DÜNYA KANSER OLDU Vücudumuzun belli bir bölgesine ait hücrelerden yalnızca biri, göç edip ait olmadığı bir yerde kontrolsüzce çoğalmaya başladığında buna kanser diyoruz. Tedavisi mümkün ancak tedavi süreci oldukça yıpratıcı olan kanser çoğunlukla ölümle sonuçlanıyor. Kurtulan kanser hastalarının büyük çoğunluğununsa bu hastalıkla birkaç yıl içinde tekrar yolları kesişiyor. İnsanları düşünelim. Binlerce insan, sonra milyonlarca daha sonra milyarlarca insan… kontrolsüzce çoğalan insan türü ayağını bastığı her toprak parçasına kaos götürüyor. Yeşil vahaları kurutup mavi denizleri katran karasına boyamakla kalmıyor, ciğerlerine doldurduğu havayı bile solunmaz hale getirebiliyor. Bu duruma Dünya’nın kanseri demeyi tercih ediyorum. Başlarda her şey güzeldi ama sonra dünyada ait olmadığımız yerlere yayılıp bu bölgelerde çoğalmaya başladık. Bugün insan sayısı yedi milyarı geçmiş durumda hatta kabaca sekiz milyarın eşiğinde olduğumuz söylenebilir. Bilim insanları bu nüfusun da yakın gelecekte ikiye katlanabileceğini ve bunun kıtlık, kuraklık ve salgın hastalıklar doğurabileceğini söylüyorlar. Daha vahim olan konu ise, yaşadığımız gezegen bunca insanı doyuramayacağı gibi onlara soluyacak bir hava sunamaz hale gelecek. Bunu nasıl önleyebileceğimize dair ortaya atılmış yüzlerce teori ve öneri var. İçlerinde an büyük yankıyı uyandıran bir çeşit kitle imha mekanizması. Pek çok bilim kurgu yazarı da bu konuda kitaplar, diziler ve filmler kaleme aldı. Biraz internet bir de büyük bir kütüphaneye erişimle bu konuda istemediğiniz kadar detay bulmak mümkün. İnsanları sinirlendirip birbirilerini öldürmeye güdüleyen biyolojik gazlar, büyük bölgeleri etkileyebilecek bombalar, şehir şebekelerindeki suya karıştırılan zehirler ve fabrika üretimi gıdalara katılan ölümcül hastalıklar gibi çok değişik fikirler var. Bunların günümüzde hükümetlerce gizlilik içinde yürürlükte olan yöntemler olduğunu düşünen insan sayısı gerçekten inanılmaz yüksek. Gerçek nedir bilemiyorum ama en başında bu fikirlerle çıkagelen insanlarla oturup biraz konuşmak lazım. Var olan insanları öldürme fikrini benimseyenlerin yanı sıra bir grup da gıda yoluyla insanların kısırlaştırıldığına inanıyor –oysa ben nereye dönsem en az üç çocuk diye yankılar duyuyorum- hatta belli ürünleri kara listeye alıyorlar. Uygulanmakta olan bir kitle imha yöntemi var mı yoksa bunlar bir gurup hayalperestin fantezisi mi bunu kesin olarak bilmek sıradan insanlar için çok zor. Sadece endişeli hissettiğimi ve büyük ihtimalle okuyucuların da kafasında soru işaretleri oluşacağını söyleyebilirim. Yani gerçekten insanların bunca hastalıkla boğuşuyor olması nüfusu kontrol çabası mı yoksa gerçekten dünyayı yaşanmayacak hale mi getirdik? İki ihtimalde de insanlar ölüyor ve yine iki senaryoda da neden de sonuç da kötü. Nüfustaki artış dünyayı tehdit ettiği için bunun önüne geçilmeye çalışılması insanları tehdit ediyor ya da nüfus artışı salgın hastalıklara ve kıtlığa sebep olurken bu soruna kimse bir çözüm getiremiyor. İki ucu da uçuruma çıkan bir köprü gibi. Asla içinden çıkılamayacak bir kısır döngüye sebep olan bu ikilem sürükleyici olduğu kadar düşündüren ve harekete geçip çözüm bulmaya çabalatan hikayeler doğurabiliyor. Dünya gerçekten büyük bir çukura hızla yuvarlanıyor da olsa biri durup size bunu anlatana kadar farkına varmadan yaşıyor olabilirsiniz. Ben Dan Brown’un Inferno kitabını okuyana kadar bu sorunun boyutlarının farkında bile değildim ve kitap beni araştırmaya itti. Dünya’nın dört bir yanından binlerce makale ve araştırma buldum demek ki aslında var olan ve çok ciddi bir durummuş ama ben Dünya’nın gerisinde kalmamak için çabalamama rağmen bunu öğrenememişim. Şimdi bu kitabın filmi de çekildi yani demek oluyor ki büyük kitlelerin aklının köşesinde yer edinecek bu durum. Ne dersiniz, gezegeni kurtarmak için birbirini öldüren insanlar görmemiz yakın mı?