T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ FİZYOLOJİ ANABİLİM DALI BÖBREK KİTLESİ AZALTILMIŞ SIÇANLARDA, DÜŞÜK VE YÜKSEK ORANDAKİ TUZ YÜKLEMELERİNİN BARORESEPTÖR REFLEKSİN DUYARLILIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Eylem TAŞKIN YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANI Yrd. Doç. Dr. Besim ÖZAYKAN ADANA- 2005 T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ FİZYOLOJİ ANABİLİM DALI BÖBREK KİTLESİ AZALTILMIŞ SIÇANLARDA, DÜŞÜK VE YÜKSEK ORANDAKİ TUZ YÜKLEMELERİNİN BARORESEPTÖR REFLEKSİN DUYARLILIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Eylem TAŞKIN YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANI Yrd. Doç. Dr. Besim ÖZAYKAN Bu tez Çukurova Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından, SBE 2004 YL 4 no’ lu proje olarak desteklenmiştir. ADANA- 2005 ii TEŞEKKÜR Yüksek lisans eğitimim boyunca bana her türlü yardımı esirgemeyen danışman hocam sayın Yrd. Doç. Dr.Besim Özaykan’ a ve bu tezde bir çok emeği geçen sayın Arş.Gör.Dr Ali Magemizoğlu’ na şükran duygularımı sunarım. Eğitimin boyunca yardımlarını esirgemeyen Fizyoloji bölümünün değerli hocalarına, teknik yardımları için Uz.Bio.Hatice Özçürümez ve teknisyen Ebru Yelli’e; istatistik hesaplamalardaki yardımı için Öğr.Gör.Dr.Gülşah Seydaoğlu’ na; deney hayvanları bakımındaki yardımları için Mustafa Çapar’a, tez yazımında katkıda bulunan Yeter Özgül’e ve değerli arkadaşlarıma, Ali Atasoy’a ve hayatımın her anında bana destek olan sevgili aileme çok teşekkür ederim. iii İÇİNDEKİLER Kabul ve Onay ii TEŞEKKÜR iii ŞEKİLLER DİZİNİ vii ÇİZELGELER DİZİNİ ix SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ x ÖZET xi ABSTRACT xii 1. GİRİŞ 1 2. GENEL BİLGİ 3 2.1. Kan Basıncı Düzeyini Belirleyen Parametreler 3 2.1.1. Periferik Damar Direnci 3 2.1.2. Kalp Debisi 4 2.1.2.1.Kalp Atım Hızı 4 2.1.2.2.Atım Hacmi 4 2.2. Kan Basıncının Düzenlenmesinde Rol Oynayan Mekanizmalar 4 2.2.1. Otonom Sinir Sistemi 4 2.2.2. Barorefleks Mekanizma 6 2.2.1.Baroreflekslerin Kısa Süreli Düzenlemede Oynadığı Rol 7 2.2.2.Baroreflekslerin Uzun Süreli Düzenlemede Oynadığı Rol 9 2.2.3.Barorefleks İle Anjiyotensin II ve Sempatik Sinir Sistemi Arasındaki Bağlantılar 11 2.2.2.3.1. Anjiyotensin II’ nin Baroreflekse Etkisi 11 2.2.2.3.2. Anjiyotensin II’ nin Sempatik Sinir Sistemine Etkisi 11 2.2.2.4. Barorefleks Mekanizmanın Duyarlılığının Kan Basıncının Stabilitesinin Sağlanması Açısından Önemi 13 2.2.3.Böbrek Vücut Sıvısı Mekanizması 14 iv 2.2.4. Hümoral Mekanizmalar 15 2.3. Subtotal Nefrektomi-Tuz Hipertansiyonunun Genel Özellikleri 15 2.3.1. Klinikteki Hipertansiyonla Bağlantısı 15 2.3.2.Subtotal Nefrektomi Tuz Modelinde Hipertansiyon Oluşum Mekanizmaları 16 2.4. Deneysel Hipertansiyon Çalışmalarında Kullanılan Kan Basıncı Ölçüm Yöntemleri 17 2.4.1.Anestezi Altında Ölçüm 18 2.4.2. Uyanık Hayvanda Ölçüm 18 2.4.2.1.“Tether-swivel” sistemi 18 2.4.2.1.1.“Tether-swivel” Sisteminin Dezavantajları 19 2.4.2.2. Telemetri Sistemi 20 2.4.2.3. Kuyruk Manşon Yöntemi 20 3. GEREÇ VE YÖNTEM 21 3.1. Kullanılan Deney Hayvanları 21 3.2. Sıçanlara Uygulanan Operasyonlar 21 3.2.1. Subtotal Nefrektomi ve Yalancı Operasyon 21 3.2.2.Kan Basıncı Ölçümü, Sıvı ve İlaç İnfüzyonu İçin Yapılan Kateterizasyon İşlemleri 22 3.3.Uyanık Sıçanda Kan Basıncı Kaydı ve Barorefleks Duyarlılık Deneyi 23 3.4. Veri Analizi 25 4.BULGULAR 30 4.1. Ortalama Kan Basıncı ve Kalp Atım Hızı Kontrol Değerleri 30 4.1.1. Ortalama Kan Basıncı 30 4.1.2. Kalp Atım Hızı 30 4.2. β1 Reseptörlerin Blokajından Önceki Barorefleks Duyarlılık Düzeyi 30 4.2.1. Refleks Bradikardik Yanıt Düzeyi 30 4.2.2. Refleks Taşikardik Yanıt Düzeyi 31 4.3. Barofleks Duyarlılık Düzeyinin Parasempatik Bileşeni 31 4.3.1. Refleks Bradikardik Yanıt Düzeyi 31 4.3.2. Refleks Taşikardik Yanıt Düzeyi 31 4.4. Barorefleks Duyarlılık Düzeyinin Sempatik Bileşeni 31 v 4.4.1. Refleks Bradikardik Yanıt Düzeyi 31 4.4.2. Refleks Taşikardik Yanıt Düzeyi 32 4.5. İntrinsik Kalp Atım Hızı 32 4.6. Plazma Elektrolitleri 32 4.7. Plazma Kreatinin Düzeyi 33 4.8. Sol Böbrek Ağırlıkları 33 4.9. Sağ ve Sol Kalp Ağırlıkları 33 4.10. Tuz Yükleme Döneminin Sonunda Ağırlık Kazancı 33 5.TARTIŞMA 42 6.SONUÇLAR VE ÖNERİLER 48 7.KAYNAKLAR 50 ÖZGEÇMİŞ 55 vi ŞEKİLLER DİZİNİ Şekil 1.Arteryel baroreseptör refleks.................................................................................6 Şekil 2.Humoral-sempatik refleks hipotezinin diyagramı ................................................9 Şekil 3. Kanül yerleştirilmesi işleminde sol a. ve v. femoralis’ lerin izolasyonu……...26 Şekil 4. Kan basıncı ve kalp atım hızı ölçümlerinde kullandığımız sistem………….…26 Şekil 5. Sol a v femoralis ile bağlantılı olan ve ense kısmında dış ortama çıkarılan deri altındaki kanüllerin yerleştirilmesinden bir gün sonra serbest haldeki uyanık sıçan…………………………………………………………………………….……....27 Şekil 6. Kan basıncı kayıt sistemine bağlı uyanık sıçan………………………….…….27 Şekil 7. Final deneyi sırasında sisteme bağlanmış sıçanlarda yapılan kan basıncı kaydı................................................................................................................................28 Şekil 8. Fenilefrin infüzyonu yapıldığında alınan kayıt…………………………...…...28 Şekil 9. Sodyum nitroprussid infüzyonu yapıldığında alınan kayıt………………..…..29 Şekil 10. Subtotal nefrektomili sıçanlar ve yalancı operasyonlu kontrollerinde, farklı oranlardaki tuz yükleme koşullarında A) ortalama kan basıncı (OKB) ve B) kalp atım hızı (KAH) düzeyleri. Değerler ort±SEM'dir. n denek sayısını simgelemektedir...............................................................................................................34 Şekil 11. Subtotal nefrektomili sıçanlar ve yalancı operasyonlu kontrollerinde, farklı oranlardaki tuz yükleme koşullarında, atenolol ile beta 1 reseptörlerinin blokajından önce, fenilefrin (A) ve sodyum nitroprussid (B) ile ayrı ayrı saptanan barorefleks duyarlılığı. Değerler ort±SEM'dir. n denek sayısını simgelemektedir…………………35 Şekil 12. Subtotal nefrektomili sıçanlar ve yalancı operasyonlu kontrollerinde, farklı oranlardaki tuz yükleme koşullarında, atenolol ile beta 1 reseptörlerinin blokajından sonra, fenilefrin (A) ve sodyum nitroprussid (B) ile ayrı ayrı saptanan barorefleks duyarlılığı. Değerler ort±SEM'dir. n denek sayısını simgelemektedir…………………36 Şekil 13. Subtotal nefrektomili sıçanlar ve yalancı operasyonlu kontrollerinde, farklı oranlardaki tuz yükleme koşullarında, atenolol ile beta 1 reseptörlerinin blokajından sonraki fenilefrin (A) ve sodyum nitroprussid (B) ile ayrı ayrı saptanan barorefleks duyarlılığının blokajdan önceki duyarlılıklardan olan farkları. Değerler ort±SEM'dir. n denek sayısını simgelemektedir………………………….…..37 vii Şekil 14. Subtotal nefrektomili sıçanlar ve yalancı operasyonlu kontrollerinde, farklı oranlardaki tuz yükleme koşullarında intrinsik kalp atım hızı (KAH) düzeyleri. Değerler ort±SEM’dir. …………………………………….……………………….….38 Şekil 15. Subtotal nefrektomili sıçanlar ve yalancı operasyonlu kontrollerinde, farklı oranlardaki tuz yükleme koşullarında plazma Na+, K+ ve kreatinin düzeyleri. Değerler ort±SEM’dir…………………………………………………………………39 Şekil 16. Subtotal nefrektomili sıçanlar ve yalancı operasyonlu kontrollerinde, farklı oranlardaki tuz yükleme koşullarında vücut ağırlığı kazancı. Değerler ort±SEM’dir…………………………………………………………………40 viii ÇİZELGELER DİZİNİ Tablo 1 Deney Gruplarında Ölçülen Vücut, Böbrek Ve Kalp Ağırlıkları…………41 ix KISALTMALAR DİZİNİ ANG II: anjiyotensin II AVP:arginin vazopressin CVLM:kaudal ventrolateral medulla DOT: Düşük oranda tuz yüklemesi EDBM:endojen digital benzeri madde EDOT: En düşük oranda tuz yüklemesi ESS: ekstraselüler sıvı ESSH: ektraselüler sıvı hacmi KAH:kalp atım hızı KB: kan basıncı Nd:nefrektomi distile su Nds: nefrektomi düşük sodyum NTS: nuklues traktus solitarius Nys: nefrektomi yüksek sodyum OKB: ortalama kan basıncı RAAS: renin anjiyotensin aldesteron sistemi RSSA:renal sempatik sinir aktivitesi RVLM:rostralventrolateral medulla SN:Subtotal nefrektomi SNT: subtotal nefrektomi tuz hipertansiyonu YO:Yalancı operasyon Yod:yalancı operasyon distile su Yods. Yalancı operasyon düşük sodyum YOT: Yüksek oranda tuz yüklemesi Yoys:yalancı operasyon yüksek sodyum x ÖZET Böbrek kitlesi azaltılmış sıçanlarda, düşük ve yüksek orandaki tuz yüklemelerinin baroreseptör refleksin duyarlılığı üzerindeki etkileri Bu çalışmamızda, değişik oranlardaki tuz yüklemelerinin subtotal nefrektomi tuz hipertansiyonunda barorefleks duyarlılığı üzerindeki etkilerinin araştırılması amaçlandı. Doksan dört Wistar erkek sıçanların bir kısmına ortalama %72 oranında subtotal nefrektomi veya yalancı operasyon uygulandı. Bu işlemden 1 hafta sonra her iki gruptan hayvanlara distile su veya %0.25 NaCl veya %0.5 NaCl beş hafta süreyle içme suyu olarak verilmeye başlandı. Beş haftanın sonunda sol femoral arter ve venine kateterler yerleştirilen hayvanların bir gün sonra kan basınçları, sempatik ve parasempatik bileşenleri ile birlikte barorefleks duyarlılıkları; intrinsik kalp atım hızları; plazma elektrolit ve kreatinin düzeyleri ölçüldü. Subtotal nefrektomi, tüm tuz yükleme koşullarında kan basıncını artırırken (p<0.05); barorefleks taşikardik yanıtının duyarlılığını (p<0.05) ve intrinsik kalp atım hızını (p<0.001) azalttı. Yüzde 0.5’lik NaCl alan nefrektomililerde plazma sodyumu arttı (p<0.01); distile su alan nefrektomililerde ise plazma potasyumu azaldı (p<0.05). Tuz yükleme oranının artması ile birlikte, nefrektomililerde yüksek (p<0.001) olan kreatinin miktarı artma eğilimi gösterdi. Tuz yükleme oranının artması, nefrektomililerde artmış olan sol böbrek, sol kalp ağırlıklarını (p<0.01) ve vücut ağırlığı kaybını (p<0.05) artırdı. Sonuç olarak, subtotal nefrektomide barorefleks duyarlılığındaki azalmanın kan basıncındaki artışa katkıda bulunduğu; tuz yükleme oranı ile barorefleks duyarlılık düzeyi arasında açık nedensel bir ilişkinin bulunmadığı; intrinsik kalp atım hızının azaldığı kanısına varılmıştır. Anahtar sözcükler: Barorefleks, böbrek, hipertansiyon, kan basıncı, tuz yüklemesi xi ABSTRACT The Effects Of Low And High Salt Loadings On The Baroreceptor Reflex Sensitivity In the Rats With Reduced Renal Mass In the present study, we aimed to investigate the effects of different salt loadings on baroreflex sensitivity in subtotal nephrectomy salt hypertension. We carried out subtotal nephrectomy (about 72%, group N) or sham operation (group S) on 94 Wistar male rats. One week later, distilled water or 0.25%NaCl or 0.5%NaCl was given, as drinking water, to the rats from both N and S groups for 5 weeks. After the five weeks, the cannulation of the left femoral vein and artery was performed. On the other day, blood pressure; baroreflex sensitivity with sympathetic and parasympathetic components; intrinsic heart rate; plasma electrolytes and creatinine levels, of the rats, were measured. Blood pressure increased in subtotal nephrectomized rats under all salt loading conditions (p<0.05). The sensitivity of baroreflex (p<0.05) and, intrinsic heart rate (p<0.001) decreased in subtotal nephrectomized rats. Plasma sodium (p<0.01) increased under high salt loading while plasma potassium (p<0.05) decreased under standard diet in subtotal nephrectomized rats. Plasma creatinin level was greater in nephrectomized rats than in respective control (p<0.001) and tended to increase under high salt loading. The increase in salt loading augmented the effects of nephrectomy on left kidney and heart weights (p<0.01) and, on the body weight loss (p<0.05). We conclude that the decrease in baroreflex sensitivity contributes to blood pressure increase in subtotal nephrectomy salt hypertension and that the nephrectomy led to the decrease in intrinsic heart rate. In addition we did not find any causal relationship between barorereflex sensitivity and the amount of salt loading. Key Words: Baroreflex, blood pressure, hypertension, kidney, salt loading xii 1.GİRİŞ Hipertansiyon yaygın bir kardiyovasküler hastalıktır1. Günümüzdeki gelişmiş teknolojiye ve bilgiye rağmen hipertansiyona neden olan mekanizmalar hala tam olarak bilinmemektedir. İnsanlar ve hayvanlardaki araştırmaların, hipertansiyon ile aşırı tuz alımı arasında nedensel bir bağlantının bulunduğuna ilişkin güçlü kanıtlar sunduğu bildirilmektedir. Tuz alımının hipertansiyona neden olma mekanizmaları tam olarak bilinmemekle birlikte; böbreklerin büyük miktardaki tuzu atmadaki yetersizliğinin bu mekanizmalarla ilgili olabileceği savunulmaktadır. Kronik olarak aşırı tuz almanın kan basıncı artışına yol açmasının yanında, ventriküler ve arteryel yapı üzerindeki etkileriyle, insan popülasyonlarında kardiyovasküler hastalıkların sık olarak ortaya çıkmasında büyük bir faktör olabileceği üzerinde durulmaktadır 2. Hipertansiyonun oluşum mekanizmalarının anlaşılabilmesi için subtotal nefrektomi tuz hipertansiyon modelinin de içinde bulunduğu birçok deneysel hipertansiyon modeli kullanılmaktadır. Sıçanlarda oluşturulan subtotal nefrektomi-tuz (SNT) hipertansiyon modeli hastalarda rastlanan ekstrasellüler sıvı hacminin genişlemesi ile başlayan düşük reninli hipertansiyonun oluşum mekanizmalarının araştırılması için kullanılmaktadır. Düşük reninli olmasına karşın anjiotensin II aktivitesinin bu hipertansiyonun gelişmesi için gerekli olduğu da ileri sürülmektedir3. Bu tip hipertansiyon böbreğin %70-80 oranında azaltılıp tuz yüklemesinin yapılmasıyla oluşur. Bu modelde hipertansiyonu başlatan faktörün ekstrasellüler sıvı hacminde (ESSH) artış olduğu fakat hipertansiyonun devamını ve ilerlemesini sağlayan mekanizmaların karışık olduğu üzerinde durulmaktadır. ESSH’ deki artışın başlangıçta kalp debisini arttırarak kan basıncı (KB) artışına yol açtığı bildirilmiştir4. Fakat sonra KB’ndaki artışın böbreğin atılım fonksiyonunu değiştirerek ESSH’nı normal ya da normal seviyesine yakın bir değere ulaştırarak kan hacmini ve kardiyak debiyi normale yakın seviyeye döndürdüğü bilinmektedir. Fakat debinin normale dönmesine rağmen hipertansiyonun ilerlemesine periferik dirençteki artışın neden olduğu savunulmaktadır. Yoğun olarak araştırılmasına rağmen dirençteki artışın mekanizması tam olarak bilinmemekle birlikte sempatik aktivite artışı5, arginin vazopresin (AVP)4 ve otoregülasyon mekanizmalarının6 etkisinin olabileceği ileri sürülmektedir. Ayrıca SNT 1 modelinde hipertansiyonun gelişmesinde endojen dijital benzeri maddenin (EDBM) de rolü olabileceği belirtilmektedir7. Hayvanlardaki subtotal nefrektomi-tuz hipertansiyonunda8 ve hipertansif hastaların bir kısmında artmış sempatik aktivitenin bulunabileceği üzerinde durulmaktadır. Hipertansif olguların bir kısmında sempatik aktivitedeki artışın barorefleks duyarlılığındaki bir azalmayla bağlantılı olabileceği savunulmaktadır9. Dolaşımdaki anjiyotensin II’nin (ANG II), nukleus traktus solitarius (NTS) ve paraventriküler nukleus (PVN) gibi merkezi sinir sistemi alanlarını etkileyerek, sempatik sinir sistemi aktivitesini düzenlemede rol oynayabileceği üzerinde durulmaktadır10,11. Anjiyotensin II, barorefleks ve sempatik aktivite arasındaki etkileşimler nedeniyle, düşük renin aktivitesi bu tip hipertansiyonda nöral süreçleri etkilemiş olabilir. Bu tip hipertansiyonu yaratan temel faktör böbreğin azalmış atılım yeteneği nedeniyle, alınan aşırı miktardaki tuz ve sıvının birikiminin yol açtığı periferik direnç artışı olduğundan; değişik oranlardaki tuz yüklemeleri hipertansiyonun şiddeti yanında hipertansiyona yol açabilecek nöral süreçleri de etkileyebilir. Ayrıca, SNT hipetansiyonunda tuz alımı ile barorefleks fonksiyon arasındaki ilişkileri araştıran çalışmalara erişilemedi. Bu nedenlerden dolayı değişik oranlardaki tuz yüklemelerinin bu tip hipertansiyonda kan basıncı, kalp atım hızı, barorefleks duyarlılığı; plazma elektrolit ve kreatinin düzeyleri; kalp ve böbrek kitlesi üzerindeki etkilerinin saptanması amaçlandı. 2 2. GENEL BİLGİLER 2.1. Kan Basıncı Düzeyini Belirleyen Parametreler Kan basıncı, kanın damar çeperine uygulamış olduğu basınç olup; periferik arteryel direnç ve kalp debisi düzeyleri tarafından belirlenir. Basınçtaki değişiklikler doku kan akımını önemli oranda etkilediğinden KB’i düzenleyen mekanizmalar basıncı belirleyen parametreleri etkileyerek doku kan akımını sabit tutmaya çalışır. Vücudun herhangi bir damar kesitindeki kan akımı, o bölümdeki perfüzyon basıncının dirence bölümüne eşittir. Perfüzyon basıncı, arteryel uçtaki ortalama basınç ile venöz uçtaki ortalama basınç arasındaki farka eşittir12. 2.1.1. Periferik Damar Direnci Herhangi bir alandaki vasküler direnç, sempatik sinir aktivitesinden, dolaşımdaki vazoaktif hormonların seviyesinden ve ayrıca endotelyal faktörler ve metabolitleri içeren lokal faktörlerden etkilenir13. Damar direnci başlıca damar yarıçapı tarafından olmak üzere yarıçap (r) , damar uzunluğu (l) ve viskozite (η) tarafından etkilenir ve aşağıdaki Poiseulle formülü ile ifade edilir: R= 8ηL πr 4 Direncin yarıçapa bağlılığı özellikle dolaşımın düzenlenmesinde önemlidir. Örneğin yarıçapta iki katlık bir artış dirençte on altı katlık bir azalmayla sonuçlanır. 3 2.1.2. Kalp Debisi Bir dakikada ventrikülden pompalanan kan hacmine kalp debisi denir ve dinlenim durumundaki erişkin bir insanda ortalama değeri 5 L/dak’ dir. Kardiyak debi, kalp atım hızı (KAH) ile atım hacminin (AH) çarpımına eşittir12. 2.1.2.1. Kalp Atım Hızı Kalp atım hızı otonom sinirler tarafından düzenlenmektedir. Sempatik sinir sistemi KAH’ nı arttırırken, parasempatik sinir sistemi KAH’ nı azaltmaktadır12. 2.1.2.2. Atım Hacmi Bir atımla ventriküllerden pompalanan kan miktarına atım hacmi denir. Atım hacmi sinirsel uyarılar tarafından etkilenir; sempatik uyarı kalp kası liflerini daha güçlü kasılmasına neden olurken, parasempatik uyarı zıt etkiye sahiptir12. 2.2. Kan Basıncının Düzenlenmesinde Rol Oynayan Mekanizmalar Arteryel basıncın kontrolünün, merkezi ve periferik nöral mekanizmalar, lokal vasküler faktörler, hormonların kısa ve uzun süreli etkileri ve böbrekler aracılığı ile sağlandığı bilinmektedir. 2.2.1. Otonom Sinir Sistemi Otonom sinir sistemi kalp, damarlar ve adrenal medullayı kapsayan oldukça geniş bir alandaki efektör organları etkileyerek KB’ nin hızlı kontrolünde temel rol oynar. 4 Kardiyovasküler etkinliklerin büyük ölçüde sempatik ve parasempatik sistemler arasındaki etkileşimle denetlendiği; genellikle birinin eksitasyonunun diğerinin inhibisyonu ile birlikte olduğu bilinmektedir. İki sistem arasındaki denge sempato-vagal denge olarak tanımlanmaktadır. Kemoreseptörlerden ve baroreseptörlerden toplanan periferik sinyaller, serebral merkezlere afferent sinirlerle taşınır. Efferent liflerle perifere giden sinyaller de sempatik aktiviteyi etkiler; bu şekilde vasküler tonus ve kalp etkinliğinin periferik ve merkezi negatif geribildirim devreleri ile düzenlendiği bilinmektedir14. Postgangliyonik sempatik lifler, arteriyollerin konstriksiyonu ile periferik direnci düzenlerler, kalbin kasılma gücü ve KAH’ nı etkileyerek debiyi kontrol eder. Ayrıca venlerin kontraksiyonuyla kalbe dönen kan hacmini ayarlar15. Parasempatik sinir lifleri, kalbin kasılabilirliği ve periferik direnç üzerinde önemsenmeyecek etkilere sahip olmalarına rağmen, KAH’ da yaptığı azalma ile KB düzenlenmesine katkıda bulunur16. Otonom sinir sisteminin uygun bir şekilde işlev görmesi baroreflekslerin normal olarak işlemesine bağlıdır. Baroreflekslerin katkısıyla otonom sinir sisteminin etkinliği KB’ nin hızlı düzenlenmesine olanak verir. 5 2.2.2. Barorefleks Mekanizma Adapte olan baroreseptörler NTS RVLM Arteryel Basinç Kalp debisi Renal olmayan sinir aktivitesi Periferik direnç Plazma hacmi PGN renal sinir aktivitesi ANG II Sekil 1. Arteryel baroreseptör refleks. NTS: Nukleus traktus solitaryus; RVLM: Rostral ventrolateral medulla; PGN: Sempatik pregangliyonik nöron (17) Baroreseptörler, basınçtaki değişikliğe duyarlı gerim reseptörleridir16. Yüksek basınç reseptörleri Arcus aortada ve Sinus caroticusda bulunur13, 16 . Düşük basınç reseptörlerinin atriumlarda ve pulmuner dolaşımda bulunduğu yazılmaktadır16. Barorefleksin afferent lifleri 9. kafa çifti olan glossofaringeus ve 10. kafa çifti olan vagus sinirleridir13. Baroreseptörlerin afferent lifleri nükleus traktus solitarius’ da (NTS) sonlanır ve glutamik sinaps aracılığıyla ikinci sıra nöronları eksite eder13,18. NTS’ deki nöronlar; vagusun dorsal motor çekirdeği ve nükleus ambigus’ daki pregangliyonik 6 vagal nöronlara aksonal projeksiyona sahiptir. NTS’ deki nöronlar ayrıca kaudal ventrolateral medulla’ daki (CVLM) GABAerjik nöronları da inerve eder. CVLM’ deki GABAerjik nöronlar rostral ventrolateral medulla’ daki (RVLM) nöronları inerve eder13,18. RVLM, medulla spinalisin torasik segmentlerinin intermediolateral hücre kolonlarındaki sempatik pregangliyonik nöronlara aksonal projeksiyonu vardır. Lglutamat gibi nöroeksitatör ajanların CVLM’ ye enjeksiyonu KB’i düşürdüğü ve sempatik sinir aktivitesini inhibe ettiği bildirilmektedir. Sonuç olarak bu alan, ventrolateral alnın kaudal depresör alanı olarak adlandırılır. Zıt olarak RVLM’ ye Lglutamatın enjeksiyonu KB’i ve sempatik sinir aktivitesini arttırdığı belirtilmektedir. Bu sebepten dolayı bu alan rostral pressör alan olarak da bilinir. Ayrıca, RVLM pressör alan olarak adlandırıldığı gibi vazomotor alan ve sıklıkla presempatik nöronlar olarak da adlandırılır18. Baroreseptör refleks, arteryel KB’ nin saniyeler ve dakikalar içerisinde düzenlenmesini sağlayan yüksek kazançlı kontrol sistemi olarak tanımlanmaktadır. Bu düzenlemeyi medulla oblongata’ daki otonomik çıkıştan sorumlu merkezi yollar vasıtasıyla başarır18. 2.2.2.1. Baroreflekslerin Kısa Süreli Düzenlemede Oynadığı Rol Barorefleksin ana fonksiyonu, KB’ nin stabilitesini devam ettirmektir. Barorefleksin fonksiyonu uyanık hayvanda ya da insanda, KB’ deki bir artışa karşılık kalp atım hızını azaltmaktır. Vazodilatasyon ve debinin azaltılması, bu refleks yanıtın içindedir. Barorefleks duyarlılığı belirli bir KB değişimine yanıt olarak alınan kalp atım hızı değişimi kullanılarak elde edilen lineer regresyon eğrisinin eğimi olarak kabul edilebilmektedir19. Baroreseptörlerin ortalama KB’ nin kısa süreli kontrolünde (saniyeler dakikalar içerisinde) önemli rol oynadığı genel olarak kabul edilmektedir20. Kısa süreli kardiyovasküler mekanizmaların, postural değişiklik, egzersiz13,16, hemoraji ve diğer akut streslerin16 bir sonucu olarak hayati organların kan akımında meydana gelebilecek kısa süreli değişiklikleri tamponlayacak şekilde işlediği bildirilmektedir. Bu tamponlama iki yol aracılığı ile olur: 7 1. Basıncı değiştirmek ya da kan hacmini yeniden dağıtmak için kan damarlarındaki otoregülasyon 2. KAH’ nı, kardiyak kontraktiliteyi ve damar direncini etkileyen hızlı otonomik sempatik ve parasempatik sinirlerle sağlanan regülasyon16 Kısa süreli düzenleme mekanizmalarının en önemlisi baroreseptörler aracılığıyla olan otonomik reflekslerdir13,16. Postural değişiklik gibi KB’ de kısa süreli değişimlere yol açan faktörler baroreseptör etkinlikte değişikliklere yol açar. Örneğin, KB’ deki ani bir düşme, sempatik sinir aktivitesinde bir artışla ve eş zamanlı olarak parasempatik aktivitede bir azalma ile sonuçlanır. Sempatik aktivitedeki artma kalp atım hızında ve kalbin kasılabilirliğinde artışlar ve venokontriksiyon ile KB’i normale döndürür. Parasempatik sinir aktivitesindeki azalma ise KAH’ daki artışla KB yükselmesine katkıda bulunur. Normal KB aralığında parasempatik aktivitenin gücü sempatik sinir sisteminin aktivitesinden daha fazla olduğu bilinmektedir16. Sempatik sinir sistemi ile parasempatik sinir sistemi arasındaki denge kardiyovasküler homeostaz için önemlidir. Örneğin sempatik sinir aktivitesinde bir artış hayati tehlikesi olan ventriküler taşikardiye yol açabilirken, parasempatik aktivitedeki artışın antiaritmik etkisinin olduğu kabul edilmektedir21. 8 2.2.2.2.Baroreflekslerin Uzun Süreli Düzenlemede Oynadığı Rol ADAPTE OLMAYAN Sirkümventriküler Organ Arteryel baroreseptörler (adapte olan) ADAPTE OLMAYAN NTS RVLM Arteryel basinç Arteryel direnç Renal olmayan sinir etkinligi Plazma hacmi Renal sinir etkinligi PGN kalp debisi Adapte olmayan AVP ANG II Renin Adapte olmayan Sodyum alimi Adapte olmayan Osmoreseptörler Şekil 2. Hormonal-sempatik refleks hipotezinin diyagramı. Koyu çizgiler, refleksin kronik aktif bileşenlerini simgelemektedir. Devamlı çizgiler eksitatör, kesikli çizgiler inhibitördür. AVP: arginin vazopresin; ANG: anjiyotensin II; NTS: nukleus traktus solitaryus; RVLM: Rostral ventrolateral medulla; PGN: Sempatik pregangliyonik nöron17. Son yıllara kadar barorefleks kontrol sisteminin yalnızca KB’ nın kısa süreli düzenlenmesinde rol oynadığı, uzun süreli düzenlemedeki rolünün önemsiz olduğu 9 kabul ediliyordu. Bu görüş, büyük ölçüde baroreseptörlerin değişen basınç düzeylerine dakikalar saatler içerisinde adapte olmalarına ve baroreseptör denervasyon yapılmış hayvanlarda ortalama KB’ nin önemli derecede değişmemesine dayanıyordu. Yakın zamanda yapılan çalışmalarda ise bilinenin aksine arteryel KB’ nin uzun süreli kontrolünde baroreflekslerin rolünün olabileceği belirtilmektedir. Örneğin tuz alımı kronik olarak artırıldığında, böbreğe giden sempatik etkinliğin değiştirilmesinde baroreseptörlerin önemli rol oynadıkları ileri sürülmektedir. Baroreflekslerin tuz alımı değişikliklerinde, sempatik etkinliği değiştirme mekanizması tam olarak bilinmemekle birlikte; etkilerini NTS’ ye gönderdikleri sinirsel girdi miktarını değiştirerek, anjiyotensin (ANG II) ve AVP’ nin sempatik etkinliği değiştirmelerine olanak sağlamak yoluyla olduğu ileri sürülmektedir. Baroreflekslerin bu işlevlerinin adapte olmayan bir işlev olduğu savunulmaktadır (Şekil 2) 17. Baroreseptörlerin yeniden ayarlanmasını konu alan çalışmaların, perfüzyon basıncının kontrol edildiği izole preparatlarda yapıldığı bildirilmektedir. Barorefleksin afferent liflerinin A ve C liflerinden oluşan karışık lif olduğu ve bunların maksimum ateşleme düzeyleri, eşik değerleri, işlev görme aralıklarının farklı olduğu savunulmaktadır. Tavşanlarda ve sıçanlardaki histolojik çalışmalarda C lifleri sayısının A liflerinden daha fazla bulunduğu bildirilmektedir. A ve C liflerinin KB’ deki hızlı ve yavaş değişiklikleri algılayarak geniş bir kontrol aralığı sağladığı savunulmaktadır. Ayrıca bu faklı iki tip lifin NTS’ nin farklı alanlarına yansıyabileceği ve farklı refleks yollar üzerinde kontrole sahip olabileceği bildirilmektedir. Bu nedenle bir refleks yolun adapte olmasının diğer refleks yolların da adapte olmasını gerektirmediği olasılığı üzerinde durulmaktadır. Buna kanıt olarak da renal sempatik sinir aktivitesindeki (RSSA) refleks yeniden ayarlanma, KB ve KAH’ daki yeniden ayarlanmadan daha yavaş hızda olması gösterilmektedir5. 10 2.2.2.3. Barorefleks ile Anjiyotensin II ve Sempatik Sinir Sistemi Arasındaki Bağlantılar 2.2.2.3.1. Anjiyotensin II’ nin Baroreflekse Etkisi Arteryel barorefleks kardiyovasküler aktivitelerin düzenlenmesinde önemli bir mekanizmadır22,19. Bazı hipertansiflerde barorefleks fonksiyon bozulmuştur19. Ayrıca ANG II’nin, barorefleks duyarlılığını azalttığı bildirilmektedir. Kronik hipertansiyonda arteryel baroreseptörlerin eşiği, yüksek arteryel basınca yeniden ayarlandığı ve baroreseptör kazançta önemli bir azalmanın, kronik hipertansiyonun birçok türünde gözlenen KAH’ nın barorefleks kontrolünün bozulmasından kısmen sorumlu olabileceği ileri sürülmektedir24. Barorefleksteki bozukluğun renin anjiyotensin aldesteron sisteminin (RAAS) hiperaktivitesiyle ilişkili olduğu belirtilmektedir. Örneğin, RAAS’ ın kronik renal hipertansiyonda ve diğer yüksek renin hipertansiyon modellerinde KAH yanıtlarının modülasyonunda rol oynadığı; spontan hipertansif ve normotansif kontrol sıçanlarında santral sinir sistemi üzerindeki etkiyle refleks bradikardiyi modüle ettiği ileri sürülmektedir 24. Anjiyotensin ve sempatik hiperaktivitenin bulunduğu bazı hipertansiflerde RAAS’ ın blokajı KB’i düşürdüğü ve barorefleksin KAH ve sempatik aktivite kontrolünü normotensif aralığa doğru kaydırdığı savunulmaktadır. Artmış refleks kazancı olan hipertansif bireylerde, ANG II blokajının barorefleks fonksiyonu arttırdığı bildirilmektedir25. 2.2.2.3.2. Anjiyotensin II’ nin Sempatik Sinir Sistemine Etkisi Sempatik sinir sisteminin hipertansiyonun patogenezinde önemli bir rol oynadığı hakkında kanıtlar bulunmaktadır26. Bununla birlikte sempatik aktiviteyi kronik şekilde etkileyen faktörler ve sinirsel hipertansiyonun mekanizması tam olarak bilinmemektedir. Barorefleks fonksiyonun hipertansiyonda bozulduğu27 ve ANG II’ nin sempatik sinir sistemini uyardığı bilinmektedir. Buna karşın, hipertansiyonda sempatik aktivite artışı ile barorefleks bozukluğu ya da plazma ANG II arasındaki ilişki henüz 11 tam olarak bilinmemektedir. Bu belirsizliğin çoğunun sempatik aktivitenin uzun süreli değişimlerini göstermedeki teknik sıkıntılardan kaynaklandığı bildirilmektedir9. Normal koşullarda böbrekler ve sempatik sinir sistemi arasındaki ilişki KB’ nı ve glomerüler filtrasyon oranını dar sınırlar arasında sürdürmeye çalışır. Hipertansiyonda, sempatik aktivitenin artış mekanizmasının karmaşık olduğu ve hem periferik hem de merkezi seviyede barorefleks ve kemorefleks yollardaki değişiklikleri kapsadığı bildirilmektedir. Hipertansif hastalarda arteryel baroreseptörlerin yüksek KB’ na yeniden ayarlandığı ve KB’ nın normale döndürülmesi durumunda bu yeniden ayarlanmanın ters yönde geliştiği savunulmaktadır28. Böbreklere giden sempatik aktivitenin beynin belirli alanları tarafından kontrol edildiğine ilişkin kanıtlar bulunmaktadır29. Böbrekler yoğun sempatik inervasyon ve duysal lifler alır ve hem sempatik tonusun sürdürülmesinde sinyal kaynağı hem de sempatik aktivitenin hedefi durumundadırlar. Böbrekten kalkan mekano ve kemoreseptörlerde oluşan afferent sinyaller hipotalamus ve sirkümventriküler organları içeren sempatik sinir sisteminin merkezi çekirdeklerine gider30. Sempatik sinir sisteminin stimülasyonu, böbrekteki β1-adrenerjik reseptörler vasıtasıyla renin salgısında bir artışa neden olur10. Renin, anjiyotensinojenden AngI dönüşümünü sağlayan bir enzimdir. RAAS ve sempatik sinir sisteminin birbirleri ile yakından bağlantılı oldukları bilinmektedir. Dolaşımdaki ANG II, renal sempatik aktiviteyi, böbrek fonksiyonlarını ve KB’ nı düzenlemek üzere merkezi sinir sistemine etki etme olasılığı bulunan bir hormondur. MSS’ deki ANG II, kardiyak ve sinoaortik barorefleksin sempatik sinir aktivitesini kontrol ettiği alanlardaki AT1 reseptörleri vasıtasıyla sempatik sinirleri aktive ettiğine ilişkin kanıtlar olduğu üzerinde durulmaktadır31. ANG II presinaptik yerleşik AT1 reseptörleri aracılığıyla norepinefrin (NE) salgılanmasını kolaylaştırır. Bununla birlikte ANG II, adrenal medulladan katekolamin ve adrenal korteksden aldesteron salınımınıda uyarır23. ANG II, ya direkt kendi etkisi ya da sinir sonlanmalarından NE salgısını arttırdığı için düz kas kasılmasını etkileyebilir6,11. Ayrıca ANG II, damar düz kasını içeren hücre hipertrofisi yapabildiği bildirilmektedir. Örneğin Ang, aorta ve diğer büyük damarların kompliyansının azalmasından kısmen sorumlu olabileceği ileri sürülmektedir6. 12 Hipertansiyonda, böbreğin atılım fonksiyonunda meydana gelen bir bozuklukluğun RSSA’ da artış yaptığı hakkındaki kanıtlar giderek artmaktadır. Birincisi, artmış renal sempatik sinir aktivitesinin hipertansif insanlarda ve hipertansif hayvan modellerinde bulunduğu bildirilmektedir. İkincisi, hemen hemen bütün hayvansal hipertansiyon modellerinde, renal denervasyonun hipertansiyonu hafiflettiği veya durdurduğu savunulmaktadır. En son olarak, artmış RSSA’ nın, böbrek damar yataklarını, tübüllerini ve jukstaglomerüler hücrelerini etkilemesinden dolayı böbrek atılım fonksiyonunda azalma ile sonuçlandığı bildirilmektedir32. Kan volümünde bir artışın sempatik sinirler aracılığıyla KAH’ ı arttırdığı bir çok hayvan türünde gösterilmiştir ve bu etki kalbin veno-arteriyal bağlantıdaki volüm reseptörlerinin primer işlevidir. Ayrıca bu volüm reseptörlerinin aktivasyonu, renal sempatik sinir aktivitesinin inhibisyonununa neden olur33. 2.2.2.4. Barorefleks Mekanizmanın Duyarlılığının Kan Basıncının Stabilitesinin Sağlanması Açısından Önemi Barorefleks duyarlılık, KAH ile sistemik KB değişimleri arasındaki ilişkiyi gösterir. Barorefleksin gücü, damar yatağında gelişen olaylar sonucu meydana gelen KB’ deki artış veya azalışın KAH ve sempatik aktivitede neden olduğu ters yöndeki değişikliğin miktarı ile ölçülür. Kan basıncı stabil değildir ve spontan varyasyonlara (değişimlere) sahiptir. Bu değişiklikler KB değişkenliği olarak tanımlanmaktadır. Arteryel barorefleksin ana fonksiyonunun KB’ nin kararlılığını devam ettirmek ya da KB’ de var olan değişkenliği sınırlamak olduğu bilinmektedir. Bu sisteme zarar verilirse, KB’ de büyük değişkenlik olur. Örneğin sinoaortik denervasyon (SAD) denilen bir modelde barorefleksin afferent liflerine zarar verilmesiyle arteryel barorefleks kesintiye uğrar. SAD’ lı hayvanlarda, 24 saat boyunca ortalama KB normaldir, fakat KB değişkenliğinde anlamlı artış olur19. 13 2.2.3. Böbrek Vücut Sıvısı Mekanizması Arteryel KB’ nin uzun süreli kontrolü, renal sempatik sinir aktivitesini içeren birçok faktörden etkilenen su ve tuzun üriner çıkışı ve arteryel basınç arasındaki ilişkiye bağlıdır. Etkili olan bu düzenleme sistemi günler ve saatler boyunca meydana gelir. Uzun süreli kardiyovasküler düzenleme; hormonlar ve sempatik sinir sistemi arasındaki ilişkiye bağlıdır. Örneğin tuz alınımındaki bir değişiklikte hem renin salgısında hem de sempatik sinir aktivitesinde uzun süreli değişiklik ile ilişkilidir. Tuz alımındaki değişim kan hacmini ve kardiyak debiyi etkileyebilmesine rağmen, en azından normal hayvanlarda tuz alımındaki kronik değişimin KB’ de değişiklik yapmayacağı savunulmaktadır. Kan basıncının değişmemesini sağlayan iki mekanizma üzerinde durulmaktadır. Bunlar: 1. Tuz alınımında bir deşiklik, dolaşımdaki ANG II seviyesini ters yönde değiştirecektir. 2. Dolaşımdaki ANG II seviyesindeki devamlı değişiklik, sempatik sinir aktivitesinde devamlı bir değişiklikle sonuçlanır. Örneğin, tuzun alınmaması renin anjiyotensin sisteminin aktivasyonunu başlatır ve bu aktivasyon arteryel basıncın devam etmesine yardım eden sempatik sinir aktivitesinin artmasına yol açar13. Sodyum ve su dengesinin sürdürülmesi için, böbreklerin basınç natriürezi ve diürezi mekanizmalarıyla ekstrasellüler sıvı hacmini düzenlemek şeklindeki yeteneğinin arteryel basıncın uzun süreli kontrolüne olanak sağladığı kabul edilmektedir32. Arteryel KB’ nin uzun süreli kontrolünün, böbrek-vücut sıvısı geri bildirim mekanizması aracılığı ile ESS hacminin homeostazıyla yakından ilişkili olduğu bilinmektedir. Böbrek sıvı geri bildirim kontrol sisteminin anahtar özelliği basınç natriürezidir. Arteryel KB’ nin akut düzenlemesinde önemli olan periferik direnç ve kardiyak fonksiyonlarla ilgili sinirsel mekanizmalar renal atılım fonksiyonunda uzun süreli değişimle takviye edilmedikçe arteryel KB’ nin uzun süreli düzenlenmesinde önemli olmadıkları bilinmektedir. Örneğin böbrek atılım fonksiyonunda önemli bir azalmanın olması durumunda, total periferik direnç ve kardiyak pompalamadaki artışın basınç natriürezini arttırabileceği belirtilmiştir. Atılım işlevinde gelişen artışın, kardiyak debi ve arteryel basınç normale dönünceye kadar ve sıvı dengesi yeniden kuruluncaya kadar ESS 14 hacminde azalmaya yol açacağı bildirilmektedir9. Böbrek atılım fonksiyonunda bir bozukluk olduğunda, sodyum ve su dengesinin sürdürülmesi için yükselen basınç normal düzeydeki natriürez ve diürezin gelişmesini sağladığı bilinmektedir32. 2.2.4. Hümoral Mekanizmalar Hümoral mekanizmalar; kan hacmi, su-tuz homeostazı, miyosit büyümesi gibi uzun süre gerektiren kardiyovasküler adaptasyonları düzenler14. 2.3. Subtotal Nefrektomi-Tuz Hipertansiyonunun Genel Özellikleri Çok düşük tuzlu diyetin, malin hipertansiyonlu hastalarda KB’ i düşürdüğü ilk olarak Duke Üniversitesinde 1940 yılında gösterilmiştir34. Sonraları, Coleman TG ve Guyton AC 1969 yılında köpeklerde yaptıkları bir çalışmada, subtotal nefrektomi ve artmış tuz alımı kombinasyonunun hipertansiyona yol açtığını birdirmişlerdir. Damar direnci artışından önce gelişen kardiyak debideki kısa süreli artış hipertansiyonun nedeni olarak gösterilmektedir. Bu süreçten sonra gelişen ve otoregülatör vazokontriksiyondan kaynaklandığı savunulan periferik direnç artışının, sonradan hipertansiyondan sorumlu faktör olduğu bildirilmiştir35. 2.3.1. Klinikteki Hipertansiyonla Bağlantısı Normal bir insanda, efferent renal arteriyollerin daha az konstriksiyonuna yol açtığı bilinmektedir. Hipertasif hastaların bir kısmı düşük renin düzeyine sahiptirler ve tuza duyarlı hipertansiyona yatkındırlar. Düşük reninli gruplarda bu kompensatuvar mekanizmaların bozulduğu bildirilmektedir36. 15 2.3.2. Subtotal Nefrektomi Tuz Modelinde Hipertansiyon Oluşum Mekanizmaları Subtotal nefrektomi - tuz yükleme (SNT) hipertansiyon modeli sıçanlarda ve diğer hayvanlarda, kronik böbrek yetmezliği ve hipertansiyon çalışmalarında sıklıkla kullanılmaktadır. Deneysel SNT hipertansiyonunun klinik karşılığı olan hastalık tablolarında, ESS hacminin genişlemesinin hipertansiyona yol açtığı bilinmekle birlikte, son aşamadaki kronik böbrek yetmezliğinde artmış KB patogenezinin oldukça karmaşık olduğu bildirilmektedir6. Subtotal nefrektomi tuz hipertansiyonu, böbrek dokusu %70-80 oranında azaltılmış sıçanlara yüksek tuz diyetinin verilmesiyle geliştirilebilir. Bu hipertansiyon modelinde, geride kalan böbrekte, hipertrofi, hiperfiltrasyon37, düşük plazma renin seviyesinin7 geliştiği bilinmektedir. Fizyolojik olarak normal bir böbrek, ESSH’ de önemli bir artışa izin vermeden günlük tuz yükünü kolayca uzaklaştırabilir. Bununla birlikte, genel epidemiyolojik verilerin popülasyonda ortalama tuz alımı arttıkça hipertansiyon prevalansının da artabileceği yönünde olduğu bildirilmektedir1. Yüksek tuz alımının unilateral nefrektomi köpeklerde 3-4 hafta içerisinde hızlı ilerleyen bir hipertansiyon geliştirdiği ileri sürülmektedir1. Ayrıca, subtotal nefrektomili sıçanlardaki kronik böbrek yetmezliğinin iki hafta içerisinde hızlı bir şekilde hipertansiyonu geliştirdiği gösterilmiştir. Hipertansiyonun patolojik mekanizmaları; NaCl birikimi, RAAS’ ın uygunsuz uyarılması, endotelin üretiminin artması, sempatik sinir sisteminin aktivasyonu ve nitrik oksit sentezinin azalması olabileceği bildirilmektedir38. SNT hipertansiyonu yıllardır araştırılmasına rağmen, yüksek vasküler direnç oluşumunu içeren mekanizmalar hala bilinmemektedir. Daha önceki yayınlarda, AVP’ nin ve sempatik sinir sisteminin presör etkinliğinin bu hipertansiyon modelinde arttığı savunulmaktadır4. Ayrıca vasküler direnç artışı, otoregülasyon teori ile açıklanmaya çalışılmıştır6. Nefrotik sendromu da içine alan böbrek hastalıklarında ve esansiyel hipertansiyonda sempatik aktivitenin artmış olduğu bildirilmektedir. Sempatik aktivite artışı, kardiyak debi ve total periferik direnci artırır. Debi ve periferik dirençteki artış, 16 sempatik sinir sisteminin kalp ve damarlardaki reseptörler üzerine direkt etkisinden kaynaklanabileceği ya da böbrekler aracılığıyla sodyum tutulumunun ve renin salgılanmasının etkilenmesinden dolayı olabileceği savunulmaktadır6. Subtotal nefrektomi modelinde plazmada dijital benzeri maddenin arttığı ileri sürülmektedir39. ESSH hacminin arttığı düşük reninli hipertansiyon modelinde endojen dijital benzeri maddenin salgılandığı; bu maddenin Na-K ATPaz aktivitesini inhibisyonu sonucu uyarılabilen hücrelerde hücre içi Na+ miktarının arttığı ileri sürülmektedir. Artan sodyumun, hücre içi Ca+2 artışına yol açması nedeniyle düz kasların kasılabilirliğinin arttığı ve sinirsel iletimin kuvvetlendiği; bunların da hipertansiyona neden olan olayları ortaya çıkardığı savunulmaktadır7. SNT hipertansiyonunda böbrek kompensatuvar hipertrofisinin aşırı tuz alımıyla hızlandığı; aşırı Na+ alımı süresince Na+ konsantrasyonunun değişmemiş olduğu fakat K+ konsantrasyonunun azaldığı üzerinde durulmaktadır. SNT’de plazma ANG II konsantrasyonununun azaldığı ve geri kalan böbrekte renin içeriği kontrol grubundaki hayvanların böbreklerine oranla daha düşük bulunduğu bildirilmektedir. Bu tip hipertansiyonda sodyum azalmasının RAAS’ ı önemli derecede uyardığı, halbuki aşırı Na+ alımının RAAS’ ı inhibe ettiğine ilişkin kanıtlar bulunmaktadır. Sonuç olarak SNT’ den sonra KB artışı, böbrek hipertrofisi ve RAAS’ ın baskılanması, sodyum alımıyla yakından ilişkili olduğu üzerinde durulmaktadır40. Subtotal nefrektomili sıçanlarda plazma renin aktivitesinde azalmanın bulunduğu bildirilmektedir. Bununla birlikte, bu tip hipertansiyonun kronik değil ama gelişme aşamasında yüksek intrarenal ANG II’ nin bulunduğu ileri sürülmektedir41. 2.4. Deneysel Hipertansiyon Çalışmalarında Kullanılan Kan Basıncı Ölçüm Yöntemleri Deneysel hipertansiyon çalışmalarında KB ölçüm yöntemleri anestezi altında ölçüm ve uyanık hayvanda ölçüm olmak üzere iki ana başlık altında toplanabilir. 17 2.4.1.Anestezi Altında Ölçüm Anestezik ajanlar, KB’ nı ve kardiyovasküler refleksleri değiştirdiği için42 barorefleks fonksiyonun, KB ve KAH’ nın uyanık sıçanda ölçülmesi önem taşır. 2.4.2. Uyanık Hayvanda Ölçüm Anestezi etkisi olmadan uyanık hayvanda KB deneysel ölçümü üç yöntemle yapılabilir. Bunlar: 1. Tether-swivel sistemi 2. Telemetri sistemi 3. Kuyruk manşon yöntemidir. 2.4.2.1. “Tether-Swivel” Sistemi Sıvı dolu kateter kullanarak KB’ nin direkt ölçümü çok eski ve yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Bu metotta heparinize sıvı dolu kateter kullanılır ve büyük bir damara yerleştirilir. Bu kateterin distali, bir amplifikatör ve yazıcıya bağlanmış transduserle bağlantılıdır. Bu metodun çok yönlü olduğu ve anestezili hayvanlardaki akut çalışmalarda ya da uyanık hayvandaki KB’ nin sürekli izlendiği uzun süreli deneylerde kullanılabileceği savunulmaktadır43. Arteryel kateter metodu özel teknikler gerektirir ve kateterdeki kanın pıhtılaşmasını önlemek için antikogülanlı infüzyon yapılmalıdır. Enfeksiyon riski de vardır. Ayrıca kanülasyonun KAH’ ı ve KB’ i etkileyebilen ağrıya yol açabileceği bildirilmektedir44. Arteryel KB’ nin direkt ölçüm metodu temel olarak aşağıdaki etkinliklerde kullanılmaktadır: 1. Kan basıncı değişikliklerin büyüklüğünün ya da hipertansiyonun derecesinin saptanması 2. Kan basıncıyla diğer değişkenler arasındaki ilişkilerin saptanması 18 3. Değişik ilaç ve diyet çeşitleri gibi faktörlerin KB ile ilgili etkilerinin saptanması 4. Kan basıncının sürekli ölçülebilmesi 5. Kan basıncı değişikliklerinin izlenebilmesi 6. Serbest halde, uyanık hayvanlarda KB’ nin ölçümüne izin vermesi Bu yöntem doğru, güvenilir olmasının yanında KB’ deki diürnal değişikliğin ve KB değişikliğinin değerlendirilmesine olanak sağlar. Kalibrasyonlar, uzun sürede meydana gelebilecek duyarlılıktaki ya da bazal değerlerdeki sapmaları önlemeyi sağlayacaktır. Ayrıca, basınç transduseri ve kateterizasyon yapmak için kullanılan materyaller pahalı değildir. Bu yöntemin bir başka avantajı çeşitli deneysel ajanların infüzyonu için arteryel damar yatağına giriş yolunu sağlar. Bu sisteme, günün 24 saati çeşitli dokulardaki debi ve kan akımını direkt görüntülenmesini sağlayan Doppler akım probu yada elektromanyetik gibi cihazlar da bağlanabilir43. 2.4.2.1.1. Tether-Swivel Sisteminin Dezavantajları Avantajlarına rağmen implante kateterlerin bir kaç dezavantajının olduğu bilinmektedir. “Tether-swivel” sistemi, hayvanın serbest hareket etmesini engellenmesi gibi hayvanlarda bazı streslere de neden olabilmektedir. KB sinyallerinin azalması yada komple kateter fonksiyonunun kaybı, kateter ağzında pıhtı yada fibröz doku oluşumundan dolayı oluşabilir. Eğer kullanılan kateterin çapı çok küçük olursa doğru ortalama KB ölçülmesi mümkün olmasına rağmen, pulsatil basınçların kaydedilmesini sağlayan dinamik yanıtlarda bir azalma yapabilir. Kronik çalışmalarda kateter hızlı kan akımının olduğu yere kadar ilerletilmedir. Örneğin femoral artere yerleştirilen bir kateter, tıkanmanın önlenmesi için abdominal artere kadar ulaşmalıdır. Cerrahi işlemler sırasında aseptik koşullar sağlanmalıdır. Bu yöntemle KB ölçümünde, unutulmaması gereken oda sıcaklığı, kafes ölçüsü ve dizaynı gibi çevre koşullarının da KB’ ye etki edebileceğidir43. 19 2.4.2.2. Telemetri Sistemi Telemetri ile cerrahi, anestezi ya da araştırıcının oluşturduğu fiziksel zorlukları içeren potansiyel komplikasyonlardan yoksun kendi rutin çevresinde (kafes ve oda) bulunan uyanık hayvanda KB ölçümü yapılabildiği belirtilmektedir45. Telemetri sisteminin kullanılması için iyi eğitimli teknisyenlere ihtiyaç duyulduğu yazılmaktadır. Ayrıca araştırıcı arteryel kanülasyon iyileşene kadar beklemek zorunda kalmakta44 ve yöntem her istendiğinde kalibrasyona olanak tanımamaktadır45. 2.4.2.3. Kuyruk Manşon Yöntemi Bu yöntem cerrahi işlem gerektirmeyen; ucuz bir yöntemdir ve tekrarlı ölçümlerde kullanılabilir. Ancak, hayvanın hareketlerinin sınırlandırılmasına bağlı gelişen stres koşulları yüzünden KB ölçümünde kullanımının güvenirliliği düşüktür. İntravenöz devamlı infüzyon deneylerine de imkan vermeyen bir sistemdir. 20 3. GEREÇ VE YÖNTEM 3.1. Kullanılan Deney Hayvanları Çalışmamızda 300-384 g ağırlığında 94 adet Wistar erkek sıçan kullanıldı. Sıçanlar oda sıcaklığı 22±20C arasında olan ortamda barındırıldı. Gece-gündüz döngüsü otomatik aygıtla 12 saat gece (6.00-18.00), 12 saat gündüz (18.00-6.00) olacak şekilde ayarlandı. Sıçanlar metalik kafeslerde; bir kafeste en çok 3 sıçan olacak şekilde barındırıldı. Çalışma süresince hayvanlara pelet şeklinde sıçan yemi (%0,5 NaCl ve %24 protein) verildi. Çalışma, Tıbbi Bilimler Deneysel Araştırma Merkezi’ndeki etik kuruldan alınan izin çerçevesinde uygulandı. 3.2. Sıçanlara Uygulanan Operasyonlar 3.2.1. Subtotal Nefrektomi ve Yalancı Operasyon Sıçanlardaki subtotal nefrektomi ve yalancı operasyon ketamin (39.35 kg/mg) ve xylazine (4.96 kg/mg) karışımı anestezisi (i.m) altında uygulandı. Karın orta çizgisinden yapılan insizyonla sağ böbreğe ulaşıldı. Böbrek kapsülünün izolasyonundan sonra böbreğe giren ve çıkan damarlar ile üreter hilum hizasından 3/0 ipek iplikle bağlandı. Bağın distalinde, bu yapıların kesilmesi ile sağ böbrek vücuttan uzaklaştırıldı. Sağ böbreğin tartılmasından sonra, sol böbrek kapsülü izole edildi. Her iki böbreğin ağırlıkları eşit kabul edilerek, sol böbreğin üst ve altından böbreğin ağırlığının yarısı olacak şekilde böbrek dokusu kesilerek alındı. Yalancı operasyon yapılan sıçanlara subtotal nefrektomi operasyonu sırasında yapılan işlemler, böbrek dokusunun kesilerek uzaklaştırılması dışında aynen gerçekleştirildi. Operasyon sırasında ve operasyondan sonraki 3 saat süresince hayvanların hipotermiye girmelerini önlemek amacıyla, hayvanlar elektrikli ısıtıcı kullanılarak ısıtıldı. Operasyondan sonraki 1 hafta süresince hayvanlara distile su verildikten sonra hem yalancı operasyon grubundan hem de subtotal nefrektomi grubundan oluşturulan üçer gruba distile su, %0.25 NaCl veya %0.5 21 NaCl çözeltileri 5 hafta süreyle içme suyu olarak verildi. Sonuç olarak 6 sıçan grubu oluşturulmuş oldu: 1. Yalancı operasyon + distile su (n=16 ) 2. Yalancı operasyon + %0.25 NaCl çözeltisi (n=17) 3. Yalancı operasyon + %0.5 NaCl çözeltisi (n=16 ) 4. Subtotal nefrektomi + distile su (n= 17) 5. Subtotal nefrektomi + %0.25 NaCl çözeltisi (n=14 ) 6. Subtotal nefrektomi + %0.5 NaCl çözeltisi (n= 14) Beşinci haftadan sonra ise, sıçanların sol femoral arterine kan basıncının ölçümü için PE-50’e bağlı PE-10; sol femoral vene ise sıvı ve ilaç infüzyonu için PE-50 tubing yerleştirildi. 3.2.2. Kan Basıncı Ölçümü, Sıvı ve İlaç İnfüzyonu İçin Yapılan Kateterizasyon İşlemleri Ketamin (39.35 mg/kg) ve xylazine (4.96mg/kg) karışımı anestezisi altında hayvanlara kateterler yerleştirildi. Bu amaçla, aseptik koşullar altında sol ingüinal bölgede femoral arter ve ven trajesine paralel olacak şekilde deride bir kesi yapıldı. Deri altı dokusu ve fasyalar künt disseksiyon ile ayrılarak arteria ve vena femoralise ulaşıldı ve siyatik sinir korunarak damarlar ayrı ayrı izole edildi (Şekil 3). Sıvı ve ilaç infüzyonu için femoral vene PE-50 tübing (Intramedic, Clay Adams, MD) yerleştirilerek 100µL/100g vücut ağırlığı oranında heparinli enjektöre kan örneği alındı ve tübing, 100 U/mL oranında heparin içeren serum fizyolojik ile dolduruldu. Alınan kan örneği 3000 rpm’ de 5 dakika süreyle +40C’de santrifüj edildi. Elde edilen plazma -500C’de Na+, K+ ve kreatinin tayini için kullanılana kadar saklandı. Kan basıncının ölçümleri için femoral artere, PE-50 tübinge siyanoakrilat ile yapıştırılarak birleştirilmiş PE-10 (Intramedic, Clay Adams, NJ) tubing yerleştirildi. PE-10 tübing abdominal aortanın içine kadar ilerletildi. PE-10 tübingin boyu 1 cm/100 g vücut ağırlığı hesabına göre ayarlandı. On dakikalık bir stabilizasyon döneminden sonra, kan basıncı, femoral arterdeki tubinge bağlı PE-50 tübing-basınç transdüseri (PT-300, Grass)-amplifier (7P122, Grass)-osilograf (Grass, Model 7) sistemi aracılığı ile osilografta ve 22 “amplifier”a bağlı MP-100 sistemi (Biopac Systems, Inc., CA) aracılığı ile de bilgisayarda aynı anda izlendi (Şekil 4). Sıçan uyanık durumda iken kan basıncı kaydı ve ilaç infüzyonunun yapılabilmesi için femoral arter ve vene yerleştirilmiş bulunan tübinglerin deri altına yerleştirilmesinden sonra sıçanın iki kulağı arasındaki ense kısmından çıkarılması için şu işlem uygulandı: Önce femoral vendeki daha sonra ise femoral arterdeki tübingler alt-dış taraflarında yer alan kaslara, 3/0 ipek iplikle dikiş atılarak tesbit edildi. İngüinal alandaki kesi ile iki kulak arasındaki ense kısmında yapılan kesi arasında deri altından ilerletilen iki trokar aracılığı ile yanyana iki tünel açıldı. Trokar millerinin çıkarılmasından sonra tübingler trokar kılıflarından geçirilerek enseden çıkarıldı. Trokar kılıflarının deri altından çekilip çıkarılması ile tübingler deri altına yerleştirilmiş; bir uçları femoral arter ve vende iken diğer uçları enseden vücut dışına çıkarılmış oldu. Ense kısmından dış ortama çıkarılmış olan tübingler 3/0 ipekle derinin kesik uçlarına bir dikiş işlemi ile bağlandı ve daha sonra yapıştırıcı flaster ve siyanoakrilat da kullanılarak tübingler ense derisine sıkı bir şekilde tespit edildi. Tübinglerin enseden dışarıya çıkmış olan uçlarının uzunluğu 0.5-1 cm arasında idi. Tübinglere, 24 saat sonra uçlarının açılmasına olanak sağlayan metal pim ile geçici olarak tıkanmış, silastik tübing [Silastic brand Laboratory Tubing, ID(0.76mm) x 0.065in.OD(1.65), Dow Corning, MI] yerleştirildi. Uyanana kadar ısıtılan sıçanlar daha sonra serbest hareket edebilecekleri ve tek olarak barındırılacakları kafeslerine alındı. Tübing uçlarının enseden çıkarılmasında amaçlanan, uyanık durumdaki hayvanın tübingleri parçalamasını önlemek idi. Tübing yerleştirme işlemleri saat 8-13 arasında gerçekleştirildi. Plazma Na+ ve K+ düzeyleri indirekt ISE yöntemi; kreatinin düzeyi ise modifiye Jaffe kolorimetrik yöntemi (Cobos Integra 800, Roche Diagnostics) ile ölçüldü. 3.3. Uyanık Sıçanda Kan Basıncı Kaydı Ve Barorefleks Duyarlılık Deneyi Uyanık durumdaki sıçanda (Şekil 5) yapılacak kan basıncı ölçümü ve barorefleks duyarlılık deneyi için tübing yerleştirilmesinden sonraki gün saat 8-9 arasında sıçanlar deney sırasında bulundurulacakları kafeslere alındı ve kafesler ölçümlerin yapılacağı laboratuar ortamına yerleştirildi. Bu şekilde hayvanların ölçüm kafesine ve laboratuar 23 ortamına uyum sağlamaları amaçlandı. Barorefleks deneyi saat 13-18 arasında yapıldı. Deneye başlamadan 30 dakika-1 saat önce sıçanların ensesindeki silastik tübinglerdeki tıkayıcı metal pimler çıkarılarak tübinglerin basınç çevireci ve ilaç infüzyon enjektörüne bağlı PE-50 tübinglerle bağlantısı sağlandı. Sıçanların deney süresince sakin olmaları ve deney sonuçlarının dış ortamdan kaynaklanan uyarılardan etkilenmemesi için gerekli önlemler alındı. Oluşturulan düzenekle hayvanların serbest şekilde hareket edebilecekleri bir ortam sağlandı (Şekil 6). Kan basıncının kararlı bir düzeye eriştiği otuz dakika-1 saatlik bir stabilizasyon döneminden sonra 5 dakika süreyle poligrafta (Şekil 7) ve bilgisayarda kan basıncı kontrol kaydı yapıldı. Barorefleks duyarlılık testi için şu protokol izlendi: 1) Fenilefrin (Sigma Chemical Co., St Louis, MO) 2µg/kg, 3µg/kg, 4µg/kg dozunda uygulanarak kan basıncı aşamalı olarak artırıldı (Şekil 9); 2) Son fenilefrin dozunun uygulanmasından 10 dakika sonra sodyum nitroprussid (Sigma Chemical Co., St Louis, MO) 5µg/kg 10µg/kg, 20µg/kg dozlarında uygulanarak kan basıncı aşamalı olarak düşürüldü (Şekil 10); 3) Son sodyum nitroprussid (SNP) dozunun uygulanmasından 10 dakika sonra selektif β1 reseptör blokörü atenolol (Sigma-Aldrich, Inc., St Louis, MO) 1 mg/kg dozunda uygulandı; 4) Atenolol uygulamasından sonra 1. ve 2. maddelerde uygulanan işlemler aynen uygulandı; 5) Son SNP dozunun uygulanmasından 10 dakika sonra kan-beyin bariyerini geçemeyen atropin metil nitrat (Sigma-Aldrich, Inc., St Louis, MO) 1 mg/kg dozunda uygulandı. Her bir ilaç dozu 333 µL/kg fizyolojik serum içinde femoral vendeki tübingden 15 s içerisinde uygulandı ve sonra ilacın verilmesinde kullanılan tübing 667 µL/kg fizyolojik serumla 30±5 sn içerisinde “flush” edildi. Atropin uygulamasından 5 dakika sonra sıçan doymuş KCl ile sakrifiye edilerek sağ ve sol böbrekleri ile sağ ve sol kalplerinin ağırlıkları tartıldı. Her bir ilaç dozunun uygulanmasından 20 saniye önce başlayan kan basıncı kaydı ilaç uygulamasından 5 dakika sonrasına kadar devam ettirildi. Bir ilacın iki dozunun uygulaması arasındaki süre en az 5 dakika olarak ayarlandı. Bu süre, uygulanmış olan ilaç dozunun kan basıncı ve kalp atım hızı üzerindeki etkilerinin sonlanması için gereken süreden daha fazla idi. Kan basıncı ve KAH ölçümleri; fenilefrin için flush infüzyonundan sonra KB’ nın maksimum olduğu noktada ve bu noktadan sonraki kayıtta KAH’ nın minimum olduğu kısımda yapıldı. SNP için ise flush infüzyonundan sonra KB’ nın minimum olduğu noktada ve bu noktadan sonraki kayıtta KAH’ nın maksimum olduğu kısımda 24 ölçüm yapıldı. Atropin ve atenolol için ölçümler flush infüzyonundan sonra KB’ nın stabil olduğu alanda en az 100-120 sn’ lik alandan yapıldı. 3.4. Veri Analizi Barorefleks duyarlılığının tayini aşağıdaki şekilde uygulandı: Her bir fenilefrin ve sodyum nitroprussid dozunun uygulanmasından sonra KAH’nda meydana gelen değişim miktarı=∆KAH ve her bir fenilefrin ve sodyum nitroprussid dozunun uygulanmasından sonra ortalama kan basıncında (OKB) meydana gelen değişim miktarı=∆OKB ise ∆KAH/∆OKB oranı barorefleks duyarlılığının bir ölçüsü olarak değerlendirildi. ∆KAH=(ilaç infüzyonundan sonra ulaşılan maksimum veya minimum KAH değeri) - (ilaç infüzyonundan önceki kontrol KAH değeri) ve ∆OKB==(ilaç infüzyonundan sonra ulaşılan maksimum veya minimum OKB değeri) - (ilaç infüzyonundan önceki kontrol OKB değeri) idi. Her bir sıçana uygulanan aynı tip ilaç için hesaplanan ∆KAH/∆OKB oranlarının ortalaması barorefleks duyarlılığı olarak alındı. OKB’ de 50 mmHg üzerinde gelişen değişiklikler fizyolojik yanıtlara neden olmayabileceğinden değerlendirme dışı bırakıldı. İstatistiksel hesaplamalar, Excel ve SPSS 8.0 programları kullanılarak yapıldı. İkiden çok grup arasındaki farklılıkların değerlendirilmesinde; normal dağılıma uygunluk saptanan koşullarda, nefrektomi ile tuz yüklemesinin ölçülen parametreler üzerindeki etkilerinde etkileşimin varlığının test edilmesi için iki yönlü ANOVA uygulandı. Etkileşim bulunmayan durumlarda tek yönlü ANOVA ve ardından post hoc test olarak, Tukey HSD testi kullanıldı. Normal dağılıma uygunluğun saptanmadığı koşullarda ise ikiden fazla grubun karşılaştırılmasında Kruskal Wallis ANOVA ve ardından da Mann-Whitney U testi kullanıldı. Gruplar arasında yapılan karşılaştırma sayısına göre α değeri ayarlandı. Yalnızca iki grup arasındaki farklılıkların istatistiksel değerlendirilmesinde normal dağılıma uygunluk durumunda, bağımsız örneklemlerde t testi, normal dağılıma uygunluk olmayan durumlarda ise Mann-Whitney U testi kullanıldı. Değerler ort.±SEM olarak gösterildi. P<0.05 anlamlılık düzeyi olarak kabul edildi. 25 Şekil 3: Kanül yerleştirilmesi işleminde sol a. ve v. femoralis’ lerin izolasyonu Şekil 4: Kan basıncı ve kalp atım hızı ölçümlerinde kullandığımız sistem 26 Şekil 5: Sol a v femoralis ile bağlantılı olan ve ense kısmında dış ortama çıkarılan deri altındaki kanüllerin yerleştirilmesinden bir gün sonra serbest haldeki uyanık sıçan. Şekil 6: Kan basıncı kayıt sistemine bağlı uyanık sıçan 27 Şekil 7: Final deneyi sırasında sisteme bağlanmış sıçanlarda yapılan kan basıncı kaydı. Fenilefrin infüzyonu 200.000 150.000 An alo g inp ut mm Hg 100.000 50.0000 200.000 150.000 An alo g inp ut mm 100.000 Hg 50.0000 Şekil 8: Fenilefrin infüzyonu yapıldığında alınan kayıt. 28 Sodyum nitroprussid infüzyonu 15:36 snp 20 at 150.000 An alo g inp ut 100.000 m mH g 50.0000 0.00000 200.000 150.000 An alo g inp ut m 100.000 mH g 50.0000 .0000 50.000 100.00 150.00 200.00 seconds 250.00 300.00 Şekil 9: Sodyum nitroprussid infüzyonu yapıldığında alınan kayıt. 29 350.00 400.00 4.BULGULAR 4.1. Ortalama Kan Basıncı ve Kalp Atım Hızı Kontrol Değerleri 4.1.1. Ortalama Kan Basıncı Tüm tuz yükleme koşullarında STN’li sıçanlardaki OKB kontrollerdekinden daha yüksek idi (Şekil 10, p<0.05). Tuz yükleme oranı arttıkça STN’li sıçanlarda OKB artma eğilimi gösterirken, YO uygulanmış kontrollerde ise artma eğilimi yok idi. Bununla birlikte farklı oranlarda tuz alan STN’li sıçanlar arasında OKB açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar bulunmadı. 4.1.2. Kalp Atım Hızı STN’li gruplar arasında ve YO’lu gruplar arasında KAH açısından anlamlı farklılıklar saptanmadı. STN’li hayvanların KAH’ı, YO’lu kontrollerine göre artış eğilimi göstermekle birlikte artış istatistiksel olarak anlamlı değildi (Şekil 10). 4.2. β1 Reseptörlerin Blokajından Önceki Barorefleks Duyarlılık Düzeyi 4.2.1. Refleks Bradikardik Yanıt Düzeyi Atenolol ile β1 blokajından önce fenilefrin ile ölçülen barorefleks duyarlılık düzeyi açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar bulunmadı (Şekil 11). 30 4.2.2. Refleks Taşikardik Yanıt Düzeyi Sodyum nitroprussid ile ölçülen barorefleks duyarlılık düzeyi YOT alan STN’li grupta kontrol grubuna göre daha düşük idi (Şekil 11, p<0.05). 4.3. Barofleks Duyarlılık Düzeyinin Parasempatik Bileşeni 4.3.1. Refleks Bradikardik Yanıt Düzeyi Atenolol ile β1 blokajından sonra fenilefrin enjeksiyonu ile ölçülen barorefleks duyarlılığı STN’li gruplarda YO’lu kontrollerdekine göre daha az idi (Şekil 12). Azalmalar, EDOT (p<0.01) ve YOT (p<0.05) koşullarında istatistiksel olarak anlamlı iken DOT koşulunda anlamlı değildi. 4.3.2. Refleks Taşikardik Yanıt Düzeyi β1 blokajından sonra sodyum nitroprussid enjeksiyonuna alınan yanıtla ölçülen barorefleks duyarlılık düzeyi STN’li gruplarda YO’lu kontrollerine göre azalma eğiliminde idi. Ancak gruplar arasındaki farklılık istatistiksel olarak anlamlı değildi. 4.4. Barorefleks Duyarlılık Düzeyinin Sempatik Bileşeni 4.4.1. Refleks Bradikardik Yanıt Düzeyi β1 blokajı öncesi ile sonrasında fenilefrinle saptanan barorefleks duyarlılık düzeyleri arasındaki fark (sempatik bileşenin bradikardik yanıt düzeyi) açısından, EDOT alan nefrektomili hayvanlardaki duyarlılık YO’lu kontrollerine göre daha fazla idi (p<0.01). DOT alan nefrektomili grubun duyarlılığı hem EDOT hem de YOT alan nefrektomili gruplara göre daha düşük idi (Şekil 13, p<0.01). 31 4.4.2. Refleks Taşikardik Yanıt Düzeyi β1 blokajı öncesi ile sonrasında SNP ile saptanan barorefleks duyarlılık düzeyleri arasındaki fark (sempatik bileşenin taşikardik yanıt düzeyi) açısından, YOT alan STN’li grubun barorefleks duyarlılığı ilgili kontrol grubuna göre daha düşük idi (Şekil 13, p<0.05). 4.5. İntrinsik Kalp Atım Hızı Tüm tuz alım koşullarında, β1 blokajı yapılmış sıçanlara atropin metil nitrat enjeksiyonundan sonra ölçülen intrinsik kalp atım hızı, STN’li gruplarda ilgili kontrol gruplarına göre daha düşük idi (Şekil 14, p<0.001). 4.6. Plazma Elektrolitleri YOT alan STN’li grubun plazma sodyum düzeyi, YO’lu kontrolüne göre ve EDOT alan gruba göre daha yüksek idi (p<0.01, Şekil 15). Bunun dışında gruplar arasında sodyum düzeyi açısından anlamlı farklılıklar saptanmadı. EDOT alan YO’lu grubun plazma potasyum düzeyi DOT (p<0.05) ve YOT (p<0.01) alan YO’lu gruplarınkinden ve EDOT alan STN’li (p<0.05) grubunkinden daha yüksek idi. Artan tuz yükleme miktarı ile STN’li gruplarda potasyum düzeyi yükselmeye eğilim göstermekle birlikte artış anlamlı değildi. 4.7. Plazma Kreatinin Düzeyi Plazma kreatinin düzeyi tüm tuz alımı koşullarında, STN’lilerde ilgili kontrollerdekilerden daha yüksek idi (p<0.001, Şekil 15). Tuz yükleme miktarının 32 artması ile kreatinin düzeyi artma eğilimi göstermesine karşın, gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar saptanmadı. 4.8. Sol Böbrek Ağırlıkları Tuz yükleme oranları arasında etkileşim saptandı (p<0.05). Tuz oranı artışı nefrektominin böbrekleri hipertrofiye edici etkisini artırdı. Böbrek ağırlığı, YOT alan nefrektomili grupta, EDOT alan nefrektomili gruba göre daha fazla idi (p<0.01, Tablo 1). 4.9. Sağ ve Sol Kalp Ağırlıkları Sağ kalp ağırlığı açısından gruplar arasında anlamlı farklıklar saptanmadı. Tuz yüklemesi, nefrektominin sol kalp üzerindeki hipertrofi edici etkisini artırdı (p<0.01, Tablo 1). 4.10. Tuz Yükleme Döneminin Sonunda Ağırlık Kazancı Nefrektomili grupların vücut ağırlıkları azalırken, yalancı operasyonlu grupların ağırlıkları arttı. Kazanç yönünden tüm nefrektomili gruplarla kontrolleri arasında anlamlı farklılıklar vardı (p<0.001, Şekil16). Nefrektomililerde, tuz yükleme oranın artması ağırlık kaybını artırdı. Ağırlık kaybı, YOT alan nefrektomili grupta EDOT alan nefrektomili gruba göre daha fazla idi (p<0.05). 33 A) 160 YALANCI OPERASYON SUBTOTAL NEFREKTOMİ 140 p<0.05 p<0.05 120 OKB (mmHg) p<0.05 100 80 60 40 20 0 12 n B) 13 14 11 11 11 500 KAH (atım/dak.) 400 300 200 100 0 Distile su % 0.25'lik NaCl %0.5'lik NaCl Şekil 10. Subtotal nefrektomili sıçanlar ve yalancı operasyonlu kontrollerinde, farklı oranlardaki tuz yükleme koşullarında A) ortalama kan basıncı (OKB) ve B) kalp atım hızı (KAH) düzeyleri. Değerler ort±SEM'dir. n denek sayısını simgelemektedir. 34 3,0 A) YALANCI OPERASYON SUBTOTAL NEFREKTOMİ Barorefleks duyarlılığı (atım/mmHg) 2,5 FENİLEFRİN 2,0 1,5 1,0 0,5 0,0 12 n 13 12 11 11 10 SODYUM NİTROPRUSSİD B) p<0.05 6 Barorefleks duyarlılığı (atım/mmHg) 5 n 4 3 2 1 0 11 13 Distile su 13 10 % 0.25'lik NaCl 11 11 %0.5'lik NaCl Şekil 11. Subtotal nefrektomili sıçanlar ve yalancı operasyonlu kontrollerinde, farklı oranlardaki tuz yükleme koşullarında, atenolol ile beta 1 reseptörlerinin blokajından nce, fenilefrin (A) ve sodyum nitroprussid (B) ile ayrı ayrı saptanan barorefleks duyarlılığı. Değerler ort±SEM'dir. n denek sayısını simgelemektedir. 35 A) 3,0 Barorefleks duyarlılığı (atım/mmHg) 2,5 FENİLEFRİN SUBTOTAL NEFREKTOMİ 2,0 1,5 p<0.01 p<0.05 1,0 0,5 0,0 n B) YALANCI OPERASYON 11 11 13 4 10 11 11 SODYUM NİTROPRUSSİD Barorefleks duyarlılığı (atım/mmHg) 3 2 1 0 n 12 13 Distile su 13 8 % 0.25'lik NaCl 10 9 %0.5'lik NaCl Şekil 12. Subtotal nefrektomili sıçanlar ve yalancı operasyonlu kontrollerinde, farklı oranlardaki tuz yükleme koşullarında, atenolol ile beta 1 reseptörlerinin blokajından sonra, fenilefrin (A) ve sodyum nitroprussid (B) ile ayrı ayrı saptanan barorefleks duyarlılığı. Değerler ort±SEM'dir. n denek s ayısını simgelemektedir. 36 Barorefleks duyarılılık farkı (atım/mmHg) A) YALANCI OPERASYON SUBTOTAL NEFREKTOMİ 3 FENİLEFRİN p<0.01 p<0.01 2 p<0.01 1 0 -1 n B) 11 11 12 Barorefleks duyarılılık farkı (atım/mmHg) 10 SODYUM NİTROPRUSSİD 4 n 11 10 p<0.05 3 2 1 0 11 13 Distile su 13 8 % 0.25'lik NaCl 10 9 %0.5'lik NaCl Şekil 13. Subtotal nefrektomili sıçanlar ve yalancı operasyonlu kontrollerinde, farklı oranlardaki tuz yükleme koşullarında, atenolol ile beta 1 reseptörlerinin blokajından sonraki fenilefrin (A) ve sodyum nitroprussid (B) ile ayrı ayrı saptanan barorefleks duyarlılığının blokajdan önceki duyarlılıklardan olan farkları. Değerler ort±SEM'dir. n denek sayısını simgelemektedir. 37 SUBTOTAL NEFREKTOMİ İNTRİNSİK KALP ATIM HIZI (atım/dak.) YALANCI OPERASYON 400 p<0.001 p<0.001 p<0.001 350 300 250 200 n 11 11 Distile su 14 10 % 0.25'lik NaCl 10 11 %0.5'lik NaCl Şekil 14. Subtotal nefrektomili sıçanlar ve yalancı operasyonlu kontröllerinde, farklı oranlardaki tuz yükleme koşullarında intrinsik kalp atım hızı düzeyleri. Değerler ort±SEM'dir. 38 SUBTOTAL NEFREKTOMİ SODYUM YALANCI OPERASYON p<0.01 160 p<0.01 140 120 100 mEq/L 80 60 40 20 n 0 12 8 12 11 13 8 POTASYUM 6,0 p<0.01 p<0.05 5,0 p<0.05 4,0 mEq/L 3,0 2,0 1,0 0,0 n 8 11 11 11 13 7 KREATİNİN 2,0 p<0.001 p<0.001 mg/dL 1,5 p<0.001 1,0 0,5 0,0 n 12 12 Distile su 12 13 10 % 0.25'lik NaCl 7 % 0.5'lik NaCl Şekil 15. Subtotal nefrektomili sıçanlar ve yalancı operasyonlu kontrollerinde, farklı oranlardaki tuz yükleme koşullarında plazma Na+, K+ ve kreatinin düzeyleri. Değerler ort±SEM'dir. 39 SUBTOTAL NEFREKTOMİ YALANCI OPERASYON 60 VÜCUT AĞIRLIĞI KAZANCI (g) p<0.001 p<0.001 40 20 0 -20 -40 p<0.05 -60 n p<0.001 15 16 Distile su 17 11 % 0.25'lik NaCl 16 14 %0.5'lik NaCl Şekil 16. Subtotal nefrektomili sıçanlar ve yalancı operasyonlu kontrollerinde, farklı oranlardaki tuz yükleme koşullarında vücut ağırlığı kazancı. Değerler ort±SEM'dir. 40 Tablo 1. Deney Gruplarında Ölçülen Vücut, Böbrek Ve Kalp Ağırlıkları GRUP nd nds nys yod yods yoys n n n n n n Sağ böbrek ağırlığı (mg)/100 g VA2 Sol böbrek ağırlığı (mg)/100 g VA2 Sağ kalp ağırlığı (mg)/100 g VA2 Sol kalp ağırlığı (mg)/100 g VA2 VA1(g) VA2 (g) 331±5 308±6 423±13 50±2 226±5 17 16 16 16 16 334±4 293±5 464±14 48±3 258±12 12 11 11 11 11 328±4 281±8 507±23* 57±2 14 14 13 13 13 334±4 365±5 368±7 361±7 49±3 206±7 16 15 13 13 13 12 330±6 351±9 389±10 390±12 51±2 200±3 17 17 16 15 16 16 331±5 369±9 375±14 375±13 51±2 202±8 16 16 15 15 15 15 d a d a k a m b b* 261±7 *: nd grubuna göre p<0.01; b: YO’lu kontrol grubuna göre p<0.01; m: YO’lu kontrol grubuna göre p<0.05 düzeyinde; a: VA1’e göre p<0.001; d: VA1’e göre p<0.01; k: VA1’e göre p<0.05 düzeyinde anlamlıdır. YO: Yalancı operasyon. VA1: Yalancı operasyon-nefrektomi işlemi sırasındaki vücut ağırlığı; VA2: 5 haftalık tuz yüklemesinden sonra ölçülen vücut ağırlığı. Gruplar: nd: subtotal nefrektomi+distile su; nds: subtotal nefrektomi+düşük sodyum; nys: subtotal nefrektomi+yüksek sodyum; yod: yalancı operasyonlu+distile su; yods: yalancı operasyonlu+düşük sodyum; yds: yalancı operasyonlu+yüksek sodyum. Değerler ortalama ±SEM’dir. 41 5. TARTIŞMA Çalışmamızda elde ettiğimiz en önemli bulgular: 1) Sıçanlardaki SNT hipertansiyonunda, KAH’nın barorefleks kontrolünün sempatik ve parasempatik yolları kapsayacak şekilde bozulmuş olması; 2) İntrinsik kalp atım hızının, tüm tuz yükleme koşullarında azalmış olması; 3) Tuz yükleme oranının artırılmasının, plazma sodyum yoğunluğunun SNT’li sıçanlar ile kontrolleri arasında farklı olmasına yol açması; 4) Tuz yükleme oranının artmasının yalancı operasyonlu sıçanlarda potasyum düzeyinin azalmasına neden olması; 5) Tuz yükleme oranının artırılmasının SNT’nin hem böbrek ağırlığı hem de sol kalp ağırlığı açısından gelişen hipertrofiyi artırması olarak özetlenebilir. Daha önce yapılan benzer çalışmalardaki46 gibi; OKB, SNT’li hayvanlarda kontrole göre yüksek idi. Kan basıncının subtotal nefrektomiden sonra ilk günlerdeki artış sürecinin nasıl geliştiği konusunda birçok kanıt elde edilmiştir. Bu süreç sırasında, SNT’li hayvanlarda, tuz atılım yeteneğindeki azalma ESSH’ni artıracaktır. Bu durum venöz dönüşle birlikte kalp debisinde de artışa yol açacaktır. Ancak, çalışmamızda, OKB düzeyleri nefrektomi-yalancı operasyondan 6 hafta sonra ölçüldü. Bu devredeki kan basıncı artışı debi artışından çok, periferik arteryel dirençteki artışla açıklanmaktadır. Çünkü bu aşamada, kan basıncındaki yükselmenin natriürez-diürez artışı ile birlikte ESSH’nin azalmasına neden olacağı bilinmektedir35. Farklı oranlardaki tuz yüklemelerinin SNT‘li hayvanlardaki kan basıncını artırmaları beklenir40. SNT’li hayvanlarda tuz yükleme miktarı arttıkça kan basıncında artma eğilimi görülmesine karşın, bu artış istatistiksel olarak anlamlı olmadığından tuz miktarı artışının kan basıncını artırdığı sonucunu elde edilen çalışmalar40 bulgularımız tarafından desteklenmemektedir. Bu sonucun olası nedenleri arasında, tuz yükleme oranları arasındaki farkın OKB’de anlamlı değişikliklere neden olacak kadar olmaması; tuz yükleme sürelerinin farklı olması ve hayvanların yaşları arasındaki farklar sayılabilir. Nitekim, tuz alımı artışının genç sıçanlarda kan basıncı artışına yol açarken, erişkin hayvanlarda bu artışa yol açmadığı bildirilmektedir47. Çalışmamızdaki sıçanlar 4 aylık idi. 42 Barorefleks deneyleri, barorefleksin KAH’nı sempatik ve parasempatik dallar aracılığı ile kontrolü sırasında gösterdiği duyarlılığı ölçmek üzere planlandı. Bu şekilde baroreflekste gelişebilecek bir anormalliğin otonom sinir sistemindeki yansımaları da arandı. Barorefleks bradikardik yanıtı açısından, nefrektomililerle kontrolleri arasında anlamlı farklılıklar yok iken, barorefleks taşikardik yanıtı açısından, YOT alımı koşulunda SNT’liler ile kontrolü arasında anlamlı farklılık bulunduğundan, %0.5 oranındaki tuz yüklemesi durumunda, nefrektominin, barorefleks işlev bozukluğuna yol açtığı kabul edilebilir. Atenolol ile blokaj sonrası, EDOT ve YOT alım koşullarında, barorefleks parasempatik bradikardik yanıt açısından, nefrektomililerde kontrollerine göre duyarlılıkta azalma saptandı. DOT alan nefrektomililerde de azalma eğilimi gözlendi. Bu durumda barorefleksin parasempatik bradikardik yanıtının azalmış olması yalnızca nefrektominin etkilerine bağlanabilir. Çünkü değişen tuz yükleme oranları nefrektomililer arasında anlamlı farklılıklara yol açmadı. Parasempatik taşikardik yanıt açısından da nefrektomili gruplardaki duyarlılık kontrollerdekinden daha düşük olmaya eğilim göstermekle birlikte, gruplar arasındaki farklılıklar istatistiksel olarak anlamlı değildi. Bu nedenle, nefrektominin etkilerinin parasempatik bradikardik yanıtı azaltırken taşikardik yanıtı etkilemediğini ifade edebiliriz. EDOT koşulunda, barorefleks sempatik bradikardik yanıt açısından nefrektomililerde kontrol gruplarına göre daha büyük olan bir duyarlılık saptandı. Ayrıca, DOT alan nefrektomili grubun duyarlılık düzeyi diğer iki nefrektomili gruptan daha az idi. Bu durum, barorefleks sempatik bradikardik yanıt duyarlılığının, tuz yüklemelerinin artan oranları ile birlikte artış veya azalma şeklinde bir eğilim göstermediği; tuz yükleme miktarına göre gelişecek hormonal ve iyonik dengelerin duyarlılığı farklı yönlerde etkilediği kanısını vermektedir. EDOT ve DOT alan nefrektomililerde barorefleks sempatik taşikardik yanıt duyarlılığı kontrollerinkinden daha fazla olmaya eğilim gösterirken; YOT alan nefrektomililerde yanıt duyarlılığı daha düşük idi. Bu nedenle, yüksek oranda tuz yükleme durumunda, sempatik liflerle sağlanan taşikardik yanıtın nefrektominin etkilerine eklenen tuzun etkileri ile azaltıldığı ileri sürülebilir. Nefrektomi ve tuzun barorefleksin sempatik ve parasempatik bileşenleri üzerindeki etkileri birlikte düşünüldüğünde, barorefleksin taşikardik yanıtının 43 azalmasının nedeninin refleks kardiyak sempatoinhibisyondaki artış olduğu tahmin edilebilir. Çünkü parasempatik bileşende gelişen değişiklik KAH’nı artırma yönünde iken, sempatik bileşende gelişen değişiklik KAH’nı azaltma yönündedir. KAH üzerindeki net etki taşikardik yanıtın azalması şeklinde olduğundan sempatik inhibisyonun KAH üzerindeki etkisinin parasempatik etkideki değişikliğe baskın olduğu sonucu çıkarılabilir. Çalışmamızda kullandığımız STN hipertansiyonunun düşük reninli bir model olduğu7 ve ANG II’deki bir artışın barorefleks duyarlılığı azalttığı48 bilinmektedir. Bu durumda, oluşturduğumuz hipertansiyon modelinde, plazmadaki renin azalmasına bağlı baroreseptör duyarlılık artışı beklenecekti. Ancak, bunun tersine, çalışmamızda KAH-barorefleksinin taşikardik yanıt düzeyinde bir azalma saptandı. Bu durumu yaratan faktörler arasında beyin yerel renin anjiyotensin sistemi bulunabilir. Çünkü ANG II, yalnızca plazmadaki RAAS ile değil yerel olarak oluşan renin anjiyotensin sistemi11 ile de etkilerini gösterir ve dolaşımda düşük renin ile birlikte olan SNT hipertansiyonunun ANG II’e bağımlı olduğu bilinmektedir3. Beyin ANG II’sinin barorefleks regülasyonundaki rolünü gösteren bir çalışma barorefleks duyarlılığını değiştiren akut stres ile ilgilidir. Akut stres sırasındaki duyarlılık değişiminin santral ANG II’nin AT1 reseptörleri aracılığı ile yaptığı katkı sayesinde gerçekleştiği saptanmıştır49. ANG II, medulla oblongatadaki NTS’e uygulandığında neden olduğu duyarlılık değişiminin sempatik ve parasempatik etkinliklerin birini artırırken diğerini azaltacağı bildirilmektedir. Bununla birlikte anjiyotensin sistemine dahil ANG II dışındaki peptidlerin (Ang 1-7 gibi) aynı alanlara uygulanması durumunda neden oldukları etkinin ANG II’nin tersi şeklinde olduğu bildirilmekte; medulla oblongata’da RAAS sisteminin farklı endojen peptidlerinin yerel olarak etkin oldukları savunulmaktadır18. Bu nedenlerden dolayı çalışmamızda sempatik ve parasempatik KAH-barorefleks bileşenlerinin KAH üzerinde ters etkiler oluşturacak şekilde etkilenmelerinin nedeni, yerel anjiyotensin peptidlerinin etkilerine bağlı olabilir. STN’li hayvanlarda barorefleks bozukluğunun nedenleri arasında sodyum ve potasyum düzeylerindeki değişiklikler bulunabilir. Hücre dışı potasyum iyon düzeyindeki azalmanın dinlenim zar potansiyelinin negatifliğini artırdığı ve hücrenin uyarılabilirliğini azalttığı bilinmektedir. Sodyum iyonundaki artışlar ise aksiyon potansiyelinin büyüklüğünü etkilemektedir12. İyonların neden olduğu bu değişiklikler sinirsel aktiviteyi; bu kapsamda da barorefleks duyarlılığını etkileyebilir. Gerçekten de 44 hipernatreminin, kardiyovasküler düzenlemede rol oynayan ve barorefleks aktivasyonunda uyarılan NTS nöronlarınının deşarj hızını değişterebileceğine ilişkin kanıtlar bildirilmektedir50. Ayrıca, nefrektomisi bulunmayan hayvanlara tuz yüklemesi yapıldığında bunlarda da barorefleks bozukluğunun ve hafif düzeyde kan basıncı yükselmesinin geliştiği bildirilmektedir51. Çalışmamızda, tuz yüklemesinin STN’li hayvanlara uygulanması, sıvı ve elektrolit atılım yeteneğindeki bozukluğun tuzun barorefleks üzerindeki bozucu etkisini daha da belirgin hale getirmesine yol açmış olabilir. Kontrollerle karşılaştırıldığında, EDOT alan STN’li hayvanlarda potasyum düzeyi düşük; YOT alan STN’lilerde ise sodyum düzeyi yüksektir. Barorefleks duyarlılığının sempatik ve parasempatik bileşenlerinin bradikardik yanıtlarının da bu hayvanlarda anlamlı düzeyde bozulduğu görülmektedir. Bu durum elektrolit bozukluklarının bu tip hipertansiyonda diğer doku fonksiyon bozukluklarının yanında, barorefleks bozukluğunun olası nedenleri olarak değerlendirilmelerinin doğru olacağını düşündürmektedir. Gerçekten de, iskelet kasının fonksiyonu ile ilgili yapılan bir çalışmada, subtotal nefrektomi-tuz hipertansiyon modelinde, Na+ ve K+ yoğunluklarındaki değişikliklerin iskelet kası fonksiyonunda azalma ile birlikte olduğuna ilişkin kanıtlar bildirilmektedir52. Çalışmamızda barorefleks işlev bozukluğu nefrektomililerde tuz alımının kan basıncını artırmasına katkıda bulunmuş olabilir. Çünkü sinaortik denervasyon yapılarak barorefleks işlevi bozulmuş sıçanlarda, tuz alımının artırılması ile birlikte; tuzun verilme süresi arttıkça artan kan basıncı yükselmesi geliştiği bildirilmektedir53. Çalışmamızda, duyarlılığı değişen barorefleks, tuz artışına karşı gelişecek renal atılım mekanizmalarının kan basıncı artmaksızın yeterli sıvı ve elektrolit atılımını sağlaması için gerekli nöral devreleri etkinleştiremeyebilir. Çünkü, şimdiye kadar elde edilen kanıtlara göre, tuz alımına karşı gelişen adaptasyonlarda baroreseptörlerden merkezi sinir sistemine iletilen sinyaller büyük önem taşımaktadır17. Tüm tuz alım koşullarında, nefrektomili sıçanların intrinsik KAH ilgili yalancı operasyonlu sıçanlarınkinden daha az idi. Nefrektomili sıçanlar ile onların kontrolleri arasında, kontrol KAH açısından anlamlı bir farklılık bulunmamasına karşın, intrinsik KAH açısından farklılık bulunması; kalp üzerindeki sempatik ile parasempatik etkinliklikler arasındaki dengenin nefrektomililerde muhtemelen sempatik sistem lehine bozulmuş olduğunu göstermektedir. Gerçekten de, yapılan deneysel46 ve klinik30 45 çalışmalarda, bu tip hipertansiyonda sempatik etkinliğin artmış olduğuna ilişkin bulgular bildirilmektedir. Nefrektomili sıçanlarda intrinsik kalp atım hızını etkileyebilecek faktörler arasında değişen hormon düzeyleri ve RAAS etkinliği sayılabilir. Gerçekten de ANP’nin intrinsik KAH’nı azalttığı54 ve subtotal nefrektomi tuz hipertansiyonunda ANP düzeyinin artmış olduğu bilinmektedir55. Bu nedenle, intrinsik kalp atım hızındaki azalma nedenleri arasında ANP’nin etkisi bulunabilir. Ayrıca, ANG II’nin intrinsik kalp atım hızını artırdığı bilinmektedir56. Hipertansiyon modelimizin düşük reninli bir model olduğu düşünülürse, nefrektomili sıçanlarda intrinsik kalp atım hızının düşük olması anlaşılabilir. Nefrektomili gruplarda, tuz alım oranının artması ile birlikte, KAH’nda azalma eğilimi gelişmesine karşın, nefrektomili gruplar arasında intrinsik kalp atım hızı açısından anlamlı farklılıkların bulunmaması, intrinsik kalp atım hızındaki azalmayı yaratan faktörlerin tuz alımından anlamlı düzeyde etkilenmediğini düşündürmektedir. YOT alımı durumunda nefrektomililerde plazma sodyumunun artış nedenini, sodyum alımındaki aşırı artışı, böbreklerle gerçekleştirilen maksimum ölçüdeki sodyum atılımının karşılayamaması ile açıklamak mümkün olabilir. Bir nefron tarafından atılması gereken sodyum miktarının atılabilmesi için böbrekte gelişen işlevsel adaptasyonlar sodyum atılımı ile birlikte potasyum atılımını da kolaylaştıracağından ve bu hipertansiyon modelinde aldosteron salgısının yüksek olması57 potasyum düzeylerindeki değişikliklerin nedeni olabilir. YO’lu kontrol gruplarında tuz yükleme oranının artışı ile plazma potasyumunun düşmesi sodyum atılımının artması ile ilgili bir sonuç olabilir. SNT hipertansiyonunda, plazma kreatinin artışı olağan bir bulgudur. Tuz yükleme oranının artmasının, böbrek fonksiyonları üzerinde kreatinini anlamlı düzeyde artıracak etki yaratmadığı anlaşılmaktadır. Daha önce yapılan bir çalışmada58 ANG II AT1 reseptör antagonistinin kan basıncı ile birlikte kreatinin düzeyinde de düşmeye yol açtığı bilinmektedir. Bu nedenle, kreatinin ve kan basıncının artış eğilimlerinin paralel gitmesi ile ilgili bulgumuzun ANG II’nin etkileri açısından daha ayrıntılı olarak araştırılmasının, ANG II’nin bu tip hipertansiyondaki rolünün bilinmesi açısından önem taşıyabilir. SNT hipertansiyonunda daha önceki çalışmalarda58 da saptanan sol böbrek, sol kalp ağırlığındaki artışlar ve vücut ağırlığındaki azalmalar bu çalışmamızda da saptanmış; tuz yükleme oranının artırılması bu parametrelerde artışa neden olmuştur. 46 Hacim artışı ve hipertansiyonun neden olduğu etkilerle gelişen bu sonucu doğuran büyüme faktörleri gibi hormonal etkenlerin rolünün araştırılması tuza bağlı olarak gelişen hipertrofi süreçlerinin anlaşılmasına yardım edebilir. Sonuç olarak Wistar erkek sıçanlarındaki SNT hipertansiyonunda, KAHbarorefleks duyarlılığının azalmış olduğu; bu azalmanın refleksin hem sempatik hem de parasempatik bileşenlerini kapsadığı; farklı tuz yükleme koşullarında barorefleks duyarlılık düzeyinin aynı niteliklere sahip olmadığı; ancak yükleme oranının artması ile, duyarlılıkta bir artış veya azalmanın geliştiğinden söz edilemeyeceği kanısına varılmıştır. 47 6.SONUÇLAR VE ÖNERİLER Çalışmamızda elde edilen sonuçlar aşağıdaki maddelerde özetlenmiştir: 1. Subtotal nefrektomi, standart diyet, %0.25 NaCl ve %0.5 NaCl tuz yüklemeleri ile sağlanan ve farklı tuz alımına neden olan koşulların tümünde kan basıncının kontrole göre daha yüksek olmasına yol açtı. 2. Subtotal nefrektomi koşulunda, artan tuz yükleme oranı ile birlikte ortalama kan basıncı artma eğilimi göstermesine karşın artış istatistiksel olarak anlamlı değildi. 3. Bazal kalp atım hızının subtotal nefrektominin etkisinin neden olduğu koşullardan etkilenmeyişi kardiyak refleks mekanizmaların bazal koşullarda normal kalp atım hızını sağlayacak yeterlilikte olduğunu düşündürmektedir 4. Subtotal nefektominin barorefleks duyarlılığı üzerindeki etkisi taşikardik yanıtı azaltması şeklinde gerçekleşti. 5. Barorefleksin parasempatik bileşeninin bradikardik yanıtı düşük ve yüksek oranda tuz alımı koşullarında nefrektomililerde azalmış idi 6. Barorefleksin sempatik bileşeninin bradikadik yanıtı düşük ve yüksek oranda tuz alımı durumunda artmış; taşikardik yanıtı ise yüksek oranda tuz alımı durumunda azalmış idi. 7. Subtotal nefrektomi intrinsik kalp atım hızını azalttı. 8. Subtotal nefrektomi yüksek oranda tuzun etkisi ile birlikte plazma sodyum düzeyinin yükselmesine; düşük oranda tuz alımı ile birlikte ise plazma potasyumunun azalmasına yol açtı 9. Subtotal nefrektomi plazma kreatinin düzeyinin artmasına neden olurken; tuz yükleme oranının artması, nefrektomililerin kreatinin düzeyinin yalnızca artma eğilimi göstermesine neden oldu. 10. Tuz yükleme oranının artışı, nefrektomililerde kalan sol böbrek kitlesinin ve sol kalbin iş yükünü artırması nedeni ile bu yapılardaki hipertrofinin daha fazla oranda gelişmesine yol açtı. 48 ÖNERİLER 1. Subtotal nefrektomi-tuz hipertansiyonunda farklı oranlardaki tuz yüklemelerinin beyin yerel renin-anjiyotensin sistemi üzerindeki etkilerini araştıracak çalışmalar, yukarıda sıralanan değişikliklerin olası sinirsel mekanizmalarını açıklamaya yardım edebilir. 2. Düşük reninli hipertansiyondaki barorefleks duyarlılıklarının, anjiyotensin II, vazopresin gibi ilgili hormonların rollerini dikkate alacak şekilde araştırılması, barorefleks duyarlılık durumları ile ilgili daha çok bilgiye olanak sağlayabilir. 49 7. KAYNAKÇA 1. Badyal DK, Lata H, Dadhich AP. Animal models of hypertension and effect of drugs. Indian Journal of Pharmacology, 2003; 35: 349-362. 2. Meneton P, Jeunemaitre X, Wardener HE & Macgregor GA. Links between dietary salt intake, renal salt handling, blood pressure, and cardiovascular diseases. Physiological Reviews, 2005; 85: 679 3. Kanagy NL, Fink GD. Losartan prevents salt-induced hypertension in reduced renal mass rats. The Journal of Pharmacology and Experimental Therapeutics, 1993; 265 (3): 1131-1136 4. Özaykan B, Doğan A. Interaction between AVP and sympathetic system in subtotal nephrectomy-saline hypertension: role of α and V1 receptor. Journal of the Autonomic Nervous System, 2000; 78: 165-171. 5. Malpas SC. What sets the long-term level of sympathetic nerve activity: is there a role for arterial baroreceptors?. American Journal of Physiology. Regulatory, Integrative and Comparative Physiology, 2004; 286: R1-R12 6. Maldonadol MM. Hypertension in end-stage renal disease. Kidney International, 1998; 54 (68): 67. 7. Haddy FJ. Humoral factors in hypertension. News in Physiological Sciences, 1989; 4: 202-205 8. Tsuda K, Kimura K, Shima H, Nishio I & Masuyama Y. Presynaptic alpha 2-adrenoceptormediated modulation of norepinephrine release from vascular adrenergic neurons in reduced renal mass salt hypertensive rats. Clinical and Experimental Pharmacology and Physiology, 1992; 531-535 9. Lohmeier TE. Interactions between Angiotensin II and baroreflex in long-term regulation of renal sympathetic nerve activity. Circulation Research, 2003; 92: 1282-1284. 10. Rodrigues JA, Castro M, Elias LLK, Valença MM, McCann SM. Neuroendocrine control of body fluid metabolism. Physiological Reviews, 2004; 84: 169-208. 11. Pan HL. Brain Angiotensin II and Synaptic Transmission. Neuroscientist, 2004; 10 (5): 422-431 12. Tıbbi Fizyoloji, Ganong WF, Nobel Maatbacılık, 20. Baskı, 2002. 13. Dampney RAL, Coleman MJ, Fontes MAP, Hirooka Y, Horiuchi J, Polson JW, Potts PD, Tagawa T. Central mechanisms underlying short-term and long-term regulation of the 50 cardiovascular system. Proceedings of the Australian Physiological and Pharmacological Society, 2001; 32 (1): 1-11. 14. Conte MR. Gender differences in the neurohumoral control of the cardiovascular system. Italian Heart Journal : OfficialJournal of the Italian Federation of Cardiology, 2003; 4 (6): 367-370 15. Colombari E, Sato M A, Cravo SL, Bergamaschi CT, Campos RR, Lopes OU. Role of Medulla Oblongata in hypertension. Hypertension, 2001; 38: 549-561. 16. Olufsen M, Tran H & Ottesen J. Modeling cerebral blood flow control during posture change from sitting to standing. Cardiovascular Engineering, 2004; 4 (1): 47-58 17. Brooks VL, Osborn JW. Hormonal-sympathetic interactions in long-term regulation of arterial pressure: an hypothesis. American journal of physiology 268. Regulatory, Integrative and Comparative Physiology 37,1995; R1343-R1358 18. Averill DB, Diz DI. Angiotensin peptides and baroreflex control of sympathetic outflow: Pathways and mechanisms of the medulla oblongata. Brain Researc Bulletin, 2000; 51(2): 119128. 19. Su DF, Miao CY. Arterial baroreflex function in conscious rats. Acta Pharmacologica Sinica, 2002; 23 (8): 673-679. 20. Thrasher TN. Baroreceptor and the long-term control of blood pressure. Experimental Physiology, 2004; 89 (4): 331-341 21. Zhong Y, Wang H, Ju KH, Jan KM & Chon KH. Nonlinear analysis of the seperate contributions of autonomic nervous system to heart rate variability using principal dynanic modes. IEEE Transaction on Biomedical Engineering, 2004; 51 (2): 255-262 22. Chapleau MW. Modulation of baroreflex function by altering inspiratory impedance: Potential mechanisms and clinical implications. Clinical Autonomic Research , 2004, 14: 217-219. 23. Dinh DT, Frauman AG, Johnston CI & Fabiani ME. Angiotensin receptors: distribution, signalling and function, Clinical Science, 2001 100: 481–492. 24. Farah VMA, Moreira ED, Ushizima M, Cestari IA, Irigoyen MC & Krieger EM. Acute AT1 receptor blockade does not improve the depressed baroreflex in rats with chronic renal hypertension. Brazilian Journal of Medical and Biological Research, 2000; 33: 1491-1496. 25. Xu L, Brooks VL. Sodium intake, angiotensin II receptor blokade and baroreflex function in conscious rat. Hypertension, 1997; 29 (part2), 450-457 51 26. Barrett CJ, Ramchandra R, Guild SJ, Lala A, Budgett DM, Malpas SC. What sets the longterm level of renal sympathetic nevre activity a role for angiotensin II and baroreflex?. Circulation Research, 2003; 92: 1330-1336. 27. Boscan P, Allen AM & Paton JFR. Baroreflex inhibition of cardiac sympathetic outflow is attenuated by angiotensin II the nucleus of the solitary tract. Neuroscience, 2001; 103 (1): 153160. 28. Oparil S, Zaman MA, Calhoun DA. Pathogenesis of hypertension. Annals of Medicine, 2003; 139: 761-776 Internal 29. Silva AQ, Santos RA, Fontes MA. Blockade of endogenous angiotensin-(1-7) in the hypothalamic paraventricular nucleus reduces renal sympathetic tone. Hypertension, 2005; 46 (2):341-348. 30. Phillips JK. Pathogenesis of Hypertension in renal failure: role of the sympathetic nervous system and renal afferents. Clinical and Experimental Pharmacology and Physicology, 2005; 32 (5-6): 415-418. 31. Van den Meiracker AH & Boomsma F. The angiotensin II-sympathetic nervous system connection. Journal of Hypertension, 2003; 21: 1453-1454. 32. DiBona GF. Sympathetic nervous system and the kidney in hypertension. Current Opinion in Nephrology & Hypertension, 2002; 11 (2): 197- 200. 33. Coote JH. A role for the paraventricular nucleus of the hypothalamus in the autonomic control of heart and kidney. Experimental Physiology, 2005; 90 (2): 169-173. 34. O’Shaughnessy KM, Karet FE. Salt handling and hypertension. The Journal of Clinical Investigation, 2004; 113 (8): 1075-1081. 35. Coleman TG and Guyton AC. Hypertension caused by salt loading in the dog. III. Onset transients of cardiac output and other circulatory variables. Circulation Research, 1969; 25: 153160. 36. Opie LH, Heart Physiology from cell to circulation, 4th edition, Lippincott Williams & Wilkins, 454. 37. Baboolal K and Meyer TW. The effect of acute angiotensin II blokade on renal function in rats with reduced renal mass. Kidney International, 1994; 46: 980-985. 38. Benchetrit S, Mandelbaum A, Bernheim J, Podjarny E, Green J, Katz B, & Rathaus M. Alterde vascular reactivity following partial nephrectomy in the rat: a possible mechanism of the blood-pressure-lowering effect of heparin. Nephrology Dialysis, Transplantition, 1999; 64-69. 52 39. Pamnani MB, Chen X, Haddy FJ, Schooley VF & Mo Z. Mechanism of antihypertensive effect of dietary potassium in experimental volume expanded hypertension in rats. Clinical and Experimental Hypertension, 2000; 22 (6): 555-569. 40. Ylitalo P, Hepp R, Mohring J, Gross F. Effects of varying sodium intake on blood pressure and renin-angiotensin system in subtotally nehrectomized rat. The Journal of Labaratory and Clinical Medicine, 1976; 88 (5): 807-816. 41. Mackie FE, Campbell DJ, Meyer TW. Intrarenal angiotensin and bradykinin peptide levels in the remnant kidney model of renal insufficiency. Kidney International, 2001; 59(4): 1458-1465. 42. Blouin A, Molez S, Pham D, Ayach B, Dussault P, Escher E, Jeng AY. & Battistini B. A novel procedure for daily measurements of hemodynamical, hematological, and biochemical parameters in conscious unrestrained rats. Journal of Pharmacological and Toxicological Methods, 2000; 44 (3): 489-505. 43. Kurtz TW, Griffin KA, Bidani AK, Davisson RL & Hall JE. Recommendation for blood pressure measurement in humans and experimental animals part2: blood pressure measurement in experimental animals. A Statement for Professionals From the Subcommittee of Professional and Public Education of the American Heart Association Council on High Blood Pressure Research, Hypertension, 2005; 45:142-161. 44. Lee RP, Wang D, Lin NT, Chou YW and Chen HI. A modified technique for tail cuff pressure measurement in unrestrained conscious rats. Journal of Biomedical Science,2002; 9: 424-427. 45. Van Vliet BN, Chafe LL and Montani JP. Characteristics of 24 h telemered blood pressure in e NOS-knockout and C57BI/6J control mice. Journal of Physiology, 2003; 549.1: 313-325. 46. Yuhara M, Ikeda T,Toya Y, Sakurai J, Gomi T, Ikeda T. Participation of the sympathetic nervous system in hypertension in rats with subtotal renal ablation. Journal of Hypertension, 1989; 7(6): 443-446. 47. Zicha J, Kronauer J, Duhm J. Effects of a chronic high salt intake on blood pressure and the kinetics of sodium and potassium transport in erythrocytes of young and adult subtotally nephrectomized Sprague-Dawley rats. Journal of Hypertension, 1990; 207-217. 48. Bishop VS, Sanderford MG. Angiotensin II modulation of the arterial baroreflex: role of the area postrema. Clinical and Experimental Pharmacology and Physiology, 2000; 27(5-6): 428431. 49. Poster JP, Contribution of central ANG II to acute stress-induced changes in baroreflex function in young rats. American Journal of Physiology Regulatory Integrative and Comparative Physiology, 2000; 279 (4): R1386-1391. 53 50. Hochstenbach SL, Ciriello J. Effects of plasma hypernatremia on nucleus tractus solitarius neurons. The American Journal of Physiology, 1994; 266 (6 Pt 2): R1916-R1921. 51. Miyajima E & Buńag RD. Dietary salt loading produceds baroreflex impairment and mild hypertension in rats. American Journal of Physiology, 1985; 249: H278-H284. 52. O’Drobinak DM, Greene AS. Decreases in steady-state muscle performance and vessel density in reduced renal mass hypertensive rats. American Journal of Physiology, 1996; 270 (2 Pt 2): H661-H667. 53. Osborn JW & Hornfeldt BJ. Arterial baroreceptor denervation impairs long-term regulation of arterial pressure during dietary salt loading. American Journal of Physiology, 1998; 275: H1558–H1566. 54. Ackermann U, Khanna J, Irizawa TG. Atrial natriuretic factor alters autonomic interactions in the control of heart rate in conscious rats. Canadian Journal of Physiology and Pharmacology, 1988; 66 (7): 930-936. 55. Brandt MA, Fink GD, Chimoskey JE. Plasma atrial natriuretic peptide in conscious rats with reduced renal mass. FASEB Journal, 1989; 3(11): 2302-2307. 56. Bealer SL. Systemic angiotensin II alters intrinsic heart rat through central mechanisms. Brain Research Bulletin, 2002; 58 (1): 61–65. 57. Endemann DH, Wolf K, Boeger CA, Riegger GA, Kramer BK. Adrenal aldosterone biosynthesis is elevated in a model of chronic renal failure role of local adrenal renin-angiotensin system. Nephron Physiology, 2004; 97 (2): 37-44. 58. Cao Z, Cooper ME, Wu LL, Cox AJ, Jandeleit-Dahm K, Kelly DJ, Gilbert RE. Blockade of the renin- angiotensin and endothelin systems on progressive renal injury. Hypertension, 2000; 36: 561-568. 54 ÖZGEÇMİŞ Eylem Taşkın 1979’ da Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ceyhan’da tamamladı. Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji bölümünü 2002 yılında bitirdi. Aynı yıl Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Fizyoloji Anabilim dalında yüksek lisansa başladı. 55