RÖPORTAJ / DR. YAVUZ DİZDAR Köksal BAYRAMOĞLU haber@ekovitrin.com Dr. Yavuz Dizdar: Kanserden korunmak için ‘az yiyin, öz yiyin’ İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Dizdar, kanser vakalarının artmasının en büyük nedeninin doğal beslenememek olduğunu söylüyor ve vatandaşları bu konuda uyarıyor. Dizdar, “Az yiyin öz yiyin” diyor. i 96 stanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Dizdar halkı endüstriyel gıdaların zararları konusunda sıklıkla uyaran bir bilim insanı. Dizdar, sağlıkla ilgili tüm uyarılarını ‘Yemezler’ isimli kitabında okurlarına anlatıyor. Endüstriyel gıdalarla ilgili uyarılarda bulunan Dizdar: “Yoğurt, süt, beyaz et gibi yiyecekler sayesinde sağlıklı beslendiğimizi zannediyoruz. Ama kimse bilmiyor ki o gıdaların doğal olmayanları sağlığımızı mahvediyor” diyor. Dr. Yavuz Dizdar ile son yıllarda kanser vakalarındaki artışları, sağlıklı beslenme ve sağlıklı kalma adına nelere dikkat edilmesi gerektiğini konuştuk. EKOV‹TR‹N MART 2014 Kansere yakalanmamak için yediğimiz besinlerin doğal koşullarda üretilmesi ve sonrasında sofralarımıza gelmesi gerektiğini söyleyen Dr. Yavuz Dizdar, öncelikle yoğurt ve pilicin kaynağının güvenceye alınması gerektiğini söylüyor. Önlem alınmazsa 2030'dan sonra yılda 22 milyon yeni kanser vakasının ortaya çıkacağı tahmin ediliyor. Dünyada kalp-damar hastalıklarından sonra ikinci ölüm sebebi olan kanser, Türkiye’de de son yıllarda büyük artış gösteriyor. I Son yıllarda kanser vakalarında artış görüyoruz. Bu artışı doğal mı karşılamalıyız, yoksa yolunda gitmeyen bir şeyler mi var? Bunu doğal karşılamak mümkün değil. Bilimsel camiaya ve resmi otoriteye baktığınız zaman, sanki böyle bir artış kaçınılmazmış, ülkemiz gelişiyor, bunun sonucunda da has- talanacağız gibi söylemler içerisinde olduklarını görüyoruz. Dünya Sağlık Örgütü de nedenini saptayamadığı için ‘kanser artmaktadır ve önlem alınmazsa 2030’da 22 milyon kişi kanser olacak’ şeklinde ifade ediyor. Ama bu artış bizim ülkemizde çok hızlı gerçekleşti. Bu on beş yılın öyküsüdür. Sadece kanser artmadı, be- raberinde diyabet, tiroit, romatizma hastalıkları da arttı. I Sanki Türkiye’de daha yoğun bir artış varmış gibi... Hayır. Dünya genelinde artış var. Ancak endüstrileşmekte olan ve endüstrileşmiş ülkelerde çok daha fazla artış var. Amerika zaten ipin ucunu kaçırmış durumda. 2020’de sağlık EKOV‹TR‹N MART 2014 97 RÖPORTAJ / DR. YAVUZ DİZDAR KANSER IRSİ DEĞİL! Kansere neden olan faktörler arasında genetik yapının mutlaka etkisi var. Ama çok küçük. Yüzde 5’i bile bulmaz. bütçelerinin toplam bütçenin beşte birine varacağını varsayıyorlar. Dolayısıyla aslında havlu atmış durumdalar. Ama ülkemizdeki artış çok kısa süre içinde gerçekleştiği için farkına varabildik. BÜYÜKŞEHİRLERDE DAHA BÜYÜK SORUN VAR I Peki hocam kanseri tetikleyen faktörler nelerdir? Büyükşehirlerde kanser vakalarının daha fazla olduğunu görüyoruz. Bunun sebebi nedir? Sorun şuradan kaynaklanıyor: Siz bir şeyi büyükşehirlerde daha çok görüyorsunuz. O zaman diyorsunuz ki çevre kirliliğinden, betonlaşmadan olabilir. Öyle değil. Baktığınız zaman esas sorunun gıdaya gittiğini görürsünüz. Neden bunu söyleyebiliyorum, çünkü köylerde de artıyor. Köylere bakıyorsunuz, nereden alışveriş yapıyorlar? Onlar da marketten alışveriş yapıyor. Bugün Türkiye’de çok miktarda ucuz market zinciri var. Hastalara nereden alıyorsun diye soruyorum, ucuz marketten alıyorum diyor. Aldığı şeylerin besleyici bir değeri olmadığını biliyorsunuz. Sorun büyükşehirlerde daha çok görülüyor, çünkü büyükşehirler bu beslenme ile ilgili açmazın çok daha fazla pençesine girmiş durumda. 98 EKOV‹TR‹N MART 2014 I Siz bu konuda birçok açıklama yaptınız. Hatta bu konuyla ilgili bir ‘Yemezler’ adını taşıyan bir kitabınız var.. Kitabı özellikle yazmak zorunda kaldım. Çünkü söylemin ötesinde şeyleri anlatıyor. Aslında bir beslenme kitabı değil. Bu işin mekanizmasını ancak o şekilde anlatabiliyorsunuz. Yeter ki alsınlar okusunlar. Alıp okurlarsa bir karşı görüş en azından beyan edebilirler. Çok iyi geri dönüşler aldım ama hiçbir şekilde şurasını daha iyi düşünseymişsiniz gibi bir eleştiri almadım. I Gıda sektöründeki yöneticilerin ilgisi nasıldı? Gıda sektöründeki üreticiler olumsuz hiçbir şey söyleyemediler. Deneysel kısmı az şeklinde bir yorum geldi. Tabi ki deneysel kısmı az. Benim evimde kendi halinde bir laboratuvar var. Bu analizle bulunacak bir şey. Millet zannediyor ki bir makine bulacaksınız oraya gıdayı koyacaksınız, size neyin yanlış olduğunu şak diye söyleyecek. Böyle bir kavram yok. Yapılan işlemlerin hiçbirinin bilimsel bir dayanağı da yok. Bilimsel bir açıklaması da yok. Bir hayvanı bir yılda geleceği boyuta 40 günde getirirseniz bunun karşılaştırılabilecek bir şeyi de yok. Siz hatanın nerede olduğunu ancak analizle bulabilirsiniz. KANSERE NEDEN OLAN FAKTÖRLER… I Peki bu durumda kansere neden olan faktörlerden en önemlisi yemek içmek mi? Stres veya başka bir şey var mı? Hepsi bir yere kadar etkili. Ama sizin vücudunuz yeterince iyi beslenmişse stres gibi koşulların üste- sinden gelir, bunu kaldırır. Genetik mutlaka var ama çok çok küçük. Yüzde 5’i bile bulmaz. I En önemlisi yemek mi? Elbette en önemlisi yemek. Çünkü aynı aileden birkaç kanser çıktığı zaman diyorlar ki genetik. Niye öncelikle genetiği düşünüyorlar ki, aynı sofradan yemek yiyorlar, aynı şey- lere maruz kalıyorlar. Aynı ortamda yaşıyorlar. Bunları ekarte etmediğiniz sürece, genetik lafını asla söyleyemezsiniz. Çünkü genetik kanser dediğimiz şey gen analizine dayalıdır. Ve bugüne kadar dünyada genetik lafını edebileceğiniz kanser sayısı yüzde 12’yi geçmez. Genetik bir kavramdan Şimdilik herkes ve ben de dahil olmak üzere seçeneğimizi kendimiz üretiyoruz. Ama bu durum düzenleyici otorite aşamasında bir karşılık bulamadı. Onlar hala en iyisini yapıyoruz diye düşünüyorlar. I Sizce ticari mi düşünüyorlar? Biraz ticari biraz da devletin ‘en iyiyi ben bilirim, sana mı soracağım’ şeklinde bir tavrı var. Ne olduğunu anlamak, öğrenmek ya da en azından sorgulamak gibi bir gayeleri yok. Bilimsel camiaya baktığınızda onlar da aynı şekilde artışa hiçbir anlam veremiyorlar ama sorduğunuz zaman herkesin kendi önlemini bir şekilde almış olduğunu görüyorsunuz. O zaman bu vatandaşlara yazık diyorsunuz. Onlar sonuçta kendilerine empoze edilenle yaşamaya çalışıyorlar. Bilimsel camianın bilmesine rağmen birtakım şeyleri söylemekten kaçınmasını ise ben doğrusunu isterseniz vatana ihanet olarak görüyorum. Türkiye’de doğal koşullarda üretim yeterli değil I Sağlıklı bir besin zinciri yok mu? Bu sağlık zincirinden herkesin ortak anladığı; hijyen ve ambalajlı ürün. Böyle bir kavram yok. Üretim inanılmaz derecede doğasından sapmış durumda. 2 ton alınan yerden 8 ton alıyorlar. 40 günde tavuk yaptık diyorlar. Normal koşullara bakarsanız 40 günde hayvan bir yumruk büyüklüğüne gelir. Bu kadar hızlı büyüttüğünüz, verimini arttırdığınız şey tabi birtakım hastalık tablolarıyla kendini gösteriyor. Bunun anlaşılamayacak bir yanı yok. Aslına bakarsanız insanlar da anladı. Seçenek üretmek de bir zorlanma durumu var. önce mutlaka ortak değişkenleri dışlamanız gerekiyor. Onları dışlarsanız ancak olur. Şöyle düşünün, 50 yılda hayatınızda o kadar çok şey değişmiş ki. Siz bunların içinde neyi ekarte edip de mevcut bilinen zararlıların tek zararlı olduğunu yani sigaradan alkolden bahsediyoruz, söyleyebiliyorsunuz. 50 yılda Amerika’da gıdanın değişimi korkunç boyutlara ulaşmış ama onlar bunu sigarada kavramışlar. Diğer faktörlere hiç bakmamışlar. Ve her şeyi sigaraya atfetmek eğilimindeler. Oysa bütün çalışmalar sigarının akciğer kanseri ve idrar yolları için risk oluşturduğunu fakat meme ve kalın bağırsaktaki etkisinin marjinal düzeye bile gelemediğini gösterdi. O zaman bir akıl tutulması var. Ve siz bu akıl tutulmasının üstünü bir örtüyle genetik, sigara ve alkolle örtmeye çalışıyorsunuz. Hayır mümkün değil, insanların geni 15 yılda mı değişti? 15 yıl önce bu kadar hastalık yoktu. “KANSERE YAKALANMA YAŞI DÜŞTÜ” I Türkiye’de baktığımız zaman en çok hangi kanser vakaları görülüyor? Kadın erkek olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’deki kanser hastalıklarının dağılımının yurt dışından çok EKOV‹TR‹N MART 2014 99 RÖPORTAJ / DR. YAVUZ DİZDAR “Onkolog sayısı yeterli değil” I Türkiye’de kanser tedavilerinde ne aşamadayız? Türkiye’de tedaviler konusunda dünya ile aynı seviyedeyiz. Bakmayın arada böyle bir ilaç çıkıyor deniliyor ama onlar çok küçük istisnalar, teknoloji ve ilaç seçenekleri olarak tüm dünya ile tamamen aynı noktadayız. TÜRKİYE’DE ONKOLOG YETERSİZLİĞİ VAR I Onkoloji enstitüleri yeterli mi? Birçok konuda yeterliyiz, tedavi şartlarımızda bir eksiklik yok. Ama işgücü yetersiz. Bu kadar çok hastaya bizim elimizdeki onkolog miktarıyla yetişemeyiz. Diğer alanlar için de geçerli. Bilim camiasını yetiştirirken mevcut hastalık profiline göre kadro açıyorsunuz. Hastalık bir anda o kadar çok arttı ki artık doktor sayısı hastalığı karşılayamaz hale geldi. Bundan yeni doktor yetiştirerek değil, beslenme şartlarını düzelterek çıkabilirsiniz. Biz hala bu kadar kanserdeki artışa rağmen Amerika verilerinin gerisindeyiz. Bu verilere erişmemiz de bir başarı değil. farklı olmadığını biliyoruz. Bölgesel olarak birtakım farklılıklar var. Güneydoğu Anadolu’da mide, sindirim yolu kanserleri, İzmir’de özellikle akciğer kanseri görülür. Bunların nedenleri bilinmemektedir. Ama genel fark var mıdır? Hayır biz hala bu kadar kanserdeki artışa rağmen Amerika verilerinin gerisindeyiz, bu verilere erişmemiz de bir başarı değildir. Bilimsel camia sanki hala biz yeterince modernleşemedik onlar kadar kanser olamıyoruz gibi bir algı içerisinde. Buna ihtiyacımız da yok, ama bunun çözümü de farkındalık kampanyaları ya da erken tanı değil. Erken tanıda da ortada bir kanser var demektir. Bizim sorunumuz kanserin ortaya çıkmasını engellemek. Çünkü yaş aşağıya düştü. Yani 25 yaşında meme kanseri 15 yıl önce bilimsel kongrelere vaka sunusu olarak giderdi. Bugün artık neredeyse her hafta böyle bir hasta geliyor. 30 yaş çok sıradan hale geldi. 100 EKOV‹TR‹N MART 2014 KADINLARDA MEME, ERKEKLERDE AKCİĞER KANSERİ ARTIYOR I Kadınlarda meme kanserinde son dönemlerde artış var değil mi? Erkeklerde akciğer kanseri de her zaman ön planda yer alıyor. Prostat kanserinde bir saptamaya bağlı artış olduğunu biliyoruz. Ama pankreas kanserleri bizim bildiğimiz şeylere göre çok arttı. Bir dönem geliyor safra yolu kanserlerinde ya da safra yolu sorunlarda olağanüstü artış görüyorsunuz. O zaman aklınıza hemen tarım ilaçlarını getiriyorsunuz. Bir dönem acaba bir üründe bu çok kullanıldı da biz farkına varmadan tükettik mi sorusu geliyor. Benim ko- nuştuğum insanların ortalama olarak yaşamları öyle uç sınırlarda falan dolaşmıyor. Bunlar da bizim bildiğimiz normal marketlerden alışveriş yapan, çalışma koşulları olarak kimyasala maruz kalma durumu olmayan hastalar. Dolayısıyla bu hastaların nedenini gıda dışında açıklayamıyorsunuz. YENİ NESİL SAĞLIKLI MI? Biz kansere yakalandıktan sonra tedavi koşullarına bakıyoruz. Aslında bu durumda en önemli olan şeyin k a n s e r e ya k a l a n m a m a k o l d u ğ u n u görüyoruz. Evet yakalanmamak. En önemlisi hastalığın engellenmesi. Yakalandıktan sonra ful tedavi herkes alıyor. Bunların bir kısmı da yaşıyor. Böyle bir garip durum da var. Çünkü siz gıdayı çok değiştirdiğiniz zaman insan vücudu da değişime uğruyor. İnsanların simalarına baktığınızda 1950 öncesi fotoğraflara bakın, si- Aksi takdirde yapacağınız bir şey yok. Benim derdim vatandaşın sürekli karşısına çıkıp ‘onu ye, bunu yeme’ demek değil. Onu bilgilendirmeye çalışıyorum. Yoksa düzenleyici otoritenin ya da bilimsel akademinin camianın bu konuda bir duyarlılığı yok. Onu biliyorum. malar arasında fark var. Niye bu fark var? Genlerindeki değişiklikten değil tabi ki, beslenmedeki farktan ötürü değişiyor. Daha uzun çeneli daha naif yüzlü, ince hatlı çocuklar var. Bu çocuklar uzun boylu oluyorlar. Daha önceleri boy bu kadar uzun değil, suratlar daha yayvan görünüyor. Ama sağlıklısı ve doğalı hangisi derseniz, öbürü doğal. Hep aynı şeye işaret ediyor, bir şekilde yediklerimiz değişiyor. I Yani bundan 30 yıl önceki insanlar daha sağlıklıydı. Elbette. Anatomik olarak da daha sağlıklı. Olması gerektiği gibiler. Bugüne geldiğimizde hatlar matlar hepsi değişti. Bunlar genetikle ilgili bir durum değil. Neslin boyu uzuyor diyoruz. Daha iyi beslenmelerinden kaynaklanmıyor olabilir. Çünkü daha iyi beslenmiyorlar. Kendimizi kandırmayalım. Aşırı şeker tüketiyorlar. Yedikleri gıdalar gerçek gıdalar değil. Şöyle bir durum da var, siz eğer kaynaklarınızı çok fazla değiştirirseniz, vücut buna büyüme tarzında da yanıt verebiliyor. Düşününüz ki 2 ton alınan yerden 8 ton alıyorsunuz. Nasıl oluyor bu? Kullandığınız ilacın etkisiyle oluyor ve daha fazlasını elde ediyorsunuz. Sonunda bir yerde toprağı bitiriyorsunuz. Aynı şey insan vücudu için de geçerli. Aynı şeyi piliçte de görüyoruz. 40 günde bir yumruk büyüklüğü yerine 2,5 kilo ağırlığa nasıl geliyor? Çünkü yemi veriyorsunuz. Bu soyla ilgili bir durum değil. Soyun gelişimiyle ancak biraz daha büyük hayvan elde edebilirsiniz. Mesele yem. 40 günde 2,5 kilo oluyorlar. Aslında bir yılda erişilebilecek olana erişiyorlar. Aynı şeyi insana doğru bir yorumlarsanız bizde de aynı şey mutlaka oluyor. Daha uzun boylu olduğumuzu düşünüyoruz. Ama bunun biyolojik olarak normal olduğunu düşünmek bile yersiz. EKOV‹TR‹N MART 2014 101 RÖPORTAJ / DR. YAVUZ DİZDAR I Kanserin Türkiye’deki ekonomik maliyeti nedir? Çok yüksek. Çalışma Bakanlığı açıkladı, ölüm sayısı 100 bini geçti. Maliyet olarak baktığınızda birinci sıraya yükseliyor. Çünkü yeni jenerasyon ilaçlar aslında çok fazla bir şey katmıyorlar ama çok pahalılar. Aylık kutusu 8-10 bin lira. Bakanlık ödemiyor haklıdır. 190 bin avroya 3 aylık satılan tedaviler var. Sonuçta bir şey değişmiyor, hasta yine kaybediliyor. Dolayısıyla büyük bir endüstri. Ve biz bunun altından ne para ödeyerek, ne tedavi etmeye çalışarak çıkamayız. Hastalığı önleyeceksiniz. Aynı şey diyabet için de tiroid için de romatizma hastalığı için de geçerli. Çünkü bu hastalıklar yeni kuşak hastalıklar. Böyle hastalık yoktu. Ama ne yapmamız gerekiyor derseniz; mev- K 102 cut koşulları eskiye döndürmeden, tarım ilaçlarını doğru düzgün kullanmadan bunun içinden çıkamazsınız. Tarladan başlayacağız. Doğru dürüst üretim yapıldığını kontrol edeceksiniz. Yapmıyorsa ciddi cezalandıracaksınız. I Hocam tavuk örneğini verdiniz. Peki küçükbaş ya da büyük hayvancılıkta böyle bir sorun var mı? Küçükbaşta bir sorun yok, çünkü kapalı alanda beslenemiyorlar. Araziye yayılmak zorundalar. Ama büyükbaşta yapabiliyorlar. Çünkü Amerikan endüstrisi büyükbaş üstüne kurulu. Bizde de teşvik etmeye çalışıyorlar. Bin sığırlık işletmelerde genetiği değiştirilmiş yemle hayvan sayısının azaldığı ama süt miktarının arttığını görüyorsunuz. Nasıl oluyor dediğiniz zaman, bir açıklamaları yok. Daha iyi verim veriyor diyorlar ama içilen şey süt değil. Çünkü siz bir hayvandan normalde 8 litre alırken bir anda 35 litre alıyorsunuz. Bu aynı o 2 ton alınması gereken yerden 8 ton alınması gibi. Hayvana biyolojik müdahale yapıyorsunuz. Hayvana biyolojik müdahale yaptığınız zaman verdiği ürün tamamen farklılaşır. Bunun ötesinde bir işlem daha yapıyorsunuz. Markette satış avantajı sağlayabilmek için uzun raf ömrü için birtakım aşırı fiziksel işlemler gerçekleştiriyorsunuz. Yani UHT süt. Süt 140 dereceye kaynatsanız da çıkmaz. Basınç altında çıkartıyor. Bunu ete de, ketçaba da, mayoneze de yapıyor. Her şeye yapıyor. Bu nedenle uzun ömürlü şeylerden bütünüyle uzak durmak gerekiyor. “Az yiyin öz yiyin” ansere yakalanmamak için neler tavsiye edersiniz? Kansere yakalanmamak için ne gerekir derseniz, ben öncelikle yoğurt kaynağının güvenceye alınması gerektiğine inanıyorum. Çünkü yoğurt tek başına insan vucudundaki toksinlerin atılmasını sağlıyor. O yüzden piyasadan alınabilecek yoğurt yok. Çiğ süt alınacak, çiğ süt 10-15 dakika kaynatılacak. Kaymağı çocuğa yedirilir mi? Mükemmel besleyici bir şey. Bir kere buradan başlayacaklar. Yoğurt ve kefir çiğ süt kaynağından yapılacak. İki, piliçten uzak duracaklar. Tavuk bulurlarsa alacaklar. Ben bunları söylediğim zaman genellikle tavu- EKOV‹TR‹N MART 2014 ğu ve yoğurdu yasakladı diyorlar. Hayır öyle bir şeyden söz etmiyorum. Doğalına erişilmesi gerekiyor. Bu şakaya gelecek bir durum değil. Biz de aynı şeyi yapıyoruz. Tavuktan vaz geçiyoruz. Yok çünkü. Sütü getirtiyoruz, yoğurdu ondan yapıyoruz. Olağanüstü çeşitli beslenmek falan yok. İlla her gün brokoli yiyeceğim diye bir şey yok. Az yiyin öz yiyin. Memleket zeytinyağı memleketi. Doğru dürüst zeytinyağı tüketimi yok. Onun yerine margarin tüketiyorlar. Zeytinyağı diyorsunuz, kokuyor diyorlar. Kokuyor diye gerçek yumurtayı yediremiyorsunuz. Gerçek sütü içiremiyorsunuz.