandır. Alman felsefesini ve
Hareketi
Türkiye'de
İngiliz felsefecilerini çok iyi tanımaktadır. Onlardan düşünce sorunlarına açık­
lama getirirken yararlanmalda da ustadır. Özellikle Nietzsche etkilendiği filozoflar arasında daha bir öne çıkar. Bu alandaki başansının sömürge Hindistan'ının
bugün Pakistan'da hala kısmen devam eden özel şartlarıyla çok yakın bir ilgisi
vardır. Türkçeye tercüme edilen eserlerinde ve özellikle yukarıda ismini andığı­
mız eserine bakarak, Batı felsefesini Osmanlı devri İslamcılarından çok daha iyi
öğrendiği ve içselleştirdiği hemen anlaşılabilir. Tasavvuf bilgisi ve pratiğini ise
zaten yaşadığı Müslüman çevre aracılığıyla tevarüs etmiş bulunmaktaydı. Ondaki fikri bileşim bu şartların bir sonucudur. Bu birikimin çapı günümüzde bile
şaşırtıcı bulunmaktadır.4
Tasavvuf alanında, önce İbn-i Arab1'nin, daha sonra ise ağırlıklı olarak Mevlana'nın izleyicisi olarak değerlendirilmektedir.S Fakat batılı filozoflardan aldığı
ödünç kavramlan bazı tasavvufi kavramlarla eşitlerneye çalışması bir tür apoloji
olarak değerlendirilmiştir. 6
4 Kısa bir de~erlendirme için bkz. Celal Fedai, "Hocam; Nasıl Geçtin Sen O Yolları?", Hece, 2013,
sayı: 193, s. 51()-512.
5 R. ihsan Eliaçık, islam'm '(eni/ikçileri·/1, inşa Yayınları, istanbul ,2011. s. 312-313.
6 Bk. Rasim Özdenöre n, "Müslüman Bir Düşün ür Olarak Mehmet Akifin Düşünceleri", Hece, Ocak
2008, sayı: 133, s. 73-74.
islamcılık
Düşüncesi
ve
Elhak, İkbal'in birikiminin insanı etkileyen bir yapısı vardır. Şair olarak da çok
etkileyicidir; düşünürolarak da. Fakat öte yandan el~tirilmiştir de.7
.
.
Türkiye İsHimcılığının Dışına Düştüğij. Nokta
Tam da bu noktada İkbal, Türkiye (Osmanlı) şartlannda oluşmuş bir İslamcı­
lık tanımını zorlayacak bir portre olarak karşımıza çıkar. İsmail Kara, İslamcılık
düşüncesini Türkiye şartlarında eie aldığı eserinin girişinde İslamcıların ort~
ön şartları arasında "tasavvufu ıslah" şartını da zikreder ve bu ara başlık altında
şunları söyler:
"Saf bir tevhide sahip olmanın en büyük engellerinden ve babl inançlann, hurafelerin kaynaklanndan biri olarak görülen, ayrıca da Müslümanları aktif olm~an uzaklaşb.raiı tasavvuf ve tarikatların ıslahı veya tamamen kaldırılması
gerekmektedir."s
Hemen p~inden de ekler:
"İslamcılann bütününe yakın kısmının, hayatlarının hiç değilse bir dönemin-.
de tarikata müntesip oldukl~, buna rağmen böyle düşündükleri hesaba katılınalıdır."
.
ll
Türkiye'de
islamcılık
Düşüncesi
ve
Hareketi
Oysa İkbal, eserlerinde burada vurgulandığı şekilde bir tasavvuf karşıtlığı sergilemez. Onda belirgin olarak görülen husus, sufi düşüncesinin önemli şahsiyet- · ·
lerinden ·olumlanarak söz edilişidir ve tekrarlayalım ki İbn Arabi ve Mevlana,
onun ~aşlıca referansları arasındadır. İşte İkbal'in özellikle bu noktada Türkiye
ve Mısır sahalal:ında gelişen İslamcılıktan farklı bir yerde durduğunu düşünme­
nıize uygun bir zemin kendiliğinden oluşmuş olmaktadır. Bu, onun İslamcılığı­
nın özgün yanıdir belki de... ·
Gerçekten de Türkiye'de İslamcı olarale tanınan şahsiyetler -İsmail Kara'nın da
isabetle vurgllladığı gibi- tasavvufa olumsuz yaklaşıyor gözülanektedirler. Fakat
gerçekte tasavvufu tam olarak reddeden bir İslamcı da yoktur. Mehmet Akifin
dahi·Safaharta t~avvuf kelimesinin geçtiği belki de tek dizesi olan "SürdülerTürke tasavvuf diye olgun şzrayı" dizesinin dışında olumsuz bir cümlesine rastlanmaz. Türkiye'deki tasavvuf karşıtı çevreler Akifin bu dizesini 'tasavvuf karşıtı' olduğu şeklinde yorumlamaya her zaman meyY-al iseler de, dizenin geçtiği
beytin hemen peşindeki dizede el~tirilen şeyin, 'Sıtla Dayı'nın şahsında özelleştirilen 'ibahiyeci' bir "tasavvuf anlayışından ibaret olduğu insafl.ı bir baloşla
anlaşılabilir durumdadır.9
7 Bu eleştirileri derlerneye çalışmıştı k. Bk. Yusuf Turan Günaydın, "Muhammed ikbal'e Yöneltilen
Eleştiriler",
Hece, 2013, sayı:193, s. 469-474.
8 ismail Kara, Türkiye'de Islamcılık Düşüncesi: MetinlerjKişiler-1, Dergah Yayınları, 4. Baskı, istanbul, 2011, s. 60.
9 Bkz. YusufTuran Günaydın, "Mehmet Akifin Bektaşiliğe Yaklaşımı•, Vefatının 72. Yilmda Mehmet
Akif Ers oy Bilgi Şöleni 3: Mehmet Akif, Edebi ve Fikri Akımlar, Türkiye Yazarlar Birliği & ilim Yayma
CemiyetiAnkara Şubesi Yayınları, Ankara 2009, s. 115-117.
~al'in 'Tecdit' Anlayışı ve Teceddüde Dair Eseri
Adını andığımız The Reconstruction ofReligious 11ıought in Islam adlı eserinde
İkbal, tecdit anlayışını ortaya koymaktadır. Bu eser Türkçeye ilk kez İslam'da
Dinz Tefekkü.rün Yeniden Teşekkülü (çev. Sofi Huri, i964, 1999, 2002), daha
sonra İslam'da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu (çev. N. Ahmet Asrar, 1984,
1996); İslam'da Di.pi Düşüncenin Yeniden İnşası (çev. Rahim Acar, 2013) gibi
isimlerle tercüme edilmiştir. 1940'lardan itibaren bu eserden iktihas yoluyla bölüm tercümelerinde tercih edilen adlandırmalara ise yukarıda işaret etmiştik. Bu
adlandırmalar, aynı zamandaesereve konusuna Türk münevverinin yaklaşımı­
m da göstermektedir.
Eserde İslam dünyasındaki belli başlı düşünce sorunlarımn serinkanlılıkla ele
alındığını söyleyebiliriz. Bilgi ve dini tecrübe, Tanrı tasavvuru ve dua, insaıll ego;
özgürlük ve ölümsüzlük, Müslüman kültürün ruhu, İslam'ın yapısındaki hareket
ilkesi, din mümkün müdür gibi başlıklarla ele alınan konulardaki yaklaşımı nereden balalsa tasavvufi bir zemine oturur gibidir. Özellikle beşinci konferansta
peygamber ve mistik veya sôfi arasındaki fark üzerinde durur. Bu farlo ele alır­
ken, tasavvufi bilgi zeminine sahip, tasavvufu dışlayıcı görünmeyen, fakat Batı
düşüncesini de dikkate alan biryaklaşım sergiler. Asıl itibariyle ulaşınaya çalıştı­
ğı şey, devcin bütün Müslüman münevverlerinde rastlandığı gibi Batı karşısında
··duyulan ezikliğin giderilebiliiıesi için elden kaçınlan' üSfiinlü.k fırsatımn tekrar ·· ·· r-urk'ıyeue
...
yakalanmasının gereğidir. Tam da bu noktada.Batı karşısında duyulan komplekislamcılık
. sin gayetle sızabileceği bir metin olarak karşımıza çıkan bu eseri en son tercüme
Düşüncesi ve
eden Rahim Acar'ın tercümesine yazdığı girişte vurguladığı gibi:
Hareketi
ll
"İkbal'in eserlerini ve hassaten de bu eserini değerlendirirken y~adığı dönemdeki Müslüman aydın ve entelektüellerin halet-i ruhiyesini dikkate almak
gerekir. (...) Müslüman aydınlar İslam dünyasının Bab. medeniyeti karşısında
zayıflayışını derinden hissetmekte ve Müslümanların askeri-siyasi sahadaki
problemlerine çare aradıkları kadar, İslam düşüncesinin canlandırılması uğ­
runda da çaba sarf etmekteydiler. İşte İkbal'in bu ·eserini böyle bir bağlamda · ....
okumak gerekir."10
Bu yaklaşım tarzı, kendi içinde barışık ve reddedici olmaktan çok çözüm arayıcı
gözükmektedir. Elbette o, bu eseriyle İslam dünyasındaki belli başlı İslamcılarla
'ihya' temelinde birleşmektedir. Referansları vasıtasıyla tasavvufu olumlaınış ve
müthiş bilgi birikimini de kullanmıştır. Fakat tam da bu noktada eserin Türkiye'de geniş bir okuyucu kesimi tarafından okunduğunu ve özümsendiğini söyleyemeyeceğimizi düşünüyorum.
Tasavvuf aleyhtarı çevreler, bu eserde tasavvufu dışlayan tek satır göremedikleri; sılo Ebli sünnet savunusu yapan çevreler ise, üslı1b1İndaki felsefi ton ve gele10 Muhammed ikbal, Din/ Düşüncenin Yeniden inşası, çeviren: Ra him Acar, Timaş Yayınları, 1. Baskı, 2013, s. 13.
neksel üshiptan uzak oluşu gibi sebeplerle metne çok rağbet göstermemiş gözükmektedirler. Elbette eserin İslam dünyasında o devirde yaşanan genel sorunlan
yansıtan bir eser olduğunu unutmamak da gerekir.
İkbal'in bu eseri aynı zamanda onu İslamcı bir düşünür olmak balonundan devre
dışı bırakıyor gibidir. Çünkü bu üslup, Türkiye şartlannda tasavvufkarşıtı bir ton
taşıyan İslamcılığı tatmin edebilecek bir üslup değildir. u Bu hususu araştınrkeiı
karşımıza çıkan önemli bir veri olarak, İbrahim Sarmış'ın İkbal tarafından Hallac'ın tektir edilmemesini bir türlü 'kabullenemeyen' yaklaşımını zi.kredebiliriz.12
Türkiye'de
isl5mcılık
ve
Hareketi
Düşüncesi
Bu durumda İkbal'in şaşırtıcı bir İslamcı portre olduğıı da söylenebilir gözüküyor. Çünkü Türkiye'de oluşan İslamcı portresine tam anlamıyla uymamaktadır. Ancak, onun şair duyarlığı Türkiye'de her zaman hayranlık uyandırmış ve
yaşadığı devrin İslam dünyasında yaşanan sılantılan birebir duymuş ve bunu
şiirlerine aksettirmiş oluşu takdir edilegelmiştir. O dönemde İslam dünyası
çeşi~ cephelerde fiili bir savaşın içindedir. İkbal'in doğııp büyüdüğü coğrafya
olan Hindistan artık tamamen İngiliz sömürgesi haline gelmiştir. Maddi ve :fikri
düzeyde birçok sılantılar yaşanmaktadır. Osmanlı coğrafyasının birçok bölgesi
işgal altındadır. Yıne de böyle bir ortamda İkbal kendini sadece Hindistan'da yaşanan sorunlarla sınrrlandırmamıştır. Dolayısıyla İkbal'i İslamcı bir sima kabul
ederken buradan da hareket edilebilir. Yani o, İslam dünyasının herhangi bir
parçasında yaşanan felaketierin üzüntüsünü derinden duymaktadır. Bu açıdan
bizde Mehmet Akife çok benzeyen duyarlığıyla ümmet bilincine sahip bir şair ve
düşünür olarak tebarüz etmektedir.
Türlôye'de Tam Olarak Ta nınm amış Bir Şahsiyet
İkbal Türk okuyucusu tarafından sadece bir yanıyla kavranabilıniş bir İslamcı­
dır. Ortaya konulmuş bütün İslamcılık tanımlarına bir yanından girebilecek bir
şahsiyettir.
Fakat bütün tanırnlara aykın düşebilecek yanlan da vardır. İkbal'i
sıkı bir ihyacı (belki de reformist demeliydim) olarak görmek isteyen okuyucu
onun tasavvufu dışlamayan tavrı sebebiyle bir tür hayal kınldığı yaşamakta; onu
ne atabilmekte, ne de tam olarak benimseyebilmektedir. Bu yanıyla o, aslında biraz da ihtiyatla yaklaşılması gereken bir ihyacıdır. Sıkı Ehli sünnet savunusu yapan çevreler ise onun tasavvufu oluınlayan tavrını görmezden gelmekte; Abd~
ve Afgani'yi referans veren satırıarına bakarak, bu iki şahsiyete olan nefretlerini
İkbal'e de teşmil etmektedirler.l3 Elbette Türkiye'de böyle bir vasatta İkbal'in
l l ikbal'i neredeyse tam bir tasawuf karşrtı göstermeye çalışan bir metin için bk. Alev Erkilet, "Muhammed lkbal'de islamcılık Düşüncesi; Müşterek, Ferdiyetçilik, icma ve Benlik Temelli islami
Diriliş Program ı ", Hece, 2013, sayı: 193 (Muhammed lkbal Özel Sayısı), s. 71-83.Özellikle yazının
V. Bölümü.
12 Bkz. ibrahim Sarmış, Teori ve Pratik Açısından Tasawuf ve islam, Ekin Yayınları,lstanbul, 2. Baskı,
istanbul, 2001, s. 430-431.
13 Bkz. Malatyalı Muhammed Reş§d, Cemii/eddin Efgani Etrafında Makaleler, istanbul, 1996, s.
54-56.
tam olarak anlaşılabildiğini, yeterli bir biçimde de değerlendirilebiidiğini söylemek zordur.
İkbal'in en eleştirilebilecek tarafı çok eklektik görünüyor oluşudur. Çünkü Batı
felsefesinden aldığı bazı kavramlan İslami-tasavvufi kavramlarla eşitlerneye
çalışan tavrı kolayca kabul edilerneyebilir. Bu hususta ona en esaslı eleştiriyi
Türkiye'de Rasim Özdenören yöneltmiş; -biraz evvel de işaret ettiğimiz gibiNietzsche'nin "supraman" kavramını, "insan-ı kamil" kavramıyla eşitlerneye
kalkışmasım Batı karşısında o devrio hemen bütün İslamcılarında -dozu farklı
olmak kaydıyla- görülen özür dileyici tavra bağlamıştır. 14
Sonuç
İkbal'e yöneltilen eleştirileri anlayabilmek için konjonktürel düşünmek gerektiği
açıktır. Onu ve çağdaşı İslamcılan bugün daha iyi aniayabilecek durum.dayız.
Anlamamız, eleştirmememiz
manasma gelmez. Aniayarak eleştirmeli, eleşti­
rerek de daha iyi anlamaya çalışmalıyız. Biz şu an, yaşanmış bir sürece bulunduğıımuz yerden bakıyoruz. Onlarsa içinde bulunduklan şartlan yaşayarak ve
duyarak eserlerini ortaya koydular. Dolayısıyla konuya daha sağlıklı yakl_aşma
imkanına sahibiz.
Şairin, tasavvuf ve felsefe üzerinden oluşturduğu şimdiki zaman, yani yaşadığı
devir, böyle bir portreyi önümüze koyuyor. İkbal'in İslam'ın yenilenmesiyle ilgili
görüşleri eleştirilecek yanlanyla birlikte gerçekten dikkat çekici görünmektedir.
Türkiye'de
islamcılık
Düşüncesi
Hareketi
14 Bk. Rasim Özdenören, a.g.m., aynı sayfalar.
ve
Download