AKUT PANKREATİTTE KOMORBİDİTENİN MORTALİTE ve

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
HAYDARPAŞA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
AİLE HEKİMLİĞİ KLİNİĞİ
KOORDİNATÖR: Doç. Dr. Refik DEMİRTUNÇ
AKUT PANKREATİTTE KOMORBİDİTENİN
MORTALİTE ve MORBİDİTEYE ETKİSİ
( Uzmanlık Tezi )
Dr. Harun Murat AYAZLI
Tez Danışmanı: Uzm.Dr. Mehmet Ali TARIM
İstanbul-2009
1
TEŞEKKÜR
Asistanlığım boyunca hastanemizde görev yapan başhekimlerimiz Sn Prof. Dr. Yusuf
ÖZERTÜRK ve Sn Doç. Dr. Hacı Mehmet SÖKMEN’e idari konularda gösterdikleri yardım
ve destekleri nedeniyle;
Aile hekimliği koordinatörümüz 3. Dahiliye Klinik Şefi Sn Doç. Dr. Refik
DEMİRTUNÇ’a eğitimimize katkılarından dolayı;
Uzmanlık eğitimim süresince
bilgi ve deneyimlerinden istifade ettiğim
kıymetli
hocalarım; 5. Genel Cerrahi Klinik Şefi Sn Prof.Dr.Ümit TOPALOĞLU’na, Çocuk Sağlığı
ve Hastalıkları Klinik Şefi Sn Doç. Dr. Ömer CERAN’a, Kadın Hastalıkları ve Doğum Klinik
Şefleri Sn Op. Dr. Gültekin KÖSE ve Sn Doç. Dr. Ertuğrul Can TÜFEKÇİ’ye ve Psikiyatri
Klinik Şefi Sn Uzm. Dr. Mecit ÇALIŞKAN’a;
Tezimin hazırlanmasında büyük emek sarfederek tezin her aşamasında destek ve
katkılarını esirgemeden bana her konuda yardımcı olaran tez danışmanım Uzm. Dr. Mehmet
Ali Tarım başta olmak üzere
Sn Doç. Dr. Emine Zeynep Tuzcular VURAL ile Uzm. Dr.
Işık GÖNENÇ’e, poliklinikte görev yapan tüm asistan arkadaşlara
ve tüm sağlık
çalışanlarına;
Rotasyonlarımı yaptığım tüm kliniklerde tecrübe ve bilgilerinden yararlandığım şef
yardımcıları, başasistanlar, uzmanlar, birlikte uyum içinde çalışıp pek çok şeyi paylaştığım
asistan arkadaşlar ve tüm sağlık personeline;
Tez dönemi boyunca ilgisini ve desteğini her zaman gösteren, her türlü yardımı
esirgemeyen Sn Uzm. Dr. Pelin Ayalp’a ;
Beni cefakarca, üstün fedakarlıklarla yetiştirip bugünlere getiren ve her zaman arkamda
olan çok sevgili anne ve babam başta olmak üzere tüm yakınlarıma; teşekkürlerimi sunarım. 2
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
TEŞEKKÜR
2
İÇİNDEKİLER
3
GİRİŞ VE AMAÇ
4
GENEL BİLGİLER
5
PANKREAS
6
ANATOMİ
7
FİZYOLOJİ
9
PANKREATİTLER
11
AKUT PANKREATİT
11
ETYOLOJİ
12
PATOGENEZ
14
KLİNİK BULGULAR
21
TANISAL ÇALIŞMALAR
22
PROGNOSTİK İŞARETLER
27
TEDAVİ
29
KOMPLİKASYONLAR
31
MATERYAL METOD
35
BULGULAR
36
TARTIŞMA
42
ÖZET VE SONUÇLAR
44
KAYNAKLAR
45
3
GİRİŞ ve AMAÇ
Akut pankreatit, pankreasta normalde inaktif halde bulunan sindirim enzimlerinin
herhangi bir etyolojik faktörle aktif hale geçerek pankreas dokularını sindirmesi ve buna karşı
yaygın bir inflamasyonun gelişmesi ile karekterize; organizmada lokal, bölgesel ve sistemik
yansımalara, komplikasyonlara yol açan bir klinik tablodur (1).
Akut pankreatit patogenezinde son yıllarda serbest oksijen radikallerinin aşırı
üretiminin ve sitokin değişimlerinin rolü olduğu gösterilmiştir(2). Safra taşları, alkol
kullanımı, infeksiyöz etkenler, ilaçlar gibi akut pankreatit etyolojisinde bulunan bir çok
etkenin pankreas asiner hücrelerini etkilediği ve proteolitik enzimleri aktive ettiği
düşünülmektedir(3). Serbest oksijen radikallerinin üretimi, lipid membran peroksidasyonunu,
sitoplazma
ana
öğelerinin
değişimlerini,
pankreastaki
enzimlerin
vaktinden
önce
aktivasyonlarını ve bunların sonucu olarakta akut pankreatitteki protein hasarını başlatır.
Akut pankreatitin kronik hastalıklarla ilişkisi en çok diyabetes mellitus açısından
incelenmiştir. En sık görülen komorbid hastalıklar hipertansiyon, KOAH ve diabetes
mellitustur. Çalışmamızda bu hastalıklarla akut pankreatitin ilişkisini değerlendirdik.
4
GENEL BİLGİLER
PANKREAS
İlk kez Herophilus M.Ö.300’lerde pankreası tanımlamış ve bundan yaklaşık 400 yıl
kadar sonra, organ, Rufus tarafından “pankreas” olarak isimlendirilmiştir (4). Pare tarafından
akut ve kronik pankreatitin tanımı yapılmıştır (5). Ancelet, akut pankreatit, pankreatik
gangren ve pankreatik absenin patolojik tanımlamasını yapmıştır (6).
Pankreatik kanala safra ve yağ asitleri enjekte edilerek deneysel pankreatit
oluşturulması ilk kez Bernard tarafından gerçekleştirilmiştir (7,8). Nikolas Senn, akut
pankreatitin farklı formlarının tanımlamasını yaparak, pankreatik gangren ve pankreatik abse
tedavisinin cerrahi olabileceğini göstermiştir (4,9). 1887’de Friedreich alkolle akut pankreatit
arasındaki bağlantıya dikkat çekmiştir (9). 1889 yılında Reginald Fitz akut pankreatit ve
komplikasyonlarının patofizyolojisini yayınlamıştır (10).
Opie safra taşları ile akut pankreatit arasındaki ilişkiyi tanımlamıştır. Ampulla,
koledok ve Wirsung anatomisini ve bunların obstruksiyonun pankreatite neden olduğunu
göstermiştir (9, 11).
Merlin K. Duval 1954’de pankreatik kanal obstrüksiyonuna bağlı kronik pankreatit
tedavisinde kaudal pankreatikojejunostomi tekniğini uygulamıştır. 1958 yılında Puestow,
Dual’in çalışmasını geliştirerek bir grup kronik pankreatitli hastada longütidinal
pankreatikojejunostomiyi yapmıştır (9).
Charles Fry ve arkadaşları %95 distal pankreatektomi yaptıkları bir grup hastayı
yayınlamışlardır. Bu hastalarda ağrı belirgin oranda gerilerken, hastaların tamamında insüline
bağlı diyabet gelişmiştir (10).
Sanfey ve arkadaşları köpek pankreasında çeşitli deneysel akut pankreatit modelleri
geliştirerek, serbest oksijen radikallerini elimine eden süperoksidaz dismutaz ve katalaz
enzimlerinin akut pankreatit gelişimine karşı koruma sağladığını bildirmiştir (12).
Akut pankreatit tedavisinde 20.yy’ın ilk yarısında cerrahi tedavi öne çıkmıştır. Bu
yıllarda akut pankreatitin tanısı primer klinik bulgulara dayandığı için ağır vakalarda cerrahi
5
tanı ve eksplorasyon uygulanmaktaydı. Bu vakaların yaşam süreleri oldukça kısa olmaktaydı.
İkinci yarıda cerrahi yaklaşım terk edildi. 1980’lerin ortalarında dinamik bilgisayarlı
tomografi ve C reaktif protein ile nekrotizan pankreatitin cerrahi eksplorasyon olmadan
tanımlanması gerçekleşti.
ANATOMİ
Pankreas karın arka duvarında 1. ve 2. lomber vertebra hizasında, çoğunlukla
hareketsiz, retroperitoneal yerleşimli bir organdır. Erişkin insanda pankreas bezi 80-90gr
ortalama 15-20cm uzunluğunda, 3cm eninde ve 1-1.5cm kalınlığındadır. Pankreas, sağda
duodenum, solda dalak arasında retroperitoneal olarak transvers uzanır. Üstte bursa omentalis,
önde transvers mezokolon ve aşağıda omentum majus ile ilişkilidir.
Pankreas, uncinat procesle birlikte baş, boyun, gövde ve kuyruk olmak üzere anatomik
olarak 5 kısma ayrılır.
Uncinat proces, portal ven ve süperior mezenterik damarların arkasında, pankreas
başının soluna doğru uzanır. Her insanda mevcut olmayabilir ve süperior mezenterik
damarları çevreleyebilir.
Pankreas başı orta hatta lomber 2. vertebra hizasında bulunur. Posteriorunda sağ renal
damarlar, inferior vena cava ve sağ böbreğin medial kenarı yer alır. Genellikle distal koledok
içinden geçer.
Pankreas boynu, bezin gövdesi ile başını birleştirir, süperior mezenterik damarlar ve
portal venin önündedir.
Pankreas gövdesi, lomber 1. vertebra hizasında uzanır ve süperior mezenterik venin
sol sınırından başlar. Arka yüzü aorta, sol adrenal bez, sol böbrek, sol renal damarlar ile üst
sınırı ise splenik arter ve venle temas halindedir.
Pankreas kuyruğu, 12. torakal vertebra hizasındadır ve ucu dalak hilusu içine kadar
uzanabilir (şekil1).
6
Pankreas başının beslenmesi, gastroduodenal arterden çıkan, anterior ve posterior
dallara bölünen süperior pankreatikoduodenal arter yoluyla olur. Bunlar süperior mezenterik
arterden çıkan inferior pankreatikoduodenal arterin dallarıyla kollateral yaparlar. Dorsal
pankreatik arter ise genellikle splenik arterin proksimalinden çıkar, pankreas başına dallar
verdikten sonra pankreas gövdesi ve kuyruğuna dallar vermek için sola geçer. Burada
transvers pankreatik arter olarak adlandırılır. Splenik arterden çıkan çok sayıda dal transvers
arterle anastomoz yapar, ayrıca gövde ve kuyruk kısmını besler (şekil2).
Pankreasın venleri de arterlerine paralel olarak seyreder. Gövde ve kuyruğun drenajı
doğrudan splenik vene ve inferior mezenterik vene olur. Pankreas başı, uncinat proces ve
boynun drenajı ise süperior mezenterik vene olur.
Pankreasın lenfatik drenajı zengindir ve genellikle tüm yönlerde venöz drenajı izler.
Pankreasın üst sınırında yerleşen süperior nodlar, bezin ön ve üst yarısından lenfatik drenajı
toplar. Baş ve gövdenin inferior sınırı boyunca yerleşen inferior nodlar ise pankreas alt
yarısının ön ve posterior yarısını drene ederler. Anterior nodlar, pilorun altında, transvers
kolonun mezenterinin kökünde yerleşmişlerdir ve pankreas başının ön yüzünü drene ederler.
Posterior nodlar, koledok, aorta, çölyak arter, süperior mezenterik arterin çıkış yeri
boyunca yerleşmişlerdir ve pankreas başının posterior yüzünü drene ederler. Splenik nodlar
ise pankreas kuyruğunu drene ederler.
7
Pankreasın sempatik innervasyonu splanknik sinirlerle, parasempatik innervasyonu ise
posterior vagusun çölyak dalı ile olmaktadır. Sinirler genellikle kan damarlarını ve pankreatik
asinüslere giden pankreatik duktusları izler.
Pankreatik ana kanal (Wirsung), pankreas kuyruğundan başlar, 2. veya 3. lomber
vertebra seviyesinde, safra kanalının altında, iki kanal birleşmeden önce birkaç mm boyunca
yan yana uzandıktan sonra birleşir ve duodenum 2. kıtasının posteriomedial duvarındaki Vater
papillasında duodenum lümenine açılır. Erişkinlerde Wirsung kanalı, pankreas başında 3-4
mm, gövdede 2-3 mm, kuyrukta 1-2 mm’ dir. İnsanların % 10’ da her bir kanal duodenuma
ayrı olarak açılır. Aksesuar pankreas kanalı (Santorini) genellikle pankreas başının ön ve üst
kısımlarını drene eder. Vakaların % 60’ ında duodenuma Vater papillasının 2 cm
kraniyalindeki minör papilladan girer. Aksesuar kanal Wirsung kanalı ile sıklıkla bağlantı
gösterdiğinden drenaj minör ya da majör papilladan olur. % 30 vakada Wirsung kanalı tüm
sekresyonları taşır ve Santorini kör uçla sonlanır % 10 vakada Santorini tüm sekresyonları
taşır, Wirsung küçük veya yoktur (13,14,15).
8
FİZYOLOJİ
Ekzokrin pankreas dokusu. Asinilerde en az iki tip hücre bulunur. Bir kısmının içinde
zimogen tanecikleri vardır. Bunlar sindirimde kullanılacak enzimlerin öncüsüdürler. Diğer
hücreler, asinilerin merkezinde bulunurlar ve muhtemelen su ve bikarbonat salgılamaktadırlar.
Asiniler, Wirsüng ve/veya Santorini kanallarına açılmaktadırlar. 13
Asiniler:
Pankreatik salgı, 1500-2000 ml/gün, renksiz, kokusuz pH 8-8.3 Salgılanma hızı
yemekler arasında 0.2-0.3 ml/dak., yemeklerden sonra 3.5 ml/dak. Pankreas salgısı % 1-3
protein ve % 90 enzimlerden oluşur. Na+ ve K + konsantrasyonu plazma ile yaklaşık aynıdır.
Katyon olarak az miktarda Ca++ ve Mg++ da bulunmaktadır. Anyon olarak ise HCO3 ve Clihtiva eder.
Proteolitik enzimler:
- Tripsinojen
- Ribonukleaz
- Kemotripsinojen
- Deoksiribonukleaz
- Prokarboksipeptidaz
- Elastaz
- Karboksipeptidaz
Bu enzimler ilk salındıklarında inaktiftir. Duodenum mukozasından salgılanan
Enterokinaz ile aktif hale getirilirler. Tripsinojen tripsin' e, kemotripsinojen kemotripsin' e
çevrilir. Proteolitik enzimler ile proteinler peptonlara ve peptitlere parçalanırlar.
Lipaz: Yağların sindiriminde etkilidir. Enzim aktif halde pankreastan salgılanır.Yağlar
ve fosfolipidler, gliserol ve yağ asitlerine parçalanırlar.
9
Amilaz: Karbonhidratların sindiriminden sorumludur. Bu maddeleri disakkarit ve
monosakkaritlere kadar parçalarlar.
Maltaz, Laktaz, Sükaraz
Nöral (sefalik faz): Vagal stimülasyon enzim sekresyonunu arttırır. Yiyeceğin
koklanması görülmesi, vagal olarak idare edilen pankreatik sekresyonun sefalik fazını
başlatır. Direkt vagal stimülasyon ile miktarca az fakat yoğun enzim ihtiva eden sekresyon
meydana gelir. Ayrıca mideden gastrin salınımına yol açan durumlarda (gastrik distansiyon),
vagal stimülasyon ile pankreatik enzim yapımı artar. Buna "Gastrik faz" veya
"Gastropankreatik refleks" denir.
Hormonal faz: Kolesistokinin (pankreozimin): Duodenum ve proksimal ince barsak
mukozası tarafından salgılanan bir hormondur. Özellikle yağlı gıdaların mideden duodenuma
geçmeleri üzerine salgılanır. Bu salgı kan yolu ile pankreastan enzimce zengin salgı
saldırır.Kolesistokinin aynı zamanda mide hareketlerini inhibe ederek mideye geçişi
yavaşlatırlar Böylece yağların sindirimi için vakit kazanılmış olur.
Sekretin: Mide asit salgısı duodenuma geçip, PH 4.5' in altına indiği zaman duodenal
mukoza tarafından salınır. Yine kan yolu ile pankreasa taşınır ve enzimce fakir, fakat su ve
bikarbonattan zengin salgı meydana gelir. Böylece duodenumda asit kısmen nötralize edilmiş
ve mukoza korunmuş olur. Sekretin de mide hareketlerini yavaşlatır, böylece mevcut asidik
ortamın nötralizasyonu için zaman kazanılmış olur.
Bu iki hormonun dışında gastrin, pankreatik polipeptid, glukagon gibi diğer bazı
hormonlar da az miktarda etkiye sahiptir (16).
Pankreasın sekretuar faaliyetlerini inhibe eden maddeler:
- Somatostatin
- Glukagon
- Kalsitonin
- Antikolinerjik ilaçlar.
10
Organın endokrin sekresyonu (insülin, glukagon ve somatostatin ) yaşamın devam
etmesi için gerekli olup Langerhans adacıklarından salgılanır. Adacıklar morfoloji ve
boyanma özellikleriyle birbirinden ayrılan üç tip hücreden oluşur.
• Adacıkların % 60-80’ ini oluşturan ve insülin salgılayan beta hücreleri.
• Adacıkların %10-20’ sini oluşturan ve glukagon salgılayan alfa hücreleri.
• Adacıkların yaklaşık %10’ unu oluşturan ve somatostatin salgılayan delta
hücreleri(17).
PANKREATİTLER
Pankreatitler akut ve kronik olmak üzere ikiye ayrılır. Akut pankreatit hakkında bilgi
verilecektir.
AKUT PANKREATİT
Akut pankreatit pankreasın kendi özel enzimlerinin aktive olması ile glandın sindirime
uğraması sonucu ortaya çıkan nonbakteriel bir enflamayon hadisesidir. Bu enflasmasyon
ödemden nekroza kadar farklı şiddette patolojik değişiklikler ile seyredebilir veya fibrozis
sonucunda irreversibl endokrin ve ekzokrin fonksiyon bozukluğu ile sonlanabilir.
Alkolizm ve safra yolu hastalıkları tüm akut pankreatit vakalalarının % 80’inden
sorumludur. Tüm bu nedenler içine kolelitiazis en sık nedendir. ERCP işlemi uygulanmış
hastaların %2-5’inde de işlemin kendisi akut pankreatite neden olmaktadır. Hastalığın
dağılımında cinsiyet farkı yoktur. Bugün için hastalığın insidansında artış bildirilmektedir (3,
18).
Klinik tablo hafif bir karın ağrısından, hipotansiyon, metabolik düzensizlikler, sepsis
ve ölüm gibi çok ağır komplikasyonlar içeren tablolara kadar değişebilir. Hastalık çoğunlukla
hafif ve orta şiddette seyreder. Bu hastalarda hastalık genelde kendini sınırlar ve destek
tedavileri ile iyileşir. Tüm akut pankreatitli olguların %20-30’unda ise nekroz gelişmektedir
(19). Sekonder pankreatik enfeksiyonlar akut nekrotizan pankreatitli hastaklarda %40-70
oranında gelişmekte olup mortalitenin en sık nedenidir (20,21). Enfekte nekroz %50 oranında
mortalite riskini beraberinde getirmektedir. Nekrotik pankreas dokusunun enfekte olma
11
insidansı birinci haftada % 24 düzeyinde seyrederken üçüncü haftada %70’i aşmaktadır. Bu
nedenle, nekrotik pankreas dokusunun enfekte olmasının engellenmesi mortaliteyi
azaltabilecek önemli bir hedeftir (22).
ETYOLOJİ
Akut pankreatit etyolojisinde çeşitli nedenler sıralanabilir (Tablo 1). Olguların %80
kadarında etyolojik ajan olarak safra taşları ve alkol karşımıza çıkar. Hastalığın bu en ı›k
görülen iki nedeninin birbirlerine göreceli oranları hasta popülasyonuna göre değişir.
Ülkemizde akut pankreatitin önde gelen nedeni safra taşlarıdır.
Tablo1. Akut pankretit etyolojisi
Alkolizm
Safra taşları
Travma
Duktal tıkanıklık
Enfeksiyon
Metabolik bozukluklar
İskemi
Diğer
İdyopatik
Alkolik Pankreatit
Kronik alkolizm pankreatitin en önemli nedenlerindendir. Alkolün akut pankreatite nasıl
yol açtığı bilinmemektedir. Ancak pankreatitin, alkolün ya da metabolitlerinden birisinin
direkt yada indirekt toksik etkisine bağlı olması muhtemeldir. Bu ilişkiyi aı›klamaya çalışan
teoriler şunlardır :
1. Pankreatik sıvının ekstravazasyonu ve Oddi sfinkterinde geliflen parsiyel
obstrüksiyonla pankreasın ekzojen salgısının artması, dolayısıyla pankreas kanalı
içindeki basıncın artması ve sonuçta da makromoleküllere karşı duktal
geçirgenliğin artması patogenezde yer almaktadır.
12
2.
Kronik alkolizmin pankreasta protein tıkaçlarının oluşumuna yol açtığı ve bunların
da kanalda ı›kanmalara yol açarak pankreatite neden oldukları bildirilmektedir.
3.
Alkol bazı insanlarda geçici hipertrigliseridemiye neden olur ve pankreatik lipaz ve
lipoprotein lipazının trigliseridlere etkisiyle sitotoksik serbest yağ asidleri ve
lizolesitin oluşur. Sonuçta pankreatik asiner hücrelerde ve kapiller endotelinde
kimyasal irritasyon gelişir.
4.
Alkol, serbest oksijen radikallerinin (süperoksit ve hidroksil radikalleri) oluşmasına
neden olabilir. Aşırı alkol alımı sistemik dolaşıma herhangi bir etki yapmaksızın
pankreatik kan akımını azaltmaktadır. Pankreas is- Pankreas ekzokrin salgıda
oluşturduğu değişiklikle pankreatik kanalda çökeltilere, salgıda artışa, Oddi
sfinkterinde spazma ve asiner bölgede toksisiteye neden olduğu bildirilmektedir.
Böylece pankreatik kanalda basınç artmakta ve küçük kanallar rüptüre olmaktadır.
Ayrıca pankreatik salgıda protein konsantrasyonunu artırdığı ve nidus oluşumuna
yol açarak daha sonra kalsifikasyona neden olduğu da ileri sürülmektedir (23).
Biliyer Pankreatit
Ülkemizde yapılan bir çalışmada akut pankreatitli hastaların retrospesifik incelemesi
sonucunda, bilier pankreatit oranı % 80’nin üstünde bulunmuştur. Geri kalan akut pankreatit
hastalarının çoğunluğunu alkol, idiyopatik ve ilaçlara bağlı gelişen vakalar oluşturmaktadır.
Toplum bilier pankreatitli hastaların %85-94’ünde safra kesesinde taş saptanmıştır. Bu
çalışmada akut pankreatit olarak takip edilen 175 hastanın 36 tanesinde şiddetli pankreatit
formu gelişmiş (Ranson kriteri >3, organ hasarı, pankreatik nekroz, pseudokist ve abse
gelişimi şiddetli pankreatit olarak değerlendirilmiş) ve hastalara ERCP uygulanmıştır (24).
Distal koledoktaki taşların ampulla Vateri bölgesinde pankreatik kanalı geçici olarak
tıkadıkları zaman pankreatite yol açtıkları düşünülmektedir. Bir teoriye göre taşın pankreas
kanalını tıkaması ile kanal içi basınç artmakta, ductus ve asinuslarda yırtılmalar olmakta ve
bunun sonucunda da otodijesyon olayı başlamaktadır (25). Bu mekanizmayı destekleyen
çeşitli çalışmalarda da, akut pankreatitli hastraların % 90’ının gaitasında safra taşları
gösterilmiştir. Bu çalışma idiopatik akut pankreatit olarak takip edilen pankreatitlerin büyük
çoğunluğunun bilier nedenli olduğunu göstermiştir (26).
13
Posttravmatik Pankreatit
Postoperatif pankreatitler, klinikte saptanan pankreatitlerin yaklaşık %8’ini oluşturur.
Kolesistektomi sonrası görülen akut pankreatit ataklarının nedeni, büyük olasılıkla operasyon
sırasında koledoğa kaçan ve oradan da Oddi sfinkterine giden bir taştır. Pankreas kanalının
hasar görmesi veya tıkanması sıklıkla akut pankreatitte neden olmaktadır. Splenektomi
esnasında pankreas kuyruğunun yaralanması akut pankreatiti başlatan bir neden olabilir (27).
Tablo 2. Akut pankreatit etyolojinde bazı maddeler
• Kesin
- Diüretikler
- Sülfonamidler
- Azotiopirin
- Tetrasiklin
- Östrojen
- Oral kontraseptifler
• Kuvvetle muhtemel
- Kortikosteroidler
- Pentamidin
- Phenmorfin
- Metildopa
- L-asparaginaz
PATOGENEZ
Akut pankreatit, patogenezi halen kesin olarak aydınlatılamamıştır. Günümüzde en çok
kabul gören görüş, pankreas içindeki inaktif proenzimlerin, aktif hale geçmeleri ve bezin
kendi kendini sindirmesi olayıdır. Bu enzimler ya doğrudan beze zarar verirler ya da
oluşturdukları inflamatuar olayın sistemik yansımaları sonucunda şoka, respiratuar distrese,
böbrek yetmezliğine, kardiyak aritmilere ve ölüme neden olurlar.
14
Akut pankreatitin (AP) patolojik formlarının bilinmesi yararlıdır
Akut interstisyel pankreatit : Akut ödematöz pankreatit olarak da bilinir. Tüm AP’
lerin yaklaşık % 80’ i bu formdadır. Pankreas makroskopik olarak ödematöz bir görünüme
sahiptir, pankreatik inflamasyon hafif olup, kendi kendini sınırlar, parankimal hasar
minimaldir. Nadiren hafif interstisyel fibrozis vardır. Çok seyrek olarak minimal yağ nekrozu
bulunabilir. Hafif derecede PMN lökosit ya da lenfosit infiltrasyonu vardır. İnflamasyonun
düzelmesinin ardından, organ sekel bırakmadan iyileşir (28).
Akut nekrotizan pankreatit
: Tüm AP’ lerin yaklaşık % 20 kadarını oluşturur.
Makroskopik olarak gland şişmiş ve büyümüştür. Retroperitoneal alanda, duodenum, kolon ve
mide gibi komşu organlarda belirgin ödem vardır. Karın üst bölümünde yaygın yağ nekrozları
saptanır. Pankreatitin ağırlığı ile pankreas boşluğunda kirli kahverengi-siyah renkli bir sıvı
bulunur. Retroperitoneal bölgede, ağır olgularda kolon mezosunda ve dalak pedikülünde
kanamalar saptanır.
Mikroskopik olarak pankreasın tümü nekroze olabileceği gibi, yer yer normal ve
nekroze pankreas yanyana da görülebilir. Nekroz için sabit bir bulgu, asini lobüllerini
bekleyen kapiller arteriol ve venüllerdeki tıkanmalardır. Prelobüler damarların tıkanmaları,
nekroz için tipiktir. Nekroz alanlarının yanında, ödemli, mononükleer hücre infiltrasyonu
alanları da görülür
Pankreas asinuslarında ve kanallarında fibrozis ile kalıcı harabiyet gösteren
histopatolojik değişiklikleri takiben klinik olarak iyileşme gerçekleşir (29) Nekrotizan AP’nin
neden geliştiği tam olarak bilinmemektedir.
Genel kabul gören görüşe göre; AP’ deki en erken olaylar, asiner hücreler içerisinde
başlamaktadır. Asiner hücre hasarı, AP’ de lokal inflamatuar reaksiyona yol açmaktadır.
Şayet bu inflamatuar reaksiyon belirgin ise, sistemik inflamatuar cevap sendromu (SIRS)
ortaya çıkmaktadır. Aşırı SIRS ise uzak organlarda hasarlara ve multipl organ disfonksiyon
sendromuna (MODS) yol açmaktadır. MODS, morbidite ve mortalitenin en önemli sebebidir
(19).
15
Etyolojide rol alan faktörlerin, AP’ deki inflamasyon kaskadını nasıl harekete
geçirdikleri ve niçin her durumda geçirmedikleri bilinmemektedir. Bu konu ile ilgili bazı
hipotezler mevcuttur (2):
Duodenal içeriğin reflüsü: Duodenumda enterokinazların etkisiyle aktive olmuş tripsin
içeren duodenal içeriğin, pankreas ana kanalına herhangi bir sebeple reflüsü söz konusu
olursa, duodenumda aktive olması gereken proenzimler, pankreas dokusu içinde aktif hale
gelerek kaskadı başlatabilirler.
Pankreatik kanal tıkanması: Üç değişik mekanizma ileri sürülmüş olup, hiçbiri olayı,
bütünüyle açıklamaya yetmemiştir (20). Bunlardan ilki ve en eskisi, ortak kanal teorisidir. Bu
teoriye göre safra taşı ortak kanalı tıkar ve safranın ana pankreatik kanala kaçışına yol açar.
Deneysel olarak bu teori, özellikle safra enfekte olduğunda kanıtlanmıştır. Safra ve pankreas
içeriğinden oluşan karışım ana pankreatik kanalda geçirgenliğin artmasına ve çevresel
inflamasyona yol açmaktadır. Pankreatik kanaldaki basıncın ortak safra kanalındaki basınçtan
daha yüksek olduğu saptanınca, bu teori popülaritesini kaybetmiştir. İkinci teoriye göre, taş
ampulladan geçerken hasara yol açmakta ve sfinkterin fonksiyonlarını bozmaktadır. Bunun
sonucunda da duodenal içeriğin pankreatik kanala geçtiği düşünülmekteydi. Ancak
sfinkterotomi yapılan hastalarda bile böyle bir durumla ender karşılaşılması, bu teoriyi de
çürütmüştür. Üçüncü teori de ise, safra taşının ortak kanalda sıkışması ile pankreatik kanal
basıncı artmakta, bu basınç artışı da kanalların mukozal bütünlüğünü bozmakta ve kanaldaki
enzimler parankime geçmektedir (back diffüzyon). Bu teori, daha çok taraftar bulmuştur.
Pankreatik iskemi: Pankreatik dolaşım bozukluğunda, inflamatuar bir cevap ile AHP
gelişebilmektedir. Ancak AP gelişiminde, iskeminin yeri objektif olarak saptanamadığından
bu teori geri planda kalmıştır. İntravital mikroskopi tekniklerinin bulunması ile mikrovasküler
yapıda oluşan değişiklikler gösterilmiş ve iskemi gelişimi net olarak ortaya konulabilmiştir.
Mikrosirkülatuvar değişiklikler (vazokonstrüksiyon, kapiller staz, oksijen saturasyonunda
azalma, progressiv iskemi), AP’ in deneysel modellerinde erken evrede oluşmaktadır. Bu
değişiklikler vasküler permeabiliteyi artırmakta ve glandda ödeme yol açmaktadır. Vasküler
hasar, lokal mikrosirkülatuvar yetersizliğe ve pankreatik hasarın daha da artmasına yol
açmaktadır (22). Pankreasın iskemi-reperfüzyon hasarı ile de ilgili spekülasyonlar vardır. Bu
16
hasar mekanizması; kalp, incebağırsaklar ve iskelet kası gibi diğer organlarda daha iyi
tanımlanmıştır. Hasarlı dokuların reperfüzyonu; serbest oksijen radikallerinin ve inflamatuar
sitokinlerin dolaşıma salınımına, bu da daha ileri hasarlara yol açabilmektedir (22). AP
tedavisinde agresiv sıvı tedavisinin; bu hasarı minimuma indirmesi, mikrosirkülatuvar
injurinin önemini ortaya koymaktadır. Mikrosirkülatuvar injurinin, AP gelişiminde önemli bir
yeri olduğuna şüphe yoktur. Ancak bunun başlangıçta mı, yoksa AP seyrinin herhangi bir
basamağında mı olayı potansiyelize ettiği hala tartışmalıdır.
AP’ in seyrinde ortaya çıkan oksidatif hasar ile ilgili olarak çeşitli patolojik
mekanizmalar ileri sürülmektedir (30):
•
AP’ de başlangıçtaki inflamatuar olaylar, asiner hücrelerde apoptozise ve serbest
oksijen radikallerinin üretimine neden olabilir.
•
Nitrik oksidin oksidasyon ürünü olan peroksinitrit ve süperoksit, asiner hücre
hasarına ve ölümüne neden olabilir. Bu hasar, serbest radikal temizleyicisi olan
süperoksit dismutaz ile önlenebilir.
•
Biyoaktif prostoglandin benzeri bileşikler olan izoprostonatlar; araşidonik asidin,
serbest
radikaller
ile
katalizlenmesiyle
oluşan
bileşiklerdir
ve
güçlü
vazokonstrüktör etki gösterirler. COX inhibitörleri, izoprostonatların miktarını
artırır ve iskemi-reperfüzyon hasarına bağlı olarak pankreatik fonksiyonların
kaybına yol açar.
•
Serbest radikaller, pankreatik dokuda antioksidanların kaybına yol açarak iskemireperfüzyona bağlı asiner hücre hasarına katkıda bulunabilirler. Serbest oksijen
radikalleri asiner hücreler üzerine direkt toksik etki gösterebilirler.
Proteolitik enzimlerin intraasiner aktivasyonu: Ekzokrin pankreas, çeşitli sindirim
enzimlerini sentez ve sekrete eder. Bu enzimler, normalde duodenuma eriştiklerinde,
enterokinazlar aracılığı ile aktive olurlar. Bu enzimler, asiner hücrelerde membrana bağlı
organellerde saklanarak sitoplazmadan ayrı tutulurlar. Küçük miktarlarda tripsinogen spontan
olarak aktive olur, fakat pankreas bunu uzaklaştıracak koruyucu mekanizmalara sahiptir. İlk
koruyucu mekanizma, pankreatik sekretuvar tripsin inhibitörüdür (PSTI veya SPINK1) ki bu,
aktif tripsinin % 20’ sini inaktive eder. İkinci mekanizma, prematüre olarak aktive olmuş
tripsinin otolizidir. Bu mekanizmaların yokluğunun, herediter pankreatite yol açabileceği ileri
sürülmektedir. Diğer bir savunma mekanizması da tripsini lizise uğratıp, inaktive eden
mezotripsin ve enzim Y’ dir. Ayrıca alfa-1 antitripsin ve alfa-2 makroglobülin gibi non 17
spesifik antiproteazlar da pankreatik interstisyumda yer almaktadırlar. AP’ in indüksiyonu
için asıl gereksinimin, proteolitik enzimlerin intraasiner aktivasyonu olduğu kabul
edilmektedir ki bu olay, glandın otodijestif hasarına yol açar. AP’ de asiner hücre ölümü, hem
nekroz hem de apoptozis ile gerçekleşmektedir. Asiner hücre ölümünün şekli, başlı başına
AP’ in ciddiyetini belirlemede önemli bir yere sahiptir.
Deneysel pankreatitlerde; apopitozisin indüksiyonunun, pankreatitin ciddiyetini azalttığı
(31,32), inhibisyonunun ise hastalığı daha da kötüleştirdiği gösterilmiştir (33). Pankreatik
hücre ölümüne ait mekanizmaların araştırılmasının klinik pratikte faydalı olabilecek
sonuçların ortaya çıkmasını sağlayabilmesi mümkündür. AP’ deki apoptozis olayında proteaz
ailesine ait caspase, proapopitotik Bax gen ekspresyonu, transkripsiyon faktörleri (p53,
nükleer faktör kapa beta, aktivatör protein-1), nötrofil deplesyonu ve bazı sitokinler (TNFalfa, IL-1↓) apoptoziste rol almaktadırlar (19).
Katepsin B ve tripsinogen dahil sindirim enzimleri gibi lizozomal enzimlerin
kolokalizasyonu, asiner hücrelerdeki unstable vakuollerde cereyan eder. Normal asiner
hücrelerde bu iki grup enzim, golgi aygıtında dikkatli bir şekilde ayrı tutulurlar. Bununla
birlikte pankreatitin erken döneminde cathepsin B, asiner vakuoller içinde tripsinogenden,
tripsinogen aktivasyon peptidini ayırarak, tripsinin intrapankreatik aktivasyonuna yol açar.
Sonra vakuoller rüptüre olur ve aktif tripsin salınır. Salınan tripsin fazla miktarda olduğundan,
pankreasın
normal
savunma
mekanizmalarının
kapasitesi
aşılır.
Ayrıca
tripsinin
intrapankreatik salınımı, daha fazla tripsin ve diğer pankreatik enzimlerin (fosfolipaz,
kemotripsin, elastaz) salınımına yol açar. Tripsin aynı zamanda diğer enzim kaskadlarını da
aktive eder (kompleman, kallikrein-kinin, koagulasyon, fibrinolizis). Fosfolipaz A ve B hücre
duvarındaki fosfolipidlerden; lesitin, lizolesitin, lizosefalini açığa çıkarıp koagulasyon
nekrozuna yol açarlar. Proelastaz tripsin tarafından elastaza dönüştürüldüğünde, damar
duvarındaki bağ dokusunu tahrip ederek kanamaya yol açar. Lipaz; safra asitleri varlığında,
trigliseridleri parçalayıp yağ nekrozuna yol açar. Bradikinin, kallikrein ve kallidin de vasküler
permeabiliteyi artırarak vazodilatasyon, ödem ve şok gelişimine katkıda bulunurlar. Aktif
pankreatik enzimlerin intrapankreatik salınımı, pankreatik otosindirimi başlatarak kısır
döngüye yol açar. Böylece harabiyet, gland boyunca ve peripankreatik dokulara doğru yayılır.
Bhatia ve arkadaşlarının yaptığı bir deneysel çalışmada, E-64 (güçlü spesifik ve
irreverzibl bir cathepsin B inhibitörü) kullanılarak, bir kolesistokinin analogu olan cerulein’ in
yol açacağı tripsinogen aktivasyonu önlenmiştir (34). Bu gözlem, tripsinogenin cathepsin B
aktivasyonunun anlamını ve pankreatik sindirim enzimlerinin kolokalizasyonunun önemini
18
ortaya koymaktadır. Ayrıca cathepsin B inhibisyonunun pankreatitin önlenmesinde ve
tedavisinde rolü olabileceği fikrini desteklemektedir.
İntrasellüler kalsiyum konsantrasyonu, erken dönemde intrasellüler pH’ daki düşüşle
birlikte artmaktadır. Bu durum, tripsinogenin prematür aktivas-yonuna ve sonra nükleer faktör
kB ve aktive edici protein-1’ in upregülasyonuna yol açmaktadır. Artmış kalsiyum
düzeylerinin, hücre hasarı ve ölümünü de aktive ettiği iyi bilinmektedir .
Yine bir deneysel çalışmada (35), spesifik bir tripsin inhibitörü kullanılarak,
tripsinogenin tripsine dönüşümü tamamen inhibe edilmiş, buna rağmen cerulein ile AP
oluşturulmuştur. Araştırmacılar buna dayanarak tripsinogen aktivasyonunun, intrapankreatik
proteolitik kaskadını başlatıcı bir faktörü olmadığını ileri sürmüşlerdir.
AP’ de fizyopatolojik mekanizma tetiklendikten sonra olay, zincirleme olarak devam
eder. Buna sebep tetiklenen mekanizmaların etkilerinin doku düzeyinde artarak ortaya
çıkmasıdır. Bu olayın temel sebepleri; inflamasyon, sitokin ve kemokinlerin salınması, iskemi
ve enfeksiyondur. Bunlar olayı ilerleten mekanizmalar olarak da bilinmektedir.
Mikroskopik çalışmalar ve Indium-111 ile işaretli lökositler kullanılarak yapılan
radionuclide çalışmalar, pankreatitin erken döneminde belirgin olarak makrofaj ve PMN
lökosit invazyonu olduğunu göstermiştir (36). İnflamatuar mediatörler; pankreatitin ve devam
eden inflamatuar cevabın patogenezinde kritik bir rol oynamaktadırlar. Sitokinlerin salınımı,
inflamasyonla
bir
arada
proinflamatuar mediatörler
gerçekleşmektedir.
Patofizyolojide
rol
aldığına
inanılan
şunlardır: TNF-alfa IL-1, IL-6, PAF, ICAM-1, IL-8, GRO-
alfa/CINC (growth related oncogene-B/cytokine-induced neutrophil chemoattractant), MCP-1
(monocyte chemoattractant protein-1), substans P (19).
AP’ de önemli rol oynayan antiinflamatuar mediatörler ise şunlardır : IL-10, C5a,
sTNFR (solubl TNF reseptörü), IL-1 ra (IL-1 reseptör antagonisti) ve NEP (nötral
endopeptidazlar)(19). Granülosit ve makrofajların aktivasyonu, proinflamatuar sitokinlerin,
araşidonik asit metabolitlerinin, proteolitik ve lipolitik enzimlerin ve reaktif oksijen
metabolitlerinin (ki bunlar endojen antioksidan sistemlerin koruyucu kapasitesini aşarlar)
salınımına yol açarlar. Bu substantlar aynı zamanda pankreatik mikrosirkülasyon ile
etkileşerek vasküler permeabiliteyi artırırlar, tromboz ve hemorajiye yol açarak pankreatik
nekroza götürürler. Bu kompleks etkileşimler, bu faktörlerin pankreatik hasardaki her birinin
rollerini ayrı ayrı tahmin etmeyi zorlaştırmaktadır. Ayrıca vakaların % 20 kadarında niçin
nekrotizan formun geliştiği de bilinmemektedir.
19
Ciddi pankreatik hasarı takiben bazı hastalarda sistemik komplikasyonlar ortaya
çıkmaktadır. SIRS olarak adlandırılan bu tablo, muhtemelen inflame pankreastan dolaşıma
aktif pankreatik enzimlerin ve sitokinlerin salınımı ile ortaya çıkmaktadır. ARDS;
mikrovasküler trombozlara bağlı olabileceği gibi, surfaktanın major bir komponenti olan
lesitini parçalayan aktif fosfolipaz A’ (lesitinaz) yada bağlı olarak gelişebilir. Miyokardiyal
depresyon ve şokun, vazoaktif peptitlere ve miyokardiyal depresan faktöre bağlı olarak
geliştiği sanılmaktadır. Akut böbrek yetmezliği; hipovolemi ve hipotansiyona bağlı olabilir.
Hiperkalseminin
patogenezi
multifaktöriyeldir
(kalsiyum-sabun
oluşumu,
hormonsal
dengesizlikler, kalsiyumun serbest yağ asitleri-albümin komplekslerince bağlanması,
kalsiyumun intrasellüler translokasyonu). SIRS, nekrotizan pankreatitlerin yaklaşık % 50’
sinde gelişmektedir ki bu komplikasyonların gelişip gelişmeyeceğini, pankreatik nekrozun
derecesine ya da enfekte nekrozun var olup olmamasına göre tahmin etmek mümkün değildir
(36).
Normal insan bağırsağı, kompleks bir bariyer vasıtasıyla (immünolojik, bakteriyolojik,
morfolojik) bakterilerin sistemik dolaşıma geçişini önlemektedir. AP’ in seyri sırasında bu
bariyer bozulur ve bakteriyel translokasyon gerçekleşir, lokal ve sistemik komplikasyonlar
ortaya çıkar. Bu bariyer bozukluğunun; hipovolemiye bağlı iskeminin ve pankreatite bağlı
bağırsak arteriovenöz şant oluşumunun bir sonucu olduğu düşünülmektedir (36). AP’ deki
çoğu enfeksiyonlar, yaygın rastlanılan enterik mikroorganizmalarca oluşturulmaktadır.
Hem santral, hem de periferal nöral mekanizmalar, muhtemelen AP mekanizmasına
katılmaktadır. Çeşitli deneysel çalışmaların sonucunda; kan akımında değişiklik yaparak
pankreatitin şiddetini değiştirebilen efferent vagus ve pankreatik eNOS (endotelyal nitrik
oksit sentetaz)’un da katıldığı santral olarak düzenlenen bir potansiyel mekanizmanın varlığı
kabul görmektedir (1). Kan akımı üzerindeki etkilerine ek olarak nöral sistemler, pankreatitde
görülen ödem ve inflamatuvar cevaplarda da rol alırlar. Duysal nöronların uyarılması;
inflamatuvar hücreleri takiben plazmanın interstisyel alana ekstravazasyonuna neden olan,
pankreatik dolaşımdaki postkapiller nörokinin 1 reseptörlerine bağlanan substans P’ nin
salınımına yol açmaktadır (36). Substans P, 11 aminoasitli bir nöropeptit olup, pek çok
dokuda bulunan sinir uçlarından salınmaktadır. Takiben effektör hücrelerin yüzeyindeki Nk1
(nörokinin-1) reseptörlerine bağlanmakta, ağrının mediatörü olup pek çok inflamatuar
durumda önemli bir rol oynamaktadır (19). Substans P, pankreastaki duysal afferent sinirler
için de bir nörotransmitter olarak rol oynamaktadır. Nk1 reseptörü bulunmayan farelerin
pankreatite karşı korundukları gösterilmiştir (23). Bu bulgu, AP patogenezinde nöral katılımın
20
ve substans P’ nin önemini ortaya koymaktadır. AP patogenezi ile ilgili çok sayıda araştırma
tüm dünyada devam etmektedir. Patogenezle ilgili yeni görüş ve anlayışların geliştirilmesi,
çok ciddi sonuçlara yol açabilen bu hastalığın tedavisinde yeni ufukların açılmasına hizmet
edebilecektir.
KLİNİK BULGULAR
Akut pankreatitte, hastanın ilk ve en önemli şikayeti genellikle epigastriumdan başlayıp
sırta doğru yayılan, kuşak tarzında ve çok şiddetli karın ağrısıdır. Ağrı devamlı olup künt ya
da batıcı tarzdadır. Hafif pankreatitli olgularda ağrı genellikle 1-3 gün devam eder ve daha
uzun süren ağrı pankreatitin ciddi olduğunu gösteren önemli bir bulgudur.
Pankreasın retroperitoneal yerleşimi nedeniyle başlangıçta şiddetli ağrıya rağmen,
abdominal hassasiyet ve defans yoktur. Bu yüzden akut karın ağrısı olan ancak fizik
muayanede batın bulguları normal olan olgularda akut pankreatit ihtimali mutlaka göz önünde
bulundurulmalıdır. Epigastrik hassasiyet, akut pankreatitin değişmez bir bulgusudur.
Bulantı ve kusma vakaların %80’inde vardır. Nazogastrik tüp takılması kusmanın
devamını engeller.
Olguların %60-90’ında ateş mevcuttur. Ateş varlığı infeksiyon olduğu anlamına gelmez.
Yüksek ateş varlığı; infekte pankreatik nekroz, abse, pnömoni ve kolanjit gibi septik olaylara
bağlı olabilir. Periumblikal bölgede (Cullen belirtisi), Lomber boşluklarda ( Grey Turner
belirtisi), inguinal ligamentin altında (Fox belirtisi) mavimsi mor lekeler, hemorajik
pankreatiti gösteren fasiyal tabakalar boyunca subkutan dokuya kan veya kanlı asitin
yayılmasıyla oluşan ve nadir rastlanan lezyonlardır.
Hipokalsemik tetani nadir rastlanan (%1) ve kötü prognozu gösten bir bulgudur.
Subkutan yağ nekrozuna bağlı eritema nodozum benzeri lezyonlara hastalığın ileri evrelerinde
rastlanabilinir. İkter vakaların % 30’unda görülür. Akut antral gastrit ve duodenite bağlı minor
mukozal kanamalar olguların % 20’inde görülür. Abse veya psödokistin gastrointestinal
kanala veya safra yollarına fistülizasyonu sonucu melena gelişebilir, ancak nadiren kan
transfüzyonu gerektirecek şiddette kanamaya neden olur.
Akut pankreatit olgularında, inflamatuar olayın diafragmatik lenfatikler aracılığı ile
toraksa geçmesi ve dolaşımdaki toksik maddelerin alveollerdeki harabiyetine bağlı pulmoner
21
semptom ve bulgular vakaların %20-40’ında görülür. Olguların 1/3’ünde solda daha sık
olmak üzere her iki diafragmada yükselme, solda daha sık plevral effüzyon, akciğer alt
loblarında infiltrasyon ve atelektazi, akutt pankreatite eşlik eden bulgulardır. %20 ARDS
gelişir ve hastalığın şiddeti ile paralel olup kötü prognoz işaretidir.
Hipotansiyon ve taşikardiden ağır şoka kadar değişen ölçülerde kardiyovasküler
depresyon olabilir. %30-40 oranda görülen bu duruma; kusma ile sıvı kaybı, retroperitoneal
alana plazmanın kaçışı, atonik barsak lümeninde sıvının birikmesi ve hemorajiler neden olur.
TANISAL ÇALIŞMALAR
Akut pankreatit tanısında kullanılan çok sayıda biyokimyasal parametre mevcuttur.
Amilaz: Pankreatitli hastaların 3/4’ ünde başlangıçta yükselerek 7-10 gün süreyle
yüksek kalır. Zirve değerine 12-72 saat arasında ulaşır. Hassasiyet %75-92 ve özgünlüğü
%20-60’dir. Akut ataktan 10 gün sonra devam eden yüksek amilaz düzeyi psödokist veya
abse oluşumunu düşündürmelidir. Amilaz erken dönemde normale dönmesi, hastalığın
düzelmekte olduğunu gösterebileceği gibi ağır pankreas hasarının belirtisi de olabilir
(37,38,39).
Amilaz düzeyi ile hastalığın prognozu arasında bir ilişki yoktur. Alkole bağlı formlarda
amilaz düzeyi normal olabileceği gibi hipertrigliseridemili hastalarda normal ya da düşük
bulunabilir. Amilaz tayini ucuz ve pratik bir teknik olmasına rağmen pankreas dokusuna
özgünlüğü zayıftır. Pankreas dışında tükrük bezi, over, meme, akciğer, karaciğer, ve ince
barsak gibi organlarda da amilaz bulunmaktadır. Akut pankreatit dışında hiperamilazemiye
neden olan bir çok hastalık vardır:
22
Tablo 3:Hiperamilazemiye neden olan hastalıklar
• Kronik böbrek hastalığı
• Tükrük bezi hastalıkları ( infeksiyon, alkolizm, radyasyon, kanser)
• Kronik karaciğer hastalığı
• Sindirim sistemi hastalıkları ( koledok taşı, akut kolesistit, ulkus perforasyonu,
intestinal obstruksiyon, akut apandiit, Crohn hastalığı, mezenter emboli)
• Diyabetik ketoasidoz
• Akciğer hastalıkları ( pnömoni, pulmoner emboli, kanser)
• Jinekolojik hastalıklar ( ektopik gebelik, over tümörleri)
• Kafa travmaları
• Makroamilazemi
• Prostat kanseri
Akut pankreatitli hastalarda serum amilazında önce yükselen idrar amilazı, 10 güne
kadar yüksek kalabildiğinden değerli bir bulgudur. Daha hassas ve spesifik belirleyiciler
araştırırldığında idrar amilazı ve amilaz klirensininn serum klirensine oranı bu şeçeneklerden
birisi olarak gündeme gelmiştir. Hastaların periton ve plevral sıvılarında amilaz değeri seruma
göre 4-5 kat yüksek olabilir (37).
Lipaz: Trigliseritleri digliseritlere ve yağ asitlerine parçalayan sadece pankreastan değil
karaciğer ve mideden de salgılanan bir enzimdir. Moleküler ağırlığı amilazınkine yakındır.
Glomerüler filtrasyondan sonra tamamen emilir ve idrardada görülmez. Pankreatik lipaz
ekzokrin asiner hücreler tarafından salgılanır, salgılandığı anda aktiflenir. Akut pankreatitli
olgularda serum lipaz düzeyi %87 oranında yüksek bulunur. Amilazdan daha spesifiktir.
Ancak akut kolesistit, peptik ülser perforasyonu ve mezenter emboli gibi hastalıklarda da
yükselebilir. Serum lipaz yüksekliği amilaz yüksekliğinden daha uzun süre devam ettiği için
klinik tanısı geç konan hastalarda daha yararlı bir parametredir. Lipaz/Amilaz oranının yüksek
olması alkolik pankreatit tanısında kullanılabilir. Lipaz, alkolik pankreatitte biliyer pankreatite
oranla, amilazdan daha fazla artış göstermektedir (37).
23
Elastaz 1: Elastaz 1, özgün elastolitik aktivitesi olan ve aynı zamanda hemoglobin,
kazein, fibrin ve albümini de yıkabilen bir enzimdir. Akut pankreatitteki başlıca vasküler
lezyonlardaki rolü 1968’de tanımlanmıştır. Radyoimmünolojik yöntemlerdeki son gelişmelere
kadar, plazmada dolaşan inhibitör kompleksler nedeni ile serum elastaz düzeyleri doğru
olarak ölçülememekteydi (39). Elastaz 1, akut pankreatitli bütün hastalarda, pankreas kanseri
olan hastaların çoğunda ve daha az olmak üzere pankreatitli hastalarda yüksek oranlarda
saptanmaktadır. Bu enzimin dikkate değer olmasının nedeni amilaz, lipaz ve tripsine kıyasla
daha uzun süre serumda yüksek oranlarda bulunmasıdur (39,40). Elastaz 1 böbrek yetmezliği
durumunda diğer proteazlara göre daha az etkilenmektedir. Plazma elastazının uzun süreli
varlığı geç dönemdeki pankreatit hasarını göstermede özel olarak faydalıdır. Öte yandan,
tripsin gibi elastazın da klinik önemi kesin olarak açıklığa kavuşmamıştır (39).
Diğer parametreler: Kan şekeri, AST, ALT, alkali fosfataz, bilüribin düzeyi yükselmiş
olabilir.
Hipovolemi nedeniyle hematokrit anlamlı olarak yüksektir. %50’den fazla hemotokrit
önemli miktarda sıvı kaybını gösterir ve acil sıvı resüsitasyonunu gerektirir.
Sıvı açığı sonucu prerenal azotemiye ya da akut böbrek yetersizliğine bağlı olarak, BUN
ve kreatinin yükselebilir.
Serum kalsiyum düşüklüğü erken dönemlerde saptanabilir. Kalsiyum düşüklüğünün
önemli nedeni albümin kaybıdır. Albümin yerine konulduğu taktirde serum kalsiyum düzeyi
yükselir. İyonize kalsiyum kaybı daha geri plandadır. İyonize kalsiyum yağ nekrozu
sahalarına kaybedilir.
Oksijen satürasyonu %90’dan azsa önemli bir hipoksemi var demektir ve arteriyel kan
gazlarına bakılmalıdır (4).
Methemalbumin tayini, tanıda ve özellikle prognoz tayininde önemlidir. Hemoglobinin
nekroz dokusunda yıkılmasıyla ortaya çıkan hematinin albümine bağlanmasına bağlıdır (40).
Özellikle alkolikler olmak üzere bazı olgularda pankreatitin akut atakları esnasında
aşikar hiperlipidemiye bağlı olarak serum süt görünümünde olabilir. Olayın mekanizması,
pankreas kapiller dolaşımdaki fazla miktardaki toksik yağ asitlarinin lipazla serbestleşmesiyle
olabilir. Trigliserid düzeyi 1700–2000 mg/dl bulunabilir. Serum kolesterolü normal yada hafif
yüksek olabilir.
24
Akut atağın ilk gününden itibaran akut faz proteinlerinde artış saptanır. Bunlardan CRP
düzeyi prognoz tayininde önemli bir testtir.(41). Akut pankreatitte radyolojik incelemeler
özellikle tanı, hastalığın yaygınlığı, komplikasyonların ciddiyeti ve prognoz tayininde
belirleyci olarak kullanılmaktadır. Yeni tanı yöntemleri olan ultrasonografi ve bilgisayarlı
tomografiye rağmen konvansiyonel radyolojik yöntemlerin de akut pankreatit takibinde
önemli rolü vardır.
Düz Grafi
Direkt karın grafisinde elde edilen bulgular;
•
Retroperitoneal yağ dokusu nekrozu ve inflamasyona bağlı organ konturlarında
(psoas kası ve böbrek) belirsizleşme ve sol çevresinde radyolüsen halka,
•
Asite bağlı silik görünüm,
•
Pankreasa komşu ince barsak ansındaki lokal ileusa bağlı “ Sentinel loop ” belirtisi,
•
Transvers kolon veya splenik fleksurada oluşmuş spazma bağlı tranvers kolonda
distansiyon ve distal gaz gölgelerinin azalması ya da görülmemesi ( Cut- off
belirtisi).
Ultrasonografi (USG): Ucuz ve noninvazif olması, yatak başında her an yapılabilmesi
ve gerekli görüldüğü sıklıkla tekrarlanabilmesi nedeniyle özellikle takip açısından çok
yararlıdır.
Bu
avantajlara
karşın
olguların
%25-40’ında
gaz
nedeniyle
pankreas
değerlendirilememektedir. USG’nin akut pankreatitteki tanı değeri %75-85 arasındadır. Bezde
ödem ve büyüme, ekojenitede azalma, wirsung kanalında genişleme, psödokist, abse, asit ve
kronik pankreatite ait kalsifikasyonlar USG bulguları olarak sayılabilir.
Bilgisayarlı tomografi (BT): Akut pankreatit tanısında ve özellikle nekrozun
görüntülenmesinde en yararlı yöntemdir. İntravenöz kontrast madde verilerek yapılan BT
incelemesi ile nekroz, hemoraji ve vasküler yapılar gösterilebilmektedir. Dinamik kontrast BT
(anjio-CT) akut pankreatit tanısı ve nekrozu göstermede son geliştirilen yöntemlerdendir.
BT’nin safra yolları patolojisini göstermede USG’ye üstünlüğü yoktur. Akut pankreatitin
BT’deki spesifik bulguları, hastalığın derecesine bağlıdır. Hafif olgularda, BT’de sadece
25
pankreatik genişleme görülebilir, ödem ve inflamasyon çevre yağ dokusuna yayılırsa,
pankreasın sınırları düzensizleşir ve belirsizleşir. Hafif olgularda, BT’de %14–28 oranında
pankreasın tamamen normal olduğu görülebilir. Bu nedenle BT tanıda amilaz düzeyinden
daha başarısızdır.
ERCP : Akut pankreatitli olgularda erken ve geç dönemde uygulanan önemli bir tetkik
yöntemidir. Ağır biliyer pankreatitli olgularda acil ERCP uygulanmalı, koledokta taş
saptanırsa taş ekstraksiyonu ve ES (endoskopik sfinkterotomi) uygulanmalı ve daha sonra
kolesistektomi uygulanmalıdır.
Bazı araştırmacılar erken preoperatif ERCP’yi rutin yapmakta ve önermektedirler
(42,43). Bu yaklaşımın amacı koledok taşlı bütün olguların laparoskopik kolesistektomiden
önce belirlenebilmesi ve tek bir yöntemle tedavi sağlayabilmektedir. Ancak taşların çoğu akut
faz esnasında ve ERCP yapılırken duodenuma geçmektedir. Bu yüzden yapılan gereksiz
ERCP’ler morbidite ve mortaliteyi artırmaktadır (44,45,46). Hafif bilier pankreatitli belli
özellikleri olan olgularda ERCP önerilmekte acil ERCP ve sfinkterotomi önerilmektedir. Ağır
bilier pankreatitli olgularda ise acil ERCP ve sfinkterotomi önerilmektedir (47).
Tablo 4. ERCP Endikasyonları
•
Serum bilirubin değerinin 2mg/dl’nin üzerinde olması,
•
USG ile safra yollarına ait patolojinin kesin olarak gösterilmemesi durumunda
diagnostik, koledokun geniş olduğu ve koledokta taş gösterilmesi durumunda
terapotik olarak,
•
İyileşme göstermeyen, komplikasyon gelişen ve cerrahi girişim planlanan
pankreatitli hastalar,
•
Akut kolanjit tablosu gelişen hastalar,
•
Diğer yöntemlerle tanı konulamayan hastalar,
•
SGPT ve AF değerlerinin yüksek olduğu hastalar
ERCP ile patoloji gösterilikten sonra sfinkterotomi, pankreatik kanal dilatasyonu,
endoprotez veya stent konulması, taş ekstraksiyonu gibi terapötik girişimlerle cerrahiye gerek
kalmaksızın tedavi gerçekleştirilebilir.
26
PROGNOSTİK İŞARETLER
Hastalığın şiddetini belirlemek amacıyla çeşitli skorlama sistemleri önerilmiştir.
Ranson, İmrie(Glaskow), APACHE-II bu sistemlerdendir; birbirinin modifiye şekilleri ve
farklı kriterler içermektedirler. APACHE-II hariç diğerlerinin 48 saat izleme gerektirmesi
değerlendirmede zaman kaybı olarak önem taşımaktadır. Sistemler içinde günümüzde en çok
Ranson, İmrie (Glaskow) ile APACHE-II skorlaması kullanılmaktadır(Tablo 5,6,7).
Tablo 5. Ranson Kriterleri
İlk gelişte
48. saat içinde
Yaş
>55
Htc’de düşme
>%10
Lökosit
>16000/mm3
BUN’da artış
>5mg/dl
Glikoz
>200mg/dl
Ca
<8mg/dl
LDH
>350U/L
PaO2
<60mm/Hg
SGOT
>250U/L
Baz defisiti
>4mEq/L
Sıvı açığı
>6L
Tablo 6. APACHE II Kriterleri
• Solunum hızı
• Ortalama kan basıncı
• Kalp atım sayısı
• Serum Na
• Serum K
• Serum kreatinin
• Hematokrit
• Lökosit
• Rektal ısı
• Arteriyel PH
• Oksijenasyon
27
Tablo 7. İmrie (Glaskow) Kriterleri
p02 düzeyinin 8kpa'nın altında olması
Kalsiyum düzeyinin 2.0 mmol/I'in altında olması
Albumin düzeyinin 3.2 g/l' nin altında olması
Glukoz düzeyinin 10 mmol/I' nin üzerinde olması
Üre düzeyinin 16 mmol/I' nin üzerinde olması
LDH düzeyinin 16 mmol/I' nin üzerinde olması
AST düzeyinin 200 ıu' nin üzerinde olması
Lökosit düzeyinin 15000/mm3 'ün üzerinde olması
Ranson’ un tanımladığı kriterler 11 faktör içermektedir. ABD’ de daha yaygın
kullanılmaktadır. Ranson skorlama sisteminde, hasta ilk başvuruda ve 48 saat sonra olmak
üzere iki aşamada değerlendirilir. Başlangıçta yaş, lökosit sayısı, glukoz, LDH, AST olmak
üzere 5 kriter, 48 saat sonra hematokrit, Ca, BUN, parsiyel oksijen basıncı, baz eksikliği ve
sıvı defisiti olmak üzere 6 kriter esas alınır. Orijinal Ranson kriterleri alkolik pankreatitli
olgular için belirlenmiş, daha sonra biliyer pankreatit olguları da değerlendirilmek üzere
modifiye edilmiş, 70 yaş üzeri hastalar için bazı kriterler de ayrıcalık vurgulanmıştır ( 48,49).
Mortalite faktör sayısı ile orantılı artmaktadır. İki veya ikiden az sayıda pozitif ise
mortalite % 1-3, 4 pozitif faktör varsa % 100 mortalite tahmin edilmektedir. Glasgow (İmrie)
skorlama sistemi ise daha basit 8 faktör önermiştir. Bu kriterler Avrupa ülkelerinde yaygın
kullanılmaktadır ( 45 ).
Bu iki sistemde açık olan husus kesin değerlendirme için 48 saat sonunu bekleme
gereğidir. Oysa APACHE-II skorlaması ile hasta yoğun bakıma başvurduğu anda
değerlendirilmekte ve prognostik tahmin mümkün olmaktadır. 13' den yüksek skorlar fatal
sonuçlar gösterir. Başlangıçta önerilen 34 orijinal parametre bugün 12’ ye indirilmiştir.
Buna göre APACHE-II sistemi sensitivite ve spesifitesi en yüksek testtir; bunu Ranson
ve modifiye Glasgow kriterleri izlemektedir. Klinik veriler ve parasentez verileri yüksek
spesifite de fakat düşük sensitivitedirler ( 46,47 ).
28
TEDAVİ
Klinik ve labaratuvar değerlendirmesi ile tanının konulmasını takiben, akut pankreaatitli
hastalarda uygulanacak en önemli tedavi, medical tedavidir. Medikal tedavide amaç bezin
dinlenmeye alınması yani pankreatik salgıların inhibe edilmesidir.
Ağır pankreatit tedavisinde diüretik tedaviden kaçınılmalıdır. Dolaşım düzeldiğinde ağır
akut pankreatitli hastaların çoğunda inatçı kapiller geçirgenlik artması ve doku ödemi ile
karekterize reperfüzyon hasarı görülür. Pankreatitin hiperdinamik fazı genellikle 4-10 gün
sürer. Bundan sonra eğer enfeksiyon gelişmezse mikrovasküler bütünlük tekrar oluşur ve
hastanın diürezi kendiliğinden gelişir Tedavi, pankreatik inflamasyona ve altta yatan predispoze faktörlerin düzeltilmesine
yöneliktir (48).
•
Oral alım kesilir
•
Ağrı kontrolü sağlanır
•
Destekleyici bakım önlemleri alınır
Şiddetli pankreatitte;
•
Yoğun bakım ünitesine transfer
•
Oral alımın kesilmesi
•
Sıvı resüssitasyonu
•
Respiratuar destek
•
Ağrı için analjezikler
•
Kardiyak destek
•
Nazogastrik tüp
•
İnfeksiyon tedavisi
•
Aktif pankreatik enzimlerin uzaklaştırılması
•
Metabolik komplikayonların tedavisi
•
Nütrisyonel destek
29
Hastaların % 85-90’ nda tedaviye başlandıktan sonraki 3-7 gün içinde kendiliğinden
iyileşme olup hastalık spontan olarak sınırlanmaktadır. % 20-30 olguda pankreas nekrozu ile
lokal ve sistemik komplikasyonlar oluşur. Bu komplikasyonlar vakaların önemli bölümünde
sekel veya ölüme yol açar. Organ yetmezliğini, dolaşımsal ve infeksiyonla ilişkili problemleri
kontrol edebilmek için çok disiplinli ve yoğun yaklaşım zorunludur.
Dört değişik deneysel modelde CCK ile uyarılan pankreas salgısının zaten
kendiliğinden kesildiğini, bu yüzden pankreas salgısını önlemek için kullanılan ilaçların
neden ek yarar sağlamadığını açıklamıştır ve antikolinerjikler endike değildir. Ayrıca tüm
pankreas salgılarını önlemeye yönelik kullanılan ( pankreas dinlendirici ) ilaçların da avantajı
yoktur ( 49,50 ).
Antibiyotik uygulaması, nekrozun bakteriyel kontaminasyonu ve sistemik enfeksiyonu
önlemek amacıyla gereklidir.
Ayrıca nekrotik pankreas dokusunda veya tıkanmış safra kanallarında sekonder olarak
gelişecek enfeksiyonlar ( apse, psödokist, asendan kolanjit, komplike koledokolitiasis gibi )
ve bakteriyel translokasyon geç mortaliteyi artacağından, yerleşmiş enfeksiyonun tedavisinde
uygun antibiyotik kullanımı çok önemlidir (51,52,53,54).
Beslenme, katabolik süreci tersine çevirmek amacıyla önemlidir. Parenteral besleme
yalnızca ağır, akut veya uzamış pankreatitte nutrisyonel destek gerekiyor ve hasta oral
alamıyorsa uygulanmalıdır. Orta şiddette akut pankreatitte, hastaların enteral beslenmesi (
özellikle jejunal yerleşimli kateterle ) parenteral beslemeye tercih edilir. Ancak riskli grupta
özellikle nekrotizan pankreatitte oral alımın da ağrı oluşturmasına bağlı olarak ertelenebilir
(55,56 ).
Beslenme
.
Hipertonik dekstroz
.
Amino asitler
.
Yağ emülsiyonları
.
Günlük elektrolit gereksinimleri içermelidir.
AP’ te BT ve özellikle kontrastlı dinamik BT hastalık şiddeti ve prognozu hakkında
değerli bilgiler vermektedir. Özellikle kontrastlı çalışmalar pankreatit varlığı ve nekrozu
30
hakkında tahmin sağlar. Hafif-orta pankreatit genelde iv. sıvı, oral alımın kesilmesi ve
gerekirse nazogastrik drenajla 2-4 güntedavi gerektirmekte, 3-6. günde sıvı diyete ve 5-7
günlerde normal diyete geçilebilmektedir. Ağır fulminan pankreatitte ise sıvı yüklemesi
kardiyovasküler
kollaps,
solunum
yetmezliği
ve
pankreatik
enfeksiyon
gibi
komplikasyonların sıkı takibi gerekir (56,57).
Enfeksiyon radyolojik ve cerrahi girişim gerektirebilir.
Safra taşlarına bağlı pankreatiklerde, ERCP erken ve hızlı olarak yalnızca uygun
personel, teknik ve tecrübe varsa uygulanmalı yoksa konservatif kalınmalıdır (48).
Hipertrigliseridemiyle giden hastalarda akut pankreatit önleyici tedavi (55);
.
İdeal kiloya inilmesi,
.
Lipidden kısıtlı diyet,
.
Egzersiz,
.
TG’leri yükselten alkol ve ilaç alımının engellenmesi
.
Diyabetin kontrolüdür.
KOMPLİKASYONLAR
Akut pankreatit iki şekilde karşımıza çıkar. Ya tıbbi tedavi ile tamamen iyileşen hafif
form (%75) veya nekroz ile seyreden ağır form (%25). Ağır form da steril ve infekte nekroz
olarak ike ayrılır.
Akut pankreatit komplikasyonlarını lokal ve sistemik olmak üzere iki ana başlık altında
toplayabiliriz.
SİSTEMİK KOMPLİKASYONLAR
Akut pankreatitin en sık ve en erken görülen komplikasyonu sıvı-elektrolit imbalansıdır.
Pankreatitten erken ölümlerin asıl sebebi bu komplikasyondur. Pankreatitlaerde böyle ciddi
bir sıvı-elektrolit imbalansının olması, kana geçen pankreas sekresyonlarının vazoaktif olması
ve sistemik dolaşımda kaotik vazokonstriksiyon/vazodilatasyonlara neden olması ile
açıklanmaktadır.
31
Akut böbrek yetmezliği akut pankreatitin ikinci yaşamsal komplikasyonudur. Pankreas
sekresyonlarının
renal
damarlarda
oluşturduğu
vazokonstriksiyon
sonucu
geliştiği
sanılmaktadır.
Akut pankreatitte hiperglisemi gelişebilir, bunun en sık nedeni hiperglukagonemidir.
Hipoglisemi gelişebilir, bunu nedeni ise beta hücrelerinin kaybıdır. Kan glukoz seviyesi
300mg’a ulaşmadıkça hiperglisemiye müdahale edilmeyebilir. Hiperglisemi uzun sürerse ve
kan glukozu 300mg üzerindeyse, insülin infüzyonuna uygun dozda uygulanır.
Pankreas sekresyonları retroperitoneal alana ve/veya intraperitoneal alan yayılabilir. Bu
durumdada retroperitoneal yada intraperitoneal fibrozis, adezyonlar ve hatta kanamalar
oluşabilir. Ancak pankreas sekresyonlarına bağlı intraabdominal kanma çok nadirdir.
Pankreatitli bir olguda trombosit sayısı düşüyorsa, bubun en sık nedeni V. Splenika
trombozudur. Böyle hastalarda V. Splenika mutlaka radyolojik olarak görüntülenmelidir.
Klasik olarak total kalsiyum 8.0 mg/dl’nin altına inmedikçe veya semptom vermedikçe
tedavi etmeye gerek olmadığı kabul edilir. Kalsiyum tedavisine rağmen hipokalsemi bulguları
düzelmiyorsa veya kalsiyum seviyesi yükselmiyorsa asidoz veya hipomagnezeminin
olabileceği, hipomagnezemi düzeltilmeden hipokalseminin düzeltilmeyeceği bilinmelidir.
Periton içindeki pankretik sekresyon retroperitoneal alandan yada transdiyafragmatik
olarak plevraya geçmesi durumunda plevral efüzyon gelişir. Torasentezle alınan sıvıda amilaz
bakılması ile kesin tanı koulur. Bu efüzyonun en önemli özelliği sıvı geçişinin sürekli devam
etmesi nedeniyle bu hastaların geçici tüp torakostomiden yara görmemeleridir. Akut
pankreatit tamamen düzelmeden bu sorun da çözülmez (58,59,60,61).
LOKAL KOMPLİKASYONLAR
Pankreas Psödokisti
Pankreatik pseudokist, pankreasın en sık rastlanan kistik lezyonudur. Sıklıkla akut ve
kronik pankreatit veya pankreas travması sonrası gelişen inflamatuar kaynaklı bir olaydır.
Tipik bir pankreas pseudokisti , pankreas çevresinde bir sıvı birikimi çevresinde, 4-8 hafta
içinde, granülasyon ve fibroz dokudan oluşan ve epiteli olmayan bir kapsülün oluşması ile
meydana gelir. Pseudokapsül, gerçek bir kist duvarı değildir ancak ondan daha sağlamdır.
Pseudokist en erken atak başladıktan iki hafta sonra oluşur. Tüm akut pankreatitlerin
%10’unda pseudokist gelişir.
32
Tanıda kan amilaz düzeyi güvenilir bir bulgudur. Klinik bulgular düzelmesine rağmen
amilazın 10 günden daha fazla süreyle yüksek kalması veya amilaz düştükten sonra tekrar
yükselmesi pseudokist lehinedir
Altta yatan nedene göre, özellikle, postakut ve kronik yalancı kistleri ayırmada kolaylık
sağlamak üzere, D’Egidio ve Schein bir sınıflama önermiştir. Buna göre:
Tip 1 pseudokistler bir akut pankreatiti takiben ortaya çıkarlar. Kanalda bir anormallik
veya iştirak söz konusu değildir.
Tip 2 pseudokistler kronik bir pankreatit zemini üzerinde gelişen akut pankreatit atakları
sonucu oluşur. Striktür olmasa da kanal anormalliği ve kanala iştirak sıktır.
Tip 3 pseudokistler tamamen kronik pankreatit zeminindeki retansiyon kistidir. Kanalda
striktür ve kistle iştirak söz konusu değildir (62,63).
Pseudokist spontan gerileyebilir. Bunun için ne kadar süre beklenmesi gerektiği
tartışmalıdır. Altı haftadan sonra gerileme olmayacağını savunanlar varsa da, bu kararı
vermek için 3 ay beklenmesini önerenler de vardır
Pankreatik Asit ve Plevral Efüzyon
Pankreatik asit, ana pankreatik kanalın tıkanıklığına bağlı ortaya çıkar ve sıklıkla neden
ya kanalla periton boşluğu arası fistül veya kistten sızıntıdır. Tanı serum amilazı yüksek
seyreden hastadan alınan asit sıvısında albümin yüksekliği (>3.0g/dL) ve bariz amilaz
yüksekliğidir. Kist yırtılması veya sızıntı sonucu oluşan yüksek pankreatik asitte amilaz
>20.000 Ü/L’dir.
ERCP‘ de kistten veya ana pankreas kanalından periton boşluğuna kontrast madde
sızdığı gözlenir. Psödokistli hastaların % 15’ de pankreatik aside rastlanır. Ayrıcı tanıda
intraperitonal hemoraji, tüberküloz peritonit, anevrizma, konstriktif perikardit ve Budd-Chiari
sendromu yer alır. Pankreas kanalı ve plevral boşluk arasında internal fistül sonucu plevral
efüzyon ortaya çıkar; bu efüzyon sıklıkla sol akciğer yerleşimli ve masiftir. Bu komplikasyon
genelde de torasentez veya göğüs tüpü drenajı gerektirir.
Tedavi genellikle pankreas salgısını önlemeye yönelik nazogastrik drenajı ve paranteral
beslenmeye dayanır. Sonuçta periton boşluğundaki pankreatik sıvıyı uzaklaştırmak için
parasentez yapılır. Uzun etkili somatostatin analoğu olan octreotid pankreas salgısını inhibe
eder ve asitle birlikte plevral efüzyonda yararlı olacağı umulur. Medikal tedavi sonrasında 2-3
33
hafta efüzyon sebat ederse anormal kanal anatomisini ortaya çıkarmak için pankreotografi
uygulanır (58).
34
MATERYAL METOD
2007-2008 tarihleri arasında Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil
Servise başvurup Cerrahi Kliniği’nde takip edilen hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastalardan
elde edilen bilgiler retrospektif olarak incelendi. Hastalara akut pankreatit tanısı, hastaların
klinik prezentasyonu ve serum amilaz değerinin 400IU/lt. değerinin üzerinde olması temeline
dayandırıldı. Hematolojik ve biyokimyasal testler, başvuruda ve 48 saat sonunda yapıldı.
Hastalar konservatif olarak tedavi edildi. Acil operasyonlar,biliyer trakt enfeksiyonu ile
ilisşkisiz durumlar ve/veya pankreatitin septik komplikasyonları durumunda yapıldı.
Hastaların comorbiditeler üç ana başlık altında toplandı bunlar; hipertansiyon, diyabet,
KOAH idi. Hastalarda comorbiditelerden sadece birisi bulunmaktaydı. Hastaların hastanede
yatış süreleri comorbiditelerine göre değerlendirildi.
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için NCSS
2007&PASS 2008 Statistical Software (Utah, USA) programı kullanıldı. Çalışma verileri
değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama, Standart sapma, frekans)
yanısıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında normal dağılım gösteren parametrelerin iki
grup arası karşılaştırmalarında Student t test, normal dağılım göstermeyen parametrelerin iki
grup arası karşılaştırmalarında Mann Whitney U test kullanıldı. Niteliksel verilerin
karşılaştırılmasında ise Ki-Kare testi ve Fisher’s Exact Ki-Kare testi kullanıldı. Sonuçlar
%95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.
35
BULGULAR
Çalışma 2007-2008 Tarihleri arasında Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’nde toplam 40 olgu üzerinde yapılmıştır. Olgulara ilişkin demografik özelliklerin
dağılımı Tablo 1’de görülmektedir.
Tablo 1: Demografik Özelliklerin Dağılımı
Min-Max
Ort±SD
Yaş (yıl)
42-79
56,22±10,46
Hastanede kalış süresi (gün)
4-16
6,77±3,03
Erkek/Kadın (n,%)
19 (%47,5)
21 (%52,5)
Olguların yaşları 42 ile 79 arasında değişmekte olup, ortalama yaş 56.22±10.46/yıl’dır.
Olguların hastanede kalış süreleri 4 gün ile 16 gün arasında değişmekte olup; ortalama
hastanede kalış süresi 6.77±3.03 / gün ’dür. Olguların 19’u (%47.5) erkek ve 21’i (%52.5)
kadındır.
Erkek
47,5%
Kadın
52,5%
Şekil 1: Cinsiyet Dağılımı
36
Tablo 2: Hastalıkların Dağılımı
n
%
KOAH
4
10,0
Hipertansiyon
12
30,0
Diabetes Mellitus
9
22,5
Olguların %10’unda KOAH, %30’unda hipertansiyon ve %22.5’inde diyabet vardır.
%
50
45
40
35
30
25
20
15
10
5
0
KOAH
HT
DM
Şekil 2: Ek Hastalıkların Dağılımı
Tablo 3: İlk Ranson ve 48. Saat Ranson Dağılımı
n
%
İlk Ranson
26
65,0
48. Saat Ranson
4
10,0
Olguların %65’inde ilk ranson görülürken, %10’unda 48. saat ranson görülmüştür.
37
%
100
90
80
70
60
50
40
30
20
10
0
İlk Ranson
48. Saat Ranson
Şekil 3: İlk Ranson ve 48. Saat Ranson Dağılımı
Tablo 4: İlk Ranson Varlığına Göre İlişkin Değerlendirmeler
İlk Ranson
+
Yaş ( yıl )
++
Var
Yok
Ort±SD
Ort±SD
57,92±11,53
53,07±7,46
n (%)
n (%)
15 (%57,7)
4 (%28,6)
Cinsiyet
Erkek
Kadın
+
11 (%42,3)
Student t test
++
10 (%71,4)
p
0,116
0,080
Ki-kare test
İlk ranson varlığına göre olguların yaş ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
İlk ranson varlığına göre cinsiyet dağılımı istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
göstermemektedir (p>0.05).
38
Tablo 5: İlk Ranson Varlığına İlişkin Değerlendirmeler
İlk Ranson
Var
Yok
n (%)
n (%)
KOAH
2 (%7,7)
2 (%14,3)
0,602
Hipertansiyon
9 (%34,6)
3 (%21,4)
0,385
Diabetes Mellitus
6 (%23,1)
3 (%21,4)
0,905
++
Ki-kare test
p
Fisher’s Exact test
İlk ranson varlığı ile KOAH arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
bulunmamaktadır (p>0.05).
İlk ranson varlığı ile hipertansiyon arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
bulunmamaktadır (p>0.05).
İlk ranson varlığı ile diyabet arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
bulunmamaktadır (p>0.05).
Tablo 6: 48. Saat Ranson Varlığına Göre İlişkin Değerlendirmeler
48. Saat Ranson
Var
Yok
Ort±SD
Ort±SD
(Medyan)
(Medyan)
70,25±9,91
54,67±9,40
(73)
(52)
n (%)
n (%)
Erkek
2 (%50,0)
17 (%47,2)
Kadın
2 (%50,0)
19 (%52,8)
Yaş ( yıl )
Cinsiyet
Mann Whitney U test
++
Fisher’s Exact test
p
0,014*
1,000
* p<0.05
39
48. saat ranson görülen olguların yaş ortalamaları, 48. saatte ranson görülmeyen
olguların yaş ortalamalarından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir (p<0.05).
80
70
60
50
40
30
20
10
0
Var
Yok
48. Saat Ranson
Yaş
Şekil 4: 48. Saat Ranson Varlığına Göre Yaş Dağılımı
48. saat ranson varlığına göre cinsiyet dağılımı istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
göstermemektedir (p>0.05).
Tablo 7: 48. Saat Ranson Varlığına İlişkin Değerlendirmeler
48. Saat Ranson
Var
Yok
p
n (%)
n (%)
KOAH
1 (%25,0)
3 (%8,3)
0,355
Hipertansion
3 (%75,0)
9 (%25,0)
0,073
Diabetes Mellitus
2 (%50,0)
7 (%19,4)
0,213
Fisher’s Exact test
48. saat ranson varlığı ile KOAH arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
bulunmamaktadır (p>0.05).
40
48. saat ranson varlığı ile hipertansiyon arasında anlamlılığa yakın olmakla birlikte
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05). Anlamlı bir ilişki
bulunmamakla birlikte 48. saat ranson görülen olgularda hipertansiyon görülme oranının
(%75), 48. saat ranson görülmeyen olgulardaki hipertansiyon oranından (%25) daha yüksek
oluşu dikkat çekicidir.
48. saat ranson varlığı ile diyabet arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
bulunmamaktadır (p>0.05).
Tablo 8: Hastanede Kalış Süresine İlişkin Değerlendirmeler
Hastanede Kalış Süresi
p
Ort±SD
Medyan
Var
7,25±3,86
5,5
Yok
6,72±2,99
6
Var
7,25±3,30
5,5
Yok
6,57±2,95
6
Diabetes
Var
8,44±3,60
8
Mellitus
Yok
6,29±2,72
6
KOAH
Hipertansiyon
0,872
0,673
0,105
Mann Whitney U test
KOAH varlığına göre olguların hastanede kalış süreleri arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Hipertansiyon varlığına göre olguların hastanede kalış süreleri arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Diyabet varlığına göre olguların hastanede kalış süreleri arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
41
TARTIŞMA
Akut pankreatitin ciddiyetinin belirlenmesi, uygulanacak tedavinin belirlenmesi
açısından önemlidir. Birçok laboratuar testi hastalığın erken değerlendirilmesinde
kullanılmıştır. Ciddi pankreatitin değerlendirilmesinde birçok seri arasında çeşitli farklılıklar
bulunmaktadır. Hastanın yoğun bakım ünitesine alınması ve hastanede kalış süresi gibi
kriterler hastalığın ciddiyetine ve hastanenin tedavi protokollerine de bağlıdır. Her hasta için
tüm datalar değerlendirilebilir düzeyde değildir. Bu durum geriye dönük incelemelerde,
prognostik faktörleri belirlerken sıkıntı yaratabilir. Romero ve arkadaşları hastalığın ilk
gelişteki ciddiyetini belirleyebilmek için yedi risk faktörü belirlemiştir(64). Bu yedi faktörden
abdominal distansiyon, asit, kitle, göğüs filmi bulgularının değerlenirilmesi zordur.
Komorbiditenin pankreatitin ciddiyetinin değerlendirilmesi ile ilgili çalışmalar pek
çoktur. Kan glikoz seviyelerindeki artış ile akut pankreatitin ciddiyeti arasındaki ilişki,
DeFronzo ve arkadaşları tarafından incelenmiştir(65). Seligson ve arkadaşları da akut
pankreatitli hastalarda oral glikoza cevap olarak C- peptid seviyesinin azaldığını
göstermiştir(66). Johansen and Ornsholt, akut pankreatitteki azalmış insülin seviyesini
bildirmişlerdir(67). Donowitz ve arkadaşları da pankreatit atağı esnasındaki insülin
seviyelerindeki artışı gözlemiştir (68). Diyabet ile akut pankreatit arasındaki ilşki pek çok
çalışmalarla gösterilmiş olmasına rağmen bizim çalışmamızda ilişki bulunamamıştır. Bu hasta
sayımızın azlığı ile de açıklanabilir.
Osborne ve arkadaşları pankreatitli hastalarda yaşın prognostik bir faktör olamayacağını
bulmuştur(69). Blamey ve arkadaşlarının çalışmasında yaşın prognostik bir faktör olabileceği
bildirilmiştir(70). Bizim çalışmamızda 48. saat Ranson değerlendirmesinde yaşın prognostik
önemi olduğu görülmüştür. 54 yaşın üzerindeki hastalarda Ranson kriterleri daha belirgindir.
Fan ve arkadaşlarının çalşmasında ortalama yaş 59 idi(71). Akut pankreatitin pik yaşı
etyolojisin göre değişmekle birlikte 39 ile 69 arasında bildirilmiştir. Bizim hastalarımızın
ortalama yaşı 56’dır.
Antihipertansif ilaç kullanımı ile akut pankreatit arasındaki bağlantıyı inceleyen pek çok
çalışma vardır(72,73). Bizim çalışmamızda hipertansif hastaların 48. saat Ranson kriterlerini
dolduran Hipertansif hastaların oranı yüksek olmasına rağmen bu istatistiksel olarak anlamlı
değildi.
42
KOAH ile akut pankreatit arasında bilinen bir ilişki olmamasına rağmen bizim
çalışmamızda incelenmiştir. KOAH tedavisinde kullanılan ilaçların pankreatite yol açtığı ile
ilgili pek çok çalışma vardır(74). Bizim çalışmamızda KOAH ile Ranson kriterleri arasında
istatistiksel anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. KOAH ile hastanede kalış süresi arasında da bir
ilişki bulunamamıştır.
Diabetes mellitus, hipertansiyon ve KOAH en sık gözlenen kronik hastalıklar olup
bunların akut pankreatitle ilişkisi açık değildir. Çalışmamızda bu hastalıkların akut
pankreatitle ilşkisi incelenmiş olup istatistiksel anlamlı bir ilşki bulunamamıştır.
43
ÖZET ve SONUÇLAR
2007-2008 yıllarında hastanemize başvuran 40 hasta, retrospektif olarak değerlendirildi.
Hastaların ortalama yaşları 56 idi. %21’i kadın, %19’u erkekti. Hastaların hipertansiyon,
diabetes mellitus ve KOAH tanılarına göre Ranson kriterleri ve hastanede yatış süreleri ile
ilşkileri incelendi. 54 yaş ve üzeri hastaların 48. saat Ranson değerlerinin daha yüksk olduğu
bulundu. Bunun yanı sıra komorbiditenin, pankreatitin ciddiyeti ile ilişkisi bulunamadı.
44
KAYNAKLAR
1.
Steer ML. Etiology and pathophysiology of acute pancreatitis. In: Go VLV, Dimango
EP, Gardner JD, Lebenthal E, Rober HA, Scheele GA (eds). The pancreas: biology,
pathobiology and disease. New York Raven, 1993: 581-92.
2.
Pandel JS Acute pancreatitis, Current Opnion in Gastenterology, 2005; 21: 533-43.
3.
Yeo CJ, Cameron JL. The pancreas. In: Sabiston DC, editor. Sabiston Textbook of
Surgery. 16th ed. Philadelphia: W.B. Saunders; 2001.p.116-125.
4.
Yeo CJ, Cameron JL. Acute pancreatitis. Sabiston DC, editor. Textbook of Surgery.
15th ed. W.B. Saunders Company; 1997. p. 1156-1165
5.
Ranson HJL. Acute Pancreatitis. Zinner MJ, Schwartz SI, Ellis H, editors. Maingot’s
Abdominal Operations. 10th ed. Appleton& Lande; 1997. p. 1899-1905
6.
Ünal Hilal. Akut Pankreatit. Minkari T, Ünal G, Kafadar Y, editor. Pankreas Cerrahisi.
İstanbul: Logos; 1991. p. 119-137
7.
Karne S, Gorelick FS. Etiopathogenesis of acute pancreatitis. Surg Clin North Am
1999; 79: 699-710
8.
Yavuz N, Ergüney S. Akut Pankreatitte serum elastaz 1’in tanısal ve prognostik değeri.
Çağdaş Cerrahi Dergisi 1998; 263-264
9.
Türkmen A. Dopamin, kortizol, düşük molekül ağırlıklı heparin CY 216 ve dextran
40’ın akut pankreatit üzerine etkilerini karşılaştıran deneysel çalışma. Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi (uzmanlık tezi) 1994
10.
Edward L Bardley. İndications for Surgery in Necrotizing Pancreatitis- A Millennial
Review. Pancreas 2001; 1: 1-3
11.
Russel G, Postier MD. Past, present, and future of pancreatik surgery
12.
Sanfey H, Bulkley GB, Cameron JL. The role of oxygen derived free radicals in the
pathogenesis of acute pankreatitis. Ann Surg 1984; 200: 405-443
13.
Snell R. The Gastrointestinal Tract. In: Snell R, editor. Clinical Anatomy. 4th ed. Little:
Brown; 1992. p. 254-255
45
14.
Moore KL. The Abdomen. In: Gardner J, editor. Clinically Oriented Anatomy. 2nd ed.
Williams & Wilkins; 1985. p. 220-224
15.
John E. Skandalakis, Panajiotis N. Skandalakis, Lee John Skandalakis. Cerrahi Anatomi
ve Teknik. Nobel Tıp Kitabevleri; 2000
16.
Adler G, Nelson DK, et al: Neurohumoral control of human pancreatic exocrine
secretion. Pancreas 10:1, 1995.
17.
McHenry CR, Strain JW. Anatomy and Embryology of the pancreas. In:Clark O. H,
editor. Textbook of endocrine Surgery. Philedelphia: Saunders; 1997. p. 549-555.
18.
Karne S, Gorelick FS. Etiopatogenesis of acute pancreatitis. Surg Clin N Am 1999; 79:
699-709
19.
Beger HG, Bittner R, Block S, Buchler M. Bacterial contamination of pancreatic
necrosis. A prospective clinical study. Gastroenterology 1986 ; 91: 433-438
20.
Banks
PA.
İnfekted
necrosis:
morbidity
and
therapeutic
consequences.
Hepatogasroenterology 1991; 38: 116-119
21.
Widdison AL, Karanjia ND. Pancreatic infection complicating acute pancreatitis. Br J
Surg 1993; 80: 148-154
22.
Tarpila E, Nystrom PO, Franzen L , Ihse I. Bacterial translocation during acute
pancreatitis in rats. Eur J Surg 1993 ; 159: 109-113 .
23.
McClave SA, Spain DA, Snider HL. Nutritional management in acute and chronic
pancreatitis. Gastroenterol Clin North Am 1998; 27: 421 - 434.
24.
H.Yanar, C. Ertekin, I. Ayalp. Acil Cerrahi Ve Travmatoloji kongresi bildirisi, 2003
Kayseri
25.
Kelly TR. Gallstone pankreatitis.Pathophysiology Surgery 1976; 80: 488-492
26.
Police A, Wazmon K, Smolin M.. Development of gallstone pancreatitis; The rol of
common channel. Arch Surg 1984; 119: 1299-1300.
27.
Yeo CJ, Cameron JL. Acute Pancreatitis. In: Zuiderma GD, editor. Shackelford’s
Surgery Of The Alimentary Tract. 4th ed. W.B. Saunders Company 1996. p. 18-37.
28.
Werth B, Kuhn M, Hartmann K, Reinhart W. H. (Drug induced pancreatitis: experience
of the Swiss Drug Adverse Effects Center 1981-1993). Schweiz Med Wochenschr 1995;
125: 731.
46
29.
Thomson J. S, Bragg L. E, Hodgan P. E, et al. Postoperative pancreatitis. Surg Gynecol
Obstet 1988; 167: 377-80.
30.
Avunduk C Manual of Gastroenterology, 3th ed., Philedelphia, 2002, Lippincott
Williams and Wilkins.
31.
Banks
PA.
İnfekted
necrosis:
morbidity
and
therapeutic
consequences.
Hepatogasroenterology 1991; 38: 116-119.
32.
Widdison AL, Karanjia ND. Pancreatic infection complicating acute pancreatitis. Br J
Surg 1993; 80: 148-154.
33.
Tarpila E, Nystrom PO, Franzen L , Ihse I. Bacterial translocation during acute
pancreatitis in rats. Eur J Surg 1993 ; 159: 109-113.
34.
Bhatia M, Wong F. L, Cao Y, et al. Pathophysiology of acutepancreatitis. Pancreatology
2005; 5: 132-44.
35.
Beger HG, Bittner R, Block S, Buchler M. Bacterial contamination of pancreatic
necrosis. A prospective clinical study. Gastroenterology 1986 ; 91: 433-438.
36.
Sabiston D. Textbook of surgery. Fourteenth edition: 1076-1108.
37.
Çalangu S, Güler K. Acil dahiliye. 1995: 335-357.
38.
Mayer KL, Ho Hs, Frey CF. The Pancreas. In: Cameron JL, editor. Current Surgical
Therapy. 6th ed. Mosby Inc ; 1998. p. 487-543.
39.
Clavien PA, Burgan S, Moossa AR. Serum enzymes and other laboratory tests in acute
pancreatitis. Br J Surg 1988; 76: 1234-43
40.
Jones BA, Salsberg BB, Bohnen JMA. Common pancreaticobiliary channels and their
relationship to gallstone size in gallstone pancreatitits. Ann Surg 1987; 205: 123-126
41.
Reber HA. Pancreas. İn: Schwartz SI, editor. Principles of Surgery. 7th ed. New York:
Graw-Hill cop; 1996. p. 1467-1501
42.
Fan ST, Lai ECS, Mok FPT. Early treatment of acute biliary pancreatitis by endoscopic
papillotomy. Engl J Med 1993; 328: 228-231
43.
Rattner DW, Warshaw AL. Surgical intervention in acute pancreatitis. Crit Car Med
1988; 16: 89-95
47
44.
Delorio AV, Vitale GC, Reynolds M, Larson GM. Acute biliary pancreatitis. The roles
of laparoscopic cholecystectomy and ERCP. Surg Endosc 1995; 9: 392-396
45.
De Virgillo C, Verbin C, Chang L. Gallstone pancreatitis. The role of preoperative
ERCP. Arch Surg 1994; 219: 909-913
46.
Taylor EW, Dunham RH, Block JH. Laparoscopic management of gallstone
pancreatitis. J Laparoendosc Surg 1994; 4: 121-125
47.
Knaus WA, Draper EA, Wagner DP. APACHE II:A severity of disease classification
system. Crit Care Med 1985 ; 13: 818-829
48.
Tenner S, Banks PA, Acute pancreatitis: Nonsurgical management. World J Surg 1997;
21: 143-148 .
49.
Braganza JM: Experimental acute pancreatitis. Current Opinions in Gastroenterology
(1990);6:763-768.
50.
Şimşek İ, Mas MR, Yaşar M, Özyurt M, Sağlamkaya U, Deveci S, Cömert B,
Kocabalkan F: Inhibition of inducible nitric oxide synthase reduces bacterial
translocation in a rat model of acute pancreatitis. Gut supplement III vol 47.
51.
Mas MR, Sağlamkaya U, Şimşek İ, Yaşar M, Deveci S, Kocabalkan F: Penetration of
meropenem and cefapim into pancreatic tissue during the course of experimental acute
pancreatitis. Gut Supplement III vol 47.
52.
Babaoğlu E, Mas R, Şimşek İ, Yaşar M, Özyurt M, Baysan A, Çınar E, Deveci S,
Kocabalkan F: The effects of combined treatment with desferrioxamine and meropenem
in experimental acute pancreatitis. Gut Supplement III vol 47.
53.
Pedrzolli P, Bassi C, Vesentini S, Campedelli A. A randomised multicenter clinical trial
of antibiotic prophylaxis of septic complications in acute pancreatitis with İmipenem.
Surg Gynecol Obstet 1993; 176: 480-483.
54.
Wertheimer MD, Norris CS. Surgical management of necrotizing pancreatitis. Arch
Surg 1986; 121: 484-487.
55.
Levy P, Letteron P, Paye F, Molas G, Guimont MC, Pessayre O, Bernades P, Roze C:
In vivo assessment of lipid peroxidation in experimental edematous and necrotizing
pancreatitis. Pancreas (1997); 14:350-354.
48
56.
Reber A. Howard. Pancreas. In: Schwartz I, editor. In Principles Surgery. 7 th ed.
McGraw Hill Company; 1999.p.1467-1499.
57.
Dragonetti GC, Licht H, Ruban W. Pancreatitis, evalaution and treatment. Primary Care
1996; 23: 1993-1997.
58.
Yılmaz U, Gören A. Yoğun bakım sorunları ve tedavileri 2th ed. 1991
59.
Wertheimer MD, Norris CS. Surgical management of necrotizing pancreatitis. Arch
Surg 1986; 121: 484-487
60.
Warshaw AL, G Jin. İmproved survival in 45 patients with pancreatic abcess. Ann Surg
1985; 202: 408-415
61.
Bradley EL. Operative management of acute pancreatitis: ventral open packing.
Hepatogastroenterol 1991; 38:134-138
62.
D’Egidio A, Schein M. Pancreatic pseudocysts: a proposed classification and its
management implication. Br J Surg 1992; 78: 981-984
63.
Widdison AL, Karanjia ND. Pancreatic infection complicating acute pancreatitis. Br J
Surg 1993; 80: 148-154
64.
Romero, C; Kraft, AR; Saletta, JD; Levine, HD; Moss, GS. Acute pancreatitis: a
predictable disease. Surg Forum. 1975;26:446–448.
65.
DeFronzo, RA; Ferrannini, E; Koivisto, V. New concepts in the pathogenesis and
treatment of noninsulin-dependent diabetes mellitus. Am J Med. 1983 Jan
17;74(1A):52–81.
66.
Seligson, U; Cho, JW; Nygren, A; Reichard, P. Is glucose intolerance after pancreatitis
related to pancreatic tissue damage? Acta Med Scand. 1983;213(2):119–122.
67.
Johansen, K; Ornsholt, J. Frequency of diabetes after acute pancreatitis. Metabolism.
1972 Apr;21(4):291–296.
68.
Donowitz, M; Hendler, R; Spiro, HM; Binder, HJ; Felig, P. Glucagon secretion in acute
and chronic pancreatitis. Ann Intern Med. 1975 Dec;83(6):778–781.
69.
Osborne, DH; Imrie, CW; Carter, DC. Biliary surgery in the same admission for
gallstone-associated acute pancreatitis. Br J Surg. 1981 Nov;68(11):758–761.
49
70.
S L Blamey, C W Imrie, J O'Neill, W H Gilmour, D C Carter Prognostic factors in
acute pancreatitis. Gut 1984;25:1340-1346; doi:10.1136/gut.25.12.1340.
71.
Fan, ST; Choi, TK; Chan, FL; Lai, EC; Wong, J. Pancreatic phlegmon: what is it? A J
Surg. 1989 Jun;157(6):544–547.
72.
Maliekal J, Drake CF. Acute pancreatitis associated with the use of lisinopril. Ann
Pharmacother. 1993 Dec; 27(12): 1465-6.
73.
Eland IA, Sundström A, Velo GP, Andersen M, Sturkenboom MC, Langman MJ,
Stricker BH, Wiholm B, EDIP Study Group of the European Pharmacovigilance
Research Group.
74.
Zhang XM, Chen HL, Wang ZH. The expression and function of pulmonary surfactant
protein A in severe acute pancreatitis in rats. Zhongguo Wei Zhong Bing Ji Jiu Yi Xue.
2008 Jul;20(7):390-2.
50
Download