5.ÜNİTE - İLETİŞİM VE ALGI Algılamanın Tanımları: Algılama, gözlemlerin beyinde anlam kazanmasıdır. Algılamalar; geçmiş yaşantılar, duygu, düşünce, zamana ve ortama göre yapılır. Kişinin geçmiş yaşantısından, gelecekle ilgili beklentilerinden ve o andaki duygu ve düşüncelerinden etkilenen kişiye özgü sürece algılama denir. Algılama, evrenin uyarıcı yanı ile bireyin kedi öz bilgi birikimi, yaşam deneyimleri ve duygusal nitelikteki tavır ve eğilimleri arasındaki işlevsel ilişkiden kaynaklanır. Algılama, dünyanın sübjektif bir görüntüsüdür. Algılama, bilincin ilk öğesidir. Algının Tanımları: Algı, duyumlarımız vasıtası ile etrafımızdaki uyarıcıların tarafımızdan yorumlanarak anlamlı hale getirilme sürecidir. Algı, psikoloji ve bilişsel bilimlerde duyusal bilginin alınması, yorumlanması, seçilmesi ve düzenlenmesi anlamına gelir. Algı, bir anlama, anlamlandırma ve yorumlama sürecidir. Algı, dış dünyamızdaki soyut somut nesnelere ilişkin olarak aldığımız duyumsal bilgiye denir. Şema; nesneler, kişiler, olaylar roller hakkındaki inanç ve duygularımızın kategoriler halinde biriktirilerek organize edilmiş zihinsel örüntüleridir. Dilin Tanımları: Kişi veya toplumun bilgi ve duygu düzeyinde kendini açıklayabilme düzeyine dil denir. Simgelerin dizgisel bir yapı içerisinde işlevsellik kazandığı yapıya dil denir. İ nsanın, her türlü tasarımını oluşmuş kurallar bütün içerisinden hareketle anlatabilme yeteneğine dil denir. İmge, ortaklaşa bir anlam yüklediğimiz ya da kişisel olarak anlamlandırdığımız simgenin kaynağı olan nesne veya öznenin zihnimizdeki resmidir. Zihinsel gelişim kuramı Piaget’ye aittir. Konuşma; Kişilerarası iletişimde belli anlamlar yüklenmiş sembollerden oluşan, dil dediğimiz bir sistemin kullanılmasına denir. Dinlemenin Tanımları: Dinleme, sözlü veya sözsüz mesajları seçmek, onlarla ilgilenmek, onları anlamlandırmak, hatırlamak ve onlara karşılık vermekten oluşan bir süreçtir. Dinleme, dinleyicinin daha önce söylenilenler ile bir sonra söylenilen cümle arasında bağlantı kurma ve iletişim içindeki işlevini anlama yeteneğine denir. Dinleme, kişinin kendini gerçekleştirmesi, olumlu ilişkiler kurması ve iş başarısı elde etmesi olmak üzere üç alanda etkili olmaktadır. Dinlemeyi etkileyen faktörler; motivasyon, duygular, geçmiş deneyimler, bilgi ve ses tonu, alışkanlıklar, tutumlar ve ön yargılardır. Algı Biçimleri, davranışların yönünü ve nasıl olduğunu tayin eden bir ilişkiler bütünüdür. Duyma, dinleyicinin, ses akımının içinden dil unsurlarını ayırt edebilme ve fonolojik ve gramatik bilgileri doğrultusunda bu unsurları birbirine birleştirip, cümleyi anlama yeteneğidir. Duyma, dinleme eyleminin başlangıç aşamasıdır. Sembol, birey için değeri ve anlamı olan öğrenilmiş bir uyarıcı olup soyut bir özelliğe sahiptir. Kültür, semboller ilişkisi bakımından, ayrıntılı sosyal değerler ve anlamlar seti olarak tanımlanır. İyi Bir Dinleyicide Bulunması Gereken Özellikler: Konuşmacı ile göz teması kurmak Fiziksel olarak konuşan kişi ile ilgili olmak Konuşm anın amacını belirlemek Konuşm acının sözünü kesmemek Not almak Özetleme yapmak Soru sormak Algı Düzeylerinin İnsan Davranışları Üzerindeki Etkisi: Görsel Algı Tutum ve Davranış İlişkisi: “ Bakm ak ve görmek” arasındaki ayrım John Berger. İ nsan davranışları üzerinde daha etkin bir rol oynar. İ şit sel Algı Tutum ve Davranış İlişkisi: Kulak her sesi işitmez ancak, frekansı 20 ile 20.000 arasında olan titreşimleri işitebilir. Dokunm a Algısı Tutum ve Davranış İlişkisi: Nesnelerin sıcaklık, soğukluk, olumlu veya olumsuz düzeydeki durumları hakkında bilgi sahibi olmamıza neden olur. Tat algısı Tutum ve Davranış İlişkisi Koku Algısı Tutum ve Davranış İlişkisi Sim gesel Algı Tutum ve Davranış İlişkisi: Simge, her şeyi temsil eden, başka bir şeydir. İ let işim sürecinde kullanılan dil simgenin ifadesidir. Alt kültür; benzer yaşam biçimlerini paylaşan, benzer gelir düzeylerine sahip, benzer sosyo-kültürel çevreden gelen, bunlara bağlı olarak belli davranış biçimlerini, eğlence tarzlarını paylaşan, aynı tür müzik dinleyen, benzer mekanlarda bir araya gelen, benzer ritüelleri, gelenek ve görenekleri paylaşan insanların oluşturduğu kültürel gruplardır. Mevcut sisteme karşı durmak amacı etrafında bir araya gelen kültürel oluşumlara marjinal kültürel gruplar denir. Kod, repertuardaki göstergelerin ifade ettiği, hem alıcı hem de verici tarafından önceden tanınan her şeydir. Kod, göstergelerin keyfi biçimini engelleyen, alıcıların zihninde az veya çok bir öngörü sağlayan, anlamlandırmaya katkıda bulunan ve göstergelere bir düzen getiren kurallar bütünüdür. Duygusal Algı Tutum ve Davranış İlişkisi Seçim leyici Algı Tutum ve Davranış İlişkisi Uzay Algısı Tutum ve Davranış İlişkisi Zam an Algısı Tutum ve Davranış İlişkisi Renk Algısı Tutum ve Davranış İlişkisi: Beyaz: Büt ün renklerin birleşmesi ile oluşmuştur. Huzur verici, sakin ve sessiz bir tona sahiptir. Saflığın ve dürüstlüğün rengi olarak kabul edilir. Asalet i, zarafeti ve soğukkanlılığı ifade etmektedir. Kahverengi: Ger çekçiliğin, plan ve sistemin rengidir. İ nsanlar üzerinde canlılık ve hareketlilik etkisi yapar. Kırmızı: Ana renklerin dalga boyu en yüksek olanı, en dominantı kırmızıdır. Hareket geçiren etkisiyle ilgiyi üzerine toplar. Sıcaklık, enerji kaynadığıdır. İ nancı, mutluluğu temsil eder. İ şt ah açıcıdır. Pembe: Uyum , neşe, şirinlik ve sevginin simgesidir. Turuncu: Güneşi rahatlığı ve parlaklığı anlatır. Fer ahlık ve sıcaklık duygusu uyandırır. Dışa dönük ve heyecan vericidir. İ nsanı yaşama motive eder. Mavi: Dünyanın rengidir. Kırm ızının reddidir. Siyah: Güç ve otoriteyi temsil eder. Tüm renkleri soğuran bir fiziksel yapıya sahiptir. Konsantrasyonu en çok getiren renktir. Gri: Hareket sizliği, yavaşlığı ve ciddiyeti temsil eder. Diplom at ik ve ağır bir renktir. Yaratıcılığı öldürdüğü öne sürülür. Lacivert: Sonsuzluğu, otoriteyi ve verimliliği sembolize eder. Sarı: Zeka, incelik ve pratikle ilgilidir. Zihni açar, dikkati dağıtır. Geçiciliğin ve dikkat çekiciliğin sembolüdür. Yeşil: Gözleri ve bedeni en çok dinlendiren renktir. Mor: Ruhsal olarak duyarlık, hassasiyet ve duygululuk ifade etmektedir. Renklerin Sıcak ve Soğuk Olarak Algılanışı: Sıcak Renkler: Dalga boyu yüksek olan sarı, kırmızı ve turuncudan oluşur. Soğuk Renkler: Dalga boyu daha düşük olan mavi, mor ve yeşilden oluşur. Sıcak renkler daha çabuk algılanabildikleri ve görsel düzen içinde görünebilir olduğu için yakın olma hissi uyandırır. Soğuk renklerin ise geriye çekilme etkisi vardır, uzaklık hissi doğurur. Sıcak renkler fiziksel gücü, enerjiyi, dinamizmi artırır, metabolizmayı hızlandırır; fazlası ise heyacan, yorgunluk, şiddet, saldırganlık ve uyum güçlüğüne neden olur. Soğuk renkler ise yatıştırıcı ve dinlendiricidir. İletişim, Algı ve İzlenim Oluşturma Süreci: Fiziksel Özelliklerden Etkilenir: Kişisel ilişkilerde en etkili olanı ilk izlenim oluşturma sürecidir. Ayırıcı Özelliklerden Etkilenir: Ayırıcı özellikten kastımız, kişide ilk bakışta göze çarpan özelliktir. Sosyal Kategoriden Etkilenir Bağlam dan Etkilenir Bilişsel Yükten Etkilenir Sözel Olmayan Davranışlardan Etkilenir Yüz İfadelerinden Etkilenir: Yapılan araştırmalar; insanların, hangi toplumdan olursa olsun; 6 temel duyguyu doğru bir şekilde tanıyabildiklerini göstermektedir: Mutluluk, şaşkınlık, kızgınlık, üzüntü, korku ve iğrenme. Vücut Hareketlerinden Etkilenir İ zley enin Gözü Kişiliğini Yargılamak İletişim Sürecinde Sosyal Algının Önemi: İ nsanın Algılanması: İ lk İzlenim: Beden Dili: Doğru Değerlendirme: Stereotipler: Zihnimizin, algıladığı bilgiyi sınıflama ve adlandırma gereksinimine uygun olarak kategorileştirme işlemine denir. Em pat i Geliştirme: 6.ÜNİTE - İLETİŞİM VE İKNA İknanın Tanımları: İkna, bir konuda birinin inanmasını sağlama, inandırma, kandırma. İkna, başkalarından bir şeyler öğrenme ve ortak bir çözüme ulaşabilme sürecine denir. İkna, kanaat ettirme, kandırma, razı etme. İkna, bir şeyi kabul edenlerin kabul psikolojilerini her zaman sorgulamayacağımıza göre, her türlü razı olmayı ikna deyimi ile ifade edilebilir. İkna, bir fikrin, bir görüşün, bir konunun benimsenmesini, onaylanmasını sağlamak ya da bur görüş ve düşüncelerden uzaklaştırmak olarak algılanan ikna, başkalarından bir şeyler öğrenme ve ortak bir çözüme ulaşabilme sürecidir. Br em beck ve Howell’e göre ikna, önceden belirlenmiş sonuçlara ulaşmak amacıyla, bilinçli olarak, insan güdülerinin manipülasyonu yoluyla düşünce ve eylemlerin değiştirilmesi girişimidir. İkna, inançları, tutumları, niyetleri veya davranışları değiştirmeye yönelik iletişim sürecidir. İ knanın uygulama alanları; kişilerarası ikna, siyasal ikna, ikna ve kitle iletişim araçları, örgütlerde ikna gibi çeşitli başlıklar altında toplanabilir. İ let işim in dört öğesi; kaynak, ileti, kanal ve alıcı. İkna, yalnızca kaynak ve alıcı arasında işbirliği olduğunda meydana gelir. İkna süreci; hedef kişinin zihninin işleyişini çözebilme, tavır ve davranışlarını izleyip yönlendirebilme, beklentilerini karşılama ve gereksinimlerini doyurabilme gibi farklı bir yöntem ve kurallara bağlı olarak incelenmektedir. Aristo’ya göre, konuşmacı ikna edici bir mesaj yaratmak istiyorsa mesajını etkili kılabilmek için üç ikna edici mod/çekicilik unsuru kullanır. Aristotales bunları logos (akıl yürütme), pathos (duygu) ve ethos (kaynak güvenirliği) olarak ifade etmektedir. Akıl Yürütme (Logos): Logos, ikna için mantıksal bir yaklaşımdır. Logos gerçeklerden ve rakamlardan başka iki temel akıl yürütme tipi kullanır. Bunlardan birincisi tümdengelime dayanan akıl yürütme genelden özele doğru ilerleyen bir özellik gösterir. En çok bilinen temdengelim akıl yürütme yöntemi kıyaslamadır. İkincisi ise tümevarımsal akıl yürütme, özelden genele doğru ilerler. Duygu (Pathos): Konuşmacı duygulara ya da hislere hitap etmeyi tercih ettiğinde, mantıktan daha etkili olan duyguları çekici kılmayı amaçlamaktadır. Pathos özellikle ödüllendirici çekicilik, korkuyu hareket geçiren çekicilik, gereksinim, istek ve değerlerin çekiciliği1 olmak üzere farklı şekillerde uygulanabilmektedir. Genellikle sağlıkla ilgili konularda oldukça kullanılan uygulama, korku çekiciliğidir. Kaynak Güvenirliği (Ethos):Ethos, kaynağın güvenirliği anlamına gelmektedir. Kişinin ikna edildiği yeni davranış veya olaylar doğrultusunda gitmesi 6 ayrı basamağa ayrılır: Her şeyden önce kişiye ikna edici iletişimin sunulmuş olması, Sunulm uş olan materyale hedeflenmiş alıncının katılması ve bu tarafın neyin tartışılacağını kavraması, Bunu kavramışsa da kavrama aşamasına dek iletişimin desteklenmesi, Sözel düzeyde uyum sağlaması, Bu sürecin kabullenmesi, Bunun davranış değişikliğine kadar sürdürülmesi. İkna edici iletişim; kaynak, ileti, kanal ve alıcı öğelerini kapsar. Kaynak (İknacı): Kaynak, iletinin kodlayıcısıdır. Kaynak iknanın kabul görmesinin ön şartıdır. Kaynak olan bireyin biyolojik özellikleri, davranışsal özellikleri, psiko-sosyal özellikleri ikna sürecinin nasıl ve hangi yönde işlerlik kazanacağının önemli bir belirleyicisi olmaktadır. Tutum değişmesinde etkili olabilecek kaynağa ait özellikleri; güvenirlik, inanırlık, saygınlık, kaynağın sevilmesi ve çekiciliği, ünlü oluşu, karizması, cana yakın ve sıcaklığı, konu ile ilgili sahip olduğun bilginin değeri ve benzerlik ilkesi olarak belirtilebilir. İkna inanırlıkla başlar. Alıcının tutum değişimi, uyma, özdeşleşme ve benimseme olarak üç şekilde gerçekleşir. İleti: İleti, bir bilginin, düşüncenin veya duygunun iletime uygun biçimidir. İleti, kaynağın alıcıya ulaştırmak istediği duygu, düşünce, fikir ve davranışların kodlanmış halidir. İletinin ikna ediciliğini etkileyen faktörler, konuşma sırasında kanıtın sunulma yeri, tekçift yönlü olup olmayışı ve korku çekiciğinin kullanılmasıdır. Kanal: Kanal, ikna edici ileti taşıyan araçlardır. Alıcı: Alıcı, kaynak tarafından ikna edilmek istenen, kaynağın yolladığı iletinin kodunu açan, kendi yorumunu ekleyendir. Alıcının ikna sürecine yatkınlığını belirleyen etkenler: Et kileyici iletişimin kendine yönelmediğine inanması, hatta onu tesadüfen duyduğuna inanması ikna etkinliğini artırır. Davranışın içten gelerek yapılması, tutum değişikliğine etkide bulunur. Dinleyicinin kendi tutumuna ne derece bağlı olduğunu, onu ne kadar önemsediği iletiyi kabul ya da reddetmesini etkiler. Dinleyicinin tutumu ile kaynağı ileri sürdüğü tutum arasındaki fark, iknacının etkinliğini etkiler. İkna Sürecinde Etkili Olan Faktörler: Kendini İfade Etme: Et kin Konuşma: Etkin Yazma: Güncellik: Yeterlik: Saygınlık: Güvenirlik: Tut arlık: İ nanm ak: Önemlilik: Doğruluk: Yakınlık: Benzerlik: Bağlılık: Fiziksel Görünüm: Sevgi ve Çekicilik: Em pat i Yeteneği: Sosyo-Kültürel ve Demografik Özellikler: Toplum sal Kanıt: Şart landırm a ve Çağrışım: Propaganda: Kişisel Özelliklerin İkna Sürecindeki Rolü: Zeka: Yaş: Cinsiyet: Cinsellik: Kişilik: Eğit im Düzeyi: Genel Uyarılmışlık Hali ve Güdü: Akt arım Becerisi (Bilgi Transferi): Geribildirim: Ödül ve Cezanın Tercih Edilmesi: Kaygı: Taklit ve Örnek Alma: İknaya Karşı Koyma-Direnme Nedenleri: Bireysel Yetersizlik: Güvenirlik: Önyargı: Alışkanlıklar: Tutumlar: Öğrenm e: Dikkat: Bozucu Etki: Yalnızlık: Savunucu İletişim: İknaya Karşı Direncin Kırılması: Kişilik: İ kna Etmek İstediğiniz Konuda Haklı Olmak: Karşı Tarafı İyi ve Doğru Analiz Etmek: Doğr u Bir Vücut Dili Kullanma 7.ÜNİTE - İLETİŞİM SÜRECİNDE EMPATİ KURMA DAVRANIŞI İletişimi olumsuz yönde etkileyen etkenlerin ortadan kaldırılması, böylece iletişimin iyileştirilmesi her şeyden önce iletişimde empatik yaklaşımı bilmekten ve kullanmaktan geçmektedir. Başkalarıyla empatik iletişim kurma becerisi gelişmiş insanlar, başkaları tarafından daha çok sevilir, kabul edilir ve onaylanırlar. Empatiyi, kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak onun duygu ve düşüncelerini anlaması, bunu da karşısındaki kişiye iletmesi şeklinde açıklayabiliriz. Kişiler arası iletişim çatışmalarında “Transaksiyonel Analiz” olarak bilinen model, empatik iletişim becerisini geliştirmede oldukça yararlı ipuçları sağlamaktadır. Transaksiyonel analize göre, insanın kişiliği üç bölüm den oluşur. Bunlar ana baba, çocuk ve yetişkin benlik durumlarıdır. Bu benlik durumlarına kişisel roller de diyebiliriz. Bu benlik ya da kişisel rollerin özelliklerini şu başlıklar altında değerlendirebiliriz: ana baba benliği, çocuk benliği, yetişkin benliği. Ana baba benliği, kişiliğimizin insanlara nasıl davranmaları gerektiği konusunda öğütler, emirler ve ren bölümüdür. Bu benlik, koruyucu ve yargılayıcı, olmak üzere iki biçimde kendisini gösterir. Koruyucu ana baba, karşısındaki kişiyi kaç yaşında ve toplumsal konumu ne olursa olsun onu korumaya, kollamaya yönelen bir benliktir. Eleştirici, yargılayıcı ana baba benliği ise toplumsal kuralları ve değerleri korumaya, bunları uymayanları eleştirmeye ve gerektiğinde cezalandırmaya yönelik bir benliktir. Çocukluk çağının içgüdüleriyle duygusal olarak tepki veren çocuk benliği, doğal, küçük profesör ve uyum sağlamış olmak üzere üç farklı şekilde karşımıza çıkar. Doğal çocuk ilkel, fevri, kontrol süz ve yardım bekleyen yani “çocuk gibi çocuk” diyeceğimiz türden bir kişilik özelliği taşır. Küçük profesör olarak adlandırılan çocuk benliği ise, yaratıcı, sezgileri güçlü ve başkalarını kendi istekleri doğrultusunda idare edebilen bir benlik sergilerler. Uyum sağlamış çocuk ise “Ne diyorsam onu yap” ter biye anlayışı ile büyütülmenin izlerini taşıdığından, suçluluk, isyan ya da itaat ve uzlaşma özellikleri gösterir. Yetişkin benlik durumu, ana baba ile çocuk benlik arasında uzlaştırıcı, sorun çözücü, bir benlik özelliği gösterir ve kişiliğimizin akılcı yanını oluşturur. İki kişi arasında süren bir iletişimin gözlenmesi sırasında genellikle paralel, çapraz ve ör tülü olarak adlandırdığımız üç değişik iletişim türüyle karşılaşırız. Paralel iletişimde kişiler arası iletişim hiç aksamadan sürerken, çapraz iletişimde kişiler arasında iletişim sorunları çıkar. Bazen de ör tülü iletişimle karşılaşırız. İki kişi arasında geçen iletişimde kişilerden birinin ilettiği mesaja diğeri onun beklediği benlik rolüyle yanıt verirse, burada paralel iletişim görülür. İki kişi arasında geçen iletişimde kişilerden birinin ilettiği mesaja diğeri onun beklediğinden farklı bir benlik rolüyle yanıt verirse burada gerçekleşen iletişimi de çapraz iletişim olarak tanımlayabiliriz.Örtülü iletişimde kişi, benlik rollerinden birini çok açık bir şekilde sergilemesi ne karşın aslında bunu gizlediği farklı bir amaç için yapmaktadır. Burada genellikle gizli bir mesaj, iletişim kuranların içinde bulundukları toplum ya da çevre tarafından kabul edilebilir bir mesaj kılıfına büründürülerek iletilir. İnsanlar iletişim etkinlikleri sırasında çeşitli davranış kalıpları sergilerler. Çeşitli sorunlar yaşadığımızda, göstereceğimiz tepkiler genellikle, ya saldırganlık ya itaatkâr ya da kendini kabul ettirme olarak adlandırdığımız üç değişik davranış biçiminde ortaya çıkmaktadır. Kendimizi savunduğumuzda itaatkâr, karşı hücuma geçtiğimizde ise saldırgan oluruz, Oysa daha doğru olan üçüncü bir yol ise kendini kabul ettirmedir. Bu üç davranış şekli değişik durumlarda kullandığımız ve karşımızdakilerle ilişkimizi şekillendiren davranışlardır. Empatik iletişim, ancak doğru ve etkin bir dinleme becerisi ile birlikte bir anlam taşır. Birbirini dinlemeyen insanların iletişim kurmaları olanaksızdır. Karşımızdaki kişiyi işitmek değil, gerçekten ne söylediğini duyup, anlayabilmek için iyi bir dinleyici olabilmenin yöntemlerini geliştirmek gerekir. İletişimin kalitesi ancak, dinlemeyi öğrenerek yükseltilebilir. Sözlü iletişim süreci, konuşmayı olduğu kadar dinlemeyi de içerir. İnsanlar normal olarak işitme yeteneğiyle doğarlar fakat dinleme doğuştan kazanılan bir yetenek değil, okuma, yazma ve konuşma gibi öğrenilerek edinilen bir beceridir. Dinleme genel bir sınıflandırma ile iki şekilde karşımıza çıkar: pasif dinleme, aktif dinleme. Pasif dinleme, dikkatli bir sessizliği ve çok az tepki göstermeyi gerektiren, en basit dinleme türüdür. Aktif dinleme empatik dinleme olarak da adlandırılabilir. Aktif ya da empatik dinleme, karşımızdaki kişinin duygularını onun bakış açısından anlamamızı sağlar. Aynı zamanda konuşanın anlattıklarıyla gerçekten ilgili olduğumuzu gösteren bir iletişim yeteneğidir. 8.ÜNİTE - KURUMSAL İLETİŞİM Birer toplumsal sistem olarak organizasyonların oluşturulması ve yaşayabilmesi içte ve dışta kurdukları ilişkileri belirli bir düzen ve yapı içinde sürdürmelerine bağlıdır. Bir başka ifadeyle, organizasyonun var olabilmesi, belirli bir düzen ve yapı içinde etkili iletişim sisteminin varlığını gerektirir. Bir sistem olarak iletişimin en önemli işlevini de kısaca, kurumsal ilişkilerin belirli bir düzen içine sokulması ve böylece kurumsal amaçlarla bireysel amaçlar arasında bilinçli bir dengenin kurulması olarak açıklayabiliriz. Kurum içi iletişimi, kurumun amaçları doğrultusunda işleyişini sağlamak için gerek kurumu meydan getiren çeşitli bölüm ya da birimler, gerekse kurum ile çevresi arasında sürekli bilgi ve düşünce alışverişine dayanan toplumsal bir süreç olarak ifade edebiliriz. Kurum içi iletişim, bireysel, bireyler arası ve gruplar arası iletişimi boyutlarının yanı sıra kurumun dış çevre ile olan iletişim boyutunu da kapsar. Kurum içi iletişim, kurum yönetiminin en önemli aracı olup planlama, eşgüdüm, karar verme, güdüleme ve denetim işlevlerinin sürdürülmesinde etkin bir rol oynar. Kurumlar açısından iletişimin pek çok işlevinden söz edebilmemize karşın, bunların arasında en önemlisi eşgüdüm işlevidir. Kurum içi iletişimin işlevlerini dört genel başlık altında değerlendirilebilir: bilgi sağlama, etkileme ve ikna etme, birleştirme, emir verme ve öğretim-eğitim. Kurum içi iletişim yapısal olarak biçimsel ve biçimsel olmayan olmak üzere iki şekilde karşımıza çıkar. Biçimsel iletişim, kurumda, yasalar ve kurallar doğrultusunda gerçekleştirilen, kurum üyelerinin kişiliklerinden soyutlanmış, statüler arası bir iletişim türüdür. Biçimsel olmayan iletişim ise çalışanların oluşturdukları biçimsel olmayan gruplar ve bunların arasında gerçekleşen bir iletişimdir. Kurum kültürü ise, kurum üyelerince paylaşılan, anlamlar, inançlar ve değerler bütünüdür. Kurum kültürü, kurumun içinde yer aldığı toplumun kültürel ortamından ve kurumun kendisinin ürettiği kültürel öğelerden beslenerek oluşur. Kurum içi iletişim, hem kurumun kültüründen etkilenir hem de kültürü etkiler. Kurum içi iletişim, kurumun kültürüne bağlı olarak bazı özellikler taşır. Bu özellikleri yukarıda çeşitli başlıklar altında değerlendirdik. Kurum amaçlarına en etkin ve en kısa zamanda ulaşılması, üst basamaklarla alt basamaklar arasında emir ve bilgi akışını sağlayan dikey iletişim kanallarının sağlıklı işlemesine bağlıdır. Bu kanallar yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya olmak üzere iki yönlü çalışır. Biçimsel iletişim, kurumun faydacı ihtiyaçlarını karşılarken, biçimsel olmayan iletişim, çalışanların insani amaçlarla iletişim kurma ihtiyaçlarının sonucunda gerçekleşir. Biçimsel olmayan iletişim sistemi, biçimsel olarak yapılandırılmış bir organizasyonda, biçimsel düzenlemelere bağlı olmayan iletişimi kapsar. Biçimsel yapı “olması gerekeni”, biçimsel olmayan yapı ise “olanı” gösterir. Bu açıdan iki iletişim sistemi, kurumun iletişim sistemini tamamlayan birbirinin eksikliğini gideren bir işlev üstlenirler. Biçimsel olmayan iletişim sistemi, kurum üyeleri arasındaki kişisel yakınlık ve etkileşimler sonucunda ortaya çıkar. Genellikle söylenti veya dedikodu terimleriyle anılan biçimsel olmayan iletişim kanalları, her zaman kurumsal amaçların gerçekleşmesine hizmet etmez. Bir kurumda görevler ne denli iyi düzenlenirse düzenlensin, görev tanımları ne denli açık olursa olsun, görevleri yürütecek çalışanlar arasında sağlıklı işleyen bir iletişim sistemi olmadan eşgüdüm ve amaçlara yönelik etkileşim olmaz. Bu yapısıyla iletişimin, kurumun bütünlüğünü sağlayan ve bir sinir sistemi gibi örgütün her yanını saran bir olgu olduğu söylenebilir. Kurumun her köşesinde varlığını ve önemini kabul ettiren iletişim düzeni, aynı zamanda kurum düzeninin başarısını da yansıtır.