uluslararası teamül hukuku

advertisement
ULUSLARARASI
TEAMÜL HUKUKU
Doç. Dr. Emre Öktem
Yay›n No
: 2836
Hukuk Dizisi
: 1395
1. Baskı - Şubat 2013 – İSTANBUL
ISBN 978 - 605 - 377 - 860 - 8
Cop­yright© Bu ki­ta­b›n bu ba­s›­s›­n›n Tür­ki­ye’de­ki ya­y›n hak­la­r› BE­TA Ba­s›m Ya­y›m Da­€›­t›m A.fi.’ye
ait­tir. Her hak­k› sak­l›­d›r. Hiç­bir bö­lü­mü ve pa­rag­ra­f› k›s­men ve­ya ta­ma­men ya da özet ha­lin­de, fo­
to­ko­pi, fak­si­mi­le ve­ya bafl­ka her­han­gi bir fle­kil­de ço­€al­t›­la­maz, da­€›­t›­la­maz. Nor­mal öl­çü­yü aflan
ik­ti­bas­lar ya­p›­la­maz. Nor­mal ve ka­nu­nî ik­ti­bas­lar­da kay­nak gös­te­ril­me­si zo­run­lu­dur.
Dizgi
: Beta Bas›m A.fi.
Baskı - Cilt
: Net K›rtasiye tan. ve Matbaa San. Tic. Ltd. fiti. Taksim Cad. Yo€urtçu Faik Sok. No: 3 Taksim Beyo€lu/‹STANBUL
Kapak Tasar›m
(Seltifika No: 13723) Tel: (0-212 249 40 60)
: Müge Günbaş
Beta BASIM YAYIM DA⁄ITIM A.fi.
Narl›bahçe Sokak Damga Binas› No: 11
Ca€alo€lu - ‹STANBUL
Tel : (0-212) 511 54 32 - 519 01 77
Fax: (0-212) 511 36 50
www.betayayincilik.com
“Alışkanlığın kudreti, mutlak değil midir?”
Dostoyevski,*
“Âdet-i nas ancak (…) ahval-i fevka’l-âde ile ta’dîl olunabilir.
Yoksa bir kavmin âdetini değiştirmek en müşkil bir iştir.
Zîra âdet, insâna tabîat-i sâniyedir.”
Cevdet Paşa**
“Horatio: Bu bir teamül müdür?
Hamlet: Ne tuhaf değil mi?
Öyle bir teamüldür ki, tatbikinden ziyade ihlaliyle riayet görür”
Shakespeare***
*
**
Dostoyevski, Ecinniler, (Les possédés) Rusça’dan Fransızcaya çeviren: Schloezer, Le
livre de poche, 1961, s. 12.
Cevdet Paşa, Tezâkir, 21-39, 3. Baskı, yayınlayan: Ord. Prof. Dr. Câvid Baysun, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara, 1991, s. 47.
*** Shakespeare, William, Hamlet, Prince of Danemark, in The Complete Works of William Shakespeare, Avenel Books, New York, 1975, s. 1077.
IV
V
ÖNSÖZ
Bu satırları okumaya başlayan erkek ve kadınlara ayrı ayrı bir dizi sorum olacak. Erkeklerden başlayalım. Sabah tıraş olurken, tıraş kremini yüzünüzün önce
neresine sürersiniz? Kremi sürmeyi nerede tamamlarsınız? Peki, sürmeyi bitirdikten sonra, ilk olarak yüzünüzün neresini tıraş etmeye başlarsınız? Dikkat ederseniz,
bunların her sabah aynı noktalar olduğunu göreceksiniz. Her gün, aynı biçimde
tıraş olmanızı emreden hiçbir hukuk ya da ahlak kuralı yoktur. Peki, neden aynı
işlemleri her sabah aynı sırayla tekrarlıyorsunuz? Yarın sabah, farklı bir noktadan
krem sürmeye başlayın. Bir şeyler yolunda gitmiyor gibi mi geliyor? Sonra farklı bir
noktadan tıraşa başlamayı deneyin. Bu daha da tuhaf geldi, değil mi? Siz yine her
zamanki tıraşa başlama noktanıza dönün, yoksa pamuk ve tentürdiyot ararken bu
satırların yazarına güzel sözler söyleyeceksiniz, ya da yüzünüzde tıraş etmeyi unuttuğunuz beneklerle işe gidip neşe kaynağı olacaksınız.
Peki, hanımlar, sabahları hangi sırayla makyaj yapar? Kişiye göre değişebilir,
ama sabaha göre değişir mi? Sanmıyorum. Farklı bir noktadan farklı bir işlemle
başlayan ve devam eden makyajın sonucu, arzu edildiği gibi güzelleşmek değil ve
fakat asimetrik bir renk cümbüşüyle çirkinleşmek olabilir. Evden çıkmadan önce,
girişteki boy aynasında kılık kıyafete, saça başa verilen çeki düzenin sırası da hep
aynı değil midir? Peki, bu ritüelin atlandığı bir sabah var mıdır?
Bu noktadan itibaren sorularda cinsiyet ayrımına hiç gerek yok. Evinizden
çıktıktan sonra yürüdüğünüz sokaklar, arabanıza bindikten sonra izlediğiniz yollar
hep aynı değil mi? Alternatif sokaklar ve yollar olabilir, bunlar daha kestirme veya
daha ağaçlı da olabilir. Ama siz alıştığınız yollardan gidersiniz. Alternatif yolları
kullandığınızda da bir bakarsınız ki; ne gün hangi alternatif yoldan geçeceğiniz de
rutine binmiştir. Yolda, çoğunlukla aynı kişilerle aynı noktalarda karşılaşıp, pek az
çeşitlilik gösteren benzer formüllerle selamlaşır, hal hatır sorarsınız. Farklı yerlerden
geçerseniz ve/veya selamlaşmayı unutursanız, onlar size sitem etmeyi unutmazlar.
İş yerinize vardığınızda aynı kişilerle aynı sırayla selamlaşıp, masanıza oturduktan sonra, işe başlamadan önce birkaç derin nefes almıyor musunuz? Muhtelif eşyalarınızın her birinin, çalışma masanızın çekmecelerinde yerleri hep belli değil mi?
VI
Sadece önemli imzalar için kullandığınız kıymetli dolmakaleminiz, başkalarının
kolay fark etmediği ama sizin elinizin kolayca uzanabileceği bir yerde durmuyor
mu yıllardır? İşiniz, odanız, masanız değişmiş olabilir, ama ya masa düzeniniz?
Bütün bu yeknesak davranışları yapmak zorunda değilsiniz, ama yapıyorsunuz.
Siz farkına varmadan bu alışkanlıklar şekillendiler. İlk tıraş olduğu günü kaç erkek,
ilk makyaj yaptığı günü kaç kadın hatırlar? O günü hatırlasanız bile, yüzünüzü ilk
olarak ne zaman sağ çene altından tıraş etmeye başladığınızı hatırlayamazsınız, ya
ilk defa ne zaman makyaja sol göze rimel çekerek başladığınızı. Tartışılmaz gerçek
şudur ki; bugün tıraşa sağ çene altından veya makyaja sol gözden başlıyorsunuz.
Başka türlü davrandığınızda tuhaflıklar oluyor ve eski davranışınıza geri dönüyorsunuz.
Artık hukuk dilini kullanmaya başlayalım: Alışkanlık, zorunluluğa dönüşmüştür.
Alışkanlık, bireyler için olduğu gibi, toplumlar için de muhtelif derecelerde zorunluluk oluşturabilir. Sizi, alıştığınız biçimde davranmaya zorlayan yazılı bir kural, tabii ki yoktur. Hatta sizi bağlayan davranış biçimini siz yaratmış olabilirsiniz:
Her sabah gülümseyerek selam verip simit aldığınız fırıncınızın önünden bu sabah
somurtarak geçip giderseniz yarın sabah sorularla ve iğnelemelerle karşılaşacaksınız. Yine geçip gidebilirsiniz, ama fırıncınız bu davranışınızı, emin olun, bütün
mahalleye yetiştirir. Sizin yarattığınız davranış biçimlerini, toplum, sizi bağlayan
kurallar olarak algılayabilir. Ancak, davranışlarınızın size yüklediği kurallar, aynı
zamanda sizi bazı haklara da ehil kılar: Fırıncınız, yıllardır her sabah ona hal hatır
soran sadık müşterisine en taze ve pişkin simitlerini vermek zorunda kalır. Benzer
ilişkiler ağı, bütün mahalleli ve esnaf arasında oluşabilir. Bireysel alışkanlıklar ikili
alışkanlıklar geliştirebilir ve nihayet toplumsal alışkanlıklar doğurabilir. Zamanla
da bu alışkanlıklar, zorunluluğa dönüşüverir. Özellikle, yeni oluşmakta olan yazlık
mahallelerinde, insanlar çöp torbalarını evlerinin önüne atmak yerine, en yakın
elektrik direğinin dibine koymayı tercih ederler. Bu alışkanlığın, bireysel ve toplumsal menfaati ilgilendiren sebepleri olabilir: Kişi, evinin etrafının kirlenmesini
istemediği gibi, toplumda pasaklı damgası yemeyi de istemez. Öte yandan, çöpleri
belli ve görünür bir yere koymak, bunların belediye tarafından toplanmasını kolaylaştıracaktır. Çöplerin mutaden biriktiği elektrik direğinin dibine, belediye bir
çöp konteynırı yerleştirdiğinde ise, çöpleri belli bir yere atma alışkanlığı, toplumsal
zorunluluğa dönüşmüştür.
Uluslararası toplum, bu tür dönüşümlere kapalı değildir. Aksine, merkezi otoritenin olmadığı bu esrarengiz hukuk alanı, devletlerin kendi aralarında alışkanlıklar geliştirmesine özellikle müsaittir. Bir gün gelir ki, bu toplumsal alışkanlığa
VII
uymayan devleti, diğer devletler ayıplarlar, hatta diplomasinin usturuplu lisanıyla
küçümserler, ama daha ileri gitmezler. Alışkanlık, gelenek olmuştur. Sonra bir gün
gelir, alışkanlığa uymayan devleti diğer devletler ayıplamakla kalmaz, alışkanlığa
uygun biçimde davranmaya zorlar, bunun için imkânlarını seferber ederler. Derken, uluslararası örgütler ve yargı organları devreye girer. Artık alışkanlık, bağlayıcı
bir hukuk kuralına, teamüle dönüşmüştür. Alışkanlığın yolunu döşeyen taşlar, benzer biçimde tekrarlanan davranışlardan oluşur.
Kırlarda gezerken izlediğimiz patikalardan, bizden önce kaç kişi geçmiştir? Peki,
bu patikalardan ilk önce kim ve ne zaman geçmiştir? Bu soruları sormak aklımıza
tabii ki gelmez, ama kırda yürürken patikalardan pek ayrılmayız. Çünkü herkesin
geçtiği yoldan geçmek, kaybolma ya da çalılara takılma riskini bertaraf eder, daha
doğrusu önemli ölçüde azaltır. Eskiden birilerinin geçtiği patikadan zamanla kimse
geçmezse, patikayı çalılar bürür. Patika, terk edilmiştir. Hukuki “metrukiyet” kavramı, “terk” kökünden gelir.
Toplumsal geleneklerde olduğu gibi, teamül alanında da yeni bir kuralın doğumu, çoğu zaman eskisinin ilgası anlamına gelir, ama her zaman değil. Günümüzde,
ciddi bir mesleğiniz varsa, sadece ceket giymek ve kravat takmak yetmiyor, aynı
zamanda cenaze levazımatçısı gibi baştan aşağı koyu renk takım elbise giymeniz
lazım. 1970’li yılların fotoğraflarına bakın: En yüksek mevkideki ve en ciddi siyasetçilerin bile balıksırtı, ekose, pötikare, piyedöpul ceketler içinde ve rengârenk,
karmaşık desenli kravatlarla boy gösterdiğini göreceksiniz. Dönüşüm ne zaman gerçekleşti? Koyu renk giyinmemek, ne zaman sosyal açıdan kabul edilemez hale geldi?
Simsiyah giyinmemekte ısrar ettiği için işinden atılan ilk yönetici kimdir? Tarihçiler
ve sosyologlar uğraşadursunlar. Bizim burada ilgimizi çeken, yeni bir alışkanlığın
eskisini tasfiye ettiğidir, tıpkı yeni teamül kuralının eskisini lağvedebildiği gibi. Ancak bir grup marjinal siyasetçi, iş adamı ya da avukat belli bir siyasi/sosyal duruş
sergilemek için daha renkli ya da spor giyinmeye devam edebilir. Aidiyetleri bilindiği ölçüde bu kişiler yadırganmaz. Devletler arasında da, genel ve eski bir teamül
aynı nitelikleri taşıyan yeni bir teamülle lağvedilirken, bir grup devlet aralarında
eski teamülü uygulamaya devam edebilirler. Eski teamül, genel olarak metrukiyete
uğramıştır, ama sınırlı sayıda devlet arasında istisnai bir yerel teamül olarak yaşamaya devam etmektedir.
Devletler de tıpkı insanlar gibi, yeknesak davranışları geliştirirken, birbirlerini örnek alırlar. Kimi zaman, geliştirdikleri yeknesak davranış biçiminin, bir gün
kendilerini bağlayacak bir kurala dönüşeceğini öngörmezler, davranışlarını bu bilinçle tasarlamaz ve şekillendirmezler. Ama bilinçli ya da bilinçsiz tekrarladıkları bu
davranışlarla oluşan kural, gün gelir, onları bağlar. Eski bir Arap atasözünün dediği
VIII
gibi: “Söz, ağzımızdan çıkmadan önce kölemiz, çıktıktan sonra efendimizdir”. Devletler de, bağlayıcı bir hukuk kuralına dönüşene kadar davranış ve uygulamalarını
istedikleri gibi şekillendirip geliştirmekte serbesttirler. Ama şekillenen davranış biçimi kurala dönüştüğünde, artık onları bağlar ve gelecekteki davranışlarını şekillendirir. Burada, sözün ağızdan çıkmasına bile gerek olmayabilir. Zira bazen, bir başka
devletin eylem ve işlemleri karşısında sessiz kalmak da, bir davranış biçimidir ve
izin verici bir teamülün şekillenmesine yol açabilir. Ancak, ağızdan çıkan bir “söz”
de aynı zamanda bir “davranış”tır. Tıpkı, tamamen fiziksel bir davranışın aynı zamanda sözlü bir mesaj taşıması gibi… Kıyılarınızın dibinde avlanan yabancı balıkçı
teknelerine uyarı ateşi açmanız, “burası bizim karasularımız” demenin bir yoludur
-ama her halde en isabetli yolu değil.
Alışkanlığa uygun bir biçimde davranılması zorunluluğu, hiçbir yerde yazılı
değildir. Ama bağlayıcıdır. Tıraş olduğunuz aynanın kenarına “sağ çene altından
başla” yazılı bir not yapıştırmaya ihtiyacınız yoktur, çünkü başka yerden başlarsanız
neler olacağını bilirsiniz. Aslında bunu düşünmezsiniz bile, çünkü eliniz her sabah
gittiği yere bu sabah da gidecektir. Devletler de çoğu zaman, bir kuralı uygularken,
hukuka uygun olanı tercih bilinciyle hareket etmezler. Diplomatik dokunulmazlıklara genel olarak saygı gösteren devletler, farklı biçimde davranma alternatifi üzerinde pek durmazlar, zira diplomatları hırpalamak pek akıl kârı değildir. Siyasi bir
getirisi de yoktur. Zorunlu olan, aynı zamanda en makul ve kolay davranış tarzı olabilir ve mekanik bir uygulamaya dönüşebilir. Ancak, uygulama aksadığı anda, ihlal
edilenin bir hukuk kuralı olduğu gerçeği bir anda belirir. Bu gerçeği hatırlatanlar,
ihlalden mağdur olan devletlerdir.
Bazen de devletler, eylem ve işlemleriyle bir teamülün ortaya çıkmasını arzu
ederler, hatta benzer davranış tarzlarını üçüncü devletlere dayatmaya çalışırlar. Doğal olarak, güçlü devletlerin başvurdukları bu davranış tarzı, iki tarafı keskin bir
kılıç gibidir. Devletler, bugün başkalarına dayattıkları kuralların ve kavramların bir
gün kendilerine karşı yöneltildiğini görebilirler. Teamül kuralına dönüşen karasuları kavramı, bir avuç denizci gücün, eskilere giden iddia ve uygulamalarıyla ortaya
çıkmıştır. Aynı güçler, 20. Yüzyılın ikinci yarısında, parası az ama kıyısı ve balığı
bol devletlerin ölçüsüz genişlikteki karasuları taleplerini savuşturmak için epeyce
mücadele etmek zorunda kalacaklardır. Bazı insanların alışkanlıkları da, üçüncü
kişilerce taklit edilerek benimsenir. Kişi alışkanlığından vaz geçtiğinde, çevresi onu
tekrar alışkanlıklarına dönmeye zorlar. Çünkü bir ya da birkaç kişinin başlattığı
davranış biçimi, sosyal norma dönüşmüştür.
Uluslararası teamülü insan alışkanlıklarına benzeterek yaptığım bu ilk tespitler
tuhaf ve biraz sıradışı gelebilir. Teamüle bu çeşit tuhaf benzetmelerle yaklaşmaktan
IX
keyif aldığımı inkâr edecek değilim. Ama bu keyif bana özgü de değil: Bu çalışmada
alıntı yaptığım yazarların pek çoğu, onu tanımlamak için insani kavramlara, tuhaf
tasvirlere ve mizahi benzetmelere başvuruyorlar. Bunlardan biri, (Serge Sur) adeta
bir biyografi yazarcasına, makalesine “Uluslararası teamül: Hayatı ve eserleri” başlığını seçmiş. Bu tuhaflıklara yol açan, sanırım teamülün kendine özgü tabiatıdır. O,
yazılı değildir, ama yazılı bir kural kadar bağlayıcıdır. Devletler teamüllerin varlığını
ilkesel olarak kabul ederler. Ama bir davada belli bir teamül kendilerine dayatılmak
istendiğinde ya bu teamülün hiç olmadığını, ya da içeriğinin iddia edilenden farklı olduğunu ispata kalkışırlar. Teamülün yazısız oluşu, hukuk güvenliği açısından,
herkesi ve özellikle iç hukuk uygulayıcılarını ürkütür. Uluslararası andlaşmaların
ayaklarını bastığı sağlam zemin, teamülün elle tutulmaz, uçarı karakterine tercih
edilir. Oysa bütün andlaşmalar hukukunun üzerinde durduğu temel ilke, bir uluslararası teamül kuralıdır: Pacta sunt servanda…
Teamülle andlaşma arasında bir tür gizli aşk-nefret ilişki var gibi görünüyor.
Devletler, teamülün yazısız oluşundan kaynaklanan belirsizliklerden ürküp, onu yazılı hale sokar, kodifiye ederler. Ancak, kodifikasyon sözleşmesinin daha mürekkebi
kurumadan, hatta bazen imzadan önceki hazırlık çalışmaları sırasında, sözleşme hükümleri öz itibariyle teamüle dönüşüverir. Bunlar, sözleşmenin lafzını dinlemeyip
bilinmeyen bir istikamete doğru başına buyruk biçimde gelişmeye başlar. Bazen de,
bir andlaşmanın hükümleri, teamüle dönüşerek kendisine taraf olmayan devletleri
de bağlar; ya da andlaşmanın kimi hükümlerinin kendisine uygulanmasını çekinceyle bertaraf eden devlet, kendisini aynı hükümlerle teamülen bağlı buluverir. Kapıdan kovulan normativite, bacadan girer.
Uluslararası bir andlaşmayı yapmak ya da değiştirmek, aynı şekilde zahmetli
ve masraflı bir iştir. Oysa devletler teamülün ne zaman ortaya çıktığının ve ne zaman değiştiğinin farkına bile varmayabilirler. Ama yine de bağlıdırlar. Temkinli bir
devlet, kendisini ilgilendiren hayati konularda bütün uluslararası eylem ve işlemleri
takip etmek ve aleyhine gelişen teamül kuralına muhalefet etmek zorundadır. Bu
kadar şüphe ve ihtiyat, devletin psikolojisi için pek hayırlı olmayabilir. Peki devletin
psikolojisinden söz etmek doğru mudur? Neden olmasın, uluslararası hukuk teorisi, teamülün “psikolojik” unsurundan söz ediyor.
Uluslararası hukukun en güncel ve teknik sorunları ile en eski ve karmaşık
teori tartışmalarının buluştuğu teamül hukuku üzerine çalışmayı cazip kılan, belki
de teamülün tuhaflıkları oldu. Sevgili hukuk bilimimiz, bazen fazlasıyla renksiz,
tatsız, kokusuz bir hal alabiliyor. İçine biraz tuhaflık katmanın ne zararı var? Bu
tuhaf norm uyarınca devletler mahkûm oluyor, tazminat ödüyor, uluslararası topluma ifşa olunuyorlar. Bu neticelere katlandıklarına göre, mahkûmiyetlerine yol açan
X
normun tuhaflıklarını da kabullenmiş olsalar gerek. Uluslararası ceza mahkemeleri,
insanları mahkûm ederken, uluslararası teamül hukukuna gönderme ile kararlarına
gerekçe ve zemin oluşturuyorlar. Klasik ceza hukuku böyle işlerden pek hazzetmiyor; çağdaş uluslararası hukuk ise çoktan kabullendi.
Kaynaklara ulaşmada yardımcı olan değerli dost ve meslektaşlarım Prof. Dr.
Aydın Gülan, Doç Dr. Ali Faik Demir, Dr. Mehmet Karlı, Bleda Kurtdarcan, Şule
Sökücü, Nebile Pelin Mantı, Başak Karaman, Leyla Oral’a, yayın teklifimi nezaketle kabul eden Beta Yayınevi Yönetim Kurulu Başkanı Seyhan Satar’a ayrıca eserin
yayıma hazırlanmasında emeği geçen Müge Günbaş’a içtenlikle teşekkür ederim.
Bütün bu insanların gösterdikleri dayanışma, akademik teamüllerin de hâlâ capcanlı olduğuna işaret ediyor. Ümit ederim ki bu teamüller hiç metrukiyete uğramazlar.
Bu çalışmanın bittiği günlerde, yeni bir hayat başladı. Oğlum Sinan’a, mutlu,
huzurlu, uzun bir ömür sürmesi temennisiyle…
XI
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ................................................................................................................. V
KISALTMALAR................................................................................................. XV
GİRİŞ.....................................................................................................................1
I. BÖLÜM TEAMÜLÜN TEMELİ.................................................................21
1. İradeci görüşler.....................................................................................23
2. Objektivist görüşler ..............................................................................36
3. Teamülün temeli hakkındaki görüşlerin değerlendirilmesi.....................44
II. BÖLÜM TEAMÜLÜN KURUCU UNSURLARI.......................................49
1. Teamülün maddi unsuru (Consuetudo, usus, repetitio facti).................56
1.1. Geçmiş Örneklerin genel tekrarı................................................61
1.1.1. Tekrar şeklinde genel uygulama.....................................61
1.1.2. Genel uygulamanın istisnası: Bölgesel ve yerel
teamüller...................................................................... 65
1.2. Sabit ve yeknesak uygulama.......................................................82
1.3.Süre............................................................................................89
Teamülün psikolojik unsuru: Opinio juris sive necessitatis..................102
2. 2.1. Opinio juris nedir?...................................................................102
2.2. Opinio juris kavramını konu alan eleştiri ve tartışmalar............142
3.
Maddi ve Manevi unsurlar arası ilişkide gelişmeler. Teamülün yeni
oluşum biçimleri ve uluslararası örgüt organlarının kararları...............154
3.1. Akıllı-uslu teamüllerden vahşi teamüllere.................................154
3.2. Uluslararası örgüt organlarının kararları...................................162
3.3. Uluslararası ceza mahkemelerinin teamülün oluşumuna
katkısı......................................................................................196
XII
III. BÖLÜM TEAMÜLÜN VARLIĞINI İSPAT KÜLFETİ, İSPAT ARAÇLARI
ve İSPAT YÖNTEMLERİ...........................................................................209
1. Teamülün ispat külfeti........................................................................213
2. Teamülün ispat araçları.......................................................................215
2.1. Uluslararası nitelikte davranış ve işlemler. Diplomatik yazışmalar,
belli durumlar karşısında devletlerin vaziyet alışı......................220
2.2. İç hukuk işlemleri: Kanunlar, idari işlemler, yargı kararları.......235
2.3. Uluslararası yargı kararları........................................................246
2.4. Uluslararası andlaşmalar...........................................................255
2.5. Doktrin...................................................................................287
2.6. Gerçek kişilerin ve iç hukuk tüzel kişilerinin eylem ve
işlemleri
...................................................................................290
2.7. Uluslararası örgütlerin uygulamaları.........................................295
Teamülün varlığını ispat yöntemleri....................................................299
3. IV. BÖLÜM TEAMÜLÜN YORUMU............................................................307
1. Teamülün yorumu nedir? Teamülün yorumu ile andlaşmaların yorumu
arasındaki ilişkiler...............................................................................307
2. Teamülün yorumlayıcıları...................................................................314
3. Teamülün yorum yöntemleri...............................................................319
V. BÖLÜM TEAMÜL İLE MUHTELİF NORMLAR ARASINDAKİ
İLİŞKİ.........................................................................................................323
1. Teamül ve andlaşma ilişkisi. Kodifikasyon meselesi.............................323
1.1. Genel olarak teamül ve andlaşma.............................................323
1.1.1. Andlaşma ve teamül: Uluslararası hukukun eşit güçte,
bağımsız ama bağlantılı iki kaynağı ............................323
1.1.2. 1969 Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nde
teamül-andlaşma ilişkisine temas eden düzenlemeler .. 350
1.1.3. Teamül ile andlaşmanın örtüşmesi problematiği
uluslararası yargı önünde.............................................360
1.2. Kodifikasyon............................................................................366
1.2.1. Uluslararası kodifikasyonun tanımı ve genel olarak
kodifikasyon faaliyetleri..............................................366
XIII
1.2.2. Kodifikasyonun yararları ve zararları, başarıları ve
başarısızlıkları.............................................................388
1.2.3 Kodifikasyon andlaşmalarının teamülle olan ilişkileri
ve etkileri....................................................................399
2. Uluslararası Teamül ile iç hukuk arasındaki ilişkiler.............................424
2.1. Genel olarak Uluslararası teamül ve iç hukuk...........................424
2.2. Bazı devletlerden örnekler........................................................426
VI. BÖLÜM: TEAMÜLDEN SIYRILMANIN YOLU: ISRARLI İTİRAZ......455
1. Israrlı itirazcı uygulamasının teorik altyapısı........................................455
2. Israrlı itirazcılığa yönelik eleştiriler......................................................471
3. Israrlı itirazcı uygulamasının geçerlilik şartları.....................................478
4. Israrlı itirazcı uygulamasının hukuki ve siyasi sonuçları.......................484
VII. BÖLÜM ESKİ TEAMÜLLER VE YENİ ORTAYA ÇIKAN
DEVLETLER...........................................................................................491
1. Yeni ortaya çıkan devletlerin eski teamüller karşısındaki vaziyeti
problematiğinin teorik çatısı.............................................................491
2.
Sömürgeciliğin tasfiyesi süreci sonucu ortaya çıkan yeni devletler ve
eski teamüller....................................................................................497
SONUÇ..............................................................................................................511
KAYNAKLAR....................................................................................................525
YARGI KARARLARI.........................................................................................546
XIV
XV
KISALTMALAR
AJIL
American Journal of International Law
AFDI
Annuaire Français de droit international
AFD
Archives de philosophie du droit
AYIL Australian Yearbook of International Law
bkz.bakınız
BYBIL
British Year Book of International Law
CJIL
Connecticut Journal of International Law
CLR
California Law Review
CWILJ
California Western International Law Journal
CYBIL
Canadian Year Book of International Law
DLJ
Duke Law Journal
EJIL
European Journal of International Law
GÜHFD
Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
HILJ
Harvard International Law Journal
HLR
Harvard Law Review
ICLQ
International and Comparative Law Quarterly
IJMCL
International Journal of Maritime and Coastal Law
ILM International Legal Materials
ILR
International Legal Reports
IsLR
Israel Law Review
IYHR
Israel Yearbook of Human Rights
is.
ile sonrakiler
İÜHFD
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
JAL
Journal of African Law
XVI
JICJ
Journal of International Criminal Justice
JMLC
Journal of Maritime Law and Commerce
JDI
Jurisclasseur du droit international
LCI
La Comunità internazionale
MJIL
Michigan Journal of International Law
MLR
Michigan Law Review
NYUJILP
New York University Journal of International Law and Politics
RCADI
Recueil des cours de l’Académie de droit international,
RIS
Review of International Studies
RBDI
Revue belge de droit international
REDP
Revue européenne de droit public
RGDIP
Revue générale de droit international public
RHDI
Revue hellénique de droit international
RITD
Revue internationale de la théorie du droit
RIDU
Rivista internazionale dei diritti dell’Uomo
RIS
Review of International Studies
RSA
Recueil des sentences arbitrales
RSDIE
Revue suisse de droit international et européen
TPV
Terrorism and Political Violence
TILJ
Texas International Law Journal
UCLR
University of Chicago Law Review
VJIL
Virginia Journal of International Law
WLR
Washington Law Review
YILC
Yearbook of the International Law Commission
Download