akut miyokard infarktüsünde reperfüzyon kriteri olarak beyin

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
HASEKİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
II. DAHİLİYE KLİNİĞİ
ŞEF: DOÇ. DR. MUSTAFA YENİGÜN
IV.DAHİLİYE KLİNİK ŞEFİ
DAHİLİYE KLİNİKLERİ KOORDİNATÖRÜ
AKUT MİYOKARD İNFARKTÜSÜNDE
REPERFÜZYON KRİTERİ OLARAK
BEYİN NATRİÜRETİK PEPTİD
(Uzmanlık Tezi)
DR. YELİZ ZIHLI
TEZ DANIŞMANLARI:
DOÇ.DR. ZEKAİ KUYUBAŞI
UZM. DR. NAMIK YİĞİT
İSTANBUL – 2007
1
TEŞEKKÜR
Bizlere her türlü anlayış ve desteği gösteren ve iyi bir hekim olarak yetişmemizde
büyük emekleri olan değerli büyüğümüz emekli klinik şefimiz sayın Doç. Dr Zekai
KUYUBAŞI’ya,
Asistanlık eğitim süresi boyunca bize emeği geçen ve her türlü sorunumuzla
ilgilenerek bize yol gösteren şef yardımcılarımız sayın Uz. Dr. Hikmet FEYİZOĞLU ve
ayrıca tezimin hazırlanmasında bana yol gösterip değerli fikirlerini esirgemeyen sayın
Uz. Dr. Namık YİĞİT’e,
İhtisas sürem boyunca bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım, idealizm ve
çalışma azimlerini daima örnek aldığım 2.İç Hastalıkları Kliniği başasistanlarından
sayın Uz. Dr.Yeşim GÜRKAN, Uz. Dr. Aylin AYER ve Uz. Dr.Makbule ULUSOY’a,
Çalışmalarımda her türlü kolaylığı sağlayan kardiyologlarımız sayın Uz. Dr.
Bülent İLÇÖL ve Uz . Dr. Kazım KORKMAZ’a
Tezimin hazırlık aşamasında yardımlarını esirgemeyen değerli ve sevgili
arkadaşlarım Dr. Özgür ALTUN , Dr. Şamil GEREK ,Dr. Arzu KARAÇELİK ve diğer
tüm asistan arkadaşlarıma,
Birlikte çalışmaktan büyük mutluluk duyduğum Koroner Yoğun Bakım Ünitesi
hemşireleri , 2. İç Hastalıkları Kliniği hemşireleri ve sevgili sekreterlerimize,
Beni bugünlere getiren, sevgi, destek ve sabırlarını hiçbir zaman esirgemeyen
canım aileme,
Teşekkür eder, saygı ve sevgilerimi sunarım.
Dr. Yeliz ZIHLI
2
KISALTMALAR
ACBG: Koroner Arter Bypass Cerrahisi
ACC/AHA: Amerikan Kardiyoloji Koleji / Amerikan Kalp Cemiyeti
AIVR: Akselere İdiyoventriküler Ritm
AKS: Akut Koroner Sendrom
AMI: Akut Myokard İnfarktüsü
ANP: Atrial Natriüretik Peptid
APSAC: Acetylated plasminogen Streptokinase Activatör Complex
ark: arkadaşları
BNP: Beyin(B-tip) Natriüretik Peptid
CK: Kreatin Kinaz
CNP: C-tip Natriüretik Peptid
DNP: Dendroaspis(D-tip) Natriüretik Peptid
EF: Ejeksiyon Fraksiyonu
EKG: Elektrokardiyogram
FDA: Amerikan Gıda ve İlaç Kuruluşu
CRP: C-Reaktif Protein
KAH: Koroner Arter Hastalığı
KB : kan basıncı
KKY: Kronik Kalp Yetmezliği
3
KVH: Kardiyovasküler Hastalıklar
LV :Sol Ventrikül
LVEF: Sol Ventriküler Ejeksiyon Fraksiyonu
MRI: MR görüntüleme
NSTEAMI: ST Elevasyonsuz Akut Myokard İnfarktüsü
NT-proBNP: BNP’nin öncü hormonunun(proBNP) N-Terminal fragmanı
NYHA: New York Kalp Birliği
PET: positron emisyon tomografi
PKG: perkütan koroner girişim
PTCA: Perkutanöz Transluminal Koroner Anjiyoplasti
RAAS: Renin Anjiotensin Aldosteron Sistemi
SAP: Stabil Angina Pektoris
SK: streptokinaz
STEAMI: ST Elevasyonlu Akut Myokard İnfarktüsü
STR: ST Segment Rezolusyonu
tPA: Alteplaz
UK :Ürokinaz
USAP: Kararsız Angina Pektoris
TNK: Tenekteplaz
4
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
GİRİŞ ve AMAÇ………………………………………………………….......
1
GENEL BİLGİLER……………………………………………………………
3
MATERYAL VE METOD……………………………………………………
35
BULGULAR………………………………………………………………….
37
TARTIŞMA…………………………………………………………………..
47
ÖZET………………………………………………………………………….
53
KAYNAKLAR……………………………………………………………….
54
5
GİRİŞ ve AMAÇ
Kardiyovasküler hastalıklar özellikle gelişmiş ülkeler ve batı dünyası olmak üzere tüm
dünyada en önde gelen morbidite ve mortalite sebeplerindendir. Kardiyovasküler hastalıklara
bağlı ölümlerin büyük bir çoğunluğunu da koroner arter hastalığına bağlı olan ölümler
oluşturmaktadır.Amerika Birleşik Devletleri’nde her yıl aşağı yukarı 1,1 milyon AMI vakası
görülmekte olup bunların %25’i hastaneye ulaşamadan ölmektedirler (3) . Hastane içi
mortalite ise 1965’de %20’nin üzerindeyken, 1990’da aşağı yukarı %5-6’ya düşmüştür (4,5)
.Bu çarpıcı azalmaya, çağdaş tıptaki gelişmelerin koroner arter hastalığı tedavisinde gerek
medikal gerekse perkütan koroner girişim ( PKG) ve koroner arter bypass cerrahisi (ACBG)
tedavi metodlarının giderek daha fazla kullanılmasını olanaklı kılmasının yanısıra,özel
koroner bakım ünitelerinin geliştirilmesi, direkt elektriki defibrilatörlerin kullanıma
girmesi,hemodinamik takipte ilerlemeler katkıda bulunmuştur.
Koroner arter hastalığının akut tabloları kararsız angina pektoris(USAP), ST
elevasyonsuz akut miyokard infarktüsü (NSTEAMI) ve ST elevasyonlu akut miyokard
infarktüsü (STEAMİ) "akut koroner sendromlar" olarak adlandırılırlar. Akut koroner
sendromlarda (AKS) klinik olarak bazı farklılıklar olmakla birlikte hepsinde de altta yatan
ortak bir patofizyolojik mekanizma vardır (1).
Elektrokardiyogramda (EKG) ST yükselmesi olan akut Mİ'lerde tanı ve tedavi
yöntemleri çok iyi tanımlanmıştır. Bu hastalarda genellikle koroner arterin akut olarak tam
tıkanması söz konusudur ve tedavi prensibi tıkanmış olan damarın hızlı bir şekilde trombolitik
tedavi veya primer anjiyoplasti ile rekanalize edilmesidir ya da cerrahi seçenek söz konusu
olabilir (2). İskemi sonrası kan akımının yeniden sağlanmasına reperfüzyon adı verilir.
Reperfüzyon iskemik dokunun canlılığını koruyabilmesi için çok önemlidir. Akut koroner
sendromlarda miyokardiyal nekrozu önlemek acil tedavi hedeflerindendir (6).Trombolitik
tedavi enfarkt alanının sınırlar ,yaşam süresini uzatır .Bu amaçla streptokinaz (SKZ) akut
miyokard infarktüsünün tedavisinde yıllardır rutin olarak kullanılmaktadır.
B-natriüretik peptitler, artmış ventriküler duvar stresine karşı kardiyak miyositler
tarafından sentezlenmekte, prohormon olarak salgılandıktan sonra biyolojik olarak aktif
hormon BNP ve inaktif N-terminal kısmı içeren NT-proBNP olarak ayrılmaktadırlar.BNP
miyonekroz olmasa bile iskemik olaylar sonucu gelişen sistolik ve diyastolik disfonksiyon
1
nedeniyle artabilmektedir. Yapılan çok sayıda klinik çalışmada BNP’nin akut koroner
sendromlarda önemli bir prognostik değer taşıdığı anlaşılmıştır (7-11).Akut koroner
sendromlardaki erken BNP artışının miyokard nekrozundan çok iskemiye maruz kalmış
miyokard doku genişliği ile bağlantılı olabileceği söylenmektedir. Bu nedenle BNP’nin akut
koroner sendrom ön tanısıyla başvuran hastalarda risk sınıflaması yapılırken akılda tutulması
gerektiği vurgulanmaktadır.
Ancak BNP'nin reperfüzyonu öngörmede yerini araştıran kısıtlı sayıda çalışma
bulunmaktadır. Çalışmamızda STEAMI 'de proBNP' nin ,trombolitik tedaviden sonra tıkalı
arterde reperfüzyon olup olmadığının noninvaziv olarak belirlenmesinde kullanılabilirliğini
değerlendirmek ve ileri incelemelerin gerekliliği konusunda yol gösterici değerinin varlığını
araştırmak amacıyla yapılmıştır.
2
GENEL BİLGİLER
İSKEMİK KALP HASTALIKLARI
Gelişmiş batı ülkelerinde bütün ölümlerin en az yarısı kardiyovasküler hastalıklara ve
bunların 3/4’ü de aterosklerotik koroner arter hastalığına bağlıdır.Kırk yaş ve sonrası ölüm
sebeplerinin başında koroner arter hastalığı (KAH) bulunmaktadır.Problemin büyüklüğüne
rağmen 1978’den beri mortalitede cesaret verici azalma sağlanmıştır.Bu azalma ;kolesterol
seviyesi ve sigara içme oranındaki düşüşlerle ,yaşam tarzındaki değişikliklere bağlıdır.Ayrıca
hastane öncesi resussitasyon uygulaması,koroner yoğun bakım üniteleri ,trombolitik
tedavi,balon anjioplasti veya koroner bypass cerrahisi gibi revaskülarizasyon girişimlerinin de
KAH’da sağlanan bu olumlu sonuca katkısı vardır.Ülkemiz için ,özellikle korunma yönünden
aynı olumlu sonuçları söylemek zordur. KAH hemen hemen daima ateroskleroz sonucu
gelişir.KAH’nın diğer nadir sebepleri;arterit ,embolizm ,koroner mural kalınlaşma ,koroner
lümen daralmasının diğer sebepleri ve konjenital koroner arter hastalığıdır.
Miyokard O2 talebi normal koroner arteriyel sunumu aşarsa koroner arter hastalığı
yok iken de rölatif miyokard iskemisi gelişebilir(aort darlığı ve hipertrofik kardiyomiyopati
vb).Koroner arterlerdeki aterosklerotik daralmalar tipik olarak sol ön inen ve sol sirkumflex
arterin ilk 2 cm’sinde ve sağ koroner arterin ilk ve son 1/3’lük bölümlerinde yerleşir (12) .
Aterosklerotik lezyonlar karekteristik olarak multipldir ve sıklıkla birden fazla arterde
yerleşir.
Genel olarak erkeklerde kadınlardan daha fazla (4:1)KAH görülür.Erkeklerde pik
insidens 50-60 yaşlarında ,kadınlarda ise 60-70 yaş arasındadır.
Ateroskleroz ve Koroner Arter Hastalığı Oluşumu
Ateroskleroz
Ateroskleroz; orta ve büyük çaplı arterlerin, intima ve mediasında önce endotel
fonksiyon bozuklukları ile başlayan, sonra aterosklerotik plak gelişimi ile süregelen, hayatın
çok erken dönemlerden itibaren kesintisiz devam eden yaygın yapısal hastalığıdır(10). En sık
yerleştiği arterler koroner ve serebral arterler olup,miyokard infarktüsü ve serebral infarktüs
(stroke) gibi komplikasyonlara sebep olabilir.
3
Ateroskleroz Epidemiyolojisi
Aterosklerotik hastalıklar halen ülkemizde ve gelişmiş ülkelerde birinci sıradaki ölüm
sebebi olarak yer almaktadır. Bu ülkelere baktığımızda A.B.D.'de 60'lı yıllardan beri
epidemiyolojik faktörlerin düzeltilmesine ve tedavide sağlanan ilerlemelere bağlı olarak
mortalitede azalma izlenirken, amerikan tarzı yaşamın yaygınlaştığı gelişmekte olan ülkelerde
giderek morbiditesinde ve mortalitesinde artma meydana gelmektedir. Ülkemizde de aynı
eğilim görülmektedir.
Uzun yıllardır aterosklerozun en erken lezyonu olan yağlı çizgilenmenin erken
çocukluk döneminde aortada görüldüğü bilinmektedir. Ancak bugün aterosklerozun fetal
gelişme döneminde, özellikle hiperkolesterolemisi olan annelerin fetüslerinde başladığı
biliniyor. Bu nedenle, bu hastalığın tehlikeli sonuçlarının önüne geçebilmek için yaşam boyu
çaba harcanması gerekmektedir.
Ateroskleroz nedenleri tesbit edilip, tedavi edilebildiği takdirde durdurulabilen veya
geriletilebilen multifaktöryel, morbit ve mortal, sadece koroner damarları değil tüm arteryel
yapıları tutabilen ve etkileyen sistemik bir hastalıktır.
Ateroskleroz Risk Faktörleri
Geleneksel Faktörler;
Geleneksel Faktörler;
Sabit faktörleri
Modifiye edilebilen
Yaş
Sigara
C-Reaktif Protein
Aile hikayesi
Hipertansiyon
Homosistein
Etnik köken
Hiperlipidemi
Lipoprotein-a
Cinsiyet
Diyabet, insulin rezistansı
Fibrinojen
Obezite
Fibrin
Sedanter yaşam
D-Dimer
Yeni Risk Faktörleri
Mental stres,depresyon
Tablo 1.Yukarıdaki tabloda ateroskleroz risk faktörleri kısaca özetlenmiştir.
4
1.Yaş: Amerikan Kalp Birliği klavuzlarında erkeklerde 45 yaş ve üstünde,kadınlarda
55 yaş ve üstünde olmak üzere önemli bir risk faktörüdür.Avrupa Kardiyoloji Derneği 2003
Hipertansiyon Klavuzu’nda ise risk faktörü olarak erkeklerde 55 yaş ve üstü, kadınlarda 65
yaş ve üstü alınmaktadır
2.Cinsiyet:Menapoz öncesi dönemde koroner arter hastalığı kadınlarda erkeklerden
daha az rastlanmaktadır. Menapoz sonrası dönemde, 60 yaş ve üzerinde erkek ve kadın
arasındaki risk eşitlenmektedir. Bunun nedeni reprodiktif dönemde kadınlardaki östrojenin
koruyuculuğudur. Östrojen üretiminin azaldığı menapoz sonrası dönemde serum LDL düzeyi
artmakta ve HDL düzeyi azalmaktadır. Premenapozal kadınlarda eğer diyabet mevcutsa bu
koruyuculuk ortadan kalkmaktadır (13).
3.Aile hikayesi: Aile öyküsü olanlarda aterosklerozun çocukluk yaşlarında başladığı
düşünülerek daha ciddi olarak ve erken yaşlarda araştırılmalıdır. Aile öyküsü pozitif
olanlarda; genetik yatkınlık, obezite, hipertansiyon, dislipidemi, diabetes mellitus gibi birkaç
risk faktörü bir arada olabilir(14).
4.Sigara: Sigara içen sağlıklı genç erişkinlerde endotel bağımlı vazodilatasyonda doza
bağlı ve geriye dönebilen bir bozulma saptanmıştır(15). Koroner arter hastalığınabağlı
aniölümlerde,
sigara
içenlerde
sigara
içmeyenlerden
daha
sık
koroner
trombüs
saptanmıştır(16,17). Mevcut bilgiler, sigaranın doku faktör ekspresyonunu arttırarak plağın
trombojenitesini arttırabileceğini düşündürmektedir(18).Sigara,patogenetik olarak kolesterole
bağlı bir risk faktörüdür ve sinerjistik etki yapar (19).Kolesterol düzeylerinin düşük olduğu
toplumlarda sadece sigara içmenin koroner arter hastalığını belirgin arttırmadığı görülmüştür
(20).
5. Hipertansiyon:Ateroskleroz,koroner kalp hastalığı ve stroke gelişmesi için bir risk
faktörüdür. Kan basıncı yüksekliği ne kadar erken yaşta başlamış ve şiddetli ise koroner
damarlarda ateroskleroz o kadar fazladır. Kan basıncı yüksekliği yanında nabız basıncı da
esastır. Nabız basıncı sistolik basınç ile diyastolik basınç arasındaki farktır.Framingham
çalışmasının verilerine göre ateroskleroz oluşumu açısından nabız basıncı, diyastolik ve
sistolik basınçların yüksekliklerinden daha önde gelir (21).
6. Hiperlipidemi: Düşük serum HDL, yüksek LDL ve de total kolestrerol bağımsız
büyük risk faktörleridir (22). LDL’nin aterojenezdeki önemi büyüktür. Bunda küçük çaplı
5
olasından dolayı bu molekülün intimaya girebilmesi, birikmesi ve modifikasyonu etkilidir.
LDL karaciğerden diğer dokulara kolesterolü taşır. LDL yüksekliği damar duvarında
kolesterolden zengin aterom plağı oluşumu ve gelişiminde başta sayılan sorunlu
etkenlerdendir. Diğer lipoproteinler VLDL ve şilomikronlar molekül yapılarındaki büyüklük
nedeni ile LDL gibi damar duvarından geçemezler. Bu nedenle aterojenez açısından etkili
değildir (23).ADA lipit hedefleri aşağıdaki tabloda verilmiştir(tablo 2).
Lipid Hedef
LDL <100 mg/dL (<2.6 mmol/L)
Trigliseridler <150 mg/dL (<1.7 mmol/L)
HDL > 40 mg/dL (>1.1 mmol/L)
Tablo 2. ADA Lipid Hedefler
Mevcut NCEP/ATP III kılavuzları, trigliseridleri >/= 200 mg/dL olan hastalarda “nonHDL kolesterol” (total kolesterol eksi HDL) kullanımını önermektedir. Hedef </=130
mg/dL’dir. Kadınlardaki HDL hedefinin 10 mg/dL kadar yükseltilmesi önerilmiştir.
7.Diabetes Mellitus ve Metabolik Sendrom: Diyabet oluşturduğu mikroanjiopati ve
makroanjiopati nedeni ile güçlü bir kardiyovasküler risk faktörüdür (24). Buna da, vasküler
hücrelerde yapısal değişiklikler, endotel ve intima değişiklikleri, kapiller permeabilite
değişiklikleri, pıhtılaşma faktör değişiklikleri, hiperinsülinemi ve insülin direnci ile neden
olmaktadır.İnsülinin kendisi bir büyüme faktörü olup düz kas hücre proliferasyonunu uyarır.
Metabolik sendrom, klinik açıdan son dönemlerde tanımlanmış ve çok hızlı evrim gösteren bir
alandır( 25-28). Metabolik sendrom ve insülin direnci sendromunun belki de en önemli
özelliği, hem kardiyovasküler hastalıklar (KVH) hem de tip 2 diyabet açısından anlamlı risk
altındaki hastaların tanımlanmasına hizmet etmesidir. Yaygınlığı son dönemlerde çok hızlı bir
artış göstermekle birlikte, içerdiği komponentler nedeniyle koroner kalp hastalığı yönünden
önemli bir sağlık sorunu oluşturmaktadır. Temel olarak obesite, hipertrigliseridemi,
hipertansiyon, insülin direnci gibi komponentleri içermekle birlikte kardiyovasküler
hastalıklar yönünden önemli risk teşkil etmektedir.
6
8.Lipoprotein(a):Kardiyovasküler risk faktörü olarak lipoproteinle ilişkili yeni bir
bağımsız faktör olarak belirlenmiştir. Lipoprotein(a) seviye artışlarının plazminojenin
trombolitik aktivitesini inhibe ettiği ileri sürülmüştür.
9.Fibrinojen ve D-Dimer:Plazma fibrinojen düzeyi platelet agregasyonunu ve kan
akışkanlığını etkiler,plazminojen bağlanmasıyla etkileşir ve trombinle beraber pıhtı
oluşumunun son basamağını yönlendirir. Fibrinojen; yaş, obezite, sigara, diyabet, LDL
kolesterol düzeyi, alkol kullanımı, egzersiz düzeyi ve ters olarak HDL düzeyi ile
ilişkilidir(28).Fibrinojen,CRP gibi bir akut faz reaktanıdır ve inflamatuar yanıtla
artar.Gothenburg ve Framingham kalp çalışmalarında fibrinojen düzeyi ile gelecek
kardiyovasküler risk arasında anlamlı pozitif ilişki saptanmıştır(29). Fibrinojen ölçüm ve
standardizasyonun yetersiz olması, bir çok çalışmada CRP’ye göre prediktif değerinin daha az
olması , fibrinojenin düşürülmesinin klinik sonlanıma etkisinin araştırıldığı çalışmalarda
yararının tespit edilememesi nedeniyle fibrinojenin klinikte değerlendirilmesi sınırlı kullanım
alanı bulmuştur. D-dimer, dolaşımdaki fibrin döngüsünün genişliğini yansıtır. Klinikte Ddimer’in arteryel trombozu öngörmede kullanılması sınırlıdır.Şüpheli venöz tromboemboli
değerlendirilmesinde güçlü klinik kullanıma sahiptir.
Ateroskleroz Etiyopatogenezi
Kesin ve belirli bir etiyolojisi olmamakla birlikte çeşitli faktörlerin ateroskleroz
etiyolojisinde rolü olduğu bilinmektedir. Bunların başında enfeksiyon ajanları (Chlamydia
pneumoniae gibi), genetik herediter özellikler (homosistinemi, ACE genotipi gibi),
hipertansiyon, D.mellitus, hiperlipidemi, tütün kullanımı, sedanter yaşam, şişmanlık, kişilik
yapısı gibi etkenler gelir. Aterosklerozun gelişimini düşük dansiteli lipoprotein (LDL) ve
lipoprotein (a) artışı hızlandırırken, yüksek dansiteli lipoproteinlerin (HDL) artışı inhibe eder.
Aterosklerotik sürecin başlamasındaysa plazma bileşimindeki bozukluklar, trombosit, lenfosit
ve monositlerle endotel hücreleri arasındaki on yıllarca sürebilen etkileşimlerin baş rolde
olduğu bilinmektedir. Aterosklerotik süreçte çeşitli nedenler, lökosit ve düz kas hücrelerinin
subendotelyal alana gelerek çeşitli sitokinler ve mitojenlerin (PDGF = trombosit kökenli
büyüme faktörü, gibi) etkisi altında prolifere olmasına yol açmaktadır (Büyüme faktörleri de
denen bu faktörlerde uygunsuz bir artış ve salınım olduğu bildirilmiştir.).
Aterosklerozun öncü lezyonları;yağ izleri ve fibröz plaktır.Yağ izleri aterosklerozun
en erken görülen bulgusudur.Yağ izleri mikroskopik olarak incelendiğinde ;köpük görünümü
7
veren intrasellüler lipidlerle dolu geniş hücrelerin (foam cells) hasarlı veya disfonksiyonel
endotel hücreleri altına toplanmasıyla karakterizedir.Köpük hücrelerini bir kısmı düz kas
orijinli olsa da esas olarak lipidlerle yüklü makrofajlardır.
Fibröz plak ise aterosklerozun en önemli patolojik lezyonudur ve hastalıkta görülen
klinik bulguların da kaynağıdır. Fibröz plaklar soluk,gri ve kabarık lezyonlardır. Mikroskobik
olarak, fibröz plaktaki değişikliklerin çoğu intimal tabakada meydana gelir ve burada monosit
,lenfosit,köpük hücreleri ve konnektif doku toplanır.Yağ izlerinde farklı olarak fibröz plak
içindeki köpük hücrelerinin çoğu düz kas orijinlidir.
Şekil 1. Modifiye lipid birikimi ve köpük hücre olusumu
Gelişmekte olan plakta lipoprotinlerden ve bunların okside formlarından zengin bir
birikimin oluşması, hem doğrudan damar duvarının yapısal ve fonksiyonel özelliklerini
bozmakta, hem de monosit ve ilgili hücrelerin aktivasyonuna yol açarak inflamatuar bir
sürecin aktive olmasına neden olmaktadır. Sonuçta dolaylı yoldan da endotel ve vasküler
duvar fonksiyonlarının bozulmasına yol açarlar.
Ateosklerozun başlangıcı sesizdir.Uzun bir dönem klinik olarak herhangi bir belirti
vermez.’’Akut’’ klinik olaylar ise genellikle aterosklerotik plaklar komplike olduğunda ortaya
çıkar.komplikasyonlardan
sorumlu
olan
esas
lezyonlar
fibröz
plaklardır.Başlıca
komplikasyonlar; trombus gelişimine yol açan fissür/ülserasyon veya endotel disfonksiyonu
gelişimi, anevrizma gelişimi, sekonder kalsifikasyon gelişimi veya en azından arterde stenoza
yol açmaları ve bunlara bağlı olarak, ilgili damarın beslediği organ ve dokularda akut veya
kronik iskemik hastalık ve fonksiyon bozukluklarının gelişmesidir.
8
İskemik Kalp Hastalıklarının Klinik Şekilleri
Akut koroner sendromlar elektrokardiyografik ST segment değişikliği ve miyokard
nekrozu (infarktüs)gelişip gelişmediğine göre birbirinden ayrılan fakat temelde aterotromboz
açısından ortak bir patogenetik zemini paylaşan Q Dalgalı Miyokard İnfarktüsü(ST
elevasyonlu),Q Dalgasız Miyokard İnfarktüsü (Non-ST elevasyonlu),Unstabil Angina
Pectoris( Kararsız angina pektoris) ‘i kapsamaktadır(30).Klinik prezentasyonları,prognozları
ve invaziv tedavi gereksinimleri farklı olabilen bu hastalıklar geniş bir spektrum
oluşturmaktadır ve özellikle tedavi yaklaşımı ve ilgili kılavuzları farklıdır.
AKUT KORONER SENDROM
ST yükselmesi yok
ST yükselmesi var
NSTEMI
Kararsız Angina Pektoris
Non-Q-MI
Q-dalgalı-MI
Şekil 2. Akut koroner sendromların klinik sınıflaması
1.ST Segment Yükselmesi Olmayan AKS (NSTEMI): AKS kliniği olan,fakat
dirençli ST segment yükselmesi bulunmayan hastalar USAP veya Q dalgasız MI’dır. EKG’de
ST segment çökmesi, kendiliğinden veya nitrogliserinle geçebilen ST segment yükselmesi, T
dalga inversiyonu, geçirilmiş MI bulgusu ve sol dal bloğu örneği olabilir. EKG tamamen
normal de olabilir. USAP veya Q dalgasız MI’lı hastalarda ölüm veya reinfarktüs riski ilk 30
gün boyunca yaklaşık % 10’dur. ST segment yükselmesi olmayan AKS’lilerin yaklaşık % 3550’si medikal tedaviye rağmen tekrarlayan iskemiyle karşılaşabilir(31-33).
1.a. USAP: 20 dakikadan uzun süren istirahat anjinası, son iki ay içerisinde başlayan
ciddi egzersiz anjinası veya son zamanlarda şiddeti artan egzersiz anjinası olarak tanımlanır.
9
Klinik seyir özellikleri bakımından eskiden “infarktüs öncesi (preinfarction) angina”, “akut
koroner yetersizliği”, “gittikçe şiddetlenen (kreşendo) anjina” olarak tarif edilen tabloların
tümü günümüzde, USAP içinde yer almaktadır.USAP’ın tanımlanmasında en fazla kabul
gören sınıflandırma, hastalığın şiddetine,klinik durumuna, tedavi yoğunluğuna ve EKG
değişikliklerine göre inceleyen Braunwald sınıflaması’dır (34).
1.b. Q Dalgasız MI: Bu terim, AMI’nın klinik belirtilerinin olduğu ve buna miyokard
nekrozuna işaret eden enzim yüksekliklerinin eşlik ettiği, ancak EKG’de patolojik Q
dalgalarının
bulunmadığı
AMI
tipini
tanımlamak
için
kullanılır(35).Nekrozun
subendokardiyal bölgede yer alması yani transmural olmaması, EKG’de daha çok ST segment
ve T dalga değişikliklerine sebep olur. Bu klinik durum için daha önceleri kullanılmakta olan
non-transmural veya subendokardiyal AMI gibi tanımlar yerine bugün Q dalgasız MI deyimi
tercih edilmektedir. Q Dalgasız MI tablosu,trombüsün koroner arteri tamamına yakın tıkadığı,
ancak kısa sürede kendiliğinden veya tedavi ile çözüldüğü durumlarda oluşmaktadır. Otopside
subendokardiyal nekroz bulunmasına rağmen, koroner arterlerde tam tıkanma nadiren görülür.
Q dalgasız MI’lı olguların %13’ünden azında tam tıkanmaya neden olan trombüs
saptanmıştır. Q dalgasız MI vakaları tüm infarktüs olgularının yaklaşık %30-50’sini meydana
getirmektedir. AMI tedavisindeki gelişme ve değişikler nedeniyle, Q dalgasız MI insidansının
artış gösterdiği de bildirilmektedir(36). Balon anjioplasti, stent, çeşitli aterektomi yöntemleri
gibi invaziv kardiyolojik girişimlerin uygulanma sırasında bir komplikasyon olarak Q
dalgasız MI oluşabilmektedir.
2. ST Segment Yükselmesi Olan AKS (STEMI): ST segment yüksekliği ile
seyreden MI, ST yüksekliği olmayıp, takibinde myokardiyal belirteçlerde artış görülen
MI’dan klinik, tedavi, prognoz, morbidite ve mortalite yönünden belirgin farklılıklar
göstermektedir. ST yüksekliği ile seyreden MI’da lezyon daha proksimal, miyokard kaybı
daha fazla ve prognoz daha kötüdür. Sıklıkla koroner damarda kollateral dolaşım ile telafi
edilmesi mümkün olmayan total oklüzyon olması ile gelişir ve zamanında uygun tedavi
edilmezse bu koroner arterin beslediği miyokard bölgesinde dakikalar içinde öncelikle
subendokardiyal bölgeden nekroz başlar ,takip eden saatlerde de tam kat miyokard nekrozu
gelişir.Hastaların en az %30-35’i akut atak esnasında kaybedilmektedir.AMI’dan sonra
hayatta kalan hastaların yeni bir infarktüs geçirme riski, normal riskten 8 kat daha fazladır ve
%50’den fazlası reinfarktüs ile kaybedilmektedir(37).
10
İskemik Kalp Hastalıklarında Tanı Yöntemleri
Akut myokard infarktüsünün gelişen reperfüzyon stratejileri nedeniyle tanısının erken
konması önemlidir. WHO'ya göre AMI için tanı kriterleri şunlardır (38):
1)İskemik tip göğüs ağrısı,
2)Seri çekilen EKG'lerde AMI için özgün tipik değişiklikler,
3)Serum kardiyak belirteçlerinin tipik yükselme ve düşme seyri.
WHO'ya göre yukarda sözü edilen kriterlerden en az ikisi bir arada olmalıdır.
Akut Miyokard İnfarktüsünde Klinik Bulgular
Genellikle asemptomatik kişilerde ani ve akut ortaya çıkan bir olaydır. Efordan ziyade
istirahatte daha sık gelişir. Bazen cerrahi girişim, travma, hemoraji ve herhangi bir sebeple
gelişen hipotansiyon presipitan faktör olabilir. Bazı hastalarda; dispne, yeni başlamış USAP
veya SAP'in karakter değiştirmesi gibi olumsuz prodromal belirtiler saptanabilir. Özellikle
sabah saat 06-12 arasında zirve yaptığı saptanmıştır. Sabahın erken saatlerinde plazma
katekolamin ve kortizol seviyesinin yüksek olması ve trombosit agregasyonunun yine bu
saatlerde artmış olarak bulunması olayın izahı olarak değerlendirilmiştir, ilginç olarak AMI
öncesi
beta
bloker
veya
aspirin
alanlarda
sirkadiyen
özelliğin
kaybolduğu
gözlenmiştir.AMI’ünde ağrı değişken olabilmekle birlikte çoğu zaman şiddetlidir ve saatlerce
devam eder (en az 30 dk.). Genelde baskı tarzında (mengene ile sıkıştırılma hissi), eziciboğucu bir ağrıdır. Hastalar bu ağrıyı göğüs kafesinde ağır bir yük varmış gibi tanımlarlar.
Nadiren bıçak saplanması veya oyucu tarzda ağrı da olabilir. Tipik olarak retrosternal ve
prekordial yerleşimlidir. Boğaz, çene, ense, omuz ve kollara, skapulalara ya da epigastriyuma
yayılabilir. Çoğunlukla dakikalar yada saatler içinde en yüksek düzeye çıkabilir.Göğüs ağnsı
ile birlikte soğuk terleme, korku hissi, dispne, bulantı, kusma, başdönmesi, presenkop ve
nadiren de senkop ortaya çıkabilir (39,40).Hastaların %20-60 (ortalama %25) kadarında,
özellikle diyabetiklerde ve yaşlı hastalarda ağrısız, hasta tarafından farkedilmeyen yada atipik
prezantasyonla beraber AMI’e rastlanabilir (41).Akut perikardit, pulmoner emboli, aort
diseksiyonu, akut kolesistit, gastrit, peptik ulkus gibi hastalıklara bağlı ve kostokondral,
kondrosternal eklemlerden kaynaklanan ağrılarla ayırıcı tanısı gerekmektedir (40).
11
Akut Miyokard İnfarktüsünde Fizik Muayene Bulguları
AMI geçirmekte olan hastalar endişeli ve stres altındadırlar ve buna bağlı olarak
kederli bir yüz ifadeleri vardır. Mevcut ağrı nedeniyle elleri ile göğüslerini kavramış (Levine
bulgusu)pozisyonda oldukları gözlenir. Soluk cilt ve soğuk terleme sıktır.Kalp hızı derin
bradikardiden taşikardiye kadar değişen aralıkta olabilir. Genellikle erken dönemde düzenli ve
hızlı olan kalp hızı; anksiyete ve ağn azaldıkça azalır, İnferior MI’ların çoğunda LV'de
özellikle inferior posterior duvarda yoğun olarak bulunan parasempatik sinir ağının
aktivasyonu nedeniyle oluşan Bezold Jarisch refleksi nedeniyle bradikardi gözlenirken
,anterior MI’lerinde sempatik hiperaktivasyona bağlı olarak taşikardi oluşur. Ventriküler
prematür atımlar tüm MI’lerde sıktır, (ilk 4 saatte hastalanın%95'inde gözlenir). Komplike
olmayan MI’lerinin çoğunda kan basıncında önemli değişiklikler gözlenmezken MI öncesi
normotansif olanlarda ilk saatlerde ağrı ve ajitasyon nedeniyle kan basıncı ( KB )yüksek
olabileceği gibi , MI öncesi hipertansif olan hastalar MI’la birlikte normotansif hale
gelebilirler.Ayrıca inferior MI olan hastalarda KB<90 mmHg olabilir (42).Geniş MI’lerinde
doku nekrozuna nonspesifik yanıt nedeniyle ilk 24-48 saat içinde vücut ısısı
yükselebilir.AMI’nün erken dönemlerinde ağrı ve anksiyeteye bağlı olarak artan solunum
sayısı giderek normale dönerken LV yetmezliği gelişenlerde solunum sayısı yetmezliğin
derecesine bağlı olarak artar; hatta akciğer ödeminde 40/dk olabilir. Kardiyojenik şoklu ve
kalp yetmezlikli yaşlı hastalarda, özellikle opiat tedavisi alanlarda ve serebrovasküler
hastalığın olduğu durumlarda cheyn-stokes solunumu görülebilir.Boyun venleri komplikasyon
yoksa genellikle normaldir.
Sol kalp yetersizliği durumunda akciğerlerde ince raller duyulabilir. Şiddetli
disfonksiyon durumunda ise rallere yaygın wheezing eşlik eder. Öksürük ve hemoptizi gibi
pulmoner emboliyi düşündüren bulgular da tabloya eşlik edebilir.Kalp muayenesinde ciddi
semptomlara ve yaygın miyokard hasarına rağmen önemli patolojik bulgular olmayabilir.
Palpasyonda atriyumlara ait presistolik pulsasyon, LV disfonksiyonu gelişmesi durumunda
erken diyastolde 3. kalp sesi ile senkron LV'ün öne hareketi palpe edilebilir. Anterior veya
lateral duvarda diskinezi oluşmuşsa sternum solunda 3,4 veya 5. interkostal aralıkta anormal
sistolik pulsasyon palpe edilebilir.AMI’ünde oskültasyon bulguları, infarktüs lokalizasyon ve
yaygınlığına bağlıdır. İnfarktüsten kısa bir süre sonra, S4 işitilebilir ve bu ses kompliyansı
azalmış LV'e atriyal kontraksiyonun etkisini gösterir. S3, infarktüs geçiren her hastada
işitilebilir ve LV yetersizliğini gösterir. İnflamasyon perikardiyuma doğru yayılmışsa frotman
12
alınabilir. Papiller adale disfonksiyonu, mitral kapak yetersizliği veya interventriküler septum
rüptürü geliştiğinde sistolik üfürümler alınır. Hipotansiyon durumunda kalp seslerinin şiddeti
de azalabilir.
Komplike olmayan MI’larda batın fizik muayene bulgusu olmazken uzun süreli LV
disfonksiyonu ile seyreden veya sağ ventrikül infarktüsü durumlannda hepatomegali,
abdominojuguler reflu gibi konjestif bulgular gözlenebilir.Ekstremite muayenesinde azalan
veya kaybolan periferik nabızlar bulunabileceği gibi sağ ventrikül MI’larında pretibial ödem
ve bazen de siyanoz görülebilir. Genellikle nörolojik muayene normal olmasına rağmen
azalan debiye bağlı hipoperfüzyonun yol açtığı mental durum değişiklikleri görülebilir.
AMI’lü hastalarda sıklıkla anksiyete, depresyon ve bulunduğu durumu inkar gibi emosyonel
değişiklikler gözlenebilir (42-46).
Akut Miyokard İnfarktüsünde Laboratuar Bulguları
Elektrokardiyogram (EKG):
Bugün için, hala, akut miyokard infarktüsü tanısına ulaşmada, iskemik tipteki göğüs
ağrısı ile birlikte EKG’deki değişiklikler en hızlı sonuç veren yöntemdir. İskemik tipte göğüs
ağrısı ile başvuran kişide ilk yapılacak işlem 12 derivasyonlu EKG kaydının alınmasıdır. Akut
miyokard infarktüslü hastaların yaklaşık %50'sinde ilk EKG tanı koydurucu özellikler
taşır.Yüzde 40'ında ise EKG normal olmamakla birlikte tanı koydurtucu değildir. Olguların
%10'nunda ise ilk EKG normal olabilir. Ancak peş peşe çekilecek EKG örneklerinin tanı
koydurucu duyarlılığının %95'e ulaşacağı unutulmamalıdır. Eski bir EKG'nin varlığı tanıda
her zaman yardımcı ve sensitiviteyi arttırıcıdır.EKG'nin tek başına normal olması hiç bir
zaman infarktüs tanısını ekarte ettiremez.Bir koroner arterin infarktüs oluşturacak kadar
daralması ya da tıkanması durumunda iskemi,lezyon ve nekroz birbirini izleyerek gelişir.
İskemi, çok kısa sürdüğünden, EKG’ye yansıması olan T dalgası değişikliklerini saptamak
genellikle olanaklı olmaz. Bu nedenle en sık rastlanılan ilk bulgu miyokard lezyonunu
yansıtan ST segmenti değişiklikleridir. Ağrı ile birlikte bulunduğu zaman %91 özgüllük ve
%45 duyarlılık ile akut miyokard infarktüsü tanısını koydurucu değişiklik ST segmenti
yükselmesidir.
Yine, Avrupa Kardiyoloji Topluluğu ve Amerikan Kalp Derneği'nin en son ortak
tanımına göre EKG'de akut miyokard infarktüsünü düşündüren bulgular aşağıda sıralanmıştır:
13
1.ST yükselmesi olan hastalar:
En az iki ardışık derivasyonda olmak üzere, J noktasına göre V1, V2 veya V3'te 0.2
mV, diğer derivasyonlarda 0.1 mV yeni ya da yeni varsayılan ST yükselmesinin görülmesi
(frontal düzlemde ardışıklık aVL, I, ters aVR, II, aVF, III şeklindedir).
2.ST yükselmesi olmayan hastalar
a) ST segment çökmesi,
b) T dalgası değişiklikler
ST yükselmesi ile başvuran hastalarda genellikle sonuçta Q dalgalı miyokard
infarktüsü gelişirken, ST yükselmesi olmayan hastalarda Q dalgasız miyokard infarktüsü
gelişir. Fakat daha önce de sözü edildiği gibi senaryonun her zaman bu şekilde
gelişmeyebileceği akılda tutulmalıdır. Yine de, tüm değişik olasılıklara karşın, akut miyokard
infarktüsüne güncel yaklaşımda seçilecek tedaviyi belirleyen temel unsur hala başvuru
EKG'sindeki değişikliklerdir.
İnfarktüs Lokalizasyonuna Göre EKG Değişikliği Oluşan Derivasyonlar(ST Segment
Elevasyonu )aşağıdaki tabloda gösterilmiştir(47)(Tablo 3).
Anteroseptal : V1-3
Anteroapikal: V2-4
Lateral: D1, aVL, V6
Yüksek Lateral: D1, aVL
Anterolateral: D1, aVL, V3-6
Yaygın Anterior: D1, aVL, V1-6
İnferior: D2, D3 ve aVF
Posterolateral: D2, D3, aVF + V5-6
Sağ Ventrikül: V1 , V3R , V4R
Posterior: V1-2 (ST depresyonu) .
Tablo 3:MI lokalizasyonuna göre EKG değişiklikleri
14
Arka duvar infarktüsünün lokalizasyonu inferior (diafragmatik yüzdeyse) ise II, III,
aVF derivasyonlarında EKG değişiklikleri görülür ve sağ koroner arter veya circumflex
arterde tıkanıklık sonucu gelişir. Gerçek posterior (true posterior) infarktüsteyse V 1 ve V 2
de ST çökmesi ile birlikte R gelişimi izlenir. Bu duruma ayna görünümü de denir. Tıkanma
circumflexin distal kesimindedir.
Miyokard Hasarının Biyokimyasal Belirteçleri
Miyositlerde nekroz olduğu zaman zar bütünlükleri bozulur ve hücre içindeki
makromoleküller periferik dolaşıma karışır. Bu makromoleküller kalp markerleri olarak
isimlendirilmektedir. Akut miyokard infarktüsü geçirmekte olan hastaların yarısında tipik
EKG değişiklikleri yoktur. Bu durumda tanının konulmasında kalp markerlerinin serum
düzeyleri önem kazanır. Tanı koydurucu bir markerin kalp kasında yüksek yoğunluklarda
bulunurken diğer dokularda bulunmaması gerekir. Kalp kasında hasar oluşur oluşmaz kana
salgılanmalı ve tanıya olanak verecek bir zaman süresince kan düzeyi yüksek
kalmalıdır.Laboratuarda ölçümü kolay ve ucuz olmalı, hasta başında uygulanabilmeli ve
çabuk sonuç vermelidir.
1.Miyoglobin:
Miyoglobin kalp ve iskelet kasında bol miktarda bulunan düşük molekülağırlıklı (17.8
kDa) bir proteindir. AMI için duyarlı bir belirteçtir ancak özgüllüğü yoktur. Hasar sırasında
miyokarddan hızla salınır ve böbreklerden hızlı itrah edilir.Hızlı kinetiği nedeniyle
miyoglobin, akut bir olayın başlangıcından sonra erken dönemde (ilk 1-3 saat içinde) yükselir
ve bu nedenle hem kardiyak hasarın erken saptanması ve/veya ekarte edilmesi açısından
güvenilir bir belirteçtir hem de bugün için erken başarılı reperfüzyonu değerlendirmede
kullanılabilen parametrelerden birisidir.Özgüllüğü olmadığı için klinikte esas önemli olan
pozitif prediktif değerinden ziyade, negatif prediktif değeridir. Semptomlar başladıktan
sonraki 4-6 saat içerisinde miyoglobinde artış olmaması kardiyak hasarı ekarte etmek için çok
değerli bir kriterdir. Bu da, acil servisler gibi hızlı triajın önemli olduğu ortamlarda çok
önemli bir avantaj sağlamaktadır(48).Yapılan klinik çalışmalarda, miyokard nekrozunun daha
spesifik belirteçleri ve myoglobinin birlikte düzeylerinin belirlenmesinin, AMI’nın erken
dışlanması için yararlı olduğu gösterilmiştir (49-51).En önemli özelliği miyokard hasarını
takiben en süratle yükselen belirteç olmasıdır(1-4.saat).
15
2.Kreatin kinaz(CK):
CK
kas
metabolizmasının
temel
bir
enzimi
olup
ATP
aracılı
kreatinin
fosforilasyonunu geri dönüşümlü olarak katalize eder. Kreatin kinaz izoenzimleri B ve M
zincirlerinin bileşimi ile meydana gelen dimerik moleküllerdir.Dolayısıyla CK’nın 3
izoenzimi vardır: CK-MM, CK-MB, CK-BB.Beyin ve böbreklerde esas BB formu bulunur.
İskelet kasları predominant olarak MM formu içermekle beraber %1-2 oranında MB formunu
da bulundurur (52-53). Kalp kasında ise hem MB, hem de MM formu bulunur. CK-MB,
myokard total CK aktivitesinin %20’sini oluşturur(54-55). Prostat, dalak, iskelet kasında
%5’den fazla oranlara kadar bulunabilir. CK-MB, AMI sonrası etkilenen kastan dolaşıma
salınır. AMI sonrası yaklaşık 2-4. saatte salınmaya başlar, 24. saatte pik yapar ve 36-72 saat
sonra normale döner.CK-MB ölçümü aynı zamanda trombolitik tedavi sonrası reperfüzyonun
etkinliğini non-invaziv olarak tespit etmede yardımcı olur. CK-MB iskelet kası hasarında da
artar. Ancak miyokard hasarındaki kadar karakteristik değildir(56,57).Total CK ve CK-MB
düzeyleri enfarktüs büyüklüğü ile koreledir ve prognozun önemli bir belirtecidir.
3.Troponinler:
Troponin kompleksi içinde üç alt grup vardır: Troponin I , Troponin T, Troponin C
(58).Miyokard zedelenmesini gösteren yeni nesil biyokimyasal belirteçlerdir.Akut koroner
sendrom olarak tarif edilen anjinadan, iskemi, Q dalga miyokard enfarktüsü ve bariz doku
nekrozuna kadar gidebilen miyokardiyal hasarın değerlendirilmesinde kullanılır ve miyokard
enfarktüsü tanısında altın standart olarak kabul edilirler.Troponin I, aktine bağlanarak aktinmyozin etkileşimini inhibe eder. Troponin T, tropomiyozine bağlanır. Troponin C troponin
kompleksinde kalsiyuma bağlanır.Troponin T ve Troponin I iskelet kası ve kalp kasında farklı
genler tarafından kodlandıkları için farklı aminoasit dizilimine sahiptirler. Bu nedenle
kardiyak Troponin T (cTnT) ve kardiyak Troponin I (cTnI) kantitatif ya da kalitatif olarak
hızlı ve doğru bir biçimde ölçülebilmektedir(59). Buna karşılık cTnC düz kastaki izoformu ile
aynı olduğu için kardiyak spesifiteye sahip değildir.
ACC/AHA 2002 kılavuzunda, kullanılan yöntemlerle cTnI ve cTnT’nin kardiyak
hasarın saptanmasında eşit duyarlılık ve özgüllüğe sahip olması nedeniyle, testler arasında
seçim yaparken maliyet ve kullanabilen cihazın gözönünde bulundurulması gerektiği
belirtilmiştir (60).Kardiyak troponinler, kardiyak nekrozun doğru ölçümünü sağlar, bir çok
çalışma akut koroner sendromda ölüm riskinin troponin değerlerine bağlı olduğunu
16
göstermiştir (61). Diğer kardiyak belirteçlerin aksine troponinler sağlıklı bireylerde tespit
edilemezler. Bu nedenle ufak artışları bile miyokard hasarını göstermesi açısından önemlidir
(62). Pozitif (+) sonuç göğüs ağrısının akut koroner sendroma bağlı olacağını gösterse de,
pulmoner emboli (62-64), kardiyak yetmezlik (65), miyokardit (66), kardiyomiyopati (67),
renal yetmezlik(68),kardiyak cerrahi (69), akut felç (70), septik şok (71), perkutanöz
transluminal koroner anjiyoplasti (PTCA) (72) ve ilaca bağlı kardiyotoksisitede de (73)
değerler yükselir. Tüm bu vakalarda troponinler, yine de subklinik miyokard hasarını
gösterir(Tablo2)
Değerler 4. saatten itibaren yükselmeye başladığından, başlangıçta troponini negatif
olan hastalarda 6-12 saat sonra testin tekrarı gerekmektedir. Değerler 14 güne kadar yüksek
kalabilmektedir (62,63).Troponinlerin yüksek kalma süresi ile infarktüsün yaygınlığı, tipi
veya tedaviye olan yanıt arasında bir ilişki gösterilememiştir. Trombolitik tedavi ile
reperfüzyon sonrası T ve I’nın zirve değerlerine tıpkı CK-MB gibi daha erken ulaştığı
bilinmekte ise de, yüksek kalış süresinin reperfüzyon ile bağlantısı yoktur(74).
4.SGOT:
Duyarlılık ve özgüllüğü düşük ancak her hastanede bulunabilmeleri nedeni ile AMİ
tanısında
ve
takibinde
kullanılabilmektedir.Kas
hastalıkları,karaciğer
hastalıkları,şok
pulmoner emboli gibi durumlarda yükselmektedir.
5.LDH:
Duyarlı fakat özgül değildir.LDH1/LDH2>1 olması akut infarktüs tanısı için
değerlidir.Başlangıçta geç dönem infarktüs tanısında kullanılan bu tetkik troponinlerin
devreye girmesi ile tanısal değeri ortadan kalkmıştır.
6.Yağ asidi bağlayıcı proteinler:
Bunlar sitozolik proteinler olup kardiyak hasar durumunda süratle seruma çıkarlar ve
süratle temizlenirler.Ancak iskelet kası ve böbrekte de bulundukları için özgün
değildirler.Miyoglobine benzemekle beraber,kalpteki konsantrasyonları miyoglobinden daha
yüksek olduğu için daha özgün oldukları iddia edilmektedir.Ancak bire bir karşılaştırmalı
çalışma yoktur(75).Ortalama 1.5-2 saatte yükselmeye başlarlar.5-10.saatte pik oluşturup
24.saatte normal seviyelerine inerler.
17
Günümüzde tanısal değerlendirmede en sık kullanılan tanısal belirteçler Tn I,Tn T
,CK-MB ve Miyoglobindir.
7.C-reaktif protein(CRP):
Yüksek C-reaktif protein değerleri koroner arter hastalığı için risk faktörü olduğu
kadar anjiyografik olarak ileri koroner arter hastalığı ve kalp yetmezliği ile de ilişkili
bulunuştur. Akut Mİ sonrasında CRP düzeyleri dramatik olarak artar, iki günde pik yaparak
azalarak bazal değerlere iner. C-reaktif protein düzeyleri infarkt alanının büyüklüğü ve erken
reperfüzyon ile ilişkilidir (76).Bununla birlikte kardiyak markerlerin trombolitik tedaviden
sonra takibi tıkalı arterde reperfüzyon olup olmadığının gösterilmesinde yardımcı olmakta ve
ileri incelemelerin gerekliliği konusunda yol gösterici olmaktadır.
Akut miyokard infarktüsüne bağlı olarak serumda düzeyleri artan enzimler
tanıda,infarktüsün
oluşma
zamanının
belirlenmesinde,
tedavinin
takip
ve
değerlendirilmesinde,infarktüsün ağırlığının belirlenmesinde ve prognoz tayininde son derece
önemli bilgiler sağlarlar. İnfarktüs alanı ne kadar genişse ve reperfüzyon tedavisi ne kadar geç
yapılmışsa enzimlerin serum düzeyi o derecede yükselir ve uzun süre yüksek kalır. Ölen kalp
kası miktarı az ise enzim düzeyindeki artış da az olur ve kısa sürede normalleşir.
8.Sedimentasyon:
Eritrosit sedimantasyon hızı infarktüsten sonra 1-2 gün normal sınırlarda kalmasına
karşın 4-5. gün artarak birkaç hafta yüksek kalmaya devam eder. Sedimantasyon yüksekliğine
sekonder olarak yükselen fibrinojen düzeyleri ise infarktüs alanı ve prognozla ilişkisizdir.
Hemokonsantrasyona bağlı olarak birkaç günde hematokrit değerleri artabilir.
Görüntüleme Yöntemleri
Bölgesel duvar hareketlerinin ve genel ventrikül performansının değerlendirilmesinde
invazif olmayan yöntemler olarak 2-D ve renkli akım doppler ekokardiyografi,radyonüklid
ventrikülografi,
ultrafast
(cine)
bilgisayarlı
tomografi
ve
manyetik
rezonans
görüntüleme,koroner anjiyografi ve sol kalp kateterizasyonu sayılabilir. Bunlardan ilk ikisi
sıklıkla kullanılmaktadır.
18
A)Ekokardiyografi:
Ekokardiyografı
cihazlarının
taşınabilir
olması
AMI
tanısında
hasta
başı
kullanılabilmelerine olanak sağlamaktadır. Özellikle eski MI olmayan hastalarda anormal
duvar hareketlerinin AMI’nü göstermedeki sensitivite ve spesifitesi %90'ı geçmektedir.
Segmental fonksiyonların ve global ventrikül fonksiyonunun tayini özellikle geniş
infarktüslerde prognoz tayininde, cerrahi olarak düzeltilebilir komplikasyonların tayininde,
trombüs, efüzyon, birlikte olabilen valvüler lezyonların saptanmasında görüntüleme
yöntemleri önemli rollere sahiptirler.
B)Nükleer-Kardiyoloji:
Infarktüs alanı tayini, viabilite ve risk tayini amacıyla yapılır.
1)Antimiyozin sintigrafisiyle akut miyokard infarktüsü tanısı (Sıcak bölgeler).
2)MPS (Miyokard perfüzyon sintigrafisi) veya SPECT-MPS : reversible aktivite azalması
alanları iskemiyi, irreversible aktivite kayıpları nekroz ve skar alanlarını gösterir.
3)Radyonüklid ventrikülografi; duvar hareketleri ve ejeksiyon fraksiyonunun öğrenilmesini
sağlar.
4) PET; Perfüzyon azlığı gözlenen miyokard bölümlerinde, hasarın reversibil olup
olmadığının ayırımında positron emisyon tomografi (PET)’in yararı büyüktür (77,78).
C)MR görüntüleme (MRI):
İnfarkt alanının tespiti, duvar hareketlerinin ve anevrizmaların, mural veya
intraventriküler trombüslerin tanısında ve ejeksiyon fraksiyonunun tespitinde yararlı olabilir.
D)Ultra-fast Tomografi:
MRI ile aynı bilgileri sağlar. Ek olarak büyük koroner damarların yapısı hakkında da
bilgi sağlar.
Akut Miyokard Infarktüsü Tedavisi
Tedavi 4 ana ilkeye yönelik olmalıdır;
19
1. İskemik ağrının giderilmesi,
2. Hemodinamik durumun stabilizasyonu,
3. Miyokard oksijen ihtiyacının azaltılması,
4. Miyokard perfüzyonunun yeniden sağlanması ya da artırılması,
bu amaçlara yönelik tedavi yöntemleri mümkün olduğunca eş zamanlı yapılmalıdır.
Akut STEMI’ lı hastalara, acil serviste anksiyete ve ağrının giderilmesi amacıyla;
intravenöz opioidler (4-8 mg morfin), O2 (2-4/L) uygulanmalı ve asprin 80-325 mg aızdan
verilmelidir.
Nitratlar:
Koroner spazmdan şüphelenilen hastalarda dilaltı nitratlar uygulanır.Nitratlar 80000
hastanın dahil edildiği geniş çaplı çalışmada mortalitede önemli bir azalmaya neden
olmamıştır. Kalp yetmezliği bulunan, ağrısı devam eden,hipertansiyonu bulunan akut MI’ lu
hastaların tedavisinde yararlı olabilir. Sistolik kan basıncı < 90 mmHg olanlarda, sağ ventrikül
infarktüsünden şüphelenilenlerde,bradikardi ve taşikardinin eşlik ettiği durumlarda, son 24
saat içinde fosfodiesteraz inhibitörü (sildenafil) kullanım öyküsü olanlarda kullanılmamalıdır.
Beta-blokörler:
Beta-blokörler akut MI ile başvuran hipotansiyon,bradikardi, kardiyojenik şokun
bulunmadığı hastalara ilk 24 saat içinde uygulanmalıdır.Intravenöz beta-blokörlerle ilgili
çalışmaların çoğu, infarkt boyutunu sınırlandırdıkları, fatal aritmilerin insidansını azalttıkları
ve de ağrıyı geçirdikleri için miyokardiyal infarktüsün akut fazında yapılmışlardır. 28
araştırmanın derlendiği bir çalışmada intravenöz beta blokörler ile 7 gün içerisinde mortalite
oranlarında azalma görülmüştür(79). Bu çalışmalar fibrinolizis ve primer PKG’ den önce
yapılmıştır.Atenololun kullanıldığı GUSTO 1 çalışması erken intravenöz beta-blokör
kullanımını desteklememektedir. Sebebi bilinmeyen taşikardi durumunda kullanılmasından
kaçınılmalıdır çünkü kompansatuar taşikardi durumunda kalp yetmezliğini kötüleştirebilir.
20
Reperfüzyon Tedavisi:
Akut ST segment yükselmesi, yeni sol dal bloğu veya posterior infarktüsle başvuran
hastada çok hızlı bir şekilde reperfüzyon tedavisine başlanmalıdır.Semptom başlangıcından
PKG’
e
kadar
her
30
dakikalık
gecikme
1
yıllık
mortaliteyi
%8
oranında
arttırmaktadır(80).Akut MI’ ın ilk saati içinde tedavi edilenlerde mortalite yararı en yüksektir.
Pek çok sayıda çalışma, tedavi süresi ve sağ kalım arası ters ilikiyi göstermiştir. Bu ilişki
primer PKG’ e göre fibrinolitik tedavi ile daha güçlü gösterilmiştir. Reperfüzyon tedavisinin
tipinin seçiminde semptom başlangıç zamanından tedavinin başladığı zamana kadar geçen
süre, infarkt büyüklüğü ve hastanın prognozu açısından önemli bir öngörücüdür.ACC/AHA
ve ESC kılavuzları tarafından primer PKG’ in ilk tıbbi görüşmeden sonra 90 dakika içinde ve
fibrinolitik tedavinin 30 dakika içinde başlamasını önermektedir.
Primer Perkütan Koroner Girişim:
Primer PKG önceden veya beraberinde fibrinolitik tedavi olmaksızın anjioplasti
ve/veya stent uygulaması olarak tarif edilir.İlk tıbbi görüşmeden sonraki 90 dakika içinde
uygulanabildiği taktirde tercih edilir. Kılavuzlar tarafından primer PTCA, akut MI’ lu
hastalarda ST yükselmesi veya yeni sol dal bloğu varsa semptom başlangıcının ilk 12 saati
içinde veya semptom devam ediyorsa 12 saatten sonra hastaneye başvurudan 90± 30 dakika
içinde deneyimli merkezler tarafından uygulanması önerilmektedir. Akut STEMI nedeniyle
75 yaşından genç, kardiyojenik şok geliştiren hastalar kardiyojenik şokun ilk 36 saatinde ise,
şok başlamasından ilk 18 saat içinde revaskülarizasyon Class I endikasyondur.Çok sayıda
primer PKG uygulanan merkezlerde, primer PKG sonrası mortalite oranlarının daha düşük
olduğu bildirilmiştir. Kateterizasyon imkanının bulunmadığı hastanelerde PKG merkezine
nakli sırasında geçecek sürede değerlendirilmelidir.
Hayvan
modellerinde
30
dakikadan
uzun
süren
tıkanmalar
miyonekroz
oluşturmaktadır. 90.dakikadaki reperfüzyon risk altındaki miyokard dokusunun yaklaşık
yarısını kurtarmaktadır. Eğer iskemik önkoşullanma ve/veya kollateral akım yoksa iskemiden
4-6 saat sonra miyokardın kurtarılması minimuma düşer.PKG fibrinolitik tedaviye göre daha
az zamana bağlıdır. Fibrinolitik tedavinin zaman uzadıkça etkinliği azalmaktadır. Semptom
balangıcı 3 saat olan hastaların dahil edildiği PRAGUE-2 çalışmasında streptokinaz
uygulananlar ve primer PKG için transfer edilenler arasında mortalite bakımından fark
görülmemiştir. CAPTIM çalışmasında hastane öncesi tPA (tissue plazminojen activator)
21
uygulananların prognozu PKG için transfer edilenlerden daha iyi bulunmuştur. PRAGUE-2,
Air PAMI, DANAMI-2 çalışmalarında tekrarlayan MI riski, hastaların prognozları transfer
edilme sürelerine rağmen PKG uygulanlardan daha iyi bulunmuştur.Literatüre göre PKG
yapılma imkanı bulunuyorsa PKG ilk tercih olmalıdır.PKG koroner damar açıklığını
sağlamakta ve korumakta etkilidir, fibrinolizisin yol açtığı kanama risklerinin bazılarını
engeller. PKG uygulanması için 60 dakikadan uzun bir süre geçecekse; fibrin-spesifik
trombolizin hemen uygulanmasıyla karşılatırılırsa PKG mortaliteyi azaltmaz(81).SHOCK
çalışmasında, kardiyojenik şokla başvuran hastaların erken revaskülarizasyonuyla (PKG/
CABG) 1 yıllık sağ kalımlarının çok daha iyi olduğu gösterilmiştir. Amerikan Kardiyoloji
Derneği kılavuzunda Killip sınıf II olanlara PKG önermektedir.İleri yaştaki hastalara da kafa
içi kanama riskini arttıracağından dolayı PKG önerilmektedir.
Primer Stent Uygulaması:
Stentlerin önceleri, instent tromboz riski nedeniyle trombus yoğun lezyonlarda
kullanılmaması gerektiğine inanılmıştır. Fakat yeni antiplatelet tedavilerin uygulanmasıyla
stentlemenin güvenli olduğu gösterilmiştir. Çalışmaların meta-analizi primer PKG sırasında
stent uygulanmasının avantajlarını göstermektedir. Stent kullanımı major kardiyak olay, hedef
damar yeniden revaskülarizasyon oranını azaltmaktadır. Stent-PAMI çalışmasında da stent
uygulanan grupta tekrarlayan MI, ölüm, hedef damar yeniden revaskülarizasyonunda azalma
gösterilmiştir.
Fibrinolitik Tedavi:
Erken fibrinolitik tedavinin yararı 1986’ da GISSI-1 çalışması ile başlayarak ortaya
konmuştur.İlk 12 saatte tedavinin faydasına yönelik çok kuvvetli kanıtlar bulunsa da 12
saatten sonra tedavinin yararlı olmadığı görülmüştür.Fibrinolitik tedavide kullanılan ajanlar
alteplaz (tPA), reteplaz, tenekteplaz (TNK) ve streptokinazdır.
Alteplaz (tPA): Fibrin spesifik bir ajandır.
Reteplaz: Alteplaz’ a göre daha az fibrin spesifiktir. Alteplaza göre yarılanma ömrü daha
uzundur ve uygulması daha kolaydır iki doz halinde 30 dakika aralıkla 10 mg uygulanır
Tenekteplaz (TNK): Fibrin spesifitesi daha yüksektir. PAI-1’ e karşı artmış direnci bulunur.
Plazma klirensi düşüktür. Tek doz halinde uygulanır.
22
Streptokinaz: 1.kuşak fibrinolitiktir. Eğer diğer ajanlar bulunamıyor veya daha ucuz bir ajan
aranıyorsa tercih edilebilir. Antikor oluşturabildiği için daha önce uygulanmış hastalarda
kullanılmamalıdır. Allerjik etkileri (sıklıkla hipotansiyon) bulunur. Streptokinaz (%0.5) ile
intraserebral kanama riski tPA (0.7%)’ ya göre daha azdır. Bu yüzden serebrovasküler
hastalığı veya hipertansiyonu olan yaşlılarda tercih edilebilir.
STEMI'da Fibrinolitik tedavi kontrendikasyonları:
Mutlak Kontrendikasyonlar
1.Geçmişte herhangi bir intrakranial kanama,
2.Bilinen yapısal serebral damar lezyonları,
3.Bilinen malign intrakranyal tümör (primer veya metastatik),
4.Son 3 ayda iskemik inme son 3 saat içindeki akut iskemik atak hariç,
5.Şüpheli Aort Disseksiyonu,
6.Aktif kanama veya kanama hastalığı (mens hariç)
7.Son 3 ayda geçirilmiş major kafa travması.
Relatif Kontrendikasyonlar
1. Kronik ciddi kontrol altına alınamayan hipertansiyon,
2. Bavuruda SKB > 180 veya DKB > 110mmHg olması,
3. Son 3 aydan önceki iskemik atak,
4. 10 dakikadan daha uzun CPR veya son 3 haftadaki major cerrahi,
5.2-4 hafta içindeki iç kanama,
6.Baskı uygulanamayan damar yaralanmaları,
23
7.Daha önce streptokinaz/anistreplase kullanımı (5 günden daha önce) veya bu ajanlara daha
önceki allerjik reaksiyon,
8.Gebelik.Aktif peptik ülser.Antikoagülan ilaçların kullanımı (yüksek INR).
Trombolitik İlaç Seçimi:
Uygun trombolitik ajan etkinlik, yan etki ve maliyet gözönüne alınarak
seçilmelidir.Streptokinaz (SK), ürokinaz (UK) ve acetylated plasminogen streptokinase
activatör complex (APSAC) pıhtı selektiviteleri bulunmadığından ilk jenerasyon ilaçlar olarak
kabul edilirler. Bu grupların özellikle SK'ın fiyatının ve kanama riskinin diğerlerine kıyasla
daha düşük olması ile birlikte hipotansif özelliği nedeniyle yaşlı ve hipertansiflerde bir tercih
sebebi oluşturabilir. Ancak ilk kullanımlarından sonraki 5 gün ile 2 yıl içinde SK ve APSAC'a
karşı antikor geliştiğinden bu süre içinde tekrar kullanılmamaları bir dezavantaj oluşturur,
ikinci jenerasyon (pıhtı spesifik) trombolitik ajanların (t-PA ve r-PA) reperfüzyon oranlarının
daha yüksek olması, tekrar tekrar kullanılabilmeleri ve hipotansiyon yapmamaları bir avantaj
olurken,
pahalı
olmaları
ve
daha
fazla
kanamaya
yol
açmaları
en
önemli
dezavantajlarıdır.Özellikle genç, anterior MI, hipotansif veya daha önceden SK almış
hastalarda t-PA tercih edilmelidir. Rekanalizasyonun sağlanmasında trombolizis kadar
koagulasyon ve trombositlerle oluşan trombozisin inhibisyonu da önemlidir. Aksi halde yeni
bir tıkayıcı trombüs kolaylıkla oluşabilmektedir. Fibrin parçalanmasından serbestleşen
trombin koroner tromboziste önemli rol oynamaktadır.Trombin bilinen en güçlü trombosit
aktivatörlerinden biridir. Antitrombin ilaçlar hem fibrinojenin fibrine dönüşümünü
engellemekte ve hem de trombine bağlı trombosit aktivasyonunu inhibe etmektedir.Trombinin
yaptığı trombosit aktivasyonu ASA ile önlenemez. Ayrıca trombin , pıhtıya bağlanır ve pıhtı
lizis olurken pıhtıya bağlı trombin fibrinojeni fibrine çevirebilir. Bu nedenle trombinin
inhibisyonu için heparin veya hirudin gibi güçlü antitrombin ilaçlar trombolitik tedavi ile
birlikte (bilhassa fibrin spesifik ajanlar tercih edilmişse) kullanılmalıdır. Heparin AT-III ile
komplex meydana getirdikten sonra heparin/AT-III komplexi hem trombin ve hem de aktif
faktör X'u inaktive eder.Heparin/ AT-III komplexi genellikle pıhtıya bağlı trombine karşı
etkili değildir.Fibrin selektif olmayan ajanlarla (SKZ , APSAC) tedavide birlikte heparin
tedavisinin yararı tartışmalı olsa da sistemik emboli için yüksek risk oluşturan hastalarda
(büyük ya da anterior MI , atrial fibrilasyon, geçirilmiş emboli, sol ventrikül trombüsü)
kullanılması önerilmektedir. Yine infarktüsün erken döneminde trombüs içeriğinin daha çok
trombositten zengin karakterde (beyaz trombüs) olması nedeniyle trombolitik tedavinin
24
başlangıcında her hastaya mutlaka aspirin (ASA) verilmelidir.ASA gibi trombosit
glikoprotein IIb/IIIa reseptör antagonistleri birlikte uygulanması gerekli olabilecek ajanlardır.
Kurtarıcı PKG:
Fibrinolitik tedavinin başarısız olmasından sonra PKG uygulanması olarak tanımlanır.
Eğer fibrinolitik tedavi uygulandıktan 90 dakika sonra reperfüzyon sağlanamamışsa acil
mekanik reperfüzyon yapılmalı ve gerekirse hasta transfer edilmelidir.Tromboliz sonrası
devam eden iskemi bulgusu veya tekrarlayan infarktüs geçiren hastalara acil giriim
planlanmalıdır. Eer tromboliz sonrası hemodinamik bozukluk gelimi veya kardiyojenik şok
gelişmiş ise hastalara acil kateterizayon uygulanarak PKG yapılmalıdır.
Kolaylaştırılmış (facilitated PCI) PKG:
Fibrinolitik tedaviden hemen sonra PKG uygulanması şeklindeki uygulamadır.
Yapılan çalışmalarda PKG tekniklerinin ilerlemesi ve Glikoprotein 2b-3a (Gp2b-3a)
kullanımıyla faydalı olabileceği gösterilmiştir.
Acil Koroner Bypass:
Primer veya kurtarıcı PKG yapılması planlanan hastalarda kritik sol ana koroner veya
ciddi 3 damar hastalığı tespit edildiğinde tercih edilir.Sağ ventrikül infarktüsü bypass için bir
kontrendikasyondur.
Glikoprotein IIb/IIIa (Gp IIb/IIIa) reseptör antagonistleri:
Gp IIb/IIIa reseptörleri trombosit yüzeyinde en çok bulunan proteindir.Integrin
reseptör ailesinin bir üyesidir. Trombosit aktivasyonu ve agregasyonu için son ortak yol;
fibrinojenin Gp IIb/IIIa reseptörüne bağlanmasıdır. Gp Iıb/IIIa antagonistleri platelet
agregasyonunu önleyerek trombüs oluşumunu plak rüptürü alanında engellerler.Gp IIb/IIIa
antagonistleri kompetetif ve nonkompetetif olarak ikiye ayrılır.
1.Nonkompetitif inhibitör: Abciximab reseptörü tamamen bloke ederek trombosit ömrü
boyunca agregasyonu önler. Etkisi ancak yeni trombosit verilmesiyle geri çevrilebilir.
25
2.Kompetetif inhibitör: FDA tarafından onaylanan nonpeptit inhibitörler eptifibatide
(integrelin) ve tirofiban (aggrastat) dır. Bunların etkileri infüzyon süresine bağlıdır ve etkileri
ilaç kesildiğinde geri çevrilebilir.
Gp IIb/IIIa antagonistlerinin primer angioplasti sırasında kullanımıyla ilgili güçlü kanıtlar
bulunmaktadır. Stent üzerinde ve mekanik hasar görmüş aterosklerotik plak üzerinde trombüs
oluşumunu engeller ve noreflow’a neden olabilecek mikroembolizasyonları engeller. Gp
IIb/IIIa antagonistlerinin kullanımıyla ilgili net bilgiler olmasa da erken reperfüzyona giden
hastalarda kullanımının faydasıyla ilgili destekleyici bilgiler vardır.
Başarılı Reperfüzyon Göstergeleri
Göğüs ağrısının azalmasının izlenmesi, reperfüzyon değerlendirilmesinde çok doğru
değildir. Akselere idiyoventriküler ritm (AIVR) görülmesi reperfüzyon için oldukça özgüldür.
Göğüs ağrısının tamamen geçmesiyle birlikte, ST yükselmesinin gerilemesi (ST yükselmesi
%70 gerilemesi) ve birlikte AIVR görülmesi başarılı reperfüzyon için oldukça özgüldür. STsegmentgerilemesinin %70’ den fazla olması etkili doku reperfüzyonun göstergesidir ve
klinik sonlanım ve angiografik reperfüzyonla koreledir.
BRAIN NATRİURETİK PEPTİD (BNP)
Natriüretik peptidler, kan basıncını, elektrolit dengesini ve sıvı hacmini düzenlemek
için işlev gören hormonlar ailesidir (82).Natriüretik peptid ailesi, benzer biyokimyasal
yapıları olan dört molekülden oluşmaktadır; atrial natriüretik peptid (ANP), beyin natriüretik
peptid (BNP), C-tipi natriüretik peptid (CNP), dendroaspis natriüretik peptid (DNP). Her biri
için öncü hormon, ayrı bir gen tarafından kodlanmaktadır(83).
26
ŞEKİL 3. Natriüretik peptidlerin yapısı. Belirtilen aminoasitler her üç peptidtede ortak olarak
bulunmaktadır. ANP= Atriyal natriuretik peptid, BNP= Brain natriuretik peptid, CNP=C-tipi
natriüretik peptid
BNP ismi yanıltıcıdır. Çünkü dolaşımdaki BNP kalpten köken alır ve bu peptidin en
yüksek konsantrasyonları ventrikül miyokardı içinde bulunur. Bu peptid ilk olarak domuz
beyin dokusundan izole edildiği için BNP olarak isimlendirilmiştir(84).BNP ventrikül
miyokardında, beyinde ve amniyonda sentezlenir.BNP temelde dolaşımdaki kardiyak
hormonlardır. Nörohormonların plazma seviyeleri kardiyovasküler prognoz ve tedaviye yanıtı
değerlendirmede önemlidir.B-tip natriüretik peptid ya da brain natriüretik peptid (BNP)
primer olarak ventriküllerde depolanan, basınç ve volüm yüklenmesine ve hasarlanmaya yanıt
olarak salgılanan 32 aminoasitlik bir nörohormondur.Miyokard kitlesi göz önüne alındığında
dominant olarak sol ventrikülden salınmaktadır. Natriüretik ve vazodilatatör etkilere
sahiptir.Atılımı yüksek oranda böbrekler ve karaciğerden gerçekleşir. Sol ventrikül sistolik ve
diyastolik disfonksiyonunda, akut koroner sendromlarda, kapak hastalıklarında, pulmoner
embolide ve KKH’da plazma BNP düzeyleri yükselmektedir. KY’nin teşhisinde, tedavi
stratejisinin belirlenmesinde, tedaviye yanıtın değerlendirilmesinde, mortalite ve morbiditeyi
belirlenmesinde önemlidir. Yine akut koroner sendromlarda yüksek riskli hasta grubunun
belirlenmesinde, miyokard infarktüsü sonrası dönemde prognostik marker olarak önemlidir.
Genetik Ve Moleküler Özellikler:
İnsan BNP’si tek kopya gen halinde üç exon ve iki intron içerecek şekilde
kodlanmıştır. mRNA’sı ise RNA’nın stabilitesini sağladığı düşünülen translate edilmemiş 3’
27
bölgesinde dört adet AUUUAA tekrarlayan zinciri varlığıyla karakterizedir.BNP regülasyonu
gen ekspresyonu esnasında olur. BNP kalpte 108 aminoasit içeren öncü BNP “pro-BNP”
şeklinde patlamalar-ani salınımlar- şeklinde üretilir. Daha ileri işlemler ile biyolojik olarak
aktif 32 aminoasit içeren BNP molekülü salınır. Bu fragman BNP öncüsünün C terminal
zincirine tekabül ederken, geriye kalan 76 aminoasitten oluşan fragman N terminal
fragmandır “NT-proBNP”. Biyolojik olarak aktif BNP, intakt 108 aminoasit proBNP ve
prohormonun geri kalan kısmı NT-proBNP üçü birden plazmada dolaşımda bulunurlar ve
immünoassay yöntemler ile ölçülebilirler. Dolaşımdaki BNP 32 aminoasit içerir ve iki sistein
kalıntısı arasında bir disülfid bağı ile kapanmış karakteristik halka yapısına, 9 aminoasitten
oluşan amino terminale ve 6 aminoasitten oluşan karboksil terminale sahiptir (85).
BNP Salgılanımı:
Plazmadaki BNP’nin kaynağı kalp ventrikülleridir. Miyosit içinde sentez edilen
preproBNP 134 aminoasitten oluşur. Pro BNP oluşturmak üzere 26 aminoasitlik bir sinyal
peptidi ayrılır.
Şekil 4 .Brain natriuretik peptidin (BNP) kardiyak myositten sekresyonu. aa=aminoasit, NTproBNP= N-terminal proBNP
Pro BNP, sekretuar granüller içinde paketlenmez. Pro BNP, kan içine salınmadan önce
ileri derecede düzenlenmiş olmalıdır. BöyIece, BNP konsantrasyonları hızlı ve düzensiz
olarak değişmez. Sürekli bir ventriküler genişleme ve basınç artışı olduğunda pro BNP kana
salınır ve fizyolojik olarak aktif hormon olan BNP ile inaktif bir metabolit olan N terminal
28
BNP’ye parçalanır (86). NT-proBNP’nin işlevi kesin olarak bilinmemektedir (87).Normal
kişilerde NT-proBNP ve BNP plazma konsantrasyonları benzerdir. Her ikisi de devamlı
şekilde kalpten salınırlar ve pikomolar konsantrasyonlarda sağlıklı insanların venöz
kanlarında saptanırlar. Yaklaşık olarak 22 dakikalık yarılanma ömrü ile BNP pulmoner
kapiller kama basıncındaki değişiklikleri her iki saatte bir doğrulukla yansıtır. İnaktif form
olan NT -proBNP’nin plazma yarı ömrü BNP’den daha uzundur ve bu sebeple kanda
miktarının tesbiti daha kolaydır (88,89).BNP'ye oranla daha yüksek stabilite ve daha uzun
yarılanma ömrüne sahip olması nedeniyle daha spesifik bir marker olarak düşünülmektedir.
Kardiyak Natriüretik Peptid Sisteminin Fizyolojisi
“Brain“ natriüretik peptid etkilerini natriüretik peptid reseptör-A ’ya bağlanıp siklik GMP’yi
arttırarak gösterir.
Natriüretik Peptid reseptörleri:
A – reseptörleri : ANP / BNP’ yi bağla,
B – reseptörleri : CNP’ yi bağlar,
C – reseptörleri : Peptidlerin klirensinde rol oynar.
ANP ve BNP, renin anjiotensin aldosteron sistemi (RAAS)’nin antagonistleridir.
Mineralokortikoidlerin ve tuzun uyardığı hipertansiyona ve plazma hacim genişlemesine karşı
vücut savunmasında önemli bir role sahiptirler. Bu yüzden bunlar kan basıncının, kan
hacminin ve sodyum dengesinin düzenlenmesinde büyük işlev görürler. Natriüretik peptidler
ACTH salınımını ve santral sinir sistemi içerisinde sempatik sinir sistemini inhibe eder ve
periferik olarak glomerüler filtrasyon hızını, diürezi ve natriürezi arttırır iken, sistemik
vasküler direnci ve plazma hacmini kalbi akut hacim yüklenmesinden korumak için
azaltırlar(90).Sağlıklı bebeklerde plazma BNP düzeyleri, doğumdan hemen sonra zirve
yapmakta ve 3 ay içinde erişkin düzeylere ulaşmaktadır (100).BNP düzeyleri yaşlılarda
anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca kadınlarda BNP düzeylerinin erkeklerde
biraz daha yüksek olduğu saptanmıştır(92-93).
29
NP’ lerin Kandan Temizlenmesi
Natriüretik peptitler dolaşımdan iki yol ile temizlenir.
1.) NPR-C reseptörleri aracılığı ile,
2.) Nötral endopeptidaz tarafından enzimatik yıkılım (Bu enzim yüksek konsantrasyonlarda
böbrek, akciğer, beyin ve nötrofillerde bulunur).
NP’ lerin bu enzime afiniteleri CNP>ANP>BNP şeklindedir. Bu da BNP’nin yarı
ömrünün uzun olmasına yol açar. Bununla birlikte nötral endopeptidaz aracılı enzimatik
yıkım, BNP’nin uzaklaştırılmasında esas metabolik yol olarak düşünülmektedir.
Yarılanma süreleri
BNP’nin afinitesi düşük, yarı ömrü uzun ( 20 dk. ) ANP’nin afinitesi yüksek, yarı
ömrü kısa ( 3 dk.) NT-proANP yarı ömrü 1 saat NT-proBNP yarı ömrü 2 saat(103).
NP sistemi, ventrikül işlev yetersizliğinde en yüksek düzeyde aktive olur.Bununla
beraber, böbrek yetmezliği ve pulmoner hipertansiyonda da kandaki düzeyleri yükselir. NP ve
prohormon fragmanlar içerisinde BNP, rutin tanıda en sık kullanılandır. BNP, sol ventrikül
işlev yetersizliğinde ve MI sonrası subakut fazda tanı ve prognoz tayininde diğer
nörohormonlardan üstündür. Yüksek riskli hastalarda negatif prediktif değeri mükemmeldir
(94).
Akut Koroner Sendromda BNP
Koroner arter hastalığında iskemik hasarı saptamak için biyokimyasal belirteçlere
sıkça başvurulur. Örnek olarak kreatin kinaz, kreatin kinaz MB fraksiyonu, laktat
dehidrogenaz ve troponinler sayılabilir. Tüm bu beliteçlerin ortak özelliği ölmüş hücrelerden
salınmış olmalarıdır. Bu belirteçlerden farklı olarak BNP sadece ölmüş miyositlerden
salınmamaktadır. BNP canlı miyositlerden ventriküler duvar stresindeki artışa cevap olarak
salınmaktadır ve kalpte düzenleyici bir mekanizmanın unsuru olduğu düşünülmektedir.
Buradan hareketle BNP' nin koroner arter hastalığında iskeminin ciddiyetini daha doğru
olarak yansıtacağı varsayılmıştır.Bir odadaki duvar stresi odanın çapı ve transmural basınçla
direkt olarak ilişkilidir. Geniş MI sonrası, infarktüs ve infarktüs olmayan bölgelerdeki yapısal
veya fonksiyonel değişiklikler sonucu sol ventrikülde genişleme ve kalp yetersizliğini ifade
30
eden ventrikül remodellingi AMI’nın önemli bir komplikasyonudur(95). Duvar stresi
miyokardın oksijen tüketimi ile yakından ilgili olup, akut infarkt genişlemesi ve ventrikül
dilatasyonunun kronik sürecinde önemli rolü vardır. İnfarktüs ile birlikte bu bölgenin
kontraksiyonlarının azalması sonucu canlı segmentlerin iş yükü artar. Bunlar daha güçlü
kasılabilmek için miyosit sayısı artmaksızın, hipertrofiye uğrarlar. Adrenerjik uyarı ve
diyastol sonu basıncın artışı, atım hacmini normal değerlerde tutar. Başlangıçta hemodinamik
stabilizasyonu sağlamayı amaçlayan bu kompansatuar mekanizma, erken evrede intrakaviter
sistolik basıncı ve diyastolik volümü artırarak genişlemeyi hızlandırır. Geç evrede ise
hipertrofik segmentlerin aşırı yüklenmesi sonucu fonksiyonlarını kaybetmeleri ile ventrikül
genişler, volümü daha da artar. Bu şekilde miyokard kaybının devam etmesi progresif
ventrikül dilatasyonu ve disfonksiyonuna neden olur(96).
AMI sonrası prognozun en güçlü göstergeleri; sistolik fonksiyon bozukluğunun
derecesi,KAH’nın yaygınlığı ve kalp yetersizliğinin varlığıdır(96).AMI’dan hemen sonra
önce sempatik sistem, sonra RAAS aktive olmaktadır.İnfarktüsten birkaç gün sonra, her iki
aktivasyonun da şiddeti azalırken, sol ventrikül fonksiyonları bozuk olanlarda, plazma
anjiyotensin-II
ve
noradrenalin
etmektedir.Nörohormonal
düzeyleri
aktivasyon
uzun
başlangıçta
süre
yüksek
kompansatuvar
kalmaya
devam
değişikliklere
yol
açmaktadır. Ancak aynı zamanda remodelling sürecinin de önemli bir bileşenidir.Yapılan çok
sayıda klinik çalışmada BNP'nin akut koroner sendromlarda önemli bir prognostik değer
taşıdığı anlaşılmıştır (97-101). Akut ST elevasyonlu MI tanısıyla yatırılan hastalarda erken
dönemde saptanan BNP yüksekliğinin kontrol grubuna göre erken dönem mortalite artışıyla
birlikte olduğu saptanmıştır. BNP yüksek grupta hastane içi kalp yetersizliği gelişimi ve ani
kardiyak ölüm insidansı daha fazla bulunmuştur. Akut koroner sendromlardaki erken BNP
artışının miyokard nekrozundan çok iskemiye maruz kalmış miyokard doku genişliği ile
bağlantılı olabileceği söylenmeketedir (102). Bu nedenle BNP'nin akut koroner sendrom
öntanısıyla başvuran hastalarda risk sınıflaması yapılırken akılda tutulması gerektiği
vurgulanmaktadır.BNP'nin koroner arter hastalığında uzun dönemli prognostik etkisinin
olduğu da saptanmıştır.
Omland T ve arkadaşları N-terminal pro BNP'nin akut koroner sendromlarda uzun
dönem mortalite ile ilişkili olduğunu göstermiştir (103). Akut koroner sendromlarda erken
dönem BNP artışının uzun dönem kalp yetersizliği gelişimi ve EF de düşme ile birlikte
olduğu görülmüştür.
31
Diğer bir üzerinde durulması gereken konuda BNP' nin akut miyokard enfarktüsü
sonrasındaki fonksiyonudur.Kawakami ve arkadaşları yaptıkları deneysel çalışmada; yüksek
BNP düzeyinin enfarktlı kalp dokusundaki nötrofil infiltrasyonunu arttırdığı ve bunun
sonucunda matriks metaloproteinaz (MMP)-9 oluşumunun arttığını göstermişlerdir (104).
MMP-9 un enfark sonrası remodeling ve doku tamirinde ana düzenleyici enzimlerden biri
olduğudüşünülmektedir(105).Buda bize BNP nin enfarktüs sonrası remodellingde rol
oynayabileceğini düşündürmektedir. Plasma BNP düzeyleri enfarktüs sonrası ilk 24 saatte
yükselip pik yapmakta daha sonra gerilemektedir. İkinci pikini ise 3 ile 7. günler arasında
yapmaktadır. Bu dönem aynı zamanda infartüs sahasında nötrofil infiltrasyonunun olduğu
döneme denk gelmektedir. Bu da BNP nin remodeling üzerinde rolü olabileceği tezini
desteklemektedir. Ancak bu konuyla ilgili daha büyük klinik çalışmalar gerekmektedir.Post
MI 3. günde artmış BNP düzeylerinin kardiyovasküler mortalitenin bağımsız belirleyicisi
olduğu gösterilmiştir(106).
Kalp Yetersizliğinde BNP
Depolanma yeri atriyum ve ventrikül olan atriyal natriüretik peptidden farklı olarak
BNP’ nin ana kaynağı ventriküllerdir. Bu da BNP’yi ventrikül bozukluklarının belirleyicisi
olarak diğer natriüretik peptidlere göre daha duyarlı ve özgül kılmaktadır. Randomize bir
çalısmada sol ventrikül sistolik fonksiyon bozukluğu olup asemptomatik seyreden hastalarda
renin anjiyotensin sistemi aktivasyonu olmaksızın natriüretik peptid yükselmesiyle
karakterize nörohümoral aktivasyon artışının olduğu gösterilmiştir (107). Asemptomatik
evrede ve kalp yetersizliği gelişiminin baslangıç evrelerinde BNP düzeyinin yükselmeye
başlaması bu peptidin erken tanıda duyarlılığını göstermektedir. Bunun yanısıra BNP yatak
başında hızlı ve güvenilir bir şekilde ölçülebilmesi ile diğer nörohormonal aktivasyon
göstergelerine göre daha avantajlıdır (108). Sol ventrikül sistolik fonksiyonunun
değerlendirilmesi için ekokardiyografik inceleme planlanmış olan olgularda eş zamanlı BNP
düzeyine bakıldığında (109) olguların yarısında sistolik fonksiyon bozukluğu saptanmış ve
BNP düzeyi bu hastalarda normal sistolik fonksiyonlu hastalara göre anlamlı derecede yüksek
bulunmuştur (328 pg/ml karsılık 30 pg/ml, p<0.001). Sol ventrikül fonksiyon bozukluğu daha
önceden gösterilmiş olan gruptaki hastaların hepsinde ise anormal ekokardiyografik bulgular
saptanmış ve bu grupta BNP düzeyi çok daha yüksek bulunmuştur (545 pg/ml). Maisel,
dispne yakınması ile başvuran hastalarda yatak başı hızlı BNP düzeylerini ölçmüş klinik ve
laboratuar bulguları ile kalp yetersizliği tanısı konan hastalarda BNP düzeyini 1076 pg/ml,
32
kalp yetersizliği olmayanlarda 38 pg/ml, kalp yetersizliği alevlenmesi olmayan ancak
ventrikül disfonksiyonu gelişmiş hastalarda 141 pg/ml, akciğer hastalığı tanısı alanlarda ise 86
pg/ml saptamıştır (110). Yine aynı çalışmada New York Heart Association (NYHA) sınıfı ile
BNP düzeyleri arasında doğru orantı saptanmıştır. (Sekil 4). Dispneye yol açan başka
hastalıkları olan hastalarda ise BNP düzeyi 46 pg/ml bulunmuştur. Bu araştırmanın
sonuçlarına göre BNP düzeyi için 80 pg/ml sınır alındığında kalp yetersizliği tanısında BNP
%98 sensitivite, %92 spesifite göstermiştir.BNP, ekokardiyografi ve klinik olarak saptanan
kalp yetersizliği ile yüksek derecede korelasyon göstermesi üzerine, ACC/AHA ve Avrupa
Kardiyoloji Derneği kılavuzlarında kalp yetersizliği tanısında değerli bir yöntem olarak yerini
almıştır (111,112).
B-tipi Natriuretik Peptid (pg/ml)
NYHA Sınıfı
Şekil 5: NYHA sınıfı ile BNP düzeyi arasındaki iliski.NYHA: New York Heart Association.
Hemodinamik profildeki akut düzelmelerin nörohormonal profil üzerine yansımalarını
araştıran bir çalışmada doluş basıncı ve sistemik vasküler rezistansı azaltmaya yönelik
tedavinin nörohormonal aktivasyonda hızlı bir gerileme sağladığı gösterilmiştir (113). BNP
düzeyinin kalp yetersizliği tedavisi ile hızla düşmesi, dekompanse kalp yetersizliğinde
hemodinamik izlem yerine ardışık BNP düzeyi takibinin kullanılabilineceğini akla
getirmektedir. Uzun dönem prognozun ön görülmesinde de BNP düzeyleri değerlidir.
33
Ejeksiyon fraksiyonu <%45 olan 85 hastanın iki yıl takibinde serum BNP düzeyi ve pulmoner
kapiller basıncının mortalitenin bağımsız belirleyicisi olduğu gösterilmiştir (114). Stanek tek
bir BNP ölçümünden daha çok ardışık serum BNP ölçümlerinin tedavinin etkinliğini izlemede
değerli olduğunu ilk kez göstermiştir (115). Bir başka çalışmada NYHA sınıf III-IV kalp
yetersizliği olan hastalarda optimal tedavi öncesi ve 3. ayda inceleme yapılmış ve tedaviye
rağmen süren BNP ve IL-6 yüksekliğinin mortalitenin bağımsız öngörücüsü olduğu
gösterilmistir (116). Hastaların BNP yada semptom varlığı kılavuzluğunda tedavi etmek üzere
randomize edildiği bir araştırmada ise BNP kılavuzluğundaki tedavi grubunda daha düşük
BNP seviyesine ulaşılmıs ve bu grupta kardiyovasküler ölüm, tekrar hastaneye yatış ve kalp
yetersizliğinin kötüleşmesi ataklarının azaldığı gözlenmiştir (117).İyi bir kalp yetersizliği
tedavisinin serum BNP düzeyini düşürdüğü bilinmektedir.Sol ventrikül yükü uygun bir tedavi
ile düşürülürse, duvar gerilimi azalır ve sonuç olarak BNP düzeyleri de düşer (118). Sistemik
vasküler rezistansı azaltması, diüretik etkisi, kardiyak debi üzerine yararlı etkileri ve
katekolamin ve anjiyotensin salınımını sınırlandırması ile beraber aritmik ölümleri
azaltabilmesi dikkate alındığında vücuda dışarıdan verilen BNP’nin kalp yetersizliği
tedavisinde faydalı olabileceği düşünülmüştür. Rekombinant BNP, “nesiritid” hacim
yüklenmesi ve dekompansasyonunun iyileştirilmesinde kullanılmak üzere FDA tarafından
onaylanmıştır. Hemodinamik olarak bu etkiler tolerans olmaksızın dengeli vazodilatasyon
yaparak sistemik vasküler rezistans ve santral venöz basıncın düşmesini sağlar ve düşük doluş
basıncıyla daha iyi ileri kardiyak debinin sağlanmasına katkıda bulunur. Ek olarak ventrikül
doluş basıncının azaltılması özellikle koroner arter hastalığı olanlarda miyokardiyal
pefüzyonu düzelterek sol ventrikül diyastolik ve sistolik fonksiyonlarını iyileştirir. Nesiritid
tüm bu olumlu etkileri yaparken kan basıncı, ya da kalp hızını etkilemediğinden miyokardiyal
oksijen tüketimini arttırmamaktadır.Sonuç olarak BNP tanı değeri yanında iyi bir
nörohormonal prognostik marker olup akut kalp yetersizliği tedavisinde, tedavi başarısının
değerlendirilmesinde oldukça önemli bir nörohumoral markerdır.
34
MATERYAL VE METOD
Nisan 2007 – Eylül 2007 tarihleri arasında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Koroner Yoğun Bakım ünitesinde ST elevasyonlu akut miyokard infarktüsü tanısı ile
semptom başlangıcının ilk 12 saati içinde yatırılarak trombolitik tedavi uygulanan 28’i erkek,
7’i kadın toplam 35 hasta çalışmamıza dahil edildi. STEAMI tanısı için; klasik
semptomlarının varlığı (göğüs ağrısı, omuz yada kol ağrısı, terleme, dispne,bulantı kusma,
boyun ya da çene ağrısı),12 kanallı EKG’de ekstremite derivasyonlarında ≥1mm, göğüs
derivasyonlarında ≥2 mm ST segment elevasyonu, kardiyak enzimlerde normal sınırların
üzerinde yükselme,troponin I değerinin ≥2 ngr/dl olması kriterleri arandı. Her hastadan
detaylı amannezi alınarak, fizik muayeneleri yapıldı , KAH aile öyküsü, hipertansiyon,
diyabet,sigara içme durumu bilgisi elde edildi.Hastalar çalışmayla ilgili bilgilendirildi ve
onayları alındı. Başlangıçta tüm hastalardan ,tedaviden önce biyokimyasal ve hematolojik
tetkikler için kan alındı, daha sonra 1.500.000 ünite streptokinaz 30 dk içinde infüzyon
şeklinde verildi. İnfüzyon süresince hastalar monitörden izlendi.Trombolitik tedaviden önce
(0.dakika) ;Troponin I,CK-MB, pro BNP, trombolitik tedaviden 60 dakika sonra ;Troponin I,
CK-MB ve 24 saat sonra ;Troponin I, CK-MB, pro BNP değerlerine bakıldı.
Ekokardiyografiler tüm hastalara tedaviyi takiben 24-36 saat içinde Acuson
128XP/10c marka eko cihazı ile transtorasik olarak aynı hasta için aynı uzman tarafından
yapılacak şeklinde tasarlandı. Ekokardiyografide saptanıp çalışmada kullanılan parametreler;
ejeksiyon fraksiyonu, sol ventrikül diyastol sonu çapı olarak belirlendi.
Dışlanma kriterleri : Ağır kalp yetersizliği (Killip> 2) olan hastalar , hipotansiyon (sistolik
kan basıncı< 85 mmHg), ileri kapak hastalığı, orta – ileri evre KOAH,klinik olarak belirgin
karaciğer ya da böbrek yetmezliği (kreatinin >3.5 mg/dl) olan ve trombolitik tedaviye
kontrendikasyonu bulunan hastalar çalışma dışı bırakıldı.
BNP Laboratuvar İncelemesi: BNP’nin laboratuvar incelemesi hastaların klinik
özelliklerinden habersiz bir uzman tarafından yapıldı. BNP için kan örnekleri EDTA’lı tüplere
alınarak santrifüj edildi ve plazma ayrılarak -20 C’de saklandı.Örnekler proBNP kiti ile E170
cihazında sandviç immunoassay yöntemi ile çalışıldı.Numunedeki proBNP, biotinlenmiş
poliklonal proBNP antikor ve rutenyum ile işaretli poliklonal proBNP antikor, bir sandviç
komplex oluşturur. Streptavidin kaplı mikropartiküllerin ilavesinden, sterptavidin ve biotin
arasındaki ilişkiye bağlı olarak ,komplex solid faza bağlanmış olur. Reaksiyon karışımı,
35
mikropartikülleri magnetik olarak yakalayan bir elektrot yüzeyine aspire edildikten sonra,
elektrota bir voltaj uygulaması ile kemiluminesan emisyon ölçülür. Sonuçlar kalibrasyon
eğrisinden hesaplanır.
İstatistiksel analiz:Verilerin değerlendirilmesinde SPSS for windows 13,0 istatistik paket
programı kullanıldı. Karşılaştırmalarda Mann withney u, Kruskal Wallis, Wilcoxon rant test
ve pearson kolerasyon testleri kullanıldı. p<0,05 anlamlı kabul edildi.
36
BULGULAR
Hastaların demografik özellikleri:
Çalışmaya 28'i erkek,7'si kadın olmak üzere 35 hasta alındı(tablo 1). Hastaların %80
(n:28) 'i erkek cinsiyette olup, %77,1(n:27)’inde sigara içimi, %48.6(n:17)’sınde
hipertansiyon, %14.3 (n:5)’ünde diyabet ,%51,4 (n:18)'ünde hiperlipidemi öyküsü
belirlendi.Reperfüzyon kriterlerine göre iki grup oluşturuldu.Grup 1 reperfüze olan
hastaları,grup 2 ise reperfüze olmayan hastaları içeriyordu.Her iki grup arasında da iskemik
kalp hastalığı risk faktörlerinden erkek cinsiyet ( p=0,999),yaş(t=0,24 ; p=0,808) , sigara içme
alışkanlığı ,hipertansiyon (χ2=4,24 ; p=0,120),tip 2 diyabetes mellitus( p=0,369)
,hiperlipidemi ( p=0,176 ) öyküsü açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktur (tablo
4).
Grup 1
Grup 2
Erkek cinsiyet, n (%)
17(81)
11(78,6)
Yaş, yıl (SS)
57,43±9,97
58,29±10,45
sigara, n (%)
16(76,2)
11(78,6)
Hipertansiyon, n (%)
12(57,1)
5(35,7
Tip 2 DM,n (%)
2(9,5)
3(21,4)
Hiperlipidemi,n (%)
13(61,9)
5(35,7)
Tablo 4.Hastaların koroner arter hastalığı risk faktörleri ile perfüzyon sağlanan ve
sağlanamayan hastalar arasındaki ilişki
Hastaların lipit profili:
Reperfüzyon sağlanan ve sağlanamayan hastaların lipid profiline t-test ile bakıldığında
grup 1'de total kolesterol değerlerinin ortalaması 193,33±33,97 iken grup 2'de 170,57±38,13
idi( t=1,85 ;p 0,073).Trigliserit değerlerinin ortalaması grup 1'de 149,52±77,81 iken grup 2'de
122,50±55,23 ( t =1,12;p =0,270) bulundu. HDL değerlerinin ortalaması grup 1'de
39,14±11,20 iken grup 2'de 37± 5,60( t=0,66 ;p 0,514 ), LDL değerlerinin ortalaması ise
128,51± 30,83'e karşın 114,46±36,26 ( t =1,23 ; p 0.227) olarak saptandı(Tablo 5).Sonuç
37
olarak reperfüzyon sağlanan ve sağlanamayan hastalar arasında lipid profili açısından
istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilmemiştir.
Total
LDL
HDL
Kolesterol
Kolesterol
Kolesterol
Grup 1, (SS)
193,33 (33,97)
128,51 (30,83)
39,14 (11,20)
149,52 (77,81)
Grup 2, (SS)
170,57 (38,13)
114,46 (36,26)
37,00 (5,60)
122,50 (55,23)
TG
Tablo 5.Gruplar arasında lipid profillerinin karşılaştırılması
Hastaların hasta damar sayısı ve MI lokalizasyonu:
Ki-kare testi ile reperfüzyon sağlanan ve sağlanamayan hastaların , transtorasik
ekokardiyografi ile belirlenen MI lokalizasyonu ve yapılan koroner anjiografi ile belirlenen
hasta damar sayısı bakımından aralarında anlamlı fark bulunmamaktadır . (sırasıyla
χ2=1,41;p=0,234,χ 2=1,58;p=0,447) (tablo6,7).Sonuç olarak reperfüzyon başarısı ile hasta
damar sayısı ve MI lokalizasyonu arasında ilişki bulunmamıştır.
Grup 1
Grup 2
İnferior MI, n(%)
16 (76,2)
8 (57,1)
Anterior MI, n(%)
5 (23,8)
6 (42,9)
Tablo 6.Grupların MI lokalizasyonun karşılaştırılması(1=İnferior MI ,2=Anterior MI)
Grup 1
Grup 2
1 damar hastası, n (%)
6 (31,6)
5 (45,5)
>=2 damar hastası, n (%)
13 (68,4)
6 (54,5)
Tablo 7.Damar sayısı ile reperfüzyon arasındaki ilişkinin karşılaştırılması
38
Hastaların semptom süresi:
Semptom başlangıcından tedavi yapılıncaya kadar geçen süre 0-2 saat arasında olanlar
grup 1, 2-4 saat arasında olanlar grup 2,4-6 saat arasında olanlar grup 3 ,6 saatin üzerinde
olanlar ise grup 4 olarak sınıflandırılmıştır.Reperfüzyon sağlanan ve sağlanamayan hastaların
septom başlangıcından tedavi yapılıncaya kadar geçen süre ile aralarındaki ilişki Kolmogorov
Smirov
yöntemi
ile
test
edildiğinde
aralarında
istatitiksel
olarak
anlamlı
fark
bulunmamıştır.(z=0,55;p=0,921)(Tablo 8). Sonuç olarak başarılı reperfüzyon ile semptom
süresi arasında ilişki olmadığı gözlenmiştir.
Semptom süresi
Reperfüzyon var
Reperfüzyon yok
Toplam
6 (28,6)
5 (35,7)
11 (31,4)
7 (33,3)
1 (7,1)
8 (22,9)
3 (14,3)
3 (21,4)
6 (17,1)
5 (23,8)
5 (35,7)
10 (28,6)
21 (100)
14 (100)
35 (100)
grup 1, n (%)
grup 2, n (%)
grup 3 , n (%)
grup 4, n (%)
Toplam, n (%)
Tablo 8.Semptom süresi ile reperfüzyon arasındaki ilişkinin karşılaştırılması
Hastaların proBNP değerleri:
Tedaviden hemen önce ölçülen ,tedavi sonrası 24. saat proBNP değerleri ,her iki
değerin farkı olan delta proBnp ve her iki değerin oranı bakımından ,reperfüzyon sağlanan ve
sağlanamayan hastalar arasında Mann-Whitney Test ile değerlendirildiğinde aralarında
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamaktadır. (sırasıyla z=0,44;p=0,662 , z=0,94;p=0,346
, z=0,17;p=0,866 , z=0,10; p=0,920)(Tablo 9,Şekil 6).
39
Reperfüzyon Var(n=21)
Reperfüzyon Yok(n=14)
Tedavi öncesi proBNP pg/ml, (SS)
187,56 (203,53)
398,59 (579,87)
24.saat proBNP pg/ml, (SS)
1753,93 (1331,99)
2478,72 (2395,29 )
Delta proBNP pg/ml, (SS)
1566,38 (1331,99)
2080,13 (2520,16)
proBNP oranı pg/ml, (SS)
77,302 (228,49)
324,26 (865,83)
Tablo 9.ProBNP değerleri ile reperfüzyon arasındaki ilişkinin karşılaştırılması
2500,00
2478,72
2250,00
2080,13
2000,00
1750,00
1753,93
1500,00
1566,38
1250,00
Reperfüzyon Var
Reperfüzyon Yok
1000,00
750,00
500,00
398,59
250,00
187,56
0,00
Tedavi Öncesi BNP
324,26
77,30
Delta proBNP
proBNP oranı
Şekil 6.ProBNP değerleri ile reperfüzyon arasındaki ilişkinin karşılaştırılması
Inferior ve anterior MI tanılı hastalar bu değerler bakımından incelendiğinde ise
aralarında tedavi öncesi pro BNP ve pro BNP oranı açısından anlamlı farklılık bulunmazken
,24.
saat
proBNP
ve
delta
pro
BNP
değerleri
bakımından
anlamlı
farklılık
bulunmaktadır(z=0,52;p=0,606 , z=1,47; p=0,140, z=2,65;p=0,008 , z=2,29;p=0,022 )(Tablo
10,Şekil 7).Sonuç olarak anterior MI tanılı hastaların tedavi sonrası 24. saat proBNP değerleri
ile delta proBNP değerleri inferior MI tanılı hastalara göre daha yüksek ölçülmüştür.
40
İnferior MI (n=24)
Anterior MI (n=11)
Tedavi öncesi proBNP pg/ml, (SS)
253,33 (328,82)
312,64 (553,22)
24.saat proBNP pg/ml, (SS)
1445,82 (931,60)
3348,64 (2598,36)
Delta proBNP pg/ml, (SS)
1192,48 (893,45)
3036,01 (2761,74)
proBNP oranı pg/ml, (SS)
27,11 (69,67)
501,13 (974,46)
Tablo 10.ProBNP değerleri ile MI lokalizasyonu arasındaki ilişkinin karşılaştırılması
3500
3348,64
3250
3000
3036,01
2750
2500
2250
2000
1750
1500
1250
Ant. MI
Sütun C
Sütun D
1445,82
1000
750
500
250 253,33312,64
0
Tedavi öncesi proBNP
İnf. MI
1192,48
501,13
Delta proBNP
27,11
proBNP oranı
Şekil 7. ProBNP değerleri ile MI lokalizasyonu arasındaki ilişkinin karşılaştırılması
EF değerleri <%40 ve >= %40 olan hastalar arasında ise tedavi öncesi proBNP ve
proBNP oranı açısından aralarında anlamlı farklılık bulunmazken , 24. saat proBNP ve delta
proBNP değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır(sırasıyla
z=0,26;p=0,795, z=0,93;p=0,351 , z=2,85;p=0,004 , z=2,69;p=0,007) (Tablo 11,Şekil 8).
Sonuç olarak sol ventrikül fonksiyonları nispeten korunmuş olup EF >= %40 olan hastalarda
24. saat proBNP ile delta proBNP değerleri daha düşük ölçülmüştür.
41
EF <%40 (n=4)
EF >=% 40 (n=31)
Tedavi öncesi proBNP pg/ml, (SS)
316,18 (351,02)
266,27 (416,15)
24.saat proBNP pg/ml, (SS)
5296,57 (3058,938)
1624,14 (1139,21)
Delta proBNP pg/ml, (SS)
4980,40 (3259,266)
1357,87 (1181,90)
proBNP oranı pg/ml, (SS)
290,98 (490,19412)
161,26 (592,22)
Tablo 11.ProBNP değerleri ile EF değerleri arasındaki ilişkinin karşılaştırılması.
5500
5296,57
5000
4980,4
4500
4000
3500
3000
EFSütun
>=% C
40
Sütun D
EF <%40
2500
2000
1500
1624,14
1000
1357,87
500
316,18266,27
0
Tedavi öncesi proBNP
290,98
Delta proBNP
161,26
Şekil 8.ProBNP değerleri ile EF değerleri arasındaki ilişkinin karşılaştırılması.
1 damar hastalığı ve 1'den fazla damar hastalığı tespit edilen hastalar aralarında
,ölçülen tedavi öncesi proBNP ,24. saat proBNP ,delta proBNP,proBNP oranı değerleri
bakımından
farklılık
göstermemektedirler.(sırasıyla
z=1,03;p=0,302,
z=0,77;p=0,438,
z=0,30;p=0,763,z=0,82;p=0,413 )(tablo 9).Sonuç olarak STEAMI hastalarında damar sayısı
ile pro BNP arasında ilişki bulunmamaktadır.
42
1 damar hastalığı (n=11)
>=2 damar hastalığı (n=19)
Tedavi öncesi pro BNP pg/ml, (SS)
433,35(550,24)
221,64(337,23)
proBNP oranı pg/ml, (SS)
14,37(19,88)
289,46209(769,29)
24.saat pro BNP pg/ml, (SS)
2033,81(1296,907)
1734,69(1246,35)
Delta proBNP pg/ml, (SS)
1600,45 (1320,44)
1513,047(1311,13)
Tablo 12.ProBNP değerleri ile hasta damar sayısı arasındaki ilişkinin karşılaştırılması
Semptom başlangıcından tedavi yapılıncaya kadar geçen süre 0-2 saat arasında olanlar
ve bu süre 2 saatten daha uzun olan hastalar 24. saat proBNP ,ve delta proBNP değerleri
bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermezken, tedavi öncesi proBNP ve
proBNP oranı açısından aralarında anlamlı farklılık bulunmaktadır(sırasıyla z=1,40;p=0,160 ,
z=1,83;p=0,067, z=2,11;p=0,034 , z=2,57;p=0,010 )(Tablo 13,Şekil 9).Sonuç olarak semptom
süresi arttıkça , hastaların tedavi öncesi ölçülen proBNP değerleri ile proBNP oranlarının da
arttığı belirlenmiştir.
Ağrı süresi
Ağrı süresi
0-2 saat(n=11)
2 saatten fazla(n=24)
Tedavi öncesi pro BNP pg/ml, (SS)
101,05 (124,68)
350,31 (463,90)
24.saat pro BNP pg/ml, (SS)
2555,64 (1750,70)
1809,28 (1864,26)
Delta proBNP pg/ml, (SS)
2454,59 (1698,25)
1458,97 (1910,49)
proBNP oranı pg/ml, (SS)
498,40 (975,45)
28,36 (72,43)
Tablo 13. pro BNP değerleri ile semptom süresi arasındaki ilişkinin karşılaştırılması
43
2600
2555,64
2454,59
24 00
2 200
200 0
18 00
1809,28
16 00
1400
1458,97
Sütu n C
0-2 saat
120 0
Sütu n D
1 000
2 saatten
fazla
800
600
400
350,31
2 00
498,4
101,05
0
Teda vi ö ncesi pro BNP
Delta proBNP
proBNP o ranı
28,36
Şekil 9. pro BNP değerleri ile semptom süresi arasındaki ilişkinin karşılaştırılması
Korelasyon analizinde;
Tedavi öncesi proBNP ile tedavi öncesi CK-MB , tedavi öncesi troponin-I değerleri ve
hasta yaşı arasında pozitif korelasyon tespit edildi (r = 0,51;p = 0,002 , r = 0,54;p = 0,001 , r =
0,37;p =0,029 )(Tablo 14).
Tedavi öncesi
Tedavi öncesi
CK-MB
Troponin-I
r
Tedavi öncesi
0,51
p
0,002
r
0,54
Yaş
p r
0,001
0,37
p
0,029
ProBNP
Tablo 14.Tedavi öncesi pro BNP 'nin korelasyon analizi
24.saat proBNP ile EF arasında negatif ,24. Saat CK-MB ve 24. saat troponin I
arasında ise pozitif korelasyon mevcut (r = -0,53;p= 0,001, r=0,34;P=0,046 , r= 0,47 ;
p=0,005)(Tablo 15)
44
24.saat CK-MB
r
24. saat proBNP
p
0,34
0,046
24.saat Troponin-I
EF
r
r
p
0,47
0,005
p
-0,53
0,001
Tablo 15.24.saat pro BNP'nin korelasyon analizi
24.saat proBNP ve delta pro BNP,EF ile negatif korelasyon ,1.saat CK-MB ile ise
pozitif korelasyon göstermektedir(r=- 0,53;p=0,001, r=0,44;p=0,008 , r= 0,42;p=0 ,012)(tablo
16).
Tedavi öncesi
1. saat
24. saat
CK-MB
CK-MB
CK-MB
CK-MB
oranı
r
Delta proBNP
p r
-0,09
p
0,588 0,44
r
0,008 0,33
p
r
p
0,056 0,42
0,012
Tablo 16.Delta pro BNP'nin CK-MB değerleri ile korelasyon analizi
Delta pro BNP 1. saat ve 24 saat troponin I ile pozitif korelasyon göstermektedir(r
=0,36;p=,0032 , r =0,45;p=0,007)(Tablo 17).
Tedavi öncesi
1. saat
24. saat
Troponin I
Troponin I
Troponin I
Troponin I
oranı
r
Delta proBNP
-0,18
p r
0,298 0,36
p r
0,032
0,45
p r
0,007
0,28
p
0,107
Tablo 17.Delta pro BNP'nin Troponin I ile korelasyon analizi
45
pro BNP oranı , CK-MB oranı ile pozitif korelasyon göstermekte iken , troponin I
oranı ile arasında korelason saptanmmıştır(r =0,357;p=0,035 , r =,0206;p=0,236)(Tablo 18).
CK-MB oranı
Troponin I oranı
r
proBNP oranı
p
0,36
r
0,035
p
0,21
0,236
Tablo 18.pro BNP oranı'nın korelasyon analizi
EF ile 24. saat proBNP ve delta proBNP arasında anlamlı negatif korelasyon
bulunmasına karşın , tedavi öncesi proBNP ve proBNP oranı arasında korelasyon
saptanmamıştır(r
=-0,526;p=0,001,
r
=-0,527;p=0,001
,
r=0,063;p=0,719
,r
=-
0,242;p=0,162)(Tablo 19).
Tedavi öncesi
24. saat
ProBNP
proBNP
r
EF
0,06
p
r
0,719 -0,53
proBNP
Delta proBNP
oranı
p
0,001
r
-0,53
p
0,001
r
-0,24
p
0,162
Tablo 19.EF 'nin pro BNP değerleri ile korelasyon analiz
46
TARTIŞMA
Bu çalışma ST elevasyonlu akut miyokard infarktüsünde proBNP' nin, trombolitik
tedaviden
sonra
tıkalı
arterde
reperfüzyon
olup
olmadığının
noninvaziv
olarak
belirlenmesinde kullanılabilirliğini değerlendirmek ve ileri incelemelerin gerekliliği
konusunda yol gösterici değerinin varlığını araştırmak amacıyla yapılmıştır.
Kalbin aynı zamanda endokrin fonksiyonunun olduğu ve natriuretik peptid
salınımında rol oynadığı anlaşıldıktan sonra, natriüretik peptidlerin etkileri üzerine çok sayıda
çalışma yapılmıştır.
BNP ve NT-proBNP’nin AKS’li hastalarda yükseldiğini ve önemli prognostik değere
sahip olduğunu gösteren birçok çalışma bulunmasına rağmen(4-6), bu peptidlerin AKS’li
hastalardaki tanısal değerini araştıran çalışma sayısı daha azdır(111).Ayrıca BNP ve NTproBNP’nin STEAMI tanılı hastalarda reperfüzyon göstergesi olarak değerini araştıran kısıtlı
sayıda çalışma bulunmaktadır(23-28).
AMI sonrası prognozun en güçlü göstergeleri; sistolik fonksiyon bozukluğunun
derecesi, KAH’nın yaygınlığı ve kalp yetersizliğinin varlığıdır(96). AMI’dan hemen sonra
önce sempatik sistem, sonra RAAS aktive olmaktadır. Nörohormonal aktivasyon başlangıçta
kompansatuvar değişikliklere yol açmaktadır. Ancak aynı zamanda remodelling sürecinin de
önemli bir bileşenidir. Yapılan çok sayıda klinik çalışmada BNP nin akut koroner
sendromlarda önemli bir prognostik değer taşıdığı anlaşılmıştır (97-101).
Akut ST elevasyonlu MI tanısıyla yatırılan hastalarda erken dönemde saptanan BNP
yüksekliğinin kontrol grubuna göre erken dönem mortalite artışıyla birlikte olduğu
saptanmıştır. BNP yüksek grupta hastane içi kalp yetersizliği gelişimi ve ani kardiyak ölüm
insidansı daha fazla bulunmuştur. Akut koroner sendromlardaki erken BNP artışının myokard
nekrozundan çok iskemiye maruz kalmış miyokard doku genişliği ile bağlantılı olabileceği
söylenmeketedir (102). Bu nedenle BNP nin akut koroner sendrom öntanısıyla başvuran
hastalarda risk sınıflaması yapılırken akılda tutulması gerektiği vurgulanmaktadır. BNP’ nin
koroner arter hastalığında uzun dönemli prognostik etkisinin olduğu da saptanmıştır. Omland
T ve arkadaşları N-terminal pro BNP nin akut koroner sendromlarda uzun dönem mortalite ile
ilişkili olduğunu göstermiştir (103).
47
Yapılan kısıtlı sayıda klinik çalışmada, BNP ve NT-proBNP’nin STEAMI tanılı
hastalarda uygulanan reperfüzyon tedavileri sonrası sağlanan başarının belirleyicisi olduğu
gösterilmiştir(119-124).
Grabowsi M. ve arkadaşlarının 125 STEAMI tanılı hastayı içeren çalışmalarında
tedavi öncesi ölçülen NT- proBNP değerlerinin , erken dönem mortalite ve primer koroner
anjiyoplasti (PCI) sonrası sağlanan başarının , güçlü ve bağımsız birer belirleyicisi olduğu
saptanmıştır(120).
ENTIRE-TIMI-23 çalışmasında STEAMI tanılı hastaların ilk başvuruda ölçülen
yüksek konsantrasyonlardaki BNP değerleri, fibrinolitik tedavi sonrası gözlenen başarısız
reperfüzyon ve artmış erken dönem mortalite riski ile ilişkili bulunmuştur.(121)
Liang JQ ve arkadaşları, AMI tanılı 38 hastayı PCI (n=26) ve konvansiyonel
tedavi(n=12) uygulanan iki gruba ayırmışlar. Başvuruyu takiben bazal, 24 saat, 7 gün v 30
gün sonra plazma BNP değerleri ölçülmüş. Her iki grupta da bazal ve 24 saat sonra ölçülen
BNP değerlerinin yüksek olup, aralarında anlamlı fark olmadığı gözlenmiş. Ancak
konvansiyonel tedavi uygulanan grupta, başvurudan 7 gün sonra ölçülen değerlerin, PCI
grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde arttığı tespit edilmiş. PCI uygulanan grupta
başvurudan 30 gün sonra ölçülen BNP değerlerinin de diğer gruba göre istatistiksel olarak
anlamlı düzeyde düşük kaldığı saptanmıştır(122).
Lorgis L ve arkadaşları, 486 STEAMI tanısı ile primer PCI ya da >12 saatte litik
tedavi uygulanan hastayı, başvuruda ve 90. dakikada çekilen EKG lerine göre , <50% ST
segment rezolusyonu gösterenler , >yada=50% ST segment rezolusyonu gösterenler olarak
sırasıyla STR(-) ve STR(+) adlı 2 gruba ayırdılar. Başvuruda ölçülen plazma NT-proBNP
değerlerinin STR(-) olan grupta, STR(+) olan gruba göre istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek olduğunu belirlediler. Çalışmada STR(-) olan grup ile başvuruda ölçülen yüksek NTproBNP değerleri arasında gözlenen güçlü ilişki, akut miyokard infarktüsü sonrası
reperfüzyon tedavisinde erken dönem risk değerlendirilmesinde NT-proBNP nin yararlı
olabileceğini göstermektedir(123).
Plazma NT-proBNP değerleri STEAMI'de prognozu belirlemede yararlı iken , seri
olarak ölçülen NT-proBNP’nin ,reperfüzyon başarısı ve prognoz ile arasında bir ilişkinin olup
olmadığı net değildir.
48
Ezekowitz JA ve arkadaşlarının 304 akut STEMI tanılı hastayı içeren çalışmalarında
NT-proBNP nin tedavi öncesi bazal değeri, tedaviden 72-96 saat ve 30 gün sonra ölçülen
değerleri alınmıştır.(Delta NT-proBNP=72 h değeri - bazal NT-proBNP).Reperfüzyon
göstergesi olarak da 180. dakikada gözlenen ST segment gerilemesi kullanılmıştır. Delta NTproBNP ve 30. gün NT-proBNP değerlerinin ST segment gerilemesi ile negatif korelasyon
gösterirken, infarkt alanı genişliği ile ise pozitif korelasyon gösterdiği belirlenmiştir. Bu
değerler 30 günlük sonlanım noktaları ile de ilişkili bulunmuştur.Delta NT-proBNP nin
STEAMI sonrası erken dönem kardiyak olayları net olarak belirlerken ve bu açıdan bazal NTproBNP değerlerine üstünlük gösterirken ,72-96 saat NT-proBNP değerleri ile ise benzer
özellikte olduğu saptanmıştır..Bu çalışma STEAMI sonrası ölçülen seri NT-proBNP
değerlerinin
reperfüzyon
ve
infarkt
alanını
belirlemede
gösterdiği
değişkenliği
vurgulamaktadır(124).
Ndrepepa ve arkadaşları ise, göğüs ağrısı başlangıcının ilk 24 saatinde başvuran 174
STEAMI tanılı hastayı içeren çalışmalarında tedavi öncesi ölçülen NT- proBNP değerlerinin
prognozu belirlediği ancak uygulanan mekanik reperfüzyonun etkinliğini belirlemediğini
tespit etmişlerdir(23).
Biz de çalışmamızda bu çalışmayla benzer şekilde STEAMI tanısı ile trombolitik
tedavi uygulan hastalarda tedavi öncesi, tedavi sonrası 24. saatte ölçülen proBNP ve her iki
değerin farkı olarak alınan delta proBNP değerlerinin tıkalı arterde reperfüzyon olup
olmadığının noninvaziv olarak belirlenmesinde yeterli olmadığını saptadık.
BNP nin koroner kalp hastalığında iskemi yaygınlığı ve prognoz tayinindeki yerinin
sorgulandığı bu dönemde anjiyografik olarak koroner arter hastalığı yaygınlığının BNP ile
ilişkisi üzerinde yeterli çalışma yapılmamıştır.
Jernberg ve ark, NSTEMI ve USAP olan toplam 2019 hastada yaptıkları çalışmada
daha yüksek NT-proBNP değerine sahip olan hastalarda anjiografi ile daha fazla damar
tutulumunun olduğunu saptamışlardır(129). Anjio sonucuna göre 3 damar hastalığı tanısını
koymada NT-proBNP’nin sensitivite ve spesifite değerleri yüksek bulunmuştur(eşik değer
olarak 352 pg/ml alındığında sensitivite % 82, spesifite %59).
Weber ve ark, SAP’ lı 94 hastada NT-proBNP’nin tanısal bir değere sahip olup
olmadığını araştırdıkları çalışmalarında koroner anjiografi ile tespit edilen etkilenmiş damar
49
sayısı arttıkça, NT-proBNP seviyesinin yükseldiğini öne sürmüşlerdir.(>/= %70 darlık olan 1
yada 2 damar hastalığı olanlarda NT-proBNP=269±50 pg/ml , >/= %70 darlık olan 3 damar
hastalığı olanlarda NT-proBNP=624±186 pg/ml)(130).
Yeni yayınlanan bir klinik çalışmada NT proBNP’ nin kararsız angina pektoriste stabil
angina pektorise oranla 2 kat daha yüksek olduğu görülmüş, akut infarktüste ise değer daha da
artmıştır (133). Yine aynı çalışmada anjiyografik olarak darlık saptanan damar sayısı ile NTpro-BNP arasında ilişki saptanmış ancak çok değişkenli analizde bu bağlantının
anlamlılığında azalma saptanmıştır.
Benzer şekilde bizim çalışmamızda, STEAMI tanılı hastaların anjiyografik olarak
saptanan hasta damar sayısı ile pro BNP arasında ilişki bulunmamıştır(p>0,05).Ayrıca başarılı
reperfüzyon ile hasta damar sayısı arası da ilişki gözlenmemiştir(p>0,05).
AMI 'da sol ventrikül performansı ve BNP arası ilişkiyi inceleyen çok sayıdaki
araştırmadan biri olan Horio ve ark. tarafından, STEAMI’lı hastalarda yapılan çalışmada,
kronik kalp yetmezlikli hastalarda gözlenene benzer şekilde, plazma BNP seviyelerinin sol
ventrikül ejeksiyon fraksiyonuyla ters ilişkili olduğu bildirilmektedir (131).
Benzer şekilde bizim hastalarımızda da, sol ventrikül fonksiyonları nispeten korunmuş
olup EF >= %40 olanların 24. saat proBNP ile delta proBNP değerleri, EF <40 olanlara göre
daha düşük ölçülmüştür(p<0.05).
Beyin natriüretik peptidin infarktüs alanı genişliği ve lokalizasyonu ile NT-pro-BNP
arasındaki ilişkiyi inceleyen kısıtlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Talwar ve ark, AMI’yı
takiben 60 hastada 14-48. saat,49-72. saat,73-120. saat,121-192. saatte ve hayatta kalanlarda
6. haftada NT-proBNP ölçümü yapmışlardır. İnferior infarktüsle karşılaştırıldığında, anterior
infarktüste daha yüksek (p< 0,05 ) olmak üzere, NT-proBNP seviyeleri bütün örneklerde
yüksek bildirilmiştir. Anterior infarktüste 14-48 saat ve 121-192 saatler arasında pik olmak
üzere, bifazik bir profil elde edilmiştir (132).
Biz de çalışmamızda daha önce yapılan araştırmalarla uyumlu olarak, anterior MI
tanılı hastaların tedavi sonrası 24. saat proBNP değerleri ile delta proBNP değerlerinin,
inferior MI tanılı hastalara göre daha yüksek seyrettiğini gözlemledik(p<0,05).
50
Yapılan çalışmalarda yaşla birlikte natriüretik peptid düzeylerinin arttığı saptanmıştır.
Bu
çalışmada
benzer
şekilde
yaş
arttıkça
NT-proBNP
düzeylerinin
yükseldiği
saptandı(p<0,05).
Çalışmadaki kısıtlamalar: Çalışmaya nisbeten az sayıda hasta alınmış ve erkek cinsiyeti
daha fazla sayıda olmuştur. Hasta sayısının daha büyük olduğu çalışmalarda BNP ile
reperfüzyon arasındaki ilişki daha doğru şekilde değerlendirilebilir. Diğer bir kısıtlamada
çalışmaya alınan hasta grubunun daha önceki altta yatan sol ventrikül performansının (EF)
tam olarak bilinmemesidir. Özellikle BNP nin anjiyografik olarak saptanan hasta damar
sayısını belirlemede bu kısıtlama sözkonusu olup, BNP yüksekliği önceki altta yatan sol
ventrikül disfonksiyonuna bağlı olabilir. Bu etkiyi en aza indirmek için, BNP düzeylerinin
yükselebileceği semptomatik kalp yetersizliği, kardiyomyopati, orta ve ileri ciddiyetteki
kapak hastalıkları olan kişiler çalışmaya dahil edilmemiştir.
51
SONUÇ
BNP ve NT-proBNP’nin KKY’de ve AKS’li hastalarda yükseldiğini ve önemli
prognostik değere sahip olduğunu gösteren birçok çalışma bulunmasına rağmen STEAMI
tanılı hastalarda trombolitik tedavi sonrası reperfüzyonu belirlemedeki yerini araştıran kısıtlı
sayıda çalışma bulunmaktadır. Yaptığımız klinik çalışmaya dayanarak proBNP’nin
trombolitik tedavi sonrası tıkalı arterde reperfüzyon olup olmadığının noninvaziv olarak
belirlenmesinde yerinin olmadığını saptadık.Ancak bu bulguyu desteklemek için daha geniş
hasta gruplarının alındığı klinik çalışmalara ihtiyaç vardır.
52
ÖZET
Brain natriuretik peptid (BNP), konjestif kalp yetersizliği tanısında ve prognoz
tayininde sıkça başvurulan bir yöntemdir. Yine son yıllarda BNP nin koroner kalp
hastalığında(KKH) da prognozla ilşkili olduğunu gösteren çalışmalar vardır. Ancak
STEAMI'de reperfüzyon ile ilişkisi yeterli ölçüde araştırılmamıştır. Çalışmamızda STEAMI
'de pro BNP' nin, trombolitik tedaviden sonra tıkalı arterde reperfüzyon olup olmadığının
noninvaziv olarak belirlenmesinde kullanılabilirliğini değerlendirmek ve ileri incelemelerin
gerekliliği konusunda yol gösterici değerinin varlığını araştırmak amacıyla yapılmıştır.
Çalışmaya dahil edilen 35 STEAMI tanılı hastadan önce Troponin I,CK-MB, pro BNP
ve diğer laboratuvar değerleri için kan alındı. daha sonra trombolitik tedavi olarak 1.500.000
ünite streptokinaz infüzyon şeklinde verildi. Trombolitik tedaviden 60 dakika sonra; Troponin
I, CK-MB ve 24 saat sonra ;Troponin I, CK-MB, pro BNP değerlerine bakıldı.Tedavi sonrası
90.dk da çekilen EKG' de en yüksek ST elevasyonunun olduğu derivasyonda J noktasından
itibaren >=%50 ST segment gerilemesi olan hastalar reperfüzyon sağlanan gruba,<%50 olan
hastalar ise reperfüzyon sağlanamayan gruba dahil edilerek istatistiksel analizleri yapıldı.
Tedaviden hemen önce ölçülen proBNP, tedavi sonrası 24. saatteki proBNP değerleri
,her iki değerin farkı olan delta proBNP ve her iki değerin oranı bakımından ,reperfüzyon
sağlanan ve sağlanamayan hastalar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamaktadır
(sırasıyla z=0,44;p=0,662 , z=0,94;p=0,346 , z=0,17;p=0,866 , z=0,10; p=0,920).
Sonuç olarak, yaptığımız klinik çalışmada , proBNP’nin trombolitik tedavi sonrası
tıkalı arterde reperfüzyon olup olmadığının noninvaziv olarak belirlenmesinde yerinin
olmadığı saptanmıştır.
53
KAYNAKLAR
1.Antman EM, Fox KM. Guidelines for the diagnosis and management of unstable angina and
non-Q-wave myocardial infarction: proposed revisions. International Cardiology Forum.
AmHeart J 2000;39:461-75.
2.Hamm CW, Nauheim B. Risk stratifying acute coronary syndromes: gradient of risk and
benefit: Am Heart J 1999; 138(1 Pt 2. Suppl): S6-11.
3.American Heart Association. 1999 Heart and Stroke Statistical Update.Dallas, Texas: AHA;
1999.
4.Thom TJ.Death rates from coronary disease:progress and a puzzling paradox. N .Eng J Med
1998;339:915-17.
5.O’Rourke RA. Overview of trends in heart disease.Changing prognosis after myocardial
infarction.Ann Epidemiol 1993;3:541-6 .
6.Theroux P. Protection of the myocardial cell during ischemia Am J Cardiol 1999; 83:3-9.
7.de lemos JA, Morrow DA, Bentley JH, et alL. The prognostic value of B-type natriuretic
peptide in patients with acute coronary syndromes. N Engl J Med. 200 I; 345:1014-1021.
8.Jernberg T, Stridsberg M, Venge P. lindahi B. N-terminal pro brain natriuretic peptide on
admission for early risk strafıcation ofpatients with chest pain and no ST-segment elevation.
JACC 2002 Aug 40:437-45.
9.Omland T, deLemos JA, Morrow DA, Antrnan EM, Cannon CP, Hall C.Braunwald
E.Prognostic value of N-terminal pro-atrial and pro-brain natriuretic peptide in patients ıvith
acute coronary syndromes. Am J Cardiol 2002 Feb 89:463-5.
10.James SK, Lindahi B, Siegbahn A, Stridsberg M, Venge P, Armstrong P,Barnathan ES,
Califf R, Topol EJ, Simoons ML, Wallentin L. N-terminal probrain natriuretic peptide and
other risk markers for the seperate prediction of mortality and subsequent myocardial
nfarction in patients with unstable coronary artery disease: a Global Utilization of Stategies
To Open occluded arteries (GUSTO) -IV substudy. Circulation 2003 Jul 08:275-8.
54
11.Galvani M, Ottani F, Oltrona L, Ardissino D, Gensini GF, Maggioni AP,Mannucci PM.
Minini N, Prando MD. Tubaro M. Vernocchi A. Vecchio C. Nterminal pro-brain natriuretic
peptide on admission has prognostic valuu across the whole spectrum of acute coronary
syndromes.Circulation 2004 Jul 08:128-34.
12.Roberts C.S., Roberts W.C.: Cross-sectional area of the proximal portions of the three
major epicardial coronary arteries in 98 necropsy patients with different coronary
events:Relationship to heart weight, age and sex. Circulation 1980; 62:953.
13.Grundy SM, Benjamin IJ, Burke GL et al. Diabetes and cardiovasculer disease: A
statement
for
health
care
professionals from
the
American
Heart
Association.
Circulation1999; 100: 1134-1146.
14.Dörtlemez Ö.:Akut miyokard infarktüsü risk faktörleri,etyopatogenez,epidemiyoloji
Kardiyoloji günleri 5. Eğitim toplantısı der. 1997; 4-18.
15.Celermajer D.S., Sorenson K.E., Georgakopoulos D. et al.: Cigarette smoking is associated
with dose-related and potentially reversible impairment of endotheliumdependent dilation in
healthy young adults. Circulation 1993; 88:2149-2155.
16.Burke A.P., Farb A., Malcom G.T. et al.: Coronary risk factors and plaque morphology in
men with coronary disease who died suddenly. N Eng J Med 1997; 336:1276-1282.
17.Burke A.P., Farb A., Malcom G.T. et al.: Effect of risk factors on the mechanism of acute
thrombosis and sudden coronary death in women. Circulation 1998; 97:2110-2116.
18.Moreno P.R., Leon M.N., Vyalkov V.A. et al.: Coronary plaque composition and tissue
factor in cigarette smokers (abstr). Circulation 1998; 98(suppl I):I-145.
19.Ockene IS, Miller NH. Cigarette smoking, cardiovasculer disease and stroke. American
Heart Association Task Force on Risk Reduction. Circulation 1997; 96: 3243-3247.
20.Roberts WC.Preventing and arresting coronary atherosclerosis.Am Heart J 1995130:58060. 21.Franklin SS, Khan SA, et al. Is pulse presurre useful in predicting risk for coronary
heart disease. The Framingham Heart Study. Circulation 1999; 100: 354-360.
55
22.Grundy SM, Posternak R, et al.Assesment of cardiovasculer risk by use of multiple risk
factor assesment equations. Circulation 1999; 100: 1481-1492 .
23.Wood D, Backer GD, et al. Prevention of coronary heart disease in clinical practise. Eur
Heart J 1998; 19: 1434-1503.
24.Yenigün M, Ataoğlu HE, Temiz LÜ. Kardiovasküler diabet, Haseki Tıp Bülteni, 2003, cilt
41, sayı 3, sayfa 170-181.
25.Expert Panel on Detection, Evaluation, and Treatment of High Blood Cholesterol in Adults
(Adult Treatment Panel III). Executive summary of the third report of the National
Cholesterol Education Program (NCEP) Expert Panel on Detection, Evaluation, and
Treatment of High Blood Cholesterol in Adults. JAMA. 2001;285:2486-2497.
26.Albert! KGMM, Zimmet PZ, for the WHO Consultation. Definition,diagnosis and
classification of diabetes mellitus and its complications Part 1: Diagnosis and classification of
diabetes mellitus. Provisional report of a WHO consultation. Diabet Med. 1998;15:539-553.
27.American Association of Clinical Endocrinologists. New ICD-9-CM Code for
Dysmetabolic Syndrome X. http://www.aace.com/members/socio/syndromex.php. Accessed
June 25, 2003.
28.Ford ES, Giles WH, Dietz WH. Prevalence of the metabolic syndrome among US adults:
findings
from
the
third
National
Health
and
Nutrition
Examination
Survey.
JAMA.2002;287:356-359.
29.Kendall DM, Harmel AP. The metabolic syndrome, type 2 diabetes, and cardiovascular
disease. Understanding the role of insulin resistance. Am J Manag Care. 2002;8:S635-S653.
30.Myocardial infarction redefined- a concensus document of the Joint European Society of
Cardiology / American College of Cardiology Committee for the Redefinition of Myocardial
Infarction. J Am Cardiol 2000; 36: 959-69.
31.Brooks N. Hackett D, Dargie H et al. Guideline for the management of patients with ACS.
32.Yusuf S, Flather M, Pouge J, et al. Organisation to Assess Strategies for Ischaemic
Syndromes (OASIS) Registry investigators. Variations between countries in invasive cardiac
56
prosedures and outcomes in patients with suspected unstable angina or myocardial infarction
without initial ST elevation. Lancet 1998;352:507-14.
33.TIMI IIIB Investigators. Effects of tissue plasminogen activator and a comparison of early
invasive and conservative strategies in unstable angina and non-Q-wave myocardial
infarction.
Results
of
the
TIMI
IIIB
trial
thrombolysis
in
myocardial
ischemia.Circulation1994;89:1545-56 .
34.Cannon CP, Braunwald E: Unstable angina. In Braunwald Heart Disease 6 th ed.
Philadelphia W. B. Saunders Company 2001:1232-71.
35.Zeraba W, Moss AJ, Raubertas RF: Risk of subsequent cardiac events in stable
convalescing patients after first non-Q wave and Q wave myocardial infarction:Thelimited
role of non-invasive testing. Coronary Artery Disease 1994;5:1009-18.
36.Haim M, Gottlieb S, Boyko V et al.:Prognosis of patients with a first non-Q wave
myocardial infarction before and in the reperfüsyon era. SPRINT and the Israeli Trombolytic
Survey Groups. Secondary Prevention Reinfarction Israeli Nifedipin Trial. Am Heart J 1998;
136:245-51.
37.Gök H: Klinik Kardiyoloji, İstanbul, Nobel Tıp Kitabevleri, 2002:273-321. 38.Gök H.
Klinik Kardiyoloji.1. baskı Nobel Kitabevi LTD ŞTİ;1996:ss 97-171.
39.Topol EJ, Van de Werf F. Acute myocardial infarction. Topol EJ (ed) : Textbook of
Cardiovascular Medicine. Philadelphia, Lippinco-Raven Publishers 1997;422-425.
40.Antman EM, Braunwald E. Acute myocardial infarction. In Braunwald E, ed. Heart
disease: A textbook of cardiovascular medicine. Philadelphia, WB Saunders Co Ltd.
1997;1184-1288.
41.Hill JA, Pepine CS. Silent myocardial ischemia. Annu Rev Med 1988;39:213-219. 42.Gök
H. Klinik Kardiyoloji.1. baskı Nobel Kitabevi LTD ŞTİ;1996:ss 97-171. 43.Khan MG, Topol
EJ, Saksena S, Goodwin JF. Kalp Hastalıkları Tanı ve Tedavisi: Pratik Bir Yaklaşım. Turgut
Yayıncılık 1997:1-113.
44.Öztürk E, Hatemi H. Kardioloji. Yüce Yayım. 1998:ss242-275.
57
45.Topol EJ, Van de Werf F. Acute myocardial infarction. Topol EJ (ed) : Textbook of
Cardiovascular Medicine. Philadelphia, Lippinco-Raven Publishers 1997;422-425.
46.Antman EM, Braunwald E. Acute myocardial infarction. In Braunwald E, ed. Heart
disease:
A
47.Gök
H.:Akut
Miyokard
İnfarktüsü.
Klinik
Kardiyoloji
İkinci
baskı,İstanbul2002;s.273-321. 48.Çengel A, Tavil Y. Miyokard hasarının biyokimyasal
belirteçleri. Türkiye Klinikleri Kardiyoloji 2004;17(2).
49.Ohman EM, Casey C, Bengtson JR, et al. Early detection of acute myocardial infarction:
additional diagnostic information from serum concentrations of myoglobin in patients without
ST elevation. Br Heart J. 1990;63:335-8.
50.Brogan GX, Jr., Friedman S, McCuskey C, et al. Evaluation of a new rapid quantitative
immunoassay for serum myoglobin versus CK-MB for ruling out acute myocardial infarction
in the emergency department. Ann Emerg Med. 1994;24:665-5.
51.Hamm CW. Oral D: New serum markers for acute myocardial infarction. N Engl J Med
1994; 331:607-8.
52.Adams JE 3rd, Abendschein DR, Jaffe AS. Biochemical markers of myocardial injuryIs
MB creatine kinase the choice for the 1990s Circulation 1993;88:750-63. 53.Newby LK,
Ohman EM, Christenson RH: The role of the troponins and other markers ofmyocardial
nekrosis in risk stratification. In Topol E. Acut Coronary Syndromes. Second ed. New York.
Marcel Dekker 2001:329-72.
54.Tsung SH. Creatine kinase isoenzyme patterns in human tissue obtained at surgery.Clin
Chem 1976;22:173-4 .
55.Urdal P, Urdal K, Stromme JH. Cytoplasmic creatine kinase isoenzymes quantitated in
tissue specimens obtained at surgery. Clin Chem 1983;29:310-3.
56.Apple F, Preese L. 1 Creatine Kinase-MB: Detection of myocardial infarction and
monitoring reperfusion. Journal of Clinical Immunoassay 1994;17(1):24-9.
57.Adam JE, Abendschein DR, Jaffe AS. Biochemical markers of myocardial
injury.Circulation 1993;88(2):750-63.
58
58.Newby LK, Ohman EM, Christenson RH: The role of the troponins and other
markers of myocardial nekrosis in risk stratification. In Topol E. Acut Coronary
Syndromes. Second ed. New York. Marcel Dekker 2001:329-72.
59.Newby LK, Gibler B,Chriztenson RH. Serum markers for diagnosis and risk
stratification in acute coronary syndromes, ed; Cannon CP, Humana Press, NJ,1999:
147-71.
60.Apple FS, Wu AHB, Jaffe AS. (2002) American College of Cardiology guidelines for
redefinition of myocardial infarction: How to use existing assays clinically and for clinical
trials. Am Heart J 144 (6), 981-986.
61.Wu AHB, Feng YJ, Moore R ve ark. (1998) Characterization of cardiac troponin subunit
release into serum after acute myocardial infarction and comparison of assays for troponin T
and I. Clin Chem 44(6), 1198-1208.
62.Hillis GS, Fox KAA. (1999) Cardiac troponins in chest pain. BMJ 319, 1451-1452.
63.Hamm CW, Giannitsis E, Katus HA. (2002) Cardiac troponin elevations in patients
without acute coronary syndrome. Circulation 106, 2871.
64.Giannitsis E, Müller-Bardorff M, Kurowski V ve ark.(2000) Independent prognostic value
of cardiac troponin T in patients with confirmed pulmonary embolism. Circulation 102, 211217. 65.Setsuta K, Seino Y, Takahashi N ve ark. (1999) Clinical significance of elevated
levels of cardiac troponin T in patients with chronic heart failure. Am J Cardiol 84, 608-611.
66.Lauer B, Niederau C, Kühl U ve ark. (1997) Cardiac troponin T in patients with clinically
suspected myocarditis. JACC 30, 1354-1359.
67.Sato Y, Kataoka K, Matsumori A ve ark. (1997) Measuring serum aminoterminal type III
procollagen peptide, 7S domain of type IV collagen, and cardiac troponin T in patients with
idiopathic dilated cardiomyopathy and secondary cardiomyopathy. Heart 78, 505-508.
68.Dierkes J, Domröse U, Westphal S ve ark. (2000) Cardiac troponin T predicts mortality in
patients with renal disease. Circulation 102, 1964-1969.
59
69.Jenkins DP, Pugsley WB, Alkhulaifi AM ve ark. (1997) Ischaemic preconditioning in
patients undergoing coronary artery bypass surgery. Heart 77, 314-318.
70.James P, Ellis CJ, Whitlock RML ve ark. (2000) Relation between troponin T
concentration and mortality in patients presenting with an acute stroke: observational study.
BMJ 320, 1502-1504.
71.Ver Elst KM, Spapen HD, Nguyen DN ve ark. (2000) Cardiac troponin I and T are
biological markers of left ventricular dysfunction in septic shock. Clin Chem 46(5), 650-657.
72.Johansen O, Brekke M, Stromme JH ve ark. (1998) Myocardial damage during
percutaneous transluminal coronary angioplasty as evidenced by troponin T measurements.
Eur Heart J 19, 112-117.
73.Herman EH, Lipschultz SE, Rifai N ve ark. (1998) Use of cardiac troponin T levels as an
indicator of doxorubicin-induced cardiotoxicity Cancer Res 58, 195-197.15.
74.Saffe AS, Davidenka J. Diagnosis of acute myocardial ischemia and infarction in
Cardiology, ed; Crawford MH, Dimarco JP, Mosby, London; 2001: 137-38.
75.Saffe AS,Davidenka J,Diagnosis of acute myocardial ischemia and infarction in
Cardiology, ed;Crawford MH,Di Marco JP,Mosby,London;2001:12-10-12,16 and 13,7-13,8.
76.Çelik T., Sağdıç A., Çandır M. Kardiyovasküler Risk Belirlenmesi İçin Yeni Bir Gösterge:
C-Reaktif Protein. Türkiye Klinikleri J Med Sci. 2006, 26:169-175.
77.ACC/AHA Task Force Report: Guidlines for clinical imaging. J Am Coll Cardiol
1995;25:521.
78.Tice FD, Kisslo J. Echocardiographic assessment and monitoring of the patient with acute
myocardial infarction: Acute Coronary Care. St Louis, Mosby. Year Book 1994;489.
79.Yusuf S, Lessem J, Jha P etal: Primary and secondary prevention of myocardial infarction
and strokes: an update of randomly allocated controlled trials. J Hypertens1993;11(Suppl
4):S61-73.
60
80.De Luca G, Suryapranata H, Ottervanger JP, et al: Time-delay to treatment and mortality
in primary angioplasty for acute myocardial infarction: every minute counts. Circulation
109:1223, 2004. 81.Nallamothu BK, Bates ER: Percutaneous coronary intervention versus
fibrinolytic therapy in acute myocardial infarction: is timing (almost) everything?: Am J
Cardiol 2003:92.824-6.
82.Mair J, Friedl W, Thomas S, Pushendorf B. Natriüretic peptides in asseement of left
ventricular dysfunction. Scandinavian Journal of Clinical and Laboratory İnvestigation.1999;
59: 132-142. 83.Levin ER, Gardner DG, Samson WK. Natriüretic Peptides. New England
Journal of medicine. 1998; 339: 321-28.
84.Sudoh T, Kangawa K, Minamino N, Matsuo H. A new natriuretic peptide in porcine
brain.Nature. 1988; 332: 78-81.
85.Yandle T: Biochemistry of natriuretic peptides. Intern Medi 1994; 135:561-576.
86.Friedl W, Mair J, Thomas S, Pichler M, Puschendorf B. Natriuretic peptides and cyclic
guanosine 3’,5’-monophosphate in asymptomatic and symptomatic left ventricular
dysfunction. Heart 1996; 76: 129-136.
87.Mair J, Friedl W, Thomas S, Puschendorf B. Natriuretic peptides in assessment of leftventricular dysfunction. Scand J Clin Lab Invest Suppl 1999; 230: 132-142.
88.Hama H, Itoh H, Shirakami G, ve ark. Rapid ventricular induction of brain natriuretic
peptide gene expression in experimental acute myocardial infarction. Circulation 1995;
92:1558-64.
89.Wei CM, Heublein DM, Perella MA, ve ark. Natriuretic peptide system in human heart
failure. Circulation 1993; 88:1004-9.
90.Mair J, Friedl W, Thomas S, Pushendorf B. Natriüretic peptides in asseement of left
ventricular dysfunction. Scandinavian Journal of Clinical and Laboratory İnvestigation . 1999;
59: 132-142 .
91.Yoshibayashi M, Kamiya T, Saito Y, Nakao K, Tema S, et al. Plasma brain natriuretic
peptide concentrstions in healthy children from birth to adolescense: marked and rapid
increase after birth. Eur J Endocrinol 1995; 133: 207-9.
61
92.Clerico A, Del Ry S, Maffei S, Prontera C, Emdin M, Giannessie D. The circulating levels
of cardiac natriuretic peptide hormones in healty adults; effects of age and sex. Clin Chem
Lab Med 2002; 40: 371-7.
93.Wang TJ, Larson MG, Levy D, Leip EP, Benjamin EJ,et al. Impact of age and sex on
natriuretic peptide levels in healty adults. Am J Cardiol 2002; 90: 254-8 11.
94.Mair J, Friedl W, Thomas S, Puschendorf B.Natriuretic peptides inassessment of left
ventricular dysfunction. Scand J Clin Lab Invest Suppl 1999; 230: 132-142. 95.Pfeffer MA,
Braunwald E. Ventricular remodelling after myokardial infarction:Experimental observations
and clinical implications. Circulation 1990; 81: 1161-72.
96.Enar R. Akut Miyokard İnfarktüsü Komplikasyonları. İstanbul, Argos: 1999;479-508.
97.de lemos JA, Morrow DA, Bentley JH, et all. The prognostic value of B-type natriuretic
peptide in patients with acute coronary syndromes. N Engl J Med. 2001;345:1014-1021.
98.Jernberg T, Stridsberg M, Venge P, Lindahl B. N-terminal pro brain natriuretic peptide on
admission for early risk strafication of patients with chest pain and no ST-segment elevation.
JACC 2002 Aug 40:437-45.
99.Omland T, deLemos JA, Morrow DA, Antman EM, Cannon CP, Hall C, Braunwald
E.Prognostic value of N-terminal pro-atrial and pro-brain natriuretic peptide in patients with
acute coronary syndromes. Am J Cardiol 2002 Feb 89:463-5.
100.James SK, Lindahl B, Siegbahn A, Stridsberg M, Venge P, Armstrong P, Barnathan ES,
Califf R, Topol EJ, Simoons ML, Wallentin L. N-terminal pro-brain natriuretic peptide and
other risk markers for the seperate prediction of mortality and subsequent myocardial
infarction in patients with unstable coronary artery disease: a Global Utilization of Stategies
To Open occluded arteries (GUSTO)-IV substudy. Circulation 2003 Jul 108:275-81.
101.Galvani M, Ottani F, Oltrona L, Ardissino D, Gensini GF, Maggioni AP, Mannucci PM,
Minini N, Prando MD, Tubaro M, Vernocchi A, Vecchio C. N-terminal pro-brain natriuretic
peptide on admission has prognostic valuu across the whole spectrum of acute coronary
syndromes. Circulation 2004 Jul 110:128-34.
62
102.Galvani M, Ottani F, Oltrona L, Ardissino D, Gensini GF, Maggioni AP, MannucciPM,
Minini N, Prando MD, Tubaro M, Verhocci A, Vecchio C. N-terminal pro-brain natriuretic
peptide on admission has prognostic value across the whole spectrum of acute coronary
syndromes.Circulation 2004 Jul 110:128-34.
103.Omland T, Persson A, Ng L, et all. N-terminal pro-brain natriuretic peptide and longterm
mortality in acute coronary syndromes. Circulation 2002; 106:2913-18.
104.Kawakami R, Saito Y, Kishimoto I, Harada M, Kuwahara K, Takahashi N, Nakagava Y,
Nakanishi M, Tanimoto K, Usami S, Yasuno S, Kinoshita H,Chusho H, Tamura N, Ogawa Y,
Nakao K. Overexpression of brain natriuretic peptide faciliattes neutrophil infiltration and
cardiac matrix metalloproteinase-9 expression after acute myocardial infarction. Circulation
2004 Nov 110:3306-12.
105.Heymans S, Luttun A, Nuyens D, et all. İnhibition of plasminogen activators or matrix
metalloproteinases prevents cardiac rupture but impairs therapeutic angiogenesis and causes
cardiac failure. Nat Med 1999; 5: 1135-1142.
106.Omland T, Aakvaag A, Bonarjee WS ve ark. Plasma brain natriuretic peptide as an
indicator of left ventrıcular systolic function and long term survival after acute myocardial
infarction:comparison with plasma atrial natriuretic peptide and N terminal proatrial
natriuretic peptide. Circulation 1996; 93:1993-9.
107.Peacock WF. The B-type natriuretic peptide assay: a rapid test for heart failure.Cleveland
Clin J Med 2002; 69: 243-51.
108.Kaan J, Hope J, Garcia A, et al: A rapid bedside test for brain natriuretic peptide
accurately predicts cardiac function in patients referred for echocardiography.J Am Coll
Cardiol 2000; 135:419A.
109.Maisel A. B-type natriuretic peptide in the diagnosis and management of congestive heart
failure. Cardiol Clinics 2001;19:557-71.
110.Guidelines for the evaluation and management of chronic heart failure. J Am Coll Cardiol
2001;38:2101-13.
63
111.Remme WJ, Swedberg K: Guidelines for the diagnosis and treatment of heart failure.Eur
Heart J 2001;22:1527-60.
112.JohnsonW, Omland T, Hall C, et al: Neurohumoral activation rapidly decreases after
intravenous therapy with diuretics and vasodilators for class IV heart failure. J Am Coll
Cardiol 2002; 39:1623-9.
113.Tsutamoto T, Wada A, Maeda K, et al: Attenuation of compansation of endogenous
cardiac natriuretic peptide system in chronic heart failure: prognostic role of plasma brain
natriuretic peptide concentration in patients with chronic symptomatic left ventricular
dysfunction. Circulation 1997;96:509-16.
114.Stanek B, Frey B, Hülsmann M, et al: Prognostic evaluation of neurohormonal plasma
levels before and during beta-blocker therapy in advanced left ventricular dysfunction.J Am
Coll Cardiol 2001;38:436-42.
115.Maeda K, Tsutamoto T, Wada A, et al: High levels of plasma natriuretic peptide and
interleukin 6 after optimized treatment for heart failure are independent risk factors for
morbidity and mortality in patients with congestive heart failure. J Am Coll Cardiol
2000;36:1587-93.
116.Troughton RW, Framton CM, Yandle TG, et al: Treatment of heart failure guided by
plasma N-terminal brain natriüretic peptide (N-BNP)concentrations. Lancet 2000;355:112630.
117.Tsutamoto T, Wada A, Maeda K, et al: Effect of spiranolactone on plasma brain
natriuretic peptide and left ventricular remodelling in patients with congestive heart failure. J
Am Coll Cardiol 2001;37:1228-33.
118.Kikuta K, Yasue H, Yoshimura M, Morila E, Sumida H, Kato H, et all. Increased plasma
levels of B-type natriuretic peptide in patients with unstabil angina. Am Heart J
1996;131:101-7.
119.Ndrepepa G, Braun S, Mehilli J. von Beckerath N,Nekolla S, Vogt W, Schwaiger M , et
al. N-terminal pro-brain natriuretic peptide on admission in patients with acute myocardial
64
infarction and correlation with scintigraphic infarct size, efficacy of reperfusion, and
prognosis. Am J Cardiol 2006;97(8):1151-6.
120.Grabowski M, Filipiak KJ, Karpinski G, Wretowski D, Rdzanek A, Huczek Z,
Horszczaruk GJ, Kochman J, Rudowski R, Opolski G. Serum B-type natriuretic peptide levels
on admission predict not only short-term death but also angiographic success of procedure in
patients with acute ST-elevation myocardial infarction treated with primary angioplasty. Am
Heart J 2004;148:655-662.
121.Jessica L. Mega, MD, David A. Morrow, MD, MPH, FACC, James A. de Lemos, MD,
FACC, Marc S. Sabatine, MD, MPH, Sabina A. Murphy, MPH, Nader Rifai, PhD, C. Michael
Gibson, MD, FACC*, Elliott M. Antman, MD, FACC and Eugene Braunwald, MD, FACC.Btype natriuretic peptide at presentation and prognosis in patients with ST-segment elevation
myocardial infarction. J Am Coll Cardiol,2004;44:335-339.
122.Liang JQ,Zhou XX,Huang YG,Zhang GX.BNP of AMI patients decreases on days 7 and
30 after reperfusion therapy with primary PCI, and the reduction can be more obvious 30 days
after admission.Di Yi Jun Yi Da Xue Xue Bao 2005;25:1555-7.
123.Lorgis L, Zeller M, Dentan G, Sicard P, Jolak M, L'Huillier I, Vincent-Martin M, Beer
JC, Makki H, Gambert P, Cottin Y .High levels of N-terminal pro B-type natriuretic peptide
are associated with ST resolution failure after reperfusion for acute myocardial
infarction.QJM. 2007;100(4):211-6.
124.Ezekowitz JA, Théroux P, Welsh R, Bata I, Webb J, Armstrong PW. Insights into the
change in brain natriuretic peptide after ST-elevation myocardial infarction (STEMI): why
should it be better than baseline? Can J Physiol Pharmacol. 2007 Jan;85(1):173-8.
125.White HD, French JK. Use of brain natriuretic peptide levels for risk assessment in nonST-elevation acute coronary syndromes. J Am Cardiol 2003; 42: 1917-20.
126.de Lemos JA, Morrow DA, Bentley JH, Omland T, Sabatine MS, McCabe CH, Hall C,
Cannon CP, Braunwald E. The prognostic value of B-type natriuretic peptide in patients with
acute coronary syndromes. N Engl J Med 2001; 345: 1014-1021.
65
127. Galvani M, Filippo O, Luigi O, Diego A, Gian Franco G, Aldo PM, Pier Mannuccio M,
Nicola M. N-terminal pro-brain natriuretic peptide on admission has prognostic value across
the whole spectrum of acute coronary syndromes.Circulation 2004; 110:128-34.
128.Bassan R, Potsch A, Maisel A, Tura Bernardo, Villacorta H, et al. B-type natriuretic
peptide: a novel early blood marker of acute myocardial infarction in patients with chest pain
and no ST-segment elevation. Eur Herat J 2005; 26: 234-240.
129.Jernberg T, Lindahl B, Siegbahn A, Andren B, et al. N-Terminal Pro-Brain natriuretic
peptide in relation to inflammation, myocardial necrosis, and the effect of an invasive strategy
in unstable coronary artery disease. J Am Coll Cardiol 2003¸42: 1909-16.
130.Weber M, Dill T, Arnold R, Rau M, Ekinci O, et al. N-Terminal B-type natriuretic
peptide predicts extent of coronary artery disease and ischemia in patient with stable angina
pectoris. Am Heart J 2004;148(4): 612-620.
131.Horio T, Shimada K, Kohno M, Yoshimura T, Kawarabayashi T, Yasunari K,Murakawa
K, Yokokawa K, Ikeda M, Fukui T, et al. Serial changes in atrial and brain natriuretic
peptides in patient with acute myokardial infarction treated with early coronary angioplasty.
Am Heart J 1993;126:293-99.
132.Talwar S, Squire IB, Downie PF, Mccullough AM, Campton MC, et al. Profile of plasma
N-terminal proBNP following acute myokardial infarction; correlation with left ventricular
systolic dysfunction. Eur Herat J 2000; 21: 1490-2.
133.Ndrepepa G, Braun S, Mehilli J, von Beckerath N, Vogt W, Schömig A, Kastrati
A.Plasma levels of N-terminal pro-brain natriuretic peptide in patients with coronary artery
disease and relation to clinical presentation, angiographic severity and left ventricular ejection
fraction. Am J Cardiol. 2005;95:553-557.
66
Download