Transseksüalite: Ýlgili Kavramlar ve Cinsiyet Düzenleme Giriþimleri Mehmet Z. SUNGUR*, Özlem YALNIZ** ÖZET Cinsel kimlik bozukluklarý ve bu baðlamda transseksüalite muhtemelen insanoðlunun tarihi kadar eski olmasýna karþýn bir fenomen olarak ele alýnýþý ancak son kýrk yýl içinde olmuþtur. Bu baðlamda transseksüalite: XX. yüzyýlýn bir öðretisi midir, yoksa çaðýmýzda cinsel tutum ve davranýþlarla ilgili bireysel farklýlýklar geçmiþe oranla daha kolay mý dile getirilmektedir? Bu yazýda, bu sorunun yanýtý giderek daha çok tartýþýlan transseksüalitenin deðerlendirilmesi, taný ölçütleri, sýklýðý, yaygýnlýðý, cinsiyetlere göre daðýlýmý ve etiyolojisi gözden geçirilerek yanýtlanmaya çalýþýlmýþtýr. Primer transeksüalite kavramý gözden geçirilmiþ, cinsiyet düzenleme operasyonlarýnýn sonuçlarý ve hangi olgularýn bu tür giriþimlere daha uygun aday olabileceði tartýþýlmýþtýr. Anahtar Sözcükler: Transsekseüalite, cinsel kimlik, cinsel disfori, cinsel oryantasyon. KLÝNÝK PSÝKÝYATRÝ 1999;1:49-54 SUMMARY Transsexualism: Related Concepts and Sex Reassignment Interventions Despite the fact that transsexualism is a gender identity disorder which is probably as old as the history of mankind, it is recognized as a phenomenon only in the last four decades. In this context : Is transsexualism a phenomenon of the XX th century or is it just that in this era personal differences on sexual attitudes are more tolerated, and therefore more readily declared? This paper aims to review the assessment, diagnostic criteria, incidence, prevalence, sex ratio and etiology of transsexualism which may * Doç. Dr., ** Dr., Ankara Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý, ANKARA help to answer the question above. The concept of primary transsexualism is reviewed and the outcomes of sex reassignment surgery as well as those cases which are better candidates of a successfull intervention are discussed. Key Words: Transsexualism, gender identity, gender dysphoria, sexual orientation. Transseksüalite bir cinsel kimlik bozukluðudur. Cinsel kimlik, bireyin kendi bedenini ve benliðini belirli bir eþeylik (cinsellik) içinde algýlayýþý, duygu, tutum, ve davranýþlarýnda bu eþeyliðe uygun olarak yönelmesidir (Öztürk 1997). Baþka bir deyiþle, cinsel kimlik bireyin iç dünyasýnda kendisini hangi cinsiyet içinde algýladýðýný belirler. Cinsel kimlik sorunu olmayan birey kendisini tanýmlarken "Ben erkeðim, ben kadýným" biçiminde tanýmlar. Cinsel kimlik bozukluðu ise bireyin biyolojik cinsiyeti ya da biyolojik cinsiyetinin gerektirdiði cinsel rol ile ilgili sürekli bir endiþe ve huzursuzluk duymasýdýr. Cinsel rol, bireyin iç dünyasýndaki cinsel kimliðini, dýþa vuran davranýþ ve söylemleriyle gösterme biçimidir. Biyolojik cinsiyet ise erkekliði ve kadýnlýðý belirleyen anatomik yapý ve fizyolojik özelliklerdir. Cinsel yönelim, cinsel nesnenin seçiminde belirleyici olur. Bireyin erotik tepki verme eðilimini ve fantazi yaþamýný gösterir. Bireyin cinsel yönelimi, homoseksüel, heteroseksüel veya biseksüel olabilir. Cinsel disfori ise cinsel kimliðin, biyolojik cinsiyetle uyumsuz olmasý sonucu ortaya çýkar, transseksüalitenin de içinde bulunduðu daha geniþ bir yelpazeyi tanýmlamak için kullanýlýr (Dolan 1987). 49 SUNGUR MZ, YALNIZ Ö. Transseksüalite; bireyin kendi bedenini yanlýþ cinsiyet içinde hapsolmuþ hissettiði ve bu yanlýþý düzeltmek amacýyla cinsiyet düzenleme operasyonlarý doðrultusunda yoðun istek duyduðu ve giriþimlerde bulunduðu bir cinsel kimlik bozukluðudur (Landen ve ark. 1996a). Tanýmlama "bireyin kendi bedenini yanlýþ cinsiyet içine hapsolmuþ hissetmesine" dayandýðýndan, operasyonlarýn cinsiyet deðiþtirme operasyonu yerine cinsiyet düzenleme operasyonu olarak adlandýrýlmasý daha uygun olacaktýr. Transseksüeller kendilerini cinsel kimlik sorunu olmayan bireyler gibi "Ben erkeðim, ben kadýným" biçiminde tanýmlamak yerine "Ben kadýn vücudu içine sýkýþmýþ bir erkeðim" ya da "Ben erkek vücudu içine hapsedilmiþ bir kadýným" biçiminde tanýmlarlar. Transseksüalite taný ölçütlerini þöylece özetlemek mümkündür (Walinder 1968): A) Yanlýþ cinsiyet içinde doðduðuna iliþkin düþünce, karþý cinsiyete ait olma duygusu, doðanýn önemli yanlýþlarýndan biri olduðuna iliþkin inanç B) Bireyin kendi bedenine giderek yabancýlaþmasý C) Karþý cinsiyeti yeterince simgeleyebilmek yönünde yoðun istek ve bu amaçla çeþitli hormonal ve cerrahi giriþim yöntemlerini araþtýrma D) Toplumun, kendisini karþý cinsiyetten birisi olarak kabul etmesi yönünde duyulan yoðun istek Transseksüalite, genellikle çocukluk çaðýndan itibaren baþlayan, bireyin kendi biyolojik cinsiyet özelliklerinden rahatsýzlýk duyduðu ve cinsel kimliðine daha çok uyum saðlayacak fizik görünümü kazanmaya yönelik yoðun uðraþlar verdiði bir cinsel kimlik bozukluðudur. Cinsel kimlik bozukluklarý ve bu baðlamda transseksüalite, muhtemelen insanoðlunun tarihi kadar eski olmasýna karþýn bir fenomen olarak ele alýnýþý ancak son kýrk yýl içinde olmuþtur. Bu durum þu iki olasýlýðý gündeme getirmektedir: 1) Transseksüalite ve muhtemelen diðer cinsel kimlik bozukluklarý, XX. yüzyýlýn hediyesidir. XX. yüzyýlýn bir modasý, bir öðretisi ya da seçimi olabilir. 2) Transseksüalitenin tarihçesi insanlýk tarihi kadar eski olabilir. Ancak; çaðýmýzda cinsel tercih, tutum ve davranýþlarla ilgili bireysel farklýlýklar geçmiþe oranla daha çok tolere edilebilmektedir. Bu nedenle; transseksüalite konusu XX. yüzyýlda daha kolaylýkla dile getirilebilmektedir. 50 Tarihte karþýt giysiciliði tanýmlayan pek çok yapýt (Twelfth night, As you like it gibi) olmasýna karþýn, transseksüaliteyi tanýmlayan eserlere pek rastlanmamaktadýr. Ýngiliz tarihinde ilginç bir örnek; Ýngiliz subayý James Barry'nin ancak ölümünden sonra kadýn olduðunun anlaþýlmasýdýr. Transseksüalite ile Ýlgili Psikososyal Görüþ Psikososyal görüþ, transseksüaliteyi ebeveynin çocuklarýný yetiþtirme biçimi ile ilgili olarak tanýmlar. Bu görüþe göre yaþamýn ilk yýllarýndaki anne-çocuk iliþkisi ve çeþitli ödipal dönem sorunlarý transseksüaliteye zemin hazýrlar. Ayrýþma-bireyselleþme sorunlarýnýn da önemi üzerinde duran psikososyal görüþ, biyolojik olarak erkek olan transseksüellerde anne ile erkek çocuk arasýndaki uzun süren sembiyotik iliþkinin önemini vurgulamaktadýr. Bu tür çocuklarýn babalarýnýn pasif ve soðuk olduklarý söylenir. Babanýn, çocuðun ilk geliþme yýllarý aþamasýnda çocuðuyla sýcak iliþki içinde olmadýðý veya çeþitli tutarsýzlýklar gösterdiði için çocuðun anneye yöneldiði de belirtilmektedir. Biyolojik olarak diþi olan transseksüeller ise genellikle çocukken kýz olmayý reddeden, erkek oyunlarý oynayan, hoþ ve güzel olmaktan çok güçlü olduðu söylenen çocuklardýr. Bu çocuklarýn anneleri çoðu kez fiziksel veya ruhsal hastalýklarý olan, annelik rolünü yerine getiremeyen kiþilerdir. Baba ise annenin hastalýðýný ve ailenin yükünü taþýmakta yetersizdir. Kýz çocuk maskülen bir rol üstlenerek, anneye bakým verme görevini üstlenir. Bu tür davranýþlar, baba tarafýndan da desteklenince, kýz çocuk, babanýn yerine geçmeye ve maskülen rolünü benimsemeye baþlar. Bazý çocuklar ise (özellikle ihmal edilen, kötüye kullanýlan ve reddedilenler) karþý cinsiyetin kimliðini aldýklarýnda daha çok deðer kazanacaklarýna iliþkin düþünceler geliþtirdiklerinden dolayý, karþý cinsiyetin cinsel kimliðini kazanmaya çalýþarak transseksüaliteye zemin hazýrlarlar. Annenin ölümü, uzun süreli yokluðu ya da geçirdiði ciddi bir depresyon, erkek çocuðun anneyle özdeþim yapmasýna ve onun yerini alarak karþý cinsiyetin rollerini benimsemesine neden olabilir. Transseksüalite ile Ýlgili Biyolojik Görüþ Money ve Gaskin, 1971 yýlýnda fiziksel, hormonal ve kromozomal testlerin hiçbirinin transseksüliteye özgü ayýrýcý özellik taþýmadýðýný belirtmiþler ancak özgülleþtirilemeyen bir duyarlýlýk ve yatkýnlýðýn geçiþinden söz etmiþlerdir. Hormonlar cinsiyet ve cinsel davranýþýn ifade ediliþ biçimini etkilemekle birlik- KLÝNÝK PSÝKÝYATRÝ 1999;1:49-54 TRANSSEKSÜALÝTE: ÝLGÝLÝ KAVRAMLAR VE CÝNSÝYET DÜZENLEME GÝRÝÞÝMLERÝ te, cinsel kimliðin oluþumunu etkilememektedir. Örneðin testosteron, kadýnda libidoyu ve agresif davranýþlarý arttýrmakta, östrojen ise erkekte libidoyu ve agresif davranýþlarý azaltmaktadýr. Ancak bu hormonlar cinsel kimliði belirlememektedirler. Genetik yönden bakýldýðýnda ise, cinsel disforinin hem tek, hem de çift yumurta ikizlerindeki eþ hastalanma oranlarý oldukça düþük bulunmuþtur. Bütün bu bulgulara karþýn biyolojik görüþe göre transseksüalite; yaþanýlan toplum ve zamandan baðýmsýz bir fenomen olarak insan türünün baþlangýcýndan itibaren var olmuþtur. Biyolojik görüþ bu baðlamda þu iki hipotezin doðruluðunun araþtýrýlmasý gerektiðini varsayar: Hipotez 1: Sosyal baskýlarýn azalmasý ve daha toleranslý toplumlara geçiþ, transseksüalitenin görülme sýklýðýný arttýrmayacaktýr. Hipotez 2: Transseksüalitenin görülme sýklýðý doðu ve batý toplumlarý arasýnda belirgin farklýlýklar göstermeyecektir. Transseksüalitenin yaygýnlýk oranlarýna çeþitli biçimlerde bakýlabilir. Son gözden geçirme yazýlarýnda yaygýnlýk; 15 yaþ üzerinde cinsiyet düzenleme operasyonlarý amacýyla baþvuran ve transseksüalite tanýsý alan olgularýn toplam sayýsýna bakýlarak hesaplanmaktadýr. Yaygýnlýk oranlarý farklý sonuçlar vermekle birlikte, cinsiyetler arasýndaki daðýlým ve oran benzerlik göstermektedir (Tablo 1) (Landen ve ark. 1996a). DSM-IV’de (APA 1994) ise her 30 000 eriþkin erkekten ve her 100 000 eriþkin kadýndan birinin cinsiyet düzenleme operasyonu amacýyla baþvurduðu belirtilmektedir. Transseksüalitenin sýklýðý ise belirli bir zaman dilimi içinde kesin taný alan yeni olgularý, 15 yaþ üzerindeki genel nüfusa oranlayarak bulunur. Ýsveç'te ayný metodolojiyi kullanarak, ardarda yapýlan çalýþmalarda, insidans hemen hemen sabit, cinsiyetler arasýndaki oran ise benzer bulunmuþtur (Walinder 1971, Landen ve ark. 1996b). Bu sonuçlar transseksüalitenin yaygýnlýðýnýn erkeklerde ortalama 3 kat fazla olduðunu, sýklýðýnýn ise cinsiyetler arasýnda farklýlýk göstermediðini ortaya koymaktadýr. Ýsveç çalýþmalarýndan yalnýzca birinde bulunan cinsiyetler arasý farklýlýk (Tablo 2) (Landen ve ark. 1996a), bu çalýþmanýn yalnýzca primer transseksüelleri deðil, tüm transseksüelleri kapsamasýyla ilgilidir. Biyolojik görüþün ortaya sürdüðü hipotezler yönünden bakýldýðýnda bu araþtýrma bulgularý birinci Tablo 1. Transseksüalitenin yaygýnlýðý ve cinsiyetler arasý daðýlýmý (Landen, Walinder, Lundström’den) Erkekteki yaygýnlýk Kadýndaki yaygýnlýk Cinsiyetlere göre oran (Erkek : Kadýn) Ýsveç, 1967 1 : 37 000 1: 103 000 2.8 : 1 USA, 1968 1: 100 000 1: 400 000 4:1 Ýngiltere ve Galler, 1974 1: 34 000 1: 108 000 3.2 : 1 Singapur, 1988 1: 2 900 1: 8 300 2.9 : 1 Hollanda, 1986 1: 18 000 1: 54 000 3.1 : 1 Hollanda, 1990 1: 11 900 1: 30 000 2.5 : 1 Tablo 2. Transseksüalitenin görülme sýklýðý ve cinsiyetler arasý daðýlýmý (Landen, Walinder, Lundström’den) Ýsveç (1967 - 1970) Sýklýk (15 yaþ üzerindeki nüfusta 100 000 üzerinden) Cinsiyetlere göre oran (Erkek:Kadýn) 0.15 1:1 Ýsveç (1968 - 1978) 0.17 1:1 Ýsveç (1972 - 1992) 0.17 1.4 : 1 0.14 1:1 (Tüm transseksüeller) Ýsveç (1972 -1992) (Primer transseksüeller) KLÝNÝK PSÝKÝYATRÝ 1999;1:49-54 51 SUNGUR MZ, YALNIZ Ö. hipotezi doðrulamaktadýr. Baþka bir deyiþle, transseksüaliteye iliþkin esneyen deðerler ve artan toleransa karþýn transseksüalite ayný toplum (Ýsveç) içinde sabit bir sýklýk göstermekte ve cinsiyetler arasý daðýlýmý da belirli bir stabilite göstermektedir. Transseksüalitenin farklý toplum ve kültürlerde cinsiyetler arasý benzer bir daðýlým göstermesi de ikinci hipotezi doðrulamakta ve bozukluðun nörobiyolojik temellerine ýþýk tutmaktadýr. Bu bulgular transseksüaliteyi bireyin seçimi olmaktan çýkartmaktadýr. Diðer yandan yaygýnlýk oranlarý, cerrahi giriþim doðrultusundaki isteði gösterdiðinden, prevalans artýþý transseksüalite tanýsý alan bireylere, toplum içinde artan toleransý ve deðerleri daha esnekleþen bir topluma geçiþi simgelemektedir. Erkeklerdeki prevalans baskýnlýðý ise, cinsiyet düzenleme operasyonlarý yönünde giriþimde bulunan erkeklerin, ayný amaçla baþvuran kadýnlara oranla daha heterojen bir grup olduðunu göstermektedir (Lundström 1981). Ameliyat komplikasyonlarý ve diðer seçenekler terapist tarafýndan anlatýldýðýnda, ameliyatý halen isteyen erkeklerle kadýnlarýn oranlarý hemen hemen eþit olmaktadýr. Transseksüalite insidansýnýn sabit kalýþý ise (0.15 0.17/100 000), transseksüalite olgularýnýn artma hýzýnýn ayný olduðunu, deðiþen deðerler ve esneyen bakýþ açýsýnýn transseksüalite yönünde bir "özendirme" oluþturmadýðýný göstermektedir (Walinder 1971, Landen ve ark. 1996b). Sýklýðýn erkeklerle kadýnlar arasýndaki farklýlýðý (Tablo 2) ise primer ve sekonder transseksüalite ayrýmý yapýldýðýnda ortadan kalkmaktadýr. Sonuçta sabit sýklýk ve cin- siyetler arasýndaki benzer daðýlým biyolojik hipotezi desteklemektedir. Primer Transseksüalite Kavramý Primer (core, genuine, true) transseksüeller çocukluklarýndan itibaren tüm geliþim süreci içinde transseksüel özellikler gösterirler (Burns ve ark. 1990, Dolan 1987, Lundström 1988). Buna karþýn sekonder transseksüeller arasýnda efemine homoseksüeller ve transvestitler vardýr. Bunlar stres altýnda geçici bir süre için transseksüel özellikler gösteren kiþilerdir. Primer transseksüellerin temel özellikleri þöyle sýralanabilir (Lundström ve ark. 1984): A) Çocukluktan itibaren efemine özellikler gösterirler. B) Sekonder cinsiyet özelliklerini rahatsýz edici bulurlar C) Karþý cinsiyete ait giysileri giyince, cinsel uyarýlma hissetmezler D) Cinsel yönelimleri genellikle homoseksüel yöndedir E) Cinsel disforik özellikleri flüktüasyon (deðiþim) göstermez Primer transseksüellerin transvestit ve homoseksüellerden (sekonder transseksüellerden) ayrýmýný kolaylaþtýrmak yönünden Tablo 3 yararlý olabilir (Lundström ve ark. 1984). Cinsiyet Düzenleme Operasyonlarýnýn Sonuçlarý Cinsiyet düzenleme operasyonlarýnýn sonuçlarý ile ilgili bulgular þöyle özetlenebilir (Lundström ve ark. 1984): Tablo 3. Transseksüalite, homoseksüalite ve transvestizim arasýndaki farklýlýklar Çocuklukta efemine Transseksüalite Transvestizim Homoseksüalite + - + - + - homoseksüel heteroseksüel homoseksüel ++ - ± - + + özellik Karþý Cins giysileriyle fetiþizim Cinsel yönelim Biyolojik cinsiyet özelliklerini itici bulma Cinsel disforik flüktüasyon 52 KLÝNÝK PSÝKÝYATRÝ 1999;1:49-54 TRANSSEKSÜALÝTE: ÝLGÝLÝ KAVRAMLAR VE CÝNSÝYET DÜZENLEME GÝRÝÞÝMLERÝ 1) Opere edilen transseksüellerin yalnýzca %10-15'i, operasyon sonuçlarýndan memnun deðildir. Bu bulgu, operasyonun transseksüalite tedavisindeki önem ve yararýný ortaya koymaktadýr (Walinder ve ark. 1978). muhtemelen sekonder transseksüellerin operasyon için daha geç yaþta baþvuruda bulunmalarý ile ilgilidir (Meyer 1974, Steiner ve ark. 1978, Lothstein 1979, Wise ve Meyer 1980). 2) Biyolojik olarak kadýn olan transeksüeller, erkekliðe dönüþüm operasyonlarýný daha tatmin edici bulmaktadýrlar (Pauly 1968, Pauly 1974, Walinder ve Thuwe 1975). Oysa, biyolojik olarak erkek olan transseksüellerin operasyonlarýnýn daha kolay ve baþarýlý olduðu bilinen bir gerçektir. Bu bulgu operasyon sonucundaki doyumun yalnýzca yapýlan iþlemin kozmetik ve fonksiyonel baþarýsýyla ilgili olmadýðýný göstermektedir. Operasyondan memnun kalmayan kadýn transseksüellerin önemli bir kýsmýnýn ise bunu operasyonun baþarýsýzlýðý ile ilgili görmedikleri saptanmýþtýr. Bu bulgu ise transseksüel kadýnlarýn bir kýsmýnýn ameliyat edilmeden yalnýzca erkek gibi yaþamalarýnýn etkili olabileceðini göstermektedir. Baþka bir deyiþle " Aþk yaparken penis her þey deðildir ". 5) Sekonder transseksüellerde operasyon sonrasý doyum olasýlýðý düþüktür. Ayrýca, bu grubun operasyon yönündeki istekleri reddedildiðinde, uzun dönemde, ameliyat edilen sekonder transseksüellere oranla daha uyumlu yaþadýklarý saptanmýþtýr. 3) Transseksüellerin çeþitli bireysel ve sosyal tutarsýzlýklarý operasyon için bir kontrendikasyon oluþturmamakla birlikte ameliyat öncesi ve sonrasý psikoterapi endikasyonu oluþturur. 4) Bireyin operasyon için baþvurduðu tarihteki yaþýnýn büyüklüðü ile operasyon sonrasý doyum arasýnda ters bir orantý vardýr. Ýlerleyen yaþ, operasyon sonrasý doyumu azaltmaktadýr. Bu bulgu 6) Primer transseksüellerde baþarýlý operasyon oranlarý yüksek bulmuþtur. Operasyon belki de bu grup için tek tedavi seçeneði olmaktadýr. 7) Borderline psikoz, þizofreni, depresyon, aðýr kiþilik bozukluðu (B kümesi) tanýsý alan ve cinsel disforik özellikler gösteren grupta operasyon sonrasý baþarý oranlarý düþük olup, bu gruba operasyon uygulanmamasý gerekmektedir. Genel kaný, primer transseksüellerin en az bir yýl boyunca düzenli aralýklarla yapýlan psikososyal deðerlendirmelerden geçmesi, bu süre içinde bireylerin benimsedikleri cinsiyete uyumlu yaþayýp-yaþamadýklarýný izlemek ve hekim kontrolü altýnda bir hormon tedavisini izleyerek operasyona alýnmalarý doðrultusundadýr. Bir baþka genel kaný ise gerçek transseksüelleri psikoterapi amacýyla uzun süre bekletmenin ve operasyondan vazgeçirmeye çalýþmanýn pek yararlý olmayacaðý doðrultusundadýr. KAYNAKLAR American Psychiatric Association (1994) Diagnostic and statistical manual of mental disorders, 4. baský. Washington DC. American Psychiatric Association. Burns A, Farrell M, Brown JC (1990) Clinical features of patients attending a gender - identity clinic. Br J Psychiatry, 157: 265-268. Dolan J (1987) Transsexualism: syndrome or symptom? Can J Psychiatry, 32: 666-673. Landen M, Walinder J, Lundström B (1996a) Prevalence, incidence and sex ratio of transsexualism. Acta Psychiatr Scand, 93:221223. Landen M, Walinder J, Lundström B (1996b) Incidence and sex ratio of transsexualism in Sweden. Acta Psychiatr Scand, 93:261263. Lundström B (1981) Gender dysphoria, a social pychiatric followup study of 31 cases not accepted for sex reassignment. University of Göteborg. Department of Psychiatry and Neurochemistry, St Jörgens Hospital. Lundström B (1988) Outcome of persons who have been refused sex reassignment surgery. Sexology, W Eicher ve ark. (Ed), Berlin, Heidelberg: Springer-Verlag, 192-195. KLÝNÝK PSÝKÝYATRÝ 1999;1:49-54 Lundström B, Pauly I, Walinder J (1984) Outcome of sex reassignment surgery. Acta Psychiatr Scand, 70:289-294. Lothstein LM (1979) The aging gender dyshoria (transsexual) patient. Arch Sex Behav, 8:431-444. Meyer JK (1974) Clinical variants among applicants for sex reassignment. Arch Sex Behav, 3:527-558. Money J, Gaskin R (1971) Sex reassignment. Int J Psychiatry, 9:249-269. Öztürk MO (1997) Ruh Saðlýðý ve Bozukluklarý 7. baský, Ankara. Hekimler Yayýn Birliði. Pauly IB (1968) The current status of the change of sex operation. J Nerv Ment Dis, 147:460-471. Pauly IB (1974) Female transsexualism. Arch Sex Behav, 6:487526. Snaith RP, Hohberger AD (1994) Transsexualism and gender reassignment. Br J Psychiatry, 165:417-419. Steiner BW, Satterberg JA, Muir Cf (1978) Flight Ýnto Femininity. The male menopause? Can Psychiatr Assoc J, 23: 405-410. 53 SUNGUR MZ, YALNIZ Ö. Walinder J (1968) Transsexualism: definition, prevalence and sex distribution. Acta Psychiart Scand (Suppl 203), 203:255- 258. Walinder J, Lundström B, Thuwe I (1978) Prognostic factors in the assessment. Br J Psychiatry, 132:16-20. Walinder J (1971) Incidence and sex ratio of transsexualism in Sweden. Br J Psychiatry, 119:195-196. Wise TN, Meyer JK (1980) The border area between transvestism and gender dysphoria: Transvestitic applicants for reassignment. Arch Sex Behav, 9:327-342. Walinder J, Thuwe I (1975) A social - psychiatric follow - up study of 24 sex-reassigned transsexuals. Gothenburg: Scandinavian University Books, Akademiförlaget. 8. Anadolu Psikiyatri G nleri 22-26 Haziran 1999 - Diyarbak r Konu: Bedenselle tirme *Ar * Anksiyete * Cinsellik * ˙ocuk ve Ergen * Depresyon * G * Kad n * Konversiyon - Temaruz * K lt r * Travma ve iddet Kongre Sekreteri: Do . Dr. Aytekin S r Dicle niversitesi T p Fak ltesi Psikiyatri Anabilim Dal 21280 - Diyarbak r Tel: 0412 248 82 84 Faks: 0412 248 84 40-248 85 20 e-mail: a.sir@usa.net D CLE N VERS TES TIP FA K LTES PS K YATR ANAB L M DALI & PS K YATR DERNE— 54 KLÝNÝK PSÝKÝYATRÝ 1999;1:49-54