Araştırma Makalesi / R e s e a r c h A r t i c l e 14 Doi: 10.4274/npa.y5961 Obezitede Dürtüsellik ve Emosyonel Faktörler: Bir Ön Çalışma Impulsivity and Emotional Factors in Obesity: A Preliminary Study Bilge Burçak ANNAGÜR, Fatma Özlem ORHAN*, Ali ÖZER**, Lut TAMAM***, Çiğdem ERHAN**** Selçuk Üniversitesi Selçuklu Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, Konya, Türkiye *Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, Kahramanmaraş, Türkiye **Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Kahramanmaraş, Türkiye ***Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, Adana, Türkiye ****Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dahiliye Anabilim Dalı, Kahramanmaraş, Türkiye ÖZET ABSTRACT Am aç: Bu çalışmanın amacı dürtüsellik ve emosyonel faktörlerin obezite ile olan ilişkisini incelemektir. O b jective: The aim of this study was to investigate the relationship of obesity with impulsivity and emotional factors. Yön tem ler: Çalışmaya dâhil edilen toplam 48 obez birey, 48 bireyden oluşan sağlıklı kiloya sahip kontrol grubuyla kıyaslanmıştır. Katılımcılara DSM-IV ölçeklerine göre yapılandırılmış klinik görüşme formu (SCID-I), Yeme Yutumu testi (YTT), Beck depresyon ölçeği (BDÖ), Barrat dürtüsellik ölçeği-11 (BİS-11) uygulandı. Met hods: Forty-eight obese participants included in the study were compared with 48 normal-weight controls. The Structured Clinical Interview for DSM-IV Axis I Disorders (SCID-I), Eating Attitudes Test (EAT), Beck Depression Scale (BDS), and the Barrat Impulsiveness Scale-11 (BIS-11) were administered to all participants. Bulgu lar: Çalışmaya dâhil edilen 48 obez birey tıkınırcasına yeme bozukluğu olanlar ve olmayanlar olarak iki alt gruba ayrıldı. Tıkınırcasına yeme bozukluğu olan 22 kişi (19 kadın, 3 erkek), tıkınırcasına yeme bozukluğu olmayan 26 kişiydi (25 kadın 1 erkek). Dürtüsellik puanlarında gruplar arasında bir fark saptanamadı (p>0,05). Obez olan 48 kişinin 25’ine DSM-IV tanı ölçütlerine göre depresif bozukluk tanısı kondu. Kontrol grubundaki 48 kişiden 8’ine depresif bozukluk tanısı kondu. Yeme tutum testi ve Beck depresyon ölçek puanları obez grupta kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı oranda yüksekti (p<0,05). Depresyonu olan ve olmayan gruplarda dürtüsellik puanları karşılaştırıldı. Depresyon olan grupta dürtüsellik puanları depresyonu olmayanlara göre anlamlı oranda yüksek bulundu (p<0,05). Benzer şekilde obez bireylerin olduğu grup da depresyon varlığına göre ayrıldığında depresyonu olanların dürtüsellik puanları diğer gruba göre anlamlı olarak yüksek saptandı (p<0,05). Results: Forty-eight obese participants were split into two groups: with regard to presence of binge eating disorder - binge eating group (22 subjects - 19 females and 3 males) and non-binge eating group (26 subjects - 25 females and 1 males). No difference was detected between the groups in terms of impulsivity scores (p>0.05). Twenty-five of the 48 subjects with obesity were diagnosed with depressive disorder according to the DSM-IV criteria. Eight of the 48 control subjects had depressive disorder. Eating Attitudes Test and Beck Depression Scale scores were statistically significantly higher in the obese group than in the control group (p<0.05). We also compared the impulsivity scores between the depression and non-depression groups where impulsivity scores were found to be significantly higher in the depression group than in the non-depression group (p<0.05). Similarly, in the obese group, impulsivity scores of subjects with more elevated depression scores were significantly higher than those with lower depression scores (p<0.05). So nuç: Bu çalışmada öne çıkan bulgu obezitenin emosyonel özelliklerle ilişkisinin dürtüsel özelliklerle ilişkisinden daha güçlü olduğudur. Çalışmada ayrıca depresyonu olanların dürtüsellik puanları da yüksek olarak saptanmıştır. Bu sonuç obezite ve dürtüsellik ilişkisinden çok depresyon ve dürtüsellik ilişkisine bağlanmıştır. Daha geniş örneklemlerin olduğu çalışmalara ihtiyaç vardır. (Nöropsikiyatri Arflivi 2012; 49: 14-9) Anah tar kelim eler: Dürtüsellik, emosyonel faktörler, obezite C onclu sion: The foremost finding of this study was determination of a stronger relationship between obesity and emotional traits than the relationship between obesity and impulsivity traits. In the current study, we also observed high impulsivity scores in the depression group. This result was associated more with the relationship between depression and impulsivity than with the relationship between obesity and impulsivity. Further studies with larger samples are required. (Archives of Neuropsychiatry 2012; 49: 14-9) K ey words: Emotional factors, impulsivity, obesity Yaz›flm a Ad resi/Ad dress for C or respon den ce: Dr. Bilge Burçak Annagür, Selçuk Üniversitesi Selçuklu Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, Konya, Türkiye Gsm: +90 0505 790 65 53 E-posta: bilgeannagur@yahoo.com G eliş tarih i/ Received: 27.12.2010 K abul tarih i/ Accep ted: 30.03.2011 © Nöropsikiyatri Arşivi Dergisi, Galenos Yayınevi taraf›ndan bas›lm›flt›r. / © Archives of Neuropsychiatry, published by Galenos Publishing. Nöropsikiyatri Arflivi 2012; 49: 14-9 Archives of Neuropsychiatry 2012; 49: 14-9 Giriş Obezite batı toplumlarında yüksek oranlarda görülen, karmaşık etyolojisi olan; diabetes mellitus, iskemik kalp hastalığı, safra kesesi hastalığı, uyku apne sendromu ve belli karsinom türlerinin riskinde artışla toplum sağlığını tehdit eden; yaşam kalitesini ve süresini azaltan bir hastalık olarak karşımıza çıkmaktadır (1). Obezite DSM-IV’de yeme bozuklukları (YB) içerisinde sınıflandırılmamıştır (2). Obezite güncel klinik tanı beden kitle indeksi’ne (BKI) dayanarak konmaktadır. BKI; kilonun boy uzunluğunun metrekaresine bölümü ile elde edilmektedir (kg/m2). Her ne kadar obezite yeme bozuklukları içerisinde yer almasa da YB’larında yaygın olarak görülen psikolojik özellikleri taşır. Bunlar; dürtüsellik, düşük özdeğerlilik, vücut şeklinden hoşnut olmama, mükemmeliyetçi tutum ve disinhibisyon (3-5). Bazı yazarlar vücut kilosunda yükselme ile sınır kişilik belirtileri arasında birliktelik olduğunu yazmışlardır (6). Kadınlar üzerinde yapılan bir çalışmada stres faktörü oluşturarak yeme davranışları ile aleksitimi ve dürtüsellik özellikleri karşılaştırılmıştır. Çalışmaya katılanlara toplumsal bir ortamda konuşma yapmaları istenmiş ve beklenti anksiyetesi oluşturulmuş. Stres faktörü ile gıda alımları değerlendirilmiş ve gıda alımı ile aleksitimi ve dürtüsel özellikler karşılaştırılmış. Sonuçta emosyonel yeme ile aleksitiminin ılımlı ilişkisi saptanırken emosyonel yeme ve dürtüsellik arasında ilişki saptanamamıştır (7). Obezite gelişiminde, genetik eğilimin yanında sosyal, kültürel, emosyonel ve diyete bağlı faktörler birlikte rol oynamaktadırlar. Bazı çevresel faktörlerin obeziteyi uyardığı açıktır. Obez kişiler bu konuda çalışma yapan kişilerce iki alt gruba ayrılmaktadır; tıkınırcasına yeme bozukluğu olan obezler ve tıkınırcasına yeme bozukluğu olmayan obezler (8,9). Tıkınırcasına yeme bozukluğu (TYB), DSM-IV’de başka yerde sınıflandırılamayan yeme bozukluklarına dâhil edilmektedir. Tekrarlayıcı tıkınırcasına yeme ataklarının olması, bu ataklar sırasında yeme kontrolünü kaybetme gibi bulguları ile bulumia nervozaya (BN) oldukça benzer. Bulimiadaki kilo alımından sakınmak amacıyla yapılan laksatif kullanımı, aşırı egzersiz yapma, kusma gibi uygunsuz dengeleyici mekanizmalar TYB’da bulunmaz. Ayrıca normalden hızlı yeme, fiziksel açlık olmaksızın yeme, rahatsızlık duyana kadar yemek yeme özellikleri bulunur. Yeme atakları haftada en az iki kez gerçekleşir (2). Tıkınırcasına yeme bozukluğu olan obezlerin kiloları fazla yemeleri ile ilişkilidir ve diğer gruba göre psikopatolojileri de fazladır (10). Tıkınırcasına yemesi olanlarda özellikle de depresyon oranlarının yüksek olduğu gösterilmiştir (11). Yine de psikopatolojinin nedenini anlamak güç olup aşırı yemenin nedeni mi sonucu mu tam olarak ayırt edilemez (12). Obezite tedavisinde halen çok kısa mesafeler alındığı söylenebilir. Tedavi ile bazı kişiler kilo kaybettikleri halde kısa süre sonra kaybettikleri kiloları tekrar alabilmektedirler (13). Obezite tedavisinde relapsın muhtemel bir öngörücüsü dürtüselliktir. Yapılan çalışmalarda obez kişilerin zayıf olanlara göre daha dürtüsel oldukları gösterilmiştir. Özellikle tıkınırcasına yeme bozukluğu olanlarda dürtüsel özellikler yüksek bulunmuştur (14). Annagür ve ark. Obezitede Dürtüsellik ve Emosyonel Faktörler: Bir Ön Çalışma 15 Dürtüsel kişiler yeme davranışı üzerindeki kontrollerini sağlayamadıklarını ve lezzetli ve yüksek kalorili besinlere karşı ilgilerinin fazla olduğunu belirtmişlerdir. Dürtüsellik ayrıca tedaviyi yarıda bırakma için öngörücü bir faktör olarak da gösterilmiştir (15). Obezite ve dürtüsellik ilişkisini güçlendiren bir diğer konu da Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) olan çocuklardaki obezitedir (16). Obezite tedavisi gören çocukların büyük bir kısmında (%58) DEHB saptanmıştır. Yine DEHB olan çocukların BKI’lerinin kontrol grubuna kıyaslandığında daha yüksek olduğu gösterilmiştir (17). Bu konuda öne sürülen varsayımlara baktığımızda DEHB patofizyolojisinde dopamin disregülasyonuna yönelik kuvvetli kanıtlar vardır (18,19). Prefrontal kortekste dopaminerjik değişiklikler olduğu öne sürülen DEHB’nun bir alt tipi olan Dikkat Eksikliği Bozukluğu’nda yine obezite riski artmıştır (20). Ayrıca çalışmalarda DEHB tedavisinde yaygın olarak kullanılan ve dopamin gerialım inhibisyonu yapan metilfenidatın özellikle diyette yağ alımını azaltarak enerji alımını azalttığı bildirilmektedir (21,22). Literatürde obezitenin dürtüsellik ve emosyonel faktörlerle ilişkisinin tek tek bakıldığı çalışmalar olsa da her ikisine birlikte bakılan çalışmalar kısıtlıdır. Bu çalışmanın amacı dürtüsellik ve emosyonel faktörlerin obezite ile olan ilişkisini incelemektir. Bu amaçla obez kişilerde dürtüsel ve emosyonel özellikler obez olmayan kişilerle kıyaslanmıştır. Ayrıca tıkınırcasına yeme bozukluğu olan obezlerin tıkınırcasına yeme bozukluğu olmayan obezlerle karşılaştırılması amaçlanmıştır. Yöntem I. Çalışma Deseni ve Örneklem Çalışma Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi ve Konya Numune Hastanesi olmak üzere iki merkezli olarak yürütüldü. Çalışmanın yapılabilmesi için Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi yerel etik kurulundan etik onay alındı. Dâhiliye polikliniğine obezite nedeniyle başvuran ayaktan hastalar çalışmaya alındı. Çalışmaya katılabilmeleri için kişilerin yazılı onayları alındı. Yaş arlığı 18- 65, en az ilkokul mezunu olanlar çalışmaya dâhil edildi. Çalışmayı kabul eden 67 kişiden ölçekleri dolduramayan veya çalışma sırasında ayrılmak isteyen bireyler çalışma dışı bırakıldı. Uzman hekim tarafından yapılandırılmış klinik görüşme yapılan kişilerden belirgin bir organ yetmezliği olanlar, ciddi endokrinolojik sorunları olanlar, kanser tanısı konmuş olanlar, psikozu olanlar, bilişsel bozukluğu veya demansı olanlar çalışmaya dâhil edilmedi. Geriye kalan 48 kişi ile çalışmaya devam edildi. Her bir merkezden 24’er hasta ile çalışma sürdürüldü. Katılanların 44’ü kadın 4’ü erkekti. Benzer sosyodemografik özelliklere sahip hasta yakınları ve hastane personelinin katıldığı, obezitesi olmayan, gönüllülerden oluşan 48 kişi de kontrol grubu olarak belirlendi. Çalışmaya katılanların kilo, boy ölçümü alınarak BKI (kg/m2) hesaplandı. Katılımcılar, BKI puanlarına göre 18 ve altı zayıf, 18,1-24,9 arası sağlıklı, 25-29,9 arası kilolu, 30-39,9 arası obez, 40 ve üzeri morbid obez olarak ayrıldı (23). Obezite nedeni ile tedaviye başvuranların BKI çeşitliliği göz önüne alındığında, obezite aralığına yakın olan fazla kilolulardan ve morbid obezlerden de çalışmaya alınması planlandı ve BKI 28,5 ve 42,5 arası olanlar çalışmaya alındı. Kontrol grubu olarak BKI 18-24,9 16 Nöropsikiyatri Arflivi 2012; 49: 14-9 Archives of Neuropsychiatry 2012; 49: 14-9 Annagür ve ark. Obezitede Dürtüsellik ve Emosyonel Faktörler: Bir Ön Çalışma arası olan bilinen dâhili bir hastalığı olmayan bireyler alındı. Bozulmuş açlık glukoz değeri Amerikan Diyabet Derneği’nin belirlediği, ≥100 mg/dl değerine göre tanımlanmıştır (24). Çalışmaya katılabilme koşullarına sahip obezler ve kontrol grubundaki bireylerle psikiyatri uzmanları görüşme yapmıştır. Görüşme yapılan kişilere, DSM-IV Eksen I Bozuklukları İçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme Formu (SCID-I) duygudurum ve yeme bozuklukları modülleri uygulanmıştır. II. Değerlendirme Araçları Sosyodemografik Soru Formu: Yaş, cinsiyet, eğitim, meslek, gelir düzeyi, medeni durum, psikiyatrik özgeçmiş ve soygeçmiş vb. bilgilerin araştırıldığı yarı yapılandırılmış bir görüşme çizelgesidir. DSM-IV Klinik Görüşme Formu: DSM-IV ölçütlerine göre yapılandırılmış SCID I (Structured Clinical Interview For DSM-IV Axis I Disorders Research Version-DSM-IV, Eksen I bozuklukları için yapılandırılmış klinik görüşme araştırma formu) uygulandı. SCID I First ve ark. tarafından geliştirilmiş, Özkürkçügil ve ark. (25) tarafından Türkçeye uyarlanmıştır. Yeme Tutum Testi (Eating Attitudes Test): Bu çalışmada kullanılan Yeme Tutum Testi (YTT) 6 dereceli Likert tipi yanıtlanan 40 maddeden oluşan özbildirime dayalı ölçektir. On bir yaşından büyük kişilere uygulanabilen, yeme bozukluğu olan ergenleri belirlemede, tarama amacıyla Garner ve Garfinkel tarafından geliştirilmiş, Türkiye’de bu ölçeğin geçerlilik- güvenilirlik çalışması Erol ve Savaşır tarafından yapılmıştır (26,27). Bu çalışmada kesme puanı kabul edilen 30 puan üstü Bozulmuş Yeme Davranışı (BYD) olarak değerlendirildi. Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ): Ruh sağlığı taramalarında ya da depresyon ile ilgili araştırmalarda en sık kullanılan ölçeklerden biridir. 1961 yılında Beck tarafından geliştirilmiştir. Hasta tarafından doldurulur. 15’i psikolojik, 6’sı somatik belirtileri içeren 21 maddesi vardır. Ölçek için Türkiye’de birbirinden bağımsız iki uyarlama çalışması yapılmıştır. BDÖ’de her madde 0 ile 3 puan arasında yer alır. Bu puanların toplanmasıyla depresyon puanı elde edilir. Alınabilecek en yüksek puan 63’tür. Toplam puanın yüksek oluşu, depresyon düzeyinin ya da şiddetinin yüksek olduğunu gösterir. Hisli’nin yapmış olduğu geçerlilik güvenilirlik çalışmasında kesme noktasını 17 olarak belirlemiş, 17 ve üstündeki BDÖ puanlarının sağaltım gerektirecek şiddetteki depresyonu %90 doğrulukla ayırt edebileceğini bildirmiştir (28,29). Barratt İmpulsivite Ölçeği-11 (BİS-11): Dürtüselliği değerlendirmede kullanılan hastanın doldurduğu bir ölçektir (30). Otuz maddeden oluşur ve kendi içinde üç alt ölçeği vardır; dikkat (dikkatsizlik ve bilişsel düzensizlik), motor (motor dürtüsellik, sabırsızlık) ve plan yapmama (kontrolünü sağlayamama, bilişsel karışıklığa tahammülsüzlük). BIS-11 değerlendirilirken 4 farklı alt puan elde edilir; toplam puan, plan yapmama, dikkat ve motor dürtüsellik puanlarıdır. Toplam BIS- Tablo 1. Sosyodemografik özellikleri bakımından TYB(+), TYB (-) obezler ve kontrol grubunun karşılaştrılması Cinsiyet Kadın Erkek Medeni durum Evli-birlikte yaşıyor Bekar-dul Çalışma durumu Çalışıyor Çalışmıyor Sosyo ekonomik durum Düşük Orta Yüksek Kan şekeri regülasyon bozukluğu Var Yok Çocukluk çağı obezite varlığı Var Yok Ergenlik dönemi obezite varlığı Var Yok Daha önce psikiyatrik tedavi Var Yok Yaşam boyu intihar girişimi Var Yok Toplam TY B (+) obezler TY B (-) obezler K ontrol grubu Toplam p n (%) n (%) n (%) n (%) 19 (22,4) 3 (27,3) 25 (29,4) 1 (9,1) 41 (48,2) 7 (63,6) 85 (100,) 11 (100,) 0,373 21 (29,6) 1 (4,0) 20 (28,2) 6 (24,0) 30 (42,3) 18 (72,0) 71 (100,) 25 (100,) 0,009 9 (20,5) 13 (25,0) 10 (22,7) 16 (30,8) 25 (56,8) 23 (44,2) 44 (100,) 52 (100,) 0,492 6 (26,1) 15 (23,1) 1 (14,3) 8 (34,8) 14 (21,5) 3 (42,9) 9 (39,1) 36 (55,4) 3 (42,9) 23 (100,) 65 (100,) 7 (100,0) 0,433 4 (30,8) 18 (21,7) 7 (53,8) 19 (22,9) 2 (15,4) 46 (55,4) 13 (100,) 83 (100,) 0,018 6 (40,0) 16 (19,8) 7 (46,7) 19 (23,5) 2 (13,3) 46 (56,8) 15 (100,) 81 (100,) 0,009 9 (47,4) 13 (16,9) 8 (42,1) 18 (23,4) 2 (10,5) 46 (59,7) 19 (100,) 77 (100,) <0,01 6 (31,6) 16 (20,8) 7 (36,8) 19 (24,7) 6 (31,6) 42 (54,5) 19 (100,) 77 (100,) 0,200 1 (16,7) 21 (23,3) 3 (50,0) 23 (25,6) 2 (33,3) 46 (51,1) 6 (100,0) 90 (100,) 0,543 22 (22,9) 26 (27,1) 48 (50,0) 96 (100,) Nöropsikiyatri Arflivi 2012; 49: 14-9 Archives of Neuropsychiatry 2012; 49: 14-9 11 puanı ne kadar yüksekse hastanın dürtüsellik düzeyi o kadar yüksektir. BIS-11’in Türkçe geçerlilik ve güvenilirlik çalışması Güleç ve arkadaşları tarafından yapılmıştır. Bu çalışmada, çeviri işleminin devamının ve Türk örneklemine özgü ifadelerin kullanılmasının uygun olacağı belirtilerek daha çok çalışmaya ihtiyaç olduğu vurgulanmıştır. Bu nedenle çalışmamızda ölçeğin değerlendirilmesi için Patton ve arkadaşlarının önerdiği puan anahtarları kullanılmıştır (31). İstatistiksel Yöntem Veriler bilgisayar ortamında SPSS 15.0 programına girildi. Örnek büyüklüğü dikkate alınarak yapılan Kolmogorov-Smirnov ve Shapiro-Wilk testinde verilerin normal dağılıma uygun olduğu görüldü (p>0,05). İstatistiksel analizlerde ki kare, Fisher’s Exact test, One-Way ANOVA ve student t testi, post hoc test olarak Bonferroni analizi kullanıldı. Tüm analizlerde p<0,05 değerleri anlamlı kabul edildi. Bulgular Çalışmaya dâhil edilen 48 obez birey yapılan psikiyatrik görüşme sonrasında DSM-IV ölçütlerine göre tıkınırcasına yeme bozukluğu olanlar (TYB (+)) ve olmayanlar (TYB(-)) olarak iki alt gruba ayrıldı. Tıkınırcasına yeme bozukluğu olan 22 kişi (19 kadın, 3 erkek), tıkınırcasına yeme bozukluğu olmayan 26 kişiydi (25 kadın 1 erkek). Obez olan 48 kişinin 25’ine, kontrol grubundaki 48 kişiden 8’ine DSM-IV tanı ölçütlerine göre depresif bozukluk tanısı kondu. Sosyodemografik özellikleri bakımından TYB(+), TYB (-) obezler ve kontrol grubu karşılaştırıldı (Tablo 1). Yaş, medeni durum, çalışma durumu ve sosyoekonomik durum açısından TYB olan ve olmayan gruplar arasında fark yoktu (p>0,05). Obez bireylerin bulunduğu grubunda yaş ortalaması kontrol grubuna göre daha yüksekti. Kan şekeri regülasyon bozukluğu (Açlık kan şekeri ≥100 mg/dl) , çocukluk çağı ve ergenlik döneminde obezite varlığı bakımından obez bireylerde kontrol grubuna kıyasla istatistiksel olarak anlamlı oranlarda yüksek değerler saptandı. Önceden psikiyatrik tedaviye başvurma oranları ve özkıyım girişim oranlarında tüm gruplar arasında anlamlı bir fark saptanamadı. Kan şekeri regülasyonu bozukluğu, kilo alma dönemleri ve önceki psikiyatrik öykü Tablo 1’de gösterilmiştir. Beden kitle endeksi (BKI) değerleri obez grupta kontrol grubuna kıyasla anlamlı olarak yüksekti (p<0,05). TYB olan ve olmayanlar arasında BKI değerlerinde bir fark saptanmadı (p>0,05). Yeme tutum testi ve Beck depresyon ölçek puanları obez grupta kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı oranda yüksekti (p<0,05). Dürtüsellik puanlarında gruplar arasında bir fark saptanamadı (p>0,05). BKI, YTT, depresyon ve dürtüsellik puanları Tablo 2’de gösterilmiştir. Depresyonu olan ve olmayan grupta dürtüsellik puanları karşılaştırıldı. Depresyon olan grupta BIS-toplam, BIS-d ve BISm puanları depresyonu olmayanlara göre anlamlı oranda yüksek bulundu (p<0,05). Benzer şekilde obez olanlar da depresyon varlığına göre ayrıldığında, depresyonu olanların BIS-toplam, BIS-d ve BIS-m puanları diğer gruba göre anlamlı olarak yüksek saptandı (p<0,05). Depresyon varlığına göre dürtüsellik özellikleri tüm grup için Tablo 3’de, obez grup için Tablo 4’de gösterilmiştir. Annagür ve ark. Obezitede Dürtüsellik ve Emosyonel Faktörler: Bir Ön Çalışma 17 Tartışma Bu çalışmada tıkınırcasına yeme bozukluğu olan ve olmayan obez bireylerde dürtüsellik ve emosyonel özellikler değerlendirilmiş ve obezitesi olmayan kontrol grubuyla karşılaştırılmıştır. Çalışma; biri ikinci basamak olan bir devlet hastanesi, diğeri üçüncü basamak olan bir üniversite hastanesi olmak üzere iki merkezli olarak yürütülmüştür. Tıkınırcasına yeme bozukluğu değişik derecelerde obezite ile karşımıza çıkar. Sıklıkla kadınlarda (%65 kadın, %35 erkek) görülür. Obezite nedeni ile tedavi arayışında bulunan kilolu kadınlarda daha sıktır. Bizim çalışmamızda da tedavi için başvuran olguların çoğu kadındı (44 kadın, 4 erkek). Çalışmaya alınan 48 obezin 22 tanesinde tıkınırcasına yeme bozukluğu saptandı (19 kadın, 3 erkek). Çalışmamızda kan şeker regülasyon bozukluğu (Açlık kan şekeri ≥100 mg/dl) obez olanlarda daha yüksek bulunmuştur. Bu da obezitenin diyebet riskini arttırdığına ilişkin bilgilerimizi destekler (32). Ayrıca obez olanların çocukluk ve ergenlik dönemlerinde de obezite varlığı kontrol grubuyla kıyaslandığında oldukça yüksek oranlardadır. Bu da obezitenin çoğunlukla erken yaşlarda başladığını göstermektedir. Obezitede eşlik eden psikiyatrik bozukluklar nedeni ile psikiyatriye başvuruların yüksek olduğuna yönelik çalışmalar Tab lo 2 . TYB olan, olmayan ve kontrol grubunun BMI, YTT, depresyon ve dürtüsellik puanları karşılaştırılması BKI Yeme tutum testi Beck DÖ puanı BIS-toplam BIS-NP BIS-Dikkat BIS-motor T Y B(+) AO ±SS 33,5±3,2 29,1±10,9 17,1±8,5 67,6±10,3 26,2±4,8 19,9±3,1 21,6±4,8 T Y B(-) AO ±SS 34,7±3,6 25,1±11,2 16,5±11,0 64,2±10,7 24,3±5,5 18,8±3,7 21,0±4,8 K ontrol grubu AO ±SS *22,8±2,0 *19,0±9,4 *8,5±6,6 63,1±8,3 24,6±3,9 18,6±2,9 19,9±3,4 p <0,001 <0,001 <0,001 0,189 0,337 0,285 0,228 *:Diğer gruplardan farklı Tab lo 3 . Tüm grupta (n=96), depresyonu olan (n=33) ve olmayanların (n=63) dürtüsellik puanlarının karşılaştırılması D ep resyon Var (n=3 3 ) AO ±SS Yok BIS-np 26,1±4,8 BIS-m 22,8±4,2 BIS-d 20,6±3,3 BIS -toplam 69,4±8,5 (n=6 3 )AO ±SS 24,3±4,4 19,4±3,7 18,1±2,9 61,9±9,1 p 0,06 0,00 0,00 0,00 Tab lo 4 . Tüm grupta (n=96), depresyonu olan (n=33) ve olmayanların (n=63) dürtüsellik puanlarının karşılaştırılması D ep resyon Var (n=2 5 ) AO ±SS Yok BIS-np 26,0±5,3 BIS-m 22,9±4,7 BIS-d 20,4±3,4 BIS -toplam 69,1±9,4 (n=2 3 )AO ±SS 24,4±5,2 19,6±4,3 18,1±3,4 62,2±10,8 p 0,29 0,02 0,03 0,02 18 Nöropsikiyatri Arflivi 2012; 49: 14-9 Archives of Neuropsychiatry 2012; 49: 14-9 Annagür ve ark. Obezitede Dürtüsellik ve Emosyonel Faktörler: Bir Ön Çalışma vardır (3). Bizim çalışmamızda obez bireylerde önceki psikiyatrik tedavi başvurusu açısından anlamlı bir değer saptayamadık. Yeme bozukluklarında özkıyım girişimlerinin fazla olduğu, obezitede de özkıyım oranlarının yüksek olduğuna yönelik literatür verileri mevcuttur (33). Ancak bu çalışmada katılımcılarda yaşam boyu özkıyım girişimi varlığı az sayıda saptanmıştır ve kontrol grubuna kıyasla bir fark bulunamamıştır. Önceki çalışmalarda hem yeme bozukluklarında hem de TYB olanlarda yüksek oranda psikiyatrik eş tanı saptandığı vurgulanmıştır. Özellikle de yaşam boyu depresif özelliklerin fazla olduğu gösterilmiştir (34). Ayrıca depresyonun TYB tedavisi sonrasındaki nükslere de neden olduğu vurgulanmıştır (35). Bizim çalışmamızda TYB olan ve olmayan tüm obezlerde depresyon yaygınlığı kontrol grubuna göre daha fazlaydı. Ancak TYB olan obezlerle TYB olmayan obezler arasında depresyon puanlarında anlamlı bir fark bulamadık. Yapılan çalışmalarda obez kişilerin zayıf olanlara göre daha dürtüsel oldukları gösterilmiştir. Özellikle tıkınırcasına yeme bozukluğu olanlarda dürtüsel özellikler yüksek bulunmuştur (14,15). Öte yandan normal kilolu bireylerde yeme davranışı üzerinde yapılan bazı çalışmalarda ise strese bağlı artan yeme davranışı ile dürtüsellik arasında bir ilişki saptanmamıştır (7). Bizim çalışmamızda obezitesi olanlarda kontrol grubuna kıyasla dürtüsellik puanlarında anlamlı bir fark saptayamadık. Benzer şekilde TYB olanlarla TYB olmayanlar arasında da dürtüsellik değerlerinde anlamlı bir fark bulamadık. Çalışmamızda tüm grup için (obez olan ve olmayanlar), depresyonu olanlarda dürtüsellik puanlarının anlamlı oranda yüksek olduğunu gördük. Sadece obez grup ele alındığında da benzer bulgular mevcuttu. Depresyonu olan obezlerin dürtüsellik puanları daha yüksek değerlerde bulundu. Depresyon ve dürtüsellik üzerine yapılan araştırmalarda, depresyon hastalarında dürtü kontrol bozukluklarının sık oranlarda görüldüğü veya dürtü kontrol bozukluğu olanlarda depresyonun sıklıkla eşlik ettiği gösterilmiştir (36,37). Yine yeme bozukluklarında da dürtü kontrol bozukluklarının yüksek oranda görüldüğüne yönelik çalışmalar mevcuttur (38,39). Serotonin, norepinefrin ve dopamin düzensizliği ile dürtü kontrol bozuklukları arasındaki ilişkiyi vurgulayan çok sayıda araştırma mevcuttur. Özellikle dürtü kontrol bozukluklarında nükleus accumbens içindeki Serotonin ve Dopamin etkileşiminin önemi vurgulanmıştır (40). Yeme bozukluklarında da serotoninin rolü bilinmektedir (41). Tüm bu ortak nörobiyolojik mekanizmalar depresyon ve dürtüselliğin bir arada görülmesini açıklayabilmektedir. Bu çalışmada öne çıkan bulgu obezitenin emosyonel özelliklerle ilişkisinin dürtüsel özelliklerle ilişkisinden daha güçlü olduğudur. Çalışmada ayrıca depresyonu olanların dürtüsellik puanları da yüksek olarak saptanmıştır. Bu sonuç obezite ve dürtüsellik ilişkisinden çok depresyon ve dürtüsellik ilişkisine bağlanmıştır. Obez olanlarda depresyonun sık görüldüğü göz önüne alınırsa obezite ve dürtüsellik arasında da bir ilişki beklenebilir. Bizim çalışmamızda bu ilişki saptanamamıştır. Bu bulgu olgu sayısının azlığı ile açıklanabilir. Daha geniş örneklemlerin olduğu çalışmalara ihtiyaç vardır. Obezite gelişimi ve tedavisi üzerine yapılan araştırmalarda psikiyatrik bir yaklaşım gereklidir. Hastalıkların psikopatolojilerini anlamak daha etkin tedavilerin uygulanması bakımından önemlidir. Kaynaklar 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26. 27. Tanco S, Linden W, Earle T. Well-being and morbid obesity in women: a controlled therapy evaluation. İnt J Eat Disord 1998; 23:325-39. Amerikan Psikiyatri Birliği. Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı. 4. Baskı. Köroğlu E, çev editörü: Ankara, Hekimler Yayın Birliği, 1995. de Zwaan M, Mitchell JE, Seim HC, et al. Eating related and general psychopathology in obese females with binge eating disorder. İnt J Eat Disord 1993; 15:45-52. Jackson TD, Grilo CM, Masheb RM. Teasing history, onset of obesity, current eating disorder psychopathology, body dissatisfaction, and psychological functioning in binge eating disorder. Obes Res 2000; 8:451-8. Pratt EM, Telch CF, Labouvie EW, et al. Perfectionism in women with binge eating disorder. İnt J Eat Disord 2001; 29:177-86. Sansone RA, Wiederman MW, Monteith D. Obesity, borderline personality symptomatology and body image among women in a psychiatric outpatient setting. İnt J Eat Disord 2001; 29:76-9. Strien T, Ouwens M. Effect of distress, alexithymia and impulsivity on eating. Eat Behav 2007; 8:251-7. Devlin MJ, Walsh BT, Spitzer RL, et al. Is there another binge eating disorder? A review of the literature on overeating in the absence of bulimia nevroza. İnt J Eat Disord 1992; 11:333-40. Spitzer RL, Yanowsky SA, Wadden T, et al. Binge eating disorder: İts further validation in a multiside study. İnt J Eat Disord 1993; 13:137-53. Yanovski SZ, Nelson JE, Dubbert BK, et al. Association of binge eating disorder and psychiatric comorbidity in obese subjects. Am J Psychiatry 1993; 150:1472-9. Telch CF, Agras WS. Do emotional states influence binge eating in the obese? İnt J Eat Disord 1996; 20:271-9. Lowe MR, Caputo GC. Binge eating in obesity: toward the specification of predictors. Int J Obes 1991; 10:49-55. Nederkoorn C, Jansen E, Mulkens S, et al. Impulsivity predicts treatment outcome in obese children. Behav Res Ther 2006; 45:1071-5. Davis C, Strachan S, Berkson M. Sensitivity to reward: Implications for overeating. Appetite 2004; 42:131-8. Hjördis B, Gunnar E. Characteristics of drop-outs from a long term behavioral treatment program for obesity. Int J Eat Dis 1989; 8:363-8. Odent M. Attention deficit hyperactivity disorder (ADHD) and obesity: Two facets of the same disease? Med Hypotheses 2010; 74:139-41. Agranat-Meged AN, Deitcher C, Goldzweig G, et al. Childhood obesity and attention deficit hyperactivity disorder: A newly described comorbidity in obese hospitalized children. Int J Eat Disord 2005; 37:357-9. Arnsten AF. Fundamentals of attention deficit hyperactivity disorder: circuits and pathway. J Clin Psychiatry 2006; 67:7-12. Arnsten AF. Stimulants: therapeutic actions in ADHD. Neuropsychopharmacology 2006; 31:2376-83. Jensen PS, Hinshaw SP, Kraemer HC, et al. ADHD comorbidity findings from the MTA study: comparing comorbid subgroups. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 2001; 40:147-58. Leddy JJ, Epstein LH, Jaroni JL, et al. Influence of methylphenidate on eating in obese men. Obes Res 2004; 12:224-32. Goldfield GS, Lorello C, Doucet E. Methylphenidate reduces energy intake and dietary fat intake in adults: a mechanism of reduced reinforcing value of food? Am J Clin Nutr 2007; 86:308-15. Pi-Sunyer FX. NHLBI Obesity Education İnitiative Expert Panel of the Identification, Evaluation, and Treatment of Overweight and Obesity in Adults-the evidence report. Obes Res 1998; 6:51-209. Genuth S, Alberti KG, Bennett P, et al. Expert committee on the diagnosis and classification of diabetes mellitus: follow-up report on the diagnosis of diabetes mellitus. Diabetes Care 2003; 26:3160-7. Özkürkçügil A, Aydemir Ö, Yıldız M. DSM-IV Eksen I bozuklukları için yapılandırılmış klinik görüşmenin Türkçe’ye uyarlanması ve güvenilirlik çalışması. İlaç ve Tedavi Dergisi 1999; 12:233-6. Garner DM, Garfinkel PE. The Eating Attitudes Test: an index of the symptoms of anorexia nervosa. Psychol Med 1979; 9:273-9. Erol N, Savaşır I. Yeme Tutum Testi: Anoreksia nevroza belirtileri indeksi. Türk Psikoloji Dergisi 1989; 23:132-6. Nöropsikiyatri Arflivi 2012; 49: 14-9 Archives of Neuropsychiatry 2012; 49: 14-9 28. Hisli N. Beck Depresyon Envanterinin geçerliliği üzerine bir çalışma. Türk Psikoloji Dergisi 1988; 6:118-26 29. Hisli N. Beck Depresyon Envanterinin üniversite öğrencileri için geçerlilik ve güvenilirliği. Türk Psikoloji Dergisi 1989; 7:3-13. 30. Gulec H, Tamam L, Gulec MY, et al. Psychometric properties of Turkish version of BIS-11. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 2008; 18:251-8. 31. Patton JH, Stanford MS, Barratt ES. Factor structure of the Barratt impulsiveness scale. J Clin Psychol 1995; 51:768-74. 32. Davidson MB. Clinical implications of insulin resistance syndromes. Am J Med 1995; 99:420-6. 33. Pompili M, Girardi P, Tatarelli G, et al. Suicide and attempted suicide in eating disorders, obesity and weight-image concern. Eat Behav 2006; 7:384-94. 34. Fernandez-Aranda F, Pinheiro AP, Tozzi F, et al. Symptom profile of major depressive disorder in women with eating disorders. Aust N Z J Psychiatry 2007; 41:24-31. 35. de Zwaan M. Binge eating disorder and obesity. Int J Obes Relat Metab Disord 2001; 1:51-5. Annagür ve ark. Obezitede Dürtüsellik ve Emosyonel Faktörler: Bir Ön Çalışma 19 36. Lejoyeux M, Arbaretaz M, McLoughlin M, et al. Impulse control disorders and depression. J Nerv Ment Dis 2002; 190:310-4. 37. Grant JE, Levine L, Kim D, et al. Impulse Control Disorders in Adult Psychiatric Inpatients. Am J Psychiatry 2005; 162:2184-8. 38. Fernández-Aranda F, Pinheiro AP, Thornton LM, et al. Impulse control disorders in women with eating disorders. Psychiatry Res 2008; 15:147-57. 39. Fernández-Aranda F, Jiménez-Murcia S, Alvarez-Moya EM, et al. Impulse control disorders in eating disorders: clinical and therapeutic implications. Compr Psychiatry 2006; 47:482-8. 40. Winstanley CA, Theobald DE, Dalley JW, et al. Interactions between serotonin and dopamine in the control of impulsive choice in rats: therapeutic implications for impulse control disorders. Neuropsychopharmacology 2005; 30:669-82. 41. Kaye WH, Frank GK, Bailer UF, et al. Neurobiology of anorexia nervosa: clinical implications of alterations of the function of serotonin and other neuronal systems. Int J Eat Disord 2005; 37:15-9.