SAĞLIKLI YAŞAM DERGİSİ SAYI: 10 // HAZİRAN 2014 PRESTİJLİ MEYVE ANANAS Sağlıklı işbirliği Chenot Group & D-Life El Ele ISSN 2146-6378 Genetik BESLENME Elmayla gelen güzellik + Mide nezlesi hakkında her şey + Mucize tohum chia 00 KAPAK 2.indd 3 5/28/14 4:51 PM Espace Privé Chenot D-Life Istanbul müşterilerine, detoks paketleri, çeşitli sağlıklı yaşam hizmetleri, cilt bakımları ve incelme yöntemleri sunuyor. Chenot Metodu’nda, kişiye özel beslenme programı, medikal Spa ve well-being programları yer alıyor. Doğuş Grubu bünyesinde hizmet veren Espace Privé Chenot D-Life Istanbul’da uygulanan Chenot Metodu, her insanın vücudunun değişik dönemlerde farklı ihtiyaçları olduğunu savunuyor ve vücudun gerek stres, gerek çevresel faktörler, gerekse beslenme ve yaşam tarzı sebebiyle biriken toksinlerden arındırılarak erken yaşlanmasını önlemeyi amaçlıyor. 22-23 CHENOT.indd 28 5/28/14 4:58 PM Sağlıklı Yaşamın Referans Merkezi’ne Bekliyoruz Alanında kırk yıllık tecrübeye sahip ve tüm dünyada sağlıklı yaşamın mucidi olarak tanınan Dr. Henri Chenot’nun ‘Chenot Metodu’ olarak bilinen programı, Espace Privé Chenot D-Life Istanbul’un seçkin müşterilerine sağlıklı yaşam yolculuklarında destek oluyor. Ayrıntılı bilgi için: 0212 381 30 00 22-23 CHENOT.indd 29 5/28/14 4:58 PM içindekiler SAYI 10 HAZİRAN 2014 İLKSÖZ 48 D r. Henri Chenot, ömrünü adadığı sağlıklı yaşam çalışmalarına katkıda bulunmakla kalmadı, geliştirdiği felsefe ve metotla bu konuda gerçek bir otorite oldu. Geliştirdiği biontoloji felsefesiyle insanı bir bütün olarak ele alan ve zihin ile beden arasında kurulması gereken önemli dengeye dikkat çeken Chenot, insanların bu hayati dengeyi yakalayabilmesi için de meşhur Chenot Metodu’nu yarattı. İtalya’daki kliniğinde uzun yıllardır bu felsefeyi ve metodu uygulayarak insanların sağlıklı bir yaşam sürmesine yardımcı olan Dr. Henri Chenot İstanbul’da. Doğuş Grubu’nun sağlıklı yaşam alanındaki lokomotif markası D-Life ile işbirliği yaparak artık Türkiye’de de hizmet edecek. Bu önemli işbirliği çerçevesinde İstanbul, Ulus’taki D-Life merkezi Espace Privé Chenot D-Life Istanbul adını aldı. Dr. Henri Chenot ve ekibinin gözetiminde, Kardiyolog Dr. Demet Erciyes yönetiminde Chenot Metodu’nu uygulamak üzere yoluna devam eden merkezde, detoks ve zayıflama hizmetlerinin yanı sıra, belki de bu hizmetlere gerek kalmayacak şekilde hastalıkların önlenmesinde, genç ve sağlıklı bir hayat sürdürülmesinde gerekli her tür tedavi ve uygulamayı sunacak. Hoş geldin Espace Privé Chenot D-Life Istanbul... 30 100 kcal daha az yiyin, zayıflayın. 42 D-LIFE DERGİ İMTİYAZ SAHİBİ D-LIFE Yönetim Kurulu Üyesi Damla ÇELIKÇI YAYIN KOORDİNATÖRÜ Şebnem DENKTAŞ SORUMLU MÜDÜR Kardiyolog Dr. Demet ERCİYES ART DİREKTÖR Hande MUMCUOĞLU YAYIN DANIŞMA KURULU Seçkin Aydın, Feyza Bayraktar, Prof. Dr. Gönül Ergenekon, Prof. Dr. Hülya Günöz, Prof. Dr. Hasan İlkova, Prof. Dr. Yaser Süleymanoğlu YAPIM Doğuş Yayın Grubu A.Ş. Doğuş Center Maslak Ahi Evran Caddesi No: 4 Maslak - İstanbul Tel: (212) 304 0000, Faks: (212) 346 3000 YÖNETİM YERİ Doğuş Holding A.Ş. Huzur Mahallesi, Maslak Ayazağa Caddesi No: 2 34396 Şişli - İstanbul Tel: (212) 335 3232, Faks: (212) 335 3090 YAYIN TÜRÜ Üç aylık yaygın süreli yayın BASKI YERİ Uniprint Basım Sanayi ve Ticaret A.Ş. İstanbul Asfaltı, Ömerli Köyü, Hadımköy - İstanbul Tel: (212) 798 2840 34 Espace Privé Chenot D-Life Istanbul’da alkali beslenerek zindelik kazanan Yasemin Karani ve Metin Ar. ISSN 2146-6378 4 | D-LIFE HAZİRAN 2014 04-06 İCİNDEKİLER.indd 2 5/29/14 3:44 PM 06_DLIFE_MACAN.pdf C M Y CM MY CY CMY K 1 24.03.2014 15:02 içindekiler SAYI 10 HAZİRAN 2014 BÖLÜMLER 72 Elma sadece beden sağlığı için değil, cilt güzelliği için de birebir. 7 Hayattarzı Atlı safari, elektrikli otomobil, fosil mücevher, sağlıklı ocak ve dahası... 13 Sağlık Gastrit ve tedavisi, MS hastalığında beslenmenin önemi, psikolojik yorgunlukla baş etmenin yolları, kronobiyoloji hakkında her şey... 29 Diyet-Hareket Günde sadece 100 kalori azaltarak yazın fit olmanın püf noktaları, Espace Privé Chenot D-Life Istanbul’da alkali beslenerek zindeliği yakalayanların başarı öyküsü, chia tohumu... 47 Beslenme 22 Dr. Henri Chenot, D-Life ile büyük bir işbirliğine imza attı. Taneli sebzelere ve faydalarına yakından bakış, Espace Privé Chenot D-Life Istanbul’un mutfağından sağlıklı atıştırmalıklar ve tüm bilinmeyenleriyle besin sinerjisi... 65 Yenilenin Daha sıkı ve genç bir cilt için yapılması gerekenler, organik ürünler, A’dan Z’ye el bakımı ve elma ile gelen güzellik... FOCUS 74 Genetik beslenme Bilim dünyası, hastalıklardan uzak, zinde, sağlıklı ve uzun bir yaşamın anahtarının genlere göre beslenme olduğunu keşfetti. Kardiyolog Dr. Demet Erciyes yazdı. 78 Anjiyo şart mı? 74 Genetik beslenme, hastalıkların önlenmesinde başvurulan son yöntemlerden. Sağlık sektörünün önde gelen isimleri kalp-damar rahatsızlıklarının tanısında anjiyo uygulamasının gerekli olup olmadığını tartışıyor. 82 Koku hassasiyeti Kokulara ne kadar duyarlısınız? Sadece kötü kokular değil, güzel kokular da bazı bünyelerde negatif reaksiyonlara yol açabiliyor. 6 | D-LIFE HAZİRAN 2014 04-06 İCİNDEKİLER.indd 4 5/29/14 3:44 PM hayattarzı ATLI SAFARİ Singita, mucizeler diyarı demek. Güney Afrika, Tanzanya ve Zimbabve’de 12 lüks safari kampı işleten Singita, konuklarına yaban hayatının tüm güzelliklerini bir mucize gibi yaşatmaya çalışan bol ödüllü bir işletme. Tanzanya’nın kuzeyinde, Serengeti topraklarındaki Grumeti Koruma Bölgesi’nde bulunan Singita Sasakwa Lodge, atlı safari deneyimiyle bu mucizelerden birini gerçekleştiriyor. Uçsuz bucaksız savanalarda dört nala koşarak zürafaların, fillerin, zebraların yanına kadar gidiyor, gerçek bir doğa deneyimi yaşıyorsunuz. Kampta sürekli sağlık kontrollerinden geçen, eğitimli 18 safkan at bulunuyor. Yaklaşık 4-5 saat süren her safariye iki deneyimli rehber ve bir seyis eşlik ediyor. 08-12 HAYAT TARZI.indd 5 5/28/14 4:54 PM hayattarzı BESLENME Tamamen doğal Kalsiyum ve demir deposu dut kurusunu en doğal haliyle sunan Raya Organik, sektörün genç firmalarından. İngiltere’de okurken organik ürünlerle tanışıp kendi markasını yaratan Neslişah Alkoçlar, organik üretimin Türk mutfak kültürünün temeli olduğunu düşünüyor. Raya Organik bu düşünceden hareketle organik koşullarda ekilen, yetiştirilen ve toplanan sebze-meyveleri şık ambalajlarla sunuyor. www.rayaorganik.com internet sitesi üzerinden satışı yapılan ürünler baldan zeytinyağına, tavuktan havuca farklı çeşitlerden oluşuyor. OTOMOBİL ELEKTRİKLİ SEDAN Tesla’nın tamamen elektrikli yeni sedan modeli Model S yollara çıkmaya hazır. D segmenti sedan modellere benzer boyutlardaki otomobil, 40 kWh, 60 kWh, 85 kWh ve 85 kWh Performance olmak üzere dört farklı güç seçeneği sunuyor. Her biri farklı performanslara sahip otomobiller arasında 0-100 km/s hıza 4,4 saniye gibi en kısa sürede ulaşan Tesla Model S 85 kWh. Otomobilin son sürati ise 210 km/s. Spor detaylarla süslenmiş bu versiyonla beraber aktif hava süspansiyon sistemi ve sportif çekiş kontrolü standart olarak sunuluyor. Elektrikli araçlar açısından bir devrim niteliğinde olan Tesla Model S’lerin büyük ilgi göreceği belirtiliyor. KONFOR Yastık mönüsü Büyük ve lüks oteller müşteri memnuniyetini en üst düzeye taşıyabilmek için her geçen gün konfor hizmetlerine bir yenisini ekliyor. Oda servisi kapsamında sunulan yastık mönüleri bunlardan biri. İyi bir uyku uyumak günümüzde ciddi bir sorun. Hele de evinizde değil de alışık olmadığınız bir yerde uyuyorsanız, yatak ve yastık rahatlığının önemi daha da büyük. Buradan yola çıkan Çırağan Palace Kempinski, Cornelia Diamond Golf Resort & Spa, Cornelia Deluxe Resort ve Conrad İstanbul gibi oteller organikten ortopediğe konuklarına farklı seçenekler sunan yastık mönüleri hazırlıyor. Size ise sadece ihtiyacınıza göre seçim yapmak kalıyor. AYAKK ABI YUMUŞAKLIK HİSSİ Yumuşak ve hareketli. Koruyucu ve güvenli. Ama aynı zamanda hafif ve hızlı. New Balance’ın yeni modeli Fresh Foam ayağınızda yokmuş gibi rahat bir his yaratıyor. Çünkü orta tabanın tasarımında değişiklik yapıldı. Yeni tasarım yastıklarla ihtiyacınız olan rahatlığa ve stabilite için ihtiyacınız olan sağlamlığa olanak sağladı. Performans orta tabanı; yumuşak ama özen gösterilerek yastıklı ve esnek olmak üzere dikkatle tasarlandı. Fresh Foam tasarım olarak şık ama aynı zamanda teknik özellikleriyle etkili ve sade bir model. Süper yastıklı alt taban teknolojisiyle ayak tabanının doğal şeklini alırken aynı anda rahatlığı da sağlaması bu ayakkabıyı farklı kılıyor. 8 | D-LIFE HAZİRAN 2014 08-12 HAYAT TARZI.indd 6 5/28/14 4:54 PM MUTFAK SAAT Sezgisel ocak Gaggenau, tüm yüzeyi indüksiyonlu modeli CX 480 ile yeni bir ocak konseptini tanıtıyor. İndüksiyon, oldukça düşük oranda enerji tüketimiyle, kusursuz ve hızlı yemek pişirmeyi simgeliyor. Ayrıca yeni ocak sayesinde yemek pişirilirken tüm yüzey kullanılabiliyor. Sezgisel kontrol, ekstra büyük boyutlu bir dokunmatik TFT ekran üzerinden gerçekleşiyor. Örneğin pişirme noktası ya da bir güç kademesinin ayarlanması veya değiştirilmesi gibi fonksiyonların seçilmesi için kontrol panelinin üzerine parmakla hafifçe dokunmak yeterli oluyor. TAKI FOSİL DİŞİNDEN MÜCEVHER Monique Pean, Amerikalı bir takı tasarımcısı. Hollywood yıldızlarının tercih ettiği tasarımlarının en önemli özelliği, fosil dişi ve göktaşı gibi doğal malzemelerden yapılmış olmaları. Üstelik hepsi tek, eşi benzeri yok. Pean’in 2014 İlkbahar/Yaz koleksiyonunun adı, The Renhet. Tasarımcı bu çalışmasını hayata geçirirken Norveç’e yaptığı bir seyahatten etkilenmiş. Bu yüzden mücevherlerin hepsinde form, renk ve yapı üzerine odaklanmış. İlkesi ise saflık olmuş. Koleksiyondaki tüylü fildişi, mors dişi ve dinozor kemiği gibi fosilleşmiş materyallere altın ve pırlantaların yanı sıra kovelit, thomsonite ve spektrolit gibi mineral taşları ve göktaşları eşlik ediyor. YILDÖNÜMÜ ŞEREFİNE Arnold & Son, bu yıl köklü tarihinin 250. yılını kutlarken, saatçilik dünyasına meydan okuyan yeniliklerle karşımıza çıkıyor. Yeni ve sofistike TEC1 modeli, Arnold & Son’ın yenilikçi ruhu, teknik becerisi ve sanatsal başarısının eşsiz bir örneğini oluşturuyor. A&S8305 kalibre, akrep, yelkovan ve tourbillon mekanizmasına sahip, otomatik kurmalı, eşsiz bir mekanizmaya ev sahipliği yapıyor. Arnold & Son Araştırma ve Geliştirme ekibinin bu modeli tasarlarken yaşadığı zorluk, yüksek salınımlı tourbillon’u, kronografı ve otomatik kurma sistemini, ileri bir teknikle ve zarif bir şekilde biraraya getirmek oldu. Böylelikle bu fonksiyonlara sahip bir mekanizmanın alışılagelmiş yerleşim düzeni tamamen bir kenara bırakıldı ve yeni kalibre için, yepyeni bir tasarım geliştirildi. HAZİRAN 2014 D-LIFE 08-12 HAYAT TARZI.indd 7 | 9 5/28/14 4:54 PM hayattarzı MÜZİK Müzik beynin gıdasıdır Bilim insanları yaptıkları araştırmalardan yola çıkarak sağlam bir beyin, güçlü bir hafıza ve yaratıcı hayal gücü için müzik dinlememizi öneriyor. NESLİHAN YAVUZER BEHMAURAS K imi insanlar kendini bir hayal denizinde görür, bol bol hayal kurar, kimileri içinse hayal kurmak boşa geçen zamandır. Buradan yola çıkan bilim insanları, hayal kurmanın insan hayatı üzerindeki etkilerini araştırmışlar. New York Üniversitesi’nde yaşları 22 ila 34 arasında değişen 16 kadın ve erkeğin katıldığı çalışmada, katılımcılara objelerden, yüzlerden ve manzaralardan oluşan karışık görüntü çiftleri dağıtılmış ve bunlara bakarken MR makinesiyle beyinleri taranmış. Verilere göre, görüntü çiftlerine baktıktan sonra zihnini dinlendiren ve hayal kuranların bu aradan sonra tekrar görüntü çiftlerine baktığında çok daha iyi hatırladıkları tespit edilmiş. Arada zihnini dinlendirmeyen, hayal kurmayanların ise görüntü çiftlerine tekrar baktığında hatırlamada zorluk yaşadığı gözlenmiş. Bunun sonucunda bilim insanları hayal kurmanın hafızayı güçlendirdiğini, ara vererek zihnini dinlendiren insanların hafızalarının ara vermeden çalışanlara göre daha güçlü olduğunu ve her şeyi daha iyi hatırladıklarını açıklamış. Ve şöyle bir öneri yapmışlar: “Her şeyi kolayca hatırlayamıyorsanız bir ara verin ve kendinizi hayal denizine bırakın.” Şimdi bu araştırmayı okurken, “Hayatın bunca koşturmasında, pesimist akışında, stresinde ben nasıl hayal kuracağım?” diye düşünenler varsa, bilim insanları hayal kurmaya teşvik edecekler listesinin başında müziği öneriyor. POZİTİF RİTİMLER Beyin, insan organları içinde sırrı en az anlaşılan organ olma unvanını koruyor. Bilindiği üzere beyin, sağ ve sol lob diye iki yarıküreden meydana geliyor. Araştırmalara göre ritim, hayal kurma, renk, boyut, hacim, müzik gibi vazifeler sağ beynin uzmanlık alanına giriyor. Sol beyin ise konuşma, matematiksel işlemler, diziler, sayılar ve analiz gibi konularda yetenekli. Beynin sol tarafı bilgiyi mantıklı ve doğrusal olarak işlerken, sağ beyin ayrıntıdan ziyade resmin bütünüyle ilgileniyor, bilgiyi şekil ve hayal gücüyle işliyor. Kitaro - Essential Kitaro 1980’lerde yayımlanan İpek Yolu belgeseline yaptığı bestelerle gönlümüzde taht kuran, New Age müziğinin duayeni Kitaro, “Müziklerimin temeli şükürdür” diyor. Ve o şükür hali ile dinleyeni alıp, birbirinden farklı diyarlara, zamanlara, boyutlara taşıyan müziklere imza atmaya devam ediyor. En güzel ve en etkileyici bestelerinden oluşan Essential Kitaro albümü ile hayatın koşturmasına kapıları kapatıp içsel yolculuklara çıkabilir, ruh, beden ve zihninizi huzurla besleyebilirsiniz. Jim Brickman - Yesterday Once More: A Tribute to the Music of The Carpenters Yani hayal kurabilmek ve daha yaratıcı olabilmek için sağ beyni geliştirmek gerekiyor. Müzikle uğraşan, müzik icra eden veya enstrüman çalan müzisyenlerde sağ beyin daha gelişmiş oluyor. Kısacası, müzik sadece ruhun değil, sağ beynin de gıdası! Bilim insanları her müzikten çok, özellikle dinlenme ve hayal kurmaya teşvik edecek, pozitif hisler veren, sözlerinde ve müzikal yapısında negatif kelime ve ritim bulundurmayan, tercihen klasik veya yumuşak ritimli müzikleri öneriyorlar. Hani bazı bitkiler vardır; “Her derde deva” deriz. İşte müzik de öyle… Ruhu besliyor, psikolojiye iyi geliyor. Sağ beyni geliştiriyor, yaratıcılığı ve hayal gücünü destekliyor, dolaylı olarak da yazımızın başında paylaştığımız araştırma sonucuna kadar uzanıp, sizi bir yandan dinlendirirken, diğer yandan hafızanızın güçlü kalmasında yardımcı oluyor. Daha ne istenebilir ki? İşte bu şifa kaynağından Radyo Voyage olarak biz de size bir demet sunmak istedik ve sizi hayallerinize davet edecek müziklerle dolu iki albüm ve günün her saatinde dinleyebileceğiniz bir playlist hazırladık. Sunmak bizden, müziğin şifasından faydalanmak sizden… Jim Brickman, çocukluğundan itibaren hayranlıkla ve büyük keyifle müziklerini dinlediği, hatta müzik bestelemeye başladığında örnek aldığı efsanevi grup “The Carpenters”a ithafen hazırlamış bu albümü. Onların en güzel müziklerine kendi piyanosunda adeta yeniden can vermiş. Huzur dolu bir nostalji yolculuğuna çıkmak isterseniz bu albüm tam size göre. Yanınıza eski hatıralarınızı da almayı ihmal etmeyin. Ve günün her saatinde dinleyebileceğiniz Radyo Voyage’ın müzik listesinden sizin için seçtiklerimiz: 1. Chris Davis - To a Wild Rose (The Classic Chillout Album) 2. Evanthia Reboutsika - Messenger (Messenger - Ulak) 3. İnce Saz - Şarabi (Mazi Kalbimde) 4. Oscar Lopez - Loving You (Flashback - The Best of Oscar Lopez) 5. Nina Rota - Kay (Music for Film) 6. Yanni - Voyage (Truth of Touch) 7. Pink Martini - City of Night (Hey Eugene!) 8. Tuluyhan Uğurlu - Suyun Dansı (Akdeniz) 9. Frank Sinatra feat Bono - I’ve Got You Under My Skin (Frank Sinatra - Duets) 10. B-Tribe - Lagrimas (Volume 6) radyovoyage.com facebook.com/RadyoVoyage107.4 twitter.com/voyage1074 Katkılarıyla 10 | D-LIFE HAZİRAN 2014 08-12 HAYAT TARZI.indd 8 5/28/14 4:54 PM hayattarzı 4 Saatte Süper İnsan KİTAP D VİTAMİNİ DEVRİMİ Uzun yıllar D vitamini üzerine çalışmalar yapan Dr. Soram Khalsa, teorilerini somut verilerle kanıtlayıp kitaplaştırdı. Y az aylarıyla birlikte günler uzadı. Bu sayede güneş ışığına maruz kalma süremiz de arttı. Güneşte fazla kalmak ciddi hastalıklara davetiye çıkarıyor ancak ondan tamamen kaçmak da sağlık açısından tehlikeli olabiliyor. Mesela yüzde 10’u gıdalardan, geri kalanı güneşten temin edilebilen D vitamini yoksunluğu gibi... Üstelik uzmanlar yeterince D vitamini alabilmek için cildin doğrudan güneş görmesi gerektiğini söylerken... Amerikan Kanser Derneği’nin (ACS) yaptığı bir araştırmada ülkede yaşayan 40 yaş ve üstü kadınların en çok meme kanserine yakalandığına dikkat çekiliyor. Aynı araştırma kansere yakalanma riskini azaltacak etkenleri sıralarken D vitamininden hiç bahsetmiyor ancak, geçtiğimiz ay yayımlanan bir kitap bu çok önemli vitamine dair bildiklerimizi gözden geçirmemizi sağlayacak. Zira uzun yıllar D vitamini üzerinde araştırma yapan Dr. Soram Khalsa, nihayet teorilerini somut verilerle kanıtlayıp kitaplaştırmayı başardı. Dr. Khalsa’nın D Vitamini Devrimi adını verdiği kitap, D vitamini eksikliğinin hayatı tehdit eden çok sayıda hastalığın yanı sıra kanserin 17 türüyle de bilimsel olarak bağlantılı olduğunu ortaya koyuyor. Başta ABD olmak üzere Avrupa’da büyük ses getiren kitap, Türkiye’de Pegasus Yayıncılık tarafından yayımlandı. Kitabın arka kapağında gazeteci-yazar Arianne Huffington’ın görüşlerine yer verilmiş: “Bu güçlü (ama ucuz) ‘mucize vitamin’ hakkındaki pratik ve bilgi dolu kılavuzu okuduktan sonra sağlığınızın hissedilir şekilde düzeldiğini göreceksiniz. Dr. Soram’ın hastalıktan korunmaya ve modern tıp ile alternatif yöntemleri birleştirmeye odaklanan yaklaşımı geleceğin tıp dünyasına yön veriyor.” MEME KANSERİ RİSKİ Kitap, baştan sona yakın dönemde yapılan araştırma sonuçlarına dayanıyor. Özellikle D vitamini yoksunluğunun meme, bağırsak ve prostat kanserini tetiklediğine dikkat çekiliyor. Ayrıca grip, diyabet, multipl skleroz (MS) ve koroner kalp hastalığı gibi hastalıkların da D vitamini yoksunluğuyla bağlantılı olduğunu iddia ediyor. Dr. Soram Khalsa’nın en büyük iddiası ise yeterince D vitamini alamadığımızda sadece raşitizme neden olduğu (çocuklarda görülen bir kemik hastalığı) teorisinin çürütülmesi. Aslında Dr. Khalsa, D vitamininin yeni bir etkisini ortaya çıkarıyor. Bunu yaparken hem eksikliğin belirtilerini açıklıyor, hem de kendi hastalarının D vitamini değerlerini normal seviyeye getirme, sağlıklarını kazanma sürecine ışık tutuyor. Ancak en ilginç tespiti meme kanserine yönelik. Ona göre yeterli düzeyde D vitamini alındığında göğüs dokularındaki sorunlu reseptörler kanser riski taşımayacak. ABD’de Holistik Tıp Birliği’nin kurucu üyesi ve ABD Tıbbi Akapunktur Derneği’nin kurucusu olan Khalsa, Florida’daki özel kliniğinde fitoterapi, homeopati, akupunktur ve çevresel tıp yöntemleriyle modern tıp yöntemlerini birlikte uyguluyor. Bu kitap herhangi bir diyet ya da egzersiz kitabı değil. İnsan bedenini değiştirme konusunda 10 yıldan fazla süren “takıntılı” bir arayışın kitabı. NASA Ames Araştırma Merkezi’ndeki Singularity Üniversitesi’nde öğretim görevlisi Timothy Ferriss’in yazdığı 4 Saatte Süper İnsan, 10 günde yüzmeyi nasıl öğrenirsiniz; 12 haftada 50 km koşmaya nasıl alışırsınız; günde iki saat uykuyla tamamen dinlenebilir misiniz gibi sorulara yanıt veriyor. Huzur Bu kitapta klinik psikiyatr Linda Blair, daha mutlu ve kendinden emin olmanız için yapmanız gerekenler konusunda size yardımcı oluyor. Güçsüz hissetmenize neden olan unsurları tespit ederek sorunlarınızın altında yatan temel meselelerin farkına varmanızı sağlıyor. Mesleki terimler kullanmadan, esprili anlatımıyla sorunun özünü ortaya çıkararak aydınlatıcı bilgiler sunuyor. Gerçekçi, uygulanabilir ve cesaretlendirici tarzıyla Blair, günümüzde en sık karşılaşılan sorunlarla baş etmek için basit ve etkili önerilerde bulunuyor. Meşgul İnsanlar İçin Meditasyon Osho’nun kitabında hızlı gevşeme ve rahatlama yolları; stresi azaltma ve enerji üretme teknikleri; günlük yaşama uygun basit yöntemlerle anında yararlı olabilecek etkili stratejiler üzerinde duruluyor. “Gerilimin nedeni senin dışındaki bir şey değil, gerilim senin içinde olanlarla ilgili. Hiçbir neden yokken gergin olmak çok aptalca göründüğü için, her zaman gerginliğini açıklamanı sağlayacak dışsal bir neden bulacaksın.” diyor Osho. HAZİRAN 2014 D-LIFE 08-12 HAYAT TARZI.indd 9 | 11 5/28/14 4:54 PM hayattarzı 5 11 1 6 8 7 10 2 9 3 4 12 ALIŞVERİŞ Sıcak arınma Banyo yaptığınızda sadece cildinizin yumuşacık olması, parıldaması ve temizlenmesi yetmez. Güzel bir banyodan sonra kendinizi bedensel olduğu kadar ruhsal olarak da arınmış hissedersiniz. Stres, yorgunluk ve yoğunluktan uzaklaşarak zihninizi yenilemek için banyonuzda olmazsa olmazlara bir göz atın. R ahatlamak istiyorsanız loş ışık ve hoş koku iyi gelecektir. Bunun için Sephora’nın rengarenk kokulu mumlarını öneriyoruz. Fiyatı 24,90 TL (1). D-Life’ta bulabileceğiniz Chenot Nemlendirici ve Enerji Verici Vücut Losyonu, anında ve uzun süre etkili hidrasyon etkisiyle cildi derinden nemlendiren ve canlandıran benzersiz bir bakımdır. 270 TL (2). Oasis’in jel bazlı vücut peeling’i doğal nem dengesini koruyarak cildi nazikçe ölü hücrelerden arındırır. Ürünün fiyatı henüz belli değil (3). Dinlendirici bir banyo sonrası vücudunuzu Boyner Evde’nin yüzde100 pamuklu bornozuna teslim edebilirsiniz. Fiyatı 99,95 TL (4). Chenot’nun saf ve doğal esansiyel yağların bir karışımıyla formüle edilmiş arındırıcı şampuanıyla saçlarınız yumuşaklığını kazanır. Fiyatı 120 TL (5).Tüm saç tipleri için geçerli olan Chenot Arındırıcı Saç Maskesi, saf ve doğal yağ özlerinden oluşan güçlendirici bir karışımla zenginleştirilmiştir. D-Life’ta bulabilirsiniz. 120 TL. (6). D-Life kuru cilt fırçasıyla banyo öncesi basen ve bacaklara masaj yaparak kan dolaşımını hızlandırabilirsiniz. Fiyatı 10 TL (7). Yves Rocher banyo küpü gevşetici bir banyo keyfi için ortam hazırlar. Fiyatı 2,90 TL (8). Rasayana Organik Termal Tuz Enerjisi içerdiği esansiyel yağ, çiçek ve deniz tuzu karışımıyla termal etki göstererek toksinlerden arındırır, selüliti önler, zayıflamaya yardımcı olur. Fiyatı 44 TL (9). Sephora’nın farklı kokulardaki köpükleri banyo esnasında rahatlatır, cildi yumuşatır ve vücutta hoş bir koku bırakır. Fiyatı 22,90 TL (10). Karaca Home’un bambudan üretilen havlularının yanı sıra porselen banyo aksesuvarlarından oluşan seti banyo keyfinde bütünlük hissini veriyor. Fiyatı 249,90 TL (11). Yves Rocher’in Organik Argan Yağı’nı hem banyoda hem de banyo sonrasında vücudunuzu rahatlatmak ve masaj için kullanabilirsiniz. Fiyatı 79,90 TL (12) 12 | D-LIFE HAZİRAN 2014 08-12 HAYAT TARZI.indd 10 5/28/14 4:54 PM sağlık ALZHEIMER Amerikan Alzheimer’s Association tarafından yapılan yeni bir araştırmada Alzheimer hastalığına yakalanma oranında kadınların erkeklerden daha fazla risk altında olduğu ortaya çıktı. Özellikle 60’lı yaşlarındaki kadınlar erkeklerden iki kat daha fazla risk altında. Yaşlılıkla birlikte ortaya çıkan ve başta unutkanlık olmak üzere çeşitli zihinsel ve davranışsal bozukluklara yol açan ilerleyici bir beyin hastalığı olan Alzheimer’a yakalanan hastalarda beynin bazı bölgelerinde biriken proteinlerin sinir hücrelerine zarar verdiği biliniyor. Unutkanlık ve yeni şeyler öğrenme güçlüğüyle baş gösteren hastalığı önlemek mümkün. Yapılması gereken en önemli şey sağlıklı ve dengeli beslenmek ve tabii düzenli egzersiz yapmak. HAZİRAN 2014 D-LIFE 13 sağlık kapak.indd 11 | 13 5/28/14 4:54 PM sağlık Mide nezlesi Gastrit, her yaşta ortaya çıkabilen yaygın bir mide hastalığı. Midenin iltihaplanması olarak da biliniyor. Bugün dünyada her10 kişiden biri gastritten şikayetçi. Oysa beslenme alışkanlıklarını değiştirerek hastalığın önüne geçilmesi mümkün. AYTEN YILMAZ G astrit tıpta, mide duvarının iç yüzeyinin iltihaplanması olarak tanımlanıyor. Hızlı başlangıçlı ve kısa süreli olanlara akut gastrit denirken, yıllarca sürdüğü durumlara ise kronik gastrit adı veriliyor. Hastalığın en sık nedenlerinin “helikobakter pylori enfeksiyonu”, aspirin ve ağrı kesici ilaçlar olduğunu söyleyen Acıbadem Atakent Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Fatih Oğuz Önder son bilgilere göre bu mikrobun ülkemizde her 10 kişiden 6’sında görüldüğüne dikkat çekiyor. Ağrı kesiciler ve hastalığın diğer sebeplerini ise şöyle anlatıyor: “Ağrı kesici ilaçlar mide duvarının direncini azaltır, iltihaplandırır ve yara (ülser) açılmasını kolaylaştırır. Daha nadir görülen nedenler arasında alkol ve ağır hastalıklar sayılabilir. Ayrıca bir diğer gastrit nedeni de vücudun bağışıklık sisteminin mide iç duvarına saldırısı sonucu gelişen ve mide iç duvarının inceldiği atrofik gastrittir. Psikolojik nedenler ve stres günümüzde gastrit nedeni olarak kabul edilmemektedir. Ancak stres altında olan kişilerde zaten var olan gastrite bağlı ağrının ve diğer şikayetlerin daha kolay ve şiddetli olarak tarif edildiği biliniyor. Yani stresli insanlar ağrıları daha sık ifade ederken diğer insanlar aynı ağrıyı ciddiye almayabiliyor.” YAŞLANMA FAKTÖRÜ Gastrit, kadınlarda ve erkeklerde eşit sıklıkta görülüyor. Herhangi bir meslek grubu ile ilişkisi bilinmiyor ancak stresli işi olanlarda ağrının tarif edilmesine daha sık rastlanıyor. Helikobakter pylori enfeksiyonunun sıklığı yaş ile arttığı için yaş ilerledikçe gastrit görülme olasılığı da artıyor. Gastrit sıklığı mevsime göre değişiklik göstermese de gastrite bağlı gelişen ülser kanamalarının sıklığı kasım ayından mayısa kadar artıyor, yaz aylarında ise azalıyor. Bu durumun kesin nedeni bilinmiyor. Öne sürü14 | D-LIFE HAZİRAN 2014 14-15 GASTRID.indd 12 5/28/14 4:54 PM Yapılması gerekenler Yemeklerinizi az az, sık sık ve düzenli yiyin. Yemeklerinizi çok sıcak veya çok soğuk yemeyin ve çok iyi çiğneyin. Günde 3-4 fincandan fazla çay-kahve içmeyin. Hazır meyve sularını ve asitli içecekleri tercih etmeyin. Yağda kızarmış ve kavrulmuş etler, sucuk, pastırma, salam, sosis, salamura balık yemeyin. Kepekli tahıl ürünleri, kuru baklagil (kuru fasulye, nohut, barbunya, mercimek) tüketmeyin. Hazır çorbaları, et suyu ile yapılmış çorbaları içmeyin. Turşu, soğan, sarmısak, limon tuzu, zeytin, sirke ve acılı-salçalı besinlerden kaçının. Sütlü tatlı ve meyve kompostosu dışındaki kremalı, çikolatalı, kızarmış tatlılar ve soslu besinlerden uzak durun. Mayalı hamur ve tatlı yemeyin. len olasılıklar arasında yaz aylarında yenen iyi yıkanmamış veya pişmemiş meyve ve sebzeden gelen helikobakter pylori enfeksiyonunun birkaç ay içinde etkisini göstermesi ve mevsime göre değişen yiyecek çeşitleri sayılıyor. Doç. Dr. Fatih Oğuz Önder, hastalığın tanısının üç yöntem uygulanarak konulduğunu belirtiyor: “Birincisi, kişide hastalığın tipik şikayetlerinin olması veya bunlara neden olabilecek ilaçların kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesi. İkincisi ise üst sindirim sisteminin endoskopi ile incelenmesi. Son olarak da helikobakter pylori enfeksiyonunun dolaylı yöntemlerle tespit edilmesi (kan, nefes veya gayta testleri).” DİYET DEĞİŞİKLİĞİ Hastalığın nedeni tespit edildikten sonra, buna yönelik ilaçlar veya yaşam tarzı ve diyet değişiklikleri ile tedaviye başlanıyor. Doç. Dr. Önder, helikobakter pylori enfeksiyonunun tedavisinin zor olduğunu söylüyor: “Her 2-3 yılda bir ülkede görülen enfeksiyonun özelliklerine göre kullanılan ilaçlar değiştirilir. Uygun ve güncel tedavi protokolleri ile hastaların çoğunda başarılı sonuçlar elde edilebilir. Günümüzde iki hafta süreyle günde ikisi antibiyotik olan dört çeşit ilacın kullanıldığı tedavi protokolleri tercih ediliyor. Ağrı kesici ilaç kullanılmasına bağlı gastritin tedavisi ise ilacın kesilmesi, değiştirilmesi veya yanına mide iç duvarını koruyan ilaçların eklenmesi ile sağlanır. Gastrit tedavi edildikten sonra hastaların büyük çoğunluğunda şikayetler kısa sürede düzelme gösterir. Ancak az sayıda Belirtiler Karnın üst yarısında ağrı Az miktarda yemek ile doyma ve şişkinlik hissi Gaz ile şişkinlik ve geğirme İştahta azalma Bulantı ve kusma Halsizlik (gastrite bağlı kansızlık gelişirse) Ağızdan kan gelmesi veya gaita renginin siyah olması (ülser gelişirse) Alkol ve sigaradan uzak durun. hastada şikayetler azalmakla beraber birkaç ay devam edebilir. Bu sürede ise mide asidini baskılayıcı tablet veya sıvı şekildeki ilaçlar kullanılabilir.” TEMİZLİĞİN ÖNEMİ Mikroba bağlı gastrit tedavi edilmezse birçok hastada kalıcı oluyor. Tedavi ile ortadan kaldırılabiliyor ve her 10 hastadan sekizinde temiz gıdalarla beslenme alışkanlığı sağlanabilirse tekrar bulaşmıyor. İlaç ve alkol gibi nedenlere bağlı gastrit ise kullanıldığı sürece devam ediyor. Akrabalarında mide kanseri olan kişiler helikobakter pylori enfeksiyonu açısından taranmalı ve tedavi edilmeli. Bu hastalarda mide kanseri riski diğer kişilere göre daha yüksek. Ayrıca mide veya onikiparmak bağırsağı ülseri olan hastalarda mikrobun tedavisi verilmeli ve bir süre sonra yapılacak testlerle hastada mikrobun kalmadığından emin olunmalı. Aksi halde ülser tekrarlayabilir ve kanamaya neden olabilir. Daha nadir görülen atrofik gastrit gibi hastalıklar ise kalıcıdır ve bazı hastalar düzenli aralıklarla endoskopi ile incelenmelidir. Bu hastalarda da mide kanseri riskinde artış söz konusudur. AÇLIK DÜŞMANI Aç kalmanın gastritin şiddeti üzerinde bilinen bir etkisi bulunmuyor. Ancak bazı hastalarda mide ağrısı açlık ile artabiliyor. Bazılarında ise yemek yedikten sonra ağrı, şişkinlik, gaz gibi şikayetler şiddetleniyor. Özellikle baharat, turşu gibi yiyecekler şikayetleri artırabiliyor. Fazla yemek yemek ise midede yanma hissini artırıyor. Mide yedikçe genişleyen bir organ. Ayrıca, geceleri yemek yerseniz, mide gece boyunca çalışmaya devam ediyor ve yoruluyor. Sindirimin gerçekleşmesi için en az üç saat gerekiyor. Bu yüzden uyku ve yemek arasında en az bu kadar süre olmasına dikkat edin. HAZİRAN 2014 D-LIFE 14-15 GASTRID.indd 13 | 15 5/28/14 4:54 PM sağlık Sizin astımınız hangisi? Astımın farklı etkenlere bağlı farklı çeşitleri var. Önemli olan doğru teşhisi koyup doğru tedaviyi uygulamak. KARDİYOLOG DR. DEMET ERCİYES A stım denince akla tipik olarak aniden başlayan, krizler halinde olan nefes darlığı gelir. Hava yolunun daralarak nefes alıp vermeyi zorlaştırması şeklinde kendini gösteren bu hastalık erişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da gözlenebilir. Genetik ya da dış etkenlere bağlı olarak gelişebilir. Belirtileri ataklar halinde olsa da hava yolundaki yapısal değişiklik, inflamasyon, yani yangı şeklinde süreklidir. Bu, mikrobik olmayan bir tür iltihaptır. Bu yangı hava yolu duvarını şiş ve ödemli hale getirir ve akciğerlerin uyaranlara karşı aşırı duyarlı olmasına sebebiyet verir. Astımın şiddeti de bu yangının derecesi ile doğru orantılıdır. Hava yolu ağız ve burundan itibaren başlayarak nefes borusu ile devam eder, akciğerlerde sağ ve sol olmak üzere iki ana dala (bronşlar) ayrıldıktan sonra bir ağacın dalları gibi gittikçe incelen dalcıklara bölünür. Bu dalcıkların sonunda da havadan alınan oksijenin kana, kirli kanda bulunan karbondioksitin de havaya geçtiği hava kesecikleri (alveoller) vardır. Astımla beraber hava yolunda oluşan yangı tüm hava yolunu etkiler ama fizyolojik etkileri orta boy bronşlarda ortaya çıkar. Astımlı hastada hava yolunun aşırı duyarlı hale gelmesi normalde zararsız olan bir uyarana karşı daralmayla cevap vermesi şeklinde gözükür. Astım kronik bir hastalık olduğundan, kimi durumlarda hayat boyu iyileşmeyen bir şekilde karşımıza çıkar. Ancak kontrol altına 16 | D-LIFE HAZİRAN 2014 16-17 ASTIM.indd 12 5/28/14 4:55 PM alınabilmekte ve etkileri hafifletilebilmektedir. Kontrol altına alınamadığı durumlarda tehlikeli hastalıklar grubuna girer ve hayat kalitesinin belirgin bir şekilde düşmesine neden olur. ALERJEN FAKTÖRÜ Astımın genel anlamda iki çeşidi vardır. Alerjik astım ve non-alerjik astım. Alerjik astımın en belirgin özelliği, hastanın duyarlı olduğu bir ya da daha fazla alerjenin olmasıdır. Bu alerjenler toz, duman, akarlar, sigara dumanı, evcil hayvanların tüyleri, dışkıları, salyaları, polenler, küfler, tütsüler, deodorantlar, parfümler olabilir. Bu duyarlılığın tespiti, bazı alerjik deri testleri ya da kanda IGE antikor ölçümü ile yapılabilmektedir. Alerjik astımın bir diğer özelliği ise ilk belirtilerini genellikle çocukluk döneminde göstermesidir. Hastada ya da ailesinde alerjik nezle, egzama, ilaç alerjisi, besin alerjisi gibi başka alerjik hastalıklara da sıklıkla rastlanmaktadır. Alerjik astım, ilaç tedavisine ve immunoterapiye (bağışıklık tedavisi) iyi cevap verir. Non-alerjik astım çeşidinde ise hastanın duyarlılık gösterdiği belirli bir alerjen yoktur. Bu tip astım hastalarında görülen astım krizlerinin nedenleri genellikle nezle, grip ve faranjit gibi viral enfeksiyonlar, soğuk ya da nemli hava, hava kirliliği, sigara dumanı, kömür ya da odun dumanı, aspirin, ağrı kesici ve romatizma ilaçları gibi kuvvetli ilaçlar, gıda katkı maddeleri, cila, boya, vernik, parfüm kokuları, daha da önemlisi stres gibi faktörlerdir. Bu tipte astım belirtileri kendini genellikle 30 yaşından sonra gösterir. Non-alerjik astımın seyri alerjik astıma göre çok daha kroniktir. Ayrıca krizler daha ağırdır ve tedaviye dirençlidir. Bu hastalarda immunoterapinin de yeri yoktur. Bu nedenle non-alerjik astım çok daha tehlikelidir. Ancak her iki astım çeşidinde de astım nedeni genetik ya da dış faktörlere bağlı olabilir. KARDİYAK ASTIM Bu astım çeşitlerinin yanı sıra temelde büyük farklılıklar gösteren ancak belirtileri benzeyebilen kardiyak astım da vardır. Bu durumda nefes darlığı kalp yetersizliğine bağlıdır. Kalp yeterince kan pompalayamaz. Kalp içindeki basınç artışı damarlar yoluyla akciğere yansır ve alveoller içinde sıvı birikir; bu da nefes almayı zorlaştırır. Özellikle yatınca kalbe dönen kan arttığı için bu hastalar uykuya başladıktan iki ila dört saat sonra aniden boğulma hissi ile uyanır, terleme, öksürük yaşayabilir; bazen ilerlememiş vakalarda oturunca düzelebilir. Öksürükle birlikte pembe, köpüklü balgam olabilir. Kalp kaynaklı astım ile bronşiyal astım sebepleri farklı olduğu gibi, ilgili branşlar ve tedavi şekli de farklıdır. Kalp yetersizliği kardiyolojiyi ilgilendirir. Tedavi olmak için bir kardiyoloğa müracaat etmek gerekir. Yapılacak tetkikler kalp ile ilgili tetkiklerdir. Bronşiyal astım içinse akciğer hastalıkları uzmanına müracaat etmek gerekir. Yapılacak testler alerji testleri de dahil olmak üzere akciğer ile ilgili testlerdir. Kardiyak astımı olan hastalarda genelde kalp yetersizliğine sebep olan kalp krizi, kalp kapak hastalığı gibi kardiyolojik geçmiş bulunur. Uygulanan tedavi birbirinden çok farklıdır. Bronşiyal astımda bronş genişletici (Bronkodilatatör) veya kortikosteroidler ile kardiyak astımda ise istirahat, diüretikler veya kalp kasını kuvvetlendirici bazı ilaçlar (digitalis) ile dispnenin rahatlaması sağlanabilir. Acil tedavide ayırıcı teşhisi iyi yapıp ona göre tedavi uygulamak son derece önemlidir. Nefes darlığı bizi uyaran önemli bir belirtidir. Mutlaka bir hekime müracaat edilmesi gerekir. Kardiyoloji ve akciğer hastalıklarını ilgilendiren hastalarda nefes darlığı önde gelen bir belirti olduğundan bir kardiyolog veya akciğer hastalığı uzmanına muhakkak başvurulmalıdır. HAZİRAN 2014 D-LIFE 16-17 ASTIM.indd 13 | 17 5/28/14 4:55 PM sağlık Dinlenirsem bir şeyim kalmaz demeyin. Yorgunluğunuz psikolojik etkenlere bağlıysa ileri safhalarda vücudunuza ciddi zararlar verebilir. GÜLAY KOÇ H avanın iyice ısınmaya başladığı, doğanın hareketlendiği yaz ayları, kendimizi nedensiz yere yorgun hissedeceğimiz günlerin de habercisidir aynı zamanda. Bedensel açıdan hareketlilik düzeyimizin azalması yorgunluğun (fizyolojik açıdan) sözlükteki karşılığını oluşturuyor. Ancak asıl dikkat edilmesi gereken psikolojik yorgunluk. Çünkü yapılan araştırmalar, bu yorgunluk türünün daha etkili sonuçlara neden olduğunu ortaya koyuyor. Avrupa ve ABD’yi uzun süredir etkisi altına alan bu hastalık bir süredir ülkemizde de gözleniyor. Hollanda Bilimsel Araştırma Kurumu (NWO) ve Maastricht Üniversitesi’nin geçtiğimiz aylarda yaptığı araştırma her beş kişiden birinin psikolojik olarak kendini yorgun hissettiğini ortaya koyuyor. 45 iş kolunda ve 12 bin kişi üzerinde yapılan araştırmaya göre, çalışılan ortamın özellikleri yorgunluk belirtilerinin ortaya çıkmasını tetikliyor. Çalışanlar arasındaki uyumsuzluk, beklentilerin yüksek olması, belirsizleşen kurallar ve dengesiz ücret politikası deneklerin yorgunluğunu artıran nedenler olarak sıralanıyor. Hepimiz yorgunuz 18 | D-LIFE HAZİRAN 2014 18-19 YORGUNLUK.indd 12 5/28/14 4:55 PM Püf noktası Psikolojik yorgunluğu önleyebilirsiniz. Bunun için; Yaratıcı olun ve yeni hobiler edinin. Aile içi ilişkilerinizi sağlamlaştırın. Size zarar veren ilişkilerinize detoks uygulayın. Az eleştirin. Zorluklarla yüz yüze gelmeye çalışın, cesur olun. Her şeyden önce kendinize saygılı olun. Fırsat buldukça seyahat edin. Olumsuz düşüncelerden kendinizi arındırın. Bu açıdan bakıldığında vücut fiziksel çalışmaya, strese ve uykusuzluğa karşı birtakım tepkiler geliştiriyor. Hastalıklara bağlı, yani patolojik yorgunluklar dinlenme, stres etkenlerinin ortadan kaldırılması ve düzgün beslenmeyle geçerken psikolojik yorgunluk kişileri derinden etkiliyor. Sosyal hayattan uzaklaşma, bitmek bilmeyen halsizlik ve “boşvermişlik” hali beraberinde psikolojik semptomları harekete geçiriyor. Uzmanlar uyarıyor. Yorgunluk altı haftadan uzun sürüyorsa sebebi her ne olursa olsun mutlaka araştırmak gerekiyor. Psikolojik yorgunluğun en önemli belirtisi, bir konu üzerinde uzun süre odaklanamamak. İlerleyen evrelerde sabahları yataktan kalkmak, günlük aktiviteleri yapmak istemiyorsunuz. Amerikalı ünlü ressam John Singer Sargent’ın Repose isimli tablosunu gözünüzün önüne getirin. Koltuğun üzerine yığılıp kalmış, uyukluyor mu yoksa baygın mı belli olmayan mağrur bir kadın figürü... Fiziksel bir yorgunluk mu, yoksa psikolojik mi anlaşılamıyor. Aslında bu eser yorgunluğun tüm tanımlarını ortaya koyuyor. KAYNAĞI STRES Psikolojik yorgunluğun en belirgin nedeni olarak stres gösteriliyor. Günümüz koşullarında giderek artan yüksek başarı ihtiyacı, yaşanan ani kayıplar, gelecek kaygısı, umutsuz ve çaresiz hissetme Belirtiler Bezginlik Bitkinlik Düşük enerji seviyesi Günlük aktivitelere odaklanmada güçlük İş performansında düşüş Konsantrasyon güçlüğü Uyku düzeninin bozulması Hafıza problemleri duygusal açıdan insanları yoruyor. Eğer şikayet ettiğiniz yorgunluk fiziksel bir hastalık sonucunda oluşmamışsa, psikolojik yorgunluk teşhisi konuyor. Popüler ifade şekliyle tükenmişlik sendromu, stresle baş edememe anksiyetesiyle birleştiğinde yorgunluğa neden oluyor. Yorgunluk ve halsizlik bilindiği üzere sıklıkla anksiyete ve majör depresyon rahatsızlıklarında ortaya çıkıyor. Sonraki aşamada karşılaşılan psikolojik yorgunluk uykusuzluk sorununa da zemin oluşturuyor. Zihin yoğun bir şekilde baskı altında olduğundan ve bu durumdan kurtulamama kaygısı yaşadığından sakinleşip uykuya dalmak güçleşiyor. Peki ama psikolojik yorgunluk en çok kimleri etkisi altına alıyor? Her meslek grubunda rastlansa da özellikle birebir insan ilişkilerinden sorumlu olanlar daha fazla risk grubu altında bulunuyor. Sağlık sektörü çalışanları sıralamanın başında. Kafası sürekli meşgul, hırslı, sabırsız ve kontrolcü kişiler ile mükemmelliyetçiler yorgunluk hissine çabucak kapılıyor. Psikolojik açıdan kendini yorgun hissedenlerin yüzde 70’ini 30 ila 50 yaş arası kadınlar oluşturuyor. VİRAL ENFEKSİYONLAR Psikolojik yorgunluğa maruz kalanların önce tahammül sınırları daralıyor. Ardından önceleri rahatsızlık duymadıkları etkenlerden tedirgin olmaya başlıyorlar. Etrafındaki insanların tutum ve davranışları gözlerine batmaya başlıyor. Bu yüzden oldukça öfkeli bir hale bürünebiliyorlar. Hatta kimi zaman saldırganlaşabiliyorlar. Hafızada gerileme, yeni bilgileri öğrenme ve akılda tutmada zorluklar yaşanıyor. Kas gruplarında ağrı ve lenf bezlerinde şişlik de psikolojik yorgunluğun belirtileri arasında gösteriliyor. Yapılan araştırmalar psikolojik yorgunluğun kalıtsal değil, sonradan ortaya çıkabilen bir hastalık olduğunu gösteriyor. İşin en ilginç yanı ise viral enfeksiyonlar sonucunda da gelişebilmesi. Bağışıklık sistemini bozan bu enfeksiyonlar nörolojik ve psikolojik değişimlere yol açabiliyor. Human herpes virüsü, sitomegalovirüs ve EBV’nin kronik yogunluğa neden olduğu biliniyor. Fiziksel travmalar, anestezik maddeler, çevresel toksinler ve cıva gibi ağır metaller rahatsızlığı tetikleyen diğer unsurlar. Psikolojik yorgunluk belirtiler doğrultusunda tedavi ediliyor. B ve C vitaminleri, bağışıklık sistemini güçlendirici ilaçlar ya da antidepresanlar doktor kontrolünde sunulan çözüm önerileri. HAZİRAN 2014 D-LIFE 18-19 YORGUNLUK.indd 13 | 19 5/28/14 4:55 PM sağlık Kronobiyoloji Geç yenen akşam yemeğinin vücuda verdiği zararları anlamak istiyorsak her şeyden önce insan bedeninde doğal döngülerle uyum içinde değişen fizyolojik safhaları anlamamız gerekir. DR. HENRI CHENOT D oğru bir diyetten bahsettiğimizde vurgu genellikle alınan gıdaların niceliği ile niteliği ve ne kadar kalori tüketildiği üzerindedir. Ancak vücut dengesini etkileyen temel unsurlardan biri genellikle ihmal edilir. O temel unsur kronobiyoloji, yani doğal döngülerle uyum içinde değişen fizyolojik safhalardır. Diğer tüm canlı yaratıklar gibi insan da kozmosu düzenleyen organize kurallar sisteminin parçasıdır. Bu kurallar öncelikle gündüz ve gece arasındaki fark, mevsimler ve Ay’ın evreleri gibi doğal olayların döngüsel tabiatına dayanır. Vücut gündüz ile gece arasındaki farkın temel günlük döngüsüyle uyumlu olarak üç esas safhadan geçer: • 12.00’de başlayıp 18.00’de sona eren asimilasyon safhası • 18.00’de başlayıp 04.00’te biten yenilenme safhası • 04.00’te başlayıp 12.00’de sona eren eliminasyon safhası Yiyecekler gün içinde vücudun tüm fonksiyonlarını yerine getirmesi için gerekli olan besinleri (karbonhidratlar, proteinler, organik asitler, mineraller, yağ asitleri) tedarik eder. Karaciğer detoks işlemi yaparak ve besinleri seçip depolayarak (glikojen) sindirim sürecine katkıda bulunur. Birçok asit bu metabolik safhada atık madde olarak üretilir: aralarından bazıları -uçucu asitler- soluma ve böbrekler vasıtasıyla kolayca atılır. Vücudun nötrleştiremediği mineral asit fazlalığının ise kan dolaşımına karışarak pH seviyesinde tehlikeli değişimlere neden olmaması için yolun “saptırılması” ve bir şekilde dokuda “depolanması” gerekir. Mezenkim aslında karaciğer, akciğerler ve böbrekler gibi ana salgı sistemlerinin bertaraf etmeyi başaramadığı atığı zapt eden bir çeşit metabolik süngerdir. Bu fenomenin sonucu olarak gün boyunca doku asidozuna progresif (ilerleyici) bir eğilim gelişir. Mezenkimal dokudaki asit atığı katmanı giderek kendi koloidal ya- 20 | D-LIFE HAZİRAN 2014 20-21 KRONOBİYOLOJİ.indd 12 5/28/14 4:55 PM VÜCUDUN METABOLIK SÜRECI GECELERI TAMAMEN DEĞIŞIR. YIYECEKLERDEN SAĞLANAN BESIN MADDELERININ AKIŞI AŞAMALI OLARAK TÜKENIR VE VÜCUT FIZYOLOJIK PERHIZ SAFHASINA GIRER. pısını değiştirir. Asit yığılmasının etkisi altında jel formunda katılaşır. Yarı-sıvı, jel formu yüzünden birçok mezenkimal fonksiyonla uyuşmaz. Vücudun metabolik süreci geceleri tamamen değişir. Yiyeceklerden sağlanan besin maddelerinin akışı aşamalı olarak tükenir ve vücut fizyolojik perhiz safhasına girer. Melatonin hormonunun salgılanması. Son derece önemli diğer iki hormonun -serotonin ve dopamin- öncüsü olan bu madde vücut ısısındaki düşüşle aynı anda hipofiz bezi tarafından salgılanır. Uyku kalitesi ve sürekliliği vücut ısısındaki ve melatonin seviyesindeki düşüşle ilişkilidir. DETOKSİFİKASYON HIZLI YAŞLANMA Bu yeni safhada vücut bir önceki periyoda hakim olan asimilasyon ve depolama görevine ara vererek zehirsizleştirme (detoksifikasyon) ve yenilenme sistemlerini devreye sokar. Gündüz safhasında olduğu gibi karaciğer ve böbrekler de gündüzleri mezenkimal dokuda biriken metabolik toksinlerin eliminasyonu işleminin dinamikleri arasında yer alır. Geceleri yapışkan hale gelen ve toksinleri serbest bırakan mezenkimal dokuyu eritmek için dokular arasındaki bu alanda hidroliz süreci yaşanır. Dolayısıyla mezenkimin yapısı ağırlıklı olarak yeniden sıvı hale gelir. İltihaplanma süreci ön hipofiz beziyle tetiklenir ve adrenal aktiviteyle hızlandırılır; bu, mezenkimin temizlenmesi açısından esas teşkil eden sağaltıcı bir işlemdir ve vücuttaki en önemli tampon antitoksin sistemidir. Tüm bu yoğun faaliyet günbatımından sonra başlayan (yenilenme sürecinin başlangıcına denk gelecek biçimde saat 20.00 civarında) ve sabahları güneş doğmadan önce yaklaşık bir derecelik ısı düşüşüyle birlikte gece boyunca devam eden vücut ısısındaki fizyolojik düşüşe bağlantılı olarak tam bir perhiz halindeyken gerçekleşir. Aynı zamanda vücut için yine hayati değerde olan ve diğer döngüyle benzer ama tam tersi bir şablon izleyen bir döngü daha vardır: Özellikle günün ilerleyen saatlerinde ağır bir akşam yemeği yeme ve alkol alma alışkanlığı vücuttaki fizyolojik detoksifikasyon sürecine müdahale eder: Karaciğerin yaptığı işin büyük bölümü sindirime ve akşam yemeğinde alınan toksinlerin nötrleştirilmesine ayrılır. Beraberinde rahatsız ve huzursuz bir uyku gelir; sabah saat 01.00 ila 03.00 arasında uyanmak sıkça görülür. Böylece gece detoksifikasyonu bölünür ve yetersizleşir. Tek kelimeyle verimsiz olur. Dahası melatonin hormonu üretme döngüsü de bozulur. Eğer yukarıda belirtilen nedenlerle gece saatlerinde yenilenme imkansızlaşırsa vücut etkin biçimde toksinden arınamaz. Bunun en ivedi neticesi yaşlanma sürecinin hızlanmasıdır. Üstelik beynin bağdokusunun yenilenmesi zarar görecek ve zihinsel yorgunluk, konsantrasyon bozuklukları ve hafıza kaybı kaçınılmaz olacaktır. Vücudun kronobiyolojik safhalarına gerekli desteğin verilmesi için akşam yemeği günün en hafif yemeği olmalı ve geceleri gerçekleşen detoksifikasyon ve yenilenme süreçlerine mümkün olan asgari müdahale için 20.00’den önce yenmelidir. Böylece karaciğer sindirim fonksiyonunu tamamladıktan sonra kendini tamamen gece detoksifikasyon sürecine adayabilir. HAZİRAN 2014 D-LIFE 20-21 KRONOBİYOLOJİ.indd 13 | 21 5/28/14 4:55 PM sağlık Değişimin adresi değişti Doğuş Grubu, sağlıklı yaşam alanında dünyaca ünlü Chenot Group ile işbirliği yaparak Espace Privé Chenot D-Life Istanbul’u hizmete açtı. not Metodu’nu Türkiye’ye getiren ilk merkez oldu. İnsan hayatını ve gelişimini, ruh ve beden olarak evrensel bir bütünlük içinde inceleyen ‘Biontoloji Akademisi’nin kurucusu Dr. Henri Chenot’nun 40 yıllık birikimi ile ortaya çıkan Chenot Metodu, konunun uzmanları tarafından sürekli olarak geliştirilen ve vücudun optimum fiziksel ve ruhsal noktaya gelmesini hedefleyen bir sistem olarak biliniyor. Chenot Metodu, her insanın vücudunun değişik dönemlerde farklı ihtiyaçları olduğunu savunuyor ve vücudun gerek stres, gerek çevresel faktörler, gerekse beslenme ve yaşam tarzı sebebiyle biriken toksinlerden arındırılarak erken yaşlanmasını önlemeyi amaçlıyor. Bu sistem ayrıca, kişiye özel beslenme programı, medikal Spa ve well-being programlarını da içeriyor. Program öncesinde yapılan Bio-enerjetik check-up ile bireye ait enerji seviyeleri hakkında genel bir profil elde edilirken, bu sayede kişi yalnızca ihtiyaç duyduğu hizmetlere yönlendiriliyor. Medikal Spa terapileri sırasında Chenot’nun kendi laboratuvarlarında geliştirilmiş olan ürünlerin kullanılıyor olması ise sistemde tam bir bütünlük sağlıyor. MEDİKAL SPA MERKEZİ G ünlük hayatta yapacağınız küçük değişikliklerle etkin bir şekilde incelmek, zihinsel ve bedensel sağlığınıza kavuşmak ve dolayısıyla daha iyi bir yaşama adım atmak ister miydiniz? Tüm bunların mümkün olduğunu öğreten Chenot Metodu, yaratıcısı Dr. Henri Chenot’nun D-Life ile yaptığı işbirliği sonucu artık Türkiye’de de uygulanıyor. Doğuş Grubu bünyesinde faaliyetlerini sürdüren, sağlıklı yaşamayı hayat tarzı haline getirmek isteyenlerin öncelikli adresi olan D-Life, bu işbirliği çerçevesinde Espace Privé Chenot D-Life Istanbul adını aldı ve Che- Kardiyolog Dr. Demet Erciyes yönetiminde hizmetlerini sürdüren D-Life Sağlıklı Yaşam Merkezi, Chenot Group ile gerçekleştirilen işbirliği çerçevesinde Espace Privé Chenot D-Life adını alırken müşterilerine, Çin tıbbından da örnek alınarak hazırlanan özel medikal Spa terapileri ile zenginleştirilmiş Chenot Metodu’nu sunuyor. Doğuş Grubu’nun Chenot Group ile işbirliğinin bir sonraki adımında ise 2015 yılında, İstanbul’da tam kapsamlı bir medikal Spa merkezi açılması planlanıyor. Biri İtalya’daki medikal Spa konseptinde hizmet veren Palace Merano olmak üzere, toplamda yedi merkezi bulunan Chenot Group, en iddialı merkezlerinden birini Istanbul’da Doğuş Grubu işbirliği kapsamında açmaya hazırlanıyor. Bu merkez, Grubun medikal Spa konseptli ikinci tesisi olma özelliği taşıyacak. Bu tesiste, İtalya’daki merkezde sunulan hizmetlerin daha kapsamlı ve güncel şekilde yer alması planlanıyor. 22 | D-LIFE HAZİRAN 2014 22-23 CHENOT.indd 26 5/28/14 4:59 PM SAĞLIKLI YAŞAMA DAİR HER ŞEY Espace Privé Chenot D-Life Istanbul müşterilerine detoks (arınma) paketleri, çeşitli sağlıklı yaşam hizmetleri, cilt bakımları ve incelme yöntemleri sunuyor. Merkezde alınabilecek hizmetler arasında; Su Terapisi (hidroterapi), Çamur Terapisi (fitomud), Chenot Detoks Masajı (genel drenaj-cupping yöntemi ile), Chenot Enerji Masajları (organ meridyenlerine uygulanan terapiler), Chenot Bağ Doku Masajı, Chenot Lenfatik Drenaj, Chenot Rahatlatıcı Masaj (tonic), Chenot Ayak Tabanı ve El Masajı, Chenot Selülit Masajı, Arındırıcı Cilt Bakımı, Aydınlatıcı Cilt Bakımı, Yenileyici Cilt Bakımı (anti-age), Chenot Baş ve Boyun Masajı, Kolonhidroterapi (kalın bağırsak temizliği), Bio-enerjetik Check-up (kişinin enerji ve frekans boyutunda incelendiği ve akabinde terapilerinin belirlendiği Check-up sistemi), Bio-enerjetic Treatment, Vitamin ve Mineral Kürü, Ozon Terapi, Oksijen ve Biofoton Terapi, Doktor ve Diyetisyen Konsültasyonları, Akupunktur, Bio-revitalizasyon, Gıda İntolerans Testi ve Fras Testi yer alıyor. Bunlara ek olarak Chenot’nun kendi laboratuvarlarında geliştirilmiş olan Chenot Detox, Nutrigen ve Regenage serilerinin yüz ve vücut bakım ürünlerine de yine merkezde ulaşmak mümkün. CHENOT D-LIFE BAG Espace Privé Chenot D-Life Istanbul, sağlıklı yaşamın vazgeçilmezi olan sağlıklı beslenme konusunda da hizmet veriyor. Merkezde, diyetisyen konsültasyonu ve Michelin yıldızlı şefler tarafından içeriği hazırlanan özel mönüleri içeren “Chenot D-Life Bag” hizmeti sunuluyor. “Chenot D-Life Bag”lerde sabah, öğlen, akşam ve zengin ara öğün çeşitleri ile kişilerin sağlıklı beslenmesini sağlayan Detoks BIO-ENERJETIK CHECK-UP ILE BIREYE AIT ENERJI SEVIYELERI HAKKINDA GENEL BIR PROFIL ELDE EDILIRKEN, BU SAYEDE KIŞI YALNIZCA IHTIYAÇ DUYDUĞU HIZMETLERE YÖNLENDIRILIYOR. ve Biolight mönülerinin yanı sıra Karın İnceltici ve Düşük Kalorili mönüler de yer alıyor. Bu mönüler hem sağlıklı ve dengeli beslenerek kilo vermeye hem de formda kalmaya yardımcı oluyor. Sağlıklı beslenmeyi yaşam tarzı haline getirmek isteyen kişiler, detoks süreçlerinde veya günlük hayatlarında “Chenot D-Life Bag” hizmetinden faydalanmaya devam edebilirler. Tel: (0212) 381 30 00 HAZİRAN 2014 D-LIFE 22-23 CHENOT.indd 27 | 23 5/29/14 3:46 PM sağlık Antibiyotik kullanımının artması bağışıklık sistemini savunmasız bırakan nedenlerin başında geliyor. Uzmanlar antibiyotiğin olumsuz etkilerinden sakınmanın en etkili yollarından birinin probiyotik tüketmek olduğu görüşünde. AHU YILDIZ Probiyotik dopingi S on yıllarda hayatımıza giren probiyotik ürünler kimilerimizin günlük beslenme tablosunda önemli bir yer tutmaya başladı bile. Ancak muhtemelen birçoğumuz probiyotik teriminin içeriğinden bihaberiz; dahası “prebiyotik” ile “probiyotik” terimlerini birbirine karıştırıyor, hatta aynı anlama geldiklerini düşünüyoruz. Oysa birbirleriyle bağlantılarına rağmen ikisi de farklı anlamlar taşıyor. Söze sindirim sistemimizde 500’den fazla türde yaklaşık 100 trilyon mikroorganizma, yani bakteri yaşadığını söyleyerek başlamak gerekiyor. Bakterilerin temelde insan sağlığını bozan ve hastalıklara yol açan patojen bakteriler ile sindirim sisteminin işlemesine yardım eden yararlı bakteriler olarak ikiye ayrıldığı ise malumunuz. Vücudumuz sağlıklı biçimde çalışabilmek, bağışıklık sistemini güçlendirmek için yararlı ve zararlı bakteriler arasında bir denge kurmaya ihtiyaç duyar. İşte o zaman devreye probiyotik ve prebiyotikler girer. Probiyotikler gerçek bakterilerdir. Bağırsak zarını koruyucu bir tabaka halinde kaplayarak bağırsak florasını düzenlerler. Koruyucu tabakanın ortadan kalkması durumunda bağırsak geçirgenliği artar; yiyecekler yeterince sindirilemez ve toksinler kan dolaşımına geçerek bağışıklık sistemini zayıflatır. Yani çeşitli hastalıkların yolu açılır. Prebiyotikler ise probiyotiklerin çoğalmasını sağlayan ve işlevlerini destekleyen karbonhidrat türevli besin kaynaklarıdır. Başka bir deyişle probiyotikler, prebiyotiklerle beslenir. Prebiyotik besin kaynakları sindirim sisteminde emilmeden doğruca kalın bağırsağa ulaşarak probiyotikleri besler. Probiyotikler yoğurt, ayran, kefir, süzme peynir, pastörize edilmemiş turşu ve zeytin, boza, tarhana gibi fermente gıdaların içeriğinde bulunur. Prebiyotiklerin doğal besin kaynakları arasında soğan, sarmısak, pırasa, bezelye, hindiba, buğday, arpa, çavdar, muz, yer elması, kuşkonmaz, domates, soya fasulyesi sayılabilir. Ayrıca makarna, tahıl barları, yoğurt ve lor peyniri gibi besinlere eklenmesi de mümkün. ANTİBİYOTİK: GERİ TEPEN SİLAH Probiyotiklerin sağlığımız açısından faydalarının başında bağırsak florasını düzenleyerek ishal, kabızlık, bazı kanser türleri gibi hastalıkların oluşmasını engellemek geliyor. Ayrıca besin alerjisi riskini de azaltıyor. Ama belki de en önemli özellikleri bağışıklık sistemimize yaptıkları katkılar… Zira siz de yaz-kış dinlemeden “Gripten, nezleden, solunum yolları enfeksiyonlarından başımı kaldıramadım” diye yakınanlardansanız sürekli kılık değiştirerek vücudumuza sızan mikroplarla nasıl mücadele edeceğinizi bilemiyorsunuz demektir. Bağışıklık sistemimizin zayıflaması solunum yolları hastalıklarına davetiye çıkarıyor ve biz de çoğu zaman 24 | D-LIFE HAZİRAN 2014 24-25 PROBİYOTİK.indd 16 5/28/14 4:59 PM çareyi antibiyotiklerde arıyoruz. Oysa sık sık ve kimi zaman gereksiz durumlarda antibiyotik kullanımı geri tepen bir silah misali dönüp yine bağışıklık sistemimizi vuruyor. Antibiyotikler vücudumuzdaki kötü bakterileri öldürürken iyi bakterileri de yok ediyor; yararlı bakteriler eksildikçe bağışıklık sistemimiz çöküyor. Pennsylvania Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırma, uzun süreyle antibiyotik alımının yararlı bakterilerin dengesini bozarak mikropların gelişmesine fırsat tanıdığını ve antibiyotikle tedavi sürecinin hemen ardından ikinci bir enfeksiyon riskini doğurduğunu gösterdi. KEFİR İÇİN Peki ama çözüm ne? Son yıllarda yapılan araştırmalar aslında insanlığın yüzlerce yıldır içgüdüsel olarak bildiği ama bilimsel olarak açıklamakta zorlandığı bir gerçeği ortaya koydu: Sağlıklı beslenme, spor ve vitamin takviyelerinin yanı sıra probiyotikler de bağışıklık sistemimizin güçlenmesini sağlayan etkenlerden biri. Probiyotikler farklı bağışıklık hücreleriyle etkileşime girerek potansiyel açıdan olumlu değişiklere yol açarken, virüs bulaşmış hücrelerle savaşıyor. National Institute of Health dergisinde yayımlanan bir araştırmada yaşları 1 ila 6 arasında değişen ve probiyotik süt içen çocuklarda soğuk algınlığına yakalanma oranının ciddi ölçüde düştüğü görüldü. Antibiyotik kullanımına bağlı olarak her üç kişiden birinde gelişen ishal de probiyotiklerin ilgi alanına giriyor. Araştırma ve analiz organizasyonu California Rand Health 2012’de devlet desteği de alarak Susanne Hempel’in liderliğinde bir çalışma yürüttü. 12 bin kişiyi içeren araştırmada, 63 klinik çalışmadan elde edilen bulgular son derece çarpıcı: Probiyotikler antibiyotik kullanımına bağlı ishal şikayetlerini yüzde 42 oranında azaltıyor. Sık sık antibiyotik kullandığınız için zayıflayan bağışıklık sisteminizi kuvvetlendirmenin ve yeniden hastalanmaktan sakınmanın “probiyotik” yöntemlerine gelince… Kefir aslında fermente olmuş bir süt içeceği ve probiyotik kaynaklarının başında geliyor. Öyküsü yüzlerce yıl önce Kuzey Kafkasya’da başlayan kefir bizim için zaten son derece tanıdık bir yiyecek; daha doğrusu son yıllarda yeniden hatırladığımız eski bir dost. Uzmanlar günde bir bardak kefir içmenin bağışıklık sistemini güçlendirmenin yanı sıra sindirim sistemini de rahatlattığını belirtiyor. Mayhoş, kekremsi tadı yüzünden içmekten kaçınıyorsanız ya da çocuklarınıza içiremiyorsanız birkaç önerimiz var: Muhallebi, sütlaç gibi sütlü tatlılara ekleyebilirsiniz. Sabahları 1 çay kaşığı vanilya ve sevdiğiniz bir meyveyle blender’dan geçirip, bir gevrekle karıştırarak lezzetli bir kahvaltı haline getirebilirsiniz. Keklerinize, çöreklerinize katabilirsiniz. BAŞ TACI EV YOĞURDU Yoğurdun sağlığa faydaları saymakla bitmez elbette; ama bir de market raflarında sıralanan probiyotik yoğurt meselesi var. Bir ürüne probiyotik denmesi için bilinen yoğurt mayaları ile birlikte bir ya da birden fazla probiyotik kültür içermesi gerekiyor (Lactobacillus bulgaricus, streptococcus thermophilus, acti regularis, vb). Önceden araştırın ve ürün etiketlerini dikkatle okuyun. Ayrıca bakterilerin ölmemesi için sıcak yemeklerle birlikte tüketilmemesi, açıldığında hemen tüketilmesi gerektiğini aklınızdan çıkarmayın. Pastörizasyon süreci bakterilerin ölmesine neden olan bir diğer etken. Dolayısıyla günlük sütler ve probiyotik yoğurtlarla yoğurdunuzu evde kendiniz mayalayın. SOĞAN, SARMISAK… Soğan, sarmısak, pırasa, bezelye, domates, buğday, arpa, çavdar, muz, yerelması gibi yukarıda saydığımız doğal prebiyotik kaynaklarını beslenmenizden eksik etmeyin. Soğanı, sarmısağı, domatesi çiğ olarak tüketmeyi tercih edin. PROBİYOTİK DÜŞMANLARI Probiyotiklerin en büyük düşmanı antibiyotikler. Antibiyotik dışında doğum kontrol haplarında ya da bazı ilaçlarda bulunan kimi maddeler de probiyotikleri yok ediyor. Sudaki klor, fazla pişmiş et, rafine buğday, hidrojenize yağlar (margarin, hidrojene nebati yağ, hidrojene bitkisel yağ gibi) düşman sıralamasında listenin üst sıralarında. Sonuç aynı: Paketli gıdalardan uzak durun, doğal gıdalara yönelin ve vücudunuzdaki probiyotik dengesini koruyun. HAZİRAN 2014 D-LIFE 24-25 PROBİYOTİK.indd 17 | 25 5/28/14 4:59 PM sağlık Her yaşta folik asit Folik asit hamilelik öncesinde ve hamilelik döneminde bebeğin sağlıklı gelişimi açısından hayati önem taşıyan vitaminlerden biri. Ancak maharetleri sadece hamilelik dönemiyle sınırlı değil. AHU YILDIZ T üm dünyada her yıl yaklaşık 200 bin çocuk nöral tüp kusurlarıyla dünyaya geliyor. Bazıları ömür boyu felçli kalıyor, bazılarının beyinleri hiç gelişmiyor. Nöral tüp insan vücudunda beyin dokusundan başlayıp omuriliği de kapsayarak aşağı uzanan yapı ve döllenmeden sonraki iki ila üçüncü hafta arasında gelişimi tamamlanıyor. Gelişme evresindeki herhangi bir sorunun telafisi yok. Nöral tüp defektinin görülme sıklığı Avrupa’da binde 1, ABD’de binde 2, ülkemizde ise binde 3… İşte bu yüzden doktorlar ve uzmanlar hamile kalmayı planlayan kadınlara bıkıp usanmadan folik asit takviyesi alın diyor. Zira nöral tüp defektini önlemenin yolu folik asitten geçiyor. 1920’lerde bilim insanları folat eksikliği ve aneminin aynı hastalık olduğuna inanıyordu. 1931’de Lucy Willis’in gerçekleştirdiği bir araştırma gebelik esnasında besinler vasıtasıyla folat tüketmenin anemiyi önlediğini ortaya çıkardı. 1941’de İngiliz bilim insanları ıspanak yapraklarından folik asit ayrıştırmayı başardı. Birçok incelemenin ardından nihayet 1991’de İngiltere’de Dr. Nicholas Wald önderliğinde nöral tüp defekti sendromuyla çocuk dünyaya getiren kadınlar üzerinde yürütülen bir araştırma, olağanüstü sonuçlarıyla herkesi şaşırttı: İkinci kez hamile kalmadan önce ve hamileliğin ilk üç ayı boyunca her gün folik asit alan kadınlarda bu sendromun görülme sıklığı yüzde 72 oranında azalıyordu. Folik asit işte o tarihten beri sağlıklı bebekler dünyasının ayrılmaz bir parçası. Ancak folik asidin mahareti hamilelikle sınırlı değil. Bir diğer adı B9 olan folik asit, adından da anlaşılacağı üzere 8 farklı B vitaminin- den biri. B vitaminlerinin hepsi vücudun karbonhidratları glikoza dönüştürmesine, yani enerji üretmesine yardım eder. Aynı zamanda yağ ve proteinlerin kullanımını düzenler. Etki alanları cilt, saç ve gözlerden sinir sistemine dek uzanır. Folik asit ise B9’un takviye edilmiş gıdalarda bulunan sentetik bir formu. Tüm B vitaminleri gibi suda çözünür, yani vücutta depolanmaz. Folik asit beyin fonksiyonları, akıl ve ruh sağlığı üzerinde çok önemli rol oynar. Özellikle bebeklik, ergenlik ve hamilelik gibi hücrelerin ve dokuların hızla büyüdüğü dönemlerde DNA ve RNA üretimini destekler. Ayrıca B12 vitaminiyle el ele çalışarak kırmızı kan hücresi üretiminde ve demir emiliminde faydalı olur. Folik asit eksikliği sanılandan çok daha fazla görülen bir durum. Alkolizm, bağırsak iltihaplarından kaynaklanan rahatsızlıklar ve çölyak hastalığı folik asit eksikliğinin başlıca nedenleri arasında. Gelişim bozuklukları, dilde acıma, dişeti iltihabı, iştah kaybı, nefes darlığı, ishal, sinirlilik, unutkanlık ve uyuşukluk ise emarelerinden sadece birkaçı… İŞİTME VE GÖRME KAYBI ABD’de yapılan bir araştırma gereğinden fazla protein tüketen ve diyetlerinde folik aside yer vermeyen orta yaş üzeri insanlarda yaşla ilişkili işitme kaybı görülme sıklığının arttığını gösterdi. Folik asit tüketimi bu süreci yavaşlatıyor. Elbette her yaştan insan için geçerli bir çözüm bu… Görme bozuklukları ve göz hastalıkları üzerinde de çok olumlu etkileri var. 26 | D-LIFE HAZİRAN 2014 26-28 FOLİK ASİT.indd 18 5/28/14 4:59 PM Püf noktası Uzmanlar hamilelik öncesi ve hamilelik döneminde 400-600 miligram folik asit alınması gerektiğini söylüyor. Yetişkinlik döneminde önerilen folik asit miktarı 400 miligram. İnsan vücudu folik asidin doğal formundan, yani folattan insan yapımı formu kadar kolay yararlanamıyor. Folat içeren gıdaları vücudumuzun ihtiyacı kadar tüketip tüketmediğimizden emin olmamız pek mümkün değil. Bu yüzden en doğrusu doktorunuza danışmanız ve gerekli gördüğü takdirde folik asit vitamini takviyesi almanız. Ancak böyle bir durumda vitamini her gün aynı saatte almanızda fayda var. HAZİRAN 2014 D-LIFE 26-28 FOLİK ASİT.indd 19 | 27 5/28/14 4:59 PM sağlık Folik asit zenginleri DEPRESYON Folik asit ile depresyon arasındaki ilişki biraz karışık… Vücutlarında folat seviyesi düşük insanlarda depresyon görülme sıklığının daha fazla, ayrıca folat seviyesi düşük insanların depresyona girme ihtimalinin daha yüksek olduğuna işaret eden araştırmalar mevcut. Antidepresan kullanımının folik asit ile dengelendiğinde nispeten iyi sonuçlar vereceğini gösteren araştırmalar da var. Ancak yine de kesinleşmiş verilerden henüz bahsedilmiyor. KANSER Folik asitten yana zengin diyetlerin bazı kanser türlerinin gelişmesinde koruyucu rol oynadığı düşünülüyor. Bu türler arasında kolon kanseri başı çekiyor; ardından göğüs, rahim ağzı, pankreas ve mide kanserleri geliyor. Ancak uzmanlar folatın kanser oluşumunu nasıl engellediği konusunda hala kuşkulu. Bazıları folik asidin DNA’yı sağlıklı tuttuğunu ve kansere yol açabilecek mutasyonları önlediğini savunuyor. Yüzde yüz bir kanıttan söz etmek mümkün olmasa da, folik asit bakımından dengeli bir diyet birçok soruna çare olabilir. KALP HASTALIKLARI Her ne kadar yapılan araştırmalar daima bir soru işareti bırakmaktan yana olsalar da, uzmanların büyük bölümü folik asidin kalp sağlığı ile sevgi dolu bir ilişkisi olduğunu söylüyor. Zira günlük beslenmenin folik asitten yana dengeli olması kalp hastalıkları riskini düşürebiliyor. Aslında uzmanların önerileri kalp hastalıkları endişesi taşıyanların folik asit dahil sağlıklı yiyeceklerden yeterli B vitamini almaları. Vitamin takviyelerine ihtiyaç duyulduğu takdirde en yetkili adres elbette doktorunuz. Folik asit bakımından zengin gıdalar arasında ıspanak, koyu yeşil yapraklı sebzeler, kuşkonmaz, şalgam, pancar, hardal yaprakları, Brüksel lahanası, lima fasulyesi, bira mayası, kök sebzeler, tam tahıllar, buğday rüşeymi, bulgur, barbunya, kuru fasulye, kivi, brokoli, lahana, bezelye, somon, portakal suyu, avokado ve süt sayılabilir. Öte yandan ABD ve Kanada’dan tutun Şili, Yeni Zelanda, Avustralya ve Kuveyt’e dek birçok ülkede devlet politikaları doğrultusunda tam tahıllı ekmekler, makarna çeşitleri gibi bazı gıdalar folik asit ile desteklenerek (folik asit seviyeleri değişiyor) satışa çıkarılıyor. 28 | D-LIFE HAZİRAN 2014 26-28 FOLİK ASİT.indd 20 5/28/14 4:59 PM diyet-hareket İP ATLAMAK Çocukken en sevdiğimiz oyunlardan biriydi ip atlamak... Günümüz çocuklarının neredeyse hiç bilmediği bu oyun, aslında insan vücudu için en faydalı egzersizler arasında yer alıyor. Her zaman her yerde yapılabiliyor, çok kısa sürede vücutta bulunan tüm kasları çalıştırıp yağ yakımını sağlayabiliyor. Kardiyo etkisi bulunan egzersiz özellikle baldır-bacak kasları için çok etkili. Ayrıca kalçayı dikleştiriyor, kan ve lenf dolaşımını artırıyor. Hıza göre dakikada 10-20 kalori yakılmasını sağlayan ip atlama egzersizi kadınların selülit problemi için de birebir. HAZİRAN 2014 D-LIFE 29 diyet kapak.indd 29 | 29 5/28/14 5:00 PM diyet 100 kalori az yiyin zayıflayın Katı beslenme reçeteleri uygulamak yerine her gün 100 kalori kısıntı yaparak yavaş ama kalıcı kilo kaybı sağlayabiliriz. DYT. ELİF SÖZEN Y az geldi çattı. Fazla kilolardan yavaş yavaş kurtulmak istiyorsak artık harekete geçmeliyiz. Unutmamamız gereken bir konu var: Önümüzde ne kadar uzun zaman olursa sağlıklı ve zorlanmadan forma girme şansımız o kadar kolay olacaktır. Eğer hedeflerinizin arasında kilo kaybı varsa, öncelikli olarak yapmanız gereken, sabırsız ve hırslı olmaktan kaçınıp küçük adımlarla hedefe yürümek olmalı. Çünkü çok kısa sürede hızlı kilo kaybı için gerçekçi olmayan hedefler koymak, motivasyonunuzun düşmesine sebep olabilir. Zayıflamaya en kolayından başlamaya, yani beslenmemizde küçük değişiklikler yaparak günlük aldığımız kalori miktarını yaklaşık 100 kcal azaltmaya ne dersiniz? Gelin bu seçenekleri adım adım birlikte inceleyelim. ADIM 1 İlk yapmanız gereken şey ne yediğinizin farkına var- mak. Bunun için bir liste çıkarabilir ve haftalık tüm öğünlerinizde neler yediğinizi not edip, en sıklıkla yediğiniz şeylerin farkına varabilirsiniz. Böyle bir uygulamayla kendi beslenmenizi kendiniz kontrol ediyor olacaksınız ve istemsiz bir kalori kısıtlamasının kendiliğinden geldiğini göreceksiniz. Günlük aldığınız kalori miktarının minimum 100 kcal azalacağından emin olabilirsiniz. ADIM 2 Kahvaltı alışkanlıklarınızı gözden geçirin. Kahvaltı için alternatifler bulmak hem beslenmenizi monotonluktan kurtaracak hem de metabolizmanızın canlanmasına yardımcı olacaktır. İşte size kahvaltı için alternatifler ve 100 kcal azaltılmış versiyonları... 30 | D-LIFE HAZİRAN 2014 30-31 100 KCAL.indd 12 5/28/14 5:00 PM 1 adet tam tahıllı simit + 1 adet kutu krem peynir 350 kcal ederken; yarım tam tahıllı simit + 4 yemek kaşığı baharatlı lor peynir + 2 adet kuru kayısı 250 kcal. 1 su bardağı tam yağlı inek sütü + 4 yemek kaşığı mısır gevreği + 1 orta boy muzdan oluşan bir kahvaltı 370 kcal ederken; 1 su bardağı light inek sütü + 4 yemek kaşığı yulaf ezmesi + 3 yemek kaşığı yabanmersini 270 kcal. 1 adet yumurtayla tavada sucuklu yumurta + 2 dilim ekmek 350 kcal ederken; 3 adet yumurta beyazından oluşan yağsız beyaz omlet + 2 dilim hindi füme + 1 ince dilim esmer ekmek 250 kcal. ADIM 3 Atıştırmalıklarınızı gözden geçirin. Yeni bir beslenme programına başlamak birçok kişi için artık zor değil, ancak yapılan programın sonuca ulaşılıncaya kadar izlenmesi herkes için oldukça zorlayıcı. Bizi en çok zorlayan şey ise öğünlerden sonra yemeye alışkın olduğumuz atıştırmalıklar. Atıştırmalıklar için farklı alternatifler bulmaya ne dersiniz? İşte birkaç öneri... 1 küçük kase mısır cipsi (50 g) 250 kcal ederken, 1 büyük kase yağsız patlamış mısır 150 kcal. 1 tabak karışık kuruyemiş (10 adet ceviz, 10 adet badem, 10 adet fındık) 300 kcal ederken, 1 avuç beyaz leblebi ve 1 avuç kabak çekirdeği 200 kcal. 1 küçük kase kurutulmuş meyve tabağı 250 kcal ederken, 1 küçük kase taze meyve salatası 150 kcal. Yayla çorbası, mercimek çorbası, kremalı mantar çorbası, et sulu çorbalar, tavuk sulu şehriye çorbası ve toyga çorbası 200 kcal ve üzerinde kalori değerine sahip olabiliyor. ADIM 6 Diyet yaparken en çok tercih ettiğimiz sağlıklı ve düşük kalorili salatalara eklenen soslar bir anda onları kalori bombasına dönüştürebilir. Diyetime uygun, kalorisi dengeli ve doğru bir tercih yaptım diye düşünürken, fark etmeden neredeyse bir ana yemekten daha kalorili salatalar tüketirken bulabilirsiniz kendinizi. Bu nedenle sosları kullanırken miktar ve çeşidine dikkat edin. İşte size farklı kalori aralıklarında salata soslarından bazı örnekler... 2 yemek kaşığı sezar sos, İtalyan sos, parmesan, mavi peynir, zeytinyağı 150 kcal veya üstü kaloride iken; 2 yemek kaşığı balzamik sirke, barbekü sos, nar ekşişi, pesto italyan, dion sirke yaklaşık 50 kcal içeriyor. 2 yemek kaşığı tabasco sos, salsa sos, teriyaki sos, ketçap, hardal, soya sos ise yaklaşık 20 kcal içeriyor. ADIM 7 Vazgeçemediğimiz makarnalar... Siz de her şeyden vaz- geçerim ama makarnadan vazgeçemem diyenlerdenseniz, makarnanızı kalorisi daha düşük soslarla hazırlayarak beslenmenizde fark yaratabilsiniz. İşte farklı soslar ve kalori değerleri. Seçim sizin! Bolonez sos, kremalı mantar sos, büyük ton balığı ile 250 kcal ve üzerinde ekstradan enerji alırken; napoliten sos, alfredo sos, 2 dilim peynir, 200 g yoğurt, light ton balığı veya haşlanmış sebzelerle 150 kcal’den daha az enerji alırsınız. Beslenmenizde küçük değişiklikler yaptığınızda vücudunuzdaki farklılığı görmeniz çok zaman almayacak. Önemli olan aç kalmak değil, işin gerçek sırrı yediklerimizin daha sağlıklı alternatifini bulmak ve böylece kısıtlamaların olmadığı bir beslenme planına sahip olabilmek. ADIM 4 Farklı içecek alternatifleri bulun. İçecekler zaman za- man yemeklerin bir parçası olurken, zaman zaman da boş zamanlarımızı dolduran bir el alışkanlığı aslında. İçecek seçimlerinizde yapacağınız küçük değişiklikler diyette hayat kurtarabilir. Aşağıda içecekler için alternatifler ve 100 kcal daha az versiyonlarını bulacaksınız. 1 büyük boy yağlı sütten macciato ve latte yaklaşık 250 kcal ederken; 1 büyük boy yarım yağlı sütten cappucino 150 kcal. 1 bardak havuç suyu 150 kcal ederken; 1 bardak domates suyu 50 kcal veya sebze suyu 50 kcal. 250 cc kola 110 kcal ederken; 1 bardak light kola 2 kcal. ADIM 5 Türk mutfağının vazgeçilmez bir parçası olan çorbala- rın da zaman zaman yüksek kalori içerdiğini hiç düşünmüş müydünüz? Diyet yaparken özellikle doygunluk sinyalinin daha kısa sürede oluşması için verilen çorbalar konusunda doğru seçim yapmak oldukça önemli. Gelin çorba tüketerek minimum ve maksimum kaç kalori aldığınıza bakalım ve beslenmemizde fark edilmeyecek değişiklikler yaratarak günlük aldığımız kaloriyi azaltalım. Tarhana çorbası, sebze çorbası, kremasız minestrone çorba, kremasız mantar çorbası, karalahana çorbası ve bamya çorbası 100 kcal’den daha az kalori içerir. HAZİRAN 2014 D-LIFE | 31 diyet Yaz diyeti Spor yapanlar ve yapmayanlar için hazırladığımız iki ayrı örnek beslenme mönüsü yaza fit bir vücutla girmenize yardımcı olacak. DYT. CANSU UYGUR K ış aylarının rehavetinden çıkarken, yeniden canlandığımız günlere geldik. Kış ayları birçoğumuz için benzerdir, kalın giysiler içerisinde belli olmayan fazlalıklarımızı göz ardı ederiz. Ta ki yaz kapımızı çalana kadar... Kışın kendimizi o kadar rahat bırakmışızdır ki, yaz öncesi sıkı, hızlı ve güvenli bir şekilde fit olmanın yollarını ararız. Peki, ne yapmalı? Nasıl beslenmeli? Egzersiz şart mı? Gelin bu soruların cevaplarını birlikte bulalım. Kesinlikle ilk düşünmemiz ve kabul etmemiz gereken konu şudur: Bütün bir kış üzerimize eklediğimiz fazlalıklarımızı 15 gün-1 ay gibi kısa bir sürede veremeyiz. Diğer bir deyişle, sağlıklı bir şekilde veremeyiz, yoksa kilo vermekten kolay ne var... İyi bir planlama ile aksiyona geçip “gerçek” fazlalıklarımızdan, yani yağlarımızdan kurtulmanın en ideal şeklini uygulamalıyız. Yağlardan kurtulmanın en güzel yolu vücudu şaşırtmak, kan- dırmak ve onu ekstra yağlara ihtiyacı olmadığına inandırmaktır. Bunu yapmak kulağa zormuş gibi gelse de aslında çok kolay. Vücudumuzun çalışma mekanizması bizim düşündüğümüzden biraz daha farklıdır. En basit şekli ile; vücudumuz karbonhidrat, protein ve yağ tüketimlerimizden gram başına belli bir enerji sağlar. 1 gram karbonhidrat ve proteinden 4 kalori enerji sağlarken, 1 gram yağdan 9 kalori enerji sağlar, açıkça yağlardan 2 kattan daha fazla enerji elde eder. Tamamen düz bir mantıkla düşündüğümüzde, aslında kolayca tahmin edebiliriz: Vücut yağları harcamak istemez, en sona saklar. Bunun sebebi kendini koruma içgüdüsüdür. En fazla enerjiyi yağlardan elde ettiği için tamamen koruma içgüdüsü ile maksimum enerji elde ettiği besin maddesini harcamak için bekler, onu sona saklar. Bu arada da eğer kilo vermeye uğraşıyor ve yanlış bir beslenme şekli ve ağır bir egzersiz programı izliyorsak işte bu 32 | D-LIFE HAZİRAN 2014 32-33 YAZ DİYETİ indd.indd 12 5/28/14 5:00 PM Örnek Mönü 1 (Spor yapmayanlar için) Uyanır uyanmaz: Akşamdan ılık suda sabaha kadar bekletilmiş 2 adet siyah kuru kayısı ve içinde beklediği suyu tüketiyoruz. Kahvaltı (1 saat sonra): •2 yumurta beyazından sebzeli omlet •2 parmak büyüklüğünde az yağlı beyaz peynir (kendi 2 parmağınız kadar) •Dilediğiniz kadar domates, salatalık, yeşillik •1-2 dilim tam tahıllı ekmek (tam buğday veya çavdar da olabilir) •3 adet ceviz ya da 5 adet zeytin •Bitki çayı Ara Öğün (3 saat sonra): •1 bardak kefir •1 halka ananas Öğle Yemeği (2-2,5 saat sonra): •1 dilim tam tahıllı ekmek ya da 1 kase çorba •100-150 gr kadar et/ balık/tavuk/hindi ya da 5-6 kaşık kadar bakliyat yemeği (nohut,mercimek,kuru fasulye gibi) •Yeşil salata Ara Öğün (3 saat sonra): •5 adet badem (çiğ) •3 adet kuru erik Akşam Yemeği (2 saat sonra): •1 kase çorba (kremasız, unsuz tercih edilmeli) •8-10 kaşık (1 tabak) sebze yemeği; zeytinyağlı ya da sıcak fark etmez, suyundan olmamalı. •3 kaşık yoğurt Ara Öğün (3 saat sonra) –en son uyumadan 2 saat önce bitmiş olmalı •1 soda •1/4 bardak ayran (karıştırıp içebilirsiniz) Örnek Mönü 2 konuştuğumuz durum kaçınılmaz olacaktır. Vücudumuz yağları tutacak fakat ekstra enerji ihtiyacını karşılamak için kas kütlesinden yemeye başlayacaktır. Engel olunması gereken en önemli durum budur. UFAK PORSİYONLAR Vücudumuzun yağları harcaması için onu şaşırtmalı ve kandırmalıyız demiştik. Bunu ufak porsiyonlar ve sık sık öğün tüketerek başarabiliriz. Böylece hem metabolizmayı hızlandıracak hem de yağ kaybını sağlayabileceğiz. Hedefimiz haftalık 700 gr - 1 kg kadar yağdan vermek olmalı, bu da ayda ortalama 3-4 kg civarında yağ, biraz da su kaybını göz önünde bulundurursak toplamda 5 kg gibi bir kilo kaybı sağlayabilir. Su kaybı olmasını bekleriz çünkü hem artıracağımız sıvı tüketimi ile hem de metabolizmanın hızlanması ile belli bir miktar düşüş olabilir. Ancak bir egzersiz programı izlersek buna da engel olabiliriz. Kilo verme sırasında kesinlikle egzersiz yapmalısınız, yapmazsanız kilo veremezsiniz diyemeyiz. Ancak bu süreçte ve en önemlisi hayatın her döneminde egzersiz yapmanın saymakla bitmeyecek kadar faydası vardır. Sindirim sisteminin en iyi şekilde çalışması, vücudun direncinin artması, enerjinizin artması, beden görüntünüzün iyileşmesi, kilo kaybına yönelik sarkmaları önlemesi ilk başlarda sayılabilecek faydalarından sadece birkaçıdır. Bu nedenle kilo verme sürecine egzersizi de katabilirseniz çok büyük işleri çok daha kısa zamanda başarabilirsiniz. Bazal metabolizmamıza göre bir kalori programı izlemeliyiz (bazal metabolizmamız minimum ne kadar enerjiye ihtiyacımız olduğunu söyleyen belirteçtir). Minimum enerji miktarımızı tespit ettikten sonra aynı kaloride beslenirsek, ekstra enerji ihtiyaçlarımızı, yani günlük yaşantımızdaki aktivitelerimiz (bunlar konuşmak, gülmek, yazı yazmak, yemek yemek vb gibi aktivitelerdir) için gerekli enerji ihtiyacımızı depo yağlarımızdan kullanırız. Egzersiz işin içinde ise enerji ihtiyacımız otomatik olarak artar. Bazal metabolizma hızımıza +250-300 kalori eklemeliyiz ve beslenme şeklimizi de buna göre ayarlamalıyız. Günlük uyanma ve uyuma saatlerimize göre 5 ila 7 öğün arasında değişen öğün sayıları tercih etmeliyiz. Bu öğünleri 2-3 saatlik boşluklarla programımıza katmalıyız. Spor yapıyorsak spor öncesi ve spor sonrası olmak üzere 2 ara öğün tüketebiliriz. Bu sayfada hem spor yapacaklar hem de yapmayacaklar için iki ayrı örnek mönü paylaşacağım. Kilo vermenin öncelikli püf noktalarını paylaştım, tabii doğru zayıflamada takip edilmesi gereken pek çok konu var; sağlıkla ilgili durumlar da önemli. Farklı medikal durumları olan kişilerin çok daha farklı programlar izlemeleri gerekebilir. (Spor yapanlar için) Kahvaltı (uyandıktan sonra 1saat içinde): •3 yumurta beyazından sebzeli omlet •3 parmak ebatlarında az yağlı beyaz peynir (kendi 2 parmağınız kadar) •Dilediğiniz kadar domates, salatalık, yeşillik •1-2 dilim tam tahıllı ekmek (tam buğday veya çavdar da olabilir) •3 adet ceviz ya da 5 adet zeytin •Bitki çayı Ara Öğün (3 saat sonra): •1 bardak kefir •1 halka ananas Öğle Yemeği (2-2,5 saat sonra): •2 dilim tam tahıllı ekmek ya da 1 kase çorba+1 dilim tam tahıllı ekmek •200 g kadar et/ balık/tavuk/hindi ya da 6-8 kaşık kadar bakliyat yemeği (nohut,mercimek,kuru faulye gibi) •Yeşil salata Spor Öncesi Ara Öğün (3 saat sonra): •1 adet yerli muz •1 bardak süt ya da kefir Spor Sonrası Ara Öğün (spordan 10 dk sonra): •10 adet badem (çiğ) •3 adet kuru erik Akşam Yemeği (2 saat sonra): •2 dilim tam tahıllı ekmek •8 kaşık (1 tabak) sebze yemeği; zeytinyağlı ya da sıcak fark etmez, suyundan olmamalı. •3 kaşık yoğurt Ara Öğün (2 saat sonra) - en son uyumadan 2 saat önce bitmiş olmalı •1 soda •1/4 bardak ayran (karıştırıp içebilirsiniz) HAZİRAN 2014 D-LIFE 32-33 YAZ DİYETİ indd.indd 13 | 33 5/28/14 5:00 PM diyet PORTRE Okuduğu bir kitap sayesinde vegan ve alkali bir yaşam sürmeye başlayan işadamı Metin Ar ile İtalya dönüşü soluğu Espace Privé Chenot D-Life Istanbul’da alan iletişim profesyoneli Yasemin Karani detoksla birlikte gelen arınma sürecini anlatıyor. GÜLAY KOÇ A METİN AR BİR GÜN BİR KİTAP OKUDUM VE HAYATIM DEĞİŞTİ. ÖNCE SPOR YAPMAYA, ARDINDAN DA ALKALİ BESLENMEYE BAŞLADIM. NASIL başardım? 34 | D-LIFE HAZİRAN 2014 34-39 NASIL BASARDIM.indd 38 5/28/14 5:02 PM Alkali yaşam SIL 34-39 NASIL BASARDIM.indd 39 YASEMİN KARANİ ESPACE PRIVÉ CHENOT D-LIFE ISTANBUL’DAKİ DETOKS UYGULAMALARINI GÜNLÜK HAYATINIZIN AKIŞI İÇİNDE RAHATLIKLA YAPABİLİRSİNİZ. HAZİRAN 2014 D-LIFE | 35 5/28/14 5:02 PM diyet PORTRE Günlük temponuz ne derece yoğun, biraz bahsedebilir misiniz? Güne her daim erken başlamayı seviyorum, özellikle de çalıştığım dönemde hafta içi üç gün sabahları 08.00-09.00 saatleri arası pilates yapardım. Milano’dan İstanbul’a döneli henüz bir ay oldu. Çalışmaya başlamadığımdan pilates saatlerimi biraz daha ileriye çektim. Fakat hâlâ sabah sporcusuyum. Ofiste ya da geçtiğimiz yıl okulda uzun saatler geçirdiğim için spor yapmak bana ayrı bir dinamizm katıyordu. Aynı zamanda günüm daha iyi geçiyordu. Bu tempoda detoksla nasıl tanıştınız? Detoksla ağabeyim sayesinde tanıştım. Kendisi üç yıl üst üste Merano’daki Henri Chenot’nun merkezinde detoks programına katılmış; her seferinde de uygulanan programdan çok memnun kalarak dönmüştü. Daha önce hiç detoks yapmayı denemediğim için nasıl bir his olduğunu bilmiyordum. Ayrıca işten bir hafta izin alıp yurtdışına gitmek zor geliyordu. Sonrasında İtalya’da yaşadığım bir yıl boyunca normal beslenme düzenimin dışına çıktım. Okurken hafta sonları İtalya’yı geziyorsanız, yeme-içmenizden kısmak çok mümkün olmuyor. Döndüğümde kilomda bir farklılık olmamasına rağmen kendimi çok hantal ve ağırlaşmış hissetmeye başladım. Vücudum çok su tutuyordu, bu da hareket gücümü yavaşlatıyordu. Bunun üzerine detoks yapmaya karar verdim. İnternette araştırırken Henri Chenot’nun Türkiye’de D-Life ile işbirliği yaptığını okudum. Bana gönderdikleri programa göre Merano’daki tesisle birebir aynı terapileri uyguluyorlardı. Şu anda hâlâ kendi zamanımı kendim organize edebiliyorken bu programa başlamaya karar verdim. Hangi sıklıkla detoks yapıyorsunuz? Hayatımda ilk kez bir hafta boyunca Espace Privé Chenot D-Life Istanbul’daki detoksu uyguladım ve çok memnun kaldım. Üçüncü günden itibaren vücudunuzdan atılan ödem ve toksinler sayesinde kendinizi kuş gibi hafif ve rahatlamış hissediyorsunuz. Detoks boyunca sizi hiçbir besin grubundan mahrum etmeyerek, doğru miktarda, zamanda ve kombinasyonlarda sunuyorlar. Bu sebeple detoks öncelikle neyi neyle ve hangi öğünde yemeniz gerektiğini öğrenmeniz açısından çok önemli. Chenot Metodu diğer uygulamalar gibi sadece sıvı ya da salata gibi bir beslenme şekli içermediği için günlük hayatın akışı içerisinde rahatlıkla uygulanabilir bir program. Yeme paketi dışında günde iki saatinizi tesisteki diğer terapilere ayırmanız gerekiyor. Bunlar da programın beslenme dışındaki diğer tamamlayıcı uygulamaları. Detoks bitiminde normal yeme düzeninize dönmek diğer programlar gibi özel bir süreç gerektirmiyor. Bundan böyle her yıl vücudumun yenilenmesi için detoks yapmayı planlıyorum. Detoks hayatınızda neleri değiştirdi? Son derece düzenli bir beslenme alışkanlığı olan biri olmama rağmen detoks bana daha önce sahip olmadığım bazı iyi alışkanlıklar kazandırdı. Bunların en faydalısı günde iki litre su içen biri olarak artık suyumu limonlu içmeye başlamış olmam ve işlenmiş besinleri hayatımdan tamamen çıkarmam. Detoks size nasıl bir beslenme alışkanlığı kazandırdı? Detokstan sonra buğday salatası bile yerken karabuğday olmasına özen göstermeye başladım. Bunun dışında öğle saatlerinde daha karbonhidrat ağırlıklı beslenirken eğer protein almak istiyorsam bunu akşama saklamayı tercih ediyorum. Bir de akşamları yediğim sebzelerin hafif ılınmış olmalarına dikkat ediyorum. Detoksun ruhsal anlamda da arınmaya katkısı oluyor mu? Muhakkak oluyor. Vücut zinde ve sağlıklı olduğunda, bu ruh halinize ve düşünce şeklinize de yansıyor. Üretkenliği artırdığına inanıyorum. Çünkü insan kendini hafif hissettiğinde her şeyin üstesinden gelecek gücü buluyor. Detoks süresince ne tür egzersizler yaptınız? Her zaman yaptığım gibi detoks süresince de haftada üç kez pilatese gitmeye devam ettim. Bunun dışında ekstra bir şey yapmadım. İLK KEZ DETOKS YAPACAKLARA ÖNERİLER Detoksu, özellikle de Chenot detoksunu daha önce hiç yapmamış olanlara kesinlikle tavsiye ederim. Program boyunca beslenmelerine ya da diğer terapilere yönelik her türlü sorularını Espace Privé Chenot D-Life Istanbul’un uzman ekibine danışabilirler. Detoks programının hem beslenmesini hem de masaj terapilerini aksatmadan uygulayarak çok iyi bir sonuç elde edeceğinize inanıyorum. Detoksla ilk kez Espace Privé Chenot D-Life Istanbul’da tanışmış biri olarak bundan sonra her yıl vücudumun yenilenmesi için detoks yapmayı planlıyorum. 36 | D-LIFE HAZİRAN 2014 34-39 NASIL BASARDIM.indd 40 5/28/14 5:02 PM YASEMİN KARANİ Lise öğrenimini Üsküdar Amerikan Lisesi’nde tamamladıktan sonra 2002 yılında Koç Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun olan Yasemin Karani, üniversite yıllarında öğrenmeye başladığı Fransızcasını güçlendirmek için 6 ay Paris Sorbonne Üniversitesi Fransız Dili ve Kültürü programına katıldı. İstanbul’a döndüğünde Image Halkla İlişkiler’de görev yapıp, hemen ardından De Beers Diamond Jewellers’ın iletişim faaliyetlerini sürdürdü. Daha sonra Cartier Türkiye’nin İletişim Müdürlüğü görevini yürüten Karani, 2013’te Milano’daki Bocconi Üniversitesi’nde Moda ve Tasarım Yönetimi master’ı yaptı. Yasemin Karani, günde iki litre su içiyor, işlenmiş besinleri mutfağına sokmuyor. HAZİRAN 2014 D-LIFE 34-39 NASIL BASARDIM.indd 41 | 37 5/28/14 5:02 PM diyet PORTRE METİN AR 1952 yılında Samsun’da doğan Metin Ar, Robert Kolej’in ardından Boğaziçi’nde lisans; İngiltere, London School of Economics’te yüksek lisans eğitimini tamamladı. Uzun yıllar Garanti Yatırım A.Ş. İcra Kurulu Başkanlığı’nı yürüten başarılı işadamı geçtiğimiz yıl D.ream (Doğuş Restaurant Entertainment and Management) Yönetim Kurulu Başkanlığı’na geçti. Ar, halihazırda Pirelli şirketinin de Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapmakta. CeoLife dergisi için bir süredir dünyanın değişik yerlerinde edindiği yemek tecrübelerini kaleme alıp, farklı kültürlerin yemeklerini merak edenlere www. metinar.com aracılığıyla ulaşan Ar, İtalya Devleti’nce verilen şövalye nişanına da sahip. Metin Ar, günde dört litre sebzemeyve suyu ve yeşil çay tüketiyor. İLK KEZ DETOKS YAPACAKLARA ÖNERİLER Bunu bir disiplin içinde yapmak lazım. Espace Privé Chenot D-Life Istanbul’da bir haftalık programlara katılabilirsiniz. İster merkeze uğrayın, ister uğramayın... Tabii eğer vaktiniz bolsa gününüzü orada geçirebilir, sürece daha iyi konsantre olabilirsiniz. Size verilen programın dışına çıkmadan uygulayın. Ardından iki hafta kendi kendinize green juice ve salata diyeti yapın. Gününüzü egzersiz yaparak geçirin. Sonra tekrar bir hafta detoks uygulayın. Bu programın bitiminde kendi kendinize yaptığınız detoksu uygulayın. Böylece vücudunuz bir tempoya girmiş olacak. Dört hafta sonra midenizin yarı yarıya küçüldüğünü, açlık kavramınızın değiştiğini fark edeceksiniz. Ağırlığınızın yüzde 5’i gittiğinde ne kadar mutlu olacağınızı düşünün. 38 | D-LIFE HAZİRAN 2014 34-39 NASIL BASARDIM.indd 42 5/28/14 5:02 PM Günlük temponuz ne derece yoğun, biraz bahsedebilir misiniz? Maalesef hiçbir zaman güne beş saatlik uykuyla başlayanlardan olamadım. Mutlaka yedi saat uyumam gerekiyor. Bu yüzden her gece 24.00’te yatarım. Sadece cuma ve cumartesi geceleri bir saat fazladan ayakta kalıyorum. Ancak her sabah hafta içi 7’de kalkarım, 8’de ofiste olur, akşam 18’e kadar da rutin işlerimi yaparım. Ofiste geçirdiğim 10 saatlik süre içerisinde mutlaka 1,5 saatimi spora ayırırım. Ya sabah saatlerinde ya da akşam D-Gym’e uğrarım. Bazen de herhangi bir randevum ya da iş yemeğim yoksa, öğlen saatlerinde D-Gym’de olurum. Anlayacağınız hayatım Maslak civarında bu tempoda geçiyor. Bu tempoda detoksla nasıl tanıştınız? Dört sene öncesine kadar spor alışkanlığım yoktu. Bir kitap okudum ve bu gerekli alışkanlığı edindim. Türkiye’de Çin Mucizesi adıyla yayımlanan T. Colin Campbell’ın China Study’si. Yaklaşık 400 sayfalık kitabı bitirdikten sonra Campbell’ın her dediğini yapmaya başladım. Kitapta genel olarak kanser, kalp hastalıkları, obezite gibi çağımızın en tehlikeli hastalıklarına karşı kendinizi koruyacağınız metotlar ve alkali yemek sistemi anlatılıyor. Et-tavuk, hayvansal protein almamak, onların yerine sebze-meyve suları, kardiyo ve ağırlık çalışmalarından oluşan tavsiyeler sunuluyor. Hem bu öğretinin, hem D-Gym’deki çalışmalarımın, hem de Espace Privé Chenot D-Life Istanbul’da geçirdiğim vakit sayesinde iki yıl içinde toplam 24 kg verdim. Birkaç beden küçüldüm. Bütün kan değerlerim iyileşti. Son iki senedir de bu değerler sabitlenmiş durumda. Bazen bir-iki kilo alsam da çabucak veriyorum. Hangi sıklıkla detoks yapıyorsunuz? Daha önce Chenot’nun İtalya’daki merkezine gitmiş ve çok beğenmiştim. D-Life ile yapılan anlaşma sonrasında neredeyse haftada bir Ulus’tayım. Masaj dahil bir buçuk, iki saatlik bir uygulamaları var, onu yaptırıyorum. Eğer hafta sonları yemeği fazla kaçırırsam Chenot’nun yemeklerinden sipariş ediyorum. Merkezde olduğum vakitler salata ağırlıklı bir beslenme programı uyguladım. Öğlen ve akşam salata yiyordum. Gitmediğim zamanlarda da evde ekmeksiz bir tabak zeytinyağlı yemek yiyorum. Salatayı ise büyük bir tabak rokanın üzerine ince doğranmış cherry domates, nar ekşisi, biraz tuz ve çok hafif bir miktar yağ ilave ederek tüketiyorum. Eğer uzayan bir öğle yemeğiyse salata miktarını ikiye katlıyorum. İşim gereği sıklıkla seyahat ediyorum. Geçenlerde Barcelona, İspanya’da Ferran Adrià’nın yeni restoranı Tickets’taydım. Öğle yemeği saat 15.00’te başlayıp 18.00’e kadar sürdü ve tam 22 course yemek yedim. O yüzden hemen bir hafta sıkı bir detoks yaptım. Detoks hayatınızda neleri değiştirdi? İlk iki senelik diyetten sonra kan değerlerim düzeldi. Her ne kadar ilk başlarda et yememekten ötürü B12 vitamini sorunu olsa da bu sorun vitamin iğneleriyle çözüldü. Detoks sayesinde kondisyonum arttı. Detoks yapmak size nasıl bir beslenme alışkanlığı kazandırdı? Dört senedir et-tavuk, süt, yoğurt ve hayvansal protein yemiyorum. Sadece bitkisel proteinler, sebze ve arada haftada iki-üç kere ızgara balık tüketiyorum. Sabahları 7’de kalktığımda, mevsimine göre değişse de, yüzde 50’si domates (Denizli’den geliyor) suyu, yüzde 25’i nar suyu, yüzde 25’i de havuç suyu olan taze sıkılmış yarım litre meyve suyu içiyorum. Bu karışımın içine ketentohumu ilave ediyorum. Aynı yarım litreden yarım saat sonra bir daha içiyorum. Ofiste de mutlaka yarım litre green juice içiyorum. Bunların hepsi sabah kahvaltısı niyetine. Yalnız içlerine mutlaka bir kaşık ketentohumu ilave ediyorum. Gün içerisinde bir litre, içine bir miktar bal ilave edilmiş yeşil çay (özel karışımım) içmiş oluyorum. Yani günü bir litre meyve, bir litre sebze suyu, bir litre yeşil çay, iki litre de green juice ile bitiriyorum. Bu arada green juice’u mutlaka zencefille birlikte hazırlatıyorum. Tabii haliyle su içmeye vakit kalmıyor. Chenot yemekleri olmasa da artık detoks yemeklerini de öğrendim. Basit, akılda tutması kolay tüm bu anlat- tığım juice’ları içtikten sonra sadece yiyebildiğim kadar salata yiyorum. Koyu ya da açık renk fark etmez bol yeşillikli... Yeter ki içine zeytinyağı koymayın. Biraz tuz ve nar ekşisi ekleyebilirsiniz. Öğle yemeklerini ofiste yediğim zaman sadece büyük bir tabak salata istiyorum. Sos eklenmemiş ve karışık... Zaten o büyüklükte bir salatayı yerken bile yoruluyor ve kendinizi tok hissediyorsunuz. Detoks yapmanın ruhsal anlamda arınmaya katkısı ne yönde oluyor? Açıkçası bunu bilmiyorum çünkü hayatım boyunca hep mutluydum. Bu yaşam tarzıyla daha az ya da daha çok mutlu oluyorum diyemem. Beş-altı sene önce kaz ciğerlerini, üzerine T-Bone steak’leri yerken de mutluydum, şimdi meyve sularını içip, salataları yerken de... Detoks süresince ne tür egzersizler yaptınız? Detoks yaptğım süre boyunca ve sonrasında her gün düzenli spor yapma alışkanlığımı devam ettirdim. Günde 1,5 saat, hafta sonları 2 saat kardiyo ve ağırlık çalışması yapıyor, son olarak da masaj yaptırıyorum. Şöyle düşünün: Günde 35 dakika kardiyo yaptığınızda bile 500 kalori kaybetmiş oluyorsunuz. 7 gün yaparsanız 3500 kalori; bu da ayda 14.000 kalori, yani iki kilogram demek. Ben de kardiyo yaparak kilomu sabit tutuyorum. HAZİRAN 2014 D-LIFE 34-39 NASIL BASARDIM.indd 43 | 39 5/28/14 5:02 PM hareket Güçlü irade dayanıklı beden ABD’de geliştirilen willPower & grace® grup çalışması kendinize duyduğunuz güveni artırırken dayanıklı bir bedene sahip olmanızı da sağlıyor. DOĞA ALTINTAÇ / D-GYM A ynı anda hem pilates disiplinine hem de yoganın dinginleştirici öğretilerine sahip bir egzersiz programı uygulamak ister miydiniz? Yanıtınız “evet” ise willPower & grace® grup çalışması sizin için en uygun çözüm olabilir. Bu egzersiz tarzı Stacey Lei Kraus tarafından 1999 yılında New York, ABD’de geliştirildi. Yüksek enerjili, tüm vücudun kondisyonunu artıran ve mind-body dersleri uygulayıcıları tarafından tercih edilen willPower & grace®, bir kardiyovasküler egzersiz biçimi. Aynı zamanda sporcular için ayak-fitness programı olan bu egzersiz, boot-camp dersinin şiddeti, yoganın farkındalığı ve pilatesin disiplinini içerir. Öte yandan kendinize olan güveni geliştiren pozitif bir felsefesi vardır. Bu konuda sizi oldukça mutlu eder. Ayağı kuvvetlendirmek için çıplak ayakla yapılan egzersiz ayak bileği, diz ve kalça dengesini geliştirir. Ocak-haziran ayları arasında “split” çalışmalarını içeren esneklik egzersizleri, temmuz-aralık ayları arası “plank” çalışmalarını içeren dayanıklılık egzersizleri de koreografiye eklenir. ABD ve Avrupa’da aranan dersler arasında olan willPower & grace® Türkiye’de ilk kez D-Gym’de uygulanıyor. 40 | D-LIFE HAZİRAN 2014 40-41 HAREKET.indd 44 5/28/14 5:02 PM 5- PLIE Ayaklar kalça genişliğinde açık paralel duruşta, arkada bir sandalyeye oturuyormuş gibi dizleri bükün ve düzelin. Diz ve ayaklar aynı hizada olmalı. Ayaklar kalçadan daha geniş açık pozisyonda dizlerinizi bükün ve omurgayı yere dikey şekilde aşağıya indirin ve düzelin. Ayaklar ve dizler aynı yönde köşeye bakmalı, kalça omurga ile aynı hizada olmalı. FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ 1- SQUAT 2- FUNCTIONAL LUNGE (başlangıç ve bitiş) Bir ayakla öne adım atarken diğer dizi büküp omurgayı yere dikey olarak aşağıya indirin. Düzelirken öndeki ayağı diğer dizin üzerine kadar çekin ve yukarı uzanın. Öndeki ayak ve diz karşıya, arkadaki ayak ve diz köşeye bakmalı. 6- COGAR LUNGE WITH ELBOW Ağırlığı tek bacağa vererek dizi bükün ve kalçayı arkaya doğru çıkarın. Sırtınız düz olmalı, ağırlık verdiğiniz ayak karşıya, diğeri köşeye bakmalı. Sonra düzelin. 7- SQUAT WITH ROTATION 3- PELICAN Squat yaparken omurgayı çevirerek ellerle topuğun yanından bir kutu alıyor gibi yapın. Düzelirken omurgayı diğer tarafa çevirerek yukarı uzanın ve kutuyu yukarı koyuyormuş gibi yapın. Omurga dönerken dizleri ve kalçayı karşıya bakacak şekilde tutmaya çalışın. Tek ayak üstünde dururken; a) Sadece başınızı sağa sola çevirin. b) Kollarınızı sallayarak dengenizi bozmaya çalışın. 4- TREE Yogadaki ağaç pozunda 40 saniye kalarak gözlerinizi kapatın ve bu egzersizleri neden yaptığınızı düşünerek bir dilek tutun. 8- PLANK Eller ya da dirsekler omzun altında, omurga doğal pozisyonda 1 dakika ya da durabildiğiniz kadar durmaya çalışın. Belinizin çukurlaşmasına ve başınızın aşağı düşmesine izin vermeyin, karnınızı sıkın. HAZİRAN 2014 D-LIFE 40-41 HAREKET.indd 45 | 41 5/28/14 5:03 PM diyet Süper tohum Birleşik Devletler’i saran “süper besin” furyasında şu sıralar en gözde yiyecek Güney Amerika’ya özgü chia tohumları. Aztekler’in vazgeçilmez enerji kaynağı olan chia Omega-3 ve lif bakımından çok zengin. AHU YILDIZ 42 | D-LIFE HAZİRAN 2014 42-43 CHIA TOHUMU.indd 46 5/28/14 5:03 PM S ağlıklı yaşam ve beslenme alanında her gün yeni sayfalar yazılıyor belki ama eski sayfaları karıştırmak da bir o kadar yarar getiriyor bazen. Bunun son örneği bir zamanlar Aztekler’in vazgeçilmez enerji kaynağı olan chia tohumu. Dr. Mehmet Öz’ün Oprah Winfrey Show’da chia tohumunu favori yiyecekleri arasında saymasıyla bir anda gözler modern dünyada unutulmaya yüz tutan bitkiye döndü. Chia tohumları Meksika ile Guatemala’ya özgü, nane ailesine mensup çiçekli bir bitkiden elde ediliyor. Chia ilk kez MÖ 3500 kadar eski bir dönemde Aztekler tarafından kullanılmaya başlandı. Özellikle Meksika Vadisi’nde yetiştirilen bitki Aztek diyetinin ayrılmaz parçalarından biriydi. Güney Amerika yerlileri yüzlerce yıl bitkinin tohumlarını ayıklayarak kimi zaman ham haliyle, kimi zaman suya ya da başka yiyeceklere karıştırarak tüketti. Yağını çıkarmak veya ezip un haline getirmek de tercih ettikleri yöntemlerdi. Yıllarca bozulmadan saklanabilen chia ununu uzun yolculuklarda ve savaşlarda yanlarında taşıyarak enerji yiyeceği olarak yiyorlardı. İspanyollar 1500’lerde kıtaya ayak bastıklarında beslenme dahil yerlilerin tüm geleneklerini ortadan kaldırmayı kendilerine görev edinmişti. Chia da bu kıyımdan nasibini aldı, zira aynı zamanda tanrılara adak olarak sunulan yiyeceklerin başında geliyordu. İspanyollar chia tohumunu yasaklayınca yaklaşık 500 yıl boyunca sadece Meksika’da belli bir bölgede yetiştirilebildi. Ardından yeniden yaygınlaştı. Ancak Arizona Üniversitesi’nden Wayne Coates 33 yıl önce Arjantin’in kuzeyindeki çiftçiler için alternatif bir ürün olarak chia üretimine başlayıncaya dek Kuzey Amerika’da fazla tanınmıyordu. Coates’un araştırmaları bu minicik tohumların yarattığı mucizelerin yeniden gün ışığına çıkmasını sağladı. Yaklaşık bir metre boyunda, mor veya beyaz çiçekler açan chia bitkisini sıcak iklim koşulları sağlandığı sürece yetiştirmek çok kolay. Şu anda Arjantin, Meksika, Peru ve Bolivya’da çiftçilerin en rağbet ettiği ürünlerden. Hatta son yıllarda topa girmesine rağmen Avustralya chia pazarında başa güreşmeye aday. Kuzey Amerika’da göz okşayan görünümü yüzünden dekoratif amaçlı bahçelerde ve evlerdeki saksılarda da yetiştiriliyor. ÇÖLYAK İÇİN İDEAL Chia tohumları genellikle 1 mm çapında, oval çekirdekler. Tek bir tohumu yüzde 20 oranında protein, yüzde 34 oranında yağ ve yüzde 25 oranında diyet lifi içeriyor. Chia tohumlarından elde edilen yağ, yüksek miktarda Omega-3 yağ asidi (ortalama yüzde 64) içeriyor. Üstelik de glütensiz, dolayısıyla çölyak hastalarına da tavsiye ediliyor. Ülkemizde organik ürünler satan mağazalarda, paketler halinde karşımıza çıkan chia tohumlarından bir yemek kaşığını bir bardak suya karıştırıp yarım saat kadar beklettiğinizde sıvı jelatini andıran bir form kazandığını göreceksiniz. Bunun nedeni chia’daki çözünür lifler. Araştırmalar chia tohumu hazmedildiğinde midede de benzer bir form aldığını gösteriyor. Midede oluşan jel karbonhidratlar ile onları kıran sindirim enzimleri arasında bir bariyer oluşturuyor, dolayısıyla karbonhidratların şekere dönüşme sürecini yavaşlatıyor. İşte chia tohumunun tip 2 diyabet hastalarına ilk müjdesi: Kan şekeri seviyelerini normalleştiriyor. Ayrıca suya karıştırıldığında aldığı form sayesinde acıkmayı önlüyor, uzun süre tok tutuyor. 2007 ve 2010’da Toronto Üniversitesi’nden Profesör Vladimir Vuksan’ın yürüttüğü araştırmalar günde yaklaşık 3 çorba kaşığı chia tüketen Besin değeri 100 g chia tohumu Protein Yağ Karbonhidrat Kalsiyum Demir B3 vitamini B1 vitamini B2 vitamini 20.7 g 32.8 g 41.8 g 714 mg 16.4 mg 613 mg 0.18 mg 0.04 mg diyabet hastalarının aritmi kan basınçlarında kayda değer bir düşme olduğunu ortaya koydu. Chia tohumlarının bir diğer önemli özelliği, içeriklerindeki yüksek yağ seviyesi. Üstelik mükemmel kalitede bir yağ: Omega-3 yağ asitleri bakımından en zengin bitkisel kaynak. Doymamış yağ asitleri vücudun A, D, E, K gibi yağda çözünen vitaminleri emmesine yardım eder. Ayrıca et, balık yağı misali diğer Omega-3 kaynaklarının tersine chia’da kolesterol olmaması da balık kökenli ürünlerle karşılaştırıldığında onu avantajlı konuma getiriyor. Haziran 2012’de “Plant Foods for Human Nutrition” dergisinde yayımlanan bir araştırmada, yedi gün boyunca günde 25 gram chia tüketen kişilerin vücutlarındaki omega 3 yağ asidi seviyesinin hatırı sayılır ölçüde yükseldiği görüldü. Daha fazla lif: Sadece 28 gram chia tohumunda 11 gram diyet lifi mevcut. Yani yetişkinler için tavsiye edilen günlük miktarın üçte biri kadar. Sağlıklı bir sindirim sistemi açısından çok önemli bir ayrıntı. Güçlü dişler ve kemikler: Bir avuç chia tohumu tavsiye edilen günlük kalsiyum miktarının yüzde 18’ini içeriyor. Sağlıklı diş ve kemiklere sahip olmak, ayrıca osteoporozdan korunmak için iyi bir yöntem. Manganez kaynağı: Manganez sağlığımız açısından çok önemli, zira kemikler açısından faydaları saymakla bitmez ve vücudun biyotin, tiyamin gibi maddeleri kullanmasına yardım eder. 28 gram chia tohumunda bu mineralin günlük tavsiye edilen miktarının tamamı mevcut. Protein deposu: Vejetaryenler için iyi haber: 28 gram chia tohumu 4,4 gram protein, yani günlük tavsiye edilen miktarın yaklaşık yüzde 10’unu içeriyor. Fosfor etkisi: Chia tohumlarının içeriğindeki fosfor, sağlıklı kemikler ve dişler için iyi bir kaynak. Ama etki alanı bununla sınırlı değil. Püf noktası Chia tohumlarının aslında belirgin bir tadı yok. Kahvaltıdan sonra bir bardak suda yarım saat bekleterek içmeniz mümkün. Ayrıca kahvaltılık gevreklere, meyve-sebze sularına, çeşitli yemeklere, salatalara ve yoğurda katabilirsiniz. Günlük önerilen tüketim miktarı bir ya da iki çorba kaşığı. Diyetisyenler chia tohumlarıyla birlikte bol su içilmesini öğütlüyor. Ancak alerjik etkileri olduğunu da göz önünde bulundurarak doktorunuza danışmadan chia tohumu tüketmemenizde fayda var. HAZİRAN 2014 D-LIFE 42-43 CHIA TOHUMU.indd 47 | 43 5/28/14 5:03 PM diyet 44 | D-LIFE HAZİRAN 2014 44-46 ANANAS.indd 48 5/28/14 5:03 PM Prestijli meyve Yüzlerce yıl prestij simgesi olarak görülen ananas, kalp rahatsızlıklarından soğuk algınlığına dek pek çok derde deva bir meyve. Son yıllarda yapılan araştırmalar içeriğindeki bromelain enziminin kanser üzerinde de olumlu etkileri olduğunu gösteriyor. AHU YILDIZ A saletin ve prestijin meyvesi olur mu? Hem de kelimenin gerçek anlamıyla “bal” gibi olur… Güney Amerika’ya özgü söz konusu “prestijli” meyveyle ilk karşılaşan Avrupalı, Kristof Kolomb’du. 1493’te Karayipler’e gerçekleştirdiği ikinci seyahatinde gemisiyle volkanik ada Guadaloupe’ye demir attığında çevreyi araştıran mürettebat beraberlerinde dışı çam kozalağını andıran, içi ise elma gibi sulu, tatlı ve leziz ananaslarla döndü. Ananasa İngilizcedeki adı “pineapple” da bu tasvire atfen verildi. Aslına bakarsanız ananas Karayipler’de yetişmiyordu ama kanolarıyla keşif gezilerine çıkan yerliler tadına hayran kalarak “anana”, yani “mükemmel meyve” dedikleri meyveleri Güney Amerika anakarasından taşıyarak ziyafetlerinde baş tacı ediyordu. Kolomb ve mürettebatın geri kalanının tepkisi de farklı değildi. Rönesans Avrupası’nda taze meyve çok sınırlı miktarda yetiştiriliyor, nadir hazineler arasında sayılıyordu. Dolayısıyla Yenidünya’nın egzotik meyvesi Kolomb’un yardımıyla ancak Avrupalı kraliyet ailelerinin ve soyluların midesine inebildi. Avrupalı bahçıvanların ananas yetiştirme azmi ise 200 yıldan uzun süre sonra kıtanın Akdeniz kıyılarında güç bela karşılığını buldu. Öte yandan ananas mimariden heykele pek çok sanat dalını etkiledi, tablolarda yer aldı. 1600’lerde İngiltere Kralı II. Charles resmi portresinde kraliyet imtiyazının simgelerinden kabul edilen ananasla resmedildi. Orijini Güney Brezilya ve Paraguay olan ananas günümüzde Güney Amerika dışında Filipinler, Tayland, Hindistan, Malezya ve Nijerya gibi iklimi uygun pek çok ülkede yetiştiriliyor. ABD’nin ananas deposu ise 1900’lerden beri Hawaii. Ananas 1 ila 1,5 metre uzunluğa ulaşabilen, kısa gövdeli, sivri yapraklı bir bitki. Meyvesi için renkleri eflatundan açık mora ya da kırmızıya dek çeşitlenen yaklaşık 200 çiçek veriyor. Ardından çiçekler birleşerek meyveyi oluşturuyor. Ancak meyve vermesi iki yıla, hatta bazen üç yıla uzayabiliyor. SİNDİRİME EGZOTİK DOKUNUŞ Egzotik kökeninden dolayı ülkemizde pek fazla tanınmasa ve tüketilmese de ananas aslında pek çok derde deva bir meyve. 16 doğal mineral ve C vitamini başta olmak üzere içerdiği pek çok vitaminle tansiyondan sindirim sorunları, grip ve kansere dek sağlığımız üzerinde sayısız faydası var. Bilim camiası ananasın içeriğindeki beş enzimin bileşiminden oluşan bromelain adlı maddeyi özellikle yere göğe koyamıyor. Bromelain enzimi protein sindirimini kolaylaştırarak sindirimi rahatlatıyor; midenin ve bağırsakların işleyişini düzenliyor. Bu enzimin iltihap ve kanın pıhtılaşmasını önleyici özellikleri olduğu da yapılan birçok araştırmayla kanıtlanmış durumda. Sadece bu kadar da değil. Avustralya’daki Queensland Enstitüsü’nde yapılan HAZİRAN 2014 D-LIFE 44-46 ANANAS.indd 49 | 45 5/28/14 5:03 PM diyet Püf noktası Ananas pek çok farklı biçimde kullanabileceğiniz bir meyve. Taze tüketmek ya da suyunu çıkarmak muhtemelen aklınıza gelecek ilk yöntemler. Ama çeşitli malzemelerle soteleyip et yemekleri için soslar yapmanız da mümkün. Ya da tavada biraz kızartıp karamel sosuyla süsleyerek hafif bir tatlı hazırlayabilirsiniz. Sabah kahvaltılarında peynirle birlikte tükettiğinizde tadına doyamayacaksınız. Keklerde, pastalarda, cheesecake çeşitlerinde ve meyve salatalarında da tercih edebilirsiniz. Besin değeri 100 g ananas Enerji Protein Yağ Karbonhidrat Lif Kalsiyum Demir Magnezyum Fosfor C vitamini Vitamin B6 49 kalori 0.39 g 0.43 g 12.39 g 1.2 7 mg 0.37 g 14 mg 7 mg 15.4 mg 0.087 mg bir araştırma bromelain enziminin tümör oluşumunu neredeyse yüzde 70 oranında engellediğini gösterdi. Araştırmaya göre bromelain içindeki iki protein molekülünden biri tüm kanser türlerinde etkili olan bir proteinin oluşmasını engellerken, diğeri kanserli hücreleri tanıyıp yok eden akyuvarları harekete geçiriyor. Ayrıca bromelain içeren krem ve merhemler yara ve yanık izlerinin tedavisinde kullanılıyor. Ananas aynı zamanda zengin bir antioksidan kaynağı. Vücutta serbest radikallere karşı mücadele eden antioksidanlar hücrelerin zarar görmesini önlüyor. Dolayısıyla ananas bu bakımdan da kalp hastalıkları, mafsal iltihapları, beyin tümörleri ve çeşitli kanser türleri açısından olumlu etkilere sahip. Ananasın yararlarından bir diğeri de sağlıklı kemiklerin oluşumundaki marifetleri. Magnezyum ve mineral açısından zenginliği sayesinde vücudun kemik ve bağ dokusu oluşumunda olağanüstü katkılarda bulunuyor. Bir bardak ananas suyu tavsiye edilen günlük magnezyum ihtiyacının yüzde 73’ünü karşılıyor. Çocuklarda kemik gelişimi döneminde, yaşlılarda ise kemiklerin güçlenmesinde tavsiye ediliyor. C vitamini açısından zenginliği ve iltihap önleyici özellikleri nedeniyle Güney Amerika’da yüzlerce yıldır insanlar ananası soğuk algınlığı, grip, nezle, boğaz ağrısı ve öksürük tedavisinde doğal bir ilaç olarak kullanıyor. Bağışıklık sistemini güçlendiriyor ve ateşle mücadele ediyor. Büyük bölümünün su olması, kalorisinin düşüklüğü, yağ içermemesi, içerdiği enzimlerin yağ yakma özelliği diyet listelerinde de kendine sağlam bir yer edinmesini sağlıyor. Ananasın en zorlayıcı tarafı, çam kozalağını andıran dış yapısı nedeniyle nasıl soyulacağını kestirememek. Gerçi kimi marketlerde seçtiğiniz ananas özel makinelerle soyulup dilimlenebiliyor. Ama hangisini seçeceğiniz de önemli: Öncelikle üst kısmındaki yapraklar canlı ve taze görünmeli, koyu yeşil yapraklılar tercih edilmeli, hatta yapraklardan birini tutup çektiğinizde kolayca elinize gelmeli. Ananasın alt kısmı da parmağınızla bastırdığınızda yumuşak olmalı. Olgunluğunu ele veren hoş bir kokusunun olması da önemli bir ayrıntı. Ananası evde dilimlemeyi yeğliyorsanız tırtıklı ve esnek bir bıçak yardımıyla üst ve alt kısmını kestikten sonra dik tutarak kabuklarını soyun. Çabuk bozulan bir meyve olduğunu, dilimledikten sonra ağzı sıkıca kapalı poşetlerde buzdolabında 3 ila 4 gün saklayabileceğinizi unutmayın. 46 | D-LIFE HAZİRAN 2014 44-46 ANANAS.indd 50 5/28/14 5:03 PM beslenme DOMATES Yaz aylarının en güzel meyvelerinden domates; demir, potasyum, kalsiyum, likopen ve fosfor mineralleri ile A, B ve C vitaminleri açısından zengin bir besindir. Lif zengini kabuklarıyla birlikte tüketildiğinde sindirimi kolaylaştırır. Mide ve bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar. İyi bir idrar söktürücüdür ve vücuttaki zararlı maddelerin uzaklaştırılmasına, böbrek taşlarının düşürülmesine yardımcı olur. Kanı temizler. Kanseri, özellikle de prostat kanserini önlemede çok etkilidir. Kalp hastalıklarına karşı koruyucudur. Damar sertliği ve romatizmaya iyi gelir. Ayrıca cildi tazeler, yaşlanmayı geciktirir. HAZİRAN 2014 D-LIFE 47 beslenme kapak.indd 11 | 47 5/28/14 5:04 PM beslenme Tane tane sağlık Taneli sebzeler ya da bir başka adıyla baklagillerin çoğu en ucuz protein kaynakları arasında yer alıyor. Her sebze, çoğunlukla mevsiminin başında badıç adı verilen kabuğuyla birlikte yeniyor. Sonrasında ise taneleri kurutularak tüketiliyor. Yağsız, kolesterolsüz bir protein ve lif kaynağı olarak karşımıza çıkan bu değerli besinlerin haftada ortalama 5 gün, yaklaşık 80 gram, yani üç yemek kaşığı kadar tüketilmesi öneriliyor. PINAR DENİZER F ASULYE Tazeden kuruya Türk mutfağının en sık tüketilen baklagillerinden biridir. New Orleans, ABD’de bulunan Tulane Üniversitesi’nin yaptığı araştırma, haftada dört kez fasulye ve benzeri bakliyatları tüketmenin kalp hastalığı riskini yüzde 19 oranında düşürdüğünü ortaya koydu. Ayrıca bazı araştırmalar fasulyenin sindirim sistemini düzenlediğini ve sindirimle bağlantılı bazı kanser türlerini önleyici etkiye sahip olduğunu gösteriyor. 100 gram haşlanmış kuru fasulyenin kalori değeri 139’dur. Öte yandan aynı miktarda fasulye, günlük protein ihtiyacının yüzde 19’unu karşılar. Yani hayvansal proteine karşı en güçlü alternatiflerden biridir. 6,3 gramlık yüksek lif içeriğiyle sindirime destek olur. Folik asit, manganez, demir, magnezyum, bakır ve kalsiyum gibi zengin vitamin ve mineral içeriği sayesinde kalp krizi riskini azaltır, kolesterolü dengeler, zihni dinç tutar ve vücuda enerji verir. Serbest radikallerle savaşan süperoksit dismutaz gibi doğal antioksidan enzimlere sahip olan fasulye, sindirimi zor bir baklagildir. Bu nedenle sindirim sorunları olan kişilerin dikkatli tüketmesi önerilir. 48 | D-LIFE HAZİRAN 2014 48-53 TANELİ SEBZELER.indd 52 5/28/14 5:04 PM ARALIK 2013 D-LIFE 48-53 TANELİ SEBZELER.indd 53 | 53 5/28/14 5:04 PM beslenme B EZELYE 100 gram haşlanmış bezelye sadece 84 kalori olmasına karşın 5 gram lif, 5,4 gram protein içerir. Tatlı lezzetiyle başta çocuklar olmak üzere hemen herkesin en sevdiği yiyeceklerden biridir bezelye. Nisan ayında başlayan mevsimi temmuza kadar sürer. Şekerli ve nişastalı olsa da sağlığımız için önemli olan pek çok eşsiz fitobesin (bitkisel besin) içerir. Bir bardak bezelyede 10 miligramdan fazla bulunan coumestrol adlı polifenol gibi... Meksika’da yapılan bir araştırma her gün iki miligramdan fazla coumestrol alımının mide kanseri riskini düşürdüğünü ortaya koyuyor. Aynı miktarda bezelyede 3,6 miligram lutein bulunur. Amerikan Optometrik Birliği günde 10 mg lutein alımının ise göz sağlığını koruduğunu belirtiyor. Bezelye aynı zamanda güçlü bir vitamin ve mineral kaynağıdır. 100 gram haşlanmış bezelye sadece 84 kalori olmasına karşın 5 gram lif, 5,4 gram protein içerir. Aynı miktarda bezelye günlük K vitamini ihtiyacının yüzde 32’sini, C vitamini ihtiyacının yüzde 24’ünü karşılar. Bu lezzetli sebze A vitamini, tiyamin ve niacin gibi B kompleks vitaminleri ile folik asidin yanı sıra manganez, fosfor gibi mineraller bakımından oldukça zengindir. 50 | D-LIFE HAZİRAN 2014 48-53 TANELİ SEBZELER.indd 54 5/28/14 5:04 PM B AKLA Lezzet ve besin deposu bakla, dünyada tarımı yapılan en eski bitkilerden biri kabul edilir. Şubat-mart aylarında en taze halindeyken kabuğuyla tüketilen bakla, yaza doğru iyice olgunlaşır. Bu dönemde kabuğundan ayrılan ve iç bakla adı verilen taneleri henüz kurumamış haldeyken de tüketilir. İlerleyen dönemlerde ise taneleri kurutulur ve böylece bakla severler kış boyunca bu sebzeye hasret kalmaz. Baskın lezzeti ve kremamsı dokusu baklayı hem ana yemek hem de garnitür olarak önemli bir sebze yapar. 100 gr haşlanmış, tuzsuz iç bakla 110 kaloridir. Bu değerli besin günlük lif ihtiyacının yüzde 22’si, folik asit ihtiyacının yüzde 26’sı ve manganez ihtiyacının yüzde 21’ini karşılar. Bakla güçlü bir B kompleks vitaminleri kaynağıdır. Tiyamin, riboflavin, niyasin bu sebzede bolca bulunur. Ayrıca magnezyum, potasyum, fosfor, bakır, demir, çinko gibi mineraller ve protein açısından oldukça zengindir. Hatta günlük protein ihtiyacının yüzde 15’ini karşılayabilir. Bütün besleyici özelliklerine karşın dikkatli tüketilmesi önerilen bakla, favizm adı verilen bir tür kan rahatsızlığı bulunan kişilerde zehirlenmelere neden olabilir. HAZİRAN 2014 D-LIFE 48-53 TANELİ SEBZELER.indd 55 | 51 5/28/14 5:04 PM beslenme B ÖRÜLCE Tarımı ilk olarak Batı Afrika’da yapıldığı tahmin edilen, Asya’nın büyük bölümünde yetiştirilen börülce siyah benekli, minik beyaz taneleriyle dikkat çeker. Bazı kültürlerde iyi şans sembolü olarak kabul edilen bu değerli baklagil, ABD Tarım Bakanlığı’nın hazırladığı besin piramidinde etler ve baklagiller bölümünde yer alır. Çünkü içeriğindeki yüksek oranlı protein bu besini hayvansal besinlere alternatif haline getirir. 100 gram haşlanmış börülce 116 kaloridir. Günlük lif ihtiyacının yüzde 26’sını, folik asit ihtiyacının yüzde 52’sini karşılar. 7,7 gram protein içeren 100 gram börülce güçlü bir tiyamin kaynağıdır. Manganez, fosfor, demir, magnezyum ve bakır bu baklagilde bulunan minerallerden bazılarıdır. İçeriğindeki yüksek oranlı lif börülceyi sindirim dostu bir sebze haline getirir. Sindirimi çalıştırır, tokluk hissi vererek kilo almayı ve diyabet riskini azaltır. Lipofilik, yani yağda çözünebilen antioksidan bakımından en zengin sebzelerden biri olan börülceyi suda bekletmeden de haşlayarak tüketebilirsiniz. 52 | D-LIFE HAZİRAN 2014 48-53 TANELİ SEBZELER.indd 56 5/28/14 5:04 PM B ARBUNYA Türk mutfağının vazgeçilmez lezzetlerinden biri olan barbunya mart ayında taze olarak sebze reyonlarında yerini alır. Taze olarak yaz mevsiminin ortalarına kadar yenebilir. Sonrasında da kurutulmuş tüketilir. Vitamin ve mineral deposu bu baklagil, hayvansal gıdaların aksine yağ ve kolesterol içermeden bol miktarda protein alımını sağlar. Bu sayede de kanser, diyabet, kalp hastalığı, obezite gibi rahatsızlıkları önler. Özellikle çorba ve salatalarda kullanmak sebzenin yararlı özelliklerini daha çok ortaya çıkarır. 100 gram haşlanmış barbunya sadece 136 kaloridir. Buna karşın günlük lif ihtiyacının yüzde 40’ını, protein ihtiyacının yüzde 19’unu karşılayabilir. Tiyamin, folik asit gibi vitaminlerin yanı sıra fosfor, manganez, demir, çinko, magnezyum gibi mineraller bakımından da oldukça zengindir. İçeriğindeki vitaminler DNA oluşumuna yardım eder, enerji verir ve beyin fonksiyonlarını düzenler. Mineraller ise cilt yaralarının iyileşmesine, kemiklerin güçlenmesine, damarların ve sinirlerin sağlıklı kalmasına, kan basıncının düzenlenmesine destek olur. HAZİRAN 2014 D-LIFE 48-53 TANELİ SEBZELER.indd 57 | 53 5/28/14 5:04 PM beslenme Birlikten kuvvet doğar Bazı yiyecekler birlikte tüketildiğinde vücuda daha fazla yarar sağlıyor. İşte besin sinerjisi olarak adlandırılan bu etkileşimin detayları... PINAR DENİZER 54 | D-LIFE HAZİRAN 2014 54-57 BESİN SİNERJİSİ.indd 52 5/28/14 5:04 PM S on 10 yılda bilim insanları yüzlerce fitobesin (bitkisel besin) tanımladı ve yiyecekleri doğal haline en yakın şekliyle tüketmenin hastalıkları önlemede ne kadar etkili olduğunu ortaya koydu. Öte yandan yapılan araştırmalar bazı besinlerin birlikte tüketildiğinde sağlık üzerindeki olumlu etkilerinin daha da arttığını gösteriyor. Besin sinerjisinin temelinde de sağlıklı olmak için hangi yiyecekleri yediğiniz değil, onları nasıl birleştirdiğiniz yatıyor, yani biyokimyasal olarak birbirini dengeleyen yiyeceklerin tüketilmesi temel alınıyor. Minnesota Üniversitesi araştırmacılarından Dr. David Jacobs, besin sinerjisini besin maddelerinin daha fazla sağlıklı etkiye sahip olmak için birlikte çalışması olarak tanımlıyor. Peki, yiyeceklerden maksimum yararı almak için hangi sebze, meyve, baklagil ya da tahılı neyle eşleştirmek gerekiyor? kalp dostu bir yiyecek olarak biliniyor. Öte yandan yulaf ezmesini C vitamini zengini portakal suyu ile birlikte tüketmek vücudun kolesterol seviyesini dengeliyor ve damar tıkanıklığını engelliyor. Ayrıca hem portakal suyu hem de yulaf ezmesinde bulunan fenol bileşenler, serbest radikalleri yok ederek çeşitli kanser türlerine ve yaşlanmaya karşı da koruma sağlıyor. ISPANAK VE LIMON Ispanak, kara lahana, pazı gibi yeşil yapraklı sebzelerde bitkisel demir bulunuyor. Bu besinleri C vitamini ile birlikte tüketmekse vücudun demiri emmesini kolaylaştırıyor. DOMATES VE AVOKADO YULAF EZMESI VE PORTAKAL SUYU Sabah kahvaltılarının iki vazgeçilmezi portakal suyu ve yulaf ezmesi besin sinerjisi bakımından güçlü bir birlikteliğe sahip. İşlemden geçirilmemiş yulaf ezmesi, damar yollarını temizleyerek kalp krizini önleyen Dana Farber Kancer Enstitüsü’nden araştırmacı Stacy Kennedy, C vitamininin bitkisel demirin emilimini kolaylaştırdığını söylüyor. Bu vitamin bitkilerden alınan demiri balık ve kırmızı ette bulunan demire benzer bir hale getiriyor. Kırmızı kan hücrelerine oksijen taşıyarak kas yorgunluğuna engel olan demir, vücuda enerji verirken bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Yeşil yapraklı sebzelerle hazırlanan salataya eklenecek bir miktar limon suyu, bir avuç çilek ya da bir parça biber vücudun demiri daha güçlü absorbe etmesini sağlıyor. Purdue Üniversitesi’nin yaptığı araştırmaya göre, domates gibi renkli yiyeceklerde bulunan karotenoidlerin vücut tarafından emilebilmesi için az miktarda yağla tüketilmesi gerekiyor. Domates de kanser riskini düşüren likopen karotenoidi bakımından oldukça zengin bir meyve. Ancak bu besinin hastalıklara karşı kahramanca çarpışmasını sağlamak için yaklaşık dört gramlık tekli doymamış yağa ihtiyaç var ve avokado bu açıdan ideal alternatif. Bir domatesle birlikte tüketilecek çeyrek avokado vücudun hem daha fazla likopen almasını hem de A, D ve E gibi vitaminleri daha iyi özümsemesini sağlıyor. Ayrıca yeşil yapraklı salatalara eklenen ceviz, şam fıstığı ve peynir de aynı etkiyi veriyor. HAZİRAN 2014 D-LIFE 54-57 BESİN SİNERJİSİ.indd 53 | 55 5/28/14 5:04 PM beslenme Püf noktası Bazı yiyecekler birlikte çok iyi çalışsa da bazıları beraberken yarardan çok zarar veriyor. Süt ve çay: Avrupa Kalp Dergisi’nde yayımlanan bir araştırmaya göre, siyah çaya inek sütü ilave etmek çayın kalp dostu özelliğini yok ediyor. Bunun nedeni sütte bulunan kazein proteininin çaydaki antioksidanları bağlayarak vücut tarafından emilimini engellemesi. Çikolata ve süt: Araştırmalar sütün kakaoda bulunan flavonoidlerin emilimini azalttığını ortaya koyuyor. Uzmanlar kan basıncını düşürmek gibi sağlıklı etkileri olan bu antioksidan flavonoidlerden yararlanmak için sütsüz çikolata yenmesini öneriyor. Kahve ve yulaf ezmesi: Kahve ve çayda bulunan tanenler yulaf ezmesi gibi bitkisel besinlerden elde edilen demirin emilimini engelliyor. Uzmanlar demir eksikliğiniz varsa yulaf ezmenizi yerken kahve ve çaydan uzak durmanızı öneriyor. BROKOLI VE DOMATES Kansere karşı etkili bir sebze olduğu bilimsel çalışmalarla kanıtlanan brokoliyi likopen zengini domatesle birlikte tüketmek kansere karşı koruyucu etkisini artırıyor. 2007 yılında fareler üzerinde yapılan bir araştırma, domates ve brokolinin birlikte tüketildiği zaman çok daha etkili bir şekilde tümörleri küçülttüğünü ortaya koymuş. Illinois Üniversitesi uzmanlarından Prof. John Erdman Jr., her bir yiyecekte bulunan biyoaktif maddelerin farklı kanser hücreleriyle baş ettiğini söylüyor. Bu nedenle ikiliyi birlikte tüketmek başta prostat olmak üzere kanser oluşumuna karşı vücudu güçlendiriyor. şırken hafızayı güçlendiriyor. Ancak elmada bulunan kuersetin, kateşin adı verilen ve kara üzümde bulunan bir başka flavonoid ile birleşince kan pıhtılaşmalarını engelliyor ve kalp sağlığına destek oluyor. Kateşin, kara üzümün yanı sıra çikolata ile yeşil çayda da bulunuyor ve bu maddelerin de elmayla birlikte tüketilmesi sağlık üzerindeki olumlu etkiyi artırıyor. ZERDEÇAL VE KARABIBER Zerdeçal, zencefil ailesinden Asya’ya özgü ilaç gibi bir baharat. Bu bitki başta diyabet ELMA VE KARA ÜZÜM Elmanın sağlık deposu bir meyve olduğu tartışmasız bir gerçek. Meyveyi bu kadar sağlıklı yapan maddelerden biri de içeriğindeki kuersetin flavonoidi. Bu antioksidan madde solunum problemleri ve bazı kanser türleriyle sava- 56 | D-LIFE HAZİRAN 2014 54-57 BESİN SİNERJİSİ.indd 54 5/28/14 5:05 PM olmak üzere kanser, solunum yolu hastalıkları, erken yaşlanma, enflamasyon gibi çeşitli rahatsızlıklara karşı koruma sağlıyor. Bitkinin bu kadar etkili olmasının nedeni içeriğindeki kurkumin adlı polifenol. Ancak zerdeçal tek başına tüketildiğinde vücut kurkuminden yeterince yararlanamıyor. Bu nedenle bütüncül tıbbın kurucularından kabul edilen Prof. Dr. Andrew Weil gibi bazı uzmanlar zerdeçaldaki kurkuminden karabiberle birlikte tüketerek bin kat daha fazla yararlanabilmenin mümkün olduğunu belirtiyor. SARMISAK VE BALIK Kimse kalbi için fazladan korumaya hayır demez. Uzmanlar daha sağlıklı bir kalp için kırmızı et yerine daha çok balık tüketilmesini öneriyor. Balıktaki çinko, demir, bakır, iyot ve selenyum gibi mineraller, doğal antienflamatuvar ve kolesterol düşürücü olarak görev yapıyor. Sarmısak ise başlı başına bir kanser savaşçısı ve bağışıklık sistemi güçlendirici. Deniz ürünlerini sarmısak kullanarak pişirmek kalp sağlığını destekliyor, kolesterolü düşürüyor. Hatta 1997 yılında yapılan bir araştırma sarmısağın balık yağı takviyesiyle birlikte alındığında kötü kolesterolü düşürmede daha etkili olduğunu gösteriyor. MUZ VE YOĞURT Yoğurt ve kefir gibi mayalama yöntemiyle elde edilen besinlerde probiyotik denen canlı bakteriler bulunuyor. Bu bakteriler bağışıklık ve sindirim sistemini güçlendiriyor. Bütün canlılar gibi bakterilerin de besine ihtiyacı var. Bu bakterileri beslemek için de daha fazla inülin tüketmek gerekiyor. Başta muz olmak üzere kuşkonmaz, yerelması, soğan, hindiba, sarmısak, pırasa, enginar, buğday gibi besinlerde bulunan inülin sindirilemeyen bir tür karbonhidrat. Yoğurdu muz gibi inülin zengini bir besinle karıştırmak bağırsaklardaki dost canlısı bakterileri de besliyor. Böylece vücudun probiyotik ve kemik güçlendirici kalsiyum alımı artıyor. HAZİRAN 2014 D-LIFE 54-57 BESİN SİNERJİSİ.indd 55 | 57 5/28/14 5:05 PM beslenme TARİF Sağlıklı atıştırmalar Atıştırmalıklar öğünlerinizde aşırı yemeyi engeller, kan şekerinizi dengeler ve daha fazla besleyici madde almanızı sağlar. Tabii sağlıklı tercihler yapmak koşuluyla. Espace Privé Chenot D-Life Istanbul mutfak şefi Mehmet Çamcı, merkezde de satılan bazı sağlıklı atıştırmalıkların tariflerini dergimizin okurlarıyla paylaştı. PINAR DENİZER * Espace Privé Chenot D-Life Istanbul’da satılan atıştırmalıklarla ilgili detaylı bilgi için: (0212) 381 30 00 58 | D-LIFE HAZİRAN 2014 58-63 YEMEK TARİF.indd 60 5/28/14 5:05 PM HAZİRAN 2014 D-LIFE 58-63 YEMEK TARİF.indd 61 | 59 5/28/14 5:05 PM beslenme TARİF MANTAR SOSLU ÇITIR TOFU TOPLARI Malzemeler: 80 g tofu, 10 g çamfıstığı, 20 g kuru üzüm, bir dal taze kekik, 100 g mantar, 20 g kuru soğan, 3 g sarmısak, 2 ml zeytinyağı, karabiber Hazırlanışı: Sert yapılı (silken olmayan) tofuyu çamfıstığı ve kuş üzümüyle birlikte doğrayıcıda püre haline getirin. Soğan, sarmısak ve mantarı küçük küpler halinde doğrayın ve ısıttığınız tavaya zeytinyağı ekleyerek bu malzemeleri biraz soteleyin. Karışıma yarım çay bardağı kadar su ekleyin ve hafif sulu kalacak şekilde pişirin. Sosu taze kekik yaprakları ve karabiberle lezzetlendirerek servis edin. Topları bu sosla birlikte dilerseniz hafif fırınlayarak dilerseniz çiğ olarak tüketin. KURUTULMUŞ SEBZE BAHÇESİ Malzemeler: 100 g salatalık, 100 g havuç, 100 g pancar, 100 g turp, 100 g sakız kabak, dilediğiniz taze ya da kuru baharatlar Hazırlanışı: Bütün sebzeleri madeni para kalınlığında doğrayın. Dilediğiniz baharatlarla lezzetlendirin. Yağlı kağıt serdiğiniz bir fırın tepsisine dilimlediğiniz sebzeleri dizin. Önceden ısıtılmış 100oC’lik fırında cips kıvamına gelene kadar kurutun. 60 | D-LIFE HAZİRAN 2014 58-63 YEMEK TARİF.indd 62 5/28/14 5:05 PM KEREVİZ SOSLU SİYAH FASULYE KÖFTESİ Malzemeler: 100 g haşlanmış siyah fasulye, 10 g çamfıstığı, iki dal maydanoz, 120 g kereviz sapı, 10 g soğan, 3 g sarmısak, 2 ml zeytinyağı, karabiber, toz muskat Hazırlanışı: Önceden haşlanmış siyah fasulye, çamfıstığı ve iki dal maydanozu doğrayıcıda püre haline getirin. Ceviz büyüklüğünde parçalar alarak elinizde yuvarlayın. Hafifçe üstüne bastırarak elde ettiğiniz yassı daireleri 10 dakika dinlenmeye bırakın. Kereviz sapı, soğan ve sarmısakları minik küpler halinde yemeklik doğrayın. Önceden ısıttığınız tavaya zeytinyağını döküp soğan ve sarmısakları hafifçe pişirin. Kereviz saplarını ekleyerek sotelemeye devam edin. Karışıma yaklaşık yarım çay bardağı kadar su katın ve hafif sulu kalacak şekilde pişirin. Karabiber ve muskat rendesi ekleyerek sosunuzu lezzetlendirin. Köftelerinizi bu sosla birlikte dilerseniz hafif fırınlayarak dilerseniz çiğ olarak tüketin. CEVİZLİ İNCİR TOPLARI Malzemeler: 200 g kuru incir, 100 g ceviz, 50 g kabak çekirdeği Hazırlanışı: Bir gece soğuk suda beklettiğiniz incirleri doğrayıcıda püre haline getirin. Aynı doğrayıcıda irice parçaladığınız cevizleri incir püresine ekleyin. Son olarak çekirdekleri katın ve iyice karıştırın. Orta boy dondurma kaşığıyla ya da ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp top haline getirin ve bir tepsiye yerleştirin. Önceden ısıtılmış 100oC’lik fırında yaklaşık iki saat kadar kurutup çıkarın. HAZİRAN 2014 D-LIFE 58-63 YEMEK TARİF.indd 63 | 61 5/28/14 5:05 PM beslenme TARİF YEŞİL BİBER SOSLU PINZIMONIO Malzemeler: 20 g havuç, 20 g polorosso, 20 g hindiba, 20 g salatalık, 20 g kuşkonmaz, 20 g kök rezene, 10 g kereviz sapı, 2 pirinç yufkası, 30 ml dip sos Hazırlanışı: Yufka haricindeki ürünleri ince şeritler halinde kesin ve her birini ayrı ayrı kaplara yerleştirin. Düz ve geniş bir kap içine hafif ılık su koyun. Pirinç yufkaları ile teker teker çalışmanız gerektiği için tamamını nemlendirmeyin. Kullandıkça yanınızda bulunan suda bekletip tezgah üstüne alın. Bir tarafından hafif dışarıda kalacak şekilde tüm ürünlerden azar azar ekleyin ve yufkayı külah şeklinde sarın. Yeşil Biber Sosu Malzemeler: 70 g yeşil biber, 20 g soğan, 20 cc elma sirkesi, 10 g zencefil suyu Hazırlanışı: Soğan ve biberleri kabaca doğrayıp tavada az zeytinyağıyla soteleyin. Zencefil suyu ve sirkeyi ekleyip bir taşım kaynatın. Karıştırıcıda sos kıvamına getirip servis edin. 62 | D-LIFE HAZİRAN 2014 58-63 YEMEK TARİF.indd 64 5/28/14 5:06 PM KURUTULMUŞ MEYVE BAHÇESİ Malzemeler: 100 g armut, 100 g elma, 100 g ananas, 100 g portakal, 100 g kivi, dilediğiniz mevsim meyvelerini kullanabilirsiniz. Hazırlanışı: Bütün meyveleri madeni para kalınlığında doğrayın. Dilediğiniz baharatlarla lezzetlendirin. Yağlı kağıt serdiğiniz bir fırın tepsisine dilimlediğiniz sebzeleri dizin. Önceden ısıtılmış 100oC’lik fırında cips kıvamına gelene kadar BADEMLİ KAYISI TOPLARI Malzemeler: 200 g gün kurusu kayısı, 100 g badem, 50 g ayçekirdeği içi Hazırlanışı: Bir gece soğuk suda beklettiğiniz kayısıları doğrayıcıda püre haline getirin. Aynı doğrayıcıda irice parçaladığınız bademleri kayısılara ekleyin. Son olarak çekirdekleri katın ve iyice karıştırın. Orta boy dondurma kaşığıyla ya da ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp top haline getirin ve bir tepsiye yerleştirin. Önceden ısıtılmış 100oC’lik fırında yaklaşık iki saat kadar kurutup çıkarın. HAZİRAN 2014 D-LIFE 58-63 YEMEK TARİF.indd 65 | 63 5/28/14 5:06 PM D-Marin_Turgutreis_TumRenkler_Ilan_205x265.pdf 2 18.04.2014 14:24 yenilenin KETENTOHUMU 10 bin yıldır gıda olarak da kullanılan keten bitkisi etkili bir gençlik, sağlık ve güzellik kaynağı. Ketentohumu yüksek oranda çoklu doymamış yağ asitleri ve lifle birlikte bol miktarda potasyum, az miktarda magnezyum, demir, bakır, çinko ve çeşitli vitaminler içerir. Balık gibi ketentohumunda da yoğun olarak bulunan Omega-3 yağ asitleri vücudumuzda üretilemez, bu yüzden mutlaka besin yoluyla alınması gerekir. Büyük oranda protein de içeren ketentohumununun yaşlanma karşıtı cilt bakımında önemli bir rolü var. Cildin su ve besin maddelerini sağlayarak hücre yapısını korumaya yardımcı. Aynı zamanda toksinleri ciltten uzak tutar, güneş ışınlarının yarattığı zararı önler. HAZİRAN 2014 D-LIFE 65-73 YENİLENİN.indd 67 | 65 5/28/14 5:06 PM yenilenin Genç, gergin, kusursuz Sıkı bir cilt genç görünmenin en önemli parçası. Ancak zaman içinde cilt sarkmaya başlar. Yerçekimini ve yılları tersine çeviremesek de yaşam tarzımızda ve cilt bakımımızda bazı değişiklikler yaparak daha sıkı ve genç bir cilde kavuşabiliriz. EZGİ BİLGİ 66 | D-LIFE HAZİRAN 2014 65-73 YENİLENİN.indd 68 5/29/14 3:47 PM B ilim insanları yıllardır cilt yaşlanmasının önüne geçmenin yollarını arıyor. Çünkü geçen zamanın insan vücudunda bıraktığı izler en çok ciltte görülüyor. Genetiğin de etkili olduğu yaşlanma belirtileri çoğunlukla çevresel faktörler ve hayat tarzına bağlı. Örneğin güneş altında fazla vakit geçirmek, sigara ve alkol gibi cildin yapısını etkiliyor. Genlerimizi değiştiremeyeceğimiz için geçen zamanın izlerini en aza indirgemenin yolu çevresel zararları kontrol altında tutmaktan geçiyor. En önemli adım cildin kolajen ve elastin seviyesini korumak. 30’lu yaşlarda kolajen yapımı ve cilde elastikiyetini veren elastin azalmaya başlar. Aynı zamanda yüzün destek mekanizmaları, yani kas ve kemikler yavaş yavaş zayıflar. Böylece özellikle belli bölgeler dolgunluğunu diğer bölgelere göre daha hızlı kaybeder. Bu volüm kaybı sarkmaların başlıca nedenidir. Bunu önlemek için aşağıdaki noktalara dikkat etmelisiniz. 1 En temel kural cildi güneşin zararlı ışınlarına karşı korumak. Uzun süre UV ışınlarına maruz kalmak kolajenin parçalanması ve elastinin azalmasına neden olur. Her sabah güneş koruyucu kullanmalısınız. Helioplex veya Mexoryl içeren geniş spektrumlu ve uzun süre kalıcı bir krem tercih edin. En az SPF 30 koruma faktörü olmasına dikkat edin. 2 Elastin cildin elastikiyetini sağladığı için en önemli madde. Ergenliğe adım attığımızda elastin yapımı azalmaya başlar. Ancak elastin yapımını tetikleyecek bir çözüm henüz bilinmiyor. Bununla birlikte kolajen yapımı elastine göre daha kolay. Dermatologların hemfikir olduğu buluşlardan biri şu ki retinoidler içeren ürünler kolajen yapımını ve hücresel onarımı artırıyor. 3 Serbest radikallerle savaşın. Cilt bakımının süper kahramanları antioksidanlar cildi tüm çevresel zararlara karşı koruyor. Serbest radikaller de denen bu zararlar elastinin azalmasına neden oluyor. Uzmanlar birkaç antioksidanı birlikte kullanmayı öneriyor çünkü antioksidanlar birlikte daha etkili. A ve C vitamini ve koenzim Q10 içeren ürünleri tercih edin. 4 Göz çevrenize iyi bakın. 30’lu yaşların başında genellikle güneş hasarından doğan kaz ayakları oluşmaya başlar. Göz etrafındaki koyu halkalar için kafein barındıran bir krem tercih edin. Daha ileri yaşlarda gece ve gündüz kullandığınız ürünün içeriğinde retinoid ya da peptid olmasına dikkat edin. Kafein ve antioksidanlar enflamasyonu azaltır ve gözlerinizin daha genç görünmesine yardımcı olur. 5 Nemlendiricinizden maksimum verim alın. Cildin neme ihtiyaç duyduğunu artık hepimiz biliyoruz. Az bilinen şey nemlenHAZİRAN 2014 D-LIFE 65-73 YENİLENİN.indd 69 | 67 5/28/14 5:06 PM yenilenin DERMATOLOGLAR DEHIDRASYONUN OKSIDATIF STRESI VE SERBEST RADIKAL ÜRETIMINI ARTIRDIĞINI SÖYLÜYOR. NEMSIZ CILT KENDINI ONARAMIYOR VE DAHA ÇOK HASAR GÖRÜYOR. ra cildin sıkı olmasını sağlayan hormonu, östrojen seviyesini azalttığı için son derece zararlı. Alkol ise vücutta insülin seviyesini artırdığı için enflamasyonu ve sarkmayı hızlandırıyor. 8 Beslenmenize dikkat edin. Yedikleri- nizin sizi zayıf ya da şişman, yorgun ya da canlı, mutlu ya da üzgün yapacağı bilinen bir gerçek. Bu listeye bir de genç ya da yaşlı görünmeyi ekleyin. Çünkü cildimiz yediklerimizden sandığımızdan çok etkileniyor. Araştırmalar günde 2 kere 500 miligram C vitamini almanın kolajen üretimini artırdığını ortaya koyuyor. Koenzim Q10, omega 3, çinko gibi bileşenler cilt onarımında büyük role sahip. Bu yüzden cildimizi mutlu etmenin yolu daha çok balık (örneğin somon balığı), badem ve fındık tüketmekten geçiyor. Ayrıca yeşil sebzeler ve yeşil çay da oldukça faydalı. 9 Zevklerinizden vazgeçin. Kabullenme- diricinin aynı zamanda serbest radikallerle de savaştığı. Dermatologlar dehidrasyonun oksidatif stresi ve serbest radikal üretimini artırdığını söylüyor. Nemsiz cilt kendini onaramıyor ve daha çok hasar görüyor. Bu yüzden doğru nemlendirici çok önemli. Kolesterol, seramid, yararlı yağ asitleri ve niasinamid nem bariyerini korumada en iyi içeriklerden. Ayrıca hyalüronik asit içeren ürünler cildin nem bariyerini destekleyerek daha kalın ve güçlü olmasını sağlar. 6 Çene ve boynunuzu unutmayın. Boyun bölgesinde cilt daha ince olduğundan yaş- lanma belirtileri kendini daha açık gösterir. 30’lu ve 40’lı yaşlarda sarkmalar görünen boyun için günlük bakımınıza boynunuzu da eklemelisiniz. Çene bölgesiyse 40’lı yaşlarda gevşemeye başlar. Retinoid ve peptid içerikli ürünleri bu hassas bölgelere de kullanın. Ayrıca çenedeki çökmelerin önüne geçmek için diş sağlığı da çok önemli. Çürüyen ve sağlığını kaybeden dişler, çene derisine daha az destek anlamına geliyor. 7 Sigara ve alkolden uzak durun. Sigara cildin oksijen almasını engeller, kolajen ve elastin yapımını yok eder. Ayrıca siga- si güç ancak tuz ve şeker cildin en büyük düşmanlarından. İkisi de vücutta su tutma özelliğine sahip olduğu için gözlerde ve ayak bileklerinde şişliklere sebep olabiliyor. Kan dolaşımına katılan şeker de ilerlemiş glikasyon adı verilen, zararlı moleküllerin yapımını tetikliyor. AGE denilen bu moleküller kolajen ve elastin yapısını zayıflatıyor. Üstelik hormonal dengesizlikler de yine vücutta su birikimine sebep oluyor. Eğer fazla şeker veya tuz kullandıysanız kafein içerikli kremler kan dolaşımını hızlandırarak şişkinliği en aza indirir. Vücudunuzda şişlik hissediyorsanız kan dolaşımınızın hızlanması için egzersize mutlaka zaman ayırın. Ayrıca sodyum ve şeker deposu olan işlenmiş karbonhidratlardan uzak durun. Uzmanlar mümkünse ipek bir yastık edinmenizi öneriyor. Yastığınız cildinize nazik davranırken, onu biraz yüksek kullandığınızda göz altlarınızda da şişliğin azaldığını göreceksiniz. 68 | D-LIFE HAZİRAN 2014 65-73 YENİLENİN.indd 70 5/28/14 5:06 PM Editörün seçtikleri Cildiniz için birden çok işlev gören, yüksek performanslı ürünlerle genç kalın. CHENOT COSMETIQUE RENEWING ENZYMATIC EXFOLIANT-YENİLEYİCİ ENZİMATİK PEELING Cildi ölü hücrelerden arındırarak cilt tonunu iyileştirir ve yenilenmeyi hızlandırır. İçeriğindeki asitler, enzimler ve mikro tanecikler sayesinde ciltteki ölü derilerin soyulmasını ve epidermal yenilenmeyi hızlandıran üç etkili bir peeling ürünüdür. Doğal hidrolipid dengesine zarar vermeden cilt görünümünü belirgin şekilde iyileştirir. 220 TL *Chenot ürünlerine Espace Privé Chenot D-Life Istanbul’dan ulaşabilirsiniz. BIOTHERM SKIN BEST SERUM-IN-CREAM 2014’te Biotherm, Skin Best serisi ile cilt gençliği alanında uzmanlaşarak etkili ilk düzenleyici ve gençleştirici konsantresini yarattı. 30-40 yaş arasındaki kadınlar için geliştirilen seri yaşlanmanın erken belirtilerine karşı enerji verici formülüyle yorgunluğun izlerini siliyor, cilt dokusu eşitsizliklerini ve ince çizgileri gideriyor. Böylece genç bir cilt görünümünün korunmasında uzun süreli bir etki sağlıyor. SKIN BEST serisinde yer alan “krem kıvamındaki serum”da serumun derinlemesine işleyen etkisi ile kremin rahatlatıcı özelliği birarada.190 TL (50ml) CHENOT COSMETIQUE YOUTH CONCENTRATE EYE CREAM Göz çevresindeki hassas bölgeyi rahatlatmak ve cilt tonunu düzeltmek üzere özel olarak formüle edilmiş, yüksek performanslı, çok amaçlı bir krem. Yaşa, strese ve yorgunluğa bağlı göz altlarında oluşan koyu halkaların, torbaların ve şişliklerin görünümünü hafifletmeye yardımcı oluyor. Büyüme faktörlerinin, peptidlerin, kök hücrelerin ve bitkisel bir canlandırıcının bulunduğu bir kombinasyon. Bu bitkisel canlandırıcı hormonal dengesizliklerle savaşırken kırışıkları, mimik çizgilerini ve esneklik kaybını gözle görülür şekilde azaltıyor. 420 TL KIEHL’S SUPER MULTICORRECTIVE CREAM Yaşlanmanın birçok belirtisiyle aynı anda savaşan, süper akıllı bir krem. 3 özel içerik ve en son bilimsel gelişmeler kullanılarak formüle edilen Super MultiCorrective Cream’in cildi sıkılaştırdığı, yüz hatlarını yeniden oluşturduğu, cilt dokusunu yenilediği klinik olarak kanıtlanmış. İki haftalık kullanımla ciltte gözle görülür bir düzelme yaratıyor. Yaşlanma belirtilerine karşı birlikte en etkin ve hızlı sonucu verecek doğal içerikleri biraraya getiren Kiehl’s uzmanları jasmonik asit, kayın ağacı özü ve hyalüronik asiti birleştirmiş. Bu çok amaçlı krem çizgi ve kırışıkları azaltıyor, cildi sıkılaştırıyor ve yüz hatlarını yapılandırıyor. 169 TL (50ml) CHENOT COSMETIQUE REJUVENATING BODY MODELING SERUM - YENİLEYİCİ VE ŞEKİLLENDİRİCİ VÜCUT SERUMU Cilt tonunun eşitlenmesini, cildin sıkılaşmasını ve baştan aşağı yenilenmesini sağlar. Sarkmayı engelleyerek dokulara pürüzsüzlük ve esneklik kazandıran yaşlanma karşıtı vücut serumudur. Büyüme faktörleri, peptitler, kök hücreler ve hormonal dengesizliklerle savaşan enerji verici bir bitkisel içerik gibi aktif bileşenlerin bir karışımıdır. Kuruma ve su kaybı döngüsünün kırılmasına yardımcı olarak cildi sıkılaştırır, cilt tonunu eşitler. 430 TL *Chenot ürünlerine Espace Privé Chenot D-Life Istanbul’dan ulaşabilirsiniz. *Chenot ürünlerine Espace Privé Chenot D-Life Istanbul’dan ulaşabilirsiniz. HAZİRAN 2014 D-LIFE 65-73 YENİLENİN.indd 71 | 69 5/29/14 3:48 PM yenilenin Gençlik elinizde Ellerimiz her zaman göz önünde ve onları saklamanın hiçbir yolu yok. Doğru bakımı uygulayarak ellerimizi güzelleştirmek ve yaşımızı ele vermelerinin önüne geçmek mümkün. EZGİ BİLGİ 70 | D-LIFE HAZİRAN 2014 65-73 YENİLENİN.indd 72 5/28/14 5:06 PM E ller cildin dış etkenlerle en çok karşı karşıya kaldığı bölgelerden. Dolayısıyla yaşımızı en çok gösteren yer ellerimiz. Güneşin zararlı ışınları, soğuk hava, yanlış sabun kullanımı gibi birçok faktör el derisinin doğal nem dengesini kaybetmesine, lekelere ve elastikiyet kaybına yol açıyor. Bunu önlemek ve oluşmuş hasarı bir nebze onarabilmek için cilt bakımında yüzümüze harcadığımız enerji ve vakti ellerimize de harcamalıyız. ARINDIRIN İki haftada bir ellerinizin üst kısmını mikrodermabrazyon özellikli bir ürünle yumuşatın. Yüzünüz için kullandığınız peeling ürününü elleriniz için de kullanabilirsiniz. Bu işlem ölü derilerin atılmasına yardımcı olacağı gibi nemlendirici ve aktif bileşenle- rin de cilde daha iyi nüfuz etmesini sağlayacaktır. Dermatologlar ciltte suyu tutan katman epidermisin üst tabakasını arındırdığınız için fazla nem kaybını önlemeyi öneriyor. Bu yüzden peeling’ten sonra mutlaka nemlendirici kullanılmalı. UV IŞINLARI Eller yılın 365 günü güneş ışınlarına maruz kalıyor. Yüzünü zararlı güneş ışınlarından koruyanlar bile çoğu zaman ellerini es geçebiliyor. Ancak zararlı UVA ve UVB ışınları cilt üzerinde pigmentasyon bozukluğu yarattığı için koyu lekelere sebep oluyor. Ayrıca zamanla cildin kolajen ve elastin kaybını tetikleyerek kırışıklara ve cildin sarkmasına yol açıyor. Bu yüzden geniş spektrumlu ve özellikle SPF içerikli bir el kremi kullanın. Yüzünüz için kullandığınız SPF koruma faktörlü kremi elinizin üstüne, parmak ve bileklerinize yayabilirsiniz. KOLAJEN YAPIMI İlerleyen yaşla birlikte kolajen ve elastin kaybı el derisinin incelmesine, elastikiyetini kaybetmesine neden oluyor. Bunun önüne geçmek ve kolajen üretimini artırmak için her gece ellere retinol içerikli bir krem uygulamak gerek. Bir A vitamini türevi olan retinolün anti-aging’te en etkili silahlardan olduğu artık biliniyor. Hassas ciltlilerse hücre onarımına yardımcı ve nemi hapseden peptid içerikli ürünleri tercih etmeli. Kolajenin artması aynı zamanda yaşlanma sonucu el üzerindeki damarların belirginleşmesini de engeller. İleri yaşlarda yağ kaybedildikçe ve dolaşım bozuklukları arttıkça damarlar iyice ortaya çıkar. Retinoid içerikli kremler düzenli kullanımda damarlı görünümü azaltıyor. Ancak bu kremler ciltte kuruluk yapabileceği için dermatologlar üzerine bir nemlendirici kullanmayı öneriyor. SABUNA DİKKAT Ellerinizi çok sık yıkıyorsanız kullandığınız sabun önemli. Süt ve badem yağı gibi besleyici içeriklere yönelin. Elinizin deterjan gibi kimyasallara direkt temas etmemesi için eldiven kullanmanız gerektiğini aklınızdan çıkarmayın. LEKELERİ SİLİN Ellerinizde lekeler oluşmaya başladıysa çaresiz değilsiniz. Ancak sabırlı olmalısınız. Hidrokinon içeren bir gece kremi kullanın. Bu madde ekstra pigment oluşumundan sorumlu enzimlerin üretimini durdurur ve 2-4 hafta içinde renk eşitliği sağlanmaya başlar. Yaşınızı ele veren küçük lekeler için hem hidrokinon hem de retinoid içerikli leke giderici serum ve kremlerden yardım almayı deneyin. Klinik çözümler Lekelerden kurtulmak için: Fraksiyonel lazer tedavileri yaşlanmış ciltte epidermisin kolajen üretimini ve hücre onarımını tetikliyor. Dolayısıyla lekeler giderilirken cildin elastikiyetini kazanması da sağlanıyor. Daha hızlı sonuç için kimyasal peeling yaptırabilirsiniz. Yüzeysel peelingte soyucu asitler renk değişikliklerini hızla solduruyor. İncelen deri için: Fazla kilo kaybından kaynaklanan cilt incelmesi ve belirginleşen damarlar için çeşitli dolgu yöntemleri var. Hyalüronik asit içeren hazır dolgular olduğu gibi daha büyük hacimlere ihtiyaç duyulduğunda kişinin kendi vücudundan alınan yağ ile de dolgu yapılabiliyor. Ayrıca PRP adı verilen koldan alınan kanın bazı işlemlerden geçirilerek saflaştırıldıktan sonra cilde enjekte edilmesi de tercih edilen yöntemlerden. Espace Privé Chenot D-Life'ta uygulanan PRP, ayda en az üç seans yapılıyor ve yaşlanan, çatlayan ve lekeli cilt yenileniyor. Belirgin damarlar için: Zamanla yüzeye yaklaşan ve maviye dönen damarlar skleroterapiyle giderilebiliyor. Damarların hacimlerini küçülten bu işlem damarlara özel bir solüsyon enjekte edilerek yapılıyor. Birkaç seansın ardından ellerin rahatladığını ve damarların kaybolmaya başladığını görebilirsiniz. Kırışık ve gevşeme için: Yaşlanmanın etkilerine tek bir seansta çözüm istiyorsanız Thermage’ı deneyin. Cildin alt tabakaları ısıtılarak sıkılaştırılıyor ve kolajen üretimini artırıyor. Vücudun diğer yerlerinde de uygulanan bu yöntem ayrıca acısız. Fraksiyonel lazer tedavilerinin de yine kolajen yapımında başarılı sonuçlar verdiğini belirtelim. HAZİRAN 2014 D-LIFE 65-73 YENİLENİN.indd 73 | 71 5/28/14 5:06 PM yenilenin SiHiRLi ELMA Günde bir elma güzelliğinize güzellik katar. Sulu, lezzetli bir elma sağlıklı beslenmede önemli olduğu kadar cilt bakımında da son derece etkili. Doğal vitamin deposu elmanın faydalarını ve evde kolayca uygulanabilecek karışımları biraraya getirdik. EZGİ BİLGİ 72 | D-LIFE HAZİRAN 2014 65-73 YENİLENİN.indd 74 5/28/14 5:06 PM güneş yanıklarının tedavisinde de faydaları görülebiliyor. 5- Saç sağlığı: Elmadan elde edilen Procyanidin B2 adlı bileşim saçın sağlıklı ve parlak olması için güçlü bir tedavidir. 6- Vitamin deposu: Özellikle yeşil elma A, B ve C vitamininden zengindir. Bu vitaminler cildin renk eşitsizliğini giderme ve nemlendirmeye yardımcı olur. 7- Enfeksiyonlarla savaş: Elmanın içinde bağışıklık sistemini destekleyen pektin maddesi var. Bu yüzden kronik akne ve cilt enfeksiyonlarında etkili sonuçlar veriyor. 10 dakika sonra dairesel hareketlerle masaj yaparak ılık suyla yıkayın. MASKELER Şişmiş gözlere Elmanın mucize bir meyve olduğuna ikna olduysanız farklı cilt ve saç sorunları için deneyebileceğiniz reçetelerine göz atın. İ ngilizlerin ünlü “Günde bir elma doktoru uzak tutar” deyimini duymuşsunuzdur. Yüksek lif oranıyla kan şekerini düzenleyen, içerdiği yoğun C vitamini ve düşük kalorisiyle neredeyse bütün diyetlerin vazgeçilmezi olan elma tam bir sağlık deposu. Ancak az bilinen bir yönü daha var. O da güzellik kaynağı olduğu. Elmanın cilt ve saçlar için faydaları saymakla bitmiyor. Adem ile Havva’dan beri güzellik ve şifa ritüellerinde kullanılan bu yasak meyve bilimin de radarında. Önemli güzellik markaları, doğal tedavi aracı elmayı cilt bakım ürünlerine ekledi. Peki, elmanın güzelliğe güzellik katmasının sebebi neydi? Aşağıda bu lezzetli meyvenin faydaları ve evde kolayca uygulanabilecek bakım formüllerini bulacaksınız. 1- Güçlü antioksidan: Elmanın içindeki antioksidanlar cilt hücrelerini çevresel faktörlere karşı koruyor ve doku hasarını önlüyor. Böylece kırışıkların ve yaşlanma etkilerinin azalmasına yardımcı oluyor. 2- Kolajen kaynağı: Cildi onaran, kolajen ve elastin yapımını destekleyen elma cildin yumuşak ve pürüzsüz olmasını sağlıyor. 3- Ton eşitleme: Elma suyu cildin pH dengesini sağlıyor. Gün içinde deri üzerinde biriken bakterileri temizlerken sebum üretimini düzenliyor. Cildin doğal yağı olan sebumun dengeli olması sivilce problemini engelliyor. Ayrıca elma suyu stres sonucu kuruluğun ve yorgunluğun izlerini siliyor. 4- UV koruması: SPF koruma faktörlü ürünlerin yerini tutmasa da elma zararlı UV ışınlarına karşı ekstra bir destek. Hatta Canlandırın Yağlı cildi arındıran, leke eğilimli ve stres sebebiyle canlılığını yitirmiş cilde iyi gelen bir tonik yapabilirsiniz. Bir elmanın göbeğini ve çekirdeklerini temizleyin ancak kabuğunu soymayın. Küçük küpler halinde kesin. Ilık suyla bir sos tenceresine atın ve kaynayana kadar bekleyin. Sonra ateşten alın, soğuyana kadar bekleyin. Elma posasını ince bir süzgeçle süzün. Akne tedavisinde kullanılan güvercin ağacı tozunu bir kaba koyup karıştırın ve karışımı tonik gibi yüzünüze uygulayın. Aydınlatın Tene aydınlık veren, C vitamini ve enzimler sayesinde cilt tonunu eşitleyen bu karışım için öncelikle elmayı püre haline getirin. Daha sonra yarım limon suyu ve 2 yemek kaşığı süt tozu ekleyin. Homojen hale gelene kadar karıştırdığınız bu karışımı tüm yüzünüze sürün. 15 dakika sonra temizleyin. Kronik akneler için Eşit miktarda rendelenmiş çiğ elmayı ve balı karıştırın. Temiz yüze uyguladıktan sonra 10 dakika bekleyin ve soğuk suyla yıkayın. Kırışıkları azaltmak için Çiğ elmayı rendeleyerek posasını yeni yıkadığınız yüzünüze sürün. 20 dakika bekledikten sonra ılık suyla temizleyin. İki yemek kaşığı tatlandırılmamış elma sosunu rendelenmiş patatesle karıştırın. Bu karışımı 20 dakika gözlerinizde beklettiğinizde şişliklerin indiğini göreceksiniz. Saçlarınızı onarın Kuru, yıpranmış saçlarınız varsa bu karışım sizin için. Saçınızın uzunluğuna göre 1 ya da 2 büyük elmayı soyun ve rendeleyin. 2 yemek kaşığı elma sirkesi, 1 çay kaşığı limon suyu ve 1 yemek kaşığı mısır unu ekleyin. Elde ettiğiniz karışımı kuru, yıkanmamış saça uygulayın. Yarım saat bekledikten sonra saçlarınızı şampuanlayın. Saç derisini arındırın Kepek, kuru saç derisi ve kaşıntı gibi sorunlar için 1 fincan tatlandırılmamış elma sosunu 2 yemek kaşığı süt tozu ve 1 çay kaşığı deniz tuzuyla iyice karıştırın. Saç derisine masaj yaparak kuru saça sürün. 15 dakika sonra hafif bir şampuanla yıkayın. Ölü hücrelerden kurtulun Nazik bir peeling için eşit miktarda elma püresi ve buğday tohumunu karıştırarak bir hamur kıvamı elde edin. Temiz yüze sürüp 10 dakika bekledikten sonra kuruyan yüzünüzü ılık suyla yıkayın. Cildinizi yatıştırın Kuruyan, hassaslaşan cildinizi nemlendirecek bu formülde işe soyulmuş ve rendelenmiş yarım elmayla başlayın. 2 yemek kaşığı yulaf ezmesi, 2 çay kaşığı krema ve 2 yemek kaşığı balı rendelenmiş elmayla karıştırın. Karışımı temiz cilde uygulayın ve HAZİRAN 2014 D-LIFE 65-73 YENİLENİN.indd 75 | 73 5/28/14 5:06 PM focus Beslenme biliminde devrim Nutrigenetik Genetik yatkınlığımız olan hastalıkları beslenme ve yaşam tarzımızda yapacağımız bazı değişikliklerle önleyebiliriz. KARDİYOLOG DR. DEMET ERCİYES H er insan birbirinden farklıdır. Tek yumurta ikizleri hariç kimse birbirine benzemez ve herkes farklı genetik özelliklere sahiptir. Genetikten bahsederken gen nedir ve genetik geçiş nedir bundan da bahsetmekte fayda var. İlk defa 1895’te Gregor Mendel yaptığı bir deney sonucu yazdığı makalede bazı kalıtımsal özelliklerin aktarılma yasalarını açıkladı. Gen terimi de ilk kez 1909’da Wilhelm Johannsen tarafından ortaya atıldı. Gen, hücre içinde kromozomlarda bulunan ve bireyin kalıtsal özelliklerinin nesilden nesile aktarılmasını sağlayan kalıtım faktörüdür. Genin, çok uzun spiral (sarmal) şekilli DNA molekülünün kalıtımla ilgili bir bölgesi olduğu kabul edilmektedir. DNA’nın başlıca rolü bilginin uzun süreli saklanması ve gelecek nesillere aktarılmasıdır. DNA’nın yarısı dişi bireyden yarısı erkek bireyden gelir. Genelde tek bir molekül değil, birbirine sıkıca sarılı bir çift molekülden oluşur. Bu iki uzun iplik sarmaşık gibi birbirine sarılarak bir çift sarmal oluşturur. Birçok hastalık genetik olarak ortaya çıkar. Bu hastalıklar Down sendromu, talassemi major hastalığında olduğu gibi belirgin klinik özelliklere sahip olabilirken, genetik yatkınlığa bağlı olarak kalp damar hastalığı gibi yaşam tarzı ve dış faktörlerden etkilenmesi sonucu da ortaya çıkabilir. Genetik ile ilgili çalışmalar uzun yıllardan beri bu konu ile ilgilenen bilim insanlarını çok heyecanlandırmış, sürekli daha da ileri giden çalışmalara yol açmıştır. Son zamanlarda bu konuda ilerlemeler kaydedilirken beslenme genetiği (nutrigenetik) üzerinde de durulmaktadır. Beslenme genetiği, taşıdığımız genetik özellikleri belirleyerek besinlerden ne kadar faydalandığımızı saptamaya yardım eder. Böylece genetik yapımıza uygun hareket ederek doğru beslenmeyi ve aldığımız besinlerden en uygun şekilde faydalanmayı öğrenebiliriz. Hatta bu sayede genetik olarak yatkınlık taşıdığımız hastalıklardan korunmayı da sağlayabiliriz. University College London’da Dr. Keith Grimaldi’nin yaptığı bir çalışmada özellikle kalp-damar hastalığındaki risk faktörlerinden biri olan homosisteini yıkan enzimin geninde bir değişiklik bu molekülün kanda yükselmesine yol açar. Homosistein yüksekliği damar iç yüzeyindeki (endotel) hasarın ilerlemesine sebep olur; bunu takip eden trombosit aktivasyonu ve trombus oluşumuna yol açarak damarlarda pıhtı oluşumuna ve buna bağlı tıkanıklıklara sebebiyet verir. Homosistein değerlerinin yüksek olması, kanın normalden daha fazla pıhtılaşmasına da yol açar. Bu kişiler bir tür B vitamini (B9) olan folik asiti bol miktarda alırsa vücuttaki homosistein dengelenir. Mercimek ve yeşil yapraklı sebzeler folik asit bakımından oldukça zengindir. Homosistein yüksekliğine sadece genetik özellik sebep değildir; baş- 74 | D-LIFE HAZİRAN 2014 74-77 NUTRİGENETİK.indd 74 5/28/14 5:06 PM HAZİRAN 2014 D-LIFE 74-77 NUTRİGENETİK.indd 75 | 75 5/28/14 5:06 PM focus ka sebepleri de olabilir. Tıpkı kolesterol yüksekliği gibi. Ailevi kolesterol yüksekliğinde genetik olarak bir sebep söz konusudur. Kişi nasıl beslenirse beslensin kolesterolü daima yüksektir. Bu kişiler kolesterollerini normale çekebilmek için muhakkak kolesterol düşürücü ilaç kullanmalıdır. Glüten alerjisi olarak da bilinen çölyak hastalığı genetik bir hastalıktır. İnce bağırsağın tahılların içinde bulunan glüten proteinine karşı ömür boyu süren alerjisidir. Tek tedavisi hayat boyu diyettir. ABDOMİNAL OBEZİTE Beslenme söz konusu olunca herkesin aklına kilo fazlalığı problemi gelir. Obezitenin sebepleri arasında genetik faktörler de bulunduğundan, kilo kontrolü sağlanmaya çalışırken kişinin sağlık profili çıkarılır. Kilo artışına sebep olabilecek, aynı zamanda da genetik olabilecek bazı değişiklikler kontrol altına alınır. Bazı kimseler yüksek kalorili beslendikleri halde kilo almazlar. Bu, metabolizma hızına bağlıdır. Metabolizma hızı da yaş, cins, hormonal ve genetik özelliklerden etkilendiği gibi yeme alışkanlığı, fiziksel aktivite ve yaşam tarzından da etkilenmektedir. Genetik olarak bir yatkınlığın söz konusu olduğu insülin direnci şeker metabolizmasındaki aksaklıkla beraber seyreden ve kilo vermeyi zorlaştıran metabolik bir rahatsızlıktır. İnsülinin işlevine karşı vücutta bir direnç gelişmiştir. Salgılanan insülin miktarı yeterli gelmez ve bu durumda pankreastan daha fazla insülin salgılanır. Bu da kan şekerinin hızla düşmesine sebep olur. Kan şekerindeki düşmeye (hipoglisemi) bağlı olarak acıkma atakları ortaya çıkar. İnsülin direnci kilolu kişilerde daha fazla görülür, hipoglisemi ataklarıyla beraber görülen acıkma, göz kararması, el titremesi ve hemen bir GENETIK OLARAK BIR YATKINLIĞIN SÖZ KONUSU OLDUĞU INSÜLIN DIRENCI ŞEKER METABOLIZMASINDAKI AKSAKLIKLA BERABER SEYREDEN VE KILO VERMEYI ZORLAŞTIRAN METABOLIK BIR RAHATSIZLIKTIR. şeyler yeme isteği ile birlikte kilo vermeye de önemli derecede bir direnç söz konusudur. İnsülin direnci olan kişiler kolay kilo veremez. Bu durum metabolizmadaki bozukluğun yanı sıra beslenme şeklinde düzelme olmazsa ilerleyerek devam edecektir. İnsülin direnci olan kişilerde abdominal obezite dediğimiz karın bölgesi yağlanma mevcuttur. İnsülin direnci vaktinde tespit edilemez ve gerekli önlemler alınmazsa ileride diyabet hastalığı ortaya çıkabilir. Tedavide ilk adım, düşük glisemik indeksli gıdalarla beslenmek, kilo vermek ve beraberinde fiziksel aktiviteyi artırmak, spor yapmak, alkolden mümkün olduğunca uzak durmaktır. Bu prensiplerle hareket ederek uygun hayat tarzı değişikliğini yaptıktan sonra sorun büyük ölçüde halledilir. GENLERDE EKSİK ENZİMLER Bazı kimseler bazı besinleri tükettiğinde iyi sindiremezler. Bu tür gıdaları sindirmede kullanılan enzim genetik olarak eksik olabilir. Yapılan tetkiklerde bu aksaklık saptanarak diyette gerekli düzenleme yapılmalıdır. Genetik olarak da ortaya çıkabilen laktoz intoleransı laktaz, yani süt şekerine hassasiyettir. Laktozun tamamen yok olduğu durum genetik bir durumdur ve çok nadir görülür. Ancak, kısmi yetersizlikler daha sık görülür. Laktoz intoleransı inek sütü alerjisi ile karıştırılmamalıdır. İnek sütü alerjisinde sütteki proteinlere karşı bağışıklık sisteminde bir reaksiyon söz konusudur. Bu besinle karşı karşıya kalınca vücutta antikorlar oluşur. Alerjinin belirtileri döküntü, kusma, ishal, kanlı dışkının yanı sıra hırıltılı solunum ve değişik şiddette nefes darlığı şeklinde kendini gösterebilir. Laktoz intoleransı söz konusu ise durum farklıdır. Laktoz tüm hayvanların sütlerinde bulunur. Bu nedenle laktoz intoleransı belirtileri inek sütü alerjisinde olduğu gibi sadece inek sütünü tüketince değil, diğer hayvan 76 | D-LIFE HAZİRAN 2014 74-77 NUTRİGENETİK.indd 76 5/28/14 5:06 PM sütlerini tüketince de ortaya çıkar. Bağırsaklarımızda normalde bulunması gereken laktaz isimli kimyasal madde laktoz ve su ile birleşince süt şekerini galaktoz ve glukoz isimli daha küçük parçacıklara bölerek kana geçmesini sağlar. Süt şekerine hassas olan bireylerde laktaz isimli kimyasal madde ya hiç yoktur veya yetersizdir. Sonuç olarak süt şekeri kana geçebilecek daha küçük parçacıklara bölünemediğinden bağırsak içinde kalarak buranın sıvı-mineral dengesini olumsuz etkiler. Aşırı sıvı-mineral birikimiyle genişleyen bağırsaklarda hareketlilik artar ve ishal ortaya çıkar. Bunun yanında serbest halde yıkılmadan kalın bağırsaklara ulaşan laktoz buradaki bakteriler tarafından mayalanma işlemine uğrar ve ortaya hidrojen gazı çıkar. Fazla miktardaki hidrojen hem ishali artırır hem de gaz ve şişkinlik başta olmak üzere diğer sindirim sistemi yakınmalarına yol açar. İNSAN GENOM PROJESİ İnsan Genom Projesi 2001 yılında insan DNA’sının yapısını açıklayarak bize çok önemli bilgiler vermiştir. Genetik hastalıkların tespitinde ve tedavisinde büyük faydalar sağlayacak bu gelişmeler aynı zamanda koruyucu sağlık alanında da çığır açan yeniliklere yol göstermektedir. Genetik tetkik basit bir tükürük ya da kan testiyle, özelleşmiş laboratuvarlarda yapılır. Nutrigenetik incelemeler kişiye özel beslenme türünün en doğru şekilde seçilebilmesinde çok önemlidir. Bu tetkikler sayesinde hem kişilerin herhangi bir hastalığa genetik olarak yatkın olup olmadığı saptanacak hem de bu sayede gerekli tedbirler alınabilecek ve hastalığın oluşması önlenecek ya da iyice geciktirilebilecektir. Nutrigenetik, yediğimiz besinlerin genlerimizi nasıl etkilediğini araştırırken sağlığımızı da nasıl etkilediğini inceleyen bir bilim dalıdır. Aynı besini alan kişilerde farklı genetik cevaplar oluşabilir. Beslenmenin sağlığımız açısından ne kadar önemli olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Sağlıklı beslenmede uyulması gerekli temel prensipler genelde herkes için aynıdır. Seçilecek besinlerin kaliteleri, pişirme yöntemleri, tüketilmesi gereken zaman ve miktarlar genelde değişmez. Ancak kişinin taşıdığı bazı genetik özelliklere göre dikkat etmesi gereken hususlar değişebilir. Beslenme ve yaşam tarzımıza göre özellikle genetik yatkınlığımız da olan bazı hastalıkların ortaya çıkmasını kolaylaştırabiliriz veya engelleyebiliriz. HAZİRAN 2014 D-LIFE 74-77 NUTRİGENETİK.indd 77 | 77 5/28/14 5:06 PM focus Koroner anjiyografi gereksiz mi? Sağlık Bakanlığı’nın yıl sonunda ihtiyaç olmamasına rağmen anjiyo yapan doktorların ceza alabileceğini açıklaması tüm gözleri kardiyologlara çevirdi. Sektör, hangi durumlarda anjiyo yapılabileceğini tartışıyor. GÜLAY KOÇ 78 | D-LIFE HAZİRAN 2014 78-81 TARTISMA.indd 80 5/28/14 5:07 PM S ağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun geçtiğimiz aylarda düzenlediği “2013 Yılı Değerlendirme ve Sağlıkta Gelecek Vizyonu” başlıklı toplantı yeni bir tartışmayı gündeme getirdi. Toplantıda bu yılın sonunda başta anjiyografi olmak üzere, sezeryan ve ilaç yazımı konusunda “gereksiz uygulamalarda” bulunan doktorların ceza alması gündeme geldi. Bu konu en çok kardiyologları ilgilendiriyor. Çünkü Türk Kardiyoloji Derneği’nin öncülük ettiği Tekharf Çalışması’na göre Türkiye’de 3,5 milyon kalp-damar hastası bulunuyor ve tanı koymak için anjiyografi seçiliyor. Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ömer Kozan’a göre, gereksiz yapılan her işlemin elbette zararları var. Ancak o, anjiyografinin kısmen zararsız bir tanı yöntemi olduğunu savunuyor. Tabii ki ehil olmayan ellerde yapıldığında ciddi yan etkilerle karşılanacağı göz ardı edilmeden... Anjiyonun eğitimli uzmanlar tarafından yapılması gerekiyor; aksi halde böbrek fonksiyon bozukluğu, kanama ve damarlarda zedelenmeye kadar giden birçok sorun yaratabiliyor. Hatta Kozan, “Gerekmedikçe yapılmamalıdır” diyor. “Bir anjiyo yapalım, damarlarınızı kontrolden geçirelim mantığı ile anjiyo yapılamaz. Koroner arter hastalığı olan olgularda ideal tedavi yaklaşımını saptamak amacıyla yapılmalıdır.” Peki ama Sağlık Bakanlığı yapılan anjiyoların gerekli olup olmadığını nasıl tespit edecek? Bu konuda Kozan’ın bir önerisi var: “Bakanlık kurumların yaptığı anjiyoları tarafsız, işi bilen kişilere izleterek doğruluk oranını saptayabilir. Belirli oranların üzerinde çıkan merkezlerin gereğinden fazla anjiyo yaptığına karar verebilir. O zaman da gereken yaptırımları uygulayabilir. Yapması da gerekir. Böylece kaliteyi artırır.” Kozan aksi halde “Gereksiz tıbbi uygulama yapılıyor” gibi bir suçlamanın ağır bir ithamdan öteye geçemeyeceğini düşünüyor. Kontrolün, daha liberal davranan meslektaşlarına biraz fren görevi göreceğini düşünüyor. Öte yandan nüfus sayımıza bakıldığında, Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında Türkiye’de fazla anjiyo yapılmadığını dile getiren Kozan, hatta daha az olduğunu iddia ediyor. “Ancak bu sayıda bile anjiyo gereken hastalara ne kadar ulaşabiliyoruz biraz soru işaretleri var. Gerektiği halde anjiyo yapılamayan çok sayıda hasta olduğunu düşünüyorum.” Tanı koymak için anjiyo yapma fikrini doğru bulmayan Kozan, hastaların koroner arter hastası olup olmadıklarının anjiyo dışı tanı yöntemleriyle saptanabileceğini ; koroner arter hastalığı saptandıktan sonra da uygun tedaviye karar vermek için anjiyo yapılabileceğini söylüyor. Yani bir hastaya sadece koroner arter hastalığı var mı diye anjiyo yapılmamalı. RİSKLER BELİRLENİYOR İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Erdem Kaşıkçıoğlu, “Anjiyo ile yapmaya çalıştığımız devam eden yaşamın ölümcül risklerini ortaya koymak” diyor. “Kısaca anjiyo dediğimiz koroner anjiyografi, kalbi besleyen bu damarlarda bir sorun olup olmadığını ortaya koyan girişimsel bir değerlendirme yöntemidir. İnvazif tabirini doku bütünlüğünü ortadan kaldırarak yapılan yöntemleri tanımlamak için kullanmaktayız.” Kaşıkçıoğlu, damar sorunlarının tespit edilmesinde kullanılan bu yöntemin diğer incelemelere göre daha etkin ve daha doğru sonuçlar verdiğine dikkat çekiyor. Bu yüzden anjiyo damar hastalıklarının tanısında altın değerinde bir yöntem olarak kabul ediliyor. Ancak buna rağmen tamamen masum olduğunu da iddia etmiyor. “İstenmeden de olsa işlem sırasında ve sonrasında birtakım olumsuzluklara yol açabilmektedir. Bu olumsuzlukların bir kısmının sağlığı ciddi anlamda tehdit edebileceğini belirtmek gerekir. Hastaya zarar verecek olumsuzlukların başında kanama, fistül ve anevrizma, enfeksiyon, alerji, emboli, felç ve kalp durması yer alır.” Kaşıkçıoğlu’na anjiyonun hastaya tanı konması için mutlaka uygulanması gerekip gerekmediğini sorduğumuzda şu yanıtı veriyor: “Bunu akut, yani başlangıçlı gelişen durumlar ve kronik durumlar olarak ikiye ayırmak gerekir. Ani başlayan bir göğüs ağrısında bir kalp krizi habercisi olabilen kalp şeridi görüntüsü veya bazı kan belirteçlerinin yükselmesi durumunda acil bir şekilde anjiyoya başvu- UZMANLAR KONUYU TARTIŞIYOR Sağlık sektörünün uzman isimleri hangi koşullarda koroner anjiyografi yapılması gerektiğini tartıştı. PROF DR. ERDEM KAŞIKÇIOĞLU İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Öğretim Görevlisi DOÇ. DR. ALP BURAK ÇATAKOĞLU Liv Hospital Girişimsel Kardiyolog PROF. DR. TİMUR TİMURKAYNAK Bayındır Hastanesi İçerenköy Kardiyoloji Kliniği Başkanı PROF. DR. ÖMER KOZAN Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı UZMAN DOKTOR ZÜLFİKAR DANAOĞLU İzmir Kent Hastanesi Kardiyoloji Kliniği AR. GÖR. MESUT MEHMET ÖZDEMIR Abant İzzet Baysal Üniv. Tıp Fak. Kardiyoloji Ana Bilim Dalı HAZİRAN ARALIK 2014 2013 D-LIFE D-LIFE 78-81 TARTISMA.indd 81 | 79 81 5/28/14 5:07 PM focus rulmalı. Kronik dediğimiz durumda ise şikayetler birkaç haftadan aylara, hatta yıllara uzanan bir süreç gösterebilir. Bu durumlarda sırayla yapılması gereken birtakım tetkiklerde herhangi bir şüphe ortaya çıktığında anjiyo yapılmalı. Buna karar verirken dikkat ettiğimiz en önemli unsur, hastanın göğüs ağrısının karakteri. Karar verme sürecindeki en önemli nokta, anjiyo dışındaki hiçbir tetkikin koroner damarlarda hastalığın yüzde 100 olup olmadığını gösterememesidir. Kalp hastalığını işaret eden şikayetleri olan hastalarda çoğunlukla son sözü anjiyo söyler.” Gerekli ya da gereksiz anjiyo tespitinin çok zor bir iş olduğunu söyleyen Kaşıkçıoğlu’na göre bakanlığın çıkış noktası, yapılan anjiyoların SGK bütçelerini zorlamaya başlamasından kaynaklanıyor. Yapılmış olan anjiyolardan değerlendirilmiş olanların sorgulamasını yapmaya çalışmanın ise sorunun bilimsel taraflarıyla ciddi tartışmalar doğuracağına inanıyor. “Her şeyden önce kalp-damar hastalığı olduğu halde anjiyosu normal çıkan hastalara toplum taramalarında sıkla rastlanıldığı uluslararası bilimsel çalışmalarla da ortaya konulmuştur. Hastanın başvuru sırasındaki durumunu değerlendirmiş olan hekimin kanaatinin öncelikli olduğunu belirtmek gerekir. Sadece anjiyo dışında yapılmış olan tetkiklerle bir yargıya ulaşmanın her hasta için uygun olmadığı bilimsel gerçektir.” GÜVENLİ BİR YÖNTEM Liv Hospital’da görev yapan Girişimsel Kardiyolog Doç. Dr. Alp Burak Çatakoğlu, anjiyografinin dünyada 1958 yılından bu yana uygulanan güvenli bir yöntem olduğunu söylüyor. Girişimsel olan veya olmayan her türlü testin sağlayabileceği majör faydaların yanında, doğru hastaya doğru zamanda yapılacak bir anjiyografi işlemine rağmen nadir görülebilecek komplikasyonların var olabileceğine dikkat çekiyor. Tecrübeli bir girişimsel kardiyolog, modern yöntemlerle ve doğru malzemelerle bir anjiyografi işlemi uyguladığında bu komplikasyon oranlarının sıfıra yakın olacağını da hemen ekliyor Çatakoğlu. “Örneğin bir anjiyografi sonrası en sık görülen, hematom dediğimiz ve anjiyo girişi yerinde meydana gelen kan sızması, morluk ve şişlik, el bileğinden ince malzemelerle yapılan bir anjiyo girişimi sonrası sadece bin hastadan iki kişide gözlenmekte. Planlı yapılan bir anjiyografi işlemi sonrası, bir kalp krizi veya felç geçirme, acil kalp ameliyatına alınma veya ölüm oranları günümüzde tecrübeli kardiyologların elinde sıfır denecek kadar azdır. Diğer yandan göz önüne alınması gereken önemli bir konu da kalp-damar hastalıkların Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre başı çeken ölüm nedeni olmasıdır. Bir taraftan kalp krizine veya ölüme yol açmadan bu hastalığın teşhisi konulmalı, diğer yandan hastalığın oluşmasına sebep olabilecek sigara, yüksek tansiyon, sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam, yüksek kolesterol ve şeker hastalığı gibi risk faktörleri ile mücadele edip koruyucu tedbirler almak elzemdir.” Sağlık Bakanlığı’nın anjiyoların gerekli olup olmadıklarının tespiti konusunda ne tür kriterler belirlediğini bilmediğini söyleyen Çatakoğlu, “Ancak gerek Avrupa Kardiyoloji gerek Amerikan Kardiyoloji Cemiyetleri’nin koroner anjiyografinin kimlere, kim tarafından, hangi merkezlerde ve hangi şartlarda yapılması gerektiği ile ilgili önerileri mevcuttur. Diğer taraftan, her ülke kendine ait bazı geri ödeme ve denetleme kriterleri belirlemektedir” diyor. Şu anda da Avrupa kıtasında en çok koroner anjiyografi yapılan ülkenin Almanya olduğunu söylüyor. Türk Kardiyoloji Derneği’nin öncülük ettiği Tekharf çalışması verilerine göre Türkiye’de her 100 bin kişiden erkeklerde 760, kadınlarda ise 380 kişi kalp krizi nedeniyle hayatını kaybediyor. Türkiye’de yaklaşık 10 milyonun üzerinde hipertansiyon hastasının 3,5 milyonunun kalp-damar hastası olduğu öngörülüyor. Bu sayıya her yıl 120 bin yeni hasta ekleniyor. Çatakoğlu, bu oranların İngiltere veya Almanya’da görülen kalp krizi kaynaklı ölümlerin yaklaşık 3 ila 4 katına denk geldiğini söylüyor. “Yapılan projeksiyonlarda 10 yıl içerisinde kalp-damar hastalığının toplumumuzda katlanarak artacağına işaret ediliyor. Bu sebeplerle ve elde edilen verilerle doğru orantılı olarak koroner anjiyografi sayılarının ve anjiyografi yapan merkezlerin de sayıca artması öngörülebilir. Anjiyografi yapılan merkezlerin hem iç hem de dış denetimlere açık olması, hatta uluslararası standartlara uyması herkesin ortak amacı olmalı.” Bayındır Sağlık Grubu, Bayındır Hastanesi İçerenköy’de Kardiyoloji Kliniği Başkanı Prof. Dr. Timur Timurkaynak, yapılan anjiyo sayılarında herhangi bir “patlama” olmadığını, sadece nüfusun yaşlandığını söylüyor. Özellikle koroner anjiyografi kararı verilirken birçok kriterin göz önüne alınması gerektiğine dikkat çeken Timurkaynak, “Öncelikle hastanın şikayetinin ANJIYODAN ÖNCE olması önemlidir. Bu UYGULANAN TESTLERIN şikayet daha çok göGÜVENİLİRLİĞİ ğüs ağrısı, nefes darlığı, bacaklarda şişme ve çarpıntı gibi yakınmalardır. Bu şikayetleri olan hastalara EKG, ekokardiyografi ve efor testi, miyokard sintigrafisi, bilgisayarlı koroner anjiyo gibi testler yapılır. Bu testlerin sonuçlarına göre anjiyografi kararı alınır. Ancak bu testlerin güvenilirliği maalesef yüzde 70-80’lerde kalır ve bu nedenle bir kısım hastada bu testler normal bile olsa anjiyografi kararı hekimin ön sezilerine ve tecrübesine göre alınabilir” diyor. %80 EKONOMİK MALİYET YÜKSEK Timurkaynak’a göre yapılan anjiyoların yüzde 30’undan fazlası normal çıkıyorsa, bu durumda merkez ya da hekim gereksiz işlem yapıyor demektir. Bunun yanında hiçbir test yapmadan hastaya anjiyo yapılıyorsa bu da doğru endikasyon değildir. “Ancak unutulmaması gerekir ki, hasta ile karşı karşıya kalan ve onun şikayetlerini dinleyen hekimdir. Kalp hastalığının kesin tanısı anjiyo ile konur. Her ne kadar birçok test yapsanız da yüzde 100 tanı koyma olasılığı yoktur. Bu nedenle de bakanlığın yapacağı denetimlerin ne kadar objektif olacağı ve hangi kriterlere dayanacağı belirsizdir” diyor Timurkaynak. Ve her meslekte olduğu gibi bu meslekte de suistimaller olabileceğine dikkat çekiyor. Tespitleri ise bir hayli düşündürücü: “Sağlık sistemi, hekimleri performans sistemine zorladığından ne kadar iş yaparsanız o kadar ücret alırsınız sistemi geçerlidir. Hekimler uzun yıllar ciddi şekilde yıpratılmışlardır. Bu da mesleğin saygınlığını azaltıp, hekime olan güvenin bozulmasına yol açmaktadır. Hekim-hasta güveni zamanla örselenmiştir.” Türkiye’de gereksiz anjiyo yapıldığını düşünüyor musunuz diye 80 | D-LIFE HAZİRAN 2014 78-81 TARTISMA.indd 82 5/28/14 5:07 PM sorduğumuzda şu yanıtı veriyor: “Gereksiz işlemler yapılıyor olabilir ancak bunların oranının çok düşük olduğunu düşünüyorum. Gereksiz bir işlem ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Ekonomik açıdan da yüksek maliyeti vardır. Kendi deneyimlerimden şunu söyleyebilirim: Eğer hastama anjiyo ya da stent uygulaması gibi bir işlem yapılması gerektiğini söylersem hemen arkasından şunu da ekliyorum; ‘Lütfen benim bu kararımı inandığın iki farklı kardiyoloğa daha danış. En son kararı sen vereceksin.’ Bana da dış merkezde anjiyo önerilmiş hastalar geliyor ikinci görüş için ve bir kısmının hakikaten gereksiz olduğunu görüyorum. Ancak bu sadece anjiyo için geçerli değil. Tıbbın tüm dallarındaki uygulamalar için de geçerlidir. Tıp çok sesli bir bilim dalıdır ve sadece kitaplardan öğrenilmez, tecrübe çok önemlidir.” Timurkaynak, “Doktorun isteyeceği tetkikleri sınırlarsanız ortaya çıkan yanlış tanı ve tedavilerin sorumluluğu kime ait olacaktır?” diye soruyor. İşte tam da bu noktada hastaya çok büyük görev düştüğünü dile getiriyor. Hastaların istenen tetkiklerin ne için istendiği ya da önerilen tedavinin neden önerildiği, bu tedaviyi kabul etmezse ne gibi sonuçları olacağını doktoru ile konuşması gerekiyor. Doktor ve hasta ilişkisi bir takım oyunu olmalı. Hasta da elini taşın altına koymalı. “Koroner anjiyo kesin tanı için şarttır. Bugün halen altın standart tanı yöntemidir. Eğer hastanın şikâyetleri ve tetkiklerinde kalp damarlarında tıkanıklık bulgusu var ise, eğer hastada yüksek risk bulguları (hipertansiyon, şeker hastalığı, kolesterol yüksekliği, ailesinde kalp hastalığı, sigara, obezite) var ise o zaman kesin tanı ve tedavi seçeneklerini belirlemek açısından koroner anjiyografi gerekli olur.” ÖNEMLİ OLAN DOKTORUN GÖRÜŞÜ Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Araştırma Görevlisi Mesut Mehmet Özdemir de koroner anjiyografinin bakanlık tarafından denetlenmesinin zor olacağı görüşünde. Çünkü her ne kadar anjiyo uygulaması için Avrupa ve Amerika kılavuzlarına göre belirli kriterler bulunsa da, hastanın şikayetlerini dinleyen ve muayenesini yapan kardiyoloji doktorunun görüşü karar vermede önemli bir yer tutuyor. “Ancak yapılan koroner anjiyografi sonuçlarına bakarak, sağlıklı çıkan hasta oranlarının fazla olması uygun olmayan işlem oranın da fazla olduğu anlamına gelebilir” diyor Özdemir. “Bu durumda o merkezin koroner anjiyografi kararları sorgulanabilir, hatta uygulama yetkisi alınabilir ya da belli bir süre işlem yapması engellenebilir. Avrupa ve Amerika tedavi kılavuzlarına göre anjiyo kararı alınmasının belirli kriterler çerçevesinde yapılması bu anlamda daha mantıklı görünmektedir. Bu uygulama hem hastaları bazı gereksiz girişimsel uygulamalardan hem de hekimleri yasal birtakım yaptırımlardan koruyabilir. Burada ulusal kardiyoloji derneklerinin de görüşü alınarak ülkenin kendi şartları göz önünde bulundurulabilir. Hatta ulusal bir uygulama kılavuzu Sağlık Bakanlığı bünyesinde hayata geçirilebilir. Yine de geçmişe yönelik gereksiz anjiyo uygulamalarının tespit edilmesi oldukça zor görünmektedir. Bir başka pencereden bakılacak olursa, tedavi merkezlerini ve hekimleri anjiyo kararı almaktan sakındırmak bazı hasta gruplarının tanı ve tedavi almasını geciktirebileceği unutulmamalıdır.” Döner sermaye kat sayısına göre devlet hastanelerindeki gelirlerin belirlenmesi ve özel hastanelerin sayısının artması; kâr amaçlı ku- rumlar olmasının sonucu hastalara gereksiz tıbbi işlem uygulamasını getirmiş olabileceğini de düşünüyor Özdemir. Aynı zamanda doktorlar üzerinde tanıyı atlama korkusu da gereğinden fazla tetkik, hastaneye yatış ve tıbbi işlem miktarındaki artışı beraberinde getirmiş olabileceğine dikkat çekiyor. Gereksiz anjiyo yapıldığını düşündüğü hastalarla karşılaştıklarını anlatan Özdemir, “Ancak bu durumda hekimi suçlamak yerine hastanın hekimi yanlış yönlendirmesi, şikayetlerini abartılı bir şekilde ifade etmesi de etkili olabilir. Sonuçta anjiyo kararı büyük oranda hastanın hekime verdiği bilgilere bağlıdır ve bakanlığın hekimler üzerine olan yaptırım korkusu da vardır” diyor. Bunların dışında göğüs ağrısı ile kardiyoloji polikliniğine gelen her hastaya kalp-damar hastalığı tespiti için koroner anjiyografi yapılmasının yüzde 100 gerekli olmadığını söylüyor. İzmir Kent Hastanesi Kardiyoloji Kliniği Uzman Doktor Zülfikar Danaoğlu ise anjiyonun İstanbul’da trafikte bir yerden başka bir yere gitmek kadar riskli olmadığını söylüyor. Teknolojik gelişmelerle malzemelerin çok güvenilir olduğuna dikkat çekiyor: “Anjiyografide riski iki ana öğenin toplamı oluşturuyor. İlki işlemin riski, diğeri hastanın bedeninin durumuna bağlı risk. Şu anda bildiğim kadarıyla anjiyo yapılan hastaların özet bilgileri ve anjiyo filmleri başka bir hastanedeki kardiyoloji uzmanınca değerlendiriliyor ve bu bilgiler Sağlık Bakanlığı’nca toplanıyor. Mantıklı bir yaklaşım gibi görünüyor ancak bu konuda anlaşmazlık durumlarında bir hakem heyeti olmalı. Çünkü bazı hastalarda anjiyo görüntüsü ve hastanın kısa bilgisi yeterli olmayabilir. Yani bulgular siyah ve beyaz gibi değil, gri diyebilirim. Anjiyoda darlık saptanan damara müdahale kararını vermek kolay olmuyor. Bu kararı kimi zaman hastanın şikayetiyle kimi zaman başka testlerle desteklemek gerekiyor.” Anjiyoların çoğunun kamu tarafından karşılandığını ve bu yüzden de denetlenmesi gerektiğini düşünen Danaoğlu, “Ancak hekimi cezalandırmakla denetim sağlanamaz. Bu sefer hastalara anjiyo kararı verme eşiği yükselecek ve bu işleme gerçekten ihtiyacı olan, ancak tanısı çok net ortaya konamayan ikilem yaşanan hastalar bu sebeple risk altında kalacaktır” diyor. Kamuoyunda anjiyo sayısının arttığına dair bir algı oluştuğunu hatırlattığımız Danaoğlu, “Doğrudur. Anjiyo sayısı çok arttı ancak bu, doktorlar istedi diye olmadı. Bu, nüfusun yaşlanması ile birlikte daha çok özel veya resmi hastanelerin sayısının artması, anjiyo yapabilecek doktor ve laboratuvar sayısının artması ve tanı imkanlarının kolay ulaşabilir hale gelmesine bağlı” diyor. Ancak ona göre en önemli tanı aracı hâlâ hastanın hikayesi. 3,5 MILYON TÜRKIYE’DEKI KALP-DAMAR HASTASI HAZİRAN 2014 D-LIFE 78-81 TARTISMA.indd 83 | 81 5/28/14 5:07 PM focus Kokuna dayanamıyorum Nereye giderseniz gidin bir parfüm kokusu sizi takip ediyor. Bu yanınızda yürüyen birinin kokusu da olabilir, bir mağaza ya da restoranın kokusu da. Kokular burna hoş gelse de araştırmalar karanlık yönlerine dikkat çekiyor. PINAR DENİZER B irçok canlıyla kıyaslandığında zayıf kabul edilen koku duyumuz aslında o kadar da cılız değil. Binlerce farklı kokuyu ayırabilecek güçteki koku duyumuz burun boşluğumuzda bulunan ve beş ya da altı milyon sarımsı hücreden oluşan iki küçük koku alıcı kesecik sayesinde çalışır. Koklamak kadar tat almak için de en önemli organımız burnumuzdur. Çünkü dilimizdeki tat tanecikleri sadece tatlı, ekşi, acı ve tuzlu lezzetleri algılar. Diğer bütün tatları algılamak için burun boşluğumuzdaki bu alıcılara iş düşer. Kötü kokular, koku alma duyusu gelişmiş herkes için rahatsız edicidir. Ancak bazen bir kişi için çok güzel olan bir koku bir başkası için rahatsız edici olabilir. Sonuçta bir parfüm mağazasına ya da mis gibi kokan bir mum dükkanına girmek bazıları için zevkten çok kaçınılması gereken sıkıntılı bir deneyim haline dönüşür. Bunun temel nedeni, kişilerin parfüm ya da kimyasallara gösterdiği alerjik tepkidir. Gerçek bir parfüm alerjisinde bağışıklık sistemi bir ya da daha fazla kokulu üründeki kimyasala tepki verir. Daha sık rastlanılan durumda ise koku hassasiyeti yaşanır. Parfüm pazarı gittikçe büyüse de ortaya yayılan kokulardan ra- hatsız olan insan sayısı da artıyor ve koku hassasiyeti sorunu giderek yayılıyor. Burun boşluğundaki koku alıcılarının sayısı burnun yapısıyla belirleniyor. Ancak kişinin yaşı ve cinsiyeti hassasiyetin sıklığını ve seviyesini etkiliyor. ÖKSÜRTEN SEMPTOMLAR Araştırmalar rahatsızlık veren kokuların başında yüzde 30,5 ile kişisel parfümlerin geldiğini gösteriyor. Alerjik reaksiyonlara yol açarak rahatsızlık veren kokular arasında oda parfümleri, temizlik ürünleri ve potpuriler de yer alıyor. Örneğin Danimarka’da yapılan bir araştırma nüfusun yüzde 42’sinde parfüm gibi kokuların göz, burun, ağız, boğaz ve ciğerlerinde tahrişe yol açtığını tespit etmiş. Kullanılan ürünlerin karmaşık kimyasal bileşenlerden oluştuğu düşünülünce tahrişe ya da alerjiye neden olan kokuyu tanımlamak zorlaşıyor. Çünkü üreticilerin kullandıkları esansları gizleme hakkı var. İçindekiler kısmına baksanız da göreceğiniz tek şey parfüm ya da esans yazısı olacak. Üç binden fazla farklı koku üzerinde yapılan bir araştırma tek bir üründeki koku için bile 50 ila 300 farklı kimyasal kullanıldığını 82 | D-LIFE HAZİRAN 2014 82-83 KOKU.indd 78 5/28/14 5:07 PM ortaya koyuyor. Washington Üniversitesi araştırmacılarından Dr. Anne Steinemann’ın 2010 tarihli araştırmasında 133 VOC’u, yani ortama salınan tehlikeli uçucu organik bileşeni inceledi. Bunlardan 24’ü zehirli ya da tehlikeli hava kirletici olarak tespit edildi. Hatta bir kısmının kanserojen olduğu belirtildi. Toluen, benzen, aseton, çam kokuları alfa ya da beta pinen ve kokulara kalıcılığını veren etanol gibi maddelerin tahriş edici, alerjen oldukları ortaya kondu. ASTIM TETİKLEYİCİ Koku hassasiyetini bu kadar karmaşık kılan şey herkesin kokulara farklı tepki vermesi. Yani sizi rahatsız eden bir koku başkasına oldukça güzel gelebiliyor. Buna karşın koku hassasiyetinde ortaya çıkan semptomlar ortak: Baş ağrısı, bulantı, deride kaşıntı, yanma ya da kızarıklık gibi tahrişin yanı sıra gözlerde yanma, batma ve sulanma, hapşırma, burun akıntısı ve tıkanıklığı, daha ağır vakalarda ise solunum güçlüğü gibi… Alerjik yapıya sahip kişilerde ise boğazda tahriş ya da bulantı gibi hafif tepkilerin yanı sıra migren, anksiyete veya depresyon gibi ağır rahatsızlıklara da yol açabiliyor. Şu anda parfüme aşırı duyarlılığa karşı semptom giderici tedavi haricinde bir şey uygulanamıyor. Hassasiyetin de ötesinde astım, alerji gibi hastalıkları olanlar parfümlerin verebileceği ağır hasardan korunmak için kapalı mekanlardan uzak durmak zorunda kalabiliyor. Daha da kötüsü yapılan araştırmalar parfüme daha fazla maruz kaldıkça hassasiyetin de artış gösterdiğini ya da yetişkinlikte ortaya çıkan astıma yol açtığını gösteriyor. Koku hassasiyeti için bireysel önlemler haricinde atılabilecek en önemli adım insanların bilinçlendirilmesi ve kokulu ürünleri daha az tercih etmeye özendirilmesi. Ayrıca uzmanlar ev temizliği, çamaşır ya da kişisel bakım için kokusuz alternatifler üzerinde çalışıyor. Yine de hassasiyetiniz için kendi önlemlerinizi alabilirsiniz. Öncelikle alerji ya da hassasiyetinizi tetikleyen kokuların farkında olmak az da olsa hayatınızı kolaylaştırabilir. Çevrenizdekilere kokuya bağlı alerji ya da hassasiyetten yakındığınızı söyleyin. PARFÜMSÜZ TEMİZLİK Parfüm, kolonya, deodorant gibi kokulu bakım ürünleri kullanmayın. Ayrıca kullandığınız temizlik malzemelerinin mümkün olduğunca kokusuz olanlarını tercih edin. Başta tuvaletler olmak üzere ortak kullanım alanlarında oda kokularından kaçının. Ofiste çalıştığınız ortamda koku problemi yaşanıyorsa çalışma alanınızın değiştirilmesini isteyin. İmkanınız varsa yaşam alanlarınızda gaz ya da karbon filtreli hava temizleyici, yoksa küçük bir fan kullanmayı deneyin. Kokulardan kaçamayacağınız durumlar için mutlaka bir doktora danışın ve gerekirse yanınızda alerji, bulantı giderici, ağrı kesici ya da semptom giderici ilaçlar bulundurun. Lavanta, okaliptüs, biberiye gibi bazı doğal kokular solunum sistemini rahatlatıcı özelliklere sahiptir. Bu kokuları ayrı ayrı test edin ve size dokunup dokunmadığından emin olun. Daha sonra bu kokuları solunumunuzu rahatlatmak için kullanabilirsiniz. Gün içinde bolca su için ve dengeli beslenin. Vücudunuzun sağlıklı olması bağışıklık sisteminizi güçlendirerek solunum yollarınıza destek olur. Parfüm gibi kokulu ürünler kullanırken koku yorgunluğu ortaya çıkar ve bir süre sonra parfümünüzün fazla olup olmadığını anlamanız imkansızlaşır. Bundan emin olmak için bir kol boyu ötede duran birine kokunuzu alıp almadığını sorabilirsiniz. Ayrıca sınıf, ofis gibi kalabalık alanlarda sık zaman geçiriyorsanız kendinizi ve çevrenizi rahatsız etmemek için daha az parfüm kullanabilirsiniz. Tehlikenin kokusu ASETON Parfüm, kolonya, bulaşık deterjanı, tırnak cilası çıkarıcı n Ağız ve boğaz kuruluğu, baş dönmesi, mide bulantısı, koordinasyon yitimi, uyuşukluk, konuşma bozukluğu ALFA TERPİNOL Parfüm, kolonya, sabun, saç spreyi, tıraş sonrası kokusu, deodorant, çamaşır deterjanı, beyazlatıcısı ve yumuşatıcısı, oda parfümü n Gözlerde ve deride tahriş, mide bulantısı BENZALDEHİT Parfüm, kolonya, saç spreyi, çamaşır beyazlatıcı, deodorant, tıraş kremi, şampuan, kalıp sabun, bulaşık deterjanı. n Boğazda, gözlerde, ciltte ve ciğerlerde tahriş, baş dönmesi, sersemlik, dermatit ETANOL Parfüm, saç spreyi, şampuan, tıraş kremi, sabun, tırnak cilası çıkarıcı, çamaşır yumuşatıcı, bulaşık makinesi ve çamaşır deterjanı, oda kokusu. n Gözlerde ve ciltte tahriş, mide bulantısı, baş ağrısı ve dönmesi LİMONEN Kalıp sabun, tıraş kremi, deodorant, tırnak cilası çıkarıcı, çamaşır yumuşatıcı ve beyazlatıcı, dezenfektan spreyler, oda kokusu, bulaşık deterjanı n Gözler, cilt, burun, boğazda ve solunum yollarında tahriş, kusma ve baş ağrısı HAZİRAN 2014 D-LIFE 82-83 KOKU.indd 79 | 83 5/28/14 5:07 PM focus Sağlıklı yardımcılar Doğru beslenmek için sadece tüketeceğiniz besinlerin sağlıklı olması yetmez. Hazırladığınız yiyecek ya da içecekler için kullandığınız aletler de aynı oranda önemli. PINAR DENİZER Buharlı pişirici Özellikle üç katlı buharlı pişiriciler mutfakta hayatı kolaylaştırıyor. Aynı anda bir katta proteinleri, bir katta tam tahıllarınızı, diğer katta ise sebzelerinizi haşlayabiliyorsunuz. Birçoğu zamanlı olan bu alet sayesinde yemeğin pişip pişmediğini sürekli kontrol etmenize de gerek yok. Buharlı pişirme için bir başka alternatif de Uzakdoğu mutfağının vazgeçilmezi olan bambu sepetler. Yağ içermeyen, besinlerin vitamin ve minerallerinin içinde kalmasını sağlayan bambu sepetler aynı zamanda buharlı pişiricilere göre daha ekonomik. 84 | D-LIFE HAZİRAN 2014 84-85 MUTFAK ALETLERİ.indd 78 5/28/14 5:07 PM El blender'ı Taneli çorba sevmeyenler için ideal bir çorba karıştırıcısı olan el blender'ı, ayrıca sos ve içecek hazırlamak için de mutfağın olmazsa olmazları arasında. İnce ve uzun yapısı sayesinde her türlü kap içerisinde kullanabileceğiniz bu ürünle pürüzsüz içecekler elde edebiliyorsunuz. Ancak mümkünse metal blender tercih etmekte ya da kullandığınız plastik blender'ın BPA içermediğinden emin olmakta fayda var. Smoothie blender'ı Meyve ve sebze sularıyla yapılan içecekler vücutta biriken zararlı maddelerin atılmasını hızlandırıyor, zayıflamaya ve zinde kalmaya yardımcı oluyor. Bol çeşitli ve lezzetli içecekleri hazırlamanın yolu da smoothie yapan blender'lardan geçiyor. Badem gibi sert yemişlerden buz, meyve, sebze ya da yoğurda kadar her türlü malzemeyi atıp karıştırmanız yeterli. Tabii bütün bu karışımları güçlü bir motora sahip, standart bir blender'la da yapabilirsiniz. Ancak smoothie blender'larının en büyük avantajı servis yapmayı kolaylaştıran bir musluğunun olması. Çim suyu sıkacağı Özellikle sabah aç karnına içildiğinde bağışıklık sistemini güçlendiren çim suyu 1,5 kg’lık yeşilliğin sağladığı mineral, vitamin ve proteini barındırıyor. Doğadaki 102 mineralin 92’sine sahip olan ve vücudu toksinlerden arındıran bu içeceği evde yapmak için bir çim suyu sıkacağına ihtiyaç var. Kendi yetiştirdiğiniz buğday çimlerini sıkmak için elle ya da elektrikle çalışan bir sıkacak tercih edebilirsiniz. Manuel sıkacakların dezavantajı, sadece bu iş için kullanılabilmesi. Hem çim hem de farklı sebze ve meyvelerin suyunu sıkmak istiyorsanız elektrikli aletlerden birini tercih etmeniz gerek. Su iyonizatörü Alkali su yüksek oranda oksijen içerir. Yağ yakımını hızlandırırken tokluk hissi verir ve vücudun asidik yapısını nötrler. Piyasada satılan suların pH oranı 6,3 ila 8,3 arasındadır. Oysa uzmanlara göre ideal pH 9,5’tur. Her daim elinizin altında pH derecesi yüksek alkali su bulundurmak istiyorsanız bir su iyonizatörü edinmenizde fayda var. Tezgah üstünden kullanılan pratik ürünlerden tezgah Espace Privé Chenot D-Life Istanbul’da bulabilirsiniz. altına monte edilen profesyonel modellere kadar farklı seçenekleri bulunan su arıtıcılarını kullanabilirsiniz. Tercih ettiğiniz ürünün yüksek kaliteli titanyum ya da platin plakalı olmasına dikkat edebilirsiniz. Ayrıca kendi kendini temizleyebilen ürünlerin daha pratik olduğunu da unutmayın. Sebze ve meyve kurutucu Besinlerdeki fazla suyu kurutarak sevdiğiniz sebze ve meyveleri mevsimi haricinde de sağlıkla tüketebilirsiniz. Bunun için fırınınızın yanı sıra termostatik kurutucu da kullanabilirsiniz. Sebze ve meyve kurutucu tercih ederken mutlaka termostatlı ve fanlı olmasına dikkat edin. Aksi halde istediğiniz performansı elde edemeyebilirsiniz. Ayrıca çok tepsili bir kurutucu alırsanız aynı anda birkaç farklı besini birlikte kurutabilirsiniz. Yavaş meyve suyu sıkacağı Santrifüjle çalışan meyve suyu sıkacaklarında meyvelerin posası atılır. Bu nedenle içeceklerin yararlı kısmı tüketilmemiş olur. Yavaş sıkma sisteminde besinlerin suyu yavaşça preslenerek çıkarılır. Bu meyve sıkacaklarıyla ede edilen sularda besin kaybı en aza iner ve içeceğin dayanma süresi uzar. HAZİRAN 2014 D-LIFE 84-85 MUTFAK ALETLERİ.indd 79 | 85 5/28/14 5:08 PM KURUMSAL İDARİ EĞİTMEN Kalp gücü Kardiyovasküler egzersizlerde kalbin çalışmasını belli oranda hızlandırıp kapasitesini artırmanız gerekir. Ancak unutulmaması gereken en önemli husus, sağlık hikayenizdir. GÖKHAN BİLGİÇ / D-GYM BESLENME SPA BEYAZ ZEMİNDE SB KULLANIMI ler sistemimizi kuvvetlendirir. Bu sayede daha yüksek eforda egzersiz yapabiliriz ve dolayısıyla daha fazla enerji sarf ederiz. Her egzersiz çeşidinde olduğu gibi, kardiyovasküler egzersizlerde de önemsediğimiz bazı kural ve kaideler vardır. Yaptığınız her fiziksel aktivite veya kalp hızınızdaki artış verimli bir kardiyovasküler egzersiz anlamına gelmeyebilir. Bir ev kadınının evde geçirdiği zamanda bile kalp çalışmakta fakat zorlanmamaktadır. Kardiyovasküler egzersizlerde kalbin çalışmasını belli oranda hızlandırıp kapasitesini artırmasını sağlamalıyız. Bu konuda ihmal edilmemesi gereken bir husus da sağlık hikayemizdir. NABIZ DOĞRU BELİRLENMELİ C anlıların yaşaması için olmazsa olmaz en önemli organlarından biri olan kalbimiz, dakikada ortalama 70 ila 90 kez kasılıp gevşeyerek vücudumuzda yaklaşık 5,5 litre kanı gezdiren bir pompa gibi görev yapar. Vücudumuzda bulunan kilometrelerce uzunluktaki damar ağı bu organımıza bağlıdır. Bu damarlarla taşınan kanın hücrelere ulaşması kalbimizin kuvvetli ve sağlıklı olmasıyla gerçekleşir. Kalbimizin ve damarlarımızın içinde bulunduğu kardiyovasküler sistemimizin sorunsuz çalışabilmesi için kardiyovasküler egzersizler yapmamız şarttır. Bu egzersizler sonucunda gündelik yaşantımızdaki fiziksel aktivitelerimiz de olumlu yönde etkilenir ve yaşam kalitemiz artar. Kardiyovasküler egzersizlerde kalbin dakikadaki kasılma sayısında artış gözlenir. Bunun nedeni aktivitede kullandığımız büyük kas grupları olan bacaklardır. Tüm bu işlemleri tamamlamak için kalbimiz daha verimli çalışmak zorundadır. Bunun yanı sıra bacak kaslarımızın yarattığı basınçlı kan akışı, kalbimizin uzun vadede daha fazla kan pompalamasını sağlar. Bu çalışma kalbimizi ve içinde bulunduğu kardiyovasküKARDİYOVASKÜLER ANTRENMAN TABLOSU Yaş Antrenman Şiddeti % 60 Antrenman Şiddeti % 80 20 – 29 115 – 120 153 – 160 30 – 39 109 – 114 145 – 152 40 – 49 103 – 108 137 – 144 50 – 59 97 – 102 129 – 136 60 – 69 91 – 96 121 – 128 Bir kardiyovasküler egzersizin en önemli noktaları frekans, süre ve nabızdır. Frekans kişinin sosyal ve iş yaşantısına, antrenman programına ve hedeflerine göre belirlenir. Antrenman süresini kişilerin yakıt düzeylerine göre belirlemeliyiz. Antrenmana yeterli glikojen depolamadan gelen bir kişiye 60 dakika %75 şiddetle bir antrenman yaptırırsak bu kişiye faydadan çok zarar vermiş oluruz. En önemli noktalardan biri olan nabzın belirlenmesi ise bizim kardiyovasküler antrenmanımızın şiddetini belirlememizi sağlar. Ancak bu noktada bizi frenleyen ve dikkat etmemizi zorunlu kılan kurallar olabilir. Egzersiz uzmanları kardiyovasküler antrenmanlarda şiddet belirlerken, kişinin risk faktörlerini (sedanter hayat, aile hikayesinde kalp krizi, sigara kullanımı, kan basıncında artış, kan yağlarında artış, açlık kan şekerinde artış, obezite) değerlendirerek karar verirler. Bu risk faktörlerinin bir ya da birkaçının mevcudiyeti kişinin düşük, orta veya yüksek riskli olarak sınıflandırılıp, kardiyovasküler egzersiz süre ve şiddetlerinin belirlenmesini sağlar. Sağlığınızla ilgili bu genel durumu egzersizle ilişkilendirip bir egzersiz reçetesi hazırlaması için egzersiz uzmanlarından yardım almalısınız. Bu imkanınız yoksa, aşağıdaki tabloda verilen ortalama nabız değerlerine uyarak minimum risk ile kardiyovasküler antrenmanlarınızı gerçekleştirebilirsiniz. Bazı durumlarda kişilerin sağlık durumları egzersiz yapma konusunda biz egzersiz uzmanlarını çıkmaza sürükleyebilir. Böyle durumlar olduğu takdirde bizler de spor hekimlerinden destek alırız. Yukarıda saydığımız risk faktörleri sizlerde mevcut ise egzersiz programları hazırlanmadan önce sağlık durumunuz bir hekim tarafından kontrol edilip onay alınmalıdır. Bisiklete binmek, yürümek veya koşmak her ne kadar kolay egzersizler gibi görünse de, bu bahsettiğimiz noktalara dikkat edilmezse olumsuz sonuçlar doğuran aktiviteler haline dönüşebilir. Kardiyovasküler egzersizlerin bütünün bir parçası olduğu unutulmamalıdır. Sadece bu boyutla devam edilirse tek yönlü egzersiz yapılmış olunur. Bütünün diğer parçaları olan kassal egzersizler ve esneklik egzersizleri de programa bir uzman yardımı ile alınmalıdır. D-GYM: 0212 346 35 45 / 346 30 46 - www.dgym.com.tr 86 | D-LIFE HAZİRAN 2014 86 DGYM.indd 84 5/28/14 5:08 PM porsche design Porsche Design Istanbul Akasya AVM, Tel. 0216 290 38 58 | Maçka, Tel. 0212 224 90 90 www.porsche-design.com PD_AZ_Turkey_SS14_GroupMagazineTurkey_205x265mm_4c_RZ_v1.indd 1 14.04.14 16:04 B O U T I Q U E I S TA N B U L IstinyePark AVM • Tel: 0090 212 3455665 Hublot_DLifeMag_PopYGR_205x265.indd 1 11.04.14 09:30