BİYOLOJİK MÜCADELE

advertisement
Karadeniz Teknik Üniversitesi
Orman Fakültesi
Yaban Hayatı Ekolojisi ve Yönetimi Bölümü
BİYOLOJİK MÜCADELE
Ders Notu
Prof.Dr.Mahmut EROĞLU
Trabzon 2015
2
Biyolojik Mücadeledenin Etken Grupları
MONERALAR,
1
PROTİSTLER
VE VİRÜSLER
MONERA ALEMİ
Moneranlar, Monera alemi ve protistler, Protista alemi, kesin olarak ne hayvan ne de
bitki olarak sınıflandırılabilecek organizmalar içerir. Virüsler daha da problemli bir
gruptur. Biyologlar canı organizmalar sayılıp sayılmayacaklarına bile henüz karar
verebilmiş değillerdir. Virüslerin, canlı organizmaların gelişimi yönünden ilişkilerinin ne
olduğu da açık değildir. Virüslerin canlı hücrelerden önce yoksa sonra mi ortaya çıktıkları
belirsiz bir sorudur. O nedenle virüsler, canlıların sınıflandırma sistemlerinin dışında bir
grup olarak incelenmektedirler.
1-1
Prokaryotik Hücreler
Monera alemi sadece iki organizma çeşidi-mavi-yeşil algler (bakteriler) ve bakterileri
içerir. Moneran hücrelerin temel özelliği ve diğer bütün organizmaların hücrelerinden
onları ayıran şey, zarla çevrili, ayrı bir çekirdeklerinin olmamasıdır. Bu tür çekirdekleri
olmayan hücrelere prokaryotik denir. Bu nedenle moneranlara prokaryotlar denir.
Zarla çevrili çekirdekler içeren hücrelere ökaryotik denir.
Moneran hücreler, ökaryotik hücrelerde çoğunlukla bulunan zarla çevrili diğer
organellerden de yoksundurlar. Mitokondriyumları, endoplazmik retikulumları, Golgi
yapıları, lizozomları ya da kloroplastları da yoktur. Ribozomlar içerirler, ancak bunlar
ökaryotik hücrelerin ribozomlarından küçüktürler. Ayrı bir çekirdekleri olmamakla,
prokaryotik hücreler DNA içerirler. DNA çoğunlukla sitoplazmanın bir bölgesinde
yoğunlaşır
ve
ökaryotların
DNA’sı
ile
ilişkili,
histonlar
denilen
proteinlerle
karmaşıklaşmamıştır.
Ökaryotik hücrelerin organellerinin içinde ya da üzerinde
meydana gelen enzim
kontrollü bilinen tepkimelerden bazıları prokaryotların hücre zarlarının iç yüzeyinde
meydana gelir. Çoğunlukla, hücre zarı sitoplazmanın içine kıvrılır. Mavi-yeşil alglerde ve
fotosentetik bakterilerde, hücre zarı kıvrımları sitoplazmayı doldurabilir. Bu kıvrımlar
fotosentetik pigmentleri taşırlar.
Prokaryotlar ve ökaryotlar diğer yönlerden farklıdırlar. Prokaryotların hücre duvarları
3
vardır, fakat bu duvarlar bitki hücre çeperleri ile aynı kimyasal bileşime sahip değildir.
Prokaryotların kamçıları, ökaryotik hücrelerin kamçılarında bulunan 9+2 mikrotübül
düzenlemesi içermezler. Bunun yerine, bir ipin iplikçiklerine benzer, birbirlerinin etrafına
bükülmüş protein bağcıklardan ibarettirler.
1-2
Bakteriler
Bakteriler, Schizomycetes şubesi, mavi-yeşil algler gibi, prokaryotturlar, hücreleri bir
zarla çevrili ayrı bir çekirdek içermez ve mitokondriyum, Golgi yapıları, endoplazmik
retikulum ya da lizozomları yoktur. Ribozomlar içerirler. Kalıtsal materyal, DNA, dairesel
bir molekül şeklinde, sitoplazmada bulunur.
Bakteriler hemen her yerde, tatlı ve tuzlu sularda, toprakta, havada ve hayvan ve
bitkilerin içinde ve üzerlerinde bulunur. Mavi-yeşil alg hücreleri gibi, bakteri hücreleri,
bireysel bitki ve hayvan hücrelertinden çok küçüktürler. Gerçekten, bilinen en küçük canlı
hücreler içinde yer alırlar. Yaklaşık 2000 farklı bakteri çeşidi tanımlanmıştır.
Bakteri çeşitleri. Bakteriler şekillerine göre üç büyük gruba ayrılırlar (Şekil 1-1).
Küresel bir bakteriye coccus, çubuk şeklinde bir bakteriye bacillus, sarmal ya da kangal
şeklindeki bir bakteriye spirillum denir. Bazı türlerde, hüre bölünmesinden sonra kardeş
hücreler
ayrılmadığında,
bakteri
zincir
ya
da
kümeleri
oluşur.
Cocci
bağımsız
hücreler (nionococci), çiftler (diplococci), zincirler (streptococci) ve üzüm salkımları
şeklinde (staphylococci) bulunur. Bacilli de bağımsız hücreler, çiftler (diplobacilli) ve
zincirler (streptobacilli) şeklinde bulunur. Spirilla sadece bağımsız hücreler olarak
bulunur.
Bakterilerin yapısı. Bakteri hücreleri, bitki hücreleri gibi, bir hücre duvarı ile çevrilidir
(Şekil 1-1). Bununla birlikte, bakteri hücre çeperleri aminoasitlere bağlı polisakkarit
zincirlerden yapılmışken, bitki hücre çeperleri selülozdan ve aminoasitlere bağlı olmayan
diğer polisakkaritlerden yapılmıştır. (Antibiyotik ilaç penisilin hücre bölünmesi sırasında
hücre çeperlerinin oluşumunu engelleyerek bakterileri öldürür). Pek çok bakteri, hücre
çeperinin dış çevresine incecik bir kapsül salgılar. Bu kapsül hücre için ek koruma sağlar.
Hayvanlarda hastalık oluşturan bakterilerin çoğu bir kapsülle çevrilidir. Bu kapsül saldıran
bakteriyi kırmızı kan hücreleri ve antikorların yok etmesinden korur. Kapsül ve hücre
çeperi içinde hücre zarı vardır. Aerobik bakterilerde, hücresel solunum tepkimeleri hücre
zarının parmak şeklindeki sarmallarında meydana gelir. Ribozomlar sitoplazma içinde
dağılmışlardır ve DNA çoğunlukla hücrenin merkezinde bulunur. Pek çok bacilli ve
spirillanın sudaki hareket için kullanılan kamçıları vardır. Kamçıdan yoksun birkaç bakteri
çeşidi bir yüzey üzerinde kayarak hareket eder.
Ancak, bu kayma hareketinin
mekanizması bilinmemektedir.
Bakterilerin canlılık işlevleri. Bakterilerin çoğu aerobiktir, hücresel solunumu
yürütmek için serbest oksijene gereksinimleri vardır. Seçimli anaeroblar denilen bazı
bakteriler serbest oksijenin varlığında da yokluğunda da yaşayabilirler. Oksijenin
4
varlığında aerobik solunumla ya da oksijenin yokluğunda fermantasyonla enerji sağlarlar.
Diğer yandan diğer bakteriler oksijenin varlığında yaşayamazlar. Bunlara zorunlu
anaeroblar denir. Bu bakteriler sadece fermantasyondan enerji sağlarlar. Bu grubun bir
üyesi, Clostridium botulinum, besin zehirlenmesinin en tehlikeli çeşidi, botulisme neden
olur. C. botulinum uygun olarak sterilize edilmemiş konserve besinlerde gelişir. Botulisme
bu bakteriler tarafından üretilen toksinler neden olur.
Fermantasyon sırasında, farklı bakteri grupları çok büyük çeşitte organik bileşikler
üretirler. Etil alkol ve laktik asitten başka, bakteriyal fermantasyon asetik asit, aseton,
butil alkol, glikol, bütirik asit, propiyonik asit ve doğal gazın temel bileşeni metan
üretebilir.
Bakterilerin
çoğu
heterotrofiktir,
çevrelerinden
mutlaka
hazır
besin
almak
zorundadırlar. Heterotrofik bakteriler ya çürükçül ya da parazittirler. Çürükçüller ölü
bitki ve hayvan kalıntılarından beslenirler ve genellikle hastalığa neden olmazlar.
Sindirim enzimlerini organik maddeler salıverirler. Bu enzimler büyük besin moleküllerini,
bakteri hücreleri tarafından absorbe edilen daha küçük moleküllere yıkarlar. Parazitler
canlı organizmalarda yaşar ve hastalıklara neden olabilirler.
Birkaç bakteri çeşidi kendibeslektir, gereksinim duydukları organik maddeleri inorganik
maddelerden
sentez
kemosentetiktirler.
edebilirler.
Fotosentetik
Kendibeslek
bakteriler,
bakteriler
bitki
ya
fotosentetik
klorofillerinden
farklı
ya
da
klorofiller
(bacteriyoklorofiller denilen) içerirler. Bakteriyal fotosentezde, bileşiklerden su yerine
oksijen sağlanır. Bu yüzden, bakteriyal fotosentezde oksijen açığa çıkmaz. Fotosentetik
bakterinin bir çeşidinde saf kükürt açığa çıkararak hidrojen sülfid yıkılır. Kemosentetik
bakteriler, inorganik maddelerin oksidasyonundan, demir ya da kükürt, nitritler ve
amonyak gibi bileşiklerden enerji sağlarlar. Organik bileşiklerin sentezinde kullanılan
enerji karbondioksittendir. Azot döngüsünde nitrifikasyon bakterileri amonyak ya da
nitritleri, bitkiler tarafından azot kaynağı olarak kullanılabilen nitratlara oksidize ederler.
Bakteriler çoğunlukla eşeysiz olarak ikiye bölünmeyle çoğalırlar. Kalıtsal materyal
kopyalanır ve ata hücre iki eşit kardeş hücreye ayrılır. Uygun besin, sıcaklık ve alan
koşulları altında, bakteriler her 20 dakikada bir bölünebilirler. Bu hızda, bir bakteri
hücresi 24 saat içinde teorik olarak yaklaşık 2 milyon kilogram ağırlıkta bir kütle
üretebilir. Ancak , böyle bir gelişme asla meydana gelmez. Bunu yerine, besin tedariki
tüketildiği ve atık ürünler biriktiğinden çoğalma hızı çoğunlukla yavaştır. Gelişme
eğrisi dört faza bölünebilir. Yavaş ilerleme fazında, bakteriler çevrelerine uyum
gösterir ve yavaş gelişirler. Üssel fazda, bakteriler çok hızlı bölünürler. Durağan fazda,
çoğalma oranı ölüm oranına eşittir. Ölme fazında, bakteriler çoğalmalarından daha çabuk
ölürler.
Bakteriler çoğunlukla eşeysiz üremekle, kromozom ya da kromozomal kısımların
aktarımını kapsayan eşeyli üreme ara sıra meydana gelir. Kromozom aktarımının üç
mekanizması konjukasyon, transformasyon ve transdüksiyondur.
5
Bakteriler ve hastalıklar. Bakterilerin hastalıklara neden olduğu düşüncesi-hastalık
başlangıç kuramı-Fransız bilim adamı Louis Pasteur tarafından 1880’lerin ortasında
geliştirilmiştir. Bakteriler birkaç yönden hastalıklara neden olabilirler. (1) Bakteriler,
vücudun normal işlevlerini engelleyebilecek kadar çok büyük sayılarda olabilirler. (2) Bazı
hastalıklarda, bakteriler vücut hücreleri ve dokularını yok eder. (3) Bazı bakteriler,
vücudun normal işlevlerini engelleyen toksinler ya da zehirler üretirler.
Tüberküloz ve karakabarcık (şarbon)’un nedenlerini araştıran bir Alman hekim, Robert
Koch, özel bir organizmanın özel bir hastalığın nedeni olup olmadığını belirlemek için bir
kurallar dizisi geliştirdi. Bu kurallar:
1. Şüpheli hastalık mikroorganizması hastalıklı hayvanlarda her zaman bulunmalı ve
sağlıklı hayvanlarda bulunmamalıdır.
2. Bu mikroorganizma hastalıklı hayvanlardan mutlaka izole edilmeli ve saf kültürde
gelişebilmelidir (bir kültür sadece bir çeşit mikroorganizma içermelidir).
3. Kültür mikroorganizmaları sağlıklı, duyarlı hayvanlara enjekte edildiklerinde mutlaka
hastalık geliştirmelidir.
4. Bu mikroorganizma deneysel olarak bulaştırılmış hayvandan izole edilebilmeli, saf
kültürde yeniden gelişebilmeli ve ikinci adımda izole edilen orijinal organizmanın aynısı
olmalıdır.
Bu kurallar günümüzde hala kullanılmaktadır.
Bakteriler ve çürüme. Her doğal organik ürün için, onu bir besin ve enerji kaynağı
olarak kullanabilen bazı bakteri ya da mantar çeşidi vardır. Böylece bakteri ve mantarlar
çürüme denilen bir işlemle organik maddelerin yıkımına neden olurlar. Çürüme, doğada
materyallerin geri dönüşümü için gerekli olmakla, insan amaçları için çoğunlukla arzu
edilmez. Bakteriyal eylemlerle besinlerin çürümesi, çürüme ya da bozulmaya neden olur
ve yemek için elverişsiz ya da zararlı olurlar.
Gelişme ve üremeyi sağlamak için, bakteriler besine, uygun sıcaklığa, neme ve
aerobikse oksijene gereksinim duyarlar. Bakteriler bu koşullardan herhangi birinin
yokluğunda gelişemezler. Bu bilgi insan besinlerinin bakterilerin bozmasından korumada
kullanılmaktadır.
Bakterilerin yararlı etkinlikleri. Çoğu bakteriler zararsızdır ve gerçekte, yaşamın
devamı için gereklidir. Çürükçül bakteriler ölü hayvan ve bitkilerin dokularını parçalar ve
oksijen, karbon, azot, fosfor ve kükürdü havaya, toprağa ve suya geri döndürürler. Bu
elemanlar daha sonra diğer canlılar tarafından kullanılabilir.
Bakteriler peynirler, tuz bastılar ve turşular gibi belirli besinlerin hazırlanmasında çok
önemlidirler. Bakteriler ayrıca endüstri ve tarımda kullanılmaktadır. Bakterilerin bir
grubu, aktinomisetler, streptomisin içeren pek çok yararlı antibiyotiklerin üretiminden
sorumludurlar.
6
PROTİSTA ALEMİ
Protista aleminin üyeleri hepsi ya birhücreliler ya da çok basit çok hücrelilerdir.
Protistler ökaryottur, hücreleri ayrı, zarla çevrili bir çekirdek ve pek çok farklı sitoplazmik
organel çeşitleri içerir. Bu alemin kapsadığı organizmalar aşırı derecede değişiktir.
Fototrofik ve heterotrofik formların her ikisi de vardır. Fototrofik protistler algleri
kapsarlar, genel bir ifade ile kara bitkileri dışında bütün oksijen geliştiren fotosentetik
organizmaları içerirler. Bu çeşit protistler üç şubede yer alırlar. Heterotrofik protistler
protozoa denilen hareketli, hayvan benzeri formlar, hareketsiz formlar ve mantar benzeri
formlar içerirler. Heterotrofik protistler altı şubede toplanırlar. Bazı protistlerde, üreme
eşeysizdir ve diğerlerinde eşeylidir.
1-3
Protozoa
Protozoa hayvan benzeri mikroskobik organizmalardır. Çoğu bir hücrelidir, ancak
birkaç basit koloniyal formları vardır. protozoa tatlı ve tuzlu suda, toprakta ve diğer
organizmaların vücutlarında bulunurlar. Çoğu hareketlidir, yalancı ayaklar, kamçılar veya
sillerle hareket ederler. Bütün protozoa, besinlerini mutlaka çevreden alması gereken
heterotrofiktirler.
Hareket yöntemleri esasına göre protozoa dört şubeye ayrılırlar: sarcodina, Ciliata,
Mastigophora ve Sporozoa.
1-4
Sarcodina Şubesi- Ameboid Protozoanlar
Sarcodineler,
Sarcodina
şubesi,
hareket
eden
ve
“taklit
ayaklar”
ya
da
yalancıayaklarla av yakalayan protozoanlardır. Bu grubun üyeleri hem tatlı hem de tuzlu
suda bulunurlar. Birazı hastalık nedeni parazitlerdir. Sarconidelerin en iyi bilineni sürekli
şekil değiştiren bir hücreli organizmalar amiplerdir.
Amibik dizanteri parazitik bir amip çeşidinin neden olduğu bir hastalıktır. Bu
tür
tropikal
çeperinden
alanlarda
beslenmesi
yaygındır.
kanamalı
İnsan
ülsere
kalın
neden
bağırsağında
olur. Bu
yaşar
hastalık
bu
ve
bağırsak
amiplerden
bazıları sindirim atıklarıyla vücuttan dışarı atılan kistler oluşturduğunda yayılır. Bir
kişi bulaştırılmış suyu içerek veya besini yiyerek enfekte olur. Amibik dizanteri ilaçlarla
tedavi
edilebilir.
Lağım
sularının
uygun
şekilde
uzaklaştırılması
ile
ancak
yok
edilebilmektedir.
Sadece bir hücre zarı ile çevrili olan amiplerin aksine, bazı sarcodineler kabuklarla
çevrilidir. Kalsiyum içerikli kabukları olan foraminiferanlar ve silikon içerikli kabukları olan
radiolarianlar bunlardandır. Her ikisi de okyanuslarda boldur. Bu organizmalar öldüğünde,
kabukları okyanus tabanındaki çamur içine gömülür. Bazı yerlerde, foraminiferan
kabuklarının şaşırtıcı miktardaki birikimi çok büyük tebeşir tortularını oluşturmuştur.
İngiltere sahillerinde beyaz Dover uçurumları bu yolla oluşmuştur. Radiolariyan kabukları
7
okyanusların bazı kısımlarında tabandaki cıvık çamurların çoğunu yaparlar ve bazı silikon
içeren kayaların da önemli bir parçasıdırlar.
1-5
Mastigophora Şubesi-Zooflagellatlar
Zoooflagellatlar, Mastigophora şubesi, protozoanların en basitleri olduğu düşünülür.
Bazı zooflagellatlar serbest yaşasa da, çoğu hayvan ve bitki gövdelerinde yaşar. Bu
grubun üyeleri uzun, kırbaç şeklindeki kamçılarını çırparak hareket ederler. Bazılarının
sadece bir kamçısı varken, diğerleri pek çoğuna sahiptir. Kamçıları tipik 9+2 mikrotübül
düzenlemesine sahiptir. Zooflagellatlar eşeysiz ve eşeyli ürerler.
Afrika uyku hastalığına neden olan Tryponosoma gambiensa zooflagellatlardandır. Bu
parazit toksinler salarak, kanda çoğalır. Hastalığın belirtileri güçsüzlük, uykululuk ve ateş
içerir. Tedavi edilmezse, hasta sonunda ölür. Bu protozoan Afrika yabani memelilerinin
kanında yaşar, ancak onlarda zararlı olmaz. Tsetse sineğinin ısırmasıyla insanlara ve evcil
hayvanlara yayılır.
Diğer
zooflagellata termitlerin sindirim
sisteminde yaşayan
Trichonympha
‘dır.
termitler odunu yıkacak gerekli enzime sahip değildirler, ancak Trichonympha sahiptir.
Böylece, bu zooflagellata termitin yediği odunu yıkar ve her iki organizma bu besinleri
absorbe eder ve kullanır.
1-6
Sporlular Şubesi, Sporozoanlar
Sporozoa şubesinin üyeleri kendi kendine yer değiştiremezler. Tamamı asalak
protozoanlardır. Besinlerini konukçularının vücudundan sağlarlar. Bu şubenin tüm üyeleri
karmaşık hayat döngülerinin eşeysiz evresi sırasında sporlar meydana getirirler. En iyi
tanınan sporlular, insanlarda sıtmaya neden olan Plasmodium cinsinin üyeleridir (Şekil 12). Bu parazit, dişi Anopheles spp. sivrisineğin ısırması ile insanlara aktarılır. Enfekte
olmuş bir sivrisinek kan emmek için insan derisini deldiğinde, Plasmodium hücreleri kılcal
damarlardan insanın kan dolaşımına geçirilir. Bu hücreler, sporlar oluşturarak insan
dokularında çoğalır. Bu sporlar sonunda kırmızı kan hücrelerine saldırır ve daha fazla
çoğalırlar. Plasmodium vivax her 48 ve P. malaria her 72 saatte bir kırmızı kan
hücrelerinden
dışarı
dökülür
ve
yenilerine
saldırırlar.
Kırmızı
kan
hücrelerinin
parçalanması ve hücre artıklarının kanın içine bırakılması hummalı ateşe ve sıtma
nöbetine (titremeye) neden olur.
Bir süre sonra, bazı sporlar gametositlere dönüşür. Enfeksiyonlu bir kişi bir sivrisinek
tarafından sokulduğunda, gametositler kanla sivrisineğe geçer. Eğer bu bir dişi Anopheles
spp. sivrisinekse, gametositler sivrisineğin midesinde gametlere gelişir. Makro ve
mikrogametler arasında döllenme meydana gelir ve bir zigot oluşur. Zigot binlerce
bulaştırıcı hücre oluşturacak şekilde bölünür. Bu hücreler, yeni kurbanı bulaştırmak için
bulundukları tükürük bezlerini de içeren çeşitli sivrisinek dokularına göç ederler. Sıtma
8
quanine ve chloroquine gibi ilaçlarla tedavi edilebilir, fakat sıtmadan korunmanın en etkili
yolu Anopheles spp. sivrisineği yok etmektir.
male gamete
(erkek gamet)
fertilization
(döllenme)
zygote
midgut wall
(ortabağırsak çeperi)
female gamete
(dişi gamet)
salivary gland
(tükrük bezi)
infected
mosquito
female Anopheles
mosquito
human skin
(insan derisi)
plasmodium cells
plasmodium cells released
(serbest kalan plasmodyum hücreleri)
capillary
(kılcal damar)
mitotic division
(mitotik bölünme)
liver cell
(karaciğer hücresi)
Şekil 1-2. Sıtma Parazitinin Yaşam Döngüsü
VİRÜSLER
Virüsler benzersizdirler. Canlı organizmaların sınıflandırılmasında diğer herhangi bir
gruba uymazlar. Yapıları ve kopyalanma yöntemleri ile ilgili çok şey bilinmekle, bilim
adamları hala virüslerin canlı olup olmadıklarına karar verebilmiş değillerdir. Virüsler
hücrelerden yapılmış değildirler. Konukçu bir hücre içinde olmadıkları sürece üreyemez ya
da kopyalanamazlar.
9
1-7
Viral Yapı ve Çoğalma
Virüslerin büyüklüğü 0.01 ile 0.3 mikron arasında değişir. Bir virüs bir çekirdek asidi
özden ve onu çevreleyen bir protein kılıftan ibarettir. Şekilde görülen virüs bakterileri
enfekte den bir virüstür. Diğer virüslerin farklı şekilleri vardır, ancak yine bir protein kılıf
ve bir nükleik asit özden ibarettirler. Bu çekirdek asidi tek bir veya çift bağlı DNA, ya da
RNA olabilir. Virüsler herhangi bir içsel yapı veya enzim sistemi içermezler. Bir konak
hücre dışında, virüsler tamamen cansız görünürler.
Bir hücre belirli bir virüs çeşidi tarafından, ancak bu virüsün protein kılıfı için
reseptörleri olduğunda enfekte edilebilir. Bazı virüs enfeksiyon çeşitlerinde, protein kılıf
ve nükleik asidi içeren bütün virüs, konak hücreye girer. Diğerlerinde, virüsün protein
kılıfı hücrenin dışında kalır ve sadece nükleik asit hücreye girer.
Çoğu virüsler, bir konak hücreye girdiğinde, hücrenin biyokimysal mekanizmasını ele
geçirir ve hücreyi, başka virüsler üretmesi için kullanır. DNA içeren virüslerde, viral DNA
başka viral DNA üretmek için bir kalıp olarak ödev görür. Viral proteinlerin sentezini
yönetmek için viral mRNA da üretir. Viral genetik materyal RNA ise, bu RNA başka viral
RNA üretimini yönetir ve kendi mRNA’sı olarak rol oynar. Viral mRNA tarafından
sentezlenen proteinler arasında konak hücrenin zarını yok eden ya da parçalayan
enzimler vardır. Bazı yeni virüslerin konak hücreye katılmasından sonra, hücre zarı ( ve
hücre çeperi, varsa) parçalanır veya yok olur ve virüsler serbest kalırlar. Her bir yeni
virüs diğer bir hücreyi enfekte edebilir.
Bakterileri enfekte eden bir virüse bakteriyofaj denir. Bazı bakteriyofajlar yukarıda
açıklanan virüsler gibi davranırlar. Baktyeriyal hücrenin mekanizmasını ele geçirirler,
kendi kendine kopyalanırlar ve bakteriyal hücre duvarını ortadan kaldırırlar. Diğer
bakteriyal virüsler faklı davranırlar. Viral DNA hücreye girdiğinde, bakteriyal kromozomun
bir parçası olur. Hücre bölünmesi sırasında bakteriyal kromozom kopyalandığında, viral
DNA da kopyalanır. Bakteriyal hücre bölündüğünde, meydana gelen iki kardeş hücrenin
her biri bakteriyal kromozomla birlikte viral DNA’nın da bir kopyasını içerir. Bu viral DNA
pek çok generasyonda zararsız kalabilir, ancak sonunda hücre zarını ortadan kaldıran ve
hücreyi yok eden yeni virüsler üreterek kopyalanır.
1-8
Virüsler ve Hastalıklar
Soğuk algınlığı, çocuk felci, suçiçeği, kızamık ve gribi içeren pek çok insan hastalıkları
virüsler tarafından meydana getirilir. İnsan vücudu birkaç yolla kendini virüslere karşı
koruyabilir. Bağışıklık sistemi, kandaki lenfositler virüsleri yok eden antikorlar ürettiğinde
bir virüse karşılık verir. Bazı lenfositler virüs bulaşmış hücrelerle çatışırlar ve onları yok
ederler. Bu şekilde hiçbir yeni virüs sağlıklı hücrelere aktarılamaz.
Vücut bir virüsle
enfekte olduğunda ayrıca interferon denilen bir madde de üretebilir. İnterferon bütün
virüs çeşitlerine karşı koruma sağlar. İnterferon üzerine şu anda yürütülen bilimsel
araştırmaların
çoğu
kanser
ve
çoklu
skleroz
gibi
hastalılarda
iyileştirici
olarak
10
araştırılmasıdır. Doktorlar ayrıca çocuk felci ve kızamık gibi virüslerin neden olduğu belirli
hastalıkları önlemek için aşılar kullanmaktadır. Bu aşılar hastalığa neden olmadan
hastalığa karşı antikorların üretimini uyarmaktadır. Hastalığa neden olan virüs vücuda
girerse, derhal antikorlar tarafından saldırıya uğramakta ve yok edilmektedir.
HAYVANLAR
2
ALEMİ
OMURGASIZLAR-1
2-1
Hayvanların Temel Karakteristikleri
Zoologlar hayvanlar alemini 30 büyük gruba ya da şube’ye (phylum) ayırırlar. Şube
(çoğul: phyla) ‘alem’ ile ‘sınıf’ arasındaki kategoridir ve botanikteki bölüm (division)
teriminin
karşılığıdır.
En
büyük
9
şube-Porifera,
Coelenterata,
Platyhelminthes,
Nematoda, Annelida, Mollusca, Arthropoda, Echinodermata, Chordata-hayvan türlerinin
çoğunluğunu (%98) içerir. Burada bu 9 şube değerlendirilecektir. Bir omurganın bulunup
bulunmaması esasına göre, hayvanlar iki gruba ayrılır. Bunlar, omurgası olan, omurgalı
hayvanlar ve omurgası olmayan, omurgasız hayvanlardır.
Tablo 2-1. En büyük dokuz hayvan şubesi
Tanımlanan
Şube
Türkçe adı
Ayırıcı karakteristik
Porifera
Süngerler
Gözenekli dış çeper
5,000
Cnidaria
Coelenterates
Özelleşmiş yakıcı hücreler
11,000
Platyhelminthes
Yassı solucanlar
Yassılaşmış vücut
25,000
Nematoda
Yuvarlak solucanlar
Keratin kütikül
80 000 +
Mollusca
Yumuşakçalar
Kaslı ayak, manto ve radula
93,000
Annelida
Halkalı solucanlar
Çok sayıda halka bölütler
16,300
Arthropoda
Eklembacaklılar
Kitin dış iskelet
1,134,000+
Echinodermata
Derisidikenliler
Kireçleşmiş dikensi uzantılar
7,000
Chordata
Sırtipliler
İçi boş sırtsal sinir ipi
100,000+
tür sayısı
11
PHYLUM PLATYHELMINTHES—YASSISOLUCANLAR
2-2
Genel Karakteristikleri
Yassısolucanlar,
Platyhelminthes
şubesi,
bilateral
simetri
gösteren
basit
hayvanlardır. Ek olarak, yassısolucanlar belirli baş ve kuyruk bölgeleri gösteren en basit
omurgasızlar grubudur. Vücutları yassılaşmış olduğundan bu hayvanlara yassısolucanlar
denir. Yassısolucanların üç büyük grubu vardır, bunlar planaria gibi serbest yaşayan
yassısolucanlar; asalak karaciğer solucanları ve asalak şeritleridir. Serbest yaşayan
yassısolucanlar çoğunlukla suculdur ve tatlı ve tuzlu suda bulunurlar.
2-3
Yapı ve yaşamsal İşlevleri
Yassı solucanda vücut üç ayrı katmandan-ektoderm, mezoderm ve endodermden
oluşur. Bu dokular organlara ve organ sistemlerine organize olmuştur. Böylece,
yassısolucanlar organ ve organ sistemi düzeyinde organizasyon gösteren en basit
hayvanlardır.
Planaryalar. Planaryalar, Turbellaria sınıfı, tipik bir yassısolucan örneği olarak ele
alınacaktır.
Planaryalar dipteki yapraklar, kayalar ve kütüklere tutundukları tatlı su akıntıları ve
gölcüklerde bulunur. Bu hayvanlar gri, kahverengi veya siyah renkte ve 5 ile 25 milimetre
uzunluktadır.
Üç
oluşturamazlarsa
köşeli
da,
baş
bu
bir
çift
hayvanın
göz
benekleri
kaçındığı
ışığa
içerir.
karşı
Bu
gözler
duyarlıdırlar.
görüntü
Planarya
çevresinde serbest hareket edebilir ve bir akarsuya bırakılan bir karaciğer parçası
birkaç
dakikada
planaryalarla kaplanır.
Planaryanın
hareketi,
vücudunun
altı
bu
hayvanı ileriye doğru süren mikroskobik sillerle kaplı olduğundan bir yüzey üzerinden
kayma gibi görünür. Kaslar, şekillerini veya hareket yönlerini değiştirmelerine olanak
verir.
Planaryalar bir ağız, yutak ve fazlaca dallanmış bağırsaktan ibaret bir sindirim
sistemine sahiptir. Kaslı yutak, yiyim içim ağız açıklığına kadar uzanabilen bir borudur.
Ağız vücudun alt tarafının orta çizgisinde bulunur. Planaryalar canlı veya ölü küçük
hayvanlarla beslenir. Yutak küçük besin kırıntılarını sindirim boşluğuna emebilir. Bağırsak
çok fazla dallanmıştır. Sindirimin çoğu, bağırsağı astarlayan hücrelerin besin kofullarında
meydana gelir. Sindirilmiş besin vücut hücrelerine difüze olur. Sindirilemeyen materyaller
yutak ve ağızdan dışarı atılır.
Planaryaların isklet, dolaşım ve solunum sistemi yoktur. Oksijen ve karbondioksit basit
olarak bireysel hücrelerin içine ve dışına difüze olur. Ancak, vücut boyunca uzanan bir
borucuklar dizisinden ibaret bir boşaltım sistemine sahiptirler. Borucukların yan dalları
vücuttan fazla suyu ve sıvı atıkları uzaklaştıran ve kanallara geçiren alev hücreleri
12
denilen hücrelere sahiptir. Bu kanalların içeriği, sırtsal yüzeydeki küçük boşaltım
delikçiklerinden
solucanın
dışına
geçer.
Sinir
sistemi
göz
beneklerinin
altında küçük bir beyin içerir. Beyinden, vücudun her iki yanında uzanan iki sinir sicimi
çıkar. Enine bağlantı sinirleri sinir sistemini bir el merdivenine benzedir. Merdiven
şeklindeki bu sinir sistemi planaryanın dürtülere eşgüdümsel bir biçimde tepki vermesine
olanak verir.
Planaryalar çok iyi gelişmiş bir üreme sistemine sahiptir. Hermafroditik olsalar da,
kendi kendini dölleme meydana gelmez. Bunun yerine, iki planarya çiftleşir ve sperm
değiştirir. Döllenme içseldir ve kısa bir süre sonra, döllenmiş yumurtalar kapsüller içinde
dökülürler. Birkaç haftada, bu yumurtalardan ergine gelişen küçücük kurtçuklar çıkar.
Planaryalar oldukça küçük bir bölütten bütün bir hayvana yenilenebilirler. Kuyruk ucunu
baş ucundan ayırarak bölünmeyle eşeysiz olarak da üreyebilir. Her bir yarım kayıp
yapıları yeniler.
Karaciğer solucanları. Karaciğer solucanları
Trematoda sınıfından asalak yaşayan
yassı solucanlardır. Solucanın vücudu bu asalağı konukçusunun enzimlerinden koruyan
kalın bir kütikül ile kaplıdır. Karaciğer solucanlarının kendilerini konukçunun dokularına
tutturdukları emicileri vardır. Konukçudan sağladıkları besinler zaten yıkılmış olduğundan
iyi gelişmiş bir sindirim sistemine gereksinimleri yoktur.
Kan solucanı tipik bir asalak yassı solucandır. İnsanlarda, bu asalak schistosomiasis
denilen bir hastalığa neden olur. Ergin kan solucanı yaklaşık 1 santimetre boyundadır ve
insanın bağırsak damarlarındaki kanda yaşar. Burada, sindirim atıklarıyla vücuttan dışarı
geçen binlerce yumurta bırakır. Yumurtalar suya indiklerinde, içlerinden serbest yüzen
larvalar çıkar. Ardından eşeysiz olarak üredikleri salyangozların vücuduna girerler. Yeni
bireyler salyangozlardan ayrılır ve akarsuları, çeltik tarlalarını ve sulama hendeklerine
bulaşırlar.
İnsanların
üzerlerine
teması
ile,
bu
sülükler
deriyi
deler
ve
üreme
döngülerini yeniden başlatırlar. Kan solucanı kan kaybına, ishale ve fazla ağrıya neden
olurlar.
Şeritler. Şeritler Cestoda sınıfından asalak yaşayan yassı solucanlardır. İnsanlara
bulaşabilen sığır şeridi, uzun kurdele benzeri yassı solucandır. Erginleri 4 ile 9 metre
boyda olabilmektedir. Bu yassı solucanlar boşaltım ve sinir sistemleri ile çok iyi gelişmiş
üreme sistemine sahiptirler. Ağız ve sindirim sisteminden yoksundurlar. Şeritler asalak
olarak bağırsakta yaşar ve sindirilmiş besinleri derilerinden absorbe dereler. Topuz
şeklindeki baş ya da scolex üzerindeki emiciler bu yassı solucanı yerinde tutarlar. İnsan
Domuz şeridi gibi bazı şeritlerin emiciler yanında çengelleri de vardır.
Baş ve boynun aşağısında proglottidler denilen dördül vücut bölütleri vardır. Bu
bölütler boyun bölgesinden tomurcuklanma ile sürekli olarak üretilirler. Temelde sperm
ve yumurta üreten proglottidler üreme yapılarıdır. Dönemsel olarak, uç bölütler, 100,000
13
dolayında döllenmiş yumurta ile dolar, ayrılır ve konukçunun dışkısına geçer. Sığırlar
yumurtaların bulaştığı besinleri yerlerse, bu yumurtalar bağırsakta larvalara gelişirler. Bu
larvalar delerek kan damarlarına girerler ve hareketsiz bir kapsül oluşturdukları kaslara
taşınırlar.
İnsanlar iyi pişmemiş sığır eti yediklerinde bulaştırılmış olurlar. Larvayı kuşatan kapsül
küçük şeridi serbest bırakarak sindirilir. İnsan şeritleri gerekli besinleri absorbe ederek
rahatsızlığa neden olur ve gerçekten besilerin bağırsaktan geçişini engelleyebilir.
NEMATODA ŞUBESİ-YUVARLAK SOLUCANLAR
2-4
Genel karakteristikleri
Nematoda şubesi ince, bilateral simetrili yuvarlak solucanlardan ibarettir. Uzamış,
silindirik vücutları her iki sonda uca doğru sivrilmiş ve dayanıklı kütikül ile örtülüdür.
Boyları 1 milimetrenin altından bir metrenin üzerine değişir. Yuvarlak solucanların çoğu
serbest yaşarken, diğerleri asalak olarak yaşar. Serbest yaşayan formlar tatlı suda, tuzlu
suda ve toprakta bulunur. Alglerle, bitki özsuyu ile ve çürüyen organik maddelerle
beslenirler. Asalak formlar pek çok bitki ve hayvan çeşidinin üzerinde veya içinde yaşar.
Yuvarlak solucanların çevredeki gerçek miktarları şaşılacak kadar fazladır. Bir kürek
dolusu bahçe toprağında bir milyon veya daha fazla nematodların
bulunduğu tahmin
edilmektedir.
2-5
Yapı ve yaşam İşlevleri
Yassı solucanların aksine, yuvarlak solucanların boru şeklindeki sindirim sisteminin iki
açıklığı vardır. Besin, ön uçtaki ağızdan alınır ve sindirilmemiş materyaller arka uçtaki
anüse geçirilir. Yuvarlak solucanlar iki açıklığı ve vücut tasarında bir boru içinde bir boru
olan tam bir sindirim sistemine sahip en basit hayvanlardır.
Nematodların dolaşım ve solunum sistemleri yoktur. Sinir sistemi gibi basit bir
boşaltım sistemleri vardır. İyi gelişmiş kaslar nematodların karakteristik kamçı tarzındaki
hareketine olanak veren vücut duvarında bulunur.
Nematodların çok iyi gelişmiş üreme sistemleri vardır. Eşeyler ayrıdır ve döllenme
dişinin vücudunda meydana gelir. Serbest yaşayan formlarda kalın bir
kabukla
çevrili döllenmiş yumurtalar toprağa bırakılır. Yumurtadan yeni çıkmış yavru ergini
andırır.
2-6
İnsanlarda ve Diğer Memelilerde Asalak Yaşayan Yuvarlak Solucanlar
Trişin, filaria, askarit ve kancalıkurt insanlara bulaşan asalak yuvarlak solucanlardır.
Trişin
insanlarda trichinosis’e neden olan nematoddur. Ergin trişin solucanlar
domuzların bağırsağında yaşar. Bu solucanlar ürediğinde, meydana gelen larva domuzun
kaslarına akın ederler. Yaklaşık 1 milimetre uzunluğa kadar gelişirler ve ardından kıvrılır
14
ve sert kistlerin içinde kuşatılırlar. Organizmaları öldüremeyecek yeterince iyi pişmemiş
domuz eti bir insan tarafından yenirse, sindirim enzimleri kistlerden larvaları serbest
bırakır. Larvalar insan bağırsaklarında erginlere gelişir ve eşeyli olarak ürerler. Bu yeni
larvalar domuzlardaki larvalar gibi kan damarlarına ve kaslara giderler. Bu yuvarlak
solucanların kaslardaki hareketleri şiddetli ağrıya neden olur ve kaslarda kalıcı zarara
neden
olabilir.
Trişinozdan,
sakınılabilmektedir.
Domuzlar
domuz
etinin
pişmemiş
tamamen
bulaşık
et
pişirilmesi
artıkları
ile
ile
kolaylıkla
beslendiklerinde
bulaştırılmış olurlar. Bugün domuz yetiştiriciliğinde daha sağlıklı ürünler kullanıldığından,
trişinoz artık o kadar çok yaygın değildir.
Filaria solucanları fil hastalığı denilen bir hastalığa neden olur. Bu solucanlar tropikal
ve subtropikal bölgelerde bulunan bir sivrisinek türü tarafından taşınırlar. Bu solucanlar
bulaşık bir sivrisineğin sokmasıyla insanlara yayılır. İnsan vücudunda filaria solucanları
lenf damarlarını tutarak ve sıvı birikmesine ve dokuların şişmesine neden olarak kılcal
sisteme akın ederler. Enfekte olan vücut alanı anormal olarak büyür ve bu dokular çok
fazla
zarara
sokulur.
Lenfal
dokularda,
bu
solucan
kan
dolaşımına
giren
larvaları oluşturan eşeyli olarak ürer. Bir sivrisinek bulaşık bir insanı ısırdığında
bulaştırılır. Larvalar sivrisineğin içinde erginleşir ve enfeksiyon bu bulaşık sineğin
ısırmasıyla yayılır.
Askarit asalak yaşayan en yaygın yuvarlak solucanlardan biridir. En çok çocuklarda
bulunan çok küçük bir solucandır. Ergin askaritler kalın bağırsakta yaşar. Dişi solucanlar
yumurtalarını anüs bölgesine bırakır. Yumurtaların varlığı kaşıntıya neden olur. Çocuk
kaşındığında, bazı yumurtalar parmaklarına gelir. Çocuklar yıkanmamış parmaklarını
ağızlarına koyduklarında kendi kendilerini yeniden bulaştırırlar. Askaritler sadece birkaç
hafta yaşarlar. Böylece, temizlenme ile yeniden bulaşma önlenirse, askaritler kısa bir süre
içinde bağırsaktan kaybolurlar.
Kancalıkurt en yaygın olarak sıcak iklimlerde bulaştırılmış topraklarda yalınayak
dolaşan insanlara bulaşan bir nematoddur. Kancalıkurt ince bağırsakta yaşar ve
yumurtaları dışkı ile vücuttan ayrılır. Lağım boşaltımı yeterli olmadığında, insanların
onlarla temasta olduğu toprakta bu yumurtalardan larvalar çıkar. Larvalar çıplak ayak
derilerini deler. Vücutta dolaşım sistemiyle akciğerlere taşınırlar. Akciğerleri deler,
öksürülüp çıkarılırlar, yutulur ve bağırsak çeperinden kan emdikleri ince bağırsağa tekrar
geçerler. Kancalıkurt enfeksiyonunun belirtileri kansızlık ve enerji yokluğudur.
Asalak olarak yaşayan solucanların neden olduğu hastalıkların geniş yayılışı vardır,
ancak pek çoğu uygun kişisel hijyen, yeterli sağlık koruması ve besinlerin tam
pişirilmesi ile kontrol edilebilmektedir. Bu asalakların kontrolünde bazı ilaçlar da faydalı
olmaktadır.
15
ANNELİDA ŞUBESİ-HALKALI SOLUCANLAR
2-7
Genel Karakteristikleri
solucanların en bilinenleri Annelida şubesi, halkalı solucanlardır. Bu şube yer solucanı,
Oligochaeta sınıfını ve sülük, Hirudinea sınıfını içerir. Annelidlerin en dikkat çekici
karakteristikleri
ayrı
parçalar
ya
da
halkalar
olan
vücut
bölmeleridir.
Halkalı
solucanlar tatlı ve tuzlu suda ve karada bulunurlar. Bu solucanların çoğu serbest yaşar,
ancak birkaçı asalaktır. Annelidler 1 milimetrenin altından 2 metrenin üstünde boyda
olurlar.
2-8
Yapı ve Yaşamsal İşlemler
Annelidler bilateral simetrilidirler. Vücutları dışsal ve içsel olarak halkalara ya da
metamerlere bölünmüştür. Bu çeşit bölütlenmeye metamerism denir. Annelidler kapalı bir
dolaşım sistemine sahip en basit omurgasızlardır. Ek olarak, daha karmaşık hayvanlar
gibi, bir boru içindeki boru vücut tasarına sahiptirler. Endodermle astarlanmış sindirim
sistemi, iç borudur ve her iki uçta, ağız ve anüs, açıktır. Vücut duvarı dıştaki boruyu
yapar ve ektodermle kaplıdır. Sıvı dolu bir vücut boşluğu bu iki boru arasında bulunur. Bu
boşluğa coelom denir ve mezodermle astarlanmıştır.
Sülükler. Sülükler çoğunlukla omurgalıların asalakları tatlı su hayvanlarıdır. Bazısı
nemli
toprakta
bulunur.
Çoğu
avlarının
kanıyla
yaşar.
Annelidlerin
karakteristik
bölütlenmesi sülüklerde çok belirgin değildir. Sülüklerin ön ve arka uçlarında emicileri
vardır. Beslenmede, sülük arka emicisi ile kendini konukçusuna takar. Ardından ağzı ve
üç
küçük çeneyi çevreleyen ön emiciyi tutturur. Çeneler konukçunun derisini yırtar.
Sülüğün tükürüğü, emerken konukçunun kanının pıhtılaşmasını önleyen bir enzim içerir.
Sülük bir beslenmede kendi vücut ağırlığının pek çok katı kanı yutabilir. Sülük
dolduğunda, konukçudan düşer ve sindirim sisteminde yığılan kanın kademeli sindirdiği
uzun dönemler etkinsiz kalır. Sülükler hermafrodidirler, ancak iki sülüğün sperm
değiştirdiği çapraz döllenme meydana gelir. Döllenmiş yumurtalar suda veya toprakta
gelişir.
16
OMURGASIZLAR-2
EKLEMBACAKLILAR
3
EKLEMBACAKLILAR ŞUBESİ
3-1
Eklembacaklılar
Eklembacaklılar
şubesi
sinekler,
arılar, kınkanatlılar,
sivrisinekler,
kelebekler,
karıncalar, örümcekler, yengeçler, ıstakozlar ve karidesler gibi yaygın hayvanları içerir.
Eklembacaklılar bütün hayvan gruplarının biyolojik olarak en başarılı ve en kalabalık
olanıdır. Diğer bütün organizma türlerinin hepsinin toplamından daha çok eklembacaklı
türü vardır. Eklembacaklılardan başka bilinen 400,000 bitki türü ve 250,000 hayvan türü
vardır. Ancak eklembacaklıların 1 milyondan fazla bilinen türü vardır. Eklembacaklılar
yeryüzünün bütün bölgelerinde bulunurlar ve insanlar için çok büyük önemdedirler.
Eklembacaklılar şubesi beş sınıfa ayrılır. Bunlar Kabuklular, Çıyanlar, Kırkayaklar,
Örümcekler ve Böceklerdir. Her bir sınıfın karakteristikleri bu bölümde ayrı olarak daha
sonra açıklanacaktır.
3-2
Eklembacaklıların Genel Karakteristikleri
Pek çok yönden, eklembacaklılar en gelişmiş omurgasızlardır. Bilateral simetrilidirler
ve küçük bir sölomları vardır.
Eklembacaklılar şubesi çok büyük sayıda benzer olmayan türlerden oluşsa da, bütün
eklembacaklılar bazı ortak özellikleri paylaşırlar.
1.
Eklembacaklıların
eklemli
bacakları
vardır.
Eklembacaklıların
üyeleri
oynar
eklemlerde birbirine bağlı birkaç parçadan oluşur. Bu eklemler birbirine karşı çalışan
kaslarla denetlenirler ve daha serbest harekete izin verirler.
Bu eklemli üyelerin farklı
düzenlemeleri ya da eklenmeleri, yürümek, yüzme, sıçrama, zıplama, uçma, yakalama,
kazma ve delme gibi değişik işlevlere izin verir.
2. Eklembacaklıların bir karbonhidrat ve protein olan kitinden oluşmuş dış iskeletleri
vardır. Dayanıklı, hafif dış iskelet içindeki yumuşak vücut kısımlarını korur. Dış iskelet su
geçirmezdir ve pek çok eklembacaklının başarıyla karada yaşamasına olanak veren fazla
su
kaybını
önler.
Dış
iskelet
esnek
olmadığından
ve
büyüyemediğinden,
yavru
eklembacaklılar deri değiştirme denilen dönemsel bir işlem geçirmek zorundadırlar. Deri
değiştirmede, dış iskelet atılır ve yeni, daha büyüğüyle değiştirilir. Yeni dış iskelet
sertleşinceye kadar, hareket edemediği ve kendini savunamadığı için yavru hayvan
17
duyarlıdır. Bu nedenle, pek çok eklembacaklı yeni dış iskeletleri sertleşinceye kadar
saklanırlar.
3. Halkalı solucanlar gibi, bütün eklembacaklılar bölütlüdürler. Ancak, bu vücut
bölütleri özel vücut bölgelerini oluşturmak için çoğunlukla değişmiş ve kaynaşmıştır.
Eklembacaklıların çoğunda, bir baş, göğüs ve karın vardır. Baş iyi gelişmiştir ve
çoğunlukla altı bölütten oluşur. Baş çiğneme veya emme için özelleşmiş bir ağız içerir.
Göğüs, eklembacaklıların orta kısımları ve karın arka kısımlarıdır. Baş her zaman altı
bölüt içerirken, göğüs ve karındaki bölütlerin sayısı eklembacaklıların bir grubundan
diğerine büyük oranda değişir.
4. Eklembacaklılar çok iyi gelişmiş bir sinir sistemine sahiptir. Ayrı bir beyin ve sindirim
sisteminin altında bulunan altsal bir sinir ipi vardır. Eklembacaklılar gözler, işitme
organları, dokunmaya duyarlı duyu hücreleri ve dokunma ve kimyasallara duyarlı
duyargaları içeren duyu organlarının bir çeşidine sahiptirler.
5. Eklembacaklıların açık bir dolaşım sistemleri vardır. Sindirim sisteminin üzerinde
bulunan sırtsal bir boru şeklinde kalp vardır. Atardamarlar, kanı, kalpten dokuları
doğrudan ıslattığı vücut boşluklarına taşır. Kan sonunda yanlardaki açıklılarından tekrar
kalbe girer.
CHILOPODA VE DIPLOPODA SINIFLARI—
ÇIYANLAR VE KIRKAYAKLAR
3-3
Çıyanların Genel Karakteristikleri
Çıyanlar ya da “yüz bacaklılar” Chilopoda sınıfına aittirler. Gerçekten, bazı çıyanlar
150 çitten daha fazla bacağa sahiptirler, ancak 30 ile 35 çift en yaygın olanıdır. Bir çıyan
altı bölütten yapılmış ayrı bir başa sahiptir. Başı, pek çok benzer bölütten yapılmış uzun,
solucan benzeri, hafif yassılaşmış vücut izler. Çıyanlar karda yaşar ve yaygın olarak kütük
ve taşların altları gibi karanlık, nemli yerlerde bulunurlar.
Çıyanlarda, başın gerisindeki biri ve en son ikisi dışındaki bütün vücut bölütlerinin birer
çift bacakları vardır. Başta bir çift anten ve çeşitli ağız parçaları vardır. çıyanlar temelde
böceklerden beslenir. Çıyan kurbanını birinci vücut bölüdünde bulunan zehirli kıskaç ile
ısırır. Küçük çıyanlar insanlara zararlı değildir. Yaygın ev çıyanı yaklaşık 2.5 santimetre
uzunluktadır. Geceleyin, hamamböcekleri, tahtakuruları ve diğer böcekleri yiyerek besin
arar.
3-4
Kırkayakların Genel Karakteristikleri
Kırkayaklar ya da “bin bacaklılar” Diplopoda sınıfına aittirler. Bin tane bacakları
yoktur, fakat
300 çiftten daha fazlasına sahiptirler. Çıyanlar gibi, kırkayaklar ayrı bir
başa ve pek çok bölütten yapılmış uzun, solucan şeklinde bir vücuda sahiptirler. Son iki
18
bölüt dışında, kırkayakların her bir bölütte bir çift bacakları vardır. Baş bir çift anten ve
çeşitli ağız parçaları taşır. Kırkayakların, çıyanların aksine zehirli kıskaçları yoktur.
Çıyanlar hızlı hareket edebilmelerine karşın, kırkayaklar çok daha yavaş hareket ederler.
Temelde
çürüyen
bitkisel
materyalle
beslenirler.
Taciz
edildiklerinde,
kırkayaklar
çoğunlukla kedilerini bir top gibi sararlar. Pek çoğunun kötü kökü veren “pis koku” bezleri
vardır. Oxidus gracilis (Koch, 1847) (Polydesmida: Paradoxosomatidae) (yassı sırtlı
kırkayak) 2007 yılı yaz aylarında Rize Ardeşen’de aşırı çoğalması görülmüştür.
It has been introduced into North America and all the inhabited continents of the world. The arthropod often
becomes a pest here in the US and undergoes population explosions with literally tens of thousands of
individual. I think may well be the most widespread and abundant metazoan animal in the world, given the
enormous populations that exist in cities and towns.
ARACHNIDA SINIFI-ARACHNİDLER
3-5
Arachnidlerin Genel Karakteristikleri
Arachnida sınıfınınüyeleri arachnidler, örümcekleri, akrepleri, keneleri, akarları ve
Phalangileri içerir. Bazı arachnidler insanlar ve diğer hayvanlar için rahatsız edici ve hatta
tehlikelidirler. Akarlar ve keneler insanlar, köpekler, tavuklar ve sığırları içeren pek çok
hayvanların derilerinde geçici parazitler olarak yaşarlar. Akarlar çoğunlukla dayanılmaz
kaşıntılara neden olurlar. Keneler ateşli humma ve sığır hummasını içeren bazı
hastalıkları taşırlar. Akrepler kuyruklarıyla sokarlar. Sokma çok acı verici olsa da,
çoğunlukla insanlar için ölümcül değildir. Örümcekler genelde zararsızdır. Gerçekten,
böceklerle beslendiklerinden, çoğunlukla yararlıdırlar. Örümcekler taciz edilmedikçe nadir
olarak sokarlar.
3-6
Arachnidlerin Yapısı ve Yaşamsal İşlevleri
Arachnidlerin çoğu karda yaşar ve çoğu böcekleri andırır. Arachnidlerin vücudu baş ile
göğüs ve karından ibarettir. Bu hayvanların antenleri de çiğneyici çeneleri de yoktur.
Hepsi baş ile göğüste, altı çift eklemli üyeleri vardır. Üyelerin birinci çifti avı delmede
kullanılan uzun sivri diş şeklindeki keliseralardır. Avın vücut sıvıları ardından emici
midenin eylemiyle örümceğin ağzına çekilir. Çoğunlukla, keliseralarla bağlantılı zehir
bezleri avı felç eden bir zehir enjekte eder. Üyelerin ikinci çifti, pedipalpler kimyasallara
ve dokunmaya karşı duyarlıdırlar. Pedipalpler besini tutar ve erkek tarafından üremede
kullanılırlar. Bundan sonraki üyeler dört çift yürüme bacaklarıdır.
Arachnidlerin solunum organlarına kitap akciğerler denir. Karnın alt tarafındaki
odacıklarda bulunan, kan damarlarını içeren yaprak benzeri bir dizi levhalardan
ibarettirler. Karındaki yarıklardan içeriye çekilen hava bu levhalar arasında dolaşır. Gaz
değişimi bu levhalardaki kan ile odacıktaki hava arasında meydana gelir. oksijen ve
karbondioksit vücut hücreleri ile kitap akciğerler arasında kan içinde taşınır. Bazı
19
böceklerinkine trake ya da hava borularına mevcut olsa da, bunlar solunumda çok az bir
rol oynarlar.
Örümceklerde ve diğer bazı arachnidlerde, erkeğin pedipalpleri sperm aktarımı için
değişikliğe uğramıştır. İncelikli kur davranışının ardından, erkek spermleri dişinin meni
haznesine koyar. Örümceklerde, dişi yumurtaları koyarken, yumurtalar depolanan
spermlerle döllenir ve bir koza içinde sarmalanırlar. Bazı türlerde dişi yavrular
yumurtadan çıkıncaya kadar kozaları taşır. Diğer örümcek türlerinde kozalarındaki
yumurtalar toprağa bırakılırlar. Diğer çeşit arachnidlerde, sperm dişinin vücuduna erkek
tarafından aktarılmaz. Bunun yerine, sperm bir örtü ile kuşatılır ve yere bırakılır.
Ardından bu örtü dişi tarafından gonopore denilen özel bir vücut açıklığına alınır.
Örümceklerde ve bir diğer küçük arachnid grubunda, karnın sonunda üç çift iplik
memeciği vardır. iplik memecikleri karının içindeki ipek bezleri tarafından üretilen ipeği
örmek için kullanılır. Sıvı protein iplik memeciklerinden dışarı sıkıldıkça, iplikçik olarak
sertleşir. Örümcekler bu iplikçikleri pek çok amaç için kullanırlar. Bazısı bunları içinde av
yakaladıkları ağlar oluşturmak için kullanır. İplikçikler yuvaların içini kapatmak ve
döllenmiş yumurtalar için koza yapmak için de kullanılır. Örümcekler ayrıca iplikçikleri
ulaşım aracı olarak da kullanırlar. Kendi kendilerine iplikçikle bir ağaçlardan inebilirler.
INSECTA SINIFI—BÖCEKLER
3-7
Böceklerin Genel Karakteristikleri
Böcekler, Insecta sınıfı, biyolojik olarak hayvanlar içerisindeki en başarılı gruptur.
Bilinen türü 900000'den fazladır. Bazılarının tatlı sularda, bazılarınınsa tuzlu sularda
yaşamasına rağmen hemen tüm böcekler karasal hayvanlardır. Böceklerin boyutları, 0.25
milimetre boyundaki küçük böceklerden, kanat açıklığı 30 santimetre olan tropikal
pulkanatlılara kadar değişiklik gösterir. Fakat birçok böceğin boyu 2.5 santimetreden
daha kısadır.
1. Böcekler uçabilen yegane omurgasızlardır. Uçabilme yetenekleri onlara
yiyecek ararken uzun mesafelerde gitme olanağı sağlar. Uçma özellikleri onlara
düşmanlarından kaçma ve yeni ortamlara yayılabilme imkanı sağlar.
2. Böceklerin, beslenme ve üreme uyumlarında oldukça büyük bir çeşitlilik vardır. Bu
uyumlar, böceklerin her çeşit ortamda bulunmalarına ve birçok ortamdan besin
sağlamalarına olanak verir.
3. Böcekler oldukça yüksek üreme oranına sahiptir. Tek bir dişi bir defada yüzlerce,
hatta binlerce yumurta koyabilir. Bu yumurtalar çok çabuk gelişirler ve bir yıl boyunca
sırasıyla milyonlarca yeni nesil üretebilirler.
4. Böcekler çoğunlukla küçüktür, bu da yaşamak için geniş alanlara ihtiyaçları olmadığı
anlamına gelir.
20
3-8
Böceklerin Sınıflandırılması
Zoolojinin böceklerle ilgilenen dalına entomoloji denir. Böceklerle ilgili konularda
çalışan bilim adamlarına entmologlar denir. Entomologlar Insecta sınıfını 27 takıma
ayırmışlardır. Yirmi yedi takımdan altısı ormancılık bakımından büyük öneme sahiptir. Bu
altı önemli takım Orthoptera, Hemiptera, Homoptera, Hymenoptera, Coleoptera,
Lepidoptera
ve
Diptera'dır.
Tablo
24-1
bunların
ve
diğer
böcek
takımlarının
karakteristikleri göstermektedir.
Tablo 3.1 Başlıca Böcek Takımlarının Temel Özellikleri
Takım
Örnekler
Ağız
Parçaları
Kanatlar
Tysanura
Gribalıkçıllar,
kılkuyruklar
çiğneyici
yok
Anopleura
emici bitler
emici
yok
çiğneyici
genellikle 2 çift
Coleoptera
Diptera
Ephemeroptera
Kınkanatlılar (dalıcı
kınkanatlılar, ateş
böcekleri, kabuk
böcekleri, gelin
böcekleri, haziran
böcekleri, halı
kınkanatlıları,
patates böceğiı)
Sinekler,
evsinekleri, kara
sinekler,
sivrisinekler,
titrersinek,
atsinekleri)
emici
1 çift
mayıs sinekleri
yitirilmiş
2 çift
Özellikler/
Habitat
Küçük böceklerdir.
Kılkuyruklar, yaprak
çürüntü katmanında,
tomrukların altında vb.
bulunurlar.
Gribalıkçılların nemli
yerlerde bulunur, çoğu
kez binaların içinde
zarar verirler.
Memeli parazitleri.
İnsan da dahil olmak
üzere konukçularının
kanlarını emerek
beslenirler. Isırıkları
tahriş edicidir ve
hastalık yayarlar.
En geniş böcek takımı.
Bütün habitatlarda
bulunur. Birçoğu
bitkiler üzerinde
beslenir ve önemli
zararlılardır.
Oldukça farklı geniş
alanlarda bulunur.
Bazıları bitkiler
üzerinde beslenir, bir
kısmı parazittir ve
diğer böcekler üzerinde
beslenirler. Birçoğu
zararlıdır. Bazıları
bitkilerde zararlıdır,
bazıları hayvan
hastalıkları bulaştırır.
Küçük veya orta
boyutta, göl, dere
sucul çevrede yaşarlar.
Erginler sadece bir gün
yaşar ve hiçbir şey
yemezler.
21
Heteroptera
Homoptera
Su böcekleri, su
tahtakuruları, yatak
böcekleri, suikastçı
böcekler, tıs
böcekleri, kımıllar
Ağustosböcekleri,
afidler,
yaprakbitleri,
tükürük böcekleri
bitki pireleri,
beyazsinekler, lak
böcekleri
emici
yok veya 2 çift
emici
yok veya 2 çift
arılar:
emici
yabanarıla
rı,
karıncalar
ve
testereli
arılar:
çiğneyici
Hymenoptera
arılar, yabanarıları,
karıncalar, testereli
arılar
Isoptera
termitler
Lepidoptera
kelebekler ve pul
kanatlılar
Mallophaga
çiğneyici bitler
çiğneyici
yok
Odonata
yusufçuklar, su
bakireleri
çiğneyici
2 çift
çiğneyici
genellikle 2 çift
Orthoptera
Hamamböcekleri,
cırcırböceği,
cırtlaklar, ot
çekirgeleri, tarla
çekirgeleri,
danaburnu, çalı
çekirgesi,
peygamber develeri
çiğneyici
yok veya 2 çift
yok veya 2 çift
Halka
şeklinde
genellikle 2 çift
kıvrılmış
emici
boruyla bir
Çok büyük bir grup.
Çoğunluğu karasal;
bazıları sucul ve az
kısmı da parazittir. Bir
kısmı bitkiler üzerinde
beslenir, diğerleri
böcekleri avlar.
Bitkilerde beslenirler.
Çoğu önemli zararlara
neden olur ve bir kısmı
da hastalık bulaştırır.
Lak böcekleri, şellak
üretiminde kullanılan
lakın kaynağıdır.
Çeşitli habitatlarda,
çoğunlukla vejetasyon,
özellikle çiçeklerde ve
yerde yaşayan geniş
bir grup. Bazıları diğer
böceklerin
parazitleridir.
Karıncalar, bazı yaban
arıları ve arılar sosyal
böcekler. Üyeleri, her
birinin belli görevleri
yürüttüğü kolonilerde
yaşarlar. Bal arıları,
birçok türdeki bitkinin
tozlaşmasında çok
önemli önemlidir.
Çoğunlukla odunla
beslenen, küçük,
sosyal böcekler.
Termitler, odundan
yapılmış olan bina ve
diğer objelere zarar
verir veya yok ederler.
Vejetasyon üzerinde
bulunur. Bu grubun
larvaları bitkiler
üzerinde beslenen ve
çoğu kez önemli
zararlar veren
tırtıllardır.
Kuşlarda ve
memelilerde (fakat
insanlarda değil)
parazittir.
Su çevresinde
bulunurlar;
sivrisineklerle ve diğer
küçük böceklerle
beslenirler.
Yerde ve alçak boylu
bitki örtüsü üzerinde
bulunan büyük
böceklerdir. Birçoğu
vücut parçalarını
birbirine sürerek ses
çıkarırlar. Bu grubun
birçok üyesi bitkiler
üzerinde beslenir ve
büyük zararlar verirler.
22
emici
Siphonaptera
3-9
pireler
yok
Hamamböcekleri
binalar içindeki
zararlılardır.
Kuşlardaki ve
memelilerdeki küçük
parazitlerdir. Pireler,
evcil hayvanlara ve
insanlara zarar verir.
Pirelerin çok az bir
kısmı, vebayı da içeren
hastalıklar bulaştırırlar.
Böceklerin Ekonomik Önemi
Böcekler o kadar yaygın ve çoktur ki günlük yaşamı birçok yönden etkilerler. Böcekler,
her yıl ürünlerde milyarlarca dolar zarara neden olmaktadır. Böcekler, Hollanda karaağaç
hastalığı ve mısır tanesi kararması hastalıkları gibi birçok bitki hastalığını yayarlar. Ayrıca
birçok hayvan hastalığı da bulaştırırlar: sivrisinekler sıtma, sarıhumma ve fil hastalığı; ev
sinekleri dizanteri ve tifo; çeçe sinekleri Afrika uyku hastalığı; bitler tifüs; ve pireler veba
taşırlar. Böcekler ayrıca eşyalara da zarar verirler: termitler oduna; pul kanatlılar ve halı
kınkanatlıları giyeceklere, kumaşlara, kürklere ve halılara; gribalıkçıl kağıtlara zarar verir;
ve buğdaybitleri, hamamböcekleri ve karıncalar yiyecekleri bozarlar.
Ayrıca böceklerin önemli işlevleri de vardır. Çeşitli böcekler, ürün veren bitkilerin
tozlaşmasında önemlidir. Örneğin, arılar elma ve armut çiçeklerini, yonca ve çilekleri
tozlaştırır. Böceklerden sağlanan ürünler, arılardan elde edilen bal; lak böceklerinden
elde edilen ve şellak yapımında kullanılan lak; ve ipek böceklerinden elde edilen ipeği
içermektedir.
Bazı böcekler insanlara ve eşyalara zararlı olan diğer böcekleri yok ederler.
Gelinböcekleri, portakal ve limonda zararlı olan koşnil ve unlubit böceklerini yerler.
Peygamberdeveleri hemen hemen yakalayabildikleri tüm böcekleri yerler. Parazitarılar,
yumurtalarını larvaların içine koydukları için sonuçta onları öldürürler. Suda yaşayan
böcekler sivrisinek larvalarını yerler. Ayrıca böcekler kuşlar, kurbağalar ve balıklar için
besin kaynağıdırlar. Son olarak, bazı böcekler ölü bitkileri ve hayvan artıklarını yiyerek,
temizleyici olarak görev yaparlar.
Diğer hayvan veya böceklere zarar vermeden, zararlı böcekleri kontrol altında
tutmanın yollarını bulmak bilim adamları için başlıca problemdir. Kimyasal insektisitler,
çevreyi zehirler ve zararlı ve faydalı böceklerin her ikisini de öldürürler. Diğer hayvanlara
ve insanlara da zararlıdırlar. Ayrıca zaman içerisinde böcek populasyonları kimyasallara
karşı dayanıklı hale gelirler.
Birçok bilim adamı, biyolojik kontrol yöntemlerinin kimyasal insektisitlerden daha
güvenli olduğuna inanmaktadır. Biyolojik kontrol, erkeklerin kısırlaştırılıp salıverilmesi;
dirençli bitkiler yetiştirilmesini; sadece zararlı böcekleri yok edecek spesifik parazit ve
predatörler tespit edilmesini; ve böcekleri tuzaklara çekmek için cinsel çekicilerin
(feromonların) kullanılmasını içerir.
23
OMURGALILAR-1
4
BALIKLAR
İKİYAŞAMLILAR
SÜRÜNGENLER
CHORDATA ŞUBESİ-SIRTİPLİLER
Chordata şubesi üç alt şubeye ayrılmıştır. Bunların en büyüğü omurgalıları içeren
Vertebrata
alt
şubesidir.
Diğer
iki
sırtipli
alt
şubesi
Urochordata
ve
Cephalochordata’dır. Bu iki alt şubenin üyelerinin omurgaları yoktur ve omurgalılardan
daha ilkel oldukları varsayılır.
OSTEİCHTHYES SINIFI-KEMİKLİ BALIKLAR
4-1
Kemikli Balıkların Genel Karakteristikleri
Osteichthyes sınıfı, kemikli balıklar, balıkların en büyük sınıfıdır. Bu grubun üyelerinin
kemik iskeletleri, çift yüzgeçleri ve koruyucu bindirmeli pulları vardır. Dünyanın her
tarafında tatlı ve tuzlu sularda bulunurlar. Kemikli balıklar, 10 milimetre boydaki Filipin
kayabalığından,
4
metreden
uzun
olabilen
kılıç
balığına
değişen
çok
farklı
boyutlardadırlar.
Kemikli balıklarda çok sayıda ek koruyucu uyumlar bulunur. Örneğin, kirpi balığı keskin
dikenlerle kaplıdır. Tehlike anında, kendini hava veya su ile şişirerek dikenlerin ayağa
kaldırır. Uçan balıkların kanat benzeri bir çift göğüs yüzgeçleri vardır. Düşmanlarından
kaçmada, sudan dışarı fırlarlar ve havada 100 metre veya daha fazla uzağa süzülürler.
Güney Amerikan büyük elektrikli yılanbalığı güçlü bir elektrik yükü ile düşmanlarını
bayıltır veya öldürür.
Kemikli balıklar çeşitli türden koruyucu renklenmeler de gösterirler. Pek çoğu yakın
çevrelerine uymak için parlak renklidirler. Dilbalıkları gibi bazıları, renk hücrelerindeki
pigment konsantrasyonunu değiştirerek renk değiştirebilirler.
4-2
Kemikli Balıkların Yapı ve Yaşamsal İşlevleri
Kemikli balıklar, daha çok bir yılana benzeyen murana yılanbalığından, deniz atına yapısal
olarak çok değişiktirler. Ancak, çoğu tatlısu levreği gibi akış çizgisi biçimli hayvanlardır.
24
Yüzgeçleri deri dokumadan (flamentlerinden) yapılmıştır ve çoğunlukla kemik veya
kıkırdak omurgalarla desteklenmiştir. Kemikli balıkların çoğu vücut ve kuyruğun bir
taraftan diğer tarafa hareketi ile yüzerler. Yüzgeçler sürdürülen dengeyi ve hareket
doğrultusunu denetlemeyi destekler.
Kemikli balıklar bir çift iyi gelişmiş gözlere, iki burun deliğine ve vücudun her iki
yanındaki yanal çizgilere sahiptirler. Vücudun her iki yanında bulunan solungaç örtüsü ya
da operculum denilen koruyucu bir kemik kapak altında çoğunlukla dört çift solungaç
vardır. Su ağızdan ilerler, solungaçlardan geçer ve vücudun dışına akar. Ağızda ve
solungaç örtülerindeki kas hareketi suyun solungaçlardan akışını sürdürür. Kemikli
balıklar bir kulakçık ve bir karıncıktan ibaret iki gözlü bir kalbe sahiptir. Kan kalpten,
oksijenin alındığı ve karbondioksitin bırakıldığı solungaçlara yürür. Ardından kan, kalbe
geri dönmeden önce damarlarla bütün vücut kısımlarına dağılır.
Bu balıkların vücutlarının çoğu kaslıdır. Alt taraftaki küçük bir boşluk sindirim, boşaltım ve
üreme organlarını içerir (Şekil 25-1). Sindirim sistemi ağız, yutak, yemek borusu, mide,
bağırsak, karaciğer, safrakesesi ve anüsten oluşur. Solungaçlar yutağın yanlarında
bulunur. Kısa bağırsağa bağlı pyloric caeca denilen olarak üç borusal yapı vardır.
Sindirilmiş materyalin emilimini desteklerler. Bazı azotlu atıklar iki böbrekle vücuttan
süzülür. Üre formundaki bu atıklar, idrar kanalından idrar açıklığına geçer. Bununla
birlikte, azotlu atıkların çoğu amonyak formunda solungaçlardan boşaltılır. Kemikli
balıkların karmaşık bir sinir sistemi vardır. On çift beyin siniri beyinden uzanır ve omur
sinirleri omurilikten dağılırlar.
Bütün balıklar sudan biraz ağırdır. Batmamak için, bir çeşit su üstünde kalma aygıtlarına
sahiptirler veya sudaki düzeylerini korumak için yüzmeyi sürdürmek zorundadırlar.
Kemikli balıkların çoğunda, vücut boşluğunun yukarı kısmında, yüzme kesesi ya da gaz
keseleri denilen gaz dolu bir keseleri vardır. Bu kese balığın yüzme dengesini düzenlemek
için
bir
şamandıra
rolü
görür.
Balık,
kesedeki
gazı
arttırarak
veya azaltarak, herhangi bir derinlikte batmadan kalmasını sağlayan vücudunun
yoğunluğunu değiştirebilir. İçi CO2, O2 ve NO2 gazları ile doludur. Gaz özel bir sistemle
hava kesesine doldurulur ve boşaltılır. Hava soluyan akciğerli balıklarda, yüzme kesesi
akciğer olarak ödev yapar.
CLASS AMPHIBIA-İKİYAŞAMLILAR
4-3
İkiyaşamlıların Genel Karakteristikleri
Amphibia
sınıfı,
amfibianlar
(ikiyaşamlılar)
sukurbağaları,
karakurbağaları,
semenderler ve taraklısemenderleri içerir. Bazı amfibianlar erginlerinin tamamen yaşadığı
karada yaşarlar. Diğerleri sadece suyun içinde veya civarında bulunurlar. Amfibianların
pek çoğunda, üreme ve gelişme, her durumda, suda veya nemli bir yerde olur.
25
Amfibianlar, üremek için suya olan gereksinimlerine ek olarak şu karakteristikleri
paylaşırlar.
1. Deri genellikle çok incedir ve mukus salgılayan salgı bezleri içerir.
2. Yürüme, sıçrama ve/veya yüzmede kullanılan iki çift bacakları vardır.
3. Ağız boşluğu ile bağlantılı bir çift burun delikleri vardır.
4. Kalp üç gözlüdür- iki kulakçık ve bir karıncık.
5. Yavrular genellikle ayrı bir larval form gösterir ve kademeli olarak ergin
karakteristiklerine gelişir.
Amfibianların, semenderler gibi, kuyruklu ikiyaşamlılar ve kurbağalar gibi, kuyruksuz
ikiyaşamlılar olmak üzere, iki büyük grubu vardır. Üçüncü bir grup, nemli toprakta
yuvalanan, küçük, tropiklerde yaşayan, solucan benzeri hayvanlardan oluşur.
Kuyruklu
amfibianlar
semender
ve
taraklısemenderleri
içerir
(tarklısemenderler
gerçekte bir çeşit semenderdir.) Bu hayvanların uzun vücutları, uzun kuyrukları ve iki çift
kısa üyeleri vardır. Semenderlerin çoğunun boyu 8 ile 20 cm arasında değişir. Bununla
birlikte, yaşayan amfibianların en büyüğü olan, dev Japon semenderi 1.5 metrelik bir
boya ulaşabilmektedir. Semenderler balık, salyangozlar, böcekler, solucanlar ve diğer
semenderlerden
beslenirler.
Bazıları
tamamen
suculken,
diğerleri
kayaların
veya
kütüklerin altında veya diğer nemli yerlerde yaşarlar. Sadece geceleyin etkindirler. Sucul
semenderler, solunum için kullandıkları solungaçlarını yitirmezler. ABD’nınn doğusunda
akarsu ve göllerde yaşayan çamurköpeği (Necturus maculosus)
ile Rocky Dağları ve
Meksika’da yaşayan eninedişli semender (Ambystoma spp.) gerçekten eşeyli olarak
üreyebilen larval formlardır.
Kuyruksuz amfibianlar sukurbağaları ve karakurbağalarını içerir. Erginleştiklerinde,
kısa, çömelmiş ve kuyruktan yoksun bir vücutları vardır. Uzun, güçlü arka bacakları
sıçramaya uygundur.
Karakurbağalarının kuru, pürtüklü, siğilli bir derileri vardır. Karakurbağaları gün
boyunca oyuklarda gizlenir veya korunurlar ve havanın soğuduğu ve daha nemli olduğu
geceleyin beslenmek için ortaya çıkarlar. Bazı karakurbağaları çölde yaşarlar, ancak diğer
amfibiaların
çoğu
gibi
üremek
için
suya
gereksinimleri
vardır.
Kış
süresince,
karakurbağaları toprak içindeki oyuklarda gizlenerek kışlarlar. Kışlama sırasında yaşamsal
işlemler yavaşlar ve hayvan etkin değildir.
Su kurbağalarının gevşek bir biçimde vücuda tutturulmuş, ince ve nemli bir derileri
vardır. Genellikle gölcükler, akarsular, bataklıklar veya diğer su kollarının yanında
yaşarlar.
Kış süresince, gölcük
veya akarsuların
dibinde çamur içinde kışlarlar.
Sukurbağaları ve karakurbağaları böcek ve solucanları, iribaş adı verilen larval formları
sırasında sucul bitkileri yerler.
Sukurbağaları ve karakurbağalarının yılanları, kuşları ve kaplumbağaları içeren pek çok
düşmanları vardır. Koruyucu uyumları arasında iyi bir gizlenme sağlayan renklenme ve
sıçrama yetenekleridir. Düşmanlarından kaçmak için çoğunlukla suyun altına dalarlar.
26
Ayrıca, derilerindeki salgı bezleri, düşmanları için tadımı hoş olmayan veya zehirli olan
salgılar üretirler.
REPTİLİA SINIFI-SÜRÜNGENLER
4-5
Sürüngenlerin Genel Karakteristikleri
Sürüngenler,
Reptilia
sınıfı,
timsahları,
alligatorleri,
su
kaplumbağalarını,
kaplumbağaları, kertenkeleleri ve yılanları içerir. Sürüngenler karasal yaşama çok iyi
uyum sağlamıştır. İkiyaşamlılardan farklı olarak, üremek için suya gereksinimleri
yoktur. Döllenme içseldir. Döllenmiş yumurta, su kaybetmesini önleyen kalın, derimsi,
sugeçirmez
kabukla
kuşatılmıştır.
İkiyaşamlıların
aksine,
sürüngenlerin
yaşam
döngülerinin herhangi bir evresinde solungaçları yoktur ve başkalaşım geçirmezler.
Sürüngenler yumurtadan çıktıklarında, minyatür erginlere benzerler.
Kabuklu yumurtalarına ek, sürüngenler diğer bazı karakteristikleri paylaşırlar.
1. Sürüngenlerin derisi kurudur ve pullarla kaplıdır. Bu sugeçirmez örtü onları fazla su
kaybından ve yırtıcılardan korur.
2. Yılanlar dışında, sürüngenlerin iki çift bacakları vardır. Sürüngenlerin çoğu her bir
bacakta beş tırnaklı parmaklara sahiptir. Bacaklar tutunmak, koşmak veya küreklemek
için uyumludur.
3. Sürüngenlerin çoğunda, iki kulakçık ve kısmen bölünmüş bir karıncıktan ibaret üç
gözlü bir kalp vardır. Bu kısmen bölünmüş karıncık vücut hücrelerine taşınan oksijen
miktarını arttıran, kalpte oksijenli ve oksijensiz kanın karışmasını azaltır. Timsahlar ve
amerikan timsahlarının dört gözlü kalpleri vardır.
4. Sürüngenlerin göğüs kafesi ile korunan iyi gelişmiş akciğerleri vardır.
5. Azotlu atıklar temelde ürik asit olarak boşaltıldığından, pek çok sürüngenin idrarı
yarıkatı bir macundur. Bu su koruma için üstün bir uyumdur.
Fosil kayıtlarından, sürüngenlerin öncelikle yüksek derecede başarılı bir grup oldukları
görülmektedir. Dinozorlar sürüngenlerdi. Tarih öncesi sürüngenleri farklı bir gruptu.
Yüzücü sürüngenler, uçucu sürüngenler, dört ayak üzerinde yürüyen sürüngenler ve iki
ayak üzerinde yürüyen sürüngenler vardı. Ancak, bugün, yaşayan sürüngenlerin
sadece dört takımı vardır. Bu takımlardan biri sadece bir üyeye, Yeni Zelanda’da
bulunan kertenkele benzeri bir hayvan olan tuatara’ya sahiptir. Bu ilkel sürüngen
başının tepesinde göz benzeri ek bir yapıya sahiptir.
4-6
Kertenkeleler ve Yılanlar
Kertenkeleler ve yılanlar aynı takıma aittirler, fakat aralarında pek çok farklılıklar
vardır. Kertenkelelerin çoğu dört bacaklı iken, yılanların bacakları yoktur. Kertenkeleler
27
hareketli göz kapaklarına ve dışsal kulak açıklıklarına sahipken, yılanların hareketsiz
göz kapakları vardır ve dışsal kulak açıklıkları yoktur. Kertenkelelerde ve yılanlarda,
deri pullarla kaplıdır ve devirsel olarak atılır. Kertenkelenin pulları büyüklükçe hemen
aynı iken, yılanlarınki değişik büyüklüktedir. Yılanların arka ve yanlarındaki pulları
küçüktür. Ancak göbekte, dayanma takozları olarak rol oynayan ve hareketinde yılana
çekiş gücü veren tekli bir büyük pul sırası vardır.
Kertenkeleler. Kertenkeleler son derece çeşitli bir gruptur. Çöllerde, ormanlarda ve
suda
bulunurlar.
Küçük
kertenkeleler
böcekler,
solucanlar,
örümcekler
ve
salyangozlarla beslenir. Daha büyükleri yumurtaları, küçük kuşları, diğer kertenkeleleri
ve küçük memelileri yiyebilirler. Birkaç kertenkele bitkilerle beslenir. Kertenkelelerin
çoğu bir düşman tarafından kapıldığında kuyruğunu atabilir. Kuyruk diğer hayvanın
dikkatini dağıtacak şekilde kıpırdar ve kertenkele kaçar. Yeni kuyruk kısa bir süre
içinde yeniden oluşur.
Geko düşey yüzeylerde ve aşağıya doğru yürümesine izin veren yapışkan parmak
yastıkçıklarına sahip küçük bir kertenkeledir. Uzun, yapışkan dilinin dışarı fırlatılması
ile böcekleri yakalar. Amerikan bukalemunu, anole, belirgin bir renk değiştirme ve
yakın çevresine uyma yeteneğine sahiptir. Gila canavarı Amerika Birleşik devletlerinin
güneybatısındaki çöllerde bulunan çok renkli bir kertenkeledir. Isırması zehirlidir,
ancak insanlarda ölümcül olması nadirdir. En büyük kertenkele Endonezya’nın Komodo
canavarıdır. Yaklaşık 100 kilogram ağırlıkta ve 3 metre boyda olabilmektedir.
Malezya’nın uçan kertenkelesi ağaçtan ağaca süzülmesine olanak veren yanlarda deri
uzantılarına sahiptir.
Yılanlar. Yılanların kötü ünleri yanında, bilinen yaklaşık 2,500 türün sadece 200 türü
(yaklaşık %8’i) zehirlidir. Yılanlar çok büyük miktarlarda kemirgeni öldürdükleri için
gerçekten zarardan çok yararlıdırlar.
Yılanlar doğada yaygın olarak dağılırlar. Toprakta, ağaçlarda ve tatlı ve tuzlu suda
bulunurlar. Tropikal alanlarda çok boldurlar. Bir yılanın vücudu baş, gövde ve
kuyruktan meydana gelir. Gövde iç organların yer aldığı vücut boşluğunu içerir.
Sindirim sistemi gerçekte ağızdan anüse uzanan düz bir borudur. Kuyruk anüsten
sonra gelen vücut kısmıdır. İskelet çok sayıda omura ve kaburga kemiğine sahiptir.
Yılanların besin avında kullandıkları özel duyu organları vardır. Yılanların çatallı dili
koku taşıyan tanecikleri toplar.
Koku taşıyan tanecikler ağzın tavanındaki Jacobson
organlarında tanımlanırlar. Yılanlar havadaki seslere sağırdırlar, ancak kafatasının
içinde yerdeki titreşimlere tepki veren duyu organları vardır. Bazı yılanlar oyuklu
yılanlar (çıngıraklı yılanlar)’dır. Bunların başlarında, burun delikleri ile gözleri arasında
sıcaklık almacı çöküntü organları vardır. Bu organlarla kusursuz olarak iz sürebilir ve
sıcakkanlı avlarına, geceleyin ya da derin oyuklardan, darbe indirebilirler.
28
Yılanlar,
yaşadıkları
yere
bağlı
olarak
fareler,
sıçanlar,
su
kurbağaları,
kara
kurbağaları, böcekler, balıklar ve diğer küçük hayvanlarla beslenirler. Bazı yılanlar
canlı olarak yuttukları yalnız canlı hayvanları yerler, diğerleri yutmadan önce avlarını
öldürürler. Pitonlar, boalar ve kral yılanları gibi büyük yılanlar vücutlarını kurbanın
etrafına dolarlar ve onu öldürmek için sıkıştırır veya sıkarlar. Bazı yılanlar kurbanlarını
zehirlerler.
Yılanlar kendilerinden çok daha kalın hayvanları yutabilirler. Çene yapısının, ağzın çok
geniş açmasına izin vermesi buna olanak vermektedir. Bundan başka, bir uçtan
tutturulmamış olan kaburga kemikleri, vücut boşluğunun genişlemesine izin verir.
Yutma yavaş bir işlemdir. Dişler geriye doğru sivrildiğinden av ağızdan fırlayamaz ve
soluk borusu ileri doğru çıkık olduğundan solunum engellenmez. Bir yılan, büyük bir
yemekten sonra, yemeden haftalar veya aylar geçirebilir.
Zehirli yılanların zehir dişleri denilen bir çift özelleşmiş dişleri vardır. Bu zehir dişleri
zehir ya da yılan zehri (venom) üreten tükürük bezleriyle bağlantılıdır. Bazı yılan
zehirleri sinir hücrelerine zarar veren sinir zehirleridir. Kaslarda felce neden olur ve
kalp ve akciğerlerin çalışmasını etkiler. Kan zehirleri denilen diğer yılan zehirleri kırmızı
kan hücrelerini ve kan damarlarını bozarlar. Yılan soktuğunda, yılan zehri zehir
dişleriyle kurbana nakledilir. Bazı yılanların yılan zehrini enjekte etmede enjeksiyon
gibi etki yapan içi delik zehir dişleri vardır. Diğer bazılarında, zehir dişleri oyukludur ve
yılan zehri kurbana kılcal işlemle geçer.
29
KUŞLAR
5
VE MEMELİLER
AVES SINIFI-KUŞLAR
5-1
Kuşların Genel Karakteristikleri
Kuşlar, Aves sınıfı, çok başarılı bir hayvan grubudur. Bu sınıfın üyeleri hemen her çeşit
çevrede bulunurlar. Kuşları diğer bütün hayvanlardan ayıran yegane karakteristik, kuş
tüylerinin olmasıdır.
Tüylerin bulunmasına ek olarak, kuşlar diğer bazı karakteristikleri paylaşırlar.
1. Vücut çoğunlukla mekik şeklindedir ve baş, boyun, gövde ve kuyruk olarak ayrılmıştır.
2. İki çift üyeleri vardır. Ön üyeler, kuşların çoğunda uçmada kullanılan kanatlardır. Arka
üyeler tüneme, yürüme veya yüzmeye ya da kuşun özel yaşam tarzına bağlı olarak av
yakalamaya uyarlanmış bacaklardır.
3. Kemikleri dayanıklı ve hafiftir ve çoğu hava boşlukları ile doludur.
4. Dolaşım sistemleri iyi gelişmiştir ve dört gözlü bir kalp içerir.
5. Solunum sistemi son derecede verimlidir ve hava keseleri ile bağlantılı akciğerler içerir.
6. Ağız, boynuz katmanı (keratin yapı) ile kaplı kuş gagası ya da gaga şeklindedir. Dişleri
yoktur.
7. Boşaltım sistemi idrar torbası içermez.
8. Döllenme içseldir. Büyük, kabuklu yumurtalara ana baba tarafından kuluçkaya yatılır
ve yumurtadan çıkan yavrulara ana baba tarafından bakılır.
9. Kuşlar sıcakkanlıdır ve vücut sıcaklıkları orantısal olarak yüksektir.
Kuşların gagaları ve ayakları farklı yaşam şekilleri için uyumlar gösterir. Pelikan uzun,
keskin gagasını balık yakalamak için kullanır. Çaprazgaga (Loxia curvirostra) kuvvetli
gagasını tohumları çatlatıp açmada kullanır. Şahinin çengel gagası besini parçalama
olanağı verir. Ağaçkakan gagasını ağaçlarda delik açmada ve böcekleri çıkarmada
kullanır. Ördek, gagasıyla besinini çamurdan kepçeler ve süzer.
Deve kuşu ve diğer, yerde yaşayan kuşların koşmalarına olanak veren sağlam ayakları
ve tırnakları vardır. Ördekler ve kazlar yüzmede kullanışlı olan perdeli ayaklara
sahiptirler. Ağaçkakanların, parmaklarının konumu ve sivri tırnaklarının olması ağaçların
yanlarına tutunmalarına olanak verir. Keskin tırnak ya da pençeli kavrayıcı ayaklar doğan
ve şahinlerde karakteristiktir. Kavrama yeteneği tüneyici kuşlarda da iyi gelişmiştir. Ayak
30
kirişleri, kuş bir dala konduğunda vücut ağırlığı parmakları dalı kavramaya zorlayacak
tarzda düzenlenmiştir. Bu kuşlar tüneklerinden düşmeden uyuyabilirler.
Çeşitli
ekosistemlerde
yürütülen
araştırmalardan
sağlanan
bulgular,
böcekçil
kuşların, beslendikleri böceklerin ve diğer omurgasızların populasyonları, davranışları ve
gelişim süreçlerinde önemli etkilerinin olduğunu ortaya koymuştur.
Kuşların bitklerden
beslenen böcekleri yemesi sonucu ağaç ve tarımsal ürün kaybında gerçekleşen azalmalar,
çok önemli ekonomik yararlar sağlayabilmektedir.
Böcekçil kuşların etkileri böcek
nüfusunun başlangıç büyüklüğüne bağlı olarak değişiklik gösterebilmektedir. Kuşlar,
küçük ve orta büyüklükteki omurgasız populasyonlarının kontrolünde daha etkinlerken,
bazı istisnalar dışında, böcek salgınları üzerinde pek etkili olamamaktadırlar. Ancak, kuşomurgasız etkileşimleri üzerine olan araştırmaların çoğu mevsimlere bağlı olarak böcek
populasyonlarındaki
dalgalanma
derecesinin
arttığı
ılıman
iklimlerde
yapılmıştır.
Mevsimler arasındaki farkın daha az olduğu ve buna bağlı olarak daha seyrek ve daha az
yoğun patlamaların yaşandığı tropik kuşakta, tropik ormanlardaki tipik böcek salgınlarının
büyüklüğünün sınırlılığına muhtemelen katkıda bulunan binlerce böcekçil kuş türünün,
sene boyu aktif olan kontrol araçları olarak daha önemli oldukları düşünülmektedir.
Tropik bölgelerde yapılan çalışmalar, böcekçil kuşların hem tarımsal hem de ormanlık
alanlarda önemli olduklarını göstermektedir. Çoğunlukla gündüzcül olan böcekçil kuşların
böcek kontrol hizmetleri, gececil olan böcekçil yarasalar ile az miktarda çakışmakta ve
birbirlerini
tamamlamaktadır.
Ayrıca
bazı
araştırmalar,
kuş
türleri
tarafından
gerçekleştirilen omurgasız kontrolünün, diğer kuş, omurgasız ve böcek parazitlerinin
avlanma faaliyetlerinin etkilerini de arttırmakta olduğunu göstermektedir. Böcekçil
kuşların yüksek bir tür zenginliğine sahip olmaları da, kuşların her türlü mikrohabitattaki
böcekleri yiyebilmelerini sağlamakta ve herhangi bir bölgede çok etkin böcekçil kus
türlerinin ortaya çıkma olasılığını de arttırmaktadır.
MAMMALİA SINIFI-MEMELİLER
5-2
Memelilerin Genel Karakteristikleri
Memeliler, Mammalia sınıfı, pek çok bilinen hayvanı kediler, köpekler, yarasalar,
eşekler, atlar, sığırlar, geyikler, balinalar ve de insanları kapsar. Bu grubun üyeleri
dünyanın her tarafında, soğuk ve sıcak iklimlerde bulunurlar. Çoğu yerde yaşar, ancak
balina, yunus ve fok gibi birkaçı denizlerde bulunur. Memelilerin boyutu 5 santimetre
boydan ve 5 gram ağırlıktan daha az cüce fareden (Sorex minitus), 30 metre
uzunlukta ve 100,000 kilogramdan fazla ağırlıkta olabilen dev mavi balinaya değişir.
İki karakteristik memelileri diğer omurgalılardan ayırır: (1) memeliler süt bezlerinde
üretilen sütle yavrularına bakarlar ve (2) memelilerin vücut örtüsü kıllıdır. Kıl miktarı
büyük oranda değişir. Balinalarda ve domuz balinalarında, ağzın etrafında sadece
31
birkaç kedi bıyığı bulunur. Diğer pek çok memelilerde, tüy kalın bir kürk örtüsü
şeklindedir.
Memeliler
diğer
birkaç
karakteristiği
de
paylaşırlar.
Memeliler,
kuşlar
gibi,
sıcakkanlıdırlar ve dört gözlü kalpleri vardır. İçsel bir duvar, diyafram, göğüs
boşluğunu karın boşluğundan ayırır. Beynin asıl kısmı diğer herhangi bir gruptakinden
çok daha fazla gelişmiştir ve bu yüzden memeliler en zeki hayvanlardır. Memeliler ileri
derecede
farklılaşmış
dişlere
sahiptirler.
Dişlerin
yapı
ve
düzeni
beslenme
alışkanlıklarına bağlı olarak gruptan gruba değişir. Dişlerin dört çeşidi kesme için
kesici dişler; parçalama için köpek dişleri ve öğütme için olan küçük azı dişleri ve
büyük azı dişleridir (Şekil 5-1).
Şekil 5-1. Memelilerin Dişleri
Böcek yiyen memeliler. Köstebekler, kirpiler ve sivri (cüce) fareler İnsectivora
takımının üyeleri, böcek yiyen memelilerdir. Böcek yiyiciler çoğunlukla küçük, fare
benzeri hayvanlardır. Çoğu toprak altında yaşar. Karıncalardan, manaslardan,
kınkanatlılardan ve diğer böceklerden beslenirler. Kirpi, Erinaceus europaeus
Sivriburunlu cüce fare Sorex minutus, Köstebek Talpa europaea
Solenodontidae (solenodons) 3 spp, Erinaceidae (hedgehogs, gymnures), Tenrecidae (tenrecs) 24 spp,
Chrysochloridae (golden moles) 18 spp, Erinaceidae (hedgehogs, gymnures) 21 spp, Soricidae (shrews) 313
spp, Talpidae (moles) 40 spp
32
Uçan memeliler. Yarasalar, Chiroptera (=parmakkanatlılar) takımının üyeleri,
gerçek uçma yeteneğindeki yegane memelilerdir. Bir yarasanın kanadı bir deri zarla
kaplı dört uzun parmaktan ibarettir. İlk parmak, küçük arka bacaklar gibi tutunmak
için kullanılır. Dinlenirken, yarasalar arka bacaklarıyla bir tünekten yukardan aşağı
doğru asılırlar. Yarasalar çoğunlukla geceleyin etkindirler.
En yaygın yarasalar böceklerle beslenirken, diğerleri meyve, çiçek özü veya küçük
hayvanlarla beslenirler. Orta ve Güney Amerika’da bulunan vampir yarasa temelde
sığırlardan beslenir. Bu yarasa, kan sağlamak için küçük bir deri parçasını keser ve
akan kanı yalayarak yutar. Kaybedilen toplam kan miktarı çok azdır ve yaranın kendisi
çoğunlukla tehlikeli değildir. Ancak, ısırma ile hastalık iletilmesi sorun olabilmektedir.
Yarasalar
karanlıkta
yönlerini
tayın
etmek
ve
avlarını
bulmak
için
sesin
yankılanmasından yararlanan sonar benzeri bir sistem kullanırlar. Çarptıkları herhangi
bir yüzeyden sekerek yarasanın duyabileceği bir yankı doğuran yüksek frekanslı ses
dalgaları üretirler. Nesnelerin uzaklığı, sesin çıkışı ile yankının geri dönüşü arasındaki
zaman aralığı ile belirlenmektedir.
33
Et yiyici memeliler. Carnivora takımı kediler (Felidae), köpekler (Canidae), ayılar,
kokarcalar, morslar ve diğer et yiyici memelileri içerir. Ayı gibi bazı etçiller et yanında
bitki materyali yerler. Etçillerin çoğu güçlüdür ve hızlı hareket ederler ve sivri tırnaklara
sahiptir. Kuvvetli çeneleri ve büyük dişleri kapma, kesme ve et parçalama için
özelleşmiştir. Çok iyi gelişmiş bir koklama duyusuna sahiptirler. Etçiller çoğunlukla
zekidirler ve avlanma davranışlarının çoğu öğrenilmektedir.
Morslar, deniz aslanları ve foklar sucul etçillerdir. Temelde balıkla beslenirler. Üyeleri
yüzme kolları olarak değişmiştir ve vücutları yüzmeye uyumludur.
CARNIVORA, Etçiller Takımı
Canidae, Köpekgiller Familyasi
Canis aureus, Çakal, altınrenkli çakal
34
Canis lupus, Kurt
Canis lupus familiaris, Köpek
Canis lupus dingo,
Avustralya Yabani Köpeği
35
Vulpes vulpes, Tilki, kızıltilki
Ursidae Ayıgiller
Ursus arctos, Ayı, bozayı
Mustelidae, Sansargiller Familyası
Mustela nivalis, Gelincik
Martes foina Kayasansarı
36
Martes martes Zerdeva, ağaçsansarı
Meles meles Porsuk
Lutra lutra Susamuru, suiti
Felidae, Kedigiller
Felis chaus Bataklık vaşağı
Felis silvestris Yabankedisi
37
Lynx lynx Vaşak, öşek
Panthera pardus tulliana Anadolu parsı
Phocidae, Foklar
Monachus monachus Akdeniz foku, denizrahibi
Simbiyotik İlişkiler
Simbiyoz terimi “birlikte yaşama” demektir. İki farklı türe ait bireyin ya da popülasyonun birlikte
yaşamasınasimbiyoz adi
verilir.
Simbiyotik
ilişkilerin
en
önemlileri
mutualizm, kommensalizm ve parazitizmdir.
Mutualizm
Mutualizm, farklı türlerden iki canlının karşılıklı yardımlaşması her iki tarafa da yarar sağlamasına
dayalı olan bir ortak yaşam biçimidir. Kendi başlarına da hayatlarını devam ettirme becerisine sahip
olan iki canlı bir araya gelerek daha kolay besin bulmasına dayanan bir simbiyotik yaşam
biçimidir. Mantarlar ve alglerinoluşturdukları liken birlikleri bunun en bilinen örneğidir. Mantarlar ve
algler bir arada bulunurlar ve mantarın gereksinim duyduğu glikoz sağlanırken, algin glikoz
sentezlemede ihtiyaç duyduğu karbondioksit sağlamış olur.
38
Termitler odunla beslendikleri halde kendi başlarına bunu hazmedemezler, ancak bağırsaklarında
yaşayan kamçılılar salgıladıkları enzimlerle odunu parçalayarak hem kendilerinin hem de termitlerin
beslenmesini sağlarlar.
Geviş getiren memelilerin sindirim sistemindeki mikroorganizmalar, bu canlıların yediği besinlerdeki
selülozun sindirimini sağlar. Buna karşılık mikroorganizmalar besin ve barınağa sahip olur. Bunlar
zorunlu mutualizm örnekleridir. Türler arasında zorunlu olmayan ve gevşek mutualizm denilen
örneklere de rastlanır.
Mutualizm'e diğer bir örnek, Afrika' da yaşayan bir kürdan kuşu türüyle gergedan ve benzeri vahşi
hayvanlar arasındaki işbirliğidir. Ağaçkakana benzeyen bu kuş, söz konusu yabani hayvanların
derileri üzerindeki bit ve keneleri yiyerek gıdasını sağlar. Kuvvetli içgüdüsü ile de yaklaşan düşmanı
hissedip bağırarak kaçar ve gıdasını sağladığı hayvanı tehlikeye karşı uyarır.
Kommensalizm
Kommensalizmde türlerden biri bu birliktelikten yarar görürken diğeri ne yarar ne de zarar görür.
Örneğin insan ve çoğu hayvanların sindirim sisteminde yaşayan Escherichia coli bakterisi sindirim
artıklarından faydalanır. Bu organizma normal şartlarda içinde bulunduğu canlıya fayda ya da zarar
vermez.
Asalaklık/Parazitlik
Bir canlının üzerinde veya içinde yaşadığı başka bir canlıya zarar vermesiyle ortaya çıkan simbiyotik
ilişkidir. Bu ilişkide zarar gören birey konak olarak adlandırılır. Parazitler genellikle hızlı ürerler.
Çoğu parazitin duyu ve tutunma organları iyi gelişmiştir; ancak enzim ve sindirim sistemleri iyi
gelişmediği için konağa bağımlı olarak yaşarlar. Parazitlerin bir Hücreli olanları dışında, bitkisel ve
hayvansal olanları da vardır.
Bir Hücreli parazitlere bakterilerin, amiplerin, kamçılıların bazıları ve sıtma mikrobu olan
plazmodyum örnek olarak verilebilir.
Bitkisel parazitler, yari parazitler ve tam parazitler olmak üzere ikiye ayrılır. Yari parazit bitkiler
fotosentez yaparlar. Bunlar “emeç” denilen uzantılarını üzerinde yaşadıkları ağaçların ksilemine
uzatarak onlardan su ve suda erimiş mineral maddeleri alırlar. Yari parazit bitkilere ökse otu örnek
olarak verilebilir. Tam parazit bitkiler fotosentez yapamazlar. Yaprakları küçük olan bu bitkiler
emeçlerini üzerinde yaşadıkları konağın iletim sistemine uzatarak organik ve inorganik besinlerini
ondan sağlarlar. Tam parazit bitkilere küsküt otu ve canavar otu örnek olarak verilebilir.
Hayvansal parazitler, dış parazitler ve iç parazitler olmak üzere ikiye ayrılır. Diş parazitler
(ektoparazitler), konağın dış yüzeyinde yaşarlar. Bunlarda sindirim sistemi bulunur, ancak çoğunda
sindirim enzimi salgılanmaz. Uyuz böceği, kene, bit diş parazit örnekleridir. İç parazitler
(endoparazitler), konağın içerisinde yaşarlar. Çoğunlukla sindirim sistemi içermezler ve konağın
sindirilmiş besinlerini emerek kullanırlar. Tenya, karaciğer kelebeği, kancalı kurt iç parazitlerden
bazılarıdır.
39
6. Zararlı Böceklerle Biylojik Mücadele
Doğal Düşman Kavramı
İnsan yeryüzü gezegenini 10 milyon dolayında olabileceği kabul edilen canlı türleri ile
paylaşmaktadır.
Her bir tür dünya üzerinde farklı yerlerde beslenir, gelişir ve çoğalır,
ancak gerçekte hiç bir tür bunu diğer türlerden soyutlanmış olarak yapmaz. Bir ölçüye
kadar bütün türler, diğerlerine daha fazla bağlı olan özellikle besin zincirinde daha yüksek
basamakta
bulunan
organizmalarla
bağlantılıdırlar.
Kaplanalar
avları
olmadan
yaşayamayacakları gibi, tavşanlar da beslendikleri bitkiler olmadan hayatta kalamazlar.
İnsanlar pek çok ekosistemde baskın konumdadırlar ve beslenmek ve barınmak için diğer
pek çok türlere bağlıdırlar. Özellikle insan etkisini dünyanın her tarafına yayılmış
olduğundan, insanlar aynı zamanda pek çok organizma ile rekabet etmekte ve bu çok
sayıdaki rakiplerimizi çoğunlukla “zararlılar” olarak bilmekteyiz. İnsan ta başından buyana
“zararlılar” tarafından rahatsız edilmektedir. Zararlı, insanın bazı kaynaklarının tedarikini,
kalitesini veya değerini azaltan bir organizma olarak tanımlanabilir (Flint & van den
Bosch, 1981). Zararlı tanımının zararlıların insanları etkileme yolarındaki büyük
çeşitlilikten dolayı genişletilmeye ihtiyacı vardır. Burada sözü edilen kaynaklar bir bitki
veya besin amaçlı yetiştirilen bir hayvan, kereste veya huzur olabilmektedir. Diğer bir
kaynak
insan
sağlığı
ve
mutluluğudur.
Zararlılar
taksonomik
olarak,
mikroorganizmalardan memelilere çok çeşitli olabilmektedir.
İnsan sağlığı, tarım ve kültür bitkileri ile orman ağaçlarının zararlılarından beslenen birçok
canlı vardır. Bunlar, doğada canlılar arasında mevcut beslenme ilişkisinin bir gereği olarak
zararlıların populasyonlarını baskı altında tutarlar. Bu canlılara, doğal ve biyolojik
mücadele açısından doğal düşmanlar adı verilir. Bu canlılar zararlılara saldırarak onların
populasyonlarını azaltırlar. Bu canlılara insanların ekonomik çkarları açısından ise yararlı
organizmlar denir. Bu canlılar, insanlara zararlı olan organizmalara saldırır ve onların
populasyonlarını azaltarak insanlara yarar sağlamış olurlar.
Doğal Düşmanlarda Aranan Özellikler
Bir doğal düşman türünün başarılı bir biyolojik savaş etmeni olabilmesi için bazı
özelliklere sahip olması gerekir. Bu özellikler aşağıdaki gibi özetlenebilir.

Doğal düşman sıcaklık, nem vb. çevre faktörlerine karşı geniş toleranslı olmalıdır.

Doğal düşman konukçusuna zarar verdiği her bitki üzerinde saldırabilmelidir.

Doğal düşman monofag veya oligofag olmalıdır. Yani konukçu dizisi az olmalıdır.

Doğal düşmanın biyolojisi ile konukçunun biyolojisi uyuşmalıdır.
40

Doğal düşman konukçusunu arayıp bulma yeteneğine sahip olmalıdır.

Konukçusuna oranla daha yüksek bir üreme yeteneğine sahip olmalıdır.
Sayılan bu özelliklerin tümünün bir doğal düşman türü üzerinde bulunması çoğu kez
mümkün değildir. Bu nedenle yukarıdaki özelliklerden mümkün olduğunca çoğuna sahip
olan doğal düşman biyolojik mücadele açısından başarılı bir doğal düşmandır.
Doğal Düşmanların Etkinliğini Etkileyen Faktörler
Ekosistemde doğal düşmanların etkin olmasını engelleyen faktörler vardır. Bunları bilmek
ve tanımak doğal düşmanların yeteneğini artırıcı önlemlerin alınabilmesi bakımından
önemlidir. Böylece biyolojik savaş çalışmasının başarısıda artırılmış olur. Bu faktörler
aşağıdaki gibi özetlenebilir;
1. İklim
İklim bitki ve üzerinde yaşayan zararlı tür için uygun olabilir. Fakat aynı iklim doğal
düşmanın etkinliği etkileyen faktörlerde olabilir. Bu durum özellikle ekzotik yani dışarıdan
getirilmiş türler için önemli ve geçerlidir.
2. Hayat Dönemlerindeki uyumsuzluk
Bu durum çoğu kez iklim yüzünden ortaya çıkabilir. Bazen kalıtsal bir özellikten
kaynaklanıyor olabilir. Bazen de zararlı ile doğal düşmanı arasındaki karşılıklı etkileşimin
ve aynı ortamda olmanın bir sonucu olarak ortaya çıkar.
3. Ergin Besini
Erginleri zoofag olmayan doğal düşman türlerinde yaşama ve üreme için erginin başka
besinlerle beslenmeye ihtiyacı vardır. Parazitoidlerin hemen tümü ve predatörlerin pek
çoğu ergin dönemlerinde farklı beslenme rejimine sahiptir. Bunlar çiçeklerin balözü,
polen, nektar, meyvelerden herhangi bir nedenle sızan şekerli su, bazı böcekler
tarafından salgılanan tatlımsı maddeler, konukçu zararlının vücudundan herhangi bir
nedenle veya doğal düşmanın ovipozitörünü batırması sonucu sızan vücut sıvısı ile
beslenir. Doğal düşman erginlerinin varlıklarını sürdürebilmeleri ve üreme güçlerinin
yüksek olması için bazı dönemlerde erginlerin beslenmesine elverişli ortamın hazırlanması
gerekir. Örneğin ABD’de yaz aylarında yaprak bitlerinin ve bazı lepidopter yumurtalarının
predatörü olan Chrysoperla carnea (Steph) erginlerinin beslenmesi için pamuk tarlalarına
sadece şekerli su pülverize edilir. Unlubitler, kabuklubitler ve yaprakbitleri gibi tatlımsı
madde salgılayan zararlıların doğal düşmanlarının fazla sayıda oluşunun bir nedeni de
salgılanan tatlımsı madde ile doğal düşman erginlerinin beslenmesidir.
41
4. Konukçu Uygunluğu
Konukçunun iri oluşu, yoğunluğu, bulunduğu yer ve konukçunun yakalanabilirliği gibi
hususlar bu konuda önem kazanır.
5. Alternatif Konukçu
Hedef zararlının bulunmadığı zamanlarda doğal düşmanlar varlıklarını sürdürebilmeleri
için bir başka konukçu ile beslenmelidir. Örneğin süne Eurygaster integriceps Put’in
yumurta parazitoitleri Trissolcus spp, süne’nin bulunmadığı yaz aylarında diğer
heteropter türlerinin yumurtalarında yaşar ve populasyonlarını gelecek ilkbahara
kadar korumuş olurlar. Kültür bitkisine zarar vermeyen alternatif konukçu zararlıların
populasyonlarını arttırarak doğal düşman populasyonunu korumak ve arttırmak
biyolojik savaş çalışmalarında bir yöntem olarak uygulanabilir.
6. Doğal Düşman Rekabeti
Burada önemli olan türler arası rekabettir. Özellikle ekzotik türlerin yerleştirilmesinde
büyük önem kazanır ve sürekli olarak izlenmesi gerekir.
7. Kannibalizm
Predatör türlerin bazılarında rastlanan bu özellik bir tür içinde bireylerin birbirlerine
saldırması olarak açıklanabilir. Birçok Coccinellid ve Neuropter türlerinde rastlanan bir
özelliktir. Genellikle besin
azlığı
veya populasyon yoğunluğunun
artması
gibi
durumlarda ortaya çıkar. Doğal düşman populasyonunu azaltan bir özellik olarak
olumsuzluk, besin yokluğunda bazı bireylerin diğer bireylerle beslenerek varlıklarını
sürdürebilmeleri bakımından olumluluktur. Biyolojik mücadele amaçlı laboratuar
üretimi sırasında Calosoma sycophanta (L.)’nın özellikle larvaları kannibalizmi
önlemek için ayrı tutulurlar.
8. Barınak Bitkilerin Varlığı
Doğal düşmanlar yazın aşırı sıcaklarını veya kışın aşırı soğuklarını bazı bitkilerin kabuk
çatlakları ve yarıkları arasında, kavlamış kabukların altlarında geçirirler. Böyle
bitkilerin olmayışı doğal düşmanın populasyonunu, dolayısıyla etkinliğini azaltır.
Örneğin süne yumurta parazitoitleri Trissolcus spp., kışı ergin halde ağaçların yarık ve
çatlakları arasında, kavlamış kabukları altında geçirirler. Parazitoit populasyonunun
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde düşük oluşunun nedeni bölgenin ağaçsız oluşundan
kaynaklanır. Parazitoit populasyonu Ege, Marmara ve Trakya bölgelerinde süne
populasyonunu baskı altında tutabilecek kadar yüksektir. Parazitoitin Güneydoğu
42
Anadolu bölgesi’nde akarsu kenarlarında ağaçların bulunması nedeniyle etkili olduğu
ve süne’yi baskı altında tutabildiği yapılan araştırmalarda saptanmıştır.
Aynı şekilde meyve bahçelerinde rüzgar kıran ve çit bitkisi olarak bulunan bitkiler doğal
düşmanların barınma ortamlarıdır.
9. Karıncalar
Karıncalar
genel
olarak
doğal
düşmanları
kaçırıcıdır.
Karıncalar
yaprakbitleri,
unlubitler ve kabuklubitler gibi tatlımsı madde salgılayan böceklerle ortak yaşarlar.
Karıncalar
bu
zararlıların
salgıladıkları
maddelerle beslenirler
ve onları
doğal
düşmanlarından korurlar, bir bitkiden diğerine taşırlar ve hatta kış aylarında
yuvalarına götürüp soğuklardan korurlar. Karıncalar işte bu nedenlerden dolayı doğal
düşmanların etkinliğini azaltan önemli faktörlerdendir. Örneğin Turunçgil unlubiti
planacoccus citri (Rissu)’ye karşı predatörü Cryptolaemus montrouzieri Muls’nin
turunçgil bahçelerine salıverilmesinden önce ağaçların kökboğazı çevresindeki 60-70
cm’lik toprak yüzeyine toz bir insektisit serpilerek karıncalar öldürülür. Böylece
predatörün etkinliği artırılmış olur.
10. Hiperparazitler
Doğal düşmanların populasyonlarını azaltmaları nedeniyle hiperparazitler zararlı kabul
edilirler.
11.Kültürel Uygulamalar
Bazı kültürel uygulamalar doğal düşmanların varlıklarını sürdürmelerini,
populasyonlarını korumalarını sağlar. Örneğin yoncada şerit halinde biçim doğal
düşmanların korunmasını sağlayan kültürel bir işlemdir.
12.Pestisitler
Pestisitler doğal düşmanların populasyonlarının azalmasına neden olurlar. Pestisitler
doğal düşmanları doğrudan öldürmek ve onların konukçularını öldürerek besinsiz
kalmalarına neden olmak üzere hem doğrudan hem de dolaylı olarak etkiler.
13.Toz
Toz doğal düşmanları kaçırıcıdır. Bu nedenle tozlu yol kenarlarındaki kültürlerde doğal
düşmanlar az, buna karşılık zararlılar daha yoğundur. Bu durumuyla toz doğal düşmanlar
üzerinde olumsuz etkiye sahiptir.
43
6.1. Niçin Biyolojik Mücadele
Şekil X. Geçen yüzyıl sonu itibariyle dünya pestisit satışları (milyar dolar).
Fig. 1.1
Fig. 1.
Şekil xx. İnsektisit uygulamalarından sonra doğal düşmanlar yok edildiğinde hedef zararlı
yeniden daha fazla çoğalabilir. Pestisitler çoğunlukla zararlılardan daha yüksek oranlarda
doğal düşmanları öldürürler. Bu yüzden pestisit uygulamalarından sonra, doğal
düşmanların aksine, zararlı yeniden hızla çoğalabilir.
44
Şekil xx. Pestisit uygulamaları daha önceden zararlı olmayan bir türü kontrol altında tutan
doğal düşmanları öldürdüğünden ikincil zararlılar salgınlar geliştirirler. Doğal kontrol
olmadığında, önceden zararlı olmayan tür çoğalır ve “ikincil bir zararlı” olur. Örneğin, bir
pestisit uygulandığında Zararlı A türünü (bitki bitlerini) ve onun doğal düşmanları olan
ağkanatlı tahtakurularını öldürürken aynı zamanda avcı (predatör) akarları da
öldürmesinden dolayı, daha önce avcı akarlar yüzünden düşük yoğunlukta olan Zararlı B
türü (örümcek akarlar) ikincil zararlılar olarak salgın geliştiririler.
Fig. 1.
Şekil xx. Zararlı populasyonları doğal seçilim ile pestisitlere karşı direnç geliştirebilirler.
Pestisit uygulandığında populasyondaki bireylerin çoğu ölür ancak daha az duyarlı olan
çok az sayıda birey hayatta kalabilir. Bu daha az duyarlı bireyler veya onların yeni dölü
bundan sonraki uygulamalarla muhtemelen daha az öldürülürler. Tekrarlanan
uygulamalar, dirençli ya da daha az duyarlı bireyleri baskın duruma getirir ve bundan
sonra aynı pestisitin uygulanması artık etkisiz olur.
45
6.2. Biyolojik Mücadelenin Tanımı
DeBach (1964) tarafından kaleme alınan tanımın içeriğinde biyolojik mücadele “sadece
yoğunluğa bağlı ilişkilede değil, diğer organizmaların poplasyonlarını azaltan
tüm asalak ve avcı türlerin ve hastalık etmenlerinin etkinlikleri” olarak
tanımlanmaktadır.
yayımlanan
Birleşik
tanımında
Devletler
DeBach’ın
Bilimler
tanımı
Alademisi’nin
genişletilerek,
1988
biyolojik
yılında
mücadele;
“istenmeyen organizmaların etkilerini azaltmak için, onların doğal düşmanlarını
veya modifiye edilmiş (genetiği değiştirilmiş) organizmaları, genleri veya gen
ürünlerini kullanmak ve tarımsal ürünler, ağaçlar, hayvanlar ve yararlı böcekler
ve
mikroorganizmalar
gibi
yararlı
organizmaları
korumak”
olarak
tanımlanmaktadır.
Birçok organizmalar, kitle üremesi yapan ya da yapma olasılığı olan böceklerin olağanüstü
çoğalmasını önleyici birer etken olarak doğada rol oynarlar. İşte böcek populasyonu, dolayısıyla
böcek zararını azaltmak için canlı organizmalardan (yerli ya da yabancı) yararlanmak suretiyle
yapılan savaşa biyolojik savaş denir.
Şekil XX. Sünger örücüsü, Lymantria dispar L.’ın biyolojik evrelerinde görülen bazı
parazitoid türler.
46
6.3. Biyolojik Savaşın Geçmişi
Biyolojik savaşta Predatör (Yırtıcı) böceklerden yararlanma diğer organizmalardan
daha eskidir. Bu hususta Asya’da yırtıcı karıncalardan yararlanıldığı ve narenciye
zararlılarına karşı ilk defa Milattan sonra yaklaşık 900 ve 1200 yıllarında kullanıldığı
bilinmektedir. Arabistan’da her yıl dağlık mıntıkalardan getirilen yırtıcı karınca kolonileri
hurma ağaçlarında zarar yapan başka bir karınca türüne karşı kullanılmıştır.
Hindistan’dan 1762 yılında Mauritius’a nakledilen Acridotheres tristis (L.) (Mynah
kuş) (Passeres, Sturnidae), çekirgelerden Nomadacris septemfasciata (Serv.) (Acrididae)
ile
savaşta başarılı olmuştur. Hemiptera’lardan Picremeus bidens (L.) (Pentatomidae)
1776 yılı civarında Avrupa’da Cimex lectularis (L.) (Cimicidae) ile savaş için tavsiye
edilmiştir. İngiltere’de bağ sahipleri, faydalı Gelin böceklerini (Coleoptera, Coccinellidae)
yiyen kuşları tarlalarından uzaklaştırma çarelerine başvurmuşlardır. Bitki ve seralardaki
Afit’lerle savaşmak için Gelin böceklerinden yararlanılmıştır. BOISGIRAUD, 1840 yılında
Fransa’da Kavak’larda zarar yapan Lymantria dispar (L.) tırtıllarıyla savaşmak için fazla
miktarda Koşucu böceklerden Calosoma sycophanta (L.) (Coleoptera, Carabidae)’dan
yararlanılmıştır. 1844 yılında, Jamaika’dan Barbados’a nakledilen Bufo marinus (L.)
(Anura, Bufonidae), zararlılarla savaşta kullanılmıştır.
Zararlı böceklerle savaşta asalaklardan yararlanmanın geçmişi ise oldukça yenidir.
Bu hususta ALDROVONDI ilk defa 1602 yılında Pieris brassicae (L.) (Lepidoptera,
Pieridae) tırtılları içinde Apanteles glomeratus (L.) (Hymenoptera, Braconidae)’un
yaşadığını tespit etmiş, fakat bu durum daha sonra yaklaşık 1700 yılında VALLISNIERI
tarafından değerlendirilmiştir. Bundan sonra RAEUMUR, DEGEER, ERASMUS DARWIN
(CHARLES
DARWIN’in
babası),
HARTIG
gibi
ilim
adamları
asalaklar
üzerinde
çalışmışlardır.
Asalaklarla biyolojik savaşta ilk beynelmilel transfer PLANCHON ve RILEY tarafından
1873 yılında yapılmış ve bir Amerika asalağı olan Rhizoglyphus phylloxerae Riley
(Acarina, Tyroglyphidae) bağlarda zarar yapan Floksera ile savaşmak üzere Fransa’ya
nakledilmiştir. 1874 yılında Bitki bitleriyle savaşmak üzere Coccinella undacimpunctata
(L.) (Coleoptera, Coccinellidae), İngiltere’den Yeni Zellanda’ya nakledilmiştir. SOUNDERS,
1882’de ABD’nde mevcut asalaklardan Trichogramma minitum Riley (Hymenoptera,
Chalcididae)’u Kanada’ya ithal etmişlerdir. RILEY, Lahana kelebeği tırtıllarıyla savaşmak
üzere, 1883 senesinde İngiltere’den ABD’ne Apanteles glomeratus’u nakletmiştir.
47
Geçmişteki deneyimlerden sonra, bu konuda yapılan ilk büyük çalışma
torbalı
koşnil, Icerya (Pericerya) purchasi (Mask.) (Homoptera, Margarodidae)’ye karşı 1888
yılında Avusturalya’dan Kaliforniya’ya nakledilen Cryptochaetum iceryae (Will.) (Diptera,
Agromyzidae) ile Uğur böceklerinden Rodolia (Novius) cardinalis (Muls.) (Coleoptera,
Coccinellidae)’in kullanılmasıyla yapılmıştır. Bundan sonra ABD’nde çok geniş bir alanda
yapılan en büyük biyolojik savaş projesi Lymantria dispar’a karşı olmuştur. Son 70 yıl
içinde 50’den fazla yırtıcı ve asalak böcek, dünyanın birçok ülkesinden ABD’ne ithal
edilmiştir. Bunlar içinde 10 asalak ve 2 yırtıcı, Lymantria dispar afetlerine karşı yararlı
sonuçlar vermiştir. Aynı durum, diğer memleketlerde de yapılmaktadır.
Yukarıda özet olarak verilen çalışmalar, mekaniksel ve kimyasal savaş yanında
biyolojik savaşın da varlığını ve önemini tanıtmaktır. Bugün birçok ülkeler bu savaşın
gelişmesi için lüzumlu ve haklı çabalara koyulmuşlardır.
BİYOLOJİK SAVAŞIN TANIMI VE TARİHÇESİ
Zararlılarla savaş amacıyla doğal düşmanların kullanılışı genel olarak BİYOLOJİK SAVAŞ
veya BİOKONTROL olarak bilinmektedir. Yüzyıllar boyunca insanların bildiği husus şudur;
Bitkilere zarar veren böcekler, çok çeşitli doğal düşmanların hücumuna uğramakta ve
zaman zaman belirli yerlerde zararlılar üzerinde oldukça yüksek düzeyde etki
oluşturmaktadır.
Başlangıçta zararlı populasyonu yüksektir ve beslenme ilişkisinin gereği besin bolluğu
nedeniyle doğal düşmanın populasyonu arasında denge oluşur ve bu denge durumu
herhangi bir olumsuzluk olmadığı sürece devam eder. İşte zararlılar ile onların üzerinde
yaşayan canlılar arasındaki bu ilişkiden yararlanarak zararlıların populasyonları baskı
altında, yani ekonomik zarar eşiğinin altında tutulabilir. Zararlı populasyonlarını ekonomik
eşiği altında tutmak üzere onlar üzerinde yaşayan organizmalardan yararlanılması ile ilgili
çalışmalara BİYOLOJİK SAVAŞ adı verilir.
Biyolojik savaşımda kullanılacak canlılar, özel yetiştirme lâboratuarlarında çoğaltılarak,
gerekli zamanda, zarar görülen yerlere, yeter sayıda salıverilir veya asalaklar konukçuları
ile beraber zarar görülen yere taşınırlar ya da dış ülkelerden ithal olunurlar. Bazı hallerde,
tabiata bırakılan az sayıdaki yararlı türün ya da doğal faunaya ait avcı veya
parazitoidlerin zamanla çoğalarak etkili olması beklenebilir. Kısaca 1- İthal 2- Çoğaltma
3- Koruma, biyolojik savaşım’ın üç ana yaklaşımı olarak görülmektedir. Biyolojik savaş,
zor ve çok bilgi isteyen bir yöntemdir. Biyolojik savaşta kullanılacak etmenin (etkili türün)
o yerin ekolojik şartlarına uyması gerekir. Aksi halde iyi bir sonuç alınamaz.
Biyolojik savaş terimi ilk kez 1919 yılında ABD’de H.S. Smith tarafından kullanılmıştır.
Ancak biyolojik savaş çalışmalarının tarihi oldukça eskidir. 1200 yıllarında Çin’de turunçgil
48
ağaçlarındaki zararlılara karşı Oecophylla smaragdina F. isimli karınca türünün Yemen’de
palmiyelerde zararlılara karşı karıncaların ve yine aynı yıllarda yaprakbitlerine karşı
coccinellid’lerin kullanıldığı kayıtlıdır. 1888 yılına kadar geçen dönemde zararlılara karşı
biyolojik savaşa yönelik çalışmalar sistemli olmayan ve sonuçları belirsiz çalışmalardır. Bu
dönemdeki çalışmalardan önemli olanları; 1602 yılında Pieris rapae L. larvalarının
Apanteles glomeratus (L.) isimli parazitoit tarafından parazitlendiğinin Aldrovandi
tarafından gözlenmesi, 1762 yılında çekirgelere karşı kullanılmak üzere Hindistan’dan
Mauritus adasına Mynah kuşu Acridotheres tristis L.’in götürülmesi, 1763 yılında
Linneasus tarafından tırtıllara karşı Calosoma sycophanto L.’nin önerilmesi, 1840 yılında
Kırtırtılı Lymantria dispar L.’a karşı Calosoma sycophanta L.’nin kullanılması, 1873 yılında
ABD’den Fransa’ya bağ Flokserası Viteus vitifulii ( Fithch)’ye karşı tyroglyphus
phylloxerae Riley’nin getirilmesi, 1883 yılında Pieris rapae (L.)’ye karşı kullanılmak üzere
Apanteles glomeratus (L.)’un İngilter’den ABD’ne götürülmesi gibi çalışmaları saymak
mümkündür. Biyolojik savaş çalışmalarına bilinçli ve bilimsel olarak 1888 yılında
torbalıkoşnil Icerya purchasi Mask.’ye karşı kullanılmak üzere Rodolia cardinalis (Muls.)’in
Avustralya’dan ABD’nin Kaliforniya eyaletine getirilmesiyle başlamıştır. 1885 yılında
Kaliforniya’da turunçgillerde Icerya purehasi Mask.’nin aşırı zarar yapması üzerine,
zarralının anavatanı olan Avusturalya’ya zararlının doğal düşmanlarını bulmak üzere
gönderilen Koebeble isimli Entomolog Rodolia cardinalis (muls.)’i tespit eder ve canlı
bireylerini Kaliforniya’ya getirir. Predatör üretilerek bahçelere salını verilir. predatör kısa
zamanda çoğalıp zararlı üzerinde baskı kurarak başarılı olur. İşte bu başarılı uygulama
biyolojik savaş çalışmalarının hızlanmasını sağlar. 1892 yılında yine Avustralya’dan,
ABD’ne turunçgil unlubiti Planococcus citri (Rissu.)’nin predatörü Cryptolaemus
montrouzieri Muls. getirilir. 1906 yılında İtalya’da Dut koşnili Pseudaulacaspis pentagona
(Targ.)’ya karşı Encarsia (=Prospaitella) berlesei (Huw.) isimli parazitoit kullanılır ve
başarı sağlanır. 1912 yılında Ephestia kvehniella Zell. larvalarından Bacillus thuringiensis
Berl. izole edildi. 1920 yılında Fransa’da Elmapamukbiti Eriosoma lanigerum (Hausm.)’a
karşı Aphelinus mali (Hald.) isimli parazitoit kullanılır ve başarı sağlanır. 1927 yılında
İngiltere’de CIBC (Commonwealth Institut Of Biological Control) kurulur. 1950 yılında
CILB (Commision Internationalede Lalutte Biologique, Uluslararası Biyolojik Savaş
Komisyonu) kurulur. Bu komisyon 1956 yılında OILB (Uluslararası Biyolojik Savaş
organizasyonu) haline dönüşür. Günümüzde bu organizasyonun değişik çalışma grupları
halinde biyolojik savaş araştırma ve uygulamalarını yönlendirdiği ve desteklediği
görülmektedir.
Yurdumuzda ilk biyolojik savaş çalışmaları 1912 yılında Süreyya ÖZEK tarafından
Fransa’dan İstanbul civarına Elma pamukbitine karşı Aphelinus mali (Hold.)’nin ve
Mersin’e Torbalıkoşnil’e karşı Rodolia cardinalis (Muls.)’in getirilmesiyle başlamıştır. 1913,
1918, 1934 yıllarında İtalya’dan Bursa’ya Dut koşnili’ne karşı Encarsia berlesei (Huw.),
49
1934 yılında Almanya’dan İzmir’e incir kurdu Ephestia cautella Zell.’ya karşı Bracon
herbetor Say. getirilmiştir. Yurdumuzda yoğun biyolojik savaş çalışmaları 1965 yılında
Antalya’da Biyolojik Mücadele İstasyonu kurulması ile başlamıştır. Bu istasyon sonradan
Enstitü haline dönüştürülmüşse de 1987 yılında kapatılarak Narenciye Araştırma
Enstitüsü ile birleştirilmiştir. Yurdumuzda biyolojik savaş çalışmaları pek yeterli değildir.
Oysa yurdumuz bu çalışmalar için oldukca elverişlidir. Çünkü yurdumuz biyolojik savaşta
etmen olarak kullanılabilecek bir çok organizmanın gen merkezidir. Ayrıca doğal denge
bir çok ülkenin aksine yurdumuzda aşırı bozulmuş değildir.
Günümüzde dünyada 327 zararlı türüne karşı değişik ülkelerde biyolojik savaş
yöntemlerinden yararlanılmaktadır. Bunlardan 102’sinde tam başarı 144’ünde önemli
düzeyde başarı ve geri kalan 81’inde de kısmen başarı sağlanmaktadır.
1. BİYOLOJİK SAVAŞIN ÜSTÜNLÜKLERİ
Biyolojik savaş bir çok avantaja sahiptir. Bu nedenle üzerinde fazla durulmakta ve
çalışmalar yapılmaktadır. Biyolojik savaşın avantajlarını aşağıdaki gibi 5 madde altında
toplamak mümkündür.

Doğal dengeyi koruyucudur.

Çevre ve insan sağlığına olumsuz etkisi yoktur.

Diğer savaş yöntemlerinden daha ekonomiktir.

Dayanıklılık sorunları yoktur.

Süreklidir.
Biyolojik savaş bir kere tesis edilince süreklidir ve çevre koşulları değiştirilmedikçe o
zararlıyla savaş yapmaya gerek kalmaz. Doğal düşmanlar zararlı üzerinde kendi
hakimiyetini devam ettirir, zararlıyı imha edici doğal bir engel kurar ve hücum ettikleri
zararlıların populasyonlarında devamlı olarak değişiklikleri düzeltir. (Parazitine karşı
dayanıklılık oluşturmuş konukçulara ait sadece birkaç örnek vardır ki bunlar başarılı
biyolojik savaşa engel olurlar. Bu belki de şöyle olmaktadır; Herhangi konukçu-parazit
veya predatör-av ilişkileri (interaksiyon) antagonistler arasında sürekli adapte olmuş bir
ırkı oluşturur. Bu ırk, üzerinde beslenilen türün hücumundan kendini daha fazla korumaya
yönelmesiyle oluşmaktadır.) Elde edilebilen bilgilerin ışığı altında bu durumlar çok nadir
olduğundan etkili biyolojik savaş yüksek düzeyde kalıcılığa, sürekliliğe sahiptir.
Biyolojik savaş programları toksisite ve çevre kirliliği gibi yan etkilere sahip değildir ve bu
yüzden kullanılımları zararsızdır. (Şu anda mevcut düşüncelere göre yaşadığımız çevrenin
kalitesi üzerine ve pestisitlerin toksik olmayan düzeylerine sürekli uzun zaman
50
bırakmanın ortaya çıkardığı sorunlar göz önüne alındığında biyolojik savaşın avantajları
zararlılarla savaşta çok daha önem kazanmaktadır.) Bütün canlıların yanında biyolojik
savaş kimyasal savaş yöntemlerine göre her zaman daha faydalı ve zararsız olarak hiçbir
zaman düşünülmemelidir. Çünkü biyolojik savaş programları uygulanabildikleri takdirde
iyi bir duruma sahip olurlar ve belirgin avantajları olduğu kabul edilir.
Biyolojik savaşta kullanılan doğal düşmanlar tam anlamıyla zararlı populasyonunu kontrol
edici olarak yöreye yerleştirilebilirse daha önce zararlı olarak görülebilen tür artık zararlı
listesinden çıkarılacağı ve herhangi bir savaş masrafı da yapılmayacağından ekonomik
olmaktadır.
Bu avantajlarının yanında biyolojik savaş çalışmaları zaman gerektirir. Doğal düşman
populasyonunun zararlı üzerinde baskı kurabilmesi, yani denge durumunun
sağlanabilmesi için belirli bir sürenin geçmesi gerekir. Bu süre içinde bir miktar zarara
katlanılması gerekir. Biyolojik savaş çalışmalarında buna başlangıç riski adı verilebilir.
Zararlı populasyonu ile onun doğal düşmanları arasında denge durumunun sağlanması
için geçmesi gereken süre;

Çevre faktörlerine

Kültür bitkisinin tür ve çeşidine

Uygulanan tarım şekline

Uygulanan diğer savaş yöntemlerine

Zararlı türüne

Zararlının populasyon yoğunluğuna

Doğal düşman türüne

Doğal düşman türünün populasyon yoğunluğuna göre değişir
Vegetasyon süresi çok kısa ve entansif tarımın uygulandığı kültürlerde, bu süre çoğu kez
yeterli olmayabilir. Bu nedenle biyolojik savaş çalışmaları genellikle çok yıllık kültürlerde
daha başarılıdır.
Zararlıların doğal düşmanları adı verilen organizmalar zararlılar üzerinde;

Parazit

Parazitoid

Predatör
Olarak yaşarlar.
Parazit, yaşamını tekbir konukçu bireyi üzerinde tamamlayan ve konukçusunu öldürmeyip
zayıflatan organizmalara denir. Parazitler konukçusunun vücudunun içinde yaşıyorsa iç
51
parazit (endoparazit), konukçusunun vücudunun dışında yaşıyorsa dış parazit
(ektoparazit) adını alır.
Parazitoit, yaşamını tek bir konukçu bireyi üzerinde tamamlayan ve konukçusunu belli bir
süre sonra öldüren organizmalara denir. Insecto sınıfı içinde yer alan parazit doğal
düşmanlardan hemen tamamı parazitoit olarak yaşar.
Predatör, yaşamını birden fazla konukçu bireyi üzerinde tamamlayan organizmalara
denir. Bunlar avcı türlerdir.
6.4. Biyolojik Savaşın Problemleri
Bu savaş yöntemi, diğer yöntemlerle kıyasla en zor ve en çok bilgi isteyen savaş
yöntemidir. Bu savaşta kullanılacak etkili türün, o yörenin ekolojik koşullarına uyması
gerekir. Bu nedenle biyolojik savaşta kullanılacak yararlı türlerin seçiminde dikkatli olmalı
ve tüm titizlik gösterilmelidir.
Biyolojik savaşta kullanılacak organizmalar genellikle üç kaynaktan sağlanır. Bu
kaynaklarla bunlar hakkındaki bilgiler aşağıda özet olarak verilmiştir.
1.Yararlı organizmaların ülke dahilinden sağlanması. Bir zararlı ile biyolojik savaşta önce
o zararlının doğal düşmanlarının iyi bir şekilde saptanması gerekir. Bunlar arasında
bazıları bizzat bulundukları yerlerden alınarak böceğin zarar yaptığı mıntıkaya
yerleştirilirler. Örneğin, Formica rufa (L.) (Kırmızı orman karıncası) (Hymenoptera,
Formicidae) grubu böceklerin yuvaları kraliçelerle birlikte alınarak yeni yörelerine monte
edilir. Diğer bazıları da örneğin asalaklar, eğer doğadan yeterli ölçüde sağlanamazsa,
bunlar özel yetiştirme laboratuarlarında çoğaltılırlar. Bundan sonra gerekli yerlere
bırakılırlar. Burada şunu da unutmamak gerekir ki, yararlı türün, zararlı böceğin hangi
hayat döneminde etkili olduğu iyi bilinmeli ve buna göre araziye bırakılmalıdır.
2. Biyolojik savaşta kullanılacak etken grupların diğer ülkelerden ithal edilmesi. Bu husus,
genellikle, o yörede doğal düşmanları bulunmayan ekzotik zararlılar için uygulanmaktadır.
Burada ithali yapılacak yararlı tür, ya bulunduğu ülkeden bizzat doğadan ya da oradaki
laboratuarlarda yetiştirilerek sağlanır. Bu türler ithal edilecek ülkelerde de
yetiştirilebilirler. Lymantria dispar’ın ABD’deki biyolojik mücadelesi.
3. Biyolojik savaşta rol oynayan diğer canlıların korunması. Birçok canlı grubu, örneğin
kuşlar, memeliler, zararlı böceklerle beslenirler. Bunların yaşam ortamlarında korunmaları
biyolojik savaşın önemli bir kısmını oluşturmaktadır.
52
Yukarıda adı geçen hususların sağlanması oldukça zor bir iştir. Bu nedenle biyolojik
savaşa karar vermeden önce, etkili türlerden sağlanacak yararın önceden tartışılarak
saptanması gerekir.
1. ZARARLILARA KARŞI BİYOLOJİK SAVAŞ YÖNTEMLERİ
Zararlılara karşı biyolojik savaş yöntemleri üç grup altında toplanır.
a. Doğal düşmanların populasyonlarının korunması
b. Doğal düşmanların etkinliklerinin artırılması
c. Doğal düşmanların populasyonlarının artırılması
Bu üç yöntem aynı zamanda bir zararlıya karşı uygulanacak biyolojik savaşın aşamalarını
teşkil eder. Biyolojik savaş yöntemleri birbirinden ayrı düşünülmemelidir. Çünkü bu
yöntemler birbirinin tamamlayıcısı durumdadır.
a. Doğal düşmanların populasyonlarının korunması
Doğal düşmanların zararlılar üzerinde önemli doğal baskı unsurları oldukalrı sürekli
göz önünde tutularak öncelikle onların doğadaki populasyonlarının korunması
gerekir.
Bir bahçe tesisinde ağaçlar arası mesafenin uygun seçilmesi, uygun şekil
budamasının yapılması, bahçe kenarına rüzgar kıran veya çit bitkilerinin seçilmesi
gibi hususlar bu konuda önemli olanlardır.
Doğal düşmanların doğada populasyonlarının korunmasında önemli bir konu bitki
zararlı ve hastalıklarına karşı kullanılacak pestisitlerdir. Özellikle parazitoitler
insektisitlerden olumsuz etkilenirler. Bunun için parazitoitlere etkisi düşük olan
insektisitlerin seçilmesi onların korunması bakımından önemlidir. Aynı şekilde
fungal olan doğal düşmanların populasyonlarının korunması için öncelikle bunlara
etkisi düşük olan fungisitlerin seçilmesi gerekir.
Doğal düşmanların populasyonlarının korunmasında bazı kültürel işlemlerin
uygulanmasıda önemlidir. Örneğin tarladaki bitki kalıntılarının ayıklanması yerine
toplanıp bir yere yığılması, yoncanın 15-20 günlük periyotlarla şerit halinde
biçilmesi gibi uygulamalar doğal düşmanların korunmasını sağlayacak
uygulamalardır. Turunçgil bahçelerinde Akdeniz meyve sineği Ceratitis capitata
(Wield.)’ya karşı zehirli yem kısmi dal ilaçlaması yöntemi, yine turunçgillerde
kabuklubitlere karşı yapılacak yazlık byaz yağ ilaçlamalarında ilk ilaçlama birer sıra
53
atlanarak, ikinci ilaçlamada ise birincide ilaçlanmayan sıraların ilaçlanması doğal
düşmanların büyük ölçüde korunmasını sağlayan uygulamalardır.
b. Doğal düşmanların etkinliklerinin artırılması
Bu konuda en önemli husus doğal düşmanların ergin beslenmesinin sağlanmasıdır.
Bunun için kültürler arasında bol çiçek açıp, bol nektar, bal özü ve polen taşıyan
bitkilerin dikilmesi veya kritik mevsimlerde erginlerin beslenmesi için kültürlere
şekerli su pülverize edilmesi gibi erginlerin beslenmesini sağlayacak uygulamaların
yapılması sayılabilir. Balözü ve polence zengin bitkilerin kültür arasında
yetiştirilmesi ile Syrphidae (Diptera) türleri ile birçok Hymenopter erginlerinin
beslenmesi ve üreme güçlerinin artırılması sağlanabilir. Örneğin ABD’de yaprakbiti
populasyonunun azaldığı, dolayısıyla erginlerin besisini teşkil eden tatlımsı madde
salgısının çok düştüğü temmuz aylarında pamuk tarlalarına Chrysopidae
(Nevroptera) familyasına bağlı predatör türlerinin erginlerinin beslenmesi için
şekerli su pülverize edilir. Peru’da pamuk tarlalarında bazı sıralara erken çiçek
açan mısır ekilerek predatör heteropter erginlerinin çoğalması sağlanır.
Meyve bahçesi kenarındaki tozlu yolların asfalt veya betonlanarak tozdan
arındırılması ile doğal düşmanların populasyonları ve dolayısıyla etkinlikleri artırılır.
c. Doğal düşmanların populasyonlarının arttırılması
Bunun için öncelikle doğadaki populasyonlarının artırılmasına yönelik
uygulamalara ağırlık verilmesi gerekir. Doğal düşmanların etkinliklerinin
arttırılması konusundaki uygulamalar onların populasyonlarınında arttırılmasını
sağlayacak uygulamalardır. Eğer bu uygulamalar yeterli olmuyorsa yerli doğal
düşmanlar kitle halinde üretilip doğaya slıverilmek suretiyle populasyonlarının
arttırılması sağlanır. Bu konuda yerli doğal düşmanlar yeterli olmuyorlarsa ekzotik
türlerin getirilmesi gerekir. Bunun için öncelikle zararlı türün baskı altında olduğu,
yani populasyonunun ekonomik zarar elşiği altında bulunduğu bölge veya
ülkelerdeki doğal düşmanlar üzerinde durulmalıdır. Çünkü zararlının baskı altında
tutulmasında büyük bir ihtimalle doğal baskı unsurlarından olan doğal düşmanlar
etken olabilir. Böylece saptanan doğal düşmanlar getirilip kitle halinde üretilerek
doğaya salıverilir. Salıverme işlemiyle her şey bitmiş değildir. Bundan sonra doğal
düşmanın sürekli izlenerek etkinliğinin ve populasyonunun devam edip etmediği
kontrol edilmelidir. Yeni getirildiği bölgenin çevre koşullarına adapte olamayan
ekzotik doğal düşman türlerinde kitle halinde üretilip salıverme işleminin periyodik
54
olarak yapılması gerekir. Örneğin turunçgil Unlubiti Planococcus citri (Ashm.)’ye
predatörü Cryptolaemus motrouzieri Muls. Avustralya kaynaklıdır ve yurdumuz
iklim koşullarında kışı geçiremediği için her yıl doğaya salıverilir. Turunçgillerde
zararlı turunçgil beyazsineği Dialerodes citri (Ashm.)’ye karşı Encarsia lahorensis
(Huw.); Defne beyazsineği Parabemisia myricae (Kuw.)’ye karşı Eretmocerus sp.;
Turunçgil unlubiti Planacoccus citri (Rissu.)’nin Leptomastix dactylopii Huw.;
İncirkurdu Ephestia cavtella (Walk.)’ya karşı Bracon hebetor Say.; elmaiçkurdu
Cydia pomonella (L.) ve yaprakbükenler Archips spp.’ne karşı Trichogramma spp.
Yudumuzda kitle halinde üretilip doğaya salıverilerek doğal düşman
populasyonlarının arttırılması ile ilgili örnekleri teşkil eder.
Yukarıda açıklanan biyolojik savaş yöntemlerine ek olarak kullanılan başka
biyolojik savaş yöntemleri vardır. Bunlar; böcekler için kullanılan genetik savaş ve
mikrobial savaştır.
6.5. Zararlı Böceklerle Biyolojik Savaşta Kullanılan Etken Gruplar
İnsanoğlu biyolojik savaşta çeşitli canlılardan yararlanmaktadır. Bunlar arasında en önemlileri
böceklerdir. Böcekler dışında etken gruplarla yapılan biyolojik savaşlarda arzulanan başarı
sağlanamamıştır. Bu gruplardan ancak, doğada yayılma ve yaşamalarına yardımcı olmak suretiyle
yararlanmak şimdilik uygulanabilecek en iyi yöntem olarak görülmektedir.
Çok çeşitli bir organizma grubu gıda ve çevre koşullarını değiştirmek, salgın hastalıkların
çıkmasına öncülük etmek ya da böcekleri yemek suretiyle faydalı rol oynarlar. Bunları 4 ana grupta
toplamak mümkündür.
6.5.1. Mikroorganizmalar
Doğada böceklerin hastalanmasına neden olan ve sonra onları öldüren, orijini bakteri, fungus,
virüs ya da Protista olan birçok mikroorganizmalar mevcuttur. Bunların zararlı böceklerle savaşta
kullanılması üzerine birçok memleketlerde geniş araştırmalar ve uygulamalar yapılmaktadır.
6.5.1.1. Bakteriler
Birçok bakteriler böceklerde kitle halinde ölümlere neden olurlar. Fakat bu
bakterilerin pek çoğundan yapay yollarla yararlanmak mümkün olmamıştır. Bunlardan
yalnız birkaç tanesi biyolojik savaşta iyi sonuçlar vermiştir.
Böceklerle ilişkisi olan en önemli bakteri grupları aşağıda verilmiştir.
55
Familya
Cins
----------------
-----------------
Enterobacteriaceae
Serratia, esherichia
Pseudomonododaceae
Bacillaceae
Pseudomonas
Bacillus
Bunlardan Bacillus pluton White arı larvalarında çok yaygın olan Bozuk kurt
hastalığı’nı meydana getirir. Aerobacter aerogenes var. acridiorum d’Her. (Eubacteriales,
Entorobacteriaceae) türü, Dociostaurus maroccanus (Thunb.) (Orthoptera, Acrididae)
bağırsaklarında bulunur; nemli ve soğuk havalarda ölüme sebep olur. Flacheri hastalığı
da ipek böceklerinde, Bombyx mori (L.) (Lepidoptera, Bombycidae), vücuttaki maddelerin
sıvılaşmasına neden olur.
Böceklerde önemli zarara neden olan bakteriler daha ziyade spor meydana getiren
gruptur. Bu tip bakteriler ormanlardaki zararlı böcekler üzerinde önemli rol oynarlar. Bazı
mevsimlerde tüm konukçularının her ferdini öldürürler. Yapılan araştırmalarda sporların
kuraklığa ve yüksek sıcaklığa karşı çok dayanıklı olduğunu göstermiştir. Fakat spor
vermeyen bakteriler ekstrem fiziksel koşullara oldukça hassastırlar. Bu çalışmalar
sonunda böceklerle savaşta spor veren bakterilerden yararlanma tavsiye edilmektedir.
Son yıllarda oldukça yüksek Patogenik bakteri olan Bacillus thuringiensis Berliner
thuringiensis’e büyük önem verilmiştir. Bunun biyolojik savaşta bakterilerin çoğundan
daha fazla ümit verici olduğu saptanmıştır. Bu bakterinin sporları, doğada uygulanmak
üzere toz, ıslanabilir toz ya da sıvı prepatlar halinde piyasada mevcuttur. Bu sporların
püskürtüldüğü böcekler, sporların içindeki bir zehirli madde (toksin) nedeniyle ölürler.
Fakat bu basil, böcekler arasında bulaşıcı hastalık durumu yani epizootic yaratmaz.
Basilin her defasında, diğer insektisidlerle olduğu gibi, yeniden uygulanması gerekir. Bu
bakteri ile özellikle tırtıllara karşı başarılı bir şekilde savaşılır ve selektif (seçici)
olduğundan yararlı türleri öldürmez.
Bacillus thuringiensis
Bacillus thuringiensis (yaygın olarak ‘Bt’ olarak bilinir) en başta Lepidoptera tırtılları
(kelebekler ve güveler) gibi önemli bitki zararlılarının, ayrıca sivrisinek larvaları ve
Afrika’da nehir körlüğü hastalığının taşıyıcısı simuliid karasineklerin kontrolü için dünyanın
her yerinde satılan böcek öldürücü bir bakteridir.
Bt ürünleri dünyadaki toplam ‘tarım
kimyasalları’ pazarının (mantar öldürücüler, bitki öldürücüler ve böcek öldürücüler)
yaklaşık %1’ini temsil etmektedir. Bt ticari ürünleri kurutulmuş sporların ve bakteri zehri
kristallerinin karışımını içeren tozlardır. Bu karışımlar böcek larvalarının beslendiği
yapraklara ve diğer ortamlara uygulanır. Ayrıca bazı tarım bitkilerinin genlerine bakterinin
56
zehir genleri aktarılmıştır. Bu biyokontrol ajanının kullanma yöntemi, etki şekli ve
konukçu dağılımı Bacillus popililae’dan önemli derecede farklıdır.
Bacillus thuringiensis faz-kontrast mikroskopide görülür. Bitey (vejetatif)
hücreler, endosporlar (parlak evre) ve böcek öldürücü zehirli protein (deltaendotoxin) kristalleri içerirler. Çoğu hücreler yok olarak, sporlar ve zehir kristalleri ( iki
uçlu piramit şekilli yapılar) salıverir.
Etki Tarzı
Bu kristaller, gerçekte bir protoksin -herhangi bir etkiye sahip olmadan
etkinleştirilen- olan (yaklaşık 130-140kD) büyük bir protein bloklarıdır. Kristal protein
normal koşullarda ileri derecede çözünmez olduğundan, insanlar, büyük hayvanlar ve
çoğu böcekler için tamamen güvenlidir. Ancak, kristal protein yüksek pH’nın indirgeyici
koşullarında (yaklaşık pH 9.5 üzerinde), yaygın olarak Lepidoptera larvalarının orta
bağırsağında bulunan koşullarda, çözülür. Bu nedenle, Bt ileri derecede özgün bir böcek
öldürücü etkendir.
Protoksin, böceğin bağırsağında çözünebilir olduktan sonra, yaklaşık 60kD’luk etkin
bir toksin üretmek için bir bağırsak proteazı tarafından parçalara ayrılır. Bu toksin
deltaendotoksin olarak adlandırılır. Delta-endotoksin, hücre zarlarında delikçikler
(porlar) oluşturarak ve iyon dengesine öncülük ederek orta bağırsak epitelyum
hücrelerine bağlanır. Bunun sonucunda, bağırsak çalışması hızla durdurulur, epitelyum
hücreleri yok olur, larva beslenmeyi durdurur ve kan pH’sı ile dengelenen bağırsak pH’sı
azalır. Bu düşük pH bakteri sporlarının çimlenmesine olanak verir ve ardında bakteri
öldürücü bir kan zehirlemesi ile konukçuyu istila edebilir. Delta-endotoksinin yapısı ile
ilgili yeni çalışmalar onun üç etki alanının olduğunu göstermiştir.
Etki alanı (Domain) I, bir kısmı veya tamamı, iyonların serbestçe geçebileceği bir
delikçik oluşturarak bağırsak hücre zarına sıkışabilen 7 alfa-sarmal yay yığınıdır.
Etki alanı II, bu etki alanının reseptörleri bağırsağa bağladığını gösteren,
immunoglobulinlerin antijen bağlayıcı bölgelerine benzer, birbirine paralel olmayan 3 tane
beta yüzden oluşur.
Etki alanı III, bağırsak proteazı ile daha fazla parçalara ayrılmayı önleyen, etkin
toksinin açık ucunu (C-sınırı) koruduğu düşünülen, sıkıca paketlenmiş bir beta sandviçtir.
İlginç olan, difteri toksininin (diğer bir bakterinin) temelde Bt toksinine benzer bir yapısı
vardır.
Bacillus thuringiensis’in Tarihi, Ürünleri ve Konukçu Böcek Dağılımı
Bacillus thuringiensis ilk olarak 1911 yılında Almanya, Thuringia Vilayetinde, un
güvelerinin bir hastalık etmeni (patojeni) olarak bulunmuştur. Böcek öldürücü ticari bir
kimyasal (insektisit) olarak ilk olarak 1938’de Fransa’da ve ardından 1950’lerde ABD’de
57
kullanılmıştır. Ancak, bu başlangıç ürünleri, farklı böcek çeşitlerine karşı özel etkili çeşitli
yüksek patojenik ırkların bulunduğu 1960’larda, daha etkili yenileri ile değiştirilmiştir.
Uzun yıllar, Bt, yüksek bir potent bir ırk B. thuringiensis kurstaki’nin kullanılması
ile sadece lepidopteraların kontrolü için sağlanmıştır. Bu ırk, hala çoğu Bt
formulasyonlarının temelini oluşturmaktadır. Çok sayıdaki diğer Bt ırklarının ayrıca
taranması, bazılarının Coleoptera (Kınkantlı) veya Diptera (küçük sinekler, sivrisinekler)
larvalarına karşı da etkin olduğunu ortaya koymuştur. Bu ırkların çoğu benzer temel
toksin yapısına sahiptir, fakat muhtemelen böcek bağırsağında toksin reseptörlere farklı
bağlanma eğilimi derecelerinden dolayı, konukçu böcek dağılımları farklıdır. Örneğin, B.
thuringiensis var aizawai tarafından üretilen toksinler, Bt kurstaki’nin toksinlerinden
biraz farklı olmakta ve diğer böceklere hiç etkisi olmadan, Lepidoptera’lara özgün
olmaktadır. Lepidoptera’ları kontrol için çok sayıdaki ticari ırklar Biobit®, Dipel®,
Javelin® vb. gibi çeşitli ticari adlar altında pazarlanmaktadır.
Tezat olarak, B.t. var israilensis ırklarının ürettiği toksinler bazı tropikal hastalıkların
taşıyıcısı simuliid karasineklere karşı ve ayrıca mantar tatarcık larvalarına karşı ve çeşitli
sivrisineklere, (özellikle Aedes türlerine karşı, ancak, Culex spp. ve Anoheles spp.’nın
kontrolü daha yüksek toksin dozlar gerektirmektedir) karşı yüksek etkilidir. Bu ürünlerin
ticari adları Skeetal®, Vectobac® ve Mosquito Attack® içermektedir. B.t. var san diego
VEYA B.t. var tenebrionis ırkları bazı Coleoptera, özellikle de Kolorado patates
kınkanatlısının kontrolü için pazarlanmaktadır.
Bt Toksinleri ve Sınıflandırılmaları
Bacillus thuringiensis ırkları iki çeşit toksin üretirler. Temel çeşitler farklı Cry
(kristal) genler tarafından şifrelenmiş cry (kristal) toksinlerdir. Bt çeşitlerinin farklı
sınıflandırılmaları bundandır. İkinci çeşitler, böcek kontrolü etkinliğini arttırmada Cry
toksinleri çoğaltabilen Cyt (cytolytic) toksinlerdir. Cry toksinleri şifreleyen yaklaşık 50
genin dizini çıkarılmış ve dizin benzerlikleri temelinde 15’den çok grupta toksinleri
belirleme yeteneğindedir. Aşağıdaki Tablo, 1955’te bu tür bir sınıflamanın durumunu
göstermektedir, ancak, alternatif bir sınıflama şimdiden önerilmiştir.
Gene
Crystal
Protein size
shape
(kDa)
Insect activity
cry I [several subgroups:
A(a), A(b), A(c), B, C, D, E, F, bipyramidal
130-138
lepidoptera larvae
G]
cry II [subgroups A, B, C]
cuboidal
69-71
lepidoptera and
diptera
58
cry III [subgroups A, B, C]
flat/irregular
73-74
coleoptera
cry IV [subgroups A, B, C, D]
bipyramidal
73-134
diptera
cry V-IX
various
35-129
various
Irk Geliştirmede Yeni Yaklaşımlar
Cry toksinlerin B. thuringiensis plazmidlerindeki genler tarafından şifrelendiği,
1980’lerden buyana bilinmektedir. Tek bir Bt ırkında 5 veya 6 farklı plazmid
bulunabilmekte ve bu plazmidler farklı toksin genleri şifreleyebilmektedir. Bu plazmidler,
kavuşma benzeri bir işlem ile Bt ırkları arasında karşılıklı olarak değiştirilebildiğinden, Cry
toksinlerinin farklı kombinasyonları ile potansiyel olarak geniş bir ırk çeşidi bulunur. Buna
ek olarak, Bt, genlere geçen, genomun bir parçasında kesilebilen ve herhangi bir araya
girebilen, sırası değişebilen genetik elementler (transposonlar) içerir. Tüm bu özellikler,
Bt ırkları tarafından doğal olarak üretilen toksin çeşitliliğini arttırır ve yeni toksin
kombinasyonları ile genetik olarak değiştirilmiş ırklar yaratmak için ticari kuruluşlara
dayanak sağlar.
Bu tür ürünlerin ilki, Kolorado patates kınkanatlısı yanında, patates, domates ve
patlıcan bitkilerine (hepsi aynı bitki familyesından-Solanaceae) zarar veren tırtılların da
kuvvetlendirilmiş kontrolü için Raven® olarak pazarlanan bir Bt ırkıdır. Bu Bt ırkı iki farklı
kıkanatlı-etkin cry III proteinleri (Kolorado patates kınkanatlısının orta bağırsak hücre
zarı için farklı bağlanma eğilimli) yanında iki tırtıl-etkili Cry I proteinleri içermektedir.
Çoğunluk, gen piramitlemesi olarak adlandırılan bu tür bir yaklaşım, direncin birkaç farklı
toksine eş zamanlı gelişiminden dolayı hedef zararlıların direnç gelişimini geciktirmek için
tasarlanmaktadır. Bu çeşit direnç, sadece bir çeşit toksinin katıldığı durumda oldukça hızlı
gelişir. Gerçekten bu direnç sivrisinek-etkin Bt ırklarının tropikal ülkelerde yaygın olarak
kullanılmasında 1 veya 2 yıl içinde oluşmaktadır. Direncin esası, bazı etkenlerin de
karışmasıyla karmaşık görünmektedir. Ancak, cesaret verici bir buluş, en azından bazı
böceklerde, Bt toksini reseptörünün gerekli bir orta bağırsak enzimi aminopeptidaz-N
olması, böylece toksin bağlamada kayba neden olan (kayba uğrayan) bu reseptördeki
herhangi bir değişiklik böceklerin dirence uygunluğunda potansiyeli azaltması da böcek
için zararlı olabilecektir.
Bt Geni Aktarılarak Genetiği Değiştirilmiş Bitkiler
1996’dan buyana, geniş bir dizideki ürün bitkisi, Bacillus thuringiensis’in deltaendotoxin genini içerecek şekilde genetik olarak değiştirilmiştir. Bu “Bt ürünler” şu anda
ABD’de ticari olarak sağlanabilmektedir. Bunlar, “Bt mısır”, “Bt patates”, “Bt pamuk” ve
“Bt soya fasulyesi” ni içermektedir. Bu tür bitkiler, bu ürünlerden beslenen böcekleri
59
öldürecek, dokularında etken Cry toksinin amaca uygun parçasını taşıyacak şekilde
genetik olarak işlem görmüşlerdir. Bazı yönlerden bu, yalnızca bu ürünlere zarar veren
böceklerin Bt toksinlerinin etkisine uğramasını güvence altına aldığından, diğer tip
böcekler için hiçbir riski olmadığından önemli bir teknolojik ve pratik gelişmedir.
Bu uygulama Bt kullanımını, köklerde beslenen veya bitki dokularında delikler açan örneğin Avrupa mısır delicisi- dolayısıyla bitki yüzeylerine püskürtülen Bt süspansiyonları
ile kontrol edilemeyen böceklere genişletmektedir. Diğer yandan, burada olumsuz bir
gidiş de vardır. Çünkü hedef böcekler sürekli olarak bu toksinlerin etkisine uğrayacak ve
bu durum, bu toksinlere karşı direnç gelişimi için çok kuvvetli bir seleksiyon baskısı
yaratacaktır. Çeşitli ürün idaresi stratejileri, bu riski azaltmak için geliştirilmektedir.
6.5.1.2. Funguslar
Fungusların bulaştığı böcekler hastalanarak çok kere kısa ya da uzun bir süre sonra
ölürler. Fakat funguslar, orman böcekleriyle savaşta başarılı sonuç vermezler. Çünkü,
asalak funguslar oldukça sıcak ve nemli koşullarda böcek afetlerine karşı etkili olurlar.
Bunun sonucu olarak, funguslara gereksinim duyulduğu epidemilerde, mevcut nem oranı
ya çok az ya da hiç yoktur. Bu durum fungusların gelişmesine engel olur. Fakat nemli
periyotlarda, mevcut fungus inekulumu, orman böceklerinin çoğalmasını engelleyici rol
oynar.
Böcekleri öldüren funguslar uzun süre saprofit olarak yaşarlar. Koşulların uygun
olduğu durumlarda, mevcut olan inekulum canlı böceklere saldırıya hazır durumdadır.
Funguslardan
böceklerde
zarar
yapan
türler
genellikle
Zygomycetes,
Ascomycetes ve Deuteromycetes sınıflarına dâhildirler.
Sınıf Zygomycetes (Zigomisetler): Bu sınıfa bağlı funguslar böceklerin özellikle
karın boşluğunda gelişirler. Bunlardan Entomophthorales takımına dâhil Entomophthora
türleri Orthoptera, Coleoptera, Lepidoptera, Hymenoptera ve Diptera türlerinin
gelişim dönemlerinde zararlı olurlar. Bazı Entomophthora türleri aşağıda verilmiştir.
Entomophthora muscae (Cohn) Fries: Karasineklerde zarar yapar. Bu fungusun
meydana getirdiği hastalık her yıl, özellikle ilkbaharda meydana çıkar. Bu hastalıktan ölen
sinekler duvar ve pencere kenarlarında, etrafına beyaz konidiler saçılmış olarak
görülürler.
Entomophthora grylli (Fries) Thaxt: Çekirgelere ve özellikle nemli geçen yıllarda
Anadolu’daki Calliptamus italicus italicus (L.) (Orthoptera, Acrididae)’da zarar yapar. Bu
fungus 1930 yılında samsun mıntıkasındaki çekirgelerin salgın halinde hastalanarak
ölmesine neden olmuştur.
Entomophthora aulicae Reich: Lymantria dispar (L.) (Lepidoptera, Lymantriidae)’in
tırtıllarına zarar yapar.
60
Sınıf
Ascomycetes
(Askomisetler):
Bu
sınıfın
Hypocreales
takımına
dâhil
Berkelella, Nectria ve Ophionectria; Clavicipitales (Hypomycetales) takımından
Cordyceps özellikle önemli cinslerdir. Bunlardan hemen 200 türü kapsayan Cordyceps,
çeşitli Lepidoptera, Coleoptera, Homoptera, Diptera, Hymenoptera ve Orthoptera
türlerinde zarar yaparlar. Örneğin, Cordyceps militaris Lk. Nemli orman topraklarındaki
tırtıl ve pupalara, örneğin Çam keseböceği tırtıllarına geçerek onları öldürür. Cordyceps
entomorrhiza Fries’da çeşitli böceklerin larvalarında zarar yapar.
Form-Sınıf Deutoromycetes (Enfeksiyon etmeni funguslar): Bu form-sınıfa dâhil
Acremonium, Beauveriia, Isaria ve Metarrhizium cinslerine bağlı türler çok önemlidir.
Bunlardan Isaria farinosa Fries çeşitli tırtıl ve pupalara, özellikle toprakta kışladıkları
sırada zarar yaparlar.
Gerek orman, gerekse tarım alanlarındaki ölü toprak örtüsü birçok fungusları ve
fungusların zararlı oldukları böcekleri barındırır. Fungusların yaşaması için gayet elverişli
bir zemin oluşturan bu örtü korunarak hastalığa neden olan fungusların yaşaması ve
devamlılığı sağlanabilir.
6.5.2. Virüsler
Birçok virüslerin böceklerin hastalanmasına neden olarak afetleri kontrol ettikleri
bilinmektedir. Virüsler, genellikle mekanik olarak bir konukçudan diğerine yumurta
koymak suretiyle nakledilir. Çiğneyici ağız parçalarına sahip böcekler özellikle yaprak
yiyenler, virüs enfeksiyonlarına daha hassastırlar. Bu hususta yaprak yiyen Lepidoptera
tırtıllarıyla Hymenoptera’nın yalancı tırtılları fazla zarar görürler. Bu virüsler, genellikle
2-3 yılda bir meydana çıkan epidemilerde çoğalarak birçok larvayı öldürür ve böylece
böcek afetini ortadan kaldırırlar. Virüs hastalıkları hakkındaki ilk bilgimiz 1889 yılında
Avrupa’da Lymantria monocha (L.) (Lepidoptera, Lymantriidae) Wipfel hastalığı’nın
bulunması üzerine yapılan çalışmalarla başlamıştır. Daha sonra 1907’de, aynı tip bir
hastalık ABD’nin New England eyaletinde Lymantria dispar (L.) populasyonu üzerinde
müşahade edilmiştir. Ölen larvaların solgun bir görünümde olması nedeniyle buna solgun
hastalığı adı verilmiştir.
Solgun hastalığı, alınan gıda ile böcek vücuduna ulaşır. Virüs vücuda yerleşince,
genellikle kan hücreleri ve bazı dokuları öldürür. Hasta larva önce uyuşuk bir durum alır
ve sonra yemesine son verir. Ölmeden önce, ağacın tepesine tırmanır ve arka bacaklarına
asılı olarak ölür. Dokuları koyulaşır, ayrışır ve vücutları sıvı haline geçer. Nihayet, küçük
parçalara ayrılır ve ağaçta kurur.
Virüslerin orman böcekleriyle savaşta kullanılması, ABD’nde 1976 yılına kadar
deneme döneminde idi. Sonra Çevre Koruma Dairesi Orgyia pseudotsugata (McDunn.)
(Lepidoptera,
Lymantriidae)
larvalarına
karşı
Baculovirus
cinsinin
bir
61
Nucleopolyhedrous virüs (NPV)’unu kullanma iznini aldı. Böylece bu virüs hakkındaki
uygulama yöntemleri, çevre ve insan sağlığının korunması, kalıntı miktarı gibi hususlar
üzerinde yoğun çalışmalar bulunmaktadır. NPV ile Lymantria dispar’a karşı da savaşmak
için 1978’de izin alınmıştır.
Virüslerle biyolojik savaş yapmak için genellikle hastalığın etkisiyle (Polyhedrosis)
ölmüş tırtıllar kullanılır. Bu tırtılların ezilmesiyle hazırlanan süspansiyon epidemi alanına
püskürtülür.
The nuclear
polyhedrosis
virus (NPV)
which
belongs
to
the
sub
group Baculoviruses is a virus affecting insects, predominantly moths and butterflies. It
has been used as a pesticide for crops infested by insects susceptible to contraction.
Though commercialization of the viral pesticide is slow as the virus is very species
specific, making it effective under certain circumstances.
The virus strain itself is protected in a polygonal structured capsid. This enables the virus
to infect cells more easily, and aids in reproduction of the virus. When the capsid is
broken down within a host, virus strains are released and begin reproduction. Once there
is a significant build up of virus, symptoms become noticeable.
Heliothis sp. is a cosmopolitan insect pest attacking at least 30 food and fibre yielding
crop plants. They have been controlled by the application of NPV's Baculovirus heliothis.
In 1975, Environmental Protection Agency, U.S.A. registered the B.heliothis preparations.
Related Science Fiction: This virus is not dangerous to humans, but in the novel The
Cobra Event by Richard Preston, the strain was altered with the Variola Minor virus (small
pox) to create a highly contagious and lethal neurovirus called the ‘Cobra Virus’ – which
affected humans as well as insects.
Symptoms
Symptoms are:[citation needed]

Discoloration (brown and yellow)

Stress (regurgitation)

Decomposition (liquification)

Lethargy (slow-moving to no movement at all. Refusal to eat)
The virus enters the nucleus of infected cells, and reproduces until the cell is assimilated
by the virus and produces crystals in the fluids of the host. These crystals will transfer
the virus from one host to another.
The host will become visibly swollen with fluid containing the virus and will eventually die
- turning black with decay.
Transmissibility
The virus is unable to affect humans in the way it affects insects as our cells are acidbased, when it requires an alkaline-based cell in order to replicate. It is possible for the
virus crystals to enter human cells, but not replicate to the point of illness.
It is transferred from insect to insect through crystals in all of their bodily emissions. As
the virus is in the crystal-like capsid, it requires to be broken down by the alkaline
digestive system of the insects to be released.
62
Mortality in infected insects is nearly 100%
Bleach and ultra-violet light have been found to prove effective in killing the virus.
[edit]Applications
Lymantria dispar,commonly known as gypsy moth, is a serious pest of forest trees. It has
been successfully controlled by gypsy moth Baculovirus i.e. NPV preparations. There are
another pest of forest trees, the species of sawfly (Neodiprion sertifer, N. lecontei, N.
pratti pratti, etc.), which have been successfully controlled by their NPV's.NPV's have also
been commercially produced against Brassica pest (Trichoplusia) and cotton pest
(Spodoptera litura) under the name biotrol-VTN and biotrol-VSE respectively.
Protista’lar
Bu grup içinde orman böcekleriyle ilişkili önemli türler bulunmaktadır. Bunlardan Pristophora
schubergi Zwölfer, çeşitli böceklerin tırtıl, pupa ve erginlerine, özellikle Euproctis chrysorrhoea (L.)
ile Lymantria dispar (L.)’ın tırtılları zarar yapar. Hastalanan tırtılların orta sindirim borusu süt gibi
beyaz bir renk alır. Bu hastalığın ekonomik önemi büyüktür. Arazide yapılan araştırmaların birinde
Lymantria dispar’ların %70’inin ve Euproctis chrysorrhoea’ların da %84’ünün bu hastalığa
yakalanmış olduğu tespit edilmiştir. Pristophora schubergi’nin asalak böcekler kadar ekonomik
önemi mevcuttur.
Bundan başka, Haplosporidium typographi Weiser’nin, Avrupa kabuk böceklerinden Ips
typographus (L.)’u enfekte ettiği bilinmektedir.
12-9 Predatör (Yırtıcı) Arthropoda’lar
Genellikle zararlı hayvanları parçalamak suretiyle hayatlarını sürdüren hayvanlara predatör
(Yırtıcı=Avcı) denir. Bunlar arasında zararlı böcekleri parçalayarak yiyen birçok Arthropoda (Eklem
bacaklılar) türleri mevcuttur. Bu hayvanlar avlarına bağlı değildirler. Gelişmeleri süresince birden
fazla, hatta pek çok av ile beslenirler.
Önemli bir yırtıcı Arthropoda grubu orman böcekleri üzerinde yaşayarak onların miktarını
azaltıcı rol oynar. Bunların önemlileri aşağıda verilmiştir.
Örümcekler ve akarlar
Arthropoda’ların böcekler sınıfı dışında bulunan örümcekler (Araneida) ve akarlar
(Acarina) ormanda önemli predatörler arasında bulunurlar. Genel gözlemler bunların önemli
olduklarını göstermekte ise de oynadıkları roller üzerindeki çalışmalar oldukça azdır.
Ormanda yaşayan yararlı örümcek grupları zararlı böcekleri, özellikle kelebek tırtılları ve
yaprak bitlerini yerler. Örümceklerin böcek yiyen kuşlardan daha yararlı oldukları bildirilmektedir.
ABD’nde yapılan bir araştırmada, Choristoneura fumiferana (Clem.) (Lepidoptera, Tortricidae)
epidemilerindeब örümceklerin 0.4 hektarlık bir alanda 75000 adede ulaştığını göstermiştir.
Ağ ören örümcekler sadece uçan böcekleri değil, aynı zamanda özellikle kendilerini ağaçtan
ipeğimsi iplikle boşluğa salıveren küçük larvaları da yakalar. Avcı örümcekler, genellikle böcek
populasyonunun fazla oldukları yörelerde avlanırlar. Dünyanın en obur hayvanı olarak bilinirler. Bu
63
enteresan hayvanlar hakkındaki çalışmaların yoğunlaştırılması bizlere yeni ve enteresan bilgiler
sağlayacaktır.
Ayrıca, çok çeşitli bir akar grubunun orman böceklerini yiyerek yararlı oldukları bilinmektedir.
Fakat bunlar hakkında da yeterli çalışmalar mevcut değildir. Akarların Lepidosaphes ulmi (L.)
(Homoptera, Diaspididae) koşnillerinin yumurtalarını yedikleri ve ayrıca çeşitli kabuk
böceklerinin yumurta ve larvaları üzerinde yaşadıkları bilinmektedir.
Bugün Türkiye’de de çok çeşitli bir akar grubunun yaşadığı saptanmıştır. Fakat bunların
zararlı böceklerle olan ilişkileri hakkındaki aydınlatıcı bilgiler azdır.
Predatör böcekler
Böcekleri yemek suretiyle geçinen predatör böcekler, asalak böceklerle beraber, doğada
bozulan dengeyi tekrar meydana getirmek hususunda oldukça önemli rol oynarlar. Dünyada
yüzlerce yırtıcı böcek türü, diğer böcekler üzerinde yaşarlar. Bu böceklerin bağlı olduğu önemli
takımlar aşağıda verilmiştir.
64
An antlion lies in wait under its pit trap, built in dry dust under a building, awaiting unwary
insects that fall in. Many pest insects are partly or wholly controlled by other insect predators.
Takım: Orthoptera (Düz kanatlılar); Bu takım mümessilleri genellikle tarım ve bazen de
orman alanlarında zararlı olurlar. Fakat bazıları, örneğin Mantidae (Peygamber develeri) çeşitli
böceklerin tırtıllarını yiyerek geçinirler. Mantis religiosa Peygamber devesi
Takım: Hemiptera (Yarım kanatlılar); Fitofag olan bu türler bitkilerin özsuyunu (besin suyu)
emerler. Fakat birçok familyalar tamamen predatör olarak yaşarlar. Bunlar arasında Reduviidae,
Phymatidae, Pentatomidae ve Miridae familyaları söylenebilir.
Takım: Neuroptera (Sinir kanatlılar); Bu takımın Chrysopidae ve Hemerobiidae
familyalarının larvaları ve erginleri afid ve adelgid’leri parçalayarak yerler. Myrmelon formicarius
Karınca arslanı
Takım: Coleoptera (Örtük kanatlılar); Çeşitli böcekleri parçalayarak yiyen önemli türleri
kapsar. Bu türler genellikle Carabidae, Cicindelidae, Coccinellidae, Cleridae ve Ostomidae,
Rhizophagidae familyalarına dâhildir.
Carabidae (Koşucu böcekler) türleri larva ve ergin dönemlerinde çeşitli böcekleri
parçalayarak yerler. Önemli türleri arasında Calosoma sycophanta (L.) ve Procerus scabrosus Oliv
mevcuttur. Campodeid tip larva Calosoma sycophanta (L.) Thaumetopoea pityocampa Çamkese
böceğinin biyolojik mücadelesinde kullanılmaktadır.
Cicindelidae (Kum böcekleri) türleri dünyanın hemen her tarafında yaşarlar. Larvaları kumlu
topraklarda açtıkları deliklerin ağzında pusu kurarak yakınlardan geçen avları yakalarlar.
Türkiye’deki türler Cicindela cinsine dâhildirler. Cicindela campestris ve Cicindela sylvatica
Coccinellidae (Uğur böcekleri) türlerinin larva ve erginleri, bitkilerin yaprak ve dalları
üzerinde serbest dolaşarak yaprak bitlerini, kalkanlı bitleri kelebek tırtıllarını ve çeşitli böceklerin
65
larvalarını yerler. Bu böceklerin gıda gereksinimleri fazladır. Rodolia cardinalis, Torbalı koşnil,
Pericerya purchasi’e karşı kullanılmaktadır. Coccinella 7-punctata uğur böceği
Planococcus citri (Turunçgilunlubiti)’nin Cryptoleamus montrouzerii ile biyolojik mücadelesi
yapılmaktadır.
Cleridae (Alacalı böcekler)’lerin larva ve erginleri çeşitli kabuk böceklerinin larva ve erginleri
üzerinde yırtıcılıkla geçinirler. Bunlar arasında en önemlisi Thanasimus (Clerus) formicarius (L.)’dur.
Ostomidae (Kemirici böcekler) türleri genellikle predatör olup ağaçların kabukları altında
yaşar. Bu familyadan Temnochila caerulea Oliv. Yapraklı ve iğne yapraklı ağaçların kabukları altında
yaygındır.
Rhizophagidae familyası Dendroctonus micans’ın özgün predatörü Rhizophagus grandis
biyolojik mücadelede kullanılmaktadır.
Takım: Hymenoptera (Zar kanatlılar); bu takımın Formicidae (Karıncalar) familyasından
Formica rufa (L.), Kırmızı orman karıncası, tırtıllar, yaprak arılarının larvaları, kelebek, arı, böcek
yumurtaları ve pupaları ile daha birçok zararlılar üzerinde yırtıcılıkla geçinirler. Sedir yaprak
kelebeği Acleris undulana’nın biyolojik mücadelesi için yuvaları bulunmadığı alanlara taşınmaktadır
(tarnsplante) edilmektedir.
66
13-10 Parazitoid (Asalak ) böcekler
Parazit (Yunanca para= yanında, sitos=besin) , ya belirli bir süre, ya da tüm hayatı boyunca,
doğal olarak kendinden daha kuvvetli başka bir canlının üzerinde ya da içinde yaşar, organizmanın
zararına gelişir ve çoğalır. Paraziti taşıyan canlıya konukçu (=konakçı) denir. Parazitleri ve bunların
konukçuları ile olan ilişkilerini araştıran ilim dalı Parazitoloji’dir. Parazitoloji’nin böcekleri inceleyen
dalına Böcek Parazitolojisi denir. Ayrıca Tıbbi Parazitoloji ve Veteriner Parazitolijisi de vardır.
Orman böceklerinin tüm düşmanları arasında entomologların en fazla dikkatini çekenler
parazit (asalak) böceklerdir.
67
Parazitler konukçusunun bazen ısı şeklindeki enerjisinden, bazen de onun besin,hücre,
ferment ve hatta hormonlarından yararlanır. Bunlar yaşayışları yönünden konukçularına bağlıdırlar.
Gelişmelerini tamamlamak için çoğu kez bir konukçu yeterlidir.
Parazitlerin erginleri görünüşte büyük farklılıklar arzederler. Fakat larva dönemleri hayret
edilecek derecede aynıdır. Hepsi bacaksız, ağız parçaları fazla azalmış ya da iz halindedir. Kısaca,
gıdalarını en kolay biçimde alabilmek için gerekli yaşam koşullarına uymuşlardır. Bunlara vücut
parçalarını azaltarak spesialize olmuş hayvanlar da denir.
Bir böceğin asalakları her yerde aynı olmayıp, çeşitli yerlerde farklıdırlar. Belirli bir yörede,
belirli bir zararlı böceğin çeşitli hayat dönemlerine zarar yapan asalaklara o böceğin asalak
topluluğu denir. Bir böceğin fazla üreyememesi için, onun asalak topluluğunun tam olması gerekir.
Zararlı böceğin çeşitli hayat dönemlerinde zararlı olan asalaklardan onun çoğalmamasında en fazla
rol oynayanına baş asalak denir.
Parazitliğin çeşitleri
Parazitleri, değişik özellikler dikkate alınarak gruplandırmak mümkündür. Bu grupların
önemlileri aşağıda verilmiştir.
Konukçu dönemlerine göre: Parazitler böceklerin çeşitli hayat dönemlerindeki zararlarına
göre isimlendirilirler. Örneğin, yumurta, larva, larva-pupa, pupa ve ergin parazitleri. Parazitlerin en
etkilileri, böceklerin ilk hayat dönemlerinde yaşayanları, yani yumurta, larva ve larva-pupa
parazitleridir.
Beslenme durumlarına göre: Parazitler hayvanda bulundukları yere göre dış (ekto) ve iç
(endo) parazit olmak üzere ikiye ayrılır. Dış parazitler konukçunun dış yüzeyinde ya da derisi
altında yaşarlar; genellikle kan emerek geçinirler. Örneğin, bit, tahtakurusu, uyuz böceği vb. iç
parazitler ise konukçunun içerisinde yaşarlar. Örneğin, tırtıl sinekleri.
Konukçu miktarına göre: Parazit böcekler bazen bir konukçu türle sınırlıdırlar:
Monofagus parazit. Bazıları birbirine yakın türlerde yaşayabilir: Oligofagus parazit. Bazıları da
çeşitli türlerle beslenirler: Polifagus parazit.
Parazitoid grupları
Genellikle, diğer böcekler üzerinde parazit olarak yaşayan böcekler zararlı fertlerin miktarını
azalttığından dolayı insanoğlunun çıkarları açısından yararlı olarak adlandırılır. Fakat bu tip bir
genelleme tamamen doğru değildir. Zira parazitler, predatörler ve insanlara yararlı böcekler
üzerinde zarar yapan böceklerde mevcuttur. Böylece, bazı böcek parazitleri zararlı olabilir.
Parazitlerde zarar yapan parazitlere Hyperparazit denir. Bunlar parazitlerin kontrol etkisini
azaltırlar. Fakat bir konukçu içindeki parazitler arasındaki rekabet oldukça fazladır. Bir konukçuda
iki ayrı parazit olursa parazitlerden biri diğerini parçalar.
Böcek takımları içinde en fazla parazit böcek, Hymenoptera takımında bulunur. Bu takımın,
orman böcekleri üzerinde parazit olarak yaşayan türleri, iki büyük üst familyasının üyeleridir.
Ichneumonoidea ve Chalcidoidea ile Braconidae familyasına . Hymenoptera takımından
sonra parazit böceklerin bulunduğu ikinci büyük takım Diptera’dır. Bu takımdan Tachinidae
familyası çok önemli türleri kapsar.
68
Hymenoptera Takımı
Ichneumonoidea üst familyası
Chalcidoidea üst familyası
Braconidae familyası
Diptera Takımının
Tacnidae familyası
Hymenoptera: Ichneumonoidea. Binlerce türü içeren Ichneumonoidea’nin yüzlerce türü
orman böcekleri üzerinde parazit olarak yaşar. Ichneumonoid’lerin yumurtalarını konukçularına
koymak için ince uzun yumurta koyma boruları (Ovipozitor) mevcuttur. Türlerin karakterleri ve
biyolojileri detayda birbirinden ayrı ise de, aralarında önemli benzerlikler mevcuttur.
Bu üst familyaya dahil parazit arıların ekserisinin larvaları, diğer böceklerin içinde ya da
üzerinde yaşarlar. Dişiler yumurtalarını kelebeklerin, toprak arılarının ve örtük kanatlıların larva ve
pupalarının, ender olarak ta yumurtalarının içerisine bırakırlar. Yumurtadan çıkan asalak larva,
konukçunun vücut maddesiyle geçinir ve olgunlaştıktan sonra ya konukçunun içinde ya da dışında
küçük bir koza içinde pupa olur. Pupa dönemi genel olarak kısa sürer. Asalak böceklerden
Sarcophaga, Pimpla ve Anomalon cinslerine dâhil türler, konukçu pupa haline geçtikten sonra
onu terk ederler. Demek ki, konukçu böcek parazit böceği larva döneminden başka pupa evresinde
de taşımaktadır.
Hymenoptera: Chalcidoidea. Bu üst familya, Ichneumonoidea üst familyasından daha
fazla tür içerir. Bu türlerin büyük kısmı diğer böcekler üzerinde asalak olarak yaşarlar. Bunlardan
bazılarının larvaları ektoparazit olup konukçunun dışında, bazıları da endoparazit olup konukçunun
içinde beslenirler.
Bu üst familyadan Trichogrammatidae familyası mümessilleri hemen hemen tamamen
yumurta parazitidirler. Bu familyadan, örneğin Trichogramma evanescens Westwood, 150’den fazla
Lepidoptera, Coleoptera, Hymenoptera, Neuroptera, Diptera ve Hemiptera türlerinde zarar
yapmakta ve bu parazitten birçok böceklerle biyolojik savaşta yararlanılmaktadır.
Yine aynı gruptan Enycrtidae familyası türleri, Coccidae (Homoptera) familyası
mümessillerinin iç paraziti, Aphelinidae familyası türleri ise Homoptera’ların dış parazitidir.
Eulophidae türleride birçok yaprak ve gövde delicilerinin dış paraziti olarak Diptera,
Lepidoptera, Hymenoptera ve Homoptera türlerinde yaşamakta ve bunlardan da biyolojik
savaşta geniş ölçüde faydalanılmaktadır.
Hymenoptera: Braconidae. Bu familyanın türleri genellikle tırtıl parazitleridirler. Dişi
erginler, tırtılların içine çok sayıda yumurta koyarlar. Yumurtadan çıkan larvalar, tırtılın iç
dokularında beslenirler ve konukçunun dışında ona yapışık ya da ayrı olarak pupa haline geçerler.
Bu gruba dâhil olan Aphidius ve Lysiphlebus cinslerinin türleri Aphidoidea türleri ile beslenirler
(Şekil 92).
Diptera: Tachinidae. Asalak Diptera’lar arasında, Tachinidae familyası türleri orman
zararlıları üzerinde en kuvvetli etkiye sahiptirler. Tachinidae türlerinin bazıları oviparous, bazıları
da larviparous’durlar. Oviparous türler genellikle yumurtalarını konukçusunun vücuduna sıkıca
yapıştırılır. Bundaki amaç, yumurtanın açılmasından önce silinip atılmasına engel olmaktır.
Larviparus türleri larvalarını, larvipositor (larva koyma borusu) vasıtasıyla konukçunun ya üzerine
ya da içine koyarlar.
69
Konukçu üzerine konan yumurtalardan çıkan larvalar, konukçu böceğin içine girerek onun
vücut maddesiyle geçinirler ve tamamen olgunlaştıktan sonra konukçuyu delip dışarıya çıkarlar.
Tachinidae türleri, sonuncu larva derisinden meydana gelen bir küpçük içinde pupa olduktan sonra
erginleşirler. Üzerine yumurta bırakılan her tırtılın mutlaka parazitleşmesi gerçekleşmeyebilir.
Çünkü böcek, bazen yumurta açılmadan önce deri değiştirmiş olabilir. Bununla beraber Tachinidae
türlerinin böcek afetlerinin sönmesinde büyük rol oynadıkları çok kere görülmüştür.
Böcek yiyen Vertebreta’lar
Bu grup içerisinde özellikle kuşlar ve memeliler, zararlı böceklerle savaşta büyük rol
oynayarak dikkat çekmektedir. Bunların bazı orman böcekleri populasyonu üzerinde etkili oldukları
bilinmektedir. Buraya dâhil önemli hayvanlar aşağıda verilmiştir.
Balık ve Amphibia’lar
Böceklerin balık, kurbağa ve semenderler için önemli gıda kaynağı olduklarına dair bol
literatür mevcuttur. Fakat Balık ve Amphibia’ların böcek populasyonu üzerindeki etkilerine dair
ancak birkaç literatür vardır. İnsan sağlığı ve rekreasyon alanları için zararlı olan sivrisineklerle
savaşta sivrisinek balıkları, Gambusia affinis Baird and Girard (Cyprinodontiformes, Poeciliidae)
kullanılmaktadır. Bu balıktan aynı amaçla Çukurova yöresinde de yararlanılmaktadır. Bu balığın bir
biyolojik savaş aracı olarak geniş bir şekilde kullanıldığı bilinmektedir. Bu balık ABD’nin Virginia ve
Kaliforniya eyaletleriyle Hawai Adalarında, Avrupa, Afrika ve Malezya’da başarılı sonuçlar vermiştir.
Fakat bu balığı kullanmada bazı sorunlar mevcuttur. Bunlardan bazıları şunlardır: yetiştirmenin
pahalı oluşu, soğuk suda meydana gelen ölümler, yerli balık populasyonuna olan etkileri vb. Bufo
marinus
Bu metnin tamamı bu konuların Son Çevrisidir.
BALIKLAR
Tropikal ve ılıman bölgelerde, tatlı ve yarı tuzlu (kıyısal) sulardaki böceklerle
beslenen küçük yapılı birçok balık türü vardır. Bu balıkların doğal böcek besinlerinin çoğu,
kuşkusuz insanlara zarar
içermemektedir.
veren
ya da onlar
için
ekonomik önemi olan türleri
Bununla birlikte, erginleri hastalık organizmaları (sıtma, yellow fever,
vb.) taşıyan sivrisinek larvaları ve erginleri insanları rahatsız eden diğer sucul sinek
larvaları gibi balıklara besin oluşturan türlerin varlığı, bu balıkların biyolojik mücadelede
yer alma nedenini oluşturur. En önemli, en etkili ve en yaygın yararlanılan balıklar birincil
olarak Poeciliidae ve daha düşük derecede Cyprinodontidae dahildir. Pek çok potansiyel
yararlı
tür
Sweetman
(1958)
tarafından
listelenen
diğer
gruplarda
mevcuttur.
Sivrisinekleri kontrol altına alma programları için, balıkların en fazla arzu edilen nitelikleri
şu şekilde sıralanmaktadır: Hızlı büyüyen tür (yüksek üreme yeteneği, kısa hayat
devresi) olması, küçük ergin boya sahip olması, ileri beslenme alışkanlıklarının olması,
sivrisinek larvalarını tercih etmesi, ancak gerekli olduğunda diğer besinlerle yaşayabilme
70
yeteneğinin olması, avına ulaşmak için bitki büyümesine etki etme kabiliyetinin olması,
güçlüğe (taşımacılık uygulamalarına ve koloni oluşturmaya uyumlu) ve kirliliğe dayanıklı
olması, en tercih edilen özelliklerdir (Sweetman, 1958; Lenger et al.,1974).
ABD’de, Kaliforniya’nın rekreasyonel gölleri ve sulama sisteminde, mekanik olarak
yabani otların sökülmesini ya da kimyasal ot öldürücülerle yok edilmesi gibi fazla
harcama gerektirmeyen sucul yabancı otların kontrol önlemleri, otlarla beslenen balıkların
potansiyeliyle ilgili çalışmaların yürütülmesine öncülük etmiştir. Günümüzde, Afrika
kökenli cichlid cinsi Tilapia türleri sucul yabancı otların kontrolünde büyük oranda ümit
verici olarak görülmektedir. Bu taktik, sivrisinek larvalarının saklanma yerlerini ortadan
kaldırmakta ve böylece dolaylı olarak bu avı Gambusia ve diğer sivrisinek yiyici
predatörler için daha kolay sağlanabilir yapmaktadır (Lenger et al., 1975a).
CYPRİNODONTİDAE (SAZANGİLLER)
Cyprinodontidae üyeleri Amerika, Afrika, güney Avrupa, Asya ve
Hint-Malaya
bölgesinin ılıman ve/veya tropikal alanlarının çoğunda yayılmışlardır (Sweetman, 1958).
Çoğunlukla sığ sulara yumurta koyan ovipar (oviparous) türlerdir. Yumurtalar dibe veya
sucul bitkilere yapıştırılır.
İklim koşulları yumurtlama dönemini belirler, ancak tropikal
alanlarda, yılın büyük bir bölümünde devam eder. Yumurtalar 5-20 günde açılır ve
tropikal alanlarda daha kısa dönemlerde meydana gelen ergin anaçların gelişmesi 3-12 ay
alır.
Seychelles Adalarında 1912’deki laboratuar deneyleri, bir sivrisinek predatörü
olarak
Pachypanchax
(Greathead,1971).
playfairi
Örnekler,
(Günther)
Seychelles
için
çok
adalarında
değerli
ipuçları
uygulama
vermiştir.
amaçlı
olarak
kullanılmamasına karşın, iyi koşullarda ve temiz su ile dolu tanklarda, sivrisinek larvaları
mevcut
olduğu
sürece
iyi
sonuçların
elde
edildiğinin
görüldüğü
Doğu
Afrika’ya
(Zanzibar’a) gönderdi. Bu balıkların civar bataklıklara salıverildi, ancak net olmayan
sonuçlar sağlandı.
POECİLİDAE
Poecilidae üyeleri ılıman ve tropikal Amerika’nın yerlileridir. Vivipar doğadadırlar ve
erkekleri çiftleşme organında gelişmiş çubuk şeklinde uzamış anal yüzgecin bulunması ile
karakterize edilirler (Şekil 22). Yayılışı nispeten kuzeye ulaşan türler dışında, çoğunlukla
yıl boyu ürerler. Bu türlerden en yaygın ve en önemli olanı Gambusia affinis (Baird and
Girard) (Cyprinodontiformes, Poeciliidae) ve ardından Poecilia reficulata Peters
sivrisineklere karşı yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Çoğunlukla “sivrisinek balığı”
olarak adlandırılan G. affinis doğumdan sonra 2-3 ayda üreyecek boyuta erişir. Dişilerin
boyu büyüdükçe, yavru üretim kapasiteleri de her bir batında en fazla 200 yavruya
ulaşcak şekilde artış gösterir. Yavru verimi sayısı lokal olarak değişmekle beraber, yıllık
71
4-6 kuluçka sayısı yaygın olmaktadır. Gambusia’dan daha verimli olan P. reticulata
“milyon balıkları” veya “guppy”
adıyla anılır ve Gambusia’dan da daha doğurgandır
(Sweetman, 1958).
Gambusia affinis erkek (male) ve dişisi (female)
Yirminci
yerleştirilmiş
yüzyıllın
olan
başlarından
G. affinis’in
buyana,
dünyanın
günümüzde hemen
her
her
tarafına
yayılmış
yerde bulunduğu
ve
kabul
edilmektedir. İlk yerleştirmelerden biri 1905 yılında Hawaii’ye yapılandır ve Lenger ve
ark. (1975)’e göre bu balıkların 2500-5000 ha alanda tohumlamaları yapılmıştır. İki ay
içinde, tam bir sivrisinek baskısı başarılmıştır. Hoy and Reed (1971) Kaliforniya’da
ilkbahar ortalarında, pirinç tarlalarına hektara 250-500 yavrulu dişi salıverilmesini
gerçekleştirmişler ve C. tarsalis Coquillet’de yüksek düzeyde baskı kaydetmişlerdir.
Gambusia, ABD’nin güneyinde, 1920’li yıllar boyunca,
Say.’ın
yaklaşık %60’lık
Anopheles quadrimaculatus
baskısı ile güven sağlamıştır
(Brown, 1973). Malagasy
Cumhuriyeti (Madagaskar)’ne yerleştirmeler 1927’de yapılmış ve iki yıl içinde, salıverildiği
alanların civarındaki su yollarında yüz binlerce balık ortaya çıkmıştır. Bu balıklar, 1934
itibariyle, geniş bir yayılış ve iyi sonuçlar göstermiştir. Ek salıvermeler yapılmış ve
Malagasy’de, Gambusia, özellikle açık su habitatlarında, Anopheles’in baskılanmasında
önemli bir etken kabul edilmektedir (Greathead, 1971). Bununla birlikte, Gambusia çok
fazla yerli balık türünün yerini aldığından, Afrika için geçerli planlar Epiplaytys
cinsindekiler gibi yerli formları teşvik edici olmaktadır (Brown, 1973). İran’da orijinal
salıvermeler, 1922’den 1930’a kadar kuzey illerinde yapılmış ve bu illerdeki stok, dört
Anofel sivrisinek türünün baskılanması için 1966’da güney İran’a yayılmıştır. Yaklaşık 1.5
milyon Gambusia üretilmiş ve 1969’da güney İran’a yayılmıştır. Toplu program ışığında
özgün desteğini değerlendirmek güç olsa da, Gmbusia,
eradikasyonu
programını
Gambusia’nın
Güney
desteklemekle güven
Asya
ve
Pasifik
kaydederek, durumunu değerlendirmişler.
çoğunlukla İran’ın sıtma
kazanmıştır.
Bölgesinde,
pek
çok
Rao
ve
ark. (1971)
alanda
bulunduğunu
72
Erkek
Dişi
Gambusia’nın gelişigüzel yapay yayılışına en yeni itirazlar, varlığının bazen yerli
balık türlerini veya
predatör omurgasızlar gibi diğer sucul faunayı elimine ettiği veya
tehdit ettiğini iddia eden çevreci gruplardan çıkmaktadır (Lenger et al., 1974).
Günümüzde,
yerli balık türleri, Kaliforniya’da yarı sürekli sularda G. affinis için
potansiyel vekiller olarak araştırılmaktadır. Lenger ve ark., (1975b) çöl pupfish,
Cyprinodon macularius
Baird and Girard’in
Culex sivrisinekler ve chiromonid
titreksinekler (Chironomus plumosa) üzerindeki predatör etkinliğini araştırmışlardır. Bu
araştırıcılar,
C.
yerleştirilmesinin
göstermiştir.
macularius
dördüncü
(çöl
pupfish)’in
haftasında
büyük
sivrisinek
boyutlu
üremesini
sığ
gölcüklerde
kesintiye
uğrattığını
C. macularius yüzen alg matlarda saklanan sivrisinek larvalarını da
yakalayabilecek yetenektedir. Chiromonid türler üzerindeki predatör etkileri büyük
oranda değişmektedir. Karşı çıkmalara aldırmadan, anaç stokları, salıverilecek materyal
sağlamak
için,
Gambusia’nın
yakalananlara ek olarak
yerleşmiş
olduğu
doğal
populasyonlardan
ağ
ile
sivrisineklerin azalmış olduğu vilayetler (Kaliforniya) veya
hastalık taşıyıcılarını kontrol acenteleri tarafından muhafaza edilmektedir.
P. reticulata Güney Amerika’nın kuzeyinde yerli bir türdür ve sivrisinek mücadelesi
için geniş oranda dağıtılmıştır. P. reticulata, bazı tropikal alanlarda, özellikle Sjorgen
(1972) tarafından açıklanan, kirliliğe karşı çok üstün hoşgörüsünden dolayı Gambusia’ya
tercih edilmektedir (Lenger et al.,1974). Rao ve ark. (1971) P. Reticulata’nın, Sri Lanka
(Seylan) da açık olarak anofel sivrisineklere karşı
yerleştirilmesini
salıverilmesini ve başarı ile
bildirmektedirler. Benzer şekilde, kanalda taşınan çamurlu bir suda
Culex pipiens fatigans Wiedemann’ın başarılı baskısını gösteren bir kayıt bulunan
güney
Hindistan’da tatlı
reticulata’nın
ve
Senegal’deki
acı
sularda yerleştirilmiştir.
başarılı
yerleştirilmesini
Greathead
değerlendirmiş
ve
(1971)
P.
sivrisinek
larvalarının ileri derecede bulaşmış olduğu bir gölcükte, 47 gün içinde Anopheles
spp.’nin tam baskısını değerlendirmiştir. Doğu Afrika’da, kararlaştırılmış salıvermeler
yapılmamış, ancak suyu uzaklaştırılan alanlarda kullanılan bazı stoklar sağlanmıştır.
Malagasy Cumhuriyeti’nde, P. reticulata, başarılı olarak yerleştirilmişse de, diğer
73
yöntemler
uygulanabilir
olmadığında
ancak
yararlanılacak
ek
bir
baskı
olarak
değerlendirilmektedir.
İKİ YAŞAMLILAR (=Amphibians) (Kurbağagiller) (Amphibia)
Su kurbağaları, kara kurbağaları ve semenderlerin oluşturduğu Amphibianlar, ergin
öncesi evrelerinde sucul hayvanlardır. Ergin öncesi ve ergin her iki evredeki bireylerin
besinlerinin çoğunu böcekler oluşturur.
Zararlı böceklerin biyolojik mücadelesinde
kullanılan amfibianlar son derece sınırlıdır. Bununla birlikte,
doğada ve laboratuar
araştırmalarında kurbağaların besin çeşidi (mide analizleri) ve oburluk kompozisyonları
ile ilgili çok sayıda kayıt bulunmaktadır (Sweetman,1958).
ABD’de Su kaynaklarının
kenarlarındaki ormanlık alanlarda Hyla cinsi ağaç kurbağalarının eski dünya kökenli çam
testereli arısının aktif erginleri ile beslendikleri çok sıkça gözlenmektedir ( Coppel and
Benjamin, 1965). Kurbağagillerin çoğunda olduğu gibi, bu predatörlerin beslenmesinde
de avın hareketi en önemli uyarıcı olmaktadır.
Bildiği kadarıyla, kara kurbağaları, zararlı böceklerle mücadelede etkin olarak
yaralanılan kurbağagillerin yegane grubudur. Bufonidae familyasındaki kara kurbağaları
çok tanınan türleri içerir ve Bufo cinsinin özel ekonomik öneme sahip bazı türleri
kapsadığı düşünülür. Kara kurbağalarının genellikle pürüzlü sıra dışı bir derileri vardır ve
derideki pürüzlülük,
çok sayıda derialtı (subcutaneus) zehir bezini yansıtır. Kara
kurbağaları, her ne kadar su kurbağalarından daha kurak konumlarda yaşarlarsa da,
üreme mevsimlerinde su yakınında olmak zorundadırlar. Genellikle yumurtalarını peltemsi
kümeler veya jelatinsi kadronlar üzerinde diziler halinde koyarlar. Larva dönemi nispeten
kısadır ve kısa bir zaman sonra, genç larvalar yutabilecekleri her hangi bir canlı
organizma ile beslenmeye başladıkları karasal forma dönüşürler (Weber, 1938).
Dev kara kurbağası, Bufo marinus (L.), Teksas’ın Rio Grande Vadisi’nden güneye
doğru Meksika, Orta Amerika, güney Peru ve kuzey Arjantin’e ulaştığı bir baştan bir başa
Amerika’da doğaldır (Leonard, 1933). Bazı Caribbean Adalarında ya yerlidir ya da başarılı
bir şekilde yerleştirilmiştir. Bir Brezilya kaydına göre, erginler 23cm’ye varan çok büyük
boyuta erişirler. Dişileri erkeklerinden daha büyüktür ve renkleri daha koyudur. Temel
vücut rengi kahverengi, sarı, kırmızı ve siyah renkleri birleştirerek belirgin olarak değişir.
Bacaklar beyazdan sarıya değişir. Puerto Rico gibi tropikal alanlarda, üreme sürekli bir
süreçtir olarak ortaya çıkar veya en azından yağmurlu mevsimler boyunca
süreklilik
gösterir. Küçük soluk sarı yumurtalarını köpüksü pelte benzeri materyal kütlesi olarak
suya daldırır ve su birikintisi veya gölcüklerin kenarında bulunur. Bir yumurta kümesi
10.000 varan yumurta içerebilir. Yumurtalar 24-48 saat içinde açılır ve larvalar peltemsi
materyalle beslenmeye başlarlar. Genç larvalar 6mm olduklarında karaya çıkarlar ve üç
ay içinde yaklaşık 7,6cm boyuta ulaşırlar. Fiji’de, erginliğe ulaşma döngüsünün tamamı
74
yaklaşık 11 ayda tamamlanır (Sweetman 1958). Erginleri son derece uzun yaşar,
Hawaii’de kafeslerde yetiştirilen örnekler 16 yıl kadar yaşamıştır.
Bufo marinus (L.)
Bufo
marinus’un
Etiyopya
Bölgesine
salıverilmeleri
başarılı
olamamıştır
(Greathead, 1971). Güneydoğu Asya ve Pasifik Bölgesinde yerleştirme kaydedilmişse de
(Rao et al., 1971) etkili bir zararlı baskısı kaydedilmemiştir. Gerçekten, Filipinlerde, B.
marinus yararlı predatör olarak değerlendirilmediği gibi, ayrıca Rana cinsi bir yerli su
kurbağasını açık olarak elimine etmekle ve kümes hayvanı civcivlerini boyunlarından
ısırarak öldürmekle suçlanmıştır.
Bununla birlikte, B. marinus 1936 yılında yerleştirildiği Fiji’de,
exiqua
(swarming caterpillars)
tırtılları
ve Noctuidae türlerinin
Spodoptera
populasyonlarının
azalmasında açık olarak yardımcı olmuştur (Rao, 1971). Daha iyisi, B. marinus’un en
başarılı yerleştirilmesi, Haziran kınkanatlısı, cırcır böceği ve hamam böceği ile mücadele
için ilk olarak 1920 de yerleştirildiği Puerto Rico’da kaydedilmiştir (Leopnard, 1933).
Şekerkamışı yetiştirme alanlarından toplanan kurbağaların mide analizleri, besin çeşidinin
%51’ini çoğu polifag kınkanatlı tarım zararlılarının oluşturduğu görülmüştür. Leonard
1933’e göre dev kara kurbağası, tombul larva probleminin azaltılmasında önemli bir
etken olmaktadır. Muz plantasyonlardaki çalışmalara bakıldığında, kara kurbağalarının her
biri bir gecede ortalama 12 kınkanatlı yemektedir. Sweetman (1958), Puerto Rico’da yeni
şekerkamışı dikim alanlarında Strategus cinsi bir şekerkamışı gergedan (rhinoceros)
kınkanatlısının yok edildiğine işaret etmektedir. Bununla birlikte, zararlı böceklerin
biyolojik yoldan baskılandığı bu başarılı girişimlerden sonra, tarımsal uygulamalarda kara
kurbağaları için zararlı büyük boyutlu değişiklikler olmuştur. Susuzlaştırma çalışmaları
üreme alanlarını ortadan kaldırmakta, sivrisinek larvalarına karşı kullanılan böcek
öldürücü kimyasallar larvalarını yok etmekte ve manas populasyonlarının ortadan
kalkması B. marinus’un hayatta kalmasını güçleştirmektedir.
75
Memeliler (Mammalia)
Predatör memeliler homeotermiktirler ve bu nedenle değişmez vücut sıcaklıklarını
belirli limitler arasında tutarlar. Vücut sıcaklıklarını korumak ve gerekli yaşamsal
etkinliklerini (beslenme, hareket, davranış, üreme vb.) sürdürmek için çok büyük
miktarlarda enerji gereksinimleri vardır (Buckner, 1967). Bu enerji gereksinimi yüksek bir
av
potansiyeli
yansıtır.
Burada,
öncelikle
besinlerini
yüksek
oranda
böceklerin
oluşturduğu memeli pradatörler öne çıkmaktadır.
Yarasalar (Chiroptera) alacakaranlık ve gececil, uçan böceklerin önemli yararlı
predatörleri olarak bilinirler. Tarihte, Yunan ve Roma dönemlerinde, yarasalar yakalanıp
uzun ağaçlara bağlanırsa, bu alandan geçecek çekirgeleri tutarmış (Smith and Secoy,
1975). Yarasaların yararlı kılınması ve himaye edilmesinin, beton barınaklar ve yarasa
kutuları ile sağlanabileceği şeklindeki en yeni uyarılar Avrupa’dan gelmektedir. Hatta dış
kökenli yarasaların salıverilmesi dahi tartışılmaktadır (Buckner, 1966). Ancak uyarıların
hiç biri, belli boyuttan öte, etkili olmamıştır.
Köstebekler ve sivrifareler (Insectivora) ile bazı fareler (Rodentia)’in besin olarak
böceklerden büyük miktarlarda yararlandıkları bilinmektedir. Bir çalışmada en önemli
koza predatörlerinden geyik (deer) fareleri Peromyscus spp., çam testereli arısına karşı
salıverilmiştir (Coppel and Mertines, 1977). Bu fareler ağaçlara tırmanabilme yeteneğinde
olduklarından, yerdeki kadar, iğne yapraklara ve dalcıklara örülü kozalar içindeki
larvalardan (pupalardan) da beslenmektedirler. Köstebekler ve sivrifarelerin ağaçlara
tırmanma alışkanlıkları yoktur ve sonuçta avlanmaları yerde yaşayan böceklerle sınırlıdır.
Diğer yandan, böcek zararlarının biyolojik yoldan baskılanmasında özgün memeli bir
predatörün yegane ve başarılı kullanılmasının tek örneği, maskeli sivrifarenin, Kanada,
Newfounland’a aktarılmasıdır.
Geyik faresi, Peromyscus spp.
76
Maskeli sivrifare, Sorex cinereus Kerr (Şekil 27), Kanada’nın anakara orman
alanlarında yaygındır. Bu tür her 24 saatte kendi ağırlığından daha fazla besin tüketen ve
gece gündüz etkin olan doymaz bir predatördür. Bu sivrifarenin yüksek solunum oranı ve
kaydedilen 1200+/dakikalık kalp atışı ile uyarılma yeteneği çok yüksektir. Üreme sezonu
muhtemelen Marttan Ekime kadar sürer ve her defasında 2-10 yavru doğurur. Bazı dişiler
4-5 ayda eşeysel olgunluğa erişir ve yılda birden çok doğum yapmaları olasıdır.
Sorex cinereus Kerr
Sivrifare, ada vilayet Newfoundland’ı da içeren tüm Kanada’da Larix spp. türlerinin
önemli bir iğne yaprak tüketicisi olan Melez (Larix) testereli arısı Pristifora erichsoni
Hartig (Hymenoptera, Tenthredinidae)’nin etkili bir predatörüdür. Melez testereli arısı,
Newfoundland’da, anakarada bulunan küçük memelilerin aynı şiddetteki saldırısına hedef
olmamaktadır. Adadaki küçük mememli kompleksi, hiç biri etkili testereli arı predatörü
olmayan, özellikle kaydedilmiş sadece üç türle sınırlıdır. Bunların arasınsa sivrifareler
yoktur (Buncker, 1966). Maskeli sivrifarenin Newfoundland’a yerleştirilmesi önerisi daha
1942’de yapılmıştır (Warren, 1971). Bu eyleme, 1954 ve 1955 yıllarında Melez testereli
arısının şiddetli salgınlarından dolayı, sonunda 1956’da yer verilmiştir. İlk iki aktarım
girişimi, 1956 ve 1957 yıllarında New Brunswick ve Manitoba populasyonlarından yapıldı.
Bunlar başarısız oldu. Ancak, 1958’de, 22 birey (10 erkek ve 12 dişi) New Brunswick’ten
batı Newfoundland’da başarılı olarak aktarıldı ve salıverildi. Salıverme alanından, 1959
yılında tuzakla, 11 başlangıç ve 119 yeni döl sivrifarenin yakalanması ile yerleştirmenin
sağlandığı doğrulanmıştır. Yeni yerleşmeler, daha sonra Melez testereli arısının salgın
formunda olduğu merkez Newfoundland’a yapıldı. Yayılış, beş yıl sonra, her bir yayılma
noktasından yaklaşık 48km olmuştur (Warren, 1971). Ancak, Bunckner, (1966),
Newfoundland’da yayılış oranını 11-19km olarak ölçmüştür. Adanın 2/3’ü, 1968’de işgal
edilmişti (Turnock and Muldrew, 1971). Sorax tarafından Melez testereli arının
tüketilmesi, ağaç dizilerindeki kozalar kullanılarak değerlendirilmiş ve %39’a varan
oranda koza yok edildiği gösterilmiştir. Bu oran, Buckner (1958) tarafından Manitoba’da
kaydedilen %89’luk yerleşik koza tüketiminden daha düşüktür. Buckner (1966),
sivrifarenin Newfoundland’a salıverilmesinden sonraki etkisini ayrıntılandırmış ve Melez
testereli arısının ormandaki zararının başlangıçtaki kayıtlardan daha az yoğun olmadığını
77
ileri
sürmüştür.
Warren
(1971)
maskeli
sivrifarenin
Melez
testereli
arısı
koza
populasyonunun azaltma değerinde aynı fikirde olduğunu ve bu sivrifarenin özellikle
başta diğer testereli arılar, orman zararlısı diğer böceklerin önemli bir predatörü olduğunu
eklemektedir. Örneğin sarıbaşlı ladin testereli arısı Pikonema alaskensis (Rohwer)’nın
bir salgını maskeli sivrifarenin bulaşma alanına yayılışından iki yıl önce meydana
gelmiştir. Sivrifare alana ulaştıktan sonra, bu testereli arı ile artık bir başka problem
olmamıştır. Warren (1971) bu sivrifareyi Newfoundland’da orman çevresinin bir değeri ve
birkaç orman zararlısı böcek üzerinde etkin olmaya devam edecek bir predatör olarak
görmektedir.
Sarıbaşlı ladin testereli arısı, Pikonema alaskensis (Rohwer)’in yalancı tırtılı.
Kuşlar
Tüm Vertebreta’lar içinde, kuşlar en önemli böcek yiyen hayvanlardır. Birçok kuş türü tüm
hayatları boyunca sadece böcek yiyerek geçinirler. Bunlar arasında kırlangıçlar ve gece atmacaları
anılabilir. Birçok tohum yiyen kuşlar da, yuva dönemlerinde böcek yerler. Zira tohum yiyen
böcekler, yuvalarını böceklerin fazla oldukları dönemlerde yaparlar ve böcek populasyonunun
azalmasında önemli rol oynarlar. Bu nedenle ormancılar yararlı kuş türlerini yalnız korumakla
kalmayıp, aynı zamanda kışın yemlemek ve yuva yapabilmelerine sağlamak amacıyla uygun yerler
hazırlamak suretiyle onları korumalıdır.
Kuşların besin gereksinimlerini tespit etmek için ya midelerini tetkik etmek, ya da bunları
böcekle beslemek gerekir. Bu hususta yapılan araştırmaların birinde 2 adet Karabaş, Parus major
(L.) (Passeres, Paridae)’in saat 6’dan 19’a kadarki 13 saatlik süre içinde 187 Malacosoma
neustria
(L.)
(Lepidoptera,
Lasiocampidae)
ve
Earias
chlorana
(L.)
(Söğüt
örücüsü)
(Lepidoptera, Noctuidae) pupasını yedikleri tespit edilmiştir. Bir başka denemede de 1 adet Mavi
karabaş, Parus coeruleus (L.)’ın günde 1000’den fazla böcek yumurtası yediği görülmüştür.
Böcek yiyen kuşlar arasında Cuculus canorus (L.) (Guguk kuşu) (Cuculi, Cuculidae) başta
gelmektedir. Yapılan bir araştırmada, bir Guguk kuşunun midesinde 2 cm uzunluğunda 88 adet
78
Thaumetopoea processionea (L.) (Meşekeseböceği) tırtılı ve bir başkasının midesinde de 110 adet
Tortrix viridana (L.) (Yeşil meşe bükücüsü) tırtılı ile 10 tane Mayıs böceği bulunmuştur.
Yukarıda adı geçen türlerden başka Sığırcık (Sturnus vulgaris), Bülbül, İspinoz, Çoban
aldatan, Turna nevileri, Ağaçkakan (Dendrocopos major), Leylek, Tavuk, hindi vb. böcek yiyen
başlıca kuşlardır.
Böceklerle geçinen kuşlar, Biosönoze’nin önemli üyeleri olduklarından doğadaki ahengin
devamı için çok lüzumludurlar. Fakat böcek yiyen kuş türlerinin bir böcek epidemisini tamamen
ortadan kaldırması hiçbir zaman beklenemez.
Kuşların bu yararlı faaliyetleri, böceklerin fazla bulunmadığı normal zamanlarda yaptıkları
önleyici etkilerinde görülür.
Böcek yiyen kuşların bir yöreden diğer bir yöreye nakledilmesi pratikte iyi sonuçlar
vermemiştir. Bazı türler getirildikleri yeni alanlarda çoğalmışlar ve yerli türlere arzulanmayan bir
ortak olarak onların miktarını azaltmışlardır.
Böceklerin zararlı etkilerini önlemek için, böceklerle geçinen kuşları korumak çok önemli bir
tedbirdir. Bunun pratik bir şekilde gerçekleştirilmesi için aşağıdaki hususların sağlanmasına
çalışılmalıdır.
1.
Böcek yiyen kuş türlerinin yuva yapabilmesi için ormanın ve ağaçların uygun
yerlerine yapay kuş yuvaları asmalıdır. ABD’nde yapılan bir araştırmaya göre, yapay kuş
yuvalarının konulduğu ormanlarda Coleotechnites milleri (Busck) adlı Yaprak delicisinin
miktarının %30 azaldığı saptanmıştır. Fakat yapay kuş yuvalarının her yıl temizlenmesi
gerektiği unutulmamalıdır.
2.
Açıkta üreyen kuşların yuva yapabilmelerini kolaylaştırmak üzere kuş
koruma ağaçları denilen fazla dallı bitkiler yetiştirilmelidir.
3.
Ötücü kuşların düşmanları ile savaş etmelidir.
4.
Kuşları kışın fena havalarda yemlemelidir.
BÖCEKÇİL KUŞLAR
Biyolojik Mücadelede Kuşların Rolü Ve Önemi
Günde kendi ağırlığının birkaç misli kadar böcek tüketirler. Mesela sığırcıklar, Sturnus spp.,
çok oburdur. Genellikle besinlerini çayır ve bahçelerden temin ederler. Tarlada, sığırcığın
gagasını toprağa sokup Mayısböceği kurtlarını, Telkurtlarını ve başka böcekleri topladığı çok
sık görülür. Bu kuşlar, yazın, step ve tarlalara açılıp, çekirge ve ağustosböceği toplarlar.
Özellikle tarım alanlarının korunmasında, salgın durumuna geçen böceklerin önlenmesi ve
söndürülmesinde sığırcık sürülerinin rolü büyüktür.
Kuşlar çok hareketli olduklarından fazla enerjiye ihtiyaçları vardır. Bu sebeple de oburluk
derecesinde gıda tüketirler. Bir kuşun günde kendi ağırlığının birkaç misli böcek tükettiğini
ortaya koymaktadırlar. Bir çit kuşu Troglodytes troglodytes ferdinin yılda 8-10 milyon küçük
böcek yediği, kırlangıçların bir yaz döneminde birkaç milyon sineği imha ettiği bilinmektedir.
79
Bir çok kuş türü, ömürleri boyunca sadece böcek yiyerek geçinirler. Bunlar arasında
kırlangıçlar sayılabilir. Tohum yiyen birçok kuş üreme dönemine girdiğinde, bu dönem
boyunca hemen tamamen böcek yiyerek beslenir.
Sığırcıkların çeşitli böcek türlerinin yaptığı salgını durdurmaya yeterli olduğunu ispat etmiştir.
Calliptamus italicus, Melolontha melolontha, Euproctis chrysorrhoea, Lymantria dispar, Tortrix
viridana Yaprakarıları (Tenthredinidae) ve Söğüttırtılları sayılabilir. Erzurum-Hınıs’ta E.
chrysorrhoea salgını görülen sahaların civarında yaşayan köylülerin, bazı yıllar sürüler halinde
gelip bu kelebeğin larvalarıyla beslenen Sığırcık ve benzeri kuşlar sayesinde zararlının
tahribatında hissedilir derecede azalmanın görüldüğünü ifade ettiklerini, bu bölgede larvaların
kışlama keselerinden çıkmaya başladığı tarihlerde, Gümüşhane-Erzurum arasındaki düzlük ve
nispeten alçak vadilerde tek tek, fakat bol sayıda sığırcığın gözlenebildiğini bildirmektedir
(Eroğlu, 1990).
Şakrak kuşu gibi bazı türler de kendileri tohum meyve, tomurcuk gibi şeyler yedikleri halde
yavrularını böcek ve larvalarla beslerler. Çünkü, tohum yiyen kuşların yuva yaptıkları dönem,
aynı zamanda böceklerin de fazla oldukları döneme rastlamakta ve dolayısıyla bu kuşlar,
ormandaki zararlı böcek populasyonunun azalmasında önemli rol oynamaktadırlar. Bu
bakımdan, böcek yiyen kuşlar, ekosistemin önemli üyeleri olarak, doğadaki dengenin devamı
için gereklidirler.
Meşe-Kayın ormanında, Yeşil meşebükücüsü Tortrix viridana larva ve pupalarıyla beslenen 10
kuş türünden alınan 34315 gıda örneği üzerinde yapılan incelemede, kuşların parazitlenmiş
böcekleri tercih etmediği tespit edilmiştir. Bu durum parazitlenmiş larva ve pupaların iyi
gelişmemesiyle ve özellikle parazit ihtiva eden larvaların daha hareketsiz olmaları ve bir
tarafa çekilip sinme eğilimi göstermeleriyle izah edilebilir. Çünkü kuşlar, besinlerini görerek
bulurlar. Dolayısıyla, böceklerin hareketli fertleri kuşların dikkatini kolayca çekmekte,
hareketsiz olanların yakalanma ihtimali de böylece azalmış olmaktadır. Keza, kuşların
Lymantria dispar tırtıllarından parazitlenmemiş olanlarını tercih ettiği görülmüştür.
Baştankaralar, Parus spp., Ekinkargası Corvus frugilesus, Küçükkarga Corvus monedula ve
Sığırcıklar, Sturnus spp., çoğu zaman, meşe ormanlarında bir böcek afeti oluşturacak
derecede çoğalan tırtılları yemeye gelerek bu alanlarda yoğunlaşırlar. Bir denemede, kuş
yuvaları asılan 28 ha’lık bir meşcerede ağaç başına 50 Bupalus piniarius L. (Lep.,
Geometridae) tırtılı bulunduğu, civardaki yuva asılmayan alanlarda ise her ağaca ortalama 5
000 tırtıl düştüğü gözlenmiştir. Böceklerin populasyon artışı gösterdiği mıntıkalarda, şayet
şartlar uygunsa, çoğu defa kuş türlerinde de buna paralel bir artış gözlenmektedir.
İspanya’da Büyük baştankara Parus major’ün Çam keseböceği Thaumetopoea pityocampa
80
tırtıllarının karnını deşerek yemek suretiyle, orman zararlılarıyla mücadeleye hizmet ettiği
gözlenmiştir. Kızılgagalı dağkargası da Çam keseböceği tırtıllarını yediği kaydedilmektedir.
Birçok araştırmalarda kuşların zararlı böceklerle beslendiği ortaya konulmuştur.
Kızılkuyruğun besininin % 79,5 ini böcekler oluşturmaktadır. Bunlar; % 34,4 Coleoptera, %
17,2 Lepidoptera, % 11,6 Diplopoda, % 9,8 Diptera, %8 Hymenoptera Anadolu sıvacısı
besininin % 33,3 Coleoptera oluştururken, %20,7 küçük kurtçuklar, %13,8 Lepidoptera, %
6,9 Solucan, % 4,6 Homoptera, % 4,6 Karınca oluşturmaktadır.
Ormanlarımızda bulunan 4 Baştankara (Parus major, P. ater, P. caeruleus ve P. lubupris)
türünün besininin % 48, (%6-70,2) arasında ormanlarımızda önemli zarar yapan
Thaumetopoea pityocampa, Tortrix viridana, Euprochtis chrysorrhoea ve Diprion pini
oluşturmaktadır.
Böcek populasyonlarını dengelemek için böceklere karşı böcekçil kuşların korunmasını
sağlamaya yönelik tedbirlerden bazıları şunlardır:

Kuşlar, kışın kötü havalarda yemlenmelidir.

Ötücü kuşların düşmanları ile mücadele edilmelidir.

Açıkta üreyen kuşların yuva yapabilmelerini kolaylaştırmak üzere, ormandaki “Kuş
Koruma Ağaçları” hüviyetindeki fazla dallı ağaçlar korunmalıdır.
81
Böcek yiyen kuş türlerinin yuva yapabilmesi için ormanın ve ağaçların uygun yerlerine yapma
kuş yuvaları asılmalıdır.
Yuva tipleri
Yapma kuş yuvaları; böcekçil kuşların yuvalanmasına elverişli biçimde, ahşaptan hazırlanan
genellikle sandık biçiminde kuş barınaklarıdır. Bu yuvalar; büyük, küçük ve kama yuva olmak
üzere 3 tiptedir:
Büyük yuva:Büyük yuva; uçma deliği 60 mm çapında olup Sturnidae, Upupidae, Picidae ve
Strigidae familyalarına mensup kuş türlerinin yuvalanmasına elverişli büyüklükte bir yuvadır.
Küçük yuva: Küçük yuvanın; uçma deliği 35 mm çapında olup, Paridae, Sittidae,
Troglodytidae, Muscicapidae, Picidae, Turdidae ve Ploceidae familyalarına mensup kuş
türlerinin yuvalanmasına elverişli tiptedir.
Kama şeklinde yuva:Kama şeklinde yuva; uçma deliği 30 mm x 40 mm boyutunda olup,
Certhiidae familyasına mensup kuş türlerinin yuvalanmasına elverişlidir.
Yuva Tipi
Eni
Boyu
Yüksekliği
Büyük yuva
12
12
18,5
3,5
Küçük yuva
12
12
22,5
6,0
Kama
Kama şekilde
Kama şekilde
Kama şekilde
şeklindeki
Uçma deliği çapı
yuva
Yuvaların yapım özellikleri: Yuva sandıklarının yapımı sırasında göz önünde
bulundurulacak hususlar şunlardır:

Yuvalar, yumuşak ve sert ahşaptan yapılabilir. Ancak sert ahşaptan yapılan
yuvalar ağır olduğundan yumuşak ahşap tercih edilmektedir.

Yuva tahtaları 15 mm kalınlıkta biçilir.

Tahtaların dış yüzleri rendelenmeli, iç yüzeyleri rendelenmemelidir. Çünkü iç
yüzeyleri rendelenmiş yuvalardan kuşların çıkamayıp öldükleri görülmüştür.

Uçuş deliği, yuva tiplerine göre değişik büyüklükte ve tarzda açılır.

Küçük ve büyük tip yuvalar önden, kama yuvalar üstten açılacak şekilde
yapılır.
82

Asma telini tutturma kancası, yuva asıldığında öne eğik duracak şekilde,
ağırlık merkezinin gerisine çakılır.

Yuva asma teli, 4 mm çapındadır. Tel, zamanla askı yerinden açılmayacak
sertlikte olmalıdır.
Küçük ve büyük yuvalarda, asma telinin alt ucu, yuvanın örtüsündeki kancaya
takılır. Kama yuvalarda ise arka yüze çiviyle tutturulur.
Kuşların ve yuvaların düşmanları

Kuşların ve özellikle yuvaların ve yavruların düşmanları; Tarla sıçanı, Orman
faresi, Sincap, Gelincik, Yabanarısı, Ağaçkakanlar, Yarasa ve yırtıcı kuşlardır.

Tarla sıçanı ve fareler barınmak için yuvalara girer; ebeveyn kuşu ve
yavruları boğabilirler.

Sincap, Gelincik ve Kokarca, uçuş deliği büyük yuvalara girerek
yağmacılık yaparlar.

Eşekarısı, yuva örtüsünün iç yüzüne top şeklinde yuvalanır ve kuşları
rahatsız eder.
Yuvaların ağaçlara asılması

Büyük ve küçük yuvalar; ucuna özel bir tertibat takılmış sırıklar yardımıyla,
asma kancalarından ağaçların dış tarafındaki 5-10 cm çapındaki yaş dallarına,
boşlukta kalacak şekilde asılmalı; ağaç gövdelerine tutturulmamalıdır. Bunun aksine,
kama yuvalar ise ağaç gövdelerine, gövdeye yaslanacak şekilde tutturulmalıdır.

Bir ağaca, genellikle bir yuva asılır. Ancak, büyük ağaçlara birden fazla yuva
asılması gerektiğinde, yuvaların değişik yüksekliklerde ve uçma deliklerinin değişik
yönlerde olmasına dikkat edilmelidir.

Kuşlar, yuvalanacakları yeri bir süre gözlediklerinden ve ancak güvendikten
sonra yerleştiklerinden, yuvanın ilkbaharda işgal edilmesi için, mümkünse
sonbaharda, en geç Kış sonunda asılması gerekir.

Yuvaların asılış yüksekliği yerden 3-5 m kadar olmalıdır.
83

Kuşların emniyette olabilmesi için, yuvaların mümkün olduğu kadar yoldan
uzak yerlere asılmasına gayret edilmelidir.

Yuvaların, uçma deliği bulunan yüzleri doğuya ve güneye bakacak şekilde
asılmasında yarar vardır.

Yuvalar genellikle kapalılığı yüksek, dolayısıyla karanlık, rutubetli ve serin
meşcere kısımlarına, fakat ışığın içeri girebildiği boşluklara asılmalıdır. Gençlik ve
zemin tabakası zengin olan, meşe ve karışık meşe ormanlarında, yuvayı ormanın her
tarafına asmak mümkündür. Bununla birlikte, yuvanın açıkta duran tek ağaçlara ve
güneşe doğrudan maruz alanlara asılması doğru olmaz. Zira bu takdirde yavrular
sıcaktan ölebilir; erginler de yuvaya girip çıkarken yırtıcı kuşlar saldırdığında ormanın
kapalı kısmına kaçarak kendini koruyamazlar.

Yuva asılan ağaçların gövdelerine, yağlı boya ile, kolaylıkla görülebilecek
biçimde işaret konulmaktadır. Ağaçlara konulan işaret, yuvaların takibi ve çalınan
yuvaların anlaşılması bakımından faydalıdır.

Asılacak yuva sandıklarının sayısı; alanın toprak yapısına, iklime, ağaç
türlerine, meşcere yaşına ve zararlı böcek tehdidi altında bulunup bulunmadığına
göre değişir. Genel olarak, iğne yapraklı meşcerelerde hektara 5 adet, yapraklı
meşcerelerde ise 10 adet küçük kuş yuvası, homojen dağılım sağlayacak tarzda
yerleştirilmelidir. Zararlı böcek türleri göz önüne alınarak, gerektiğinde, ilaveten, iğne
yapraklı meşcerelerde hektara bir, yapraklı meşcerelerde hektara iki büyük yuva veya
kama biçimi yuva daha asılabilir.

Çeşitli yörelere asılan kuş yuvalarında, kuş yavru ve yumurtalarının zaman
zaman sincap ve fareler tarafından parçalandığı görülmektedir. Özellikle sincap
yavrularının kuş yuvalarını işgal ettiği ve ayrıca yuvaların bazılarının, asıldıktan 3-5
sene sonra, asma çengelinin yuvaya takıldığı çividen koptuğu bildirilmektedir. Bu gibi
problemlerin zamanında tespit edilerek giderilmesi yoluna gidilmelidir.
Yuvaların her yıl veya iki yıl arayla kıştan önce veya ilkbaharda erkenden
temizlenmeleri gerekmektedir. Temizlemenin çeşitli faydaları olduğu şüphesizdir.
84
Ancak yuva sayısı arttıkça temizleme güçleşmekte ve masraflı olmaktadır.
Kış yemlemesi
Kuşlar, kış aylarında, kar ve donların toprağı ve bitkileri örtmesi dolayısıyla besin
bulmakta güçlük çekerler. Bu gibi hallerde, kuşları beslemek gerekir. Bir kuş için,
günde 4-5 çorba kaşığı dane yem yeterlidir.
Besleme için en uygun yemler, ayçiçeği ve kenevir tohumudur. Diğer dane yemlerin,
kırma olarak verilmesi uygundur. Tuzlu olmayan hayvanî iç yağına ceviz, fındık, fıstık
parçaları karıştırıp teker şeklinde dondurularak ağaçlara asılması, kuşların çok
sevdikleri bir yemleme şeklidir. Kışın toprak tamamen karla örtülmedikçe, kuşları
yemlemek hem gereksiz hatta onları hazıra alıştırdığı için uygun değildir.
85
86
87
88
89
Memeliler
Hemen hemen tüm karnivor hayvanlar böcek yerler. Birkaçı da sadece tamamen böcek ve
diğer Arthropod’larla geçinirler. Diğer taraftan insektivor olmayan bazı memeliler birçok orman
böceklerini öldürürler. Örneğin, yapılan bir araştırmada tarla farelerinin, bazı yıllarda ve bazı belirli
alanlarda, asalak böcekleri öldürdükleri kadar Pristiphora erichsonii (Htg.) (Hymenoptera,
Tentredinidae) kokanlarıda tahrip ettikleri saptanmıştır.
Hayatlarının tamamını ya da bir kısmını toprak altında ya da toprak üstünde geçiren böcekler,
Insectivora (Kirpi, köstebek, sivri fareler) ve Rodentia gruplarına dâhil hayvanlar tarafından
yenilirler. Buna karşın memeli hayvanlar, gerek tür, gerekse fert sayısı bakımlarından böceklerin
ölümlerine neden olan diğer hayvanlara oranla daha azdır. Bununla beraber memeli hayvanlardan
bazıları belirli zararlı böcekleri yemek suretiyle önemli derecede yararlı olurlar. Örneğin, Yarasa
(Chyroptera=Parmak kanatlılar), Sivri fare (Sorex sp.), Köstebek, Tilki, Porsuk, bazen Sincap ve
Gelincik gibi hayvanlar böcek yerler. Bu hususta yarasalar kadar yabani ve ehli domuzlar da
önemlidirler. Yaban domuzları toprakta yaşayan ve kışı toprak içinde geçiren zararlı böcekleri ve
özellikle mayıs böceği larvalarını yerler. Ehli domuzların yalnız uzun hortumlusu, yani fazla ıslah
edilmemiş olan ırkı topraktaki böcekleri yemektedir.
Böcek yiyen memeli hayvanları dar bir görüşle tamamen yok etmek doğru değildir. Böcek
yiyen memeli hayvanlara, ormanda yapılacak böceklerle savaş programında önem verilmelidir.
Biyolojik Savaş Hakkındaki Düşünceler
Bugün için biyolojik savaş hakkındaki genel kanı şudur:
 Asalak ve yırtıcı böcek türleri, orman zararlı böcekleriyle savaşta mucize yaratırlar.
 Bu böcekler uygun bir şekilde kullanıldıkları takdirde tüm böcek afetlerini ortadan
kaldırabilecek güçtedirler.
Ormancılar genellikle mıntıkalarında yeni bir böcekle karşılaşınca, problemin çözümü için tüm
yaklaşımlara ciddi önem verirler. Zararlıya karşı uygulanan biyolojik savaş süresi dikkate
alındığında CLAUSEN (1951) “genellikle yararlı organizmanın o yöreye yerleşmesi üç yıl içinde
gerçekleşmezse, başarı ümidi azdır” demektedir. Bu hususta COPPEL ve MERTINS (1977),
“genellikle yararlı böcek üç yıl içinde hiçbir yerleşme göstermezse, böcek salma gayretleri ya başka
bir türe ya da başarısız türün başka bir varyetesine harcanmalıdır” diyerek bu konuya aydınlık
getirmektedir.
Bu konuda özet olarak denilebilir ki, zararlı orman böcek populasyonlarını önlemek için
parazit ve predatörlerden yararlanmaya devam etmeliyiz. Fakat şu da bir gerçektir ki,
ormanlarımızı ilmi kurallara uyarak idare edersek, biyolojik yöntemleri, orman böcekleriyle savaşta
yapılacak bir programda kullanmaya gerek kalmaz.
90
Zararlı Böceklerle Biyolojik Mücadele Örnekleri
Çam Keseböceği, Thaumetopoea pityocampa (Denis &
Schiffermüller, 1775) / Thaumetopoea wilkinsoni Tams, 1924
(Lepidoptera: Thaumetopoeidae)’ne Karşı Biyolojik Mücadelede
Calosoma sycophanta L. (Coleoptera: Carabidae) Üretimi
Çam Kese Böceği
Batı Çam Kese Böceği Thaumetopoea pityocampa (Denis & Schiffermüller, 1775)
Doğu Çam Kese Böceği, Thaumetopoea wilkinsoni Tams, 1924
Şekil 3.5. Çam keseböceğinin erkek ergini, yumurta koyan dişi ergini
Yayılışı: Akdeniz Havzasında, güneyde Libya’nın kuzeydoğu ucu ile Tunus, Cezayir ve Fas’ın kuzey
kesimleri, tüm Akdeniz ve Ege adaları, Filistin, İsrail, Lübnan ve Suriye’nin Akdeniz kıyı şeridi,
Türkiye’de Akdeniz, Ege, Marmara, Batı ve Orta Karadeniz bölgeleri, Yunanistan, Bulgaristan,
Makedonya, Arnavutluk, Bosna Hersek, Hırvatistan, Slovenya, İtalya, Fransa, İspanya, Portekiz ile
Avusturya ve İsviçre’nin güney sınırlarında yayılmıştır (Şekil 3.4.). Türkiye’de Orta Karadeniz
Bölgesinde Samsun’dan başlayan yayılışı, doğuya doğru da Yeşilırmak Havzası boyunca Erbaa,
Niksar, Reşadiye ve Koyulhisar yönünde Doğu Karadeniz ardına sokulur.
91
Şekil 3.4. Çam keseböceğinin, Pinus türlerinin yerel dağılımına bağlı yayılışı.
Zarar yaptığı bitkiler: Doğal yayılış alanında Çam ve Sedir türlerinde zarar yapar. Türkiye’de
Pinus brutia, P. nigra, P. sylvestris, P. pinea ve P. halepensis ve Cedrus libani’de tespit edilmiştir.
Konukçu ağacın iğne yapraklarının tüketilmesi durumunda etraftaki Ardıçlarda, Juniperus excelsa’da
beslenir. Beslenecek uygun bitki bulamadığında Olea europaea, Cistus spp., Phillyrea media,
Arbutus unedo gibi maki elemanlarının yapraklarını da tüketir. Ancak bu bitkiler uygun besin
kaynağı olmadığından beslenen tırtıllar çoğu kez ölür.
Zararı: Tırtılları çam ağaçlarının iğne yapraklarından beslenirler. Fizyolojik ve primer bir zararlıdır.
Bir ağaçta az sayıda bulunursa sadece yuvaların etrafındaki iğne yapraklar zarar görür. Salgın
durumunda ağaçları ve
meşcereleri tamamen yapraksız
hale getirir.
kenarlarındaki ve en çok da münferit haldeki ağaçları tercih eder.
Daha çok meşcere
Güney bakılarda taşlı ve sığ
topraklar üzerindeki, kapalılığı bozulmuş meşcrelerde ve maki içerisindeki dağınık çamlarda fazla
görülür.
İğne yapraklarını kaybeden ağaçlar zayıf düşer ve artım kaybına uğrar. Ancak zarar, ağaç
gelişiminin azaldığı kış süresince ve ilkbahar başlangıcında meydana geldiğinden ve tomurcuklar
zarar görmediğinden, yenen iğne yapraklar yeniden yeşeririler. Ağır saldırı altındaki ağaçlarda
mücadele amacıyla keselerin toplanması sürgün ve dalcık kayıplarına neden olur.
Biyolojisi
Türkiye ormanlarında çok geniş bir alanda zarar yapan Çam kese böceğinin biyolojisi ayrıntılı olarak
ele alınacaktır.
Yumurta evresi: Dişi böcek iki iğne yaprağı bir araya getirerek üzerlerine sık bir şekilde yan yana
yumurtalarını koyar. Bu yapı mısır koçanını andırdığından buna “yumurta koçanı” adı verilir.
Yumurta Bir koçandaki yumurta sayısı 203-357 (ortalama 273) adettir. Dişi, yumurtalarını
koyarken üzerlerini dama dizilen kiremitler gibi pullarla örter.
92
Şekil 3.6. Çam keseböceğinin yumurta koçanı
Larva evresi: Genç tırtıllar yumurtadan Ağustos sonu ve özellikle Eylül başında çıkarlar.
Yumurtadan çıkan tırtıllar iğne yaprağın dip kısmımda veya yakınında toplanır ve etraflarındaki iğne
yaprakları kemirmeye başlar. Burada çok ince ağlardan bir yuva örerler. Küçük olan bu yavanın
içerisinde tırtılların dışkıları görülür.
Tırtıllar biraz gelişince ikinci bir sürgüne geçerek orada bir yuva hazırlar ve iğne yaprakları daha
belirgin bir şekilde kemirirler. Bundan sonra üçüncü bir sürgünde yuva yaparlar. Bu evrede iğne
yaprakları sadece orta siniri kalacak şekilde tüketirler. İlk üç yuvanın bulunduğu iğne yapraklar
genel olarak kısa bir süre sonra sararır ve ölürler. Tırtıllar yer ve yuva değiştirme işini 1-3 defa
daha tekrarladıktan sonra 3. larva evresinde büyük kış yuvalarını yaparlar. Kese olarak adlandırılan
bu yuvaların içerisinde tırtılların dışkıları ve değiştirdiği derileri görülür. Dördüncü yuvadan sonra
tırtıllar çoğunlukla iğne yaprakların tamamını yerler ve sadece dip kısımlarını bırakırlar.
Şekil 3.7. Çam keseböceğinin yumurta koçanı üzerinde ve ağ içinde genç larvaları.
Tırtılların toplu yaşamında iki faz vardır. Birincisi yumurtadan çıkış ile ilk soğukların başladığı ve
kışlık keselerini örmeye başladıkları, üçüncü deri değiştirmesine kadar geçen Ekim-Kasım
dönemidir. Bundan sonra ikinci faz başlar. Bu da üçüncü deri değişiminden, pupa olmak için
toprağa inmeye başladıkları zamana kadar geçen dönemdir. Tırtıllar kışlık keselerini genellikle tepe
sürgünlerine yakın dallara veya tepe sürgününün bulunduğu dal çatallarına yapar. İlk 3 deri
93
değişimine kadar devamlı sürgün değiştiren tırtıllar kışlık keseyi ördükten sonra bir daha kese
değiştirmez ve onu barınak olarak sonuna kadar kullanır.
Kural olarak, tırtıllar yer değiştirirken ağaçta daima aşağıdan yukarıya doğru çıkar, yani bir sonraki
yuvayı bir öncekinden daha yukarıda kurarlar. İğne yaprakları daha kalın olan Karaçamlarda yuva
değiştirme kızılçamlardakinden daha az görülür. Ayrıca havanın ani olarak soğuması yuva sayısını
azaltır ve tırtılların hemen büyük kışlık yuvalar meydana getirmesine neden olur. Keseler, genellikle
dalların uç kısımlarına ve çatal yerlerine yapılır.
Şekil 3.10. Çam keseböceğinin kışlık yuvaları.
Yuvada toplu olarak yaşayan tırtıllar, gündüzü yuvada dinlenerek geçirirler. Akşam karanlık basınca
yuvadan çıkarak iğne yapraklarla beslenen tırtıllar, şafak vakti yuvaya dönerler. Hava sıcaklığı +6
°C’nin altına düştüğünde, tırtıllar geceyi de yuvalarında geçirirler. Ancak Akdeniz iklim koşullarında
sıcaklık ender olarak +6 °C’nin altına düşer. Bu nedenle tırtıllar genellikle geceleri yuvadan çıkar ve
iğne yapraklarla beslenirler. Yuvalar, tırtıllara barınak olmanın yanında gündüzün güneş ışınlarının
bir kısmının yansımasını ve soğuk havalarda da sıcaklığın korunmasını sağlar. Keselerin içindeki
sıcaklığın dış ortamın sıcaklığından 1-2 °C kadar fazla olduğu bulunmuştur.
Temelde Akdeniz Bölgesinde yayılmış olsa da, çam kese böceği, Thaumetopoea pityocampa
(Lepidoptera: Thaumetopoea)’nin tırtılları, 250C’yi geçen çok yüksek aylık ortalama sıcaklıklara
katlanamaz (Demolin, 1969). İzole edilmiş larvalar için, en üst öldürücü sıcaklık +320C, en düşük
öldürücü sıcaklık -60C’dir ve +10 0C’de 200 bireylik tırtıl kolonileri, solar bir ısıtıcı olarak ödev gören
kışlık yuvalarda bir araya toplanır. Solar ışınım, yalıtımın her bir saati için günlük en yüksek sıcaklığı
1.50C artırarak yuva ortamını etkiler. Sıcaklık, +10 ile +20 0C arasında olduğunda, tırtıllar,
keselerden ayrılır ve ancak sıcaklığı 200C‘den
fazla olan bir yer bulduklarında dururlar. Mevsim
süresince düşük sıcaklıklar larval gelişmeyi yavaşlatır ve tırtıllar, kelebek çıkışının iki veya üç yıla
yayılmasına öncülük eden zorunlu diyapoza girer.
94
Şekil 3.9. Çam keseböceğinin beslenme yerine giden ve dönen tırtılları.
Bir kese içinde bulunan tırtıl sayısı 146-313 (ortalama 208) adet olarak tespit edilmiştir. Bu miktar,
bir yumurta koçanındaki yumurta sayısından yaklaşık %30 daha azdır. Bu azalma parazitoidler,
predatörler ve iklim koşullarının etkisiyle meydana gelmektedir. Yapılan tespitlerde büyük bir kese
içindeki tırtıl sayısının bazen binden fazla olduğu da görülmüştür. Bu durum, birçok tırtıl grubunun
bulunduğu ağaçlarda, akşamları farklı yuvalardan çıkarak beslenecekleri yerlere giden tırtıl
gruplarının iplikçiklerle işaretledikleri yuvaya dönüş yollarının birbiriyle kesiştiği ya da temas ettiği
noktalarda sabahleyin yuvaya dönen bir grubun kendi yolundan ayrılıp diğer bir yuvaya ulaşması
sonucu meydana gelmektedir.
Bu tür bir kesedeki tırtıl sayısı birkaç katına çıkabilir ve yer darlığı
çeken tırtıllar keseyi büyütebilir.
Şekil 3.12. Çam keseböceğinin olgun tırtıllarının beslenmesi.
Keselerin üst tarafı yağmur ve kar sularını üzerinde tutmayacak şekilde yapılmıştır. İçerisi birçok
bölmelere ayrılmış olan keslerin alt tarafında dışkıların düşmesi için bir delik mevcuttur. Dışarı
dökülmeyen dışkılar kesenin içinde kalır.
Çam keseböceğinin tırtıllarına dokunulduğunda insan ve hayvan derilerinin hassas kısımlarında
kaşıntı ve tahrişlere neden olur. Bu durum tırtıllarda zehirli kıllarının bulunmasından ileri gelir. Bu
kılların zehir etkisi, küçük, çoğunlukla 1 mm’yi geçmeyen ve kolaylıkla kırılan yan dikenlerle
donatılmış kılcıklardan meydana gelir. Bunlara ayna kılları ya da zehir kılları denir. Zehir kılları
özellikle üçüncü larva evresinden sonra gelişir ve tahrişe neden olur. Büyük bir tırtılda
bulunan ayna kıllarının sayısı ortalama 630.000 adettir.
95
Pupa evresi: Olgun tırtıllar Nisan sonu ya da Mayıs başında toprağa girer ve ördükleri bir koza
içinde pupa olurlar. Tırtılların toprağa girdiği yerler etrafa oranla bir süre daha kabarık görünür.
Toprağa girme yeri ağaçtan çeşitli uzaklıklarda olabilmektedir. Tırtılların toprağa girme derinliği,
toprağın fiziksel özelliklerine bağlı olarak 2-30 cm arasında değişir. Toprakta geçen pupa evresi
yaklaşık 3-4 ay sürer.
Ergin evresi: Çam keseböceği genellikle Temmuz sonunda erginleşir. Uçma zamanı yörelere göre
farklılıklar gösterir. Örneğin, Marmara Bölgesinde Temmuz sonu, Antalya, Mersin ve Manavgat
yörelerinde Eylül ve Ekim aylarındadır.
Çam keseböceği generasyonunu normalde bir yılda tamamlamaktadır. Ancak toprakta geçen pupa
evresi 1-3 yıl arasında değişmektedir. Aynı yıl pupa olan bireylerden bir kısmı o yıl erginleşip
uçarken, geri kalanlar 1-3 yıl daha toprakta diyapozda kalarak ikinci, üçüncü veya dördüncü yılda
erginleşip uçar.
Şekil 3.15. Toprağa inmekte olan ve toprakta pupa yerine giden tırtıllar.
Çam Keseböceğine Karşı Biyolojik Mücadelede
Calosoma sycophanta L. (Coleoptera: Carabidae)
Kitle Üretimi ve Araziye Salımı
Lepidoptera tırtıllarının bir avcısı olarak, Calosoma sycophanta L.’nın önemi yıllardır
bilinmektedir. Lymantria dispar (L.) ve Euproctis chrysorrhoea (L.)’nin 1900’lerin başında
New
England’daki
kapsamlı
salgınları
sırasında
C.
sycophanta L.’nın
bu
alana
96
yerleştirilmesi için kararlı gayretler gösterilmiştir. Öncelikle Avrupa’dan sağlanan 2364
avcı böcek, 1905 ve 1910 yılları arasında salıverilmiş ve yerleştirme başarıyla
sonuçlanmıştır (Burgess 1911). Yerleşmesinden sonra, bu böceğin yıllık yayılışı ile ilgili
ayrıntılı çalışmalar yapılmıştır (Burgess and Collins 1915). C. sycophanta genç larvalarının
hareketli bir kağıt yüzey üzerinde aldığı yolun çizilmesiyle, besin veya uygun nem
koşulları olmadan bu larvaların 1.7 mil kadar yol alabildikleri belirlenmiştir (Burgess
1911). Mevcut kaynaklardan C. sycophanta erginlerinin genellikle çok çevik ve atik
olduğu (Burgess 1911; Burgess and Collins 1915, 1917), bu türün yayılışının larva
erginlerinin
toprak
yüzündeki
hareketlerinin
birleşimi
oluğu
anlaşılmaktadır.
C.
sycophanta erginlerinin kuvvetli ve çevik uçucular da olduğu söylenmektedir.
Kışlıklarından çıkan C. sycophanta erginleri yumurta bırakmaları için bol miktarda tırtılla yaklaşık
1-1.5 hafta beslenmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Erginler, Şubat ayının son günleri ile Mart ayının
ilk günlerinde kışladıkları topraktan çıkarak ağaçlar üzerindeki çam keseböceği larvaları ile
beslenmeye başlarlar.
Kışı toprak içerisinde geçiren C. sycophanta erginleri, Kahramanmaraş Bölgesinde arazide çam
keseböceğinin 4. ve 5. larva dönemlerinde topraktan çıkmakta ve Mart ve Nisan aylarında 30-40
gün civarında aktif durumda kalmaktadırlar. Besin verilmeyen Calosoma erginleri yaklaşık 2 ay
açlığa dayanabilmektedirler. Bu predatör böcek türü, çam keseböceğinin biyolojisine uyum
sağlamakta ve populasyonun azalmasında etkili olmaktadır. Arazide çam keseböceğini baskı altına
alması açısından değerlendirildiğinde, Calosoma sycophanta’nın olmadığı alanlardaki her bir
kesedeki çam keseböceği larva sayısı ortalama 121 (69-173), Calosoma sycophanta nın bulunduğu
alanlardaki her bir kesede ise ortalama 32 (21-43) adet yani daha az çam keseböceği larvası
bulunmaktadır. Keseler içinde bulunan Calosoma sycophanta ergini sayı olarak genellikle 1, bazen
2–3 zaman zaman da çok miktarda da bulunabilmektedir.
97
Kışlıklarından çıkan C. sycophanta erginleri yumurta bırakmaları için bol miktarda tırtılla yaklaşık
1-1.5 hafta beslenmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Bu süre esnasında iyi beslenen ve çiftleşen dişi
erginler nemli toprağa yumurtalarını bırakmaktadırlar. Laboratuara getirilen C. sycophanta’ların
yaklaşık %50’sinin erkek, %50’sinin dişi olduğu tespit edilmiştir. Buna bağlı olarak bu türün
cinsiyet oranı 0.5 olarak tespit edilmiştir. Calosoma erginleri ölmüş çam keseböceği larvalarını
yememekte, canlı larvalarla beslenmektedirler. Erginler, henüz kitinleşmemiş çam keseböceği
pupalarının zar kısmını parçalayarak beslenmektedirler. C. sycophanta erginleri ortalama günde 10
adet çam keseböceği larvasını parçalamakta, bunlardan 7 tanesini de yemektedirler. Calosoma
larvaları da ortalama iki günde bir adet çam keseböceği larvası yemekte, birkaç adedini de
parçalamakta, ayrıca Calosoma larvalarının da çam keseböceğinin yeni oluşmuş pupaları ile
beslenmektedirler. Calosoma erginlerinin günlük ortalama 7 adet çam keseböceği larvasını yediği
ve yılda 30-40 gün aktif olduğu dikkate alındığında, bir ergin yıllık ortalama 210-280, 3-4 yıllık
ömrü boyunca ise 840-1120 civarında çam keseböceği larvası ile beslenmektedir.
Şekil xx. Calosoma sycophanta L.’nın erkek ve dişi ergini.
Predatör tür Calosoma sycophanta’nın araziye bırakılması konusunda ülkemizde populasyonunun
en fazla gözlendiği kızılçam ormanları dikkate alındığında, Hektarda ortalama 1200 ağacın olduğu,
her bir ağaçta ortalama 1 er adet kese, her bir kesede ortalama 100 adet larva olduğu
98
hesaplandığında, hektara ortalama 571-428 adet ergin bireyin bırakılması gerekmektedir.
Calosoma erginlerinin çam keseböceği pupaları ile beslenmeleri ve Calosoma larvalarının hem çam
keseböceği larvaları ve pupaları ile beslenmeleri de dikkate alındığında hektardaki Calosoma birey
sayısı daha da azalacaktır. Bir çalışma kapsamında elde edilen bilgiler ışığında kitle üretimi ve
araziye salımı ile ilgili öneriler dikkate alınmalıdır. Erginler kışlaklarından çıktıktan sonra iyi bir
şekilde beslenilmeli ya da araziden beslenmiş erginler getirilmeli, aksi halde erginler yumurta
diyapozuna girmektedirler.
Diyapoza giren erginler daha sonra beslenseler dahi diyapozdan kurtulamamaktadırlar. Bu durum
göz önüne alındığında laboratuara getirilen erginlerin ilk günlerde yeterince beslenmeleri
gerekmektedir.
● Yumurta ve larvalar için toprak nemi yeterli olmalı, hemen her gün yumurta saklama kapları ve
larva besleme kapları kontrol edilerek kaplardaki küflenme ve nem azlığı giderilmelidir. Toprak
tanelerinin birbirinden rahatça ayrılabileceği düzeydeki nem en uygun nem miktarıdır. Kuru
toprakta yumurtalar kristalleşmekte, çok nemli toprakta ise toprağa yapışarak küflenmektedirler.
Besleme kaplarındaki erginlerin yumurta bıraktığı en uygun nemli toprak derinliği 2.5-3 cm
olmalıdır.
99
Larvalar kannibalistik olduklarından birinci larva döneminden itibaren besleme kaplarına tek tek
yerleştirilmelidir. Yeni çıkan larvaların en kısa zamanda çam keseböceği veya sedir keseböceği
larvaları ile beslenmeleri gelişimlerinde önemli rol oynamaktadır. Besin olarak verilen un güvesi
larvalarının boyutları küçük olduğundan kaplardan rahatlıkla dışarılara gitmektedirler.
Laboratuvarda elde edilen larvaların pupa olmaları için yine aynı nem koşullarına ihtiyaç
bulunmaktadır.
Arazide ise pupa olmaları için son dönem larvalar yaklaşık 30-50 cm derinliğinde nemli toprağa
gömülmeleri uygun olmaktadır. Laboratuvarda çalışma esnasında alerji etkisinden en az
etkilenmek amacıyla yumurta toplama, larva kontrolleri mümkünse laboratuvar dışında bir masada
yapılmalıdır. Alerjik durumlarda kullanılmak üzere tuz solusyonu hazır bulundurulmalıdır.
Elde edilen erginleri bir sonraki yıla saklanması açısından laboratuvarda saklama çok verimli
olmamakta,
erginlerin
renkleri
matlaşmakta
özellikle
250C’nin
üzerinde
toplu
ölümler
gözlenmektedir. Arazide saklamada ise 30-50 cm derinliğe gömülmektedirler. Bu durumda
erginlerin renkleri hem daha parlak hem de ergin ölümleri gözlenmemektedir. En uygun saklama
şekli olan toprakta saklama uygulanmadır.
Yetiştirme kaplarında C. Sycophanta’nın ayrı ayrı beslen larvaları
Üretilen erginler anında zararın yoğun olduğu alanlara bırakılmalı, ya da pupa aşamasında
(beslenmenin son bulduğu larva döneminde) zararın gözlendiği alanlarda toprağa gömülme şekli
uygulanmalıdır. En verimli olan pupa salımı yöntemi kullanılması daha uygun görülmektedir.
Download