T.C. Sağlık Bakanlığı Bakırköy Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi 4. Psikiyatri Birimi Başhekim: Doç. Dr. Medaim Yanık Klinik Şefi: Doç. Dr. M. Emin Ceylan GEÇ DİSKİNEZİDE RİSK FAKTÖRLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ UZMANLIK TEZİ Dr. Melek K. Vardar İSTANBUL 2006 İÇİNDEKiLER ÖNSÖZ VE TEŞEKKÜR.............................................................3 GİRİŞ VE AMAÇ……………………………………………….4-5 GENEL BİLGİLER……………………………………………..6-41 TARİHÇE…………………………………………......6-7 EPİDEMİYOLOJİ………………………………….....7-9 ETYOLOJİ…………………………………………....9-17 KLİNİK ÖZELLİKLER...............................................17-22 TANI VE AYIRICI TANI………..............…………..22-30 RİSK FAKTÖRLERİ………………………………....30-37 TEDAVİ........................................................................37-41 GEREÇ VE YÖNTEM……………………………………….....42-43 BULGULAR………………………………………………….....44-68 TARTIŞMA……………………………………………………..69-78 SONUÇLAR …………………………………………………....79-81 ÖZET………………………………………………………..…..82-84 İNGİLİZCE ÖZET……………………………………………...85-86 KAYNAKLAR……………………………………………….....87-100 2 ÖNSÖZ VE TEŞEKKÜR Uzmanlık eğitimim boyunca engin klinik psikiyatri ve psikofarmakoloji bilgi ve deneyimlerinden cömertçe yararlanmamı sağlayan Doç. Dr. M. Emin Ceylan'a, Kliniklerindeki çalışma dönemlerimde eğitimime yaptıkları değerli katkıları nedeniyle Dr. Niyazi Uygur, Doç. Dr. Hüsnü Erkmen, Doç. Dr. Duran Çakmak, Doç. Dr. Dursun Kırbaş, Doç. Dr Levent Kayaalp ve Doç. Dr. Yüksel Atıntaş’a, Tez çalışmamda desteklerinden dolayı Uzm. Dr. Meltem Efe Sevim’e, Eğitimimde emeği geçen klinik şef yardımcıları, başasistanlar ve uzmanlara, Beraber çalıştığımız asistan arkadaşlarıma, psikolog, hemşire ve hastane çalışanlarına, Kendilerinden çok şey öğrendiğim hastalarıma, Asistanlık eğitimim boyunca desteğini esirgemeyen sevgili eşim Murat’a ve sabrından dolayı biricik kızım Ada’ya Sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Dr. Melek K. Vardar 3 GİRİŞ VE AMAÇ Geç diskinezi nöroleptik ilaç kullanımı sonrasında ortaya çıkan, baş, gövde, kol ve bacaklarda gözlenen diskinetik hareketlerle belirli nöromüsküler bir sendromdur. 1950'li yıllarda, nöroleptiklerin kullanıma girmesiyle, ilk olarak Alman literatüründe, hastalarda hareket bozuklukları ortaya çıktığı bildirilmiş; o dönemde bu sendrom sendrom”, “terminal “orofasiyal diskinezi”, “bukkolingomastikator ekstrapiramidal yetersizlik sendromu” gibi çeşitli şekillerde tanımlanmaktayken, ilk kez Faurbye ve Rasch tarafından nöroleptik alımına sekonder olarak geç gelişimini vurgulamak amacıyla, “tardiv diskinezi” olarak adlandırılmıştır (1,2). Tardiv diskinezi için tanısal kriterler 1982'de Scholler ve Kane tarafından geliştirilmiş ve en az 3 ay antipsikotik ilaç kullanımı ve hareketlerin ilaç maruziyetinden en az 1 ay sonra ortaya çıkması gerektiği bildirilmiştir (3). İnsidansın ölçülmesi ile ilgili uzun dönemli çalışmalara göre, tipik nöroleptik tedavisi altında yıllık geç diskinezi insidansı erişkinlerde %5’tir (4,7,8,9). Günümüzde genç hastaların genellikle birinci basamak ilaç olarak atipik nöroleptiklerle tedavi edilmesi ve kronik hastaların tedavisinde atipik nöroleptiklere geçilmesi nedeniyle geç diskinezinin prevalans ve insidansı on kat azalarak %0.5'e kadar düşmüş, farklı atipik nöroleptikler ve yaş gruplarında yıllık geç diskinezi insidansı ortalama %2.1 olarak bildirilmiştir (33,34). Geç diskinezinin patofizyolojisi tam olarak anlaşılamamıştır. Çeşitli hipotezler ileri sürülmüş, çoğunlukla altta yatan nedenin nöroleptikler ve diğer dopamin antagonistleri olduğu var sayılarak, dopamin reseptör hipersensitivitesi kavramı üzerinde durulmuştur. Destekleyen veriler kısıtlı olsa da GABA yetersizliğini ileri süren görüşler de dikkat çekmiştir. Başka bir görüş de tardif diskinezinin hücresel nörotoksisite ve dejenerasyona bağlı 4 olarak geliştiğidir. Tüm bu hipotezleri destekleyen ve karşı olan veriler mevcuttur. Geç diskinezinin etkin, kesin ve güvenli bir tedavisi bulunmamaktadır. İlk ve asıl tedavi stratejisi koruyucu yaklaşımdır. Geç diskineziden korunma üç prensip içerir: ilki endikasyonları kısıtlamak, ikincisi en düşük etkin dozda ilaç kullanmaya çalışmak ve üçüncüsü risk etkenlerini gözönünde bulundurarak yüksek riskle ilişkili durumlardan kaçınmaktır. Risk faktörleri, nöroleptiklere ilk maruz kalma zamanından başlayarak hastalığın ortaya çıkmasına kadar etki eden tüm faktörlerdir. İlerlemiş yaş, ırk, aile öyküsünde geç diskinezi varlığı, alkol ve madde kötüye kullanımı, diyabet, fenilketonüri, hipokalsemi gibi metabolik hastalıklar, affektif bozuklukların varlığı (özellikle depresyon), negatif belirtiler, bilişsel bozukluk, nörolojik defisitler, mental retardasyon, demans, şizofrenlerde ailevi duygudurum bozukluğu öyküsü, hastaneye yatış sayısı, hastanın ilk nöroleptik maruziyet yaşı, erken başlangıçlı hastalıklar, nöroleptiklere bağlı akut ekstrapiramidal yan etki gelişimi, akatizi, ince tremor, yüksek doz nöroleptik tedavi, uzun süreli nöroleptik ilaç kullanımı, toplam nöroleptik maruziyet dozu, nöroleptik ilaç tatilleri, lityum kullanımının süresi, antipsikotik ilacın potensi, günlük doz, kümülatif doz, nöroleptiklerin plazma düzeyi yüksekliği gibi faktörler artmış geç diskinezi riski ile ilişkili bulunmuştur. Geç diskinezi ortaya çıktıktan sonra ise, belirtileri erkenden tespit edip en aza indirmeye ve zaman içinde hastalığın kötüleşmesine neden olabilecek risk faktörlerini azaltmaya çalışılmalıdır. Bu çalışmanın amacı geç diskinezi görülen hastalardaki risk etkenlerini araştırarak; hastalar için hayati, hekimler için önemli tıbbi, etik ve yasal sorunlara yol açabilen bu yan etkinin önlenmesi ve erken teşhisi açısından değerlendirilmesidir. 5 GENEL BiLGiLER GEÇ DİSKİNEZİ Geç diskinezi nöroleptik ilaç kullanımı sonrasında ortaya çıkan, baş, gövde, kol ve bacaklarda gözlenen diskinetik hareketlerle belirli nöromüsküler bir sendromdur. Bu anormal istemsiz hareketler çoğunlukla koreiform, atetoid, steryotipik veya bunların bileşimi şeklindedir (1). Hareketlerin şiddeti gözden kaçacak kadar hafif olabileceği gibi ileri derecede fonksiyon kaybına yol açacak kadar ağır da olabilir. TARiHÇE: 1950'li yıllarda, nöroleptiklerin kullanıma girmesiyle, ilk olarak Alman literatüründe, hastalarda hareket bozuklukları ortaya çıktığı bildirilmiş; 1957'de Schonecker klorpromazin kullanan 4 hastada ağız bölgesinde rastladığı garip hareketlerden, 1959'da Sigwald uygulanan noroleptik türünden bağımsız olarak gelişen ve nöroleptiklerin kesilmesinden sonra da devam eden kronik diskinetik hareketlerden bahsetmiştir. Bu süreçte geri dönüşümlü birçok olgu bildirilmiş, daha sonraları bu diskinetik hareketlerin, geri dönüşümlü diskinezinin aksine, nöroleptik kullanımının geç devrelerinde ortaya çıktığı ve tedaviye dirençli olduğu anlaşılmıştır. Geç diskenizinin yaşlı ve beyin hasarlı hastalarda daha sık gelişmesinden hareketle bu tablonun nöroleptiklerin MSS'de yaptığı kalıcı hasara bağlı olduğu dahi öne sürülmüştür. Bu konuda artan bildirilerle birlikte, “orofasiyal diskinezi”, “bukkolingomastikator sendrom”, “terminal ekstrapiramidal yetersizlik sendromu” gibi çeşitli şekillerde tanımlanmaktayken, ilk kez Faurbye ve Rasch tarafından, sendromun nöroleptik alımına sekonder olarak geç gelişimini vurgulamak amacıyla, “tardiv diskinezi” olarak adlandırılmıştır (2). Tardiv diskinezi için tanısal kriterler 1982'de Scholler ve Kane tarafından geliştirilmiş ve en az 3 ay antipsikotik ilaç kullanımı ve hareketlerin ilaç 6 maruziyetinden en az 1 ay sonra ortaya çıkması gerektiği bildirilmiştir (3). 1990'1ı yıllarda atipik nöroleptiklerin kullanıma girmesi, hem hastaların düşük geç diskinezi riski altında tedavi edilebilmelerini, hem de geç diskineziye yol açan etki ve süreçlerin anlaşılabilmesini mümkün kılmıştır. EPİDEMİYOLOJİ: Geç diskinezinin etkin, kesin ve güvenli bir tedavisinin olmaması, araştırmacıları, bu hastalığın doğal seyri, risk faktörleri ve prognostik faktörler üzerinde çalışarak korunma mekanizmalarını daha iyi anlamak zorunda bırakmıştır. Yassa ve Jeste 1992’de geç diskinezinin prevalansına dair 76 çalışmayı gözden geçirmiş ve kronik nöroleptik tedavisi alan hastalarda geç diskinezi oranının %3 ile %70 arasında değişmekte olduğunu bildirmiştir (4). Oranlar arasındaki büyük farklılıklar yöntemsel araştırma sorunlarından kaynaklanmaktadır. Hasta seçimindeki önyargılar, nedenlerle sonuçların belirsizliği, basit ve uygun olmayan istatiksel analizler, tanıda ve sınıflandırmada kullanılan farklı kriterler, ayırıcı tanının karmaşıklığı, hastalığın seyir şiddetindeki dalgalanmalar ve kullanılan nöroleptik, antikolinerjik ve diğer ilaçların etkileri bu sorunlardan bazılarıdır. Woerner ve arkadaşları yaptıkları çalışmada, bu yöntemsel sorunlardan bazılarına değinerek, %23.4 olarak saptadıkları genel prevalansı, bunların %3.8'inde etyolojide rol oynayabilecek başka nöromedikal hastalıklar saptandığından %19.6 olarak düzeltmişlerdir. Aynı çalışmada geç diskinezi belirtisi göstermeyen bir grup hasta ilaçları kesildikten sonra üç hafta boyunca takip edilmiş ve %34 vakada diskinezi geliştiği gözlenmiştir (5). Prevalans çalışmaları genellikle uzun vadeli değildir; belli bir zamanda hastalık vakalarının ve hasta olmayanların birlikte ölçümüdür. Tanım olarak, insidans çalışması ise daima hastalığı taşımayan bireylerle başlar; hastalık vakaları zaman içinde ortaya çıkar ve uygun ölçümlerle hastalık vakaları ile hasta olmayanlar karşılaştırılır. Prevalansa dair çalışmalar risk faktörlerine 7 giden yolda yardımcı olsalar da, risk faktörlerini tam olarak insidans çalışmaları belirleyebilir (6). (Tablo 1) Tablo 1: Geç diskinezi insidansını araştıran uzunlamasına çalışmalar Araştırmacılar Gibson, 1981(10) Kane ve ark. 1982, 1984 (11,12) Yassa ve Nair, 1984 (13) Chouinard ve ark.1986 (14,15) Morgenstern ve Glazer 1993(16) Jeste ve ark. (17) Chakos ve ark. 1996b (18) Caligiuri ve ark. 1997c (19) Woerner ve ark. 1998a (20) Jeste ve ark. 1999a,d (21) Glazer ve ark. 1999e (22) Rein ve L’Heritier 1999 (23) Rein ve L’Heritier 1999e (23) Baesley ve ark. 1999 e (24) Jeste ve ark. 1999a,e (25) Jeste ve ark. 2000a,e (26) Davidson ve ark. 2000a,e (27) Sanger ve ark. 2001e (28) Chouinard ve ark. 2002e (29) Csernansky ve ark. 2002 (30) Csernansky ve ark. 2002e(30) Turgay ve ark. 2002e,f (31) Oosthuizen ark 2003 bd(32) a)yaşlı hastalar b)ilk atak şizofreni hastalar c)yalnız ciddi geç diskinezi d)düşük doz tipik nöroleptik e)atipik nöroleptik f)çocuk hastalar Hasta sayısı Takip yılı 343 554 108 131 340 266 118 378 261 307 301 106 331 513 85 255 139 97 587 188 177 77 57 3 7 2 5 5 3 4 3 3 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Risk/yıl Uzun dönem (%) risk % 5,6 3,9 3,9 8,7 5,3 20 6,3 7,6 25 27-34 0,7 5,9 1,5 0,5 2,7 2,6 13,4 0,0 0,7 4,1 0,6 0,0 12,3 >24,4 17,8 17,5 35,1 20 > 60 15,6 22,9 53 - İnsidansın ölçülmesi ile ilgili uzun dönemli çalışmalara göre, tipik nöroleptik tedavisi altında yıllık geç diskinezi insidansı erişkinlerde %5’tir 8 (7,8,9). Genç hastaların genellikle birinci basamak ilaç olarak atipik nöroleptiklerle tedavi edilmesi ve kronik hastalarda atipik nöroleptiklere geçilmesi nedeniyle diskinezinin prevalans ve insidansı on kat azalarak %0.5'e kadar düşmüştür (33). Farklı atipik nöroleptikler ve yaş gruplarında yıllık geç diskinezi insidansı ise yaklaşık %2.1’dir (34). ETYOLOJİ: Geç diskinezinin patofizyolojisi tam olarak anlaşılamamıştır. Çeşitli hipotezler ileri sürülmüş, çoğunlukla altta yatan nedenin nöroleptikler ve diğer dopamin antagonistleri olduğu var sayılarak, dopamin reseptör hipersensitivitesi kavramı üzerinde durulmuştur. Destekleyen veriler kısıtlı olsa da GABA yetersizliğini ileri süren görüşler de dikkat çekmiştir. Başka bir görüş de tardif diskinezinin hücresel nörotoksisite ve dejenerasyona bağlı olarak geliştiğidir. Tüm bu hipotezleri destekleyen ve karşı olan veriler mevcuttur. Dopamin reseptör hipersensitivitesi hipotezi: Nigrostriatal dopamin yolağı beyin sapındaki substantia nigrada yer alan dopaminerjik hücre gövdelerinden çıkarak, bazal ganglionlara ya da striatuma uzanır: Ekstrapiramidal sinir sisteminin bir bileşenidir ve motor hareketleri kontrol eder. Dopaminin bu yolaktaki yetersizliği sonucunda, rijidite, akinezi yada bradikinezi ve tremor ile karakterize olan Parkinson hastalığı dahil, hareket bozuklukları ortaya çıkar. Bazal ganglionlardaki dopamin yetersizliği ayrıca akatiziye ve distoniye neden olabilir. Nigrostriatal yolaktaki dopamin hiperaktivitesinin ise korea, diskinezi ve tik gibi değişik hiperkinetik bozuklukların temelini oluşturduğu düşünülmektedir. Tipik nöroleptik ilaçlar mezolimbik dopamin yolağındaki D2 reseptörlerini bloke ederek terapötik etkilerini gösterirler, bununla birlikte beynin tamamına dağılım gösterdikleri için, beyindeki tüm dopamin D2 reseptörlerini bloke ederler. Nigrostriatal dopamin yolağındaki dopamin D2 reseptörleri bloke edildiğinde Parkinson hastalığındakine çok benzeyen 9 hareket bozuklukları oluşur ve bu motor yan etkilere semptomlar yada EPS denir. Nigrostriatal dopamin ekstrapiramidal yolağındaki D2 reseptörlerinin kronik olarak bloke edildiklerinde, belki de ilacın yol açtığı blokajı aşabilmek için girişilen bir çabayla, aşırı duyarlı hale geldikleri yada sayıca arttıkları düşünülmektedir (şekil 1). D2 reseptörlerinin duyarlılıklarının ya da sayılarının, blokaj zamanında durdurulduğunda uygun biçimde azalarak yeniden ayarlanlandığı, uzun süreli blokajdan sonra ise normal durumlarına geri dönmedikleri gözlenir. Bunun sonucunda geri dönüşümsüz geç diskinezi ortaya çıkar (35). Şekil 1: Nigrostriatal dopamin yolağındaki dopamin 2 reseptörlerinin, dopamin tarafından uzun süre bloke edilmesi, bu reseptörlerin sayısının artmasına neden olarak geç diskinezi olarak bilinen hiperkinetik hareket bozukluğunun gelişmesine yol açabilir (35). Serotonin nigrostriatal dopamin yolağında hem dopaminerjik hücre gövdelerinde, hem de akson terminallerinde postsinaptik 5HT2A reseptörleri ile etkileşime girer ve dopamin salınımını inhibe eder. İki düzeyde etkide bulunduğu için dopamin salınmasını güçlü bir şekilde kontrol eder. 5HT2A reseptörleri bloke edildiğinde dopamin salınmasının artması beklenir. Atipik bir nöroleptik, 5HT2A reseptörlerini bloke ederek dopamin salınmasını arttırdığında, fazladan oluşan dopaminin D2 reseptörlerindeki blokajı tersine 10 çevirmek için atipik nöroleptiklerle yarışacağı bir durum doğar. Böylelikle 5HT2A antagonizması D2 antagonizmasını tersine çevirir. Nigrostriatal dopamin yolağında D2 reseptör blokajının azalması EPS ve geç diskinezi sıklığının azalmasına yada tamamen ortadan kalkmasına yol açar (35). Dopamin reseptörlerinde hipersensitivite hipotezini destekler kabul edilen verilerden çoğu fare deneylerinden edinilmiştir. Fareler; tek dozluk, birkaç günlük, birkaç haftalık ve 1 yıllık dopamin antagonisti ile tedavi sonrasında dopamin agonistine karşı artmış davranışsal yanıt gösterirler (36). Bu değişiklikler hemen her hayvanda meydana gelir ve tipik nöroleptik kullanımına ara verilmesiyle günler ya da haftalar içinde geriye döner. Nöroleptik tedavi uygulanan hayvanlarda dopamin D2 reseptörlerinin artışı şeklindeki nörokimyasal değişiklikler çalışmaların çoğunda davranışsal değişikliklerle uyumlu bulunmuştur (36,37). Bu gözlemlerden hiçbiri geç diskinezinin geç başlangıç, bireysel duyarlılık, agonist provakasyonu olmaksızın semptomların oluşması, potansiyel olarak geri dönüşsüz olması gibi temel özellikleriyle uyumlu değildir. “İstemsiz çiğneme hareketleri modeli” kronik nöroleptik kullanımı ile istemsiz çiğneme hareketlerinin arttığını gösterir. Tipik nöroleptikler atipik nöroleptiklerden daha fazla istemsiz çiğneme hareketleri yaratır (38,39,40). Bu bulgular, klinikte atipik nöroleptiklere bağlı geç diskinezinin düşük olduğu şeklindeki eğilim ile uyumludur. İstemsiz çiğneme hareketlerinin geri dönüşümlülüğü tam olarak anlaşılmamıştır; bir çalışmada nöroleptiklere ara verilmesi ya da antikolinerjik verilmesi ile kısa sürede geri dönüş bildirilmişken diğer çalışmalarda 2 aydan daha uzun süre bu hareketlerin sürdüğü gözlenmiştir (37,38,40,41). İnsan harici primatlarda geç diskinezi modeli dopamin reseptör hipersensitivitesi hipotezini kısmen destekler. Bir çalışmada geç diskinezisi olan maymunlarda nöroleptiklere ara verildikten sonraki 2 ayda kaudat ve substansiya nigradaki dopamin döngüsünde belirgin azalma bulunmuştur (42). Bu çalışmada reseptör miktarını saptamaya yönelik çalışma yürütülmemişse 11 de maymunlardaki klinik görünümün geç diskinezi semptomlarına uyduğu belirtilmiştir. İnsanlarda bu hipotezi doğrudan destekleyen veriler yoktur. Postmortem çalışmalarda, hastalarda, D1 ve D2 reseptör farklılıkları bulunamamıştır (43). Beyin-omurilik sıvısının analiz edildiği bir dizi çalışmada, geç diskinezisi olan ve olmayan hastaların dopamin döngüleri ve dopamin metabolitleri arasında anlamlı fark bulunamamıştır (36). Serotonin reseptörlerini bloke etmeyen amisülpirid için elde edilen atipik nöroleptiklere benzer geç diskinezi oranları, atipik nöroleptiklerle ilişkilendirilmiş azalmış geç diskinezi riskinde, serotonin bloğunun gerekli bir faktör olmayabileceği düşündürmektedir (34). Yine de klinik veriler dopamin antagonizmasının geç diskinezi patofizyolojisinde önemli rolü olduğunu öne sürmektedir. Bu nedenle dopamin reseptör hipersensitivitesi hipotezine ilişkin verilere en etkin açıklama dopaminin ikincil ya da düzenleyici bir rol oynuyor olabileceğidir. Primer patofizyoloji dopamin sisteminin dışında olup ta bu patofizyoloji dopaminerjik sistem tarafından indirekt şekilde etkilenmekte ise, bu durum dopamin reseptör hipersensitivitesi hipotezini doğrudan destekleyen veri bulunmayışını açılayabilir (36,44). GABA yetersizliği hipotezi: GABA klor iyonu kanallarının açılmasını kontrol ederek inhibitör etki gösteren bir nörotransmiterdir. GABA sinir uçlarında bulunan GAD (glutamik asit dekarboksilaz) aktivasyonu yolu ile prekürsör aminoasidi olan Lglutamattan oluşur. GABA reseptörleri beyinde yaygın olarak bulunur ve hemen hemen bütün nöronlar GABA’ya duyarlıdır. Striatal GABA nöronlarındaki azalmış etkinliğe bağlı GABA yetersizliği geç diskinezinin olası bir açıklaması olarak dikkat çekmiştir (45). Ratlardaki çalışmalar kronik nöroleptik kullanımının GABA döngüsünü azalttığını ve GABA reseptörlerini arttırdığını göstermiştir (46,47). Nöroleptik verilen ratlarda diskinezi gelişimiyle uyumlu olarak GAD seviyelerinde azalma olduğu gösterilmiştir. Bir GABA antagonisti olan bicuculine doğrudan substantia nigraya enjekte 12 edildiğinde ratlarda diskineziye yol açmaktadır (47). İnsan harici primatlardaki araştırmalarda, nöroleptik tedavi gören ve diskinezi gelişmiş maymunlarda saptanan substantia nigra, medial globus pallidus ve subtalamik nukleuslardaki GAD seviyesi azalmasının, benzer tedavi ile geç diskinezi gözlenmeyen maymunlarla karşılaştırıldığında, geç diskinezi ile ilişkili olabileceğini göstermektedir (42). Klinikten elde edilen veriler de GABA’nın geç diskinezideki rolünü kısmen desteklemektedir. Bir çalışmada geç diskinezili hastaların subtalamik çekirdeklerinde GAD azalması ve başka bir çalışmada geç diskinezili hastalarda BOS'ta GABA seviyelerinde azalma gösterilmiştir (48,49). Geç diskinezili hastalarda, GABA projeksiyonlarınca kontrol edilen bir göz hareketi olan sakkadik distraktibilitede artış bildirilmiştir (50). Bununla birlikte GABA’yı artırıcı ilaç denemeleri geç diskinezide klinik olarak belirgin ya da uzun süreli iyileşme sağlamamıştır (36). Nörodejenerasyon hipotezi: Dopaminin eksitatör nörotransmitterler üzerine inhibitör etkisi vardır; dopamin D2 blokajı striatumda glutamat ve aspartat salımında artışa yol açar (51). N-metil-D-aspartat ve diğer glutamat reseptörlerinin uzun süreli aktivasyonu hücre proteinlerinde, zarlarında ve DNA’sında, membran lipid peroksidasyonu ile oksidatif hasara ve sonunda hücre ölümüne yol açar. Nörodejenerasyon hipotezine göre geç diskinezi, özellikle striatumda, nöroleptiğe bağlı bu nöron kaybının bir sonucudur (53). Dejenerasyonun globus pallidumdan talamusa uzanan GABA’erjik nöronlarda olduğu, serbest radikallerin üretimi ve eksitotoksisitenin nöronların apoptotik ölümüne yol açtığı ileri sürülmüştür (54). Geç diskinezi hastalarında, BOS'da, yüksek olarak tespit edilen n-asetil aspartat, n-aspartil glutamat ve aspartat'ın eksitoksik düzeneği fosfolipidlerindeki peroksidasyon destekledikleri düşünülmektedir ve bu, plazma esansiyel yağ asitleri azalması ve BOS’taki lipid indeksinde artış ile uyumludur (55). Ayrıca tipik nöroleptiklerin atipik nöroleptiklere oranla daha fazla lipid peroksidasyonuna 13 yol açtığı, bunun atipik nöroleptiklerle daha az geç diskinezi görülmesinin nedeni olabileceği öne sürülmektedir (56) Diğer yandan, nöroleptikler, bazal ganglionlarda demir birikimine yol açarak da nörotoksisiteye neden olurlar (52,57). Geç diskinezinin tedavisi ve önlenmesinde E vitamini gibi antioksidanların yararlı olması, yaş, diyabet, sigara ve beyin hasarı gibi faktörlerin risk faktörü oluşu, geç diskinezinin bazen geri dönüşümsüz olması, şizofrenide spontan nörodejenerasyon diskinezilerin ortaya çıkabilmesi hipotezi ile uyumludur gibi tespitler (58,59,60). Artmış Glutaminerjik Nörotransmisyon Uzun Dönem Nöroleptik Maruziyeti ve D2 Reseptör Blokajı Geç Diskinezide Apoptotik Nöronal Ölüm Artmış Serbest Radikaller ve Oksidatif Stres Şekil 2: Geç diskinezide nöroleptikler tarafından uyarılmış oksidatif stres ve glutaminerjik nörotransmisyonun hipotetik modeli (52). 14 Bununla birlikte hücre kaybı ve geç diskinezi ile ilgili fare çalışmalarından tartışmalı sonuçlar elde edilmiştir. Farelerde kronik nöroleptik tedavi ile nöronal kayıp olasılığını inceleyen bazı çalışmalarda hücre kaybının daha yüksek doz ve daha uzun süreli tedavi ile ilişkili olduğu gösterilmiş, diğer çalışmalarda ise hücre kaybının sadece ilaç tedavisine bağlı olmadığı, beynin hücresel mimarisinde yaşlanma ile ilaç etkilerinin karmaşık etkileşiminin önemli olduğu belirtilmiştir (2,61). Sentezci yaklaşım Sentezci yaklaşıma göre önceki hipotezlerin her birini destekleyen deliller bulunduğundan, bir sentez gereklidir (62).(Şekil 3) Şekil 3: Sentezci yaklaşıma göre geç diskinezinin patofizyolojik mekanizmaları (1,62). DA res. aşırı duyarlılığı DA blokajı Nöroleptik ilaçlar Yatkınlık zemini (Negatif şizofreni, afektif bozukluk, yaşlılık, diyabet, sigara) DA blokajı ↑ Metal birikimi (özl. Bazal gangliyonlarda Fe, Mn) Oksidatif stres ↓ GABA aktivitesi ↓ GABA aktivitesi GEÇ DİSKİNEZİ ↓ GABA aktivitesi ↑ DA döngüsü ↑ Serbest radikal üretimi Apoptoz ve nöron ölümü (özl. GABA nöronları) 15 Serbest radikallerin üretimi ve eksitotoksisitesi globus pallidumdan talamusa uzanan GABAerjik nöronların apoptotik ölümüne yol açar. GABA aktivitesinin azalması lateral pallidal nöronların disinhibisyonuna; dopamin antagonizmasının ortadan kalkması, latent hiperkinetik bir durumun gelişmesine yol açar Diğer nörokimyasal hipotezler: Nöroleptik ilaçların dopaminin yanısıra diğer birçok reseptör alttiplerini de antagonize ettiği bilinmektedir. Bu nedenle, nöroleptik ilaçlardan etkilenen başka nörotransmiter sistemlerin geç diskinezinin patofizyolojisinde rol oynayabiliceği düşünülmüştür. Geç diskinezili hastalarda beta hidroksilaz aktivitesinin daha fazla olduğunun ileri sürülmesinden hareketle araştırmaların bir kolu noradrenerjik aşırı aktivite olasılığını incelemiş; ancak, noradrenerjik ajanlar geç diskinezi tedavisi için başarılı görülmemişlerdir (36). Geç diskinezinin depresif hastalarda daha yüksek oranda görülmesinden hareketle, geç diskinezide serotonin metabolizmasının rolü araştırılmış ve geç diskinezinin patofizyolojisinde serotonerjik işlevlerdeki bozukluğun önemli bir yeri olduğu, bunun da hipotalamus ve orta beyindeki serotonin sentezinin melatonin tarafından regüle edilmesiyle yakından ilişkili olduğu ileri sürülmüştür (63,64). Benzer biçimde; piridoksin ve nikotinik asit ile kombine edilen L-triptofanın bazı hastalarda geç diskinezi şiddetini belirgin biçimde azalttığı bulunmuş, bunun da serotonerjik sistem varsayımını destekledigi ileri sürülmüştür (65,66). Geç diskinezinin azalmış melatonin salınımı ve artmış plazma ve beyin MSH düzeyleri ile ilgili olduğu ileri sürülmüştür (67). Bununla birlikte, seratonin parametrelerinde tutarlı bir değişkenlik ve geç diskinezi tedavisinde etkin seçici seratonin tedavi yaklaşımları bulunamadığı da bildirilmektedir (68). Metabolik etkiler geç diskinezide kolaylaştırıcı rol oynayabilir, ancak bu alandaki çalışmaların geliştirilmesi gerekmektedir. Fenilalanin-büyük aminoasid oranını değiştiren yemekler geç diskinezinin semptomlarını geçici olarak azaltır (69). İlginç olan bir başka gözlem de diabetes mellitus tipII olan 16 hastalarda geç diskinezi gelişme risikinin neredeyse iki kat artmış olmasıdır (70). Geç diskinezi gelişme riskindeki mekanizmasındaki değişikliğe mi yoksa bu değişikliğin glukoz insulin mekanizmasındakine mi bağlı olduğu netlik kazanmış değildir. Yapısalcı yaklaşımlar: Geç diskinezi çalışmalarında nörogörüntüleme teknikleri kullanılmış, geç diskinezisi olan hastaların ventrikül-beyin oranını geç diskinezisi olmayan hastalarınkiyle karşılaştıran bazı çalışmalar yapılmış, ancak tutarlı farklar bulunamamıştır. Fark bulunmayışı, ölçüm yöntemlerinin değişkenliği kadar normal kişilerde ve şizofreni hastalarında ventrikül-beyin oranının geniş bir aralıkta değişken oluşuna da bağlıdır (2,4). Pozitron-emisyon tomografisi de geç diskinezisi olan ve olmayan hastalar arasında tutarlı farklar göstermemiştir. Daha yakın zamanlı çalışmalarda, tipik nöroleptik kullanan hastaların bazal ganglionlarının kaudat bölgesinin, bu ilaçların kullanımına başlanmadan görüntüleme yöntemleri ile yapılan ölçümlerinden daha büyük olduğu gösterilmiştir (5). Buna karşın atipik bir nöroleptik olan klozapini kullanan hastalarda bu artış gözlenmemiştir (72). Yine yaş ortalaması yüksek geç diskenizisi olan ve olmayan şizofrenik hasta gruplarının, kaudat nükleus alanlarına ve serebral atrofiye yönelik yapılan BT görüntüleme çalışmasında geç diskinezisi olan gruptaki kaudat nükleus alanları geç diskinezisi olmayan gruba oranla büyük çıkmıştır; kortikal atrofi yönünden ise gruplar arasındaki fark anlamlı bulunmamıştır (73). Yapılan fare araştırmalarında nöroleptik tedavi ile ilişkili olarak bazal gangliadaki perfore postsinaptik dansite sayısında değişiklikler bulunmuştur. Postsinaptik dansite, sinapsların birbiri ile nasıl birleştiğinin bir ölçüsüdür. Kısa süreli bu çalışmalar kaudattaki postsinaptik dansitelerin tipik bir nöroleptik olan haloperidol ile %50 arttığını, ancak, atipik bir nöroleptik olan klozapin ile artmadığını göstermiştir (74). Bu bölge seçici etki medial prefrontal korteks ve nükleus akumbenste klozapin, haloperidol ve plasebo ile oluşmamaktadır. Bununla birlikte kaudattaki 17 postsinaptik dansitelerin sayısındaki değişikliklerin EPS ya da geç diskinezi ile ya da her ikisi ile de ilişkili olup olmadığı bilinmemektedir. KLİNİK ÖZELLİKLER: Kelime anlamı anormal hareket olan diskinezi terimi, bir dizi hareket anormalliği ile ilgili genel bir terimdir. Bu anormal hareketler koreiform (hızlı, sıçrayıcı ve tekrarlayıcı olmayan, özellikle proksimal kasları tutan), atetoid (yavaş, sinüzoid ya da kıvrılan ve distal kasları tutan), distonik (yavaş ve uzun süreli kas kontraksiyonu) veya steryotipik (basmakalıp, ritmik ve tekrarlayan) ya da bunların bileşimi şeklindedir. Bazı yazarlar tüm bu farklı hareket türlerini geç diskinezi başlığı altında toplarken, bazıları da geç diskinezi ile geç distoni, geç akatizi, geç tikler veya Tourette sendromu gibi diğer tardiv sendromları birbirinden ayırna eğilimindedir. Deneysel gözlemler bu sendromların geç diskineziden ayrılmasının daha uygun olacağını sonucunu vermektedir. Örneğin geç distoninin risk faktörleri, farmakolojik profili ve tedaviye yanıtı geç diskineziden oldukça farklıdır (75). Geç diskinezinin klinik özelliklerinin özeti: Dil • Solucanvari hareketler (Dil dışarı çıkmaksızın dil kaslarının yuvarlanacı hareketleri. Dil uzun ekseni üzerinde dönebilir) • Tremor (Ağız açık ve dil ağız içindeyken gözlenen ince tremor) • Bir veya çok eksenli hareketler (rotasyon, lateral hareketler) • Dental sınır dışına çıkma (Ağız dışına çıkma) Klonik: dilin düzenli biçimde içeri, dışarı hareketi Tonik: dilin sürekli dışarıda kalması • Bonbon belirtisi (Dilin ağız içinde, yanakta bir bonbon şekeri varmış gibi bir çıkıntı oluşturan hareketleri. Çok şiddetli olduğunda yanaklara doğru sürekli bir itme hareketi şeklindedir.) 18 • Sinek yakalama belirtisi (Dilin tekrarlayıcı olmayan düzensiz aralıklarla ani dışarı çıkışları) • Dilin koreoatetoid hareketleri Çene • Yana kayma • Öne uzatma • Çiğneme • Geviş getirme • Ağızda açılma Dudaklar • Buruşturma • Büzme • Emme • Ağız köşelerinde yana doğru gerilme • Alt dudakta sarkma, ileriye çıkma • Dudak şapırdatma (Dudakların belirgin ses çıkaran, birbirinden ayrılma hareketi) Yüz • Göz kırpma (Yineleyeci, az çok süreklilik taşıyan ya da ani katakterde) • Gözlerin konjuge deviasyonu • Göz kapaklarında tremor (Genellikle iki taraflı, bazen tek taraflı da görülebilen sadece göz kapaklarını tutan ince tremor) • Blefaroklonus • Blefarospazm • Kaşları kaldırma, indirme • Alın bölgesini kırıştırma • Grimas (Düzensiz olarak görülen yineleyici yüz buruşturma. Yüz kaslarının geniş bölümlerini tutan kompleks bir harekettir) • Yüz tikleri (Nisbeten küçük bölümlerini tutan, kısa, yineleyici, 19 stereotipik hareketler) Baş/boyun/gövde • Tortikollis (Çenenin yana ve aşağıya doğru sabitleşmesi ile sonuçlanan sternokleidomastoid kasının öne, arkaya veya yana doğru uzamış kasılması) • Baş sallama (Tremordan daha yavaş, ritmik veya aritmik dikey ya da yatay eksende görülebilen baş hareketleridir) • Omuz kaldırma, silkme • Sallanma hareketi (Lomber vertebral bölgedeki tekrarlayıcı öne-arkaya hareketten kaynaklanan, gövdenin üst bölümünde görülen, ritmik, önearkaya, ileri-geri hareketler : Pisa sendromu) • Aksial hiperkineziler (Pelvisin öne, arkaya, iki yana şiddetli itilme şeklinde hareketi : Çiftleşme hareketleri) • Holokinetik hareketler (Vücudun tümünde yada büyük bir kısmında görülen hızlı, sıçrayıcı, ani ve uygunsuz hareketler) • Gövdenin torsiyon hareketleri (Gövdenin üst ve alt kısımlarında aksial ve proksimal kasların spastik, mobil hareketlerinden kaynaklanan dönme, bükülme hareketleri. Hareketler hızlı değildir ve gövdenin geniş bir bölümünü tutar) Üst ekstremite • Koreoatetoid Hareketler: Koreiform hareketler (Parmaklarda, bileklerde ve kollarda ritmik olmayan ve ani başlangıçlı, sıçrayıcı , hızlı değişken, amaçsız ve kaba hareketler) Atetoid hareketler ( Parmaklarda, bileklerde ve kollarda; sürekli, solucanvari hareketler. Hemen hemen değişmez olarak koreiform ritmik, yavaş, yazı yazar tarzda, hareketlerle birlikte görülür) • Ballistik hareketler (Ani, hızlı, geniş amplitüdlü, genellikle kollarda ve daha az sıklıkla bacaklarda görülen savrulma hareketleri. Bir ya da iki yan tutulabilir) 20 • Parmak sayma (Başparmağın orta ve işaret parmaklarına doğru ovalama hareketi) • Sinirli manyerizm (Amaçlı yapıldığı izlenimini edindiren, kişiye aptal ya da sinirli bir görünüm veren yüz veya saçları elle ovalama, çekiştirme şeklindeki hareketlerdir) • Kalça ovalama hareketi (Kalçanın üst ya da dış kısımlarının ellerle ovalanması. Sporadiktir ve ritmik değildir) • Hiperpronasyon • Bilek, dirsek ekstansiyonu • Metakarpofalangial fleksiyon ve ekstansiyon (piyano çalma hareketi) • Parmaklarda para sayma hareketi • Abartılı kol sallama Alt ekstremite • Ayak bileğinin rotasyon ya da fleksiyonu (Genellikle büyük parmağın yavaş, düzenli ve yukarı doğru hareketi. Diğer parmaklar da tutulabilir) • Yerinde sayma ya da sallanma (Hasta ayakta dururken ağırlığın önden arkaya ve bir bacaktan diğerine geçmesidir) • Yerinde sayma ya da ayak hareketleri (Hasta otururken ayaklann yere vurulması, çarpması ya da topuk ve ayağın sıra ile yer değişmesidir) • Huzursuz bacaklar (Bacaklarda devamlı hareket vardır. Bacak bacak üstüne atmış hastada bu hareketler ayaklarda gözlenir. Dizleri birbirine yaklaştırıp-uzaklaştırma hareketleri buraya dahil edilmelidir) • Bacak bacak üstüne atma • Adduksiyon, abduksiyon • Kalça, diz, ayak bileklerinde fleksiyon ve ekstansiyon • İnversiyon, eversiyon • Ayak parmaklarında lateral outsplaying • Ayak parmaklarında fleksiyon, ekstansiyon 21 • Abartılı bacak sallama Tüm Beden • Holokinetik hareketler (Sıçrayıcı, hızlı başlangıçlı, garip görünüşlü, gövdenin geniş bir bölümünü tutan, büyük, az çok amaçlı ve yarım yamalak gerçekleştiriliyor izlenimi veren hareketlerdir. Kendiliğinden ya da bir uyarana yanıt olarak başlayabilir) İnternal kaslar • Disfaji • İşitilebilir, düzensiz nefes alıp-verme, dispne • Spontan ses çıkarma (Homurtu, inilti) • Konuşma bozuklukları Dizartri Nazal konuşma Konuşmada düzensiz bölünme vs. Oro-bukkal-lingual-fasiyel kaslar hastaların dörtte üçünde, ekstremiteler yaklaşık yarısında, gövde dörtte birinde tutulurken, tüm bölgelerin birlikte tutulumu ise hastaların ancak %10’unda gözlenir (4,78). Oro-bukkal-lingualfasiyel tutulumun tipik olarak yaşlılarda görülmesine karşın, gövde- ekstremite tutulumu gençlerde daha sık görülür. Solunum, farinks ya da abdominal kasların tutulumu, oro-bukkal-lingual-fasiyel veya gövde- ekstremite diskinezisi olmadan nadiren gelişir. Geç diskinezide hareketlerin şiddeti geniş bir yelpaze gösterir; hafif vakalarda hastalar hareketlerin farkında olmayabilirler veya şidetli hareketler hastanın fonksiyonlarını etkileyebilir. Hareketlerin şiddeti tipik olarak zaman içinde değişim gösterir; duygusal uyarılma ile artar, dinlenme veya gevşeme ile azalır ve uykuda kaybolur. Günden güne ve hatta saatler ve dakikalar içinde kendiliğinden dalgalanmalar oluşabilir. Etkilenmiş kaslar istemli olarak kullanıldığında hareketlerin şiddeti azalır. Zihinden aritmetik gibi karışık işler sessiz haldeki hareketleri açığa çıkarma ve hafif hareketleri alevlendirme eğilimindedirler. Yürüyüş, üst ekstremitelerdeki hareketleri ortaya çıkarabilir. 22 Kötü diş bakımı oral hareketleri alevlendirebilir (1). Yüksek dozda nöroleptik alan hastaların önemli bir kısmında ilaç kesildiğinde diskinezi görülür. Hastaların çoğunda diskinezi, haftalar ya da aylar sonra kendiliğinden kaybolur; bu durum ‘çekilme diskinezisi’ olarak tanımlanır. Bir kısmında ise aradan üç ay geçtiği halde diskinezi devam eder; buna ‘devamlı geç diskinezi’ denilir. Ancak devamlı geç diskinezi tablosu da üçüncü aydan sonraki aylarda düzelme gösterebilir. Yani devamlı geç diskinezinin mutlaka geri dönüşümsüz olması gerekmez. TANI VE AYIRICI TANI: Geç diskinezide hareket bozukluğunun doğası ve nöroleptiklere maruz kalma sonrasında ortaya çıkması tanıda yardımcı olur. Belirtileri değerlendirmeye yönelik muayene sistematik ve standardize olmalı, belirtilerin şiddetini değerlendirmek için bir ölçek kullanılmalıdır. En çok kullanılan ölçek, diskinetik hareketleri yedi ayrı beden bölümünde beş dereceli olarak değerlendiren “Anormal İstemsiz Hareketler Ölçeği”dir (AIMS) (78). (Tablo 3) AIMS sistematik muayene yönergesi, global hareket şiddet derecelendirmesi ile hareketlerin yol açtığı malüliyeti ve hastaların farkındalığını değerlendiren bölümler içerir. Her şeye rağmen derecelendirme ölçekleri, tanısal araçlar değildirler ve tanı, eksiksiz bir nöropsikiyatrik öykü ve muayeneye dayanmalıdır. Tablo 3: Nöroleptiklerin yol açtığı geç diskinezi - DSM-IV tanı ölçütleri A. Nöroleptik ilaç kullanımıyla ilgili olarak dilde, çenede, gövdede ya da ekstremitelerde istemsiz hareketler gelişmiştir. B. İstemsiz hareketler en az dört haftalık bir dönem boyunca bulunur ve aşağıdaki herhangi bir şekilde ortaya çıkar: 1. koreiform (yani hızlı, sıçrayıcı, yineleyici) 2. atetoid (yani yavaş, yılanvari, sürekli) 3. ritmik (yani basmakalıp hareketler) 23 C. A ve B ölçütlerindeki belirti ya da bulgular bir nöroleptik ilaç kullanımı sırasında ya da ağızdan alınan nöroleptik ilacın kesilmesinden sonra dört hafta içinde (ya da depo formun kesilmesinden sonra sekiz hafta içinde) gelişir. D. En az üç ay boyunca nöroleptik ilaç kullanımı öyküsü bulunmalıdır (eğer 60 yaşında veya daha yaşlıysa bir ay). E. Hareketler nörolojik ya da başka bir genel tıbbi duruma (ör. Huntington hastalığı, Sydenham koresi, spontan diskinezi, hipertiroidizm, Wilson hastalığı), ağza uymayan takma dişlere ya da akut geriye dönüşlü diskineziye neden olabilen diğer ilaçlara. (ör. L-dopa, bromokriptin) maruz kalmaya bağlı olmamalıdır. F. Hareketler nöroleptiklerin yol açtığı bir akut hareket bozukluğu ile daha iyi açıklanmamalıdır (ör. nöroleptiklerin yol açtığı akut akatizi). Hastalık dalgalı seyrettiğinden, orta ya da hafif düzeyde hareketler gösteren hastalar, teyit için, bir hafta içinde tekrar değerlendirilmelidir. Bazı hastalarda geçici olarak görülebilen hafif diskinetik hareketlerden ayırt etmek için, DSM-IV tanı ölçütleri doğrultusunda dört haftalık bir süre mutlaka gereklidir (79). Geç diskinezi tanısında kullanılan ilk kriterler 1982 yılında Shooller ve Kane tarafından geliştirilmiştir (3). Geç diskinezi için Schooler ve Kane kriterleri: Koşullar: 1. En az 3 aydan beri tedavi dozunda antipsikotik ilaç kullanımının varlığı (düzenli veya düzensiz) 2. Vücudun bir veya birden fazla bölümünde orta şiddette veya iki veya daha fazla bölümünde hafif şiddette anormal hareketlerin varlığı 3. Bu hareketlere neden olabilecek başka bir bozukluğun bulunmaması 24 Tanı: • Muhtemel (olası): Tek muayenede her 3 kriterin karşılanması • Maskeli olası: İlk muayenede her 3 kriterin karşılanmasına rağmen 2 hafta sonra dozun artırılmış veya ilacın tekrar başlanmış olmasına rağmen 2. kriterin karşılanmaması • Geçici: İlk muayenede her 3 kriterin karşılanmasına rağmen sonraki 3. aydaki 2. muayenede doz artımı veya tekrar ilaç başlanmamasına rağmen 2. kriterin karşılanmaması • Çekilme: Medikasyon sırasında 2. kriter tam olarak karşılanmamasına rağmen ortalama yarı ömürlü ilaçların kesilmesinden sonraki 5 hafta içinde her 3 kriterin karşılanıyor olması • Kalıcı: İlk muayenede ve sonraki 3 aylık dönemlerdeki muayenelerde tüm kriterlerin karşılanması • Maskeli kalıcı: ‘E’ kriterine ilaveten; doz artımı veya ilacın tekrar başlanması sonrasındaki 3 hafta içinde 2. kriterin tam olarak karşılanmaması. Birçok vakada tanı kolay olmasına ve diğer bozuklukların dışlanması için nadiren laboratuvar incelemesi gerekmesine karşın, geç diskineziye benzeyen hastalıkların listesi epey uzundur (80). (Tablo 4) Tablo 4: Geç diskineziye benzeyen hastalıkların dışlanması için yapılması gereken tetkikler ve ilişkili hastalıklar (1) Tam kan sayımı Polisitemia vera ve diğer bozukluklar Serum elektrolitleri Na, Ca, P metabolizma bozuklukları Karaciğer fonksiyon testleri Wilson hastalığı vs. Tiroid fonksiyon testleri Hipertiroidizm Serum-idrar bakırı ve seruloplazmin Wilson hastalığı Bağ dokusu hastalıkları taraması SLE, diğer vaskülitler BBT, MRI Huntington hastalığı, beyin tümörü, SVA, Fahr Sendromu vs. 25 İstemsiz hareketlerle ilişkili major durumlar: Kalıtımsal: -Hungtington hastalığı -Wilson hastalığı -Benign herediter kore -Dystonia musculorum deformans -Tuberoskleroz -Bazal ganglionların herediter kalsifikasyonu -Hallervorden Spatz hastalığı -Nöroakantozis İnfektif: -Sydenham koresi -Encephalitis lethargica -HIV -Spongiform ensefalopatiler -Viral ensefalitler -Abseler -Tuberkuloma Metabolik: -Hipertiroidizm -Hipoparatiroidizm -Elektrolit denzesizliği Hiper/hiponatremi Hipopkalsemi Hipomagnezemi -Hipoglisemi -Hiperglisemi (non-ketotik hiperosmolar) -Porfiri -Nörometabolik hastalıklar Lesch-Nyhan sendromu Lizozomal depo hastalıkları 26 Amino asid hastalıkları Leigh’s hastalığı Diğer kalıtımsal metabolik hastalıklar İmmün: -SLE -Sarkoidoz -Behçet hastalığı -Poliarteritis nodosa Toksik: -Alkol yoksunluğu -Karbon monoksid zehirlenmesi -Ağır metal zehirlenmesi Vasküler: -Enfarkt (TİA dahil) -Hemoraji -AVM -Migren Neoplazm: -Primer -Metastatik Travma: -Kapalı kafa travması -Subdural/ekstradural hematom Diğer: -Senil kore -MS -Parkinson hastalığı -Progresif supranükleer palsi -Multisistem atrofisi -İdiopatik torsion distonisi -Tik hastalıkları (Gilles de la Tourette sendromunu) -L-dopa’ya cevap veren distoni -Post-talamotomi -Edentulous oromandibular diskinezileri -Mannerizm/stereotipiler -Gebelik (kore gravidarum) 27 Geç diskinezi ayırıcı tanısında dikkate alınması gereken ilaçlara bağlı hareket bozuklukları: Nöroleptiklere bağlı parkinsonizm: Nöroleptik tedavinin akut etkisi olarak genellikle 5-30’uncu günde ortaya çıkan, yaklaşık %15 görülme sıklığı olan bir hareket bozuklukluğudur. Hareketler doza bağlı olarak ortaya çıkmakta, doz azaltıldığında veya kesildiğinde azalmakta, antikolinerjik ya da antihistaminiklere yanıt vermektedir. Tavşan sendromu (rabbit syndrome). geç diskineziye çok benzeyen bir diğer subakut ekstrapiramidal tablodur; çiğneme kaslarında, tavşanın çiğneme hareketine benzer, fokal, perioral tremor mevcuttur. Geç diskineziden farklı olarak çoğunlukla antipsikotik tedavi bırakılınca ya da antiparkinsonyen ilaç ilave edilince kaybolur. Klinik tabloya dil hareketleri hiç eşlik etmez, ya da çok seyrek eşlik eder; pratik olarak dil hareketlerinin bulunmadığı kabul edilir ve bu tavşan sendromunu geç diskineziden ayıran esas faktördür. Ayrıca tavşan sendromunda, hızlı, düzenli perioral diskinetik hareketler görülmesine karşın geç diskinezide hareketler çok daha düzensiz şekildedir. Tremor hızının parkinsona benzemesi ve anti-EPS tedavilere yanıt vermesi nedeniyle, bazı yazarlarca, ilaçla indüklenen parkinsonizmin bir varyantı olarak kabul edilmektedir (81,82). Damar yoluyla verilen fizostigminin geç diskinezi belirtilerini azalttığı, tavşan sendromunu ise ağırlaştırdığı görülür (1). Nöroleptiklere bağlı geç distoni: Geç distoni geç diskineziden daha seyrek görülen bir hareket bozukluğudur. Genellikle haloperidol ve flufenazin gibi yüksek potensli nöroleptiklerin yüksek dozda verilmesi sonrasında ilk birkaç günde ortaya çıkan, sıklıkla boyun kaslarını tutan, opistotonus ve anormal baş pozisyonuna neden olan bir bozukluktur. Genç ve erkek hastalar diğer hastalara göre daha fazla akut distoni geliştirme riskine sahiptir. Bir çalışma 30 yaşından genç erkek hastaların %21’inin akut distoni geliştirdiğini ortaya koymuştur (83). Geç distoni akut distonik reaksiyonun aksine nöroleptiklerin kesilmesiyle ortadan kalkmaz. Boyun kaslarına lokalize 28 spazm, zamanla omuz ve gövdeye yayılarak vücudun bir yay biçimi almasına neden olur; hasta yürüyemez hale gelir ve önden bakıldığında neredeyse hastanın yüzü görülemez durumdadır. Geç distonide başlangıçta anormal dil hareketleri yoktur, sonradan eklenir. Dil hareketleri muhtemelen antikolinerjik ilaç kullanımına bağlıdır (84). Diğer ilaçlara bağlı diskinezi: Akut diskinezi oluşturabilen bazı ilaçlar arasında fenitoin ve karbamazepin gibi antikonvülzanlar; amoksapin, perfena­ zin, amitriptilin gibi trisiklik antidepresanlar; lityum; stimulanlar; dopamin agonistleri; gastrointestinal hastalıklarda kullanılan metoklopramid, proklorperazin gibi dopamin antagonistleri; öksürük ilacı olarak kullanılan prometazin; oral kontraseptifler ve klorokin derivesi antimalaryaller vardır. Bu tip diskineziler genellikle sorumlu ilacın azaltılması veya kesilmesi sonrasında geri dönebilmektedir. Seçici serotonin geri alım inhibitorleri ile oluşmuş birkaç geç diskinezi vakası yayınlanmış ve bunlardan bazılarının ilaç kesiminden sonra da devam ettiği bildirilmiştir (85). Antikolinerjikler ve antihistaminiklerle de geç diskinezi gelişimi bildirilmiştir, ancak bu raporlar seyrektir ve arada sağlam bir bağlantı kurmak zordur (86). L-dopa ve amfetaminlerin kullanımı sonrasında geç başlangıçlı veya gerçek geç diskinezi ortaya çıkabilir. L-dopa'ya bağlı diskinezi, geç diskineziye benzer ve tedavinin geç dönemlerinde Parkinson hastalarının büyük çoğunluğunda görülür. Spontan diskineziler: Spontan anormal istemsiz hareketler görünüm olarak diskinezidekilere benzerler. Yapılan bir çalışmada, nöroleptik ilaç kullanmayan hastalarla yapılan 14 çalışmanın verileri kullanılarak, spontan diskinezinin yaşa göre düzenlenmiş yaygınlığı hesaplanmıştır (87). İlaçla tedavi edilmeyen geniş bir örneklem grubu bulmak zor olduğu için hesaplamaların doğruluğu sınırlı olsa da verilere göre spontan diskinezi oranı; ilk dönem şizofrenik hastalarda yaklaşık % 4; yıllardır hasta olan 30 yaş altı hastalarda %12; 30-50 yaş arası hastalarda % 25; 60 yaş ve üstünde ise %40’dır. Nöroleptik almayan 29 şizofrenik hastaların araştırıldığı başka çalışmalarda da oranlar %0 ile %53 arasında bildirilmiştir (88,89).Bir başka araştırmada 79 ilk atak psikoz hastasının % 7.6’sında spontan diskinezi bildirilmiştir (90). Araştırmalarda yaşla artan bir prevalans gözlenmektedir. Sağlıklı bireylerdeki spontan diskinezi prevalansı ise 6., 7. ve 8. dekadlarda sırasıyla %0.8, %6 ve %7.8 olarak bildirilmiştir (91). Kane ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada, ortalama yaşı 73 olan sağlıklı yaşlılarda bu oran %4 olarak bildirilmiştir (92). Psikogeriatrik hastalarda ve özellikle demansta prevalans daha da artmaktadır. Oral ya da orofasiyel spontan diskinezi, normal popülasyona oranla, zeka geriliği olan kişilerde daha da sıktır; Down sendromlu hastalarda yüksek oranda orofasiyel diskineziye rastlanmaktadır. Ayrıca nöroleptik kullanmayan Down sendromlu hastalarda orofasiyel diskinezi görülme sıklığı, tüm zeka geriliklerinde görülen orofasiyel diskineziden daha fazladır (1). RİSK FAKTÖRLERİ: Geç diskinezinin doğal seyri indüksiyon dönemi, latent dönem ve klinik dönemden oluşmaktadır. Bir hasta nöroleptiklere ilk kez maruz kaldığında indüksiyon evresi başlar; altta yatan beyin patolojisinin gelişiminden sonra ortaya çıkan latent dönemi geç diskinezinin klinik olarak ortaya çıkması izler. Risk faktörleri, nöroleptiklere ilk maruz kalma zamanından başlayarak hastalığın ortaya çıkmasınına kadar etki eden tüm faktörlerdir. Prognostik faktörler ise hastalık ortaya çıktıktan sonra seyrini etkilerler (7,16,93). Sosyodemografik faktörler: İlerlemiş yaş, geç diskinezi için en önemli risk faktörüdür. Geç diskinezi yaşlılarda gençlere göre daha sık gözlenir, daha erken ortaya çıkar, daha ağır seyreder ve daha sık geri dönüşümsüzdür. Geç diskinezinin yaygınlığı yaşlı hastalarda %50-70 iken, 40 yaşın altındakilerde yaklaşık %5-10'dur (16). 45 yaş üstü (ortalama 65.5 yaş) 266 kişiyle yapılan bir çalışmada, 3 hafta boyunca nöroleptik kullanımı sonrasında, geç diskinezi riski; ilk yıl için % 26, 2. yıl için % 52 ve 3. yıl için ise % 60 olarak bulunmuştur (17). Birçok 30 diğer prospektif çalışmada da ileri yaş ile geç diskinezi için 3 ile 5 kat kadar artmış risk bildirilmiş, yaşın, hem geç diskinezi oluşumu hem de remisyon için prognostik bir risk faktörü olduğu sonucuna varılmıştır (11,16,20,94,95,96,97,98). Ancak bazı çalışmalarda yaşla artan risk tespit edilmemiştir (99,100). Geç diskinezinin kadınlarda daha sık görüldüğüne dair eski ortak verilere göre kadın erkek oranı 1.6/1 olarak belirlenmiştir (101). Bu gözlemin açıklanması için, kandaki östrojenlerin dopamin sistemlerinin hassasiyetini arttırdığı yönünde görüş öne sürülmüştür. Bununla birlikte bu örneklemlerin büyük bir kısmında erkeklere kıyasla kadın popülasyonu daha fazla ve daha yaşlıdır. Bir diğer gözlem de, geçmişte, şizofrenik kadın hastaların erkeklere nazaran çok daha yüksek doz nöroleptiklerle tedavi edildikleri yönündedir. Daha yakın zamanlara ait literatürlerin incelenmesi sonucunda tüm kadın erkek oranlarının daha düşük olduğu gözlenmiştir (4). Son zamanlardaki bazı prospektif çalışmalarda ise kadın cinsiyeti ile risk arasındaki ilişki doğrulanmamakta; cinsiyetin etkisinin olmadığı, tam tersi etkisi olduğu yada değişik yaş-cinsiyet etkileşimleri bildirilmektedir. Prevalans çalışmalarında kadın cinsiyet için tespit edilen risk insidans çalışmalarında bulunamamıştır. (7,16,102,103,104). Hatta, yaşlı erkeklerde geç diskinezi riskinin daha yüksek olduğu ve seçilmemiş, erken başlangıçlı hastalarda erkek cinsiyetin bir risk faktörü olduğu dahi ileri sürülmektedir (94). Amerikalı zencilerde ve ortadoğulularda yüksek oranda ve çinliler ile diğer asyalılarda düşük oranda geç diskinezi bildirilmesi bazı etnik farklılıkları ortaya metabolizmasındaki koymuş, ırksal bu farklılıklar durum ile nöroleptik tedavilerin açıklanmaya çalışılmıştır (16,105,106). Aile öyküsünde geç diskinezi varlığı birçok araştırmada risk faktörü olarak bildirilirken, ailesel psikiyatrik hastalık varlığının risk faktörü olduğunu bildiren yayınların yanında şizofreni veya şizoafektif hastalığın 31 ailesel varlığının geç diskinezi için risk faktörü sayılamayacağını bildiren çalışma sonuçları da yayınlanmıştır (107,108) Yapılan çalışmalarda işlevselliği daha iyi olan hastalarda nöroleptik tedavisi boyunca ve tedavi bırakıldığında daha düşük şiddette hareket bozukluğu gözlendiği şeklindeki sonuçlar elde edilmiş; evli ve tam gün çalıştığı bir işi olan hastalarda geç diskinezi oranlarının hafif daha düşük olmasının, sosyal işlevselliği iyi olan hastaların daha düşük geç diskinezi riskini göstermesine bağlı olduğu öne sürülmüştür. Bununla birlikte bu bulguların ne oranda geç diskineziye özel bir patolojik yatkınlığı yansıttığı net olarak belirlenememiştir (16,109,110). Hastayla ilgili diğer faktörler: Önceki çalışmalarda alkol ve madde kötüye kullanımının geç diskinezi yatkınlığını arttırdığı rapor edilmiş; ancak alkolün, kendisinin de istem dışı hareketlerin gelişimi ile ilişkili olması ve bozulmuş ilaç uyumuna yol açması gibi faktörlerin üzerinden etkili olabileçeği tartışılmıştır (111). Yeni çalışmalar alkol ve madde kötüye kullanımının geç diskinezi riskini üç kat arttırdığını, bunlarda spontan diskinezi prevalansının da artmış olduğunu göstermiştir (94,112). Bu maddelerin nörotoksik etkilerinin geç diskineziye duyarlılığı arttırabileceği düşünülmektedir. Diyabetikler de hem geç diskinezi, hem de spontan diskinezi için artmış risk taşırlar. Özellikle yaşlı diyabetikler için diyabetik olmayanlara kıyasla 2-3 kat fazla bir risk oranı bildirilmiş, bu durumu açıklamak için beyin insulin rezistansı ve oksiradikal aracılı mikrovasküler anormallikler arasında ilişki olduğu ileri sürülmüştür (113). Fenilketonurisi olanlarda geç diskinezi görülme sıklığının arttığı, plazma fenilalanin/nötr amino asit oranının bir risk faktörü olduğu öne sürülmüştür (114,115). 32 Nöroleptiklerin plazma düzeylerinin bireyler arasında değişkenlik gösterdiği bilinmektedir. Bunun açıklaması hepatik sitokrom sistemlerindeki genotip ekpresyonlarının çeşitliliğidir. Geç diskinezili hastaların nöroleptikleri daha yavaş metabolize ettikleri, nöroleptiklerin bu hastaların kanında daha uzun süre ve daha yüksek konsantrasyonda kaldığı bildirilmiş; ancak yüksek plazma ilaç seviyeleri yada P450 sisteminin değişkenliği ve geç diskinezinin gelişme olasılığı arasında net bir ilişki kanıtlanamamıştır (116,117). Nöroleptiklere bağlı akut ekstrapiramidal yan etki gelişimine yatkın olan hastaların, geç diskinezi için de yüksek risk taşıdıkları belirtilmiştir.Geç diskenizinin ilaca bağlı parkinsonizm ve akatizi ile ortak birlikteliklerinin sıklığı, aynı risk faktörlerine bağlı olmalarıyla açıklanmıştır (118). Bradikinezinin ve özellikle akatizinin olmasının geç diskinezi riskini arttırdığı; akatizisi olmayan yaşlı hastalarda geç diskinezi oranı yaklaşık % 26 iken, akatizisi olanlarda bu oranın %71’e çıktığı bildirilmiştir. İnce tremora sahip olan hastalarda da riskin yükseldiği saptanmıştır (96). İnsulin koma tedavisi, EKT ve lökotomi gibi fiziksel tedaviler ve organik beyin değişiminin geç diskineziye yatkınlığı arttırıcı bir faktör olup olmadığı hakkında yapılan çalışmalarda bunlardan hiçbirinin yatkınlık için bir temel teşkil etmediği sonucuna varılmıştır (87). Ventriküler beyin oranı ve istem dışı hareketler arasındaki belirgin bir ilişki bulunduğunu savunan sonuçlar bildirilmiş olmasına karşın yapılan geniş çalışmalardaki bulgular, beyindeki yapısal değişikliği, yatkınlığı arttıran faktör olarak desteklememektedir (119). Obstetrik komplikasyon öyküsünün şizofreni için risk faktörü iken geç diskinezi için risk faktörü olmadığı bildirilmiştir (120) Genetik faktörlerle ilgili yapılan çalışmalarda CYP2D6 geninin mutat allellerinin heterozigot taşıyıcılarının geç diskineziye artmış duyarlılık gösterdiği, CYP1A2 enziminin promoter bölgesindeki işlevsel polimorfizmin geç diskinezi ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Dopamin D3 reseptör gen polimorfizmi ile geç diskinezi arasında ilişki olduğu, buna karşın 5-HT2A reseptör geni, serotonin reseptör geni ve COMT geni polimorfizmleri ile geç 33 diskinezi arasında ilişki olmadığı bildirilmiştir (1,121,122). Psikiyatrik bozukluk: Psikiyatrik bozukluğun kendisinin geç diskinezi için sergilediği riski değerlendirmek, nöroleptiklerin doz ve kullanım süreleri farklı endikasyonlar için önemli değişikler gösterdiğinden ve psikiyatrik hastalık dışı durumlarda da geç diskinezi bildirildiğinden, güçtür. Şizofreninin geç diskinezi riskini arttırdığı veya azalttığı bilinmemektedir. Şizofrenideki spontan diskineziler ve geç diskinezi arasındaki benzerlik, şizofreninin bir risk faktörü olduğuna dair delil olarak kabul edilmiş, ancak aksi de iddia edilmiştir. Afektif ve şizoafektif bozukluklar için %26'lık, şizofreni için %18'lik insidens bildirilmiştir. Şizofreni ve eşzamanlı depresyonu ya da şizoaffektif bozukluğu olan hastalarda, sıklıkla nöroleptiklerle uzun süreli tedavileri gerektiğinden, nispeten yüksek oranda geç diskinezi görüldüğü, şizofrenlerdeki negatif belirtilerin, bilişsel bozukluğun ve nörolojik defisitlerin geç diskinezi için önemli risk olduğu, şizofrenlerde ailevi duygudurum bozukluğu öyküsünün riski arttırdığı semptomatoloji belirtilmiştir ile geç (1,16,124,125). diskinezi varlığı Şizofrenideki ilişkisine depresif karşılık, manik semptomatoloji ile geç diskinezi yokluğu anlamlı derecede ilşkili bulunmuştur (126). Uzun süre tipik nöroleptik tedavisi gören duygudurum bozukluğu olan hastalarda geç diskinezi oranlarının beklenmedik şekilde yüksek olduğu ilk kez 1970’lerde gözlenmiştir. Şizofreni hastaları ile karşılaştırmalı veriler elde edilen bir çalışmada geç diskinezi prevalansı bipolar bozukluğu olan hastalarda %42, şizofreni hastalarında ise %25 olarak bulunmuştur (127). Bipolar bozukluğu olan bazı hastalarda geç diskinezinin görünüm ve şiddetinde duyguduruma bağlı dalgalanmalar bildirilmiş; manik hecmeler sırasında geç diskinezide iyileşme ya da hafifleme olurken depresif hecmeler sırasında diskinezinin kötüleştiği gözlenmiştir. Bu gözlemler, MSS nörofizyolojik aktivitesinde mani ile ilişkili olan tanımlanamamış bir 34 değişikliğin diskinezide azalmaya yardımcı olduğu ve zıt olarak, depresyonla ilişkili nörofizyolojik değişikliklerin diskinezinin alevlenmesine ve belki de artışına yol açtığı şeklinde yorumlanmıştır (128,129,130,131). Geç diskinezi gelişen ve gelişmeyen hastaların bilişsel islevsellikleri arasında fark bulunamamış; ancak geç diskinezi gelişen hastalarda istemsiz hareketlerin ortaya çıkışından sonraki zamanda bilişsel işlevlerde seçici bir bozulma gözlendiği bildirilmiştir (132). Hastalık farkındalığının bulunmayışının geç diskinezi ile ilişkili olduğu tespit edilmiş; uyumun azalması ve tedaviyi bırakmanın paradoksal olarak uzun dönemde toplam ilaç dozunda azalma değil artmaya yol açabileceği vurgulanmıştır (94,133) Hastanın ilk nöroleptik maruziyetindeki yaşının geç diskinezi gelişimine etkisinin olmadığı bildirilmiştir (16). Buna karşın erken başlangıçlı hastalıkların geç diskinezi riskini arttırdığı öne sürülmüştür (133). Epilepsi, kafa travması, demans gibi beyin hasarı varlığı durumları risk faktörü sayılmıştır, fakat deliller tutarsızdır. Nöroleptiklerle tedavi edilen Tourette sendromlu hastalarda şizofrenlerden daha az sıklıkla geç diskinezi gelişmesi hastaların genç olmasına ve düşük dozlarda nöroleptik kullanmasına bağlanmıştır (134). İlaçla ilgili faktörler: Nöroleptik ilaçlar: Düşük dozda nöroleptik tedavisi, yüksek doz tedaviye göre daha düşük oranda geç diskinezi riski oluşturur (16,135). Uzun süreli nöroleptik ilaç kullanımı ve toplam nöroleptik maruziyet dozu önemli risk faktörleridir (94,136). Psikyiatrik hastalığın şiddeti ve bununla ilişkili olabilecek hastaneye yatış sayısının yüksekliği ile geç diskinezi riskindeki artış da bunu desteklemektedir (137). Buna karşın nöroleptik kan düzeyleri ve geç diskinezinin ortaya çıkışı arasındaki ilişkiyi araştıran veriler tutarsızdır (77). Eski çalışmalarda, nöroleptik ilaç tatilleri geç diskinezi için risk faktörü olarak bildirilmiş, bu bulgunun açıklaması elektrofiziksel tutuşturma prensibi 35 temel alınarak yapılmıştır (138). Yapılan hayvan çalışmalarında nöroleptiklere aralıklı olarak maruz kalan farelerde oral aktivitede belirgin bir artış görülmüş, bu geç diskinezi için bir işaret olarak değerlendirilmiş, ilaca sürekli olarak maruz kalan hayvanlarda ise bu görülmemiştir (139).Daha yeni çalışmalarda da geç diskinezi riskinin, ikiden fazla tedavi aralıklı hastalarda, iki ya da daha az tedavi aralığı olanlardan 3 kat daha fazla olduğu, birikim dozunun yalnızca nöroleptik tedavinin ilk birkaç yılında risk faktörü olarak önemli olduğu bildirilmiştir (99,140). Bununla birlikte yeni çalışmalar, ilk belirtiler ortaya çıkmaya başladıktan sonra nöroleptiklerin kesilmesinin diskinezinin düzelmesi ve remisyonda seyretmesi için önemli bir şart olduğunu göstermiştir. Toplam nöroleptik yükü bir risk faktörü olarak kabul edilmekte ve bu en aza indirilmeye çalışılmaktadır: Uzunlamasına çalışmalar, aralıklı kullanımda sürenin ilerlemesiyle birlikte yeni vakalar eklenirken prevalansın arttığını, ancak 5 yıllık kullanımdan sonra bir platoya ulaşılabileceğini, bundan sonra yeni vakalar ortaya çıkmaya devam etse bile diğerleri remisyona girdiğinden, genel prevalansın ilk 5 yıldan sonra kesintisiz tedaviye oranla belirgin olarak yükselmediğini göstermektedirler (5,96,130). Bugünkü eğilim, ilk değerlendirmelerin aksine, aralıklı tedavinin geç diskinezi insidansını azalttığı ve ayrıca, düşük doz nöroleptik tedavisi ve düşük birikim dozu altında oluşan geç diskinezinin remisyona girme şansının daha yüksek olduğu şeklindedir. Tipik nöroleptiklerden birinin diğerinden farklı geç diskinezi riski taşıdığı konusunda inandırıcı bir kanıt yoktur. Depo nöroleptiklerin geç diskineziye yol açma riskinin daha yüksek olduğu konusunda da deneysel kanıt bulunmamaktadır (77). Atipik nöroleptikler geç diskinezi riskini oldukça azaltmışlardır; bunlar arasında en çok geç diskineziye yol açtığı bildirilenler risperidon ve olanzapindir. Klozapin geç diskinezi açısından en güvenli ilaçtır. Hatta geç diskinezinin remisyona girmesine yol açtığı düşünülmekte ve tedavide önerilmektedir (141). 36 Diğer ilaçlar: Antikolinerjiklerin latent geç diskineziyi manifest hale getirdiği ve geç diskineziyi alevlendirdiği bilinmektedir (77). Antikolinerjiklerin birikim miktarıyla geç diskinezi arasındaki ilişkinin antikolinerjiklerin geç diskineziye yol açmayıp, var olanın şiddetini arttırdığını öne süren araştırmacıların sonuçları tutarlıdır (140). Buna karşın antikolinerjiklerin geç diskinezi için bir risk faktörü olduğu konusunda yeterli delil yoktur. Nöroleptiklerle birlikte lityum verilmesinin geç diskinezi riskini azalttığı iddia edilmektedir (142).Lityum uygulamasının kronik dopamin reseptör antigonizması ile ilişkili dopamin reseptör hipersensitivitesini azaltabileceğini ileri süren hayvan çalışmaları yayınlanmıştır (142,143). Bununla birlikte lityum kullanım süresi artmış geç diskinezi riski ile ilişkili de bulunmuştur (144). Karbamazepinin bazı anormal istemsiz hareketlerin ortaya çıkışındaki etkisine işaret eden yayınlar olmakla birlikte, bu hareketler çok nadirdir ve geri dönüşlüdür. Valproat tedavisi ise, bazı hastalarda üst ekstremitelerde tremorla ilişkili bulunmuş, ancak geç diskineziye benzer hareketlerle ilişkili bulunmamıştır (142). TEDAVİ: Geç diskinezinin etkin, kesin ve güvenli bir tedavisi bulunmamaktadır. İlk ve asıl tedavi stratejisi koruyucu yaklaşımdır. Geç diskinezi ortaya çıktıktan sonra ise, belirtileri erkenden tespit edip en aza indirmeye ve zaman içinde hastalığın kötüleşmesine neden olabilecek risk faktörlerini azaltmaya çalışılmalıdır. Korunma: Geç diskineziden korunma üç prensip içerir: İlki endikasyonları kısıtlamak, ikincisi en düşük etkin dozda ilaç kullanmaya çalışmak ve üçüncüsü risk etkenlerini gözönünde bulundurarak yüksek riskle ilişkili senaryolardan kaçınmaktır. 37 Geçmişte nöroleptik ilaçlar psikotik bozukluklar dışındaki bazı klinik durumlarda ve fiziksel, özellikle gastrointestinal, hastalıkları olan hastalarda yaygın olarak kullanılmaktaydı; bir çalışmada nöroleptik ilaçlar kullanan kişilerin sadece üçte birinin bir uzman tarafından konulan gerçek endikasyon ile psikotik durumları yüzünden bu ilaçları aldıkları saptanmıştır (145). Günümüzde önemli tıbbi, etik ve yasal sorunlara yol açan bu hastalığın önlenmesi için nöroleptik kullanma endikasyonları kesin bir şekilde sınırlanmalıdır. Önlemede ikinci önemli aşama nöroleptikleri en az dozda kullanmaktır. Şizofreni hastalarında psikiyatristlerin halen gerekenden fazla dozda nöroleptik ilaçlar kullandıkları gözlenmiştir; hasta tedavi planlarını hazırlarken kar-zarar hesaplarını bir an önce tahmin etme, psikiyatrik aciller gibi tehlikeli davranışlarla başedebilme ve gerektiğinde kaçınabilme, tedavide her şey yerli yerine oturduğunda düzeni bozmama gibi baskılayıcı düşünceler ilaç dozlarının arttırılması ve yüksek düzeyde tutulması için mantıklı sebeplerdir, fakat, hastaların uzun süre gereksiz yere yüksek doz ilaca maruz kalmasına neden olur. Özellikle yaşlı ve ilk defa nöroleptik tedavi alan hastalarda yüksek potensli ilaçlardan kaçınmak ve atipik nöroleptikleri tercih etmek, yine yaşlı hastalarda nöroleptik ve antidepresanların kombine kullanılmamasına dikkat etmek, alkol bağımlılığının tedavisi ve diabetiklerin şeker regülasyonu ile hastaların nöroleptiklere uyumunu sağlanması için çaba harcamak gibi tahmin edilebilen riskleri görerek bunlardan kaçınmak hastalığın önlenmesi gayretlerine yardımcı olur. Erken tespit: Geç diskinezinin erken belirtilerini yakalama açısından, nöroleptik tedavisi alan hastalar, en az üçer aylık takiplerle değerlendirilmelidirler; AIMS gibi standardize bir araç kullanılması, değerlendirmelerin hastanın tıbbi kayıtlarına geçirilmesi ve bu belgelerin saklanması çok önemlidir. İlaç Tedavisi: 38 Geç diskinezi saptandığında belirtilerin nöroleptik dozunun arttırılması yoluyla baskılanması önerilmez, çünkü, diskinezi ilerleyebilir ve tedavi daha da güçleşir. Nöroleptik tedavinin devamının daima diskineziyi kötüleştirdiği söylenemez, ancak, sorumlu ilacın kesilmesi remisyon için en iyi şanstır. Yapılacak ilk şey nöroleptik tedavinin devamının gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesidir; ilaca ara vermek mümkün değilse, etkin olan en düşük doza inilmesi, atipik bir ilaca geçilmesi, nöroleptiğin gücünün benzodiazepinle arttırılması düşünülebilir. Eğer kullanılıyorsa antikolinerjik ilaçlar kesilmeli, hastanın diş ve ağız sağlığı iyileştirilmeli, hasta ve ailesi eğitilmelidir. Hastalarının çoğunda ilave bir tedaviye ihtiyaç yoktur, ancak, orta ve ağır diskinezide özellikle hareketleri düzelten bir ilaç tedavisi gerekebilir. Geç diskinezi tedavisinde birçok ilaç denenmiş, ancak belirgin olarak üstün, tüm vakalarda etkili veya yan etkisi olmayan bir ilaç bulunamamıştır ve hastaların belirli bir ilaca hangi yanıtı vereceğini önceden kestirmek güçtür. Bu yüzden sistematik bir tedavi planı yapılması önerilir.(Şekil 4) Şekil 4 : Tardif diskinezi tedavisinde bir algoritm (her tedavi dönemi en az 2 ay devam etmelidir) (84) Geç Eğer tipik gerekliyse, dozu düşür diskinezi ve benzodiazepin ekle Düzelme Devam Düzelme Devam Değişiklik yok veya kötüleşiyor 1600IU/gün e vitamini ekle Değişiklik yok veya kötüleşiyor 39 Atipik ilaca geç (olanzapin, risp, ketiapin) Düzelme Devam Düzelme Devam Düzelme Devam Değişiklik yok veya kötüleşiyor İkinci atipik ilaca geç Değişiklik yok veya kötüleşiyor Üçüncü atipik ilaca geç Değişiklik yok veya kötüleşiyor Klozapin’e geç Yayınlanmış kısa süreli birçok çalışmadan dokuzunda E vitamininin yararlı etkisi kanıtlanmış, 28 hastada 8 ay süreyle günlük 1600 IU dozunda kullanılan E vitamininin, onuncu haftadan itibaren başlayıp 36 hafta boyunca devam eden, belirgin etkinlik gösterdiği saptanmıştır (146,147). Bununla birlikte E vitamininin etkisinin plasebodan pek farklı olmadığını savunan çalışmalar da bulunmaktadır (148). Diğer antioksidanlarla ilgili çalışmalar henüz sınırlıdır. Antiparkinsoniyen tedavinin yeri tartışmalıdır. Hiç bir olumlu etkisinin 40 bulunmadığını bildiren çalışmalar olduğu gibi, geç diskineziye iyi geldiğini veya tam tersine hastanın durumunu daha da ağırlaştırdığını iddia eden çalışmalar da vardır. Bu maksatla levodopa, karbidopa ile konjüge edilerek daha düşük dozlarda kullanılmakta ve doz yavaş yavaş arttırılmaktadır. Ayrıca bunların yanına dopamin reseptör agonisti amantadin de eklenerek dopaminerjik etki güçlendirilebilir. Bu tedavinin en büyük komplikasyonu psikotik semptomları alevlendirme ihtimalinin yüksek olmasıdır (1). Asetilkolin prekürsörü olan kolin ve lesitin ile yapılan çalışmalar tedavinin ilk zamanlarında etkili olmuşsa da uzun dönemde etkisiz kalmışlardır. Yine de yüksek saflıkta lesitin ile birlikte kolinesteraz inhibitörü fizostigmin ve direkt kolinerjik agonist arekolin gibi preparatlar şiddetli ve inatçı geç diskinezide kullanılmaktadır. Dopamin aşırı duyarlılığını tersine çevirmek için kısa sureli DA agonisti bromokriptin ve pergolid ya da DA prekürsorü L-dopa kullanmanın klinikte etkili olmadığı gösterilmiştir (2). Dopamin antagonisti rezerpinin özellikle tavşan sendromunda faydalı olduğu vurgulanmakta, geç diskinezinin diğer formlarında da kullanılmaktadır.. Baklofen, sodyum valproat, g-vinil GABA, progabid, diazepam ve klonazepam gibi GABA agonistleri de tedavide kullanılmaktadır (1). Tetrabenazin ve oksipertin gibi katekolamini tüketen ilaçlar faydalı olabilir; tetrabenazin sistematik olarak araştırılmamıştır, ancak klinik deneyimler hastaların bir bölümünde etkili olduğunu ileri sürmektedir. Selektif bir D2 reseptör antagonisti tiapiridinin, geç diskinezili hastalarda etkili olduğu belirtilmiştir. Santral sinir sisteminde a-2 agonisti klonidin ile yapılan çiftkör çalışmalar plasebodan farksız bulunmuştur. Kalsiyum kanal blokörü nifedipin ve serotonin antagonisti buspiron deneme aşamasındadır. Antiadrenerjik ilaçlar propranolol ve klonidin de tedavide denenen ilaçlardandır. Atipik nöroleptiklerden klozapinin özel bir antidiskinetik etkiye sahip olduğu ileri sürülmüştür (149). Klozapinin geç diskinezi hastalarındaki olumlu rolünde de, yüksek düzeydeki antikolinerjik 41 etkisinin yardımcı olduğu düşünülmektedir. Ağır ve dirençli geç diskinezi vakalarında derin serebral stimulasyon ve pallidotominin faydaları çalışmalarla doğrulanmıştır (150,151). 42 YÖNTEM VE GEREÇLER Çalışmaya Ekim 2005-Mayıs 2006 tarihleri arasında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Genel Psikiyatri Birimlerinden olan 4. Psikiyatri polikliniğine ayaktan tedavi için başvuran ve DSM-IV tanı ölçütlerine göre geç diskinezi tanısı alan 50 kişilik hasta grubu; ve en az son 3 ay boyunca nöroleptik ilaç kullanım öyküsü bulunmasına rağmen geç diskinezi yan etkisi gelişmemiş 30 kişilik kontrol grubu alındı (79). Rastgele örneklem yöntemiyle seçilen ve hasta kabul ölçütlerine uyan hastalara araştırma hakkında bilgi verildi, kabul edenler çalışmaya dahil edildi. Elde edilen veriler iki grup arasında karşılaştırıldı. İçerme ölçütleri: 1. 18 yaş ve üzerinde olmak 2. DSM IV tanı kriterlerine göre geç diskinezi tanı ölçütlerini doldurmak 3. En az son 3 aydır nöroleptik ilaç kullanıyor olmak (kontrol grubu için) 4. DSM IV’e göre I. Eksen tanılarından Şizofreni, Sanrılı Bozukluk, Ünipolar Bozukluk, Bipolar Affektif Bozukluk, Anksiyete Bozuklukları, Psikoaktif Madde Kullanımına Bağlı Bozukluklar, Genel Tıbbi Duruma Bağlı Psikotik Bozukluk veya Demans ile izleniyor olmak. 5. Bilgilendirme sonucunda çalışmaya katılmayı kabul etmek. Dışlama ölçütleri: 1. Ciddi medikal durumlar 2. Hasta ile iletişim kurulamaması ve kendisinden veya yakınlarından geriye dönük bilgi elde edilememesi 3. Bilgilendirme sonucunda çalışmaya dahil olmayı kabul etmemesi 43 Sosyodemografik form: Hastaların sosyodemografik ve klinik özellikleri çalışmacı tarafından oluşturulmuş yarı yapılandırılmış bir form ile ayrıntılı olarak sorgulanarak değerlendirildi. Kullanılan ölçekler: 1. AIMS (Anormal İstemsiz Devinimler Ölçeği):,. 1976' da Guy W. tarafınndan geliştirilen ve özgün adı “Abnormal Involuntary Movements Scale” olan bir ölçek olup (78), klinisyen tarafından antipsikotik tedavi alan hastalarda diskinezinin varlığını değerlendirmek için geliştirilmiştir. Türkiye'de geçerlilik ve güvenirlik çalışması yapılmamış olup Türkçe çevirisi Genç ve Etik tarafından yapılmıştır. Çalışmamızda diskinetik hareketlerin varlığı ve şiddetinin tespiti için kullanıldı ve tanımlanan 7 vücüt bölgesi olan yüz, ifade kasları, dudaklar ve ağız çevresi, çene, dil, üst kısım, alt kısım ve gövdedeki devinimlerin şiddeti 0'dan 4'e kadar değerlendirildi. 0. Anormal devinim yok; 1. Normalin üst sınırında olabilecek minimal devinimler; 2 . Açık anormal devinimler; 3 - 4. Devinimlerin şiddet ve derecesinde artma. 2. Standardize Mini Mental Test: Bilişsel yetileri en kısa ve en güvenilir biçimde değerlendirmek üzere hazırlanmıştır. Folstein MF, Folstein S, Mc Hugh PR tarafından geliştirilmiş ve özgün adı “Standardized Mini Mental State Examination” olan bir ölçektir. 2002 yılında Güngen C, Ertan T, Eker E, Yaşar R, Engin F. tarafından Türkçe formunun geçerlilik ve güvenirliği yapılmıştır (152,153,154). Laboratuar: (Ayırıcı tanıya yönelik yapılan tetkikler) Hemogram, kan biyokimyası, hepatit ve HIV antikor analizleri, tiroid hormon tetkikleri İstatistiksel Degerlendirme: Çalışmamız sonucunda elde edilen verilerin istatistiksel 44 degerlendirilmesinde SPSS for Windows 10.0 istatistik paket programı kullanıldı. Karşılaştırmalarda student's t testi, Mann Whitney U testi, ki-kare ve Fisher exact testleri kullanıldı. p<0.05 anlamlı kabul edildi 45 BULGULAR Tablo 5: Çalışmaya alınan hastaların yaş ortalamaları Yaş Kontrol grubu Diskinezi grubu Ortalama SS Ortalama SS p 37,03 12,05 50,58 14,94 ,000*** Geç diskinezi tanısı almış hasta grubunda yaş ortalaması 50,5; kontrol grubunda ise 37,0 idi. Diskinezi grubunda yaş ortalaması istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksekti (p<0.001). Tablo 6: Hastaların cinsiyet ve medeni durum açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu n % N % Kadın 1 3,3 12 24,0 Erkek 29 96,7 38 76,0 Ki-kare p Cinsiyet 0,025 * Medeni Durum Evli 10 33,3 27 54,0 Dul 4 13,3 8 16,0 Bekar 16 53,3 15 30,0 4,45 0,108 Kontrol grubunda erkek hasta oranı, diskinezi grubuna göre anlamlı derecede daha fazla olmasına rağmen (p<0.05), polikliniğimizin özelliği olarak başvuran hastaların çoğunluğunun erkek olması nedeniyle cinsiyet değişkeni değerlendirilmeye alınmadı. Gruplar arasında medeni durum bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0.05). Kontrol grubundaki hastaların % 53,3’ünün bekar, geç diskinezi grubundaki hastaların % 54’ünün ise evli olduğu gözlendi. 46 Tablo 7: Hastaların sosyoekonomik düzey ve iş durumu açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezigrubu n % n % Orta 17 56,7 23 46,0 Düşük 13 43,3 27 54,0 Düzenli 11 36,7 2 4,0 Aralıklı 3 10,0 6 12,0 Çalışmıyor 16 53,3 42 84,0 Ki-kare p 0,85 0,356 14,81 0,001*** Sosyoekonomik düzey Iş durumu Gruplar arasında sosyoekonomik düzey açısından istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilmedi (p>0.05). Geç diskinezi grubunda çalışmayan hastaların oranı %84,0; kontrol grubunda ise %53,3 idi. Geç diskinezi grubundaki çalışmayan hastaların oranı kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazlaydı (p<0.001). Kontrol grubundaki hastaların %36,7’sinin düzenli çalışmasına karşın, geç diskinezi grubunda bu oranın sadece %4 idi ve kontrol grubunda düzenli çalışan hasta oranı diskinezi grubuna göre anlamlı derecede daha yüksekti (p<0.001). Meslek sahibi olmayan hastaların oranı her iki grupta benzerdi. Tablo 8: Çalışmaya alınan hastaların meslek açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezigrubu n % N % Emekli 5 16,7 17 34,0 Serbest meslek 10 33,3 4 8,0 Işçi 7 23,3 6 12,0 11 22,0 12 24,0 Ki-kare p 17,06 0,002*** Meslek Ev hanımı Yok 8 26,7 47 Diskinezi grubunda ev hanımı olma oranı kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha fazla (p<0.01) olmasına rağmen, cinsiyet değişkeni dışlandığı için bu değişken de değerlendirilmeye alınmadı. Diskinezi grubunda emekli hasta oranı kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha yüksekti (p<0.001) Tablo 9: Çalışmaya alınan hastaların öğrenim açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu n % N % Yüksekokul 3 10,0 4 8,0 Ortaokul-Lise 17 56,7 11 22,0 Okur yazar +Ilkokul 10 33,3 27 54,0 8 16,0 Ki-kare p 13,05 0,005 Öğrenim Yok Diskinezi grubunda eğitim düzeyi kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha düşüktü (p<0.001). Ortaokul-lise düzeyinde öğrenim kontrol grubunda %56,7 olamasına karşın geç diskinezi grubunda bu oran sadece %22,0 idi. Geç diskinezi hastalarının %46 sının ilkokul mezunu; %8 inin okula gitmeden okuma yazmayı öğrendiği, %16 sının ise okur-yazar olmadığı gözlendi. Tablo 10: Hastaların doğum yeri ve göç öyküsü açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu N % n % 11 36,7 19 38,0 2 4,0 Ki-kare p 8,90 0,179+ Doğum yeri Marmara bölgesi Ege bölgesi Karadeniz bölgesi 2 6,7 9 18,0 Doğu Anadolu bölgesi 5 16,7 9 18,0 Iç Anadolu bölgesi 4 13,3 8 16,0 Anadolu 3 10,0 1 2,0 5 16,7 2 4,0 Güneydoğu bölgesi Yurt dışı 48 Göç öyküsü Yok Ç 30,0 11 22,0 Yurt içi 16 53,3 34 68,0 Yurt dışı 5 16,7 5 10,0 1,79 0,408 Gruplar arasında doğum yeri ve göç bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0.05). Diskinezi grubundaki hastaların %38,0’nin, kontrol grubundaki hastaların da %36,7sinin Marmara bölgesinde doğduğu; kontrol grubundaki hastaların %16,7sinin yurt dışında doğduğu; ve geç diskinezi grubundaki hastaların %68,0’ının, kontrol grubundaki hastaların da %53,3’ünün yurtiçi göç yaşadığı saptandı. Tablo 11: Hastaların I. Eksen tanısı açısından özellikleri: Kontrol grubu Diskinezi grubu N % n % 7 23,3 15 30,0 6 12,0 Ki-kare p 11,30 0,335+ I. Eksen tanısı Şizofreni Sanrılı Bozukluk Şizoafektif Bozukluk 2 6,7 3 6,0 Unipolar Bozukluk 2 6,7 5 10,0 Bipolar Bozukluk 11 36,7 9 18,0 1 2,0 20,0 6 12,0 3,3 3 6,0 1 2,0 1 2,0 Anksiyete Bozuklukları Psikoaktif Madde Kull. 1 3,3 Bağlı Bozukluklar BTA Psikotik 6 Bozukluk BTA Duygudurum 1 Bozukluğu Demans GTDB psikotik bozukluk Hasta grupları arasında I. Eksen tanıları yönünden istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0.05). Tanı dağılımlarına bakıldığında geç diskinezi grubundaki hastaların %30’unun şizofreni, %18’inin bipolar bozukluk, %12’sinin sanrılı bozukluk, %12’sinin de BTA psikotik bozukluk; kontrol 49 grubundaki hastaların da %36,7sinin bipolar bozukluk, %23,3’ünün şizofreni ve %20,0’ının BTA psikotik bozukluk tanılarıyla izlendiği görüldü. Geç diskinezi grubundaki hastaların çoğunluğunu şizofreni, kontrol grubundaki hastaların çoğunluğunu ise bipolar bozukluk tanılı hastalar oluşturmaktaydı. Geç diskinezi grubundaki hastaların %34,0’ü, kontrol grubundakilerin %46,7’sı Duygudurum Buzukluğu (unipolar+bipolar+BTA duygudurum buzukluğu) tanısı ile izleniyordu. Tablo 12: Hastaların psikiyatrik hastalık süresi, başlama yaşı ve başlama şekli açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu N n % % Ki-kare p Hastalık süresi <5 yıl 16 53,3 16 32,0 5-20 yıl 12 40,0 20 40,0 20-30 yıl 2 6,7 14 24,0 6,4 0,041* Hastalık başlama yaşı 18 yaş altı 3 10,0 8 16,0 18-35 25 83,3 28 56,0 35 yaş üstü 2 6,7 14 28,0 6,87 0,032* Hastalık başlama şekli Akut 6 20,0 23 46,0 Sinsi 24 80,0 27 54,0 5,48 0,019* Çalışmaya alınan hastaların psikiyatrik hastalıkları süre açısından karşılaştırıldı. Kontrol grubundaki hastaların %53,3’ünde 1 yıldan kısa ve 1-5 yıl arasında hastalık öyküsü vardı, bu oran geç diskinezi grubunda %32,0 idi; geç diskinezi grubundaki hastaların %24,0’ünde, kontrol grubundaki hastaların ise sadece %6,7’sinde 20-30 yıllık hastalık öyküsü vardı, bu fark istatistiksel olarak anlamlı idi (p<0.05). Hastalık başlama yaşının 35 yaş ve üstü olma oranı kontrol grubunda %6,7 iken, diskinezi grubunda ise %28 idi; hastalık başlama yaşının 35 yaş ve 50 üstü olma oranı açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0.05). Hastalık başlama şekli diskinezi grubunun %46,0’sında, kontrol grubunun ise %20,0’nde akut idi, ve bu açıdan aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p<0.05). Tablo 13: Hastaların tam düzelme ve intihar girişimi öyküsü açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu N % N % Yok 13 43,3 29 58,0 Var 17 56,7 21 42,0 Yok 23 76,7 36 72,0 Var 7 23,3 14 28,0 Ki-kare p 1,61 0,203 0,21 0,646 Tam düzelme Intihar girişimi Gruplar arasında tam düzelme ve intihar girişimi öyküsü bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0.05). Tablo 14: Hastaların psikiyatrik hastalıkları için doktora ilk başvuru şekli ve başvuru şikayetleri açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu N % N % Kendi isteği ile 2 6,7 7 14,0 Yakınlarının isteği ile 24 80,0 38 76,0 Konsültasyon ile 1 3,3 1 2,0 Resmi kanal ile 3 10,0 4 8,0 9 18,0 3 6,0 Ki-kare p 1,15 0,764+ Başvuru şekli Başvuru şikayeti Ajitasyon/ Saldırganlık Manik semptomlar 4 13,3 51 Depresif semptomlar 7 23,3 Suisid girişimi Aktif psikotik semptomlar 19 63,3 11 22,0 1 2,0 26 52,0 7,59 0,180+ Gruplar arasında ilk başvuru şekli bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). Her iki gruptaki hastaların ilk başvuru şekilleri benzerdi ve kontrol grubundaki hastaların %80,0’ni, diskinezi grubundaki hastaların da %76,0’sı yakınlarının isteği üzerine doktora başvurmuşlardı. Gruplar arasında ilk başvuru şikayeti bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). Kontrol grubundaki hastaların %63,3’ünün, diskinezi grubundaki hastaların da %52,0’sinin ilk başvuru şikayetinde aktif psikotik semptomların olduğu saptandı. Tablo 15: Hastaların doktora ilk başvurdukları zamana kadar geçirdikleri süre açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu N % N % 1-31 gün 11 36,7 12 24,5 1-6 ay 12 40,0 8 16,3 6ay -1 yıl 4 13,3 7 14,3 1 yıldan uzun 3 10,0 22 44,9 Ki-kare p Başvuru için geçen zaman 12,24 0,007** İki grup arasında hastaların doktora başvuru için geçirdikleri zaman karşılaştırıldığında, kontrol grubundaki hastaların %10,0’luk kısmına karşın diskinezi grubundaki hastaların %44,9’unda bu süre 1 yıldan daha uzundu ve aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0.01). Kontrol grubundaki hastaların %76,7’sinin ilk 6 ay içinde doktora başvurdukları saptandı. 52 Tablo 16: Hastaların hastane yatış sayıları ortalama değerleri: Yatış sayısı Kontrol grubu Diskinezi grubu Ortalama SS Ortalama SS p 3,67 5,16 3,84 4,52 ,878 Gruplar arasında hastaneye yatış sayısı ortalama değerleri bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0.05). Tablo 17: Hastaların ilk nöröleptik ilaç kullanım yaşı ve kullandıkları ilk nöröleptik ilacın potensi açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu N % N % 18 yaş altı 2 6,7 6 12,0 18-35 yaş arası 26 86,7 24 48,0 35 yaş üstü 2 6,7 20 40,0 8 30,8 17 53,1 Düşük potensli nöroleptik 6 23,1 4 12,5 Atipik nöroleptik 3 11,5 5 15,6 Düşük + yüksek potensli 8 30,8 5 15,6 3,8 1 3,1 Ki-kare p Ilk ilaç kullanım yaşı 12,59 0,002** 4,25 0,372+ 0,13 0,934 Ilk kullandığı nöroleptik ilacın potensi Yüksek potensli nöroleptik nöroleptik Düşük potensli + Atipik 1 nöroleptik Ilk kullandığı nöroleptik Tipik nöroleptik 22 84,7 26 81,2 Atipik nöroleptik 3 11,5 5 15,6 Tipik + Atipik nöroleptik 1 3,8 1 3,1 53 Diskinezi grubunda ilk nöroleptik ilaç kullanım yaşının 35 yaş ve üzerinde olma oranı, kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı oranda daha fazlaydı (p<0.01). Bu oran kontrol grubunda %6,7, diskinezi grubunda ise %40,0 idi. Hastaların kullandığı ilk nöröleptik ilaç ve bu ilacın potensi açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). Tablo 18: Hastaların toplam nöröleptik ilaç kullanım süresi, ilaç tatili ve düzenli ilaç kullanımı açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu N % N % 6 ay-1 yıl 1 3,3 1 2,0 1-5 yıl 8 26,7 11 22,0 5-10 yıl 8 26,7 8 16,0 10 yıldan uzun 13 43,3 30 60,0 Yok 5 16,7 15 30,0 Var 25 83,3 35 70,0 Yok 10 33,3 17 34,0 Var 20 66,7 33 66,0 Ki-kare p 2,34 0,505 1,77 0,182 0,01 0,951 Toplam ilaç kullanım süresi Düzenli ilaç kullanımı İlaç tatili Hastaların toplam nöröleptik ilaç kullanım süresi, ilaç tatili ve düzenli ilaç kullanımı açısından özellikleri karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0.5). İlaç kullanım süresine bakıldığında diskinezi grubundaki hastaların %60,0’ının, kontrol grubundaki hastaların ise %43,3’ünün 10 yıldan daha uzun süredir nöroleptik kullandığı gözlendi. İstatistiksel olarak anlamlı fark olmamasına rağmen, kontol grubundaki hastaların daha düzenli ilaç kullandığı; ilaç tatili karşılaştırıldığında iki gruptaki oranların benzer olduğu saptandı. 54 Tablo 19: Hastaların kullandıkları ilk ve son nöroleptik ilaç dozlarının ve ilk depo nöroleptik kullanım yaşının ortalama değerleri İlk kullandığı Kontrol grubu Diskinezi grubu Ortalama SS Ortalama SS p 585,71 451,98 581,80 464,01 ,977 488,33 269,64 561,06 383,52 ,368 27,78 6,38 38,21 14,14 ,046* nöroleptik doz (Klorpromazin eşdeğeri) Son kullandığı nöroleptik doz (Klorpromazin eşdeğeri) Ilk depo nöroleptik kullanım yaşı Hastaların kullandıkları ilk ve son nöroleptik ilaç dozları karşılaştırıldığında iki grup arasında istatistiksel açıdan fark yoktu (p>0.05). Diskinezi grubunda ilk depo nöroleptik ilaç kullanım yaşı ortalaması 38,2, kontrol grubundaki ise 27,7 idi ve iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0.05). 55 Tablo 20: Hastaların depo nöroleptik kullanım öyküsü ve tercih edilen depo nöroleptik açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu N % n % Yok 20 66,7 22 44,0 Var 10 33,3 28 56,0 Flufenazin 2 20,0 6 27,3 Flupentiksol 2 20,0 7 31,8 Zuklopentiksol 6 60,0 8 36,4 1 4,5 Ki-kare P 3,86 0,049* 1,81 0,611+ Depo nöroleptik kullanım öyküsü Tercih edilen depo nöroleptik Risperidon Hastalar depo nöroleptik kullanım öyküsü açısından karşılaştırıldıklarında diskinezi grubunda depo nöroleptik kullanım öküsü kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazlaydı (p<0.001). Gruplar arasında tercih edilen depo nöroleptik ilaç açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0.5). 56 Tablo 21: Hastaların halen öncellikli psikotropik medikasyonları ve kullandıkları nöroleptik ilaçların potensi açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu N % n % Nöroleptik 24 80,0 42 84,0 Antidepresan 3 10,0 5 10,0 Duygudurum düzenleyici 3 10,0 2 4,0 1 2,0 Ki-kare p 1,71 0,633+ 6,90 0,228+ Halen öncellikle kullandığı ilaç Diğer Halen kullandığı nöroleptik ilacın potensi Yüksek potensli 2 6,7 4 8,3 Düşük potensli 3 10,0 5 10,4 Atipik AP 19 63,3 28 58,3 4 8,3 Düşük+ yüksek potensli Düşük potensli+AAP 2 6,7 6 12,5 Yüksek potensli +AAP 4 13,3 1 2,1 Gruplar arasında hastaların halen öncelikli psikotropik medikasyonları ve kullandıkları nöroleptik ilacın potensi açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktur (p>0.05). Tablo 22: Hastaların sigara, alkol ve madde kullanım özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu N % n % Yok 10 33,3 23 46,0 Günlük 1 paketten az 8 26,7 6 12,0 Günlük 1 paketten fazla 12 40,0 21 42,0 Yok 21 70,0 39 78,0 Var Ç 30,0 11 22,0 Yok 29 96,7 48 96,0 Var 1 3,3 2 4,0 Ki-kare p 3,05 0,217 0,64 0,424 Sigara Alkol Madde 0,686 57 Gruplar arasında sigara, alkol ve madde kullanım öyküsü bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). Tablo 23: Ailelerin psikiyatrik hastalık ve demans açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu N % n % Yok 19 63,3 20 40,0 Var 11 36,7 30 60,0 Yok 25 83,3 36 75,0 Var 5 16,7 12 25,0 Ki-kare p 4,08 0,043* 0,75 0,386 Psikiyatrik hastalık Demans Ailede psikiyatrik hastalık öyküsü kontrol grubuna oranla diskinezi grubunda istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazla idi (p<0.05). Ailede demans öyküsü bakımından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0.05). Tablo 24: Hastaların BMI (Body Mass Index) özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu N n % % Ki-kare P 6,73 0,034* BMI 18,5’den küçük - - 18,5-24,9 15 50,0 16 32,0 25-29,9 12 40,0 16 32,0 30-39.9 3 10,0 18 36,0 40+ - - Diskinezi grubunda obez hasta oranı %36,0 iken, kontrol grubunda bu oran sadece %10,0 idi. Obezite yönünden iki grup arasında istatistiksel açısından anlamlı fark vardı (p<0.05). Kontrol grubundaki hastaların 58 %50’sinin normal BMI’ne sahip oldukları tespit edildi. Zayıf ve morbid obez hasta ise her iki grupta da yoktu. Beden kitle indeksi (BMI): Kişinin o an ölçülen ağırlığının, boyunun metre cinsinden karesine bölünmesi ile hesaplanır. Çalışmamızda WHO’nun yaş gözetmeksizin yaptığı sınıflama esas alınmıştır. BMI WHO sınıflaması Popüler tanım • 18.5 den küçük Düşük kilolu Zayıf • 18.5-24.9 Düşük kilolu Normal • 25.0-29.9 Grade 1 fazla kilolu Fazla kilolu • 30.0-39.9 Grade 2 fazla kilolu Obez • 40.0 dan büyük Grade 3 fazla kilolu Morbid obez Tablo 25: Hastaların geç diskineziye yönelik bazı risk faktörleri açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu N % n % Yok 29 96,7 40 80,0 Var 1 3,3 10 20,0 30 100,0 46 92,0 4 8,0 Ki-kare p Mental Retardasyon 0,046* Organik hastalık Yok Var 0,291 Kafa travması Yok 26 86,7 39 78,0 Var 4 13,3 11 22,0 0,92 0,336 Epilepsi Yok 29 96,7 49 98,0 Var 1 3,3 1 2,0 0,612 59 Migren Yok 29 96,7 49 98,0 Var 1 3,3 1 2,0 30 100,0 45 88,0 6 12,0 0,612 CVA öyküsü Yok Var 0,041* Metabolik hastalık (DM) Yok 29 96,7 40 80,0 Var 1 3,3 10 20,0 0,046* Diskinezi grubunda mental retardasyon, CVA ve DM öyküsü Kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha fazla saptandı (p<0.05). Tablo 26: Hastaların geç diskineziye yönelik bazı risk faktörleri açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu n % n % Yok 19 63,3 20 40,0 Var 11 36,7 30 60,0 Yok 17 56,7 13 27,7 Var 13 43,3 34 72,3 Yok 16 53,3 24 48,0 Var 14 46,7 26 52,0 Yok 6 20,0 9 18,0 Var 24 80,0 41 82,0 Akut dönemde Ki-kare p 4,08 0,043* 6,47 0,011* 0,21 0,644 0,04 0,824 EPS öyküsü Akatizi öyküsü EKT öyküsü Affektif semptom 60 Diskinezi grubundaki hastaların %60,0’ında, kontrol grubundaki hastaların ise %36,7’nda akut dönemde (ilk 31 gün) EPS öyküsü vardı; iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak da anlamlı idi (p<0.05). Diskinezi grubunda akatizi öyküsü %72,3 iken, kontrol grubunda ise %43,3 idi. Diskinezi grubunda akatizi öyküsü istatistiksel olarak anlamlı oranda daha fazlaydı (p<0.01). Geç diskinezi grubundaki hastaların %52,0’sinde, kontrol grubundakilerin %46,7’sinde EKT öyküsü; diskinezi grubundaki hastaların %82,0’sinde, kontrol grubundakilerin %80,0’ninde affektif semptom öyküsü vardı. Gruplar arasında bu değişkenler açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). Tablo 27: Geç diskinezi grubundaki hastaların diskinezi ve ailede geç diskinezi öyküleri açısından özellikleri Diskinezi grubu N % Yok 22 44,0 Var 28 56,0 Yok 11 39,3 Var 17 60,7 Azaldı 13 33,3 Değişmedi 15 38,5 Arttı 8 20,5 Bilinmiyor 3 7,7 Yok 48 96,0 Var 2 4,0 Geç Diskinezi tanısı Tanı sonrası tedavide değişiklik Geç Diskinezinin seyri Ailede Geç Diskinezi öyküsü Geç diskinezi grubundaki hastaların diskinezi ve ailede geç diskinezi öyküleri açısından özelliklerine bakıldığında, hastaların %56’sına geç 61 diskinezi tanısı konulduğu; tanı konulan hastaların %60,7’sinde tedavi değişikliği yapıldığı; geç diskinezi şiddetinin bu yan etki farkedildikten veya tanı konulduktan sonra %38,5 hastada değişmediği, %33,3’ünde azaldığı, %20,5’inde ise arttığı; hastaların %96,0’sında ailede geç diskinezi öyküsü bulunmadığı görüldü. Tablo 28: Geç diskinezi grubunda geç diskinezi süresi (ay) ve geç diskinezi ortaya çıktığı dönemde kullanılan nöroleptik ilaç dozu (klorpromazin eşdeğeri) ortalama değerleri Diskinezi grubu Geç diskinezi süresi (ay) Geç diskinezi kullanılan ortaya nöroleptik Ortalama SS 25,65 17,91 çıktığında 650,65 ilaç 424,46 dozu (klorpromazin eşdeğeri) (mg/gün) Geç diskinezi grubunda geç diskinezi süresinin ortalama 25,6 ay olduğu ve geç diskinezi ortaya çıktığı dönemde kullanılan nöroleptik ilaç dozunun ortalama 650,6 mg/gün (klorpromazin eşdeğeri) olduğu tespit edildi. Tablo 29: Geç diskinezi grubundaki hastaların geç diskinezi ortaya çıktığında kullanılan nöroleptik ilaç ve potensi açısından özellikleri Diskinezi grubu N % Yüksek potensli nöroleptik 12 37,5 Düşük potensli nöroleptik 5 15,6 Düşük + yüksek potensli nöroleptik 6 18,8 Atipik nöroleptik 9 28,1 Kullanılan nöroleptik ilaç ve potensi Geç diskinezi grubundaki hastaların geç diskinezi ortaya çıktığında kullanılan nöroleptik ilaç ve potensi açısından özelliklerine bakıldığında geç diskinezi ortaya çıktığında hastaların %71,9’unun tipik nöroleptik kullandığı, tipik nöroleptik ilaç kullanan hastaların %56,3’ünün tedavisinde de, tek ilaç 62 olarak veya düşük potensli nöroleptikle kombine olarak, yüksek potensli nöroleptik ilacın bulunduğu saptandı. Tablo 30: Hastaların nöröleptik ilaçlara ek olarak kullandıkları psikotropik ilaçlar açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu n % N % Yok 2 6,7 4 8,0 Var 28 93,3 46 92,0 Yok 12 40,0 23 46,0 Var 18 60,0 27 54,0 Yok 11 36,7 7 14,0 Var 19 63,3 43 86,0 Yok 10 33,3 17 34,0 Var 20 66,7 33 66,0 Ki-kare p Antikolinerjik kullanımı 0,598 Antiepileptik kullanımı 0,27 0,600 5,52 0,600 0,01 0,951 Benzodiazepin kullanımı Antidepresan kullanımı Gruplar arasında hastaların kullandıkları nöröleptik ilaçlara ek olarak kullandıkları psikotropik ilaçlar (antikolinerjik, antiepileptik, benzodiazepin, antidepresan) bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). 63 Tablo 31: Geç diskinezi hastalarının AIMS ölçeği ile saptanan diskinezi şiddeti ve diskinezi bölgesi açısından özellikleri Diskinezi grubu n % 1.Minimal 1 2,0 2.Hafif 19 38,0 3.Orta 25 50,0 4.Şiddetli 5 10,0 Yüz ve ağız devinimleri 39 77,6 Yüz ve ağız + kol bacak dev. 7 14,3 Yüz ve ağız + gövde dev. 1 2,0 Yüz ve ağız + gövde + kol bacak dev. 3 6,1 AİMS’de saptanan şiddet AIMS’te saptanan bölge Geç diskinezi hastalarında saptanan diskinezi şiddetinin %50,0’sinde orta, ve %38,0’inde hafif; ve istemsiz hareketlerin hastaların %77,6’sında yüz ve ağız bölgesinde gelişmiş olduğu gözlendi. Tablo 32: Geç diskinezi hastalarının AIMS skoru ortalaması Diskinezi grubu AIMS skoru Ortalama SS 11,28 5,07 AIMS skoru ortalaması 11,28 idi. Tablo 33: Hastaların Mini Mental Test skoru ortalama değerleri Mini mental test Kontrol grubu Diskinezi grubu Ortalama SS Ortalama SS p 26,70 3,40 22,04 6,30 ,000*** 64 Kontrol grubunda saptanan Mini Mental Test ortalama değerleri diskinezi grubuna göre anlamlı derecede daha fazlaydı (p<0.001). Tablo 34: Hastaların nöröleptik ilaç yan etkileri hakkında bilgilendirilme öyküsü açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu n % n % 30 100,0 47 94,0 3 6,0 Ki-kare p İlaç yan etkileri hakkında bilgilendirme Yok Var 0,288 Kontrol grubundaki hastaların %100’ünün, diskinezi grubundaki hastaların da %94’ünün ilaç yan etkileri hakkında doktorlar tarafından bilgilendirimediği öğrenildi. Tablo 35: Hastaların AKŞ düzeyleri: Kontrol grubu Diskinezi grubu n % n % Normal 29 96,7 40 80,0 Yüksek 1 3,3 10 20,0 Ki-kare p AKŞ 0,046* Yapılan AKŞ düzeyi ölçümleri sonrasında diskinezi grubundaki AKŞ yüksekliğinin kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazla olduğu saptandı (p<0.01). Tablo 36: Hastaların T3-Tiroid Fonksiyon Testi açısından özellikleri Kontrol grubu Diskinezi grubu n % n % Normal 28 93,3 34 68,0 Düşük 2 6,7 16 32,0 Ki-kare p T3 6,90 0,009** 65 Diskinezi grubunda T3 hormon düzeyi kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha düşüktü (p<0.01). Tablo 37: Çalışmaya alınan hastaların hemoglobin düzeyleri: Kontrol grubu Diskinezi grubu n n % % Ki- p kare HGB Normal 29 96,7 36 72,0 Düşük 1 3,3 14 28,0 7,48 0,006** Diskinezi grubunda hemoglobin düzey düşüklüğü kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha fazla idi (p<0.01). Hastaların genel tıbbi durumlarını değerlendirmek için yapılan Böbrek Fonksiyon Testleri, Total Kolesterol, HDL, Trigliserid, AST, ALT, GGT, LDH, ALP, CK, Total Bilirubin, Total Protein, Albümin, Kalsiyum, Fosfor, Sodyum, Potasyum, Klor, Demir tetkiklerinde patolojiyi düşündürecek bir durum saptanmadı; ayrıca gruplar arasında bu tetkikler açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark da gözlenmedi (p>0.05). Hastaların Htc, Plt, WBC ve RBC tetkiklerinde patolojiyi düşündürecek bir durum saptanmadı; ayrıca gruplar arasında bu tetkikler açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0.05). Gruplar arasında T4, TSH, FT3 ve FT4 düzeyleri bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0.05). Yapılan HbsAg, Anti HBs, Anti HCV, Anti HIV, Anti HBC antikor analizleri açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark ve patolojiyi düşündürecek bir durum yoktu (p>0.05). 66 TARTIŞMA Çalışmamızda ayaktan tedavi gören, geç diskinezi tanısı almış 50 hasta içeren diskinezi grubu ve en az son 3 ay boyunca nöroleptik ilaç kullanım öyküsü bulunmasına rağmen geç diskinezi yan etkisi gelişmemiş 30 hasta içeren kontrol grubu oluşturuldu. Bu iki grup sosyodemografik ve klinik özellikleri açısından karşılaştırıldı ve bulgular, önceki çalışmalarda bildirilen risk faktörleriyle birlikte değerlendirildi. İlerlemiş yaş geç diskinezi için en önemli risk faktörüdür. Birçok prospektif çalışmada ileri yaş ile geç diskinezi için 3 ile 5 kat kadar artmış risk bildirilmiş, yaşın, hem geç diskinezi oluşumu hem de remisyon için prognostik bir risk faktörü olduğu sonucuna varılmıştır. Geç diskinezi yaşlılarda gençlere göre daha sık gözlenir, daha erken ortaya çıkar, daha ağır seyreder ve daha sık geri dönüşümsüzdür. Bu durum ileri yaşlardaki morfolojik, nörokimyasal ve farmakolojik değişikliklerle gelişen geç dizkineziye artmış hassasiyet ile açıklanmaya çalışılmıştır (11,16,20,94,95,96, 97,98). Çalışmamızda diskinezi grubunda yaş ortalaması 50,5, kontrol grubunda ise 37 olarak bulundu ve diskinezi grubunda yaş ortalaması istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksekti. Çalışmamızda kontrol grubunda erkek hasta oranı, diskinezi grubuna göre anlamlı derecede daha fazla olmasına rağmen, polikliniğimizin özelliği olarak başvuran hastaların çoğunluğunun erkek olması nedeniyle cinsiyet değişkeni değerlendirilmeye alınmadı. Geç diskinezinin kadınlarda daha sık görüldüğüne dair eski verilere göre kadın erkek oranı 1.6/1 olarak belirlenmiştir (101). Daha yakın zamanlara ait literatürlerin incelenmesi sonucunda kadın erkek oranlarının daha düşük olduğu gözlenmiştir (4). Son zamanlardaki bazı prospektif çalışmalarda ise kadın cinsiyeti ile risk arasındaki ilişki doğrulanmamakta; cinsiyetin etkisinin olmadığı, tam tersi etkisi olduğu yada değişik yaş-cinsiyet etkileşimleri bildirilmektedir. (7,16,102,103,104). Yaşlı erkeklerde geç diskinezi riskinin daha yüksek 67 olduğu ve seçilmemiş, erken başlangıçlı hastalarda erkek cinsiyetin bir risk faktörü olduğu dahi ileri sürülmektedir (94). Yapılan çalışmalarda bazı toplumlarda geç diskinezi insidensi beklenilmedik şekilde yüksek bulunmuş, üzerinde görüş birliği olan ırksal özelliklerin risk faktörü olması durumu dışında bazı diyetsel ve coğrafi özelliklerin de geç dizkinezi oluşumunda etkili olabileceği düşünülmüştür (136).Bizim çalışmamızda gruplar arasında doğum yeri bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Diskinezi grubundaki hastaların %68,0’ının, kontrol grubundaki hastaların da %53,3’ünün yurtiçi göç yaşadığı saptandı. Alkol ve madde kötüye kullanımının geç diskinezi yatkınlığını arttırdığı rapor edilmiş; ancak alkolün, kendisinin de istem dışı hareketlerin gelişimi ile ilişkili olması ve bozulmuş ilaç uyumuna yol açması gibi faktörlerin üzerinden etkili olabileceği tartışılmıştır (111). Yeni çalışmalar alkol ve madde kötüye kullanımının geç diskinezi riskini üç kat arttırdığını, bunlarda spontan diskinezi prevalansının da artmış olduğunu göstermiştir. Bu maddelerin nörotoksik etkilerinin geç diskineziye duyarlılığı arttırabileceği düşünülmektedir (94,112). Çalışmamızda gruplar arasında sigara, alkol ve madde kullanım öyküsü bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Ailesel psikiyatrik hastalık varlığının geç diskinezi için risk faktörü olduğunu bildiren yayınların yanında, şizofreni veya şizoafektif hastalığın ailesel varlığının geç diskinezi için risk faktörü sayılamayacağını bildiren çalışma sonuçları da yayınlanmıştır (107,108). Aile öyküsünde geç diskinezi varlığı ise birçok araştırmada risk faktörü olarak bildirilmiştir (107,108). Çalışmamızda da ailede psikiyatrik hastalık ve demans öyküsü bakımından istatistiksel olarak anlamlı saptandı; geç diskinezi hastalarının %56’ının, kontrol grubu hastalarının %36,7’sinin ailelerinde psikiyatrik hastalık öyküsü vardı. Geç diskinezi grubundaki hastaların %96,0’sının ailelerinde geç diskinezi öyküsü bulunmadığı görüldü. 68 Diyabetikler hem geç diskinezi, hem de spontan diskinezi için artmış risk taşırlar. Özellikle yaşlı diyabetikler için diyabetik olmayanlara kıyasla 2-3 kat fazla bir risk oranı bildirilmiş, bu durumu açıklamak için beyin insulin rezistansı ve oksiradikal aracılı mikrovasküler anormallikler arasında ilişki olduğu ileri sürülmüştür (113). Çalışmamızda gruplar arasında metabolik hastalık (DM) öyküsü açısından istatistiksel olarak anlamlı fark vardı. Bununla birlikte, diskinezi grubundaki hastaların, sadece %16’sının DM hastalığı bildirmesine karşılık, açlık kan şekeri düzeylerinin, kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek olduğu saptandı. DM tanısı için yeterli olmasa da, bu bulgu ve diskinezi grubunda obez hasta oranının %36, kontrol grubunda ise sadece %10 olması ve obezite yönünden iki grup arasında istatistiksel açısından anlamlı fark bulunması; DM varlığıboznın yanında bozulmuş glikoz toleransı ve insülin direncinin de geç diskinezi için risk faktörü olabileceği hakkındaki görüşleri desteklemektedir. Çalışmalarda organik beyin hastalığının geç diskineziye yatkınlığı arttırıcı bir faktör olmadığı sonucuna varılmıştır (87). Çalışmamızda da gruplar arasında mental retardasyon, organik hastalık, kafa travması, epilepsi, migren, CVA öyküsü öyküsü açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Yapılan çalışmalarda işlevselliği daha iyi olan hastalarda nöroleptik tedavisi boyunca ve tedavi bırakıldığında daha düşük şiddette hareket bozukluğu gözlendiği şeklindeki sonuçlar elde edilmiş; evli ve tam gün çalıştığı bir işi olan hastalarda geç diskinezi oranlarının daha düşük olmasının, sosyal işlevselliği iyi olan hastaların düşük geç diskinezi riski taşımasına bağlı olduğu öne sürülmüştür. (16,109,110). Çalışmamızda diskinezi grubundaki çalışmayan hastaların oranı %84,0; diskinezi kontrol grubunda ise %53,3 idi ve grubundaki çalışmayan hastaların oranı kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazlaydı. Kontrol grubundaki hastaların %36,7’sinin düzenli çalışmasına karşın, geç diskinezi grubunda bu oran sadece %4 idi. Kontrol grubundaki öğrenim düzeyi diskinezi grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazlaydı. Gruplar arasında 69 medeni durum bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Şizofreninin geç diskinezi riskini arttırdığı öne sürülmüş; şizofrenideki spontan diskineziler ve geç diskinezi arasındaki benzerlik, şizofreninin bir risk faktörü olduğuna dair delil olarak kabul edilmiş, fakat bu ispatlanamamıştır. Bunun tersi, şizofreninin riski azalttığı da iddia edilmiş; afektif ve şizoafektif bozukluklar için %26'lık, şizofreni için %18'lik insidens bildirilmiştir. Şizofreni hastaları ile karşılaştırmalı veriler elde edilen bir çalışmada, geç diskinezi prevalansı, bipolar bozukluğu olan hastalarda %42, şizofreni hastalarında ise %25 olarak bulunmuştur. Şizofreni ve eşzamanlı depresyonu ya da şizoaffektif bozukluğu olan hastalarda, sıklıkla nöroleptiklerle uzun süreli tedavileri gerektiğinden, daha yüksek oranda geç diskinezi görüldüğü de belirtilmiştir (1,16,124,125,127). Çalışmamızda gruplar arasında I.eksen tanıları yönünden istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Tanı dağılımlarına bakıldığında diskinezi grubundaki hastaların %30’unun şizofreni, %18’inin bipolar bozukluk, %12’sinin sanrılı bozukluk, %12’sinin de BTA psikotik bozukluk; kontrol grubundaki hastaların da %36,7sinin bipolar bozukluk, %23,3’ünün şizofreni ve %20,0’ının BTA psikotik bozukluk tanılarıyla izlendiği görüldü. Diskinezi grubundaki hastaların %82,0’sinde, kontrol grubundakilerin %80,0’ninde affektif semptom öyküsü vardı ve gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Yüksek doz nöroleptik tedavi, düşük doz nöroleptik tedaviye göre daha fazla geç diskinezi riskine sahiptir (16,135). Uzun süreli nöroleptik ilaç kullanımı da önemli risk faktörüdür (94,136). Buna karşın nöroleptik kan düzeyleri ve geç diskinezinin ortaya çıkışı arasındaki ilişkiyi araştıran veriler tutarsızdır (77). Nöroleptiklerin plazma düzeylerinin bireyler arasında değişkenlik gösterdiği bilinmektedir. Bunun açıklaması hepatik sitokrom sistemlerindeki genotip ekpresyonlarının çeşitliliğidir. Geç diskinezili hastaların nöroleptikleri daha yavaş metabolize ettikleri, nöroleptiklerin bu hastaların kanında daha uzun süre ve daha yüksek konsantrasyonda kaldığı bildirilmiş; ancak yüksek plazma ilaç seviyeleri yada P450 sisteminin 70 değişkenliği ve geç diskinezinin gelişme olasılığı arasında net bir ilişki kanıtlanamamıştır (116,117). Tipik nöroleptiklerden birinin diğerinden farklı geç diskinezi riski taşıdığı konusunda inandırıcı bir kanıt yoktur. Depo nöroleptiklerin geç diskineziye yol açma riskinin daha yüksek olduğu konusunda da deneysel kanıt bulunmamaktadır (77). Atipik nöroleptikler geç diskinezi riskini oldukça azaltmışlardır; bunlar arasında en çok geç diskineziye yol açtığı bildirilenler risperidon ve olanzapindir. Klozapin geç diskinezi açısından en güvenli ilaçtır. Hatta geç diskinezinin remisyona girmesine yol açtığı düşünülmekte ve tedavide önerilmektedir (141). Çalışmamızda diskinezi grubundaki hastaların, geç diskinezi ortaya çıktığında kullanılan nöroleptik ilaç ve potensi açısından özelliklerine bakıldığında, geç diskinezi ortaya çıktığında %71,9’unun tipik nöroleptik kullandığı, tipik nöroleptik ilaç kullanan hastaların %56,3’ünün tedavisinde de, tek ilaç olarak veya düşük potensli nöroleptikle kombine olarak, yüksek potensli nöroleptik ilacın bulunduğu saptandı. Hastalık başlama şekli diskinezi grubunun %46,0’sında, kontrol grubunun ise %20,0’nde akut idi, ve bu açıdan aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı. Diskinezi grubunda geç diskinezi süresinin ortalama 25,6 ay olduğu ve geç diskinezi ortaya çıktığı dönemde kullanılan nöroleptik ilaç dozunun ortalama 650,6 mg/gün (klorpromazin eşdeğeri) olduğu tespit edildi. Gruplar arasında hastaların öncelikli psikotropik medikasyonları ve kullandıkları nöroleptik ilacın potensi açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Hastaların depo nöroleptik kullanım öyküsü açısından istatistiksel olarak anlamlı fark olmasına rağmen tercih edilen depo nöroleptik ilaç açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Diskinezi grubunda ilk depo nöroleptik ilaç kullanım yaşı ortalaması 38,2, kontrol grubundaki ise 27,7 idi ve iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı. Psikiyatrik hastalığın şiddeti ve bununla ilişkili olabilecek hastaneye yatış sayısının fazlalığı, yüksek doz nöroleptik ilaç kullanımı ve nöroleptik birikim dozunun yüksekliğine yol açarak geç diskinezi riskini arttırabilir (137). Eski çalışmalarda, nöroleptik 71 ilaç tatilleri de geç diskinezi için risk faktörü olarak bildirilmiş, daha yeni çalışmalarda ise geç diskinezi riskinin, ikiden fazla tedavi aralıklı hastalarda, iki ya da daha az tedavi aralığı olanlardan 3 kat daha fazla olduğu, birikim dozunun yalnızca nöroleptik tedavinin ilk birkaç yılında risk faktörü olarak önemli olduğu bildirilmiştir (99,138,140). Bununla birlikte yeni çalışmaların bulguları altında, toplam nöroleptik yükü bir risk faktörü olarak kabul edilmekte ve bu en aza indirilmeye çalışılmaktadır: Uzunlamasına çalışmalar, aralıklı kullanımda sürenin ilerlemesiyle birlikte yeni vakalar eklenirken prevalansın arttığını, ancak 5 yıllık kullanımdan sonra bir platoya ulaşılabileceğini, bundan sonra yeni vakalar ortaya çıkmaya devam etse bile diğerleri remisyona girdiğinden, genel prevalansın ilk 5 yıldan sonra kesintisiz tedaviye oranla belirgin olarak yükselmediğini göstermektedirler. Aralıklı tedavinin geç diskinezi insidansını azalttığı ve ayrıca, düşük doz nöroleptik tedavisi ve düşük birikim dozu altında oluşan geç diskinezinin remisyona girme şansının daha yüksek olduğu kabul edilmektedir (5,96,130). Buna karşılık, çalışmamızda, hastaların kullandıkları ilk ve son nöroleptik ilaç dozları karşılaştırıldığında iki grup arasında istatistiksel açıdan fark yoktu. Hastaların toplam nöröleptik ilaç kullanım süresi, hastaneye yatış sayısı ortalama değerleri, düzenli ilaç kullanımı ve nöroleptik ilaç tatili açısından özellikleri karşılaştırıldığında da gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. İstatistiksel olarak anlamlı fark olmamasına rağmen, diskinezi grubundaki hastaların %60’ının, kontrol grubundaki hastaların ise %43,3’ünün 10 yıldan daha uzun süredir nöroleptik kullandığı ve kontrol grubundaki hastaların ilaç kullanımlarının daha düzenli olduğu saptandı. Yapılan çalışmalarda hastaların ilk nöroleptik maruziyetindeki yaşının geç diskinezi gelişimine etkisinin olmadığı bildirilmiş, buna karşın, erken başlangıçlı hastalıkların geç diskinezi riskini arttırdığı öne sürülmüştür (16,133). Bununla birlikte hastalık başlama yaşı ile nöroleptik maruziyeti yaşının yakın olduğu ve nöroleptik ilaç kullanımı süresinin, toplam nöroleptik maruziyet dozunun ve yaşın standardize edilmediği çalışmamızdakilere 72 benzer gruplarda bu durumlarla ilgili riski belirlemek mümkün değildir. Öyleki çalışmamızda, hastalığın başlangıç yaşının 35 yaş ve üstü olma oranı kontrol grubunda %6,7 iken, diskinezi grubunda ise %28 idi ve iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı. Bu geç hastalık başlangıcı ile geç diskinezi arasında bir ilişki varlığını işaret ediyor gibi görünsede, hastalar psikiyatrik hastalıklarının süreleri açısından karşılaştırıldığında; kontrol grubu hastalarının %53,3’ünde 1 yıldan kısa ve 1-5 yıl arasında hastalık öyküsü varken, bu oran diskinezi grubunda %36 idi; istatistiksel olarak anlamlı olmamasına rağmen, diskinezi grubundaki hastaların %24,0’ünde, kontrol grubundaki hastaların ise sadece %6,7’sinde 20-30 yıllık hastalık öyküsü vardı; diskinezi grubunda yaş ortalaması 50,5 iken kontrol grubunda ortalama yaş 37 idi. Hastalar, psikiyatrik hastalıklarının olası belirtilerinin başlamasından doktor başvurularına kadar geçen süre bakımından değerlendirildiklerinde; kontrol grubundaki başlamasından hastaların %76,7’sinin hastalık belirtilerinin sonraki ilk 6 ay içinde doktora başvurdukları saptandı. Kontrol grubundaki hastaların %10’unda bu süre 1 yıldan daha uzunken, bu oran diskinezi grubunda %44,9 olarak bulundu ve aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı. Her iki gruptaki hastaların ilk başvuru şekilleri benzerdi ve kontrol grubundaki hastaların %80’ni, diskinezi grubundaki hastaların da %76’sı yakınlarının isteği üzerine doktora başvurmuşlardı. Kontrol grubundaki hastaların istatiksel olarak anlamlı derecede yüksek eğitim düzeyi ve yüksek çalışma oranı, daha erken doktor başvurusunun nedeni olarak görülebileceği gibi, sonuç olarak, kontrol grubundaki hastaların daha hafif psikiyatrik hastalık düzeylerinde nöroleptik tedaviye başlama imkanına ulaştıkları ve bunun da daha düşük dozda ve potenste nöroleptik kullanımına ve paradoksal olarak düşük nöroleptik birikim dozuna yol açtığı söylenebilir. Ayrıca hastalık başlama şekli olarak diskinezi grubunun %46,0’sında, kontrol grubunun ise %20,0’nde akut başlangıç tespit edilmesi ve bu açıdan aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark olması da diskinezi 73 grubundaki hastalarda daha yüksek dozda ve potenste nöroleptik kullanımına ve daha yüksek nöroleptik birikim dozuna yol açtığı söylenebilir. Nöroleptiklere bağlı akut ekstrapiramidal yan etki gelişimine yatkın olan hastaların, geç diskinezi için de yüksek risk taşıdıkları belirtilmiştir. Geç diskenizinin ilaca bağlı parkinsonizm ve akatizi ile ortak birlikteliklerinin sıklığı, aynı risk faktörlerine bağlı olmalarıyla açıklanmıştır (118). Bradikinezinin ve özellikle akatizinin olmasının geç diskinezi riskini arttırdığı; akatizisi olmayan yaşlı hastalarda geç diskinezi oranı yaklaşık %26 iken, akatizisi olanlarda bu oranın %71’e çıktığı bildirilmiştir (96). Çalışmamızda da diskinezi grubundaki hastaların %60’ında, kontrol grubundaki hastaların ise %36,7’nda akut dönemde (ilk 31 gün) EPS öyküsü saptandı; iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı. Ayrıca, diskinezi grubunda akatizi öyküsü %72,3 iken, kontrol grubunda ise %43,3 idi ve iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı. EKT, insulin koma tedavisi ve lökotomi gibi fiziksel tedavilerin geç diskineziye yatkınlığı arttırıcı bir faktör olup olmadığı hakkında yapılan çalışmalarda bunlardan hiçbirinin yatkınlık için bir temel teşkil etmediği sonucuna varılmıştır (87). Çalışmamızda diskinezi grubundaki hastaların %52’sinde, kontrol grubundakilerin %46,7’sinde EKT öyküsü vardı, gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi. Antikolinerjiklerin latent geç diskineziyi manifest hale getirdiği ve geç diskineziyi alevlendirdiği bilinmektedir (77). Antikolinerjiklerin geç diskineziye yol açmayıp, var olanın şiddetini arttırdığını öne süren araştırmacıların sonuçları tutarlıdır (140). Lityum kullanımının süresi artmış geç diskinezi riski ile ilişkili bulunmuştur (144). Çalışmamızda gruplar arasında hastaların nöröleptik ilaçlara ek olarak kullandıkları psikotropik ilaçlar (antikolinerjik, antiepileptik, benzodiazepin, antidepresan) bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. 74 Geç diskinezi gelişen ve gelişmeyen hastaların bilişsel islevleri arasında fark bulunamamış; ancak geç diskinezi gelişen hastalarda istemsiz hareketlerin ortaya çıkışından sonraki zamanda bilişsel işlevlerde seçici bir bozulma gözlendiği bildirilmiştir (132). Çalışmamızda da, kontrol grubunda elde edilen Mini Mental Test ortalama değerleri diskinezi grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazlaydı. Metodolojik açıdan hareket bozuklukları ile ilgili epidemiyolojik çalışmalarda yeni olguların taranmasında uzunlamasına kriterlerin kullanımı, risk altındaki olguların periyodik muayenesi, çalışmadan çıkartma için analitik kontrolün uygulanması ve izlem sırasındaki nöroleptik maruziyet değişikliklerinin uygun yöntemler kullanılarak değerlendirilmesi önemlidir. İdeal olarak çalışmalar randomize ve çift kör olmalı, 1 yıldan uzun sürmeli, AIMS’i veya Extrapyramidal Symptom Rating Scale’i kullanarak en azından her 3 ayda bir geç diskinezi varlığı belirlenmeli ve çalışmaların son noktasında ilk defa geç diskinezi kriterlerini yerine getiren hastaların ek bir değerlendirilmesi yapılmalıdır. Geç diskinezinin risk ve sonuçları konusunda olayların zamansal sıralamasının kurulmasını da büyük öneme sahiptir; geç diskinezi gelişenler istemsiz hareketlerin ortaya çıkışından sonraki zamanda bilişsel işlevlerde bozulma göstermişlerdir (8). Ne yazık ki, geç diskinezi oluşumunda yer alan mekanizmalar çok az anlaşılmıştır ve tedaviler büyük oranda yetersiz kalmıştır. Geç diskinezi sıklığı ve olası sonuçları, özellikle birçok hastanın uzun dönem nöroleptik tedaviye gereksinim duyduğu düşünüldüğünde, belirgin olarak üzüntü vericidir. Bireysel olgularda risk/yarar tahmini hakkındaki literatür tartışmalıdır. Nöroleptik tedavisi gerektiren şizofreni ve diğer hastalıkları tedavi edenlerin bu durumu önleme ve bu durumu ve sekelini kontrol etme imkanları azdır. Buna karşılık çalışmamızda kontrol grubundaki hastaların %100’ünün, diskinezi grubundaki hastaların ise %94’ünün ilaç yan etkileri hakkında doktorlar tarafından bilgilendirilmediği öğrenildi. 75 Çoğu çalışmamızda da gösterildiği gibi ilerlemiş yaş, ırk, aile öyküsünde geç diskinezi varlığı, alkol ve madde kötüye kullanımı, diyabet, fenilketonüri, hipokalsemi gibi metabolik hastalıklar, affektif bozuklukların varlığı (özellikle depresyon), negatif belirtiler, bilişsel bozukluk, nörolojik defisitler, mental retardasyon, demans, şizofrenlerde ailevi duygudurum bozukluğu öyküsü, hastaneye yatış sayısı, hastanın ilk nöroleptik maruziyet yaşı, erken başlangıçlı hastalıklar, nöroleptiklere bağlı akut ekstrapiramidal yan etki gelişimi, akatizi, ince tremor, yüksek doz nöroleptik tedavi, uzun süreli nöroleptik ilaç kullanımı, toplam nöroleptik maruziyet dozu, nöroleptik ilaç tatilleri, lityum kullanımının süresi, antipsikotik ilacın potensi, günlük doz, kümülatif doz, nöroleptiklerin plazma düzeyi yüksekliği gibi faktörler artmış geç diskinezi riski ile ilişkili bulunmuştur. Bununla birlikte çoğu zaman riskler tahmin edilmez; fakat tedavi pratiğinde riskleri minimize etmek gerekir. Riskten kaçınmak için önerilenler ne yazık ki az veya çok sezgiseldir. Bununla birlikte özellikle yaşlı ve ilk defa nöroleptik tedavi alan hastalarda akut/subakut EPS çıkarma ihtimali olan yüksek potensli ilaçlardan ve yüksek dozdan kaçınmak, yine yaşlı hastalarda nöroleptik ve SSRI antidepresanların kombine kullanılmamasına dikkat etmek çok uygun olur. Alkol bağımlılarının tedavisi ve diabetiklerin şeker regulasyonu önemlidir. Uzun yıllardır nöroleptik tedavinin sürdürüldüğü ayaktan takipli hastalarda geç diskinezi riskini azaltmak için dozun düşürülmesi gerektiği konusunda görüş birliği vardır. Tipik nöroleptiklerle karşılaştırıldığında atipik nöroleptiklerin düşük geç diskinezi riskine sahip oldukları ortadadır ve genç hastaların tedavilerine atipik nöroleptiklerle başlanması ve kronik hastalarda atipik nöroleptiklere geçilmesi önerilmektedir. Bununla birlikte atipik nöroleptiklerle ilişkilendirilen daha düşük akut ve kronik ekstrapiramidal yan etki riski, özellikle kilo alımı, hiperglisemi ve dislipidemi gibi belirgin olarak daha sık oluşabilen diğer potansiyel yan etkilere karşı da ölçülüp biçilmelidir. 76 SONUÇLAR • Geç diskinezi tanısı almış hasta grubunda yaş ortalaması 50,5, kontrol grubunda ise 37,0 idi. Diskinezi grubunda yaş ortalaması istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksekti (p<0.001). • Kontrol grubunda erkek hasta oranı, diskinezi grubuna göre anlamlı derecede daha fazla olmasına rağmen (p<0.05), polikliniğimizin özelliği olarak başvuran hastaların çoğunluğunun erkek olması nedeniyle cinsiyet değişkeni değerlendirilmeye alınmadı. • Geç diskinezi grubunda çalışmayan hastaların oranı %84,0; kontrol grubunda ise %53,3 idi. Geç diskinezi grubundaki çalışmayan hastaların oranı kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazlaydı (p<0.001). • Kontrol grubundaki hastaların %36,7’sinin düzenli çalışmasına karşın, geç diskinezi grubunda bu oranın sadece %4 idi ve kontrol grubunda düzenli çalışan hasta oranı diskinezi grubuna göre anlamlı derecede daha yüksekti (p<0.001). • Diskinezi grubunda emekli oranı Kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha yüksekti (p<0.001). • Kontrol grubundaki hastaların öğrenim düzeyi diskinezi grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazlaydı (p<0.05). • Diskinezi grubunda hastalık başlama yaşının 35 yaş ve üstü olma oranı kontrol grubunda %6,7 iken, diskinezi grubunda ise %28 idi; hastalık başlama yaşının 35 yaş ve üstü olma oranı açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0.05). • Diskinezi grubundaki hastaların %24,0’ünde, kontrol grubundaki hastaların ise sadece %6,7’sinde 20-30 yıllık hastalık öyküsü vardı, bu fark istatistiksel olarak anlamlı idi (p<0.05). 77 • Hastalık başlama şekli diskinezi grubunun %46,0’sında, kontrol grubunun ise %20,0’nde akut idi, ve bu açıdan aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p<0.05). • İki grup arasında hastaların doktora başvuru için geçirdikleri zaman karşılaştırıldığında, kontrol grubundaki hastaların %10,0’luk kısmına karşın diskinezi grubundaki hastaların %44,9’unda bu süre 1 yıldan daha uzundu ve aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0.01). Kontrol grubundaki hastaların %76,7’sinin ilk 6 ay içinde doktora başvurdukları saptandı. • Diskinezi grubunda ilk nöroleptik ilaç kullanım yaşının 35 yaş ve üzerinde olma oranı, kontrol grubuna göre anlamlı oranda daha fazlaydı (p<0.01). Bu oran kontrol grubunda %6,7, diskinezi grubunda ise %40,0 idi. • Hastalar depo nöroleptik kullanım öyküsü açısından karşılaştırıldıklarında diskinezi grubunda depo nöroleptik kullanım öyküsü kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazlaydı (p<0.001). • Ailede psikiyatrik hastalık öyküsü kontrol grubuna oranla diskinezi grubunda istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazla idi (p<0.05). • Diskinezi grubunda ilk depo nöroleptik ilaç kullanım yaşı ortalaması 38,2, kontrol grubundaki ise 27,7 idi ve iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0.05). • Diskinezi grubunda obez hasta oranı %36,0 iken, kontrol grubunda bu oran sadece %10,0 idi. Obezite yönünden iki grup arasında istatistiksel açısından anlamlı fark vardı (p<0.05). Kontrol grubundaki hastaların %50’sinin normal BMI’ne sahip oldukları tespit edildi. Zayıf ve morbid obez hasta ise her iki grupta da yoktu. 78 • Diskinezi grubunda mental retardasyon, CVA ve DM öyküsü kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha fazla saptandı ( p<0.05). • Yapılan AKŞ düzeyi ölçümleri sonrasında diskinezi grubundaki AKŞ yüksekliğinin kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazla olduğu saptandı (p<0.01). • Diskinezi grubundaki hastaların %60,0’ında, kontrol grubundaki hastaların ise %36,7’nda akut dönemde (ilk 31 gün) EPS öyküsü vardı; iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak da anlamlı idi (p<0.05). • Diskinezi grubundaki hastaların %72,3’ünde, kontrol grubundaki hastaların ise %43,3’ünde akatizi öyküsü vardı. Diskinezi grubunda akatizi öyküsü istatistiksel olarak anlamlı oranda daha fazlaydı (p<0.01). • Kontrol grubunda Mini Mental Test ortalama değerleri diskinezi grubuna göre anlamlı derecede daha fazlaydı (p<0.001). 79 ÖZET Giriş: Geç diskinezi, nöroleptik ilaç kullanımı sonrasında ortaya çıkan, dilde, çenede, gövdede, kol ve bacaklarda gözlenen diskinetik hareketlerle belirli nöromüskuler bir sendromdur. Geç diskinezinin patogenezi ile ilgili tam bir görüş birliği yoktur. Bu sık ve ciddi yan etkinin kesin, etkin ve güvenli bir tedavisi bulunmadığından tedavisinde temel yaklaşım korunmadır. Bu amaçla öncelikle risk faktörlerinin belirlenmesi çok önemlidir. Metod: Geç diskinezi gelişimindeki risk faktörlerini belirlemek amacıyla, ayaktan takip edilen nöroleptik kullanan psikiyatrik hastalardan, geç diskinezi tanısı almış 50 hasta ile geç diskinezi belirtileri göstermeyen 30 hastadan iki grup oluşturularak sosyodemografik ve klinik özellikleri, çalışmacı tarafından oluşturulmuş bir form ile ayrıntılı olarak sorgulanarak değerlendirildi. Diskinetik hareketlerin varlığı ve şiddetinin tespiti için AIMS testi kullanıldı. Standardize Mini Mental Test ile hastaların bilişsel yetileri değerlendirildi. Hemogram, kan biyokimyası, hepatit ve HIV antikor analizleri ile tiroid hormon tetkikleri yapıldı ve hastaların boy ve kiloları ölçülerek BMI’ları hesaplandı. Sonuçlar diskinezi ve kontrol gruplarında SPSS for Windows 10.0 istatistik paket programı kullanılarak student's t testi, Mann Whitney U testi, ki-kare ve Fisher exact testleri ile karşılaştırıldı; p<0.05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Diskinezi grubunda yaş ortalaması istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksekti (p<0.001). Diskinezi grubundaki çalışmayan hastaların oranı kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazlaydı (p<0.001). Kontrol grubundaki hastaların öğrenim düzeyi diskinezi grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazlaydı 80 (p<0.05). Diskinezi grubundaki hastaların %24’ünde, kontrol grubundaki hastaların ise sadece %6,7’sinde 20-30 yıllık hastalık öyküsü vardı, bu fark istatistiksel olarak anlamlı idi (p<0.05). Hastalık başlama şekli diskinezi grubunun %46’sında, kontrol grubunun ise %20’nde akut idi ve bu açıdan aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p<0.05). Kontrol grubundaki hastaların %76,7’sinin ilk 6 ay içinde doktora başvurdukları saptandı; diskinezi grubundaki hastaların %44,9’unda bu süre 1 yıldan daha uzundu ve aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0.01). Diskinezi grubunda depo nöroleptik kullanım öyküsü kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazlaydı (p<0.001). Diskinezi grubunda ilk depo nöroleptik ilaç kullanım yaşı ortalaması 38,2, kontrol grubundaki ise 27,7 idi ve iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0.05). Diskinezi grubunda DM öyküsü kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha fazla saptandı (p<0.05). AKŞ’nin diskinezi grubundaki hastalarda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek olduğu saptandı (p<0.01). Diskinezi grubunda obez hasta oranı %36,0 iken, kontrol grubunda bu oran sadece %10,0 idi. Ailede psikiyatrik hastalık öyküsü kontrol grubuna oranla diskinezi grubunda istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazla idi (p<0.05). Diskinezi grubundaki hastaların %60’ında, kontrol grubundaki hastaların ise %36,7’nda akut dönemde (ilk 31 gün) EPS öyküsü vardı; iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak da anlamlı idi (p<0.05).Diskinezi grubundaki hastaların %72,3’ünde, kontrol grubundaki hastaların ise %43,3’ünde akatizi öyküsü vardı (p<0.01).Kontrol grubunda Mini Mental Test ortalama değerleri diskinezi grubuna göre anlamlı derecede daha fazlaydı (p<0.001). 81 Sonuç: İlerlemiş yaş, uzun psikiyatrik hastalık ve nöroleptik tedavi öyküsü, ailede psikiyatrik hastalık öyküsü, DM ve yüksek kan şekeri düzeyleri ile obezite varlığı, nöroleptiklere bağlı akut ekstrapiramidal yan etki gelişimi öyküsü geç diskinezi için risk faktörleridir. Hastalığın akut başlangıcı, hastalık başlangıcı ile tedavi arasında geçen sürenin uzunluğu, depo ilaç kullanımı; toplam nöroleptik maruziyet dozunu arttırarak geç diskinezi oluşumuna etkide bulunabilirler. Geç diskinezi sonucu bilişsel ve işlevsel bozukluklar gelişebileceği gibi bu bozuklukların yol açabileceği tedavi uyumsuzluğu da geç diskinezi gelişimine etki edebilir. Aynı şekilde öğrenim durumu, tedaviye uyumu etkileyerek, geç diskinezi gelişiminde etkili olabilir. Yaşlı, diabetik, obez, uzun süredir nöroleptik kullanan ve akut EPS gelişmiş hastalarda geç diskinezi gelişimi açısından dikkatli olunmalıdır. 82 SUMMARY: Introduction: Tardive dyskinesia is a neuromusculer syndrome characterized with dyskinetic movements in tongue, mandibula, trunk, upper and lower extremities after neuroleptic drug therapies. The pathogenesis of tardive dyskinesia is unclear. This common and serious side effect can not be treated properly so the main treatment is protection. To determine the risk factors is so important. Method: To determine the risk factors for development of tardive dyskinesia, 30 patients without tardive dyskinesia and 50 patients tardive dyskinesia were formed the 2 groups. Patients were using neuroleptics and analyzed for sociodemografic and clinical charesteristics. To detect occurens and severity of dyskinetic movements AIMS test was used. Standardized Mini Mental State Examination was used for cognitive functions. CBC, blood biochemistry, Hepatitis, HIV anticors, thyroid function tests were done and BMI were calculated for each patient. Results were calculated with SSPS for Windows 10.0 statistical program and student’s test, Mann Whitney U test, kisquare test, fischer exact test. P<0,005 accepted as meaningfull satistically. Findings: Mean age was statistically higher in dyskinesia group. (p<0,001). Unworking patients in dyskinesia group were statistically higher when compared with control group. (p<0,001). Education level of patients in control group was higher than dyskinesia group patient’s. Duration of illness was 20-30 years in 24 % of dyskinesia group and 6-7 % in control group ant dis difference was statistically meaningfull. The first presentation of illness was acute in 46 % of dyskinesia group and 20 % of control group. This rates were also statistically meaningfull. It was detected that 76,7% of control group patients were admitted to a doctor in first 6 month’s of illness. This 83 time was 1 year in 44,9 % of dyskinesia group. When compared to control group, the usage of storage neuroleptics was statictically higher in dyskinesia group. The average age for first neuroleptic usage was 38,2 in dyskinesia group and 27,7 in control group with statictically meaning full difference . The history of DM was statistically in dyskinesia group. Testing blood glucose level was also higher in dyskinesia group. Obesity was detected in 36% of dyskinesia group and 10% of control group. Family history of pysichiatric illness was higher in dyscinesia group, compered to control group. The history of EPS in acute period (first 31 days) was detected in 60% of dyskinesia group and 36,7 % in control group. There was a statistically difference between 2 groups. Acatizi was detected in 72,3 %of dyskinesia and 43,3 %of control group. The average of mini mental test was higher in control group when compared to dyskinesia group. Results: Old age, the long duration of psychiatric illnes, history of neuroleptic therapy, family history of psychiatric illness, DM, high levels of glucose, obesity history of acute extrapyramidal side effects due to neuroleptic usage were all risk factors for late dyskinesia. Acute onset of illness the long duration in between onset of illness and therapy, storage medication usage increase neuroleptic effect on patient. So it may cause late dyskinesia development. Late dyskinesia may cause cognitive and functional distruptions and these problems may cause develepment of late dyskinesia with therapy incondinanse. At the same time, educational status with therapy incordinans may cause late dyskinesia development. It should be carefull for late diskinesia in patients with older, diabetic, obesity long term neuroleptic usage acute EPS. 84 KAYNAKLAR 1. Ceylan, M E. Araştırma ve Klinik Uygulamada Biyolojik Psikiyatri: Şizofreni-II. 1. cilt 3. baskı, İstanbul,2005, s 1135-1160. 2. Faurbye A, Rasch PJ, Bender Peterson P, Brandenborg G, Pakkengerg H. Neurological symptoms in the pharmacotherapy of psychoses. Acta Psychiatrica Scandinavica 1964; 40:10- 26. 3. Schooler, N.R., and Kane, J.M. Research diagnoses for tardive dyskinesia. Archives of General Psychiatry 1982;39:486-487. 4. Yassa R & Jeste DV. Gender differences in tardive dyskinesia: a critical review of the literature. Schizophrenia Bulletin 1992; 18:701- 715. 5. Woerner M, Kane 1M, Liebennan J et a1. The prevalence of tardive dyskinesia. Journal of Clinical Psychophannacology 1991; 11:34- 42. 6. Gardos G, Cole JO. Overview: public health issues in tardive dyskinesia. Am J Psychiatry 1980;137:776-781. 7. Glazer WM, Morgenstern H, Doucette JT: Predicting the longterm risk of tardive dyskinesia in outpatients maintained on neuroleptic medications: J Clin Psychiatry 1993; 54:133-139. 8. Chouinard G, Annable L, Mercier P, Ross-Chouinard A: A five year follow-up study of tardive dyskinesia. Psychopharmacol Bull 1986; 22:259-263. 9. Kane JM, Woerner M, Weinhold P, Wegner J, Kinon B, Borenstein M: Incidence of tardive dyskinesia: five-year data from a prospective study. Psychopharmacol Bull 1984; 20:387-389. 10. Gibson AC. Incidence of tardive dyskinesia in patient receiving depot neuroleptic injection. Acta Psychiatr Scand 1981 ;63:111-116. 11. Kane JM, Woerner M, Weinhold P, et al. A prospective study of tardive dyskinesia development: preliminary results. J Clin Psychophamacol 1982;2: 345-349. 12. Kane JM, Woerner M, Weinhold P, et aI. Incidence of tardive dyskinesia: five-year data from a prospective study. Psychophamacol Bull 1984;20:387-389. 85 13. Yassa R, Nair V. Incidence of tardive dyslcinesia in an outpatient population. Psychosomatics 1984;25:479-481. 14. Chouinard G, Annable L, Mercier P, et al. A five-year follow-up study tardive dyskinesia. Psychopharmacol Bull 1986;22:259-263. 15. Chouinard G, Annable L, Ross-Chouinard A, et al. A 5-year prospective longitudinal study of tardive dyskinesia: factors predicting appearance of new cases. J Clin Psychopharmacol 1988;8(4, suppl):21-26. 16. Morgenstern, H., and Glazer, W.M. Identifying risk factors for tardive dyskinesia among long-term outpatients maintained with neuroleptic medications. Results of the Yale Tardive Dyskinesia Study. Archives of General Psychiatry 1993; 50:723733. 17. Jeste DV, Caligiuri MP, Paulsen JS, Heaton RK, Lacro JP, Harris MJ, Bailey A, Fell RL, McAdams LA: Risk of tardive dyskinesia in older patients: a prospective longitudinal study of 266 outpatients. Arch Gen Psychiatry 1995; 52:756-765. 18. Chakos MH, Alvir JMJ, Woerner MG, et al. Incidence and correlates of tardive dyskinesia in first episode of schizophrenia. Arch Gen Psychiatry 1996;53:313-319. 19. Caligiuri MP, Lacro JP, Rockwell E, et al. Incidence and risk factors for severe tardive dyskinesia in older patients. Br J Psychiatry 1997; 171: 148-153. 20. Woerner MG, Alvir JMJ, Saltz BL, et al. Prospective study of tardive dyskinesia in the elderly: rates and risk factors. Am J Psychiatry 1998;155: 1521-1528. 21. Jeste DV, Lacro JP, Palmer B, et al. Incidence of tardive dyskinesia in early stages of low-dose treatment with typical neuroleptics in older patients. Am J Psychiatry 1999;156:309-311. 22. Glazer WM, Morgenstern H, Pultz JA, Yeung PP, Rak IW: Incidence of persistent tardive dyskinesia may be lower with quetiapine treatment than previously reported with typical antipsychotics in patients with psychoses, in Proceedings of the 38th Annual Meeting of the American College of Neuropsychopharmacology. Nashville. Tenn, ACNP, 1999, p 271. 86 23. Rein W, L'Heritier C: Treatment-emergent tardive dyskinesia in the long-term treatment of schizophrenia: a comparison of amisulpride and haloperidol. J Eur Coli Neuropsychopharmacol 1999; 9:282-287. 24. Beasley CM, Dellva MA, Tamura RN, Morgenstern H, Glazer WM, Ferguson K, Tollefson GD: Randomised double-blind comparison of the incidence of tardive dyskinesia in patients withn schizophrenia during long-term treatment with olanzapine or haloperidol. Br J Psychiatry 1999; 174:23-30. 25. Jeste DV, Glazer WM, Morgenstern H, Pultz JA, Yeung PP: Rarity of persistent tardive dyskinesia with quetiapine: treatment of psychotic disorders in the elderly, in Proceedings of the 38th Annual Meeting of the American College of Neuropsychopharmacology. Nashville. Tenn, ACNP, 1999, p 142. 26. Jeste DV. Okamoto A, Napolitano J, Kane JM, Martinez RA: Low incidence of persistent tardive dyskinesia in elderly patients with dementia treated with risperidone. Am J Psychiatry 2000;157:1150-1155. 27. Davidson M. Harvey PD, Vervarcke J. Gagiano CA. De Hooge JD, Bray G, Dose M, Barak Y, Haushofer M (Risperidone Working Group): A long-term, multicenter, open-label study of risperidone in elderly patients with psychosis. Int J Geriatr Psychiatry 2000; 15:506-514. 28. Sanger TM, Grundy SL, Gibson PJ, Namjoshi MA, Greaney MG, Tohen MF: Long-term olanzapine therapy in the treatment of bipolar I disorder: an open-label continuation phase study. J Clin Psychiatry 2001; 62:273-281. 29. Chouinard G, Lasser R, Bossie C, Zhu Y, Gharabawi G: Does a long-acting atypical antipsychotic offer a low risk of tardive dyskinesia in patients with schizophrenia? in Proceedings of the 41st Annual Meeting of the American College of Neuropsychopharmacology. Nashville. Tenn, ACNP, 2002, p 356. 30. Csernansky JG, Mahmoud R, Brenner R: A comparison of risperidone and haloperidol for the prevention of relapse in patients with schizophrenia. N Engl J Med 2002; 346:16-22. 87 31. Turgay A, Binder C, Snyder R, Fisman S: long-term safety and efficacy of risperidone for the treatment of disruptive behavior disorders in children with subaverage IQs. Pediatrics 2002; 110(3):34-36 32. Oosthuizen PO., Emsley RA., Maritz JS., Turner JA., and Keyter N.; Incidence of Tardive Dyskinesia in First-Episode Psychosis Patients Treated With Low-Dose Haloperidol. J Clin Psychiatry 2003; 64:1075-1080. 33. Jeste DV. Rockwell E, Harris MJ, Lohr JB. Lacro J. Conventional vs. newer antipsychotics in elderly patients. Am J Geriatr Psychiatry 1999;7(1);70-76. 34. Christoph UC, Stefan L, John MK. The American Journal of Psychiatry 2004;161:414-417. 35. Stahl, S. M., M.D., Ph.D.: Essential Psychopharmacology. Second Edition, Cambridge University Press, Cambridge, 2000, p 401-422. 36. Casey DE. Tardive dyskinesia: pathophysiology. In: Bloom FE, Kupfer DJ, eds. Psychopharmacology: The Fourth Generation of Progress. New York, Raven Press,1995, p1497-1502. 37. Waddington 11, Cross AJ, Gamble SJ, et al. Spontaneous orofacial dyskinesia and dopaminergic function in rats after 6 months of neuroleptic treatment. Science 1983;220:530-532. 38. Gunne LM, Andersson U, Bondesson U, et al. Spontaneous chewing movements in rats during acute and chronic antipsychotic drug administration. Pharmacol Biochem Behav 1986;25:897-901. 39. Johansson P, Casey DE, Gunne LM. Dose-dependent increases in rat spontaneous chewing rates during long-term administration of haloperidol but not clozapine. Psychopharmacol Bull 1986;22:1017-1019. 40. Gao X, Sakai K, Tamminga CA. Chronic olanzapine or sertindole treatment results in reduced oral chewing movements in rats compared to haloperidol. Neuropsychopharmacology 1998; 19:428-433. 41. Rupniak NMJ, Jenner P, Marsden CD. Cholinergic manipulation of perioral behavior induced by chronic neuroleptic administration to rats. Psychopharmacology (Berl) 1983;79:226-230. 88 42. Gunne LM, Haggstrom JE, Sjoquist B. Association with persistent neurolepticinduced dyskinesia of regional changes in brain GABA synthesis. Nature 1984;309:347-349. 43. Crow TJ, Cross AJ, Johnstone EC, et al. Abnormal involuntary movements in schizophrenia: are they related to the disease process or its treatment? are they associated with changes in dopamine receptors? J Clin Psychopharmacol 1982;2:336-340. 44. Scatton B. Differential regional development of tolerance to increase in dopamine turnover upon repeated neuroleptic administration. European Journal of Pharmacology1977; 46:363 -369. 45. Fibiger HC, Lloyd KG. Neurobiological substrates of tardive dyskinesia: the GABA hypothesis. Trends Neurosci 1984;7:462-464. 46. Gerlach J & Casey DE. Tardive dyskinesia. Acta Psychiatrica Scandnavica 1988; 77:369- 378. 47. Gunne LM, Haggstrom JE, Sjokvist B. Association with persistent neurolepticinduced dyskinesia of regional changes in the brain GAB A synthesis. Nature 1984; 309:347- 349. 48. Andersson U, Haggstrom JE, Levi ED, Bondessan D, Valverius M, Gunne LM. Reduced glutamate decarboxylase activity in the subthalamic nucleus in patients with tardive dyskinesia. Movement Disorders 1989; 4:37- 46. 49. Thaker GK, Tamminga CA, Alphs LA, Lafferman J, Ferraro 'TN, Hare TA. Brain gamma-aminobutyric acid abnormality in tardive dyskinesia. Archives of General Psychiatry 1987; 44:522- 529. 50. Thaker GK, Nguyen JA, Tamminga CA. Increased saccadic distractability in tardive dyskinesia: functional evidence for subcortical GABA dysfunction. Biological Psychiatry 1988; 1:49- 59. 51. Carlsson M, Carlsson A. Interaction between glutamatergic and monoaminergic systems within the basal ganglia - implications for schizophrenia and Parkinson's disease. Trends in Neurosciences 1990; 13:272- 276. 89 52. Tsai G., Goff DC, Chang RW., Flood J., Baer L. and Coyle JT.; Markers of Glutamatergic Neurotransmission and Oxidative Stress Associated With Tardive Dyskinesia. Am J Psychiatry 1998; 155:1207-1213. 53. Cadet JL, Lohr 1B. Possible involvement of free radicals in neuroleptic-induced movement disorders: evidence from treatment of tardive dyskinesia with vitamin E. Annals of the New York Academy Sciences 1989; 570:178-185. 54. Gunne LM, Andren PE. An animal model for coexisting tardive dyskinesia and tardive parkinsonism: a glutamate hypothesis for tardive dyskinesia. Clinical Neuropharmacology 1993; 16:90- 95. 55. Lohr JB, Kuczenski R, Bracha HS, Moir M, Jeste DV. Increased indices of free radical activity in the cerebrospinal fluid of patients with tardive dyskinesia. Biological Psychiatry 1990; 28:535- 539. 56. Kropp S. Oxidatif stress during treatment with firs-and second generation antipsychotics. Neuropsychiatry and Clinical Neurosciences 2005;17:227- 232. 57. Sachdev PS. Drug-induced movement disorders in institutionalized adults with mental retardation: clinical characteristics and risk factors. Australian and New Zealand Journal of Psychiatry 1992; 26:242- 248. 58. Egan ME, Apud J, Wyatt RJ. Treatment of tardive dyskinesia. Schizophrenia Bulletin 1997; 23:583- 609. 59. Lohr JB, Lavori P. Whither vitamin E and tardive dyskinesia? Biological Psychiatry 1998; 43:861- 862. 60. Adler LA, Edson R, Lavori P et al. Long-term treatment effects of vitamin E for tardive dyskinesia. Biological Psychiatry 1998; 43:868- 872. 61. Gervin M, Browne S, Lane A et a1. Spontaneous abnormal involuntary movements in first-episode schizophrenia and schizophreniform disorder: baseline rate in, a group of patients from an Irish catchment area. American Journal of Psvchiatrv 1998: 155:1202- 1206. 62. Sachdev PS. The current status of tardive dyskinesia. Australian and New Zealand Journal of Psychiatry 2000; 34:355-64. 90 63. Aldegunde M, Miguez I, Veira J. Effects of pinealectomy on regional brain serotonin” metabolism. Intern J Neuroscience 1985; 26:9-13. 64. Sandyk R, Fisher H. The relationship of serotonin metabolism and melatonin secretion to the pathophysiology of tardive dyskinesia. Intern J Neuroscience 1989; 48:133-136. 65. Sandyk R, Consroe P, Iacono RP L-tryptophan in neuroleptic-induced movement disorder with insomnia. New England J Medicine 1986; 314:1257 66. Sandyk R, Bamford CR, Fisher H. Efficacy of L-tryptophan in neuroleptic-induced tardive dyskinesia. Neurology 1988; 38 (suppl-1): 128-130. 67. Sandyk R. Melanocyte-stimulating hormone and persistent tardive dyskinesia: A hypothesis. Intern J Neuroscience 1990; 51: 45-52. 68. Casey DE. Tardive dyskinesia pathophysiology and animal models J Clin Psychiatry. 2000;61 Suppl 4:5-9. 69. Richardson MA, Suckow R, Whittaker R, et al. The plasma phenylalanine/large neutral amino asid ratio: a risk factor for tardive dyskinesia. Psychopharmacol Bull. 1989;25:47-51. 70. Ganzini L, Heintz R, Hoffman W, et al. Prevalence of tardive dyskinesia in neuroleptic treated diabetics. Arch Gen Psychiatry 1991;48:259-263. 71. Woerner M, Kane 1M, Liebennan J et a1. The prevalence of tardive dyskinesia. Journal of Clinical Psychophannacology 1991; 11:34- 42. 72. Caroff SN, Mann SC, Campbell EC, Sullivan KA. Movement disorders associated with atypical antipsychotic drugs. J Clin Psychiatry. 2002;63 Suppl 4;12-19. 73. Brown KW, White T, Wardlaw JM, Walker N, Foley D. Caudate nucleus morpho­ logy in tardive dysknesia. Br J Psychiatry 1996; 169:631-636. 74. McAndrew JB, Case Q, Treffert DA. Effects of prolonged phenothiazine intake on psychotic and other hospita1ized children. Journal of Autism and Childhood Schizophrenia 1972; 2:75- 91. 75. Burke RE, Fahn S, Jankovic J et al. Tardive dystonia: late onset and persistent dystonia caused by antipsychotic drugs. Neurology 1982; 32:1335- 1346. 76. Sachdev PS. Risk factors for tardive dystonia: a case control comparison with 91 tardive dyskinesia. Acta Psychiatrica Scandinavica 1993; 88:98- 103. 77. Kane JM, Jeste DV, Barnes TRE et al. Tardive dyskinesia: a task force report of the American Psychiatric Association. Washington: American Psychiatric Press, 1992. 78. Guy W. Abnonnal Involuntary Movements Scale (AIMS). ECDEU Assessment manual for psychopharmacology. Washington: United States Government Printing Office, 1976:534-537. 79. Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı. Dördüncü baskı(DSM IV), Amerikan Psikiyatri Birliği, Washington DC. 1994’ten çeviri editörü Köroğlu E, Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 1998. 80. Owens, D.C. Cunningham: A Guide to the extrapyramidal side-effects of antipsychotic drugs. Canbridge University Press, Cambridge,1999, p166-225. 81. Matty VS, Casey DE. Neuroleptic-induced acute extrapyramidal syndromes and tardive dyskinesia. Schizophrenia. Hirsch SR and Weinberger D. Second Edition. Blackwell Publishing, USA,2003, p 552-572. 82. Işık E. Güncel Şizofreni. Ankara ,2006, 402-411. 83. Sweet C: Drug indused dystonia. Am J Psychiatry 1975; 132: 532-534. 84. Simpson GM. The treatment of tardive dyskinesia and tardive dystonia. J Clin Psychiatry.2000;61 Suppl 4:39-44. 85. Leo RJ. Movement disorders assoCiated with serotonin selective reuptake inhibitors. Journal of Clinical Psychiatry 1996; 57:449- 454. 86. Clayton AH. Antidepressant-induced tardive dyskinesia: review and case report. Psychophannacological Bulletin 1995; 31:259-264. 87. Fenton WS. Prevalence of spontaneous dyskinesia in schizophrenia. J Clin Psychiatry 2000; (suppl.4):10-14. 88. Chorfi M & Moussaoui D. Les schizophrenes jamais traites n'ont pas de movements anormaux type dyskinesie tardive. Encephale 1985; 11:263- 265. 89. Owens DGC Johnstone EC, Frith CD. Spontaneous disorders of voluntary movement. Archives of General Psychiatry 1982; 39:643- 650. 90. Gervin M, Browne S, Lane A et a1. Spontaneous abnormal involuntary movements in first-episode schizophrenia and schizophreniform disorder: baseline rate in, a 92 group of patients from an Irish catchment area. American Journal of Psychiatry 1998: 155:1202- 1206. 91. Klawans HL & Barr A. Prevalence of spontaneous l~l-facicrt:buccal dyskinesias in the elderly. Neurology 1982; 32:558- 559. 92. Kane JM, Weinhold P, Kinon If, Wegher J, Leader M. Prevalence of abnonnal involuntary movements ('spontaneous dyskinesias') in the normal elderly. Psychopharmacology 1982; 77:105- 108. 93. Glazer WM. Review of incidence studies of tardive dyskinesia associated with typical antipsychotics. I Clin Psychiatry. 2000;61(suppl 4):15-20. 94. van Os J, Fahy T, Jones P, Harvey I, Toone B, Murray R. Tardive dyskinesia: Who is at risk? Acta Psychiatrica Scandinavica. 1997; 96:206-216. 95. Glazer WM. Review of incidence studies of tardive dyskinesia associated with typical antipsychotics. I Clin Psychiatry. 2000;61(suppl 4):15-20. 96. Kane JM, Woerner M, Borenstein M et al. Integrating incidence and prevalence of tardive dyskinesia. Psychopharmacol Bull 1986: 22: 254-258. 97. Waddington JL, Youssef HA, Kinsella A et al. Cognitive dysfunction in schizophrenia followed up over 5 years, and its longitudinal relationship to the emergence of tardive dyskinesia. Psychol Med 1990: 20: 835-842.] 98. Smith JM, Baldessarini RJ. Changes in prevalence, severity and recovery in tardive dyskinesia with age. Arch Gen Psychiatry. 1980;37:1368-1373. 99. Jeste DV, Caligiuri MP. Tardive dyskinesia. Schizophr Bull 1993: 19: 303-315. 100. Chouinard G, Annable L, Mercier P et al. A five-year follow-up study of tardive dyskinesia. Psychopharmacol Bull. 1986: 22: 259-263. 101. Kane JM, Smith JM. Tardive dyskinesia: prevalence and risk factors, 1959-1979 Archives of General Psychiatry. 1982; 39: 473-81. 102. Morgenstern H, Glazer W, Gibowski L, Holmberg S. Predictors of tardive dyskinesia: results of a cross-sectional study in an outpatient population. J Chronic Dis. 1987;40:319-327. 103. Kolakowska T, Williams AO, Ardern M, Reveley MA. Tardive dyskinesia in schizophrenics under 60 years of age. Bioi Psychiatry. 1986;21:161-169. 93 104. Yassa R, Nair NPV, Iskandar H, Schwartz G. Factors in the development of severe forms of tardive dyskinesia. Am J Psychiatry. 1990;147:1156-1163. 105. Lin KM, Poland RE, Inocencia N, Matsuda K, Hatuc N, Su TP, Fu P. A longitudinal assessment of haloperidol doses and serum concentrations in Asian and caucasian schizophrenic patients. Am J Psychiatry. 1989;146:1307-1311. 106. Tan CH, Tay LK. Tardive dyskinesia in elderly psychiatric patients in Singapore. Australian and New Zealand Joumal of Psychiatry1991; 25,:119-22. 107. O'Callaghan E, Larkin C, Kinsella A, and Waddington, JL. Obstetric complications, the putative familial-sporadic distinction, and tardive dyskinesia in schizophrenia. British Journal of Psychiatry1990; 157:578-584. 108. Muller OJ, Schulze TG, Knapp M, Held T, Krauss H, Weber T, Ahle G, Maroldt A, Alfter 0, Maier W, Nothen MM, Rietschel M. Familial occurrence of tardive dyskinesia Acta Psychiatr Scand 2001;104: 375-379. 109. Glazer W, Morgenstern H, Niedzwiecki D. Heterogeneity of tardive dyskinesia: a multivariate analysis. Br J Psychiatry. 1988;152:253-259. 110. Glazer W, Morgenstern H, Schooler N, Berkman C, Moore D. Predictors of improvement in tardive dyskinesia following discontinuation of neuroleptic medication. Br J Psychiatry. 1990;157:585-592. 111. Dixon L, Weiden P, Haag G. Increased tardive dyskinesia in alcohol abusing schizophrenics. Comprehensive Psychiatry 1992; 33:121-124. 112. Nilsson A, Waller L, Rosengren A, Ad1erberth A, Wilhelmsen L. Cigarette smoking is associated with abnormal involuntary movements in the general male population a study of men born in 1933 Biological Psychiatry 1997;41:717- 723. 113. Mukherjee S, Mahadik S. Diabetes mellitus and tardive dyskinesia. In: Yassa R, Nair N, Jeste D, ediyors. Neuroleptic-induced Movement Disorders. Cambridge,Cambridge University Press, 1997, p82-98. 114. Richardson M, Haugland M, Pass R, Craig T. The prevalence of tardive dyskinesia in a mentally retarded population. Psychopharmacological Bulletin 1986: 22:243-249. 115. Richardson M, Suckow R, Whittaker R, et a1. The plasma phenylalanine/large 94 neutral amino acid ratio: a risk factor for tardive dyskinesia. Psychopharmacological Bulletin 1989; 25:47-51. 116. McCreadie RG, Robertson,LJ, Wiles DH. The Nithsdale Schizophrenia Surveys. IX. Akathisia, parkinsonism, tardive dyskinesia and plasma neuroleptic levels. British Journal of Psychiatry 1992 b; 161: 793-9. 117. Arthur H, Dahl ML, Siwers B, Sjoqvist F. Polymorphic drug metabolism in schizophrenic patients with tardive dyskinesia. Journal of Clinical Psychopharmacology 1995; 15:211-16. 118. Sachdev P. Early extrapyramidal side-effects as risk factors for later tardive dyskinesia:a prospective study. Australian and New Zealand Journal of Psychiatry 2004; 38:445-449. 119. Johnstone EC, Owens DGC, Bydder GM, Coulter N, Crow TJ. The spectrum of structural brain change in schizophrenia. Psychological Medicine 1989; 19:91103. 120. O'Callaghan E, Larkin C, Kinsella A, and Waddington, JL. Obstetric complications, the putative familial-sporadic distinction, and tardive dyskinesia in schizophrenia. British Journal of Psychiatry1990; 157:578-584. 121. Steen VM, Lovlie R, MacEwan T, McCreadie RG. Dopamine D3-receptor gene variant and susceptibility to tardive dyskinesia in schziphrenia. Molecular Psychiatry 1997; 2:139- 145. 122. Herken H,Erdal E, Böke Ö, Savas HA. Late dyskinesia is not associated with the polymorphisms of 5-HT2A receptor embarrassment, serotonin to transport embarrassment and catechol-o-methyltransferase embarrassment. European Psychiatry 2003 ;18:77-81. 123. Sachdev PS. Blinking-blepharospasm after chronic neuroleptic treatment. Medical Journal of Australia 1989; 150:341- 343. 124. Keck PE Jr, McElroy SL, Strakowski SM, Soutullo CA: Antipsychotics in the treatment of mood disorders and risk of tardive dyskinesia. J Clin Psychiatry 2000;61(suppl 4):33-38. 125. Waddington JL, Youssef HA, Dolphin C, Kinsella A. Cognitive dysrunction, 95 negative symptoms, and tardive dyskinesia in schizophrenia. Archives of General Psychiatry 1987; 44:907- 912. 126. Schulze TG, Miiller DJ, Krauss H, Marwinski K, Maroldt AO, Novo Y, Fernandez A, Fimmers R, Held T, Maier W, Nothen MM, Rietschel M: Affective symptomatology in schizophrenia: A risk factor for tardive dyskinesia? Eur Psychiatry 2001;16:71-74. 127. Sachdev PS. Depression-dependent exacerbation of tardive dyskinesia. British Journal of Psychiatry 1989; 155:253- 255. 128. Yassa R, Nair V, Schwartz G. Tardive dyskinesia and the primary psychiatric diagnosis Psychosomatics 1984;25:135-138. 129. Steen VM, Lovlie R, MacEwan T, McCreadie RG. Dopamine D3-receptor gene variant and susceptibility to tardive dyskinesia in schziphrenia. Molecular Psychiatry 1997; 2:139- 145. 130. Kane JM, Woerner M, Weinhold P, Wegner J, Kinon B. Incidence of tardive dyskinesia: five-year data from a prospective study. Psychopharmacological Bulletin 1984; 20:39-40. 131. Keck PE Jr, McElroy SL, Strakowski SM, Soutullo CA: Antipsychotics in the treatment of mood disorders and risk of tardive dyskinesia. J Clin Psychiatry 2000;61(suppl 4):33-38. 132. Waddington JL, Youssef HA, Kinsella A et al. Cognitive dysfunction in schizophrenia followed up over 5 years, and its longitudinal relationship to the emergence of tardive dyskinesia. Psychol Med 1990: 20: 835-842. 133. McDermid SA, Hood J, Bockus S, D'Alessandro E. Adolescents on neuroleptic medication: is this population at risk for tardive dyskinesia? Can J Psychiatry 1998; 43:629-631. 134. Glazer VM. Clinical outcomes of pharmacotherapy for schizophrenia and implications for health economics. Journal of Clinical Psychiatry Monographs 1997:15:22- 23. 135. Caliguiri MP"Lacro JP, Rockwell E, McAdams LA, Jeste DV. Incidence and risk factors for severe tardive dyskinesia in older patients. British Journal of 96 Psychiatry 1997; 171:148- 158. 136. Pattersona BD, Swingler D, Willows S. Prevalence of and risk factors for tardive dyskinesia in a Xhosa population in the Eastern Cape of South Africa Research 2005; 76: 89-93. 137. Waddington JL, Brown K, O'Neill J. Cognitive impairment, clinical course and treatment history in out-patient with bipolar affective disorder: relationship to tardive dyskinesia Psicol Med 1989;19:897-902. 138. Jeste DV, Wyatt RJ. In search of treatment for tardive dyskinesia: review of the literature Schizophrenia Bulletin 1979; 5:251-93. 139. Glenthoj B, Hemmingsen R, Allerup P, Bolwig TG. Intermittent versus continuous neuroleptic treatment in a rat model. European Journal of Pharmacology,1990 ;190:275-86. 140. Van Harten P, Hoek HW, Matros GE, Koeter M, Kahn RS.Am. J Psychiatry 1998; 155: 565-567. 141. Nair CJ, Abraham G, Stanilla JK et al. Therapeutic effects of clozapine on tardive dyskinesia. Cognitive and Behavioura1 Practice 1998; 5:123- 131. 142. Kane JM, Jeste DV, Barnes TRE. Tardive dyskinesia in affective disorders. Journal of Clinical Psychiatry 1999; 60(Suppl 5):43-47. 143. Pert A, Rosenblatt JE, Sivit C, Pert CB, Bunney WeJr. Long-term treatment with lithium prevents the development of dopamine receptor supersensitivity. Science 1979; 135:509- 514. 144. Waddington JL, Youssef HA. Tardive dyskinesia in bipolar affective disorder: aging, cognitive dysfunction, course of illness, and exposure to neuroleptics and lithium. Am J Psychiatry 1988;145:613-616. 145. Kang VJ, Burke, RE, Fahn S. Natural history and treatment of tardive dystonia. Movement Disorders 1986; I: 193-208. 146. Egan ME, Apud J, Wyatt RJ. Treatment of tardive dyskinesia. Schizophrenia Bulletin 1997; 23:583- 609. 147. Adler LA, Edson R, Lavori P et al. Long-term treatment effects of vitamin E for tardive dyskinesia. Biological Psychiatry 1998; 43:868- 872. 97 148. Adler LA, Rotrosen J, Edson R, at a1. Vitamin E Treatment for Tardive Dyskinesia, Arch Gen Psychiatry. 1999;56:836- 841. 149. Tamminga CA, Thaker GK, Moran M, Kakigi T, Gao XM. Clozapine in tardive dyskinesia - observations from human and animal model studies. Journal of Clinical Psychiatry 1994; 55:102- 106. 150. Weetman J, Anderson 1M, Gregory RP, Gill SS. Bilateral posteroventral pallidotomy for severe antipsychotic induced tardive dyskinesia and dystonea. Journal of Neurology, Neurosurgery and Psychiatry 1997; 63:554- 556. 151. Wang Y, Turnbull I, Caine S, Stoessl AJ, Calne DB. Pallidotomy for tardive dyskinesia. Lancet 1997; 349:777- 778. 152. Foistein MF, Foistein S, Mc Hugh PR. "Mini Mental State" A practical method for grading the cognitive state of patients for the clinician. J Psychiatr Res 1975; 12:189-198 153. Molloy DW, Standish TIM. A guide to the standardized mini mental state examination. Int Psychogeriatr 1997; 9 (Suppl.1): 87-94. 154. Güngen C, Ertan T, Eker E, Yaşar R, Engin F. Standardize Mini Mental Test'in Turk toplumunda hafif demans tanısında geçerlilik ve güvenilirligi. Türk Psiki­ yatri Dergisi 2002; 13: 273-281. 98