ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Bağımsız Sağlık Hiz. San. Tic. A.Ş. adına İmtiyaz Sahibi Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Dr. F. Hülya KURBAN Reklam ve Tanıtım Müdürü Derya BATMAZ ÜNEY Yayın Kurulu Doç. Dr. M. Vedat KOCA Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ Op. Dr. Ali Fuat PAKER Uzm. Dr. Ali Sait ÇAL Uzm. Dr. Aslı BAHAR TURAN Op. Dr. Bülent AYMELEK Op. Dr. Deniz GÜLERYÜZ ÇAKMAK Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN Op. Dr. Gürsu ÖZER Uzm. Dr. Harun YILMAZ Uzm. Dr. Hülya AKDENİZ ÜNTUT Uzm. Dr. İhsan MAĞUNACI Op. Dr. Meftun ALİCAN Op. Dr. Mehmet YAMAN Uzm. Dr. Mehmet Fethi ALİŞİR Op. Dr. Murat CERAN Uzm. Dr. Mustafa ERCAN Op. Dr. Mustafa SEZEN Op. Dr. Osman Okan YAMAN Uzm. Dr. Önder BEKAR Uzm. Dr. H. Nurşen BAŞEĞMEZ Op. Dr. Ruhi SAYAR Op. Dr. S. Sinan KEJANLIOĞLU Op. Dr. Tevfik ÖNCAN Op. Dr. Uğur Barış ÖZKAL Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU Dt. Semra Güler BEŞER Dr. Halim Atilla BÜYÜKER Dr. Sabir ZEYVER Uzm. Ecz. Enver SARAÇOĞLU Dyt. Elif Naz DUMAN Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA Mesul Müdür / Başhekim Değerli Okurlarımız, Yaz güneşine hoşçakal! Merhaba Sonbahar! 2014 SAYI : 11 YIL: 4 Yazışma Adresi : Özel Bursa Anadolu Hastanesi İzmir Yolu No:105 Nilüfer / BURSA Tel: (0224) 451 09 09 Fax: (0224) 451 53 00 E-mail: reklam@bursaanadoluhastanesi.com www.bursaanadoluhastanesi.com Görsel Tasarım ve Baskıya Hazırlık: AERONORM Advanced Creativity FSM Bulvarı Gazi Sk. Özkaya Apt. No: 8/1 Nilüfer / Bursa Tel: (0224) 242 22 88 E-mail: aeronorm@aeronorm.com www.aeronorm.com Baskı : Renkvizyon Matbaa Reklam Tanıtım Hizmetleri Anadolu Mah. Karlıdağ Cad. No: 32 Yıldırım/Bursa Tel: (0224) 251 04 14 Fax: (0224) 251 04 15 E-mail: info@renkvizyon.com www.renkvizyon.com.tr Güneşli günler artık geride kaldı... Dışarıya çıktığımızda bizleri genellikle puslu havalar karşılıyor, Sonbahar “ben geldim” diyor... Mevsim geçişlerinde zayıf düşen bağışıklık sistemimizi korumak, hastalıklara yakalanmamak için büyük önem taşıyor. 11. sayımızda da sağlıklı, kaliteli bir yaşam geçirmenizi sağlayacak anahtar bilgileri sizlerle paylaşmaya gayret ettik. Sonbaharla birlikte okulların açılmasıyla önemi daha da artan çocuklarımızın sağlıklı beslenmesine ilişkin dikkat edilmesi gereken noktalara değindik. Ayrıca okullarda sıklıkla yayılan üst solunum yolu enfeksiyonlarına da bu sayımızda yer verdik. Akılcı ilaç kullanımından sırt ağrılarına, şaşılıktan zonaya kadar geniş bir yelpazede pek çok içeriği de dergimizde bulabilecek, uzman görüşlerine ulaşabileceksiniz. Unutmayalım, Sonbahar biraz hüzündür belki ama çokça da umut ve elbette sevgidir de... Sonbahar’ın yaprak dökümüne inat düşlerinize güneş doğması temennisiyle, sağlıklı günler geçirmenizi dilerim. ya a K r e n Ta ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Yaz mevsimini adeta tropikal bir ülkede yaşarcasına sıcak, yağışlı bir hava ve su baskınlarıyla arkamızda bıraktık. Dr. Hülya KURBAN Başhekim Yardımcısı / Editör Mevsimler artık birbirine karıştı ve havalar soğurken üst solunum yolu hastalıkları hem çocukları hem de erişkinleri rahatsız etmeye başladı. Burnumuz bazen bu enfeksiyonlarla bazen alerjik nedenlerle tıkanarak bize zor anlar yaşatıyor. Omuzlarımız, sırtımız sürekli yaptığımız yanlış haraketler travmalar, bazen de çeşitli kronik hastalıklar nedeniyle ağrıyarak yaşamımızı zorlaştırıyor. Utangaç bir toplum olduğumuz için anal bölge hastalıklarını ve cinsel sorunlarımızı çoğu kez doktorumuzla bile paylaşamıyoruz. Ayrıca haraketsiz bir yaşam tarzı ve aşırı kilolar nedeniyle diyabet hastaları çoğaldı. Zaman zaman göğüs ağrısı bize bir kalbimiz olduğunu kalbimize ve damarlarımıza iyi bakmamız gerektiğini hatırlatıyor. İnsan yaşamı önceki yıllara göre oldukça uzadı ve yaşlı popülasyonu arttıkça Alzeimer gibi demansla seyreden hastalıklarda daha fazla görülüyor. Bu ve benzeri hastalıklarla ilgili aydınlatıcı bilgileri dergimizin bu sayısında siz okurlarımıza sunmaya çalıştık. Dergimizin sayfalarında yer verdiğimiz diğer önemli konu ise doğru ilacı doğru zamanda ve uygun dozlarda kullanmak. Biz buna ‘’Akılcı İlaç Kullanımı’’ diyoruz. Ülkemizde özellikle antibiyotikler reçetesiz, gereksiz yere ve uygun olmayan dozlarda kullanılıyor. Bu konuda Avrupa’da üst sıralardayız. Bu da bakterilerin antibiyotiklere direnç kazanmasına neden oluyor. Eğer önlem alınmazsa önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde antibiyotiklere dirençli bakteri sayıları arttığı için enfeksiyon hastalıkları tedavi edilemez boyutlara ulaşacaktır. Bu durum ülkemiz ve Dünya için büyük bir tehdittir. Enfeksiyon hastalıklarından konu açılmışken bir seyahat hastalığı olan Ebola Virüsü konusunda da okurlarımızı uyarmak istiyorum. Özellikle yurdışı seyahatı yapacakların koruyucu önlem olarak el hijyenine önem vermeleri ve üst solunum yolu hastalığı olanlarla temas konusunda dikkatli olmalarını öneririm. Bağışıklık sistemimizi yüksek tutmaya çalışmak ise tüm hastalıklara karşı en iyi koruyucumuzdur. Bunların dışında dergimizin sayfalarında aramıza yeni katılan hekim arkadaşlarımızı da tanıma fırsatı bulacaksınız. Sonbahar ve Kış mevsimini sağlıklı geçirmeniz dileklerimle.... an b r u K a y l ü H 3 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Akılcı İlaç Kullanımı doğru-yeterli ve etkin ilaç yazımı, kullanımı ile ilgili olarak hastayı bilgilendirme anlamında da çok önemli görevler düşmektedir. Uzm. Dr. Hülya AKDENİZ ÜNTUT İç Hastalıkları Uzmanı İlaçlar doğru kullanılırsa etkilidir. Gereksiz ve hatalı ilaç kullanımları, tedavideki başarıyı önemli ölçüde düşürmekte, bazı hastalıklarda tedaviye direnç gelişmekte, ekonomik olarak da maliyetlerin artmasına neden olmaktadır. Günümüzde, geçen yüzyıla göre pek çok hastalığın ortaya çıkmadan önce önlenmesi, oluştuktan sonra da tedavi edilebilirliği önemli ölçüde artmıştır. Tüberküloz, Veba, Çiçek gibi ölümcül hastalıklar neredeyse tarih olmuşken, Kanser ve AIDS gibi hastalıkların tamamen tedavi edilebilirliği ile ilgili önemli adımlar atılmıştır. Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminlerine göre, tüm hastaların en az yarısı ilaçlarını doğru şekilde kullanmamaktadır. Polikliniklerde muayene için gelen hastaların elinde, farklı yerlerden reçete edilmiş az kullanılmış veya kullanılmamış onlarca ilaç poşetiyle karşılaşıp ne yapacağımızı şaşırdığımız çok olmuştur. Kayıtları tutulduğu halde, hastaların hastane ve hekim dolaşma özgürlüğü nedeniyle ülkemizde de ilaçların çöpe atıldığına sıkça tanık olmaktayız. Koruyucu hekimliğin geri plana itilip, tedavi edici reçeteye dayalı hekimliğin ön planda olduğu ülkelerde de durum aynı olup, özellikle biz hekimlere çok kısıtlı muayene süresinde 4 Akılcı ilaç kullanımı; • Doğru ilacın • Doğru zamanda • Gerektiği kadar • Uygun maliyetle kullanımıdır. Bugün gelişmiş (ekonomik ve sosyal alanda) ülkelerde bile tedavi maliyetleri ile ilgili ciddi çalışmalar yapılıp, en kolay ve en uygun yollardan ekonomik yükün azaltılması ile ilgili sürekli hesaplar yapılmaktadır. Sigara kullanımının terk edilmesi, obezitenin azaltılmaya çalışılması, doğru beslenme, yaşam koşullarının iyileştirmeye çalışarak salgın hastalıklardan korunma çabaları, pek çok hastalıkla ilgili toplumu bilinçlendirme anlamında atılan adımlar sayesinde, hem sakatlık ve ölüm oranları azaltılacak, hemde maliyetlerin düşürülmesine önemli ölçüde katkıda bulunacaktır. Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de bitkisel kökenli olarak bilinen alternatif ilaçlara ilgi fazla olup, bu tür ilaçların istenmeyen etkileri ile karşılaşmamak adına (Karaciğer, böbrek ve kalp damar sistemi ile ilgili olanlara dikkat çekmek isterim.) hekimlere danışılarak kullanılması en uygun ve en akılcı olan yoldur. İlaç kullanımında yapılması gerekenler • Doktora giderken kullanmakta olduğunuz ilaçları liste halinde yazın veya boş kutularını yanınızda bulundurun. • Daha önce herhangi bir hastalıktan dolayı tedavi gördüyseniz bu konuda doktorunuza bilgi verin. • İlaçları yalnızca Doktorunuzun önerisiyle ve reçetelendirilmişse kullanınız. (Çok sık reçetesiz alınabilen ve kullanılan ilaçlarda bile ciddi zıt etkiler oluşabilir. (Örneğin; en düşük doz sık kullanılan bir Aspirin preparatı ölümcül bir astım krizini davet edebilir.) • İkinci bir hekimin verdiği ilaçları diğer reçete ile birlikte almadan önce tedavi olduğunuz hekimlerden birine yeni ilave edilen ilaçlarla ilgili bilgi verin. (Yani ardışık ilaç kullanımından mutlaka hekimlerin haberi olmalıdır.) • İlaçları doktorunuzun size anlattığı şekline uyarak reçetede yazıldığı gibi uygulamalısınız. Aksi halde tedavinin etkinliğinin azalması ve istenmeyen etkilerle karşı karşıya kalabiliriz. • İlaca başladıktan sonra ortaya çıkan yeni bir şikayet, hastalığa bağlı olabileceği gibi, ilaca da bağlı olabilir. Tedavi eden hekim bu konuda mutlaka bilgilendirilmelidir. (Kusma, mide ağrısı, başağrısı, nefes darlığı, çarpıntı, döküntü gibi) • Eski ve kullanmadığımız son kullanma tarihleri geçmiş ilaçları evde bulundurmamalıyız. • Artan ilaçlarımızı, şikayetleri bize benziyor diye asla başkalarına önermemeliyiz. Kullanmadığımız tane ilaçları çöpe atmak yerine, yakın bir sağlık merkezine teslim ederek bu ilaçlara maddi olanaksızlıklar nedeniyle ulaşamayan pek çok insana faydamız dokunacağını unutmamalıyız. İlaçlar hayatımızın vazgeçilmez sigortalarıdır. Yaşam kalitemizi artırıp, ömrümüzü uzatan önemli unsurlardır. Ancak, unutmamalıyız ki doğru zamanda, doğru ilacı, doğru kullanmadığımız durumlarda, ‘’HER İLAÇ AYNI ZAMANDA BİR TOKSİNDİR, ZEHİRDİR. ANCAK BİLİNÇLİ VE AKILCI KULLANIRSAK ŞİFA BULABİLİRİZ.’’ • İlaçlarımızı yanlışlıkla veya bilmeden kullanabilecek (Yaşlılar, çocuklar gibi) kişilerin varlığını göz önünde tutarak kolay ulaşılmayacak yerlerde muhafaza etmeliyiz. • İlaç kullanırken ilaç tedavisi dışında yapabileceklerimizi de göz önünde bulundurarak (Egzersiz, yürüyüş, diyet, doğru beslenme gibi) tedavideki katkılarını göz ardı etmemeliyiz. • Hastalığın tedavi süresi bittiğinde ise ilaç kullanımına gereksiz yere devam etmemelidir. Aksine kronik (müzmin) bir hastalığımız varsa , doktorunuza danışmadan kendi kendinize veya başkalarının önerileri ile tedaviyi asla sonlandırmayınız. Unutmayalım ki mutlak devamlı kullanılması gereken bir ilacın bırakılması hayatımıza veya sakatlığımıza mal olabilir. (Bir tansiyon ilacının veya şeker ilacının bırakılması, beyin kanaması gibi felçler veya kronik bir kalp ve damar hastalığı, böbrek hastalığı ile sonuçlanır.) • Özellikle ileri yaşta olan hastaların çevrelerinde ilaçlarını düzenli kullanmalarına yardımcı olunması çok önemlidir. Unutkanlık ve demans nedeniyle eksik alım veya üst üste alımlar nedeniyle de zehirlenmelerle çok karşılaştığımız olmuştur. İlaca bağlı olan veya olmayan bir bilinç kaybı oluşabileceğini göz önüne alarak, yakın çevremizi özellikle devamlı kullandığımız ilaçlarla ilgili bilgilendirmeliyiz. 5 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Alzheimer Nedir? Uzm. Dr. Aslı Bahar TURAN Nöroloji Uzmanı Alzheimer hastalığı; 65 yaş ve üzeri kişilerde görülen, unutkanlıkla başlayan, günlük yaşam aktivitelerinin bozulduğu, davranış bozuklarına sebep olabilen bir hastalıktır. Demans (bunama), zihinsel becerilerin günlük yaşam aktivitelerinde bozulmaya sebep olacak düzeyde kaybıdır. Demansa yol açan nedenlerin yarısını Alzheimer hastalığı oluşturmaktadır. Doğal seyri açısından kalıcı ve ilerleyici olan bu hastalığın günümüzde halen kesin tedavisi bulunmamaktadır. Ancak uygun tedavi yaklaşımı ile hastalığın ilerlemesi yavaşlatılabilmektedir. Normal yaşlanmadan farklı mıdır? Normal yaşlanma sürecinde kişilerin planlama, karar verme, dikkat gibi zihinsel becerilerinde yavaşlama meydana gelebilir. Ancak yapılan araştırmalar demansın normal yaşlanma sürecinden farklı olduğunu ortaya koymaktadır. Yaşları altmış beşin üstünde demansı olan ve olmayan kişilerin beyinleri incelendiğinde demanslı hastaların %50’sinde Alzheimer hastalığına özgü, kalan %50’de ise nörolojik yıkıma sebep olan diğer hastalıklara özgü bulgular saptanmıştır. Günümüzde insan ömrünün uzaması yaşlı popülasyonun artmasına buna paralel olarak ileri yaş dönemine özgü bir hastalık grubu olan demansın da artışına yol açmıştır. Kimler risk altındadır? En önemli risk faktörü yaştır. Kadın cinsiyet, düşük eğitim düzeyi, ailede demans öyküsü riski artıran başlıca faktörlerdir. Bununla birlikte damar hastalıkları ile bunlara sebebiyet veren diyabet ve hipertansiyon varlığında riskin arttığı gösterilmiştir. Belirtileri nelerdir? Seyri nasıldır? Genellikle ilk dikkati çeken belirti unutkanlıktır. Sorunlar yakın hafızayla ilişkilidir. Uzak hafıza göreceli olarak korunmuştur. kaybeder. Çevresinde olup bitenlere kayıtsız görünür. Günlük yaşamın basit gereksinimleri olan giyinip soyunma, yemek yeme, banyo yapma gibi aktiviteleri tek başına yerine getirememeye başlar. Başlangıçta eşyaları koydukları yeri, söylenenleri ve yapacakları işleri hatırlayamama şeklindeki unutkanlıklar zaman içinde artarak alışveriş yapmakta zorluk, bilinen yolların karıştırılması gibi kişinin sosyal yaşantısını etkileyecek düzeye ulaşır. Yakınlarının sürekli bakımına ihtiyaç gelişir. Beraberinde gelişen huzursuzluk, hırçınlık, uygunsuz konuşma, suçlama gibi davranış bozuklukları ve uyku bozukluğu sebebiyle bakım vermek zorlaşır. Son evrede kişi yatağa bağımlı hale gelir. Hastalık doğrudan ölüme sebep olmamaktadır ancak beraberinde gelişen enfeksiyonlar, yetersiz beslenme ve diğer tıbbi hastalıklar neticesinde ölüm gerçekleşmektedir. Hastalığın başlangıç döneminde kişi işlev kusurlarının farkında olup bundan rahatsızlık duyabilir ve buna bağlı bir çökkünlük durumu yaşayabilir. Ancak hastalık ilerledikçe kişi farkındalığını 6 Tanı nasıl koyulur? Hasta ve yakınından alınan bilgiler, muayene bulguları ve zihinsel becerileri değerlendirmeye yönelik testler ile koyulur. Ancak benzer tabloya sebep olabilecek diğer hastalıklardan ayrımın yapılabilmesi için hastalar kan testleri ve beyin görüntülemelerini içeren laboratuvar tetkikleri ile değerlendirilir. Tedavisi mümkün mü? Günümüzde halen hastalığın kesin tedavisi yoktur. Ancak hastalık sürecini yavaşlatan tedavi seçenekleri mevcuttur. Ek tedaviler ile huzursuzluk, uykusuzluk gibi günlük yaşamı bozan durumların kontrolü sağlanmaktadır. Korunmak için ne yapılabilir? Zihinsel ve fiziksel aktivitenin koruyucu olduğu gösterilmiştir. Okumak, sanatsal faaliyette bulunmak, oyun oynamak gibi zihinsel aktivite gösteren yaşlılarda hastalık gelişimi daha düşük bulunmuştur. Fiziksel aktivitenin hem damarsal hastalıklardan korunma sağlayarak hem de zihinsel aktiviteyi uyararak koruyucu olduğu düşünülmektedir. Yapılan iki geniş kapsamlı çalışma omega içeriği yüksek beslenme ile hastalık riskinin azaldığını ortaya koymuştur. Bu sebeple hastalıktan korunmada balık ve ceviz tüketimi önerilmektedir. Ancak diğer besin maddeleri ve beslenme alışkanlıkları ile ilgili çalışmalar çelişkili sonuçlar ortaya koymaktadır. 7 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 8 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 9 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Anal Apse ve Fistül Bir ucu makatın içinde bir ucu dışarıda sürekli akıntı ve iltihaplanmaya yatkın yapılardır. Esherichia Koli, streptokoklar, stafilokoklar, anaerob mikroorganizmalar sıklıkla rastlanan etkenlerdir. Anorektal apseler erkeklerde daha sık olur. Apselerin içeriğinde kötü kokulu bol miktarda irin (pü) bulunur. Op. Dr. Ruhi SAYAR Genel Cerrahi Uzmanı Apse makat çevresinde iltihaplanma ve irin toplanmasıdır. Anal apse ve fistüllerin çoğu anal glandların (Anal salgı bezlerinin) enfeksiyonundan meydana gelir. Anal salgı bezleri intersfinkterik bölgede bulunur ve anal kriptlere açılır. Akut bir enfeksiyon mukoza ve submukozada iltihaplanmaya yol açar ve apseler oluşturur. Bu apselerin tam iyileşmemesi de perianal fistülleri oluşturur. Makat bölgesinin en ağrılı hastalıklarından biri de anal apsedir. Fistül ise bu hastalığın kronik ya da geç evresi olarak değerlendirilebilir. Apse anüs çevresinde şişlik, şiddetli ağrı, kızarıklık, sertlik, ateş gibi belirtiler verir. Derin apselerde kızarıklık ve şişlik olmayabilir. Apselerin cerrahi olarak, boşaltılmasından ya da kendiliğinden boşalmasından sonra büyük bir rahatlama olur. Ancak hastaların yaklaşık % 50’sinde doğru zamanda veya yeterli boşaltım yapılamadığında makat içi ve dışı arasındaki iki ağız arasındaki lojda veya tünelimsi yapıda tekrar eden apse atakları olabilir. İki ucu açık bu tünel benzeri kanala fistül denir. 10 Nedenleri • Anal kriptlerdeki enfeksiyon, • Kıl foliküllerinin enfeksiyonu, • Ter bezlerinin veya sebase salgı bezlerinin enfeksiyonu, • Hematomların komplike olması, • Enjeksiyonlar, • Travmalar ve yabancı cisimler olarak sayılabilir. Anorektal Apseler yerleşim yerine göre ; • Perianal apseler, • İskiorektal apseler, • İntermüsküler apseler, • Supralevator apseler olarak adlandırılır. Tedavi Apse tedavisinde kural apsenin en kısa zamanda drenajı yani boşaltılmasıdır. Antibiyotiklerin yararı vardır ama sınırlıdır. Enfeksiyonu yavaşlatsa da yok edemezler. Spontane olarak direne olan (Yani kendi kendine boşalan) apselerde nüks etme (Tekrar etme) ihtimali yüksektir. Cerrahi olarak boşaltılırken apse lojunun içi iyice temizlenmeli ve yıkanmalıdır. Can sıkıcı komplikasyonları ve yüksek tekrar etme oranı nedeniyle gecikmeden, ehil ellerde erken tanı ve uygun cerrahi tedavi çok önemlidir. Anal Fistül (Perianal Fistül) Anal kanal ile deri arasında olmaması gereken bir bağlantının (Bir tünel, bir kanal şeklinde) olmasına perianal fistül denir. Çoğunlukla öncesinde geçirilen apse neticesinde gelişir. Bu tünelin dış ağzı genellikle sivilce ağzı gibidir. Sürekli veya aralıklı olarak akıntı (İltihabi akıntı) yapar. Tünelin dış ağzı zaman zaman kapanırsa tekrarlayan apselerle seyreder. Fistüller tüm apse vakalarının yaklaşık % 40-50’sinde gelişir. yaparken de dışkı tutmayı kontrol eden kaslara zarar vermemektir. (Anal inkontinans yaratmamak) Anal fistüllü hastalar iç çamaşırlarında kahverengi - sarı, iltihaplı akıntı lekelenme tarif eder. Dış kısımda sivilce başı gibi dış ağzı hissedebilir. Tekrarlayan apse ataklarına bağlı zaman zaman ağrı, şişlik, ateş, şikâyetleri olur. Fistüller perianal bölgedeki yerleşimlerine göre; • İntersfinkterik (En sık görülen fistül) %70, • Transsfinkterik, • Suprasfinkterik, • Extrasfinkterik olarak sınıflandırılır. Ayrıca düz bir hat yapmasına veya birden çok tüneller veya ağızlar yapmasına göre; • Basit (Simple) fistüller, • Komplike fistüller (At nalı fistül gibi) de sınıflanır. Perianal fistülün en etkili tedavisi cerrahi tedavidir. Fistül tedavisinde amaç iltihabı ve fistül kanalını yok etmek ve bunu Fistül tedavisinde; a) Cerrahi tedavi (Fistülotomi fiskülektomi), b) Seton dikiş veya aşamalı fistülotomi, c) Biyomateryel kullanımı (Fibringlue ve fistul plug gibi yapıştırıcı veya tıkaçların kullanılması), d) Mukozal flep operasyonu, e) Lazerle fistül tedavisi. A ve b en sık kullanılan en etkili yöntemlerdir. C ve d ise nadiren kullanılır. Komplike fistüllerde tanı için fistülografi denilen fistül kanalının gidişini gösteren filmden yararlanılabilir. Son zamanlarda anal fistülde lazer tedavisi güvenle kullanılmaya başlamıştır. Avantajları • Kasın maksimum muhafazası-diski tutma gücünün korunması, • İyi kontrol, • Eksizyon veya yarma yok, • Fistül yolunun uzunluğundan bağımsızdır, • Esnek fiber kıvrımlı yollarda da kullanıma olanak tanır, • İşlem yalnız birkaç dakika içinde gerçekleştirilebilir. Fistül ağzının kapatılması için diğer tedavi şekilleriyle kombine edilebilir. Fistül yolunu mümkün olduğunca nazik bir biçimde ortadan kaldırmak için radyal emisyonlu lazer tel dışarıdan yerleştirilir ve pilot ışın kullanılarak kesin pozisyonda yerleştirilebilir. Tanımlanan enerji fistül içine radyal olarak yayılır. Epitellesmis doku kontrollü bir biçimde tahrip edilir ve fistül yolu çökerek kapanır. Bu durum iyileşme sürecini de destekler ve hızlandırır. 11 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Astım Nedir? astım nöbetinin oluşmasına neden olur. Ailede astım hastası olanlar bu hastalığa daha yatkındır. Hem annesinde hem babasında astım hastalığı olanlarda risk daha fazladır. Uzm. Dr. Önder BEKAR İç Hastalıkları Uzmanı Havayı solduğumuzda bu havanın akciğere iletilmesini bronş adı verilen yapılar sağlar. Çeşitli uyaranlar sonucu bu bronşlar aşırı derecede kasılır ve daralır. Hava yollarının daralmasıyla nefes almak güçleşse de nefes vermekte daha çok zorlanılır. Bu şekilde nöbetler halinde ortaya çıkan, geri dönüşümlü bronş kasılmasına “astım” denir. Müzmin bir hastalık olan astımda sadece bu bronşların daralması değil, bronşun etrafındaki zarın şişmesi sonucu da hava yolları daralır. Ayrıca mukus dediğimiz balgam ve sümük gibi yapışkan maddeler çok fazla salgılandığında hava yolunun bazı yerlerinde tıkanmaya neden olur. Bu sorunlar da astımın ortaya çıkmasına yol açar. Astım hastaları bazı maddelere karşı daha duyarlıdır. Bu maddeler hırıltılı nefes alma, öksürme gibi problemlere neden olur. Ataklar arasında hasta gayet rahattır. Toplumda özellikle çocukluk çağında sık görülen bir hastalık olan astım, yetişkinlerin yüzde 5’ini, çocukların ise yaklaşık yüzde 10’unu etkiler. Astıma neden olan durumlar nelerdir? Çevresel faktörler ve aileden gelen kalıtsal faktörler astım oluşumunda rol oynarlar. Bu faktörler hastalığın ya da 12 Astımın nedeninin büyük kısmını allerjik faktörler oluşturur. Bazı kişiler bazı maddelere karşı daha duyarlıdır. Çiçek ve ev tozları, kedi tüyü, evde yaşayan bazı böcekler… Bu böcekler nemli yerlerde yaşarlar ve astıma neden olan önemli bir faktördür. Nem de astımı tetikleyen bir faktördür. Mevsim değişiklikleri özellikle soğuk hava astım atağının başlamasına yol açabilir. Solunum yolunu tahriş eden bazı kimyasal maddeler vardır. Daha doğrusu bazı maddeler vücutta kimyasal reaksiyona yol açar. Kömür ve tebeşir tozu, sigara dumanı, kirli hava, parfümsprey gibi kokular astımı tetikler. Özellikle sigaradan ve dumanından uzak durmak gerekir. Bunların dışında egzersiz yapmak zaten zor olan solunumu daha da güçleştirir. Astımı başlatabilir. Bazı hastalar egzersizden önce astım ilacı alarak astım atağının başlamasını önleyebilir. Astımın başlamasına neden olacak bazı meslekler de vardır. Bunlar kuaför, mobilyacı, fırında çalışanlar gibi… Özellikle kışın görülen soğuk algınlıkları astıma neden olmaktan çok astımlı kişilerde atağın başlamasına neden olur. dışarı zorlanarak çıkar ve hırıltılı soluk alıp verme görülür. Hastada hışırtı tarzında ses oluşur. Astımda sık karşılaşılan bir durumdur fakat başka solunum yolu rahatsızlıklarında da bu hırıltı duyulabilir. Sadece astıma özgü bir belirti değildir. En çok görülen belirtilerden biri de öksürüktür. Özellikle gece ya da sabaha karşı ortaya çıkar. Kuru ve inatçı bir öksürüktür ve uykudan uyandırır. Sebebi balgam ya da bronşun etrafındaki kasların kasılmasıdır. Hasta doktora balgamı çıkardıktan sonra rahatladığını söyler. Astım hastaları sık nefes alıp verir. Çünkü aldığı nefesin yetmediğini düşünür ve zorlanır. Astım çok ağırlaştığında hastada morarma görülebilir. Ayrıca göğüs bölgesindeki deri özellikle kaburgaların arasındaki içe çöker ve kaburgalar belirginleşir. Mutlaka doktora görünmek gerekir. Bu belirtiler sadece astımda görülmediğinden diğer hastalıklardan ayırt etmek gerekir. Astımın belirtileri özellikle sabaha doğru görülür. Astım tanısı nasıl konulur? Hastalığın tanısını koymak zor değildir. Bunun için uzman bir doktora başvurmak yeterlidir. Hastanın şikayetlerinin yanında hastalığın kesin tanısı için bazı testler ve tetkikler yapılır. Zor ve acı verici bir yöntem yoktur. Solunum testi yapılır. Akciğerlerin ne kadar hava alıp verebildiğine bakılır. Akciğer filmi çekilir. Eğer alerjiye bağlı bir astım olduğu düşünülüyorsa bunun için kan testleri ve deri testleri yapılır. Ayırt edilemediği durumlarda gerekirse balgam ve ter testi, akciğerin görüntülenmesi yapılabilir. Astımda görülen belirtiler Astımda bronşlar daraldığından en önemli bulgu nefes almada güçlük çekmedir. Hasta hem nefes alırken hem de verirken zorlanır. Nefes verirken hava Astım tedavisi Astım, hastanın normal bir hayat sürebilmesi için tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Yapılan tedaviyle hastalık kontrol altına alınabilir. Eğer çocukluk çağında tedaviye başlanırsa yetişkin haldeyken tamamen önüne geçilebilir. Fakat müzmin bir hastalık olduğundan hastalığı tamamen kaldırmak yerine şikayetleri en aza indirmek, atağın başlamasını önlemek daha gerçekçidir. Kısa sürede kurtulacak bir sorun değildir. Tedavisi uzun sürer. Astım tedavisinde rahatlatıcı ve koruyucu olmak üzere iki tip ilaç kullanılır. Rahatlatıcı ilaçlar hastanın şikayetlerinin arttığı durumlarda kullanılır. Sürekli alınan bir ilaç değildir. Hastanın rahat nefes almasını sağlar. Koruyucu ilaçlar uzun süreli kullanılır. Düzenli kullanılması gerekir. Astımın ve ataklarının ortaya çıkmaması için kullanılır. Hastanın şikayeti olmasa bile kullanmaya devam etmesi gerekir. Bu ilaçlardan burun yoluyla çekilenler doğrudan akciğere gittiğinden daha faydalıdır. Doktorlar tarafından da bu tür ilaçlar genelde tavsiye edilir. Çünkü astım akciğeri ilgilendiren bir hastalıktır. Antibiyotiklerin, öksürük şuruplarının bir faydası yoktur. Atağın başlamasını engellemez. Astım hakkında bilmemiz ve yapmamız gerekenler nelerdir? • Astımı olanlar sigara dumanından, rutubetli yerlerden, soğuk havadan korunmalıdır. • Alerjiye neden olan faktörler tespit edilmeli ve bunlardan uzak durulmalıdır. • Astım müzmin bir hastalıktır ve psikolojik problemlere yol açabilir. • Akciğerlerin görevleri yapılan tedavi sonucunda normale dönebilir. • Şikayetlerin nadir görülmesi hastalığın iyileştiği anlamına gelmez. • Astım büyüdükçe geçebilir fakat daha da kötü olabilir. • İlaçların düzenli bir şekilde alınması gereklidir. • Grip, astımlı kişilerde nefes almada probleme yol açabilir. Bu yüzden grip aşısı olmakta fayda vardır. • Hamamböcekleri de astıma neden olur. Bunun için evde gereken tedbirlerin alınması gerekir. • Astımlı kişilerin yatak odasında halı bulundurmamalıdır. Bu böcekler halıda barınırlar. Nemli ortamı severler. 13 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Çocuklarda Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları Dr. Nurşen BAŞEĞMEZ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Burun, sinüs, farinks, larinks bölgelerini kapsayan, üst solunum yollarında oluşan iltihaplanmaya “Üst Solunum Yolu Enfeksiyonu” denir. Hem ülkemizde, hem de dünyada en çok doktora başvurma nedenlerinden biridir. Çocukluk çağında görülen ÜSYE’nin % 70-80’inden virüsler sorumludur. (Rinovirüs, corona virüs, RSV, adenovirüs, inflüenza, parainflüenza vs.) ÜSYE’de yerleşen virüsler oralarda ödem, salgılanmada artma, silia dediğimiz dokularda bozulma yapar. Bu salgılar atılamayınca burun tıkanıklığı, aksırık, hapşırık, öksürük gibi belirtilere yol açar. Bazen de bu salgıların biriktiği bölgelerde bakteriler (A grubu Beta Hemolitik Streptokok, S. Pnömonia, H. İnfluenza, Klemidya, M. Kataralis v.s.) yerleşerek ikinci enfeksiyonlara yol açarlar. Bunlar; orta kulak iltihabı, sinüzit, tonsillofarenjit, rinofarenjit gibi… Çocukların çoğu yılda 6-8 kez, erişkinler ise yılda 2-4 kez ÜSYE geçirebilirler. Kreş ve anaokullarında bu sayı artabilir. 6 yaş üzerindeki çocuklarda sıklık azalır. ÜSYE genellikle sonbahar ve kış aylarında daha sık görülür. Sebebi de insanların soğuk havalarda iç ortamlarda birbirleri ile yakın temasta olmalarıdır. Çocuklar da okulda virüslerle daha çok karşılaşırlar. ÜSYE nasıl bulaşır? ÜSYE olan bir kişi aksırık ve öksürük ile hastalığa yol açan virüsleri yayar. Bu virüsler havada asılı kalırlar. Bu havayı soluyan kişilere virüs bulaşır. Ayrıca direkt temas ile ya da oyuncak gibi ortak kullanılan objelerle de bulaşabilir. İnsanların birbirlerine sarılıp öpüşmesi ile de bulaşabilirler. ÜSYE’nin belirtileri nelerdir? Halk arasında soğuk algınlığı olarak da bilinen nezle (rinit), virüs alındıktan 1-3 gün sonra belirtiler başlar. Genellikle bir hafta sürer. Bazen 10-15 gün de sürebilir. Bebeklerde hafif ateş, burun tıkanıklığı, huzursuzluk, kusma, hafif ishal olabilir. Daha büyük çocuklarda burun akıntısı, burun tıkanıklığı, boğaz ağrısı, halsizlik, aksırık, hapşırık, geniz akıntısının sebep olduğu hafif öksürük vardır. Soğuk algınlığı mı? Grip mi? • Soğuk algınlığında hafif ateş vardır veya yoktur; gripte ateş yüksektir. • Soğuk algınlığında aksırık, hapşırık sıklıkla vardır; gripte bazen vardır. • Soğuk algınlığında baş ağrısı bazen vardır; gripte mutlaka vardır. • Soğuk algınlığında öksürük hafif olabilir; gripte şiddetli öksürük vardır. • Soğuk algınlığında hafif halsizlik vardır; gripte yataktan çıkamayacak kadar çok halsizlik vardır. • Soğuk algınlığında boğaz ağrısı vardır; gripte nadirdir. Üst solunum yollarına bakteriler yerleşebilir. Bunların içinde en önemlisi A grubu beta hemolitik streptokok enfeksiyonudur. Baş ağrısı, ateş, boğazda kaşıntı, karın ağrısı ön plandadır. Burun akıntısı nadirdir. Boğaza bakıldığında kızarıklık ve ödem görülür. Boyunda lenf büyümesi saptanabilir. Klinik yaklaşımda a grubu beta hemolitik streptokok ile viral enfeksiyon ayırımı çok önemlidir. Eğer şüphe ediliyorsa boğaz kültürü ve hızlı antijen testi yapılmalıdır. Hızlı antijen testi (+) çıktığı takdirde tek tedavi seçeneği penisilindir. • Sıvı alımının arttırılması, • Çocukların sigara içilen ortamlardan uzaklaştırılmaları, • Serum fizyolojik ile burun temizliği ve aspirasyonu gerekir. • Hafif ateş ve huzursuzluk için analjezik verilebilir. • Burun tıkanıklığı ve akıntısı için topikal dekonjestanlar kullanılabilir. Fakat doktora danışılmadan kullanılmamalıdır; 3-5 günü geçmemelidir. • Aspirin kesinlikle kullanılmamalıdır. • Alerjik yatkınlık yoksa antihistaminiklerin bir yararı yoktur. • C vitaminin faydası olmadığı, belirtileri azaltmadığı saptanmıştır. Ayrıca ÜSYE’yi önlemez. Çocukları ÜSYE’ den nasıl koruruz? Hasta kişilerden ve kalabalık ortamlardan uzak tutmak gerekir. Hasta çocukların kreş ve anaokullarına gitmelerinin önlenmesi gereklidir. ÜSYE’ lerin bulaşmasında en önemli faktörlerden biri kirli ellerdir. O nedenle çocuklara sık el yıkama alışkanlığı edindirilmelidir. Grip aşısı kimlere yapılmalıdır? Her yıl ilkbaharda, kışın salgın yapan grip suşları belirlenerek aşı elde edilir. Sonbaharın ilk aylarında bu aşılar piyasaya verilir. Kalp hastaları, yaşlılar, sağlık çalışanları ve risk grubundaki çocukların aşılanması önerilir. Risk grubundaki çocuklar; bağışıklık sistemi düşük olanlar (ki bunlar kış aylarında çok sık hastalanırlar), konjenital kalp hastalığı olan çocuklar, böbrek hastalığı olanlar, astımlı çocuklar, alerjik bünyeli olan çocuklar, geniz eti olan çocuklardır. Bunlar mutlaka aşılanmalıdır. Üst solunum yollarının bağlantısı olan bir organ da orta kulaktır. Genellikle nezle benzeri bir tablonun arkasından ateş ve kulak ağrısı başlarsa bir orta kulak iltihabı ile karşı karşıyayız demektir. Başka bir klinik tablo da sinüzittir. Küçük çocuklarda sinüzit tek başına olmaz. Genellikle rino-sinüzit (burun-boğaz ve sinüs) enfeksiyonudur. 6 yaşından büyük çocuklarda 10-14 gün geçtiği halde geçmeyen burun tıkanıklığı, öksürük ve baş ağrısı sinüziti düşündürmelidir. Gırtlak (Larinks) üst ve alt solunum yolunun birleştiği bölgedir. Larenjit, özellikle ses tellerinde ödemle seyreden bir üst solunum yolu enfeksiyonudur. Yalancı difteri ve krup diye de adlandırılır. Gece ani başlayan kuru ve havlar gibi öksürük vardır. Ses kısıklığı, nefes almada zorluk, hatta nefes alırken ötme sesi çıkarma vardır. Tedavi ÜSYE’larında tedavide antibiyotiğin yeri yoktur. Tedavisiz 7 günde, tedavi ile 1 haftada iyileşir. Tedavide asıl önemli olan destekleyici tedavidir: 14 15 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ İç mekanı örten 30 metre yüksekliğindeki alt kubbeyle üst kubbe arasında türbe mekanı kadar ölü hacim var. Mümtaz Mahal ve Şah Cihan’ın sandukaları üst katta, kubbenin altındadır. Sandukaların bulunduğu yerdeki kubbede insan ağzından çıkan her ses 7 kez yankılanacak şekilde bir akustiğe sahiptir. Şah’ın ve eşinin asıl lahitleri ise, en alt katta bulunmaktadır. Tac Mahal’in yüz binlerce akik, sedef ve firuze gömülü olan duvarlarında ayrıca 42 zümrüt, 142 yakut, 625 pırlanta ve 50 adet çok iri inci vardır. Romantik görünüşü ile herkesi büyüleyen, Doğulu Batılı birçok ünlü yazar ve şaire ilham kaynağı olan Tac Mahal, mehtaplı gecelerde bile aydan daha parlak görünür. Tac Mahal, 1983’ten bu yana UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’nde yer almaktadır. Hindistan’a Yolculuk Tac Mahal, Babür İmparatorluğu’nun 6. Hükümdarı Şah Cihan (Şah-ı Cihan: Dünyanın Şahı) (1593-1666) tarafından, o zamanki imparatorluğun başkenti olan Hindistan’ın Agra şehrinde, Jumna (Yamuna) Nehri’nin kıyısında yaptırılmıştır. Bir isyanı bastırmak için ordularıyla Burhanpur’a giden Şah Cihan’a, dokuz aylık hamile olmasına rağmen her zamanki gibi eşi Mümtaz Mahal (Ercümend Banu Begüm) de eşlik etmişti. Mümtaz Mahal, 14. çocuklarını doğururken öldü. (1631) Şah Cihan, eşinin ölümünden sonra 2 yıl yas tuttu. Artık devlet işlerine ilgisini kaybeden hükümdar, teselliyi sanat ve mimaride buldu. Eşinin ölümünün ertesi yılı 1632’de Tac Mahal’in temeli atıldı. Efsaneye göre yapımı bittikten sonra, türbe işçilerinin kolları aynı yapıttan bir tane daha yapılmaması için kesilmiştir. Bugün Hindistan’ın en fazla turist çeken bölgesi. Ancak çevresinde oluşan çarpık yapılaşma, bu tarihi yapıtın geleceğini tehdit ediyor. Bulunduğu şehrin birçok noktasından açıkça görülebilen Tac Mahal, Türk-İslam Mimarisi’nin en önemli yapıtları arasında yer almaktadır. Dünyada aşk için dikilmiş en büyük ve en 16 güzel anıt olarak kabul edilen bu türbe, Şah Cihan’ın büyük bir aşkla sevdiği eşi Ercümend Banu Begüm’ün doğum sırasında ölümü üzerine, onun anısına yaptırılmıştır. (Çocuk doğururken ölen kadınların kutsal olduğuna inanılır.) Mimar Sinan’ın talebelerinden Mehmet İsa Efendi ve Mehmet İsmail Efendi ile yapıdaki yazıları yazan Hattat Serdar Efendi, eserin yapımı için Şah Cihan tarafından İstanbul’dan davet edilmişlerdi. 1632’de inşasına başlanan eser, 20 yıl sonra 1652’de tamamlanmıştır. Tac Mahal’in yapımında parlak, ince mavi damarları olan beyaz mermer kullanılmıştır. Aynı mermerden yapılan ve yerden yüksekliği 82 metre olan kubbe, Mimar İsmail Efendi tarafından yapılmış ve 1648 yılında tamamlanmıştır. Hindistan’da bulunan en ünlü camii, Masjid-i Jahān-Numā, bilinen adıyla Jama Camiidir. (Cuma günleri cemaatin kalabalık olması sebebiyle “cemaat camii” ve “jama camii” adıyla anılmaya başlamıştır.) Eski Delhi’nin başlıca en büyük camiidir. Hindistan’ın Beşinci Babür İmparator’u Şah Cihan tarafından yaptırılmış. Bu muhteşem caminin yapımına 1650 yılında başlanılmış ve 1656 yılında tamamlanmıştır. Şehrin en işlek pazarlarından “Çavri Pazarı” Yolunun başlangıcında bulunur. Caminin bahçesinde 25.000 Müslüman aynı anda saf tutabilir. 6.000’den fazla kişinin çalışması ile yaklaşık 6 yılda tamamlanmıştır. O zaman yapım bedeli 10 lakh (1 milyon) Rupi’dir. Cami de geyik derisine yazılmış antik değeri olan bir Kur’an-ı Kerim ve birkaç kutsal emanet bulunmaktadır. Jama Mescidi kırmızı kumtaşı ve mermer şeritlerden yapılmış 3 büyük kapısı, 4 kulesi ve 40 metre yüksekliğinde 2 minaresi bulunmaktadır. Heybetli camii inşaatı 19 Ekim Cuma, 1650 (16 Şevval 1060) günü başlamış ve 17 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ en büyük dördüncü satın alma gücü paritesine sahiptir. 1991’den beri uygulanan ekonomik inkılapları nedeniyle dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birisidir. Buna rağmen yoksulluk ve kötü beslenme oranları hâlâ çok yüksek, okuryazarlık ise çok düşüktür. Jaipur veya Caypur, popüler adıyla Pembe Şehir, Hindistan’ın Racasthan eyaletinin başkentidir. Çin ile birlikte dünya da nüfusu 1 milyar sınırının üstündeki iki ülkeden birisi olarak önemli bir yere sahip olan Hindistan, daha yüksek olan nüfus artış hızı sebebiyle yakın bir gelecekte dünyanın en kalabalık ülkesi olacaktır. Son 50 yılda tıbbi gelişmeler, tarımsal verimlilik nedeniyle Hindistan’da büyük bir nüfus artışı olmuştur. 18 Delhi, Mumbai, Kolkota, Çennai, Bangalore, Haydarabad ve Ahmedabad en kalabalık metropol şehirleridir. Hindistan, 28 tane eyalet ve birlik bölgesinden oluşan ve parlamenter demokrasi olan bir cumhuriyettir. Şehir 1728 yılında Mihrace Sawai II. Jai Singh tarafından kurulmuştur. 2011 yılında şehrin nüfusu 3.910.570 kişiye ulaşmıştır. Tüm şehre yayılan pembe binalarıyla “Pembe Şehir” olarak da anılıyor. Fotoğraflar: Tayfur Coşkunüzer Borsa sayılarına göre Dünya’nın en büyük on ikinci ekonomisine ve dünyanın 19 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Koroner Arter Hastalığı damarın tam tıkanmasına neden olabilmektedir. Ani gelişen bu tıkanma durumunda kan akışı tamamen durabilmektedir. Uzm. Dr. Mehmet Fethi ALİŞİR Kardiyoloji Uzmanı Koroner arter hastalığı, koroner arterlerin ateroskleroz (Damar cidarında kolesterol ve yağ birikimi ile oluşan damar sertliği) nedeniyle daralması veya tıkanması ile kalbin yeterince beslenememesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Sürekli çalışmakta olan kalbin oksijen ihtiyacının karşılanamaması sonucu göğüs ağrısı olmaktadır. Kalp dakikada 70 kere ve her gün 100 bin kereden fazla kasılan bir kastır. Bir insanın ortalama hayatı boyunca ise yaklaşık 2,5 milyar vuruş yapar ve yaklaşık 300 milyon litre kan pompalar. Bu da 10 bin adet petrol tankerini dolduracak sıvı miktarına eşittir. Koroner arter hastalığı için risk faktörleri nelerdir? Erkek cinsiyet: Erken yaşlarda kadınlara göre erkeklerde daha sık görülmektedir. Ancak 70 yaş üstünde erkekler ve kadınlar eşit risk taşımaktadır. Yaş: Erkeklerde 45 yaşından büyük olmak, kadınlarda 55 yaşından büyük olmak, kadınlarda 65 yaşından önce koroner kalp hastalığı bulunması. Aile Öyküsü: Birinci derece erkeklerde 55 yaşından önce, kadınlarda 65 yaşından önce koroner kalp hastalığı öyküsü bulunması. • Şeker hastalığı, • Yüksek tansiyon, • Yüksek kolesterol ve kan yağı seviyeleri, • Sigara, • Kilolu olma, • Fiziksel hareketsizlik, • Kontrolsüz stres. Koroner arter hastalığının belirtileri nelerdir? Çoğunlukla sessiz ilerlemekte olan bu hastalık kan damarlarında önemli darlıklara neden olunca şikayetlere neden olmaktadır. Çoğunlukla bu şikayetler efor gerektiren durumlarda ortaya çıkmakta ve istirahat durumunda azalmakta yada geçmektedir. Bunlardan en sık görüleni göğüs ağrısıdır. O da en sık olarak göğüste baskı, sıkışma, ağırlık hissi şeklinde iken yanma yada uyuşma şeklinde de olabilmektedir. Bunun dışında belirtileri şunlardır: • Nefes darlığı, • Sol kol veya omuz ağrısı, • Karında ağrı, hazımsızlık hissi, • Halsizlik, • Terleme, • Bulantı-Kusma, • Bayılma. Koroner arter hastalığı tanı ve tedavisi nasıl yapılmaktadır? Hastalığın tanısında; belirttiğimiz şikayetlerin varlığı, çekilen elektrokardiyografi ve gerektiğinde uygulanan efor stres testi koroner arter hastalığı tanısında önemli bir yer tutmaktadır. Şikayetleri olan ve risk faktörlerini taşıyan hastalara koroner damarların görüntülenmesi amacıyla koroner angiografi uygulanmaktadır. Bilindiği gibi günümüzde koroner angiografi bilekten yada kasıktan atardamara girilerek kalbe ulaşılıp, koroner arterlerin gösterilebildiği, gerektiğinde balon / stent tedavilerinin uygulanabildiği sık kullanılan güvenilir bir tanı ve tedavi aracıdır. • Kan basıncınızı kontrol edin, yüksek seyrediyorsa mutlaka tedavi altına girin. • Kan şeker düzeyi kontrollerinizi yaptırın ve size verilen tedavilere uyun. • Kan kolesterol seviyelerinizi kontrol ettirin ve diyete önem verin. • Meyve ve sebze içerikli, bitkisel yağlar içeren tuzlu olmayan diyetler uygulayın. • Fazla kilolarını mutlaka verin, veremiyorsanız profesyonel yardım alın. • Mümkün olduğunca stresten uzak durun. Anlatılan şikayetlere benzer şikayetleriniz varsa mutlaka doktorunuza başvurun. Koroner arter hastalığında tedaviye; hastanın şikayetleri, ek hastalıkları ve tabiki koroner arterlerin durumuna göre karar verilmektedir. Tedavi seçeneklerinde; • Kan sulandırıcı, damar genişletici ilaç tedavileri, • Kritik seviyede damar darlıkları için balon/stent uygulanarak damarın açılması • Çoklu damar hastalıklarında koroner bypass (CABG) operasyonu yer almaktadır. Bu seçeneklerden hastaya en uygun olanı seçilmekte ve uygulanmaktadır. Koroner arter hastalığı sıkça görülen, kalp krizine neden olan ölümcül olabilecek bir hastalık olduğundan dikkat edilmesi gerekenler şunlardır: Koroner arter duvarındaki aterosklerotik plak damar çapında daralmaya neden olurken, plağın herhangi bir nedenle yırtılması sonucu tam tıkanmaya neden olmakta ve kalp krizi ortaya çıkmaktadır. Koroner arter hastalığı erken yaşlarda kan damarında yağlı çizgilenmeler ile başlamakta, yaş ilerledikçe yıllar içerisinde yağ birikimi artmakta; ilave olarak protein, iltihabi hücreler ve kalsiyum eklenmesi ile de gittikçe damarda daralmaya neden olmaktadır. Oluşan aterosklerotik plağın yırtılması sonucu kan pıhtısı meydana gelerek 20 21 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Okul Çağında Beslenme Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Okul çağı, çocuğun çevresi ile iletişiminin arttığı, birçok alışkanlığın kazanıldığı ve ailesinden ilk kez ciddi bir şekilde ayrıldığı bir dönemdir. Bu çağda eğitim ve çevresel faktörler çocuğun ruhsal gelişimini etkilerken, sağlıklı büyüme ve gelişme de sağlıklı bir beslenme ile desteklenmelidir. Hızlı büyüme ve gelişmenin başladığı, fiziksel aktivitenin de arttığı ilkokul çağında (6-12 yaş arası)çocukların beslenmesi, aile ve okul yönetimi işbirliği ile düzenlenmeli ve yönlendirilmelidir. Süt çocukluğunun dönemi olarak kabul ettiğimiz yaşamın ilk yılında beslenme büyümenin başlıca belirleyicisi iken, oyun ve okul çocukluğu dönemlerindeki beslenme sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanılması ve erişkin yaşta etkileri çıkacak olan çeşitli sağlık sorunlarının önlenmesi açısından önem kazanmaktadır. Bu dönemde sağlıklı beslenme sağlanamazsa büyümede yavaşlama görülür ve çeşitli sağlık sorunlarına zemin hazırlanır. Bu dönemde besin alımında bazı güçlükler yaşanabilir. Bunu çok iyi ayarlamak ailelere ve öğretmenlere düşmektedir. Bu dönemdeki güçlükleri şöyle sıralayabiliriz. • Okula gidiş geliş zamanları iyi ayarlanamadığı için çocuğun özellikle kahvaltı yapması güçleşebilir. 22 • Okulda kalma süresi uzun olabilir ve çocuk uzun süre aç kalmak zorunda kalabilir. • Öğle vakti eve gelememe durumunda çocuklar kantinden besleyici değeri az kalori değeri yüksek besinlere yönelebilir. Ya da çocuk besin bulamazsa yeterli kalori alamayabilir. • Çocuk evinde yeterli beslenebilme olanağına sahip olmayabilir. • Çocuğun fiziksel aktivitesi az ya da çok olabilir. Okulda hazırlanan beslenme planı çocuğa yeterli ve dengeli besin maddesi sağlamayabilir. • Çocuk okul öncesi dönemde yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazanmamış olabilir. Okul çağı çocukların beslenmesinde iki önemli amaç bulunmaktadır. Birincisi; öğrenme çağındaki çocuğa temel beslenme bilgilerini ve beslenme ile sağlık arasındaki ilişkileri öğretmek, sağlıklı olabilmek için yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığını kazandırabilmek. İkincisi ise; eldeki mevcut olanakları en iyi şekilde kullanarak okul çocuğunun yeterli ve dengeli beslenmesini sağlamaktır. Bu amaçlara ulaşmak için şu önlemleri almak gerekmektedir: • Çocuklara çalışma, yemek yeme, oyun oynama, uyuma gibi işler için zamanını dengeli kullanma alışkanlığını bu dönemde kazandırılabilir. Bu alışkanlığı kazandırma çocukların kahvaltı yapma gibi temel yapılması gereken beslenme görevini aksatmamayı sağlar. • Okulda çocuklara uzun kalma süresinde ara kahvaltı ile beslenme değeri yüksek öğün verilebilir ve tüketmesi için zaman sağlanabilir. • Okuldan öğle yemeği için evine gitmeyen çocuklara eksik besin alımını engelleyecek iyi bir menü okul yönetimi tarafından beslenme uzmanı kontrolünde planlanabilir veya beslenme çantası hazırlanarak çocuğun yanına besin alması sağlanabilir. • Günlük yaşam aktivitelerinde yaşlarına, fiziksel aktiviteleri ve vücut cüsselerine göre ne kadar besin almasının gerektiği eğitimler vererek anlatılabilir. • Çocuğun anlayabileceği şekilde, bulabileceği, nasıl sağlıklı besin seçilir konusunda öğretmen, aile ve çocuk eğitilmeli, yetersiz ve dengesiz beslenen bireylerde görülen sorunlar anlatılmalıdır. • Okul kantinleri, çevrede besin ve içecek satışı yapan yerler denetlenebilir. Kantinlerde meyve, ayran ve sağlıklı sandviçlerin satılması sağlanabilir. Günün ilk öğünü olan kahvaltı, her birey için olduğu gibi çocuklar için de en önemli öğündür. Sabah oluşan açlık, öğrenme üzerinde olumsuz etkilere sebep olmakta, konsantrasyon, problem çözme, okuma, yazma, aritmetik gibi temel öğrenme becerilerinde azalma ve güçleşmeye yol açmaktadır. Kahvaltı alışkanlığı olmayan çocuklarda performanslarında düşüklük ve yorgunluk hissi görülebilir. Düzenli kahvaltı yapmak öğrenme, dikkat, verimlilik, yaratıcılık, gücünde artışa neden olmakta ve fiziksel dayanıklılığı olumlu etkilemektedir. Bu nedenle her çocuğun düzenli bir şekilde kahvaltı yapması sağlanmalı ve buna uygun koşullar yaratılmalıdır. Kahvaltıda çeşitlilik birinci önem verilecek kural olmalıdır. Değişik renkte sebzeler (havuç dilimi, domates, maydonoz, salatalık, taze nane vb.) taze kuru meyveler (elma, muz, armut dilimleri veya kuru kayısı, kuru incir, kuru üzüm vb.), süt ve süt ürünleri (az yağlı peynir çeşitleri,az yağlı süt), yumurta, tam buğday ekmeği, çavdar ekmeği, kepekli ekmek güne iyi bir başlangıç olacaktır. Kahvaltı yapmayı kolaylaştıracak öneriler Erken saatlerde aç hissetmemesi için güne taze sıkılmış bir meyve suyu veya sütle başlayabilir, ilerleyen saatlerde acıktığında besleyici bir ara kahvaltı çocuğunuza verebilirsiniz. Evinizden hazırladığınız kepekli ekmek arasına peynirli sandviç gibi... Vaktin olmadığından şikayet etmek yerine kahvaltıda yenilecek besinleri bir gece önceden hazırlayabilir veya hazırlanması kolay besinleri evinizde bulundurabilirsiniz. En güzel örneği sütle hazırlanabilecek vitamin ve minerallerden zengin kahvaltılık tahıl gevrekleridir. Kahvaltı yapmayı alışkanlık haline getirdiğinizde göreceksiniz ertesi gün hemen hemen aynı saatlerde çocuğunuz acıkacak ve kahvaltı yapmayı kendisi isteyecektir. Düzenli kahvaltı yapmak için erken uyumak en iyi yöntemdir. Bu sayede bir gece önceden hazırlamaz, daha rahatça kahvaltı yapma olanağı yaratırsınız. Eğer geleneksel alışılmış kahvaltılardan çocuğunuz hoşlanmıyor ise kahvaltıyı atlamak yerine çorba, onun sevdiği besinlerden oluşturulacak karışımlarla zevkli bir kahvaltı oluşturabilirsiniz. Vücudumuz için gerekli olan 40 civarındaki besin öğesini sağlayan tek bir besin bulunmamaktadır. Bu besin öğelerini sağlamak için 5 temel besin grubu olan tahıl grubu, sebze-meyve grubu, süt-yoğurt grubu, et-kurubaklagilyumurta grubu ve yağ grubunun çocuklarda yeterli miktarda ve eşit olmasını sağlamalıyız. Bu nedenle sağlıklı çocuklar için beslenmede 10 kural çocukların büyüme gelişmelerine yardımcı olacaktır. • Düzenli fiziksel aktivite yaptırın. • Daha fazla sebze ve meyve tükettirin. • Tam taneli tahıllar tükettirin. 23 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Ayrıca kız çocukları arkadaşlarından etkilenerek şişmanlama korkusu ve kilo kontrolü yapma bahanesi ile yetersiz beslenmektedir. Öğün atlanınca fastfoodlar devreye girmektedir. Aile kahvaltının önemini çocuğa anlatırken; kahvaltının ileriki yılları da olumlu etkileyecek alışkanlık olduğunu, güne iyi başlangıç yapmanın iyi bir sırrı olduğu belirtilmeli kilo kontrolünde bile atlanmaması gereken bir öğün olduğu anlatılmalıdır. • Obezite: Genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığı şişmanlık bazen çocukluk ve ergenlik çağında önemli sorun olmaktadır. Aşırı yeme alışkanlığı bazen ailesel kaynaklı bir sorunla da ilgili de olabilir. • Az yağlı besinleri tercih etmelerine özen gösterin. • Güvenli şeker ve tuz alımını sağlayın. • Kalsiyum gereksinimlerini karşılayın. • Et, tavuk, balık, kurubaklagil ve kuru yemiş grubu gibi kaliteli proteinlere yer verin. • Folik asitten zengin besinleri tüketin. • Lif (posa) zengin beslenin. • Fast-food beslenmeden kalp-damar hastalıklarının oluşum riskini hızlandıdığı için uzak durulmalıdır. Okul çağı çocukları için örnek menü Sabah Kahvaltı • 1 bardak süt • Ekmek • Beyaz peynir • Yumurta • Bal ya da reçel • Domates salatalık Ara Öğün • Meyve suyu • Ev yapımı sebzeli börek Ara Öğün • Taze meyve-süt Yanlış beslenmeye bağlı gelişen komplikasyonlar • Fast food ve abur cuburla beslenme alışkanlığı: Günümüzde yaşantımıza bu tip beslenme alışkanlığı hızlı yaşam temposu sebebi ile girmiş ve sonra da bir endüstri ve yaşam tarzı haline gelmiştir. Ülkemizde bu tip beslenme ilkokul yıllarına kadar inmiştir. Bu tür beslenme yüksek enerjili ve besleyici değeri olmayan bir beslenme biçimidir ve kalorinin %40-50’si yağlardan gelir. Bu tür yiyeceklerde vitamin A düzeyi ve kalsiyumu düşük ve tuz oranı (sodyumu) yüksektir. Bu tür gıdalarla beslenenler de hipertansiyon, şişmanlık, gastroözefagial reflü hastalığı, inflamatuvar barsak hastalığı ve vitamin-mineral eksikliği problemlerinin karşımıza çıkacağını unutmamamız gerekir. Öğle Yemeği • 1 kase çorba • Etli sebze yemeği • Pilav ya da makarna • Yoğurt veya cacık Ara Öğün • Taze meyve-bisküvi Akşam Yemeği • Balık, tavuk ya da et yemeği • Salata • Tatlı ya da meyve 24 Okul çağı öğrencilerinde karşımıza çıkan diğer problem öğün atlanmasıdır. En çok olarak sabah kahvaltısı atlanmaktadır. Okula yetişme telaşı, yetersiz zaman gibi mazeretler ile bu öğün atlanmaktadır. Tansiyon, ateroskleroz, şeker hastalığı ve kalp hastalarının görülüş sıklığı şişman olanlarda artar. Uygunsuz beslenme alışkanlığı ve sedanter yaşamda çevresel faktörler olarak obesitede rol alır. Televizyon ve bilgisayar başında geçirilen zamanın artması ve bunların karşısında yüksek enerjili ve düşük besleyici değeri olan besinlerin alınması, dersler sebebi ile çocukların evde işlere yardım etmelerinin azalması, servis ile okula kadar gitme, yürüme ve spor alışkanlıklarının olmaması şişmanlığa davetiye hazırlar. Obez çocuklar diğer çocuklar tarafından ‘’tembel, çirkin ve aptal vb.’’ sıfatlarla tarif edilmiş istenmeyen ve güvenilmeyen kişiler olarak sınıflandırılmışlardır. Obez çocukların tıbbı, diyet tedavisi gibi yaklaşımların yanında psikiyatrik açıdan da desteklenmesi gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır. Obez çocukları tedavi ederken diyet, egzersiz ve aileyle beraber davranış tedavisi gerekmekte tedavi de ani kilo kayıplarından büyüme geriliğine yol açacak kısıtlamalardan kaçınılmalıdır. • Hiperkolesterolemi ve ateroskleroz: Aterosklerozun temelleri bir çok çalışmada gösterildiği gibi çocukluk çağında atılmaktadır. Adolesan ve çocukluk çağında yapılan çalışmalar diyetteki enerjinin %30’unun yağlardan sağlanması gerektiği, total yağ miktarının en fazla 1/3 ünün satüre (doymuş yağlar) yağ asitlerinden oluşması ve günlük kolesterol alımının 300 kaloriyi geçmemesi gerektiği bildirilmiştir. Çocuklarda hiperkolesterolemi tedavisinde uygulamalarda dikkatli olunmalıdır. Düşük yağ ve düşük kolesterollü besinleri önermek bir bakıma kırmızı et,yumurta, ve süt gibi besin değeri olan gıdalarda kısıtlama demektir. Bu uygulama sırasında çocuklarda vitamin ve mineral eksikliği ortaya çıkabilir. Bunlar doğal yollardan diğer besinler ile karşılanmaya çalışılmalıdır. • Raşitizim: Hızlı büyüme sırasında D vitamini sınırda olanlarda raşitizm gelişebilmektedir. • Anemi (Kansızlık): Düşük sosyoekonomik düzeyden gelen çocuklar dengesiz ve yetersiz beslendiklerinden anemi sık görülür. Ailenin kırmızı et tüketememesi veya çocuğun bu yiyeceği tüketmemesi anemiye zemin hazırlar. Bazı çocuklar ise az miktarda yeşil sebze ve meyve tüketmeleri sonucu alınan C vitamini azalır, sonuçta demirin emilimi için önemli olan vitamin azalmış olur. Örneğin, kırmızı eti sevmeyen okul çağı çocuklara özendirici olarak ekmek arası yeşillik ve köfte verilmelidir. Bu durum yağ asiti bozuklukları ve karbonhidrat bozuklukları ile ilişkili olabilir. • Yemek yeme ile ilgili bozukluklar: Bu bulgular en fazla adolesan yaşta bilinç altında şekillendirdikleri kişilere özenmeleri, mankenliğe ve film yıldızlarına özenme sonucu anoreksiya nervosa ve bulimia nervosa görülebilmektedir. Kendi kendine kusturmalar, ishal yapıcı ilaçlarla dışkı sayısını arttırma ve idrar söktürücü ilaç kullanıp sık idrara gitme belirtileri konusunda aileler iyi bir gözlemleyici olmalıdırlar. • Diyet ile ilgili olarak davranış bozuklukları: Hiperkinezi çocuklarda uzun süreli var olan motor aktivite olarak göze çarpmaktadır. 1-16 yaş arasında ve erkek çocuklarda sık görülmektedir. En sık 6 yaş civarında görülmektedir. Kısa süren konsantrasyon gücü, patlayıcı tarzdaki hareketler, aşırı duyarlılık, baş ağrısı ve solunum sıkıntısı gözlenen bulgulardır. Sebep olarak genetik, besin alerjisi, ailenin karşı tutumları ve hamilelikte sigara içimi bulunmaktadır. Bu bilgiler ışığında, süt çocukluğu ve oyun çocukluğu döneminde olduğu gibi, çoğu kez ihmale uğrayan okul çocuğu beslenmesine de özen gösterilmesinin, çocukların standart büyüme ve gelişmelerini sağlamanın yanı sıra ileriki yıllarda sağlıklı beslenme alışkanlıklarını sürdürmeleri ve ateroksleroz,hiperkoleste rolemi, tip II diyabet gibi hastalıklardan korunmalarını sağlayacağı unutulmamalıdır. 25 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Periferik Damar Hastalıkları kalınlaşma ve koyulaşması oluşur. Böbrekte ise; kan basıncının artması, böbrek fonksiyonlarında işlev kaybı meydana gelebilir. Op. Dr. Ali Fuat PAKER Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Ateroskleroz, atardamarlarda meydana gelen en yaygın hastalıklardan biridir. Atardamarların, belirli bir sebeple daralması veya tıkanmasına Ateroskleroz denir. Genelde damar çeperlerine yağ birikmesi sonucu meydana gelir. Biriken bu yağ aynı zamanda damarların esnekliğini bozar ve sertleşmelerine neden olur. Genelde orta yaşlı erişkinlerde ve erkeklerde daha sık görülen tedavi edilmezse ölümcül olacak kadar tehlikeli bir rahatsızlıktır. Kadınlarda menopoz sonrası risk hızla artar. Damar tıkanıklığının belirtileri nelerdir? Arteriyosklerozda belirti damarda olan tıkanıklığın veya arızanın yeri ile ilgilidir. Damar tıkanıklığı nedeni ile dokulara yeterli oksijen gidemez, sonucunda ilgili bölgedeki kan dolaşımı engellenir. Lezyon beyinde ise; görme ve konuşma bozuklukları, hafıza kaybı, kısa süreli bilinç kaybı, yer ve zaman kaybı, kol veya bacaklarda kas gücünün ani ve geçici olarak zayıflaması ve beyin trombozu gelişir. Lezyon kalpte ise; kalp kasının kasılma gücü zayıflar. Kalpte ritim düzensizlikleri, göğüs ağrıları ve sonunda ise kalp krizi oluşur. Lezyonlar bacakta ise; yürürken kramp ağrıları, ısı kaybı, kramplar, deride 26 Bacak atar damar tıkanmaları Bacaklarımızı besleyen ve ihtiyaç duydukları besinleri bacağımıza götüren atar damarların ateroskleroza (damar sertliği) bağlı tıkanması sonucunda ortaya çıkan tabloya periferik arter hastalığı adı verilir. Hastalığın görülme sıklığı yaklaşık % 12-15 civarındadır. Hastalık orta yaş sonrası kadın ve erkekte eşit oranda saptanır. Damar sertliğinin bütün vucut damarlarını ilgilendiren bir hastalık olması nedeniyle, bu hastalık kalp krizi ve beyin damar tıkanıklığına bağlı felç gibi, diğer damar tıkanıklığı sonucunda oluşan hastalıklarla beraber gözlenebilmektedir. Özellikle bacak damarlarında tıkanıklığı olanların kalp krizi veya diğer nedenlerden ölüm oranı 3-4 kat daha fazladır. İleri tıkanıklıklarda yıllık ölüm oranı % 25’e kadar çıkar. Risk faktörleri nelerdir? Sigara içimi: Özellikle 10 yılın üstünde ve günde 1 paketten fazla sigara tüketen kişilerin hastalığa yakalanma oranı çok artmaktadır. Sigara tüketimi arttıkça risk katlanarak artar. Yaş: Hastalık 40 yaş ve üstü daha fazla gözlenmektedir. Yaş ilerledikçe risk artar. Şeker hastalığı: Şeker hastalığı olan kişilerde damar yapısında daha hızlı bozulma olduğu için tıkanma da daha hızlı gerçekleşecektir. O nedenle şeker hastalarının çok dikkatli olması ve tedavilerini aksatmamaları, diyetine uygun beslenip hayat tarzlarını bu yönde değiştirmeleri riskin azalmasına katkıda bulunacaktır. Kan yağlarında yükseklik: Hastalardaki kan LDL kolesterol ve trigliserid seviyelerindeki yükseklik damar yapısını bozarak, tıkanıklığı şeker hastalığı gibi hızlandırmaktadır. Aynı şekilde iyi huylu kolesterol ( HDL kolesterol) düzeyinin düşük olması riski arttırabilir. Hipertansiyon: Kan basıncı yüksekliği de damar sertliğine gidişi hızlandırarak tıkanıklığın oluşmasında rol oynamaktadır. Obezite önemli risk faktörlerinden biridir. Hareketsizlik egzersiz yapmamak ve sedanter yaşam aterosklerozu artırır. Stres aterosklerozu kolaylaştırır ve hızlandırır. olduğu tarafta kaslarda kuvvet azalması. Hastalarda ilk gözlenen bulgu bacak ağrısıdır. Bu ağrı yürürken artar, dinlenme ile azalır. Bu özelliği nedeniyle hastalığa vitrin hastalığı da denmektedir. Çünkü bu hastalar yürürken ağrısı olduğunda özellikle çarşıda geziyorlarsa dinlenirlerken vitrinlere bakarlar. Ağrı özellikle baldır bölgesinde şiddetli hissedilir. Hastaların bir kısmında kan akımındaki azalmaya bağlı olarak bacaklarda yaralar ve kangren gözlenir. Hastalığın şiddeti gittikçe artar ve sonunda 5 yıl içinde % 5 kadarının ayağı kesilmek zorunda kalır. Nasıl tedavi edilir? Sigara kullanılıyorsa derhal bırakılmalıdır. Bacak damarlarında tıkanıklık saptanan bir kişinin en önemli korunma yolu sigaranın bırakılmasıdır. Sigaraya devam edilmesi halinde bacak kangreni kaçınılmazdır. Yüksek olan kan kolesterol ve trigliserid oranları düşürülmelidir. Bu tedavi kişiyi kalp krizinden de koruyarak iki kat yarar sağlayacaktır. Şeker hastalığı olan ve şeker düzeyleri dengede olmayan hastaların derhal şeker takiplerinin yapılarak açlık şeker düzeylerinin indirilmesi sağlanmalıdır. Bu hastalarda kan basıncında yükseklik saptandığı için kan basınçlarını da indirmek çok doğru bir davranış olacaktır. Tuz alımları da bu nedenle kısıtlanmalıdır. Bacak ağrısı ile karşılaşan ve 40 yaş üstü kişilerin özellikle yürümekle ağrıları artıyorsa mutlaka bir doktora başvurmaları gerekmektedir. Bu hastalara bacak damarlarının doppler ultrasonu yapılarak damar yapısında tıkanıklık düzeyleri saptanmaktadır. Teşhiste en önemli tetkik anjiyografidir. Amaç, tıkanık damarın ilerisini beslemektir. Hastada ani bir damar tıkanıklığı gelişmemişse tıbbi tedavi yöntemleri kullanılabilir. Hastalığın tıbbi tedavisinde ilk önce aspirin verilir. Yanında hastalara pıhtılaşmayı önleyici bir takım ilaçlar ve egzersiz tedavisi uygulanır. Son yıllarda damar genişleticiler ve bu bölgedeki oksijenlenmeyi düzenleyici ilaçlar kullanılmaya başlamıştır. Tıkanıklık ani olduysa bir pıhtı atma olayı düşünülerek pıhtının kaynağı araştırılmalıdır. Daha çok kalpteki ritm problemlerine bağlı pıhtı oluşur ve buradan vücudun değişik bölgelerine pıhtı atabilir. Bu durumda acil ameliyat ile pıhtı temizlenerek damar açılabilir. Damar sertliğine bağlı olarak gelişen tıkanıklıklar genelde kısa bir bölgedeyse balon ve stentleme yöntemiyle tedavi edilir. Ancak uzun segment damar tıkanıklığı varsa by-pass yöntemiyle ameliyatlar yapılmaktadır. By pass ameliyatlarında ya hastanın kendi damarı yada suni damar kullanılabilir. Aile hikayesi olan ve anne baba ve yakın akrabalarda ateroskleroz ve buna bağlı damar tıkanıklığı olanlarda hastalık daha fazla görülür. Hastalık nasıl anlaşılır? Akut atar damar tıkanmaları için tanımlanmış 5 P kuralı mevcuttur. • Pain (ağrı): Yaygın bir ağrı mevcuttur. Ani gelişimli ve hızlı artan türdedir. Etkilediği uzuvu zayıf bırakır, hastayı oturmaya zorlar, hatta yere düşmesine neden olabilir. Ancak nadiren ağrı hafif olabilir veya hiç olmayabilir. • Pallor (renkte beyazlama): Atar damar tıkanıklığının olduğu yerin altında derinin normal rengi kaybolur ve soluklaşır. • Pulselessness (nabızların kaybolması) • Parestezi: Uyuşukluk ve hissiyatta yanılma • Paralysis (paralizi): Tıkanmanın 27 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Rotator Kılıf Zedelenmeleri Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Kol kemiğini kürek kemiğine bağlayan yapı rotator kılıftır. Bu kılıf 4 kasın kirişinden meydana gelir: supraspinatus, infraspinatus, teres minör ve subscapularis. Tendonlar(kirişler), kasları kemiğe bağlayan yapılardır. Kaslar, kemikleri bu kirişleri çekerek hareket ettirirler. Rotator kılıf kolumuzu yukarı kaldırmada ve döndürme hareketinde yardımcıdır. Rotator manşet kolumuzu yukarı kaldırırken kol kemiğinin kürek kemiği yuvasında sıkı bir şekilde durmasını sağlar. Omuz eklemi hareketlerinde rotator kılıf tendonları önemli bir göreve sahiptir. Omuz hareketleri devam ettiği sürece yıpranmaya ve aşınmaya maruz kalırlar. Rotator kılıfta oluşan yırtıklar ciddi ağrı oluşturan tür yaralanmalardır. Rotator kılıf yırtılınca omuzda güçsüzlüğe yol açar. Hastalar genellikle orta ve ileri yaş grubundadır ancak özellikle travma sonrası her yaşta görülebilir. Rotator kılıfın bazı bölgeleri daha zayıf kan akımına sahiptir. Kan dolaşımı iyi olan dokular, kendilerini tamir etmede daha başarılı ve hızlıdırlar. Rotator kılıf içindeki kan akımı zayıf bölgeler; yaşlanmayla birlikte dejenere olmaya hassas bölgelerdir. 28 Yaş ile artan dejenerasyon; orta yaş üzerinde rotator kılıf yırtığının fazla olmasını açıklar. Sürekli bazı hareketlerin tekrarlanması dejenerasyon problemini hızlandırır. Baş üstü hareketleri sık yapan sporcularda oluşabilir. Fakat devamlı cam silmek, araba yıkamak, boya yapmak gibi omuz eklemini fazla kullandığımız hareketlerde rotator kılıf yırtığı oluşabilir. Aşırı zorlama veya yüklenme; zayıf rotator kılıf kaslarında yırtığa sebep olabilir. Düşen ağır bir nesneyi yakalamaya çalışmak, kollar açıkken ağır bir cismi kaldırmak rotator kılıf yaralanmasına neden olabilir. Yine omuz üzerine düşmek bu kas grubunda yırtığa yol açabilir. Yırtığa neden olan yaralanmalar her zaman hastada ağrı oluşturmayabilir. Tipik rotator kılıf yırtıklı hasta grubu; orta yaş üzeri ve ara sıra omuz ağrısı problemi olan hastalardır. Bu hastalar ağır bir yük kaldırdıktan veya omuzlarını zorladıktan sonra kollarını kaldıramamak ve ağrı şikayeti ile başvururlar. Genç yaş grubunda da rotator kılıf yırtıkları gelişebilir. Aşırı kullanma veya sportif aktivite ile yaralanma en sık görülen nedenlerdir. Belirtileri Rotator kılıf yırtıkları omuzda ağrı ve güçsüzlüğe neden olur. Çoğu hasta ağrı nedeniyle o taraf omuz üzerine yatamadıklarından şikayetçi olur. Bazı vakalarda rotator kılıf kısmi olarak yırtılır. Omuzda ağrı olabilir ancak hareketlerde kısıtlılık olmayabilir. Yırtık ne kadar genişse omuzdaki hareketlerde zorlanma o kadar fazla olur. Rotator kılıf tam kat olarak yırtıldığı vakalarda; hareketlerde kısıtlılık ortaya çıkar. Kolu tam olarak yukarı kaldırmak mümkün değildir. Tanı Omuz fizik muayenesi yapılır. Tanı konmasında fizik muayene çok yardımcıdır. Genellikle tam kat yırtık çok belirgindir. Doktorunuz omzunuzu hareket ettirebiliyor iken, siz aktif olarak omzunuzu hareket ettiremiyorsanız rotator kılıf yırtığı olma olasılığınız var demektir. Rotator kılıf yırtığı tanısında röntgen yeterli değildir. Fakat omuzda kemik çıkıntı, omuz eklem aralığında daralma veya aşağı eğimli akromion açısından röntgen gerekebilir. Bu bulgular; rotator kılıf yırtığı ile ilişkili olabilir. Röntgen ayrıca omuza ait diğer ağrı yapabilecek hastalıkların ayırıcı tanısında önemlidir. Omuz eklemi MRI (Manyetik Rezonans Görüntüleme) tetkiki gerekebilir. MRI; kemik yapılar kadar tendonları da görüntüleme de faydalıdır. Bu test ağrısızdır. Tedavi Cerrahi dışı tedavi: Ağrının ve inflamasyonun azaltılması tedavinin ilk hedefidir ve bunun için istirahat ve antienflamatuar ilaç tedavisi önerilecektir. Eklem içi kortizon enjeksiyonu gerekebilir. Eklem içine yapılan kortizon lokal etkili olup genel vücut yan etkisi son derece azdır ve çok etkili bir anti-enflamatuardır. Rehabilitasyon programı için bir fizyoterapiste ihtiyaç duyulabilir. Soğuk ve sıcak uygulama ağrı ve enflamasyonun azaltılmasında yardımcıdır. Kolu başın üzerine kaldırma ve diğer omuz hareket aralığını arttırıcı egzersizler verilir. Daha sonra; omuz çevresi kasların kuvvetini arttırmak için güçlendirici egzersiz programına geçilir. Fizik tedavi süreci 6-8 hafta devam edebilir. Hastaların bir bölümü; bu süre sonrasında kollarını tam olarak kullanarak aktivitelerine dönebilirler. Artroskopik debridman: Rotator kılıftaki küçük yırtıklar; küçük operasyonlar ile tedavi edilebilir. Tendon içerisindeki dejenerasyonu veya yırtığı görmek ve debridmanını yapmak için artroskopi gerekir. Tendona dikiş konulmaz. Küçük yırtıkların kendiliğinden iyileşmesi beklenir. Akromioplasti: Artroskopik debridman ve akromioplasti ameliyatı rotator kılıf alt yüzündeki yırtıklar için gerekli olabilir. Akromioplasti ameliyatında; akromion ucu kesilir ve düzeltilir. Bu sayede akromion altında seyreden rotator kılıf üzerindeki basınç azaltılır. Tendon yırtığını onarmaktan daha basit bir prosedürdür ve sonuçları genelikle mutluluk vericidir. Tendon üst yüzeyindeki yırtıklar genellikle dikiş gerektirir. Artroskopik onarım: Artroskop kullanılarak rotator kılıf yırtıklarının onarımı genellikle çok iyi sonuçlar verir. Rotator kılıf dejenere kısımlarının temizlenmesi ilk basamaktır. Daha sonra tendonun yapıştığı humerus (kol kemiği) hazırlanır. Kemik üzerindeki yumuşak doku temizlenir. Kemikte dikiş materyalinin geçeceği delikler açılır. Daha sonra tendona dikiş konur ve deliklerden geçirilerek kemiğe tespit edilir. Tendon zaman içinde kemik üzerinde iyileşir. Açık onarım: Bazı vakalarda açık onarım gerekebilir. Yaklaşık 5cm’lik bir cilt kesisi ile kaslar ve yumuşak dokular ayrılarak rotator kılıf tendonununa ulaşılır ve onarımı yapılır. Greft metodu: Her zaman rotator kılıf yırtıklarını onarmak mümkün olmayabilir. Bazen yırtık uzun zamandır varolabilir. Tendon ve kas grubu büzüşmüş ve kısalmış durumdadır ve tekrar birbirlerine uç uca yaklaştırıp dikebilmek mümkün olmayabilir. Bu gibi durumlarda; kemik ile rotator kılıf yırtığı arasındaki mesafeyi kapatmak için tendon grefti(yama) kullanılabilir. Kurtarma ameliyatı: Tendon dokusunun tamamen harap olduğu ve tendonun dikilebilmesi için yeterince güçlü olmadığı durumlarda yırtık dokunun temizlenmesi ve omuzdaki diğer problemlerin onarımı ağrılarınızı giderebilir. Fakat bu yöntem omuz hareket açıklığını veya gücünü arttırmayabillir. Aslında hareket genişliğini azaltabilir. Cerrahi dışı tedavi rehabilitasyonu: Cerrahi gerektirmeyen durumlarda uygulanması gereken bir egzersiz programı olacaktır. Fizyoterapist; normal omuz fonksiyonlarınızı geri kazanmak için özel bir program belirleyecektir. Postür ve omuz dizilimi için egzersizler 29 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ gerekecektir. Rotator kılıfın gücünün arttırılması ve omuz çevresi diğer kaslar arası dengenin sağlanması çok önemlidir. Ayrıca omuzdaki problemlerin ilerlememesi için günlük aktivitelerde yapılması gereken değişiklikler hakkında bilgi verilmesi gerekir. Ameliyat sonrası rehabilitasyon: Rotator kılıf ameliyatları sonrası rehabilitasyon yavaş ilerleyen bir süreçtir. Bu süreç yaklaşık 2-3 ay sürebilir. Tam düzelme ise 6 ayı bulabilir. Omuzda ekleminde erken dönemde hareketi sağlamak ve arttırmak önemlidir fakat iyileşmekte olan dokuları koruma açısından dengeli bir rehabilitasyon programı uygulamak gerekir. Ameliyat sonrası dönemde bir süre omuzu korumak için kol-gövde askısı takılır. Erken dönemde ağrı ve şişliği azaltmak için soğuk uygulama gerekebilir. Artroskopik ameliyattan sonraki rehabilitasyon daha hızlı ilerler. Hareket açıklığını sağlayan egzersizler ile başlanır ve germe - güçlendirme egzersizleri ile devam edilir. Çok kısa zamanda çok fazla egzersiz yapmama konusunda dikkatli olmak gerekir. Omuzun ön kısmındaki kasların kesildiği ameliyatlar sonrası rehabilitasyon yavaş seyreder. Pasif egzersizler ile başlanır. Pasif egzersizler sırasında omuz hareket ettirilir fakat kaslar aktif olarak kasılmaz. Terapist pasif hareketlerin evde nasıl yapılacağını anlatılır. Aktif terapi dönemi 3-4. haftada başlar. Bütün hareket aralığında kişi kendi kas gücünü kullanmaya başlar. Hafif izometrik güçlendirici egzersizler ile başlanılır. 6. haftada daha aktif güçlendirici egzersizlere başlanır. Egzersizler; rotator kılıf ve omuz çevresi kaslarının kuvvetini arttırmaya odaklanılır. Bursa Mudanya Bursamızın en güzel ilçelerinden biridir Mudanya. Deniz havası ve balığının tadıyla, hafta sonu gezileri ve günübirlik tatilciler için Marmara Bölgesi’nde son yılların en çok tercih edilen yerlerden biridir. Mudanya, Bursa’ya bağlı, masmavi denizin kenarında, yemyeşil ormanlara sırtını dayamış şirin bir ilçe. Gerek tarihteki yeri ve tarihi özellikleri, gerekse de denizi ve doğal güzellikleri ile çok da güzel bir belde. Bursa merkeze çok yakın konumda bulunan Mudanya, deniz yolu ile İstanbul’a da oldukça yakın. Hafta sonu bile günü birlik gelip vakit geçirebileceğiniz mesafede yer alıyor. Her gün düzenli seferlerin düzenlendiği Mudanya- İstanbul arasında ulaşım deniz yolu ile oldukça kolay ve ucuz. Mudanya iklim özelliği olarak Marmara Bölgesi iklimini yansıtmanın yanı sıra oldukça ılıman bir havaya sahip. Bölge halkının geçim kaynakları arasında ise tarım ve balıkçılığın yanı sıra turizm de yer alıyor. Mudanya’nın tarihi M.Ö. 7 yüzyıllara kadar uzanıyor. Her mevsim bir başka güzel Mudanya’nın havası, iyot kokulu daracık sokakları, eski evleri, tarihi binaları, lezzetli balıkları, denizi ve doğası gerçekten de görülmeye değer. Mudanya civarındaki Zeytinbağı (Tirilye) ve Kumyaka, gerek deniz kıyısında olması gerekse de tarihi dokuyu koruması nedeniyle görülmeye değer yerler arasında öne çıkmaktadır. Mudanya giderek artan bir turizm potansiyeline sahip. Ulaşımın giderek kolaylaşması dolayısıyla da her geçen yıl bölgeye gelen ziyaretçi sayısı artıyor. Sadece yaz aylarında değil, yılın her dönemi pek çok misafiri ağırlıyor Mudanya. Gelen misafirlerin konaklaması için de Mudanya otellerinin sayısı gün geçtikçe artıyor. Mudanya otelleri ilçenin merkezinde ya da Güzelyalı ve Tirilye gibi civar beldelerde bulunuyor. Genellikle küçük ve butik otel tarzında hizmet veren Mudanya otelleri arasında oldukça lüks bir otelden daha mütevazı ve romantik bir tesise kadar her isteğe uygun konaklama bulmak mümkün. 30 31 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ağrısı başlamışsa mutlak beyin cerrahına başvurmalıdır. Çünkü ağrı vücudun alarm sistemidir ve problem varsa uyarır. Çoğu kırık ağrı sayesinde farkedilir ve kırığın yapacağı felçten korur. Sırt Ağrıları muhasebeciler gibi meslek grupları eğer spor yapmıyorsa ağrılara adaydır. Op. Dr. Osman Okan YAMAN Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Sırt ağrısı sırt bölgesinde omurlardan belin üst kısmına kadar görülen ağrı olarak tarif edilmektedir. Gençlerde ve her yaş grubunda ortaya çıkabilmektedir. Sırt ağrıları sıklıkla duruş bozukluğundan kaynaklandığı gibi; vücudun farklı bölgelerindeki rahatsızlıklar sırt ağrılarına neden olabilir. Özellikle sabit bir bölgede devam eden sırt ağrıları, ciddiye alınmadığı takdirde diğer hastalıkların tanı ve tedavisini geciktiriyor. Sırt ağrısının nedeni kalp rahatsızlığı da olabilir. Hangi meslek grupları daha çok etkilenir? Son yıllarda bilgisayarın hayatımıza daha fazla girmesi nedeniyle özellikle genç ve orta yaştaki kişilerde sırt ağrıları sıklıkla görülmektedir. Genellikle sırt bölgesindeki kaslarda, ağrının basınçla tetiklendiği rahatsızlık, daha çok masa başı çalışan kişileri etkilemektedir. Sabit duruş esnasında adalelerin çalışmaması omurga üzerinde yüklenme yapar . Disk faset ve bağların yıpranmasına neden olur. Bu nedenle masa başında çalışanlarda daha sık izlenir ki aynı nedenle banka çalışanları, 32 Cinsiyet önemli mi? Kadınlarda daha sık görülür. Yumuşak doku romatizması (Fibromiyalji) boyun fıtıkları, boyun ile sırt bölgesi başta olmak üzere yaygın vücut ağrısına neden olmaktadır. Göğüs bölgesi omurgalarında da fıtık oluşabilir ve ağrı yapabilir. Boyun ve bel fıtığına göre daha seyrektir. Daha çok sırtın alt bölgesinde görülmektedir. Skolyoz yani omurga eğrilikleride belirgin ağrı yapabilir. Skolyoz nedir? Çocukluk ve genç erişkinlik dönemlerinde omurganın yanlara eğriliği belli aşamada ise skolyoz kamburluk yani öne eğrilik var ise kifoz adı alır. Bu sırt ağrıları hareketle artan, dinlenmeyle geçen özelliktedir. Özellikle eğilince sırtta izlenen omuz yükseklik farkı kişilere omurga eğriliği konusunda bilgi verir. Diğer ağrı yapan belli başlı hastalıklar nedir? Yaşlı ve kadın hastalarda kemik erimesi (osteoporoz), sırt kemiklerinde kırılmalar ve sırt ağrısına neden olmaktadır. Omurgaları tutan omurga tümörleri gibi hastalıklar da sırt ağrısına neden olabilir. Bu nedenle; ağrı gece başlıyorsa, sürekli ya da şiddetliyse ve hastada kilo kaybı varsa zaman kaybetmeden doktora başvurmak gerekmektedir. Travma düşme sırt ağrısı yapar mı? Osteoporozu olan veya olmayan kişiler eğer travma geçirirse ve akabinde sırt Başka nedenlerle olamaz mı? Kürek kemiğine vuran sırt ağrıları kalp rahatsızlığının belirtisi olabilir. Gece uykudan uyandıracak şiddetteki ağrılar (romatizmal hastalıklar), eklem şişmeleri gibi şikayetler de sırt ağrısına neden olmaktadır. Safra kesesi problemleri de sırt ağrısı yapabilir. Sinir uçlarında iltihaplanması sonucu ortaya çıkan zona hastalığı hiçbir belirti vermeden sırt ağrısıyla kendini gösterebilir. Tüm bunlarla birlikte, kilo ve boy endeksine göre göğüsleri büyük olan kadınlarda da sırt ağrısı görülebilmektedir. Hasta ne zaman doktora başvurmalıdır? Sırt ağrısının altı aydan fazla devam etmesi, yürüme bozukluğu, uyuşukluk ve idrar kaçırma cinsel problemler, sırtta bir yaralanma veya zedelenme meydana gelmesi halinde gerekli tetkiklerin yapılması önemlidir. Sırt ağrısının araştırılmasında; kan tahlili, ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi veya MR gibi görüntüleme tetkiklerinin yapılması gerekmektedir. Kas incinmesine bağlı sırt ağrılarının çoğu birkaç günde kendiliğinden geçer. Ağrıyı azaltmak için ağrı kesici veya kas gevşetici ilaçlar kullanılabilir. Sırt ağrısı farklı diğer hastalıklardan kaynaklanıyorsa ağrıya sebep olan rahatsızlığın tedavi edilmesi gerekir. Sırt ağrısından nasıl korunuruz? Stres burada da en önemli faktördür. Fazla kilolar, kasların zayıflığı, ani hareketler veya kas zorlamaları hastalığa yol açar. Bu nedenle spor veya egzsersiz hayatımızda oldukça önemli olmalıdır. Sırtüstü yüzmek, yoga, pilates gibi spor aktiviteleri özellikle sırt ağrısı çekenler için yararlı olacaktır. Ama futbol için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Güneş, deniz, sıcak kum ve kaplıcalar ve masaj doku kanlanmasını artırdığı için çok faydalıdır. Soğuktan mümkün olduğunca korunulmalıdır. 33 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Siz ve Tıkalı Burnunuz Op. Dr. Murat CERAN Kulak Burun Boğaz Uzmanı büyümesidir. Bu bademciğe benzeyen ve damağın gerisinde burnun arkasında yer alan bir dokudur. Bu problemi olan çocuklar geceleri sesli nefes alırlar, hatta horlarlar. Bunun yanı sıra bu çocuklar sürekli olarak ağızlarından nefes alırlar, yüzlerinde bir mutsuzluk ifadesi vardır. Hatta dişlerinde de bozukluklar söz konusu olabilir. Geniz etini almaya yönelik cerrahi girişimler önerilebilir. Bu kategori içinde yer alan başka nedenler arasında burun tümörleri ve yabancı Virüs bir kere buruna yerleşince vücutta bulunan histamin adında bir kimyasal maddenin salgılanmasına neden olur. Bu madde sonucunda buruna giden kan miktarında belirgin bir artış gözlenir. Sonuç olarak burun zarları şişer. Diğer taraftan burun zarlarından sıvı salgılanması da artar. Antihistaminikler ve dekonjestanlar bu şikayetlerin azaltılması için kullanılabilir. Fakat soğuk algınlığı zaman içinde kendi kendine geçer. Virüs enfeksiyonları sırasında Burun tıkanıklığı, nefes almada zorluk çekme insanlığın en eski şikayetlerinden biridir. Bazıları için bu çok önemli olmasa bile kimileri bu şikayetlerden dolayı çok zorluk çeker. Doktorlar burun tıkanıklarının nedenlerini dört bölümde inceler ve bunlar arasında bazen benzer noktalarda olabilmektedir. Özellikle şikayetlerine birden fazla şeyin neden olduğu hastalarda bu ortak noktalar artmaktadır. Yapısal nedenler Bu sınıf içinde burnun ve ince bir kıkırdaktan oluşan ve burnu iki ayrı bölüme ayıran burun septumunun bozuklukları incelenir. Bu bozukluklar genellikle insanın hayatında geçirdiği herhangi bir kaza sonucu oluşmaktadır. Kaza çocukluk çağında olmuş olabileceği gibi unutulmuş bile olabilir. Yeni doğan bebeklerin yüzde 7’sinde doğum esnasında burun zedelenmesi olabilmektedir. Şu bir gerçektir ki insan, hayatı boyunca en az bir kere burnunu bir yere çarpar. Bu nedenlerden dolayı burun deformiteleri ve septum deviasyonları çok sık görülen nedenlerdir. Eğer bunlar soluk almayı güçleştirirse cerrahi olarak düzeltilebilir. Çocuklarda en sık rastlanan burun tıkanıklığı nedeni geniz etinin 34 cisimler de vardır. Çocuklar küçük parçacıkları burunlarına sokma eğilimindedir. Bunlar düğme, çengelli iğne, oyuncak parçaları, bezelye ve nohut olabilir. Tek taraflı kötü kokulu akıntı hissettiğinizde dikkatli olun. Çünkü bu yabancı cisim tarafından tıkalı bir burnun uyarısı olabilir. Bu durumda muhakkak bir doktora başvurulmalıdır. Enfeksiyon Normal bir insan yılda ortalama bir iki kez soğuk algınlığı geçirebilir. Bu gençlerde daha fazla, bağışıklık sistemi gelişmiş yaşlı kişilerde ise daha azdır. Soğuk algınlığı virüsler tarafından oluşturulan bir hastalıktır. Bazı virüsler hava yoluyla geçerken çoğunlukla el ve burun yoluyla bulaşır. burnun ve sinüslerin bakteri enfeksiyonlarına olan direnci azalır. Bu da soğuk algınlığı sırasında neden sıklıkla burun ve sinüs enfeksiyonu görüldüğünü açıklar. Burun akıntısı berrak görünümünden sarı veya yeşile dönerse bu bakteriyel enfeksiyonu gösterir ve muhakkak doktora başvurulmalıdır. Ani sinüs enfeksiyonlarında burunda tıkanıklık, Koyu bir akıntı, hangi sinüsün etkilendiğine bağlı olarak yanaklarda ve üst dişlerde, gözler arasında ve gerisinde veya üzerinde ağrı ve hassasiyet bulunur. Kronik sinüs enfeksiyonları ağrı yapabilirde yapmayabilir de. Fakat burun tıkanıklığı ve burun akıntısı sürekli vardır. Bazı hastalarda sinüslerden polip denilen yapılar gelişir. Hastalık aşağı hava yollarına da yayılarak kronik öksürük, bronşit ve astıma neden olabilir. Akut sinüzit genellikle antibiyotik tedavisine cevap verir, kronik sinüzit için ise genellikle cerrahi tedavi önerilir. Allerji Saman nezlesi allerjik rinite verilen isimdir. Allerji; yabancı bir cisim, polen, ev tozu akarı, hayvan atıkları veya ev tozundaki bazı parçacıklara karşı oluşan aşırı enflamasyon yanıtıdır. Bazen besinler de rol oynamaktadır. Polenler ilkbaharda veya sonbahar da sorun yaratırlar. Bunun yanında ev tozu bütün bir yıl boyunca rahatsız edebilir. Bunun ideal tedavisi şikayetlere neden olan şeylerden uzak durmaktır. Ancak çoğu zaman bu pratik değildir. Allerjik hastalarda, soğuk algınlığında olduğu gibi, vücutta histamin salgılanmasına neden olan parçacıklar sonucunca burun tıkanıklığı ve akıntısı oluşur. Antihistaminik ilaçlar histaminin etkisini önleyerek şikayetleri ortadan kaldırılabilir. Dekonjestanlar genişlemiş kan damarlarnı büzerek burnun açılmasını sağlarlar. Antihistaminiklerin büyük çoğunluğu uykuya meyli artırırken dekonjestanlar tam bunun aksi olarak uyarıcı etki gösterir. Bu nedenle bu ilaçları bir arada kullanmak en doğru seçim olacaktır. Uyarı Antihistaminik kullanırken uykuya meyili olanların otomobil kullanmaları veya tehlikeli işlerde çalışmaları çok sakıncalıdır. Dekonjestanlar kalp hızını ve kan basıncını artırdıkları için yüksek tansiyonu, kalbin ritim bozukluğu, glokomu ve idrara çıkmada zorluğu olan hastalarda kullanılmamalıdır. Hamileler alacakları herhangi bir ilaç için mutlaka doktorlarına başvurmalıdırlar. Kortikosteroidler (Kortizon) birçok allerjik hastada belirgin bir şekilde etkindir ancak bilinen yan etkilerinden dolayı muhakkak doktor kontrolünde kullanılmalıdır. Bunun yanında bu ilaçlar burun spreyi olarak kullanıldıklarında da etkilidirler ve bu kullanım şekli daha güvenlidir. Allerji iğneleri en spesifik tedavi yöntemidir ve yüksek düzeyde başarıya sahiptir. Bazen hastanın hangi maddelere karşı allerjik oluşunu anlamak için kan ve deri testleri yapılır. Doktor tedavinin başlangıç şemasını belirleyecektir. Bunlar genelde enjeksiyonlar şeklinde olacaktır. Bu tedavi insandaki antikorları bloke ederek allerjik reaksiyonun önlenmesi yoluyla etki gösterir. Birçok hasta ilaçların yan etkilerinden dolayı enjeksiyonu tercih eder. Allerjisi olan hastaların sinüs enfeksiyonu olma eğilimleri daha da artırmıştır. Vazomotor Rinit Rinit burunun ve burun zarlarının enflamasyonu demektir. Vazomotor kan damarları ile ilgili demektir. Burun zarları çok miktarda genişleme ve daralma yeteneğine sahip atar damar, toplar damar ve kılcal damarlara sahiptir. Normalde bu damarların yarısı açık yarısı kapalıdır. Fakat kişi ağır egzersiz yapıyorsa uyarıcı etkili hormonların (adrenalin) salgılanması artar. Adrenalin damarların büzülmesine neden olur. Bunun sonucunda zarlar büzülür, hava yolu açılır ve kişi daha rahat nefes alır. Bunun tam tersi allerjik atakta veya kişi soğuğa maruz kalınca gelişir. Kan damarları genişler ve burun tıkanır. tansiyon ilaçları, doğum kontrol hapları ve dekonjestan ilaçların aşırı veya uzun kullanılması sayılabilir. Bütün bu nedenlerin başlangıcında burun tıkanıklığı geçici ve geri dönebilir niteliktedir. Yani neden ortadan kaldırılırsa hastalık düzelecektir. Bunun yanında eğer yeterince uzun sürerse bu sefer de kan damarları elastikiyetini kaybederek ve olay geri dönülmez bir duruma dönüşür. Varisleşmiş damarlara benzerler. Hasta sırt üstü yattığında veya bir tarafına döndüğünde aşağı kısımları kanla dolar. Allerji ve enfeksiyonlara ek olarak bazı başka nedenler de burun damarlarının genişlemesine sebep olarak vazomotor rinite yol açar. Bunlar arasında stres, tiroid fonksiyonlarında yetersizlik, hamilelik, bazı 35 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Şaşılık ve Göz Tembelliği bir göz hekimine danışılmalıdır. Ayrıca katarakt, göz tümörleri veya nörolojik hastalıklarda şaşılık ile kendini gösterebileceğinden mutlaka uzman bir göz hekimine danışılmalıdır. Op. Dr. Meftun ALİCAN Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanı Şaşılık ya da göz kayması gözlerin görme akslarının paralelliğini kaybederek farklı yönlere bakmasıdır. Sık görülür, yaklaşık çocukların %4’ünü etkiler ancak erişkinlerde de gelişebilir. Şaşılık varlığında bir göz ile düz ve istenen yere bakılırken diğer göz içe, dışa, yukarı veya aşağı doğru kayabilir. Şaşılık nedir, tedavisi nasıl yapılır? Gözler değişerek kayabileceği gibi devamlı olarak aynı gözde kayabilir. Her iki gözle istenen noktaya bakılırken beynin görme merkezinde bu iki görüntü birleştirilerek tek olarak ve üç boyutlu olarak algılanır. Gözde kayma olduğunda ise beyinde iki farklı görüntü ortaya çıkacağından, beyin kayan gözden gelen görüntüyü baskılayacaktır bu da derinlik hissinde ve her iki gözle sağlanan görüşte azalmaya sebep olacaktır. Erişkinlerde ise kayan gözden gelen görüntünün baskılanması artık yapılamadığından çift görme şikayeti ortaya çıkar. Hayatın ilk birkaç ayında görme gelişiminin hızlı bir şekilde devam ettiği dönemde gözlerin arayıcı hareketleri, kısa süreli yani birkaç dakikalık içe veya dışa olan kaymalar normal kabul edilmesine karşın etraftaki objelere odaklanmanın yapılabildiği 4. aydan itibaren olan kaymalar mutlaka uzman 36 Şaşılığın tam olarak nedeni bilinmemektedir. Fonksiyonel, nörolojik veya kaslardaki yapısal bozukluklar ve dengesizlik kaymaya neden olur. Gözü hareket ettiren kaslardaki dengesizlikler, bu kasları kontrol eden beyin merkezlerinin etkilendiği serebral palzi, Down sendromu, hidrosefali gibi hastalıklar ya da gözü etkileyen katarakt, glokom veya travma gibi durumlar gözlerin paralelliğini bozarak kaymaya neden olabilir. Kaymanın ilk belirtisi gözlerin aynı noktaya odaklanmamasıdır ancak güneşte bir gözünü kapama, kafasını eğerek veya döndürerek bakma gibi bulgularda kaymanın sonucu olabilir. Erişkin dönemde ortaya çıkan kaymalarda ise en önemli şikayet çift görmedir. Bebeklik dönemi veya okul öncesi dönemde her çocuk muhtemel göz problemleri (şaşılık, göz tembelliği, kırma kusurları veya katarakt, göz içi tümörler gibi) için muayene olmalıdır. Halk arasında yanlış inanış olarak bebeklikte olan kaymanın büyümekle zamanla düzeleceği düşünülmektedir, ancak bu hatalıdır şaşılık hiçbir zaman büyümekle kendiliğinden düzelmez. Ancak çocuklarda burun kökünün geniş olduğu ve kayma olmadığı halde kayma varmış gibi görünüme yol açan yalancı şaşılık dediğimiz durumlarda zamanla burun kemiğinin gelişmesi ile kayma görünümü düzelmektedir bu da yanlış olarak kaymanın düzeldiğini düşündürmektedir. Böyle durumlarda ayırıcı tanı ve doğru teşhis için mutlaka göz doktoru görmelidir. Ayrıca ailede şaşılık veya göz tembelliği olan kişiler varsa çocuk mutlaka 1-2 yaşında göz doktoruna gösterilmelidir. Bunun dışında her çocukta 3 yaşına dek göz muayenesi yapılmalıdır. Tedavide amacımız görme gelişimini olumsuz etkilenmeden her iki gözün birarada kullanılarak gelişiminin sağlanmasıdır. Detaylı bir göz muayenesinin ardında kaymanın sebebine göre tedavi planlanır. Tedavi için eşlik eden kırma kusuru varsa gözlük verilmesi ile kayma düzeltilebilir. Cerrahi ile gözlerin paralelliğinin sağlanması iki gözün birarada kullanılmasını ve derinlik hissi kazanılmasını sağlayacaktır. Cerrahi girişim lazerle yapılmaz, gözün etrafındaki kasların yerleri değiştirilerek gözün pozisyonu ayarlanır. Şaşılık tedavisi ne kadar erken dönemde yapılırsa başarısı o denli yüksek olur. Ancak erişkin dönemde olan şaşılıklarda ya da daha önce tedavi yapılmamış erişkinlerde de cerrahi tedavi ile özellikle çevre görüşte artış sağlanabilir. Cerrahi tedavi gözlük veya kapamanın alternatifi değildir cerrahi sonrası da gözlük ve kapama tedavisi devam edebilir. Ambliyopi (Göz tembelliği) nedir ? Çocukluk döneminde, kayma olmadan her iki gözden net görüntü algılandığında normal görme gelişimi sağlanmış olur. Kayma gibi gelişmenin olumsuz olarak etkilendiği koşullarda ise göz tembelliği veya görmede azalma gelişir. Şaşılığı olan çocukların yarısında göz tembelliği gelişir. Erken teşhis edildiğinde yani hayatın ilk 8-9 yıllık döneminde tedavisi mümkündür, iyi gören gözün kapatılması ile görme seviyesi artırılabilir. Ancak görme için gelişme döneminin tamamlandığı 9 yaş sonrası tedavi başarısı oldukça düşüktür, yani ne kadar erken teşhis edilirse tedavi başarısı o denli yüksek olacaktır. Göz tembelliği ilerleyici bir hastalık değildir, yani görme tamamen kaybedilmez. Ambliyopide sıklıkla tek göz etkilenir, yaklaşık olarak her 100 kişiden 4’ünde göz tembelliği vardır. Göz tembelliğinin teşhisi ve erken tedavisi için her çocuk 3 yaşına dek göz muayenesi olmalıdır. Halk arasında yaygın olarak kabul edilen yenidoğan bebeğin göremediği yolundaki görüşün aksine yenidoğan döneminde bebekler görebilir ancak erişkinlerin görme seviyesinde değildir ve ancak 1.5-2 yaşında erişkin seviyesine ulaşır. Gözlerin kullanılması ile gelişim sağlanır bu nedenle çocukluk döneminde görme sistemi esnektir ve gözlerin kullanılmasına göre şekillenir. Fakat şaşılık, iki gözde farklı derecelerde olan gözlük ihtiyacı yada bir gözdeki görüntünün oluşmasını engelleyen katarakt, göz kapağı düşüklüğü gibi bir engel varlığında tembellik gelişir. Yani görme potansiyeli olmasına karşın görme sistemi normal gelişimini sağlayamaz. Özellikle şaşılığın olmadığı ve çoğunlukla farklı ve yüksek gözlük ihtiyacının olduğu olgularda ailenin farketmesi gecikebileceğinden ambliyopi tanısı gecikebilir. Bebeklik döneminde yani çocuğun konuşamadığı dönemde de gözlük ihtiyacı ve şaşılık tesbit edilebilir. Ayrıca göz tembelliği dışında görme azalmasına neden olabilecek katarakt, iltihaplanma, tümör veya diğer göz hastalıkları da saptanabilir. Göz tembelliğinin tedavisi için eşlik eden şaşılık, gözlük ihtiyacı veya katarakt gibi hastalıklar tedavi edildikten sonra az gören gözün kullanılmasını zorlamak için iyi gören göze kapama yapılır. Eğer çocuk kapama yapmaya çok direnç gösteriyorsa göz damlaları veya özel çalışma sistemleri kullanılabilir, ancak en etkili tedavi yöntemi kapamadır. Göz tembelliği tedavi edilmediği takdirde ilerleme göstermez ancak gelişme dönemi sonrası tedavisi mümkün değildir ve her iki gözün birarada kullanılması ve derinlik hissi algılamasında zorluğa neden olur, polislik, pilotluk gibi meslek seçiminde engel teşkil eder. • Her iki gözde eşit ve iyi görme hayatın erken gelişme döneminde gözlerin normal kullanılabilmesi ile sağlanır. Hayatın ilk 9 yılında bu normal gelişim sağlanamazsa tembellik gelişir. • Göz tembelliği nadiren şikayete neden olur bu nedenle ilk 3 yılda yapılacak göz kontrolu teşhis ve tedavi için büyük önem taşımaktadır. İlk muayene için ideal zaman 1 yaş civarıdir. • Göz tembelliğine neden olan en önemli hastalıklar şaşılık, kırma kusuru ve katarakt gibi hastalıklardır. • Erken teşhis, kontrol takipleri ve ailenin de durumun önemini kavrayarak yapacakları kapama tedavisi tedavinin temelini oluşturur. Sağlam gözün günün belli saatlerinde doktorun önereceği zaman diliminde kapatılarak tembel gözün çalıştırılması bunu yapamayanlarda sağlam göze ilaç damlatarak tembel gözün çalıştırılması tedavide kullanılır. 37 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Glokom (Göz Tansiyonu) Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanı Halk arasında göz tansiyonu ya da ‘karasu’ hastalığı olarak bilinen glokom, minyonlarca insanı etkileyen yaygın bir göz hastalığıdır. Tedavi edilmezse görme kaybına ve körlüğe neden olabilir. Glokomda, göz içi dokuları besleyen ve aköz hümör denen göz içi sıvısı, gözü rahat terk edemediğinden göz içi basıncının yükselmesine sebep verir. Bu basınç yüksekliği gözün en zayıf yeri olan göz siniri bölge-sinde daha etkili olur. Bu da göz sinirinde geri dönüşümsüz hasar oluşturur. Oluşan hasarın geri döndürülmesi mümkün olmadığı için glokoma bağlı görme kaybını engellemenin tek yolu, erken tanı ve tedaviyle göz içi basıncını düşürmektir. Belirtileri nelerdir? Başlangıçta pek belirti vermez, görmede bir bozulma ve ağrı yoktur. Teşhiste gecikme, hastalığın ilerlemesine neden olur ve görme sinirindeki hasarı arttırır. Hastalar görme alanındaki daralmaya bağlı olarak bir borudan bakıyorlarmış gibi yanlarındaki cisimleri göremez olur. Hastalık daha da ilerlediğinde bu boru gibi görüş de kaybolur. Göz içi basıncının ani ve çok yüksek değerlere çıktığı akut 38 glokom krizi ya da kapalı açılı glokom gibi durumlarda hastalarda şiddetli ağrı, bulanık görme, ışık kaynakları etrafında hale ya da renkler görme, bulantı-kusma gibi ciddi yakınmalar hissedilebiliyor. Hasta farkına bile varmadan, görüşünde çevreden merkeze doğru bir daralma oluyor. Göz içi basıncının normal sınırlarda olduğu, ancak görme sinirinde gelişen beslenme bozukluğu nedeniyle görme siniri ve görme alanı harabiyetiyle karşılaşan normal tansiyonlu glokom (normotensif glokom) olgularına da rastlanıyor. Hastalık sinsi ilerlediği için pek çok hasta tarafından ancak ileri dönemde ve belirgin görme kaybı ortaya çıktığı zaman fark edilebiliyor. Kimler Glokom’a eğilimlidir? Glokom, milyonlarca kişiyi etkileyen ve her insanda ortaya çıkabilecek bir hastalıktır. Dünyadaki körlük nedenlerinden yüzde 20’sini glokom oluşturuyor. Bununla birlikte bazı faktöreler hastalığın ortaya çıkma riskini arttırabilir. Toplumda 40 yaş üzerinde %1,5-2 ve 60 yaş üzerinde de %10 oranında görülür. Rutin kontroller ile erken dönemde tedavi büyük önem taşımaktadır. Glokomun en önemli acil tanı ve tedavi gerektiren bir tipini de yeni doğanlarda görülen “kongenital glokom” oluşturur. Doğuştan gelişen glokom yetişkinlerin aksine çeşitli yakınmalarla seyreder. Glokom doğuştan geliştiğinde büyük ve bulanık bir kornea, kırmızı göz, sulanma Glokom doğuştan dikkat edilmesi gereken acil durumdur! • 40 yaşını geçenler (ileri yaş) • Akrabalarında glokom bulunanlar ve ışığa duyarlılık gibi belirtiler verir. Erken tanı ve tedavi bu glokom tipinde de büyük önem taşıyor. Doğuştan gelişen glokomun mutlaka cerrahi yöntemle tedavi edilmesi gerekmektedir. Glokom riskini artıran faktörler nelerdir? Öncelikle herkesin bu hastalık yönünden dikkatli olması ve düzenli kontrolden geçmesi gerekir. Fakat bazı kişiler normal topluma göre daha yüksek risk altındadırlar: (genetik yakınlık) • GİB anormal şekilde yüksek seyredenler, • Şeker hastalığı, • Yüksek miyopi, • Uzun süreli kortizon kullanımı, • Göz yaralanması, • Yüksek ve düşük kan basıncı şok geçirmek ve sigara kullanımı. Bu özelliklere sahip kişilerin glokom yüzünden göz muayenelerini yaptırmaları uygun olur. Teşhis Glokom erken dönemde belirti vermediğinden kişi hastalığın farkına varamaz. Hastalığın teşhisi ancak göz doktoru tarafından yapılabilir. Erken tanı konulması halinde tedaviden oldukça başarılı sonuçlar alınmaktadır. Özellikle glokoma ait aile hikayesi mevcut kişilerin 40 yaş üzerinde göz tansiyonunu her yıl düzenli olarak ölçtürmeleri gerekmektedir. Glokomda erken teşhis ve tedavi çok önemlidir. Çünkü erken tedavi ile hastalığın ilerlemesi ve görme sinirine vereceği hasar durdurulabilir. Dolayısıyla düzenli olarak kontrollere gidilmesi hekim önerilerinin dikkatle uygulanması, göz sağlığı için büyük önem taşımaktadır. Tedavi • İlaç tedavisi. • Cerrahi (ameliyat) • Çeşitli lazer tedavileri. 39 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Vajinismus Tedavisi yaşanmış taciz gibi travmatik olayların bilinç dışına itilen bugünkü izdüşümleri ve etkileri iç çatışmalara neden olup beden-zihin bütünlüğünü bozarak vajinismusa yol açabilir. Op. Dr. Deniz Güleryüz ÇAKMAK Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Vajinismus ; cinsel birleşme sırasında vajinayı çevreleyen kaslarda yineleyici biçimde istemsiz kasılmalar olması sonucunda cinsel birleşmenin gerçekleşememesi durumudur. Tüm dünyada sıkça karşılaşılan bir cinsel problemdir. Ülkemizde ortalama olarak her 10 kadından 1 veya 2’si eşi ile ilişkide vajinismus sorunu yaşamaktadır. Vajinismus, kadının hem kendi kadınlığında eksiklik olduğunu düşünmesine hem de eşine karşı suçluluk hisssetmesine neden olur. Vajinismus’un Nedenleri Vajinismusun en sık görülen nedenleri arasında psikolojik kaygılar ağırlık kazanır. Kız çocuklarına öğretilen veya irademizin bilinçdışımıza kodladığı “cinsellik kötüdür, kızlık zarı çok değerli ve korunması gereken şeydir.” düşünceleri bu problemin ortaya çıkmasında önemli yer tutar. Bazen de cinsel bilgi eksikliği, basit bir utanma ve cinsel duygulardaki baskılanma neden olabilir. Bazen de altta yatan neden özellikle çocukluk dönemindeki travmatik yaşantıdır.Bu durumda geçmişde 40 Vajinismus nedenlerini toparlayacak olursak; • İlk cinsel denemede acı duyma, • Cinselliği değersizleştiren ve aşağılayan aile, • Zayıf güçsüz anne, baskıcı otoriter baba (baba-kız ilişkisinde güçlükler), • Cinsel şiddet ve taciz, iğrenme veya hoşlanmama, • İstemeden zorla evlendirilme, eşini sevmeme, eşle uyumsuzluk ve iletişim sorunları, • Başarısızlık korkusu veya performans kaygısı, • Cinsel tabular, yanlış bilgiler ve inanışlar, • Kişilik bozuklukları, • Ağrı eşiğinin düşük olması, • Vajinal kayganlıkla ilgili problemler, cinsel organın giriş yerinin bilinmemesi, • Kadının cinsel obje olarak algılanması, • Ağrılı jinekolojik muayene deneyimi, vajinal enfeksiyonlar. Vajinismus’un belirtileri Vajinismus hastalarında kasılmalar sadece vajina girişinde değil, aynı zamanda karın, bel, sırt, bacak gibi vücudun başka bölgelerindeki kaslarda da görülmektedir. Bu kişilerde cinsel ilişkiyi izleyen zaman içinde vücutta yaygın olarak kas ağrıları görülür. Kas ağrılarının yaygın olması vajinismus hastalığının şiddetli olduğunu gösterir. Bazı hastalarda ise kasılmalar tüm vücuda yayılmaksızın yalnızca vajina bölgesinde gerçekleşmektedir. Vajinal kasılmaların çoğu hasta tarafından hissedilmekle birlikte, kişinin eşi tarafından da farkedilmektedir. Eşler bu durumu adeta “vajina girişini kapatan bir duvar”gibi algılamaktadır. Kadınlar ise “orada bir duvar var”gibi ifadeleri sıklıkla kullanırlar. Kontrol dışındaki bu kasılmalar; kadında endişe, korku ve adeta bir “panik atak benzeri” bir durum yaratır. Sonunda kadın ilişkiyi reddederek bacaklarını sıkıca kapatır, eşini iterek ilişkiyi sonlandırır. Ailelerin bu durumu bilmesi veya ilk geceye ait deliller istemeleri, ya da “hala çocuğunuz olmuyor mu?” şeklindeki soruları çiftin durumunu zora sokar. Genellikle kadın suçlanır ve erkeğin evliliği bitirmesi istenir. Vajinismus tedavisine yaklaşım Vajinismus tedavisinde, tamamen kişiye özel bir tedavi planı gerekir. Vajinismus hastasının hikayesi üzerinden bir tedavi programı oluşturulur. Öncelikle çiftin kişilik analizleri, evlilik ilişkileri, iletişim düzeyleri, cinsellikle ilgili düşünceleri ve duygusal çatışmalarınıda içine alan bütüncül bir değerlendirmeden geçirilmesi gerekir. Gene ilk gece, ilk cinsel ilişki, kızlık zarı ile ilgili kökleşmiş yanlış düşüncelerin ve inançların değiştirilmesi için bilgilendirme yapılır.. Tedavi sırasında çeşitli egzersiz programları yapılır. Bunlardan birkaçı; • Kendi bedenini tanıma egzersizleri, • Derin gevşeme egzersizleri, • Pelvik taban kaslarını kontrol altına almayı sağlayan,egzersizler verilir. Bu egzersizlere ”Kegel Egzersizleri” denir. Bu kasların üzerindeki bilinçli kontrol arttırılır.Vajinismus tedavisinin en önemli aşamalarından birini, bu egzersizler oluşturur. • Vajinal genişletme egzersizleri. Bu egzersizlerin tamamı, vajinismus tedavisinin başlangıcında, tüm hastaları tedirgin edebilir. Ancak aşama aşama bu noktaya gelindiğinde, vajinismus hastasının kendine güveni ve kontrolü artar. Gereğinde terapist eşliğinde egzersizler yapılmaya başlanır ve ev ödevleriyle devam eder. Ev ödevlerinin iyi çalışılması, tedavinin başarısını ve süresini etkileyen en önemli faktörlerdendir. İyice gevşemeyi öğrenen vajinismus hastalarında, bu uygulamalar son derece kolay olur. Evlendikten sonra vajinismus gibi bir cinsel problemi yaşamamak için öncesinde mutlaka hastalarıma jinekolojik muayene yaptırmalarını ve cinsel bilgilendirme almalarını öneriyorum. 41 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Yetişkinlerde Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları Op. Dr. Bülent AYMELEK Kulak Burun Boğaz Uzmanı Üst solunum yolu denince; burun, sinüsler, yutak (Farinks) ve gırtlak (Larinks) anlaşılır. Bu bölgelerin iltihaplarına da Üst Solunum Yolu Enfeksiyonu (ÜSYE şeklinde kısaltılır.) denir. Üst solunum yolu; kulak ve alt solunum yolları ile bağlantılıdır. Üst Solunum Yolları Enfeksiyonu (ÜSYE) ÜSYE denince genel olarak; • Nezle veya grip anlaşılır. Daha çok virüsler neden olsa da hemen her zaman bakteriler de üzerine eklenir. • Farenjit, • Sinüzit, • Larenjit, gibi iltihapların hepsi üst solunum yolu infeksiyonu kapsamına girer, ancak uygulamada bu kavramın dışında tutulur. Nezle-Grip Sebepleri nelerdir? Genel olarak soğuk algınlığı nedeniyle olur. Bu durum vücut direncini düşürerek virüs ve bakterilerin hastalık yapacak duruma gelmesine neden olur. ÜSYE’yi kolaylaştıracak bazı faktörler: alerji, burun kemik ve kıkırdak eğriliği, burunda et büyümesi, ÜSYE’si olan hastalarla sıkı temas ve bağışıklık sisteminin bozukluğu sayılabilir. Havada bulunan virüslerin solunum yolları aracılığı ile vücuda girmesi şeklinde bulaşır. 42 Şikayetler nelerdir? Virüslerin tipine ve gücüne ayrıca vücut direncine göre değişir. • Nezle‘ye neden olan virüsler en sık olarak Rhinovirüs adı verilen virüslerdir. Gribe göre daha hafif belirtiler olur. Nezlede burun tıkanıklığı, burun akıntısı, boğazda gıcık ve yanma, hapşırma, ses değişiklikleri, öksürük, baş ağrısı gibi şikayetler olur. Grip ise daha çok İnfluenza virüs adı verilen virüslerle oluşur. Nezleye ilave olarak, daha çok baş ağrısı, ateş ve vücut kırgınlığı oluşur. Kas tutulmasına bağlı bel ve bacaklarda ağrı olabilir. Kulak, sinüsler veya akciğerlere yayılımına bağlı olarak bu organlara ait belirtilerde gelişebilir (kulak ağrısı, işitme azlığı, balgamlı öksürük, nefes almada zorlanma gibi). Muayane Burun muayenesinde; kızarıklık, ödem ve bazen sulu bazen koyu akıntı görülür. Eğer burun kemik ve kıkırdak eğriliği veya et büyümesi varsa bunlar da saptanır. Boğaz muayenesinde; yine kızarıklık, genizden gelen akıntı ve ödem saptanabilir. Kulak muayenesinde; eğer kulağa yayılım yani bir orta kulak iltihabı varsa kulak zarında kızarıklık ve bombeleşme ya da çökme görülebilir. Hastadaki ses değişikliği dikkati çeker. Yapılacak tetkikler nelerdir? Muayene ile tanı konur. Yayılmadankomplikasyondan şüpheleniliyorsa sinüs filmleri, akciğer filmleri, kan sayımı tetkikleri yapılabilir. Tedavi Hastaların çoğunda bakteriler de iltihabın içinde olduğundan antibiyotik verilmesi gerekir. Bunun dışında hastanın şikayetlerini azaltmak amacıyla ağrı kesici-ateş düşürücüler, antihistaminik ilaçlar ve burun açıcı (dekonjestan )ilaçlar verilir. Komplikasyonları nelerdir? Genellikle iltihabın yayılmasına bağlıdır. Sinüslere yayılmışsa; sinüzit, bronşit veya zatürre (Akciğer iltihabı), kulağa yayılmışsa; orta kulak iltihabı veya iç kulakğa yayılmışsa; tutulumuna bağlı baş dönmesi, çınlama hatta nadiren kalıcı işitme kaybı yapabilir. Korunma • Soğuktan korunma • ÜSYE olan başka hastalarla yakın temasta bulunmama • Grip aşısı; gribe neden olan virüslerden hazırlanmış bir aşıdır. Özellikle grip olmasının ciddi problemlere yol açması muhtemel kişilerde uygulanabilir. Ancak grip virüsü sürekli kendini değiştiren bir virüstür yani koruyuculuk %100 değildir. Yine de hastalığa yakalanma sıklığını azaltır ve belirtilerin hafif geçmesini sağlayabilir. Aşı olacak kişide grip hastalığı varken aşı yapılmamalıdır. Farenjit Farenks Burun ve ağız boşluğunun arka tarafıdır. Aşağı doğru oluk şeklinde uzanan bir bölümdür. Burun arkasındaki kısmına nasofarinks (geniz), ağız boşluğunun arkasındaki kısma (ağzı açınca tam karşıda görülen kısmı) ise orofarinks adı verilir. Aşağı doğru uzanan kısmına da hipofarinks denir ama burası farenjit açısından önemli değildir. Farenjit, orofarinksin iltihabı olarak anlaşılır. Süresine göre; • Eğer farenjit yeni oluşmuş ve şiddetli şikayetler yapıyorsa buna akut farenjit , • Uzun süreden beri var ve hastada çok şiddetli olmayan şikayetler yapıyorsa buna da kronik (müzmin) farenjit denir. Şikayetler nelerdir? • Akut Farenjit‘te daha belirgin olarak boğaz ağrısı, yutkunma zorluğu, boğazda kuruluk, yanma veya kaşınma hissi, ateş, öksürük gibi şikayetler olur. Boyunda beze, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, baş ağrısı, halsizlik-kırgınlık, ses kısıklığı gibi şikayetlerde görülebilir. • Kronik farenjitte ise şikayetler daha hafiftir ancak ya hiç kaybolmaz ya da çok kolay ortaya çıkar. Boğazda kuruluk hissi, gıcık, yanma, kuruluk, yabancı cisim hissi, takılma, hafif yutkunma zorluğu gibi şikayetler olur. Gıcık öksürüğü şeklinde bir öksürükte eşlik edebilir. Sürekli boğazını temizleme hareketi çoğu zaman boğazı daha fazla tahriş etmeye neden olur. Sebepleri nelerdir? Akut farenjit; Üst solunum yolu infeksiyonlarının bir parçası olarak görülür ve sebebi çoğunlukla virüslerdir. Bazen bakteriler de bu hastalığa yol açabilirler. Bazı kimyasal maddelerin veya tahriş edici meddelerin de farinkse teması ile de gelişebilir. Kronik farenjit; Genellikle tahriş edici bir faktör vardır. En önemlileri olarak sigara içilmesi, alkol kullanılması, alerji, geniz akıntısı, kuru ve kirli hava , burun tıkanıklığı yapan faktörler (burun solunum havasının nemini ve ısısını ayarlar), mideden asit kaçağı (Reflü), aşırı sıcak veya soğuk besinler, boğaz temizleme refleksinin aşırı olması, diş ve bademcik iltihapları, geniz eti sayılabilir. Muayene Akut Farenjitte, farinkste kızarıklık ve ödem görülür. Ayrıca geniz akıntısı, boyunda beze, burunda ödem ve akıntı gibi bulgulara rastlanabilir. Kronik farenjitte de boğazda yine kızarıklık vardır. Ayrıca kronik farenjiti ortaya çıkaran başka durumlar varsa bunlara ait bulgular görülür. Örneğin; burunda kemik eğriliği (deviasyon), et büyümesi, alerjiye veya iltihaba bağlı akıntılar görülebilir. Teşhis Koyma Hem akut hem de kronik farenjitin teşhisi hastanın anlattıkları ve muayene bulgularına göre konur. Genellikle herhangi bir tetkik yapmak gerekmez. Ancak eğer sinüzit düşünülüyorsa film çekilmesi veya nadiren kan sayımı ya da kültür-antibiyogram yapılması gerekebilir. Farenjite neden olabilecek bir başka hastalık düşünülüyorsa buna ait tetkikler yapılabilir. Tedavisi nasıldır? Akut farenjit; Sıklıkla virüslerin yaptığı iltihaba bakterilerde eklendiğinden antibiyotikler hastalığın iyileşme süresini kısaltmaktadırlar. Antibiyotiklerin yanısıra, ağrı kesici-ateş düşürücü ilaçlar, alerji düşünülen hastalarda antihistaminikler, burun açıcı spreyler, öksürük kesiciler ve ağız gargaraları kullanılabilir. Pastiller genellikle faydasızdır. Kronik farenjitin ise tedavisi oldukça zordur. Ortaya çıkaran başka bir faktör; alerji, burun kemiğinde eğrilik veya burunda et, sinüzit, mideden asit kaçağı (Reflü) gibi hastalıklar uygun şekilde gerekirse ameliyatla düzeltilmelidir. Antibiyotikler genellikle faydasızdır. Geniz akıntısın azaltıcı ilaçlar veya ağız gargaraları sık kullanılırlar. Bazen mideden asit kaçağını önleyici ilaçlarda verilebilir. Hastalıktan Korunma: Bunların başında sigaranın dumanından bile uzak kalmak gelmektedir. • Tozlu yerlerde ve kirli havada bulunmamak, • Aşırı sıcak ve soğuk gıda almamak • Üşümemeye çalışmak, • Alerjiye neden olan faktörlerden uzak kalmak, • Reflü düşünülen hastalarda akşam çay-kahve-alkol almamak ve mideyi aşırı doldurmamak, • Boğazı temizlemeye çalışmamak. 43 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Zona (Gece Yanığı) Stres, üzüntü, uykusuzluk, yorgunluk kısaca vücut ve bağışıklık direncinin düştüğü durumlarda ve yaz döneminde uzun süre güneşe maruz kalındığınında da ortaya çıkabilmektedir. Uzm. Dr. A. Sait ÇAL Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı Zona, su çiçeği virüsünün yeniden aktivasyonuyla oluşan vücutta duyu sinirlerinin uçlarında dermatomal enfeksiyon oluşturan (Bir duyu siniri dalının dağıldığı alan) viral bir enfeksiyondur. Her yaşta görülebilinmesine rağmen 70’li yaşlardan sonra görülme sıklığı 4 kat artış gösterir. Tipik olarak vücudun tek tarafında kendine has görüntüsüyle kızarık zeminde ağrılı su kabarcıkları şeklinde kendini gösterir. Ağrının şiddeti kişiden kişiye değişir erken tedavi ağrı şiddetini ve devam edebilirliğini azaltır. Zona genellikle gövdede ve kalçalarda görülür. Fakat yüz, kol ve bacaklarda da görülebilir. Zona hastalığı gözde kalıcı hasar bırakabildiği için göz çevresinde hastalık görüldüğünde dikkatli bir bakım gerekir. Tanı, veziküllerin (Su kabarcıklarının) tipik yerleşimi ve görüntüsü ayrıca döküntü başlamadan önce vücudun tek tarafında ağrı olması ile konulur. Nadiren gerektiğinde incelenmek üzere su kabarcıklarından örnek alınabilir. Su kabarcıklardan çıkan sonuca göre gerekli tedavi uygulamasına geçilir. 44 Zona hastalığının özelliği, vücudun bir bölgesinde yerleşmesidir. Çizgi (Kuşak) şeklinde, yerleştiği sinirin derideki dağılımına uyarak kırmızılık ve üzerinde gruplar oluşturan veziküller (Su dolu kabarcıklar) oluşturur. Bu belirtiler ortaya çıkmadan önce halsizlik, yorgunluk, ateş olabilir. Zona hastalığı sinir bölgesinde önce hafif yanma hissedilirken, ağrı şiddetlenir ve şimşek çakması şeklinde tarif edilir. Zona hastalığı bir hafta içinde derideki belirtiler ortaya çıkınca hastalığın teşhisi kesinleşir. Tek taraflı, çizgi şeklindeki ağrı, bulunduğu bölgedeki organların (kalp, mide, safra kesesi, böbrek vb.) ağrıları ile karışabilir. Derideki veziküller önceleri gerginken, zamanla ortalarında hafif çökme oluşur (göbeklenir) ve renkleri şeffafken mat, beyaz - sarımsı olur. Bir hafta sonra derideki kızarıklık kaybolur. Veziküller kabuklanır ve genellikle ikinci haftada kabuklar dökülmeye başlar. Zona hastalığının iyileşiği yerlerde bazen leke veya iz kalabilir. Derideki döküntüler 15 günde kaybolduğu halde sinir kökünün ve sinirin yaptığı ağrı (Postherpetik nevralji), bazen 1 - 6 aya kadar uzayabilir. Yaşlılarda ve şeker hastalarında ağrı daha uzun sürmektedir. Zona daha evvelden suçiçeği geçirmemiş kişilere bulaşabilir, fakat bu kişilerde zona değil, suçiçeği gelişir. Zona, Suçiçeği’ne göre daha az bulaştırıcıdır. Zona hastalığı su kabarcıkları patladığında bulaştırıcı hale gelir. Zona hastalığında yeni doğanlar ve bağışıklık sisteminde yetmezlik olanlar zonalı kişilerden virüsü alarak suçiçeği geliştirmeye eğilimlidir. Zonalı hastalar nadiren hastaneye yatırılarak tedavi edilme ihtiyacı gösterir. Zona viral bir hastalık olduğu için tedavisi de bağışıklık sistemini güçlü kılmaya ve ağrı , kaşıntı gibi belirtileri gidermeye yönelik bir tedavi uygulanır. Zona tedavisinde en çok ağrının azaltılması için non-steroid antiinflamatuar ilaçlar , ve yüzeyel olarak krem ve pomadlar kullanılır. Zona tedavisi için genellikle hastaneye yatış yapılması gerekmez. Ancak 50 yaş üzeri ve bağışıklık sistemi zayıf olan AIDS hastaları yada bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç kullananlarda hastaneye yatış gerekir. Ayrıca bazı durumlarda viral olan cilt lezyonlarına bakteriyal bir enfeksiyon eklenir. Ciltte ısı artışı ve kızarıklık giderek artar. Bu durumlarda hızla antibiyotik tedavisine başlamak gerekmektedir. Ancak bu ayrım bir hekim tarafından yapılmalıdır. Bazı durumlarda da Zona göz çevresinde ortaya çıkar ve bu durumda hasta mutlaka hastanede tedavi edilmelidir. Zona’dan korunmak için varisella zoster aşıları risk altındaki gruplarda kullanılabilir. Zona, eğer erken teşhis edilebilirse ve ilaç tedavisine başlanırsa Zona’ya neden olan virüsün yayılma olasılığı azalır. Ortaya çıkan belirtiler kısa sürede iyileşir. Zona için tedavinin 48-72 saat içinde başlanması duyu sinirlerinin tahribatını önlemek için önemlidir. Yoğun yaşanan enfeksiyonlarda, ciddi ağrıya maruz kalan hastalarda ve göz tutulumunda antiviral ilaçlara ek olarak kortizon da reçete edilebilir. Zona sonrası ortaya çıkan ağrı, ağrı kesici ilaçların kullanımı ile biraz olsun hafifleyebilir. Bazı vakalarda Zona tedavisinde depresyon ilaçları uygun görülerek ağrıları gidermek amacı ile kullanılabilir. Gün içinde birkaç defa kurutucu pansumanların uygulanması ağrılar için faydalı olacaktır. 45 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ANADOLU’DAN HABERLER Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nden Geleneksel Anadolu İftarı ANADOLU’DAN HABERLER Altepe Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde Ameliyat Oldu Özel Bursa Anadolu Hastanesi çalışanları aileleriyle birlikte iftar yemeğinde bir araya geldi. Arya Park Tesisleri’nde sıcak bir ortamda gerçekleştirilen iftar yemeğinde birlik ve beraberlik mesajları verildi. Özel Bursa Anadolu Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Sabahattin TOPRAK’ın misafirlerini tek tek kapıda karşıladığı iftar yemeği organizasyonunda, sağlık çalışanları hep birlikte iftar açmanın mutluluğunu yaşadı. Bursa Büyükşehir Belediyespor Bayan Voleybol Takımı Sağlık Kontrollerini Yaptırdı Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep ALTEPE’nin abisi Metin ALTEPE Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde artroskopi ameliyatı oldu. Yapılan muayene ve MR sonucuna göre ameliyata karar veren Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN operasyonun oldukça başarılı geçtiğini ve Metin ALTEPE’nin sağlık durumunun iyi olduğunu söyledi. Eşref KOLÇAK Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde Anjio Oldu Türk sinemasına yıllarını vermiş ünlü sinema sanatçısı ve aynı zamanda Sanatçı Harun KOLÇAK’ın babası Eşref KOLÇAK, göğüs ağrısı şikayetiyle getirildiği Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde, tedavi altına alındı. Kalp krizi geçirdiği tespit edilen Eşref KOLÇAK’ın Kardiyoloji ünitesinde yapılan anjiosunda bir damarında darlık saptanıp stent takılarak tıkanan damarı açıldı. Özel Bursa Anadolu Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. M. Fethi ALIŞIR tarafından yapılan tedavi sonucu eski sağlığına kavuşan Eşref KOLÇAK 1 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra servise çıkarıldı. Eski sağlığına kavuşan ve kendisine gösterilen yoğun ilgiden memnun olan Eşref KOLÇAK tüm hastane çalışanlarına ve yönetime çok teşekkür etti. 46 Bursa Voleybolunu Türkiye Bayanlar 1. Ligi’nde temsil eden Bursa Büyükşehir Belediyespor Kulubü Voleybol takımı sağlık kontrollerini Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde yaptırdı. Türkiye Voleybol Federasyonu tarafından istenen sağlık kurulu raporları çerçevesinde yapılan sağlık kontrollerinde herhangi bir probleme rastlanmazken tüm voleybolcu oyuncuların ve teknik kadronun sağlıklı olduğu belirtildi. Sporculara dahiliye, kardiyoloji ortopedi muayeneleri ile birlikte kan tahlili, idrar tahlili ekg ve efor çekimleri yapıldı. Bursa Belediyespor Klubü yetkilileri ‘’Sporculara ve teknik kadromuzla ilgilenen hastane personeline kulüp adına teşekkürlerimizi bildiriyoruz.’’ dediler. 47 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ rsa A u Özel B 48 Hasta u l o d na da i Basın ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ nes 49