Lösemi Nedir

advertisement
Lösemi Nedir ?
Halk arasında kan kanseri denilir. Kandaki alyuvarların aşırı derecede çoğalması sonucu
meydana gelir. Kan yapıcı dokuları etkileyen ve kandaki akyuvarların aşırı derecede
artmasına neden olan kötü huylu hastalık.
Akut lösemilerin ilk belirtileri kansızlık, ateş, kanama ve lenf düğümlerinde şişmedir.
Hastaların çoğunda tam iyileşme sağlanarak, kandaki kötü huylu, hücrelerin tümü yok
edilebilir; vakaların yarıdan çoğunda hastalık beş yıl boyunca yeniden ortaya çıkmaz. Buna
karşın öbür lösemi türlerinde tedavi genellikle olumlu sonuç vermez. Kronik lenfositik lösemi
öncelikle yaşlılarda görülür ve kimi zaman yıllarca belirti vermez.
Son yıllarda uygulanan kemik iliği nakilleri başarılı sonuçlar vermekte ve hastalar
iyileşmektedirler.
1. S: Lösemi nedir?
C: Lösemi halk arasında kan kanseri diye bilinen hastalıktır. Bu hastalıkta çoğunlukla kemik
iliğinden
kaynaklanan ve bir tek hücrenin kanserleşmesi, daha sonra bu hücrenin bölünerek çoğalıp,
önce kemik iliğini,
daha sonra tüm organları istila etmesi durumu söz konusudur. Eğer tedavi edilmezse olay
kısa sürede hastanın
kaybı ile sonuçlanır.
2. S: Çocuklukta Lösemi görülür mü?
C: Çocuklarda en sık görülen kanser türü Lösemidir. Beyaz ırkta çocukluk çağında Löseminin
sıklığı 100.000 canlı doğumda yaklaşık 5 kadardır.
3. S: Lösemi çocuklarda en sık hangi yaĢlarda ortaya çıkar?
C: Lösemi en sık 2 – 5 yaşları arasında görülür. Bu dönem çocuklarda Lenf dokusunun en
aktif olduğu dönemdir.
4. S: Çocuklarda Lösemiye neden olan faktörler nelerdir?
C: Herşeyden önce tüm kanserler gibi Löseminin de genetik bir hastalık olduğunu, yani
vücudumuzdaki kanser önleyici veya kanser yapıcı genlerdeki bazı bozukluklar sonucu ortaya
çıktığını bilmek gerekir. Bu bozulmayı kolaylaştıran bazı faktörler vardır. Bunlar arasında
iyonizan radyasyon, bazı virüsler, bazı kimyasal maddeler ve bazı genetik hastalıklar
sayılabilir.
5. S: Löseminin belirtileri nelerdir? Bir ebeveyn hangi durumlarda Lösemiden
Ģüphelenmelidir?
C: Löseminin klinik belirtileri birçok hastalık ile karışır. Halsizlik, iştahsızlık, solukluk,
düşmeyen ateş, deride morluklar veya küçük kırmızı kanama odakları, burun ve diş
etlerinden kanama, karında şişlik, lenf bezlerinde büyüme, kol ve bacak ağrıları bunlar
arasında sayılabilir. Bunlardan birinin veya birkaçının olması durumunda bir çocuk kan ve
kanser hastalıkları uzmanına başvurulmalıdır.
6. S: Lösemi ölümcül bir hastalık mıdır? Bu hastalıkta sağ kalma oranı nedir?
C: Lösemi çocukluk çağında görülen kanserler arasında tedavi şansı en yüksek olanlardan
biridir. Günümüzün modern tedavi protokolleri ile akut Löseminin genel anlamda tedavi
şansı %70 – 75 dir. Bazı Lösemi tiplerinde bu oran %90 ın üzerine çıkmaktadır.
7. S: Lösemi tedavisi için yurtdıĢına gitmek gerekir mi, yoksa tedavi olanakları
ülkemizde de mevcut mudur?
C: Ülkemizde Löseminin her türlü tedavisi en modern şartlarda ve yurt dışından çok daha
ucuza yapılabilmektedir. Bunun için yurt dışına gitmek gereksizdir.
8. S: Lösemi oluĢmasında yiyeceklerin bir rolü var mıdır?
C: Lösemi ile yiyecekler ve yiyecekler içindeki koruyucu maddeler arasında bugüne kadar
herhangi bir ilişki gösterilememiştir.
9. S: Lösemi oluĢmasında ebeveynin ihmali söz konusu mudur?
C: Hamilelik sırasında sigara içmek veya uyuşturucu kullanmak ile veya hamileliğin ilk 3
ayında röntgen çektirmek ile Lösemi oluşumu arasında ilgiye işaret eden bilgiler vardır. Bu
tür davranışlardan kaçınılmalıdır.
10. S: Lösemi tedavisi her hastanede yapılabilir mi?
C: Hayır, Lösemi tam donanımlı ve Çocuk Kan ve Kanser Hastalıkları bölümü bulunan bir
hastanede tedavi edilmelidir. Bu hastalığın tedavisi ancak bu konudaki uzman kişiler
tarafından yapılmalıdır.
Kanda, kan yapıcı dokularda ve diğer organlarda anormal kan hücrelerinin kontrolsuz olarak
çoğalmasıyla ortaya çıkan bir hastalık. Tıp dilinde lösemi veya lökoz olarak geçer.
Sebebi tam olarak bilinmemekle beraber çeşitli kimyevi ajanların, radyasyonun, virüs adı
verilen mikropların hastalığın meydana gelişinde rol oynadığı ve bazı genetik hastalıkların
da, hastalığa yatkınlık teşkil ettiği düşünülmektedir.
İlerleyici bir seyir gösteren hastalığın belirtileri, anormal (habis) hücrelerin, kan yapıcı
organlarda normal hücrelerin yapımını engellemesi sonucunda ortaya çıkar. Normal
alyuvarların yapımındaki azalma ile kansızlık (anemi); normal akyuvarların yapımındaki
azalma neticesinde mikrobik hastalıklar ve ateş; kan pıhtılaşmasında rol alan kan
pulcuklarının (trombositler) yapımındaki azalma ile çeşitli kanamalar (burun kanaması, cilt
altı kanaması gibi) meydana gelir. Ayrıca, hastalığın diğer bazı bulguları da habis hücrelerin
bazı organları işgal etmesine ve çeşitli kimyevi maddeler salgılamasına bağlanır. Bütün bu
hızlı hücre yapım ve yıkımı kilo kaybı ve terlemeye de yol açar. Hastalarda dalak ve bezelerin
de genellikle büyümüş olduğu tesbit edilir.
Kan kanserinin hücre tipine göre (myeloit, lenfoit gibi) ve hastalığın süresine göre (müzmin
ve had) çeşitleri vardır. Bazı tipler daha hızlı ve kötü bir gidiş gösterir. Çocukluk çağında
lösemi tipleri diğer kanser tiplerine göre daha sık görülmektedir.
Hastalığın tedavisinde, son yıllarda oldukça önemli adımlar atılmışsa da sebepler
bilinemediği için sebebe yönelik tedavi yapılamamaktadır. Günümüzde tatbik edilen
tedavilerin temel amacı, habis hücreleri ortadan kaldırmaktır. Tedavi şemaları hastalığın
tiplerine ve safhalarına göre değişiklik gösterir. Radyasyon (şua) tedavisi; çeşitli kanser
ilaçlarının tatbiki; bağışıklama (veya bağışıklık sistemini güçlendirme) tedavisi
(immünoterapi), kemik iliği nakli başlıca tedavi şekilleridir. Kemik iliği nakli, kriz (atak)
atlatıldığı zamanda kişinin kendi hücrelerinin (ototransplantasyon) veya uygun bir vericinin
hücrelerinin (allotransplantasyon) verilmesi ile olabilmektedir. Bu tedavi şekillerine ek
olarak birçok yeni metod deneme safhasında olup, müsbet neticeler vermektedir. Hastaların
kaybedilmelerinin en önemli sebepleri, aşırı zayıflık, mikrobik hastalıklar, kanama ve işgale
bağlı organ yetmezlikleridir.
Tatbik edilen tedavilerle hastalık krizi (atağı) atlatılabilmektedir. Ancak bazan kısa bazan da
yıllarca süren aralardan sonra hastalık yeniden ortaya çıkabilmektedir.
Kan kanseri içinde en iyi tip, müzmin lenfositer tiptir. Bu tip genellikle 50 yaşından sonra
görülür, 20-25 sene devam edebilir. Bunun tipik soya çekimle (irsiyet) alakası vardır. Akut
lösemiler ise genellikle 3-12 ay içinde ölümle sonlanmaktadır.
TAM OLARAK BİLİNMEYEN BİR NEDENLE AKYUVARLARIN ANİ VE DENETLENEMEZ
BİÇİMDE ÜREMESİYLE ORTAYA ÇIKAN BİR GRUP HASTALIK GENEL OLARAK KAN
KANSERİ (LÖSEMİ) OLARAK ADLANDIRILIR.
Lösemi terimi beyaz kan, yani akyuvarlar açısından zengin kan anlamına gelir. Kanda
akyuvar sayısının artmasıyla seyreden lösemiler, kan kanserlerinin yalnızca bir bölümünü
oluşturur. Bu nedenle günümüzde kan dolaşımında olgunlaşmamış ve tipik olmayan
akyuvarların sayıca çok ya da az olmasına göre “lösemik kan kanseri” ve “alösemik kan
kanseri” ayırımı yapılmaktadır.
Kan kanserleri çeşitli akyuvar hücrelerinin üretildiği dokuları etkileyen bir tümör
hastalığıdır. Dolaşımdaki kanı etkilediği gibi, sonuçları çevre kanında belirgin biçimde
görülmeyebilir. Hastalıktan etkilenen hücreler (granülositler, lenfositler, retikülohistiyositler
ve plazma hücreleri) denetimden çıkarak bağımsız hareket etmeye başlar ve kan hücrelerinin
üretildiği organlara, ayrıca başka organ ve dokulara yerleşip yapısal yıkıma neden olurlar.
NEDENLERĠ
Bütün tümörler gibi kan kanserlerinin de nedenleri açıklığa kavuşmamıştır. Ama
araştırmalar, kan kanserine neden olan ya da hazırlayan etkenler hakkında önemli veriler
sağlamıştır. Bunlara “lökomojen faktörler”, yani kan kanserini hazırlayıcı etkenler adı verilir.
Bazı etkenlerin (örneğin iyonlaştırıcı ışının [radyasyon]) hastalığa neden olduğu kesinlikle
bilinmekle birlikte, bazıları henüz kanıtlanmamıştır.
- IRK, YAġ VE CĠNSĠYETE BAĞLI ETKENLER
Yirmi dört ülkede yapılan bir araştırmaya göre kan kanserinden ölüm oranı 100.000 de 6 dır.
Ama hastalığın görülme sıklığı toplumlara göre değişir; beyazlarda, Afrika ve Uzakdoğu
kökenlilere göre iki kat daha sık rastlanır. Kronik lenfositer lösemi Japonlar’da ve Çinlilerde
hiç görülmezken, Yahudiler’de son derece yaygındır. Bunun nedeni tam olarak bilinmemekle
birlikte ırk, kalıtım ve çevre etkenlerininrolü tartışılmaktadır.
Hastalığın görülme sıklığı ile yaş arasındaki bağıntı çok değişkendir; Yaşamın ilk on yılında
artan görülme sıklığı, 3-5 yaşlarında en yüksek orandadır. Hastalık 50 yaş sonrası yeniden
sıklaşır ve 70-75 yaşlarında sıklığı ikinci kez doruğa ulaşır.
Yaş ile hastalığın değişik tipleri arasında da bir bağıntı vardır. Çocuklarda akkut lenfositer
lösemiye sık rastlanırken, akut miyeloit tip ender görülür. Çocukluk döneminde hastalığın
kronik biçimleri hemen hemen hiç görülmez. Orta yaşlarda akut ve kronik tipler yaklaşık
olarak eşit orandadır, yaşlılarda ise kronik lenfositer lösemi ve akut miyeloit lösemi oranı
belirgin biçimde artar. Ama bütün lösemi türleri içinde, kötü gidişli akut tipler, ötekilerden
daha sık görülmektedir.
Ayrıca hastalık, kadınlara göre erkeklerde daha yaygındır.
Kan kanserinde kalıtsal etkenlerin önemi konusunda tartışmalı görüşler vardır.
- ĠYONLAġTIRICI IġINIM
İyonlaştırıcı ışınımın hazırlayıcı etkisi, insan ve hayvanlar üzerinde deneylerle kanıtlanmıştır.
İnsanlarda ışınıma bağlı olarak gelişen kan kanseri olguları uzun süreden beri bilinir.
Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarından sonra sağ kalan insanlar üzerinde
yapılan araştırmalarda, ışınımın kan kanseri sıklığını önemli ölçüde artırdığı, ayrıca ışınım
miktarı ile kan kanseri arasında doğru orantılı bir ilişki olduğu açıkça kanıtlanmıştır. Kan
kanserinin radyoloji uzmanı hekimlerde başka insanlara oranladaha sık görüldüğü de bilinen
bir gerçektir.
- KAN KANSERĠNĠ HAZIRLAYAN BAġKA DIġ ETKENLER
Uzun süre benzol etkisinde çalışan kişilerdeki akut miyeloit lösemi sıklığı, benzolün hastalık
nedeni olduğu yolunda en küçük bir kuşku bırakmamaktadır. Başka maddelerle ilaçların
böyle bir rol oynayıp oynamadığı konusunda ise kesin bir bilgi yoktur.
Akut ve kronik olmak üzere iki tip kan kanseri vardır. Bu biçimlerde etkilenen hücrenin
tipine göre miyeloit ve lenfositer olarak kendi içinde ikiye ayrılır. Hücre tipine göre yapılan
bu sınıflandırmada, özellikle hastalığın akut biçimlerinde daha ender olarak öteki hücre
tipleri de etkilenebilir. Böylece akut eozinofiler kan kanseri, bazofiler kan kanseri ve kloroma
tabloları ortaya çıkar. Burada akut ve kronik terimlerinin hastalığın klinik tablosu ile değil,
kan özellikleri ile ilgili olduğunu vurgulamak gerekir.
AKUT KAN KANSERLERĠ
Akut kan kanserlerinde başlangıç belirtileri çok çeşitli olduğundan, hastalık tablosunu
tanımlamak oldukça güçtür. Yine de hastalığın bulgu ve belirtilerinin çoğu, kandaki
değişikliklerden ve akut kan kanserinin yayılıcı özelliğinden kaynaklanır.
Olguların yarısından çoğunda ilk belirti kanama eğilimindeki artıştır. Sık görülem ilk
belirtiler arasında deri ve mukozalardaki purpuralar (morumsu kırmızı küçük kanama
odakları) ile dişeti ve burun kanamaları sayılabilir. Kanama herhangi bir organda da
görülebilir. Örneğin gözün ağ tabakası, dişler, beyin, beyin-omurilik zarı (meninks), böbrek
ve idrar kesesi, sindirim organları ve akciğer zarında da kanamalara rastlanabilir.
Ağır bir seyir izleyen ateş, başlangıçta olguların üçte birinde görülürken, akut kan
kanserlerinde her olguda gözlenir.
Tipik bir belirti de ağız ve yutakta kanamalı ve doku ölümüne bağlı (nekrotik) değişimlerdir.
Dil ve dudaklar kuruyup çatlar; dişetlerinde şişme, kanama ve yer yer doku ölümü (nekroz)
görülür, iç yanak mukozası ve damakta topluiğne başı büyüklüğünde kanama odakları ile içi
kan dolu keseciklere rastlanır, büyüyen bademcikler kanamalı, morumsu, gri beyaz bir zarla
kaplıdır. Hastalığın ileri evrelerinde her olguda görülen kansızlık, başlangıçta belli
olmayabilir, ama ilerleyici niteliği ile zamanla halsizlik, baş dönmesi, kalp atışlarında
hızlanma ve yorgunlukla gelen nefes darlığı yaratır.
Hastalığın başlangıcında ya da daha çok gidişi sırasında kanserli hücreler tüm dokulara
yayılarak değişik ölçülerde yıkıma yol açabilirler. En çok şu sonuçlar görülür: Özellikle
çocuklarda yer yer östeoliz (bölgesel kemik erimesi), osteoporoz (kemik dokusunun
yoğunluğunun azalması) ya da iskelet sisteminde periost (kemik dış zarı) tepkimesi, etkilenen
bölgeye göre değişik yerel felçlerle ortaya çıkan sinir sistemi belirtileri, akut ya da daha çok
belirtisiz başlayan beyin-omurilik zarı tahrişine bağlı lösemi menenjiti. Akut kan kanserinin
klinik belirtileri arasında son olarak dalak, lenf düğümü ve karaciğer büyümesi dikkati çeker.
Dalak büyümesi genellikle ön planda değildir. Hatta olguların %40 ında hiç görülmez. Aynı
biçimde karaciğer büyümesi de belirgin değildir ve olguların önemli bir bölümünde
görülmeyebilir. Öte yandan lenf düğümü büyümesi çocukluk çağı akut lenfositer
lösemilerinde baş, boyun yanları ve göğüs bölgelerinde çok yaygındır.
Bunlardan da anlaşılacağı gibi akut kan kanserlerinin çok çeşitli klinik belirtileri vardır. Bu
belirtilerin en azından hastalığın başlangıcında tek tek ya da birkaçının bir arada
görülebileceği dikkate alınırsa, akut kan kanserinin kolayca başka hastalıklarla (enfeksiyon,
romatizma hastalıkları vs.) karıştırılabileceği ve yanlış tanı koyma olasılığının yüksek olduğu
anlaşılır. Akut kan kanserleri çok hafif ve değişken belirtilerle ortaya çıksa da, kan tahlili
yapılmasını gerektiren bir ya da daha çok belirti mutlaka bulunur. Böylece tanıya yaklaşılır ya
da en azından kan kanseri kuşkusu sağlam bir temel üzerine oturtulur.
ĠNCELEMELER
KAN VE KEMĠK ĠLĠĞĠ ĠNCELEMESĠ
Kan kanseri tanısı ve hücre tipini belirlemek açısından kaçınılmaz olarak en önemli inceleme
kan ve kemik iliği incelemesidir. Günümüzde kan kanseri sınıflandırmasında çevre kanın
incelenmesi yeterli görülmemektedir. Çevre kanı normale yakın olabilir ya da belirsiz
değişiklikler gösterebilir. O yüzden kemik iliği ve lenf düğümü incelemeleri de gerektirebilir.
Böylece kan kanserinin hücre tipi ve hücrelerin olgunluk dereceleri belirlenebilir.
Hücre biçimine göre çeşitli akut kan kanseri tipleri ayırt edilebilir. Bu sınıflandırma klinik
açıdan olanaksız görünürse de, çeşitli tiplerin hücre biçimine göre aynı tedaviye farklı
yanıtlar vermesiyle doğrulanmaktadır.
Akut kan kanserlerinde en önemli bulgu kan ve kemik iliğindeki olağandışı hücrelerdir. Buna
karşın akyuvarlar ya da kemik iliği hücrelerinde her zaman sayısal değişiklik görülmeyebilir.
Kanserli hücrelerde çoğunlukla auer cisimcikleri denen oluşumlar bulunur. Bu cisimciklerin
görülmesi akut kan kanseri tanısını kesinleştirdiği gibi, kanserin miyeloit tipte olduğunu da
belirtir.
GĠDĠġĠ
Kan kanserlerinde hastalığın gidişi ve sonlanması akut ve kronik biçimleri ile miyeloit ve
lenfositer tipler arasında büyük değişiklik gösterir. Ama kan bulguları hastanın yaşı,
hastalığın evresi ve uygulanan tedavigibi çeşitli etkenlere göre, aynı hücre tipindeki kan
kanserlerinde de gidiş ve buna bağlı olarak sonlanma çeşitlilik gösterebilir. Kana ilişkin ve
kan dışı etkenlerin iyi bilinmesinin yanında dikkatli bir değerlendirme, oldukça sık yapılan
iki hatayı önleyebilir.
Bunlardan ilki ve belki da en sık görüleni hastalığın kan kanseri olması nedeni ile daha
başından sonucun kötü olacağını kabul etmek, ikincisi ise tam tersine hiçbir iyileşme şansı
bulunmayan olgularda aşırı beklentilerle hastaları ileri uzmanlık merkezlerinde uzun ve
bıktırıcı araştırmalarla oyalamaktır. Ağır gidişli ve kötü sonlanan akut kan kanserlerinde,
hastalığın gelişiminin önceden belirlenmesine ve gerçekçi bir değerlendirmeye yardımcı
olacak bazı temel verileri incelemek gerekir.
Herşeyden önce akut lenfositer lösemi ve akut miyeloit lösemi arasında hastalığın gidişi
açısından temelde büyük bir fark olduğu bilinmelidir. Akut lenfositer lösemilerde tam
iyileşme yüzdesi, miyeloit lösemilere göre belirgin ölçüde yüksektir. Aynı biçimde iyileşme
dönemi ve beklenen yaşam süresi de akut lenfositer lösemilerde daha uzundur.
Özellikle çocuklardaki ALL de ilaç tedavisi neredeyse %100 tam iyileşme sağlamaktadır.
Geniş çaplı bir araştırmada tanıdan 5 yıl sonra bile yaşayan hastalar bildirilmiştir. Bunların %
60 ında hiçbir hastalık belirtisi görülmemiştir.
TEDAVĠ
Duyarlı ve güç bir konu olan kan kanseri tedavisi, kullanıma sunulan ilaçların çoğalması ve
uygulama alanındaki çeşitlilik nedeni ile daha da karmaşıklaşmıştır. Ama kronik biçimler
dışında kaderci bir tutumla hastalığın kabullenildiği geçmiş dönemlere göre durum çok
farklıdır. Hastalığın ilerleyişi uzun süre denetim altında tutulabilmekte ve büyük bir oranda
kesin olarak yenilebilmektedir.
- FĠZĠKSEL TEDAVĠ
1903 den beri uygulanan ve uzun süre tek tedavi yöntemi olan iyonlaştırıcı ışınım değişik
biçimleri ile kan kanseri tedavisindeki en önemli fiziksel yöntemdir.
- ĠLAÇ TEDAVĠSĠ (KEMOTERAPĠ)
İlaç tedavisi günümüzde kan kanseri tedavilerinin temelini oluşturur. Değişik biçimlerde etki
gösteren bir çok ilaç birlikte kullanılmaktadır. Birden çok ilacın birarada kullanılması ile
daha çok sayıda kanserli hücreyi yok etme eğilimi, günümüzde en yaygın tedavi anlayışıdır.
- HORMON TEDAVĠSĠ
Kortikosteroid grubu ilaçların kan kanseri tedavisinde önemli bir yeri vardır. Hormon
kökenli bu ilaçların olumlu etkileri iki biçimde görülür. Kan kanseri hücrelerine özel biçimde
etki ederek kan yapımını uyarıcı, kılcal damarlar düzeyinde de kanamayı ve zehirlenmeyi
önleyici etki gösterirler.
KRONĠK KAN KANSERLERĠ
Değişik hücre tipli akut kan kanserlerinin tersine kronik kan kanserinde lenfositer ve
miyeloid biçimler çok değişik klinik belirtilere yol açar. Miyeloid biçimde aşırı dalak
büyümesi belirgindir. Lenfositer biçimde ise bütün vücuttaki derin ve yüzeysel lenf
düğümlerinde aynı anda belirgin bir şişme gözlenir.
KRONĠK MĠYELOĠD LÖSEMĠ (KML)
Kronik miyeloid lösemi bir erişkin hastalığıdır en çok 30-60 yaş arasında görülür. 25 yaş
altında çok enderdir ve çocuklarda kesinlikle ayrıksı bir durumdur. Ayrıca kadınlarda
erkeklerden daha sık rastlanan tek kan kanseri biçimidir.
Bütün kan kanserleri arasında en belirtisiz başlayan türdür. Sıradan kan tahlili ya da chek-up
sırasında rastlantıyla saptanan olgularda hastalığın klinik belirtilerinin, kan tablosu
değişikliklerinden 2-3 yıl sonra ortaya çıktığı belirlenmiştir.
Hastalığın en temel bulgusu belirgin ve kimi zaman aşırı boyutlara ulaşabilen dalak
büyümesidir. Dalak büyümesi görülmeyen olgularda KML tanısı çok kuşkuludur.
En erken ve sık ortaya çıkan belirtiler, karın ve sindirim sistemiyle ilgili olarak dalak
büyümesinin yol açtığı yakınmalardır. (sindirim güçlüğü, karında gerginlik ve dolgunluk
duygusu, kimi zaman karnın sol yanında ağırlık duygusu ve ağrı). Sistemik (genel) ya da
karın ve sindirim sistemine ilişkin belirtiler daha geç ortaya çıkar. Bunlarla birlikte görülen
öteki belirtiler kansızlıktan kaynaklanan yakınmalar (halsizlik, çarpıntı, nefes darlığı, baş
dönmesi vb). Ya da metabolizmanın hızlanmasına bağlı bulgulardır. (Örneğin kilo yitimiyle
birlikte genel durumun bozulması). KML de kanda üre artışı da sık görülür. Bunun
sonucunda böbreklerde oluşan ürik asit taşları, ağrı nöbetlerine yol açar.
Kan tablosu
KML de kan ve kemik iliğindeki en belirgin özellik genel dolaşımda granülosit dizisinden
olgunlaşmamış hücrelerin görülmesidir. Bu hücrelerde belirgin biçimde olağandışılık
bulunur. Kemik iliğinde ise ilik hücreleri belirgin ölçüde artmıştır. Akyuvar sayısında da
önemli bir artış vardır. Ama bu çeşitli olgularda hatta aynı olguda büyük farklılık (15.000500.000 mm3 arasında) gösterir. Akyuvar sayısının normal ya da normalin altında
olmasıoldukça enderdir; akyuvar sayısındaki artış hastalığın neredeyse değişmez bir
bulgusudur. Sayıları mutlak olarak artan akyuvarlar, miyelosit ve metamiyelositlerin
çoğunlukta olduğu nötrofil granüloblastlar ve granülositlerden oluşur. KML de görülen bu
akyuvarlar normal biçimlerini bir ölçüde yitirmiş, anormal yapıda hücrelerdir. Kemik iliğinde
biçimsel anormallik gösteren granüloblastlar arasında genellikle miyelositler ağırlıktadır.
Ama genel dolaşım kanın olduğu gibi kemik iliğinde de bu hücrelerin bütün oluşum
evrelerinin görülmesi nedeni ile, akut kan kanserlerinin önemli bir özelliği olan
“lösemihiatusu”na rastlanmaz. Granüloblast artışı bütün hastalık dönemi boyunca
değişmeyen bir bulgudur. Öte yandan hastalığın başlangıcına ait tipik bir bulgu olan
megakaryosit artışı, hastalık boyunca azalma göstererek ileri evrelerde normalin altına iner.
Eritroblast serisindeki bozukluk ise hastalığın başlangıcında görülmeyip, ileri evrelerde ciddi
boyutlara varır.
Kemik iliğindeki bu değişikliklerle birlikte dolaşım kanında da trombosit sayısında giderek
azalma ve ağır kansızlık gelişir.
Hastalık tedavi edilmediğinde kronik bir gidiş gösterir: Tüm gelişim evrelerinde akyuvar
sayısında artış ile ortaya çıkan alevlenme dönemlerini, kendiliğinden iyileşme dönemleri
izler. Ortalama yaşam süresi üç yıldır. Ama %25 oranında 5-10 yıl yaşayan olgular da
bildirilmiştir. Dalakta ilerleyici bir büyüme vardır. Kansızlık giderek ağırlaşı ve genel durum
zafiyete varacak ölçüde bozulur. İleri aşamalarda kanama ve enfeksiyonlar da gelişebilir.
Olguların çoğunda son evrede “akut blastik kriz” adı verilen tablo gelişir. Çoğunlukla ani
biçimde, bazen de yavaş yavaş ortaya çıkan ve önlenemeyen bu durum, akut kan
kanserlerinin klinik ve kan belirtilerini andırır.
Günümüzde tedavi yöntemleri ile hastaların çoğunda normal yaşam koşulları, çalışma
etkinliği ve klinik kan tablosunda iyileşme sağlanabilmektedir.
Akut kan kanserlerinde olduğu gibi KML de de gidişin önceden kestirilebilmesi için bazı
özelliklerin bilinmesi gerekir. Tanı aşamasında alyuvar sayısında normal ya da en azından
3.000.000 mm3 ten yüksek, trombosit sayısı normal ve akyuvar sayısı belirgin ölçüde artmış
(50.000/mm3’ten yüksek) hastalar genellikle daha uzun yaşar. Buna karşın kansızlığın hızlı
gelişmesi, olgunlaşmamış hücre ve bazofil sayısının artması, dalak büyümesinin giderek
ilerlemesi, lenf düğülerinin büyüyüp yüzeysel lenf bezlerinin şişmesi, ışın ve ilaç tedavisine
direnç gelişmesi, kötü gidişe işaret eden bulgulardır.
KML tedavisi dalağın ışınlanması ve/ya da ilaç tedavisinden oluşur. Ayakta uygulanabilmesi
ve daha ekonomik olması nedeni ile ilaç tedavisi günümüzde daha yaygındır. Kan kanserinin
yarattığı sorunlardan biri de masrafların yüksekliğidir.
KRONĠK LENFOSĠTER LÖSEMĠ (KLL)
Kronik lenfositer lösemi, öteki bütün kan kanseri tiplerinden çok farklı klinik belirtiler
gösterir. Hastalık çok yavaş gidişlidir ve uzun süre hiçbir belirtisi görülmez. Hastalar
genellikle başka nedenlerle yitirilir. Bu hastalığı öteki kan kanserlerinden ayıran özellik,
kanserli lenfositlerin normal lenfositlerden ayırt edilememesidir. Görülme sıklığı yaşla
birlikte artan KLL çocuklarda hiç görülmez ya da ayrıksı bir durumdur. 40 yaşın altında ise
çok enderdir.
Klinik tablo
KLL nin başlıca klinik belirtileri, lenf düğümlerinde büyüme, dalak büyümesi, genel
durumun ve kan tablosunun giderek bozulması ve enfeksiyon biçiminde komplikasyonlardır.
Derin ve/ya da yüzeysel lenf düğümleri genellikle iki yanlı olarak ve bir mandalinanın
boyutunu aşmayacak ölçüde büyümüştür; hararetli ve ağrısızdır. Fistülleşme göstermez.
Dalak büyümesi KML deki kadar belirgin olmasa da hemen hemen her zaman görülür.
Uzun süre iyi olan kan tablosu, hastalığın ileri evrelerinde giderek bozulur. Kanda antikor ve
nötrofillerin azalması sonucunda özellikle solunum ve idrar yolları enfeksiyonları gelişir. Sık
gelişen bu komplikasyonlar, hastaların ölümüne yol açan başlıca nedenlerdendir
Kan tablosu
KLL de kan ve kemik iliğinin başlıca özellikleri, kanda lenfosit ağırlıklı bir akyuvar artışı ve
kemik iliğinde az çok belirgin lenfositler artışıdır.
Genellikle 100.000/mm3 i aşmayan bir akyuvar artışı ön plandadır. Ama akyuvar sayısının
normal ya da normalin altında olduğu olgular da bilinmektedir.
Yine de lenfosit sayısının artarak dolaşımdaki akyuvarların %90-99 unu oluşturması tipik bir
bulgudur. Bu duruma akyuvar sayısı normal ve sağlıklı görünen kişilerde rastlanması son
derece anlamlıdır. Lenfositlerin büyük çoğunluğu olgunlaşmamıştır ve biçim bakımından
normal lenfositlerden çok farklı değillerdir.
KLL de lenfositler görünüşte normal biçimde olmalarına karşın, işlevsel açıdan normal
lenfositlerden farklıdır.
Kemik iliğinde lenfosit egemenliği belirgin denebilecek ölçüdedir. Hastalık ilerledikçe
lenfositler giderek çoğalır ve normal kemik iliği dokusuna tümüyle yerleşerek buradaki
sağlam dokunun azalmasına neden olur. Bununla birlikte kansızlık ile genel dolaşımda
granülosit ve trombosit azalması görülür.
Alevlenme ve gerileme dönemleri ile kronik bir gidiş gösteren KLL, olguların çoğunda çok
yavaş ilerler. Hastalığın tanı öncesinde bazen hiç belirti vermeden uzun zaman varlığını
sürdürmesi ve 10-20 ya da 25 yıl yaşayan hastalar bilinmesi, KLL nin sanıldığından daha
yavaş geliştiğini düşündürmektedir. Yine de hastalığın çok değişik bir gidiş gösterdiği
unutulmamalıdır. Sık rastlanan ve orta şiddette seyreden hastalık biçiminin yanı sıra iyi ve
kötü huylu KLL de bilinmektedir.
Genellikle ileri yaşlarda rastlanan iyi huylu KLL, yıllarca belirtisiz seyredebilir; lenf
düğümünde hafif büyüme, her zaman gözlenmeyen dalak büyümesi, genel durumun iyiliği ve
lenfosit egemenliğinde akyuvar artışı dışında normal görünen kan tablosu, hastalığın iyi
huylu biçimine özgü bulgulardır. Kötü huylu biçimlerde ise dalak ve lenf düğümlerinde hızlı
büyüme, ilk evreden başlayarak yüksek ateş, genel durumda hızlı bir bozulma, erken
dönemde kansızlık ve trombosit sayısında azalma görülür. Ama bu hızlı gelişim kötü huylu
hastalığın kendisinden çok, hastalığa geç tanı konmuş olması ile de açıklanabilir
KLL tedavisi de dalağa ışınım verme ve ilaç tedavisinden oluşur. Ayakta uygulanabilen ilaç
tedavisine günümüzde daha çok başvurulmaktadır.
Download