DERYA FIRAT 1998-1999`da Université de Paris

advertisement
DERYA FIRAT
1998-1999’da Université de Paris IX Dauphine’nde Siyaset Bilimi
Master’ını ve 1999’da Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales/
Paris’te Sosyoloji Master’ını tamamladı. 2005 yılında EHESS’te, Sosyoloji alanında doktora tezini savundu. Kolektif bellek, kültürel üretim alanları, gençlik sosyolojisi, göç sosyolojisi, tarihsel olay ve kuşak
ilişkisi, yaşam stilleri konularında çalışan Derya Fırat, 2006’dan beri
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesidir. Bellek ve Kültür Sosyolojisi Çalışmaları Derneği’nin
(BEKS) ve MSGSÜ Disiplinlerarası Kültür Çalışmaları Araştırma ve
Uygulama Merkezi’nin kurucularındandır. Şu ana kadar yönettiği
saha çalışmaları arasında, “Fransa’da Türkiyeli Göçmenler”, “ Büyük
Kentlerde Yaşayan Orta Sınıf Kökenli Eğitimli Gençlik ve Geliştirdikleri Yeni Yaşam Biçimleri” ve “Bir Kolektif Bellek Çalışması: 12
Eylül” bulunmaktadır. Fırat, Sokağın Belleği: 1 Mayıs 1977’den Gezi
Direnişine Toplumsal Hareketler ve Kent Mekânı isimli 2014 yılında
Dipnot yayınlarınca yayımlanan bir derleme kitabın editörlüğünü
yapmıştır. Teorik Bakış dergisinin “Kapatılma” sayısını hazırlayan
Fırat, halen 100. Yılında Soykırımı Hatırlamak: Ermeni Gençlerin
Post-Belleği Üzerine Karşılaştırmalı Bir Araştırma başlıklı bir çalışma yürütmektedir.
CIHAN ERDAL
Aktivist. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde 2016 yılında “2000’li Yıllarda Türkiye Solunda Abilik; Gençliğin Anti-gerontokrat Politik Kültürü” adlı teziyle yüksek lisansını
tamamladı. Aynı bölümde doktora çalışmalarını sürdürmektedir.
Gençlik ve kuşaklar sosyolojisi, gerontokrasi, toplumsal hareketler,
sol hareketlerin belleği ve edebiyat sosyolojisi alanlarında çalışmalar yapmaktadır. Halen “2000’li Yıllarda LGBTİ aktivisti gençlerin
politik kültürleri ve aktivizm biçimleri” başlıklı bir araştırma sürdürmektedir. İnternet üzerinden yayın yapan televizyon kanalı WeBiz TV’de gençlerle ilgili meseleleri ele alan haftalık bir program
hazırlamakta ve sunmaktadır. Bellek ve Kültür Sosyolojisi (BEKS)
Derneği üyesidir.
Ayrıntı: 1079
ScholaAyrıntı Dizisi: 39
Devrimci Bir Pusula: Gezi
Derya Fırat & Cihan Erdal
Son Okuma
Suat Hayri Küçük
© Derya Fırat & Cihan Erdal, 2017
Bu kitabın tüm yayım hakları
Ayrıntı Yayınları’na aittir.
Kapak Fotoğrafı
Ali Kabas / Corbis Documentary / Getty Images Turkey
Kapak Tasarımı
Gökçe Alper
Dizgi
Esin Tapan Yetiş
Baskı ve Cilt
Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Merkez Efendi Mah. Fazılpaşa Cad. No: 8/2
Topkapı/İstanbul Tel.: (0212) 612 31 85 – 576 00 66
Sertifika No.: 12156
Birinci Basım: Haziran 2017
Baskı Adedi: 1000
ISBN 978-605-314-192-1
Sertifika No.: 10704
AYRINTI YAYINLARI
Basım Dağıtım San. ve Tic. A.Ş.
Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No.: 3 Cağaloğlu-İstanbul
Tel.: (0212) 512 15 00 Faks: (0212) 512 15 11
www.ayrintiyayinlari.com.tr & info@ayrintiyayinlari.com.tr
twitter.com/ayrintiyayinevi
facebook.com/ayrintiyayinevi
instagram.com/ayrintiyayinlari
Devrimci Bir Pusula: Gezi
Derya Fırat & Cihan Erdal
ScholaAyrıntı Dizisi
Doğu Mitolojisinin Edebiyata Etkisi
Derleyen: Mehmet Kanar
Nefret Söylemi
Derleyen: Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu
Marx ve Weber'de Doğu Toplumları
Lütfi Sunar
Benjaminia: Dil, Tarih ve Coğrafya
Besim F. Dellaloğlu
Kamusal Alan
Derleyen: Éric Dacheux
İletişim Bilimlerinin Serüveni
Michel Bourse-Halime Yücel
İnternet ve Sokak
Sosyal Medya Dijital Aktivizm ve Eylem
Derleyenler: Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu
Dr. Savaş Çoban
Özyönetim Düşüncesi
Rousseau'dan Marx'a Özgürlük Arayışı
Caner Sancaktar
Skolastik Fantazya
Hayalden Endüstriye Popüler Kültür
Odağında Masal Çözümlemeleri
Derleyen: Hüseyin Köse
Özne Hayatı Konuşunca
Derleyen: Aytül Kasapoğlu
Varlık Tutulması
Ahmet Bozkurt
Göçler Ülkesi
Derleyenler: Lülüfer Körükmez
İlkay Südaş
İmgeden Yoruma
Halime Yücel
Dişilik, Güzellik ve Şiddet Sarmalında
Azınlıklar, Ötekiler ve Medya
Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu &
Dr. Savaş Çoban
Hayvan Hakları
Çetin Nerse
Kadın ve Bedeni
Yasemin İnceoğlu & Altan Kar
Orpheus'un Bakışı
Ahmet Bozkurt
Roman Tütün İşçileri
Egemen Yılgür
Yeni Medya Çalışmalarında
Araştırma Yöntem ve Teknikleri
Derleyen: Mutlu Binark
Bir Devlet İki Cumhuriyet
Keçi Medeniyeti
Neolitik Dönemden Günümüze
Uzanan Doğa Kültürü
Cemal Ün
Türkiye'de Kapitalist Yöneticiler Sınıfı
Kültür, Sınıf ve Sosyal Sınırlar
Özgür Budak
Neoliberal Muhafazakâr Medya
Derleyen: U. Uraz Aydın
Türkiye'de Özyönetim ve
Merkeziliğin Anayasal Dinamiği
Dinçer Demirkent
İçindekiler
Sunuş: Radikal Yeni ve Sol Tahayyül
Derya Fırat & Cihan Erdal................................................................... 7
Giriş: Gezi Hareketi: Olduktan-Sonra
Ali Akay ................................................................................................. 17
Kısım 1
Mücadelenin Mekânı, Mekânın Mücadelesi
Bellek, Mekân ve Direniş
Melike Işık Durmaz .............................................................................. 25
Dönüşüm, Gezi Süreci ve Siyaset
Murat Cemal Yalçıntan......................................................................... 46
“Taksim Gezi Komünü”
Begüm Özden Fırat................................................................................ 64
Diyalektik İmgeler ve “Göğe Bakma Durağı” Olarak Gezi
Ezgi Bakçay............................................................................................. 86
5
Kısım 2
Gezi, Kuşaklar ve Siyaset
Beklenmedik Buluşma: 1980 Sonrası Kuşağın Gündelik
Hayat Dili ve Mizahı Direnişle Buluşunca
Demet Lüküslü....................................................................................... 117
Meşrunun Alacakaranlığı, Kuşağın Şafağı
Cihan Erdal............................................................................................ 132
Gezi Direnişi Vesilesiyle: Türkiye’de Politik Kuşaklar ve “19 Ocak Kuşağı”
Derya Fırat & Öndercan Muti &Tuba Emiroğlu................................ 147
Gezi Direnişi ve Kadın Özneler
Buket Türkmen....................................................................................... 172
Kısım 3
Yarına Dair: Kimlikten Öteye
Bir Keşif İsyanının Ardından Siyaset
Ertuğrul Kürkçü..................................................................................... 203
Barikattan Sandığa: Gezi ve “Post-Sosyalist”
Toplumsal Mücadelelerde Strateji ve Kopuş
Foti Benlisoy........................................................................................... 219
Hakikati Ararken, Kimlikten Mesele Siyasetine
Nil Mutluer............................................................................................. 230
İsyan Hareketlerinin Mikropolitik Dinamiği ve “Uyuşmazlığın”
Alternatif Siyaseti
Engin Sustam.......................................................................................... 240
Gezi’den Sonra Ne Kadar Canavarlaşabildik?
Sanem Güvenç-Salgırlı.......................................................................... 281
Devrimci Melankoli ve Hayaletlerle Düşünmek
Derya Fırat & Cihan Erdal................................................................... 297
Biyografiler................................................................................................... 313
Sunuş
Radikal Yeni ve Sol Tahayyül
Derya Fırat & Cihan Erdal
6
8 olaylarını konu alan ve “Öncelenen Devrim” (La Révolution
Anticipé) başlığını taşıyan yazısında Cornelius Castoriadis
(1968), Mayıs eylemlerinin “radikal yeni” niteliğinden dolayı
tarihte yeni bir sayfa açtığından bahseder. Castoriadis’e göre 68’de
kapitalizm tarafından sıkıştırılmış toplumun yaratıcı potansiyeli
patlayıp ortaya saçılmış, kapitalist bürokratik toplumun kurulu
tahayyülünden radikal bir kopma gerçekleşmiştir. Gezi direnişinin de benzer bir kopma gerçekleştirdiğinden bahsedebiliriz.
Büyük harflerle “Devrim” olmasa da tahayyülde bir devrime
yol açan Gezi ayaklanması, Türkiye’de 12 Eylül darbesi sonrası
süreçte yeniden kurulmaya başlayan ve 2000’li yıllardan bu
yana baskıcı, kapsayıcı ve kıstırıcı niteliğinden dolayı gittikçe
kapanan toplumsal tahayyülde bir yarık açtı.
7
Devrimci Bir Pusula: Gezi
Toplumsal tahayyül açısından radikal yeniyi ortaya çıkaran,
yani her türlü belirlenimin dışında olan ve belirlenimsizlik
olmayan bir yaratıma karşılık gelen Gezi ayaklanması, tarihin
akışını durduran ve içinde ortaya çıktığı bağlamı kesintiye
uğratan bir kopma anıdır. Ama bu kopma anı aynı zamanda
bir tür sürekliliğe de işaret eder. Walter Benjamin’in tabiriyle söylersek, “bir şimşek çakması” olarak adlandırılabilecek
(1992) bu kopma anı Türkiye’de kendinden önceki ve sonraki
devrimci potansiyeli içinde taşıyan ve kısmen açığa çıkaran
diğer anların ışığını da güçlendirdi; 15-16 Haziran olaylarından başlamak üzere 19 Ocak anmaları, 1 Mayıs’ları Taksim
Meydanı’nda kutlamak için verilen mücadele, Tekel direnişi,
kentsel dönüşüm ve HES karşıtı mücadeleler, Onur yürüyüşleri,
Emek Sineması’nı korumaya yönelik mücadeleler gibi farklı
olayları içine alacak biçimde günümüze –ve belki geleceğe–
doğru bir koridor açtı.
“[Mücadele için] mekânsal yatırımlar, mekânın üretimi bir
yol kazası değil bir ölüm kalım meselesidir” demişti Lefebvre
(1974: 478-479). Gezi Parkı direnişi de bunu doğrular biçimde
gelişti. Mutfağı, kütüphanesi, kreşi, reviri, bağımsız televizyonu,
radyosu, atölyeleri, bostanı, sahnesi, alternatif enerji kaynaklarıyla Gezi, mekânı sadece kolektif bir eser gibi yeniden üretmekle
kalmadı, aynı zamanda metamorfoza uğramış gündelik yaşamın
(çöplerin ortaklaşa toplandığı, paranın geçmediği, hiyerarşi,
otorite ve polisin olmadığı bir yaşamın) toplumsal desteği olarak
yarattı, temellük etti. Geziyle birlikte, mücadelenin belleğinde
yaşayan, 70’li yılların toplumsal hareketlerinin vâkıf olduğu sır,
bugünün genç kuşakları için kendini bir kez daha ifşa etti: “yaşamı değiştirmek”, “toplumu değiştirmek” ancak temellük edilmiş
bir uzam söz konusuysa anlamlıdır (Lefebvre, 1974: 484-485).
Manuel Castells, İsyan ve Umut Ağları isimli Gezi Direnişi’nin
hemen ardından Türkçe’ye çevrilen kitabını Gezi Direnişi’yle
ilgili şu satırlarla bitirir: “Türkiye’de, 2013’te Gezi Parkı’nda
atılan tohumlardan yeni bir demokrasi biçimi doğacaktır. Bu
yeni ağacın şeklini, meyvelerinin tadını, çiçeklerinin rengini
bilmiyoruz. Hatta ne zaman çiçek açacağını da bilmiyoruz. Ama
çiçek açacak, çünkü bu protestodaki yüzler yeni Türkiye’nin
yüzleridir.” Görünen o ki, bu yeni yüzler, kendini yeniden ifşa
eden kadim sırrın, yeni yaşamın peşinden gidiyor.
8
Derya Fırat & Cihan Erdal
Gezi Direnişi’nden bu yana sosyal bilimler de farklı kavramsal
çerçeveler etrafında Gezi’nin ne olduğunu anla(t)maya çalışıyor. Hakikatinden uzaklaşmaksızın Gezi Direnişi’ne dair bir
şeyler söylemek mümkün müdür? 7-8 Mayıs 2014 tarihlerinde
İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz “Gezi Parkı Direnişi: Ortak Alan
Mücadelesinden Yeni Mücadele Alanlarına” başlıklı sempozyum
bu sorudan yola çıkarak ve kestirme tanımlardan sakınarak
çokluğun siyasetinin Gezi’yle birlikte almakta olduğu hal üzerine kolektif bir düşünme zemini oluşturmayı amaçlıyordu.
Elinizdeki kitap, bu sempozyumun bir ürünü.1
En baştan belirtmek gerekir ki, bu bir “Gezi kitabı” değildir,
yahut bir “Gezi kitabı” olmama gayreti içerisindedir! Gezi’yi
çeşitli adlandırmalar aracılığıyla dosyalamak, sabitlemek, ölü
bir geçmiş olarak ele alıp dondurmak gibi bir niyetimiz, Gezi
Direnişi’ni tüm yönleriyle açıklığa kavuşturmak gibi bir iddiamız yok. Diğer yandan söylemeliyiz ki, bu derlemedeki yazılar
Gezi’de yaşananlara dair oluşan düşünme zeminini açmayı
denerken bir adım daha öne çıkarak Gezi’yi geçmiş, bugün
ve gelecekle ilişkimiz bağlamında sorunsallaştırıyor, yarına
dair neyin nasıl olmaması gerektiğini bulmaya çalışıyor, bizzat
mücadelenin/siyasal olanın kendisine dair söz alarak birtakım
önerilerde bulunuyor.
Gerek sempozyum gerekse bu kitabın hazırlanması sürecinde
akademisyen/entelektüel ve aktivist olma hali arasındaki çizginin belirsizleştiğini gördük. Kuşkusuz bu durum bir yandan
muktedirin akademiye yönelik saldırılarıyla, işinden etme ve
haklarından mahrum kılma gibi “medeni ölüm” mekanizmalarının devreye sokulmasıyla, entelektüel bilgi üretimini kendisine
endekslemeye çalışan beyhude baskısıyla akademisyenleri bir
tür çok şapkalılığa yönlendirmesinden kaynaklanmaktadır. Öte
yandan, Olay’ın çağrısı ve bu çağrıya cevap veren akademisyenlerin bilim pratiğini korumak pahasına siyaset yapma mecburiyetinden de kaynaklanmaktadır. İçinde bulunulan durumun
1. Bu kitap içerisinde yer alan yazılar 2014 yılında gerçekleştirilen sempozyumun bir çıktısı niteliğinde olmakla birlikte, aradan geçen zaman boyunca Türkiye’de yaşanan siyasal gelişmeler Gezi ile birlikte düşünme ve tartışma alanına
farklı boyutlar getirdi ve bu durum yazıların yeniden gözden geçirilmesini gerekli kıldı. Dolayısıyla bu çalışmaya katkıda bulunan yazılar 2014’ten bugüne
kadarki süreyi de dikkate almakta, öte yandan sempozyumda gündeme getirilen
soruların pek çoğunun geçerliliğini koruduğu anlaşılmaktadır.
9
Devrimci Bir Pusula: Gezi
aciliyetinin sosyal bilimin –aslında son derece tartışmalı da
olan– mesafelenme buyruğunu lağvettiği söylenebilir. Dolayısıyla bu durumu, çabanın hakikat ile olan ilişkisi bağlamında
ele almanın ve buna göre konumlanmanın daha doğru olacağı
kanaatindeyiz. Gezi’de ve Gezi’den bu yana önde gitmenin,
önde(r) olmanın veya desteklemenin/yanında yer almanın dışarılığını yırtarak, bizzat oradaki çokluğun kendiliğinden bir
parçası olan, canı yanan öfkelilerden biri olarak entelektüel/
akademisyen varlığı tezahür etmiştir.
Evet, bugün halen Gezi direnişi üzerine düşünmeyi sürdürüyoruz. Sosyal bilimciler, siyasetçiler, öğrenciler, toplumun pek
çok kesimi Gezi’yi tartışıyor. Siyasi gündem her ne ise bir şekilde
söz Gezi’ye bağlanıyor. Gezi’de örgütlenen yeni yaşam, toplumsal hareketler, siyasi partiler için, gündelik yaşamın içerisinde
pusula işlevi görüyor, başka türlü düşünmeyi öneriyor. Gezi’de
deneyimlenen pratik, her daim etrafında mücadele yürütülmesi
gereken radikal demokrasi ufkunu, mücadelenin sürekliliğini
ve yataylığını anlatıyor.
Gezi’nin en akılda kalan sloganı, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam”dı. Direnmenin her yerde olduğu ve mücadelenin
sürekliliğini ifade eden bu slogan sokaklarda yankılanmaya
devam ediyor. Dünyanın birçok yerinde insanlar yaşamlarının
nasıl organize edileceğine kendileri karar vermek istiyorlar.
Otoriter/totaliter yönetimselliklerin karşısında yatay direnişler
sergilenirken sosyal medya ağlarıyla sokaklar sınır tanımaksızın
birbirine güç veriyor. Gezi, böylesi zamanlarda hafızalarımızda ve dilimizde güncelliğini hiç yitirmiyor, kendini ısrarla var
ediyor. Meydanlar ve sokaklar ise yalnızca bu direnişlere eşlik
etmiyor, mekân ve uzam mücadele alanını anlamlandırırken
aynı zamanda mücadele içerisinde yeniden üretiliyor.
Kolokyumun açılış konuşmasında ve bu kitap için güncellediği giriş yazısında Ali Akay, Gezi sırasında değişmekte
olan sosyolojik alanın başka bir toplumsallığa doğru gitmek
istediğini belirtiyor. Gezi sırasında mutluluk arayışı ile birlikte işlenen yeni heterojen bir öznellik hareketinin çıktığını,
iktidarın ise bu mutluluğu paylaşmak ve bölüşmek yerine yok
etmek ve bölmek politikasına gittiğini hatırlatıyor. Görünmekte
olan bu yeni öznelliğin “ortak olarak gözükmeye başlaması10
Derya Fırat & Cihan Erdal
nın takibi için yeni ortak şartların nereden geçtiğini görmek
gerekecek” diyor.
Kitabımızın ilk bölümü, Gezi Direnişi’ni bir milat, öncekilere
hiç benzemeyen bir mucizevi an olmaktan ziyade toplumsal hareketlerin devamlılıklar ve kopuşlarla var olageldiğinin, Gezi’nin
böylesi bir süreklilik dahilinde değerlendirilmesi gerektiğinin
altını çiziyor. Bu bölümdeki yazılar, Gezi’nin radikal bir toplumsal dönüşümü doğurmamış olsa da tahayyülde bir devrime
yol açan, onu bu bağlamda radikal yeni’ye yakınlaştıran yanına,
süregelene, yeni olanın eskiyle bir süreklilik içerisinde nasıl
örgütlendiğine, mekânın bellekteki ve dolayısıyla mücadeledeki
kuruculuğuna eğiliyor; belleğin ve mekânın toplumsalın anlaşılmasında ve yorumlanmasında nasıl hesaba katılabileceğini
soruyor. Direnişi ortaya çıkaran süreci, kent mekânının dönüşümünün buradaki rolünü ve kentsel meseleler etrafındaki
mücadelenin Gezi’den sonraki yönelimine dair ihtimalleri söz
konusu ediyor.
“Mücadelenin Mekânı, Mekânın Mücadelesi” başlıklı bu ilk
kısımda, Melike Işık Durmaz, Taksim’i sadece mücadelelerin
gerçekleştiği bir yer değil, aynı zamanda simgesel ve toplumsal
anlamlarla yüklü bir mekân olarak ele alırken, Gezi’ye katılan
78 kuşağı açısından Taksim imgesinin nasıl inşa edildiğini,
uzam ve mekânın kurduğu ve işlettiği tahayyüllerle, imgelerle,
biçimlenişiyle, bellekte örgütlenişiyle ne tür bir mücadelenin
alanını oluşturduğunu ve mücadelenin cereyan ettiği satıh olmanın ötesinde bir anlama nasıl kavuştuğunu ortaya koymaya
girişiyor. Daha sonra Murat Cemal Yalçıntan, kentsel meseleler
etrafında Gezi öncesi ve Gezi’de yaşananlara referansla geleceğe
dair siyasal olasılıklar düzleminde tartışmayı sürdürüyor ve daha
güçlü bir muhalefet oluşması noktasında önerilerini paylaşıyor.
Begüm Özden Fırat ise yazısına, “Bu daha başlangıç, mücadeleye
devam”ın Paris 68’inin ünlü “Ce n’est qu’un début, continuons
le combat” sloganının çevirisi olduğunu ve Althusser’in “1968
Mayıs Olayları Üzerine Bir Mektup” (1969) adlı metninde, malum slogana atfen, “ ‘Bu’ neyin başlangıcı? Devam eden hangi
mücadele?” sorusunu hatırlatarak başlıyor; ne’li ve kim’li sorulardan ziyade, “nasıl?" sorusunu odağına alarak Gezi’yi, bu kolektif
deneyimin ortaya çıkarmış olduğu toplumsal antagonizmaları
ve bunların taşıdığı kurucu politik potansiyelleri “müşterek”
11
Devrimci Bir Pusula: Gezi
kavramı üzerinden tartışıyor. Bu bölümün son yazısında Ezgi
Bakçay Çolak, Gezi’nin öznesinin imkânsız bir ittifak halinde
var olduğunu belirtirken, Gezi’yi temsiliyet modellerini istikrarsızlaştırarak, söz konusu imkânsız ittifakı mümkün kılan bir
süreksizlik olarak ele almayı ve Walter Benjamin’in kullandığı
anlamda “diyalektik imgenin” ima ettiği bir süreksizlik olarak
düşünmeyi öneriyor ve bizi Gezi’nin diyalektik imgeleri arasında
bir yolculuğa çıkarıyor.
Kitabın ikinci kısmı Gezi Direnişi’ni ve sonrasını gençlerin,
politik kuşakların ve kadınların deneyimlerinden hareketle
tartışıyor. Gezi üzerine oluşan külliyata baktığımızda, direnişe
katılan aktörler üzerinden yapılan okumaların çoğunlukta olduğunu görüyoruz. En çok da gençlik ve kuşak kategorisinin öne
çıkarıldığı, gençlerin öncülük ettiği bir direniş olarak Gezi’den
bahsedilmekte. Bu bölüm, “Gezi gençliği” gibi yekpare bir kategorizasyon yerine Mannheim’ın kuşak kavramsallaştırmasının
kılavuzluğunda bir “Gezi kuşağı”ndan söz edip edemeyeceğimiz
üzerine düşünmeyi ve Gezi’nin 1980 sonrası kuşaklarla bağına
bakmayı deniyor. Öte yandan toplumsal muhalefetin görünürleşen yüzleri olarak gençlerin, kadınların, LGBTİ’lerin deneyimleri
etrafında dolaşıyor; gençlerle yaşlılar, kadınlarla erkekler, yok
sayılanlarla hükmedenler arasındaki mücadelelerin Gezi’yle
birlikte nasıl bir ufka doğru yöneldiğini söz konusu ediyor.
“Gezi, Kuşaklar ve Siyaset” başlıklı bu ikinci kısımda Demet
Lüküslü, Gezi direnişiyle ilgili belki en çok vurgulanan mizahın
bütünüyle yeni bir şey olmadığını, parkın içerisinden sokak
ve sosyal medya duvarlarına kadar görünür olan ironik dilin
ve mizahın 1980 sonrası kuşakların geliştirmiş olduğu siyaset
yapma biçiminden kaynağını aldığını belirtiyor. Lüküslü, Gezi’yi
gençlik sosyolojisi ve Türkiye gençliği üzerine 2000 yılının başından beri sürdürdüğü niteliksel gençlik araştırmaları ışığında
sorgulamaya girişiyor. Cihan Erdal, 2000’lerin sol siyasal alanında konumlanan gençlerin “abilerle” ya da “eski tüfekler”le
ilişki ve iletişiminde Gezi nasıl bir uğrak olarak görülebilir,
diye soruyor ve Gezi’nin ardından yapılan saha araştırmasına
dayanarak gençlerle “yaşlılar” arasındaki mücadeleyi eksen
alan bir tartışma yürütüyor. Aynı zamanda abilerle gençler
arasındaki çatışma ya da uzlaşmazlıkların hangi meseleler etrafında cereyan ettiğine değiniyor. Derya Fırat, Öndercan Muti
12
Derya Fırat & Cihan Erdal
ve Tuba Emiroğlu yazılarında, politik kuşak kavramını odağa
alarak, Türkiye’deki kuşaklara yönünü çeviriyorlar. Gezi kuşağı
adlandırmasını sorunsallaştırırken bu adlandırmanın perdelediklerine dikkat çekiyorlar. Son olarak da 80 sonrası politik
kuşaklar bağlamında 19 Ocak kuşağından bahsediyorlar. Buket
Türkmen bu bölümün son yazısında, Gezi Direnişi’nde ortaya
çıkan yeni birey-özneler üzerine düşünüyor ve bunu hareketin
temel bileşenlerinden örgütlü ve örgütsüz kadın aktivistler üzerine bir niteliksel saha araştırmasına dayanarak yapıyor. Gezi
direnişi sırasında ve sonraki forumlarda eylem repertuarlarını
ve söylemleri yönlendirici aktör olmaları sebebiyle Gezi direnişi
sürecinde ortaya çıkan yeni kadın özneler üzerine düşünerek,
Gezi hareketinin Türkiye toplumsal hareketlerine ve toplumsal
dönüşümüne etkisini tartışmayı hedefliyor.
Gezi Parkı Direnişi’ni güçlü kılan yanlarından biri, park içerisinde ve meydanlarda bütünüyle yok olmayan kutuplaşmalar
ve farklı çatışmalar arasında kimliklerin birbirleriyle konuşur
hale gelmesi, kimlikleri aşma potansiyelinin açığa çıkması ve
böylelikle muktedir olana karşı birlikte eylemenin zemininin
muazzam genişlemesiydi. Yatay direniş, kimliksizlik politikası,
mesele siyaseti ve Gezi’nin sonrasına dair sorular üzerinde
yoğunlaşan üçüncü bölüm, farklıların müşterek bir dilde buluştuğu bir mikro yeni yaşam deneyimi olarak Gezi’yi tartışıyor.
Direnişi evrenselleştiren, Gezi’yi Tahrir Meydanı ile, Wall Street
ile birlikte düşünmemizi sağlayan, bize dünyada ortak bir mücadelenin sürüyor olduğunu hissettiren şeyin kendisi kimlikten
öteye doğru yol alan yanı değil midir? Gezi’yi halen çok güncel
bir pusula kılan, geleceğe dönük ipuçları sunmasına imkân
veren, önerdiği kimliksizlik politikası olabilir mi?
Kitabımızın “Yarına Dair: Kimlikten Öteye” başlıklı üçüncü
kısmında Ertuğrul Kürkçü, Gezi Direnişi’nin Türkiye’deki muhalefet ekseninden, mücadele geleneğinden kategorik bir kopuşu
ifade ettiğini söylerken Gezi’yi Türkiye’nin geleceğini keşfe
çıkan, bir keşif isyanı olarak okumayı öneriyor. Foti Benlisoy
direnişin ardından işgal ve forumlar gibi başka türlü siyaset etme
pratiklerinden sandığa ve sistem içi seçeneklere geçişin nasıl
hızla gerçekleşebildiği hususunu sorguluyor ve bu soruya bazı
kısmi cevaplar verirken birtakım uyarılarda bulunuyor. Benlisoy,
Gezi’yi hatırlama ve hatırlatmanın yetmeyeceğini, eksik kalanı
13
Devrimci Bir Pusula: Gezi
tamamlayabilmek için aktif ve militan bir belleğe ihtiyacımız
olduğunu da vurguluyor. Nil Mutluer, Gezi deneyiminin kısa
bir süre için de olsa kimlik siyaseti dışında meseleler etrafında
bir araya gelenlerin alternatif dilini ve bir arada eyleme halini
açığa çıkardığını, Gezi eylemlerinin şiddetle bastırılmasıyla
yeniden beliriveren kimlik siyasetinin Gezi’nin eylemliliği sırasında açığa çıkan hakikati, yani mesele siyasetini görünmez
kıldığını belirtiyor. Engin Sustam, Gezi’de kurulan, ortak bir
fikir oluşturmaya ve ortak bir mücadele tekniği geliştirmeye
dönük müşterek siyaset dilini düşünüyor. Tarihsel gelişmeler
dahilinde özneleşen toplumsal hareketlerin, sivil toplum ve
kamusal alan siyasetlerinin kriz halinde olduğu, ulus-devlet
ve kurumsal aidiyet modelinin bittiği iddiasını dillendiriyor.
Sustam, aktörler siyaseti ya da laik ve anti-laik (modernist-muhafazakâr) gibi “arkaik” olarak ifade ettiği modeller üzerinden
Gezi’yi okumanın eksik olacağı eleştirisiyle bir başka tartışmayı
derinleştiriyor. Yeni yaşamın örgütlenmesi canavarlaşmaktan
geçiyor olabilir mi? Sanem Güvenç Salgırlı, yazısına Hardt ve
Negri’nin “Ne olduğumuzu unutmamız, geride bırakmamız,
bir kenara atmamız gerekir ki ne olabileceğimizi keşfedelim”
sözlerini aktararak başlarken, Gezi’de dünyayı başkalarıyla nasıl
paylaşacağımıza dair önemli bir yanıtın üretildiğine dikkatimizi
çekiyor ve artık kimlikler yerine yaşam üzerine durmaya, başka
bir toplumsal organizasyonun nasıl olabileceğine kafa yormaya
davet ediyor.
Farklı teorik, politik yaklaşımlar bu derlemede Gezi’nin dünü,
bugünü ve yarınına dair kesişen, birbirini besleyen soruları ve
birbiriyle konuşan –ve hatta çatışan– yanıtları çoğaltıyor. Gezi’nin bize bıraktığı da bu birlikte sorma, paylaşma ve iletişim
hali değil miydi?
Bir keşif isyanının ardından elimizde kalan devrimci bir
pusula. Şimdinin karanlığı ve geleceğin belirsizliğinin üzerimize
çöktüğü bugünlerde bizi söze sevk eden, eylemeye çağıran, yön
bulmamızı sağlayan, hakikatini büyük bir azimle tahrif etmeye
çalışanlara rağmen hâlâ işleyen bir pusula...
14
Kaynakça
Benjamin, W. (1992) Pasajlar, Çev. Ahmet Cemal, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul.
Castoriadis, C. (1968) "La révolution anticipée", in La Brèche, Paris, Fayard.
Castells, M. (2013) İsyan ve Umut Ağları; İnternet Çağında Toplumsal
Hareketler, Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
Lefebvre, H. (1974) La production de l'espace. Paris, Éditions Anthropos.
15
Download