uykuda solunum bozuklukları

advertisement
UYKUDA SOLUNUM BOZUKLUKLARI
Dr. Oğuz Köktürk
Gazi Üniversitesi
Uyku vücudumuzun fiziksel ve ruhsal olarak dinlendiği, yenilendiği, yeni bir güne hazırlandığı
dönem ve sağlıklı yaşam için vazgeçilmez bir olgu olarak bilinirse de, normal kişilerde bile uykuda bazı
olumsuz değişiklikler de yaşanmaktadır. Bu değişikliklerden en fazla etkilenen sistem ise solunum
sistemidir. Uyku solunum sisteminde rezistansın arttığı, solunum hızı ve ritminin bozulduğu, kimyasal ve
mekanik reseptörlerin duyarlılığının ve ventilasyonun azaldığı, kan gazlarında olumsuz değişikliklerin
yaşandığı, sonuç olarak solunum sisteminin zarar gördüğü bir dönemdir. Sağlıklı kişilerde bile uykuda bu
olumsuz değişiklikler yaşanırken, uyku bozukluklarının en önemli tablolarından biri olan ve uykuda
ölümlere kadar varan ağır sonuçlarını bildiğimiz “uykuda solunum bozukluklarının (USB)” erken tanı ve
uygun tedavisi bu olgular için hayati önem taşımaktadır.
TANIMLAR
Uyku sırasında solunum paterninde patolojik düzeydeki değişikliklere bağlı olarak gelişen ve bu
hastalarda morbidite ve mortalitenin artmasına yol açan klinik tablolara uykuda solunum bozuklukları
denmektedir. Hastalık spektrumu Tablo-1’de görülmektedir.
Tablo-1: Uykuda solunum bozuklukları spektrumu
1. Basit horlama
2. Üst solunum yolu rezistansı sendromu
3. Obstrüktif uyku apne sendromu
4. Santral uyku apne sendromu
5. Overlap sendromu
6. Obezite hipoventilasyon sendromu
Grekçe soluk alamama anlamına gelen apne; 10 saniye veya daha fazla süreyle ağız ve burunda
hava akımının olmamasıdır. Apneler obstrüktif, santral ve mikst olmak üzere üçe ayrılırlar. Solunum
çabasının sürmesine rağmen ağız ve burunda hava akımının olmamasına obstrüktif apne, hem solunum
çabasının hemde hava akımının olmamasına santral apne, başlangıçta santral tipte olan apnenin solunum
çabasının başlamasına rağmen devam etmesine ise mikst apne denir.
Hipopne; 10 saniye ve daha fazla süreyle hava akımında en az %50 azalma ile birlikte oksijen
satürasyonunda %3’lük düşme veya arousal gelişimidir. Arousal ise; mikro uyanıklık diyebileceğimiz,
anormal solunum paterninin sonlanmasını sağlayan, daha hafif uyku evresine veya uyanıklık durumuna
ani geçişlerdir. Hipopnenin tanımlanmasından sonra kabul gören bir diğer kavram ise; uykuda görülen
apne ve hipopne sayıları toplamının saat olarak uyku süresine bölünmesi ile elde edilen apne-hipopne
indeksi (AHİ)’dir. Bu indeksin 5’den büyük olması halinde uyku apne sendromundan söz edilirsede,
klinik önemi olan değer 15 ve üstüdür.
OBSTRÜKTİF UYKU APNE SENDROMU
I.TANIM
American Sleep Disorders Association (ASDA) (Yeni ismi: American Academy of Sleep
Medicine) uyku bozuklukları sınıflamasına göre, dissomnia’ların bir alt grubu olan intrensek uyku
bozuklukları arasında yer alan ve 780.53-0 kod numarası verilen OSAS, “Uyku sırasında tekrarlayan üst
solunum yolu obstrüksiyonu epizodları ve sıklıkla kan oksijen satürasyonunda azalma ile karakterize bir
sendromdur.” şeklinde tanımlanmaktadır .
II.PREVALANS
OSAS, heriki cinste, tüm ırk, yaş, sosyoekonomik düzey ve etnik gruplarda görülebilen ve en sık
karşılaşılan uyku bozukluklarından biridir. Prevalansı çeşitli toplumlarda %1-5 arasında değişmektedir.
Diabetes mellitus prevalansının %3 civarında olduğu düşünülürse OSAS' ın ne derece sık görülen bir
hastalık olduğu daha kolay anlaşılabilir. Ayrıca yetişkin popülasyonda astmadan daha yaygın bir hastalık
olduğu bildirilmektedir.
ABD’de, 30-65 yaş grubunda 12 milyon kişinin OSAS’lı olduğu ve bunlarında yaklaşık %25’inin
orta veya ağır dereceli hastalığa sahip olduğu tahmin edilmektedir. OSAS prevalansı konusunda ülkemiz
açısından sağlıklı değerler vermek ne yazık ki mümkün değildir. Bu konuda yaptığımız bir çalışmada,
toplumumuzdaki OSAS prevalansı %0.9-1.9 olarak tahmin edilmiştir.
III.FİZYOPATOLOJİ
OSAS’lı hastalarda üst solunum yolu (ÜSY) obstrüksiyonu en sık olarak retropalatal ve
retroglossal bölgelerde gelişir. Ancak bu obstrüksiyon çoğu kez tek düzeyde meydana gelmez. Bu olayın
aynı anda farklı düzeylerde oluşabileceğinin bilinmesi hem patogenezinin anlaşılmasında, hem de
tedavisinin planlanmasında son derece önemlidir.
ÜSY açıklığı, inspirasyon sırasında oluşan negatif intraluminal basıncın kollabe edici etkisine
karşı, ÜSY dilatatör kas aktivitesi arasındaki denge ile belirlenmektedir. Ancak bu olay anatomik,
mekanik, nöromüsküler, santral vb. birçok faktörden etkilenmesi nedeniyle oldukça karmaşık hale
gelmektedir. Mekanizması hala tam olarak anlaşılamayan bu karmaşık tablonun patogenezinde anahtar rol
oynayan ve literatürde en çok kabul görmüş "subatmosferik intraluminal basınç", "ekspiratuar daralma",
"azalmış ventilatuar motor output" ve "Starling rezistansı" gibi mekanizmalar ile olay açıklanmaya
çalışılmış ve bu konudaki tüm taşların yerine oturtulması ile "birleşik teori" oluşturulmuştur.
Bu teoriye göre; ÜSY obstrüksiyonu fizyopatolojisinde rol oynayan faktörler arasında
vazgeçilmez olanı; ya küçük lümeni, ya da artmış ekstraluminal basınç nedeni ile kollabe olmaya meyilli
farenkstir. Bu fenomenin başlangıç noktası ÜSY dilatörleri üzerine ventilatör motor output'un azalmasıdır.
Bu azalma torasik pompa kaslarını da etkilemektedir. Santral ventilatuar uyarıda azalma, ÜSY dilatör
kasları üzerine nöral uyarıda azalmaya ve sonuçta farengeral tonüste azalmaya neden olur. Azalmış
uyarının pompa kasları üzerine etkisi de kaudal traksiyonda azalma ve sonuçta ÜSY kalibresinde azalma
veya kompliyansında artma yoluyla eşdeğer düzeyde önemli olabilir. Bu nedenle, pozitif ekstraluminal ve
negatif intraluminal basınçların oluşturduğu kolllabe edici transmural basınç farengeal daralmaya neden
olur.
Farengeal havayolunda daralma tüp kanununa göre farengeal kompliyansta ve hava akımında
artışa yol açar. Ardından intraluminal basınçta azalma (Bernoulli prensibi) daralmayı daha da artırır ve
sonuçta tam obstrüksiyon gelişir. Bir kez obstrüksiyon oluşunca, mukozal adheziv güçler ve yer çekimi
apnenin uzamasına ve asfiksiye yol açar. Obstrüksiyonun düzelmesi için arousal gerekir. Sonrasında
oluşan hiperventilasyon, hipokapni ile ventilatuar motor output azalır ve olay yeniden başlar.
Sonuç olarak; ÜSY obstrüksiyonu çok sayıda anatomik ve fizyolojik bozukluklar arasındaki
etkileşim sonucu gelişir. Ancak temel özellikler küçük farengeal lümen ve transmural basınçtır. Ayrıca
olayın ÜSY'da gerçekleşmesi bir neden değil sonuç olup tetiği çeken faktörün santral kaynaklı olduğu
görüşü hergeçen gün önem kazanmaktadır.
IV.TANI YÖNTEMLERİ
Uyku sırasındaki solunum bozukluklarının saptanması, gerek prognoz ve gerekse efektif bir
tedavinin uygulanabilmesi açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle uyku apne sendromunun kesin tanısı
için altın standart olan polisomnografi (PSG) ile uyku evrelerinin ve çeşitli fizyolojik parametrelerin
ayrıntılı olarak incelenmesi gerekir.
Diğer yandan uyku çalışmaları pahalı, zaman alıcı, özel ekip ve cihaz gerektiren çalışmalardır.
Emek ve maliyetinin yüksek oluşunun yanında gerek dünyada ve gerekse ülkemizde yeterli düzeyde uyku
çalışması yapabilecek laboratuvarların sayısı da oldukça azdır. Bu nedenlerle PSG uygulanacak olguların
seçimi çok önemli olup, kesin tanı koydurmasalarda diğer tanı yöntemleri ile şüpheli olguların iyi
değerlendirilmesi gerekir.
1.Klinik Tanı
a.Semptomlar
OSAS' ın majör semptomları horlama, tanıklı apne ve gündüz aşırı uyku halidir (Tablo-2).
i.Horlama : OSAS’lı hastaların değişmez bir semptomudur. Uyku sırasında orofarenkste
inspirasyonun parsiyel olarak engellenmesiyle oluşan kaba, gürültülü, vibratuar bir sestir. OSAS'lı
hastalarda habituel horlama söz konusudur ve sık tekrarlayan apnelerle kesilmesi nedeniyle düzensiz
horlama tipiktir.
ii.Tanıklı apne : OSAS'lı hastaların eşleri veya yakınları gürültülü ve düzensiz horlamanın
aralıklarla kesildiğini, ağız ve burunda solunumun durduğunu, bu sırada göğüs ve karın hareketlerinin
paradoksal olarak devam ettiğini tanımlayabilirler. Bu tabloyu şiddetli bir horlama ile birlikte derin bir
inspiryum takip eder, göğüs ve karın hareketleri senkron hale gelir ve oronasal solunum bir sonraki
apneye kadar devam eder. Apne epizodları genellikle 10-60 sn. arasında olup, nadiren 2 dakikaya kadar
uzayabilir.
iii.Gündüz aşırı uyku hali : Uykuda sık tekrarlayan apne epizodları sonucu gelişen uyku
bölünmeleri nedeniyle bu hastalar ertesi gün aşırı uyku ihtiyacı hissederler. OSAS dışında birçok akut ve
kronik hastalık tablosunda da görülebilmesi nedeniyle düşük spesifiteye sahip bir semptom olmakla
birlikte özellikle ağır dereceli OSAS’lı hastalar için önemli bir belirleyicidir. Gündüz aşırı uyku hali hafifağır dereceli olabilir ve ağırlığı apne periyodlarının sıklığı, süresi ve nokturnal oksijen desatürasyonunun
derecesi ile sıkı ilişkilidir.
Tablo-2 : OSAS semptomları
Majör Semptomlar
Horlama
Tanıklı apne
Gündüz aşırı uyku hali
Kardiyopulmoner Semptomlar
Uykuda boğulma hissi
Atipik göğüs ağrısı
Noktürnal aritmiler
Nöropsikiyatrik Semptomlar
Uyanınca baş ağrısı
Yetersiz ve bölünmüş uyku
İnsomni
Karar verme yeteneğinde azalma
Hafıza zayıflaması, unutkanlık
Karakter ve kişilik değişiklikleri
Çevreye uyum güçlüğü
Depresyon, anksiyete, psikoz
Uykuda anormal motor aktivite
Diğer Semptomlar
Ağız kuruluğu
Gece terlemesi
Noktürnal öksürük
Noktüri, enürezis
Libido azalması, empotans
İşitme kaybı
Gastro-özofageal reflü
b.Risk faktörleri
Üst solunum yolunun (ÜSY) genişliğini azaltan veya kollabe olmasını kolaylaştıran faktörler
OSAS’a eğilimi artırmaktadır. En belirgin risk faktörleri obezite ve erkek cinsiyettir. En yüksek
prevalansın erkeklerde ve 40-65 yaş grubunda olduğu ve 65 yaşından sonra prevalansın azaldığı
bildirilmektedir. OSAS ile ilgili risk faktörleri tablo-3’ de görülmektedir.
Tablo-3 : OSAS' da risk faktörleri
1. Yaş
2. Cinsiyet
3. Obezite
4. Irk
5. Boyun çevresi
6. Sigara, alkol, sedatif kullanımı
7. Genetik faktörler
8. Eşlik eden hastalık
c.İlişkili hastalıklar
OSAS ile pek çok klinik tablo arasında büyük bir overlap vardır. Bazı durumlarda uyku apnesi
primer patolojidir, bazılarında ise ilişkili hastalığın sadece bir bulgusudur. Bu klinik durumlar tablo-4' de
görülmektedir.
Tablo-4 : OSAS' la ilişkili hastalıklar
Üst solunum yolu patolojileri
Hipertrofik tonsil, adenoid vejetasyon, septum deviasyonu,allerjik rinit, nasal
polip, makroglossi, mikro ve retrognathia, larenks hastalıkları
Akciğer hastalıkları
Obstrüktif (KOAH, astma) ve restriktif akciğer hastalıkları
Endokrin hastalıklar
Diabetes mellitus, hipotiroidi, akromegali, obezite
Kardiovasküler hastalıklar
ASKH, hipertansiyon, kalp yetmezliği, aritmiler
GİS hastalıkları
Gastro-özofageal reflü
Kollajen doku hastalıkları
SLE, romatoid artrit, CREST sendromu
Nörolojik hastalıklar
Nöropatiler, primer kas hast., spinal hast., M.Gravis
Psikiyatrik hastalıklar
Depresyon, psikoz
d.Fizik muayene
OSAS' lı hastaların fizik muayenesinde kesin tanı koydurucu bir bulgu yoktur. Ancak OSAS’ın
ÜSY anormallikleri, pulmoner, endokrin, psikiyatrik ve nöromüsküler birçok hastalıkta daha sık
görülmesi nedeniyle, şüpheli bir olgunun multidisipliner bir yaklaşımla göğüs hastalıkları, KBB, nöroloji,
psikiyatri ve diş hekimliği uzmanlarından oluşan geniş bir hekim grubu tarafından gerek tanı ve gerekse
tedavi aşamasında birlikte değerlendirilmesi gerekir.
OSAS'lıların çoğu obez, kısa-kalın boyunlu olgulardır. Ancak OSAS’lıların en az %40’nın obez
olmadığı da unutulmamalıdır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda da boyun çevresinin OSAS için belirleyici
bir faktör olduğu gösterilmiştir. Erkeklerde 43 cm, kadınlarda ise 38 cm (17 ve15 inch) üstü anlamlı kabul
edilmektedir.
En klasik fizik muayene bulguları üst solunum yoluna ait bulgulardır. Bunlar; büyük ve gevşek
yumuşak damak, büyük, sarkmış ve ödemli bir uvula, hipertrofik tonsil, artmış orofarengeal katlantılar ve
küçük bir orofarengeal orifis' dir. Eşlik eden hastalıkların (KOAH, hipotiroidi, akromegali vs.) bulgularıda
tanıda yardımcı olur. Özellikle hızlı progresyon gösteren ve erken yaşta kor pulmonale gelişen KOAH’lı
olgular muhtemel bir OSAS birlikteliği (overlap sendromu) açısından tetkik edilmelidirler. Olguların
%30-50' sinde sistemik hipertansiyon vardır. Aritmiler, siyanoz, sağ kalp yetmezliği ve kr. kor pulmonale
bulguları saptanabilir.
Uyku sırasında yatak başı gözlemleri de çok önemlidir. Özellikle sırtüstü yatış pozisyonunda
düzensiz horlama, sık tekrarlayan apne epizodları, paradoksal toraks ve abdomen hareketlerinin
gözlenmesi tanıyı destekler. Birçok hastada fizik muayenenin normal olabileceği ve bu durumun OSAS
tanısını ekarte ettirmeyeceği de unutulmamalıdır.
Obstrüktif uyku apne sendromunun bu kadar çok semptom ve bulgusunun olmasına, risk faktörleri
ve ilişkili hastalıkların iyi bilinmesine karşın, yalnızca klinik özelliklerine dayalı değerlendirme ile tanı
koyma olasılığının %50-60 gibi düşük olduğu saptanmıştır. Bir başka deyişle; yalnızca klinik özellikler ile
kesin OSAS tanısı koymak mümkün değildir. Ancak apne epizodları ile bölünmüş, düzensiz ve gürültülü
horlama, tanıklı apne, gündüz aşırı uyku hali, anormal üst solunum yolu bulguları, yaş, cinsiyet, kan
basıncı ve obezite gibi klinik özellikler ile tanı olasılığı yüksek olgular belirlenebilir.
2.Radyolojik tanı
ÜSY’nun görüntülenmesi, OSAS’ın biyomekanik temelini, patofizyolojisini ve çeşitli tedavi
yöntemlerinin etki mekanizmalarını daha iyi anlamamızı sağlayan bir araştırma tekniğidir. Ancak OSAS
tanısından çok uygulanacak tedavi yönteminin belirlenmesi ve uygulanan tedavinin değerlendirilmesinde
kullanılırlar.
a.Sefalometri
Kemik ve yumuşak doku sınırlarının değerlendirildiği, baş ve boynun standardize edilmiş lateral
radyografik görünümüdür. Sefalometrik analiz ise film üzerinde kemiklere ve yumuşak dokulara ait çeşitli
referans noktaları ile mesafe, açı ve alan olarak ölçümler yapılmasıdır. OSAS etyolojisinde önemli yeri
olan birçok kraniofasiyal ve üst solunum yolu yumuşak doku anatomisine ait anormallikler sefalometri ile
saptanabilir. Ucuz ve kolay uygulanabilir olma avantajlarına sahip bir tetkiktir.
b.Bilgisayarlı tomografi (BT)
Üst solunum yolunun boyutları, kesitsel alanı ve komşu dokular hakkında, üstün kemik ve
yumuşak doku resolüsyonu sayesinde ayrıntılı bilgiler sağlayan, yaygın olarak bulunan, non-invaziv,
kolay uygulanabilir, ancak pahalı ve radyasyon maruziyeti olan bir görüntüleme yöntemidir. Yumuşak
doku, özellikle de adipoz doku resolüsyonu açısından MR’a kıyasla daha kısıtlı bilgi sağlar.
c.Manyetik rezonans (MR)
OSAS’lı olgularda adipoz doku dahil ÜSY ve çevre yumuşak dokuları, radyasyona maruz
kalmadan aksiyal, sagittal ve koronal planlarda mükemmel görüntüleyebilen, güçlü, noninvaziv bir
görüntüleme yöntemidir. Özellikle radyasyon maruziyeti olmadan, uykuda ve uyanıkken uygulanabilmesi
bu yöntemi ÜSY görüntüleme çalışmaları için ideal kılmaktadır.
d.Floroskopi
Uyanıkken ve uykuda ÜSY’nun dinamik incelenmesini sağlayan bir görüntüleme yöntemidir.
Lateral floroskopi ve polisomnografi’nin birlikte uygulanmasına ise somnofloroskopi ismi verilir.
İnceleme sırasında dil ve farengeal bölge kalın bir tabaka baryumla kaplanır. AP görüntülerde alınmadıkça
yalnızca iki boyutlu görüntü sağlar. Radyasyon maruziyetinin de olması rutin kullanımını sınırlamaktadır.
e.Akustik refleksiyon
ÜSY'na gönderilen ses dalgalarının yansıması esasına dayanan ve ÜSY alanının hesaplanmasına
imkan sağlayan noninvaziv bir tekniktir. Basit, ucuz, radyasyon maruziyetinin olmadığı, bu nedenle aynı
hastaya birçok kez uygulanabilecek bir tekniktir. Önemli bir diğer avantajı, ÜSY’nun dinamik
görüntülenmesine imkan sağlamasıdır. Ancak ÜSY’nın anatomik yapısı hakkında bilgi veremez.
3.Endoskopik tanı
Nazofarengolarengoskopi
OSAS' lı olgularda dinamik hava yolu değişikliklerini incelemek ve hava yolunun kollabe olduğu
seviyeyi belirlemek amacıyla burundan glottise kadar ÜSY'nun değerlendirilebildiği bir tanı yöntemidir.
İnvaziv olmakla birlikte, kolay uygulanabilen ve radyasyon maruziyetinin olmadığı bir tekniktir. İşlem
sırasında hastaya Müller manevrası (ağız ve burun kapalı iken hastanın zorlu inspirasyon yapmaya
çalışması) yaptırılarak kollabsın derecesi ve seviyesi belirlenir.
4.Polisomnografi
OSAS tanısı için “altın standart” tanı yöntemi olan “polisomnografi” (PSG) “Uyku sırasında,
nörofizyolojik, kardiyorespiratuar, diğer fizyolojik ve fiziksel parametrelerin belli bir periyod, genellikle
gece boyunca, eş zamanlı ve devamlı olarak kaydedilmesi” şeklinde tanımlanabilir. Standart PSG
sırasında rutin olarak kaydedilmesi gereken parametreler tablo-5’de görülmektedir.
Tablo-5: Standart polisomnografi parametreleri
1. Elekroensefalografi (EEG)
2. Elektrookülografi (EOG)
3. Elektromyografi (EMG - submentalis)
4. Oro-nasal hava akımı
5. Torako-abdominal hareketler
6. Oksijen satürasyonu
7. Elektrokardiyografi (EKG)
8. Elektromyografi (EMG - tibialis)
9. Vücut pozisyonu
EEG, EOG, submental EMG; uyku evrelemesini, yüzeyel uyku (NREM evre 1,2), derin uyku
(NREM evre 3,4) ve REM uykusunun ayırımını ve bu sırada oluşabilecek patolojik bulguların
değerlendirilmesini sağlar.
Oro-nasal hava akımı ve solunumsal çabanın değerlendirilmesi (torako-abdominal hareketler),
apnenin varlığını, tipini (obstrüktif, santral, mikst ayırımını) ve süresini saptamamızı sağlar.
Oksijen satürasyonunun izlenmesi, postapneik ve/veya nonapneik desatürasyonların varlığını,
derecesi ve süresini saptar.
Nabız ve EKG kaydı ile kardiyak patolojilerin (ritm bozuklukları, myokard iskemisi, ventriküler
hipertrofi vs.) ve apneik epizodlarla ilişkisinin saptanması mümkün olur.
EMG tibialis ile, uyku sırasındaki periyodik bacak hareketleri araştırılır.
OSAS' da karakteristik PSG bulguları
Yüzeyel uykuda (NREM evre 1,2) artma, derin uyku (NREM evre 3,4) ve REM periyodunda
azalma izlenir.
Sık tekrarlayan apneler (Genellikle %80'den fazlası obstrüktif tiptedir), hipopneler ve arousal' lar
saptanır.
Klinik önemi olan olgularda AHİ > 15' dir.
Sık tekrarlayan oksijen desatürasyonu epizodları izlenir.
REM uykusu apnelerin sıklığını, süresini, oksijen desatürasyonunun derecesini ve süresini
artırmaktadır.
Paradoksal göğüs ve karın hareketleri tipiktir.
Apne sırasında kalp hızı genellikle yavaşlar ve postapneik dönemde hızlanır, aritmiler görülebilir.
Solunum sesi kaydı yapıldıysa, sık tekrarlayan apne epizodları ile kesilen düzensiz, gürültülü
horlama duyulur.
OSAS' ın polisomnografik sınıflaması
Apne-hipopne indeksi 5’den büyük olgular OSAS olarak kabul edilirler. Bu kriter dikkate alınarak
yapılan sınıflama tablo-6’da görülmektedir.
Tablo-6 : OSAS sınıflaması
AHİ
5<
5 - 15
15 - 30
> 30
OSAS DERECESİ
Basit horlama
Hafif
Orta
Ağır
5.Yardımcı tanı yöntemleri
OSAS’lı olgularda kesin tanı koydurmasalarda, tanıyı desteklemeleri, komplikasyonları
saptamaları ve ayırıcı tanıdaki yararları nedeniyle, kan ve idrar tetkiklerinden EKG ve kan gazlarına kadar
birçok yardımcı tetkike ihtiyaç duyulabilir (Tablo-7).
Tablo-7 : OSAS’da yardımcı tanı yöntemleri
1. Kan tetkikleri
2. İdrar tetkikleri
3. Akciğer grafisi
4. Solunum fonksiyon testleri
5. Arteriyel kan gazları
6. Arteriyel kan basıncı
7. EKG
8. EKO
9. Gündüz aşırı uyku halinin değerlendirilmesi
Multipl uyku latansı testi (MSLT)
Uyanıklığın korunması testi (MWT)
Pupillometri
V.OSAS SONUÇLARI
Sağlıklı kişilerde bile uykuda solunum sistemi açısından olumsuz değişiklikler yaşanırken, OSAS
sonuçları bu hastalarda morbidite ve mortalitenin artmasına yol açmaktadır. OSAS’ın uykuda ölümlere
kadar varan en ağır sonuçları ise kardiyovasküler sistemde görülmektedir (Tablo-8). OSAS’da görülen
komplikasyonların temelini başlıca iki olay oluşturur.
1-Asifiksi ve kapalı havayoluna karşı inspirasyon yapılmaya çalışılması (uyku sırasında sık
tekrarlayan Müller manevraları). Bu durum intraplevral basınç dalgalanmalarına ve intratorasik negatif
basınç artışına, sonuçta hipoksemi, hiperkapni ve asidoza neden olur. Bu değişiklikler sistemik
hipertansiyondan ani ölümlere kadar bir dizi OSAS komplikasyonundan sorumlu tutulmaktadır.
2-Sık tekrarlayan apne ve arousal’lara bağlı olarak otonom sinir sisteminin aktivasyonu ve bunun
sonucunda kardiyak aritmilerden gündüz aşırı uyku hali ve trafik kazalarına kadar bir dizi
komplikasyonun gelişmesidir.
Ancak önemli bir nokta bu iki olayın birbirinden bağımsız olmayışıdır. Bu olaylar birbirlerini
etkilemekte ve OSAS sonuçlarının birçoğunda ortak faktör olarak rol oynayarak OSAS morbidite ve
mortalitesini belirlemektedir.
Tablo-8 : OSAS Sonuçları
1. Kardiyovasküler Sonuçları
Sistemik hipertansiyon
İskemik kalp hastalığı
Sol kalp yetmezliği
Pulmoner hipertansiyonSağ kalp yetmezliği
Kardiyak aritmiler
Ani ölüm
2. Pulmoner Sonuçları
Overlap sendromu
Bronşial hiperreaktivite
3. Nörolojik Sonuçları
Serebrovasküler hastalık
Gündüz aşırı uyku hali
Sabah baş ağrısı
Noktürnal epilepsi
Huzursuz ve yetersiz uyku
4. Psikiyatrik Sonuçları
Bilişsel bozukluk
Anksiyete, depresyon
5. Endokrin Sonuçları
Libido azalması, empotans
6. Nefrolojik Sonuçları
Noktüri
Proteinüri
Noktürnal enürezis
7. Gastrointestinal Sonuçları
Gastro-özofageal reflü
8. Hematolojik Sonuçları
Sekonder polisitemi
9. Sosyoekonomik Sonuçları
Trafik ve iş kazaları
Ekonomik kayıplar
İş kaybı
Evlilik sorunları
Yaşam kalitesinin azalması
10. Mortalite
11. Diğer
İşitme kaybı
Glokom
VI.OSAS TEDAVİSİ
OSAS ağırlığının belirlenmesinde kullanılan apne-hipopne indeksi (AHİ) kriter alınarak
hazırlanan ve OSAS’ın en çok kabul gören tedavi algoritması Şekil-1’de görülmektedir. Hemen söylemek
gerekirse; bu tedavi seçenekleri arasında OSAS’ın en spesifik ve en etkin tedavi yöntemi CPAP (sürekli
pozitif havayolu basıncı) tedavisidir.
Bu rijit sınırlamalara karşın, her hastanın ayrı bir antite olarak ele alınması, uygulanacak tedavinin
yararları, zararları ve başarı oranını iyi değerlendirip, hastanın onayını da alarak spesifik tedavinin ona
göre planlanması gerekir (Tablo-9) .
Şekil-1 : OSAS tedavi algoritması
Tablo-9 : OSAS tedavisi
Genel Önlemler ve Medikal Tedavi
Genel önlemler
Risk faktörlerine yönelik tedavi
Eşlik eden hastalıkların tedavisi
Trafik ve iş kazaları konusunda uyarma
Medikal tedavi ??
Spesifik Tedavi
CPAP / BPAP tedavisi
Ağıziçi araç tedavisi
Cerrahi tedavi
Kombine tedavi
1.Genel önlemler
Ağırlığı ne olursa olsun OSAS tedavisinde ilk aşama genel önlemlerin uygulanmasıdır.
a.Risk faktörlerine yönelik tedavi
i.Kilo Verme
Obezite OSAS’da en önemli risk faktörlerinden biridir. Özellikle santral obezite hem üst solunum
yolu (ÜSY) açıklığını daraltarak, hem de abdominal yağ birikimi ile solunum paternini etkileyerek
OSAS’a eğilimi artırmaktadır. Zayıflayan OSAS’lılarda apnelerin ve uyku bölünmelerinin azaldığı,
oksijenasyonun ve gündüz uykululuğunun düzeldiği bilindiği için hastalar mutlaka kilo vermeye
yönlendirilmelidir.
ii.Yatış pozisyonu
Yatış pozisyonuna geçildiğinde yer çekiminin de etkisine bağlı olarak hem apneli hem de normal
bireylerde farenks açıklığı daralır. Bu daralma sırtüstü pozisyonda, lateral yatış pozisyonuna göre daha
fazladır. Ayrıca sırtüstü pozisyonunda dil arkaya kayarak pasajın daha da daralmasına neden olur. Bu
nedenle pek çok hastanın apneleri sırtüstü pozisyonunda artar. Hastanın sırtüstü yatmasının engellenerek
OSAS ağırlığının azaltılacağı düşüncesiyle; sırtına (ya da pijamasına) yastık parçası, kum torbası, sırt
çantası veya tenis topu yerleştirmek, böylece hastanın sırtüstü döndüğünde rahatsız olmasını sağlamak,
sırtüstü dönme sonucu devreye giren sesli veya titreşimli alarm sistemi kullanmak gibi çeşitli metodlar
denenmiştir. Bugün için kabul gören görüş; hastalara lateral pozisyonda yatmasının önerilmesi ama ek
önlemler alınmaması yönündedir.
iii.Alkol ve sedatif-hipnotiklerden sakınma
Obstrüktif uyku apnelerini agreve eden faktörlerin başında alkol ve sedatif ilaçlar gelir. Ancak
sigara ve çevresel maruziyetin de hava yolu enflamasyonunu artırarak OSAS için bir risk teşkil ettiği
bilinmektedir. Alkol, diyafragmatik aktiviteyi etkilemeksizin farenks dilatatör kaslarının elektromyografik
aktivitesini, nörolojik stimülasyonu baskılayarak azaltır. Böylece farenks kollapsı kolaylaşır. Apneli
bireylerin uyumadan 4-5 saat önce alkol alımını kesmesi gerekmektedir. Sedatif-hipnotik ilaç kullanımı
ise; orofarenksin ve larenksin rijiditesini sağlamada önemli rol oynayan kasları innerve eden sinirlerin
aktivasyonunu azaltarak ÜSY kollapsını kolaylaştırır.
2) Eşlik eden hastalıkların tedavisi
OSAS’ın pek çok hastalıkla ilişkisi vardır. Ancak bunlar içinde özellikle hipotiroidi ve
akromegalinin ayrı bir yeri vardır. Çünkü bu hastalıklarda tek başına hastalığa özgü tedavi verilmesi
OSAS’ı ortadan kaldırabilmektedir
3) Trafik ve iş kazaları konusunda uyarma
Hernekadar bir tedavi şekli olmasa da, belki de ondan daha önemli bir diğer konu ise, OSAS’lı
hastaların trafik ve iş kazaları konusunda uyarılmasıdır. OSAS’ın klasik semptomlarından biri olan
gündüz aşırı uyku hali , trafik ve iş kazalarının iyi bilinen bir nedenidir. Tedavi edilmemiş OSAS’lılar
kötü sürücülerdir ve normal popülasyona kıyasla 2-7 kat daha fazla trafik kazasına neden oldukları
saptanmıştır. Risk altındaki bu hastalarda risklerin belirlenmesi ve hastaya bildirilmesi en önemli
aşamadır. Şayet hastanın ciddi bir problemi varsa veya ticari şoförler, pilotlar vb., yüksek riske sahip bir
işte çalışıyorsa, tanı konulup tedavi uygulanıncaya kadar bu hastalar göreve çıkmamaları konusunda
uyarılmalıdır. Yalnız trafik kazaları değil, aynı şekilde bu hastaların yol açtığı iş kazalarının da
önlenebilmesi amacıyla OSAS’lıların, yakıcı, ezici, kesici cihazların kullanıldığı dikkat gerektiren işlerde
(torna, hızar, pres, fırın, döküm vb.) çalışmamaları gerektiği vurgulanmalıdır.
2.Medikal tedavi
Farengeal dilatatör kas tonusunu artırarak apneleri engelleyen, uyku yapısını bozmayan ve önemli
yan etkileri olmayan bir ilaç ne yazık ki mevcut değildir.
Protriptilin, medroksiprogesteron, asetazolamid gibi üzerinde en çok çalışılan ilaçlara kısmen
yanıt alınmışsa da bugün için kabul edilen görüş; OSAS tedavisinde ilaçların yerinin olmadığıdır. Ancak
henüz deneme aşamasında olan ve ilk sonuçlarının yüzgüldürücü olduğu söylenen ilaç çalışmaları da
vardır.
3.CPAP/BPAP/APAP tedavisi
Bu tedavinin yerini ve önemini bir cümle ile anlatmak gerekirse; “Nasıl polisomnografi OSAS
için altın standart tanı yöntemi ise, CPAP tedavisi de OSAS için altın standart tedavi yöntemidir”.
a.CPAP (Sürekli pozitif hava yolu basıncı) tedavisi
Sürekli pozitif basınçlı hava verilerek ÜSY obstrüksiyonun engellenmesi esasına dayanan tedavi
şeklidir (Sullivan, 1981).
i.CPAP cihazının teknik özellikleri
CPAP yüksek devirli jeneratör içeren taşınabilir bir cihazdır. Hava akımını oluşturan bu jeneratör
sıkıştırılmış haldeki oda havasını pompalayan bir çeşit körük sistemidir. Bu cihaz düşük dirençli bir
hortum ve hortumun ucundaki maske aracılığı ile hastanın ÜSY’na sürekli pozitif basınçlı hava verir. Bu
basınç 2-20 cm H2O arasında olacak şekilde ayarlanabilir. Etkin bir CPAP tedavisi için kullanılan
maskenin çok büyük önemi vardır. Bu nedenle hastanın konforuna uygun nazal, oral, oro-nazal ve burun
yastıkları (Nasal pillows) gibi çok sayıda CPAP maskesi geliştirilmiştir. Öncelikle tercih edilmesi gereken
nazal maskelerdir.
ii.CPAP tedavisi endikasyonları
ASDA yeni adıyla AASM’nin hazırladığı rapora göre;
1.
Orta ve ağır dereceli (AHİ>15) OSAS’lılarda,
2.
Hafif dereceli (AHİ=5-15) OSAS’lı olupta beraberinde belirgin semptomların,
kardiyovasküler veya serebrovasküler risk faktörlerinin varlığında CPAP endikasyonu doğmaktadır.
iii.CPAP tedavisinin uygulanması
OSAS tanısı almış her hastanın öncelikle düzeltici cerrahi girişim açısından bir KBB uzmanı
tarafından ayrıntılı muayenesi gerekir. Özellikle nazal pasajı kapatan septum deviasyonu, nazal polip gibi
oluşumlar nazal maske ile uygulanan CPAP tedavisinin başarısını düşürür. KBB uzmanı tarafından nazal
maske kullanımına engel bir durumu olmadığı söylenen OSAS’lılar için tedavi hastanın yüz yapısına en
uygun, en konforlu nazal maske tipinin seçilmesi ile başlar. Hastaya uyanıkken birkaç saat boyunca CPAP
alıştırması yapılır. Daha sonra bir gece daha yatırılarak mutlaka PSG eşliğinde, gerekli basınç düzeyinin
saptanmasını sağlayan CPAP titrasyonu uygulanır. Uygun CPAP basıncı saptandıktan sonra hastanın bu
tedaviyi uykusu boyunca ve her gece uygulaması gerekmektedir.
iv.CPAP tedavisinin istenmeyen etkileri
Her tedavide olduğu gibi CPAP tedavisi ile de bazı istenmeyen etkiler ortaya çıkabilir. Ancak
CPAP’a bağlı yan etkiler CPAP’sız dönemde ortaya çıkan patolojik bulguların yanında ihmal edilebilecek
düzeydedir. Hastalar sıklıkla basınçlı havayı soluma intoleransı, nazal konjesyon ve maskenin ciltte
yarattığı irritasyondan yakınırlar. CPAP’a bağlı tehlikeli yan etkiler son derece nadirdir ve literatürde
sunulan birkaç olgudan ibarettir. Bu nadir yan etkiler; pulmoner barotravma, pnömosefali, intraoküler
basınç artışı, timpanik membran rüptürü, ciltaltı amfizemi olarak sıralanabilir.
b.BPAP (Bifazik pozitif hava yolu basıncı) tedavisi
Bifazik pozitif hava yolu basıncı (BPAP=Bilevel Positive Airway Pressure) ile tüm solunum
siklusu boyunca sabit basınç yerine inspirasyon ve ekspirasyonda farklı pozitif basınç uygulanır. Böylece
hastanın daha düşük basınca karşı ekpirasyon yapması ve tedaviyi daha iyi tolere etmesi amaçlanmıştır.
BPAP ilk seçenek tedavi yöntemi değildir. Bu tedavi şekli pozitif basınca karşı ekspirasyon
zorluğu veya başka nedenle CPAP’ı tolere edemeyen veya OSAS’a ek olarak alveoler hipoventilasyona
yol açan bir patolojinin varlığında (KOAH, restriktif akciğer hastalıkları, obezite-hipoventilasyon
sendromu vs.) uygulanmalıdır. Genellikle 12 cm H2O ve üstü titrasyon basıncı tolere edilememekte ve bu
olgularda BPAP tedavisine geçilmektedir.
c.APAP (Otomatik pozitif hava yolu basıncı) tedavisi
Otomatik pozitif hava yolu basıncı (APAP=Auto-titrating positive airway pressure) tedavisinde
horlama, hava akımı sınırlanması, apne-hipopne vb. solunum paternindeki değişiklikler algılanarak
hastanın ihtiyacı olduğu anda ve ihtiyacı kadar pozitif basınç uygulanır. Bu cihazlar CPAP tedavisi
başlanacak hastalarda otomatik titrasyon yapmak veya sabit basınçlı cihaz tedavilerini tolere edemeyen
hastalarda otomatik CPAP tedavisi için kullanılırlar. BPAP tedavisi endikasyonu olan hastalarda
kullanılamazlar. Sabit basınçlı cihazlara kıyasla daha konforlu bir kullanım sağladığı konsensus
raporlarında yer almakla birlikte sağlık güvenlik kuruluşları tarafından karşılanmaması nedeniyle
ülkemizde kullanımı sınırlıdır.
OSAS’ın altın standart tedavisine kompliyansı artırmak için hergeçen gün yeni CPAP cihazları
geliştirilmektedir. Son olarak geliştirilenlerden biri de fleksibl CPAP (C-Flex) cihazıdır. Bu cihazlarda
ekpirasyonun başında basınç, ayarlanabilir şekilde otomatik olarak düşürülmekte, hastanın daha düşük
basınca karşı ekpirasyon yapması ve tedaviyi daha iyi tolere etmesi sağlanmaktadır.
4.Ağıziçi araç tedavisi
Ağıziçi araçlar (AİA) olarak bilinen bu tedavi seçeneğinin amacı, uyku sırasında ağız içine
yerleştirilen bir takım araçlarla üst solunum yolu (ÜSY) yapılarının pozisyonunu değiştirip hava yolunu
genişletmek, kas fonksiyonları üzerine etki ederek rezistansı düşürmek ve ÜSY’nun kollabe olmasına
engel olmaktır. Bu protezlerin tedavi etkinliği konusunda genel olarak olarak konuşmak gerekirse,
konunun hala tartışmalı olduğu söylenebilir.
a.Ağıziçi araç tipleri
i.Dili önde tutan araçlar (TRD-tongue retaining devices)
Yumuşak polivinil’den üretilmiş bu grup araçlar dilin uyku
sırasında ve özellikle sırtüstü pozisyonda arkaya doğru kaçmasını engeller. AİA’da bulunan yumuşak bir
baloncuk ön dişler arasında sıkışarak negatif basınç etkisiyle dilin önde tutulmasını sağlar. Bu tip AİA en
fazla büyük dili, kronik çene eklemi ağrısı, daha çok pozisyona bağlı apne-hipopneleri olan, dişleri veya
diş sağlığı yerinde olmayan hastalarda yararlı bulunmuştur.
ii.Mandibulayı öne ilerleten araçlar (MRD- mandibular repositioning devices)
Bu grup araçlar alt, üst veya her iki çenede dişler üzerine ortodontik teknikle yerleştirilir ve
mandibulanın öne doğru ilerlemesini sağlarlar. Bu yöntemle yumuşak damakla farenks arka duvarı arası
mesafenin, ayrıca dil kökü ile orofarenksin arka bölümü arasındaki boşluğun genişlediği gösterilmiştir. Bu
tip ağıziçi araçlar; hafif-orta dereceli OSAS, mikrognati, ideal ağırlığının %50’sinden fazla kilosu olanlar
ve nazal yolla solunum yapamayanlar için uygundur.
b.Ağıziçi araç tedavisi endikasyonları
ASDA tarafından hazırlanan rapora göre AİA tedavisi endikasyonları aşağıda görülmektedir.
1.
Basit horlama (AHİ<5), kilo verme ve uygun yatış pozisyonu gibi genel önlemlerin yeterli
olmadığı hafif dereceli OSAS,
2.
CPAP tedavisinin reddedildiği ya da tolere edilemediği orta ve ağır dereceli OSAS,
3.
Tonsillektomi, adenoidektomi, kraniofasial operasyon ya da trakeostomiye aday olup bu
girişimleri reddeden hastalar.
5.Cerrahi tedavi
OSAS’ın en spesifik ve en etkin tedavisi CPAP tedavisi olmakla birlikte, obstrüksiyonun yerinin
tam olarak saptanabildiği olgularda cerrahi tedavi uygulanabilir. Ancak gerek kendi merkezimiz, gerekse
Toraks Derneği Uyku Bozuklukları Çalışma Grubu olarak görüşümüz, tedavi algoritmamızda da
görüldüğü üzere; OSAS’lı olgularda cerrahinin yerinin esas olarak “Düzeltici Cerrahi” şeklinde olmasıdır.
Ağır cerrahi uygulamalar hiçbir tedavi seçeneğine yanıt alınamayan az sayıdaki olgular ile sınırlı
kalmalıdır. Bu düşünce çerçevesinde OSAS’lı olgularda uygulanan cerrahi teknikler tablo-10’da
sunulmuştur.
Tablo-10: OSAS’da cerrahi tedavi teknikleri
I. Burun Ameliyatları
1. Septoplasti
2. Konka cerrahisi
3. Nazal valv cerrahisi
II. Orofarenks Ameliyatları
1. Tonsillektomi
2. Uvulektomi
3. Uvulopalatofaringoplasti (UPPP)
4. Uvulopalatoplasti (UPP)
a. Lazer yardımıyla yapılan uvulopalatoplasti (LAUP)
b. Yumuşak damağın gevşekliğini azaltma (“stiffening”) ameliyatları
c. Radyofrekans yardımıyla yapılan uvulopalatoplasti (Somnoplasti)
d. Elektrokoter yardımıyla yapılan uvulopalatoplasti (CAPSO)
e. Modifiye uvulopalatofaringoplasti (mUPPP)
f. Transpalatal ilerletme faringoplastisi (TİF) (Woodson ameliyatı)
III. Dil, Dil Kökü, Hyoid Ameliyatları
1. Dil rökü rezeksiyonu - Midline glossektomi (MG)
2. Radyofrekans ile dil kökü küçültülmesi ameliyatları
3. Genioglosssus ilerletme ameliyatları
4. Hyoidin asılması ameliyatları
5. Dil kökünün mandibulaya dikilmesi (“Sleep-in”) ameliyatları
IV. Maksillo-Mandibular İlerletme (MMİ) Ameliyatları
V. Trakeostomi
Sonuç olarak OSAS’lı bir olgunun tedavisinde;
•
Hastaya öncelikle genel önlemlerden AİA tedavisine, CPAP tedavisinden cerrahi tedaviye
kadar tüm tedavi seçenekleri yan etkileri ve sonuçları ile birlikte açıklanmalıdır.
•
Tedavi uygulanan hastaların bir uyku laboratuvarı veya merkezinde düzenli takibi, hasta
ve eşinin eğitimi son derece önemlidir. Yalnızca horlamanın kesilmesi tedavi yanıtı açısından yeterli
değildir.
•
Hastalığın ağırlığı ne olursa olsun tüm olgulara genel önlemler uygulanmalıdır.
•
Henüz deneme aşamasında olan ve ilk sonuçlarının yüzgüldürücü olduğu söylenen ilaç
çalışmaları var ise de; bugün için OSAS’da medikal tedavinin yeri yoktur.
•
Ağıziçi araç tedavisi genellikle basit horlaması veya hafif dereceli OSAS’ı olan olgularda
bir tedavi seçeneği olabilir.
•
OSAS’lı olgularda cerrahinin yeri esas olarak düzeltici cerrahi şeklinde olmalıdır. Henüz
uzun süreli sonuçları olmamakla birlikte radyofrekans yöntemi bu hastaların tedavisinde gelecek
vaadetmektedir. Ağır cerrahi uygulamalar hiçbir tedavi seçeneğine yanıt alınamayan az sayıdaki olgular
ile sınırlı kalmalıdır.
•
CPAP tedavisinin OSAS’da en spesifik ve en etkin tedavi olduğu unutulmamalıdır. Bir
diğer deyişle; OSAS’ın altın standart tedavi yöntemidir.
ÜST SOLUNUM YOLU REZİSTANSI SENDROMU
I.TANIM
Üst solunum yolu rezistansı sendromu (UARS=Upper Airway Resistance Syndrome), apne
ve/veya hipopneye yol açmadan, üst solunum yolunda rezistans artışı sonucu, toraks içi başınçta belirgin
artışa yol açan ve sonunda kısa süreli, sık tekrarlayan arousallarla sonlanan, gündüz aşırı uyku hali ile
karakterize, uykuda solunum bozukluklarının en yeni tanımlanmış ve hala tartışma konusu olan
tablosudur.
II.TANI
Asemptomatik popülasyonda UARS prevalansı bilinmemekle beraber, uyku merkezlerine horlama
ve gündüz aşırı uyku hali (GAUH) yakınmaları ile başvuran hastaların %10-15’inde UARS olduğu
bildirilmektedir. UARS’nin kadın ve erkekte dağılımı hemen hemen eşittir, çocuklarda görülmesi daha
sıktır. UARS’li olgularda en belirgin semptomlar GAUH ve yorgunluktur. Horlama tüm olgularda
görülmemektedir ve olguların sadece %10-15’i düzenli horlayıcılardır. Olguların %2-5’inin hiç
horlamadıkları gösterilmiştir. Sabahları baş ağrısı, insomni, bruksizim, iritabl barsak sendromu gibi
somatik semptomlar UARS’lilerde sıktır. OSAS’ın nöropsikiyatrik semptomlarının UARS’li olgularda sık
görüldüğü bildirilmiştir. Özellikle gece boyunca sık tekrarlayan arousallar, derin uykunun yaşanamaması,
uykunun çoğunun yüzeyel uyku evresinde geçirilmesine bağlı olarak ortaya çıkan, sabahları baş ağrısı,
yetersiz ve bölünmüş uyku, insomni, karar verme yeteneğinde azalma, hafıza zayıflaması, unutkanlık,
kişilik ve karakter değişiklikleri, depresyon, anksiyete, psikoz, çevreye uyum bozuklukları gibi
nöropsikiyatrik semptomlar sık görülmektedir. Çocuklardaki klinik tablo erişkinlerle benzerlikler
göstermekte, ancak çocuğun yaşına göre değişebilmektedir. Küçük çocuklarda geceleri gürültülü nefes
alma ve huzursuz uyku vardır. Okul çocuklarında gündüz yorgunluğu daha belirgin hal almaktadır. Ayrıca
çocuklarda davranış bozuklukları, dikkatsizlik, hiperaktivite ve öğrenme güçlükleri sıktır. UARS’li olgular
OSAS’lılardan farklı olarak daha çok nonobez ve daha genç olgulardır. OSAS’ta görülen ÜSY anomalileri
UARS’lilerde de sıktır.
UARS’nin kesin tanısı için polisomnografi şarttır. Standart PSG’de, sık tekrarlayan, solunumsal
çaba ile ilişkili arousallar (Respiratory effort-related arousal=RERA) saptanır. Bu nedenle artmış arousal
indeksi olan olgularda UARS’den şüphelenilmelidir. UARS tanısı için; AHİ<5 olması ve RERA’nın saatte
10’dan fazla olması gereklidir. PSG’de arousal öncesi, desatürasyon olmaksızın kreşendo tarzında
horlama olması UARS olasılığını arttırmaktadır.
UARS’nin kesin tanısı için altın standart teknik, özofagus basıncının (Pes) gece boyunca
izlenmesidir. Azalan özofageal basınç, artmış ÜSY direncinin neden olduğu, solunumsal arousalın en
erken göstergesidir. Ancak uyku kalitesini bozması, invaziv bir işlem olması ve özofageal guide
konulmasını gerektirmesi nedeniyle pekçok laboratuarda kullanılmamaktadır. Solunum çabasında artışla
birlikte, özofageal basınçta progressif olarak negatifleşen bir dalgalanma gözlenir ve bu dalgalanma
aniden başlangıç düzeyine yükselerek sonlanır. Genel olarak -10 cm H2O’dan daha negatif basınçlar
patolojik olarak kabul edilmektedir.
Apne-hipopnesi olmayan hastada, negatif plevral basınç dalgalanmalarının sayısının saatte 10’un
üzerinde olması ve EEG’de sık arousal saptanması UARS tanısı koydurur (Tablo-11).
Tablo-11: Üst solunum yolu rezistansı sendromu tanı kriterleri
Majör Kriterler
1. Gündüz aşırı uyku hali
2. Artmış solunum çabası ile ilişkili solunumsal arousal indeksinde (RERA) artma
3. Apne-hipopne indeksi (AHİ) <5
Minör Kriterler
1. Horlama
2. EEG arousalı öncesi horlama yoğunluğunda artış
3. Kısa süreli nazal CPAP tedavisi sonrası klinik düzelmenin olması
III.TEDAVİ
Tedavisinde amaç artmış ÜSY rezistansını normale döndürerek semptomları düzeltmek, yaşam
kalitesini arttırmak ve hastalığın morbidite ve mortalitesini azaltmaktır. OSAS tedavisinde uygulanan
genel önlemler ve tedaviler UARS tedavisi için de geçerlidir.
1.Genel önlemler
Tedavide ilk basamak, kilo verme ve yatış pozisyonunun düzeltilmesidir. Hernekadar UARS’li
olgular genelllikle nonobez olsalar da horlama ve ÜSY kollapsibilitesinin azaltılmasında kilo vermenin
önemli etkisi olduğu bilinmektedir. OSAS tedavisinde olduğu gibi diğer risk faktörleri de giderilmeli,
eşlik eden hastalıklar tedavi edilmeli ve GAUH nedeniyle hastalar trafik ve iş kazaları konusunda
uyarılmalıdır.
2.Ağıziçi araç tedavisi
Dental maloklüzyonlar UARS’li olgularda sıktır. Bu nedenle, OSAS tedavisinde kullanılan
AİA’lar UARS tedavisinde de denenmektedir. Özellikle mandibulayı öne ilerleten AİA’lar artmış ÜSY
rezistansını azaltmada önemli etkinliğe sahiptir. Ağıziçi araçların hasta akseptansı iyi ve morbiditesi
düşüktür. Ancak daha geniş gruplarda ve karşılaştırmalı çalışmalar yapılması gereklidir.
3.CPAP tedavisi
OSAS’da olduğu gibi UARS’nin gerçek tedavisi de CPAP’la olmaktadır. CPAP tedavisi ile
UARS semptomlarının kısa sürede gerilediği, bunun da tanıda yardımcı bir bulgu olduğu bildirilmektedir.
UARS’li olgularda etkili CPAP basıncı, ciddi obstrüktif paternde gereken basınca oranla çok daha
düşüktür. CPAP tedavisi ile GAUH tamamen gerilemektedir. UARS’li hastalarda mevcut olan borderline
hipertansiyonun CPAP tedavisi ile kontrol altına alındığı gösterilmiştir. Titrasyon sırasında uyku
fragmantasyonu ve GAUH düzelmişse Pes ölçümüne gerek yoktur.
SANTRAL UYKU APNE SENDROMU
I.TANIM
Santral uyku apne sendromu (CSAS=Central Sleep Apnea Syndrome), uykuda solunum
bozuklukları spektrumu içerisinde, apneik hastaların %5-10’ununda görülen, santral apne hipopne
indeksinin 5’den fazla, tüm apne ve hipopnelerin %50’den fazlasının da santral tipte olması ile karakterize
ve obstrüktif uyku apne sendromundan belirgin farklılıkları bulunan bir hastalık tablosudur. Hiperkapnik
ve nonhiperkapnik (normokapnik veya hipokapnik) olmak üzere iki tipte karşımıza çıkar (Tablo-12).
Tablo-12: Santral uyku apne sendromunun klinik sınıflaması
HİPERKAPNİK
Santral Alveoler Hipoventilasyon
Primer
Sekonder
Ensefalit
Servikal kordotomi
Beyin sapı infarktları
Beyin sapı tümörleri
Bulber poliomyelit
Respiratuar kas zayıflığı
Nöromyopatiler
Myotonik distrofi
Musküler distrofi
Myastenia Gravis
Amyotrofik lateral sklerozis
Asit maltaz eksikliği
Postpolio sendromu
Diyafram paralizisi
II.TANI
1.Hiperkapnik CSAS
NONHİPERKAPNİK
Cheyne-Stokes Solunumu
Konjestif kalp yetmezliği
Beyin lezyonları
Böbrek yetmezliği
Yüksek irtifa
İdiyopatik santral uyku apnesi
Hiperkapnik CSAS yeni sınıflamalarda “hipoventilasyon sendromları” içerisinde ele alınmakta
olup, konumuzla ilgili olan yani uykuda solunum bozuklukları içerisinde yer alanı nonhiperkapnik
CSAS’dir. CSAS’nin hiperkapnik formunda apne ve PaCO2’deki yükselme ventilasyonun azalması ya da
solunum kontrolünün depresyonu sonucu gelişir. En tipik örneği santral alveoler hipoventilasyon’dur.
2.Nonhiperkapnik CSAS
Nonhiperkapnik CSAS’de ise primer solunum kontrolünün azalması veya solunum kas
güçsüzlüğü eşlik etmez. Bu bozukluk, solunum kontrolünün instabilitesinden kaynaklanır. Solunumsal
kemoreflekslerin artışı ya da mekanik stimulusla solunum merkezinin refleks inhibisyonu da oluşumunda
rol oynayabilir.
Nonhiperkapnik CSAS, primer (idiyopatik CSAS) ya da sekonder olabilir. Sekonder CSAS’den
genellikle konjestif kalp yetmezliği (KKY), yüksek irtifa, akromegali, santral sinir sistemi hastalığı (SSS)
veya böbrek yetmezliği sorumludur. Bu bölümde en sık görülen iki tablo idiyopatik CSAS ve KKY’e
bağlı CSAS’den söz edilmiştir.
a.İdiyopatik CSAS
Oldukça nadirdir ve OSAS’lı hastaların %5’inden daha az olduğu düşünülmektedir. Ayrıca uyku
bozuklukları merkezlerine başvuran hastaların yaklaşık %4-10’unu oluşturduğu bildirilmiştir.
CSAS’lilerin OSAS’lılara göre yaş ortalaması daha yüksektir. Erkek cinsiyet hakimdir. Obez hastaların
oranı OSAS’lılarda olduğu kadar yüksek değildir. Gündüz aşırı uyku hali vardır. Huzursuz uyku, horlama,
boğulma hissi ile uyanma, burun tıkanıklığı gözlenebilir. OSAS’lıların tersine insomniden, uykuyu devam
ettirememeden, sık gece uyanmalarından yakınabilirler. CSA esnasında ciddi hipoksemi olmadığı için
polisitemi veya kor pulmonale görülmez, kardiyak aritmiye de pek rastlanmaz.
İdiyopatik CSAS’nin tipik PSG bulguları, uyanıklıktan uykuya geçerken tekrarlayan santral
apneler ve arousal sırasında hiperpnedir. Uyku başlayınca santral apneler kaybolur, solunum düzenli hale
gelir. Hiperkapnik CSAS’den farklı olarak apne ve hipopneler NREM evre 2 ve REM’de daha az sıklıkta
görülür. NREM evre 3-4’de hiç görülmez. Hiperkapik CSAS’lilerde ise NREM evre 2’den REM’e gittikçe
artar. NREM evre 3-4’de nadir olmasının sebebi muhtemelen bu evrelerde arousal’a eğilimin NREM evre
1-2’ye göre daha düşük olmasıdır.
b.Konjestif Kalp Yetmezliği
KKY’li hastalarda görülen CSAS, Cheyne-Stokes Solunumu (CSS) ile birliktedir. CSS’yi
periyodik solunumdan ayırtetmek gerekir. Her ikisinin de tipik solunum paterni periyodik olarak tidal
volümün kreşendo ve dekreşendo özellik göstermesidir. Hiperpnelerin arasında sadece hipopne varsa
periyodik solunum, eğer hipopnelerle birlikte apneler de varsa CSS olarak adlandırılır.
KKY’de izlenen CSAS’nin tipik klinik bulguları tekrarlayan arousalların yol açtığı uyku
bölünmelerine bağlı GAUH ve yorgunluktur. CSA’ler tıpkı idiyopatik CSAS’de olduğu gibi uyanıklıkta
NREM’e geçişte veya arousal’da izlenir. En sık evre 1’de görülür, sıklığı evre 2’den 3-4 ve REM’e
gittikçe azalır. Ortaya çıkan arousal NREM evre 3-4’e geçişi engeller. CSS’nin hiperpneik fazında
midriazis ile musküler tonusta, kardiyak outputda, kan basıncında ve serebral kan akımında artış olur.
III.TEDAVİ
1.Hiperkapnik CSAS
Progesteron ve teofilin gibi solunum stimülanlarından yararlanılabilir. En etkin tedavi noninvaziv
mekanik ventilasyon ve özellikle nazal maske ile pozitif basınçlı ventilasyondur. Elektrofrenik pacing,
diyafragma kontraktilitesini artırarak hipoventilasyonu düzeltir ama santral apne ve hipopneler için
etkisizdir.
2.Nonhiperkapnik CSAS
a.İdiyopatik CSAS
İdiyopatik CSAS’de tedavi, GAUH, huzursuz uyku, sabah başağrıları, horlama veya insomni
yakınmaları söz konusu olduğunda gündeme gelir. Nadir bir hastalık olduğu için tedavisi ile ilgili yapılmış
çalışma da azdır.
İdiyopatik CSAS’de nadiren hipoksemi vardır. Hipoksemi varlığında yüksek irtifaya bağlı
periyodik solunumda olduğu gibi oksijen tedavisi verilir ama her zaman iyi yanıt alınamaz.
Santral apnelerin nedeni PaCO2 değerinin apne eşiğinin altıda kalması olduğu için CO2
inhalasyonu ile PaCO2’yi yükseltmek teorik olarak anlamlıdır. CO2 ile zenginleştirilmiş hava vermek
güvenli olmadığı için ölü boşluk hacmini artıran maske kullanılması tercih edilir. Bu yöntemlerle
PaCO2’nin 1-3 mmHg artırılması CSA’yi engellemeye yeter. Ancak PaCO2’yi artırmak solunumu ve
solunum çabasını artırmak anlamına gelir ki zaten hiperventile olan hasta için oldukça yorucudur.
CSAS’de solunum stimülanları da kullanılabilir. Asetazolamid, bir karbonik anhidraz
inhibitörüdür ve santral solunum merkezinde metabolik asidoz oluşturarak solunumu stimüle eder. Santral
apneler üzerine etkisi konusunda çelişkili çalışmalar bulunmaktadır. 1 haftalık tedavi ile santral apnelerin
%70 oranında azaldığı ve gün içi semptomların düzeldiği gösterilmiştir. 1 ayda santral apnelerin %70
azaldığını ama obstrüktif olayların değişmediğini gösteren çalışmalar da vardır. Ancak uzun dönem
kullanımı sakıncalıdır. Elektrolit dengesi bozulur, kalsiyum fosfat taşları alkali idrarda birikir, parestezi
olabilir. Teofilin ve medroksiprogesteronun ise sonuçları bilinmemektedir.
CSA fizyopatolojisinde, arousal’ın apneleri provake ettiği düşünüldüğü için, pratik olarak
sedatiflerin de tedavide etkin olması beklenir. Kısa etkili benzodiazepinlerin arousal ve apne sayısını
düşürdüğü gösterilmiştir. Klinik bulgular üzerine etkisi yoktur. Bu ilaçlar hiperkapnik CSAS’de
kontrendikedir ve kullanımında ilaç bağımlılığı göz önüne alınmalıdır.
Bir diğer tedavi yöntemi olan CPAP tedavisi santral apne sayısını düşürebilir. CPAP’ın daha çok
farengeal kollapsa bağlı reflekslerin yol açtığı santral apneleri ortadan kaldırdığı bilinmektedir. Arousal ve
hiperventilasyonu tetikleyen ÜSY kollapsını engeller. Ayrıca CPAP hafif dereceli CO2 retansiyonuna da
neden olur. CPAP’ın etkinliğini araştıran yeterli çalışma yoktur, ancak idiyopatik CSAS’lilerde iyi tolere
edilemediği bilinmektedir.
b.Konjestif Kalp Yetmezliği
Tedavide öncelikle KKY’nin etkin bir şekilde tedavi edilmesi önemlidir. KKY tedavisinde yer
alan diüretik, beta blokörler ve ACE (angiotensin konverting enzim) inhibitörlerinin aynı zamanda CSAS
ağırlığını da azalttığı gösterilmiştir. Bunun dışında CSAS’ye yönelik tedaviler oksijen tedavisi, CO2
inhalasyonu, solunum stimülanları ve CPAP olarak özetlenebilir.
Düşük debili oksijen verildiğinde apneye bağlı desatürasyon ortadan kaldırılır. PaCO2 ve santral
apne-hipopnelerde değişiklik olmaz. Oksijen debisi artırılırsa PaCO2 artar, santral olayların sayısı azalır.
Oksijen tedavisinin uyku kalitesi üzerine etkileri konusunda da çelişkili yayınlar vardır.
Tıpkı idiyopatik CSAS’de olduğu gibi, CO2 inhalasyonu ile PaCO2’yi 1-3 mmHg artırmak
KKY’li CSAS’lilerde santral apne ve hipopneleri ortadan kaldırır. Pratikte sık uygulanan bir tedavi
yöntemi olarak kabul edilmemektedir. Çünkü CO2 inhalasyonu dakika ventilasyonunu artırıp solunum
kaslarının yorulmasına neden olur. Böylece dispne ve dispneye bağlı uyku bozukluğu ortaya çıkar. Ayrıca
artan PaCO2 respiratuar asidoz açısından potansiyel bir tehlikedir.
Teofilin, beyindeki solunum merkezine direkt stimülatör etkisiyle solunumu artırır. Teofilin
verildiğinde santral solunumsal olaylar azalır ama oksijen satürasyonu yükselmez, arousallar değişmez ve
uyku yapısı düzelmez. Kardiyak fonksiyonlar üzerine de yeterli etkisi yoktur. Ayrıca teofilin de dakika
ventilasyonunu artırarak solunum kaslarını yorar. Asetazolamid veya medroksiprogesteron hakkında
yeterli bilgi yoktur. Asetazolamidle metabolik asidoz yaratmak kardiyak aritmiler açısından risk taşır.
Sedatifler arousalları azaltır ama oksijen satürasyonu ve CSAS ağırlığı değişmez.
Üzerinde en çok çalışma yapılan tedavi CPAP tedavisidir. CPAP, solunum kaslarını yormadan
intratorasik basıncı artırır. Kalp çevresindeki basıncı artırarak internal ve eksternal sol ventrikül basınç
farkını (transmural basınç) azaltır, preload ve afterload’ı düşürür. Sol ventrikül dolum basıncı yüksek
olanlarda stroke volümü ve kardiyak outputu artırır. Çalışmalar CPAP’ın sol ventrikül ejeksiyon
fraksiyonunu, mitral regürjitasyonu ve sistolik fonksiyonu düzelttiğini göstermiştir. Noktürnal üriner ve
diurnal plazma noradrenalin düzeyini düşürerek sempatik sinir aktivitesini azaltır. Ayrıca plazma atriyal
natriüretik peptid düzeyini düşürüp atrial duvar gerilimini önler. Tüm bu etkileriyle dispneyi düzeltir,
yaşam kalitesini artırır.
CPAP’la santral solunumsal olaylar ilk gecede düzelmez. Çalışmalar 1-3 aylık CPAP tedavisinin
santral AHİ’yi azalttığını, solunum sayısını düşürdüğünü, PaCO2’yi artırdığını göstermiştir. KKY’lilerde
santral apneye yol açan, uyku sırasında hiperventilasyonla birlikte hipokapnidir. Buna göre CPAP’ın
solunumu düşürüp PaCO2’yi apne eşiğinin üstüne kadar yükselttiği kabul edilebilir. Ayrıca CPAP,
intratorasik basıncı artırıp interstisyel sıvıyı ekstratorasik vasküler kompartmana çekerek pulmoner ödemi
düzeltir.
OBEZİTE-HİPOVENTİLASYON SENDROMU
I.TANIM
Obezite hipoventilasyon sendromu (OHS), morbid obezite (Beden kitle indeksi>40) ve bunun
dışında hiçbir nedenle açıklanamayan alveoler hipoventilasyon, hipersomnolans, uykuda ve gündüz
hipoksemi, hiperkapni ve sıklıkla kor pulmonale gelişimi ile karakterize, tanım olarak tamamını
içermemekle birlikte Pickwick sendromunun günümüzdeki karşılığı olan bir hastalık tablosudur.
Son yıllarda yeni tanımlanan bir kavramda “Uyku hipoventilasyon sendromu (UHS)” dur.
Burada tablo tamamen OHS’ye benzer. Tek fark; UHS’de obezite yoktur.
II.TANI
OHS tanısı konabilmesi için hipoventilasyona yol açan diğer nedenlerin ekarte edilmesi
gerekmektedir. Gündüz uyanıklıkta saptanan alveoler hipoventilasyon ve bunun sonucunda oluşan
hiperkapni uykuda daha da derinleşir. Uykuda PaCO2 değerinin en az 10 birim yükselmesi tanıyı
destekleyen önemli bir bulgudur.OHA’nin tanı kriterleri tablo-13’de görülmektedir.
Tablo-13: Obezite-hipoventilasyon sendromu tanı kriterleri
OHS tanısı koymak için mutlaka bulunması gereken kriterler
1. Morbid obezite (BKİ>40)
2. Başka bir nedenle açıklanamayan gündüz alveoler hipoventilasyon (PaCO2>45)
(PaCO2 değerinin uykuda en az 10 birim yükselmesi)
OHS’de saptanabilen diğer patolojiler
1. Dispne
2. Siyanoz
3. Gündüz aşırı uyku hali
4. Pulmoner hipertansiyon
5. OSAS
III.TEDAVİ
OHS’de tedavi yöntemine karar verirken 3 temel amaç göz önüne alınır.
1.
PaCO2 değerini hem uyanıklık hem de uykuda normale döndürüp asid-baz dengesini
düzeltmek. Bunun için solunum merkezi kontrolünü düzeltmek, solunum iş yükünü azaltmak, solunum
kas yorgunluğunu engellemek ya da kasları dinlendirmek.
2.
Alveoler ventilasyonu ve ventilasyon/perfüzyon (V/Q) oranını düzelterek, varsa OSAS’ı
tedavi ederek, oksihemoglobin düzeyini korumak, böylece kor pulmonale oluşumunu engellemek.
3.
Gündüz uyku halini düzelterek yaşam kalitesini artırmak, uyku yapısını düzeltmek.
OHS’de kilo vermenin tedavide büyük önemi vardır. Yeterli miktarda zayıflayan hastaların PaO2
ve PaCO2 değerlerinin normale döndüğü gösterilmiştir. Diğer yandan varsa OSAS tablosu düzelebilir, en
azından apne-hipopne indeksinde azalma olur, pulmoner arter basıncı düşer, kalp fonksiyonları düzelir.
Kilo vermeyle solunum fonksiyonlarındaki en belirgin değişiklik ERV’deki artmadır.
Üzerinde çalışılan ama anlamlı sonuç elde edilemeyen bazı farmakolojik ajanlar vardır. Bunlardan
birkaçı progesteron, asetazolamid, teofilin ve protriptilindir. Progesteron OHS tedavisinde solunum
stimülanı olarak etki eder. Progesteron verildiği sürece gündüz hipoksemi ve hiperkapnisi düzelir. İlaç
kesildiğinde bu etki kaybolur. Asetazolamid metabolik asidoz yaratarak santral solunum yanıtını artırır.
Özellikle akut solunum yetmezliğine girmiş OHS’de bikarbonat fazlalığının renal atılımını artırmak için
kullanılabilir. Teofilin solunum stimülanıdır. OHS’de etkisi tam olarak gösterilememiştir. Protriptilin bir
trisiklik antidepresandır. Sedatif etkisi yoktur. OSAS’da REM süresini kısaltarak apne sayısını
düşürmektedir. Ancak yan etkileri çok fazla olan bu ilacın OHS üzerine etkisi gösterilememiştir. Bir
serotonin reseptör antagonisti olan fluoxetine’in de benzer etkileri vardır. OHS’li hastalar, solunum
merkezini baskılayabilen alkol, benzodiazepin, narkotik ve barbitürat gibi ajanları kullanmamalıdır.
Eşlik eden hastalıkların tedavisi açısından OHS ve KOAH birlikteliği önemlidir. KOAH solunum
iş yükünü artırdığı için OHS’nin ağırlaşmasına yol açar. Sigara içiminin kesilmesi ve KOAH’a yönelik
etkin tedavinin verilmesi OHS’de hem klinik hem de spirometrik düzelmeye neden olur. OHS ile OSAS
birlikteliği daha derin hipoksemi ve hiperkapni oluşumuna yol açar. OHS tedavisine ek olarak ÜSY
obstrüksiyonunu engellemeye yönelik etkin tedavi vermek gerekir.
OHS’li hastalara hipoksemileri nedeniyle sadece oksijen vermek doğru bir yaklaşım değildir.
Bunlarda hipoksemiye neden olan yetersiz alveoler ventilasyondur ve ventilasyonu artıracak yöntemlere
ihtiyaç vardır. Oksijen verilmesi, görünürde satürasyonunu artırırsa da, zaten bozuk olan santral yanıtı
baskılayarak hiperkapniyi daha da derinleştirir. Diğer yandan OSAS’ın eşlik ettiği durumlarda sürekli
pozitif basınç vererek ÜSY obstrüksiyonu engelleneceği halde oksijen verilirse apne sayı ve sürelerinde
artış ile OSAS’ın da ağırlaşmasına neden olunabilir. Sadece, noninvaziv ventilasyon (NIV) tedavisine
rağmen sebat eden hipoksemi varlığında ve özellikle KOAH’ın eşlik ettiği hastalarda NIV ile birlikte
oksijen vermek gerekli olabilir.
Özellikle solunum iş yükünün arttığı ve solunum kas yorgunluğunun söz konusu olduğu OHS’de
solunum yetmezliği de gelişmişse noninvaziv ventilasyon uygulamak en etkin tedavi yöntemidir. NIV
tedavisi ile yapay yolla hastaya gerekli tidal volüm sağlanır, mikroatelektazik alanlar açılır, toraks
esnekliği düzelir, akciğer volümleri artırılır, inspiratuar solunum kaslarının iş yükü azalır, yorgun kaslar
dinlendirilir ve solunum merkezinin CO2’e olan yanıtı düzelir.
NIV, özellikle alveoler hipoventilasyonun ön planda olduğu akut ve kronik solunum
yetmezliklerinin tedavisinde endikedir. Başlıca volümetrik (volüm sikluslu) ve barometrik (basınç
sikluslu) olmak üzere 2 modda uygulanır. İlk uygulanmaya başladığı yıllarda daha çok restriktif solunum
yetmezliğinde uygulanır ve volümetrik ventilatörler tercih edilirdi. Son 10 yılda bu konuda iki önemli
değişiklik olmuştur: Daha fazla oranda KOAH ve OHS hastasında NIV uygulanmaya başlanmış ve
volümetrik olanlar yerine basınç sikluslu NIV ve özellikle BPAP tercih edilmeye başlanmıştır.
OHS’ye OSAS’ın eşlik ettiği durumlarda BPAP, EPAP’ın ayarlanması ile obstrüktif apne ve
hipopnelerin de etkin bir şekilde tedavi edilmesini sağlar. Uygun şekilde BPAP kullanımına rağmen
hiperkapninin sebat ettiği durumlarda ekspire edilen CO2 yeniden solunuyor olabilir. Bu durumda standart
ekspirasyon aparatı yerine özel nonbreather valve kullanılabilir ya da EPAP 8’in üstüne çıkarılabilir. Bazı
OHS’li hastalarda göğüs duvarı impedansı çok yüksektir ve BPAP, yeterli oksihemoglobin desatürasyonu
sağlayacak ve hiperkapniyi düzeltecek inspiratuar basıncı sağlayamayabilir. Bu durumda yeterli
inspiratuar basınç sağlayabilen volüm sikluslu NIV denenmelidir.
OVERLAP SENDROMU
I.TANIM ve TANI
Uyku bozukluklarında overlap sendromu (OVS), obstrüktif uyku apne sendromunun kronik
obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), astım, interstisyel akciğer hastalığı ve kistik fibrozis gibi akciğer
hastalıkları ile birlikteliği için kullanılan bir terimdir. Ancak en sık birlikteliğin KOAH’la görülmesi
nedeniyle OVS denildiğinde daha çok OSAS+KOAH birlikteliği anlaşılmaktadır.
KOAH hastalarında nonapneik noktürnal oksijen desaturasyonunun varlığı bilinen bir gerçektir.
Ancak KOAH ve OSAS birlikteliğinde hipokseminin daha belirgin olduğu ve daha ciddi kardiyopulmoner
fonksiyon bozukluğuna yol açtığı ileri sürülmektedir. OSAS ve KOAH’ın herikisinin de kronik hipoksemi
ve sonuçta pulmoner hipertansiyon ve kor pulmonaleye yol açan hastalıklar olması nedeniyle sinerjistik
etkileri sonucunda, OVS’li hastalarda tablonun daha hızlı seyrettiği sanılmaktadır.
II.TEDAVİ
OVS’li hastaların nasıl tedavi edileceğine yönelik verilerde oldukça yetersizdir. Heriki hastalığın
tedavisinin farklı olması nedeniyle, yalnızca birinin tedavisi ile kor pulmonaleye kadar giden tablonun
gelişimine engel olunamaz. Önemli bir diğer nokta da; oksijen tedavisinin bu hastalarda tehlikeli CO2
yükselmelerine neden olabilmesidir. Oysa yalnızca KOAH’ı olan hastalarda 1-3 L/dak. verilen oksijen
tedavisinin uyku sırasında CO2 retansiyonu yapma riski oldukça düşüktür. Bu nedenle KOAH’lı
hastalarda uyku sırasında PaCO2’de anlamlı yükselme oluyor veya oksijen verildiğinde başağrısı
gelişiyorsa, bu hastalarda muhtemel bir OSAS birlikteliğinden şüphelenilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Klinik önemi olan OSAS’lı olgularda ideal tedavi seçeneği CPAP tedavisidir. Ancak OSASKOAH birlikteliği varsa bu hastalarda BPAP tedavisinden daha iyi sonuç alınır. Uygun tedavi basıncının
belirlenmesi amacı ile KOAH’lı hasta bir gece uyku laboratuvarında yatırılarak BPAP titrasyonu yapılır.
Bu tedaviye oksijen tedavisinin de eklenmesi ile gerek apne ve hipopneler ve gerekse noktürnal
desatürasyon giderilerek overlap sendromlu hastanın tedavisi sağlanmış olur.
Noktürnal astım gelişimi, astım kontrolünün yetersiz olduğunun ve astım tedavisinin
gözden geçirilmesi gerektiğinin göstergesidir. Hastaların küçük bir kısmında noktürnal astım gürültülü
horlama ve uyku apne sendromu ile birliktedir. Klasik tedavilere yanıt alınamıyorsa OSAS şüphesi ile
PSG yapılmalı ve gerekiyorsa CPAP tedavisi denenmelidir. Horlaması ve OSAS’ı olan kişilerde noktürnal
astımın kontrolünün güç olduğu unutulmamalıdır.
Kistik fibrozisli hastalarda uyku apne sendromu sıklığı yeterince araştırılmamıştır. Ancak bu
hastalarda gece oksijen desatürasyonunda uyku apnesinin pek katkısının olmadığı sonucu çıkarılmıştır.
KAYNAKLAR
1) Köktürk O. Uykuda solunum bozuklukları. Tarihçe, tanımlar, hastalık spektrumu ve boyutu.
Tüberküloz ve Toraks Dergisi 1998; 46 (2): 187-92.
2) Köktürk O. Obstrüktif uyku apne sendromu epidemiyolojisi. Tüberküloz ve Toraks Dergisi 1998; 46
(2): 193-201.
3) Köktürk O, Köktürk N. Obstrüktif uyku apne sendromu fizyopatolojisi. Tüberküloz ve Toraks Dergisi
1998; 46 3): 288-300.
4) Köktürk O. Obstrüktif uyku apne sendromu. Klinik özellikler. Tüberküloz ve Toraks Dergisi 1999; 47
(1) : 117-26.
5) Köktürk O. Obstrüktif uyku apne sendromu. Üst solunum yolunun görüntülenmesi. Tüberküloz ve
Toraks Dergisi 1999; 47 (2) : 240-54.
6) Köktürk O. Uykunun izlenmesi (1). Normal uyku. Tüberküloz ve Toraks Dergisi 1999; 47 (3) : 37280.
7) Köktürk O. Uykunun izlenmesi (2). Polisomnografi. Tüberküloz ve Toraks Dergisi 1999; 47 (4) : 499511.
8) Köktürk O. Obstrüktif uyku apne sendromu. Yardımcı tanı yöntemleri. Tüberküloz ve Toraks Dergisi
2000; 48 (1) : 125-32.
9) Köktürk O. Obstrüktif uyku apne sendromu sonuçları. Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2000; 48 (3):
273-89.
10) Köktürk O. Uyku bozuklukları sınıflaması ve ayırıcı tanısı. Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2001; 49
(1): 175-82.
11) Köktürk O, Ulukavak Çiftçi T. Obstrüktif uyku apne sendromu. İlişkili hastalıklar ve ayırıcı tanı.
Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2002; 50(1): 104-18.
12) Köktürk O, Ulukavak Çiftçi T. Obstrüktif uyku apne sendromu. Genel önlemler ve medikal tedavi.
Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2002; 50(1): 119-24.
13) Köktürk O, Ulukavak Çiftçi T. Obstrüktif uyku apne sendromu. Ağıziçi araç tedavisi. Tüberküloz ve
Toraks Dergisi 2002; 50(2): 307-16.
14) Köktürk O, Ulukavak Çiftçi T. Obstrüktif uyku apne sendromu. CPAP/BPAP tedavisi. Tüberküloz ve
Toraks Dergisi 2002; 50(2): 317-34.
15) Köktürk O, Kemaloğlu Y. Obstrüktif uyku apne sendromu. Cerrahi tedavi. Tüberküloz ve Toraks
Dergisi 2002; 50(3): 451-76.
16) Köktürk O, Ulukavak Çiftçi T. Uykuda solunum bozukluklarında yeni tanımlamalar. Tüberküloz ve
Toraks Dergisi 2002; 50 (4): 527-35.
17) Köktürk O, Fırat Güven S. Üst solunum yolu rezistansı sendromu. Tüberküloz ve Toraks Dergisi
2003; 51 (2): 216-26
18) Köktürk O, Ulukavak Çiftçi T. Santral uyku apne sendromu. Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2003; 51
(3): 345-56.
19) Köktürk O, Ulukavak Çiftçi T. Obezite-hipoventilasyon sendromu. Tüberküloz ve Toraks Dergisi
2003; 51 (1): 107-16.
20) Köktürk O, Çiftçi B. Overlap sendromu. Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2003; 51 (3): 328-44.
21) Köktürk O. Kronik obstrüktif akciğer hastalığında uyku sorunları. In: Umut S, Ertürk E (eds). Toraks
Kitapları. No:2. Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı. 2000; 167-88.
Download