islam Hukuku Araştırmaları Dergisi., sy.9, 2007, s.97-152 BiR İcTiHAD KAYNAGı OLARAK KuR'AN KıssALARı Dr. Abdullah ACAR The Stories of the Qur'an as a case law source The name of the study is The Stories of Qur'an as a case law source analyzes verbal and·the rıieaning of story on the verses in the Qur'an in juridical perspective. The main source of lslamic Law is The Holy Qur'an. On the other harid, the stories form a very important part of it. Do these stories comprise only of histarical information? Bu! at the same time they remind us same of the samples for taday' s ~or any time- juridical application. Furthermore, how can humanbeing absorb benefit from messages of the stories while they have already acidressed ·them to the preceding community? This point of compass is main the aim of the inquiry and the study is an essay to show the principles and methods in order to use the stories as a material_ior law. The Holy Qur'an contains individual and social messages on juridical platform similar in all of theother areas~ There is no doubt that these messages give supplementary mechanism on the law base on communities in different period. The style of the Qur'anic speech is very impressive and these values can be transferable to the next generations with same of the new techniques and methods. The main characteristic of the Qur'an is to convey only the necessary part of the stories, instead of the all in details. Of"course, only God determines and allats the length of the story, where and on which chapter. If, stories could be deeply, thoroughly and closely search, it will be easy to see a lot of utility about law and so many philosophy for humanity on the preferency of God. As a resul!, qualified majority of scholars are convinced that the stories -are already part of The Holy· Qur'an- can be utilise on the platform of the law and as a case law {ijtihad) on condition that necessary principles should be respected . . "'-' I..L>.- IL.> •?- ~ .)l_.ill ~ .J\!, tSf'"i ~\; .J') . .JI_}ll 4.,.o'>L-)'1 :t..;r-Jiy> ~)1 1 ..ı....dı ._.-;,k:lı ...:.-:; J t?i } ~~uı ~~ Jı ~\ uJı ı.i..!. ..:J~ı _;=ı }'j; uı <..o=_,..'>'-":' rJ .:,ıpı ~ .:.r- J' ~~ 1 u- ..:JL.. J.ı._. ~ ;~U:..- ':il ~ 4 'll ü\;IJ)i .ı., y , .:JJ; J-r- •J'>\;.) ..,;ı_ywı .:.r' ~1...-':i\) t_pl,il 1\.,;Ji>l ;;JU.. '-'l;.ıJIJ ~\ .y ~ )1 J...u!.l) :U..., _,ll./' ...b.<JI ,_u, . .JjWI ~1} J.li ~ c.r• ô~Li:..-':11 98 Dr. Abdullah ACAR ..::,}11..\.1 .:.r' .i_;.ili....;J:ı< ·c?..A:; cJ y _:Ll .ı JS' t::4-:-- <ıow..o.ll \.,. )_j J_ç. ;y,ı...:.,.}II.J '-!·,)ll JıL. )1 J_ç. <.jp; r-.?Jı .;i _,.;ll o~ J..L.',Iı.:ı_..;WI ~..,ll )=:i JıL.)Io.U .)\oy~ }1 lt .ı.>;>-'11 .ı.;.ıJ,-1 ._;a...ı t: ;,yll J~.,>.- }ll jl L,;J..i; ~ }1 ~1 ,J..,.;IJ.>.. ; } y ':/1 < ji.J-1 ~ .~Li.:JI J'" ~~J J_ç. :Uo) y .:.r' }I.J.;, ~l.:.r' \.tJ).r" ~ ~ ~ , lôl .~1 j>-1> lp ı.J!IJ, \>.i"" yl.bl-1 'i\ j_J y .)i _;ll c;,_._.. .) ~ y _;Ll . ~)1 4L:;LI _s.::__ ~1 ı.>l .)\ J_), <.j..ÜI iJıı ;-:.J. ./ <ı All J r _.1:> ftS ..:JJ.; .;:?_, .:ı jl.ıı d- ,,.Lölı :.r ~ı ı.>; .:ı ı J,;-Jı :.r .:ı~ , ~ ..11 .:ıı :.:-<>-- r-.?Jı.:ııpı cr •?-" )\..,i if'~~ .:ı~ . 1.,;--l.r-! ~ '-!J.J.r'=.ll ( F .:ıi ı.J!~' cr 'ftS .:ıı.;, .;.U..il t>oL,.\1 .)\ .b rı ol,p,- }ll) .:ı jl.i ..:JJ.; J.ç- Jl=..S J .:ı jl..il.l ~ lp J.ç- r..l>.:.-; ı. GİRİŞ İslam hukuku vahiy k~ynaklı olmasiriın ta.}Jii sonucu olarak temel ilkelerini öncelikle Kur'an'dan· ve onun açıklayıcısı ve uygulayıcısı Sünnet'ten alır. Her ikisi de müslümanlar için iyi, doğru ve mükemmelin ölçusüdür. Bu iki kayn.aktan ilham alan bir diğer kaynak. da ictihaddır. Hakkında .kesin nass bulunmayan. meselelerde .ictihad yapılırken Kur'an'~n parçası olan. kıssalara ·müracaat edilmesi, başta Hz. Peygamber olmak üzere saha be ve diğer fakihler tarafından gerçekleştirilen bir istidlal metodudur. Müslüman toplumun yeni .ihti):'a~larına çözüm bulunurken. öncelikle ilk kaynak Kur'an 'a , .b_aşvurulmuş, tabii olar,ak kıssalann da ictihad kaynağı olarak kullanılması fiili bir durum arzetmiştiL Özellikle, modernite ve teknolojinin zorunlu olarak müslümanların yeni problemleri~ giderilebilmesi için, "sarih alıkarn ayetleri" dışındaki bazı ayetlerden de hüküm elde edilebtleceği düşüncesiyle, son zamanlarda hem ilim erbabımn, hem de kalplerinde eğrilik bulunan bazı kişilerin dikkatlerinin yeniden kıssalara yöneldiği gözlemlenmektedir. · Kur'an'ın anlaşılması ve ondan hüküm ç~J.s;a:rılmasında gerekli kurallara uyulriıadan, özellikle de kendileriyle ne aniatılmak istendiği konusunda ·zannl kanaatler bulunan kıssalardan hüküm araştırması yapılırken takip edilmesi gereken metodları bilmeden/ bilmezlikte;;::_: gelinerek verilen _hükümlerin geçerliliği yoktur. arasına ?oktu~., ba,zı. Kıssalardan_ elde edilen ictihad örnekleri incelendiğinde · bunların Kur'an ve sünnetin hedeflediği maslahata uygun olduğu, ancak bu kaidelerin külli · kaideler mahiyetinde olmadığı, sadece hukuka yardırncı ilkeler seviyesinde kaldığrgörülmektedir. Kur'an'da asli ve tall gayelP-rle zikredilen Bir ictihad· Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları 99 · bazı. kıssa ayetlerinin nazil oluş amaçları açıkça beyan edilmiş, .bazıları .. h~kkındaki gaye ve amaÇlar kişisel . kanaatıere bırakılmı_Ş gibidir. Kanaati_mize göre Kur' an' da;. kıssaların zikredilmesinin değişik sebepleri . oldugu gibi h u k u k i sebepleri de. olmalıdır.. Çünkü, . ·:Allah 'zn sana gösterdiği gibi insanlar arasında h ü k m e tm e n için btz sana Kitab 'ı hak olarak indirdik ... ", 1 "Andolsun ki Biz sizegerekeni açık ·açık bildiren ayetler, sizden önce yaşayıp gitmiş_ olanlardan ö r n e k l e r ve takvaya u !aşmış kimseler için öğütler indirdik" 2 ayetlerinde "mutlak" olarak beyan edildiğine göre ~ur;an, bir bijtün olarak İslam hukukunlin kaynağıdır. Onda, namaz, orııç, faiz, kısas gibi "doğrııdan" i,badet ve hukuku ilgilendiren ayetlerin yanında, . itikaf, adak, menfaatın payıaşılıp paylaşılamayacağı vb. bir çok meselelerde . bilgi ihtiva eden "dolaylı" ifadeler kıssalar arasına da yerleştirilmiştir. Önceki ümmetler hakkında zikredilenlerden ib ret· alınması istendiğine göre, açık·ve dofaylı şekilde ifade edilen hukuki telmihlerden de ibret <!-lmak gerekmektedir. ~ira, Kur'an bir rehber ve hidayet kaynağı ise, kıssalar bundan hariç tutulamaz. İslçı.mi ilim dallarının, kıssaları kendi zaviyesinden ele alındığı, Ôrıların kutsal m~tiİıleile karşılaştırmasını, eğitici, öğretici yönünü araştİrdıklarİ görülür. Biz ise, tô.lf edebf yönünü, tarihselliğini, · wl.kıfliğini, diğer men kablend" nın kon.usuna da!ıil edilen bazt kıssa ·ayetleri dışında, diğerlerinden de hüküm elde edilmiş m~dir? Elde edilmişse hangi gerekçe ve yöntemlere başvurulmuştur? Kzssalar huccet kqbul edilerek ulaşılan ve flkzh ya da tifsir kitaplannda zikredilen hükümler nele,;dir? İhtiyaç/ann sürekli değiştiği bir ortamda, k ıssalardan İslam 'zn. ruhuna. uygun hükümler nasıl ve hangi şartlarta elde edilebilir? gibi : konuları delillerden "şer'u örneklerle ·açıklamaya. çalışacağız. Ayrıca, kıssaların_ Kur'an'da· belirtilen gayelerinden en meŞhurıı olan "i br et" kelimesinin islam hukukunda-nasıl anlaşıldığı ve bura.dan hareketle, kissalar güncel meselele re k ı··-y · a.:S. edilirken dikkate alınİnası gereken kurallarla ilgili doğrıı bakış açilan geliştirme gayreti içinde olacağız. 2. İSLAM HUKUKU VE KUR'AN KISSALARI Bazı • 1 1 Kur'an-ı Kerim 'de kıssalar ·hacim itibariyle büyük yer kaplamaktadır. . . müfessirler, Kur'an 'ın üçte birini,. baz~ları ise üçte ikisini kıssaların Nisa, 41105. Nur; 24/34. ·· 100 Dr. Abdullah ACAR ·oluşturduğunu belirtirken, 3 bir kısmı, Asr-ı Saadet'te vuku bulan bazı olay ve harplerle ilgili haberler kıssalara ilave edilirse kıssaların Kur'an 'ın yarısını teşkil_ edebileceğini söylemektedirler. 4 Kur'an'ın asıl gayesini g~rçekleştirmede önemli bir yere sahip olan kıssalar, mü'minlere yoğun bir şekilde öncelikle ahlaki mesajlar sunar. Dfnf · Hikqyelet denilen· bu kıssaların, insanlar üzerindeki Gtkisi, küçümsenemeyecek derecede fq.zladır. Çünkü bu kıssalar, öğüt vermek ve doğm yolu göstermek üzere gönderilen son peygamber tarafından, Ilakk'ı üstün tutma, müŞrikleri susturma, yeni müslümanları teselli ve onları bir n~vi n~habilite etme amacıyla okunduğu bilinmektedir. 5 Şimdi, peygamber · hayatlarının bir anlatımı, bir ölçüde onların sünnetinin tarifi denilebilen kıssa k~limesinin terim ve ıstılah manalarını· izah ederek onların ictihad kaynağı oluşl~u;ını Hz. Peygamber ve daha sonraki dönemlerden örneklerle konuyu izah etmek istiyoruz: 2. 1. K I S S A. HAKKINDA GENEL BİLGİ Kur'.anl ı s t ı 1 a h t a "k a s a s" veya "k z s s a" denildiğinde, genellikle şu anlaşılmaktadır: "Yalan ihtimali ve hayalin karışması · mümkün olmayacak bir tarzda tarihin derinliklerinde kaybolmuş, unutulmuş veya bazı izleri insanlığın hafızasında varlığını koruyabilmiş hadiselerin, muhataplara, adeta olaylara yeniden bir canlılık vererek anlatılması, beyan edilmesidir." 6 Kur'an-ı Kerim'deki kıssaların "ıstılahi" anlamını anlamak ve doğru açıklamak kıssaların ilgili olduğu terkipierin iyi bilinmesi gerekir. Bu konuları dört maddeyle özetlemek mümkündür: · a- Kıssalar Kur'an'dan bağımsız düşünülemez. Kıssa kelimesini tam anlayabilmek için Kur'an'ın bilinmesi ve kıssaların Kur'an'dan kop-arılmaması zonınludur. "Kz(a)sasu'l-Kur'an adı altında, tıU~ir usulündeki bu terkib, kıssalann Kur'an'dan bir parça olduğunu ifade için yeterlidir. Bu tarife göre, "Kı(a)sasu'l- Kur' an" denilince, Kur'an-ı Kerim 'de resul ve nebiler ile ilgili ya da ilgisiz, ancak anlatılmasında insanlığın menfaati bulunan, ders içeren her türlü kıssaya denir. Mesela; Ashab~ı Kehf, bkz. Yıldırım, Suat, "Kur' an-ı Kerim'de Kıssalar", Atmürk Ünv. islfimi ilimler Fakültesi Dergisi, sy. 30, Ankara 1979, s. 37. "bkz. Şengül, idris, Kur'an i<ıssaları Üzerine, İzmir 1994, s. 26, 27. 5 bkz.Bayraktar, Mehmet, "Kur'an Kıssalarının Anlam ve Değeri", IV. Kur'an haftası Sempozyum Açılış Konuşması, Ankara, 1998, s. 13. · 6 Şengül, a.g.e, s. 46. 3 Bir ictiha? Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları ı O ı herhangi bir peygamberle ilgili olmamasına hedefler gereği, Kur'an 'da zikredilmiştir. rağmen, taşıdığı ulvl gaye ve b-Kıssalar, peygamberlerle ve onlardan bazılarının çocukluk ve gençlik dönemleriyle irtibatlıdır. Çünkü, çoğu kıssada ağırlıklı olarak peygamberler, bazılannın çocukluk ve gençlik çağlarında başlarından geçen olaylar ve kavimleriyle olan münasebetleri/mücadeleleri anlatılmaktadır. Zaten kıssa denilince ilk akla gelen nebi veya resullerdir. Öte yandan, Hz. Yusılf, Hz. İbrahim,'Hz. Musa ve Hz. İsa gibi bazı peygamberlerin risaletlerinden önceki· çocukluk ve gençlik dönemlerine ait bilgiler de, ileride peygamber olacak olmalarından ötürü kıssa teriminin kapsamı içinde olmalıdır kanaatindeyiz. c-İlahi tercih doğrultusunda kıssalarda zikredilen bazı şahsiyetler ve Uzeyir, Lokman, Zülkarneyn gibi bazı ulvi şahsiyetlerle Firavun, Karun gibi isyankar bazı kimselere kıssalarda yer verilmesinin tercihi yine Allah'a aittir. Bunlar hakkında Kur'an'da verile.n bilgi~er de kıssanın kapsamında olup onlar hakkında verilen bilgiler hukukun istidde edebileceği kaynaklar arasında sayılmalıdır. Nitekim, Karun'un mal stoku yaparak hal~ına zulmetınesini anlatan ayetlerin "miflıum" larından karaborsacılığm yasak oluşuna dair hükümler çıkarılması bu görüşü destekler mahiyettediL 7 kavimler de kıssalarla irtibatlıdır. . '· . d-Suhuf vi 'd.ört büyük kitap hakkında haber veı::en ayetlerin yanısml bazı umumi ifadelerle önceki kavimler ·hakkında bilgi verenler de dalaylı şekilde kıssa ayetleri ·kabul edilebilir. Bunlar iyi bilinirse, hangi ayetleriı;ı "kıssa ayeti" olarak değerlendirileceği meselesi de vuzuha kavuşmuş olacaktır. Kur'an'da bizzat peygamberler ve kavimlerinin isimleri bildirilerek gibi, isimleri zikredilmeden umumi bir ifade ile 8 "min kabliküm, kunlni'l- uza, 9 ma kad sebeka 10 ve kablelıum min kamin 11 ·. " şeklinde önceki ümmetler hakkında haber veren ayetler de mevcuttur. Kıssalardan bağımsızmış gibi gözüken bu tür ifadelerin bulunduğu ayetlerin, hangi kategoride değerlendirileceğinin izahına ihtiyaç anlatılan kıssalar olduğu vardır. 7 8 9 Bkz. Vazır, Hak Dini, V. 3755. Bakara (2). I 83. Tahfı (20). 5 I. Tahfı (20). 99. lll 11 Meryinf{ 19). 98. 1 02 Dr. Abdullah ACAR Mesela, kıssa ayeti olarak değerlendirilmeyen, ancak_ içerisinde Hz. Muhammed'den öncekilerle ilgili bilgi ihtiva eden meşhur oruç ayetinde, 12 "size" ve "sfzd~n öncekilere" şeklinde İki ayrımuhatap zikredilmektedir. Bu . durumda, öncekilerin orucu hakkında bir bilgi aktanldığı kesindir. Ancq.k, ayetteki "sizden öncekilere" kısmının, kimler olduğır tartışılmıştır. Bu koİıuaa İbnu'l -Arabf (v. 543/1148) 'sizden öncekilereJarz kılındığı gibi' kısmı hakkında üç görüşün mevcut olduının u, bunların "ehl-i kitap", zikrettikten sonra şunu kaydeder: olduğu görüşü, bizden öncekilerin orucunun, 13 konuşmamakla tutulduğundan dolayı doğru değildir. Ayetin zahirine göre doğru olan görüş, bu ifadenin 'nasara' ya delalet ettiğidir. Bunun delili, onların Muhammed ümmetine en yakın millet olmaları ve İslam'dan önce onların bizim oruca benzer yemeden içmeden oruç. tutuyor olmalarıdır ki, bu tarz bize benzemektedir." 14 "n!lsara" veya ·:tüm "Tüm insaniann insanlık" olabileceğini ve Kurtubf ise, Şa'bi, .Katade diğer fukaha'ya dayanarak ayetteki benzetmenin, onıcun şekliyle değil,· miktarı, vçıkti ve oruç tutma ayını ifade ile ilgili olduğunu belirtir.'' 15 Bu değerlendirmelerin ışığında oruca bakıldığında, oruç tutmak, özellikle Ramazan ayında hem bize, hem de onceki ümmetiere farz kılınmıştır. Dolayısıyla, "bizden/ sizden öncekiler" şeklindeki bazı umumi ifadeler, yakın ümmetieri ifade edebileceği gibi, çok önc_e yaşamış ve izleri kaybolmuş olanları da içine alan geniş bir kavramdır. Buna rağmen, bu tür ayetlerin anlaşılmasında, hadis, sahabe ve tabiin'in sınırlandırmalannın etkili olduğu görülmektedir. _ Yukanda belirttiğimiz gibi, Kur'an'da kıssalardaiJ. ayn/bağımsı~ olarak aktanlan bazı ayetler mevcuttur. "Sizden öncekilere ''yazıldı, Jarz kılındı, tavs{ye edildi, vb.·~ ayetlerde ifade edilen hususların doğrudan kıssa · kapsamına girmediği, onların, daha çok bizden._ önceki şeriatlardan ilahf vahye dayananlar için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Ancak, öncekileri· ilgilendirdiği, kıssaların da öncekiler hakkında bilgi aktaran ayetler olması dolayısıyla, bu tür ayetlerin de "dolaylı şekilde" kıssa kapsamında te~aklzi edHmesinde kanaatimizce bir .sakınca yoktur. Çünkü, kıssalarn.ı içerikleri iyi ı ı ı Bakara· (2).183. .· · · · . · .· · ıl Burada, Meryem, 19/26. ayeıe atıf vardır: Bu ayetıe, Hz. Meryem'in kavmi yemeden içmeden-oruç tuttukları gibi, konuşmama şeklinde de oruç tutuyorlardı (Bkz. Heyet: Kur'an-1 Kerim ve Türkçe AÇikiainafl Med/i, s. 3Ö6, S. Arabistan, 1992); Bu ayeıte geçen "savm" kelimesinin "susmak anlamına gelen "sanu" şekli_nde de okunduğuna dair görüş ·için bkz. Kurıubi, a.g.e. s. Xl, 98;" Esed, a.g.e. s. 612. ı< İbnü'l-Arabi, Ahktimu'l- Kur'an, Kahire 1967, s. 1, 74. ıs Kurtubi. a.g.e,. s. 21275. ·. Bir ictihad Kaynağı Olarak Kurian Kıssalcırı ı 03 · incelenirse, peygamberlerin hakkı üstün tutma mücadeleleri ile kendilerine tebliğ için Verilen kitap/sahifelerdeki 'ilahi prensipler'in benzerlik arzettiği görülür. . .:. Bu durumda, Kur'an'da önceki "semavZkitaplardan 1611 naklen aktarılan bilgiler olduğu gibi; "her millet veya her kavim"e vahyettik 17 gibi, genel ifadelerle aktanlan b,~~msız bilgilerle, önçe yaşayan bazı kavimlerden. aktarılan sözlerin de mevcut olduğu söylenebilir. Öyleyse, kıssaların suhuf ve kitaplada da irtibatı vardır:~ Öte yandan, t e r i m olarak kıssayı tanımıayabilmek için, bazı bakış · açılarının etkili olduğu görülmektedir. Kıssalarla ilgilenenlerin, kendi bakış açılanndan hareketle kıssanın ıstılahi tarifini yapmaya çalıştıkları müşahade edilmektedir. tarifi yapılırsa yapılsın, kıssalar, Kur'an'ın için, onu kapsamlı ve m~htevasına ilişkin bir tanımlaması gerçekten zordur. Bunun için olmalı ki, önceki alimierin kıssayı kapsamlı olarak tanımlamadıklan görülür. Ancak, bütün zorluklara ve uzun olmasına rağmen şöyle bir tarif yapılabilir: Ancak hangi açıdan yansına yakınını teşkil ettiği Kur'an 'm değişik surelerinde yer alan ve tahminen yansım oluşturan, önceki bazı ümmetierin btm! yaşantzlaw{a, aniann bu durumunu Allah 'm istediği doğrultuda düzeltmeyi' çalışan davetçiZer ve kavimlerinin isimleri. başta olmak üzere, peygamber allilayan baiı zat/ann da_ hayatlarını anlatan; mucizelerle desteklenen elçile!'t; karşı çıkanlannJeci sonlarını açıklayan, en önemlisi teselli ve ibret için anlatıldığı ifade edilen bölümlere "Kur'an 11 Kıssalan denir. Kur'an-ı · - mana ilişkisinin de m~cize olduğu bilinmektedir. Kıssc:ılarda dahil olmak üzere Kur'an'daki her şey bir ilim veya hidayet kaynağıdır; Tam burada, "kassa" fiilinin 'bir kimsenin.·izini sürüp. gitmek, peşine takılmak' anlamlarını eklersek, Kur'an'daki kıssaların aslında, ilahi mesaja "i t. t i b a" yani, hem kıssalardaki elçilere hem de bu kıssaların kend.isine bildirildiği Peygamber'in i z i n d e n gitmek, O'nun peşini t a k.i p etmek gibi bir bağlantı kurulabilir. Sonuçta, bu kıssaların nakledildiği insanlara, ilahi yasa:lara göre yaşamalarının ve "peygamberlerinin izinden gitmelerinin gereği" vurgulanır ki, bu da kı s sanı 16 17 Maide (5), 44-45. Nisa (4), 163. Kerim'in, lafız 1 04 Dr. Abdullah ACAR manaları arasındadır ve en önemlisidir. Hakk'ın karşısında yer alanlara ise, kıssalarla iyiliklere yönelmeleri, yaptıklan gayr-i ahlaki ve gayr-ı hukuki davranışlanndan ilişkilerini k e s m e l e r i tavsiye edilmektedir. Ayrıca, Kur'an'da öncekilerle ilgili bilgiler, dunımun gerektirdiği zamanında ve yeteri kadar anlatılarak, ayetler arasına serpiştirilrtıiş birer, 'k e s i t'e benzemektedirler. "Nitekim, Kur'an'da doğumundan vefatma kadar bir peygamberin hayatı anlatılmaz, sadece belli bölümleri anlatılır. Bu dunımda kıssalar arasına, bütün halinde değil de k e s i k k e s i le. = p a r ç a l ı bazı hukuki serpiştirmeleri de içine alabilmektedir ki, gerçekten kıssalardan elde edilen hukuki yonımlar genelde hukukun temelini değil, konular arasına özenle yerleştirilmiş birer kesit/ t a b l o 18 lar gibi, ülll ama küçümsenemez hususlar içermektedirler. Bu da bazı kıssa kelimesinin kök manasında gizli manalara uzak değildir. biçimde, tam 2. 2. KISSALARIN ANLATILMA SEBEPLERİ Kur'fm'ın Fatiha suresinden sonra gelen belki de önemine binaenikinci sırada yer alan Bakara suresinin hemen başında zikredilen "İşte bu Kitap, müttakfler için bir rehberdir" 19 ayetinde çok kısa olarak özetlenen Kur'an'ın a m a c ı; emirleriyle, yasaklanyla, nasihatleriyle; kıssalarıyla bir bütün olarak, her hususta rehber olmasıdır. Aslında peşinen şu söylenebilir: "Kur'an'ın gönderilme sebebi ne ise, kıssaların anlatılına sebepleri de odur." Ancak kıssalann özel anlatılına sebepleri ayetlerde açıklanmıştır. ayetlerde belirtilen bu gayelerden yola çıkarak, onların fıkhi/hukuki gayelerinin olup olmadığı hususunda izahta bulunmak istiyonız. Öncelikle, bu amaçları maddeler· halinde sıralayalı m: Biz kıssalann a- Hz. Peygamber başta olmak üzere, yeni müslüman olmuş kitleleri " teselli etmek ve psikolojik destek/moral vermek. 20 b- Kalplerdeki imanı k u vv et 1 e n d i rm e k. 21 "i b ret" alınmasını sağlamak. Kur'an'da anlatılan kıssalann anlatılına gerekçelerinden birisi ve en meşhur ifadesi olan "i b r e t" alma ve bununla hemen eş anlamlı kelimeler, yine Kur'an'da c- Kıssalardan ıs Bkz. Buna benzeı· görüşler için. Rii.Zi. Mefiitilı, s. ll. 541. '" Bakara (2), 2. · if ~o İlgili ayetler için bkz. Hicr (15), 97; En'fım (6), 33; Yüsuf(l2), ll O; Kalem (68), 48. 49: Şuariı (26). 3. ·1. 21 Hud (1 1), 120. · Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları ı 05 zikredilmektedlr. Mesela; "zikra = .s,P ve mev'ıza = ;;J;,s.y", 22 ibretün = ö .?.' 23 , "dydtün · = ..:;;~ ı 24 ve "belt{iJan = ~ 'N. " 25 kelimelerinde kıssaların amacının "öğüt alma, ders çılcarma, mesqj ve ibret" olduğu açıkça beyan edilmektedir. 26 Kıssaların gayeleri arasında açıkça hukuki bir gaye bulunmadığı, ibret kelimesinin yer aldığı görülür. Hukuki bakündan kıssalardan nasıl ibret alınacağı ise, ibret kelimesinin usul-i fıkıhtaki anlaşılınasına bağlıdır. ilim dalına göre değişik anlamlar ifade eden "ibret ve i 't i b ar" kelimesinin kök anlamından yola çıkarak, İslam Hukuku=f ı k ı h sahasında "ibret" kelimesi ve içerisindeki g iz 1 i m a n ala r, İslam Hukuku'na yeni ufuklar kazandırmış, hatta "k zy as" la birlikte anılır olmuştur. Bu sebeple, önce kelimenin aslından başlamak istiyoruz. sad~ce 2. 2. 1 . . İ b r e t Kelimesinin Anlamı "İbret" 'a.b.r' kelimesinin masdar kullanımlarından birisi olup, · lugattaki asıl anlamı olan "geçiş" i unutturacak kadar farklı, aslında iyi incelendiğinde o kadar da uzak olmayacak bir şekilde, ders çılcarmalc, örnek almalc, içinde hissetmek, mukqyese yoluyla lcötüden {yi sonuç çıkarma/c, vb. anlamlarda ve yine meCiizf anlamlarda kullanılmaya başlanmıştır. 27 "İbret" kelimesinin, dini literatürdeki te r i m anlamı ·hakkında: Yazır, "müşahade edileni ma'rifetten, henüz müşahade edilmeyeni ma'rifete vesile tutulan halete denir" 28 şeklinde izah yapmaktadır. Kur'an 'da, "ibret" kelimesiriin, f!lCZid bablara nakliyle elde edilen ve değişik bir kullanımı olan "i'tibar" kelimesine rastlamaktayız. Bu kelime de, Yazır'ın yukarıda ·~ibret" ile ilgili naklettiğimiz terim manasma yakın, hatta, hemen hemen aynı anlamlarda kullanıldığı görülmektedir. Bizzat "i b r e t" kelimesinin kullanıldığı ayetler 29 çoğunlukla "İncelenmrye değer bir durum, önemsenmryip kolayca geçiştirilemez, sonuç çıkanlacak, ders alınabilir, kısaca 'ibret' "öz d e ş le ş t ir m e, kendini 22 23 2 ' 25 2 " 27 28 29 Hud cı ı), ı20; Tiiha (20). 99. Yusuf(l2), 111. Hicr ( 15), 75. Enbiya (2 1), ı 06. Ateş, n.g.e, IV, 437. Komisyon. Söz/iik, ll, 1325. V azır, a.g.e,V, 4816. Bkz: Al-i imran, 3/13; Yusut: 1211 ı 1; Nahı, 16/66; l'vİü'minun, 23/21; Nur, 24/44: Niizi'at, 79/26. 1 06 Dr. Abdullah ACAR onun yerine geçirme" veya çıkarma" 30 Ş a t ı b f'nin · tabiriyle ~·k e rt d i n e pay şeklindeki anlamlarıyla karşımıza çıkar. Öte yandan "H ayVa nlarcİa sizin için ibrei: vardır... "31 ayetindeki daha çok, i b r e t kelimesinin, fıkıhtaki "k ı y a s ·e d i n" afilamından .., . "hayvanların karınlarından size bir a k ı ş, s ü z ü 1 m e vardır," şeklinde hakiki veya "onların bu durumu, incelemeye, düşünm~ye, araştırmaya değer . bir durumdur," şeklinde mec!lzi anlamda anlaşılmalıdır. Zaten bu ayet, kıssa ayetleri içerisinde değerlendirilmeyip sadece arad~ki b'ağlantının tespiti açısından zikredilmiştir. kök harflerden türeyen ve ism-i fiiil siygasıyla 'd- b ir i s e b il şeklinde kullanılan ayette32 ise, bu kelime ''yoldan geçip giden, yolcu", anlamında kullanıldığı, böyle bir kullanımda ise, kelimenin hakiki anlamında kullimıldığı görülür. Aynı nakliyle oluşan ve Hz. Yusl!f döneininde rüya gören kralın, gördüğü rüyasının ne anlama geldiğini yardımcılarına sorduğu olayı anlatan ayette, 33 "ta' b ür it n" şeklinde geçen kelimenin anlamının, "rüya YC?rumlamak, manevi=gözle görülemt;Jlen Şt;Ylerden, maddf güncel sonuçlar çıkartmak, rüyaya kryas yaparak, . önemli ipuçları elde etmek, günlük hqyata dair veriler elde etme" şeklinde anlaşıldığı açıkça hissedilir. Bu konuda, Yazzr, "Suver-i hayaliyyeden . bir cibeti delalet bularak, maverasındaki hakikate geç e b il m ekti r ki bunda en mühim nokta, o hadisat-ı hayaliyyenin enfüsi olan haysiyeti ile afiiki olan haysiyetini temyiz edebilmektir, "34 demektedir. ı. Bu fiilin muzari kalıba İbret kelimesinin "iJ t i'a l" babına nakliyle hasıl olan "i'tibar" da başka bir kullanım şeklidir. Bu kelime, ilgili ayette:;s yine, 'JP ı ibret alın, ders çıkann, düşünün, kqfa yorun, muk.qyese edin, gibi manalara gelmektedir. Müfessirler buradaki emri,. "kryas edin, göz önüne alzn';, 36,"aynz cins iki Şt;Yden bilinenden bilinmt;Jleni elde etme" 37 veya "Te'accüb ederek, mütte'ız (öğüt 30 31 alma) olmaktu·"38 şeklinde açıklamaktadırlar Şatıbi, Ebu. İshak el-Muviifakiir, IV Ci lt, (Terc:Mehmet Erdoğan), istarıbul, 1993, s. 3/390. Mü'minün, 23/21. . N isa, 4/43. Yusut: 12/43. "Yazır. Hak Dini. s. 4/2864. 35 Haşr, 59/2. 3 ° Cassfıs, Alıkômu'l-Kur'an, Beyrut 1405, IV, 49. 37 ibnü'l-Cevzi, Zôdü '1-mesir ji ilmi'r-refsir, Beyrut 1404, VI!I, 206. · 38 Yazır, a.g.e. Vl,.4815. 32 33 · Bir ictih<ıd Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları 107 Burada· bir hususa daha işaret etmek gerekir ki o da kıyası hüccet kabul edenledn kıssa sonlarındaki "ibret alın, ibret vardır, ta'bir edin" gibi ayetlerle, kıssa içerisine dahil edilmernesine rağmen bazı açılardan benzerlik arzeden, "mesel" ayetleri _kıyasın rn~şruiyetine delil kabul edilmiştir. Yusuf (as) kıssasında iki defa bu kelimenin kullanılması ve Hz. Peygamber (sas) dönemini = yakın tarihi·. anlatan ayetlerde de 39 bu şekilde bir ifadenin kullanılması ise rnanidardır. Bu açıdan usul-i fıkıhtaki "i'tibdr " kelimesinin anlamlarına da bir göz atmak gerekir. 2. 2. 2. F ı k ı h U s a uI ü n d e 'İ' t i b ar Kelimesinin A n I a m I r.ı cü r c d n f (v. 816/1413), i'tibar kelimesi hakkındaet-Ta'Jf/at'ında "kzyasın ta kendisi= 'aynu'l-kzyds" v~ya "kzyasın menba'z" şeklindeki kısa ifadeden sonra, "hakkında hüküm sabit olan şey/lerden, istenilen hükmü Çıkarmaktır ve ona benzetrnektir" 40 şeklinde izah yapmaktadır. Usül kitaplarında genellikle "kıyas"ın hucciyyetine delil olarak, özellikle ilk sırada, "i'tibar ayeti" 41 • ile diğer ayetler 42 ve hadis-i şeriflerhı43 takdim edildiğini görmekteyiz. P~e z d ev f (v. 482!1089), Usül'ünde, sahabe, tabiln ve cumhuru fukaha'nın kıyası huccet olarak kabul ettiğini beyan ederken, bu ayetlere istinad ettiklerini zikreder. 44 Hanefi fukahasından Cassds (v.370/980) ise, bu ayetteki "i'tebini" emrinin 'vücub' gerektirdiğini ve bu ernirle 'kıyas' yapmanın vacip olduğunu beyan eder. 45 Bunlardan başka, Ş f r d z. f (v. 476/1083)/ 6 Cü ey n f (v. 478/1085)/ 7 Gaz d l f (v. 505/1111)/8 R d z f (v. 606!1209/ 9 ve A m id i . (v. 63111234f0 _gibi diğer alimler de, ilgili ayetlerdeki kelimeleri kzyas yapın şeklinde anlarnışlar, buna karş_ılık, ibadet, ceza gibi hususlarda ise kıyasın caiz olmadığına ancak, kıyasın şer'! bir delil olduğuna· kail olmuşlardır.. v 39 Mesela bkz. Haşr (59), 2. °Cürciin1, Kitabıt 'ı- Ta 'rifiit, 41 4 Haşr (59), 2. 42 Beyrut 1983, s. 30. · · N isa (4), 59, 83. Tirmizi, "Ahkam", 3; Ebu Dayud, "Akd":i. Bkz. Pezdevi, a.g.e, lll, 270. · ·. . . ' 4 ; Cassas, a.g.e, s. IV, 49; Zeydan, Abdülkerim, ei-Veclz ji (ısü/i'l-jiklı, Beyrut i"987. s. 178; HaliM. Abdülvehhab, iln!ıt ıtsıili '/- fıklı, Kuveyt 1972, s. 31. . 46 - Bkz. Şi razi, el-Liima · ji-ıtsıt!rl-jiklı, Beyrut I 985, 1, 98. 47 Cüveyni, ei-Bıtrlıiinjiusıili'l- fıklı, (<ahire 1418. 48 Gazali, ei-Mustasfii, Beyrut 1413, s. 328. 49 Bkz.Razi, el-Malısıtl, Riyad 1400, V, 38. ;o Bkz. Am idi, el-i/ıklim ji ıısıili '1-a/ıkiim, Beyrut, 1404, s.4(9. 43 44 1'08 Dr. Abdullah ACAR Şatzbi de, "i'tibar" ın bunlardan ilkinin "k ı y a s"la eş anlamı olduğunu, diğerinin ise, 'ibret alma' manasında olup. 'bir şeyden k e n d i n e p a y çıkarma' şeklinde ifade edilebileceğini belirtmektedir. 51 Haydar ijendi de, Haşr Suresi, ikinci ayetinin nüzul sebebini uzunca anlattıktan ve tefsirini yapıktan sonra, "İşte, kıyasin hucciyyetine kitaptan delilimiz, bu ayettir, der ve 'i'tibar'ın üç manasını iki manasının olduğunu, J " j a şöyle açıklar: a-Bir şeyi nazirine ret veya irca' manasını mutazammındır: Siz bir şeyi nazirine red veya irca ediniz.Yani bir şeyip. naz!rinde sabit olan şeyle hükrnediniz, manasını rnutazarnrnm olur ki kıyas dahi bunu rnütenavildir. b-İtti'az manasma gelir ki, bununla insan rnutte'ız ve rnütenassıh olur: Siz bu vak'adan ibret alınız, rnütte'ız olunuz ki, kıyas da zaten bu mana da vardır. Aycttc ernrin başındaki "fa" harfi 'ta'lil' için konulmuş olup Beni Nadir Yahudilerinin, dünya malına güvenmelerinin a.kıbeti ve hezimetlerine 'i'tibar' la emrederek, cezaya düşenierin halinden ibrct alıp, onların hatalarma düşmeyin dernektir ki, kıyasın içinde bu mana da vardır. c-'U b ı1 r ve t e c a v ü z manasma gelir: Çünkü, fer'in hükmüne intikal ve 'ubur (geçiş) vardır." 52 aslın y B z u ıı, hükmünden Kelimenin kökünde bulunan '"geçme, geçiş" anlamı hakkında Yazu·'ın şu görüşleri, bu kelimenin fıkıh usulünde kullanılışı hakkında bize ipuçları vermektedir: "İbret almak diye hülasa ettiğimiz "i'tebiril" emri. meşhud olan bir rna'lilrna dikkat edip, ondan rneçhulu bilmeye intikal eylemek demek olur. Bu da usul-i fıkıhta 'kD'(i"s' dei:ıilen, istınbat usulünün ta . kencUs..idir. Onun için fukaha bu emirden kıyasın hucciyyetine istidlal eylem işlerdir. ·~ 53 tc: Ş< a: u: V< ni aı Bütün bu açıklarnalardan,. kıssaların İslam Hukuku açısından da !:)'jr b< takım amaçları ve gerçekleştirdiği/gerçekleştireceği hedeflerinin var olduğu. ta ciolay;sıyla._. hüküm çıkarmada kaynak olarak kullanılabileceği sonucuna hı . uİaşılabilir. Bu durumda, kıssaların sadeec "edebi" açıdan Kur'an 'da y.cr almad.ığ_ını ve ·:kzssalardan ibret alınması gerektiği, 'ibret alma/c' demenin di ise, 'hükmi~ olandan hükmü olmayan hakkmda, sonuç elde etme/c' şe/dinde aı bı bi ' Şi\tıbi. el-Muıiri[akcit (tre. Mehmet Erdoğan), İstanbul 1994, lll, 390. Büyük Haydar Etendi, Usıil-i Fıkıh Dersleri, İstanbul. ts. (Üçdal Neşriyat), s. 354 . :u Yazır, a.g.e. IV, 2865. 51 52 :H( --" Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları ı 09 .fikıhta anlaşıldığı ve en önemlisi, "ibret" le qyn1 kelimelerin genellikle kzssalann sonunda kullanıldığı, anlamı içeren diğer dolqyıslJila, kzssalarla .fikhın sıkı irtibatının olduğu anlaşzlmaluadzr. İşte, fıkıhta böylesine önem arzeden kıssaların İslam Hukuku ile irtibatları ve fakihlerin bu konudaki görüşierinin bnfnmesine ihtiyaç bulunmaktadır. 2. 3. KISSALARIN · İRTİBATI 2. 3. 1. Kıssalan İ SL A M Anlamada HUKUKU Düşülebilecek FIKIHLA Hatalar Kıssaları anlamada hatalı yol takip etmeye ve dolayısıyla kıssaların yanlış aniaşılmasına sebep olabilecek bazı dururnlar ortaya çıkabilmektedir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz: lügavf olarak anlamak, mecazını düşünmemek Kur'an'da kelimelerin "hakikat" veya "mecaz!" anlamlarının olduğu tarafından dile getirilmiş, "ziknı'l-hal iradetü'l-mahal" ya da "ziknı'l-mahal iradetü'l-hal" tarzında misallerin bulunabileceği 54 belirtilmiştir. Risalet asri ve daha sonraki asırlarda da insanlar, Kur'an'ı bütün yönleri ile ele alıyorlar ve yaşıyorlardı. Onda insanlar için örnek olan, tamamen hayır ile vasfedilen bildirilenleri, vasat, ifrat ve tefritten uzak bir şekilde anlamaya. çalışıyorlar, bütün yokuşları Kur'an'ın muciz tesiri ile aşmaya çalışıyorlardı. Ancak, insanlar ile risalet arasındaki zamqn uzayınca, diğer anlayış ve izah unsurları ve vasıtalarının ya.nısıra "lügat" ve "l.afız" dönemi başladı. Bu lügat dönemi o kadar gelişti ki, bazılarının nazarında diğer anlayış vasıtalarını da geçip, anlama ve açıklamada yegane araç haline geldi. Böylece lügata dayalı harfi düşünce doğd:u. v.e gelişti. Hatta bazısı, zaman, mekan, tarih ve hayatın akışı çerçevesi dışında amel eden bir takım etkin adamlar yetişti. Onlardan bazısı ümmetin uyanışını engelleyen hususları, daha da çok artırdı. Bütünüyle İslam'ı, İslam Tarihini şekileiliktc aramaya başladılar ki, bunlar arasında en meşhurları Zahirilerdir. Bir çok düşünce ve tezlerini, v.ukuu imkansız olan şeyler üzerine bina ettiler. Oysa bu, normal dünya hayatinda bile imkansızdır. Çünkü, onlar islamı, bir toplum, bir ümmet ve bir medeniyet meydana getirmesi mümkün olmayan lügavl ve 1- Kıssalarz zikredilen usülcüler ;, Gazziili, ei-Muswsfii, l, 84. ll O Dr. Abdullah ACAR .lafzı k.alıplara (şekilciliğe) ve bireysel ibadetlere indirgediler. 5s Şu halde, hem: Kur'an'ın l;>ütünü hem de kıssalarda zikre.dilen kelimelerin lügavi manalannın ·önemi ·yanında, onların ilk dönemlerde nasıl anlaşıldıkları ve dini ıstılahlannın bilinmesi gerekir. 2- Zorlaina tifşir ve yorumlarda bulunmak: Kendisiyle İslam gerçeğinin kötülendiği, kavrarnların hatalı kullanıldığı, İslam'ın dar bir .çerçeveye hapsedilerek onun temel amaçlanndan uzaklaştınldığı, tıpkı batıl ehlinin, İslami olmayan bir şeyi İslamiymiş gibi göstermesi, önceleurnesi gereken şeyi eiteleyip, tali olanlan öne almaları gibi "hatalı te'vil", "fasit istidlal" ve zorlamalarla kıssaları kendi çıkarlarına alet etmek, Kur'an'ın ruhuna ve İslam'ın temel ilkelerine aykırıdır. Kıssalarda gerek helak olan ~avimierin, gerek uymak zorunda oldukları şeriattan kopçın toplulukların ve gerekse doğru yoldan sapan grupların büyük · bir kısmını şüphesiz hatalı te'vil he_lak etmiştir ki, bunlardan en meşhurları Yahudilerdir. Onlar "Tevrat'taki · kelimeleri ye~lerinden #.aydırarak .değiştirir/er. 'Eğr:r size şu verilirse alın, verilmezse sakının' derle1~ ... "56 Onların, işlerine gelmeyen Tevr~t _ayetlerinin yerlerini değiştirerek veya yanlış te 'villerle hüküm verdikleiini ayet açıklamakta dır. . ·Bu ayet in devam ında, "Allah bir kimseyi şaşkınlığa düşürürse, Sen Allah 'a ·karşı onun lehine bir şey yapamazszn ... " buyrulması ise, ayetlerin yerini değiştirmenin, mamilarını kendi' h eva \~e hevesin~- göre yorumlarnanın,. "şaşkınlık ve ona hiç kimsenin hatta Peygamber'in bile yardımının olamayacağinzn açıklanması", Kı.ir'an.ayetle~inden d~ rastgele ve işine gelecek şekilde hüküm elde etmenin caiz olmadığının beyanıdır. Bu durumda manası kolaylıkla aniaşılamayan ayetler ve özellikle ayetleri karşısında müslümanlara şu görevler düşmektedir: kıssa a- Manası aniaşılamayan kıssalarda tevakkzif etmek. Gerçekten sahih . ve sabit olduğu konusunda asla şüphe olmadığı için, kıssa kelimesiyle isimlendirilen yaşanmış tarihi· olaylar ilk bakışta manası anlaşılamasa bile p"'eşinen . reddedilmemelidir. Zira ilim sahipleri, ümmetin selefi tarafından <ieğerlendirilen kıssalar ve onlardan elde edilen.liükiiinlere hüsn-u zann bes- ·· .leyerek, ilmeve ictihada olan saygıyı göstermişlerdir. Muhayee, kefalet,·cu'ale. akidlerinin meşruiyeti konUsunda, alimierin kıssaları delil olarak kullanması, 55 56 Gazziili, eı-Muswsfii, ı. 2 ı vd. Maide (5), 4 ı. ·Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları l l l hiçbir akl-ı selim sahibi tarafından· tenkid edilmemiş. yanlış veya isabetsiz oİduğu belirtilmemiştir. .Mesela·, Hlzır'ın bir çucuğu öldürmesinin sebeb-i hikmeti beşer tarafınd~ın kavranarrüıdiğı gibi, bir peygamber olan Hz. Musa tarafından bile anlaşılamamaktadır. Kıssalarla amel edilirken hukuk 'bilgisine sahip olmak. Kur'an, köklü bir kaynağı olunca, fakihlerin fıkıh ilmini iyi bilmeleri gerektiği gibi, onunla alakah diğer ilimleri de iyi bilmeleri gerekir.· Bunl~ra .kısaca ictihad ehli denilebilir, · b - fıkhın c- Kıssalardaki muhatablann {yi tespit edilmesigerekir. bulunan bazı hukukf te!mihlerin teşrf' amaçlı olup olmadıklan tespit edilmelidir ki, bunlar ancak diğer muteber nasslar vrya ictihadlayapılabilir. d -Kıssalarda . e - Kıssalarla ulaşılan -hükümlerin, kat'iyyet slfatz .kazanmış şeriatın genel makşatlanyla çeliŞmemesi gerekir. Çünkü hükümler, bir ya da iki nassdan alınmaz/ar. Aksine, birarajagetlrilmek s.uret{yle yakfn !fade ı eden · nass topluluğundan alırlar: Hakkinda kesin hüküm bulunan meselelerde kıssalarla amel edilmemelidir. J- Yukarıda özet olarak sunduğumuz bu maddelerden. hareketle, hangi kıssaların hüküm· çıkan:naya elverişli oldukarını genel ilkelerle tespit etmek istiyoruz: 2. 4; İSLAM ·HUKUKUNDA KI S SALARDAN FAYDALAN MA ŞARTLARI İslam Hukukçuları, kıssa ayetlerinden istinbat ettikleri hükümleri bazı temel ilkelerden hareketle elde ettiklerinde şüphe yoktur. Buradan hareketle, İş_!am hukukunda hangi kıssanın huccet olarak kullanılabileceği hakkında ip~çları tespit edilebilir. Biz de Kutan'ın anlaşılmasında önemi haiz bulunan lafızların delaleti gibi usul-i tefsiive usUl-i fıkıh kaiçielerinden yola çıkarak, kıssaların sahih şekilde anlaşitması ve hangi kıssaların huccet olabileceği konusunu incelemek istiyoruz. Aksi halde, bazı kıssalardan, özellikle "kalplerinde eğrilik bulunanlar için" islam'ın ruhuna ters hükümler de elde etmek mümkündür. ll 2 Dr. Abdullah ACAR Öncelikle, hakkında sarih nass bulunan konularda kıssaların ne lafızlarından ne de mefhumlarından istifade edilebilir. Kısmen hüküm koyma yetkisi bulunan· veya .Kur'an'ın hükümlerini tebytn eden Sünnet tarafından vuzuha kavuşturulan hususlarda ise kıssalar tiilf delil olabilir. Öte yandan, kıssalardaki hükümterin şer·ı nasslara aykırı olmarnası da önemli bir . konudur. Yine, kıssalarda anlatılan hadiselerin kabul ya da red edildiklerine delalet eden kafinelerin de dikkate alınmaları gerekmektedir. . Şimdi, kıssalardaki çalışalım: bu prensipleri maddeler halinde ve örneklere açıklayarak, hükümterin hangi çerçecede anlaşılması gerektiğini izah etmeye · ı- Kıssalardaki K e r i m ' in diğer sarih alıkarn ayetlerine aykırı olmamalıdır: Kıssaların tahrif, istismar ve hatalı te'vilden uzak olarak, isabetli bir şekilde anlaşılabilmesi için yapılması gereken şeylerin en önemlisi; haber verdiğinde doğruluğu, hükmettiğinde ise adaleti kafi olan Kur'an ışığında ve onun Rabhani rehberliği çerçevesinde anlaşılmasıdır. Nitekim ayette, "Rabbinin sözü lıem doğrulukçq., lıem de adaletçe tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirebilecek lıiç l?.imseyoktur. o işitendir, bilendir"57 buyurulmaktadır. Çünkü ~ur'an, İslam kültürünün ruhu, binasının ternelidir. Kur'an, İslam'daki her kanun için kendisine başvunılan bir temel dayanak mesabesinde olup, onların esası durumundadır. hüküm K u r ' a n - ı Bunun içindir ki, Kur'an'ın rnuhkem ayetlerine ve açık belgelerine rnuarız gibi gözüken her şey, yine önce onun süzgecinden geçirilrnelidir. öyleyse, kıssalardan elde edilen hükümterin Kur'an'ın mhuna aykırılıklarının tespitinde yine kendisi en iyi rehberdir. 58 Şayet bazı insanlar Kur'an'dan ve kıssalardan onun ruhima aykırı bir şey elde ediyorlarsa, bu dummda ya Kur'an'da çelişki olmalıdır ki bu muhaldir 59 ya da bizim anlayışırnızın doğru olmadığı veya çelişkinin h_a.kiki değil, vehme dayanmış olmasından olabilir. Bunun içindir ki, müslüman bir kadının gayr-i ruüslim bir erekekle ~vlenemeyeceği konusunda sarih ayetler varken, Asiye annemizin Fir'avn'la evli oluşunu anlatan ayetler delil olamaz. Her ne kadar Fir'avn döneminde inanan bir kadının müşrikle evli olmasına vurgu olabilirse de, artık Kur'an, müslüman bir kadının rnüşrikle evlenmesi bir yana, ehl-i kitap erkekle bile evlenmeyi yasaklamıştır. 7 ; En'fını (6) 115. ;s Geniş bilgi için bkz. Albayrak. Halis, Kur'an 'm Kur'an'la Tefsiri. Ankara 1988. 9 ; Bkz. Bu kitap içinde asla şüphe=çelişki olmayan kitapıır. Bakara (2), 2. Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları 11 3 Bu madde, "qyetler arası ilişkilere dikkat etmek ve siyak sibak'a riqyet etmek" şeklinde de özetlenebilir. Çünkü, "ayetler arası bağlantının tesbiti, Kur'an'ı anlamada önemli bir öğedir ve. Kutan'daki ·konu bütünlüğüne ulaşma ve muayyen bir konuyu bütün yönleriyle anlayabilmenin en mühim yoludur ... "60 NitekiU:, fakihler ayet ve hadisierin sadece zahir manalarma itibar etmemişler, onların sebeb-i nüzulüne, sebeb-i vürı1du!la ve ilgili olduğu diğer ayetlere, umumi veya husust oluşu vb. konulara oldukça dikkat etmişlerdir. Bu · konu ile ilgili ciltler dolusu usül kitapları meydana getirmişlerdir. 61 Kur'an'ın bir parçası olan kıssalarda da, bu hususlara dikkat etmenin zorunluluğu aşikardır. Kıssaların lafız ya da mefhumundan elde edilen hükmün, a k s i n i ifade eden sarih nass bulunursa, bu hüküm geçersizdir. Çünkü bu hüküm diğer sağlam ·nasslara muhaliftir. Mesela; mü'min olan A s i y e 62 validemizin Fir'avn ile evliliği ile Hz. Lut'un (as), kendisil).e gelen meleklere ilişrnek isteyen kavmine, belki de son çare olarak söylediği "f:y Milletim 1 işte kızlamn, onlarla evlenin bu sizin için daha helaldir, daha temizdir"63 ayeti, ilk okunduklannda, inanmış kadınların müşriklerle evlenmeleri için huccet olabileceği intibaını vermektedir. Ancak bu durum, sarih ayetleri yok saymak demek olur ve hakkında kesin hüküm bulunan bir meseleye muhalif olur. Çünkü Allah (cc), ön c e müşrik kadın ve erkeklerle evlenmeyi, "İman etmedikçe müşrik kadınlarla evlenmryin. Beğenseniz bile, imanlı bir cartye, müşrik bir kadındin daha tyidir. İman etmedikçe müşrik erkeklerle de kadznlannzzz evlendirmqyin. Beğenseniz bile,· inanmış bir lcöle müşrik bir erkekten daha tyidir... "64 ayetiyle "umumi" şekilde yasaklamış, daha s o n r a müşrikler arasından kitabı ehl-i "tahsis" ederek, böyle kadınlarla evlenilebileceğini, " ... Mü'min kadınlarla ehl-i kitap olan kadınlardan jffetli olanlan, mehirlerini vermeniz, namuslu olmaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamatan şartıyla evlenmen iz helaldir... "65 ayctiyle açıkça beyan etmiştir. Bütün evlenınesini 60 61 61 " 3 İslam caiz alimleri de "müşrik" görmemişlerdir. 66 bir erkekle müslüman bir kadının ' . . Hz.Lut'un (as) kendi kızları veya kendine Iş ıcı k. Yusuf. Kur'iin'ı Anlamada Temel ilkeler, Ankara 1997, s. 5 ı. Serahsi. Usıil, 1, 124 vd; Gazfıli. e/-Mustasfo. ll, 32 vd; Am idi, el-1/ıkiim. Il. I 81 vd. Kurtubi. a.g.e.. XI. 19~. H üd ( I I). 78. "" Bakara (2 ). 221. 65 Maide (5}, 5. "" Serahsi. e/- Mebsıit, Xl. 102; Kfısfıni, Bediiiu's-saniii'. Beyrut 1974. ll, 31 1; Özel. Ahmet. .. E/ıl-i kiıap". DİA. . 1 ·14. · ..Dr. Abdullah ACAR inanan. kavminin kt.tlarıyla evlenmelerini istemesi ise, şeriatını ilgilendiren. bir durwn olmalıdır. önun şeriatının devam edip etmeçiiğine dair bir bilgi olmadığı~a ve o sözü söylediği. andaki zor şartlar ·göz önüne alınırsa, bu kıssadarı-;höyle bir sonuç çıkarılamaz. Çü~kü Lut (as), inanmamaları ve livata yapmaları sebebiyle, kendi ' . kavmint kız verıniyordu. Ancak, bütün çıkış yolları tıkanınca ve I.<endisine gelen i}iisafirlerine de kavminin kötü muamele ·yapacaklarını anlayınca, kendi kızlarının . kafır kavminin erkekleriyle evlenmeleri konusundaki yasaklayıcı tavrından vazgeçerek ehven-i ·şerri tercih etmek zorunda kalmış olabilir. O'nun: ş~_riatı~da mü'min_ p~r kacİıhıri.. ~üşrikle evlenmesinin helal olma ihtiJilali de vardır. Belki de bu sebeple İslcım'ın ilk dönemlerinde de bu caizdL Nitekim Peygamberimiz (s.as), kızı Zeyn;p'i (ra), o sıralarda müşrik olan Ebü'l-As. b: .er- Rabi' ile evlendirJ.!liŞti. Daha sonra Bakara, 2/221. ayet. İıazil olunca bu hüküm değiştirildi. 67 ·Hz. Peygamber'in bu uygulaması: hakkında kesin nass bulunmayan meselelerde veya "m~kfıtun .anh ·hüküm belirtilmeyen konularda adet ne ise ona tabi olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Bununla birlikte sarih ayetler nazil olunca, bunlara aykırı uygulamalar değiştiriliyordu. 1 ~-: Aynı şekilde, evli olmalarına rağmen ettiği, ... " Nuh ve Lut'un (as) ikisinin 68 iman etmedikleri, ancak "Allah inkar edenlere, Nuh 'uri ayetJnden harumlarının da peygamberle kansı onların ile Lut'un bu evliliğe kansım devam misal verdi anlaşılmaktadır. Bahsedilen bu iki peygamberin, Allah'a inanmayan kadınlarla evli olmalan da, mÜslümanların örnek alamayacağı bir durumdur.. Müslüman kadınlar, gayr-i müslim biriyle evlenct:ekse, · ayette belirtildiği -giqi, sadece ehl-i kitapla evlenebilir. Bu meselede konulan fıüküm kesindir. Belki, onların şeriatında Aliah'iı inanmay?n kadınla evlenme~~ -~Üsaade edilmiş olabilir. En önemlisi, bizlm-;önderimiz Hz. Peygamber'in aynı anda dört ka&ından fazla kadınla evli oluşu, Kur'an'da h a li sa te n ·le k e = sana özel denilmiş ve ayetin devamında diğer mü'minler, "m i n d u n i' l- m ü'm i n i n" 69 denilerek,. açıkça bu uygulamadan "hariç " tutulmuşsa, yani, evliliğin kemiyeti . (sayısı) konusunda bile, biz kendi Peygamberimizi örnek alamıyorsak, Nuh. ve Lut'un (as) evliliklerinin keyfiyetin! zaten örnek . 67 68 69 Kurtubi, el-Cômi'. XIV, 122. Tah ri m (66), 10. Ahzfıb (33), 50. B(r ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları 11 S alamayız. Onların inanmayan kadınlarla evli olmasının bizim için başka ibret · yönleri vardır ki bu da peygamber hanımı bile olsalar, ahirette onların . sahipsiz/şefaatsiz . kalacaklarıdır. Bu· durumda, bir kimse atalarının· peygamber soyundan· gelmesiyle, dindar olmasıyla övünmesi, ona ne dünyada ne de ahirette bir· fayda sağlar.. Yine, As iye annemizin ayette belirtilen duası, müslüman bir kadının, zengin olmasına rağmen ı:nüşrik bir kocanın yanında rahat olmadığı/olamayacağını ifade etmesi ve .bir kadırün · müşrik bir kocanın yanındaki psikolojisini tarifi bakımından önem arzetmektedir. ·:l3u da, müslüman kadınların gayr-f müslim erkekle berciber yaşamalarındaki zorluğu ve onlarla evliliği meneden ayettekF0 .yasağın. sebeb-i hikmetinr ifade etmektedir. Öyleyse, kıssalardaki anlatılan bir olay, ' _ilıanan kadınların inanmayan erkeklerle evlenemeyeceklerifl:in . gerekçesin( · :~içıklamakta ve: ner kıssanın mutlaka ders çıkarılacak bir yönü bulunduğunu' . :~rtaya koymaktadır. . "Ayetler arası irtibata dikkat etmek" şeklindeki genel kaideyi, h·er ayet için geçerli kılmakla birlikte özellikle kıssa ayetleri için de geçerli · kılmanın ve işi ehline bır~ kınanın zorunluluğu aşikardır. Ayetler '·arası ilişkiye dikkat etmeden yapılan bu tür fstidlale, İslam alimleri, 'fasit istidlô.l" demişlerdir. . Dolayısıyla, hükmü nas~la belirtile!l ve sınırları çizilen · bİr meselede kzssalarla amel etmek caiz değildir. Hele hele, kıssa ayetlerinin ·veya kıssaların tamamını~·. ucundan kıyısından koparılarak, · siyak . sibakına bakılinadan, işine gelecek şekilde fetva vermek, dinen asla caiz olmadığı .gibi ahlaki de değil,dir. Aksi halde, Yahudilere. hi~aben söylene~. ·. .ve . "Yoksa siz, Kitab'zn bir kısmina inanıp .bir kısmını inkar· mı ediyorsunuz? Sizden öyle davranan/ann C.ezasz dünya .hqyatznda rüsvqylzk,- kzyamet gününde ise en şiddetli azab~ itilmektir... "71 ayetinin muhatapları arasına dahil olunmuş olur ki, kıssala!ın Kur'an'ın ışığında anlaşılınasına yine kıssa ayeti delil kabul edilmektedir. ; 2. S a h i h S ü n n e t 'le kesin hükmü bildirilen hususlarda da kıssalarla amel edilmemelidir: Kıssalann doğru bir şekilde anlaşılması gereken şeylerden birisi de; Kur'an-ı Kerim'i tefsir ve beyan yani onun mücmelini tafsil, mübhemini tefsir, umümu~u tahsis ve . mutlakını takyid ettiği üzerinde karar kılınmış olan Sünnet'in. hakemliğine . başvurmaktır. Çünkü, hadis-i şeriflerin'Kur'an'ı anlamada ve yorumlamadaki için yapılması ettiği, 70 71 Bakara (2). 221. Bakara (2), 85. 116 Dr. Abdullah ACAR etkileri ve katkılan ,tartışmasızdır. Sünnetin, bilhassa ibadet ve muamelat konusundaki bir çok ayetin anlaşılması ve hayatta uygulanmasını göstermesi yanında, Kur'an'a tabi bir teşri' kaynağı olarak, bazı konularda müstakil hükümler koyduğu da bilinmektedİr. 72 Deniz hayvanlarının ölüsün ün helal olup olmadığı, "Onun suyu temiz, ölüsü de helaldir, " 73 hadisiyle vuzuha kavuşmuş ve bu konuda Sünnet bağımsız hüküm koyarak bir· probl~mi halletmiştir. Aslında bizim söylemek istediğimiz Şey, kıssa ayetlerinin anlaşılmasında da "Sünnet'in belirlryici" ·olduğu ve kıssalarla ulaşılan hükiimlerin SüQnet'e aykırı olmaması hususudur. Mesela; aşağıda zikredeceğimiz kıssa ayetlerinin tam olarak ne ifade ettiğini anlayabilmek · için Kur'an ve Sünnet'e başvurmak gerekir. "Hz. Yusll:fu (as) Mzszr'da satın alan adam kansına dedi /ci; 'Ona değer ver ve güzel bak! Belki bizeJaydasz olur vrya onu evlat ediniriz... " 74 ayeti ile "... Firavun 'un kansz, bana da sana da gözbebeği olacak bir çocuk. O'nu öldürmryin, belki bize birJaydasz olur, ya da onu evlat ediniriz, dedi"'~' ayetinde "ev 1 at e d i n m e" den bahsedilmektedir. Siyak ve sibakında,· evlat edinmeyi kötüleyen bir ibare bulunmamasından ötürü, bu ayetler ilk okunuşta o dönemlerde "evlat edinmenin" meşru olduğunu, dolayısıyla evlatlık almanın İslam'da da meşru olabileceği intibaını uyandırmaktadır. Aslında, ilahlık davasında bulunan Fir'avn ile, inanmadığı ayetlerde açıklanan Mısır Aziz'inin evlatlık konusundaki uygulamalan müslümanlar için örnek olamaz. Her ne kadar Hz. Musa ve Hz. Yusuf'tan bahsediliyorsa da onlar henüz küçük bir çocuk oluP. peygamber değildirler. bakarak, "Kur'an 'da evlat edinmek anlatılmış ve zemmedilmemiştir, Öylryse, evlatlık alınabilir" gibi hatalı bir kı)!asla sonuç/hüküm çıkarmaya kalkışılıp; aynı. kg_nu ile ilgili " ...Allah sizin evlatlzklarznzzz öz oğlunuz kzlmadz, bu sözleisizin uydwmalannzzdzr'/16 a y e t i ve "Kim babasından başkasına nesep iddia ederse, . o lcimse cennet kokusunu alamayacaktzr. Halbuki cennet kokusu beş yüz yzllzk yoldan Bu ayetlere 72 73 7 ' 75 7 '' SuyGti,/rkiin, ll, 175; Zeydan;. ei-Med!ınl, s. 170; Ebu Zehra. n. g. ·e. s. 92. Ebu Dfıvüd. "Taharet", 41; !i mı izi, "Taharet", 52. Yusuf(l2), 21. Kas as (28), 79. Alızab (33 ), 4. Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları l l 7 hissedilir"77 h a d i s i görmezlikten · gelinirse, elde edilen hüküm ayet ve hadisiere zıt bir hüküm olacağından geçersizdir. Aksine bu ayetlerden, evlat edinmenin c a i z o l m a d ı ğ ı sonucu çıkarılırsa,'bu daha doğıı,ı bir hukümdür. Çü.nkü, H_z.Yusl!fu satın alan azizin kavmininAllah'a inanmadıkları, " .. Şüphesiz·ben Alla h' a i n ·an maya n bir kavmin dininden uzaklaştzm ... " 78 ve " ... çok tann mz daha tyi? yoksa a gücüne karşı durulamaz olan tek Allah mz? Sizin A ll h ' z b z ra k zp t a p .t z k l a r z n z z, sizin ve atalannızzn uydurduğu s ô" z d e i l a h lardan başka bir şry değildir... " 79 ayetlerinden anlaşılmaktadır. Bu durumda, Allah'a inanmayanların uygulamalarının "ictihad kaynağı" olarak kullanılamayacağı ve bu ayetlerin bizi de bağlamayacağı aşikardır. Kur'an'da Fir'avn dönemindeki evlatlık uygulamasına atıf yapıl!fiası mümkün olmakla birlikte, ayetlerde kendisinin açıkça ilahlık davasında olduğu bildirildiğine göre, 80 onun uygulaması da müslümanları bağlamaz. Öte yandan, evlatlık İslam'da h u k u k e n yasaklanmış olmasına rağmen a h l a k e n tavsiye edilerek çocuğu olmayanların ihtiyaçlarının giderilmesine müsaade edilmiştir. Kendi nesebine geçirmeksizin koruy1ıcu aile mahiyetinde, bir çocuğu belli bir yaşa kadar yedştirip, oİıun bütün ihtiyaçlarınİ karşılamak dinen ve ahl~ken .övülrnüŞtür. Nitekim, ."Hz. Aişe validemizin çocuğu olmadığı için, kardeşi Muhammed'in yetirn kızlarını/yeğenierini büyütmüş ve onların malından zekat vermediğini" 81 anlatan hadisler mevcuttur. Kısaca evlat edinmenin İslam'da yasak oluşu, m .ah re m iye t, .ha 1 v e t ve m i r a s şebebiyledir, denilebilir. Kız çocuğu büyüyünce erkeğe (babalığa), oğlan çocuğu da kadına (analığa) mahrem olm~ktadırlar. Evlatlık olayını anlatan yukarıdaki kıssa ayetleri incelendiğinde bazı i p u ç 1 a r ı sezilmektedir: Hz.. Yusz!fıın evlat edinildiği kesin olmamakla birlikte aynı çatı altında yaşamalarından dolayı evin. hanınıının ona ilgi duyması-,- islam'a ·göre evlat · edmmede mahremtyecprensibinin önemini ·göstermekte, dolaylı şekilde ·de olsa, evlatlık müessesinin zamanla husumete dönüşebileceğine işaret etmektedir. "Eğer Allah 'zn burhanını görmesrydi o da ona yönelmiŞti" ayeti, peygamber adayı da olsa; nefsine uyabileceğini · n İbn Miice, "Hudud", 36. 78 Yusuf(l2), 37. Yusuf(l2), 39-40... so Bkz. Niizi'iit (79). 24. 79 81 • Muvatta, "Zekat", 10. ll 8 Dr. Abdullah ACAR göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Hi. Musa da babalığı sayılan Fir'avn'la geçinernemiş ve saraydan ayrılmakzorunda kalmıştır. Kısaca, Hz. Yusuf analığı ile, Hz. Musa da babalığz ile geçinememişti. Evlat edinrnede .· kan bağı olmadığı için, başlangıçtaki duygusal ana-baba-evlat ilişkileri"., zaii).an ilerledikçe, yerini tamir edilmesi mümkün olmayari hadiselere' bırakabileceğt_ .ilgili ayetlerden anlaşılmaktaçl.ır. islam'da evlat ~dinmenin.··· yasa~lanmasrhda, bunların ·da etkili olduğu tahmin edilebilir. Öte ya_ndan, ayetler'in birinde k? ca (Aziz), kar ı s ı ndan Hz. Yuslfla · · iyi davranmasını istemekte; diğerinde ise k a d ı n (Asiye), k o c a sı . Fir'avndan Hz. Musa'ya iyi davranmasını istenmektedir. Kanaatimizce bu durum, . ister kadın ister erkek olsun, evlatlık alınanlara kötü muamele edilebileceğini, zulmedilmemesi Dikkat dolayısıyla, yukar:ıdaki şartlada evlatlık alınanlara gerektiğine işaret etmektedi~. edilirse, ayetlerde : sadece erkek çocuklarının evlat ed~nilmesinden bahsedilmektedir. Buna bakarak, sadece erkek çocukları evlatlık alınabilir de denilemez. Mü~aade edilen şartlarla, kız ya da erkcl<.. çocuğuna bakılabilir . .. Hadislerin, kıssaları açıkZayişma ve tdhsis edişine bir örnek daha ven~Üm: Hz. Meryem, Hz. İsa'yı dünyaya getirince kavmine şöyle söyleme_ı>l · .-erritedilir: "Eğer birine rastlarsan, be~:z Allah 'a oruç adadim, bu gün kimsejle konuşmayacağım, de"82 Bu ayette Hz. Me1yem, Allah'a "kç:ınuşmama ·· adağında" bulunmaktadır. Cassas,. "Bu ayete göre, konuşmayı terkedip susma fiilinde, Allah'a bir taat ve kurbiyet, yakınlık vardır. Eğer öyle olmasaydı,. Hz. Meryem'e böyle bir adakta bulunması öğretilmezdi. O dönemlerde oruç tutanlar konuşmazlardı. Ancak Hz. Meryem'e bu kadar ··konuşma izni veri~miştir. Çünkü Hz.. Zekeriya, çocuğu olacağına dair bir işaret olmak üzere üç gün 83 konuşmaktan -men edilmiştir" şeklinde bilgi verilmektedir. 84 Hz. Meryem kıssasını okuyan· bir kimse, "Ben de Hz. Meryem gibi konuşmayacağım" · diye adakda bulunsa veya yemin etse, bizim dinimizde buna cevaz verilmemesi, yine hadisle sabit olmuştur. Böyle yemin eden bir · kişiye Hz. Prygamber (s as): "... Ona gidin ve söyleyin, konuşsun, gölgelensin, • · 82 Meryem (19), 26. 83 Al-i İmran (3), 41. 84 Cassas, a.g.e•. V, 45, 46. . Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları l l 9 otursun ve bu şefr-ilde otucunu tamamlasın, " 85 buyurmuş ve böyle bir davranışı caiz görmemiştir. Dolayısıyla, kendi yaniışına Hz. Meryem 'in veya ba_şkala~ının hareketir'fi':d.e_lil getirmek isabetli değildir. :. :· · · ffz_;Peygalnber ta~~İ'i.~drurNecrari'~ görevl(olaiak gön~erile~·: Muğire b. Şu'be or~da yaşadığı olayı"şöyİe anlatmaktadır: "Ben orçıya varınca, oradaki hıristiyan halk 'Sizin Kital;>_İ~\zda HJ!. /Vf~jyem·~. 'Ey fiatıili'un kız!cçr.rdeşi' 86 diye hi tab ediliyor. Bu nasıl olur? Çünkü Hz. Musa ve' Harun', İsa'dan' çok önce yaşamışlardır" diye bana soru ~or_dular. Ben Medine'ye geri gelip, Hz. Peygamber'in (sas) yanına ulaşınca, bu konuyu ona sordum.· O da; 'Onlar çok öncelerden beri, çocuklarına, peygamberlerinin ve salih kimselerin adlarını koyarlardı' diye cevap verdi. "87 Bu olay~a da kıssa ayetlerinin neifade ettiği, Hz. Peygamber'in açıklamasıyla anlaşılabilmiştir. Öyle,Y.se: sadece bu olayda değil, .diğer kıssalardan veya onlardan hüküm ıstinbat ederken Sünnet'in hakemliğine b~şvurmak gereklidir. izah edildiği gibi, kıssalarda. zikredilen ve hüküm çıkarmak için delil kabul edilen hadiselerin, ayetlere uygun olması kadar, Sünnet'e de uygun . olması gerekmektedir. Aksi halde, "Allah ve Resulü bir işe hükqm verdiği zamaTJ, irzaninzş bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerirı-e göre seçme hal,kz yoktur...... "88 ayetinde belirtilen-hususlar çiğnenmiş olabjlir:. Qolayısıyla, ayet ve hadislerde net bir şekilde hüküm beyan edilen hususlarda;· · kıssa: veya başka delillerle amel etm_ek doğru olmaz. . Karadavf, hem Kur'an'ın ve hem de hadislerin bir ·bfJtün halinde değerlendirilmeleri, birbirine irca etme ve meseleleri bir bütün halinde ·ele almanın önemını anlantken, konumuzu da ilgilendirecek -ifadeler kullanmaktadır: "Biri kalkar da, bir ayet veya hadisten- sırf zahiri anlamlarına dayanarak ve öteki ayet ve hadislerle karŞıH:ı.ştirma4atı, Peygamber'in genel anlamd(;lki sünneti ni,. Sahabe ve dört halife'hi~ öhi.ek uygulamalarını dikkate almadan, dahası onu Kur'ani usule irca edip, islam'ın genel amaçları ışığında değerlendirmeden bir hüküm elde etineye çalışırsa, hatalardan kurtulamaz. izlediği bu metot d~ sağlıklı· bir met.ot değildir. Ayrıca, bu hareketiyle İslaf!I'ı zedelemt_ş ve İslam· düşmanıanna aleyhte konuşma ve alay etme fırsatr vermiş olur. "89 Bu konuda Said Hawa s; Buhari. "Eyman ve'n- Nüzür". 31. 86 Meryem (19). 28. . 87 Hal idi. Salah.Abdülfettah. Tasvibiiı fifelınii ·ba 'zı '1- tivtit, Dımaşk 1987, s. 43. 88 Ahzab (33 ). 36. · · 89 Karadavi, Yusuf, islami Uyamşm Prablemleri (tre. H. Fehmi Ulus), İstanbul 1990. s. 163. 1 20 Dr. Abdullah ACAR da inancın dışında amel konusunu ilgilendiren hususlarda eğer bir kıssa huccet kabul edilecekse, diğer sağlam delillerden destek alınmalı. hatta ahad haberle bile yetinilmemelidir" 90 demektedir. · 3. Kıssalardaki hüküm İslam' ın g e n e 1 prensiplerine aykırı olmamalıdır: Kur'an-ı Kerim genellikle külli = tümel hükümler ihtiva ettiği iÇin onda fazla detay yoktur. Kur'an'da nasslar sınırlı, meseleler sınırsız olunca, fakihler muteber her çeşit kaynaktan istifade etmenin yollarını araştıı:mışlardır. .Zamanın değişmesi, aynı ayetin günün şartlarına _göre, yeniden ele alınmasını gerektirmiştiL Bu sebeple, . oluşan yeni problemleri çözmek için, aynı ayet daha önce anlaşılan manasından daha başka anlamları da ihtiva edebilir. Bu işlem yapılırken, bir ihtiyacın olumlu ya da olumsuz bir hükümle sonuçlandınıması gerekir. Bir meselenin hükmü _belirtilirken daha çok "caizdir, meşrudur" ya da "caiz değildir, meşru değildir" gibi ifadeler kullanılır. Mesela; Salih (as) kıssasındaki bir gün devenin, bir gün diğer insan}arın su içmeleri olayını anlatan ayetten,? 1 "muhayee" nin caiz olduğunu, ilk dönem fakihleri açıklamışlar, 92 böylece, diğer nasslara aykırı olmayacak şekilde bir kıssa ayetini delil kabul ederek, menfaatin nasıl paylaşılabileceği konusunda bir problemin çözümünü gerçekleştirmişlerdiL ·' Menfaatin paylaşımı anlamındaki bu tabirden, bizim de, zamanımııda "devre mülk" olarak isimlendirilen, belirli kişiler tarafindan satın alınan kaplıca evleri veya yazlık tabir edilen evlerin, senenin belli gimlerinde ev sahiplerinin menfaatlerini paylaşmalarının meşru/caiz olduğuna dair işaret taşıdığ1nı söylememiz, 93 yukarıda verilen kurala uygundur ve bu fetva ile · insanların bir ihtiyacı giderilm iş olmaktadır. Bir başka misal de, Yunus (as) kıssasından verilebilir: Geminin batına · tehlikesine karşı, gemide bulunanlar arasından--bir kişinin "kur'a çekilerek" denize . atılacağı, Yunus (as) kıssasında 94 anlatılır. Bütün fakihlcr, bu kıssadaki kur'a çekme hadisesine kıyasla, herhangi bir insanı denize atma veya can tehlikesi bulunan bir ortam'da kur'a yöntemine başvurarak böyle bir Havva, Said el-Esiisfi't-w,fsir (t<v. Beşir Eryarsoy). istanbul 1990, lll. 359. "' Kamer (54), 28. ' 7 9 ' Kii.sfıni, a. g. e .. IV, 173. ' 93 Kaya, Remzi, Kur'an Kıssalarmm Tefsir n· J.·şri'deki Yeri. Kur'an ve Telsir Araştıınıaları-lll, istanbul 2001, s. 521/ · ""Bkz. Saftat (37), 141. 90 J Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssalan 1 21 uygularnaya gitmenin caiz olmadığını, aksine, çözümlenmesi zor ve çetin rneselelerde kur'a yöntemine başvurulabileceği kanaatindedirler.:s"' ·. 4. Kıssalardaki hüküm, tahsis edilmiş olmamalıdır: Ni-Ierh~ngi bir şarta bağlı olarak söylenen söz veya sadece belli şahsı ilgilencli~en-kelarn" 96 şeklinde tarifi yapılan t a h s i s, kıssalarda da bulunmaktadır. .Mesela; Yahudilere ait bazı hükümterin sadece onları ilgilendirdiğin'~ 'dair net açıklamalar verilmiştir. "Yahudilere bütün tımaklı lzayvanlrin haram kıldı/~. Sığır ve· koyunun da yağlannz ·onlara haram kı ldık. Bundan· szri{annzn, ·bağzrsaklannzn taşıdığı ya da kemiğe kanşan yağlan hariç tuttuk. 97 Saldırganlıklan yÜZünden. onları böyle cezalandu·dık. .. " ayetinde olduğu gibi. Bu ayetin hükmü gayet açıktır. Bu ayette sıralanan haramlann, daha sonrakilere de hararn olduğu hükmü çıkarılamaz. " Cumartesi günü, içinizden· azgınlık edenleri, elbette bilmişsinizdir... 98 ayeti de, yine sadece Yahudileri ilgilendirdiği için, Muhammed (as) ürnrnetini cumartesi günü çalışınama konusunda bağlamaz. Aksine, o gün de yani Cumartesi günü de çalışmanın m u b ah olduğuna delalet eder. İbn Hazm bu konuda icrna olduğunu bildirrnektedir. 99 5. Kıssalann s i ya k ve. s i b a k !arında, anlatılanların ka b u I veya r e d edilişine işaret eden lafız ya da kafinelere dikkat edilmelidir: Kur'an kıssalarında anlatılan olayı!). örnek alınıp alınrnayacağına dair genellikle· bir karine bulunmaktadır. Bu karineler bazen açık bazen de kapalı olabilmektedir. Ayetlerde "onaylanan", "övülen", ·"cennetle ödüllendirilen" vb. ifadelerle bahsedilenlerin örnek olabileceği, aksine "kötülenen", · "lanetlenen", "cehenneme götüreceği" bildirilen vb. şeyler ise örnek alınrnazlar. Çünkü, "i y i" ve "k ö t ü" ancak "v a lı i y" yoluyla bilinebilir. Davranışlar arasında yerilen veya övülen şeyler ancak nakil veya şeriatla bilinebilir. 100 Öyleyse, Kur'an ile onun dizleri konurnundaki kıssalarda da, doğrudan ya da dotaylı şet<ilde "övme" ve yerıne" ile ilgili zikredilen ifadelerin, hük4rn çıkanrken kesinlikle dikkate alınması gerekmektedir. 101 Çünkü "{yi" ya da "kötü" n ün bilinmesinde ve 95 Cassas, a.g.e.. V, 253 ; Kuıtub1, a.g.e.. XV, ı2s. ""Cüveyn1, e/-Burluin. I. 223 vd. 97 En'am (6), ı46. 98 Bakara (2 ), 65. 99 ibn Hazm, el-İiıkam. s. ı 61. 100 Cüveyni, Ki ta bu "1-lrşad. Beyruı ı 985, s. 228. ıuı Suyüti, lt kan, ll, ı65; Zeydan, el-Medlıal, s. ı60; Ebu Zehra. a. g. e.. s. 82: Atar. Ftkdı s. 232. Usu/ii. s. 3 I; el- Hınn. a. g. e.. 1 22 . Dr. Abdullah ACAR · onların mertebesinde Allah Teala'nın bu ifadeleri zikretmesinin-:·bir gayesi vardır. Bu_ tür ifadelerin ayetlerde bulundi.ığu yerler ve kıssalardan_ ·hüküm çıkarırken Jasit istidlril .yapılmasını önleme konusunda ş, a t ı· b f bazı ipuçları vermektedir: · ~:.. · "Kur'an'da yer alan her kıssanın, her ayetin ml.ltl~ka ya önll:ride ya da sonunda ki, genelde sonunda bir 'r e d! z i m m = kötü,leme' Y'!: bulunur veya bulunmayabilir. Eğer o aniatılana karşı bir n;d varsa,· onun· batı! ve yalan olduğı.i konusunda herhangi bir problem yoktur. Eğer reddine bir izah yoksa; o, zaman bunun sıhhatine ve doğruluğuna götüren bir .delil olacaktır. Mesela, 'Yahudiler, Allalı 'ı gereği gibi tanımadılar, Çünkü, Allalı hiçbir beşere bir şey indilmedi dediler,' şeklindeki sözlerine hemen bir red geliyor ve • onlara de ki: ·Peki Musa'nın insanlara bir m;r ve hidayet olarak getirdiği Kitab'ı kim indirdi? ... ' 102 Öyleyse, Allah'ın kesin olarak kitaplar indirdiğinde şüphe yoktur." 103 Red/zernın veya kötüleme ifadelerine kıssaıardan birkiıç örnek verelim: Yahudilerin birbirlerini 'kötülükten vazgeçirmeyişleri beğenitınernekte ve bu vurdumduymazlıkları "/ u ';ı n e ~ lanetlendi" 104 ifadesiyle kötülenmektedir. Yine, ·Hz. isa 'ya "Allab 'zn, oğlu" denilmesi reddedilip böyle diyenierin "kqfir old~klan" 105 ilgili aye~te net bir şekilde bildirilmekte, Hz. İsa'nın kesinlikle Allah'ın oğlu olmadığı ve bu ifadenin büyük günah olduğı.ı vurgulanmaktadır. Kur'an'da, Aynı şekilde, Hz. Süleyman'ın (as) sihir yaparak dirayetli bir hükümdar olduğu hakkındaki inanışın/söylentinin batıl oluşuna ve sihirle uğraşmanın ha ra m oluşuna ise, ayetin sonundaki "... sihre inanıp onu satın alanların . ahirette nasipleri yoktur... " 106 ifadeŞi delil kabul 'edilmektedir. Çünkü, bu. tür ifadeler, diğer, haramlığı bildiren lafızlardan daha kuvvetli bir 'delalete sahiptirler. Ayetlerin . siyak ve sibakında genellikle bu tür ifadeler ·bulunmakla birlikte, bazen ki~salarda anlatılan olayın olumlu ya cia olıımsuz oluşuna ilişkin hiçbir beyan bulunmaz. Böyle, red/zem edilmeyip; "meslaltun anh" 102 · 103 1 "' 105 106 En'am (6), 9 ı. Şat1bi, Mııl'iifakiil, lll, 337. Bkz. Maide (5), 78. Bkz. Maide (5), 72. Bakara (2), 102. Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları 123 geçilen kıssa ayetlerinden, çoğunlukla olumlu hüküm çıkarıldığı görülmektedir. Bu durumda alimler, konunun kabul . veya red edileceğine, . diğer nassların (ayet ya da hadislerin) yardımıyla ·veya ictihadla karar . vermektedirler. Konu ile ilgili Hz. Salih'in (as) mucize devesinde anlatılan "muhqyee" 107 meselesini örnek vermekle. iktifa edeceğiz. Biı ayetin ne önünde ne .de sonunda bu işlemi kötüleyen bir durum yoktur. Sadece, kavmin deveyi kesmeleri . sonucu 1_ Allah'ın gazabına uğradıkları ifade edilir. Dolayısıyla, bu ayetten, boyle bir işlem yapmanın mubah olduğu hükmü çıkarılmıştır. 6. Kıssalarda şer'i itibar edilmemelidir: esaşlara ve akli · prensipiere uymayan şeylere "Usul-i fıkıhta teklif ma ldyutak (takat üstü yükümlülük) caiz değildir. Normalin üstünde olan güçlük ve sıkıntı doğuracak mülellefıyetler de teklif ma la yutak kabilinden sayılmıştır. Şu halde, bunlar doğniltusunda seyretmeyen, normal şartlar altında uygülamiil imkanı olmayan her şer'! nass, aslında üzerine hüküm bina, edilecek bir esas, kendisine istinad cilecek bir ka ide değildir." 108 Kıssalarda zaman zaman insanüstü,_ takat getirilemeyecek hususlar zikredilmekte ve bunlar çeşitli gayelerle delil olarak kullanılmaktadır. Mesela, Hz. İbrahim'in, oğlunu kurban etmekle imtihan edilmesi, "çok özel" bir hadise olup normal bir beşerin güç yetiremeyeceği bir durumdur. Allah bu hadiseyi, "belaün müb1İl" şeklinde vasıflandırarak, İsmail'in kurban edilmesini, büyük bir kurbanlık göndererek bağışlamışken, bir kimse, "Ben de çocuğumu kurban etmek istiyorum diye adak da bulunsa, böyle bir adak geçersiz oh~p. yerine bir hayvan kurban etmesi tavsiye edilmiştir. 109 "Sonra Sana; 'Allah 'z birleyerek ihrahim 'in yoluna uy, O Allah 'a ortak koşanlardan değildi' dfye vahyettik"n°. ayetindeki, ittebi' emrinden yola çıkılarak, 'ben Hz. İbrahim'e uyuyorum şeklinde yanlış bir istidlalle, onun bu davranışını taklit etmeye kalkışılamaz. Yoksa, "Allah insanlara ancak güçlerinin yettiğiniyükler"! 1.t ayetiyle bu durum tezat teşkil eder. Nitekim, ilgili ayetin manasının; İbrahim gibi, Allah'a iman edin, yoksa onun gibi . adakta· 107 Kamer (54), 28. 108 Şat1bi, a.g.e., I, 89 vd. 109 İbnü'l- Arabi, Alıkiimu '1- Kur 'tiız. IV, I608; Cassas, Alıkiimu '/- Kur'iin , V, 35 I; Kurtubi, elCtimi', XV, lll. · 110 Nahl (16), 123. 111 Bakara (2), 287 124 Dr. Abdullah ACAR bulunmayın. Dolayısıyla, anlaşılması Çünkü, iman . asıldır, nezretmek ise tali bir durumdur. önce asla ·uyulur. Asıl varken, tali işlere uyulmaz 112 " ·şeklinde gerektiği zikredilmiş ve bunun özel bir dumm olduğuna dikkat. ·çekilmiş tir. Hz. Musa ile Hızır'ın arasında cereyan eden olaylar da, özel bir durumdur ve beşer aklının kavrayamayacağı hadiselerdir. Hz. Musa gibi bir · p~ygamberin bile bilemediği bir hadiseyi, diğer insanların bilmesi akien mümkün değildir. Bu kıssadaki ayetlerin de yukarıdaki çerçeve dahilinde değerlendirilmeleri gerekmektedir. Mesela; bu kıssadan, Hızır'ın yaptığı ya da ona yaptınldığı gibi, 113 küçük çocuklar zalim olabilecekleri endişesiyle öldürülebilecekleri hüJs:mü çıkarılamaz. Buna mukabil, Musa İle Hızır kıssasından, "arkadaşlıklarda ön şart koşulabilir veya onun gemiyi delmesi gibi, zararlılar arasından daha az zararlı şeyler tercih edilebilir, şeklindeki hükümler bumeyanda değerlendirilmelidir. 7. Kıssalardaki boşluklar "İ s r a i l i yy a t " la daldurularak kıssalar konu hüküm elde edilm~ye çalışılmamalıdır: Kur'an'daki bütünlüğü halinde zikredilmeyip yeri ve zamanı. gelince k e s i t ler halinde veya konunun anlaşılınasina yardımcı olaccik tarzda sunulmuşlardır. Kıssalarda ve onların aralarında bulunan bazı boşluklar, maalesef, "israiliyyat" la doldunılınaya çalışılmıştır. i s r a i ı i y y a t ise, "israiliyye kelimesinin çağulu olup kelime, İsraill bir kaynaktan aktarılan kıssa . veya hadise manasınadır. İsrail, rivayerlere göre, Hz. Yakub'.urt (as) ismi veya lakabıdır. Yakub (as), da Kur'an'da zikredilen meşhur on iki Yahudi boyunun (esbat) arasıdır. Kur'an Yahudil~rden ekseriya 'Benu İsrail'=İsrailoğulları' şeklinde bahseder. İbranice olan İsrail kelimesi, 'kul' manasma gelen 'İsra' ile, Allah manasma gelen 'll' den mürekkeptir ve "Allah'ın kulu" anlaınındadır. İsrailiyyattan maksadın ne olduğu ve kelimenin ı s t ı 1 a h 1 manasına. gelince; kelime her ne kadar tefsire girmiş Yahudi kültürünü ifade ediyorsa da, bunda bir inhisar düşünülemez. İslam'a ve özellikle tefsire girmiş olan Yahudi, Hristiyan ve diğer diniere ait kültür kalıntılarıyla, dinin gerek lehine ve gerekse aleyhine uydurulup, Hz. Peygamber'e ve O'nurt ınuasırları olan salıabc ile müteakip nesillere izafe edilen her türlü haber, israiliyyat 112 113 İbnü '1- Arabi, a.g.e.. IV, 1608; C assas, a.g.e.. V, 351; Kurtubi, a.g.e. XV, ı ı 1. Çünkü, ayet! e "Ben bunları kendiliğimden yapmadmı .. demektedir. Bkz. Kehf (ı 8). 82. Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları 125 kelimesinin manası içine girer. Bu kelime ile, İslam'a yabancı olan her şey anlaşılmaktadır." 114 ' . Klasik İsra.iliyyat tarifiyle günümüzde kıssalardan hüküm Çıkarmadaki ·ilkesizlik, Çağdaş İsrailiyyat olarak nitelendirilmekte ve "Zayıf şa-hsiyctli bazı din adamlannın bu tür israiliyyatı yayarken, kimi Kur'an ayetlerini tek taraflı anlatır ve anlattıklarını sınırlayan ya da vardıkları sonuçlara ·ters düşen ayetleri görmezlikten gelirler. Kur'an'1 bir bütün olarak ele alinazlar. Onları dinleyen fakat kendi dini hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan halk yığınları, onların bu anlattıklarına inanır, dinlerinin böyle ?lduğunu sanırlar" 115 denilmektedir. Böylece, kıssalardan kurallara aykırı ve işiile gelecek şekilde hüküm vermek israiliyyatın modem şekilde de devam ettirildiğine işaret sayılmaktadır. •• 1 İsrailiyyat türü bilgilerle, kıssalardaki boşluklan doldunıp hüküm elde etmeye birörn e k verelim: Hz. İbrahim, hanımı ile oğlu İsmail'i Kabe yakınlarına bıraktığı ve onlar için dua ettiği ayetlerde anlatılır. 116 Kıssa, bundan sonra Hz. İbrahim'in ne zaman tekrar Mekke civarına döndüğünü bildirmemekle birlikte, başka bir surede Hz. İsmail'in babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa eriştiği yaşta kurban edilişi anlatılır. ı ı 7 Kurban olayından sonra Hz. İsmail ile babası I Iz. İbrahim'in Kabe'yi . birlikte yükselttikleri zamana kadar ne zaman görüştüklerine dair yine boşluklar bulunmaktadır. Ancak, Hz. İsmail'in annesiyle birlikte yaşadığı, annesinin vefatından sonra Cürhüm kabilesinden bir kızla evlendiği, daha sonra Hz. İbrahim'in oğlunu ziyarete geldiği ve bu gelinin Hz. İbrahim'e iyi davranmadığı, bu yüzden "Kızım kocana söyle eşiğini değiştirsin" şeklindeki cümleden dolayı, hanımını boşadığı ve aynı şekilde, ikinci hanımı için de bu sözü söylediği, hadis kitaplarında rivayet edilir. ı ıs Kur'an'da böyle bir anlatım bulunmamakla birlikte, bu konuda hadis diye rivayet edilen metnin, güvenilirliği ve sağlam hadis olmadığı belirtilmekte ve "Eşik değiştirme ile ilgili anlatılanlar israill haberlerdendir. İbn Abbas'a ait ve hayli uzun olan bu rivayetin çok az bir kısmı 'merfu', geri kalan ise 'mevkuf'tur. Mevkuf olan haberin bazısının "garib" olduğu ve İbn "" Aydemir. Teftirde İsniil~ı;viir, s. 6, 7. 115 Şimşek, Kur 'an Ktssfılamıa Giriş. s.l51. 11 " Bakara (2). 126. 111 Salllit (37), 102-111. 118 Buhari. "Enbiya", 9. 1 2 6 . Dr. Abdullah ACAR _Abbas tarafından Ehl-i Kitap 'tan rivayet edildiği söylenir" denilmektedir. 119· Buna rağmen, hadis diye zikredilen bu olay, Kur'an'daki ayetlerle bütürileştiriimekte ve. müslüman bir balmnın oğlundan hanımını boşamasını isterse·, ,oğlunun bu tavsiyeye uymasının zorunlu· olduğuna delil kabul edilmektedir. Hz. İbrahim oğlundan hanımını boşamasını istemişti ve Abdullah b. Ömer de, babası Hz. ömer'in (ni) . isteğiyle, çok. sevdiği hanımından aynlmıştı" şeklinde bir hüküm çıkarmak, nass olup olmadığı tartışılan bir metinle amel etmek,· hatta israiliyyatla amel etmek olacağından, geçersizdir. Hatta, "kinayeli sözlerle" gerçekleştirilen boşamanın . geçerli olacağı, yukandaki haber mesned kabul edilerek, kaynaklarda belirtilmektedir. 12 ° Kanaatimizce, her boşanma birbirinderi farklı ve ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken hukuki bir olaydır. illet açısından benzerlik arzetmeyen hadiseler birbirin'e kıyas edilmemelidir. K~saca, hükümleri, illetlerine irca etmeden hüküm elde etmeye kalkışmak, bir takım çelişkilere düşmeye sebep olabilir. Birbirinin aynı olanlan farklı, farklı olanlan da birbirinin aynı durumuna getirilmiş olur. Bu ise, dinin temelini teşkil eden adalet ilkesine aykırı olur. · Kıssalann Kur'an'.daki anlatıruinda zaman zaman boşluklar olduğu ve aradaki kısımların çeşitli şekilierde bazen de israiliyyat türü şeylerle dolduru~ması, Kur'an'ın söylemediği bir şeyi ona söyletmek olacağı için kıssalarla 'fasid istiçllal" etmek olur. Çünkü "bu tür uydurma yorumlar, zamanla nassla özdeşleşmekte, hattc;ı ayetin önüne geçmektedir. Veya kanşinasa bile, yapılan bu ara boşluk yorumlannın otorfteleşmesine ve ilave bir gerçekmiş gibi algılanmasına yol açmaktadır. 121 Ancak, böyle bir sınırlamadan, kıssalann "miflzumunun. de/aleti" yoktur ·anlamı çıkanlmamalıdır. Bizzat kıssadaki nassın kendi "lqfzınzn · delaleti" olduğu gibi, "miflzumunun delaleti" yl€ de çıkarılan sonuçlar elbette muteberdir. Yukarıda sıraladığımız ilkeler ve Kur'an'da zikredilmeyen kıssalara israiliyyat eklemenin uygun olmayışıyla ilgili olarak Mevdudf, şunları sıralamaktadır: "Bana göre Kur'an'da olmayan ifade biçimleriyle ayetlere anlam vermek, mümkündür:· 119 şu dört şarta Aydemir. a.g.e, s. 304. °Kurtubi. a.g.e, İX. 373. 121 12 ancak Akdemi,, Hrist~mn Kaynaklara ve Kıir'an~t Kerim 'e Göre Hz. isa. s:vı-vııı. · bağlı kalınakla Bir ictihad Kaynağı Olarak kur'an Kıssaları ı 2 7 . a- Siyak ve sibakı böyle bir anlam çıkarmaya müsaitse, b- Kur'an'ın başka yerlerinde, çıkaritan anlamı destekleyici başka bit karine/ler varsa, . c- Eğer ayeti sahih bir had'is izah ediyorsa, 4- Güvenilir bir kaynakta bildirilmişse. · Sözgelimi tarihi bir bilgi varsa ve onu arkeolajik tespitler, ilmi belgeler destekliyorsa. Eğer şer'i bir hüküm söz konusu ise, .muteber fıkıh eserleri dikkate alınabilir. B1Jnların dışında, kendiliğiJlden bir kı~sa icad ederek Kur'an'ı anlamaya çalışmak, bence sakıncaİı bir davranış !olur."122 Dolayısıyla, hakkında ayet veya s ahi h hadis buluna~·· meselelerdeF:. jsrailiyyat türü şeylerle amel edilmez. Yukarıda sıraladığımız vK kıs.?ia ·ayetlerinden örneklerle izah etmeye ·çalıştığımız kaidelere, "qye_tYerin · ~ebeb-t nüzulünil bilmek, Kur'an 'zn in~iği dönemdeki Arapça'nın lqfizlanmn mdnalanm bilmek, hüküm çzkci.rma·konusunda ihdas edilen lqfizlarla ilgili katdeleri bilmek vb. 123 kaide veya ilkeleri de ilave etmek mümkündür. , Şunu tekrar belirtelim ki, ancak bu ilkelerden yola , çıkarak, kıssa ayetleriyle sahih istidlal mümkün olabilir. 2. 5. Kıssalann Nassların Me f h u mIa lafızlarından hüküm rı elde y I a istidlal edilebildiği gibi, onların mefhumlarından da hüküm elde edilebilmektedir. Nassların mefhumlarına kıyas yapılabileceği konusundaki delil, yine "bu sebeple Yahudilere ... yazdzk" şeklinde başlayan bir kıssa ayetidir. 125 Mefhumdan hüküm çıkarma ise, "mefhum-i muvafakat" ve "mefhum-i muhalefet" o mak üzere iki yolla gerçekleşmektedir. 124 2. S. 1. M e f h um - i Mu v af a k at 'la Kıssalardan Hüküm Çıkarma Mefhüm-i muvafakat aslında, "anlam bakımından uyumlu olma" demektir. 126 Buna, fıkıh literatüründe c e I 'i k ı y as denildiği gibi, yukarıda izah edilen nasszn delaleti de denilmektedir. N a s s, lafzıyla önce bir hükme delalet eder ve bu hüküm diğer bir olaya da tamamen tatbik m Mevdüdi, Tejlıinı, V, 71. 123 IŞICik, a.g.e, s. 25, 93, 109. Maide (5), 32. ıı; Cassiis, a.g.e. IV, 49. 126 Komisyon, (MEB) Önıekleriy/e Türkçe Sözliik. İst, 2000, lll, 1926. 12 • 1 128 Dr. Abdullah ACAR edilirse, nassın bu ikinci hükmü de içine almasına, kapsamasına mdlzum-i muvcifakat deiıir. 127 Daha önce belirtildiği gibi, bu şekilde hüküm çıkanlırken de ayetlerin siyak ve sibaklarındaki r e d ve k a b u l e delalet edebilecek lafız ye marralara (karinelere) oldukça dikkat etmek gerekmektedir. Öte yandan, bu şekildeki hüküm elde etme işi, mefhümların kıyasta kullanılmasına da örnek teşkil edecek mahiyette~ir. Açıkça kıyas yapılmamasına rağmen, insan zihni, kastedilmeyen manalar iÇin ve farkında olmadan kıyas yapmaktadır, denilebilir. Aslında, aynı ayetten farklı kaideler.uygulanarak, aynı hükümler elde edilebileceği gibi, farklı hükümlere ulaşmak da mümkündür. Yukarıda örnekleriyle izah edilen delalet şekillerinin "lafızlanyla mı, manalarıyla mı (mefhumlanyla mı) olduğu konusunda.ki görüş ayrılıkları, bu görüşümüzü · desteklemektedir. Mesela; Amidf, 'nassın delaletiyle' hüküm elde etme konusunda örnek verilen "ana-babqya "o/'' bile demcyin 11128 ayetinin ... delaletinin lafzıyla mı?, mefhumuyla mı? konusundaki farklı görüşleri sıraladıktan sonra .. kendisi bu ayetin delaletinin, konulduğu manadan d a. h a ü s t seviyedeki eziyetleri de kapsayacak şekilde, manasından daha çok, lafzıyla delalet eder, şeklindeki kanaatini bildirir. 129 Ebu Zehra da, yııkarıc\a belirtilen dört çeşit delaletin tamamını mantCtkun delaleti, yani lafzın 130 delaleti olarak kabul eder. Ancak delalet yoluyla anlamalar, daha çok ayetin bizzat lafzından anlaşılmayıp, "nassın lafzından anlaşılan manaya uzak olmayan ve illeti hakkında, selim aklın muhalefc;t ederneyeceği konular hakkında da aynı hükmü verme", şeklinde anlaşıldığı için, "m e f h ı1 m u n d e ı a ı e t i şeklinde ci e kabul görmüştür. ll ~yetlerin mana (mefhum) bakımından kıyas yapılabileceğine dair kanaatini, yine bir kıssa ayetiyle destekleyen Cassas ise, Hz. /ldem'in iki oğlundan birinin diğerini öldürüşünü anla-ran ayetlerden 131 hemen sonraki, "İ ş te bu y ü z d e n d i r ki İsrailoğullarına şöyle yazmıŞt'ik.: Kim, bir cana Vf!yayeryüzünde bozgunluk çıkmmqya karşılık olmaksızın, hakszz yere bir cana kzyarsa bütün insanlan öldü1müş gibidir... " 132 ayetinin "m i n e c . ı i z a ı i k!! şeklinde başlamasının bir s e b e b i nin, önceki ayette 127 128 129 13 " 131 132 Haydar Etlmdi. ;ı.g.e. s. 244; Bilmen. a.g.e. 1. 88 ; Ebu Zehm. a.g.e. s. 123. İs ra ( 17). 23. Anıidi. a.g.e. ll~ 277. Ebu Zehni.·a.g.e. s. 128 Miiide (5). 27-31. Milide (5). 32. Bir ictihad Kaynağı OlarakKur'an Kıssaları 129 zikredilen "i 1 1 e t" le bu ayetteki illetin ortak olması olduğunu ve ortak illetleri sebebiyle ayet/erin m eJ h u m 1 m an a bakımından klJlaS yapılabileceğinin- bir delili olduğunu belirtfr_. ,;133 Buna göre, ayetlerin lafızlarıyla kıyas yapılabileceği gibi, onların manalarma da kıyas yapılabilir. Mesela, "Alış-veriş yaparken Aslıab-ı Kehf gibi, yiyeceklerin helal olup olmadığına dikkat etmek gerekir" hükmü, ilgili ayetin dolaylı olarak . hatırlatmak istediği bir konudur. Bu ise, n.~ssdan anlaşilan "manadan;~ yola. çıkılarak varılan bir sonuçtur. Öte yand~n; kissalarda ·:dolayh ·knlatı~ metodu" kullanılarak, insanları alışkın olmadıkları bir metotla onları eğitme amacı güdülmüştür. Örnekle konuya açıklık getireUm. Kur'an'da, Hz. Adem ve eşinin cennette yasak agaca yaklaşınaları için şeytanıri onlara vesvese verdiği şöyle anlatılır: "Derken şeytan, birbirlerine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese . verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedf kalanlardan 134 olursunuz diye yasak/adı, dedi. . . " Hz. Ade . m ve. Havv·a, " .•.Ağacın mey'vesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine gö!iJTJ.dü ve cennet yapraklanndan üzerierini örtmt!f)'e başladılar... "135 Alim olup olmamasına bakılmaksızın bu ayetleri okuyan bir insanda, "şeytanın, insanları açıklığa, çıplaklığa sevketmek için çeşitli. vaadlerle kandırdığı, hatta peygamber olan birisini aldattı ise, normal bir insanı daha . kolay aldatabileceği kanaatinin hasıl olması normaldir. Ayette geçen ş e y t a n ı n v e s v e s e s i tabiri, bir şeyler hatırlatmaktadır. Çünkü şeytan• denilince akla kötülük gelir. Bu durumda, ondan gelen vesveselerin/ iğyaların daima kötü yönde olacağı muhakkaktır. Hatta, onun kötülük emredcceği, ".·.. onlansaptzrmak içi!} Senin doğruyoluna oturacağım. Onlara önlerinden, arkalanndan, sağlarzndan, sollanndan sokulacağzm ve sen onlardan çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın "136 ayetlerinde açıkça bildirilmektedir. Öte yandan, Hz. Adem ile Havva'nın üzerlerindeki elbiselerinin çıkarılması sonucu, derhal üzerierini cennet yapraklarıyla örtmeleri hadisesinden de, · insanların onları örnek alarak, ç ı p 1 a k durmamaları, giyinmeleri gerektiği hükmünü çıkarmak, ayetin mefhumuna uygundur. Bu durumda, örtünmenin ölçüsü, miktarı gibi detaylar, diğer nasslardan çıkarılabilir. Örtünme ile ilgili Kur'an'ın diğer ayetleri de bu görüşü destekler mahiyettedir ve enteresandır 133 Cassas, a.g.'e. IV, 49 .. A'raf (7), 20. "'A'raf(7). 22. 13 & A'riif(7), 16, 17. 134 . 130 . .-.~r Abdullah ACf\R ki,.ayet )'ine "Ey Adem,ogullan" şeklinde başlamaktadır: "Ey Adem ·oğullan ! Size ajip yerleHni.zi 6rtec_ek giysi, susfenecek elbiseyaratak. Bir de daha hayırlı olafz:,•takva elbisesi' ... "137 • · ,; {şte bunlar, ... · seçkin kzldzgımiz kimselerdendir. Onlara, çok merhametli olan Allah 'zn ayetleri okunduğunda ağlayarak ?ecdeye kapanzrlardz" me,alindeki Meryem Suresinin 58. ayetini · okuyan· bir müslümartiiı. "oNlar ·'gibi, ben de secde ~cİ~yim" şeklinde ve mefhu!ll-i . muvafakit~l_Q adını bilerek ya da bilmeyerek ister istemez .bir kıyas yapm<l:sı normal bir hadisedir. Zaten t~lavet secdesini~ "vacib" oluşuna huccet olarak takdim edilen ayetlerin·çoğu kıssalarda zikredilen ayetlerdir. 138 Kıssalarda:· erkek; ·kadın, toplum; yönetici, ileri gelenler, zenginler ve peygamberler gibi "şahıs. unsurları" dikkat çekmektedir.. KUr'an 'daki konular arasındaki denge 1Jnsurunun, kıssalarda da gözetildiği, erkekten bahsedildiği kadar da kadın'' ve kadınlardan bahsedildiğini belirtriıekte fayda· vardır. · Kadıniann idarecifiği konusunda da ayetin miflui.m-i muvijakat'ından· hareketle olumlu fetva verilmektedir. Kıssalarda kadın; biirün zamanlarda : oldu~ gibi, eş, anne, kız, kardeş, yönetici olarak toplumdaki konumuna göre kıssalar içerisjp.e P.erpiştirilmiştir. Bu sebeple. kıssaların sadece erkeklerden bahsettiğini söylemek, mümkün :değildir. Böylec::e, kıssa, içinde yeterli mikta~da:~>§~dıp.lar, konunun d~taylarında bahsedilir. Ancak, kadından bahsedilirken, -'isim verilerek değil, genel anlamda kadın ve kadın duygulann4ap. ba-Iisediierek olayların kişiselleştirilmediği görülür. .· Sadece .. Hz .. İsa'nin. babasızlığını vurgulamak üzere, . defalarca Hz. Meryem'den bahsedilir ki, isa'nın ilah .olmadığı ve normal bir beşer gibi onun da annesinin oldugu zihlnlere kqzınıL İnsanlığın atas~ Hz. Adem'cj.en i~miyte. bahsedilirken, anası sayılan "Havva". nın. isminden bahsediimeinesi, buna ·mukabil Hz. Meryem'in hem ismiyle,· hem 'Cie bir sı.ire adıyla I}ur'an 'da zikredilmesi, Allah'ın eş ve çocuğa ihtiyacının bulunmadığına sert bir cevap v~ Hz. Meryem'le oğluna verilen değerle açıklanabilir. İşte, Kur'ap. kıssalarında isim verilmeden zik~edilen kadınlardan birisi de "Sebe' Melikesi'.' dir. Kaynakh:~rda: "Belkzs" olarak meşhur olan bu kadının .· gerçek ad~iun bu olup olmadığı tartışmasına girecek değiliz. Ancak J;\.1-lr'~n . A 'raf (7), 26. 138 Kfrsani; Bedfii{ı•s-sanili'; 1, 180. Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur';:ın Kıssaları 1 31 · belirtmemesine rağmen, bu adla me§hur olmu~ ve bazı muteber .kaynaklar da bu ismi kullanır olmu§tur. Biz de bu ismi kullanarak, konuyu izaJ:1 edeceğiz. ·· Aslında, kadınların yöneticiliği' konusu; onların eİı basit ~İılamda .. çalJ§m~larından, en üst düzeyde gö~ev alma anlamındaki! devlet ba§kanı olup olamayacaklarına kadar deği§ik hus'usları içine ı:ı.labilecek ·bir · komidur. Bahsedilen konularla ilgili olarak, Kur'an'da sarih bir hüküm bulunmamaktadır. Kadınların devlet ba§kanı (halife), haki.·m-vb. şekilde idari ya da yargı kurumunda görev ·alıp alamayacakları 'hususü; :islam alimlerinin ·. zihinlerini hep meşguletmi§tir. J3u. konuda, çe§itli delillerden istifade ederek · ilk defa söz söyleyenle~in ya da bir ba§ka d~yi§le farklı §ey söyleyenletfn, ilk ··. dqnem müfessirlerinde:n Taberi ve · İbn !İazm gibi . ıali111ler Ql~uğu belirtilmektedir. 139 İlk dönemlerde kadınlarm idareciliği konusundaki· . tartı§malar, • genellikle .kı s as, diyet veya §ehadet gibi meselelerde kadıtım ·erkek, erkeğin. de kadına e§it o~up olmayacağİ konuJannda yapıldığı görülür. 14° K~dınların yöneticiliğine delil olma konusunda bu kıss.a, daha sonraları ke§fedilmi§ denilebilir. İlk dönem müfessirlerinin bu kıssayı tefsir 'ederkeQ., .onun bu yönü ile ilgilenmedtklerf g{)rüimektedir. Onlar daha çok, kıssada ·anlatılan mucizeler, güne§e tapınimi· inesetesi ve uzaktaki tahtın nasıl getlrjldiği vb, konular üzerinde dıirmaktadı.rlar. · . Ancak,· zamanın. deği§.mesiyh~ Kur'an'a .bakı§ açısınçla da deği§ikler · ".olmu§ tur. Mes·ela: Sebe·· Melikesi:'nden · ba.hseden aye'tıerden, kadının idareci ve devlet ba§~anı olabileceği hükmünü çıkaranlar olduğu gibi, az sonra . zikredeceğimiz · hadis-i §erifın · de yardımıyla, aynı · kıssayı farklı yorumlayanlar,.kadıp.ın idareciolamayacagını iİ~ri sürenler: de olmu§tur. Belkıs'ın kraliçe olduğunu ve daha sonra iman ettiği.~'Allah'a tesl~m oldum ve ben şimdiye kadar kendime yazık etm{şim, ;;~ .:rıı ı . ay~tfıiderı anla§ılmaktadır. İman ettikten 'sonra onun kraliçeliğe devam edip etmedigi · veya onun yönetici olu§unu "kötüleyen" herhangi bir ifadeye rastlanmaz. Sad.ece, §eytanın güne§e tapmayı ·onlara süslü göstermesi Şeklinçteki bir> niteleme vardır ki, · bu da inançia ilgili bir diırumd:ur. _Bu kıssanln 139 . BkZ,Gazali, Muh~m~~d, Fıkıhçı/ar ve hadisçi/erin Hz:Peyganiber'in · islami Araşurnia/ar, sy.2, Ankara 1'992, s. 107 vd. 140 Taberi, a.g.e., ll, 102. . · : 141 . Nemi (27), 23-44. Sıi11netine bakışlari(trc. Mehmet Gö~ez). · · 13 2 Dr. Abdullah ACAR mefhumundan, kadınların i d a re c i o l a b i le c e ğ i konusunda son dönemde yapılan değerlendirmeleri sıralayalım: Muhammed Gazzalf, ·Belkıs kıssasİndaki olaylan mesned kabul ede~ek, her türlü idari görev alabileceği görüşünü İbn Hazm'a dayandırmaktadır. O, işlerini bir kadma tevdi eden bir kavimJelah bulmaz" 142 mealideki hadisi şöyle te'vil ederek görüşünü ispata çalışır. "O günkü Fars toplumu putperestti. Monarşik ve baskıcı bir sistemleri vardı. Hz. Peygamber, bu devletin günden güne çöktüğünü göniyordu. Bu durumdan kurtulmak için veraset yoluyla başlarına tecrübeli bir asker .. getirmeleri gerekirken bir kadını kral seçtiler. . .İşte, Hz. Peygamber bu durumu kötülemek için böyle b'ir cümle söylemiş olabilir. Belkıs'a gelince, KUr'art. ondan sitayişle bahsetmiş; ancak yönetiminde zayıf ol~uğu ya da kavmi'nin iflah etmediği ile .ilgili bir yorum yapmamıştır. Bilakis, iyi bir istişare ile kavmini kurtuluşa· sevkettiğinden söz edilmektedir." 143 Doİayısıyla, Belkıs'ın idareciliği için, Kur'an "jjlah olmadı/ar" demezken, Hz. Peygamber'in İr~~ 'h lar için söylediği " .. .jjlah olmazlar" ifadesi arasındaki .ifıtilaf, yukandakite'ville giderilmiş olma~tadır. Gazzali'ye göre, Kur'an'ın kÖtülemediği bir olay karşısında, hadisin kötülemesiyle amel edilmemelidir ·ve ona göre bu kıssanın mefhumu kadınların idareciliği için delil o}abilir. devlet başkanlığı ·dışında~ kadınların. Süleyma,n Ateş de, Sebe' kavminin başında bulunan kimse bir kraliçedir Ayetlerin söz geliminden bu kadının zeki olduğu, kavmini iyi yönettiği, fevri davranışlarla toplumunu felaketiere sürüklemediği, tedbir ve ihtiyatla kavmini ölümden veya esaretten kurtardığı, hakkı görüp anlayınca da puta tapmayı bırakıp müslüman olduğu ve Süleyman'ın emrine girdiği anlaşılır. Bu üslupta kraliçeye övgü vardır. Bundan pek ala bazı kadınların da devlet başkanı olabileceği anlaşılır," 144 derken, onun da ayetlerin ön ve sonlanndaki red ve zemm ifadelerini oldukça dikkate aldığı anlaşılmaktadır. yani kadındır. Hayreddin Karaman ise, Sebe' melikesi kıssasında, Belkıs yönetİ'minin aleyhine hiçbir şey söyleı::ımediğini, on~n)ilgisini, ileri görüşlüğünü, yönetim becerisini gösteren sözter. ve davranışların nakledildiğini, tam yeri geldiği halde bir ülkeyi kadının yönetmesinin kötü sonuçlar doğuracağına ait bir işarete bile yer verilmediğini söyleyerek, bu durumun, kadının devlet 142 .J3uhari, "Fiten", I 7; Tirmizi, "Fiten", 75. Gazzali, a. g. e.,s. I08. l.ı.ı Ateş, Çağdaş Tefsir, VI, 399. 143 Bir İctihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları 1 3 3 başkanlİğı da dahil olmak üzere gerektiğinde kamu görevi gösteren deliller arasında sıralamaktadır." 145 Şimşek kadınların yöneticiliği konusunda bu· ayetleri de delil kabul ederek şöyle demektedir: " ... Kur'an-ı Kerim, yöneticinin cinsiyetiyle ilgili herhangi bir açıklamada bulunmamaktadır. Ancak, kendilerinden bahsettiği yöneticiler vardır. Peygamber yöneticiler dışında şahıs olarak kendisinden övgüyle söz edilen bir erkek yönetici bulunmamakla birlikte,. Hz. Süleyman 'ın kendisine mektup gönderdiği Se be' Kraliçesi'nden övgüyle bahsedilmektedir. Özellikle devlet başkanlığı açısından mesele ele alİndığında, Kur'an-ı Kerim 'in toplumsal mesel el erde şura'yı. gündeme getirmesi Ve Peygamber sonrası "Raşid Halifeler" olarak . . . bilinen. ilk :dört halifenin · şura prensibine göre yönetime getirilmeleri, meselenin. seçimle ilgili olduğunu göstermektedir. Şayet, kadın devlet başkanlığına aday olur ve seçilecek olursa, buna engel gösterilecek herhangi bir ayet m: evcut değildir. " 146 M. Said de, yapabileceğini .•. Kıssanın mefhumuimn, kadınların yönetici olabileceğine huccct kabul edenlerin ortak noktasını, Belkıs'ın idareci oluşuna Kur'an'ın bir red/zernın ifadesinin bulunmayışı s'eb~biyle kıssanın mefhumunun örnek alınabileceği oluşturmaktadır. idareci olabileceğine delil kabul eden yukarıda. sıraladığİmız görüşlere mukabil, son dönem alimlerinden bazıları· da, aynı kıssayı, hadis-i şerifin de yardımıyla kadınların i da re c i o ·z a m ay a· c ağ z na delil getirmektedirler: Mesela, .sabun i, bu kıssada kadrnların yÖnetici olam.ayacağına karineler vardır der ve şöyle açıklama yapar: ''Hüdhüd adlı kuş kaybolmuş ve Hz. Süleyman ·çok kızmıştı, hatta onu keseceğini bile söylemişti. Eğer geçerli mazeret getirirse bu i·şi yapmayacaktı.. Nihayet, Hz. Süleyman'ın bile bilmediği bir habh getirdi ki, o da bir kadının kraliçe olduğu ve güneşe taptıklan idi. Halbuki bütün varlıklar Hz. Süleyman'ın. (as) emrinde idi ve o her şeyi bilebilirdi. Hz. Süleyman'ın kadının idareciiiğini bilmemesi, bu işin o zamana kadar duyulmamış, enteresan ve .garip bir durum olduğunu gösterir. Bu sebeple, Hüdhüd'ü de böyle enteresan bir haber getirdiği için bağışlamıştır." 147 Sabun i bu görüşüne Bu kıssanın mefhumunu kadınların Bkz. Karaman, Hayreddin, İslam ·da Kadm ve Aile. İstanbul, 1994, s. 89, 90. Şimşek, M. Said, Kur'an·m Ana Konuları. istanbul, 2000,s. 215. 147 Sfıbüni, Saji•etii ·ı-tejiisir. lll, 125. 145 146 134 . Dr. Abdullah ACAR delil olarak, " ... işlerini bir kadına tevdi eden bir kavimfelah bulmaz"1 : 8 şeklindeki az yukarıda zikredilen h~disi d~ ilave der. . . Bu paraleldeki diğer b.ir görüş· de Şöyledir: Sebe' melikesi Belkıs, Hz. Süleyman'a tabi olmadan önce devlet r~iBidir. o zaman hak dinde olmayıp, güneşe tapıyordu. Müslüman olup Süleyman'a (as) teslim olduktan sonra yine kraliçe olup olmadığı Kur!an'da · belirtilmemektedi~. Bu durumda ate.şperest bir kadının durumunun Müslümanlara delil olması düşünülemez. Kur'an'da kadının devlet . başkanı qiabileceğine dair sarih bir a.yetin bulunmaması ve Hz. Peygamber'in açık hadisleri doğrultusunda kadının devlet reisi olamayacağı açıktır." ı4 9 Kanaatimizte, güneşe tapan bir devlet başkanı kadını Kur'an'ın övmesi düşünÜlemez. Aksine Kur'an, ~ kadının devlet yönetimindeki şura prensibine uygun hareket etmesini ve ihtiyatl~ · · davranmasını övdüğü kanaatindeyiz. N~tekim S. Ateş, kadının .idareci olamayacağının delili olarak ileri sürülen ve yukanda meali verilen hadisi sıhhat ve delalet yönüyle tenkid etmekte ve bu konuda delil olama:yac(lğını iddia etmektedir." ıso Yukandaki kıssa ayetlerini kadınların yönetici olamayacağına delil kabul eden alimierin de, kıssa ayetinin m~fhumunu yorumladıklan, ancak bu yorumlarında hadis-i şerifin etkisi altında kaidıklan görulmektedir. oysa, hadisin sebeb~i vün1du öncelikle İran'lıların tutumunu kötülemek içindir. Bütün bu açıklamalardan şu tespiti yapmak mümkündür: Bu kıssaİıın nazil olıiş amacı, kadın haklarına ve kadınların idareci olabileceğine işaret etmek değildir. Ancak, son dönemde bu ayeÜerin delil olarak kullanılması, · kendi devrimizin v~ içinde bulunduğumuz çağın meşelelerine, her zaman olduğu gibi Kur'an eksenli bir çözüm bulma· gayreti ve ictihad kapısının · kapanmasını önleme çabalar.ı. olarak değerlendirilmelidir. Her. insanın içinde . ··. yaşadığı kültüreL ortamdan etkileninesi tcr5ii bir durumdur. Ancak, Kur'an'dan ve özellikle kıssalardan çözüm aranırken, sıraladığımız kuralların dikkatealınması ve İslam'ın genel ilkelerine aykırı olmaması gerekmekt~dir. Kadınların idareci olmalan hususunda, Kur'an'ın her türlü' sorumluluk· ve yetkilerde dengeyi koruduğu gözden kaÇınlmamalıdır. Allah'a iman, salih · amel vb. konularda erkeğin hemen yanında kadın da .zikredilmiş .ve. sorumluluklan sıralanmıştır. "Yerine göre kadınlar, erkeklere tercih·:. 148 149 150 Buhari, "Fiten", 17; Tinnizi. "Fiten", 75. Topaloğlu, Bekir, islam 'da Kadm. İstanbul I 970, s. 274. Ateş, Süleyman, Çağdaş Tefsir. VII, 399 vd. Bir ietihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları 1 3 5 . ·-:·:-=--· . . . edilmiştir. Örneğin, kiŞiye ana-babasına iyi · davranmasını · öğlltleyen ayetlerde, 151 . kadın erkekten önce zikredilmiştir.: 152 Dolayısıyla, · uhrevl yükümlülüklerde erkekle aynı derecede sorumlu tutulan ~.aditiı.rr, · dünyevl ·işlerde de, her açıdan yetkili ve sorumlu tutulabileceği fikri ağırlık kaianmaktadıt. 153 . ~ur'an'da kadınlarıriJ.dareciliği . : ·.. . l meselesi ile ilgili doğrudan bir ayetin bulunn'ı..ayıp, dalaylı şekQ;cie Sebe' Melikesi'nden övgüyle bahsedilmesi, kadınların lehine yorumlanmalı ve liyakat esasına göre, onların da yönetici olabilmelerinin önü açılmalıdır kanaatindeyiz. Nitekim, Hz. Prygambet (sas) . döneminde; bugün}\:ü tabirle kadın zabıtalarııi., kadın satıcıları kontrol edecek şekild~ görevlendirilmelerini anlatan olaylardan,. Asr-ı Saadet'te kadınlara • çeşitli sorumluluklar ve.rildiği, dolayısıyla, onların çalı~hıaları yanında, yönetici olabileceklerine de örnek teşkil edebilecek uygulamaların varlığı, yukarıdaki ayetlerin, kadınların . lehine yorumlanması hususundaki kanaatimizi güçlendirmektediL 154 Kısa~a. kıssa ayetlerinde lafız veya .mefhumun del~i.let e~tiği,. fakat zcınmedilmeyen olaylar, dalaylı şekilde, .dfğif"iyi şeyier" içirrbir Örnek teŞkil edcbilmektedir. 2. 5. 2. M e f h u m - i Mu h a1 e f e t ' le Kıssalardan Hüküm Çıkarma Mefhum-i muhalefeti tanımıayabilmek için ·anun delaletini kabul edenler ve etmeyenlerin bulunduğunu, ona göre tarifınin'· yapılabileceğini peşinen zikretmekte fayda vardır. Bu şekildeki delaleti kabul edenlere göre Miflıum-i Muhalifet," Nassın lafzı, hükme esas teşkil eden bir kayıtla mukayyed .olduğu zaman, bu kayıt kaldırılarak söylenen hükmün zıddını, söylenmeyen (meskı1tun anh) mesele için isbat etmektir.'' 155 · Kısaca belirtmek gerekirse, her hangi şarta bağlı olarak bir şey helal denilmişse, konulan o şart kald~~ıldığı zaman "mefhı1m-i muhalefeti" yle o şeyinharam oluşuna delalet eder. Dolayısıyla, herha,ngi bir şart konulmadan>zikredilen bir haram, mefhfım-i muhalefet.yoluyla:hel~l olmaz, he~al o.~an.şey de haram !<~ ısı Lok man (3 I), I 4. ısı Şimşek, Kur'an'm Ana Konuları, s:215. ısJ Ramazan, Said, Drei lıaupiprobleme des Js/mns in der lıeutigen Zeit, (Günümüzde İslam'ın Üç Ana Problemi) Cenevre 2003, s. I I vd. · · ·ı" Detaylı bilgi için bkz: Savaş, Rıza, Hz. Mubammed Döneminde Kadm. İzmir I 991. ıss Ebu Zehra, ~;g,e, s. 128; Atar, a.g.e. s. 2ı9. 136 Dr. Abdullah ACAR olmaz. kitaplarında, Usül edilebileceğini savunanlar, şu mananın muhalefetiyle ayeti örnek verirler: hüküm istınbat · "Sizden, hür ve md'min kadınlarla evlenmrye gücü yetmryenler, ellerinizdeki mü'min çariyeler/e evlensin. "156 Bu ayetteki "güç yetirememe" · ·şartı kaldırılınca, hür ;k<\~ınlarla evlenıneye gücü yetenterin cariyelerle eVlenemeyeceğine ''mefhum-i muhalefet" yoluyla delalet etmektedir.. .. 1: • • •• ' . .. ... Kıssa ayetinden bir örnek vermek gerekirse; "Cumartesi günü, içinizden ·az_gmlzk edenleri, elbette bilmiŞsinizdir, İşte oiz'lara; qşağzlzk maymunlar . olun! dedik, 157 ayetine göre Yahudiler için Cumarte~i günü çalışmaları yasaklanmıştır. Bu hüküm bu haliyle Muhammed (as) ümmetini bağlamaz. Aksine, mefhum-i muhalefetinden o gün de, yaqi Cumartesi günü de ..çahşmanın mubah olduğuna delalet eder, kanaatindeyiz. Çünkü, ayetteki yasak sadece Yahudileri ilgilendirmekte ve diğer ümmetler için herhangi bir kayıt bulunmamakta, hatta herhangi bir nassı iptal etmemektedir. Nitekim, İbn Hazm bu konuda icma olduğunu bildirmektedir. 158 Ha~efılerin dışındaki mezhep mensupları, "mefhfım-i muhalefet"le amel ~d·i_{ebiİeceğini söylerler. Çünkü nasslarda zikredilen "şartlar" boşuna · zikredHmemişle~gir.' Ancak, bu şekildeki delaleti kabul etme~· için bazı M{delere· uymak·. :ona göre ~h üküiri. koymanın sahih olacağıılı b~Jirtirler. Bu kaide_leriİl biz sadece isimle'rini. zikredeceğiz. Kaidelerle ilgili örnekler için usül kitaplarına müracaat edilmelidir. l.Nasslardaki kayıtlar, mübalağa, teşvik ve· tehdit (sakındırma) gayesi taşımamalıdır. 2.Nasslarda bulunan kayıtlar, ifade eder mahiyette olmamalıdır. 3.Mefhfım-i nassa muhalif yoluyla aykırı olmamalıdır. zamanın ulaşılcrn adet ve bir hüküm, uygulamalarını diğer sahih bir " Mefhum-i muhalefet yoluyla hüküm elde edilebilen nasslarda bulunan "kayıtların" vasıflarından yola çıkılarak onu; Miflu1m-i lakap, ' vasJ!, şart, gqye l:'C:: a~ed · gibi gruplara ayırmışlardır. 159 ··' • 15 PNisa (4), 25. Bakara (2), 65. 158 ibn Hazm, el-ilıkiim. s.l61 159 Ebu Zehra, a.g,e, s. 131 vd.; Atar, a.g.e, s. 234 .vd. 157 Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kı~saları ı 3 7 Mefhüm-i muhalefet'i Hanefilerin kabul etmemeleri, "Kitap ve Sünnet'in nasslarından hüküm çıkarmada ihtiyatlı olmalarından kaynaklanmaktadır. Çünkü, nasslar~a bulunan kayıt ve şartların asıl maksatlarını . beşer aklı bilmeyebilir; Ancak Hanefiler, Kitap ve Sünnet dışındaki beşeri sözlerde bulunan şart ve kayıtlarin maksatları bilinebileceğinden, günlük konuşma, alış-veriş gibi muamelata dair işlerde "mefh.üm-i muhalefeti" huccetl,cabul ettikleri belirtilmektedir. 160 Bu dummda, Hanefilerin mefhum-i muhalefeti ilke ~larak benimsedikleri ve onu tamamen reddetmedikleri anlaşılmaktadır. Bu dumm; kıssa ayetlerinin mefhüm-i muhaJefet'inden hüküm çıkarma hususunda ha,ngi mez.hebe göre am~l etme problemini karşımıza getirrtıektedir. Kıssalardan mefhüm-i muhalefet yoluyla hüküm çıkarma konusunda Karadavf'nin, son dönemde İslam dünyasının içinde. bulunduğu "yerinde sayma" probleminden kurtulabilmesi için önerdiği görüşlerinden faydalanarak, buradan kendimize çıkışyolu bulmak istiyomz: "Ne Allah'ın Kitab'ında ve ne de .Resülünün Sünnetinde, belli bir fıkıh mezhebiyle bağımlı kalmamızı gerektiren herhangi bir delil elimizde yoktur: Aksine, mezhep imamlarının bizzat kendi sözleri, ictihad yaptıkları konularda kendilerini taklid etmelerini ve ictihadlarını kıyamete kadar devam edecek şekilde· bir din ve. şeriat haline getirilmesini,· ittifakla yasaklamaktadır. " 161 " •.• İşte devraldığımız fıkhi mirasımız karşısında tutumumuz, ·tercih ve seçme, ayıklama ve tashih .. olmalıdır. Bu tutumumuz, bazı hallerde, dört İnezhebin ve cumhümn görüşünün dışına çıkarak, tanınmamış ve terkedilmiş bir görüşü bile almamızı gerektirebilir ... " 162 dört mezhep arasında bir "telfik" yapılmasından öte, insanların maslahatı buli.ınan konularda, bağımsız olarak, belli·. bir konuda diğer mezhepterin görüşlerinden de istifade edebilmenin yanında, daha önce sıralanan kurallara uymak kaydıyla, kıssa ayetlerinden de, mefhüm-i muhalefet ·'yoluyla hüküm istınbatının mümkün olacağını Bu açıklamalardan, düşünüyomz. Yukarıda ayrintılarıyla anlatılan "mefhüm-i muhalefet" gibi teknik bir metodla ilim erbabının hüküm çıkarmasının yanında, bir de, engellenmesi mümkün olmayan, daha sade ve basit bir şekilde, ancak diğer nasslara aykırı olup olmadığını tesbit edebilecek kapasitedeki kişilerin de, bu yolla bazı 160 Buhfıri, Ke.şf. ll, 252; Ebu Zelıra, ·a.g.ıi, a. y.: Atar, a.g.e, a. y. 161 Karadavi, Yusuf, İslam Hukuku. Sıireklilik, (çev: A. Yaman-Y. [ŞICik), İst. [999, s. !37. 162 Karada vi. a.g.e. s. [ 70. · .138 Dr. Abdullah ACAR .. hükümler elde edebileceğini .tahmin. ediyoruz. Yani, bir. kıssayı okuyan kişinin• zihninde, o kıssayı okuduğu anda oluşan· "mefhum-i muhalefet'; c benzeyen sonuçlann bulunması normaldir~ .Kaldı kf, İslam alimleri bu yollahÜküm istınbat etmişl~r ve eserlerinde bunları zikretmişlerdir. Şimdi birkaç_ kıssa ayetiyle konuyu örneklendireliii!: ·' Hz. Yusuf'un kardeşleri tarafından kuyiıya atılışı, bİr kervan tarafın_dan · bulimup' 63 satılması ayetlerde bahseElilir. Kıssalan hukuki açıdan inceleyen İslam alimleri bu ayetin mefhum-i muhalefeti sayılabilecek mahiyette, "buluntu" bir ·çocuğun Yusuf gibi sa~ılamayacağını. belirtirler. 164 Yani; Kur'an'da çocuk satılmasından bahsediliyor, öyleyse bu no~al bir durumdur· dememişlerdir. Böyle bir hükme, iki yolla ulaştıklarını tahmin etmekteyiz. Birincisi, Hz. Yakup, peygamber olmasına. rağmen." oradan ge~cn kcrvaiıın müsl~manlardan oluşup oluşmadığı hakkında bir bi'lgC.aktarılmadığından, onların buluntu çocukla ilgili uygulamalan bizi bağlamaz. İkincisi ise, ayetin rnefhfım-i muhalifi ve onu destekleyen diğer nasslarla, kervancıların yaptıklan fiilin "aksi, muhalifi" bir hüküm veriler~k. buluntu çocukların satıiamayacağı hükmüne ulaşılmış olabilir. Yine, Hz.Yusuf'u kuyuya atan kardeşlerinin akşam eve ağlayarak gelişl~ri ilgili ayette şöyle anlatılır: "Akşama doğru ağldşm~ak Yalcub 'un yanına geldiler. "' 65 Bu ayette, yaptıklan suçu bastırmak iÇin, . Yusuf'un kardeşlerinin ağlamasından bahsedilmektedir. Ayette geçen bu "ağlama" eyleminin, diğer zamanlardaki "şehadet=şahitlik" te kullanılıp kullanıla:mayaGağı inceleme konus~ olmuştur. B~ konuda alimler, "yalan· söyleme ihtimalinden . dolayı bir kişinin kendi lehine şahitlik yaparken ağlaması, geçerli bir davranış değildiL Çünkü, Yusuf'un- kardeşleri, yapmacık ve babalarını inandırma gayesiyle ağlayarak kendi lehlerine bir mazeret . uydurmuşlardır" 166 demektedirler. Dolayısıyla, salim bir akılla düşünüldüğünde, ay~tin mefhfım-i muhalefetinderi "Onlar kendilerini ,haklı göstermek için ağlamışlardır, öyleyse biz ağlamamariyız" anlamı çıkar ki, bahsedilen tefsirlerde zikredilen, ·"şahitlerin lehlerine şahitlik yaparken · ağlamamalari esastır" prensibinin kaynağı bu olsa ger~ktir, Bir başka misal: · • Yusuf(I2), 15-20. Kurtubi, a.g.e, IX, 133 Yusuf(l2)16. 166 İbnü'l- Arabi, Alıkamu '1-Kur'iin, lll, 1073; Kurtubi, a.g.e, IX, 145. t(>.l 165 .. ··.·.·· Bir idihad Kaynağı OlarakKur'anKissalan 139 Hz . .t\dem'in yaratılişmd~, Allah'ın (cc) meleklerlı: diyaloğu Kur'an'da şöyle anlatıl~r: "Hatırla ki, Rabb.in meleklere,· .Ben ]Yeryüzünde b.ir halife yaratacağım, dedi. Onlar:. Biz hamd ederek Seni' tesbih ve. takdis edip . dyrurken, yeryüzilnde Jesat çıkaracak, orada' kan dökecek inscinz mı halife .. kılryorsun? dediler. Allah. da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi. "167 Bu ayette, bilmedikleri bir konuda· meleklerinkonuştuklarİ ve Alİ~h'ın · onların bilmeyeceğl şeyleri bilepUeceği anlatılmaktadır. Bu ayetin mefuı1m-i . muhalefetinden, "Melekl~r bilmeden bir hükÜm verdi, . alimler ise araştırmad~ri hüküm • vermeriıeÜdii:İer" .şeklinde bi~ sonuç çıkarmak, her ne kadar .şart, gaye,· ~akap, vasıf ve ~ded gibi kayıtlar bulunmasa, da insan zihninde olUşan ve ayetin rhanasının delaletiyle ulaşılan bir l:iükuıridür. "Tilavet secdesi'; de yukarıdaki . hükümle benzerlik arzetmektedir. İslam alimlerinin, tilavet seedesinin farz veya vacip oluşuna dair kullandıkları huccetler, Alak Suresi'nin ·sonundaki ayetiri yanında yine çoğunlukla kıssa ayetleri ve. Hz. Peygamber'in (sas) bu ayetleri okuduğu . . zaman yaptığı uygulamalarıdır. Kıssa ayetinden bir örnek verelim: Allah (cc), Hz. Adem'i yaratmış ve ona meleklerin secde etmelerinin istemişti. Bunu üzerine iblis hariÇ, onların tamamı secde ettikleri ilgili ayette 168 anlatılır. Her ne kadar, bu ayetin doğrudan tilavet secdesiyle bir alakası görünrnüyorsa da, zımnında Allah'a secde etmenin l<ı)'Il1et · ve değerine bir işaret vardır, denilmektedir. Zira, K a s a n .f (v. 587/1191), "Adem'e secde edin" ayetlerinP 69 melek ve şeytanların ilk emredildikleri şeyin, "s e c d e" olrrıası ve secde ayetlerini okuduğu zaman Hz. Peygamber'in hemen secde yapmasını delil kabul ederek, "t i 1 av e t . s e c d e ~ i" yapınimm vacip oluşuna diğer secde ayetleriyle birlikte bu ayetrde .delil olarak kabul etmektedir. 170 Onun ·bu ayetleri huccet kabul ·edişi, yine mefhum-i muhalif yoluyla, yani, "şeytan secde etmemiştir, öyleyse biz secde etmeliyiz" şeklindeki anlayışından kaynaklana:bilk 2. 5. 3; KıssaHmn K ı ya st a ·Kullanılması Kıssalardan "ibret•.ı çıkarılması gerektiği, 17 " 168 169 17 bizzat ayetlerin Bakara (2), }o. Bakara (2), 34. Bakara (2), 24; A 'raf{?), ll; İsrn' (17), 61; Kehf(l8), 50; Ta-ha (20), 116. Kiisfini. Bediii'u 's-saniii', I, 180. · ° sonlarında 1 40 Dr. Abdullah ACAR açıklanmaktadır. Aslında bunlar kıssa ayetlerinin anlatılına gerekçeleridir. Kıssalardaki bu "ibret" gerekçesine karşılık, diğer hukuki hükümlerde "illet" gerekçesi şartı aranır ki bu kıyasın rükünlerinden birisidir. Aralarındaki bu ortak illet olmadan yapılan kıyas da eksik olmaktadır. Kıssalardan, hüküm çıkarm.ada en etkili yöntem ise, "kıyas" olarak karşımıza çıkmaktadır. Kıssalardan, kıyasın haricindeki metod~arla da hüküm çıkarılmış oımasına rağmen, "ibret" kelimesindeki diğer manalarla beraber "klJlas" manasının daha baskın oluşu ve "Ey akzl sahipleri ibret alın" şeklindeki ayetlerin kıyasın cevazına delil olarak sunulması, İslam hukukunda "ibret almak, anca!' '' ıy as yoluyla olur·~. şeklinde anlaşılmış ve kıssalardan daha çok "klJlaS" metoduyla sonuç elde edilmesine vesile olmuştur. Ancak, "i' te b i r Ü" emrinin Kur'an ayetlerinin, kıssa, mesel ayırımı yapılmaksızın, Kur'an'ın tamamına şa.mil olduğu da bir hakikattir. Şimdi kıssaları kıyasta nasıl kullanabiliriz? Bunun ilkeleri ne olmalıdır? sorularına kısaca cevap arayalım. metodunun, kıssa ayetlerinde iki yolla Bunlardan birincisi, nassın delaleti bölümünde de izah edilen kıssaların mantfıklarıyla ya da ibareleriyle kiyas yapmaktır. İkincisi ise, y1ıkarıda kısmen mefhum-i muhalefet konusunda da değinilen, kıssaların "manalannzn" kıyas edilmesi, yani meflifımlanyla ya da delaletleriyle kıyas yapmaktır. Her şeyden kullanılabileceğini önce ~ıyas düşünüyomz. Kıssalatın "mij}zuin"lanyla kıyas yapılması, yukarıda mefhum-i muvafakat" ve mefhfırİı-i muhalefet" in delaleti bölümünde işlendiği için, biz sadece "lqfizlann" kıyasta·kullanılması konusunu ele alacağız. S ö z l ü k t e; bir şeyi, takdir etmek, ölçmek, karşılaştırmak ve iki şey arasındaki benzerlikleri tespit etmek anlamlarına gelen kıyas 171 I s t ı 1 ah ta "hakkında nass bulunmayan bir meselenin hükmünü aralarındaki ortak illet sebebiyle, hakkında nass bulunan bir meselenin hükmüyle ortaya çıkarmaktır" 172 şeklinde tanımlanmaktadır. Kıyasın en önemli unsuru ise "illet" tir. İ ll et ise; hakkında hüküm bulunan meselenin dayandınldığı açık ve net ya s ı f tır, şeklinde tarif edilmektedir. 173 içkideki "sarhoşluk = sekr" edicilik vasfı gibi. 174 İbn Manzur, Lisanii 'l-A rab. "k-y-s" md.; Şener, Abdülkadir. Kı vas. İsıılısiin. isusliilı. Ankara 1974, s. 6 7 Ebu Zehra, a.g.e, s. 189; Zeydan, e/-Veclz, s. 163. . m Hallaf. ilm-i Usüli'l-jiklı, s. 25; Şener, a.g.e, s. 68. m Halla!: a.g.e, s. 23. 171 172 Bir ictihad Kaynağı Qlarak Kur'an Kıssaları ı 41 illeti ·tespit ise bilgi açısından oldukça büyük bir donmanımı gerektiren bir husustur. Kıssa ayetleri gibi ahkamla ilgili olup olmadığı zor tahmin edilen bazı nasslardaki illeti tespit işi ise daha da fazla özeni hak eden bir meseledir. Ancak, kıssaları okuyan ve. onlardan fıkhl h ükü~ çıkarmak isteyen kişilerde, bazı özelliklerin bulunması zoriınludur. Bu konuda İmam Şqfii şöyle der: "Bir hakim, bir müftü, nassları istediği şekilde yorumlayarak, kişiye özel fetva veremez. Arıcak onlar, Kitab'ı, ondaki nasihi, mensuhu, hassı, arnını ve edebini; Sürinet'i, eski ve yeni ilim chlinin söylediklerini ve Arap dilini iyi bilir, birbirine benzeyen şeyleri ayırd eder ve kryas'ı kavrarsa, ancak öyle fetva verebilirler. Bu özelliklere sahip olmayan birinin kıyas yapması caiz değildir. ... " 175 Kıssa ayetleri okunduğu zaman, "İslam'm genel prensiplerine aykzn . olmqyan, insaniann sağlamayı amaçlayan, kısaca maslahatını mer!faatı celp, ve işlerinin mazaJTatı lwlaylaşmasmı difetmek, " fikrini temel ilke kabul ederek, buradan hareketle, kıssalarClaki illet tespit edilirse, yine nasslara aykırı bir iş yapılmayacağı kanaatini taşımaktayız. Aslında biz bu görüşümüzü, "ne muteber olduğuna, ne de ilğa edildiğine dair şer'! bir delil bulunmadıkça, illet kabul edilebilen ve adına "masalih-i mürsele" ·denilen bir illeti tespit metoduna 176 dayandırmaktayız. Dolayısıyla, illetler ya nasslarda açıkça belirtilmiş (mansfJ.s) olabilir ya da istınbat yoluyla elde edilmiş (müstenbat) olabilir. İşte, kıssalarda açıkça zikredilmeyen "illetler" tespit edilirken, bu metoda oldukça ihtiyaç duyulmaktadır. Ayetlerdeki illetler yeri gelince izah edileceğinden şimdi, kıssa ayetlerinin bazı kıyas işlemlerine "asıl" yapılması ile ilgili bazı hususlara ve esaslara dikkat çekmek istiyoruz: 2. 5. 3. ı. Kıssalara K ı ya s ın E sa s 1 ar ı Kıssalara kıyas uygulanabilmesinin bazı şartları olduğtı muhakkaktır. Diğer bir deyişle her kıssa kıyasa konu olamaz. Şimdi bunların· neler .olduğunu tespit etmeye çalışalım. 1. Kur'an'ın diğer ayetlerinde oldugu gibi, kıssa ayetlerinin de önemli bir bölümünü teskil eden· hikat, iman esasları, tevhid, Allah'ın 175 176 Ebu Zehra. a.g.e, s. 212, ei-Ümm'den naklen. Nebhan, a.g.e, s. 325: Bilmen, a.g.e. 1, 178: Ebu Zehra, a.g.e, s. 209: Atar. a.g.e. s. 67. 142 . Dr. Abdullah ACAR vb. konufarla; ibadet esaslarını açıklayan ayetlerle ile ilgili konularda kıyas ya_pıliımayacağına dair görüşler ·ışığında, kıssalarda iman esaslannın her devirde· "ay n ı" olduğu, "b i r" AllaWın bulunduğu, büt;ün peygamberiere Allah'ın vahyettiği gibi konular, kıyasın "aslı;! olamaz. Ya.· da tur ayetler,_ "mantık" ilmindeki. -· tab~rle'> ''birinii öncü( veya büyük önenhe" olamazlar. çÜnkü, ·f\llah'ın · "mu~~lefetürt/ li'l-havadi~" yani ·kendisinin sonradan yarattığı varlıklara benzerneme gİbi bir sıfatı hıilunhüı.küı.dır. Aytıca, ·imanı mesele "gaybi" bir . olay olduğu . . içiri;. kıyasa asıl olamaz.. .. . . zati. -subuti sıfatları kıyas yapılamaz: İrianç ,bu / ·. 2. Kıyas y~pılacak kıs~cı4a· anlatıla_n konu h a s olmamalıdır. Usül_ kitaplarında genellikle, "Huz~yme adli sahabenin (ra) iki şahit yerine kabul edilmesi ile ilgili hadis 177 ·özel bir durum ·olarak zikredilir. 178 Ancak biz,-· kıssaiardaki b~~ı ~·özet,- olaylan da kıyas koıtusu. etmemeliyiz. Birkaç k1ssa ayetiyle konuyu izaha çalışalım: . . . -·~ . . . Ht. İbrahim'ın .(as)· oğlunu kurban etmesi olayı, sadece ona "has" bir .- emirdir ve vahiyd_ir. Böyle özel bir hadise, _diğer insanların çocuklarını kurban etmeleri için bir örnek veya "Aİlah için oğlunu Hz. İbrahim kurban etmek istemiş, ben de edeyim", şeklinde bir kıyas olamaz. Çünkü, Hz. İsmail'in .. kurban edilmes-ine Allah (cc) bile müsaade etrriemi§, onun yerine büyük bir· kurbanlık feda- etmiştir. 179 ·Aslında, hem baba hem oğul açısından düşünüldüğünde, böyle apaçık/büyük bir irntihana (belaün _mübin), ancak·. seçkin peygamberler tahammÜl edebilir. Çurikü, ~mlarda _diğer insanhirda . bulunmayan _ "sıdk, emanet, . tebliğ, Jetanet, . ismet" gibi . beş .ö,zeltik, bulunmaktadır, Sadece peygamberlere ·has böyle büyük bir imtihanın karşılığı, dünyada "z i b h l n az l m =büyük kurbarziık, n ahirette de yine büyük mükafat olmalıdır. .,· · Dolayisıyl~ peygamberlerin mucizeleriyie-;- p~ygamberlikleriyle ilgili· "Özel'' hadiselerle, Hz. Musa ile H_ızır ·kıssasında· olduğu gibi "insanüstü" bazı hadiselere kıyas yapılamaz. Hızır kıssasında, Hızır'ın çocuğu öldürmesi, gemiyi delmesi, d{ıva.rı doğrultınası gibi olaylar, bir beşerin akıl ve takatının ·_ üst;ünde, ola~anüstü olaylard~r. Zaten ayetin devamında Hızır'dan "kendi katlmızdan'. iltm verdiğimiz, . ozel bilgiyle donatılmış kul" 180 olarak · · bahsedilrriesi, bu .olayın insanüStü bazı hakikatler ..içerdiğini ve bunun . '.· . . "özel" in Ehu İlavud, ,;Akdi)<y~M. 20. 178 Serahsi, Usıil, II, 149; Husrev, Mir'iitii '1-ıısıil. Il, 77. 179 Saffaq3i), 106-107. . · 18 °Kehf(18), 65. ı \ · Bir ictihadKayn,<'ığı Olara!< Kur'an Kıssaları 143 bir durum olduğunun· d_elilidiL.· Elbette, bu kissadan başka sonuçlar elde etmek mümkündür. ·Bu tür; özel durumlan .ifade . eden kıssalann bu bölümleriyle kıyas yapmak, 'Jasü:.istidiai" olur. Nitekim, Hariciler arasında· taraftarı en çok olan Ezarik_a'nın· dışında· ~iğer tüm mezJ:ıepler, Hızır kıssasındaki gibi ileride eşkıya olur düşüncesiyle, çocukların öldürülmesinin haramlığında icrria olduğu kayd.edilrriektedir. 181 : Bun:a mukabil, ~~özef olmay_pn" bazı kıssa. ayetkri, kıyas'ın "a.Si"ı olabilirler. Mesela; çoğu fikıh kitabında zikri geç~n "m u h · a y e e =merifaatzn pqyiaşzmz" nin cevazına, ayetin siyak ve slbakında bir kötü.lerİıe bulunmaması ve özel . bir durum arzetmemesi sebebiyle fetva ~erildiği kanaatindeyiz. Ayetie, bir gün devenin, bir gün diğer insaniann su. içmeidi . . olayı anlatılmaktad~r. 182 Bu~ ayette, mucize devenin s~ içm~sinde~ bahsedilmesi ayri bir ~oniıdur, · dt;venin kendisinin mucize oluşu ayrı bir konud,ur. Kıssada zikredilen "su içme hakkı" mucize· bir durum olmayıp, aksine türiı ürri:İheti ilgilendiren bir konu olduğu ve.daha sonraki insanların da ·hu muain~leye o1ari i li t i y. a ·ç ları ·illet kab~l edilerek, muhayçe işlemine cevaz verildiği anlaşılmaktadır. .... .· :· ·. Ancak, burada usül yönündeh bir problem vardır. Acaba İslam alimleri, . . !~muhayee" iŞlemin'e, cev~z veri~ken . hangi m~todu/kaynağı ·kullandılar? İncelecÜğimiz kadarıyla, bu işlemin cevazı, daha çok "şer'u men kablena•: dan elde edilen hükümleriç.erisinde zikredilmiş olması ve neshedildiğine dair bir karine olmadıkç~ Ö~cekilerin şeriatı bizim için de şer~attır 183 ilkesine bağlı . olarak verÜmişola~ilir. Böylece, muhayee~nin, Muhammed.üinmeti için de meşru olabilecegi". .. sonucuna ulaşmış· olabilirler. Aslında bu· olayın öncekilerin şeriatı ile ilgili bir olay olmadığı, Hz. Salih'in (as) şeriatında bu· işlemin bütün işler için geçerli olacağı şeklinde bir emir bulunmadığı kanaatindeyiz. Sadece mucize devenin sti içmc;sinde kullanılan bu metoduJ1, onun şeriatı şekliı::ıde takdim edilmesi yerine, bunun kıssa olarak ele alınması daha· sağlıklı olacaktır.. Yine, Hz. Salih'in (as) kendisinden önceki kutsal : kitap ya dasuhuf'ta da bu şekilde bir emrin olup olmadığı hakkında net bir açıklama yoktur. Bu yüzden biz bu ayeti şeriat=hukuk ayeti değil, kıssa ayeti olarak değerlendireceğimizi belirtmiştik. Bu dururı::ıda, ·muhayec'nin meşruiyetini, şer' u men kablena aracılığıyla değil, .kıssa ayetlerinin kıyas İbn Hazm, a.g,e, s. 159. Kamer {54), 28. 183 Ser;ı.hsi, Usül,. Il, 100 181 182 144 Dr. Abdullah ACAR edilmesini delil kabul ederek meşru kabul edebilecektik..Yani, "muhayee" nin meşruiyetine cevaz, kıssa ayeti kıyas yapılarak da verilebilirdi. Şöyle ki: Öncelikle, yukarıda Şatıbf'nin "Kur'an'da yer alan her kıssanıri h'er ayetin mutlaka ya önünde ya da sonunda ki genelde sonunda bir 'r e d vrya z e m m ' ya bulunur veya bulunmayabilir..." 184 açıklamasını da dikkate alarak, şimdi kıyas yoluyla m u h ay e e 'yi tekrar friceleyelim: ı. Önerme (A s 1 ): Kıssa ayetlerinde Allah (cc), suyun nöbetieşe içilebileceğinden bahsetmiş ve ayetlerin siyak- sibak'mda bu işlemi zeminetmediği gibi, bizzat emretmiş tir. 2. Önerme (Fe r' ): Hz. Salih'in (as) kavminden sonra da, insanların bu tür muhqyeeye benzer işleriyapmaya ihtiyaçlan bulunmaktadır. Sonuç= (Hüküm): Allah'ın Kur'an'da zemmetmediği, neshetmediği ve insanların da ihtiyacı. olan bu rylem, sonraki insanlar için de bir ömek olabilir, yani caizdir. Önceki ümmetierin yaptığı ve neshedilmryenleri.n müslümanlan da bağiayacağı ilkesinden hareketle, meşruluğuna cevaz verilen muhayeeye, k ı y a s yoluyla cevaz verilmesi, nihayetinde aynı kaprya çıkmak,tadır. Sonuçta değişen nedir?. Şer'u men kablena delili, hemen hemen tüm fıkıh kitaplarında "t a l !" kaynaklardan sayılır ve ondan elde edilen hükme; bazılan bu delili temelden yok saydıkları, bazıları da "talf" kaynak yoluyia elde edildiği için, "hülanün kuvveti vrya şiddeti" konusunda ihtilaf etmektedirler. Her ne kadar kıyas yoluyla elde edilen hükümlerin delaleti z a n n 1 de olsalar, kıssalardan kıyasla elde edilen hüküm; talf delil olmaktan çıkıp, birinci delil olan Kitap'tan elde edilen, fıkhın dört ana kaynağını oluşturan ve Cumhur tarafından aslf kaynak kabul edilen kıyasla eloe edildiği için, şer'u men .. kablena' dan daha kuvvetli bir hüküm olabilir şeklinde cevap vermek mümkündür. i k i n c i bir örnekle, Aslıab-ı Kehf yoluyla hüküm çıkarma istiyoruz: kıssasındaki bir ayetten kıyas . Aslıab-ı Kel!f kıssasındaki gençler 300 küsür sene mağarada uyurluktan sonra uyanıyorlar ve içlerinden birini ş~hre alış-veriş yapmaya 184 Şatıbi, a.g.e, lll, 340. Birietihad Kaynağı Oli!rak Kur'an Kıssaları 145 . . ~.-.f~:~ . -·:.:· gonderirken aralannda geçen diyaloğu Kur'an şöyle anlatıyor: "... Şimdi içinizden birini şu gümüş parqyla şehre göndedn de, yiyeceklerden en temizi hangisi ise, size ondan azık olarak alıp getirsin. Aman dikkatli olsun, sakın kimseye Çizden bahsetmesin ... "185 -,. Ayette zikredilen, "ez k a ta a m e n = ~AW. ,_f) " kelimesini, İslafiı alimlerinin "helal yiyecek, Allah adma kesilmiş hayvan eti, hırsızlık, çalmtz değil, gasp olmayan yiyecek" şeklinde tefsir 186 ettikl_eri görülür. Bu ayetin "z ah i r" manasından, "Ashab-ı Kellf 'in·alış-verişlel7.nin helal olmasma azami dikkat gösteriyor/ardı" hükmüı;ıe ulaşmak çok kolaydır. Onların yiyeceklerinin helal olmasın~ dikkat etmelerinin s e b e bL; Ey Peygamberler! Temiz· olan şeylerden yiyin, güzeLiŞler yap m. Ben. sizin yaptzklannzzı hakkıyla bilenim"187 "ayetinin kendi dönemlerindeki peygamber tarafınd<:J-n da tebliğ edildiğini göstermektedir. Ayetteki "t ay y i b a t " kelimesinin,. hem maddi hem de manevi yönden temiz olan yiyecek anlamına geldiğini söylemek gerekir ki, bu da yukarıdaki "e z k a " kelimesinin müteradifidir. Çünkü, yıkanan bir yiyecek temiz olabilir ama, çalıntı bir mal veya Allah'ın adı anılmadan kesilen bir hayvan İslam'a göre temiz sayılmaz. Ashab-ı Kehf, baş düşmanları olan krala yakalanmamaya dikkat ettikleri kadar, yiyeceklerinin helal olmasına da dikkat ediyorlardı. Hatta, ayetin sıralanışından onların, kendilerinin yakalanmasından daha önce, yiyeceklerinin "temiz, helal" olmasına dikkat ettiklerini söylemek yanlış olmaz. Çünkü, ayetlerin tertibinin Kur'an'ı yorumlamada çok büyük önemi vardır. Mesela; "abdest" ayetinde 188 aıimler, organların sırayla (te v a 1 Y) yıkanmasına, ayetin sıralanışını deliL .~abul ettikleri bilinmektedir. Şimdi, Ashab-ı Kehf'in bu dummunu anlata~ _ayeti, "a s 1 (;; kabul ederek, bir hüküm elde etmeye gayret edelim: ı.önerme (A s 1): Ashab-ı Kelif, gayr-i İslami bir ortamda haram şüphesi nedeniyle, alışverişlerinin helal olmasma dikkat ediyorlardı. (Ayetin. siyak ve sibak'mda da bu durumun lehya da aleyhine bir i/ade yoktur). 2.Önerm~ (F e r ' ): Her dönemde insanlarm alış-veriş yapm(/y"a ihtiyaçlan vardır ve müslümaniann dayiyecekZerine haram kanşma şüphesi daima mevcuttur. ıs; 186 187 188 Kehf(IS), 19. İbnü'l- Cevzi, Ziidii '1-mesirV. 121; Kurtubi, a.g.e, X, 375. Mü'minün (23), 5 L · · Maide (5), 6. 146 Dr. Abdullah ACAR Sonuç (Hüküm): öyleyse!. müslümanlar da Ashab-ı Ke!Jfgibi, alıŞ< veriş/erine, özellikle gıda maddelerini aldıklanyer ve malın her yönüyle helal oluşu gibi hususlara dikkat etmelidir/er. . Zanni olmalp.rı sebebiyle, kıyas yoluyla elde edilen. hükümlerin farz, vacip seviyesinde hüküm ifade edemeyecekleri gerçeğine rağmen, bu ayette geçen "b ak s ı n, a ra ş t ı r s ı n = _# " ifadesi; "hem kendini kimseye helli. etmeme konusunda dikkatli davransın, hem de yiyeceklerin· temiz olmasına dikkat etsin" şeklinde anlaşılınaya müsaittiL İkinci mana tercih edilirse, bu· durumda, alış-yerişe dikkat etmek Harretllerin tabiriyle en . azında~ vadp olu~. '·çünkÜ;·''b~ ayetin sü.bfttu. kat'!; delaleti zanni'dir. öte yandan·. · '·'VÜoub:···!fade eder•ı..~Ltiu:kmü ~erili"rk~n . ."Allah adı anılmadan .~esilenleiiY.df!leyfn .. :" 189 ve "Ar;riizdaJ;za(lannzzı batit:yolla yemeyin ... "190 'ayetle~inin d~ ·dikkate alındığını belirtm~i< gerekir:. ÇünkÜ, bu ayetlerde hem . har~~ . Y,.olla, · liem· ·de Allah'ın adı anılmadan·. kesilen hayvanların yenilemeyeceği bildirilmektedir. Özellikle, haram-helalin birbirine karıştığı-'' · çağımızda, -ki Avrupa'da durum daha vahimdir- bu hükme ne kadar ihtix~Ç . duyduğumıız açıktır. 3. Kıssadan kıyasla elde edilen sonuç, diğer nasslara aykın olmamalı veya başka muteber bir n a s s ı i p t a I e t m e m e lidir. Sadece kiyas yoluyla ~laşılan hükümler değil, istınbat yoluyla elde edilen bütün hükümlerin Kur'an ve Sünnet'e aykırı olmaması gerekmektedir. Çünkü, 'Jdsit istidlal" lerle veya yanlış kıyas yapılarak, doğru sonuca ulaşılamaz. Kıssaların lafız ve manal~nndan kıyas ve diğer yollarla hüküm çıkarılabileceği ve bunlara dair verdiğimiz örn.ekleri burada tamamlıyor, kıssal;;ırdan elde edilen hükümlerin ne ifade ettiği, yani ilzam derecesi veya · şiddeti konusuna değinm~k istiyoruz. . .. . ·~) . 2. 6 ..KISSALARDAKİ HÜKÜMLERİN NİTELİGİ Fıkıh usülünde ibadetlerle yani kişinin rabbiyle olan ilişkilerini düzenleyen şer'! nasslar, onların ':farz, vacip, haram veya mubah" oluşlanna delalet ederken, muamelat konusuna dahil olan veya dünyevi meseleleri 190 Maide (5), 3; En'fım (6), 121, 145. Bakara (2),188; N isa (4), 29. , Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları 1.4 7 ·tanzim eden şer'! nasslar ise yapılan işlerin ·:szhhat", 'fesat'' v~ya "butlçm" oluşlan için ·delil olarak kullanılırlar. 191 Kıssalarda <ia öncekilerin ibadetleriyle ilgili bilgilerin bulunması, müslümanların da onlara "farz~· yeya "haram" seviyesinde uyulmasını gerektirecek bir mecburiyet ifade etmezler. Buna mukabil, bazı muamelat konutarı için delil olarak zik~edilen kıssalar veya ·onların yorumlan, o işin "sahih, fasid veya batı!". oluşuna del~let . edebilir. Belki "yapılması güzel" veya en azından nasslara aykırı değildir anlamındaki "meşru" sözünün kullanılması bu sebeple olmalıdır. Mesela; · · Kur'an'da bir an için namazın farz kılınışıyla ilgili bir emir bulunmadiğını ·farzedeli m. Buna muRabil, kı s sa ayetlerinde na_mazın kıymeti ve. önceki . peygamberler ve ikavimleriılin namaz kılışlarıyla ilgili. pek ·çok ay_ef bulunmaktadır. 192 Bu kıssa ayetJerinden, .ictihadla .namazın "farz·"olduğuna dair delll getirenler bulunabileceği gibi, onun, "tavsiye edilen, övülen,·kısata. farz olmayıp mubah" bir şey olduğu hükmünü verenler de buhınabili.r. İşte, · Kur'an'da hükmünün . kat'iyyeti konusunda netlik. bullınınayan kıssa .ayetleriyle verilen hükümler, .vücup, yani kesinİik değÜ ancak zann ifade edebilirler. 193 . Nitekim. islam alimleri, kıssalardaki namaz~· oruç, hac ve zekatla. ilgili ayetleri, asli 'delil :olarak değil ikinci veya ta.ll' delil, y~ni. kuvvetlendirın~k ve. pekiştirn:ıek için . delil . · olarak zikretmektedirler. İba<ietlerin farzıyyetini bildiren sarih ayetler kafi iken, fakihlerin kıssa ayetlerini yardımcı delil kul,anmaları, onların da tım derecede fıkıh/hukuk için delil olabileceğini gösterebilir. Yardımcı delil olarak kıillarulmasının yanı sıra, bağımsız olarak da bazı huccet olarak kullanıldığı görülmektedi_r. Mesela; ihtiyar! ibadet olan· itikafa .girmenin meşruiyetinin bir delili, Tav4f edenler,,. ibadete kapananiar (İtikqfedenler), mkü. ve se~de edenler için Evim 'i temiz tutun, diye emretmiştik"194 ayetindeki "a k ifi n" kelimesidir. Bu ayeti Cas.sas. İtikafa girmenin ve tavaf yapmanın mbşruluğuna Rur'im;dan delil olatak kabul 'etmiştir. 195 Yine, adak adamanın ineşnıiyet delili de kıssa ayetidir. 196 FakÜılerin, kıssalardaki bazi ibadetler~ •dair d~laleti, . "~eşnıiyet". şekiinde kıssalann ' . .. Şirfızi, el- Lii1iıa ', J?eyrut 1985, s. I, 6. : . . · . Kıssalarda namazla ilgili bazı ayetler için bkz .. Ba)>ara (2) 83; Al-i imran (3), 39; Maide (5), 3, 12; Yunus (lO), 87; Hüd (ll), 87; Yusuf(l2), 100; İbrahim (14), 40; Meryem (19), 11, 30-32.55,58, 59; Tfı-ha (20), 14; Enbiya (2 I); 72-73; Hac (22), 26; Lokman (3 1), 17. 193 Geniş bilgi için bkz. Şatıbi, a.g.e, I, 30. 194 Bakara (2), 125. · 19 ; Cassas, a:g.e, ı, 94. 196 Adak için bkz.. Al-i imran (3), ·35. Bu ayete istinaden İbnii '/- Arabi, "nezretmenin meşruluğuna bu ayet delildlr" · demektedir. Bkz. Alıkiimu'/-Kur'lin, I, 268. · · 191 192 148 Dr. Abdullah ACAR vasıflandınp, farz, vacip, h·aram veya mendup . şeklinde nitelememeleri, kıssaların delaletinin zanni oluşu ve onların tali delil oldukla~ı hakkındaki kanaatleri' desteklemektedir. Çünkü, adak adamak meşru bir davranıştır. Buna mukabil, yerine getirilmesi farz veya haram olan adak da olabilir. Bu dıırumda, kıssalarda adakla ilgili bilgiler, adak adamanın dini hükmüne değil, meşruiyetine delil olabilirler. Daha önce, İsİarn hukuku için ictihadın önemi ·ve kıssaların da ictihada kaynak olabileceklerine dair beyanlardan, ictihadın sahasın-ın ve kaynaklarının geniş olduğu anlaşılmaktadır. Bu geniş sahada, müctehidlerin kanaatleti, Kur'an ve Sünnet'in yorumundan başka bir şey degildir. Ancak, ·dini nassların mahiyetierine aykırı olmamak kaydıyla yeni hükümler. geliştirilebilir. Kıssalar da. temel nass olan Kur'an'ın parçası olduklarına göre, onlardan da "yeni şeyler" elde etmek ·mümkündür. Mesela, alış-veriş yapılan mekan ve gıda rn.alzemesinin her türlü mahiyetine dikkat etmenin lüzumu konusunda, Aslıab-ı Kehf'in davranışları misal gösterilebilir, ya da, kadınların . idareciliğine Sebe melikesi örnek teşkil edebilir. Ancak, bu örneklemeler · birer norm olmayıp genel kurallarla sınırlı ve kesinlik bakımından zanni bilgi iptiva ederler. Kıssalardakj olayları bu şekildeki ictihadi konulara huccet kullanmayı yasaklayan herhangi bir nass' bulunmaması, onların bu yönlerden de ibr~t alınablıeceklerini, kendilerine kıyas yapılabileceğini gösterir kanaatindeyiz. S O N U Ç İslam Hukukunun temel kaynağı Kur'~ın:ın önemli bir bölümünü teşkil eden kıssaların anlaşılmaktadır. Kur'an'ın bazı ictihadi meselelerde kaynak .- olabilecekleri 23 yıllık nazil sürecinde, sarih alıkarn ayetlerinin yanuıda, . gerçekleşmesi her devirde mümküri olan ve yeni nesillere model olabilecek, savaş, barış, anlaşma, ticaret, evlenme, boşanma, ölüm, miras vb. konularda örnek olayların anlatıldığı bir vakıadır. Nazil olduğu dönemde yeni müslüman olmuş· kitleleri teselli etme, onlara rrıoral verme gibi · asıl gayelerinin haricinde,. kıssalardan her zaman ibret alınabilecegi, dolayısıyla ' hukuki ibretlerin de elde edilebileceği anlaşılmaktadır. Bir ictihad Kaynağı Olara.k·ki.ır'an Kıssaları ı :49 İslam inancında ilk ve mutlak yasama = teşri ' yetkisiAllah 'a. aittir. Bunda, insanı mükemmel bir şekilde yaratan Allah'ın, hukuk da dahil olmak üzere insanlığınher türlü ihtiyacını yine en mükemmel olarak tanzim edeceği inancının etkisi büyüktür. Bu sebeple, fıkıhta da vahiy her şeyin üzerindedir. Vahiy varken akla itibar edilmez. Vahiy eseri olduklarından, kıssaların bir/birden çok değeri vardır. Onların bir değeri olmasaydı, kıyamete kadar rehber olan ve kendisinden sonra· bir daha kitap gelmeyeceği belirtilen Kur'an'da yer almazlardı. İslam Hukuk,unda, ictihad ehlinin başvuracağı. •·zsnad kaynakları" ndan ilki ve en önemlisi 'Kur'an'dır. İslam Hukukunda fıerhangi bir ·mesele, ayetler arasında ayİrım yapılmaksızın öne~ Kur'ah'a ·başvurularak çözÜlm~ye. çalışılır. Orada "sarih" bir hüküm bulunursçı, diğer kaynaklara pek müracaat edilmez. Eğer hüküm, Kur'an'da "mücmel" veya kıssalarda .olduğu gibi "dolaylz" bir şekilde yer alıyorsa, bumin açıklanması için sırasıyla-ecUğer asli kaynaklardan destek alınır. Sünnet, mücmel ayetlerin anlaşÜma~ırdi ilk sırada yer almaktadır. Burada da bulunamıyorsa, diğer kaynak~ara muracaat .. edilir. Bu müracaatta en onemlifaaliyet, ehlinin yapabileceği ".ictihad" dı'r. · Kur'an ve Sünnet'te kıssaların lafız· ve maİıalarıyla ictihad yapılmasını eng~lleyen bir nass bulunmamaktadır. Aksine, meseleleri _haHetmek iÇin kıssalar da dahil her çeşit ictihad kaynağı~a başvurmak, isabet .etmese de en azından bir ecirle mükafatlandırılmıştır. İslam coğrafyasının genişlemesi ve farklı kültürlerin İslam'a girmeleri, onların bazı problemleri de beraberinde getirmiştir. Bunlar, akaid ve fıkıh süzgecinden geçirilerek tashih edilmeye çalışılmı§tır. Müslümanların gayr-i Müslimlerle münasebetleri .ve modern çağın zorunlu olarak müslümanların bünyesine· soktuğu bazı hukuki meselelerin halledilebilmesi için kıssaların . yenicten gözden geçirilmesini zorunlu kılmıştır. Çok iyi değerlendirilmesi ve diğer sahih nassların iptal edilmemesi şartıyla, kıssaların. ictihadi meselelerde huccet olabileceği, onlardan hukuk alanında · da. istifade edilebileceği anlaşılmaktadır. ·Nitekim, ktihadlarında Kur'an 'ni bütününü dikkate alan fakihler, kıssalarda dahil olmak-üzere onu-n her ayetini ictihad ·kaynağı Ôlarak.kullanmışlardır. Kur'çın'.daki tüm ayetler :hukuku ilgilendirmemekle biı;likte o, İslam Hukukunun temel kaynağıdır. ;Aile vb. bazı konular hariç, çoğu konunun külli' ifadelerle yer aldığı Kur'an'da alıkarn ayetlerinin beş yüz civarında 1 50 Dr. Abdullah ACAR . olduğu, ·diğer ayetlerin ise, başka meselelere huccet olabileceği bazı ·İslam alimlerince~dlle getirilmektedir. Ancak, iyi inedendiğinde kıssa ayetleri de d'~hil olmak Üzere, alıkarn ayeti zannedilmeyen. bir çok ayett~n tali seviyede cie.. olsa hukuki sonuç elde ed.ildiğİ anlaşılmaktadır. Dolayısıyl~. alıkarn ayetlerini kesin hatlarla ayırmak, 'I'fur'an'ın bütünlüğüne ve ondaki ayetler arası irti.batın koparılmasına yol açabilir. Kfssalardan hukuk alanında istifade edilebileceği gerçeğine rağmen, onlardan··. "hukuk denilebilecek. tarzda ve . n01mu'' . . . müstakil . bir hukuk kuralı elde egHemediği, onların daha Çok tali: meseleler içtn delil olarak kullanıldığı tespit ··edilmiştir. Sarih ayetlerle hükriıü bildirilen namaz, oruç, hac, zekat, faiz, kısas, hırsızlık vb. fiillerin meşruiyetinde kıssaların yardımcı delil olarak kullanıldığı görülmektedir. Fetva veya kaza makamında bulunanlar, İslam'ın temel prensiplerine ve şer'i maksadara aykırı olmamak şartıyla sarih nass bulunmayan bazı · meselelerde kıssalardan hüküm istınbatı yapabilirler. Kıssalarda, değişik asırlarda birbirine benzer bazı hukuki hadiselerin zikredilı:p.esi, peygamberlerin vahiy · aldıklim kaynağın "aynı" olduğunu göstermektedir. Kur'an'ın nüzulundan önce, Arap Yarımadasın~a vahiy kültürünil yansıtai:ı bazı hukuk! uygulamaların bulunması, insan: fıtratına yerleştirilen · iyi ve kötü kavram!arının aynı Yüce kuvvet tarafından balışedildiğini ve her devirde insanların fert ve cemiyet hayatına Allah'ın ·müdahale ettiğinin bir nişanesidir. ·"İslam Hukuku orijinal bir hukuk olmayıp, eski hukukun ıslah edilmiş halidir" gibi düşünceler doğru değildir. Alıkarn ayetlerinin haricindeki kıssa ayetleri gibi bazı ayetlerin delaletlerinin "zanni" olması, onların huccet olarak kullanılmalanna mani değildir. Zaman zaman "zanni" delaletlerden faydalanılması, o konu ..hakkındaki birden fazla çözümün olabileceğine ve İslam'da ictihadm daima bir çözüm yolu olduğuna işaret olarak kabul edilmelidir. . Kur'an 'daki "zanni" delalet yerine ~iahad haber" veya "zayıf'' hadislerle amel edildiği görülmektedir. Kanaatimizce, delaletizanni bile olsa ayetlerle amel etmek, zayıf hadislerle amel· etineye tercih _ediİrnelidir.• Mesela, Hz. · Süleyman ile Belkis hakkında: ·bilgi ·veren ayetlerin, kachnın idareci olabileceği hakkındaki zahni delaktinin. kabul edilmesi, kadınların idareci olamayacağı konusunda delil kabul e·Cınen · hadisin delaleti ve sıhhati hakkındaki tartışmalara tercih edilebileceR mahiyettedit:· ·En azından, bu Bir ictihad Kayn-ağı Olarak Kur'an Kıs_saları ı sı . ayetlerin subuti kat'i, delaleti zanni iken, hadisin. sübutunu~ da delaletinin de zaiıni olduğuna dair görüşler "\?ulunmaktadıL Bu durumda, _ay~tlc, amel · ., etmenin uygun olacağı aŞikardır, ~ _ . Kıssalarla ariıel etme konusunda y{ıkarıda izah etmeye ·Çalıştığımız . husus, Ebu Hanife'nin eleştii:-ildiği konulardan biri olan ."hile~i şer'iyye" ile karıştırılmamalıdır. 197 Zaten, sarih şekildeki bir harami helal, .;liel~-li de haram kılma düşüncesi savunulamaz. S~ylemek istediğimiz şey, hakkında kesin hükmü bulunan bir meselede kıssa/lar ile amel etmek değil, aksine, · maslahat gereği, bazı tereddütlü hususlarda, "kzssaları ihmal etnıeyip ohlarz. maslahat için i'mal etmektir." Kıssaların yeniden · ele alınıp incelen!llesinde önemli _qlan husus, gibi reformist bir düşünceyle değil, ·aksine onların İslam 'ın genel mashihat ve kolaylık prensibi ve muhkem nasslarıyla . uyumlu bir şekilde incelenmesine dikkat edilmesidiL. nassların, Hristiyanlıkta olduğU Her dönemde· farklı :amaçlarla· Kur'an'a yaklaş'ari.farın ·_.blilunmasi nedeniyle, onunla ilgili genel-geçer bir okumanın tarifini yapmak imkansız . g~bi görünmek~ediL Fakat, Kur'an'ı anlamak ve ·yaşadığı ·çağın problemlerinin· çözümüne katkıda bulunmak isteyenlerin d!kkat edece_ği ilk şey; onu ön yargıdan uZak ve tarafsız bir anlayışla okurrtaya başlamak_·olsa . gerektir. Bazıları için bir defa okumak kafi iken, Kur'an'dan ve tabii ki · kıssalardan "bir şeyler" elde etme çabasında olanların, onu bir defa okuma ·gibi bir lüksleri yoktur. Aksine, ayetleri tekrar tekrar inceleyerek, onlar arasındaki irtibatlara çok iyi dikkat etmeleri gerekmektedir. Özetle, Kur'an öyle bir kitaptır ki, çoğu dini ilimierin temel kavramları ve ilkeleri çerçeve olarak onda yer alır, Hukuk ilminin ihtiyaç duyduğu ·birçok_ kelime ve kavramın temelini de, · Kur'an'da yer alan ilahi mesajlar oluşturmaktadır. Bu bilgiler, bazen alıkarn ayetleri, bazen ·de diğer ayetler içerisine serpiştirilmiştir. Kısaca, Kur'an her ilim dalı için bitmez Jü_kenmez bir lügattir. Bu lügatin sahibi ise, her şeyi hilgi'siyl~ k~şatan alim Ve habir Allah'tır. ·,. 197 ,Ebıi Hanif~'nl~ ·' şer'iyye k~n~s;l;,~a ~j~~ıi/;ı~esiıii~ ğı ds~. S:ff~f''Hile-i şer'iyy~ hile-i isabetli olmarn kon.usunda bk. konusunda Ebü Hanife'ye Yöneltilen ithamlar", immıH Azam.Ebıi Hanife ve Diişiince Sisteni(i>empoz_ı~t\nit, Bursa 2005, -11,'45-58. . . . . . . .