MÜNAFIK rinden sayılan Kutadgu Bilig'de müstakil münacat bulunmamakla birlikte eserin başında yer alan tevhidde münacat niteliği taşıyan beyitler mevcuttur. Ahmed Yesev!' nin Divan-ı Hikmet'inde yer alan altıncı hikmet aynı zamanda bir münacattır. Anadolu sahasında Ahmed Fakih ve Sultan Veled gibi şairler tarafından yazılan ilk münacatlar tasannu ve tekellüften uzak bir üslupla kaleme alınmış samimi örneklerdir. Divan edebiyatı geleneği içerisinde hemen her şair münacat yazmıştır. En güzel münacatları Ahmed-i Dal, Şeyh!, Ali Şlr Neval, Adli, FuzGil, Muhibbl, Bahtl, Azmlzade Haletl, Nef'l, İsmet!, Naill, Neclb, Esrar Dede, Nevres gibi şairler ortaya koymuştur. Türk edebiyatının mutasawıf şa­ irleri arasında münacat yazma eğilimi divan şairlerine göre daha fazladır. Yunus Emre, Dede ömer RGşenl, Eşrefoğlu Rumi. Kemal ümml, Seyyid Nizamoğlu, Niyazi-i Mısrl, Sezal-yi Gülşenl, KuddGsl ve Ahmet Remzi Akyürek gibi mutasawıflar lirik münacatları ilk akla gelenlerdir. Türk dini mOsikisinde önemli yeri olan temcld ve münacatların güftelerinin pek çoğu bu şairlerin eserlerinden alınmıştır. Aşık edebiyatında da görülen münacat türünün en velGd şairi Sivaslı SGzl'dir. çin, Divan Şiirinde Münacaat (doktora tezi, 2002). Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü , tür.yer.; Civiin. "Niyayişniime", Ferhengname-i Edeb-i Farsf (nşr. Hasan EnGşe), Tahran 1381 h ş . , II, 1396-1398; Agah Sırrı Levend. "Dini Edebiyatımızın Başlıca Ürünleri", TDA Y Be lleten ( ı 972). s . 35-80; Rıdvan Canım, "Divan Edebiyatında Tevhid, Na't ve Münacaatlar", islamı Edebiyat, II/4, istanbul 1990, s . 9-11, 59; C. E. Bosworth. "Munadjat", E/ 2 (ing.). VII, 557; Öztuna. BTMA, II, 88; Dihhudii, Lugatname (Muln), XIII, 19033-19034. ı:;g;ı I!WJ MuHsiN MAciT Türk edebiyatının Batı etkisinde yenileş­ m esiyle birlikte münacat yazma geleneği farklı bir şekilde devam etmiştir. Tanzimat sonrasında münacat yazan şairlerde teslimiyetin ve tevekkülün yerini şahsi şüpheler alır. Milli felaket zamanlarında kaleme alınan ve milli meseleleri ön plana çıkaran münacatlarda gelenekten ilham alınmakla beraber -Şinasi , Ziya Paşa ve Mehmed Akif (Ersoy) gibi şairlerde görüldüğü gibi- bazan yalvarma ve taleplerin taşkın bir şekilde seslendirildiği, sonra da bu ifadelerden duyulan pişmanlığın dile getirildiği görülmektedir. Modern Türk edebiyatında münacat yazma geleneği çağdaş şiir anlayışı ile yenilenerek devam etmektedir. Sözlükte "(tarla faresil yuvasına girmek; (bir kimse) olduğundan başka türlü görünmek" anlamındaki nifak masdanndan türemiş bir sıfat olan münatık kelimesi "inanmadığı halde kendisini mürnin gösteren" kimse demektir. Kelimenin. "tarla faresinin bir tehlike anında kaçmasını sağ­ lamak üzere yuvası için hazırladığı birden fazla çıkış noktasının birinden girip diğe­ rinden çıkması" biçimindeki kök manasın­ dan hareketle münafık, "dinin bir kapısın­ dan girip diğerinden kaçan çifte şahsiyet­ li kimse" olarak da tanımlanmıştır (Ragıb el-isfahanl, el-Müfredat, "nfl5" md.; ibnü'lEslr, en-Nihaye, "nfl5" md.; Lisanü 'l-'Arab, "nfl5" md.) Bazı Batılı araştı rmacılar, münafığın "kararsız olmak" manasında Habeşçe nafaka kelimesinden alındığını ileri sürmüşlerse de (EP [İng.J, VII, 562) bunun için Kur'an-ı Kerim'deki anlam benzerliği dışında herhangi bir delil gösterilememiştir. Münafık kelimesi Cahiliye döneminde mevcut olmakla birlikte terim manasında kullanıldığı bilinmemektedir. BİBLİYOGRAFYA : Cevherl. eş-Şıha/:ı, "neca" md.; Tacü'l-'arus, "neca" md.; Kamus Tercümesi, lll, 934-935; İbn Kuteybe, 'Uyunü'l-ai)bar, II, 291-292; Ansari. Cris du coeur: Munajat, Paris 1988, tür.yer.; Ahmed Yeseuf: Diuan-ı Hikmet'ten Seçmeler (haz. Kemal Eraslan), Ankara 1991 , s. 82; Fuzüll, Leyla ue Mecnun (haz. Muhammed Nur Doğan), istanbul 1996, s. 386, 420-422; İsmail Habib [Sevük], Edebiyat Bilgileri, istanbul 1942, s . 147148; Abdüssettar Mahfüz. Münacat: Min du'a'i'rResul ue'ş-şa/:ıiıbe ue'ş-şali/:ıfn, Kahire 1991, tür. yer.; Cemal Kurnaz. Münikat Antolojisi, Ankara 1992, s . 1-15; İskender Pala. Divan Şiiri Sözlüğü, istanbul 1999, s. 300; Abdülhakim Ko- ı ı MÜNMESE ( Wl;.c.Jf) Başkasının sahip olduğu bir nimetin benzerini elde etmek için çaba gösterme ve olumlu bir rekabet içine girme anlamında ahlak terimi L (bk. GIPTA; HASET). _j ı ı MÜNAFIK ( JSl;.ç,Jf ) Küfrünü gizleyerek kendini mürnin gösteren veya imanla küfür arasında hacalayan kimse anlamında terim. _j L Nifak kavramı Kur'an-ı Kerim'de kök halinde üç, çekimli fiil olarak iki ve münafık şeklinde yirmi yedi ayette geçmekte olup beş yerde münafık erkeklerin yanında münafık kadınlar da zikredilmiştir (M. F Abdül baki, el-Mu'cem, "nfl5" md.). Ayrıca Kur'an, diğer birçok ayette mürninler ve katirierden başka üç temel inanç grubundan biri olarak münafıklardan da bahsetmektedir. Münafikün adlı müstakil bir süre de mevcuttur. Bu ayetlerde münafık­ ların itikadl durumları, psikolojik yapıları ve ahlaki bozuklukları, toplumsal hayattaki yerleri, Hz. Peygamber'e ve müminlere karşı tutumları, ahiretteki konumları ayrıntılı biçimde anlatılır. Kur'an terminolojisinde münafık kelimesi iki farklı tipteki insan için kullanılır. İlki halis münafıklar olup bunlar, "Aslında inanmadıkları halde Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler (el-Bakara 2/8). İkincisi zihin karışıklığı, ruh bozukluğu veya irade zayıflığı yüzünden imanla küfür arasında gidip gelen, şüphe içinde bocalayan (en-Nisa 4/137, 143; krş. et-Tevbe 9/ 44-45), imandan çok küfre yakın olan (Al-i imran 3/167) çifte şahsiyetli insanlardır. Bazı ayetlerde "münafıklar" ve "kalplerinde hastalık bulunanlar" diye ikili ifade tarzının yer alması da bu farklılığı göstermektedir (el-Enfal 8/49; el-Ahzab 33/12) Halis münafıklar müminlerle karşılaştıklarında inandıklarını belirtirler, ancak asıl taraftarlarıyla baş başa kaldıkları zaman müminlerle alay ettiklerini söylerler (el-Sakara 2/14). Diğerleri ise ResGl-i Ekrem'e inandıklarını sanmakla birlikte önemli iş­ lerde din dışı otoritelere gitmeyi tercih etmekte, fakat başlarına bir felaket gelince Hz. Peygamber'e başvurmakta (en-Nisa 4/60-62). böylece hak dine olan bağlılıkla­ rı dünyevi menfaatlerine göre değişmek­ tedir (el-Hac 22/11). Münafıklar hakkındaki bu ayırım göz önünde bulundurulduğu takdirde nifak hareketinin Medine'de başladığı yolundaki yaygın kanaatin halis münafık tipiyle sı­ nırlandırılmasının gerektiği anlaşılır. Zira "şüphe içinde bocalama" manasındaki nifakın Mekke döneminde de bulunduğu söylenebilir. Bu durumda Mekkl ayetlerde münafıklardan bahsedilmesinin sebebi açıklığa kavuşmuş olur (mesela bk. el-AnkebGt 29/10-1 I; ei-Müddessir 74/31). Ancak sistemli bir hareket olarak nifak, güçlü ve hızlı kültür değişimlerinin gerçekleş­ tiği toplumlarda görüldüğü gibi yeni bir yapılanmaya gidildiği Medine devrinde yeni oluşuma tam uyum sağlayamayan insanlar arasında ortaya çıkmıştır. Bazı ayetlerde belirtildiği üzere münafıklar başlan­ gıçta İslam'ı benimsemişlerse de sonradan tekrar küfre dönmüşlerdir (mesela bk. et-Tevbe 9/66, 74) ; bu sebeple iradeleri doğrultusunda kalpleri mühürlenmiştir (et-Tevbe 9/87; ei-Münafikün 63/3). Bun- 565 MÜNAFIK !ara ayrı bir isim verilmesi sadece dünyadaki toplumsal statüleriyle ilgili bir niteleme olup ahirette kafirlerle birlikte kötü bir akıbete maruz kalacaklardır (en-Nisa 4/ 140; et-Tevbe 9/68). Çeşitli ayetlerde münafıkların psikolojik durumunun toplumsal hayata yansıyan görünüm ve etkilerine temas edilmekte, mesela dış görünüşlerinin aksine onların her şeyden korktukları, özellikle savaştan endişe duydukları belirtilmektedir (et-Tevbe 9/56-57; Muhammed 47/20-21 ; e l-Haşr 59/ 11-1 3; ei-Münafikün 63/4). Yine onların cimri, yalancı ve kibirli oldukları (et-Tevbe 9/67; el-Münatikün 63/ 1, 5). gösterişe önem verdikleri, maddi menfaat için namaz kıl­ dıkları, gerçekte ise dua ve ibadet hayatında isteksiz davrandıkları (en-Nisa 4/ 142), ekini ve nesli (ekonomiyi ve kültürel hayatını) bozmaya uğraştıkları (ei-Bakara 2/ 205), kötülüğü yaygınlaştırıp iyiliğe engel olmaya çalıştıkları (et-Tevbe 9/67). Allah'ı ve mürninleri alaya aldıkları (et-Tevbe 9/ 65, 79). müslümanlara yardım edilmesini engellemeye gayret ettikleri (el-Münafikün 63/7). müminlere karşı kin besledikIeri (Al-i İmran 3/119), kötü haberler yaydıkları (el-Ahzab 33/57-60). günah, düş­ manlık ve Hz. Peygamber'e isyan konusunda gizli faaliyetler yürüttükleri (el-Mücadile 58/8; krş. en-N isa 4/108) ifade edilmektedir. Medine döneminde yapılan savaşlarda ve diğer bazı olaylarda ortaya koydukları olumsuz tutum sebebiyle bazı kişilerin münafık olduğuna hükmedilmişti. Ancak bunların bir kısmının yakınları MüslümanIığı benimsemişti. Hz. Peygamber, toplumsal birliği sağlamak ve islam'a sempati duyan gönülleri ineitmernek düşüncesiyle münafıkların cenaze namazını kılmak, onlar için dua etmek istemişse de nazil olan ayetlerle bundan menedilmiş ve onlar için birçok defa dilese bile asla bağışlanma­ yacakları bildirilmiş-tir (et-Tevbe 9/80, 84; krş. Taberl. VI, 434, 439-440). Nifak kavramı hadislerde de geniş biçimde yer almış, Resul-i Ekrem'in münafıklarla ilişkisi ve onlar hakkındaki değer­ lendirmeleri hadis kitaplarında çeşitli baş­ Iıklar altında anlatılmıştır (Wensinck, elMu'cem, "n~" md.). Ca'fer b. Muhammed el-Firyabl bu konudaki rivayetleri Şıfatü '1münô.fı~ adlı eserinde bir araya getirmiş­ tir (aş . bk) ResCılullah'ın münafıklar hakkında vahiy yoluyla kısmen de olsa bilgilendirilmesine (et-Tevbe 9/ 101 ; Muhammed 47/29-30) ve onlara karşı tedbirli davranmasına rağmen bazı sebeplerle müna- 566 fıklar için ayrı bir statü belirlemediği bilinmektedir. Bu uygulama ile İslami müsamaha ve sabrın enginliği gösterilmekte, ayrıca iman etmeleri ihtimali göz önüne alınmakta ve neticede açıkça İslam düş­ manlığı yapmaları da engellenmiş olmaktaydı (Elmalılı, I, 240-24ı). Bununla birlikte Hz. Peygamber münafıkları şahsen değil tip olarak tanımlıyordu . Bir hadiste imanla küfür arasında kalan münafık iki sürünün ortasında durup nereye katıla­ cağını bilemeyen koyuna benzetilmiştir (Müsned, II , 88; Müslim, "Şıfatü'l-müna­ fıl5in", I7) . Diğer bir hadiste ise münafık bir nehir kenarına gelen üç kişiye ait bir temsille tasvir edilmiştir. Buna göre mümin suya atlar ve karşıya geçer, ardından münafık atlar, mümine yetişrnek üzere olduğu sırada bir yandan kafirin, diğer yandan müminin, "Bu tarafa gel!" çağrı­ ları ile ikisi arasında bocalarken kuwetli bir su dalgasıyla boğulur (Taberl. IV, 334; İbn Keslr, II, 325). Münafığın alametleri hakkında bilgi veren rivayetler de mevcuttur ve bunların genellikle ahiakla ilgili olduğu görülmektedir. Mesela bir hadiste münafıklık alametleri yalan söylemek, sözünde d urmamak ve emanete hıyanet etmek şeklinde özetlenmiştir (Buharl, "İman", 24; Müslim, "İman", 107-108). Diğer bir rivayette bunlara anlaşmazlığa düştüğünde haksızlığa sapma unsuru da eklenmiştir (Buharl, "İman", 24, "Mezalim", 17). Müslim'in naklettiği hadisin devamında, "Böyle bir kimse oruç tutup namaz kılsa ve müslüman olduğunu zannetse de durumu değişmez" denilmiş­ tir ("İman", 109-ı 10) Bir başka hadiste hayanın ve az konuşmanın imanın iki tecellisi, çirkin sözün ve gereğinden fazla konuşmanın ise nifakın iki alameti olduğu belirtilmiş (Müsned, V, 269; Tirmizi, "Birr", 80), münafıklarda iç açıcı bir görünüm ve dini kavrayışın bir arada bulunamayacağı beyan edilmiştir (Tirmizi. "1lim", I9) . Abdullah b. Amr b. As' ın rivayet ettiği, "Ümmetin münafıklarının çoğu Kur'an okuyucularıdır" mealindeki hadis (Müsned, II, 175) alimler tarafından , "Kur'an'ı kasten yanlış yorumlayanlar, Asr-ı saadet'teki münafıklarda görüldüğü gibi inanarak değil kınanmaktan korktukları veya gösteriş için okuyanlar" şeklinde açıklanmıştır (a.g.e. I ArnaCıtJ, Xl, 209-2 ı I ) Sahabilerin zaman zaman kendilerinde nifak olup olmadığı hususunda endişeye kapıldıkları (Buharl, "İman". 36), mesela Hz. Peygamber'e katiplikyapan Hanzale b. Rebl'in onun yanında iken hissettiği hu- zur ve mutluluğu sohbetinden ayrıldıktan sonra hissedemediği, bunun bir nifak işa­ reti olmasından korktuğu ve durumu Resul-i Ekrem'e sorduğu , onun da bu halin nifak alameti olmadığı cevabını verdiği nakledilmektedir (Müslim. "Tevbe" , ı2; Tirmizi, "~ıyamet", 59) . Bu tür rivayetlerdeyer alan nifak kavramı genellikle itikadl bozukluğa değil arneli eksikliğe işaret etmektedir. Nitekim bazı İslam alimleri nifakı itikadl ve arneli olmak üzere ikiye ayır­ mış ( İbn Hacer, I, I ı I ; II, 47), bazıları da büyük ve küçük nifaktan söz etmiştir. İbn Hacer, bu konudaki farklı görüşleri belirttikten sonra hadiste geçen nifakın arneli nifak olduğu şeklinde yorum yapan Kurtubl'nin telakkisini benimsediğini söylemiştir ( Fetf:ıu 'l-barf, I, 113). Kelam ilminde nifak konusu büyük günah (keblre) meselesinin ortaya çıkmasına paralel olarak gündeme gelmiştir. imanın tarifi, arnelin imandan bir cüz olup olmadığı, dolayısıyla mürtekib-i keblrenin dünyevl ve uhrevl durumu gibi konuların tartışıldığı sırada nifak zaman zaman imanla küfür yanında üçüncü bir kavram olarak dile getirilmiştir. Ancak münafığın bu konumunun sadece dünya ile sınırlı kalacağı, ahirette ise nifak üzere ölen herkesin kafirlerle aynı muameleye tabi tutulacağı hususunda alimler arasında görüş birliği vardır. Hasan-ı Basri, büyük günah işleyenierin ileri sürerrlerin ilki gibi görünmekle birlikte onun daha sonra bu fikrinden döndüğü nakledilir (Nesefl, II, 778; NCıreddin es-Sabun!, s. 80). Ancak Hasan-ı Basri'nin Mürciller'e karşı çıkarak samimi mürnin bilincine ulaşamayan herkese "mürai" anlamında münafık dediği bir gerçektir. Ona göre münafık dünya iş­ lerine düşkün olan ve ilahi cezadan korkmayan, dolayısıyla imanı ciddiye almayan münafık olduğunu kişidir ( ızutsu, İslam Düşüncesinde İman Kavramı, s. 69). Kendisinden nakledilen, "Müminlerden başkası Allah'tan korkmaz, münafıklardan başkası da kendini emniyette hissetmez" sözü bu düşünceyi yansıtır (Buhart, "İman", 36). Nitekim TirmiZi, Hasan-ı Basri'nin nifakı tekzlbl ve arneli olmak üzere ikiye ayırdığını bildirmektedir ("İman", 14). imanın tamamve davranışları onun zorunlu sonuçları olarak gören İbn Teymiyye, büyük günah işlernek suretiyle samimi imanla bağdaşmayan davranışlar ortaya koyan kişiye mürnin değil Hucurat süresindeki ayetten hareketle (49/ı4) müsKalbin arneli olmadan Ianmayacağını düşünen MÜNAFlK lüman demekte ve imanın artıp eksileceğini kabul ettiğinden müslüman ismi verdiği kişide nifak unsurlarının bulunabileceğini belirtmektedir. Ona göre Kur'an-ı Kerim'de sözü edilen münafıklar iki çeşit olup birincisi kalbinde küfrü gizlediği halde zahirde mürnin olduğunu söyleyen kişidir. Bunun halis münafık olduğu hususunda İslam alimleri ittifak etmiştir. İkin­ cisi kalbinde hem iman hem nifak unsurlarını bulunduran kimsedir. Nitekim, "O gün onlar imandan çok küfre yakındılar" ayetiyle (Al-i İm ran 3/167) nifak alametlerinden bahseden hadisler bunun delilidir. Bunlara. "cennet vaad edilen mümin" denmemekle birlikte cehennemde ebedl kalmayacakları umulmaktadır. çünkü hadislerde de belirtildiği gibi kalbinde hardal tanesi kadar iman bulunan kimse cehennemden çıkacaktır (KW'tbü'l-İman, s. 172, 188,217-218,236-237, 269) Matürldl. büyük günah işleyen kişinin durumunu tartışırken Allah'ın mümin, kafir ve münafık olmak üzere üç inanç mensubu belirlediğini söylemekte ve münafık­ ların müminlerle kafirler arasında bocalayan kimseler olduğunu kaydederek bu sınıflandırma dışında yeni bir taksimat yapılamayacağına dikkat çekmektedir (Kitabü't-Tev/:ıld, s. 566) Bu açıklamaları ile Matürldl münafıklara küfrün dışında farklı bir statü tanımış gibi görünse de Kur'an'da müminlerin iman edip şüpheye düşmeyenler (ei-Hucurat 49/15), münafık­ ların ise tereddüt içinde bulunanlar (enNisa 4/143) şeklinde nitelendirildiği ve imanın şüphe karışmamış bir tasdik olarak kabul edildiği dikkate alınırsa onun da münafıkları kafir konumunda gördüğü anlaşılır. Nifakla ilgili modern çalışmalarda konunun farklı yönleri göz önüne alınarak değişik sınıflandırmalar yapılmıştır. Bir tasnifte itikaddaki nifak halis ve tereddütlü nifak diye isimlendirilirken arneldeki nifak "nifak benzeri tutum" (ş ibhü'n-nifak) olarak nitelendirilmiştir (Yıldız, s. 78-90) . Diğer bir çalışmada ise halis ve tereddütlü nifak asli ve arızl şeklinde ikiye ayrılmıştır (Abdurrahman Hasan Habenneke elMeydan!, 1, 57-58). öte yandan nifakın siyasi, iktisadi ve sosyal alanlarda kendini gösterdiğini ortaya koyan, casusları ve bazı gizli teşkilatları münafık olarak değer­ lendiren araştırmacılar da vardır (Abdü lhalim Hifnl, s. 100-149, 229). Öyle anlaşılıyor ki naslarda münafıklar­ la ilgili olarak kullanılan üsiGp ve ifadele- rin farklılık taşıması alimierin de farklı tahliller yapmasına zemin hazırlamıştır. Aslında konu hem psikolojik hem sosyolojik açıdan karmaşık ve çok yönlüdür. Asr-ı saadet'te eski inançların terkedilip İslami­ yet'in benimsenmesi herkes için aynı kolaylıkta gerçekleşmemiştir. Sonraki asır­ larda İslamiyet' i miras yoluyla devralanların içinde de kendilerini rahat hissedemeyenler olmuş ve tereddüt gösterenler bulunmuştur. Hızlı ve güçlü kültür değişim­ lerine maruz kalanlardan bazıları nefsani arzularına yenik düşerek nifak hastalığı­ na yakalanabilirler. Hz. Peygamber'in nifak hususunda hoşgörülü davrandığı bilinmektedir. Zira nifak içine düşenlerden bir kısmının yakınları müslüman olduğu gibi bazı münafıkların daha sonra samimi müslüman olma ihtimali de mevcuttu. Bu durum İslam tarihinin her döneminde söz konusudur. İslam mezheplerinin münafıklar hakkın­ daki hükümlerinin -imanı dille ikrardan ibaret sayan Kerramiyye hariç- birbiriyle uyuştuğu görülür. Mezhepler. iman- amel ilişkisine bakışlarından dolayı adlandırma­ da mürnin ve fasık kelimelerini kullanmış­ larsa da kalben iman etmediği halde zahiren mürnin görünen kişinin münafık olduğu ve kendisine dünyada müslüman muamelesi yapılmakla birlikte ahirette ebediyen cehennemde kalacağı hükmünde birleşmişlerdir (NOreddin es-Sabun!, s. 8ı; Alper, s. 55). Kur'an -ı Kerim'in özellikle Medine döneminde nazil olan ayetlerinde nifak hareketine ve münafıklara fazlaca temas edildiği bilinmektedir. Bu ayetlerin yorumlanması sırasında çeşitli tefsir kitaplarında konu hem İslam tarihi açısından hem sistematik yönden ele alınmıştır. Müslim'in Cc'imi'u 'ş-şaJ:ıiJ:ı'inde "Şıfatü'l-münafi­ ~n" adıyla bir bölüm mevcut olup seksen üç hadis içermektedir. Kütüb-i Sitte'de yer alan ''lman" bölümlerinin çoğunda münafığın alametlerine ayrılan bablar bulunmaktadır. Wensinck'in eJ-Mu'cem'inde yaklaşık yedi sütunluk bir hacim içinde nifakla ilgili rivayetlere işaret edilmekte (VI, 515. 523-527). aynı müellifin MittaJ:ıu künılzi's-sünne'sinde konunun kaynakları iki sütun halinde gösterilmektedir (s. 481 ). Münafıklar hakkında bilinen en eski çalış­ ma Ca'fer b. Muhammed ei-Firyabl'nin Şı­ fatü'l-münafıl;( adlı eseridir. Çeşitli baskı­ ları bulunan kitap ayrıca Ebu Abdurrahman ei-Mısrl ei-Eserl'nin şerhiyle birlikte yayımlanmıştır (Tanta 1408/1988). Kaynaklar Zeynüddin Abdurrahman b. Hibetullah ei-Mısrl'ye ait Şıfatü'l-münafıl;( adlı bir kitaptan da bahsetmektedir (Keşfü';;.-;;.u­ nün, ll, 1079) Modern dönemde konuyu müstakil olarak inceleyen çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bunların içinde -bibliyografyada gösterilenlerden başka- İbrahim Ali Salim'in enNifal;( ve'l-münafil;(iin ii 'ahdi Resulillah (Kahire ı 948); Muhammed Cemll Gazl'nin el-Münafil;(iin (Cidde 1393/1972); Atıyye Atik Abdullah ez-Zehranl'nin enNifal;( ve'z-zendel;(a e§eruhuma ii muvaceheti'd-da'veti'l-İslamiyye (yüksek lisans tezi, Camiatü ümmi'l-kura Kü lliyetü'ş-şerla, 1399); Ahmed Sadıki Erdistanl'nin İslam ve münafikin (Tahran 1360); Hasan Abdülganl'nin el-Münc'ifil;(iin ve Şa'bü'n-nifal;( (Küveyt 1401/1981); Abdülhaklm ei-BeyyGml'nin en-Nifal;( ve'lmündtil;(iin min hilali'l-Kur'an (doktora tezi, 198 ı, Camiatü'I-Ezher Külliyetü UsOii 'd-dln); Muhammed Abdülmün'im ei-Birrl'nin el-Mündtil;(iin ve mevl;(ıfu­ hum mine'd-da'veti'l-İsldmiyye (doktora tezi, 1982, Camiatü'I-Ezher Külliyetü UsOiüddln); Abdülazlz b. İbrahim eş-Şeh­ van'ın en-Nifal;( ve {ıataruhıl 'ale 'l-'al;(ide (yüksek lisans tezi, 140 ı, Camiatü'Iİmam Muhammed b. SuOd el-İslamiyye Külliyetü UsOiüddln); Ebü'I-Hasan Beni Sadr'ın Nifal;( der Kur'an (Tahran 1359); Abdurrahman b. Muhammed ed-Düsrl'nin en-Nifal;(: A§aruhıl ve mefahimuh (Riyad 1404/1984); SadıkKılıç'ın Kur'an'a Göre Nifak (İstanbul ı 982); Fikret Karaman'ın Münafıklığın İtikadi Boyutu ve İslami Tebliğe Etkisi (Elazığ 1996); Harndi İşcan'ın Kur'an'a Göre Münafık­ ların Özellikleri (İstanbul 2003) ve Hasan Kurt'un İsldm İnancına Göre Nifak ve Münafık (İstanbul 2004) adlı eserleri zikredilebilir. BİBLİYOGRAFYA : Ragıb el-İsfahanJ. el-Müfredat, "n~" md.; İb­ nü'l-Eslr, en-Nihaye, "n~" md.; Usanü'l-'Arab, "n~" md.; Tehanevl, Keşşaf, ll, 1422-1423; Tacü'l-'arüs, "n~" md.; Wensinck, el-Mu'cem, "n~" md.; a.mlf., Mifta/:ıu künüzi's-sünne, Kahire 1353/1934, s. 481; M. F. Abdülbiikl, el-Mu'cem, "n~" md.; el-Muuatta', "15aşrü'ş-şalat", 84; Müsned, I, 84, 95, 128; ll, 88, 175, 424, 466, 472, 531 ; lll, 17, 185, 191, 247, 292; IV, 338; V, 57, 269; VI, 292; a.e. (Arnaüt), Xl, 209-211; Buhiirl, "Edeb", 52, "E;::iin", 34, "Fiten", 21, "İman", 24, 36, "Cizye", 17, "Me~alim", 17, "Mevii]5it", 20; Müslim, "İman" •. 14, 106, 107-108, 109-110, "Mesiicid", 195, 252, "Şıfiitü'l-münafı]5in", 17, "Tevbe", 12; ii:ın Mace. "Mesiicid", 18; Ebfı Davfıd, "Şalat", 5, 47; Tirmizi, "Birr", 80, "İman", 14, 25, "'ilim" , 19, "~yiimet", 59, "Şaliit" , 6; Nesal, "Cihiid" , 2, "İmame", 45, "İman", 20, "İsti'ii­ ;::e", 21, "Mevii]5ıt", 9; Ca'fer b. Muhammed el- 567 MÜNAFIK Firyabl, Şı{atü'l-müna{ı~ (nşr. Bedir ei-Bedr), Küveyt 1405/1985, s. 43-82; Taberl, Cami'u'l-beyan, Beyrut 1420/1999, I, 150, 151, 162; N, 333335; VI, 434, 439 -440; XII, 100-1 02; Matürldl, Kitabü't- Tev/:ıld (nşr. Bekir Topaloğlu - Muhammed Aruçi), Ankara 1423/2003, s. 566, 602-604; Nesefi, Tebşıratü'l-edille (Salame). II, 770, 778; Zemahşeri, el-Keşşaf (nşr. Adil Ahmed AbdülmevcQd v.dğr.). Riyad 1418/1998, I, 179-ı80; ll, 167-170; VI, 124; NQreddin es-Sabun!, el-Bidaye fi uşüli'd-dln (nşr. Bekir Topaloğlu) , Ankara 2000, s. 80-81; Fahreddin er-Razi. Me{atf/:ıu'l-gayb, Beyrut 1421/2000, Il, 53, 70-7ı; Xl, 67-68; Nevevi, Şer/:ıu Müslim, ll, 47; İbn Teymiyye. Kitabü'lİman (nşr. isamüddin es-Sababiti). Kahire ı 993, s. ı 72, ı88, 217-2 ı 8, 236-237, 269 vd.; İbn Keslr, Te{slrü'l-~ur'ani'l-'a;;:lm (nşr. Han1' el-Hac). Kahire, ts ., I, 62-74; ll, 322-325; VIII, ıo0-104; İbn Hacer, Fet/:ıu'l-barl (Hatıb). I, ll ı, 113; ll, 47; Keş{ü';;-;;unün, ll, 1079; Elmalılı, Hak Dini, ı, 227, 235, 236, 240-241 ; IV, 2558; VII, 4997; T. Izutsu. İslam Düşüncesinde İman Kavramı (tre. Selahattin Ayaz). İ stanbul 1984, s. 67-74; a.mlf., Kur'an 'da Dini ve Ahiakl Kavramlar (tre. Selahattin Ayaz) , İstanbul 1991, s. 238-244; Abdülfettilh Lilşin, Lugatü'l-müna{ı~ln fi'l-~ur'an, Beyrut 1405/ı985, 1-11; Abdülhallm Hifnl. Üslübü 'l~ur'an fi keş{i'n-nifa~, Kahire 1990, s. ı6-ı7, 42-43, 6ı, 63, ıoo-ı49, 229; M. AbdülhadleiMısrı, fja~i~atü'l-fman 'inde Ehli's-sünne ve'lcema'a, Kahire ı411/199ı, s. ı21-ı40; Abdurrahman Hasan Habenneke el-Meydan!, :?ahiretü'n-nifa~ ve l]aba'işü 'l-müna{ı~in {i't-tarrl], Dı­ maşk 1414/1993, I, 57-58,72-73, 85-106; II, 63ı, 686; Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur'an (tre. Alparslan Açıkgenç), Ankara ı 993, s. 292-294; Ahmet Sezikli, Hz. Peygamber Devrinde i'!ifak Hareketleri, Ankara !'994, s. 1-24, 78-90, 2022 ı 7; M. İzzet Derveze. Kur'an 'a Göre Hz. Muhammed'in Hayatı (tre. Mehmet Yolcu). İstanbul ı 995, III, 75-1 ı4 ; Adnan Demircan, Hz. Peygamber Devrinde Müna{ıklar, Konya ı 996, s. ı 123, 29, 3ı, 40; Abdullah Yıldız, Hz. Peygamber ve Gizli Düşmanları Müna{ıklar, İstanbul 2000, s. ı 9-184; Hülya Alper, Bir Kelam Problemi Olarak İmanın Psikolojik Yapısı, İstanbul 2002, s. 55, 60, 145; Abdurrahman Küçük. "Münafıklık ve Dönmelik Üzerine Bir Araştırma", AÜİFD, XXIX ( 1987). s. 358-359; A. Brockett, "al-Munafil5(tn", EP (İng.). VII, 562; Yusuf Şevki Yavuz, "Fasık", DİA , XII, 204; Mehmet Ali Sönmez. "Firyabi, Ca'fer b. Muhammed", a.e., Xni, 146. ~ HüLYAALPER Hz. Peygamber Döneminde Münafıklar. İslam tarihinde nifak hareketlerinin orta- ya çıkışı, müslümanların organize bir topluluk ve siyasi bir güç olarak belirmeye başladığı Medine devrine rastlar. Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettikten sonra, kendisine inanmayan ve İslamiyet'e meyilleri olmayan bir kısım Medineliler iie Medine civarındaki bedevilerden ileri gelen bazı kimseler siyasi ve maddi sebeplerden dolayı İslam'a zahiren girmekte kendileri için yarar görmüşlerdir; özellik568 le bunların bir kısmı bulunduğu muhitte gözden düşmernek amacıyla bu yolu seçmiştir. Bedir zaferiyle birlikte Evs ve Hazrec kabileleri içinde mütereddit davrananlar hemen müslüman oldular. Bunlardan, Medine halkına başkan olmak üzere iken İsla­ miyet'in şehre gelmesiyle siyasi nüfuzunu yitiren Abdullah b. Übey b. Selıli eski itibarını korumak maksadıyla bir grup oluş­ turdu ve Hz. Peygamber'e karşı gizli bir muhalefet cephesi kurarak çeşitli nifak taktikleri uygulamaya başladı. Bu arada bir yandan hıristiyan liderlerinden akrabası EbO Amir er-Rahib'in desteğini sağ­ larken bir yandan da gizlice Kureyş müş ­ rikleri ve Medine yahudileriyle dostluk anlaşmaları yaptı. Abdullah b. Übey, Uhud ve Hendek savaşları sırasında ilk defa Kureyş müşrikleri ve EbO Amir ile olan iliş­ kilerini açığa vurdu ve Beni Kurayza ile Beni Nadir'i ResOl-i Ekrem'e karşı savaşa teşvik etti. Oluşturduğu münafıklar grubunu yahudi ve müşriklerle aynı ittifak içinde toplamaya çaba gösterdi. Fakat Mekkeli müşrikler Hudeybiye Antiaşması ile kısmen ve Mekke'nin fethinden sonra tamamen onun ittifakından çıktılar. Öte yandan Medine'de ortak eyleme girdiği yahudilerin şehirden sürülmesiyle oradaki beraberlik de sona erdi. Bu durumda sadece Mekke fethinin ardından Taif'e kaçan ve daha sonra Suriye'ye giden EbO Amir onunla irtibatını kesmeyerek hıristiyanla­ rı Hz. Peygamber'e karşı kışkırtmaya çalışmak suretiyle kendisine yardım etmeyi sürdürdü. Abdullah b. Übey, Beni Mustalil5 (Müreysf) Gazvesi sırasında ensar ve muhacirleri birbirine düşürmeyi denedi; dönüşte de Medine'de kargaşa çıkarmak için İfk Hadisesi'ni tezgahladı. Nifakın zirveye çıktığı en kritik günlerde münafıkların üs olarak kullandığı nifak merkezini mescid hüviyetine büründürerek faaliyetlerine meş­ ruiyet kazandırmak istedi (bk. MESCİD-i DIRAR) Tebük Seteri'nde gövde gösterisi yapmak amacıyla Zübab tepesi tarafında Hz. Peygamber'in ordugahından ayrı bir ordugah kurdu. Bir taraftan savaşa gitmeyenierin başını çekerken diğer taraftan bazı münafıkların orduya katılmasını sağlayarak nifak hareketlerini tahrik etti ve bunun sonucunda Tebük dönüşünde ResOl-i Ekrem'e suikast girişiminde bulunuldu (bk. TEBÜK GAZVESİ). Abdullah b. Übeyy'in planladığı nifak iki gruba ay- olayları karşısında i nsanların rıldığı anlaşılmaktadır. Birinci grup, Cahiliye duygusundan henüz kurtulamayan ve İbn Übeyy'in kötü niyetinden haberi olmaksızın siyasi propagandalara aldanarak ona katılanlar, ikincisi de kalben ve fiilen nifak üzere bulunanlardır. Bu dönemde itikadi nifakı kanıtlanmış kişilerin nisbeten az olduğu görülmektedir. Hulefa-yi Raşidin devrinin sonuna doğru ortaya çıkan fitnelere Asr- ı saadet'ten kalan münafıkların değil daha sonra İslam'a giren yahudilerin tesir etmesi Asr-ı saadet'teki münafıkların sayıca azlığının bir delili sayılabilir. Hz. Peygamber, münafıklara karşı uygul adığı metotla nifak hareketlerini kökünden kurutmaya çalışmış, sayılarını ve etkilerini çok aza indirmiştir. Kurduğu otorite ile nifakın eyleme dönüşmesine pek fırsat vermemiş, çıkan nifak hareketlerini de kısa sürede önlemiştir. Onun Kur'an - ı Kerim'in münafık tanımlamasına giren insanları bu sıfatla damgalamadığı, hiç kimseye münafık diye hitap etmediği ve bunu müminlere de yasakladığı görülmektedir. Çok defa münafıklara sadece manevi müeyyide uygulamış, onların hukukuna riayet ederek kendilerine düşman muamelesi yapmamıştır. Ayrıca nifak problemini İslam toplumunun bir iç meselesi olarak değer­ lendirmiş, siyasi mahiyette başlayan nifakın itikadi hüviyete bürünmemesi için azami gayret gösterip münafıkların kendi aralarında giderek kuwet kazanmasını önlemiştir. Bu arada ResOl-i Ekrem'in belirli konularda münafıklara izin vermesini ve suçlarını affetmesini sadece hoşgörü­ süne bağlamamak, bunda özellikle İ bn Übeyy'in çevresinde bulunan kişilerin nifaktan uzaklaştırılması siyasetinin yatmakta olduğunu kabul etmek gerekir. Münafıkların faaliyetleri, barış zamanı ensar ve muhacirler içinde kavga çıkarta ­ rak İslam toplumunu birbirine düşürmek, Hz. Peygamber'e gelen vahiyleri küçümseyip yeni müslümanlar arasında tereddüt uyandırmak, onun şahsını ve aile fertlerini cemiyet içinde lekeleyerek yıprat­ mak şeklinde yoğunlaşırken savaş zamanı müslümanların cesaretini kırmak, düşma­ na avantaj sağlayıcı yollara başvurmak, ResOiullah'a karşı kötü fiiller tertipiemek ve İslam ordusunu içten çökertıneye çalışmak şeklinde sıralanabilir. Bu gayretler karşısında Hz. Peygamber önce dış desteklerini keserek onları yalnızlığa itmiş ve ashap arasında kurduğu kardeşlik, tevhid ve birlik şuuruyla iç huzuru ve güvenliği sağlamıştır. Böylece ResOl-i Ekrem'in