Aysun BARUT SEMBOLİK ANLATIMIN İŞLEVSELLEŞTİĞİ BİR TİYATRO ÖRNEĞİ; KANLI DÜĞÜN “…bütün güzel sanatların içinde yalan vardır. Fakat yalanı büyüleyerek beşerileştiren ve hayatın dramına üstün kılan tiyatro kadar hiçbir sanat şubesi cemiyette gerçek bir rol oynayamaz.” 1 Ahmet Muhip Dıranas’ın “yalanı büyüleyerek beşerileştiren ve hayatın dramına üstün kılan” bir tür olarak tanımladığı tiyatro, kuşkusuz ki bu işlevini yerine getirebilmek için pek çok anlatım tekniğine başvurur. Şiir türünün dolaylı anlatım tekniklerinden biri olarak sembolik anlatım, tiyatro türünde de Dıranas’ın bahsettiği o büyüyü, gizemli gerçeğin sezdirilmesi görevini üstlenebilir. Bu çalışmada incelenecek olan İspanyol yazar Federico Garcia Lorca’nın Kanlı Düğün 2 adlı oyunu, özellikle şiirin de kullanıldığı bir eser olarak sembolik anlatıma bolca imkân sunar. Şöyle ki; Lorca bu eserinde ölüm ve yaşam temalarını bir karşıtlık ilişkisi ile okura sunabilmek üzere pek çok sembole başvurmuştur. Bu semboller söz konusu temaların açıklık kazanmasında ve etkili bir anlatımın sağlanmasında işlevsel olmuştur. Oyun boyunca sürekli olarak geçmişe ve geleceğe yapılan göndermelerle okurda uyandırılan duygu ve yaratılan ana temanın “ölüm” olduğu görülür. Oyunun ilk perdesinden son perdesine dek ölümü çağrıştıran en önemli sembollerden biri ise “bıçak”tır. Eserin ilk sahnesinde Anne’nin serzenişleriyle okura daha önce eşini ve bir oğlunu kaybettiği bilgisi verilirken; “bıçak” Anne’nin gözünden daima bir düşman gibi aktarılır: 1 Ahmet Muhip Dıranas, Yazılar, (İstanbul : YKY, 2000), 37. 2 Federico Garica Lorca, Toplu Oyunları I: Kanlı Düğün, Yerma, Bernadra Alba’nın Evi, çev.: Hale Toledo (İstanbul: Mitos-Boyut, 2006) Kanlı Düğün adlı oyuna yönelik tüm alıntılarda bu kaynak esas alınacaktır. 1 “Bıçak, bıçak… Lanet olsun şu bıçaklara, bıçağı icat eden alçağa da.” (s. 9) “Benim ölülerim üstleri otlarla kaplı sessiz sedasız öylece oradalar; iki dal sardunya gibi iki yiğit yatıyor.” (s. 10) Böylelikle “bıçak” bir sembol olarak hem geçmişte gerçekleşen hem de ileride yine bıçakla gerçekleşecek olan ölümün habercisidir. Oyunun son sahnesinde yas tutmakta olan Gelin ve Anne’nin konuşmalarında da ölüm yine “bıçak” ile sembolize edilecektir: ANNE: “Komşular, bıçakla GELİN: “Bu bir bıçaktır, küçücük bir bıçak Küçücük bıçakla (…) Zar zor ele gelen bir bıçak; (…) hatta elle bile zor tutulan bıçakla İşte bu bıçakla ama girer gövdesine şaşırtır Kaskatı kesildi bu iki erkek.” (s.74) vücudu.” (s. 74) Oyunda “bıçak” gibi ölüm temasının açıklık kazanmasına yardım eden önemli sembollerden biri de “Ay”dır. Ay, ormanda saklanmakta olan Leonardo ve Gelin’i onların üzerine ışık saçarak aşikâr eder ve böylece Leonardo için ölümü getirir. Bu noktada “Ay”ı destekleyen, onunla işbirliği hâlinde olan diğer semboller olarak “Dilenci Kadın” ve “Oduncular”ı da ele almak gerekir. Aslında bu üç sembolik unsur birleşerek III. perdede “ölüm” temasının baskın hâle gelmesini sağlarlar. AY: “Nehirde toparlak bir kuğu, DİLENCİ K.: “Aniden bolca ışık saç. Gözü katedralin, Yapraklar da sahte bir şafak Beni duydun mu?” (s.58) ODUNCULAR: “Ay ölüm ortaya çık!” Benim; kaçamayacaklar! (s. 60) Kim saklanıyor? Kim hıçkırıyor Vadinin fundalıklarında?” (s. 57) Görüldüğü üzere bu sembolik üçlü aracılığıyla okura adeta ölümün ağzından bir monolog sunulmaktadır. Ay, ışığıyla âşıkların yerini belli ederken; Dilenci Kadın ve Oduncular da onun işbirlikçisidir. Nitekim hemen sonrasında “Ayın görünmesiyle iki çığlık” ifadesi de ölümün gerçekleştiğini haber verecektir. (s. 65) Bıçak, ay, dilenci kadın ve oduncular şeklinde sıralanabilecek temel sembollerle ana tema olarak belirginleştirilen “ölüm”, aynı zamanda karşıtı olan “yaşam” ile de yan yana 2 durur. Oyunda ölümün zıttı olarak yaşam, pek çok sahnede “su” ile sembolize edilmiştir. Bu çıkarıma olanak sağlayan en önemli sahnelerden biri I. perdenin II. sahnesinde bebeğe söylenen ninnidir. Ninnide su içmek istemeyen bir attan söz edilmekte ve sonrasında bu atın alnından gümüş bir hançerle vurularak öldüğü belirtilmektedir. (s.16, 17) Atın burada bir başka sembol olarak sürekli atıyla anılan ve oyunun sonunda atının ayakları dibinde ölecek olan Leonardo’yu akla getirdiği açıktır. Dolayısıyla su içmek istemeyen at, yaşamı reddetmektedir. Su, doğrudan yaşamın kendisidir. Suyun yaşamı simgelediği bu ninninin yanı sıra, düğün gününde geline söylenen türküde de suyun benzer şekildeki kullanımı dikkat çekicidir. HİZMETÇİ: “Dönerdi tekerlek gibi dönerdi su ise akıp giderdi Çünkü bugün düğün günün bırak parlasın akan suyun! (s. 44) Hizmetçi’nin söylediği bu türküde geçen “su”, gelinin yeni yaşamını sembolize eder. Türküde bir iyi dilek olarak akan suyunun yani aslında geçen yaşamının parlaması, iyi ve aydınlık günler getirmesi ifade edilmektedir. Buna paralel olarak, oyunun son perdesinde Damat ve Leonardo’nun ölümü üzerine Dilenci Kadın’ın, Leonardo ve Damat’ı iki su akıntısı şeklinde tanımlaması da suyun sembolik bir unsur olarak yaşam temasını belirginleştirmesine başka bir örnektir: “iki su akıntısı duruldu sonunda iki insan atın ayakları dibinde ölmüşler gecenin güzelliği içinde.” (s. 69) Suyun yanı sıra, eser boyunca yaşam temasını öne çıkaran bir başka sembolik unsur çiçeklerdir. Oyunun pek çok yerinde çeşit çeşit çiçek ismi dikkat çekmektedir. Ancak çalışmamız için isimlerden ziyade, çiçeklerin hangi sahnede karşımıza çıktığı önemli olacaktır. Örneğin; bebeğe ninni söylenen ikinci sahnede, oda pembe ve çiçeklerle süslü bir mekân olarak öne çıkarılır: (Bakır kaplar ve sevilen çiçeklerden bir demet olan pembe boyalı bir oda.) (s.16) Bebek, yeni bir yaşamdır ve bu yaşam tazeliği de akla getirecek şekilde çiçeklerle süslü bir oda ile sembolize edilmiştir. Benzer şekilde, gelinin düğüne hazırlandığı sahnede de 3 çiçekler karşımıza çıkar. Gelini hazırlayan Hizmetçi, onun tacına portakal çiçekleri eklemektedir; ancak gelin portakal çiçeğini alıp yere fırlatır. (s. 31) Dolayısıyla yeni bir yaşam olarak yorumlanabilecek evlilik, gelinin reddettiği bir şeydir. Gelin, çiçekleri takmak istemez; çünkü onu bekleyen yeni yaşamı reddeder. Çiçeklerin yaşam temasını belirginleştiren bir sembol olarak öne çıkmasına bir başka örnek de, eserin sonundaki cenazede hiçbir şekilde çiçeğe yer verilmemiş olmasıdır. Son perdede yalnızca Anne, Gelin ve Leonardo’nun Karısı’nın ağıtları duyulurken; mekân tek bir gölgenin bile olmadığı boş ve beyaz bir odadır. (s. 66) Burası, daha önceki sahnelerde gelin ve bebeğin bulunduğu çiçekli, pembe bir odanın aksine çiçeksiz ve ölümü hatırlatacak şekilde solgun rengiyle sade bir mekândır. Son olarak, hem ölüm hem de yaşam temasını öne çıkaran ve bu trajedinin sembolik çekirdeğini oluşturan bir unsur olarak “kan”ın eserdeki göndermelerinden bahsetmekte fayda vardır. Oyunun adında da kullanılan bu unsur, aslında eser boyunca hem birleştiren hem de ayıran bir güç olarak yaşam ve ölümle yakından ilişkilidir. Şöyle ki; kan zaman zaman akrabalık bağını ya da erotik aşkı çağrıştıracak şekilde kullanılarak “yaşam” temasını öne çıkarılır. Örneğin, Damat’ın Leonardo’yu öldürmek üzere ormana girişini Oduncular’ın “Kanı takip edeceksin” (s. 54) şeklinde belirtmeleri, aslında Damat’ın tıpkı babası ve kardeşi gibi ölümle sonuçlanacak bir yola girdiğinin habercisidir. Damat bu kan bağı ile babası ve ağabeyini takip etmektedir. Kanın yaşamla ilişkilendiği bir başka gönderme de yine Oduncular’ın, Gelin ve Leonardo’nun ormanda bir birliktelik yaşayabileceklerini belirttiği şu ifadeden okunabilir: “Kızın vücudu onun, onun vücudu kızın olmuştur. (…) Kanları o zamana kadar birbirine çoktan karışmış olur.” (s. 55) Görüldüğü üzere kan, burada bir birlikte olma hâlini çağrıştırması vesilesiyle yine yaşamla ilişkilendirilebilir. Öte yandan, kanın ölüm temasına yaptığı göndermeleri de Ay’ın “bu gece tatlı kan bulacak yanaklarım.” şeklindeki ifadesinde bulmak mümkündür. Ayrıca son sahnede yas tutan kızların ölen Damat için; “Konuşmayan sevgili Kıpkırmızı damat Durgun kıyı boyunda.” (s. 67) şeklinde yas tutmaları yine kırmızılık ile kanı, dolayısıyla ölümü çağrıştırmaktadır. 4 Böylelikle “kan” kan bağı, gen ve erotik aşk göndermeleriyle hem yaşamla hem de pek çok yerde ölümcül bir gücün habercisi olmasıyla da ölümle doğrudan ilgilidir. Dolayısıyla “kan” her iki temayı daha açık hâle getirebilmede işlevseldir. Sonuç olarak, dilin imkânlarını sınırsız hâle getiren pek çok sembol bir tiyatro eserinde dramın daha etkili sunulmasında ve özellikle belirli temaların öne çıkarılmasında işlevsel olmuştur. Eser boyunca yan yana duran iki tema olarak “yaşam” ve “ölüm” sembolik anlatımın imkânlarından yararlanılarak daha açıkça ortaya konmuş ve bu kullanım, etkili bir anlatımı da sağlamıştır. “Bıçak”, “ay”, “oduncular” ve “dilenci kadın” gibi semboller ölümcül bir gücün habercisi olarak ölüm temasını belirginleştirirken; “su” ve “çiçek” sembolleri de ölümün karşıtı olarak yaşam temasını öne çıkarmıştır. Bunların yanı sıra, “kan” da önemli bir sembol olarak iki temaya birden yaptığı göndermelerle Lorca’nın simgesel evreninde yaratılan trajediyi pek çok açıdan desteklemiştir. Dolayısıyla tüm bu semboller bir kurmaca anlatı türü olarak tiyatroda pek çok ayrıntıyı görüntüler ve çağrışımlar arasına gizleyerek hem estetik bir anlatının ortaya konmasını hem de metnin temasına açıklık kazandırılmasını sağlamıştır. KAYNAKÇA DIRANAS, Ahmet Muhip. Yazılar. İstanbul: YKY, 2000. LORCA, Federico Garcia. Toplu Oyunları I: Kanlı Düğün, Yerma, Bernadra Alba’nın Evi. Çev.: Hale Toledo. İstanbul: Mitos-Boyut, 2006. 5