Tıbbın Dehümanizasyonu

advertisement
“Hasta Yoktur, Hastalık Vardır!”
Tıbbın Dehümanizasyonu
Aybüke Mandacı, Damlanur Kaval, Deniz Tanaçan, Esra Erdoğan, Ezgi
Babacan, Şerife Çakılcı
Danışman: Öğr. Gör. Dr. Rıfat Vedat Yıldırım
Özet:
20. yüzyılın ikinci yarısından sonra literatürde yer almaya başlayan
dehümanizasyon terimi, insani duygulardan uzaklaşma ve insana has
özelliklerden arınma anlamında kullanılmaktadır. Tıbbi uygulamalarda
dehümanizasyon ise sağlık çalışanı ile hasta/hasta yakını ilişkisinde
(iletişiminde) insan merkezcilikten uzaklaşma olarak anlaşılmaktadır.
Aslına bakılırsa bu kavram ilk çağdan beri dile getirilmektedir. Tıbbın
babası kabul edilen Hipokrat (M.Ö. 460-370), Aforizmalar isimli eserinde
“Hastalık yoktur, hasta vardır” derken tam da bu kavramın altını çizmiş,
öğrencilerine hastayı salt bir hastalık ya da semptom olarak görmeyip onu
bütünüyle (hem fiziksel, hem ruhsal hem de toplumsal) olarak ele almayı
öğütlemiştir. Burada üzerinde durulan nokta hastanın sadece fiziksel bir
bozukluk olarak değil onun aynı zamanda bir insan olduğunun,
değerlerinin, inançlarının, beklentilerinin, kaygılarının ve duygularının
olduğunun da algılanması ve bunun farkına varılmasıdır. Sağlık çalışanı ile
hasta/hasta yakınının karşılıklı olarak insani özellikleri yok sayarak
yaklaşması etik sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu karşılıklı
iletişimin ve empatinin birincil kaynağı olan sağlık çalışanlarının mesleki
kimliklerini kazandıkları okullarda eğitim alırken edinecekleri duyarlılık ile
bu sorun en başında çözülmeye başlanabilir. Bundan dolayı tıp fakültesi
öğretim
üyelerinin
de
sorumluluk
paylaşımında
bulunması
gerekebilmektedir. Temel bilim eğitiminden sonraki tıp eğitimi yine ustaçırak biçiminde yürüdüğünden, eğitimcilerin bir rol model olarak hekim ve
diğer sağlık çalışanı adaylarına bu konuda yol gösterici olmaları özellikle
beklenmektedir. Bununla beraber özellikle incinebilir hasta gruplarıyla
(terminal dönem kanser hastaları, kronik hastalar, HIV pozitif bireyler,
yoğun bakım hastaları vb. ve bu hastaların hasta yakınları) sık karşılaşan
sağlık çalışanlarının bu duruma daha da özen göstermesi, hatta bu konu
ile ilgili olarak özel bir eğitimden geçmeleri beklenmektedir. Bunun
yanında her türlü tıp uygulamasında hasta/hasta yakınının insani
özelliklerinin, değerlerinin, duygu ve düşüncelerinin ve kaygılarının göz
çalışırken hastalara gereğinden fazla bağlanmayla sonuçlanabilecek kadar
da ileri gidilmesi bu durumun bir yan etkisi olarak dile getirilebilir.
Anahtar Kelimeler: Tıbbın dehümanizasyonu, tıp etiği, iletişim.
Giriş:
Dehümanizasyon; kelime bazında incelendiğinde insani duygulardan
uzaklaşma ve insana has özelliklerden arınma anlamına gelmektedir.
Tıbbın dehümanizasyonu ise hekim-hasta ilişkisinin insanlık dışına
çıkmasını anlatan bir kavramdır. Hekimin arzu ve duygularından uzaklaşıp
hastasını bir insan olarak görmeyi bırakması, ona sadece patolojik bir
durum olarak yaklaşmasını ifade eder. İçinde birçok sebep barındıran bu
durum kaynağını tıp eğitimindeki hasta-hekim ilişkisi konusundaki
yetersizliklerden alır. Mesleki kaygılar, karşılaşılan zorluklar ve hekim
başına düşen hasta sayısının yoğunluğu tıptaki dehümanist yaklaşımın
başlıca sebeplerindendir. Bunların yanı sıra son zamanlarda giderek
yaygınlaşan hekime uygulanan şiddet de hekimin motivasyonunu
etkileyerek bu durumun sebepleri arasına girmiştir. Bu nedenlerin yarattığı
ortak bir sonuç olarak dehümanist yaklaşım, mesleki bir tutum halini
almıştır.
Bizlerin
ise
bu
konuyu
işlemekteki
amacı
tıbbın
dehümanizasyonun sebeplerini irdeleyerek yarattığı sonuçlar üzerinde
durmaktır.
1. Dehümanizasyonun Olası Nedenleri: (5)
1.1. Dehümanizasyonun
Nedenleri:
Sağlık
Çalışanı
Kaynaklı
Olmayan
1.1.1. Tıp Pratiğinde Hastaların Tektipleştirilmesi:
Hastaların tıpkı askerler gibi herhangi bir duygudan yoksun ve sadece
hedefe yönelik olarak tektipleştirilmesinden ya da diğer bir değişle
anonimleştirilmesinden söz edilmektedir.
1.1.2. Hastanın Kendini İfade Yeteneğinin Zayıflaması:
Kendini ifade yeteneği zayıflayan hasta, kendi insani değerlerini, fikirlerini
ve duygularını tam olarak dile getirmez. Bu da onların büyük de olsalar
çocuk muamelesi görmelerine hatta daha da kötüsü sadece bir vaka
olarak görülmelerine neden olabilir.
1.1.3. Hasta ile Hasta Olmayan Kişilerin Ayrışması:
Hastalık insanları diğer hasta olmayanlardan farklı kılar. Hasta olmayan
kişiler tarafından hastalar bu özellikleriyle etiketlenebilirler. Hastane
ortamında ise bu durum daha belirgin hale gelebilir, böylece hastaların
insani değerleri aradan çıkarılmasıyla hastalar sadece hastalık olarak
algılanabilir.
1.2. Dehümanizasyonun Sağlık Çalışanı Kaynaklı Nedenleri:
1.2.1. Mekanikleşme:
Tıp uygulamalarının mekanikleşmesi, sağlık çalışanlarının tıpkı akan bant
üzerinde hatalı mekanik parçaları düzelten bir teknisyen biçiminde
mesleklerini ifa ettikleri anlamına gelir. Bu şekilde hastalar
düzeltilmesi gereken mekanik aksamı olan yapılar olarak algılanır.
sanki
1.2.2. Empati Yoksunluğu:
Sağlık çalışanlarının empati yoksunluğu karşısındaki hastanın insan olarak
algılanmasının önünde bir engel olarak durabilir.
1.2.3. Ahlaki Çözülme:
Bu terim kişilerin etiğe uygun olmayan, ahlaki olmayan ve adaletli
olmayan eylemlerini haklı çıkartacak ahlaki gerekçeler bulması, bu
eylemlerini rasyonel gerekçelere dayandırması biçiminde tanımlanabilir.
2. Genel Tıp Uygulamalarında Dehümanizasyon
Doktorların hastalara düşünebilen, hissedebilen, duyguları olan, karar
verebilen varlıklar gibi davranmaması hastanede en sık karşılaşılan
dehümanizasyon örnekleridir. Bunun tek sorumlusunun doktorlar olmadığı
bilinmektedir. Hastalar da hastane ortamının verdiği gerginlik nedeniyle
doktorun yanından çabuk ayrılabilmek için şikâyetlerini art arda
sıralayarak hekimin çabucak tanı koymasını ve tedaviyi sonlandırmasını
beklemekte olabilir. Türkiye şartlarında, hekimler ise gün içinde hasta
bakma kapasitelerinin üzerinde hastayla karşılaştıklarından, işlerini daha
çabuk ve kolay bitirebilmek için hastalarının duygu durumlarına muayene
sırasında dikkat etmeme yoluna gidebilirler. Bu duruma ülkemizdeki sağlık
sisteminin
de
etkisi
büyüktür.
Özellikle
devlet
hastanelerinin
polikliniklerinde çalışan, kapının önünde bekleyen onlarca hasta olduğunu
bilen doktorlar muayeneleri ellerinden geldiğince hızlı yapmaya çalışırlar.
Bunun yanı sıra yatan hastalar açısından da incelenmesi gereken
dehümanizasyon sorunları vardır.
Örneğin vizitleri sırasında doktorların “hastamızın nesi var?” şeklinde değil
de “bu ne?” gibi sorular sorması da tıp pratiğinin dehümanizasyonuna bir
örnektir. Kısacası doktorlar muayene ve teşhis sırasında hastalarını insan
olarak değil iyileştirilmesi gereken bir hastalık olarak görürler. Bazı
hekimlerin hastalara karşı olan bu bakış açısı hastaların hem duygu
durumunu hem de buna bağlı olarak tedavilerini olumsuz etkilemektedir.
Yukarıda en sık rastlanılan örnekleriyle açıkladığımız dehümanizasyonun
ortadan kaldırılması için öncelikle bunun sebeplerini belirlemek gereklidir.
Doktorların hastaları anlamak için empati yapmamaları, hastalarıyla
aralarında duygusal bağ kurmaktan kaçınarak kendilerini korumaları ve
hastalarıyla aralarındaki iletişim kopuklukları dehümanizasyonun sebepleri
arasında sayılabilir. Bu sorunun çözüm önerileriyse hekimlere kendilerinin
ve hastaların insan olduklarını hatırlatmaya dayanır. Örneğin doktorların
belirleyici önlükler giymemesi, hastalara daha çok karar verme özgürlüğü
tanınması, doktorların hastalarından bahsederken isimlerini kullanmaları,
doktorların hastalara sosyal hayatlarıyla ilgili sorular sormaları gibi
yöntemler hekimlere ve hastalara ne kadar ortak yönleri olduğunu
hatırlatabileceği belirtilmektedir. Bunun dışında mezuniyet öncesi eğitimde
hasta hekim ilişkisine de yer verilerek hastanelerdeki dehümanizasyon
ortadan kaldırılabilir (5).
3. Tıp Eğitimi ve Dehümanizasyon
Tıp fakülteleri hekimlik mesleğine ilişkin bilgilerin, becerilerin ve değerlerin
öğrencilere aktarıldığı okullar olduğu hepimizin malumudur. Hekim
adaylarına mesleki kimliklerinin kazandırıldığı bu ortamlarda, mezun
olduklarında hekim gibi düşünme hekim gibi hissetme ve davranma
becerisi aktarılmaktadır.
Bu sürecin bir parçası olan tıp etiği eğitimi; tıp öğrencisinin ileride
hastaları, meslektaşları ve toplum ilişkilerinde değerlerin rolünün ne
olduğunu inceleyen eğitim sürecidir. İnsanın sosyal bir varlık olması
nedeniyle otoriteler tarafından bu eğitimin gerekli olduğu görülmektedir.
Tıp etiği dersi kapsamında Etiğe giriş, Bilimsel araştırma ve etik kurallar,
Yardımcı üreme teknikleri, Ötanazi, Evrensel etik ilkeler, Hasta hakları,
Hekimin hukuki sorumlulukları gibi konular işlenmektedir.
Ülkemizde bulunan birtakım sorunlar nedeniyle bu eğitim süreci istenilen
düzeye gelmemiştir. Bu sorunlardan bazıları ders saati yetersizliği, ders
programı, dersleri veren öğretim üyesi eksikliği, derslerin verileceği
sınıflardır. Dersi yeterli seviyede alamayan hekim adaylarının ilerideki
meslek hayatlarında ne tür olumsuzluklarla karşılaşacağı uzmanlar
tarafından hala araştırılmaktadır (13).
4. Psikiyatri Alanında Dehümanizasyon
Psikiyatri tıp biliminin diğer alanlarına nazaran yeni keşfedilen ve hala
hızla gelişmekte olan bir alandır. 19. yüzyıldan itibaren ise bu gelişme
ivme kazanmıştır. Bu süreç içinde insan beyninin işleyiş mekanizması,
insan davranışlarının nedenleri ve akıl hastalıkları çözümlenmeye
çalışılmıştır. Psikiyatri her ne kadar medikal hümanizmin koruyucusu
olarak sayılsa da psikiyatristlerin ve davranış-bilimcilerin, hekimlerin
insana karşı duyarsızlaşmasında rol oynadıkları söylenmektedir (3).
Bazı bilim adamları bilincin tamamen mekanik bir olgu olduğu üzerinde
hemfikirdirler. Ne yazık ki bu görüş hastaya yaklaşımda dehümanizasyonu
beraberinde getirmiştir. Szasz’a göre, psikiyatri insanları bozulmuş
makineler ve “şeyler” olarak tanımlamaktadır (16).
Empati yapmamak/yapamamak dehümanizasyonun temel nedenidir.
Psikiyatri kliniğine gelen bilinç düzeyi düşük hastalar, doktorlarıyla uygun
bir iletişim kuramayacakları için psikiyatristin empati yapması ister
istemez daha zor olacaktır. Öte yandan psikiyatri kliniğine gelen bilinç
düzeyi daha yüksek olan hastalarla iletişimde doktorun empati
yapabilmesi için kendi ahlaki görüşlerini geri plana itmesi gerekmektedir.
Hasta görüşmesinin dışında bir takım tedavi yöntemleri de etik
tartışmalara konu olmuştur. Lobotomi, elektrokonvülsif terapi insanlık dışı
olduğu gerekçesiyle eleştirilmiş, bazı doktorlar ise bu tedavi yöntemlerini
kabul etmişlerdir. Antipsikotik ilaçlar, antidepresanlar insan duygularını
manipüle ettikleri gerekçesiyle eleştirilmektedir (5, 7, 9).
5. Hekim yardımlı intihar, ötenazi ve dehümanizasyon
Tıbbi teknolojinin insanlığa sağladığı yararların takdir edilmesine karşın,
tıbbın gücünün doğru kullanılmaması sonucu ölümlerin ertelendiği,
canlılığın korunduğu, doğal ölümün engellendiği de bir gerçektir (Çağdaş
Tıp Etiği: 369) Tıbbın sahip olduğu bu güç nedeniyle kalitesiz bir yaşam
sürmektense ölüm tercih edilebilir. Ötenazi ve hekim yardımlı intihar
tümden kabul edilebilir olmadığı gibi tümden reddedilebilir de değildir.
Hastanın mental olarak yeterli olduğu, ölümünün kaçınılmaz ve hastanın
ölümüne kadar acısının dindirilemeyecek olduğu durumlarda hastanın
isteği yerine getirilebilir. Doktor hastanın yaşam hakkına saygı duyduğu
kadar, hastanın bir birey olarak aldığı kararlara da saygı duymalıdır.
Hekim yardımlı intihar ve ötanazi Hollanda ve Belçika gibi ülkelerde
yasallaşmıştır. Bu uygulamanın kişiye kendi hayatını sonlandırma
konusunda özgürlük vermekten ziyade doktorun gözünde hasta yaşamını
küçümsemeye ve dehümanizasyona neden olduğu söylenmektedir. Hatta
bunun bir sonucu olarak doktorların ötanazi işlemini bir rutin haline
getirdikleri ve bazen hastalarının izni olmadan uygulamaya başladıkları
bile dile getirilmektedir (6). Hassas bir pozisyonu olan bu tip
uygulamaların kötü niyetli kişilerin elinde insan hayatını tehdit eder
konuma gelebileceği düşüncesi tıp otoriteleri arasında yaygın bir görüştür.
Bu durumda yaşlıların,
terminal dönem ve psikiyatrik hastaların
potansiyel kurbanlar olacağı endişe konusudur (8). Hastaların çektikleri
acılar nedeniyle umutsuz ve depresif olmaları oldukça normaldir. Ancak
doktorun da depresyonu ve umutsuzluğu birbirinden ayırması
gerekmektedir. Majör depresyon durumunda ani ölüm isteyen hastanın
öldürücü ilaçlara değil psikiyatrik tedaviye ihtiyacı olduğu açıktır.
Yapılan araştırmalar depresyondan muzdarip terminal kanser hastalarının
fiziksel semptomları daha ağır bir şekilde tecrübe ettiklerini
göstermektedir. Bu durumun da onların hayatlarını sonlandırmayı daha
yoğun bir şekilde istemelerine neden olduğu belirtilmektedir. Doktor
yardımlı intiharın gerçekleşmesi durumunda fazla vakti kalmamış bir
hastanın son günlerini daha rahat geçirmesi sağlanmak ve mutlu olmasına
uğraşılmak yerine hastanın ölüm isteğini yerine getirmek doktorun insan
yaşamına verdiği değeri tartışılır duruma getirecektir.
Ötenazi türlerine göre etik veya etik dışı bulunabilir. Örneğin istemsiz
ötenazide hasta yeterli olduğu halde gönüllüğü sorgulanmamaktadır.
Hastanın yaşamının katlanılmaz ve değersiz olduğu gerekçesiyle yapılan
bu ötenazi hem etik hem yasa açısından “insan öldürme” ve yaşamın
kutsallığına saygısızlık” olarak nitelendirilmektedir. Pasif ötenazi, ölmeye
izin verme kapsamında ele alınır ve ölümün kaçınılmaz olduğu durumlarda
yaşamsal desteğin çekilerek ölümün hızlandırılması ya da doğal ölüm
sürecinin seyrine izin verilmesidir. Hastanın doğal olmayan yollarla
yaşatılmaya çalışılması, terminal hastalığından acı çekiyor olması
nedeniyle etik dışı bulunabilir. Hastanın ölümü tedaviyi sonlandırma
eyleminin bir sonucu değil, hastalığın bir sonucu olacaktır (12).
6. Cerrahi Girişimlerde Dehümanizasyon
Tıp alanındaki dehümanist yaklaşımın en çok tartışmalı olduğu
bölümlerden biri de cerrahi uygulamalar ve terminal dönem hastalara
yapılması gerekenlerdir. Özellikle son dönemlerde biyomühendislik
teknolojilerinin gündeme getirdiği robot cerrahlar tartışmaların boyutunun
artmasına yol açmıştır (14). Tartışmaların yoğunlaştığı nokta ‘cerrahi
müdahalelerde cerrah karar alırken hastasının duygu ve düşüncelerini de
önemsemeli
mi
yoksa
sadece
bedensel
ihtiyaçlarına
mı
odaklanmalıdır?’Örneğin bir atletin ameliyatı sırasında önünde risk
almaksızın bacağı kesmek veya hayati risk olsa bile bacağı kurtarma
seçeneği olan bir cerrah buna nasıl karar vermelidir? Birinci görüş bir
cerrahın hastasına yaklaşımında onu insani özelliklerden arındırması
gerektiğini savunur. Bu durumun cerrahın müdahalesini daha iyi
yapmasına yol açacağını söyler. İkinci görüş ise bir hekimin hastanın
sadece hayati fonksiyonlarından sorumlu olmadığı ve yaşam kalitesini
düşürecek girişimler verirken kararı duygu düşünce ve fikirleriyle entegre
etmesi gerektiğinin doğruluğuna inanır (16). Bu kararı verirken elbette
alınan riskin boyutu ve tıbbın genelinde hâkim olan kar zarar dengesinin
kurulması çok önemlidir.
Terminal dönem hastaların durumu karar vermesi zor olan durumlardan
bir diğerini oluşturur. Bu dönemdeki hastaların bakımı oldukça masraflıdır.
bunun yanı sıra yoğun bakım ünitelerinin sayısı her hastane de belli
orandadır ve yaşama ihtimali daha yüksek bir hastanın ihtiyacı durumu
doğduğunda bu dönem hastaların durumu daha da büyük tartışmalara yol
açar. Bu durumun çözümünün yine dehümanist yaklaşımla mümkün
olduğunu ve eğer hasta için yapılacak çok şey kalmadıysa hekiminin
kararıyla bakıma son verilmesi gerektiğini savunanlar olsa da diğer bir
taraftan bir insanın yaşama hakkını elinde alma kararının onun insan
olduğunu unutarak vermenin doğruluğunu kabul etmek çok zordur. Ayrıca
hala hayati fonksiyonlarını tamamen yitirmediği için onun için ümidini
yitiremeyen hasta yakınlarına milli gelirden veya bekleyen hastaların
varlığından bahsetmek hiç de kolay olmayacaktır (14, 16).
6.1. Organ Nakli ve Dehümanizasyon
Vücutta görevini yapamayacak kadar hasta ve hatta bedene zararlı hale
gelen bir organın yerine sağlam ve aynı görevi üstlenecek bir organın
nakledilmesi işlemine "Organ Nakli" veya "Organ Transplantasyonu" denir.
Nakledilecek organ canlı veya ölü vericilerden sağlanır. Canlı vericiler söz
konusu olduğunda vericinin zararıyla hastanın yararı karşılaştırılır ve
vericiden aydınlatılmış onam alınır. Beyin ölümü gerçekleşmiş vericilerde
ise aileden onam alınır. Fakat dini anlayış, kültürel farklılıklar, eğitim
yetersizliği, ameliyat korkusugibi sebeplerle ülkemizde çoğu insan organ
bağışında bulunmaktan kaçınmaktadır. Bağışçı sayısı hızla azalmakta,
organ alamadığı için ölen insan sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Hatta
ülkemizde insanlar organları için kaçırılmaktadırlar (2).
Bilim insanları yeterince organ bulunamaması sorununa laboratuvarlarda
organ üreterek çözüm bulmayı amaçlamaktadırlar. Fakat bu akla
“Laboratuvarda sentezlenen organlar organ pazarları oluşmasına sebep
olur mu?” ,“Maddi yetersizlik içinde olan hastalar bu durumdan nasıl
faydalanır?” ,“Organ üretmek yerine insanların bilinçlendirilmesi bu sorunu
çözmeye yetmez mi?” gibi pek çok soru getirmektedir. Laboratuvarda
üretilen organlar pek çok hastaya hayat verecektir. Bilim insanları henüz
organ üretmeyi başaramadılar ama çalışımlarına devam etmektedirler (2).
7. Hemşirelerin Dehümanizasyona Yaklaşımı
Hemşirelik, hekimlik kadar eski bir meslektir. İki mesleğin de amacı;
birey, toplum, ailenin olası en üst sağlık düzeyine ulaşmasıdır. Bu amaç
doğrultusunda; hemşirelik mevcut ve olası sorunlara karşı bireyin, ailenin,
toplumun fizyolojik ve psikososyal gereksinimlerinin holistik (bütüncül) ve
humanistik bir yaklaşımla tanımlanması ve karşılanması (tedavi edilmesi)
ile ilgilenmektedir.
Modern hemşirelik, sadece hastalığı ve hastalıklı bireye bakımı değil,
sağlam bireyi ve sağlığı korumayı ön planda tutar. Modern hemşireliğin
"ekip hemşireliği" ve "primer hemşirelik" gibi çeşitli çalışma modelleri
geliştirilmiştir. Ülkemizdeki duruma bakıldığında çoğu hastanede ‘işlevsel
hemşirelik’ modeli ön plandadır. İşlevsel hemşirelik; işlerin paylaşıldığı
(örneğin; servisteki bir hemşirenin tüm hastaların tansiyonlarını ve
nabızlarının ölçmesi, diğer bir hemşirenin ise tüm hastaların ilaçlarını
vermesi şeklindeki) bir sistem ile yürütülür. İşlevsel hemşirelik modeli,
hastanın dehumanize (insan olma özelliğinin önemsenmemesi) ve
depersonalize edildiği (kendine özgüllüğünün önemsenmediği) bir
yaklaşımdır. Gerçekte, ülkemizdeki hemşirelerin çoğu da bir "hemşirelik
modeli"nde değil, hastalıkları ve rutin hemşirelik tekniklerini temel alan
"medikal model"de eğitilmişlerdir. Ancak, hemşirelik eğitimi ve
hizmetlerindeki değişim ve gelişmelerle beraber modern hemşireliğin rol
ve işlevlerini sınırlayan bu yaklaşımın da değişmesi ümit edilmektedir.
Ülkemizde hemşirelik eğiliminin tümüyle üniversiteler düzeyde verilmeye
başlanmasıyla
birlikte
bu
gelişimler
ülkemize
de
daha
hızlı
yansıyabilecektir (11).
8. Sonuç
Tıbbın bir çok alanında karşımıza çıkan dehümanist yaklaşımı günümüzün
en önemli etik tartışmalarından biridir. Son zamanlarda hekimler, hekim
adayları ve diğer sağlık çalışanları bu konuda bilinçlendirilmeye
çalışılmaktadır. Özellikle tıp eğitiminde yapılan atılımlar hasta/hekim
ilişkisini güçlendirici yöndedir.
9. Kaynakça
1.
Aksoy Ş, Çevik E, Edisan Z, Yaşamın Sonunda Verilen Kararlara
İlişkin Bir Etik Tartışma, Turkiye Klinikleri J Med Ethics
2002;10(4):263-8.
2.
Elçioğlu Ö, “Organ Aktarımı ve Etik”, Çağdaş Tıp Etiği (Ed. Erdemir A
D, Öncel Ö, Aksoy Ş), Nobel Tıp Kitabevi, 2003: 309-328.
3.
Fink E. B, Psychiatry’s Role in The Dehumanization of Health Care,
Journal of Clinical Psychiatr, 1982 Apr;43(4):137-8.
4.
Fleck S, Dehumanizing Development in American Psychiatry in
Recent Decades, Journal of Nervous and Mental Disease: April 1995,
Vol. 183, Issue 4: 195-203.
5.
Haque O S, Waytz A,
Dehumanization in Medicine: Causes,
Solutions,
and
Functions,
Perspectives
on
Psychological
Science March 2012; vol. 7, no. 2, 176-186.
6.
Harned
M
E,
The
Dangers
of
Assisted
Suicide,
http://www.aul.org/wp-content/uploads/2012/04/dangers-assistedsuicide.pdf
7.
Haslaw N, Dehumanization: An Integrative Review- Personality and
Social Psychology Review 2006, Vol. 10, No. 3, 252–264.
8.
Hendin H, Klerman G, Physician-assisted suicide: the dangers of
legalization, Am J Psychiatry, 1993 Jan;150(1):143-5.
9.
Hodson G, Costello K, Interpersonal Disgust Ideological Orientations,
and Dehumanization as Predictors of Intergroup Attitudes, Psychol
Sci. 2007 Aug;18(8):691-8.
10.
Jones E E, Harris V A, The Attribution of Attitudes, Journal of
Experimental Social Psychology, 1967; Cilt 3, Sayı 1: 1-24,
http://www.radford.edu/~jaspelme/443/spring2007/Articles/Jones_n_Harris_1967.pdf
11.
Karaöz S, Cerrahi Hemşirelik ve Etik, C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu
Dergisi, 2000, 4 (1)
12.
Levi F, Bulliard J L, La Vecchia C, Depression, hopelessness,
and desire for hastened death interminally ill patients with cancer.
JAMA, 1990: 284, 2907–2911.
13.
Louhiala P. Philosophy For Medical Students Why, What and How,
Med Humanities, 2003 29: 287-288
14.
Olson M, Robotic Surgery, Human Fallibility and The Politics of Care,
https://cdr.lib.unc.edu/indexablecontent/uuid:bac15651-05f4-4547a9ad-cee9794fa3ae
15.
Rosenthal S et al., Humanism at Heart: Preserving Empathy in
Third-Year Medical Students, Acad Med. 2011 Mar;86(3):350-8
16.
Szasz T S, Ideology and Insanity: Essays on the Psychiatric
Dehumanization of Man, Syrauce University Press, 1991: 199
Download