“Hasta Yoktur, Hastalık Vardır!” Tıbbın Dehümanizasyonu Aybüke Mandacı, Damlanur Kaval, Deniz Tanaçan, Esra Erdoğan, Ezgi Babacan, Şerife Çakılcı Danışman: Öğr. Gör. Dr. Rıfat Vedat Yıldırım Özet: 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra literatürde yer almaya başlayan dehümanizasyon terimi, insani duygulardan uzaklaşma ve insana has özelliklerden arınma anlamında kullanılmaktadır. Tıbbi uygulamalarda dehümanizasyon ise sağlık çalışanı ile hasta/hasta yakını ilişkisinde (iletişiminde) insan merkezcilikten uzaklaşma olarak anlaşılmaktadır. Aslına bakılırsa bu kavram ilk çağdan beri dile getirilmektedir. Tıbbın babası kabul edilen Hipokrat (M.Ö. 460-370), Aforizmalar isimli eserinde “Hastalık yoktur, hasta vardır” derken tam da bu kavramın altını çizmiş, öğrencilerine hastayı salt bir hastalık ya da semptom olarak görmeyip onu bütünüyle (hem fiziksel, hem ruhsal hem de toplumsal) olarak ele almayı öğütlemiştir. Burada üzerinde durulan nokta hastanın sadece fiziksel bir bozukluk olarak değil onun aynı zamanda bir insan olduğunun, değerlerinin, inançlarının, beklentilerinin, kaygılarının ve duygularının olduğunun da algılanması ve bunun farkına varılmasıdır. Sağlık çalışanı ile hasta/hasta yakınının karşılıklı olarak insani özellikleri yok sayarak yaklaşması etik sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu karşılıklı iletişimin ve empatinin birincil kaynağı olan sağlık çalışanlarının mesleki kimliklerini kazandıkları okullarda eğitim alırken edinecekleri duyarlılık ile bu sorun en başında çözülmeye başlanabilir. Bundan dolayı tıp fakültesi öğretim üyelerinin de sorumluluk paylaşımında bulunması gerekebilmektedir. Temel bilim eğitiminden sonraki tıp eğitimi yine ustaçırak biçiminde yürüdüğünden, eğitimcilerin bir rol model olarak hekim ve diğer sağlık çalışanı adaylarına bu konuda yol gösterici olmaları özellikle beklenmektedir. Bununla beraber özellikle incinebilir hasta gruplarıyla (terminal dönem kanser hastaları, kronik hastalar, HIV pozitif bireyler, yoğun bakım hastaları vb. ve bu hastaların hasta yakınları) sık karşılaşan sağlık çalışanlarının bu duruma daha da özen göstermesi, hatta bu konu ile ilgili olarak özel bir eğitimden geçmeleri beklenmektedir. Bunun yanında her türlü tıp uygulamasında hasta/hasta yakınının insani özelliklerinin, değerlerinin, duygu ve düşüncelerinin ve kaygılarının göz çalışırken hastalara gereğinden fazla bağlanmayla sonuçlanabilecek kadar da ileri gidilmesi bu durumun bir yan etkisi olarak dile getirilebilir. Anahtar Kelimeler: Tıbbın dehümanizasyonu, tıp etiği, iletişim. Giriş: Dehümanizasyon; kelime bazında incelendiğinde insani duygulardan uzaklaşma ve insana has özelliklerden arınma anlamına gelmektedir. Tıbbın dehümanizasyonu ise hekim-hasta ilişkisinin insanlık dışına çıkmasını anlatan bir kavramdır. Hekimin arzu ve duygularından uzaklaşıp hastasını bir insan olarak görmeyi bırakması, ona sadece patolojik bir durum olarak yaklaşmasını ifade eder. İçinde birçok sebep barındıran bu durum kaynağını tıp eğitimindeki hasta-hekim ilişkisi konusundaki yetersizliklerden alır. Mesleki kaygılar, karşılaşılan zorluklar ve hekim başına düşen hasta sayısının yoğunluğu tıptaki dehümanist yaklaşımın başlıca sebeplerindendir. Bunların yanı sıra son zamanlarda giderek yaygınlaşan hekime uygulanan şiddet de hekimin motivasyonunu etkileyerek bu durumun sebepleri arasına girmiştir. Bu nedenlerin yarattığı ortak bir sonuç olarak dehümanist yaklaşım, mesleki bir tutum halini almıştır. Bizlerin ise bu konuyu işlemekteki amacı tıbbın dehümanizasyonun sebeplerini irdeleyerek yarattığı sonuçlar üzerinde durmaktır. 1. Dehümanizasyonun Olası Nedenleri: (5) 1.1. Dehümanizasyonun Nedenleri: Sağlık Çalışanı Kaynaklı Olmayan 1.1.1. Tıp Pratiğinde Hastaların Tektipleştirilmesi: Hastaların tıpkı askerler gibi herhangi bir duygudan yoksun ve sadece hedefe yönelik olarak tektipleştirilmesinden ya da diğer bir değişle anonimleştirilmesinden söz edilmektedir. 1.1.2. Hastanın Kendini İfade Yeteneğinin Zayıflaması: Kendini ifade yeteneği zayıflayan hasta, kendi insani değerlerini, fikirlerini ve duygularını tam olarak dile getirmez. Bu da onların büyük de olsalar çocuk muamelesi görmelerine hatta daha da kötüsü sadece bir vaka olarak görülmelerine neden olabilir. 1.1.3. Hasta ile Hasta Olmayan Kişilerin Ayrışması: Hastalık insanları diğer hasta olmayanlardan farklı kılar. Hasta olmayan kişiler tarafından hastalar bu özellikleriyle etiketlenebilirler. Hastane ortamında ise bu durum daha belirgin hale gelebilir, böylece hastaların insani değerleri aradan çıkarılmasıyla hastalar sadece hastalık olarak algılanabilir. 1.2. Dehümanizasyonun Sağlık Çalışanı Kaynaklı Nedenleri: 1.2.1. Mekanikleşme: Tıp uygulamalarının mekanikleşmesi, sağlık çalışanlarının tıpkı akan bant üzerinde hatalı mekanik parçaları düzelten bir teknisyen biçiminde mesleklerini ifa ettikleri anlamına gelir. Bu şekilde hastalar düzeltilmesi gereken mekanik aksamı olan yapılar olarak algılanır. sanki 1.2.2. Empati Yoksunluğu: Sağlık çalışanlarının empati yoksunluğu karşısındaki hastanın insan olarak algılanmasının önünde bir engel olarak durabilir. 1.2.3. Ahlaki Çözülme: Bu terim kişilerin etiğe uygun olmayan, ahlaki olmayan ve adaletli olmayan eylemlerini haklı çıkartacak ahlaki gerekçeler bulması, bu eylemlerini rasyonel gerekçelere dayandırması biçiminde tanımlanabilir. 2. Genel Tıp Uygulamalarında Dehümanizasyon Doktorların hastalara düşünebilen, hissedebilen, duyguları olan, karar verebilen varlıklar gibi davranmaması hastanede en sık karşılaşılan dehümanizasyon örnekleridir. Bunun tek sorumlusunun doktorlar olmadığı bilinmektedir. Hastalar da hastane ortamının verdiği gerginlik nedeniyle doktorun yanından çabuk ayrılabilmek için şikâyetlerini art arda sıralayarak hekimin çabucak tanı koymasını ve tedaviyi sonlandırmasını beklemekte olabilir. Türkiye şartlarında, hekimler ise gün içinde hasta bakma kapasitelerinin üzerinde hastayla karşılaştıklarından, işlerini daha çabuk ve kolay bitirebilmek için hastalarının duygu durumlarına muayene sırasında dikkat etmeme yoluna gidebilirler. Bu duruma ülkemizdeki sağlık sisteminin de etkisi büyüktür. Özellikle devlet hastanelerinin polikliniklerinde çalışan, kapının önünde bekleyen onlarca hasta olduğunu bilen doktorlar muayeneleri ellerinden geldiğince hızlı yapmaya çalışırlar. Bunun yanı sıra yatan hastalar açısından da incelenmesi gereken dehümanizasyon sorunları vardır. Örneğin vizitleri sırasında doktorların “hastamızın nesi var?” şeklinde değil de “bu ne?” gibi sorular sorması da tıp pratiğinin dehümanizasyonuna bir örnektir. Kısacası doktorlar muayene ve teşhis sırasında hastalarını insan olarak değil iyileştirilmesi gereken bir hastalık olarak görürler. Bazı hekimlerin hastalara karşı olan bu bakış açısı hastaların hem duygu durumunu hem de buna bağlı olarak tedavilerini olumsuz etkilemektedir. Yukarıda en sık rastlanılan örnekleriyle açıkladığımız dehümanizasyonun ortadan kaldırılması için öncelikle bunun sebeplerini belirlemek gereklidir. Doktorların hastaları anlamak için empati yapmamaları, hastalarıyla aralarında duygusal bağ kurmaktan kaçınarak kendilerini korumaları ve hastalarıyla aralarındaki iletişim kopuklukları dehümanizasyonun sebepleri arasında sayılabilir. Bu sorunun çözüm önerileriyse hekimlere kendilerinin ve hastaların insan olduklarını hatırlatmaya dayanır. Örneğin doktorların belirleyici önlükler giymemesi, hastalara daha çok karar verme özgürlüğü tanınması, doktorların hastalarından bahsederken isimlerini kullanmaları, doktorların hastalara sosyal hayatlarıyla ilgili sorular sormaları gibi yöntemler hekimlere ve hastalara ne kadar ortak yönleri olduğunu hatırlatabileceği belirtilmektedir. Bunun dışında mezuniyet öncesi eğitimde hasta hekim ilişkisine de yer verilerek hastanelerdeki dehümanizasyon ortadan kaldırılabilir (5). 3. Tıp Eğitimi ve Dehümanizasyon Tıp fakülteleri hekimlik mesleğine ilişkin bilgilerin, becerilerin ve değerlerin öğrencilere aktarıldığı okullar olduğu hepimizin malumudur. Hekim adaylarına mesleki kimliklerinin kazandırıldığı bu ortamlarda, mezun olduklarında hekim gibi düşünme hekim gibi hissetme ve davranma becerisi aktarılmaktadır. Bu sürecin bir parçası olan tıp etiği eğitimi; tıp öğrencisinin ileride hastaları, meslektaşları ve toplum ilişkilerinde değerlerin rolünün ne olduğunu inceleyen eğitim sürecidir. İnsanın sosyal bir varlık olması nedeniyle otoriteler tarafından bu eğitimin gerekli olduğu görülmektedir. Tıp etiği dersi kapsamında Etiğe giriş, Bilimsel araştırma ve etik kurallar, Yardımcı üreme teknikleri, Ötanazi, Evrensel etik ilkeler, Hasta hakları, Hekimin hukuki sorumlulukları gibi konular işlenmektedir. Ülkemizde bulunan birtakım sorunlar nedeniyle bu eğitim süreci istenilen düzeye gelmemiştir. Bu sorunlardan bazıları ders saati yetersizliği, ders programı, dersleri veren öğretim üyesi eksikliği, derslerin verileceği sınıflardır. Dersi yeterli seviyede alamayan hekim adaylarının ilerideki meslek hayatlarında ne tür olumsuzluklarla karşılaşacağı uzmanlar tarafından hala araştırılmaktadır (13). 4. Psikiyatri Alanında Dehümanizasyon Psikiyatri tıp biliminin diğer alanlarına nazaran yeni keşfedilen ve hala hızla gelişmekte olan bir alandır. 19. yüzyıldan itibaren ise bu gelişme ivme kazanmıştır. Bu süreç içinde insan beyninin işleyiş mekanizması, insan davranışlarının nedenleri ve akıl hastalıkları çözümlenmeye çalışılmıştır. Psikiyatri her ne kadar medikal hümanizmin koruyucusu olarak sayılsa da psikiyatristlerin ve davranış-bilimcilerin, hekimlerin insana karşı duyarsızlaşmasında rol oynadıkları söylenmektedir (3). Bazı bilim adamları bilincin tamamen mekanik bir olgu olduğu üzerinde hemfikirdirler. Ne yazık ki bu görüş hastaya yaklaşımda dehümanizasyonu beraberinde getirmiştir. Szasz’a göre, psikiyatri insanları bozulmuş makineler ve “şeyler” olarak tanımlamaktadır (16). Empati yapmamak/yapamamak dehümanizasyonun temel nedenidir. Psikiyatri kliniğine gelen bilinç düzeyi düşük hastalar, doktorlarıyla uygun bir iletişim kuramayacakları için psikiyatristin empati yapması ister istemez daha zor olacaktır. Öte yandan psikiyatri kliniğine gelen bilinç düzeyi daha yüksek olan hastalarla iletişimde doktorun empati yapabilmesi için kendi ahlaki görüşlerini geri plana itmesi gerekmektedir. Hasta görüşmesinin dışında bir takım tedavi yöntemleri de etik tartışmalara konu olmuştur. Lobotomi, elektrokonvülsif terapi insanlık dışı olduğu gerekçesiyle eleştirilmiş, bazı doktorlar ise bu tedavi yöntemlerini kabul etmişlerdir. Antipsikotik ilaçlar, antidepresanlar insan duygularını manipüle ettikleri gerekçesiyle eleştirilmektedir (5, 7, 9). 5. Hekim yardımlı intihar, ötenazi ve dehümanizasyon Tıbbi teknolojinin insanlığa sağladığı yararların takdir edilmesine karşın, tıbbın gücünün doğru kullanılmaması sonucu ölümlerin ertelendiği, canlılığın korunduğu, doğal ölümün engellendiği de bir gerçektir (Çağdaş Tıp Etiği: 369) Tıbbın sahip olduğu bu güç nedeniyle kalitesiz bir yaşam sürmektense ölüm tercih edilebilir. Ötenazi ve hekim yardımlı intihar tümden kabul edilebilir olmadığı gibi tümden reddedilebilir de değildir. Hastanın mental olarak yeterli olduğu, ölümünün kaçınılmaz ve hastanın ölümüne kadar acısının dindirilemeyecek olduğu durumlarda hastanın isteği yerine getirilebilir. Doktor hastanın yaşam hakkına saygı duyduğu kadar, hastanın bir birey olarak aldığı kararlara da saygı duymalıdır. Hekim yardımlı intihar ve ötanazi Hollanda ve Belçika gibi ülkelerde yasallaşmıştır. Bu uygulamanın kişiye kendi hayatını sonlandırma konusunda özgürlük vermekten ziyade doktorun gözünde hasta yaşamını küçümsemeye ve dehümanizasyona neden olduğu söylenmektedir. Hatta bunun bir sonucu olarak doktorların ötanazi işlemini bir rutin haline getirdikleri ve bazen hastalarının izni olmadan uygulamaya başladıkları bile dile getirilmektedir (6). Hassas bir pozisyonu olan bu tip uygulamaların kötü niyetli kişilerin elinde insan hayatını tehdit eder konuma gelebileceği düşüncesi tıp otoriteleri arasında yaygın bir görüştür. Bu durumda yaşlıların, terminal dönem ve psikiyatrik hastaların potansiyel kurbanlar olacağı endişe konusudur (8). Hastaların çektikleri acılar nedeniyle umutsuz ve depresif olmaları oldukça normaldir. Ancak doktorun da depresyonu ve umutsuzluğu birbirinden ayırması gerekmektedir. Majör depresyon durumunda ani ölüm isteyen hastanın öldürücü ilaçlara değil psikiyatrik tedaviye ihtiyacı olduğu açıktır. Yapılan araştırmalar depresyondan muzdarip terminal kanser hastalarının fiziksel semptomları daha ağır bir şekilde tecrübe ettiklerini göstermektedir. Bu durumun da onların hayatlarını sonlandırmayı daha yoğun bir şekilde istemelerine neden olduğu belirtilmektedir. Doktor yardımlı intiharın gerçekleşmesi durumunda fazla vakti kalmamış bir hastanın son günlerini daha rahat geçirmesi sağlanmak ve mutlu olmasına uğraşılmak yerine hastanın ölüm isteğini yerine getirmek doktorun insan yaşamına verdiği değeri tartışılır duruma getirecektir. Ötenazi türlerine göre etik veya etik dışı bulunabilir. Örneğin istemsiz ötenazide hasta yeterli olduğu halde gönüllüğü sorgulanmamaktadır. Hastanın yaşamının katlanılmaz ve değersiz olduğu gerekçesiyle yapılan bu ötenazi hem etik hem yasa açısından “insan öldürme” ve yaşamın kutsallığına saygısızlık” olarak nitelendirilmektedir. Pasif ötenazi, ölmeye izin verme kapsamında ele alınır ve ölümün kaçınılmaz olduğu durumlarda yaşamsal desteğin çekilerek ölümün hızlandırılması ya da doğal ölüm sürecinin seyrine izin verilmesidir. Hastanın doğal olmayan yollarla yaşatılmaya çalışılması, terminal hastalığından acı çekiyor olması nedeniyle etik dışı bulunabilir. Hastanın ölümü tedaviyi sonlandırma eyleminin bir sonucu değil, hastalığın bir sonucu olacaktır (12). 6. Cerrahi Girişimlerde Dehümanizasyon Tıp alanındaki dehümanist yaklaşımın en çok tartışmalı olduğu bölümlerden biri de cerrahi uygulamalar ve terminal dönem hastalara yapılması gerekenlerdir. Özellikle son dönemlerde biyomühendislik teknolojilerinin gündeme getirdiği robot cerrahlar tartışmaların boyutunun artmasına yol açmıştır (14). Tartışmaların yoğunlaştığı nokta ‘cerrahi müdahalelerde cerrah karar alırken hastasının duygu ve düşüncelerini de önemsemeli mi yoksa sadece bedensel ihtiyaçlarına mı odaklanmalıdır?’Örneğin bir atletin ameliyatı sırasında önünde risk almaksızın bacağı kesmek veya hayati risk olsa bile bacağı kurtarma seçeneği olan bir cerrah buna nasıl karar vermelidir? Birinci görüş bir cerrahın hastasına yaklaşımında onu insani özelliklerden arındırması gerektiğini savunur. Bu durumun cerrahın müdahalesini daha iyi yapmasına yol açacağını söyler. İkinci görüş ise bir hekimin hastanın sadece hayati fonksiyonlarından sorumlu olmadığı ve yaşam kalitesini düşürecek girişimler verirken kararı duygu düşünce ve fikirleriyle entegre etmesi gerektiğinin doğruluğuna inanır (16). Bu kararı verirken elbette alınan riskin boyutu ve tıbbın genelinde hâkim olan kar zarar dengesinin kurulması çok önemlidir. Terminal dönem hastaların durumu karar vermesi zor olan durumlardan bir diğerini oluşturur. Bu dönemdeki hastaların bakımı oldukça masraflıdır. bunun yanı sıra yoğun bakım ünitelerinin sayısı her hastane de belli orandadır ve yaşama ihtimali daha yüksek bir hastanın ihtiyacı durumu doğduğunda bu dönem hastaların durumu daha da büyük tartışmalara yol açar. Bu durumun çözümünün yine dehümanist yaklaşımla mümkün olduğunu ve eğer hasta için yapılacak çok şey kalmadıysa hekiminin kararıyla bakıma son verilmesi gerektiğini savunanlar olsa da diğer bir taraftan bir insanın yaşama hakkını elinde alma kararının onun insan olduğunu unutarak vermenin doğruluğunu kabul etmek çok zordur. Ayrıca hala hayati fonksiyonlarını tamamen yitirmediği için onun için ümidini yitiremeyen hasta yakınlarına milli gelirden veya bekleyen hastaların varlığından bahsetmek hiç de kolay olmayacaktır (14, 16). 6.1. Organ Nakli ve Dehümanizasyon Vücutta görevini yapamayacak kadar hasta ve hatta bedene zararlı hale gelen bir organın yerine sağlam ve aynı görevi üstlenecek bir organın nakledilmesi işlemine "Organ Nakli" veya "Organ Transplantasyonu" denir. Nakledilecek organ canlı veya ölü vericilerden sağlanır. Canlı vericiler söz konusu olduğunda vericinin zararıyla hastanın yararı karşılaştırılır ve vericiden aydınlatılmış onam alınır. Beyin ölümü gerçekleşmiş vericilerde ise aileden onam alınır. Fakat dini anlayış, kültürel farklılıklar, eğitim yetersizliği, ameliyat korkusugibi sebeplerle ülkemizde çoğu insan organ bağışında bulunmaktan kaçınmaktadır. Bağışçı sayısı hızla azalmakta, organ alamadığı için ölen insan sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Hatta ülkemizde insanlar organları için kaçırılmaktadırlar (2). Bilim insanları yeterince organ bulunamaması sorununa laboratuvarlarda organ üreterek çözüm bulmayı amaçlamaktadırlar. Fakat bu akla “Laboratuvarda sentezlenen organlar organ pazarları oluşmasına sebep olur mu?” ,“Maddi yetersizlik içinde olan hastalar bu durumdan nasıl faydalanır?” ,“Organ üretmek yerine insanların bilinçlendirilmesi bu sorunu çözmeye yetmez mi?” gibi pek çok soru getirmektedir. Laboratuvarda üretilen organlar pek çok hastaya hayat verecektir. Bilim insanları henüz organ üretmeyi başaramadılar ama çalışımlarına devam etmektedirler (2). 7. Hemşirelerin Dehümanizasyona Yaklaşımı Hemşirelik, hekimlik kadar eski bir meslektir. İki mesleğin de amacı; birey, toplum, ailenin olası en üst sağlık düzeyine ulaşmasıdır. Bu amaç doğrultusunda; hemşirelik mevcut ve olası sorunlara karşı bireyin, ailenin, toplumun fizyolojik ve psikososyal gereksinimlerinin holistik (bütüncül) ve humanistik bir yaklaşımla tanımlanması ve karşılanması (tedavi edilmesi) ile ilgilenmektedir. Modern hemşirelik, sadece hastalığı ve hastalıklı bireye bakımı değil, sağlam bireyi ve sağlığı korumayı ön planda tutar. Modern hemşireliğin "ekip hemşireliği" ve "primer hemşirelik" gibi çeşitli çalışma modelleri geliştirilmiştir. Ülkemizdeki duruma bakıldığında çoğu hastanede ‘işlevsel hemşirelik’ modeli ön plandadır. İşlevsel hemşirelik; işlerin paylaşıldığı (örneğin; servisteki bir hemşirenin tüm hastaların tansiyonlarını ve nabızlarının ölçmesi, diğer bir hemşirenin ise tüm hastaların ilaçlarını vermesi şeklindeki) bir sistem ile yürütülür. İşlevsel hemşirelik modeli, hastanın dehumanize (insan olma özelliğinin önemsenmemesi) ve depersonalize edildiği (kendine özgüllüğünün önemsenmediği) bir yaklaşımdır. Gerçekte, ülkemizdeki hemşirelerin çoğu da bir "hemşirelik modeli"nde değil, hastalıkları ve rutin hemşirelik tekniklerini temel alan "medikal model"de eğitilmişlerdir. Ancak, hemşirelik eğitimi ve hizmetlerindeki değişim ve gelişmelerle beraber modern hemşireliğin rol ve işlevlerini sınırlayan bu yaklaşımın da değişmesi ümit edilmektedir. Ülkemizde hemşirelik eğiliminin tümüyle üniversiteler düzeyde verilmeye başlanmasıyla birlikte bu gelişimler ülkemize de daha hızlı yansıyabilecektir (11). 8. Sonuç Tıbbın bir çok alanında karşımıza çıkan dehümanist yaklaşımı günümüzün en önemli etik tartışmalarından biridir. Son zamanlarda hekimler, hekim adayları ve diğer sağlık çalışanları bu konuda bilinçlendirilmeye çalışılmaktadır. Özellikle tıp eğitiminde yapılan atılımlar hasta/hekim ilişkisini güçlendirici yöndedir. 9. Kaynakça 1. Aksoy Ş, Çevik E, Edisan Z, Yaşamın Sonunda Verilen Kararlara İlişkin Bir Etik Tartışma, Turkiye Klinikleri J Med Ethics 2002;10(4):263-8. 2. Elçioğlu Ö, “Organ Aktarımı ve Etik”, Çağdaş Tıp Etiği (Ed. Erdemir A D, Öncel Ö, Aksoy Ş), Nobel Tıp Kitabevi, 2003: 309-328. 3. Fink E. B, Psychiatry’s Role in The Dehumanization of Health Care, Journal of Clinical Psychiatr, 1982 Apr;43(4):137-8. 4. Fleck S, Dehumanizing Development in American Psychiatry in Recent Decades, Journal of Nervous and Mental Disease: April 1995, Vol. 183, Issue 4: 195-203. 5. Haque O S, Waytz A, Dehumanization in Medicine: Causes, Solutions, and Functions, Perspectives on Psychological Science March 2012; vol. 7, no. 2, 176-186. 6. Harned M E, The Dangers of Assisted Suicide, http://www.aul.org/wp-content/uploads/2012/04/dangers-assistedsuicide.pdf 7. Haslaw N, Dehumanization: An Integrative Review- Personality and Social Psychology Review 2006, Vol. 10, No. 3, 252–264. 8. Hendin H, Klerman G, Physician-assisted suicide: the dangers of legalization, Am J Psychiatry, 1993 Jan;150(1):143-5. 9. Hodson G, Costello K, Interpersonal Disgust Ideological Orientations, and Dehumanization as Predictors of Intergroup Attitudes, Psychol Sci. 2007 Aug;18(8):691-8. 10. Jones E E, Harris V A, The Attribution of Attitudes, Journal of Experimental Social Psychology, 1967; Cilt 3, Sayı 1: 1-24, http://www.radford.edu/~jaspelme/443/spring2007/Articles/Jones_n_Harris_1967.pdf 11. Karaöz S, Cerrahi Hemşirelik ve Etik, C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 2000, 4 (1) 12. Levi F, Bulliard J L, La Vecchia C, Depression, hopelessness, and desire for hastened death interminally ill patients with cancer. JAMA, 1990: 284, 2907–2911. 13. Louhiala P. Philosophy For Medical Students Why, What and How, Med Humanities, 2003 29: 287-288 14. Olson M, Robotic Surgery, Human Fallibility and The Politics of Care, https://cdr.lib.unc.edu/indexablecontent/uuid:bac15651-05f4-4547a9ad-cee9794fa3ae 15. Rosenthal S et al., Humanism at Heart: Preserving Empathy in Third-Year Medical Students, Acad Med. 2011 Mar;86(3):350-8 16. Szasz T S, Ideology and Insanity: Essays on the Psychiatric Dehumanization of Man, Syrauce University Press, 1991: 199