Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Yaban Hayatı Ekolojisi ve Yönetimi Bölümü BİYOLOJİK MÜCADELE Ders Notu Prof.Dr.Mahmut EROĞLU Trabzon 2015 2 Biyolojik Mücadeledenin Etken Grupları MONERALAR, 1 PROTİSTLER VE VİRÜSLER MONERA ALEMİ Moneranlar, Monera alemi ve protistler, Protista alemi, kesin olarak ne hayvan ne de bitki olarak sınıflandırılabilecek organizmalar içerir. Virüsler daha da problemli bir gruptur. Biyologlar canı organizmalar sayılıp sayılmayacaklarına bile henüz karar verebilmiş değillerdir. Virüslerin, canlı organizmaların gelişimi yönünden ilişkilerinin ne olduğu da açık değildir. Virüslerin canlı hücrelerden önce yoksa sonra mi ortaya çıktıkları belirsiz bir sorudur. O nedenle virüsler, canlıların sınıflandırma sistemlerinin dışında bir grup olarak incelenmektedirler. 1-1 Prokaryotik Hücreler Monera alemi sadece iki organizma çeşidi-mavi-yeşil algler (bakteriler) ve bakterileri içerir. Moneran hücrelerin temel özelliği ve diğer bütün organizmaların hücrelerinden onları ayıran şey, zarla çevrili, ayrı bir çekirdeklerinin olmamasıdır. Bu tür çekirdekleri olmayan hücrelere prokaryotik denir. Bu nedenle moneranlara prokaryotlar denir. Zarla çevrili çekirdekler içeren hücrelere ökaryotik denir. Moneran hücreler, ökaryotik hücrelerde çoğunlukla bulunan zarla çevrili diğer organellerden de yoksundurlar. Mitokondriyumları, endoplazmik retikulumları, Golgi yapıları, lizozomları ya da kloroplastları da yoktur. Ribozomlar içerirler, ancak bunlar ökaryotik hücrelerin ribozomlarından küçüktürler. Ayrı bir çekirdekleri olmamakla, prokaryotik hücreler DNA içerirler. DNA çoğunlukla sitoplazmanın bir bölgesinde yoğunlaşır ve ökaryotların DNA’sı ile ilişkili, histonlar denilen proteinlerle karmaşıklaşmamıştır. Ökaryotik hücrelerin organellerinin içinde ya da üzerinde meydana gelen enzim kontrollü bilinen tepkimelerden bazıları prokaryotların hücre zarlarının iç yüzeyinde meydana gelir. Çoğunlukla, hücre zarı sitoplazmanın içine kıvrılır. Mavi-yeşil alglerde ve fotosentetik bakterilerde, hücre zarı kıvrımları sitoplazmayı doldurabilir. Bu kıvrımlar fotosentetik pigmentleri taşırlar. Prokaryotlar ve ökaryotlar diğer yönlerden farklıdırlar. Prokaryotların hücre duvarları 3 vardır, fakat bu duvarlar bitki hücre çeperleri ile aynı kimyasal bileşime sahip değildir. Prokaryotların kamçıları, ökaryotik hücrelerin kamçılarında bulunan 9+2 mikrotübül düzenlemesi içermezler. Bunun yerine, bir ipin iplikçiklerine benzer, birbirlerinin etrafına bükülmüş protein bağcıklardan ibarettirler. 1-2 Bakteriler Bakteriler, Schizomycetes şubesi, mavi-yeşil algler gibi, prokaryotturlar, hücreleri bir zarla çevrili ayrı bir çekirdek içermez ve mitokondriyum, Golgi yapıları, endoplazmik retikulum ya da lizozomları yoktur. Ribozomlar içerirler. Kalıtsal materyal, DNA, dairesel bir molekül şeklinde, sitoplazmada bulunur. Bakteriler hemen her yerde, tatlı ve tuzlu sularda, toprakta, havada ve hayvan ve bitkilerin içinde ve üzerlerinde bulunur. Mavi-yeşil alg hücreleri gibi, bakteri hücreleri, bireysel bitki ve hayvan hücrelertinden çok küçüktürler. Gerçekten, bilinen en küçük canlı hücreler içinde yer alırlar. Yaklaşık 2000 farklı bakteri çeşidi tanımlanmıştır. Bakteri çeşitleri. Bakteriler şekillerine göre üç büyük gruba ayrılırlar (Şekil 1-1). Küresel bir bakteriye coccus, çubuk şeklinde bir bakteriye bacillus, sarmal ya da kangal şeklindeki bir bakteriye spirillum denir. Bazı türlerde, hüre bölünmesinden sonra kardeş hücreler ayrılmadığında, bakteri zincir ya da kümeleri oluşur. Cocci bağımsız hücreler (nionococci), çiftler (diplococci), zincirler (streptococci) ve üzüm salkımları şeklinde (staphylococci) bulunur. Bacilli de bağımsız hücreler, çiftler (diplobacilli) ve zincirler (streptobacilli) şeklinde bulunur. Spirilla sadece bağımsız hücreler olarak bulunur. Bakterilerin yapısı. Bakteri hücreleri, bitki hücreleri gibi, bir hücre duvarı ile çevrilidir (Şekil 1-1). Bununla birlikte, bakteri hücre çeperleri aminoasitlere bağlı polisakkarit zincirlerden yapılmışken, bitki hücre çeperleri selülozdan ve aminoasitlere bağlı olmayan diğer polisakkaritlerden yapılmıştır. (Antibiyotik ilaç penisilin hücre bölünmesi sırasında hücre çeperlerinin oluşumunu engelleyerek bakterileri öldürür). Pek çok bakteri, hücre çeperinin dış çevresine incecik bir kapsül salgılar. Bu kapsül hücre için ek koruma sağlar. Hayvanlarda hastalık oluşturan bakterilerin çoğu bir kapsülle çevrilidir. Bu kapsül saldıran bakteriyi kırmızı kan hücreleri ve antikorların yok etmesinden korur. Kapsül ve hücre çeperi içinde hücre zarı vardır. Aerobik bakterilerde, hücresel solunum tepkimeleri hücre zarının parmak şeklindeki sarmallarında meydana gelir. Ribozomlar sitoplazma içinde dağılmışlardır ve DNA çoğunlukla hücrenin merkezinde bulunur. Pek çok bacilli ve spirillanın sudaki hareket için kullanılan kamçıları vardır. Kamçıdan yoksun birkaç bakteri çeşidi bir yüzey üzerinde kayarak hareket eder. Ancak, bu kayma hareketinin mekanizması bilinmemektedir. Bakterilerin canlılık işlevleri. Bakterilerin çoğu aerobiktir, hücresel solunumu yürütmek için serbest oksijene gereksinimleri vardır. Seçimli anaeroblar denilen bazı bakteriler serbest oksijenin varlığında da yokluğunda da yaşayabilirler. Oksijenin 4 varlığında aerobik solunumla ya da oksijenin yokluğunda fermantasyonla enerji sağlarlar. Diğer yandan diğer bakteriler oksijenin varlığında yaşayamazlar. Bunlara zorunlu anaeroblar denir. Bu bakteriler sadece fermantasyondan enerji sağlarlar. Bu grubun bir üyesi, Clostridium botulinum, besin zehirlenmesinin en tehlikeli çeşidi, botulisme neden olur. C. botulinum uygun olarak sterilize edilmemiş konserve besinlerde gelişir. Botulisme bu bakteriler tarafından üretilen toksinler neden olur. Fermantasyon sırasında, farklı bakteri grupları çok büyük çeşitte organik bileşikler üretirler. Etil alkol ve laktik asitten başka, bakteriyal fermantasyon asetik asit, aseton, butil alkol, glikol, bütirik asit, propiyonik asit ve doğal gazın temel bileşeni metan üretebilir. Bakterilerin çoğu heterotrofiktir, çevrelerinden mutlaka hazır besin almak zorundadırlar. Heterotrofik bakteriler ya çürükçül ya da parazittirler. Çürükçüller ölü bitki ve hayvan kalıntılarından beslenirler ve genellikle hastalığa neden olmazlar. Sindirim enzimlerini organik maddeler salıverirler. Bu enzimler büyük besin moleküllerini, bakteri hücreleri tarafından absorbe edilen daha küçük moleküllere yıkarlar. Parazitler canlı organizmalarda yaşar ve hastalıklara neden olabilirler. Birkaç bakteri çeşidi kendibeslektir, gereksinim duydukları organik maddeleri inorganik maddelerden sentez kemosentetiktirler. edebilirler. Fotosentetik Kendibeslek bakteriler, bakteriler bitki ya fotosentetik klorofillerinden farklı ya da klorofiller (bacteriyoklorofiller denilen) içerirler. Bakteriyal fotosentezde, bileşiklerden su yerine oksijen sağlanır. Bu yüzden, bakteriyal fotosentezde oksijen açığa çıkmaz. Fotosentetik bakterinin bir çeşidinde saf kükürt açığa çıkararak hidrojen sülfid yıkılır. Kemosentetik bakteriler, inorganik maddelerin oksidasyonundan, demir ya da kükürt, nitritler ve amonyak gibi bileşiklerden enerji sağlarlar. Organik bileşiklerin sentezinde kullanılan enerji karbondioksittendir. Azot döngüsünde nitrifikasyon bakterileri amonyak ya da nitritleri, bitkiler tarafından azot kaynağı olarak kullanılabilen nitratlara oksidize ederler. Bakteriler çoğunlukla eşeysiz olarak ikiye bölünmeyle çoğalırlar. Kalıtsal materyal kopyalanır ve ata hücre iki eşit kardeş hücreye ayrılır. Uygun besin, sıcaklık ve alan koşulları altında, bakteriler her 20 dakikada bir bölünebilirler. Bu hızda, bir bakteri hücresi 24 saat içinde teorik olarak yaklaşık 2 milyon kilogram ağırlıkta bir kütle üretebilir. Ancak , böyle bir gelişme asla meydana gelmez. Bunu yerine, besin tedariki tüketildiği ve atık ürünler biriktiğinden çoğalma hızı çoğunlukla yavaştır. Gelişme eğrisi dört faza bölünebilir. Yavaş ilerleme fazında, bakteriler çevrelerine uyum gösterir ve yavaş gelişirler. Üssel fazda, bakteriler çok hızlı bölünürler. Durağan fazda, çoğalma oranı ölüm oranına eşittir. Ölme fazında, bakteriler çoğalmalarından daha çabuk ölürler. Bakteriler çoğunlukla eşeysiz üremekle, kromozom ya da kromozomal kısımların aktarımını kapsayan eşeyli üreme ara sıra meydana gelir. Kromozom aktarımının üç mekanizması konjukasyon, transformasyon ve transdüksiyondur. 5 Bakteriler ve hastalıklar. Bakterilerin hastalıklara neden olduğu düşüncesi-hastalık başlangıç kuramı-Fransız bilim adamı Louis Pasteur tarafından 1880’lerin ortasında geliştirilmiştir. Bakteriler birkaç yönden hastalıklara neden olabilirler. (1) Bakteriler, vücudun normal işlevlerini engelleyebilecek kadar çok büyük sayılarda olabilirler. (2) Bazı hastalıklarda, bakteriler vücut hücreleri ve dokularını yok eder. (3) Bazı bakteriler, vücudun normal işlevlerini engelleyen toksinler ya da zehirler üretirler. Tüberküloz ve karakabarcık (şarbon)’un nedenlerini araştıran bir Alman hekim, Robert Koch, özel bir organizmanın özel bir hastalığın nedeni olup olmadığını belirlemek için bir kurallar dizisi geliştirdi. Bu kurallar: 1. Şüpheli hastalık mikroorganizması hastalıklı hayvanlarda her zaman bulunmalı ve sağlıklı hayvanlarda bulunmamalıdır. 2. Bu mikroorganizma hastalıklı hayvanlardan mutlaka izole edilmeli ve saf kültürde gelişebilmelidir (bir kültür sadece bir çeşit mikroorganizma içermelidir). 3. Kültür mikroorganizmaları sağlıklı, duyarlı hayvanlara enjekte edildiklerinde mutlaka hastalık geliştirmelidir. 4. Bu mikroorganizma deneysel olarak bulaştırılmış hayvandan izole edilebilmeli, saf kültürde yeniden gelişebilmeli ve ikinci adımda izole edilen orijinal organizmanın aynısı olmalıdır. Bu kurallar günümüzde hala kullanılmaktadır. Bakteriler ve çürüme. Her doğal organik ürün için, onu bir besin ve enerji kaynağı olarak kullanabilen bazı bakteri ya da mantar çeşidi vardır. Böylece bakteri ve mantarlar çürüme denilen bir işlemle organik maddelerin yıkımına neden olurlar. Çürüme, doğada materyallerin geri dönüşümü için gerekli olmakla, insan amaçları için çoğunlukla arzu edilmez. Bakteriyal eylemlerle besinlerin çürümesi, çürüme ya da bozulmaya neden olur ve yemek için elverişsiz ya da zararlı olurlar. Gelişme ve üremeyi sağlamak için, bakteriler besine, uygun sıcaklığa, neme ve aerobikse oksijene gereksinim duyarlar. Bakteriler bu koşullardan herhangi birinin yokluğunda gelişemezler. Bu bilgi insan besinlerinin bakterilerin bozmasından korumada kullanılmaktadır. Bakterilerin yararlı etkinlikleri. Çoğu bakteriler zararsızdır ve gerçekte, yaşamın devamı için gereklidir. Çürükçül bakteriler ölü hayvan ve bitkilerin dokularını parçalar ve oksijen, karbon, azot, fosfor ve kükürdü havaya, toprağa ve suya geri döndürürler. Bu elemanlar daha sonra diğer canlılar tarafından kullanılabilir. Bakteriler peynirler, tuz bastılar ve turşular gibi belirli besinlerin hazırlanmasında çok önemlidirler. Bakteriler ayrıca endüstri ve tarımda kullanılmaktadır. Bakterilerin bir grubu, aktinomisetler, streptomisin içeren pek çok yararlı antibiyotiklerin üretiminden sorumludurlar. 6 PROTİSTA ALEMİ Protista aleminin üyeleri hepsi ya birhücreliler ya da çok basit çok hücrelilerdir. Protistler ökaryottur, hücreleri ayrı, zarla çevrili bir çekirdek ve pek çok farklı sitoplazmik organel çeşitleri içerir. Bu alemin kapsadığı organizmalar aşırı derecede değişiktir. Fototrofik ve heterotrofik formların her ikisi de vardır. Fototrofik protistler algleri kapsarlar, genel bir ifade ile kara bitkileri dışında bütün oksijen geliştiren fotosentetik organizmaları içerirler. Bu çeşit protistler üç şubede yer alırlar. Heterotrofik protistler protozoa denilen hareketli, hayvan benzeri formlar, hareketsiz formlar ve mantar benzeri formlar içerirler. Heterotrofik protistler altı şubede toplanırlar. Bazı protistlerde, üreme eşeysizdir ve diğerlerinde eşeylidir. 1-3 Protozoa Protozoa hayvan benzeri mikroskobik organizmalardır. Çoğu bir hücrelidir, ancak birkaç basit koloniyal formları vardır. protozoa tatlı ve tuzlu suda, toprakta ve diğer organizmaların vücutlarında bulunurlar. Çoğu hareketlidir, yalancı ayaklar, kamçılar veya sillerle hareket ederler. Bütün protozoa, besinlerini mutlaka çevreden alması gereken heterotrofiktirler. Hareket yöntemleri esasına göre protozoa dört şubeye ayrılırlar: sarcodina, Ciliata, Mastigophora ve Sporozoa. 1-4 Sarcodina Şubesi- Ameboid Protozoanlar Sarcodineler, Sarcodina şubesi, hareket eden ve “taklit ayaklar” ya da yalancıayaklarla av yakalayan protozoanlardır. Bu grubun üyeleri hem tatlı hem de tuzlu suda bulunurlar. Birazı hastalık nedeni parazitlerdir. Sarconidelerin en iyi bilineni sürekli şekil değiştiren bir hücreli organizmalar amiplerdir. Amibik dizanteri parazitik bir amip çeşidinin neden olduğu bir hastalıktır. Bu tür tropikal çeperinden alanlarda beslenmesi yaygındır. kanamalı İnsan ülsere kalın neden bağırsağında olur. Bu yaşar hastalık bu ve bağırsak amiplerden bazıları sindirim atıklarıyla vücuttan dışarı atılan kistler oluşturduğunda yayılır. Bir kişi bulaştırılmış suyu içerek veya besini yiyerek enfekte olur. Amibik dizanteri ilaçlarla tedavi edilebilir. Lağım sularının uygun şekilde uzaklaştırılması ile ancak yok edilebilmektedir. Sadece bir hücre zarı ile çevrili olan amiplerin aksine, bazı sarcodineler kabuklarla çevrilidir. Kalsiyum içerikli kabukları olan foraminiferanlar ve silikon içerikli kabukları olan radiolarianlar bunlardandır. Her ikisi de okyanuslarda boldur. Bu organizmalar öldüğünde, kabukları okyanus tabanındaki çamur içine gömülür. Bazı yerlerde, foraminiferan kabuklarının şaşırtıcı miktardaki birikimi çok büyük tebeşir tortularını oluşturmuştur. İngiltere sahillerinde beyaz Dover uçurumları bu yolla oluşmuştur. Radiolariyan kabukları 7 okyanusların bazı kısımlarında tabandaki cıvık çamurların çoğunu yaparlar ve bazı silikon içeren kayaların da önemli bir parçasıdırlar. 1-5 Mastigophora Şubesi-Zooflagellatlar Zoooflagellatlar, Mastigophora şubesi, protozoanların en basitleri olduğu düşünülür. Bazı zooflagellatlar serbest yaşasa da, çoğu hayvan ve bitki gövdelerinde yaşar. Bu grubun üyeleri uzun, kırbaç şeklindeki kamçılarını çırparak hareket ederler. Bazılarının sadece bir kamçısı varken, diğerleri pek çoğuna sahiptir. Kamçıları tipik 9+2 mikrotübül düzenlemesine sahiptir. Zooflagellatlar eşeysiz ve eşeyli ürerler. Afrika uyku hastalığına neden olan Tryponosoma gambiensa zooflagellatlardandır. Bu parazit toksinler salarak, kanda çoğalır. Hastalığın belirtileri güçsüzlük, uykululuk ve ateş içerir. Tedavi edilmezse, hasta sonunda ölür. Bu protozoan Afrika yabani memelilerinin kanında yaşar, ancak onlarda zararlı olmaz. Tsetse sineğinin ısırmasıyla insanlara ve evcil hayvanlara yayılır. Diğer zooflagellata termitlerin sindirim sisteminde yaşayan Trichonympha ‘dır. termitler odunu yıkacak gerekli enzime sahip değildirler, ancak Trichonympha sahiptir. Böylece, bu zooflagellata termitin yediği odunu yıkar ve her iki organizma bu besinleri absorbe eder ve kullanır. 1-6 Sporlular Şubesi, Sporozoanlar Sporozoa şubesinin üyeleri kendi kendine yer değiştiremezler. Tamamı asalak protozoanlardır. Besinlerini konukçularının vücudundan sağlarlar. Bu şubenin tüm üyeleri karmaşık hayat döngülerinin eşeysiz evresi sırasında sporlar meydana getirirler. En iyi tanınan sporlular, insanlarda sıtmaya neden olan Plasmodium cinsinin üyeleridir (Şekil 12). Bu parazit, dişi Anopheles spp. sivrisineğin ısırması ile insanlara aktarılır. Enfekte olmuş bir sivrisinek kan emmek için insan derisini deldiğinde, Plasmodium hücreleri kılcal damarlardan insanın kan dolaşımına geçirilir. Bu hücreler, sporlar oluşturarak insan dokularında çoğalır. Bu sporlar sonunda kırmızı kan hücrelerine saldırır ve daha fazla çoğalırlar. Plasmodium vivax her 48 ve P. malaria her 72 saatte bir kırmızı kan hücrelerinden dışarı dökülür ve yenilerine saldırırlar. Kırmızı kan hücrelerinin parçalanması ve hücre artıklarının kanın içine bırakılması hummalı ateşe ve sıtma nöbetine (titremeye) neden olur. Bir süre sonra, bazı sporlar gametositlere dönüşür. Enfeksiyonlu bir kişi bir sivrisinek tarafından sokulduğunda, gametositler kanla sivrisineğe geçer. Eğer bu bir dişi Anopheles spp. sivrisinekse, gametositler sivrisineğin midesinde gametlere gelişir. Makro ve mikrogametler arasında döllenme meydana gelir ve bir zigot oluşur. Zigot binlerce bulaştırıcı hücre oluşturacak şekilde bölünür. Bu hücreler, yeni kurbanı bulaştırmak için bulundukları tükürük bezlerini de içeren çeşitli sivrisinek dokularına göç ederler. Sıtma 8 quanine ve chloroquine gibi ilaçlarla tedavi edilebilir, fakat sıtmadan korunmanın en etkili yolu Anopheles spp. sivrisineği yok etmektir. male gamete (erkek gamet) fertilization (döllenme) zygote midgut wall (ortabağırsak çeperi) female gamete (dişi gamet) salivary gland (tükrük bezi) infected mosquito female Anopheles mosquito human skin (insan derisi) plasmodium cells plasmodium cells released (serbest kalan plasmodyum hücreleri) capillary (kılcal damar) mitotic division (mitotik bölünme) liver cell (karaciğer hücresi) Şekil 1-2. Sıtma Parazitinin Yaşam Döngüsü VİRÜSLER Virüsler benzersizdirler. Canlı organizmaların sınıflandırılmasında diğer herhangi bir gruba uymazlar. Yapıları ve kopyalanma yöntemleri ile ilgili çok şey bilinmekle, bilim adamları hala virüslerin canlı olup olmadıklarına karar verebilmiş değillerdir. Virüsler hücrelerden yapılmış değildirler. Konukçu bir hücre içinde olmadıkları sürece üreyemez ya da kopyalanamazlar. 9 1-7 Viral Yapı ve Çoğalma Virüslerin büyüklüğü 0.01 ile 0.3 mikron arasında değişir. Bir virüs bir çekirdek asidi özden ve onu çevreleyen bir protein kılıftan ibarettir. Şekilde görülen virüs bakterileri enfekte den bir virüstür. Diğer virüslerin farklı şekilleri vardır, ancak yine bir protein kılıf ve bir nükleik asit özden ibarettirler. Bu çekirdek asidi tek bir veya çift bağlı DNA, ya da RNA olabilir. Virüsler herhangi bir içsel yapı veya enzim sistemi içermezler. Bir konak hücre dışında, virüsler tamamen cansız görünürler. Bir hücre belirli bir virüs çeşidi tarafından, ancak bu virüsün protein kılıfı için reseptörleri olduğunda enfekte edilebilir. Bazı virüs enfeksiyon çeşitlerinde, protein kılıf ve nükleik asidi içeren bütün virüs, konak hücreye girer. Diğerlerinde, virüsün protein kılıfı hücrenin dışında kalır ve sadece nükleik asit hücreye girer. Çoğu virüsler, bir konak hücreye girdiğinde, hücrenin biyokimysal mekanizmasını ele geçirir ve hücreyi, başka virüsler üretmesi için kullanır. DNA içeren virüslerde, viral DNA başka viral DNA üretmek için bir kalıp olarak ödev görür. Viral proteinlerin sentezini yönetmek için viral mRNA da üretir. Viral genetik materyal RNA ise, bu RNA başka viral RNA üretimini yönetir ve kendi mRNA’sı olarak rol oynar. Viral mRNA tarafından sentezlenen proteinler arasında konak hücrenin zarını yok eden ya da parçalayan enzimler vardır. Bazı yeni virüslerin konak hücreye katılmasından sonra, hücre zarı ( ve hücre çeperi, varsa) parçalanır veya yok olur ve virüsler serbest kalırlar. Her bir yeni virüs diğer bir hücreyi enfekte edebilir. Bakterileri enfekte eden bir virüse bakteriyofaj denir. Bazı bakteriyofajlar yukarıda açıklanan virüsler gibi davranırlar. Baktyeriyal hücrenin mekanizmasını ele geçirirler, kendi kendine kopyalanırlar ve bakteriyal hücre duvarını ortadan kaldırırlar. Diğer bakteriyal virüsler faklı davranırlar. Viral DNA hücreye girdiğinde, bakteriyal kromozomun bir parçası olur. Hücre bölünmesi sırasında bakteriyal kromozom kopyalandığında, viral DNA da kopyalanır. Bakteriyal hücre bölündüğünde, meydana gelen iki kardeş hücrenin her biri bakteriyal kromozomla birlikte viral DNA’nın da bir kopyasını içerir. Bu viral DNA pek çok generasyonda zararsız kalabilir, ancak sonunda hücre zarını ortadan kaldıran ve hücreyi yok eden yeni virüsler üreterek kopyalanır. 1-8 Virüsler ve Hastalıklar Soğuk algınlığı, çocuk felci, suçiçeği, kızamık ve gribi içeren pek çok insan hastalıkları virüsler tarafından meydana getirilir. İnsan vücudu birkaç yolla kendini virüslere karşı koruyabilir. Bağışıklık sistemi, kandaki lenfositler virüsleri yok eden antikorlar ürettiğinde bir virüse karşılık verir. Bazı lenfositler virüs bulaşmış hücrelerle çatışırlar ve onları yok ederler. Bu şekilde hiçbir yeni virüs sağlıklı hücrelere aktarılamaz. Vücut bir virüsle enfekte olduğunda ayrıca interferon denilen bir madde de üretebilir. İnterferon bütün virüs çeşitlerine karşı koruma sağlar. İnterferon üzerine şu anda yürütülen bilimsel araştırmaların çoğu kanser ve çoklu skleroz gibi hastalılarda iyileştirici olarak 10 araştırılmasıdır. Doktorlar ayrıca çocuk felci ve kızamık gibi virüslerin neden olduğu belirli hastalıkları önlemek için aşılar kullanmaktadır. Bu aşılar hastalığa neden olmadan hastalığa karşı antikorların üretimini uyarmaktadır. Hastalığa neden olan virüs vücuda girerse, derhal antikorlar tarafından saldırıya uğramakta ve yok edilmektedir. HAYVANLAR 2 ALEMİ OMURGASIZLAR-1 2-1 Hayvanların Temel Karakteristikleri Zoologlar hayvanlar alemini 30 büyük gruba ya da şube’ye (phylum) ayırırlar. Şube (çoğul: phyla) ‘alem’ ile ‘sınıf’ arasındaki kategoridir ve botanikteki bölüm (division) teriminin karşılığıdır. En büyük 9 şube-Porifera, Coelenterata, Platyhelminthes, Nematoda, Annelida, Mollusca, Arthropoda, Echinodermata, Chordata-hayvan türlerinin çoğunluğunu (%98) içerir. Burada bu 9 şube değerlendirilecektir. Bir omurganın bulunup bulunmaması esasına göre, hayvanlar iki gruba ayrılır. Bunlar, omurgası olan, omurgalı hayvanlar ve omurgası olmayan, omurgasız hayvanlardır. Tablo 2-1. En büyük dokuz hayvan şubesi Tanımlanan Şube Türkçe adı Ayırıcı karakteristik Porifera Süngerler Gözenekli dış çeper 5,000 Cnidaria Coelenterates Özelleşmiş yakıcı hücreler 11,000 Platyhelminthes Yassı solucanlar Yassılaşmış vücut 25,000 Nematoda Yuvarlak solucanlar Keratin kütikül 80 000 + Mollusca Yumuşakçalar Kaslı ayak, manto ve radula 93,000 Annelida Halkalı solucanlar Çok sayıda halka bölütler 16,300 Arthropoda Eklembacaklılar Kitin dış iskelet 1,134,000+ Echinodermata Derisidikenliler Kireçleşmiş dikensi uzantılar 7,000 Chordata Sırtipliler İçi boş sırtsal sinir ipi 100,000+ tür sayısı 11 PHYLUM PLATYHELMINTHES—YASSISOLUCANLAR 2-2 Genel Karakteristikleri Yassısolucanlar, Platyhelminthes şubesi, bilateral simetri gösteren basit hayvanlardır. Ek olarak, yassısolucanlar belirli baş ve kuyruk bölgeleri gösteren en basit omurgasızlar grubudur. Vücutları yassılaşmış olduğundan bu hayvanlara yassısolucanlar denir. Yassısolucanların üç büyük grubu vardır, bunlar planaria gibi serbest yaşayan yassısolucanlar; asalak karaciğer solucanları ve asalak şeritleridir. Serbest yaşayan yassısolucanlar çoğunlukla suculdur ve tatlı ve tuzlu suda bulunurlar. 2-3 Yapı ve yaşamsal İşlevleri Yassı solucanda vücut üç ayrı katmandan-ektoderm, mezoderm ve endodermden oluşur. Bu dokular organlara ve organ sistemlerine organize olmuştur. Böylece, yassısolucanlar organ ve organ sistemi düzeyinde organizasyon gösteren en basit hayvanlardır. Planaryalar. Planaryalar, Turbellaria sınıfı, tipik bir yassısolucan örneği olarak ele alınacaktır. Planaryalar dipteki yapraklar, kayalar ve kütüklere tutundukları tatlı su akıntıları ve gölcüklerde bulunur. Bu hayvanlar gri, kahverengi veya siyah renkte ve 5 ile 25 milimetre uzunluktadır. Üç oluşturamazlarsa köşeli da, baş bu bir çift hayvanın göz benekleri kaçındığı ışığa içerir. karşı Bu gözler duyarlıdırlar. görüntü Planarya çevresinde serbest hareket edebilir ve bir akarsuya bırakılan bir karaciğer parçası birkaç dakikada planaryalarla kaplanır. Planaryanın hareketi, vücudunun altı bu hayvanı ileriye doğru süren mikroskobik sillerle kaplı olduğundan bir yüzey üzerinden kayma gibi görünür. Kaslar, şekillerini veya hareket yönlerini değiştirmelerine olanak verir. Planaryalar bir ağız, yutak ve fazlaca dallanmış bağırsaktan ibaret bir sindirim sistemine sahiptir. Kaslı yutak, yiyim içim ağız açıklığına kadar uzanabilen bir borudur. Ağız vücudun alt tarafının orta çizgisinde bulunur. Planaryalar canlı veya ölü küçük hayvanlarla beslenir. Yutak küçük besin kırıntılarını sindirim boşluğuna emebilir. Bağırsak çok fazla dallanmıştır. Sindirimin çoğu, bağırsağı astarlayan hücrelerin besin kofullarında meydana gelir. Sindirilmiş besin vücut hücrelerine difüze olur. Sindirilemeyen materyaller yutak ve ağızdan dışarı atılır. Planaryaların isklet, dolaşım ve solunum sistemi yoktur. Oksijen ve karbondioksit basit olarak bireysel hücrelerin içine ve dışına difüze olur. Ancak, vücut boyunca uzanan bir borucuklar dizisinden ibaret bir boşaltım sistemine sahiptirler. Borucukların yan dalları vücuttan fazla suyu ve sıvı atıkları uzaklaştıran ve kanallara geçiren alev hücreleri 12 denilen hücrelere sahiptir. Bu kanalların içeriği, sırtsal yüzeydeki küçük boşaltım delikçiklerinden solucanın dışına geçer. Sinir sistemi göz beneklerinin altında küçük bir beyin içerir. Beyinden, vücudun her iki yanında uzanan iki sinir sicimi çıkar. Enine bağlantı sinirleri sinir sistemini bir el merdivenine benzedir. Merdiven şeklindeki bu sinir sistemi planaryanın dürtülere eşgüdümsel bir biçimde tepki vermesine olanak verir. Planaryalar çok iyi gelişmiş bir üreme sistemine sahiptir. Hermafroditik olsalar da, kendi kendini dölleme meydana gelmez. Bunun yerine, iki planarya çiftleşir ve sperm değiştirir. Döllenme içseldir ve kısa bir süre sonra, döllenmiş yumurtalar kapsüller içinde dökülürler. Birkaç haftada, bu yumurtalardan ergine gelişen küçücük kurtçuklar çıkar. Planaryalar oldukça küçük bir bölütten bütün bir hayvana yenilenebilirler. Kuyruk ucunu baş ucundan ayırarak bölünmeyle eşeysiz olarak da üreyebilir. Her bir yarım kayıp yapıları yeniler. Karaciğer solucanları. Karaciğer solucanları Trematoda sınıfından asalak yaşayan yassı solucanlardır. Solucanın vücudu bu asalağı konukçusunun enzimlerinden koruyan kalın bir kütikül ile kaplıdır. Karaciğer solucanlarının kendilerini konukçunun dokularına tutturdukları emicileri vardır. Konukçudan sağladıkları besinler zaten yıkılmış olduğundan iyi gelişmiş bir sindirim sistemine gereksinimleri yoktur. Kan solucanı tipik bir asalak yassı solucandır. İnsanlarda, bu asalak schistosomiasis denilen bir hastalığa neden olur. Ergin kan solucanı yaklaşık 1 santimetre boyundadır ve insanın bağırsak damarlarındaki kanda yaşar. Burada, sindirim atıklarıyla vücuttan dışarı geçen binlerce yumurta bırakır. Yumurtalar suya indiklerinde, içlerinden serbest yüzen larvalar çıkar. Ardından eşeysiz olarak üredikleri salyangozların vücuduna girerler. Yeni bireyler salyangozlardan ayrılır ve akarsuları, çeltik tarlalarını ve sulama hendeklerine bulaşırlar. İnsanların üzerlerine teması ile, bu sülükler deriyi deler ve üreme döngülerini yeniden başlatırlar. Kan solucanı kan kaybına, ishale ve fazla ağrıya neden olurlar. Şeritler. Şeritler Cestoda sınıfından asalak yaşayan yassı solucanlardır. İnsanlara bulaşabilen sığır şeridi, uzun kurdele benzeri yassı solucandır. Erginleri 4 ile 9 metre boyda olabilmektedir. Bu yassı solucanlar boşaltım ve sinir sistemleri ile çok iyi gelişmiş üreme sistemine sahiptirler. Ağız ve sindirim sisteminden yoksundurlar. Şeritler asalak olarak bağırsakta yaşar ve sindirilmiş besinleri derilerinden absorbe dereler. Topuz şeklindeki baş ya da scolex üzerindeki emiciler bu yassı solucanı yerinde tutarlar. İnsan Domuz şeridi gibi bazı şeritlerin emiciler yanında çengelleri de vardır. Baş ve boynun aşağısında proglottidler denilen dördül vücut bölütleri vardır. Bu bölütler boyun bölgesinden tomurcuklanma ile sürekli olarak üretilirler. Temelde sperm ve yumurta üreten proglottidler üreme yapılarıdır. Dönemsel olarak, uç bölütler, 100,000 13 dolayında döllenmiş yumurta ile dolar, ayrılır ve konukçunun dışkısına geçer. Sığırlar yumurtaların bulaştığı besinleri yerlerse, bu yumurtalar bağırsakta larvalara gelişirler. Bu larvalar delerek kan damarlarına girerler ve hareketsiz bir kapsül oluşturdukları kaslara taşınırlar. İnsanlar iyi pişmemiş sığır eti yediklerinde bulaştırılmış olurlar. Larvayı kuşatan kapsül küçük şeridi serbest bırakarak sindirilir. İnsan şeritleri gerekli besinleri absorbe ederek rahatsızlığa neden olur ve gerçekten besilerin bağırsaktan geçişini engelleyebilir. NEMATODA ŞUBESİ-YUVARLAK SOLUCANLAR 2-4 Genel karakteristikleri Nematoda şubesi ince, bilateral simetrili yuvarlak solucanlardan ibarettir. Uzamış, silindirik vücutları her iki sonda uca doğru sivrilmiş ve dayanıklı kütikül ile örtülüdür. Boyları 1 milimetrenin altından bir metrenin üzerine değişir. Yuvarlak solucanların çoğu serbest yaşarken, diğerleri asalak olarak yaşar. Serbest yaşayan formlar tatlı suda, tuzlu suda ve toprakta bulunur. Alglerle, bitki özsuyu ile ve çürüyen organik maddelerle beslenirler. Asalak formlar pek çok bitki ve hayvan çeşidinin üzerinde veya içinde yaşar. Yuvarlak solucanların çevredeki gerçek miktarları şaşılacak kadar fazladır. Bir kürek dolusu bahçe toprağında bir milyon veya daha fazla nematodların bulunduğu tahmin edilmektedir. 2-5 Yapı ve yaşam İşlevleri Yassı solucanların aksine, yuvarlak solucanların boru şeklindeki sindirim sisteminin iki açıklığı vardır. Besin, ön uçtaki ağızdan alınır ve sindirilmemiş materyaller arka uçtaki anüse geçirilir. Yuvarlak solucanlar iki açıklığı ve vücut tasarında bir boru içinde bir boru olan tam bir sindirim sistemine sahip en basit hayvanlardır. Nematodların dolaşım ve solunum sistemleri yoktur. Sinir sistemi gibi basit bir boşaltım sistemleri vardır. İyi gelişmiş kaslar nematodların karakteristik kamçı tarzındaki hareketine olanak veren vücut duvarında bulunur. Nematodların çok iyi gelişmiş üreme sistemleri vardır. Eşeyler ayrıdır ve döllenme dişinin vücudunda meydana gelir. Serbest yaşayan formlarda kalın bir kabukla çevrili döllenmiş yumurtalar toprağa bırakılır. Yumurtadan yeni çıkmış yavru ergini andırır. 2-6 İnsanlarda ve Diğer Memelilerde Asalak Yaşayan Yuvarlak Solucanlar Trişin, filaria, askarit ve kancalıkurt insanlara bulaşan asalak yuvarlak solucanlardır. Trişin insanlarda trichinosis’e neden olan nematoddur. Ergin trişin solucanlar domuzların bağırsağında yaşar. Bu solucanlar ürediğinde, meydana gelen larva domuzun kaslarına akın ederler. Yaklaşık 1 milimetre uzunluğa kadar gelişirler ve ardından kıvrılır 14 ve sert kistlerin içinde kuşatılırlar. Organizmaları öldüremeyecek yeterince iyi pişmemiş domuz eti bir insan tarafından yenirse, sindirim enzimleri kistlerden larvaları serbest bırakır. Larvalar insan bağırsaklarında erginlere gelişir ve eşeyli olarak ürerler. Bu yeni larvalar domuzlardaki larvalar gibi kan damarlarına ve kaslara giderler. Bu yuvarlak solucanların kaslardaki hareketleri şiddetli ağrıya neden olur ve kaslarda kalıcı zarara neden olabilir. Trişinozdan, sakınılabilmektedir. Domuzlar domuz etinin pişmemiş tamamen bulaşık et pişirilmesi artıkları ile ile kolaylıkla beslendiklerinde bulaştırılmış olurlar. Bugün domuz yetiştiriciliğinde daha sağlıklı ürünler kullanıldığından, trişinoz artık o kadar çok yaygın değildir. Filaria solucanları fil hastalığı denilen bir hastalığa neden olur. Bu solucanlar tropikal ve subtropikal bölgelerde bulunan bir sivrisinek türü tarafından taşınırlar. Bu solucanlar bulaşık bir sivrisineğin sokmasıyla insanlara yayılır. İnsan vücudunda filaria solucanları lenf damarlarını tutarak ve sıvı birikmesine ve dokuların şişmesine neden olarak kılcal sisteme akın ederler. Enfekte olan vücut alanı anormal olarak büyür ve bu dokular çok fazla zarara sokulur. Lenfal dokularda, bu solucan kan dolaşımına giren larvaları oluşturan eşeyli olarak ürer. Bir sivrisinek bulaşık bir insanı ısırdığında bulaştırılır. Larvalar sivrisineğin içinde erginleşir ve enfeksiyon bu bulaşık sineğin ısırmasıyla yayılır. Askarit asalak yaşayan en yaygın yuvarlak solucanlardan biridir. En çok çocuklarda bulunan çok küçük bir solucandır. Ergin askaritler kalın bağırsakta yaşar. Dişi solucanlar yumurtalarını anüs bölgesine bırakır. Yumurtaların varlığı kaşıntıya neden olur. Çocuk kaşındığında, bazı yumurtalar parmaklarına gelir. Çocuklar yıkanmamış parmaklarını ağızlarına koyduklarında kendi kendilerini yeniden bulaştırırlar. Askaritler sadece birkaç hafta yaşarlar. Böylece, temizlenme ile yeniden bulaşma önlenirse, askaritler kısa bir süre içinde bağırsaktan kaybolurlar. Kancalıkurt en yaygın olarak sıcak iklimlerde bulaştırılmış topraklarda yalınayak dolaşan insanlara bulaşan bir nematoddur. Kancalıkurt ince bağırsakta yaşar ve yumurtaları dışkı ile vücuttan ayrılır. Lağım boşaltımı yeterli olmadığında, insanların onlarla temasta olduğu toprakta bu yumurtalardan larvalar çıkar. Larvalar çıplak ayak derilerini deler. Vücutta dolaşım sistemiyle akciğerlere taşınırlar. Akciğerleri deler, öksürülüp çıkarılırlar, yutulur ve bağırsak çeperinden kan emdikleri ince bağırsağa tekrar geçerler. Kancalıkurt enfeksiyonunun belirtileri kansızlık ve enerji yokluğudur. Asalak olarak yaşayan solucanların neden olduğu hastalıkların geniş yayılışı vardır, ancak pek çoğu uygun kişisel hijyen, yeterli sağlık koruması ve besinlerin tam pişirilmesi ile kontrol edilebilmektedir. Bu asalakların kontrolünde bazı ilaçlar da faydalı olmaktadır. 15 ANNELİDA ŞUBESİ-HALKALI SOLUCANLAR 2-7 Genel Karakteristikleri solucanların en bilinenleri Annelida şubesi, halkalı solucanlardır. Bu şube yer solucanı, Oligochaeta sınıfını ve sülük, Hirudinea sınıfını içerir. Annelidlerin en dikkat çekici karakteristikleri ayrı parçalar ya da halkalar olan vücut bölmeleridir. Halkalı solucanlar tatlı ve tuzlu suda ve karada bulunurlar. Bu solucanların çoğu serbest yaşar, ancak birkaçı asalaktır. Annelidler 1 milimetrenin altından 2 metrenin üstünde boyda olurlar. 2-8 Yapı ve Yaşamsal İşlemler Annelidler bilateral simetrilidirler. Vücutları dışsal ve içsel olarak halkalara ya da metamerlere bölünmüştür. Bu çeşit bölütlenmeye metamerism denir. Annelidler kapalı bir dolaşım sistemine sahip en basit omurgasızlardır. Ek olarak, daha karmaşık hayvanlar gibi, bir boru içindeki boru vücut tasarına sahiptirler. Endodermle astarlanmış sindirim sistemi, iç borudur ve her iki uçta, ağız ve anüs, açıktır. Vücut duvarı dıştaki boruyu yapar ve ektodermle kaplıdır. Sıvı dolu bir vücut boşluğu bu iki boru arasında bulunur. Bu boşluğa coelom denir ve mezodermle astarlanmıştır. Sülükler. Sülükler çoğunlukla omurgalıların asalakları tatlı su hayvanlarıdır. Bazısı nemli toprakta bulunur. Çoğu avlarının kanıyla yaşar. Annelidlerin karakteristik bölütlenmesi sülüklerde çok belirgin değildir. Sülüklerin ön ve arka uçlarında emicileri vardır. Beslenmede, sülük arka emicisi ile kendini konukçusuna takar. Ardından ağzı ve üç küçük çeneyi çevreleyen ön emiciyi tutturur. Çeneler konukçunun derisini yırtar. Sülüğün tükürüğü, emerken konukçunun kanının pıhtılaşmasını önleyen bir enzim içerir. Sülük bir beslenmede kendi vücut ağırlığının pek çok katı kanı yutabilir. Sülük dolduğunda, konukçudan düşer ve sindirim sisteminde yığılan kanın kademeli sindirdiği uzun dönemler etkinsiz kalır. Sülükler hermafrodidirler, ancak iki sülüğün sperm değiştirdiği çapraz döllenme meydana gelir. Döllenmiş yumurtalar suda veya toprakta gelişir. 16 OMURGASIZLAR-2 EKLEMBACAKLILAR 3 EKLEMBACAKLILAR ŞUBESİ 3-1 Eklembacaklılar Eklembacaklılar şubesi sinekler, arılar, kınkanatlılar, sivrisinekler, kelebekler, karıncalar, örümcekler, yengeçler, ıstakozlar ve karidesler gibi yaygın hayvanları içerir. Eklembacaklılar bütün hayvan gruplarının biyolojik olarak en başarılı ve en kalabalık olanıdır. Diğer bütün organizma türlerinin hepsinin toplamından daha çok eklembacaklı türü vardır. Eklembacaklılardan başka bilinen 400,000 bitki türü ve 250,000 hayvan türü vardır. Ancak eklembacaklıların 1 milyondan fazla bilinen türü vardır. Eklembacaklılar yeryüzünün bütün bölgelerinde bulunurlar ve insanlar için çok büyük önemdedirler. Eklembacaklılar şubesi beş sınıfa ayrılır. Bunlar Kabuklular, Çıyanlar, Kırkayaklar, Örümcekler ve Böceklerdir. Her bir sınıfın karakteristikleri bu bölümde ayrı olarak daha sonra açıklanacaktır. 3-2 Eklembacaklıların Genel Karakteristikleri Pek çok yönden, eklembacaklılar en gelişmiş omurgasızlardır. Bilateral simetrilidirler ve küçük bir sölomları vardır. Eklembacaklılar şubesi çok büyük sayıda benzer olmayan türlerden oluşsa da, bütün eklembacaklılar bazı ortak özellikleri paylaşırlar. 1. Eklembacaklıların eklemli bacakları vardır. Eklembacaklıların üyeleri oynar eklemlerde birbirine bağlı birkaç parçadan oluşur. Bu eklemler birbirine karşı çalışan kaslarla denetlenirler ve daha serbest harekete izin verirler. Bu eklemli üyelerin farklı düzenlemeleri ya da eklenmeleri, yürümek, yüzme, sıçrama, zıplama, uçma, yakalama, kazma ve delme gibi değişik işlevlere izin verir. 2. Eklembacaklıların bir karbonhidrat ve protein olan kitinden oluşmuş dış iskeletleri vardır. Dayanıklı, hafif dış iskelet içindeki yumuşak vücut kısımlarını korur. Dış iskelet su geçirmezdir ve pek çok eklembacaklının başarıyla karada yaşamasına olanak veren fazla su kaybını önler. Dış iskelet esnek olmadığından ve büyüyemediğinden, yavru eklembacaklılar deri değiştirme denilen dönemsel bir işlem geçirmek zorundadırlar. Deri değiştirmede, dış iskelet atılır ve yeni, daha büyüğüyle değiştirilir. Yeni dış iskelet sertleşinceye kadar, hareket edemediği ve kendini savunamadığı için yavru hayvan 17 duyarlıdır. Bu nedenle, pek çok eklembacaklı yeni dış iskeletleri sertleşinceye kadar saklanırlar. 3. Halkalı solucanlar gibi, bütün eklembacaklılar bölütlüdürler. Ancak, bu vücut bölütleri özel vücut bölgelerini oluşturmak için çoğunlukla değişmiş ve kaynaşmıştır. Eklembacaklıların çoğunda, bir baş, göğüs ve karın vardır. Baş iyi gelişmiştir ve çoğunlukla altı bölütten oluşur. Baş çiğneme veya emme için özelleşmiş bir ağız içerir. Göğüs, eklembacaklıların orta kısımları ve karın arka kısımlarıdır. Baş her zaman altı bölüt içerirken, göğüs ve karındaki bölütlerin sayısı eklembacaklıların bir grubundan diğerine büyük oranda değişir. 4. Eklembacaklılar çok iyi gelişmiş bir sinir sistemine sahiptir. Ayrı bir beyin ve sindirim sisteminin altında bulunan altsal bir sinir ipi vardır. Eklembacaklılar gözler, işitme organları, dokunmaya duyarlı duyu hücreleri ve dokunma ve kimyasallara duyarlı duyargaları içeren duyu organlarının bir çeşidine sahiptirler. 5. Eklembacaklıların açık bir dolaşım sistemleri vardır. Sindirim sisteminin üzerinde bulunan sırtsal bir boru şeklinde kalp vardır. Atardamarlar, kanı, kalpten dokuları doğrudan ıslattığı vücut boşluklarına taşır. Kan sonunda yanlardaki açıklılarından tekrar kalbe girer. CHILOPODA VE DIPLOPODA SINIFLARI— ÇIYANLAR VE KIRKAYAKLAR 3-3 Çıyanların Genel Karakteristikleri Çıyanlar ya da “yüz bacaklılar” Chilopoda sınıfına aittirler. Gerçekten, bazı çıyanlar 150 çitten daha fazla bacağa sahiptirler, ancak 30 ile 35 çift en yaygın olanıdır. Bir çıyan altı bölütten yapılmış ayrı bir başa sahiptir. Başı, pek çok benzer bölütten yapılmış uzun, solucan benzeri, hafif yassılaşmış vücut izler. Çıyanlar karda yaşar ve yaygın olarak kütük ve taşların altları gibi karanlık, nemli yerlerde bulunurlar. Çıyanlarda, başın gerisindeki biri ve en son ikisi dışındaki bütün vücut bölütlerinin birer çift bacakları vardır. Başta bir çift anten ve çeşitli ağız parçaları vardır. çıyanlar temelde böceklerden beslenir. Çıyan kurbanını birinci vücut bölüdünde bulunan zehirli kıskaç ile ısırır. Küçük çıyanlar insanlara zararlı değildir. Yaygın ev çıyanı yaklaşık 2.5 santimetre uzunluktadır. Geceleyin, hamamböcekleri, tahtakuruları ve diğer böcekleri yiyerek besin arar. 3-4 Kırkayakların Genel Karakteristikleri Kırkayaklar ya da “bin bacaklılar” Diplopoda sınıfına aittirler. Bin tane bacakları yoktur, fakat 300 çiftten daha fazlasına sahiptirler. Çıyanlar gibi, kırkayaklar ayrı bir başa ve pek çok bölütten yapılmış uzun, solucan şeklinde bir vücuda sahiptirler. Son iki 18 bölüt dışında, kırkayakların her bir bölütte bir çift bacakları vardır. Baş bir çift anten ve çeşitli ağız parçaları taşır. Kırkayakların, çıyanların aksine zehirli kıskaçları yoktur. Çıyanlar hızlı hareket edebilmelerine karşın, kırkayaklar çok daha yavaş hareket ederler. Temelde çürüyen bitkisel materyalle beslenirler. Taciz edildiklerinde, kırkayaklar çoğunlukla kedilerini bir top gibi sararlar. Pek çoğunun kötü kökü veren “pis koku” bezleri vardır. Oxidus gracilis (Koch, 1847) (Polydesmida: Paradoxosomatidae) (yassı sırtlı kırkayak) 2007 yılı yaz aylarında Rize Ardeşen’de aşırı çoğalması görülmüştür. It has been introduced into North America and all the inhabited continents of the world. The arthropod often becomes a pest here in the US and undergoes population explosions with literally tens of thousands of individual. I think may well be the most widespread and abundant metazoan animal in the world, given the enormous populations that exist in cities and towns. ARACHNIDA SINIFI-ARACHNİDLER 3-5 Arachnidlerin Genel Karakteristikleri Arachnida sınıfınınüyeleri arachnidler, örümcekleri, akrepleri, keneleri, akarları ve Phalangileri içerir. Bazı arachnidler insanlar ve diğer hayvanlar için rahatsız edici ve hatta tehlikelidirler. Akarlar ve keneler insanlar, köpekler, tavuklar ve sığırları içeren pek çok hayvanların derilerinde geçici parazitler olarak yaşarlar. Akarlar çoğunlukla dayanılmaz kaşıntılara neden olurlar. Keneler ateşli humma ve sığır hummasını içeren bazı hastalıkları taşırlar. Akrepler kuyruklarıyla sokarlar. Sokma çok acı verici olsa da, çoğunlukla insanlar için ölümcül değildir. Örümcekler genelde zararsızdır. Gerçekten, böceklerle beslendiklerinden, çoğunlukla yararlıdırlar. Örümcekler taciz edilmedikçe nadir olarak sokarlar. 3-6 Arachnidlerin Yapısı ve Yaşamsal İşlevleri Arachnidlerin çoğu karda yaşar ve çoğu böcekleri andırır. Arachnidlerin vücudu baş ile göğüs ve karından ibarettir. Bu hayvanların antenleri de çiğneyici çeneleri de yoktur. Hepsi baş ile göğüste, altı çift eklemli üyeleri vardır. Üyelerin birinci çifti avı delmede kullanılan uzun sivri diş şeklindeki keliseralardır. Avın vücut sıvıları ardından emici midenin eylemiyle örümceğin ağzına çekilir. Çoğunlukla, keliseralarla bağlantılı zehir bezleri avı felç eden bir zehir enjekte eder. Üyelerin ikinci çifti, pedipalpler kimyasallara ve dokunmaya karşı duyarlıdırlar. Pedipalpler besini tutar ve erkek tarafından üremede kullanılırlar. Bundan sonraki üyeler dört çift yürüme bacaklarıdır. Arachnidlerin solunum organlarına kitap akciğerler denir. Karnın alt tarafındaki odacıklarda bulunan, kan damarlarını içeren yaprak benzeri bir dizi levhalardan ibarettirler. Karındaki yarıklardan içeriye çekilen hava bu levhalar arasında dolaşır. Gaz değişimi bu levhalardaki kan ile odacıktaki hava arasında meydana gelir. oksijen ve karbondioksit vücut hücreleri ile kitap akciğerler arasında kan içinde taşınır. Bazı 19 böceklerinkine trake ya da hava borularına mevcut olsa da, bunlar solunumda çok az bir rol oynarlar. Örümceklerde ve diğer bazı arachnidlerde, erkeğin pedipalpleri sperm aktarımı için değişikliğe uğramıştır. İncelikli kur davranışının ardından, erkek spermleri dişinin meni haznesine koyar. Örümceklerde, dişi yumurtaları koyarken, yumurtalar depolanan spermlerle döllenir ve bir koza içinde sarmalanırlar. Bazı türlerde dişi yavrular yumurtadan çıkıncaya kadar kozaları taşır. Diğer örümcek türlerinde kozalarındaki yumurtalar toprağa bırakılırlar. Diğer çeşit arachnidlerde, sperm dişinin vücuduna erkek tarafından aktarılmaz. Bunun yerine, sperm bir örtü ile kuşatılır ve yere bırakılır. Ardından bu örtü dişi tarafından gonopore denilen özel bir vücut açıklığına alınır. Örümceklerde ve bir diğer küçük arachnid grubunda, karnın sonunda üç çift iplik memeciği vardır. iplik memecikleri karının içindeki ipek bezleri tarafından üretilen ipeği örmek için kullanılır. Sıvı protein iplik memeciklerinden dışarı sıkıldıkça, iplikçik olarak sertleşir. Örümcekler bu iplikçikleri pek çok amaç için kullanırlar. Bazısı bunları içinde av yakaladıkları ağlar oluşturmak için kullanır. İplikçikler yuvaların içini kapatmak ve döllenmiş yumurtalar için koza yapmak için de kullanılır. Örümcekler ayrıca iplikçikleri ulaşım aracı olarak da kullanırlar. Kendi kendilerine iplikçikle bir ağaçlardan inebilirler. INSECTA SINIFI—BÖCEKLER 3-7 Böceklerin Genel Karakteristikleri Böcekler, Insecta sınıfı, biyolojik olarak hayvanlar içerisindeki en başarılı gruptur. Bilinen türü 900000'den fazladır. Bazılarının tatlı sularda, bazılarınınsa tuzlu sularda yaşamasına rağmen hemen tüm böcekler karasal hayvanlardır. Böceklerin boyutları, 0.25 milimetre boyundaki küçük böceklerden, kanat açıklığı 30 santimetre olan tropikal pulkanatlılara kadar değişiklik gösterir. Fakat birçok böceğin boyu 2.5 santimetreden daha kısadır. 1. Böcekler uçabilen yegane omurgasızlardır. Uçabilme yetenekleri onlara yiyecek ararken uzun mesafelerde gitme olanağı sağlar. Uçma özellikleri onlara düşmanlarından kaçma ve yeni ortamlara yayılabilme imkanı sağlar. 2. Böceklerin, beslenme ve üreme uyumlarında oldukça büyük bir çeşitlilik vardır. Bu uyumlar, böceklerin her çeşit ortamda bulunmalarına ve birçok ortamdan besin sağlamalarına olanak verir. 3. Böcekler oldukça yüksek üreme oranına sahiptir. Tek bir dişi bir defada yüzlerce, hatta binlerce yumurta koyabilir. Bu yumurtalar çok çabuk gelişirler ve bir yıl boyunca sırasıyla milyonlarca yeni nesil üretebilirler. 4. Böcekler çoğunlukla küçüktür, bu da yaşamak için geniş alanlara ihtiyaçları olmadığı anlamına gelir. 20 3-8 Böceklerin Sınıflandırılması Zoolojinin böceklerle ilgilenen dalına entomoloji denir. Böceklerle ilgili konularda çalışan bilim adamlarına entmologlar denir. Entomologlar Insecta sınıfını 27 takıma ayırmışlardır. Yirmi yedi takımdan altısı ormancılık bakımından büyük öneme sahiptir. Bu altı önemli takım Orthoptera, Hemiptera, Homoptera, Hymenoptera, Coleoptera, Lepidoptera ve Diptera'dır. Tablo 24-1 bunların ve diğer böcek takımlarının karakteristikleri göstermektedir. Tablo 3.1 Başlıca Böcek Takımlarının Temel Özellikleri Takım Örnekler Ağız Parçaları Kanatlar Tysanura Gribalıkçıllar, kılkuyruklar çiğneyici yok Anopleura emici bitler emici yok çiğneyici genellikle 2 çift Coleoptera Diptera Ephemeroptera Kınkanatlılar (dalıcı kınkanatlılar, ateş böcekleri, kabuk böcekleri, gelin böcekleri, haziran böcekleri, halı kınkanatlıları, patates böceğiı) Sinekler, evsinekleri, kara sinekler, sivrisinekler, titrersinek, atsinekleri) emici 1 çift mayıs sinekleri yitirilmiş 2 çift Özellikler/ Habitat Küçük böceklerdir. Kılkuyruklar, yaprak çürüntü katmanında, tomrukların altında vb. bulunurlar. Gribalıkçılların nemli yerlerde bulunur, çoğu kez binaların içinde zarar verirler. Memeli parazitleri. İnsan da dahil olmak üzere konukçularının kanlarını emerek beslenirler. Isırıkları tahriş edicidir ve hastalık yayarlar. En geniş böcek takımı. Bütün habitatlarda bulunur. Birçoğu bitkiler üzerinde beslenir ve önemli zararlılardır. Oldukça farklı geniş alanlarda bulunur. Bazıları bitkiler üzerinde beslenir, bir kısmı parazittir ve diğer böcekler üzerinde beslenirler. Birçoğu zararlıdır. Bazıları bitkilerde zararlıdır, bazıları hayvan hastalıkları bulaştırır. Küçük veya orta boyutta, göl, dere sucul çevrede yaşarlar. Erginler sadece bir gün yaşar ve hiçbir şey yemezler. 21 Heteroptera Homoptera Su böcekleri, su tahtakuruları, yatak böcekleri, suikastçı böcekler, tıs böcekleri, kımıllar Ağustosböcekleri, afidler, yaprakbitleri, tükürük böcekleri bitki pireleri, beyazsinekler, lak böcekleri emici yok veya 2 çift emici yok veya 2 çift arılar: emici yabanarıla rı, karıncalar ve testereli arılar: çiğneyici Hymenoptera arılar, yabanarıları, karıncalar, testereli arılar Isoptera termitler Lepidoptera kelebekler ve pul kanatlılar Mallophaga çiğneyici bitler çiğneyici yok Odonata yusufçuklar, su bakireleri çiğneyici 2 çift çiğneyici genellikle 2 çift Orthoptera Hamamböcekleri, cırcırböceği, cırtlaklar, ot çekirgeleri, tarla çekirgeleri, danaburnu, çalı çekirgesi, peygamber develeri çiğneyici yok veya 2 çift yok veya 2 çift Halka şeklinde genellikle 2 çift kıvrılmış emici boruyla bir Çok büyük bir grup. Çoğunluğu karasal; bazıları sucul ve az kısmı da parazittir. Bir kısmı bitkiler üzerinde beslenir, diğerleri böcekleri avlar. Bitkilerde beslenirler. Çoğu önemli zararlara neden olur ve bir kısmı da hastalık bulaştırır. Lak böcekleri, şellak üretiminde kullanılan lakın kaynağıdır. Çeşitli habitatlarda, çoğunlukla vejetasyon, özellikle çiçeklerde ve yerde yaşayan geniş bir grup. Bazıları diğer böceklerin parazitleridir. Karıncalar, bazı yaban arıları ve arılar sosyal böcekler. Üyeleri, her birinin belli görevleri yürüttüğü kolonilerde yaşarlar. Bal arıları, birçok türdeki bitkinin tozlaşmasında çok önemli önemlidir. Çoğunlukla odunla beslenen, küçük, sosyal böcekler. Termitler, odundan yapılmış olan bina ve diğer objelere zarar verir veya yok ederler. Vejetasyon üzerinde bulunur. Bu grubun larvaları bitkiler üzerinde beslenen ve çoğu kez önemli zararlar veren tırtıllardır. Kuşlarda ve memelilerde (fakat insanlarda değil) parazittir. Su çevresinde bulunurlar; sivrisineklerle ve diğer küçük böceklerle beslenirler. Yerde ve alçak boylu bitki örtüsü üzerinde bulunan büyük böceklerdir. Birçoğu vücut parçalarını birbirine sürerek ses çıkarırlar. Bu grubun birçok üyesi bitkiler üzerinde beslenir ve büyük zararlar verirler. 22 emici Siphonaptera 3-9 pireler yok Hamamböcekleri binalar içindeki zararlılardır. Kuşlardaki ve memelilerdeki küçük parazitlerdir. Pireler, evcil hayvanlara ve insanlara zarar verir. Pirelerin çok az bir kısmı, vebayı da içeren hastalıklar bulaştırırlar. Böceklerin Ekonomik Önemi Böcekler o kadar yaygın ve çoktur ki günlük yaşamı birçok yönden etkilerler. Böcekler, her yıl ürünlerde milyarlarca dolar zarara neden olmaktadır. Böcekler, Hollanda karaağaç hastalığı ve mısır tanesi kararması hastalıkları gibi birçok bitki hastalığını yayarlar. Ayrıca birçok hayvan hastalığı da bulaştırırlar: sivrisinekler sıtma, sarıhumma ve fil hastalığı; ev sinekleri dizanteri ve tifo; çeçe sinekleri Afrika uyku hastalığı; bitler tifüs; ve pireler veba taşırlar. Böcekler ayrıca eşyalara da zarar verirler: termitler oduna; pul kanatlılar ve halı kınkanatlıları giyeceklere, kumaşlara, kürklere ve halılara; gribalıkçıl kağıtlara zarar verir; ve buğdaybitleri, hamamböcekleri ve karıncalar yiyecekleri bozarlar. Ayrıca böceklerin önemli işlevleri de vardır. Çeşitli böcekler, ürün veren bitkilerin tozlaşmasında önemlidir. Örneğin, arılar elma ve armut çiçeklerini, yonca ve çilekleri tozlaştırır. Böceklerden sağlanan ürünler, arılardan elde edilen bal; lak böceklerinden elde edilen ve şellak yapımında kullanılan lak; ve ipek böceklerinden elde edilen ipeği içermektedir. Bazı böcekler insanlara ve eşyalara zararlı olan diğer böcekleri yok ederler. Gelinböcekleri, portakal ve limonda zararlı olan koşnil ve unlubit böceklerini yerler. Peygamberdeveleri hemen hemen yakalayabildikleri tüm böcekleri yerler. Parazitarılar, yumurtalarını larvaların içine koydukları için sonuçta onları öldürürler. Suda yaşayan böcekler sivrisinek larvalarını yerler. Ayrıca böcekler kuşlar, kurbağalar ve balıklar için besin kaynağıdırlar. Son olarak, bazı böcekler ölü bitkileri ve hayvan artıklarını yiyerek, temizleyici olarak görev yaparlar. Diğer hayvan veya böceklere zarar vermeden, zararlı böcekleri kontrol altında tutmanın yollarını bulmak bilim adamları için başlıca problemdir. Kimyasal insektisitler, çevreyi zehirler ve zararlı ve faydalı böceklerin her ikisini de öldürürler. Diğer hayvanlara ve insanlara da zararlıdırlar. Ayrıca zaman içerisinde böcek populasyonları kimyasallara karşı dayanıklı hale gelirler. Birçok bilim adamı, biyolojik kontrol yöntemlerinin kimyasal insektisitlerden daha güvenli olduğuna inanmaktadır. Biyolojik kontrol, erkeklerin kısırlaştırılıp salıverilmesi; dirençli bitkiler yetiştirilmesini; sadece zararlı böcekleri yok edecek spesifik parazit ve predatörler tespit edilmesini; ve böcekleri tuzaklara çekmek için cinsel çekicilerin (feromonların) kullanılmasını içerir. 23 OMURGALILAR-1 4 BALIKLAR İKİYAŞAMLILAR SÜRÜNGENLER CHORDATA ŞUBESİ-SIRTİPLİLER Chordata şubesi üç alt şubeye ayrılmıştır. Bunların en büyüğü omurgalıları içeren Vertebrata alt şubesidir. Diğer iki sırtipli alt şubesi Urochordata ve Cephalochordata’dır. Bu iki alt şubenin üyelerinin omurgaları yoktur ve omurgalılardan daha ilkel oldukları varsayılır. OSTEİCHTHYES SINIFI-KEMİKLİ BALIKLAR 4-1 Kemikli Balıkların Genel Karakteristikleri Osteichthyes sınıfı, kemikli balıklar, balıkların en büyük sınıfıdır. Bu grubun üyelerinin kemik iskeletleri, çift yüzgeçleri ve koruyucu bindirmeli pulları vardır. Dünyanın her tarafında tatlı ve tuzlu sularda bulunurlar. Kemikli balıklar, 10 milimetre boydaki Filipin kayabalığından, 4 metreden uzun olabilen kılıç balığına değişen çok farklı boyutlardadırlar. Kemikli balıklarda çok sayıda ek koruyucu uyumlar bulunur. Örneğin, kirpi balığı keskin dikenlerle kaplıdır. Tehlike anında, kendini hava veya su ile şişirerek dikenlerin ayağa kaldırır. Uçan balıkların kanat benzeri bir çift göğüs yüzgeçleri vardır. Düşmanlarından kaçmada, sudan dışarı fırlarlar ve havada 100 metre veya daha fazla uzağa süzülürler. Güney Amerikan büyük elektrikli yılanbalığı güçlü bir elektrik yükü ile düşmanlarını bayıltır veya öldürür. Kemikli balıklar çeşitli türden koruyucu renklenmeler de gösterirler. Pek çoğu yakın çevrelerine uymak için parlak renklidirler. Dilbalıkları gibi bazıları, renk hücrelerindeki pigment konsantrasyonunu değiştirerek renk değiştirebilirler. 4-2 Kemikli Balıkların Yapı ve Yaşamsal İşlevleri Kemikli balıklar, daha çok bir yılana benzeyen murana yılanbalığından, deniz atına yapısal olarak çok değişiktirler. Ancak, çoğu tatlısu levreği gibi akış çizgisi biçimli hayvanlardır. 24 Yüzgeçleri deri dokumadan (flamentlerinden) yapılmıştır ve çoğunlukla kemik veya kıkırdak omurgalarla desteklenmiştir. Kemikli balıkların çoğu vücut ve kuyruğun bir taraftan diğer tarafa hareketi ile yüzerler. Yüzgeçler sürdürülen dengeyi ve hareket doğrultusunu denetlemeyi destekler. Kemikli balıklar bir çift iyi gelişmiş gözlere, iki burun deliğine ve vücudun her iki yanındaki yanal çizgilere sahiptirler. Vücudun her iki yanında bulunan solungaç örtüsü ya da operculum denilen koruyucu bir kemik kapak altında çoğunlukla dört çift solungaç vardır. Su ağızdan ilerler, solungaçlardan geçer ve vücudun dışına akar. Ağızda ve solungaç örtülerindeki kas hareketi suyun solungaçlardan akışını sürdürür. Kemikli balıklar bir kulakçık ve bir karıncıktan ibaret iki gözlü bir kalbe sahiptir. Kan kalpten, oksijenin alındığı ve karbondioksitin bırakıldığı solungaçlara yürür. Ardından kan, kalbe geri dönmeden önce damarlarla bütün vücut kısımlarına dağılır. Bu balıkların vücutlarının çoğu kaslıdır. Alt taraftaki küçük bir boşluk sindirim, boşaltım ve üreme organlarını içerir (Şekil 25-1). Sindirim sistemi ağız, yutak, yemek borusu, mide, bağırsak, karaciğer, safrakesesi ve anüsten oluşur. Solungaçlar yutağın yanlarında bulunur. Kısa bağırsağa bağlı pyloric caeca denilen olarak üç borusal yapı vardır. Sindirilmiş materyalin emilimini desteklerler. Bazı azotlu atıklar iki böbrekle vücuttan süzülür. Üre formundaki bu atıklar, idrar kanalından idrar açıklığına geçer. Bununla birlikte, azotlu atıkların çoğu amonyak formunda solungaçlardan boşaltılır. Kemikli balıkların karmaşık bir sinir sistemi vardır. On çift beyin siniri beyinden uzanır ve omur sinirleri omurilikten dağılırlar. Bütün balıklar sudan biraz ağırdır. Batmamak için, bir çeşit su üstünde kalma aygıtlarına sahiptirler veya sudaki düzeylerini korumak için yüzmeyi sürdürmek zorundadırlar. Kemikli balıkların çoğunda, vücut boşluğunun yukarı kısmında, yüzme kesesi ya da gaz keseleri denilen gaz dolu bir keseleri vardır. Bu kese balığın yüzme dengesini düzenlemek için bir şamandıra rolü görür. Balık, kesedeki gazı arttırarak veya azaltarak, herhangi bir derinlikte batmadan kalmasını sağlayan vücudunun yoğunluğunu değiştirebilir. İçi CO2, O2 ve NO2 gazları ile doludur. Gaz özel bir sistemle hava kesesine doldurulur ve boşaltılır. Hava soluyan akciğerli balıklarda, yüzme kesesi akciğer olarak ödev yapar. CLASS AMPHIBIA-İKİYAŞAMLILAR 4-3 İkiyaşamlıların Genel Karakteristikleri Amphibia sınıfı, amfibianlar (ikiyaşamlılar) sukurbağaları, karakurbağaları, semenderler ve taraklısemenderleri içerir. Bazı amfibianlar erginlerinin tamamen yaşadığı karada yaşarlar. Diğerleri sadece suyun içinde veya civarında bulunurlar. Amfibianların pek çoğunda, üreme ve gelişme, her durumda, suda veya nemli bir yerde olur. 25 Amfibianlar, üremek için suya olan gereksinimlerine ek olarak şu karakteristikleri paylaşırlar. 1. Deri genellikle çok incedir ve mukus salgılayan salgı bezleri içerir. 2. Yürüme, sıçrama ve/veya yüzmede kullanılan iki çift bacakları vardır. 3. Ağız boşluğu ile bağlantılı bir çift burun delikleri vardır. 4. Kalp üç gözlüdür- iki kulakçık ve bir karıncık. 5. Yavrular genellikle ayrı bir larval form gösterir ve kademeli olarak ergin karakteristiklerine gelişir. Amfibianların, semenderler gibi, kuyruklu ikiyaşamlılar ve kurbağalar gibi, kuyruksuz ikiyaşamlılar olmak üzere, iki büyük grubu vardır. Üçüncü bir grup, nemli toprakta yuvalanan, küçük, tropiklerde yaşayan, solucan benzeri hayvanlardan oluşur. Kuyruklu amfibianlar semender ve taraklısemenderleri içerir (tarklısemenderler gerçekte bir çeşit semenderdir.) Bu hayvanların uzun vücutları, uzun kuyrukları ve iki çift kısa üyeleri vardır. Semenderlerin çoğunun boyu 8 ile 20 cm arasında değişir. Bununla birlikte, yaşayan amfibianların en büyüğü olan, dev Japon semenderi 1.5 metrelik bir boya ulaşabilmektedir. Semenderler balık, salyangozlar, böcekler, solucanlar ve diğer semenderlerden beslenirler. Bazıları tamamen suculken, diğerleri kayaların veya kütüklerin altında veya diğer nemli yerlerde yaşarlar. Sadece geceleyin etkindirler. Sucul semenderler, solunum için kullandıkları solungaçlarını yitirmezler. ABD’nınn doğusunda akarsu ve göllerde yaşayan çamurköpeği (Necturus maculosus) ile Rocky Dağları ve Meksika’da yaşayan eninedişli semender (Ambystoma spp.) gerçekten eşeyli olarak üreyebilen larval formlardır. Kuyruksuz amfibianlar sukurbağaları ve karakurbağalarını içerir. Erginleştiklerinde, kısa, çömelmiş ve kuyruktan yoksun bir vücutları vardır. Uzun, güçlü arka bacakları sıçramaya uygundur. Karakurbağalarının kuru, pürtüklü, siğilli bir derileri vardır. Karakurbağaları gün boyunca oyuklarda gizlenir veya korunurlar ve havanın soğuduğu ve daha nemli olduğu geceleyin beslenmek için ortaya çıkarlar. Bazı karakurbağaları çölde yaşarlar, ancak diğer amfibiaların çoğu gibi üremek için suya gereksinimleri vardır. Kış süresince, karakurbağaları toprak içindeki oyuklarda gizlenerek kışlarlar. Kışlama sırasında yaşamsal işlemler yavaşlar ve hayvan etkin değildir. Su kurbağalarının gevşek bir biçimde vücuda tutturulmuş, ince ve nemli bir derileri vardır. Genellikle gölcükler, akarsular, bataklıklar veya diğer su kollarının yanında yaşarlar. Kış süresince, gölcük veya akarsuların dibinde çamur içinde kışlarlar. Sukurbağaları ve karakurbağaları böcek ve solucanları, iribaş adı verilen larval formları sırasında sucul bitkileri yerler. Sukurbağaları ve karakurbağalarının yılanları, kuşları ve kaplumbağaları içeren pek çok düşmanları vardır. Koruyucu uyumları arasında iyi bir gizlenme sağlayan renklenme ve sıçrama yetenekleridir. Düşmanlarından kaçmak için çoğunlukla suyun altına dalarlar. 26 Ayrıca, derilerindeki salgı bezleri, düşmanları için tadımı hoş olmayan veya zehirli olan salgılar üretirler. REPTİLİA SINIFI-SÜRÜNGENLER 4-5 Sürüngenlerin Genel Karakteristikleri Sürüngenler, Reptilia sınıfı, timsahları, alligatorleri, su kaplumbağalarını, kaplumbağaları, kertenkeleleri ve yılanları içerir. Sürüngenler karasal yaşama çok iyi uyum sağlamıştır. İkiyaşamlılardan farklı olarak, üremek için suya gereksinimleri yoktur. Döllenme içseldir. Döllenmiş yumurta, su kaybetmesini önleyen kalın, derimsi, sugeçirmez kabukla kuşatılmıştır. İkiyaşamlıların aksine, sürüngenlerin yaşam döngülerinin herhangi bir evresinde solungaçları yoktur ve başkalaşım geçirmezler. Sürüngenler yumurtadan çıktıklarında, minyatür erginlere benzerler. Kabuklu yumurtalarına ek, sürüngenler diğer bazı karakteristikleri paylaşırlar. 1. Sürüngenlerin derisi kurudur ve pullarla kaplıdır. Bu sugeçirmez örtü onları fazla su kaybından ve yırtıcılardan korur. 2. Yılanlar dışında, sürüngenlerin iki çift bacakları vardır. Sürüngenlerin çoğu her bir bacakta beş tırnaklı parmaklara sahiptir. Bacaklar tutunmak, koşmak veya küreklemek için uyumludur. 3. Sürüngenlerin çoğunda, iki kulakçık ve kısmen bölünmüş bir karıncıktan ibaret üç gözlü bir kalp vardır. Bu kısmen bölünmüş karıncık vücut hücrelerine taşınan oksijen miktarını arttıran, kalpte oksijenli ve oksijensiz kanın karışmasını azaltır. Timsahlar ve amerikan timsahlarının dört gözlü kalpleri vardır. 4. Sürüngenlerin göğüs kafesi ile korunan iyi gelişmiş akciğerleri vardır. 5. Azotlu atıklar temelde ürik asit olarak boşaltıldığından, pek çok sürüngenin idrarı yarıkatı bir macundur. Bu su koruma için üstün bir uyumdur. Fosil kayıtlarından, sürüngenlerin öncelikle yüksek derecede başarılı bir grup oldukları görülmektedir. Dinozorlar sürüngenlerdi. Tarih öncesi sürüngenleri farklı bir gruptu. Yüzücü sürüngenler, uçucu sürüngenler, dört ayak üzerinde yürüyen sürüngenler ve iki ayak üzerinde yürüyen sürüngenler vardı. Ancak, bugün, yaşayan sürüngenlerin sadece dört takımı vardır. Bu takımlardan biri sadece bir üyeye, Yeni Zelanda’da bulunan kertenkele benzeri bir hayvan olan tuatara’ya sahiptir. Bu ilkel sürüngen başının tepesinde göz benzeri ek bir yapıya sahiptir. 4-6 Kertenkeleler ve Yılanlar Kertenkeleler ve yılanlar aynı takıma aittirler, fakat aralarında pek çok farklılıklar vardır. Kertenkelelerin çoğu dört bacaklı iken, yılanların bacakları yoktur. Kertenkeleler 27 hareketli göz kapaklarına ve dışsal kulak açıklıklarına sahipken, yılanların hareketsiz göz kapakları vardır ve dışsal kulak açıklıkları yoktur. Kertenkelelerde ve yılanlarda, deri pullarla kaplıdır ve devirsel olarak atılır. Kertenkelenin pulları büyüklükçe hemen aynı iken, yılanlarınki değişik büyüklüktedir. Yılanların arka ve yanlarındaki pulları küçüktür. Ancak göbekte, dayanma takozları olarak rol oynayan ve hareketinde yılana çekiş gücü veren tekli bir büyük pul sırası vardır. Kertenkeleler. Kertenkeleler son derece çeşitli bir gruptur. Çöllerde, ormanlarda ve suda bulunurlar. Küçük kertenkeleler böcekler, solucanlar, örümcekler ve salyangozlarla beslenir. Daha büyükleri yumurtaları, küçük kuşları, diğer kertenkeleleri ve küçük memelileri yiyebilirler. Birkaç kertenkele bitkilerle beslenir. Kertenkelelerin çoğu bir düşman tarafından kapıldığında kuyruğunu atabilir. Kuyruk diğer hayvanın dikkatini dağıtacak şekilde kıpırdar ve kertenkele kaçar. Yeni kuyruk kısa bir süre içinde yeniden oluşur. Geko düşey yüzeylerde ve aşağıya doğru yürümesine izin veren yapışkan parmak yastıkçıklarına sahip küçük bir kertenkeledir. Uzun, yapışkan dilinin dışarı fırlatılması ile böcekleri yakalar. Amerikan bukalemunu, anole, belirgin bir renk değiştirme ve yakın çevresine uyma yeteneğine sahiptir. Gila canavarı Amerika Birleşik devletlerinin güneybatısındaki çöllerde bulunan çok renkli bir kertenkeledir. Isırması zehirlidir, ancak insanlarda ölümcül olması nadirdir. En büyük kertenkele Endonezya’nın Komodo canavarıdır. Yaklaşık 100 kilogram ağırlıkta ve 3 metre boyda olabilmektedir. Malezya’nın uçan kertenkelesi ağaçtan ağaca süzülmesine olanak veren yanlarda deri uzantılarına sahiptir. Yılanlar. Yılanların kötü ünleri yanında, bilinen yaklaşık 2,500 türün sadece 200 türü (yaklaşık %8’i) zehirlidir. Yılanlar çok büyük miktarlarda kemirgeni öldürdükleri için gerçekten zarardan çok yararlıdırlar. Yılanlar doğada yaygın olarak dağılırlar. Toprakta, ağaçlarda ve tatlı ve tuzlu suda bulunurlar. Tropikal alanlarda çok boldurlar. Bir yılanın vücudu baş, gövde ve kuyruktan meydana gelir. Gövde iç organların yer aldığı vücut boşluğunu içerir. Sindirim sistemi gerçekte ağızdan anüse uzanan düz bir borudur. Kuyruk anüsten sonra gelen vücut kısmıdır. İskelet çok sayıda omura ve kaburga kemiğine sahiptir. Yılanların besin avında kullandıkları özel duyu organları vardır. Yılanların çatallı dili koku taşıyan tanecikleri toplar. Koku taşıyan tanecikler ağzın tavanındaki Jacobson organlarında tanımlanırlar. Yılanlar havadaki seslere sağırdırlar, ancak kafatasının içinde yerdeki titreşimlere tepki veren duyu organları vardır. Bazı yılanlar oyuklu yılanlar (çıngıraklı yılanlar)’dır. Bunların başlarında, burun delikleri ile gözleri arasında sıcaklık almacı çöküntü organları vardır. Bu organlarla kusursuz olarak iz sürebilir ve sıcakkanlı avlarına, geceleyin ya da derin oyuklardan, darbe indirebilirler. 28 Yılanlar, yaşadıkları yere bağlı olarak fareler, sıçanlar, su kurbağaları, kara kurbağaları, böcekler, balıklar ve diğer küçük hayvanlarla beslenirler. Bazı yılanlar canlı olarak yuttukları yalnız canlı hayvanları yerler, diğerleri yutmadan önce avlarını öldürürler. Pitonlar, boalar ve kral yılanları gibi büyük yılanlar vücutlarını kurbanın etrafına dolarlar ve onu öldürmek için sıkıştırır veya sıkarlar. Bazı yılanlar kurbanlarını zehirlerler. Yılanlar kendilerinden çok daha kalın hayvanları yutabilirler. Çene yapısının, ağzın çok geniş açmasına izin vermesi buna olanak vermektedir. Bundan başka, bir uçtan tutturulmamış olan kaburga kemikleri, vücut boşluğunun genişlemesine izin verir. Yutma yavaş bir işlemdir. Dişler geriye doğru sivrildiğinden av ağızdan fırlayamaz ve soluk borusu ileri doğru çıkık olduğundan solunum engellenmez. Bir yılan, büyük bir yemekten sonra, yemeden haftalar veya aylar geçirebilir. Zehirli yılanların zehir dişleri denilen bir çift özelleşmiş dişleri vardır. Bu zehir dişleri zehir ya da yılan zehri (venom) üreten tükürük bezleriyle bağlantılıdır. Bazı yılan zehirleri sinir hücrelerine zarar veren sinir zehirleridir. Kaslarda felce neden olur ve kalp ve akciğerlerin çalışmasını etkiler. Kan zehirleri denilen diğer yılan zehirleri kırmızı kan hücrelerini ve kan damarlarını bozarlar. Yılan soktuğunda, yılan zehri zehir dişleriyle kurbana nakledilir. Bazı yılanların yılan zehrini enjekte etmede enjeksiyon gibi etki yapan içi delik zehir dişleri vardır. Diğer bazılarında, zehir dişleri oyukludur ve yılan zehri kurbana kılcal işlemle geçer. 29 KUŞLAR 5 VE MEMELİLER AVES SINIFI-KUŞLAR 5-1 Kuşların Genel Karakteristikleri Kuşlar, Aves sınıfı, çok başarılı bir hayvan grubudur. Bu sınıfın üyeleri hemen her çeşit çevrede bulunurlar. Kuşları diğer bütün hayvanlardan ayıran yegane karakteristik, kuş tüylerinin olmasıdır. Tüylerin bulunmasına ek olarak, kuşlar diğer bazı karakteristikleri paylaşırlar. 1. Vücut çoğunlukla mekik şeklindedir ve baş, boyun, gövde ve kuyruk olarak ayrılmıştır. 2. İki çift üyeleri vardır. Ön üyeler, kuşların çoğunda uçmada kullanılan kanatlardır. Arka üyeler tüneme, yürüme veya yüzmeye ya da kuşun özel yaşam tarzına bağlı olarak av yakalamaya uyarlanmış bacaklardır. 3. Kemikleri dayanıklı ve hafiftir ve çoğu hava boşlukları ile doludur. 4. Dolaşım sistemleri iyi gelişmiştir ve dört gözlü bir kalp içerir. 5. Solunum sistemi son derecede verimlidir ve hava keseleri ile bağlantılı akciğerler içerir. 6. Ağız, boynuz katmanı (keratin yapı) ile kaplı kuş gagası ya da gaga şeklindedir. Dişleri yoktur. 7. Boşaltım sistemi idrar torbası içermez. 8. Döllenme içseldir. Büyük, kabuklu yumurtalara ana baba tarafından kuluçkaya yatılır ve yumurtadan çıkan yavrulara ana baba tarafından bakılır. 9. Kuşlar sıcakkanlıdır ve vücut sıcaklıkları orantısal olarak yüksektir. Kuşların gagaları ve ayakları farklı yaşam şekilleri için uyumlar gösterir. Pelikan uzun, keskin gagasını balık yakalamak için kullanır. Çaprazgaga (Loxia curvirostra) kuvvetli gagasını tohumları çatlatıp açmada kullanır. Şahinin çengel gagası besini parçalama olanağı verir. Ağaçkakan gagasını ağaçlarda delik açmada ve böcekleri çıkarmada kullanır. Ördek, gagasıyla besinini çamurdan kepçeler ve süzer. Deve kuşu ve diğer, yerde yaşayan kuşların koşmalarına olanak veren sağlam ayakları ve tırnakları vardır. Ördekler ve kazlar yüzmede kullanışlı olan perdeli ayaklara sahiptirler. Ağaçkakanların, parmaklarının konumu ve sivri tırnaklarının olması ağaçların yanlarına tutunmalarına olanak verir. Keskin tırnak ya da pençeli kavrayıcı ayaklar doğan ve şahinlerde karakteristiktir. Kavrama yeteneği tüneyici kuşlarda da iyi gelişmiştir. Ayak 30 kirişleri, kuş bir dala konduğunda vücut ağırlığı parmakları dalı kavramaya zorlayacak tarzda düzenlenmiştir. Bu kuşlar tüneklerinden düşmeden uyuyabilirler. Çeşitli ekosistemlerde yürütülen araştırmalardan sağlanan bulgular, böcekçil kuşların, beslendikleri böceklerin ve diğer omurgasızların populasyonları, davranışları ve gelişim süreçlerinde önemli etkilerinin olduğunu ortaya koymuştur. Kuşların bitklerden beslenen böcekleri yemesi sonucu ağaç ve tarımsal ürün kaybında gerçekleşen azalmalar, çok önemli ekonomik yararlar sağlayabilmektedir. Böcekçil kuşların etkileri böcek nüfusunun başlangıç büyüklüğüne bağlı olarak değişiklik gösterebilmektedir. Kuşlar, küçük ve orta büyüklükteki omurgasız populasyonlarının kontrolünde daha etkinlerken, bazı istisnalar dışında, böcek salgınları üzerinde pek etkili olamamaktadırlar. Ancak, kuşomurgasız etkileşimleri üzerine olan araştırmaların çoğu mevsimlere bağlı olarak böcek populasyonlarındaki dalgalanma derecesinin arttığı ılıman iklimlerde yapılmıştır. Mevsimler arasındaki farkın daha az olduğu ve buna bağlı olarak daha seyrek ve daha az yoğun patlamaların yaşandığı tropik kuşakta, tropik ormanlardaki tipik böcek salgınlarının büyüklüğünün sınırlılığına muhtemelen katkıda bulunan binlerce böcekçil kuş türünün, sene boyu aktif olan kontrol araçları olarak daha önemli oldukları düşünülmektedir. Tropik bölgelerde yapılan çalışmalar, böcekçil kuşların hem tarımsal hem de ormanlık alanlarda önemli olduklarını göstermektedir. Çoğunlukla gündüzcül olan böcekçil kuşların böcek kontrol hizmetleri, gececil olan böcekçil yarasalar ile az miktarda çakışmakta ve birbirlerini tamamlamaktadır. Ayrıca bazı araştırmalar, kuş türleri tarafından gerçekleştirilen omurgasız kontrolünün, diğer kuş, omurgasız ve böcek parazitlerinin avlanma faaliyetlerinin etkilerini de arttırmakta olduğunu göstermektedir. Böcekçil kuşların yüksek bir tür zenginliğine sahip olmaları da, kuşların her türlü mikrohabitattaki böcekleri yiyebilmelerini sağlamakta ve herhangi bir bölgede çok etkin böcekçil kus türlerinin ortaya çıkma olasılığını de arttırmaktadır. MAMMALİA SINIFI-MEMELİLER 5-2 Memelilerin Genel Karakteristikleri Memeliler, Mammalia sınıfı, pek çok bilinen hayvanı kediler, köpekler, yarasalar, eşekler, atlar, sığırlar, geyikler, balinalar ve de insanları kapsar. Bu grubun üyeleri dünyanın her tarafında, soğuk ve sıcak iklimlerde bulunurlar. Çoğu yerde yaşar, ancak balina, yunus ve fok gibi birkaçı denizlerde bulunur. Memelilerin boyutu 5 santimetre boydan ve 5 gram ağırlıktan daha az cüce fareden (Sorex minitus), 30 metre uzunlukta ve 100,000 kilogramdan fazla ağırlıkta olabilen dev mavi balinaya değişir. İki karakteristik memelileri diğer omurgalılardan ayırır: (1) memeliler süt bezlerinde üretilen sütle yavrularına bakarlar ve (2) memelilerin vücut örtüsü kıllıdır. Kıl miktarı büyük oranda değişir. Balinalarda ve domuz balinalarında, ağzın etrafında sadece 31 birkaç kedi bıyığı bulunur. Diğer pek çok memelilerde, tüy kalın bir kürk örtüsü şeklindedir. Memeliler diğer birkaç karakteristiği de paylaşırlar. Memeliler, kuşlar gibi, sıcakkanlıdırlar ve dört gözlü kalpleri vardır. İçsel bir duvar, diyafram, göğüs boşluğunu karın boşluğundan ayırır. Beynin asıl kısmı diğer herhangi bir gruptakinden çok daha fazla gelişmiştir ve bu yüzden memeliler en zeki hayvanlardır. Memeliler ileri derecede farklılaşmış dişlere sahiptirler. Dişlerin yapı ve düzeni beslenme alışkanlıklarına bağlı olarak gruptan gruba değişir. Dişlerin dört çeşidi kesme için kesici dişler; parçalama için köpek dişleri ve öğütme için olan küçük azı dişleri ve büyük azı dişleridir (Şekil 5-1). Şekil 5-1. Memelilerin Dişleri Böcek yiyen memeliler. Köstebekler, kirpiler ve sivri (cüce) fareler İnsectivora takımının üyeleri, böcek yiyen memelilerdir. Böcek yiyiciler çoğunlukla küçük, fare benzeri hayvanlardır. Çoğu toprak altında yaşar. Karıncalardan, manaslardan, kınkanatlılardan ve diğer böceklerden beslenirler. Kirpi, Erinaceus europaeus Sivriburunlu cüce fare Sorex minutus, Köstebek Talpa europaea Solenodontidae (solenodons) 3 spp, Erinaceidae (hedgehogs, gymnures), Tenrecidae (tenrecs) 24 spp, Chrysochloridae (golden moles) 18 spp, Erinaceidae (hedgehogs, gymnures) 21 spp, Soricidae (shrews) 313 spp, Talpidae (moles) 40 spp 32 Uçan memeliler. Yarasalar, Chiroptera (=parmakkanatlılar) takımının üyeleri, gerçek uçma yeteneğindeki yegane memelilerdir. Bir yarasanın kanadı bir deri zarla kaplı dört uzun parmaktan ibarettir. İlk parmak, küçük arka bacaklar gibi tutunmak için kullanılır. Dinlenirken, yarasalar arka bacaklarıyla bir tünekten yukardan aşağı doğru asılırlar. Yarasalar çoğunlukla geceleyin etkindirler. En yaygın yarasalar böceklerle beslenirken, diğerleri meyve, çiçek özü veya küçük hayvanlarla beslenirler. Orta ve Güney Amerika’da bulunan vampir yarasa temelde sığırlardan beslenir. Bu yarasa, kan sağlamak için küçük bir deri parçasını keser ve akan kanı yalayarak yutar. Kaybedilen toplam kan miktarı çok azdır ve yaranın kendisi çoğunlukla tehlikeli değildir. Ancak, ısırma ile hastalık iletilmesi sorun olabilmektedir. Yarasalar karanlıkta yönlerini tayın etmek ve avlarını bulmak için sesin yankılanmasından yararlanan sonar benzeri bir sistem kullanırlar. Çarptıkları herhangi bir yüzeyden sekerek yarasanın duyabileceği bir yankı doğuran yüksek frekanslı ses dalgaları üretirler. Nesnelerin uzaklığı, sesin çıkışı ile yankının geri dönüşü arasındaki zaman aralığı ile belirlenmektedir. 33 Et yiyici memeliler. Carnivora takımı kediler (Felidae), köpekler (Canidae), ayılar, kokarcalar, morslar ve diğer et yiyici memelileri içerir. Ayı gibi bazı etçiller et yanında bitki materyali yerler. Etçillerin çoğu güçlüdür ve hızlı hareket ederler ve sivri tırnaklara sahiptir. Kuvvetli çeneleri ve büyük dişleri kapma, kesme ve et parçalama için özelleşmiştir. Çok iyi gelişmiş bir koklama duyusuna sahiptirler. Etçiller çoğunlukla zekidirler ve avlanma davranışlarının çoğu öğrenilmektedir. Morslar, deniz aslanları ve foklar sucul etçillerdir. Temelde balıkla beslenirler. Üyeleri yüzme kolları olarak değişmiştir ve vücutları yüzmeye uyumludur. CARNIVORA, Etçiller Takımı Canidae, Köpekgiller Familyasi Canis aureus, Çakal, altınrenkli çakal 34 Canis lupus, Kurt Canis lupus familiaris, Köpek Canis lupus dingo, Avustralya Yabani Köpeği 35 Vulpes vulpes, Tilki, kızıltilki Ursidae Ayıgiller Ursus arctos, Ayı, bozayı Mustelidae, Sansargiller Familyası Mustela nivalis, Gelincik Martes foina Kayasansarı 36 Martes martes Zerdeva, ağaçsansarı Meles meles Porsuk Lutra lutra Susamuru, suiti Felidae, Kedigiller Felis chaus Bataklık vaşağı Felis silvestris Yabankedisi 37 Lynx lynx Vaşak, öşek Panthera pardus tulliana Anadolu parsı Phocidae, Foklar Monachus monachus Akdeniz foku, denizrahibi Simbiyotik İlişkiler Simbiyoz terimi “birlikte yaşama” demektir. İki farklı türe ait bireyin ya da popülasyonun birlikte yaşamasınasimbiyoz adi verilir. Simbiyotik ilişkilerin en önemlileri mutualizm, kommensalizm ve parazitizmdir. Mutualizm Mutualizm, farklı türlerden iki canlının karşılıklı yardımlaşması her iki tarafa da yarar sağlamasına dayalı olan bir ortak yaşam biçimidir. Kendi başlarına da hayatlarını devam ettirme becerisine sahip olan iki canlı bir araya gelerek daha kolay besin bulmasına dayanan bir simbiyotik yaşam biçimidir. Mantarlar ve alglerinoluşturdukları liken birlikleri bunun en bilinen örneğidir. Mantarlar ve algler bir arada bulunurlar ve mantarın gereksinim duyduğu glikoz sağlanırken, algin glikoz sentezlemede ihtiyaç duyduğu karbondioksit sağlamış olur. 38 Termitler odunla beslendikleri halde kendi başlarına bunu hazmedemezler, ancak bağırsaklarında yaşayan kamçılılar salgıladıkları enzimlerle odunu parçalayarak hem kendilerinin hem de termitlerin beslenmesini sağlarlar. Geviş getiren memelilerin sindirim sistemindeki mikroorganizmalar, bu canlıların yediği besinlerdeki selülozun sindirimini sağlar. Buna karşılık mikroorganizmalar besin ve barınağa sahip olur. Bunlar zorunlu mutualizm örnekleridir. Türler arasında zorunlu olmayan ve gevşek mutualizm denilen örneklere de rastlanır. Mutualizm'e diğer bir örnek, Afrika' da yaşayan bir kürdan kuşu türüyle gergedan ve benzeri vahşi hayvanlar arasındaki işbirliğidir. Ağaçkakana benzeyen bu kuş, söz konusu yabani hayvanların derileri üzerindeki bit ve keneleri yiyerek gıdasını sağlar. Kuvvetli içgüdüsü ile de yaklaşan düşmanı hissedip bağırarak kaçar ve gıdasını sağladığı hayvanı tehlikeye karşı uyarır. Kommensalizm Kommensalizmde türlerden biri bu birliktelikten yarar görürken diğeri ne yarar ne de zarar görür. Örneğin insan ve çoğu hayvanların sindirim sisteminde yaşayan Escherichia coli bakterisi sindirim artıklarından faydalanır. Bu organizma normal şartlarda içinde bulunduğu canlıya fayda ya da zarar vermez. Asalaklık/Parazitlik Bir canlının üzerinde veya içinde yaşadığı başka bir canlıya zarar vermesiyle ortaya çıkan simbiyotik ilişkidir. Bu ilişkide zarar gören birey konak olarak adlandırılır. Parazitler genellikle hızlı ürerler. Çoğu parazitin duyu ve tutunma organları iyi gelişmiştir; ancak enzim ve sindirim sistemleri iyi gelişmediği için konağa bağımlı olarak yaşarlar. Parazitlerin bir Hücreli olanları dışında, bitkisel ve hayvansal olanları da vardır. Bir Hücreli parazitlere bakterilerin, amiplerin, kamçılıların bazıları ve sıtma mikrobu olan plazmodyum örnek olarak verilebilir. Bitkisel parazitler, yari parazitler ve tam parazitler olmak üzere ikiye ayrılır. Yari parazit bitkiler fotosentez yaparlar. Bunlar “emeç” denilen uzantılarını üzerinde yaşadıkları ağaçların ksilemine uzatarak onlardan su ve suda erimiş mineral maddeleri alırlar. Yari parazit bitkilere ökse otu örnek olarak verilebilir. Tam parazit bitkiler fotosentez yapamazlar. Yaprakları küçük olan bu bitkiler emeçlerini üzerinde yaşadıkları konağın iletim sistemine uzatarak organik ve inorganik besinlerini ondan sağlarlar. Tam parazit bitkilere küsküt otu ve canavar otu örnek olarak verilebilir. Hayvansal parazitler, dış parazitler ve iç parazitler olmak üzere ikiye ayrılır. Diş parazitler (ektoparazitler), konağın dış yüzeyinde yaşarlar. Bunlarda sindirim sistemi bulunur, ancak çoğunda sindirim enzimi salgılanmaz. Uyuz böceği, kene, bit diş parazit örnekleridir. İç parazitler (endoparazitler), konağın içerisinde yaşarlar. Çoğunlukla sindirim sistemi içermezler ve konağın sindirilmiş besinlerini emerek kullanırlar. Tenya, karaciğer kelebeği, kancalı kurt iç parazitlerden bazılarıdır. 39 6. Zararlı Böceklerle Biylojik Mücadele Doğal Düşman Kavramı İnsan yeryüzü gezegenini 10 milyon dolayında olabileceği kabul edilen canlı türleri ile paylaşmaktadır. Her bir tür dünya üzerinde farklı yerlerde beslenir, gelişir ve çoğalır, ancak gerçekte hiç bir tür bunu diğer türlerden soyutlanmış olarak yapmaz. Bir ölçüye kadar bütün türler, diğerlerine daha fazla bağlı olan özellikle besin zincirinde daha yüksek basamakta bulunan organizmalarla bağlantılıdırlar. Kaplanalar avları olmadan yaşayamayacakları gibi, tavşanlar da beslendikleri bitkiler olmadan hayatta kalamazlar. İnsanlar pek çok ekosistemde baskın konumdadırlar ve beslenmek ve barınmak için diğer pek çok türlere bağlıdırlar. Özellikle insan etkisini dünyanın her tarafına yayılmış olduğundan, insanlar aynı zamanda pek çok organizma ile rekabet etmekte ve bu çok sayıdaki rakiplerimizi çoğunlukla “zararlılar” olarak bilmekteyiz. İnsan ta başından buyana “zararlılar” tarafından rahatsız edilmektedir. Zararlı, insanın bazı kaynaklarının tedarikini, kalitesini veya değerini azaltan bir organizma olarak tanımlanabilir (Flint & van den Bosch, 1981). Zararlı tanımının zararlıların insanları etkileme yolarındaki büyük çeşitlilikten dolayı genişletilmeye ihtiyacı vardır. Burada sözü edilen kaynaklar bir bitki veya besin amaçlı yetiştirilen bir hayvan, kereste veya huzur olabilmektedir. Diğer bir kaynak insan sağlığı ve mutluluğudur. Zararlılar taksonomik olarak, mikroorganizmalardan memelilere çok çeşitli olabilmektedir. İnsan sağlığı, tarım ve kültür bitkileri ile orman ağaçlarının zararlılarından beslenen birçok canlı vardır. Bunlar, doğada canlılar arasında mevcut beslenme ilişkisinin bir gereği olarak zararlıların populasyonlarını baskı altında tutarlar. Bu canlılara, doğal ve biyolojik mücadele açısından doğal düşmanlar adı verilir. Bu canlılar zararlılara saldırarak onların populasyonlarını azaltırlar. Bu canlılara insanların ekonomik çkarları açısından ise yararlı organizmlar denir. Bu canlılar, insanlara zararlı olan organizmalara saldırır ve onların populasyonlarını azaltarak insanlara yarar sağlamış olurlar. Doğal Düşmanlarda Aranan Özellikler Bir doğal düşman türünün başarılı bir biyolojik savaş etmeni olabilmesi için bazı özelliklere sahip olması gerekir. Bu özellikler aşağıdaki gibi özetlenebilir. Doğal düşman sıcaklık, nem vb. çevre faktörlerine karşı geniş toleranslı olmalıdır. Doğal düşman konukçusuna zarar verdiği her bitki üzerinde saldırabilmelidir. Doğal düşman monofag veya oligofag olmalıdır. Yani konukçu dizisi az olmalıdır. Doğal düşmanın biyolojisi ile konukçunun biyolojisi uyuşmalıdır. 40 Doğal düşman konukçusunu arayıp bulma yeteneğine sahip olmalıdır. Konukçusuna oranla daha yüksek bir üreme yeteneğine sahip olmalıdır. Sayılan bu özelliklerin tümünün bir doğal düşman türü üzerinde bulunması çoğu kez mümkün değildir. Bu nedenle yukarıdaki özelliklerden mümkün olduğunca çoğuna sahip olan doğal düşman biyolojik mücadele açısından başarılı bir doğal düşmandır. Doğal Düşmanların Etkinliğini Etkileyen Faktörler Ekosistemde doğal düşmanların etkin olmasını engelleyen faktörler vardır. Bunları bilmek ve tanımak doğal düşmanların yeteneğini artırıcı önlemlerin alınabilmesi bakımından önemlidir. Böylece biyolojik savaş çalışmasının başarısıda artırılmış olur. Bu faktörler aşağıdaki gibi özetlenebilir; 1. İklim İklim bitki ve üzerinde yaşayan zararlı tür için uygun olabilir. Fakat aynı iklim doğal düşmanın etkinliği etkileyen faktörlerde olabilir. Bu durum özellikle ekzotik yani dışarıdan getirilmiş türler için önemli ve geçerlidir. 2. Hayat Dönemlerindeki uyumsuzluk Bu durum çoğu kez iklim yüzünden ortaya çıkabilir. Bazen kalıtsal bir özellikten kaynaklanıyor olabilir. Bazen de zararlı ile doğal düşmanı arasındaki karşılıklı etkileşimin ve aynı ortamda olmanın bir sonucu olarak ortaya çıkar. 3. Ergin Besini Erginleri zoofag olmayan doğal düşman türlerinde yaşama ve üreme için erginin başka besinlerle beslenmeye ihtiyacı vardır. Parazitoidlerin hemen tümü ve predatörlerin pek çoğu ergin dönemlerinde farklı beslenme rejimine sahiptir. Bunlar çiçeklerin balözü, polen, nektar, meyvelerden herhangi bir nedenle sızan şekerli su, bazı böcekler tarafından salgılanan tatlımsı maddeler, konukçu zararlının vücudundan herhangi bir nedenle veya doğal düşmanın ovipozitörünü batırması sonucu sızan vücut sıvısı ile beslenir. Doğal düşman erginlerinin varlıklarını sürdürebilmeleri ve üreme güçlerinin yüksek olması için bazı dönemlerde erginlerin beslenmesine elverişli ortamın hazırlanması gerekir. Örneğin ABD’de yaz aylarında yaprak bitlerinin ve bazı lepidopter yumurtalarının predatörü olan Chrysoperla carnea (Steph) erginlerinin beslenmesi için pamuk tarlalarına sadece şekerli su pülverize edilir. Unlubitler, kabuklubitler ve yaprakbitleri gibi tatlımsı madde salgılayan zararlıların doğal düşmanlarının fazla sayıda oluşunun bir nedeni de salgılanan tatlımsı madde ile doğal düşman erginlerinin beslenmesidir. 41 4. Konukçu Uygunluğu Konukçunun iri oluşu, yoğunluğu, bulunduğu yer ve konukçunun yakalanabilirliği gibi hususlar bu konuda önem kazanır. 5. Alternatif Konukçu Hedef zararlının bulunmadığı zamanlarda doğal düşmanlar varlıklarını sürdürebilmeleri için bir başka konukçu ile beslenmelidir. Örneğin süne Eurygaster integriceps Put’in yumurta parazitoitleri Trissolcus spp, süne’nin bulunmadığı yaz aylarında diğer heteropter türlerinin yumurtalarında yaşar ve populasyonlarını gelecek ilkbahara kadar korumuş olurlar. Kültür bitkisine zarar vermeyen alternatif konukçu zararlıların populasyonlarını arttırarak doğal düşman populasyonunu korumak ve arttırmak biyolojik savaş çalışmalarında bir yöntem olarak uygulanabilir. 6. Doğal Düşman Rekabeti Burada önemli olan türler arası rekabettir. Özellikle ekzotik türlerin yerleştirilmesinde büyük önem kazanır ve sürekli olarak izlenmesi gerekir. 7. Kannibalizm Predatör türlerin bazılarında rastlanan bu özellik bir tür içinde bireylerin birbirlerine saldırması olarak açıklanabilir. Birçok Coccinellid ve Neuropter türlerinde rastlanan bir özelliktir. Genellikle besin azlığı veya populasyon yoğunluğunun artması gibi durumlarda ortaya çıkar. Doğal düşman populasyonunu azaltan bir özellik olarak olumsuzluk, besin yokluğunda bazı bireylerin diğer bireylerle beslenerek varlıklarını sürdürebilmeleri bakımından olumluluktur. Biyolojik mücadele amaçlı laboratuar üretimi sırasında Calosoma sycophanta (L.)’nın özellikle larvaları kannibalizmi önlemek için ayrı tutulurlar. 8. Barınak Bitkilerin Varlığı Doğal düşmanlar yazın aşırı sıcaklarını veya kışın aşırı soğuklarını bazı bitkilerin kabuk çatlakları ve yarıkları arasında, kavlamış kabukların altlarında geçirirler. Böyle bitkilerin olmayışı doğal düşmanın populasyonunu, dolayısıyla etkinliğini azaltır. Örneğin süne yumurta parazitoitleri Trissolcus spp., kışı ergin halde ağaçların yarık ve çatlakları arasında, kavlamış kabukları altında geçirirler. Parazitoit populasyonunun Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde düşük oluşunun nedeni bölgenin ağaçsız oluşundan kaynaklanır. Parazitoit populasyonu Ege, Marmara ve Trakya bölgelerinde süne populasyonunu baskı altında tutabilecek kadar yüksektir. Parazitoitin Güneydoğu 42 Anadolu bölgesi’nde akarsu kenarlarında ağaçların bulunması nedeniyle etkili olduğu ve süne’yi baskı altında tutabildiği yapılan araştırmalarda saptanmıştır. Aynı şekilde meyve bahçelerinde rüzgar kıran ve çit bitkisi olarak bulunan bitkiler doğal düşmanların barınma ortamlarıdır. 9. Karıncalar Karıncalar genel olarak doğal düşmanları kaçırıcıdır. Karıncalar yaprakbitleri, unlubitler ve kabuklubitler gibi tatlımsı madde salgılayan böceklerle ortak yaşarlar. Karıncalar bu zararlıların salgıladıkları maddelerle beslenirler ve onları doğal düşmanlarından korurlar, bir bitkiden diğerine taşırlar ve hatta kış aylarında yuvalarına götürüp soğuklardan korurlar. Karıncalar işte bu nedenlerden dolayı doğal düşmanların etkinliğini azaltan önemli faktörlerdendir. Örneğin Turunçgil unlubiti planacoccus citri (Rissu)’ye karşı predatörü Cryptolaemus montrouzieri Muls’nin turunçgil bahçelerine salıverilmesinden önce ağaçların kökboğazı çevresindeki 60-70 cm’lik toprak yüzeyine toz bir insektisit serpilerek karıncalar öldürülür. Böylece predatörün etkinliği artırılmış olur. 10. Hiperparazitler Doğal düşmanların populasyonlarını azaltmaları nedeniyle hiperparazitler zararlı kabul edilirler. 11.Kültürel Uygulamalar Bazı kültürel uygulamalar doğal düşmanların varlıklarını sürdürmelerini, populasyonlarını korumalarını sağlar. Örneğin yoncada şerit halinde biçim doğal düşmanların korunmasını sağlayan kültürel bir işlemdir. 12.Pestisitler Pestisitler doğal düşmanların populasyonlarının azalmasına neden olurlar. Pestisitler doğal düşmanları doğrudan öldürmek ve onların konukçularını öldürerek besinsiz kalmalarına neden olmak üzere hem doğrudan hem de dolaylı olarak etkiler. 13.Toz Toz doğal düşmanları kaçırıcıdır. Bu nedenle tozlu yol kenarlarındaki kültürlerde doğal düşmanlar az, buna karşılık zararlılar daha yoğundur. Bu durumuyla toz doğal düşmanlar üzerinde olumsuz etkiye sahiptir. 43 6.1. Niçin Biyolojik Mücadele Şekil X. Geçen yüzyıl sonu itibariyle dünya pestisit satışları (milyar dolar). Fig. 1.1 Fig. 1. Şekil xx. İnsektisit uygulamalarından sonra doğal düşmanlar yok edildiğinde hedef zararlı yeniden daha fazla çoğalabilir. Pestisitler çoğunlukla zararlılardan daha yüksek oranlarda doğal düşmanları öldürürler. Bu yüzden pestisit uygulamalarından sonra, doğal düşmanların aksine, zararlı yeniden hızla çoğalabilir. 44 Şekil xx. Pestisit uygulamaları daha önceden zararlı olmayan bir türü kontrol altında tutan doğal düşmanları öldürdüğünden ikincil zararlılar salgınlar geliştirirler. Doğal kontrol olmadığında, önceden zararlı olmayan tür çoğalır ve “ikincil bir zararlı” olur. Örneğin, bir pestisit uygulandığında Zararlı A türünü (bitki bitlerini) ve onun doğal düşmanları olan ağkanatlı tahtakurularını öldürürken aynı zamanda avcı (predatör) akarları da öldürmesinden dolayı, daha önce avcı akarlar yüzünden düşük yoğunlukta olan Zararlı B türü (örümcek akarlar) ikincil zararlılar olarak salgın geliştiririler. Fig. 1. Şekil xx. Zararlı populasyonları doğal seçilim ile pestisitlere karşı direnç geliştirebilirler. Pestisit uygulandığında populasyondaki bireylerin çoğu ölür ancak daha az duyarlı olan çok az sayıda birey hayatta kalabilir. Bu daha az duyarlı bireyler veya onların yeni dölü bundan sonraki uygulamalarla muhtemelen daha az öldürülürler. Tekrarlanan uygulamalar, dirençli ya da daha az duyarlı bireyleri baskın duruma getirir ve bundan sonra aynı pestisitin uygulanması artık etkisiz olur. 45 6.2. Biyolojik Mücadelenin Tanımı DeBach (1964) tarafından kaleme alınan tanımın içeriğinde biyolojik mücadele “sadece yoğunluğa bağlı ilişkilede değil, diğer organizmaların poplasyonlarını azaltan tüm asalak ve avcı türlerin ve hastalık etmenlerinin etkinlikleri” olarak tanımlanmaktadır. yayımlanan Birleşik tanımında Devletler DeBach’ın Bilimler tanımı Alademisi’nin genişletilerek, 1988 biyolojik yılında mücadele; “istenmeyen organizmaların etkilerini azaltmak için, onların doğal düşmanlarını veya modifiye edilmiş (genetiği değiştirilmiş) organizmaları, genleri veya gen ürünlerini kullanmak ve tarımsal ürünler, ağaçlar, hayvanlar ve yararlı böcekler ve mikroorganizmalar gibi yararlı organizmaları korumak” olarak tanımlanmaktadır. Birçok organizmalar, kitle üremesi yapan ya da yapma olasılığı olan böceklerin olağanüstü çoğalmasını önleyici birer etken olarak doğada rol oynarlar. İşte böcek populasyonu, dolayısıyla böcek zararını azaltmak için canlı organizmalardan (yerli ya da yabancı) yararlanmak suretiyle yapılan savaşa biyolojik savaş denir. Şekil XX. Sünger örücüsü, Lymantria dispar L.’ın biyolojik evrelerinde görülen bazı parazitoid türler. 46 6.3. Biyolojik Savaşın Geçmişi Biyolojik savaşta Predatör (Yırtıcı) böceklerden yararlanma diğer organizmalardan daha eskidir. Bu hususta Asya’da yırtıcı karıncalardan yararlanıldığı ve narenciye zararlılarına karşı ilk defa Milattan sonra yaklaşık 900 ve 1200 yıllarında kullanıldığı bilinmektedir. Arabistan’da her yıl dağlık mıntıkalardan getirilen yırtıcı karınca kolonileri hurma ağaçlarında zarar yapan başka bir karınca türüne karşı kullanılmıştır. Hindistan’dan 1762 yılında Mauritius’a nakledilen Acridotheres tristis (L.) (Mynah kuş) (Passeres, Sturnidae), çekirgelerden Nomadacris septemfasciata (Serv.) (Acrididae) ile savaşta başarılı olmuştur. Hemiptera’lardan Picremeus bidens (L.) (Pentatomidae) 1776 yılı civarında Avrupa’da Cimex lectularis (L.) (Cimicidae) ile savaş için tavsiye edilmiştir. İngiltere’de bağ sahipleri, faydalı Gelin böceklerini (Coleoptera, Coccinellidae) yiyen kuşları tarlalarından uzaklaştırma çarelerine başvurmuşlardır. Bitki ve seralardaki Afit’lerle savaşmak için Gelin böceklerinden yararlanılmıştır. BOISGIRAUD, 1840 yılında Fransa’da Kavak’larda zarar yapan Lymantria dispar (L.) tırtıllarıyla savaşmak için fazla miktarda Koşucu böceklerden Calosoma sycophanta (L.) (Coleoptera, Carabidae)’dan yararlanılmıştır. 1844 yılında, Jamaika’dan Barbados’a nakledilen Bufo marinus (L.) (Anura, Bufonidae), zararlılarla savaşta kullanılmıştır. Zararlı böceklerle savaşta asalaklardan yararlanmanın geçmişi ise oldukça yenidir. Bu hususta ALDROVONDI ilk defa 1602 yılında Pieris brassicae (L.) (Lepidoptera, Pieridae) tırtılları içinde Apanteles glomeratus (L.) (Hymenoptera, Braconidae)’un yaşadığını tespit etmiş, fakat bu durum daha sonra yaklaşık 1700 yılında VALLISNIERI tarafından değerlendirilmiştir. Bundan sonra RAEUMUR, DEGEER, ERASMUS DARWIN (CHARLES DARWIN’in babası), HARTIG gibi ilim adamları asalaklar üzerinde çalışmışlardır. Asalaklarla biyolojik savaşta ilk beynelmilel transfer PLANCHON ve RILEY tarafından 1873 yılında yapılmış ve bir Amerika asalağı olan Rhizoglyphus phylloxerae Riley (Acarina, Tyroglyphidae) bağlarda zarar yapan Floksera ile savaşmak üzere Fransa’ya nakledilmiştir. 1874 yılında Bitki bitleriyle savaşmak üzere Coccinella undacimpunctata (L.) (Coleoptera, Coccinellidae), İngiltere’den Yeni Zellanda’ya nakledilmiştir. SOUNDERS, 1882’de ABD’nde mevcut asalaklardan Trichogramma minitum Riley (Hymenoptera, Chalcididae)’u Kanada’ya ithal etmişlerdir. RILEY, Lahana kelebeği tırtıllarıyla savaşmak üzere, 1883 senesinde İngiltere’den ABD’ne Apanteles glomeratus’u nakletmiştir. 47 Geçmişteki deneyimlerden sonra, bu konuda yapılan ilk büyük çalışma torbalı koşnil, Icerya (Pericerya) purchasi (Mask.) (Homoptera, Margarodidae)’ye karşı 1888 yılında Avusturalya’dan Kaliforniya’ya nakledilen Cryptochaetum iceryae (Will.) (Diptera, Agromyzidae) ile Uğur böceklerinden Rodolia (Novius) cardinalis (Muls.) (Coleoptera, Coccinellidae)’in kullanılmasıyla yapılmıştır. Bundan sonra ABD’nde çok geniş bir alanda yapılan en büyük biyolojik savaş projesi Lymantria dispar’a karşı olmuştur. Son 70 yıl içinde 50’den fazla yırtıcı ve asalak böcek, dünyanın birçok ülkesinden ABD’ne ithal edilmiştir. Bunlar içinde 10 asalak ve 2 yırtıcı, Lymantria dispar afetlerine karşı yararlı sonuçlar vermiştir. Aynı durum, diğer memleketlerde de yapılmaktadır. Yukarıda özet olarak verilen çalışmalar, mekaniksel ve kimyasal savaş yanında biyolojik savaşın da varlığını ve önemini tanıtmaktır. Bugün birçok ülkeler bu savaşın gelişmesi için lüzumlu ve haklı çabalara koyulmuşlardır. BİYOLOJİK SAVAŞIN TANIMI VE TARİHÇESİ Zararlılarla savaş amacıyla doğal düşmanların kullanılışı genel olarak BİYOLOJİK SAVAŞ veya BİOKONTROL olarak bilinmektedir. Yüzyıllar boyunca insanların bildiği husus şudur; Bitkilere zarar veren böcekler, çok çeşitli doğal düşmanların hücumuna uğramakta ve zaman zaman belirli yerlerde zararlılar üzerinde oldukça yüksek düzeyde etki oluşturmaktadır. Başlangıçta zararlı populasyonu yüksektir ve beslenme ilişkisinin gereği besin bolluğu nedeniyle doğal düşmanın populasyonu arasında denge oluşur ve bu denge durumu herhangi bir olumsuzluk olmadığı sürece devam eder. İşte zararlılar ile onların üzerinde yaşayan canlılar arasındaki bu ilişkiden yararlanarak zararlıların populasyonları baskı altında, yani ekonomik zarar eşiğinin altında tutulabilir. Zararlı populasyonlarını ekonomik eşiği altında tutmak üzere onlar üzerinde yaşayan organizmalardan yararlanılması ile ilgili çalışmalara BİYOLOJİK SAVAŞ adı verilir. Biyolojik savaşımda kullanılacak canlılar, özel yetiştirme lâboratuarlarında çoğaltılarak, gerekli zamanda, zarar görülen yerlere, yeter sayıda salıverilir veya asalaklar konukçuları ile beraber zarar görülen yere taşınırlar ya da dış ülkelerden ithal olunurlar. Bazı hallerde, tabiata bırakılan az sayıdaki yararlı türün ya da doğal faunaya ait avcı veya parazitoidlerin zamanla çoğalarak etkili olması beklenebilir. Kısaca 1- İthal 2- Çoğaltma 3- Koruma, biyolojik savaşım’ın üç ana yaklaşımı olarak görülmektedir. Biyolojik savaş, zor ve çok bilgi isteyen bir yöntemdir. Biyolojik savaşta kullanılacak etmenin (etkili türün) o yerin ekolojik şartlarına uyması gerekir. Aksi halde iyi bir sonuç alınamaz. Biyolojik savaş terimi ilk kez 1919 yılında ABD’de H.S. Smith tarafından kullanılmıştır. Ancak biyolojik savaş çalışmalarının tarihi oldukça eskidir. 1200 yıllarında Çin’de turunçgil 48 ağaçlarındaki zararlılara karşı Oecophylla smaragdina F. isimli karınca türünün Yemen’de palmiyelerde zararlılara karşı karıncaların ve yine aynı yıllarda yaprakbitlerine karşı coccinellid’lerin kullanıldığı kayıtlıdır. 1888 yılına kadar geçen dönemde zararlılara karşı biyolojik savaşa yönelik çalışmalar sistemli olmayan ve sonuçları belirsiz çalışmalardır. Bu dönemdeki çalışmalardan önemli olanları; 1602 yılında Pieris rapae L. larvalarının Apanteles glomeratus (L.) isimli parazitoit tarafından parazitlendiğinin Aldrovandi tarafından gözlenmesi, 1762 yılında çekirgelere karşı kullanılmak üzere Hindistan’dan Mauritus adasına Mynah kuşu Acridotheres tristis L.’in götürülmesi, 1763 yılında Linneasus tarafından tırtıllara karşı Calosoma sycophanto L.’nin önerilmesi, 1840 yılında Kırtırtılı Lymantria dispar L.’a karşı Calosoma sycophanta L.’nin kullanılması, 1873 yılında ABD’den Fransa’ya bağ Flokserası Viteus vitifulii ( Fithch)’ye karşı tyroglyphus phylloxerae Riley’nin getirilmesi, 1883 yılında Pieris rapae (L.)’ye karşı kullanılmak üzere Apanteles glomeratus (L.)’un İngilter’den ABD’ne götürülmesi gibi çalışmaları saymak mümkündür. Biyolojik savaş çalışmalarına bilinçli ve bilimsel olarak 1888 yılında torbalıkoşnil Icerya purchasi Mask.’ye karşı kullanılmak üzere Rodolia cardinalis (Muls.)’in Avustralya’dan ABD’nin Kaliforniya eyaletine getirilmesiyle başlamıştır. 1885 yılında Kaliforniya’da turunçgillerde Icerya purehasi Mask.’nin aşırı zarar yapması üzerine, zarralının anavatanı olan Avusturalya’ya zararlının doğal düşmanlarını bulmak üzere gönderilen Koebeble isimli Entomolog Rodolia cardinalis (muls.)’i tespit eder ve canlı bireylerini Kaliforniya’ya getirir. Predatör üretilerek bahçelere salını verilir. predatör kısa zamanda çoğalıp zararlı üzerinde baskı kurarak başarılı olur. İşte bu başarılı uygulama biyolojik savaş çalışmalarının hızlanmasını sağlar. 1892 yılında yine Avustralya’dan, ABD’ne turunçgil unlubiti Planococcus citri (Rissu.)’nin predatörü Cryptolaemus montrouzieri Muls. getirilir. 1906 yılında İtalya’da Dut koşnili Pseudaulacaspis pentagona (Targ.)’ya karşı Encarsia (=Prospaitella) berlesei (Huw.) isimli parazitoit kullanılır ve başarı sağlanır. 1912 yılında Ephestia kvehniella Zell. larvalarından Bacillus thuringiensis Berl. izole edildi. 1920 yılında Fransa’da Elmapamukbiti Eriosoma lanigerum (Hausm.)’a karşı Aphelinus mali (Hald.) isimli parazitoit kullanılır ve başarı sağlanır. 1927 yılında İngiltere’de CIBC (Commonwealth Institut Of Biological Control) kurulur. 1950 yılında CILB (Commision Internationalede Lalutte Biologique, Uluslararası Biyolojik Savaş Komisyonu) kurulur. Bu komisyon 1956 yılında OILB (Uluslararası Biyolojik Savaş organizasyonu) haline dönüşür. Günümüzde bu organizasyonun değişik çalışma grupları halinde biyolojik savaş araştırma ve uygulamalarını yönlendirdiği ve desteklediği görülmektedir. Yurdumuzda ilk biyolojik savaş çalışmaları 1912 yılında Süreyya ÖZEK tarafından Fransa’dan İstanbul civarına Elma pamukbitine karşı Aphelinus mali (Hold.)’nin ve Mersin’e Torbalıkoşnil’e karşı Rodolia cardinalis (Muls.)’in getirilmesiyle başlamıştır. 1913, 1918, 1934 yıllarında İtalya’dan Bursa’ya Dut koşnili’ne karşı Encarsia berlesei (Huw.), 49 1934 yılında Almanya’dan İzmir’e incir kurdu Ephestia cautella Zell.’ya karşı Bracon herbetor Say. getirilmiştir. Yurdumuzda yoğun biyolojik savaş çalışmaları 1965 yılında Antalya’da Biyolojik Mücadele İstasyonu kurulması ile başlamıştır. Bu istasyon sonradan Enstitü haline dönüştürülmüşse de 1987 yılında kapatılarak Narenciye Araştırma Enstitüsü ile birleştirilmiştir. Yurdumuzda biyolojik savaş çalışmaları pek yeterli değildir. Oysa yurdumuz bu çalışmalar için oldukca elverişlidir. Çünkü yurdumuz biyolojik savaşta etmen olarak kullanılabilecek bir çok organizmanın gen merkezidir. Ayrıca doğal denge bir çok ülkenin aksine yurdumuzda aşırı bozulmuş değildir. Günümüzde dünyada 327 zararlı türüne karşı değişik ülkelerde biyolojik savaş yöntemlerinden yararlanılmaktadır. Bunlardan 102’sinde tam başarı 144’ünde önemli düzeyde başarı ve geri kalan 81’inde de kısmen başarı sağlanmaktadır. 1. BİYOLOJİK SAVAŞIN ÜSTÜNLÜKLERİ Biyolojik savaş bir çok avantaja sahiptir. Bu nedenle üzerinde fazla durulmakta ve çalışmalar yapılmaktadır. Biyolojik savaşın avantajlarını aşağıdaki gibi 5 madde altında toplamak mümkündür. Doğal dengeyi koruyucudur. Çevre ve insan sağlığına olumsuz etkisi yoktur. Diğer savaş yöntemlerinden daha ekonomiktir. Dayanıklılık sorunları yoktur. Süreklidir. Biyolojik savaş bir kere tesis edilince süreklidir ve çevre koşulları değiştirilmedikçe o zararlıyla savaş yapmaya gerek kalmaz. Doğal düşmanlar zararlı üzerinde kendi hakimiyetini devam ettirir, zararlıyı imha edici doğal bir engel kurar ve hücum ettikleri zararlıların populasyonlarında devamlı olarak değişiklikleri düzeltir. (Parazitine karşı dayanıklılık oluşturmuş konukçulara ait sadece birkaç örnek vardır ki bunlar başarılı biyolojik savaşa engel olurlar. Bu belki de şöyle olmaktadır; Herhangi konukçu-parazit veya predatör-av ilişkileri (interaksiyon) antagonistler arasında sürekli adapte olmuş bir ırkı oluşturur. Bu ırk, üzerinde beslenilen türün hücumundan kendini daha fazla korumaya yönelmesiyle oluşmaktadır.) Elde edilebilen bilgilerin ışığı altında bu durumlar çok nadir olduğundan etkili biyolojik savaş yüksek düzeyde kalıcılığa, sürekliliğe sahiptir. Biyolojik savaş programları toksisite ve çevre kirliliği gibi yan etkilere sahip değildir ve bu yüzden kullanılımları zararsızdır. (Şu anda mevcut düşüncelere göre yaşadığımız çevrenin kalitesi üzerine ve pestisitlerin toksik olmayan düzeylerine sürekli uzun zaman 50 bırakmanın ortaya çıkardığı sorunlar göz önüne alındığında biyolojik savaşın avantajları zararlılarla savaşta çok daha önem kazanmaktadır.) Bütün canlıların yanında biyolojik savaş kimyasal savaş yöntemlerine göre her zaman daha faydalı ve zararsız olarak hiçbir zaman düşünülmemelidir. Çünkü biyolojik savaş programları uygulanabildikleri takdirde iyi bir duruma sahip olurlar ve belirgin avantajları olduğu kabul edilir. Biyolojik savaşta kullanılan doğal düşmanlar tam anlamıyla zararlı populasyonunu kontrol edici olarak yöreye yerleştirilebilirse daha önce zararlı olarak görülebilen tür artık zararlı listesinden çıkarılacağı ve herhangi bir savaş masrafı da yapılmayacağından ekonomik olmaktadır. Bu avantajlarının yanında biyolojik savaş çalışmaları zaman gerektirir. Doğal düşman populasyonunun zararlı üzerinde baskı kurabilmesi, yani denge durumunun sağlanabilmesi için belirli bir sürenin geçmesi gerekir. Bu süre içinde bir miktar zarara katlanılması gerekir. Biyolojik savaş çalışmalarında buna başlangıç riski adı verilebilir. Zararlı populasyonu ile onun doğal düşmanları arasında denge durumunun sağlanması için geçmesi gereken süre; Çevre faktörlerine Kültür bitkisinin tür ve çeşidine Uygulanan tarım şekline Uygulanan diğer savaş yöntemlerine Zararlı türüne Zararlının populasyon yoğunluğuna Doğal düşman türüne Doğal düşman türünün populasyon yoğunluğuna göre değişir Vegetasyon süresi çok kısa ve entansif tarımın uygulandığı kültürlerde, bu süre çoğu kez yeterli olmayabilir. Bu nedenle biyolojik savaş çalışmaları genellikle çok yıllık kültürlerde daha başarılıdır. Zararlıların doğal düşmanları adı verilen organizmalar zararlılar üzerinde; Parazit Parazitoid Predatör Olarak yaşarlar. Parazit, yaşamını tekbir konukçu bireyi üzerinde tamamlayan ve konukçusunu öldürmeyip zayıflatan organizmalara denir. Parazitler konukçusunun vücudunun içinde yaşıyorsa iç 51 parazit (endoparazit), konukçusunun vücudunun dışında yaşıyorsa dış parazit (ektoparazit) adını alır. Parazitoit, yaşamını tek bir konukçu bireyi üzerinde tamamlayan ve konukçusunu belli bir süre sonra öldüren organizmalara denir. Insecto sınıfı içinde yer alan parazit doğal düşmanlardan hemen tamamı parazitoit olarak yaşar. Predatör, yaşamını birden fazla konukçu bireyi üzerinde tamamlayan organizmalara denir. Bunlar avcı türlerdir. 6.4. Biyolojik Savaşın Problemleri Bu savaş yöntemi, diğer yöntemlerle kıyasla en zor ve en çok bilgi isteyen savaş yöntemidir. Bu savaşta kullanılacak etkili türün, o yörenin ekolojik koşullarına uyması gerekir. Bu nedenle biyolojik savaşta kullanılacak yararlı türlerin seçiminde dikkatli olmalı ve tüm titizlik gösterilmelidir. Biyolojik savaşta kullanılacak organizmalar genellikle üç kaynaktan sağlanır. Bu kaynaklarla bunlar hakkındaki bilgiler aşağıda özet olarak verilmiştir. 1.Yararlı organizmaların ülke dahilinden sağlanması. Bir zararlı ile biyolojik savaşta önce o zararlının doğal düşmanlarının iyi bir şekilde saptanması gerekir. Bunlar arasında bazıları bizzat bulundukları yerlerden alınarak böceğin zarar yaptığı mıntıkaya yerleştirilirler. Örneğin, Formica rufa (L.) (Kırmızı orman karıncası) (Hymenoptera, Formicidae) grubu böceklerin yuvaları kraliçelerle birlikte alınarak yeni yörelerine monte edilir. Diğer bazıları da örneğin asalaklar, eğer doğadan yeterli ölçüde sağlanamazsa, bunlar özel yetiştirme laboratuarlarında çoğaltılırlar. Bundan sonra gerekli yerlere bırakılırlar. Burada şunu da unutmamak gerekir ki, yararlı türün, zararlı böceğin hangi hayat döneminde etkili olduğu iyi bilinmeli ve buna göre araziye bırakılmalıdır. 2. Biyolojik savaşta kullanılacak etken grupların diğer ülkelerden ithal edilmesi. Bu husus, genellikle, o yörede doğal düşmanları bulunmayan ekzotik zararlılar için uygulanmaktadır. Burada ithali yapılacak yararlı tür, ya bulunduğu ülkeden bizzat doğadan ya da oradaki laboratuarlarda yetiştirilerek sağlanır. Bu türler ithal edilecek ülkelerde de yetiştirilebilirler. Lymantria dispar’ın ABD’deki biyolojik mücadelesi. 3. Biyolojik savaşta rol oynayan diğer canlıların korunması. Birçok canlı grubu, örneğin kuşlar, memeliler, zararlı böceklerle beslenirler. Bunların yaşam ortamlarında korunmaları biyolojik savaşın önemli bir kısmını oluşturmaktadır. 52 Yukarıda adı geçen hususların sağlanması oldukça zor bir iştir. Bu nedenle biyolojik savaşa karar vermeden önce, etkili türlerden sağlanacak yararın önceden tartışılarak saptanması gerekir. 1. ZARARLILARA KARŞI BİYOLOJİK SAVAŞ YÖNTEMLERİ Zararlılara karşı biyolojik savaş yöntemleri üç grup altında toplanır. a. Doğal düşmanların populasyonlarının korunması b. Doğal düşmanların etkinliklerinin artırılması c. Doğal düşmanların populasyonlarının artırılması Bu üç yöntem aynı zamanda bir zararlıya karşı uygulanacak biyolojik savaşın aşamalarını teşkil eder. Biyolojik savaş yöntemleri birbirinden ayrı düşünülmemelidir. Çünkü bu yöntemler birbirinin tamamlayıcısı durumdadır. a. Doğal düşmanların populasyonlarının korunması Doğal düşmanların zararlılar üzerinde önemli doğal baskı unsurları oldukalrı sürekli göz önünde tutularak öncelikle onların doğadaki populasyonlarının korunması gerekir. Bir bahçe tesisinde ağaçlar arası mesafenin uygun seçilmesi, uygun şekil budamasının yapılması, bahçe kenarına rüzgar kıran veya çit bitkilerinin seçilmesi gibi hususlar bu konuda önemli olanlardır. Doğal düşmanların doğada populasyonlarının korunmasında önemli bir konu bitki zararlı ve hastalıklarına karşı kullanılacak pestisitlerdir. Özellikle parazitoitler insektisitlerden olumsuz etkilenirler. Bunun için parazitoitlere etkisi düşük olan insektisitlerin seçilmesi onların korunması bakımından önemlidir. Aynı şekilde fungal olan doğal düşmanların populasyonlarının korunması için öncelikle bunlara etkisi düşük olan fungisitlerin seçilmesi gerekir. Doğal düşmanların populasyonlarının korunmasında bazı kültürel işlemlerin uygulanmasıda önemlidir. Örneğin tarladaki bitki kalıntılarının ayıklanması yerine toplanıp bir yere yığılması, yoncanın 15-20 günlük periyotlarla şerit halinde biçilmesi gibi uygulamalar doğal düşmanların korunmasını sağlayacak uygulamalardır. Turunçgil bahçelerinde Akdeniz meyve sineği Ceratitis capitata (Wield.)’ya karşı zehirli yem kısmi dal ilaçlaması yöntemi, yine turunçgillerde kabuklubitlere karşı yapılacak yazlık byaz yağ ilaçlamalarında ilk ilaçlama birer sıra 53 atlanarak, ikinci ilaçlamada ise birincide ilaçlanmayan sıraların ilaçlanması doğal düşmanların büyük ölçüde korunmasını sağlayan uygulamalardır. b. Doğal düşmanların etkinliklerinin artırılması Bu konuda en önemli husus doğal düşmanların ergin beslenmesinin sağlanmasıdır. Bunun için kültürler arasında bol çiçek açıp, bol nektar, bal özü ve polen taşıyan bitkilerin dikilmesi veya kritik mevsimlerde erginlerin beslenmesi için kültürlere şekerli su pülverize edilmesi gibi erginlerin beslenmesini sağlayacak uygulamaların yapılması sayılabilir. Balözü ve polence zengin bitkilerin kültür arasında yetiştirilmesi ile Syrphidae (Diptera) türleri ile birçok Hymenopter erginlerinin beslenmesi ve üreme güçlerinin artırılması sağlanabilir. Örneğin ABD’de yaprakbiti populasyonunun azaldığı, dolayısıyla erginlerin besisini teşkil eden tatlımsı madde salgısının çok düştüğü temmuz aylarında pamuk tarlalarına Chrysopidae (Nevroptera) familyasına bağlı predatör türlerinin erginlerinin beslenmesi için şekerli su pülverize edilir. Peru’da pamuk tarlalarında bazı sıralara erken çiçek açan mısır ekilerek predatör heteropter erginlerinin çoğalması sağlanır. Meyve bahçesi kenarındaki tozlu yolların asfalt veya betonlanarak tozdan arındırılması ile doğal düşmanların populasyonları ve dolayısıyla etkinlikleri artırılır. c. Doğal düşmanların populasyonlarının arttırılması Bunun için öncelikle doğadaki populasyonlarının artırılmasına yönelik uygulamalara ağırlık verilmesi gerekir. Doğal düşmanların etkinliklerinin arttırılması konusundaki uygulamalar onların populasyonlarınında arttırılmasını sağlayacak uygulamalardır. Eğer bu uygulamalar yeterli olmuyorsa yerli doğal düşmanlar kitle halinde üretilip doğaya slıverilmek suretiyle populasyonlarının arttırılması sağlanır. Bu konuda yerli doğal düşmanlar yeterli olmuyorlarsa ekzotik türlerin getirilmesi gerekir. Bunun için öncelikle zararlı türün baskı altında olduğu, yani populasyonunun ekonomik zarar elşiği altında bulunduğu bölge veya ülkelerdeki doğal düşmanlar üzerinde durulmalıdır. Çünkü zararlının baskı altında tutulmasında büyük bir ihtimalle doğal baskı unsurlarından olan doğal düşmanlar etken olabilir. Böylece saptanan doğal düşmanlar getirilip kitle halinde üretilerek doğaya salıverilir. Salıverme işlemiyle her şey bitmiş değildir. Bundan sonra doğal düşmanın sürekli izlenerek etkinliğinin ve populasyonunun devam edip etmediği kontrol edilmelidir. Yeni getirildiği bölgenin çevre koşullarına adapte olamayan ekzotik doğal düşman türlerinde kitle halinde üretilip salıverme işleminin periyodik 54 olarak yapılması gerekir. Örneğin turunçgil Unlubiti Planococcus citri (Ashm.)’ye predatörü Cryptolaemus motrouzieri Muls. Avustralya kaynaklıdır ve yurdumuz iklim koşullarında kışı geçiremediği için her yıl doğaya salıverilir. Turunçgillerde zararlı turunçgil beyazsineği Dialerodes citri (Ashm.)’ye karşı Encarsia lahorensis (Huw.); Defne beyazsineği Parabemisia myricae (Kuw.)’ye karşı Eretmocerus sp.; Turunçgil unlubiti Planacoccus citri (Rissu.)’nin Leptomastix dactylopii Huw.; İncirkurdu Ephestia cavtella (Walk.)’ya karşı Bracon hebetor Say.; elmaiçkurdu Cydia pomonella (L.) ve yaprakbükenler Archips spp.’ne karşı Trichogramma spp. Yudumuzda kitle halinde üretilip doğaya salıverilerek doğal düşman populasyonlarının arttırılması ile ilgili örnekleri teşkil eder. Yukarıda açıklanan biyolojik savaş yöntemlerine ek olarak kullanılan başka biyolojik savaş yöntemleri vardır. Bunlar; böcekler için kullanılan genetik savaş ve mikrobial savaştır. 6.5. Zararlı Böceklerle Biyolojik Savaşta Kullanılan Etken Gruplar İnsanoğlu biyolojik savaşta çeşitli canlılardan yararlanmaktadır. Bunlar arasında en önemlileri böceklerdir. Böcekler dışında etken gruplarla yapılan biyolojik savaşlarda arzulanan başarı sağlanamamıştır. Bu gruplardan ancak, doğada yayılma ve yaşamalarına yardımcı olmak suretiyle yararlanmak şimdilik uygulanabilecek en iyi yöntem olarak görülmektedir. Çok çeşitli bir organizma grubu gıda ve çevre koşullarını değiştirmek, salgın hastalıkların çıkmasına öncülük etmek ya da böcekleri yemek suretiyle faydalı rol oynarlar. Bunları 4 ana grupta toplamak mümkündür. 6.5.1. Mikroorganizmalar Doğada böceklerin hastalanmasına neden olan ve sonra onları öldüren, orijini bakteri, fungus, virüs ya da Protista olan birçok mikroorganizmalar mevcuttur. Bunların zararlı böceklerle savaşta kullanılması üzerine birçok memleketlerde geniş araştırmalar ve uygulamalar yapılmaktadır. 6.5.1.1. Bakteriler Birçok bakteriler böceklerde kitle halinde ölümlere neden olurlar. Fakat bu bakterilerin pek çoğundan yapay yollarla yararlanmak mümkün olmamıştır. Bunlardan yalnız birkaç tanesi biyolojik savaşta iyi sonuçlar vermiştir. Böceklerle ilişkisi olan en önemli bakteri grupları aşağıda verilmiştir. 55 Familya Cins ---------------- ----------------- Enterobacteriaceae Serratia, esherichia Pseudomonododaceae Bacillaceae Pseudomonas Bacillus Bunlardan Bacillus pluton White arı larvalarında çok yaygın olan Bozuk kurt hastalığı’nı meydana getirir. Aerobacter aerogenes var. acridiorum d’Her. (Eubacteriales, Entorobacteriaceae) türü, Dociostaurus maroccanus (Thunb.) (Orthoptera, Acrididae) bağırsaklarında bulunur; nemli ve soğuk havalarda ölüme sebep olur. Flacheri hastalığı da ipek böceklerinde, Bombyx mori (L.) (Lepidoptera, Bombycidae), vücuttaki maddelerin sıvılaşmasına neden olur. Böceklerde önemli zarara neden olan bakteriler daha ziyade spor meydana getiren gruptur. Bu tip bakteriler ormanlardaki zararlı böcekler üzerinde önemli rol oynarlar. Bazı mevsimlerde tüm konukçularının her ferdini öldürürler. Yapılan araştırmalarda sporların kuraklığa ve yüksek sıcaklığa karşı çok dayanıklı olduğunu göstermiştir. Fakat spor vermeyen bakteriler ekstrem fiziksel koşullara oldukça hassastırlar. Bu çalışmalar sonunda böceklerle savaşta spor veren bakterilerden yararlanma tavsiye edilmektedir. Son yıllarda oldukça yüksek Patogenik bakteri olan Bacillus thuringiensis Berliner thuringiensis’e büyük önem verilmiştir. Bunun biyolojik savaşta bakterilerin çoğundan daha fazla ümit verici olduğu saptanmıştır. Bu bakterinin sporları, doğada uygulanmak üzere toz, ıslanabilir toz ya da sıvı prepatlar halinde piyasada mevcuttur. Bu sporların püskürtüldüğü böcekler, sporların içindeki bir zehirli madde (toksin) nedeniyle ölürler. Fakat bu basil, böcekler arasında bulaşıcı hastalık durumu yani epizootic yaratmaz. Basilin her defasında, diğer insektisidlerle olduğu gibi, yeniden uygulanması gerekir. Bu bakteri ile özellikle tırtıllara karşı başarılı bir şekilde savaşılır ve selektif (seçici) olduğundan yararlı türleri öldürmez. Bacillus thuringiensis Bacillus thuringiensis (yaygın olarak ‘Bt’ olarak bilinir) en başta Lepidoptera tırtılları (kelebekler ve güveler) gibi önemli bitki zararlılarının, ayrıca sivrisinek larvaları ve Afrika’da nehir körlüğü hastalığının taşıyıcısı simuliid karasineklerin kontrolü için dünyanın her yerinde satılan böcek öldürücü bir bakteridir. Bt ürünleri dünyadaki toplam ‘tarım kimyasalları’ pazarının (mantar öldürücüler, bitki öldürücüler ve böcek öldürücüler) yaklaşık %1’ini temsil etmektedir. Bt ticari ürünleri kurutulmuş sporların ve bakteri zehri kristallerinin karışımını içeren tozlardır. Bu karışımlar böcek larvalarının beslendiği yapraklara ve diğer ortamlara uygulanır. Ayrıca bazı tarım bitkilerinin genlerine bakterinin 56 zehir genleri aktarılmıştır. Bu biyokontrol ajanının kullanma yöntemi, etki şekli ve konukçu dağılımı Bacillus popililae’dan önemli derecede farklıdır. Bacillus thuringiensis faz-kontrast mikroskopide görülür. Bitey (vejetatif) hücreler, endosporlar (parlak evre) ve böcek öldürücü zehirli protein (deltaendotoxin) kristalleri içerirler. Çoğu hücreler yok olarak, sporlar ve zehir kristalleri ( iki uçlu piramit şekilli yapılar) salıverir. Etki Tarzı Bu kristaller, gerçekte bir protoksin -herhangi bir etkiye sahip olmadan etkinleştirilen- olan (yaklaşık 130-140kD) büyük bir protein bloklarıdır. Kristal protein normal koşullarda ileri derecede çözünmez olduğundan, insanlar, büyük hayvanlar ve çoğu böcekler için tamamen güvenlidir. Ancak, kristal protein yüksek pH’nın indirgeyici koşullarında (yaklaşık pH 9.5 üzerinde), yaygın olarak Lepidoptera larvalarının orta bağırsağında bulunan koşullarda, çözülür. Bu nedenle, Bt ileri derecede özgün bir böcek öldürücü etkendir. Protoksin, böceğin bağırsağında çözünebilir olduktan sonra, yaklaşık 60kD’luk etkin bir toksin üretmek için bir bağırsak proteazı tarafından parçalara ayrılır. Bu toksin deltaendotoksin olarak adlandırılır. Delta-endotoksin, hücre zarlarında delikçikler (porlar) oluşturarak ve iyon dengesine öncülük ederek orta bağırsak epitelyum hücrelerine bağlanır. Bunun sonucunda, bağırsak çalışması hızla durdurulur, epitelyum hücreleri yok olur, larva beslenmeyi durdurur ve kan pH’sı ile dengelenen bağırsak pH’sı azalır. Bu düşük pH bakteri sporlarının çimlenmesine olanak verir ve ardında bakteri öldürücü bir kan zehirlemesi ile konukçuyu istila edebilir. Delta-endotoksinin yapısı ile ilgili yeni çalışmalar onun üç etki alanının olduğunu göstermiştir. Etki alanı (Domain) I, bir kısmı veya tamamı, iyonların serbestçe geçebileceği bir delikçik oluşturarak bağırsak hücre zarına sıkışabilen 7 alfa-sarmal yay yığınıdır. Etki alanı II, bu etki alanının reseptörleri bağırsağa bağladığını gösteren, immunoglobulinlerin antijen bağlayıcı bölgelerine benzer, birbirine paralel olmayan 3 tane beta yüzden oluşur. Etki alanı III, bağırsak proteazı ile daha fazla parçalara ayrılmayı önleyen, etkin toksinin açık ucunu (C-sınırı) koruduğu düşünülen, sıkıca paketlenmiş bir beta sandviçtir. İlginç olan, difteri toksininin (diğer bir bakterinin) temelde Bt toksinine benzer bir yapısı vardır. Bacillus thuringiensis’in Tarihi, Ürünleri ve Konukçu Böcek Dağılımı Bacillus thuringiensis ilk olarak 1911 yılında Almanya, Thuringia Vilayetinde, un güvelerinin bir hastalık etmeni (patojeni) olarak bulunmuştur. Böcek öldürücü ticari bir kimyasal (insektisit) olarak ilk olarak 1938’de Fransa’da ve ardından 1950’lerde ABD’de 57 kullanılmıştır. Ancak, bu başlangıç ürünleri, farklı böcek çeşitlerine karşı özel etkili çeşitli yüksek patojenik ırkların bulunduğu 1960’larda, daha etkili yenileri ile değiştirilmiştir. Uzun yıllar, Bt, yüksek bir potent bir ırk B. thuringiensis kurstaki’nin kullanılması ile sadece lepidopteraların kontrolü için sağlanmıştır. Bu ırk, hala çoğu Bt formulasyonlarının temelini oluşturmaktadır. Çok sayıdaki diğer Bt ırklarının ayrıca taranması, bazılarının Coleoptera (Kınkantlı) veya Diptera (küçük sinekler, sivrisinekler) larvalarına karşı da etkin olduğunu ortaya koymuştur. Bu ırkların çoğu benzer temel toksin yapısına sahiptir, fakat muhtemelen böcek bağırsağında toksin reseptörlere farklı bağlanma eğilimi derecelerinden dolayı, konukçu böcek dağılımları farklıdır. Örneğin, B. thuringiensis var aizawai tarafından üretilen toksinler, Bt kurstaki’nin toksinlerinden biraz farklı olmakta ve diğer böceklere hiç etkisi olmadan, Lepidoptera’lara özgün olmaktadır. Lepidoptera’ları kontrol için çok sayıdaki ticari ırklar Biobit®, Dipel®, Javelin® vb. gibi çeşitli ticari adlar altında pazarlanmaktadır. Tezat olarak, B.t. var israilensis ırklarının ürettiği toksinler bazı tropikal hastalıkların taşıyıcısı simuliid karasineklere karşı ve ayrıca mantar tatarcık larvalarına karşı ve çeşitli sivrisineklere, (özellikle Aedes türlerine karşı, ancak, Culex spp. ve Anoheles spp.’nın kontrolü daha yüksek toksin dozlar gerektirmektedir) karşı yüksek etkilidir. Bu ürünlerin ticari adları Skeetal®, Vectobac® ve Mosquito Attack® içermektedir. B.t. var san diego VEYA B.t. var tenebrionis ırkları bazı Coleoptera, özellikle de Kolorado patates kınkanatlısının kontrolü için pazarlanmaktadır. Bt Toksinleri ve Sınıflandırılmaları Bacillus thuringiensis ırkları iki çeşit toksin üretirler. Temel çeşitler farklı Cry (kristal) genler tarafından şifrelenmiş cry (kristal) toksinlerdir. Bt çeşitlerinin farklı sınıflandırılmaları bundandır. İkinci çeşitler, böcek kontrolü etkinliğini arttırmada Cry toksinleri çoğaltabilen Cyt (cytolytic) toksinlerdir. Cry toksinleri şifreleyen yaklaşık 50 genin dizini çıkarılmış ve dizin benzerlikleri temelinde 15’den çok grupta toksinleri belirleme yeteneğindedir. Aşağıdaki Tablo, 1955’te bu tür bir sınıflamanın durumunu göstermektedir, ancak, alternatif bir sınıflama şimdiden önerilmiştir. Gene Crystal Protein size shape (kDa) Insect activity cry I [several subgroups: A(a), A(b), A(c), B, C, D, E, F, bipyramidal 130-138 lepidoptera larvae G] cry II [subgroups A, B, C] cuboidal 69-71 lepidoptera and diptera 58 cry III [subgroups A, B, C] flat/irregular 73-74 coleoptera cry IV [subgroups A, B, C, D] bipyramidal 73-134 diptera cry V-IX various 35-129 various Irk Geliştirmede Yeni Yaklaşımlar Cry toksinlerin B. thuringiensis plazmidlerindeki genler tarafından şifrelendiği, 1980’lerden buyana bilinmektedir. Tek bir Bt ırkında 5 veya 6 farklı plazmid bulunabilmekte ve bu plazmidler farklı toksin genleri şifreleyebilmektedir. Bu plazmidler, kavuşma benzeri bir işlem ile Bt ırkları arasında karşılıklı olarak değiştirilebildiğinden, Cry toksinlerinin farklı kombinasyonları ile potansiyel olarak geniş bir ırk çeşidi bulunur. Buna ek olarak, Bt, genlere geçen, genomun bir parçasında kesilebilen ve herhangi bir araya girebilen, sırası değişebilen genetik elementler (transposonlar) içerir. Tüm bu özellikler, Bt ırkları tarafından doğal olarak üretilen toksin çeşitliliğini arttırır ve yeni toksin kombinasyonları ile genetik olarak değiştirilmiş ırklar yaratmak için ticari kuruluşlara dayanak sağlar. Bu tür ürünlerin ilki, Kolorado patates kınkanatlısı yanında, patates, domates ve patlıcan bitkilerine (hepsi aynı bitki familyesından-Solanaceae) zarar veren tırtılların da kuvvetlendirilmiş kontrolü için Raven® olarak pazarlanan bir Bt ırkıdır. Bu Bt ırkı iki farklı kıkanatlı-etkin cry III proteinleri (Kolorado patates kınkanatlısının orta bağırsak hücre zarı için farklı bağlanma eğilimli) yanında iki tırtıl-etkili Cry I proteinleri içermektedir. Çoğunluk, gen piramitlemesi olarak adlandırılan bu tür bir yaklaşım, direncin birkaç farklı toksine eş zamanlı gelişiminden dolayı hedef zararlıların direnç gelişimini geciktirmek için tasarlanmaktadır. Bu çeşit direnç, sadece bir çeşit toksinin katıldığı durumda oldukça hızlı gelişir. Gerçekten bu direnç sivrisinek-etkin Bt ırklarının tropikal ülkelerde yaygın olarak kullanılmasında 1 veya 2 yıl içinde oluşmaktadır. Direncin esası, bazı etkenlerin de karışmasıyla karmaşık görünmektedir. Ancak, cesaret verici bir buluş, en azından bazı böceklerde, Bt toksini reseptörünün gerekli bir orta bağırsak enzimi aminopeptidaz-N olması, böylece toksin bağlamada kayba neden olan (kayba uğrayan) bu reseptördeki herhangi bir değişiklik böceklerin dirence uygunluğunda potansiyeli azaltması da böcek için zararlı olabilecektir. Bt Geni Aktarılarak Genetiği Değiştirilmiş Bitkiler 1996’dan buyana, geniş bir dizideki ürün bitkisi, Bacillus thuringiensis’in deltaendotoxin genini içerecek şekilde genetik olarak değiştirilmiştir. Bu “Bt ürünler” şu anda ABD’de ticari olarak sağlanabilmektedir. Bunlar, “Bt mısır”, “Bt patates”, “Bt pamuk” ve “Bt soya fasulyesi” ni içermektedir. Bu tür bitkiler, bu ürünlerden beslenen böcekleri 59 öldürecek, dokularında etken Cry toksinin amaca uygun parçasını taşıyacak şekilde genetik olarak işlem görmüşlerdir. Bazı yönlerden bu, yalnızca bu ürünlere zarar veren böceklerin Bt toksinlerinin etkisine uğramasını güvence altına aldığından, diğer tip böcekler için hiçbir riski olmadığından önemli bir teknolojik ve pratik gelişmedir. Bu uygulama Bt kullanımını, köklerde beslenen veya bitki dokularında delikler açan örneğin Avrupa mısır delicisi- dolayısıyla bitki yüzeylerine püskürtülen Bt süspansiyonları ile kontrol edilemeyen böceklere genişletmektedir. Diğer yandan, burada olumsuz bir gidiş de vardır. Çünkü hedef böcekler sürekli olarak bu toksinlerin etkisine uğrayacak ve bu durum, bu toksinlere karşı direnç gelişimi için çok kuvvetli bir seleksiyon baskısı yaratacaktır. Çeşitli ürün idaresi stratejileri, bu riski azaltmak için geliştirilmektedir. 6.5.1.2. Funguslar Fungusların bulaştığı böcekler hastalanarak çok kere kısa ya da uzun bir süre sonra ölürler. Fakat funguslar, orman böcekleriyle savaşta başarılı sonuç vermezler. Çünkü, asalak funguslar oldukça sıcak ve nemli koşullarda böcek afetlerine karşı etkili olurlar. Bunun sonucu olarak, funguslara gereksinim duyulduğu epidemilerde, mevcut nem oranı ya çok az ya da hiç yoktur. Bu durum fungusların gelişmesine engel olur. Fakat nemli periyotlarda, mevcut fungus inekulumu, orman böceklerinin çoğalmasını engelleyici rol oynar. Böcekleri öldüren funguslar uzun süre saprofit olarak yaşarlar. Koşulların uygun olduğu durumlarda, mevcut olan inekulum canlı böceklere saldırıya hazır durumdadır. Funguslardan böceklerde zarar yapan türler genellikle Zygomycetes, Ascomycetes ve Deuteromycetes sınıflarına dâhildirler. Sınıf Zygomycetes (Zigomisetler): Bu sınıfa bağlı funguslar böceklerin özellikle karın boşluğunda gelişirler. Bunlardan Entomophthorales takımına dâhil Entomophthora türleri Orthoptera, Coleoptera, Lepidoptera, Hymenoptera ve Diptera türlerinin gelişim dönemlerinde zararlı olurlar. Bazı Entomophthora türleri aşağıda verilmiştir. Entomophthora muscae (Cohn) Fries: Karasineklerde zarar yapar. Bu fungusun meydana getirdiği hastalık her yıl, özellikle ilkbaharda meydana çıkar. Bu hastalıktan ölen sinekler duvar ve pencere kenarlarında, etrafına beyaz konidiler saçılmış olarak görülürler. Entomophthora grylli (Fries) Thaxt: Çekirgelere ve özellikle nemli geçen yıllarda Anadolu’daki Calliptamus italicus italicus (L.) (Orthoptera, Acrididae)’da zarar yapar. Bu fungus 1930 yılında samsun mıntıkasındaki çekirgelerin salgın halinde hastalanarak ölmesine neden olmuştur. Entomophthora aulicae Reich: Lymantria dispar (L.) (Lepidoptera, Lymantriidae)’in tırtıllarına zarar yapar. 60 Sınıf Ascomycetes (Askomisetler): Bu sınıfın Hypocreales takımına dâhil Berkelella, Nectria ve Ophionectria; Clavicipitales (Hypomycetales) takımından Cordyceps özellikle önemli cinslerdir. Bunlardan hemen 200 türü kapsayan Cordyceps, çeşitli Lepidoptera, Coleoptera, Homoptera, Diptera, Hymenoptera ve Orthoptera türlerinde zarar yaparlar. Örneğin, Cordyceps militaris Lk. Nemli orman topraklarındaki tırtıl ve pupalara, örneğin Çam keseböceği tırtıllarına geçerek onları öldürür. Cordyceps entomorrhiza Fries’da çeşitli böceklerin larvalarında zarar yapar. Form-Sınıf Deutoromycetes (Enfeksiyon etmeni funguslar): Bu form-sınıfa dâhil Acremonium, Beauveriia, Isaria ve Metarrhizium cinslerine bağlı türler çok önemlidir. Bunlardan Isaria farinosa Fries çeşitli tırtıl ve pupalara, özellikle toprakta kışladıkları sırada zarar yaparlar. Gerek orman, gerekse tarım alanlarındaki ölü toprak örtüsü birçok fungusları ve fungusların zararlı oldukları böcekleri barındırır. Fungusların yaşaması için gayet elverişli bir zemin oluşturan bu örtü korunarak hastalığa neden olan fungusların yaşaması ve devamlılığı sağlanabilir. 6.5.2. Virüsler Birçok virüslerin böceklerin hastalanmasına neden olarak afetleri kontrol ettikleri bilinmektedir. Virüsler, genellikle mekanik olarak bir konukçudan diğerine yumurta koymak suretiyle nakledilir. Çiğneyici ağız parçalarına sahip böcekler özellikle yaprak yiyenler, virüs enfeksiyonlarına daha hassastırlar. Bu hususta yaprak yiyen Lepidoptera tırtıllarıyla Hymenoptera’nın yalancı tırtılları fazla zarar görürler. Bu virüsler, genellikle 2-3 yılda bir meydana çıkan epidemilerde çoğalarak birçok larvayı öldürür ve böylece böcek afetini ortadan kaldırırlar. Virüs hastalıkları hakkındaki ilk bilgimiz 1889 yılında Avrupa’da Lymantria monocha (L.) (Lepidoptera, Lymantriidae) Wipfel hastalığı’nın bulunması üzerine yapılan çalışmalarla başlamıştır. Daha sonra 1907’de, aynı tip bir hastalık ABD’nin New England eyaletinde Lymantria dispar (L.) populasyonu üzerinde müşahade edilmiştir. Ölen larvaların solgun bir görünümde olması nedeniyle buna solgun hastalığı adı verilmiştir. Solgun hastalığı, alınan gıda ile böcek vücuduna ulaşır. Virüs vücuda yerleşince, genellikle kan hücreleri ve bazı dokuları öldürür. Hasta larva önce uyuşuk bir durum alır ve sonra yemesine son verir. Ölmeden önce, ağacın tepesine tırmanır ve arka bacaklarına asılı olarak ölür. Dokuları koyulaşır, ayrışır ve vücutları sıvı haline geçer. Nihayet, küçük parçalara ayrılır ve ağaçta kurur. Virüslerin orman böcekleriyle savaşta kullanılması, ABD’nde 1976 yılına kadar deneme döneminde idi. Sonra Çevre Koruma Dairesi Orgyia pseudotsugata (McDunn.) (Lepidoptera, Lymantriidae) larvalarına karşı Baculovirus cinsinin bir 61 Nucleopolyhedrous virüs (NPV)’unu kullanma iznini aldı. Böylece bu virüs hakkındaki uygulama yöntemleri, çevre ve insan sağlığının korunması, kalıntı miktarı gibi hususlar üzerinde yoğun çalışmalar bulunmaktadır. NPV ile Lymantria dispar’a karşı da savaşmak için 1978’de izin alınmıştır. Virüslerle biyolojik savaş yapmak için genellikle hastalığın etkisiyle (Polyhedrosis) ölmüş tırtıllar kullanılır. Bu tırtılların ezilmesiyle hazırlanan süspansiyon epidemi alanına püskürtülür. The nuclear polyhedrosis virus (NPV) which belongs to the sub group Baculoviruses is a virus affecting insects, predominantly moths and butterflies. It has been used as a pesticide for crops infested by insects susceptible to contraction. Though commercialization of the viral pesticide is slow as the virus is very species specific, making it effective under certain circumstances. The virus strain itself is protected in a polygonal structured capsid. This enables the virus to infect cells more easily, and aids in reproduction of the virus. When the capsid is broken down within a host, virus strains are released and begin reproduction. Once there is a significant build up of virus, symptoms become noticeable. Heliothis sp. is a cosmopolitan insect pest attacking at least 30 food and fibre yielding crop plants. They have been controlled by the application of NPV's Baculovirus heliothis. In 1975, Environmental Protection Agency, U.S.A. registered the B.heliothis preparations. Related Science Fiction: This virus is not dangerous to humans, but in the novel The Cobra Event by Richard Preston, the strain was altered with the Variola Minor virus (small pox) to create a highly contagious and lethal neurovirus called the ‘Cobra Virus’ – which affected humans as well as insects. Symptoms Symptoms are:[citation needed] Discoloration (brown and yellow) Stress (regurgitation) Decomposition (liquification) Lethargy (slow-moving to no movement at all. Refusal to eat) The virus enters the nucleus of infected cells, and reproduces until the cell is assimilated by the virus and produces crystals in the fluids of the host. These crystals will transfer the virus from one host to another. The host will become visibly swollen with fluid containing the virus and will eventually die - turning black with decay. Transmissibility The virus is unable to affect humans in the way it affects insects as our cells are acidbased, when it requires an alkaline-based cell in order to replicate. It is possible for the virus crystals to enter human cells, but not replicate to the point of illness. It is transferred from insect to insect through crystals in all of their bodily emissions. As the virus is in the crystal-like capsid, it requires to be broken down by the alkaline digestive system of the insects to be released. 62 Mortality in infected insects is nearly 100% Bleach and ultra-violet light have been found to prove effective in killing the virus. [edit]Applications Lymantria dispar,commonly known as gypsy moth, is a serious pest of forest trees. It has been successfully controlled by gypsy moth Baculovirus i.e. NPV preparations. There are another pest of forest trees, the species of sawfly (Neodiprion sertifer, N. lecontei, N. pratti pratti, etc.), which have been successfully controlled by their NPV's.NPV's have also been commercially produced against Brassica pest (Trichoplusia) and cotton pest (Spodoptera litura) under the name biotrol-VTN and biotrol-VSE respectively. Protista’lar Bu grup içinde orman böcekleriyle ilişkili önemli türler bulunmaktadır. Bunlardan Pristophora schubergi Zwölfer, çeşitli böceklerin tırtıl, pupa ve erginlerine, özellikle Euproctis chrysorrhoea (L.) ile Lymantria dispar (L.)’ın tırtılları zarar yapar. Hastalanan tırtılların orta sindirim borusu süt gibi beyaz bir renk alır. Bu hastalığın ekonomik önemi büyüktür. Arazide yapılan araştırmaların birinde Lymantria dispar’ların %70’inin ve Euproctis chrysorrhoea’ların da %84’ünün bu hastalığa yakalanmış olduğu tespit edilmiştir. Pristophora schubergi’nin asalak böcekler kadar ekonomik önemi mevcuttur. Bundan başka, Haplosporidium typographi Weiser’nin, Avrupa kabuk böceklerinden Ips typographus (L.)’u enfekte ettiği bilinmektedir. 12-9 Predatör (Yırtıcı) Arthropoda’lar Genellikle zararlı hayvanları parçalamak suretiyle hayatlarını sürdüren hayvanlara predatör (Yırtıcı=Avcı) denir. Bunlar arasında zararlı böcekleri parçalayarak yiyen birçok Arthropoda (Eklem bacaklılar) türleri mevcuttur. Bu hayvanlar avlarına bağlı değildirler. Gelişmeleri süresince birden fazla, hatta pek çok av ile beslenirler. Önemli bir yırtıcı Arthropoda grubu orman böcekleri üzerinde yaşayarak onların miktarını azaltıcı rol oynar. Bunların önemlileri aşağıda verilmiştir. Örümcekler ve akarlar Arthropoda’ların böcekler sınıfı dışında bulunan örümcekler (Araneida) ve akarlar (Acarina) ormanda önemli predatörler arasında bulunurlar. Genel gözlemler bunların önemli olduklarını göstermekte ise de oynadıkları roller üzerindeki çalışmalar oldukça azdır. Ormanda yaşayan yararlı örümcek grupları zararlı böcekleri, özellikle kelebek tırtılları ve yaprak bitlerini yerler. Örümceklerin böcek yiyen kuşlardan daha yararlı oldukları bildirilmektedir. ABD’nde yapılan bir araştırmada, Choristoneura fumiferana (Clem.) (Lepidoptera, Tortricidae) epidemilerindeब örümceklerin 0.4 hektarlık bir alanda 75000 adede ulaştığını göstermiştir. Ağ ören örümcekler sadece uçan böcekleri değil, aynı zamanda özellikle kendilerini ağaçtan ipeğimsi iplikle boşluğa salıveren küçük larvaları da yakalar. Avcı örümcekler, genellikle böcek populasyonunun fazla oldukları yörelerde avlanırlar. Dünyanın en obur hayvanı olarak bilinirler. Bu 63 enteresan hayvanlar hakkındaki çalışmaların yoğunlaştırılması bizlere yeni ve enteresan bilgiler sağlayacaktır. Ayrıca, çok çeşitli bir akar grubunun orman böceklerini yiyerek yararlı oldukları bilinmektedir. Fakat bunlar hakkında da yeterli çalışmalar mevcut değildir. Akarların Lepidosaphes ulmi (L.) (Homoptera, Diaspididae) koşnillerinin yumurtalarını yedikleri ve ayrıca çeşitli kabuk böceklerinin yumurta ve larvaları üzerinde yaşadıkları bilinmektedir. Bugün Türkiye’de de çok çeşitli bir akar grubunun yaşadığı saptanmıştır. Fakat bunların zararlı böceklerle olan ilişkileri hakkındaki aydınlatıcı bilgiler azdır. Predatör böcekler Böcekleri yemek suretiyle geçinen predatör böcekler, asalak böceklerle beraber, doğada bozulan dengeyi tekrar meydana getirmek hususunda oldukça önemli rol oynarlar. Dünyada yüzlerce yırtıcı böcek türü, diğer böcekler üzerinde yaşarlar. Bu böceklerin bağlı olduğu önemli takımlar aşağıda verilmiştir. 64 An antlion lies in wait under its pit trap, built in dry dust under a building, awaiting unwary insects that fall in. Many pest insects are partly or wholly controlled by other insect predators. Takım: Orthoptera (Düz kanatlılar); Bu takım mümessilleri genellikle tarım ve bazen de orman alanlarında zararlı olurlar. Fakat bazıları, örneğin Mantidae (Peygamber develeri) çeşitli böceklerin tırtıllarını yiyerek geçinirler. Mantis religiosa Peygamber devesi Takım: Hemiptera (Yarım kanatlılar); Fitofag olan bu türler bitkilerin özsuyunu (besin suyu) emerler. Fakat birçok familyalar tamamen predatör olarak yaşarlar. Bunlar arasında Reduviidae, Phymatidae, Pentatomidae ve Miridae familyaları söylenebilir. Takım: Neuroptera (Sinir kanatlılar); Bu takımın Chrysopidae ve Hemerobiidae familyalarının larvaları ve erginleri afid ve adelgid’leri parçalayarak yerler. Myrmelon formicarius Karınca arslanı Takım: Coleoptera (Örtük kanatlılar); Çeşitli böcekleri parçalayarak yiyen önemli türleri kapsar. Bu türler genellikle Carabidae, Cicindelidae, Coccinellidae, Cleridae ve Ostomidae, Rhizophagidae familyalarına dâhildir. Carabidae (Koşucu böcekler) türleri larva ve ergin dönemlerinde çeşitli böcekleri parçalayarak yerler. Önemli türleri arasında Calosoma sycophanta (L.) ve Procerus scabrosus Oliv mevcuttur. Campodeid tip larva Calosoma sycophanta (L.) Thaumetopoea pityocampa Çamkese böceğinin biyolojik mücadelesinde kullanılmaktadır. Cicindelidae (Kum böcekleri) türleri dünyanın hemen her tarafında yaşarlar. Larvaları kumlu topraklarda açtıkları deliklerin ağzında pusu kurarak yakınlardan geçen avları yakalarlar. Türkiye’deki türler Cicindela cinsine dâhildirler. Cicindela campestris ve Cicindela sylvatica Coccinellidae (Uğur böcekleri) türlerinin larva ve erginleri, bitkilerin yaprak ve dalları üzerinde serbest dolaşarak yaprak bitlerini, kalkanlı bitleri kelebek tırtıllarını ve çeşitli böceklerin 65 larvalarını yerler. Bu böceklerin gıda gereksinimleri fazladır. Rodolia cardinalis, Torbalı koşnil, Pericerya purchasi’e karşı kullanılmaktadır. Coccinella 7-punctata uğur böceği Planococcus citri (Turunçgilunlubiti)’nin Cryptoleamus montrouzerii ile biyolojik mücadelesi yapılmaktadır. Cleridae (Alacalı böcekler)’lerin larva ve erginleri çeşitli kabuk böceklerinin larva ve erginleri üzerinde yırtıcılıkla geçinirler. Bunlar arasında en önemlisi Thanasimus (Clerus) formicarius (L.)’dur. Ostomidae (Kemirici böcekler) türleri genellikle predatör olup ağaçların kabukları altında yaşar. Bu familyadan Temnochila caerulea Oliv. Yapraklı ve iğne yapraklı ağaçların kabukları altında yaygındır. Rhizophagidae familyası Dendroctonus micans’ın özgün predatörü Rhizophagus grandis biyolojik mücadelede kullanılmaktadır. Takım: Hymenoptera (Zar kanatlılar); bu takımın Formicidae (Karıncalar) familyasından Formica rufa (L.), Kırmızı orman karıncası, tırtıllar, yaprak arılarının larvaları, kelebek, arı, böcek yumurtaları ve pupaları ile daha birçok zararlılar üzerinde yırtıcılıkla geçinirler. Sedir yaprak kelebeği Acleris undulana’nın biyolojik mücadelesi için yuvaları bulunmadığı alanlara taşınmaktadır (tarnsplante) edilmektedir. 66 13-10 Parazitoid (Asalak ) böcekler Parazit (Yunanca para= yanında, sitos=besin) , ya belirli bir süre, ya da tüm hayatı boyunca, doğal olarak kendinden daha kuvvetli başka bir canlının üzerinde ya da içinde yaşar, organizmanın zararına gelişir ve çoğalır. Paraziti taşıyan canlıya konukçu (=konakçı) denir. Parazitleri ve bunların konukçuları ile olan ilişkilerini araştıran ilim dalı Parazitoloji’dir. Parazitoloji’nin böcekleri inceleyen dalına Böcek Parazitolojisi denir. Ayrıca Tıbbi Parazitoloji ve Veteriner Parazitolijisi de vardır. Orman böceklerinin tüm düşmanları arasında entomologların en fazla dikkatini çekenler parazit (asalak) böceklerdir. 67 Parazitler konukçusunun bazen ısı şeklindeki enerjisinden, bazen de onun besin,hücre, ferment ve hatta hormonlarından yararlanır. Bunlar yaşayışları yönünden konukçularına bağlıdırlar. Gelişmelerini tamamlamak için çoğu kez bir konukçu yeterlidir. Parazitlerin erginleri görünüşte büyük farklılıklar arzederler. Fakat larva dönemleri hayret edilecek derecede aynıdır. Hepsi bacaksız, ağız parçaları fazla azalmış ya da iz halindedir. Kısaca, gıdalarını en kolay biçimde alabilmek için gerekli yaşam koşullarına uymuşlardır. Bunlara vücut parçalarını azaltarak spesialize olmuş hayvanlar da denir. Bir böceğin asalakları her yerde aynı olmayıp, çeşitli yerlerde farklıdırlar. Belirli bir yörede, belirli bir zararlı böceğin çeşitli hayat dönemlerine zarar yapan asalaklara o böceğin asalak topluluğu denir. Bir böceğin fazla üreyememesi için, onun asalak topluluğunun tam olması gerekir. Zararlı böceğin çeşitli hayat dönemlerinde zararlı olan asalaklardan onun çoğalmamasında en fazla rol oynayanına baş asalak denir. Parazitliğin çeşitleri Parazitleri, değişik özellikler dikkate alınarak gruplandırmak mümkündür. Bu grupların önemlileri aşağıda verilmiştir. Konukçu dönemlerine göre: Parazitler böceklerin çeşitli hayat dönemlerindeki zararlarına göre isimlendirilirler. Örneğin, yumurta, larva, larva-pupa, pupa ve ergin parazitleri. Parazitlerin en etkilileri, böceklerin ilk hayat dönemlerinde yaşayanları, yani yumurta, larva ve larva-pupa parazitleridir. Beslenme durumlarına göre: Parazitler hayvanda bulundukları yere göre dış (ekto) ve iç (endo) parazit olmak üzere ikiye ayrılır. Dış parazitler konukçunun dış yüzeyinde ya da derisi altında yaşarlar; genellikle kan emerek geçinirler. Örneğin, bit, tahtakurusu, uyuz böceği vb. iç parazitler ise konukçunun içerisinde yaşarlar. Örneğin, tırtıl sinekleri. Konukçu miktarına göre: Parazit böcekler bazen bir konukçu türle sınırlıdırlar: Monofagus parazit. Bazıları birbirine yakın türlerde yaşayabilir: Oligofagus parazit. Bazıları da çeşitli türlerle beslenirler: Polifagus parazit. Parazitoid grupları Genellikle, diğer böcekler üzerinde parazit olarak yaşayan böcekler zararlı fertlerin miktarını azalttığından dolayı insanoğlunun çıkarları açısından yararlı olarak adlandırılır. Fakat bu tip bir genelleme tamamen doğru değildir. Zira parazitler, predatörler ve insanlara yararlı böcekler üzerinde zarar yapan böceklerde mevcuttur. Böylece, bazı böcek parazitleri zararlı olabilir. Parazitlerde zarar yapan parazitlere Hyperparazit denir. Bunlar parazitlerin kontrol etkisini azaltırlar. Fakat bir konukçu içindeki parazitler arasındaki rekabet oldukça fazladır. Bir konukçuda iki ayrı parazit olursa parazitlerden biri diğerini parçalar. Böcek takımları içinde en fazla parazit böcek, Hymenoptera takımında bulunur. Bu takımın, orman böcekleri üzerinde parazit olarak yaşayan türleri, iki büyük üst familyasının üyeleridir. Ichneumonoidea ve Chalcidoidea ile Braconidae familyasına . Hymenoptera takımından sonra parazit böceklerin bulunduğu ikinci büyük takım Diptera’dır. Bu takımdan Tachinidae familyası çok önemli türleri kapsar. 68 Hymenoptera Takımı Ichneumonoidea üst familyası Chalcidoidea üst familyası Braconidae familyası Diptera Takımının Tacnidae familyası Hymenoptera: Ichneumonoidea. Binlerce türü içeren Ichneumonoidea’nin yüzlerce türü orman böcekleri üzerinde parazit olarak yaşar. Ichneumonoid’lerin yumurtalarını konukçularına koymak için ince uzun yumurta koyma boruları (Ovipozitor) mevcuttur. Türlerin karakterleri ve biyolojileri detayda birbirinden ayrı ise de, aralarında önemli benzerlikler mevcuttur. Bu üst familyaya dahil parazit arıların ekserisinin larvaları, diğer böceklerin içinde ya da üzerinde yaşarlar. Dişiler yumurtalarını kelebeklerin, toprak arılarının ve örtük kanatlıların larva ve pupalarının, ender olarak ta yumurtalarının içerisine bırakırlar. Yumurtadan çıkan asalak larva, konukçunun vücut maddesiyle geçinir ve olgunlaştıktan sonra ya konukçunun içinde ya da dışında küçük bir koza içinde pupa olur. Pupa dönemi genel olarak kısa sürer. Asalak böceklerden Sarcophaga, Pimpla ve Anomalon cinslerine dâhil türler, konukçu pupa haline geçtikten sonra onu terk ederler. Demek ki, konukçu böcek parazit böceği larva döneminden başka pupa evresinde de taşımaktadır. Hymenoptera: Chalcidoidea. Bu üst familya, Ichneumonoidea üst familyasından daha fazla tür içerir. Bu türlerin büyük kısmı diğer böcekler üzerinde asalak olarak yaşarlar. Bunlardan bazılarının larvaları ektoparazit olup konukçunun dışında, bazıları da endoparazit olup konukçunun içinde beslenirler. Bu üst familyadan Trichogrammatidae familyası mümessilleri hemen hemen tamamen yumurta parazitidirler. Bu familyadan, örneğin Trichogramma evanescens Westwood, 150’den fazla Lepidoptera, Coleoptera, Hymenoptera, Neuroptera, Diptera ve Hemiptera türlerinde zarar yapmakta ve bu parazitten birçok böceklerle biyolojik savaşta yararlanılmaktadır. Yine aynı gruptan Enycrtidae familyası türleri, Coccidae (Homoptera) familyası mümessillerinin iç paraziti, Aphelinidae familyası türleri ise Homoptera’ların dış parazitidir. Eulophidae türleride birçok yaprak ve gövde delicilerinin dış paraziti olarak Diptera, Lepidoptera, Hymenoptera ve Homoptera türlerinde yaşamakta ve bunlardan da biyolojik savaşta geniş ölçüde faydalanılmaktadır. Hymenoptera: Braconidae. Bu familyanın türleri genellikle tırtıl parazitleridirler. Dişi erginler, tırtılların içine çok sayıda yumurta koyarlar. Yumurtadan çıkan larvalar, tırtılın iç dokularında beslenirler ve konukçunun dışında ona yapışık ya da ayrı olarak pupa haline geçerler. Bu gruba dâhil olan Aphidius ve Lysiphlebus cinslerinin türleri Aphidoidea türleri ile beslenirler (Şekil 92). Diptera: Tachinidae. Asalak Diptera’lar arasında, Tachinidae familyası türleri orman zararlıları üzerinde en kuvvetli etkiye sahiptirler. Tachinidae türlerinin bazıları oviparous, bazıları da larviparous’durlar. Oviparous türler genellikle yumurtalarını konukçusunun vücuduna sıkıca yapıştırılır. Bundaki amaç, yumurtanın açılmasından önce silinip atılmasına engel olmaktır. Larviparus türleri larvalarını, larvipositor (larva koyma borusu) vasıtasıyla konukçunun ya üzerine ya da içine koyarlar. 69 Konukçu üzerine konan yumurtalardan çıkan larvalar, konukçu böceğin içine girerek onun vücut maddesiyle geçinirler ve tamamen olgunlaştıktan sonra konukçuyu delip dışarıya çıkarlar. Tachinidae türleri, sonuncu larva derisinden meydana gelen bir küpçük içinde pupa olduktan sonra erginleşirler. Üzerine yumurta bırakılan her tırtılın mutlaka parazitleşmesi gerçekleşmeyebilir. Çünkü böcek, bazen yumurta açılmadan önce deri değiştirmiş olabilir. Bununla beraber Tachinidae türlerinin böcek afetlerinin sönmesinde büyük rol oynadıkları çok kere görülmüştür. Böcek yiyen Vertebreta’lar Bu grup içerisinde özellikle kuşlar ve memeliler, zararlı böceklerle savaşta büyük rol oynayarak dikkat çekmektedir. Bunların bazı orman böcekleri populasyonu üzerinde etkili oldukları bilinmektedir. Buraya dâhil önemli hayvanlar aşağıda verilmiştir. Balık ve Amphibia’lar Böceklerin balık, kurbağa ve semenderler için önemli gıda kaynağı olduklarına dair bol literatür mevcuttur. Fakat Balık ve Amphibia’ların böcek populasyonu üzerindeki etkilerine dair ancak birkaç literatür vardır. İnsan sağlığı ve rekreasyon alanları için zararlı olan sivrisineklerle savaşta sivrisinek balıkları, Gambusia affinis Baird and Girard (Cyprinodontiformes, Poeciliidae) kullanılmaktadır. Bu balıktan aynı amaçla Çukurova yöresinde de yararlanılmaktadır. Bu balığın bir biyolojik savaş aracı olarak geniş bir şekilde kullanıldığı bilinmektedir. Bu balık ABD’nin Virginia ve Kaliforniya eyaletleriyle Hawai Adalarında, Avrupa, Afrika ve Malezya’da başarılı sonuçlar vermiştir. Fakat bu balığı kullanmada bazı sorunlar mevcuttur. Bunlardan bazıları şunlardır: yetiştirmenin pahalı oluşu, soğuk suda meydana gelen ölümler, yerli balık populasyonuna olan etkileri vb. Bufo marinus Bu metnin tamamı bu konuların Son Çevrisidir. BALIKLAR Tropikal ve ılıman bölgelerde, tatlı ve yarı tuzlu (kıyısal) sulardaki böceklerle beslenen küçük yapılı birçok balık türü vardır. Bu balıkların doğal böcek besinlerinin çoğu, kuşkusuz insanlara zarar içermemektedir. veren ya da onlar için ekonomik önemi olan türleri Bununla birlikte, erginleri hastalık organizmaları (sıtma, yellow fever, vb.) taşıyan sivrisinek larvaları ve erginleri insanları rahatsız eden diğer sucul sinek larvaları gibi balıklara besin oluşturan türlerin varlığı, bu balıkların biyolojik mücadelede yer alma nedenini oluşturur. En önemli, en etkili ve en yaygın yararlanılan balıklar birincil olarak Poeciliidae ve daha düşük derecede Cyprinodontidae dahildir. Pek çok potansiyel yararlı tür Sweetman (1958) tarafından listelenen diğer gruplarda mevcuttur. Sivrisinekleri kontrol altına alma programları için, balıkların en fazla arzu edilen nitelikleri şu şekilde sıralanmaktadır: Hızlı büyüyen tür (yüksek üreme yeteneği, kısa hayat devresi) olması, küçük ergin boya sahip olması, ileri beslenme alışkanlıklarının olması, sivrisinek larvalarını tercih etmesi, ancak gerekli olduğunda diğer besinlerle yaşayabilme 70 yeteneğinin olması, avına ulaşmak için bitki büyümesine etki etme kabiliyetinin olması, güçlüğe (taşımacılık uygulamalarına ve koloni oluşturmaya uyumlu) ve kirliliğe dayanıklı olması, en tercih edilen özelliklerdir (Sweetman, 1958; Lenger et al.,1974). ABD’de, Kaliforniya’nın rekreasyonel gölleri ve sulama sisteminde, mekanik olarak yabani otların sökülmesini ya da kimyasal ot öldürücülerle yok edilmesi gibi fazla harcama gerektirmeyen sucul yabancı otların kontrol önlemleri, otlarla beslenen balıkların potansiyeliyle ilgili çalışmaların yürütülmesine öncülük etmiştir. Günümüzde, Afrika kökenli cichlid cinsi Tilapia türleri sucul yabancı otların kontrolünde büyük oranda ümit verici olarak görülmektedir. Bu taktik, sivrisinek larvalarının saklanma yerlerini ortadan kaldırmakta ve böylece dolaylı olarak bu avı Gambusia ve diğer sivrisinek yiyici predatörler için daha kolay sağlanabilir yapmaktadır (Lenger et al., 1975a). CYPRİNODONTİDAE (SAZANGİLLER) Cyprinodontidae üyeleri Amerika, Afrika, güney Avrupa, Asya ve Hint-Malaya bölgesinin ılıman ve/veya tropikal alanlarının çoğunda yayılmışlardır (Sweetman, 1958). Çoğunlukla sığ sulara yumurta koyan ovipar (oviparous) türlerdir. Yumurtalar dibe veya sucul bitkilere yapıştırılır. İklim koşulları yumurtlama dönemini belirler, ancak tropikal alanlarda, yılın büyük bir bölümünde devam eder. Yumurtalar 5-20 günde açılır ve tropikal alanlarda daha kısa dönemlerde meydana gelen ergin anaçların gelişmesi 3-12 ay alır. Seychelles Adalarında 1912’deki laboratuar deneyleri, bir sivrisinek predatörü olarak Pachypanchax (Greathead,1971). playfairi Örnekler, (Günther) Seychelles için çok adalarında değerli ipuçları uygulama vermiştir. amaçlı olarak kullanılmamasına karşın, iyi koşullarda ve temiz su ile dolu tanklarda, sivrisinek larvaları mevcut olduğu sürece iyi sonuçların elde edildiğinin görüldüğü Doğu Afrika’ya (Zanzibar’a) gönderdi. Bu balıkların civar bataklıklara salıverildi, ancak net olmayan sonuçlar sağlandı. POECİLİDAE Poecilidae üyeleri ılıman ve tropikal Amerika’nın yerlileridir. Vivipar doğadadırlar ve erkekleri çiftleşme organında gelişmiş çubuk şeklinde uzamış anal yüzgecin bulunması ile karakterize edilirler (Şekil 22). Yayılışı nispeten kuzeye ulaşan türler dışında, çoğunlukla yıl boyu ürerler. Bu türlerden en yaygın ve en önemli olanı Gambusia affinis (Baird and Girard) (Cyprinodontiformes, Poeciliidae) ve ardından Poecilia reficulata Peters sivrisineklere karşı yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Çoğunlukla “sivrisinek balığı” olarak adlandırılan G. affinis doğumdan sonra 2-3 ayda üreyecek boyuta erişir. Dişilerin boyu büyüdükçe, yavru üretim kapasiteleri de her bir batında en fazla 200 yavruya ulaşcak şekilde artış gösterir. Yavru verimi sayısı lokal olarak değişmekle beraber, yıllık 71 4-6 kuluçka sayısı yaygın olmaktadır. Gambusia’dan daha verimli olan P. reticulata “milyon balıkları” veya “guppy” adıyla anılır ve Gambusia’dan da daha doğurgandır (Sweetman, 1958). Gambusia affinis erkek (male) ve dişisi (female) Yirminci yerleştirilmiş yüzyıllın olan başlarından G. affinis’in buyana, dünyanın günümüzde hemen her her tarafına yayılmış yerde bulunduğu ve kabul edilmektedir. İlk yerleştirmelerden biri 1905 yılında Hawaii’ye yapılandır ve Lenger ve ark. (1975)’e göre bu balıkların 2500-5000 ha alanda tohumlamaları yapılmıştır. İki ay içinde, tam bir sivrisinek baskısı başarılmıştır. Hoy and Reed (1971) Kaliforniya’da ilkbahar ortalarında, pirinç tarlalarına hektara 250-500 yavrulu dişi salıverilmesini gerçekleştirmişler ve C. tarsalis Coquillet’de yüksek düzeyde baskı kaydetmişlerdir. Gambusia, ABD’nin güneyinde, 1920’li yıllar boyunca, Say.’ın yaklaşık %60’lık Anopheles quadrimaculatus baskısı ile güven sağlamıştır (Brown, 1973). Malagasy Cumhuriyeti (Madagaskar)’ne yerleştirmeler 1927’de yapılmış ve iki yıl içinde, salıverildiği alanların civarındaki su yollarında yüz binlerce balık ortaya çıkmıştır. Bu balıklar, 1934 itibariyle, geniş bir yayılış ve iyi sonuçlar göstermiştir. Ek salıvermeler yapılmış ve Malagasy’de, Gambusia, özellikle açık su habitatlarında, Anopheles’in baskılanmasında önemli bir etken kabul edilmektedir (Greathead, 1971). Bununla birlikte, Gambusia çok fazla yerli balık türünün yerini aldığından, Afrika için geçerli planlar Epiplaytys cinsindekiler gibi yerli formları teşvik edici olmaktadır (Brown, 1973). İran’da orijinal salıvermeler, 1922’den 1930’a kadar kuzey illerinde yapılmış ve bu illerdeki stok, dört Anofel sivrisinek türünün baskılanması için 1966’da güney İran’a yayılmıştır. Yaklaşık 1.5 milyon Gambusia üretilmiş ve 1969’da güney İran’a yayılmıştır. Toplu program ışığında özgün desteğini değerlendirmek güç olsa da, Gmbusia, eradikasyonu programını Gambusia’nın Güney desteklemekle güven Asya ve Pasifik kaydederek, durumunu değerlendirmişler. çoğunlukla İran’ın sıtma kazanmıştır. Bölgesinde, pek çok Rao ve ark. (1971) alanda bulunduğunu 72 Erkek Dişi Gambusia’nın gelişigüzel yapay yayılışına en yeni itirazlar, varlığının bazen yerli balık türlerini veya predatör omurgasızlar gibi diğer sucul faunayı elimine ettiği veya tehdit ettiğini iddia eden çevreci gruplardan çıkmaktadır (Lenger et al., 1974). Günümüzde, yerli balık türleri, Kaliforniya’da yarı sürekli sularda G. affinis için potansiyel vekiller olarak araştırılmaktadır. Lenger ve ark., (1975b) çöl pupfish, Cyprinodon macularius Baird and Girard’in Culex sivrisinekler ve chiromonid titreksinekler (Chironomus plumosa) üzerindeki predatör etkinliğini araştırmışlardır. Bu araştırıcılar, C. yerleştirilmesinin göstermiştir. macularius dördüncü (çöl pupfish)’in haftasında büyük sivrisinek boyutlu üremesini sığ gölcüklerde kesintiye uğrattığını C. macularius yüzen alg matlarda saklanan sivrisinek larvalarını da yakalayabilecek yetenektedir. Chiromonid türler üzerindeki predatör etkileri büyük oranda değişmektedir. Karşı çıkmalara aldırmadan, anaç stokları, salıverilecek materyal sağlamak için, Gambusia’nın yakalananlara ek olarak yerleşmiş olduğu doğal populasyonlardan ağ ile sivrisineklerin azalmış olduğu vilayetler (Kaliforniya) veya hastalık taşıyıcılarını kontrol acenteleri tarafından muhafaza edilmektedir. P. reticulata Güney Amerika’nın kuzeyinde yerli bir türdür ve sivrisinek mücadelesi için geniş oranda dağıtılmıştır. P. reticulata, bazı tropikal alanlarda, özellikle Sjorgen (1972) tarafından açıklanan, kirliliğe karşı çok üstün hoşgörüsünden dolayı Gambusia’ya tercih edilmektedir (Lenger et al.,1974). Rao ve ark. (1971) P. Reticulata’nın, Sri Lanka (Seylan) da açık olarak anofel sivrisineklere karşı yerleştirilmesini salıverilmesini ve başarı ile bildirmektedirler. Benzer şekilde, kanalda taşınan çamurlu bir suda Culex pipiens fatigans Wiedemann’ın başarılı baskısını gösteren bir kayıt bulunan güney Hindistan’da tatlı reticulata’nın ve Senegal’deki acı sularda yerleştirilmiştir. başarılı yerleştirilmesini Greathead değerlendirmiş ve (1971) P. sivrisinek larvalarının ileri derecede bulaşmış olduğu bir gölcükte, 47 gün içinde Anopheles spp.’nin tam baskısını değerlendirmiştir. Doğu Afrika’da, kararlaştırılmış salıvermeler yapılmamış, ancak suyu uzaklaştırılan alanlarda kullanılan bazı stoklar sağlanmıştır. Malagasy Cumhuriyeti’nde, P. reticulata, başarılı olarak yerleştirilmişse de, diğer 73 yöntemler uygulanabilir olmadığında ancak yararlanılacak ek bir baskı olarak değerlendirilmektedir. İKİ YAŞAMLILAR (=Amphibians) (Kurbağagiller) (Amphibia) Su kurbağaları, kara kurbağaları ve semenderlerin oluşturduğu Amphibianlar, ergin öncesi evrelerinde sucul hayvanlardır. Ergin öncesi ve ergin her iki evredeki bireylerin besinlerinin çoğunu böcekler oluşturur. Zararlı böceklerin biyolojik mücadelesinde kullanılan amfibianlar son derece sınırlıdır. Bununla birlikte, doğada ve laboratuar araştırmalarında kurbağaların besin çeşidi (mide analizleri) ve oburluk kompozisyonları ile ilgili çok sayıda kayıt bulunmaktadır (Sweetman,1958). ABD’de Su kaynaklarının kenarlarındaki ormanlık alanlarda Hyla cinsi ağaç kurbağalarının eski dünya kökenli çam testereli arısının aktif erginleri ile beslendikleri çok sıkça gözlenmektedir ( Coppel and Benjamin, 1965). Kurbağagillerin çoğunda olduğu gibi, bu predatörlerin beslenmesinde de avın hareketi en önemli uyarıcı olmaktadır. Bildiği kadarıyla, kara kurbağaları, zararlı böceklerle mücadelede etkin olarak yaralanılan kurbağagillerin yegane grubudur. Bufonidae familyasındaki kara kurbağaları çok tanınan türleri içerir ve Bufo cinsinin özel ekonomik öneme sahip bazı türleri kapsadığı düşünülür. Kara kurbağalarının genellikle pürüzlü sıra dışı bir derileri vardır ve derideki pürüzlülük, çok sayıda derialtı (subcutaneus) zehir bezini yansıtır. Kara kurbağaları, her ne kadar su kurbağalarından daha kurak konumlarda yaşarlarsa da, üreme mevsimlerinde su yakınında olmak zorundadırlar. Genellikle yumurtalarını peltemsi kümeler veya jelatinsi kadronlar üzerinde diziler halinde koyarlar. Larva dönemi nispeten kısadır ve kısa bir zaman sonra, genç larvalar yutabilecekleri her hangi bir canlı organizma ile beslenmeye başladıkları karasal forma dönüşürler (Weber, 1938). Dev kara kurbağası, Bufo marinus (L.), Teksas’ın Rio Grande Vadisi’nden güneye doğru Meksika, Orta Amerika, güney Peru ve kuzey Arjantin’e ulaştığı bir baştan bir başa Amerika’da doğaldır (Leonard, 1933). Bazı Caribbean Adalarında ya yerlidir ya da başarılı bir şekilde yerleştirilmiştir. Bir Brezilya kaydına göre, erginler 23cm’ye varan çok büyük boyuta erişirler. Dişileri erkeklerinden daha büyüktür ve renkleri daha koyudur. Temel vücut rengi kahverengi, sarı, kırmızı ve siyah renkleri birleştirerek belirgin olarak değişir. Bacaklar beyazdan sarıya değişir. Puerto Rico gibi tropikal alanlarda, üreme sürekli bir süreçtir olarak ortaya çıkar veya en azından yağmurlu mevsimler boyunca süreklilik gösterir. Küçük soluk sarı yumurtalarını köpüksü pelte benzeri materyal kütlesi olarak suya daldırır ve su birikintisi veya gölcüklerin kenarında bulunur. Bir yumurta kümesi 10.000 varan yumurta içerebilir. Yumurtalar 24-48 saat içinde açılır ve larvalar peltemsi materyalle beslenmeye başlarlar. Genç larvalar 6mm olduklarında karaya çıkarlar ve üç ay içinde yaklaşık 7,6cm boyuta ulaşırlar. Fiji’de, erginliğe ulaşma döngüsünün tamamı 74 yaklaşık 11 ayda tamamlanır (Sweetman 1958). Erginleri son derece uzun yaşar, Hawaii’de kafeslerde yetiştirilen örnekler 16 yıl kadar yaşamıştır. Bufo marinus (L.) Bufo marinus’un Etiyopya Bölgesine salıverilmeleri başarılı olamamıştır (Greathead, 1971). Güneydoğu Asya ve Pasifik Bölgesinde yerleştirme kaydedilmişse de (Rao et al., 1971) etkili bir zararlı baskısı kaydedilmemiştir. Gerçekten, Filipinlerde, B. marinus yararlı predatör olarak değerlendirilmediği gibi, ayrıca Rana cinsi bir yerli su kurbağasını açık olarak elimine etmekle ve kümes hayvanı civcivlerini boyunlarından ısırarak öldürmekle suçlanmıştır. Bununla birlikte, B. marinus 1936 yılında yerleştirildiği Fiji’de, exiqua (swarming caterpillars) tırtılları ve Noctuidae türlerinin Spodoptera populasyonlarının azalmasında açık olarak yardımcı olmuştur (Rao, 1971). Daha iyisi, B. marinus’un en başarılı yerleştirilmesi, Haziran kınkanatlısı, cırcır böceği ve hamam böceği ile mücadele için ilk olarak 1920 de yerleştirildiği Puerto Rico’da kaydedilmiştir (Leopnard, 1933). Şekerkamışı yetiştirme alanlarından toplanan kurbağaların mide analizleri, besin çeşidinin %51’ini çoğu polifag kınkanatlı tarım zararlılarının oluşturduğu görülmüştür. Leonard 1933’e göre dev kara kurbağası, tombul larva probleminin azaltılmasında önemli bir etken olmaktadır. Muz plantasyonlardaki çalışmalara bakıldığında, kara kurbağalarının her biri bir gecede ortalama 12 kınkanatlı yemektedir. Sweetman (1958), Puerto Rico’da yeni şekerkamışı dikim alanlarında Strategus cinsi bir şekerkamışı gergedan (rhinoceros) kınkanatlısının yok edildiğine işaret etmektedir. Bununla birlikte, zararlı böceklerin biyolojik yoldan baskılandığı bu başarılı girişimlerden sonra, tarımsal uygulamalarda kara kurbağaları için zararlı büyük boyutlu değişiklikler olmuştur. Susuzlaştırma çalışmaları üreme alanlarını ortadan kaldırmakta, sivrisinek larvalarına karşı kullanılan böcek öldürücü kimyasallar larvalarını yok etmekte ve manas populasyonlarının ortadan kalkması B. marinus’un hayatta kalmasını güçleştirmektedir. 75 Memeliler (Mammalia) Predatör memeliler homeotermiktirler ve bu nedenle değişmez vücut sıcaklıklarını belirli limitler arasında tutarlar. Vücut sıcaklıklarını korumak ve gerekli yaşamsal etkinliklerini (beslenme, hareket, davranış, üreme vb.) sürdürmek için çok büyük miktarlarda enerji gereksinimleri vardır (Buckner, 1967). Bu enerji gereksinimi yüksek bir av potansiyeli yansıtır. Burada, öncelikle besinlerini yüksek oranda böceklerin oluşturduğu memeli pradatörler öne çıkmaktadır. Yarasalar (Chiroptera) alacakaranlık ve gececil, uçan böceklerin önemli yararlı predatörleri olarak bilinirler. Tarihte, Yunan ve Roma dönemlerinde, yarasalar yakalanıp uzun ağaçlara bağlanırsa, bu alandan geçecek çekirgeleri tutarmış (Smith and Secoy, 1975). Yarasaların yararlı kılınması ve himaye edilmesinin, beton barınaklar ve yarasa kutuları ile sağlanabileceği şeklindeki en yeni uyarılar Avrupa’dan gelmektedir. Hatta dış kökenli yarasaların salıverilmesi dahi tartışılmaktadır (Buckner, 1966). Ancak uyarıların hiç biri, belli boyuttan öte, etkili olmamıştır. Köstebekler ve sivrifareler (Insectivora) ile bazı fareler (Rodentia)’in besin olarak böceklerden büyük miktarlarda yararlandıkları bilinmektedir. Bir çalışmada en önemli koza predatörlerinden geyik (deer) fareleri Peromyscus spp., çam testereli arısına karşı salıverilmiştir (Coppel and Mertines, 1977). Bu fareler ağaçlara tırmanabilme yeteneğinde olduklarından, yerdeki kadar, iğne yapraklara ve dalcıklara örülü kozalar içindeki larvalardan (pupalardan) da beslenmektedirler. Köstebekler ve sivrifarelerin ağaçlara tırmanma alışkanlıkları yoktur ve sonuçta avlanmaları yerde yaşayan böceklerle sınırlıdır. Diğer yandan, böcek zararlarının biyolojik yoldan baskılanmasında özgün memeli bir predatörün yegane ve başarılı kullanılmasının tek örneği, maskeli sivrifarenin, Kanada, Newfounland’a aktarılmasıdır. Geyik faresi, Peromyscus spp. 76 Maskeli sivrifare, Sorex cinereus Kerr (Şekil 27), Kanada’nın anakara orman alanlarında yaygındır. Bu tür her 24 saatte kendi ağırlığından daha fazla besin tüketen ve gece gündüz etkin olan doymaz bir predatördür. Bu sivrifarenin yüksek solunum oranı ve kaydedilen 1200+/dakikalık kalp atışı ile uyarılma yeteneği çok yüksektir. Üreme sezonu muhtemelen Marttan Ekime kadar sürer ve her defasında 2-10 yavru doğurur. Bazı dişiler 4-5 ayda eşeysel olgunluğa erişir ve yılda birden çok doğum yapmaları olasıdır. Sorex cinereus Kerr Sivrifare, ada vilayet Newfoundland’ı da içeren tüm Kanada’da Larix spp. türlerinin önemli bir iğne yaprak tüketicisi olan Melez (Larix) testereli arısı Pristifora erichsoni Hartig (Hymenoptera, Tenthredinidae)’nin etkili bir predatörüdür. Melez testereli arısı, Newfoundland’da, anakarada bulunan küçük memelilerin aynı şiddetteki saldırısına hedef olmamaktadır. Adadaki küçük mememli kompleksi, hiç biri etkili testereli arı predatörü olmayan, özellikle kaydedilmiş sadece üç türle sınırlıdır. Bunların arasınsa sivrifareler yoktur (Buncker, 1966). Maskeli sivrifarenin Newfoundland’a yerleştirilmesi önerisi daha 1942’de yapılmıştır (Warren, 1971). Bu eyleme, 1954 ve 1955 yıllarında Melez testereli arısının şiddetli salgınlarından dolayı, sonunda 1956’da yer verilmiştir. İlk iki aktarım girişimi, 1956 ve 1957 yıllarında New Brunswick ve Manitoba populasyonlarından yapıldı. Bunlar başarısız oldu. Ancak, 1958’de, 22 birey (10 erkek ve 12 dişi) New Brunswick’ten batı Newfoundland’da başarılı olarak aktarıldı ve salıverildi. Salıverme alanından, 1959 yılında tuzakla, 11 başlangıç ve 119 yeni döl sivrifarenin yakalanması ile yerleştirmenin sağlandığı doğrulanmıştır. Yeni yerleşmeler, daha sonra Melez testereli arısının salgın formunda olduğu merkez Newfoundland’a yapıldı. Yayılış, beş yıl sonra, her bir yayılma noktasından yaklaşık 48km olmuştur (Warren, 1971). Ancak, Bunckner, (1966), Newfoundland’da yayılış oranını 11-19km olarak ölçmüştür. Adanın 2/3’ü, 1968’de işgal edilmişti (Turnock and Muldrew, 1971). Sorax tarafından Melez testereli arının tüketilmesi, ağaç dizilerindeki kozalar kullanılarak değerlendirilmiş ve %39’a varan oranda koza yok edildiği gösterilmiştir. Bu oran, Buckner (1958) tarafından Manitoba’da kaydedilen %89’luk yerleşik koza tüketiminden daha düşüktür. Buckner (1966), sivrifarenin Newfoundland’a salıverilmesinden sonraki etkisini ayrıntılandırmış ve Melez testereli arısının ormandaki zararının başlangıçtaki kayıtlardan daha az yoğun olmadığını 77 ileri sürmüştür. Warren (1971) maskeli sivrifarenin Melez testereli arısı koza populasyonunun azaltma değerinde aynı fikirde olduğunu ve bu sivrifarenin özellikle başta diğer testereli arılar, orman zararlısı diğer böceklerin önemli bir predatörü olduğunu eklemektedir. Örneğin sarıbaşlı ladin testereli arısı Pikonema alaskensis (Rohwer)’nın bir salgını maskeli sivrifarenin bulaşma alanına yayılışından iki yıl önce meydana gelmiştir. Sivrifare alana ulaştıktan sonra, bu testereli arı ile artık bir başka problem olmamıştır. Warren (1971) bu sivrifareyi Newfoundland’da orman çevresinin bir değeri ve birkaç orman zararlısı böcek üzerinde etkin olmaya devam edecek bir predatör olarak görmektedir. Sarıbaşlı ladin testereli arısı, Pikonema alaskensis (Rohwer)’in yalancı tırtılı. Kuşlar Tüm Vertebreta’lar içinde, kuşlar en önemli böcek yiyen hayvanlardır. Birçok kuş türü tüm hayatları boyunca sadece böcek yiyerek geçinirler. Bunlar arasında kırlangıçlar ve gece atmacaları anılabilir. Birçok tohum yiyen kuşlar da, yuva dönemlerinde böcek yerler. Zira tohum yiyen böcekler, yuvalarını böceklerin fazla oldukları dönemlerde yaparlar ve böcek populasyonunun azalmasında önemli rol oynarlar. Bu nedenle ormancılar yararlı kuş türlerini yalnız korumakla kalmayıp, aynı zamanda kışın yemlemek ve yuva yapabilmelerine sağlamak amacıyla uygun yerler hazırlamak suretiyle onları korumalıdır. Kuşların besin gereksinimlerini tespit etmek için ya midelerini tetkik etmek, ya da bunları böcekle beslemek gerekir. Bu hususta yapılan araştırmaların birinde 2 adet Karabaş, Parus major (L.) (Passeres, Paridae)’in saat 6’dan 19’a kadarki 13 saatlik süre içinde 187 Malacosoma neustria (L.) (Lepidoptera, Lasiocampidae) ve Earias chlorana (L.) (Söğüt örücüsü) (Lepidoptera, Noctuidae) pupasını yedikleri tespit edilmiştir. Bir başka denemede de 1 adet Mavi karabaş, Parus coeruleus (L.)’ın günde 1000’den fazla böcek yumurtası yediği görülmüştür. Böcek yiyen kuşlar arasında Cuculus canorus (L.) (Guguk kuşu) (Cuculi, Cuculidae) başta gelmektedir. Yapılan bir araştırmada, bir Guguk kuşunun midesinde 2 cm uzunluğunda 88 adet 78 Thaumetopoea processionea (L.) (Meşekeseböceği) tırtılı ve bir başkasının midesinde de 110 adet Tortrix viridana (L.) (Yeşil meşe bükücüsü) tırtılı ile 10 tane Mayıs böceği bulunmuştur. Yukarıda adı geçen türlerden başka Sığırcık (Sturnus vulgaris), Bülbül, İspinoz, Çoban aldatan, Turna nevileri, Ağaçkakan (Dendrocopos major), Leylek, Tavuk, hindi vb. böcek yiyen başlıca kuşlardır. Böceklerle geçinen kuşlar, Biosönoze’nin önemli üyeleri olduklarından doğadaki ahengin devamı için çok lüzumludurlar. Fakat böcek yiyen kuş türlerinin bir böcek epidemisini tamamen ortadan kaldırması hiçbir zaman beklenemez. Kuşların bu yararlı faaliyetleri, böceklerin fazla bulunmadığı normal zamanlarda yaptıkları önleyici etkilerinde görülür. Böcek yiyen kuşların bir yöreden diğer bir yöreye nakledilmesi pratikte iyi sonuçlar vermemiştir. Bazı türler getirildikleri yeni alanlarda çoğalmışlar ve yerli türlere arzulanmayan bir ortak olarak onların miktarını azaltmışlardır. Böceklerin zararlı etkilerini önlemek için, böceklerle geçinen kuşları korumak çok önemli bir tedbirdir. Bunun pratik bir şekilde gerçekleştirilmesi için aşağıdaki hususların sağlanmasına çalışılmalıdır. 1. Böcek yiyen kuş türlerinin yuva yapabilmesi için ormanın ve ağaçların uygun yerlerine yapay kuş yuvaları asmalıdır. ABD’nde yapılan bir araştırmaya göre, yapay kuş yuvalarının konulduğu ormanlarda Coleotechnites milleri (Busck) adlı Yaprak delicisinin miktarının %30 azaldığı saptanmıştır. Fakat yapay kuş yuvalarının her yıl temizlenmesi gerektiği unutulmamalıdır. 2. Açıkta üreyen kuşların yuva yapabilmelerini kolaylaştırmak üzere kuş koruma ağaçları denilen fazla dallı bitkiler yetiştirilmelidir. 3. Ötücü kuşların düşmanları ile savaş etmelidir. 4. Kuşları kışın fena havalarda yemlemelidir. BÖCEKÇİL KUŞLAR Biyolojik Mücadelede Kuşların Rolü Ve Önemi Günde kendi ağırlığının birkaç misli kadar böcek tüketirler. Mesela sığırcıklar, Sturnus spp., çok oburdur. Genellikle besinlerini çayır ve bahçelerden temin ederler. Tarlada, sığırcığın gagasını toprağa sokup Mayısböceği kurtlarını, Telkurtlarını ve başka böcekleri topladığı çok sık görülür. Bu kuşlar, yazın, step ve tarlalara açılıp, çekirge ve ağustosböceği toplarlar. Özellikle tarım alanlarının korunmasında, salgın durumuna geçen böceklerin önlenmesi ve söndürülmesinde sığırcık sürülerinin rolü büyüktür. Kuşlar çok hareketli olduklarından fazla enerjiye ihtiyaçları vardır. Bu sebeple de oburluk derecesinde gıda tüketirler. Bir kuşun günde kendi ağırlığının birkaç misli böcek tükettiğini ortaya koymaktadırlar. Bir çit kuşu Troglodytes troglodytes ferdinin yılda 8-10 milyon küçük böcek yediği, kırlangıçların bir yaz döneminde birkaç milyon sineği imha ettiği bilinmektedir. 79 Bir çok kuş türü, ömürleri boyunca sadece böcek yiyerek geçinirler. Bunlar arasında kırlangıçlar sayılabilir. Tohum yiyen birçok kuş üreme dönemine girdiğinde, bu dönem boyunca hemen tamamen böcek yiyerek beslenir. Sığırcıkların çeşitli böcek türlerinin yaptığı salgını durdurmaya yeterli olduğunu ispat etmiştir. Calliptamus italicus, Melolontha melolontha, Euproctis chrysorrhoea, Lymantria dispar, Tortrix viridana Yaprakarıları (Tenthredinidae) ve Söğüttırtılları sayılabilir. Erzurum-Hınıs’ta E. chrysorrhoea salgını görülen sahaların civarında yaşayan köylülerin, bazı yıllar sürüler halinde gelip bu kelebeğin larvalarıyla beslenen Sığırcık ve benzeri kuşlar sayesinde zararlının tahribatında hissedilir derecede azalmanın görüldüğünü ifade ettiklerini, bu bölgede larvaların kışlama keselerinden çıkmaya başladığı tarihlerde, Gümüşhane-Erzurum arasındaki düzlük ve nispeten alçak vadilerde tek tek, fakat bol sayıda sığırcığın gözlenebildiğini bildirmektedir (Eroğlu, 1990). Şakrak kuşu gibi bazı türler de kendileri tohum meyve, tomurcuk gibi şeyler yedikleri halde yavrularını böcek ve larvalarla beslerler. Çünkü, tohum yiyen kuşların yuva yaptıkları dönem, aynı zamanda böceklerin de fazla oldukları döneme rastlamakta ve dolayısıyla bu kuşlar, ormandaki zararlı böcek populasyonunun azalmasında önemli rol oynamaktadırlar. Bu bakımdan, böcek yiyen kuşlar, ekosistemin önemli üyeleri olarak, doğadaki dengenin devamı için gereklidirler. Meşe-Kayın ormanında, Yeşil meşebükücüsü Tortrix viridana larva ve pupalarıyla beslenen 10 kuş türünden alınan 34315 gıda örneği üzerinde yapılan incelemede, kuşların parazitlenmiş böcekleri tercih etmediği tespit edilmiştir. Bu durum parazitlenmiş larva ve pupaların iyi gelişmemesiyle ve özellikle parazit ihtiva eden larvaların daha hareketsiz olmaları ve bir tarafa çekilip sinme eğilimi göstermeleriyle izah edilebilir. Çünkü kuşlar, besinlerini görerek bulurlar. Dolayısıyla, böceklerin hareketli fertleri kuşların dikkatini kolayca çekmekte, hareketsiz olanların yakalanma ihtimali de böylece azalmış olmaktadır. Keza, kuşların Lymantria dispar tırtıllarından parazitlenmemiş olanlarını tercih ettiği görülmüştür. Baştankaralar, Parus spp., Ekinkargası Corvus frugilesus, Küçükkarga Corvus monedula ve Sığırcıklar, Sturnus spp., çoğu zaman, meşe ormanlarında bir böcek afeti oluşturacak derecede çoğalan tırtılları yemeye gelerek bu alanlarda yoğunlaşırlar. Bir denemede, kuş yuvaları asılan 28 ha’lık bir meşcerede ağaç başına 50 Bupalus piniarius L. (Lep., Geometridae) tırtılı bulunduğu, civardaki yuva asılmayan alanlarda ise her ağaca ortalama 5 000 tırtıl düştüğü gözlenmiştir. Böceklerin populasyon artışı gösterdiği mıntıkalarda, şayet şartlar uygunsa, çoğu defa kuş türlerinde de buna paralel bir artış gözlenmektedir. İspanya’da Büyük baştankara Parus major’ün Çam keseböceği Thaumetopoea pityocampa 80 tırtıllarının karnını deşerek yemek suretiyle, orman zararlılarıyla mücadeleye hizmet ettiği gözlenmiştir. Kızılgagalı dağkargası da Çam keseböceği tırtıllarını yediği kaydedilmektedir. Birçok araştırmalarda kuşların zararlı böceklerle beslendiği ortaya konulmuştur. Kızılkuyruğun besininin % 79,5 ini böcekler oluşturmaktadır. Bunlar; % 34,4 Coleoptera, % 17,2 Lepidoptera, % 11,6 Diplopoda, % 9,8 Diptera, %8 Hymenoptera Anadolu sıvacısı besininin % 33,3 Coleoptera oluştururken, %20,7 küçük kurtçuklar, %13,8 Lepidoptera, % 6,9 Solucan, % 4,6 Homoptera, % 4,6 Karınca oluşturmaktadır. Ormanlarımızda bulunan 4 Baştankara (Parus major, P. ater, P. caeruleus ve P. lubupris) türünün besininin % 48, (%6-70,2) arasında ormanlarımızda önemli zarar yapan Thaumetopoea pityocampa, Tortrix viridana, Euprochtis chrysorrhoea ve Diprion pini oluşturmaktadır. Böcek populasyonlarını dengelemek için böceklere karşı böcekçil kuşların korunmasını sağlamaya yönelik tedbirlerden bazıları şunlardır: Kuşlar, kışın kötü havalarda yemlenmelidir. Ötücü kuşların düşmanları ile mücadele edilmelidir. Açıkta üreyen kuşların yuva yapabilmelerini kolaylaştırmak üzere, ormandaki “Kuş Koruma Ağaçları” hüviyetindeki fazla dallı ağaçlar korunmalıdır. 81 Böcek yiyen kuş türlerinin yuva yapabilmesi için ormanın ve ağaçların uygun yerlerine yapma kuş yuvaları asılmalıdır. Yuva tipleri Yapma kuş yuvaları; böcekçil kuşların yuvalanmasına elverişli biçimde, ahşaptan hazırlanan genellikle sandık biçiminde kuş barınaklarıdır. Bu yuvalar; büyük, küçük ve kama yuva olmak üzere 3 tiptedir: Büyük yuva:Büyük yuva; uçma deliği 60 mm çapında olup Sturnidae, Upupidae, Picidae ve Strigidae familyalarına mensup kuş türlerinin yuvalanmasına elverişli büyüklükte bir yuvadır. Küçük yuva: Küçük yuvanın; uçma deliği 35 mm çapında olup, Paridae, Sittidae, Troglodytidae, Muscicapidae, Picidae, Turdidae ve Ploceidae familyalarına mensup kuş türlerinin yuvalanmasına elverişli tiptedir. Kama şeklinde yuva:Kama şeklinde yuva; uçma deliği 30 mm x 40 mm boyutunda olup, Certhiidae familyasına mensup kuş türlerinin yuvalanmasına elverişlidir. Yuva Tipi Eni Boyu Yüksekliği Büyük yuva 12 12 18,5 3,5 Küçük yuva 12 12 22,5 6,0 Kama Kama şekilde Kama şekilde Kama şekilde şeklindeki Uçma deliği çapı yuva Yuvaların yapım özellikleri: Yuva sandıklarının yapımı sırasında göz önünde bulundurulacak hususlar şunlardır: Yuvalar, yumuşak ve sert ahşaptan yapılabilir. Ancak sert ahşaptan yapılan yuvalar ağır olduğundan yumuşak ahşap tercih edilmektedir. Yuva tahtaları 15 mm kalınlıkta biçilir. Tahtaların dış yüzleri rendelenmeli, iç yüzeyleri rendelenmemelidir. Çünkü iç yüzeyleri rendelenmiş yuvalardan kuşların çıkamayıp öldükleri görülmüştür. Uçuş deliği, yuva tiplerine göre değişik büyüklükte ve tarzda açılır. Küçük ve büyük tip yuvalar önden, kama yuvalar üstten açılacak şekilde yapılır. 82 Asma telini tutturma kancası, yuva asıldığında öne eğik duracak şekilde, ağırlık merkezinin gerisine çakılır. Yuva asma teli, 4 mm çapındadır. Tel, zamanla askı yerinden açılmayacak sertlikte olmalıdır. Küçük ve büyük yuvalarda, asma telinin alt ucu, yuvanın örtüsündeki kancaya takılır. Kama yuvalarda ise arka yüze çiviyle tutturulur. Kuşların ve yuvaların düşmanları Kuşların ve özellikle yuvaların ve yavruların düşmanları; Tarla sıçanı, Orman faresi, Sincap, Gelincik, Yabanarısı, Ağaçkakanlar, Yarasa ve yırtıcı kuşlardır. Tarla sıçanı ve fareler barınmak için yuvalara girer; ebeveyn kuşu ve yavruları boğabilirler. Sincap, Gelincik ve Kokarca, uçuş deliği büyük yuvalara girerek yağmacılık yaparlar. Eşekarısı, yuva örtüsünün iç yüzüne top şeklinde yuvalanır ve kuşları rahatsız eder. Yuvaların ağaçlara asılması Büyük ve küçük yuvalar; ucuna özel bir tertibat takılmış sırıklar yardımıyla, asma kancalarından ağaçların dış tarafındaki 5-10 cm çapındaki yaş dallarına, boşlukta kalacak şekilde asılmalı; ağaç gövdelerine tutturulmamalıdır. Bunun aksine, kama yuvalar ise ağaç gövdelerine, gövdeye yaslanacak şekilde tutturulmalıdır. Bir ağaca, genellikle bir yuva asılır. Ancak, büyük ağaçlara birden fazla yuva asılması gerektiğinde, yuvaların değişik yüksekliklerde ve uçma deliklerinin değişik yönlerde olmasına dikkat edilmelidir. Kuşlar, yuvalanacakları yeri bir süre gözlediklerinden ve ancak güvendikten sonra yerleştiklerinden, yuvanın ilkbaharda işgal edilmesi için, mümkünse sonbaharda, en geç Kış sonunda asılması gerekir. Yuvaların asılış yüksekliği yerden 3-5 m kadar olmalıdır. 83 Kuşların emniyette olabilmesi için, yuvaların mümkün olduğu kadar yoldan uzak yerlere asılmasına gayret edilmelidir. Yuvaların, uçma deliği bulunan yüzleri doğuya ve güneye bakacak şekilde asılmasında yarar vardır. Yuvalar genellikle kapalılığı yüksek, dolayısıyla karanlık, rutubetli ve serin meşcere kısımlarına, fakat ışığın içeri girebildiği boşluklara asılmalıdır. Gençlik ve zemin tabakası zengin olan, meşe ve karışık meşe ormanlarında, yuvayı ormanın her tarafına asmak mümkündür. Bununla birlikte, yuvanın açıkta duran tek ağaçlara ve güneşe doğrudan maruz alanlara asılması doğru olmaz. Zira bu takdirde yavrular sıcaktan ölebilir; erginler de yuvaya girip çıkarken yırtıcı kuşlar saldırdığında ormanın kapalı kısmına kaçarak kendini koruyamazlar. Yuva asılan ağaçların gövdelerine, yağlı boya ile, kolaylıkla görülebilecek biçimde işaret konulmaktadır. Ağaçlara konulan işaret, yuvaların takibi ve çalınan yuvaların anlaşılması bakımından faydalıdır. Asılacak yuva sandıklarının sayısı; alanın toprak yapısına, iklime, ağaç türlerine, meşcere yaşına ve zararlı böcek tehdidi altında bulunup bulunmadığına göre değişir. Genel olarak, iğne yapraklı meşcerelerde hektara 5 adet, yapraklı meşcerelerde ise 10 adet küçük kuş yuvası, homojen dağılım sağlayacak tarzda yerleştirilmelidir. Zararlı böcek türleri göz önüne alınarak, gerektiğinde, ilaveten, iğne yapraklı meşcerelerde hektara bir, yapraklı meşcerelerde hektara iki büyük yuva veya kama biçimi yuva daha asılabilir. Çeşitli yörelere asılan kuş yuvalarında, kuş yavru ve yumurtalarının zaman zaman sincap ve fareler tarafından parçalandığı görülmektedir. Özellikle sincap yavrularının kuş yuvalarını işgal ettiği ve ayrıca yuvaların bazılarının, asıldıktan 3-5 sene sonra, asma çengelinin yuvaya takıldığı çividen koptuğu bildirilmektedir. Bu gibi problemlerin zamanında tespit edilerek giderilmesi yoluna gidilmelidir. Yuvaların her yıl veya iki yıl arayla kıştan önce veya ilkbaharda erkenden temizlenmeleri gerekmektedir. Temizlemenin çeşitli faydaları olduğu şüphesizdir. 84 Ancak yuva sayısı arttıkça temizleme güçleşmekte ve masraflı olmaktadır. Kış yemlemesi Kuşlar, kış aylarında, kar ve donların toprağı ve bitkileri örtmesi dolayısıyla besin bulmakta güçlük çekerler. Bu gibi hallerde, kuşları beslemek gerekir. Bir kuş için, günde 4-5 çorba kaşığı dane yem yeterlidir. Besleme için en uygun yemler, ayçiçeği ve kenevir tohumudur. Diğer dane yemlerin, kırma olarak verilmesi uygundur. Tuzlu olmayan hayvanî iç yağına ceviz, fındık, fıstık parçaları karıştırıp teker şeklinde dondurularak ağaçlara asılması, kuşların çok sevdikleri bir yemleme şeklidir. Kışın toprak tamamen karla örtülmedikçe, kuşları yemlemek hem gereksiz hatta onları hazıra alıştırdığı için uygun değildir. 85 86 87 88 89 Memeliler Hemen hemen tüm karnivor hayvanlar böcek yerler. Birkaçı da sadece tamamen böcek ve diğer Arthropod’larla geçinirler. Diğer taraftan insektivor olmayan bazı memeliler birçok orman böceklerini öldürürler. Örneğin, yapılan bir araştırmada tarla farelerinin, bazı yıllarda ve bazı belirli alanlarda, asalak böcekleri öldürdükleri kadar Pristiphora erichsonii (Htg.) (Hymenoptera, Tentredinidae) kokanlarıda tahrip ettikleri saptanmıştır. Hayatlarının tamamını ya da bir kısmını toprak altında ya da toprak üstünde geçiren böcekler, Insectivora (Kirpi, köstebek, sivri fareler) ve Rodentia gruplarına dâhil hayvanlar tarafından yenilirler. Buna karşın memeli hayvanlar, gerek tür, gerekse fert sayısı bakımlarından böceklerin ölümlerine neden olan diğer hayvanlara oranla daha azdır. Bununla beraber memeli hayvanlardan bazıları belirli zararlı böcekleri yemek suretiyle önemli derecede yararlı olurlar. Örneğin, Yarasa (Chyroptera=Parmak kanatlılar), Sivri fare (Sorex sp.), Köstebek, Tilki, Porsuk, bazen Sincap ve Gelincik gibi hayvanlar böcek yerler. Bu hususta yarasalar kadar yabani ve ehli domuzlar da önemlidirler. Yaban domuzları toprakta yaşayan ve kışı toprak içinde geçiren zararlı böcekleri ve özellikle mayıs böceği larvalarını yerler. Ehli domuzların yalnız uzun hortumlusu, yani fazla ıslah edilmemiş olan ırkı topraktaki böcekleri yemektedir. Böcek yiyen memeli hayvanları dar bir görüşle tamamen yok etmek doğru değildir. Böcek yiyen memeli hayvanlara, ormanda yapılacak böceklerle savaş programında önem verilmelidir. Biyolojik Savaş Hakkındaki Düşünceler Bugün için biyolojik savaş hakkındaki genel kanı şudur: Asalak ve yırtıcı böcek türleri, orman zararlı böcekleriyle savaşta mucize yaratırlar. Bu böcekler uygun bir şekilde kullanıldıkları takdirde tüm böcek afetlerini ortadan kaldırabilecek güçtedirler. Ormancılar genellikle mıntıkalarında yeni bir böcekle karşılaşınca, problemin çözümü için tüm yaklaşımlara ciddi önem verirler. Zararlıya karşı uygulanan biyolojik savaş süresi dikkate alındığında CLAUSEN (1951) “genellikle yararlı organizmanın o yöreye yerleşmesi üç yıl içinde gerçekleşmezse, başarı ümidi azdır” demektedir. Bu hususta COPPEL ve MERTINS (1977), “genellikle yararlı böcek üç yıl içinde hiçbir yerleşme göstermezse, böcek salma gayretleri ya başka bir türe ya da başarısız türün başka bir varyetesine harcanmalıdır” diyerek bu konuya aydınlık getirmektedir. Bu konuda özet olarak denilebilir ki, zararlı orman böcek populasyonlarını önlemek için parazit ve predatörlerden yararlanmaya devam etmeliyiz. Fakat şu da bir gerçektir ki, ormanlarımızı ilmi kurallara uyarak idare edersek, biyolojik yöntemleri, orman böcekleriyle savaşta yapılacak bir programda kullanmaya gerek kalmaz. 90 Zararlı Böceklerle Biyolojik Mücadele Örnekleri Çam Keseböceği, Thaumetopoea pityocampa (Denis & Schiffermüller, 1775) / Thaumetopoea wilkinsoni Tams, 1924 (Lepidoptera: Thaumetopoeidae)’ne Karşı Biyolojik Mücadelede Calosoma sycophanta L. (Coleoptera: Carabidae) Üretimi Çam Kese Böceği Batı Çam Kese Böceği Thaumetopoea pityocampa (Denis & Schiffermüller, 1775) Doğu Çam Kese Böceği, Thaumetopoea wilkinsoni Tams, 1924 Şekil 3.5. Çam keseböceğinin erkek ergini, yumurta koyan dişi ergini Yayılışı: Akdeniz Havzasında, güneyde Libya’nın kuzeydoğu ucu ile Tunus, Cezayir ve Fas’ın kuzey kesimleri, tüm Akdeniz ve Ege adaları, Filistin, İsrail, Lübnan ve Suriye’nin Akdeniz kıyı şeridi, Türkiye’de Akdeniz, Ege, Marmara, Batı ve Orta Karadeniz bölgeleri, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk, Bosna Hersek, Hırvatistan, Slovenya, İtalya, Fransa, İspanya, Portekiz ile Avusturya ve İsviçre’nin güney sınırlarında yayılmıştır (Şekil 3.4.). Türkiye’de Orta Karadeniz Bölgesinde Samsun’dan başlayan yayılışı, doğuya doğru da Yeşilırmak Havzası boyunca Erbaa, Niksar, Reşadiye ve Koyulhisar yönünde Doğu Karadeniz ardına sokulur. 91 Şekil 3.4. Çam keseböceğinin, Pinus türlerinin yerel dağılımına bağlı yayılışı. Zarar yaptığı bitkiler: Doğal yayılış alanında Çam ve Sedir türlerinde zarar yapar. Türkiye’de Pinus brutia, P. nigra, P. sylvestris, P. pinea ve P. halepensis ve Cedrus libani’de tespit edilmiştir. Konukçu ağacın iğne yapraklarının tüketilmesi durumunda etraftaki Ardıçlarda, Juniperus excelsa’da beslenir. Beslenecek uygun bitki bulamadığında Olea europaea, Cistus spp., Phillyrea media, Arbutus unedo gibi maki elemanlarının yapraklarını da tüketir. Ancak bu bitkiler uygun besin kaynağı olmadığından beslenen tırtıllar çoğu kez ölür. Zararı: Tırtılları çam ağaçlarının iğne yapraklarından beslenirler. Fizyolojik ve primer bir zararlıdır. Bir ağaçta az sayıda bulunursa sadece yuvaların etrafındaki iğne yapraklar zarar görür. Salgın durumunda ağaçları ve meşcereleri tamamen yapraksız hale getirir. kenarlarındaki ve en çok da münferit haldeki ağaçları tercih eder. Daha çok meşcere Güney bakılarda taşlı ve sığ topraklar üzerindeki, kapalılığı bozulmuş meşcrelerde ve maki içerisindeki dağınık çamlarda fazla görülür. İğne yapraklarını kaybeden ağaçlar zayıf düşer ve artım kaybına uğrar. Ancak zarar, ağaç gelişiminin azaldığı kış süresince ve ilkbahar başlangıcında meydana geldiğinden ve tomurcuklar zarar görmediğinden, yenen iğne yapraklar yeniden yeşeririler. Ağır saldırı altındaki ağaçlarda mücadele amacıyla keselerin toplanması sürgün ve dalcık kayıplarına neden olur. Biyolojisi Türkiye ormanlarında çok geniş bir alanda zarar yapan Çam kese böceğinin biyolojisi ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Yumurta evresi: Dişi böcek iki iğne yaprağı bir araya getirerek üzerlerine sık bir şekilde yan yana yumurtalarını koyar. Bu yapı mısır koçanını andırdığından buna “yumurta koçanı” adı verilir. Yumurta Bir koçandaki yumurta sayısı 203-357 (ortalama 273) adettir. Dişi, yumurtalarını koyarken üzerlerini dama dizilen kiremitler gibi pullarla örter. 92 Şekil 3.6. Çam keseböceğinin yumurta koçanı Larva evresi: Genç tırtıllar yumurtadan Ağustos sonu ve özellikle Eylül başında çıkarlar. Yumurtadan çıkan tırtıllar iğne yaprağın dip kısmımda veya yakınında toplanır ve etraflarındaki iğne yaprakları kemirmeye başlar. Burada çok ince ağlardan bir yuva örerler. Küçük olan bu yavanın içerisinde tırtılların dışkıları görülür. Tırtıllar biraz gelişince ikinci bir sürgüne geçerek orada bir yuva hazırlar ve iğne yaprakları daha belirgin bir şekilde kemirirler. Bundan sonra üçüncü bir sürgünde yuva yaparlar. Bu evrede iğne yaprakları sadece orta siniri kalacak şekilde tüketirler. İlk üç yuvanın bulunduğu iğne yapraklar genel olarak kısa bir süre sonra sararır ve ölürler. Tırtıllar yer ve yuva değiştirme işini 1-3 defa daha tekrarladıktan sonra 3. larva evresinde büyük kış yuvalarını yaparlar. Kese olarak adlandırılan bu yuvaların içerisinde tırtılların dışkıları ve değiştirdiği derileri görülür. Dördüncü yuvadan sonra tırtıllar çoğunlukla iğne yaprakların tamamını yerler ve sadece dip kısımlarını bırakırlar. Şekil 3.7. Çam keseböceğinin yumurta koçanı üzerinde ve ağ içinde genç larvaları. Tırtılların toplu yaşamında iki faz vardır. Birincisi yumurtadan çıkış ile ilk soğukların başladığı ve kışlık keselerini örmeye başladıkları, üçüncü deri değiştirmesine kadar geçen Ekim-Kasım dönemidir. Bundan sonra ikinci faz başlar. Bu da üçüncü deri değişiminden, pupa olmak için toprağa inmeye başladıkları zamana kadar geçen dönemdir. Tırtıllar kışlık keselerini genellikle tepe sürgünlerine yakın dallara veya tepe sürgününün bulunduğu dal çatallarına yapar. İlk 3 deri 93 değişimine kadar devamlı sürgün değiştiren tırtıllar kışlık keseyi ördükten sonra bir daha kese değiştirmez ve onu barınak olarak sonuna kadar kullanır. Kural olarak, tırtıllar yer değiştirirken ağaçta daima aşağıdan yukarıya doğru çıkar, yani bir sonraki yuvayı bir öncekinden daha yukarıda kurarlar. İğne yaprakları daha kalın olan Karaçamlarda yuva değiştirme kızılçamlardakinden daha az görülür. Ayrıca havanın ani olarak soğuması yuva sayısını azaltır ve tırtılların hemen büyük kışlık yuvalar meydana getirmesine neden olur. Keseler, genellikle dalların uç kısımlarına ve çatal yerlerine yapılır. Şekil 3.10. Çam keseböceğinin kışlık yuvaları. Yuvada toplu olarak yaşayan tırtıllar, gündüzü yuvada dinlenerek geçirirler. Akşam karanlık basınca yuvadan çıkarak iğne yapraklarla beslenen tırtıllar, şafak vakti yuvaya dönerler. Hava sıcaklığı +6 °C’nin altına düştüğünde, tırtıllar geceyi de yuvalarında geçirirler. Ancak Akdeniz iklim koşullarında sıcaklık ender olarak +6 °C’nin altına düşer. Bu nedenle tırtıllar genellikle geceleri yuvadan çıkar ve iğne yapraklarla beslenirler. Yuvalar, tırtıllara barınak olmanın yanında gündüzün güneş ışınlarının bir kısmının yansımasını ve soğuk havalarda da sıcaklığın korunmasını sağlar. Keselerin içindeki sıcaklığın dış ortamın sıcaklığından 1-2 °C kadar fazla olduğu bulunmuştur. Temelde Akdeniz Bölgesinde yayılmış olsa da, çam kese böceği, Thaumetopoea pityocampa (Lepidoptera: Thaumetopoea)’nin tırtılları, 250C’yi geçen çok yüksek aylık ortalama sıcaklıklara katlanamaz (Demolin, 1969). İzole edilmiş larvalar için, en üst öldürücü sıcaklık +320C, en düşük öldürücü sıcaklık -60C’dir ve +10 0C’de 200 bireylik tırtıl kolonileri, solar bir ısıtıcı olarak ödev gören kışlık yuvalarda bir araya toplanır. Solar ışınım, yalıtımın her bir saati için günlük en yüksek sıcaklığı 1.50C artırarak yuva ortamını etkiler. Sıcaklık, +10 ile +20 0C arasında olduğunda, tırtıllar, keselerden ayrılır ve ancak sıcaklığı 200C‘den fazla olan bir yer bulduklarında dururlar. Mevsim süresince düşük sıcaklıklar larval gelişmeyi yavaşlatır ve tırtıllar, kelebek çıkışının iki veya üç yıla yayılmasına öncülük eden zorunlu diyapoza girer. 94 Şekil 3.9. Çam keseböceğinin beslenme yerine giden ve dönen tırtılları. Bir kese içinde bulunan tırtıl sayısı 146-313 (ortalama 208) adet olarak tespit edilmiştir. Bu miktar, bir yumurta koçanındaki yumurta sayısından yaklaşık %30 daha azdır. Bu azalma parazitoidler, predatörler ve iklim koşullarının etkisiyle meydana gelmektedir. Yapılan tespitlerde büyük bir kese içindeki tırtıl sayısının bazen binden fazla olduğu da görülmüştür. Bu durum, birçok tırtıl grubunun bulunduğu ağaçlarda, akşamları farklı yuvalardan çıkarak beslenecekleri yerlere giden tırtıl gruplarının iplikçiklerle işaretledikleri yuvaya dönüş yollarının birbiriyle kesiştiği ya da temas ettiği noktalarda sabahleyin yuvaya dönen bir grubun kendi yolundan ayrılıp diğer bir yuvaya ulaşması sonucu meydana gelmektedir. Bu tür bir kesedeki tırtıl sayısı birkaç katına çıkabilir ve yer darlığı çeken tırtıllar keseyi büyütebilir. Şekil 3.12. Çam keseböceğinin olgun tırtıllarının beslenmesi. Keselerin üst tarafı yağmur ve kar sularını üzerinde tutmayacak şekilde yapılmıştır. İçerisi birçok bölmelere ayrılmış olan keslerin alt tarafında dışkıların düşmesi için bir delik mevcuttur. Dışarı dökülmeyen dışkılar kesenin içinde kalır. Çam keseböceğinin tırtıllarına dokunulduğunda insan ve hayvan derilerinin hassas kısımlarında kaşıntı ve tahrişlere neden olur. Bu durum tırtıllarda zehirli kıllarının bulunmasından ileri gelir. Bu kılların zehir etkisi, küçük, çoğunlukla 1 mm’yi geçmeyen ve kolaylıkla kırılan yan dikenlerle donatılmış kılcıklardan meydana gelir. Bunlara ayna kılları ya da zehir kılları denir. Zehir kılları özellikle üçüncü larva evresinden sonra gelişir ve tahrişe neden olur. Büyük bir tırtılda bulunan ayna kıllarının sayısı ortalama 630.000 adettir. 95 Pupa evresi: Olgun tırtıllar Nisan sonu ya da Mayıs başında toprağa girer ve ördükleri bir koza içinde pupa olurlar. Tırtılların toprağa girdiği yerler etrafa oranla bir süre daha kabarık görünür. Toprağa girme yeri ağaçtan çeşitli uzaklıklarda olabilmektedir. Tırtılların toprağa girme derinliği, toprağın fiziksel özelliklerine bağlı olarak 2-30 cm arasında değişir. Toprakta geçen pupa evresi yaklaşık 3-4 ay sürer. Ergin evresi: Çam keseböceği genellikle Temmuz sonunda erginleşir. Uçma zamanı yörelere göre farklılıklar gösterir. Örneğin, Marmara Bölgesinde Temmuz sonu, Antalya, Mersin ve Manavgat yörelerinde Eylül ve Ekim aylarındadır. Çam keseböceği generasyonunu normalde bir yılda tamamlamaktadır. Ancak toprakta geçen pupa evresi 1-3 yıl arasında değişmektedir. Aynı yıl pupa olan bireylerden bir kısmı o yıl erginleşip uçarken, geri kalanlar 1-3 yıl daha toprakta diyapozda kalarak ikinci, üçüncü veya dördüncü yılda erginleşip uçar. Şekil 3.15. Toprağa inmekte olan ve toprakta pupa yerine giden tırtıllar. Çam Keseböceğine Karşı Biyolojik Mücadelede Calosoma sycophanta L. (Coleoptera: Carabidae) Kitle Üretimi ve Araziye Salımı Lepidoptera tırtıllarının bir avcısı olarak, Calosoma sycophanta L.’nın önemi yıllardır bilinmektedir. Lymantria dispar (L.) ve Euproctis chrysorrhoea (L.)’nin 1900’lerin başında New England’daki kapsamlı salgınları sırasında C. sycophanta L.’nın bu alana 96 yerleştirilmesi için kararlı gayretler gösterilmiştir. Öncelikle Avrupa’dan sağlanan 2364 avcı böcek, 1905 ve 1910 yılları arasında salıverilmiş ve yerleştirme başarıyla sonuçlanmıştır (Burgess 1911). Yerleşmesinden sonra, bu böceğin yıllık yayılışı ile ilgili ayrıntılı çalışmalar yapılmıştır (Burgess and Collins 1915). C. sycophanta genç larvalarının hareketli bir kağıt yüzey üzerinde aldığı yolun çizilmesiyle, besin veya uygun nem koşulları olmadan bu larvaların 1.7 mil kadar yol alabildikleri belirlenmiştir (Burgess 1911). Mevcut kaynaklardan C. sycophanta erginlerinin genellikle çok çevik ve atik olduğu (Burgess 1911; Burgess and Collins 1915, 1917), bu türün yayılışının larva erginlerinin toprak yüzündeki hareketlerinin birleşimi oluğu anlaşılmaktadır. C. sycophanta erginlerinin kuvvetli ve çevik uçucular da olduğu söylenmektedir. Kışlıklarından çıkan C. sycophanta erginleri yumurta bırakmaları için bol miktarda tırtılla yaklaşık 1-1.5 hafta beslenmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Erginler, Şubat ayının son günleri ile Mart ayının ilk günlerinde kışladıkları topraktan çıkarak ağaçlar üzerindeki çam keseböceği larvaları ile beslenmeye başlarlar. Kışı toprak içerisinde geçiren C. sycophanta erginleri, Kahramanmaraş Bölgesinde arazide çam keseböceğinin 4. ve 5. larva dönemlerinde topraktan çıkmakta ve Mart ve Nisan aylarında 30-40 gün civarında aktif durumda kalmaktadırlar. Besin verilmeyen Calosoma erginleri yaklaşık 2 ay açlığa dayanabilmektedirler. Bu predatör böcek türü, çam keseböceğinin biyolojisine uyum sağlamakta ve populasyonun azalmasında etkili olmaktadır. Arazide çam keseböceğini baskı altına alması açısından değerlendirildiğinde, Calosoma sycophanta’nın olmadığı alanlardaki her bir kesedeki çam keseböceği larva sayısı ortalama 121 (69-173), Calosoma sycophanta nın bulunduğu alanlardaki her bir kesede ise ortalama 32 (21-43) adet yani daha az çam keseböceği larvası bulunmaktadır. Keseler içinde bulunan Calosoma sycophanta ergini sayı olarak genellikle 1, bazen 2–3 zaman zaman da çok miktarda da bulunabilmektedir. 97 Kışlıklarından çıkan C. sycophanta erginleri yumurta bırakmaları için bol miktarda tırtılla yaklaşık 1-1.5 hafta beslenmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Bu süre esnasında iyi beslenen ve çiftleşen dişi erginler nemli toprağa yumurtalarını bırakmaktadırlar. Laboratuara getirilen C. sycophanta’ların yaklaşık %50’sinin erkek, %50’sinin dişi olduğu tespit edilmiştir. Buna bağlı olarak bu türün cinsiyet oranı 0.5 olarak tespit edilmiştir. Calosoma erginleri ölmüş çam keseböceği larvalarını yememekte, canlı larvalarla beslenmektedirler. Erginler, henüz kitinleşmemiş çam keseböceği pupalarının zar kısmını parçalayarak beslenmektedirler. C. sycophanta erginleri ortalama günde 10 adet çam keseböceği larvasını parçalamakta, bunlardan 7 tanesini de yemektedirler. Calosoma larvaları da ortalama iki günde bir adet çam keseböceği larvası yemekte, birkaç adedini de parçalamakta, ayrıca Calosoma larvalarının da çam keseböceğinin yeni oluşmuş pupaları ile beslenmektedirler. Calosoma erginlerinin günlük ortalama 7 adet çam keseböceği larvasını yediği ve yılda 30-40 gün aktif olduğu dikkate alındığında, bir ergin yıllık ortalama 210-280, 3-4 yıllık ömrü boyunca ise 840-1120 civarında çam keseböceği larvası ile beslenmektedir. Şekil xx. Calosoma sycophanta L.’nın erkek ve dişi ergini. Predatör tür Calosoma sycophanta’nın araziye bırakılması konusunda ülkemizde populasyonunun en fazla gözlendiği kızılçam ormanları dikkate alındığında, Hektarda ortalama 1200 ağacın olduğu, her bir ağaçta ortalama 1 er adet kese, her bir kesede ortalama 100 adet larva olduğu 98 hesaplandığında, hektara ortalama 571-428 adet ergin bireyin bırakılması gerekmektedir. Calosoma erginlerinin çam keseböceği pupaları ile beslenmeleri ve Calosoma larvalarının hem çam keseböceği larvaları ve pupaları ile beslenmeleri de dikkate alındığında hektardaki Calosoma birey sayısı daha da azalacaktır. Bir çalışma kapsamında elde edilen bilgiler ışığında kitle üretimi ve araziye salımı ile ilgili öneriler dikkate alınmalıdır. Erginler kışlaklarından çıktıktan sonra iyi bir şekilde beslenilmeli ya da araziden beslenmiş erginler getirilmeli, aksi halde erginler yumurta diyapozuna girmektedirler. Diyapoza giren erginler daha sonra beslenseler dahi diyapozdan kurtulamamaktadırlar. Bu durum göz önüne alındığında laboratuara getirilen erginlerin ilk günlerde yeterince beslenmeleri gerekmektedir. ● Yumurta ve larvalar için toprak nemi yeterli olmalı, hemen her gün yumurta saklama kapları ve larva besleme kapları kontrol edilerek kaplardaki küflenme ve nem azlığı giderilmelidir. Toprak tanelerinin birbirinden rahatça ayrılabileceği düzeydeki nem en uygun nem miktarıdır. Kuru toprakta yumurtalar kristalleşmekte, çok nemli toprakta ise toprağa yapışarak küflenmektedirler. Besleme kaplarındaki erginlerin yumurta bıraktığı en uygun nemli toprak derinliği 2.5-3 cm olmalıdır. 99 Larvalar kannibalistik olduklarından birinci larva döneminden itibaren besleme kaplarına tek tek yerleştirilmelidir. Yeni çıkan larvaların en kısa zamanda çam keseböceği veya sedir keseböceği larvaları ile beslenmeleri gelişimlerinde önemli rol oynamaktadır. Besin olarak verilen un güvesi larvalarının boyutları küçük olduğundan kaplardan rahatlıkla dışarılara gitmektedirler. Laboratuvarda elde edilen larvaların pupa olmaları için yine aynı nem koşullarına ihtiyaç bulunmaktadır. Arazide ise pupa olmaları için son dönem larvalar yaklaşık 30-50 cm derinliğinde nemli toprağa gömülmeleri uygun olmaktadır. Laboratuvarda çalışma esnasında alerji etkisinden en az etkilenmek amacıyla yumurta toplama, larva kontrolleri mümkünse laboratuvar dışında bir masada yapılmalıdır. Alerjik durumlarda kullanılmak üzere tuz solusyonu hazır bulundurulmalıdır. Elde edilen erginleri bir sonraki yıla saklanması açısından laboratuvarda saklama çok verimli olmamakta, erginlerin renkleri matlaşmakta özellikle 250C’nin üzerinde toplu ölümler gözlenmektedir. Arazide saklamada ise 30-50 cm derinliğe gömülmektedirler. Bu durumda erginlerin renkleri hem daha parlak hem de ergin ölümleri gözlenmemektedir. En uygun saklama şekli olan toprakta saklama uygulanmadır. Yetiştirme kaplarında C. Sycophanta’nın ayrı ayrı beslen larvaları Üretilen erginler anında zararın yoğun olduğu alanlara bırakılmalı, ya da pupa aşamasında (beslenmenin son bulduğu larva döneminde) zararın gözlendiği alanlarda toprağa gömülme şekli uygulanmalıdır. En verimli olan pupa salımı yöntemi kullanılması daha uygun görülmektedir.