T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ FARMAKOGNOZİ ANABİLİM DALI FİTOTERAPİ PROGRAMI ANKSİYETE TEDAVİSİNDE KULLANILAN BİTKİSEL İLAÇLAR ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALAR YÜKSEK LİSANS TEZİ Ecz. Nazan IŞIK Tez Danışmanı Prof. Dr. Fatma ERGUN ANKARA Haziran 2007 KABUL VE ONAY I ÖNSÖZ Bu tezin gerçekleşmesi için olanak sağlayan, bilgisini ve desteğini esirgemeyen değerli hocam, Farmakognozi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Turhan Baykal’a çok teşekkür ederim. Tez konumu belirleyip bana araştırmalarım esnasında yol gösteren, saygıdeğer hocam Prof. Dr. Erdem Yeşilada’ya desteğinden dolayı teşekkürü borç bilirim. Tez araştırmam esnasında çalışmalarımı yönlendiren, benden bilgisini, ilgisini esirgemeyip değerli vaktini paylaşan, rahatsızlığım sırasında bana manevi desteği ile güç veren saygıdeğer hocam Sayın Prof. Dr. Fatma Ergun’a sonsuz teşekkür ederim. Tez çalışmamda gerekli kaynak incelemeleri için bölüm arşivini kullanmamıza izin verip, tezimin tamamlanmasındaki yardımlarından dolayı saygıdeğer hocam Prof. Dr. Ekrem Sezik’e, ilk günden itibaren bilgi ve tecrübesinden faydalandığım hocam Doç. Dr. Mustafa Aslan’a ve manevi desteklerinden dolayı tüm Farmakognozi Anabilimdalı Öğretim Üyeleri’ne teşekkürü borç bilirim. Değerli vaktini ayırarak çevirilerime yardımcı olan, yardımını benden esirgemeyen saygıdeğer hocam Prof. Dr. Erdoğan Berçin’e çok teşekkür ederim. Ürünlerine ait değerli bilgi birikimini literatür verileriyle paylaşarak desteğini aldığım Abdi İbrahim İlaç San. ve Tic. A.Ş’ye teşekkürü borç bilirim. Canım annem, biricik ablama, varlıklarıyla bana her an güç katan, hayatımın anlamı, yaşam kaynağım canım kızlarım Alev ve Su’ya.. Ecz.Nazan IŞIK II İÇİNDEKİLER KABUL VE ONAY ...................................................................................... I ÖNSÖZ...................................................................................................... II İÇİNDEKİLER........................................................................................... III ŞEKİLLER LİSTESİ ................................................................................. VI RESİMLER LİSTESİ................................................................................ VII TABLOLAR LİSTESİ ............................................................................. VIII SEMBOLLER KISALTMALAR ................................................................ IX 1. GİRİŞ ................................................................................................... 1 2. GENEL BİLGİLER ............................................................................... 6 2.1. Anksiyete.................................................................................... 6 2.1.1. Anksiyetenin Tanımlanması .............................................. 6 2.1.2. Oluş Nedenleri................................................................... 6 2.1.3. Sınıflama ........................................................................... 7 2.1.4. Klinik Özellikler ................................................................ 10 2.1.5. Yaygın Anksiyete Bozukluğunda Nörokimya................... 13 2.1.6. Yaygın Anksiyete Bozukluğunda Tedavi ......................... 20 2.2. Passiflora incarnata (Çarkıfelek) Passiflorae Herba (Passifloraceae) ....................................................................... 28 2.2.1. Tanım .............................................................................. 28 2.2.2. Sinonim: .......................................................................... 28 2.2.3. Tarihçe ............................................................................ 28 2.2.4. Botanik Özellikleri............................................................ 29 2.2.5. Başlıca Kimyasal Bileşenler ............................................ 32 2.2.6. Farmakolojik Çalışmalar.................................................. 36 2.2.7. Tedavide Kullanımı.......................................................... 49 2.2.8. Piyasa Preparatları.......................................................... 53 2.2.9. Dozaj ve Veriliş Yolu ....................................................... 55 2.2.10. Yan Etki-Toksisite ....................................................... 56 III 2.3. Valeriana officinalis (Kediotu) Radix Valerianae (Valerianaceae) ........................................................................ 60 2.3.1. Tanım .............................................................................. 60 2.3.2. Sinonimleri ...................................................................... 60 2.3.3. Tarihçe ............................................................................ 60 2.3.4. Botanik Özellikler............................................................. 62 2.3.5. Başlıca Kimyasal Bileşenler ............................................ 66 2.3.6. Farmakolojik Çalışmalar.................................................. 70 2.3.7. Etki Mekanizması ............................................................ 91 2.3.8. Tıbbi Kullanımı ................................................................ 97 2.3.9. Piyasa Preparatları........................................................ 100 2.3.10. Dozaj......................................................................... 102 2.3.11. Yan Etki-Toksisite ..................................................... 103 2.4. Melissa officinalis (Oğulotu) Folium Melissae (LamiaceaeLabiateae) ............................................................................... 106 2.4.1. Tanım ............................................................................ 106 2.4.2. Sinonimleri .................................................................... 106 2.4.3. Tarihçe .......................................................................... 106 2.4.4. Botanik Özellikleri.......................................................... 107 2.4.5. Başlıca Kimyasal Bileşenler .......................................... 110 2.4.6. Farmakolojik Çalışmalar................................................ 113 2.4.7. Etki Mekanizması .......................................................... 117 2.4.8. Tıbbi Kullanımları .......................................................... 117 2.4.9. Piyasa Preparatları........................................................ 122 2.4.10. Dozaj Ve Veriliş Yolu................................................. 124 2.4.11. Yan Etki-Toksisite ..................................................... 124 2.5. Bitkisel Kombinasyonlar Üzerine Yapılmış Çalışmalar ...... 126 3. GEREÇ VE YÖNTEM ...................................................................... 135 3.1. Anksiyetenin Değerlendirilmesinde Kullanılan Bazı Deneysel Hayvan Modelleri ................................................................... 135 3.1.1. Anksiyete İle İlişkili Davranışsal Boyutlar ...................... 135 IV 3.1.2. Koşulsuz Anksiyeteyle İlgili Testler................................ 137 3.1.3. Koşullu Anksiyete İle İlgili Testler .................................. 141 4. BULGULAR ..................................................................................... 143 4.1. Passiflora incarnata’ nın Kimyasal Bileşenleri Ve Deneysel Çalışmaların Bulguları........................................................... 143 4.2. Valeriana officinalis’in Kimyasal Bileşenleri Ve Deneysel Çalışmaların Bulguları........................................................... 145 4.3. Melisa officinalis’in Kimyasal Bileşenleri Ve Deneysel Çalışmaların Bulguları........................................................... 150 5. TARTIŞMA-SONUÇ......................................................................... 153 6. ÖZET................................................................................................ 159 7. SUMMARY....................................................................................... 161 8. KAYNAKLAR................................................................................... 163 9. ÖZGEÇMİŞ ...................................................................................... 170 V ŞEKİLLER LİSTESİ Şekil 1: Harman Alkaloitleri Formülü ............................................ 32 Şekil 2: Passiflora incarnata flavonoitleri...................................... 33 Şekil 3: Passiflora türlerindeki bazı siyanogenetik heterozitler..... 34 Şekil 4: Passiflora türlerinde bulunan bazı triterpenik saponozitler ..................................................................... 35 Şekil 5: P. incarnata’da umbelliferon ............................................ 35 Şekil 6: Valeriana officinalis’teki bazı önemli bileşikler ................. 68 Şekil 7: Uçucu yağın yapısındaki bazı bileşikler........................ 110 Şekil 8: M. officinalis’te kafeik asit ve rosmarinik asit ................. 111 Şekil 9: M.officinalis'te bulunan bazı triterpenlerin formülleri ...... 112 Şekil 10: M.officinalis'te bulunan flavonoitler ................................ 112 VI RESİMLER LİSTESİ Resim 1: P. incarnata ..................................................................... 29 Resim 2: P. incarnata çiçekleri ....................................................... 30 Resim 3: P. incarnata ..................................................................... 31 Resim 4: Türkiye’deki P. incarnata preparatları............................. 55 Resim 5: Valeriana officinalis ......................................................... 64 Resim 6: Valeriana officinalis çiçekleri ........................................... 65 Resim 7: Piyasadaki V. officinalis preparatlarına örnekler............ 101 Resim 8: Piyasadaki V. officinalis preparatlarına örnekler............ 102 Resim 9: Melissa officinalis .......................................................... 108 Resim 10: M. officinalis................................................................... 109 Resim 11: Piyasada bulunan bazı M. officinalis çaylarına örnekler 123 Resim 12: Piyasada bulunan bazı kombinasyon preparatları......... 134 VII TABLOLAR LİSTESİ Tablo 1: Nörotransmitterlerin Sınıflandırılması .............................. 14 Tablo 2: Benzodiazepinler ve Dozaj Dağılımı................................ 23 Tablo 3: Bazı Passiflora türlerinin toprak üstü kısımlarında alkaloit miktarı ................................................................. 33 Tablo 4: Almanya’da bulunan P. incarnata içeren preparatlar....... 54 Tablo 5: Melissa officinalis uçucu yağının bileşimi ...................... 111 VIII SEMBOLLER KISALTMALAR 1. ADHD (Attention Deficit Hyperactivity Disorder-Hiperaktiviteye bağlı dikkat eksikliği bozukluğu), 2. AHPA (American Herbal Products Association -Amerika Bitkisel Ürünler Derneği) 3. ANOVA (One Way ANOVA-Tek Yönlü Varyans Analizi) 4. BOS (Beyin Omurilik Sıvısı) 5. BZD (benzodiazepin) 6. BZF (benzoflavon) 7. CCK (Kolesistokinin) 8. CDR (Kognitif İlaç Araştırma) 9. CFF (Critical Flicker Fusion-Titreşim Füzyonu) 10. CNS (Central Nervous System-Merkesi Sinir Sistemi) 11. CGIS (Clinik Global Impresyon Scale-Klinik Genel Değerlendirme Ölçeği) 12. CMAI (Cohen-Mansfield Agitation Inventory-Ajitasyon Envanteri) 13. CO (Karbon Monoksit) 14. COMT (Katekolamin-O-Metil Transferaz ) 15. CRT (Choice Reaction Time-Seçim Reaksiyon Zamanı) 16. DA (Dopaminerjik) 17. DCM (Dementia Care Mapping-Yaşam Kalite İndisleri) 18. DSHEA (Dietary Supplement Healt And Education Act- Gıda Bütünleyici Sağlık ve Eğitim Yasası) 19. DSM-I (Diagnostic and Statiscal Manual of Mental DisorderMantıksal Düzensizliklerin Diagnostik ve İstatistiksel Manueli) 20. DSST (Digit Symbol Substitution Test-Rakam Sembol Değişim Testi) 21. DST (Digit Span Test-Parmak Zaman Testi) 22. EEG (Electro Ensafalo Grafi) 23. ESCOP (The European Scientific Cooperative on PhytotherapyAvrupa Bilimsel Fitoterapi Birliği) IX 24. EUP (Euphytose- 6 farklı bitkiden oluşan kombinasyon preparatı) 25. FDA (Food and Drug Administration- Gıda ve İlaç İdaresi) 26. GABA (Gama-Amino Butirik Asit) 27. GMP (Good Manufactturing Practice- İyi İmalat Uygulamalar) 28. HAM-A (Hamilton Anksiyete Değerlendirme Ölçeği) 29. 5HIAA (5-hidroksi indol asetik asit) 30. 5HT (5-hidroksitriptamin) 31. HCN (hidrosiyanik asit) 32. HN (Hesperidin) 33. HPLC (High Performance Liquide Chromatography-Yüksek Basınçlı Sıvı Kromatografisi) 34. ICD-10’nu (International Statistical Clasification of Diseases and Related Health Problems-Uluslarası Kategorik Sınıflandırma Sistemi) 35. ICSD (The International Classification of Sleep DisordersUluslarası Uyku Bozukluğu 36. ID (Intellektuel Deficit) 37. KGD (Kessyl Glikol Diasetat) 38. MAO (Mono Amin Oksidaz) 39. NA (Noradrenalin) ve ACh (Asetilkolin) 40. NIMH (National Institute of Mental Health) 41. NO (Nitrik Oksit) 42. NTS (Nukleus Traktus Solitarius) 43. PAA (Period Amplitude Analysis-Dönem Genişliği Analizi) 44. PB (Panik Bozukluk) 45. REM (Rapid Eye Movement) 46. SOWS (Short Opiate Withdrawal Score -Kısa Uyku İlacı Geri Bırakım Skoru) 47. SSRI (Selektif Seratonin Reuptake Inhibitory-Seçici Seratonin Gerialım İnhibitörü) 48. SSS (Santral Sinir Sistemi) 49. SST ( Symbol Search Test-Sembol Araştırma Testi) 50. STAI – TRAİD (State-Traid Anksiyete İnventory) X 51. SWS (Slow Wave Sleep-Kısa Süreli Uyku) 52. TLC (Thin Layer Chromatography- İnce Tabaka Kromatografisi) 53. TSH (Thyroid-stimulating hormone-Tiroid Salınımını artıran hormon) 54. VAS (Visual Analog Scale-Görsel analog ölçüm aracı) 55. WASAO (Wake Time After Sleep Onset -Uykunun Başlamasından Sonraki Uyanma Zamanı) 56. WHO (World Health Organization- Dünya Sağlık Örgütü) 57. YAB (Yaygın Anksiyete Bozukluğu) XI 1. GİRİŞ "Her hastalığın şifası doğada bulunmaktadır" düşüncesinden hareketle insanoğlu ilk çağlardan beri onu arayıp bulmak ve uygulamak yoluna gitmiştir. Ancak hastalıkları tedavi etmek, tedavi için uygun ilacı bulmak, tedavi dozu ve süresi gibi bir yığın soru, insanoğlunun binlerce yıldır çözmesi gereken problemler arasında yer almaktadır. Bu amaçla doğadan yararlanımın binlerce yıldır yapıldığı bilinmektedir. Bitkisel tedavinin çıkışı kesin olarak bilinmemekle birlikte ilk olarak M.Ö 5000 yılında Uzakdoğu’da ortaya çıktığı sanılmaktadır. Eski Mısır veya eski Yunan gibi birçok eski medeniyette bitkilerin ilaç olarak kullanıldığı, şifacı olarak adlandırılan kişilerin çeşitli bitki karışımlarından elde ettikleri ilaç veya macunlarla hastalıkları iyileştirdikleri bilinmektedir. Bu geleneksel yararlanımlar, günümüzde bitkilerle tedavi yönteminin "Fitoterapi" adı altında incelenmeye başlamasıyla yeni bir boyut daha kazanmıştır. Bitkileri kullanarak hastaları tedavi etmek yaklaşımı şeklinde açıklanabilen “fitoterapi” teriminin ilk kez, 1870–1953 yılları arasında yaşamış Fransız hekimi Henri Leclerc tarafından La Presse Medical adlı dergide kullanıldığı iddia edilmiştir. Oysa, bu tarihten çok önceleri, her ne ad altında olursa olsun, bitkilerin sağlığı korumak veya geri kazanmak için tarihin her döneminde, her toplum tarafından kullanıldığını görmekteyiz. Bu konuda ilk yazılı belgeler M.Ö.3000 yıllarına ait Ninova Tabletleri'ne dayanmaktadır. Çin, Hint, Mısır, Yunan, Roma ve pek çok uygarlığın tıbbında bitkiler ve bitkisel ilaçlardan yararlanıldığını, birçok formülden bahsedildiğini görmekteyiz1. Ünlü Türk bilgini İbn-i Sina (980-1037) da yüzden fazla ilmi eser bırakmıştır. En büyük eseri 3 ciltlik "El-kanun fit-tıb"dır. O’nun bu eserinde 900'den fazla tıbbi bitki, hayvani ve inorganik kökenli ilaç yer 1 almaktadır. Müslümanların o dönemlerde 1600'den fazla tıbbi bitkiyi bildikleri ve kullandıkları bilinmektedir. 19–20. yüzyıllarda kimya ve biyokimya bilimlerindeki gelişmeler ilaç sanayisine büyük bir ivme kazandırmış, bu sayede etkinlik, zararsızlık ve kalite prensipleri benimsenerek analitik, toksikolojik, farmakolojik ve klinik çalışmalar sonucu, laboratuarlarda tıbbın ihtiyaçlarına cevap veren pek çok ilaç geliştirilmiştir. Yine de, özellikle geçtiğimiz yüzyılda üretilebilen ilaçların birçoğu ancak bitkisel kökenli olabilmiştir. Örneğin söğüt kabuğundan üretilen aspirin, yüksükotundan elde edilen digoksin, kınakına bitkisinden çıkarılan kinin, haşhaştan elde edilen morfin gibi. Günümüzde ise mevcut ilaçların 1/4' i bitkisel kökenlidir ve bunların birçoğunda bitkiden elde edilmek istenen etken madde, laboratuar ortamında sentezlenebilmektedir1. Son yıllarda sentetik ilaçlarla meydana gelebilen ciddi yan etkilerin yol açtığı medikal ve ekonomik sorunlar, “üreticileri” arasında uluslararası ilaç sanayiinin de yer aldığı, endüstrileşmiş ülkelerdeki çevre kirliliğinin güçlendirdiği ekolojik yaklaşımlar ve hareketler, tedavileri henüz mümkün olmayan bir çok kronik hastalığın oluşturduğu tehdit ve doğallığın her zaman etkili ve yan etkiden arınmış olduğu düşüncesi gibi bir çok faktöre bağlı olarak bitkisel tedavi tekrar popüler hale gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütü’nün insanların % 80'inin doğal tedaviye inandığını açıklaması bu popularitenin iyi bir göstergesidir. 1990 ve 1997 seneleri arası, bitkisel ilaçların kullanımı 4 kat artarak % 3’ten % 12’ye çıkmıştır. Halen bitkisel ilaçlara gönül veren birçok hasta bitkisel ilacını, aktardan aldığı bitkiden veya bitki parçalarından kendi mutfağında hazırlamakta ve genelde doktora veya diğer bir uzmana danışmadan kullanmaktadır. Diğer yandan, sentetik ilaç üretimi kalitesinde ve standartlar temelinde bitkisel ilaç üreten firmaların sayısı da giderek artmaktadır. Bu durum denetim sorununu da beraberinde getirmektedir2. 2 Bitkilerin tıbbi kullanımı için, doz seçimi şaşırtıcı olabilir. Anlaşıldığı üzere, tek bir bileşik içeren sentetik ilaçların aksine, bitkiler genelde birkaç değişik aktif madde içerir. Bunlar, bitkinin yetiştiği yer ve zaman (mevsim veya günün saati) gibi birçok faktöre dayalı olarak değişir. Bu da standardizasyonun gerekliliğini doğurmaktadır³. Doğal olanın zararsız olduğu kanısının aksine bitkisel ürünlerin de gelişi güzel kullanımının önüne geçilmesinin gerekliliği kesindir. Ülkemizde Tarım Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılan ürünler arasında denetim eksikliği önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Piyasada bulunan pek çok bitkisel ürün nutrafarmasotik olarak değerlendirilmektedir. Bir ürünün ilaç olarak kabul edilebilmesi için konvensiyonel ilaçlarda olduğu gibi etkinliğinin, güvenilirliğinin, kalitesinin tam olarak açıklanması ve mevcut farmakolojik çalışmalarla ve klinik verilerle desteklenmesi gerekmektedir2. Artan sosyal ve ekonomik sorunlar nedeniyle birlikte toplumun çoğunluğunda yaygın biçimde artış gösteren stres, strese bağlı olarak ortaya çıkan birtakım rahatsızlıklar (anksiyete sosyal fobi depresyon vb.) da toplam dünya nüfusunun sekizde birini etkilemekte ve bu yüzyıl boyunca psikofarmakolojideki araştırmaların çok önemli bir alanı olmaktadır. Ruhsal durumu etkileyen alternatif ilaçlar ve bitki türevi ilaç vermelere ilgi gün geçtikçe artmaktadır. 1990’daki % 39 luk oranın son yıllardaki artışı ile 1997’de, Birleşik Devletler milli örneğinde, insanlarının, % 42’sinin en az bir çeşit alternatif hekime başvurduğu raporlanmıştır. Bitkisel ilaçların kendiliğinden verilmesi, masaj terapisi, mega vitaminler ve homeopatiyi içeren en yaygın alternatif terapiler arasındadır. Avrupa ve Asya’da bitkisel tedavilerin hekimler tarafından kullanılması daha yaygındır ve araştırmacılar, geleneksel ilaçlarını, bu zihin etkileyen hastalıklara uygun bir kür bulabilmek için geliştirmektedirler4. 3 Anksiyete ve depresyon, insanoğlunu etkileyen yaygın mental bozukluklardandır, görülme sıklığı giderek artmıştır ve insanoğlunun yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Tedavide sıklıkla benzodiazepin grubu ilaçlar kullanılmakta böylece stres gerginlik, anksiyete vb. etkilerden kurtulmaya çalışılmaktadır. Bununla beraber bu tip ilaçlar yarar-zarar oranına sahiptir ve hafıza kaybı, bağımlılık, ilacı bırakma sonrası şikâyetler, psikomotor fonksiyonlarda bozulma yapabilmektedir. Dolaylı olarak trafik kazası ve kırık risklerinde artışa neden olabilmektedir. Ayrıca kullanıcının diğer ilaçları ve gıdalarla etkileşim riskleri de fazladır. Bu durumda anksiyetenin azalmasına neden olan faktörler azalmadığı için yan etkileri çok daha az olan yeni anksiyolitiklere ihtiyaç duyulmuştur. Bu durum da bitkisel anksiyolitiklere ilgi ve araştırmaların artmasına neden olmuştur. Dünya sağlık örgütü, 2020 yılında depresif hastalıkların morbidite ve ekonomik zararının kalp hastalıklarıyla eşdeğer olacağını öngörmektedir5. Benzodiazepin, bazı beta-blokerler gibi anksiyeteyi tedavi etmeğe yönelik amaçla kullanılan sentetik anksiyolitik ilaçların yanı sıra bu amaçla kullanılan bitkiler arasında Passiflora incarnata, Valeriana officinalis, officinalis, Piper methysticum, Melissa officinalis Hypericum ve perforatum, bunların Lavandulae kombinasyonları sayılabilmektedir. Biz bu araştırmada ülkemizde uzun yıllardır piyasada ürünleri bulunan Passiflora incarnata, Valeriana officinalis, Melissa officinalis bitkilerini seçtik. Bu bitkilere ait bitkisel ürünler gıda desteği olarak değişik formlarda piyasaya sunulmalarının haricinde aktarlarda da yaygın bir şekilde satılmaktadır. Bu çalışmada amacımız, günümüzde konvensiyonel ilaçlarla tedavinin yanında yaygın şekilde kullanımıyla yer almış; yapılan deneysel, 4 farmakolojik ve klinik çalışmalarla etkinlikleri belirlenmiş, sedatif, hipnotik, anksiyolitik benzeri etkinliği olan yukarıda adı geçen 3 bitki ve ürünleri üzerindeki bilgi birikiminin taranması olacaktır. 5 2. GENEL BİLGİLER 2.1. Anksiyete 2.1.1. Anksiyetenin Tanımlanması Anksiyete, nedeni bilinmeyen içten gelen, belirsiz, korku, kaygı, sıkıntı, kötü bir şey olacakmış endişesiyle yaşayan bir bunaltı duygusudur. Yaşamı tehdit eden ya da tehdit ediyormuş gibi algılanan bir çeşit alarm duygusu, içten veya dıştan gelen tehlike ya da tehlike beklentilerine karşı yaşanan bir tepkidir. Çok hafif gerginlik ve tedirginlikten panik derecesine varan değişik yoğunluklarda yaşanabilir. Anksiyetenin patolojik özellikleri yanı sıra uyuma dönük, iç ve dış tehlikelere karşı koruyucu, uyarıcı, önlem alınmasını sağlayıcı yönleri de vardır. Algılanılan tehlikelere karşı benlik (ego) savunma, düzenekleri kullanarak korunmaya çalışır ve eğer benlik gücü yerindeyse sorun çözülür. Dolayısıyla her zaman patolojik ve normal anksiyete arasında ayrım yapmak kolay olmayabilir6. 2.1.2. Oluş Nedenleri 2.1.2.1. Psikolojik Varsayımlar Psikoanalitik varsayım Bu görüşe göre anksiyete temelde bir iç çatışmanın ürünüdür. Çatışma benlikle-alt benlik ya da benlikle-üst benlik arasında oluşabilir benlik çatışmayı çözemezse bunu tehdit olarak algılar bu süreç bilinç dışında yaşanır. Bilinç alanında ise anksiyete ortaya çıkar ve buna “serbest yüzen anksiyete” denir. Eğer bastırma işe yaramadığında bu çatışmayla baş etmek için diğer savunma düzeneklerini kullanırsa kullandığı savunma düzeneğine göre diğer anksiyete bozukluklarının klinik tabloları gelişir6. 6 Davranışçı varsayım Davranışçı görüşe göre anksiyete öğrenilmiş bir süreçtir koşullu uyaranlar koşulsuz tepkilere neden olur. Ayrıca sosyal öğrenme ile ailenin tepkileri de model olarak alınır. Bilişsel varsayım Buna göre anksiyetenin nedeni olayın kendisi değil olayın kişi tarafından nasıl yorumlandığı, nasıl algılandığıdır. Olaylar çarpıtılmış düşünce ile algılanırsa anksiyete ortaya çıkar. 2.1.2.2. Biyolojik Varsayımlar Anksiyete bozukluklarında otonom sinir sisteminde sempatik etkinliğin arttığı, buna bağlı olarak fizyopatolojik belirtilerin ortaya çıktığı düşünülmektedir. Biyokimyasal çalışmalarda nörotransmiterler üzerinde durulmakta, noradrenalin ve serotonin düzeylerinin artığı düşünülmektedir. Bazı nörokimyasalların (sodyum laktat) verilmesi de yapay panik nöbetleri ortaya çıkarabilmekte ayrıca kalıtımsal yatkınlıktan da söz edilmektedir. Kişinin yaşamı boyunca anksiyete bozukluğu geçirme oranı % 25 dolayındadır çoğu kişi doktora başvurmadan kendi başına atlatmaya çalışırken psikiyatriye başvuranların sayısı oldukça düşüktür6. 2.1.3. Sınıflama Bir ruhsal bozukluğa ilişkin ilk kayda M.Ö. 3000 yıllarında Mısır’da Prens Ptah-Hotep zamanında rastlanmaktadır. Psikiyatrik sınıflama sistemlerinde daha sonraki önemli gelişme M.Ö. 5.yüzyılda Yunanistan’da gerçekleştirilmiştir. Hipokrat ve öğrencileri altı ayrı çeşit akıl hastalığını tıbbi pratiğe sokmuştur. 7 Bunlar; 1- Frenitis (Ateşli akut akıl hastalığı), 2- Mania (Ateşsiz akut akıl hastalığı), 3- Melankoli (Her çeşit kronik akıl hastalığı), 4- Epilepsi (Şimdiki anlamı ile hemen, hemen aynı), 5- Histeri (Paroksismal dispne, ağrı, konvulsiyonlar), 6- Scythian Hastalığı (Transvestizm ile eş anlamlı). Hipokrat’tan sonra rönesansa değin sınıflama çalışmaları pek çok büyük hekimin katkıları ile devam etmiştir. Modern psikiyatri için en üretken çağ belki de 18.yüzyıldır. İlk olarak 1952’de çıkan DSM-I (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorder) de ruhsal bozukluklar birer tepki olarak sınıflandırılmıştır. Örneğin bunaltı tepkisi, şizofrenik tepkiler gibi. Bu dönemde Amerikan psikiyatrisindeki tanımlamalar ve tanı ölçütleri ile Avrupa’daki tanımlamalar ve ölçütler arasında önemli ayrılıklar bulunmaktaydı. Ruhsal bozuklukları tanımlamada ve sınıflandırmada hem ülkeler içinde hem de ülkeler arasında bir dil ve tanı birliği olmadığı için yapılan araştırmaların pek de güvenilirliği olmuyordu. Sonunda 1968’de ABD’de çıkan DSM-II ile sarkaç yeniden Kraepelin’in egemen olduğu Avrupa psikiyatrisine kayarak “reaksiyon” terimi bırakılmıştır. DSM-II bir adım olmak ile birlikte yeterli tanımlamalar tanı ölçütleri getirmediği için çok eksik kalmıştır. 1980’de DSM-III, 1987’de DSM-III-R, 1992’de Dünya Sağlık Örgütü ICD-10’nu (International Statistical Clasification of Diseases and Related Health Problems-Uluslarası Kategorik Sınıflandırma Sistemi) yayınlandı. En son olarak da 1994 yılında DSM-IV yayınlanmıştır7. 8 Daha önceki DSM’ler gibi DSM-IV de tanımlayıcı bir sistemdir ve 1992’de Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayınlanan ICD-10 ile kod ve terimler açısından tümüyle uyumludur. DSM-IV’te yer alan bütün kategoriler ICD-10’da da bulunmaktadır. Ancak ICD-10’daki tüm kategoriler DSM-IV’te yer almamaktadır. 1994’de yayınlanan DSM-IV’e olan gereksinim, yoğun bilimsel çalışmalarda elde edilen yeni bilgiler ve 12 yeni kategorinin sınıflama gereksiniminden doğmuştur7. DSM-IV sınıflamada, hastalıkların nedeninden değil bulguların tanımlamasından yararlanır. Hastalık tanımları klinik özelliklerin tanımlanması ile yapılır. Her ruhsal hastalık için özgül tanı kriterleri vardır. Bu kriterler, tanı konması için var olması gereken özellikler listesinden oluşur. DSM-IV aynı zamanda özgül yaş, kültür, cins, prevalans, insidans, risk, gidiş, komplikasyonlar, predispozan faktörler, aile yapısı ve ayırıcı tanı ile ilişkili olarak da her hastalığı sistematik biçimde tanımlamıştır. Laboratuvar bulguları, fizik muayene belirti ve bulguları gerekli oldukları yerlerde ayrıca belirtilmiştir. Hastanın klinik görünümü ve öyküsü bir klinik tanıyı tam olarak karşılamıyorsa atipik, rezidüel veya başka türlü adlandırılamayan olarak belirtilebilir. DSM-IV hastayı birçok değişken ve beş eksen bağlamında değerlendirir. Eksen I ve II, 17 kategori ve 300’den fazla spesifik hastalıktan oluşur. Birçok hasta her iki gruptan aynı anda tanı alabilir. Anksiyete bozuklukları DSM - IV tanı kriterlerinde alt başlıklar olarak ele alınmıştır7. Bunlar: 1- Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB) 2- Panik Bozukluk 3- Özgül Fobi 9 4- Sosyal Fobi 5- Obsesif-Kompussif Bozukluk 6- Posttravmatik Stres Bozukluğu 7- Akut Stres Bozukluğu 8- Genel Tıbbi Duruma Bağlı Anksiyete Bozukluğu 9- Madde Kullanımına Bağlı Anksiyete Bozukluğu 10- Başka Türlü Adlandırılamayan Anksiyete Bozukluğu 2.1.4. Klinik Özellikler 2.1.4.1. Genel Klinik Özellikler Anksiyete bozukluklarında temel belirtiler benzer olmasına rağmen kullanılan savunma düzeneklerine göre farklı belirtilerin eşlik ettiği farklı klinik tablolar oluşur. Genel olarak dört temel klinik özelliği vardır. Bilişsel belirtiler: Gerçeklik duygusunda değişme, çevrenin değişik algılanması, dikkat dağınıklığı, kontrolünü yitirme kaygısı, fiziksel zarar göreceği endişesi. Affektif belirtiler: Korku, huzursuzluk, endişe, çaresizlik, alarm duygusu, panik. Davranışsal belirtiler: Anksiyete yaratan durumlardan kaçınma, dona kalma. Fizyolojik belirtiler: Çarpıntı, kan basıncı değişiklikleri, soluk renk, ya da yüzde kızarma, nefes darlığı, boğulma hissi, yutma güçlüğü, bulantı kusma, ishal, karın ağrısı, sık idrara çıkma, empotans, cinsel isteksizlik, terleme, sıcak basması, tremor, parestezi, baş dönmesi, bayılma hissi, kas gerginliği, motor huzursuzluk6. 10 Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB): Toplumsal ve mesleki işlevselliği bozan bir durumdur, yaygınlığı % 3-8 arasında değişir. Kadınlardaki sıklığı iki kat fazladır. Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB), tanı sistemlerine DSM-III ile birlikte girmiş olan yeni bir anksiyete bozukluğu tanısıdır. Akut ve şiddetli anksiyete atakları ile daha düşük şiddette ve daha kronik anksiyete klinisyenlerce eskiden beri ayırt edilebilmesine karşın, bunlar çoğunlukla bir arada ya da birbirlerinin yerini tutar biçimde kavramlaştırılmıştır. Bu durum benzer klinik sendromları tanımlayan çok sayıda tanı (Da Costa sendromu, efor sendromu, asker kalbi, anksiyete histerisi, anksiyete nevrozu, kardiyak hiperventilasyon depersonilizasyon nevroz, sendromu, sendromu irritabl kalp, nörosirkulatuvar atipik depresyon, fobik vb.) oluşmasına yol asteni, anksiyete açmıştır. Bu sendromların tanımlanışında bazen atağı fenomenleri, bazen kronik ve yaygın anksiyete öğeleri, bazen de anksiyetenin somatik belirtileri ön plana çıkarılmıştır. Psikiyatri literatüründe en yaygın kullanılanı, Freud'un tanımladığı anksiyete nevrozudur. Anksiyete nevrozunun trisiklik antidepresanlara ve benzodiazepinlere farklı yanıt vermesine bağlı olarak, iki ayrı anksiyete sendromunu içerdiği öne sürülmüştür. Başka gözlemlerle de desteklenen bu bulgu DSM-III sınıflandırmasında anksiyete nevrozu tanısı yerine panik bozukluk (PB) ve YAB tanılarının konmasına yol açmıştır8. YAB ile ilgili tanı sorunları DSM-IlI-R de bir ölçüde giderilmiştir. Uyum bozuklukları kategorisinden ve yaşam olaylarına reaktif, kısa süreli anksiyete hallerinden ayırabilmek amacıyla tanı için gerekli olan 1 aylık süre, 6 aya çıkarılmıştır. Ayrıca 18 semptomluk listeden 3 semptom yerine, 6 semptom aranması ölçütü getirilmiştir. Bu yeni ölçütler uygulandığında, YAB'nun çok yüksek bulunan, genel toplumdaki yaşam boyu prevalans oranlarında büyük düşüşler olduğu görülmüştür. 11 DSM-III-R ile I'inci eksende çoğul tanı koyma olanağının sağlanması ve endişe kavramının vurgulanması YAB'nun bağımsız bir tanısal kategori olarak güçlenmesini sağlayabilmiştir8. DSM-IV’te ''gerçekdışı'' sözcüğü ''aşırı anksiyete kaldırılmış, ve endişenin endişe''yi niteleyen denetlenemez olduğu vurgulanmış ve toplumsal, mesleksel alanlar ve işlevselliğin önemli diğer alanlarında bozulma yapması gerektiği belirtilmiştir. İlişkili semptomlar üzerinde yapılan çalışmalarda otonomik etkinlik artışı semptomlarının YAB'na özgül olmadığını, motor ve ruhsal gerilim semptomlarının daha çok bulunduğunu göstermesi üzerine; 18 semptomluk liste 6'ya, ölçüte uygunluk için gereken semptom sayısı 6'dan 3'e indirilmiştir. Böylece YAB kliniğinin ve sınırlarının daha netleşerek güvenirliğinin artacağı umulmaktadır. Başlangıç belirtileri genellikle kademeli olarak artış ve şiddetlenme gösterir. Başlangıç yaşı ortalama 20 yaş öncesidir ve alevlenme iyileşme dönemleri ile giden kronik seyir gösterir. YAB da kaslarda gerginlik, iritabilite, uykusuzluk, yorgunluk, yerinde duramama gibi psikolojik aşırı uyarılma olur. Bilişsel sürecin bozularak konsantrasyonda azalma, sorunlara gereğinden fazla önem verme ve aşırı endişelenme belirginleşir. Baş etme yöntemlerinin yetersizleşmesiyle kaçınma, erteleme, sorun çözmede güçlük ortaya çıkar 8. 2.1.4.2. DSM-IV’e Göre Tanı Kriterleri En az 6 ay süreyle hemen her gün ortaya çıkan birçok olay hakkında aşırı anksiyete ve endişe duyma. Kişi, endişesini kontrol etmeyi zor bulur. Anksiyete ve üzüntü aşağıdaki 6 semptomdan 3’üne (ya da daha fazlasına) eşlik eder. 12 1- Huzursuzluk, aşırı heyecan, endişe, 2- Kolay Yorulma 3- Konsantrasyon güçlüğü 4- İrritabilite 5- Kas gerginliği 6- Uyku Bozukluğu (uykuya dalmakta ya da sürdürmekte güçlük çekme, dinlendirmeyen uyku) Anksiyete ve üzüntü odağı bir bozukluğun özellikleriyle sınırlı değildir. Örn. anksiyete ya da üzüntü bir panik atağı olacağı (Panik Bozukluğunda olduğu gibi), genel bir yerde utanç duyacak (Sosyal Fobide olduğu gibi), hastalık bulaşmış olma (Obsesif-Kompulsif Bozuklukta olduğu gibi), evden ya da yakın akrabalarından uzak kalma (Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğunda olduğu gibi), kilo alma (Anoreksiya Nervozada olduğu gibi), birçok fizik yakınmanın olması (Somatizasyon Bozukluğunda olduğu gibi) ya da ciddi bir hastalığının olması (Hipokondriazisde olduğu gibi) ile ilgili değildir. Anksiyete ve üzüntü sadece Posttravmatik Stres Bozukluğu sırasında ortaya çıkmamaktadır. Anksiyete, üzüntü veya yakınmalar klinik açıdan belirgin bir strese ya da toplumsal alanda bozulmaya neden olur. Bu bozukluk bir maddenin (ilaç) ya da genel tıbbi bir durumun (hipertroidizm) doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir. 2.1.5. Yaygın Anksiyete Bozukluğunda Nörokimya Nörotransmitterler, sinir hücreleri arasındaki kimyasal sinyaller olarak rol alan moleküllerdir. Sinir hücreleri birbirleri ile ve hedef dokular ile aralarındaki ilişkiyi, kimyasal habercileri salarak kurarlar. 13 Çok sayıda potansiyel nörotransmitterlerden bahsedilmiştir. Bunlardan en çok çalışılanı noradrenalin (NA), asetilkolin (ACh) gibi küçük moleküllerdir. Bunlar nöron boyunca ilerleyen ve aksiyon potansiyeli olarak bilinen elektriksel sinyalin kimyasal sinyale çevrilmiş halidir. Sinir hücreleri arasındaki boşluğu geçerek hedef hücrelerde yeni bir aksiyon potansiyeli oluştururlar. 2.1.5.1. Nörotransmitterlerin Sınıflandırılması Kimyasal yapılarına göre yapılan bir sınıflandırma Tablo 1’de verilmiştir. Birçoğu aminoasitler gibi basit bileşiklerden oluşmuşlardır, fakat peptidler de çok önemli olarak bilinirler. Periferal sinir sistemindeki temel transmitterler noradrenalin (NA) ve asetilkolin (ACh) dir. Tablo 1: Grup Nörotransmitterlerin Sınıflandırılması Örnekler Asetil kolin (ACh) Aminler Noradrenalin (NA), Adrenalin, Dopamin, 5-HT, Histamin Amino Asitler Glutamat, GABA, Glisin, Aspartat Pürinler ATP, Adenozin Gazlar Nitrik Oksit (NO), Karbon Monoksit (CO) Peptidler Endorfinler, Takininler, Diğerleri 14 2.1.5.1.1. Gama-Amino Butirik Asit (GABA) GABA, glutamat dekarboksilaz enzimi ile glutamattan sentez edilir. Bu beyindeki majör inhibitör transmitterdir. Bilinen iki GABA reseptörü vardır: GABAA reseptörü iyonotrofiktir ve GABAB reseptörü metabotrofiktir. GABAA reseptörü çeşitli gen ailelerinden ortaya çıkan farklı bağlanma afiniteleriyle büyük sayıda potansiyel reseptörler veren 5 alt üniteden oluşur. Bu reseptör çok sayıda faydalı tedavi edici ilaçlar için hedeftir. Benzodiazepinler bağlanırlar ve endojen GABA’ya cevabın oluşmasını potensiye ederler; bu ilaçlar anksiyeteyi azaltırlar ve aynı zamanda kas gevşemesine neden olurlar. BZD (benzodiazepin) ve GABA reseptörleriyle araştırmalar çok yenidir. Bu ilişki “üç durum hipotezi” ilgili ile açıklanmaya çalışılmıştır. BZD reseptörü ortamda kendilerine bağlanan bir ligand yoksa GABA reseptörü üzerinde etkisizdir. Buna karşılık, ortamda agonistler varsa GABAA reseptörleri artar. İnvers agonist’lerse değiştirerek azalır. Bu etkilerini GABA reseptörlerinin konfigürasyonunu yaparlar. ”İki durum modelinde“ ise agonistler BZD reseptörlerine reseptörün aktif konumda iken bağlanırlar ve onu stabilize ederek iki farklı durumdaki reseptörün aktif konumda kalmasını sağlarlar. Böylece GABA nın kendi reseptörlerine bağlanmasını kolaylaştırılmış olur. İnvers agonistler ise reseptörün inaktif konumuna bağlanır, onu stabilize eder ve GABA reseptörüne GABA’nın bağlanmasını engeller. Özetle YAB’ da büyük olasılıkla GABAerjik otoreseptör duyarlığı azalmasına bağlı GABA işlev azalması söz konusudur Zamanla GABA’nın NA üstündeki etkisinin kalkmasıyla noradrenerjik aşırı bir faaliyet ortaya çıktığı sanılmaktadır9. 2.1.5.1.2. Noradrenalin (NA) Noradrenalin sempatik sinir sistemindeki majör transmitterdir. Sempatik sinirler spinal korddan ortaya çıkarlar ve korda yakın bulunan gangliyona uzanırlar. Noradrenalin bu postgangliyonik sinirler için 15 transmitterdir, hâlbuki arada bulunan gangliyondaki transmitter ACh’dir. Bu sinirlerin uyarılması, mücadele veya kaçma yanıtının değişik özelliklerinden sorumludur örneğin kalp hızının uyarılması, terleme, deride vazokonstriksiyon ve bronkodilatasyon gibi. SSS’de, büyük ölçüde beyin kökünde noradrenalin içeren nöronlarda da bulunmaktadır. Aksonları korteksin her tarafında geniş bir şebekede yayılır ve geniş kapsamlı tetiklik ve dikkat durumunu değiştirir. Amfetaminlerin uyarıcı etkileri, katekolaminlere benzer kimyasal benzerlikleriyle meydana gelir. Adrenalin, sempatik pregangliyonik sinirlere benzer ACh içeren sinirlerin etkisi altında adrenal medullada üretilirler. Kalpte ve akciğerlerde noradrenalinden daha aktiftirler, kanın yönünü deriden iskelet kaslarına yeniden çevirir ve karaciğerde glikojen metabolizmasında önemli uyarıcı etkileri vardır. Adrenaline cevap olarak, ani ekstra glukoz kaynağı kaslara ulaştırılır, kalp ve akciğer dolaşıma daha çok oksijen pompalamak için daha kuvvetli çalışır ve böylece vücut koşmak veya kendini savunmak için hazır hale getirilmiş olur. Adrenalin yaşam için zorunlu değildir, bununla birlikte ciddi neticeler olmaksızın adrenal medullanın çıkartılması mümkündür. Noradrenalin ve adrenalin için olan reseptörlere adrenerjik reseptörler denir. Bunlar α ve β reseptörlere bölünürler ve farmakolojik yapılarına göre de alt sınıflara ayrılırlar. Adrenalin bütün reseptör sınıflarına etki eder, fakat noradrenalin α reseptörlerine daha spesifiktir. Atenolol gibi α blokerler hipertansiyon ve iskemik kalp hastalığında göğüs ağrısını tedavide kullanılmaktadır. Çünkü katekolaminlerin kalp üzerine olan uyarıcı etkilerini antagonize ederler. Spesifik olmayan α blokerler sınırlı kullanıma sahip olmalarına karşın, daha spesifik olan prazosin gibi α 1 blokerler ve klonidin gibi α2 blokerler, hipertansiyonu tedavide kullanılabilirler. β reseptörlerin bazı alt grupları belirli dokularda bulunur, 16 örneğin β2 reseptörler akciğerde bulunur ve bu nedenle salbutamol gibi β2 reseptör agonistleri kalpteki β1 reseptörlerini uyarmadan astımda bronşiyal dilatasyonu sağlamak için kullanılırlar. Noradrenalin yüksek afiniteli bir taşıyıcı ile hücre içine alınırlar ve MAO (Mono Amin Oksidaz) enzimiyle katabolize olurlar. Bundan başka COMT (Katekolamin-O-Metil Transferaz)’la oksidasyon ve metilasyonla ürünleri metanefrin ve vanil mandelik asite çevirir. Bunlar adrenal medullanın fonksiyonunun göstergesi olarak idrarda ölçülebilir. Bunlar feokromasitoma olarak bilinen adrenal medulla tümörlü hastalarda bilhassa yükselmiştir. Bu tümör, katekolaminlerin vazokonstriktör hareketlerinden dolayı hipertansiyona neden olur. Yapılan bir çalışmada YAB hastalarında plazma NA (noradrenalin) değişikliklerinin kanıtı bulunamamıştır. Bununla beraber depresyonlu hastalarda daha yeni bir çalışmada, plazma NA seviyeleri karşılaştırıldığında, melankolik özellikli depresyonlu hastalarda melankolik özellikli olmayan depresyonlu hastalardan daha yüksek plazma NA seviyeleri olduğu, YAB olan hastalarda melankolik özellikli olmayan depresyonlu hastalardan daha düşük, buna karşın kontrol grubundan daha yüksek plazma NA seviyeleri olduğu tespit edilmiştir. Bu sonuçlar YAB ta sempatik hiper aktivitede söz konusu olduğu düşüncesini desteklemektedir, bu konudaki çalışmalar devam etmektedir. 2.1.5.1.3. Serotonin Sistemi Serotonin aynı zamanda 5HT (5-hidroksitriptamin) olarak ta adlandırılır ve triptofandan üretilmiştir. Kişiler uyanıkken uykudaki durumlarına göre daha aktiftirler, ve serotonin spinal korddaki motor nöronların karşılık verme derecelerini kontrol eder. Ek olarak, beslenme, 17 seksüel hareketler ve ısı kontrolü gibi bitkisel davranışlar olarak anılan hareketlere karışırlar. Serotoninin ruhsal duruma da etkileri vardır. Geri alım inhibitörleri sinaptik aralıkta konsantrasyonlarını artırır ve depresyonu azaltırlar. Serotoninin fazlalığı panik atağa neden olabilir; serotonin yapımını azaltan otoreseptörler üzerinden etki ettiğine inanılan bu 5HT1A reseptör agonistleriyle kontrol edilebilir. Serotonin aynı zamanda periferal sinir sistemi ve enterik nöron üzerinde önemli etkilere sahiptir. Güçlü bir vazokonstriktördür ve gastrointestinal sistemin motilitesini arttırır. Serotoninin bir kısmı bağırsakta ortaya çıkar, bunlar nöronlardan değil adrenalin üreten adrenal medulladaki kromafin hücrelere benzeyen enterokromafin hücrelerden oluşurlar. Serotoninin yıkılma yolu katekolaminlere benzer ve 5hidroksi indol asetik asitle sonlanırlar (5-HIAA). Bu flaşing ataklarıyla seyreden karsinoid sendrom gibi serotonin yapımının aşırı olduğunda iyi bir göstergeçtir. Serotonin üretiminin aşırılığına ek olarak bu ataklar bağırsak veya akciğerdeki küçük tümörlerden salınan diğer aktif mediyatörlerle de oluşabilir. Tanımlanan pek çok pre-ve post-sinaptik 5-HT reseptöründen 5-HT1A 5-HT2A YAB ile ilişkilenmiştir. Her ne kadar anksiyete de rolü olduğunu biliyorsak da günümüzde YAB’daki sorunun bu transmitterin fazlalığından veya eksikliğinden kaynaklandığını söylemek güçtür. Öte yandan serotonorjik ilaçların etki mekanizmalarını da tam açıklığıyla ortaya koymak mümkün olmamıştır10. Beyin omurilik sıvısı (BOS) 5-HT düzeyleri normal kontrollerle kıyaslandığında YAB’ da düşük gözükmektedir. Ancak mklorofenilpiperazin ile 5-HT reseptörlerinin aktivasyonun YAB olan hastalarda anksiyete ve öfke benzeri tepkileri artırmaktadır. Parsiyel bir 5HT1A agonisti olan buspiron’un YAB’daki etkinliğinin nedeni, presinaptik oto 18 reseptörlerin uyarılması yoluyla serotonin salgılanmasının engellenmesi veya postsinaptik reseptör işlevinin uyarılması yoluyla olabilir. Anksiyete de 5-HT deregülasyonu söz konusudur, BZD’lerin serotonin düzeylerinde değişikliğe neden olduğu ve bunu da anksiyolitik değil de sedatif etkileri üzerinden gerçekleştirdikleri ifade edilmektedir. Anksiyete de serotonerjik işlevin değerlendirilmesi amacı ile yapılan provakasyon çalışmaları sırasında 5-HT’i artıran veya azaltan bir ilaç verilmesi ve sonucun gözlenmesine dayanır. Bunlar sıklıkla triptofan, 5-HO-triptofan, klorimipramin, fenfluramin, ritanserindir. Metergolin de anksiyeteye neden olan provakatör bir ilaçtır9. 2.1.5.1.4. Kolesistokinin (CCK) Bu peptid nörotransmitter beyinde yüksek oranda bulunur, GABA, 5-HT, NA sistemleri ile yaygın bir şekilde etkileşime girer10. On yıldır MSS' de şizofreni patojenezinde rol oynayabileceği bildirilen peptidler üzerinde çalışılmaktadır. CCK (Kolesistokinin) beyindeki bazı DA (dopaminerjik) nöronlarda yerleşmiş bir nöropeptiddir. CCK’in peptiderjik transmitter olarak kortikal lokalizasyonu ve özellikle dopaminerjik bölgelerde dopamin ile birlikte bulunması şizofrenide antipsikotik olarak kullanılmasının gündeme getirmiştir. Ancak sistemik olarak uygulanan CCK’nın kan-beyin engelini aşamaması bu düşünceyi destekleyecek çalışmalarda bir sorun olarak karşımıza çıkmıştır. CCK’in yer aldığı dopaminerjik (DA) nöronlar özel olarak ön beyin ve limbik bölgelere uzanmaktadır. DA nöronların aktivasyonu ile CCK ve DA birlikte salınırlar. CCK, neokorteks ve paleokortekste yer alır. Şizofrenlerde temporal ve limbik bölgelerde CCK’in hem kendisinde hem de reseptörlerinde azalma tespit edilmektedir. Aynı azalma BOS’ta da vardır. Bazı ilaç şirketleri, kan beyin bariyerini 19 aşabilecek nitelikteki CCK analogları üzerinde çalışmaktadır. Şizofrenlerde BOS' ta nörotensin konsantrasyonlarında düşüklük gözlenmiştir10. 2.1.6. Yaygın Anksiyete Bozukluğunda Tedavi 2.1.6.1. Psikolojik tedavi farmakolojik YAB’unda orta olmayan tedavi şiddette yöntemleri anksiyetesi olan uygulanabilir. hastalara Farmakolojik yaklaşımların yanı sıra psikolojik terapilerin de bilinmesi gereklidir. Dinamik psikoterapi, destekleyici psikoterapi ve bilişsel-davranışçı terapi yaklaşımları önemlidir. Bu farklı terapilerin hedefi şu şekilde açıklanabilir: Dinamik psikoterapi: Tedavinin temeli çatışmanın çözülmesi olup; işlev bozukluğuna ait ilişkiler, uyum bozukluğuna yönelik savunmalar ele alınır. Destekleyici psikoterapi: Anksiyetenin zedeleyici doğası, çevresel stresin azaltılması ve bozulmaya sebep olan sıkıntılı durumların düzeltilmesi sağlanmaya çalışılır. Bilişsel-davranışsal terapi: Bilişsel yapılanma, psikolojik eğitim, gevşeme, nefes kontrolünü sağlama, yüzleşme, pratik ayrıştırma, yol gösterici benlik eğitimini içermektedir. Bilişsel terapi, bilişsel bozuklukların yarattığı endişeleri daha gerçekçi olarak görmeyi sağlamakta ve bu şekilde daha iyi planlama yapılarak anksiyeteyi kontrol etmenin yollarını göstermektedir. Hastalar aynı zamanda “endişe için endişelenmenin" anksiyeteyi beslediğini, ertelemenin ve göz ardı etmenin problemleri çözmek için işe yarar yollar olmadığını da anlarlar. Günümüzde davranışçı ve bilişsel terapinin birlikte kullanıldığı psikoterapi şeklinin daha fazla yarar sağladığı belirtilmektedir. Yapılan az sayıda araştırma bilişsel-davranışsal terapinin psikodinamik psikoterapiden ve farmakoterapiden daha etkili olduğunu göstermektedir. 20 Fakat bilişsel-davranışsal terapinin üstünlüğünün kesinlik kazanması için daha fazla araştırmanın yapılması gerekmektedir 6,8. İlaçla Tedavi: İlaç tedavisi, anksiyetesi günlük yaşamı etkileyen hastalar için tercih edilmelidir. Araştırma neticeleri YAB olan hastalar için henüz ideal bir tedavi süresi konusunda sonuç vermemiştir. Hastaların % 25’inde ilaç tedavisinin kesilmesinden bir ay sonra nüks ile karşılaşılırken, % 60 ile % 80 hastalarda ise bir sene içinde nüks ile karşılaşılmaktadır. En az altı ay tedavi gören hastalarda nüks oranı, daha kısa süre tedavi görenlere göre daha düşük bulunmuştur. YAB’nun tedavisinde ilaç tedavisi, davranışcı ve bilişsel psikoterapiler, relaksasyon eğitimi, alternatif tedaviler gibi tedavi yöntemlerinin yararlı olduğu kabul edilmektedir bununla beraber YAB tanısı konulan hastaların % 66‘sının tedaviye hiç başvurmadığı bildirilmiştir. Tedavide hem farmakolojik hem de psikolojik uygulamaların kullanıldığı birleşik modelin kullanımı önerilmektedir. YAB nun tedavisi için gerekli ilaçların seçimi ve tedavinin yöntemi anksiyete tipinin ayırt edilmesi, anksiyeteyi artırabilecek ürünler (kafeinli içeçekler, çikolata, teofilin, stimülanlar, dekonjestanlar, kokain, esrar, alkol) kullanımın durdurulması tedavi açısından önemlidir, özellikle hafif ya da orta şiddetli anksiyetesi olan hastalarda psikoteropatik yaklaşımlar oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Farmakolojik tedavide kullanılan ilaçlar şu şekilde sıralanabilir: — Benzodiazepinler — Antidepresanlar — Buspiron — Antihistaminikler 21 — Beta Blokerler — Nöroleptikler — Plasebo — Yeni Yaklaşımlar (bitkisel ürünler, destekleyici terapiler 8 vb.) . Yeni geliştirilmekte olan ilaçlar şeklinde gruplandırılmakla beraber bazı kaynaklarda FDA (Food and Drug Administration-İlaç ve Gıda İdaresi ) tarafından onaylanmış üç farklı grup; — Benzodiazepin (BZD) — Buspiron — Venlafaksin adı altında toplanmaktadır11. 2.1.6.1.1. Benzodiazepinler: Bütün benzodiazepinlerin etkileri benzerdir. Hepsi gama- aminobutirik asit (GABA) / benzodiazepin (BZD) kompleks reseptörüne etki etmekte, sedasyon etkisi yaratmaktadır. Benzodiazepinler endişeyi azaltmamakta, fakat tetikte olmayı azaltarak anksiyetenin azalmasını sağlamakta ve kaldırmaktadır. kas gerginliği Yaklaşık olarak gibi bedensel 40 yıldır belirtileri anksiyete ortadan tedavisinde kullanılmakta ve özel olarak anksiyeteyi tedavi etmektedir. Tedavi şekillerinde son yıllarda önemli bir gelişme olmamıştır. Ancak yaygın anksiyete bozukluğunun kronik bir hastalık olması nedeniyle bu grup ilacın en kısa süre kullanımı güncel olmuştur, ancak bu alanda yapılan çalışmalar yaygın anksiyete bozukluğu tedavisi yaparken hekimlerin hala birinci tercihinin benzodiazepinler olduğunu ortaya koymuştur. 22 Benzodiazepin tedavilerin tümü, bağımlılığa götürebilir. Bu sebepten ilaç kullanımı bırakıldığında yoksunluk belirtileri ortaya çıkabilmektedir. Bu belirtiler anksiyete, alınganlık ve uykusuzluk olabilir. Ayrıca yoksunluk belirtilerini, anksiyetenin yeniden ortaya çıkmasından ayırmak oldukça güçtür. Nöbetler yoksunluk süresince nadiren ortaya çıkabilir8,11. Tablo 2: ADI Alprazol Benzodiazepinler ve Dozaj Dağılımı YARI ÖMÜR DOZAJ DAĞILIMI (SAAT) (GÜNLÜK*) 14 1-4 mg arası BAŞLANGIÇ DOZU 0,2-0,5 mg arası Günde 4 defa Klordiazepoksid 20 15-40 mg arası 5 - 10 mg arası Günde 3 defa Klonazepam 50 0,5-4,0 mg arası 0,5,-1,0 mg arası Günde 2 defa Klorazepat 60 15-60 mg arası 7,5-15,0 mg arası Günde 2 defa Diazepam 40 6-40 mg arası 2 - 5 mg arası Günde 3 defa Lorazepam 14 1 - 6 mg arası 0,5 - 1,0 mg arası Günde 3 defa Oksazepam 9 30 - 90 mg arası 15 - 30 mg arası Günde 3 defa * Yaşlı hastalar için listelenen dozun yarısı kullanılmalıdır. 23 2.1.6.1.2. Antidepresanlar: Trisiklik antidepresanların bulunmasından bu yana, bu ilaçlar anksiyete bozukluklarının tedavisinde kullanılmışlardır. Önceleri sedatif etkisi ön planda olan amitriptilin, nortripilin, gibi ilaçlar küçük dozlarda kullanılırken, daha sonra yapılan çalışmalarda trisikliklerin yanı sıra SSRI (Selektif Seratonin Reuptake Inhibitörü-Seçici Seratonin Gerialım İnhibitörü) grubu antidepresanlar da anksiyete tedavisinde plaseboya üstün bulunmuşdur. Yeni geliştirilen antidepresanlardan Venlafaksin, Nefazodon, Mirtazepin, Moklobemid, anksiyete bozukluğu tedavisinde plaseboya üstün bulunmuşlardır. Klinik gözlemlerin sonucuna göre anksiyete bozukluklarının tedavisi için gerekli olan dozun depresyon tedavi dozları olması gerektiği kanısı oluşmuştur. Bazı durumlarda yaygın anksiyeteyi tedavi etmek için kullanılan antidepresanlara başta benzodiazepinler olmak üzere, diğer anksiyolitiklerle kombinasyonlar yapılmaktadır8,11. 2.1.6.1.3. Buspiron: Serotoninerjik bir ilaç olan buspiron, yaygın anksiyete bozukluğunda, özelliğinin bağımlılık yeterli yapıcı olması özelliği nedeniyle olmaması ve anksiyolitik kullanılmaktadır. Diğer anksiyolitiklerden farklı olarak antipanik ve antifobik etkisi yoktur. Etkisinin antidepresanlar gibi bir süre sonra çıkması akut anksiyete durumlarında kullanılmasını imkânsız hale getirmektedir. Son zamanlarda benzodiazepin kullanan hastaların bu ilaca geçilmesinde bir değişikliklik olup olamayacağı şeklinde yapılan çalışmalarda benzodiazepinden buspirona geçişte plesaboya üstünlük göstermiştir. Buspiron kronik anksiyetesi olan ve benzodiazepin tedavisinden sonra hastalığı nüks eden hastalarda çoğunlukla kullanılır. Ayrıca daha evvel madde kullanım öyküsü olan hastalarda, tedavi için öncelikli ilaçtır, buspironun YAB olan hastaların 24 tedavisinde benzodiazepin kadar etkili olduğu belirtilmektedir. Ayrıca kullanımı fiziksel bağımlılık ya da toleransa sebep olmaktadır8,11. 2.1.6.1.4. Antihistaminikler: Bu ilaçların anksiyolitik etkileri eskiden beri bilinmektedir. Özellikle difenhidramin ve hidroksizin anksiyolitik olarak kullanılmaktadır. Yapılan son çalışmalarda yaygın anksiyete bozukluğunda hidroksizin etkili bulunmuştur 11. 2.1.6.1.5. Beta Blokerler: Bağımlılık yapmaksızın anksiyeteyi ortadan kaldırılabileceği düşünülen bu ilaçlarla son zamanlarda yapılan çalışmalarda anksiyetenin sadece somatik belirtilerini ortadan kaldırdığı anlaşıldığı için tek başına yaygın anksiyete bozukluğunun tedavisinde kullanılmamakta, bazı hallerde diğer ilaçlarla ilave edilmektedir11. Beta blokerler periferik beta-adrenoreseptörleri bloke ederek anksiyetenin fiziksel belirtilerinin azalmasını sağlamaktadır. Özellikle propranololün nöron membranını stabilize ve 5-HT reseptörlerini etkileyerek ‘’santral anksiyolitik’’ etki gösterdiği belirtilmiştir8. 2.1.6.1.6. Nöroleptikler: Bazı nöroleptiklerin küçük dozlarda kullanımın anksiyeteyi giderdiği, eskiden beri bilinen bir etkidir. Ancak nöroleptiklerin tardif diskinezi (istemsiz kas hareketleri, seyirmeler) benzeri ağır yan etkilerinin nonpsikotik kişilerde ve doza bağlı olmayarak daha fazla olduğunun yapılan çalışmalarla belirlenmiş olması, bu tür ilaçların yaygın anksiyete bozukluğunda kullanımını gündem dışı bırakmıştır11. 2.1.6.1.7. Plasebo: Genelleşmiş anksiyete bozukluğuna iyi gelebileceği düşünülen bazı ilaçların plasebo kontrollü çalışmalarında plasebonun ilaca 25 üstün gelmesi dikkat çekici bulunarak, sadece plasebonun denendiği çalışmalar düzenlenmiş ve ilaç etkilerinin aslında plasebo etkisi olabileceği varsayımlarına varmaya çalışılmıştır. Bu konudaki literatürü tarayarak sonuçlarını değerlendirmeye çalışan bir yazıda literatürde genelleşmiş anksiyete ve panik bozukluğunda plasebo cevabının oldukça yaygın olduğu buna karşılık sosyal fobi ve obsesif kompulsif bozuklukta plaseboya cevabın az olduğu, gösterilmiştir. Ancak aynı çalışma anksiyolitik ilaçlarla yapılan çalışmaların endojen ve ekzojen değişkenlerden etkilendiği ve yüksek plasebo cevaplarının kötü çalışma dizaynı ve süreç standardizasyonun yapılamamasına bağlı olabileceği kanısına varılmıştır11. 2.1.6.1.8. Yeni Yaklaşımlar: Psikiyatrinin tüm alanlarda olduğu gibi anksiyete bozukluklarında da şu anda dünya piyasalarında ilaç olarak bulunmayan, ancak sürmekte olan araştırma çalışmalarında anksiyolitik etkileri tespit edilmiş olan maddeler vardır. Bunlardan bir kısmı umut vermeye devam ederken diğer bir grubu araştırmaların çeşitli aşamalarında şanslarını kaybetmektedirler. Bunlardan Japonya’ da geliştirilen sigma reseptörlerine etki yaparak çeşitli psikiyatrik hastalıklarda kullanılabileceği düşünülen bir grup maddeden biri olan OPC 14523 anksiyolitik etki göstermektedir. Aynı şekilde 5-HT2 antagonisti olan MDL 11939 maddesi de insanlarda anksiyolitik bir etki yapmaktaysa da; araştırma sonuçlarında plaseboya bir üstünlük sağlayamamıştır. ABD de geliştirilen bir CCK-B reseptör antagonist olan C1 988 ile genelleşmiş anksiyete vakalarında yapılan çalışmalarda plaseboya üstün bir cevap alınmamıştır. Yaygın anksiyete bozukluğuna etki yapan çok sayıda ilaç bulunmasına karşılık yapılmış olan çalışmalarda bireysel farklılıkların da önemli olduğunun ortaya çıkarıldığının unutulmaması gereklidir11. 26 Devam eden tüm yeni araştırmalar ve çalışmalar doğal olarak yetişen pek çok bitkinin insanlar tarafından binlerce yıl öncesinden keşfedilmiş ve kullanılmış olmasından yola çıkılarak başlatılmıştır. Gelişen yeni teknoloji ile her ne kadar yerlerini kimyasal ilaçlar almışsa da bugün hala ilkel kabileler ve yerli halk tarafından geleneksel olarak kullanılmaktadır. Özellikle de kimyasallara olan üstünlükleri nedeniyle de yeniden yerini alternatifler arasında almaya başlamıştır. Bu amaçla yüzyıllarca denenmiş, kullanılmış, bugün de bilimsel verilerle anksiyete tedavisinde yerini almış bitkileri ve bu bitkiler üzerine yapılmış çalışmaları ileride ana başlıklar altında inceleyeceğiz. 27 2.2. Passiflora incarnata (Çarkıfelek) Passiflorae Herba (Passifloraceae) 2.2.1. Tanım Passiflora incarnata bitkisinin kurutulmuş çiçekleri, bazen de meyve taşıyan toprak üstü kısmları drog olarak kullanılmaktadır. Kurutulmuş drogdaki total flavonoit miktarı % 1.5’ tan az olmamalıdır. 2.2.2. Sinonim: İng.: Passion Flower, Fr.: Fleur de la passion, Passiflore officinale, Alm.; Fleischfarbige Passionsblume İsp.; Flor de pasión Ayrıca çoğunlukla Maypop, Maracuja, Passion Flower, Apricot Vine, Corona de Cristo, Granadilla, Passion Vine, Water Lemon, Madre selva gibi yöresel adlar da almaktadır. Türkiye'de de bitki "Çarkıfelek ve saat çiçeği" adlarıyla bilinmektedir3,12,13,14. 2.2.3. Tarihçe Passiflora’ nın birkaç bin yıllık tohumlarının Virjinya ve Kuzey Amerika’daki arkeolojik alanlardan keşfi, meyvelerin Kırmızı Endonezya insanı tarafından tarihte kullanıldığının güçlü göstergeleridir. Kuzey Amerika’daki Avrupalı gezginler, Virjinya ‘daki, Endonezyalıların ve Florida’daki dere boyu insanlarının vahşi kaynaklarda yetiştirilmiş Passiflora meyvelerini yediklerine dikkat çekmiştir. Bundan sonra Avrupalı göçmenler de Passiflora' nın tarihte bir meyve olarak yendiğini görerek meyveyi tüketmeye başlamışlar15. Passiflora'nın bir ilaç olarak ilk kez kullanılması, İspanyalı araştırmacı Monardus tarafından 1569’ da Peru’da bulunmuştur 15. Passiflora çiçekleri 16.yy’ da İspanyol denizcileri tarafından Peru’da tırmanıcı bitki olarak keşfedilmiş, denizcileri çok etkilemiştir. 28 Kuzey, Orta ve Güney Amerika’da halk ilacı olarak değişik amaçlarla kullanılmış, 19.yy ikinci yarısında da uyku bozuklukları, huzursuzluk ve kramp ağrılarının tedavisinde homeopatiye girmiştir. Homeopatideki kullanımının yeterliliği nedeniyle çiçekler fitoterapide kullanılır olmuş, pek çok farmakopeye girmiş, kısa süre önce de Avrupa Farmakopesi’ne alınmıştır16. 2.2.4. Botanik Özellikleri P. incarnata çok yıllık, asma gibi sarılıcı gövdeli, gövdesi 10 m.’ye kadar ulaşabilen bir bitkidir. Türkiye’de doğal olarak bulunmaz, süs bitkisi olarak yetiştirilmektedir. Yapraklar alternan, bazen basit, bazen palmat loplu, yuvarlağımsı veya palmiye tipli, bazen bileşik, tüysü yapıdadır. Çiçekler, büyük, 4-5 cm çapında, yaprak koltuğunda tek, aktinomorf, sepal 5, petal 5 adet olup, korolla ile stamenler arasında özel şekilli bir korona vardır. Korona bir veya iki halka halinde birçok ipliksi uzantılara parçalanmıştır. Stamen 5 veya daha çok, anterler büyük ve turuncu, ovaryum üst durumlu, karpel 3, ovül çok sayıda, stigma parçalıdır. Meyve ovoid, etli bakka, sarı veya turuncu renklidir. Tohumlar, çanağa dağılmış veya ince zar, zardan kolaylıkla ayrılabilen kabuksal yapıdadır12,13,15,17. Resim 1: P. incarnata 29 Resim 2: P. incarnata çiçekleri 30 Resim 3: P. incarnata Yaklaşık 500 türden oluşan Passiflora cinsi, Passifloraceae familyasının en büyüğüdür. Bu cinsin türleri, dünyanın ılıman sıcaklıktaki ve tropik bölgelerine dağılmıştır. Vatanı Amerika olan bitki ayrıca Asya, Avustralya ve tropik Afrika’da daha nadirdir. Bazı türler genellikle, Passiflora edulis olarak, tropik bölgelerde yenebilir meyveleri için üretilirler (Passion meyvesi veya mor granilla). Diğerlerinin çoğu, dünyanın ılık bölgelerinde dışarıda veya egzotik çiçekleri için seralarda yetiştirilmektedir. Passiflora Güney Amerika’dan Arjantin ve Brezilya’ya kadar olan bölgede doğal olarak yetişmektedir12,13,15,17. 31 2.2.5. Başlıca Kimyasal Bileşenler Yapılan araştırmalar Passiflora türlerinin birleşiminde alkaloit, flavonoit, triterpenik yapısında saponozit ve siyanogenetik heterozit bulunduğunu, ayrıca meyveli türlerin de meyveye lezzet ve koku veren maddeler taşıdığını göstermiştir. 2.2.5.1. Alkaloitler P.incarnata, beta-karbolin halka sistemine dayanan basit indol alkaloitler içerir. Bunlar; harman, harmol, harmin, harmalol, ve harmalindir. TLC Kromatografisi) (Thin plaklarında Layer doğrudan Chromatography-İnce spektroflürometrik Tabaka metodlarla belirlenen harman, harmin, harmol, harmalin içerikleri, P.incarnata’nın medikal ekstresinde, 10–20µg/100ml olarak kaydedilmiştir. P.incarnata’nın sırasıyla % 0.012 ve 0.007 harman ve harmin, içerdiği bilinmektedir. Ayrıca Tablo 3’te bazı türlerin toprak üstü kısımlarında, asidimetrik ve fotometrik yöntemlerle tespit edilen total alkaloit miktarı verilmektedir 15,18,19 . Şekil 1: Harman Alkaloitleri Formülü 32 Tablo 3: Bazı Passiflora türlerinin toprak üstü kısımlarında alkaloit miktarı Alt Türler Asidimetrik yöntem Fotometrik yöntem (µ alkaloit/100 g drog) (µ harman/100 g drog) P.coerulea L. 8200 56 P.decaisneana L. 2200 85 P.edulis L. 2200 85 P.foetida L. 5100 70 P.incarnata L. 1400 55 P.subpeltata ortega 7500 39 P.warmingii Mast. 2200 65 2.2.5.2. Flavonoitler Flavonoitlerin en çok bulundukları yer yapraklar olarak kaydedilmiş, izoviteksinin en yoğun olduğu dönem, çiçeklenmeye hazırlık ile çiçeklenme dönemi arası olarak belirlenmiştir. Çeşitli çalışmalar sırasında P.incarnata’nın etanollü ekstresinin, ticari hazır ilaçlara oranla daha çok flavonoit içerdiği, diğer türler arasında, P.incarnata’nın en çok viteksin, izoviteksin içerdiği tesbit edilmiştir. Ayrıca apigenin, luteolin, kersetin, kemferol de sayılabilmektedir15,18,19. Şekil 2: Passiflora incarnata flavonoitleri 33 2.2.5.3. Siyanogenetik Heterozitler Passiflora türlerinin bazılarının toprak üstü kısımlarında ve meyvelerinde sülfatlı siklopentenik veya asetonitril yapısında heterozitler bulunmaktadır(Şekil 3)18. Şekil 3: Passiflora türlerindeki bazı siyanogenetik heterozitler 2.2.5.4. Triterpenik Heterozitler Passiflora türlerinin bazılarının yapraklarından siklopropan yapısı taşıyan triterpenik heterozitler tesbit edilmiştir. P.mollisima Bayley, P.calcarata Mast., “passiflorin” adı P.lechenaultii verilmiştir. D.C.’den izole P.quadrangularis edilen L. heterozite yapraklarından passiflorinin yanı sıra iki oz zinciri taşıyan bir başka triterpenik heterozit olan kuadrangulozit elde edilmiştir(Şekil 4)18. 34 Şekil 4: Passiflora türlerinde bulunan bazı triterpenik saponozitler 2.2.5.5. Kumarinler P.incarnata, P. platyloba, P.cyanea ve P. menispermifolia’ nın toprak üstü kısımlarından kumarin yapısındaki maddelerden, umbelliferon, skopoletin ve eskuletin elde edilmiştir18. Şekil 5: P. incarnata’da umbelliferon 2.2.5.6. Lezzet ve Koku Veren Uçucu Bileşikler Meyvesi yenebilen yaklaşık otuz kadar Passiflora türünden özellikle P.edulis ve varyeteleri kültüre alınmıştır. Kültüre alım şartları ve meyve lezzetleri farklıdır. Tarımsal karakterleri, viral ve fungal hastalıklara dayanıklılığı, ürün verimi, tüketicinin beğendiği lezzette olması göz önünde bulundurularak melez hibritler elde edilmiştir. Meyvelerden elde edilen ekstrelerde 287 uçucu bileşik belirlenmiştir. Bunlar, alifatik ve aromatik hidrokarbonlar, eter, ester, alkol, karboksilikasit, terpenik maddeler, alifatik 35 laktonlar, fenoller, 13 karbonlu norterpenik maddeler ve kükürtlü bileşiklerdir13,15,17,18. Meyveleri yenen türlerde ayrıca tesbit edilen fito bileşenler, karotenoitler, karbohidratlar, mineraller ve diğerleri aşağıda listelenmiştir; — Karotenoidler: fitoen, fitofluen, α-karoten, nörosporen, β-karoten, likopen, prolikopen, monoepoksi-β-karoten, β- kriptoksantin, βsitraurin, anteraksantin, violaksantin, neoksantin, alfa-karoten, δ-karoten, α-kriptoksantin, β-apo-karotenol15. — L-askorbik asit15. — Antosiyaninler: siyanidin-3-O-β-galaktopranozit, siyanidin-3-O-β-galaktopranozit, siyanidin-3-glukozit, pelargonidin-3- glukozit15 . — δ-laktonlar: δ-hegza, δ-deka ve δ-dodekalakton; δ- hepta, δ-okta ve δ-nonalakton15. — Amino asitler: pirolin, aspartik asit, glutamik asit, serin, — Karbohidratlar: fruktoz, glukoz, sukroz, maltoz, laktoz ve — Mineraller: Na, K, Mg, Ca, Zn, Al, Mn, Fe15. — Enzim stoplazmik piruvat kinaz15. 15 alanin . pektin15. 2.2.6. Farmakolojik Çalışmalar 2.2.6.1. İn vivo Deneysel Çalışmalar Etki mekanizmasını araştırmak üzere gerek bitki ekstreleri gerekse herbir etken madde üzerinden reseptör bağlanma çalışmaları 36 yapılmıştır. Toplam flavonoit miktarı % 3 ve % 9,1 olan iki kuru ekstresi 101000 µg/ml reseptörleri konsantrasyonlarında ile reseptörlerine etkileşim bağlanışı benzodiazepin-dopamin-histamin 3 göstermemiştir. bitkinin etanollü H-GABA’nın ekstreleri ile GABAA 1 µg/ml konsantrasyonda açıkça inhibe edilmektedir. Bu sonuç Passiflora ekstrelerinin GABA metabolizmasını etkilediğine dair bir ipucu olabilir14. Çarkıfelek çiçeğinin deney hayvanlarında sedatif ve anksiyolitik etkinliğini araştırmak üzere yapılan ilk çalışmalardan biri 1974 ve 1980 de Aoyagi N.ve Kimura R.tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada çarkıfelek çiçeğinden izole edilen maltol, farelerde motor aktiviteyi önlemiş ve hekzobarbital nedenli uyuma zamanını 300 ve 500 mg/kg vücut ağırlığı dozunun ağız yoluyla verilmesinin ardından doza bağımlı yönde uzatmıştır. Maltolun etkin dozları, çarkıfelek çiçeğinin hazır ilaçlarında bulunan miktarların ötesinde bulunmuştur. Bir yıl arayla yapılan bir başka araştırma yine benzer şekilde hekzobarbital nedenli uyuma zamanı üzerinedir. Bu araştırmada % 2.6 flavonoit içeren çarkıfelek çiçeğinin kuru ekstresinin ağız yolu ile verilmesinin ardından hekzobarbital nedenli uyuma zamanı uzaması ile önemli bir anksiyolitik etki gözlenmiştir, buna karşın hareket ettirici işlev etkilenmemiştir. Bu iki araştırmanın aksine 1994 yılnda Weischer ML. ve arkadaşlarının araştırmasında ise çarkıfelek çiçeğinin sakinleştirici etkisi farelerde iki farklı deneysel prosedürde doğrulanmamıştır. Hekzobarbital nedenli uyuma zamanı ve açıklayıcı işlev, % 30 sulu-etanollü ekstresinin 1.75 ve 3.5 ml/kg vücut ağırlığında ağız yolu ile verilmesinin ardından değişim gözlenmemiştir12 . Benzer deneysel prosedürlerin uygulandığı pekçok çalışmada ise pentobarbital nedenli uyuma zamanı üzerindeki etkisi kullanılarak çalışılmıştır. Bu çalışmalardan birinde farelere 160 mg/kg vücut ağırlığı dozundaki intraperitonal verilimde, sulu-etanollü ekstresi pentobarbital nedenli uyuma zamanını önemli ölçüde uzatmış, 50–400 mg/kg vücut ağırlığı dozunda doza bağımlı yönde hareket ettirici işlevi 37 azaltmıştır. Aynı ekstre, 160 mg/kg vücut ağırlığında ağız yolu ile veya intraperitonal olarak verildiği zaman kuyruk fiskesi ve sıcak tabak testinde uyarıcıya karşı olan eşiği arttırmıştır. Tek kollu radyal labirentteki farelerin aktivitesi, çarkıfelek çiçeğinin sulu etanollü ekstresi ağız yolu ile bir hafta boyunca alımının ardından azalmıştır (10 ml/kg vücut ağırlığı, 5 g/kg ilaca kıyasla)12. Aynı yıl Capasso A. ve arkadaşları çarkıfelek çiçeği ekstresinin sakinleştirici etkilerini erkek Swiss albino fareleri üzerinde araştırmışlardır. Barbiturat nedenli uyuma zamanı üzerindeki etkilerini değerlendirmek için ekstre, sodyum pentobarbitalin deri altı enjeksiyonundan 10 dakika önce verilmiştir (100 mg/kg vücut ağırlığı). Ortalama uyku zamanının % 40 olarak farklı uzaması kontrol grubu ile karşılaştırılarak gözlenmiştir. Gastrik tüp ile amfetamin sülfatın enjeksiyonundan bir saat önce verildiği zaman çarkıfelek çiçeği ekstresi hipermobilitide önemli bir azalmaya neden olmuştur. Kontrol grubu ile kıyaslandığında, amfetamin sülfatın verilmesinden 120 dakika sonra % 17 oranında hareketlilikte azalma görülmüştür12. 1994 yılında Galliano ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada çarkıfelek çiçeğinin taze rizomlarından hazırlanan sulu etanollü ekstre farelere 25 ve 50 ml/kg vücut ağırlığı dozları ile ağız yolu ile tedavisinin motor işlevleri azalttığı, pentobarbital uyuma zamanını arttırdığı ve amfetamin tartarat kaynaklı agresifliği ve huzursuzluğu azalttığını göstermiştir. Sakinleşme endeksi meprobomat ile kıyaslanabilir (250 mg/kg vücut ağırlığı) ve diazepamınkinden (10 mg/kg vücut ağırlığı) ve klordiazepoksidinkinden (10 mg/kg vücut ağırlığı) daha yüksek bulunmuştur12. De Feo V. nin 1996’ daki çalışmasında çarkıfelek çiçeğinin sıvı ekstresi intraperitonal olarak, erkek Swiss farelerine 25, 50 ve 100 mg/kg vücut ağırlığındaki dozlarda verilmiş ve sakinleştirici etki 38 göstermiştir. Hareket ettirici işlevde, bir aktivite kafesi kullanarak ölçüm yapılmış ve doza bağımlı azalma gözlenmiştir. Rotarod aparatı kullanılarak yapılan değerlendirmede tedaviden 20, 40, 80 ve 120 dakika sonra motor koordinasyonu önemli derecede azalmıştır. Pentobarbital uyuma zamanı doza bağımlı olarak 50 ve 100 mg/kg dozunda önemli derecede uzamıştır20. Bir diğer çalışmada çarkıfelek çiçeğinin sedatif etkisini tesbit etmek üzere % 2 flavonoit içeren çarkıfelek çiçeğinin sulu etanolle hazırlanan kuru ekstresinin sakinleştirici etkisi Swiss farelerinde ölçülmüştür. 60, 125 ve 250 mg/kg vücut ağırlığı dozunda intraperitonal verilmenin ardından hareket ettirici işlevde doza bağımlı azalma aktivite kafesi kullanılarak daha yüksek iki dozda ölçülmüştür. Aynı doz seviyelerinde ekstrenin ağız yolu ile verilmesi işlevde daha az azalmaya neden olmuştur. 30, 60 ve 125 mg/kg vücut ağırlığı dozundaki daha hidrofilik ekstre kullanılırak ağız yolu ile tedavisi 60 ve 125 mg/kg dozda hareket ettirici işlevde önemli azalma sağlamıştır. Bu dozlarda sodyum pentobarbital nedenli uyuma zamanının ise anlamlı düzeyde arttığı gözlenmiştir21. 1997 yılında Soulimani R. ve arkadaşları tarafından yapılan bir başka in vivo deneysel çalışma da maltol ve maltol ile birleşik flavonoitler ile kombine halindeki harman ve ilgili alkaloitlerin yanı sıra taze çarkıfelek çiçeğinin toprakaltı kısımlarından hazırlanan iki liyofilize ekstrenin sakinleştirici ve anksiyolitik özellikleri, Swiss albino erkek farelerine intraperitonal verilmenin ardından değerlendirilmiştir. Sıvı ekstre merdiven durumu ve serbest açıklama testlerinde işlevi azaltmış, pentobarbital nedenli uyuma zamanını 400 ve 800 mg/kg vücut ağırlığı dozlarında kuru bitki materyali olarak uzatmıştır. Sulu etanollü ekstre merdiven durumu ve aydınlık/karanlık önleme testinde 400 mg/kg vücut ağırlığı dozunda anksiyolitik etkiyi azaltarak aktiviteyi arttırmıştır19. 39 Benzodiazepinlerin bağımlılık azaltmasının ışığı altında, alışkanlık oluşturmayan bir anksiyolitik ilaca ihtiyaç duyulmaktadır. Yapılan bu araştırmada farelerde 10 mg/kg dozunda anksiyolitik etki gösteren BZF (benzoflavon), farelerde kronik 21 gün boyunca üç farklı dozda (10, 50 ve 100 mg/kg) bağımlılık azaltma yönünden değerlendirilmiştir. BZF’un üç dozu 21 gün tedavinin arkasından 25. günde normal kurtarıcı davranış sergilemiştir. Bu da farelerde BZF’un çok uzun süre kullanılsa dahi bağımlılık yaratmadığını doğrulamaktadır. BZF parçası diazepam bağımlılığının gelişmesini ve 21 gün boyunca 20 mg/kg diazepam kullanıldığındaki geri bırakım etkilerini önlemiştir. Kurtarıcı işlev, hayvanlardaki kronik diazepam geri bırakımı yönlü korkunun psikolojik ve fiziksel belirtilerinin ölçüsü olarak kullanılmıştır. 20 mg / kg diazepam ve BZF (10, 50 ve 100 mg/kg)’ın farklı tekrar tedavileri doza bağımlı kurtarıcı işlevi, önleyici etki göstermiştir. 21 günlük kombine tedavilerde 100 mg/kg dozundaki BZF farelerde diazepam bağımlılığını tam olarak önlemiştir15. BZF ve krisin’in androjenik ve testosterojenik etkilerini değerlendirmek bioflavonoitlerin için araştırmacılar, potansiyel iki yaşındaki kullanımını erkek anlatan farelerde çalışmalar gerçekleştirmiştir. Passiflora caerulea‘dan izole edilen bir flavonoit olan krisin ve benzoflavon parçası (BZF) 30 günlük bir süre için iki yaşındaki farelere verilmiş, bu tedavilerden sonra, bio-flavonoit verilen erkek farelerde kontrole kıyasla tüm cinsel fonksiyonlarda önemli bir gelişme görülmüştür. Krisin (1 mg/kg) ve BZF (10 mg/kg) alan fareler dişi farelerle etkileşime izin verildiğinde artan bir cinsel etkileşim göstermiştir. Ayrıca bio-flavonoit ile 30 günün üzerinde tedavi edilen farelerde dişi farelerle etkileşime izin verildiğinde sperm sayısı ve dölleme potansiyeli artmıştır. Mukayese edildiğinde BZF, krisinden daha potansiyel bulunmuştur, iki yaşındaki farelerin üreme sisteminde daha iyi ekiler göstermiştir. Bitki flavonoitleri potansiyel fito-estrojenler olarak davranmakta ve yaşlanmanın 40 psikolojik ve biyokimyasal etkilerine karşı klinik ve terapotik faydaları bulunmaktadır15. Passiflora'nın bir başka türü olan Passiflora coerulea'da bulunan bir monoflavonoid olan krisin’in farmakolojilk etkileri, farelerde Wolfman ve arkadaşları tarafından 1994’te araştırılmıştır. 1 mg/kg dozundaki krisin, farelerce artan labirent aparatının açık kollarına girişleri ve açık kollarda geçirilen zamanı arttırarak önemli bir anksiyolitik etkiye neden olmuştur. Diazepam (6 mg/kg) ve krisini miyorölaksan etkileri için karşılaştıran bir çalışma sırasında krisin, 0.6–30 mg/kg doz aralığında yatay tel testinde miyorölaksan etki göstermemiştir ki bu da krisinin kas gevşetici etkiden yoksun olduğunu göstermektedir. Buna karşın, diazepam miyorölaksan etki göstermiştir. Bir başka tür olan Passiflora edulis'in sıvı ekstresinin, farelerde ve sağlıklı gönüllü insanlarda özel olmayan CNS (Central Nervous System-Merkezi Sinir Sistemi) antidepresan etkileri kaydedilmiştir. Passiflora edulis'in CNS depresyon önleyici etkileri üzerine bir başka araştırmada, bitkinin sıvı ekstresinin barbital ve morfin nedenli uyuma zamanını arttırdığı kaydedilmiştir. Aynı zamanda amfetamin nedenli uyarıcı etkileri de önlemiştir22. Çarkıfelek çiçeği'nin sulu ekstresi, 400 ve 800 mg/kg dozunda hareket ettirici işlevi azaltarak farelerde yatıştırıcı etki göstermiştir. Sulu alkollü ekstresi, yatıştırıcı etki göstermemiş, bunun yerine, 400 mg/kg dozunda farelerde anksiyolitik etki ile hareket ettirici işlevi arttırmıştır. Bu araştırmalar, P.incarnata' nın CNS depresyon engelleyici özelliklerini gösterse de, ekstrelerin ve doğrudan fitobileşenlerin, Soulimani tarafından yapılan çalışma sonucunda tamamıyla anlaşılması mümkün bulunmamıştır. Zanoli tarafından gerçekleştirilen güncel çalışmalar, P.incarnata’ nın bir flavonoit bileşiği olan krisin’in biyolojik etkilerini araştırmış, bu çalışmalarda, krisin, anksiyolitik ve yatıştırıcı etkileri için araştırılmıştır. 50 mg/kg dozunda krisin verildiğinde farelerde pentobarbital uyuma zamanını etkilememiştir, 25 mg/kg dozunda 41 hareket ettirici işlev azalmıştır ve 1 mg/kg dozunda anksiyolitik etki göstermiştir15. P.incarnata'nın tütün bağımlılığındaki faydasını konu alan çeşitli deneyler ışığında, P.incarnata'nın toprak üstü kısımlarından izole edilen biyoaktif BZF parçasının dört dozu (1, 5, 10 ve 20 mg/kg) kullanılmak suretiyle 9 günlük deney sürecinde, farelere (n=5) nikotin hidrojen tartarat (2 mg/kg) ve BZF’nun dört dozu ile nikotinin bileşimleri (NnP-1, NnP-5, NnP-10 ve NnP-20) verilmiştir. 7 günlük tedavinin sonunda, tüm fare gruplarına nikotin bağlılığını azaltmak için nalokson uygulanmıştır. Fareler 10 ve 20 mg/kg dozlarda BZF ile nikotin verilerek tedavi edilmiştir ve bağımlı gruba (Nn grubu) kıyasla önemli bir geri bırakım göstermemiştir15. Nikotin-Passiflora'nın bu iki dozunu alan farelerde istek görülmediği izlenmiş, hayvanlar nikotine bağımlı bulunmamışlardır. Nikotin bağımlısı fare grubuna tek doz BZF verilmesi sadece BZF’un en yüksek dozunda (20 mg/kg) nikotin bağımlılığını önlemeye yöneliktir, daha düşük dozlarda bağımlılık hala bulunmaktadır15. Karşılaştırmalı bir çalışma sırasında, sadece P.incarnata metanol ekstresi farelerde 125 mg/kg dozunda önemli derecede anksiyolitik etki göstermiştir. Buna karşı, standart anksiyolitik olarak diazepamın kontrol olarak kullanıldığı korkunun artan labirent modelinde, Passiflora edulis' in hiçbir ekstresi, hiçbir dozda önemli etki göstermemiştir. Yaprakların, gövdenin, köklerin ve P.incarnata'nın diğer bütün kısımlarının petrol eteri, kloroform, metanol ve su ekstreleri anksiyolitik etkileri için değerlendirilmiştir. P. incarnata'nın sadece metanol ekstreleri farelerde önemli anksiyolitik etki göstermekte (100 mg/kg), bunun yanında petrol eteri, kloroform ve sulu ekstreleri, bu etkiden yoksun bulunmaktadır. P.incarnata'nın ekstrelerinin hiç biri, kontrole (basit şurup) ve diazepamın standart anksiyolitik dozuna (2 mg/kg) göre önemli anksiyolitik etki 42 göstermemektedir. Yaprak, gövde, çiçek ve tüm bitkinin metanol ekstresi, sırası ile 100, 125, 200, ve 300 mg/kg anksiyolitik etki göstermiştir. Bu sonuçlar, P.incarnata'nın kök ve çiçeklerinin anksiyolitik dozda artışa neden olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, herhangi bir farmakolojik fitokimyasal ve standardizasyon çalışmalarında bu kısımların ayrılması tavsiye edilmektedir. P.incarnata’nın sadece yapraklarında bulunan bioaktif bileşenlerin maksimum konsantrasyona sahip olduğu tesbit edilmiştir15. Bir başka çalışma da ise, farelere 6 gün boyunca onları kannabinoit bağımlısı yapmak üzere günde iki kez 10 mg/kg dozda ∆9 tetrahidrokannabinol verilmiştir. Diğer gruptaki farelere ağız yoluyla 10 ve 20 mg/kg dozunda BZF ile birlikte ∆9 -THC verilmiş, tedavi boyunca hareket ettirici işlev ölçülmüştür. BZF ve ∆9 -THC i birlikte alan farelerde, sadece ∆9 -THC alan farelere kıyasla daha az tolerans ve bağımlılık kaydedilmiştir. Yedinci gün tüm farelere SR-141716A verilmesi ile (10 mg/kg), fare beyninde ∆9 -THC azalmasına yönelik yapay geri bırakım üretilmiştir. El titremesi, baş dönmesi gibi bazı yan etkiler 6 gün boyunca THC-BZF ile tedavi edilen grupta daha azdır. Yani BZF, ∆9 -THC ile birlikte verildiğinde, farelerde uyuşturucu tolerans ve bağımlılığının gelişmesini engellenmiştir. BZF’un kuvvetli dozu da 20 mg/kg, ∆9 -THC bağımlı farelerde geri bırakım etkilerinin sonuçlarını önlemiştir15. Benzoflavon’un, morfin, kannabinoitler ve nikotin gibi maddelerin geri bırakım etkilerini engellemedeki kullanılışlığının ışığında, etil alkolün bağımlılık dozu ile (2 g/kg, 6 gün) tedavi edilen farelere, alkol bağımlılığını ve etanol geri bırakım nedenli yüksek korkunun belirtilerindeki etkinliğini değerlendirmek için biyoaktif benzoflavon parçası verilmiştir. 7 gün boyunca farklı fare gruplarına alkol ve alkol + dört doz Passiflora incarnata (10, 20 ve 50 mg/kg benzoflavon parçası) verilmiş, tüm tedaviler (kronik) ağız yolu ile ve günde 6 kez altı gün boyunca yapılmıştır. Benzer olarak, diğer üç fare grubu, bağımlılık dozu ile (2 g/kg, 6 gün boyunca) 43 alkole bağımlı hale getirilmiş, yedinci gün 10, 20 ve 50 mg/kg dozlarında benzoflavon verilmiştir. Kronik ve kuvvetli dozların ikisinde de benzoflavon, alkolün geri bırakım etkilerini engellemiş, P.incarnata benzoflavon parçası alan farelerde korku yönlü davranışta azalma olmuştur. P.incarnata’nın kronik tedavisi, alkol bağımlısı farelerde etkileri tek dozlu tedaviden daha çok engellemiştir15,22. P.incarnata flavonoitlerinden olan krisin fareler üzerinde yapılan deneylerde 1 mg/kg dozda intraperitonal verildiğinde çok net bir anksiyolitik etkisi olduğu görülmüştür. Diğer yandan apigenin’in (Matricaria recutita) 25 mg/kg dozda sedatif etkisi vardır ancak anksiyolitik etkiye sahip değildir. Araştırıcılar krisinin anksiyolitik etkisinin GABAA reseptörünün aktivasyonuyla ilişkili olduğunu öngörmektedirler çünki benzodiazepin türevi olan flumazenil verilişiyle bu etki bloke edilmektedir. Araştırmalar flumazenilin her iki flavonoitinin sedatif etkisini bloke edici bir özelliği olmadığını göstermektedir. Buna göre araştırmacılar sedatif etkinin GABA reseptörleriyle etkileşimden kaynaklanmadığı sonucuna varmaktadır23. Çok ekstrelerinin sayıda değişik in deney vivo araştırma şartlarında Passiflora’nın kemirgenlerde değişik sedatif anksiyolitik etkinliğini açıklamaktadır. Araştırmaların çoğunda ve sulu etanollü ya da kuru ekstrelerin, intraperitonal ve per oral yolla verilmesinden sonra belirgin doza bağımlı şekilde barbituratlarca indüklenen uyku zamanının uzadığı, fare ve sıçanlarda motorik aktivitenin azaldığı gözlenmiştir14. Amfetamin tuzlarının verilişinden sonra hayvanlarda huzursuzluk, hipermotilite ve agresiflik aynı şekilde nosiseptif (ağrı verici) etki üzerine reaksiyonlar, Passiflora ekstreleri uygulanmasıyla azaltılmıştır. Passiflora’nın farklı polar ekstrelerinin sedatif etkilerinin kıyaslanması yapılmış ve burada ne petrol eteri ne kloroform ne de sulu ekstresi etkili 44 bulunmuştur. Metanollü ekstresinin etkisi ise istatistiksel olarak çok dominanttır. Oral olarak bu ekstrenin 125 mg/kg lık dozu etki açısından, diazepamın 2 mg/kg’ın etkisiyle kıyaslanabilir düzeyde bulunmuştur14. Sulu etanollü ve sadece sulu ekstreler için farelerin ışıklandırılmış ve ışıklandırılmamış ortamda verdikleri davranışlardan anksiyeteleri üzerine fikir edinilmiştir. Sulu alkollü özel bir ekstrenin intraperitonal verilişinden sonra sedatif etki gözlenmiş ancak maltol veya maltolün bir flavonoit ya da alkaloit ile karışımının verilişinden sonra gözlenmemiştir. Maltolün sakinleştirici etkisi sadece bir araştırmada ispatlanmıştır. Hayvanlara 300 ve 500 mg/kg vücut ağırlığı oranı dozda maltol verildiğinde etki gözlenmiştir. Sıçanlarda 50 mg/kg lık pentetrazol dozundan sonraki konvulsif fazların hayvanların bir sulu etanollü ekstresi ile ön tedavisi sonucu geciktirilebilmektedir. Ayrıca kontrol gurubuna göre yaşayan hayvanların sayısı da daha fazladır14. 2.2.6.2. İn vitro Deneysel Çalışmalar Passiflora üzerine yapılan in vitro çalışmalar sayıca oldukça yetersizdir ve genellikle etki mekanizmasını anlamayı kolaylaştıracak yöndedir. Bu araştırmalardan birinde sırası ile % 3 ve % 9.1 toplam flavonoit içeren çarkıfelek çiçeğinin iki kuru ekstresi, iki reseptöre bağlanma yakınlıkları için araştırılmıştır. 10 dan 1000 mg/ml ye kadar olan yoğunluklarda benzodiazepin, dopaminerjik ve histaminerjik alt tipleri içeren bağlayıcı taraflarla etkileşimde bulunmamıştır. İki ana flavonoit olan izoviteksin-2-glukozit ve izoorientin-2-glukozit, 30 µm’e kadar olan yoğunluklarda benzodiazepin bağlayıcı tarafını önlememiştir12. 1999 da Simmen ve arkadaşlarının deneysel çalışması Çin hamster yumurtalık hücrelerinde in vitro kıyaslamalı çeşitli CNS reseptörlerine bağlayıcı çalışmalar, çarkıfelek çiçeğinin etanollü ekstresi ile yapılmıştır. Ne opioid ne de serotonin, östrojen α histamin, nörokinin–1 ve metabotropik glutamat reseptörleri ekstre tarafından inhibe edilmiştir. 45 Sadece ³H-GABA’nın GABAA reseptörüne bağlanması 1 mg/ml’de önlenmiştir12. 2.2.6.3. Klinik Çalışmalar Passiflora cinsinin 500 türü arasında, P.incarnata dünya çapında geniş klinik uygulaması olan tek türdür. Dünya çapında klinik uygulamaların oluşu P. incarnata’nın, British Herbal Pharmacopoeia (1983), Hemocopathic Pharmacopoeia of India (1974), United States Homoeopthic Pharmacopoeia (1981) ve Pharmacopoeia Helvetica (1987), Pharmacopee Francaise (1965), Pharmacopeia Brasileira (1959), Deutsches Arzneibuch 1997, Homeopathie 1981, Pharmacopoeias Egypt, Germany, Switzerland ve Materia Medica’ya göre de resmi ilaç olarak kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bitki aynı zamanda, İngiltere Bitki sempozyumu 1992, ESCOP (The European Scientific Cooperative on Phytotherapy) Monografları 1997, Deutches Homo Pathiches Arzneibuch 1978 ve Monographien der Commission E 1998’de anlatılmış, pozitif monograflarda yer almıştır. Fransa’da 1927 den beri anksiyete ve korku durumları için kullanılan çok bileşenli bitkisel ilaç olan Euphytose, aşağıdaki bitkilerin toz ekstrelerini içermektedir: 50 mg Valerian (Valeriana officinalis), 40 mg Passion çiçeği (Passiflora incarnata), 15 mg Kola Fındığı (Cola nitida), 15 mg Guarana (Paullina cupana), 10 mg Hawthorn (Crataegus oxycantha) ve 10 mg siyah Horehound (Ballota foetida). Plasebo veya formülün dozajı 28 gün boyunca günde üç kez iki tablet olarak uygulanmıştır. 182 hastanın çok merkezli çift taraflı plasebo kontrollü bu araştırmada, rastgele iki paralel grupla sürdürülmüştür; aktif tedaviden önce 7 gün plasebo tedavisi görenler, 14-Hamilton korku ölçeğinde 20’nin üzerinde skor göstermeye devam etmiştir. Montgomery-Asberg depresyon ölçeği, depresyonlu hastalara uygulanmıştır. Sonuçlar, fiziksel korku (P=0.025) ve sıkıntılı korku (P=0.011) skorlarında 7. ve 28. günlerde HAM-A (Hamilton 46 Anksiyete Değerlendirme Ölçeği) ölçeğinde önemli bir azalma göstermiş, fakat plasebo grubunun skorlarında önemli bir değişim bulunmamıştır. HAM-A ölçeğinde tedavi süresinin sonunda 10’un altında ölçülenler, plasebo grubunda 23 (% 25.3), formül grubunda 39 (% 42.9) olarak numaralandırılmıştır. Formül grubu (% 83), plasebo grubuna (% 65) kıyasla gelişen bir sosyal hayat göstermiştir12. Aynı yıl yine Schulz ve arkadaşlarının araştırmasında rastgele plasebo kontrollü, çapraz bir çalışmada, 12 sağlıklı bayan gönüllü, 1.2 gr çarkıfelek çiçeği ekstresiyle veya 10 mg diazepam veya plasebo ve 140 dakika sonra 100 mg kafein almıştır. Uyanıklılığın mevcut durumu denekler tarafından görünen analog ölçütünde “tamamen uyanık“ tan “tamamen uykulu” ya kadar oranlanmıştır. Tedavi sonuçlarından 120 dakika sonra plasebo ya kıyasla çarkıfelek çiçeği ekstresi ile tedavi edilenler diazepam değerinin üçte birine ulaşmıştır. Nicel EEG (Electro Ensafalo Grafi) sinyalleri 5 dakika için uyanıklılık kontrollü reaksiyon zamanı koşulları altında 5 dakikalık dinlenme koşulları ile devam eden durumda verilmeden önce ve verilmeden 120 ve 180 dakika sonra ölçülmüştür. Çarkıfelek çiçeğinin alınmasının ardından görülen etkileri plasebodan ayırmanın zor olduğu sonucuna varılmıştır12. Akhondzadeh S. ve arkadaşlarının 2001’deki araştırmasında P.incarnata'nın klinik çalışması, sinir sistemine uygulanan bir araştırmayla yapılmış, küçüklerin ve yaşlıların uykusuzluk sorununda faydalı olduğu kanıtlanmıştır12,24. Bitki sinirsel atakları azaltmaktadır, zira uyku problemi, adet düzensizlikleri, sinir sistemi bozuklukları ile seyreden ve gittikçe sosyal yaşamı daha olumsuz şekle sokan bir tabloyla sonuçlanmaktadır. Rastgele çift taraflı kontrollü bir çalışmada yaygın anksiyete bozukluğuna sahip 36 hastada DSM (Mantıksal Düzensizliklerin Diagnostik ve İstatistiksel Manueli) ve 14 veya Hamilton endişe oranlama 47 ölçütünde 18’i, sulu etanollü çarkıfelek çiçeği ekstresinin günlük 45 damlası ve bir plasebo tableti ile tedavi edilmiştir. Diğer 18’i kontrol grubu olarak plasebonun günlük 45 damlası ve günlük 30 mg oksazepam ile tedavi edilmiştir. HAM-A skorları 0, 4, 7, 14, 21 ve 28. günlerde değerlendirilmiştir. 0, 21 ve 28. günlerde HAM-A skorlarında gruplar arasında herhangi bir farklılık bulunmamıştır. 4. günde çarkıfelek çiçeği grubundaki skor oksazepam grubuna göre daha yüksektir; 7. ve 14. günde fark önemli bulunmamıştır. Bu bulgular çarkıfelek çiçeği etkisinin azalmasına işaret etmektedir. Tüm devrelerde her iki tedavinin etkileri başlangıç ile kıyaslandığında önemli bulunmuştur. Geri bırakıma giden toplam 65 uyku bağımlısı rastgele çift taraflı kontrollü bir çalışmada suluetanollü çarkıfelek çiçeği ekstresinin 60 damlası ile ve 0.8 mg klonidin veya plasebo damlaları ve klonidin ile tedavi edilmiştir. Geri bırakım sendromunun sıklığı 0, 1, 2, 3, 4, 7 ve 14. günlerde Short Opiate Withdrawal Score (SOWS)-Kısa Uyku İlacı Geri Bırakım Skoru kullanılarak ölçülmüştür. Her iki protokol de eşit olarak etkin bulunmuştur. Buna rağmen, çarkıfelek çiçeği/klonidin tedavisi psikolojik belirtilere göre tek başına klonidinden daha iyi olduğu sonucuna varılmıştır12,24. İran’da yapılan iki klinik araştırmanın birinde Passiflora incarnata ekstreleri afyon bağımlılığı sonucu ortaya çıkan yoksunluk sendromu tedavisinde klonidinle beraber kullanılmıştır. Bu tedavide klonidin ve plaseboyla tedaviye alınan 65 hasta karşılaştırılmıştır. Fiziksel semptomlarda önemli bir değişiklik bulunmazken Passiflora-klonidin alan hastalarda anksiyete, irritabilite, maddeye karşı büyük istek gibi semptomlar daha iyi kontrol edilmiştir. Diğer araştırmada 36 genel anksiyete bozukluğu olan hastanın her biri anksiyolitik olan oksazepam tablet ve plasebo sıvısı veya Passiflora ekstresi ve plasebo tableti ile tedavi edilmişlerdir. Oksazepam alan hastalar tedavinin ilk 15 gününde P.incarnata alanlardan daha düşük anksiyeteye sahip olmuşlardır. Sonra 48 her iki grup arasında önemli bir fark bulunmamıştır. Ancak oksazepam alan grupta iş performansında daha fazla bozulma görülmüştür25. 2.2.7. Tedavide Kullanımı P.incarnata halk arasında yıllardan beri sinirsel gerginliklerde sedatif olarak kullanılmıştır. P.incarnata’nın sedatif özelliği 19.yüzyılın sonunda bitkiyi belirlenmiş, nörolojik Fransa’da tedavide aynı kullanan amaçla Amerikalı 1.Dünya Savaşı hekimlerce sırasında homeopatide kullanılmıştır. Antispazmodik etkisinin de yanı sıra diare, dizanteri, dismenore, epilepsi, uykusuzluk, nevralji tedavilerinde ve hemoroide karşı kullanılmıştır 12,13,18. Sedatif özelliği 19.yy sonlarında nörolojik tedavide Amerikalı doktorlar tarafından kullanımıyla ortaya çıkmıştır. P.incarnata ekstrelerinin gastrointestinal sistemde antispazmodik ve spazmolitik etkili olduğu ve bu etkinin papaverinle sinerjik, baryum klorür ve pilokarpinle antagonist olduğu görülmüştür. Bir başka çalışma da, meyve sularının besleyici özelliği yanı sıra taşıdığı harman grubu alkaloitlerden dolayı trankilizan etkilerinin bulunduğu bildirilmiştir18. Sedatif amaçla bebeklere uyku vermede kullanılan (günde 24 kez 5’ er ml.) bir şurubun formulasyonu aşağıdaki gibi verilmiştir. Amino hidroksi bütirik asit……… 5.0 g Valerian ekstresi……………….. 5.0 g P.incarnata ekstresi…………….. 3.0 g Papatya ekstresi………………… 5.5 g 49 Sukroz……………………………. 50 g Esans……………………………....km. Distile su………………………….. 100 ml 1-12 yaş arası psikomotor ajitasyonu ve kurallara uyumsuzluğu olan bir grup çocuğa, dört günlük periyotlar halinde verilmiş ve preparatın iyi bir sedatif ve hipnotik olduğuna karar verilmiştir. Yan etkileri de bilinen sedatiflerden daha az bulunmuştur18. Konjestif kalp yetmezliğinde kullanımına dair yapılan bir araştırmada, Passiflora ve alıç içeren bir ekstre konjestif kalp yetmezliği olan hastalardaki nefes alma ve egzersiz yapma güçlüğünün tedavisi için kullanıldığında bu semptomlarda düzelme gözlenmiştir. Ancak buradaki pozitif etkiler alıçtan da kaynaklanıyor olabilir zira alıç konjestif kalp yetmezliğinde daha yaygın biçimde kullanılmaktadır. Çoğu kez insanlarda ciddi denemeler olmadığından güvenilirlik ve etkinlikleri test edilmemiştir. Bazıları ciddi etkilere yol açabileceğinden ilgili sağlık ekibi kontrolünde ve dikkatli kullanılmalıdır. Alkol bırakımı sırasında meydana gelen etkileri hafifletmede, antibakterial, antispazmodik, Deficit/Hyperactivity afrodizyak, Disorder-Hiperaktiviteye astım, bağlı ADHD dikkat (Attention eksikliği bozukluğu), kanser, felç, cilt yanıkları, kronik ağrılar, öksürük, Epstein-Barr virüsü, gastrointestinal sistem rahatsızlıkları, hemoroid, yüksek tansiyon, insomnia, uyuşturucu bağımlılığı, menopozal semptomlar, genel ağrılar, kırışıklık giderici etkilerinden dolayı kullanıldığına dair bulgular vardır26. Passiflora bitkisinin sinirsel huzursuzluklarda endike olduğuna dair Komisyon E tarafından pozitif monograf hazırlanmıştır. Fransa ve İsviçre’de Passiflora aynı zamanda hafif sinirsel kalp şikayetlerinde de kullanılmaktadır. Bu nedenle bu endikasyon Fransız 50 hazırlık monografisinde notlar arasına girmiş ve ESCOP (The European Scientific Cooperative on Phytotherapy-Avrupa Bilimsel Fitoterapi Birliği) monografisinde ise diğer bir endikasyon olarak uykuya geçiş bozuklukları da yer almıştır. Ekstreler ve sıvı ekstrelerin kullanılışı genellikle kombinasyon preparatları olarak daha yaygın biçimdedir14. Passiflora alata, Farmacopoeia of Brasileira (1959) yasal olarak kaydedilmiştir. Bitkinin, 5 ml günde üç kez ağız yolu ile alınan ekstresi, uykusuzluğa, anksiyeteye, soğuk algınlığına, menapozun sinirsel rahatsızlıklarına ve bazı ağrı durumlarına tavsiye edilmektedir15. Passiflora coerulea (mavi passion çiçeği) Britanya’ya 17. yüzyılda girmiştir. Bitkinin meyveleri anksiyolitik vb. yatıştırıcı olarak kullanılmaktadır15. Passiflora edulis, Güney Amerika’da yatıştırıcı, uyarıcı, tonik ve ileri derecede zihin yorgunluğunun, menopoz belirtilerinin tedavisinde kullanılmıştır. Nagaland’da, Passiflora edulis’in taze yapraklar az miktarda bir suda kaynatılır ve dizanteri ve zihin yorgunluğunun tedavisinde bu ekstresi içilerek kullanılmaktadır. Meyveler, kabızlıktan kurtulmak için yenilmektedir (Nijerya’da, Passiflora foetida yaprağı, heyecan ve uykusuzluğu gidermek için yenir). Bitki genellikle Hindistan’da yetiştirilir. Yapraklar, baş ağrısı ve astımda kullanılır. Passiflora edulis’in toprak üzerindeki kısımlarından oluşan % 40 etanolik çözeltisinden hazırlanan sprey-kurutulmuş tozu ve Aerosil 200, Brezilya’da uykusuzluğa karşı kullanılmıştır, ayrıca Brezilya’da bitki losyon şeklinde, deri hastalıkları için kullanılmaktadır15. P.quadrangularis halk arasında antihelmentik, diüretik, emetik, sedatif olarak tanınmaktadır (saponozit içerir). Venezuella’da meyve kabukları kaynatılarak haricen emoliyan ve yara lapası olarak kullanılmaktadır. Siyanogenetik heterozit taşıyan türler emetik ve antispazmodik etkidedir18. 51 Materia Medica Americana, P.incarnata'nın epilepsi tedavisindeki kullanımına dikkat çeker. Bir rapor, bitkinin spazmodik düzensizliklerde ve yaşlıların uykusuzluk hastalığında kullanıldığını vurgulamaktadır. Bitki Brezilya’da anti-spazmodik, antiastmatik, ve yatıştırıcı olarak kullanılmaktadır. Irak’ta yatıştırıcı ve narkotik olarak; Türkiye’de epilepsi, uykusuzluk ve sinirsel rahatsızlıklar gibi durumlarda, Amerika’da yanıklar ve uykusuzlukta kullanılmaktadır15. Passiflora laurifolia Linn. (sarı grandilla), sinirsel kalp rahatsızlıklarında kullanılır. Passiflora maliformis Linn. Suyu Brezilya’da aralıklı ateş tedavisinde kullanılmaktadır. Passiflora quadrangularis Linn. (büyük grandilla) baş ağrıları için ve yatıştırıcı olarak kullanılmaktadır. Yaprak çayı, yüksek kan basıncını düşürmek için alınır. Passiflora suberosa' nın yaprakları, deri hastalıklarını tedavide kullanılmaktadır15. Bitkinin sedatif ve anksiyolitik etkinliği bilinmekle beraber tam olarak hangi maddenin etkili olduğu kesin değildir. Ancak etkiden tek maddenin değil ekstredeki değişik maddelerin sorumlu olduğu düşünülmektedir. Yapılan klinik çalışmaların da bitkinin yukarıda belirtilen etkiyi desteklediği görülmektedir. Bitkiden elde edilen sulu-alkollü ve sulu ekstrelerin doza bağlı olarak antiinflamatuar etkiye sahip olduğu düşünülmektedir18. Passiflora 100 yılı aşkın süredir bu şikayetlerde yaygın kullanımıyla bilimsel araştırmalar yeterli olmamakla beraber başarılı sayılmaktadır. Yeni çalışmalar göstermiştir ki ne harman alkaloitleri ne de maltol Herba Passiflora’nın etkisinden sorumludur. Droglar çay şeklinde de (fincan başına 2.5 g olmak üzere günlük 3-4 kez) kullanılabilir, ancak ağırlıklı olarak Valeriana officinalis, Humulus lupulus ve Melissa officinalis kombinasyon preparatları şeklindedir. Bu fitofarmakanın avantajı iyi tolere edilmesi, bağımlılık potansiyelinin ve alışkanlık riskinin olmamasıdır. Kalp 52 rahatsızlıklarıyla birlikte seyredebilen sinirsel huzursuzlıuk durumları ve uykuya dalma bozukluklarının tedavisinde Passiflora’nın önemi küçümsenmemelidir14. 2.2.8. Piyasa Preparatları Almanya’da, Melissa ve Valerian kökleriyle kombine şekilde sedatif preparatın bir komponenti olarak ve alıçla kombinasyonu da kardiyotonik olarak reçete zorunluluğu olmayan bir ürün olarak değişik formlar halinde kullanılır. Yine aynı ülkede homeopatide ağrı tedavisi, uykusuzlukla ilişkili nevrasteni ve sinirsel yorgunluk tedavisinde kullanılmaktadır. Almanya’da pediatride “Species nervinae pro infantibus” adlı sedatif çocuk çayı ki oranları % 30 Melissa yaprağı, % 30 Lavanta çiçeği, % 30 Passiflora bitkisi ve %10 Hypericum perforatum’un topraküstü kısımlarını içeren çayı tedavide kullanırlar. Komisyon E tarafından oluşturulan standart sedatif çay formulasyonunda % 40 Valerİan kökü, % 30 Passiflora incarnata’nın topraküstü kısımları, % 30 Melissa yaprağı kullanılmaktadır26. Avrupa’da tentürleri ve ekstreleri pek çok preparatın bileşimine girmiştir, 400 mg’lık kapsül formları sıkça kullanılmaktadır. Almanya’da bulunan ve P.incarnata içeren preparatlar aşağıda tablolanmıştır. 53 Tablo 4: Almanya’da bulunan P. incarnata içeren preparatlar Müstahsar Adı İlaç Şekli Müstahsar Adı İlaç Şekli Aranidorm Damla Sedalint Draje Plantival Damla,Draje Sedaselect Draje Eupronerv Damla Samnuvis Draje Valobonin Damla Visinal Draje Avedorm Damla Biral Draje Neuro-Presselin Damla Moradorm S Tablet Bunetten Draje Seda-PascN Tablet Huzursuzluk, uykusuzluk, endişe gibi şikayetlerin; adet görme ve menopoz devrelerindeki ruhsal sıkıntı ve gerginliklerin semptomatik tedavisinde endikedir. Ayrıca Sedaflora Şurup’ta antispazmodik etkinlik de belirtilir. Erişkinlerde: Gün boyunca yatıştırıcı etki sağlamak için yemeklerden önce 1-2 ölçek alınır. Uyku bozukluklarında yatmadan bir saat önce 2 ölçek içilir. Çocuklarda (3 yaşından büyük) daha düşük dozlarda kullanılır. Bir defada 1/2 ölçekten fazla verilmemelidir12,18,26. Türkiye’de Passiflora, Sedaflora, Alora adlı şurup formunda preparatları mevcuttur12,18. 54 ALORA ŞURUP 100 ml(Nobel) Passiflora sıvı ekstresi 694.444 mg/5ml PASSİFLORA ŞURUP 180 ml(İlsan-İltaş) Passiflora sıvı ekstresi 700 mg/5 ml SEDAFLORA ŞURUP 200 g(Tripharma) (Passiflora sıvı ekstresi 700 mg/5 ml.) Resim 4: Türkiye’deki P. incarnata preparatları 2.2.9. Dozaj ve Veriliş Yolu Bugün huzursuzluk, gerginlik, uykusuzluk ve anksiyete tedavisinde kullanılmak üzere çay, tentür, şurup, kapsül, draje formlarında çoğunlukla kullanılan preparatlardır. Günlük doz 3-4 kez 0.5-2g oraldır. Drogdan hazırlanan infüzyon, 1-4 ml tentür (1:8) ve diğer eşdeğer preparatlar kullanılabilir. 3-12 yaş arası çocuklarda doz kiloya göre ayarlanmaktadır12,18,26. 55 2.2.10. Yan Etki-Toksisite Bitkisel ürünler genellikle güvenli gibi farz edilse de, Passiflora türündeki siyanojenik bileşenlerin varlığını hesaba katınca, toksisiteleri göz ardı edilmemelidir. Birleşik Devletler FDA, bir bileşenini Passiflora’nın oluşturduğu çok içerikli ilaçsal ürünlerin tüketimi sırasında gerçekleşen 15 zehirlenme durumu kaydetmiştir. Düzensiz kalp atışı, çeşitli baş ağrıları, hepatit, konuşmada zorluk çekme, diyare, zatürre gibi bazı durumlar üzerine raporlar bulunmaktadır12. Passiflora adenopoda'nın ham meyveleri, meyve ya da ana gövdede üretilen HCN (hidrosiyanik asit)’in varlığına yönelik zehirlenmelere yol açmış, buna rağmen, olgun meyveler HCN’ den yoksun bulunmuştur. Bu nedenle bitki, bu tür ile bireysel çalışma halinde risk taşımaktadır. Passiflora edulis de, hayvanlarda ve insanlarda karaciğer ve pankreas zehirlenmeleri göstermiştir12. P.incarnata Amerika FDA tarafından ‘güvenli bitkisel yatıştırıcı’ olarak listelenmişir. P.incarnata’nın ulaşılabilir monograflarının hiçbiri bu bitkinin toksisitesini veya yan etkilerini açıklamamıştır. CNS depresyon bastırıcı işlevinin modu ve psikolojik işlevleri iyi dökümlenmiş olmasa da, P.incarnata’nın diğer CNS depresyon engelleyici veya uyarıcıları ile birlikte alınırken dikkat edilmesi tavsiye edilmiştir12. Tek doz toksisitesinin tesbiti için 1988 yılında Speroni ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışma, çarkıfelek çiçeğinin ekstresinin 500 mg/ kg vücut ağırlığı ve 900 mg/kg vücut ağırlığına kadar ki dozlarının farelere intraperitonal verilmesinin ardından hiçbir şiddetli zehirlenme görülmediğini kaydetmiştir. Tekrarlanan doz toksisitesini belirlemek amacıyla yine Speroni ve grubunun 1990 da yaptığı bir çalışmada, erkek Sprague Dawley fareleri kullanılmış, kontrol hayvanlarına kıyasla çarkıfelek 56 çiçeğinin sulu etanollü ekstresinin (ki bu da 5 g/kg kurutulmuş bitkiye denk düşmektedir), 10 ml/kg vücut ağırlığı dozda oral tedavisinin 21. günün sonunda farelerde ölçülen motor koordinasyonlarının ısı ve ağırlığında hiçbir değişim gözlenmemiştir12. Toksisite üzerine yapılmış az sayıda araştırma vardır. Piyasada bulunan Passiflora’nın 500 mg/kg intraperitonal verilişinden sonra ve liyofilize edilmiş sulu ekstresinin 900 mg/kg dozda farelere verilişinden sonra akut bir toksisite belirlenmemiştir. Droğun kombinasyon preparatlarında yaygın ve uzun yıllara dayanan kullanımlarında da en ufak bir toksisiteye rastlanmamış, ancak nadiren hipersensitivite gözlenmiştir. Bir vak’a da Passiflora’nın alınışından sonra bulantı, kusma, bradikardi ve kalpte aritmiler bildirilmiştir14. Mutajeniteyi tesbit etmek üzere yapılan somatik ayırma deneyinde Aspergillus nidulans D-30 da, 1.30 mg/ml dozundaki çarkıfelek çiçeği ekstresinin verilmesinin ardından hiçbir genotoksik etki 12 görülmemiştir . 34 yaşında bir bayan da P.incarnata L. yi teropötik dozda almasını takiben ciddi bulantı, kusma, uyuşukluk, belli fazlarda ventriküler taşikardi gelişmiştir. Bu belirtilerin Passiflora ile ilişkisi bir süre kurulamamıştır. Bayan hasta hastanede kalp fonksiyonları gözlenmeye alınmış, intravenöz sıvı tedavisine alınmıştır. Bu hastada Passiflora incarnata önemli kardiyak yan etkiden sorumlu bulunmuştur. Bitkisel ilaçların teşhis konulmamış hastalıklarda kullanımını özellikle sorgulamak gereklidir. Toksik etki mekanizması tam bilinmemekle beraber etkinin içinde bulunan flavonoitler ve harman alkaloitlerinden kaynaklandığı düşünülmektedir çünki bunların kardiyovasküler ve santral sinir sisteminde bir dizi farmakolojik etkileri vardır27. P.incarnata'dan hazırlanan bir bitkisel ilaç olan Relaxir® alındıktan sonra hastaları şuur değişikliğine uğratmıştır. Bitkinin ekstresi, 57 Japonya’da olası teratojenik etkileri için değerlendirilmektedir. P.incarnata'yı bileşenlerinden biri olarak barındıran ilaçlar, uykusuzluktan şikâyet eden hastalarda damar sorunları ortaya çıkarmaktadır. Passiflora türünde bulunan bir fito- bileşen olan viteksin, deneysel hayvanlar olarak farelerin kullanıldığı in vivo ve in vitro çalışmalar sırasında anti-tiroid işlev göstermiştir. Amerikan US Pharmacist, Passiflorin ve harman alkaloitlerinin varlığına yönelik olarak, bitki Kalifornia Üniversitesi’nce haber yazılarında genel çevresel toksik bitki olarak belirtilmiştir. 1998’de Melbourn’da Tamamlayıcı İlaç Değerlendirme Komitesi dokuzuncu toplantısında, P.incarnata’daki harman alkaloitlerin zararlı etkileri yan etkiler arasında sayılmış ve Avustralya’da harman alkaloitlerin uzun dönemli kullanımı yasaklanmıştır15. Passiflora türlerinin toksisiteleri üzerine yapılan çalışmalar sonucunda; toksisiteye siyanogenetik heterozitlerin ve harman grubu alkaloitlerin neden olduğu bildirilmiştir. P.incarnata’nın aşırı dozda alımı narkotik etki göstererek, arteriyel basıncı düşürdüğü, konvülsüyonla birlikte solunum ve vücut sıcaklığında azalma meydana getirdiği tesbit edilmiştir17. Yan etki; alerji, ürtiker ve vaskülitler şeklindeki hipersensitivite reaksiyonları, bazı durumlarda astım görülür. Genel olarak güvenilir bir bitkidir. Yan etki az miktarda rapor edilmiştir. Passiflora meyvalarına bağlı olan siyanit zehirlenmeleri bildirilmekte, ancak henüz insanlarda incelenmemiştir. Taşikardi ve ritm bozukluğu, bulantı ve kusma bildirilmiştir. Bir bulantı vakası, bradikardi, ventriküler aritmi rapor edilmiştir. Aşırı dozdan dolayı bildirilen toksisitesi yoktur. Uyuklama hali yapabilir, motorlu taşıt kullanım yeteneğini azaltabilir12,18,26. Kava ile birlikte hazırlanmış preparatını alan hastada karaciğer ve ölüm rapor edilen vaka vardır. Ancak bu vakada da hasarın Kava'dan kaynaklandığı düşünülmektedir, yapılan çalışmalar Kava'nın karaciğer tahribatı verdiği yolundadır26. 58 Etkileşim; Harman alkaloitleri gibi MAO (Mono Amin Oksidaz) inhibitörü etkisi bulunan bileşikler Passiflora’nın bazı türlerinde küçük miktarlarda bulunmaktadır. Bu maddelerin miktarı kayda değer bir etki için çok düşüktür. Ancak teorik olarak MAO inhibitörü ilaçlarla additif etkiyebilir. Passiflora'nın alkollü preparatları veya diğer sedatifler bazı ilaçların ortaya çıkardığı (Benzodiazepinler, barbituratlar, narkotikler ya da alkol gibi) uyuşukluk halini artırabilirler. Kava, Hypericum perforatum, Valerian, Melissa gibi sedatif bitkilerle kullanımında dikkatli olunmalıdır26. Passiflora teorik olarak kanama riskini artırır ve pıhtılaşma değerlerini değiştirir. Kanama riskini artırdığı için kanı sulandırıcılarla beraber (aspirin), antikoagülanlar, antiplatelet ilaçlar (klopidogrel) ve non steroidal antiinflamatuarlarla (ibuprofen, naproksen) kullanılmamalıdır26. Ginkgo biloba ile kullanıldığında fazla miktarda kanama vak’ası vardır. Buna karşın, Saw Palmetto, Panax ginseng, zencefil, sarımsakla kullanımında ise daha az vak’a mevcuttur. Passiflora likopen içerir ve likopen içerenlerle additif etki meydana getirebilir. Gebelik ve laktasyon döneminde kullanımına dair veri yoktur. Ancak mutlak gerekmedikçe bu dönemde kullanılmaması önerilmektedir12,18,26. 59 2.3. Valeriana officinalis (Kediotu) Radix Valerianae (Valerianaceae) 2.3.1. Tanım Valerian kökü, Valeriana officinalis’in, 40°C’nin altında kurutulmuş kökler, rizomları ve stolonları içeren kurutulmuş toprakaltı kısımlarından oluşur. Drog tamamı için gerekli yağın 5 ml/kg daha azını içermez ve kesik drog için de gerekli yağların 3 ml/kg’ından daha azını içermez ve valerenik asit olarak ifade edilen seskiterpenik asitlerin % 17’sinden daha az miktarını içermez. Ayrıca Avrupa Farmakopesi’ne kayıtlıdır28,29. 2.3.2. Sinonimleri La: Radix Valerianae, Al: Baldrianwurzel, Fr: Racine de Valériane, İng: Valerian root. Bitkinin değişik türlerinin farklı populasyonlardaki adları ise; All heal, Akar pulepandak, Amantilla, Balderbrackenwurzel, Baldrian, Garden Heliotrop, Valerian fragrant, Waliryana, Wild Valerian şeklindedir. Theriacaria, Marinella, Genicularis ve Terdina, Phu’da Valerian’ın diğer bilinen isimleridir. Bazı eski yazarların kullandığı bir başka eski isim ‘Setwall’ veya ‘Setewle’ dir. Bazı bitki bilimciler, bitkiyi beyaz çiçeklerini yaymasını anımsatan bir isim olan ‘Capon’s Tail’ olarak adlandırmıştır. Türkiye’de halk arasında “kediotu” adıyla bilinmektedir13,28,30-32 . 2.3.3. Tarihçe Valerian kökleri latincede “sağlıklı olmak” anlamına gelen Valere’den adlandırılır. Bu bitki Avrupa ve Kuzey Asya'nın nemli bölgelerinde yetişir ve Güney Amerika Valerian’ın 1000 yıldan bu yana kullanıldığına dair kayıtlar vardır. Alman kadınlarca orta çağlarda kahveyle birlikte Condiment esansında ve parfüm esansında 16.yüzyılda 60 kullanmışlardır. Bu kökler pek çok kültürün gıdalarında da kullanılmıştır. Hintliler öğütülmüş çiçeklerini ve İngilizler köklerini çorbalarda kullanmışlardır33,34. Bitkilerin bu cinslerinin ismi değişik şekillerde verilmiştir. Bazı yazarlar ismin bu ilacı ilk kullanan kişi olan "Valerius’dan" sonra verildiğini söyler, diğerleri de medikal kalitesinden dolayı bir Latin kelime olan “valere” den (sağlıklı olmak) geldiğini öne sürer. “Valeriana” kelimesi klasik yazarlarca bulunmamıştır; bu kelimeyle ilk defa Phu ve Fu nun sinonimleri olarak kullanıldığı dönem olan 9. veya 10. yüzyılda karşılaşılmıştır. 14. yüzyılda bilinen Amantilla ‘ya kasıtla Profesör Henlow o döneme ait bir reçete yazmıştır ve bu çevirisi şu şekildedir; “Kavga etmeye başlayan erkekleri durdurmak istediğinizde, onlara Amantilla suyu verin, barış en kısa zamanda olacaktır.” Meyankökü ve anason tohumu ile kaynatılan kök, soğuk algınlığı sorunu olanlara iyi gelmektedir. Aynı zamanda vebaya karşı, içilmesi veya kökün koklanması sayesinde özel bir değeri olduğuna dair kayıtlar vardır. Yeşil bitkinin baş bölgesine uygulandığı zaman ağrıları aldığına dair tarih boyu kullanımından bahsedilmektedir. Gerard bize, onun zamanındaki bitki bilimcilerin söylediklerini şöyle açıklar: “fazla sıkıntı çekenler ve benzer diğer sarsıntılar için mükemmeldir ve aynı zamanda düşmelerdeki ezilmelere de iyi gelir”. Kuzey ülkelerinde ve İskoçya’nın güneyinde fakir kesimlerde kurutulmuş köklerin ilaç olarak kullanıldığını doğrulamıştır. Bazı kayıtlar; “Eğer orada Setewale yoksa, hiçbir çorba, et suyu veya fiziksel etin değeri yoktur” demektedir. Valerian’ın, özellikle kediler olmak üzere birçok hayvanın sinir sisteminde, kokusu ile sarhoş ederek etkisini gösteren işlevi vardır. Aynı değerde, sıçanlar için de çekicidir ve sıkça sıçan kapanlarına yem 61 olarak kullanılır. Fareli Köyün Kavalcısı’nın, fareleri köyden dışarı yanında salladığı Valerian köklerinin salgıladığı kokuyla çektiği savunulmuştur. Orta çağlarda, kök sadece ilaç olarak kullanılmamış, aynı zamanda baharat ve parfüm olarak kullanılmıştır. Kıyafetlerin arasına güzel kokması için kökleri koymak da geleneksel bir kullanımdır34. 2.3.4. Botanik Özellikler Kediotu (Valeriana officinalis); 1.5-2m boyunda, çiçekleri beyaz veya açık-pembe renkli, çok yıllık ve otsu bir bitkidir. Topraküstü kısımları silindirik olup 2m boyunda oluklu sap, uç bölgede dallanmıştır. Rizomlar 5cm’e kadar uzunlukta, 2-3cm çapındadır. Etrafında 2-3mm kalınlık ve 10cm uzunluğunda kökler bulunur. Köklerin üzeri sarımsı-esmer bir kabukla kaplıdır. Gövdenin içi boş, yaprakları pennatisekt, parçaları lanseolat ve kenarları dişlidir. Gövde yuvarlak fakat oluklu ve çukurdur, daha fazla veya daha az tüylü, genellikle tabana yakındır. Alt çiçeklenen dallar uzar böylece, zirvede simen olarak adlandırılan geniş ve yaygın bir küme oluşturur. Yapraklar gövdenin tabanında rozet halinde gövde üzerinde karşılıklı çok parçalı stipulasız, basit veya pennat parçalıdır. Yaprakların üst yüzeyi damarlıdır, alt yüzey daha soluktur ve genellikle daha fazla veya daha az kısa, kaba tüylerle kaplıdır. Gövdedeki yapraklar kısa, geniş kılıflarla bağlıdır radikal yapraklar daha geniş ve uzun gövdeli ve sınırlar daha keskindir. Çiçekler, Hazirandan Eylül’e kadar en güzel dönemlerindedir. Çiçek durumu çok çiçekli, yalancı umbelladır, bazen kapituluma benzer. Çiçekler beyaz, pembe, bazen kırmızı veya sarımsı renkte; hermafrotit, bazen de dioiktir; kaliks körelmiş veya papus şeklini almıştır. Korolla, tüp şeklinde, 3-5 loblu, tabanda kısa veya uzun mahmuzlu; stamenler 1-3 veya bazen 4 tanedir. Pistil 1 tane, ovaryum alt durumlu, 3 gözlü, tek 62 tohumludur. Meyve, papuslu, küçük tüylü bir akendir. Kediotu köklerinin; baharlı bir lezzeti olup, kendine has şiddetli ve özel bir kokusu vardır. Bu kokudan kediler çok hoşlanırlar. Bu nedenle; botanik bahçelerinde (Avustralya ve Yeni Zelenda) yetiştirilen bu bitkiler, bir tel kafes ile korunmaya alınır. Aslında bitkiye “Kediotu" isminin verilmesinin asıl nedeni de budur. Çiçeklerden farklı olarak, tüm bitkinin çürüdüğü zaman daha önem kazanan bir kokusu vardır13,28-30,34,35. 63 Resim 5: Valeriana officinalis 64 Resim 6: Valeriana officinalis çiçekleri 65 Bu familyanın yeryüzünde 10 cins, 370 kadar türü vardır. Valeriana cinsi yurdumuzda bu türle birlikte 12 türle temsil edilmektedir. Bunlar; V.dioca, V.alliariifolia, V.alpestris, V.saxicola, V.oligantha (Isparta, Antalya, Konya ve yöreleri), V.sisymbriifolia, V.dioscoridis, V.leucophae, V.tuberosa (Doğu Anadolu'nun sulak çayırları). Valeriana officinalis polimorfik kompleks olup doğal populasyonları ılıman ve kutup altı Avrupa Asya bölgelerine dağılmıştır. Cinsler nemli ormanlarda, hendeklerde Avrupa’da Kuzey Asya 'da ırmaklar boyunca yaygın olup, Japonya’nın nemli bölgelerinde doğal olarak yetişmekte, tıbbi bitki olarak da öneminden dolayı kültüre alınmış, özellikle Belçika, İngiltere, Doğu Avrupa, Fransa, Almanya, Hollanda, Rusya Federasyonu ve ABD’de yetiştirilmektedir13,28,35. 2.3.5. Başlıca Kimyasal Bileşenler Kediotu kökünün kimyasal bileşimi alt cinslere, türe, bitkinin yaşına, büyüme koşullarına ve ekstresinin tip ve yaşına bağlı olarak büyük ölçüde değişmektedir. Valeriana officinalis bitkisinin 150’den fazla bioaktif bileşeni vardır. Bu bileşenleri etki mekanizmalarına göre 4 ana grupta toplamak mümkündür: 2.3.5.1. Valerenik asitler: Valerenik asit, hidroksivalerinik asit, valerenal Etki mekanizması: Valerenik asitler beyinde GABA’nın enzimatik yıkımını % 20-38 oranında azaltarak sakinleştirici etki göstermektedirler. 66 2.3.5.2. Aktinidin (piridin türevi) Etki mekanizması: Tam olarak belirlenememiştir, ancak GABA nörosistemini etkilediği düşünülmektedir. 2.3.5.3. Serbest aminoasitler: GABA, tirozin, arginin, glutamin vb. Etki mekanizması: GABA direkt etkisiyle; diğer aminoasitler (özellikle glutamin) ise kan beyin engelini geçmek ve beyinde GABA’ya çevrilmek suretiyle etki gösterirler. 2.3.5.4. Valepotriyatlar: (% 0.05-0.67 aralığında) glusidik olmayan bisiklik iridoid monoterpen epoksi esterleri serisidir. Valtrat (% 0.5-1), izovaltrat, asevaltrat, dihidrovaltrat Etki mekanizması: Valtrat özellikle dihidrovaltrat periferik benzodiazepin ve barbiturat reseptörlerine affinitesi olan maddelerdir. Etkilerini bu reseptörlere bağlanmak suretiyle göstermektedir. Bu sebeple valepotriatlar içeren Valeriana officinalis ekstreleri gün içi sedasyona yol açabilir, uyku ve uyuşukluk hali oluşturabilir denmektedir. Monoterpenler: Bornil esterleri, kamfen, pinenler Seskiterpenler: Valerenal, valeranon’dur. Uçucu yağ (% 0.2-2.8 değişir), başlıca bileşenler olarak bornil asetat ve bornil izovalerat içermektedir. Başlıca valepotriatlar valtrat (% 0.5-1 ) ve izovaltrat (ki valepotriat içeriğinin % 90’ından fazlasını temsil eder)dır. Dihidrovaltrat, izovaleroksi-hidroksihidrovaltrat, 1-asevaltratın veya diğerlerinin küçük miktarları mevcuttur. Valepotriatlar, epoksit yapılarından dolayı kararsız yapıdadırlar ve özellikle bitkinin dikkatlice 67 kurutulmadığı zamanlarda depolama ve işlemede oldukça hızlı kayıplar olur. Başlıca degradasyon ürünleri baldrinal, homobaldrinal ve valtroksal’dır ve bunlar kök preparatlarında gözlemlenmemiştir. Alkaloidler düşük miktarlarda bulunur (% 0.010-0.05) aktinidin ve diğerleri bulunur. Şekil 6: Valeriana officinalis’teki bazı önemli bileşikler Diğer bileşikler: Kolin, fenolik asitler, şekerler ve sabit yağlardır. % 0.4-1.4 monoterpenler ve GABA, klorojenik asitler reçine içermektedir28,29,36-38. Lindley’in “Bitki bilimin hazinesi” der ki: “Eczacıların Valerian’ın uçucu yağı olarak bildikleri, bitkide doğal olarak bulunmaz görülür, fakat suyun aracılığı ile gelişir” 68 Yağ, izole edilmiş hücrelerde değil, alt epidermal tabakalarda bulunur. Valerik, formik ve asetik asit, borneol ve pinen olarak bilinen alkolden oluşan kompleks bir yapısı vardır. Yağda bulunan valerianik asit normal asit değildir, fakat Valerian’ın hoş olmayan kokusuna neden olan yağımsı sıvı olan izovalerianik asittir. Kurutulma işlemi sırasında, maya ile, ana bileşen bornil ve izovalerianın parçalanması ile elde edilir. Damağı yakan tadı ve bitkinin kokusu ile güçlü bir asittir. Yağ, 30 kısım suda ve alkol ve eterde çözülebilirdir. British Pharmacope’ de ana hazır ilacı Valerian, Nutmeg yağı, Limon ve Amonya yağı içeren Tinctura Valerianae Ammoniata’dır, mide bulandırıcı bir hazır ilaçtır. Bir eter dokusu ve uçucu yağı, bazı farmakopelerde yasaldır ve Fransız Kodeksinde de damıtılmış su ve şurup kabul edilmiştir. Etilen oksitinin valerianatı veya valerianik eteri bazı sebze ürünlerinde bulunan bir bileşiktir. Kullanımdaki valerianik asit köklerden hazırlanmaz, fakat sentetik olarak amil alkolden oluşur. Valerianik asit “Valerianates” isimli tuzları oluşturmak için çeşitli metal oksitleriyle birleşir. Çinkonun valerianatı çift parçalama ile elde edilir, antispazmodik olarak kullanılır ve British Pharmacope' ye göre yasaldır34. 1989- 1993 sezonu sırasında V. officinalis bitkileri uçucu yağ, valerinik asit ve türevleri ile valepotriyat içerikleri açısından araştırılmıştır. Yılın ağustosunda tohum ekimi başlar. Yeraltı parçalarının hasadı ağustosta başlatılır, takip edilen yılın nisan ayı son haftasına kadar devam eder. Yıldan yıla anlamlı değişim olmasına rağmen V. officinalis' in yeraltı parçaları uçucu yağı maksimum içeriğine Eylül’de ulaşır. Kuru ağırlığının % 1.2 ile % 2.1’inden elde edilir. Valerinik asit ve türevleri maksimum seviyeye şubat ve martta ulaşır. Buna göre içerik bitkinin kuru ağırlığının % 0.7 - % 0.9’una karşılık gelirken valepotriyatlar % 1.1-% 1.4’üne karşılık 69 gelir. 1989 - 1993 periyotlarında beş yıl officinalis zincirleri uçucu yağ, valerinik asit ve türevleri, valepotriyatlar bitkisel ilaç için uygun bitki seçiminin yapılmasında araştırılmıştır. Bu makalede tarif edilen prosedür seçimi son olarak 1993’ te bir bitki materyali olarak sunulmuş, tarif edilmiş, içerik olarak da uçucu yağ olarak % 0.9 valerik asit ve türevlerini yüksek içerikleri % 0.5 kombine olarak yeterli miktardaki içerik olarak belirlenmiştir. Bu da tohum atma yılının eylül ayında tesbit edilmiştir39. 2.3.6. Farmakolojik Çalışmalar 2.3.6.1. İn vivo Deneysel Çalışmalar Yapılan ilk invivo çalışmalardan biri 1972 de Torrent MT. tarafından gerçekleştirilmiştir ki bu çalışmada intraperitonal olarak verilen Valerian kökü ekstresi fareler üzerinde yapılan deneylerde spontan motiliteyi inhibe etmesi ile rapor edilmiştir. Bir başka çalışma da peroral olarak uygulanan homobaldrinal farelerde spontan motilitenin inhibisyonu sayesinde yüksek yatıştırıcı bir etki sergilemiştir. Benzer bir başka in vivo çalışmada Valerian kökünün önemli yağı ve ondan izole edilmiş olan bileşikler (valerenik asit, valerenal, valeranon), intraperitonal enjekte edilmiş olan, merkezi depresif ve/veya farelerde kas gevşetici etki, farmakolojik semptomların geniş bir tayfından değerlendirerek gibi, gösterilmiştir. Yine aynı araştırmacının yaptığı bir başka araştırmada ise karın zarından ilacın verilmesinden sonra geçen ilk beş saatlik zaman dilimi boyunca, valeranon önemli bir şekilde farelerde spontan motilitenin doza bağlı redüksiyonuna neden olmuştur. Farelere karın zarından enjekte edilen valerenik asit spesifik olmayan merkezi sinir depresan etkisine sahip olmuştur ve uzun süreli pentobarbital etkili uyku süresine yol açmıştır29. 1986-88 yıllarında Krieglstein J.ve Grusla D.’nin çalışmalarında, Valerian kökünün diklorometan ekstresinin merkezi depresan aktivitesi ve bu ekstreden elde edilen özel bir kısım en güvenilir 70 ve mükemmel metod kullanılarak in vivo olarak çalışılmıştır. Nöronal aktivitenin bir ölçütü olarak, test maddelerinin intraperitonal enjeksiyonundan sonra sıçan beyninin 30 farklı bölgesinden daha fazla bölgedeki glukoz transformasyonunu ölçmek için bir otoradyografik radyoaktif izotop metodu kullanılmıştır. Aynı tekniği kullanarak, temel yağlar, valerenik asit ve valeranon, valtrat gibi, dihidrovalare ve homobaldrinal ile negatif sonuçlar elde edilmiştir29. Leuschner J.’nin 1993 deki araştırmasında ise baştan başa bütün sonuçlardan otoriteler Valerian ekstresinin gözlemlenen etkilerinin bilinmeyen bir etkileşimden kaynaklandığını öne sürmüşlerdir, diazepam’ın etkilerinden farklı olarak ve GABA-benzodiazepin reseptör kompleksinden farklı olarak dişi fareye oral olarak verilmesinin ardından, ticari olarak elde edilmesi mümkün Valerian bitkisi kuru kökünün sulu alkali ekstresi (ilacın ekstreye oranı 5-6:1, valerenik asit üzerinde standardize edilmiş) kayda değer yatıştırıcı etki göstemiştir. Spontan motilite testlerinde, 20 mg/kg’lık ve 200 mg/kg’lık vücut ağırlığı dozajları, sırasıyla % 29 ve % 36’sının 120 dakikalık bir zaman diliminden sonra, motilitede düşüşlere neden olmuştur, ekstrenin ED’si 230 mg/kg olarak ölçülmüştür. Deneylerde kullanılan kontrol hayvanlarında, 5 mg ve 25 mg’lık dozlardaki diazepam verilmesinden hemen sonra motilitede sonradan meydana gelen sırasıyla % 77 ve % 90’lık azalmalara neden olmuştur. Ekstre tiopental-etkili uyuma süresini 2 mg/kg’lık dozda 1.6 faktörü ile (p<0.01) ve 200 mg/kg’lık dozajda 7.6 faktörü ile, 4 mg/kg’lık klorpromazin dozajı ile kıyaslandığı zaman, arttırmıştır. Bundan dolayı, ekstre doza bağlı olarak farelerde yatıştırıcı etki göstermektedir, diazepam ve klorpromazin ile kıyaslandığı zaman yatıştırıcı etkisi daha az telaffuz edilmesine karşın, sadece zayıf antikonvulsan özellikler göstermektedir29. Japon Valerian köklerinin kullanıldığı bir araştırmada bitkinin, psikotropik etkileri diazepam ve imipramin’inkilerle karşılaştırılmıştır. Hem Valerian kök (11.2 8/18) % 30 EtOH ekstresi hem de diazepam (3 mg/kg), 71 farelerde hekzobarbital sebepli uykuyu uzatmıştır. Açık alan testinde, kendiliğinden gezinme ve ayağa kalkma, Valerian ekstresiyle ile düşürülmüştür. Fakat, Kessyl Glikol Diasetat (KGD, 400 mg/kg) ve diazepam (3 mg/kg) gezinmeyi önemli derecede azaltmış, Valerian ekstresi ve KGD aynı etkiyi yapmamıştır aksine, Valerian ekstresi (4,1 g/kg) ve imipramin (20 mg/kg) farelerde zorla yaptırılan yüzme testi nedeniyle oluşan hareketsizliği önemli derecede engellemiştir. Fakat bu testten (zorla yaptırılan yüzme testi) hemen önceki açık alan testinde kendiliğinden oluşan motor aktiviteyi arttırmadığı görülmüştür. Ek olarak, Valerian ekstresi ve imipramin farelerde reserpine’in neden olduğu hipotermi’yi önemli derecede tersine çevirmiştir. Bu sonuçlar gösteriyor ki Valerian ekstresi santral sinir sistemine etki yapmaktadır ve bu nedenle güvenle kullanılabilir40. Bir başka araştırmada kuru % 70-etanollü ekstre (ekstrenin 1 gramı 4 gramlık Valerian kökü ekstresine eşdeğerdir) intraperitonal olarak erkek fareye enjekte edilmiştir, muhtemel nörofarmakolojik aktivite için değerlendirmeye alınmıştır. 100 mg/kg vücut ağırlığı dozuna kadar olan dozlarda ekstre açık şekilde sedasyon ve trankilizasyon göstermemiştir, herhangi bir spontan motilite veya vücut sıcaklığında modifikasyon olmadığından ve göz kapaklarında herhangi bir sarkma gözlemlenmemiştir. Buna karşılık 2 mg/kg’a kadar olan diazepam dozları açık ve net bir şekilde spontan motiliteyi düşürmüş, vücut sıcaklığını azaltmış ve zayıf bir sarkmaya neden olmuştur. Diğer bir taraftan, 0,3 mg/kg’lık diazepam ile ED kıyaslandığında, 6 mg/kg dozluk ED ile pikrotoksin’e (intravenöz olarak 3 mg verildiğinde) karşı ekstre antikonvulsif aktivite sergilemiştir ve aynı zamanda ekstrenin 100 mg/kg’lık dozajı ile tiopental-etkili anestezi ye (p<0.05) neden olmuştur. Ekstrenin sulu ve n-hekzan fraksiyonları aktif olmamasına karşılık, ekstrenin diklorometanlı fraksiyonu pikrotoksin’e karşı antikolvulsif aktivite göstermektedir. Benzer testlerde, saf valerenik asit (6.25 mg/kg değil 12.5 72 mg/kg ve 25 mg/kg’lık dozları) de aynı zamanda pikrotoksin’i antagonize etmiştir fakat Valerian bitkisinin uçucu yağı (40 mg/kg’lık dozuna kadar) ve asetoksivalerenik asit (25 mg/kg’lık dozajına kadar) herhangi bir etki göstermemiştir. Diazepam ve haloperidol’ün tersine ekstre doza bağlı antikolvulsif bir etki göstermemiştir. Varılan sonuç şudur ki; Valerian kökünün bilinen yatıştırıcı etkilerini ampirik olarak doğrulamak anlamındaki hatırı sayılır derecede önemli olan farmakolojik araştırmaya rağmen, Valerian kökünün hareket mekanizmaları belirsizliğini korumaya devam etmektedir29. 2003 Mariel Marder ve arkadaşlarının 6-metilapigenin ve hesperidin’in merkezi sinir sistemi üzerine etkilerini araştırdığı bir çalışmada bitki materyali V.wallichii DC ve V.oficinalis L. (Valerianaceae), piyasadaki ticari bir mağazadan sağlanmış, 25-30 gram ağırlığındaki olgun erkek Swiss fareleri farmakolojik deneyler için kullanılmıştır. Hayvanlar, kontrollü bir çevrede sınırsız su ve yemek ulaşımı ile beslenmiş ve 12:12 saat gün/gece devriyle sürdürülmüştür. Artan labirent testi, hareket ettirici işlev deneyi, delik yiyeceği testi, sodyum-tiyopental kaynaklı uyuma zamanı deneyi, yatay tel testinin kullanıldığı araştırmada HN (Hesperidin) nin depresyon bastırıcı işlevi, üç değişik davranışsal testte belirlenmiştir. HN nin 4 mg/kg lık dozu, hareket ettirici işlevi azaltmış, delik yiyeceği testinde ki beslemelerin sayısını ve deliklerin keşifini azaltmış ve sodyum tiyopental kaynaklı uyuma zamanının artışına neden olmuştur (P<.001). HN nin bu dozunun uyku üzerindeki etkisi 1g V.wallichii ‘den elde edilen sıvı fazdaki kuru artığın verilmesinin ardından bulunanla karşılaştırılabilir bulunmuştur. HN nin depresyon bastırıcı etkisi doza bağımlı bulunmuştur. 5 mg/kg HN nin intraperitonal enjeksiyonu, baş-düşmesi zamanında ve tiyopental kaynaklı uyuma zamanında azaltıcı işlev görmüştür Turunçgillerden izole edilen 4 ve 9 mg/kg dozundaki HN, Valerian HN ye oranla daha zayıf bir uyku arttırıcı etki göstermiştir 4 mg/kg dozundaki turunçgiller HN, delik yiyeceği testinde önemli bir yatıştırıcı etki 73 göstermemiştir. Ayrıca, 4 mg / kg dozundaki ne Valerian ne de turunçgiller HN, tel testindeki gibi bir miyorelaksan etki göstermemiştir41. Bunların yanı sıra, HN ve MA (Metilapigenin)’nın birlikte potansiyel ve sinerjik etkisi, bu flavonoidlerin insan terapisinde önemlerini de arttırmaktır. HN, kediotundaki yeni bir bileşiktir ama turunçgillerde iyi bilinen bir maddedir. Higby (1941) tarafından belirtildiği gibi, ilk olarak Lebreton be Brandeo tarafından 1928’te tanımlanmıştır. Turunçgiller endüstrisi bu flavon glikoziti uzun yıllar önemli miktarlarda üretmiştir. MA, uyku arttırıcı bir bileşik değildir fakat HN ile birlikte kullanılması hipnotik etkide dramatik bir artışa neden olur. Bu deneydeki HN ve MA dozları arasındaki oran ilişkisi 2:1 dir, ama benzer kuvvetli etki, 2:0.1 oranından da elde edilmiştir. Bu var olan sinerjik artış, kediotunun dengeleyici ve uyku arttırıcı işlevlerinde MA ve HN nin ilişkisini destekler41. MA ve HN, CNS deki aktivitesi ile doğal flavonoidlerin büyüyen ailesinin üyeleridir ve özellikleri, alandaki ümit verici ilaçlar olduklarını göstermektedir41. Bir başka araştırmada Valerian kök ekstresinin farelerde belirgin sedatif etkiye sahip olduğu gösterilmiştir. Diazepam ve klorpromazin ile karıştırıldığında Valerian’ın sedatif etkisinin orta dereceli olduğu bildirilmiştir. Bunun yanısıra antikonvulsif etkisinin de çok zayıf olduğu eklenmiştir42. 2.3.6.2. İn vitro Deneysel Çalışmalar İlk in vitro çalışmalardan biri 1989 yılında Balduini W. ve arkadaşlarınca yapılan araştırma da sıçan beyni içerisinde yer alan sakinleştirmeye aracılık eden adenozin reseptörleri ile sulu alkollü Valerian kök ekstresinin etkileşimine işaret etmiştir. % 1.38’lik valtrat içeren bu ekstre etkin bulunurken, valepotriatlardan yoksun sulu bir ekstresi, benzer koşullar altında, sadece zayıf bir etki göstermiştir. Benzer bir başka 74 araştırmada ise sulu alkollü ekstrenin lipofilik kısmı aynı zamanda barbiturat reseptörü için bir eğilim gösterirken, daha az mesafede mitokondri benzodiazepin reseptörleri için bir eğilim göstermektedir29. Bir başka çalışma da Riedel E. ve arkadaşlarınca 1982 yılında yapılmıştır. Buna göre Valerian bitkisinin yatıştırıcı özelliklerinin diğer bir açıklaması sulu ekstrelerinde bulunan yüksek konsantrasyondaki glutamin varlığının olabileceği düşünülmüştür. Bu in vitro çalışma, fizyolojik olarak gerçek olmayan miktarlarda, hidroksivalerenik asit ve asetoksivalerenik asitin merkezi sinir sistemindeki sinaptik birleşimlerde gamma-aminobutirik asitin katabolizmasını inhibe edebileceğini vurgulamaktadır29. Santos MS. ve arkadaşlarınca 1994’te yapılan bir araştırmada Valerian kökünün sulu ekstreleri ve sulu alkollü ekstrelerinin GABA-benzodiazepin klorit ile etkileşimi sıçan beyni kanal reseptör kompleksinde araştırılmıştır; kavrayışı inhibe etmişlerdir ve sıçan beyin korteksinden izole edilen sinaptozomlardaki radyoaktif atomlarla işaretlenmiş GABA serbest kalmasına neden olmuştur. Benzer bir şekilde, her iki ekstre de GABA reseptörüne bağlı muskimol’un yerini almıştır. GABA’nın serbest kalması Na’a bağlı ve harici medyumda bulunan Ca’dan bağımsızdır ki bu da şunu göstermektedir; Valerian ekstreleri GABA taşıyıcısının tersine dönmesi ile GABA’yı serbest bırakmıştır. Yine bir başka benzer araştırmada sulu ve sulu-etanollü ekstrelere nazaran yüksek GABA konsantrasyonu gözlemlenen aktiviteden sorumlu tutulabilmektedir. Bununla birlikte, içerisinde GABA’ya rastlanmayan etanollü ekstresi sinaptosomal GABA kavrayışını inhibe etmiştir. Aynı araştırmacıya ait bir başka çalışma da 1999’da gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmada düşük konsantrasyonlarda, bir etanol ekstresi flunitrazepam bağlanmasını arttırmıştır, yüksek konsantrasyonlarda bu artışın yerini bir inhibisyon almıştır, benzodiazepin yerleri ile etkileşimde bulunan en az iki farklı biyolojik aktivitenin varlığı öne sürülmüştür29. 75 Aynı yıl yapılan bir başka araştırmada, Valeriana officinalis L. sulu ve sulu etanollü ekstrenin bileşenleri (amino asitler ve valerenik asit)nin sıçan beyin korteksinde [3H] muskimol bağlayan GABAA reseptörleri üzerine in vitro çalışılmış, bu çalışmada her iki ekstrede [3H] muskimol bantların uygun amino asit bileşenlerin spesifik GABA reseptörler ile yer değiştirerek etkidiğini göstermiştir. Bu va’ka Valerian ekstresinin GABA reseptörler üzerinden etkisini açıklamakta ancak sedatif etkisini açıklamamaktadır43. 2.3.6.3. Klinik Çalışmalar 1980 lerin ortalarında İsviçre’de Araştırma Laboratuarlarında hangisini aldığını bilmeden, üç gece Valerian, ekstre veya plasebo kullanan 128 gönüllüden, plasebo kullananların % 25'ine kıyasla Valerian alanların % 37'si, uykuya daha çabuk daldıklarını söylemiştir. Daha sonra, plasebo kullananların % 25'ine kıyasla Valerian kullananların yüzde 43'i daha iyi uyuduklarını söylemiştir. İyi uyuyanların % 45'i Valerian ile her zamankinden daha iyi uyuduklarını söylemiştir. Fakat alışkanlık olarak kötü uyku uyuyanlar en çok faydayı sağlayanlar olmuştur. Bir başka çift taraflı İsveç çalışmasında yine Valerian etkin bulunmuştur. Kötü uyku uyuyanların %' 44’ü bir ürünü 400 mg Valerian’la birlikte aldıktan sonra mükemmel uyku uyuduklarını söylemişlerdir. %' 89’u uykularının geliştiğini söylemiştir44. Benzer bir başka çalışmadaysa Valerian bir uyku hapı olarak, kuvvetli ilaç Halciona eşdeğer bulunmuştur. Bir 1992 Alman çalışması bir Valerian hapı kombinasyonu ile (160 mg Valerian ve 80 mg limon özü), Halcion’u (0.125 mg triazolam) yaşları 30 ila 50 arasında olan yirmi insan üzerinde karşılaştırmıştır. Dokuz gecelik bir süreçte, Valerian, Halcion la aynı seviyede uyku hızı ve kalitesi göstermiştir. En çok kötü uyku uyuyanlarda etkin olmuştur. Buna rağmen, Valerian alanlardan farklı 76 olarak Halcion kullananlar ertesi gün konsantrasyon kaybından ve uyuyakalmalardan şikayet etmişlerdir44. 1982 yılında Leathwood PD. ve arkadaşlarının araştırmasında normalde uyku düzenlerinde hiçbir sorun olmayan 10 genç adam üzerinde ve uyku laboratuarlarında EEG kayıtları gözlemlenmiştir ve birbiri arkasından gelen 3 gece boyunca gecelerde alınan Valerian kuru ve sulu ekstrelerinin (yaklaşık olarak 3:1) 400 mg’lık dozlarının ardından objektif uyku ölçümlerinde bu insanların uyku düzenlerinde herhangi bir değişiklik gözlemlenmemiştir. Yine aynı araştırmacı tarafından aynı yıl gerçekleştirilen 128 gönüllünün katılımıyla yapılan büyük çaptaki bir çalışma dahilinde, ardıl olmayan 3 gece boyunca almış oldukları 400 mg’lık Valerian kökü kuru ve sulu ekstrelerinin uyku düzenleri üzerindeki etkisi sübjektif uyku tahminlerinin analiz edilmesi sayesinde değerlendirmeye alınmıştır. Bir plasebo ile özellikle de diğerleri ile kıyaslandığında uyku düzeninde ciddi bozukluk olan deneklerde ekstre gelişmemiş uykuda ve uyku kalitesinde kayda değer iyileştirici etkiler sergilemiştir. Aynı araştırmacının bir başka çalışmasında ise ılımlı insomnia’dan muzdarip 8 gönüllü denek üzerinde yürütülen çift-kör bir çalışmada, sübjektif tahminler ve Wrist-Worn aktivite metreleri sayesinde yapılan değerlendirme ile, 450 mg’lık benzer ekstre dozu gelişmemiş uykuda önemli derecede bir azalmaya neden olmuştur. Daha yüksek doz olan 900 mg’lık dozu, daha fazla iyileştirici etki sağlamamıştır29. Baldrian-Dispert'in terapötik etkisi 11.168 hastanın katıldığı, 982 Alman doktorun araştırmacı olarak görev yaptığı çok merkezli bir klinik çalışma ile araştırılmıştır. Hastaların ortalama yaşı 50 +/- 18 yaş, erkek kadın oranı 35:65 idi. Baldrian-Dispert'in uykuya dalma güçlüğü, gece boyunca uykunun sürdürülmesi, iç huzursuzluk gibi şikayetler üzerine olan etkinliği hiç şüphe kalmayacak şekilde ispatlanmıştır. Çalışmada en çarpıcı veri şikayetlerdeki düzelme hızının 1.6-1.8 gün olarak hesaplanmasıdır. Uykuya dalma güçlüğü % 72.1, gece boyunca uykuyu 77 sürdürememe % 75.5, huzursuzluk % 72.2 ile terapötik etkinlik "çok iyi" olarak değerlendirilmiştir29,45. 1988’de Kohnen R. ve arkadaşlarınca yapılan rastgele, çift taraflı kontrollü bir deneyde 48 sağlıklı denek üzerindeki deneysel stres durumunda kediotu (100 mg), propranolol (20 mg), bir kediotu-propranolol bileşimi ve plasebo ile karşılaştırılmıştır. Propranololun aksine, kediotunun psikolojik uyarılma üzerinde hiç etkisinin olmadığı, fakat bedensel uyarılma hissini önemli derecede düşürdüğü görülmüştür. Benzer güncel, rastgele, çift taraflı, kontrollü bir hazırlık deneyinde korku düzensizliğinin diagonosisi olan 36 hasta, 4 hafta boyunca plasebo, günde 3 kez 2.5 mg dozla diazepam veya günde 3 kez 50 mg dozla (% 80 dihidrovaltrat, % 15 valtrat ve % 5 asevaltrat, BYK-Gulden, Lomberk, Almanya) kediotu ile tedavi edilmiştir. Psikiyatri bir artış veya azalışı gerekli gördüğünde dozlar her hafta tekrar düzenlenmiştir. Çalışmada, her gruptaki az sayıda hasta aktif bileşenlerin düşük dozları ve kısa bir tedavi süresi ile kısıtlanmış olsa bile, yazarlar diazepam ve kediotu ile Hamilton Korku Ölçeğinin fizik faktöründe önemli bir azalma bulmuşlardır. Aynı yıl 54 sağlıklı gönüllü üzerinde yapılmış bir başka çalışmada laboratuar koşullarında stresin psikolojik ölçülerini belirlemek için yedi ay boyunca her gün 120 mg Kava (LI150), 600 mg Valerian (LI156) ve plasebo karşılaştırılmıştır. Plasebo değil ama Valerian ve Kava, sistolik kan basınç duyarlılığını kalp tepki oranını ve ifade edilen stresi önemli ölçüde azaltmıştır46. Bir başka araştırmada 10 gün süreyle 1689 hasta, standardize Valerian ekstresi ile tedavi edilmişlerdir. Hastaların tedaviye alınma nedenlerinin konsantrasyon eksikliği, sinirlilik veya fonksiyonel uyku bozukluğu olan bu çalışmada tedavi sonunda tüm hasta gruplarında istatistiksel olarak yüksek derecede anlamlı düzelme tesbit edilmiştir. 78 Hastaların ayakta tedavisinde bitkisel sedatiflerin birçok vak’ada sentetik ilaçlara etkili bir alternatif olabileceği kanısına varılmıştır47. Schulz. H. ve arkadaşlarının 1994’te yaptığı araştırmada Valerian kökü ekstresi ile 7 gün boyunca ve günlük 3×405 mg dozda objektif ve sübjektif uyku parametreleri üzerinde, yaşça büyük ve uyuma zorluğu çeken 14 bayan denek üzerinde yapılan çift-kör bir çalışma kapsamında tedavinin etkileri araştırılmıştır. Kuru ve sulu alkalin ekstresi 5-6:1 gibi bir ilaç ekstresi oranında kullanılmıştır. Polysomnografi 3 gece idare edilmiştir, birer haftalık aralıklarla (tedavinin başlangıcından bir hafta önce, 1 saat önce ve tedavinin başlangıcından 7 gün sonra), 6 deneğe plasebo ve 8 ünite Valerian verilmiştir. Valerian grubundaki denekler, kısa vadeli uykuda bir gelişme sergilemiştir ve 1 numaralı uyku düzeyinde gerileme göstermişlerdir. Uyuma başlangıç zamanında herhangi bir etki görülmemiştir veya uyuma zamanından sonraki uyanıklık zamanında da bir etki görülmemiştir. Hızlı göz değişimi REM (Rapid Eye Movement) uyku değişmeden kalmıştır. Kendi kendine sınanmış uyku kalitesinde de aynı zamanda herhangi bir etki görülmemiştir. Valerian kökünün denekler üzerinde, belirli koşullar altında uyku kalitesi artmıştır ve bunun tekrardan araştırılması gerekmektedir. Evde yapılan bir çalışmada, sübjektif değerlendirme ve motor aktivitesi kayıtları esas alınarak, 450 mg ve 900 mg dozlar, doza bağlı ve kayda değer, uyku düzenini iyileştirici etkilere sahip olmuştur. Laboratuarda yapılan bir çalışmada ise, objektif değerlendirmeler, motor aktivitesi kayıtları ve poligrafik uyku kayıtları ve uyku EEG’sinin tüm-gece spektral analizleri esas alınarak, 900 mg’lık bir doz benzer etkiler göstermiştir, fakat plasebo’dan farklı olarak kayda değer herhangi bir farklılık göstermemiştir29. Çapraz, rastgele, plasebo ile kontrol edilmiş bir çalışmada, 12 bayan gönüllü denek Valerian bitki kökü ekstresinin 1.2 g’lık dozu (ilacın ekstreye oranı 5-7:1) ya da 10 mg’lık dozlarda diazepam veya plasebo almıştır. Denekler uyanıklık durumlarını VAS (Visual Analog 79 Scale-Görsel analog ölçüm aracı) üzerinde “tamamen ayıklık” durumlarından “neredeyse uyumak üzere olma” durumlarına kadar olan farklı halleri göz önünde bulundurarak değerlendirmişlerdir. Görsel analog ölçüm aracı sonuçları dahilinde tedaviyi müteakiben geçen 120 dakikalık zaman diliminin ardından, Valerian ekstresi, plasebo değeri ile kıyaslandığında, diazepam değerinin üçte birlik değerine ulaşmıştır. Ekstrenin alınmasından sonra geçen 140 dakikalık sürenin ardından 100 mg kafein verilmiş ve bu etkileri zayıflatmıştır. Uyanıklık zamanında, kontrol edilmiş reaksiyon zamanı koşulları altında 5 dakikalık bir zaman dilimi için nicel EEG dinlenme koşulları altında yine 5 dakikalık nicel EEG tarafından takip edilmiştir. Daha sonra ilaç verilmeden önce ve ilacın verilmesinin ardından geçen 120 dakika ve 180 dakikalık zaman dilimlerini müteakiben ölçülmüştür; Valerian bitkisinin alınmasından sonraki etkilerin plasebo etkilerinden ayırt edilmesi zor olmuştur29. Kamm-Kohl AV.nın araştırmasında rastgele çift-kör bir çalışmada yaşça büyük, sinirsel uyku bozukluğundan yakınan 78 hasta, günlük olarak Valerian kökü ekstresinin 270 mg’lık dozu ile ve plasebo ile 14 gün boyunca tedavi edilmişlerdir. Verum grubu plasebo grubu ile karşılaştırıldığı zaman ve psikometrik ölçümler ve sübjektif oranlar esas alınarak, verum grubu uyku gecikme süresinde ve uyku sürecinde önemli ölçüde gelişmeler göstermiştir. Benzer bir başka araştırmada sübjektif değerlendirme esas alınarak, uyuma zorluğu çeken 27 insan üzerinde yapılan çift kör çalışmada Valerian kök ekstresinin oral kullanımının ardından uyku kalitesinde kayda değer gelişmeler elde edilmiştir. Kökün 400 mg’ına eş değer bir ekstre içeren bir ürün kombinasyonu, rastgele seçilmiş olan gece uykusunda başarılı kontrol preparatı ile karşılaştırılmıştır. Deneysel sosyal stres koşulları altında tutulan 48 gönüllü ile yürütülen çift-kör bir çalışmada, düşük dozdaki Valerian kök ekstresi (100 mg) farklı olarak yatıştırıcı bir etki göstermemiştir, fakat fiziksel uyarılma 80 gibi sübjektif hisleri, varsayıma dayanan timoleptik bir etkiyi destekleyerek, azaltmıştır29. Valeriana edulis ssp. procera Meyer Meksika Valerianı’dır. Bu tür üzerine yapılmış bir çalışma, birkaç denekte 100, 300 ve 1000 mg/kg dozlarda Valeriana edulis’in sulu etanollü ekstresinin nörofarmakolojik profili açıklanmaya çalışılmıştır. V.edulis’in doz bağımlı ve anksiyolitik benzeri etkisi gösterilmiştir, yüksek dozlarda pentobarbital ve Valerian ekstresinin birlikte verilmesi farelerde çekme gücü ve hareket kaslarıyla ilgili düzenlemede sinerjik bir etki göstermiştir. V.edulis’in anksiyolitik benzeri etkisi diazepam ile ve difenhidramin doksilamin ile ve bu durumu açıklayacak ikinci bir olasılık olarak H(1) antihistamin etkisi göz önüne alındığında, en azından kısmen, Valerian’ın merkezi sinir sistemine depresan etkisi ile karşılaştırılmıştır. Buna göre; V.edulis ekstresi çok iyi bilinen bir tür olan V.officinalis’e (bazı farklılıklarla) benzer santral sinir depresanı özelliği taşımaktadır sonucuna varılmıştır48. 1996’da Vorbach EU. ve ekibinin araştırmasında rastgele, çift-kör, plasebo ile kontrol edilmiş, multisentrik bir çalışma kapsamında 121 insomnia hastası, 28 gün boyunca, yatak saatlerinden bir saat kadar önce kendilerine Valerian kök ekstresinin 600 mg’lık dozu ile veya plasebo verilerek tedavi edilmişlerdir. 28 günün ardından etkiler, kendilerini ölçme anlamında standart bir anket kullanılarak değerlendirmeye alınmıştır. Uyku kalitesinde önemli ölçüde gelişmeler ve uykudan sonra dinlenmişlik hissi ve genel olarak iyi olma hissi verum grubundaki hastalarda açıkça bellidir. Araştırmacılar, aynı zamanda Valerian kökü ile tedavi edilen hastalarda insomnia rahatsızlığının iyileştirilmesi ve tedaviyle ilgili baştanbaşa bütün etkilerde önemli ölçüde iyileştirmeler olduğunu tespit etmiştir. Ürünün etkinliği hastalar tarafından % 66 oranında çok iyi veya iyi olarak oylanmış ve doktorların % 61’i oylarını bu yönde kullanmıştır. Plasebo grubunda, doktorların sadece % 25.9'u tedaviyi iyi veya çok iyi 81 bulduklarını ifade etmişlerdir. Toplam 4 hastada yan etki görülmüştür; bunların ikisi aktif tedavi grubunda, ikisi de plasebo grubunda yer almıştır29. Bir yıl arayla yine aynı araştırmacı tarafından yapılan yapılan çift çok merkezli çapraz çalışmada, yetişkin kadınlardaki akut sedatif etkisinin Valeriana officinalis, Lavandulae officinalis., Passiflora incarnata, Kava-Kava, Melissa officinalis, Eschscholzia californica, Hypericum perforatum ve Ginkgo biloba (tek doz) iki çalışmada plasebo kontrollü 10 mg diazepam aktif referans ilaç olarak kullanılmıştır. Hastaların uygulamadan önce ve 2 ve 3 saat sonra EEG (Electro Ensefalo Grafi) kayıtları alınmıştır. Uyanıkken ve yatarkenki kondisyonları her 5 dakika için kaydedilmiştir. Diazepam altında Q frekans bandında azalmakta iken β bandında artma, Valerian ekstresiyle her iki çalışmada da δ ve Q bandında artma, β bandında azalma meydana gelmiştir. Bu çalışmada bitki ekstrelerinin sedatif etkisi EEG analizleriyle aydınlatılıp 16 belgelenmiştir . Açık çok merkezli gözlemsel bir klinik çalışma ile, 6-12 yaş arası çocuklarda Valerian ekstresinin etkinliğini ve güvenilirliği araştırılmıştır. Sinirsel uyku bozuklukları ve gerginlik şikayeti olan 130 çocuk çalışmaya dahil edilmiş ve günde 300 mg Valerian ekstresi ile 4 hafta süreyle tedavi edilmiştir. Terapötik etkinlik değerlendirmesinde ebeveynler ve doktorların % 94’ü, tedaviyi çok iyi veya iyi olarak sınıflandırmıştır. Sadece % 6 vak’ada herhangi bir değişiklik olmadığı görülmüştür. Tolerabilite değerlendirmesinde de iyi ve çok iyi olarak sınıflandırma oranı % 100’dür. Yan etki sadece bir vak’ada görülmüştür. Bu hastada sabahları yorgunluk şikayeti olmuştur, ancak doz 49 ayarlamasından sonra bu şikayet tamamen ortadan kalkmıştır . Donath F.ve arkadaşlarının 2000’deki çalışmasında, kısa süreli (tek doz) ve uzun süreli (14 gün) Valerian kullanımının hem objektif 82 hem de subjektif uyku parametreleri üzerine etkisini araştırmak için dikkatlice ve randomize, çift-kör, plasebo kontrollü, çapraz dizayn edilmiştir. Çalışmaya daha önceden psikofizyolojik insomnia tanısı almış ortalama olarak 49 yaşında (22-55 yaş), toplam 16 gönüllü (4 erkek, 12 kadın) dahil edilmiştir. Dahil edilme kriterlerinin temelini ICSD (The International Classification of Sleep Disorders-Uluslarası Uyku Bozukluğu Sınıflandırma) kriterlerine göre primer insomnia tanısı almak oluşturmuş ve bu tanı polisomnografik kayıt ve akut hastalıkların ekarte edilmesi ile doğrulanmıştır. Yatmadan 1 saat önce verilen Valerian ekstresinin 600 mg lık tek dozunun ardından herhangi bir etki görülmemiştir. Bununla birlikte, ekstrenin 600 mg’lık dozu ile 14 günlük tedavinin ardından SWS (Slow Wave Sleep-Kısa Süreli Uyku) gecikmesi polisomnografik kayıtlar vasıtasıyla ölçülmüş ve plasebo ile karşılaştırıldığında önemli ölçüde azaldığı görülmüştür. Baz çizgisi değeri ile kıyaslandığı zaman yatakta geçen kısa vadeli uyku süresi yüzdesi Valerian tedavisinden sonra artmıştır. Çalışma süresince hastalar toplam 8 polisomnografik kayıda girmişdir; 2 kayıtta başlangıçta ve kısa ile uzun süreli Valerian kullanımını test edilmiştir. Çalışmanın esas sonlanım noktası uyku etkinliğidir. Diğerleri ise; objektif olarak uyku fazlarının analizine dayanan uyku yapısı ve uyandırılma indeksi subjektif olarak da anketler yardımıyla öğrenilen uyku kalitesi, sabah hisleri, gün içi performans, uykuya dalma süresi ve toplam uyku süresidir. Tek doz Valerian’dan sonra uyku yapısı veya subjektif uyku değerlendirmelerinde herhangi bir etki gözlenmemiştir. Çok dozlu tedavide ise uyku etkinliğinde hem plasebo hem de Valerian grubunda anlamlı bir artış tespit edilmiştir. Valerian ve plasebo grupları karşılaştırıldığında iki grup arasında yavaş dalga uyku açısından anlamlı fark bulunmuştur (21.3 dakika - 13.5 dakika, p<0.05). Yatakta SWS yüzdesi uzun süreli Valerian tedavisi ile anlamlı derecede artmıştır (% 9.8-% 8.1, p<0.05). Valerian 83 grubunda ayrıca uykuya dalma süresi kısalmış ve subjektif değerlendirmeler ile objektif veriler arasında korelasyon bulunmuştur. Uyku yapısı ile ilgili diğer tespit edilen düzelmeler arasında uykuda REM fazının oranının artması ve NREM1 oranının ise azalması da bulunmaktadır. Çalışmanın en dikkat çekici noktalarından biri Valerian grubunda yan etki insidansının çok düşük olmasıdır (yan etki: plasebo 18, Valerian 3) Valerian kök ekstresinin uyku yapısı üzerine pozitif etkiler gösterdiği ve hafif dereceleri psikofizyolojik insomnia tanısı olan kişilere önerilebileceği sonucuna varılmıştır29,50. Uyku üzerine yapılmış bir başka rastgele, çift-kör, karşılaştırmalı bir çalışma dahilinde organik olmayan insomnia’dan yakınan 75 hasta uyku saatlerinden yarım saat kadar önce ya Valerian kökünün 600 mg’lık ekstresi ya da 10 mg’lık oksazepam dozu verilerek tedavi edilmişlerdir. Her iki grupta da, iki grup arasında herhangi bir istatistik olarak bir fark olmaksızın, uyku kalitesi göze batacak şekilde artış göstermiştir29. Valerian’ın sedatif ve kas gevşetici etkisinin araştırıldığı bir başka çalışma da son yıllarda yapılmıştır. Valerian’ın insomnia dışında kullanımı ile ilgili kısıtlı klinik çalışma mevcuttur. İnsomnia ile ilgili yapılan klinik çalışmalarda uyku şikâyetlerinde önemli subjektif düzelmeler gözlenmiştir. Bu çalışmalarda yan etki insidansı oldukça düşüktür. Ayrıca çalışmalarda Valerian prearatlarının etki mekanizması ve klinik karakteristiklerinin de benzodiazepin bağımlı sedatif/hipnotiklerden farklı olduğu ve bu sebeple uzun süreli kullanıma daha uygun oldukları görülmüştür. Bu ekstrenin güvenilir yan etki profili ve sedatif/hipnotik etkinliği çift-kör, plasebo kontrollü klinik çalışmalarla ispatlanabilirse bu ilaçların insomnia tedavisinde önemli ve eksikliği hissedilen bir açığı kapatabileceği düşünülmektedir51. 84 Kava ve Valerian anksiyete ve sedatif özellikleri nedeniyle kullanılan bitkisel ilaçlardır, bağımlılık potansiyelleri yoktur ve yan etkileri sentetik ilaçlara kıyasla daha zayıftır. Bu pilot incelemede 24 hasta stresle ortaya çıkan uykusuzluğa karşı, 6 hafta süresince, günlük 120 mg Kava ile tedavi edilmiştir. Bunu 2 haftalık ara verme süreci izlemiş, sonra bunlardan 5’i tedaviden çekilmiş, hastaların 19’u 6 hafta boyunca 600 mg/gün dozda Valerian ile devam etmiştir. Her iki bitki ile de aralarında belirgin bir fark olmaksızın total stres şikâyetleri (p<0.01) ve uykusuzluk belirgin şekilde iyileşmiştir (p<0.01). Herhangi bir yan etki görmeyen hastaların her iki ilaçta da oranı % 58 dir. En yaygın etki Valerian’da parlak rüyalar için % 16, Kava ile olanda da % 12 oranla parlak rüyayı takiben uyuşukluk hali görülmüştür. Bu bitkisel ilaçların stres ve uykusuzluk tedavisinde faydalı olabileceği ancak daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğu sonucuna varılmıştır52. 2002 yılında Andreatini R. ve arkadaşları Valerian ekstresinin varsayılan anksiyolitik etkisi üzerine kontrollü bir pilot çalışma gerçekleştirmiştir. 36 YAB (yaygın anksiyete bozukluğu) olan hasta, randomize 4 haftalık periyotta 3 tedaviden hemen sonra biri çalışmaya alınmıştır. (DSM III-R) 2 haftalık dinlenme periyodunda (n=12 her grup 12 kişi) 3 grup vardır. 36 kişilik grupta üç grubun biri rastgele şeçilmiş, 4 hafta süreyle 81,3 mg/gün valepotriyatlar veya 6,5 mg/gün diazepam ya da plasebo denenmiştir. Paralel, çift kör esnek dozlu plasebo kontrollü olarak çalışma düzenlenmiştir. Üç grup arasında temelde ya da HAM-A (Hamilton Anksiyete Skalası) üzerine base - line’ dan herhangi bir değişikliğe ya da STAI – TRAID (State - Traid Anksiyete Inventory) testinde her 3 grupta herhangi bir fark gözlenmemiştir. Bunun da ötesinde HAM-A skorlarında 3 prezentabl grupta anlamlı bir düşme, azalma tesbit edilmiştir. Diğer yandan diazepam ve valepotriyat gruplarında HAM-A’nın psişik faktörlerde önemli, anlamlı düşme meydana getirdiği görülmüştür. Diazepam gruplarında aynı zamanda STAI-TRAID’ de anlamlı bir düşme 85 gözlenmiştir. Ana analiz (grup kıyaslaması arasında HAM-A) negatif sonuçlar göstermesine rağmen ( her grupta ufak örnek büyüklüğüne bağlı muhtemelen ) elde edilen ön veriler Valerian ekstrelerini psişik semptomlar üzerine potansiyel anksiyolitik etkiye sahip olduğunu desteklemektedir. Her grubun birey sayısı çok az olduğu için yapılan çalışma bir ön çalışma olarak düşünülmüş ve ileride bu konuda daha anlamlı çalışmalara gereksinim olduğu sonucuna varılmıştır53,54. Aynı yıl Poyares DR. ve arkadaşlarının araştırmasında, benzodiazepinlerin (BDZ) kronik kullanımına rağmen zayıf uykudan şikayet eden, uykusuzluk çeken hastaların uykularını incelemişlerdir. Örnek, 7.1+/- 5.4 yıl boyunca her gece BDZ alan, uykusuzluk sorunu (DSM-IV) olan 19 hastadan (ortalama 43.3 +/- 10.6 yaş) oluşuyordu. Kontrol grubunda 18 sağlıklı birey vardı (ortalama 37+/- 8 yaş). Hastaların uyku elektroensefalogramı, kronik BDZ kullanımı boyunca (Gece 1), Valerian/plasebo denemesinden 15 gün sonra (BDZ nin temizlenmesinden sonra başlatılır) PAA (Period Amplitude Analysis-Dönem Genişliği Analizi) ve ilgili algoritmalar ile analiz edilmiştir. Paralelde, kontrol deneklerinin de uykuları izlenmiştir. Birkaç yan etkiye rağmen, BDZ’ nin geri çekilmesinden sonra, Valerian denekleri, plasebo deneklerinden önemli miktarda daha iyi uyku kalitesi sergilemiştir. Hem Valerian hem de plasebo da gece 1 ve gece 2 arasında uyku temizlenmesinin yapısında daha bazı sonraki farklılıklar uyku bulunsa düzelme da, bu BZD sürecinden kaynaklanabilmektedir. Bunun örnekleri: BZD’ nin sindirilmesi ile değiştiği bulunan, uykunun ikinci devresinde ve δ sayımındaki azalma, yavaş dalga uykusunda SWS ve ∆ sayımında artmadır. Placebo denekleri ile karşılaştırıldığında Valerian WASAO (Wake Time After Sleep Onset Uykunun Başlamasından Sonraki Uyanma Zamanında) önemli bir azalma görülmüştür; sonuçlar kontrollere benzer bulunmuştur. Bununla birlikte, 86 Valerian’la tedavi edilen hastalar, kontrol deneklerine oranla aynı zamanda daha uzun uyku gecikmesi ve α sayımı artışı göstermiştir. Valerian’ın hafif anksiyolitik etkisi ile ilgili WASAO’daki azalma, BDZ den geri çekilen uykusuzluk sorunu olan hastaların 2 haftalık tedavisi sonundaki uyku kalitesindeki gelişmenin ana nedeni gibi görünmektedir. Öznel gelişime rağmen, uyku verileri, Valerian’ın daha hızlı uykuya dalmaya neden olmadığını göstermiştir; normal kontrollere kıyasla α sayımlarının artışı, uykusuzlukta önemli bir rol oynadığı bilinen artık hiper uyanabilirliği doğrulamış, Valerian’ın BDZ geri çekilmesi 55 kullanımında olumlu bir etkisi olduğunu söylenmiştir . 2002 de Francis A.J. ve arkadaşlarının araştırmasında ciddi uyku problemleri, entellektüel yetmezliğe sahip çocuklarda yaygındır ve durum hem çocuklarda hem de bakıcılarında çokça stres oluşturan bir nedendir. Henüz bu çocuklarda uyku bozukluğunu gideren tatmin edici ve uzun süreli bir tedavi yoktur. Valerian binlerce yıldır rahatlama ve uykuyu sağlama amaçlı kullanılmıştır. İnsanlarda Valerian uykuyu düzeltme kabiliyeti yönündeki çalışmalar sınırlıdır. Ancak bu konuda önemli araştırma sonuçları mevcuttur. Bu başlangıç çalışması ID‘li (Intellektuel Deficit) çocuklarda uyku problemi tedavisinde, ölçmek ve değerlendirmek için Valerian‘ın potansiyel etkisini ortaya çıkarmayı amaçlamıştır. Entellektüel yetmezliği ve primer uyku bozukluğuna sahip 5 çocuğun 8 hafta süreyle uykuları monitörize edilmiş, bu çalışma çift kör, plasebo kontrollü ve randomize yürütülmüştür. İlaç ve plasebo grubu kıyaslanmıştır. Valerian tedavisi, anlamlı derecede uyku latensini ve gece uyanık kalma zamanını azaltmıştır. Total uyku zamanı uzamış ve uyku kalitesi ilerlemiştir. Tedavinin hiperaktiviteye sahip ID’li çocuklarda çok daha etkili olduğu gözlenmiştir. Bulgular, daha yeni ve replikasyona ihtiyaç olmasına rağmen bu tür çocuklarda uzun dönemde etkili ve güvenli olabileceğini göstermektedir. Bunun yanı sıra ileri çalışmalara ihtiyaç olduğu açıktır56. 87 Aynı yıl Ziegler G. ve arkadaşlarının araştırmasında, randamize çift kör karşılaştırmalı klinik çalışmada, 18-73 yaşları arasında organik olmayan insomniaya sahip hastalar alınmıştır. Bu çalışmada birçok merkez, çift kör randomize-paralel grup kıyaslaması şeklinde yapılmıştır. Çalışmada 6 hafta süreyle ya 600 mg/gün LI 156 sedoniyum ya da 10 mg/gün oksazepam kullanılmıştır. Total 202 kişi (veya hasta) arasından ortalama uykusuzluk süresi 3.5 ay süren şikayetlere sahip olan kişiler, Almanya’daki 24 çalışma merkezinde çalışmaya alınmıştır. Hastaların uyku kalitesi 6 hafta sonra ölçülmüştür. Uyku kalitesi 600 mg/gün kullananların en azından 10 mg/gün oksazepam kullananlar kadar etkili bulunmuştur. Her 2 tedavi anlamlı derecede base-time ile kıyaslandığında uyku kalitesi anlamlı görülmüş, uyku sonrası rahatlama hissi, uykuda psikosomatik senkronizasyonu rüyayı tekrar hatırlama ve uyku süresi her iki tedavide de benzer bulunmuştur. CGIS (Klinik Global İmpresyon Skalası-Klinik Genel Değerlendirme Ölçeği) ve global etkinlin ölçülmesi araştırmacı ve hasta ile tekrar her 2 deneyde de benzer etkiler görülmüştür. Yan etki; Valerian kullanan 29 hastada, oksazepam kullanan 36 hastada yan etki meydana gelmiştir. Yan etki derecesi hafif ve orta derecededir. Her iki grupta da hiçbir ters ciddi ilaç reaksiyonu belirtilmemiştir. Hastaların çoğunda çok iyi tedavi sonucu Valerian grubu % 82, oksazepam grubunda % 73.4, 6 hafta süreyle uykusuzluk tedavisinde Valerian’ın etkisi günde 600 mg kullanılması de 10 mg/gün oksazepam kullanılması ile karşılaştırılabilir bir etkinliği olduğu bu çalışmada gösterilmiştir57. Valerian’ın tek dozunun plasebo ve hipnotik ajan olan triazolam ile karşılaştırmalı olarak, sağlıklı gönüllüler üzerindeki çalışmasında, Valerian’ın kavramaya yönelik ve psikomotor etkileri araştırılmıştır. Çift taraflı, plasebo kontrollü, dört yönlü çapraz bir çalışmada, 9 sağlıklı denek (5 erkek, 4 dişi), rastgele sıra ile 500 mg Valerian, 1000 mg Valerian, 0.25 mg triazolam ve plasebo almıştır. Dozlar 88 en az bir haftalık bir temizleme periyodu ile ayırılmıştır. Denekler, her dozdan önce ve her bileşiğin dozundan 2, 4 ve 8 saat sonra, Klasik Titreşim Füzyonu (CFF- Critical Flicker Fusion), Seçim Reaksiyon Zamanı (CRT-Choice Reaction Time), Rakam Sembol Değişim Testi (DSST-Digit Symbol Substitution Test), Sembol Araştırma Testi (SST-Symbol Search Test), Parmak Zaman Testi (DST-Digit Span Test) ve ruh halinin görsel analoğu testi ile test edilmiştir. Süreç boyunca, performanstaki değişiklikleri incelemek için tekrarlanan ölçümler için ANOVA (One Way ANOVA-Tek Yönlü Varyans Analizi) kullanılmıştır ve önemli etkiler, daha sonra, en az anlam farkı düzeltmeleri ile basit ana etkiler analizi kullanılarak analiz edilmiştir. İstatistiksel olarak önemli farklar, sadece kavramaya yönelik testler: SST (F(3.8)=3.182, p<0.05) ve DSST (F(3.8)=9.688, p<0.005) için kaydedilmiştir. Her iki durumda da, gruplar arasındaki farklar, triazolamın etkisine yöneliktir. Bu veriler, tavsiye edilen terapötik dozlarda, daha önceki çalışmalarda da bulunduğu gibi, triazolamın sağlıklı gönüllerde zihinsel işlevlerde zararlı etkileri olduğunu doğrulamaktadır. Kullanılan dozlarda, Valerian’ın ne zihinsel ne de psikomotor etkisi görülmüştür. Valerian’ın rastgele çift taraflı deneylerde hipnotik işlevi kanıtlanırsa, uykusuzluk hastalığının tedavisinde benzodiazepinlere alternatif olabileceği kanısına varılmıştır58. Valerian’ın bir merkezi adenosin mekanizması gibi davrandığı düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı, merkezi adenosin mekanizması ile kafein-Valerian kombinasyonu (Ze91019) arasındaki çekişmeyi şekillendirmektir. Kafeinin sağlıklı gönüllülerde ağız yolu ile verilmesinden sonra (200 mg) merkezi sinir sistemindeki işlevini anlatmak için EEG kullanılmıştır. Kafeine ek olarak gönüllüler (her grupta 16) ya plasebo ya da verum (Valerian/hap içeren 2 ve 6 tablet) almıştır. EEG 89 tepkileri her 30 dakikada bir kaydedilmiştir. Verum tedavisi kafein tarafından oluşan canlanmayı önlemede (6 tablet) veya azaltmada (2 tablet) başarılı olmuştur. Bu antagonist kafein ve Valerian/hap ekstresi arasındaki çekişmeyi göstermenin yanında bileşiğin karşı koyan işlevinin biyo uygunluğunu da gösteren farmodinamik işlev oral yolla verilmenin 60 dakika sonrasında gözlenmiştir. Sonuç olarak, Valerian ekstresinin uykuya neden olmasının olası nedeni olan merkezi adenosin mekanizması yolu ile etkidiği düşünülmektedir. Genel uygulamada kronik uykusuzluğun tedavisi için Valerian’ın etkinliğini araştırmaktır; kaydedilen 42 hastanın 24’ ünde (% 57) gerekli yeterli veri bulunmuştur. Valerian’a tepki, bir önceki günkü enerji seviyesini değerlendiren 23 hasta (% 96) için eşittir fakat tüm 24 hastanın (% 100) “toplam uyku zamanı”na olan tepkileri, 23 hastanın (% 96) “gece uyanma sayıları” ve “sabah canlanması”na olan tepkileri zayıf ve orta derecelidir. Grup olarak, tedavinin başarısının dağılımı ortaya çıkan altı uyku değişkeni için 0.35 ve 0.55 aralığı arasında gerçekleşmiştir. Valerian ve plasebo tedavilerinin yan etkilerinin dağılımı veya sıklığının sayıları arasında önemli bir fark olmadığı sonucuna varılmıştır59. Uykusuzluktan şikâyetçi olan yaşlı hastalar, genelde farmakolojik olarak benzodiazepinler, antihistaminikler veya doğal ürünler ile tedavi edilmektedirler. Temazepam, difenhidramin ve Valerian’ın yaşlı deneklerdeki şiddetli farmakolojik etkileri üzerine yapılan bu çalışma çift taraflı, çapraz, rastgele, plasebo kontrollü yürütülmüştür. 14 yaşlı gönüllüde (ortalama yaş, 71.6; aralık 59-89), tek doz temazepam (15 ve 30 mg), difenhidramin (50 ve 75 mg), ve Valerian’ın (400 ve 600 mg) karşılaştırılır farmakodinamiği değerlendirilmiştir. Değerlendirmeler, 0; 0.5; 1, 2, 3, 4, 6 ve 8. saatlerde öznel sakinleşme ve ruhsal durum ölçümlerinin (görülebilir analog ölçeği, Tufts Universitesi Benzodiazepin ölçeği), ve psikomotor performansının (Manuel İzleme ve Rakam Sembol Değişim Testi) kullanılması ile yapılmıştır. Temazepamın, farklı zaman dönemi ile 90 sakinleşme ve psikomotor performansta doza bağımlı etkileri olmuştur. 30 mg temazepam, psikomotor yeteneğinde en önemli etkiyi göstermiştir. 30 mg temazepam ve dipenhidraminin her iki dozu plasebodan daha fazla sakinleştirme göstermiş ve en büyük etki temazepamda bulunmuştur. Difenhidraminin 50 ve 75 mg’lık dozlarının sakinleştirmede olan etkileri arasında önemli bir fark bulunmamıştır. 15 mg temazepamın sakinleştirme etkisi daha azdır ve plasebo ile kıyaslandığında önemli değildir. Manuel İzleme testinde plasebo ile kıyaslandığında 75 mg difenhidramin verilmesinin ardından psikomotor zayıflığı oluşmuştur; bu 30 mg temazepama göre daha az (p<0.001) fakat 15 mg temazepamınkine benzer bulunmuştur. 50 mg difenhidramin ile hiçbir psikomotor zayıflığı gözlenmemiştir. Valerian, psikomotor performans veya sakinleşmenin hiçbir ölçümünde plasebodan farklı bulunmamıştır60. 2004 yılında Gutierrez ve arkadaşları Valerian’ın subjektif ve psikomotor/kavrama ile ilgili etkilerinin sistemik olarak değerlendirildiği bir çalışma yapılmıştır. Mevcut çalışma Valerian ekstresinin genç sağlıklı gönüllülerde karamsarlık ve/veya bozulmuş psikomotor kavrama ile ilgili etkisinin olup olmadığını belirlemeye yönelik olarak gerçekleştirilmiştir. 10 genç sağlıklı gönüllüde Valerian ekstresi (600, 1200, 1800 mg) ve 10 mg diazepam’ın (pozitif kontrol) etkilerini karşılaştırılmıştır. Bağımlı ölçümler subjektif ve psikomotor değişkenleri içermektedir. Valerian ekstresi hiçbir bağımlı ölçüm üzerine önemli etki göstermemiştir. Dört farklı oran skalasıyla yapılan ölçümler ile diazepam subjektif etkiler göstermiş ve psikomotor kavrama ile ilgili performansı bozmuştur. Genç sağlıklı gönüllülerde Valerian’ın akut uygulaması karamsarlığı değiştirmemiş veya psikomotor kavramaya ait etkiler oluşturmamıştır61. 2.3.7. Etki Mekanizması Kaudal beyin sapı, önemli bir inhibitör transmitter olan GABA ve reseptörleri açısından zengindir. GABA reseptörlerinin ana alt türleri 91 GABAA ve GABAB‘nin her ikisinin sıçanda, kedide ve tavşanda baroreseptör girdisi ve kemoreseptör refleksinde yer alan NTS (Nukleus Traktus Solitarius) üzerinde inhibitor etkisi vardır. Daha önce, seçilmiş bileşiklerin NTS nöronal aktiviteleri üzerindeki GABAerjik etkilerinin incelemek için in vitro neonatal sıçan beyin sapı preparatının kullanıldığı bu çalışmada, Valerian ekstresinin önemli bir bileşeni olan valerinik asitin kaudal beyin sapında GABA reseptörleri üzerindeki farmakolojik etkilerini değerlendirmek için bu in vitro çalışma yapılmıştır. Ekstre, imalatçılar tarafından % 3’lük valerinik asitlerde (valerinik asit ve asetil ve hidroksi valerik asitler içeren) standart hale getirilmiştir62. Bu çalışmada, Valerian ekstresi veya valerinik asitiyle tedavinin in vitro beyin sapı preparatındaki muskimole duyarlı NTS nöronları üzerinde inhibitor bir etkiye neden olduğunu gösterilmiştir. Ayrıca, Valerian ekstresi ve valerenik asitinin her ikisinin de inhibitor aktivitesinin GABAB reseptörleri ile değil GABAA reseptörleriyle indike edildiğini gözlemlenmiştir. Daha önceki çalışmalar Valerian ekstresinin GABAA reseptörlerine bağlanmasını sıçan kortikal zarı preparatında göstermiştir. GABAA aktivitesinin nörofarmakolojik etkisi de bu deneyde gözlemlenmiştir. Valerian GABA agonistik aktivitesi ve GABAA reseptörlerinin pozitif modülasyonu Valerian’ın kaygıya karşı ve yatıştırıcı etkilerini kısmen açıklayabilir. Muskimole duyarlı nöronlardaki yük frekansının Valerian ekstresi ile doza bağlı inhibisyonu GABA agonistik aktivitesini gösterir. Bu aktivite ya doğrudan reseptör etkisiyle ya da GABA'nın kullanılabilirliğini artırarak olabilir. Sulu ya da sulu etanollü Valerian ekstresinin işaretlenen muskimoli yerinden çıkaracak GABA ve diğer aminoasitler içerdiği gösterilmiş. Bu da Valerian ekstresinin özel bileşenlerinin GABAA reseptörlerine doğrudan bağlanabildiğini gösterir. Valerian ekstresinin GABA içeriği ayrıca stimule edilen GABA'nın bırakımı ve alımından sorumlu olabilir. Valerian ekstresinin GABA agonistik aktivitesinin dolaylı bir mekanizması olabilir buna ek olarak, valerenik asit 92 türevleri GABA’nın yerel katabolizmasını GABA enziminin inhibisyonuyla engeller, bu ayrıca GABA konsantrasyonunu arttırabilir. Bu mekanizmalar araştırmanın in vitro beyin sapı modelimizde etkili bulunmuş olabilir ama in vitro modellerinde ekzojen GABA’nın MSS (merkezi sinir sistemi) yatıştırıcı etkileri oluşturmadaki rolü kan beyin bariyerinden geçirgenliği çok düşük olduğu için şüphelidir. Valerenik asit türevleri tarafından GABA katabolizmasının inhibisyonunun önemi in vivo modellerde henüz bilinmemektedir62. Çalışmada ayrıca sadece Valeriana officinalis L.’de bulunan bir bileşen olan valerenik asitin NTS’de muskimole duyarlı nöronlar üzerindeki etkisi de test edilmiştir. Daha önceki hayvan deneyleri, valerenik asitin diazepama benzer olarak CNS depresan etkilerine neden olduğunu göstermiştir. gerçekleştiğini türevlerinin Bu da göstermektedir. yatıştırıcı antikonvülzan özelliği bu Klinik etkilerini ayrıca etkinin GABA çalışmalar valerenik doğrulamaktadır. etkinin reseptörleriyle GABAerjik asit Valerenik ve asitin mekanizmasını göstermiştir, ama valerinik asitin doğrudan GABA reseptör bağlanmasıyla hareket etmediği öne sürülmüştür çünkü valerenik asit, hatta milimolar konsantrasyonda, sıçan kortikol zarı preparatında işaretlenen muskimoli GABAA reseptörlerinden çıkaramamıştır. Valerenik asit reseptörlere bağlanmazsa, bu etkiyi GABA konsantrasyonunu artırmak için GABA katabolizmasının inhibisyonu gibi dolaylı mekanizmalar aracılığıyla gerçekleştirebilir62. İnsanda Valerian’ın yatıştırıcı etkisinin kanıtı çoktur. Öte yandan in vivo modellerde yatıştırıcı etki için sorumlu olan anahtar aktif bileşen henüz tanımlanmamıştır ve daha fazla çalışma gerektirecektir. Çünkü Valerian’ın klinik etkisi ancak iki hafta uygulamadan sonra belli olmaktadır. Kısa süre için olan veya tek doz Valerian tedavisi önemli yatıştırıcı etkiler gösterememiştir. Bu nedenle, Valerian’ın aktif bileşenlerinin katabolizmaya dayanıksız olduğu veya kararlı durum 93 kazanılmadan önce çift doza ihtiyaç duydukları görülmektedir. Veriler Valerian ekstresinin ve valerenik asitin farmakolojik etkilerinin GABAerjik aktivite aracılığıyla gerçekleştirildiğini öne sürmektedir. Bu ayrıca Valerian’ın geri çekilmesinin akut benzodiazepin geri çekilme sendromunu taklit ettiği durum raporu ile desteklenmektedir. Sonuç olarak, hastalar benzodiazepin uygulaması ile başarılı bir şekilde iyileştirilmiştir. Tersine, Valerian'ın barbituratlar GABA gibi reseptörlerde anestezikler rol vb.nin oynayan yatıştırıcı benzodiazepinler etkilerini ve artırması beklenebilir. Bu durumda cerrahi öncesi Valerian kullanımı, cerrahi hastalarda bir Valerian-anestezik etkileşimine neden olabileceğinden cerrahi önce hastanın uyarılıp bilinçlendirilmesine dikkat edilmelidir62. Kediotunun sedatif etkinliği genel olarak kabul edilmişse de bu etkinin hangi bileşiklerden ileri geldiği tam olarak belirlenmemiştir. Sedatif, hipnotik etkinliğin valepotriatlardan valeranal ve valeronon’dan kaynaklandığı düşünülmüştür. Hayvan çalışmaları sinaptik aralıkta GABA geri alınımının baskılanmış nörotransmitterlerin salınımının artmasıyla GABA’da artışa neden olduğunu, bunun da sedatif etkiden sorumlu olduğunu göstermiştir37. Valerian’ın beyindeki mekanizması, benzodiazepin ilaçları Halcion ve Valium’a benzer görünmektedir. Bunlar, beynin canlandırma sistemini bastıran GABA (gamma-aminobütirik asit) sinir transmitörünün işlevini uyararak yatıştırmaya meyillidir. Almanya Barburg’daki farmakolojik biyoloji Enstitüsündeki deney Valerian’daki yatıştırıcı bileşenlerin beyin hücrelerindeki aynı reseptör bölgelerine barbiturat veya benzodiazepin olarak bağlanabildiğini göstermiştir. Gerçekte Valerian, hayvan beyin hücrelerinin reseptör bölgelerinden benzodiazepinlerin gönderilmesini sağlamaktadır44. Valerenik asit Avrupa ürünlerinde bir ana bileşendir ve genelde çarkıfelek çiçeği gibi diğer yatıştırıcı bitkiler ile birlikte kullanılır. 94 Valerian’da 120’nin üzerinde aktif kimyasal görülmüştür. Valerian bileşiklerinin kombinasyonları yatıştırma etkisini üretmek için sinerjik olarak kombine halde çalıştığı da düşünülmektedir44. In vivo çalışmalar ilacın sedatif etkisinin ekstrelerdeki yüksek glutamin konsantrasyonundan olabileceğini ileri sürmektedir. Glutamin kan-beyin bariyerini geçebilir ve sinir uçları tarafından alınarak sonuçta GABA’ya metabolize olabilir. Dışardan glutamin eklenmesi, sinaptozomlarda ve sıçan beyin parçalarında GABA sentezini stimule etmektedir. Valepotriatların spazmolitik aktivitesi genellikle valtrat veya dihidrovaltratlardan dolayıdır. Bu ajanlar, düz kasların gevşeme yoluyla, görünüşte Ca2+’un hücrelere girişini module ederek veya düz kasa bağlayarak merkezi sinir sistemi üzerindeki merkezleri etkilemektedir28. Valeriana officinalis ‘in ekstresi, yatıştırıcı, uyarıcı hipnotik sakinleştirici ve antikonvülsan etkileri için halk arasında kullanılır. Bulunan ana bileşikler valepotriat’lar ve seskiterpen’ler olarak sınıflanan esansiyel yağlardır. Valepotriat’lar, didrovaltrat, valtrat, asevaltrat ve isovaltrat, kimyasal olarak kararsız olmasına rağmen en önemli kimyasal gruptur. Valepotriat’lar hekzobarbital anesteziyi artırır, agresifliği önler, pentilentetrazol ve striknine karşı antikonvulsan etkisi vardır, tiopental uyku zamanını artırır, hareketliliği azaltır ve doza bağlı yatıştırıcı etkileri vardır. benzodiazepin Ayrıca geri valepotriat’ların çekme karışımının semptomlarını azaltmada sıçanlardaki etkili olduğu gösterilmiştir. Bu da Valerian ekstresinin benzodiazepinlerin bazı terapötik özelliklerine sahip olduğu göstermektedir. Seskiterpenler hareketi azaltır ve farenin pentobarbital ve hekzobarbital uyku zamanını artırır. Bazı seskiterpen’ler özellikle valerenik asit, serotonin ve noradrenalin seviyelerini etkiler. Valerenik asit, Valerian ekstresi preparatlarının depresif 95 ve sakinleştirici etkilerinde önemli rol oynar. Bu da valerenik asidin merkezi sinir deprasanı olma gibi bir özelliğinin olduğunu göstermektedir. Ayrıca insanlarla olan çalışmalar, Valerian’ın uykuya dalmadaki gecikme süresini benzodiazepinlerin küçük dozları kadar etkili bir şekilde azalttığını açığa çıkarmıştır. Bu biyolojik aktiviteler, GABAerjik transmisyonların azalmasıyla tutarlıdır. Sulu Valerian ekstresinin [³H] GABA alımını etkilediğini ve salınımını indüklediğini belirtilir. Benzer olarak Valerian ekstresi [³H] muskimol bağlanmasını yerinden çıkarır. Santos ve arkadaşları Valerian ekstresinin etkilerini, HPLC (High Performance Liquide Chromatography-Yüksek Basınçlı Sıvı Kromatografisi) ile belirlerken GABA konsantrasyonlarına dayandığını bulmuşdur. Öte yandan, ekstredeki GABA’nın belirgin miktarının kan beyin engelini geçtiği şüphelidir. Valerian ekstresinin in vivo etkilerinde sorumlu olması için, çalışma hipotezi, benzodiazepine benzer etkilere sahip olan en az bir bileşenin bulunduğunu düşündürmektedir63. Valeriana officinalis’den izole edilen ve bir flavonoit olan linarin’in yatıştırıcı ve uykuyu arttırıcı özellikleri üzerine 2003 yılında Sebastian Fernandez ve arkadaşlarının yaptığı bir başka çalışma şu şekildedir; Valerian ekstresinin etkilerini açıklamak için içerdiği bileşiklerin ilişkisi üzerinde pek çok belirsizlik vardır. Bunların en önemlileri şunlardır: valepotriat’lar, valeranon ve Valeriana’nın esansiyal yağının merkezi depresan etkisi sıçan beyninde glikoz devrini azaltarak gösterilememiştir; bu bileşiklerin yatıştırıcı etkisi oldukça düşüktür (>30 m/kg, farede) valepotriatlar eğer su varsa hızla bozunmakta ve oluşan baldrinaller kimyasal olarak reaktiftir ve polimerleri oluşturabilmektedirler. Bu nedenle hem valepotriatlar hem de baldrinaller ekstreden hızla kaybolur ve farklı Valeriana türlerinin kökleri ve rizomları bileşenlerine nazaran büyük farklılıklar gösterir. Valepotriatlar ve ayrışma ürünleri için in vitro mutajenik etkiler tanımlanmıştır. Bu nedenle, tehlikeli valepotriatlar veya 96 baldrinallerden yoksun Valeriana preparatlarını tercih etmek mantıklı görünmektedir64. Laboratuarda, “ligand-araştırma yaklaşımı” mümkün olduğu kadar saflaştırılmış ekstre kullanılarak uygulanmıştır ve Valeriana wallichii ve Valeriana officinalis’de 6-metilapigenin (MA) mevcudiyeti rapor edilmiştir (ve bunun bir benzodiazepine bağlanma bölgesinin (BDZ-bg) ligandı olduğunu kanıtlanmıştır. Ayrıca Valeriana wallichii ve Valeriana officinalis’de 2S (-) hesperidin (HN) varlığı ilk defa tesbit edilmiş ve yatıştırıcı ve uyku arttırıcı özellikleri olduğu belirtilmiştir. MA’nin anksiyolitik aktivitesi vardır ve HN’nin uyku arttırıcı etkilerini arttırabilir özelliktedir. Valeriana’da yatıştırıcı ve uyku arttırıcı özellikleriyle flavonoit glikozitlerin varlığını kanıtlamaktadır. Valeriana’da düşünülen sinerjik etkilerinin varlığı bu bulgularla doğrulanmıştır ve yer alan mekanizmaların gelecekte açıklanması için öne alınmıştır. MA kuvvetli uyku arttırıcı özelliğindeki HN’ye benzemekte, sedasyonu ve uyku artırıcı özelliğiyle aynı zamanda valerianik asidin bunlarla eş zamanlı alımı etkiyi potansiyelize etmektedir64. 2.3.8. Tıbbi Kullanımı 2.3.8.1. Klinik verilerle desteklenen kullanımlar: 1985-1995 yılları arasında yapılmış pek çok araştırma orta derecede sedatif ve uykuyu destekleyen ajan olduğunu desteklemektedir. Drog, çoğunlukla güçlü sentetik sedatiflere örneğin benzodiazepinlere göre daha yumuşak bir alternatif veya muhtemel ikamesi olarak sinirlilik, huzursuzluk, endişeden dolayı uyku bozukluklarının tedavisinde kullanılmaktadır (Komisyon E tarafından da desteklenen kullanım)28,29. 97 2.3.8.2. Farmakope ve diğer geleneksel tıp sistemlerinde tarif edilen kullanımlar: Sindirime, düz kasların spazmolitik durumlarına ve sinirsel kaynaklı gastrointestinal ağrılara yardımcı olarak kullanılır. Papaverin, Belladonna ve diğer spazmolitiklerle birlikte, kediotu kökü spastik kolit gibi düz kas spazmlarını gevşetmeye yardımcı olduğu gösterilmiştir28,29. 2.3.8.3. Deneysel veya klinik verilerle desteklenmeyen halk tıbbında kullanımı: Epilepsi, diş eti yaraları, baş ağrıları, mide bulantısı, karaciğer tembelliği, idrar yolları bozuklukları, vajinal enfeksiyonlar ve boğaz iltihaplarını zehirlenmelere gidermede karşı ve panzehir, kaynatılmış suyu kullanılmaktadır emenagog, diüretik 28,29,37 ve terlemeyi soğuk önleyici, algınlıkları için . Valeriana officinalis ekstresinin birçok randomize, çift-kör, plasebo kontrollü klinik çalışma ile huzursuzluk, gerginlik gibi mental şikâyetlerde ve primer insomniada etkinliği ve güvenilirliği ispatlanmıştır. FDA onayı ve Avrupa Birliğine üye ülkelerde bitkisel ilaçları değerlendirmede en üst kuruluş olarak kabul edilen Komisyon E den onaylıdır. Dünya Sağlık Örgütü de Valeriana officinalis ekstresini hafif sedatif etkili bitkisel preparat olarak değerlendirmiş ve sinirsel eksitasyonda sentetik sedatiflere alternatif olarak veya onlarla kombine edilerek kullanılabileceğini bildirmiştir38. Tinctura Valerianae Ammoniata sıkça alkali bromitlerle ilişkilidir ve bazen kinin ile birlikte verilir. Valerian yağı, kolera hapları şeklinde, kolera için meşhur bir ilaç olarak varsayılmakta ve sabun parfümerisinde de geniş kullanım alanı bulunmaktadır. Valerian’ın Energetenesi ismi altında taze kökü, epilepside anti-konvülsan ve uykusuzlukta bir narkotik olarak değeri ve fazlaca olası etkileri için tavsiye 98 edilmektedir. Aynı zamanda dolaşımda da bazı etkileri vardır ve kalp çarpıntılarını tedavide kullanılmıştır34. Kediotu kökü; modern hayatın bir etkisi olarak ön plana çıkan korku, anksiyete ve sinirlilik hallerinde, rahatlıkla ve başarıyla kullanılabilecek çok değerli bir bitkidir. Etkinliği ve güvenilirliği bilimsel olarak da kesinlikle kanıtlanmıştır. Kediotu kökünden çay, tentür ve ekstreler biçiminde faydalanılır. Preparatların ve tentürün kullanımı pratik olduğu için daha yaygındır. Ama tentür kullanımında doz daha çok önemlidir. Önerilen miktarlarda alındığında kesinlikle etkilidir. Bu etkinin belirtileri, dalgınlık ve yorgunluğun aksine, rahatlatıcı bir canlılık olarak görülür. Geçmiş zamanlarda, yaraları iyileştirmek için kullanıldığı bilinmektedir. Amerikan yerlileri savaşçılarının yaraları üzerine, bitkinin taze yapraklarını ezerek hazırladıkları preparatları kullanmışlardır. Kurutulmuş köklerinin öğütülmesi sonucunda elde edilen tozun da antimikrobik etkisi vardır. Nevrasteni (zihinsel ve bedensel yorgunluk) ve histeri (bencillik, kapris, alınganlık) durumlarında ise, kediotu kökü kullanılması sonucunda başarılı sonuçlar alındığı görülmüştür. Yüksek kan basıncını da düşürücü bir etki de göstermektedir36. Kediotu kökü; öncelikle uyuyamama ve uykuyu sürdürme sıkıntısı olanlar tarafından kullanılmalıdır. Genelde, sinir sisteminden kaynaklanan tüm rahatsızlıklara, spazmlara ve ağrılara karşı kullanılabilir. Baş ağrısı, migren, mide bulantısı, sinirsel kalp çarpıntıları, sinirsel mide şişkinlikleri, histeri, huzursuzluk, sinirlilik, anksiyete, korku, karamsarlık, dismenore, menopoz rahatsızlıkları ve çalışma ortamındaki veya özel yaşamdaki stres hallerine karşı mutlaka kullanılmalıdır. Günümüzün hızlı ve uğraşı gerektiren yaşam biçiminin oluşturduğu tüm rahatsızlıklardan, bireylerin sinir sistemlerinin güçlendirilmesi ve dengeye kavuşturulması ile üstesinden gelinebilir. Yukarıda saydığımız hastalıklara, mide ve karın 99 ağrıları, safra kesesi rahatsızlıkları, kalp bölgesindeki ağrılar ve sürekli kabızlık halleri de dahildir. En güvenilir yanı ise, alışkanlık veya bağımlılık yapacak herhangi bir madde taşımamasıdır36. Kediotu Ekstresi: % 0.8 Valerenik asit içerecek şekilde standardize edilmiş kediotu kök ekstresi içermektedir. Genel olarak yemeklerle beraber günde 1-2 kapsül alınabilir. Uykusuzluğa karşı ise, yatma zamanından 1 saat önce 2 kapsül alınır36. Çay olarak: İnce kıyılmış, 1 tatlı kaşığı kediotu kökünden alınır, üzerine bir bardak dolusu sıcak su eklenir. Arada bir karıştırmak sureti ile 8-10 dakika demlendirildikten sonra ılıklaştırılır ve süzülür. Elde edilen çaydan, gün içerisinde 2-3 bardak veya ihtiyaç duyulduğunda 1 bardak içilir13,36,65. Radix Valerianae T.K. ekstre ve tentür halinde iyi bir sedatif ve antispazmotiktir13. Tentür olarak: İnce kıyılmış ve kurutulmuş kediotu kökleri’nin alkol (% 35 etil alkol) içerisinde bekletilmesi ile elde edilir. Genellikle, tentürü yukarıda bahsettiğimiz bütün rahatsızlıklara karşı kullanılır. Yarım çay bardağı ılık su içerisine, günde 3-4 defa olmak üzere, 25-35 damla (veya 1 tatlı kaşığı) tentür ilave edilerek içilir30,36. Haricen infüzyon ile yaralar yıkanır ya da pansuman yapmak suretiyle kullanılmaktadır30,36,65. 2.3.9. Piyasa Preparatları Avrupa’da Valerian’ın tek preparatları; Baldrisedone, Valmone, Baldrian Dispert, Baldrian Phyton, Balsranetten N., Sedonium, Valdispert, Narvex, Orasedon, Senox-N, Neurol, Valmane, Baldronit N., Baldriparan, Hovalatten N, Recvalysat şeklindedir. 100 Kombinasyon preparatları: Euvegal, Hova Kinder, Plantival, Valdispert, Luvased, Moraderm’dir65. Türkiye’de Cirkulin(Münir Şahin) adıyla 140 mg, Valerian kök ekstresi içeren 30 tabletlik formda preparatı, Valerian Plus ve Relax adıyla da çayları bulunmaktadır. Türkiye’de Melissa officinalis ile kombine edilmiş Nervikan adıyla bir preparatı vardır. Nervikan Drj.(Abdi İbrahim) 160 mg Valerian ekstresi 80 mg Melissa ekstresi içeren 30 drj.lik formlar halinde piyasadadır. Önerilen kullanım; huzursuzluk, anksiyete, adet ve menopoz dönemi ruhsal sıkıntı ve gerginlikleri ve uyku düzensizliklerinin giderilmesidir. Resim 7: Piyasadaki V. officinalis preparatlarına örnekler 101 Resim 8: Piyasadaki V. officinalis preparatlarına örnekler 2.3.10. Dozaj Yetişkin tek doz: ilacın 1-3 gramı (mesela çayla birlikte kaynatarak) veya suyla veya etanol (maksimum % 70) ile hazırlanmış muadil ekstreler, gerginlik, huzursuzluk ve sinirlilik için, günde 3 kez kullanılabilir. Uyumaya yardımcı olması için, uykuya yatmadan bir buçuk saat kadar önce tek doz, gerekli görülmesi durumunda ise akşam boyunca daha erken bir doz ile 300-500 mg standardize Valerian ekstresi kullanılabilir. Anksiyeteye karşı alınıyorsa dozun yarıya indirilmesi önerilmektedir. Sadece doktor tavsiyesiyle 3 ila 12 yaş arasındaki çocuklar: yetişkinler için olan dozun vücut ağırlığına göre olan kısmı, alkol içeremeyen preparatlar olarak kullanılabilir29,44. Cirkulin’in önerilen kullanım dozu günde 1-3 kez 2 veya 3’er tablettir ve huzursuzluk ve gerginlik durumlarında uykuya dalmayı kolaylaştırmada kullanılır. Piyasa preparatı olan Nervikan'ın kullanım dozu; huzursuzluk vb. durumlarda sabah akşam 2’şer draje, uyku düzensizliklerinde ise yatmadan yarım saat önce 2 draje şeklindedir. 102 2.3.11. Yan Etki-Toksisite İlk çalışmalardan biri Rosecrans JA. tarafından 1961’de yapılmıştır. Valerian kökünün etanollü ekstresi ile intraperitonal yolla fareye verilen LD 3.3 g/kg’da küçük çapta bir zehirlenme rapor edilmiştir. Bu ekstrenin sıçanlara 45 gün boyunca ve intraperitonal yolla 400 ila 600 mg/kg arasında değişen doz aralığındaki dozlarda verildiği zaman vücut ağırlığında, kan veya idrarda, kontrol hayvanları ile karşılaştırıldığı zaman, önemli ölçüde herhangi bir farklılığa rastlanılmamıştır29. Tavsiye edilen dozlarda yan etkiler çok azdır. En yaygın olanı nadiren mide sorunları görülmesidir. Buna rağmen fazla dozlarda Valerian, baş ağrısı yorgunluk, tedirginlik, kalp rahatsızlıkları, sabah uyuklamaları yaratabilir. Reçeteli uyku ilaçlarından farklı olarak, Valerian, hiçbir mantıksal rahatsızlık ve bağımlılık yaratmaz. Hiçbir hayvan veya insanda, Valerian’ın yüksek dozundan kaynaklanan zehirlenmeler ve ölümler görülmemiştir44,54 Bir başka çalışmada Valerian kökünün alkollü ekstresinin sıçanlara 30 gün boyunca günlük 300 ila 600 mg/kg dozları arasındaki bir dozda verildiği zaman büyümede, arterlerdeki kan basıncında, anahtar organlarının ağırlıklarında veya hematolojik veya biyokimyasal parametrelerinde kontrol hayvanları ile kıyaslandığı zaman kayda değer şekilde bir farklılık görülmemiştir29. Valerian kökünün uçucu yağı, sıçanlara LD’si oral kullanımda 15 mg/kg vücut ağırlığı olarak tespit edilmiştir ki bu değer diğer, içlerinde nane ve anason yağları da olan, 27 farklı uçucu yağ değerleri arasında en yüksek olanıdır. 8 haftalık bir süreç üzerinde 100 gram ağırlığındaki bir sıçana verilecek esas yağın miktarı da tespit edilmiştir. Kendilerine 100 ila 200 mg arasındaki dozlardan verilen bütün kobaylar hayatta kalmışlar ve vücut ağrılıkları artmıştır, ilk durumdaki kontrol hayvanlarına benzer olarak ve ikinci durumdaki kontrol hayvanlarından çok hafif ölçüde farklı olarak; 103 gün boyunca yatıştırıcı etkiler gözlemlenmiş ve bu etkiler gün içerisinde kaybolmuştur ve hayvanlar normal davranışlarını sürdürmüşlerdir. 200 mg üzerine çıkan dozlarda, büyüme azalmış ve advers reaksiyonlar rapor edilmiştir. Günlük 250 mg’lık dozlarda her 5 hayvandan 2’si 3 hafta içerisinde ölmüşlerdir. Akut oral toksisite testlerinde valeranon LD’si hem farelerde hem de sıçanlarda 3 mg/kg’dan daha fazla bulunmuştur29. Valerenik asitin 17-25 gram vücut ağırlığına sahip olan farelere intraperitonal olarak verilmesinden sonra, 50 mg/kg dozunun spontan motiliteyi düşürdüğü tespit edilmiş, 100 mg/kg dozu ataksia’ya neden olmuş 150 ila 200 mg’lık dozları kas spazmlarına neden olmuş, 400 mg’lık dozu ise ağır konvulsiyonlara neden olmuş ve 7 fareden 6’sının 24 saat içerisinde ölmesine yol açmıştır29. Gerhard U.ve Herberg KW. nin 1991-1994 yılları arasında yaptıkları araştırmada uyanıklık üzerinde yatıştırıcıların etkilerini değerlendirmek üzere tasarlanmış olan çalışmalar, kurulmuş teknikler kullanılarak araç kullanma kapasitesini test etmek adına, plasebo ve benzodiazepinler ile Valerian kök ekstresi içeren preparatları karşılaştırmıştır. Bu çalışmalar, ilacın 4 g’lık kısmına ait olan ve 10 ml’lik şurup olarak verilen veya diğer sakinleştirici ilaçlarla kombine olarak verilen Valerian kökü, preparatın alınmasından sonra geçen sekiz saatin ardından ölçüldüğünde uyanıklığı azaltmadığı ve herhangi bir akşamdan kalmışlık etkisi göstermediği görülmüştür. Çift-kör, rastgele seçilmiş, plasebo ile kontrol edilmiş bir çalışma, 600 mg’lık Valerian kökü ekstresi 14 gün boyunca akşamları ne tek dozluk ne de tekrarlanan dozlarla verilmesi (etanol % 70 V/V; ilacın 3 gramlık kısmına ait olan) reaksiyon zamanı, uyanıklık ve konsantrasyon gibi araç sürüş kapasitesi kriterleri üzerinde, ilacın alınmasının ertesi sabahı, ilgili bir etkiye neden olmuştur29. 104 Diğer kimyasal ilaçlarla kıyaslandığında; Valerian gündüz uyuyakalmalara neden olmaz, konsantrasyonu azaltmaz, fiziksel performansı düşürmez ve alkolle de etkileşimde bulunmama özelliği nedeniyle üstünlük sağlar44. Geri bırakım belirtilerinin görülebilme olasılığından dolayı, diğer ilaçlardan Valerian’a geçiş, bir doktor gözetimi altında yapılmalıdır. Valerian hamile veya emzikli bayanlara, 3 yaşının altındaki çocuklara, ayrıca tezgah üstü veya reçeteli dengeleyici veya yatıştırıcılarla kombine halinde kullanılması da tavsiye edilmemektedir28,29,44. 105 2.4. Melissa officinalis (Oğulotu) Folium Melissae (Lamiaceae- Labiateae) 2.4.1. Tanım Melissa yaprağı, kurutulmuş Melissa officinalis L. yapraklarından oluşur. % 4’den fazla rosmarinik asit olarak belirtilen toplam hidroksisinnamik türevlerini içerir ve kuru droğa göre hesaplanır. Drog Avrupa Farmakopesi'ne uygundur13,66,67. 2.4.2. Sinonimleri La.: Folium Melissae, Al.: Melissenblaetter, Fr.: Feuille de Mélisse, İng.: Balm leaf. Ayrıca bitkinin çeşitli türlerinin farklı populasyonlarda aldığı isimler: Alahana, appiastro, balm, balm nanesi, arı balmı, honey plant, citronella, garden balm, melisso, melliss, sweet mary, zitronenkraut, zitronenmelisse, herzkraut, melissengeist sıralanabilir. Türkiye'de ise oğul otu, kovan otu anılmaktadır 2.4.3. 30,67 şeklinde ve melisa adlarıyla . Tarihçe “Balm” kelimesi Latincede “arı” anlamına gelmektedir. Arıların bal yapımı için tercih ettikleri bir bitki olması nedeniyle bu isim verilmiştir. ”Lemon” kelimesi ise bitkinin çürüdüğünde ortama saldığı” limon kokusundan” gelmektedir. ”Balm” kelimesi “balsam “ kelimesinin kısaltılmış şeklidir. Balsam ise güzel kokan yağlara verilen isimdir. Bitki güzel koktuğu için “balm” olarak nitelendirilmektedir. Melissa bitkisi önceleri her türlü sinir sistemi şikayetleri için kullanılmıştır. 1696 yılında Londra Dispanseri’nden yayınlanan bildirinin metni şu şekildedir: “Her sabah Kanarya şarabına Balm katarak içerseniz gençleşirsiniz, beyninizi güçlendirirsiniz, uyuşukluktan kurtulur, kel kalmaktan kurtulursunuz”. 106 Bir süre sonra John Evelyn Melissa hakkında aşağıdaki yazıyı yazmıştır: ”Balm, beynin hükümdarıdır, hafızayı güçlendirir ve melankoliyi azaltır.” 50 yıl süreyle her sabah bal katılmış Melissa çayı içen John Hussey’in 116 yaşına kadar, Glamorgan prensi’nin ise 108 yaşına kadar yaşadığına dair tarihi bilgiler bulunmaktadır38. Plinius ve Dioscorides tarafından antienflamatuar, antiromatizmal ve nefes darlığına karşı etkili olduğu belirtilmiştir. GrekRoma çağında değerli bir tıbbi bitki olarak da kitaplara kaydedilmiştir. Razi ve İbn-i Sina Melissa officinalis bitkisinin yatıştırıcı ve kalbi rahatlatıcı etkilerini belirtmişlerdir. İbn-i Sina der ki; "Oğul otunun kalbi ferahlandırdığı, kalbe verdiği kuvveti kırmızı yakutun fiiline muadildir". Arap tıbbında Büyük Farmakope’ye kaydedilmiş olmasından dolayı da önem kazanmış, 16. yüzyıla kadar Avrupa’da da tıp kitaplarında öğrencilere önemli bir tıbbi bitki olarak okutulmuştur68. İlaç olarak kullanılan ilk Melissa preparatının 1611 yılında hazırlandığı bilinmektedir ve bu preparat bitkinin alkollü distilatından başka limon kabuğu ve diğer bazı drogları da taşımaktadır68. 2.4.4. Botanik Özellikleri Melissa officinalis 20-150 cm yükseklikte, güzel kokulu, çok yıllık, otsu bir bitkidir. Yapraklar basit ovat-lanseolat 1.5-3.0 cm eninde 2.54 cm boyundadır, uzun saplı, (2-9 cm.uzunluğunda) kenarları dentat ve her iki yüzü de tüylü, rengi yeşil, damarlanma pennattır. Haziran ve Eylül aylarında çiçek açan bitkinin çiçekleri beyaz açık pembeye yaklaşan, iki dudaklı, korolla tübü eğrice, stamen 4 tane, filamentler birbirine yaklaşmıştır13,30,36,67,69,70. 107 Melissa officinalis Batı Asya ve Doğu Akdeniz bölgelerine özgü, park ve bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilen bir bitkidir. Orta, doğu ve batı Avrupa, K.Amerika, İspanya ile ABD’inde yetiştirilmektedir. Türkiye’de nispeten daha seyrek rastlanan bitki Batı Akdeniz’den İran’a kadar olan bölgelerde ve Karadeniz çevresinde tabii halde yetişmektedir. Türkiye’de İstanbul, Bursa, Ege ve Akdeniz bölgesinde yaygın olup; yaprak ve gövdedeki tüylerin şekillerine ve cinslerine göre 3 alttür saptanmıştır. Bunlardan yalnız subsp. officinalis limon kokulu olup tedavide kullanılan türüdür13,30,35,67,68,70. Resim 9: Melissa officinalis 108 Resim 10: M. officinalis 109 Bitkinin yapraklarından elde edilen drog, çeşitli farmakopelerde, Türk Kodeksi (1948), Ph. Fr (1965), Ph. Helv. 6 (1975), DAB 8 (1978) ve British Herbal Pharmacopeia 1983’te kayıtlıdır. Ayrıca uçucu yağını içeren formüller de mevcuttur68. 2.4.5. Başlıca Kimyasal Bileşenler Melissa officinalis L. bitkisinin yaprakları, uçucu yağ, tanen, flavonoit, toprak üstü kısımları ve kökleri ise triterpenleri taşımaktadır. 2.4.5.1. Uçucu yağ -Oleum Melissae T.K.(Melissa esansı) Bitkinin taşıdığı uçucu yağ miktarı oldukça düşüktür (% 0,02- 0,37). DAB7 (1968) ve Ph. Helv.6 (1975)’te uçucu yağ miktarının en az % 0.05 h/a olması kayıtlıdır. Bitkinin uçucu yağının kimyasal yapısı üzerinde yapılan çok sayıda araştırmadan birinde yüksek oranda β-karyofillen (% 28.8), geranial (% 17.3) ve neral (% 10.9), sitronellal (% 40), geranil asetat (% 5), karyofillen oksit (% 4) bulunduğu tesbit edilmiştir. Uçucu yağın yapısında 70 kadar madde bulunmuş bunlardan bir kısmı aşağıda Tablo 5 de formülleri ise Şekil 7’de gösterilmiştir68,70,71. Şekil 7: Uçucu yağın yapısındaki bazı bileşikler 110 Tablo 5: Melissa officinalis uçucu yağının bileşimi Monoterpenler Fotositral, Geranial, Geraniol, Geranilasetat, İzogeranial, İzopulegol, Limonen, Metilsitronellal, Neral, Nerilasetat, Nerol, Pulegol, Piperiton, Safranal, Siklositral, Sitronellal, β-Sitronellal, γ-Terpineol, Osimendir. Seskiterpenler β-Bisabolen, Elemol, Germakren D, Hekzahidrofarnesilaseton, Humulen, Humuladienon, δKadinen, δ-Kadinol, γ-Kadinol, Kalamenen, β- Karyofillenoksit, α-Kopaen, β- Kurkumen, β-Selinen, αMuurolen sayılabilir. Aromatik Öjenol, Metilöjenoldür. Maddeler 2.4.5.2. Tanenler Melissa officinalis bitkisinin alkollü ve sulu ekstrelerinde % 4 oranında tanen Rosmarinik asit, yapısında kafeik maddelerin asit başta bulunduğu olmak üzere tesbit edilmiştir. kafeikinik asit, kriptoklorojenik asit, neoklorojenik asit sayılabilir. Şekil 8: M. officinalis’te kafeik asit ve rosmarinik asit 111 2.4.5.3. Triterpenik bileşikler Melissa officinalis bitkisinin toprak üstü kısımları ve köklerinden hazırlanan eterli ekstrede elde edilen triterpenler arasında pomolik asit, ursolik asit, oleanolik asit sayılabilmektedir ve bu bileşiklere ait formüller Şekil 9’da gösterilmektedir. Şekil 9: M.officinalis'te bulunan bazı triterpenlerin formülleri 2.4.5.4. Flavonoitler Bitkinin yapraklarından elde edilen pek çok flavonoitten başlıcaları; luteolin-7-glukozit (% 0.0002) ve 3,5,4'-trihidroksi-7,3'- dimetoksiflavon olan ramnazin (% 0.006) isimli bileşiklerdir ve Şekil 10’da gösterilmiştir68. Diğerleri; kersetin, apigenin ve kemferol glikozitlerini içeren monoterpen glikozitlerdir. Apigenin 7-O-β-D-glukopiranozid, luteolin 7-O-βD- glukopiranozid, luteolin 3’-O-β-D-glukopiranozid son zamanlarda izole edilen yeni bileşiklerdendir30,66,67,72. Şekil 10: M.officinalis'te bulunan flavonoitler 112 2.4.6. Farmakolojik Çalışmalar 2.4.6.1. İn vivo Deneysel Çalışmalar Melissa officinalis bitkisi üzerine yapılmış araştırmalar kısıtlıdır. Konuyla ilgili birkaç in vivo araştırmaya rastlanırken in vitro ve klinik çalışmalar daha çok sayıda ve daha geniş yer bulmuştur. Melissa oficinalis sulu alkollü ekstresinin farelerde düşük dozda sedatif etkinliği, yüksek dozda da periferik analjezik etkisi tesbit edilmiştir. Farelerde etkinin 1 mg/kg ve 3 mg/kg da sedatif etkisi tesbit edilirken düşük dozdaki etkinin daha iyi olduğu bulunmuştur. Karyofillen etkiden sorumlu madde olarak bulunmuştur. Yağın uygulanmasından 3060 dk sonra etki ortaya çıkmakta ve 1 saat boyunca etki sürmektedir. İzole edilen uçucu yağda sedatif ve antispazmolitik aktivite belirlenmiştir. Yapraktan elde edilen yağ da doza bağımlı aktivite gösterirken, total yağın spazmolitik etkisi herhangi tek bir komponentinkinden yüksek bulunmuştur. Neral, geranial, sitronellal ya da β karyofillenden daha etkili bulunmuştur. Yapılan araştırmalar bitki yada ekstresi üzerine değil çoğunlukla uçucu yağı üzerinedir. Yayınlanan araştırmaların çoğu formüller “melissa ruhu” ya da “karmelit suyu (spiritus melissae compositus)” Melissa officinalis'in uçucu yağının aktivitesini desteklemek üzere kullanılmıştır. DAB 6’daki formulasyonda Melissa oficinalis yağı “sitronella yağı” ile değiştirilmiştir72. Sitronella yağı muhtemelen formulasyonda her zaman vardı. Ancak Almanya’da uzun süre “Hint Melissa Yağı” olarak tanımlanmıştır72. İntraperitonal olarak farelere uygulanan uçucu yağın, merdiven testinde etkisi olmamış veya pentobarbital indüklü uykuyu uzatmada aktif olmamıştır. Buna karşın farelere oral olarak uygulandığında, 3.16 mg/kg ve daha yüksek dozlarda sedatif ve narkotik etkiler göstermiştir66. 113 Saulimani R.nin 1991-1993 yıllarında yaptığı araştırmada farelere intraperitonal olarak uygulanan liyofilize sulu etanollü (% 30) ekstrenin sedatif etkisi, mutad (2 kompartman) ve mutad olmayan (merdiven) çevre testleriyle gösterilmiştir. Ekstrenin düşük dozları (3-6 mg/kg), pentobarbitalin intrahipnotik dozu uygulanan farelerde uyumayı indüklemiş ve pentobarbitale bağlı uykuyu uzatmıştır. Yüksek dozlarda (400 mg/kg) periferal analjezik etkisi gözlenmiş, fakat merkezi analjezik etki gözlenmemiştir66. Melissa officinalis ekstresinin farelerde immum cevabının analiz edildiği bir araştırmada 3 dilüsyonda sitotoksik test kullanarak ( dilüe olmayan, dilüe 10 ve dilüe 100 ) oral ve subkütan yollarla ilaç uygulanan ekstrelerin immunstimulan cevabı karşılaştırılmıştır. Sentetik birleşik levamisol’ün bilinen immum sistem etkisiyle karşılaştırma yapılmış, mevcut sonuç Melissa’nın sulu ekstresi humoral ve selular cevabın her ikisinin de immün sistemdeki etkisini onaylamıştır73. 2.4.6.2. İn vitro Deneysel Çalışmalar Melissa officinalis üzerine yapılan ilk çalışmalar çoğunlukla onun antiviral etkinliğini tesbit etmek üzere, in vivo, in vitro ve klinik çalışmalar şeklinde yapılmış ve doğrulanmıştır. Sedatif, hipnotik ve anksiyolitik etkinliği üzerine olan klinik araştırmaların da sayıca azlığı dikkat çekerken kombinasyon ve kombinasyon preparatları üzerine araştırmalar daha yaygındır. 1975-1985 yılında May G.ve arkadaşlarının çalışmasında % 10 konsantrasyonda sulu ekstresinin antiviral aktivitesi araştırılmıştır. Sulu ekstreler Newcastle hastalığı virüsü, Semliki Forrest virüsü, Influenza virüsü, Vaccinia ve Herpes simplex virüsüne karşı antiviral aktivite göstermiştir. Antimikrobiyal aktivitenin tesbiti için yapılan bir araştırmada Melissa yaprağı uçucu yağı, bakteriler ve küf mantarları ve mayalara karşı aktif bulunmuştur66,67. 114 Melissa uçucu yağı, izole kobay ince bağırsağın alt yarısında, fare oniki parmak bağırsağı ve ameni kanalında ve tavşanların aort ve ince bağırsağın üst yarısında test edildiğinde spazmolitik aktivite göstermiştir. Ayrıca kobay soluk borusu kası ve elektrikle uyarılmış ince bağırsağın alt yarısında miyenterik sinir ağı uzunlamasına kas preparasyonu üzerinde gevşetici etkileri belirlenmiştir. Ancak, Melissa yaprağının 2.5 ml ve 10 ml/litre konsantrasyonlarındaki sulu etanollü ekstresi (1 kısım bitkiye 3.5 kısım etanol % 30 m/m), kobay ince bağırsağı alt yarısının asetilkolin ve histamin indüklenmiş kasılmalarında herhangi bir antispasmodik aktivite göstermemiştir66. Aynı yıl bir başka araştırmayla Melissa yaprağından hazırlanan sulu ekstre anti HIV-1 aktivite göstermiştir. Ekstrede aktif bileşenler olarak polar maddeler bulunmuştur. Bu ekstre aynı zamanda HIV-1 revers transkriptas’a karşı inhibitör aktivite göstermiştir. Bitkinin metanollü ekstresinden izole edilen 1,3-benzodioksol da antioksidan aktivite göstermiştir66. 2.4.6.3. Klinik Çalışmalar Melissa officinalis uçucu yağıyla, aromaterapinin ciddi demansı bulunan hastalarda etkisini tayinde yeterli plasebo kontrollü çalışma yoktur. Yapılan bu çalışmada Milli Sağlık Servisinde bulunan 72 ciddi demansı bulunan hasta randomize olarak seçilmiş, 36’sı uçucu yağ, 36’sı da plasebo kullanarak çalışmaya alınmıştır. Araştırmada plasebo olarak da ayçiçeği yağı kullanılmıştır. Uygulama için etken madde ve plasebo temel losyonla karıştırılıp günde iki kez yüze ve kollara uygulanmıştır. Hastaların klinik olarak önemli ajitasyonları ve yaşam kalitelerine (sosyal hayata katılım) 2 grupta 4 haftalık period süresince bakılmıştır. 71 hasta deneyi tamamlamıştır. Önemli yan etki gözlenmemiş % 60’ı yani 35 hastanın 21’inde aktif madde kullananların ve plasebo tedavisi görenlerin CMAI (Cohen-Mansfield Agitation Inventory-Ajitasyon 115 Envanteri) % 14’ünde % 30’luk bir azalma olmuştur. Melissa kullanan hastaların % 60’ında genel ajitasyonda genel iyileşme görülmüştür. Bu iyileşme plasebo alanların % 11’inde gözlenmiştir. Sonuç olarak uçucu yağın aromaterapideki bulguları güvenilir ve klinik olarak ciddi demansı olan hastaların tedavisinde özellikle ajitasyonda etkin bulunmuştur. DCM (Dementia Care Mapping-Yaşam Kalite İndisleri) ile ölçülen yaşam kalite indisleri de verum grupta plasebo gruba kıyasla belirgin şekilde iyileşmiş, sosyal olarak içine kapanık geçirilen zamanın yüzdesi azalmış (p<0,005) ve yapıcı aktivitelere katılım zamanı yüzdesi artmıştır66,74. 2002 yılında D.O.Kennedy ve arkadaşlarının bir araştırmasında in vitro kolinerjik bağlanma özellikleri göz önünde bulundurulduğunda Melissa ekstresinin Alzheimer hastalığında kognitif eksiklikleri düzeltebileceği varsayılmıştır. Bugüne kadar Melissa’nın sağlıklı kişilerde kognitif fonksiyonlar ve mood üzerine etkileri araştırılmamıştır. Bu çalışma standardize ekstresinin kognitif fonksiyonlar ve mood üzerine akut etkisinin araştırılması için randomize, plasebo kontrollü, çift-kör, çaprazlama olarak dizayn edilmiştir. Çalışmaya göre sağlıklı 20 genç araştırmaya alınmış ve bu deneklere tek doz 600, 1000 ve 1600 mg M.officinalis veya plasebo verilmiş ve 7 gün sonra çaprazlama yapılmıştır. CDR (Kognitif İlaç Araştırma) Kognitif fonksiyonlar testi ile değerlendirilmiştir. Değerlendirme ilaç verilmeden önce ve sonraki 1, 2.,3., 4. ve 6. saatlerde olmak üzere 5 aşamada gerçekleştirilmiştir. Beyin korteks dokusunda nikotinik ve muskarinik reseptörlerden [3H]-(N)-Nikotin ve [3H]-(N)-Skopolamin salınımları ile in vitro IC50 konsantrasyonları da ayrıca hesaplanmıştır66,75. Sonuçta 600 mg Melissa ekstresinin alımını takiben dikkat süresinin belirgin olarak uzadığı ve sekonder hafıza ve çalışma hafıza faktörlerinin azaldığı gösterilmiştir. Deneklerin değerlendirmesinde “sakinliğin” en düşük dozda ve en erken değerlendirmede bile belirgin olarak arttığı tespit edilmiştir. “uyanıklık” da yapılan değerlendirmede ise 116 sadece en yüksek dozda değişim vardır ve bu değişim tüm değerlendirme noktalarında tespit edilmiştir. Daha düşük dozlarda uyanıklık etkilenmemiştir 66,75. 2.4.7. Etki Mekanizması İçeriğindeki birleşenler potent antioksidan özellikte ve insan beyin korteksinde hem nikotinik hem muskarnik reseptörlerini bağlama afinitesini kapsayan birkaç etkiyi desteklemekle beraber etki mekanizmasının nasıl işlediğine dair elde edilen veriler yeterli ve kesin değildir76. Wake G.ve arkadaşlarının 2000 yılında yaptığı araştırmada Melissa yaprağının etanollü ekstresinin insan CNS kolinerjik reseptörü bağlama aktivitesini ölçmek için çalışılmıştır. Bitki ekstresi, insan beyni kortikal hücre membranlarının homojenatlarındaki nikotinik ve muskarinik reseptörlerinin içinden [3H]-(N)-nikotin ve [3H]-(N)-skolopaminin yerini değiştirmiştir. Zayıf bir nikotinik ligand olan kolin, Melissa yaprağı ekstrelerinde 10-6 ve 10-5 M konsantrasyonlarında bulunmuşur. Melissa yaprağı ekstresi yüksek [3H]-(N)-nikotin yerini değiştirme etkisine sahip bulunmuştur ancak yapılan çalışmaların yetersizliği nedeniyle etki mekanizmasının nasıl işlediğine dair kesin yargıya varmak zordur66. 2.4.8. Tıbbi Kullanımları 2.4.8.1. Klinik veriler ile desteklenen kullanımları: Dudak uçuklarının haricen tedavisinde kullanılmaktadır. Bitkinin bu etkisinin taşıdığı tanenler ve uçucu yağdan kaynaklandığı bilinmektedir. Bitkinin sulu ekstresinin antiviral etkisi, plak formasyonunu önlemesiyle, hemaglütinasyonla tespit edilmiştir. Ayrıca uçucu yağının antibakteriyel olduğu bu etkisinin de uçucu yağın bileşiminde bulunan 117 terpenik aldehitlerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Yapılan çalışmalar özellikle Mycobacteria phleii ve Streptococcus hemolytica üzerinde antibakteriyel etkinliği göstermiştir. 1984-1994 yıllarında Wölbling RH. ve arkadaşlarının çok merkezli, açık, kontrollü ve 115 hastayı içeren çalışmasında, Melissa yaprağının % 1 liyofilize sulu ekstresini (70:1) içeren krem, cilt Herpes simplex lezyonlarının iyileşme süresini belirgin şekilde azalmıştır (p>0,01). Ayrıca enfeksiyonun tekrarlama aralıklarını, idoksuridin ve tromantidin hidroklorit içeren diğer harici virüstatik preparatlara kıyasla belirgin şekilde azaltmıştır (p<0,01). Bu etkiler, özellikle lezyonların büyüklüklerinde 5 gün içinde belirgin azalma (p=0,01), 116 hasta üzerinde uygulanan çok merkezli, çift kör, plasebo kontrollü çalışmayla doğrulanmıştır66. 115 hastanın deride uçuk enfeksiyonu ve epitel mukoza tedavisinde Folium Melissa’nın % 1 oranında liyofilize edilmiş sulu ekstresi krem halinde haricen kullanılmıştır ve sonuçta uçuk lezyonlarının iyileşme sürecinin 10-14 günden 6-8 güne kadar indirdiği görülmüştür. Rastgele yöntemli ve plasebo kontrollü bir çalışmada uçuk ve değişici epitel mukoza sorunu olan 116 hastanın aynı kremle tedavisi (P=0,01), plasebo verilen gruba kıyasla uçuk lezyonlarının 5 günlük süre içinde azaldığını ortaya koymuştur67. 2.4.8.2. Farmakopeler ve geleneksel tıp sistemlerinde tanımlanan kullanımları: Gastrointestinal rahatsızlıkların giderilmesinde oral yolla kullanılmaktadır. Uçucu yağı ve yağın bileşiminde bulunan sitral, sitronellal, geraniol, nerol, linalol ve öjenol'le yapılan hayvan deneyleri sonucunda muskulotrop spazmolitik etkilerinin bulunduğu belirlenmiştir. Melissa officinalis ayrıca sinirsel uyku bozukluklarının giderilmesinde 118 yatıştırıcı olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalar sedatif etkinliğin uçucu yağın bileşimindeki terpenlerden ve özellikle de monoterpen alkol ve aldehitlerden ileri geldiğini göstermiş, uçucu yağın bu etkisinden sitronellal sorumlu bulunmuştur67. Melissa officinalis ekstresi, FDA onaylı bir bitkisel ekstredir. Komisyon E, sedatif etkisinin yanısıra fonksiyonel gastrointestinal şikayetler üzerine de olumlu etkileri olduğunu bildirmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bitkiyi sedatif etkili bitkisel preparat olarak önermiştir34,38,77,78. 2.4.8.3. Deneysel veya klinik veriler tarafından desteklenmeyen tedavi biçimleri: Amenore, astım, arı sokmaları, baş dönmeleri, dismenore, migren ağrıları, trakebronşit ve idrarını tutamama gibi rahatsızlıkların tedavisinde yardımcı olmak maksadıyla kullanılmaktadır67. 1 bardak kaynar su, 2-3 tatlı kaşığı kuru ya da 4-6 kaşık taze yaprak üzerine dökülüp 10-15 dakika süreyle demlendirilirken, içilene kadar üzeri sıkıca kapalı tutulur. Böylece hazırlanan infüzyon, sabah ve akşamları birer kez ya da gerektikçe bir bardak içilir. Geleneksel uygulamaları bellek bozuklukları ve sinir sisteminin hastalık olarak ortaya çıkan tüm şikayetlerin tedavisinde beyin üzerinde faydalı etkileri vardır. Geçici raporlar M.officialis’in sinir sistemi hastalıkları, gastrointestinal hastalıklar ve uyku bozukluğundaki sedatif, spazmolitik ve antibakterial etkileri vurgulamaktadır 69. Bitkinin sedatif olarak halk arasında kullanılan en tanınmış şekli ”Mürekkep Melissa Alkolası”dır. Sedatif etkisinin yanı sıra mide bozukluklarında da başarıyla kullanılan formulasyon aşağıdaki gibidir: 119 Oğulotu yaprakları(mümkünse taze) 120 g Taze limon kabuğu 30 g Küçük Hindistan cevizi 30 g Kişniş 30 g Karanfil 15 g Tarçın 15 g Alkol 2000 g Drog parçalanmış halde alkole konur, 8 gün bekletilir. Süzülüp cam şişelere doldurulur. 5-20 g/gün dozla kullanılır30,79. Melissa officinalis'in en çok bilinen preparatı "Spiritus Melissa Compositum ( = Melissa ruhu)"dur. Bileşiminde bitkinin alkollü ekstresi ve bazı başka droglar da yer almaktadır. Bu preparat sedatif, spazmolitik olarak kullanılmıştır. Bu preparatta etkiden mono ve seskiterpenler sorumlu bulunmaktadır68. M.officinalis'in sedatif etkinliğinin tespit edilmesi çeşitli yatıştırıcı çayların bileşiminde yer almasına sebep olmuştur. Almanya'da "Nerven-Tee Stada", "Nerven-un Beruhigungtee" gibi çayların bileşiminde bulunmaktadır. Nerven-Tee Stada'da Flos Calendula, Herba Hyperici, Radix Valerianae, Folia Rosmarini droglarını da taşımaktadır. Almanya'da bitkinin uçucu yağı, yaprağı, herbası ve ekstreleri de, hipnotik ve sedatif, kalbi rahatlatıcı, stomaşik ve karminatif olarak pek çok bitkisel ilacın bileşiminde yer almaktadır. 120 Hipnotik, sedatif olanların isimleri; Sedariston, Bardo, SedaPasc, Esberi-Nervin, Nervosana, Tenerval, Hevert-val ‘dır68. 1984 yılında yapılan bir araştırmada Melissa ekstresi ‘nin tirotropin seviyesini baskılayarak TSH (Tiroid Stimule Hormon) stimulasyonunu inhibe ettiği gösterilmiştir. Antitiroit aktivite fenolik asitlerin oksidasyon ürünleri oluşumunu sağlar yani ekstrelerde uçucu molekülü değil rosmarinik asit bulunur. Bitkinin sulu alkollü ekstresinin kayda değer antioksidatif aktivitesi rosmarinik asit tarafından ortaya çıkarılmakta ve etkisi bu bileşiğin değişmektedir 66,67 ekstre içerisindeki miktarına bağlı olarak . Melissa officinalis antiviral etkinliğinden dolayı Herpes simplex’in de içinde olduğu değişik virüslere etkilidir. Herpes simplex, Myxovirüs, Semliki Forrest virus ve Vaccinia virüsler sayılabilir. Başlıca kullanımları arasında migren, nörolojik problemler, hazımsızlık, uykusuzluk ve spazmlar sayılabilir. Kullanımı ise infüzyonlar, hidrolat, tentürleri şeklindedir. Pek çok durumda endikasyonlar uçucu yağın değil de bitkinin etkinliği olarak belirtilirken pratik uygulamaların da azlığından bahsedilmektedir66,67. Değişik araştırmacılar, egzama ve cilt problemlerinde düşük konsantrasyonlarda yararlı olduğunu belirtmişlerdir. Bunu kaynaklarla ve deneyimlerle desteklemektedirler. Aynı araştırmacılar, bitkinin en önemli özelliği olarak, hem bedeni hem de aklı yatıştırıcı ve de alerji tedavisinde hem ciltte görülen hem de respirasyon sorunlarında da yüksek dilüsyonlarda yararlı olduğu konusunda hemfikirdirler. Sinir sistemini sakinleştirici kapasitesi ve hiperventilasyon ve kardiyak palpitasyon üzerindeki etkilerinden dolayı özellikle şok tedavisinde mükemmel bir ilaç olarak tanımlamıştır. Bazı araştırmacılar ise yağın antiinflamatuar olarak ve özellikle de sistite karşı nörovejatatif 121 sistemin bir düzenleyicisi ve kardiyak sedatif olarak kullanımında çok dikkatli ve en küçük dozlarda kullanılması gerektiği kanaatindedirler72. 2.4.9. Piyasa Preparatları Bitkinin Avrupa özellikle de Almanya'da çok sayıda çayı, tek ya da çoğunlukla kombinasyon şeklinde preparatı bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekilde sıralanabilmektedir; Nerven-Tee Stada, Nerven-un Beruhigungtee, Sedariston, Bardo, Seda-Pasc, Esberi-Nervin, Nervosana, Tenerval, Hevert-val, Abdomilon, Aktiv Beruhigungs, Nerven- Aponatura und Schlaftee, Einschlaf, Anevrase, Aranidorm-S, Aponatura Arterosan Plus, Avedorm, Baldracin, Baldrian-Elixier, Baldriparan stark N, Balsamo Branco, Befelka-Tinktur, Beruhigungstee, Biocarde, Bio-Garten Tee zur Beruhigung, Digestol Sanatorium, Doppelherz Melissengeist, Doppelherz Tonikum, Dormarist, Dormiplant, Dragees pour la detente nerveuse, Elixir Bonjean, Emmenoiasi, Especies Calmante, Euvegal Entspannungs-und Einschlafdragees, Euvegal forte, Euvegal N, Euviterin, Gastrol S, Nervenund Schlaf-Tee, Melissa comp., Melissa Specie Composta, Melissa Tonic, Melissengeist, Melissin, Nervendragees, Nerven-Tee Stada N, Nervifloran, Nervosana, Nyrene, Oxacant N, Oxacant-sedativ, Pascosedon, Passedan, Passelyt, Passiflora Composta, Phytoberidin, Sedacur, Seda-Grandelat, Sedantol, Seda-Plantina, Sedariston, Sedaselect N, Sedasyx, Sedatol, Sidroga Nerven-und Schlaftee80. Türkiye'de Valeriana officinalis ile kombine bir preparatı vardır ve Nervikan adıyla piyasada reçetesiz satılan ilaçlar grubundadır. Ayrıca bitkinin değişik firmalara ait çayları "Melissa Çayı" adıyla piyasada bulunmaktadır. 122 Nervikan Drj.(Abdi İbrahim) 160 mg Valerian ekstresi 80 mg Melissa ekstresi içeren 30 drj.lik formlar halinde piyasadadır. Önerilen kullanım; Huzursuzluk, anksiyete, adet ve menopoz dönemi ruhsal sıkıntı ve gerginlikleri ve uyku düzensizliklerinin giderilmesidir. Resim 11: Piyasada bulunan bazı M. officinalis çaylarına örnekler 123 2.4.10. Dozaj Ve Veriliş Yolu Dahili kullanım için: Günde 1-3 defa ilacın 2-3 gramı infüzyon olarak. Tentür (1:5 % 45 etanolde) olarak; 2-6 ml günde 3 defadır. Harici kullanım için: %1 liyofilize sulu ekstre (70:1) içeren krem, günde 2-4 defa kullanılır. % 1 oranında liyofilize edilmiş sulu ekstre içeren krem, uçuğun çıktığı ilk günden itibaren lezyonlar iyileşene kadar en çok 14 gün boyunca günde 2-4 defa kullanılmaktadır67. Alınış yolu, oral veya harici kullanım için lokaldir66. 2.4.11. Yan Etki-Toksisite Melissa officinalis'ten elde edilen yağ ki özellikle aromaterapide yaygın olarak kullanılır; irritasyon, sensitizasyon ve toksisite açısından bir testten geçirilmemiştir, dolayısıyla hassas ve hasarlı ciltte dikkatli kullanılması gerekmektedir. Elde bulunan toksisite verileri daha çok gerçek yağın ana komponentleri olan sitral ve sitronellal izomerleri üzerinedir. Güçlü sensitizasyon ve irritasyona neden olmaktadır. Belirlenen reaksiyonlar her zaman yağın tamamından kaynaklanmamakta, içerisindeki komponentlerden birisi neden olabilmektedir. Bu nedenle de yağın toksisitesini önceden tesbit etmek güçtür. Örneğin; izole edilen sitral % 8’lik dilusyonda güçlü duyarlılığa neden olmaktadır. Sitronella yağının % 8’lik solusyonu herhangi bir sensitizasyona ya da irritasyona neden olmamaktadır. Gerçek yağın kendisi test edilmediği için bunlardan çok kesin sonuçlar çıkarmak mümkün değildir. Sitral çok düşük oral dozlarda oküler basınçta yükselmeye neden olmaktadır ki bu da glokom hastalarında tehlikeli olabilmektedir. 124 Çok büyük dozlarda 185 mg/kg ve 3 ay süreyle verildiğinde BPH a neden olduğu belirtilmektedir ki bu miktar günlük 20 ml uçucu yağa denk gelmektedir ki o yağ da orta derecede sitral konsantrasyonuna (% 60 sitral) tekabül etmektedir71. Bilinen veya bildirilen yan etki ve toksisitesi yoktur. Diğer ilaçlarla etkileşim kontrendikasyon araç ve makine kullanımı üzerine bilinen etkisi yoktur. Çocuklarda kullanımına dair yeterli veri olmadığından dahili kullanımı uygun değildir. Genel tıbbi uygulamaya uygun olarak, ilaç gebelikte ve emzirme döneminde tıbbi tavsiye olmaksızın ağız yoluyla kullanılmamalıdır66,67. 125 2.5. Bitkisel Kombinasyonlar Üzerine Yapılmış Çalışmalar Uyku bozuklukları, gastrointestinal, kalp/dolaşım bozuklukları ve diğer çeşitli durumlar gibi psikovejetatif semptomlar kompleksinin günlük aktiviteler arasında önemi giderek artmaktadır. Bu psikofiziksel durumların tedavisinde, tercihen benzodiazepinler gibi trankilizanlar sıklıkla kural gibi uygulanmaktadır. Ancak mevcut psikofarmasotiklerin sedasyon ve entellektüel performansta kısıtlanma gibi advers etkileri vardır ve bu etkiler, yaşlı kişilerde yaklaşık olarak gençlerinkinden altı kat daha sıktır. Fiziksel bağımlılığın nadir olmasına rağmen, bu preparatların alışkanlık yapan şekilde alınma tehlikeleri vardır. Bitkisel kökenli psikofarmasotikler, genelde iyi bir etkinliğe ve mükemmel bir toleransa sahip olduklarından, değerli bir alternatif oluşturabilirler. Anksiyolitik ve gerginlik giderici özellikleri vardır, fakat diğer trankilizanların aksine, trafikte araç kullanma yeteneğini tehlikeye sokmazlar veya sedatiflerin ya da alkolün etkilerini artırmazlar, ilaveten bunlarla tedavideyken pratik olarak yorgunluk gözlenmemiştir3,4,5. Çok merkezli gözlemsel bir çalışmada akut psikofiziksel bozuklukları olan hastalara (anksiyete, sinirlilik, bitkinlik, uyku bozuklukları) Euvegal fort tabletlerle tedavi uygulanmıştır. Preparat dozu, bireysel olarak seçilmiştir ve genelde günde 2 kez alınan 1-2 tablettir. Hastalara, 1 ve 4 haftalık tedaviden sonra genel durumları sorulmuştur; ortaya çıkan yan etkiler kaydedilmiştir. Değerlendirme kriterleri, psikootonomik bozuklukların 4 semptomu (huzursuzluk, emosyonel instabilite, depresif durum ve uyku bozuklukları) ve 4 somatik semptomdu (baş ağrısı, kalp ağrısı, bel ağrısı, gastrointestinal rahatsızlıklar, terleme, sıcak basmaları). 1599 hastanın bulguları belgelenmiştir. 204 hastanın verileri, son değerlendirmeden çıkarılmıştır. 8 vak’a istenmeyen ilaç yan etkileri nedeniyle tedavinin erken kesilmesine neden olmuştur. Ancak sadece 5 vak’ada Euvegal fort'un neden olduğu belirtilmiştir. Toplam 1395 hasta, 4 haftalık takibi tamamlanmıştır; hastaların % 30 erkek, % 70'i kadındır. Tüm 126 hastalarda genel durum bozukluğu vardır. 4 haftalık tedavi periyodu sonunda hastaların değerlendirilmiştir; % bu 81.7'si tür etkinliği değerlendirme çok iyi doktorların ve % iyi olarak 85.7'sinde görülmüştür. İstenmeyen yan etkiler sadece % 2.3 vak’ada görülmüştür (n=32). Sonuç olarak, Euvegal tedavisi alan hastaların üçte ikisinde, psikotonom semptomlarda tam bir gerileme oluşturmuştur. Hastaların yaklaşık % 90'ından fazlasında, mental ve somatik bozukluklarda belirgin bir düzelme görülmüştür ve vakaların yaklaşık yarısında semptomlar tamamen kaybolmuştur. Söz konusu bitkisel preparat tedavisinin tolerabilitesi mükemmel olarak belirlenmiştir81. 1992 yılında yapılmış bir araştırmada Valerian/Melissa kombinasyonunun insomniadaki etkisi üzerine çalışılmıştır. Yüksek doz Valerian/Melissa kombinasyonunun etkinliği benzodiazepin preperatı (0.125 mg triazolam) ile karşılaştırmalı, plasebo kontrollü bir klinik çalışma ile nöropsikiyatrik araştırma metodları (Rechtschaffen’ın tanımladığı uyku laboratuarları) kullanılarak 20 gönüllü üzerinde araştırılmıştır. Uykusu kötü olan grupta Valerian/Melissa kombinasyonu ile benzodiazepinlerin etkinliği benzer bulunmuş, 3. ve 4. derin uyku fazında bir uzama görülmüştür. Valerian/Melissa kombinasyonu alan grupta gündüz sedasyonu veya rebound fenomen görülmemiştir. Konsantrasyon Testi ve Labirent Testi ile konsantrasyonda veya fiziksel durumda da herhangi bir azalma olmadığı kombinasyonu gösterilmiştir. içeren preparatların Yüksek spesifik doz uyku Valerian/Melissa bozukluklarının tedavisinde benzodiazepinlere göre tamamen etkili ve güvenilir bir alternatif olarak gösterilmektedir82. Aynı araştırmacının 1996 yılındaki çalışmasında yine yüksek doz Valerian/Melissa preparatı kullanılmıştır. Çalışmada standardize edilmiş, yüksek doz Valerian/Melissa (Euvegal fort) kombinasyonunun 127 terapotik etkisi, plasebo kontrollü, çok merkezli, çift-kör bu çalışmada, DSM-III-R veya ICD-10’a göre tedavi gerektiren hafif insomniyalı poliklinik hastalarında araştırılmıştır. ”Uyku kalitesi”, ”günden güne genel durum ve/veya motivasyon durumu” ve “klinik global izlenim durumunda değişiklik” gibi başlıca sonuç ölçümleri olarak saptanan kriterler, günde iki kez şeker kaplı 2 tablet Valerian/Melissa kombinasyonundan oluşan 2 haftalık tedaviden sonra, plaseboya göre anlamlı şekilde iyileşme gözlenmiştir. Ayrıca uykuya dalma süresi, toplam uyku süresi, konsantrasyon ve performans yeteneği, sonraki sedasyon etkileri ve anksiyolitik etkiler gibi sekonder parametrelerde, ilaçla tedavi edilen hastalar rebound fenomeni, ilacı kesme veya aşırıya kaçma durumu gözlenmemiştir. Tedavi bitiminden sonra, Valerian/Melissa kombinasyonunun olumlu etkileri, en azından daha sonraki bir haftalık gözlem periyodunda sabit kalmıştır. Kombinasyon iyi tolere edilmiş, sadece birkaç advers reaksiyon bildirilmiştir. Dolayısıyla yüksek doz Valerian/Melissa kombinasyonu hafif insomnia vak’alarında terapötik bir alternatif veya tamamlayıcı seçeneği oluşturmaktadır83. 1997 de yapılan ve rastgele olmayan klinik gözlemli bir deneyde, Valerian kökü veya Passion çiçeği ile kombinasyonlu ürününü farmakolojik olarak değerlendirmiştir. Uyku düzensizliği olan 20 hasta ya ekstre, kombinasyonunu ya da nöroleptik ilaç Propapenin' i almıştır. Merkezi işlev ve uyanıklılık EEG beyin haritalaması ile kontrol edilmiştir. Bitki ekstresi kombinasyonları 2 hafta sonra seçilebilir ∆ gücü ve Θ gücünde önemli artışlarla görülen merkez hiperaktivitesini azaltmıştır. Nöroleptik aracılar ile tedavi edilenler için majör güç 6 hafta sonra artmış bulunmuştur. Korku ve depresyon endeksi tüm hastalarda benzer azalma göstermiştir. Araştırmacılar, P.incarnata içeren kombine ürünün Propeninden daha etkili olduğu ve etkinliği henüz kontrollü terapi ve klinik çalışmalarla sınırlı bir alanda ispatlansa dahi OTC (Over The Counter- 128 Tezgah üstü satılabilen ilaç-reçetesiz ilaç) pazarında “bitkisel yatıştırıcı” olarak önemli bir yeri bulunduğuna karar vermişlerdir15. Euphytose (EUP) kombinasyonu 6 ekstrakttan oluşur: Cratageus, Ballota, Passiflora ve Valerian, orta sedatif etkili Cola ve Paullinia ki bunlar başlıca orta stimulanlardır. Çok merkezli çift kör plasebo kontrollü genel pratik çalışmalar ayakta tedavi gören hastaların anksiyete bozukluğu üzerinde denetlenmiştir. Bu çalışmalar psikiyatristlerce düzenlenmiş, 91 hasta üzerinde EUP içeren grup ve plasebo grubu hastalara 28 gün boyunca günde 3 kez olmak üzere 2 şer tablet EUP verilmiş, sonuçlar HAM-A skalası kullanılarak değerlendirilmiştir, DO, D7, D14 ve D28. İki grup karşılaştırılmıştır. EUP grubunun hastalarının % 42.9 HAM - A skoru D28 için plasebo grubu ile karşılaştırıldığında ( P= 0,012 ) % 25.3’ü 10’dan az bulunmuştur. DO ve D28 arasındaki HAM-A skorundaki değişiklikler: DO ( EUP: 26.12 +/- 4.0, plasebo: 26.27 +/- 4.5), D7 (EUP: 19.65 +/- 5.7, plasebo:21.37+/- 5.6), D14 (EUP : 15.36 +/- 5.7, plasebo: 17.48 +/- 6.7), D28 ( EUP: 12.63 +/- 7.3, plasebo: 15.2 +/- 8.1 ). D7 den D28’e istatiksel bir değişim gözlenmiştir (P=0.042) ve iki tedavi arasında anksiyeteli hastalarda plaseboya karşılık EUP ile tedavinin daha etkili olduğu bulunmuştur84. 1998 de Schmitz M. ve arkadaşlarının çalışmasında bir paralel grup dizaynında rastgele, çift taraflı, kontrollü klinik deney, uyku düzensizliği olan hastalarda benzodiazepin ilacına kıyasla şerbetçiotuValerian ilacının dayanılabilirliğini ve denklik faydalarını, DSM-IV kriteryasına göre göstermiştir. Uyku kalitesi, zindelik ve hayat kalitesi; psikometrik testler, psikopatolojik ölçütler ve uyku anketleri ile terapi başlangıcında, terapi sonunda (2 hafta süre) ve terapi bitiminden 1 hafta sonra değerlendirilmiştir. Hastaların sağlık durumu (4-nokta ölçümü) ve ilaçla tedavi dayanıklılığı (ters etkilerin oluşması) belgelenmiştir. Terapinin başlangıcı ve bitimi arasındaki farklar, test ilaçlarının denkliği ve üstünlüğü eş zamanlı testlerle analiz edilmiştir. Her iki terapinin de uyku kalitesi, 129 zindelik ve hayat kalitesine göre denkliği, 0.50 Mann-Whitney İstatistiği tarafından % 95 alt sınır ve 0.46 güven aralığı ile ispatlanmıştır. Hastaların sağlığı terapi boyunca gelişmiş fakat ara verilmesinin ardından kötüleşme göstermiştir. Geri çekilme belirtileri benzodiazepin ile belgelenmiştir. Bu çalışma boyunca sadece bir yan etki tesbit edilmiştir ki, o da mide şikâyetleridir. Bu çalışma, kronik olmayan ve psikiyatrik olmayan uyku düzensizliklerinin tedavisi için uygun araştırılan dozlarda ŞerbetçiotuValerian ilacının benzodiazepine duyarlı bir alternatif olduğunu göstermiştir85. Son yıllarda yapılan bir pilot çalışmada strese bağlı uykusuzluk çeken 24 hasta 6 hafta süreyle 120 mg/gün Kava’yla tedavi edilmiştir. İki tedavi periyodu ara verilmiş ardından 5 kişi tedaviden ayrılmış kalan 19 kişiye 6 hafta süreyle 600 mg/gün Valerian verilmiş stres seviyeleri sosyal kişisel ve günlük yasamdaki durumları ve üç alandaki (Uykuya dalma zamanı, uykudaki ve ayakta kalma zamanı şeklindeki) uykusuzlukları ölçülmüştür. Total stres derecesi her iki bileşikte birbiri arasında anlamlı farklar olmasına rağmen azalmıştır. Uykusuzlukta da aynı şekilde anlamlı derecede azalma meydana gelmiştir. Yan etkileri olmayan hastaların oranı sırasıyla % 5’tir. En sık rastlanan yan etki canlı rüya görme (Valerian kullanımında % 16), (Kava kullanımında % 12) ve baş dönmesi şeklindedir. Bu bileşikler stres ve uykusuzluk tedavisinde faydalı olabilir fakat daha ileri çalışmalara ihtiyaç olduğu açıklanmıştır86. 2002 yılında Ernst E. ve arkadaşlarının çalışmasında bitkisel ilaçların kullanımı artığı için, sıkça kullanılan bitkilerin risk-fayda profili açıklanmıştır. Bu araştırmada Ginkgo, Hypericum perforatum, Ginseng, Echinacea, Saw Palmetto ve Kava’nın etki ve güvenirliği ile ilgili klinik olarak yöneltilmiş çok görüş sunulmaktadır. Yapılan istatistikleri teşvik etmek bu popüler bitkisel tıbbi ürünlerden bazılarının etkisini desteklemektedir. Yayınlanmış kanıtlar Ginkgo'nun kulak çınlamasına ve hafıza kaybı ile ilgili kesinleşmemiş etkinliğine dair sorular olduğunu ileri 130 sürmektedir. Onun birkaç önemli ilaçla etkileşimi hakkında ciddi kaygılar mevcuttur iyi yürütülen kliniksel denemeler, herhangi bir durumu tedavi için, Ginseng’in etkili olduğunu desteklememektedir. Echinacea üst solunum sistemi enfeksiyonlarının önlenmesi veya tedavisinde faydalı olabilmekte, fakat deneme verileri tam olarak yeterli bulunmamaktadır. Saw Palmetto’un kısa süreli denemelerde benign prostat hiperplazisi’nin semptomlarını azaltmada etkili olduğu gösterilmiştir. Kava, anksiyete için etkin ve kısa süreli bir tedavi sağlamaktadır. Bu bitkisel ilaçların hiç birisi yan etkilerden kurtulmuş değildir çünkü kanıtlar tamamlanmamış ve riskyarar araştırmaları tam olarak güvenilir değildir, daha çok çalışmaya, daha güvenilir sonuçlara ihtiyaç duyulmaktadır87. Aynı yıl bir araştırmada Kava ve/veya Valerian’ın laboratuar koşulları altında, sağlıklı gönüllülerde psikolojik stresin etkilerini değiştirip değiştiremeyeceği araştırılmıştır. Çalışmaya 54 kişi dahil edilmiştir. Gönüllülerle birer hafta arayla iki kere mülakat yapılmıştır, bu mülakatlarda standardize renk/kelime stres testi uygulanmıştır. Kan basıncı (KB), kalp hızı (KH) ve baskının tüm psikolojik etkileri hem dinlenme sırasında hem de mental stres testi sırasında değerlendirilmiştir. 1.seansın sonunda (zaman 1= T1) katılımcılardan 36 kişiye 1 hafta süreyle standart dozda Kava (n=18) veya Valerian (n=18) verilmiş, geriye kalan grup kontrol gurubu olarak tutulmuştur. Stres testi sırasında görülen KB ve KH değişimleri, istirahat halindeki oranlar ile karşılaştırılmıştır. 2.seansta (zaman 2= T2) hem Kava hem de Valerian kullanan kişilerde sistolik KB cevabı anlamlı düzeyde azalmış, ancak diyastolik KB değerlerinde anlamlı bir değişiklik bulunmamıştır. T1 ile T2 arasında KH açısından sadece valerian grubunda bir azalma bulunmuş, Kava grubunda KH bu iki değerlendirme noktasında değişiklik göstermemiştir. 131 Kava veya Valerian alan katılımcılar T2 değerlendirmesinde T1’e göre daha az baskı hissettiklerini ifade etmişlerdir. Kontrol grubunda ise T2 ile T1 değerlendirmelerinde KB, KH veya subjektif yakınmalar açısından herhangi bir fark gözlenmemiştir. Performans açısından her iki değerlendirme zamanında da gruplar arasında herhangi bir fark bulunmamıştır. Bu sonuçlara göre Kava ve Valerian stres altındaki kişilerde fizyolojik reaktiviteyi azaltarak sağlık için faydalı olabilmektedir44,88. Valerian/Melissa edilebilirliği, çok merkezli kombinasyonlarının bir araştırmada, 12 etkinlik ve tolere yaşından küçük huzursuzluğu, kekelemesi, yemeyi reddetmesi, anoreksia nevrosa ve bulimia nevrosalı çocuklarda çalışılmıştır. Hastaların her biri araştırıcılar tarafından tek tek doze edilmiştir. Total olarak 918 çocuk bu deneye alınmıştır. Bütün semptomlarda, ebebeynlere ve araştırıcılara göre belirgin ve inandırıcı bir azalma olmuştur. Ana semptom uykusuzluk ve huzursuzluk bir sınıflama altında toplanmış, belirgin ortadan yumuşak ve hiç semptom olmamasına kadar tüm semptomlar izlenmiştir. Uykusuzluk yaşayan hastaların % 80.9’unda, huzursuzluk olanların da % 70.4’ünde belirgin iyileşme gözlenmiştir. Diğer sayılan semptomlarda total iyileşme ortalama % 37.8 olmuştur. Hem araştırıcılar hem de ebebeynler etkinlik için çok iyi veya iyi değerlendirmesini % 60.5 ve % 67.7 sırasıyla bildirilmiştir. Euvegal fort’un tolere edilebilirliği iyi olarak değerlendirilmiş, hastaların % 96.7’sinde çok iyi ya da iyi olarak değerlendirilmiştir. İlaçla ilgili advers etkilerin oluşumu hakkında herhangi bir inceleme yapılmamıştır. Sonuç olarak Euvegal fort huzursuzluk ve uykusuzluk sorunu olan çocukların tedavisinde etkindir ve çok iyi tolere edilmiştir. Fito-farmasötikal ürünler patolojik uykusuzluk ve sinirsel uykusuzluk tedavisinde önemli rol oynar, pek çok klinik çalışmada uyku bozukluğundaki pozitif etkisi gösterilmiştir. 132 Ayrıca dikkat eksikliğine bağlı hiperaktivite bozukluğu (ADHD; Attention Deficit Hyperactivity Disorder) ve uykusuzluk problemi olan çocuklarda alternatif terapi olarak genel ilgi artmıştır. Psychosocial Paediatrics Committee (2002) tarafından çocuklara terapide kullanımı kabul görmüştür. Valerian ve Lemon balm kombine kullanımı etkinliği ve yan etki insidansının düşüklüğü nedeniyle dikkate alınmıştır ancak bu konuda fazla çalışma bulunmamaktadır. Dolayısıyla 12 yaş altı çocuklarda kullanımı gözden geçirilmelidir89. Yine Euvegal fort (yüksek doz Valerian ve Melissa ekstrelerinin kombinasyonu) şeker kaplı tabletle yapılan bir başka klinik çalışmada alkol alımıyla birlikte veya alınmadan psikomotor ve mental performans üzerindeki etkileri randomize, plasebo kontrollü, çift-kör bir çalışmada araştırılmıştır. Gönüllü 54 katılımcı, 3 hafta süreyle bitki kökenli preparatın tabletlerinden 2 adet veya günde 2 kez plasebo almıştır. Çalışmanın başlangıcında ve 2 ve 3 hafta sonra trafik güvenilirliklerinin belirlenmesi için, katılımcılara psikometrik testler uygulanmıştır. Üçüncü test seansında, katılımcılara ek olarak standart miktarda etil alkol verilmiştir. Euvegal ve plasebo grupları arasında, alkol tüketimiyle birlikte olsun ya da olmasın, performansta bir farklılık bulunmamıştır. Buna dayanarak, Euvegal fort şeker kaplı tabletlerin alınmasının araç ya da makine kullanımı üzerinde olumsuz bir etkisi bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Test edilen madde, alkolle birlikte aynı anda alındığında, alkolün etkisini artırmaktadır90. Kombinasyonlara ait yurtdışında pek çok preparat bulunmaktadır. Türkiye’de ise bir Valerian/Melissa kombinasyonu olarak bulunan ürün Nervikan (Abdi İbrahim) dır. 133 Resim 12: Piyasada bulunan bazı kombinasyon preparatları NERVİKAN (Abdi İbrahim) 160 mg Valerian ekstresi 80 mg Melissa ekstresi içeren 30 drj. lik formlar halinde piyasadadır. Önerilen kullanım; Huzursuzluk, anksiyete, adet ve menopoz dönemi ruhsal sıkıntı ve gerginlikleri ve uyku düzensizliklerinin giderilmesidir. Kullanım Dozu; Huzursuzluk vb. durumlarda sabah akşam 2’şer draje, uyku düzensizliklerinde ise yatmadan yarım saat önce 2 draje şeklindedir. 134 3. GEREÇ VE YÖNTEM 3.1. Anksiyetenin Değerlendirilmesinde Kullanılan Bazı Deneysel Hayvan Modelleri 1936 anksiyeteyi yılından gösteren günümüze davranış kadar parametreleri deney hayvanlarında incelenmiş ve bu davranışların ölçümü için çeşitli testler geliştirilmiştir. Bu testler yapılırken insandaki anksiyetenin hayvanlardaki ile aynı oluşum mekanizmasına sahip olduğu düşüncesi temel alınmaktadır. Bu testler iki ana grupta incelenmektedir. Birincisi: Stres oluşturan fakat ağrı ya da rahatsızlık vermeyen bir uyarana karşılık (aşırı aydınlıkta gerçekleştirilen bir teste maruz kalma) hayvanların verdikleri uçma, savunma, vb. koşulsuz cevapların değerlendirilmesi, ikincisi ise hayvanların stresli çoğunlukla da ağrılı bir uyarana karşılık (ayağından elektrik şokuna maruz kalmak gibi) verdiği koşullu cevapların değerlendirilmesidir. Normal anksiyetenin değerlendirilmesinde kullanılan testlerin çoğu koşulsuz cevabın ölçüldüğü test yöntemlerine dayanmaktadır. Patolojik anksiyetenin değerlendirilmesinde ise koşullu cevabın ölçüldüğü test yöntemleri tercih edilmektedir91. 3.1.1. Anksiyete İle İlişkili Davranışsal Boyutlar 3.1.1.1. Korunmamış Bölgeden Sakınma: Fare ya da sıçan yeni bir bölgeye girdiklerinde eğer alan korumasız bir bölgeyse kaçma eğilimi gösterirler. Alan araştırmasına da genelde duvar kenarlarını takip ederek başlarlar, açık alana çıkmaktan kaçınırlar. Bölgenin parlak ışıkla da aydınlatılması yine hayvanın karanlık alanlara kaçışıyla sonuçlanır. Korunmamış alandan kaçış için diğer bir etken de bölgenin yükseltilmesidir. Korunma davranışı hayvanın görme kapasitesi, lokomotor aktivitesi vb. etkilidir. Kaçınma davranışının benzodiazepinler gibi anksiyolitiklere duyarlı olduğu gösterilmiştir91. 135 3.1.1.2. Risk Ölçümü: Fare /sıçan türleri tehdit eden bir uyarıyla karşılaştıklarında özgün davranışlar sergilerler. Risk ölçüm davranışı, aktif savunma yöntemi olarak düşünülmektedir91. 3.1.1.3. Araştırma: Araştırma davranışı, fare/sıçanların bir yeniliği, bilinmeyen bölgeyi ya da objeyi araştırma ve potansiyel tehlikeden sakınma ve davranışları arasında çatışma ile değerlendirilmektedir. Bu davranış, risk ölçüm davranışı yürüme, iki ayağı üzerine kalkma, tırmanma, koklama ve objeyi elleme davranışları olarak özetlenebilir. Araştırma davranışının inhibisyonu, anksiyolitiklerle geri döndürülebilir91 3.1.1.4. Yiyecek ve su alımının inhibisyonu Yeni bir çevreye bırakıldıklarında fare/sıçanlar bilmedikleri yemeği yemeye isteksizdirler. Bu yiyecek alma inhibisyonu anksiyolitiklerle ortadan kaldırılır. Su alımının inhibisyonu daha çok koşullu cevap ile ilgili testlerde uygulanmaktadır. Bu testlere en iyi örnek Vogel Çatışma Testi ‘dir. Su kısıtlaması sonrası, anksiyolitikler şoklu su içmelerin sayısında artışa yol açmaktadır91. 3.1.1.5. Öğrenme (kavrama): Anksiyete ilişkili davranış ve öğrenme süreci temel olarak birbirini etkilemektedir. Öğrenme işlev bozukluğu, patolojik anksiyetenin primer özelliği olarak bildirilmiştir. Anksiyete ve öğrenmenin birlikte değerlendirilmesini sağlayan birçok model geliştirilmiştir. Bunlara örnek olarak yükseltilmiş labirent ile öğrenmenin değerlendirilmesi, fare/sıçanın açık kollara geçiş zamanının not edilmesi ile gerçekleştirilmektedir. Öğrenmede pasif kaçınma davranışı, aydınlık karanlık testi ile değerlendirilmektedir. İlk gün fare/sıçan aydınlık bölüme konur, karanlık 136 bölmeye geçiş zamanı hesaplanır. Takip eden 9 günde yapılan deneylerdeki karanlık bölmeye geçiş zamanları karşılaştırılır. Aktif kaçınma davranışının araştırılması ise Geller-Seifter testi ile yapılmaktadır. Fare/sıçanlar ilk günlerde, rahatsız edici koşullu uyaranlara uygun cevap vererek koşulsuz uyaranı kontrol etmeyi öğrenirler91. 3.1.2. Koşulsuz Anksiyeteyle İlgili Testler 3.1.2.1. Açık alan testi İlk kez 1936 yılında Hall tarafından tanımlanan test lokomotor aktivitenin değerlendirilmesi ile dolaylı olarak da normal anksiyetenin ölçümünde kullanılmaktadır. Yöntem, genellikle bir fare/sıçan ve kaçması duvarlarla önlenmiş bilinmeyen bir çevreden oluşmaktadır. Dairesel (1.2m çaplı) parlak ışıklı bir bölge ile etrafında duvarlar (0.45m) bulunan düzenekle gerçekleştirilmiştir. Sıçanlar duvara yakın konulmuş ve günün değişik zamanlarında 2 dakika gözlemlenmiştir. Anksiyeteli hayvanlar santral bölüme daha az girmişler ve daha fazla defekasyon yapmışlardır91,92. Açık alan testinde, farklı alan şekilleri uygulanmaktadır. Işıklandırma loş ışıktan aydınlığa, duvar dibinden veya yukarıdan, beyazdan kırmızı ışığa değişik biçimlerde düzenlenebilmektedir. Alanda bazı objelerin varlığı (platform, kolon, tünel) yer alabilir. Deneyin başında hayvan duvara yakın ya da merkeze yerleştirilebilir. Kayıt süresi 2-20 dakika arasında değişmekle beraber genelde 5 dakikadır. Serbest araştırma testinde, açık alan hayvanın kafesi ile bağlantılıdır, bu sayede hayvanın yeni çevreye serbest olarak ulaşımına izin verilmektedir. Tabanda işaretli çizgilerin geçiş sayısı (horizontal lokomosyon), vertikal aktivite (ayağa kalkışların sayılması), süslenme (grooming) değerlendirilmektedir. 137 Santral bölümde zaman geçirmede veya santral/total lokomosyon süresinde artma, santral bölüme geçiş latansında azalma, vertikal aktivitede (ayağa kalkışlarının sayılması) artma, anksiyolitik etkiyi göstermektedir. Bu sayılan değerlerin azalması ise anksiyete işaretidir. Anksiyete, açık alanda hayvanın sosyal grubundan ayrılması, agorafobi, su ve yiyecek kısıtlaması (24-48 saat) ile tetiklenebilmektedir. Açık alanda efektif ya da potansiyel anksiyolitik etkili ilaçlar, uyarıcı etkili ilaçlar, sedatifler, epileptik ilaçlar incelenmiştir91. GABA üzerine etkili ilaçlar: Klasik benzodiazepinler anksiyetenin klinik tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. GABAA reseptörü üzerinde 6 farklı bölge bulunmaktadır. Bunlar; benzodiazepin reseptörleri, barbitüratlar için bağlanma bölgeleri, nörosteroitler için bağlanma bölgesi, konvülsan ilaçlar, pikrotoksin ve t- bütilbisiklofosforothionat için bağlanma bölgesi, flurosemid ve loreklezol bağlanma bölgeleridir. Benzodiazepin ve barbitürat reseptör agonistleri açık alan testinde anksiyolitik etki gösterirken, GABAA ‘ya bağlanan diğer agonistlerde bu etki gözlenmemiştir. Selektif serotonin gerialım inhibitörleri ile yapılan açık alan testi çalışmalarında anksiyolitik etki gözlenmemiştir. Bu ilaçlar ve trisiklik antidepresanlar panik atak, sosyal fobi, posttravmatik stres bozuklukları ve obsesif kompulsif bozuklukta fayda sağlamaktadır. Böylece açık alan testinin patolojik anksiyetede bir model olamıyacağı sonucuna varılmıştır91,92. Açık alan testinin, stresli veya tehdit uyandıran bir durumla karşı karşıya kalındığı zaman oluşan normal anksiyete durumunda iyi bir model olabileceği sonucuna varılmıştır. 138 3.1.2.2. Yükseltilmiş labirent testi: Koşulsuz anksiyete için belki de en çok kullanılan bu test ilk kez File ve arkadaşları tarafından 1985 yılında uygulanmıştır. Yükseltilmiş labirent testi, yerden belli yükseklikte artı, T harfi ve O harfi şekillerinde olabilen bir anksiyete ölçüm yöntemidir. Artı labirent 2 açık, 2 kapalı ve bunların birleştiği merkez bölgeden oluşmaktadır. Farede düzenekte kol boyutları genellikle 30×5 cm (boy×en),yerden yükseklik 38.5 cm dir. Kapalı kolların 3 kenarı, farede 15, sıçanda 40 cm yüksekliğinde kapatılmıştır. T labirentte ise 2 açık,1 kapalı koldan oluşmaktadır. Hayvanlar genelde yükseltilmiş labirentin merkezine bırakılır. Deneye 5 dakikalık alıştırma periyodundan sonra başlanır. Fare ve sıçanlar doğuştan açıklık ve yükseklikten korkarlar, dolayısıyla açık kolda olmak onlara ürkütücü bir deneyim yaşatır. Eğer hayvan tekrarlayan deneylerde sürekli kapalı kolun içine bırakılacak olursa, inhibitör kaçınma cevabını öğrenecektir. Diğer taraftan hayvan açık kolun sonuna yerleştirilecek olursa kapalı kola doğru gider ki bu bir kaçınma cevabıdır. Kapalı kolda kalarak açık kola girmeme (inhibitör kaçınma) öğrenilmiş korkuyu gösterirken, açık koldan kaçma eğilimi doğuştan gelen korkudan kaynaklanmaktadır. Yükseltilmiş gösterirken, labirentte barbitüratlar, anksiyolitik etki benzodiazepinler selektif olarak açık koldan kaçınmayı azaltmışlar, antidepresanlar ise anksiyolitik özellik göstermemişlerdir. 5-HT üzerinden etki eden ilaçlar yükseltilmiş artı labirentte çelişkili sonuçlar vermektedir. Selektif 5-HT 1A reseptör agonistlerinin (buspiron, 8-OHDPAT) bu testte anksiyolitik etki gösterdiği bildirilmiştir91,92. 139 3.1.2.3. Aydınlık- karanlık testi Fare/sıçanların parlak ışıkla aydınlatılmış yeni bir çevreyi araştırmak, hem de bu bölgeden kaçınmak üzere duyduğu anksiyeteyi ölçmede kullanılan bir testtir91. Test düzeneği, aydınlık ve karanlık bölgeler olmak üzere iki kompartmandan oluşmaktadır. İlk Crowley ve Goodwin (1980) tarafından tasarlamakla birlikte günümüzde de birçok modifiye modeli bulunmaktadır. Güvenilir bölge karanlık bölüm, sakınılan bölge ise aydınlatılmış bölümdür. Deney hayvanı karanlık bölmeye yerleştirilerek aydınlık bölmeye ilk geçiş zamanı, aydınlık bölmede kalma zamanı, aydınlık ve karanlık bölmelere geçiş sayıları 5 dakikalık periyotta gözlemlenmektedir91. Anksiyolitiklerin kullanıldığı aydınlık karanlık testinin ilk tanımlanmasında 2 bölge arasındaki geçişler fotosellerle tayin edilmektedir. Hayvanların bu bölgelerdeki lokomotor ve yukarı kaldırma hareketleri video ile kaydedilmektedir. Daha sonra lokomosyon, yukarı kaldırma, karanlık ve aydınlık bölgeler arasındaki geçişleri otomatik olarak hesaplama yöntemleri geliştirilmiştir91. Benzodiazepinler ile bu testte anksiyolitik olarak güvenli sonuçlar elde edilmiştir. Bununla birlikte yüksek dozları, sedasyona neden olarak geçişlerde önemli azalmalara neden olmuşlardır. 5-HT üzerinden etki eden ilaçların bu testte anksiyolitik ya da anksiyojenik olarak etkisi saptanmamıştır. 5-HT2 agonistleri karanlık bölgede hareketleri anlamlı düzeyde azaltmakta ve aydınlıktan karanlığa geçiş latanslarını azaltmaktadır. Antidepresanların akut uygulamasında, aydınlık/karanlık testinde SSRI (selektif serotonin geri alım inhibitörleri) ile anksiyojenik etki gözlenmektedir. 140 Antipsikotiklerin akut uygulamasında, siyamemazin karanlık bölgeye geçiş yüzdesini azaltmıştır. Klozapin ise karanlık bölgede geçirilen zaman yüzdesini azaltmıştır91. Sonuç olarak bu test anksiyojenik ve anksiyolitik ilaçların aktivitelerini değerlendirmede yararlı bir test olabilir. Çabuk ve kolay uygulanabilmektedir. Koşullu testlerden daha duyarlı olduğu bilinmektedir. 3.1.3. Koşullu Anksiyete İle İlgili Testler 3.1.3.1. Geller-Seifter Çatışma Testi 1960 yılında Geller-Seifter tarafından tanımlanmış olan bu yöntem çatışma davranışları ve anksiyolitik ilaçların etkilerinin araştırılmasında yaygın olarak kullanılmaktadır. Test iki dönemden meydana gelir91,92. Cezasız ödüllendirme dönemi: Aç ve susuz hayvan pedala bastığında yiyecek ödülü alır. Hayvan pedala kaç kez bastığı kaydedilir. Sonra cezalı ödüllendirme dönemine geçilir. Bu döneme geçişte ses ve ışık uyaranı verilir. Cezalı ödüllendirme dönemi: Bu dönemde her pedala basışta ödüllendirme yapılır. Ancak aynı anda hayvanın ayağına elektroşok uygulanarak cezalandırma da yapılır. Hayvanın pedala kaç kez bastığı kaydedilir. Cezasız ödüllendirme döneminde pedala basma cevabı yüksek iken cezalı ödüllendirme döneminde pedala basış sayısı düşer. Geller-Seifter testinde anksiyolitik ilaçlar kullanıldığında cezalı ödüllendirme döneminde basış sayısında meydana gelen azalma kısmen veya tamamen düzelmektedir. Anksiyolitiklerin tekrarlanan uygulamalarında tolerans gelişip gelişmediği modifiye Geller-Seifter testi 141 ile saptanabilir. Benzodiazepinlerin anksiyolitik etkilerine tolerans geliştiği bu testle gösterilmiştir91. 3.1.3.2. Vogel Çatışma Testi 1971 yılında Vogel ve arkadaşları tarafından geliştirilmiş olan diğer bir çatışma testidir. Geller-Seifter testinin uygulamasının çok uzun sürmesi, her gün deneme yapmak ve tekrarlayan ölçümlerinin gerekliliği gibi dezavantajların ortadan kaldırılabilmesi amacıyla geliştirilmiştir. İlk uygulamada 48 saat susuz bırakılan hayvanlar 3 dakikalık teste tabii tutulmuşlardır. Sıçanlar şişeden su içme esnasında her 20 yalamadan sonra şişenin ağzına elektrik şoku verilmiştir. Anksiyolitikler şoklu su içmelerin sayısında artışa yol açmışlardır. Benzodiazepinler, benzodiazepin agonistlerinin (diazepam, midazolam, klordiazepoksit, flurazepam gibi) amigdalaya (limbik halkanın altında, beyin sapının üzerinde bulunan ve birbirleri ile bağlantılı yapılardan oluşan badem şeklinde bir kütle olup, duyguların uzmanıdır) doğrudan uygulanması ile Vogel testinde anksiyolitik etkiler oluşturulmuştur91,92. 3.1.3.3. Ürkme cevabı Koşullu korku cevabı olarak da isimlendirilmektedir. İlk kez Brown tarafından tanımlanmıştır. Koşullu uyaran olarak bir ses uyaranı verilmektedir. Koşullu uyarandan önce sakınma oluşturan koşulsuz bir ses uyaranı verilmektedir. derecesini Sesten ürkme cevabı, göstermektedir. Anksiyolitik koşullu ilaçlar anksiyetenin ürkme cevabını azaltmaktadır91. 142 4. BULGULAR 4.1. Passiflora incarnata’ nın Kimyasal Bileşenleri Ve Deneysel Çalışmaların Bulguları Yapılan çeşitli araştırmalar Passiflora türlerinin birleşiminde alkaloit, flavonoit, triterpenik yapısında saponozit ve siyanogenetik heterozit bulunduğunu, ayrıca meyveli türlerin de meyveye lezzet ve koku veren maddeler taşıdığını göstermiştir. Yine bu bileşikler bitkinin değişik kısımlarında ve değişik oranlarda belirlenmiştir. Örneğin; P.incarnata’da en çok flavonoit yapraklarda belirlenirken, izoviteksin gibi bir bileşenin en yoğun olduğu dönem çiçeklenme dönemi olarak tesbit edilmiştir15,18,19. Etki mekanizmasını araştırmak üzere pek çok reseptör bağlanma çalışmaları konsantrasyonda kuru yapılmış, ekstresi bu araştırmalardan birinde belli benzodiazepin-dopamin-histamin reseptörleri ile etkileşim göstermezken GABAA reseptörlerine bağlanışı bitkinin etanollü ekstreleri ile (1 µ/ml) konsantrasyonda açıkça inhibe edilmiştir14. Çarkıfelek çiçeğinin deney hayvanlarında sedatif ve anksiyolitik etkinliğini araştırmak üzere yapılan çalışmalardan birinde çiçekten izole edilen maltol, farelerde motor aktiviteyi önlemiş ve hekzobarbital nedenli uyuma zamanını 300 ve 500 mg/kg vücut ağırlığı dozunun ağız yoluyla verilmesinin ardından doza bağımlı yönde uzatmıştır. Benzer bir başka araştırmada % 2.6 flavonoit içeren çarkıfelek çiçeğinin kuru ekstresinin ağız yolu ile verilmesinin ardından hekzobarbital nedenli uyuma zamanı uzaması ile önemli bir anksiyolitik etki gözlenmiştir, buna karşın hareket ettirici işlev etkilenmemiştir12. Benzer pekçok çalışmada ise pentobarbital nedenli uyuma zamanı üzerindeki etkisi kullanılarak çalışılmıştır. Bu çalışmalardan birinde farelere 160 mg/kg vücut ağırlığı dozdaki intraperitonal verilimde, sulu 143 etanollü ekstresi pentobarbital nedenli uyuma zamanını önemli ölçüde uzatmış, 50-400 mg/kg vücut ağırlığı dozunda doza bağımlı yönde hareket ettirici işlevi azaltmıştır. Çarkıfelek çiçeği ekstresinin barbiturat nedenli uyuma zamanı üzerindeki etkilerini değerlendirmek için ekstre sodyum pentobarbitalin deri altı enjeksiyonundan 10 dakika önce verilmiştir (100 mg/kg vücut ağırlığı). Ortalama uyku zamanının % 40 olarak farklı uzaması kontrol grubu ile karşılaştırılarak gözlenmiştir. Gastrik tüp ile amfetamin sülfatın enjeksiyonundan bir saat önce verildiği zaman çarkıfelek çiçeği ekstresi hipermobilitide önemli bir azalmaya neden olmuştur12. Çarkıfelek çiçeğinin sıvı ekstresi intraperitonal olarak erkek Swiss farelerine verilmiş ve 25, 50 ve 100 mg/kg vücut ağırlığındaki dozlarda sakinleştirici etki göstermiştir. Hareket ettirici işlevde doza bağımlı azalma gözlenmiş ve 20, 40, 80 ve 120 dakika sonra değerlendirilen motor koordinasyonu önemli derecede azalmıştır. Pentobarbital uyuma zamanı doza bağımlı olarak 50 ve 100 mg/kg dozunda önemli derecede uzamıştır20. % 2 flavonoit içeren çarkıfelek çiçeğinin sulu etanollü kuru ekstresinin sakinleştirici etkisi Swiss albino farelerinde ölçülmüş, 60, 125 ve 250 mg/kg vücut ağırlığı dozunda intraperitonal verilmenin ardından hareket ettirici işlevde doza bağımlı azalma sağlanırken ekstrenin ağız yoluyla verilmesi, işlevde daha az azalmaya neden olmuştur21. Passiflora'nın bir başka türü olan Passiflora coerulea'da bulunan bir monoflavonoid olan krisinin farmakolojilk etkilerinin araştırıldığı bir çalışmada 1 mg/kg dozdaki krisin, farelerce artan labirent aparatının açık kollarına girişleri ve açık kollarda geçirilen zamanı arttırarak önemli bir anksiyolitik etkiye neden olmuştur. Bir başka tür olan Passiflora edulis'in sıvı ekstresi, farelerde ve gönüllü sağlıklı insanlarda özel olmayan CNS (Central Nervous System-Merkezi Sinir Sistemi) antidepresan etkileri 144 kaydedilmiştir. Passiflora edulis'in CNS depresyon önleyici etkileri üzerine yapılan bir başka araştırmada, bitkinin sıvı ekstresinin barbital ve morfin nedenli uyuma zamanını arttırdığı kaydedilmiştir. amfetamin nedenli uyarıcı etkileri de önlemiştir Aynı zamanda 22. Çarkıfelek çiçeği'nin sulu ekstresi, 400 ve 800 mg/kg dozunda hareket ettirici işlevi azaltarak farelerde yatıştırıcı etki göstermiştir. Sulu etanollü ekstre, yatıştırıcı etki göstermemiş, bunun yerine, 400 mg/kg dozda farelerde anksiyolitik etki ile hareket ettirici işlevi arttırmıştır. Karşılaştırmalı bir çalışma sırasında, sadece P.incarnata metanol ekstresi farelerde 125 mg/kg doz önemli derecede anksiyolitik etki göstermiştir. P. incarnata'nın sadece metanollü ekstresnin farelerde önemli anksiyolitik etki gösterdiği (100 mg/kg) tesbit edilirken, petrol eteri, kloroform ve sulu ekstreleri, bu neticeyi vermemiştir. P.incarnata'nın kök ekstrelerinin hiç birinin kontrole (basit şurup) ve diazepamın standart anksiyolitik dozuna (2 mg/kg) göre önemli anksiyolitik etki göstermediği gözlenmiştir. Yaprakların, gövdelerin, çiçeklerin ve tüm bitkinin metanollü ekstresi, sırasıyla 100, 125, 200, ve 300 mg/kg dozda anksiyolitik etki göstermiştir. Ayrıca P.incarnata’nın bileşenlerin maksimum sadece konsantrasyona yapraklarının sahip bio-aktif olduğu tesbit edilmiştir14,15,22. 4.2. Valeriana officinalis’in Kimyasal Bileşenleri Ve Deneysel Çalışmaların Bulguları Valeriana officinalis bitkisi üzerine yapılan pek çok araştırmada yine bitki kökünün kimyasal bileşiminin alt cinslere, türe, bitkinin yaşına, büyüme koşullarına ve ekstresiın tipine bağlı olarak büyük ölçüde değiştiği gözlemlenmiştir. Bitkinin 150’den fazla bioaktif bileşeni olduğu bilinmekte olup bunlar şu şekilde sıralanabilir; Valerenik asitler (valerenik asit, hidroksivalerenik asit, valerenal), aktinidin (piridin türevi), serbest aminoasitler (GABA, tirozin, 145 arginin, glutamin vb.), valepotriyatlar; asevaltrat, dihidrovaltrat), (valtrat (% 0.5-1), izovaltrat, monoterpenler; (bornil esterleri, kamfen, pinenler), seskiterpenler (valerenal, valeranon) olup bunlar daha çok uçucu yağ (% 0.2-2.8) içeriğinde bulunurlar. Ayrıca başlıca degradasyon ürünleri baldrinal, homobaldrinal ve valtroksaldır. Bu bileşikler kök preparatlarında gözlemlenmemiştir. Valeriana officinalis’te bulunan valepotriat’lar hekzobarbital benzeri anesteziyi artırır, agresifliği önler, pentilentetrazol ve striknine karşı antikonvulsan etkisi vardır ve tiyopental uyku zamanını artırır, hareketliliği azaltır ve doza bağlı yatıştırıcı etkileri vardır. Ayrıca valepotriat’ların karışımının sıçanlardaki benzodiazepin geri çekme semptomlarını azaltmada etkili olduğu gösterilmiştir. Bu da Valerian ekstresinin benzodiazepinlerin bazı terapötik özelliklerine sahip olduğu gösterir. Seskiterpenler hareketi azaltır ve farenin pentobarbital ve hekzobarbital uyku zamanını artırır. Bazı seskiterpen’ler özellikle valerenik asit, serotonin ve noradrenalin seviyelerini etkiler. Valerenik asit Valerian ekstresi preparatlarının depresif etkisinde ve sakinleştirici etkilerinde önemli rol oynar. Bu da valerenik asidin, merkezi sinir depresanı özelliğinin olduğunu göstermektedir63. Valeriana officinalis üzerine yapılan pek çok klinik çalışma buna karşın daha sınırlı sayıda in vivo ve in vitro deneysel çalışma mevcuttur. Yapılan çalışmalardan birinde intraperitonal olarak verilen Valerian kök ekstresi fareler üzerinde yapılan deneylerde spontan motiliteyi inhibe etmiştir. Bir başka çalışmada ise peroral olarak uygulanan homobaldrinal (isovaltrat’ın metabilazasyon ürünü) farelerde spontan motilitenin inhibisyonu sayesinde yüksek yatıştırıcı bir etki sergilemiştir. Benzer bir başka in vivo çalışmada Valerian kökünün uçucu yağı ve ondan izole edilmiş olan bileşikler (valerenik asit, valerenal, valeranon), intraperitonal enjekte edilmiş, enjeksiyonu takip eden ilk beş saatlik zaman dilimi boyunca, valeranon önemli bir şekilde farelerde spontan motilitenin 146 doza bağlı redüksiyonuna neden olmuştur. Farelere karın zarından enjekte edilen valerenik asit spesifik olmayan merkezi sinir depresanı etkisine sahip olmuştur ve uzun süreli pentobarbital-etkili uyku süresine yol açmıştır29. Japon Valerian köklerinin kullanıldığı bir araştırmada bitkinin, psikotropik etkileri diazepam ve imipramininkilerle karşılaştırılmıştır. Hem Valerian kökünün ( 11.2 8/18) % 30 EtOH) ekstresi hem de diazepam (3 mg/kg) farelerde hekzobarbital sebepli uykuyu uzatmıştır. Açık alan testinde, kendiliğinden gezinme ve ayağa kalkma hareketleri Valerian ekstresi ile düşürülmüştür40. Yapılan in vitro bir araştırma sıçan beyni içerisinde yer alan ve sakinleştirmeye aracılık eden adenozin reseptörleri ile sulu etanollü Valerian kök ekstresinin etkileşimine işaret etmiştir. % 1.38’lik valtrat içeren bu ekstre etkin bulunurken, valepotriatlardan yoksun sulu ekstre, benzer koşullar altında, sadece zayıf bir etki göstermiştir. Benzer bir başka araştırmada ise sulu etanollü ekstresinin lipofilik kısmı aynı zamanda barbiturat reseptörü için bir eğilim gösterirken, mitokondri benzodiazepin reseptörleri için daha az eğilim göstermektedir29. Yapılan klinik çalışmalardan birinde kötü uyku uyuyanların % 44’ü bir ürünü 400 mg Valerian’la birlikte aldıktan sonra mükemmel uyku uyuduklarını söylemişlerdir. % 89’u uykularının geliştiğini söylemiştir. Benzer bir başka çalışmadaysa Valerian bir uyku hapı olarak Halcion ile kıyaslanmıştır. Valerian’ın kombinasyonu ürünü (160 mg Valerian ve 80 mg limon özü) Halcion’u (0.125 mg triazolam), yaşları otuz ila elli arasında olan yirmi insan üzerinde karşılaştırmıştır. Dokuz gecelik bir süreçte, Valerian, Halcion’la aynı seviyede uyku hızı ve kalitesi göstermiş, en çok kötü uyku uyuyanlarda etkin olmuştur. Valerian alanlardan farklı olarak Halcion kullananlar ertesi gün konsantrasyon 147 kaybından ve uyuyakalmalardan şikayetçi olurlarken Valerian kullananlarda bu etki gözlenmemiştir44. Çok sayıda hastanın katıldığı ve yaş ortalamasının 50 +/- 18 olduğu bir klinik çalışmada Baldrian-Dispert'in uykuya dalma güçlüğü, gece boyunca uykunun sürdürülmesi, iç huzursuzluk gibi şikayetler üzerine olan etkinliği hiç şüphe kalmayacak şekilde ispatlanmıştır. Çalışmada en çarpıcı veri şikayetlerdeki düzelme hızının 1.6-1.8 gün olarak hesaplanmasıdır. Uykuya dalma güçlüğü % 72.1, gece boyunca uykuyu sürdürememe % 75.5, huzursuzluk % 72.2 ile terapötik etkinlik "çok iyi" olarak değerlendirilmiştir45. 54 sağlıklı gönüllü üzerinde yapılmış bir başka çalışmada laboratuar koşullarında stresin psikolojik ölçülerini belirlemek için yedi ay boyunca her gün 120 mg Kava (LI150), 600 mg Valerian (LI156) ve plasebo karşılaştırılmıştır. Valerian ve Kava, sistolik kan basınç duyarlılığını kalp tepki oranını ve ifade edilen stresi önemli ölçüde azaltmıştır46. Uyku bozukluklarından yakınan 78 hastanın incelendiği bir başka klinik araştırmada günlük olarak Valerian kök ekstresinin 270 mg’lık dozu ile ve plasebo ile 14 gün boyunca tedavi edilmişlerdir. Verum grubu plasebo grubu ile karşılaştırıldığı zaman ve psikometrik ölçümler ve sübjektif oranlar esas alınarak, verum grubu uyku gecikme süresinde ve uyku sürecinde önemli ölçüde gelişmeler göstermiştir. Benzer bir başka araştırmada sübjektif değerlendirme esas alınarak, uyuma zorluğu çeken 27 insan üzerinde yapılan çift kör çalışmada Valerian kök ekstresinin oral kullanımının ardından uyku kalitesinde kayda değer gelişmeler elde edilmiştir29. Sinirsel uyku bozuklukları ve gerginlik şikayeti olan 130 çocuk çalışmaya dahil edilmiş ve günde 300 mg Valerian ekstresi ile 4 hafta süreyle tedavi edilmiştir. Terapötik etkinlik değerlendirmesinde 148 ebebeynler ve doktorların % 94’ü tedaviyi “çok iyi” veya “ iyi” olarak sınıflandırılmıştır. Sadece % 6 vak’ada herhangi bir değişiklik olmadığı görülmüştür. Tolerabilite değerlendirmesinde de iyi ve çok iyi olarak sınıflandırma oranı % 100’dür49. Kısa süreli (tek doz) ve uzun süreli (14 gün) Valerian kullanımının hem objektif hem de subjektif uyku parametreleri üzerine etkisini araştırmak için dikkatlice ve randomize, çift-kör, plasebo kontrollü, çapraz dizayn edilmiştir. Çalışmaya daha önceden psikofizyolojik insomnia tanısı almış ortalama olarak 49 yaşında (22-55 yaş) toplam 16 gönüllü (4 erkek, 12 kadın) dahil edilmiştir. Yatmadan 1 saat önce verilen ekstrenin 600 miligramlık tek dozunun ardından herhangi bir etki görülmemiştir. Bununla birlikte, ekstresi 600 mg’lık doz ile 14 günlük tedavinin ardından SWS (Slow Wave Sleep- kısa vadeli uyku) gecikmesi polisomnografik kayıtlar vasıtasıyla ölçülmüş ve plasebo ile karşılaştırıldığında önemli ölçüde azaldığı görülmüştür. Tek doz Valerian’dan sonra uyku yapısı veya subjektif uyku değerlendirmelerinde herhangi bir etki gözlenmemiştir. Çok dozlu tedavide ise uyku etkinliğinde hem plasebo hem de Valerian grubunda anlamlı bir artış tespit edilmiştir. Valerian ve plasebo grupları karşılaştırıldığında iki grup arasında yavaş dalga uyku açısından anlamlı fark bulunmuştur29,50. Entellektüel defisite ve primer uyku bozukluğuna sahip 5 çocuk 8 hafta süreyle çift kör, plasebo kontrollü ve randomize yürütülen bir araştırmaya alınmış, uykuları monitörize edilmiş, İlaç ve plasebo grubu kıyaslanmıştır. Valerian tedavisi anlamlı derecede uyku latensini ve gece uyanık kalma zamanını azaltmıştır. Total uyku zamanı uzamış ve uyku kalitesi ilerlemiştir. Tedavinin hiperaktiviteye sahip ID’li çocuklarda çok daha etkili olduğu gözlenmiştir. Bulgular, daha yeni ve replikasyona ihtiyaç olmasına rağmen bu tür çocuklarda uzun dönemde etkili ve güvenli olabileceğini göstermektedir. Bunun yanı sıra ileri çalışmalara ihtiyaç olduğu açıktır56. 149 Uyku üzerine yapılmış bir başka rastgele, çift-kör, karşılaştırmalı bir çalışma dahilinde organik olmayan insomnia’dan yakınan 75 hasta uyku saatlerinden yarım saat kadar önce ya Valerian kökünün 600 mg’lık ekstresi ya da 10 mg’lık oksazepam dozu verilerek tedavi edilmişlerdir. Her iki grupta da, iki grup arasında herhangi bir istatistiksel fark olmaksızın, uyku kalitesi göze batacak şekilde artış göstermiştir29. 4.3. Melisa officinalis’in Kimyasal Bileşenleri Ve Deneysel Çalışmaların Bulguları Yapılan araştırmalar Melissa officinalis L. bitkisinin yapraklarının, uçucu yağ, tanen, flavonoit, toprak üstü kısımlarının ve köklerin ise triterpenleri taşıdığını belirlemiştir. Uçucu yağın yapısında çok sayıda monoterpen, seskiterpen ve aromatik maddeler mevcuttur. Tanen yapısında rosmarinik asit, kafeik asit başta olmak üzere kafeikinik asit, kriptoklorojenik asit, neoklorojenik asit bulunmaktadır. Triterpenik bileşenlerden pomolik asit, ursolik asit, dieanolik asit sayılabilmektedir. Başlıca flavonoitler arasında ise kersetin, apigenin ve kemferol sayılabilmektedir68. Melissa officinalis sulu alkollü ekstresinin farelerdeki düşük dozda sedatif, yüksek dozda periferik analjezik etkisi tesbit edilmiştir. Farelerde etkinin 1 mg/kg ve 3 mg/kg da sedatif etkisi tesbit edilirken düşük dozdaki etkinin daha iyi olduğu bulunmuştur. Karyofillen etkiden sorumlu madde olarak bulunmuştur. Yağın uygulanmasından 30-60 dk sonra etki ortaya çıkmakta ve 1 saat boyunca etki sürmektedir. İzole edilen uçucu yağda 1968’de sedatif ve antispazmolitik aktivite belirlenmiştir. Yapraktan elde edilen uçucu yağ da doza bağımlı aktivite gösterir, total yağın spazmolitik etkisi herhangi tek bir komponentinkinden yüksek bulunmuştur. Neral, geranial, sitronellel ya da β karyofillenden daha etkili bulunmuştur. Yapılan araştırmalar çoğunlukla uçucu yağı üzerindedir71. 150 İntraperitonal olarak farelere uygulanan uçucu yağ, merdiven testinde etkili olmamış veya pentobarbital indüklü uykuyu uzatmada aktif olmamıştır. Buna karşın farelere oral olarak uygulandığında, 3.16 mg/kg ve daha yüksek dozlarda sedatif ve narkotik etkiler göstermiştir. Bir başka araştırmada farelere intraperitonal olarak uygulanan liyofilize sulu etanollü (% 30) ekstrenin sedatif etkisi, mutad (2 kompartman) ve mutad olmayan ( merdiven) çevre testleriyle gösterilmiştir. Ekstrenin düşük dozları (3-6 mg/kg), pentobarbitalin intra hipnotik dozu uygulanan farelerde uyumayı indüklemiş ve pentobarbitale bağlı uykuyu uzatmıştır. Yüksek dozlarda (400 mg/kg) periferal analjezik etkisi gözlenmiş, fakat merkezi analjezik etki gözlenmemiştir66. Melissa uçucu yağı, izole kobay ince bağırsağın alt yarısında, fare oniki parmak bağırsağı ve ameni kanalında ve tavşanların aort ve ince bağırsağın üst yarısında test edildiğinde spazmolitik aktivite göstermiştir. Ayrıca kobay soluk borusu kası ve elektrikle uyarılmış ince bağırsağın alt yarısında miyenterik sinir ağı uzunlamasına kas preparasyonu üzerinde gevşetici etkileri belirlenmiştir. Ancak, Melissa yaprağının 2,5 ml ve 10 ml/litre konsantrasyonlarındaki sulu etanollü ekstresi (1 kısım bitkiye 3.5 kısım etanol % 30 m/m), kobay ince bağırsağı alt yarısının asetilkolin ve histamin indüklenmiş kasılmalarında herhangi bir antispasmodik aktivite göstermemiştir66. Melissa officinalis uçucu yağıyla aromaterapinin ciddi demansı bulunan hastalarda etkisini araştırmada yeterli plasebo kontrollü çalışma yoktur. Yapılan bir çalışmada 72 ciddi demansı bulunan hasta randomize olarak seçilmiş, 36’sı uçucu yağ, 36’sı da plasebo kullanarak çalışmaya alınmıştır. Hastaların klinik olarak önemli ajitasyonları ve yaşam kalitelerine(sosyal hayata katılım) 2 grupta 4 haftalık periot süresince bakılmıştır. Önemli yan etki gözlenmemiş % 60’ı yani 35 hastanın 21’inde aktif madde kullananların ve plasebo tedavisi görenlerin ajitasyon envanterinde % 14’ünde % 30’luk bir azalma olmuştur. Melissa kullanan 151 hastaların % 60’ında genel ajitasyonda iyileşme görülmüştür. Bu iyileşme plasebo alanların ise yalnız % 11’inde gözlenmiştir66. Zaman zaman Melissa officinalis, Valeriana officinalis ve Passiflora incarnata’nın birbiriyle ve bazen de diğer bazı bitkilerle kombinasyon preparatlarıyla piyasada kullanımına dair veriler ve bu konuda yapılan araştırmalar mevcut olup bu çalışmalarda sıklıkla etkide sinerjizmin tesbit edildiğine dair araştırmalar mevcuttur. 152 5. TARTIŞMA-SONUÇ Anksiyete, sosyal fobi ve depresyon gibi rahatsızlıklar toplam dünya nüfusunun sekizde birini hedef alırken gün geçtikçe artış göstererek kişinin yaşam kalitesini ve toplum genelini olumsuz yönde etkilemektedir. NIMH (National Institute of Mental Health-Milli Sağlık Enstitüsü) 2001 raporlarına göre Amerika Birleşik Devletleri’nde her 10 bireyden 7’si tek başına korku içinde kaybolmaktadır. Tedavide kullanılan anksiyolitik ürünlerden benzodiazepin grubu en sık kullanılan ilaç grubunu oluşturmakla birlikte yarar-zarar ilişkisinde değerlendirildiğinde hafızada azalma, bağımlılık, psikomotor fonksiyonlarda bozulma ve ilacı bırakma sonrası şikayetlere neden olabilmektedir. Bu durumda yan etkileri daha az olan, etkili yeni anksiyolitik ilaçlara ihtiyaç duyulmuştur ki bu da bitkiler üzerine yapılan araştırmaların ve bitkisel ürünlere ilginin artmasına neden olmaktadır3. Ülkemizde çarkıfelek adıyla bilinen Passiflora incarnata üzerine yapılan araştırmalarda benzodiazepin-GABA ilişkisi tam olarak tesbit edilememiştir. Ancak yapılan araştırmalar 125 mg/kg dozda farelerde anksiyolitik etkinliğini saptamıştır. Harman grubu alkaloitler ve flavonoitler ana bileşenler olup MAO enzim önleyici etkileri nedeniyle etkiden sorumlu olduklarını düşünülse de etki mekanizması henüz netlik kazanmamıştır. Bilinen etkiden sorumlu bulunan alkaloitlerin, anksiyolitik ve antiastmatik özellikleri bitkinin metanol ekstresinde tanımlanmaktadır. Yapılan çok sayıda in vivo araştırma değişik ekstresinde değişik deney şartlarında kemirgenlerde sedatif ve anksiyolitik etki gösterdiğini belirlemektedir. Bununla beraber yapılan klinik çalışmalar halk arasında yıllardan beri sinirsel gerginlikler ve bunlara bağlı uyku bozukluklarındaki kullanımını desteklemektedir. Sedatif özelliğinin belirlenmesi ve kabul edilmesi P.incarnata’nın pek çok farmakopede yer almasını sağlamıştır. Komisyon E’de sinirsel bozukluklarda hafif yatıştırıcı endikasyonda pozitif 153 monografta yer alırken, ESCOP monograflarında uykuya geçiş bozuklukları da yer almaktadır. Yıllardır piyasada tek başına veya kombinasyon preparatları (özellikle de Valeriana officinalis kökü ve Melissa officinalis yaprağı ile kombine) şeklinde kullanımı ile yer bulmaktadır12,13,15,17,18,19. Yan hipersensitizasyon etki insidansı reaksiyonları düşük en sık olup, alerji, ürtiker görülenleridir. vb. Siyanür zehirlenmelerine daha çok siyanogenetik heterozitler neden olmaktadır. Nadiren de olsa taşikardi, ritm bozukluğu, bulantı, kusma, uyuşukluk, sedasyon, mental güçlerde yavaşlama görülmektedir. Teorik olarak kanama riskini artırdığı bilinmektedir12,14,15,27. Valeriana officinalis’in içeriğindeki valerenik asitlerden dolayı GABA’nın enzimatik yıkımını azaltarak sakinleştirici etki gösterdiği, glutamin’in de kan beyin engelini geçerek beyinde GABA’ya çevrilmek suretiyle etkidiği düşünülmektedir. Valepotriatların periferik benzodiazepin ve barbitürat reseptörlerine affinitesi vardır. Etkilerini bu reseptörlere bağlanmak suretiyle gösterdikleri düşünülmektedir. Genelde valtrat ve dihidrovaltrat düz kasları gevşetip Ca+2’nin hücrelere girişini module ederek veya düz kasa bağlayarak MSS’ni etkilemektedir28. Yapılan in vivo çalışmalar Valerian kök ekstresinin spontan motiliteyi inhibe ederek yüksek yatıştırıcı etki sağladığını göstermektedir. Valerian kökünün bilinen yatıştırıcı etkilerine dair çok sayıda farmakolojik çalışma olmasına rağmen, bitki kökünün etki mekanizmaları henüz kesinlik kazanmamıştır. Buna karşın yapılan pek çok klinik çalışma özellikle uyku bozukluğuna bağlı rahatsızlıkların giderilmesinde kısa süreli ve tek doz olmayan kullanımda uyku kalitesinde önemli düzeyde artış göstermektedir. Diazepam ve klorpromazin ile karşılaştırılan sedatif etkinliği orta dereceli bulunurken, antikonvulsif etkisi çok zayıf bulunmuştur. Komisyon E ve diğer farmakopeler güçlü sentetik sedatiflere göre daha yumuşak alternatif 154 olarak gerginlik, huzursuzluk ve anksiyeteden kaynaklanan uyku bozukluklarını gidermeye yardımcı sedatif, hipnotik ajan olarak kullanımını desteklemektedir. Avrupa Farmakopesi, hafif yatıştırıcı, anksiyete ve uykuda hafif hipnotik olarak sınıflandırırken WHO, ESCOP orta dereceli sedatif ve uykuyu destekleyen etkiyi onaylamışlardır. Alışkanlık ve bağımlılık insidansı yoktur. Yan etki, yok denecek kadar azdır. Gün içi sedasyon yapmaz, konsantrasyonu azaltmaz, fizik performansı düşürmez, alkolle etkileşimde bulunmayarak kimyasal ilaçlara üstünlük sağlamaktadır16,29,40,43,44,46. Yapılan epidemiyolojik çalışmalar erişkin nüfusunun üçte birinin uykuya geçişte ve uykunun devamında sıkıntıları bulunduğu göstermektedir. Bu amaçla kullanılan Valerian ve Melissa kombinasyonu uyanık kalma evresini azaltmakta, REM latent süresinde anlamlı uzama, uyku etkinliğinde önemli artış, uykuya geçiş süresinde azalma sağlamaktadır. Bağımlılık ve alışkanlık gelişme tehlikesinin eşlik etmediği, düşük riskli, hasta uyumunu sınırlamayan üstünlükleriyle akut, subakut psikofiziksel bozuklukların tedavisinde klasik, sentetik ürünlere iyi bir alternatif olarak kullanılabileceği düşünülmektedir82,83. Melissa officinalis bitkisi üzerine yapılan in vivo çalışmalarda ise sulu alkollü ekstresinin farelerdeki sedatif etkinliğini raporlanmıştır. Bu çalışmalarda karyofillen etkiden sorumlu bulunmuştur. Buna karşın in vitro ve klinik çalışmalar sedatif, hipnotik ve anksiyolitik etkinliği daha çok kombinasyon preparatları üzerinedir ve diğer bitkilere göre yapılan çalışmaların sayıca azlığı dikkat çekmektedir. Sinirsel uyku bozukluğunun giderilmesindeki yatıştırıcı etkinliği (ki bu etkinliğin uçucu yağın bileşimindeki terpenlerden ileri geldiği düşünülmektedir) FDA, Komisyon E, WHO ve ESCOP monografları ile kabul edilmektedir38,66,77,78. 155 Bildirilen ciddi yan etki ve toksisitesi yokken daha çok uçucu yağın aromaterapide kullanımına dair irritasyon ve sensitizasyon reaksiyonları bildirilmektedir. Sonuç olarak Passiflora incarnata, hafif sedatif ve anksiyolitik etkinliği kabul görmüş bir bitki olarak, gerginliğe ve gerginliğe bağlı uyku bozukluklarına karşı tek doz, kısa süreli bile yapılan çalışmalarla etkili kullanıma sahiptir. Ayrıca piyasada yıllardır kullanılan ruhsatlı ürünleriyle yer aldığı düşünüldüğünde daha yaygın kullanımı ile diğerlerine üstünlük sağlamaktadır. Buna karşın Valeriana officinalis hafif ve orta dereceli sedatif, hipnotik ve hafif anksiyolitik ajan olarak gerginlik ve gerginliğe bağlı uykusuzluğun giderilmesinde tek doz ve kısa süreli olmayan, uzun süreli kullanımda başarılı sonuçlar vermektedir. Melissa officinalis bitkisi üzerine yapılan gerek farmakolojik gerekse klinik çalışmalarla sedatif etkinliği belirlenmişse de çalışmaların azlığı dikkat çekmektedir. Buna karşın bu bitkinin Passiflora incarnata ve Valeriana officinalis ile kombinasyon preparatlarıyla etkisinin potansiyalize olduğu, daha başarılı sonuçlar alındığı için sedatif, hipnotik ve anksiyolitik amaçla klinikte kombinasyon halinde kullanımının tercih edildiği tesbit edilmiştir. Anksiyete ve depresyon gibi psikosomatik rahatsızlıkların giderilmesinde yardımcı olarak kullanılan bitkiler yukarıda bahsi geçen üç bitki ile sınırlı değildir. Pek çok bitkiden özellikle Hypericum perforatum, Piper methysticum ve Lavandulae angustifolia etkinlikleri ve yan etki insidansının düşüklüğü nedeniyle tercih edilenler arasındadır. Hypericum perforatum özellikle depresyondaki etkisiyle sentetik ilaçlardan Prozac’a rakip olmakla beraber yapılmış araştırmaların çokluğu ve konunun genişliği nedeniyle bu araştırmaya dahil edilememiştir. Piper methysticum ki Kava olarak bilinir, yine anksiyetede, depresyonda ve menstrual şikayetlerin giderilmesinde tek veya 156 kombinasyon preparatları olarak bir dönem yaygın olarak kullanılmış ancak son yıllarda bildirilen bazı karaciğer toksisitesi vak’aları ve ölüm nedeniyle bazı Avrupa ülkelerinde satışı ve kullanımı yasaklanmıştır. Hepatotoksik etkisi nedeniyle Kava bu çalışmaya alınmamıştır. Bir diğer anksiyolitik olan Lavandulae angustifolia ile ilgili farmakolojik ve klinik çalışmaların sınırlı olmasına karşın etkinliği tespit edilmiş, ancak bitkinin kullanımı daha çok etkiden sorumlu bileşiklerin bulunduğu uçucu yağın kullanım alanı olan aromaterapi ile sınırlı kalmış, bu araştırmaya dahil edilmemiştir. Yapılan pek çok araştırma göstermektedir ki bitkisel ürünlere ilgi arttıkça ve yan etki, bağımlılık ve ilacı bırakma sonrası ters etki görülmeme gibi kimyasallara olan üstünlükleri belirlendikçe bu ürünlerin kullanımında kullanıcı bilinci arttırılmalıdır. Bu durumda belirlenen bazı önemli noktaları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür. Hasta bilincinin geliştirilmesi doğru, güvenilir, etkili ve kaliteli ürünü kullanmak, beklenen etkiyi sağlamak ve zarar görmemek adına yarar sağlayacaktır. Anksiyete, insomnia vb. sinirsel gerginlikleri gidermede bitkisel ürünlerin kullanım kararı söz konusu olduğunda, beklenen etkiyi sağlamak amacıyla dikkat edilmesi gereken noktalar şunlardır; Psikotonom ve psikosomatik rahatsızlığı olanlar, Uyku bozukluklarında, dış etkenlerin (gürültü veya ışık gibi) veya organik durumların (ağrı gibi) neden olmadığı hastalar, Uyku bozuklukları için ilk kez tedavi gerektirenler, Hafif veya orta şiddette rahatsızlığı olanlar, Kısa bir süre içinde, güçlü sedasyon gerekmeyenler, 157 Kimyasal psikofarmasotikleri yan etkileri nedeniyle kullanamayanlar, bitkisel ürünleri kullandıklarında yarar göreceklerdir. Ayrıca genel kullanıcılar için bitkisel ürünler kullanılırken: Hastanın diğer diyet suplemanlarına dikkat etmesi gerekmektedir. Hastanın sistemik hastalıklar nedeniyle sürekli kullandığı ilaçlar varsa bunlarla etkileşimine dikkat etmesi gerekmektedir. Kullanılacak ürünün etkinliği, ürün kalitesi, dozu ve etkileşimlere dikkat edilmelidir. Hamilelik ve emzirmede kullanılmamasına özen gösterilmelidir. Çocuklardaki kullanımında doza dikkat edilmesi önerilmektedir. 158 6. ÖZET Anksiyete, insanoğlunu etkileyen yaygın mental bozukluklardan olup, görülme sıklığının giderek artış göstermesiyle toplumsal yaşamını da olumsuz yönde etkilemektedir. Tedavide kullanılan benzodiazepin, buspiron vb. ilaçlar, bağımlılık yapma, psikomotor fonksiyonlarda bozulma, fizik performansı düşürme ve ilacı bırakma sonrası görülen yan etkiler nedeniyle yeni alternatif arayışları doğurmuştur. Biz bu araştırmada anksiyeteyi gidermeye yardımcı olarak daha sık kullanılan Passiflora incarnata, Valeriana officinalis ve Melissa officinalis’ bitkilerini araştırdık. Bu bitkiler üzerine yapılmış farmakolojik ve klinik çalışmaları, etki mekanizmalarını, tıbbi kullanılışlarını inceleyip piyasa preparatlarına örnekler verdik. Bunlardan Passiflora incarnata ve Melissa officinalis ‘in etki mekanizmaları tam olarak belirlenememiş, buna karşın Valeriana officinalis’in GABA’nın enzimatik yıkımında rol oynayarak etkidiği fikri önem kazanmıştır. Yapılan farmakolojik araştırmaların sonucunda Passiflora incarnata’nın sedatif, hipnotik ve anksiyolitik etkinliği belirlenmiş olup piyasadaki preparatlarıyla anksiyete ve buna bağlı uyku bozukluğunu gidermedeki kullanılışı kabul edilmiştir. Melissa officinalis üzerine yapılan az sayıda farmakolojik ve klinik çalışma bulunmaktadır. Bu araştırmalarda bitkinin sedatif, hipnotik ve anksiyolitik etkinliği belirlenmiş ancak kombinasyon preparatlarında bu etkinlik daha üstün bulunmuştur. Etkiye uçucu yağdaki terpenlerin neden olduğu düşünüldüğünden aromaterapide kullanımı başarılı bulunmaktadır. 159 Valeriana officinalis, üzerine çok sayıda klinik çalışma bulunmakta olup sedatif, hipnotik ve anksiyolitik ajan olarak uzun süreli kullanımda özellikle uyku bozukluklarında oldukça başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Her üç bitki için de kombinasyon ürünlerde sinerji sağlanarak daha başarılı sonuçlar alınmıştır. Kimyasallarla kıyaslandığında ise yan etkilerinin azlığı nedeniyle daha güvenli, iyi tolere edilir, bağımlılık yapmayan, gün içi performansı etkilemeyen üstünlükleri bulunmaktadır. Araştırmanın sonunda bitkisel ürünlerin kullanımında kullanıcı bilincini geliştirmek amacıyla etkili, kaliteli, güvenilir ürünü seçmek, doza, kullanım süresine ve kullanılan diğer ilaçlarla etkileşimine dikkat edilmesi gerektiğine dair uyarılara dikkat çekilmektedir. Anahtar kelimeler: Çarkıfelek; kedi otu; oğul otu; anksiyete; anksiyolitik bitkiler. 160 7. SUMMARY Anxiety, is one of the common mental disturbances that affects human being and because of the increase in its frequency, it affects the social life negatively. The drug used in the cure such as benzodazephine, buspirone can cause dependency, disturbance in psychomotor functions, decrease in physical performance and and side effects after leaving drug use; therefore new alternative approaches have come into view. In this research we searched the frequently used herbals in the treatment of anxiety such as Passiflora incarnata, Valeriana officinalis ve Melissa officinalis. We examined the pharmacological and clinical studies about these herbals, their effect mechanismes and medical use and give examples for the commercial forms of preparates. Even if the effect mechanisms of some herbals such as Passiflora incarnata ve Melissa officinalis has not been identified exactly, the idea that Valeriana officinalis affected by having a role in the enzimatic disturbance of GABA have been important. As a results of pharmocological researches, it has been shown that Passiflora incarnata had sedative, hipnotic and anxiolytic effects and and accepted it could be used in removing anxiety and sleep disorders with its commercial preparates. But there are few pharmacological and clinical studies related to Melissa officinalis. In these researches the hipnotic and anxiolytic effectiveness of this herbal has been defined but was seen that this effectiveness in the combination preparates was higher. Its use in aromoteraphy is succesful and it is considered that the terpens in essential oils cause this effect. 161 There are lots of studies about that Valeriana officinalis’s use is very succesful especially in the long term treatment of sleep disorders as a hipnotic and anxiolytic agent. By providing synergy in the combination products of the each of these three products, succesfull results have come into view. Compared to other chemicals, it is more reliable because of few side effects. And also İt has some superioties because it is tolerated easily, it doesn’t cause to dependency and affect daily performance. As a result of this research, attention has been paid to warnings about the choice of qualified, effective herbal products, the dosage, occupancy and the interaction of them with other drugs in order to progress the consciousness of the user. Keywords: Passiflora incarnata; Valeriana officinalis; Melissa officinalis; anxiety; anxiolytic herbs. 162 8. KAYNAKLAR 1. http://www.sihirliiksir.com/tarihce.asp 2. Yeşilada E. Hekim, alternatif tedavi ve modern tıp. STED. 2002; 11(6): 223-225. 3. Cass H. Herbs for the Nervous System: Ginkgo, Kava, Valerian, Passionflower. Semin. İntegr. Med.. 2004; 2: 82-88. 4. Rabbani M,Sajjadi SE.,Zarei HR. Anxiolytic effects of Stachys lavandulifolia Vahl on the elevated plus-maze model of anxiety in mice. J. Etnopharmacol. 2003; 89: 271-276. 5. Carlini E.A. Plants and the central nervous system. Pharmacol. Biochem. Behav. 2003; 75(3): 501-12. 6. http://www.rehberogretmen.com/Rehfiles/davboz/anksiyete%20 bozukluklari.htm 7. American Psychiatric Association: Diagnostic and statistical manual of mental disorders, Third Edition, American Psychiatric Association, Washington DC, 1980. 8. Saatçioğlu Ö. Yaygın Anksiyete bozukluğunun tedavisi ve yeni yaklaşımlar. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 2001; 11(1) : 60-77. 9. Kocabaşoğlu N,Erdoğan A. Yaygın anksiyete bozukluğu nörobiyolojisine giriş. Yeni Symposium 2002; 40(4): 130-135. 10. Kanzık İ. Tıbbi Farmakoloji I. Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları. Ankara:1990. 11. Erkmen H. Genelleşmiş anksiyete bozukluğu, sosyal fobi ve fobinin ilaçla tedavisindeki gelişmeler. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 1998; 8(3): 135-138. 12. ESCOP (European Scientific Cooperative on Phytotherapy) Monographs The Scientific Foundation For Herbal Medicinal Products, Second Edition, New York, USA: Thieme; 2003. 13. Baytop A. Farmasötik Botanik. 4.Baskı. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları No:3158, Eczacılık Fakültesi Yayınları No:3158, Istanbul: Dilek Matbaasi,1983. 14. Lisotte K. Die Passionsblume (Passiflora incarnata L.)- ein bewährtes pflanzliches sedativum. Wien. Med. Wochenschr. 2002; 152: 404-406. 15. Dhawan K, Dhawan S, Sharma A. Passiflora: a review update. J. Etnopharmacol. 2004; 94(1); 1-23. 16. Della Loggia R,Tubaro A,Redaelli C. Evaluation of the activity on the mouse CNS of several plant extrakts and a combination of them. Riv. Neurol. 1981; 51(5): 297-310. 163 17. Gürbüz İ. Passiflora. Eczacı 2004; Ağustos (9): 23. 18. Türköz S. Passiflora L. türlerinin kimyasal bileşimi ve tedavide kullanımı. FABAD 1994; 19: 79-84. 19. Soulimani R,Younos C,Jarmouni S,Bousta D,Mislin R,Mortier F. Behavioural effects of Passiflora incarnata L.and its indole alkaloid and flavonoid derivatives and maltol in mouse. J. Etnopharmacol. 1997; 57: 11-20. 20. Capasso A,De Feo V,De Simone F,Sorrentino L. Pharmacological effects of aqueous extract from Valeriana adscendens. Phytother. Res. 1996; 10: 309-312. 21. Speroni E,Bili R,Mercati V. Sedative effects of crude extrakts of Passiflora incarnata after oral administration. Phytother. Res. 1996; 10(1): 92-94. 22. Wolfman C,Viola H,Paladini A,Dajas F,Medina JH. Possible anxiolytic efects of chrysin, a central benzodiazepine receptor ligand isolated from Passiflora coerulea. Pharmacol. Biochem. Behav. 1994; 47(1): 1-4. 23. Zanoli P,Avallone R,Baraldi M. Behavioral characterisation of the flavonoids apigenin end chrysin. Fitoterapia 2000; 71: 117123. 24. Akhondzadeh S,Naghavi HR,Vazirian M,Shayeganpour A,Rashidi H,Khani M. Passionflower in the treatment of genaralized anxiety: a pilot double-blind randomized controlled trial with oxazepam. J. of Clin. Pharmacy and Therapeutics 2001; 26: 363-367. 25. Mariann G,Wizard DG. Passion flower Alternative& Complementary Therapies 2003; 4: 89-92. 26. http://www.nlm.nih.gov/medlineplus/druginfo/natural/patientpassionflower.html 27. Fischer AA,Purcell P,Le Couteur DG. Toxicity of Passiflora incarnata L. Clinical Toxicology 2000; 38(1): 63-66. 28. WHO monographs on selected medicinal plants. World Health Organization. Geneva: 2002. 29. ESCOP (European Scientific Cooperative on Phytotherapy) Monographs The Scientific Foundation For Herbal Medicinal Products, Second Edition, New York, USA: Thieme; 2003. 30. Baytop T. Türkiye’de Bitkilerle Tedavi (Geçmişte ve Bugün) İstanbul Üniversitesi Yayınları No:3255 Eczacılık Fakültesi No: 40, İstanbul: Sanal Matbaacılık, 1984. 164 31. Rogers C. The Women’s Guide to Herbal Medicine.1 ed. London: Hamish Hamilton; 1997: 260-261. 32. Chevallier A. Valeriana officinalis, The Encyclopedia of Medicinal Plants. London: Dorling Kindersley 1996; 9, 7807513. 33. http://A:Valerian%20Root.htm 34. Grieve M. Valerian [online]. 2004 [02.09.2004okundu]. http://www.botanical.com/modern/herbal/valerian 35. Davis P.H. Flora of Turkey. Edinburgh: Edinburg at the University Pres; 1982 36. http://www.herbmed.org/Herbs/Herb133.htm 37. http://www.solgar.com.tr/literatür 38. http://dietary-supplements.info.nih.gov/ 39. Bos R,Woerdenbag HJ,van Putten FM,Hendriks H,Scheffer JJ. Seasonal variation of the essential oil, valerenic aid and derivatives,and valepotriates in Valeriana officinalis roots and rhizomes, and the selection of plants suitable for phytomedicines. Planta Med.1998; 64(2): 143-147. 40. Sakamoto T,Mitani Y,Nakajima K,Psychotropik effects of Japanese valerian root extract. Chem. Pharm. Bul. 1992; 40(3): 758-761. 41. Marder M,Viola H,Wasowski C,Fernandez S,Medina JH,Paladini AC. 6-methylapigenin and hesperidin: new Valeriana flavonoids with activity on the CNS. Pharmacol. Biochem. Behav. 2003; 75(3): 537-545. 42. Leuschner J,Müler J,Rudmann M. Characterisation of the central nervous depressant activity of a commercially available Valerian root extract. Arzneim-Forsch Drug Res. 1993; 43(6): 638-641. 43. Cavadas C,Araujo I,Cotrim MD,Amaral T,Cunha AP,Macedo T,Ribeiro CF. In vitro study on the interaction of Valeriana officinalis L. extract and their amino acids on GABAA receptor in rat brain. Arzneimittelforschung 1995; 45(7): 753-755. 44. file://A:\Herbal%20Medicines.htm 45. Voigt JS. Die Behandlungnervöser Schlafstörüngen und innerer unruhe mit einem rein pflanzlichen sedativum. Therapiewoche. 1986; 36: 663-667. 46. Cropley M,Cave Z,Ellis J,Middleton RW. Effect of Kava and Valerian on human physiological and psyhological responses to 165 mental stres assessed under laboratory conditions. Phytother. Res. 2002; 16: 23-27. 47. Seifert T,Czeizel A,Szentesi I,Szekeres I. Therapeutic effects of Valerian in nervous disorders. Therapeutikon 1988; 2: 94-98. 48. Oliva I,Gonzalez-Trujano ME,Arrieta j,Enciso-Rodriquez R,Navarrete A. Neuropharmacological profile of hydroalcohol extract of Valeriana edulis ssp. procera roots in mice. Phytother. Res. 2004; 18(4): 290-296. 49. Claudia H. Einschafstörungen bei Kindern Unter 12 Jahren. Phytotherapie 2002; 23: 60-61. 50. Donath F,Quispe S,Diefenbach K,Maurer A,Fietze I,Roots I. Critical evaluation of the effect of Valerian extract on sleep structure and sleep quality. Pharmacopsychiatry 2000; 33: 4753. 51. Krystal AD, Ressler I. The Use of Valerian in neuropsychiatry. CNS Spektrums 2001; 6(10): 841-847. 52. Wheatley D. Kava and Valerian in the treatment of stresinduced insomnia. Phytother. Res. 2001; 15(6): 549-551. 53. Hadley S,Petry JJ. Valerian complementary and alternative medicine. Am. Fam. Physician 2003; 67: 1755-1758. 54. Vermani M,Milesovic Irena,Smith F,Maartin A.Katzman.Herbs for mental illness:Effectiveness and interaction with convenstional medicines.The J. of Family Practice 2005; 54(9): 789-800. 55. Poyares DR,Guilleminault C,Ohayon MM,Tufik S. Can Valerian improve the sleep of insomniacs after benzodiazepine withdrawal? Prog. Neuropsychopharmacol Biol. Psychiatry 2002; 26(3): 539-545. 56. Francis AJ,Dempster RJW. Effect of Valerian, Valeriana edulis, on sleep difficulties in children with intellectual deficits: randomised trial. Phytomedicine: Int. J. of Phytother. Phytopharmacol. 2002; 9(4): 273-279. 57. Ziegler G,Ploch M,Miettinen-Baumann A,Collet W. Efficacy and tolerability of Valerian extract LI 156 compared with oxazepam in the treatment of non-organic insomnia—a randomized, double-blind, comperative clinical study. Eur. J. Med. Res. 2002; 7(11): 480-486. 58. Hallam KT,Olver JS,McGrath C,Norman TR. Comperative cognitive and psychomotor effects of single doses of Valeriana officinalis and triazolam in healthy volunteers. Hum. Psycopharmacol. 2003; 18(8): 619-625. 166 59. Vonderheid GB,Todorova A,Brattstrom A,Dimpfel W. Pharmacodynamic effects of Valerian and hops extract combination (Ze 91019) on the quantitative-topographical EEG in healthy volunteers . Eur. J. Med. Res. 2000; 5(4): 139-144. 60. Glass JR,Sproule BA,Hermann N,Streiner D,Busto UE. Acute pharmacological effects of temazepam, diphenhydramine, and Valerian in healthy alderly subjects. J. Clin. Psycopharmacol. 2003; 23(3): 260-268. 61. Gutierrez S,Michael K,Diana J,James PZ, Assessing subjective and psychomotor effects of the herbal medication Valerian in healthy volunteers. Pharmacol. Biochem. Behav. 2004; 78(1): 57-64. 62. Yuan CS,Mehendale S,Xiao Y,Aung HH,Xie JT,Ang-Lee MK; The gamma-aminobutyric acidergic effects of valerian and valerenic acid on rat brainstem neuronal activity. Anesth. Analg. 2004; 98(2): 353-358. 63. Ortiz JG,Nieves NJ,Chavez P. Effects of Valeriana officinalis extracts on [3H]flunitrazepam binding,synaptozomal [3H]GABA uptake,and hippocampal GABA relase. Neurochem. Res. 1999; 24(11): 1373-1378. 64. Fernández S,Wasowski C,Paladini AJ,Marder M. Sedative and sleep-enhancing properties of linarin, a flavonoid-isolated from Valeriana officinalis. Pharmacol. Biochem. Behav. 2004; 77: 399-404. 65. The Complete German Commission E Monographs Therapeutic Guide to Herbal Medicines, American Botanical Council. Texas, USA: Austin;1998. 66. ESCOP (European Scientific Cooperative on Phytotherapy) Monographs The Scientific Foundation For Herbal Medicinal Products, Second Edition, New York, USA: Thieme; 2003. 67. WHO monographs on selected medicinal plants. World Health Organization. Geneva: 2002. 68. Ergun F. Oğul otu-eski bir droğa yeni etkiler. Yeni Tıp Dergisi 1988; 5(5): 77-83. 69. http://www.beo.org.tr/modules. 70. Tanker N,Koyuncu M,Coşkun M. Farmasotik Botanik. Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları No: 78. Ankara: Dilek Matbaası; 1998. 71. Sorensen JM. Melissa officinalis. The Int. J. of Aromatherapy 2000; 10: 1-2. 167 72. Jolanta P,Klimek B. Flavonoids from lemon balm (Melissa officinalis L., Lamiaceae) Acta Pol. Pharm. 2002; 59(2): 139143. 73. Janina D, Elzbieta A. The effect of the Melissa officinalis extract on immune response in mice. Acta Pol. Pharm. 2003; 60(6): 467-470. 74. Ballard CG,O’Brien JT, Reichelt K,Perry EK. Aromatherapy as a safe and effective treatment fort the management of agitation in severe dementia: The results of a double-blind, placebocontrolled trial with Melissa. J. Clin. Psychiatry 2002; 63(7): 553-558. 75. Kennedy DO,Scholey AB,Tildesley NTJ,Perry EK,Wesnes KA. Modulation of mood and cognitive performance following acute administiration of Melissa officinalis (lemon balm). Pharmacol. Biochem. Behav. 2002; 72: 953-964. 76. Kennedy DO,Little W,Scholey AB. Attenuation of laboratoryinduced stres in human after acute administration of Melissa officinalis (Lemon Balm). Psychosom Med. 2004; 66(4): 607613. 77. http://www.fda.com 78. http://www.wholehealtmd.com 79. Gürkan E,Öndersev DV,Ulusoy M,Göztaş Z,Dinçşahin N. Bitkisel Tedavi. Marmara Üniversitesi Yayın No: 699 Eczacılık Fakültesi Yayın No: 19 İstanbul : 2003. 80. http://www.naturalstandart.com/indexabstract.asp?createabstract=/monographs/herbssupplements/v alerianasp. 81. Shcmidt U,Krieger W,Frerick H,Schenk N. Psychosomatic and psychological disturbances Valerian and Balm instead of synthetic psychopharmaceuticals. Der Allgemeinarzt 1992; 1: 15 -19. 82. Mannheim HD,Riemann D,Löw H,Schredl M,Reh C,Laux P,Müler WE. Insomnia: Are Valerian/Balm combinations of equal value to benzodiazepine? Therapiewoche 1992; 42(12): 726-736. 83. Dressing H,Köhler S,Müller WE. Improvement of sleep quality with a high dose Valerian/Lemon Balm Preparation. Psycopharmakotherapie 1996; 3: 123-130. 84. Bourin M,Bougerol T,Broutin E. A combination of plant extracts in the treatment of outpatients with adjustment disorder with 168 anxious mood: controlled study versus placebo. Fundam. Clin. Pharmacol. 1997; 11(2): 127-13. 85. Schmitz M, Jackel M. Comperative study for assessing quality of life of patients with exogenous sleep disorders (temporary sleep onset and sleep interruption disorders) treated with a hops-valerian preparation and a benzodiazepine drug. Wien Med. Wochenschr. 1998; 148(13): 291-298. 86. Wheatley D. Kava and Valerian in the treatment of stressinduced insomnia. Phytother. Res. 2001; 15(6): 549-551. 87. Ernst E. The risk-benefit profile of commonly used herbal therapies: Ginkgo, St. John's Wort, Ginseng, Echinacea, Saw Palmetto, and Kava. Ann. Intern Med. 2002; 136(1): 42-53. 88. Cropley M,Cave Z,Ellis J,Middleton RW. Effect of Kava and Valerian on human physiological and psychological responses to mental stress assessed under laboratory conditions. Phytother. Res. 2002;16: 23-27. 89. Müler SF,Klement S. A combination of Valerian and lemon balm is effective in the treatment of restlessness and dyssomnia in children. Phytomedicine 2006; 13(6): 383-387. 90. Albrecht M,Berger W,Laux P,Schmidt U,Martin C. Psycopharmaceuticals and traffic safety. Zeitschrift für Allgemenie Medizin 1995; 71: 1215-1225. 91. Dolu N, Özesmi Ç. Anksiyetenin değerlendirilmesinde güncel olarak kullanılan bazı deneysel hayvan modelleri. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 2004; 14: 216-225. 92. Küçük A.,Gölgeli A. Deney hayvanlarında anksiyete modelleri ve anksiyetenin değerlendirilmesi. Sağlık Bilimleri Dergisi 2005; 14(3): 209-217. 169 9. ÖZGEÇMİŞ Nazan Işık Ankara, 01.01.1971 1995 yılı güz döneminde Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun oldum. Lise öğrenimimi Manavgat Lisesi ve Ankara Lisesi’nde sürdürdüm. 1988 senesinde Ankara Lisesi’nden mezun oldum. Orta öğrenimimi sırasıyla Çorum’da İskilip Lisesi, Ankara’da Keçiören Lisesi ve Antalya’da Manavgat Çağlayan Ortaokulu’nda tamamladım. İlkokula ise Adıyaman-Çelikhan İlçesi’nde başladım, Niğde Havacılar İlkokulu’nda ardından İskilip Azmi Milli İlkokulu’nda devam ettim. Fakülteden mezun olduktan sonra kısa süre yardımcı eczacılık yaptım. İlk eczanemi Manavgat’ta üniversitemin adını taşıyan “Gazi Eczanesi” adıyla açtım. Kısa süre sonra evlilik nedeniyle Ankara’ya naklettim. On yıldır serbest eczacı olarak çalışmaktayım, halen Emek semtinde Yeni Işık Eczanesi’nde eczacılık mesleğimi sürdürmekteyim. Evli ve iki kız çocuk annesiyim. 170