GÖNÜLDEN GÖNÜLE 3 Mustafa ÖSELMİŞ Denizli – 2016 1 Mustafa ÖSELMİŞ Pelitlibağ Mah. Hürriyet Cad. No: 99 Haldunbey Apt. Kat:2 DENİZLİ 0505. 397 25 83 www.mustafaoselmis.com.tr ISBN 978-605-63211-8-4 1.Baskı – Eylül 2016 © Bu kitabın her hakkı saklıdır. Yazarın izni olmadan Hiç bir şekilde kısmen veya tamamen alınamaz ve kopya edilemez. CD ve benzeri elektronik ortama aktarılamaz. 2 İÇİNDEKİLER 1-Önsöz 2-Kur’an’da Cenab-ı Allah 3-Kur’an Nasıl Bir Kitaptır 4-Kur’an’da İman Yönünden İnsan 5-Kur’an’da İnsan ve İyilik 6-Hz. Peygamberin Günlük Hayatı 7-Sünnetin Önemi 8-Sünnet Düşmanlığı 9-İlahi Hadislerden Mesajlar 10-İslam ve Kadın 11-Meleklerin Bize yardımı 12-İslam yayılan Tek Din 13-İslam Yayılıyor – 2 Neden Müslüman Oluyorlar 14-Din Düşmanlığı 15-Dindar Nesil 16-Üç Ayları Nasıl Geçirelim 17-Ramazan Bayramı 18-Kurban Bayramı 19-Ramazan Sonrası hayatımız 20-Özür ve Keffaret 21-Namaz Nasıl Güzel Kılınır – Sorular 22-Ne kadar Müslümanız 23-İslam Kardeşliği 24-Hayat Ölçülerimiz 25-Sevabı Bol Ameller 26-Kelamdan Önce Selam 27-İstişare Etmek 28-İsraf ve Tasarruf 29-Yüce Mertebe Şehitlik 30-Gençliğe Kurulan Tuzaklar 31-Çirkin Benzeşme 32-Taklid Bize ne kazandırdı 33-Büyük Günah 34-Sorular – Cevaplar -135-Sorular – Cevaplar -236-Mezhepler 37-Karma Eğitim 38-Sen de Bir Gün Yaşlanacaksın 39-Kur’an’da Ölüm 40-Ölüm Ötesine Yolculuk 41-Kabir Hayatı 3 5 7 15 27 35 41 47 55 61 69 79 85 97 111 121 135 147 155 163 171 181 197 209 223 235 247 257 263 271 279 291 299 307 331 343 353 365 375 387 393 403 4 ÖNSÖZ Allah’a hamd, Rasûlüne Salevat, âline, ashabına ve Müslümanlara selâm olsun. Rabbim Gönülden Gönüle 3. Cildi bitirmek nasip etti. Şükürler olsun. Kitabın kalınlığı göz korkutmasın. Her konu müstakil ve güncel olup, okuyucunun zevkle okuyacağı şekilde düzenlenmiştir. Bende yazma arzusu, faydalı olmak ve Allah’ın rızası içindir. Bilindiği gibi Cenab-ı Allah’ın ilk emri “Oku!” dur. Müslümanın okuyup dinini öğrenmek ve dinini yaşamak boynunun borcudur. Din bilinmeyince amel ve itikat düzgünlüğü olamaz. Bu 50 inci kitabımdır. Bunlardan hiç maddi beklentim yoktur. Bütün isteğim okunmasıdır. Okuyanlardan Allah razı olsun. Yazmak bizden, hidayet Cenab-ı Allah’tan. Mustafa ÖSELMİŞ 5 6 KUR’AN’DA CENAB’I ALLAH Bismillahirrahmanirrahim (Allah’ın adıyla başlayalım): Her şeyin başı besmele. Besmele, bereket getirir. (Peygamberimiz) ”Beslemesiz başlayan her iş bereketsiz ve eksiktir buyurur.” Besmele ihmal edilmemelidir unutulduğu zaman ”bismillahi evvelihi ve ahirini” denir (i. Canan hadis ans:0/398) Lanetlenmiş olan şeytanın şerrinden söyle Allah’a sığınınız: “Euzubillahimineşşeytanirracim lahavlevela kuvvete illabillahilalliyyilazim” Besmelenin mucizevi tesiri vardır. Bilinmeyen ve şüpheli olan bir şeyi helallaştırır. Besmele ile kesilen yenilecek hayvanın etini faydalı hale getirir ve helallaştırır. Besmele, her hayrın anahtarıdır. Süleyman çelebi şöyle der: Allah adın zikredelim evvella Vacib olur cümle işte her kula Allah adın her him ol evvel ana Her işi âsân (kolay) eder Allah ona ALLAH’A İMAN Kur’an ayetlerinden anladığımıza göre her şeyi yaratan yaşatan rızıklarından öldüren diriltecek olan Allah’tır. Kur’an’da en uzun ayet olan ayetel kursi’nin anlamı şöyledir: Allah odur. Başka tanrı yoktur. Her zaman diridir. Her an bütün kainatı yönetir. Ne uyur, ne de uyuklar. Gökte ve yerde ne varsa hepsi onundur. İzni olmadan kimse şefaat edemez. “Yarattıklarının yaptıklarını yapacaklarını bilir. Kulları ise onun ilminden ancak izin verdiği kadar kavrayabilir. İlmi gücü ve kudreti bütün gökleri ve yerleri kuşatır Bunları koruyup gözetmek kendisine ağır gelmez En yüce ve en büyük yalnız O’dur.”(Bakara:255) Diğer ayetlerde: Ey peygamber! Şöyle de; “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım ‘sen mülkü dilediğini verir. Dilediğinden de çekip alırsın. Dilediğini aziz eder dilediğini zillete düşürürsün.” 7 Bütün hayır senin elindedir Elbette senin gücün herkese yeter. Gündüzü geceye katar, geceyi de gündüze katarsın. Ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğini de hesapsız rızıklandırırsın. (Al-i imran:26-27) “O her şeyin sahibidir, göklerin yerin rabbi Allah’tır .” (Yunus:6) “Gökleri ve yerleri yaratan Allah hakkında şüphemi var”(İbrahim:10) ALLAH VARDIR Kör, güneş yok dese güneş yok olmaz. yer ve gök içinde ne varsa “Allah var” diyor. Nerede bir şey varsa, orada Allah vardır. Yokluğu düşünülmez hiçbir şey tesadüfi değil ve kendi kendine olmamıştır. Tabiat kendisi yaratılmıştır, bir şey yaratamaz. Bilim ve olaylar bizi Allah’a imana çağırıyor inanmayanı imana zorluyor. Ateist filozof Antony Flew imana gelmiş. “Bugüne kadar yanılttığım bütün insanlardan özür diliyorum. Çünkü ben özür diliyorum “demiştir(13.12.2004 basın) DNA şifresini çözen Francis Collins: ”30 yıldır ateistim artık Allah’a inanıyorum. Araştırmalarım beni Allah’a yaklaştırdı.” demiştir. Allah inkar edilmez. Uzaydaki bir patlama üzerine bir Fransız dergisi “Araştırmalar ister istemez Allah’a imana zorluyor” demişti Uzayda ilk namaz kılan Malezyalı astronot “uzayda Allah’ın varlığını gösteren yanıtlarla dolu açıklamasını yapmıştır. Bir ateist bilim adamı çalışmaların sonucunda der; ”Kusura bakmayın tanrı varmış yanılttıklarımdan özür diliyorum” demiştir. Göz Allah’ı görmüyorsa akılla Allah’ı anlamıyorsa, ne işe yarar? Aptalların dışında ataizim yıkılmıştır. Allah birdir. “Allah kelimesinin çoğulu yoktur” İslam tevhid dinidir. Kelime-i tevhit te “Allah’tan tan başka ilah yoktur” denir. İhlas suresinde; “Ey Muhammed! Deki; O Allah birdir. Hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şey O’na muhtaçtır. O doğmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey O’na denk değildir” buyurulur. Bir ayette; 8 “Allah evlat edinmemiştir. Onunla beraber hiçbir tanrı yoktur. Allah müşriklerin yakıştırdığı şeylerden uzaktır” (müminun:91) Bu ayetler, Hristiyanların “İsa Allah’ın oğludur.” Yahudilerin (Üzeyr Allah’ın oğludur) demeleri üzerine nazil olmuştur.. “Allah’tan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaklaşır.”(Tevbe;31) 1992 yılında Vatikan’ın önde gelen din adamları yedi yıllık araştırma sonunda; ”İslam da olduğu gibi tek Allah’a inanmak gerektiği kararına varmışlardır. İnancımıza göre Cenab-ı Allah, mekandan münezzehtir. Allah ne gökte ne yerde her yer dedir. Yunus; “Yücelerden yücesin, Kimse bilmez nicesin, Ne göktesin ne yerde, Her yerdesin her yerde “diyor Miraçta Peygamber (as)’ın göğe çıkması Allah’ın gökte olduğu için değil, bazı sırlara vakıf olması için yüceltilmesidir. Kur’an’da ;”O, Allah öyle bir Allah’tır ki yerde de gökte Allah’tır.”(Zuhruf:84) Cenab-ı Allah şekilden de münezzehtir. Onun bir şekli yoktur. Peygamber (as); Allah’ın yarattıklarını düşünün şeklini düşünmeyin. O düşündüğünüzden başkadır, siz onu kavrayamazsınız. Buyurur. Kuranda; ”o’nun hiçbir benzeri yoktur.” (şura;11) Hiçbir şey ona benzemez. Elle tutulup gözle görmediğime inanmam demek aptalca bir ifadedir. Aklını göremediğine, elle tutamadığına göre sen delisin öyleyse! Biz Allah’ı göremeyiz. Gözümüzün yapısı onu görmeye müsait değildir. Göremediğimiz ama var olan çok şey vardır. İnsanların gözü madde cinsinden olan şeyleri görür. Peygamberimize miraçta Allah’ı gördün mü dediler. Nasıl göreyim o bir nurdur dedi. Kur’an’da; ”Gözler O’na erişemez” (Enam;103) buyurur. Musa Peygamber Allah’ı görmek istedi. Allah ona; ”Sen beni göremezsin.” (enam;143)buyurdu. Bu dünyada kimse o’nu göremez peygamberlerde görememiştir. O rüyada da görülmez. Ancak müminler Cenab-ı Allah’ı cennette göreceklerdir. Bu, iman etmelerinin ve salih amel işlemlerinin mükafatı olacaktır. 9 Peygamber (as)’a Allah’ı görecek miyiz? Diye soruldu. O da; Siz Allah’ı dolunayı gördüğünüz gibi cennette göreceksiniz “ cevabını verdi. (Riyazus salihin:1055) Kıyamet süresinin 22-23-24.ayetlerin de müminlerin cennete Allah’ı göndereceklerini bildirir. İnanmayanlar Allah’ı göremeyeceklerdir, çünkü onlar kör olarak yaratılacaklardır.(Taha suresi ; 124) Cenab-ı Allah en büyüktür. 1991 yılında uzaya giden Kazakistanlı Toktar Ebu Bekir; ”uzayda Allah’ın büyüklüğü karşısında tir tir titredim “ demiştir (1992 eylül-21, basın) En büyük Allah başka büyük yok. Osmanlı padişahları kendisine “Gururlanma padişahım, sen den büyük Allah var” dedirtirlerdi: Her şeyi yaratan Cenab-ı Allah’tır. Yaratmak yoktan var etmektir. Cenab-ı Allah’a mahsustur. Tabiat için insan için yaratıcı yarattı demek gülünçtür. Tabiatı da insanı da Allah yaratmıştır. İmam-ı Şafi’ye soralar: “Allah’ın varlığına delilin nedir?” Cevap verir: Dut yaprağıdır, tadı, rengi, kokusu ve maddesi birdir. Bundan koza böceği ipek yapar. “Arı bal yapar “ der. “Kozaböceği ipek yapar, koyun et, süt yapar. Geyik misk yapar” der. İnsan bir gibi gözükür ama öyle değil; Her insanın parmak izi sesi, DNA’sı farklıdır. Kuran’da:” gökleri ve yeri yaratan O’dur. O Allah bir işin olmasını dilerse, “ol! der olur” (Bakara:117) “Yaratmak Allah’a mahsustur.”(A’raf:154) “Yaratıcı ancak rabbindir”(Hıcır:86) “Her şeyi yaratan Allah’tır.”(Enam:102) Peygamberimizin ifadesine göre şeytan insana” her şeyi yaratan Allah, Allah’ı yaratan kim” sorusuna “fısıldar” demiştir. Trenin en arkasından bütün vagonları çeken kim? Lokomotif. Peki lokomotifi çeken kim? Denir mi? Cenab-ı Allah sürekli yaratır. Mesela; vücudumuzdaki organları sürekli yeniler 2011 yılında uzayda yeni güneşin bir milyon katı büyüklüğünde bir karadelik keşfetmişlerdir. Astronotların keşfettikleri bu karadelik dünyadan 30 milyon ışık yılı uzaktadır. 10 Peygamber (as)in bize bir uyarısı var şeytan size gelir: Yeri, göğü, şunu bunu kim yarattı? Diye sorar siz Allah dersiniz. Peki onu kim yarattı? der Şüphe verir bu durumda Euzübesmele çekip Allah’a sığının “ ben Allah’a ve o’nun peygamberine inandım” desin (Buhar; bed’ül halk:11) En büyük koruyucumuz Cenab-ı Allah’tır. Peygamberimiz şöyle demiştir; “Müminleri fenalıklardan koruyan Allahtan başka kimse yoktur. Bunun için bütün çirkin işleri haram kalmıştır. Kötülüğe razı olmaz. Allah günahkar kulunun tövbesini kabul eder. Nerede olursak olalım, Allah bizimle beraberdir. Allah kullarına şah damarından daha yakındır. (kaf:16) kul, lebbeyk dedi mi “buyur kulum” der. “Nerede olursanız o sizinle berberdir. Allah bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir”(Hadid:4) Cenab-ı Allah’a “ tanrı “ demek doğru değildir Sanatçı Cem Karaca : ” inanmadan hep tanrı ” derdim inandım Allah’la barıştım” demişti Tanrı kelimesi çokluk ifade eder. Allah kelimesinin yerini tutmaz. Allah’ın 99 ismi vardır. Tanrı bunlardan biri değildir. ”Tanrı” diyen Allah demiş olmaz. Bir zamanlar ezan tanrı uludur diye okunurdu. Tat vermedi aslını dönünce okuyan dinleyen ağlaya ağlaya sevinç gözyaşları döktü Kur’an’da; ”Allah ile başka ilahı daha tanıma sonra kınanmış, kendi başına terk edilmiş olarak kalırsın” ikazı yapılmıştır(İsra;22) Yunus şöyle demiş; Hakka aşık olan kişi, Akar gözlerinin yaşı, Purnur olur içi dışı, Söyler Allah Allah deyu, Kulluk yalnız Cenab-ı Allah’a yapılır. Allah’a muhalefet edilmez. İsyan edilmez. Bizi yaratan yaşatan O’dur. Rızıklandıran O’dur. Sonrada hesaba çekecek olan da yine O’dur. Cenab-ı Allah’a kulluk etmeyip, muhalefet eden Nemrutlar, Firavunlar Ebucehil ve Ebulehepler safında yer alır. İnsanın yaratılma sebebi, rabbine kulluktur. Kur’an’da; “Allah’a kulluğun başı, ihlas, samimiyettir” (Araf:29) Kullukta esas olan sürekliliktir. Şuurla yapılmasıdır. Allah: ”Sana ölüm gelinceye kadar ibadet et” (Hıcır;99) diye emreder. 11 Kulluk sorumluluk anlayışıyla yapılmalıdır. Eğer kul Allah’ı unutursa Allah’ta onu unutur. Kim Allah’ı severse, Allah da onu sever. Kur’an’da: ”Allah’a kulluk edin. Şeytana kulluk etmeyin” buyruluyor. (Nahl:30) Allah’a kulluk yapmayan, kula kul olur şeytana kul olur. Kul, ne hal üzerine ölürse, öyle dirilecek rabbinin huzuruna çıkacaktır. Bir insanın Cenab-ı Allah şükretmesi kul görevini yapmaması, onun için en büyük cezadır. Geçmişte kulluk görevini yapmayıp isyan edenleri Allah cezalandırmıştır. Cenab-ı Allah’a en önemli şey şirktir. Şirk Cenab-ı Allah’a ortak koşmaktır. Allah’a yapılması gerekeni başkasına yapmak başkasını yapılanı Allah’a yapmaktır. Şirk itikat bozukluğu ve inanç hastalığıdır. Allah’tan başka yaratıcı kabul etmek, Allah’tan başkasından yardım istemek, korkmak veya bir şeyi Allah’tan çok sevmek. Falcıya, medyuma, büyücüye gaybdan haber verene inanmak Darvinizme reenkarnasyona inanmak Allah’a orada aracı kabul etmek Allahtan başka tanrı kabul etmek Riyadan sakınmamak Uğursuzluk aramak. Allah’dan başka yaratıcı kabul etmek. Tabiatı yaratıcı kabul etmek Şeytana tapmak İbadetle başkasına gösteriş yapmak Kişiyi sığınak, kurtarıcı kabul etmek Türbelerden bir talepte bulunmak Kur’an’da Lokman (as)’ın dilinden şöyle buyurulur: ”Ey oğlum! Allah’a şirk koşma, şirk gerçekten büyük bir zulümdur. (Lokman:13) Şirkin cezası ağırdır. Günahlar kalır, güzel ameller boşa gider (Enam.88) İman ve ona bağlı olarak nikah gider. Cenaze namazı kılınmaz. Ona rahmet okunmaz. Günahlarının affı için dua edilmez. Müslüman ana babasına mirasçı olmaz Kestiği hayvanın eti yenmez. 12 Kur’an’da: ”Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz” buyurur.(Nisa:48) KURANDAN BAZI ÖRNEKLER “Allah rahmandır, rahimdir.”(Fatiha:3) “Allah her şeye kadirdir.”(Bakara:20) “Allah her şeyi hakkı ile bilendir”(Bakara:29) “Allah tövbeleri kabul eden ve merhameti olandır.” (Bakara:37) “Allah’ın hesabı çok şiddetlidir”(Bakara:202) “Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’tan gizli kalmaz.” (Al-i imram:5) “Göklerin ve yerlerin hükümdarlığını Allah’ındır. Allah’ın her şeye gücü yeter.”(Al-i imran:189) “Tanrı üçtür demeyin. Allah ancak bir tek Allah’tır. O çocuğu olmayan münezzihtir.” (Nisa:171) “O Allah göklerde ve yerde tek Allah’tır. Gizlinizi de açığınızı da bilir. Hayır ve şerden ne kazandığınızı bilir.” (Enam:3) “Rabbinizden başka tanrı yoktur. O her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O’na kulluk edin. O güvenilecek dayanılacak tek varlıktır. (Enam:102) “Eğer şeytanın fitnesi seni dürterse hemen Allah’a sığın çünkü o işitendir, bilendir.”(Araf:200) “Göklerin ve yerlerin gizlikleri Allah’a aittir” (Nahl;77) “Yüce sıfatlar Allah’a aittir. O her şeyden üstün ve hikmet sahibidir.” (Nahl:60) “Eğer yerde ve gökte Allahtan başka tanrı bulunsaydı, yerin göğün nizamı bozulurdu.” (Enbiya:22) “O Allah ölçüleri diriltir. Her şeye hakkı ile kadirdir. (Hac:6) “Gökte burçları var eden onların içinde güneşi ayı barındıran Allah, yüceler yücesidir.” (Furkan:61) “Canlılara rızkını veren Allah’tır. O her işitir bilir.” (Ankebut:60) “O, Allah kalplerin içinde ne varsa onu bilir.” (Mümin:19) “Her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” (Kamer:49) “O, her an yaratma halindedir.” (Rahman:29) “O, yaratan var eden şekil veren Allah’tır.” (Haşr:29) “Allah’ın izni olmadan hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah’a inanırsa Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir” (Teğabün:13) 13 “O Allah ki hangimizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O mutlak galiptir. Çok bağışlayıcıdır.(Mülk:2) “Deki suyunuz çekiliverse söyleyin size kim bir akarsu getirebilir.”(Müddesir:3) “Evet bizim onun parmak uçlarına bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.”(Kıyame:4) “Siz ancak rabbimizin izin vermesi halin de bir şey yapabilirsiniz.” (İnsan:30) “Deki; Allah birdir, Allah samedtir. O doğmamış ve doğurulmamıştır. O’nun hiçbir dengi yoktur.” (İhlas Suresi) “Şeytan ancak kendi dostlarını korkutur. Eğer iman ettiyseniz ondan korkmayın, benden korkun.” (Al-imran:175) “Başımıza gelenler kendi ellerinizle yaptıklarınız yüzündendir. Allah kurallara zulmedici değildir.” (Enfal:51) “O Allah görüneni de görünmeyeni de bilir.” (Rad:9) “Allah gökten su indirip yeryüzünü ölümünden sonra diriltir şüphesiz ki bunda toplumlar için ibret vardır.” (Nahl:65) “Muhakkak ki, ben yalnızca ben Allah’ım ben den başka ilah yoktur. Bana kulluk et. Beni anmak için namaz kıl.” (Ta-Ha:14) “Hepiniz Allah’a yönelerek ona karşı gelmekten sakının namaz kılın müşriklerden olmayın.” (Rum:31) “Deki kendi menfaatları aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah günahları bağışlar. Şüphe siz ki o çok bağışlayan çok esirgeyendir.” (Zümer:53) “Allah gözlerin hain bakışını kalplerin gizlediğini bilir.”(mümin:19) “O Allah ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır.”(Secde:7) “Deki; sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonrada görüleni görülmeyeni bilen Allah’a döndürüleceksiniz de, o sizin bütün yaptıklarınızı haber verecektir.”(Cuma:8) “Ant olsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf:16) Güç Allah’ın mülk Allah’ın, hüküm Allah’ın, kul acizdir her an Cenab-ı Allah’a muhtaçtır. 14 KUR'AN NASIL BİR KİTAPTIR Kur’an-ı Kerim, müslümanların kutsal kitabıdır. Son kitaptır. Dili Arapçadır. Bugüne kadar hiçbir değişikliğe uğramamış, bundan sonra da hiçbir değişikliğe uğramayacak ilahi kitaptır. Dünyadaki Kuranlar arasında en ufak bir fark yoktur. Kur'an’ın ifadesiyle: “Korunmuş bir kitaptır.” (Vakıa: 78) “O, bir şair sözü değildir.” (Hakka: 41) “O, bir kahin sözü değildir.” (Hakka: 42) “O, alemlere Rabbinden indirilmiştir.” (Hakka: 43) Kur'an, lafzı ile manası ile eşsiz bir kitaptır. Allah kelâmıdır. Kolay öğrenilir zevkle okunur. Kolay ezberlenir. “Onu geçersiz kılabilecek bir güç yoktur.” (Fussılat: 42) Onda geçmişin ve geleceğin bilgisi vardır. İcat, keşiflere ışık tutar. İlimle akılla ters düşmez. “Gücünüz yetiyorsa Kur'an'ın benzerini getirin” diye meydan okur. (İsra:88+Bakara:23+Hud:13) Kur'an, on dört asır önce son sözünü söylemiştir. Her gün gelişen ilimle ters düşmez. “Kur'an arınmak isteyenler için yol göstericidir.” (Bakara: 2) “Cenab-ı Allah Kur'an'ın kelimelerini değiştirebilecek yoktur” (Kehf: 27) “Kuran'ı biz indirdik, elbette onu biz koruyacağız.” (Hıcır: 9) Kur'an bütün insanlara inmiştir. “Ey insanlar!” diye hitap eder. Kur'an'ın zikir, furkan, mushaf, şifa gibi başka isimleri de vardır. En kısa suresi Kevser, en uzun suresi Bakara suresidir. Kur'an'da 14 secde ayeti, 30 cüz 6236 ayet vardır. Tevbe sûresinin başında besmele yoktur okurken “Eûzübillahimineşşeytanirracim” denir. Okunur. KUR'AN'IN FAZİLETİ Kur’an kutsal kitaptır. Her şeyden önce Allah kelâmıdır. Her türlü sapıklığı önler ve doğru yola götürür. Geçmişin, geleceğin bilgisi Kur’an'dadır. Onda her şeyin ilmi mevcuttur. 15 Kur'an, eşsiz bir kitaptır. Kur’an ayetlerini gören Arap şairleri yazlıkları ve seçilip Kabe duvarına asılan şiirlerini gidip, kimse görmeden indirmişlerdir. Kur'an'daki ahenk, uyum birçok yabancı ilim adamlarının, müzisyenlerin Müslüman olmasına neden olmuştur. Kur'an, Allah Rasûlü'nün en büyük mucizesidir. Kur'an, 23 yılda ihtiyaca göre vahiy yolu ile indirilmiştir. Kuran'ı okumak, öğrenmek ve ona uymak Cenabı Allah'ın emridir. Onu öğrenen sevap kazanır, öğreten sevap kazanır, okuyan sevap kazanır, ona uyan sevap kazanır, ona saygı gösteren sevap kazanır. Kur'an, kendisiyle amel edenlere şefaatçi olacaktır. Kur'an, okunup ölen müslümanların ruhlarına bağışlanırsa Kur'an okuyana da fayda verir, ruhuna bağışlanana da fayda verir. Diğer kitaplar bozulmuş aslı kaybolmuştur. Şu anda eldeki İncil’i, Tevrat’ı insanlar yazmıştır. İsa, Musa Peygamberlere indirilen kitaplar değildir. KUR'AN'DAKİ FAZİLETİ SURELER Kur'an'ın her ayeti her suresi faziletlidir. Kur’an’ı okuyan için her harfine sevap yazılır. Bazı sureler okununca daha sevaplıdır. Meselâ; Kur'an'ın özeti sayılan ayet, Bakara Suresi'nin 117. Ayetidir. “O(Allah) göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyi dilediğinde ona sadece OL! der, o da hemen oluverir.” Anlamındadır. Peygamber (a.s.)’ın çok okuduğu ve okunmasını tavsiye ettiği ayet ve sureler şunlardır: Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur: “Kur'an'da en büyük sûre Fatiha sûresidir.” (Riyazü’s Salihin: 349) “İhlas Sûresi Kur'an'ın üçte biridir.” (Age: 350) Bu sûreyi üç defa okuyan Kur’an’ı hatmetmiş sevabı alır. “Felak, Nas sûrelerinin benzeri yoktur.” (Age: 352) Bu iki sûre ile Peygamberimiz hep Allah'a sığınmıştır. Şeytanın şerrinden sığınmak isteyen, sabah akşam bu sûreleri okumalıdır. “Mülk Sûresi, okuyanı şefaat eder.” (Age: 353) “Mülk Sûresi kabir azabından korur. Bu sûre kurtarıcıdır. Sabah akşam okuyanı Kabir azabından korur.” (Tirmizi) 16 “Geceleyin Bakara Sûresi'nin son iki ayeti, onu okuyan için kâfidir.” (Age: 353) “Evinizi kabre çevirmeyin. Şeytan, içinde Bakara Sûresi okunan evden kaçar.”(Müslim, Misafirin: 212) “Her şeyin bir kalbi vardır. Kur’an’ın kalbi de Yasin'dir. Kim Yasin okursa, Allah ona Kur'an'ı on defa okumuş gibi sevap verir.” (Tirmizi, Fezailu’l-Kur'an: 7) “Yasini ölülerinize okuyunuz.” (Ebu Davud Cenaiz: 21) Bir hadislerinde de: “Yasin ne maksatla okunursa, onun içindir.” Buyurur. “Kur'an'daki ayetlerin en büyüğü Âyetel Kursidir. Bir melek sevabını yazmak, günahını silmek için gönderilir.” Hz. Ali'ye de bu ayeti oku, şeytan uzaklaşır zarar vermek isteyen, zarar veremez demiştir. Sabah akşam bu sûre ve ayetler okunursa, okuyan bütün şerden ve şerlilerden korunur. Ayrıca sevap kazanır ve günahları bağışlanır. Ölülere okunup sevabı bağışlanacak olursa, kabir azabı hafifler. KURAN NİÇİN İNDİRİLMİŞTİR Kur'an, dünya ve ahiret mutluluğu için indirilmiştir. Kur'an hem dünya hem ahirette mü’minler için şifadır. Niçin indirildiği, Kur'an'da şöyle ifade ediliyor: “Sana bu mübarek kitabı, ayetlerini iyice düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye indirdik.” (Sad: 29) “Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık infâk edenler, asla zarara uğramazlar ve kazanç umabilirler.” (Fatır: 29) buyrulmuştur. Kuran, şifa için inmiştir. Meselâ; “Fatiha sûresinde her hastalığa şifa vardır.” Demiştir. Peygamber(a.s.). “Gönüllerdeki sıkıntıya Kur'an şifadır.” (Yunus: 57) “Kur'an mü’minler için şifa ve rahmettir.” (İsra: 82) “Kur’an, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuz ve şifadır.” (Fussilat: 44) Peygamber (a.s.) da: “Kur'an okuyunuz! Çünkü Kur'an, kıyamet günü okuyan ve onunla amel edenlere şefaatçi olacaktır.” (Müslim, misafirin: 252) 17 “Kur'an okuyunuz! Çünkü Allah içinde Kur'an bulunan bir kalbe azap etmez.” Buyurmuştur. Bugüne kadar insanlık ne öğrendiyse, Kur'an sayesinde öğrenmiştir. Müslümanlar geçmişin olaylarını, geleceğe ait işaretleri ve kulluk bilgilerini, ibadetleri ve doğruları Kuran'dan öğrenmişlerdir. Kıyamete kadar Kur'an insanlığa kılavuzluk yapacaktır. Kur'an olmasaydı alemi, alemin yaratıcısını ve dünya, ahiret bilgilerini nereden öğrenecektik? Günahı, sevabı, helali, haramı Kur'an olmasaydı nereden öğrenecektik? Kur'an hak ile batılı ayırmamız için (Furkan: 1) Kendisi ile amel edilmesi için (Maida: 105) Cennet, Cehennemi bilmemiz için (Kehf: 2) Öğüt almamız için (Kaf: 45) Problemleri çözmek için (İsra: 82) Okuyup sevap kazanmak için (İsra: 106) indirilmiştir. Kur'an yalnız Ramazan'da okumak için, mezarlıklarda okunması için inmemiştir. Ne diyor Akif: Ya açar nazm-ı celilin bakarız yaprağına, Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına. İnmemiştir Kur'an bunu hakkıyla bilin, Ne mezarlıkta okunmak nede fal bakmak için! Esas Kur'an'ın muhatabı, dirilerdir. Onların hayatını düzene koymak için indirilmiştir. Şu hususu açıkça ifade edeyim ki, hayatında Kuran öğrenmemiş, öğretmemiş, öğrenilmesine karşı çıkmış birine sabah akşam hatim bağışlansa, Kur'an ona fayda vermez. KUR'AN'DA İNSAN İlk insana melekler, şeytan, cin secde ile emr edilmiştir. Çünkü yaratılışta Ademoğlu yeryüzünün halifesi olarak yaratılmıştır. Bazı insanlar meleklerden Allah yanında üstündür. Başta meleklerin karşı çıkmasına rağmen Cenab-ı Allah insanı yaratmıştır. İnanmakta serbest bırakmış zorlamamıştır. “Dileyen inansın, dileyen inkar etsin.” (Kehf: 29) Kur'an'a göre insan: “İnsan, pek nankördür.” (İsra: 67) 18 “İnsan, huysuz yaratılmıştır.” (Meariç: 19) “İnsan, çabuk azar.” (A’lak: 6-7) “İnsan, cimri, menfaatine düşkün yaratılmıştır.” (İsra: 100+Adiyat: 8) “İnsan, aceleci, ümidini çabuk kaybeder.” (İsra: 11+83) “Yaratılırken insan, en güzel biçimde yaratılmıştır. (Tin: 24) “Allah insanı başıboş bırakmamış, şah damarından daha yakındır. (Kaf:16+Kıyamet:36) “İnsan üstün yaratılmış, iradesi eline verilmiş ve ilahi emaneti yüklenmiştir. Dağlar kabul etmemiş insan kabul etmiştir. (İsra: 70+Ahzap: 72) KUR’AN HAYAT KAYNAĞIDIR Kur'an cahiliye toplumuna hayat vermiş. O toplumdan Aşare-i Mübeşşere (cennetle müjdelenenleri) çıkarmıştır. Kendisine gönül verenleri Asr-ı Saadet yaşatmıştır. Kur'an insanların yaşayışını ve tarihin akışını değiştirmiştir. Kur'an, uyarıcı ve diriltici, ıslah edici bir kitaptır. Kur'an, hayatı şekillendiren, hayata, ölüme anlam kazandıran bir kitaptır. Kur'an'da: “Ey iman edenler! Allah Ve Resûlü, sizi hayat verecek davetine çağırdığı zaman ona uyunuz.” diye emredilir. Kur’an'a bugüne kadar gönül veren Kur'an’a uyan herkes yeniden hayat bulmuş, hayata yeniden başlamıştır. “Eşeğim Müslüman olsa ben Müslüman olmam.” diyen Ömer İslam'a, Kur’an ayetlerini görünce teslim olmuştur. Peygamber (a.s.)'ın Kur'an okumasını dinleyen cinler Müslüman olmuştur. Kur'an insanları birçok ayetle düşünmeye davet ediyor. Kur’an'ı inceleyen birçok ilim adamı Müslüman olmaktadır. Bugün İslam, yeryüzünde Kur'an'ın mucizevi yönü ile yayılıyor. Fransız asıllı Filipinli şarkıcı Drolon: “Aradığı soruların cevabını İslam'da bulduğunu” belirterek, “Kur'an'ın hakikatine teslim oldum” deyip Müslüman olmuştur. (24 Eylül 2013 Basın) Taliban tarafından esir alınan 11 gün hapsedilen İngiliz gazeteci Ridley, İslamı araştırmış “Kur'an'da hayat buldum” diyerek Müslüman olmuştur. (20.08.2002:Basın) Profesör Doktor Muhammed Hamidullah anlatıyor: 19 İstanbul'da iken bir Avrupalı müzik profesörü gelip: Kur'an'ı tetkik ettikçe hayrete düşüyorum, dedi. Kur'an şiir olmadığı halde öyle bir musikîye sahip ki, bir kelimenin dahi yeri değişse, vezin ile birlikte musikî ve ahenk de kayboluyor. Ben, bir bestekar olarak bu yüzden Müslüman oldum. Çünkü böyle bir özelliğin, beşer kelâmında bulunmayacağını biliyordum. Fakat “Âmener resulû'deki tek bir kelimede, bu ahengin bozulmasına anlayamıyorum.” Dedi. Oku bakalım nasıl bozuluyor, dedim. Okumaya başladı. Ancak ahenginin bozuk olduğunu söylediği “Lâtüâhizna” kelimesini “Lâtuuâhizna” diye telaffuz ediyor ve gereğinden fazla uzatıyordu. Yanlış okuyorsun, dedim. Oradaki vav, hemzenin yazılması için konmuştur. Yani uzatma harfi değildir. Bu yüzden tâ’yı uzatmadan okumalısın. Gözlerinin bir anda nasıl parladığını ve ne kadar büyük bir sevinçle coştuğunu tarif edemiyorum. Geçenlerde bana bir mektup yazmış, “Teşekkür ederim, imanımı tazeledin, diyor. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. KUR'AN BİLMEYEN KUR'AN'I ÖĞRENMELİDİR Kur'an öğrenmek ve Kur'an öğretmek en sevaplı işlerdendir. Kur'an'ın ilk emri “oku!”dur. Bu konuda peygamber (a.s.): “En hayırlınız Kur'anı öğrenen ve öğreteninizdir.” (Riyazü’s Salihin: 339) “Kalbinde Kur’an’dan bir şey olmayan kimse, harap bir ev gibidir.” (Tirmizi, Fezailil Kur’an: 3079) “Allah katında Kur'an'dan daha üstün bir şefaatçi yoktur.” “Evlerin en hakiri, Allah'ın kitabından yoksun olanıdır.” (Elmalı Hamdi Yazır Hak Dini Kur'an dili: 1/31) “Kur'an okuyan Mümin, portakal gibidir; kokusu hoş, tadı güzeldir. Kur’an okumayan Mümin, hurma gibidir. Kokusu yoktur. Tadı güzeldir.” (Buhari Et’ime:30) Bu öğrenme, öğretme ücret, menfaat karşılığı olmaz. Kur'an'da: “Ayetlerimizi az bir karşılık ile satmayın azabından korkun.” (Bakara: 41) “Kur’an’ı az bir değerle değişenler yok mu, işte onların yiyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kı20 yamet günü Allah ne kendileri ile konuşur, ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır. (Bakara: 174) Dini görevlerde biraz hassas olunmalıdır. Mevlid okuma meslek haline getirilmemelidir. Cenaze işlerinde, ücret talep edilmemelidir. Peygamberimiz (s.a.v.) Kur'an öğretenin hediye almasını bile hoş görmemiştir. Kur'an kursu hocaları, Cami görevlilerinin maaş alınmasında sakınca yoktur. Din İşleri Yüksek Kurulu para ile Kur’an öğretmenin, Hatim, Yasin satmanın helâl olmadığına dair fetva vermiştir. KURAN OKUMANIN FAZİLETİ Kur'an küçük yaşta öğretilmeli ve öğretilmelidir. Küçük yaşta öğrenilirse, bir kaşık yoğurdun bir tencere süte yaptığını yapar. Kur’an mucizesi, etine, kemiğine karışır. Kur’an Allah kelâmıdır. İlk emri bize “oku!” olmuştur. Kur'an-ı okumak ibadettir. Sevabı bol olan bir ibadettir. Kur’an'ı okurken tane tane Her kelimenin her harfin hakkını vererek okunmalıdır. Peygamber (a.s.) okumayı çok sevdiği gibi, dinlemeyi de çok severdi. Yanındakine “Haydi bir Kur’an oku da dinleyelim” derdi. Çoğu zaman gözleri yaşarırdı. dinlerken adeta kendinden geçerdi. Kuran'ı okumak ibadet olduğu gibi onu dinlemek de ibadettir. Cenab-ı Allah: “Kur'an okunduğu zaman kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.” (A’raf: 204) diye emretmiştir. Kur'an sessizce saygı ile konuşmadan dinlenecektir. Ortam müsait değilse, başka şeylerle meşgul olunuyorsa, o ortamda Kur'an okunmamalı veya yüksek sesle okumamalıdır veya okuyan dinleyenleri uyarmalıdır. Kur'an okumada sünnet, ayetlerin manalarını düşünerek saygı ile tecvid üzere okumaktır. Güzel sesle makamla okunursa, okuyan ve dinleyenler üzerinde daha çok etki yapacaktır. Kur'an, kalbin ilacıdır. Kalbi temizler, kalbin kararmasını önler. Kur'an, diriye de fayda verir, ölüye de fayda verir. Kur'an’ın hem okunuşu, hem de manası etki yapar. Günahları yüzünden helak olanların anlatımı, kötülüklerden alıkoyar. Cennetin cehennemin tasviri, insanın iyi bir kul olmasını sağlar. Kur'an, okuyanın ve dinleyenin imanını artırır. (Enfal:2) Kur’an okunurken, Kur'an sesine hayvanların bile bir başka dinlediklerini gördüm. 21 Bir hadiste: “Evlerinizi kabirlere çevirmeyin.” Buyurulur. (Müslim, Misafirin:212) Kur'an'ın hayat verici ve diriltici özelliği vardır. Gam, kasveti alır, insanın kendine gelmesini sağlar. Kur'an'dan gafil olana şeytan musallat olur, onu sapıtır. (Zuhruf: 36) Kur’an, cana can katan kitaptır. Evler, gönüller onunla aydınlanır. Sofralar onunla bereketlenir. Ondan yüz çevirenin sıkıntılı hayatı olur. (Taha: 124) Evler Kur'an evi olmazsa, şeytan evi olur. Evde huzur kalmaz, bereket kalmaz, çocuklar itaat etmez. O evde melekler eğleşmez. Onun için her evde Kur’an’ı Kerim olmalı, onu anlamak için meâl bulunmalı, o evde Kur'an okuyan çocuklar olmalı, Kur'an okunmalıdır. Kitabını bilmeyen, okuyamayan, Kur’an’a uymayan Müslüman, İslam'ı yaşayamaz. Bu çünkü bunalımların, çıldırmaların ve aile facialarının sebebi dindar olmayışımızdır. Kabirde Rabbin, peygamberin, kitabın, kıblen neydi diye sorulacaktır. Kur'an'da: “Sana vahy edileni oku!” (Kehf: 27) diye emrediliyor. Peygamber (a.s.): “Kim Kur'an okur onunla amel ederse, kıyamet günü onun ana, babasına parlak bir taç giydirilir.” (Ebu Davud, Salat: 349) “Kur'an okuyunuz Çünkü O, kıyamet gününde Ehl-i Kur'an'a şefaatçi olacaktır.” (Müslim misafirin: 252) Kur'an, okuyanı, kendisiyle amel edenleri farklı kılar, farklı yaşatır, güzel ve tatlı bir ölümle ölmesini sağlar. Peygamber (a.s.): “Kur'an okuyunuz çünkü sizin okuduğumuz her harf için on sevap yazılır” (Riyazü’s-Salihin: 1003) “Kuran'ı yeni öğrenmenin yanlışını melekler düzeltir.” (Rumuz El-E Hadis:57/13). “Kur'an’ı zorla okuyana iki kat ecir vardır.” (Riyazü’s-Salihin:998) “Evlerinizde Kur’an okuyunuz. Kur’an okunmayan evde hayır az, şer çok olur ve o ev içindekileri sıkar.” (Ramuzel Ehadis: 80/10) “Bir evde Kur'an okununca melekler hazır olur, şeytanlar çekilir. Evde genişlik hasıl olur. Okunmazsa, evde darlık olur.” (Age: 196/2) Bir evde Kur'an okunursa, kalpler huzur bulur. Allah'ın rahmeti onlar üzerine olur. Melekler onları kuşatır. Allah onları melekler yanında anar.” (Riyazü’s-Salihin: 1027) 22 Hep sorulur TV'den CD’den dinlemekle hatim olur mu? Diye. Bu okuyuşu dinlemek takip etmek sevaptır. Hatim olmaz. Hatim Kuran'ı baştan sona okumakla olur. Okumak, dil ile okunmasıdır. İçinden takip etmek değildir. Okunan Kur'an'ı takip ederken oda okursa, o zaman hatim etmiş olur. Kalemle Kur'an dinleyen de dinleme sevabı alır, ama o da okursa, o zaman hatim sevabı alır. Kalemle okuma daha çok ilk öğrenenler için faydalıdır. OKUNAN KUR'AN'IN SEVABI ÖLENE ULAŞIR MI? Okunan Yasin, yapılan hatim ölen birinin ruhuna bağışlanır. Yapılan bir hayrın sevabı bağışlanır. Hatta hayatta olana bile bağışlanabilir. Bundan da fayda görülür. Ölmek üzere olanın imanlı gitmesi ve kolay ölmesi için Yasin okunur. Ruhunu teslim ettikten sonra yanında değil yan odada okunur. Çünkü o cünüptür. Yıkandıktan sonra yanında okunur. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Ölü için Yasin okunursa, azabı hafifler.” (Ramuz-el Ehadis: 79/4) Ölünün üzerine Kur'an konuyor. Böyle bir hata işlememelidir. Onun Kur'an'la bir ilişkisi olmadıysa o Kur’an ona fayda etmez. Ölenin mezar taşına “Fatiha” yazdırılıyor. Ona ulaşmasa yazdırılır mı? Cenaze namazı kılınıyor, mevlid okutuluyor, hayır yapılıyor. Bunlar ölene ulaşır ve fayda verir. Ölene iyilikler ulaştığı gibi kötülükler de ulaşır. Hayırsız evlat yetiştirdiyse kötü örnek olduysa, kötülüğe çığır açtıysa, sadaka-ı cariye gibi ona günah da yazılır durur. KUR’AN OKUMANIN FAZİLETİ Peygamberimiz ve sahabe ne öğrendiyse Kur'an'dan öğrendiler. Kur’an ahlakıyla ahlaklandılar. Kur'an'ın emirlerine uyarak huzur buldular. Allah Rasûlü: “Kur’an’a uyan sapıtmaz” buyurdu. (Müslim Hac: 147) Kur’an Kurtulmak isteyen için rehberdir, hidayettir. Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor: “Kur'an'a sımsıkı sarılan, namaz kılan ve iyiliğe çağıranların mükafatını asla zayi etmeyiz.” (A’raf: 170) “Başınıza azap gelmeden önce Rabbinizin indirdiği Kur’an’a tabi olun.” (Zümer:55) Peygamber (a.s.) da şöyle buyurur: 23 “Allah Kur'an'la amel eden toplulukları yükseltir. Kur'an'a uymayanları alçaltır.” (Riyazü’s Salihin: 341) “Kim Kur'an'ı önüne alırsa, Kur’an onu cennete götürür. Kimde arkasına alırsa onu da cehenneme götürür.” (Ramuzü’l Ehadis: 277/9) Müslüman nasıl yaşayacak, hayatını nasıl düzene sokacak, nelere evet, nelere hayır diyecek bu konularda Kur'an, mümine mesajlar verir. Mesela; Kur'an'ın imandan sonra en önemli mesajı namazdır. Kur'an, öğrenildikten sonra veya ezberlendikten sonra unutulmamalıdır. Peygamberimiz şöyle buyurur: “Kur'an'ı öğrenip de unutan kimse, kıyamet günü Allah'ın huzuruna eli boş ve hayırdan mahrum olarak çıkar.” (Ebu Davut, Vitir: 1474) “Kur'an’ı ezberleyen, Kur’an’a uyarak yaşayan hafız öldüğü zaman, Allah toprağa onun vücudunu yememesini vahyeder. Toprak da der ki: Ya Rabbi senin kelâmın sinesinde iken ben onun vücudunu nasıl yiyebilirim ki?” (Deylemi, 284/1112) KUR'AN’A SAYGI VE GÖREVLERİMİZ Osman Gazi, odada Kur’an olduğu için ayağını uzatıp yatmamış, Kur’an’a saygısından o gece uyumadığı için Allah ona ve onun nesline uzun ömürlü imparatorluk nasip etti. Daha sonra Kur'anları depolarda çürütenleri, kese kağıdı yapanları da küçültmüştür. Bir daha iktidar nasip etmemiştir. Müslüman önce Kur'an’a saygı göstermelidir. Onu öğrenmeli, emir yasaklarına uymalı, Kur'an ahlakı ile ahlaklanmalıdır. Kur'an’a saygı demek, altın yaldızlı Kuran alıp bir torba içinde duvara asmak değildir. Saygı, Kuran'ı okumak ona değer vermek ve ahkâmına uymakla olur. Kur’an, abdestsiz ellenmez, cünüp okunmaz. Okunduğu zaman saygı ile dinlenir. Ezberleyip unutmak günahtır. Zorlukla okuyana iki sevap vardır. Yanlış okuyanın yanlışını melekler düzeltir. Ben yanlış okuyorum, diye Kur'an terk edilmez. Kur'an okumasını bilmeyen, öğrenmelidir. Evladının da öğrenmesini sağlamalıdır. Kur'an yere konmaz. Üzerine başka bir şey konmaz. Kısacası Kur'an, Cenab-ı Allah'ın bize emanetidir. Emanete ihanet edilmemelidir. O bize Allah'tan gelen bir mektuptur. Okuyup gereğini yapmak vazifemizdir. 24 Kur'an bir şifa kaynağıdır. Rahatsızlığımdan bahsetmiştim. Bir meczup bana “Kur'an'ı az mı okuyorsun” diye sordu. KUR'AN’IN BİZE ON EMRİ Bu on emir miraç hediyesidir. Cenab-ı Allah bize diyor ki: 1. Allah ile birlikte bir ilah daha edinme! 2. Rabbim yalnız kendisine kulluğu, ana babaya iyi davranmayı emreder! 3. Akrabaya yoksula yolcuya hakkını ver. İsraf edip saçıp savurma! 4. Eli sıkı olma! 5. Geçim endişesi ile çocukların canını kıyma! 6. Zinaya yaklaşma. Zira o hayasızlıktır. Çok kötü bir yoldur! 7. Haklı bir sebep olmayınca adam öldürme! 8. Yetim malına dokunma! 9. Ölçüde, tartıda hile yapma! 10. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Rabbim, Kur’an’ı okuyan, O’na uyan Kur’an’dan istifade eden, Ehl-i Kur'an olanlardan eyle! 25 26 KUR’AN’A GÖRE İMAN YÖNÜNDEN İNSAN İslam, Cenab-ı Allah’ a teslim olmak, O’na boyun eğerek itaat etmek demektir. Cenab-ı Allah’ a teslim olan kimseye de Müslüman denir. Bu teslimiyet, sadece Allah’ a olmalıdır. Müslüman, imanın 6 esasına inanır. Cenab-ı Allah Kur-an’ da: ”Allah katında din İslamdır.’’ (Al-i İmran:19) “ Kim İslamdan başka din ararsa, bilsin ki o din ondan kabul edilmeyecek ve ahirette kaybedenlerden olacaktır.’’ (Al-iİmran:85) buyurur. Peygamber (as), İslam’ın beş şartı olduğunu bildirmiştir. İman yönünden insanlar altı sınıftır: 1—Müslüman: Allah’ a teslim olan 2—Kafir: İnanmayan kimse 3—Münafık: İnanmadığı halde inanmış gibi davranan, ikiyüzlü kimsedir. 4—Mürted: İman ettikten sonra, dini terk eden kimse. 5—Fasık: Günah işleyen, günah işlemekte sakınca görmeyen ve haramı helal sayan 6—Asi: Allah’ın emirlerini yerine getirmeyen, Allah’a isyan eden kimse. Günah işleyen tevbe edebilir, günahı bırakabilir. Tekrar belki iman edip, Cenab-ı Allah’ a teslim olabilir. Günah işleyen inkar etmedikçe ona kafir denmez. Küfrü açık olmayana da kafir denmez. Belki imanını gizlemektedir, bilemeyiz. La ilahe illallah diyen birini öldüren sahabiyi Peygamber (as): -“La illallah diyeni niye öldürdün?’’ -“O bizden korktuğu için söyledi.’’ Deyince Allah Rasulü: -“Kalbini yarıp baktın mı da canını kurtarmak için söylediğini anladın? ‘’ diye azarlamıştır. (Müslim, iman:158) Birilerine küfürle itham etmek doğru değildir. Çünkü Allah Rasulü’ nün bildirdiğine göre karşı taraf kafir değilse, döner dolaşır gelir söyleyene döner. Kur-an’da Müslümanlarla İlgili Ayetler: Kur-an’da: -“Müminler, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğunda imanlarını arttıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.’’ 27 “Onlar, namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir.’’ -“İşte onlar gerçek müminlerdir. Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez rızık vardır.’’ (Enfal:2-3-4) -“Rabbından sana indirilenin hak olduğunu bilen kimse, inkar eden kör kimse gibi olur mu? Bunu ancak akıl sahipleri anlar.’’ (Rad:19) -“Rahmanın kulları onlar ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında incitmeden selam derler geçerler.’’ (Furkan: 63) -“Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir.’’ “Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler.’’ “Onlar boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler. Onlar ki zekatı verirler.’’ “Onlar ki, iffetlerini korurlar.’’ “Onlar emanetlerine, ahitlerine riayet ederler.’’ “Onlar namazlarına devam ederler.’’ “Firdevs cennetine dahil olan bu kimseler, orada ebedi kalıcıdırlar.’’ (Mü’ minun:1-11) -Müslümanlar, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar. Kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.’’ (Şura:37) -“Onlar Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında dayanışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.’’ (Şura:38) -“Bir haksızlığa uğradıkları zaman da yardımlaşırlar.’’ (Şura:39) -“Mallarında isteyene ve istemeyene, ihtiyaç sahibine belli bir hak tanıyanlar.’’ -“Ceza ve hesap gününün doğruluğuna inananlar.’’ -“Rablerinin azabından korkanlar. Irzlarını koruyanlar.’’ -“Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler.’’ -“Şahitliklerini dosdoğru yapanlar.’’ -“Namazlarını kılanlar.’’ -“İşte bunlar cennetlerde ağırlanırlar.’’ (Mariç:22-35) -“Allah mümin erkeklerle mümin kadınlarda birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreden kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılarlar. Zekatı verirler. Allah’ a ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Allah azizdir, hikmet sahibidir. (Tevbe:71) 28 -“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’ tan korkun ki, esirgenesiniz.’’ (Hücurat:10) -“Mümin erkelere ve mümin kadınlara yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler. Şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.’’ (Ahzab:58) Genel olarak Kur-an’ da Müslümanın vasıflarını şöyle sıralayabiliriz: -Yalnız Allah’ a kulluk eder, O’na dayanır, ancak O’na güvenir. -Allah’tan korkarlar. -Ahirette hesaba çekileceğini bilir ona göre yaşar. -Namazı dosdoğru kılar. -İyiliği emreder, kötülükten men eder. -Hayatında Kur-an ve sünnet ölçü olur. -Sabreder, şükreder, hamd eder. -Yalana, günaha, harama bulaşmaz. -Irzını, namusunu korur. -Boş şeylerle uğraşmaz. -İsraf etmez, cimri de olmaz. -Emaneti korur. -İmandan taviz vermez. -İbadette gevşeklik göstermez. -Doğrularla beraber olur. -Müslümanları kardeş bilir. -Faydacı olur. -Kendisine güvenilir. -Kul hakkına riayet eder. -Her işinde Allah rızasını gözetir. -İyi kul, iyi insan olmaya çalışır. -Allah’ tan her şeyin hayırlısını diler. -Bid’at ve hurafelerden uzak durur. -Yalandan, riyadan uzak yaşar. -İşinde yemin etmez. -İslam’ ı temsil eden örnek kimsedir. -İşine, sözüne sahip olur. -Helalden yer içer, haramdan kaçınır. -Şüpheli şeylerden uzak durur. -Günah olduğu bildirilen şeylerden uzak durur. -Yaptığını güzel yapar. -Allah’ı affedici bilir, gazabından korkar. 29 -Haksızlıktan, zulümden kaçar. -Kur-an’ ı rehber, Muhammed (as)’ ı önder bilir. -Nefsine şeytana uymaz. -Haya sahibidir. Eline, beline, diline sahiptir. -Fitneye sebep olmaktan korkar. -Nimetin de, musibetin de imtihan olduğunu bilir. -İlahi uyarılara kulak verir. -İyiliğe çığır açar. -Kusur araştırmaz, kusurları örter. Müslüman olarak ölmek için çalışır. KUR-AN’DA MÜNAFIKLARLA İLGİLİ AYETLER Münafık, kalbiyle inanmadığı halde inkarını saklayan, dili ile inandığını söyleyip, inanmış görünen kimsedir. Kur-an’ da: -“İnsanların bazıları vardır ki, inanmadıkları halde Allah’ a ve ahiret gününe inandık.’’ Derler.’’ (Bakara:8) -“Onlar güya Allah’ ı ve müminleri aldattıklarını sanırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar, bunun farkında değillerdir.’’ (Bakara:10) -“Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Lakin anlamazlar.’’ (Bakara:12) -“Münafıklar Allah’ a oyun etmeye kalkıyorlar. Halbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar. Allah’ ı çok az anarlar.’’ (Nisa:142) -“Ey Rasulüm! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla “inandık’’ diyen kimselerden ve Yahudilerden, küfür içerisinde konuşanların hali seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler. Onlar Allah’ ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır. Ahirette de onlar için büyük azap vardır.’’ (Maida:41) -“Sen onların birçoğunu günah, düşmanlık ve haram yemede yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne kadar kötüdür.’’ (Maida:62) -“Onların harcamalarının kabul edilmesini engelleyen, onların Allah ve Rasulünü inkar etmeleri, namaza üşenerek gelmeleri ve istemeyerek harcamalarıdır.’’ (Tevbe:54) -“Münafık erkek ve kadınlar sizden değildir. Birbirlerindendir. Kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoyarlar ve cimrilik ederler. 30 Onlar, Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu. Onlar fasıkların ta kendileridir.’ (Tevbe:67) -“O münafıklar, Allah lütfundan zenginlik verilince, onda cimrilik edip Allah’ın emrinden yüz çevirerek, sözlerinden döndüler.’’ (Tevbe:76) -“Münafıkları iki kez azab edeceğiz. Sonra da onlar, büyük bir azaba itilecekler.’’ (Tevbe:101) -“Münafıklardan müminlere zarar vermek, hakkı inkar etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak isteyenler vardır.’’ (Tevbe:107) -“Münafıklar gönülden geçeni gizlerler.’’ (Hud:5) -“İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada ve ahirette çetin bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.’’ (Nur:19) -“Bunlar Allah’ın kendilerini lanetlediği, sağır kıldığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir.’’ (Muhammed:23) -“Münafıkların durumu, tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana “inkar et’’ der. İnsan inkar edince de “ Ben senden uzağım, ben Allah’tan korkarım.’’ Der.’’ (Haşr:16) -“Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa, dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakının. Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu hale geliyorlar?’’ (Münafikun:4) -“Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve süsüdür. Allah katında olanlar ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hala buna aklınız ermeyecek mi?’’ (Kasas:60) -“Onların ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma. Onun kabri başında durma. Çünkü onlar Allah ve Rasulünü inkar ettiler ve fasık olarak öldüler.’’ (Tevbe:84) -“Kafirlere ve münafıklara boyun eğme! Onların eziyetlerine aldırma. Allah’ a güvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah yeter.’’ (Ahzab:48) -“Ey iman edenler! Allah’ tan ona yakışır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.’’ ( Al-i İmran:102) Bu ayetler Kur’an’daki münafıklarla ilgili ayetlerden bazılarıdır. Bu ayetlerde münafıkların vasıflarını gördük. Buna göre her Müslüman, ben de münafıklık alameti var mı diye kendini hesaba çekmeli, bilmeden de olsa üzerinde münafıklık alameti taşımamalıdır. 31 Ayrıca Cenab-ı Allah münafıklara karşı nasıl davranmamız gerektiğini bize bildirmiştir. Münafıklara benzememek ve onların zararından korunmak için dikkatli davranmalıyız. İman yönünden münafık “ Müslümanım ‘’ dediği için zahirde Müslümandır. Peygamberimiz zamanında 300 kadar münafık, peygamberimizin ardında namaz kılmıştır. Peygamberimiz (sav) onların münafıklıklarını yüzlerine vurmamıştır. Ama asla onlara karşı tedbiri elden bırakmamıştır. Çünkü münafık kafirden beterdir. Ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Kafirin tavrı bellidir. Fakat münafığın tavrını bilemezsiniz. Kur’an’ın haber verdiğine göre münafıkların emelleri, Müslümanlara zarar vermek ve aralarına fitne fesat sokmaktır. Münafık, ağacın içindeki kurt gibidir. Kontrol altında tutulmaz ve mesafeli durulmazsa büyük zarar verir. Rabbim münafıklıktan, münafıklık alametleri taşımaktan Müslümanları korusun. KUR-AN’DA KAFİRLERLE İLGİLİ AYETLER Kafir, inanılması gereken iman esaslarına inanmayan, İslam’ ı red eden, nimete nankörlük eden kimsedir. Kur-an’ da: -“Küfür ve isyanları sebebiyle Allah onlara lanet etmiştir.’’ (Bakara:88) -“İnkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlere gelince, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerinedir.’’ (Bakara:161) -“İnandıktan sonra kafirliğe sapıp, sonra inkarcılıkta daha da ileri gidenlerin tevbeleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.’’ (Al-iİmran:90) -“İnkar edenler Allah’ a hiçbir şekilde zarar veremezler. Onlar için elim bir azap vardır.’’ (Al-i İmran:177) -“Sözlerinden döndükleri, Allah’ ın ayetlerini inkar ettikleri ve peygambere karşı gelmeleri nedeniyle onları lanetledik. Kalplerini mühürledik.’’ (Nisa:155) -“Allah’ın nimetine nankörlük eden ve sonunda kavimlerini helak yurduna sürükleyenleri görmedin mi?’ (İbrahim:28) -“Kim kalbini kafirliğe açarsa, işte Allah’ın gazabı bunlaradır. Onlar için büyük azap vardır.’’ (Nahl:106) -“Kim inkar ederse, inkarı kendi aleyhine olur. İyi işler yapanlara gelince, onlar da kendileri için cennetteki yerlerini hazırlamış olurlar.’’ (Rum:44) 32 -“Sizi yeryüzünde halifeler yapan O’ dur. Onun için kim inkar ederse, inkarı kendi zararınadır. Kafirlerin küfrü, Rableri katında kendileri için ancak azabı arttırır. Kafirlerin küfrü kendilerine ziyandan başka bir şey getirmez.’’ ( Fatır:39) -“Eğer küfrederseniz, inkar ederseniz şüphesiz Allah size muhtaç değildir. Bununla beraber O, kullarının küfrüne razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizden bunu kabul eder. Hiçbir günahkar diğerinin günahını çekmez. Nihayet hepinizin dönüşü Rabbinedir. Yaptıklarınızı o size haber verir. Çünkü O, kalplerde olan her şeyi hakkıyla bilendir.’’ (Zümer:7) -“İnsanın başına bir sıkıntı gelince, Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra Allah ona kendinden bir nimet verince, önceden yalvarmış olduğunu unutur. Allah’ın yolundan saptırmak için ona eşler koşar. De ki, küfürle sen biraz eğlenedur. Çünkü sen muhakkak cehennem ehlindensin.’’ (Zümer:8) -“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa babalarınızı, kardeşlerinizi bile veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.’’ (Tevbe:24) -“Ey iman edenler! Müminleri bırakıp, kafirleri dost edinmeyin.’’ ( Nisa:144) -“Allah kafirleri rahmetinden kovmuş ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır.’’ (Ahzab:64) -“Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: “ Eyvah bize! Keşke Allah’ a itaat etseydik.’’ Derler.’’ ( Ahzab:66) -“Rabbimiz biz büyüklerimize, reislerimize uyduk. Onlar bizi yoldan saptırdılar. Onlara iki kat azap ver ve onları büyük lanetle rahmetinden kov, derler.’’ ( Ahzab:67-68) -“ Şayet peygambere uysaydık, aklımızı kullanmış olsaydık şimdi bu alevli cehennemlikler arasında olmazdık, derler.’’( Mülk:9-10) -“Kafirler, iyi işler yaptıklarını zannederler. Onların dünyada çabaları boşa gider. Onlar Rabbinin ayetlerini ve ahreti inkar eden bugünden amelleri boşa giden kimselerdir. Biz onlar için kıyamet gününde hiçbir ölçü tutmayacağız.’’ ( Kehf:104-105) Kafir, doğrudan inanmayan, küfrü tercih eden veya küfre götüren haller nedeniyle küfre giren kimsedir. Küfür sebeplerinden biri de Cenab-ı Allah’ a herhangi bir şekilde şirk koşmaktır. -Şirke düşenin cezası ağırdır: -İmanı gider. İman gidince nikahı gider. 33 -Önceki yaptığı iyilikler gider, kötülükler kalır. -Ebedi cehennem ehlinden olur. -Cenazesi dini merasimle kaldırılmaz. -Müslüman birine mirasçı olamaz. -Kestiği hayvanın eti yenmez. Pişman olup tevbe etmediği müddetçe kafir olan, affa uğramaz. Allah Kur-an’ da: -“Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz.’’ ( Nisa:48) buyurur. Şirk koşmak, günahların en büyüğüdür. Peygamber (as) şöyle buyuruyor: -“Yedi helak edici şeyden kaçının: *Allah’ a şirk koşmaktan *Sihir, büyü yapmaktan. *Haksız yere insan öldürmekten. *Yetim malı yemekten. *Zina etmekten. *Namuslu kadına iftira etmekten. *Düşmanla mücadeleden kaçmaktan.’’ (Büyük Hadis Külliytı:4/286) Eğer imandan sonra küfre girip sonra da pişman olur tevbe eder, dönerse, -Gusül abdesti alır -İman tazeler -Nikah tazeler -Yaptığı iyilikler geri gelmez. Eğer kafir olan birisi Müslüman olursa, onun iyilikleri durur, günahları gider. Allah, son nefesimizde bile şeytanın aldatmasından korusun. 34 KUR’AN’DA İNSAN VE İYİLİK Cenab-ı Allah insanı en güzel biçimde yaratmıştır. İnsanı yeryüzünün halifesi kılmıştır. Dünyada var olan her şeyi de insan yararına ve insanın hizmetine sunmuştur. Kur-an’ da bunu şöyle ifade etmiştir: -“ Biz insanı şan ve şeref sahibi kıldık.’’ ( İsra:70) -“ Gökte ve yerde ne varsa, hepsi bir lütuf olarak size boyun eğmiştir.’’ ( Gasiye:13) İnsan başıboş, gayesiz, sorumsuz bir varlık olarak yaratılmamıştır.’’ ( Zariyat:56) “ İnsan, imtihan için yaratılmıştır.’’ ( İnsan:2) Allah insanı hayvan azmanı olarak yaratmamış. Adem ile Havva’dan yaratmıştır.’’ ( Araf:189) a)İnsanın Yaratılışı: Alemlerin Rabbinden Cenab-ı Allah, her şeyi yarattıktan sonra meleklere: -“Yeryüzünün halifesi, insanı yaratacağım.’’ Dedi. (Bakara:30) Melekler: -“Bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın?’’ dediler. Buna rağmen Allah, insanoğlunu yarattı. İnsana her şeyi öğretti ve -“Dileyen inansın, dileyen inkar etsin.’’ Dedi. (Kehf:29) Allah insanın zayıf taraflarını şöyle bildirir: -“İnsan, mağrurdur. Kendini beğenmiştir.’’ (Fatır:5) -“İnsan, nankördür. Huysuzdur. Kıskançtır.’’ (İsra:67, Zümer:49) -“İnsan, cimridir. Menfaatine çok düşkündür.’’ (İsra:100) -“İnsan, acelecidir.’’ ( İsra:83) -“İnsan, pek hırslıdır.’’ ( Meariç:19) -“İnsan, zayıf yaratılmıştır.’’ ( Nisa:28) Bütün buna rağmen insan, hayra da meyyaldir, şerre de meyyaldir. İnsan isterse bazı meleklerden daha üstün hale gelir. Yeryüzünün halifesi olur. İsterse, hayvandan da aşağılaşır. Peygamber (as) şöyle haber vermiştir: -“Öyle bir zaman gelecek ki: Yüzleri insan yüzü, kalpleri şeytan kalbi olacak. O zaman: --Kan dökecekler. 35 --Çirkin davranışlardan kaçınmayacaklar. --Kendilerine güvenene ihanet edecekler. --Çocukları ahlaksız, gençleri arsız olacak. --Yaşlıları iyiliği emretmeyecek, kötülükten men etmeyecek. --Onlar yanında sünnet bid’at gibi, bid’at da sünnet gibi olacak. --İdarecileri yanlış yapacaklar. --İşte o zaman onlara şerliler musallat olacak. Hayırlılar dua der, duaları artık kabul olmaz.’’ (Ramuzu’l- Ehadis:502/11) Böyle bir zamanda insan, yaratılış gayesini unutmadan, imtihan için yaratıldığını bilirse, kötü insan olmaz. b) İyi insan kötü insana Kur’an’dan örnekler -“İnsanların öyleleri vardır ki; Rabbimiz, bize dünyada iyilik ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.’’ ( Bakara:200) -“İnsanların öyleleri vardır ki; dünya için söyledikleri, senin hoşuna gider. Hatta inandırabilmek için Allah’ı şahit tutar. Halbuki O, hasımların en hasmıdır.‘’ (Bakara:204) -“İnsanların öyleleri vardır ki, Allah’ ın rızası için kendini feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir.’’ ( Bakara:207) -“O müminler ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.’ (Mü’minun:8) -“Doğrusu günahkarların yazısı muhakkak siccinde olmaktır. (Siccin: Kafirlerin amellerinin yazıldığı kitap) (Mudafifin:7) -“İyiler cennette, kötüler cehennemdedirler. Ceza gününde oraya girerler. Kafirler bir daha oradan ayrılamazlar.’’ (infitar:1314) -“Ey insanlar! Alev alev yanan bir ateşle sizi uyardım. O ateşe ancak yalanlayıp yüz çeviren, kötüler girer.’’ ( Leyl:14-15) -“Ehl-i Kitap ve müşriklerden olan inkarcılar, içinde ebedi kalacakları cehennem ateşindedirler. İşte halkın en şerlileri onlardır.’ (Beyyine:6) -“İman edip, salih ameller işleyenlere gelince, halkın en hayırlısı da onlardır.’’ (Beyyine:7) -“Onların mükafatı, altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah’ tan hoşnut olmuşlardır. Bu, Rabbinden korkan ve ona saygı gösterenler içindir.’’ (Beyyine:8) 36 Bu örneklerde iyi insan, kötü insandan bahsedilmekte ve acıklı sonları haber verilmektedir. Dünya iyilik ve iyi insanlarla değişecek ve onlarla daha mutlu, daha huzurlu olacaktır. İyiliğin kaynağı da, kötülüğün kaynağı da insandır. İnsan düzelecek olursa, dünya düzelecektir. Peygamber(as)’ın ifadesiyle:” Herkes kapısının önünü süpürse, şehir temiz olur.’’ İyilik nedir denirse, faydalı olan her şey iyiliktir. İnsanlara gülümsemek iyiliktir. Selam vermek iyiliktir. Halini sormak iyiliktir. İhtiyacını gidermek iyiliktir. Hasta ziyareti iyiliktir. Güzel söz iyiliktir. İnsanları rahatsız eden şeyi yok etmek iyiliktir. İyiliğin sınırı yoktur. Bütün kötülükler, iyilikle ortadan kalkar. İyilik olmadan düzelme olmaz. Onun için Cenab-ı Allah iyiliği emrederek, Kötülükten sakındırmayı emretmiştir. c) İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak Kur-an’ da şöyle emrediyor: -“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.’ ( Al-i İmran:104) -“Muhammed ümmetinden olanlar, Allah’ a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler, kötülükten men ederler. Hayırlı işlere koşarlar. İşte bunlar, iyi insanlardandır.’’ ( Age:114) -“Münafıklar, kötülüğü emreder. İyilikten alı korlar.’’ ( Tevbe:67) -“Müminler ise iyiliği emreder, kötülükten alı korlar. Namazı dosdoğru kılarlar. Zekatı verirler. Allah ve Rasulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir.’’ (Tevbe:71) -“İyiliği emredip, kötülükten sakındıran müminleri müjdele!’ ( Tevbe:112) -“O müminler ki, yeryüzünde iktidar verirsek, namazı kılar, zekatı verirler. İyiliği emreder, kötülükten men ederler. İşlerin sonu Allah’ a varır.’’ ( Hac:41) Lokman (as)’ın şöyle dediği bildiriliyor: -“Yavrucuğum! İyiliği emret. Namaz kıl. Kötülükten vazgeçirmeye çalış. Başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer şeylerdir.’’ (Lokman:17) İyiliğe vasıta olmanın, sebep olmanın sevabı çoktur. 37 Cenab-ı Allah Kur-an’ da şöyle bildirir: -“Kim iyi bir işe aracılık ederse, onun da o işten bir nasibi olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse, onun da ondan bir payı olur. Allah, her şeyin karşılığını verir.’’ ( Nisa:85) Peygamber (as)’de: -“Başkasını doğruluğa çağıran kimseye kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir. Onların sevabından da hiçbir şey eksik olmaz. Sapıklığa çağıran kimseye de, ona uyanların günahı gibi günah verilir. Uyanların günahından da hiçbir şey eksik olmaz.’’ (Riyazü’ s- Salihin:173) -“İyiliğe dalalet eden kimseye, o iyiliği yapanların ecri gibi sevap vardır.’’ ( Age:172) İyi çığır açmak, iyi örnek olmak, iyiliğe sebep olmak her Müslüman için çok hayırlı işlerdendir. İyilik yapmanın da en güzel yoludur. Bakın, Allah ne buyuruyor: -“İnsanları Allah’ a çağıran, iyi iş yapan ve “ Ben Müslümanlardanım.” Diyenden kimin sözü daha güzeldir?’’ (Fussılat:33) Bu görevi yapmadığımız zaman Allah Rasulü şöyle bildiriyor: -“Allah’ a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder kötülükten alı korsunuz, ya da Allah size azap gönderir. Siz azaptan kurtulmak için dua edersiniz de duanız kabul olmaz.’’ (Tirmizi, Fiten:9) Görülüyor ki, her şeyin bir karşılığı var. İnsanlar, yaptıklarına göre muamele görecekler. Kötü ve kötülüklere karşı tavrımızın nasıl olacağını Peygamberimiz bize şöyle emrediyor: -“Sizden biri bir kötülük görürse, seyirci kalmasın. Onu eli ile düzeltsin. Buna gücü yetmezse, diliyle öğüt versin, uyarsın. Buna da gücü yetmezse, kalben buğz etsin. Bu ise, imanın en zayıf noktasıdır.” (Müslim, İman:78) Tebliğdeki metodu da yine Kur’an’dan öğreniyoruz: Allah, Hz. Musa ve Harun’a Firavun için “ Ona yumuşak söz söyleyin.’’ (Taha:44) diye emretmiştir. Peygamber (as)’ da: -“Onlara yumuşak davranmasaydın, kaba, kırıcı olsaydın onlar etrafından dağılıp giderlerdi.’’ (Al-i İmran:159) buyurmuştur. İbn-i Sina şöyle der: “İyiliğin şartı beştir: -Tez olmalı -Gizli olmalı -Gözde büyütülmemeli -Sürekli olmalı -Yerini bulmalı.” 38 d) Kur-an iyiliği emreder Allah (cc) Kur-an’ da şöyle emreder: -“Herkesin yöneldiği bir kıblesi vardır. Ey müminler! Siz hayır işlerinde yarışın.’’ (Bakara:148) -“İnsanların öyleleri vardır ki, Allah rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir.’’ (Bakara:207) -“Allah’ın has kulları, kendi canları istemesine rağmen yemeği yoksula, yetime yedirirler. Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de teşekkür bekliyoruz, derler’’ (İnsan:89) -“İman edip, salih ameller işleyenler, ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini inanıp, iyi ameller işleyen kimselerle bir mi tutacağımızı sandılar. Ne kötü hüküm veriyorlar.’’ (Casiye:21) -“Onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık olarak Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte onlar var ya, dünyanın güzel sonu onlarındır.’’ (Rad:22) -“Eğer iyilik ederseniz, kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz.’’ ( İsra:7) -“Kim, iyilikle ilahi huzura gelirse, ona daha iyisi verilir. Onlar o gün korkudan emin olurlar.’’ (Neml:89) -“Rabbinin huzuruna kötülükle gelen kimseler ise, yüzükoyun cehenneme atılırlar. Onlara ancak “yaptıklarınızın karşılığını görmektesiniz‘’ denir.’’ (Neml:90) -“Kim bir iyilik getirirse, ona bundan daha hayırlı karşılık vardır. Kim bir kötülük getirirse, o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıkları kadar ceza görürler.’’ (Kasas:84) -“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.’’ (Fusstlat:34) -“Bir iyiliği açıklar yahut gizlerseniz veya bir kötülüğü gizler, affederseniz, şüphesiz Allah da ziyadesiyle affedici ve kadirdir.’’ (Nisa:149) -“Kim Allah’ ın huzuruna iyilikle gelirse, ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de kötülükle gelirse, ona sadece getirdiğinin dengi ile cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.’ (En’ am:160) -“ Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Ölümsüz olan iyi işler ise, Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha layıktır.’’ (Kehf:46) -“Allah, doğru yola gidenlerin hidayetini arttırır. Sürekli olan iyi işler, Rabbinin nezdinde hem mükafat bakımından daha hayırlı, hem de akıbetçe daha iyidir.’’ (Meryem:76) 39 -“Allah, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez.’’ (Nisa:148) -“Bir topluma karşı beslediğiniz kin, sizi tecavüze sevk etmesin. İyilik ve yasaklardan sakınmada yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah’ tan korkun. Çünkü Allah’ ın cezası çetindir.’’ (Maida:2) -“Ey iman edenler! Aranızda gizli konuşacağınız zaman günahı, düşmanlığı ve peygambere karşı gelmeyi fısıldamayın. İyilik ve takvayı konuşun. Huzuruna toplanacağınız Allah’ tan korkun.’’ (Mücadele:9) -“Asra yemin ederim ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (Asr suresi) Bu ayetlerde görüldüğü gibi Cenab-ı Allah kullarını uyarıyor. Bu uyarılara uyanla uymayanın durumunu bize hatırlatıyor. “ Huzuruma iyilikle gelin, kötülükle gelmeyin’’ diyor. Huzuruna vardığımız zaman bize soracak: -Benim için ne yaptın? -Bana ne getirdin? Kul: -“Şunları şunları getirdim.’’ Diyecek. Allah: -“Getirdiklerini beğendin mi?’’ diyecek. Kul: -“Beğenmedim.’’ Deyince -“Senin beğenmediğini ben nasıl beğeneyim? ‘’ diyecek. Allah: -“Sana kitap gelmedi mi, Peygamber gelmedi mi? Dünyada kurtulman için sana fırsat verilmedi mi? ‘’ diyecek. Kul; geri dönmek, yeni baştan hayat isteyecek, ona “Şimdi mi aklın başına geldi?” denilecek. Sonra da yeri neresi ise oraya gönderilecek. Rabbim aklını başına alıp, tanınan fırsatları değerlendirerek kurtulanlardan etsin. Varılacak yer iki: Cennet, Cehennem. Kul, nereye gitmek isterse oraya gidecek. Hangisinin yoluna düşerse, hangisi için iş yaparsa oraya varacak. Allah sonumuzu hayreylesin. Rabbena atina fiddünya hasenaten ve fil ahireti haseneten. 40 İKİ CİHAN GÜNEŞİ PEYGAMBER(SAV)’İN GÜNLÜK HAYATI Peygamberimiz(sav), insanlığa örnek olarak gönderilmiştir. Cenab-ı Allah onu her konuda örnek almamızı ve o’na uymamızı emretmiştir. Allah Resulü : “Bana uyun, eğer bana uyarsanız, yolunuzu şaşırmazsınız” buyurmuştur. “Bana uyan şefaatimi hak etmiştir. Cennette benimle beraberdir” diye de müjde vermiştir. Şimdi Allah Resulü ile ilgili günlük hayatı hakkında sahabenin sözleri ve anlattıkları ile sevgililer sevgilisi peygamberimizi tanımaya çalışalım. Ashabı kiram şöyle demiştir: -“Efendimiz(sav) ahlakça ve yüzce insanların en güzeli idi.” -“Allah’ın elçisi, insanların en cömerdi ve en bahadırı idiler.” -“Allah’ın Resulü, yürürken hafif öne eğik yürürdü.” -“Allah Resulü acele etmez, tane tane konuşurdu. Her dinleyen onu anlardı.” -“Allah’ın resulü yüksek sesle konuşmazdı.” -“İbadetinde devamlı idi.” -“En çok Şaban ayında oruç tutmayı severdi.” -“Hasta ziyaretinde şöyle dua ederdi: “ Ey insanların Rabbi, zararı gider, şifa ihsan et. Şifa veren ancak sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Hiçbir hastalık bırakmayacak şifa ihsan et.” -“Bir kapıya geldiğin de, üç defa çalar, kapının tam karşısında durmaz, kenara çekilir kapı açılınca selam verirdi.” -“Yattığı zaman sağ tarafına yatar, sağ elini sağ yanağının altına koyardı.” -“Yatacağı zaman dua etmeden yatmazlardı. Kafirun, Nas, Felak surelerini ve Ayetel Kürsi’yi okurlardı.” -“Bir şey yiyeceği zaman ellerini yıkardı.” -“Cünüp uyuyacakları zaman normal abdest alır, öyle yatardı. -“Bir yere gidecekleri zaman dua etmeden evden ayrılmazlardı.” -“Şiddetli rüzgar estiğinde: “ Allah’ım bu rüzgarla gönderdiğin şerrinden sana sığınırım” derdi. 41 -“Kendini biraz rahatsız hissettiğinde muavezeteyni (Felak, Nas )‘ı okur, ellerini Vücuduna sürerdi.” -“Birinin yalan söylediğini görür, duyarsa onun tevbe edinceye kadar yüzüne bakamazdı” -“Bir şey yiyip içtiğinde. Allah’a hamd eder, şükrederlerdi.” -“Yeni iman edenlerden “Elimden geldiği kadar Allaha ve Resulüne itaat edeceğim” Sözünü alırlardı” -“Birine görev verdiğinde: ”Kolaylaştırın, zorlaştırmayın, müjdeleyin, nefret ettirmeyin derlerdi.” -“Birisi hakkın da bir şey duyarsa, onu açığa vurmaz,“ ne oluyor ki bazıları şöyle şöyle yapıyor” derdi.” -“ Abdest alırken az su ile abdest alır, yüzünü yıkarken yüzünü oynatır ve gözlerinize su içiriniz derdi.” -“ Abdest aldıktan sonra kerahet vakti değilse, iki rekat namaz kılardı.” -“ Kendine gülme geldiğinde eli ile ağzını kapatırdı.” -“ Sevinç verici bir olaydan sonra şükür secdesine kapanırdı.” -“ Bir şey kendisini sıkınca namaza dururdu.” -“ Bir şeyi güzel gördüğünde “ Maşallah” derdi.” -“ Abdest bozmaktan çıktığında “Gufraneke” derdi.” -“ Tuvalete girerken “ ya zel celal “derdi.” -“ Hasta ziyaretine gittiklerinde moral verirlerdi.” -“ gök gürültüsü duyduğu zaman şöyle derdi:” Ya Rabbi bizi gazabınla öldürme. Bizi azabınla karşılama ve bizi affet.” -“ Kötü anlama gelen bir isim duyarsa onu güzel bir isimle değiştirirdi.” -“ Suyu üç yudumla içerlerdi.” -“ Başta besmeleyi unutursa, hatırlayınca “ Bismillahi evvelihi ve ahirihi” derlerdi.” -“ Konuşmasına selamla başlardı. Selam vermeden konuşmazdı.” -“ Aksırdığı zaman “Elhamdülillah” derdi.” Başkası aksırdığı zaman “Elhamdülillah” derse “Yerhamükellah” derdi. Aksırınca ağzını kapatırdı.” -“Elbisesini giymeye sağ taraftan başlarlardı.” -“Kabristana girdiklerinde selam verirlerdi.” -“Yolda yürürken sağa sola bakmazdı.” -“Çocuklara ve ailesine karşı çok merhametliydi.” -“En çok “Rabbebe Atina duasını okurdu.” 42 -“ O’nun ahlakı Kur’an’dı.” -“ Sukutları uzun, gülmeleri kısa idi.” -“ Namaza durmadan önlerine bir şey koyarlardı.” -“ Zan ile iş yapmazlardı.” -“ Bir kimsenin başkası aleyhinde konuşmasını kabul etmezdi.” -“ Bir şeyi kötüye yormazdı. Bana olumsuz şeylerden bahsetmeyin derdi.” -“ Konuşurken tebessüm ederdi.” -“ Kendisinden bir şey istendiği zaman varsa verir, yoksa susar” yok” demezdi.” -“ Biat alırken erkeklerin elini tutar, kadınların elini tutmazdı.” -“ Hastayı üç gün sonra ziyaret ederdi.” -“ Kendisinden bir şey istense hayır demez, uygunsa onu yapardı.” -“ Abdest alırken yardım almaz, sadakasını kendi verirdi.” -“ Secde ve Tebareke suresini okumadan ( vakit varsa ) uyumazlardı.” -“ Kimseyi azarlamazlardı; kimseden hoşuna gitmeyen şeyi istemezdi.” -“ Ailesine uyumadan 33 defa Sübanallah, 33 defa Elhamdülillah, 33 defa Allahü Ekber demeden uyumamalarını tembih ederdi.” -“ Bağlılık, kardeşlik için hediyeleşmeyi tavsiye ederdi.” -“ Nazar olduğu zaman okunmasını tavsiye ederdi.” -“ İnsanın bedeninden ayrılan şunların gömülmesini emrederdi. Saç, tırnak, kan, adet kanı, diş, pıhtı ve doğum artıkları.” -“ Müslüman olana 80 yaşında olsa bile sünnet olmayı emrederdi.” -“ Pazartesi, Perşembe oruçları tutardı.” -“ Gümüş yüzük takarlardı.” -“ Bela gelmesinden, kazaya uğramaktan, düşman şerrinden koruması için Allah’a dua ederdi.” -“ Beş şeyden Allah’a sığınırdı. Korkaklıktan, cimrilikten, kötü yaşayıştan, kalp fitnesinden ve kabir azabından.” -“ Felak – Nas süreleri nazil olduktan sonra onları çok okurdu.” -“ Ansızın ölmekten Allah’a sığınırdı.” -“ Bir şeyi iyiye yorar, uğursuzluk saymazdı.” 43 -“ Devamlı abdestli durmaya çalışırdı.” -“ Yeme, içme, giyimde sağ elini kullanırdı. Ancak ihtiyaç gidermede sol elini kullanırdı.” -“ Hacamat olur ve olunmasını tavsiye ederdi. Ayın 17-18-1921 günleri kan aldırırdı.” -“ Allahü Teala’yı zikirsiz geçirdiği vakit olmazdı. -“ Cumanın farzından önce dört, sonra da dört rekat sünnet namaz kılarlardı.” -“ Kuşluk namazını dört veya altı rekat kılarlardı.” -“ Öğle namazından sonra iki rekat, akşam namazından sonra Evvabin namazı kılarlardı.” -“ Geceleri teheccüd namazına kalkarlardı.” -“ Dua ve istiğfarı üçer defa tekrar ederdi.” -“ Yiyecek içecek kaplarının ağızlarının kapatılmasını isterdi.” -“ Tesbihi sayarlardı.” (Buraya kadar kaynak. Ramuz el-Ehadis: 519…..562) -“Hayvanın yedi şeyini sevmezdi: -Öd kesesi, -İdrar torbası, -Hayaları, -Kıkırdakları, -Erkeklik dişilik organları -Kanı (Age:561)” -“ Lüzumsuz işlerden sakınırdı.” -Gizli nikahı kabul etmezdi.” -“ Dövmeden hoşlanmazdı.”( Age:560) -“ Allah Rasulü asla yemek seçmezdi.” -“ Yemekten önce ve sonra ellerini, ağzını yıkar,” temizlik imandandır” derdi.” -“ Kadınlarınızı dövmeyiniz. Kadınlarını döven “hayırlı kimse değildir” derdi.” -“ Çok Kur’an okurdu. Hayırlınız “ Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir” derdi.” -“ Kendisine özel hizmet edilmesinden ayağa kalkılmasından hoşlanmaz, eli öpülsün divan durulsun istemezdi.”( Hz. Peygamberin şemali, Ali Yandım) -“ Peygamber(as) da dünya hırsı yoktu. O, dünyaya ait miras bırakmadı. Veda hutbesin de! “ Size iki şey bırakıyorum, Kur’an ve sünnetim. Bunlara uyarsanız yolunuzu saptırmazsınız” Buyurdu.” 44 -“ Son anlarında :” Namaza, namaza dikkat edin, idareniz altındakilere, elinizin altındakilere iyi davranın. Onlar hakkında Allah tan korkun” buyurmuştur.” ( Ramuz el- Ehadis: 562/10) -“ Kardeşinin utangaçlığından şikayet eden birine Peygamber (as): -Onu bırak varsın utansın. Zira haya imandandır. Haya hayır getirir.” Buyurmuştur. (RSalihin:684) -“ Ümmetimin fesadı zamanında kim sünnetime sarılırsa şehid ecri alır” buyurmuştur. (B.Hadis Külliyatı:1/45) -“ Sünnetimi terk ederseniz, sapıttınız gittiniz demektir” buyurmuştur. (Müslim Mesacid:257) Ne diyor Cenab-ı Allah: -“ Ey iman edenler Allaha ve Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.” (Muhammed:33) -“Peygamberin emrine aykırı hareket edenler, başlarına bir bela inmesinden veya üzerlerine açıklı bir azap inmesini istemekten sakınsınlar” ( Nur:63) -“ Kim Allaha ve Resulüne itaat ederse işte onlar Allah’ın kendilerine lütufta bulunduğu, Peygamberlerle, Sıdıklarla, Salihlerle ve şehitlerle beraberdirler. Bu ne güzel beraberliktir.”( Nisa:69) Her insan gibi peygamber(as) görevini tamamladıktan sonra bu dünyadan ayrılma vakti gelince, mezarlığa gitti, onlara selam verdi. ”Yakında yanınıza geleceğiz İnşallah” dedi. Ashab ile helalleşti. Yedi dirhem parası vardı. Sadaka olarak verdi. Ruhunu teslim ettikten sonra Hz. Ebu Bekir(r.a): “ Hayatın gibi ölümünde güzel” dedi ve kendini tutamadı. Hz. Osman (ra) dili tutuldu Hz. Ali (ra) dondu kaldı Hz. Ömer (ra) ölümünü kabullenemedi İşte güzel insan. İşte güzel hayat. İşte güzel bir son. Allah’ım bizi onun şefaatinden ayırma! Allah’ım bizi sana kul, Rasülüne ümmet eyle! Sallalla hü aleyhi vessellem. Sallalla hü aleyhi vessellem. Sallalla hü aleyhi vessellem. Esseletü vesselemü aleyke ya Rasüllellah Esseletü vesselemü aleyke ya Habib Allah Esseletü vesselemü aleyke ya seyyidel’evveline velahinin. Velhamdulillahi Rabbil alemin. 45 46 MUHAMMED (AS)’IN SÜNNETİNİN ÖNEMİ Sünnet nedir ? Sünnet, Hz. Peygamberin söz, davranış ve sükutlarına denir. Dinimizde sünnet, Kur’an’dan sonra ikinci kaynaktır. Mükellefin işleri sekiz tanedir. Üçüncüsü sünnettir. Sünnet, vahye dayanır. Cenab-ı Allah: “O kendiliğinden konuşmaz. Onun konuşması kendisine yapılan vahiy iledir” buyurmuştur.(Necim:3-4) Buna göre sünnet, islamın vazgeçilmez kaynağıdır. Kur’an’da Peygamber (as) ‘ın sünnetine uymamız emredilmiştir. “Peygamber size ne getirdiyse onu alın. Sizi neden men ettiyse ondan kaçının.”(Haşr:7) “Peygambere itaat eden Allah’a itaat etmiş olur”(Nisa:80) “Allah’a Peygambere başkaldıran şüphesiz apaçık şekilde sapıtmış olur.”(Ahzap:36) “Allah’la Peygamberin arasını ayırmak isteyenler, kafirlerdir.”(Nisa:150) Bu ayetlere göre her Müslüman, Peygambere itaat edecek ve sünnetine tabi olacaktır. Sünnetsiz Peygambersiz İslam ve Müslümanlık olmaz. Sünnetin açıklamaları olmadan İslam yaşanmaz. Peygamberlerle Allah’ın arasını ayıranlar “ bize Kur’an yeter “ diyenler sapıktırlar. İslam’ın temeli olan Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şahadette Cenab-ı Allah, kendi adı ile birlikte Muhammed(as) adının birlikte anılmasını istemiş ve onun, peygamberliğinin tasdik edilmesini emretmiştir. Alemleri onun yüzü suyu hürmetine yarattığını bildirmiştir. Hal böyleyken son zamanlarda misyoner mantığı ile Peygamber (as)’ı devreden çıkarma ve sünnetini itibarsızlaştırma gayretleri görülmektedir. İleri sürdükleri iddialardan bazıları şunlardır. - Peygamberin vazifesi bitmiştir. - Allah’la kul arasına Peygamberde olsa kimse giremez. - Peygambere bağlılık, kula kulluk olacağından şirktir. - Kur’an varken hadislere ne gerek var? Bize Kur’an yeter. - Kur’an ayetlerinin yorumu için akıl yeterlidir. - Farz borcu olanların sünnet namaz kılmaları uygun değildir. 47 Hemen belirtelim ki bunlar misyonerlerin ve İslam düşmanlarının İslam’ı yıpratmak, İslam’ı anlaşılmaz kılmak ve Müslümanları başsız bırakma oyunlarıdır. Bu durumu peygamber(as) bize önceden haber vermiştir. Şöyle buyurmuştur: “Bir zaman gelecek bir grup benim sünnetimden başka yollara tabi olacaklar ve ümmetimi benim yolumdan başka bir yola götüreceklerdir.”(Müslim:1847) “Sünnetim dışına çıkan bir takım kimseler gelecek, görünümü insan kılığında fakat kalpleri şeytan kalbi olan olacak.”(Büyük Hadis Külliyatı:5/9792) “Sizden birinin benden rivayet edilen hadisleri rahat koltuğuna kurulmuş vaziyette dinleyip: “Rivayeti bırak! bana Kur’an dan oku!” dediğini sakın duymayayım!” ( İ.Canan Hadis Ans:16/461) Peygamberimiz(sav) bunlara karşı uyanık olmamızı tavsiye etmiştir. Her Müslüman farzlardan, vaciplerden sorumlu olduğu gibi sünnetten de sorumludur. Peygamber(as) a uyduğu zaman sorumluluğu yerine getirmiş olacaktır. Ayrıca sevap kazanacaktır. Kendisine uymamız, sünneti yaşamamız konusunda Allah Resulü bizi şöyle uyarmıştır. “Size iki şey bırakıyorum, bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmazsınız. Bunlar Kur’an ve sünnetimdir.” (Muvatta Kader:2) “Sünnetime uyun dört elle sarılın. Sonradan çıkarılan şeylere de son derece dikkatli ve uyanık olun. Sünnete uymayan bid’addır. Her bid’at da sapıklıktır.” (Tirmizi İlim:16) “Sünnetime azı dişinizle yapışır gibi yapışınız.”(Ebu Davu, Sünnet:15) “Bütün ümmetim cennete girecektir yalnız istemeyenler hariç.” Kim istemez denilince. Bana itaat eden cennete girer. Bana uymayan cenneti istememiştir demektir.( R.Salihin:158) buyurur. “Ben ve siz aynen şuna benzeriz: Ateş yakan ve ateşine pervane böcekleri düşmeye başlayınca onları kurtarmaya çalışan kimse gibiyiz. Kurtarmak için ellerinizden tutuyorum, siz ise benim elimden kurtulmaya çalışıyorsunuz.” (Age:163) “Kim bana itaat ederse, muhakkak ki Allah’a itaat etmiştir. Kimde bana isyan ederse, muhakkak ki Allah’a isyan etmiştir.”(Buhari Ahkam:1) 48 Kur’an’da da: “Kim Resule itaat ederse, muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur” buyrulmuştur.(Nisa:80) “Her amelin bir coşkusu vardır. Her coşkunun da bir gevşemesi vardır. Kimin coşkusu sünnetimden yana olursa, o mutlaka kurtulmuştur. Kimin de istek, arzu ve gayreti sünnetim dışına yönelik olursa, o helak olmuştur.” (Tirmizi Kıyame:21) Peygamber(as) bu sözleri ile sünnetin ve sünnete uymanın önemini belirtmiştir. Sünnetsiz kurtuluşun olmayacağını belirtmiştir. Sahabeyi cahiliye toplumu olmaktan çıkarıp bir kısmının cennetle müjdelenmesi ve diğerlerinin gökteki yıldızlar mesafesine yükselmesi onların sünnete uyma titizliğindendir. Samimi Müslümanlar, hep sünneti ölçü almış ve ona göre yaşamıştır. Bir gün Beyazıd-ı Bistamiye öğrencileri” bir veli kul bir alim zat var onu ziyaret edelim” derler. Bistami hazretleri “olur” der, giderler. O adamda evinden çıkmış camiye gitmektedir.” Kıble tarafına tükürür.” “Sizden biriniz kıble tarafına tükürmesin.”(Buhari, Salat:33) hadisine uymadığı için sünnetine uymadı diye Bistami Hazretleri geri döner. Bunun sebebini soran öğrencilerine : “Görmediniz mi? Sünnete uymadı” cevabını verir. Sünnete uymayanlar için peygamber(as) söyle buyurmuştur. “Kur’an’a ilave edenler, Allah’ın kaderini yalanlayanlar, Allah’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram sayanlar ve sünnetimi terk edenler, Allah’ın lanetine uğrarlar, bütün Peygamberlerinde duası kabul olmuştur.” (Büyük Hadis Külliyatı:1/46) Sünnetine uyanlar için ise şöyle müjdelemiştir. “Kim benden sonra unutulmuş bir sünnetimi yaşatırsa, beni sevmiş olur. Kim beni severse. Cennette benimle beraberdir.” (Age:1/45) “Ümmetimin fesadı zamanında kim sünnetime yapışırsa, şehit sevabı alır.” (Age:1/45) Peygamberimiz, Peygamberlerin sonuncusudur. O insanların ve cinlerin peygamberidir. Bütün insanlara gönderilmiştir. Yeryüzünde kabri belli olan, akın akın ziyaret edilen ve her emaneti, sakalının teline kadar muhafaza edilen başka bir Peygamber yoktur. Peygamberimizin her hadisi titizlikle toplanmış, günümüze kadar korunmuştur. Modern hayata uymayan bir tek sünneti yoktur. Faydasız, yapıp da zarar görebilecek her hangi bir şeyi, İslam Peygamberi emretmemiştir. 49 “Bize Kur’an yeter“ Diyenler Kur’an’a bağlı Kur’an aşığı kimseler değillerdir. Sünnetsiz Peygambersin İslam gayretleri, İslam düşmanlığındandır. O zaman Kur’an’ı her isteyen kendine göre yorumlayacaktır. Ortaya herkese göre ayrı ayrı din, inanç çıkacaktır. Müslümanlar ipi kırılan tesbih taneleri gibi bölük bölük olacaktır. Çobansız sürü gibi olacaktır. Bu gayretler boşunadır. İslam, bu güne kadar zarar görmemiş bundan sonrada kimse zarar veremeyecektir. Çünkü İslam Allah’ın korumasındadır. Allah vaad ediyor: “Kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.”(Saff:8) Yalnız Allah nurunu tamamlayacak diye yatmak olmaz. Cihadı, tebliği terk etmek olmaz. Düşmana her türlü tepki gösterilecektir. Allah Resulünün hayatı incelenecek olursa, müslümanın nasıl davranacağı anlaşılacaktır. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un fethin de dervişleri toplayıp “Allah” dedirtirken, karada gemi yüzdürmüş, topları ile de surları dövdürmüştür. Her konuda hassas olan büyüklerimiz, Allah’ın dinini yaşayacağız dini, vatanı koruyacağız diye rahat yataklarında yatmamışlardır. Kur’an’a sarılalım “Kur’an bize yeter oyunu ile Peygamber (as) dan koparma ve sünneti unutturma gayretlerine, dikkat edilmelidir. Sünneti ibadetten, sünneti hayattan çıkarmak, itikatı zayıf, imanı zayıf olanlara güzel gelebilir. Kolay görülebilir. Dinde hüküm çıkarma da Kur’an’ı anlamada İslam da dört kaynak vardır. Kitap, sünnet, icma ve kıyas. Tek bir kaynak, kıyamet dini için yeterli değildir. Her şey Kur’an’da yoktur. Ayrıca Kur’an her şeye açıklık getirmemiştir. Birde Peygamber(as) dinde hüküm koyma yani emir, yasak koyma yetkisine sahiptir. İslam tarihinden bir örnek vermek istiyorum. İbni Mes’ud(ra) “dövme yapan yaptıran, peruk takan kadınlara lanet olsun” hadisini söyleyince, bir kadın (Ümmü Yakup) itiraz der. İbni Mesud: ”Peygamberler lanetlemiş bende lanetliyorum” der. Kadın: Ben Kur’an’ı eksiksiz okudum, bunu göremedim” deyince, İbni Mesud(ra) “Hakkıyla okusaydın görürdün” der ve Haşr Suresinin 7. Ayetini “ Peygamber size ne getirmişse onu alın, neyi yasakladıysa, ondan da kaçının” ayetini hatırlatır. Bir olayda şöyledir:, 50 Hz. Ömer(ra) halife iken yeni Müslüman olmuş bir grup gelir. Hz. Ömer’e: biz nasıl namaz kılacağız Kur’an’a baktık göremedik? Derler. Halife Allah’ın elçisinden duyduğu ve gördüğü şekilde anlatır. Peygamber efendimizin açıklamalarına, yaşayışına, Ashabın izah ve yorumlarına, alimlerin, mezhep imamlarının bilgilerine baş vurmadan dini emir ve yasaklar tam anlaşılamaz, doğru bir şekilde yaşanamaz. Kimse kendi başına Kur’an’ı, dini anlayamaz. Dünya da Allah’a kulluk görevi nasıl yapılacak, bunu Allah’ın elçisinden öğreniriz. Çünkü Hz. Peygamberin sünneti, Kur’an’ı ve dini açıklayıcı mahiyettedir. Sünnete itibar etmezsek Kur’an’ı yanlış yorumlarız, Allah’ın emirlerini yanlış uygularız. Kur’an namaz kıl, oruç tut, hac et, zekat ver diye emreder. Bunların nasıl, ne zaman, ne kadar olduğu Kur’an da geçmez bunların bilgisi, Peygamber (as)’ın sünnetinden öğrenilir. Kur’an da namazlar kaç rekat ve nasıl, ne zaman kılınacak bilgisi var mı? Zekatı kim verecek, ne kadar verecek, kime ne zaman verecek bilgisi var mı? Bir insan sadece Kur’an’a göre kulluk görevini yapmaya kalksa, İslami bir hayat yaşayamaz. Ayrıca dinde olup da Kur’an da olmayan hususlar vardır. Mesela; katilin maktule mirasçı olmayacağı, eşek etinin haramlığı, neseple haram olanın sütle de haramlığı, yırtıcı hayvanın etinin haramlığı gibi. Bunlar birkaç örnektir. Sünnete soğuk bakanlar, sünneti önemsemeyenler, samimi değil, İslamı yaşayanlar değildir. Sünnetsiz din olmaz. Bizden önceki Müslümanlar bu konuda hassas davranmışlardır. Dinlerine bir zarar gelmemesi için her türlü fedakarlığı yapmışlardır. Peygamberlerinin sünnetini terk edenler de Peygamberlerini de, dinlerini de unutmuşlardır. Kutsak kitaplarını bile koruyamamışlardır. İşte Yahudilik, işte Hristiyanlık!.. “Bize Kur’an yeter” diyen mutezile ile Hz.Ali ye bağlı oldukları için sünnete itibar etmeyen Şiiler ve müştekilerin oyununa gelen mezhepsizler gibi düşünmemeliyiz. Hedefin sünnet ve Peygamber’in oluşu, Müslüman ı düşündürmelidir. Çünkü bu hareket, Müslümanları sünnetten Peygamberden ve dinden koparma hareketidir. Sürüye zarar verebilmek için çobanı ortadan kaldırma gayretidir. Peygamberi unutturmak için 51 Mevlana, Yunus, Nasreddin Hoca haftaları düzenleyenlerin sinsi oyunlarıdır. Bu oyuna gelinmemelidir. Cenab-Allah Peygamber efendimizi alemlere rahmet olarak göndermiştir.(Enbiya:107) onu anlamak için bir hafta yetmez. Peygamberimiz(sav) “Sünnetimden yüz çeviren, yolumu terk etmiştir, benden değildir.”( Buhari, Nikah:1) buyurmuştur. Veda hutbesinde de. “ Size iki şey bırakıyorum. Onlara sıkı sarılırsanız, yolunuzu şaşırmaz, sapıklığa düşmezsiniz. Onlar Allah’ın kitabı Kur’an ve benim sünnetimdir.” Diyerek şaşırmamanın, sapıtmamanın yolunu göstermiştir. Dinde samimi olunmalıdır. Dinde fitne, fesat çıkararak müslümanların önüne geçilmez. Din adına ortaya çıkıp, dine müdahale sapıklıktır. İnsanın imanını tehlikeye sokar. Hz.Ömer (ra) “ Bir insanın namazına ibadetine değil doğruluğuna bakın” demiştir. Evvela itikat düzgün olacaktır. İnsanımızın içinde bulunduğu dini boşluktan yararlanan din düşmanlarına, misyonerlere, misyoner mantıklılarına karşı her Müslüman uyanık olmalı ve gösterebildiği tepkiyi göstermelidir. Peygamberi tanımayanın ameli boşa gider. Peygamberin sünnetini terk, kıyamet alametlerinden sayılmıştır. Dünya da ve ahrette Allah’a kul, Muhammed Aleyhisselama ümmet olmaktır. İslam’a zarar vermek, Müslümanları İslam’dan uzaklaştırarak bölük bölük olmalarını sağlayabilmek için İngilizler, vahhabiliği kurdurmuştur. Lawrence ve onun gibiler, Müslümanlar arasına hep fitne sokmuşlardır. Bugün yabancıların emellerine hizmet eden ve ya dikkat çekek ve meşhur olmak arzusu ile hareket edenler, sünnetsizliği, mezhepsizliği ortaya çıkarmışlardır. Bunlardan Allah’la konuştuğunu, peygamber olduğunu, Mesih olduğunu iddia eden sapıklar olmuştur. Bunlar fırtına gibi gelir geçer, ama İslam’a verdikleri zarar bazılarının sapıtmasına neden olur. Zekeriya Beyazlar, Yaşar Nuri’ler, Evrenosoğlu’lar nerede? Mesih’im diyenler ne halde? Sonuç olarak; gelecek nesillerin Müslüman kalması, onlara sünneti tebliğ etmemize bağlıdır. Sünneti doya doya yaşayıp örnek olmamıza bağlıdır. Peygamber (as) “Söyleme yap” demiştir. 52 İnanıyorum ki, Ashab-ı Kiram gibi bu nesilde sünnetle terbiye olacaktır. Bugüne kadar hayatlarının ölçüsü sünnet olanlar, mutlu ve huzurlu olmuş, kıtalara hükmetmiştir. Öncekiler, sünnet konusunda çok hassas davranmışlar, sünnete uymayan işleri için tekrar sünnete uygun davranmışlardır. Sünnete uymayanlar uyarılmışlardır. Bir örnekle konuyu bitirelim.: Mısır’a Vali olan Ukbe bin Amr, Akşam namazını geç kıldırmıştı. Ebu Eyyup (ra) sordu : -Neden akşam namazını geç kıldırdın? Ukbe bin Amr: -“Millet işleriyle meşguldüm, işim uzadı “ Cevabını verince Ebu Eyyub (ra): -“Korkarım halk senin bu hareketini, Peygamberden böyle görmüştür, düşüncesiyle benimserler” demiştir. Allah’ım, bizi sünneti terk eden sapıklardan ve peygamber(as)’ın şefaatinden mahrum olanlardan etme. 53 54 SÜNNET DÜŞMANLIĞI Sünnet nedir? Sünnet, İslam peygamberlerinin söz, davranış ve sükutlarıdır. Efal-i mükellefinin 3. sü İslam’ın dört kaynağının 2. sidir. Cenab-ı Allah Muhammed (as) ,bütün insanlığa rahmet olarak, önder, rehber ve son peygamber olarak göndermiş “Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım“ buyurarak ona “Habibim“ demiştir. O’nu diğer peygamberlerden üstüm kılmış ve O’na şefaat etme hakkı vermiştir: O’na miraç nasip etmiştir. Dünya O’na koşarken müslüman olup O’nun önünde eğilip O’na hayran olurken, son zamanlarda peygamber (as)’ın mucizelerini inkar eden ve O’nun sünnetine itibar etmeyen sapıklar türedi. Sapık mutezile mezhebi gibi “Bize Kur’an Yeter” diyerek müslümanları ve peygamberlerden ve sünnetten uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Eğer Kur’an bize yetseydi, Cenab-ı Allah peygamber (as)’ı göndermez ve “Ona uyun” buyurmazdı. Şimdiye kadar misyonerler, İslam düşmanları sünnete dolayısıyla peygamber (as) saldırıyorlardı. Şimdi kendini veya birilerini peygamber (as)’ın önüne geçiren sapıklar türedi. Muhammed suresinin 33. Ayetinde: “Allah’a ve Resulüne uyun ki amellerinizi boşa çıkarmayın” buyuruluyor. Buna göre boşuna çabalıyorlar ve sapıttıkları insanların da vebalini yükleniyorlar. Şeytan, Allah’ın Peygamberine secde etmedi. Allah’ın buyruğuna uymadı, lanetlendi huzurdan kovuldu. Bu düşmanlık niye? Size de peygamber (as)’ın sünnetini yaşamak zor mu geliyor? Anladık, Hristiyan dünyası ve Ebucehil, Ebu Leheb torunları peygambere düşman. Size ne oluyor? Sizin peygamber (as)’a ihtiyacınız yok mu? Yaptığınız iş, sizi peygamber(as) dan uzaklaştıracaktır. Sizin dininiz ne? Hangi peygamberin ümmetindensiniz? Peygamber(as)’ın mucizelerini inkar, sünnetini inkar, insanı küfre götürür. Sünnet düşmanlığı fitnedir. Sünnetsizlik, nasipsizliktir. İslam inancın da değil sünnetler, nafileler bile terk edilmez. Müslüman farz ve vaciplerinden sorumlu olduğu gibi, sünnetten de sorumludur. Nafilelerde onun eksiklerini tamamlayacaktır. İmanın şartında, İslam’ın şartında Muhammed (as) yok mu? Birini inkar eden iman etmiş olur mu? Peygamber’e karşı olmak, Allah’a karşı olmaktır. Peygamberin sünnetini terk etmek, Allah’ı terk etmektir. Kur’an’da onlarca 55 ayette peygambere uyunuz, itaat ediniz emri vardır. Yani peygamberin sünnetini işlemek Allah’ın emridir. Ebucehil Ebu Lehep öldü diyorlar. Onlar ölmedi onlar yaşıyor. Onlar değil miydi peygamber(as) a inanmayan. Bugün peygambere karşı olanların, insanları peygamber sünnetini terk ettirenlerin onlardan ne farkı var? Bakın Cenab-ı Allah Kur’an’da Müslümanlara ne emrediyor: Birkaç örnek: ‘’O’nun konuşması vahiy iledir.’’(Necm:3) “Peygamberiniz ne getirdiyse onu alın. Sizi neden men ederse, ondan uzak durun.’’(Haşr:7) ‘’Peygambere itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.’’(Nisa:80) ‘’Allah’a ve peygambere başkaldıran muhakkak sapıtılmıştır.’’(Ahzab:36) ‘’Allah’la peygamberin arasını ayırmak isteyenler, kafirlerdir.’’ (Nisa:150) Bu konuda Allah Resulü ne diyor birkaç örnekte onun ağzından verelim: “Kıyamet günüde ümmetimden bazılarını şefaat ederken zebaniler, aralarından bazılarını çekip alıp cehenneme götürecekler ben rabbime diyeceğim ki: Ya Rabbi! Onlar benim ümmetimden rabbim bana diyecek ki: Onların senden sonra ne bid’atler işledikleri bilsen.” “Sünnetimin dışına çıkan bazı kimseler gelecek, görüntüsü insan kılığında fakat kalpleri şeytan kalbi olacak”(büyük hadis külliyatı:5/9792) “Sünneti uymamak bitattır. Bitatta sapıklıktır.” (Tirmizi, ilim :16) “Sünnetime azı dişinizle yapışır gibi yapışın.” (Ebudavut, sünnet:15) “Dileyenler cennete gidecek istemeyenler hariç sahabe: Kim istemez ya Rasulullah! Allah Rasulu: Sünnetime uymayan “(Riyasüz-Salihın:158) “Bana itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur. Bana itaat etmeyen Allah’a isyan etmiş olur. ”(Buhari, ahkam: 1) Müslümanın hayatında sünnetin yeri çok önemlidir. Beyazıt-ı Bistami’nin talebeleri :”falan yerde alim biri varmış diye, çok met ediyorlar, yanına gidip ziyaret etsek” diye ısrar ediyorlar. Peki diyor, gidiyorlar o zat, evinden camiye gidiyormuş kıble tarafına tükürmüş Beyazıt Bistami Hazretleri kıble tarafına tükürmeyiniz “Hadisini zikredip geri döner. ”Allah Rasulunun hadisine itibar etmeyenin Allah ve Peygamber(as) yanında hiç değeri yoktur” diye ilave eder. 56 Bir Allah dostu camiden çıkarken nasılsa sol ayakkabısını önce giymiş hafiften bir ses: “Öküz” demiş. Allah dostu düşmüş bayılmış. “Hayrola ne oldu ?“ demişler. Allah Rasulunun bir sünnetini sehven terk ettik adımız öküze çıktı. Vay benim halime! “Onun için bayıldım” Demiş. Kuran sünnetsiz anlaşılamaz onun açıklamasını Peygamberimiz yapmıştır Sünnetsiz İslam yaşanmaz. Rabbimiz Kur’an’da “fesalli”: “Namaz kıl” diyor. Allah Rasulu’nun sünnetini bir tarafa bıraktınız hadi gelin işin içinden çıkın. Ne zaman, ne kadar, nasıl namaz kılacaksınız? Bir grup yeni müslüman olmuş Bir grup Hz Ömer (ra)’a gelip: “Biz yeni Müslüman olduk Kur’an’a baktık nasıl namaz kılacağımızı bulamadık” derler. Hz. Ömer(ra): ”Peygamber (as) beni nasıl namaz kılar görürseniz sizde öyle kılın” dedi der. Allah Rasulu’ndan gördüğü ve duyduğu gibi anlatır bunun üzerine “şimdi oldu” derler ayrılırlar. Allah Rasulu’nun emin koyma yetkisi vardır mesela Kur’an’da eşek etinin haramlılığı yoktur. Mesela katil öldürdüğüne mirasçı olmaz, midyenin haramlılığı yoktur. Sünnette vardır insanlığın son peygamberinin tebliğine ihtiyacı vardır. O, Müslümanın hayatında ölçüdür. Örnektir rehberdir. O’nun dışındaki yollar sapıklıktır. Geçmişte ona uymayanlar sapıklaşmıştır. İnsanlığa her şeyi Allah Rasulu öğretmiştir. O cahiliye devrini kapatmış, Müslümanlar Asr-ı saadet yaşatmıştır. İslam fıkhında kural, bir mesele, Kur’an’da bulunamaz, çözülmezse, sünnete başvurulur. Peygamber(as)’ın son vasiyeti nedir? Veda hutbesinde: ”Size iki şey bırakıyorum onlara uyduğunuz müddetçe sapıtmazsınız. Onlara uymazsanız sapıttınız gittiniz demektir. Onlar; Kur’an ve sünnetimdir” buyurmadı mı? Sünnet düşmanlığı, İslam’a zarar vermek peygamberden Kur’an’dan ve İslam’dan Müslümanları uzaklaştırmaktır. Bu oyun misyoner oyunudur nasibsizlerin oyunudur. Bugün kelime-i şahadet, kelime-i tevhid Muhammedsiz olmuyor. Peygambersiz, sünnetsiz Müslümanlık olmaz ona inanmayan ve uymayanlar helak olmuştur. 57 Peygamber (as), tarihin akışını değiştiren. Çağ açıp, çağ kapatan, tarih te en etkili kimsedir. Onun büyüklüğüne özenen niceleri taklide yönelmiştir. Niceleri Peygamber (as)’ı istismar ederek menfaat toplamıştır. Samimi olarak ona uyanlar ise itikat bozukluğu yaşamamışlardır. Cenab-ı Allah: ”Ancak Allah’a ve peygambere itaaate eden kurtuluşa erer.” Buyurur. (Ahzap:71) Bugün farza yakın sünnetler vardır onun için sünnetsizlik büyük yanlışlıktır. “Sünnetimi beğenmeyen ben den değildir”(Buhar-i nikah:1) “Benden sonra yaşayanlar çok ihtilafa düşecekler. İşte o zaman sünnetime uyun ona tutunun, hem de azı dişinizle tutunur gibi” (Ramuz El-el ehadis:157/5) buyurmuştur. Eğer eh-i sünnet olursak eh-i ümmet olma şansımız olmaz. Peygambere uymayanların sonu iyi olmamıştır. Düşmanlıklarında ona hiçbir zarar verememiştir. Ebu ehiller’e ebu Lehemler’e ne oldu . Mescid kuşu Salebe’ye ne oldu? Ya Hz. Sevban’a ne oldu. Peygamberimiz birkaç gün Medine’den ayrılmıştır. Onu görmeyen Hz. Sevban sararmış solmuştu. Ona hasretinden hastalar olmuştu. Ahirette ayrı kalma endişesi onu perişan etmişti. Peygamber (as) onu: şöyle teselli etti: Kişi sevdiğiyle beraberdir” buyururdu. Hz Sevban’ın üzüntüsü tam gitmemişti şu ayet nazıl oldu. (Nisa:69) “Kim Allah’a ve Rasulune itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerini lütuflarda bulunduğu Peygambeler, Sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” KUR’AN’DAN BİR KAÇ ÖRNEK “Ey Muhammed de ki: Allah’ı seviyorsanız, bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. (Al-i imran:31) “De ki: Allah’a ve Peygambere itaat edin. Yüz çevirirlerse, bilsinler ki; Allah, inkar edenleri sevmez .“(Al-i imran:32) “Sizi merhamet edilmesi için Allah’a ve Peygambere itaat edin.” (Al-i imran:132) Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, o için den ırmaklar akan cennetlere konulacaktır. Orada temelli kalacaklardır. Büyük kurtuluş budur (Nisa:13) 58 Kimde Allah’a ve Peygamberlere başkaldırırsa ve yasakların çiğnerse, onu temelli kalacağı cehenneme sokarız. Alçaltıcı azap onadır.”(Nisa:14) “Peygambere itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, bilsin ki, biz seni onlara bekçi göndermedik”(Nisa:80) “Allah’a itaat edin. Peygambere itaat edin. Karşı gelmeyin.(Maida:92) “Peygamberlere inanın ona uyun ki doğru yolu bulasınız.”(A’raf:158) “İnanıyorsanız Allah’a ve Peygamberlere itaat edin.”(Enfal:1) “Ey inanlar! Allah ve Peygambere karşı hainlik etmeyin.”(Enfal:27) “Peygamberi incitenlere can yakıcı bir azap vardır.”(Tevbe:61) “Namaz kılın. Zekat verin peygambere itaat edin ki, size merhamet edesin.”(Nur:56) “Ey inanlar! Allah’a ve Peygambere itaat edin, işlerinizi boşa çıkarmayın.”(Muhammet:33) “Peygamber size ne getirdiyse onu alın. Sizi neden men ettiyse ondan kaçının.(Haşr:7) Görülüyor ki peygamber (as)a uymak onun sünnetini yapmak Cenab-ı Allah’ın emridir. Peygamber (as) şöyle der: “Bana itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur. Bana isyan eden de Allah’a isyan ermiş olur.”(Buhari Ahkam:1) “Bana itaat eden, cennete girer, bana isyan edene bana başkaldırmış ve serkeşlik etmiş olur.”(Buhari itisam:2) “Peygamber (as), bugünkü itikatı bozukları önceden şöyle haber vermiştir: ”Bir zaman gelecek bir grup benim sünnetimden başka yollara tabi olacaklar ve ümmetimi, benim yolumdan başka yola götürecekler .”(Müslim:1847) Bir grupta bazı hadisler için mevzu, şüpheli, zayıf ifadeleri ile hadislere güveni sarsmaya çalışıyor. Birileri ile uzun süre oturuyorsun. Falan şöyle dedi, falan böyle demiş diyor. Allah böyle buyurmuş. Peygamber böyle demiş demiyor. Kimsenin şüphesi olmasın. Hadisler kılı kırk yararak şahidleri ile toplanmıştır. Hatta İmam-ı Buhari Şam’da birinde bir hadis olduğunu duyuyor. Günlerce yolculuktan sonra adamı buluyor. Adamı kaçırdığı atı yakalamak için boş avcunu açmış halde görünce hemen geri döner. ”Atını aldatanın yalan söyleme ihtimali vardır” der. Bir hadislerinde peygamber (AS): 59 “Bana yalan isnad eden ateşteki yerini hazırlasın “buyurmuştur (Tirmizi,fiten:70) Sonuç olarak; Sünnet düşmanlığı İslam düşmanları tarafından asırlar öncesinden sürdürülen planlı bir harekettir. Peygamberden ve Kur’an’dan koparma oyunudur. Bu hedefin ardından sırada Kuran vardır Kur’an’ın muhatabı araplardır. Manasını anlamadan okursa faydası yoktur. Ölülerin ardından okunursa onlara ulaşmaz, denmekte ve İncil, Tevrat alıntılı tercümeler yapılmıştır. Kur’an Allah kelamıdır ona hiçbir güç zarar verememiş ve veremeyecektir. Cenab-ı Allah: “O’nu biz indirdik, biz koruyacağız” buyurmuştur. Allah bu aziz milleti Kur’ansız, sünnetsiz bırakmasın. OLMUYOR MUHAMMEDSİZ Açan çiçeklere meyve Verilmiyor Muhammedsiz Hak’tan gelen derde deva, Bilinmiyor Muhammedsiz, Çok meşgul ol Kur’an ile, Seherlerde figan ile Son nefeste iman ile Ölünmüyor Muhammedsiz Hakikattır cemaluallah Ağlayanlar görür vallah Çünkü böyle diyor Allah, Gülünmüyor Muhammedsiz, Irak cennetin yolları, Gider muttaki kuralları, Cennet’te tuğba dalları, Eğilmiyor Muhammedsiz. 60 İLAHİ HADİSLERDEN BİZE UZANAN MESAJLAR Hadis, Peygamber(A.S)’ın söz, davranış ve sukutlarına denir. İlahi(Kutsi) hadis, anlamı Cenab-ı Allah’tan sözleri peygamber(A.S)’dan olan hadislerdir. Hadis no:1:sayfa:37: -”Toplanıp zikreden için.” Ben onları af ettim diyen” deyince melekler: -Ya Rabbi, onların anasında onlardan olmayan birisi var. Bir ihtiyaç için onlara uğramıştı.” derler. Cenab-ı Allah meleklere şöyle der: -”Onlar aynı meclisin adamlarıdır. İçlerinden onu ayrı tutamam onu da affettim.” (Hadis no:2, sayfa: 59) -”Ey Ademoğlu! Bana kulluk için anın. Gönlünü zenginlik doldurayım. Fakirlikten seni kurtarayım”. (Hadis no:3, sayfa 85) -”Benim yarattığım gibi bir şey yapmaya kalkışandan daha zalim kim olabilir?”(Hadis no:4, sayfa 97) -”İnsanlar hep bir şeyler sormaktan geri durmazlar. Hatta Allah bu var olan şeyleri yarattı. Peki Allah’ı kim yarattı ?”derler. Böyle bir soru ile karşılaşan “Ben Allah’a iman ettim.” desin. ”(Hadis no:5, sayfa:107) -”Meleklere; kulum bir kötülük düşündüğünde onu yazmayın. Eğer onu işlense, bir kötülük olarak yazın. Bir iyilik düşününde onu yapmazsa, bir iyilik olarak yazın. Eğer o iyiliği yaparsa, on katı sevap yazın.” buyurur.(Hadis no:6, sayfa:109) -”İçinizden biri, İslam’ın eminlerini güzel yaparsa, Allah’a kavuşuncaya kadar işlediği her iyilik için on mislinden yedi yüz misline kadar sevap yazılır. Eğer günah işlerse ayniyle yazılır.”(Hadis no:7, sayfa:112) -”Kim bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kim bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak giderim. Kim bana yeryüzünü dolduracak kadar günahla gelirse, ben onu o kadar bağışlama ile karşılarım.”(Hadis no:8, sayfa:120) -”Ben kulumun zannına göreyim. O beni zikrettiği zaman ben onunla beraberim. O beni yalnız zikrederse, bende onu zikrederim. 61 O beni bir topluluk içinde zikrederse, bende onu daha hayırlı bir topluluk içinde zikrederim.”(Hadis no:9, sayfa:125) -”Ben, Salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, kulağın duymadığı, kimsenin aklına gelmediği nimetler hazırlarım.”(Hadis no:10, sayfa:148) -”Allah bir kulu sevince Cebrail’e; -“Ben falanı seviyorum, onu sende sev.” der. Cebrail’de bütün gök ehline; “Allah falanı seviyor, sizde onu sevin.” der. Gök ehline de onu sever ve yeryüzü ehlinin o kişi için kalbine sevgi saygı yerleştirir.”(Hadis no :11, sayfa:154) -”Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse, ben ona savaş açarım. Kulum bana farz kıldığım amellerden daha sevimli bir amelle bana yaklaşamaz. Kulum nafile amellerle bana yaklaşmaya devam ederse, ben onu severim. O zaman onun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey istediğinde istediğini veririm. Bana sığındığı zaman onu korurum.”(Hadis no:12, sayfa:255) -”Ey Ademoğlu: benim için günün başında dört rekat(kuşluk) namaz kıl, gün sonuna kadar sana yardımcı olayım.”(Hadis no:13, sayfa:294) -”Oruç kalkandır. Oruçlu sövmesin. Cimrilik etmesin. Bir kimse ona savaşırsa veya söz söylerse, “Ben oruçluyum.” desin.(Hadis no:14, sayfa:337) -“Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın, onlar diridir, Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar. Şehitler cennette iken Allah: ”Fazladan istediğiniz bir şey var mı? diye sorar. Onlar:” Daha ne isteyelim.” derler. Onlara tekrar sorulur. Onlar: “ Tekrar senin yolunda ölmek için bizi diriltmeni ve dünyaya döndürülmemizi isteriz.” derler.(Hadis no:15, sayfa:344) -”Haksız yere birini öldürene kıyamet gününde öldürdüğü kimsenin günahı yüklenir.”(Hadis no:16, sayfa:359) -”Kulunun iki gözünü aldığımda o sabrederse o iki gözüne karşılık cenneti veririm.”(Hadis no:17, sayfa:366) -”Ey Ademoğlu! Belanın ilk vurduğu anda sabredip sevap umarsan, senin için cennetten başka sevaba razı olmam.”(Hadis no:18, sayfa:382) -”Bir peygamberi ağacın dibinde bir karınca ısırdı. Oda ateş yakıp karıncaları yaktı. Allah ona: ”Seni ısıran bir karınca değil miydi tesbihte bulunan bir topluluğu yok ettin.” buyurdu.”(Hadis no:19, sayfa:407) 62 -”Kulun günah işledi. ”Rabbim günahımı bağışla.” dedi. Günahını bağışlayan Rabbinin olduğunu bildi. Bende onu bağışladım.”(Hadis no:20, sayfa:440) -”Adak Ademoğlu’na bir şey sağlamaz. Benim takdir etmediğim vuku bulmaz. Ancak ona kaderde olun gelin.”(Hadis no:21, sayfa:448) -”Melekler, birinin ruhu ile karşılaştı ona:” Sen iyilik adına bir şey işlemedin mi? oda: “hayır.” Dedi. Melekler: ”İyi düşün.” Dediler. Oda” insanlara borç verirdim. Ödeme zorluğu olanı geciktirirdim” dedi. Rabbi meleklere;” Onu bırakın.” Buyurdu.” (Hadis no:22, sayfa:463) -”Bir adamın kardeşini üç günden fazla terk etmesi, helal olmaz. Bu ikisi buluşurlar, biri yüzünü bir tarafa çevirir, öbürü de diğer tarafa çevirir. Bu ikisinden en hayırlı olanı, önce selam verenidir.” (Hadis no:23, sayfa:470) -”Kıyamet gününde nizam için birbirini sevenler nerededirler. Bugün onları benim gölgemden başka gölge bulunmadığı bugünde gölgemde gölgelendireyim.” buyurur. (Hadis no:24, sayfa) -"Allah kıyamet gününde: "Ey Ademoğlu ben hastalandım, beni ziyaret etmedin neden? Kul: -Rabbim seni nasıl ziyaret edebilirdim? der. Allah: " Falan kulum hasta idi, onu ziyaret etseydin, beni ziyaret etmiş olacaktın" buyurur. -Ey Ademoğlu! Senden yiyecek istedim bana vermedin neden? der. Kul, sana nasıl yiyecek verebilirdim ki. Sen alemlerin Rabbisin der. Allah ona: -Falan kulum senden bir şeyler istemişti de sen vermemiştin. Eğer ona verseydin bana vermiş olacaktın buyurur. (Hadis no:25, sayfa:482 ) “Ey kulum ben kendime zulmü aranızda haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram kıldım”. (Hadis no: 26 sayfa 502) “Sizden önce bir Ada'mın yanası vardı bir Bıçakla bileğini kesti kanama yüzünden öldü Allah: kulum hükmüme karşı çıktı bende ona cenneti haram kıldım”. (Hadis no: 27 sayfa 530 ) “Kim benim için amel işlerde o amele bende başkasını ortak koşarsa kendini ortak koştuğu ile baş başa bırakır”. (Hadis no : 28 sayfa 537) “Benim yanımda biri ilah edinilemez. Kim benden başkasını da ilah edinmezse ben ona mağfiret ederim”. (Hadis no: 29 sayfa: 541 ) “Kıyamet günü şehit olmuş biri huzura getirilir kendisine verilen nimetler hatırlatılır ve bunların karşılığı ne yaptın? “Denir. 63 Ada'm: senin Yolunda şehit oldum der Allah: Hayır yalan söylüyorsun bu Ada'm, cesur desinler diye savaştın buyurur. Buda oldu atın bunu cehenneme denir. Sürüklene sürüklene cehenneme atılır. İlim öğrenen öğretene de aynı soru sorulur. Ona da Ali'm desinler diye yaptın. Kendisine mal verilip Oray'a buraya para verene de aynı şekilde sorulur ona da cömert desinler diye yaptın denir. Üçü de aynı şekilde muamele görür.(Hadis no:30, sayfa:548) -"Cenab-ı Allah kulunu kıyamet gününde sorguya çekecek: Kötülüğü gördüğünde ona karşı çıkmana engel olan ne vardı? diyecek. Kul: - Ya Rabbi falan falandan korktum" diyecek. Allah ona: Benden korkman gerekmezmiş? diyecek".(Hadis no: 31, sayfa:552) -"Kulum bana kavuşmayı arzularsa, bende ona kavuşmayı arzularım. O bana kavuşmaktan hoşlanmazsa, bende ona kavuşmaktan hoşlanmam.(Hadis no: 32, sayfa:552) -" Kıyamet gününde kul getirilir. Allah ona: - Ben sana göz, kulak, mal, çocuk vermedim mi? Hayvanları, ekinleri senin hizmetine sunmadım mı? Peki sen benim huzuruma çıkacağını hiç düşündün mü? der. Kul: - Hayır " deyince Cenab-ı Allah ona: - Sen beni Nasıl unuttuysan bende seni unutuyorum" diyecek". (Hadis no:33 sayfa:732) -"Kıyamette kul, kuzu gibi getirilir. Allah ona: -Sana ihsanda bulundum. Sen ne yaptın? Kul: -Biriktirdim, faydalandım ve miras olarak bıraktım. Beni geri gönderde onları senin Rıza'n için harcayayım" der. Bu kul önceden bir iyilik göndermemişse cehenneme atılır."( Hadis no:34 sayfa:733) -"Kim benim zikrimden ve Kuran'dan alıkoyarsa, ve benden istekte bulunmaktan men ederse, onun istediğine cevap vermem.” (Hadis no:35, sayfa:740) -İbrahim Peygamber kıyamet gününde babası Azer ile karşılaşır. Azer'in yüzünde siyahlık ve toz vardır. İbrahim (as) ona : Ben sana bana karşı gelme demedim mi? der. Azer: -Bugün sana karşı gelmem" der. İbrahim( as): -Ey Rabbim insanları dirilttiğin gün beni mahcup edip utandırmayacağını vaad etmiştin" der babasının affını ister. Allah ona: -Ben cenneti kafirlere haram kıldım" buyurur"(Hadis no: 36 sayfa 742) Allah (cc) cehennemdekilerin en az azap görenine sorar: Eğer yeryüzünde bulunanlarının hepsi senin olsaydı onları bu azaptan kurtulmak için verir miydin? Kul cevap verir: Evet. Cenab-ı Allah ona: Senden daha azını istemiştik der.( Hadis no: 37 sayfa 761) 64 Kıyamet günü ümmetimden bazılarına şefaat ederken zebaniler bazılarını tutup cehenneme götürür. Ben: Bunlar benim ümmetimden deyince bana: Senden sonra onların neler yaptığını bir bilsen denir Hadis no:38 sayfa 790 Cehennem ehline açlık musallat edilir. Bu içinde bulundukları azaba denk olur. Yardım isterler kendilerine kötü kokulu bir diken yiyecek olarak verilir. Bu açlığını da gidermez onlara fayda da vermez. Yeniden yiyecek isterler bu defa Boğaz'a takılan bir yiyecek verilir su isterler yakıcı bir içecek verilir.(Hadis no; 39 sayfa 797) Cennetliklere Allah sorar: Arttırılmasını istediğimiz bir şey var mı? Yüzümüzü ak etmedin mi bizi cennetine koymadın mı? Cehennemden kurtarmadın mı bu yetmez mi derler. O an da perde kalkar müminler Rablerini görürler. (Hadis no: 40 sayfa 802) Cenab-ı Allah cennetliklerine Ey cennet ehli diye hitap eder Cenab-ı Allah sorar: Razı oldunuz mu? Onlar; Ne için razı olmayalım ya Rabbi bize cennet verdin derler. Cenab-ı Allah Ben size daha güzelini vereceğim sizden razı oldum buyuracak”.( Kaynak Ahmet Varol Kutsi hadisler: 1-2) Rabbim bize de lütuflar da ihsanlarda bulun ve bizden razı ol sana kul Muhammed (as) a ümmet olmak nasip eyle AMİN Dinimizi öğrenme ve öğretme çabasını yarıda bırakmayalım. İki cihan saadetimiz buna bağlı. Sırattan geçip hesaptan kurtulmamız buna bağlı. Cehennemden kurtulup cennete girmemiz buna bağlı. Peki dinimizi öğrenmek için ne yapmamız lazım: - Önce dindar insanlara yakın olmalıyız. İyilerle olmalıyız. - Bilemediğimizi sormalıyız, öğrenmeliyiz. - Kur’an meali okumalıyız. - Hadis okumalıyız. - Fıkıh, Akaid kitapları okumalıyız. - Güvenilir kişilerin yazdığı dini kitaplar okumalıyız. - Sohbetler dinlemeliyiz. - Günaha harama düşeriz, yanlış yaparız korkusu ile işin doğrusunu araştırmalıyız, sormalıyız. - Elimizin altındakilere de öğretmeliyiz. Onlarda boşluk bırakırsak, ataistler, satanistler ve misyonerler o boşluğu dolduracaktır. Allah korusun. Bu gayretlerin içinde olmak ,sonumuzun hayrolacağını gösterir. Rabbim sonumuzu hayretsin. İman Kur’an nasip etsin. Rıza'sına uygun yaşayan ve razı olacağı işler nasip etsin. AMİN 65 BUGÜN NELER ÖĞRENDİK BAKALIM -ALLAH Rasülünün önderliği ve rehberliği asla ihmal edilmeyecek. -Peygamberden mesaj nakletmek büyük sevap peygamber Allah yüzünü ak etsin diyor. ‘cennette refikimdir diyor. Buna göre islami hayatta peygamber ölçü olacak. -İyi insanlarla beraber olmanın önemini öğrendik. Cenabı Allah onlar gibi muamele ediyor, onlarla beraber affediveriyor. -Allah’tan başka yaratıcı olmadığını öğrendik. Cenabı Allah hakkında ki vesveseyi Kelimei Tevhid ve kelimeyi şahadetle gidereceğimizi öğrendik. -Allah’ın iyi düşüncelere bile sevap verdiğini öğrendik. -Allah’a yönelenin ve onu zikredenin Allaha çabucak yaklaştığını, - İyiler için Allah’ın güzel nimetler hazırladığını, - Allah’ı seversek onunda bizi seveceği ve sevdireceğini, -Allah’a nafilelerle yaklaşacağımızı yaklaşınca da Allah’ın bizi koruyacağını, - Allah’ın sevgili bir kuluna düşmanlığın Allah’ın affetmeyeceğini, - Namazı olamayanın kurtulamayacağını, - Verene Allah’ın vereceğini, - Allah yolunda şehitliği arzulamak ve o sevabı istemek gerektiğini, - Sabırla cennetin kazanılacağını, - Allah’ın rahmetinin bolluğunu. Günahının bağışlanmasını isteyenin Allah günahlarını bağışlayacağını, her günah için tevbenin vacip olduğunu, - Adağın sevabının olmadığını, kaderi değiştirmeyeceğini, -Yardım etmenin borç vermenin sevabını öğrendik Cenab-ı Allah kıyamet günü ‘bırakın onu ‘ diyeceğini öğrendik. - Dargınken ilk barışanın, ilk selam verenin alacağı sevabını, - Sevginin de düşmanlığında Allah için olması gerektiğini, - Allah’ın kullarına yapılanın Cenab-ı Allah a yapıldığını, - Zulmün her çeşidinin haram olduğunu, - İntiharın büyük günah olduğunu cennete giremeyeceğini, - Allah tan başkasından bir şey beklenemeyeceğini, - Riyadan gösterişten kaçınmak gerektiğini, -Allah’ın kendisinden korkana başka korku veremeyeceğini korkmaya da birçok korku vereceğini, 66 - Ameli olmayanın, hazırlığı olmayanın ölmek istemediğini, ölümden korktuğunu, - Allah’ı ve ona kavuşmayı unutanı Allah’ın unutacağını, - Mal biriktirip Allah için harcamayanın hesabın çetin olacağını, - Cennetin kafirlere haram kılındığını peygamber yakını da olsa iman ve amel olmadan kurtuluş olmayacağını, - Sümüklü mendili, kirli çorabı götüremeyeceğimizi ve sadece ameller ile baş başa kalınacağını, - Bit’ad işleyenlerin peygamberin şefaatinden mahrum olacağını, zebanilerin onu alıp götüreceğini, - Cehennem ehlinin diken + kan + irin + zakkum ve ateş yiteceğini - Cennet ehlinin Rabbini göreceğini ve onlardan razı olacağını - İslami bir hayat yaşayanı rabbinin cennetine koyacağını öğrendik. Rabbim hepinizden razı olsun. Hadis dinlediniz, sevap kazandınız. Bize de hadis nakletme fırsatı veren Rabbime hamdü senalar olsun. İnşallah bizde sevap kazanmışızdır. Rabbim sizin de bizimde yüzümüzü ak etsin inşallah. 67 68 İSLAM VE KADIN Tarihe baktığımız zaman kadın hep değersiz bir varlık olarak muamele görmüştür. Çoğu zaman erkeğin hizmetçisi, çoğu zaman alınıp, satılan, öldürülen bir varlık, çoğu zaman da insan bile sayılmamıştır. İslam’dan önceki devre cahiliye devri denmiştir. Cahiliye devrinde kadın istenmez; Kız çocukları utanç vesilesi olduğundan diri diri toprağa gömülürdü. Kadın, toplumun kölesi idi. İffet, namus diye bir anlayış yoktu. Kadın alınıp, satılan bir maldı. Kocası ölen kadın miras malı sayılırdı. Diğer milletlerde kadın farklı değil, daha kötü durumda idi. Bir hakkı yoktu. Zevk aracı idi. İstediği kadar erkekle ilişkisi olurdu. Kızı ile kardeşi ile evlenenler olurdu. Kilise, yıllarca kadının ruhu var mıdır, yok mudur, kadın insan mıdır, değil midir? Diye tartışmış; en son “İsa’nın annesi hariç bütün kadınlar kötü ve eksik yaratılmışlardır” denmiştir. Tek kelimeyle kadın Tevrat’ta ve İncil’de murdar olarak kabul edilirdi. Peygamber eşlerine ve kızlarına çirkin ifadeler kullanılmıştır. Kadının dokunduğu şeyin kirlendiğini, İncil ifade eder. Kadın, adetli iken mundardır, pistir. Kadın istediği gibi boşanıp, atılan bir varlıktır. Yahudilikte kadın, ibadet yapma özgürlüğüne sahip değildir. Ancak başını örtüp, erkeklerin havrada yaptığı ibadeti seyredebilir. Bugünde kadını değerli kılan bekaret, iffet ve namus anlayışı, batıda kadının elinden alınmış, ona serbest hayat hakkı verilmiştir. Bu hak küçük çocuklara da verilmiş, çocuklar arasında Kürtaj patlaması yaşanmaktadır. İslam Dininin gelişi ile insanlığın kadına bakışı değişmiştir. Kadına itibar kazandıran, ona aynen erkek gibi hitap eden, dini emir ve yasaklardan sorumlu tutan, kadına insanca yaşama hakkı veren, saygı değer kılan İslam dini, İslam peygamberi olmuştur. Nisa(Kadın) suresi diye Kur’an’da sure vardır. İslam’da kadın horlanmaz, zulmedilmez, dövülmez. ”Cennet anaların ayağı altındadır.” Kur’an’da kız çocuğu istemeyenler, kız çocuklarını hor görenler kınanmıştır. Kız çocuklarını diri diri gömülmekten kurtaran İslam’dır. 69 İslam’da kadın, erkek ayrı değildir. Peygamber(as)’a: -En hürmete layık kimdir? Denilmiş, O’da -“Anadır” cevabını vermiştir. Ne demişiz: Ana başa taç imiş, Her derde ilaç imiş, Evlat pir olsa da, Bir anaya muhtaç imiş. Kur’an’da: “Kadın olsun, erkek olsun” (Al-i İmran:195) “Mü’min erkekler, mü’min kadınlar (Tevbe:71) “Kız çocuklarını öldürmeyin onları öldürmek büyük günahtır.” (İsra:31) buyrulmuştur. İmanda, ibadette, doğrulukta, sabretmek, şükretmek, şükretmekte, sadaka vermekte, mütevazilikte kadınla erkek arasında ayrım yapılmamıştır. (Ahzab:35) İslam’da kadına nikah şartı olarak kocasını zor durumda boşama hakkı bile verilmiştir. Allah Rasulü : ”En hayırlınız, kadınlarına hayırlı olandır.” Kadınları dövmeyiniz. Kadınlarını döven erkekler, hayırlı kimseler değildir.” Buyurmuştur. Kur’an’da namuslu kadına iftira etmek 7 büyük günahtan sayılmıştır. Kadınlarla iyi geçinilecek, onlara kötü davranılmayacaktır. Kur’an’da Cenab-ı Allah şöyle emreder: -“Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz içinde kadınları sıkıştırmayın. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, Allah’ın sizin için hayırlı kıldığı şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.” (Nisa:19) Allah’ın bu emrine göre; kadınlara haksızlık yapılmayacak, zulmedilmeyecektir. İnancımızda kadın anadır, kadın namustur, kadın melektir. Kadını şeytan yapan nefsi ve başındaki erkektir. Son zamanlarda kadına eşitlik, özgürlük çığlıkları kadını İslam’dan ve aileden koparmak, aile yuvalarını yıkmak içindir. Zaten bir milletin önce anası, sonra dili, ahlakı sonrada kendisi mahvolur. Türk-Müslüman ailelerine saldırılar yapılmadan, gelin gelen evden kadının ölüsü çıkardı. Eşleri ölüm ayırırdı. 70 Sorunlar, batıya özenti ve taklitten sonra çıkmıştır. Kadının iş hayatına atılması, özgür (!) davranması aile yuvalarını otele çevirmiştir. Ondan sonra boşanmalar, ihanetler, cinayetler birbirini kovalamaktadır. Çalışmayan kadında, modanın taklidin esiri olmuştur. Şairin dediği gibi “ Bir elinde cımbız, bir elinde ayna, umurunda mı dünya!” Birçok günler, spor salonlarında, güzellik salonlarında ve kaldırımlarında, geçmektedir. Evde sıcak yemek pişmediği için evde sıcaklık da kalmamıştır. Kadının güzel görünme çabası, cazip görünüp, etkileme arzusu, kadını çirkinleştirmiştir. Saç rengarenk, yüz kat kat boya, tırnaklar olmuş birer pençe! Değer, üzerindeki elbisenin değeri kadar değil “Atalarımız ahlakı güzel olmayan yüz beş para etmez.” Demiştir. Timur Nasreddin hocaya sormuş: -“Kaç para ederim?” Timur’un üzerinde peştamal varmış. -“10 anca edersin” demiş. -“Üzerimdeki peştamal o kadar eder” deyince: -“Ben zaten ona fiyat biçmiştim” cevabını vermiştir. Hani Mevlana: “Nice insanlar gördüm, üzerinde elbiseler yok” Nice elbiseler gördüm, içlerinde insan yok.” Demiş ya. Kadının başkası için süslenmesi, kocasına çirkin gelir. Bugün kozmetik kullanan, sık sık ameliyat masasına yatan, Allah’ın yarattığını değiştirenlerin yaşlılık hali hiçte iyi görünmüyor. Çünkü cilt ve vücut yapısı tahriş ve tahrip olmaktadır. Genç ve güzel görünme arzusu, kalıcı zarara yol açıyor. Denilebilir ki, gelecekteki çirkinlik için servet harcanıyor. Kur’an’da: ”İnsanı güzel biçimde yaratık” (Tin:4) buyrulduktan sonra soruyor. -“Ey insan! Seni yaratıp, düzgün ve dengeli kılan, seni istediği şekilde birleştiren, ihsanı bol Rabbine karşı “seni aldatan nedir?” (İnfitar:6-8) Şeytanın saptırmasına karşı da şöyle uyarıyor: Başta şeytan, lanetlenip kovulduktan sonra Rabbine dedi ki: -Kullarını muhakkak saptıracağım. Onları boş kuruntularına boğacağım. Onlara emredeceğimde Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” (Nisa:119) 71 Zaruret olmadan estetik caiz değildir. Şeytanın bir müdahalesidir. Vücuda dövme yaptırmak, ilkel bir davranıştır. Peygamber (as): -“Allah dövme yapana yaptırana lanet etsin.” (Müslim Libas: 120+R.Salihin:205) -“Ağarmış saçını, sakalını siyaha boyayanın kıyamet gününde Allah yüzüne bakmaz.” (Ramuz El-ehadis:91/6) -“Allah yüzünü boyayana, kaşlarını aldırana lanet etsin.” (Age:347/12) Peygamber (as), bunları yapanın Allah’ın rahmetinden uzak olacağını haber vermiştir. Dövme fıtrata vurulan kara lekedir. Bir çok hastalığa sebep olur. Deri altına yapılan dövme abdeste gusle manidir. Uzmanlar, dövmeyi, “Çılgınlık olarak ifade ediyorlar ve kanser gibi riskinin yanında ölüm riski de var” diyor. Zararlı olmayan bir şey Kur’an’da ve sünnette yasaklanmamıştır. Kozmetikler ayrı bir tehlike. Sağlık Bakanlığı Kozmetiklerde yaptığı denetimlerde 211 uygun olmayan, 30 güvensiz ürünü açıklamıştır. (18-8-2015 Basın) Güzelleşmenin faturası ağır. Temizlenelim güzelleşelim derken birçok tehlike ile karşı karşıya kalınıyor. Hücreler zarar görüyor, cilt zarar görüyor. Kanser riskini arttırdığı uzmanların ifadesi. Ayrıca göz zarar görüyor, kirpikler dökülüyor. Vahşetle güzellik olmaz. Bir kısmında domuz yağı katılıyor. Kozmetikler neden yapılıyor biliyor musunuz? Kozmetikler, doğum artıklarından ve kürtajla alınan çocukların parçalanmış vücudundan yapılıyor. Kozmetiklerin sağladığı güzellik, geçici bir müddet sonra eski halinden daha fazla çirkinleştiriyor. Bunun örneği 60 yaşında iki bayan biri kozmetikle güzelleşmiş, yüzü kırışmış. Hücreler, cilt zarar görmüş. Biri de abdest ve secde nurlu. Sonuç kozmetik kullanmayanlar sağlığını, güzelliğini daha geç kaybeder. En büyük tehlikeyi İngiliz uzmanlarının açıklamalarında görünüyoruz: -Makyaj malzemelerimiz, saç boyalarının şampuan ve parfümlerin içindeki kimyasalların deriden kana geçip, tüm hücrelere ulaştığını ve yıllar sonra kansere neden olduğunu belirtmişlerdir. 72 Hastalıklar çoğaldı, neden? Bilinçsiz ve yanlış davranışlarımızdan. Bakın Cenab-ı Allah Kadından ne istiyor: -Eğer Allah’tan korkuyorsanız yabancı erkeklere karşı çekici bir eda ile konuşmayın. -Kalbinden hastalık bulunan kimse arzu duyar. -Güzel, dosdoğru söz söyleyiniz. -Evlerinizde oturun, cahiliye devrindeki gibi süslenerek dışarıya çıkmayın. -Namaz kılın. Zekat verin, Allah Rasulüne itaat edin. -Allah sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor. (Azhab:32-33) -“Gözlerini mü’min kadınlar harama bakmaktan korusunlar. -Namus ve iffetlerini korusunlar. -Ziynet yerlerini teşhir etmesinler -Başörtülerini yakalarının üzerine indirsinler. -Yürürken ayaklarını yere vurmasınlar. -Dikkatlerini üzerlerine çekecek şekilde yürümesinler. -Allah’a tövbe ediniz ki, kurtulasınız. (Nur:31) Allah, kullarının namuslu kalmasını iffetini korumasını ister. Bunun için ondan dikkatli olmasını, kötülüğe sebep olacak davranışlarda bulunmamasını istiyor. Yuvayı yapanda, yıkanda kadındır. Aileyi ayakta tutan kadının iffeti ve namusudur. Yuvaların ayakta durması, sağlam nesillerin yetişmesi için, İslami hayata büyük ölçüde ihtiyacımız vardır. İman eden herkese İslam, iffeti korumayı emreder. Dikkat edilmezse her organın zinası vardır. Hatta içten duyulan kötü arzular bile zina hükmündedir. Zinaya götüren her şey zinadır. Teşhircilikte, bakan ve baktıran için zina günahı vardır. Onun için Allah “mümin kadınlara ve mümin erkeklere şöyle, gözlerini harama bakmaktan sakındırsınlar.” Diye emretmiştir. Kadının kokular sürünerek dışarı çıkması uygun değildir. Kadın, günaha sebep olacak ve günaha sokacak davranışlardan kaçınmalıdır. Cenab-ı Allah öncelikle kadının örtünmesini istiyor. Açıklık hayvani bir dürtüdür. İnsanın kötü gözle bakılmasına ve kötü muameleye maruz kalmasına neden olur. Tesettür, kadını korur. Kabuğun meyveyi koruduğu gibi korur. Meyveyi soyar koyarsanız ilk andan itibaren renginde, tadında, kokusunda bozulma başlar. 73 Allah: ”Ey Ademoğlu! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takva elbisesi ise o daha hayırlıdır.” (A’raf:26) buyurmuştur. Kadın için örtü çok önemlidir. Açınma ise, kötü mesajlar verir. Tacize, tecavüze neden olur. Peygamber(as) şöyle der. -“Bazı kadınlar vardır ki, giyinmiş gibidirler, fakat aslında çıplaktırlar. Başkaları için de kötü örnek olurlar” buyurur.(R. Salihin:1664) Peygamberimizin çocuk olan baldızı Esma’nın ince ve kısa giydiğini görünce, ondan yüzünü çevirmiş, öyle giyinmemesi gerektiği konusunda onu uyarmıştır. Bir hadislerinde: “küçüğün avreti, büyüğün avreti gibidir.” Buyurmuştur. Çocuk küçük yaştan itibaren örtü ile tanıştırılırsa, büyüyünce zorlanmaz, severek Allah’ın emrini yerine getirir. Cenab-ı Allah’ın ve Resulünün emirleri, yasakları hep insan yararındadır. İnsanı korumaya yöneliktir.” Kur’an’da :” Resulüm size ne getirirse, onu alın nedensiz: men ederse, ondan uzak durun buyrulur. Bir ayette de: “Allah’ın ve Rasulünün hayat verici davetlerine uyun!” buyrulur. Allah: “Ey Rasulüm! Müslüman kadınlarına şöyle dışa çıktıkları zaman dış elbiselerini giysinler. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için uygun olan budur.” Buyurur. (Azhab:59) Allah kadının tacizden, tecavüzden, kötü bakışlardan, söz atmalarından korunması için örtünmesini istemiştir. Örtünme, farz olan bir emirdir. İnanmış kadını ayırt eden bir emirdir. Ahlaken kendini koruduğu gibi ruhen de kadını korur. Amerikalı iki psikolog, 350 gönüllü kadın ve erkeğe zeka testi uyguluyor. Kadın ve erkeklerin bir defa giyimli, bir defa da mayolu sorular soruyorlar. Açık kadınların zihinsel yeteneklerinde önemli düşüş görülüyor. Sonuç; çıplaklık kadınları aptallaştırıyor sonucuna varıyorlar. (23-4-1999 Sabah Gazetesi) Örtü, edep ve utanmayı sağlar insanın ayıplarını örter. Tarihe baktığımız zaman, insanın fıtratında örtünme, utanma duygusu vardır. Onun için insanlar medenileştikçe örtünmüşlerdir. Medeniyet kadının çıplak vücudundan doğmamıştır. Açıklık, ne medeniyettir ne de hürriyettir. Açıklık esarettir, utanmazlıktır. 74 Tüyleri yolunmuş tavukla, tüylü tavuğun görünüşü kadar, soyunmamış kadınla soyunmuş kadının farkı vardır. “Güzel kadın, açılıp saçılan kadın değildir. Kadın, kendini niçin teşhir eder? Açıklık nefsi ve şeytani dürtülür Teşhir arzusu, ne güzel oldun, bütün dikkatleri üzerinde topladın, herkes sana hayranlıkla bakıyor” der. Cenab-ı Allah bakın Müslümanları nasıl uyarıyor -“Ey Ademoğulları! Şeytan ana babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları sizin görmediğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları inanmayanların dostları kıldık.”(Araf:27) İSLAMA GÖRE MÜSLÜMAN KADININ ELBİSESİ NASIL OLMALIDIR? İslam kadını, diğer kadınlar gibi değildir. O inancına uygun giyinip, davranacaktır. Müslüman kadının; - Elbisesi, bütün bedenini örtmelidir. - Elbise, ince ve dar olmamalıdır. - Erkek elbisesine benzememelidir. - İffetsizlik mesajı vermemelidir. - Dikkat çekmemeli, tahrik etmemelidir. - Gayrimüslim elbisesine benzememelidir. Bir grup kadın, Hz. Aişe validemizi ziyarete gelirler. Üzerlerindeki elbiseler incedir. Hz. Aişe validemiz onlara: ”Eğer siz mü’min iseniz, bunlar inanmış hanımların elbisesi değildir. Eğer mü’min değilseniz o zaman durum başka” demiştir. DİN NEDEN “ÖRTÜN” DER? Din, kadının nazik vücudunun örtülmesini emretmiştir. Buradaki gaye, toplum ahlakının ve kadının iffet ve namusunun korunmasıdır. Diğer bir sebep de ruh ve psikolojik yapısının bozulmamasıdır. Çünkü açınan kadın şehvetli bakışlardan rahatsız olur. Ayrıca çıplaklığından dolayı utanır. Mini eteklinin çekiştirip durması bundandır. Bir de kadının taciz ve tecavüzünden korunması için örtünme emredilmiştir. 75 Diyanet İşleri Başkanlığı, Din İşleri Yüksek Kurulu tesettürle ilgili toplanmış ve şu kararları vermiştir. -“Kadınların, vücudun el, yüz ve ayakları dışında kalan kısımlarını, aralarında dinen evlilik caiz olan erkekler yanında vücut hatlarını ve rengini göstermeyecek nitelikte bir elbise ile örtmeleri, baş örtülerini saçları, başlarını, boyun ve gerdanlarına salmaları, dinimizin kitap, sünnet ve İslam alimlerinin ittifakı ile sabit olan kesin emridir. Müslümanların bu emre uymaları dini vecibedir.” (03-021993 tarihli karar.) ÖRTÜ EDEP ve HAYANIN TEZAHÜRÜDÜR Cenab-ı Allah canlıları yaratırken utanma duygusunu yalnız insana vermiştir. İnsanın şerefini, iffet ve namusunu korumasında utanmanın önemi büyüktür. Bu konuda Peygamber(as) söyle buyurur: -“Haya, hayır getirir.” (R.Salihin:685) -“Utanmıyorsan dilediğini yap.” (Tecrid-i Sarih:2002) -“Haya imandandır.”(Seçme Hadisler:68) -“Allah kulunu helak edeceği zaman, ondan utanma duygusunu alır.(Age:72) -“Edepsizlik, çirkin söz, nerede olursa, orayı çirkinleştirir.” (Tirmizi Birr:47) buyrulmuştur. Haya denilen utanma duygusu, insanı frenler. Ayıp ve kötü şeyleri yapmaktan alıkoyar. Çünkü Cenab-ı Allah’ın kendisini her an gördüğünü, Kitaben katibin meleklerin amel defteri tuttuklarını, o defterin ahrette önüne konulacağını ve Allah’ın kendisini hesaba çekeceğini bilir. Şeytanın davetine uyup, tuzağına düşmez. İnsan yaptıklarını ahrette görecek. Organları şahitlik edecek. Bir de eşi, çocukları, yakınları görecek, bilecek. Gizli işler çeviren, o zaman onlardan utanmayacak mı? Unutmayalım insan ölünce yok olmuyor. Ölüm son değil, ölüm gerçek hayatın başlangıcıdır. NEDEN MÜSTEHCENLİK? İnsanın ruhunda ilgi çekmek ve güzel görünme arzusu vardır. Bir de bunların yanında teşhircilik vardır. Bu, ruhsal rahatsızlıktandır. Fransız Prof. Tony şöyle demiştir: 76 -“Çıplaklık, sapıklıktır. Zayıf karakterli kimseler, açınarak kendilerini ispat etmeye çalışırlar ve ilgi çekmek amacıyla kendilerini teşhir ederler.” Ar, haya duygusu olmayan kültürsüz kimseler açınmayı, medeni olmanın gereği görürler. Alkol, uyuşturucu, kumar gibi alışkanlığı olanlar için utanmanın gereği yoktur. Kendini pazarlayanlar için açınmak gerekir. Bunların ardında ahlakımızı, ailelerimizi yıkma yeni nesli pasif, şehvetine düşkün, duyarsızlaştırma arzusunda olan dış güçler vardır. Ayrıca cinsel özgürlükçü, bekareti, namusu, hiçe sayan inançsız kesimin tahrikleri unutulmamalıdır. Müstehcenlik, kadını yüceltmez. Saygınlığını yitirmesine, iffetsiz gözü ile bakılmasına neden olur. Bu yollarda “ünlü” adını almışların ileri yaşlarda bunalıma düştüğü, tedavi gördüğü basına yansımaktadır. Gazeteler, “şu ünlünün acı sonu” diye başlık atıyor. Onların mutlu yuvaları, mutlu hayatları da olmuyor. Genç iken itibarlı, yaşlı iken kimsesiz oluyorlar. Müstehcenlik, karşı tarafı tahrik eder. Müstehcenliğin yaygın olduğu bölgelerde suç oranı yüksektir. Bundan kadın zarar görür, aile zarar görür, hele çocuklar için felaket olur. Başka milletlerin ahlakını bozup, sonunu hazırlayanlar, kendi toplumları için tedbirler alıyor. ABD şiddet, müstehcenlik, edepsiz sözler toplum ahlakını bozan yayın, basın çocuklara yalancılığı aşılayan kitaplarla ilgili sansür yayınlamıştır.”(27-7-1999 Basın) Bizde müstehcen yayına, müstehcen basına ve tüm müstehcenliğe tepki gösterebiliriz. Güzel görünme arzusu, kötü örnekleri taklit, ahlaksızlık ve en önemlisi sıcaklar, edepsizliğin bahanesi oluyor. Ana baba bile tepki göstermiyor. Kızı bir atlet, kısacık şort giyerken onunla gurur duyuyor. Bu haliyle kız ya evi terk ediyor ya ele avuca sığmıyor, asileşiyor veya uygun olmayan birini eşim diye takdim ediyor. Dış güçler ve ahlak düşmanları, ahlakımızı bozmak, aile yuvalarımıza yıkmak, iffet ve namus anlayışımızı yok etmek için güzellik yarışmaları addı ile çirkinlik yarışmaları düzenleniyor. Domates güzeli, patlıcan güzeli, kiraz güzeli gibi her şeyin yarışmasını yapıyorlar. 77 Güzellik, insanın çabası ile elde ettiği bir şey değildir. Çıplakların birini seçip, diğerlerinde ruhi çöküntü meydana getirmek, toplum yararına bir iş değildir. Bu konuda çok şey söylemek istemiyorum tarihi bir olayı size naklediyorum. Bu bize çok şey anlatır sanırım. Yıl 1920 Batı’da güzellik yarışması düzenleniyor. Afife Jale işin başında birinci seçiliyor. İtiraz edenlere jüri başkanı şöyle diyor:” Güzel olmuş olmamış bu önemli değil. Bir Müslüman Türk’ü soymayı başardık. Bir bardak içki, bir çıplak dansözün “Muhammed’in dinine uyanlarda yapacağı tahribatı bin top yapamaz…” (75-1996 Basın) demiş, zaferi kutlamışlardır. O zaman Mehmet Akif Ersoy şöyle diyor: Haya sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki, her yerde ne çirkin yüzler örtermiş meğer incecik perde. Bir millet yok olmadan önce ahlakı bozulur sonra kadını, sonra kendisi… Rabbim, Muhammed ümmetini bozulmak ve yozlaşmaktan korusun. Milletin ahlakını bozanlar Allah’ın, Peygamberlerin ve meleklerin lanetine uğrasınlar. 78 MELEKLERE İMANIN ÜZERİMİZDEKİ ETKİLERİ İslam da iman etmiş olmanın 6 şartı vardır. Meleklere iman bunlardan biridir. Meleklere inanmayan küfre girer. İmanın 6 esası şunlardır: 1-Cenab-ı Allah’ın varlığına birliğine şekilsiz şüphesiz iman, 2-Allah’ın meleklerine iman, 3-Allah’ın kitaplarına iman, 4-Allah’ın peygamberlerine iman, 5-Ahiret günü sorgu suale iman, 6-Kaza, kadere ve hayır, şerrin Allah’tan olduğuna imandır. -“Kim Allah’ın meleklerine , peygamberlerine…….” Düşman olursa, Allah inkarcı kafirlerin düşmanıdır.” (Bakara suresi:98) Nisa suresi 136. Ayette meleklere inanmayanın sapıklardan olduğu bildirilmiştir. Meleklerin varlığını Peygamber (as) da haber vermiştir, Büyük Melekler -Cebrail (as) -Azrail (as) -Mikail (as) -İsrafil (as) -Münker-Nekir -Kıramen Katibin -Hafaza Kur’an’da Melekler -“Meleklere düşman olanlar kafirlerdir “ (Bakara: 98) -“Melekler Allah’ın kulu olmaktan geri durmazlar”.(Nisa: 172)-“Melekler Allah’a kullukta bezmezler, yorulmazlar. Onlar bıkıp usanmaksızın gece gündüz Allah’ı zikrederler.” (Enbiya :2728) -“Allah Bedir’de size meleklerle yardım etti.” Enfal :9) 1-Allah kafirlerin canını alırken melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak “tadın cehennem azabını” derler.” (Enfal :50) 79 -Allah size Huneyn savaşında melekleri ile yardım etti .Ve size yardım için ordular indirdi.” (Tevbe : 25-26) -“Allah sizin için görmediğiniz ordular indirdi.”(Ahzap:9) -“Melekler size istiğfar eder.”(Ahzap :43) -“Allah’ın melekleri peygambere salevat getirirler.”(Ahzap :56) -“İki melek insanın sağında ve solunda yaptıklarını yazan melekler vardır.”(Kaf :17-18) -Rabbinin katında melekler O’na kulluk eder, tesbih eder, kulluk eder.” (A’raf :206) -“O melekler Rablerinden korkarlar ve kendilerine emrolunanı yaparlar.” (Nahl:50) -“O melekler Rablerini hamd ve tesbih ederler. Mü’min lerin affı için dua ederler.”(Mü’min :7) -Hiç kimse yoktur ki ,üzerinde bir koruyucu ve denetleyici melek bulunmasın.” (Tarık:3) Peygamberin Dilinden Melekler -“Kafir ölüsüne, boyalı koku kullanan erkeğe, cünüp olana melekler hayırla yaklaşmaz.” (Ramuz el Ehadis 267/13) -“Sarhoş olana melekler yaklaşmaz.” (Age268/1) -“Benim yanımda olduğunuz gibi sokakta da olsanız melekler sizinle müsafaha ederdi.” (Age:357/3) -Yazıcı melekler kulun iki namazını Allah’a arz edince Allah melekleri şahit tutup: “O kulumun günahlarını mağfiret ettim.” der.” (Age:38/3) -“Miraçta Cebrail’i Allah korkusundan kilim gibi titrerken gördüm” (Age:393/1) -Melekler aralarında köpek veya çan bulunan yolculara yaklaşmazlar.(Age:474/7) -Cebrail dedi ki : “Biz için de köpek ve sûret olan eve girmeyiz.” (Age :331/4) -“Siz tuvalete girdiğiniz de ve eşinizle olduğunuz zaman melekler sizden ayrılır.”(İ. Canan Hadis Ans:8/11) Meleklerin Özellikleri : -Melekler insandan önce nurdan yaratılmışlardır -Onlar nurani varlıklardır görünmez ve hissedilmezler. -Melekler günah işlemezler onlarda erkeklik ve dişilik yoktur. 80 -Yiyip içmezler uyumazlar. Günah işlemezler isyan etmezler. -Allah’a ibadet ve itaat ederler verilen emirleri yerine getirirler. Devamlı Allah’a hamd ve zikrederler. -Çeşitli şekillere girerler. Peygamberimize İbrahim, Musa peygamberlere, Hz Meryem’e Lut’un Kavmine insan şeklinde görünmüştür. -Kısa zamanda çok uzaklara gidebilirler… XXX Melekler Nerelerde Eğleşirler: -Tuvalet banyo gibi pis yerlerde eğleşmezler. -Sarhoş, cünüp yanında eğleşmezler. -Cinsi ilişki anında oradan ayrılırlar. -Köpek resim put bulunan evde durmazlar. Peygamber (as) vahiy meleğini beklemiş gelmemişti. Neden gelmediğini sorunca : “Biz melekler köpek ve resim bulunan eve girmeyiz cevabını vermiştir.” (Buhari Libas: 92) (Divanın altında köpek yavrusu vardı ve Aişe validemizin divan örtüsünde resim vardı.) Melekler mi üstün? İnsanlar mı? -Ehl-i sünnet alimlerine göre: Cenab-ı Allah meleklere Adem’e secde etmelerini emretmiştir. İnsanı yeryüzü halifesi olarak yaratmıştır Cebrail Miraçta “ben daha ileri geçemem” demiş. Peygamber (as) huzura çıkmıştır. Peygamberler bütün meleklerden üstündür. Nefsini aşıp Rabbine kul olan Salihler bazı meleklerden üstündür. Hakiki şehitler bazı meleklerden üstündür. Allah melekleri salih kullarının hizmetine vermiştir. İnsanlar güçlükle engelleri aşarak nefsinin arzularını yenerek ibadet ve itaat ederler melekler hiçbir zorlukla karşılaşmazlar. Meleklerin ameline sevap yoktur, insanlar sevap kazanırlar. İlmi ile amel eden alimler bazı meleklerden üstündür. Saliha kadınlarının Cennet hurilerinden üstün olduğunu peygamber (as) haber vermiştir. 81 Büyük melekler peygamberlerden sonraki insanlardan üstündürler. Diğer melekler, kafirden, münafıktan Müslüman olmayan bütün insanlardan, amelsiz, ahlakı zayıf, isyan eden günah işleyenden daha üstündür. Kur’an’da “Belhüm adel: Hayvandan da aşağı denilen insanlardan melekler üstündür. Bir kutsi hadiste Cenab-ı Allah: -“Kulum beni bir topluluk için de anarsa bende onu onlardan daha hayırlı topluluklar ( olan melekler ) arasında anarım” buyurmuştur. Melekler insanlar gibi gaybı bilemezler. Melekler ancak Cenab-ı Allah’ın kendilerine bildirdiklerini bilirler. Gaybı tek bilen Cenab-ı Allah’tır. Kur’an’da Cenab-ı Allah Adem’e yaratılanların ismini öğrettikten sonra onların isimlerini meleklere sorunca melekler : -“Rabbim seni tenzih ederiz senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur” cevabını vermişlerdir. XXX Meleklere iman konusunda küfre götüren haller -Meleklere inanmamak -Meleklerde cinsiyet kabul etmek -Melekleri Allah’ın oğlu kızı kabul etmek -Meleklere dil uzatmak, alay etmek, sövmek -Ha şeytan ha melek demek -Cebrail vahiyi yanlış getirdi demek -Azrail falanın ruhu yerine falanınkini aldı demek -Melekler bana haber getiriyor demek -Bir kadına melek, meleğim demek, melekler hakkında ileri geri konuşmak -Melekler insana yardım mı eder demek. Bunlar Kur’an-ı kerimde ayetlerle sabit olduğu için ayeti inkar olacağından insanı dinden çıkarır. Meleklerin görevleri: -Cebrail (as) :Vahiy meleğidir -Azrail (as): Can alıcı melektir. 82 -İsrafil (as) :Kıyametin kopacağı zaman ve tekrar diriliş için sura üflemekle görevlidir. -Mikail (as) :Tabiat olayları ile ilgili melektir. -Kiramen Katibin: Kulun sağında ve solunda yazıcı meleklerdir. (Zuhruf: 80) (İnfitar:10-12) (Kaf:17-18) -Devamlı ibadetle zikirle görevli melekler -Peygamber (as) a salavat getiren melekler.(Ahzap:56) -Mü’minleri koruyan koruyucu olanlar -İnsanları iyiliğe çağıran melekler (Bir hadiste: ”Kim içinden hayra davet eden bir ses duyarsa, o meleğin sesidir ona uysun.” -İnananlara dua eden melekler -Mü’minin duasına amin diyenler -Kötülere lânet okuyanlar. Kur’an’da meleklerin vazifeleri ile ilgili ayetler: Rad:11-14 Enfal :9-10 Zümer :71-73 Kaf :17-18 Çasiye :13 Mü’min :40 İnfitar :10-13 Mülk :8 Kadir suresi Lokman :2029 -Bir de savaşlarda mü’minlere yardım eden ”Cundullah” denilen melekler vardır. Melekler Allah’ın görünmeyen askerleridir. Kur’an’da : -“Allah sizin için görmediğiniz askerler indirdi.”(Tevbe: 26) -“Allah size rüzgarlar ve görmediğiniz askerler göndermiştir.” (Ahzab:9) -“And olsun sizler güçsüzken Allah size Bedir’de yardım etmiştir..”(Al-i İmran:123) Üç bin melekle sizi takviye etmiştir.” (Al-i İmran :124 ) -“Meleklere: iman edenlere destek olun. Ben kafirlerin yüreğine korku salacağım.” Demişti. (Enfal:12) -Rabbim Allah’tır deyip sonra doğru yola devam edenlere melekler: “Korkmayın kaygılanmayın size vaad edilen cenneti düşünerek sevinin size orada her şey verilecektir” derler.(Fussılat: 30) -“Düşmanlarınız üzerinize gelse, Rabbin size nişanlı 5 melekle yardım eder” (Al-i İmran:125) -“Melekler mü’minlerin canlarını alırken selam size yaptıklarınıza karşılık girin cennete “ derler. (Nahl :32) -Fil suresinde melekler Ebabil kuşları olarak Ebrehe ve ordusunu fillerini çiğnenmiş ekin gibi yapmadı mı? 83 -Melekler daima Allah rızası için ilay-ı kelimetullah için savaşan mü’minlere yardım etmiştir. İstiklal harbinde, Çanakkale’de, Malazgirt’te, Kıbrıs çıkartmasın da Allah’ın yardımına apaçık şahit olanlar az değildir. Şu iki olay nakledilir: -“İbni Abbas (ra): “Allah Resulu bir gün şöyle buyurdu der: -“İşte Cebrail (as) atının başından tutmuş üzerinde savaş techizatı ile bize yardıma gelmiş.” (Buhari Megazi: 11) Bir sahabi derki “Bedir günü ben müşriklerden birinin peşine düştüm. Boynunu vurmak için kılıcımı salladığım da, benim kılıcım ona ulaşmadan kellesi uçuyordu.” (Böyle 315 müslümanla 3-5 katı kafir ordusuna karşı zafer kazanılmıştır. Her savaşta beklenmedik mucizeler gerçekleşmiştir. Meleklere İmanın Bize Etkisi Meleklere inanmakla insan iyi şeylere yönelir iyi şeyler hisseder böyle iyi ve güzel işler yapar. İyiliğe davet eden meleklerin sesini duyup davete icabet eder.. Kiramen Katibin inancı insanın kötülük yapmasını önler. Koruyucu meleklere inanan kendini yalnız, korumasız hissetmez. Meleklerin yardımını düşünen kendini güçlü hisseder. Her şeyin tespit edildiğini düşünen başıboş yaşamaz iyiliklerini arttırmaya çalışır. Kötülüklerden uzak durur. Allah’ın gazabından rahmetine koşar. Meleklerin isyan etmediğini her emri yerine getirdiğini bilen, Allah’a isyan etmez. Allah’ın emirlerini yerine getirmek için gayret eder. Azap meleklerini rahmet meleklerini düşünen daha dikkatli yaşar. Melek inancı insanı melekleştirir. Şeytani işlerden düşüncelerden alıkoyar. Meleklere inanmak mü’min vasfıyla Allah’ın ve meleklerin yardımını sağlar. Sözün özü melek inancı temiz kalmayı, temiz yaşamayı ve cennetlik olmayı sağlar. Rabbim bizi azap meleklerinin değil rahmet meleklerinin eline bıraksın. 84 İSLAM YERYÜZÜNDE YAYILAN TEK DİNDİR İslam dininden önce o devrin insanının durumuna ve ihtiyaçlarına cevap verecek dinler ve peygamberler gelmiştir ki bu belirli zaman için belirli çevreler içindir. Bir dinin hükmü bitmeden başka bir din gelmemiştir. Bir din bozulmuş, hükmü kaldırılmış diğer din öyle gönderilmiştir. En son Hıristiyanlık dininin bozulması ile hükmü kalkmamış Cenab-ı Allah İslam Dinini göndermiştir. İslam son dindir. Hak dindir. İslam’dan başka dinde gelmeyecektir. Kur’an da: -“Doğrusu Allah katında makbul olan din, İslam’dır” (Al-i İmara:19) -“Kim İslam’dan başka bir din ararsa o din kabul edilmeyecektir.” (Al-i İmran:85) -“Bugün sizin dininizi tamamladım, nimetimi de tamamladım. Sizin için din olarak İslam’ı beğendim.” (Maide:3) Kur’an son kitaptır. İslam Peygamberi son Peygamber, Hatemül Enbiyadır. İslam, bütün insanlığa inmiş son dindir. Allah “dininizi tamamladım” diyor. İslam, kıyamet dinidir. Yani kıyamete kadar başka bir dine ihtiyaç duyulmayacak ve başka bir dinde gelmeyecektir. Cenab-ı Allah bu dini koruyacaktır. Bu Allah’ın vadidir. Kur’an da: “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saf:8) Bugüne kadar nasıl hiçbir şey olmadıysa bundan sonra da olmayacaktır. Bugüne kadar İslam, çağın gerisinde kalmamış, çağları ardında sürüklemiştir. İlimle, gelişmelerle asla çatışmamıştır. İslam, yalanda çıkmamıştır. İslam, ilmin gelişmesiyle daha da iyi anlaşılmıştır. İslam dini, insan mizacına en uygun tek dindir. Bugün yeryüzünde hala kendi elleriyle yaptıkları putlara tapanlar, cine-şeytanaruhlara tapanlar, ineğe, keçiye, fareye, tavşana, çekirgeye hatta te85 nasül organına tapanların bulunduğu düşünülecek olursa, İslam dininin insanlık için ne derece önemli olduğu daha iyi anlaşılacaktır. İslam, insan yararına bir dindir. İnsanlık kıyamete kadar İslam’a ve İslam’ın vereceği huzura muhtaçtır. İSLAM YAYILIYOR Yeryüzünde yayılan tek din İslam dinidir. Çünkü Yahudilik ırki bir dindir. Hıristiyanlık da manevi çıkmaza girmiştir. Çelişkilerle doludur. İnciller birbirini tutmaz. Kiliseler, havralar satın alınıp camiye çevrilmektedir. Batı dünyasının olumsuzlukları karşısında her gün İslam ailesine yeni yeni kardeşler katılıyor. Avrupa bugüne kadar boş dünyasını sporla, müzikle yani popla topla, sadist eğlencelerle doldurmaya çalışmıştır. Bunlarda insanları tatmin etmemiştir. Ortaçağ karanlıklarından İslam’la kurtulan batı insanı, bugün artık yalanlara kanmıyor. Gözü İslam’dadır. Danimarka da aşırı maddi refah, Hollanda da ki insanın nefsinin esaretinde tükenişi, insanı bunaltmıştır. Tiksinti veren bir hayat sergilenişi, insanı manevi huzur arayışına sürüklemiştir. Bugün nerede huzursuzluk varsa, insanı rahatsız eden sıkıntı varsa, arayış vardır. -Bugün Kore de Müslüman nüfus her geçen gün artıyor. İslami okullar açılıyor. (18-02-89 Bayrak) -Singapur da İslam’ı seçenler artıyor. İslam’ı seçenler derneği kurulmuştur. (31-04-94 Türkiye) -Almaya da Müslüman olanların sayısı 100 binleri geçmiştir. -Batı dünyası Allaha yönelirken Rusya da %55 oranında Allaha inanan insan vardır. -Hindistan’ın Midoray şehrinde bir köy %60’ı Hindu iken, köyün tamamı Müslüman olmuştur.(14-9-94 Yeni Asya) -Misyonerlik faaliyetleri olmadığı halde dünyadaki Müslüman olanların sayısı, baş döndürücü şekilde artmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığının açıklamasına göre İslam’ı seçenler 1992 yılında %400 artmıştır. General Dögol, Papaya mektup yazıp “İslam’ın önüne geçmeliyiz” demişti. Fransa da artan cami sayısı onu korkutmuştu. NATO da İslam korkusu vardır. Komünizm artık tehlike değil, esas tehlike İslamdır denmiştir. Hatta NATO’nun rengi kırmızı iken şimdi yeşildir. 86 Moon tarikatı, CIA’nın yurtdışı operasyonlarında kullanılmak ve başta komünizmin yayılmasını önlemek için kurulmuştur. 120 ülke de faaliyet göstermektedir. Komünizm tehlikesi kalmayınca hedef İslam ülkelerine ve İslam’a olmuştur. Şimdi İslam’ı yıpratmak ve İslam’ın yayılışını önlemek için faaliyet göstermektedir. -Amerikan Washington post gazetesi: “Rusya da İslamiyet çığ gibi” başlığı ile Avrupa’nın dikkatini çekmiştir.(26.10.90 Zaman) bugün kızıl meydan da cami yapılmıştır. -Fransa da camisiz şehir kalmamıştır. Fransa da toplam 1993 yılına göre 909 cami vardır. Fransa Müslümanlaşıyor endişesi var. -ABD ordusunda binlerce Müslüman asker vardır. Her yıl 25-30 bin Amerikalı İslam’ı seçmektedir. Amerika da ki camiler dolup taşmaktadır. -İngiltere de kiliseler birer birer cami oluyor. Kiliseye giden olmadığından kiliseler satılıyor. İşçilerimiz satın alıp camiye çeviriyorlar. Bugün her ülkede İslam konuşuluyor. Her dinden Müslüman oluyorlar, en çok Hıristiyanlardan Müslüman oluyor. Kıta olarak da en çok Avrupa kıtasında yayılıyor. Hıristiyan olan İtalyan asıllı Selahaddin Emin Boon: “Hıristiyanlığın hurafelerinden bıktım Müslüman oldum” demiştir. (1-1297 Türkiye) Kapitalizm de komünizm de aradığını bulamayan insanlık, arayış içine girmiştir. Gelişen teknoloji ve iletişim araçları ile İslamla insanlar daha kolay tanışabilmektedir. Aradığını İslam da bulunca akın akın İslam’a koşuluyor. İngiltere de yayınlanan New Afrika dergisine göre uzun yıllar batılı Hıristiyanların zulmüne maruz kalan Afrikalılar, kendilerini İslam’ın hoşgörüsüne, adaletine bırakıyor. Hıristiyanlığın kirli oyunları puan kaybettirdi. (4-12-94 Türkiye) Bosna da Sırp zulmü, birleşmiş milletler askerlerinin Müslüman olmasına neden olmuştur. Bir Amerikalı: “Onca zulme rağmen inançlarını yaşayan Müslümanlar, bize İslam’ın güzelliklerini gösterdi” demiştir. İslamiyet bilhassa bütün dünyada kadınlar arsında yayılmaktadır. Dail Mail, İngiltere de son yıllarda binlerce İngiliz kadınının araştırarak Müslüman olduğunu yazmıştır. 87 -Teslime Nesrin “İslam, kadına hak vermez” diye bir kitap yazmış 3000 İngiliz kadını İslam da ki kadın haklarını görünce Müslüman olmuştur. -İngiltere de genç kızlar daha çok Müslüman olmaktadır. -Amerikalı araştırmacı Holdman: “Kadınlar kurtuluşu dinde arıyor. Gayri meşru hayattan bıkan, AIDS den korkan, boşanmanın %60 ı geçtiği batı da kadınlar İslam’ı seçiyor” demiştir. (7-3-92 Zaman) 1998 yılının 8.ayında batıda resmi açıklamaya göre 18.792 kişi Müslüman olmuştur. Aynı yıl Rus matematik profesörü Gleb: “Bütün dünya İslam’a koşuyor” demiştir. Yeni şafak gazetesinin 22-11-96 tarihli haberine göre: İslam’ı seçen Rus Valerya, Rusça Kur’an Meali hazırlamış, bu Mealle binlerce kişi Rusya da Müslüman olmuştur. En ufak bir kıvılcım, bunalmış, arayış içinde olan insanlar için kurtuluşa sebep olmaktadır. İslam’a ve Müslümanlara yapılan saldırılar ve düşmanlıklar insanların İslam’ı araştırmasına ve Müslüman olmasına neden olmaktadır. Batıda ki İslam korkusu ve alınan önlemler, korkunun ölüme çare olmadığı gibi İslam’ın yayılmasına çare olmamaktadır. İSLAMIN DÜŞMANLIĞINA VE MİSYONERLERE RAĞMEN İSLAM YAYILIYOR Herkesin bir hesabı var Allah’ın da bir hesabı var. Kim ne yaparsa yapsın sonunda Allah’ın dediği olur, Allah’ın takdiri olur. Hıristiyan âlemi, İslam’ın yayılışını durdurmak ve Hıristiyanlığı yaymak için misyoner okulları açmış, bu okullarda yetiştirdiği misyonerleri dünyanın her tarafına salmıştır. Bu uğurda çok büyük paralar harcamaktadır. “İncili bütün dünyaya yayın” emri karşısında bütün Hıristiyanlar seferber olmuştur. Hedeflerine ulaşabilmek için her türlü yıkıcı, yıpratıcı ve sinsi çalışmalar yapılmaktadır. Bir yandan İslam’ı yıkma, yıpratma ve iftira kampanyaları sürdürülürken, diğer yandan çeşitli metotlarla Hıristiyanlık propaganda edilmektedir. 30-06-1994 tarihli Yeni Asya gazetesinin haberine göre: “Nüfusun %85 i Müslüman olan Çad’da 63 misyoner teşkilatın sahip oldukları geniş imkânlarla halkı Hıristiyanlaştırmaya çalıştıkları bildirilmiş ancak bütün çabalara rağmen netice alamadıkları gibi İslamiyet’e olan rağbetin gittikçe arttığı açıklanmıştır. 88 Çad Cumhuriyeti İslam İşleri Yüksek konsey başkanı Hüseyin Hasan Ekber: “63 misyoner kuruluş, Müslim ve gayri Müslim insanları Hıristiyanlaştırmak için bütün imkânları kullanmasına rağmen bir Müslümanı dahi Hıristiyanlaştıramamıştır” demiştir. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Rusya’nın 70 yıllık baskısı ve Allahsızlık enstitülerine rağmen; İslam inancının Müslüman kimliğinin muhafazası ve şu anda misyonerlik çalışmalarına rağmen İslam’ın kabul görmesi, İslam’ın yayılışı, takdire şayan bir durumdur. Bernad Shaw: “İslam dini her devre hitap edebilecek bir dindir. Yarının Avrupasının da dini olacaktır” der. Bizans’ın fethi gibi Roma da fethedilecektir. Bütün batı da fethedilecektir. Roma da 30 bin m2 üzerine cami kurulmuştur. Hıristiyanlık batı da cazibesini yitirmiştir. Bilhassa gençler, Hıristiyanlıkla alay etmektedir. Batıyı yönetenler, bu durumu sporla, müzikle, İslam ülkelerini hayali düşman ilan edip savaşmakla, sadist eğlencelerle, anlamsız yarışlarla idare etmişlerdir. Bugün Hıristiyanlık tatmin etmiyor. İsa hem Peygamber, hem Tanrı, hem Tanrının oğlu, hem de Mesih nasıl olur bu? Dört tane İncil, günah itirafı, vaftiz bunlar mantıklı değil. Avrupalı arayış içinde. Bugün İslam’ı tanımamış milyonlarca Avrupalı ve Amerikalı insan, sancılar içinde kıvranıyor. Sonra da onlardan bazısı, ya İslam’ı bulup huzura eriyor ya da hayatını arayışla tüketip gidiyor. Hem de ne aradığının farkına varmaksızın. Her yeni günle birlikte İslam ailesine yeni kardeşler geliyor. Bunların çoğu da, batı da doğup büyümüş, modern toplumun tüm olumsuzluklarını yakından görmüş, İslam’dan mahrum bir çevrenin bütün eksikliklerini yaşamış kişiler arasından çıkıyor. Son yıllarda İslam’ı seçenlerin sayısı, gün geçtikçe artıyor. Müftülüklere başvurarak Müslüman olanlar her geçen gün artıyor. İtalya da yayınlanan Corriera Della Sera gazetesi: “Dünya da 1 milyar Müslüman var” başlıklı bir haber yayınlayarak İslam’ın en hızlı yayılan din olduğunu yazmıştır. Hiçbir misyonerlik faaliyeti olmadığı halde dünyada ki Müslüman sayısının baş döndürücü bir hızla arttığına dikkat çeken gazete, Avrupa şehirlerinin cami ve minarelerle dolduğunu vurguladı. Gazete, “sadece Hollanda da daha şimdiden 160 cami var. İstatistiklere göre İslam’ı seçen İtalyanların sayısı da 10 bini aştı. İslam’ı 89 seçenlerin en çok tutucu Hıristiyanların yaşadığı Sicilya ve Kalabriya da görülmesi ilgi çekici” ifadeleri yer aldı. İslam’ın gönüllerde yankılanmasında ezanın büyük rol oynadığının da dile getirildiği yazıda her gün minarelerden yükselen ezan seslerinin farklı dildeki, dindeki insanlara heyecan aşıladığı belirtildi (25-02-1991 Zaman) Geçen yıl Denizli’mize gelen iki misyoner kendilerine verilen İslami bilgi sonucu Müslüman olmuştur. Özel eğitim aldığı halde Güney Koreli Song Yee Kim Muğla da Müslüman olmuş, Mine adını almıştır. Demek ki hakikat balçıkla sıvanmıyor. Avrupa’nın birçok yerinde yeni açılan camiler İslam’a olan ilgiyi de arttırıyor. Müslümanların örnek hareketleri, güvenilir olmaları, samimiyetleri, fedakârlıkları karşısında batılı kendi yerini arıyor. Camilerin bulunduğu bölgelerde, kırgınlıkların kalktığı, olayların azaldığı, hangi milletten olurlarsa olsunlar, insanların kardeşçe yaşadığı gözleniyor. Müslümanların örnek hareketlerini gören Hıristiyanların, kendi arazi ve mülklerini ücretsiz olarak Müslümanlara hibe ettikleri de görülüyor. Görülüyor ki, güzellik, güzellikleri celp ediyor. Niyet hayır, akıbet hayır oluyor. Dünya komünizm, kapitalizm derken bunalmış, yolun sonuna gelmiştir. Bu rejimler hep vaat etmiş, gerçekleştirememiştir. Galler Prensi Charles, verdiği konferansta: “Ben İslam’ı inceledim. Batının İslamiyet’ten öğreneceği çok şey var” demiş sonunda da: “Yüzünüzü nereye dönerseniz dönün, Allah oradadır” demiştir. (Yeni Şafak 16-12-96) Bediuzzaman Hazretleri: “Hıristiyanlık İslam’a teslim olacaktır” (Sözler:644) demiştir. Kur’an herkesi İslam’a çağırıyor: “De ki: Ey kitap ehli! Bizim ve sizin aranızda eşit olan bir kelimeye geliniz. Yalnız Allaha tapalım. Ona hiçbir şeyi şirk koşmayalım. Allah’ı bırakıp, birbirimizi Rab edinmeyelim.” (Al-i İmran:64) Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz. Bugün bütün dünya da İslam, en tesirli akımdır. Her şeye damgasını vurmuştur. 90 İngiltere de yayınlanan The Economist Dergisi: “İslam 21. yüzyıla damgasını vuracaktır” diye başlık atmıştır. Demek ki, 21. asır İslam asrı olacaktır. Bu temenni değil, hayal değil, gerçektir, gerçek olacaktır. Misyonerler propaganda yaparken dünyanın da ahiretinde kendilerine ait olduğunu iddia ediyorlar. Peygamber (sav): “İman etmedikçe cennete giremezsiniz” (Müslim İman:93) Kur’an da: Yahudiler: “Cennete ancak Yahudiler girer” der. Hıristiyanlar da: “Cennete ancak Hıristiyan olanlar girer” dediler. Bu onların kuruntularıdır.” (Bakara:111) İsa (as) zamanında onun getirdiklerine inananlar iman etmiş sayılır. Son din İslam geldikten sonra Allah katında din İSLAMDIR. Cenab-ı Allah “Din olarak İslam’ı seçmiştir” İslam’dan başka din kabul etmeyeceğini bildirmiştir. Netice olarak alkol, uyuşturucu ve seks batağında boğulmak üzere olan insanlar için İslam dini ümit oluyor. İslam’ın sadaka, zekât gibi sosyal emirleri yabancıların İslam’a yönelmesine neden oluyor. Bir de İslam’a gönül verenlerin mutluluğu İslam’ı cazip din haline getirmiştir. Akıl mantık dini olmayan Hıristiyanlık ve deli dolu hayat artık akıllı insanlara zevk vermiyor. MÜSLÜMAN OLANLARIN İTİRAFLARI 1- “İslam’ı seçtim bataktan kurtuldum” Karl (Yusuf) Zimmerman (Müslüman olmadan önce uyuşturucu ve alkol kullanıyordum. İslam’a girdikten sonra hayatım değişti. Namaz ve oruç insana huzur veriyor. En büyük mutluluğu ise sabah namazında yaşıyorum.) 2- Hollywood’un ünlü yıldızı Will Smith, dünya ağır siklet boks şampiyonu Ali’nin hayatını beyaz perdeye aktardıktan sonra İslamiyet’i seçti. “İslam barış ve kardeşlik dini” dedi. (6-12-2001 Türkiye) 3- İngiliz gazetelerinden Daily Mail İngiliz bayanların Müslüman olmalarını kapak yaptı. Ünlü iş adamı “Rose, deli dolu hayat yaşamaktan bıktım. Müslüman oldum huzura kavuştum. İslam’la şereflendim RUKİYE adını aldım.” (7-2-94 Türkiye) 91 4- Ünlü yazarlarımızdan Afet Ilgaz: “Huzuru İslam da buldum” Huzur ve saadeti arayan İslam’ı öğrenmeli ve yaşamalıdır. Ben yaşadım hayatımda birçok şey değişti. (26-4-94 Türkiye) 5- Alman Erika Müslüman olduktan sonra Emine ismini aldı. “Müslümanların dinleri ile övünmesi, gurur duyması lazım” dedi. 6- 31 yaşındaki Ronald Karl Zahn: “Kuranı okudum Hıristiyanlık inancı ile karşılaştırdım. Müslümanlığın insanlık dini olduğunu gördüm ve hiç tereddüt etmeden Müslüman oldum” dedi. (142-94 Türkiye) 7- Alman elektronik mühendisi Manfred Poplou, adını Muhammed Sait olarak değiştirdi: “Manen huzur buldum. Kur'an’la tanıştım. İlmin yeni yeni keşfettiği konuları Kur’an 1400 yıl önce keşfetmiş. Bir de Almanya da yaşayan bazı Müslümanlar bana güzel örnek oldu” (4-7-94 Zaman) 8- Japon Çiyeko İslam’la şereflendi. Ayşe Nur adını aldı: “İslamı inceledikten sonra çok sevdim. İslam’la şereflendim.” 9- Romanya uyruklu Luminata turist olarak geldi. Müslüman oldu. “İçimdeki huzur arayışı İslam’la bitti” dedi. (11-1-95 Türkiye) 10- Alman avukat Rolf Maws: “Okunan ezandan etkilendim Müslüman oldum” (30-12-94 Türkiye) 11- Almanya da fizyo terapist olarak görev yapan Riener Klemeins Antalya da Müslüman oldu. “Gerçek huzuru İslamiyet’te buldum. Allah bana bu yaştan sonra huzur verdi” Kadir adını aldı, geçmişi özlemeyeceğim dedi. (11-11-94 Türkiye) 12- Sırp Milka Zoriç Müslüman oldu. “Soydaşlarım için utanıyorum. Onların zulmü beni İslama itti. Eşim bana İslam’ın kadına verdiği hakları anlatmıştı. İnceledim İslam’ı seçtim Hatice adını aldım” 13- Alman Andes John 43 yaşında kendisine hediye edilen bir kitap sayesinde Müslüman olduğunu söyledi. “Dünya bunalım içinde, kurtuluş İslam da” (3-10-94 Türkiye) 14- Müslüman olan Romen Maria, Müslüman oldu, Meryem adını aldı. “İslamiyet’te ki doğruluk anlayışına hayran oldum. İslam, aleyhine de olsa doğru ol” diyor. (15-9-94 Yeni Asya) 15- Brezilyalı Julia, Elif oldu. “Yaptığım araştırmalar sonunda İslam’ı seçtim” (4-9-94 Basın) 16- İngiliz Joanne Melia: “Gerçek huzura erdim, çok mutluyum. İslam’ı bir arkadaş sayesinde tanıdım.” (25-8-94 Yeni Asya) 92 17- Efsane isim Mike Tyson “Kur’an sayesinde kötü alışkanlıkları bıraktım. İslamiyet’le yeniden doğdum. Başka bir insan oldum. Şimdi çok mutluyum. Beni en çok etkileyen, Allah’ın insana şah damarından daha yakın olduğunu öğrenmem oldu.” 18- Viyana Üniversitesi öğrencisi Eva, Zeynep oldu. “Kuş gibi hafifledim. İnsanlar, İslam’ı tanısalar hiç tereddüt etmeden Müslüman olurlar. Ben Müslüman olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Bundan sonra İslam’ı herkese anlatacağım.” (14-8-94 Türkiye) 19- Romen Dumitru, Muhammed Emin oldu. “Bugüne kadar İslam’dan habersizdim. Eşime ve çocuklarıma İslam’ı anlatacağım” (7-8-94 Türkiye) 20- İsviçreli müzisyen Metin oldu. “Komşularımın ilgisi beni etkiledi.” (5-8-94 Türkiye) 21- Gürcistanlı Nino, Emine oldu. “Bana hediye edilen bir Kur’an’la huzuru İslam da buldum” (1-8-94 Türkiye) 22- Katolik din adamı Pierre “Kur’an her biri kendi içinde mükemmel bir ahenge sahip olan surelerden oluşuyor. 11 Eylül den sonra Kur’an okumaya başladım. İslam’a hayranım. 23- Fransız iktisat doktoru Valerie, Melek oldu. İslam’la diğer dinleri mukayese ederken Peygamberin bir hadisi ile karşılaştım. “İslam geçmişi temizler” deniyordu. Çok sevindim ve Müslüman oldum. (27-1-96 Türkiye) 24- 51 yaşındaki Alman tekstilci Rolf Blanke, Hz. Eyüp Sultanın türbesini gezerken Müslüman oldu ve sünnet oldu. “Daha önce İslami eserle okudum etkilendim.” (1-4-96 Türkiye) 25- Ülkemize turist gelen Alman Kreppel ailesi, İzmir de Almanca bir Kur’an satın alıyor. Teslisi içlerine sindiremeyen aile, İslam da ki Allah inancını öğrenince ailecek Müslüman oldu. (26-799 Türkiye) 26- Amerikalı Prof: “Diğer kutsal kitapları okumuştum. Yalnız Kur’an-ı okumamıştım. Onu da okuyunca bambaşka oldum. Ne müthiş kitap ne kadar açık ne kadar net? Çok sevdim. 27- Marksizm’den İslam’a geçtikten sonra Ressam Peyami Gürel: “Müslüman olmak büyük bir mutluluk. Özgür olduğum hissini tattım. İslam her şeyi, hayatın her anını anlamlandırıyor. Tırnak kesmekten uyumaya kadar, kabre girip çıkmaya kadar” (Altınoluk Mart-95) 28- Romen Gabriel, Ahmet oldu. Yaşı 19. şükür Rabbim beni genç yaşımda İslam’la şereflendirdi. Ben yeniden doğmuş gibi93 yim. Çalıştığım yerde arkadaşlarım İslam’ı anlattı. Müslümanlarda ki güzellikler benim Müslüman olmamı sağladı. (8-2-99 Akit) 29- Papazla tartıştı İslam’la tanıştı. Almanya da kilise de çalışan Robert benim düşüncelerim Kur’an da mevcutmuş, inandım üzerimden ağır bir yük kalktı. (6-7-95 Basın) 30- Eski manken Serap Akıncıoğlu: “Aradığım huzuru İslam da buldum. İslam’ı inceledim, yaşamaya başladım görüşlerim tamamen değişti. (11-11-95 Yeni Asya) 31- İslami hayatı seçen manken Gülay Pınarbaşı: “İslam gibi bir alternatifin varlığından çoğu habersiz. Öncelikle yanlış bilgilendirmenin önüne geçmek gerekir. İnsanımız bilmiyor, şartlanmışlar, yanlış bilgilenmişler” (25-3-95 Basın) 32- Prof. Dr. Bernard Lewis: “Dinde zorlama yok” ayeti ile İslam en güzel demokrasiyi insanlığa sunmuştur. Buna rağmen İslam yanlış yorumlanıyor. İslam farklı dinlere mensup insanları dostça kavgasız gürültüsüz bir arada yaşamalarına imkân sağlıyor, insanlığı kucaklıyor. Hoşgörü zaten İslam’ın kökünde var.” (20-195 Türkiye) 33- Rus asıllı Natalya, Ayten oldu. “Dinler hakkında hiçbir bilgim yoktu. Beraber çalıştıklarımın Kur’an okuduğunu gördüm. Kur’an’la ilgili sorular sordum ve araştırdım Müslüman oldum. Bundan sonra da öğrenmeye devam edeceğim çünkü bir dini yüzeysel olarak öğrenip yaşamaya kalkmak çok yanlış” (15-2-95 vakit) 34- Hollandalı Lucas, Enes oldu. “Ben araştırdım Müslüman oldum. İnşallah anam babam da Müslüman olur. Hıristiyanken iç huzuru bulamamıştım. Kafamda ki sorulara da cevap bulamıyordum. Bunun üzerine dinleri araştırmaya karar verdim. Hepsini inceledim Müslüman olmaya karar verdim. (25-2-95 Zaman) 35- Ukrayna da tercümanlık yapan Gagauz, İbrahim oldu. “Bizler Ruslar tarafından hileli yollarla Hıristiyan yapıldık. Beni Hıristiyanlık tatmin etmedi. Hıristiyanlıkta 4 tane İncil var. Hak dinde bir tane kitap olur.” (20-3-95 Türkiye) 36- 20 yıllık haham Semi, Sami oldu. “İslam da insan sevgisi beni etkiledi.” 37- Alman Michel Weber, Hakan oldu. “İnsanları doğuştan günahkâr kabul eden Hıristiyanlık beni tatmin etmiyordu. Eğer İslam herkese anlatılsa Avrupa Müslüman olur. İslam insana, aileye, kardeşliğe çok önem veriyor. Hıristiyanlığın yanlışlıklarından İslam’a sığındım. İslam’ın güzelliklerine sığındım. (26-5-92 Türkiye) 94 38- Dünyanın en ünlü pop şarkıcısı Cat Stevens, Kur’an’ın eşsiz üslup ve ahengine hayran olmuş ve Yusuf İslam adını almış. 39- Misyoner Song Yee Kim, Mine oldu. “Hıristiyanlığın bana bir şey kazandırmadığının farkına vardım” (1-11-94 Basın) 40- Koyu Katolik olan Jennifer “İslam da ki ahiret inancı beni çok etkiledi. Ancak Türklerin İslam’ı yaşamaması beni üzdü. (131-91 Basım) 41- Bir haberde: Müslüman olduktan sonra Malezya ya yerleşen ve halen Malezya Üniversitesinde çalışan Avusturyalı Prof. Fadlullah Yılman, 10 sene içinde 60 bin kişinin İslam dini ile şereflenmesine vesile oldu. Prof. Yılman vesilesiyle İslam’a giren 60 binden fazla kişinin çoğunluğunu Çinli ve Hintliler oluşturuyor. Malezya, Amerika ve Avustralya da İslam dinin seçenlerin %60 nın Müslüman arkadaşlarının güzel davranış ve ahlakından etkilenerek dinimize geçtiklerini söyleyen Prof. Yılman, Londra da haftalık olarak yayınlanan ELMÜSLİMUN gazetesine yaptığı açıklamada, İslamı anlatmada ki metodu hakkında şunları söyledi: “Karşılaştığım kimselere İslamiyeti bir çırpıda değil, tedrici olarak dini en güzel ve en kolay yönünü anlatıyoruz. İslami emirlerin hikmet ve faydalarını ilmi ve tarihi misallerle açıklıyoruz.” Şeklinde konuştu. İslam davasını anlatanların, başkalarının nasıl düşündüklerini örf, adet ve hayat tarzlarını bilmesinin önemine işaret eden Prof. İslam’ı anlatma metodunun yaş seviyesine uygun olması gerektiğini de ifade etti. (11-6-94 Basın) -Hıristiyanlıktan etkilenip Hıristiyan olalım diyen yoktur. -Ben Hıristiyanlığı araştırdım Hıristiyanlığa teslim olalım diyen gösterilemez. -Benim aklım İslam’ı almadı Hıristiyanlık aklıma yattı, diyen görülmemiştir. -Gençler, dininizi bırakırsanız veya bırakmış gibi görünürseniz mürted durumuna düşersiniz. -Teslisi içinize nasıl sindireceksiniz? Bu haliyle Hıristiyanlık batıl din durumundadır. -Hıristiyanlık çok tanrılı, ilkel bir dindir. İsa Peygamberle en ufak bir ilişkisi kalmamıştır. Bugün inananlarına huzur vermemiştir, mutlu etmemiştir. Hıristiyanlar Müslüman oluyor, siz Hıristiyan olamazsınız. 95 96 İSLAM YAYILIYOR-2 NEDEN MÜSLÜMAN OLUYORLAR Din değiştirmek aslında kolay bir iş değildir. Çevresini, inancını, alışkanlıklarını, yıllarca kazandığı bilgi ve kültürünü bırakarak insanın başka bir dine geçmesi kolay değildir. Buna rağmen din değiştirme olayı devam ediyor. Hiçbir dünya menfaati vermediği ve vaat etmediği halde İslam dini yayılıyor. Niçin yayılıyor şöyle bir göz atalım: -Avrupa’nın en büyük düşünürlerinden R.Garaudy 1982 yılında İslam’ı kabul etti. Garaudy, niçin İslam’ı seçtiğini şöyle açıklamıştır. “Bütün dünya fikir ve edebiyatını inceledim. Çağların en büyük olayı İslamiyettedir. Her doktrin, her fikir zamanla değişmiş ve yok olmuştur. Zaman içinde erimeyen, zamana hâkim olan ve ona yön veren İslamdır. Ben İslam’ı seçmekle çağ seçtim. (N Yüksel Gençlik Sorunları:331) İslam çağa uymaz, çağ ona uyar. İslam çağları arkasından sürükleyen dindir. İslam bozulmamıştır, takdir toplamıştır. -Dinleri ile tatmin olmayanlar daima arayış içinde olmuştur. İnsanlık İslam’ı yeniden keşfetmekte, İslam’ı alternatif görmektedir. Akif’in ifadesiyle: “Ölüler dini değil, sende bilirsin ki bu din, Diri doğmuş, duracak dip diri, durdukça zemin” -Bir batılı yazar: “Hıristiyanlar âlim oldukça Hıristiyanlıkla ilgisi kesilir, Müslümanlar cahil oldukça İslam’la ilgileri kesilir” der. İslam, okuyan ve düşünenler için cazip, etkileyici bir özelliğe sahiptir. Hz. Ömer: “Eşeğim Müslüman olsa, ben Müslüman olmam” demişti. Ne zaman ki, Kur’an’ı gördü Müslüman olduysa, İslam’la karşılaşan, İslam’ın cazibesinden kurtulamamaktadır. -Hıristiyan batının Müslümanlara karşı ikiyüzlülüğü ve söyledikleri yalanların kof çıkması, Hıristiyanlıktan soğumağa neden olmuştur. -Kuranda ki etkileyici büyüleyici güzellik, ahenk, 97 -Müslümanlardan etkilenme, -İslam’ın insana, aileye kardeşliğe verdiği önem, -Kendi dinlerinde aradıklarını bulamama, -Kendi dinleri ile mukayese etmeleri, -İslam araştırma, tanıma fırsatını bulmaları, -Deli dolu gayesiz bir hayattan bıkmak, -Müslümanların güzel davranışı ve ahlakından etkilenmek, -İslam’ın dünya ve ahiret görüşü, -Papazların yaptığı ahlaksız ve sapıklıklar, -Bunalımlı hayatın içinde iken kurtuluşu İslam da görmek, -Ezanın Kur’an’ın etkisi Kur’an’da ki bilgilere ulaşmak, -İslam’ın herhangi bir emri veya yasağı, -İslam da ki tek Allah inancı, -İslam Peygamberinin yüce şahsiyeti, -İslam’a girişin kolay oluşu, -İslam’ın hiçbir şeyi vaat etmeyip gerçekleştirmesi, -İslam’ın esas yayılmasına sebep, İslam’ın kendisidir, İslam’ın güzellikleridir. İslam bütün dinlere karşı tek alternatif dindir. Bütün dünya İslam’a muhtaçtır. Dinsiz insan, dinsiz toplum olmaz. Çünkü insan, karnı doyunca problemleri biten, sadece biyolojik bir varlık değildir. İnsan çok yönlü bir varlıktır. İhtiyaçları da diğer canlılara göre çok değişik bir varlıktır. Dengeli bir insanın karnı ile beraber beyninin ve ruhunun da doyması lazımdır. J.J Ruso’nun ifadesiyle: “Din olmayan yerde saadet olmaz.” Tolstoy da: “İnanç yaşamanın gücüdür.” Der. Din insanı korur. Kötülüklerden alıkoyar. İnsanı hayata bağlar. İnsanın başkalarına ilgi duymasını sağlar. İnsanı başıboşsuzluktan, gayesiz bir hayat yaşamaktan karamsarlıktan alıkoyar. Şairin ifadesiyle: Dinin yoksa neyin vardır? Var tabutun kendin kaldır. Din dayanak Haktan kula, Dinsiz adam heder ola. Özetle İslam’ın insan aklına uygun oluşu, yabancıların dikkatini çekiyor. 98 Türk devlet adamlarının tutumu, Türk halkının Ensar gibi yardım severliği Kızılay ve İHH gibi kuruluşların ayrım yapmadan ihtiyaç sahiplerine el uzatması Müslüman olmayı kolaylaştırıyor. Negatif yüklenmelere olumsuz propagandalara ve baskılara rağmen diğer dinlerden İslam’ı seçenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Dünyaca ünlü şarkıcı Cat Stevens (Yusuf İslam) Hz. İsa’nın heykellerine baktığımda onların hayatı olmayan taşlar olarak görüyordum. Teslis inancı kafamı karıştırıyordu. Yakalandığım hastalık sırasında hayatımı gözden geçirdim. Kudüs’e giden kardeşim bana bir Kuran hediye etti. O zaman İslam da bir şeyler olduğunu anladım. Kuranı okudum “işte aradığım din dedim ve İslamiyet’i seçtim” diyor. Yabancıların İslam’ı seçmelerinin bir nedeni de: “İslam’ın terör dini” olduğu iddiası olur. İslam’ı araştıranların İslam da böyle bir şeyin olmadığını görmeleridir. Önemli bir husus da Müslüman olanların İslam’ı temsilleri ve tebliğleri olmaktadır. Mesela Sierra Leoneli papazdı İslam’ı seçti. 500 ü papaz 4 bin 402 kişinin İslam’la şereflenmesine vesile oldu. Hayatı boyunca Müslüman nasıl Hıristiyanlaştırılır eğitimi alan Sierra Müslüman olduktan sonra Musa adını aldı. Müslüman olunca ailesi ve çevresi tarafından dışlandı. Görevinden oldu. O bütün olumsuzluklara rağmen “:Ben İslam da huzur buldum” diyordu. Hıristiyanlığı iyi bildiği için Hıristiyanlıkla İslam’ı mukayese etmiş, İslam’ı tebliğ ederek binlerce insanın Müslüman olmasına vesile olmuştur. Eğer İslam iyi temsil edilecek ve tebliğ yapılacak olursa daha hızlı yayılacaktır. (23-8-2012 Akit) 21.ASIR İSLAM ASRI OLACAKTIR Bu hayal değildir. Bu bir kehanet değildir. 21. asır İslam asrı olacaktır. Bunu batılı ilim adamları böyle söylüyor. Din büyüklerimizde böyle diyor: “En gür seda İslam’ın sedası olacaktır” diyor. Hıristiyan Avrupa “Milenyum” dedi. Ne demek bu bütün dünyanın Hıristiyanlaşması demektir. “Milenyum” kelimesi telaffuz edilmeye başlanınca Prof. Dr. Mahmut Esat Coşan Hocaefendi şöyle demişti: “21.yüz yıl tevhit asrı olacaktır. Gerçekten öyle olacaktır. Temenni değil, hakikaten öyle olacaktır. Bütün batıl inançlar, sonunda yok olacak, silinecek, bırakılacak ve “La ilahe illallah Mu99 hammedür-Rasülüllah” hakikati bütün insanlar tarafından kabul edilecektir.” Bunun gerçekleşmesi için yolu da şöyle gösteriyordu: “Gönüllere zihinlere La ilahe illallah nakşedeceksiniz. Hem kendi gönlünüze hem de çoluk çocuğunuz, eğitimiyle sorumlu olduğunuz evlatlarınızın kafalarına, gönüllerine, kalplerine, göğüslerine La ilahe illallah yazacaksınız. Herkes üzerine düşen görevi yapmalıdır. Yazmalı, çizmeli, konuşmalı, çalışmalı parasını Allah yolunda sarf etmelidir.” Ne olursa olsun 21. asır İslam asrı olacaktır. Avrupa ne yaparsa yapsın, Amerika, Rusya ne düşünürse düşünsün içimizde ki ve dışımızda ki Allah, Peygamber, Kur’an ve Müslüman düşmanları ne derse desin, Allah nurunu tamamlayacak, 21.asır, İslam asrı olacaktır. Bugüne kadar kurtarıcı olarak insanlığa sunulan sistemler, insanlığa beklenileni vermemiş, aksine kan kusturmuş, iki yakasını bir araya getirmemiştir. Şimdi sıra İslam’dadır. İslam, kendi çağını yaşayan devrini tamamlayan Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi donuk bir din değil, dinamik bir dindir. İslam, sona gitmiyor, zirveye gidiyor. İslam’ın kaynağı Allah’tır ve sahipsiz kalmayacaktır. İslam bugünün dini olduğu gibi geleceğinde dini olacaktır. Cahiliye devri insanını nasıl kurtardıysa, bugünün ve yarının insanını da kurtaracak güçtedir. Bugün insanlık arayış ve uyanış içindedir. İnsanlık kimliğini ararken İslam’ı arıyor. Her tarafta dine dönüş, dine yöneliş var. İnsanlık uyanıyor, dünya İslam’ı keşfediyor, dünya İslam’a koşuyor. Milli Şairimiz Akif: “Ölüler dini değil, sende bilirsin ki bu din, Diri doğmuş, duracak dip diri, durdukça zemin” demiştir. En gür seda İslam’ın sedası olacaktır. İnşallah. Bütün dünya için tek çözüm İslam’dır. İnsanlık, İslam’ın vereceği huzura muhtaçtır. Amerikalı Müslüman zenci lider Louis Farrakhan: “Amerika için tek çözüm İslam’dır” demiştir. (19-2-96 Akit) Bosnalı Prof. Akif İskenderoviç: “İslam, bütün dünyaya yayılacaktır, hükmedecektir.” Demiştir. (19-1-96 Yeni Şafak) Evet, 21.asır İslam asrı olacaktır. Yeter ki biz isteyelim. Çalışalım. En az bir misyoner kadar Allah’ın dinine sahip çıkalım. En 100 önemlisi de Allah’ın dini olan İslam’a layık olalım. Göreceksiniz Rabbim bize neler neler ihsan edecek? İSLAM İNSAN YARARINADIR İslam’ın gayesi, inananları dünya ve ahiret saadetine ulaştırmaktır. İslam’ın hedefi insanın saadeti ve mutluluğudur. Bunun için İslam da faydalı olan emirdir, zararlı olan yasaktır, haramdır, günahtır. Kur’an da: “Ey inananlar! Peygamber Rabbinizden size gerçekle geldi. Ona inanın bu sizin hayrınızadır.” (Nisa:170) “Ey inananlar! Allah’ın ve Rasülünün hayat verici davetlerine uyunuz.” (Enfal:24) İslam da zarar veren her şey yasaktır. İslam insanın alçalmasını, yüzünün kızarmasını, zarar görmesini istemez. Onun için yapılıp da insanın zarar göreceği bir emir yoktur. Geçmişte dinler, beşeri sistemler, insanları kan kustururken İslam dini kendisine yönelenlere, gönül verenlere hep mutluluk vermiştir. Bunalan insana ilaç gibi gelmiştir. Hz. Cafer (ra) Necaşi’ye İslam’ı anlatırken şunları söylemiştir. -“Ey hükümdar! Biz cahil bir kavim idik, putlara tapardık. Ölü hayvan eti yer, kızlarımızı diri diri gömerdik, kumar oynar, faiz yer, tefecilik yapardık. Bir kadının birkaç erkekle münasebetini hoşgörürdük, akrabalarımıza karşı vazifelerimizi bilmezdik, komşularımızın haklarını tanımazdık, kuvvetliler zayıfları ezer, zenginler fakirin sırtından kazanırdı. Aramızda hak nedir bilmezdik. Allah bizim ıslahımızı diledi. Aramızdan bir peygamber gönderdi. Bizi putlardan, ahlaksızlıklardan ayırdı. Kan dökmeyi, kumar oynamayı yasakladı. Bize bütün iyilikleri öğretti. Bizi vahşetten kurtardı. İyi insan olmamızı sağladı. Bu sebepten bizler, O peygambere uyduk böylece Kureyşlilerin düşmanlığını kazandık.” İslam, insanı basit bir varlık olarak görmez. İnsanı hem maddi, hem de manevi yönü ile ele alır. İnsanlık tarihi boyunca İslam, insana onur bahşeden tek sistemdir. Bugüne kadar hep İslam, insana değer vermiştir. Şimdi de insan İslam’a değer vermeye başlamıştır. İslam, insan yararına olan bir dindir. İslam’ın anlamsız, faydasız hiçbir emir ve yasağı yoktur. İslam dininin emirleri de, yasakları da hep insan yararınadır. İslam da her şeyin mutlak bir hikmeti 101 vardır. Bu hikmetlerle cahiliye toplumundan sahabe gibi bir topluluk çıkarmıştır. İnsanlığın İslam’dan öğreneceği çok şey vardır. Diğer dinlerin ve rejimlerin insanlığa sunacağı ve insanları mutlu edeceği bir şeyi olmadığı anlaşılmıştır. İnsanlık, Allah’ın dışında tapındığı heykellerden ve güçlerden bir fayda görmemiştir. Japonya da yaşayan Müslümanları gören Müslümanların sel ve depremlerde yardımlarına şahit olan Japonlar: “Şimdiye kadar İslam’ı bize niye getirmediniz” demişlerdir. Bugün İslam’ı seçenin, Müslüman olanın geçmiş günahları af olunur. Çünkü iman kendinden öncesini siler temizler. İman edenin böyle bir kazancı vardır. Hicret sırasında bir müşrik “Ya Rasulallah! Benim günahlarım affedilecekse bende hicret edeceğim” demişti de Peygamber: “Sen bilmez misin ki, İslam kendinden önceki günahları yok eder” demişti. Peki, Müslüman olan böyle, Ya Hıristiyan olanın durumu ne oluyor bakın: Müslümanken bir insan hangisi olursa olsun herhangi bir dine girse, İslam’ı reddetse bütün sevapları gider, günahları kalır. Ona cennetin kapıları kapanır. Nikâhlı ise nikâh gider. İslam da mürted durumuna düşer. İSLAM BASKI ZORLUK DİNİ DEĞİLDİR İslam’ın en kolay ve en hızlı yayılan din olmasının sebeplerinden biri, İslam dininin baskıcı ve zorluk dini olmayışıdır. -Bazıları, din düşmanlığı cephesinde yer alanlar veya misyonerlik yapanlar: “Ben Müslümandım, tatmin olmadım vazgeçtim” dibi ifadelerle başkaları üzerinde etki yapmaya çalışmaktadırlar. -Bazı bölgelerde “Siz daha önce hıristiyandınız, sizi zorla Müslüman yaptılar, aslınıza dönün” şeklinde propaganda yapılmaktadır. İslam da asla zorlama yoktur. Zorla baskı ile iman olunmaz. İslam da hür irade ile inanılır. Kur’an da: “Senin dinin sana, benim dinim bana” denir. İslam yeryüzünde kılıç zoru ile yayılmamıştır. Fethedilen yerlerde bile kimsenin dinine, imanına, ibadetine karışılmamıştır. Yavuz Sultan Selim, Anadolu da ki bazı Hıristiyan grupları İslamlaştırmak istemiş Şeyhül İslam Ali Cemali şiddetle karşı çıkmıştır. 102 İslam, gösterdiği hoşgörü, müsamaha, uyguladığı adalet sayesinde yayılmıştır. Çeşmelerinden Türk atlarının su içmesini isteyenler, ülkelerinde Türk sarığı görmek isteyenler, Türk iradesini tercih edenler bunun ispatıdır. Bugün İslam bütün dünya da yayılırken ardında misyoner orduları ile ve ellerinde nasıl kılıç yoksa dünde yoktu. -İslam şiddet, terör dini değil, şefkat, merhamet dinidir. Kur’an da: “Dinde zorlama yoktur” Hz. Peygamber de: “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” Gene bir hadiste: “Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” Denmiştir. İslam, insanı kadın erkek, köle efendi herkesi insan kabul etmiş, kutsal ilan etmiştir. İnsana ait mal, can, ırz, namus her şeyinin kutsal olduğunu kabul etmiştir. İnsana yönelik iftirayı, gıybeti hakir görmeyi günah saymıştır. Gasp, tecavüzün zulüm gibi yakışıksız olan davranışları haram ve günah ilan etmiştir. İslam, bazılarının iddia ettiği gibi kaba kuvvetle, ordu gücü ile ve silah zoru ile yayılmamıştır. Hıristiyanlık gibi büyük paralarda harcanmamıştır. Kanda dökmemiştir. İslam, gösterilen tolerans sağladığı sükûn, Müslümanların Kur’an ve Sünnet çizgisinde gösterdikleri olgun davranışlar sayesinde gönülleri fethederek yayılmıştır. BAZILARININ İSLAMA KARŞI OLMALARININ NEDENİ? Hz. Peygambere inanmayanların inanmama sebepleri şu idi: -İnananlara baskı oluşturulması, zulüm yapılması -İslam’ın kötülüğe, sapıklığa karşı çıkması. -İnsanları kadın erkek efendi köle diye ayırmaması “insanları tarağın dişleri gibi eşit sayması” -Sömürüye karşı çıkması, zengini fakirden sorumlu tutması -İçki, kumar, zina gibi nefse hitaben geçici zevkleri yasaklaması gibi… -Yapılan propagandaların etkisi -İbadetlerin nefislerine zor gelmesi -Hidayetin nasip olmaması 103 Yani İslam Peygamberini ve İslam’ı beğenmedikleri için değil, bilmedikleri ve en önemlisi de işlerine gelmediği için inanmamışlardır. İnanmanın, İslam’a karşı olmanın sebebi bugün de aynıdır. -İslam ve Müslümanlar bazı şeylere engel görülmektedir. -İslam’ın yayılma endişesi yatıyor. İslam korkusu yatıyor. -Yabancı hayranlığı, bizi küçültmüştür. Batı bize biz batıya mı? Dün olduğu gibi aslında batı, bugünde bize hayrandır. İki asırdan beri bizim batıya yönelişimiz, batının bize yönelişini geciktirmiştir. Batı kurtarıcı diye İslam’a yönelirken, kaybettiği aileyi, huzuru, insani duyguları, bizde ararken bizim batı da bir şeyler aramamız anlamsızdır. Bizim batının çöplüğünde aradığımız şeyler, batıya bir fayda sağlamamıştır. Aslında din düşmanlığını da batıdan aldık. Batı, ilme, ilim adamına, akla ve hür düşünceye, engizisyon mahkemelerini kuran Hıristiyanlığa düşman olurken bizde ki batı taklitçileri de dine düşman oldu. Ama batı aydını, Hıristiyanlığa düşman, bizimki İslam’a düşman. Biz ne zaman uyanacağız? Müslüman olan, İslam’a koşan batılı karşısında ne zaman kendimize geleceğiz? Bir İngiliz kız Müslüman oluyor, bir Türk genciyle evleniyor, tam tesettürlü haliyle Türkiye ye geliyorlar delikanlının anası ağlamaya başlıyor. Neden ağladığını soruyorlar: -“Niye ağlamayayım kendi kızlarımın başını örtemezken, bir Avrupalı gelin kendi iradesiyle Müslüman oluyor ve başını örtüyor. Bu olay beni çok duygulandırdı” diye cevap veriyor. Modernizm insanımızı İslam’dan ve İslami değerlerden uzaklaştırmıştır. Salebe gibi zengin oldukça dinden uzaklaşıyoruz. Çalışma hayatına ve modern hayata sarıldıkça yozlaşıyoruz. Bazılarına göre ha Hıristiyanlık ha İslam fark etmiyor. Bazıları dinde reform istiyor, dini kendi hayatına uydurmak için çalışıyor. İslam diğer dinler gibi deforme olmamıştır ki reform olsun. Bu misyonerlerin oyunudur. 1999 da Süleyman Demirel Kur’an da ki ahkâm ayetlerini alalım, diğer ayetleri Kur’an’dan çıkaralım teklifinde bulunmuştur. Bu da mason oyunudur. İslam, insanlık için kurtuluş kaynağıdır. İslam Peygamberi şöyle buyuruyor: “Yahudi, Hıristiyan her hangi bir kimse beni işitir 104 de, sonra benimle gönderilene iman etmediği halde ölürse, muhakkak cehennem ehlinden olmuştur.” (Müslim:1/153) Solcu yazar Afet İnan hidayete erdikten sonra şöyle demiştir: “İslam hakkında konuşmak için çok okumak lazım. İslam’a karşı olanların İslam’ı bilmedikleri için böyle yaptıklarını düşünüyorum. “Elhamdülillah Müslümanım” demekle Müslüman olunmaz” demiştir. İnsan bazen elinde ki mevcut olanın değerini bilemiyor, elden çıkmadan da anlamıyor. Özün özü şudur: -Din düşmanlığının en büyük nedeni “inkar modası” dır. İNANMAYAN NİÇİN İNANMIYOR? -Bir yazarın ifadesiyle: “İnsan, bilmediğinin düşmanıdır.” Bugün İslam düşmanlığının başında “bilmemek” yatmaktadır. İslam’a, Müslümana saldıranlar bilmiyorlar. İslam Peygamberi, taşlandı, kanlar içinde kaldı. Buna rağmen: “Ya Rabbi! Bunları affet çünkü bilmiyorlar” dedi. -Ebu Cehil gibi kin, ideolojik düşmanlık ve inatlarından dolayı inanmayanlar oluyor. Ebu Cehil “Vallahi hiç yalan söylemedi” diyen insandır. Eline aldığı çakıl taşlarının konuştuğunu, kelime-i şahadet getirdiğini duymasına rağmen taşları yere çarpmıştır. -Devam eden iman küfür kavgası, hilal haç kavgası da inanmaya engel teşkil ediyor. -Ayrıca din düşmanlığı vardır. Misyonerler, ateistler, sinsice İslam düşmanlığını din haline getirmişlerdir. Yani inançsızlıkları nedeniyle Müslümanlara inat düşmanlık yapmaktadırlar. -İslam’ın yasakladığı kötülükleri hayat edinmiş kimselerin alışkanlıklarından kopamaması -Bazılarının menfaatine dokunması, inanırsa elinden bazı imkânların gideceği düşüncesi, engel teşkil ediyor… -İslam aleyhinde yapılan propagandaların ve iftiralarında etkisi olmuyor değil… İslam’la ilgisi olmayanların: “İslam bizi geri bıraktı” demek ne kadar anlamsızdır. Avrupa, İslam medeniyeti ile dirilmiştir. İslam, çalışma demez. Çalışmayı ibadet sayar. Allah çalışana verir. 105 Bizim İslam’la ilişkilerimiz iyi iken ileri idik, 3 kıtaya hâkimdik, ne zaman ki İslam’dan koptuk acı, ızdırap ve ihtiyaç, kaderimiz oldu. Soruyorum: bugün ilgimiz, alakamız olmadığı İslam bizi nasıl geride bırakabilir? Yoksa sebep İslam’ın yetersizliği, noksanlığı değildir. Bugüne kadar İslam’ın aleyhinde bir noksanlık gösterilememiştir. BUGÜN DÜNYA İSLAMI NASIL TANIYOR? Bütün dünyada İslam’a yönelişin oluşu, İslam’a karşı tedbirler almaya, iftiralar atmaya neden olmuştur. Müslümanlar vahşi, medeniyetsiz, barbar, istilacı, terörist, kuyruklu insanlar olarak dünyaya tanıtılmıştır. İslam da çağdışı, uydurma bir din olarak tanıtılmıştır. Kur’an çağdışı, Arap bedevisinin kanunu olarak tanıtılmıştır. Genel olarak İslam korkulacak ve kaçınılması gereken bir din olarak takdim edildi. Böyle olunca İslam’ı bilmeyen tanımayan kimseler kim olursa olsun İslam’a soğuk baktılar. Son zamanlarda iletişimin gelişmesi, İslam’ın ve Müslümanların lehine olmuştur. İslam tanındıkça, bilindikçe atılan iftiraların aslı olmadığı görüldükçe, İslam iltifat görmeye başlamıştır. Bir şeyi kötülemek, iftira atmak, bir konuda baskı yapmak insanların o şeye yönelmesini sağlar. Bu hep böyle olmuştur. Teslime Nesrin İslam’a dil uzattı. 3000 İngiliz kadını ve kendi köyü toptan Müslüman oldu. Başörtüsü yasağı, örtünenleri azaltmamış arttırmıştır. Kurban derisi konusunda kısıtlama getirilmesi, baskı hava kurumunun derilerini azaltmıştır. Baskı sayıyı artırır. Bir kimseye bir şeyi yasaklayın: aman, sakın, yapma, etme deyin o onu yapacaktır, edecektir. Merakla o şeye yönelecektir. “Etki, tepki yapar” bu bir kuraldır. “Güneş balçıkla sıvanmaz” diye bir hakikat daha var. Bu bir gerçektir ki, İslam’a saldıran kaybediyor. Rusya küçülmüştür, dağılmıştır. Bazı partiler din düşmanlığını en önde tutmuş, küçülmüştür. İslam da reform, Rönesans diyenlerin sayısı azalmıştır. İslam’ı kötüleyen, özellikle İslam’ın kadını bir köle gibi telakki ettiğini iddia eden, çeşitli iftira ve hezeyanları ortaya koyan Selman Rüşdü’nün iddiaları bazı İngiliz kadınlarının “İslam da kadın” statüsünü merak ederek araştırmaya sevk etti. Gerçekle karşı karşıya gelen kadınlardan 3 bini Müslüman oldu. 106 İslam’daki kadının statüsünü, Kur’an ve Sünnet’ten araştıran, İslam tarihinden örneklerini ve delillerini gören kadınlar, Rüşdü’nün yalanları karşısında hayrete düştüklerini ve bir insanın tüm bu gerçekleri gizleyip, nasıl bu kadar iğrenç ve iftiracı olabileceğini anlayamadıklarını söylediler. Öte yandan Bangladeşli Teslime Nesrin’in İslam’a ve Müslümanlara yönelik eleştirilerinin yankılanması sonrasında, batı dünyasında Kuran’a ilgi duyanların ve okuyanların sayısının arttığı, bunun sonucu olarak Müslüman olanların ise çoğaldığı belirtiliyor. Bu gerçekler karşısında korkuya kapılan batılı ülkeleri ya İslami yaşantıyı yasaklama yolunu seçiyor, ya da iftiraların dozunu arttırıyor. Putperestler baskı yaptıkça sahabenin sayısı artmıştır. Bugün de yapılan baskı nereden gelirse gelsin Müslümanların sayısını artıracaktır. SONUÇ Bugün yeryüzünde hüsnü kabul gören tek din İslam’dır. İslam’ın bu yayılışının hızı da kesilemez, önüne de geçilemez. Çünkü İslam ilim adamları arasında en çok hüsnü kabul görüyor. Cami yıkıp, kitap yasaklayıp, İslam’ı tehlike gösterip İslam’ın yayılışını durdurmak isteyen ülkelerde baskı ve zulüm geri tepiyor. Firavunun, Ebu Cehil ve Ebu Leheblerin baskılarının geri teptiği gibi. İslam yayılıyor, yayılacak. Yeter ki, İslam’ı yaşayalım. İyi bir şekilde temsil edelim. Peygamber: “söyleme yap” diyor ya. Yaparak, yaşayarak önce çocuklarımıza, yakınlarımıza, çevremize ulaşalım. -İslam için Allah için çok çalışalım. Az işimizi yeterli görmeyelim. İslam’ı anlatmak için maddi ve manevi çaba sarf etmek hepimizin görevidir. YAPILACAK İŞ NE? -İslam anlayışımız yanlış. Önce bunu düzeltmeliyiz. -Bugün medya bazı kimselerin hatasını, İslam’ın noksanlığı olarak göstermeye çalışıyor. Bunun için kötü örnek olmamalıyız. -İslam’ı iyi temsil etmeliyiz. İslam’ı ashabın ve bizden öncekilerin yaşadığı gibi yaşamalıyız. -”Müslümanlık bu mu?” “Şuna bak” “Şunun yaptığına bak” dedirtmemeliyiz. 107 -“Şunun ailesine bak, eşine bak, çocuğuna bak” dedirtmemeliyiz. İnsan Müslümanım derken, İslam’ın hayatında ne kadar yer aldığına dikkat etmelidir. Dikkat edeceğimiz bir husus da: “Kimse İslam’ı, yaşayışına menfaatine uydurmaya çalışmamalıdır. Bugüne kadar yanlışlıklarımız İslam’ın önüne set oluşturmuştur. İslam’a sıcak bakanları dinden soğutmuştur. İslam’ın güzelliklerini yaşamak ve yaşatmak çevreye aksettirmek, görev bilinmelidir. Hz. Peygamber, Hz. Ali (ra) a şöyle der: “Ya Ali, bir insanın senin vasıtanla hidayete ulaşması dünyalara bedeldir.” Kendi kendinize zaman zaman sorun: -Bugüne kadar kaç kişiye faydam oldu? -Ömrün sonuna giderken kaç insanı etkiledim? -Kaç kişiyi İslam’a ısındırdım? -Allah yolunda kaç nefes alıp verdim? -Kendi çocuklarım dâhil kimlere tebliğ görevimi yaptım? Sor-sor-sor. Cevap buluncaya kadar sor. Bir Fransız ilim adamı: “İslam’a baktım imrendim, sözde Müslümanlara baktım iğrendim. 50 yıl geç Müslüman oldum bunun vebali onlarındır” demiştir. Bir almana Müslümanlara yakınlığına bakarak: -Niçin Müslüman olmuyorsun? Diye sorarlar. Alman cevap verir: -“Müslüman olsam Kur’an’da ki hayatı yaşamam lazım. Sizin hayatınıza bakıyorum Kur’an’da ki hayat değil” der. Bugüne kadar İslam daha çok yayılmadıysa, Müslüman olması gerekenler Müslüman olmadıysa, suç İslam’ın değildir. Kusur, İslam’la barışık olmayan, İslam’ı bilmeyen, temsil edemeyen Müslümanındır. İslam’ı yaşayamaz, iyi örnek olmaz ve tebliğ görevini yapmazsak İslam’ın yayılışını sağlayamayız. Aksine İslam’ın yayılışını engellemiş oluruz. Adiyy bin Ertaa, Ömer bin Abdülaziz’e şöyle yazmıştı: -İnsanlar devamlı İslam’a giriyorlar. İyice çoğaldılar. 108 Bense, bu gidişle (gayrimüslimlerden alınan) haraç vergisinin iyice azalmasından, hazinenin zayıflamasından korkuyorum. Ne tavsiye edersiniz? Halife Ömer bin Abdülaziz, ona şu manidar cevabı vermişti: -Allah’a yemin olsun ki, insanların tümünün İslam’a girmesini ve ikimizin de kendi eliyle kazandıklarını yiyen iki çift olmamızı ne kadar isterdim. Son sözlerim şudur: Misyonerler, insanları Hıristiyan yapmak istediler. Çok çalıştılar, çok fedakârlıkta bulundular, çok para harcadılar fakat insanları Hıristiyan yapamadılar. Misyonerlere rağmen İslam yayılmaya devam etti. Avrupalı sosyologlar, psikologlar desteğiyle Avrupa da çalışan işçilerimizi Hıristiyan yapmak için çok değişik metotlar uyguladılar, başarılı olamadılar. Düşünce davranış ve inanç olarak Allah fikrinden uzaklaştıramadılar. Ama eğitilmemiş çocuklar kayboldu. Eğer biz de yeni nesli ihmal edersek, iyi yetiştirmezsek, İslam’ı öğretmezsek, ısındırmazsak, sevdirmezsek genç, kendine başka bir din bulacaktır. Veya dinsiz olacaktır. Veya satanist olacaktır. Böyle bir evlat, ne sana itaat edecek, ne cenaze namazını kılacak, ne ardından bir Fatiha okuyacaktır. Mezarına gelirse istavroz işareti yapacaktır. İnanıyorum ki, bu milleti Hıristiyan yapamazlar. Çünkü dış ülkelerde Müslüman olanların sayısı her geçen gün artıyor. Doğan çocuklara “Muhammed” adını veriyorlar. Bir habere göre İsveç’te giren çıkan olmadığı için 16 bin kilise satışa çıkarılmıştır. (9-9-2015 Akit) Bir haberde şöyle: Üç bin dört yüz yirmi papaz, çocuk ve kadınlara tacizden mahkûm olmuştur. (7-7-2014 Akit) Önümüzdeki asır İslam asrı olacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Selam hidayete tabi olanlara! 109 110 DİN DÜŞMANLIĞI Din düşmanlığının tarihçesi çok eskidir. Allah’ın gönderdiği dine, peygamberlere tarihte hep karşı çıkanlar olmuştur. İnanmamışlar dine, peygamberlere zarar vermek için çalışmışlardır. Her İbrahim’in bir Nemrud’u, her Musa’nın bir Firavun’u olmuştur. Peygamberimiz (sav) zamanında Ebu Cehiller, Ebu Lehebler inanana, Kur’an’a, peygambere neler yapmadılar ki… Küfür ehli hep aynıdır. Küfür tek millettir. Firavunlar, Nemrudlar, Ebu Cehiller, Ebu Lehebler hiç eksik olmamıştır. Devrin Firavunları, Ebu Cehilleri de boş durmuyor. Dertleri İslam, dertleri Müslüman. Nasıl yaparız, ne ederiz bunun peşindeler. Kur-an hedef, peygamber (as) hedef, ezan, namaz hedef. İbadetler nasıl yozlaştırılabilir, nasıl ibadetten alıkonabilir. İşleri güçleri bu… İslam’ı Türkçeleştirme çabaları durmak bilmiyor. Ezan, namaz Türkçeleşse, sanki davete koşup namaz kılacaklar. Bazı yayın-basın organları dine, dini değerlere saldırmayı görev biliyor. Bir batılı yazarın ifadesiyle; Müslümanlar okudukça dinden uzaklaşır, Hristiyanlar okudukça dindarlaşır. Bugün araştıran her Hristiyan vaftizi, afarozu, cennet biletlerini, anadan doğma günahkar olmayı aklı almıyor, Müslüman oluyor. Bizde güya okuyanlar Avrupa’daki dine kiliseye soğukluğu görüyor, o da kendi dinine soğuk davranıyor. Son yüzyıl içerisinde İslam’a karşı takınılan tavrı özetlemek istiyorum. İnsan unutkanlık vasfı ile yaratılmıştır. Bu iyi bir şey değildir. Çünkü geçmişi unutan geleceği göremez. Geçmişte yaşanan olayları bilmezsek, bugünün kıymetini bilemeyiz. Aynı olaylar devam eder durur. Osmanlıyı yıkanlar, geçmişin mirasını toptan reddettiler. Dinimize, kültürümüze, bizi asırlarca ayakta tutan değerlerimize karşı çıktılar. Batılılaşma uğruna geçmişle bağlarını kopardılar. Nasıl oldu şöyle bakalım: Artık her şeye batılı gözü ile bakmaya başladık. Batı bize düşmandı, biz de kendimize, babamıza, ailemize, tarihimize, dinimize düşman olduk. İslam’ı gericilik, tutuculuk dini olarak gördük. İslam’ı yok saydık. Bu durumu Ziya Paşa şöyle dile getirdi: 111 -“Milliyeti nisyan ederek her işimizde, Efkar- ı Firenge tabaiyat yeni çıktı.’’ Dini red edenler: -“Din yok, millet var!’’ sloganı ile yola çıktı. Refik Ahmet: -“Allah’ı sultanla beraber tahttan indirdik. Bizim mabetlerimiz fabrikalardır.’’ diyordu. Tevfik Fikret: -Şeytan da biziz, cin de. Ne şeytan var, ne melek.’’ diye şiir yazıyordu. Türk’ün Ementü’sü şu idi: -Kahramanlık örneği olan ve vatanın istikbalini yoktan var eden Mustafa Kemal’e, onun cengaver ordusuna, yüce kanunlarına, mücahit analarına ve ahiret günü olmadığına iman ederim.’’ Kemalettin Kamu da: -“Ne örümcek ne yosun, Ne mucize, ne füsun Kabe Arabın olsun, Bize Çankaya yeter.’’ diyordu. Osman Nuri Çerman, peygamberi (as) baldırı çıplak Arap olarak ifade ediyor, Mustafa Kemal’i onun yerine koyuyordu. -Kur-an düşmanları, Topkapı’da 450 yıldan beri aralıksız okunan Kur-an susturulmuştur. -Hristiyanlığı kabul edelim. -Türk’ün kanını değiştirelim, teklifleri yapıldı. -Çeşmelerdeki besmeleler kazındı. -Din afyondur, dendi. -Arapça ezan susturuldu, namazın Türkçe kılınması kabul edildi. -Kur-an öğrenmek, öğretmek yasaklandı. -Gavura “gavur’’ denmesi yasaklandı. -Öyle ki, İngiliz şefinin faytonunu gençler zevkle çekiyordu. -Orduda din subayları vardı, görevlerine son verildi. Kendi Müslüman, ailesi Müslüman, hanımı başörtülü olanlar ordudan atıldı. -Dinde reform istekleri dillendirildi. -“Devletin dini İslam’dır.’’ Sözü resmi metinden, anayasadan çıkarıldı. -Bir oturumda “Din ve namus telakkisini kaldırmalıyız.” Denmiş, Kazım Karabekir Paşa: 112 -“Bu milleti dinsiz mi yapacaksınız, yoksa Hristiyan mı?” diye cevap veriyor. -Din afyondur, Dini, manevi safsatalara değil, akıl, mantığa dayandırmalıyız, dendi. -Dindar bir yazara en yetkili ağız şöyle diyor: “Bu din batacak, ileride yeni bir din doğacak, bu konuları bırak.’’ dendi. Kalemi kırıldı. -Devrin başbakanı, Müslüman kadınların gayrimüslimlerle evlenmesini kabul ettirdi. -Biranın faydalı olduğu propagandasını yaptılar. -Halkın domuz yemesi ve domuza alıştırılması için halkın önünden domuz sürülerini geçirdiler. -Diyanet İşleri başkanı, “Hz. Muhammed ‘’ adı ile peygamberimizi anlatan kitap yazmış, Matbuat Genel Müdürlüğüne göndermiş, basılmayınca sormuş, aldığı cevap: -“Dindar bir neslin yetişmesine tahammülümüz yoktur.’’ Olmuştur. Din olarak İslam devreden çıkarılıp, Kemalizm yerleştirilmek isteniyordu. Kur’an’ı Kerim’i devreden çıkarma planları da şöyle yürütüldü: -Kur’an’ın okunması, öğrenilmesi ve öğretilmesi yasaklandı. -Topkapı’daki 450 yıldan beri susmayan Kur-an susturuldu. -Kur’an’a köhne kitap denildi. -Bir gecede harf devrimi ile millet cahil bırakıldı. Kur’an sayfaları kese kağıdı yapıldı. -Toplatılan Kur’an’lar mağaralarda depolandı, çürüdü. -“Kur’an’ı Muhammed uydurmuştur.’’ Dediler. -“Hilafeti, şeriye vekaleti, şeriat mahkemeleri, vakıflar ve medreselere ihtiyaç yoktur. Bu süprüntülerden kurtulmamız lazım.’’ dendi. -Batının onlara tavsiyesi şu olmuştur: ”Kur’an’ ı kapat, kadını aç.’’ -Malatyalı Ayşe hoca hanım Kur-an öğretirken polisler basıyor. -“Ne yapıyorsun?’’ diyorlar. -“Allah rızası için çocuklara Kur’an öğretiyorum.’ Cevabını veriyor. -“Yasak olduğunu bilmiyor musun?’’ -“Ben kötü bir şey yapmıyorum.’’ Diyor. 113 Hoca hanım karakola götürülüp dövülüyor, birkaç gün sonra da vefat haberi geliyor. Kur-an öğrettiği için birçok hoca cezalandırılmıştır. -“Allah’ı inkar politikaları uygulanmış, insan tabiatın mahlukudur. Tanrı, insanın icadıdır’’ deniyordu. “Allah’ı sultanla beraber tahtından indirdik.’’ Deniyordu. Halil Bedii de şöyle diyordu: -“Tanrı gibi görünüyor her yerde, Topraklarda, denizlerde, göklerde, Gönül tapar, kendinden geçer de Hangi yana göz bakarsa, Atatürk.’’ Peygamber (as)’a da şöyle dil uzatılıyordu: Osman Nuri Çerman bir şiirinde “Sen takıl peşine de baldırı çıplak Arabın, Korkma gir kanına hikmetin, aşkın, şarabın.’’ Diyordu. O zamanın yayın organları hep peygamberle alay ediyor, karikatürlerle onu küçük düşürmeye çalışıyordu. Allah, Resulünün sözlerini dinleyip, itibar etmeyenler için şu ayetler indirilmiştir: “İşittikleri halde söz anlamayanları kör, sağır ve dilsiz hayvanlara benzetmiştir.’’ -“Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir (Enfal:22).’’ -“Allah onlarda bir hayır görseydi elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi (Enfal:23). Dahiliye vekili hocaların cennetten, cehennemden ve ahiretten bahsetmelerini yasaklamıştır. Dini öğrenmek yasaklanınca Süleymaniye Camii uzun süre boş, imamsız kalınca mahalle bekçisi sureleri doğru dürüst bilmediği halde camiye imam tayin edilmiştir. -Bir yetkili:” Gerçek, görünmeyen değil, görünendir. Dini yaşayıp ahirette nimet bulmak hurafesini yıktık.’’ Demiştir. -Israrla Allah’ı unutturmak için, Tanrı, tabiat ana, tabiat yarattı ve insanın menşeinin maymundan geldiği dile getirilmiştir. Okullar Allahsızlık okulu gibiydi. Dine inanmayanlar önemli görevlere getirilmiştir. Son zamanlarda bile ilahiyatlara, ihl’lere özellikle seçilen insanlar tayin edilmiştir. Bir ilahiyat mezununun ifadesi şöyle: “İlahiyat fakültesindeki hocalarımızdan ancak dördü namaz kılıyordu. Dinler tarihi derslerimiz Hint dinlerini anlatmakla geçti.’’ 17.04.1945 tarihinde hazırlanan raporda şunlar yer alıyordu: -Kur-an ve din tatbikatının öz Türkçe olarak tanzimi, 114 -İbadet yerlerinin geleneklerimize uygun halk evlerine benzetilmesi, -Sarık ve cübbenin kullanılmaması, -İbadetin usul ve zamanının ayarlanması, -Diyanet İşleri Reisliği yerine dil kuruluna benzer bir teşkilatın kurulması, -Ezanın, namazın Türkçe okunup, Türkçe kılınmasına karar verildi. Bu karara uymayanlar cezalandırıldı. Konya’da fahri imamlık yapan hoca akşam ezanını Arapça okudu diye tutuklanıp adliyeye sevk edildi. Askeri vali General Refik Tulga, yanında yüksek rütbeli iki subayla birlikte İstanbul müftüsü olan Bekir Haki Efendi’yi makamında ziyarete gelirler. Refik Tulga, hocamıza dönerek: “-Hocam, emir verin de ezan Türkçe okunsun.’’ Der. Hoca efendi de: “-Biz burada kendi başımıza buyruk değiliz. Diyanet Riyasetimiz var. Onlardan böyle bir emir almadıkça biz kendiliğimizden herhangi bir şey yapmayız.’’ Buyurur. Vali diretir: “-Siz pekala emir verirsiniz. Ben emrediyorum ezan Türkçe okunsun.’’ Merhum hoca efendi o derin gözleriyle valinin yüzüne manalı manalı bakar ve o nur gibi sakalını eliyle tutarak: -“Vali bey, ben bu yaştan sonra gavur olamam!...’’ deyince vali: -“Ezanı Türkçe okumak gavurluk mudur? ‘’ diye ısrar edince şu karşılığı alır: -“Vali bey, sen onu bilmezsin. O bizim sahamız, onu biz biliriz.’’ -“Öyleyse siz de bu makamda daha fazla kalamazsınız.’’ Deyince, hocamızın verdiği cevap iman ve şahsiyet sahibi her İslam aliminin vereceği cevap olmuştur: -“Vali bey, anam beni bu makamda doğurmadı. Zaten biz hizmet edeceğimize inandığımız müddetçe kalırız, aksi halde gideriz.’’ Der. 1944 yılında Mevlid-i Şerif kitabı, 54 Farzlı Büyük ve Tam Namaz Hocası adlı kitaplar yasaklanmış ve toplatılması için genelge yayınlanmıştır. Düşmanlık camilere de uzandı. O günlerin iktidarı 2815 camiyi camilikten çıkardı. 115 Camiler satıldı, yıkıldı, içkili gazino yapıldı, parti binası haline getirildi. Şehir kulübü adı ile kumarhane oldu. Bazılar da kaderine terk edildi, yıkılıp gitti. Bir kısmı Yahudilere satıldı. Kemalettin Kamu -“Ne örümcek, ne yosun Ne mucize, ne füsun Kabe Arabın olsun Bize Çankaya yeter.’’ Diyor, Kabe’ye kadar dil uzatıyordu. Ziya Gökalp de: “Bir ülkedeki camiinde Türkçe ezan okunur, Köylü anlar manasını namazdaki duanın. Ey Türk Oğlu! İşte senin orasıdır vatanın. Bu sevda ile dil devrimi yaptık, bir gecede milleti Kur’an’dan, kültüründen, okuma yazmasından koparıp cahil bıraktık. Dine, din adamlarına olan tavır nedeniyle namaz kıldıracak, cenazeleri kaldıracak din görevlisi bulunamadığı için cenazeler günlerce bekletilmiştir. Süleymaniye Camisi bile uzun süre imamsız kalmış, sureleri tam bilmeyen bekçi namaz kıldırmıştır. 1939-1940 lı yıllarda Kur’an öğreten, öğrenen ve Kur’an okuyanlar sıkı takibe alınmış, birçok tutuklamalar olmuştur. Arkadaşımın ninesi mevlüt okutacağı zaman pençelere kilimler çakar, kısık sesle mevlüt okuttururmuş. Yatağan Medresesinde okuyan bir çocuğun köyüne giderken torbasında Kur-an olduğu için evire çevire komutan tarafından dövüldüğünü, komutanın Karayük pazarında atının ürktüğünü ve kesilen sığırlar için asılı çengellere boğazından asılı kaldığını anlatmışlardı. Şapka giymedi diye İskipli Atıf Hoca gibi niceleri idam edilmiştir. İbrahim Hakkı Efendi mezarından çıkarılarak idam edilmiştir. Atıf Hoca’nın esas suçu, şapka kanunundan iki yıl önce basılmış kitabı yüzündendir. Bu işleri yapan biri vefat ettiğinde, cenazesi Türkçe dualarla kaldırılmış, en son hoca sağına ve soluna “şen ve esen kalınız’’ diye selam vermiş, cemaat gülüşmüştür. Ne yaptılarsa, ne kadar baskı uyguladılarsa, ne dini yok edebildiler, ne de Müslümanı sindirebildiler. Ezanın aslına dönmesi ile camilere koştular. Hoca ağlayarak ezan okudu. Halk, ağlayarak dinledi. Şükür secdelerine kapandı. 116 Mukaddesata saygı duymayan ve manevi değerlere karşı çıkanlar başarılı olamadı. Halk da onlara itibar etmedi. Yapılanları unutmadı, unutturmadı. Bunun için büyüme, çoğalma, iktidar olma fırsatı bulamadılar. İslam’ a olan kin, husumet devam ettiği müddetçe de Cenab-ı Allah hakimiyet fırsatı vermeyecektir. Din lazımdır. Her insan için lüzumludur. Şair: -“Dinin yoksa neyin vardır? Var tabutun kendin kaldır. Din dayanak Hakk’tan kula, Dinsiz adam heder ola.’’ Demiştir. İnsan, etten kemikten meydana gelen biyolojik varlık değildir. İnsan hayvanlar üstü bir varlıktır. Karnı doymakla problemleri bitmez. İnsanın ruhu vardır, manevi yönü vardır. Dine meyyal olarak, İslam fıtratı üzerine doğar. Rus devlet başkanı Garbaçov’un hanımı yazdığı kitapta: “ Dinin hayatta yeri varmış. Kutsal kitabı okuyunca anladım. Stalin nutkunu ezberlemek zorunda kaldığım için geç kaldım.’’ Demiştir (20.8.1992, Basın). İnsan manevi gıdasını almayınca vahşileşir, şeytanlaşır. Arza da arşa da hırlar. 2005’ te dinleri öğretilmeyen bir grup genç kiliseye giderek “Bizi Hıristiyan yapın.’’ diyerek başvurmuştur. Sorumluluk makamında olanlar, yılarca dine şaşı baktı. İnsanın maddi manevi ihtiyacını karşılamadı. Bir kesim var ki hala dine, dindara hakareti vazife biliyor. Dine hakareti, inananla alay etmeyi ve manevi değerlere saldırmayı ifade özgürlüğü zannediyorlar. Ezandan, Kur’an’dan rahatsızlıklarını çekinmeden ifade ediyorlar. İslam’a kinlerinden dolayı “inadına mini, inadına dekolte, inadına kız erkek arkadaşlığı” diye canlı yayında mesaj verebiliyorlar. Böylece dine zarar verebileceklerini zannediyorlar. Halbuki din, devletin de milletin de teminatıdır. Tarihte dinsiz bir toplum yaşamamıştır. Rusya’ da ahlaksızlık okulu açanların heykellerini halk yerle bir etmiştir. J.J. Russo:” İnanmadan da bir insanın ahlaklı ve faziletli olabileceğini zannediyordum. Ne kadar yanılmışım.’’ Demiştir. Toplumun dinden uzaklaşması, o toplum için felaket olur. Din, güç kaynağıdır. İnanmayan insan fedakarlık yapamaz. Savaşta düşman üzerine gidemez. Din insana sadece savaşta veya ölümde lazım değildir. Hayatın her anında ihtiyaçtır. Bir yazarın ifadesiyle eğer din ve Allah 117 olmasaydı, onu insanlar icat ederdi. İslam’ a gönül veremeyenlerin nelere inandığını ve neleri tanrı edindiğini hepimiz biliyoruz. -Din düşmanlığının sebepleri neler olabilir? Din düşmanlığının en başında gelen sebep cehalettir. Yani dini bilmemek, tanımamaktır. -Hz. Ömer ne diyordu: ”Eşeğim Müslüman olsa ben Müslüman olmam. ’’Kur-an’ ı gördü. Eşeği Müslüman olmadı ama o Müslüman oldu. Bilgisizlik insanı dine düşmanlığa yöneltiyor. -“İnsan kimin ekmeğini yerse, onun davulunu çalıyor.’’ Diye bir söz var. Din düşmanlığının sebeplerinden biri de grup tenassubu ve ideolojik nedendir. -Bir sebep de, İslam için uydurulan olumsuzluklar ve atılan iftiralardır. Mesela, terörle eşleştirilmesi gibi. -“İnsan bilmediğinin düşmanıdır.’’ Denir. Peygamber (as) taşlandığı, kanlar içinde kaldığı zaman ne diyordu:” Yarabbi! Bilmiyorlar onları affet.’’ -Bir sebep de inanmamak veya başka bir inanca sahip olmaktır. Bugün zaman zaman “kahrolsun şeriat’’ diyenler, İslam’ı kastettiklerini bilmiyorlar. Yıl 1999. Bill Clinton Ankara’ya gelmişti. Başbakan Ecevit’e: -“İslam’la ilgili ne düşünüyorsunuz?’’ Der. Ecevit: -İnananlara karışmıyoruz ama irtica önümüzde bir sorun. İrtica ile mücadelede elimizden geleni yapıyoruz.’’ Clinton: -“Hayır, ben onu sormadım. İslam’la ilgili görüşünüzü sordum.’’ Deyince Ecevit aynı şeyleri söyler. Bunun üzerine Clinton :” Tamam, tamam.’’ Der konuyu kapatır (19.11.1999, Gazeteler). Dinin terakkiye mani, gericilik dini olduğu zannediliyor. Bazıları göze batma, öne çıkma arzusu içinde oluyor. İtibar görüyor. Din, Bazılarının menfaatine dokunuyor. Adam serbest yaşıyor, içiyor. Yani onun yaptıklarını İslam yasaklıyor. Bunun için o, dini sevmiyor. Kökü dışarıda güçlerin telkinleri ile dinin karşısında saf tutuyor. Bazılarına dinin emirlerini yapmak zor geliyor. Gözü batıda, kulağı batıda olanlar, batılı aydınların Hristiyanlıkla olan ilgisizliğine bakıp, onlar da İslam’ a cephe alıyor. Batı aydını dini ile kavgalı, dini kafasını karıştırıyor. Kiliseler müşteri bulamadığı için satılığa çıkarılıyor. Bizimkiler ise onları taklit ediyor. 118 -Bir de laiklik, özgürlük gibi söylemler, gençleri dinden uzak tutuyor. -Şöyle düşünelim: Başta Araplardan inanmayanlar Peygamber (as)’a niçin inanmadılar? Akılları almadığı için mi? Hayır. Menfaatlerine dokunduğu için. Adam içki, kumar, fuhuş bataklığına düşmüş. İslam bunları yasaklıyor. İslam eşitlik, adaleti emrediyor. Irk, soy, sop, kabile, üstünlük kavgaları, kan davaları yaygın. Kötü alışkanlıklarını bırakıp ibadetlere sarılması mümkün olmayanlar peygambere nasıl karşı çıktıysa, bugün de durum bundan pek farklı değildir. Bizim eksikliğimiz, bir zamanlar din, dindar düşmanlığı, son zamanlarda dünyaya meyl edip dinden uzaklaşmamız, para, mal topluma uğruna evlatlarımızı kaybetmemizdir. Geçmiş dönemlerde dini kitap basılmamış, aksine dini kitaplar toplatılmıştır. 70 li yıllarda ihtilal dönemlerinde dini kitaplarımı toprağa gömdüm, kapıların alt kısımlarını söküp içlerine kitap sakladım. Ondan önceki dönemler de hep Yunan klasikleri tercüme edilmiş, dini kitap basılmamıştır. Dahiliye Vekaletince “Hz. Muhammed’’ adlı kitap toplatılmıştır. Diyanet İşleri Başkanı Hamdi Akseki’nin kaleme aldığı peygamberimizle ilgili kitap, Matbuatumum Müdürlüğü tarafından “dini neşriyata tahammülümüz yoktur.’’ Gerekçesiyle basımına müsaade edilmemiştir. Abdullah Cevdet tarafından yazılıp okullara dağıtılan kitaptan bazı alıntıları size sunmakta yarar görüyorum: -Allah’a inanmak zaruri değildir. -Din, cahilleri mucize ile iğfal eder. -Allah’ın mevcudiyetini kavramak mümkün değildir. -Allah’ın mevcudiyeti ispat edilmemiştir. -Tabiat harikaları Allah’ın varlığını ispat etmez. -Alemdeki düzen Allah’ın varlığını ispat etmez. -Din ile hurafat arasında fark yoktur. -Allah’ın insanı cezalandırmak gibi bir hakkı yoktur. -Ahlak ve fazilet için din lazım değildir. -Cennet cehennem yoktur. -Din, insan için lüzumsuzdur. Bu dinsizlik kitabının saçmalıkları uzayıp gidiyor. İşte böyle kitaplarla gençleri yetiştirmeye çalıştılar. Bu zihniyet yok olmadı, hala duyuyorsunuz, okuyorsunuz. Bu geri zekalılar ezanı susturmak, camileri kapatmak, imam hatip liselerini kapatmak istiyorlar. Çocuğum din eğitimi almasın, Kur-an dersini, siyer dersini seçmesin diye direnenler var. 119 Bunlara sormak lazım: Hangi dini öğrensin veya dinsiz mi olsun? Bugün dünya İslam’ a koşuyor. Ebu cehil torunları da dinden kaçıyor. Anaokulunda yapılan yemek duasından rahatsız olunuyor. Bakın rahatsız oldukları dua şu: -“Bismillahirrahmanirrahim. Yemeğimi yemeden el açtım Allah’ım sana. Akıl, sıhhat, doğruluk, iyi huylar ver bana. Yemezsem büyüyemem. Okuluma gidemem. Çabuk çabuk yiyelim okulumuza gidelim. Bizi yaratan Allah’ a her zaman hamd edelim. Amin.’’ Ne var bunda? Bundan gavur rahatsız olmaz. Avrupa’ da Amerika’ da yemek duası yapılır, çocuklar da amin der. Meslek hayatımda evlatlarına dini duygu vermeyip, sonra pişman olan ve keşke diyen ana babaları çok gördüm. Haç takan, satanist olan, acımasız, merhametsiz önce ana babasına sonra diğer insanlara acı çektiren gençleri çok gördüm. Okuyup meslek sahibi olup, evde kediye, köpeğe yer verip, ana babasına yer bulamayanları biliyorum. Babasının anasının cenaze namazını kılamayanları görüyorum. Dindar ailelerin çocuklarını görüp: “ Keşke ben de evladımı böyle yetiştirseydim.’’ Diyen ana babalar az değildir. Ne çare. Din, inanç insanı farklı kılar. Bir örnek vermek isterim: Bir öğretmen arkadaşım şöyle anlattı: -“Bir gün yanıma çocuklarım geldi. Yanımda da dine, inanca sıcak bakmayan bir öğretmen vardı. Çocuklarım biraz oturduktan sonra müsaade istediler, elimi öptüler, gittiler. Yanımdaki öğretmen ağlamaya başladı ve dedi ki:” Keşke ben de evlatlarımı böyle yetiştirseydim.’’ Benim inancım, beni arkadaşlarımdan farklı kıldı. Bir örnek daha vereyim. Ebu Cehil ile Hz. Ömer aynı idi. Peygamber (as) ikisinden birinin Müslüman olması için dua etmişti. Hz. Ömer (ra)’a nasip oldu. Biri cennetle müjdelendi, biri cehennemi boyladı. Hz. Ömer’i farklı kılan neydi? Gönül verdiği İslam değil miydi? Analar, babalar! Korkmayın, çocuğunuz dinini öğrensin. Bundan kimseye bir zarar gelmez. Dindar olsun, kindar olmasın. Cenab- ı Allah her aileye ilerde hayrını göreceği, Allah‘ın razı olacağı hayırlı evlat yetiştirmek nasip etsin. İnsanı mutsuzluğa çağıran din düşmanlarına fırsat vermesin. 120 DİNDAR NESİL YETİŞTİRMEK Şair çocuk için şöyle demiş: “Kim demiş ki, çocuk küçük bir şeydir. Bir çocuk belki en büyük şeydir.” Çocuk önemsenmelidir. Çünkü bugünün küçüğü yarının büyüğüdür. Bir ana baba için en büyük kazanç dünyada ve ahirette hayırlı evlat yetiştirmektir. Çünkü hayırlı evlat insanlık için iyilik kaynağı ana baba içinde sigorta olacaktır. Ölürse yerin, kalırsa elin beğeneceği insanı yetiştirende ana babadır. Bugünün canilerini, katillerini, teröristlerini yetiştirende ana babadır. Çocuk ananın babanın kucağına 500-600 gram et ve kemik yığını halinde verilir ve onunla imtihana tabi tutulur. Çocuğu şekillendiren ana babadır. Sonunda da o çocuk yüzünden hesaba çekilecektir. 50-60 yıl öncesinde dini kaynaklar kurutulduğu; dini kitap yasak. Hatta atalarımızın yaptırdığı çeşmelerdeki besmele kazınarak yok edilmiştir. Bu zamandaki nesil, iyi oğul çıkarmamış; iyi insan iyi vatandaş yetiştirememiştir. Yetiştirmekle sorumlu olduğu nesle verimli olamamıştır. Padişahla beraber onların deyimiyle Allah tahtan indirilmiştir. Bundan sonra bozulma, yozlaşma ve taklit dönemine girilmiştir. Bize ait ne varsa küçümsenmiş din değiştirmeye kalkışanların eseri, dinsizlik moda olmuştur. Bugünkü halin sebebini kısaca işaret ettikten sonra gelelim bugünkü nesle. Teknoloji geliştikçe, güya medenileştikçe genel olarak yeni nesil, gelecek için ümit vermiyor. Belirli hedefte yönlendirilmiş robot gibi elinde telefon, kulağında kulaklık, görmüyor, duymuyor ve düşünmüyor. Kötü modeller çok, kötü alışkanlıklar yaygın, cinsellik ön planda, kişilik değil dişilik sergileniyor, neden? Cevap; maneviyat boşluğundan. Her şeye rağmen, karamsar değilim. Şuurlu ailelerin yetiştirdiği çocuklar geleceğimizin sigortası olacaktır. 1968 yılında öğretmenlik mesleğine başladığım yılındaki nesle bakıyorum şimdi daha iyi. Şuurlu aileler daha çok. Bunların avantajı Hz peygamberin ifadesiyle çocukların İslam fıtratı üzerine yaratılmış olmaları ve din karşıtı olmayan iktidarlardır. 121 Ana baba çocuk dünyaya getiren biyolojik varlık değildir. İnsanın sadece yemeğe, içmeye ihtiyacı yoktur. Karnı gibi beyninde doyması gerekir. Ortam müsait ise, ana babadan bir şeyler varsa, yarınını ve ahretini düşünüyorsa, hayırlı evlat niye yetişmesin? Yıllar geçti iki aileyi unutmuyorum. Misafirlikteyiz, konu takımlar en büyük tartışması yapılıyor. Evin üç yaşındaki çocuğu oyunu bıraktı:’’ En büyük Allah’’ bunu bilmiyor musunuz? Dedi. Bir sessizlik ve konu bitti. Bir evde hasta ziyaretindeyiz. Evde namaz kılmamız gerekti. Evin lisede okuyan öğrencisine: Kıble neresi? Dedim Durakladı ve: “Bilmiyorum” dedi. Yetiştiren yetiştiriyor, meyvesini toplayacak yetiştirmeyen de acısını çekecek… HAYIRLI EVLAT NASIL YETİŞİR? Hayırlı evlat evlilikle başlar. Helal süt emmiş namuslu, iffetli insanların eşliğe seçimi ilk adımdır. İyi ağaç iyi meyve verir. Isırdığı elmanın peşinden giden sabit Bin Hürmüz’den İmam-ı Azam Ebu Halife dünyaya gelmiştir. Süte su katmayan, Ömer görmüyorsa Allah’da mı görmüyor diyen kızdan Ömer bin Abdulaziz gibi aziz insan dünyaya gelmiştir. Peygamber(as) ne diyor: “Kadın dört şey için nikahlanır; soyu, malı, güzelliği ve dindarlığı. Der Dindar olanını tercih et, mutlu olursun.” (Buhari nikah:15) Sonra günahsız düğün. Günaha girmeden, günaha sokmadan yapılan düğün hayra vesile olur. Besmele ile atılmış tohum, iyi meyve verir. Çocuğun ana karnında helal gıda ile beslenmesi, dualarla Kur'an sesi ile ve zikirlerle avutulması, uyutulması. Abdestli emzirmesi, besmele ile yatırılıp kaldırılması. Ana babanın dini hayat yaşaması, iyi örnek iyi model olması, çocuğun hayırlı evlat olacağını gösterir. Atalarımız:” Ağaç yaşken eğilir.” “Üzüm üzüme baka baka kararır.” demiştir. 122 Çocuk dillenmeye başladığı zaman güzel şeyler söylemek ve söyletmek, ilk temelinin sağlam atılmasını sağlar. Peygamber(as) çocuğun ilk öğrendiği şey ”Lailahe illallah” olsun buyurur. Çocuğa güzel bir isim konulmalıdır. Adına Muhammed, Ahmet, Mahmut, Abdullah gibi isimler koymak yetmez. Peygamberi öğretmezsek O’nu sevdirmezsek, O’nun sünnetini öğretmezsek koyduğumuz isim ne işe yarar? Çocuğu her şeyden önce o meslek bu meslek demeden iyi bir kul, güzel insan olarak, yetiştirmeliyiz. Ona manevi bir ortam hazırlamalıyız. Doğunca, ezanı, kameti duymasını sağlamalıyız. Sonra güzel ahlak sahibi olması için eğitmeliyiz. Beden ruh dengesini sağlamalıyız. Aç insan saldırgan olur, maneviyatsız insan kötülüğe meyyal olur. Yedi yaşlarına gelince namazı öğretmeli alıştırmalı, on yaşına gelince kılması sağlamalıdır. Kur'an'la tanıştırılmalı, dua etme alışkanlığı kazandırılmalıdır. Kur'an'dan Hz Peygamberin hayatından örnek verilmeli, kıssalar anlatılmalıdır. ÇOCUK EMANETTİR-İMTİHANDIR Kur’an’da: “Emanete hainlik etmeyin” diye emreden Cenab-ı Allah, emaneti ne yaptın, nasıl yetiştirdin, yüz akımı yaptın yüz karası mı yaptın, diye soracak. Evvela onun hesabı verilecek. Ana baba çocuğun sahibi değil, emanetçidir. Onu korumak ve en güzel şekilde yetişmekle sorumludur. Cenab-ı Allah Kur'an'da söyle emrediyor.: “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” (Tahrim:6) “Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır…” (Tegabun:15) “Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir.” (Enfal:28) “Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın kim bunu yaparsa onlar ziyana uğrayanlardır. (Münafıkun:9) Çoğumuz dünya ile uğraşırken ahireti kayıp ediyoruz. Evladımıza miras bırakmak için geçe gündüz dünya işleri ile boğuşurken namaza vakit kalmıyor. Son nefeste dünyayı da kaybediyoruz, ahireti de kayıp ediyoruz. Onun için Allah bizi uyarıyor. 123 Herkes kendine sormalı; dünyayı düşündüğüm kadar ahireti düşünüyor muyum? Çocuğumu sevdim kadar Allah’ı seviyor muyum? Allah’ın verdiği maldan ne kadarını Allah için harcıyorum? Evladımı ne ölçüde Allah yolunda yetiştiriyorum? Bu durumda imtihanı kazanır mıyım? Yoksa kaybedenlerden mi olurum? SÖYLEME YAP-ÖRNEK OL! Geleceğimiz olan çocuklarımızı çok iyi yetiştirmeliyiz. Onlar ya bizim cennetimiz ya da cehennemimiz olacaktır. Yetiştirilmemiş evlat da cehennem yakıtı olacaktır. Kız anasını, erkek babasını örnek alır. Başta ana babanın görevi; iyi örnek, iyi model olmalı. Peygamber(as): “söyleme yap!” demiştir. Derler ki, çamur gül korkmuş sen çamursun, ama gül kokuyorsun neden demişler: “Bir zamanlar gülün dibin de eğlenmiştim” demiş. Cenab-ı Allah uyarıyor: “Ey iman edenler! Yapmadığınız şeyleri niçin söylüyoruz?” Yapmadığınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.”(Saff:2-3) “İnsanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?”(Bakara:44) İnsan yetişirken buna çok dikkat edilmeli. Yoksa söylenilenlerin etkisi olmaz. Allah Rasulü terbiye ve eğitimde bu yolu izlemiştir. Yapmış, örnek olmuş. Söylediğini bizzat uygularmış. Bir ayette de: “Ailene namazı emret. Kendinde namaza sabırla devam et…”(Taha:132)buyuruyor. Bu konuda peygamber(as) şöyle anlatıyor: “Kıyamet günü biri cehenneme atılır. Bağırsakları dışarıda değirmen çeviren merkep gibi döner. Onu tanıyanlar: Bu halin ne? Sen bize güzel şeyler nasihat ederdin” derler. O da: Evet söylediklerimi kendim yapmazdım der. (Riyazü’ssalihın:196) ANA BABANIN GÖREVLERİ Bazı ana babalar evladına lanet okuyor, beddua ediyor. Kendi elleriyle ağızlarıyla evlatları kötü ediyor. 124 İmam-ı Malik’e bir baba evladından şikayet ediyor." Beni dövüyor, sözümü dinlemiyor" diyor İmam Malik soruyor: -"Oğluna hiç lanet okudun mu, beddua ettin mi?" Baba: -"Etmez olur muyum beni dinlemedi, kötü davrandı, bastım bedduayı" der. İmam-ı Malik: -"Oğlunu sen kötü etmişsin" cevabı verir. Bazıları da ”dövdüm olmadı, ne yaptıysam beni dinlemedi” diye evladımdan şikayet ediyor. -"Evladına görevini yaptın mı?" diye sorunca; -"Yapmaz olur muyum. Ne istediyse aldım, ne dediyse yaptım” diyor. -"Allah’ını peygamberini ve dinini öğrettin mi? Ne verdinde evladın olmadı? Nasıl olsun istedin de evladın olmadı? O’nu kim yetiştirdi?" Deyince o zaman susuyor. Aman üşümesin aman hasta olmasın. Onu yesin, bunu yesin, şunu giysin dediğimiz kadar. Ateist, satanist, Hıristiyan olmasın demiyoruz. Ne öğrendiyse ana babadan öğrendi. Ne öğretilmediyse ana baba öğretmedi. Özel okullarda, özel dershanelerde ve özel hocalar tutarken güzel insan olsun, dinini öğrensin dedik mi? Yaşlılar haftasında bakım evinden üç emekli amcayı radyo yayınına aldım. İki saate yakın program boyunca doktor. Mühendis, çocuklarından şikayet edip ağladılar. En son dedim ki, "Bu evlatlarınızı kim yetiştirdi? Siz yetiştirmediniz mi?" Deyince, içlerini çekip sustular. Atalarımız: “Eğri cetvelin doğru çizgisi olmaz.” Demişlerdir. Önce ana baba görevini yapması gerekir. Yoksa şikayet etme hakkı olmaz. Hele Allah'a hesabını veremez. Ana baba hakkı derken çocuğun haklarının olduğu unutulmamalıdır. Hz. Ömer zamanın da bir baba geliyor, oğlundan şikayet ediyor. Hz. Ömer, çocuğu çağırıyor, baban senden şikayetçi. Onu dinlemiyor, kötü davranıyormuşsun. Babanın senin üzerinde hakları var, iyi davranmalısın diye nasihat ediyor. Çocuk Hz Ömer’e: 125 -"Ana’nın babanın çocuk üzerinde hakları vardır. Çocuğun ana babası üzerinde hiç hakkı yok mu?" Diyor. Hz Ömer: "Olmaz olur mu? Diyor ve sıralıyor: Anasını iyi seçecek, güzel ad koyacak, dinini öğretecek ve iyi terbiye edecek" diyor. Çocuk: -"Babam anamı iyi aileden seçmemiş, bana kara böcek adını vermiş, bana dinimi öğretmedi, beni terbiye etmedi" deyince Hz. Ömer çocuğun babasına: -"Çocuğun böyle böyle dedi, doğru mu?" der. Adam: -"Evet" deyince ona: -"Evladın iyi ki başını yarmamış" der. Evladını. İyi yetiştirmeyip, köpek ile kedi ile yetiştiren, maneviyata önem vermeyen ana baba için ne güzel bir kıssa: Zengin bir aile pazar günü bahçede sabah kahvaltısı yaparlar ve çocukları ile beraber bahçenin çimlerini, çim makinası ile kesmeye başlar. Aniden evin telefonu çalınca ana baba telefona koşarlar. Konuşma biraz uzar. Çocuk çalışır haldeki makine ile çimlerle beraber çiçeklerde biçmiştir. Baba bunu görünce çok sinirlenir, çocuğun üzerine yürür. Belki dövecek. Bunu gören anne eşinin önüne atılır ve şu uyarıda bulunur: ”Sakın yapma! Bizim görevimiz çiçek yetiştirmek değil; çocuk yetiştirmek” Çocuklarımız çiçekten kıymetlidir. Çiçek tekrar yetişir. Ama yanlış davranışlar, çocuğun olumsuz yönde yetişmesine neden olur. LOKMAN(AS)’IN OĞLUNA NASİHATI Cenab-ı Allah, ana babalara örnek olsun diye şöyle buyuruyor: lokman(as) : -“Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma!" -"Yaptığın iyilik kötülük bir hardal tanesi kadarda olsa bu nerede bulunursa bulunsun yine de onu senin karşına getirir. -“Yavrucuğum! Namaz kıl iyiliği emret kötülükten vazgeçirmeye çalış başına gelenlere sabret!" -“Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme! Ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah kendini beğenmiş övünen kimseleri asla sevmez. 126 -“Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Unutma ki seslerin en çirkini merkeplerin sesidir."(Lokman suresi:16-19) Tatlı dil ile çocuğa davranış şekilleri öğretmek, terbiye etmek ve faydalı bir insan haline getirmek her ana babanın asli görevidir. Günümüzde çocuğu etkileyen, yanlış yönlendiren gizli açık tehlikeler pek çoktur. Böyle bir zamanda çocuk yetiştirmek, korumak ve doğru bir şekilde eğitmek elbette zordur. Hele kız çocuğu yetiştirmek daha zordur. Her şeyden önce iki cinsin terbiyesi ayrıdır. Çünkü hayattaki üslenecekleri görevler farklıdır. Kız çocuğu, bence yüz akı saliha bir anne olması için daha özenle yetiştirilmelidir. Atalarımız: ”İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de öyle olur.” Demişlerdir. Haya, iffet erekte güzeldir. Ama kadında daha güzeldir. Kızlarını iyi yetiştiren aileler pişman olmaz. Keşke demez. Yüzleri kızarmaz. Utanması olmayanın, ahlakı olmaz. Kendi yüzü de gülmez, yüzde güldürmez. Sağlam aile kuramaz, hayırlı evlat yetiştirmez. Milletin anası olacak yavrularımızı çok iyi yetiştirmeliyiz. Onlara güzel örnek olmalıyız. Onlara televizyon, telefon, internet yetiştirmemeli. Küçük yaştan itibaren giyimine, konuşmasına ve davranışlarına özen göstermeliyiz. Çünkü bunlar büyüyünce düzelecek şeyler değildir. Bakın Peygamber(as) ne buyuruyor: “Çocuğun avretine dikkat edin. Onun avreti, büyüğün avreti gibidir. Allah avret yerlerini açana rahmet nazarı ile bakmaz.”(Remuzu-lehadis:321/6) Çocuğa küçükken bazı güzel alışkanlıklar kazandırılmazsa, büyüyünce düzeltilemezler. Peygamberimizin yanında baldızı Esma ince ve dar bir elbise ile gelmişti. Peygamberimiz ondan yüzünü çevirerek: -"Ey Esma! ince ve dar elbise giymemelisin” demiş. Ona sitem etmişti. Küçük yaşta çocuklara günah, haram, ayıp gibi şeyler öğretilmeli ve dini duygu verilmelidir. İnsan üzerinde din kadar, Allah korkusu kadar etkili başka bir güç yoktur. Atalarımız: “kadını er değil, ar zabdeder” demişlerdir. Birde “Allah’ı olmayanın ahlakı olmaz” demişlerdir. 127 “O küçük o genç, sonra yapar eder” diyen ana babalar evladına yazık eder. Sonra ister de olmaz artık. Demir tavında dövülür. Kız çocuğunun iyi yetiştirilmesinin önemini Peygamber(as) şöyle buyurur: -“Kim bir şekilde kızlarla imtihan edilir. O da onlara iyi davranırsa, kızlar onun için ateşe karşı perde olur.” (Buhari-edep:19) -“Buluğa erinceye kadar kim iki kız evladı yetiştirirse (peygamber(as) parmaklarını birleştirip ) kıyamet günü o ve ben şöyle beraber oluruz” demiştir.(Müslim birr:149) -“Kim üç kız kardeş yetiştirir ve güzel terbiye ederse, onlara iyi davranırsa, iyi kimselerle everirse, cennet hak etmiştir.” (Tirmizi birr:13) buyurarak kız evladını iyi yetiştirmenin önemini bildirmiştir., Genel olarak çocuklara dinleri öğretilmez iyi terbiye edilmezse, şeytana malzeme hazırlanmış olur. Arsız, merhametsiz ve isyankar olur. DİNDAR NESİL YETİŞTİRMELİYİZ Küçük yaştan itibaren çocuğa dini öğretilmelidir. Din, bir kaşık yoğurdun bir tencere süte yaptığını yapar, onu durultur, olgunlaştırır. Yakın zamana kadar çocuğun tam dinini öğreneceği yaşlarda dinini öğrenmesini, yemek duasını yapması, camiye gitmesini uzun etek giymesini başını örtmesini ve bismillah demesini yasakladılar. Ne oldu? biz dinimizi öğrenemedik misyonerlerin, ateistlerin, satanistlerin ekmeğine yağ sürdük. Otogarlarda dua kitabı, Yasin kitabı satılırdı. Dini kitap basmak, okumak yasaktı. Ahmet Hamdi Ahseki, Diyanet İşleri Başkan yardımcısı iken peygamberimizin hayatını anlatan kitap, matbuat umum müdürü Nedim Tör tarafından “Dindar neslin yetişmesine tahammülümüz yok “ denilerek basılmamıştır. Dindar nesil yetiştirmek isteyenler ya idam edildi ya da hapis edildi. Kıbrıs’ta Rauf Denktaş zamanında Kıbrıs’ta Kur'an kursu açma teklifi reddedildi. İmam hatip açma reddedildi. İlahiyat açma reddedildi. Sonuçta gençler insanlığı unuttu kötü alışkanlıklar yayıldı. Gençler haç taktı, Ateizm, satanizm yayıldı. Rauf beyin oğlu aynen şöyle dedi: ”Babam kaktüs yetiştirdi.” Kıbrıs’ta insanın ölüsü ile dirisi ile ilgilenecek din adamı kalmayınca cumhurbaşkanlığı yapan Mehmet Ali Talat, yetişin! Cena128 ze namazı kıldıracak kimse kalmadı çağrısında bulundu(20-06-2012 basın) Problemlerin panzehiri olan imanlı, dindar, nesle ailelerinde, milletinde ihtiyacı var. Para kazanayım, çocuklarıma miras bırakayım diye çırpınırken evladını unutan, evladını kaybeden ana babanın yakarış ve çırpınışlarını mesleğim gereği çok gördüm. Öğrencilerden biri haç takmış. Konuştuk olmadı. Babasını çağırdım -“Oğlum haç takıyor” dedim bu söz, başına taş düşmüş gibi oldu. Oğluna: -“Çıkar onu!” dedi. Çocuk “çıkarmayacağım” cevabını verdi. Çocuğu sınıfa gönderdik adama: -“Dünyayı kazanırken evladını unutmuşsun” dedim. Adam yerinden kalkmadı, bana: -"Hocam kalkmak istiyorum kalkamıyorum" dedi. Pişmanlığın fayda vermediği zaman gelmeden analık babalık görevi yapılırsa, sadaka-i cariye olacak hayırlı evlatlar yetişir. Ana baba çocuğa sahiplenmezse, ona yaklaşan sahip çıkanlar çok olur. Bazı aileler dini yok sayıyor. Evladının dindar olmasından korkuyor. Okulda din ile ilgili tercihi olmuyor. Yazın camiye değil saz, kursuna, dans kursuna gönderiyor. Halbuki ailelere sosyal hayatta din lazımdır ve lüzumludur. Rus Devlet Başkanı Gorbacov’un hanımı bir kitap yazıyor. Bir yerinde “dinin hayatta yeri varmış. Kur’an’ı okuyunca anladım. Stalin’in nutkunu ezberlemek zorunda kaldığım için geç kaldım” demiştir.(20-08-1992 basım) Dinin insan ve toplum hayatında yeri ve önemi büyüktür. Din, insanı korur, güç kaynağıdır, insanı faydalı hale getirir. Süte su kattırmaz. Çöldeki çobana yalan söyletmez, yanlış yaptırmaz, kul hakkı yedirmez, insanı farklı kılar, sorumlu kılar ve insanı kötülük yapmaktan alıkoyar. Bir genç şöyle soruyordu: Daha önce bir iş yerinde çalışıyordum. Her gün bir miktar para aşırırdım. Oradan ayrıldım şimdi namaza başladım, o aldığım paraları nasıl iade eder, nasıl helalleşirim? Osman gazinin oğlu Orhan Gaziye son ikazı şöyle olmuştur: “Oğul! Sana vasiyetim şudur ki: Allah buyruğundan başka iş işleme! ... 129 Bilmediğini ehline sorup öğren! İyice bilmediğin bir şeyi yapmaya kalkışma! Askerlerine ikramı eksik etme! Bil ki insan ihsanın (iyiliğin) kuludur. Oğul! Din işlerini her şeyden öne al! Çünkü bir farzın yerine getirilmesini sağlamak, din ve devletin güçlenmesine sebep olur. Bunun için alimlere hürmette ve onların hakkına riayette kusur etme ki, din işleri düzgün yürüsün! Nerede bir illim ehli duyarsan rağbet et. Dini gayretli olmayanları, sefih hayat yaşayanları, tecrübe edilmeyen kişileri sakın devlet işine yaklaştırma! Zira yaratanından korkmayan, yaratılanlara merhamet etmez!” NASIL TERBİYE EDELİM, NELER ÖĞRETELİM Bir fidan budanır, sulanır ve bakılırsa iyi meyve verir. Balkondaki saksı susuz bırakılırsa çiçek kurur. Çocuğun zamanında aşıları yapılırsa, çocuk hasta olmaz Manevi aşıları da yapılmazsa, kötülük hastalığına tutulur. Manevi hastalıklar bulaşır. Manevi hastalıkların panzehiri maneviyattır. Bir önceki nesil ilk ezan kamet sesini duydu. Konuşmaya başlayınca Allah dedi “Lailahe illallah” dedi “Bismillah” dedi. Hu hu larla uyudu Biraz büyüyünce; Yattım Allah kaldır beni, Rahmetine kaldır beni, Melekler şahit olsun. İmanla dinimi diyerek yatağa girdiler. Yediler, içtiler veren Allah’a hamd ettiler, şükrettiler. Besmelesiz yiyip içmediler. Annesi babası sordu o cevap verdi: -Kimin kulusun? -Allah’ın -Kimin ümmetindesin? -Peygamberimiz Hz. Muhammed’in Annesinin babasının adı ne? -Âmine, Abdullah, Abduldul Muttalip -Dinin ne? -İslam, -Seni kim yarattı? 130 -Allah Bu soru ve cevaplar uzar giderdi. İmanın İslamın şartı ve 32 farza kadar. Peygamber kıssaları dini hikâyeler dinlerdi dedesinden, ninesinden, Şimdi ne oldu ki bütün sporcuların, popçuların adlarını bilen çocuk Hz. Peygamberin adını bilmiyor, Allah’ını bilmiyor, dinini bilmiyor. Her türlü aleti kullanmasını bilmiyor da namaz kılmasın bilmiyor Bu geçlere neler öğretelim ki sorumluluktan kurtulalım? -Evvela Allah’ın yarattığı bir kul olarak yaratanın O’nun elçisini ve gönderdiği kitabı: -Besmeleyi, şükretmeyi, hamd etmeyi, ibadetleri ve namazı sureleri, beş vakit Allah’ın huzuruna çıkmayı bu konuda önce örnek olmalıyız. Ana baba namaz kılıyor çocuk sokakta, oyun oynuyor. Dede camiye gidiyor çocuk sokakta top oynuyor. Öğrenmezse, alışmazsa, sevmezse sonra o çocuk namaz kılar mı? Bir grup peygamber (as) a İslam’ı öğrenmek için geliyor 20 gün kadar kalıyorlar. Peygamber (as) onlara: -“Haydi, gidin ailenize çocuklarınıza namazı öğretin” diyor Kur’an’da Cenab-ı Allah :”Aile fertlerine namazı emret. Kendinde sabırla devam et ”diye emrediyor. Bir Cuma günü 40 yaşlarında bir dinleyicime: -“Haydi, vakit geldi cumaya gidelim” dedim Ağlamaya başladı ve: -“Ben hiç gitmedim. Anam babam bana dinden bahsetmedi ben namaz kılmasın bilmiyorum” dedi Şimdi bu evlat rahmet mi okur, lanet mi? Peygamber(as):”çocuklarınız dile gelir gelmez onlara” “Lailahe illallah’ı öğretin.” Buyurmuştur. (Ramuz el-ehadis:33/3) Çocuklarımıza küçük yaşta Kur’an okumayı, yatarken kalkarken dua etmeyi öğretmeliyiz. Dini küçükken yaşatmalıyız ki büyüyünce dini hayat yaşasın. Bir çocuk için “her şeyi biliyor saz çalıyor, şarkı söylüyor” dediler onunla övündüler. İslam’ın şartı kaç dedim? Bana: -Onu babam söylesin! Dedi. -O çocuğa edep öğretmeliyiz, edepli giyindirmeliyiz. -Güzel konuşmayı -Saygıyı, sevgiyi öğretmeliyiz. 131 -Olumsuzluklardan bahsetmemeliyiz. Kaba, kırıcı olmamalıyız. -Arkadaşlık konusunda ciddi uyarılarda bulunmalıyız -Etraftaki tehlikelerden, kötü niyetli kimselerden haberdar etmeliyiz. -Çocuğu dini hayat yaşatırsak dindar olur yoksa kindar olur. Peygamber (as) cahiliye insanını ibadetlerle eğitmiştir. Kur’an’da: ”Namaz kötülüklerden alıkoyar” diyor Allah. Her şey ortada iyileri görmeyen, ibret almayan kördür. Allah’ın emirlerini duymayan sağırdır. Yapması gerekeni yapmayan ölüdür. Hristiyan olan işveren, çalışana sormuş: -Müslüman mısın? -Evet -Namaz kılıyor musun? -Hayır -Oruç tutuyor musun? -Hayır -Zekât veriyor musun? -Fakirim -Hacca gidiyor musun? -Vaktim yok -Bende Müslümanım öyleyse! Demiş. Müslüman mıyız? Ne kadar Müslümanız? Müslümanlık neyi gerektirir? Köpekle çocuğu bir tutan aileler ne yazık ki çocuk yetiştiremiyor. Caminin varlığından, ezandan, Müslüman bacının örtüsünden rahatsız olur. Kendine köpeğinin emrine vermiş, köpek onu meşgul ediyor, köpek onu gezdiriyor. Çocuğa vakit kalmıyor. Böyle bir ailenin çocuğu sünnet olacak günler yaklaştıkça korku basıyor ve soruyor: -Anne Hristiyanlar sünnet oluyor mu? -“Hayır” cevabını veriyor, çocuk: -“Keşke bende Hristiyan olsaydım” diyor. Bir öğrenci yurdumuzda sohbet ederken bir gencin ağlayarak” ben gusül abdesti almasını bilmiyorum bana öğretmediler” demesi beni çok üzmüştü. Bütün iyiliklerin mutlulukların kaynağı dindir. Dini olmayanın dünyası da ahireti de mahvolmuştur. Bakın bütün kötülüklerin kaynağı inançsızlık değil midir.? Şöyle bir olay oluyor: 132 Adam ölecek üç tane çocuğu var çağırıyor: -Benim mezarımı ziyaret eder misiniz? Diye soruyor. Küçük oğlan: “Ederiz” diyor. -Ne okursunuz, ben size bir şey öğretmedim! ”diyor” çocuk: -“Hani bize getirdiğin müstehcen dergiler varya onları getirip onlardan okuruz.” Diyor. Adam: Saygısıza bak! diyor çocuk: “Sen bize o dergileri getirirken hiç saygı duydun mu?” Cevabını veriyor. Çocuk zamanında ele alınıp zamanında aşı yapılmazsa bu işin telafisi olmaz. Sonu “keşke” demek ve pişmanlıktır. Peygamber (as) hutbe okumaktadır. Biri gelir, bir soru sorar: Peygamber (as) hutbeyi keser bulunduğu yerden iner ona bir şeyler öğretir, sorusuna cevap verir, tekrar çıkar hutbeye devam eder. Bir şeyin zamanı geçerse önemi azalır. Onun için çocuk alıcı iken, ilgi duyarken, kafası boşken şekillendirilirse hayırlı bir insan olur, çünkü küçükken verilenler silinmez. Mermere yazılan yazı gibi olur yoksa buzlar üstüne yazılan yazı gibi olur bir zaman sonra silinir. Peygamberimizin bir uyarısı var. Diyor ki: “Ahir zamanda ana babalar yüzünden vah yazık çocukların haline !”diyor. Oradakiler: -İnançsız ana babaları yüzünden mi? diyorlar. Peygamberimiz (as) -“Mümin ana babaları onlara kıydı.” Diyor. -Nasıl oldu ya Rasulullah? Diyorlar. -Ana babaları “onlar dinlerini öğretmedi” buyurur. Bir zamanlar şöyle anlatmışlardı: Cami hocası pamuk ağasına: -Camiye çocuklar geliyor bir şeyler öğreniyor senin çocuklarda gelsin diyor Ağa: hoca, hoca çocuğun kafasını karıştırma o mühendis olacak diyor Aradan zaman geçiyor. Genç okuyor mühendis oluyor. İzmir’de büro açıyor. Bu arada babası kanser hastalığından ölüyor. Haber salınıyor mühendis bey geliyor. Namaz kılınacak “abdest al” diyorlar. Çeşmeye varıyor, abdest almasını beceremiyor. Onu seyreden çocuklar gülüşünce sıvadığı kollarını indiriyor. 133 -“Bu bana bir şey öğretmedi. Namazını kılamam” deyip çekip gidiyor. Peygamberimizin ifadesiyle, ilgi görmeyen çocuklar kıyamet gününde Ona babasının yakasına yapışacak: -“Ya Rabbi, bunlar bana dinimi öğretmedi. Onlardan benim intikamımı al” diyecek. Bazılarına diyor ki , “Din, işime, aşıma, eşime, kızıma karışmasın. Onlara diyorum ki “Sadece leşine mi karışsın?” Ona da karıştırma o zaman. Vasiyet et, salıverilmesin, yıkamasınlar, namazını kılmasınlar, bir çukur açıp gömüversinler veya cesedini yaksınlar… Sonuç olarak; Sen evladına dinini öğretmezsen, birileri dinlerini öğretir veya dinsizliği öğretir, bunu unutmayalım. Din düşmanları, misyonerler boş durmuyor. Onlar harıl harıl çalışırken, tuzaklar kurarken, müslümanın yatması olmaz. Bu gün ortam çocukların aleyhine, iletişim, haberleşme aleyhlerine işliyor. Birde buna ihmal karışırsa, evlatlarımız kaybolur gider. Size bir annenin anlattıklarını nakletmek istiyorum. Bahçede gezerken kızımla bir kuş yavrusunun yuvasından düşüp öldüğünü gördük. Kızım çok üzüldü anne gömelim dedi. Üzerine toprak atıp başına çubuklardan haç yapıp dikti. -“Kızım bu ne? Nereden öğrendin bunu” dedim. -“Televizyonda öyle yapıyorlar ya “dedi. “Benim evladım sapıtmaz. Ben ölünce cenaze namazımı kılar. Ardından Kur’an okur, dua eder ve benim için sadaka verir. Kemiklerimi sızlatacak bir hayat yaşamaz ve benim için sadaka-ı cariye olur.” diyen her ana baba evladı yüzünden hesaba çekilmez. Rabbim, bizi evladımız yüzünden hesaba çekme! 134 ÜÇ AYLARI NASIL GEÇİRELİM Recep, Şaban, Ramazan aylarına üç aylar denir. Recep çok anmak demektir. Kurtuluşun habercisi, uyanıp ibadetlere sarılmanın başlangıcıdır. Recep ayı Regaip, miraç gecelerini barındırır. Kıble bu ayda değişmiştir. Recep ayı Allah’ın ayıdır Şaban ayı Peygamberimizin, Ramazan ayıda Müslümanların ayıdır. Müslüman Recep ayında ki ibadetleri ile Cenab-ı Allah’a Şaban ayında ki davranışlarıyla Peygamber(as) a yaklaşacak Ramazan ayında ki oruç, teravih, zekat, sadaka ile de kurtulacaktır. Yani Ramazan hasat ayıdır. Peygamberimiz: Recebin mağfirete Şaban’ın şefaate Ramazanın sevaba nail olunacağını bildirmiştir. Peygamber (as) Recep ayına ulaşınca şöyle dua ederdi” Ya Rabbi! Bize Recep ve Şaban’ı mübarek eyle ve bizi Ramazana eriştir.” Bir hadislerinde kim Recep ayında bir gün oruç tutarsa bir yıl oruç tutmuş gibi sevap kazanır, yedi gün oruç tutan cehennemden uzaklaşır”. Buyurmuştur.(Tac : 2/92) Bunun üzerine bir ihtiyar: -Ben oruç tutmaya muktedir değilim; deyince de -Ayın başında orasında sonunda oruçlu olursan, bir ayı oruçlu geçiriş olursun; buyurdu İyiliklere 1’e 10 dan 1’e 700 misli sevap vardır. Üç ayları umursamayan birinin halini Hüseyin (ra) şöyle anlatır. -“Biri Kabe de yanık yanık dua ediyordu. Bir tarafı felç olmuştu ona bu halinin nedenini sordum. Dedi ki: Çalgı çalar şarkı söylerdim üç aylarda böyle gelir geçerdi. Babam beni çok uyardı. Nasihat etti. Nasihata tahammülüm yoktu üzerine yürüdüm. Vurdum. Benim ona vuran elim için Kabe de bana beddua etti. Sağ yanım felç oldu. Şaban ayı bereket ayıdır. Af ayıdır. Kurtuluş gecesi olan Berat bu ay içindedir. Bu ay Peygamber ayıdır. Peygamberimize şefaat etme ayı bu ayda verilmiştir. Ramazan ayı ise Müslümanların kurtuluş ayıdır. Peygamberimizin “ Eğer insanlar Ramazanın değerini bilselerdi Bütün senenin Ramazan olmasını isterlerdi” dediği aydır. 135 Ramazan en mübarek aydır. 83 yıllık ibadete bedel olan Kadir gecesi bu aydadır. Ramazan af ayı kurtuluş ayıdır. Şeytanların bağlandığı aydır. Bu aylarda Araplar kavga etmezlerdi. Silahlarını bırakırlardı. Bu aylar Müslümanlar için değişim aylarıdır. Kuruluş aylarıdır. Kıymetini bilen affa uğrayacaktır. BİZİM İÇİN FARKLI ZAMANLAR VARDIR Mekanlar içinde farklı mekanlar olduğu gibi zamanlar içinde farklı zamanlar yaratılmıştır. Mesela Cuma günü diğer günlerden farklıdır. Cuma günü diğerlerinden farklı bir saat vardır. Kadir gecesi diğer gecelerden çok farklıdır. Aylar içinde Ramazan diğer aylardan üstün ve faziletlidir. Bu farklılık bizim farklı insan olabilmemiz için fırsattır. Çünkü bu zamanlarda yapılan ibadetlerde farklıdır. Bu zamanlar, arınma, kurtulma zamanlarıdır. Bu zamanlarda yapılan ibadetlerin sevabı da farklıdır, ilgisiz kalıp işlenen günahların cezası da farklıdır. Üç aylarda bizim için diğer aylardan farklı ve fırsattır. Recep, Şaban da güzel ameller işlenecek Ramazan da kurtuluş gerçekleşecektir. Eğer fırsatlar kaçırılacak olursa akıp giden suyun geri gelmediği gibi kaçırılan zaman ve fırsatlarda geri gelmez. Bizim için zaman üçtür. Geçmiş zaman geçmiştir artık geri gelmez. Gelecek zaman ulaşıp ulaşamayacağımız belli değildir. Şimdi ki zaman ise ki bizim için önemli olan zaman budur. Yaşadığımız zamanı çok iyi değerlendirmeliyiz. “Daha gencim, emekli olunca yaparım” bunlar şeytanın oyunudur. “Emekli olunca örtüneceğim“ diyen bir öğretmen vardı emekli olmadan kefenle örtündü. “Emekli olunca bende namaz kılacağım” diyen bir öğretmen emekli oldu ama namaza başlayamadan musalla taşında namazı kılındı. Fırsat kaçırılmamalı kurtuluş geciktirilmemelidir. Bakın geçen yıl aramızda olanlardan şimdi olmayanlar var. Çeşitli bahanelerle hazırlıklı veya hazırlıksız Allah’a yürüdüler. Gelecek yıl kim kalır, kim gider bilinmez. Unutmayalım ömür, ibadetle de geçer gafletle de geçer. Musalla taşında yatanlar aynı görünür. Ama amelleri farklıdır. Kış hazırlıkları veya yaz hazırlıkları yapan insanın, kısa bir yere gidecek kimsenin yaptığı hazırlıklar gibi ebedi yolculuk için yapılmıyor. 136 Bir hocam “Allah ı seviyor musunuz? Peygamberi seviyor musunuz? Dedi. Hepimiz” evet” dedik. Öyleyse haydin yanlarına gidelim, var mısınız? Dedi. Hiçbir arkadaşımdan ses çıkmadı. “Hazır değiliz” dediler. Üç aylar iyi kul olma. Allah a ve Peygambere yaklaşama ayıdır. MÜBAREK AYDA MÜBAREK OLUNUR Hayat hep, mal, mülk, para, pul ve menfaat değildir. Malda mülkte Allah’ın hakkı vardır insanın hakkı vardır. Nereden kazandın? Nereye harcadın? Diye sorulacaktır. Günahların terki insanın hesaptan kolay kurtarır. Üç ayların, kandilin, cumanın, mübarek olsun derken insan mübarek olmazsa üç aylar, kandiller fayda vermez. Recep, Şaban’ı değerlendiremezsek Ramazan kurtuluşumuz için yeterli olmaz. Hayırlılardan olmak için gayret göstermezsek Hüsn-ü Halime (güzel ölüm) ile ölemeyiz. Hayatta bütün mesele, imanı muhafaza etmek ve kulluk defterinden silinmemektir. Peygamberimiz(as) Allah’ın kulunu terk ettiğinin alameti, o kulun boş şeylerle uğraşmasıdır “ der. Kul Allah’ı terk ederse Allah da o kulunu kulluk defterinden siler, zalimler defterine yazar. İBADETİN MAKBUL OLANI DEVAMLI OLANIDIR İslam da ucuz kurtuluş yok. Cennet ucuz değil. Bazen şunu şu kadar yapan, eden cennete gider, cehennemden kurtulur gibi ifadeler kullanılıyor. Farz, vacip, sünnet olan ibadetler, ömür boyu yapılır. Belirli zamanda belirli miktarda yapılan ibadetler insanın kurtuluşu için yeterli değildir. İbadetin devamlı olanı makbuldür. Günahlar her gün ibadetler, cumadan cumaya, Ramazan’dan Ramazan’a olmaz. Cenab-ı Allah “Ölünceye kadar ibadet et” (Hıcr 99) Peygamberimizde “Azda olsa amelin devamlı olanı makbuldür” buyurur. Ömrün bir kısmında değil tamamından sorumluyuz. İbadet nasip işi hidayet işidir. İbadet edememek cezadır. Musa Peygambere biri - Ben ibadet ve itaat etmiyorum, hani benim cezam der. O sırada vahiy gelir.” Söyle o kuluma biz ondan ibadet etmenin zevkini almadık mı? Bundan daha büyük ceza mı olur?” denir. 137 İbadetin her çeşidi yapılmalıdır. İbadeti azaltmak veya terk etmek şeytan oyunudur. Namaz kılıp zekat vermemek olmaz. Ameller birbirini beşler. Hacca gidip namaz kılmamak olmaz. Her ibadetin yansıması, defettiği bela ve sevabı farklıdır. Farz, vacip ve sünnet ibadetler bizim borcumuzdur. Bunların yanında nafile olan ibadetleri de yapmak durumundayız. Çünkü Allah’ın hangi ibadetimizden razı olacağı, hangisini kabul edeceğini bilemeyiz. ÜÇ AYLARDA NELER YAPABİLİRİZ? - Müslüman kardeşinin ihtiyacını giderenin Allah ta kıyamet günü ihtiyacını giderecektir. İnancımıza göre, komşusu aç iken tok yatan Müslüman sayılmaz. Kur’an da “ Sen ver bende sana vereyim” (Sebe: 39) buyruluyor. -Sadakalar, ihsan, ikram ve de en önemlisi zekatımız verilmelidir. Veren Allah’a ver. Bir kutsi hadiste Peygamberimiz: “ İhtiyaç sahiplerine veren bana vermiş olur” buyuruyor. -Kaza namaz borcu olan, borcunu ödemelidir. Bu ondan mutlak istenecektir. Namaz fidyesi olmayan tek ibadettir. Nafile namazlar aksatılmamalıdır. Kuşluk, Evvabin, tehetcüt ve tesbih namazları bizi Allah’a yaklaştıracaktır. Allah “ kulum en çok bana nafilelerle yaklaşsın” buyurur. Kafire münafığa benzemekten, kafir işi ,münafık işi işlemekten kaçınılmalıdır. Bir İslam büyüğüne sormuşlar: - Namaz kılmayan kafir olur mu? - Olmaz, olmaz ama kafirde namaz kılmaz demiş. - Oruç borcu olanlar, oruçlarını tutmalıdır. Olmayanlar nafile oruç tutmalıdır. - Bol bol Allah’ın kelamı Kur’an’ı okumalıyız. Bilmiyorsak öğrenmeliyiz öğretmeliyiz. Peygamberimiz “En hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir” buyuruyor. Kıyamet gününde Kur’an , öğrenene, öğretene şefaatte bulunacaktır. Meal okumak ihmal edilmemelidir. 138 Bu arada ölmüşler unutulmamalıdır. Okunan hatimler, yasinler onların ruhlarına bağışlanmalıdır. Onlar yakınlarından bir şeyler bekler, gönderilirse sevinirler, azapları azalır, günahları bağışlanır. - Günahlarımıza bol bol tevbe etmeliyiz. Tevbe her kula vaciptir. Her günahtan sonra tevbe edilmelidir. İyilik yapılmalıdır. Kur’an da “ iyilikler, kötülükleri götürür” (Hud:114) buyruluyor. Günah, tevbe edilmezse kalbi karartır. Allah “ yok mu tevbe eden günahlarını affedeyim “ diyor. Günah kula karşı işlendiyse; hakkın iadesinden sonra helalleşmek gerekir. Hak, musalla taşına bırakılmamalıdır. Ahirete bırakılmamalıdır. - Bol bol dua edilmelidir. Allah “ dua edin, kabul edeyim” diyor. Hiçbir dua karşılıksız kalmaz. Ancak; - Duaya inanmayanın, - İnancı yaşamayanın, - Allah’ın rahmetinden ümit kesenin, - Haram lokma yiyenin, - Günahta ısrar edenin duası kabul olmaz. Dua belayı defeder, dua müminin silahıdır, dua ibadettir. - Sürekli Cenab-ı Allah a şükretmeliyiz, hamd etmeliyiz. Bir tek nimetin, bir organın şükrü eda edilemez. Allah şükredenin şükrünü arttırır. Şükretmeyenin derdini arttırır. - Her zaman zikretmeliyiz. Allah’ı ananı Allah da daha çok daha güzel anar. - Kur’an da “ Allah ı sabah akşam zikret, gafillerden olma” (A’raf:205) - “ Kalpler Allah ı anmakla huzura erişir”( Rad:28) buyrulur. - Peygamberimiz(sa) “Allah’ı zikredenle zikretmeyenin hali, ölü ve diri gibidir” (Risalihın:1463) demiştir. - Bu aylarda çocuklarımızla da daha fazla ilgilenmeliyiz. üç aylar, manevi değerlerimizi kazanmak için çok güzel bir fırsattır. Yaşayıp göstermek, örnek olmak en etkili eğitim metodudur. - Üç aylarda ölülerimizin de unutulmaması lazımdır. Ölenlerin ardından iyilik ulaşır. Ölenlerin borcu varsa, ödenirse, azaptan kurtulur. - Ölenin ardından yapılan hayır, okunan Fatiha, Yasin onu sevindirir, rahatlatır. Yemin kefareti, oruç kefareti varsa, zekat borcu varsa ödenirse borçtan kurtulur. 139 Bizim üzerimizde hakkı olanlar için hatim indirilebilir. Sevabı ona bağışlanır. Peygamberimiz (as) şöyle buyurur: “Ölenlerimiz için Yasin okuyun, azabı hafifler” (Ramuz el ehadis:79/4) “Kabirde ki boğulmak üzeredir dua bekler. Dua edilirse, sevinir.”(Age:368/10) - Üç aylar değişeceğimiz birçok şeyi de değiştireceğimiz aylardır. Bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz. Birçok insanın üç aylardan kandillerden haberi olmuyor. Peygamberimiz haber veriyor: - “Kıyamet gününde öncelikle beş şeyin sorusu sorulacaktır” 1- Hayatını nerede ne şekilde geçirdin? 2- Bilgini nerede kullandın? 3- Malını nereden kazandın? 4- Malını nerelere harcadın? 5- Gençliğini sağlığını ne şekilde yıprattın? (Tirmizi kıyamet:2532) - “Allah azabı en hafif olana soracak: - Eğer dünya senin olsaydı, bu azaptan kurtulmak için onu verir miydin? - Evet der. Tekrar ona: - Senden dünya da daha azı istenmişti, denir” (Hadis Ans:14/223) Az ateşle yemek pişmez. Cennet isteyen, cennet için çalışmazsa cennetlik olur mu? Kabir soracak “bana ne getirdin?” Sırattan kolay geçilmeyecek. Pişman olunca bir fırsat daha istenince “El’en” şimdi mi aklın başına geldi” denilecek! Bu yolun dönüşü yok. Allah şimdiden uyarıyor. - Fe eyne teznebun”: Yolculuk nereye? Diyor. Eğer kurtulanlardan olmak istiyorsak Yolumuzu şimdiden doğrultmalıyız. BAŞIBOŞ DEĞİLİZ Allah kullarını yaratmış, onları sorumlu tutmuştur. Emirler vermiş, yasaklar koymuştur. Yapana mükafat, yapmayana ceza vadetmiştir. Bizi de şöyle uyarmıştır: 140 - İyi bilin ki sizi her an gözetleyen yazıcılar vardır. Ne yaparsanız onu yazarlar. (İnfitar:10-12) “Kıyamet gününde önünüze konmuş göreceksiniz. O kitapta her şeyin yazıldığını göreceksiniz.”( Kehf:49) Gözetleniyoruz, fişleniyoruz, kameraya alınıyoruz. Yaptığımız her şeyden sorulacağız. Kimse sorumsuz değil. (Sorumsuz olanlar, çocuklar, deliler ve bunaklar) Cehennemde ateş yok. Herkes kendini yakacak ateşi bu dünyadan götürecek. Zerre kadar da olsa iyiliğin zerre kadar da kötülüğün karşılığını herkes görecek. İyiler için güzel bir ölümün ardından kabir cennet bahçelerinden bir bahçe olacak. Kötüler için sıkıntılı bir ölümden sonra kabir cehennem çukurlarından bir çukur olacak. Kıyamet gününde amel defteri, çocuklara karne verilir gibi verilecek. İyiler sağ tarafından, kötüler sol tarafından karnelerini alacaklar. Sol tarafından kitabını alanlar “Keşke Peygambere uysaydım beni saptıranları dost edindim” deyip ellerini ısınacak (Furkan:2627) Bazıları amel defterine bakıp “ Keşke toprak olsaydım” diyecek ( Nebe:40) Bazıları geri dönmek isteyecek. Fakat bu fırsat ona verilmeyecek. İNSANIN KENDİSİNİN İYİ OLMASI YETMEZ: İnsan sadece kendisinden sorumlu değildir. Kendisiyle beraber elinin altındakilerden de sorumludur. Çoban sürüsünden sorumludur. Ana baba evlatlarından sorumludur. İşveren işçilerinden sorumludur. Devlet adamı milletinden sorumludur. Allah ne diyor: “ Kendinizi ve aile ferlerini yakacağı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun.”(Tahrim:6) - Bana ne? - Neme lazım? - Gemisini kurtaran kaptan !” - Her koyun kendi bacağından asılıdır!” yok öyle şey. Ön safta bağdaş kuran dede, torunundan sorulacak. Baba Allah’ın emaneti olan çocuklarından sorulacak. Çocuk her şeyi biliyor. Kelime-i Şaadeti bilmiyor. Kıbleyi bilmiyor. Sübhanekeyi bilmiyor. 141 Soruyorum bu çocuk yüz akımız mı olur? Yüz karamız mı? Bu çocuk cenaze namazımızı kılar mı? Bu çocuk ahrette ana babasının yakasına yapışmaz mı? Bu çocuk lanet mi okur? Rahmet mi okur? Soruyorum “Allah bana evlatlarımdan sormaz, ben görevimi yaptım” diyen kaç tane ana baba çıkar? Kim bugün; benim ardımdan benim evladım namazımı kılar bana dua eder, zaman zaman benim için sadaka verir, diyebilir? Kim “benim evlatlarım benim kemiklerimi sızlatmaz diyebilir?” Gelin fırsat varken tebliğ hareketini hızlandıralım, sonra pişman olmayalım. ”Keşke” demeyelim. Beddua etmeyelim. Dünya ya, dünya hayatına, dünya malına bakışımızı değiştirmeliyiz. Bu hayatı zevk, eğlence, mal toplama ve miras bırakma olarak görenler bu dünyanın imtihan yeri olduğunu unutmamalıdır. Bir yere bomboş gitmeyenler, ebedi yolculuğa bomboş gitmeyi nasıl düşünürler? Allah “Allah’ın yasaklarından sakının. Herkes ahiret için ne hazırladığına baksın” (Haşr:19) diyor. Allah’ın verdiklerinin hesabını vermek kolay bir iş değil. İman yönünden insanlar; Müslüman. Münafık, kafir diye üçe ayrılır. Herkes kendine bakmalı ve ne olduğuna karar vermelidir. “ Müslümanım elhamdülillah “ diyen, ne kadar ve neyimle Müslümanım? Diye kendisini sorgulamalıdır. Üç aylar bizim için insanlık için hayırlara vesile olur inşallah. REGAİP GECESİ Regaip gecesi: Arınmamız kurtulmamız için fırsat olan gecelerden birisidir. Recep ayını ve Regaip gecesini değerlendirenler için Cenab-ı Allah üç şey ikram eder. 1- Günahlarını bağışlar. 2- Kalan ömründe onu kötü iş işlemekten, şerden ve şerliden korur. 3- Kıyamet günü susuzluk çektirmez. Bir yaşlı “ Ben ihtiyarım Recep ayını hep oruçlu geçiremem ya Rasulallah deyince; Peygamber(as): Bir başta bir sonda birde ortasın da oruç tutarsan, bütün Recep ayını oruçlu geçirmiş olursun der” 142 Regaip rağbet edilen demektir. Bu gecede ihsan, ikram bol olur. Regaip gecesi, oruçlu karşılanıp oruçlu uğurlanırsa, çok sevap olur. - Bu gece için tebrikleşip dualaşmalıyız. - Bu gece vesilesiyle hediyeleşmeliyiz. Bilhassa çocuklarımıza bu gecenin maneviyatını yaşatmalıyız. - Kabir güzel şeylerle gelmeyene “ sen hiç üç aylara, kandillere rastladın mı? Diyecek onun için bize verilen fırsatları iyi değerlendirmeliyiz. Ne kadar ömrümüz var bilmiyoruz. Gelecek üç aylara, kandillere yetişip yetişemeyeceğimizi de bilmiyoruz. Yarın pişmanlık fayda vermez. ”Keşke toprak olsaydım” demek fayda vermez. Ömrün her anını iyi değerlendirmeliyiz. Çünkü her anının hesabını vereceğiz. Devletin af çıkarması gibi, öğretmenin kurtarma yazılısı yapması gibi, bu geceler kurtuluş için bir fırsattır. İslam da ümit kesme yoktur. “ Allah beni affetmez” denmez. Allah’ın rahmeti, kulunun günahlarından çoktur. Peygamberimiz “Şu beş gecede yapılan duaları Allah kabul eder buyurur.” - Regaip gecesi - Beraat gecesi - Kadir gecesi - Cuma gecesi - Bayram geceleri BU GECEYİ NASIL GEÇİRELİM - Önce kendimizi eşimizi çocuklarımızı hazırlamalıyız. - Oruçla karşılayıp oruçla uğurlama imkanı olan bunu yapmalıdır. - Tebrikleşme geleneği yaşatılmalıdır. - Bu geceyi uyanık geçirmeliyiz. - “ kandilin mübarek olsun” derken. Mübarek olunmalı, mübarek işler yapılmalıdır. - Hayatı oyun, eğlence ile geçirenler. Ne kazandı? Bir gün hayat bitecek, hayatın hesabı sorulacak, hesabını verebileceğimiz bir hayat yaşamalıyız. Böyle zamanlar değişmemize vesile olmalı. Yaşamımız, hayat anlayışımız, giyimimiz, yiyip içmemiz değişmeli. 143 Allah’ın emirleri yerine getirilmeli. Bu zor değil. Hangi emirleri yerine getiremiyorsunuz, söyleyin? - Bu gece tevbe gecesidir. - Bu gece dua gecesidir. - Bu gece zikir gecesidir. - Bu gece Tesbih namazı kılma gecesidir. - Kaza Namaz borcu olanların hesap edip başlama gecesidir. - Bu gece Kur’an gecesidir. - Bu gece Allah Rasulünün ana rahmine düştüğü gecedir. Onun için ona salat, selam Göndereceğimiz gecedir. - Bu gece ölülerimizi rahmetle anıp, aflarını isteyeceğimiz gece olmalıdır. Hayat hep mal, mülk, para, menfaat değildir. Bizden öncekiler bunlardan hangisini götürebilmiştir. Ancak dünya malı ile ne gibi sevaplı iş işlediyse onunla gitmiştir. BU GECE ŞU KİMSELERİN DUASI RED OLMAZ. - Müslümanın Müslümanların gıyabın da yaptığı dua - Oruçlunun duası - Mazlumun duası - Ana babanın evladına duası - Adil yöneticinin duası - Müsafirin duası, hastanın duası - Helal yiyip içenin duası - Kabeyi ilk görenin o an yaptığı dua Bu gece dünya da zulüm gören Müslümanlar için dua etmeyi unutmayalım. İsyankar, ahlaksız, etrafına korku salan insanların hidayeti için dua edelim. BU GECE ALLAH ŞU KİMSELERİN YÜZÜNE BAKMAZ. - Şirk koşanın - Yalancının - Yakınları ile ilgisini kesenin - Ana babaya haksız yere isyan edenin - İçki içmeye, faiz vermeye, zina etmeye devam edenin - Zalimin - Müstehcen giyinenin 144 - Bu gece, günahları terk etme Allah a dönme ,yönelme ve Allah a söz verme gecesidir. - Uyanma gecesidir. - Doktor bir yıl ömrün kaldı dese nasıl yaşarsınız. Bir yıl değil ya bir gün ömrün kaldıysa - Hesaba çekilmeden kendimizi hesaba çekme zamanıdır. Bu güne kadar biz Allah ı çok unuttuk. Ama o bizi hiçbir zaman unutmadı. Her an rızık verdi, nefes aldırdı, Her şeyi emrimize verdi. Birazda mezarlıkta yatanlara bakalım. Onları düşünelim. Onlar da bizim gibi düşünüyor, bizim gibi yaşıyordu. Ne oldu? Ne haldeler? Bir meslektaşım emekli olunca örtüneceğim diyordu. Ama emekli olamadı. Kefenle örtündü. Sende geç kalmayasın. Bu gece değişelim, değiştirelim. Neleri? - Ahlakımızı - Müslümanlık anlayışımızı - Müslümanlığımızı levha Müslümanlığından çıkaralım - Ahreti, kabri, sorgu suali hatırlayalım - İbadetsizliği terk edelim, ibadeti değil. -Unuttuğumuz çocukların hesabını vereceğimizi unutmayalım. Allah yar ve yardımcınız olsun. Cenab-ı Allah bu gecenin feyzinden bereketinden istifade edenlerden etsin. Milletimize, bütün Müslüman kardeşlerimize ve insanlık alemine hayırlara vesile kılsın İnşallah. Peygamberimizin duasını yapalım. -“ Ya Rabbi, bize Recep, Şaban aylarını mübarek eyle ve bizi Ramazana kavuştur.” 145 146 RAMAZAN BAYRAMI Kavuşturana şükür. Cenab-ı Allah tekrarını nasip etsin. Bayramlar biraz anlamını yitirdi. Yozlaşmadan oda nasibini aldı, adı bile değişti şeker bayramı oldu. Biz mi değiştik bayramlar mı değişti. Bayram, ramazanı ramazan olarak kılıp, ramazanı yaşayanlara Cenab-ı Allah’ın bir lütfudur. Ne yazık ki, kendileri için şeytanların bağlanmadığı kimseler için bayramın bir anlamı olmuyor. Onlar ramazandaki gibi bayramı da iyi geçiremiyorlar. Ramazan gitti diye bayram yapmıyorlar. Onların sevinçleri bu yönde oluyor. Dikkat edelim ramazanın, orucun, teravihin getirdiklerini bayram götürmesin . Bayramın anlamına uygun kutlanması lazım. “Ramazan bitti her şey bitti” olmamalıdır. Bayram havası bozulmamalıdır. Bayramın tadının kaçırılmamasına dikkat edilmelidir. Bayramın gerçek manası , gönül almaktır, gönül yapmaktır. Alemlere rahmet olarak gönderilmiş bulunan Allah Rasulü (s.a.) bir gün mescitten eve dönerken yolu üzerinde birbirleriyle oynayan çocuklara rastladı. Fakat birden mübarek gözlerine , bir köşecikte kanadı kırık bir kuş gibi hüzünle akranlarını seyreden boynu bükük bir çocukcağız ilişti. Hemen şevkatle çocuğa doğru yöneldiler. Gönülleri okşayan tebessümüyle: -“!sen niçin arkadaşların ile beraber oynamıyorsun?” diye sordular. Çocuğun gözleri doldu: -“Benim babam öldü ! Hem oynayacak kardeşim yok!...” dedi. Hazret-i Peygamber (s.a.), mübarek elleriyle çocuğun başını okşadı ve o esnada yanında duran torunu Hazret-i Hasan ‘ı işaret ederek: -“Sen Hasan’ın kardeşi olmak istemez misin?” dedi. Bunun üzerine çocuğun yüzündeki keder ifadesi silindi; elemi, masum ve tatlı bir tebessüme döndü . İşte Hazret-i Peygamber(s.a.) ufacık bir çocuğun gönlüne bile kıymet verir, sevgi şefkat ve merhametiyle onu kuşatırdı. Böylece ümmetine hakiki bayramın yolunu gösterdi. -Çocukları sevindirmek, 147 -Yaşlıların gönlünü almak, -Müslümanlarla saflarını sıklaştırmak esastır. -Çocuklarımıza gerçek bayram havasını yaşatmak görevimiz olmalıdır. Bayramda insanlardan kaçılmaz tatile çıkılmaz ziyaretler ihmal edilmez. Bayram kaynaşmadır, bir beraber olmaktır. Sevgiyi saygıyı arttırmaktır sıla-i rahim boynumuzun borcudur. Bayram günleri ve geceleri dualar red olmaz. Onun için dualaşılmalı; dua alınmalı, dua edilmelidir. Ramazan bitti : teraviler , hatimler tamamlandı. Bacılar örtülerini çıkarıp atıvermemelidirler. Örtünmek Cenab-ı Allah’ın emridir. -Allah “Ey insanlar! Çirkin yerlerini kendilerine göstermek için Adem’le Havva’nın elbiselerini soyarak , şeytan onları nasıl cennetten çıkardıysa, sakın size bir fenalık yapmasın .” (Araf:27) ikazında bulunuyor. Örtünmek bir nevi korunmadır. Edep haya duygusu ve iman, örtünmeyi gerektirir. Örtünün İslam’a uygun olması gerekir. Allah : “Ey Peygamber ! Hanımlarına kızlarına ve mü’min kadınlara söyle . kendilerini baştan aşağı örten elbise ile örtünsünler. Böyle örtünmeleri , eziyet edilmemeleri için daha uygundur.” (Ahzab :59)buyuruyor. Çocukların kıyafeti de önemlidir. - Hz Aişe anlatır . “ Hz Ebubekir’in kızı Esma , ince elbise ile peygamberin yanına gelmişti. Resullullah ondan yüz çevirdi ve ona : “Ey Esma! Kadın ergenlik çağına yaklaşınca onun vücudunu başkalarının görmesi uygun değildir. El ve yüz hariç örtünmelisin” dedi. Onun açık halinden yüz çevirdi. “ Peygamberin sizin çocuğunuzdan da yüz çevirmesini ister misiniz?” - Nur suresinde : “Mü’min kadınlara söyle gözlerini haramdan sakındırsınlar, ırzlarını korusunlar. Ziynetlerini ve ziynet yerlerini göstermesinler. Ancak zaruri olan el ve yüz müstesnadır. Baş örtülerini de yakalarının üstüne omuzlarına sarkıtsınlar.” (Nur,31) buyrulmuştur. Bir de bayram temizliği bahanesiyle pencereye, balkona, kapı önüne çıkan bacılarımız görünümüne dikkat etmelidir. Allah’ın emri için hiçbir şey mazaret olmaz. Örtü sürekli olur. Ramazan örtüsü, mevlüt örtüsü, Yasin , mukabele örtüsü ile İslam’ın tesettür emri tamam olmaz. 148 Müslüman kadını başkalarının kınamasına önem vermemelidir. İslami emirlere karşı uydurulan yanlış ifadeler, Müslümanları ilgilendirmemelidir. “Bayram” deyip İslam’ın koyduğu sınırlar çiğnenmemelidir. -Gidilen yerde İslami bir anlayış ve yaşayış yoksa karışık oturulacak, tokalaşılacaksa el tutmadı, el öpmedi diye kınama olacaksa , “ Buna, haremlik selamlık “ denilerek İslam ve Müslümanlar rencide edilecekse o yere gidilmez. Çünkü o yerde sevap olmaz. - Gidilen yerde İslami kimliğe, İslami sembollere, eşarba, mantoya dil uzatılacaksa, bunlara karşı olan, ardımızdan konuşacak biri ise , ona da gidilmez. -Bir yerde gıybet edilecekse, oraya da gidilmez. - Gidilen yerin çoluk çocuğu, eşimize çocuklarımıza kötü örnek olacaksa, yanlış etkileyecekse, imrendirecek, bizim tarafımızda alçaklık kompleksi meydana getirecekse böyle bir aileye de gidilmemesinde fayda vardır. -Kazancı geliri harmandan olan, yaşayışına dikkat etmeyen kimselere gidilmez. - Dinin olmadığı yerde dostluk akrabalık hakkı olmaz. Komşu ziyareti, akraba ziyareti ve büyüklere ziyareti dinimiz emretmiştir. Bu ziyareti yaparken ziyaretin edebini ve adabını da bildirmiştir. Dinin emirleri yerine getirilirken, günaha girmeden, haram işlemeden yerine getirilmelidir. Eğer ziyaret edecekseniz, sevapla değil de günahla döneceksiniz, böyle dinin emri yerine getirilmez. Böyle bir ziyareti dinimiz emretmemiştir. İnancımızda bazı hallerde günaha girme korkusu varsa, sevap terk edilir. Ben sevap kazanacağım diye taviz verilmez ve yanlış bir hareket yapılmaz. - İnancı, ahlakı zayıf olan, toplumca iyi tanınmayanın ziyaretine gidilmez. - Meşru iş yapmayanın ziyaretine gidilmez. İkramı yenmez. Ziyarette sevap vardır. Ziyaret sünnettir. Uygun değilse, gitmemek sevaptır, gitmemek sünnettir. Darılan darılsın yeter ki, Cenab-ı Allah darılmasın. Herkesin ikramı yenmez. Her davete gidilmez. ”İyilerle beraber olunması”, ”İyi ortamlarda bulunulması” emredilmiştir. İtikadı düzgün olanların yemeği yenecek, yemeğini de itikadı düzgün olanlar yiyecektir. - Geliri kazancı meşru olmayanın ikramı yenmez. - Günah işlenen yere gidilmez. 149 Hadis; ”Sakın içki bulunan sofraya oturmayın” (Tirmizi Edep:43) -Günah işleyen, günahta ısrar edenin ikramı yenmez. Ziyaretine gidilmez. Gidilirse, böyle ziyaretten Allah(cc)razı olmaz. Bayramlarda hediyeleşmeye de önem vermeliyiz. Hediye almak kişiyi mutlu eden bir davranıştır. Hediye vermekte insanı mutlu eder. Hediye, gönül alır; sevgiyi, saygıyı arttırır. Kardeşlik duygularını pekiştirir, düşmanlıkları önler. Peygamber (as)”Hediyeleşiniz. Zira hediye, kalplerdeki kin ve nefreti yok eder.” (Tirmizi vela:6) buyurur. Hele çocuklara hediye vermek büyük sevaptır .Ayrıca çocuk asla o verileni unutmaz. -Hediyeleşme güler yüzle verilmelidir. -Hediye, pahalı değil ihtiyaç olmalıdır. Ayrıca kalıcı olmalıdır. -En güzel hediye kitaptır. Kur ‘an, Kuran meali ve tefsiri, dini kitaplar, hayra ve sevaba vesile olacak hediyelerdir. Bayram günleri, günaha girmeye, başkalarını da günaha sokmaya neden olunmamalıdır. Peygamber(sav)biat alırken erkeklerin elini tutmuş, kadınların elini tutmamıştır. ”Bizim elimizi tutmadın ya Resulullah ! ”diyenlere: Ben kadınların elini tutmam buyurmuştur. Burada alınacak ders vardır. El öpmedi, öptürmedi diye kızılmaz. Bir insan anasının, babasının, büyük anne-babasını elini öpebilir. Bu konuda ısrarcı olmayalım. Bayramlarda elini vermedi, elimi öpmedi kınaması doğru değildir. İnançlara saygı gösterilmelidir. İslam’da günah yasaklanmıştır. Günaha götüren şeyde yasaklanmıştır. Biri peygamberimize geliyor ve diyor ki: -“Bizden biri başkasının önünde eğilebilir mi?” -“Hayır!” der Peygamberimiz. O adam tekrar sorar: -“Elini öpebilir mi?” -“Hayır!” -“Musafaha edebilir mi?” -“Evet” der peygamberimiz.(R. Salihın:2/892) Musafaha cinslerin kendi aralarında olması halinde günahların bağışlanacağı müjdesi vardır. Bilhassa bacılarımız, kızlarımız güzel görüneceğim süsleneceğim derken dar, ince ve açık giyinerek günaha girmekten sakınmalıdır. Açıklık ilkelliktir. İnsanlar medenileştikçe örtünmüşlerdir. Bayram kayıplara neden olmamalıdır. Bayram ramazan boyunca kazanılanları alıp götürmemelidir. Bayram diye çılgınlıklar yapıl150 mamalıdır. Bayram, dini ve insani görevlerin yapılması ve sevinçlerin paylaşılması olarak anlaşılmalıdır. Bayramla çocuklara örnek olunmalıdır. Bayramda tebliğ, insaf görevi ihmal edilmemelidir. İyiliklere, güzelliklere çığır açılmalıdır. Bayramlarda bayramın tadını kaçıracak davranışlardan kaçınılmalıdır. Lüzumsuz tartışmalardan konuşmalardan uzak durulmalıdır. -Bayramlar alkol ile eğlencelerle kutlanmaz. Bayram ziyaretleri fazla uzun tutulmamalıdır. Ziyaretin kısa olanı makbuldür. Önceden “Evde misiniz, geliyoruz” deyip 4-5 saat sonra gelmek ziyaret adabına uygun değildir. Ziyaretlerin vakti iyi seçilmeli, iyi ayarlanmalıdır. Ziyaretlerde ev sahibine sıkıntı verilmemelidir. Arefe günü yapılan kabir ziyaretleri de önem taşır. Yalnız arefe değil diğer zamanlarda da kabirde yatan ölülerimiz unutulmamalıdır. Peygamber(as):”Kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü size ölümü ve ahreti hatırlatır.” buyurur. Kabristanda Yasin, hatim satın alınmaz, para ile okutulmaz. Cenab-ı Allah: “Ayetlerimizi az bir para ile satmayın” (Bakara:14) -“Onu az bir para ile değişenler yok mu? İşte onların yiyip de karınlarına doldurdukları ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz ve onları temize çıkarmaz. Orada onlara can yakıcı bir azap vardır.” Buyrulur. (Bakara:174) -Bayanlar kabir ziyaretinde dikkatli olmalıdır. -Bir kucak mersinle değil, Yasin’le gidilmelidir. -Abdestli gidilmeli(kadın hayızlı gidebilir). -Varılınca selam verilmeli, ”Ey kabir ehli size selam olsun denmelidir. -Dua edilip Kur’an okunmalı. Ölümü düşünerek, ölenlerden ders almalı. -Mezarlar çiğnenmemeli, üzerine oturulmamalı -Mezara, türbeye para, eşya bırakılmamalı, orada namaz kılınmamalıdır. -Mezardan medet beklenmemeli, şifa beklenmemeli, kabirden bir şey istenmediği gibi, ona şikayet de edilmemelidir. Ziyaretin gayesi ölüye duadır. O, Fatiha bekliyor, hayır bekliyor. Ondan istenmeye kalkılmaz. Mezara mum yakmak, çaput bağlamak günahtır. -Birde mezar başında ağlayıp sızlanmaz. -Ölü için kurban kesilmez, adaklar kabristanda kesilmez. 151 -Ölüye saygı duruşu yapılmaz. -Mezarın tavaf edilir gibi etrafında dönülmez. -Mezarın taşı toprağı öpülmez. -Kabirde, türbede namaz kılınmaz. Bayram sabahı silah atmak eski cahiliye adetlerindendir. Ramazanla ilgisi olmayanlar genellikle böyle bayram kutluyor. Bayram namazına gelmiyor, magandalık yapıyor. -Sabah namazında kalkıp boy abdesti almalıyız. -Güzel ve temiz bir şekilde giyinmeliyiz. -Güzel koku sürünmeliyiz. -Fitremiz verilmediyse, bayram namazından önce onu vermeliyiz. -Camiye giderken Allah’ı zikrederek, içimizden tekbir getirerek gitmeliyiz. -Oruç tutmak haram olduğu için sabah birkaç lokma atıştırmak sünnettir. -Cami çıkışında, eve dönüşte önümüze gelenlerle bayramlaşmalıyız. -Bayram boyu konu komşu ile hısım akraba ile bayramlaşmayı ihmal etmemeliyiz. -Bayram günlerinde şahsi sıkıntı ve üzüntülerimizle çevremizdekilerin bayram neşesini kaçırmamalıyız. -Bayram boyunca çocukların, ihtiyaç sahiplerinin sevindirilmesine önem vermeliyiz. -Ziyaretlerde günaha girmeden sevap kazanmanın yollarını aramalıyız. Bir ramazan kazandıklarımızı boşa çıkarmamalıyız. -Ramazanda mazeret nedeniyle tutulamayan oruçlar, diğer ramazana kadar tutulmalıdır. Çünkü bir görüşe göre diğer ramazana kadar tutulmayan oruç için hem kaza, hem de kefaret gerekir. -Bayramlaşmalarda şehir dışına, eğlence merkezlerine kaçmak gibi alışkanlıklar, inancımızla ve kültürümüzle bağdaşmaz. Yarın çocuklarımızda aynı şeyi yapacak ve ana babasından bile kaçacaktır. Çocukların nasıl olmasını isterseniz onlara öyle örnek olunuz. Bayramı, Ramazanın havasına uygun geçirdikten sonra eski alışkanlıklara dönüvermemeliyiz. Bayram sonrası bağlanan şeytanlar salıverilecek onlar aç kurtlar gibi saldıracaklar. Kapanan cehennem kapıları ardına kadar açılacak şer güçler tekrar harekete geçecek… Eğer ramazan hayatı devam etmezse bunlarla nasıl baş ederiz? Dikkat edelim rahmet ayı, olmasın zahmet ayı. Ramazanda kötü 152 alışkanlıklarsız da hayatın devam edilebileceğini gördük. Neden sigara, neden alkol, neden isyan? Cenab-ı Allah Kuran’da şöyle uyarıyor: -“İpliğini eğirip büktükten sonra bırakıverip çözen kadın gibi olmayın”(Nahl:92) -“Ölünceye kadar Rabbine ibadet et.”(Hıcr:99) Peygamberimizde bir hadislerinde: “İbadetin kabul olunanı az da olsa, devamlı olanıdır.”(Buhari,İman:32) buyurmuştur. Mermeri delen, damlaların gücü değil, damlaların devamlılığıdır. Hayatın bir bölümünde Cumalar, Ramazanlar, Kandiller bizi kurtarır. -“Namaz kılar mısın?” -“Bayramdan bayrama” demiş. -“İçki içer misin?” demiş. -“Akşamdan akşama” demiş.” Bir vaiz bayram namazında şöyle demiş: -Geçen Ramazan bayramında namazdan sonra camide bir ceketin unutulduğunu fark ettik. Sahibini Cuma’ya gelir diye bekledik gelen olmadı. Ceketi bir fakire verdik. Öbür bayram sahibi çıkageldi. “Geçen bayram ceketimi unutmuşum, burada mı?” dedi. Biz onu bir fakire verdik, arayan soran olmayınca, sahibini öldü zannettik” dedik. Sizde bu bayram bir şey unutursanız, sakın öbür bayramı beklemeyin gelin alın.” Adam bayram namazından gelmiş: -Al hanım takke, tesbih. -Ne yapayım? -Sakla da gelecek Ramazanda lazım olur. Demiş. Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor: -Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” -Ailene namazı emret kendinde sabırla devam et.” -İpliğini sağlamca büktükten sonra çözen kadın gibi olma.” Peygamber(as) sormuşlar: -Hangi ibadet Allaha daha sevimlidir? Cevap vermiş: -Az da olsa devamlı olanıdır.”(buhari iman:32) Ramazan bayramından hemen sonra 6 gün şevval orucu vardır ki, peygamberimiz bu oruçları tutmuş ve tutmamızı tavsiye etmiştir. Ve şöyle demiştir: 153 -“Ramazan orucunu tutup da, şevvalden de altı gün oruç tutan kimse, bütün sene oruç tutmuş gibi sevap kazanır. Bir kimse her sene böyle yaparsa bütün ömrünü oruçlu geçirmiş gibi sevap kazanır.” (R. Salihin 2/510) BU NASIL OLUR ? Cenab-ı Allah: ”Kim iyi bir amel işlerse, ona bunun on katı ecir vardır. ”(E’nam:160) buyurmuştur. Bire on verildiğine göre, 30 gün Ramazan orucu, bire ondan eder 300 gün, 6 günde eder 60 gün, etti 360 gün olur mu? Neden olmasın Cenab-ı Allah bire on deyip, vad ederken, Hz. Peygamber: ”6 gün şevval orucu tutan, bütün seneyi oruçlu geçirmiş olur.” Derken neden olmasın. Allah yalan söylemez peygamber yalan söylemez. (Ramazan bayramının 1. Günü ve kurban bayramı oruç tutmak haramdır.) Kaza borcu olan, Kazaya niyetlenir, şevval ayı içinde tuttuğu için şevval orucunun sevabını da almış olur. Süfyam Sevri anlatıyor: -Ben Mekke-i Mükerremede üç sene oturdum. Mekkelilerden bir kimse her gün Harem-i şerife gelir, tavaf eder, namaz kılar ve sonra bana selam verip giderdi. Ben bu kimse ile tanıştım. Bir gün o kimse beni yanına çağırdı. Bana dedi ki: - Ben öldüğüm vakitte kendi elinle beni yıka, namazımı kıl ve defneyle. O gece beni terk etmeyip kabrimde gecele. Münker Nekir sual ettiği anda bana Tevhid’i telkin et! Dedi. Bende on kimsenin istediklerini yapmayı kabul ettim. Bana emrettiğinin aynını yaptım: Kabrinde geceledim. O gece uyku ile uyanıklık arasında iken: -Ya Süfyan! Beni korumaya ve senin telkinine ihtiyaç kalmadı, diye bir ses işittim. O zaman: -Ne sebeple bu lütfa eriştin, diye sordum. Bana cevap olarak: - Ramazan-ı Şerif’in orucunu tutup, şevvalden de altı gün daha oruç tutmam sebebiyle dedi. İsteyen için şeytan her zaman bağlı, cehennem kapıları her zaman kapalı, isteyene kabir cennet bahçelerinden bir bahçe, sırat düz yol, cennet kapıları da ardına kadar açık. Hepinize İslam alemine ve insanlık alemine hayırlı Bayramlar diliyorum. Bayramınız mübarek olsun. 154 KURBAN VE BAYRAM Bayram günleri sevinç günleridir. Müslümanların iki bayramı vardır; Ramazan bayramı ve kurban bayramı. Yozlaşanların da şeker bayramı ve et bayramı vardır. Bu bayramlardan başka cuma, müminlerin bayramıdır. Bunlardan başka; - Günah işlemediği gün, -Güzel bir sonla çene kapadığı gün, -Amel defterini sağ tarafından aldığı gün, -Hesabını verip cennete girdiği gün, -Cennette Cenab-ı ALLAH '(c.c)’ı gördüğü gün Müslümanların bayramıdır. Rabbim bize bu bayramları da nasip et... KURBAN NEDİR? Kurban bayramı günlerinde belirli vasıftaki hayvanın sırf ALLAH (c.c) rızası için kanının akıtılmasına kurban denir. Kurban malla yapılan bir ibadettir. Mezhebimize göre varlık sahibinin kesmesi vaciptir. Kevser suresinde "Rabbine kulluk et ve kurban kes" emri vardır. Kurban yakınlık manasına gelir. Kurbanla ALLAH (c.c)’a yaklaşmak arzulanır. 1. 2. 3. gün kesilir, şafilerde 4. günde de kesilebilir. Bayram namazı kılınmadan kurban kesilemez. Akşamdan sonrada kesmek mekruhtur Kurban için niyet şarttır "ALLAH rızası için" denir. Başka bir niyetle kesilirse kurban olmaz. Kurban için kan akıtılması esastır. Para olarak fakirlere verilmesi kurban borcunu düşürmez. Kurbanlık bağışlanırken kesileceğinden emin olunmalıdır kan akıtılmaz eti derisi yerini bulmazsa kurban kesilmiş olmaz. KURBAN NASIL KESİLİR? Önce hayvan kusurlu hasta ve zayıf olmamalıdır. Hayvana güzel davranılmalıdır. Kurban sahibi hayvanın üstüne elini koyduysa, o da besmele çekmeli ve tekbir getirmelidir.2 rekat şükür namazı kılmak sevaptır. İnançsız kimseler kurban kesemez. Kurban kıbleye doğru yatırılır sağ arka ayağı boşta kalır. Bıçak önceden bilenmelidir hayvana eziyet edilmemelidir ve aç bırakılmamalıdır strese girer. Başkası kesiyorsa, vekalet verilmelidir. Deri kelle et kesme ücreti olarak verilemez. Üç defa tekbirden sonra "BİSMİLLAH" veya "BİSMİLLAHİ ALLAHÜ EKBER" denilerek kesilir. 155 Hayvanın gözü bağlanırsa korkması önlenmiş olur. Hacdaki kurbanla buradaki kesilen kurbanı birbirine karıştırmamak gerekir. Buradaki kurban vacip olan zenginlik kurbanıdır. Hacda kesilen kurban ise hac nasip eden ALLAH (c.c) 'a şükür kurbanı olur. Kurban ortak kesiliyorsa hepsinin niyeti ibadet niyeti olmalıdır. Birinin et niyeti olursa kurban olmaz. Ortaklardan biri adak niyeti taşırsa yine kurban olmaz. Kurbanın eti tartı ve kura ile dağıtılmalıdır kura sadece burada geçerlidir. KURBANIN BAŞLANGICI Kurban Adem (a.s)'ın çocukları ile başlar. İki kardeş kendilerini ALLAH (c.c)'a yaklaştırsın diye birer kurban kesmişlerdi. (Maida:27) Daha sonra putlara ve kutsal saydıklarına kurban sunuldu hatta bazen insanlar kurban olarak sunuldu. İbrahim (a.s) oğlu İsmail'i kurban etmek için söz vermişti. O’nun yerine koç kurban edildi (Saffat 100-107) Peygamber (a.s)'ın dedesi Abdulmuttalip: "10 erkek çocuğu olursa birini kurban edeceğini söz verdi.10 erkek çocuğu oldu. Kura çekince Abdullah 'a çıktı. Abdullah’ı çok seviyordu develerle kura çekti 100. kura develere çıktı. Abdullah’ın yerine develer kurban edildi. KURBAN CENAB-I ALLAH (c.c)'ın EMRİDİR Kurban emri Kevser suresi ile başladı. "Biz sana cennetteki havz-ı kevseri ve pek çok şey verdik. O halde şükür olarak namaz kıl, kurban kes "diye emredildi. -..."Şükredesiniz diye o kurbanları maddi ve manevi faydalar bakımından sizin emrinize bağlı kıldık" (Hac :36) -..."ALLAH (c.c) ancak takva sahiplerinin kurbanını kabul eder"(Maida-27) Peygamber (s.a.v)'de şöyle buyuruyor: -"Maddi imkanı olup da kurban kesmeyen camimize uğramasın." (İ.Canan,Hadis ans.17/939) -"Kurbanın her bir kılı için sevap vardır"(Age:17/940) -"Kurbanı gönül hoşnutluğu ile kesin, o her şeyi ile mizana konacaktır."(Ramuz el ehadis :310/11) -"Bayramda yapacağınız ibadet namaz kılmak ve kurban kesmektir"(Buhari edahi:1) -"Bayram namazından önce kurban kesen yeniden kessin" namazdan önce kesen Ebu Bürde'ye bir daha kesmesini emretmiştir( Buhari, edahi:8) 156 KURBANLA İLGİLİ TARTIŞMALAR Bayramın huzurunu bozmak birleştirici rolünü yok etmek için kurban kesmeyenlerin yorum açıklamaları oluyor. Bunlar kafa karıştırıp dine zarar vermek amacındalar. Dinin kurallarını biz koyamayız ve o kuralları tartışamayız. Bu yetki bizde değil. Kurban yeni icat edilmedi. Peygamber (a.s) kesti, kesin dedi. Kurban terkine ruhsat olmayan bir sünnettir. Hatta ölenin vasiyeti varsa yerine getirilir ölenin kurban borcu ödenir kurban kesilip sevabı ölene bağışlanabilir. Kurbana karşı olanlar kurbanı gereksiz görüyor. Kesilmese de olur diyor. Parası fakirlere verilse de olur diyor. Böyle yapanın borcu düşmez. Emir, "venhar" kan akıt diyor. Kurban önemli bir emirdir. Kişi bütün malını verse bile kurban yerine geçmez. Çünkü bir ibadet başka bir ibadetle değiştirilemez. Kurbana acı vermek diye kurbana karşı çıkanlar oluyor. Bunlar bütün yıl boyunca kan akıtan kasapları görmüyor onlardan taze kuzu eti alıp meze yaptıklarını unutuyorlar. Amerika’da hayvan severler belediyeye başvurup hayvan kesimini acı veriyor bahanesiyle yasaklattılar. Müslümanlar dini görevimiz diye mahkemeye başvururlar mahkeme dine müdahale sayar ve belediye yetkililerine sorar: -Diğer günlerde de hayvan kesmeyi yasaklıyor musunuz? -Hayır "derler -Öyle ise dini inançla kurban kesmeyi ne diye yasaklıyorsunuz? Der, yasağı kaldırır. -Her ülkede yılın her günü on binlerce hayvan kesiliyor. KURBANI KİM KESER? Temel ihtiyaçların dışında nisab miktarı mala sahip olan kurban keser. (nisab miktarı: 560gr gümüş, 80 gr altın ya da karşılığıdır)bunda zekattaki gibi bir yıl geçme şartı yoktur. İmkanı olmayan keserse sevap olur. Kurbanda yaylaya, sahile, turistik geziye çıkandan kurban borcu düşmez. Burada seferilik yok kaçmak var. İbadeti terk söz konusudur. KİMİN KESTİĞİ KURBAN OLMAZ? -Şirk koşan, -Müslüman olmadığını söyleyenin, -Ateist olanın, -Delinin ve sarhoşun, -Bile bile besmeleyi terk edenin, 157 HANGİ HAYVAN KURBAN OLUR? Koyun, keçi, sığır, deve ve manda kurban olur -Keçi, koyun 1 yaşında -Sığır, manda 2 yaşında -Deve 5 yaşında kurban olur -Deve, sığır ve manda 7 kişiye kadar ortak kesebilir yalnız ortaklar Müslüman olmalı sırf ALLAH (c.c) rızası için kesmelidir. Birinin bile kurban niyeti olmazsa kurban olmaz. -Gözü şaşı, biraz topal, kulağı delik boynuzsuz hayvan kurban olur -Kör, çok zayıf, hasta, çok yaşlı, dişleri dökülmüş, kulakları kesik, boynuzları dipten kırık, kulağı ve kuyruğunun yarısından fazlası yok ve memeleri kopmuş hayvan kurban olmaz. Fakirin aldığı hayvan kusurlu çıkarsa, onu keser. Çünkü nafilede genişlik vardır. Fakirin hayvanı çalınsa veya ölse yerine hayvan alıp kesmesi gerekmez. Fakirin çalınan hayvanı bulunursa, onu kesmesi gerekir çünkü nafileyi vacip kılmıştır. Zengin başka hayvan kestiyse bulunanı kesmesi gerekmez o borcunu ödemiştir. Kurbanlık vakfedilmiş adanmıştır. Satılamaz. Satılırsa onun yerine daha güzeli kurban edilir. KESİLEN HAYVANIN NERELERİ YENMEZ? 1-Kanı 2-Midesindekiler 3-Cinsel organı 4- Kıkırdakları 5-Hayaları 6-Derisi 7-Bezeler, uykulukları (hastalık nedeni olabilir) 8-İdrar torbası 9-Ödü (Hadis Ans:6/238) 10-Güzel yıkanmayan bağırsak ve işkembesi yenmez HANGİ HAYVANIN ETİ YENMEZ? -Türbelerde ölüler için kesilen hayvanın, -Kişiler için kesilen (devlet adamı, çocuk, hacdan dönen için ) -ALLAH (c.c)'tan başkası için kesilen, -ALLAH(c.c)'ın adı anılmadan kesilen (ihmalden telaştan unutulmuşsa yenir) -İnançsız kimselerin kestiği, -Kan, leş ve pislik yiyen hayvan (tavuk 3 gün, küçükbaş 10 gün, sığır 20 gün, deve 40 gün temiz gıdalarla beslenmelidir.) Kurban sosyal yönlü bir ibadettir. Ondan kesemeyenlere verilmelidir. (İnanmayana ve alkol alana verilemez) KURBAN HAYVAN KATLİAMI MI? Hayvan sever, köpek severler yılbaşlarında hindileri kızartıp yerler, senenin diğer günlerinde kasaptan eksik olmazlar merhamete gelip "kurban katliamdır" "Müslüman kan dökücüdür" derler. Hayvana zulmü aç susuz bırakmayı fazla yük yüklemeyi, dövmeyi, hay158 van döğüşlerini yasaklayan dinimiz yılda bir defa hali vakti yerinde olana kurban ibadetini emrediyor ve kesemeyenlerin düşünülmesini tavsiye ediyor. Kurban kesilmese ne olacak? Senenin diğer günlerinde kesilecek kasapların vitrinlerini süsleyecek. Kurban düşmanlığı İslam düşmanlığıdır. Tarım ve hayvancılık bakanlığının verilerine göre 2002 yılında kesilen kurban sayısı %8 dir. Diğer günlerde %92 dir. %92 sini kasaplar kesiyor onu da fırtına koparanlar yiyorlar. Fakir sadece kurbanda et yiyor mesele bu... Kurbanı keserken başta besmele çekmeyi unutan veya çekip çekmediğini unutan kimse, hatırlayınca: ”Bismillahi evvelihiveahirihi Allahuekber” der. Galip zanna göre hareket eder "çekmişimdir inşallah der" biraz şüphesi varsa kasıt olmadığı için o da "ALLAHÜ EKBER BİSMİLLAHİ EVVELİNİ VE AHİRİHİ" der... Hayvanı ehil olan kişiler kesmelidir. Tutanlar da tekbirlerle iştirak etmelidir. Bağırıp çağırmadan kimseyi kırmadan kurban ibadeti yerine getirilmelidir. ELEKTRİKLİ KESİM CAİZ MİDİR? Halil Gönenç hoca efendi şöyle diyor: "Elektrikli kesim 4 mezhebe göre de caiz değildir. Kurbanı insan kesecektir. Kestiren, vekalet verecektir. Kesen de Müslüman olacaktır" (gmf 1/296) Hayvanın başına vurarak, kurşun sıkarak öldürmek olmaz. (Kayseri’de kör adamı gösterdiler) şok vermeye gelince, şok ölüme sebep oluyorsa o hayvan kurban olmaz. Eti de yenmez. Öldükten sonra kesmek kan akıtmak değildir. Şok hayvanı sakinleştiriyorsa ölüm kesimle oluyorsa caizdir. İbadetleri yerine getirmekte keyfilik olmaz emir ne ise öyle olur. O zaman ibadet kabul olur. Deri konusu hep tartışmalı olmuştur. Kurbanın derisi kurbandan ayrı düşünülemez. Alınıp satılamaz. Kasap ücreti olarak verilemez. Hayır kurumlarından başka yere verilemez. Ancak bazı köylerde seccade ve minder gibi kullanılıyor, kullanılabilir. Peygamber (s.a.v.) efendimiz Hz Ali’ye kestiği devenin çullarını bile sadaka olarak vermesini emretmiştir. Bir insanın kurbanı üzerinde tasarruf hakkı sadece onundur. Nasıl zorla kurban kesmiyorsa, derisi de elinden zorla alınamaz. Kurban kesilmeden yünlerini kesmek bile mekruhtur. Kurban bir ibadettir. Onda baskı mecburiyet olamaz. Hava kurumu deriye ambargo koyamaz. Fitre zekat toplayamaz. Bunlar fakirin hakkıdır. Ayrıca hava kurumu dini bir kurum değildir. Geçen yıllarda hava kurumu kurbandan sonra içkili danslı kokteyller düzenlemiştir bunların belgeleri elimizdedir. Eğer deri satılırsa parası ihtiyaç sahiplerine camilere ve Kur'an kurslarına verilir. 159 TEŞRİK TEKBİRLERİ UNUTULMAMALIDIR Tekbirler Arefe günü sabah namazının farzını kılınca başlar , bayramın 4. günü ikindi namazının farzından sonra getirilen tekbirlerle biter. Bu tekbirler vaciptir unutulur ve terkedilirse vacibin terki olur. Kurban kesen kesmeyen her müslüman getirir. Nasıl getirir:"Allahü Ekber, Allahü Ekber, Lailahe illahü vallahü ekber Allahü Ekber velillahil hamd "denir. Bunun kaynağı şöyledir: Cebrail (a.s) kurbanla İbrahim (a.s)’a gelince "Allahü Ekber Allahü Ekber" demiştir. Hz. İbrahim (a.s) da "Lailahe illallahü vallahü ekber" demiştir. Hz. İsmail (a.s) 'da "Allahü Ekber velillahil hamd" demiştir. İşte teşrik tekbirlerinin aslı budur. Sabah öğle namazları vaktinde kılınmadıysa ikindiden önce kaza edilirken tekbir getirilir. Daha sonra kaza edilirse tekbir getirilmez. Tekbir kazaya kalmaz. ADAKLA İLGİLİ BİLGİLERİMİZİ TAZELEYELİM Adak ayrı kurban ayrıdır. Adak mükellef olmadığı halde bir insanın mübah olan bir işi yapmaya söz vermesidir. Bu bir vaattir. Yerine getirilmesi vaciptir. Dünyalık işler için olur olmaz adak adamak doğru değildir, mekruhtur. Adağın etinden kesen ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler yiyemez. ALLAH (c.c) "adaklarınızı yerine getirin" diyor.(Hac:29) Adak sevap kazandıran bir iş değildir. Sözünü yerine getirmiş olur sevap kazanmaz. Adak kaderi değiştirmez. Peygamber (a.s) :"Adak, olmayacak şeyin olmasına sebep olmaz. Kaderi değiştirmez. Böylece cimriden bir şeyler çıkmış olur." Buyuruyor.(Ramuz el hadis :109/10) Adak türbede mezarlıkta kesilmez ve kanı oraya buraya sürülmez. Ölenin adak borcu ödenirse borç düşer. Türbeye adak adanmaz. Adak ibadet cinsinden olur ALLAH (C.C) 'a söz verilir. Peygamberimiz (s.a.v.) hiç adakta bulunmamıştır. Çünkü adak hiçbir şeyi değiştirmez, öne almaz, ertelemez ve olacak olanı asla engellemez olmayacak olanı oldurtmaz kimse boşuna adakta bulunmasın. AKİKA KURBANI NEDİR? Yeni doğan çocuğun başındaki kıllara akika denir. Bu kıllar ağırlığınca altın veya gümüş ihtiyaç sahiplerine verilir veya böyle bir çocuk verdiği için ALLAH (C.C)' a şükür kurbanı kesilir, buna akika kurbanı denir. Peygamberimiz (s.a.v) torunları Hasan ve Hüseyin için akika kurbanı kesmiştir. Kurbanı kesen etinden yer yakınlarına yedirir. 160 Eğer çocuğum olur, sağ salim doğarsa diye adanmışsa o adak olur" akika kurbanı keseceğim derse onun etinden yer." Kurban kesildikten sonra çocuk için dua edilir "Ya Rabbi! bana böyle bir çocuk verdiğin için sana şükürler olsun. Evladımı hayırlı kimselerden et, rızana uygun yaşat, hayırlı ömür ver ve Müslüman olarak canını al! denir. Bir hatırlatma yapalım: eğer taksitle, borçla veya kartla kurban kesilecekse faize bulaşılmamalıdır. Günahla haramla ibadet olmaz. Borçla kurban kesilir mi? Evet kesilir. NASIL BAYRAM GEÇİRELİM? Kurban bayramında yaptığımız bazı yanlışlıklarımız var bunlara işaret etmenin iyi olacağını düşünüyorum. Kurban bayramı et bayramı değildir. Eşler sıra ile kurban kesemez. Mükellef olan keser. Bekar, yeni evli kurban kesemez. Adetli kadın kurban kesmez. Beş vakit namaz kılmayan kurban kesmez şükür namazı kılmayanın kurbanı kabul olmaz. Kurban duası bilmeyenin kurbanı kabul olmaz. Bir hayvan hem kurban hem adak olur gibi yanlış söylemler oluyor bunlara inanmayalım. Kurban parası ile tatile çıkılmaz. Kurbanın parası verilse kurban kesilmiş olmaz. Bizden sonrakilere kabir ziyareti büyüklerin ve yakınların ziyareti gibi konularda güzel örnek olunmalıdır Ölmüşler için Yasin, hatim satın alınıyor. Bir kucak mersinle gidilip Yasin unutuluyor. Bayram sabahı silah atmak cahiliye adetidir. Bayram diye kız çocuklarımız giyimi ile müstehcenliğe alıştırılmamalıdır. Bayram hiçbir günahı meşrulaştırmaz namahremliği kaldırmaz. Bayram yozlaşmaya bozulmaya sebep olmamalıdır. İnsanlar birbirine saygılı olmalıdır. Başkalarının inancına, örtüsüne el öpmesine karışılmamalıdır. İnsanları rencide edip bayramın havası bozulmamalıdır. Ziyaretler inancın sınırları içerisinde yapılmalıdır. İnancı, ahlakı zayıf olana, meşru iş yapmayana, inançlara saygılı olmayana ziyarette bir fayda olamaz. Günaha girilecekse, sevap terk edilir. Hiçbir günah küçük görülmemelidir. Her büyük günah küçük günahlarla başlar. Ayrıca her günahta küfüre giden bir yol vardır. Dedeler torunlarını, babalar çocuklarını, ağabeyler küçük kardeşlerini bayram namazına götürmelidir. İnancımız kültürümüz yaşatılmalı ve bayram havasından yararlanılarak dini duygular aşılanmalıdır. Müslüman olduğu hatırlatılmalıdır. 161 Arefe günüde oruç tutmak sevaptır. Arefe günü ve bayram günleri dualar kabul olur. Kendimiz için, evlatlarımız için, milletimizin şer ve şerlilerden kurtulması için ve yeryüzünde zulüm, baskı gören Müslüman kardeşlerimizin çilelerinin bitmesi için Alemlerin Rabbi olan Cenab-ı ALLAH 'a yalvarmalıyız. Hepinize cenabı ALLAH 'tan hayırlı bayramlar diliyorum. Bu bayram insanımız ve bütün insanlık için hayırlara vesile olur İNŞALLAH. 162 RAMAZAN SONRASI HAYATIMIZ Çıkmışsa ilahi emir bahane bol Toprakla başlar toprakla biter bu yol. NE İÇİN YARATILDIK? Cenab-ı Allah meleklere: - Yer yüzünde halife yaratacağım” dedi. Melekler: - Biz seni hamd ederken, tesbih ederken, yer yüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı yaratacaksın” dediler. (Bakara:30) İnsan, yeryüzünün halifesi olarak yaratıldı. Hatta bazı meleklerden bile üstün kılındı. Her şeyi insan için, insan yararına yarattı Allah(cc). Cenab-ı Allah meleklere ve cinlere: - Adem’e secde edin” dedi. Şeytan hariç hepsi secde ettiler. Şeytan yüz çevirdi. Secde etmedi. Büyüklük tasladı, böylece kafirlerden oldu. Şeytan imtihanı kaybetti.” (Bakara:34) Cenab-ı Allah, Adem’le Havva’yı cennete koydu. Sadece bir ağacın meyvesini yasakladı: ”Eğer yerseniz kendinize kötülük eden zalimlerden olursunuz.” Dedi (Bakara:35) -“Şeytan onları kandırdı. Allah’a isyan ettirdi. Onları cennetten çıkardı. Yeryüzüne indirdi.(Bakara:36) Şeytan Allah’ın emrine uymadı, kaybedenlerden oldu. Ademle Havva, Allah’ın emrine uymadı, şeytana aldandı ve kaybedenlerden oldu. Burada isyan edenin nelerden mahrum olacağı mesajı veriliyor. Kur’an’da Cenab-ı Allah insandan şöyle bahseder: - İnsan acelecidir. (Enbiya:37) - İnsan zayıftır. (Nisas:29) - İnsan nankör yaratılmıştır. (İbrahim:34) - İnsanın eli sıkıdır. (İsra:100) - İnsan hayrı da ister, şerri de ister. (İsra:101) - İnsan hırsına düşkün yaratılmıştır. (Meariç:19) - İnsan tartışmaya düşkündür. (Kehf:54) İNSANIN GÖREVİ NEDİR? - Cenab-ı Allah ın emirlerini yerine getirmek o’na itaat ve ibadet etmektir.(Zariyat:56) - İnsan imtihan için yaratılmıştır.(insan:2) 163 Kazananlar olacak, kaybedenler olacak… -Başıboş keyfince yaşasın, köpek gezdirsin, köpek onu gezdirsin, istediğini yapsın diye yaratılmamıştır. Adam ava çıkmış ceylana nişan almış, ateş edecek ceylan ona bakmış ve demiş ki; -Cenab-ı Allah seni bunun için mi yarattı? Bu hitap adamın kendine gelmesini sağlamış. İNSANI ALDATAN NE? İnsan geçmişini, geleceğini unutursa aldanır. Şeytan onu aldatır. Şekilden şekle sokar. Peygamber(as):”içinden hayra davet eden bir ses duyarsan, bil ki o meleğin sesidir; ona uy. Eğer içinden şerre davet eden bir ses duyarsanız ona uymayın, o şeytanın sesidir.” Uyarısında bulunmuştur. İnsan meleğe ve iyi insanlara yakın olursa şeytan ona yaklaşıp aldatamaz. Eğer şeytana ve şeytanlaşmış, şeytani işler yapanlara yaklaşırsa, o insan şeytanın maskarası olur. Bir adam şeytanla beraber olmuş. Şeytan insanlara yular takıyormuş. Adam şeytana sormuş -Hani benim yularım ? Şeytan: -Yulara ne gerek var ! Sen zaten benim isteklerimi yapıp duruyorsun.” Demiş . Biride illa şeytanı görmek istemiş. Görmüş. Şeytan o’na; -“Hiç acele etme senin 40 yıllık ömrün var.” Demiş. Adam şeytana kanmış: 20 yıl dilediğim gibi yaşarım. Kalan 20 yılı da ibadetle geçiririm demiş. 19 yıl sonra ölüm döşeğine uzanmış. Şeytan tekrar ona görünmüş. Adam şeytana: -“Beni aldattın!” demiş. Şeytan o’na: -“Ben insanları aldatacağım diye yemin ettim” cevabını vermiş. Şeytanın görevi aldatmaktır. İnsan şeytana aldanmamalıdır. NİÇİN DİRİLECEĞİZ? Yerden tohumun çıkışı gibi dirileceğiz. Hesap vermek için, hesaplaşmak için dirileceğiz. Ahiret, hesap yok gibi davrananlar keşke diyecek ama son pişmanlık fayda vermeyecektir. Peygamber(as):Öncelikle beş şeyden sorulacak: 164 1-Hayatını nerede nasıl geçirdin? 2-Aklını bilgini nerede kullandın? 3-Malını nereden kazandın? 4-Malını nereye harcadın? 5-Sağlığını, gençliğini nerede, ne şekilde geçirdin? Ver verebilirsen hesabını. Haydi şimdi bu soruların cevaplarını verelim, kendimizi sorgulayalım. Peygamberimiz şöyle haber veriyor: -Allah (cc) azabı en hafif olana diyecek ki: “Eğer dünya her şeyiyle senin olsaydı, şu azaptan kurtulmak için hepsini verir miydin? O kişi: ”evet” diyecek. Cenab-ı Allah o kişiye diyecek ki: -Senden daha azını istemiştik.(zekat, sadaka olarak birazını vermedin) Şeytana fırsat veren yandı. Şeytana kapı aralayan yandı. ÖLÜM HAK: Yolcuyuz. Esas evimize gidiyoruz. Ölüm hak öleceğimizi sakın unutmayalım. Ölmeyecekmiş gibi yaşamayalım. Peygamber(as):”dünyada garip bir yolcu gibi ol” -“Her nefis ölümü tadacaktır.” “Ölmeden önce ölünüz” diyor. Hani bizden öncekiler? Ya onlardan öncekiler nerede? Onlar kendileri gitmiyor. Gidip de geri dönmüyor değil, ölüm alıp götürüyor, dönemiyorlar. Unutma nasıl yaşarsan öyle öleceksin. Nasıl ölürsen öyle dirileceksin. Eline amel defteri verilecek. Hayat filme alınıyor. Sonra seyredeceksin. Yaptıklarını bir bir seyredeceksin. Sevinen mi olmak istersin yoksa “keşke” diyen mi olmak istersin? Adam bir türlü yola getiremediği oğluna vasiyet ediyor. ”Beni çoraplarımla gömün.” Arkadaşına da mektup bırakıyor, oğluna verilecek. Mezarı başında hoca efendi “olmaz” diyor ve çoraplar çıkartılıyor. Gömüldükten sonra mektup veriliyor. Mektupta baba diyor ki: ”Bak evlat! Eski çoraplarımı bile götüremedim…” Bir şeyler götürmek isteyen var mı? Cenab-ı Allah soruyor:”Feeyne tezhebun ! “Nereye gidiyorsun?” diyor. Yolculuk nereye diyor. Geç kalanlardan olma! Sakın geç kalma! “yarın, yarın deme! Yarın olacak, ama bakalım sen yarın da olacak mısın? 165 Şeytan ;”la ilahe illallah der son anda bende kurtulurum” deyince; Peygamberimiz üzülmüş. Cenab-ı Allah: ”Üzülme!” O anda biz ona unuttururuz” diye vahy etmiştir. Zaman üçtür; geçmiş, gelecek ve şuan. Geçmişi geri getiremeyiz, geleceğe ulaşamayız. Bizim için fırsat şu andır. Gerisi yalan. Fırsat bu fırsat kurtulmak isteyen için tam zamanı. KABİR BİZE DİYOR Kİ: -Her şey boş, ”Öleceksin, unutma! -Herkes gibi sende bana geleceksin, unutma! -İçimdekilerden ibret al! Onlarda senin gibiydi. - Bak, her attığın adımda bana yaklaşıyorsun. En sonda: Bana ne getirdiniz? Diyecek. İş, sorgu melekleri olan Münker - Nekir’e kalacak soracaklar: - Rabbin kim? Allah’a itaat eden, Rabbin Allah “ diyecek - Dinin ne? İslam’a gönül veren, dinim İslam diyecek. - Kitabın hangisi? Kur’an’a uyan, kitabın kuran diyecek - Kıblen neresi? Namaz kılan, kıblem Kabe diyecek - Peygamberin kim? Peygamberlere itaat eden, Muhammed (as)diyecek. Bunları yapmayan bilmiyorum diyecek. Ölüme hazırlık, kefen ve mezar yeni satın alma değildir. Orası ebedi istirahat yeri de değildir. Orası sorgu yeridir. Orası azap yeridir. Dışı bizi yakar içi yatanı yakar. Peygamber (as) “kabir azabından Allah’a sığının” diyor. (Buhari cihad 25) - “Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yada cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Tirmizi zühd 4) - “Benim gördüğüm hiçbir manzara, kabirdeki kadar dehşet verici değildi.” (Tirmizi zuhad 2308) size anlatsam ölülerinizi gömmekten korkardınız “diyor. - Hayatını düzgün yaşamış biri (Kemal Sunal) hanımının rüyasına sık sık giriyor: “Beni buradan kaldırınız “ diyor neden , niçin derken bakıyorlar ki yanındaki halka zulmetmiş biri yatıyor. Kabri unutma unutanın vay haline! SIRAT KÖPRÜSÜNÜ NASIL UNUTURSUN? Kıldan ince kılıçtan keskin, cehennemin üzerine kurulu köprüyü… Bazıları geçip gidecek, bazıları kurtlu armut gibi aşağıya düşecek… 166 Köprünün üzerinde yedi durak var. Her ikisinde sorular sorulacak cevap veren geçecek veremeyenin vay haline! 1İman durağı, inanmayana vay haline! 2Namaz durağı, kılmayanın vay haline! 3Zekat durağı, vermeyenin vay haline! 4Oruç durağı, tutmayanın vay haline! 5Hac durağı, imkanı olup da gitmeyenin vay haline! 6Cünüp gezenin vay haline! 7Ana baba hakkı durağı, sağlıklarına yetişip vazifesini yapmayanların vay haline! (Mehmet Zahid Kothu Ahkaid) Dünya ahreti kazanma veya kaybetme yeridir. Cenab-ı Allah bizi uyarıyor: -“Sakın dünya hayatı seni aldatmasın” diye Dünya ile ahret arasında denge kuran kazanır. Dünyaya, dünyada kalacağı kadar ahrete de orada kalacağı kadar hazırlık yapana ne mutlu! Kur’an bizi uyarıyor: -“ Ey iman edenler: Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı unutmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa , işte onlar zarara uğrayanlardır..” (Münafikun:9) Peygamber (as) bir gün oğlak ölüsünü gösteriyor ve : - Bunu şu kadara alacak var mı? Ashab: - Hayır onu kim alır, ya Rasulallah ! diyor tekrar : - Şu kadara alacak yok mu? - …. - İşte dünya bunun gibidir diyor. Biri mezarlıkta yatanların hepsi yalancı, o benim şu benim derlerdi, hani bir şey götürebilmişler mi? Neleri var? demiş. Binide mezarlığın duvarlarının dibindeki insan dışkısını gösterip : “ işte dünya! Mezardakileri gösterip işte yiyenler “ demiş. Mevlana şöyle anlatıyor: Adam krala : “ insan nasıl bozulmaz? diye sorar. Kral kızmış gibi yapar ağzına kadar dolu yağ tulumunu getirilmesini ister. Onu adamının kucağına verir ve eli kılıçlı adamına derki: bunu çarşı Pazar dolaştır bir damla yağ dökerse, kellesini uçur. Adam kan ter içinde dökmeden dolaşır gelir, Kral sorar: Döktü mü ? - hayır cevabını alınca adama: - Çarşı pazarda ne gördün? Der adam: - Aman efendim ben nasıl göreyim dökmemek için gayret ettim gözüm tulum da idi “ der kral ona. 167 - -Bak işte bozulmamasının yolu budur der Dikkat edin kucağımızda Kur’an var ; emirler yasaklar var önümüzde ahret var … İslam avucumuzda kor ateş gibi. - Hayat geçici ve sınırlı. Bu dünyayı bırakıp gitmeyen var mı? . - Hayat, iki ezan arasıdır. Beşikteki ezan musalla taşındaki ezan - Mezar taşında doğdu öldü arada bir çizgi var. - Dünyadan götürülen sadece kefen ve amellerdir. X X X Kötü insanlar için Mevlana: “Nice insanlar gördüm, üzerinde elbise yok. Nice elbiseler gördüm, içlerinde insan yok” der. Şair: Yılan mısın, kimi görsen sokuyorsun! Baykuş musun nereye koysan yıkıyorsun” Şair: Ne kendisi eyledi rahat ne halka verdi huzur Göçtü gitti bu cihandan dayansın kubur.” Der. Kötü olmanın kötülük yapmanın kötü yaşamanın manası yok. Bir arkadaşıma namaz zamanı “Haydi cumaya gidelim” derdim bana “daha var “ derdi zaman geçti bir Cuma günüydü, radyoya geldi ben gene: “Haydi cumaya gidelim dedim.” Ağladı ağladı. Anam babam öğretmedi ben de ihmal ettim… “ ben de camiye gidecek hal mi var? Hocam dedi. Hidayet kapıları kapanmadan uyanalım. Burada; 1. Sorumlu olduğumuz kimselere karşı tebliğ ve irşat görevini unutmayalım. 2-“ daha var sonra yapayım” deyip zamanı geçirmeyelim. sonraki pişmanlık fayda vermez. Ömür dediğin doğum ile ölüm arası. RAMAZAN SONRASI HAYAT NASIL OLSUN? Biz sadece ramazan Müslümanı değiliz. Ramazan sonrasında da Müslümanız. Ramazanda çok güzel alışkanlıklar kazandık. İbadet alışkanlığı kazandık, yardım etme alışkanlığı kazandık (namaz kıldık, oruç tuttuk, teravih kıldık, fıtır sadakası verdik. Sadaka verdik. Zekat 168 verdik. Açların halini anladık, ;yardım etmenin hazzını tattık, zevkine vardık. Bunları bir kez mi vereceğiz gelecek sene yapar mıyız mı diyeceğiz? Ramazan boyu sigarasız, alkolsüz, günahsız ve haramsız bir hayatın olabileceğini gördük ramazan sonrası tekrar devam kararımı alacağız eski hale mi döneceğiz? Ramazan kazandırdı bayram götürdü mü olacak? Ramazan bitti, dini hayat bitti mi olacak? Ramazana veda edelim ama onun bize kazandırdıklarına veda etmeyelim? Bazıları: bayram namazından sonra :” Hocam bize bir ay teravih kıldırdınız, hakkınızı helal edin “Deyip hoca ile cami ile helalleşip vedalaşılıyor… İbadetler sadece ramazana mahsup değildir. Bayramlaşırken 18-20 yaşlarındaki bir gençle aramızda şöyle bir konuşma geçti: - Adın ne? - Muhammed. - Anan baban ne güzel ad vermiş. Peygamberimizin adı. - Ramazan nasıl geçti? - Bu sene ilk defa 3 oruç tuttum 5 defa teravihe gittim. - Olur mu Muhammed! bu yaşa kadar her an Allah’ın sana verdiği nimetlerinden istifade ediyorsun. her şey için teşekkür gerekmez mi.? Dedim. Biz ramazan Müslümanı olmayalım. İbadetlerle hayat iç içe olmalı. Sakın vaktim yok, işim çok kalbim temiz demeyelim. Hayatın bir kısmında Müslüman, bir kısmın da isyan olmaz. az ateş de yemek pişmiyor. Kulluk yapmadan, cennetlik işler işlemeden cennetin kapısı açılmaz. Kokusu bile duyulmaz . Ya isyan içindeyken, ibadetsiz ömür sürerken Azrail kapını çalıverirse, yeter buraya kadar der se, o zaman vay haline… Yazık yaşanan ömre! Kendi kendimize soralım. -Ramazandan geriye şu anda ne kaldı. Ömür ramazan gibi kısa olursa ölüm bayram gibi olur. Ölümün bayram olabilmesi için orucun bozulmaması lazım ; günahın haramın hayatımızdan çıkması lazım . Ne diyor Rabbimiz: -Ölünceye kadar ibadet et (Hıcır: 99) -Ailene namazı emret kendinde ona sabırla devam et. (Taha 32) 169 -“Ey iman edenler! Allahtan korkun. Müslümanlar olarak can verin “ (Al-i mran102) -İpliğini sağlamca büküp sonrada çözüveren kadın gibi olmayın “(Nahl:92) Böyle yapmazsan Cenab-ı Allah’ın seni kullar defterinden silip silmeyeceğini ne biliyorsun. Ya siliverirse, halin nice olur? Sen Allah’ı unutursan oda seni unutur. Cebrail (as) peygamber (sav) e geliyor ve diyor ki; - Ya Rasulellah! Ramazana erişip de kurtulamayanın burnu sürtülsün? “ Peygamberimiz (sa) : “Amin” diyor. - Adını duyup da üzerine salevat getirmeyenin burnu sürtülsün.” Peygamberimiz (sa) : “Amin” diyor. - Ana babasının sağlığına yetişip de onların rızasını kazanmayanın burnu sürtülsün diyor. Peygamberimiz (sa) : “Amin” diyor. Rabbim diyor ve kurtuluş yolunu gösteriyor: - Sana vahyedilen Kur’an’ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette ibadetlerin en büyüğüdür. Allah yaptıklarımızı bilir. (Ankebut:45) Ömer bin Abdulaziz’in hocası ölürken yanındakiler, yüzünü kıbleye çevirmeye çalışıyor. Hoca efendi kendine geliyor ve diyor ki: - Ben hayatında yüzümü kıbleye çevirmediysem, şu anda ve kabirde yüzümü kıbleye çevirseniz bana ne faydası olur? Sen Allah ı unutursan Allah da seni unutur …. Şekilcilikten vaz geçelim, İslam’a ve ibadetlere yönelelim. Cenab-ı Allah Müslümanlar olarak can verenlerden etsin bizleri inşallah. Allah’ın selamı Salih kullarının üzerinde olur. Size üç kelime söyleyeceğim. Bunları aklınızda tutar, uygularsanız, ne ölürken: ne kabirde, ne de sıratta ve mahşerde sıkıntı görmezsiniz: - ALLAH BİLİYOR - ALLAH GÖRÜYOR - ALLAH SORACAK İsterseniz bu üç kelime dünyanı da ahiretini de kurtaracaktır. SELAM HİDAYETE TABİ OLANLARA! Allah’ın rahmeti, mağfireti, ikramı, ihsanı ve hidayeti üzerinize olsun. 170 ÖZÜR VE KEFARET İslam’da ibadetlerden önce fıkıh bilgisi gelir. Kur'an'a göre bilenlerle bilmeyenler bir olmaz. Peygamber hadisine göre bilmek öğrenmek kadına da erkeğe de farzdır. İbadetler eksik veya yanlış yapılırsa kabul olmaz. Allah affeder değil öğrenmeyi ihmal etmek doğru değildir. Peygamber (a.s.) “Fıkıh, namazdan önce gelir.” Buyurmuştur. İbadet bilgilerini öğrenmezsek kulluğumuzu yapmış olamayız sevap da kazanamayız. Bize vebal ve günah kalır. İslam, kolaylık dinidir. Her ibadette mazeretin öne sürülmemesi için kolaylık sağlanmıştır. Kulun yapamayacağı şeyden Allah sorumlu tutmamıştır. Mesela; fakire hac ve zekat farz değildir. Kadına Cuma, Bayram, cenaze namazları mecburiyeti yoktur. Namaz için ayakta duramayan, oturarak namaz kılar. Oturamaz ise yatarak kılar, göz ucu ile kılar. Abdest alamayan teyemmüm eder. Vaktinde kılınamayan namaz kaza edilir. ÖZÜR NEDİR? KİMLER ÖZÜRLÜ SAYILIR? Bir Müslümanın ibadetini tam yapmasına mani olan vücuttaki eksiklik veya hastalıktır. Akıntıdır. Dinimiz şu kimseleri özürlü sayar: 1. Sık sık burun kanaması olan, 2. Âdet hâli üç günden az olan ve on günden fazla devam eden bayan, 3. Lohusalık hali kırk günden fazla devam eden kadın, 4. Dokuz yaşından küçük kan gören kız, 5. Elli beş yaşından büyük âdet gören kadın, 6. Memeden, göbekten, gözünden, kulağından herhangi bir yerinden devamlı akıntısı olan, 7. İdrarını, yellenmesini tutamayan, 8. Devamlı ishali olan, ibadetler için özürlü sayılır. Bir kimsenin özürlü sayılabilmesi için, o halin en az bir namazdan diğer namaza kadar devam etmesi gerekir. Özürlü, her namaz vakti girince abdesti bozulur ve abdestini yeniler. Bir vakit için alınan abdest ile her ibadet yapılabilir. 171 Bir insan “Ben özürlüyüm” diyerek kendini özürlü sayamaz. İnançlı bir doktorun ve fetva makamından görüş alır. İki namaz arası abdestli olan kimse için abdesti bozan bir durum olursa, abdesti yeniler. Tedbir almasına rağmen akıntı, elbiseye veya bedene bulaşsa da abdestli sayılır. 1. 2. 3. 4. 5. 6. CÜNÜP AY HALİ VE HAYIZLI NELER YAPAMAZ? Namaz kılamaz, Kur'an'ı elleyemez, okuyamaz, Ay hali, hayızlı oruç tutamaz, (orucu kaza eder, namazı kaza etmez) Tilavet secdesi yapamaz, Camiye giremez, Kâbe'yi tavaf edemez. KEFFARET NE DEMEKTİR Keffaret, kelime olarak kusur veya günahı örten demektir. Kuran'da günahı örtmek anlamında kullanılmıştır. (Al-i İmran: 193Maide: 45) Peygamber (a.s.) beş vakit namazın, günahlardan kaçınınca namazlar arasındaki küçük günahlara kefaret olacağını haber vermiştir. Kefaret, ibadetlerde yapılan hata ve eksiklikler telafi için yapılan hareketlerdir. Bu, oruçta olur, yeminde, ziharda, hacta ve hata ile öldürmede olur. Kılınmayan namaz kaza edilir, Farz olan oruç bilerek bozulursa 60+1 gün kaza edilir, Yanlışlıkla birini öldüren, karşı tarafa diyet öder. Aralıksız 60 gün oruç tutar.(Nisa 92) Eşinin mahrem yerini anasına benzeten 60 gün oruç tutar, İhramlı iken yasağı çiğneyen, işlediği suça kefaret öder. Yeminini bozan on fakiri doyurur veya giydirir veya üç gün oruç tutar. Bu sıra ile olur. Adak adayan, sözünü yerine getirir. Adak, sevap kazandırmaz. Borç ödenmiş, söz yerine gelmiş olur. 172 NAMAZIN ÖDENMESİ Namazı Düşüren Özürler: Hayızlı ve nifaslı olan kadın, bu zaman içindeki namazları kılmaz. Akıl hastası olan, namazdan sorumlu değildir. Sara hastası, baygınlık veya koma halinde en az bir gün olursa, o vakitlerde geçen namazlarını kılmaz. İslam’a girenin önceki namazları kılınmaz. Bunamış, ne dediğini ne yaptığını bilmeyen ihtiyar namazdan sorumlu değildir. NAMAZ BORCU NASIL ÖDENİR? Vaktinde kılınamayan namaz daha sonra kaza edilir. Mazeretsiz, gafletten, tembellikten dolayı kılınmayan namazlar için tevbe gerekir. Uyuya kalmak veya unutmak mazeret sayılır. Kılamadığı namazı kaza eder. Kazaya kalmış namazlar kılınınca borç ödenmiş olur. Vaktinde kılma sevabından mahrum olunur. Sabah namazı vaktinde kılınamadıysa, kuşluk sünneti ile beraber farzı kılınır. Peygamberimiz (s.a.v.) Hendek Savaşı'nda dört vakit kazaya kalmıştı daha sonra “Bilal ezan oku!” dedi ve dört vakit kaza edildi. Komaya giren, bitkisel hayata girenin, beş vakitten fazla geçen namazları kaza edilmez. Dinden dönen kimse tekrar Müslüman olursa, küfür halindeki namazları kılmaz. Ölenin kılmadığı namazlar için kefaret yoktur. Ancak ölüm döşeğinde hastalığından veya acizliğinden dolayı kılamadığı namazlar için mirasçılar dilerse her bir namaz için, o yılın fıtır sadakası miktarı ihtiyaç sahiplerine verilir. Kabulü için dua edilir. Çünkü namazın fidyesi yoktur. Halk arasında alt-üstü(devir) denilen azıcık bir paranın “kabultü veheptü” denilerek kucaktan kucağa dolaştırılarak borcun ödenmesi diye bir şey yoktur. Normal namaz kılamayan özürlü, sandalyede dört mezhebe göre namaz kılamaz. Oturarak ayaklarımı uzatır namazını kılar. 173 CAMİYE CEMAATE GİTMEMEK İÇİN ÖZÜRLER: Camiye gitmeye engel olan yaşlılık, hastalık, Körlük veya ayakları kesilmiş olmak, Mal, can, namus emniyeti olmamak, Yalnız bırakılmayacak hastası olmak, Hava şartlarının gitmeye engel olması, Abdestini tutamama özrünün olması, Rahatsızlık verecek şekilde soğan, sarımsak yemek, Dini konularda öğretme ve dini konularda araştırma yapmak durumunda, Cemaate gidememekte vebal yoktur. ORUCUN KEFARETİ Cenabı Allah, Kur'an'da “Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa, tutamadığı oruçları diğer günlerde kaza eder. Devamlı mazereti olup, tutamayan bir fakiri doyuracak fidye verir.” (Bakara: 184) buyurur. En az üç günlük, yani 18 saatlik yola giden niyetlenmezse o gün oruç tutmaz. Niyetlendi ise oruca devam eder. Eğer orucu bozarsa bir gün kaza eder. Yolculukta bir zorluk yoksa oruç tutması daha sevaptır. Hasta, ilaç alıyorsa, tutamayacak durumda ise oruç tutmaz. Sağlığa zarar verecek durumda ise tutmaz, oruçlu ise bozar. Sonra bir gün kaza eder. Çocuk emziren veya hamile olan, çocuğa zarar gelecekse sonra kaza eder. Çok yaşlı ve çok aciz ihtiyarlar oruç tutmayabilir. Kazada etmezler. Fidye verirler. İyileşme ümidi olmayan hastada oruç tutmaz. Fidye verir. Sağlığına zarar gelecek veya ölüm tehlikesi olan hasta inançlı bir doktorun ifadesiyle orucu bozar sonra kaza eder. Adet gören doğum yapanın orucu bozulur, sonra kaza eder. O gün çok zor bir işi olan, o gün oruca niyetlenmeyebilir. Sonra kaza eder. Hiçbir mazeret yokken isteyerek oruç bozmak hem kaza hem kefaret gerektirir. Bu orucun Ramazan içinde Ramazan orucu olması gerekir. 60+1 peş peşe kaza eder. Oruç fidyesi bir fakire sabah akşam doyurmak veya bunun karşılığı para vermektir. (Kendisi fakirse, Allah'tan affını diler.) 174 Oruç tutma ümidi olmayan, o yılın fıtır sadakası miktarı, oruç sayısı kadar ihtiyaç sahibine verir. Kaynaklarda ıskat, düşürmek, devir döndürmek anlamına geçer. Dinde ise ölenin hayatında yapılmadığı kurban, namaz, oruç, adak gibi ibadetlerin fidye vererek düşülmesi demektir. Oruç tutması mümkün olmayanın Oruç için fidye verilir. Keyfi oruç tutmamış olan vasiyet ederse fidye verilir. Namaz borcu olanın namazları için fidye verilirse, sadaka olur. Belki günahlarının affına neden olur. Eğer vasiyet ederse, mirasının üçte birinden fidye verilir. Vasiyet yoksa mirasçılar fidye vermeyebilir. Devir usulünün dinde yeri yoktur. Çünkü devir yapanlar ihtiyaç sahibi olmuyor Ayrıca ödeme gerçekçi olmuyor. Peygamber ve sahabe devrinde böyle bir şey olmamıştır. HAC DA KEFARET Haçta ihramlı iken uyulacak kurallar vardır. Bunlardan biri traş olması yasaktır. İhramlı sakalının, saçının dörtte birini bile traş etse, kurban kesmesi gerekir. Dörtte birinden daha azını kesse, o zaman sadaka vermesi gerekir. İhramlı, özrü sebebiyle traş etse, üç gün oruç tutması gerekir. Bu orucu ayrı ayrı tutabilir. (Bakara: 196) İhramdan çıkmadan eşiyle olan büyükbaş hayvan kurban eder. Ziyaret tavafı, cünüp, hayızlı, nifaslı yapılırsa, sonradan tekrar temiz olarak yapılırsa ceza gerekmez. Kur'an haccı yapan şükür kurbanından önce traş olursa, iki kurban kesmesi lazımdır. Dikişli elbise giymek, başı örtmek, tırnak kesmek, tıraş olmak, koku sürünen küçükbaş kurban keser. Bunları az yaparsa sadaka verir. Bitkilere zarar verilmez hayvanlar öldürülmez YEMİN KEFARETİ Yemin bir kimsenin Allah'ın adını zikrederek sözünü kuvvetlendirmesidir. Yaptığı yemine uymayan, yeminini bozan yemin kefareti vermesi gerekir. Şöyledir: Köle azad eder, On yoksulu akşam sabah doyurur, 175 Veya on yoksulu orta halli giydirir, Bunları yapamazsa üç gün ardarda oruç tutar. Bu oruca ara verilmez. (Maida: 89) Yemin bozulmadan kefaret verilmez. Üzerimize farz, vacip, sünnet olan bir şey için de yemin edilmez. Yemini bozmak bir suçtur. Kefaretten sonra tevbe edilmelidir. Yemin Cenab-ı Allah'ın hoşuna gitmeyen bir davranıştır. Para olarak verilecekse o yılın fitresi miktarı verilir. Üç çeşit yemin vardır: Yemin-i Lağv: Ağız alışkanlığı ile yapılan yemindir. Yemini Gâmus: Yalan yere edilen yemindir. Yemini Mün’akide: Geleceğe ait bir şeyi yapmak veya yapmamak üzere yapılan yemindir. ADAM ÖLDÜRMENİN KEFARETİ Adam öldürene katil, öldürülene maktül denir. Adam öldürmek büyük günahlardandır. Hata ile bir Müslümanı öldürmenin kefareti şöyledir: Yanlışlıkla bir müslümanı öldüren, diyet verir. Bu vaciptir. Ayrıca kefareti de vardır. O da ard arda iki ay oruç tutar. Kur'an'da: “Bir mümin bir mümini yanlışlıkla öldürürse, onun köle azad etmesi, ölenin ailesine diyet vermesi gerekir…” buyrulur. (Nisa: 92) KISAS Kısas, ödeşme, ceza demektir. Fıkıhta misilleme esasına dayanan ceza demektir. Kur'an'da: “Ey insanlar! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı… Ey akıl sahipleri! kısasta sizin için hayat vardır…” (Bakara: 178-179) Eğer kısastan vazgeçilir, bağışlanırsa, Maide Suresi'nin 45’inci ayetine göre bağışlayanın günahlarına keffaret olur. Bağışlanınca, ölenin yakınlarına diyet ödenir. Bu örfe göre dışarıdan tayin edilen iki kişi tarafından tayin edilir. Zaman zaman kan bedeli denilen bu parayı almak caiz mi? diye soruluyor. Dikkatsizlik, ihmal sonucu meydana gelen ölümlerin sonunda, ölenin yakınları isterse diyet ödenir. Mahkemenin takdir ettiği miktarı ölenin yakınları alır bu helaldir. 176 SEFERİLİK 18 saatlik mesafe olan üç günlük yola çıkan, çıktığı beldenin son evleri veya mezarlığından geçince aynı yere dönünceye kadar seferi sayılır. Uzaklığında 90 km den az olmaması gerekir. Sürede 15 günden az olmalıdır. Ne amaçla hangi vasıtayla giderse gitsin. Bu Allah'ın ikramı ve ruhsattır. Namaz için dört rekatlı ona namazın farzları iki rekat olarak kılınır. Kılma imkanı varsa, sünnetler terk edilmez. Vacip olan vitir terk edilmez. Namazı cemaatle kılınan 4 rekat kılarsa, Nafile olur. Misafir, İmam olursa 2 rekatta selam verir. Cemaat üçüncü dördüncü rekatı tamamlar. Seferi olan, Cuma, bayram namazı kılmakla ve kurban kesmekle mükellef değildir. Seferi oruç tutarsa sevaptır. Mesh müddeti 24 saat değil, 72 saattir. Zorunlu hallerde öğle ile ikindiyi akşam ile yatsıyı cem edebilir. İnsanın doğup büyüdüğü yerde, ana baba sağ, teşkilat tam ise öğrenci ve dışarıda çalışan için asli vatan olup misafirlik olmaz. Bir insanın yazlığı yaylalığı çadırı asli vatanıdır. İkinci ikametgahıdır. Ancak mesafe 90 km den fazla ise yolda geçen zaman seferilik olur. Hanımın veya beyin memleketinde seferilik olmaz. ADAK Adak, dinen mükellef olmadığı halde, kişinin farz veya vacip türünden bir ibadeti yapmak için Allah'a söz vermesidir. Adağı normal bir insanın yapması, ibadet cinsinden olması gerekir. Adağın yerine getirilmesi vaciptir. Adağın yerine getirilmesinde sevap yoktur. Adak kaderi değiştirmez. İRTİDAT İrtidat, yüz çevirmek, geri dönmek demektir. Dinde ise, bir Müslümanın dinini terk etmesi demektir. Dinden dönene mürdet denir. 177 İslam'ın ilk yıllarında namaz kılmak, zekat vermek ve cihad etmek zor gelenlerden İslam'ı terk edenler olmuştur. Kelime-i şehadet getirdikten sonra yani Allah'a söz verdikten sonra verdiği sözden dönmek büyük günahtır. Dinden dönene dünyevi bir ceza yoktur. Çünkü zorla Müslümanlık olmaz. Baskı ile iman olmaz. Mürtedin imanı ile beraber nikahı gider. İşlediği sevaplar gider, günahları kalır kestiği hayvan eti yenmez. ZİNANIN CEZASI Zina için konulan ceza caydırıcıdır. Ayrıca teşhir edilir ve ceza uygulanır. Kuran'da zina eden iki tarafı da yüz değnek vurun. İnsanlar buna şahit olsun diye emredilir. (Nur: 2) Evliler zina ederse, recmedilir. Peygamber (a.s.) Yahudi ile ilişki kuran Müslüman bir kadına bu cezayı uygulamıştır. Cezanın nedeni, aileye ve topluma karşı işlenen bir suç oluşudur. Ergenlik yaşına ulaşmamış kimseye recim uygulanmaz. Aklı başında olmayanlara uygulanmaz. Zorla tecavüz de kadına ceza uygulanmaz. Zina suçu dört şahit ve ikrar ile sabit olursa, ceza uygulanır. Hayızlı eş ile ilişkiden uzak durulması emredilmiştir. (Bakara: 222) Bu ilişki haramdır. Çünkü bu bir rahatsızlıktır. Kadının ruhen ve bedenen zarar görmesinden dolayı yasaklanmıştır. Hayızlı halde iken ilişki günahtır. Affı için çokça tövbe gerekir. Fıkıhçılara göre ilişki ilk günlerde olmuşsa 4.25 gram altın. Kanamanın azaldığı zaman olmuş ise 2.15 gram kefaret gerektirir. Bu ilişkiyi erkeğin zorlaması ile olmuş ise kefareti erkek öder. İkisinin de isteği olmuş ise ikisi de kefaret öder. BOŞANMADA Bir erkek dinen birinci ikinci boşamadan dönüp nikah tazeleyebilir. Üçüncü boşanmadan sonra nikah tazeleyemez. Evlilik hayatı yaşayamaz. Kur'an'da: “Boşanma iki defadır. sonrası ya iyilikle tutmak veya güzelce bırakmak gerekir.” (Bakara: 227) buyrulur. 178 Evlilik ciddi bir iştir. Nikahın şakası yoktur. Üç boşanma yapanın tekrar eşiyle evlenebilmesi için kadının başkası ile ciddi bir evlilik yapması ve ondan da boşanması gerekir. Bu evlilik hileli olursa, geçerli değildir. Tekrar evliliğe kadının rızası olursa, evlilik yapılabilir. İDDET Evliliğinin sona ermesi durumunda, kadının başka bir evlilik yapabilmesi için beklemesi gereken süreye denir. Burada nesebin karışmasını önleme, tekrar evliliğe dönme fırsatı vermek içindir. Bekleme süresi kadın hamile değilse, kadın üç hayız süresi bekler. Hayızda düzensizlik olan kadın üç ay bekler. Kocası ölen ve hamile olmayan kadın ise dört ay on gün bekler. Kadın hamile ise, bekleme doğum yapıncaya kadardır. Eğer erkek hoşlandığı kadının halası, teyzesi, kardeşi, yeğeni ile evlenmek isterse, boşandığı kadının iddet suresini doldurmasını bekler. (Bakara: 228,234,240 Talak: 4) Bu ceza evliliği hafife alan, eşine iyi davranmayan için düşündürücüdür. Şartı: Üç boşanma ayrı ayrı zamanlarda olması, Kadın sahih bir evlilik yapacak, Kocası ile ya boşanma, yada ölüm olayı olacak, Kadın iddetini tamamlamış olacak. İşte ancak o zaman eski kocasıyla kadın razı olursa evlilik olur. ZİHAR KEFARETİ Araplarda erkek kadın boşanmak isterse “sen benim anam gibisin” “sen bana anamın sırtı gibisin” der boşardı. Bir olay üzerine şu ayet indi: “Ey iman edenler! siz de eşlerini annelerine benzetip, Zihar yapanlar bilsinler ki. Eşleri onların anıları değildir. Söyledikleri söz boş ve çirkindir. Zihar yapıp sonrada dönmek isteyenler eşlerine yaklaşmadan bir köle azat etmeleri gerekir. Köle azat edemeyen, iki ay ard arda oruç tutsunlar. Bunu da yapmayan 60 fakiri diyorsun. Bu Allah'ın koyduğu sınırıdır…” (mücadele 1-4) Kefaret, yalan söylemenin ve nikahı hafife almanın cezasıdır. 179 Erkek “annem gibisin” derken eşinin iyiliğini düşünerek söylediyse bir şey gerekmez boşanmayı kastettiyse bir boşama olmuştur. Eğer ziharı kastettiyse Zihar kefareti gerekir. Zihar eşini bir erkeğin anasına benzeterek haram kılmasıdır. Sadece anasına değil teyzesine, halasına, baldızına kız kardeşine, kayınvalidesine yani evlenmesi haram olana benzetmesi zihardır. Allah'ın helal kıldığını haramlaştırmak günahtır LİÂN Liân, lanetleşme demektir. Eşinin zina ettiğini veya çocuğun kendisine ait olmadığını iddia eden, bunu ispatlayamayan, eşlerin hakim karşısında yemin ve lanetleşmeleri üzerine evliliklerine son verilir. Nur suresinin 6-9 ayetlerine göre olay şöyle olur: Koca 4 defa Allah'ı şahit göstererek eşinin zina ettiğini veya çocuğun kendisinden olmadığını söyler. Beşincisinde: “Yalan söylüyorsam, Allah'ın lâneti üzerime olsun” der. Kadında Allah'ı şahit göstererek eşinin yalan söylediğini söyler ve beşinci defa da kocam doğru söylüyorsa, Allah'ın gazabı üzerime olsun der.” Hakim ayrılmalarına hükmeder. Bu lanetleşme iki tarafa da ceza uygulanmasını düşürür. Erkek şahit gösterirse, 4 şahit gerekir. (Nur: 4) Koca sözünden dönerse, iftira cezası olarak 80 değnek vurulur. Lanetleşme ile ayrılan eşler bir daha evlenemezler. Sonuç olarak Müslüman dinini, dini konuları bilmekle mükelleftir. Ben bilmiyordum veya böyle biliyordum demek sorumluluktan kurtarmaz. Müslüman bilecektir, bilerek yaşayacaktır, bilerek yapılan bir amel ile bilmeyerek veya yanlış bilerek yapılan amel bir olmaz. 180 NAMAZI NASIL GÜZEL KILARIZ Namaz İslam’ın şartlarından en önemlisidir. Yani dinin direğidir. Namazda da en önemli şey, namazı güzel kılmaktır. Yani şartlarına dikkat etmektir. Peygamber (as) : - “En kötü hırsız namazdan çalmadır” buyurmuştur. Yani namaz da acele edip, şartlarının hakkını vermemektir. Namaza çok önem verilmelidir. Peygamber (as): - “Sizden biri namaz kılarken Rabbi ile konuşmaktadır” buyurur. ( Buhari Salaf: 36) Kul namaz kılarken Cenab-ı Allah’ın huzurundadır. Onun için okuduklarına hareketlerine dikkat etmelidir. Peygamber (as): “beni nasıl namaz kılarken görürseniz. Sizde öyle namaz kılınız” demiştir. Peygamber (as) acele namaz kılan birini yanına çağırıp: “git namazını tekrar kıl!” demiştir. Ayrıca güzel kılınmayan namazın kıyamet gününde eski bohçaya sarılıp “al, bu senin namazların” denileceğini bildirmiştir. Peygamberimizin bir müjdesi de: - Kim abdestini mükemmel alır; rükusunu secdesini tam yaparsa, büyük günahlarının dışındaki günahlarına kefaret olur” olmuştur. (B. Hadis Külliyafı:1/917) - “Ezanı işittiğinde ezan duası yapana şefaatim hak olur. “buyurmuştur. (Buhari Ezan:8) Başta namaz öncesi hazırlığı güzel yapmak gerekir. Önce idrar sıçramalarından korunmalı ve temizliği güzel yapmalıdır. Tuvalete sol ayakla girilmeli, sağ ayakla çıkılmalıdır. Girerken “yazelcelal”, çıkarken “gufraneke” denmelidir. Özür yoksa erkekler ayakta yapmamalıdır. Temizlik sadece kâğıtla olmaz, su ile de yapılmalıdır. Tuvaletten çıkar çıkmaz abdest alınmaz. Bir müddet yürünür veya oturulur veya öksürülür, son damlanın gelmesi sağlanır. Abdest güzel alınmalı: Önce abdeste mani olan şeylerin giderilmesi gerekir. Namaz temizlik olmadan olmaz. 181 Peygamber (as) kıyamet gününde ümmetini abdest nurlarından tanıyacaktır. Çünkü güzel alınan abdest insanın elini, yüzünü nurlandırır. Abdest alırken hiçbir kuru yerin kalmaması için özen gösterilmelidir. Parmak aralarına, ayaktaki çatlakların içine su gitmesi sağlanmalıdır. Bir de sıkışık abdestle namaz kılınmaz. Peygamber (as): “Avcının, hamalın ve hırsızın namazı kabul olmaz” buyurur. (Müslim Mesacid: 67) Namazın farz olmasının şartları: 1-Müslüman olmak, 2-Buluğ çağına girmiş olmak, 3-Akıllı olmak. Namazın güzel bir namaz olabilmesi için vesvesesiz, huşu içinde kılınması gerekir. Bir de tadil-i erkâna riayet edilmesi gerekir. Rükûdan kalkışta, secdeler arasında “suphanallah” diyecek kadar durmak, okumakta tane tane okumak, hareketlerde acele etmemek gerekir. Namazda ne okunduğunu bilmek, başka şeyler düşünmemek, namazı güzelleştirir. Namaz, dosdoğru kılınacaktır. (A’raf: 170) Her şeyin hakkı verilecektir. Namazda başka şeylerle meşgul olunmaz, esnenmez. “Namaz kulun Allah’a en yakın olduğu zamandır” diyor Peygamber (sav). (Müslim Salat: 215) Haram lokmaya dikkat edilmeli, Allah’ın huzuruna temiz kalp, temiz mide ile çıkılmalıdır. Cenab-ı Allah’a en güzel kulluk namazla olur. Allah buyruğunu tutanı sever ve onu halka sevdirir. Kulluk şöyle olur: - Allah’ın emirlerini yerine getirmek, - Allah’ın haramlarından kaçmak, - Allah rızası için tebliğ yapmak buğz etmek, - Allah’ın gazabından korkmak, - Allah’ın rahmetini ummakla olur. 182 Aslında Allah’ın bizim kulluğumuza ihtiyacı yoktur. Bizim Allah’ın rahmetine affına, ikramına, ihsanına ihtiyacımız vardır. Herkes hayatının sonunda bir karne alacaktır. Amel defteri verilecektir. Dünyada yaptığımız şeyler ahirette meyveye dönüşecektir. Buradan ne gönderirse, orada onu bulacaktır. Allah Kuran’da: - “Allah’ı unutan ve bu yüzden de Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın” diye uyarıyor. (Haşr: 19) Amel diyoruz ama amel Salih amel olmalıdır. Yani, sırf Allah’ın rızası gözetilerek yapılan güzel iş ve yararlı iş yapılmalıdır. Allah Kudsi Hadiste: - “Salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir kimsenin aklına gelmeyen şeyler hazırladım” buyuruluyor. Bir hadiste de: “Kıyamet gününde kulun ilk olarak hesaba çekileceği farz namazlarıdır. Eğer farz namazlar tam olarak kılındıysa, ne güzel. Eğer yerine getirilmemişse, şöyle denir: “Bakın bakalım nafile namazları var mı? Eğer nafile namazları varsa, farzın eksikliği onlarla tamamlanır.” (Ebu Davut Salat: 149) Kur’an’da namazdan yüz çevirenin sıkıntılı bir hayatı olacağı ve ahirette kör olarak yaratılacağı bildirilmiştir. (Taha: 124-126) Namaz nedir? Kıyamet gününde insan ilk namazdan hesaba çekilecektir. Kur’an’da “namaz kötü ve çirkin işlerden alıkoyar” buyurularak namaz kılmamız emrediliyor. Çünkü insan namazla arınır, namazla temizlenir. (Akebut: 45) Peygamberimiz namaz kılmayı, günde beş defa yıkanmaya benzetmiştir. Peygamber (as) a: “Cennette seninle olmak istiyorum” diyene Peygamber (as) “öyleyse çok secde et, bana yardımcı ol” demiştir. (Müslim, Salat: 43) Namaz mü’minin miracıdır. Miraçta emredilmiş, miraç hediyesidir. Kılanı yüceltir. Namaz dinin direğidir. Namazsız din olmaz. Peygamberimize: “Namazdan muaf tut sana inanalım diyenlere böyle demiştir.” İnsandaki durgun elektriklenme secdede boşalır, namaz dirisi derler. Vücut, namazla zindeleşir. Namaz, son nefeste güzel ölümle ölmeyi, gülerek rabbine kavuşmayı sağlar. 183 Namaz Peygamber (as)’ın son vasiyetlerindendir. Şöyle demiştir: - “Namaz hususunda Allah’tan korkun! Emriniz altındaki insanlar hakkında Allah’tan korkun! Dul ve yetimler hakkında Allah’tan korkun! Son nefesini teslim edinceye kadar namaza, namaza! Diye tekrar etti.” Allah resulü namaz için “gözümün nuru” demiştir. Allah’ın en çok sevdiği amel hangisidir? Sorusuna “vaktinde kılınan namaz” cevabını vermiştir. Cenab-ı Allah ona: “İman eden kullarıma söyle namazı dosdoğru kılsınlar” (İbrahim: 31) diye emretmiş o da ayakları şişinceye kadar namaz kılmış, Hz. Ar’şe (ra): - “Allah senin günahlarını af etmiştir. Bu kadar kendini yorma” deyince: - Şükreden bir kul olmayayım mı? Cevabını vermiştir. (Buhari, Tefsir: 48) NAMAZIN ŞARTLARI 1-VAKİT Namaz vakit vakit emredilmiştir. Vakit girmeden o vaktin namazı kılınmaz. Peygamberimiz vaktinde kılınan namazın en hayırlı ve sevaplı iş olduğunu bildirmiştir. Nisa Suresi: 142. Ayetinde münafıkların namazı vaktinde kılmadıklarını, kılsalar da üşenerek kalktıklarını haber vermiştir. Farz, vacip namazlar vaktinde kılınmayınca kazaya kalır. Cuma, bayram ve sünnet namazlar kazaya kalmaz. Üç kerahat vakti vardır; Güneş doğarken, zevalde iken ve batarken. Ezanın duyulması değil vaktin girmesi önemlidir. 2-NİYET Niyetsiz amel olmaz. Niyet farzdır. 3 defa Estağfurullah dedikten sonra hangi namaz kılınacaksa o namaz ve türü zikredilir. Farz vacip veya sünnet mi olduğu belirtilir. 2 rekât, 4 rekât demek, rekât sayısını belirtmek gerekmez. Niyet, tek namaz için yapılır. 184 Kaza namazında hangi namaz olduğu biliniyorsa ona niyet edilir. Bilinmiyorsa, En son üzerime borç olan şu namazın kazasını kılmaya veya üzerime borç olan şu namazın kazasına diye ya baştan ya da sondan niyetlenilir. 3-KIBLE Kuran’da “yüzünü mescid-i haram’a çevir” buyurur. (Bakara: 144) Kıbleye dönmeden namaz olmaz. Bilmeden başka yöne doğru kılınan namazın iadesi gerekir. Binek üzerinde kıbleden ayrılanın da namazı bozulur. Peygamberimiz: “doğu ile batı arası kıbledir” buyurur. (Tirmizi, Salat: 130) solumuzu güneşin doğduğu yere, sağımızı da güneşin battığı yere çevirirsek kıble bulunmuş olur. İnsanın önü gittikçe genişler. 4-BAŞLAMA TEKBİRİ “Allahü Ekber” denir. Eller erkeklerde, kulak memelerine – kadınlarda, omuz hizasına kadar kaldırılır. A uzatılmaz beeer diye uzatılmaz. Tekbir ayakta alınır. Yere oturan özürlü tekbiri ayakta alabilecekse ayakta alır. İmama uyan imam rükûda ise tekbiri ayakta alır. Tekbir dil ile söylenir. İçten getirilmez. İmamdan önce tekbir alınmaz. Tekbir alınırken dik durulur. Baş arkaya gitmez. 5-KIYAM Kıyam, ayakta durmak demektir. Gücü yeten mutlaka ayakta durur. Ayakta durmayan yere oturarak namaz kılar. Bir hadiste şöyle buyrulur: - “Namazı ayakta kıl, gücün yetmezse, oturarak kıl. Oturmaya gücün yetmezse, yaslanarak kıl. Allah kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez”. (Buhari Tahsir:19) Yaslanarak gücü yetmeyen yatarak kılar. Hiç gücü yetmeyen göz ucu ile kılar. Farz vacip ve sabah namazının sünneti binit üzerinde kılınmaz. Hanefilere göre ayakların arası 4 parmak, şafilere göre ayaklar omuz hizasında olur. Gözler yumulmaz, oraya buraya bakmaz, secde yerine bakar. 185 Kadınlarda ayak topukları birleştirilir. Açıkta da olsa kadın kıyamı, rükûyu, secdeyi terk etmez. Çünkü kadının namaz halinde görülmesinde sakınca yoktur. Yalnız arkasını bir sütreye dayaması gerekir. 6-KIRAAT Kıraat namazda okumak demektir. Namazda her rekâtta Fatiha suresini okumak gerekir. Farzların ilk iki rekâtında Fatiha’dan sonra sure veya ayet okunur. Sünnetlerin her rekâtında Fatiha’dan sonra sure veya ayet okunur. İmama uyan sübhanekeyi okur, besmele çekmez. Fatiha ve sure okumaz. Allah: “Kuran’dan kolay geleni okuyunuz” buyurur. (Müezzemmil:20) Peygamber(as): “Namazda Fatiha suresini okumayanın namazı yoktur” (Müslim Salat:34) buyurmuştur. Fatiha tam doğru okunmazsa namaz bozulur. Bir hadiste de : “Kim imama uyarsa, imamın kıraati onunda kıraatidir” buyurmuştur. (Hadis Ans:16/257) İçinden okumak olmaz gırtlaktan ses çıkarmalı dudaklarla okunmalı, hafifçe kulak duymalıdır. Acele edilmez Kur’an’da: “Ku’ran’ı tane tane oku!” buyurulur. (Müezzemmil :4) Sureler sıraya göre okunur. Tek sure atlanmaz. Uzun sure önce okunur. Sure ve ayet kitaptan ve kâğıttan okunmaz. 3 defa süphanallah diyecek kadar okumaya ara verilirse namaz bozulur. Eğer okunan sure ve ayet yanlış okunur, manası bozulursa, namaz bozulur. Onun için en iyi ve doğru bilinen sureler okunmalıdır. 7-RUKU Rükû, eğilmek demektir. Eller dizleri kavrayacak şekilde, sırt düz şekilde eğilinir. Kollar kıvrılmaz, baş düz tutulur. Gözler, iki ayak parmaklarının ortasına bakar. Ayaklar da dizden bükülmez. Kuran’da: “ey iman edenler! Rükû edin.” Emri vardır. ( Hac:77) Mazeret yoksa rükûsuz namaz olmaz. 186 İmama rükûda yetişen en az bir defa subhane rabbiyel azım “, derse tek biri de ayakta aldıysa, o rekâtı imamla kılmış olur. İmamdan önce rükûya varılmaz. Rükûdan kalkılmaz. Rükûda üç defa subhane rabbiyel azim” denir. Rükûdan kalkan tam dik duruncaya kadar doğrulur suphanallah diyecek kadar durur, secdeye ondan sonra hareket eder. İmama yetişilemeyen rekâtlar sonra aynen kılınır. Çünkü o rekâtlar kazaya kalmıştır. 8-SECDE Secde, alnını yere koymaktır. Bayanlar secde halinde derli toplu olmalı, tesettüre son derece dikkat etmelidirler. Secde halindeyken alın, burun, iki elin içi, dizler ve ayak parmak uçları yere değmelidir. Peygamber (as) yedi kemik üzerine secde edilmesini söylemiştir. (Ramuzel–Ehadis: 49/14 + 443/3) Ayakların üst kısmı yere değmemelidir. Erkekler sağ ayaklarını dikerler. Ayaklar havaya kalkmaz. Dirsekler yere değmez. Erkekler kolları vücuttan ayırır, kadınlar ise vücuda yapıştırır. Cemaatle kılan imamdan önce yatıp kalkmaz. Yumuşak yere secde edilmez. Takke, bere, sarık alnı örtmemelidir. Secdedeyken kulun Allah’a en yakın olduğu andır. Bu şuurla secde edilmelidir. Secde de üç defa “sübhane rabbiyel a’la” denir. İki secde arasında tam oturulur suphanallah diyecek kadar beklenir. Ayağa kalkarken mazeret yoksa eller yardımıyla kalkılmaz. Secde de gözler uzun süre kapatılmaz. 9-OTURUŞ Namazda ikinci rekâttan sonra oturulur. Ettehiyatü okunur. İkindi ve yatsı namazlarının sünnetinde salli, barikte okunur. Oturunca düzgün bir şekilde oturulur. Gözler iki diz ortasına bakar. Eller diz üzerine konur sağ ayak dikilir kadınlar ayaklarını sağ tarafa yatırırlar. Son oturuşta ettehiyatü salli, barik ve rabbene okunur. Önce sağa sonra sola “esselamü aleyküm verah metullah” denir. Selam verilir gözler omuza bakar. 187 Son oturuşta ettehiyatuyu okurken “ le ilahe illallah” derken sağ el yumruk yapılır. İşaret parmağı kaldırılır. “illallah” derken parmak indirilir. Uzun sure parmak kalkmaz. ( Hadis Ans : 8/8384) Bir hadislerinde peygamber (as): - “Namazı için şüpheye düşen, doğrusunu düşünsün. Sonra selam versin, sehiv secdesi yapsın yani yanıldığı için iki secde daha yapsın “ buyurulur. (H. Döndüren, İslam İlmihali: 336) Bu secde farzın gecikmesi, vacibin terki durumunda yapılır. Namazın sonunda tesbih duası yapmak sevaptır. Peygamber (as) şöyle buyurur: “her namazdan sonra 33 defa sübhanellah, 33 defa elhamdülillah, 33 defa allahuekber, deyiniz.” (Müslim Mesacit: 146 + riyazü’s – Salihın: 1148 ) Namazdan sonra yapılan duaya “ âmin” demek veya dua etmek peygamberimizin tavsiyeleri arasındadır. Çünkü namazlardan sonra yapılan duaları Cenab-ı Allah kabul eder. Namazlardan sonra okunan Kur’an ve Mevlitten sonra “şunun şunun için hassaten Allah rıza için Fatiha” demek uygun değildir. Sebebi, şirk nedir? Ortaklıktır. Cenab-ı Allah’a yapılanın başkasına, başkasına yapılanın da Cenab-ı Allah’a yapılmasıdır. Bir şey Allah içindir. Ya da başkası içindir. Hem Allah için hem başkası için olmaz. Böyle demek Fatiha’yı Allah ve başkaları arasında bölüştürmek olur. Bir şey ya Allah içindir ya da değildir. Namaz kılanın önünden geçilmez. Bu konuda maliki mezhebine göre kılanın müdahale hakkı vardır. Peygamberimiz şöyle buyurur: “Namaz kılanın önünden geçen kimse, ne kadar günah olduğunu bilseydi, kırk yıl beklemeyi, namaz kılanın önünden geçmekten daha hayırlı bulurdu.” (Buhari Salat: 101) Namaz kılanda biraz dikkat etmelidir. Bir kenara durmalı veya önüne sütre koymalıdır. Camiye gidebilenin namazı camide kılmasının sevabı çoktur. Allah resulü camileri cennet bahçelerine benzetmiştir. Buyurmuştur ki: “Cemaatle kılınan namazın sevabı, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi kat daha fazladır.” (Müslim Mesacid: 42) Camiye gitme imkânı yoksa evde ailecek cemaat olunmalıdır. Bu çocukların veya ihmal edenlerin alışması bakımından önemlidir. Sandalyede, taburede namaz olur mu? Merdivenleri tıpış tıpış çıkan bir boş tabure bulursa oturuyor. Bulamazsa yere oturabiliyor. 188 Peygamber (as) : “Ayakta kıl! Eğer buna gücün yetmezse oturarak, buna yetmezse yaslanarak kıl! Buna gücün yetmezse sırt üstü kıl.” (Tirmizi Salat: 157) demiştir. Mezheplerin hiç birinde sandalyede namazdan bahsedilmemiştir. Hac suresi 77 de “Rükû et secde et.” Buyuruluyor. Rükû ve secdeyi zorla yapabilen sandalyede namaz kılamaz. Sandalyede, taburede namaz olamayacağına dair Din İşleri Yüksek Kurulunun fetvası vardır. NAMAZIN TERKİ Kuran’da: “Öyle bir nesil ki, namazı bıraktılar. Nefislerine ve arzularına uydular. Bu yüzden sapıklıklarının cezasını çekecekler.” (Meryem: 59) deniliyor. Peygamberimiz: “Aleyhinizde yaktığınız ateşi namazla söndürünüz.” (B. Hadis Kül. 1/933) - “Namazı olmayanın ahirette diğer işlerine bakılmaz.” (Hadis Ans: 14/5067) diye bildiriliyor. Allah soruyor: “Ey insanlar! Sizi yaratan, düzgün ve dengeli kılan, her şeyi tam ve düzgün yapan, ihsanı bol Rabbine karşı aldatan nedir?” (İnfitar: 6-8) diye. Namaz kaçkını birbirine: - Bana öyle bir mazeret bul ki, namaz kılmayayım der. O da: - Gayri Müslim ol, “olamam Müslümanım” - Çocuk ol, “olamam” - Deli ol, “olamam” öyle ise namaz kıl der. Bir hadiste: “Namaz insanla şirk ve küfür arasında bir perdedir. Namazı terk etmek bu perdeyi kaldırmaktır.” Buyurulur. (Riyazu’s – Salihın: 397) Hz. Ömer (ra) “Namazı terk edenin İslam’dan nasibi yoktur” demiştir. Bir şair şöyle der: “Çekme dünyanın nazını, Kıl beş vakit namazını, Yarın kılarım diyenin, Bugün kıldık namazını.” İnsanımıza 7-10 yaşında öğretilmiyor. 10-15 yaşında daha çocuk deniyor. 15-20 yaşında daha genç kam alsın, gençliğini yaşasın deniliyor. İş sahibi olunca işi çok, vakti yok, oluyor. Yaşlanınca 189 çişini tutamıyor. Din, işime, eşime karışmasın dersin. Ölürsün salan verilir, din leşine karışır. Adam gece memurlar görmeden kendi buğdayından biraz aşırmış, camiye gitmiş. Namazdan gelirken memur adama: - “Senin yaptığını gâvur yapmaz” demiş. Adam eyvah! Demiş gördüler herhalde diye düşünmüş. Titrek sesle ne demek istediğini sorunca, Memur: Gâvur namaz kılar mı? Demiş. Hocaya sormuşlar: - Namaz kılmayan kâfir olur mu? - Olmaz olmaz ama kâfir işi işlemiş olur” cevabını vermiş. Namaz ölçüdür. Ben namazlardan sonra “Namazsız ömür verme Allah’ım!” diye dua ediyorum. Çünkü namaz, nasıl olsa istenen bir ibadet. Kefareti olmayan bir ibadet. Kıyamet günü insana ilk namazdan sorulacak namaz tam ise diğer sorulara geçilecek. Namaz noksansa, diğer sorulara geçilmeyecek. 190 ABDEST VE NAMAZLA İLGİLİ SORULAR VE CEVAPLAR 1-Soru: Cünüp olan yıkanmayı geciktirebilir mi? Cevap: Bazıları yıkanmanın gereksiz olduğunu söylüyor. Büyüklerimiz cünüp gezmemeye, cünüp iş yapmamaya dikkat ederler “cünüp yapılan işin hayrı yoktur” derlerdi. Hayırlı insan ve insanlara faydası dokunanların ailelerine bakıldığında analarının abdestsiz süt emzirmediği görülür. Mimar Sinan abdestsiz işçi çalıştırmamıştır. İmam-ı Gazali: “Cünüp olan ilk fırsatta yıkanmalıdır. Yoksa hafaza melekleri, yazıcı melekler rahatsız olur.” Demiştir. Bir hadiste: “melekler cünüp köpek ve resim bulunan eve girmezler.” Buyurulur. (B. H. Kül: 1/131) Yıkanmanın geciktirilmesi sağlık yönünden zararlıdır. Cünüp namaz kılamaz, Kabe’yi tavaf edemez, Kur’an elleyemez, okuyamaz, camiye giremez, hayızlı kadın oruç tutamaz. 2-Soru: Ağızda kuruluk kalırsa, gusle mani midir? Cevap: Ağızda takma diş çıkıyorsa çıkarılır. Yemek artıkları temizlenir. Kuru yer kalırsa, cünüplük gitmez. Diş dolgusu, diş kaplaması gusle mani değildir. Bu sargı üzerine mesh etmek gibidir yeter ki, kaplama ve dolgudan önce cünüp olunmasın. Gusülden sonra gelen akıntı abdesti bozar, gusül gerektirmez. Lens, gusle mani değildir. Çünkü gözün içinin yıkanması gerekmez. İhtimal olan kadının ve erkeğin yıkanması gerekir. Kadında dışta ıslaklık olmayabilir. Oje, jöle, boya, kına gibi şeyler altına su geçirmiyor, kuru kalıyorsa, abdestte olmaz, gusülde saç boyası gusle mani değildir. Saç diplerinin yıkanmış olması yeterlidir. 3-Soru: Çorapla abdest alınır mı? Cevap: Çorabın altına su geçiyor, kuru yer kalmıyorsa, olur. Varis çorabı, kırık çıkıklarda giyilen çorap üzerine mesh edilir. 4-Soru: Abdestsiz çocuk emzirilir mi, yenilir içilir mi? Cevap: Yıkanma durumu yoksa meme uçları yıkanarak normal abdest alınarak çocuk emzirilir, yenilir içilir. 5-Soru: Kaçak su ile abdest alınır mı? Cevap: Kaçak suda başkasının hakkı vardır. Haramla ibadet olmaz, kaçak elektrikle Kur’an okunmaz, namaz kılınmaz. 191 6-Soru: Günah işlemek abdesti bozar mı? Cevap: Her günah abdesti bozmaz. Mesela içki içmek, kumar oynamak gibi günahlar bozar. Peygamberimiz (sav) : “Yalan, gıybet, söz taşımak, yalan söylemek, şehvetle harama bakmak, yalan yere yemin, abdestte hayır bırakmaz.” Buyurur. (Ramuz el- E hadis: 279/2) Çirkin sözden, sövmekten, lanetten, bedduadan, Müslüman kaçınmalıdır. Bunlar İslam ahlakı ile bağdaşmaz. Bu durumlarda da abdest alınsa, iyi olur. 7-Soru: Abdest alırken nelere dikkat edilmelidir? Cevap: Diş etindeki kanamalarda kan tükürüğün yarısına veya fazlasına ulaşırsa, Hanefilerde abdest bozulur. Başlamadan niyet ve besmele unutulmamalıdır. Abdeste namazda acele edilmemelidir. Burun temizliğinde, ayaklar yıkanırken, sol el kullanılmalıdır. Su ölçülü kullanılmalıdır. Abdest alırken mümkünse konuşulmamalı, başkasından yardım alınmamalıdır. Parmak araları, tırnak dipleri, topuktaki yarıklara su gitmesi kuru yerin kalmamasına dikkat edilmelidir. Abdesti güzel alırsak, vesveseyi önler, organları onurlandırır, namazda zevk almayı sağlar. 8-Soru: Namazda dikkat edilecek hususlar nelerdir? Cevap: Kerahet vakitlerine dikkat edilmelidir. Okuma dıştan olmalı. Namaz sıkışık abdestle kılınmamalı. Namazda oraya buraya bakılmamalı. Etekle örtü ile pantolon ile meşgul olunmamalıdır. Namaz kılanın önünden geçilmemelidir. Namaz kılan, başka şeyler düşünmemelidir. Bayanlar tesettüre dikkat etmelidir. Secdede ayakların kaldırılması uzun sürerse namaz bozulur. Namaz geciktirilmemeli, ilk vaktinde kılınmalıdır. Sünnet namazlar, hatta nafileler asla terk edilmemelidir. Namaza, emir olunduğu gibi ciddi önem verilmelidir. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur: -“Kim namaza dikkat ederse, Allah ona beş büyük ikramda bulunur. 1-Ondan geçim sıkıntısını kaldırır. 2-Kabir azabını kaldırır. 3-Amel defterini sağ tarafından verir. 192 4-Sıratı kolay geçer. 5-Sorgusuz cennete girer. (Kandevi, Müslüman Şahsiyeti: 265) 9-Soru: Tespih duası bid’at mıdır? Cevap: Hayır. Peygamberimiz çekmiş ve tavsiye etmiştir. Duaya âmin denir mi? Denir “Âmin” kabul et manasına gelir Fatiha’dan sonra “âmin” demek de sünnettir. Namazların farzları ile sünnetleri arasında zaruret yoksa konuşulmaz. Mekruhtur namazın sevabını giderir. 10-Soru: Ezan duası bid’at mıdır? Cevap: Ezan duası yapılmasını Peygamberimiz istemiştir. Camide de başkalarının öğrenmesi için yüksek sesle yapılabilir. (Fetevay-ı Hindiyye: 5/318) 11-Soru: Bilerek namaz kazaya bırakılır mı? Cevap: Namazı kılma fırsatı varken kılmamak günahtır. Mazeret olmadan namaz vaktinde kılınır, kazaya bırakılmaz. Namazı kazaya bırakanın, namazı kaza etmeden tövbe etmesi gerekir. 12-Soru: Namaza izin verilmeyen yerde çalışılır mı? Cevap: Önce namaza izin vermemek, büyük günahtır. Veballi bir iştir. Böyle bir yerde çalışan namaz kılma isteğini yetkiliye iletmek durumundadır. İzin verilmezse, ailenin geçimi için çalışma zorunda ise, Allah ona yeni bir rızk kapısı açıncaya kadar orada çalışır. Bu arada yeni bir iş aramakla meşgul olur. İhtiyacı olmayanın ibadete izin verilmeyen yerde çalışması uygun olmaz. Meşru iş yapmak, meşru yerde çalışmakla rızık helal olur. 13-Soru: Birinci İkinci rekâtlarda okunan sureler üçüncü ve dördüncü rekâtlarda da aynen okunabilir mi? Cevap: Her re’kat müstakil kabul edildiğinden ilk rekâtlarda okunan sureler, son rekâtlarda da aynen okunabilir. Namazda en iyi ve doğru bilinen sureler okunur. Ama bilen birinin başka sureler okuması daha iyi olur. 14-Soru: Bilerek abdestsiz namaz kılan ve namazı başkası için kılanın durumu ne olur? Cevap: Kasıt ve inkâr, alay olmadıkça dinden çıkmaz ama büyük günahtır. Sonra tövbe edilerek o namaz iade edilir. Riya ve gösteriş için namaz kılan şirke girer. 193 15-Soru: Namazda Huşu nasıl elde edilir? Cevap: Bu soruyu Nakşi Bendi’ye sormuşlar şöyle demiş: -“Helal lokma. -Abdesti güzel alma. -İlk tekbiri alırken kendini huzurda bilme. -Namazdaki hali namaz dışına taşımakla” demiş. 16-Soru: Namaza başlarken hem kazaya hem de vaktin sünnetine niyet yapılabilir mi? Cevap: Namazlar ayrıdır. Niyetleri de ayrıdır. Aynı anda iki namaz birden kılınmış olmaz. (Fetevay-ı Hindiyye: 1/125) 17-Soru: Namazda birinci oturuşta salli, barik okuyan veya ikindi, yatsı sünnetince okumayan sehiv secde yapar mı? Cevap: Sehiv secde yapar, namazı böyle tamamlamış olur. Farzlarda da salli barik okuyan sehiv secdesi yapar. Çünkü farzı geciktirmiş olur. Farzların son iki rekâtında da sure okuyan farzı geciktirdiği için sehiv secdesi yapar. Başta ve selamdan sonra estağfurullah denirse, namazdaki bilmediğimiz hatalar için af dilenmiş olur. 18-Soru: Namaz kılmadan ölenin namazı başkası tarafından kılınabilir mi? Cevap: Namaz her Müslümana farzdır, bizzat kendisi tarafından kılınması gerekir. Bir başkası tarafından kılınamaz. 19-Soru: Vesvesesiz namaz nasıl kılınır? Cevap: Önce helal lokma şarttır. İlk tekbiri alırken dünyayı ve dünya işlerini bırakıp, Cenab-ı Allah’ın huzurunda olduğunu bilmek ve Allah görüyormuş gibi namaz kılmak. Namazda ne okuduğunu, hangi rekâtı kıldığını biliyorsa, okuduğunun anlamını düşünmek, başta abdesti güzel almakla vesvese giderilebilir. Allah Kuran’da: “Vesvese şeytandandır, ona itibar etmeyin” buyuruyor. 20-Soru: Ana bana namaz kılmayan evladından sorumlu mudur? Cevap: Ana baba evladı küçükken namazı öğretmek ve vakti gelince kıldırmakla sorumludur. Allah: “Namazı emret” (Taha: 132). “Çocuklarınızı cehennem ateşinden koruyun” (Tahrim: 6) diye emrediyor. Ana baba küçükken görevini yapmış, çocuk büyüyünce kılmazsa. Ana baba sorumlu olmaz. 21-Soru: Namazı düşüren özrüler nelerdir? 194 Cevap: Bayanın adetli, nifaslı olması. -Akıl hastası olmak. -Beş vakti aşan baygınlık. -İslam’a yeni girenin önceki namazları. -Kendini bilmeyen ihtiyarın ve hastanın namazı. -Buluğ çağına gelmeyenin namazı sorulmaz. 22-Soru: Namaz kılan herhangi bir işaret verebilir mi? Cevap: Namaz kılan öksürerek, okuyuşunu yükselterek gözle, kaşla işaret anlamına gelen herhangi bir harekette bulunamaz. Bir ayet veya sure özel olarak karşıdaki birine okunursa, namaz bozulur. Mesela; inanmayana cevap olsun diye ihlas suresini okumak gibi. Arka tarafta namaz kılan esnafın müşteri gelince, buradayım anlamında öksürmesi, namazı bozar. 23-Soru: Alkole tuz dökülüp içilebilir ve o hali ile namaz kılabilir mi? Cevap: Alkole tuz ve herhangi bir şey karıştırılması, onun necisliğini gidermez ve onu helalleştirmez. Alkol alınan ve alkol üretilen bir yerde namaz kılınır. Temiz olması şartı ile. 24-Soru: Zevk almıyorum diye namaz terk edilir mi? Cevap: Namaz zevk almak için kılınmaz. İslam’ın şartı ve Cenab-ı Allah’ın emri olduğu için kılınır. Müslümanım diyen herkesin vazifesidir. Eğer namaz kılan huzur bulmuyorsa, engelleri ortadan kaldırması lazım. Evvela günahları terk etmeli, yediğine içtiğine dikkat etmeli, gözüne, kulağına, diline sahip olmalıdır. Bak o zaman kılınacak namaz, nasıl beklenir. 25-Soru: Üç vaktin farzları, ilk iki rekât neden sesli okunur? Cevap: Sabahın farzı, akşamın ilk iki rekâtı ve yatsının farzının ilk iki rekâtında cemaatle kılarken sesli okumak vaciptir. Öğle, ikindinin farzlarında da içten okumak vaciptir. Başta peygamberimiz hepsini sesli okurdu. Müşrikler dinler, ayetlerle alay ederdi. Bu da Müslümanları rahatsız ediyordu. İsra suresinin 110. Ayeti nazil olduktan sonra Allah Resulü gündüz içten, gece dıştan okumaya başladı. 26-Soru: Son oturuşta işaret parmağı neden kalkar? Cevap: Ettehıyyatü okunurken “lailahe” derken parmak kaldırılır. “İllallah” derken indirilir. Bu sünnettir. Parmağın kaldırılması başka ilahların inkârı indirilmesi de Allah’ın tek varlığına işarettir. 195 27-Soru: Camide nelere dikkat edilmelidir? Cevap: Cami Allah’ın evi kabul edilir. Onun için cami adabına uyulmalıdır. Mesela; -Cami avlusu camiye dâhildir. Yerin altı da cami üstü de camidir. -Sağ ayakla girilir sol ayakla çıkılır. -Kirli elbise, kokan ağızla camiye gelinmez. -Camide lüzumsuz konuşulmaz. -Cünüp abdestsiz camiye girilmez. -Vakit müsait ise mescit namazı kılınır. -Uyunmaz zikredilir, Kur’an okunur. 28-Soru: Kaza namazı borcu olan sünnet, nafile kılamaz mı? Cevap: Kaza namazı borcu olan, bu kendi hatasıdır. Borç ödeyeyim derken Peygamber (as) ın sünneti terk edilmez. Hatta nafile namazlar bile terk edilmez. Sünnetlerin yerine getirilmesi dini emirdir. Farz namazlar eksik gelirse, sünnet ve nafilelerle tamamlanacaktır. Farzlar bizim kurtuluşumuz için yeterli değildir. Peygamberimizi devre dışı bırakma, unutturma oyunlarına dikkat edilmelidir. Kuran’da: “Peygambere uyun ki, amelleriniz boşa gitmesin” buyurulur. (Muhammed: 33) 29-Soru: Namaz kılmayan veya oruç tutmayan diğerini yapabilir mi? Cevap: Yapabilir çünkü namaz ayrı oruç ayrıdır. 30-Soru: Kadınla erkeğin namazı arasında ne farklar vardır? Cevap: 1-Tekbir alırken. 2-Kadın ezan kamet okumaz. 3-Rükûda. 4-Elleri bağlamada. 5-Secdede. 6-Oturuşta. 7-Kadın kıyamda ayakları birleştirir. 8-Kadın imam olmaz. 9-Cuma, bayram, cenaze namazından sorumlu değildir. 196 NE KADAR MÜSLÜMANIZ? ÖNCE İMAN İman, şüpheye yer kalmayacak şekilde iman esaslarına dil ile ve kalp ile tasdik etmektir. İman, kelime-i tevhid ve kelime-i şehadetle başlar. Bir kimse, 1. Allaha iman, 2. Peygamberlere iman, 3. Meleklere iman, 4. Kitaplara iman, 5. Ahiret gününe iman, 6. Kaza ve kadere iman. Hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine iman ederse, Müslüman olur. Bir müslümanın imanını koruyabilmesi için de: İman esaslarının tamamına şüphe götürmeyecek şekilde inanması, 2. Ehl-i sünnet itikadına bağlı olması ve itikad bozukluğu bulunmaması, 3. Kurana ve sünnete uygun yaşaması, 4. İmanın gereği olan amellerle imanını kuvvetlendirmesi lâzımdır. 5. İman etmeyenlerin akıbetini Cenab-ı Allah şöyle haber veriyor: 1. “Artık o çetin azabımızı gördükleri zaman, Allah’a inandık ve ona ortak koştuğumuz şeyleri inkar ettik.” Derler. (Mü’min:84) 2. “Fakat azabımızı gördükleri zaman, imanları kendilerine bir fayda vermeyecektir. Allah’ın kulları hakkında süre gelen adeti budur. İşte o zaman kafirler hüsrana uğrayacaklardır.” (Mü’min:85) 3. Asr sûresinde de: “Asra yemin ederim ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” buyurmuştur. Ne mutlu iman nasip olanlara, ne mutlu iman edip kurtulanlara! 1. 197 DÜNYA İLE İMTİHANDAYIZ Cenabı Allah bizi yaratmış, dünyayı ve dünya nimetlerini de yaratmış, Onunla bizi imtihana tabi tutmuş. Bakalım dünyaya meyledip, ahreti unutacak mı yoksa dünya ile ahreti mi kazanacak demiş. Bazılarına az vermiş, isyan mı edecek bazılarına çok vermiş, şükür mü edecek, yoksa şımarıp, gururlanıp isyan mı edecek. Peygamber göndermiş, kitap göndermiş, dünya ve ahiret dengesini kurmamızı tavsiye etmiştir. Buyurmuştur ki; “Allah’ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik ettiği gibi, sende iyilik et. Sakın yeryüzünde fesat çıkarma, doğrusu Allah fesat çıkaranları sevmez” (Kasas: 77) Dünya ahiretin tarlasıdır. Burada ne ekersen ahirette onu biçeceksin. Demek ki, dünya ahireti kazanmak için vasıtadır. Kur’an’da Rabbimiz bize bir dua öğretiyor: “Rabbim, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem ateşinden koru.” (Bakara: 201) Dünya, Kur’an’ın ifadesiyle oyun ve eğlenceden ibarettir. Bir müddet eğlenilir sonra da asıl insanın yeri olan kabre göçer. Ömür, sayılı günlerden ibarettir. Peygamberimizin emrine göre “dünyada garip bir yolcu gibi olunacaktır.” Peygamberimiz(S.A.V) şöyle buyuruyor: “İnsana ait üç şey vardır: 1. Yiyip tükettiği, 2. Giyip eskittiği, 3. Sadaka olarak verip, ahiret azığı yaptığı.” Bir hadislerinde de insan ölünce onu üç şey takip eder. 1. “Malı, gözünü kapadı mı onu terk eder, 2. Yakınları, mezar kapısından geri döner, 3. Ameli onunla yola devam eder.” Cenab-ı Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor: “İnsan, imtihandan geçirilmeden iman ettik demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar.” (Ankebut: 2) “Dünya hayatı, bir oyun ve eğlenceden ibarettir…” (Enam:32) “Kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona dilediğimiz kadar hemen dünyada veririz. Sonrada onu kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme sokarız.” (İsra: 18) 198 “Mallarınız, çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükafat ise Allah’ın yanındadır.” (Tegabün: 15 ) İSLAM DÜNYASININ PROBLEMLERİ Bugün İslam dünyası, istenilen durumda değildir. Başta Kur’an-ı, İslâmı anlama ve yaşama problemi vardır. Diğer önemli problem de küfür cephesi gibi bir araya gelmemiş ve İslam kardeşliğini hayata geçirememiştir. Yahudi ve Hristiyan ülkelerle yaptığı işbirliğini İslâm ülkeleri ile yapmamaktadır. İslam ülkeleri, İslama göre değil, mezheplere göre hareket etmektedir. Herhangi bir İslam ülkesi karşılaştığı sorunlarla boğuşurken, diğer İslam ülkelerinden destek görmemektedir. Birliğin, beraberliğin ve kardeşliğin kaynağı olan ahret, bu birliği ve beraberliği gerçekleştirme yolunda ortak nokta oluşturulmamaktadır. İnançlar farklıdır. Uygulamalar farklıdır. Hz. Peygamberin yolunda yürünmemektedir. Düşman, İslam birliğini parçalayan mezhepler oluşturmuştur. Barışın ve kardeşliğin kaynağı olan İslam terör dini ilan edilmiştir. Bunun böyle olmadığı ortaya konamamıştır. Aksine Müslümanlar arasında terör gurupları oluşturulmuştur. Çeşitli hile ve tuzaklarla, işgallerle İslam ülkeleri fakirleştirilmiştir. Yüce dinimize plânlı olarak bid’at ve hurafeler karıştırılmıştır. İslamın batı karşısındaki durumu, yeni nesli inançsızlığa sevk etmiştir. Müslümanın hayat ölçüleri değiştirilmiştir. Batının geçici cazibesine kapılan müslümanın ölçüsü batı olmuştur. İslam aleminin perişanlığının sebeplerinden başta geleni Batı sıtmasına tutulması, kurtuluşu Batıda aramasıdır. Batının hayat anlayışı ve adetleri müslümana huzur vermez ve hayat kaynağı da olamaz. Batının dini aynıdır. İnsanlık ve medeniyet anlayışı ayrıdır. Cenab-ı Allah Kur’an’da Yahudi ve hristiyanlara uyulmaması için uyarılarda bulunmuştur. İSLAMIN ASLINDAN UZAKLAŞMA PROBLEMİ Din, kaynağından öğrenilmediği için çok kafa karışıklığı oluyor. Değişik anlayışlar ve anlayışlara neden oluyor. Din deyince misyoner mantığı ile hareket edilerek Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Muhammed deniyor. Hristiyanlık da Allah’ın dini, 199 İsa da Allah’ın peygamberi. “Ona uyulsa ne olur?” deniliyor. “Ataist, satanist olacağına gençler Hıristiyan olsun.” deniliyor. Bazı guruplar bazı cemaatler İslamı yeniden dizayn etmek istiyor. Dinler arası diyalog derken Hıristiyanlığı öne çıkarma, geçerli dinmiş gibi gösterme çabaları var. Tertemiz Anadolu insanı, dış emeller için kullanılıyor. Dinden tavizler verilerek dış güçlere şirin görünenler, İslam’ı aslından uzaklaştırmaya çalışıyor. İslam’da reform istekleri oluyor. İslam’ın emirlerini medenilik, çağdaşlık adına Allah’ın emir ve yasaklarını değiştirme oyunu oynanıyor. İslam’da deform yani bozulma olmamıştır ki, reform olsun. Bu İslam düşmanlarının isteğidir. Misyonerlerin telkinidir. Batı, haçlı orduları ile yapamadığını misyoner orduları ile yapmak istemektedir. İslam ülkelerinin geriliğinin sebebi, İslam’a yükleniyor. Batı, Hıristiyan olduğu için kalkınmış. İslam aleminde müslüman olduğu için geri kalmış gösteriyorlar. Batı, geçmişi unutuyor. İslam hakimiyetini ve İslam medeniyetinin Batıya neler kazandırdığını unutuyor. İslam’ın üç kıtaya hakimiyetini unutuyor. Müslümanları Kur’an’dan ayırmak için sünnetten ayırma, peygamberden uzaklaştırma çabaları var. Peygambersiz sünnetsiz din isteniyor. Halbuki sünnet Kur’an’ın anlaşılması ve yaşanması için şarttır. Ne diyorlar “Bize Kur’an yeter.” ,”Kur’an Müslümanlığı istiyoruz.” Sünnet Kur’an’dan sonra İslam’ın ikinci kaynağıdır. “İslam peygamberi vazifesini yapmıştır. O’nun görevi bitmiştir.”diyorlar.Allah Rasülü Ahir zaman peygamberidir. Kıyamete kadar O’nun hükmü geçerlidir. O, Arapların peygamberidir, deniyor. İslam peygamberi Araplara inmiştir. Ama o, bütün insanlığa inmiş, Rasulüs-Sekaleyn’dir. İslamı yaşayamayanların bir tuzağı da ılımlı İslamdır. Yani inanacaksın ama yaşamıyacaksın. Bu şeytanın isteğidir. Bu misyoner oyunudur. İslam, Allah tarafından gönderilen hiçbir değişikliğe uğramamış, kıyamet dinidir. Kur’an’da: “Allah katında din islamdır.”(Al-i İmran: 19 ) “Kim islamdan başka bir din ararsa, ondan o din asla kabul edilmeyecektir.” (Age: 85 ) 200 “Din olarak İslam’ı seçtim.” (Maida: 3) buyuruyor Cenab-ı Allah. İslam tektir. Başka bir din yoktur. Din değiştirilemez. Ona göre, buna göre din olmaz. Ayrıca düşünceler, istekler, bid’atlar din haline getirilemez. Ilımlı İslam diyenler, samimi, İslamı yaşayan kimseler değildir. Din, bizim istek ve arzularımıza göre düzenlenemez. Öyle dinde olmaz. Çağa göre din değişmez. Ya inanırsın yada inanmazsın. Kula düşen budur. Dinin kurallarını Cenab-ı Allah koyar. İslam üzerinde oynanan oyunlara karşı Müslümanların uyanık olması lâzım. İslam dini, Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi aslından uzaklaştırılmak isteniyor. İmani açıdan dine müdahale insanı dinden, imandan eder. DİNLER ARASI DİYALOG Cenab-ı Allah Kur’an’da dinlerin durumlarını ve Müslümanların Gayri Müslimlerle ilişkilerini bize anlatmış, Allah Rasulü de putperestlerle, Hıristiyanlarla ve Yahudilerle ilişkilerin nasıl olacağının örneklerini vermiştir. Başka dinden olanlarla yaşarken, onlarla iş yaparken veya gönül bağı kurarken ölçü, Kur’an ve Allah Rasülünün örnek hayatı esas alınacaktır. Bu konuda müslümanın kırmızı çizgileri olmalıdır. İslamdan önceki dinlerin hükmü kaldırılmıştır. İslamdan başka din kabul değildir. İki semavi dinin mensuplarına ehl-i kitap denir. Bunlar İslam dışıdır. İslam dışı olanlar müşriktir. Müşrik olanla müslümanın evliliği caiz değildir. Müslümanın başka dinden olanların dini ayinlerine katılması, onların yaptığını yapması, cenazelerine, dualarına katılması, onlar için dua edip af dilemesi dinen yasaktır. Gayr-i Müslime af dilenmez, rahmet dilenmez. Ebu Talip ölüm döşeğinde iken peygamber(AS) onun affını isteyince, Cenab-ı Allah: “Cehennem ehli oldukları açıkça belli olduktan sonra yakınları da olsalar, Allah’a ortak koşanlar için af dilemek peygambere de yakışmaz, mü’minlere de yakışmaz.” (Tevbe : 113) ayetini indirdi. Peygamber (AS)’ı uyardı. 201 Hıristiyanlık ve Yahudilik tevhid inancına sahip değillerdir. Hz.Ömer (RA) söyle demiştir. “Allah’ı üç bilmekten âlâ şirk mi olur?” Kur’an’da Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmememiz emredilmiştir. Dinler arası diyalog olmaz. Dinler arası diyalog da İslam’ın üstünlüğünü kaybetme, küçülme hatta savrulup gitme vardır. Diyalog da Hıristiyanlığı ve Yahudiliği muhatap kabul ediyorsunuz. Bunlar İslam’ın gelmesiyle nes olmuş dinlerdir. Dünyayı Hıristiyanlaştırmak için incili yeryüzüne yaymak için çalışan kilisenin emelini gerçekleştirmek için, işini kolaylaştırmak olur. Kiliseler ve misyonerler daha serbest ve daha rahat çalışma imkanı bulacaklardır. Nesh olmuş bir dinle hangi noktada buluşulacak, dinin nesi tartışılacaktır? Bir hükmü geçmiş kalp para ile yeni kullanılan para bir tutulabilir mi? Aynı değerde olabilir mi? Dinler arası diyalog olmaz. İslam da tebliğ vardır, tebliğ olur. Bugün kiliseler cemaat olmadığı için satılıyor. Kilisenin akıl almaz davranışlarından bıkan, müslüman oluyor. Kilisede taciz, tecavüz olayları almış başını gidiyor. Kilise erkekle erkeğin nikahını kıyıyor. Papazların çoğunun homoseksüel olduğunu sağır sultan duydu. 2013 Mayısın da dinler arası diyalog’un temsilcisi diyanet işleri başkanına ziyarete gelmiş, diyalog konusu üzerinde konuşulmuş, bir netice alınamamıştır. Mehmet GÖRMEZ hocamız: “Dinler arası diyalog olmaz.” Demiştir. Dinler arası diyalog, kilisenin projesidir. 15-01-2015 tarihinde il müftüleri toplantısı da diyanet işleri başkanı Mehmet GÖRMEZ dinler arası diyalogun melez bir din oluşturacağını söylemiştir. Batı, Müslümana da, islama da hiç değer vermiyor bu diyalog nasıl olacak? Diyalog kilisenin oyunudur. Batıya Amerika’ya şirin görünmek için papanın elini öpmeye gerek yok herkesin dini kendine… 18-11-2014 tarihli basında “Dinler arası diyalog Vatikan’ın projesi” haberi vardı. 30-10-2015 tarihli basında da: “İskoçya’da dinler arası diyalogun merkezi yapmak için Müslümanların paraları ile kilise satın alındığı haberi.” Yer almıştır. 202 GİZLENEN NE? Dinler arası diyalog çalışmaları, İslamı ifsat çalışmalarıdır. Batı ve kilise hiçbir zaman İslam ve Müslümanlar için hayır solumamıştır. Haçlı seferleri İncil’in ve papazların kışkırtmaları ile defalarca islamı yok etmek için İslam ülkelerini kana boyamıştır. Papazlar “Ardımdan gelmeyen benden değildir…” diyerek ön saflarda olmuştur. Dinler arası diyalog, islama zarar verme çalışmalarıdır. Baktılar Teslime Nesrin’lerle, Salman Rüşti’lerle, Karikatürlerle ve içimizdeki hainlerle islama zarar veremediler. Çareyi, kaleyi içten feth etmede buldular. Gönüllü ortaklarda vardı. Dindar görünen kimseleri kullanarak islama paralel din oluşturmaya çalıştılar. Böylece misyoner güçlere çalışma ortamı hazırlanacaktı. Türkler islamdan koparılınca, Türklüklerinden de kopmuş olacaklardır. Çünkü tarihte İslam dini sayesinde Türklüğünü muhafaza eden tek millet aziz milletimizdir. Diyalog, dinende, siyaseten de yanlıştır. Hıristiyan emellerine hizmet eder. Hükmü kaldırılmış dinleri ortaya çıkarmak ve muhatap kabul etmek olur. Hıristiyanlık tevhid dini değildir. Şirk dinidir. Tanrı inançları 1+1+1=1 yani baba, oğul, kutsal ruhtur. DİYANET NE DİYOR? “Dinler arası diyalog olmaz, din adamları arası diyalog olur,” diyor. Allah yanında bir din vardır. O da islamdır. Fetva ve Daimi İlmi Araştırma Heyeti bu konuda toplanmış, şu fetvayı vermiştir: “Hz. Muhammed’e, nebi, peygamber ve rasül olarak inanan bir müslümanın dinler arası diyalog fikrini teşvik etmesi ve bu konuda konferans ve panellere katılması veya bu cemiyetlere katılması asla caiz değildir.” Bugüne kadar islamdan taviz verilmemiştir. Bundan sonrada verilmeyecektir. İslamla bozulmuş aslı ortadan kalkmış dinlerle din birliği olmaz. Müslüman İzzet ve şerefi kendi dininde aramalıdır. Müslümanları bırakıp da kafirleri dost edinmemelidir. Hiçbir konuda ataiste ve kâfire itaat etmemelidir. Yoksa o da onlardan olur. Cenabı Allah Kur’an’da bizi şöyle uyarıyor: 203 “Ey iman edenler! Eğer kafirlere uyarsanız sizi eski dininize döndürürler de hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz.” (Ali İmran 49) “Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye Boyun eğme!” (Kehf: 28) “Kafirlere Boyun eğme!” (Furkan: 52) “Sakın kafirlere arka çıkma!” (Kasas: 86) “Ey peygamber! Allah’tan kork. Kâfirlere ve münafıklara boyun eğme.” (Ahzab: 1) “Kâfirlere ve münafıklara boyun eğme.” (Azhap: 48) “Sen onları Tevhide Davet et!” (Şura: 15) Cenabı Allah’ın Müslümanlara bir emri de: “Ey iman edenler! Kendi dışındakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten kin ve düşmanlıkları sözlerinden bellidir. Kalplerinde gizledikleri düşmanlık ise, daha büyüktür…” (Ali İmran: 118) Atalarımızın bir sözü var: “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.” Diye. Müslümanın görevi ilahi uyarılara uymaktır. Bu imanın seviyesini gösterir. NE KADAR MÜSLÜMANIZ? Dünya ve ahiret için önemli soru bu. Bir genç Avrupalı Hıristiyan bir kadınla evleniyor. Gencin ailesi kadının Müslüman olmasını istiyor. Kadın, Müslüman oluyor. İslam’a öyle sarılıyor ki, tam tesettüre giriyor, ibadetlerini öğreniyor, aksatmıyor, kayınvalide diyor ki: “Sana bakınca açık saçık İslamı bilmeyen kızlarım için ve Müslümanız dediğimiz halde yaşantımızdan utanıyorum.” Müslüman olan bir Alman bilim adamı: “İslam’a baktım imrendim. Sözde Müslümanlara baktım iğrendim. 50 yıl geç Müslüman oldum bunun vebali onlarındır.” diyor. Bir meslektaşımız öğretmen olarak Avrupa’ya gitmişti. Oturduğu ev sahibi kadın 15 gün sonra kapısını çalıyor: “Sen hangi dindensin? Diyor. Cuma baktım, Camiye gitmedin. Cumartesi baktım, havraya gitmedin. Pazar bekledim kiliseye gidelim diye. Kili204 seye de gitmedin. Ben dinsiz bir insanla oturmak istemem evimi boşalt.” Diyor. Gerçekten biz neyiz? Müslüman mıyız? Ben bakıyorum, Kur’an okuyan Dini kitap okuyan yok. Batılı yazarların kitapları masada, koltuk altında… İnsan yediğinden, içtiğinden ve okuduğundan ibarettir. İnsanı şahsiyet haline getiren kendi kültürüdür. Batılılaştık yozlaştık kendi değerlerimizden, kültürümüzden uzaklaştık. Okuduğumuz kitabın rengini aldık… Dini yaşamanın yasak olduğu dönemlerde hep Yunan klasikleri basılmıştır. Yabancı eserler tercüme edilmiştir. Neden? Bizi biz olmaktan çıkarmak için Ahmet Hamdi Akseki hocamızın peygamberimizle ilgili kitabı basılmamış, sebebi sorulduğunda “Yeni neslin dindar yetişmesine müsaade edemeyiz.” Cevabı verilmiştir. Yetişen nesiller İslam’dan uzak yetişti. Zaman zaman diyorum ki, bazı Müslümanım diyenlerin Hıristiyan’ım diyenlerden ne farkı var? Diyorum. “Müslümanım” diyen dinin neresinde? İslam onun hayatının neresinde? Sözde Müslüman olunmaz Özde Müslüman olmak lazım. İslamın şartlarından namaz yok, oruç yok, hac yok, zekât yok. Bu nasıl Müslümanlık. Böyle Müslümanlık mı olur? Alman patron işçisine sormuş: Namaz kılıyor musun? Hayır. Oruç tutuyor musun? Hayır. Zekât veriyor musun? Hayır. Sen Müslümandın değil mi? Evet. Alman işveren: “Ben de Müslümanım öyleyse” demiş. “Müslümanım” demek kolay. Müslüman olmak zor. Papağana Müslümanım demeyi öğretsek. “Müslümanım” dese dursa, papağan Müslüman mı olur? İnancını yaşayanla, yaşamayanım farkı yok mu? Biri kelime-i şahadeti getirmiş, orada kalmış. Diğeri Müslüman olmanın şartlarını yerine getirmiş. Allah’la olmuş peygamberlerle halleşmiş. 205 Biri ne kadar Müslüman, diğeri ne kadar Müslüman? İşte bu fark önemli. Ben bir gün mutlaka İslamın şartlarından sorulacağım deyip, herkes kendini hesaba çekse, Ben Müslüman mıyım? Ben ne kadar Müslümanım? Dese, mutlaka kendine gelecektir. HAYATI İSLAMCA YAŞAMAK Bu dünyadan İslamı yaşayan da gidiyor yaşamayan da gidiyor. Biri mutlu olacağı bir hayat yaşıyor, diğeri pişman olacağı bir hayat yaşıyor. Kubbede hoş seda bırakanla, eli boş giden, musalla taşında yan yana dururken, kabirde yan yana yatarken sanki dünya hayatını yaşamamışlar gibi değil mi? Ama aralarında çok büyük fark var. İslamı hayatı seçen, büyük şeref kazanmış, İslamla barışık yaşamayan, büyük kayba uğramıştır. İslam insanı dünyada ve Ahirette farklı kılar. Habeşistan’a göçen ilk muhacirlerden Cafer Bin Ebu Talip, İslam’ın kendilerinde meydana getirdiği değişimi şöyle anlatmıştır: “Hükümdar! Biz Câhiliye toplumuyduk; putlara tapar, leş yer, çirkin işler yapardık. Akraba ilişkilerine değer vermez, etrafımızdakilere kötülük ederdik. Güçlülerimiz zayıflarımızı yok ederdi. Biz bu halde iken, Allah bize içimizden soyunu, doğruluğunu, güvenirliliğini ve iffetini iyi bildiğimiz bir resûl gönderdi. Bu Peygamber bizi Allah’a, Tevhid inancına ve ona ibadet etmeye davet etti. Bizim ve atalarımızın Allah’ın dışında tapmış olduğumuz taşlardan ve putlardan kurtulmamızı öğütledi. Doğru söylemeyi, emanete riayet etmeyi, akraba ile iyi ilişkiler kurmayı, komşulara iyi muamelede bulunmayı, haram yemeye ve kan dökmeye son vermeyi emretti. Aynı şekilde çirkinlikleri, yalan sözü, yetim malı yemeyi, namuslu kadına iftira etmeyi de yasakladı. Sadece tek olan Allah’a ibadet etmeyi ve O’na hiçbir şeyi şirk koşmamamızı emretti. Namazı, zekâtı ve orucu da bize emretti.”(İbn Hanbel,I,202) Ebu Hüreyra (R.A.) şöyle anlatıyor: Bir gün Allah Resûlü: “Şu söyleyeceklerimi kim uygulamak ister?” dedi. Ben: “Ben uygularım.” Dedim. Yanına geldim. Elimi tuttu bana şunları söyledi: Haramlardan uzak dur; o zaman insanların en çok ibadet edeni olursun. 206 Allah’ın sana verdiğini razı ol; insanların en zengini olursun. Komşuna iyilik et; iyi Mümin olursun. Kendin için istediğini başkası içinde iste; iyi müslüman olursun. Çok gülme; çok gülmek, kalbi öldürür. (Tirmizi, Zühd : 12) buyurur. Müslüman kendisine sormalıdır; Müslüman olmak neyi gerektirir? Allah nasıl bir hayat yaşamayı istiyor? Peygamber (A.S.) benden ne istiyor? Bu soruların cevabını bulup, yerine getiren kurtulur. Allah insanı başıboş, laf olsun diye yaratmamıştır. Hayvanları bile yaratırken hepsini yol haritası çizmiş ve sorumluluklar yüklemiştir. Bakın etrafınıza boşuna yaratılan bir şey var mı? Müslüman, kendine inancına yakışır bir hayat yaşamalıdır. Cenabı Allah’ın emir ve yasakları, onun Hayatına bir anlam kazandırır. Örnek ve model olarak Rasulullah’a uyması, sünnetini ihya etmesi, diğer yaratıklardan üstün kılar. Yoksa sapıtır gider. Müslüman yaşarken, Kiramen Katibin meleklerinin her hareketini tespit ettiğini, kendi organlarının şahitlik edeceğini bilerek yaşarsa, amel defterini sağından almaya hak kazanır. Müslümanın haramı helâllaştırme ve günah işleme özgürlüğü yoktur. Müslümansa, Allah’a ve Rasulüne itaat edecektir. Haram, amelleri boşa çıkarır. Günah kalbi karartır. Müslüman, dünyaya önem verdiğinden çok ebedi olan ahiret hayatına önem vermeli, dünyada ve ahirette kalacağı kadar çaba sarf etmelidir. Dünyada bırakıp gideceği şeyler için hayatını boşa harcamamalıdır. Kıyamet günü Cenabı Allah, her amelimizi ortaya koyup, bize “Beğendin mi?” diye soracaktır. Önce kabir ne getirdin? Diyecektir. Allah, nelerle huzuruna çıktıysak Bize ona göre muamele edecektir. İslam hayat için mazeret olmaz. Baskı altında da olsa inançtan taviz verilmez. Allah Kur’an’da ne diyorsa odur. Allah Rasûlü ne getirdiyse odur. Ben yapamıyorum, sen bana bakma da denemez. İyi örnek olmak Müslümanın görevidir. Müslüman, kötülüğe, itaatsizliğe sebep olmayacak, kötü çığır açmak, o kötülük işlendiği müddetçe sorumluluk getirir. Müslüman İslam’ı temsil eder. Rehberi Kur’an, kılavuzu Hz. Peygamberdir. Yaşayışı ile, işi ile, eşi ile “Şuna bak” dedirtmemelidir. Müslümanın hayatını İslam doldurmalıdır. İslam’ı doya doya yaşamalı iyi örnek olmalı ve başkalarını özendirilmelidir. 207 Sözde Müslümanlara bakıp Akif şöyle demiştir: “Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile. Adam aldatmaksa maksat aldanan yok, nafile! Kaç hakiki Müslüman gördümse hep makberdedir. Müslümanlık Bilmem Amma, galiba göklerdedir.” Bakıyorsun Müslümanlar geri kalmış. İslam kardeşliğini kuramamış, İslam ülkelerinde başkalarının hükmü geçiyor. Başkalarından medet bekliyor. Ölen, zulüm gören Müslüman, sömürülen Müslüman. Kur’an’ın ilk emri “oku!” Müslüman okumuyor. Bu neden? Bu peygamberin yolundan gitmiyor, Kuran’a uygun bir hayat yaşamıyor da ondan. Modern dünyada Müslüman yok. Başkalarının taklitçisi, onlara özenen ve onlar gibi yaşayıp, onlara benzeyen kimseler var. Müslüman siyasetten men edilmiş, cemaat şuurunu, Ümmet şuurunu kaybetmiş. Fırka fırka olmuş, her biri kendinde olanla övünüyor. Cemaat ve ümmet şuuruna ermeden İslami bir hayat yaşanamaz. Yaşanmayan dinin insana vereceği bir şey olmaz. Müslümanların ve İslam aleminin uyanıp kendine gelmesini istiyorsak, İslam’ı aşkla yaşamalıyız. Her kötülükten arınarak İslam, hayatımızın her zerresini her anını kaplamalıdır. Canla başla Kur’an’a sarılmalıyız. Analar babalar, çocuklarını Müslüman çocuğu olarak yetiştirecek duruma gelmeden bize huzur yoktur. Rabbim, Müslümanlara uyanmak nasip etsin… 208 İSLAM KARDEŞLİĞİ Müslüman Türkiye üzerinde asırlardan beri bölme, parçalama, insanımızı İslam’dan ve İslam kardeşliğinden ayırma oyunları oynanmaktadır. Bazıları bu oyuna gelmiş gruplaşmış, cepheleşmiş, o da fitne oyununa içten katılmıştır. Asırlardan beri içten ve dıştan devam eden bu oyunlarla, aynı inanca, aynı kültür değerlerine sahip Müslümanlar mezhep, cemaat, tarikat, parti, takım farklılıklarından dolayı adeta birbirine düşman kesilmiştir. Tarihte milletimizin birlik ve beraberliğini bozan, milletimizi zaafa uğratıp, Osmanlıyı yıkan güçler, bu gün de aynı oyunun ve aynı fitnenin içindedirler. Şu var ki bizden öncekiler oynana Alicengiz oyunlarına ve fitnelere karşı bizden daha çok hassas davranmış ve daha çok uyanık olmuşlardır. Eğer Müslümanlar İslam kardeşliğini muhafaza eder ve güçlendirirse hiçbir düşman oyunu ve ittifakı Müslüman-Türk Milletine zarar veremeyecektir. Müslümanlar Kardeştir Bunu Cenab-ı Allah Kur’an’da: “Müslümanlar kardeştir” buyuruyor. (Hücuraf: 10) İslam, kardeşlik dinidir. İslam kardeşlik düşüncesini ve anlayışını yıkacak her türlü davranışı yasaklamıştır. Cenab-ı Allah Müslümanlar: “Toptan Allah’ın ipine sarılın parça parça olup ayrılmayın” diye emrediyor. (Al-i İmran: 103) Allah’ın emrine göre mü’minler kardeştir. Öyleyse fırka fırka, grup grup olmayacak araları açık olan kardeşlerinin arasını düzeltecektir. İslam peygamberi, İslam kardeşliğini bozacak her şeyi yasaklamış Müslümanları kardeş ilan etmiştir. “Birbirinize kin tutmayın, haset etmeyin, sırt çevirmeyin ve ilginizi kesmeyin, ey Allah’ın kulları kardeş olun” buyurmuştur. (Buhari Edep: 57) Peygamber (as) şöyle buyurur: - “Hiç biriniz kendi nefsi için istediğini mü’min kardeşi için de istemedikçe hakiki mü’min olamaz.” (Buhari İman: 7) 209 yin.” - “Benden sonra birbirinizin boynuna vurarak küfre dönme- “Müslümana sövmek fasıklıktır. Onunla çarmışmak küfür- dür.” - “Hata dışında kim bir mü’mini kasten öldürürse, onun cezası cehennemdir.”(Nisa 92-93) - “Kim bir Mü’mini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir insanın yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur.” (Maida: 32) Dinimiz, İslam kardeşliğine büyük önem verilmiştir. Kardeşlik cennet kapılarını açar, cehennem kapılarını kapatır. Herkese huzur verir, mutluluk verir, güç verir. Peygamberimiz (sav) bir hadislerinde şöyle buyuruyor: - “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulüm etmez, onu tehlike anında yalnız bırakmaz. Kim kardeşinin ihtiyacını görürse, Allah’ta onun ihtiyacını görür. Kim bir Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah’ta o yüzden onu kıyamet günü sıkıntıdan kurtarır. Kim bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah’ta onun ayıbını örter.” (1. Canan, Hadis Ans: 9/374) Hz. Peygamber sınıf sınıf ayrılanları, köle ile efendiyi bir tarağın dişleri gibi eşit ve kardeş ilan etmiştir. Birbirleri ile ırk üstünlüğü kavgası yapanları, kan davası güdenleri kardeş yapmıştır. Birbirleri ile amansız düşman olan Evs ve Hazrec Kabileleri’nin kardeş olmalarını sağladı. Cahiliye devri adetlerini bir bir kaldırdı. Ensar muhacir kardeşliğini oluşturdu. Her şeylerini paylaştılar. Müslüman Müslümanı Terk Etmez Kur’an’da ayrılık düşmanlık kınanmış, dargın olanların arasının düzeltmesi emredilmiştir. (Enfal: 1-Hücürat: 10) Müslüman Müslümana buğz etmeyecektir. Sırt çevirmeyecektir. İlgiyi kesmeyecektir. Müslümanın Müslümana üç günden fazla dargın durması, onu terk etmesi, ona selam vermemesi helal olmaz. Cenab-ı Allah ne diyor. “Mü’min mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinmesin. Böyle yapanın Allah yanında hiçbir değeri yoktur.” (Al-iİmran: 28) - “Gerçek mü’minlerden iseniz, aranızı düzeltin. Allah’a Resulüne itaat edin.” (Enfal: 1) - “Mü’minler ancak kardeştir. O halde iki kardeşin arasını düzeltin.” (Hücürat: 10) 210 Birlikte rahmet vardır. Ayrılıkta azap vardır. İki tane biri bir araya getirseniz on bir eder. Peygamber (as) şöyle buyurur: “Cemaate devam edin. Müslümanların duaları cemaate katılanların hepsini kuşatır.”(1. Canan, Hadis Ans: 17/397) - “İslam cemaatinden ayrılan kimse, İslam bağını boynundan çıkarmış olur.” (Ebu Davut: 4/241) Müslüman Müslümanla yardımlaşır. Kuran’da: “Eğer birbirinizle yardımlaşmazsanız, yeryüzünde fitne ve fesat çıkar” buyurulur. (Enfal: 73) Müslüman Müslümanı terk etmez, sırt çevirmez, düşmanlık etmez, ilgiyi kesmez. Maddi manevi destek olur. Sıkıntıdaysa sıkıntısını giderir. Allah rızası için yapılan desteğin, yardımın sevabı bire ondan, yedi yüz misline kadardır. Hz. Osman (ra) kıtlık döneminde kervanlarla getirdiği buğdayı 3-5 misli fazla Fiat veren karaborsacılara vermeyip: “Ben bire ondan yedi yüz misli kadar kâr verene vereceğim, demiş, buğdayı sıkıntı çeken Müslümanlara dağıtmıştır. Hatta develeri de kesip dağıtmıştır. Unutulmayacak bir olayda Yermük savaşı sırasında geçen bir olaydır. Savaş meydanı, ölü ve yaralılarla doludur. Huzeyfe (ra) yaralılar arasında amcaoğlunu arıyor; elinde matara ona su verecek. Aradığını buluyor ama bir ses “su” diyor. Amcaoğlu suyu ona götürmesini işaret ediyor. Suyu ona götürüyor, tam içirecek biraz ilerde “su” diyen bir ses duyuyor. Suyu o da içmiyor eliyle suyu ona götürmesini işaret ediyor. Ona ulaştığında son nefesini verdiğini görüyor; hemen geri dönüyor, ikisi de şehadet şerbetini içmiş, su elinde kalıyor. Mekke’den Medine’ye hicretten sonra Peygamber (as) Mekkeli Muhacirlerle Medineli Ensar’ı birbirine kardeş yaptı. Ensar her şeylerini kardeşleri ile paylaştı. Onları açıkta, ihtiyaç içinde bırakmadılar. Ensar’dan iki eşi olanlar birini boşamayı bile teklif etti. O derece ki neredeyse birbirlerine mirasçı olacaklardı. Allah resulü kabul etmedi. Bu olaylar Müslümanlar için örnek alınacak olaylardır. Şimdi “incir çekirdeğini doldurmayacak” derler ya küçük bir mesele için kavga oluyor. Spor karşılaşmalarında kılıçlarla, satırlar211 la, silahlarla karşı taraftakini çekinmeden öldürmeye kalkışılıyor. Af yok, hoş görü yok, İslam kardeşlik anlaşması yok, sevgi, saygı yok. 1957 yılında Bedi uz Zaman Hazretleri sürgündeyken Bolvadin’le Emirdağlılar arasındaki maçtan sonra kavga çıkar. Üstat önlerine geçip: “Durun! Sizler kardeşsiniz. Birbirinizin kusurlarını görmemezlikten gelmeniz lazım…” diyerek olayı kardeşlik hatırlatmasıyla önlemiştir. 1970 yıllarında Kayseri – Sivas maçında 40 kişi ölmüş, Sivaslılar toplanıp Kayseri’ye yürüdükleri sırada emniyet, jandarma ve Vali bey megafonla konuşmalar yapmış, yürüyüş devam etmiştir. Ancak Sivas Müftüsü İslam kardeşliği üzerine birkaç ayet okuyunca Sivaslılar geri dönmüştür. Bir aletin parçalarını bir arada tutup çalışmasını sağlayan vidalardan biri vazife yapmazsa, o alet bozulur, çalışmaz. İslam kardeşliği, ümmetin bütünlüğü bireylerden oluşur. Eğer görevini yapmayanlar olursa, o kısımda aksaklık olur, huzur bozulur. Son zamanlarda fırka fırka, bölük bölük olmanın cezasını çekiyoruz. İslam ülkelerine bakın birbirine bağlayan İslam’dan uzaklaşıldıkça araya ilgisizlik hatta düşmanlık girmektedir. Müslüman Müslümana Zulüm Etmez Dinimiz Müslümanın Müslümana zarar vermesini yasaklamıştır. Herhangi bir şekilde zarar vermemek vaciptir. Mesela; nazarı değen bir insanın bundan zarar vermemek için korunması vaciptir. Bir Müslümana zarar verecek bir şeyi yoldan kaldırmak Müslümanın vazifesidir. Allah resulü Müslümanı tarif ederken: - “Müslüman, Müslümanların kendisinden emin olduğu kimsedir. Müslüman, eliyle diliyle başkalarına zarar vermeyen kimsedir. “En hayırlınız, Müslümanlara en çok faydalı olanınızdır.” Diye tarif etmiştir. Bir kutsi hadiste: ”Rahmetime mazhar olmak isteyen, yarattıklarıma şefkat ve merhametle muamele etsin” buyurulur. Allah resulü mazlumların yanında olmak için genç yaşta Hılful Fudul cemiyetine katılmıştır. Müslümana zarar vermek, kardeşliği bozar. Hz. İsa havarilerine – Bir kardeşiniz uyurken rüzgâr gizli yerlerini açsa ne yaparsınız? Der. - “Örteriz” derler. 212 - “Hayır, siz öyle yapmıyorsunuz, daha da açıyorsunuz.” - Nasıl olur? Derler. - “Siz kardeşinizi dinliyorsunuz, daha sonra da onları başkalarına anlatıyorsunuz,” der. Allah resulü şöyle buyurur: “Kardeşine zalim de olsa mazlum da olsa yardım et.” “Mazluma yardım edelim ama zalime nasıl yardım edelim?” denilince - “Onu zulümden alıkoyarak” buyurur. (K. Sitte: 9/380) “Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona hıyanet etmez, yalan söylemez ve onu sahipsiz bırakmaz; Müslümanın ırzı, malı, kanı Müslümana haramdır. Bir Müslümanın kardeşine hakaret etmesi, kötülük olarak ona yeter.” Demiştir. (Buhari, Mezalim: 3) - “Allah’ın kullarına eziyet etmeyin, onları ayıplamayın ve gizli ayıplarını araştırmayın. “Zira kim Müslüman kardeşinin ayıbını ararsa, Allah’ta onun ayıbını arar. Hatta öyle ki evinden çıkmasa da onu rezil eder.” (Ramuzu El Ehadis: 465/4) - “Bir kimse bir mü’mini dünyada korkutursa, Allah kıyamet gününde o kimsenin korkusunu arttırır.” (Ramuzu El Ehadis: 421/6) Müslüman Müslümanın Gizli Halini Araştırmaz Kur’an’da: “Bilmediğin şeyin ardına düşme, doğrusu kalp, göz, kulak bunların hepsi o şeyden sorumludur.” (İsra: 36) - “Ey iman edenler! Bir topluluk diğerini alaya almasın belki onlar kendilerinden daha hayırlıdır.” (Hücurat: 11) - “insanları arkadan çekiştiren, gözle, kaşla alay edenlerin vay haline!” (Hümeze: 1) buyurularak İslam kardeşliğini bozacak olan davranışlar kınanmıştır. Hz. Peygamber: “Zandan çekininiz. Birbirinizin eksikliğini görmeye ve işitmeye çalışmayınız… Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz.” (Tecrid-i Sarih Ter: 12/143) diye emretmiştir. - “Bir kimse din kardeşinin ayıbını onun hoşlanacağı şekilde örterse, Allah’ta kendisini dünya ve ahirette hoşnut eder.” Buyurur. (Ramuz El Ehadis: 423/7) Gizli haller araştırılırsa arada sevgi, saygı kalmaz, insanlar birbirine düşman olur. Müslüman Ya Hayır Söyler Ya Da Susar Amellerinin boşa gitmemesi için insan eline, beline, diline sahip olacaktır. Sövmek, lanetlemek, iftira atmak, gıybet etmek günahtır. 213 Müslüman dilini Müslümanlar aleyhinde kullanmayacaktır. Ölünün ardından bile iyilikleri söylenecektir. Müslümanı tarif ederken Peygamberimiz “elinden dilinden başkalarının emin olduğu kimsedir” demiştir. Hz. Peygamber (SAV): - “Müslümanların aleyhinde konuşmaktan dilinizi tutunuz. Onlardan biri ölünce de hakkında hayır söyleyiniz.” - “Ya hayır söyle ya da sus” demiştir. Dil iyiye kullanılırsa, güzel şeyler olur. Kötüye kullanılırsa, kötü şeyler olur. Atalarımız: “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” demişlerdir. Müslüman Müslümanla çekişmez Müslüman, düşmanları bir tarafa bırakıp da Müslümanla uğraşmaz. Allah: “Toptan Allah’ın ipine sarılın, ayrılmayın” (Ali İmran: 103) diye emrediyor. Müslüman, haklıda olsa çekişmeyi, didişmeyi, münakaşayı bırakacaktır. İslam’da kırgınlığa neden olur diye şaka bile hoş görülmemiştir. Kuran’da: “Onların fısıldaşmalarının birçoğunda hayır yoktur. Ancak bir sadaka yahut bir iyilik yahut da insanların arasını düzeltmeyi isteyenin fısıldaşması hariç…” (Nisa: 114) “Allah’a ve resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider.” (Enfal: 46) diye emrediyor Rabbimiz. Müslüman Müslümana darılmaz Kuran’da: “Şüphesiz Müslümanlar kardeştir; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’tan sakınınız ki, size acısın” (Hücurat: 10) buyuruluyor. Hz. Peygamber de: “Bir mü’minin bir mü’mine üç günden fazla küs durması helal değildir. Üç günden sonra dargın olduğuna rastlarsa, selam versin” (Ebu Davut Edep: 47) diyor ve ilave ediyor. - “İnsanların arasını bulmak için asıl olmayan hayırlı söz söyleyen, yalan söylemiş olmaz.” (Tecrid-i Sarih Terc: 8/111) Günah işleyen bile günahta ısrar etmezse, pişman olur dönerse, o bile terk edilmez. 214 Kıbleler Caminin Dışında da Birleşmeli İslam’da, İslam’la, imanla şereflenenlerin kardeş oldukları bildirilmiştir. Küfür tek güç ve tek milletken, Müslümanların grup grup olmaları, bir grubun kendi grubundakilerle kardeş olmaları ve kardeşliği böyle anlamaları dindeki noksanlıklardandır. Müslümanlar arasında iman bağı, İslam, Kur’an ipi koparsa, Müslümanlar darmadağın olur. 99 luk tesbihin dağıldığı gibi dağılır. Kara, deniz, hava kuvvetleri birlik ve uyum içinde olmazsa, düşmanın karşısında zayıf kalır. Müslümanlar safları sıklaştırmalı, arada boşluk bırakmamalıdır. Ashab-ı Kiramın elbiseleri omuzlarından eskirmiş. İbn-i Sina’nın şu sözünü unutmamak gerekir. “En büyük azap, cennette yalnız kalmaktır. Cennete yalnız girmek isteyen zaten cennetlik değildir.” İslam kardeşliği için bir adım atılırsa, ikinci adım zaten gelecektir. Adımların atılmadığında özlemini çektiğimiz barış, kardeşlik gelişmiyor. Allah Kuran’da Müslümanların iyi hallerini değiştirmeyince, verdiği nimetleri de değiştirmeyeceğini haber veriyor. (Enfal: 53Rad: 11) Camide aynı Allah’a yönelen, omuz omuza aynı safta duran Müslümanlar, cami dışında da aynı yöne yönelmezse, huzura eremezler. Müslümanlar arasında ufak tefek hatalar hoş görülmelidir. Hatasız kul olmaz. Hatasız kul arayan hata işlemiş olur. Çünkü, Peygamberlerin bile zelle denilen hataları olmuştur. Tek hatasız, Cenab-ı Allah’tır. Müslümanlar Fırka Fırka Olmaz Kuran’da: “Gevşemeyin, inanmışsanız mutlaka üstünsünüzdür.” (Ali İmran: 139) - “Hepiniz toptan Allah’ın dinine sarılın, parçalanıp ayrılmayın.” (Ali İmran: 103) “Çekişmeyin.” (Enfal: 46) Hz. Ömer şehit edilince: - Beni kim vurdu? Der. - Ebu Lülü. Derler. - Şükür beni bir Müslüman vurmadı. Der. 215 “Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan olmayın. Bunlardan her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir..” (Rum: 32) Parti, parça demektir. Grupçuluk bölücülüktür. Peygamberimiz bir gün gruplaşmış halde Müslümanları otururken görmüş. “Bana ne oluyor ki sizi fırka fırka, parti parti görüyorum” demiştir. Bir topluma bölücülük girdiyse, o toplum darmadağın olur. Bir toplum için tefrikadan daha büyük düşman olamaz. Düşmanın en büyük silahı bölmektir. Parçalamaktır. En güzel tedbir, tahriklere, fitrelere dikkat etmektir. İhtilafa düşmememiz konusunda Cenab-ı Allah bizi uyarmıştır. Bölücülüğe sebep olan hizipçilik, ırkçılık dinimizde yasaklanmıştır. Mehmet Akif: “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez” diyerek. Bu konuda hem iç, hem de dış tahrikleri dikkat çekmiştir. Birlikte Rahmet Vardır Ayrılıkta Azap Vardır Tarih boyunca milletimiz dış ve iç fitnecilerden büyük zararlar görmüştür. Evs ile Hazreç kabilelerinin kardeş olduktan sonra aralarına giren Yahudi Se’ş b. Kays’ı, koyu Müslüman görünüp içimizden vuran Lavrens’leri, “Allah’ın elçisini iyi dinleyin” deyip deyip münafıklık yapan Abdullah b. Übey’i, Hızır yaşıyor mu, yaşamıyor mu, mezarlıktaki ağacın çağlası yenir mi yenmez mi tartışmaları ile cami cemaatlerini taşlaştıran fitnecileri unutmayalım. Geçmişteki gördüğümüz zararları görmemek için yakılan her fitne ateşini bir daha yanmayacak şekilde söndürelim. Sevgili peygamberimiz: “Akıllı Mü’min bir yılan deliğinden iki defa ısırılmaz.” Buyurmuştur. (Riyaz üs-Salihın 1866 nolu hadis) Yüce rabbimiz de (Bakar suresi: 120, Al-i İmran: 100-118, En’am: 51. Ayetlerinde) Yahudi ve Hristiyanlara uymamamızı, onlara boyun eğmememizi emretmiştir. Siyaseti küçümsemek, “siyaset yalancının, sahtekârın işidir. Dolayısıyla Müslümanın siyasetle ilgisi olmaz” diyerek Müslümandan siyasi karar yetkisini almak düşmanın oyunudur. Bir zamanlar “altın takmak erkeğe haramdır” diyerek sarraflık mesleğini, “üzerindeki unla tuvalete gidilmez, günahtır” diyerek 216 değirmen ve fırıncılığı, “derdi Allah vermiştir. Derman aramak Allah’a karşı gelmektir” diyerek ilaç yapımını ve tasarrufunu düşman ele geçirmedi mi? İşte size bir düşman oyunu daha!.. Müslüman oy kullanmaz! Siyaset bırakılırsa nasıl söz ve karar sahibi olunacak? Allah’ın kullarının işlerini kimler düzenleyecek? Müslümanlar hep oy verip gerisine karışmayacak mı? Oy kullanmamakta veya boşa gitmesinde vebal vardır. Bu konuda taassup olmaz, milletin menfaati düşünülür. Denize çakıl taşı atan gibi olmamak gerekir. Müslümanlar Tek Vücut Gibi Olmalıdır Müslümanlar, bir vücutta birbirini tamamlayan organlar gibidir. Birinin rahatsızlığı vücudun rahatsız olmasına sebep olur. Müslümanlar arasında ayrılık olmaz. Sen ben çekişmesi olmaz. Şahsi menfaat düşüncesi olmaz. Kırgınlık dargınlık olmaz. Birliğe beraberliğe engel olan her şey Allah için terk edilir. Müslüman, onun bunun yanında izzet aramaz. Allah ne diyor: “Hepiniz Allah’ın ipine Kuran’a sarılın ayrılığa düşmeyin.” (Al-i İmran: 103) Peygamberimiz (sav) bizden ne istiyor bakın: - “Size bir ve beraber olmanızı tavsiye ederim. Ayrılığa düşüp de dağılmanızdan sizi şiddetle kaçınmanızı isterim. Zira şeytan yalnız olana yakın olur. Birlikte yaşayanlardan uzak durur.” (Tirmizi Fiten: 71) Camiler paylaşılır, cemaatler, gruplar birbirine düşerse, birlikte olmaz, dirlikte olmaz. Aynı dini değerlere inanan, aynı gaye için çalışan tarikatlar, birbiriyle uğraşırsa, Allah bundan razı olmaz. Mezheplerin dördü de haktır. Fark ne? Asılda bir fark yoktur, teferruatta, anlayışta ve yorumda farklılık vardır. Dördününde dayandığı kaynak Kuran’dır. Sünnettir. Tarikatta, mezhepte ayrılık yapan, ümmet anlayışına ve İslam kardeşliğine ters hareket etmiş olur. İşbirliği inanç birliği ve elbirliği olunca dünya cennet olur Müslümanlar birlikte sevinir, beraber üzülürse, Allah’ın ihsan ettiği nimetleri beraber paylaşırsa, Müslümanlar güçlü olur, düşmanın hükmü geçmez. 217 Müslümanlar birbirlerine düşerlerse, İslam birliği gerçekleşmez. Düşmanın zulmü hüküm sürer. Aslında cennet de cehennem de dünyadadır. Yani istenir ve gereken yapılırsa, her şey güzel olur. Dünya hayatı cennete dönüşür. Ahirette de cennette de cehennemde de bir şey yok. Cennet nimetlerini de cehennem ateşini de insanlar bu dünyadan götürürler. Şöyle anlatılır: adam ölmüş. Melekler: “gel seni yerine götürelim” demişler. Adam sormuş: - Yerim neresi? Melekler: - Yerin cennet. “Sen cennetlik işler yaptın” demiş. Adam cehennemi görmek istemiş. Melekler alıp cehenneme götürmüşler. Adam ne görsün? Bir sofra, sofrada her nimet var, etrafında adamlar aç, perişan, kaşıkların sapı uzun ve bileklerine bağlı olduğu için bir şey yiyemiyorlar. Adam birbirini düşünmeyen bu insanları görünce üzülmüş. “Beni yerime götürün” demiş. Cennete gelmişler aynı sofra, aynı yiyecekler ve aynı kaşıklar. Bir fark var. Kaşıklar karşı taraftakinin ağzına gidiyor. Herkes tok ve huzurlu. Müslüman, Müslümanı sevmelidir: Peygamber (as): “Müslüman, Müslümanın din kardeşidir.” (Buhari, Mezalim: 3) - “Hiç biriniz kendisi için istediğini, din kardeşi için de istemedikçe, olgun Müslüman olamaz.” (Buhari İman: 7) Allah Resulü, Müslümanlar arasında İslam kardeşliğini ilan etmiş, Müslümanın Müslümanı sevmek durumunda olduğunu bildirmiştir. Başka hadislerinde de: - “Zalim olsun, mazlum olsun, kardeşine yardım et. Ashaptan biri soruyor: - Mazluma yardımı anladık. Zalime nasıl yardım edelim? Allah Resulü ona: - “Zalimi zulmünden vazgeçirerek cevabını veriyor.” (Buhari, Mezalim: 4) - “Bir kimse kardeşini severse, sevdiğini ona söylesin.” (Riyazü’s - Salihın: 384) - “Bir kimsenin Müslüman kardeşini hor görmesi, kişiye şer olarak yeter.” (Müslim Birr: 32) 218 - “Müslüman, Müslümana zulüm etmez. Müslüman, Müslümanı başına gelen musibetle terk etmez. Onu zalimin zulmünde bırakmaz.” Müslüman din kardeşine yardımda bulundukça, Allah’ta ona yardımda bulunur. - “Kim bir Müslümanın dünya sıkıntısını giderirse, Allah’ta kıyamet gününde onun sıkıntısını giderir.” - “Kim dünyada Müslüman kardeşinin ayıbını örterse, Allah’ta onun ayıbını örter.” (Buhari, Mezalim:3) - “Allah’a yemin ederim ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de olgun mü’min olamazsınız ve aranızda selamı yayınız.” (Riyazü’s – Salihın: 376) - “Kardeşinin yüzüne gülümsemen sadakadır.” (Keşfül, Hafa: 945) Cenab-ı Allah: “O mü’minler ki haklarına, yurtlarına tecavüz edildiği zaman yardımlaşırlar.” (Şuara: 39) Görülüyor ki, Müslümanım diyen, Müslümanları sevecektir. Onun hakkında gıybetten, iftiradan, kötü zanda bulunmaktan, gizli hallerini araştırmaktan uzak duracaktır. Cenab-ı Allah şöyle uyarıyor: - “Eğer sapığın biri size bir haber getirirse, o haberin aslını araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz.” (Hücürat: 6) Bir uyarı da: - “İyilikte yardımlaşın kötülükte yardımlaşmayın.” (Maida: 2) Veda hutbesinin özü neydi? - İnsan haklarına saygı gösterilmesi, - Zulüm edilmemesi ve zulme boyun eğilmemesi, - Kan davalarının kaldırılması, - Faizciliğin her türlüsünün yasaklanması, - Kadın haklarının çiğnenmemesi, - Her durumda Kuran’a ve sünnete uyulması, - İnsanın kendine zulüm etmemesi, - Bütün Müslümanların kardeş olduğu, - Irkçılığın yasaklanması, şeklindeydi. Farklılıklar Terk Sebebi Olamaz Hangi millet, hangi ırk, hangi renkten olursa olsun, Müslüman, Müslüman kardeşine sahip çıkacaktır. Çünkü İslam’da kimse219 nin kimseye üstünlüğü yok, insanlar tarağın dişleri gibidirler. Üstünlük takvadadır. Ebu Zer(ra) Bilali Habeşiye: “Siyah kadının oğlu!” demişti. Peygamberimiz bunu duyunca: “Sen onu anasından dolayı mı ayıplıyorsun? Dedi.” Ve ilave etti: “Sen cahiliye ahlakına sahipsin.” Ebu Zer bunun üzerine yüzünü yere koydu. “Ey Bilal, ayağını yüzüme basmazsan vallahi yüzümü yerden kaldırmayacağım” dedi. Sıkıntılarımızın Sebebi Zaaflarımızdır Her birimizin isteği, herkes bizim gibi olsun, bizden olsun, bizim gibi düşünsün oluyor. Bir vücuttaki organlar aynı vazifeyi görmüyor. Hepsinin ayrı ayrı görevi var. Bir araya gelince bedeni oluşturuyor. Müslümanlar arasında ayrılık, İslam’ı iyi bilmezlikten kaynaklanıyor. Rehberler ayrı ölçüler farklı. Bakın Hristiyan âlemi, İslam ve Müslüman karşısında bir bütündür. Küfür tek milletken, Müslümanlar arasında ayrılık gayrılık niye? Bu ayrılıktan düşman yararlanıyor. Müslümanların ayrılık sebepleri: 1-Bencillik ve menfaat duygusundan, 2-Irkçılık ve üstünlük duygusundan, 3-Mezhep tarikat ayrılıklarından, 4-Siyasi düşünceden, 5-Ve bunlardan yararlanan iç ve dış düşmanların sinsice böl, parçala ve yut emelinden kaynaklanmaktadır. Bu durumda Allah’ın ve Peygamberin isteklerinden haberdar olan Müslümanların uyanmaları, bir araya gelip, kardeş olmaları gerekmektedir. İşte o zaman ön planda Cenab-ı Allah’ın rızası olacak ve o zaman “Müslümanlar kardeştir. Kardeş olun!” İlahi emri yerine gelmiş olacaktır. Bakın ey Müslüman kardeşim Allah ne diyor: - “Birbirinizle çekişmeyin.” (Enfal: 46) - “Dinlerini parçalayan; bölük bölük olanlardan olmayın. Bunlardan her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.” (Rum: 32) - “Ayrılıp ihtilaf edenlerden olmayın.” (Al-i İmran: 105) Buna göre ayrılıkları, farklılıkları bırakıp kardeş olmalıyız. Birbirimizi sevmesini öğrenmeliyiz. Bilmeliyiz ki, aramızda sen ben yok, İslam var. 220 Düşman oyunlarına gelindiği, İslam kardeşliği gerçekleştiremediği için İslam ülkeleri bu hale düşmüştür. İslam kardeşliğinin gerçekleşmesi için Allah ve Resulü bakın bizi nasıl uyarıyor: - “Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah ve ahirete inanıyorsanız onu Allah ve resulüne götürün (onların talimatına göre halledin) bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisa: 59) Düşmanın oyununa gelinirse, düşman, birliğimizi, dirliğimizi bozar. Çare ne olmalı? - “Ey Allah’ın kulları! Ya saflarınızı düzgün yaparsınız yahut da Allah aranıza fitne ve düşmanlık sokar.” (R. Salihın:160) - “Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur.” (Enam: 159) Bu bir uyarı bir ikazdır. Düşman, Güçlü Müslüman Birliği İstemez İslam’a, Müslümana karşı olan kâfirler ve ideolojiler, hep Müslümanları nasıl bölebiliriz, onlara nasıl hâkim olabiliriz, diye imha planları hazırlamışlardır. Bakın İslam ülkelerine; bir araya gelebiliyorlar mı? Böyle mi olmalı? Muaviye ile Hz. Ali(ra) ı karşı karşıya getiren cihan imparatorluğunu parçalayan düşman, hiçbir dönemde Müslümanların kardeşliğine müsaade etmemiştir. Oynanan oyunlara tarih şahittir. Ne zaman Müslüman Türkiye uyandı birbirine sarıldı, düşman hemen harekete geçmiş fitne ateşini tutuşturmuştur. Kur’an’da: Müslümana nasıl emrediliyor: - “Kâfirler birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz birbirinizin yardımcıları olmazsanız, aranızda fitne ve fesat çıkar.” (Enfal: 73) uyarısı vardır. - “Öyle bir fitneden sakının ki, içinizden yalnız zulmedenlere isabet etmez…” (Enfal: 25) - “Allah ve Resulüne itaat ediniz. Birbirinizle uğraşmayınız. Yoksa kuvvetinizi kaybedersiniz.” (Enfal: 46) Peygamberimiz: “Size ayrılıp dağılmaktan sakınmanızı tavsiye ederim. Çünkü şeytan yalnıza daha yakın olur. Toplumdan uzak olur. Kim cennetlik olmak istiyorsa, toplulukla olmaya çalışsın.” (Tirmizi Fiten: 4/2254) tavsiyesinde bulunmuştur. Atalarımız: “Birlik imandandır, ayrılık şeytandandır.” Demişlerdir. Uyanalım, düşman oyunlarına gelmeyelim. Onlar bizim iyiliğimizi düşünmezler, istemezler. 221 Eğer bu milletin kardeşliğine bir zarar gelirse, bundan herkes zarar görür. Gemi batırılırsa, batıranda, gemidekilerle batar. Allah içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak etmesin. Sonuç Olarak Güçlü – İslam birliği istemeyen Siyonizm ve haçlı zihniyeti, sinsi faaliyetini sürdürmektedir. Atalarımız: “Su uyur, düşman uyumaz” derken düşmana karşı her an uyanık olmamızı istemiştir. Unutmayalım, Osmanlı’yı çeşitli entrikalarla yıkan zihniyet, Müslüman Türkiye’yi yıkmak, yok etmek ve İslam ülkeleri üzerindeki hâkimiyetine son vermek için elinden gelen her oyunu oynamaktadır. Küfür tek millettir. Allah bizi şöyle uyarıyor: - “Kâfirler birbirinin yardımcılarıdır. Eğer siz birbirinizin yardımcıları olmazsanız yeryüzünde fitne ve fesat çıkar.” (Enfal: 73) Aradaki ayrılıkları bırakıp bir araya gelmemiz için bu ayetin etkisi olmayacak mı? Peygamberimiz (as): “Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır” dememiş mi? Allah ve Resulünün bu emirleri, cahiliye devrinin kötülüklerini kaldırarak Ensar’la muhacirleri kardeş yapmadı mı? İzah tarzından doğan ihtilafları bir tarafa bırakıp, Kuran’da, sünnette birleşmeliyiz. Sözümüzü Allah Resulünün ikaz ve uyarıları ile bitirelim ve tekrar edelim: - “Size ayrılıp, dağılmaktan kaçınmanızı tavsiye ederim. Çünkü şeytan, yalnız olanlara daha yakın olur. Topluluktan uzak olur. Kim cennetlik olmak istiyorsa, birlikte olmaya çalışsın.” (Tirmizi, Fiten: 4/2254) Rabbim bizi ayrımcılıktan, bencillikten korusun. Cennette herkese yer var. Hz. Ebu Bekir(ra): “Rabbim, vücudumu öyle büyüt ki, cehenneme koy, başkasına yer kalmasın” diyordu. Biz cennete tek başımıza girmek istemeyelim. Zaten o zaman cennetlik olunmaz. 222 HAYAT ÖLÇÜLERİMİZ Geçmişin hatıraları, günün kavgaları ve geleceğin hayalleri ile ömrümüz geçip gidiyor. Geçen geçmiştir. Gelecek nasip olur veya olmaz. Bizim için hayat, şuan yaşadığımız hayattır. O da her nefeste kısalmaktadır. Her attığımız adım bizi ölüme götürüyor. Bu durumda öleceğimizden haberimiz yok gibi yaşayarak kaybedenlerden oluruz. Kaybedenlerden olmamamız için Cenab-ı Allah, peygamberler göndermiştir, kitap göndermiştir, bunlarla nasıl yaşamamız, neler yapıp, neler yapmamamız gerektiğin bildirmiştir. Hayatın sonundaki hesabı hatırlatmış, son durak cennet, cehennemi bize haber vermiştir. Hayatın başında Cenab-ı Allah’la yaptığımız anlaşmayı unutur, verdiğimiz sözü tutmazsak, kalbimiz kirlenir, gönlümüz çoraklaşır. Keşke yaratılmasaydım, mahşer günü hakkını alıp toprak olan hayvanlara bakıp ‘’keşke toprak olsaydım’’ deriz. Hayat ölçüleri Kur’an ve sünnet olanlar ise Cenab-ı Allah’ın lütuf ve ihsanları ile karşılanıp, cennet nimetlerine kavuşur. Unutmayalım ki, Cenab-ı Allah bizden bazı şeyler istiyor. Peygamber(as)’ın istekleri var. Melekler bizi korumaya çalışıyor. Bizim için dua ediyor ve bizi hayra çağırıyor. Nefsimiz ve şeytan ise bizden kötü şeyler istiyor. Bizi kötülüğe davet ediyor. Bunu bilerek yaşamak, insanı mahcup etmez. Allah, insanı en güzel biçimde yaratmıştır. Diğer canlılara bir sorumluluk yüklememiş, sadece insanı sorumlu tutmuştur. Ömrünü nerede, nasıl geçirdiğini, neler yapıp, neler yapamadığını soracak. İnsan yaşarken yaratılış sebebini unutmamalıdır. Hayatında bir hedefi, bir gayesi olmalıdır. Anlamsız bir hayat, bomboş geçmiştir hayat, pişmanlık vesilesi olacaktır. İnsanın birinci vazifesi, Allah rızasını gözetmek olmalıdır. Allah rızasını kazanmak için fedakârlıkta bulunmalı, zorluklara katlanmalıdır. Her günün akşamı, bugün ne yaptım? Allah rızasına ne gibi bir fedakârlığa katlandım? Diye kendisini hesaba çekmelidir. Peygamberin ve din büyüklerimizin hayatına baktığımız zaman Allah için zulüm gördüler, göç ettiler, öldürüldüler gene de dinlerinden, inançlarından taviz vermediler. Hapislerde yattılar, 223 idam edildiler, çok eziyet çektiler, her şeye rağmen Allah’ın rızasını gözettiler. Mü ‘minin dikkat edeceği hususlardan biri, Cenab-ı Allah’ı sevmek, sevdiği kadarda o’ndan korkmalıdır. Peygamber(as) miraca çıkarken Musa peygamberi görüyor ve:’’ eski kilim gibi Allah korkusundan tir tir titriyordu.’’ Diyor. Hz Ömer devenin üzerinde iken biri,’’ Allah’tan kork ya Ömer!’’ deyince Hz Ömer(ra) deveden düşüp bayılıyor. Ayıldıktan sonra sararmış yüzle:’’ Ömer de kim oluyor Allah’tan korkmayacak!’’ diyor. Ondaki Allah korkusu halka yansımıştır. Onun zamanında kurt kuzuyu yememiş, süte su katılmamış, dağdaki çoban güttüğü sürüden bir tanesine bile dokunmamıştır. Allah korkusu insanı hayır üzerine yaşatır. O korku, işine, aşına ve eşine yansır. Cenab-ı Allah kutsi hadiste:‘’ kulumdan iki korkuyu cem etmem’’ diyor. Allah’tan korkmayanı her şey korkutur. Müslüman, besmeleli bir hayat yaşar. Besmelesiz işin eksik ve hayırsız olduğunu bilir. Müslüman için besmele berekettir. İnsanı şeytandan emin kılar. Bazı şüpheli şeyleri de helalleştirir. Ayrıca besmele Allah’tan izin almaktır. Her işi de kolaylaştırır. Besmelesiz hayat, Fatihasız mezara götürür. Müslüman, münafıklaşma korkusu taşımalıdır. İnsanların yanında başka, yalnızken başka münafık alametlerindendir. Müslüman başka başka olmaz. İnsanın işinde davranışında sözünde kime benzediği önemlidir Müslüman işimi işliyor, kâfir işimi işliyor. Yoksa münafık işimi işliyor buna bakılır. Bize bakıp ne denileceği önemlidir. Müslümanın söylediği ile yaptığı aynı olmalıdır. Cenab-ı Allah kur ’anda: ‘’Yapamadığını niye söylüyorsun? Yapmadığını söylemek, Allah tarafında nefretle karşılanır.’’ (saff:2-3) ‘’Verdiğin sözü yerine getir’’(İsra:34) ‘’Ahdini yerine getir’’(Nahl:91) diye emrediyor. Peygamber(as) da:’’ insanın sözü ile ameli tartılır sözü ağır gelenin ameli kabul olmaz’’ Buyuruyor. (Ramuz el Ehadis:379/11) Konuşurken’’ atıyorum’’ deniyor. Müslüman atıp tutmaz. Müslüman, eline, beline, diline sahip çıkmayı prensip edinmelidir. 224 Dünyayı meyledip, ahireti ihmalden vaz geçmeyince Müslümanın işi zorlaşır. Peygamberimiz ashabına‘’ bu oğlak ölüsünü alan var mı? Demiş, kimse çıkmayınca’’ dünyanın Allah yanında bu oğlak ölüsü kadar değeri yoktur.’’ Demiştir. Dünyaya insan kul olmadıkça ve ya insana kul köle olmadıkça, kurtuluş kolaydır. Dünya ahiretin tarlasıdır. Ahireti kazanma yeridir. Sahabeyi üstün kılan şey Allah yolunda infaktı. Malı ile canı ile cihad etmek olmuştur. İnsanın Allah’a yakınlığı, dünya ile ilişkisi ile ölçülür. İnsan dünyaya yakın olduğu kadar Allahtan, ibadetten uzaklaşır. Çünkü hırs tamah yani dünya malına düşkünlüğü birçok şeyi unutturur. Peygamber(as): ’’İnsan yediğinden ibarettir.’’ Demiştir. İnsanın midesinde, kanında, etinde haram varsa, duası da, namazı da, zikri de kabul olmaz. Müslüman yediğine içtiğine dikkat etmezse, ibadetten zevk almaz. Organları isyan eder, kulluğa yanaşmaz. Hz Ebu Bekir(ra) yardımcısının ikramının helal olamadığını anlayınca kusmuş:’’ ya Rabbi çıkara bildiğimi çıkardım. Çıkaramadığım için beni affet!’’ demiştir. Müslümanın haram olduğu bildirilen bir şeyi helal kılma yetkisi yoktur. Haram her zaman, her yerde haramdır. Müslümanın haramla işi olmaz. Haramın helal kısımda yoktur. Harama götüren şeyde haramdır. Haramın eşine ve çocuklarına yansıması çok kötüdür. Müslüman harama düşmemek için şüpheli şeylerden kaçınacaktır. Peygamber(as):’’ şüpheliyi bırak şüphe vermeyene bak.’’ (Buhari, Büyü:3) der. Neyin haram, neyin helal, neyinde şüpheli olduğunu araştırıp öğrenmek vazifesidir. Müslüman hayat ölçülerinden biride kul hakkına riayet etmesidir. Müslümanın kul hakkı hassasiyeti olmalıdır. Kul hakkı Cenab-ı Allah’ın affetmediği haktır. Peygamberimiz (sav) bir cenaze gelse sorardı:’’ borcu var mı’’ eğer borcu varsa ödeninceye kadar cenaze namazını kıldırmazdı. Bir kadın peygambere gelerek Kocam öldü çocuklarımın yiyeceği yok. Azıcık para bıraktı, birazda borcu var ne yapmalıyım? Dedi. 225 Peygamber (as) kadına: ‘’borcunu öde’’ buyurdu. Musalla taşında ki helalleşme öleni kurtarmaz. Hak iadesi olmalıdır. Onun için ölenin kime ne borcu varsa. Zekât borcu varsa hemen ödemelidir. Çünkü kabirde sorgu var. Kabirde azap vardır. Borç ahirete kalırsa, ödeşmede hak sahibi sevapları alacaktır. Sevaplar yetmezse, günahlarını verecektir. Peygamber(as) şöyle buyurur: ‘’ Bir kimse haksız olarak bir kimsenin toprağına tecavüz ederse, kıyamet günü o yeri yedi katı boynuna geçirilir.’’(Riyazü’ssalihın:204) ‘’Bir kimse yemin ederek bir Müslümanın hakkına gasp ederse, Allah o kimseyi cenneti haram, cehennemi vacip kılar.’’(Age:212) ‘’Müslüman Müslümanın üzerinde ne gibi hakları vardır sorusuna Peygamber(as): *Selam almak. Vermek, *Hasta ise ziyaret etmek, *Cenazesini kaldırmak, *Meşru olan davetine icabet etmek, *Aksırınca şükrederse, yerhamükellah demek.” (Müslim, selami:4) ‘’Kıyamet günü gasp ettiğimiz hakları sahiplerine mutlaka ödeyeceksiniz’’(R. Salihın:204) buyurur. Müslüman şu haklar üzerinde titiz olmalıdır. -Ana baba hakkı, -Eş hakkı, -Çocukların hakkı, -Akraba hakkı -Komşu hakkı -Yetim, dul hakkı, -Misafir hakkı, -Hayvan hakkı, Müslüman, öncelikle şu yedi büyük büyük günahtan kaçınmalıdır: Bir hadiste: ’’Yedi büyük günahtan kaçının: 1-Allaha şirk koşmaktan 2-Adam öldürmekten 3-Cihaddan geri durmaktan 4-Yetim malı yemekten 5-Faiz yemekten 226 6-Namuslu kadını iftira etmekten 7-Zina etmekten buyrulmuştur. Günah işlemek, Allah’a isyandır. Her günah kalbi karartır ve kalpte siyah nokta oluşturur. Tövbe edip günah terk edilmezse, kalp tamamen kararır. Müslüman tebliği, iyiliği emredip kötülükten sakındırma, kötüye kötülüğe tepki göstermek gibi üzerine borç olan görevlerini ihmal etmemelidir. Hayra, hidayete vesile olmak, her Müslümanın görevidir. Kötülüğe sebep olmak ne kadar günahsa, kötülüğe engel olmak, mani olmak da o kadarda sevaptır. Çekinmek yok. Banane yok her kötülükten sorumluyuz. Bir hadiste peygamber(as) şöyle der: ‘’Öyle bir zaman gelecek ki, o vakit Mü’minin kalbi tuzun suda eridiği gibi eriyecek Niçin ya Rasulullah? Denince: Kötülükleri görüp de onları yok etmeye güç yetirmediği için’’ buyurmuştur. ‘’Kim hayra sebep olursa, ona da o hayrı işleyen sevabı kadar sevap verilir.’’(Riyazü’s- salihın: 172) Bir hadiste de şöyle buyuruluyor: ‘’Kıyamet günü birinin yakasına biri yapışır. O kişi: -Sen kimsin, neden yakama yapışıyorsun? Der. O kişi: -Dünyada sen beni kötü durumda gördün de, beni uyarmadın. Beni o kötülükten alıkoymadın’’ der. Müslüman için insanlara faydalı olmak esastır. Peygamberimiz(sav):’’ en hayırlınız insanlara en çok faydalı olanınızdır’’ demiştir. Cenab-ı Allah :’’ İyilikte yardımlaşın’’ (Maida:2) ‘’İyilikte yarışın’’ diye emrediyor.’’ (Maida:49) Neme lazımcılıkla Allah’ın rızasını kazanılmaz. Müslüman, hayatını İslam’a göre tanzim eder. Kur’an Peygamberin hayatı ve sünneti onun hayatında ölçüdür. Müslüman, dinini doğru kaynaktan ve itikadı düzgün kimselerden öğrenmelidir. Kendine göre din edinmemeli menfaatine uygun fetva aramamalıdır. Dinine zarar vermemek için bid’at ve hurafelerden uzak durmalıdır. İnanan,’’ inandım’’ diyen inancını yaşamalı ve yaşatmalıdır. Yoksa boş söz, dile zahmettir. 227 Müslüman, Allah’ın kitabına, Rasülünün sünnetine sımsıkı sarılan kimsedir. Dininden imanından taviz vermez. İbadetlerde gevşeklik göstermez. Müslüman, İslam’ı doya doya yaşamalıdır. Birine demişler ki: “-Bir daha dünyaya gelsen nasıl yaşar, neler yapardın? O zat hiç düşünmeden -Bir dahası yok ki!” demiş. Zaman üçtür; geçen zaman geçmiştir geri gelmez gelecek zaman onun ne kadarını bizim bilemeyiz. Bize içinde bulunduğumuz zaman kalıyor. İşte bizim için fırsat yaşadığımız zamandır. Cenab-ı Allah amellerimizi önümüze koyacak, nimetlerine hatırlatacak ve bize soracak: -Beğendin mi? Kul: -"Hayır’’ diyecek -Allah: "Beğenmediğini ben nasıl beğeneyim!’’ diyecek. Müslüman, farklı insan olmalı. Kafir işi işlemekten, münafık işi işlemekten uzak durmalıdır. Dünya hayatına aldanıp, ahireti, kabri, hesap vermeyi unutmamalıdır. Müslüman boş şeylerle uğraşmamalı. Faydalı iş yapmalı. Allah’tan razı olmalı, Allah da ondan razı olmalı. Müslüman, günah sayılan her şeyden sakınmalıdır. Allah’ın kullarının, acizlerin, yetimlerin, dulların hayır duasını almalıdır. Müslüman, her an ölüme, hesap vermeye hazır olmalıdır. Müslümanın yolculuğu cennetedir. O asla ölümü unutmaz yarın ölecekmiş gibi hazırlık yapar. Bomboş Allah’ın huzuruna çıkmaz. Kabri düşünür, kabir sorusuna hazırlık yapar. Kabrin cennet bahçesi olması için gülleri dünyaya diker. Kabirden güzel kalkış için güzel ameller işler. Asla ölüm, kabir yokmuş gibi yaşamaz. Her an ölüme hazır olur. Ölümden korkmaz. Hayatın karnesi olan amel defterini sağ tarafından almak ve imanlı gitmek için dua eder. Müslüman, bazı korkular içinde yaşar: -Günah işlemek, affa uğramamaktan, -İmanlı, Müslüman olarak can vermemekten. - Kabir azabı görmekten -Sıratı geçememekten. -Amel defterini sağdan alamamaktan. -Mahşer günü affedilmemekten. -Peygamberin şefaatinden mahrum kalmaktan. -Cennete girmemekten korkmalıdır. Bu korku onu kendine getirir ve hazırlık yapmasına neden olur. 228 Müslüman, iyi ahlak sahibi olur. Güzel huylu, güzel ahlaklı, iffetli, hayalı ve iyi niyetli kimsedir. İslam’ı doya doya yaşar. İslam, hayatının her anını kapsar. Onu gören, ondan emin olur. Kimse ondan zarar görmez. Cenab-ı Allah Kur’an’da Müslümandan şöyle söz eder: ‘’Rahman’ın has kulları onlar ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendilerini bilmez kimseler onlara laf attığında incitmeden ‘’selam’’ derler. Onlar harcadıklarında ne israf ederler nede cimrilik ederler, ikisi arasında orta yol tutarlar. Onlar, Allah’tan başka bir tanrıya yalvarmazlar. Allah’ın haram kıldığı cana kıymazlar. Zina etmezler. Yalan yere şahitlik etmezler. Boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile geçip giderler. Kendilerine Allah’ın ayetlerini hatırladığında kör ve sağır gibi davranmazlar onlar için ebedi kalacakları cennet vardır.’’(Furkan:63-76) Peygamber(as) ın Müslüman tarifi de şöyledir: ’’ Müslüman elinden, dilinden Müslümanların emin olduğu kimsedir.’’ (Tirmizi, iman:12) demiştir. Müslüman, Allah’ın ve Resulünün davetine uyar. Nefsin ve şeytanın davetine sağırdır. Müslüman örnek insan olmalıdır. Hayra vesile olmalı ve iyiliğe çığır açmalıdır. Hiçbir zaman şuna bak, çocuğuna bak dedirtmemeli, kınanmaktan kötü örnek olmaktan, sapmaktan uzak durmalıdır. Müslüman, ciddi olur. Yalan söylemez şaklabanlık yapmaz. Peygamber(as) bir hadislerinde şöyle buyurur: ‘’Yazık ona ki, insanları güldürmek için konuşur ve yalan söyler yazıklar olsun ona!(Seçme Hadisler:52) ‘’Hayra vesile olan, onu bizzat işlemiş gibidir.’’ Buyuruyor peygamber(as). (Tirmizi İlim:14) Eğer kötü çığır açıldıysa onu işleyenlerin vebali kıyamete kadar ona yazılır. Peygamberimizin haber verdiğine göre’’ Cinayet işleyenin günahı kadar Adem’in oğluna da günah yazılır. Çünkü o adam öldürme çığırını açmıştır.’’ Kur’an’da:’’ Kim iyi bir işe aracılık ederse onunda o işte bir nasibi vardır. Kim de kötü birisine aracılık ederse, onunda o işten bir payı olur: Allah her şeyin karşılığını verir.’’ Buyrulur.(Nisa:85) Sadaka-i cariye olan işler vardır. Başkalarına örnek olmak, hidayetine sebep olmak, iyiliğe çığır açmak gibi. Bunlar Mü’min için büyük bir kazançtır. 229 Müslümanın iş hayatı dürüst, aile hayatı düzgün olmalıdır. Merhametten, şefkatten sevgi, saygıdan ve görev anlayışından yoksun olan aile yuvaları mutlu ve huzurlu olmazlar. Ev halkı ile iyi geçinilecektir. Haklarına riayet edilecektir. Sorumluluklar noksansız yerine getirilecektir. Herhangi bir durumda empati yapılmalıdır. Peygamber(as): ’’En hayırlınız ailesine hayırlı olandır.’’ Buyurur. Dövmek, kaba, kırıcı davranmak, aşağılanmak İslam ahlakı ile bağdaşmaz. Müslüman, nefsine hakim olan kişidir. Nefis, kötülük ister, şeytanın arzularını yerine getirmede ona hizmet eder. Adem(as)‘ı cennetten kovduran, şeytanı Allah’a hizmet ettiren, Kabil'e cinayet işleten Nemrut’u Firavun’u, Ebucehilleri küfür bataklığına iten, hep insanı mahcup eden, pişman olacağı işler işleten nefis değil midir? Nefsine hakim olan mükafata nail olur. Nefsin azgın hali ise insanı güzellikten alıkoyar. Peygamberimiz(sav) hep ‘’Allah’ım göz açıp kapayıncaya kadar. Beni nefsimin eline bırakma!’’ diye dua etmiştir. Nefis ahmaktır. Hep kendi aleyhine olan iş yapar. Onun için en büyük cihad, nefis ile yapılan cihadtır. Sağlam Müslüman olabilmek için önce nefsin ıslahı gelir. Cenab-ı Allah: ‘’ Sana gelen iyilik Allah’tandır. Kötülük ise nefistendir.’’ buyurur.(Nisa:79) Bir ayette: ‘’ Nefsini kötülükten arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömende ziyan etmiştir’’ buyrulur(Şems:8-10) Nefis en güzel Kur’an’la, sünnetle ve ibadetle terbiye edilir. Peygamber(as) şöyle der: ‘’Cehennem nefsin arzu ettiği şeylerle cennet de nefsin sevmediği şeylerle kuşatılmıştır.’’(Riyaz’üs Salihı:101) Müslüman, inananları, kardeş bilir. Çünkü Kur’an Müslümanlar kardeştir. Der Müslüman, kardeşinin noksanını aramaz. Onun gıybetini yapmaz, ona iftira etmez onun aleyhinde bir şey yapmaz. Ayrım yapmaz grupçuluk yapmaz. Senden benden demez. Müslümanlar bir binanın tuğlaları gibidir. İnsan Müslümanlara ne kadar yakın olursa, Allah’a da o kadar yakın olur. Müslüman, Müslüman kardeşine bir şey yapmış olsa, Allah’a yapmış olur. 230 Müslüman, israftan son derece kaçınmalıdır. Hiçbir şeyi israf etmemelidir. Bilmelidir ki ‘’israf edenler, şeytanın kardeşleridir.’’ (isra:27) israf edenleri Allah sevmez. Saçıp savurmak israftır. Bir şeyi telef etmek israftır. Peygamberin ifadesiyle:’’ her canının istediğini yemek, doyduktan sonra yemek israftır.’’ (Ramuz El- Ehadis:131/10) Müslüman, içtiği çayı yarıya kadar bırakmaz, yediği ekmeğin son lokmasını yer, yediği yemeğin tabağını sıyırır. Bir miktar şeytana bırakmaz. Müslüman, zamanı boşuna harcamaz, ömrünü israf etmez. Kullandığı ilaçları yerinde kullanır. Gereksiz lamba yakmaz var olanı yok saymaz. Her gün ölçüsüz ekmek alıp torba torba bir yerlere asmaz ve çöpe atmaz. Müslüman, hayatını yalan ve yeminle geçirmez. Yalansız söz söyler. Yalansız iş yapar. Yalansız bir hayat yaşar. Dünyanın yalan dünya olduğunu bilir. ‘’Yalancının mumu yatsıya kadar yanar’’ derler. Kul yalan söyleye söyleye yalancı defterine yazılır. Bilir ki o yanında söylediği yalanları tesbit eden melekler vardır. (Kaf:28) Yemine gelince doğru insan niye yemin etsin? Yalancı yemin eder. Yalanını yeminle örtmek ister. Müslüman, doğruysa da asla yemin etmez. Allah insanı ağızından çıkan her sözden sorumlu tutacaktır. Edilen her yemin kefareti vardır. (Maida:89) Peygamber(as) şöyle der: ‘’Alış-verişte yemin eden, nalın kazancını giderir.’’ (Riyazü’s- Salihın:1752) Karşı tarafın yemin olarak anlattığı ve kabul ettiği her söz, yemin sayılır. Dil yalandan, yeminden arınmadıkça olgun Müslüman olunmaz. Cenab-ı Allah Kur’an’da Müslüman için hayat ölçüleri bildirmiştir. Bunlardan bazı örnekler verelim: -İnsanları hayra çağırmak, kötülüklerden alıkoymak. (Al-i İmran: 106) -Zulm etmekten, zulme uğramaktan kaçınmak. (En’am:21) -İçkiden, kumardan, faldan, şans oyunlarından kaçınmak. (Maida:90) -Faiz alıp vermekten korunmak. (Bakara275_Al-i İmran:130) 231 -İffetli yaşamak günahlardan kaçınmak, günaha tövbe etmek. (Nur:31) -İnançsıza af dilemek dua etmemek. (Tövbe80-85 - Münafıkun:6) -Zinanın her türlüsünden kaçınmak. (İsra:32) -Harama göz dikmemek (Nur:31-36-60) -İftiradan kaçınmak (Ahzab:58) -Allah’ın rahmetliden ümit kesmemek (Zümer:53) -Başkalarının gıybetini yapmamak, alay etmemek.(Hümeze:12) -Müminleri bırakıp kafirler dost edinilmeyecek. (Al-i imran:28) -Adaleti ayakta tutmak. (Nisa:135) -Allah yolunda cihad etmek. (Maida:35) -Helalden yiyip içmek (Maida:87) -Şirk koşmaktan kaçınmak. (Er’ami:106) -Doğrularla beraber olmak. (Tovbe:119) -Alış-verişte dürüst olmak. (İsra:35) -Küfre, kafire boyun eğmemek, razı olmamak (Ahzab:1-3) -Kur'an'a tabi olmak. (Zümer35) -Müslümanların arasını düzeltmek. (Hücürat 9-10) -Kötü zandan kaçınmak (Hücürat:12) -Ahiret hazırlığı yapmak. (Haşr18-19) -Mal, evlat ibadetten alıkoyup, Allahtan uzaklaştırmayacak. (Münafikun:9) -Hak ile batıl birbirine karıştırılmayacak (Bakara:42) -Fitne çıkarmamak (Bakara:191) -Sapıklara uymamak. (En’am:116) -Müslüman, Müslümanla çekişmeyecek (Enfal:46) -Müslümanlar gurup gurup olmaktan kaçınacak. (Rum:32 Müminun:53) -Allah’a kulluk etmek, ona hiçbir şeyi ortak koşmamak -Ana babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yakın ve uzak komşuya, elimizin altında bulunanlara iyilik etmek. (Nisa:36) MÜSLÜMANLARA SÜNNETLE KONULAN HAYAT ÖLÇÜLERİNDEN BAZILARI DA ŞUNLARDIR -İmandan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak kadar korkunç görmek.(Müslim, İman:67) 232 -Harama bakmayı iblisin zehirli oklarından bir ok olarak görmek. -Peygambere itaati, Cenab-ı Allah’a itaat bilmek, -Allah’ın devamlı kalbe nazar ettiğini bilip ona göre davranmak. -Haramdan günahtan kaçınmak. -Hayatı Kur'an'a göre yaşamak -Malın zekatını vererek onu temizlemek. -Dinin direği olan namazı, terk etmemek. -Nefsin ve şeytanın şerrinden Allah’a sığınmak. -Şirkten, Allah'a isyandan kaçınmak. -Yalandan, riyadan, yeminden uzak durmak. -Şeytanın vesvesesine, şerre davetine kulak vermemek. -Haramdan, şüpheli şeylerden uzak durmak. -Zikri, tövbeyi ve duayı elden, dilden bırakmamak. -Hainlik etmemek, kafir münafık işi işlememek. -Ölü eti yemek olan gıybetten sakınmak -Hiçbir günahı küçük görmemek -İmanı uzaklaştıran zinadan kaçınmak. (Tirmizi, iman:11) Zina eden, hırsızlık yapan, içki içen Müslüman olarak bunları yapmaz. Kur’an’da:’’ zinaya yaklaşmayın. Çünkü o çirkin bir hayasızlıktır ve çok kötü bir yoldur.’’ (İsra:32) Bunlar, Cenab-ı Allah’ın ve Resulünün koyduğu hayat ölçüleri ve talimatlarıdır. Eyvah! Keşke! Dememek için konulan kurallara uyulursa, dünyada huzur ahirette saadet elde edilmiş olur. Müslüman ‘’keşke’’ diyeceği, pişman olacağı iş işlemez. Sonra keşke demenin ve pişman olmanın fayda vermeyeceğini bilir. Keşke dememek için: Sağlam bilgi doğru itikat sahibi olalım. Bilgisiz, itikadı bozuk olmayalım. İnandık demekle kalmayalım. İnancımızı yaşayalım Allah’ın Peygamberin her talimatını hayat ölçüsü yapalım. Allah’ın davetine isyan etmeyelim Allah’ın hayat verici davetlerine icabet edelim. Peygamberin sünnetine arka plana atmayalım. Sünnete azıdişimizle dört elle sımsıkı sarılalım. Boş manasız, hayvani hayat yaşamayalım. 233 Hayatı dolu dolu yaşayalım, anlam kazandıralım. Bilen olalım, veren olalım. Haktan yana ol! Haksızlık karşısında susan şeytan olma! Hep dosdoğru ol! İkiyüzlü münafık olma! Ne kendisi eyledi rahat Ne halka verdi huzur Göçtü gitti cihandan. Dayansın ehli kubur, olma! Müslüman olarak can verenlerden ol. Allah’ım canımızı Müslüman olarak al. Hesabını kolay veren, cennetlik kullarından et! 234 SEVABI ÇOK AMELLER Dünya hayatının sonunda, hayatın hesabı sorulacak, amel defteri sağdan veya soldan verilecek, iyiliklerle kötülük tartılacak. İyilikleri, sevabı ağır gelen kurtulacak. Günahları, hataları çok olan cehennem azabı ile karşılaşacak. Hayatı güzel yaşamadan emir, yasakları, helali, haramı, iyiyi, kötüyü, gözetlemeden insan kurtulamaz. Kurtulmak isteyen, hayatını iyi ve güzel şeylerle süslemeli, vicdanının rahatsız olmayacağı iş işlememeli ve hayatı dolu dolu yaşamalı, her günün sonunda vicdan rahatlığı içinde yatağına girmelidir. Dininizde ne güzel müjdeler var. Bir iyiliğe, bire ondan bire yedi yüz kat sevap vaad ediliyor. Cenabı Allah Kur'an’da :''iyilikte hayırda yarışın'' diye emrediyor.(Bakara:148) Peygamber(as) :''insanların en hayırlısı, insanlara en çok faydalı olandır'' buyuruyor. Peygamber(as):''işlenen bir kötülükten sonra hemen iyilik yap ki, kötülüğü silip süpürsün'' (Tirmizi birri: 55) kötülükleri silip süpüren iyiliği tavsiye ediyor. Yapılan iyilik, amel defterine kat kat yazılırken, birde kötülükleri silip süpürüyor. Cenab-ı Allah Kur'an’da: ''İyilikler kötülükleri götürür.'' (Hud:114) buyuruyor. Bundan güzel müjde mi olur. Ne kadar çok iyilik, o kadar çok sevap var. Hayatımızda bol sevaplı bazı amelleri ele alalımda yapan, işleyen kazandığı sevaplar karşılığında kurtulan çok olsun. Cenab-ı Allah’ın bizden en önce istediği iman ve sonra ameldir. Öyleyse önce sağlam şüphesiz tereddütsüz imana sahip olmalıyız. İman, Allah'ın insana en büyük lütfudur, ihsanıdır. Bunun için Rabbimize sonsuz şükretmeliyiz. Amelsiz iman korunamaz. Kur’an’da imandan sonra Salih amelin insanı kurtaracağı bildirmiştir. İmanın esaslarından birincisi kelime-i şahadettir. Kelime-i tevhittir. ‘’Lailaha illallah’’ diyeni cehennemde bırakmayacağına ve azaptan emin kılacağına dair Cenab-ı Allah’ın vadi vardır. Bu iki şehadet insanın imanlı ölmesini sağlar. 235 -Gösterişten uzak durmak, iyi niyet sahibi olmak, sevaplı bir iştir. Niyetini gerçekleştiremese bile Allah onun iyi niyetine sevap verecektir. -Her işin başı besmeledir. Peygamberimiz ‘’besmelesiz işin hayrı yoktur. Besmelesiz iş eksiktir.’’ Demiştir. Bir işe Allah’ın adı ile başlamak işi kolaylaştırır. Besmele şüpheli veya mahiyetini bilmediğimiz bir şeyi helalleştirir. -İbadetten önce dini öğrenmek ve öğretmek, sevabı bol bir ameldir. Çünkü bilgi, amellerin doğru bitad ve hurafelerden uzak amel işlemeyi sağlar. Peygamber (sa): “Fıkıhsız ibadet olmaz dinin direği fıkıhtır” buyurur (Ramuza el-ehadis: 376/1) Allah Kur’an’da bilen insanı gündüzün aydınlığını bilmeyeni de gecenin karanlığına benzemiştir Her işte sırf Allah rızasını gözetmek gerekir. Allah-ı hoşnut etmek amellerin en güzelidir. Onun sevabı Allaha aittir. Kim kimin için iş yaparsa sevabını ondan alacaktır. Her işinde Allah’ın rızasını gözeten için peygamber (sa) şöyle buyurmuştur. ‘’Her günün ameli mühürlenir. Mümin hastalanınca melekler şöyle der: Rabbimiz falanca kulunu salih amellerden alı koydun. Rabbi onlara: “İyileşinceye veya ölünceye kadar. Daha önce yaptığı amellerin benzerini her gün yapmış gibi yazın’’ buyurur. Salih amellerin insana nasıl fayda vereceğini Peygamber (sa) şöyle anlatır: Dün gece rüyamda şunları gördüm: “Ümmetimden birini azap melekleri kuşatmıştı. Abdesti onu kurtardı. Birini kabir sıkıyordu, namaz, geldi onu azaptan kurtardı. Birine şeytan musallat olmuştu. Yaptığı zikirler onu kurtardı. Birinin de susuzluktan ağzı kurmuştu. Orucu geldi onu kurtardı. Biri yanıma gelmek istiyor, gelemiyordu. Gusul abdesti onu kurtardı. Biri ateşten korunmaya çalışıyordu, sadakası onu kurtardı. Biri cennetin kapısına kadar geliyor, kapılar kapanıveriyor, giremiyordu. Getirdiği kelimeyi şahadet onu kurtardı. (Ramaz-el – ehadis:147/8) Amellerin en üstünü, en faziletlisi Allah’ı zikretmektir. Allah Resulü şöyle der: 236 “Kalpler demirin paslandığı gibi paslanır. “Onun çilesi nedir?” Dediler, -Çokça Kur’an okumak, çokça Allah’ı zikretmektir” Cevabını verdi. Bir bedevi Peygamber Efendimize: Ey Allah’ın elçisi dinin emirleri çoğaldı bana dört elle sarılacağım az bir şey şöyle der Peygamber (a.s) : ”Dilin hep Allah’ı zikretsin !“ buyurdu. Bir gün ashabına: Size amellerin hayırlısını haber vereyim mi? Dedi. -“Ver ya Rasülallah” denildi. “Allah’ı zikretmektir” buyurdu. (Buhari daavaf:6) Zikir, şeytanı eritir. Kalbin cilasıdır, günah işlemekten alıkoyar. Kalbin kararmasını önler, insanı Allah’a yaklaştırır. Kalpler zikirle huzura kavuşur. Allah: ”Beni zikredin, bende sizi zikredeyim.” (Bakara:152)buyurur. Kur’an’da : ”Yerde gökte ne varsa Allah’ı zikreder” (Haş :1)buyrulur. Ne varsa “Allah Allah “diyor. Peygamber(a.s)’ın dilinden zikirlerden bazıları şunlardır: “Lailaheillallah” “Allah” “Sübhanallah” “Elhamdürallah” “Allahu ekber” “Estağfirullah” “Sübanallahi vebihamdihisübanallahilazim” “Sübanallahivebihamdiği” “Lahavle vela kuvvete illabillahilaliyyilazım” “Allahümme ecirna minennar” “Ya müfettihulebvabiftahlenahayralbab” “Allahümmeğfirli velivalideyye velil mü’minine yevme yegumül hısab” “Rabbena atina fiddünya haseneten vefilahirati haseneten vegına azebennar.” Zikir, bağırarak, yaka paça yırtarak olmaz. Zikir, alçak sesle, hüzünlü, Allah’a karşı edepli bir duruşla, edebe uygun olarak yapılır. Kur’an’da : “Kendi kendine yalvararak, ürpererek yüksek olmayan bir sesle sabah akşam rabbini an. Gafillerden olma!” (A’raf:205)buyrulur. 237 Peygamper (as)’’en hayırlı zikir gizli olan zikirdir’’ buyurur (B.hadis külliyatı:5/234) Amelin devamlı olanı makbuldür. Kur’an’da ’’Sana ölüm gelinceye kadar rabbine ibadet et! (Hıcır:99) ‘’Eğirdiği ipliği büktükten sonra salıveren kadın gibi olmayın’’(Nahl:92) emri vardır. Allah’ın sevdiği amel, devamlı olan ameldir. Bir hadiste ‘’Ölenlerin sözü ile ameli tartılır. Sözü amelinden ağır gelenin ameli kabul olmaz.”(Ramuz el. Ehadis:379/11) Bir insanın sevap kazanabilmesi için amelini boşa çıkaran şeylerden kaçması gerekir. Günahla sevap, haramla helal bir arada olmaz. Çok sevap kazanmak isteyen, Kur’an’a ve Peygamberin sünnetine sıkıca sarılmalıdır. Allah’ın adını her vesileyle anmalı, dilinden beslemeyi, şükrü ve hamd etmeyi düşürmemelidir. Her an abdestli ve namazlı hayra, iyiliğe vesile olmalı ve dualı bir hayat yaşamalıdır. Kusur örtmek, hayırlı evlat yetiştirmek insanlara iyi geçinmek; eline diline sahip olmak, örnek olmak, iyi çığır açmak, bir canlının karnını doyurmak, yolda eziyet veren bir şeyi kenara atmak insana sevap kazandıracaktır. Kur’an öğrenen, öğreten, okuyan, okuduğu ile amel eden, hayırlı bir insan olduğu bildirilmiştir. Sevaplı işlerden biride Cenab-ı Allah’a kullukta gösterişten kaçınarak yapılan ibadettir. Kulluk ancak Allah’a olur. Kulluğu başka bir şey karıştırmak, yapılanların sevabını alır götürür. Kıyamet gününde Allah’’ git kim için yaptıysan sevabını o versin’’ diyecektir. Peygamber (as): ‘’Nerede olursanız olun Allah’a kulluğunuzu güzel yapın ve cennetle müjdelenin’’ buyurmuştur. (Ramun el Ehadis:276/13) Allah Kur’an’da: ’’kadın erkek kim iyi amel işlerse, onu güzel bir hayat yaşatınız. Mükafatını da olduğundan daha güzel veriniz .‘’(Nahl: 97) buyurmuştur. Peygamberi sevmek onun sünneti ile amel etmek, O’nun şefaatine nail olmayı ve havz-ı kevserinden içmeyi sağlayacaktır. Peygamberimizin adını duyup da salavat getirmeyenin burnu sürtülecektir. Cenab-ı Allah, Ahzab süresinde peygamber (as) a salavat getirmemizi emrediyor. Peygamberimiz yeni Müslüman olanlardan şu sözü alır, ondan sonra İslam’a kabul ederdi: “Allah’a sirk koşmayacaksın. 238 Zina etmeyeceksin. Hırsızlık yapmayacaksın. Çocuk öldürmeyeceksin. İftira etmeyeceksin. Bana elinden geldiği kadar itaat edeceksin.” O’na ümmet olmak isteyen de bunları aynen kabul etmiştir. Peygamberimiz (as): ‘’Sünnetimden ayrılmayan kimseye şehit sevabı vardır. ’’buyurur’’ O aynı zamanda cennete benimle beraberdir.’’ (Tirmizi, ilim: 16) diye müjdelemiştir. “Abdestli bulunmak kula sevap kazandırır. Bir hadiste: ‘’Abdestli olan abdestli olduğu müddetçe namazdaymış gibi sevap alır.’’ Buyurmuştur.(Ramuz el Ehadis:357/8). “Kim güzel abdest alıp iki rekat namaz kılarsa, ona cennet vacip olur.’’(Buhari vüdu:24) “Abdest aldıktan sonra kadir süresini okuyan, şehitler ve Peygamberler gibi haşr olunur. (Ramuz el Ehadis:438/7) Güzel abdestten sonra, namazda güzel olur. Allah: ’’Ey iman edenler! Rükû edin, secdeye kapanın Rabbimize ibadet edin. Hâyır işleyin ki kurtuluşa eresiniz’’ (Hacc:77) diyor. Allah’ın kendisine merhametle muamele etmesini isteyen çokça secde etmelidir. Çünkü ilk hesaba çekilmeyeceğimiz şey namazdır. Namazdan sonra tespih duasını yapmanın günahları bağışlanacağına dair Peygamberimizin müjdesi vardır. (Riyazü’s salihın:1448) Sevabı bol olan bir amelde nafile namazlardır. Peygamber (as) şöyle anlatıyor:’’ “Kıyamet günü önce namaza bakılır. O tamamsa diğer hesaplara geçilir. Namazı bir insanın kurtuluşu için yeterli olmazsa. Allah: ‘’Bakın bakalım kulumun nafile namazları var mı? ‘’Varsa eksikleri nafile namazları ile tamamlanır.’’ (Tirmizi salat:188) Buhari de geçen bir kutsi hadiste: ’’Kulum bana ancak farz namazlardan sonra nafile namazlarla yaklaşır’’ buyurmuştur. Bunun için nafileler çok önemlidir. NAFİLE NAMAZLAR ŞUNLARDIR 1-TEHECCÜT NAMAZI Allah:’’ Rahman’ın has kulları geceleri rabbine secde ederler. Geceyi kıyam durarak geçirirler’’ (Furkan: 64) buyurur. 239 ‘’En faziletli namaz gece namazıdır. Gece namazları, Salih kulların’’ ibadetidir.’’ Ey inananlar! Selamlaşınız, yemek yediriniz, insanlar uyurken geceleyin namaz kılın ve selametle cennete girin’’ (Riyazlüs-salihın: 1171) ‘’Her gece bir çağırıcı:’’ gelin kendi aleyhinize yaktığımız ateşi: Gece kalkın namaz ile söndürün’’ der.(B. Hadis Külliyatı 1/933 ) Allah sevdiği gece huzuruna kaldırır. Gündüz küçük günahlardan, şüpheli şeylerden kaçınırsan, Allah senide huzuruna çağırır. 2-KUŞLUK NAMAZI Sevabı bol namazlardır. Peygamberimiz ‘’iki rekat kuşluk namazı, Allah yolunda kabul olmuş nafile ve hac ve umreye bedeldir.’’ (Ramuz el Ehadis: 291/10) der. Kuşluk namazı küçük günahların affına sebep olur. Devam edenin günahları bağışlanır. Kuşluk namazı kılan geçim darlığına düşmez. 3-EVVABİN NAMAZI Allah Evvabin namazını kılanların günahlarını af edeceğini bildiriyor(isra:25) Evvabin namazı seçkinlerin namazı demektir. Bağışlanan ve bol sevap kazanmak isteyen özel muamele görmek isteyen evvabin namazına devam etmelidir. 4-TESBİH NAMAZI Peygamberimizin ifadesiyle mutlaka kılınması gereken sevaplı bir namazdır. 5-ABDEST NAMAZI Bir hadiste: ‘’kim güzelce abdest alıp iki rekat namaz kılar ve Allah’a yönelirse ona cennet vacip olur’’ (Buhari, Vüdu 24) Bunda kerahet vakitleri gözetilmelidir. 6-MESCİD NAMAZI Camiye giren vakit müsait ise iki rekat namaz kılar. Bu namaz, selamlamadır. Peygamberimiz: ‘’Sizden biri mescide girince iki rekat namaz kılmadan oturmasın.’’(Buhari salat 60) Der. Bundan başka; tövbe namazı, yolcu namazı, korku namazı, hacet namazı ve istihare namazı gibi nafile namazlar vardır. 240 Günahları affettiren bir ibadet de oruçtur. Allah: ’’Oruç benim içindir mükafatını da ben veririm’’ buyuruyor. (Riyazü's- salihin:1484) Oruç günahların affına sebep olur. Oruçlunun duası red olmaz. Oruç vücudun zekatıdır. Oruç ateşten koruyan bir siperdir. Malı temizleyen malı telef olmasını önleyen bir ibadet de zekattır. Zekatını verene sevap kazandırır. Vermeyen için o mal kızdırılarak boynuna geçirilecektir. Bir gün Allah Rasulü Ebü Zer’e; “Herkes her gün kendisi için sadaka vermelidir.” Der “Ya Rasülallah malım yok nasıl nereden sadaka vereyim? Deyince Peygamber(as): “Tekbir getirmek sadakadır.” “Sübhanallah, elhamdüllilah, allahüekber “demek, “Lailahe illallah” demek, “Esteğfirullah” demek, “İyiliği tavsiye etmek, kötülükten sakınmak” “Yolda eziyet veren şeyi kaldırıp atmak” “Gözü görmeyene yol göstermek” “Sağıra dilsize derdini anlatmak” “Güçsüz birine yardım etmek” İşte bunlar kendin için yapabileceğin şeylerdir. Her iyilik sadakadır. Birini günahlarından vazgeçirmek sadakadır. Tövbe etmesini sağlamak sadakadır. Her iyilik kötülüğü giderir. Onun için iyilik yapmak güzel bir sadakadır. Hayra iyiliğe doyulmaz. Hayrı, iyilik yapmayı terk edenin üzerine azap yağar. Peygamber (as) : “Kabul olmuş haccın mükafatı ancak cennettir.’’ Buyurur (R. Salihın 1280) Peygamber (as): “En faziletli gün cumadır.’’ (Age:1155) ‘’Cuma günü öğle bir saat var ki o saatte dua reddedilmez.’’(Age:1160) Onun için Cuma bayram ve kandilleri iyi değerlendirmek sevap kazanmanın yoludur. Bu zamanlarda yapılan işlerin sevabı çoktur. Dualar red olmaz duanın her bela ve musibete faydası vardır. Duaya melekler ‘’Amin’’ der. Her hatadan, her kötülükten sonra tevbe etmek vaciptir. Pişmanlıktan sonra yapılacak tevbe, insanı günahtan kurtarır. Günahlara tevbe etmeninde sevabı vardır. Allah Kur’an’da: tevbe ediniz buyuruyor. Unutmayalım ki Cenab-ı Allah kabul etmeyeceği tevbeyi yaptırmaz. 241 Peygamberimiz(sav) şöyle bildirmiştir: ‘’Kim günahtan sonra pişman olur, iki rekat namaz kılar ve Allah’a tevbe ederse. Allah onu af eder.’’ (Ramuz el Ehadis:384/6) Güzel ahlak sahibi olmak, insanı güzel insan yapar. Allah yanında sevilen kul haline getirir. “En hayırlı insan, ahlakı güzel olan insandır. Hayırlılardan olabilmek için, Ahlakınızı güzelleştiriniz’’ emrini yerine getirmek gerekir. Belaya sabır, hale şükür sevaplı işlerdendir. Sabredersen, Allah belayı alır, şükredersen iyiliğini arttırır. Şikâyet etsen, kimi kime şikayet edeceksin? Veren Allah. Sabretmez, sızlanırsan isyan olur. Şükretmezsen, nankörlük olur. Tatlı dilli güler yüzlü olmak sevaptır. Allah: ‘’habibim, kullarıma söyle sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aranızı bozar’’ (isra:53) diye emrediyor. Bir hadiste de: ’’Mü’min kardeşinin yüzüne karşı güler yüzlü olman, sadakadır.’’ (Buhari, Cihad: 128) Allah Resulünün bir vadi var: ‘’Kim bana dilini, iffet ve namusunu koruma sözü verirse, bende ona cennet sözü veririm’’ (Buhari Rihak: 23) Dilin, cinsel organın şerrinden korunana cennet var. Beş sevaplı işi Peygamberimiz şöyle sıralamıştır: “1-Selam vermek, selam almak. 2-Hasta ziyaret etmek. 3-Cenazeyi defnetmek. 4-Uygunsa davete icabet etmek. 5-Aksırınca şükür el ham dülillah demek.” (Riyazüs- salihin: 899) Peygamberimizin abdestli yatan için bir müjdesi var: ‘’Allahtan sonra üzerimizde hak sahibi olan anne baba, ya cehennemimiz” yada cennetimiz olacaktır. Peygamberimiz(sav): cennet anaların ayağının altındadır. Allah’ın rızası da babanın rızasındadır.’’ (Tirmizi, birr: 3) buyurur. Sevaplı işlerden biride komşu hakkına riayettir. Peygamberimiz:’’ komşusu şerrinden emin olmayan, vallahi cennete giremez.’’ Buyurur. (Buhari, edep: 29) ‘’Allah’a ve ahiret gününe inanan komşusuna hürmet etsin.’’ (Buhari edep: 31) Hayrın gizli yapılmasında sevap vardır. Hadiste: ‘’ gizli sadaka Rabbinin gazabını söndürür. Sıla i rahim ömrü uzatır. Hayır yapan kötü ölümle ölmez. Lailahe illallah sözü doksan dokuz belayı def eder. .(Ramuz el Ehadis:123/4) buyurur. 242 İyiliğe davet etmek, iyi çığır açmak sevap kazandırır. Hem de sadaka-i olur sevap gelir durur. Peygamberimiz(as): “İyi bir çığır açana açtığı çığırın sevabı verilir. Bir de o yolda gidenlerin sevabı verilir. Onun sevabından bir şey eksilmez.” (R. Salihin:170) der. Allah emrediyor:’’ iyilikte yardımlaşın günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allahtan korkun çünkü azabı çetindir.’’(Maida: 2) Bir hadiste:’’ Allah yolunda ayağı tozlananlara cehennem ateşi haramdır.(Hadis Ans: 3/6091) İnsanları hayra çağırmanın, iyilikleri tebliğ etmesinin sevabı çoktur.’’ İyiliğe sebep olmak onu bizzat işlemiş gibidir.’’ Diyor Allah Resulü. Kur’an’da: “Öğüt ver” ’’Rabbine davet et’’ diye emrediliyor. Buna göre iyiliğe vasıta olmak güzel sevabı bol iştir. İyi olmak, iyiden yana olmak, iyilik istemek her türlü kötülüğe karşı çıkmak en azından kötülüğe razı olmamak cihattır. Eliyle diliyle kötülüğe mani olmak, mani olmazsa kalbi ile buğz etmek müminin görevi ve sorumluluğudur. Allah şöyle emrediyor: ‘’İnsanları Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve ben Müslümanlardanım’’ diyenden kimin sözü daha güzeldir? İyilik ve kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel şekilde önle’’( Fussilat 33-34) ‘’Kötülüğü en güzel şekilde sav!’’( Müminun: 96) Şehit sevabı olan işler vardır. Şehit olma arzusu taşıyan şehit sevabı alır. ‘’Allah’a ve peygambere itaat eden, şehitlerle beraber haşr olunur’’(Nisa: 69) ‘’Ümmetimin ahlakını bozulduğu bir zamanda bir sünnetimi ihya edene yüz şehit sevabı vardır’’. ‘’Her gün beş vakit namazı kılan, şehit sevabı alır.’’ ‘’Âşık olup, aşkını gizleyen iffetini koruyan şehit sevabı alır.’’ ‘’Abdestli yatıp gece ölen şehit olur.’’ ‘’ilim öğrenme yolunda ölen şehit olur.’’ ‘’Allah yolunda ölen şehit olur.’’ ‘’Güvenilir, doğru satıcı, şehitlerle haşr olunur.’’ Kur’an’da borç vermek, borçluya kolaylık göstermek, alacağını bağışlamak sevaplı işler olduğunu bildirmiştir. (Hadid: 11+18+Tegabün:17) Aile içinde iyi davranmak hayırlı insanlar yetiştirmek, faydalı olmak tavsiye edilmiştir. Peygamberimiz: 243 ‘’En hayırlınız ailesine hayırlı olandır.’’(R. Salihın: 148) ‘’kişinin ailesi için harcadığı sadakadır’’ (Age: 291) demiştir. Peygamber(as) diyor ki: Üç kişiyi cehennem ateşi yakmaz: 1-Kocasına bağlı olan kadını 2-ana babaya hürmet eden evladı 3-Eşinin kıskançlığını sabreden kadını’’. (Ramuz el Ehadis:267/5) Allah resulü: ‘’Kim hasta olan kardeşini ziyarete ederse, melekler ona rahmet okur’’ buyurur.(R. Salihın: 903) ‘’Hasta ziyaretine giden, dönünceye kadar Allah yolundadır. (Müslim Birr: 39) Günahtan kaçınana sevap vardır. Kur’an’da:’’ Büyük günahlardan ve edepsizlikten kaçınana Rabbinin affı boldur.’’(Necim: 32) buyrulur. ‘’Günaha düşmekten kaçanı, cehennemden azat ederim.’’( H.H Erdemi, ilahi hadisleri:42) ‘’Günahları terk et. Zira günahları terk etmek, en faziletli hicrettir.’’ Nefse uymaktan kaçınmak güzel bir ameldir Kur’an’da: Rabbimden korkan ve nefsine kötü arzulardan uzak tutan için şüphesiz cennet yegane barınaktır.’’(Naziat: 40-41) ‘’Nefsin arzularını benim için terk eden, genç, mü’min, yanımda bir kısım melekler gibidir’’(H.H Erdem, ilahi hadisler:50) Müslüman kardeşine sahip çıkmak, hayırlı bir iştir. Peygamberimiz:’’ Kim kardeşinin ırzına müdafaa ederse, kıyamet günü Allah onu ateşten korur.’’(Tirmizi Birr: 20) Peygamberimiz iyilikten uzak olanlar için: ‘’İnsan ölünce her şey önüne konur. O kişi önündekilere bakar ve derki: “Ya Rabbi beni geri döndür de dünyada önemsemediğim iyi işleri işleyeyim.” (Ramuz el Ehadis:42/8) Ölenler içinde yapılacak işler vardır. Borcu ödenir, vasiyeti yerine getirilir. Onun için dua edilir. Yasin okunur. Kabri ziyaret edilir. Peygamber(as):’’ Kabirdeki boğulmak üzeredir. Herkes den dua bekler.’’(Age:368/10) ‘’Ölü için Yasin okunursa, azabı hafifler.’’(Age:76/4) ‘’Her kul yaptığı amel üzerine dirilir.’’(Müslim cennet: 183) ‘’ Cennet, takva sahipleri için hazırlanmıştır’’(Al-i imran:133) ‘’İman edip yararlı işler işleyenler, cennetlik kimselerdir.’’(Bakara:82) 244 ‘’İnanıp, güzel işler yapan ve Rabbine gönülden boyun eğenlere gelince, işte onlar cennetliktir.’’(Hud:23) ‘’Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça gerçek iyiliğe asla ulaşamazsınız’’(Al-i İmran:92) Peygamber(as) anlatıyor: ‘’Cebrail bana geldi ve dedi ki: “Ya Muhammed(sav) dileğin kadar yaşa, bir gün mutlaka öleceksin. İstediğini sev bir gün mutlaka ondan ayrılacaksın. İstediğini yap, mutlaka hesabını vereceksin.” dedi’’(Ramuz el Ehadis:331/9) Kur’an’da kimlerin kurtulacağı Ahzab süresinde şöyle bildiriliyor: ‘’Ey inanlar! Allahtan korkun, doğru söz söyleyin ki, Allah işinizi kendinize yararlı kılsın, günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a Peygamberine itaat ederse, şüphesiz kurtuluşa erer.’’(70-71) ‘’İnsan zarardadır. Ancak inanıp yararlı iş işleyenler, birbirine hakkı tavsiye edenler ve sabırlı olmayı tavsiye edenler hariç’’(Ars Suresi) Allah’a sirk koşmaktan, *Ana babaya isyandan *Haksız yere birini öldürmekten, *Zina yapmak, kumar oynamak ve içki içmekten, *Hak yemekten, *Büyü yapmak, yaptırmaktan, *Haram yemek, günah işlemekten, *Faiz yemekten, *Hırsızlık yapmaktan, *Yalandan, yalan yere yeminden kaçınan kimse kurtuluşa erer. Bunlar büyük günahlardır. Bunlardan kaçınanı Cenab-ı Allah başka günahlardan korur. Osmanlı alimlerinden Hamza Efendi, Bey’i şıra risalesinde şöyle demiştir: On şey son nefeste imansız gitmeye sebep olur: 1-Allah’ın emir ve yasaklarını öğrenmemek. 2-İmanını ehl-i sünnet üzerine düzeltmemek 3-Allah’a şükretmemek, iyilik gelmesine sebep olanlara teşekkür etmemek. 4-İmansız olmaktan korkmamak. 5-Beş vakit namazı. Vaktinde kılmamak. 6-Faiz alıp vermek. 7-Dinine bağlı olan Müslümanları aşağı görmek ve onlara kötü sözler söylemek. 8-Fuhuş sözleri söylemek, yazıları yazmak ve resim yapmak. 245 9-İnsanlara, hayvanlara ve kendine zulüm etmek, eziyet etmek. 10-Dünya malına, rütbesine ve şöhretine düşkün olmak.’’ İyi şeyler yapıp sevap kazanmak, Allah’ın yanında iyi kul olmak da insanın elindedir. Kötü şeyler yapıp günah kazanmak ve kötü kul olmak da insanın elindedir. Rabbim hayır işleyen, hayra vesile olan iyi kullarından etsin. 246 SELAM KELAMDAN ÖNCEDİR Bismillahirrahmanirrahim. Es-selamüaleyküm. Allah’ a hamd, Rasulüne salat ve selam olsun. Cenab-ı Allah:” Selam verin.’’ Rasulü:” Selamı yayın.’’ Buyurmuştur. Son zamanlarda selam unutulduğu için, toplum ilişkileri felç olmuştur. Selam veren zorla veriyor, alan da ayıp olmasın diye alırsa alıyor. Neden böyle oluyor? Selam vermenin selam almanın Allah’ın emri, peygamberin sünneti olduğu ve selamın anlamı unutulduğu için oluyor böyle. A)SELAMIN ANLAMI NEDİR? Selam, önce Cenab-ı Allah’ın 99 isminden biridir. En’am suresi 127. Ayette müminler için cennette “selam yurdu vardır.’’ Buyrulur. Namazların sonunda ne diyoruz: ”Allahümme entes selam ve minke’ s selam.” Anlamı: “Allah’ım sen selamsın ve selamet de sendendir.’’ Kur-an’ın bildirdiğine göre; melekler cennetlik olanlara selam verecek. Cennetlikler de birbirine selam vereceklerdir (Zümer:73). Cennette barış ve esenlik yurdu anlamında Daru’s Selam vardır. (Yunus:25). Selam, ayıptan, kusurdan, eksiklikten kurtulmak, huzur ve esenlik kaynağı, selamete ulaştıran demektir. Karşı tarafa sağlık, iyilik dilemektir. Es’ selamü aleyküm demek: ”Sağlık, huzur, selamet senin üzerine olsun.’’ Demektir. Sıkıntılardan kurtul, selamet üzere yaşa. Allah seni selamete erdirsin.’’ Demektir. Karşıdaki de: “Ve aleyküm selam.’’ Diyerek selamı alınca, aynı şeyleri selam verene dilemiş olur. Bundan sonra “merhaba’’ denilir. Manası da: “bizden sana bir zarar gelmez, rahat ol!’’ demektir. Karşıdakini rahatlatmak olur. 247 B)SELAM, DUALAŞMAKTIR Kur-an’ da 37 ayette selam, selamet kelimeleri geçer. 12 defa da müminler selamlanmıştır. Müslümanın müslümana hayır duası, selamlaşmasıdır. Selam veren kişi, selam verdiğine onun için Allah’ tan sağlık, afiyet ve selamet dilemiş olur. Peygamber (as) selam vermeyi ve selam almayı, en güzel amellerden olduğunu bildirmiştir. Kadı İyaz, selamın “muhafaza’’ manasına geldiğini ve Allah’ ın muhafaza ve korumasını dilemek olduğunu, ayrıca “Allah yar ve yardımcın olsun’’ manasında dua olduğunu söylemiştir. Selam, esenlik dilemek demektir. Selam veren, kardeşine esenlik dilemiş olur. Selamın aile içinde de önemi büyüktür. Eşine, çocuklarına, ana ve babasına dua etmiş olur. Bu bakımdan giriş ve çıkışlarda selamlaşmakla dua edilmiş olur. C) İLK SELAM NASIL BAŞLADI? Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle anlatır: “Allah, cennette Adem’i yaratınca: “Git şu meleklere selam ver. Sana ne cevap verdiklerini dinle. Çünkü o senin ve evlatlarının selamı olacaktır.’’ Buyurdu. Adem, gidip meleklere es-selamü aleyküm, demiş, melekler es-selamü aleyke ve rahmetullahi, diye cevap vermişlerdir.‘’ ( Riyaz üs-Salihın: 2/ 846) Daha sonra meleklerle peygamberler selamlaşmışlardır. Kuran’ da: İbrahim Aleyhisselam’ ın yanına gelen melekler: “ Selam ediyoruz.’’ Dediler. O da: “ Size de selam olsun.’’ Dedi. (Zariyat:24-25) Peygamberimiz, miraca çıkarken peygamberlerle selamlaşmıştır. Miraçta Peygamber Aleyhisselam, Allahla selamlaşmıştır. Namazlarda okuduğumuz Ettahıyyatü de anlatıldığı gibi olmuştur. Bu olayı Peygamberimiz şöyle anlatıyor: -“Miraçta Rabbimi kalp gözü ile gördüm. Bana “ Konuş Habibim .’’ dedi. Ben: -Ettehıyyatü lillahi vesselavatü vettayyıbat! (Hamd sana, ibadet Hak Teala’ya mahsustur.) dedim. 248 Bunun üzerine Rabbim: “ Esselamü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve bereketüh.’’ ( Ey Nebi! Allah’ın rahmeti, bereketi, selamı üzerine olsun.) dedi. Ben de: “ Esselamü aleyna ve ala ibadillahis salihin.’’ (Allah’ın selamı bizim ve Salih kulların üzerine olsun.) dedim. Cenab-ı Allah: -“Ey Rasulüm. Ben Cebraili bile aramızdan çıkardım. Sen ümmetini aramızdan çıkarmadın.’’ Buyurdu. Bunu duyan Cebrail (as) ‘da: -“Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve rasulühü.’’ (Şehadet ederim ki, Allah’ tan başka ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed O’ nun kulu ve rasulüdür.’’ ) diyerek şehadette bulundu. Araplar birbirlerine Hayyakallah “Allah uzun ömür versin.’’ Derlerdi. Peygamberimizi görünce de es-samu aleyke (ölüm senin üzerine olsun) derlerdi. Peygamberimiz de onlara “ve aleyke’’ (ölüm sizin üzerinize olsun.) diye cevap verirdi. Cenab-ı Allah, Kur-an’ da Peygamber (as)’a selavat getirip selam ve ona gönülden teslim olmamızı emrediyor. -“Şüphesiz Allah ve melekleri Nebiye selavat ederler. Ey iman edenler! Siz de ona selavat edin ve O’na gönülden teslim olun.’’ (Ahzab: 56) Biz ne diyeceğiz: “Es-selatü vesselamü aleyke ya Rasulüllah! Deyip Allah’ın emrini yerine getireceğiz.” D) SELAMIN ÖNEMİ Müslümanlar arasında selam paroladır. Selam, her millette vardır. Ama bizim selamımız kadar güzel ve etkili değildir. Selam, Müslümanın Müslüman üzerinde bir hakkıdır. Peygamber (as): “Birbirinizle karşılaştığınız zaman, selam verin.’’ Diye buyuruyor. (B. Hadis Külliyeti:4/ 7682) Dinimiz selam vermeye büyük önem verir. Selam vermek sünnet, selamı almak vaciptir. Selam ölçüdür. Selam vermeyen, almayan kınanır. “Selam bile vermedi.’’, “Selamı bile almadı.’’ Denir. İnsanımız selamın vereceği sıcaklığa, muhabbete her zaman ihtiyacı vardır. Selam, iyi niyet ifadesidir. Değer verme anlamı taşır. 249 Selamlaşmakla insanlar kaynaşır. Selamlaştıkları zaman dualaşır ve birbirine yaklaşırlar. Selam, hem vereni hem de verileni rahatlatır. Aradaki kırgınlıkları, dargınlıkları yok eder. Müslümana selam vermek, ben de Müslümanım mesajı verir. Benden sana zarar gelmez demektir. Allah seni korusun diye dua etmektir. Bir hadislerinde Peygamber (as) şöyle buyurur: -“Selam vermek, verilen selamı almak, müminin mümin üzerinde hakkıdır.’’ (Buhari: 4/609) Yapılan bir araştırmaya göre, selam verme ve selam alma alışkanlığı olanlarda kırgınlık, dargınlık, kin ve nefret gibi düşmanlığa sebep olan kötü huyunun olmadığı ortaya çıkmıştır. Selam vermeyen ve verilen selamı almayan için Mehmet Akif şöyle der: -“Bir selam ver be herif, ağzın aşınmaz ya. Hayır, Ne bilir vermeyi hayvan, ne de sen versen alır.’’ Selam, ihmal edilmemelidir. Ağız alışkanlığı olarak da verilmemelidir. Peygamber (as) şöyle buyuruyor: -“ İnsanların Allah yanında en makbul olanı, önce selam verenidir.’’ (Riyazü’ s- Salihın: 859) -“ Biriniz bir yere gelince selam versin. Kalkıp oradan ayrılırken de selam versin.’’ (Ebu Davut, Edep:150) -“ Bir sahabi selam vermeden, izin istemeden girer. Peygamber (as) ona: Dön geri! Selam ver,i zin iste, öyle gir.’’ Der. O da öyle yapar.’’ (Age:137) -“Selam kelamdan önce gelir.’’ (Tirmizi isti’zan:137) Peygamberimiz Hz. Enes’ e şöyle demiştir: -“Oğulcuğum! Evine girdiğin zaman selam ver ki, selamın hem sana hem de aile halkına bereket olsun.’’ (B. Hadis Külliyatı:7683) Bu konuda Cenab-ı Allah’ ın da emri şöyle: “Evlerinize girerken selam verin.’’ (Nur:61) “Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere geldiğiniz zaman(fark ettirin) izin alın, ev halkına selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır.’’( Nur:27) 250 “Size izin verilinceye kadar o eve girmeyin. Geri dönmeniz istenince, hemen geri dönün. Bu sizin için daha nezih bir davranıştır.(Nur:28) (Kapının önünde durulmaz, kapı üç defa çalınır.) E) MÜSLÜMANA SELAMI YAYIN EMRİ VERİLMİŞTİR İnsanlar arasında bir selamlık ilgiye muhtaç insanlar var. Hepimiz selamın sağlayacağı huzura muhtacız. Bozulan ilişkiler ve unutulan selam için ABD’ de 21 Kasım “merhaba günü’’ ilan edilmiştir. Biz de kampanyalar açılmaktadır. Selamlaşmak hem insani, hem de dini görevdir. Peygamber (as) şöyle buyuruyor: -“İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şeyi size haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız.’’ (Müslim, iman: 83) Kin, haset, duyarsızlık gibi hastalıklar ortaya çıkınca, selamı unuttuk. Menfaatsiz selam vermez hale geldik. Tanıyorsak selam veriliyor. Yoksa selamı ihmal ediyoruz. Cenab-ı Allah emrediyor: -“Size selam verene dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek, sen mümin değilsin demeyiniz.’’ (Nisa: 94) (İlgisiz kalmayınız.) Bir hadiste: -Ey nas! Selamı yayınız, yemek yediriniz, akrabanızı ziyaret ediniz. İnsanlar uyurken namaz kılınız. Selametle cennete giriniz.’’ Buyrulmuştur. (Riyazü’s- Salihın: 852) Selam barışın, sevginin, muhabbetin anahtarıdır. Selam yayıldıkça Müslümanlar daha birbirini tanır, kardeşlik artar. Peygamber (as) Medine’ye hicretinden sonra ilk talimatı “selamı yayın’’ olmuştur. Müslümanlar arasında ilk tanışma cümlesi “selamün aleyküm’’ dür. Bunun için selam yayılmalıdır. Selam kaynaşmayı sağlar, güven verir. 251 F) DAHA GÜZELİ İLE SELAMLAMAK Cenab-ı Allah Kur-an’ da bize: -“Bir selam ile selamlandığınız zaman, siz de ondan daha güzeli ile selamlayın, yahut aynısı ile karşılık verin.’’ (Nisa:86) diye emrediyor. Daha güzeli nasıl olur? Selamı alırken, kişinin yüzüne gülümseme ile cevap verilir. Selamün aleyküm diyene: “Ve aleykümüs selam.’’ Denir. “Es selamü aleyküm’’ diyene “ve aleykümüs selam ve rahmetullahi ve bereketüh’’ diye cevap verirsek, daha güzeli ile selamlamış oluruz. Bir de selamı aldıktan sonra “merhaba’’ dersek, selam vereni rahatlatmış oluruz, bu da güzeldir. G) SELAM SÖZCÜKLERİ NELERDİR? Günümüzde yaygın olan selam sözcükleri şunlardır: -Selam -Merhaba -İyi günler, bay bay -Günaydın, tünaydın -Elle işaret -Kafa ile işaret -Görüşürüz, hello -Kendine iyi bak gibi. Bunlar selam yerine geçmez. Müslümanların ortak dili olan selam sözcükleri şunlardır: -Selamün aleyküm -Esselamü aleyküm diye verilir Aleyküm selam -Ve aleyküm selam -Ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve bereketüh” diye alınır. Kabirdekilere -Es selamü ya ehlel kubür diye selam verilir. Boş eve girilince: -Es selamü aleyne ve ala ibadillahissalihin denir. -Peygamberimize “Essalatü vesselamü aleyke Ya Resulüllah!” Diye selam verilir. -Müslüman olmayan, “selamün aleyküm dese’’, ona “ve aleyke’’ denir. Kafire iyilik rahmet, af dilenmez. 252 Anlamsız, sığ ve yabancı kelimeler “hello, bay bay’’ hiçbir şey ifade etmez. Selam paroladır. Müslüman selamının içinde anlam vardır. Dua vardır. Sevap vardır. Muhabbet vardır. Sevgi vardır. Cenab-ı Allah selamı, ilk insanla öğretmiştir. Kur-an’ da En’am: 54- Araf: 46-Kasas: 55- Nahl:35 ve Rad: 24 ayetlerinde selamın “selamün aleyküm ‘’ olarak verileceğini öğretmiştir. En karlı selam, “Eselamü aleyküm’’ dür. H)KİME SELAM VERİLİR, KİME VERİLMEZ? Peygamber (as) şöyle buyuruyor: -“Küçük olan büyüğe, binek üzerinde olan yaya olana, yürüyen oturana, sayısı az olanlar çok olanlara selam verir.’’(Buhari, İstizan:5) -“Küçük olan büyüğe, erkek (uygunsa) kadına selam verir.‘’ (B. Hadis Külliyatı 4/7692) -“Bir topluluktan bir kişinin selam vermesi, diğer topluluktan da bir kişinin selamı alması yeterlidir.’’ (Age:4/7689) -Selam, sadece tanıdığına değil herkese verilir. -Mezarlıkta yatanlara verilir. -Ev halkına, iş yerinde çalışanlara verilir. -Telefonu açan verir. -Çocuklara selam verilir ve alışmaları sağlanır. Peygamberimiz çocuklara selam vermiştir. -Peygamber (as)’a: “Es-selatü vesselamü aleyke ya Resulüllah ‘’ diyerek selam verilir. -Uzakta olanlara birileri vasıtasıyla selam gönderilir. O kişinin selamı ulaştırması vaciptir. -Verilen selam alınmayınca “Aleyküm selam’’ denilerek selam geri alınır. (Burada duymamış, işitme engelli olabilir, konuşamayan olabilir. Kötü zanda bulunulmamalıdır.) -İnanmayana, başka dinden olana İslam selamı verilmez. -Haramla günahla meşgul olana -Kumar oynayana içki içine -Elinde sigara, ayak ayak üstünde olana -Çalıp oynayana -Zulmeden zalime -Fal, büyü ile meşgul olana 253 -Allah’a isyan halinde olana -Abdest bozana, abdest alana -İbadet ve zikir halinde olana -Kur-an okuyana -Ezan okuyana -Dini sohbet yapana Boş oturana Peygamberimiz selam vermemiştir. -Namaz kılana -Camide zikredene, vaaz dinleyene, Hutbe okuyana ve dinleyene selam verilmez. İ) KADIN-ERKEK SELAMLAŞMASI Dini bir görev yaparken bazı inceliklere dikkat edilmelidir. Eğer selam, dedikoduya, şüpheye, incitmeye ve zarara sebep olacaksa, selam verilmez. Kadın erkek selamlaşması, erkekler arasında olduğu gibi senli-benli olmaz. Peygamber (as) tek olan kadınlara selam vermemiştir. Birden fazla kadın olunca onlara selam vermiştir. Selamlaşılacaksa, önce kadın selam vermez. Erkek selam verir. Kadın selamı içinden alır. Erkek yaşlı ise, kadın hürmeten selam verir. Kadın, kendisine nikah düşmeyene selam verir, selam alır. Erkek ne kadar yaşlı olursa olsun, kadın erkeğin elini öpmez. Yaşlı kadınların erkek hürmeten elini öpebilir. Küçük kız çocuklarının önüne gelenin elini öpmesine müsaade edilmemelidir. Hz. Aişe (ra) şöyle anlatır: Peygamber bana: -“Şu zat Cebraildir. Seni selamlıyor.’’ Dedi. Ben de: -“Aleyhisselam ve rahmetullahi ve bereketühü.’’ Dedim. ‘’ der. (Riyazüs Salihin:855) J) SELAM ALIP-VERİRKEN HOŞ OLMAYAN ŞEYLER İslam’ da karşı cinse bakmak, dokunmak yasaktır. (Nur: 3031) 254 Bir şey günaha götürecek, günaha sebep olacaksa o şey yasaktır. Peygamber (as): ”Her organın zinası vardır.’’ Buyurmuştur. Elin zinası dokunmaktır. Kadınla erkeğin tokalaşması, el öpmesi selamın sulanmasına neden olur. Bunun medenilikle, gericilikle de bir ilgisi yoktur. Dinen yasak olan bir şeydir. Peygamber (as) kadınlarla tokalaşmamışlardır. Biad olan kadınlar, elini tutmak istemiş, Allah Resulü: “Ben kadınlarla tokalaşmam’’ cevabını vermiştir. Hz. Aişe (ra): “ Onun eli hiçbir kadın eline değmemiştir.’’ Demiştir. Peygamber (as) el de öpmemiş ve öptürmemiştir. Öpüşme adeti ilk defa Avrupa’ da eşcinseller arasında görülmüştür. Son devrin fıkıhçıları kadın erkek tokalaşmasını, selamdan sonra öpüşmeyi asla uygun görmemiştir. Genç kız, eniştesinin elini öpemez. Öpüşme, sağlık açısından da doğru bir hareket değildir. İslam’ da ancak anne, baba, büyük anne-baba ve uygunsa hocanın, bir de hürmeten, gönlünü alma bakımından yaşlının eli öpülür. Musafaha kadın-erkek arasında olmaz. Kadın kadına, erkek erkeğe olur. Sahabe kendi aralarında musafalaşır, salavat getirirlerdi. Kavuşunca ayrılırken din büyüklerimiz el öptürmez, musafahalaşır ve salavat getirirlerdi. Bazı camilerde namazdan sonra camii dışında cemaat musafahalaşıp, salavat getirmektedir. Bu bir nevi selamlaşmaktır. Bir hadiste: -“İki Müslüman birbiriyle karşılaşıp el sıkışıp musafaha yaparsa, küçük günahları bağışlanır.’’ Buyrulmuştur. (Riyazü’s Salihi:891) Biri Paygamber (as)’a sorar: -Birine rastlayınca hürmeten selam için eğilebilir miyim? Peygamber (as) ona: -“Hayır.’’ Der. O kişi tekrar sorar: -“Musafaha da mı yapamam?’’ Peygamber (as) ona: 255 -“Musafaha yapabilirsin.’’ Der. (Hadis Ans: 9/422) Bir hadislerinde de Allah Rasulü şöyle der:” -“El sıkışın ki kalplerdeki kin gitsin. Hediyeleşin ki, birbirinizi sevesiniz. Aradaki dargınlıklar böylece kalksın.’’ (B. Hadis Külliyatı:7723) Selamlaşmada eğilmek, geri geri gitmek de doğru bir hareket değildir. Bir adam Resulüllah’a: -Ey Allah’ ın elçisi! Birisiyle karşılaşınca önünde eğilebilir miyim?’’ diye sorar. Allah Resulü ona: -“Hayır, eğilemezsin.’’ Der. Tekrar sorar: -“Ona sarılıp öpebilir miyim?’’ Allah Resulü ona: -“Hayır öpemez, sarılamazsın.‘’ der. -Elini tutup musafaha yapabilir miyim? ‘’ der. Peygamber (as) ona: -Evet musafahalaşabilirsin.’’ Der. (Tirmizi, İ;sti’ zan:31) Son zamanlar yayılan sarılma, el öpme ve öpüşme, bazılarının önünde eğilme inancımızda olmayan şeylerdir. Yabancı kültürlerden gelme hareketlerdir. Selamın bir parçası olmadığı gibi, faydası da yoktur. Biz dünyadan gider olduk Kalanlara selam olsun Bizim için hayır dua Edenlere selam olsun. Allah’ın selamı Müslümanların üzerine olsun! Es’ selamü aleyküm. 256 İŞLERİMİZDE İSTİŞARE İştişare, bir konu hakkında bir bilene danışma ve onun görüşünü almak demektir. İştişare islam dininin emirlerindendir. Kuran-ı Kerim de cenab-ı Allah şöyle emreder: "yapacağın işler hakkında danış azmedip karar verince de Allah a dayanıp güven"(Al-i İmran:159). Peygamber(as) Cenab-ı Allah 'ın bu emrine uyarak birçok konuda ashabı ile iştişare etmiştir. Kuran-ı Kerim de müminin vasıflarından biride "Aralarında işlerini danışarak yaparlar" denmiştir. (Şura: 38) Devlet adamları işleri doğru yapabilmek için iştişare toplantıları yaparlar. Peygamber(as) vahiy gelmeyen konularda tek başına karar vermemiş ashabının ileri gelenleri ile iştişare etmiştir. İstişareye edilen konuda yanılma çok az olur. Genellikle doğru neticelenir. Çünkü ne demişler; Akıl akıldan üstündür. İştişare, Cenab-ı Allah ın emri olduğundan hayırla neticelenir. İnsan yanılan hata eden yanlış karar veren ve bilgisi sınırlı olan bir varlıktır. Cenab-ı Allah insanı başı boş bırakmamış Peygamber'ler kitaplar göndermiş danışılmasını, istişare edilmesini emretmiştir. İnsan bütün problemlerini tek başına çözemez, dinde Peygamber'e ve Allah'ın kitabı ile, dünya işlerinde ise alimlere sorarak problemlerini çözecektir. Bu Cenab -ı Allah'ın emridir. (Nisa :59) Böyle yaparak vebalden kurtulma yolu açılır. Kendi kararı ile yapılan yanlışın vebali vardır. İstişareye bugün daha çok muhtacız. Bugün işler daha karışık, problemler çok, düşman çok. Yönetim zor. Bunca zorluklar istişaresiz çözülemez. Bizden önceki büyüklerimiz istişareyi elden bırakmamışlardır. Çünkü istişare eden dağlar aşar, istişare etmeyen düz yolda şaşar. Büyüklerimizin bir ölçüsü de düşmanla istişare idi. Bir işi onlara açarlar onların görüş ve düşüncesinin tersini yaparak doğruyu bulurlardı. Bir adres bile sora sora bulunur. İnsan kendinin ense tıraşını kendisi yapamayacağı gibi problemlerinin çoğunu da kendisi çözemez. Kendine çok güvenen çok yanılır. Şair şöyle demiştir: 257 - İnsan beşer, durmaz şaşar. Eyler hata üçer beşer" Bugün kötü bir durum var. Yaşlılar bilenler "bana ne ?"diyor, öğüt vermekten geri duruyor. Gençler öğüt dinlemeyi sevmiyor. Baştakiler "ben bilirim "diyor. Allah'ın kitabını , Peygamber'in sünnetini ölçü alan yok. Bir konuda fetva makamı dinlenmiyor, herkes kendi karar veriyor, kendi aklına göre yaşıyor. Mevlana şöyle demiş: - " Düşman kazanmak istersen öğüt ver." Yol göstermeye kalkanların çoğu vebalden korkmuyor. Atalarımız ne güzel söylemiş: -" Rehberi karga olanın burnu pislikten kurtulmazmış" diye. İstişare Eden Yardım Görür. İstişare her zaman faydalıdır. İstişare eden zarar görmez, pişman da olmaz. Ayrıca hem istişare ettiği için kimseden hem de Cenab-ı Allah'ın emrini yerine getirdiğin için Allah'tan yardım görür. Peygamber (as) şöyle buyurmuştur: -"İstişare eden yardım görür"(Ramuzu'l-e hadis: 108/1 ) -"İstişare eden mahrum kalmaz pişman da olmaz " ( Age: 374/8) Hz. Ali ( ra) :" istişarenin önemini belirtmiştir. Bu konuda Peygamber (as) şöyle buyurmuştur: -" İsrail oğulları şahsi reyleri ile fetva verip kendilerini de başkalarını da sapıttılar.(i-Canan, Hadis Ans: 16/465) -" İstişare eden zillete düşmez"(Age:16) -"Allah hayır Murat ettiğinde hayırlı bir danışman verir."(Age:16/42) Lokman (as) oğluna:" yapacağın işi tecrübeli kimselere danış. Çünkü onlar daha önce kendilerine pahalıya mal olmuş tecrübelerini sana bedava verirler " diye öğüt vermiştir. Sormak insanı küçültmez. Akıl danışmak insana bir şey kaybettirmez. Yardım almak insanı güçlendirir. İstişare etmeyenler, gururları yüzünden sormazlar danışmazlar, verilen öğüdü almazlar. Halbuki istişare insanın önünü açar işini kolaylaştırır, problemlerin çözümünü sağlar. Sonuç hayır olur. En önemlisi de insanı vesveseden kurtarır, rahatlatır. İstişare Sünnettir. 258 İnancımızda istişare Cenab -ı Allah’ın emri ve Resülünün sünnetidir. Peygamber(as) birçok konuda müslümanlarla istişare etmiş ve istişare edilmesini tavsiye etmiştir. Yemen'e vali olarak Muaz bin Cebel’i gönderirken ona:" sana güç gelen, karmaşık olan işi ehline sor, danış, utanma” demiştir. Peygamber (as) Muan bin Cebel'e sormuş: - Ne ile hükmedeceksin? -Allah'ın kitabı ile -Onda bulamazsan? -Rasülün sünneti ile. -Onda da bulamazsan? -Kendi reyim ve istişare ehline danışarak cevabını vermiştir. Kuran'da Süleyman Peygamber'in mektubu üzerine Belkıs yakınları ile istişare etmiştir. Uhut, Bedir, Hendek Savaşları'nda Peygamber (as) istişare ile hareket etmiş uygun olan yolu izlemiştir. Ayrıca ezan konusunda uzun süren istişare yapılmıştır. "Bilmiyorsanız, bilene sorun emri üzerine (Nahl:43) Peygamber (as) dan sonra halifelerde istişaresiz iş yapmamışlardır. Çünkü Allah Rasül’ü hep onlarla istişare etmiştir. Amasını sağlar. Enes (ra) şöyle der : "Etrafı ile istişarede Hz Peygamber kadar ileri giden bir başkasını görmedim”. Aslında Peygamber'imiz vahiyle hareket ediyor, bunun için istişareye ihtiyacı yoktu. Fakat O, ümmetine örnek olarak gönderilmişti. Peygamber (as) ölmeden kimin Halife olacağını müslümanlara bıraktı. Kimseyi işaret bile etmedi. Müslüman her konuda olduğu gibi bu konuda da peygamberini ve önceki müslümanları örnek almalı, işlerin de istişareyi elden bırakmamalıdır. İstişare kiminle yapılır. Kiminle yapılmaz. Herkese akıl danışılmaz herkesin görüşüne itibar edilmez. Birçokları insanı yanıltır ve saptırır. Örnek alınacak görüşüne başvurulacak kişi önce; - İnancı itikadı düzgün, - Ameli Salih işleyen, -Ahlaklı, dürüst Bilgili güvenilir, adil, -Vebalden korkan sorumluluk duygusu taşıyan, -Tecrübeli, doğruyu söylemekten çekinmeyen kimse olmalıdır. 259 Hz Ömer (ra) söyle demiştir: -"İşlerini Allah’tan korkanlarla müşavere et. Çünkü Kur’an: Allah’tan korkanlarla istişare et. Allahtan ancak alim kulları korkar" buyurur. - Ahlakı, inancı, ilmi ve ameli zayıf kimseler, - Vebalden Korkmayan sorumluluk duygusu taşımayan, -Riyakar, yalan söyleyen iki yüzlü kimselerle istişare yapılmaz, onlara birşey sorulmaz, onlardan yardım istenmez. Osman Gazi Orhan Gazi'ye şu öğüdü vermiştir : - "Allah'ın buyruğundan gayri iş işlemeyesin. Bilmediğini alimlere sorup öğrenesin..." Soran şaşırmaz, yaptığı işten pişman olmaz. Neden yaptım, niçin yaptım? Demektense, istişare edip, baştan işin doğrusunu yapmak gerekir. İstişare Nasıl Yapılır? Akla, ilme ve dine uygun olan bir konuda istişare de olmaz istihare de olmaz. İştihare, Cenab-ı Allah kabul yapılan istişaredir. İyisini ve hayırlısını istemek doğruyu bulmak için Cenab-ı Allah'tan yardım istenir. İki rekat namaz kılınır neyin hayırlı olduğunu öğrenmek için yatılır. Namazın birinci rekatında Fatiha'dan sonra Kafirun suresi, ikinci rekatında Fatiha'dan sonra ihlas suresi okunur ve istihare duası okunur. Kuran'da ve sünnette kesin olarak bildirilen konularda istihare yapılmaz. Mesela; evlilik konusunda iki aday var biri dindar diğeri inancı zayıf bunlar için istihareye yatılmaz dindar olanı tercih edilir. İstiharede kim ? Ne? Nasıl? Neden? Bana bildir? Gibi soruların cevabı istenmez. Konu meşru olmalıdır. Ehil, salih birini de istihare yaptırılabilir. Gerekirse istihare 7defa tekrar edilebilir. Bazen renkler bazen de rahatlık işaret edilebilir. İstişare Hangi konularda Yapılır ve istişareden dönülür mü? Yanlış yapmamak ve doğrusunu yapmak için istişare İman itikat ve ibadet konularında yapılır. Bilinmeyen veya tereddüt edilen konularda sorular sorulur. -Sosyal konularda evlilik için, meslek seçimi için çocuk yetiştirmek için ve bunun gibi konularda istişare yapılır. 260 - İstişare yapılmayan konularda vardır. Mesela; Kuran'da açık hüküm olan konularda, Peygamber (as)ın sünnetinde açık hüküm varsa istişare edilmez. Başka yol aranmaz. Dini bir konuda iki görüş iki ihtimal varsa istişare edilir. Yapılan istişare Kuran'a sünnete ve icmaya ters olmaz. Kendisiyle istişare yapılan bilgiyi gizlemez. Bazı rüyalar için bilgi istenebilir. Sorular biliyorsa Allah ü alem şöyle şöyle diyebilir. Yapılan istişare için Cenab-ı Allah şöyle buyurur: -"yapacağın iş hakkında danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever. "( Al-i imran:159) Bu ayete göre önemli bir mazeret yoksa yapılan istişareden dönülmez. Mesela Uhutta verilen karardan bazı müslümanlar dönülmesini istemiş Allah Rasülü: "Alınan karardan dönülmez" demiştir. Cenab-ı Allah Kuran da müminlerin vasıflarını bildirirken şöyle buyurmuştur: -"Onlar Rableri'nin davetine icabet ederler, namazı kılarlar, onların işleri aralarında danışma iledir. Kendileri ne verdiğimiz rızıktan da harcarlar"(Şura:38) Ehil kimselerle yapılan istişareden sonra istihare olmaz. İstişareden sonra başka yol aranmaz. Öylemi yapayım, böyle mi yapayım? Denmez. Allah insanı şaşırtmasın. İstişaresiz işte hayır yoktur. 261 262 İSRAF VE TASARRUF İsraf, saçıp savurmak, tasarruf ölçülü harcamaktır. Cenabı Allah: “Yiyiniz içiniz israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez”(Araf:31)buyuruyor. -“İsraf edenler şeytanın dostlarıdır” diyor.(İsra:27) Peygamber(A.S) da: ”İnsanın her canının çektiğini yiyip içmesi israftır” demiştir. (Ramuz El ehadis:131/10) Buna göre tutumlu olmamız, ölçülü olmamız emrediliyor. İnancımıza göre abdest suyu bile israf edilemez. Hayırda bile israf olmaz. Lüzumundan fazla hiçbir şey harcanmaz, kullanılmaz. Lüks, aşırı tüketim, insanı bitirir, aileyi yıkar, milletlerin sonunu getirir. Siyonizmin ülkemize yönelik gizli talimatında;(şöyle deniliyot: ”Hudutsuz lüks, baş döndürücü modalar icad edin. Çılgınca sarfiyata teşvik edin.(K.Yaman, İhanet Planları:165 İsrafın sebepleri nelerdir? -Eğitimsizlik -Düşük kaliteli üretim -Lüks hayat anlayışı, gösteriş düşkünlüğü -İhtiyacın önüne modanın geçmesi-Gereksiz olan şeylerin ihtiyaç. Olarak algılanması, -İhtiyaçları başkalarının belirlenmesi -İsrafı körükleyen reklamlar ve kötü örnekler -Kötü alışkanlıklar, israfın sebeplerindendir. Gelelim neleri israf ettiğimize: 1-Hayatı zamanı israf ediyoruz. Bir Hadiste: ”İnsanların çoğunun aldandığı iki nimet vardır: Sıhhat ve Boş vakit” buyrulur Dünyanın en çok TV izleyen, en çok telefonla konuşan, en çok kahvede oturan, kumar oynayan bir milletiz. Böylece ömrü boşuna tüketiyoruz. Günler oyunla, eğlence ile geçiyor. Çılgınca zaman ve para harcıyoruz. Ceketler yakılıyor, tabaklar kırılıyor, ölçüsüz alkol alınıyor. Ne yapıyorsun? Sorusuna: ”vakit geçiriyorum”, ”zaman öldürüyorum” cevabı yanlışı ortaya koymuyor mu? Eskiden iş yerinde ”vakit nakittir” levhaları asılırdı ”sizin boş vaktiniz, bizim çalışma saatimiz olabilir” uyarıları yapılırdı. Adam geliyor sohbet ediyor çayını içiyor. Gelen biri ile bir daha içiyor… 263 Zaman hovardasıyız. ”yarın buluşalım”, ”yarın görüşürüz” diyoruz. Yirmi dört saati kastediyoruz. Günde bir saat boşa harcayan yılda 365 saat boşa geçirmiş oluyor. Zaman kaybını önleyemiyoruz. Zaman kaybettiren şeyi yok edemiyoruz, eldeki fırsatı değerlendiremiyoruz. Faydasız şeylerle uğraşıyoruz. Durgun suda mikrop ürediği gibi tembel insanlar arasında da problem çoğalıyor. Adam emekli oluyor her şey bitiyor. Allah: ”boş kaldın mı hemen başka bir işe koyul”(inşirah7) diyor. Zaman öldürme makinasıyız. Bir yılda 145 gün tatil olursa ne olur? Türkiye’de 500 bin kadar kahvehane var. Buralarda 7 milyar kadar saat zaman öldürülmektedir. -Yapılan bir araştırmaya göre bakın gerçek nedir? 80 Yıllık İnsan Ömrünün 4 yılı Tahsil(Öğretim için) 4 yılı Yemek- İçmek için 3 yılı WC için 2 yılı nakil araçlarında 3 yılı sağda- solda beklerken 13yılı çalışarak, 10 yılı tatil ve istirahat da 4 yılı hastalık ve 4 yılı eğlencelerde 28 yılı uykuda harcandığını biliyor musunuz? 2- Bugüne kadar birçok nedenle insanımızı israf ettik devlet sahip çıkmadı. İlim adamımız yurt dışına gitti.” Dindar, “rüşvet almıyor, dans etmiyor, içki içmiyor “ dedik, “eşi kapalı dedik güzelim insanları harcadık. İşine bakmadık sokağa attık. Bunları biliyor muyuz? Dünya çapında israfta birinci, kumarda ikinci, alkolde üçüncü, sigara tüketimin de dördüncüyüz! şimdi biraz azaldı. 3- Kedi, köpek, yılan, maymun, kuş hayvanlara aşırı harcamalar yapılıyor…. 4- Ölüler için ölü yatırımlar yapılıyor. Cenazeler için çelenkler, ölü yemekleri, ölü helvaları, masraflı yemekler, mevlütler ölçüsüz oluyor. Kabir çok masraflı oluyor.. 5- Yürünecek kısa mesafelere arabalarla gidiliyor. 6- İhtiyaç dışı market harcamaları yapılıyor. Alış-veriş hastalığımız var. Bu bulaşıcı bir hastalık halinde topluma yayılıyor. Alış-veriş yerinde kendimizi kontrol edemiyoruz. Ölçülü ihtiyaç olanı yeteri kadar almıyoruz. İhtiyaç olmasa da bir şeyler alıyoruz. Varken alıyoruz. Moda diyoruz. Falanda gördüm diyoruz. Öbürü eskimeden yenisini alıyoruz 264 Kredi kartları bir iki değil. Borçtan bahseden birine: - Kaç kart var? dedim. - Üç benim, üç de hanımın dedi. Açığı diğeriyle kapatıyor. Çocukları da alış veriş konusunda eğitemiyoruz. Her gördüğü, her istediği alınıyor. Lüks yerlerde düğünler yapıyoruz iki tarafta da yıkımlar oluyor. Dolarlar havada uçuşuyor. Düğün sonrası boyu aşan borç…. 7- Hac ibadeti yapılırken bile yapılan israf, ibadet ruhu ile bağdaşmıyor. O derece ki hacca gidecek orta halli vatandaşları caydırıyor. 8- İhtiyacımız olmayan kendimizi ilgilendirmeyen boş ve manasız şeylerden yüz çevirmiyoruz. 9- Tatil günleri israfın çok ca yapıldığı günler oluyor. Bütçe dışı harcamalar yapılıyor. Açığın kapatılması aylar sürüyor. Aileler sıkıntıya düşüyor, sonra da birbirine düşüyor. Boşanmaya kadar gidiliyor. 10- Düğünler de yapılan israf aile müessesesini temelden sarsıyor. Yeni evlenecek olanlar kara kara düşünüyor. O derece lüzumsuz şeyler alınıyor, gereksiz işler yapılıyor ki, güç gösterisi yapılıyor. Alkol, silah, şarkıcı, dansöz, davulcu, zurnacı vb.. Her şeye para saçılıyor. Yuva kurulmadan sarsılıyor. 11- Türkiye’de sigaraya verilen para, sağlık bakanlığının bütçesinden fazla oluyordu. Parasını el alıyor, dumanını yel alıyor. İçilen sigaranın kime ne faydası var? 12- Çoğumuz her zaman her yer de resim çekiyoruz. Lüzumlu lüzumsuz demiyoruz işin tadı kaçıyor. 13- Kağıdı kullanmasını bilmiyoruz. Boş kalan elinde kalem önündeki kağıdı karalıyor. Vatandaşa kullanılmayan kağıtları çöpe değil, atık torbasında biriktirme alışkanlığı kazandırılamamıştır. 14- İlaç israfı korkunç. Canı sıkılan doktora gidiyor. Lüzumsuz ilaç yazdırıyor “ bulunsun” deniliyor. İlaç bitmeden bırakılıyor, bitmeden yazdırılıyor. Dolaplar ilaç dolu. Kullanmadıklarımız değerlendirilemiyor. Tarihi geçmiş bir sürü ilaç çöpe gidiyor. Bir de bulunsun zihniyeti var ihtiyaç olmadan yazılıyor ve yazdırılıyor. Bundan vazgeçmeliyiz. 15- Evlerimiz israf evi Bir çok şey israf ediliyor. Küçük sanılan şeyler üst üste, yan yana miktar büyüyor. Dakikada on damla akan su ayda 200 litreye yakın su ediyor . Abdest alan, tıraş olan, el yıkayan, bulaşık yıkayan, ihtiyaç gideren suyun boşa akıp gitmesine aldırış etmiyor. Bir tabak meyve yıkansa, yarım kova su akıtılıyor. Çay ocağa konuyor; içilsin içilmesin kaynayıp duruyor. 265 Her gün çamaşır, bulaşık yıkanıyor. -Evde kullanılan aletler, eşyalar yepyeni iken iş görürken değiştiriliyor. Modaya uygun diye yenisi alınıyor. Elbiseler, ayakkabılar eskimeden yenisi ile değiştiriliyor. Eskiler de çöpe atılıyor. -Vantilatör, klima elektrik odadan çıkarken kapatılmıyor. Televizyon kapatılmıyor, bilgisayar sürekli açık kalıyor. -Aydınlanmaya bir iki ampul yeterli iken bir çok ampul yakıyoruz. Soba, kalorifer kontrolsüz yakılıyor. -Elektrik süpürgesi bulaşık, bulaşık ve çamaşır makinesi sık sık dolmadan çalışıyor. 16- Uzayıp giden telefon konuşmaları yapılıyor. Sık sık telefon değiştiriliyor. Yeni model alınıyor. Kredi kartı varya taksit varya. Nasıl ödenir hiç düşünülmüyor. Çoluk çocuğun elinde telefon. Onunla oynayıp duruyor. Konuşma mesajlaşma ile erken yanlış arkadaşlıklar kuruluyor. Telefonla sürekli oynayan çocuk kendisini derse veremiyor. 17-En büyük israf ekmek israfı oluyor. Evlere haddinden fazla ekmek alınıyor. Evlerden, lokantalardan. Yurtlardan. Askeriyeden tonlarca ekmek çöpe gidiyor. Poşete koyup duvar üzerlerinde duruyor, ağaçlarca asılıyor. Eskiden “ekmek gibi aziz ol denir ekmek çarpsın” diye ekmek üzerine yemin edilirdi. Şimdi ekmek ayaklar altında çiğneniyor, bazıları ekmekle ağzını siliyor. Sofralar israf sofrası oluyor. Misafir gelecekse hazırlanan yemeğin, alınan ekmeğin, yapılan pastanın ölçüsü olmuyor. Yendiği kadarı çöpe atılıyor. Kaç kişi gelecek ne kadar yer bunun hesabı yapılmıyor. Yemeğin yarısı tabakta kalıyor. Tabaklar sıyrılmıyor. İçilen su yarım bırakılıyor. Çay içen, çayın dörtte biri bardakta bırakma alışkanlığına uyuyor. Ramazanlarda daha çok karnı tok sırtı pek olanlara iftar veriliyor. Karnı açlar açıkta kalıyor. Osmanlıda güzel bir alışkanlık vardı. Karnı tok olanı doyurmak memnun etmek zor olur. Osmanlı zor günleri karnı tok olanı değil gerçekten ihtiyaç sahibi olan vatandaşlara iftar ve ikram da bulunurlardı. Kapı kapı dolaşırlar, ihtiyaç sahiplerinin karnını doyururlardı. Böylece hiçbir şey israf edilmezdi. 18-Bir defa çok yiyoruz. Acıkmadan yiyoruz. Öne geleni, ele geçeni, ikram edileni ne olursa yiyoruz koca göbekler doymuyor. Obez nüfus her geçen gün artıyor. Fazla protein almak insan sağlığını bozuyor. Atalarımız: ”Çok yiyenin hizmeti az olur” demişler. Yiyoruz yiyoruz hazmedebilmek için sodalar, kolalar içiyoruz. 266 2005 yılından obazite tedavisi için devlet ve özel sektörde 60 milyon harcandığı bildirilmiştir.(13-12-2006 Yeni Şafak) Tarım ve köy işleri bakanı Mehdi Eker’in açıklamasına göre: 1,5 milyar insanın kilo vermek için harcadığı paralarla 860 milyon aç insanın karnının doyabileceği hesaplanmıştır.(04-07-2008 Yeni Şafak) 19-Çok yiyen insan ne yapmalı biliyor musunuz? -Çok yemenin sebep olduğu hastalıkları düşünmeli. -Oburluğun yapacağı manevi tahribatı düşünmeli. -Az yemek az çeşitle, çok yemek arzusunu kırmalı -İştah açacak şeyleri sofraya koymamalı. -Obur kimselerle sofraya oturmamalı -Açlık çeken, açlıktan ölenleri düşünmelidir. 20-Ekmek israfı ekonomimize büyük zararlar vermektedir. Bugün açlık tehlikesi çeken ülkeler zamanın da ekmeğin kıymetini bilmemiş israf etmiş ülkelerdir. Ekmek bizden önce aziz bilinir, ekmek gibi aziz ol duaları yapılırdı. Ekmeğin yerini başka hiç bir şey tutmaz. Hiç bir şekilde israf edilmemelidir “Yurdumuzun üç büyük ili olan İstanbul, İzmir, Ankara bir yılda 13 milyon lira değerinde ekmeğin çöpe atıldığı tespit edilmiştir. Üç ilimizde yılda 14 milyon 821 bin 460 kilogram buğday karşılığı ekmeğin israf edildiği açıklanmıştır.” (05-10-1969 , Tercüman) Mili Prodüktivite merkezinde üç ilde yapılan tespite göre İstanbul’da 23141 kg. buğdaya tekabül eden ekmek atılmaktadır. Ankara’da ise günde 16108 kg. buğdaya, İstanbul’da günde 23 ton ekmeğin israf edildiği İzmir’de 3328 kg buğdaya eşit olan ekmeğin israf edildiği bildirilmiştir. (02/22/1971, Tercüman) -“Üretilen 82 milyon ekmeğin 4 milyon 600 bini çöpte”. (2208-2011 Yeni Akit) -Çevre ve tüketici haklarını koruma derneğinin açıklamasına göre: Türkiye’de günde 140 milyon ekmek üretiliyor 14 milyonu çöpe gidiyor (23-06-2010 Yeni Şafak) Yapılan araştırmalara göre: Milli servetimizin 4’te 1’i çöpe gidiyor. Günde 5 milyon ekmek israf ediliyor.(16/02/2013 Akit) Bu israf nüfusla beraber artıyor.2013’ te yılda 2,1 milyar adet ekmek çöpe gidiyor.(11-02-2013 Akit) Ekmek nimettir israf edilmemeli. Şair ekmek israfını şöyle dile getiriyor. -“Besmele ekmeğimizin bereketiydi. İki dünyada aziz ümmet, 267 Muhammet ümmetiydi. (Arif Nihat Asya ) Şu televizyon da yemek tarifleri yemek programları, o gezenlere pişirilen çeşit çeşit yemekler. Açlar içinde toklar içinde kötü örneklerdir. Ekmekteki israf İMF’den kredi kadar: Türkiye’ de çöpe atılan ekmeğin ekonomik büyüklüğü yıllık 700 milyon doları buluyor. Fonun geçtiğimiz yılın Nisan ayında verdiği kredi ise 701 milyon dolardı. (30-08-2004 Türkiye) İşte israfın ölçüsü bu. X X X İsrafın önlenmesi için neler yapılabilir? İsrafı önlemek bazı tedbirler almak zor bir iş değildir. Bazı tedbirleri şöyle sıralayalım: 1-Üretim tüketim dengesi sağlanmalı, dışa bağımlılıktan kurtulmalı, komşular füze yaparken başörtüsü ile uğraşılmamalı, hayali düşmanlar icat edilerek güç boşa harcanmamalıdır. 2-Eğitimle tüketim çılgınlığın önüne geçilmelidir 3-Hiçbir şey hor ve hovardaca kullanılmamalıdır. 4-Zaman iyi değerlendirilmeli, gereksiz tatiller iş günü haline getirilmelidir 5-Moda ve lüks hastalıkları tedavi edilmelidir 6-Devletin, milletin malı, kendi malımız gibi kullanılmalıdır. ”Devletin malı deniz yemeyen domuz” sözü yiyen domuz olarak öğretilmelidir.(Hz.Ömer 2 Mümtaşir dı) 7-Tatilin boş zaman demek olmadığı, iş değiştir demek olduğu öğretilmelidir. 8-Hapiste yatanlardan, askerlik yapanlardan azami derecede yararlanılmalıdır.)3,5 ay taşa selam) 9-Okullarda kuru eğitimden vazgeçip hayat bilgileri verilmelidir. 10-Çalışma hayatı yeniden düzenlenmelidir. Amerikalı bir devlet adamı Türkiye’ye ziyarete gelmişti. On günlük ziyaretten sonra gazeteciler sordular: -Türkiye’deki hayatı nasıl buldunuz? Üç kelime ile özetledi: Türkiye’nin durumunu -Eating, meeting, brifing… (Yani yemek toplantısı, iş toplantısı, ve brifing) demiştir. Bizde toplantılardan arta kalan zamanlar da iş ve üretimle uğraşılıyor. 11-Ocağa göre tencere koymak, ağzını kapatmak fırınların devam eden enerjisinden faydalanmak, buz dolabını güneşten korumak, televizyon, radyo, video gibi elektrikli cihazları kapadıktan sonra fişi çekip enerji kaybını önleme, tasarruflu lamba kullanmak 268 diş fırçalarken, tıraş olurken suyu boşuna akıtmamak, abdest alınan, meyve yıkanan suyu bitki ve ağaç sulayarak değerlendirmek israfı önleyecektir. 12-Yapılan işlerde israfa yönelik olan çevrenin bakışına aldırış etmeyip gerekli olanı yapmak. 13-Zenginlerimizin “Ben kazandım istediğim gibi harcarım” düşüncesi ile ceket yakmak, para savurmak, tabakların üstünde tepinme çılgınlığından vazgeçmesi gerekir. 14-İsrafı en güzel inançla önleyebiliriz. Bu konuda Kur’an’dan, Hz Peygamberden yararlanmalıyız. Bir araştırmaya göre inançlı kişiler de ve ailelerde israfın çok az olduğu görülmüştür. Bugün milyonlarca insan açlık sınırındadır. Bu konuda dinin etkisinden neden yararlanmayalım. lıdır? Ekmeğin israfı konusunda alınacak tedbirler neler olma- 1-Ekmeğin gramaj çeşidi artırılmalıdır. 2-Halka israf konusu iyi anlatılmalı, evde kuruyan ekmeğin çorbanın içine atılarak ve yumurta ile kızartılarak yenebileceği öğretilmelidir. 3-Yanık, kalitesiz, iyi pişmemiş ekmeklerin satışa sunulması engellenmelidir. 4-Ekmeğin çabuk bayatlamasını önleyici maddeler kullanılmalıdır. 5-Fırınlar çok sık denetlenmelidir. 6-İhtiyactan fazla ekmek üretilmemeli ve alınmamalıdır. Yurtta, orduda, hastanede ekmek ihtiyaca göre kesilmelidir kurumaması için poşet içinde tutulmalıdır. İsraf, tasarruf, tutumluluk, yerli malı kullanımı gibi konular okullarda ders olarak okutulmalıdır. Bu eğitim hapishanede ve askeriyede de yapılabilir. Çünkü iktisat eden sıkıntıya düşmez. İhtiyaç sahipleri düşünülerek iktisat etmenin israftan kaçınmanın lüzumu anlatılmalıdır. Tüketimi körükleyen yanıltan reklamlar kontrol altına alınmalıdır. Doğru ölçülü alışveriş alışkanlığı kazandırılmalıdır. Ölçüsüz harcama hayatı alt üst ediyor evin huzurunu kaçırıyor boşanmaya kadar gidiyor veya borç batağı intihara götürüyor. Alırken rahatlayan öderken çıldırıyor. Alırken sanki bedava gibi geliyor. Bir de zengin görünme hastalığımız var. Ayak yorgana göre uzatılmıyor. Borç harç alınıyor. Orta halli insanlar bile sık sık divan, koltuk, perde değiştirmeye kalkıyor 269 Bir önemli husus da: bize ihsan edilen nimetler için verene şükretmiyoruz. Şükredilmeyen malın bereketi olmuyor. Sel götürür, yel götürür, ateş yakar yani mal telef olur. Sadece madden değil, manen de zarar görülür. Huzur ve mutluluk olmaz. Evdeki sıkıntı ve ihtiyaç evin hanımını da çalışma hayatına itiyor. İşte o zaman istenmeyen nice nice olaylar oluyor. Bakın bu konuda dinimiz ne diyor: Kuran’da onlar harcadıkları zaman savurganlığa saparlar, ne de cimrilik ederler. Harcamaları bu ikisinin arasında dengelidir.(Furkan :67) Bu ayete göre harcamalarda orta yol tutulacaktır. Gelir gider dengesi kurulacaktır. İsraf ve lüks gösterisi maddi ve manevi sıkıntıya soktuğu için İslam israfı, gösterişe kaçmayı haram kılmıştır. Cimrilikte yerilmiştir şöyle buyrulur: -“Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır’! O kendileri için şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır.”(Ali İmran :180) Peygamber (as) da: “İki haslet vardır. Bunlar müminde olmaz: cimrilik ve kötü ahlak” (Tirmizi: Zühd :8) der. İsrafta hayır yoktur. H ayır da da israf yoktur. Kimse “Mal benim istediğim gibi, istediğim yere, dilediğim kadar harcarım” diyemez. Mülkün sahibi Cenab-ı Allah’tır. Dilediği zaman çekip alıverir. Veya yerli yerinde kullanılmadığı zaman da yel alır, sel alır, ateş kül eder. Rabbim bizi hatalarımızdan dolayı cezalandırmasın. 270 YÜCE MERTEBE ŞEHİTLİK A- ŞEHİD VE ŞEHİTLİK Şehid, Allah (c.c)'ın rızası uğrunda malı ile, canı ile, vatan, millet, din ve devlet için mücadele ederken ölen veya öldürülen kimselere denir. Kuran-ı Kerim'de "şehit" kelimesi 35 defa çoğulu "şühedâ" kelimesi ise 20 defa geçer. Şehid, Cenab-ı Allah'ın önem verdiği kimsedir. ayrıca "şehit" Cenab-ı ALLAH 'ın 99 isminden biridir. Birde şehit peygamberlerin ve meleklerin sıfatlarındandır. Şehit, son anda bir çok şeye şahit olur bir çok şeyle de mükafata nâil olur. O ölmez bunun için yıkanmadan kanlı elbiseleri ile gömülür. Şehitlerin cennetlik olduğu bildirilmiştir. Peygamber (a.s)'ın bildirdiğine göre: -"Şehitler, ahirette gördükleri iltifat, mükafat ve nimetler nedeniyle tekrar dünyaya dönmek ve tekrar tekrar şehit olmak isterler" (Buhari,iman:26) Kur'an'da bildirildiğine göre; şehitler ahirette "peygamberlerle, sıddıklarla ve salihlerle beraber haşrolunacaktır. bu ne güzel beraberlik ne güzel arkadaşlıktır"(Nisâ:69) Peygamber(s.a.v)'in haber verdiğine göre şehidin kul hakkından başka bütün günahları bağışlanır. (müslim, iman:32) B- ŞEHİTLİĞİN ÖNEMİ VE MÜKAFATI Şehitlik, büyük bir derece yüksek bir makamdır. Kıyamet günü de peygamberlik makamından sonra en yüksek derecedir. Şehitlik herkese nasip olmayan bir makamdır. Şehide şehit denmesi şundandır: Şehit son anda cenneti görür. Ölümü sırasında yaşadığına ve meleklerin hazır olduğuna şahit olur. Bunun için şehit denir. Kuran-ı Kerim 'de şöyle buyruluyor: "ALLAH(c.c), inananlardan mallarını ve canlarını kendilerine verilecek cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar ALLAH yolunda savaşırlar, ölürler, öldürülürler" (Tevbe:111) Şehit, ALLAH (c.c) yanında diğer insanlar gibi ölmemiştir. Onun için yıkanmaz üzerindeki elbiselerle birlikte gömülür. Cephede ise namaz kılınmaz. Sebebi de namaz, onun için duadır. Affı için kılınır onun ise günahları affedilmiştir. 271 Şehidin mükafatının bol olduğunu peygamber (s.a.v) şöyle bildirmiştir: -"Şehid olarak ölen; -Kıyamet gününün dehşetinden emin olur. -Cennetin kokusunu duyar -Rızıklanır -Dirilinceye kadar ona yaptığının sevabı amel defterine yazılır..(Büyük Hadis Külliyatı : 3/6077) Şehidin ALLAH (c.c) katında altı mükafatı vardır: 1- Günahları affedilir 2-Son anda cennetteki yerini görür 3-Kabir azabı görmez 4-Kıyametin dehşetinden emin olur 5-Yakuttan taç giydirilir 6-Ona yakınlarından yetmiş kişiye şefaat etme hakkı verilir (age:3/6125) -"Cennete giren hiç kimse tekrar dünyaya dönmek istemez. Ancak şehit, dünyaya on kere dönüp her defasında şehit olmak ister"(age:3/6120) -Bir adam peygamber (a.s)' a sordu: -"ALLAH (c.c) yolunda gayret göstersem şehit düşsem ALLAH (c.c) benim günahlarımı affeder mi? dedi. Peygamber (a.s) ona: -"Eder ama kul borcu hariç" buyurur (age:3/6122) -"Cennette melekler, şehit olmuş olanlara sorar; -Bir isteğin var mı şehid? -ALLAH (c.c) beni tekrar diriltsinde ALLAH (c.c) yolunda tekrar şehit olayım" der. (age:3/6119) -Bir adam peygamber (a.s)a sordu: -Kim cennette olacaktır ya Resülallah? ALLAH Rasulü ona şöyle buyurdu: -Peygamberler -Şehitler -Buluğa ermeden ölen çocuklar -Toprağa gömülerek öldürülen kız çocukları" (age:3/6136) Bir adam peygamber(a.s)'a geldi ve sordu: Savaşa mı katılayım, müslüman mı olayım? ALLAH (c.c) rasulü ona; -"Önce müslüman ol sonra savaşa katıl " buyurdular. 272 Adam müslüman oldu kısa süre sonrada şehid düştü. ALLAH Rasulü: "Az amel işledi, çok sevap kazandı" buyurdu.. (age:3/6129) C- CENAB -I ALLAH şöyle buyuruyor; -"ALLAH yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyiniz. Bilakis onlar diridirler. Lâkin siz anlayamazsınız"(Bakara sûresi :154 ) -“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü saymayın onlar diridirler. Allah’ın lütuf ve kereminden kendilerine verilenlerden dolayı sevinçli bir halde, Rablerinin yanında rızıklandırılmaktadırlar.” (Ali İmran suresi 169-170) Şehidin göreceği ilgi ve itibar nedeniyle her iman sahibi şehit olmayı veya şehit sevabı kazanmayı arzu eder. a) Kim Şehittir? Üç çeşit şehit vardır : 1-Hakiki şehit: Bu hem dünya hem de ahiret şehididir. Allah yolunda, din, vatan ve namus uğrunda ölen ve ya öldürülen kimsedir. 2-Hükmi şehit: Savaş meydanında düşman karşısında yaralanıp da evine yurduna döndükten sonra ölen kişidir. Bundan başka : -Haksız yere zulümle öldürülen -Yanarak, boğularak depremde ölen -Doğum sırasında ölen -Fitneyi önlemek isterken ölen -Kötü hastalıklar nedeni ile ölen -İlim öğrenme yolunda ölen, hükmen şehittir. Bunlar yıkanır, kefenlenir namazı kılınıp defnedilir. Peygamber (a.s):"haksız yere öldürülen şehittir" buyurur (age:3/6147) Bir hadislerinde de: "Malını, canını, dinini, ailesini müdafaa ederken ölen şehittir" buyurmuştur. (Tirmizi diyat :22) 3- Dünya şehidi: Müslümanların safında fakat imanı yok veya münafık ölürse dünya şehidi olur. Ona şehit dense de şehit muamelesi yapılsa da o şehit değildir. Şehit sevabı alamaz. Şehit olabilmek için müslüman olmak şarttır. İnanmayanda zaten şehit olmak istemez. Ölmemenin yollarını arar. Peygamber(a.s) 'ın :"Ümmetimin şehitleri azdır" demesi bundandır. Her ölene öldürülene şehid denmez. Şehitlik İslam aleminin tanıdığı bir ünvandır. İslamı red eden ne şehittir ne gazi pisi pisine gitti niyazi olur. 273 Peygamber (s.a.v) bir gün ashabına üç kişiden bahseder bunlardan birisi savaşta ölen kimsedir. "Ona denilir ki: Biz sana bunca nimet verdik. Bunlara karşı sen ne yaptın? O cevap verir: -Ben savaştım şehid oldum der. Ona: -Sen yalan söylüyorsun sen bana kahraman desinler diye savaştın sen şehit değilsin" denir. Melekler sürüklüyerek onu cehenneme atarlar" ALLAH resulü böyle anlatmıştır. Uhud savaşında kuzman öyle savaşır ki gıbta ederler. Kuzman kanlar içinde yere yığılınca birileri peygamber (a.s)'a: Kuzman şehit oldu ya RESULALLAH! derler. Bunun üzerine peygamber (a.s): Hayır Kuzman şehit olmadı .O ALLAH (c.c) rızası için savaşmıyordu" der... Bunun üzerine Kuzman’a koşarlar: Sen niçin savaşıyordun? diye sorarlar -Kuzman: Bana cesur desinler diye cevabını verir biraz sonrada hayata gözlerini yumar. Bir şey ALLAH (c.c) için değil ise hiçbir önemi yoktur. Gösterişin, gururun, riyanın hiçbir hayrı yoktur. Cünüp ölen şehit olmaz onun için hiçbir Osmanlı askeri cünüp savaşa katılmamıştır hamam çadırları ordunun önünde gitmiştir. Alkollü iken şehit olunmaz. Şair: -Ye kebabı iç şarabı bin uçağa düş yere ol şehit. "Ve lehüm azabün şedid" (onlar için şiddetli bir azap vardır)bu diğer kazalar içinde böyledir. İslamda ilk şehit Yasir ailesidir. Aile müslüman olunca müşrikler hazmedemeyip çok zalimce davrandılar. Korkunç işkencelerle şehit ettiler. Kızgın kumlara yatırıp aç susuz bıraktılar. Yasir ailesi imanlarından dönmediler yalandan da olsa onların isteklerini yerine getirmediler. Yapılanlardan haberdar olan peygamber (s.a.v) : -Sabredin ey yasir ailesi, sizin mükafatınız cennettir " buyurmuştur sabır tavsiye edip cennet müjdesi vermiştir. Ebu cehil , Sümeyye (r.a)'a "dininden dön seni serbest bırakayım "diyerek işkence ederken, Sümeyye(r.a) Ebu Cehil’in yüzüne tükürmüş oda elindeki mızrağı vücuduna saplamıştı. Böylece Sümeyye (r.a) da şehit olmuştur. e)ŞEHİTLER ÖLMEZ: Kur'an da Cenab-ı ALLAH şehidler için "Onlara ölüler demeyin, onlar diridirler" buyurur. 274 Eski genelkurmay başkanı Özkök: -Ne zaman Çanakkale’ye gitsem şehitlikler arasında dolaşırken şehitlerin konuştuğunu duyar gibi oluyorum" demiştir. Şehitler bizim yerin altındaki köklerimizdir. Biz onlar sayesinde yaşarız. Onlar ölmemişlerdir. Onlar cündullahtır (ALLAH (c.c) 'ın ordularıdır).Savaşlarda ebabil kuşları gibi savaşırlar. Müslümanlara yardım ederler düşmana korku verirler. Çanakkale'de yenilgiye uğrayan Churchill (çörçil) yenilgisinin hesabını verirken hakime şöyle demiştir: --biz Türklerle değil, ALLAH (c.c) ile savaştık. Tabi ki yenilecektik, neden anlamıyorsunuz?" Beyaz elbiseli askerlerin müslümanların saflarında savaştıklarını düşman askerleri söylemiştir. Rus ordusu Çeçenlerle savaşırken havaya ateş etmişlerdir divan-ı harb te yargılanırken" bize gökten ateş açıldı biz ona cevap verdik" demişlerdir. Cenab-ı ALLAH Kur'an da düşmana karşı görülmeyen ordular gönderdiğini bildiriyor(Ah zab:9, Ali İmran 123-124-125-126) Malazgirt’te, Çanakkale’de, milli mücadelelerde, Kore’de, Kıbrıs’ta bizzat olayı yaşayanların ağzından insanı dehşete düşüren şeyler anlatılmıştır. Evet şehitler ölmez. Cesetleri toprağa haram kılınmıştır. Mezar nakillerinde, kanal açılırken, kazı yapılırken çürümeyen cesetler görülmüştür... Ayrıca şehitle beraber adı da yaşar. İdam edilen zehirlenen, zulmen öldürülen kimseler unutulmaz. Mezarı ziyaret edilir. Fatiha Yasin okunur hatimler yapılır, ruhlarına bağışlanır. Bazılarının da mezarına uğrayan olmaz, Fatiha okunmaz adları hayırla anılmaz. f) Şehidin derecesi yüksektir... Cabir b. abdullah şöyle anlatmıştır: -"Bir gün ALLAH resulü ile karşılaştım bana: -Seni üzgün görüyorum" dedi -Babam şehid oldu, çocuk ve borç bıraktı dedim -ALLAH (c.c)'ın babanı nasıl karşıladığını sana haber vereyim mi? dedi -Evet dedim bana şöyle buyurdu -ALLAH (c.c) babanla doğrudan konuştu ona ne istediğini sordu o da: -Rabbim beni tekrar dirilt de senin yolunda tekrar şehit olayım cevabını verdi. Cenab-ı ALLAH (c.c) : “Bir dahası yok" buyurdu.. 275 h) ŞEHİT SEVABI OLAN İŞLER NELERDİR? Sadece savaşta ölen öldürülen şehit olup şehit sevabı almaz. İnanan insanlar için şehit sevabı kazandıran işler olduğu bildirilmiştir. Cenab-ı ALLAH (c.c) bakın ne buyuruyor; -Kim ALLAH (c.c)'a, peygambere itaat ederse, işte onlar ALLAH (c.c)'ın nimetlere erdirdiği peygamberlerle, şehitlerle, sıddıklarla ve salihlerle beraberlerdir. Bu beraberlik bu arkadaşlık ne güzel beraberliktir ne güzel arkadaşlıktır? (Nisa sûresi :69) Bu müjdeye göre Cenab-ı ALLAH 'a, peygamber (a.s)'a itaat eden şehit sevabı kazanacaktır. -Tebliğ, iyiliği emredip kötülükten sakındıran şehit sevabı kazanır. Peygamber (a.s): "ALLAH (c.c) yolunda ayağı tozlananlara cehennem ateşi dokunmaz " buyurmuşlardır.(Büyük Hadis Külliyatı:3/6091) -Bir hadiste :"bir kimse canı gönülden samimi şekilde şehit olmayı ister, İslami bir hayat yaşarsa, yatağında ölse bile şehitler mertebesine ulaşır" buyrulmuştur. (Ramuz el hadis:422/12) Bir hadiste de :"ümmetimin fesada uğradığı bir zamanda kim bir sünnetimi ihya ederse, yüz şehit sevabı vardır" Peygamber (a.s) şöyle bildirmiştir: "İki göz vardır ki onlara cehennem ateşi dokunmaz; ALLAH (c.c) korkusu ile ağlayan göz ve ALLAH (c.c) rızası için nöbet bekleyen göz"(R.salihin:544) -"Bir kimse abdestli yatar da gece ölürse şehit olarak ölür" (Ramuz el hadis:411/1) -"Günde beş vakit namaz kılan şehit sevabı alır" -"Aşık olup aşkını gizleyen ve iffetini koruyan şehit sevabı alır" -"İlim öğrenme yolunda ölen şehit sevabı alır" -"ALLAH (c.c) rızası için evinden ayrılan, ölür yada öldürülürse, o şehittir. Ona cennet vardır. (Büyük Hadis Külliyatı:3/6135) -"ALLAH (c.c) korkusundan dolayı ağlayan, devenin memesinden çıkan süt geri dönünceye kadar cehenneme girmez"(age:3/6090) Bir adam peygamber (a.s) 'a soruyor: insanların hangisi daha üstündür? ALLAH Resulü cevap veriyor : ALLAH (c.c) yolunda canı ile malı ile cihad edendir. -Adam tekrar soruyor: Sonra kimdir ya Resulallah ? 276 -ALLAH Resulü ;"insanların şerrinden kaçınandır" buyuruyor.(Age :3/6088) Peygamber (s.a.v) bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır : -"Nice kendisine kurşun isabet eden insan vardır ki şehit değildir nice yatağında ölen kimse vardır ki ALLAH (c.c) katında sıddık ve şehittir "(Ramuz el hadis 344/3) Burada insanın inancı ,yaşayışı ve niyeti önemlidir .herkese şehit olmak nasip olmaz ama şehit sevabı kazanacak ve kazandıracak yollar vardır. 1)ŞEHİDE SAYGI: Bizden öncekiler "ya şehit ya gazi" diye her şeyi ile ALLAH (c.c) yolunda din ve devlet için, ırz ve namus için savaşmışlardır. Ölmüşler ve öldürmüşlerdir. Bize vatan ve hayat hakkını miras bırakmışlardır. Onlar şehit olmasaydı nereden bulacaktık bu sahip olduğumuz şeyleri? Bu yüzden onlara minnet borcumuz var. Onları merhametle, şükranla anmalıyız. Onların bize bıraktığı emanetlere sahip çıkmalıyız, korumalıyız. Çünkü onlar bize emanettir. Ayrıca bizden sonraki nesillere aktarmalıyız. Şehitlerine ve emanetlerine sahip çıkmayan milletler şehit olacak insanlar yetiştiremezler. Şehitlerimize saygısızlık yapıp kemiklerini sızlatacak davranışlardan kaçınmaya ve kaçındırmaya dikkat etmeliyiz. Bir zamanlar Çanakkale’ye geziye giden üniversiteli gençlerin yapmadıkları rezalet kalmamıştı. Kadeş rezaleti olarak unutulmamıştır. Bir öğretmen öğrencilerini Çanakkale şehitliklerine götürmüş bir grup genç kızın ağızlarında ciklet şehit mezarlarına bakıp "iyi ki öldünüz çocuklar" diyerek alay etmiş öğretmen gözyaşlarını tutamamıştır. Ya şehit ya gazi idealinin "ne şehit ne gazi" diye yozlaşmasına müsaade etmemeliyiz. Genç nesilleri vatan, millet, din devlet şuuru ile yetiştirmeliyiz. Son zamanlarda en korkunç şey müslümanların müslümanlarla savaşması ve müslümanın müslümanı öldürmesidir. Bunda ne şehitlik ne de gazilik vardır. Bir gün peygamber (s.a.v) 'e bir kadın yüzü kapalı olarak gelir ve öldürülen oğlu hakkında soru soracaktır sahabeden biri kadına: Oğlunu sormaya yüzü kapalı olarak mı geldin? der .. 277 Kadın "Evet, oğlumu kaybettim ama utanma duygumu asla kaybetmeyeceğim" der. -Peygamber (a.s) kadına şöyle dedi; "Oğlun iki şehit ecrine nail oldu" -Kadın: neden ya Resulallah? diye sordu -"Çünkü onu ehli kitaptan biri öldürdü" cevabını verdi (Büyük Hadis Külliyatı :3/6133) Bu olaydan iki mesaj uzanıyor bize Önce yakını şehitlik mertebesine ulaşan için bağırıp çağırma, saç baş yolma, kendini yerden yere atmanın islama uygun olmadığı... Ve birde müslüman kanı dökmenin hoş olmadığıdır... Şehitlik mertebesine ulaşan şehitlerimize CENAB-I ALLAH'tan rahmet dileyelim, ruhları şad olsun. Onların ruhuna bir fatiha hediye edelim. Çanakkale şehitleri için Akif şöyle demiştir: - Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? -Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın -Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber -Sana avucunu açmış duruyor peygamber .... Rabbim şehit olma arzusu taşıyan şehit sevabı kazanmak için sevaplı işler yapan her müslümana şehit sevabı versin. Bizleri de şehitlere lâyık kılsın ve şefaatlerine nâil etsin İNŞALLAH.... 278 GENÇLİĞE KURULAN TUZAKLAR Allah’a Hamd Rasulüne salat, Aline, ashabına ve bütün müslümanlara selâm olsun. Adam sigarasını yakacak, biri ışık veren pilli lambasını tutuyor. Sigaranın yanması beklenirken lamba sahibi şöyle demiş: Böyle yanmayacağını bilmiyor musun? Adam: -Biliyorum, bilmez olur muyum. Ben senin pilini bitiriyorum demiş. Bugüne kadar her vesile ile içten ve dıştan bu milletin enerjisini bitirmek, bu milleti yok etmek için; -Defalarca haçlı seferleri düzenlendi. En son Çanakkale ye saldırdılar. Milli mücadele yıllarında vatanı bölüştüler. -Bölmek, parçalamak, itibarsızlaştırmak için gizli planlar hazırladılar. Batı illerimizde doğum kontrol haplarını ücretsiz dağıttılar. -Evvela adımızı ‘’barbar’’ olarak ilan ettiler, sonrada terörist dediler. -En iyi Türk, ölü Türktür dediler. -Kutsal kitaplarında bize ‘’goyim’’ dediler, insan olmadığımızı ilan ettiler. -Yeni nesli bizden, tarihinden, kültüründen kopardılar. Harf devrimi ile bir gecede milleti cahil bıraktılar. Yabancı hayranlığı aşıladılar. Din değiştirmeye, kan değiştirmeye kalktılar. Gavura “gavur” demeği yasakladılar. Etkili insanları ‘’gavur dedi’’ diyerek hapse attırdılar.. Karakol komutanı bu oyunlardan bıkmış, usanmış bir vatandaşa ‘’Gavura gavur denmeyeceğini hala öğrenemediniz mi? Demiştir. O haldeki bir grup genç iskeleden konsolosluğa kadar atları çözüp, İngiliz elçisinin arabasını çekmişti. -Öyle ki gençler ’’Türküz, müslümanız’’ demekten utanır hele geldi. Şimdi kötü manalar ifade eden yazılı tişörtler giyilmeye devam ediliyor. -Ezan, namazın aslı yasaklandı, Dinden peygamberden ve Kur’an’dan uzaklaştırılmaya çalışıldı. Çanakkale de saldırılarının sonunda Corcil mahkemeye verilmişti. Mahkemede: ” Biz tabi ki yenilecektik, çünkü biz Türklerle değil Allah la savaştık” demiştir. 279 İngiliz parlemontusunda milletvekili Kur’anı eline alıp: ’’Biz Türkleri bu Kur’an’dan ayırmadıktan sonra boşuna uğraşıyoruz.’’ demiştir. Cumhuriyet döneminde bu milleti dinden Kur’an’dan koparmak için elden gelen yapılmıştır. 70’li yıllarda dini kitaplarımı toprağa gömdüm, kapı aralarına sakladım. Küçük torun yeni doğdu onu bakmaya gittik öğleyin gelin gelmedi. Kadirli de hakimdi Akşam niye gelmedin? dedim. Bir imam hatipli kız sabıka kağıdı alacak kovmuşlar oturmuş ağlıyordu, onun işini yaptım. O sırada başında tekke, elinde 3 kitap polis sakallı bir dedeyi getirdi. Baktım polise dedim ki; -Bunlar ne biliyor musun? -Hayır -Bunlar Kur’an Meali, Riyaz us Salihin ve Osmanlıca sanatla ilgili bir kitap . Bu dedenin suçu ne? -Bunları evinde bulduk -Bir daha böyle bir şeyle buraya gelmeyin” dedim. Allah o günleri bir daha bu millete yaşatmasın. Şimdi dış güçlerin bu milletin gençlerine yönelik bazı örnekler vermek istiyorum. Siyanizmin Gizli Emirleri: Madde-1-: Genç nesilleri ahlaka aykırı telkinlerle ifsat ediniz. Madde-2-: Aile hayatını yıkınız. Madde-5-: Mukaddesata hürmeti yıkınız. Hürmetle anılan kimseler hakkında rezilane vakalar uydurunuz. Hiristiyanların ihanet planlarından: Madde-1-: Türkleri ezeli düşman olarak tanıtınız, Madde-2-: Türklerin en ufak hatalarını büyüterek dünyaya duyurunuz. Dünyayı Türklere düşman ediniz. Madde-3-: Türkleri iktisaden çürütünüz. Madde-4-: Türkleri ahlak, din ve gelenekleri bakımından çürütünüz. Milli duygularını yıkınız. Patrikhanenin Emelleri : Madde-1-:Türk hükümranlığını baltalamak bu işi azar azar yapıp, İstanbul’u tekrar Kostantine yapmak, Madde-2-:Türk halkı arasına daima fitne ve fesat, sokmak, isyanlar organize etmek, kardeş kanı akıtmak. 280 Madde-4-:Doktor ve eczacılar Türk kalfa kullanmayacak. Türk hastaları zehirleyip öldürmek: Kör, sağır ve sakat olarak saf dışı etmek. Kominizmin İhanet planları: 1958 de Moskova’da toplanan kominist yazarların belirlediği hareket plânından maddeler: Madde-2: Halkı guruplara, sınıflara bölmek, Madde-5: Din düşmanlğı yapmak, mezhep ve tarikat kavgalarını körüklemek, Madde-2: Devlete, millete karşı gelenleri desteklemek karışıklık çıkarmak, Madde-17:Sürekli huzursuzluk kaynakları icat etmek. Amerika’nın hedefi: Siyanizmin yan kuruluşu olan merkezi Newyork da bulunan DÜNYA MİLLETLERİNİ TANIMA Enstitüsü 1987 de yapılan toplantıda, 1-Türkiyedeki sağlam aile yapısını yıkmak, 2-Gençleri dejene etmek, 3-Türk inanç ve ahlakını yıkmak diye karar alınmış, bu görev gazete ve televizyonlara verilmiştir. NOT: kaynak 1-Kemal yaman ihanet planları, 2-Cevat Rıfat Atilhan gizli devlet fesat programı (Atilhanın kitaplarının telif hakkını Yahudiler satın almış ve imha etmiştir. Görülüyor ki düşman, üç koldan saldırıyor. Genç, aile ve islam. Topla, popla, müzikle, gazetelerle, televizyonla bizi uyuşturdular. Venedikliler, bir Osmanlı askerini esir alıyor, Atı hoşlarına gidiyor, binmek istiyorlar. Atı iğidiş ediyorlar öyle binebiliyorlar. İnancımız zayıflatıldı, Ahlakımız bozuldu, ideallerimiz öldürüldü. Cihad ruhu yok edildi. İlay-ı kelimetulah diye bir düşünce kalmadı. Daha önce böyle değildik, iki örnek vereceğim. Peygamberimiz (as) Çine tebliğ görevi için genç sahabeyi gönderiyor. Bir müddet görev yaptıktan sonra, Peygamberini özlüyor, görüp gelivereyim diye yola çıkıyor. Geliyor ki, Peygamber (as) Hakkın rahmetine kovuşmuş ,diyor ki: ‘’Beni Çin’e Allah Resûlü gönderdi’’ tekrar Çin’e dönüyor, Ölünceye kadar orada görev yapıyor. 281 Volter, inançsızlığı nedeniyle aforoz ediliyor. Bu arada peygamber efendimize hakaret eden piyes yazıyor. Papa tarafından aforoz geri alınıyor ve ‘’sevgili evladım’’ diye başlayan bir mektup yazılıyor. Piyes, Fransa’da oynatılacak biletler satılıyor. Kızıl sultan adını taktıkları Abdul Hamithan haber alıyor. Haber gönderiyor piyes oynatılmasın, değilse cihad-ı ekber ilan ederim. İngiltere’de sahnelenmek isteniyor ona da aynı şekilde mani oluyor. DİNDAR NESİL İSTENMEDİ Dindar nesil ile asr-ı saadet yaşandı. Selçuklu, Osmanlı dindar nesille yükseldi, dünyaya adalet dağıttı, huzur verdi. Osman beyi Orhan gaziye ‘’Dindar olmayana devlet işinde yer verme diye vasiyet etti Atalarımız: ’’Kork Allah’tan korkmayandan’’ Allah’ı olmayanın ahlakı olmaz dediler. Hz. Ömer (ra) Medine yolunda bir çoban çocuk görür. Aralarında şu konuşma geçer: -Koyunlardan birini sat -Koyunlar benim değil satamam. -İyi ya kayboldu, kurt yedi, dersin. -Diyemem, yalan söyleyemem. -Sahibi nereden bilecek, -O bilemezse Allah’ta mı bilmiyor, görmüyor! Dindar nesilden kimse zarar görmez. Dindarlık olmadan da nesil düzelmez. J.J.Ruso; Emil adlı eserinde şöyle der; -‘’İnanmadan da bir insanın ahlaklı ve faziletli olabileceğini sanırdım ne kadar çok yanılmışım. Şair; Dinin yoksa neyin vardır. Var tabutunu kendin kaldır. Din dayanak Haktan kula, Dinsiz adım heder ola. ‘’Demiş’’ Peygamberimiz (Sav) şöyle buyuruyor; -Ahir zamanda ana babaları yüzünden vah vah o gençlere! -İnançsız ana babalardan mı? Denilince: -Hayır müslüman ana babaları onları kıydı, onlara dinlerini öğretmedi, buyurdu. 282 İsmet İnönü Atatürk ve Kazım Karabekir’in bulunduğu bir anda; -Dini ve hocaları toptan kaldırmadan hiçbir iş yapamayız’’ diyor. Atatürk ses çıkarmıyor Kazım Karabekir paşa; -Peki ne olmak istiyorsunuz? Hiristiyan mı? Dinsizmiş, dini kaldırmak millete mezar olur” diyor. Diyanet işleri başkan yardımcısı Ahmet Hamdi Akseki, ’’Peygamberimizin hayatı’’ diye kitap yazıyor matbaa genel müdürlüğüne gönderiyor. Aylar geçiyor kitaptan bir haber yok Akseki genel müdürlüğüne yazı yazıyor. Kitabın akibetini soruyor. Cevap: -‘’Yeni nesil için dini ortam oluşmasına müsaade edemeyiz.’’( İmza ! Müdür Nedim Tör.) (O zamanları hep Yunan klasikleri basılmıştır.) Reisi Cumhur Ahmet Sezer, İ.H. liselerinin sayısının artmasından endişe duyuyor. İncelenmesi ve tedbir alınması yolunda rapor istiyor. TESEV (Türkiye Ekonomik Sosyal Etütler vakfı) bir rapor hazırlıyor. Raporda şunlar var: -Orta öğretimde toplumsal bir sorun haline gelen alkol, uyuşturucu kullanımı İ.H. lerde hemen hemen hiç rastlanmaz. -İ.H. li öğrenciler aldıkları eğitim sebebiyle aileleri ve toplum ile barışık oluyorlar. -Din eğitimini, sağlıklı bir müfredat ile aldıkları için yanlış ve aşırı eğilimlere yönelmiyorlar. -Din eğitimi ruhsal yapılarında sağlıklı ve dengeli olmalarını sağlıyor. -Öğretmen öğrenci ilişkileri çatışma yerine sevgi ve saygıya dayanıyor. Aile bağları da çok güçlü. -Hortumlamalarda ve organize suçlarda İ.H.L kökenli yönetici ve iş adamlarının adı geçmiyor. -‘’Kamu görevinde de toplum ilişkilerinde ve işlerin hakkaniyetle yürütülmesinde İ.H.L kökenliler başarılı oluyor.’’(31-6-2004 Yenişafak) İnsan üzerinde din kadar etkili bir kuvvet yoktur. Yıl 1969 Kayseri sporla Sivas sporun maçı vardı. Çıkan kargaşada 1 Kayserili, 39 Sivaslı insanımız öldü. Sivaslılar ayaklandı Kayseri’ye yürüdü, Emniyet müdürü konuştu olmadı. Vali konuştu olmadı müftü: 283 Megofonu aldı iki ayet okudu kısa bir konuşma yaptı, sivaslı geri döndü. Başbağlar katliamında ateş emri veriliyor, bir pkk lı ateş etmiyor. Yargılıyorlar çocuk diyor ki; -Babam beni İ.H.’ye yazdırmıştı 6 ay kadar okudum. Bir hoca ‘’Bir insanı öldürmek bütün insanları öldürmek gibidir.’’ Demişti o aklıma geldi diyor. Askerde kantini İ.H mezunlarına verirlerdi. Geçen gün bir esnaf telefon etti. ’’Hocam kasamı teslim edebileceğim inançlı bir genç arıyorum’’ diyordu. Lisede çalışırken İ.H den gelen öğrencileri sınıflara dağıtırdım. Bir kaşık yoğurdun bir tencere sütü değiştirdiği gibi çok etkili olurdu. Çeker koyunun sürüyü sürüklediği gibi. Din lazımdır, lüzümludur ve huzur kaynağıdır. Defalarca Rauf Denktaş’a Kur’an kursu açalım. İ.H.O açılımı ilahiyat açalım, her defasında hayır cevabı alınmıştır. Kıbrıs da taciz, tecavüz, hırsızlık, ahlaksızlık artıyor. Gençler hıristiyan oluyor, ateist, satanist oluyor. İmdat! çağrıları yükseliyor işte o zaman oğlu şu itirafta bulunuyor: Babam kaktüs yetiştirirdi. Gencin önünde birçok tuzak var: -Nefsi ona tuzak kurar, -Şeytan onun peşini bırakmaz, -Kötü ortam, arkadaş kötü etkiler. -Alkol, uyuşturucu, kumar, fuhuş rezil eder. -Tv, internet, telefon sapıtır. -İnançsızlık ataizm, satanizm, misyonerlik, dinden eder. -Müstehcenlik, apdallaştırır Kilise açıldı: Daha önce Valiye dilekçe verildi. Oğuz Kağan Köksal’a gittik. Sayım yapılmasını istedik, dilekçe sümen altı oldu. Broşürler topladım vali beye 30 kadar broşür götürdüm, o hafta çuvallar dolusu broşürü toplatıp yaktırdı. Öğrencim hac takmış velisini çağırdım para kazanalım derken evlatları kaybediyoruz dedim. Çıkar o hacı dedi, çıkarmam cevabını verdi. Epey oturduktan sonra hacı amca; Kalkmak istiyorum kalkamıyorum’’ demişti. Keşke İ.H.L’ne verseydim diye ekledi. Gençliğin hali istenilen durumda değil. Bir lisenin yanında evim vardı duramadım sattım. Bazı aileler, kedi köpek beslerken çocuğunu unutuyor. Balkonda ki çiçeği kurutmuyoruz, evlatlar manen kuruyor. Karnını doyuruyor, beynini doyurmuyoruz. 284 Adam ölecek üç evladını çağırıyor. Ben ölüyorum mezarımı ziyaret eder misiniz? Küçük oğlan; -Ederiz, etmez miyiz hiç! der. Baba, -Ne olursunuz? Ben size bir şey öğretmedim. -Eve getirdiğim o müstehcen gazete ve dergileri getirir okuruz” diyor -Bak saygısıza! Deyince çocuk: -Baba, onları eve getirirken sen bize hiç saygı duydun mu? der. Rahmet okuyacak değil lânet okuyacak evlatlar yetiştiriyoruz. Sadaka cariye olacak değil günah kaynağı insan yetiştiriyoruz. Okullar kapanınca köyün çocukları camiye geliyor. Pamuk ağasının çocuğu yok. Hoca; -Ağa, çocuğu gönder de oda bir şeyler öğrensin, diyor. -O mühendis olacak hoca, kafasını karıştırma” çocuk gerçekten okuyor, mühendis oluyor, İzmir de ofis açıyor. Adam hastalanıyor ölüyor. Haber salıyorlar delikanlı arabası ile geliyor, namaz için herkes abdest alırken oda çeşmeye yanaşıyor. Köyün çocuklarının gözü onun üzerinde abdest almasını beceremiyor, çocuklar gülüşüyor. Mühendis sıvadığı kollarını indiriyor. Bu adam bana dinimi öğretmedi deyip arabasına binip İzmir’e dönüyor. Bir delikanlı motoruna binmiş harlatıyor, kaldırımın kenarında yürüyen yaşlı bir teyzeyi görüyor. Ona yaklaşıp vurup geçiyor. Yaşlı kadın sendeliyor, çantası etrafa saçılıyor, toparladıktan sonra sırıtan gence; -Düşürdün evlat düşürdün! diyor. Genç ne düşürdüğüne bakıyor, bir şey göremiyor. Yaşlı kadın tekrar, -Düşürdün evlat düşürdün, ahlakını düşürdün diyor. İnsanlığını düşürdün, diyor. Gençten hiç kimse memnun değil kör ayna gibi bizi göstermiyor. Genç okula gidiyor eğitilmiyor. Topu, popu sevdiği kadar sevmesi gereken şeyleri sevmiyor. Genç deyince aklıma -Genç yaşta hılful fudala üye olan ve bir hiristiyanın hakkını gasp ettiği için Ebuceh’in kapısını yumruklayan Muhammet Mustafa’yı hatırlıyorum. 285 -Çocuk yaşta müslüman olan Allah yaratırken babama mı sordu. Ben Allah’a inanırken babama mı soracağım diyen Hz Ali’yi ayrıca hicrette peygamber (as) nin yerine ölüm döşeğine yatan kahraman Ali’yi hatırlıyorum. -Zulüm ve işkencenin altında Allah bir Allah bir diyen genç Bilal-i Habeşiyi, -Babasına boynunu uzatan İsmail (as), -Anasının sözünden çıkmayan Veysel Karani’yi, -Savaşta peygamberin etrafında pervane gibi dönen kollarını yitiren, yarım kalan kollarını yüzünü kapatıp peygamberimizi iyi koruyamadık diye ağlayan Musab (ra)’ı, -Zulme boyun eğmeyip dinlerinden dönmeyen Ashab-ı Kehfi -Mağarada yağış nedeniyle hapsolan duaları ile kurtulan 3 genci, -Kötü emeli için hile ile evine alan kadının çirkin emelini red eden genci, -Komutanın zayıfsın, küçüksün diye orduya almaya tereddüt ettiği ve diyojeni esir alan Gülem, -Çanakkale de Avustralya’lı boksörü esir alan cılız Musa’yı -21 yaşında ya ben İstanbul’u alırım ya da İstanbul beni diyen İstanbul’un Fatihinin Sancağını burçlara dikerken vücudu delik deşik olan Ulubatlı Hasan’ı hatırlıyorum. -Gözlerini kaybetmiş kıble neresi diyerek secde de ruhunu teslim eden genci hatırlıyorum. -Çanakkale savaşının seyrini değiştiren 276 kiloluk mermiyi kaldıran genci ve derinin tuttuğu kolu uzatıp kesiver komutanım diyen genç, - 13 Yaşında beni de askere yaz diye ağlayan çocuğu, -Ne olacaksın diye sorduğum, cennetlik hocam diyen çocuğu, - 16 Yaşında namaz kılmaya müsaade etmeyen şefe hediye versem rüşvet olur mu diyen Vanlı genci, -Zalim iktidarlara karşı başlarını açmayan üniversiteli bacılarımı, İslam fıtratı üzerine yaratılıp bize emanet edilen yavrularımızı nasıl kötü yapıyoruz? Yabancı ilim adamı soruyor; -Türk çocuklarına bakıyorum kabiliyetli çocuklar. Allah aşkına söyleyin bu çocuklardan şu farklı insanları nasıl elde ediyorsunuz? Bir meslektaşı şu cevabı veriyor; 286 -Kötü örnek olarak! -İhmal ederek -Dinlerini öğretmeyerek -Beddua ederek Baba hocaya oğlundan şikayet etmiş; Söz dinlemiyor beni dövüyor diye Hoca sormuş; -Oğlun için hiç beddua ettin mi? -Etmez olur muyum sözümü dinlemedi, bana karşı geldi bastım bedduayı lanet okudum… Deyince -Sen oğlunu kendin kötü etmişsin, demiş. Terk edilmiş yaşlı amcayı acizler yurdundan radyo yayınına çağırdım. 2 Saatlik program boyunca evlatlarından şikayet ettiler, ağladılar. En son ben sordum. -Siz hep evlatlarınızdan şikayet ettiniz. Peki siz nasıl bir evlat yetiştirdiniz, ne verdiniz de olmadı? Hiç ses çıkarmadılar. -Eğer çocukları televizyona, internete, sokağa teslim edersek, -Karnını doyurur, beynini doyurmazsak, -Sağlam bir inanç vermezsek, -İnsanlık öğretmezsek, elbette çocuklar istenilen şekilde olmayacaktır. Yıllarca Fransa’da hocalık yapmış bir profesörümüz hep gençlerin fotoğrafını çekmiş, filme almış. Türkiye’ye gelince Türk gençlerine gösterecek işte Fransız gençliği ‘’Bu‘’ diyecek. Yurda döndükten sonra mezun olduğu Fakülteye filmleri götürmüş, kapıdan girmiş, bahçeye geçmiş, binanın içinde dolaşmış geri dönmüş. Filmleri, fotoğrafları çöp sepetine atmış, evine dönmüş. İyi Evlat İyi İnsan Nasıl Yetişir? Soruyoruz ne olacaksın? Cevap: -Doktor, avukat, mühendis… vs. -İyi insan iyi vatandaş olacağım, cennetlik olacağım diyen yok. Adam bir haftalık yorgunluktan sonra Pazar sabahı gazetesini almış, televizyonun karşısına geçmiş, çayını yanına almış yorgunluk atacak. Oğlu gelmiş : ’’Babacığım söz vermiştin hani beni parka götürecektin’’ deyince, ondan eyvah çekip atlatmak için çare aramaya 287 başlamış. Elindeki gazetede tam sayfa dünya haritası görmüş parçalamış çocuğa demiş ki; -Bu haritayı hatasız düzeltirsen seni parka götüreceğim (Nasıl olsa yapamaz) deyip rahatlamış yerine oturmuş. Çocuk biraz sonra düzelttim baba diyerek çıka gelmiş. Adamın keyfi kaçmış. Bakmış doğru. Sormuş; -Nasıl oldu bu iş? -Haritanın arkasında adam resmi vardı. O adamı düzelttim. Dünya da düzeldi. Eğer insanı düzeltirsek dünya düzelir. Hayırlı evlat için: Her şey eş seçimi ile başlar. ‘’İşini, aşını, eşini bil. Eşin iyi çıkarsa mutlu olursun, iyi çıkmazsa filozof olursun ‘’ demişler. -Meşru nişan düğün yapılacak -Besmele ile yatılıp kalkılacak. Besmelesiz ilişkiye şeytan ortak olur. -Ana karnında Ananın yediği içtiği, dinlediği müzik, okuduğu şeyler, duygu düşünceler çocuğa yansır. - Abdestli emzirmek, besmele ile yatırıp kaldırmak. -Helal gıda. Çocuğa helalinde haramında yansıması olur. Atalarımız: Haram yiyenin haramı evladı olur der: ‘’Dede koruk yemiş torununun dişi uyuşmuş ‘’ derler. Haram süt emen çocuk kötülüğe meyleder. Şeyh Vefa HZ‘lerinin bir oğlu vardır. İstanbul da su dağıtanlarını su tulumlarını deler zevkle seyredermiş, bir ara söyleyememişler nihayet durumu Şeyh Vefaya anlatmışlar. Şaşmış kalmış. Hanımına sormuş bunda bir yanlışlık var demiş o da bir şey hatırlayamamış. Gece hanımın aklına şu olay gelmiş, hamileyken fakir komşumuzun evine gitmiştim, masada bir tek portakal duruyordu, isteyemezdim örgü şişini o görmeden batırıp emdim. Şeyh vefa tamam portakala batırılan şiş, tulumlara batırılan şiş olmuş’’ demiş. Isırdığı elmanın peşine düşen babadan Ebu Hanife Hz leri dünyaya gelmiştir. Süte su katmayan Allah damı görmüyor diyen kızdan Ömer bin Abdulaziz gibi Aziz bir insan dünyaya gelmiştir. Çocuk yetiştirme üzerine konferans veren prof. bir ana ; “5 yaşında çocuğum var onu ne zaman terbiye edeyim” diye soruyor. Prof: -Beş yıl gecikmişsiniz cevabını vermiş. 288 - Çocuk emanettir. Allah onun hesabını anadan babadan soracaktır. - Kur’an da ‘’emanete hainlik etmeyin (Enfal:27 ) -‘’Mallarınız, çocuklarınız Allah’ı anmaktan sizi alıkoymasın’’( Münafıkın:9) - Peygamber (as) : ”Hepiniz çobansınız güttüğünüz sürüden sorulacaksınız.” demiştir. İyi örnek olunacaktır. -Din eğitimi verilecek; İlk öğrendiği Lailahe illallah olsun. Yedi yaşında namazı öğretin. -Peygamberimiz Hz Ali ile Fatıma’nın sabah kapısını çalar kalkmıyor musun, der. Onları kaldırınca: Ramazanda 7 yaşıma girmemiş torunum her gün niyetleniyor, oruç tutuyor. Zayıf olduğu için oğluma dedim ki; Biraz gevşetsen ‘’deyince’’ bana: -Sen bizi sıkı tutmasaydın biz böyle mi olurduk baba: dedi; -Dinlerini öğrenmek için Peygamberimize bir heyet gelir 20 gün kadar kalırlar. Peygamberimiz onlara; -‘’Şimdi gidin çocuklarınıza dinlerini öğretin’’ der. Kur’an’da: ’’Yakacağı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden çocuklarınızı koruyun’’ (Tahrim:6) Aileler nasıl koruyacak? Evladını dini hayatın içine çekecek. -Namaz kılarken haydi bakalım diyecek -Kur’an öğretecek, okumasını sağlayacak -Kitap okuma saati belirleyecek. Sıra sıra filler kalkacak meal, Hadis ve ilmihal kitapları konacak. ÇARE; -En etkili şey dualarınız olacak -Din eğitimi alacak, din kadar insan üzerinde etkili bir güç yoktur. Kur’an ne diyor:’’ Namaz kötülüklerden alıkor’’. Peygambere namaza devam eden bir gençten şikayet ediyorlar. Peygamber onlara; ’’O namaz onu kötülüklerden alıkoyacaktır’’. Diyor. Kısa zaman sonra düzeldiği haberi geliyor. Peygamber (as): Korunmaları için gençlerin evlendirilmesini değilse gençlerin oruç tutmasını tavsiye ediyor. Geçen bir haber okudum bir türlü uyuşturucuyu bırakamayanın oruçla kurtulduğunu yazıyordu. -İyi model olmak, Peygamberimiz. ’’Söyleme, yap’’ demiştir. Bu onun metodudur. 289 SONUÇ; Bir fidanı iyi bir toprağa dikerseniz, zamanında aşı yaparsanız. Sular, budar, iyi bakarsanız, iyi meyve alırsınız. Hayırlı evlat dünya ve ahirette sigortadır. Bir evlat ahirette ya cennetimiz ya da cehennemimiz olacaktır. Evlat ya sadakai cariye ya da pişmanlık vesilesi olacaktır. Ya Rahmet okur ya da lanet. Yol, Hz Muhammet’in yoludur. Ne mutlu “Rabbim Allah, Peygamberim Muhammed, dinim İslam” diyene! Hayırlı evlat yetiştirene! Allah’ın selamı, ihsanı, ikramı üzerinize olsun. Rabbim, bize hayırlı evlatlar yetiştirmek nasip et. Evlatlarımızı, gençliğimizi şerden bütün şerlilerden kurulu tuzaklardan insan şerrinden, şeytanın şerrinden koru! 290 ÇİRKİN BENZEŞME Noel, hristiyanların İsa (a.s.)'ın doğum günü olarak kabul ettiği ve kutladıkları bayramlarıdır. Bizim peygamberimizin doğumu ile veya diğer dini bayramlarımızla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Her türlü rezaletin yapıldığı bir eğlence haline getirilmiştir. İsa peygamberle de ve O’nun getirdikleri ile de uzaktan yakından ilgisi yoktur. Ne yazık ki, kimliğini, kişiliğini, kültürünü ve inancını kaybetmiş adı Müslüman kimselerde adeta hıristiyanlar gibi, hatta bazıları, hıristiyandan da yaman yılbaşı eğlenceleri ile iç içe olmuştur. Ne gariptir ki, kötülükleri yok etmek için gönderilen bir Peygamber'in doğum günü çılgınca, taşkınlıklar yaparak içki, kumar, zina ile kutlanıyor. Bir Müslümanın bu eğlencelere katılması, milli, ahlaki ve dini açıdan ciddi bir olaydır. Her yıl yapılan açıklamalara rağmen, bir Müslüman, bir Hıristiyan gibi davranıyorsa, imanını gözden geçirmelidir. Çünkü yılbaşı kutlamaları yıkımdır. Yozlaşmadır. Bizi Maddi manevi varlığımızdan koparmadır. Sonuçta bir hıristiyana benzemektir. YILBAŞI TAKVİMİM BAŞLANGICIDIR Bizim için yılbaşının takvim başlangıcı olmaktan başka bir önemi yoktur. Yılbaşı gecesi, bir yıl bitmiş, yani ömürden bir yıl kaybedilmiş, yeni bir yıl başlamıştır. Burada kaybedilen bir yıl için, çılgınca eğlenmeyi, hata üstüne hata yapmayı gerektirecek bir durum yoktur. Geride bırakılan bir yılın hesabını kitabını yapacağımız yerde, günah işlemek akıl karı değildir. Milletimiz için tarihi, kültürel, dini ve sosyal yönden hiçbir anlamı olmayan, diğer gecelerden hiçbir farkı bulunmayan bu geceye büyük önem vermemiz, inançta, kültürde benliğimizden ne ölçüde koptuğumuzun göstergesi değil midir? Bizim için bir yıl bitmiş yeni bir başlamıştır. Bir yılın muhasebesinin yapılacağı, yeni yıl içinde hesapların yapılacağı bir gece olmalıdır. NE ZAMAN NASIL BAŞLADI? Eskiden yılbaşı eğlencelerine yalnız Hristiyanlar ve azınlıklar katılırdı. Yılbaşı kutlamak yalnız onların âdetiydi. Türkler, İkinci Mahmut zamanında yozlaşma ve yabancılaşma hareketi ile bu kut291 lama hareketine katılmaya başladılar. 1829’da İngiliz sefiri Sir Stratford Caning, Haliç’te bir İngiliz gemisinde eğlence tertip etmiş ve bazı devlet yetkililerini davet etmiştir. Yatsı namazından sonra sandallarla gemiye gelinmiş, geç vakitlerde kadar yenmiş içilmiş, eğlenilmiştir. Bu olay, bugün Türk sosyal hayatında hastalık haline gelmiştir. Eskiden sıkça duyduğumuz, tepki göstermek için söylediğimiz “Müslüman Mahallesi'nde salyangoz satılmaz” sözü bugün anlamını yitirmiş durumdadır. Çünkü Hristiyan adetleri hiçbir engel görmüyor, yadırganmıyor. Şu anda misyoner gayretleri ve televizyon yayınları ile yabancı adetler köylerimize kadar girmiştir. Bu gece özel yayınlar hazırlanır, ertesi gün tatil edilirse, elbette birçok şey kendiliğinden meşrulaşacak ve gayri meşruluğa zemin hazırlanmış olacaktır. 1 Ocak tatili nereden çıktı? Yılbaşı için 1935 yılında başbakan İnönü 31 Aralık öğleden sonra ve 1 Ocak günlerini tatil kabul etmiştir. KİMLİK BUNALIMI YAŞIYORUZ Yaptıklarımız bize yakışmıyor. Bu gece, adeta Allah'a İsyan gecesi ilan edilmektedir. Nice aileler çoluk çocuğunun rızkını hindi, bilet, içki almakta ve kumar oynamaktadır. Yani, yeni yıla sarhoş ve kumarbaz olarak girmektedir. Bu durum insan onuruna yakışmayan, insan hayatının amacına uygun düşmeyen bir durumdur. Anlayışa göre bu gece her şey serbesttir, her rezalet rahatlıkla hatta koruma altında yapılmaktadır. 364 günün hasılatını, 364 günün sağladığı disiplini bu gece alıp götürmektedir, Kişilerde, ailelerde ve toplumda tamiri mümkün olmayan yaralar açılmaktadır. Düşünelim, geçen yılbaşı ne kazandık? Bu yılbaşı ne kazanacağız? Büyük küçük devirdiğimiz çamlar gene mi şuursuzca devrilecek? Eşler karıştırılıp yapılan danslar tekrar mı yapılacak? İnsanlar kendilerini bilmeyecek kadar içecek, ne yaptığının, ne kaybettiğini farkında olmayacaklar da görevliler onların arabalarını kullanacak, onları evlerine taşıyacak… Kendimize gelelim: Bu tür zevk ve eğlenceler ne Romalının ne de Roma’nın yüzünü güldürmüştür. Aklımızı başımıza alalım. Geçen yılbaşılar nasıl bize bir şey kazandırmadıysa, insanın bu gece de bizim bir kazancımız olmayacaktır. Bu gece kazananlar, insanımıza tuzak hazırlayanlar olacaktır. Yılbaşını sadece tüketim israf yönü ile değil, insanımız bilhassa yeni nesilde kültür ve kimlik erozyonu olarak değerlendirilmelidir. 292 Haçlı orduları, silahla giremediği yerlere misyoner orduları ile giriyor. Yılbaşı bahane… Toplumda “kendin olma! başkası ol…” baskısı var. Başkaları kendileri ile övünürken biz başkası ile övünme hastalığına tutulduk. Bizi maymun vari taklit içine soktular. Bu taklit ve benzeşme hastalığı kimlik, kişilik zaafımızdandır. Taklit, bir müddet insanın dışını süsler ama insanın içini boşaltır. Başkası olmak isteyenler sonra kendisi de olamazlar. Müslümanın başkalarını temsili ona yakışmaz. Allah Kur'an'da: “Allah'tan korkun Müslüman olarak ölün.” (Al-i İmran: 102) diye emrediyor. Peygamber (a.s.)’da: “Bir topluma benzeyen onlardandır.” Buyurmuştur. (Tirtmizi İsti’zan: 7) Şekli taklit, kalp ve ruh benzeşmesine götürür. Kur'an'da: “Bir topluluk kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.” (Rad: 11) Müşriklere: “Allah'ın indirdiğine uyun” denildiği zaman onlar “Hayır biz atalarımıza uyarız” dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler. “Hidayet çağrısına kulak vermeyen kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler.” (Bakara: 170-171) Bu ayetler bize körü körüne taklit etmememiz için inmiştir. Düşmanı dost edinen onlara benzemeyi şeref addedenler içinde Allah: “Onlar müminleri bırakıp kafirleri dost ediniyorlar. Onların yanında şeref ve izzet mi arıyorlar, oysa şeref ve izzet Allah'ın yanındadır.” (Nisa: 139) Bu, Müslümanım diyenler için ciddi bir uyarıdır. Biz taklit hastalığına tutulduğumuzdan beri çok şey kaybettik. Taklitten önce güçlüydük. İmanımız, ahlakımız güçlü idi. Dolayısıyla biz bizdik, huzurluyduk, düşman bizden korkardı. Taklitle bizi kendilerine benzettiler, iğdiş ettiler, benliğimizden uzaklaştırdılar. Bize frengi hastalığı bulaştırdılar. Çirkin Benzeşme arzusundayız. Mesela yılbaşı denince akla ne geliyor. Hiç de iyi şeyler akla gelmiyor değil mi? Çılgın, anlamsız davranışlar, 293 İçki, kumar, fuhuş, Hasta eden Piyango, Cinayet, kaza, israf gibi şeyler akla gelmiyor mu? Bir Müslüman Hristiyan gibi yapmak zorunda mıdır? Onlara benzemek zorunda mıdır? İslam ibadetlerde bile benzeşmeyi kabul etmez. Üç kerahet vaktinde namaz kılınmaz. Yahudilere benzememek için sadece 10 Muharrem oruç tutulmaz. Kafire şekli benzemeyi kabul etmez. Yılbaşı gecesi, günah gecesidir. İşlenen günahları gecenin karanlığı örtemez. Zamanla bize: Maddi, manevi varlığımızdan sıyrılıp batılı gibi olursak adam oluruz. Dediler. Batılı gibi Hristiyan olursak, bizde ilerleriz. Dediler. Din değiştirelim, kan değiştirelim, tohum getirelim diyen reziller oldu. Peygamber(a.s.) bu günlere işaret ederek: “Sizler başkalarının yoluna karış karış tıpatıp uyacaksınız. O derece ki onlar keler deliğine girse, siz de onlara uyarak sizde gireceksiniz! (Bir sahabi) Ya Resulallah Bunlar Yahudiler ve Hristiyanlar mı? diye sorunca Allah resulü: Onlardan başka kim olacak. Buyurur. (Müslim, Enbiya: 48) Bir uyarısında şöyledir: Müşriklerle birlikte yaşamayınız. Onlarla oturup kalkmayınız. Kim onlarla birlikte yaşar ve oturup kalkarsa bizden değildir. Kim müşriklerle yaşarsa, onların ahlakı ile ahlaklanırsa, onlar gibi olur. (Tıbb-ı Nebevi Ans: 1/120) Müslümanın başkalarına benzemesi asla tasvip edilemez. Müslüman, bir Hıristiyan gibi yılbaşı kutlayamaz, hediyeleşemez, onlar gibi eğlenemez. Onlar gibi hindi kesemez. Alkol alamaz. Diğer işlenen günahları işleyemez. Bunları yaparsa imanına zarar verir. Hanefi alimlerine göre: diğer inançlarım gereği olan bayramlara ve eğlencelere katılan onlar gibi olur. Fetavayi hindiye de: Başka dinden olanların bayramlarına katılan onların dininden olur denir. (11/276/277) Dini kaynaklarda hediyeleşmek kutlamak da hoş görülmemiştir. 294 CENABI ALLAH MÜMİNLERİ UYARIYOR “Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman onlar başka bir konuya geçinceye kadar, kâfirlerle beraber oturmayın. Yoksa siz de onlar gibi olursunuz.” (Nisa: 140) “Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost olarak benimsemeyin, onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlara dost olursa, o da onlardandır. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez.” (Maide Suresi: 51) “Kendi dinlerine uymadıkça Yahudi ve Hristiyanlar senden asla hoşnut olmayacaklardır…” (Bakara Suresi: 122) “Ey inananlar kitap verilenlerin bir takımına uyarsanız, İnanmanızdan sonra sizi kafir olmaya çeviriler.” (Al-i İmran suresi: 100) “Ey inananlar! Sizden olmayanı sırdaş edinmeyin, onlar sizi şaşırtmaktan geri durmazlar, sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların öfkesi ağızlarından taşmaktadır, kalplerinin gizlediği ise daha büyüktür.” (Al-i İmran suresi: 118) Müslümanım diyen herkes bu uyarılara kulak vermelidir. Kime uyacağını kimin peşinden geleceğini kimi dost kimi sırdaş edineceğini dikkat etmelidir. Zira dostunu düşmanını bilmeyenler, düşmanın vereceği zararlardan kendilerini koruyamazlar. Müslümanların yılbaşı Peygamber (a.s.)'ın Mekke'den Medine'ye hicret ettiği bir muharremdir. Hristiyan alemi bizim yılbaşımıza nasıl ilgi duymuyorsa, bir Müslümanın da her şeyi bir tarafa bırakıp Hristiyanların yılbaşına hiçbir şekilde kutlamamalıdır. Miladi takvim, Hz. İsa'nın doğumunu esas almıştır. Müslümanların yılbaşı, Muharrem ayının birinci günüdür. Yani İslam Peygamberinin Mekke'den Medine'ye hicret olayını başlangıç kabul eder. Peygamberimiz Mekke'den Medine'ye vardığında Yahudileri oruçlu görmüş, onlara sormuştur: Bu ne orucudur? Onlar: Bugün mübarek bir gündür. Bugün Allah İsrailoğullarını Firavun’dan kurtarmıştır. Musa Peygamber bunun için Allah'a bugün de şükrünü arzetmiştir. Bunun için oruç tutarız cevabını vermişlerdir. Bunun üzerine Peygamberimiz: 295 “Biz Musa peygambere saygı göstermeye sizden daha lâyığız” diyerek Yahudilere benzememek için onlara muhalif davranmıştır. Bir örnek ve Yahudiler: Hiçbir zaman yabancıların adet ve ahlakını benimsememiş asla başkalarının temsilcisi olmamış, bütün şartlar altında yine Yahudi kalmış, vatanları olmadığı halde kültürüne ve dinine bağlılıkları sayesinde varlıklarını koymuşlardır. Müslüman ülkesinde aşırı alkol tüketimi oluyor. Hiç içmeyen o gün alkol alıyor. Alkol, kazalara, sapıklıklara neden oluyor. Sabah, sarhoş Türkiye bir sürü zararla uyanıyor. Yılbaşı gecesi gençlerimiz için alkol ve uyuşturucu tehlikesi var. İffet ve namusun kaybı tehlikesi var. Ana babaların çok uyanık olması gerekiyor. Gençlerde, ömür boyu acı verecek bir hata işlemekten kaçınmalıdır. Ey Müslüman! Kim olduğunu unutacak kadar şuursuz olma! Sen bir Hıristiyan değilsin. Yiyeceğin hindiyi, tavuğu önce veya sonra ye! Hıristiyanlaşmaya hayır de! Çocukların seni o gecede Müslüman görsün ve Müslüman kalsın. Dini ve ahlaki dokumuz zayıflamasın. Neslimiz bozulmasın. MÜSLÜMANIN KUMAR OYNAMASI Milyonlara Ümit veriliyor, teşvik ediliyor. Sonra da 3-5 insan çıldırıyor, ortadan kayboluyor. Bu nasıl iş? Neresi milli bunun? Emek, alın teri yerine bedavacılık aşılanıyor. Sonra da kısa yoldan zengin olmanın yolları aranıyor… İnananı da, inanmayanı da bir sürü bilet alıyor; yok Cami yaptıracak yok fakirlere yardım edecek. Haramdan hayır olmaz. “O para ile ancak tuvalet yaptırılır.” Denmiştir. Fıkıhcılarımıza göre Piyango kumardır. Piyango bileti almak günahtır. O yoldan gelen para haramdır. Helal diyen bir mezhep de yoktur. Kur'an'da şeytan işi pislik olarak geçer. Müslüman en büyük ikramiyenin kendisine çıkacağını bilse bile almaz. Almamalıdır. Piyangodan zengin olmuş, piyango parası ile huzur bulmuş insan gösterilemez. İkramiye çıkanların pek çoğu perişan olmuşlar, perişan ölmüşlerdir. Çünkü haram yaramaz ve telef olur. Haram 296 insanın yapısını, mayasını ve insanın inancını bozar. Hayat düzenini bozar. Piyango neden haram olsun? diyenler oluyor. Ummadığın Müslümanlar bilet alıyor, kumar olduğu aklına gelmiyor. Piyango, şans oyunlarının arasında en büyüğüdür. Kur'an'da şans oyunlarının Şeytan İşi pislik olduğu ifade edilmiştir. Din İşleri Yüksek Kurulu, piyango'nun haram olduğuna dair fetva vermiştir. Fıkıh alimleri arasında haram olmadığını söyleyen bir fıkıhcı da yoktur. Bugüne kadar ikramiye çıkanların hiçbiri huzur bulmamıştır. Çünkü haram telef olur, haram huzur vermez. İkramiye çıkan çıldırıyor, çıkmayan üzülüyor. Milyonlar ruhi bunalıma düşüyor. Hayal kırıklığına uğruyor. Fetva verenler bilet almanın haram olduğunu, alanın kumar oynadığını söylemişlerdir. Merak edenler Maide suresinin 90-91’inci ayetlerine baksınlar. Müslüman, iyiliği emretme kötülükten sakındırma görevini yapmak, iyi örnek olmak ve iyi çığır açmakla mükelleftir. Bu her Müslümana farzdır. NOEL BABA MÜSLÜMANIN NESİ OLUR? Noel babanın bizim inancımızda, kültürümüzde yeri yoktur. Noel baba Müslümanların babası değil, o bir efsanedir. Hediye veren olarak takdim edilip, çocuklarımızı hıristiyanlaştırmak için misyoner yalanıdır. Bizim Yunus’umuz, Mevlana'mız, Dede Korkutumuz ve Hızırımız var. Noel baba İsa peygamberden iki asır sonra ortaya çıkmış, bugün kilise bile onu kabul etmiyor. Sonuç: Miladi yılbaşı da Hristiyan alemine ait bir gecedir. Bu güne kadar hıristiyanlarla ilişkilerimiz Hilal-Haç kavgası şeklinde olmuştur. Bugün de durumun değiştiği söylenemez. Haçlı zihniyeti sadece cephe ve taktik değiştirmiştir. Haçlı orduları yerine misyoner organları seferber olmuştur. Hedef gene ahlakımız, inancımız, kültürümüz ve Anadolu topraklarıdır. Müslüman ne yapmalı? 297 Müslüman özel hiçbir şey yapmayarak, Noel Babanın gayrimeşru babalığını reddederek hıristiyanlara benzememelidir. Noel Baba yerine yeni nesile Dede Korkut'u, Hızır Aleyhisselam'ı, Yunus'u, Mevlana'yı tanıtmalıyız. Müslüman olarak; İçki içmeyelim, Kumar oynamayalım, Zina etmeyelim, Gençlerin Kötü alışkanlık kazanmalarına müsaade etmeyelim, İnancımızı, milli değerlerimizi koruyalım, Yılbaşı kutlayanlarla ilişkilerinizi gözden geçirelim, Hristiyanlar gibi özel sofra kurmayalım, Onlar gibi eğlenmeyelim, Geç vakitlere kadar televizyon başında yozlaşmış insanların şaklabanlıklarını seyretmeyelim. Cenabı Allah'ın Peygamberi İsa peygambere ve onun iffet abidesi annesi Hz. Meryem'e hayırla yâd edip bir Fatiha okuyalım. Rabbinden önümüzdeki günlerin insanımıza, ailelerimize, milletimize ve İslam alemine hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum. 298 TAKLİT BİZE NE KAZANDIRDI Geçmişimize baktığımız zaman bugün olmamız gereken yerde olmadığımızı görüyoruz. Avrupa, mendil kullanmaz, tuvalet kullanmazken, Fransa'da sümük atma yarışmaları yapılırken, biz üç kıtaya hükmediyor, dünyaya medeniyet öğretiyor, insanlık öğretiyorduk. Dünya bizi takip ediyordu. Herhangi bir durumda Türk gibi benzetmeleri yapılıyordu. Zulüm görenler Selçuklu’nun, Osmanlı'nın merhametine sığınıyordu. Yardıma muhtaç olanlar, yardım görüyordu. Atalarımızın gösterdiği insanlık, şefkat, merhamet, adalet ve hoşgörü sayesinde topluluklar, Müslüman oluyordu. Türk idaresine girmek için teklif, yabancılardan geliyordu. Hal böyleyken, her konuda ileri iken bu hale neden düştük? Sebep aranırken doğru teşhis koyamadık. Bazı çevreler, bizi asırlarca ayakta tutan, diri tutan dinimize sırf düşmanlıkları nedeniyle suçu İslama yükledi. Kurtuluşumuz için çareler arandı. Çare, kayıtsız şartsız batıya teslimiyette görüldü. Benliğimizi, maneviyatımızı bırakıp, domuz yemekte, alkol almakta ve Batılı gibi giyinmekte, onlar gibi yaşamakta görüldü. CİHAN HAKİMİYETİ İDEALİMİZ VARDI Türk milleti, İslam'dan önce İslam'dan sonra da çok güçlüydü. İnsani idealleri vardı. Yeryüzüne adalet ve huzur getireceklerdi. Diğer Müslümanlarda huzuru, Adaleti ve insanca yaşamayı Türk hâkimiyetine görüyorlardı. Hatta Kutsal emanetler ve Kâbe'nin anahtarı Müslüman Türklere teslim edilmişti. Selçuklu ve Osmanlı sultanlarına “Cihan Padişahı” denirdi. Doğunun, batının hakimi kabul edilirdi. İslam'ın bayraktarlığını korunup yeryüzüne yayılma görevi Müslüman Türklere verilmişti. Allah'ın buyruğu olan “yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar” savaşılacaktı. Askerler, “Allah yolunda ayağı tozlananlara cehennem ateşi haram kılınmıştır.” müjdesine nâil olabilmek için gayret gösteriyorlardı. 29 defa kuşatılıp fethedilemeyen İstanbul'u genç padişah Bu inançla fethetmişti. 299 Osmanlı padişahları çoğu zaman dünya haritası üzerinde uyur kalırdı. Türk cihan hakimiyeti insanî temellere dayanıyordu. Gaye, insana hizmetti insanın huzuru, mutluluğu idi. Zulmün ortadan kalkması idi. Kurtuluş, batının bataklığında aranmıştır. bu fırsatı değerlendiren batı, geçmişin intikamını almak için ne lazımsa yapmıştır. Osmanlı'nın Gerileme döneminde bakın neler oldu. Ne fitneler Zuhur etti, kısaca göz atalım: İkinci Mahmut kendi kıyafetini değiştirerek batılı olma Sevdasına düştü. Abdullah Cevdet, batıdan taze kan getirip Türk milletinin kanını değiştirmeyi savundu. Talat Paşa Türk bayrağındaki Hilal'in yanına Hac takıp İstanbul Sokaklarında bir grup askerle dolaşma gafletine düştü. Tanzimat Fermanı'nda din, milliyet farkı kaldırılıp, Herkese aynı haklar tanındı. Hatta gavura “gavur” demek yasaklandı. Bundan yararlanan azınlıklar “Bana gavur dedi.” diyerek ileri gelen Türkleri tedirgin etmişlerdir. Bir şikayet üzerine Galata'nın Voyvoda karakolu'nda tabur ağası sinirlenmiş, Türklere: Söyleye söyleye dilimizde tüy bitti. Daha anlamadınız mı? Bundan böyle gavura “gavur denmeyecek” demiştir. Ne kazandırdı bu sevda, bu benzeşme? Osmanlı'yı bitirmiştir. Biz böyle değildik. Batıya yöneldikten sonra taklitçilik hastalığımız bizi mahvetti. Ziya Paşa şöyle diyordu: “Diyar-ı küfrü Gezdim beldeler kâseneler gördüm. Dolaştım mülk-ü İslam’ı bütün viraneler gördüm.” Neden böyle oldu? Sebat edemedik, ideallerimizi öldürdük, Küçümsedik, imanımız zayıfladı. Batı’nın kokuşmuş ahlakını benimsedik, kendi ahlakımızdan olduk, Hoşgörüyü, Merhameti kaybettik insanlığımızdan olduk, Taklide başladık, benliğimizi kaybettik, Cemaatlere, partilere bölündük, birliğimizi, kardeşliğimizi kaybettik, Allah'a, peygambere, Kuran'a uymadık, inancımızdan olduk, Batıya yönelince, İslam ülkelerini hor gördük, Ümmet şuurunu kaybettik, 300 Batının frengisi; pislikleri hayatımızın bir parçası haline geldi. Bu durumda ne kendimiz kalabildik ne de batılı olabildik. TAKLİT HASTALIĞI Taklit için şöyle demişler “Önce taklit, sonra tatbik.” Taklitle kime benzedik? Giyimde batıya Yaşayışta inançsıza Düşüncede çağdaşa! Eğlencede hıristiyan'a Aile hayatımızda krallara Ölümlerle, cahiliye ölümlerine Giysimiz ilân tahtasına Bize şunu telkin ettiler: “Eğer maddi ve mânevi varlığınızdan sıyrılıp batılı gibi olursanız adam olursunuz!” İslam'ı bırakıp Hristiyan olursanız, kalkınırsınız. Örf adetlerinizi bırakırsanız, Çağdaş olursunuz, batılı gibi olursunuz! Bize sen motor yapma, biz yaparız. Sen uçak yapma biz yaparız, sana veririz dediler. Biz uçak fabrikasını, motor yapımını, ilaç üretimini durdurduk. Taklit, benzeşme kötü şeydir. İslam Peygamberi: “Kim kime benzerse, ondandır.” Buyurmuştur. (Ebu Davud, Libas: 4) İnsanın kime benzediği çok önemlidir. Çünkü, şekil benzerliği, ruh benzerliğine, ahlak benzerliğine götürür. Biz başkalaştık, kimlik kişilik bunalımına girdik. Kendimizden utanmaya başladık. Taklit, bir müddet insanın dış görünüşünü süleyebilir ama içini boşaltır. Suyu sıkılmış limon haline getirir. Kuran'da İslam kimliğinin muhafazası için Yahudi ve hıristiyanlara uyulmaması, sırdaş olunmaması konusunda onlarca uyarı yapılmıştır. Zarar görüleceği bildirilmiştir. Müslümanın, Yahudi ve hıristiyanları taklit etmesi, onu aşağılar. Kur'an'da kendinizdeki iyi hali değiştirdiğimiz için değiştirildiğimizi bildirir. (Rad: 12) Özümüzü, ruhumuzu ve üstünlüğümüzü taklit sevdası alıp götürdü. Çirkin benzeşme kendimize güven bırakmadı. Sürahi, bardak olmak isterse, ne olur? Parça parça olur. 301 Derler ki, kurbağa öküze benzemek istemiş kendisini şişirmiş, olamadın demişler. Biraz daha şişirmiş patlamış ölmüş. Bu konuda Kur'an'da şu uyarılar vardır: Mü’minleri bırakıp kafirleri dost edinenler, onların yanında güç ve şeref mi arıyorlar. Bilsinler ki, izzet yalnız Allah'a aittir. Kâfirlerle beraber oturmayın. Yoksa siz de onlar gibi olursunuz. (Nisa: 139-140) “Müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin. Kim bunu yaparsa, onun Allah yanında hiçbir değeri yoktur.” (Al-i İmran: 28) DİNİMİZ İSLÂM MI BİZİ GERİ BIRAKTI? Benliğimizden kopuştan ve batıya yamandıktan sonra, geriliğimize çare arandı. Suçlu İslam ve Müslüman olmamız olduğu ilan edildi. Biz kıtalara hakimken de Müslümandık. O zaman batı bizi takip ediyordu. Dünyanın döndüğünü söyleyen Galile’yi fırında yakarken, hastalar için ruhuna şeytan girmiş deyip Zincire vururken. Lazımlıkları sokağa dökerken, İslam medeniyeti, batıya ilim medeniyet götürüyordu. Ne zaman ki İslâm’la bağlarımızı kopardık, geriliğimiz o zaman başladı. Eğer İslam’a bağlı olduğumuz dönemlerde geri olsaydık o zaman, İslam bizi geri bırakmış olabilirdi. Terk ettiğimiz İslam, nasıl olur da bizi geri bırakmış olabilir? Bu iddaa sahiplerine Ziya Paşa şöyle diyordu: “İslam imiş devlet payende-i Terakki Evvel yağ idi iş bu rivayet yeni çıktı Milleti isyan ederek her işimizde Efkâr-ı frenge tebâiyyet yeni çıktı.” Peyami Safa'nın da cevabı şöyleydi: “Bizim din yüzünden geri kaldığımızı ileri sürenler var. Biz diğer sahalarda olduğu gibi dinde de geriyiz. Bunlar din bizi geri bıraktı, diyebilirler mi? Eğer dinde ileri, diğer sahalar da geri olsaydık, o zaman din bizi geri bıraktı, diyebilirlerdi.” Suçu dinde bulanlar, eğer dini bilselerdi, tarihi iyi bilselerdi böyle bir saçmalıkta bulunmazlardı. İslam ilmin, çalışmanın karşısında değildir. İslam ilim öğrenmeyi, öğretmeyi, çalışmayı, üretmeyi ibadet sayan bir dindir. Tembelliği, cahilliği men etmiştir. “İki günü eşit olan zarardadır.” Der. Akif ne diyor: 302 “Çalış çalış dedikçe din, çalışmadın durdun, Onun hesabına birçok yalanlar uydurdun.” Batılı ilim adamları: “Rönesansı İslam'a borçluyuz” demiştir. Avusturyalı Gazeteci İslam'ı incelemiş, Müslüman olmuş ve Muhammed adını almış. Yazdığı bir yazı da diyor ki: “İslam alemini inceledim şu neticeye vardım: İslam aleminin gittikçe bozulması ve zayıflaması, sonrasında çöküntüye uğramasının en büyük sebebi, Müslümanların dinlerine kayıtsız kalmalarıdır. Daha önce tam müslüman oldukları dönemlerde daima yükseltmişlerdir. İslam'ı ihmal başlayınca aşağılara düşmüşlerdir.” Doğru Fatih döneminde koyu Müslümandık. 4. Murat: “Verin, verin. Rus çarına da verin, Leh kralına da” dediği zamanlarda Müslümandık. HIRİSTİYAN OLMAMAMIZ MI BİZİ GERİ BIRAKTI Tevfik Rüştü mecliste: “Dinimiz Teşkilat-ı Esasiye de apaçık yazılmalıdır.” Demiş. Kendisine: Teşkilat-ı Esasiye de dinimiz apaçık yazılıdır. Sen hangi dini yazdıracaksın? Hıristiyanlığı mı? Denince: Mahmut Esat söz almış: “Evet çünkü İslam terakkiye manidir. Bu dinle işler yürümez.” demiştir. “İslam, yat uyu, çalışma mı demişti. Mesele İslam düşmanlığıdır. İslam, veren el olmayı emrederken, çalış, çalışmak ibadettir.” Derken. Bunlar neredeydi? Hayır! İslam işlerine gelmiyor, menfaatlerine dokunuyordu. Nefislerinin pis arzularını yasaklıyordu da ondan… İslamı kabul etmeyen Türkler nasıl Türklüklerini kaybettiyse, İslam'ı yok ederek Türklüğü yok etme oyunudur bu. Kuran'da hangi ayet, peygamberin hangi hadisi ilerlemeye mânidir. İslam'ı inceleyen bir batılı ilim adamı : “Söyleyin Allah aşkına, böyle bir din ile nasıl geri kaldınız?” diye Müslüman ilim adamına bir soru sormuştur. İslam çalışmadan, emek sarf etmeden, alın teri dökmeden kazancı, kumarı haram kılmıştır. Hırsızlığı büyük günahlardan saymıştır. Dinlenmeyi başkalarının sırtından geçinmeyi yasaklamıştır. Ahiret için dünyayı terki, doğru bulmaz. 303 Cuma suresinde “namazdan sonra hemen yeryüzüne dağılın” buyurulur. Nemil suresinde “gündüzü, çalışırsınız diye aydınlık kıldık” buyurulur. Kasas suresinde “dünyadaki payını unutma!” emri vardır. Kur'an'da “İki günü eşit olan zarardadır.” “Kimse kendi elinin emeğinden daha hayırlısını yemez.” Buyurulur. Tembellik İslam da yasaktır. Hz Ömer oturan insanları görür: Siz kimsiniz? Der. Mütevekkil (Tevekkül eden)’leriz” derler. Siz mütevekkil değil başkalarının yardımı ile geçinen müteekkil kimselersiniz. Demiş onları dağıtmıştır. Peygamber (a.s.) dilenen birine ip satın alıvermiş git dağdan odun getir sat demiştir. İslam bir lokma, bir hırka dini değildir. Bunlar bir kaç örnektir. Hal böyleyken dış güçler bizi, Eğlenceli ve alkole kumara alıştırdılar Çok uyumayı, çok yemeği ve bol bol israf etmeyi alıştırdılar Lüzumsuz işler, boş manasız şeyleri hayatın bir parçası yaptılar. Kafamızdan geleceği, ideali sildiler. İnan ama yaşama dediler. Bizi kökümüzden kopardılar. Osmanlı'ya bizi düşman ettiler. Bol tatil ve ilkokul kitaplarında biz “uyu uyu yat uyu!” diye okula başladık. İcat keşifleri hep yabancılar yaptı, dediler. Siz bilmezsiniz, siz yapamazsınız. Biz size veririz, dediler. Dışa bağımlı hale getirdiler. Bizi borçlandırdılar sonrada akıl hocalığı yaptılar. Fetih ve zaferlerle dolu geçmişimizden bizi kopardılar. Bizi mezhep, tarikat, din ayrılığı ile bölük börcük ettiler. Bize şehircilik, özenti, taklit hastalığı bulaştırdılar. Çocuklarımızı yalnız büyümesin diye köpek, kedi, kuş beslettiler. Asılsız tartışma konuları icat ettiler. 304 Hızır yaşıyor mu, yaşamıyor mu? Mezarlıktaki ağacın meyvesi yenir mi? Müslüman fırında çalışmaz. İlaç yapmak, kullanmak, derdi veren Allah'a isyan olur. Altın erkeğe haram, bu işte çalışmak da haram bunun gibi yararları kaşıdılar durdular. Müslüman mısın, Türk müsün? Önce Müslüman mısın, Türk müsün? diye gençleri tartıştırdılar, çarpıştırdılar. Cennetteki meyvenin tadı nasıl? Cennette kaç yaşında olacaksın? Şüpheli bir şey sağ elle mi sol elle mi yenir? Kayseri, Konya alimlerini Sübhane Rabbike mi, Sübhane Rabbina mı? Denecek yıllarca tartıştırdılar ciltlerle kitap yazdırttılar. İşte bizi böyle şeylerle uyuttular, oyaladılar. Bize boğuşmayı didişmeyi öğrettiler ki, kendileri ile uğraşmayalım diye. Rabbim, uyanmamızı, kendimize gelmemizi sağla, bize güç ver. İslam’ın son kalesi olan ve dünya müslümanların ümidi olan devletimize, milletimize zeval verme. 305 306 İNSANLIK ONURUNA YAKIŞMAYAN İLİŞKİ ZİNA Zina demekten tiksindiğim için başlığı nasıl atayım diye çok düşündüm. Zina, genel olarak evlilik dışı ilişkidir. Bu kötülük; dokunarak elle, bakarak gözle, dinleyerek kulakla, konuşarak dil ile, yürüyerek ayakla hatta düşünerek, içinden geçirerek ve arzulayarak yapılabilir. Yani zina günahına girilebilir. Zina, bugünün belası değildir. Geçmişe göz atmakta fayda vardır. Zinanın tarihçesine bakıldığı zaman bunun yeni bir kötülük olmadığı görülecektir. Kadın erkek arasında yasak ilişkilerin yanında, insanlık dışı utanç verici ilişkiler olarak da sürüp gelmiştir. Mesela; ikinci Yezdcerd, kendi öz kızı ile resmen evlenmiş, daha sonra da onu öldürmüştür. Taberi Tarihi’nin kaybettiğine göre altıncı asırda hüküm süren Behram, ana baba bir kız kardeşi ile uzun yıllar evlilik hayatı yaşamıştır. Babil ve Asırlar’da her kadın Venüs Mâbedine gidip kendini başka erkeklere sunmak mecburiyetinde idi. Hiç bir kadın borcunu ödemeden Mâbetten dönmezdi. Bu durum toplumda kötü bir şey sayılmazdı. Aksine kadının topluma ödenmesi gereken bir borcu telakki edilirdi. Roma'da hür bir kadının yabancı erkeklerle ilişkisi fuhuş sayılmazdı. Hatta koca, gürbüz çocuğa sahip olabilmek için karısını başkalarına kendisi sunar, hamile kaldığı anlaşılıncaya kadar onunla kendisi ilişki kurmazdı. Roma dahil diğer Hristiyan olan ülkelerde ilk gece hakkı kocaya ait değildi. Beylere aitti. Eğer nikah dini olmuşsa o zaman ilk gece hakkı Papaza ait olurdu. Ayrıca papaz bu iş için damattan para bile alırdı. Batı’nın yeniye kadar sürüp gelen geleneğine göre bir kadın, çocukla evlenebilirdi. Çocuk büyüyünceye kadar da başka erkeklerle, hatta çocuğun yakın akrabaları ile yaşar, çocuk büyüyünce kocasına dönerdi. İslam'dan önceki arap toplumunda kadınlara fuhuş yaptırılır ve bu iğrenç yolla para kazanılırdı. 307 Bilhassa Batı ülkelerinde evlenmeden önce kızların bekaretini kaybetmesinden korkulmazdı. Kadının kısır olmasından korkulurdu. Bunun için evlenmeden hamile kalan kadın, erkeğine zürriyetsiz kalmayacağı teminatını vermiş sayıldığından, hamile kadının koca bulması daha kolay olurdu. Evlenmeden önce ve evlendikten sonra erkeğin karısını kıskanması ayıp sayılırdı. Kocanın karısını başkalarına ikram etmesi veya gürbüz çocuk için sunması, şerefli bir davranış sayılırdı. Bir kadının birden fazla kocası olabilirdi. Batının bugünkü durumu geçmişinden pek farklı değildir Bu konuda birkaç örnekle yetineceğiz. Türkiye harp Malülü Gaziler Dergisi (1968 Temmuz, sayısı:149)’nin “Evli Çiftler eş değiştiriyor” başlıklı haberine göre: “Değiştirici çiftler, bir evde toplandıktan sonra çiftler yuvarlak bir masa etrafında otururlar. Masanın üstünde yatık vaziyette duran bir içki şişesi rulet gibi döndürülür. Şişe durduğu zaman ucu ve dibi hangi kadın ve erkeği gösteriyorsa, o kadın ve erkek bir odaya çekilir. Karı koca masanın etrafında yan yana oturdukları için, şişenin her ikisini birden göstermesi imkansızdır. Bu sebeple şişe nasıl durursa dursun, bir ucu bir kadını, diğer ucu da bir erkeği göstermektedir. Bu şekilde evli çift bu oyuna katılınca, koca başka bir adamın karısıyla sevişirken yanındaki odada da kendi karısı bir başka adamla aşk yaşamaktadır. Yapılan araştırma Amerika'da bu hastalığa tutulan ve “şişe oyunu” oynayarak eşlerini değiş-tokuş eden evli çiftlerin sayısının 7 milyon civarında olduğunu ortaya koymuş bulunmaktadır. Bu salgına tutulan çiftlerin gazetelere verdikleri ilanlarda şu ifade kullanılmaktadır: 23 yaşında güzel bir sarışın ve 35 yaşındaki yakışıklı kocası, güzel çiftlerle tanışmayı arzuluyorlar. İsteklilerin fotoğraf göndermeleri rica olunur. Adres… Bazı ilanlar ise daha da cüretkardır. Mesela Los Angeles gazetelerinden birinde çıkan böyle bir ilanda şöyle denilmektedir: “Seks hürriyetini seven çiftler aranıyor. Taliplerin güzel ve seks düşkünü olmaları tercih edilir. Adres..” “Amerikan gazeteleri Amerika'da bu salgının birkaç senedir devam etmekte fakat bu derece yaygın olduğunun bu âna kadar bilinmediğini belirmektedirler...” Batı ülkelerinde erkeklerin çalıştığı kadınların müşteri olduğu genel evlerinin faaliyet gösterdiği bilinmektedir. Bu işi yapan ve 308 yaptıranlar, kadınlara haksızlık edildiği ve böylece bu haksızlığın giderildiği gerekçesiyle bu işi yaptıklarını ifade etmişlerdir. Homoseksüellik de normal ilişkiler haline gelmiştir. Sokaklar homoseksüeller ile doludur. Homoseksüelliğin serbest bırakılması için yürüyüşler, kanun tekliflerinin ardı kesilmemiştir. Kilise, cinsi sapık erkekle erkeğin resmen nikahını kıyar hale gelmiştir. Yunan Meclisi, zührevi hastalıklar ve homoseksüellik ile kanun tasarısını görüşerek, zührevi hastalıklarla mücadele edebilmek için 21 yaşını doldurmuş ve ücret karşılığı açık faaliyet gösteren homoseksüellerin sağlık muayenesi mecburiyeti getirmiştir. (28-011981,Tercüman Gazetesi) 1975’te Fransız fahişeleri, haklarını korumak için dernek kurmuşlardır. On binlerce fahişenin üye olduğu “Fransa Ulusal Fahişe Federasyonu” kurulmuştur. (18-06-1975,Cumhuriyet Gazetesi) Bugün Fransa, kadın ticaretini döviz kaynağı baktığı için sokaklarda açılan kadın piyasalarından polis elini çekmiştir. Bazı turistik broşürlere seks piyasası ile ilgili bilgiler ve adresler koymaya başlamıştır. (15 05 1982,Bulvar gazetesi) Ayrıca aynı tarihli gazetede AET ülkelerinin hayat kadınlarına meslek kredisi verileceği haberinin altında Fransız bayan milletvekili Yvonne Fuillet: “Meslek kredisi açılarak, hayat kadınlarının gerçek bir mesleki statüye kavuşacakları” beyanatı yer almıştır. Türk sınırları dahilinde zina yapan Çinli prenses Göktürk kağanı tarafından halkın gözleri önünde kılıçla öldürülmüştür. Çünkü Gök Türk töresinde ırza tecavüzün cezası idamdır. Oğuz Destanı'nda zina yapanların gözlerine mil çekildiğinden bahsedilir. “Türkler arasında zina en büyük cürüm sayılır ve zina eden her iki suçlu da ölüm cezasına çarptırıldı.” “Uygurlarda zina yapan kimseye üç yüz değnek cezası ile birlikte maddi ceza da verilirdi. Eğer kadın dul ise üç değnekten sonra erkek onu nikahlamaya mecburdu.” Göktürkler'de fuhuş meçhuldür. Evli bir kadına tecavüzün cezası idamdır. Genç kıza tecavüz ise, genç kız evlenmeyi kabul etmediği takdirde ceza aynıdır. Hırsızlık yapan çaldığının on mislini öder; ödeyemezse hürriyetini kaybederdi. Türk töresinde bu tür cezaların sonucu olmalı ki Vambery’ye göre Eski Türkçe de alüfte, piç (veledi zina) sözlerine rastlanmazdı. Görülüyor ki, Türk tarihinde suçlar cezasız kalmamış, herkes kötülüklerden mes’ul tutulmuştur. Türk ahlakının yüceliğini sağla309 yan disiplin ağır cezalarla sağlanmış ve bu disiplin sayesinde Türkler varlıklarını sürdürüp ayakta kalabilmişlerdir. Sapıklık içinde olan milletleri Cenabı Allah üzerlerine taş yağdırmış hastalıklarla cezalandırmıştır. A-ZİNA BÜYÜK AHLAKSIZLIKTIR: Zina, günahların büyüğüdür. İnsanı alçaltır. İnsanı kirleten bir kötülüktür. İnsanı başka günahlar ve kötü hallerine sebep olur. Cenabı Allah Kur'an'da şöyle buyurur: Zinaya yaklaşmayın zira o bir hayasızlık ve çok kötü bir yoldur. (İsra 32) Burada Allah zina etmeyin demiyor. Zinaya yaklaşmayın diyor. Zinaya sebep olan zinaya götüren yolları da yasaklıyor. Kuran'da teklif etmek bile zina hükmünde olduğundan büyük günah sayılıyor. (Yusuf suresi 29) Zinanın ne kadar büyük günah olduğunu bilmeyenler, işi hafife alıyor. Peygamberimiz (a.s.) “Zina eden Mümin olduğu halde zina etmez” buyuruyor. Zina edenden iman ayrılıyor, melekler ayrılıyor. Artık şeytan onun dostu oluyor! Bugünkü zinanın yayıldığını gören şair şöyle demiş: “Devrin ahlakına insan şaşıyor, Bekarlar evliler gibi yaşıyor.” Zina semavi dinlerde de yasaktır. Tevrat'ta: “Kızını fahişe ederek murdar etme! Ta ki diyar zina etmesin. Diyar alçaklıkla dolmasın.” (Levililer: 19/29) İncil'de de: “Zina etmeyeceksin! (Mafta: 19/18) Psikolog ve psikiyatristler uyarıyor: “Zina sapıklığa sebep olur” diyor. Zina serbest olduğu için sapıklıklar her an artmaktadır. Zina davranış bozukluğudur. Ahlak bozukluğudur. İnsanın alçalmasıdır. İnanç yoksa, ahlaksızlığın önüne geçmek çok zordur. Çünkü gizli yapılan bir iştir. Flört serbest, arkadaşlık serbest, sözlü, nişanlılık kılıfı ile zina kolaylaşıyor. Zina ancak inançla önlenir. Allah görüyor, Allah biliyor, Allah soracak diye inanan bir insan asla zina etmez. İnanmayınca diziler, filmler ve müstehcen basın, festivaller, dans salonları zinaya zemin hazırlıyor. Kozmik araştırmalar enstitüsünün yaptığı araştırmalara göre nikahsız birine dokunulduğu zaman insan kalbinde ve vücudunda 310 kararma olduğu, nikahlı eşine dokunduğu zaman, normal olduğu bir değişimin olmadığı bildirilmiştir. Bu durumu peygamber (a.s.) şöyle ifade etmiştir: “İnsan günah işlediği zaman kalbinde siyah nokta oluşur. Tövbe etmez günaha devam ederse, o siyahlık büyük bütün kalbi karartır.” demiştir. Ayrıca bilim adamlarının araştırmalarına göre: gayri meşru ilişkinin toplumun mayasını bozduğunu açıklamıştır. Zina eden kadının psikolojisi bozulur. Toplumda utanarak yaşar. Çocuk meydana gelirse, onu ya öldürür ya da terk eder. Eğer evli ise o ailede hayır kalmaz. Çocukların köpek kadar değeri olmaz. Ayrıca gayrimeşru ilişkiler topluma yayılır. Öğretmen Seçil Müge 2 aylık zina mahsulü çocuğunu evde bırakıp 9 günlük tatile çıkması zinanın insanda, insanın hayatında yaptığı değişikliği gösteren sadece bir örnektir. Toplumda sapıklar özgürlüğü yanlış anlıyor. “İnsanım, Müslümanım” diyen hiçbir kadın ahlak, namus ve iffet konusunda “ben özgürüm, istediğimi yaparım” diyemez. “Namus benim, iffet benim kime ne?” Diyemez. “Vücut benim, karın benim, kime ne? Diyemez. Kendini bilen insan, namusuyla şerefi ile insandır. Türkiye'de bir şeyler ters gidiyor. Mesela; zina serbest, zina suç değil dini nikah suç, zina ahlak düşmanıdır, aile düşmanıdır ve toplum düşmanıdır. Dış güçlerin hedefinde zinanın yayılması vardır. Çünkü zina nesli bozar. O nesil ahlaksız olur, acımasız olur. İnsan şeytani olarak toplumda yıkıcı bozucu olmaktan zevk alır. B-HER AHLAKSIZLIĞIN KAYNAĞI BATIDIR: Amerika'da Avrupa'da fuhşun her çeşidi, aklı başında bir insanın ürpermesine tiksinmesine neden olacak şekilde yayılmıştır. Çocuk denecek yaşta kızlar kürtaj olmak ta, herkes cebinde, çantasında prezervatif taşımaktadır. Evlilik, aile anlamını yitirmiştir. Bir Gazete haberinde “İngiltere'de 100 çocuktan 40’ı evlilik dışıdır.” Eşcinsellik, erkeğin erkekle, kadının kadınla evliliği yaygın haldedir. Kilise ahlaksızlık yuvası halindedir. Papazların sapıklıkları, halkı kiliseden uzaklaştırmıştır. Kiliseler gelen olmadığı için satılığa çıkarılmaktadır. Hindistan'da kadınla köpeğin, kilisede erkekle erkeğin nikahı kıyılmaktadır. Okullara prezervatif makinelere konulmuştur. Frengi ve AİDS batı kaynaklıdır. Öpüşme, dans batının icadıdır. 311 Amerika'da bazı temiz insanlar fuhuşla mücadele derneği kurmuş, ikinci yıl fahişeler derneğin kongresinde derneği ele geçirmişlerdir. Hamile kalınmasın diye okullarda ücretsiz olarak kondom dağıtmaktadır. 2012 yılında Maryland eşcinsel evliliğin meşrulaştığı yedinci ABD eyaleti olmuştur. Amerika dünyaya ahlaksızlık pompalıyor. 2011 yılında basından öğrendiğimize göre eşcinselliğin, lezbiyenliğin ve fuhuşun dünyaya yayılması için bu iğrenç işleri yapanlara para verme kararı almıştır. (08-11-2011 Basın) Avrupa'da Amerika'dan farklı değildir. Eşcinsellik, lezbiyenlik, taciz, tecavüz olayları himaye görmekte ve desteklenmektedir. Diğer ülkelerle ilişkilerde bu sapıklığa sınırsız özgürlük tanınması şart koşmaktadır. Batıda iffet, namus anlayışı bitmiştir. Ne utanma kalmış nede ayıp. Okullara prezervatif konması, öğrencileri fuhuşa teşvik olmaktadır. Öğrencilerin sapık ilişkilerden sakınmaları değil, AİDS’ten koruması tavsiye edilmektedir. Bizi ilgilendiren tarafı insanımıza ve ülkemize bulaşmasıdır. Bir de bizdeki iffet ve namusa karşı ilan verenlerin, sokaklarda yürüyenlerin dışardan destek görmesidir. Türkiye, Avrupa'nın Amerika'nın bulunduğu noktaya mı getirilmek isteniyor? Zina suç değil, Her türlü ahlaksızlık teşvik görüyor, Taciz, tecavüz, fuhuş arttı, Boşanmalar arttı, Evlilik dışı doğan çocuklar Cami avlusuna konuyor, İhanetler, buna bağlı cinayetler arttı, Kaçırmalar, evi terkler çoğaldı, Kız erkek karma evlerin sayısı çoğaldı. Bunlar kendiliğinden olmadı. Dış güçlerin yanında içimizdeki namus düşmanlarının yaptığı tahrikât var. Bu konuya kısaca göz atalım: Bazı çevreler iffeti kusur, bekâreti fazlalık sayıyor. Flört etmeyen tutucu oluyor. Nikâhsız hayat övülüyor. Ünlüler (!) yıllarca sözlü, nişanlı yaşıyor. Sosyal arkadaşlık adı ile aradaki engeller kaldırılıyor. Gazeteler, dergiler, reklamlar, diziler, filmler leş kokuyor. 312 Bir zamanlar sağlık müdürlüğü afiş astı. “Korunmasız ilişki, AIDS‘i davet eder.” Yayında tartıştım, açtığım kampanya ile kaldırttım. Planlı olarak Kıbrıs’ta ve turizm önemi olan şehirlerde insanımıza fuhuş telkini afişler asıldı. Ahlak ve maneviyat dejenere oluyor. Cinsel içerikli ilanlar, fuhuş yayıyor. Malum partilerin milletvekilleri, cinsel özgürlük vaat ediyor. Homoları destekliyor. Hatta aday gösteriyor. Bazı kadın dernekleri “bekârete hayır!” yürüyüşü yapıyor, cinsel özgürlük istiyor. Erzurum’da yabancı uyruklu bir kadın 3 ayda bin 335 kişiyle ilişkiye giriyor ve sağlık müdürlüğü, valilik kadının resmini belirli yerlere asıyor. İlişkiye girenlerin görüp sağlık kontrolünden geçmesi isteniyor. Vay efendim, fahişeyi teşhir hak ihlalidir, diyerek bazı kadın dernekleri protesto etmiş, sokağa dökülmüştür. Ahlaklı olmayanlar ahlaklıları sevmez, namuslu olmayanlar, namusluyu istemez, bakire olmayanlar, bakirelere karşı olurlar. Mesele bu! Eskiden namus üzerine yemin edilirdi. Yemin de bozulmazdı. Yeni evlenenlerin kapısında emanet bekçileri olurdu. İffetsizlik, namussuzluk, bakire olmamak evliliği sonuçlandırırdı. Cinsel özgürlük, insan onuruna yakışmayan istektir. Aileler için tuzaktır. Cinsel özgürlük ne demek? Aileyi, ahlakı, eşi, çocukları gözden çıkarıp önüne gelenle düşüp kalkmak değil mi? Köpekler bile bu işi böyle yapmıyor. Cinsel özgürlükte fuhuş var, ihanet var. Eşcinsellik çirkin ve iğrenç bir iştir. Bunu yapanlar hasta insanlardır. 2 Temmuz 2015’te Çağlayan’da homolar toplanmıştır. Çırılçıplak soyunan çirkin davranışlarda bulunanlar olmuş. “Biz buradayız alışın, gitmiyoruz.” “Yaşasın eşcinsel aşk.” “Yasak ne ayol.” Gibi pankartlar açmışlardır. Avrupa’da Amerika’da düzenlenen fuhuş partisi, internetten ailelerimizi ve insanımızı fuhuşa teşvik edip, eşli eşsiz fuhuş partisine davet etmiştir. 313 Fiyat belirtilmiş, sınırsız alkol 100 tane seks kızı olduğu duyurulmuştur. Ayrıca eş değişimi yapılabileceği ve gizlilik vaat ediyor. Yer ve zamanın son anda duyurulacağı belirtiliyor. (03-032012 basın) Kuran’da Cenabı Allah şöyle uyarıyor: “Fuhuşun yayılmasını arzu edenlere, dünyada ve ahirette can yakıcı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Nur:19) C- ZİNA BÜYÜK GÜNAHTIR Zina sadece iki kişi arasında işlenen ve iki kişi arasında kalan bir günah değildir. Zinanın kişiye, nesline, ailesine ve topluma zararından dolayı, dinimizde yedi büyük günahtan biri olduğu bildirilmiştir. Peygamberimiz (sav) yeni Müslüman olanlardan bazı şeylere söz vermelerini istemiştir. Bunlardan biri de “zina etmeyeceksin” olmuştur. (Ramuzu le Hadis: 6/3) Cenabı Allah geçmişte zina suçunu işleyenleri helak ederek cezalandırmıştır. Peygamberimiz (sav) bir hadislerinde: “İçki içen, hırsızlık yapan ve zina eden, mü’min olarak bunları yapmaz” buyurmuştur. (müslim: 1/24) Bu pisliğe bulaşanlar deniz suyu içmiş gibi battıkça batar. Başka günahlara da bulaşır. Hele bu çirkin ilişki komşu ile olursa, bu daha büyük suç olduğu bildirilmiştir. Abdullah İbn Mesut şöyle diyor: Peygamber (as) a sordum: - Ey Allah’ın elçisi! Hangi günah daha büyüktür? - Seni yaratan Allah’a ortak koşman, dedi. - Sonra hangisi büyüktür dedim. - Yemeğini yer, rızkına ortak olur düşüncesi ile çocuğunu öldürmen, dedi. - Sonra hangisi? Dedim. - Komşusunun namusuna göz dikmen, dedi. (Buhari, Tefsir 2/25) Bir gün Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Ashabına, “Zina hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sordu. “Onu Allah ve Resulü haram kılmıştır; kıyamete kadar da haramdır” dediler. 314 Bunun üzerine Peygamber efendimiz Ashabına şunları söyledi: “Bir kimsenin on kadınla zina etmesi, komşusunun eşiyle zina etmesinden daha hafif bir suçtur.” Ardından bir soru daha sordu: “Hırsızlık hakkında ne düşünüyorsunuz?” “Hırsızlığı Allah ve Resulü haram kılmıştır; o elbette haramdır” dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Bir kimsenin on evi soyması, komşusunun evini soymasından daha hafif bir suçtur. D-ZİNA YAPACAK OLANIN ALLAH’TAN KORKMASI LAZIMDIR Nerede olursak olalım, Allah bizimledir. Şah damarımızdan daha yakındır. Yazıcı melekler amel defterimize iyilikleri ve kötülükleri yazmaktadır. Allah şöyle buyurur: - “Allah sizi görüp gözetendir.” (Nisa:1) - “Allah kendisini gördüğünü bilmez mi?” (Alak:14) buyurur. Allah görüp dururken Müslüman, Allah’tan utanmalıdır. Birkaç olay nakletmek isterim. Bir gün bir yaşlı, ağaçların arasında bir kadınla bir erkek görür. Erkek kadına kendisi ile gelmesi için para teklifinde bulunur. Kadınla anlaşır. Kadın, adamın ardından giderken yaşlı, kadına yaklaşıp “Benimle gelirsen sana daha fazla para veririm” der. Bu defa kadın, ihtiyarın peşine düşer. Yaşlı, yolda kadına sorar: - Bir insan bir suç işlerse, bunu da iki şahit görürse, ne olur? Kadın: - “Cezalandırılır” der. Yaşlı: - “Dört şahit görürse, ne olur? Der”. Kadın: - “Ceza alması kesinleşir.” Cevabını verir. Adam: - “Bizim yapacağımız işte dört şahit var.” Deyince kadın etrafına bakıp “hani?” der. Bunun üzerine adam: - İkisi senin sağında, solunda, ikisi de benim sağımda solumda. Hesaba çekecek olan da yüce Allah’tır. Neden suç işleyelim? Deyince kadın, geçmişini de düşünerek “Allah’ım beni affet” diyerek ruhunu teslim etmiştir. Bir örnek de iffet abidesi Hz. Meryem’dir. Bir gün Cebrail (as) erkek kılığında hiç kimsenin olmadığı bir anda Hz. Meryem’in 315 karşısına dikilir. Hz. Meryem öyle bir tepki gösterir ki: “Senden Allah’a sığınırım Allahtan korkuyorsan, sakın bana dokunma” der. Ona yalvarır. Hz. Meryem, Hz. İsa (as), dün yaya getirince: “Sen iffetsiz değildin, bunu nasıl yaptın?” Deyip onu kınadılar. Hz. Meryem, şahit olarak beşikteki çocuğu gösterdi. Bebek şöyle dedi: “Ben Allah’ın kuluyum. O bana kitap verdi ve beni Peygamber yaptı.” Hz. Meryem çok sıkıntı görür, iffetli olmanın mükâfatını alır. Peygamber anası olur. Hz. Ömer zamanında bir genç vardı. İffet ve namusuna çok düşkündü. Camiye gelip giderken bir kadın yolunu keser, ona her defasında kötü arzusunu tekrar ederdi. Genç “ben Allahtan korkarım” der kadının teklifini reddederdi. Genç, bir an nefsine yenik düştü, kadının kapısına yöneldi. O anda Allah korkusundan düşüp bayıldı. Bir daha gözlerini açamadı. Ruhunu teslim etmişti. Namazı onu kötülükten alıkoymuştu. Sabah namazında o genci göremeyen Hz. Ömer (sa) onu sordu. Öldü, gömdük dediler. Tabinden bir genç de bir kadının çirkin tekliflerine karşı hep direnir. Kader bir gün - “Anam felçli kaldıramıyorum, yardım eder misin der, gencin içeri girmesini sağlar. Gence çirkin teklifini tekrar eder. Genç “ben pis gezerim, bana müsaade et tıraş olayım” der. Banyoya girer; saçını, kaşlarını keser, çirkin görünmesini sağlar. O haliyle kadın, çıkmasını söyler, genç: “Beni kurtaran Allah’ıma hamd olsun” der. E- İFFETİN KORUNMASI Son zamanlarda iffet, fazilet, meziyet sadece çocuklara verilen isim olmuştur. Kuran’da Cenab-ı Allah haber veriyor: - “Öyle bir nesil gelecek ki, bunlar namazı bıraktılar, nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapkınlıklarının cezasını çekecekler.” (Meryem: 59) Günah haram azap bilinmeyince nefsin arzu ve istekleri öne çıkar. İnsanı şeytan yönetmeye başlar. Müslüman için Kuran’da şöyle buyurulur: - “Mümin iffetini korur.” (Mümin: 5) Çünkü Allahtan korkar, kabri, cehennemi düşünür. 316 Bir ayette Allah’ını bilenlerin zina etmeyeceğini ifade ile: “Allah’ın has kulları zina etmez” buyurulur. (Furkan: 68) Yusuf (as) bir imtihandan geçti Zeliha kapıyı kilitleyip “hadi seninim gel dedi!” dedi. Yusuf (as) ona: “Ben Allah’tan korkarım. Bu işi yapmaktan Allah’a sığınırım” cevabını verdi. Cenab-ı Allah da onu mükâfatlandırdı. Bir ayette: - “Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere koyarız” (Nisa:31) buyurulmuştur. Günahın gönülden geçinilmesinden, anlatılıp kötü örnek olmaktan, sözünü etmekten kaçınılmazsa, günaha düşülür. Cenab-ı Allah şöyle uyarıyor: - “Allah kötü sözün söylenmesini sevmez.” (Nisa: 148) Önce insan kendini kötülüklerden günahlardan ve haramlardan kendini korumalı. Sorumluluk makamındakiler eli altındakileri korumalı. Ana baba evlatlarını korumalı, büyükler küçükleri korumalı. Bu sorumluluk hepimizindir. F- FUHUŞ KISKACINDAKİLER - Küçük çocuklarımız, taciz tecavüz kıskacında, sapıkların anlık zevkine kurban edilip öldürülüyor. - Biraz büyük kızlarımız, uyutuluyor, aldatılıyor ve kaçırılıyor. - Ayrıca sık sık arkadaş değiştiriliyor. Bunun sonucu, cinayetler işleniyor. - Üniversite çağında olanlar, sevgili edinme modasına uyup arkadaş ediniyor. Kendi aralarında zevke dayalı, batıl dini nikâh (!) kıyıyorlar, günah bataklığına düşüyorlar. - İş hayatında dini, ahlaki zayıf, iffet namus anlayışı olmayan kadınlar tuzağa düşürülüyorlar. - Homolar, fuhuştan para kazananlar, sokakta dolaşıyor. - Şefkat Der’in “hayatı çalınan hayatsız kadın “ raporu fuhuş rezaletinin boyutunu ortaya koydu. 100 bin çocuğun 50 bini çocuk fuhuş kıskacında olduğu açıklandı. - 55 ilde yapılan araştırmada kandırılarak veya zorla fuhuş bataklığına çekildikleri, çoğunun genel evlerine çekildiği açıklanmıştır. (06-10-2013 / Akit) - Kandırılarak fuhuş bataklığına düşürülen kadının feryadı şöyle: 317 “Başbakanlık insan haklarına gelen bir mektupta kadın 23 yıl zorla çalıştırıldığını yazdığı mektupta: - “İnsanlar, Müslümanlar! Neredesiniz, imdat! Kurtulmak isterken iki çocuğumu kaybettim. Beni uyuşturucuya alıştırdılar. İğrenç hayat yaşattılar… İmdat!” diye feryat ediyor. (02-07-2004 / Basın) - Basına yansıyanlardan bazıları: “Başıma gelenler genç kızlara ders olsun!” diye ders vermeye kalkıyor. Ama ders alan yok. İmdat çığlıklarına cevap veren de yok. G- KORUNMA YOLLARI Hangi konuda olursa olsun, günaha bulaşmanın ve zarar görüp “ah vah” etmemenin yolu, korunmak, düzgün bir hayat yaşamaktır. Peygamber (as) şöyle bir müjde veriyor: - “Kim dilini, cinsel organını haramdan korumaya söz verirse, bende cennet için ona kefil olurum.” (Riyazü’s – Salihın: 1542) Zina günahından korunmak ve lanetlilerden olmamak için, - Zinaya götüren davranışlardan uzak durulmalıdır. - Müstehcen giyimden, tahrik edici konuşmalardan kaçınılmalıdır. - Cinsel duyguyu tahrik eden dizi, film ve yayınlardan kaçınılmalıdır. - Sapık ilişkilerin hastalık kaynağı olduğu unutulmamalıdır. - Lüt kavminin, pompei halkının, zevk gemisi Titaniğin acı sonu unutulmamalıdır. - Gençler zamanında iffetli kimselerle evlendirilmelidir. Peygamber (as): “Gücü yeten evlensin, yetmeyen oruç tutsun. Oruç nefsi kırar” buyurmuştur. - Allah Kuran’da: “Namaz kötülüklerden alıkoyar” buyuruyor. Boş vakit yerine beş vakit, dini hayat, insanı kötülüklerden alıkoyar. - Aile bağlarının kuvvetli olması, sevgi, saygı insanı sapıtmaz. - Flört etmekten, danstan, alkolden, uyuşturucudan, internet ve telefon tuzaklarından sakınmak, - Hiçbir şekilde kötü niyetlilere ümit vermemek, kapı aralamamak. 318 - Kötü ahlaklılardan ve kötü ortamlardan uzak durmak, insanı korur. İnsan kendini korumaz, kendine zarar verirse, bela ve musibetlerden kurtulamaz. H- ZİNANIN DİNDEKİ CEZASI Kanunlarda zina yapanlara, zinaya götüren davranışlarda bulunanlara ceza verilmiyor ama dinde zina edenlere, zinaya götüren davranışlarda bulunanlara, zinayı teşvik edenlere, zinanın yayılmasına sebep olanlara ceza vardır. Kuran’da şöyle buyurulur: - “Zina eden kadın ve erkeğe 100 er sopa vurun. Allah ve ahiret gününe inanıyorsanız onlara acımanız tutmasın.” (Nur: 2) - “Zina eden erkek, zina eden kadın veya müşrik olan kadın- dan başkası ile evlenemez. Zina eden kadın da, ancak zina eden veya müşrik olan bir erkek evlenir. Bu müminlere haram kılınmıştır.” (Nur: 3) - “Namuslu kötülüklerden habersiz, mümin kadınlara zina is- nadın da bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Yapmış olduklarına dilleri, elleri, ayaklarının aleyhinde şahitlik edeceği gün onlar için çok büyük azap vardır.” (Nur: 23-24) - Cenab-ı Allah Müslümanlardan söz ederken şöyle buyurur: - “Onlar, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar. Al- lah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan, günahının cezasını çeker.” (Furkan: 68) Zina edenler eğer evli ise onlara recm cezası uygulanır. Recim cezası sünnetle sabittir. Peygamber (as): - “Evliler zina ederse onları recmediniz.” (İlan-i Mace, Hudud :9) buyurur. Peygamberimiz iki Yahudi ve iki Müslüman kadına recm cezası uygulamıştır. Osmanlıda bu ceza bir defa uygulanmıştır. Tecavüze uğrayan kadına recm uygulanmaz. Zinanın yayıldığı toplumlar hep cezalandırılmış ve helak olmuşlardır. 319 - Lüt kavmini Allah helak etti, yerin altını üstüne çevirdi, üzerlerine taş yağdırdı. (Hud: 82 + Araf :83-84 + Hıcır :73-76) Bunun gibi diğer sapık kavimler de cezalandırılmıştır. Bugün de bu günahı işleyenleri çeşitli şekillerde cezalandırmaktadır. Onlara hastalıkla, teşhir etmekle, cinayetle, toplum içinde rezil ederek, aile yuvasından, eşinden, çocuklarından ayırarak cezalandırmaktadır. Pompei halkını fuhuş nedeniyle, zevk gemisini batırarak cezalandırması, ibret alınması içindir. Son zamanlarda azıcık zevke bedel AIDS belası ortaya çıkmıştır. Bir örnek verelim: Yıllarca gayri meşru hayat yaşayan meşhur M. E. AIDS olmuş, bu hastalığın pençesinde son günlerini yaşarken, bu hastalığın kendisine bir ceza olarak verildiğini belirterek: “Şimdi insanlara sesleniyorum, ben yaşadığım hayatla adeta bunu hak ettim. Siz eşinizle yetinin” demiştir. (28-05-1992 / Basın) Bu konuda Allah Rasulü şöyle haber vermiştir: - “Zina fakirliğe sebep olur.” (Ramuzu Le Hadis: 211/18) - “Bir yerde zina, faiz yayılırsa, oradakiler Allah’ın gazabını hak etmiş olurlar.” (Age: 53/17) - “Yedi kat yer, yedi kat gök zina eden yaşlıya lanet eder.” (Age: 100/11) - “Cenab-ı Allah kıyamet günü şu kimselerin yüzüne bakmaz: - Eli ile boşalan, - Livata yapan, - İçkiye düşkün olan, - Ana babasını döven, - Komşusunun hanımı ile zina eden.” (Age: 269/2) - “Lüt kavminin iğrenç işini işleyen kimse lanetlidir.” (Hadis Ans: 5 / 1616) - “Erkekler ve kadınlar kendi cinsi ile yetinirlerse, tarumar olurlar.” (Age: 7 / 276) - “Zinadan kaçının, onda dört çeşit zarar vardır: - Rızkı daralır, 320 - Allah’ın gazabını çeker, - Yüzünün nuru gider, - Ebedi cehennemde kalmasına neden olur.” - “Bir yerde zina yayılırsa, orada bulaşıcı hastalıklar çoğalır. O yer halkı yeni bilinmeyen hastalıklara maruz kalır. Orada ölümler artar.” (Muvatta: 2 / 460) Peygamber (as) ayrıca “çocuklarınızı fahişeye emzirtmeyiniz” diye de uyarmıştır. Zina edenlerin çocukları doğru dürüst olmazlar. İnsan yiyip, içtiğinden ibarettir. Zina, yuva yıkar, ailesi için yüz karası olurlar. Zina, toplum ahlakını bozar. Zina, cinnet ve deliliğe sebep olur. Zina, neslin bozulmasına neden olur. Zina, edenin çocukları arsız, merhametsiz ve isyankâr olurlar. (Südü Sümüğü bozuk denir) Zina edenler suçluluk psikolojisi ve vicdan azabı içinde yaşarlar. Onlara ölüm iyi bir şekilde gelmez: Peygamber (as) Miraca çıktığında, fırının içinde çıplak kadın ve erkelerin azap gördüğünü görür. Cebrail’e sorar: “Bunlar kimdir?” Cebrail: “Zina edenlerdir.” Der. I-ZİNAYA GÖTÜREN HALLER a)GÖZÜN HARAMDAN KORUNMASI (GÖZ ZİNASI) Allah’ın Müslümanlara haram kıldığı şeylerden biri de, şehvet dolu gözlerle Müslüman bir erkeğin kadına, Müslüman bir kadının da erkeğe bakmasıdır. Bu konudaki emir, açık ve kesindir. Gözün pasını silmek, güzele bakmak sevaptır, zihniyetiyle Allah’ın bu emrine uymamak, büyük günahtır. İnkâr etmek ise küfürdür. Çünkü Allah’ın en güzel ihsanlarından biri olan göz yerinde kullanılmayıp, kötüye kullanılmıştır. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur: “İffetinizi muhafaza edin; gözlerinizi harama bakmaktan men edin.” Buradan anlaşıldığına göre iffetin muhafazası için gözlerin harama bakmaktan men edilmesi gerekmektedir. Diğer bir hadislerinde de peygamberimiz: 321 “Kıyamet gününde her göz ağlayacaktır; yalnız harama bakmayan göz, Allah yolunda nöbet tutup uyumayan göz, bir de Allah korkusundan ağlayan göz” olduğunu haber vermiştir. Bu konudaki bir kutsi hadiste de: “harama bakmak iblisin oklarından bir oktur. Her kim benden korkarak harama bakmazsa, zevkine bedel ona öyle bir iman veririm ki, varlığını kalbinde hisseder” buyrularak namahreme bakmanın insanı kötü sonuçlara götürecek şeytanın işlerinden bir iş olduğu, harama bakmaktan kendini alıkoyan bir kimsenin ise en güzel bir şekilde mükâfatlandırılacağı bildirilmiştir. Polisiye tedbirlerle insanları ve toplumu kötülüklerden alıkoymak mümkün değildir. İnsan kendini her türlü kötülükten ancak Allah’ın emir ve yasaklarıyla koruyabilir. Hz. İsa’nın: “gözünü kapadığın müddetçe fercin zina etmez” dediği rivayet olunmuştur. (Hadis Ans: 2/213) Allah’ın emirlerine uymamanın cezası ağırdır. Davut peygamber bir gün şöyle yalvarır: -Ey Allah’ım! Bir kimse harama baksa, gözünü ondan ayırmasa cezası nedir? Bunun üzerine Cenab-ı Allah, Davut peygambere şöyle bildirdiği naklolunur. -Veli( dostum) bile olsa onu ağlatırım. Peygamber efendimiz de: “bir kimse nikâhı altında olmayan kadına şehvetle bakarsa kıyamet günü gözüne eritilmiş bakır dökülür” buyurarak yabancı bir kadına şehvetle bakmanın ne kadar günah olduğunu bildirmiştir. Enes (ra) anlatıyor: Hz. Osman’ın yanına gidiyordum. Yolda bir kadın gördüm. İstemeyerek gözüm ona ilişiverdi. Hz Osman’ın yanına geldiğimde bana dedi ki: -Yanıma gözlerinde zina izleri bulunduğu halde gelmen cidden beni şaşırtıyor!.. -Allah’ın elçisinden sonra vahiy mi geldi yoksa? Dedim. -Hayır! Lakin sadık(yanılmayan) bir ferasetimiz var cevabını verdi. Bu durum, yalnız inanmış erkekler için söz konusu değildir. Allah’ın bütün emir ve yasaklarında olduğu gibi inanmış Müslüman kadınlar için de aynen geçerlidir. Bu konuda yüce rabbimiz kutsak kitabımız Kur’an’da açıkça şöyle buyurmuştur: 322 “İnanmış kadınlara söyle, gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar. Irzlarını korusunlar. Süslerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine koyup boyunlarını örtsünler.” (Nur Suresi: 30-31) Ümmü Seleme (ra) şöyle anlatmıştır: “Yanımıza Ümmü Mektum’un oğlu geldi. Allah’ın elçisi bize: - Bu zattan kaçının” buyurdular. Biz de: - Ey Allah’ın elçisi, o bizi görmeyen bir amadır, dedik. Bunun üzerine Allah’ın elçisi bize: - O körse sizde mi körsünüz, onu görmüyor musunuz? Buyurdular. “ Peygamber efendimiz bir hadislerinde: “Harama bakan her göz, zina etmiş olur” buyurmakla göz zinasının kadın için de erkek için de geçerli bir yasak olduğunu bildirmiştir. (Riyazus Salih’in: 3/1647) Bu konuya İncil’de de şu sözlerle değinilmiştir: “Zina etmeyeceksin denildiğini işittiniz. Fakat ben size derim; bir kadına şehvetle bakan her adam zaten yüreğinde onunla zina etmiştir. Ve eğer sağ gözün sürçmene sebep oluyorsa, onu çıkar ve kendinden at; çünkü senin için azandan birinin yok olması, bütün bedeninin cehenneme atılmasından iyidir. Ve eğer sağ elin sürçmene sebep oluyorsa, onu kes ve kendinden at; çünkü senin için azandan birinin yok olması, bütün bedenini cehenneme atılmasından iyidir.” ( Matta İncili 5/27-30) Tahrif edilmiş olmasına rağmen Hristiyanlık dini de bu hükmü koymuştur. Zina dendiği zaman illa da bir kadınla bir erkeğin fiilen teması demek değildir. Zinanın birçok yolları vardır. Peygamber efendimizde bu konuda da şu açıklamayı yapmıştır: “İnsanoğluna zinadan nasibi takdir edilmiştir. İnsanoğlu mukadder olan bu akıbete erişecektir. Gözlerin zinası; yabancı kadınlara şehvetle bakmaktır. Kulakların zinası; dinlenmesi haram olan sözleri dinlemektir. Dilin zinası; söylenmesi haram olan sözleri söylemektir. Elin zinası; yabancı bir kadına dokunmaktır. Ayakların zinası; gidilmesi haram olan yerlere gidilmektir. Kalbin zinası da; zinayı temenni etmektir. Tenasül organı kalbin temennisini ya gerçekleştirir ya da kaçınarak yalanlar.” (Riyaz as Salıhın: 3/1653) Görülüyor ki zina insana çok yakın olan bir kötülüktür. İnsan kendini bu kötülükten ancak kuvvetli bir iman sayesinde koruyabi323 lir. Bundan başka insan, Allah’ın verdiği şeyleri yerli yerince kullanmakla sorumluluktan kurtulabilir. İtin ete bakmakla karnı doymadığı, aksine iştahın daha da arttırdığı gibi gözün de karnı doymaz, baktıkça bakası gelir. Dönüp dönüp bakmak ise insanın nefsini tahrik etmekten başka bir işe yaramaz. Bu güne kadar şehvet dolu bakışların ihtirasına nice namuslar kirlenmiş, nice aile yuvaları yıkılmıştır. Haklı olarak sık sık sorulan bir husus vardır. Ne yapalım? Yolda veya iş icabı bakma durumunda kalıyoruz. Bu da mı günah? Hemen belirtelim ki İslam Dini, katı bir din değildir. Dinimiz zaruretleri kabul eder. Dinimizin yasakladığı bakış, insanları kötü sonuçlara götürecek şehvet dolu gözlerin bakışıdır. Dinimiz, evlenecek kimselerin sonradan birbirlerini görüp ayrılmamaları veya evlendikten sonra bir kusurun ortaya çıkıp eşlerin boşanma durumuna düşmemesi için evlenme niyetiyle birbirlerine bakmalarını bizzat emretmiştir. Bir gün Müslümanlardan biri, bir kadınla evlenmek istediğini söyleyince Peygamberimiz: - Ona baktın mı? Diye sormuş, - Hayır, cevabını alınca da: - Git ona bak; zira onda bir kusur olabilir” buyurmuşlardır. Ayrıca sokakta göz ilişmesinin, ansızın bakmanın hükmü sorulduğunda Peygamber Efendimiz, bunda bir beis olmadığını belirtmiştir. Bir defasında Hz. Ali (ra) ye: - Ey Ali! Bir defa gözün kaydıysa, ikinci kere dönüp bakma! Birincisi için beis yok, fakat ikincisine izin verilmez” buyurmuşlardır. (Tirmiz: Edep:28) Cabir (ra) şöyle anlatır: “Ansızın bakmanın hükmünü Peygamber’den sordum, bana: - Derhal gözünü çevir” buyurdular. (Riyazüs Salıh’ın: 3/1656) Yol üzerinde oturan bir gruba peygamberimiz (SAV) : - Yollar üzerinde oturmaktan sizleri men ederim” demiş, Orada bulunan Müslümanlar cevaben: - Ya Resulallah! Bizler yol üzerinde oturur konuşuruz, iş görürüz” demişlerdir. Bunun üzerinde Allah’ın elçisi: - Mademki zaruretler dolayısıyla oturuyorsunuz, öyleyse yolun hakkını veriniz” buyurmuştur. (Riyazüs Salıh’ın: 3/1654) 324 Tekrar yolun hakkı nedir? Diye sorulunca Peygamberimiz şu cevabı vermiştir: - Gözünü haramdan sakındırmak, başkalarına eziyet etmemek, selam almak, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaktır”. Sonuç olarak dinimiz, iffet ve namusun korunması, başkalarının rahatsız edilmemesi ve çıkması muhtemel olan fitnelerin önlenmesi için insanların birbirlerine şehvet dolu gözlerle bakmasını haram saymıştır. Mümin suresinin 19. Ayetinde: Allah gözlerin hainliğini ve gönüllerin gizlediğini bilir” buyurarak hiçbir şeyin gizli kalmayacağını bildirmiştir. b) DOKUNMAK Bakmak nasıl nefsani duyguları harekete geçiriyor insanı karşı cinsi arzulatıyorsa, dokunmak, bakmaktan daha etkilidir. Her organın zinası vardır, el zinası da dokunmaktır. Sürtünmektir zina hükmündedir. Onun için kadın erkeğin tokalaşmasını dinimiz yasaklamıştır. İ- KADIN ERKEK BERABERLİĞİ Rabbimiz kadını ayrı, erkeği ayrı, birbirini arzulayan iki ayrı cins olarak yaratmış, ikisini de ayrı görevler vermiştir. Eğer bu ayrılık, bazı zorlamalarla ortadan kaldırılıp iki cinsin arasındaki mesafe kapatılacak olursa, cinsler kendi elleriyle kurdukları yuvaya ve içinde yaşadıkları topluma kaşı olan görevlerini gerçek anlamda yerine getirme imkânı bulamayacaklardır. Bu gün aile yuvalarının direği olan kadının yaşayışı ve kadın hakkındaki telakkiler incelendiği zaman görülecektir ki, olumsuz yöndeki değişmeler karşısında kadın, ağır baskılar sonucu ciddi tehlikelerle karşı karşıya bulunmaktadır. Daha çok çevreden gelen ihanet veya gafletin verdiği şaşkınlıkla: “efendim, haremlik-selamlık mı olurmuş” diyerek ar ve hayâ duygularının zapt ettiği kadını, yabancı erkeklerle yüz yüze getirmek, kadınla erkek arasındaki mesafeyi kapatıp birbirine yüz göz olmaları için medeniyet maskesi altında ağır baskılar kurulmuştur. Aile mahremiyeti ise, geçmişin çürük telakkileri sayılarak yıkılmak istenmektedir. İslam dini her konuda huzur ve saadetin yolunu gösterdiği gibi insanların aile yuvalarında da mutlu olmaları için bazı kurallar koymuştur. Bu kurallardan biri, insanlar arasındaki dostluk ve arka325 daşlık bağları ne kadar samimi ve ileri düzeyde olursa olsun asla mahremiyeti ortadan kaldırmayacak nitelikte olmasıdır. Allah, kadınların erkeklere, erkeklerin kadınlara şehvetle bakmalarını yabancı erkeklerle kadınların bir arada bulunmalarını ve zaruri olmayan hallerde birbirleriyle konuşmalarını yasaklamıştır. Bu konuda Peygamberimiz (SAV): “sizden biriniz, yanında mahremi olmayan yabancı bir kadınla yalnız kalmasın” buyurmuştur. Başka bir hadislerinde de: “bir erkekle bir kadın baş başa kalırsa üçüncüsü mutlaka şeytandır” buyurarak şeytanın tahrik edeceğini işaret ederek, erkeğinde kadının da iffetli kalmaları için iki cins arasında kesin bir sınır çizmiştir. (Buhari Nikâh: 111 + Tirmizi, Rada:15) Bir gün halife Ömer (ra) Müslümanlara hitaben: “Ey insanlar! İçinizi düzeltin ki, dışınız da düzelsin. Ahiretiniz için çalışın ki dünya işleriniz de yolunda gitsin. Biliniz ki, hiç kimsenin Hazreti Âdem’den başka bir atası olmadığı gibi Allah’la kendi arasında da bir aracı yoktur. Kim cennete gitmeyi dilerse cemaate katılsın. Çünkü şeytan, yalnızlarla beraberdir. Yalnız iki kişiden uzaktır: sizden hiç kimse kendisine haram olan kadınla baş başa kalmasın. Çünkü şeytan onları kötülüğü teşvik eder. Her kimi yaptığı iyilik sevindirir ve yaptığı fenalık da üzerse o gerçek mümindir” diyerek şeytanı mutlaka tahrikçilik görevini bir arada yalnız kalan kadını da erkeği de Allah’ın haram kıldığı günahı işlemeye teşvik edeceğini ifade etmiştir. Kadınların, erkeklerin ve ailelerin birbirine karışması halinde kadınların ve erkeklerin dostluk, arkadaşlık, ahbaplık maskesi ile sınırı aştıkları, harama yöneldikleri çokça duyulan ve görülen bir gerçektir. Doğum günü, evlenme yıl dönümü, davet, eğlence, toplantı derken aralanan hayâ kapılarının çoğu ardına kadar açılma tehlikesi göstermektedir. Manidardır; bir delikanlı kız arkadaşının babasına sorar: - Efendim, kızınla bu akşam yemeğe çıkabilir miyim? - Olmaz “ diye kaşlarını çatınca baba, tekrar delikanlı: - Bana itimadınız yok mu? - Var, var ama… - Yoksa kızınıza mı itimadınız yok? - Kızıma da var ancak ikiniz baş başa olursanız, o zaman ikinize de itimadım yok” cevabını verir baba. 326 Atalarımız kadınla erkeğin senli benli bir arada olmalarının sakıncasını : “ateşle barut bir arada olamaz” şeklinde ifade etmişlerdir. İnsanlığa en son din olarak gönderilen yüce dinimiz, insan hayatında hiçbir boşluk bırakmadan insan hayatının her noktasına, her saf hasına hükmeden bir dindir. Bugüne kadar Allah’ın ve resulünün insanlığın saadeti için koyduğu kuralların çiğnenmesi, hiçbir zaman insanlara mutlu bir hayat sağlamamıştır. Hiçbir kimse de günah işlenen yerde saadetin var olduğunu görmüş değildir. Kadın olsun, erkek olsun İslam’ın haram olduğunu bildirdiği kimselerle yüz göz olması, namus, iffet duygularını köreltir. İnsanı zapt eden utanma duygusunu ortadan kalkması ise, eşlerin birbirlerine ihanet etmesi ihtimalini artırır. Atalarımız: “ Kadını ar zapt eder, er değil” demişlerdir. Bir erkekte erkeklik gücü, bir kadında da kadınlık duygusu olduğu müddetçe birbirine ilgi duymaması insanlık tabiatına aykırıdır. Bu bakımdan insanlar aynı ölçüde değildirler. Bir insanın eşinde mevcut olmayan güzellik, olgunluk, kabiliyet ve güçlülük gibi bazı meziyetleri yakinen başkasında görmesi halinde, etkilenip hisleri değişebilir. Aile bağları zayıflar. Bu durumda eğer yüz göz olundu ise, meşru olmayan ilişkiler kolaylıkla kurulabilir. Çünkü insanın yokluğunu hissettiği özlemini duyduğu bazı şeyler insanı daha çabuk etkiler. Meydana gelen kompleks, sınırsız arzuların doğmasına sebep olur. Kurulan içki sofraları, kumar masaları, davetler, eğlence toplantıları: nice aile yuvalarının yıkılmasına ve nice facialara sebep olmamış mıdır? Romanlara, hikâyelere, filmlere konu olan en samimi arkadaşının nişanlısına, eşine âşık olanların, terk edilen eşlerin, cinayetle biten ihanetlerin hikâyesini hala okuyor, dinliyor ve seyretmiyor muyuz? Netice olarak; insan, her zaman her konuda kendine hâkim olabilen kusursuz bir varlık değildir. İçindeki nefsin arzu ve istekleri, dışındaki şeytanın hile ve tuzaklarıyla her an karşı karşıyadır. Yüce peygamberimiz bile sık sık yaptığı dualarda nefsinin arzularından, şeytanın şerrinden Allah’a sığınmıştır. Bir hadislerinde: ”Yanında mahremi bulunmayan kadınların yanına girmekten sakının.” Bunun üzerine Ensar’dan biri: - “Ya Resulallah! Ya erkek akrabasına ne dersiniz?” deyince peygamber efendimiz: - Onlara halvet ölümdür “ buyurmuşlardır. 327 Her türlü kötülükle karşı karşıya olan insanın fırsat bulduğu anlarda müsamaha kapısını aralanmış bulacak olursa pişmanlık duyacağı işler yapacağı, aile yuvalarına giren üçüncü şahısların hep aralanan mahremiyet kapısından girdiği unutulmamalıdır. Kur’an’da Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor: - “Peygamberin zevcelerinden lüzumlu bir şey istediğiniz vakit, perde arkasından isteyin”. (Ahzab: 53) Zina konusunda şunlara dikkat edilmelidir: - Müslüman kadının, Müslüman olmayan erkekle evliliği batıl, ilişki zinadır. - Boşananların beraberliği ve ilişkisi zinadır. - Nişanlıların, sözlülerin ilişkisi zinadır. - Geçici nikâh batıldır, ilişki zinadır. - Ay hali eşi ile ilişki günahtır. - Lohusa olan eşi ile ilişki günahtır. (Keffaret gerekir.) - Homoseksüellik zinadır. - Nikâh üzerine nikâh geçersiz ve ilişki zinadır. - Hayvanla ilişki zinadır. - Eşiyle ters ilişki günahtır. (Keffaret ve tevbe gerekir.) - Lezbiyenlik, sapıklık ve günahtır. - Elle boşalmak (gereksiz ise) zina günahı vardır. - Gizli nikâh, nikâhın şartlarına uyulmayan bir nikah batıldır. İlişki, zinadır. - Mahkemelerin ayırdığı çiftlerin dini nikâhı da gider. J- EL İLE BOŞALMA (İSTİMNA) Peygamber (as): “Eliyle nikâhlanan, mel’undur.” Buyurmuştur. Eli ile boşalanın Allah kıyamet gününde yüzüne bakmaz.” (Ramuzu le Hadis: 296/2) Eğer zinaya düşme tehlikesi ve korkusu varsa, o zaman zina yapmaktan ehvendir. (İ Canan Hadis Ans: 2/212) Zevk için yapılırsa, Hanefi âlimlerine göre günahtır. Halil Günenç Günümüz Meselelerine Fetvalar Cilt 2/Sayfa 234 de şöyle der: İstimna: Mastürbasyon ahlak ve terbiyeye aykırıdır. Hanefi, Safi ve Maliki mezheplerine göre haramdır. Hanbeli mezhebinde günaha düşme korkusu yoksa haramdır. Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Aile İlmihali adlı kitabının 120121-122 sayfalarında özetle şöyle der: “Mastürbasyon, İslam fakihlerinin çoğunluğuna göre birinci derecedeki haramlar arasında değildir.” 328 Hz. Peygamber tarafından hoş görülmemiştir: “Elle boşalan lanetlidir.” Buyurduğu nakledilir. İstimnanın doğrudan helal olduğunu söyleyen bir İslam âlimi olmamıştır. (Mü’minun Suresinin 5-7. Ayetlerini delil sayarlar). İbn-i Abidin bu konuda şöyle demiştir. “Sırf zevk için istimna haramdır.” Mastürbasyon Zararlıdır - Alışkanlık haline gelirse, sık sık ihtilam olmaya ve ani boşalmaya sebep olur. Erken inzal, evlilik hayatında tatminsizliğe sebep olur. - Gençliğinde bu işi yapanın erken yaşta cinsel hayatı sona erer. - İstimnaya alışanlarda kısırlığa neden olur. - Genç bu yola alışınca şehvet perest olur. Çocuk demez, yaşlı demez taciz eder, tecavüze yeltenir. Atalarımız “alışmış, kudurmuştan beterdir” demişlerdir. - İnsan yalnızlığa itilir, içine kapanır, bunalıma düşer. Çünkü her olaydan sonra pişmanlık duyar. - Gençlerin bu yolla enerjileri yok olur. (Yusuf El KardaviHelal Haram 178) Tıp otoritelerine göre: - Ruhsal ve bedensel hastalıklara neden olur. - Ruhi ve fiziki dengeyi bozar. Psikolojik rahatsızlıkların başlangıcıdır. - İnsanı zayıflatır, rahatsızlık verir. - Öğrenci ise başarısızlığına neden olur. Aklı, fikri cinsellikte olur. Zarar görmemesi için gençlerimiz ne yapmalıdır? - Müstehcenlikten uzak durmalıdır. - Eline, beline, diline sahip olmalıdır. - Kız erkek arkadaşlığının dozunu kaçırmamalıdır. - Müstehcen televizyon programlarından, müstehcen gazete, dergi ve filmlerden, konuşmalardan uzak durmalıdır. - Sağlıklı bir insan olarak topluma katılmak istiyorsa, ciddi şeylerle uğraşmalıdır. 329 - İslam âlimleri, sünnete uyarak gençlere namaz kılmayı, oruç tutmayı, özellikle tahrik ortamlarından uzak kalmayı, tavsiye etmişlerdir. Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Gençlerden evlenmeye gücü yeten evlensin, çünkü evlenmek gözü ve nefsi korur. Buna gücü yetmeyen de oruç tutsun. Çünkü oruç en iyi sığınaktır.” (Y. El Kardavi Helal Haram: 178) 330 SORULAN SORULARA CEVAPLAR Bilinmesi gereken bazı şeyler bilinmiyor. Öğrenilmek içinde bir çaba sarf edilmiyor. Bazı kişiler ve basın-yayın organları da yanlış bilgi veriyor. Bazı ilahiyatcılar şov yapıyor müslümanların kafasını karıştırıyor. Bir çoğumuz soru sormayı gurur meselesi yapıyor, soru sormayı gururuna yediremiyor "bilmiyor" kınamasından korkuyor. Halk arasında bilmediğini bilmemek öğrenmeye engel oluyor. O zaman herşeyi kafadan uyduruyor en iyisini kendisinin bildiğini zannediyor başkalarına da yanlışı yaymaktan çekinmiyor. Kitap okuma azaldı. Cenab-ı ALLAH 'ın "oku" diye indirdiği Kur'an meali Kur'an tefsiri bile az okunuyor. Okumanın yerini ekran aldı dedikodu aldı. Bakın Cenab-ı ALLAH ne buyuruyor; -Hiç körle gören bir olur mu? (En'am:50) -Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (Zümer :39/9) Bazıları da biliyor ama bildiğini uygulamıyor. Cenab-ı ALLAH 'ın ne buyurduğunu biliyor ama yerine getirmiyor. Peygamber (a.s) "fayda vermeyen ilimden sana sığınırım"diye dua etmiştir(ibn-i mace 1/42) Bazılarıda biliyor başkasına söylüyor ama kendisi yapın dediğini yapmıyor. Böylelerini Cenab-ı ALLAH uyarıyor."yapmadığını neden söylüyorsun?" Böylelerinin acıklı halini peygamber (a.s) şöyle anlatıyor: "Kıyamet gününde bağırsakları dışarıda adam döner. Ona: Siz bize iyiliği emredip kötülükten men eden falanca değilmisin?"derler o da "evet ben size yapın dediğimi, kendim yapmazdım! Yapmayın dediğimide yapardım" cevabını verir. ALLAH (C.C) Resulünün her zaman hatırımızda tutmamız gereken bir uyarısı var: "Alimin günahı bir günahtır, cahilin günahı iki günahtır. Alim günaha düştüğü için azap olunur cahil ise hem günaha düştüğü hem de öğrenmediği için azap olunur (Ramuz el-hadis 286/8) Dinimizin emir ve yasaklarını ibadet şekillerini en güzel bir şekilde doğru olarak bilmek dinimizin emridir. Akaid ilmini bilmeyen imanını muhafaza edemez. Şirke düşer. Cenab-ı ALLAH: "İnsanların çoğu şirk koşarak inanırlar" diyor. 331 FIKIH İLMİNİ BİLMEYENİN HALİ NE OLUR? Neyi nasıl yapacağını bilemez amelleri boşa gider. Sevapsız işler yapar. -Bid'at ve hurafelere düşer. -Kendini günahtan haramdan alıkoyamaz. -Sık sık şeytanın tuzaklarına düşer Birgün Esat hoca efendiye sordular: -Önce fıkıh mı öğrenelim yoksa Kur'an mı öğrenelim? Kur'an mı okuyalım? -"Tabiki fıkıh öğrenmek önce gelir. Ama iyi şeyleri birbiri ile tokuşturmamak gerekir. İyi bir şeyi yaparken başka bir iyi şeyi terk doğru olmaz" cevabını verdi. İbadetin bilgisi ibadetten önce gelir. Bilinmeden yapılan ibadet zevk alınmadığı gibi yanlış yapılırsa kabul olmaz. Fıkıh ilminin bilinme zaruretini peygamber(a.s) efendimiz şöyle ifade eder: -"Fıkıhsız ibadet olmaz(Ramuz el hadis:482/4) -"Fıkıh bilmeden ibadet eden, gece karanlıkta inşaat yapıp da gündüz olunca yıkan kimseye benzer"(age :292/3) Bu durumda ne yapmamız lazım? İtikadı düzgün bir fıkıhcının ilmihal kitabını alıp okumamız, anlayamadığımızı bir bilene sormamız lazım. Evde okuma saati ayarlanmalı o saatte ev halkı okumalı veya okuyanı dinlemeli Bayram, kandil, doğum, evlenme gibi özel günlerde eve temel kitaplar alınmalıdır. Soru sormak bilmediğini sorarak öğrenmek her müslümanın boynunun borcudur. Cenab-ı ALLAH ne emrediyor: "Bilmiyorsanız, ilim sahiplerine sorun"(Enbiya:7) Bazı sorular yapılan hatalara işlenen günah ve haramlara kılıf bulmak için soruluyor. Fetva alacak nefsine, menfaatine uygun olanı yapmaya devam edecek. Soru sorarak eksikliklerini gidermek yanlışlıklarını düzeltmek vazifemiz. Atalarımız: "Sormak ayıp değil, bilmemek ayıptır" demişlerdir. Sormak için telefonlar var internet gibi çeşitli yollar var yüzyüze utanılabilir... Düzgün sormak, cevabı tersinden almamak, aynı soruyu ona buna sorup fitne çıkartmamak çok önemlidir. İyi niyetli olmak gerekir. Öğrenme niyetiyle soru sormalıdır. 332 Ne derler :"fare un çuvalının açık ağzını bırakır, altından deler" Basın yayın organlarında kafa karıştıranlar oluyor, dikkat çekmek için şov yapılıyor. O nların dini yorumlaması bazılarının nefsine hoş geliyor,söylediklerini benimsiyor,ona buna yayıyor vebale ortak oluyor. Onlara çağdaş fetvacı deniliyor, delilsiz, mesnetsiz atıp tutuyorlar. Nelere mâl olduğunu ne gibi vebal altına girdiklerini bilmiyorlar. Bunların kaynakları Kur'an, sünnet, mezhep değil kendi yazdıkları kitaplar oluyor. Atalarımız:"rehberi karga olanın burnu pislikten kurtulmaz" demişlerdir. Cenab-ı ALLAH uyarıyor:"insanları önderleri ile beraber çağıracağız"(İsra:71) -"Firavun kıyamet günü kavminin önüne düşecek onları ateşe götürecek."(Hud:98) -Peygamber(a.s) efendimiz şöyle lanet ediyor: -"Birileri dinin temizliğini bozacak şeyler söylerler. ALLAH (c.c)'ın, meleklerin ve lânet edicilerin lâneti onların üzerine olsun."(Ramuz el hadis:507/5) Adam çıkmış teravih namazı yoktur diyor müslümanların şevkini kırıyor. Burada Kur'an okunmaz diyor ölüleri mahrum ediyor bunlara karşı tavrımız bunları dinlememek olmalıdır. SORULAR - CEVAPLAR 1- MEZARLIKTA KUR'AN OKUNUR MU? Neden okunmasın? arefe günleri, ziyaretlerimizde hatta mezarlığın yanından geçerken okuyoruz, lâyık olanların ruhuna bağışlıyoruz. Onlar bekliyor. Mezar taşlarının hemen hemen hepsinin üzerinde "FATİHA" yazıyor. Benim ihtiyacım var benim için oku diyor. Nice din alimleri cenazeyi gömüyor veya kendi gömülüyor, duadan önce bir aşır bir yasin okunuyor. En güzel orada dinleniyor. Yalnız orada para ile yasin satın alınmaz. Ücretle okutulmaz. Mehmet Akif'in "İnmemiştir Kur'an mezarda okunmak için" sözü Kur'an’ı yaşamayıp ölü kitabı olarak görenler içindir. 333 Soru sorana sordum: Sen kabre konulduğun zaman Kur'an okunsun ,ardından dua edilsin ve fatiha denilerek oradakilerin senin ardından fatiha okusun istermisin? - İstemez olurmuyum! dedi. Öyle ise mezarlıkta Kur'an okunur dedim... 2-Ben işsizdim bana para verildi"isa nın kurtarıcı olduğunu kabul ediyorum"dememi istediler. Bana incil verdiler incili okudum .Ne emir ne yasak ne ahiret var.Tekrar müslüman olmak istiyorum. ALLAH (c.c)beni affeder mi? -Neden affetmesin?Cenab-ı ALLAH 'ın affı büyüktür" ALLAH (c.c)'ın rahmetinden ümit kesmeyin"diyor Kur'an...pişmanlık içinde kelimei şehadet getirisin boy abdesti alıp küfür kirinden temizlenir tevbe edersin.. Yalnız önceki işlediğin sevaplar gitti, günahlar kaldı imanla beraber nikahta gitti iman tazelediğin gibi nikahta tazelersin tevbe et ibadetlere sarıl. ALLAH (c.c) seni affetsin. 3-Ben çok sıkıntı çekiyorum ALLAH (c.c) beni sıkıntı çekmem içinmi yarattı? -Cenab-ı ALLAH insanları çeşitli şeylerle imtihan eder. Mü'min çektiği sıkıntıya sabrederse, günahına kefaret olur sevap kazanmasına neden olur. Sabret şükret sonu selamet olur inşallah... ALLAH (c.c) insanı kulluk görevini yapsın diye yaratmıştır. Bir de imtihan için yaratmıştır Sen ibadetlere sarıl ibadetlerle ALLAH (c.c) ' tan yardım iste... -Seçimlerden önce idi. Televizyonda konuşan bir parti lideri "Falan partiye oy veren kafirdir"dedi. Ben o partide küfür alameti görmediğim için o partiye oy verdim. Ben kafir mi oldum? -Dini inancı siyasileştirmek, parti malzemesi olarak görmek doğru değildir. Birisi söz ve davranışları ile küfrünü ilan etmedikçe ve kafir işi işlemedikçe kafir olmaz. Ona kafir denmez hatta kafir işi işlese bile kafir denmez. Birine kafir demek korkunç bir şeydir. Peygamber (a.s) :"kendisine kafir denilen eğer kafirse, söz yerini bulmuş olur. Eğer kafir değilse söz söyleyene döner" buyurur.(R.salihın:1591) Kötü zandan sakınılmalıdır. Bir hocam şöyle demişti: "Müslümanı küfürle itham etmek, kolay bir iş değildir, faydası da yoktur" 334 -Bir genç: Bana hristiyan olursan cennete gidersin dediler doğrumu? -Cennetin kapısında La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah yazılıdır. Peygamberimiz (s.a.v) :"iman etmedikçe cennete giremezsiniz" diyor.(Müslim iman:93) Amelsiz cennete girilmez. Cennetlik iş yapmayan cennete giremez. Kur'an da :"ehli kitap: Yahudi ve hristiyanlardan başkası cennete girmeyecek! dediler. Bu onların kuruntusudur" buyrulur. (Bakara :111) "İşte onlar ahirette kendileri için ateşten başka hiçbirşeyleri olmayan kimselerdir. Dünyada yaptıkları da boşa gitmiştir. Yapmakta oldukları şeyler zaten batıldır"(Hud:16) Hristiyanlık bozulduğu için islam dini gönderilmiştir.. İslamiyet geldikten sonra insanlığın dini islamdır. 6- Şöyle şöyle, şu kadar, şunu yaparsanız ALLAH (c.c)'a yaklaşmış olursunuz ve ALLAH (c.c)'ı görürsünüz deniliyor. Bu doğrumu? -Daha önce ben ALLAH (c.c) ile görüşüp konuşuyorum, hatalarım için O 'ndan izin alıyorum diyen birileri bunlar. Şu anda gözümüzün yapısı Cenab-ı ALLAH 'ı görmeye müsait değildir. Peygamber efendimiz bile miraç ta ALLAH (c.c) 'ı görememiştir. Gördün mü diye soranlara: O ' bir nurdur, O ' nu nasıl görebilirim? Demiştir. Musa peygamberde ALLAH (c.c) görmek istedi. Cenab-ı ALLAH ona "Sen beni göremezsin"buyurdu.(A'raf:143) En'am sûresi 103. ayette :"O ' na gözler erişemez." buyuruluyor. Bu durumda onlara inanabilirmisiniz? Kıyamet sûresi 22-24. ayetlerde müslümanların ancak cennette Cenab-ı ALLAH 'ı görebilecekleri bildirilmiştir. Uyarıyorum: İslamı yanlış yorumlayan, ayetleri çarpıtan peygember (a.s)'a yer vermeyen kanallar var kişiler var.onlara uyarsanız nereye gidersiniz kimi görürsünüz bilemem... 7- Namazdan, duadan ve Kur'an okunduktan sonra çok şey sıralanıyor ve hassaten ALLAH (c.c) rızası için deniliyor. Doğru mu? 335 -Bir şey hem ALLAH(c.c) için hem başkası için olamaz. Bir şey ALLAH (c.c) içinse başkası için, başkası içinse ALLAH (c.c) için olmaz. Hem ALLAH (c.c) için hem başkası için olursa Fatiha paylaştırılırsa bu şirk olmaz mı? Dikkatli olunmalıdır çünkü araplar ALLAH (c.c) 'a inanıyor ama ALLAH(c.c) ile beraber putlarada tapıyorlardı. Yani yapılanları ALLAH (c.c) ile putlar arasında bölüştürüyorlardı. Bir sahabi peygamber efendimize: -"Bana öyle bir şey söyleki hem bana hem başkasına faydası olsun. Aynı zamanda ALLAH (c.c) 'da razı olsun"dedi. Peygamber (a.s ) ona:"birşey ancak ALLAH (c.c) için olur der. " O sırada zümer sûresinin 2. ayeti nazil olur.. Mehmet zahid kotku şöyle der: Sıralayıp sıralayıp da ALLAH (c.c) rızası ekleyivermek şirkdir 8- Şeytan insanı aldatır mı? Nasıl aldatır? -Şeytan insanı aldatamaz. Onun inanan üzerinde hakimiyeti yoktur. İnsan şeytana fırsat verir ve aldanır. ALLAH (c.c) ,Kur'an’da: -Şeytana aldanmayın. -Şeytanın peşine düşmeyin, diye uyarıyor Buna göre zarar görüpte "beni şeytan aldattı, kandırdı" mazaret olabilir mi? Cenab-ı ALLAH "beni şeytan aldattı "diyene:" ben size şeytana uymayın, o sizin düşmanınızdır" demedim mi? "diyecek (Yasin: 60 ) Peygamber (a.s.) :"içinizden şerre davet eden bir ses duyarsanız ona uymayın. Hayra davet eden bir ses duyarsanız ona uyun"der. 9-Ücret karşılığı ölmüşlerim için hatim okutabilir miyim? -Kur'an para ile öğretilemez. Para ile okunmaz ve okutturulamaz. Kur'an okumayı bilmiyorsan 3 ihlas 1 fatiha okur gönderirsin. ALLAH (c.c) Kur'an’da şöyle buyuruyor: -"Ayetlerimizi az bir karşılık ile satmayın" (Bakara : 41) -"Az bir paha ile ayetlerimizi değiştirenlerin yiyipte karınlarına doldurdukları ateşten başka bir şey değildir. ALLAH (c.c) kıyamet günü onlarla konuşmaz onları temizede çıkarmaz onlar için can yakıcı bir azap vardır."(Bakara:174) 336 10-"Peygamber (a.s) şöyle buyuruyor" diyorsunuz. Onun görevi aldığı emri ulaştırmak. Onun emir koyma yetkisi var mı? -İslam dininde 4 kaynak vardır sünnet ikinci kaynaktır. Kur'an da geçmeyeni sünnette ararız. Sünnet Kur'an ın açıklayıcısı olduğu gibi Kur'an da olmayan hususlarda vardır.mesela : midye, eşek eti ,Kur'an da yoktur sünnette haram kılınmıştır. Peygamber(a.s):"bana Kur'an kadar daha vahiy edildi."demiştir. Necim 4. ayetinde "peygamberin bildirdikleri vahiyden başka bir şey değildir" buyurulur. A'raf 157 de :"peygamber onlara iyiliği emreder onları kötülükten men eder. Onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri de haram kılar" "Resulüm ne getirdiyse onu alın, sizi neden men ederse ondan sakının" (Haşr :7 ) buyurur. 11- Babam için hayır yapacaktım. Bana komşum boşuna yapma ona ulaşmaz dedi. Doğrusu nedir? -Peygamberimiz ölenlere dua etmiş, gıyabi cenaze namazı kılmış, necaşiye dua etmiş, mescidi temizleyen kadın için dua etmiştir. Cenaze namazı kılınır. Mezar taşına fatiha yazılır. Yasin okunur, hatim okunur. Mevlid okutulur. Atalarımız vakıflar kurmuş... -Peygamberimize salavat getiririz. Ölmüşlerimize Yasin okur dua ederiz. Bir hadiste: "Ölülerinize Yasin okuyun" buyurulur. (Ramuz el hadis:79/4) -Sadakai cariye olan işler vardır. Cenab-ı ALLAH :"Rabbimiz bizi ve bizden önceki müslümanları bağışla"(Haşr :10) ..diye dua etmemizi emrediyor.. Hayra mani olan nasipsiz imselerdir böyle diyenler... 12- Teravih namazı yok. Bid'attır deniliyor. Komşumu teravihe götürüyordum şimdi gelmez oldu... -Teravih namazını peygamber efendimiz kılmıştır ve kılmamızı tavsiye etmiştir. Şöyle buyurur: "Kim inanarak ve sevabını umarak teravih namazı kılarsa, küçük günahları bağışlanır" (Buhari :1/251) Hz.Ömer zamanında 20 rekat cemaatle kılınmaya başlanmıştır. Bid'at işledin diyenlere: "ne güzel bid'at!" diye cevap vermiştir 337 İslamdan ,ibadetten,camiden soğutmak ve kafa karıştırmak isteyenlere uyan kaybeder.. Neredeyse 15 asırdan beri çoşkuyla kılınan teravih namazı nasıl yok olur? 13 - Babam zekat vermiyordu öldü mirası bölüştük. İçime sinmiyor ne yapabilirim? -Zekatın verilmediğini kesin olarak bildiğinize göre:"ölüm hak miras helal "deyip işin içinden sıyrılıp kaçamazsınız. Aslında mirascı vermek zorunda değildir sorumluluk vermeyene aittir. Siz içinde fakirin hakkı olan bir malı kullanmak istemezseniz zekatı verip malınızı temizlersiniz. Babanızın azap görmesini istemezseniz zekatını verir onu azaptan kurtarırsınız. Malın el değiştirmesi haramlığı gidermez.. 14- Namazda bir türlü vesveseden kurtulamıyorum. Ne yapmalıyım? Kur'an da :"kuşkulananlardan olma!"(Bakara: 147) "Şüphelenenlerden olma" (Al-i imran: 60) "Eğer şeytanın vesvesesi seni dürterse hemen ALLAH (c.c)'a sığın "(A'raf:200) buyruluyor. Ne yapayım diyorsun: vesveseye itibar etmeyeceksin yoksa kaybedersin. -Namazda olduğunu aklından çıkarma -Okuduklarını ve anlamlarını düşün -Dünya ile meşgul olma -Cenab-ı ALLAH 'ın huzurunda olduğunu ,namaz kıldığını unutma. 15-Bazen oğluma beddua ediyorum. Bu ona zarar verir mi? Beddua kötülük istemektir. Senin beddua etmen oğluna zarar verir, huyunu ahlakını bozmuş ona kötülük etmiş olursun. Ananın babanın duası kabul olur. Beddua yerine hidayetini iste o yönde dua et. Adamın biri bir alime gider: -Oğlum beni dövüyor, evlatlık görevlerini yapmıyor der -Oğlun için beddua ediyor musun? Diye sorulunca ettiğim oluyor der -Sen onu kötü etmişsin "diyor 338 16-Kardeşim askere gidecekti arkadaşları bana zorla içki içirdi çok üzülüyorum, ben sorumlu muyum? -İnsan bilerek kendi arzusuyla işlediği günahlardan sorumludur sen razı olmadığın için inşallah günahkar olmazsın çünkü zorlama var. Bir insan fırsat verir ,ümitlendirir ,karşı tarafın işini kolaylaştırırsa, günahkar olur. Ortada zorlama tehdit ciddi ise işlenen günahta baskı görenin vebali olmaz ama sonra tevbe etmesi ALLAH (c.c) ' tan af dilemesi gerekir. 17-Bazen eşimle tartışıyoruz. İstemeyerek kabalığımız oluyor. Nikahımız zarar görüyor mu bilmiyorum! -Böyle durumlarda boşama sözcükleri kullanılmasada nikahın şakası ciddisi olmaz. Nikah tazelemek evlilik için daha uygun olur.Bu iki şahidin yakınlarda olabilir "sen beni eşliğe kabul ediyormusun?" "Bende ediyorum" şeklinde nikah tazelenebilir. 18-Nişanlıyken dini nikah kıydık beyefendi memleketine gitti benim boşanmam nasıl olur? -Nikah kıymakla hata etmişsiniz günaha girmeyelim derken günaha girmişsiniz. Kadının boşama hakkı olabilmesi için nikah sırasında, nikah şartı olarak boşanma hakkı isteyip alması lazımdır. Nikahtan sonrada bu hak istenip alınabilir (Nisa :128 ) Bu hak telefonla ya da yazılı olarak da alınabilir. 19 -Dövme yaptırmak istiyorum, yaptırabilir miyim? -Dövme fıtratı bozan şeylerden biridir. Dinen yasaktır. -Kanser, Aids gibi hastalıklara neden olur. -Dinen abdeste gusle manidir Bir hadiste :"dövme yaptırana, kaşlarını inceltene, dişlerini seyreltene ALLAH (c.c)'ın yarattığını bozana ALLAH (c.c) lanet etsin" denmiştir (R.salihın:1677 ) 20 -Maaş alabilmek için anlaşmalı boşandık. O para bana haram mı helal mi? -Boşanmakla hem resmi hem dini nikah gitmiştir. Eşinizle ilişkiniz zinadır. Hile vardır. Mahkemede yalan söylenmiştir. O para 339 size helal değildir. Bundan vazgeçin dul maaşı gerçekten dul kalanın hakkıdır. 21 -Eşim hasta olmadan rapor alıyor tartışıyoruz. Maaşı helal olur mu? -Hasta olmadan alınan raporda yalan var,işi aksatma var , üretim azaltma var vatandaşın ve iş sahibinin hakkını yeme vardır. -Doktor rapor alsa, hastalar acı çeker -Öğretmen rapor alsa, öğrenciler geri kalır -İşçi rapor alırsa, iş sahibi ve ülke zarar görür Hasta olmadan alınan raporla maaş veya ücret hakedilmemiş olur unutmayın bu durum evin huzuruna ve çocuklara olumsuz yansır. 22- Komşu içki satmazdı şimdi satıyor.alış veriş yapmıyorum diye darılıyor ne yapayım? -Doğrusunu yapıyorsun içki satmak meşru bir kazanç değildir sarhoşun işlediği hataya bile ortak olur. İnsanlara zarar vermiş olur.paranın nereden geldiği kadar nereye gittiği kime destek olunduğuda önemlidir. Peygamberimiz içki konusunda 10 kişiyi lanetlemiştir( Ramuz el hadis 11/2 + 347/9) Bu konuda komşunuzu uyarırsanız neden alış veriş yapmadığınızı açıklarsanız vebalden kurtulmuş olursunuz. 23 -Fal baktırıyordum günah dediler. Falcı bilebilir mi ? -Çoğu atıp tutar. Ortalıkta yuvarlak laf eder. bir çok şeyi bilemese de bir şeyi tutturursa bildi olur. Gaybı, gizliliği, geleceğin bilgisini ALLAH (c.c) tan başka kimse bilemez. Falcı öleceğini bilse ya, başına geleceği bilse ya ... Canlı yayında iki medyumdan biri diğerine tokat attı ve benim tokat atacağımı neden bilemedin? dedi -Faili meçhulleri bilsin -Piyango biletinin büyük ikramiyesini kazansın -Yer altındaki hazineleri bulsun çıkarsın!! bilemez bulamaz yalan söyler... 24 -Ezanlardan sonra ezan duasını koyuyorsunuz.bunun bir dayanağı varmı? Ezan duasının bid'at olduğu söyleniyor ne dersiniz? -Ezan duası bid'at değildir. 340 Kur'an-ı Kerim de Cenab-ı ALLAH :"Ümit edebilirsin Rab'bin seni bir makam-ı mahmuda gönderecektir"(isra:79) Peygamber (a.s)" ezanı işiten ezan duasını okursa kıyamet gününde benim şefaatim helal olur"(prof.dr vehbe zuhayli, islam fıkhı ans. 1 /435 baskı 1994) Ezanı işitenin okuyacağı vesile duası şöyledir : Allahumme Rabbe hazihi'd-da'veti't-tamme. Vesselatil kâimeti ati Muhammedenil vesilete vel fazilete ved-dereceter-refîah. Vebashü makamen Mahmudenillezi veadteh. İnneke lâ tühlifü'l-mîâd Ne diyoruz : "ALLAH'ım! ey bu davetin, ezan ve kılınacak namazın Rabbi. Hz. Muhammed 'e vesileye fazileti ve yüksek dereceyi ihsan et ve onu kendisine vaad etmiş olduğun makam-ı mahmuda eriştir. Şüphesiz sen vaadinden dönmezsin" (Prof.Dr Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam ilmihali sh. 217 - 218 ) Ezanı dinleyen bir müslüman, ezanın sonunda şu duayı yapar. Çünkü bu duayı yapan kimse şefaate hak kazanır ve peygamber efendimiz ona şefaat eder. Duayı ve anlamını naklediyor.(Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük islam ilmihali sh. 14-5 baskı 1990) Peygamberimiz (a.s) ezanı dinledikten sonra şu duayı okuyan kimseye şefaatinin hak olacağını bildirmiştir. (Buhari, ezan:8) duayı ve anlamını veriyor (Diyanet işleri başkanlığı yayını, İman ve İbadetler ilmihali sh.269 ) Şimdi biz bu ezan duasını koyalım mı? Okumayalım mı? ALLAH(c.c) sevgili Peygamberimizin şefaatine nail olanlardan etsin... Amin 341 342 SORULAR CEVAPLAR Atalarımız : “ Sormak ayıp değil bilmemek ayıptır” demişlerdir. Sormak öğrenme yollarından biridir. İnsan bilmediğini bir bilene sorar bilmediğini öğrenir. Bazıları bilmediğinin ortaya çıkmaması için sormaktan çekiniyor. Bazıları da sorduğunu bir daha soruyor, bir başkasına soruyor. Bazıları : “Falana sordum, sana da sorayım “ diyor, fitne çıkarma gayesiyle soruyor. Bazıları gereksiz şeyler soruyor. Bazıları da ona buna soruyor, kendi menfaatine uygun cevap fetva arıyor. İşlediği günahına kılıf arıyor. Bazıları kendi bildiğini ortaya koymak, karşı tarafı imtihan etmek için soruyor. Cenab-ı Allah : “ Bilmiyorsanız, bilenlere sorun “ buyuruyor. (Enbiya:7) Soru herkese sorulmaz. Bilgisi, inancı, itikadı düzgün olana, söylediğinin sorumluluğunu bilene sorulmalıdır. Ayet ve peygamber sözü ile sabit olan bir konuda soru sorulmaz, fetvada verilmez ve istenmez. Peygamberimiz (sav) çok ve lüzumsuz soru sormayı yasaklamıştır. Bilen kimse de ilmini gizlemeyecek, bilmeyenlere tebliğ görevini yapacaktır. Bazıları fetva vermenin önemini bilmiyor, ulu-orta konuşuyor. Peygamberimiz (as) :”Kim halka ilmi olmaksızın fetva verirse, yerin ve göğün melekleri ona lânet eder.(Ramuz el Hadis :407/10) Şimdi dinleyicilerimizin sorularından bazılarını sizlere aktaralım: 1-Soru: Abdest alırken organları peş peşe yıkamayanın abdesti olur mu? Cevap: Abdest alırken organları ara vermeden yıkamak Hanefi mezhebine göre sünnettir. Ara veren sünneti terk etmiş olur. Özür yoksa ara vermeden yıkamalıdır. Eğer herhangi bir mazeret olursa, abdeste mani değildir. 2-Soru: Abdestli iken ağızdan çıkan kötü söz, sövmek, lânet okumak, beddua etmek abdesti bozar mı? 343 Cevap: Kötü söz, çirkindir. İnanan insana yakışmaz. Sövmek, gıybet etmek, iftira, lânet bunlar abdesti bozmaz ama abdestlinin yapmaması gereken şeylerdir. Abdesti vücuttan çıkan; kan, irin, yellenme, idrar, kurt gibi şeyler bozar. Yatarak dayanarak uyumak, unutmak bozar. Kötü söz abdestte hayır bırakmaz. 3-Soru: Kolonya kullananın abdesti yenilemesi gerekir mi? Cevap: Alkol yasaklanırken emir; “kullanmayın” şeklindedir. Hz Ali (ra) “Bir göle bir damla alkol damlasa, o su ile abdest almam. Sular kurusa orada atımı otlatmam “ demiştir. Alkol yasağı gelince sahabe, küpleri dökmüş, küpleri de kırmışlardır. Müslüman alkol ve alkol katkılı maddelerden kaçınmalı, takvalı hareket etmelidir. Kolonya abdesti bozmaz ama takva yönü ile elimize kolonya aldıysak yıkarsak hem şüpheyi gidermiş oluruz, hem de takva ile hareket etmiş oluruz. 4-Soru: Boya abdeste manimi dir? Cevap: Boya tabaka oluşturuyor, içinde kan, domuz kanı, yağı gibi haram olan şeyler varsa, o boya abdeste, gusle manidir. Kına renk verir tabaka oluşturmaz yani altına su geçirir. Saç boyası, kılların diplerine suyun geçmesine mani değilse, abdeste, gusle mani değildir. Dövme deri üstünde tabaka oluşturuyorsa abdeste gusle manidir. Tırnak, dudak boyaları domuz katkılı ve altına su geçirmiyorsa, abdeste, gusle manidir. Mesleği boyacılık olan kimsenin tırnak kenarlarında kalan boyalar abdeste, gusle mani değildir. İmkan ölçüsünde yıkamalıdır. 5-Soru: Abdest ve gusülden önce niyet etmek unutulunca durum ne olur? Cevap: Bir şeye başlamadan besmele unutulursa, “Bismillahi ale evvelihi ve ahirihi “ denir. Eğer niyet farz değil sünnetse abdest ve gusülde olduğu gibi sünnet terk edilmiş, sünnet işleme sevabından mahrum olunur. Yalnız Şafi mezhebine göre abdest ve gusülde niyet farzdır. Farzın terki abdeste ve gusüle manidir. 6-Soru: Alkol alanın gusletmesi gerekir mi? Cevap: Gusül abdesti ne zaman gereklidir? -Eşi ile ilişkiden sonra, 344 -Şehvetle meninin gelmesi ile, -Rüya da ihtilam olunca, -Kadınların adet ve lahusalıklarından sonra. Peki alkol alan ne dediğini, ne yaptığını bilir mi? Bilmez. Onun ayılınca abdest alması ve gusletmesi uygundur. İdrardan sonra gelen meni abdesti bozar guslü gerektirmez. Sezaryan ile doğum yapan kadın normal doğum yapmış hükmündedir. 40 gün sonra kanın kesilmesi ile gusleder. Eğer kan gelmez, devam etmezse, hemen gusleder. Gusül abdesti alanın ayrıca abdest almayacağına dair rivayetler vardır. 7-Soru: Kusmak orucu bozar mı? Cevap: İstemeden bir miktar kusmak orucu bozmaz. Ayrıca mideden boğaza gelen tekrar geriye giden şeylerde orucu bozmaz. Oruç, kişinin isteği ile ağız dolusu kusması ile bozulur..O orucunu kaza eder.Ağız dolusu kusanın orucum bozuldu diye yiyip içmemesi gerekir. Hz. Aişe (ra) :”Vücuda giren orucu bozar. Vücuttan çıkan orucu bozmaz “ demiştir. Diş çektiren kan yutmadıktan sonra orucu bozulmaz. İğne vurulmadıysa. Kan verenin orucu bozulmaz. İnsülin ve iğne yaptıranların iftardan sonra yaptırmaları gerekir. 8-Soru: Tutulamayan oruç ne olur? Cevap: Düşük yapan kadın kan geldiği müddetçe doğum yapan kadın gibidir. Oruç tutmaz kaza eder. Yolculuk hastalık gibi nedenlerle tutulamayan oruçlar Ramazandan sonra kaza edilir. Düşüklerde çocuk insan şeklini almadıysa gelen kan özür kanıdır. Namaz sorumluluğu düşmez. Astım hastaları için boğaza sıktığı oksijenli su orucu bozmaz. İçine ilaç ilave edilmediyse. Uykuda ihtilam olanın da orucu bozulmaz ve oruçlarını kaza etmezler. Boğaza inmeyen damla orucu bozmaz. Kaza gerektirmez. Oruç tutmaya gücü yetmeyen ihtiyar iyileşmesi mümkün olmayan hasta fidye verir. Ne kadar oruç tutamadıysa. O kadar fidye verir (Fidye o yılın Fıtr sadakası miktarıdır ve ya bir fakiri sabah akşam doyurur.) 345 Fidye veremeyecek kadar fakir olan, tevbe istiğfar edip affını ister. Kasten, farz Ramazan orucunu bozan, peş peşe iki ay oruç tutar, bir de kaza 61 gün oruç tutar. Kadının adet halinin dışın da ara verilmez. Bir mazaret nedeniyle ara verilirse 61 gün yeniden başlar. 9-Soru: Mahkeme kararı ile kan parası almak meşrumu? Cevap: İstemeden bir kaza sonucu, birisinin ölümüne sebep olan kimse, ölenin yakınlarının arzusu ve mahkeme kararı ile kan parası öder. Bunu almak meşrudur, helaldir. 10- Soru: Seferilik ne zaman olur? Cevap: 90 km uzak bir yere giden kimse o şehrin sınırından çıktığı andan itibaren 15 günden az kalacağı yerde ve yolda misafir sayılır. Dört rekatli farz namazlarını 2 rekat kılar. Mesh müddeti 72 saat olur. Doğup büyüdüğü yerde ana baba, eş evind , malının evinin bulunduğu yerde misafirlik olmaz. 11-Soru: Adetli kadın temizlik yapabilir mi? Cevap: Adetli, lahusalı kadın tırnak keser, tıraş olur, istenmeyen kılları temizler. Bazı din alimlerine göre tırnak kesmeden, tıraş olmadan cünüp adetli ve lohusalı kadının gusletmesi gerektiği görüşündedir. 12-Soru: Çocuk ne zaman mükellef olur? Cevap: Erkek çocuk ihtilam olunca ve ya 15 yaşına girince mükellef olur. Kız çocukları adet görünce mükellef olur.Artık dini emirlerden sorumluluk başlar. Erkekler genellikle 12-15 yaşlar arasın da, kızlar ise 9-15 yaş arası büluğa ererler 15 yaş sonunda kan görmeyen , ihtilam olmayan çocuk mükellef sayılır. Zengin sayılan çocuğun büluğ çağına girmesi ile zekat verir, haçtan, namazdan, oruçtan sorumludur. Buluğ çağına girmeyen çocuk zekat vermez ama bağ, bahçe, ve tarladan elde edilen mahsülün öşrü (zekatı) verilir. 13- Soru: Doğum yapan adet gören kadın hangi ibadetleri yapabilir? Cevap: Namaz kılamaz, oruç tutamaz, Kabeyi tavaf edemez, Kur’anı dokunamaz, Kur’anı okuyamaz. Ancak; -Zikreder -Kelime-i şehadet getirir -Dua eder 346 -Kelime-i tevhid getirir -Selavat getirir -Dini öğrenmek için hadis tefsir ve dini kitap okur -Yapılan duaya Amin diyebilir. 14- Soru: Namazlar cem edilebilir mi? Cevap: Hacta ve yolculukta öğle ile ikindi, akşam ile yatsı birlikte kılınabilir. Allah kolaylık diler. Diğer namazlar birleştirilerek aynı anda kılınamaz. Nafile, sünnet, kaza namazları aynı anda kılmak caiz değildir. Her ibadet ayrıdır. Niyeti ayrı kılınışı ayrıdır. Dinde yeri farklıdır. Peygamberimiz böyle namaz kılmamıştır. Her şeyden önce insanın içine sinmez. Hiç bir fıkıh kitabında ve mezhepte böyle bir şey yoktur. 15-Soru: Öğle ve yatsı namazlarının son sünnetleri 4 rekat olarak kılınır mı? Cevap: Bu son sünnetler ikişer rekattır. Ve bunlar sünnettir. İlave edilen 2 rekat nafiledir. Onun için 2 rekattan sonra selam verilmeli, iki rekat daha kılınacaksa, nafile olarak niyetlenilmelidir. 16-Soru: Sıkışık abdestle kılınan namaz kabul olur mu? Cevap: Sıkışık durum, namazdaki dikkati ve huşuyu bozacağından mekruhtur. Denmiştir. 17-Soru: İkindinin sünneti ile yatsının ilk sünneti terk edilir mi? Cevap: Bunlar gayr-i müekked sünnetlerdir. Peygamber (as) sıkışık zamanlarda kılmamıştır. Gayr-i müekked sünnet bağlayıcı değildir. Yapmayınca sorumlu olunmaz. Mazeret varsa kılınmayabilir. Keyfi terk edilemez. Kılınmadığı zaman sevaptan mahrum olunur. 18-Soru: Namaz da gülenin namazı bozulur mu? Cevap: Namaz da yanındakilerin duyacağı kadar gülenin abdesti ve namazı bozulur. Kendi duyacağı kadar gülmesi namazı bozar. 19- Soru: Secde de burun yere değmez ise namaz bozulur mu? Cevap: Secde de 7 organın yere değmesi ile yapılır. Alın ve burun beraber yere değmelidir.Eller yere değmeli dirsekler değmemelidir.Dizler ve ayak parmak uçları yere değmelidir.Burnun değmemesi ayakların havaya kalkması olmaz. 20- Soru: Namaza niyette türün belirtilmesi gereklimidir? 347 Cevap: Namaz da niyet farzdır. Namaza duran kişinin niyetine farz, vacip, sünnet, nafile mi olduğunu belirtmesi gerekir.Bu bakımdan aynı niyetle birkaç namaz aynı anda kılınamaz. 21- Soru: Namazdan sonra camide müsafaha yapılır mı? Cevap: Cami de konuşulmaz. Müsafaha namazın bir parçası haline getirilmemelidir. Konuşmaya meydan vermeden yanındaki ile salevat getirerek müsafahalaşılabilir. 22- Soru: Namaz kılanın önünden geçilebilir mi? Cevap: Namaz kılan önünden geçilebilecek yere durmamaya çalışmalıdır. Camide önce çıkacak olanlar ön saflara geçmemelidir. Çıkacaksa, namaza durulmadan çıkılmalıdır. Çocuğun namaz kılan önünden geçmesi namazı bozmaz. Namaz kılanın her ihtimale karşı önüne sütre koyması uygun olur. Peygamberimiz (sav) :”Namaz kılanın önünden geçmenin ne olduğu bilinseydi, yüz yıl beklenirdi” diyor. Maliki mezhebine göre namaz kılanın engel olma hakkı vardır. Eliyle mani olur. 23- Soru: Telefon çalınca namaz bozulur mu? Cevap: Namazı zorunlu ve mazeret olmadan bozmak günahtır. O da nedir? -Cana yönelik tehlike -Mala yönelik tehlike yangın gibi -Tehlike anın da imdat diye yardım istenin ce -Camide sünnet ve nafile kılanın farza yetişme arzusu ile namaz bozulur. Kapı çalmış, telefon çalmış, birisi çağırıyor gibi haller de namaz bozulmaz. Hasta ana baba çağırırsa bozulur. 24- Soru: Farz namazlarının 3 ve 4 rekatların da sure okunursa ne yapılır? Cevap: Eğer farz namazlarının 3. 4. rekatların da Fatiha’dan sonra sure okunursa, farz olan rüku geciktirilmiş olur. Mesela 2. Rekatın sonunda oturulmayınca ve ya 1.3 rekatların sonunda oturulunca farz olan kıyam geciktirilmiş olur. O zaman sehiv secdesi yapılır. 1.2. rekatta Fatiha’dan sonra sonra sure okumamak durumunda sehiv secdesi yapılır 2. rekatta oturunca ettehıyyatü’den sonra salli barik, Rabbena okumak da farzı geciktirme halidir. İkindi ve yatsının sünneti hariç. 348 Vitiri kılarken konut dualarını okumayan da sehiv secdesi yapar. 25- Soru: Namaz da çokça kaşınma hali oluyor 3 defadan fazla kaşınmak namazı bozar mı? Cevap: Namazda, bir rekatta, rükuda veya secde de namaz dışı, kaşınmak veya elbisesi ile oynamak ekseriyete göre 3 defa olursa, namazı bozar. Görene namaz da değil izlenimi verirse, bu namaz da değil derse namazı bozulur. 26- Soru: Bir vaktin namazını kılarken farz, sünnet ve vacip namazlarının arasında konuşulur mu? Cevap: Bir vaktin namazları bütünlük arzeder. Aralarında konuşmak bişeyler yapmak veya yiyip içmek doğru değildir. Mecburiyet olmadıkça aralarında başka şeyler yapılmamalıdır. Çünkü namaz da bütünlük bozulur sevaptan mahrum kalınır. 27- Soru: Namaz da gizli okunacakken açıktan, açıktan okunacakken gizli içinden okununca ne olur? Cevap: Sünnetlerde kendi duyaçağı kadar okumak farzlarda sabah, akşam, yatsı da 1. 2. cemaatle dıştan okumak vaciptir. Tek başına kılan kendi duyacağı kadar okur. İçten okursa kıraat olmaz. Namaz da olmaz. Kıraatin bilerek içten ve dıştan okunması terk edilirse namaz tekrar kılınır, unutulursa sehiv secdesi gerekir. 28- Soru: Cuma günü camiden çıkılmadan kadın öğle namazını kılabilir mi? Cevap: Üzerine Cuma farz olmayan kadınlar, hasta kimseler, vakit girince öğle namazını kılarlar. Üzerine Cuma farz olup ta gidemeyenler camiden Cuma kılanların çıkmasından sonra öğle namazlarını kılarlar. 29- Soru: Cemaatle namaz kılan ne okur, ne okumaz? Cevap: Mezhebimize göre cemaat besmele çekmez sübhanekeyi okur. Çünkü imam fatihayı okuyor. Cemaat imamın okumasını takip eder. İmam içinden okuyorsa, cemaat okumaz. Oturunca Ettehıyyatü, Sallibarik ve Rabbena’yı okur. Rükudan kalkarken :”Rabbena lekelhamd” der. 30- Soru: Kerahat vakitlerinde neden namaz kılınmaz? Cevap: Güneş doğarken, batarken, tam zevalde iken kerahat vaktidir namaz kılınmaz, tilavet secdesi yapılmaz. Çünkü bu vakitlerde Mecusiler (Ateşe tapanlar) ibadet ederler. Onlara benzememek için ibadet yapılmaz. Sabah namazı vaktinde başka namaz kılınmaz. 349 İkindi ile akşam arası nafile namaz kılınmaz. 31-Soru: Adetli kadın namazlarını kaza eder mi? Cevap: Adetli, nifaslı kadın namaz kılamaz, oruç tutamaz, Kuranı elleyemez, okuyamaz, cünüp olan fazladan Kur’an’a bakamaz. Tutamadığı oruçları kaza eder namazları kılmaz. 32- Soru: Gündüz namazlarını imam neden içinden okur ? Cevap: Peygamberimi (sav) başlangıçta gündüz de dışından okumuştu. O zaman müşrikler Kur’an’a dil uzattılar, indirene dil uzattılar. Peygamberimiz buna meydan vermemek için içinden okudu ve : “Beni nasıl namaz kılarken gördüyseniz sizde öyle namaz kılınız” (Buhari ezan :18) buyurdu. 33- Soru: Konut dualarını okumadan vitr namazı kılınır mı? Cevap: Vitr namazında konut dualarını okumak vaciptir. Okumayı unutan veya okumayan sehiv secdesi yapmalıdır. Konut dualarını okumadan rükuya varan doğrulup konut dualarını okursa secde gerekmez. 34- Soru: Namaz da duraklama oluyor namazı bozar mı? Cevap: Namaz da duraklama suresi 3 defa “subhanellah” diyecek kadar sürdüyse namaz bozulur, yeniden kılar. 35- Soru: Kuşluk, evvabın, teheccüt gibi nafile namazlarını kılmaz zorundamıyız? Cevap: Peygamberimiz kılmış, kılın diye de tavsiye etmiştir. Bunlar bol sevabı olan nafile namazlardır. Bir hadiste :” Kul ilk farz namazlardan sorulacaktır. Farz namazlardan eksik varsa nafile namazları var mı bakılır, eksik nafilelerle tamamlanır.” Buyrulur.(Tirmizi, salat 188) 36- Soru: Kimler sandalye de namaz kılabilir? Cevap: Kıyam, rüku, secde namazın farzlarındandır. Mezhepler de ve fıkıh kitapların da sandalyede namazdan bahsedilmemiştir. Yere oturabilen sandalyede namazı kılamaz. Ancak yere oturamıyor, ayaklarını uzatamıyorsa o zaman yüksek bir yere oturur namazını kılar. 37- Soru: Başı açık çalışıyorum kazancım helal olur mu? Cevap: Cenab-ı Allah kadınlara başlarını örtmelerini emrediyor. Açma mecburiyeti varsa, kadın da çalışmaya mecbursa başka iş buluncaya kadar orada çalışır. Vebal yasağı koyanındır. 350 Örtünme serbest ise kadın örtülü olarak çalışır. Eğer ötünmezse, örtünmemenin günahına girer. Aldığı para haram olur denemez. Çünkü emeğinin karşılığını almıştır. 38-Soru: İslam da el öpmek varmıdır? Cevap: El öpülmesine dair herhangi bir emir yoktur. Dinde mahreme bakmak yasak dokunmakta yasaktır. Peygamberimiz hiçbir kimseye el öptürmemiş ve her hangi bir kadının eli eline değmemiştir. İslam da anne baba, büyük anne büyük babanın saygı yönüyle çok yaşlının müsait ise hocanın eli öpülebilir. 39- Soru: Oruç tutmayan teravih kılar mı? Cevap: Oruç ayrı teravih ayrıdır. Teravih Ramazanın sünnetidir. 40-Soru: Zekat sadaka kime verilir? Cevap: İhtiyaç sahibine verilir. Araştırmadan verilmemelidir. Yerini bulamazsa verilmiş olmaz. Kurban da dikkat edilmelidir. Zekat, sadaka, fıtr ve kurban verilecek kişi ve kurumlar çok iyi araştırılmalıdır. Ne yaptığına nereye harcadığına iyi bakılmalıdır. Senin paran ne parası oluyor ona bakılmalıdır. Hak hukuka pek dikkat edilmiyor. -Bir bacı: İftar vereceğiz önemli kişileri davet edeceğiz. ”Zekatını ver de malzeme alalım “ dediler. Vereyim mi diye sordu. Zekat fakirlere verilir. Davet edilenler arasındakiler fakir değilse , “Efendim buyurun”, “müdürüm buyurun” deniliyorsa, zekat parası ile malzeme alınıyorsa zekat olmaz. X X X -Allah’tan korkmaz olduk. Hastanede bir bacı anlattı: “ Bir kır gezisine davet edildim. Bol bol etleri kızartıp kızartıp yedirdiler. Şüphelendim yemin vererek sordum. “Bu etler kurban etimi değil mi? Bana kurban eti! , dediler ailemi alıp oradan uzaklaştım. Verilen bir yardımın, zekatın, sadakanın yerinde kullanılması lazım. Bir şey ne maksatla verildiyse, orası için kullanılır. Kullanmayan günaha girer, zekat da verilmemiş olur. X X X Bir kardeşimizin 10 000 lira alacağı varmış, bir türlü ödemiyormuş. Vermiş mafyaya o gün ödemiş. Allah’tan korkmuyoruz… X X X 351 Bir çalışan bir aylık ücretini alamamış. En son kovulmuş. Bana durumu anlattı. Ödemeyen de vatan millet kurtaranlardan. Dedim ki ben savcılığa şikayet edeceğim de ayrıl. Aynen yapıyor merdivenlerden çağırıp ödüyor. Allah’tan korkmuyoruz. X X X Bir kuruluşta çalışan benim alacağımı vermedi.” Biz onu vakfettik” dedi. Benim rızam olmadan mı? Dedim. Sırıttı… Ertesi gün canım sıkıldı telefon ettim. Ben sizi şikayet edeceğim” dedim. İki saat sonra :”Borcumuzu hesap ettik gelin alın” diye telefon ettiler. Allah korkusu olmadığı için haklar çiğneniyor. -“Kork, Allah’tan korkmayandan”. -“Allah’ı olmayanın ahlakı olmaz”. 352 BİLGİ EDİNME KAYNAKLARI VE MEZHEPLER Müslüman, dini bilgimizin ve amellerimizin kaynağı nedir hangi mezhebe göre amel ettiğini mezhebinin hangisi olduğunu bilmek ve ona göre amel etmek zorundadır. Hak mezhepleri ve görüşleri nedir bilmek o mezhebe göre amel etmek durumundadır. Bugün mezhepler, fıkhi konular bilinmediği için tarikattaki bilgi ve duruma göre hareket ediliyor. Burada mezheplerle tarikatları birbirine karıştırmamak lazımdır. İSLAMIN DÖRT KAYNAĞI VARDIR İslam dinin dünya ve ahirete ilişkin bütün bilgileri dört mezhepten elde ederiz. Mezhep imamlarının dayandığı kaynaklarda dört tanedir. Bunlara dört delil denir. Bunlar: 1-Cenab-ı Allah’ın peygamber(as)a indirdiği ve bize kadarda bozulmadan gelen Allah’ın kitabı Kur’an’dır. Kur’an, inanç ibadet ve insanlar arası ilişkileri düzenleyen, fert ve toplum hayatına düzenleyici hükümlerini içine alan bir kitaptır. Cenab-ı Allah: “Kur’an’da: ”Hiçbir şeyi eksik bırakmadık” buyurur. (En’am:38) Kur’an, insanların kıyamete kadar her alanda ihtiyacına göre inmiştir. Her devirde her seviyedeki insana hitap edecek şekilde inmiştir. 2-İkinci kaynak Hz. peygamber (sav)’in sözleri ve susarak tasvip ettiği şeylerdir. Bunlara sünnet denir. Peygamber (as)’ın sünneti Kur’an-ı kerimi açıklayıcı ve Allah’ın emir-yasaklarını yaşanır halde izah eder. Kur’an’da cenap-ı Allah birçok ayette peygambere uyulmasını emreder. Ayrıca peygamberimiz Kur’an’da olmayan konularda hüküm koyma yetkisine sahiptir. Kur’an’da şöyle buyrulur: “Peygamber size ne getirdiyse onu alın, ne yasaklarsa ondan kaçının”(Haşr:7) Başka bir ayette: 353 “Peygambere itaat eden Allah’a itaat etmiş olur.”(Nisa:80) buyurulur. Peygamberin görevi Allahtan aldığı emir ver yasakları kurallarına bildirmektir. Fakat her şey Kur’an’da uzun uzun tam olarak anlatılmamıştır. O zaman ciltlerce Kur’an olması gerekirdi. Mesela Kur’an’da “namaz kılın ”emri vardır ne zaman nasıl ne kadar kılınacak yoktur. Bunu Peygamber (as) sünneti açıklar. Kur’an’da anasını babasını öldüren mirastan mahrum olur. Eşek etinin haramlığı, yırtıcı hayvanların vahşi hayvanların etinin yenmeyeceği gibi hükümler Kur’an’da yoktur. Bunları peygamber (AS) yasaklamıştır. Kur’an’ı anlaşılmaz, İslam’ı yaşanmaz hale getirmek isteyenler, bize Kur’an’da yeter diyenler. Sünnete itibar etmeyenler, peygamberi devreden çıkarmak isteyenlerdir. Ilımlı İslam, inanacaksın ama yaşamayacaksın ibadet etmese de olur demek misyoner tuzağıdır. Şeytanın fısıldamasıdır. Allah ne diyor: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin peygambere itaat edin işlerinizi boşa çıkarmayın “(Muhammed:33) demek ki peygambere itaat etmeden olmuyor. Kur’an’la beraber sünnete uyulacaktır.. 3- Üçüncü kaynak icmadır. İcma din alimlerinin bir konuda görüş birliğine varmaları demektir. Burada şartlar vardır. Birincisi konu, dini bir konu olmalıdır. İkincisi kişilerin ictihad edecek, ayetten, hadisten hüküm çıkarma, ayetlerin iniş sebebini bilen kişi olmalıdır. Bunlara müchedit denir. Bir hadislerinde peygamber (as) “ümmetim sapıklık üzerine birleşmez “buyurmuştur. Bir hadiste: “Müslümanların güzel gördüğü şey Allah katında güzeldir ”buyurur. İcmanın en önemli şartı da âlimlerin verdiği karar Kur’an’da ve sünnette dayanmalı ve onlara ters düşmemesidir. 4-Dördüncü kaynak da kıyas ’tır. Kıyas, bir şeyi başka bir şeyle ölçmek, karşılaştırmak demektir. Hakkında ayet hadis bulunmayan ortak özelliklerinden dolayı hakkında hüküm bulunan bir mesele ile karşılaştırılır.. Mesela şarap Kur’an’da ve hadislerde yasak acaba bira ve içinde alkol bulunan kolada mı yasak? 354 Şarap, sarhoşluk verdiği için yasak. Bira ve alkol katkılı içeceklerde sarhoşluk veriyor ortak özellik sarhoşluk veriyor. Ortak özellik sarhoşluk vermesi. Öyleyse bira ve alkol katkılı olanlara da şarap gibi haram hükmü verilir. Mesela sigaranın durumu. İnsan sağlığına, insan nesline her yönden zarar veriliyor mu ona bakılır. İlim zararlı olduğunu bildiriyor ve zararları görülüyorsa o zaman insana zarar veren şeylerle karşılaştırılır. Fıkıhta 4 kaide vardır: 1-İsrafa giren şey haramdır. 2-İnsana eziyet veren şey haramdır. 3-İnsanı sarhoş eden şey haramdır. 4-Kötü kokan şey haramdır sigara bu dört özelliğe de sahiptir. Alkolde olduğu gibi tütün ekmek sigara yapmak satmak ikram etmek haram olması lazımdır. Kıyas yapmak için kitap sünnet icmadan sonra bir şeyin faydalı güzel olması, örfün için de yer alması birde Ashabın görüşü kaynak teşkil eder. Diğer taraftan itikadı düzgün, bilgisi tam din âlimlerinin sözü ve hak mezhep kurucularının görüşlerine bakılır onlarla da amel edilir. İslam katı bir din değildir. Kıyamet dinidir. Her devirde her ihtiyaca cevap verir. Gelişmelere kapalı değildir. Yeni ortaya çıkan problemlere çare bulan, cevap veren çözüm getiren bir dindir. İman, ibadet, insanların arasındaki ilişki ve İslamla ilgili bilgiler dört kaynaktan elde edilir. Bu bilgilere de ”fıkıh” denir. Fıkıh, bilmek manasına gelir işin fıkhı yönünü bilmeden İslami hayat yaşanmaz. İbadetler doğru olarak yerine getirilmez. İbadet noksansız yapılmaz. Fıkıh bilgisi yoksa namazı doğru kılamayız, eksik ve yanlış olur. MEZHEP Mezhep, yol, metot demektir. Dinde mezhep uzmanlık derecesine ulaşmış din âliminin görüşleri ve açıklamalarıdır. Dini konularda bilgiye herkesin doğrudan doğruya Kur’an’dan ve sünnetten çıkarıp öğrenmesi mümkün değildir. Bu sebepten din âlimlerinin görüş ve bilgilerine ihtiyaç vardır. Mezhepler Peygamber (as)’dan sonra ortaya çıkmıştır. Başlangıçta Kur’an’da ayetlerin iniş sebebi biliniyordu. Sahabe devrinde din direk Peygamber (as)’dan öğrenilmişti. 355 Peygamber (AS)dan 60-70 yıl sonra İslam geniş bir coğrafya yayılmıştı. Yeni Müslüman olanlar, dinlerini öğrenmek için o devrin din alimlerine danışıp soruyorlardı onlarda cevaplıyorlardı. Hiçbir mezhep imamı ben mezhep kuracağım veya mezhep kurdum diye ortaya çıkmamıştır. Halkın sorduğu sorulara cevaplarla mezhep oluşmuştur. Dini bilgisi olan bir çok alim, halkın sorularına cevap vermiştir. Verilen cevaplar ve cevapların doğruluğu birde alimin yaşayışı itibariyle amelde dört hak mezhep ortaya çıkmıştır Peki, beşinci mezhep kapısı kapalımı? Hayır, açıktır ama içtihat yapabilecek dereceye ulaşan yoktur. Dört hak mezhep vardır. Bunlardan biri seçilir ona göre amel edilir. Hepsine birden uyulmaz veya işine geldiği gibi menfaatine uyan konularda istediğine uyulmaz. Zaruri hallerde mezhep taklidi yapılabilir. Evlilikte bölge değişikliğinde uyum sağlanamıyorsa mezhep değiştirilebilir. Dini doğru yaşamak bir mezhebe uymak daha uygundur. Ayrıca mezhebe uymak yanlış yapma halinde vebalden kurtarır. Hristiyan alemi, İslam ve Müslümana zarar vermek için mezhep düşmanlığı yaparlar ve mezhep kurucularını kötülerler. Kendilerindeki 124 tane mezhebi görmezler. Misyonerler mezhepsizliği telkin ederler. Gayeleri, birliği ıslama bağlı yaşamayı bozmaktır. Şu bir gerçektir ki mezhepsizlik dinsizliğe uzanan köprüdür. Birde mezhepler arası ayrılığı körükler İslam birliğini bozmak isterler. Ayrıca yeni mezhep kurdururlar. Bunlarla İslamdaki yaşam tarzını farklılaştırmak isterler. Müslümanların bu tuzaklara düşmemesi gerekir. İngilizlerin Vahhabiliği kurdurması ve bazı şahısları öne çıkarıp Kur’an ve sünnete uymayan fetvalar verdirmeleri görünen örneklerdendir. Birde mezhepleri din edinenler oluyor. Sünnilik, Alevilik, Şiilik diye din yoktur. Müslümanların tek dini vardır oda İslam’dır. Neden dört mezhep, bir tane olsa olmaz mı diyen oluyor. Dört mezhebin dördü de haktır. Çünkü kaynakların hepsi de Kur’an ve sünnettir. Aralarında zıtlık ve terslik yoktur. Meselelerin aslında farkı yoktur. Teferruatta farklılık vardır. Bölgeye göre, örfe göre bazı ayrılıklar vardır. Aslında dört mezhebin oluşu Müslümanlar için bir nimettir. Bunlar çözümsüzlüğü önler. 356 Diyelim ki bir konuda vesveseye düşüldüğünde “benim bu işim dört mezhepten birine uyuyordur. İnşallah“ demek insanı rahatlatır. Mezhepler Kur’an ve sünnetteki emir ve yasakların halkın anlayabileceği ve yaşayabileceği şekilde açıklanmıştır. Bölgelere göre bazı farklılıklar, o bölgenin özelliğindendir. Mezhepler bütünlüğü sağlaması, her yerde her bölgede dinin yaşanır hale gelmesi, tereddütlerinde giderilmesi bakımından da önemlidir. Mezhepçilik İslam ülkelerinin arasını açmıştır. Tarikat mezheb sürtüşmeleri Kur’an’dan ve sünnetten ayrılmaya neden olur mesela Vahhabilik dört mezhepten 400 yıl sonra İngilizler tarafından sapık taymiye mezhebinin görüşleri üzerine kurulmuştur. Sünnete uymak şöyle dursun sünneti ret eder. Abdullah İbni Sebe, mezhep kurdu Hrıstiyanlardaki tanrı inancı gibi “Allah’ın Aliye hulul ettiğini ileri sürdü.” İNANÇTAKİ MEZHEPLER a)Selefiye: Selef geçmiş ve ilk Müslümanlar demektir. Bunlar Sahabe ve Tabi’in neslidir. Bunlar İslam’ın emirlerine yorumsuz uymuşlardır. Ayet hadisleri olduğu gibi kabullenmişlerdir. b)Maturudi: Kurucusu Ebu Mansur Muhammed’tir. Bu zat İslam inanç ve düşüncesini sapık fikirlere karşı Kur’an’a ve sünnette dayanarak mantıklı bir şekilde savunmuştur. c)Eş’ari Mezhebi: Kurucusu Ali Bin İsmail Eşa’ari dir. Eş’ari İslam düşüncesini ırak dolaylarında savunmuştur. AMELDEKİ MEZHEBLER (4 hak mezhep) 1-Hanefi Mezhebi: Kurucusu: İmam-ı Azam Ebu Hanife’dir. Anadolu, Balkan Türkleri, Irak, Türkistan, Afganistan, Hindistan ve Mısır’da yaygındır 2-Şafii Mezhebi: Kurucusu İmam-ı Şafii’dir. Irak, Mısır, Suriye ve Güney Anadolu’da mensupları vardır. 3-Maliki Mezhebi: Kurucusu İmam-ı Maliktir. Hicaz ve Kuzey Afrika’ da yaygındır. 4- Hanbeli Mezhebi: Kurucusu Ahmet Bin Hanbeldir. Şam, Hicaz ve Irak bölgelerinde yaygındır. Bu dört mezhebin dördü ve hak mezheptir. Kur’an’a ve sünnete dayanır. Aralarında terslik yoktur. Farklılıklar izah tarzında doğan şeylerdir. Birde bölgesel şartlardan dolayı bazı farklılıklar vardır. 357 MEZHEBE UYMAK Müslüman için asıl olan Kur’an ve sünnete göre yaşamaktır. Kur’an ve sünnetten doğrudan yararlanamayan hak mezheplerden birine göre hareket edecektir. Kimse bir konuda “bana göre, benim anladığıma göre” diyerek kendine din icat edemez. Meseleyi bilen Kur’an’dan, sünnetten hüküm çıkarabilen mezheplere uymadan hareket etse caizdir. Ancak dört mezhepten birine uyuyorsa, daha kolay amel eder. Bide kendine göre yapan yanlış yaparsa, ameli boşa gider. Ayrıca vebal altına girer. Mezheplere göre amel ederse, yanlış olsa bile vebaldan kurtulur. Eğitimde öğrenci için öğretmen ne ise, Müslümanlar içinde mezhep imamı odur. Aslında mezhep gaye değil vasıtadır. Fıkıh kurallarına nasıl iman edileceğini nasıl amel edileceğini mezhep kurucularının görüşlerinden öğreniniz. Bazıları, mezhep kurucuları da bir insandır. Peygamber varken, ona niye uyalım diyenler oluyor. Mezhep imamları Kur’an ve sünnetten ayrı görüş beyan etmemişlerdir. Biz Kur’an ve sünnete bakıp görüş beyan edebilir miyiz? Bizde Kur’an’a sünnete göre yaşayalım mezhebe ne gerek var deniyor. Önce şunu belirtelim ki; Bütün masum gibi görünen sözler, İslam düşmanlarının sinsi tuzaklarıdır. Mezhepsizlik dinsizliğe açılan bir kapıdır. Şunu da açıkça belirtmek gerekir ki, dinde herkes ictihad yapamaz. Ayet ve hadisler problemleri çözmez. MEZHEP DEĞİŞTİRİLEBİLİR Mİ? Mezheplerin hepsine birden uyulsa olmaz. Mezheplerden kolay gelenlere uyulsa olmaz. Bir mezhep belirlenir ona göre dini sorumluluklar yerine getirilir. Mezheplerden kolayımıza gelen görüşleri alarak amel edilmez. Eğer mezhebimizde bir konuda açıklık yoksa veya yerine getirilmesi mümkün değilse, o zaman diğer mezheplere bakarız. Mesela Hanife mezhebine göre yanında mahremi olmayan kadın hacca gidemez. Güvenilir kimseler varsa, şafi mezhebine uyar. Farz olan hac görevini yapar. Şafii Mezhebinde bir kadın tavaf yapabilmek için Hanife mezhebine uyar. 358 Şafi Mezhebinde buluğ çağına gelmeyen çocuk alışveriş yapamaz. Burada Hanefi mezhebine uyup evin ihtiyacını karşılar. Diyelim ki sakıncalığı gördüğümüz bir konu var diğer mezheplere bakılır. Bu durumda zararlı bir iş yapmak yerine daha az zararlı olan tercih edilir. O mezhebe uyulur. Büyük zarar daha küçük zararlarla gidilir. Mecelle’de bir hüküm vardır. ”Genel zarar kısmi zararla önlenir.” Diye. Bir zarar, bir şer varsa, diğer mezhepte hayır varsa hayır tercih edilir. Mezhep tercihi mecburiyet varsa, taklit o zaman yapılır. Zaruret yoksa başka bir mezhebin görüşüne uyulmaz. Bir mezhepte kalmak mecbur değildir. Zaruret olunca mezhep değişikliği yapılabilir. Mesela bir Şafi sürekli Hanefilerin arsında kalacaksa veya kendisi Şafi, hanım Hanefi olan uyum sağlama bakımından Hanefi mezhebini benimser, ona göre amel eder. Keyfi mezhep değiştirilmez. Mecburiyet olunca taklit edilir. Sıkıntı ve zorluğu böyle aşmış olur. Yalnız her işinde mezheplerdeki kolaylıklar seçilmez. Farklı mezheplerden olanların evliliğine engel yoktur. Ayrı ayrı mezheplerde kalabilirler veya uyum sağlanması için mezhep değiştirilebilir. MEZHEBE GEREK VARMI? Bazıları mezhebe ne gerek var? Ortada Kur’an var hadisler var diyor. Bazıları da hadisleri bile bile kenara bırakıyor. Böyle diyen mezhepsizlerin ve sünnetsizlerin niyeti açıktır. Peygamber devreden çıksın Kur’an’a ulaşılmasın herkese göre din oluşsun isterler Bugün Kur’an’a kaç kişi ulaşır? Kur’an’ı anlamak anlatmak için müctehit gerekir. İçtihat edecek alim gerekir. Bugüne kadar mezhep imamları ictihat ederek hadislerin unutulması ve kurandan yanlış hükümler çıkarılmasına engel olmuşlardır. Dinde fetva vermek Kur’an’dan hüküm çıkarmak ihtisas işidir. Herkes bunu yapamaz mezhep imamları Müslümanların işini kolaylaştırırmış, problemlerin çözülmesinde yardımcı olmuştur. Bunun için bizim için hem gerekli hem faydalıdır. Mezhep, yanlış yapmamanın, sapıtmamanın yoludur. İnsanı manevi mesuliyetten kurtarır. Onun için nimettir. 359 Dört hak mezhepte Kur’an ve sünnete ters düşen bir görüş yoktur. Mezhep deyince ürkenler oluyor. Mezhebi tarikatla karşılaştıranlar oluyor. Mezhep diğer semavi dinlerde vardır. Yahudilikte Sadukiler, Esseniler, Talmutcular diye devam eder Hristiyanlarda Katolik, Ortadoks, Protestan diye üç ayrı din haline gelmiştir. Mezheplere ihtiyaç duymazsak yolumuzu şaşırırız. Kişilere, gruplara göre dinler oluşur. Eskiden sapık olana “mezhepsiz” denirdi. MEZHEP DÜŞMANLIĞI Mezheplerdeki küçük ayrıntılara, farklı izah ve yorumlara bakıp mezhepler aleyhinde ileri geri konuşanlar oluyor. Mezheplerdeki farklılıklar, esasta değil teferruattadır. Biri daha çok takva yolunu seçmiştir. Biri o yerin hakkına göre daha uygun olanı seçmiştir veya farklı hadisler ve kaynaklar gösterilmiştir. Dört mezhep arasında çatışma yoktur. Çatışma sapık mezheplerde olmuştur. Tek mezhep olsaydı, zorluluklar ve güçlükler olurdu. Mezheplerin dört tane oluşu varılacak yere karadan, havadan, denizden ulaşmak gibi olur. Gidiş iptal edilmez hangisi uygunsa o tercih edilir. Mezhepsiz dini hayat yaşanmaz. Mezhepsizlik dinsizliğe uzanan köprüdür. Müslümanlar arsında bugüne kadar mezhep kurucuları bilgileri, görüşleri ve takvaları ile saygı görmüşlerdir. Çünkü mezheplerin dördünde Kur’an ve sünnete uygundur. Mesela mezhep kurucumuz için “o da bir insan değil mi”? diyerek ona olan bağlılığı zayıflatmak isteyenler oluyor. Evet oda bir insandı. Ama o mücheditti O İmam-ı Azamdı. Sonra “Peygamberde bir insandı” deyip ona uymasak olur mu? Diğer üç mezhebin kurucuları da her yönden mükemmel insanlardır. Bir zamanlar İsmet İnönü İmam-ı Azamı küçültmek istemişti. Rahmetli Necip Fazıl ona cevap olarak “Köy imamı zannettin” demişti. İmam-ı Azam hazretleri takva sahibi bir din büyüğümüzdür. O 40 yıl yatsı abdesti ile sabah namazı kılmıştır. Yaşadığı bölgede koyunlar çalınmıştı. Koyunun en uzun ömrünü sordu. 7 yıl dediler. 360 O, koyunların etinden yerim diye 7 yıl et yememiştir. Ortağa sattığı kumaşın kusurunu göstermediği için ortaklığını bitirip hissine düşen parayı ihtiyaç sahipliğine dağıtmıştır. Hanefi mezhebin kurucusu imamı Azam Ebü Hanifedir. Asıl adı Numan Bin Sabit Bin Zütadır. Hicri 80 de doğmuş 150 de vefat etmiştir. Harun Reşat zamanın da baş kadı olmuştur. İmam-ı Azam (imamların en büyüğü) denmesinden anlaşıldığına göre en büyük mücteddir. Nakledildiğine göre İmam-ı Azam veda tavafı yapıyor ve Allah’a niyazda bulunuyor “Allah’ım, benim içtihadım doğru, mezhebim hak ise bana yardım et çünkü ben senin için Muhammed (as)’in şeriatini takrir ettim” der. Hatiften bir ses ona doğru söyledin denir. (Prof. Dr. Osman Turan Selçuklu ve İslamiyet :18) Onun gözü de, gönlüde, midesi de haramlardan hayallerden uzaktı. Kimse kendini veya bir başkasını onunla kıyaslamaya kalkışamaz. Bir gün hanımına : ”Sen benim bazı manevi hallerime şahit oluyorsun, sakın onları başkalarına anlatma olur mu? “demiştir. Müslümanlara çok büyük hizmetlerde bulunmuştur. Allah’ın rahmeti üzerin olsun MEZHEPLE TARİKAT AYNI MIDIR? Hayır, mezhep ayrı, tarikat ayrıdır. Ama mezhepler gibi tarikatlar da bugünün insanının yol bulmasında önemi büyüktür. Bir hocamız: ”İnsan nasıl kendine ense tıraşı yapamazsa, kendi kendine nefsini terbiye edemez” derdi. Demek ki mezhepler gibi tarikat ve tasavvuf da Müslümanlar için bir nimettir. Bir zamanlar tarikatlara karşı çıkıldı, kötülendi. Hemen sahte şeyler sapık tarikatlar ortaya çıktı. Neler zırvalanmadı ki neler. Bir zaman İngilizler hak tarikatları yok edemeyince sahte tarikatlar kurdurmuşlardır. Son zamanlarda tarikatlar olmasaydı insanımız dini nerden öğrenecekti? Allah rızasının dışında Hint kökenli, İngiliz yapımı mamullerden sahte çakma kimselerden kaçınılmalıdır. 361 Bugün Allah rızasını güden insanımıza hizmet eden tarikatların yaptığını kimse yapmazdı. Yol bulabilmek, dini doğru ve güzel yaşamak isteyenler için tarikatlar birer okuldur. Her insanın hatası olabilir, imanı, itikadi ve fıkhi konularda hatalarda olabilir. Bunları ifade eden samimi insanlar, tarikat düşmanı edilmemelidir. Bugün itikat düzgünlüğü önemlidir. Şirkten korunmak önemlidir. Kuran ve sünnet ön planda olmalıdır. İslam kardeşliği esastır. Allah tan beklenilen, istenilen kuldan beklenmemeli ve istenmemelidir. Hangisi olursa olsun önce tafsili iman ve fıkıh bilgileri öğretilmelidir. Peygamber (as):”Fıkıh namazdan önce gelir” buyurmuştur. Asla biddat işlenmemelidir peygamber(as)’ın yapmadığı şeylerden uzak durulmalıdır. Müslüman olarak ölme kabirde sıratta ve mahşerde sıkıntıdan kurtulma garantisi verilmez. Allah’ın bir kulu sığınak olarak kabul edilmez. Kimse, kimseyi uzaktan görmez, halini bilmez. Gayb-ı tek Cenab-ı Allah bilir. Birileri günahsız, kitabı hatasız kabul edilmez. Peygamberlerin bile”zelle” denilen hataları olmuştur. Hatasız tek Cenab-ı Allah tır. İnsanın kendisini veya bir başkasını hatasız kabul etmek en büyük hatadır. Kimse kimsenin günahını taşımaz. Kimse başkalarının günahını taşımaz. İnsanları yanıltmanın islam dışı telkinde bulmanın vebali aynıdır. Bizden, bizden değil, sizden demenin İslamda yeri yoktur. Bakın Cenab-ı Allah ne buyuruyor: ”Dini parça parça edip, gruplara ayrılanlar varya senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir”(En’am:159) bir ayette: “Dini parçalayanlardan ve bölük, bölük olanlardan olmayın. Bunlardan her fıkra kendilerinden olan ile böbürlenmektedir.”(Rum:32) Bugünkü durumu fırsat bilelim Rekabet hakka hizmete, Allah rızasında olmalıdır. Aynı Allah’a inanan aynı Kur’an’dan uyan aynı peygambere rehber edinenler kardeş olmalıdır. Son olarak; beraber olduğu, bir şeyler öğrendiği kimselerde onun kardeşleridir. Eğer ayrılacaksa zarar vermeden, kötülemeden, 362 kimseyi incitmeden ve günaha girmeden ayrılmalıdır. Ağacın, birkaç kurtlu meyvesine bakıp ağaç odun edilmez. Eğer bir yerde Kur’an ve sünnete uygun davranılıyorsa, Orada bid’dat işleniyorsa, Uyum sağlanamamışsa, Eşi ile aynı yerde olmak istiyorsa mezhep değiştirebileceği gibi tarikat da değiştirebilir. Bu konuda iş güzellikle olursa, kimse zarar görmez. Kimsede zarar vermez. Yeter ki anlayış ve iyi niyet olsun. Son sözümüz şöyle olsun: İkilik yok, birlik var Yalnız bun da dirlik var, Yalnız bundadır felah, Lailahe illallah Rabbim yanlış yapmaktan, itikat bozukluğundan bid’ad işlemekten Müslümanları korusun 363 364 KARMA EĞİTİM Bugüne kadar eğitimde başarılı olduğumuz söylenemez. Adı Milli Eğitim ama yapılan Milli Eğitim değil. Milli, insani, manevi duygularla kendi Türk insanımızı yetiştiremedik. Vatanına, milletine, tarihine, kültürüne bağlı nesiller yetiştiremedik. Yabancı eğitim sistemleriyle, yabancıların yazdığı tarih kitapları ile yabancı hayranlığı ile yıllarca insanın maymundan geldiğini ezberlediğimiz kitaplarla Türk'ten Türk yetişmedi. Türkiye'de yaşamak çalışmak istemeyen, Müslüman-Türk olmakla gurur duymayan nesil yetiştirdik. Denemediğimiz yabancı eğitim sistemi kalmadı. Hâlâ deneme ve arayış içindeyiz. Daha ne kadar taklit edeceğiz, ne zamana kadar özenti içinde bocalayacağız bilinmez. Cenabı Allah Kur'an'da İnsanı iki ayrı cins olarak yarattığını bildiriyor. Kadının hayattaki görevleri ayrı, erkeğin görevleri ayrıdır. Öyleyse cinsler, hayatta üstlenecekleri görevlere göre yetiştirilmelidir. Değilse, hayatta görevlerini yerine getirmekte başarılı olamazlar. Atalarımız: “Yuvayı dişi kuş yapar.” Demişlerdir. Kızımız yumurta kırmasını bilmezse yuvayı ayakta tutabilir mi? Kadının eğitimi terbiyesi ayrıdır. Erkeğin eğitimi, terbiyesi ayrıdır. Küçükken bile ayrı şeyler isterler, farklı şeylerden zevk duyarlar, oyuncakları bile farklıdır. Yaratılışları icabı kendi cinsinden arkadaş edinir, onunla oynar. Kız, erkek çocuk görse utanır. Farklı giysi ister. Biz bu fıtrattan gelen ayrılıkları ve farklılıkları Milli Eğitim adı altında ortadan kaldırıyor ikincisi birbirine karıştırıyoruz. Ruh yapısı ayrı, fiziki yapısı farklı hayattaki hayalleri farklı olan ikincisi aynı metotla eğitebilir misiniz. Terbiye edip öğretebilir misiniz? Biri kız biri erkek iki evladınızı aynı şekilde davranabilir misiniz? Zaten gençlik bir sürü problemlerle boğuşurken bir de cinsiyet problemini araya sokuyoruz. Kadın erkek her zaman birbirini düşünen, belirli yaşta arzulayan iki ayrı cinstir. Karşı tarafın ilgisini çekmek ister. İstenmeyen olayların olmaması için arada mesafenin olması gerekir. Atalarımız ateşle barutun bir arada olmayacağını söylemiştir. 365 Evlendikten sonra bile okul çağında çocukluk ve gençlik arkadaşlıklarının unutulmadığını, bir karşılaşma, bir telefonla yeniden devam ettiğini ve yuvalar yıkıldığını, çocukların ortada kaldığını çok gördüm. Peygamber (a.s.): “Bir genç kızı genç erkeği beraber gördüm onları şeytandan emin görmedim.” Demiştir. (Rumuz El-ehadis: 287/5) Cinsler yalnız olursa, araya şeytan giriyor. Tolstoy'un “Acıklı Günler” adlı eserinde okumuştum. Tolstoy'a kızı: -Erkek arkadaşınla çıkabilir miyim? Diyor. Tolstoy: -Hayır. cevabını veriyor. Delikanlı devreye giriyor: -Efendim, bize güvenmiyor musunuz? Diyor. Tolstoy: -İkinize de güveniyorum. Ama ikiniz bir arada olunca, ikinize de güvenmiyorum. cevabını veriyor. BAZI ÜLKELERDEN ÖRNEKLER Taciz, tecavüz olaylarını önlemek için bazı ülkeler tedbirler almaktadır. Mesela; İsrail kadınların rahat yolculuk etmesi için kadınlara ait ayrı otobüsler hizmete sokmuştur. (10.02.2000 Basın) Aynı uygulama ABD'de Egged şirketince başlatılmış Mansey Trails şirketi de NewYork'ta kadınlara ayrı hat işletmektedir. Ukrayna'da Donetsk Demiryolları vagonlarda kadınları ayırmıştır. (04.02.2010 Basın) Japonya Tokyo da Kadınlara yönelik taciz artınca, kadınlara ait vagonlar hizmete sokulmuştur. (15.05.2005 Basın) İsveç'te Emniyeti sağlamak için ayrı vagonlar tahsis edilmiştir. Hindistan'da, Tayland'da, Mısır'da, İran'da benzeri uygulamalar vardır. (06.04.2014 Basın) Dinimizde istenmeyen, utanç verici olaylar olmaması için mahrumiyet sınırı çizilmiştir üzücü olaylar, bu sınır aşılması ile meydana gelmektedir. 366 BAZI ÜLKELER KARMA EĞİTİMDEN VAZGEÇİYOR Bugün İsrail'de karma eğitim yapan okulların çok az olduğu bilinmektedir. Almanya'da karma eğitimden vazgeçiliyor. On yıldan beri Almanya'da karma eğitim tartışılıyor. Karma okullarda kızlar erkeklerin yanında çekingenlik gösteriyor. Kızlar çok az kalkıyor, kızlar daha az konuşuyor. (16.05.2001 Basın) Bazı olaylar, Almanya ve bazı ülkelerde karma eğitimi tartışmaya başlanmasına neden olmuştur. Kötü alışkanlıkların artması ile 1997de Almanya'da kızlar için ayrı okullar açılmıştır. Uluslararası kızlar Üniversitesi üniversiteleri kuruluyor. Bir yetkilinin açıklamasına göre: “Kızlar ayrı yaşıyor, özel davranış biçimleri oluyor. Onları desteklemek, kabiliyetlerini geliştirmek kız okullarında daha kolay oluyor” şeklinde konuşmuştu. 1990 da Kaliforniya'daki Milis kız Koleji'ne erkek öğrenci alımı söz konusu olunca gösterilen tepkiler üzerine erkek öğrenci alınmamıştır. Karma okullarda hamile kızların sayısı artınca, kız okulların sayısı hızla artmıştır. 1995 te üç okulda ayrı eğitim yapılırken kısa sürede sayı 253’e çıkmıştır 200 okulda karma eğitimden vazgeçmek için resmen başvurmuştur. Amerika'da yapılan bir araştırmaya göre kız okullarında hamile kalanların sayısı 40 da 1, karma olanlarda 3’te 1 çıkmıştır bunun üzerine kız okullarının sayısı birden artmıştır. 21.10.1997 tarihli basında “ABD'de sınıflar ayrılıyor. Karma olmayan okulların sayısı sürekli artıyor. Sebebi, tuvaletlerde, çöp sepetlerinde çocuk cesetlerinin bulunması, bir de kız okullarının da başarının artması, kızların dersleri daha rahat katılması gösterilmiştir. Amerika'nın Anayasası'nda karma eğitim mecburiyeti olmasına rağmen özel okulların sayısının her geçen gün arttığı, bu yönde talebin fazla olması nedeniyle kanun işletilmemektedir. Bugün batıda da karma eğitim tartışılıyor. “Almanya'da kız erkek öğrencilerin bir arada eğitim gördüğü, karma eğitim sisteminin çeşitli problemlere yol açtığı belirtilmiştir. Ayrıca karma eğitimin İsviçre'de tartışıldığı belirtilmiştir (23.05.1995 Basın) 367 Karma eğitim batıda “Yüzyıl'ın pedegojik yanlışı” olarak değerlendirerek, karma eğitim tartışılmaktadır. Bizde 43 yıldan beri devam eden sistem konuşulmuyor. Hatta bazı öğretmenler sıralara kız erkek öğrencileri karışık oturtuyorlar. Öğrencilerin ve velilerin şikayeti üzerinde durulmuyor. Milli Eğitim Temel kanununda eğitimin karma yapılacağı yazılıdır. Buna göre kız ortaokulları, kız liseleri, karma yapılmıştır. Avrupa, Amerika karma eğitimden vazgeçerken biz de gündeme alınmıyor. Herkes halinden memnun veliler suskun. Sendikalar suskun. Milli Eğitim'in başarısızlığının en önemli sebebi, bir eğitimci olarak söylüyorum, eğitim sistemimizin karma oluşudur. Bu konuda araştırma yapan Batı ülkelerinde karma eğitimdeki başarısızlık ortaya çıkmıştır. Bizde karma eğitime karşı çıkılsa, yer yerinden oynar. Ne laiklik kalır ne Atatürkçülük hemen gerici damgası vurulur. Şimdi biz ilericiyiz(!) Avrupa ve Amerika, İsrail karma eğitime terk etmek için çalıştığı için gerici(!) öyle mi? Bizde sorun var, düzenleme yok. Halbuki gençleri korumak Okullardaki başarıyı arttırmak devletin görevidir. Veliler yetkililere ulaşmalı karma eğitimin doğurduğu problemlerin önüne geçilmelidir. KARMA EĞİTİM ZORUNLU OLMAMALIDIR Dünya, karma eğitimden vazgeçerken bizim yanlışta ısrar etmemiz, bize ne kazandıracak? Asrın yanlışından bizim de dönmemiz gerekir. Başta önemsiz hatta aleyhimize olan konularda batıyı taklit ediyoruz, biraz da onlardan ileri gidiyoruz. Olumlu konularda ölçülerimiz değişiyor, engeller ortaya çıkıyor. Karma eğitim zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır. Karma eğitime son verilmelidir. Karma eğitim bize göre değildir. Doğuda çoğu kız evlatlarının okula gönderilmemesinin sebebini doğulu bir kardeşim, “ana babalar gelişmiş kızlarını karma okullara göndermeyi namus meselesi sayıyor” demiştir. Ayrıca okulların durumlarına bakıp kızlarını karma okullara göndermiyor. Gönderirse kız enstitülerine gönderiyor. Eğitim Bir Sen Mardin Şube Başkanı: “Çocuk gelinlerin arka planında karma eğitim olduğunu, Mardin'in sıcak bölge olduğu için kızların 13-14 yaşlarında buluğ çağına geldiği için veliler çocukla368 rını karma okula göndermek istemiyor.” Demiştir. (12.05.2013 Basın) Demek ki, karma eğitim toplumun değerleri ile bağdaşmıyor. Bu karma eğitim, verilerin çocuklarını ayrı okullarda okutma istek ve arzularına karşı karma eğitim mecburiyeti getirilmiştir. Eğitim Bir Sen'in 19. Milli Eğitim şurasında karma eğitim mecburiyetinin kaldırılması bakanlığa teklif edilmesi karar alınmıştır. Karma eğitimde rahatlık, güven ve başarı olmaz. Yapılan bir araştırmada çıkan sonuca bakın: Amerika'da ilkokul 2’den lise sona kadar 4200 öğrenci arasında yapılan bir araştırmaya göre; Her gün cinsi tacize uğradıklarını söyleyenler %39 Haftada en az bir tacize uğradıklarını söyleyenler %29 13-19 yaş arasında doğum yapan bekar kızlarda doğum yapma oranındaki artış bir önceki yıla göre %16 Şikayet halinde idarenin şikayeti takip oranı %55 Sözle veya hareketle tacize uğrayanlar %89 Bir üniversitede yapılan araştırmaya göre Amerika'da 17-27 yaşları arasındaki kızların 3’te biri tecavüze uğramış. Bu oran, Almanya'da 4’te bir. (11.05.2013 Basın) Karma okulların dünyanın neresinde olursa olsun durumu iç açıcı değildir. Veliler karma eğitimden şikayetçi. Liselerin, üniversitelerin haline bakıyor, kendi evladı için endişeleniyor. Karma eğitim zorunluluğu bir dayatmadır. 1927’de Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati, Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 15 inci maddesi “kız erkek okullarda karma eğitim esastır.” diye kondu. Karma eğitime tepkiler önlendi. Sesler kısıldı. 28 Şubat'ta kız okulları vardı karma yapıldı. Erkek sanat enstitülerine bile kız öğrenciler alındı. Eğitim isteğe bağlı olmalı. Yasaklarla eğitim olmaz. 1970 yılında kız Ortaokulunda karma Ortaokullarda derse girdim 26 yıl lisede öğretmenlik ve idarecilik yaptım. Kız Ortaokulu'nda edep, haya ve başarı gördüm. Karma olunca disiplinlik olaylar gördüm. Her şeyini karşı cinse göre ayarlamış gençler ile karşılaştım. Üniversite banyoda tuvalette doğum yapan, çöpe atan, evliler gibi yaşayanlar, ürperti veriyor. Aradaki iyilere de kötü örnek oluyor, gelecek nesli de bozuyor. Böyle gençlerden memlekete, millete hayır gelir mi? Bunlar nasıl nesil yetiştirir? 369 Bir zamanlar Aziz Nesin Vakfı müdürü: “Biz çocukları kız ve erkek diye ayırmayız. Hepsi aynı ortamda kalıyor. Biz çocukların özgürce flört etmesini istiyoruz.” Demişti. (20.02.2010 2005 Basın) “Bu beraberliği, medeniyet, uygarlık gösterisi olarak beyan etmiş fakat kısa zaman sonra neler neler ortaya çıkmıştı.” Bu gün bir evde bir kız, biri erkek iki çocuk ayrı şeylerden zevk alır aynı şeyleri paylaşabilir mi? veya aynı şekilde terbiye edilebilir mi? Aynı eğitim, öğretim nasıl olacak? Bir zamanlar evim karma lisenin yanında idi. Öğrencilerin söz ve davranışlarından çok rahatsız oldum. Utanırdım, giriş çıkışlarda evden çıkmazdım. Karma eğitim, sağlıklı ve idealist insan yetiştirmiyor. Evin yanında bir de park vardı. Uyuşturucu alırlar, sigaraları yakarlar, kız erkek birbirini yastık yapar sızar kalırlardı. Emniyete, okula telefon ederdim bir sonuç alamazdım. Evi satmak, taşımak zorunda kaldım. 1992’de kredili sistem geldi emekliliğimi istedim. Çünkü gençlere verebileceğimiz bir şey kalmamıştı. Geleceğimizi düşünüyorsak ne olur bu karma eğitime son verilsin. Bir arkadaşım anlatmıştı: Fransa'da 15 yıl üniversitede hocalık yapan bir prof. Fransız gençliğinin hareketlerini film almış. Gelecek üniversitedeki Türk gençlerini gösterecek: “Bakın işte Fransa üniversiteleri ve gençleri!” diyecek. Emekli oluyor. Filmleri alıyor okuduğu üniversiteye geliyor. Etrafa bakıyor, kantine giriyor, gördüğü manzaradan irkiliyor, üniversiteden ayrılırken filmleri çöp kutusuna bırakıp ayrılıyor. Çanakkale Şehitlerine ziyarete giden üniversiteli gençlerin kardeş rezaletini büyüklerimiz unutmamıştır. Üniversitelerimizde ahlaksızlık ve anarşi yuvası olmaktan çıkarılmalıdır. Karma eğitim, iyi niyet taşımıyor. 2000 yılında özel kız liselerine ve özel dershanelere bile Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu karma mecburiyeti getirmişti. Diretmenin anlamı yok. Başarıyı arttırmak için başka ülkeler karma olmayan üniversiteler açmaktadır. Çünkü onlar araştırıyor. Sonuçlarda bunu gerektiriyor. İnsan, fıtrata uygun yetiştirilmelidir. Kız, kız olarak, erkek, erkek olarak yetiştirilmelidir. Hayatta üstleneceği role göre yetiştirilmelidir. Çünkü iki cins ayrı ayrı yaratılmıştır. Milli yapımız ve inancımız açısından farklı eğitim zarurettir. 370 KARMA EĞİTİMİN ZARARLARI Araştırmalar göstermiştir ki, karma eğitim hem kızlar, hem erkekler için fayda sağlamıştır. Alman Schule Aktüel dergisinde karma eğitim için “yüzyılın en büyük pedagojik yanlışı” olarak ilan edilmiştir. Açılan kız okullarına kayıt akını yaşanmıştır. Rahibe okulları, papaz okulları ayrı eğitim yaparken İmam Hatip okullarının ve ilahiyat fakültelerinin karma olarak devam etmesi ne kadar garip ve düşündürücüdür? Kızla erkeğin ilgi alanı farklıdır iki cins de karma bir sınıfta dikkatini toplayıp kendini derse veremez. Gözü de, beyni de karşı cinse kayar. Sözlü sınavlarda ya yanlış söylersem ya bilemezsen endişesi öğrenciyi başarısız kılar. İngiltere'de yapılan araştırmalarda karma okulların başarısının daha düşük olduğu ortaya çıkmıştır. (06.12.1992 Basın) 2009’da İngiltere'de yapılan bir araştırmada da erkeklerin olmadığı okullarda ders gören kızların daha başarılı olduğu, karma okullarda kızların içine kapalı olduğu, kendisine daha az güvendiği belirtilmiştir. (19.03.2009 Basın) Karma okullarda kız erkek ilişkileri sadece başarıyı engellemiyor. Öğretimini bozduğu gibi eğitimi de, ahlakı da bozuyor. İstenmeyen olaylara neden oluyor. Kavgalara, cinayetlere, gruplaşmalara neden oluyor. Arkadaşlıklar paylaşılamıyor. İki cinsin arkadaşlığının sonunda nice okul hayatı biten öğrencilerimiz oldu. Şu da var ki karma okullar, senli benli olmalar, tacize zemin hazırlıyor. Çünkü ön planda cazibe düşünülüyor. Karşı tarafın ilgisini çekmek için çaba sarf ediliyor. İki arkadaşın evden, okuldan kaçtıklarına şahit oldum. Flört olayları karma okullarda çok daha fazla görülüyor. Karma eğitimde öğrenciler taşkınlık yapıp dikkat çekmek istiyor. Erkeklik, kabadayılık yapıyor. Karma okullarda kimlik kişilik bunalımı yaşanıyor. Kız, konuşma ve davranışlarında bazı duyguları yitiriyor, utanma duvarı yıkılıyor ve erkekleşiyor. Erkek de kadınlaşıyor. Bu durum etkilenme ve yansımadan oluyor. İki cinsin birbirine nefsi duygusu artarken güven duygusu zayıflıyor ilerde evlenseler bile aralarında ciddiyet, saygı olmuyor. Sen-ben kavgaları boşanmaya götürüyor. Bir de flörtle kurulan yuvalar uzun ömürlü olmuyor. Bir de evlilikten sonra eski arkadaşlık371 ları unutulmuyor. Bir resim bir yerde karşılaşma, bir telefon görüşmesi, internet buluşması, yuvaya konan dinamit oluyor. Her insanda bir haya duygusu, iffet anlayışı vardır. Parkta oturan kadının yanına bir erkek otursa, kadın ya tepki gösterir veya kalkıp gider. Tenha bir belediye otobüsünde boş yerler varken tek oturan kadının yanına bir erkek oturdu. Kadın: “Başka oturacak yer bulamadın mı?” deyip erkeği ittirdi. Hiç unutmam bazı sapık zihniyetli öğretmenler sıraya kız erkek karışık oturturdu. Bir kız öğrenci bir kenara çekilmiş ağlıyor. Sebebini sordum. İki erkek öğrencinin arasına öğretmenin oturttuğunu söyledi, düzelttik. İkinci dönem tenefüste ağlayan kız aynı sırada oturmuş erkek arkadaşıyla sohbet ediyordu. Bu karma eğitim gençlerden birçok şeyi alıp götürüyor. Karma eğitimde şahsiyetlerini yitirenler oluyor. Güven duygularını yitiriyorlar. İsyânkar oluyorlar. Verim, öğrenme ve başarı düşüyor. Bunun için karma eğitim okulların kamburudur. Tedavi edilmesi gereken en büyük yarasıdır. Utanma gibi ahlaki duyguların yok edildiği okulda suçlu üretiyor. Öğretmen dövülüyor. Öğretmen, öğrenci cinayeti işleniyor. Kızlar tacize uğruyor. Acımasız bencil insanlar yetişiyor. ”Eskiden bir okul açmak, bir hapishane kapatmaktır.” Denirdi. Bin okul açılsa, bir hapishane kapatmıyor. Karma eğitim, hapishane kapatmıyor, hapishaneye adam yetiştiriyor. Kızların tacize uğramaları sonucu Amerika ve Batı karma eğitimden vazgeçerken bizde hiçbir tedbirin alınmaması düşündürücüdür. Yapılan araştırmalara göre Almanya'da kızların %50’si tacize uğramakta, Amerika'da hamile kalan kızların sayısı artmakta. Türk Eğitim Sen'in açıkladığına göre; 1136 okulun 7. 8. sınıf öğrencisinin katıldığı ankette cinsel taciz oranının %92’lere çıktığı açıklamıştır. (28.09.2014 Basın) Cinsel tacizi karma eğitimde ortam hazırlanıyor. Kadın öğretmenlerin bile cinsel tacize uğradığı görülmektedir. Karma eğitim felaketi, ahlaki değerleri alt üst etmiştir. Karma eğitim gençleri sevdalaştırıyor, aptallaştırıyor. Hasan Ali Yücel zamanında aynı yatakhanelerde kalan köy enstitülerinin özlemini çekenler karma eğitimi çağdaşlık sayıyor. 372 KARMA OLMAYAN OKULLAR AÇILMALIDIR Siirt İbrahim Hakkı Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencileri Halime Akdemir ve Afife sevgili Tubitak yarışması için hazırladıkları proje, karma eğitim sisteminin başarısızlığını ortaya koymuş, proje kapsamında ankete katılanlar, sistemin öğrencilerin psikolojisini bozduğunu ve kız öğrencilerin okula gönderilmesini engellediğini belirterek karma eğitimden dönülmesini istemişlerdir. (31.03.2013 Basın) Karma eğitime son verilmeli, karma olmayan okullar açılmalıdır. Karma eğitim fıtrata aykırıdır. Eğitim ve öğretimede uygun değildir. Bu haliyle bu sistem Türk'ten Türk yetiştirmez. Ataist, satanist ve Hristiyan yetiştirir. Üniversitelerimizin bugünkü haline sebep, karma eğitim sistemidir. Eğer kimlik kişilik sahibi problemsiz faydalı nesiller yetiştirmek istiyorsak zorunlu karma eğitim kaldırılmalı, karma eğitimden vazgeçilmelidir. Hangi ana baba kızının karma bir okulda okutmak ister? Peyami Safa şöyle der: “İdealci devlet, koyun sürülerinden kahramanlar yaratır. İdealist devlet, kahramanları koyun sürüsü haline getirir. Evladını seven, milletimizin geleceğini düşünen herkes, karma okulların halini düşünmeli bu okulları gündeme getirmeli yetkililere nasıl bir okul, nasıl bir nesil istediklerini, tartışmaya açmalıdır. Karma eğitim, yoz zihniyetin 1927 ve 28 Şubat dayatmasıdır. Veliler olarak, millet olarak isteklerimizi yetkililere aktarmak milli, insani ve dini görevimizdir. Karma eğitim istemiyoruz. Karma eğitim milli karakterimize inancımıza uygun değildir. Karma eğitimden dönülsün sloganı ile haykırmalıyız. Şimdi değilse ne zaman? 373 374 SENDE BİRGÜN YAŞLANACAKSIN İnsan neslinin devamı, insanlığın eğitimi, şeref ve haysiyetin korunması için Allah, nikahı evliliği farz kılınmıştır. Kadın-erkek tarih boyunca Allah'ın emri doğrultusunda bir araya gelerek insanlığın devamını sağlamıştır. Kendilerinden sonraki nesillerin bireylerini dünyaya getiren çiftler, “ana” ve “baba” gibi ulvi, saygı gerektiren ve sorumluluk gibi kutsal görevleri gerekli kılan ünvanlar almışlardır. Canlılar arasında en geç gelişen, hayata intibakları, eğitimleri en zor olan insandır. Bunun için zahmeti de en fazla olanıdır. Çocuk dünyaya geldikten sonra her bakımdan uzun süre anaya babaya muhtaçtır. Çocuk dünyaya getiren her ana baba hayatları boyunca evlatları için çalışıp çırpınacaktır. Evlatları ne kadar büyükse büyüsün her dönemde derdi bitmeyecektir. Bir zaman sonra evladının derdine birde torun derdi eklenecektir. a) Yakın Tarihe Kadar: Yakın tarihe kadar bazı istisnalar çıkarılırsa, ana babanın evlat ve görev anlayışı değişmediği halde, evladın “ana-baba” ve görev anlayışı büyük değişiklikler göstermiştir. Mesela bazı toplumlarda ihtiyar ana baba, tarlaya, oduna gidemediği, iş yapma gücünü kaybettiği zaman yaşama hakkını da kaybederdi. Ana baba yaşlanınca merhametsizce evladı onu evden kovar veya kendi eliyle öldürürdü. Bu aynı zamanda evlatlık görevi sayılırdı. İhtiyar anababasını vahşi hayvanların pençesine bırakmak veya onları öldürmekle evlat görevini yapmış olurdu. Bunu evlat yapmayacak olursa ihtiyar ana baba kendisi bu işin yapılmasını evladından isteyebilirdi. Ana-babanın evden kovulma veya öldürülmesine diğer bir neden de genç kadın büyük ananın, genç erkekte büyük babanın yerine geçebilmek ve mirasa konabilmek arzusundan doğuyordu. Eğer baba ölür de ana geriye kalacak olursa o da babanın bir malı olarak miras telakki edilirdi. Bu durumda kadın, kocasına bağlılığını ispatlayabilmek için kendini öldürür ya da o evin işlerini gören hizmetçi olarak hayatını sürdürebilirdi. İş yapamaz hale gelince de öldürülürdü. Bu durumu yasaklayan bir emir. bir kural yoktu. Kimse tarafından da kınanmazdı. Oynayan çocuğun dedesini küfe ile atmaya götüren babasına: “Baba dedemi at ama küfeyi atma, bir gün bana da lazım olur” de375 mesi, bu durumun bir gelenek halinde devam ettiğini göstermesi bakımından ilginç bir örnektir. Anasını sırtına alıp ormana atmaya giderken vahşi hayvanların sesini duyunca ağaca tırmanan oğluna ananın: “Yavrum biraz daha yükseğe çık. Bu hayvanları iyi tanırım, sana bir şey olmasın” demiş olması zaman zaman nakledilen örnekler arasındadır. Burada iftiharla kaybetmek gerekirdi. Türk kültüründe insanın kutsal sayılması nedeniyle her zaman büyükler, yaşlılar “ata” olarak saygı görmüş, diğer toplumlarda görüldüğü gibi kötü muameleye maruz kalmamışlardır. b) Ana Baba Evladını Zahmetle Dünyaya Getirip Eziyetle Yetiştirir: Ana çocuğunu dünyaya getirmeden çeşitli eziyet ve zahmetlere katlanır. Aylarca karnında taşır. Dünyaya getirirken acı çeker, hayatını tehlikeye atar, onu büyük zahmetlerle dünyaya getirir. Bu durum Kur'an'da: “Biz insanı anasını babasını tavsiye ettik. Anası onu zahmet çekerek karnında taşımıştır.” (Lokman Suresi: 14) “Biz insana anasına babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Anası onu zahmetle taşıdı. Zahmetle dünyaya getirdi.” (Ahkaf suresi: 15) buyurularak ifade edilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in de cennetin kadınların ayağı altında değil, anaların ayağı altında olduğunu bildirmiş olması, ananın çektiği zahmetler yüzündendir. Gerçekten ana çocuğunu zahmetle dünyaya getirdikten sonra yıllarca bağrına basarak uykusunu istirahatini terkederek emziriyor. Büyümesi için nice sıkıntılara katlanıyor, yemiyor, yediriyor, giymiyor, giydiriyor, tek kelimeyle fedakârlığın en güzel örneklerini veriyor. Hayatın en verimli yıllarını saçlarını ağarıncaya kadar ömrünü yavrusu için harcıyor. Kendinden çok evladını düşünüyor. Evladının yemesi içmesi ve sağlıklı büyümesi, ana için en büyük sevinç ve neşe kaynağı oluyor. Evladının hastalanması veya acı çekmesi halinde ise ana yıkılıyor. Bunun için atalarımız: “Ana gibi yar olmaz” “Ağlarsa anam ağlar, kalanı yalan ağlar” gibi anlamlı sözler söylemişlerdir. Bir evlat, kendisini nice eziyete zahmetlere katlanarak büyüten ana-babası için “ne biçim anam babam var” dememelidir. “Ben nasıl bir evladım” demeli ve evlatlık görevini yapıp yapmadığına bakmalıdır. Şairin dediği gibi: 376 “Ana başa taç imiş, her derde ilaç imiş, Evlat pir olsa da bir anaya muhtaç imiş.” Ana kadar değilse de bir babanın evladı üzerinde hakkı ve emeği inkar edilmeyecek kadar çoktur. Bazılarının iddia ettiği gibi hakkı bir tohumdan ibaret değildir. Baba, yıllarca evinin ve çocuğunun ihtiyacını karşılamak için çırpınır durur. Evladını yedirip içirmek ve meslek sahibi yapmak için işini çalışmasını kendisi için zevk ve mutluluk sayar. Çocuğunu sağlıklı yetiştirip, eğitebilmek için hayatın bütün sıkıntı ve acılarına katlanır. Evladı hangi yaş ve meslek sahibi olursa olsun babanın evladına olan babalık duygusu ve ilgisi kesilmez. Bu şartlar altında büyüyen evlat, o hale nasıl geldiğini hiç düşünmez. İhtiyarlık yıllarında kendine muhtaç olan ana-babasına onların yaptığını yapamaz. Bu böyle devam edip gider. Hiçbir evlat, ana babasının kendisine yaptığını ana-babasına yapmamıştır. Şöyle anlatırlar: Bir genç annesinin sözünü dinlememişti. Kadının gönlü yandı. Oğlu yola giderecek kuvvetli de yoktu; gidip çocukluk beşiğini getirdi. Önüne koydu ve şöyle dedi: “Ey insafsız ve eski halini unutan çocuğum, hep ağlardın. Küçük ve acizdin. Senin için geceleri uyumazdım. Şu beşikte yatarken hiçbir şey yapamazdın üzerine konan sineği bile kovamazdın. Artık büyüdün, güçlendin. Bir gün de öleceksin. Orada bir karıncayı bile kovamayacaksın; böcekler yer gider seni.” deyip evvelini sonunu hatırlattı. c)Dinimizin Anne Baba Hakkına Verdiği Önem: İslam'dan önce hiçbir insanın hakkına riayet edilmediği gibi ana babanın da hakkına riayet edilmiyordu. Hatta ana baba, en büyük haksızlığı, zulmü dünyaya getirip kendi eliyle büyüttüğü evladından görüyordu. Ana baba evladını öldürdüğü gibi evlat da anababasını acımadan öldürebiliyordu. Baba ölünce, ana miras kalıyordu. Anasıyla evlenenler, anasını hizmetçi olarak kullananlar olurdu. İslam dini evlatlara kötü davranılmasını onların öldürülmelerini yasaklayıp iyi bir şekilde yetiştirilmelerine emrettiği gibi evlatlara da ana babalarına iyilik etmelerini, tatlı söz söylemelerini hatta onlara “öf” bile dememelerini emretmiştir. Yüce Allah şöyle buyurur: “Rabbin kesin olarak kendisinden başkasına tapmamamızı ve ana ve babaya iyilik etmenizi emretmiştir. Eğer ana babadan biri 377 veya her ikisi senin yanında ihtiyarlayacak olursa sakın onlara “öf” deme, onları azarlama, onlara güzel ve tatlı sözler söyle. (İsra Suresi: 23) “Onlara acıyarak tevazu kanadını (yerlere kadar) indir ve Ya Rab onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse, sen de kendilerini öylece merhamet et” de. (İsra Suresi: 24) Sevgili Peygamberimiz de bu konuda çok hassas davranmış ana babaya ikramda bulunmasını, sevip saymaya, hizmet etmeye en layık kimselerin ana baba olduğunu, ana babanın rızasını kazanmanın en sevimli amellerden biri olduğunu haber vermiştir. Bu konuda şunları söylemiştir; “Allah Anaya babaya asi olmanızı, vermeniz icab eden şeyi vermemenizi, hakkınız olmayan şeyi ise istemenizi, kız çocuklarını canlı canlı görmenizi haram kıldı. Ve sizin için dedikoduyu ve çok soru sormayı, bir de israf etmeyi hoş görmez.” (Buhari) “Hiç bir evlat babasına olan borcunu ödeyemez. Meğer ki, babası başkasının kölesi olup da onu satın alarak azat etmiş olsun.” (Müslim) Buhari ve Müslimin rivayet ettiğine göre: Peygamberimize: Allah katında en sevgili amel hangisidir? Diye sorulmuş, Peygamber Efendimiz: Vaktinde kılınan namaz, cevabını vermiştir. Namazdan sonra en sevgili amel hangisidir? Sorusuna da: Anaya babaya iyilik etmektir. Cevabını vermiştir. Sonra hangisidir? Sorusuna da: Allah yolunda cihaddır buyurmuşlardır. Ebu Hureyra (r.a.) şöyle anlatır: Allah'ın rasûlü'ne bir kimse geldi ve: Benim insanlar içinde hizmet etmeme, sevip saymama en layık kimdir? Diye sordu. Allah'ın elçisi: Anandır buyurdu. O zat: Sonra kimdir? Dedi. Sonra anandır. Sonra kimdir? Sonra anandır şeklinde üç defa aynı cevabı aldı. O zat tekrar: Sonraki kimdir? Deyince. 378 Allah'ın Resulü: Sonra babandır buyurdu. (Müslim) Bir gün Hz. Peygamberin hanımı Esma'nın anası yanına gelmişti. Anası iman etmemiş olduğundan Esma peygambere: Ey Allah'ın elçisi Anam müşrik olarak bana geldi. Onunla görüşeyim mi? diye sordu. Peygamberimiz hiç tereddüt etmeden: Ananla görüş. O seni dünyaya getiren ve üzerinde hakkı olan anandır. Buyurdu. Yine bir gün yeni Müslüman olanlardan bir zat peygambere gelerek savaşa iştirak etmek istediğini bildirdi. Peygamber ona: Anan var mı? diye sordu. Evet var cevabını verince. Öyle ise ona hizmet et. Zira Cennet anaların ayağı altındadır. Buyurdular. Anaya babaya iyilik ve İhsan'da bulunmak evlat üzerine farzdır. Bunun için hiçbir evlat, İslam inancına ters düşmeyen her konuda ana ve babasına itaatsizlik etmemelidir. d)Ana Ve Babaya İtaatsizlik Cezası: Peygamber Efendimiz, anne babasının rızasını kazanmayanın amellerinin boşa gideceğini, bu yüzden cennete giremeyeceğini, Allah'ın rızasını ana babanın rızasını kazanmakla mümkün olacağını haber vermiş, ana babasına asi olanlara beddua ederek, asi evladın Allah'ın rahmetinden uzak kalacağını bildirmiştir. Câbir bin semüre (r.a.)’nın anlattığına göre: “Allah'ın resulü minbere çıktı, üç defa “amin” dedi. Sonra da bize: Bana Cebrail geldi: “Ya Muhammed ana-babasının ihtiyarlığına yetişip de rızalarını kazanmayıp cehenneme giren kimse Allah'ın rahmetinden uzak kalsın” dedi ve benim de “amin” dememi istedi. Ben de amin dedim. Ramazan ayına yetiştiği halde günahı bağışlanmayarak cehenneme açılan kimse, Allah'ın rahmetinden uzak kalsın dedi. Ben de amin dedim. Yanında senin ismin anılıp da salevât getirmeyip sonra da cehenneme giren kimseyi Allah rahmetinden uzak kılsın dedi. Ben de amin dedim. Buyurmuşlardır.” Müslimin diğer bir rivayetinee göre Peygamberimiz: “Burnu toprağa sürtülsün! Burnu toprağa sürtülsün! Burnu toprağa sürtülsün! diye beddua etmiştir. Ey Allah'ın elçisi kimin burnu toprağa sürtülsün delinince: 379 Ana babasına veya ikisinden birine yetişip de onlara iyilik yaparak cennete giremeyen kimsenin buyurmuşlardır. Tirmizî'nin naklettiği bir hadislerinde de peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: Allah'ın rızası anne ve babanın rızasındadır. Allahın gazabı da ana ve babanın gazabındadır. Kendisine büyük günahların neler olduğu sorulunca Peygamberimiz: Allah'a şirk koşmak, ana babaya asi olmak, haksız yere adam öldürmek, yalan yere yemin etmektir. Buyurmuşlardır. Hz Sevban /r.a.)'dan rivayet edilen bir hadiste: Üç şey vardır ki, bunlar ile yapılan amelin faydası olmaz: Allah'a şirk koşmak, ana babaya asi olmak, Savaş Meydanı'ndan kaçmak olduğu bildirilmiştir. İbni Ömer (r.a.) rivayet etmiştir. Peygamberimiz şöyle buyurur: Üç kişi vardır ki, kıyamet günü Allah onlara rahmet nazarıyla bakmaz: Ana ve babasına asi evlat, devamlı içki içen ayyaş, verdiğini başa kakan kimse. Üç kişi de vardır ki, cennete giremez: Ana-babasına asi evlat, karısını başkasına teslim eden deyyus, kendisini erkeklere benzeyen kadın. Bir gün Peygamberimize ölüm döşeğinde yatan bir gencin la ilahe illallah diyemediğini haber verdiler. Allah'ın elçisi namaz kılıp kılmadığını sordu. Kılardı dediler. Peygamberimiz, gencin hayatta isyan ettiği bir annesin olduğunu öğrenince onu çağırttı ve şöyle dedi: Şuraya bir ateş yakarak oğlunu yakmak istesek müsaade eder misin? Deyince kadın, rıza göstermeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine Peygamberimiz: O halde oğlunu cehennem ateşinden kurtarmak için hakkını ona helal et buyurdu. Kadın hakkını helal ettiğini bildirince Peygamberimiz gence şehadet getirmesini emretti. Gencin rahatlıkla şahadet getirmesi üzerine Resul-i Ekrem (s.a.v.): Allah'a hamdolsun ki benim vasıtam ile bu genci cehennem ateşinden kurtardı. Buyurmuşlardır. Aşağıdaki hadislerde de ana babaya iyilik etmenin İzzet ve ikramda bulunmanın insanın ömrünü uzatacağı, rızkının artmasına 380 vesile olacağı ve öldükten sonra da cennete girmesine sebep olacağı bildirilmiştir. Enes Bin Malik Allah'ın elçisinin: Rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isteyen anababasına ihsan ve ikramda bulunsun, akrabalarını ziyaret etsin buyurduğunu rivayet eder. Hz.Sevban (r.a.) Peygamberimizin: Kişi işlediği günahtan dolayı rızıktan mahrum olur (geçim darlığına uğrar) Mukadder olan musibeti ancak durdurur. Ömrü Ancak ona ana baba itaat ve güzel ahlak uzatır dediğini rivayet etmiştir. Ebu Hureyra (r.a) Peygamberimizin şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Üç Dua vardır; bunların kabul olmayacağını da şüphe yoktur: Mazlumun duası, misafirin duası, ana-babanın evladı için yaptığı dua.” Bir adam Peygamberimize sordu: Ana babanın çocukları üzerindeki hakkı nedir? Peygamberimiz: Onlar senin ya cennetin yada cehennem indir buyurdular. Ana babaya itaatsizlik, ancak İslam'ın prensiplerine uygun olmayan konularda bir mazeret olabilir. Lokman suresinin onbeşinci ayetinde ana baba Allah'ın rızasına uygun olmayan bir şey için zorlarsa kendilerine itaat edilmemesini emretmekle beraber gene de onlarla iyi geçirilmesi tavsiye edilmiştir. Bu da gösteriyor ki, ne olursa olsun ana baba terk edilmeyecektir. Her zaman gönülleri alınacak ve kendileriyle iyi geçinilecektir. Her evlat şunu iyi bilmelidir ki, kimse ana babasına etmediğini evladından göremeyecektir. Yani ana-babasına ne ettiyse evladından da onu görecektir. Peygamberimiz bir hadislerinde ana babaya isyanın cezasının dünyada görüleceğini: “Allah günahlardan dilediğinin cezasını kıyamet gününe tehir eder. Yalnız ana babaya yapılan isyanın cezasını ölmeden önce dünyada da verecektir” buyurarak haber vermiştir. Bir başka hadislerinde de: Başkalarının kadınlarına iffetli ve namuslu davranın ki, sizin hanımlarınız da iffetli ve namuslu olsunlar. Ana babanıza iyilik edin ki, çocuklarınız da size karşı itaatkar davransınlar ve iyilik etsinler 381 buyurarak insanın başkalarına ve ana-babasına ne ettiyse aynıyla mukabele göreceğini haber vermiştir. Ana babaya karşı evlatlık görevini sözle değil, yalnız bayramlarda el öpmekle değil, ana-babanın çektiği sıkıntı ve eziyeti düşünerek yapmalıyız. Kutadgu Bilig'de: “Ana-babanı hoşnut eyle: onlara hizmet et; bu hizmet karşılığı birçok fayda elde edeceksin” denilmiştir. Bir babanın evlatları babalarına kötü davranmışlar ve kolundan tutup dışarı atmak için kapıya kadar sürüklemişlerdi. Baba evlatlarına yüksek sesle haykırdı ve şöyle dedi: “Yeter zalimler! Yeter! Ben de babamı buraya kadar sürüklemiştim.” e)Bugünkü Durum: Ana-babanın yıllarca çektikleri çileye ve sarf ettikleri emeğe karşılık bir evladın ana babasına aynı derecede iyilikte bulunması hem dini hem de insani görevdir. Daha fazlasını yapması ile ise evlatlık görevidir. Ne yazık ki günümüz insanı, çeşitli nedenlerle kendisini var eden ana-babasını unutuyor. Civcivin içinden çıktığı yumurtanın kabuğuna ihtiyaç duymadığı gibi, ana-babasına ihtiyaç duymuyor. Kendine yeter hale gelince ana babasına dönüp bakmıyor. Kendisini rahat ve bolluk içinde yaşarken ana-babasını geçim sıkıntısı içinde iken onları terk ediyor, hor görerek itip kakıyor. Günümüzde yaşlılık kusur sayılıyor. Evladı için kendini feda eden, evladını canı kadar seven yaşlı ana babaya canın çıksın deniliyor. Durum ilkel toplumlardan pek de farklı değil. Evladı için gece uyumamış, gündüz istirahatini terk etmiş nice ana-babalar, bizzat evlatları tarafından kimsesizler yurduna gönderiliyor. Başkalarının yanında babasını tanımayanların, adreslerini anababalarından gizleyenlerin, ana baba olmaya pek niyetleri yok gibi. Nöbetin bir gün kendilerine geleceğini hiç düşünmüyorlar. f)Ana Babamıza Karşı Görevlerimiz: İnsan, dünyaya geldiği andan itibaren her bakımdan ana ve babasının ilgisine muhtaçtır. Ana baba da yavrusunun sağlıklı bir şekilde büyüme ve hayata intibak edilmesi için elinden geleni esirgemez. Yıllarca ana ve babalık görevini kusursuz bir şekilde sürdürerek evladının hem acısını hem sevincini paylaşır. 382 Ana-babanın bu fedakarlıklarına karşılık evladın da ana babasına karşı evlatlık görevleri vardır. Bu konuda Peygamber Efendimiz ana babaya karşı görevlerin neler olduğunu ve bu görevlerin nasıl yerine getirileceğini şöyle ifade etmiştir: Abdullah Bin Amr şöyle anlatır: Resulü Ekrem (s.a.v.)'e bir adam geldi ve şöyle sordu: Ya Resulallah yurdumu terk ederek sizin emrinize girmeye geldim, anamı babamı da ağlayarak bıraktım. Resulü Ekrem: Öyleyse onlara dön de ağlattığın gibi onları güldür buyurdu. Başka bir günde Rasûlü Ekrem’e biri gelerek: Ya Resulallah büyük bir günah işledim benim için tevbe var mıdır? diye sorunca: Peygamber Efendimiz ona: Anan hayatta mıdır? diye sorar. O kişide: Hayatta değildir? diye cevap verince, Allah'ın elçisi tekrar sorar: Teyzen var mıdır? Evet cevabına karşılık: Ona saygılı ol buyurur. Ebu Davud'un rivayetine göre Yemen'den bir adam memleketini terk ederek Peygamber Efendimize gelir, savaşa katılmak istediğini söyler. Peygamber Efendimiz kendisine: Yemen'de kimsen var mı? Anam babam var. Sana müsaade ettiler mi? Hayır. Öyleyse onlara dön, müsaade iste. Müsaade ederlerse savaşa katıl. Etmezlerse onların yanında kal onlara hizmet et. Buyurdu. Peygamberimizin hadislerinden anlaşıldığına göre ana baba hakkını riayet edilecek ve hizmette kusur edilmeyecektir. Kuranı Kerim'de Cenabı Allah: “Ana babaya, yoksullara, yetimlere iyilik yapın.”(Bakara Suresi 83) “Allah'a ibadet edin. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anababaya, öksüzlere, yoksullara, yakın ve uzak komşulara, yolcuya, elinizin altında bulunanlara iyilik edin. Allah gururlanan insanları sevmez.” (Nisa suresi 36) “Biz insana ana ve babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Eğer onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan hiçbir bir şeyi sana ortak koşman için zorlarlarsa bu hususta onlara itaat etme.” (Ankebut 383 Suresi 8) Buyurarak Anaya babaya onların yakınlarına ve ihtiyaç sahiplerine iyilik etmemizi kendisine hiçbir şekilde ortak koşmamamızı emretmiştir. Ayrıca ana-babaya itaatsizliğin ancak inançsızlık ve Allah'a Ortak koşma konusundaki isteklerine karşı olabileceğini bildirmiştir. Ana babaya karşı evlatlık görevin sadece onlar hayattayken değil ölümlerinden sonra da devam etmelidir. Onların kemiklerini sızlatacak davranışlardan ve amel defterlerine kötü şeyler yazdırmaktan kaçınılmalıdır. Hayırlı evlat, sağlıklarında terk etmediği gibi ölümlerinden sonra da ana-babasını unutmaz. Mezarlarını ziyaret eder, onlar için mevlit Kur'an hayır ve hasenatta bulunur. Onları yakınları ve dostları ile de ilişkiyi kesmez. Ebu Davud'un naklettiğine göre Peygamberimiz: “Beni Seleme kabilesinden bir adam geldi de: Ya Rasulallah, ana babamın ölümlerinden sonra onlara yapabileceğim bir iyilik var mı? diye sordu. Resul Ekrem: “evet, onlar çin mağfiret dilemek, vasiyetlerini ve taahhütlerini yerine getirmek, onların yakınlarını ziyaret etmek ve onların dostlarına ikramda bulunmaktır.” Buyurdu. Maalesef günümüzde birçok evlat, ana babasına hürmet etmek, saygı göstermek, görev yapmak şöyle dursun, son insani görevlerini bile yapamaz durumundadır. Bir evlat düşünün ki, ana babasının cenaze namazını kılamaz, cenazeye çelenkle katılıp, başkaları namazı kılarken köşe taşı gibi bir kenarda bekleyip sonra da cenazenin ardından yürüyen, ölümlerinden sonra ana babasını hiç hatırlamayan, hayatta kaldığı müddetçe ana-babasının azabını arttıran evlat, evlat değildir. Ana-babası hayattayken yılda bir gün Anneler Günü, bir günde babalar günü ilan edilerek sadece o günlerde ellerini öpüp hediye sunmakla veya mektup gönderip, telgraf çekerek telefon açarak günah çıkarmakla evlatlık vazifesinin bittiğini zanneden, ana-babasına yılda yalnız bir gün ayırabilenlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Kediden, köpekten ana babaya evde yer kalmıyor. Zannederim böyle giderse bugünkü nesil, ana baba olduğu zaman çocuklarının kendilerini hatırlaması için anneler, babalar günü de kafi gelmeyecek mutlaka ana babaya saygı günü ilan edilecektir. Rabb'im evladına ihmal eden anne babalardan, ana-babasını ihmal eden, bu yüzden azap görenlerden etmesin. 384 g)Anneler Günü: Her yıl mayıs ayının ikinci pazar günü belirli çevrelerde Anneler Günü olarak ilan edilerek kutlanmaktadır. Anneler Günü ilk defa 1906 yılında Amerika'da ilan edilmiştir. Bizde de 1956 yılından bu yana kutlanmaktadır. Ancak yılın 365 gününün sadece bir gününü anneleri için ayırabilenler, bugün de annelerini ve annelik hakkını hatırlamakta, bir evlat olarak annelerini mutlu edebilmek için hediyeler sunmaktadırlar. Açıkça ifade etmek gerekirse toplumumuza yabancılaşmış kimselerin ilan edip, kutladığı anneler günü yabancı bir adet olarak kabul görmemiştir. Denilebilir. Ancak belirli bir kesim, yılda bir defa hatırlayabildiği annesine hediyeler sunmaktadır. Eğer ana, analık yapmamış ise, evlat iyi bir insan olarak yetiştirilmemişse bir gün olarak ilan edilen “Anneler Günü” ve o gün de verilen hediyeler neyin ifadesi olabilir. Anneler Günü bugünkü kutlanan anlamıyla bir sene boyunca ihmal edilmiş anaya karşı 365 günün bir gününde hatırlayarak, günah çıkartma hareketinden ifade ettiği anlamdan başka bir şey değildir. Zaten bugün batıda ilan edilirken analığı unutulmuş kadının şerefini kurtarma hareketi olarak ilan edilmiştir. 1956 dan bu yana bizde de Anneler Günü'nde analık ve kadın hakları üzerine nutuklar çekilir, sütunlar dolusu yazılar yazılır, her gün çıplak resimlerle kadın ticareti yapan gazeteler sayfalar ayırır. Yani kadın açıkça istismar edilir. Vitrinler süslenir ihtiyaç olmayan hediyelerin alınıp sunulması için reklamlar yapılır. Aslında yalnız bu işin karlı ticaretini yapanlar kazanır. Hürriyet, hak iddialarıyla kadının yuvasından, analıktan koparılması için senenin diğer bütün günlerinde kadınlığa, analığa düşman olanların, kadınlara verebildikleri tek şey, anneler günü adı ile sadece bir gündür. Anneler Günü'nün analarımızdan ve insanımızın lehine olmadığı açıktır. Çünkü Müslüman Türk toplumunda anaların günü bir yılın sadece bir günü değildir. Allah'ın her günü anaların günüdür. Her gün, günün her saatinde ana hatırlanır, ananın hakkına riayet edilir, Evlatlık görevi her an yerine getirilir. Anaya isyan Allah'a isyan sayılır. Din, örf-adet ve geleneklerimize göre ters düşen “Anneler Günü” batı kültürünün bir parçasıdır. Kendisini bize kabul ettirmesinden sonra, bizim için ana ve evlatlarının birbirine olan vazgeçilmez görevlerini kısıtlamak, maddileştirmek gibi bir felaket hazırla385 mıştır. Fedakarlık, sevgi, saygı yerini ferdiyetçiliğe ve para ile alınan bir paket içinde sunulan hediyeye bırakmıştır. Belki Anneler Günü evladını fazlalık kabul eden, çocuk bakıcısına, kreşe, anaokulu'na teslim edip kurtulan, köpeğini çocuğundan daha çok ilgi duyan analar için geçerli olabilir. Anneler Günü, analığını layıkıyla yerine getirememiş annelerin anılarını unutmuş, kendilerini dünyaya getiren eziyet ve kahırla büyüten kadına evlatlık görevlerini yerine getirmeyenlerin bir arayışıdır. Türk toplumunda anaya verilen değer, bir güne sığdırılamayacak kadar büyüktür. “Ana başa taç imiş, her derde ilaç imiş, Evlat pir olsa da, bir anaya muhtaç imiş.” “Ağlarsa anam ağlar, kalanı yalan ağlar…” “Ana gibi yar olmaz.” “Cennet, anaların ayağı altındadır.” gibi sözler ana ve analığa ne ölçüde değer verildiğinin ifadesidir. Gerçek şudur ki, ana evlâdını dünyaya getirip büyütürken sadece bir gün fedakarlık göstermemiştir. Eğer böyle olsaydı ancak o zaman bir günde hakkı ödenebilir, o gün elinin öpülmesi, bir hediyenin sunulmasıyla anaya hak ettiği, layık olduğu değer verilmiş olabilirdi. Sonuç olarak, anneler günü ile kadına bir şey verilmiş değildir. Aksine ananın her an beklediği ilgiyi saygıyı senede bir güne indirilmiştir. 386 KUR’AN-I KERİM’DE O GÜN İnsan aciz olarak dünyaya gelir. Ölmeyecekmiş, hesap sorgu yokmuş gibi yaşar. Bir gün ansızın Azrail(as) emaneti alıverir. Ondan sonra ahiret yolculuğu başlar. Malı, mülkü, sevdikleri onu terk eder. Omuzlarda musalla taşına getirilir. Kör ve sağır olduğu camide namazı kılınır. Dünya hayatında namaz kılmadıysa, kılınan cenaze namazı ona fayda vermez. Dünya da hak yiyip hakkı iade etmediyse, hocanın “Hakkınızı helal edin, helal olsun “ demesiyle hak helal olmaz. Namazdan sonra kabre getirilir. Kabirde sorgu başlar. Kabir güzel yaşayanlar için cennet bahçesi, emrolunduğu gibi yaşamadıysa, kabir onun için cehennem çukurlarından bir çukur olur. Kabir istirahat yeri değil mükafat veya ceza yeridir. Kabirde ne kadar kalınacak onu Cenab-ı Allah bilir. Vakti saati gelince kıyamet kopacak her şey alt üst olup dünya hayatı sona erecek. Herkes diriltilecek kabirden kalkacak. Amel defteri ya sağdan ya da soldan verilecek. Herkes yaptığının hesabını verecek. Ogün dehşetli bir gün olacak. O günkü dehşeti Allah Kur’an’ı Kerimde şöyle haber veriyor. - “Ey iman edenler! Kendisinde artık alış veriş, dostluk ve kayırma bulunmayan gün gelmeden önce size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın: Gerçekleri inkar edenler elbette zalimlerdir.” (Bakara:254) - “O inatçı zorbaya cehennem vardır. Kendisine irinli su içirilecektir.(İbrahim:16) - “Azabı gören zalimler: “Rabbim bize biraz süre ver de senin davetine uyalım ve Peygambere tabi olalım “ diyecekleri gün hakkında insanları uyar.”( İbrahim:44) - “Zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları onları kuşatsın, susayıp su istediklerin de erimiş maden gibi yüzlerini haşlayan su verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü kalma yeridir.” (Kehf:29) - “Kim beni anlamaktan yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşnedeceğiz.” 387 O Rabbim beni niçin kör olarak haşneddin? “ Ben görüyordun der.” (Taha:124-125) - “Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir Şeydir!” “O gün her emzikli kadın emzirdiği çocuğunu unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür, insanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değildir. Fakat Allah’ın azabı çok dehşetlidir.” (Hac:1-2) - “O müşrikler öldüğünde :” Rabbim beni geri gönder” der. Dünya da boşa geçirdiğim hayatta, iyi işler işleyeyim. Bu onun söylediği boş bir laftır. Onlar için hesap gününe kadar Berzah vardır.”( Mü’minum:99-100) - “Kim iyiliklerle ilahi huzura gelirse, ona daha iyisi verilir. Onlar ogün korkudan emin olurlar.”( Neml:89) - “Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evladı, ne evladın babası namına bir şey ödeyemeyeceği günden korkun. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan Allah ‘ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.”( Lokman:33) - “O günahkarların Rableri huzurunda başlarını öne eğecekleri: “ Rabbim gördük, duyduk şimdi bizi dünyaya geri gönderde iyi işler yapalım. Artık kesin olarak inandık” diyecekleri zamanı bir görsen!” (Secde:12) - “Nihayet süra üfürülecek birde bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine gelirler.” “O zaman eyvah! Eyvah bizi kabrimizden kim kaldırdı? Bu Allah’ın vaadidir. Peygamberler gerçekten doğru söylemişler” derler.” “O an müthiş bir sesten ibarettir. Bunun üzerine onların hepsi huzurda hazır olurlar.” “O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız.” (Yasin: 51-52-53-54) “O gün zalimlerin özür dilemeleri hiçbir fayda sağlamaz. Artık lanette onlarındır, kötü yurt da onlarındır.( Mü’min:52) “Oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik edecektir.”( Fussılat:20) “Vay haline her yalancı ve günahkar kişinin !”(Casiye:7) - “Ogün gök sallanıp çalkalanır.” (Tur:9) - “Dağlar yürüdükçe yürür.” (Tur:10) - “Yalanlayanların vay haline o gün!” (Tur:11) 388 - “Ki onlar daldıkları batıl içinde oyalanıp dururlar.”( Tur:12) - “O gün cehennem ateşine atılıp dururlar” “ İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur” denir.( Tur:13-14) - “O gün suçlular simalarından tanınır. Ayaklarından yakalanırlar.( Rahman:41) - “Yer şiddetle sarsıldığı,”(Vakıa:4) “Dağılıp toz duman haline geldiği,”(Vakıa:6) - “Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır. O ne kötüdür.”(Mülk:6) “Oraya atıldıklarında cehennemin kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler” (Mülk:7) “Neredeyse cehennem, öfkesinden çatlayacak! Ne zaman cehenneme birileri atılsa orada ki bekçiler: Size bu azabı bildiren bir Peygamber gelmedi mi? Diye sorarlar.”(Mülk:8) “Onlar derler ki : Evet bu azabı bildiren bir Peygamber gelmişti, fakat biz onu Cehennem’de olmazdık” diye ilave edecekler.” (Mülk:10) - “Ey insanlar! O gün hesap için huzura alınırsınız, size ait hiçbir sır gizli kalmaz.(Hakka:18) “Kitabı sol tarafından verilenlere gelince. O: keşke kitabım bana verilmeseydi de hesabımın ne olduğunu bilmeseydim” der. (Hakka:25-26) “Keşke ölünce her şey bitseydi, malım bana hiç fayda vermedi. Saltanatım beni terk etti. Denilir ki onu yakalayıp, alevli ateşe atın!” (Hakka:27-31) “Günahkarın yediği kanlı irindir.”( Hakka:36-37) - “O gün gökyüzü erimiş maden gibi olur.” “Dağlar atılmış yüne döner.” “Dost dostu sormaz.” “Günahkar azaptan kurtulmak için neyi var neyi yoksa vermek ister.” “Ne mümkün!” “Derileri kavrulup soyulur.”(Meariç:8-18) - “O sura üfürüldüğü zaman var ya! İşte o gün zorlu bir gündür. Kafirler için hiçte kolay değildir.”( Müddesir.8-18) “Sihirbazı cehenneme sokarız. Bütün bedeni helak olur, tekrar eski haline döner tekrar bedeni helak olur. insanın derisini kavurur.”(Müddesir:26-29) - “Göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay bir araya getirildiği zaman kıyamet günüdür. 389 “O gün insan “ kaçacak yer neresidir” der” “Hayır, kaçıp sığınacak yer yoktur.” “O gün varılıp durulacak yer sadece Rabbinin huzurudur.” “O gün insana her şey bildirilir.” “Artık insan, kendisinin şahididir.” “İsterse özürlerini sayıp döksün.”( Kıyame:7-15) - “Bilin ki size vaad olunan şey gerçekleşecek.” “Yıldızların ışığı söndürüldüğü,” “Gök kubbe yarıldığı, dağlar ufalanıp savrulduğu zaman artık kıyamet kopmuştur.” (Mürselat:7-11) Biz yakın bir azap ile sizi uyardık. O gün kişi önceden yaptıklarına bakacak ve inkarcı. “Keşke toprak olsaydım” diyecektir. (Nebe :40) - “ O gün yürekler kaygıdan oynar. Gözlerini korku bürür. “ Onlar biz tekrar mı dirileceğiz. Hem de çürümüş kemikler olduktan sonra mı? Derler.” “Onlar birden kendilerini mahşerde buluverirler.” (Naziat:814) “ Kulakları sağır eden o ses geldiğinde, işte o gün kişi, kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. “O gün herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır.” “O gün bazı yüzler parlak güleç ve sevinçlidir.” “Yine o gün bir takım yüzleri de keder bürümüş, hüzünden kapkara kesilmiştir. İşte bunlar kafirlerdir, günahkarlardır.”( Abese:33-42) “ Güneş katlanıp dürüldüğünde ,” “ Yıldızlar kararıp döküldüğünde,” “ Dağlar sallanıp yürütüldüğünde,” “ Gebe develer salıverildiğinde,” “ Vahşi hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde,” “ Denizler kaynatıldığında,” “ Ruhlar bedenlerle birleştirildiğinde,” “ Diri diri toprağa gömülen kıza: “ Hangi günah sebebiyle gömüldüğü sorulduğunda” “ Amellerin yazılı olduğu defterler açıldığında,” “ Gökyüzü sıyrılıp alındığında,” “ Cehennem tutuşturulduğunda ve cennet yakınlaştırıldığında,” 390 “ Kişi neler getirmiş olduğunu öğrenmiş olacaktır.”( Tekvir:114) “ Gökyüzü yarıldığı, yıldızlar dürüldüğü, denizler birbirine katıldığı, kabirin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, insan, yapıp gönderdiklerini ve yapmayı geride bıraktıklarını birbir anlar.” (İnfitar:1-5) “ İnsanlardan alırken ölçtükleri de tam, onlara vermek için ölçüp tarttıkların da noksan yapan hilekarlara yazıklar olsun!” “ Onlar düşünmezler mi ki, büyük günde hesap vermek için diriltilecekler.” (Mütaffifin:1-5) “ Kim zerre kadar hayır yapmışsa onu görür. Kimde zerre miktarı şer işlemişse onu görür.”(İnşikak:1-5) Mü’min suresin dede Rabbim şöyle buyurur: “ Zalimlerin sözü dinlenmez, onların şefaatçisi de yoktur.” “Allah gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.” “Allah hakkıyla işiten, görendir.” “ Onlar yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin akıbetinin nasıl olduğunu görsünler. Allah onları günahları sebebiyle yakaladı. Onları Allah’ın gazabından koruyanda olmadı.”(Mü’min:18-21) Kıyametin dehşetini ölüm ötesi gerçekleri Cenab-ı Allah bize böyle haber veriyor ki, ben bilmiyordum, benim haberim yoktu, mazeretini kimse ileri sürmesin. Diğer bir hususta inançsız başıboş hayat yaşayanların ne gibi muamele göreceklerini ve duyacağı pişmanlığı Rabbim bize haber veriyor. Ayrıca inanan Salih ameller işleyenlerinde nasıl mükafatlandırılacağını bize müjdeliyor. Rabbim güzel bir hayat yaşamak hayatı güzel noktalamak ve cennetliklerden etsin inşallah… 391 392 ÖLÜM ÖTESİNE YOLCULUK İnsanın var oluşu; Cenab-ı Allah âlem’leri yarattıktan sonra insan oğlunu yarattı.(Bakara:30) İlk insan Adem(as) ve Havva’yı yarattıktan sonra onlara: -’’Sizin için şeytan büyük düşmandır.’’(Taha:117) buyurdu. Şeytanın tuzağına düşmemeleri için onları uyardı. Adem ile Havva şeytana aldandılar ve cennetten çıkarılıp yeryüzüne indirildiler.(A’raf:24) onlardan insan üredi ve yeryüzüne dağıldı. Cennette imtihanı kaybeden insanoğlu imtihanın büyüğüne tabi tutuldu. İnsana da Cenab-ı Allah: -’’Sakın dünya hayatı seni aldatmasın!’’(Fatır:5)diye uyardı. İnsan benim senin kavgası yapmayacak, zevk ve eğlenceye dalmayacak Rabbine kulluk yapacaktı. Dünya oyun ve oyalanma yeri idi. Ebedi hayat ahiret hayatı idi. Geçiçi ve sınırlı olan dünya hayatında insan ebedi hayatı kazanacaktı. Böyle kurulmuştu dünya düzeni. İnsan misafirhane olan dünyada garip yolcu gibi olamadı. Ölmeyecekmiş gibi dünyaya daldı, isyan etti, günahlar işledi. Her canlının ölümü tattığı gibi oda ölümün acısını tadacağını unutan bir hayat yaşadı. Allah Resulü demişti ki : -’’Gerçek hayat ahiret hayatıdır.’’(Buhari.Rika:1) bu unutuldu. Yalana kananlar kaybetti. Hayatın sonu ölüm: Cebrail(as) peygambere diyor ki; -’’Ya Muhammet! Dilediğin kadar yaşa bir gün öleceksin. İstediğini sev bir gün ondan ayrılacaksın. İstediğini yap mutlaka onun hesabını verceksin. ’’(Ramuz el-ehadis:331/9) Cenab-ı Allah; buyurdu ki; -’’Her canlı ölümü tadacaktır’’(Ankebuf:57) -’’Nerde olursanız olun, ölüm size ulaşır sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile.’’(Nisa:78) Bunun için ölüm gerçeği unutulmamalı peygamberimiz(sav) bize: 393 -’’Zevkleri bıçak gibi kesen ölümü unutma!’’(ibn-i Mace, Zühd;31) -’’Ağız tadını bozan ölümü çok hatırlayınız.(Tinmizi Zühd:4) Hayatın sonu ölüm. Bir mezarlığın kapısında; -’’Çıkmışsa ilahi emir bahane bol. Toprakta başlar toprakta biter bu yol.’’ Yazılıydı. Necip Fazıl diyor ki; -’’Şu geceni durdursam, çekip eteğinden soruversem. Haberin var mı? Öleceğinden. Behlül dana hırsızın ardından değil de mezarlığa koşmuş - Neden böyle yaptın? Demişler -Nasıl olsa mezarlığa gelecek demiş. Kendimize gelmeliyiz. Bir turist 63 yaşında müslüman olmuştu. Bir gazeteci sordu; -Neden müslüman oldunuz? -Kur’an mealini okudum. Öldükten sonra dirilip hesap verme inancı benim müslüman olmamı sağladı.’’ Hayat, öldükten sonra da devam edecek, kabir hayatı başlayacak, ya cennetle yada cehennemle noktalanacak. Allah Resulü buyuruyor ki: -’’Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşralunursuz’’ En doğrusu ölüme hazır olmak: Dünya yolculukları hazırlık gerekir de ebedi kalınacak olan ahiret yolcuğuna hazırlık gerekmez mi? Hazırlıksız ölmek, hazırlıksız kabre girmek, insan için olabilecek en kötü durumdur. Çünkü kabir, istirahat yeri değil. Bu yolculuğun dönüşü yok. Keşke demenin pişman olmanın faydası da yok. İnsan bu yolculukta dünyaya ait kefenden başka bir şey götüremeyecek. ’’Benim dediği, uğrunda kavga ettiği her şeyi bırakıp gidecek. -Azabı en hafif olan cehennemliğe Allah soracak; -Eğer dünya her şeyi ile senin olsaydı, bu azaptan kurtulmak için verir miydin? Kul; -Evet diyecek Alemlerin Rabbi ona: -Dünyada iken senden çok azı istenmişti! Diyecek. İnsan bu dünyadan güzel amellerle veya kendisini yakacak ateşle gidecektir. 394 Ölümden korkulmaz. Hazırlıksız gitmekten korkulur. Kabirler bize sakın buraya hazırlıksız gelme deyip duruyor. -’’Ey iman edenler! Allahtan korkun ve herkes yarına ne hazırlayacağına baksın ‘’ diyor.(Haşr:18) Peygamber (as) demiştir ki; -’’İnsan ölünce her şey önüne konur. Kul; -’’Ya Rab! beni dünyaya döndür de terk ettiğim güzel şeyleri yapayım der.’’ KABİR HAYATI Ölümden sonra kabir hayatı başlayacak, kabir, ahiret için ilk duraktır. Aynı zaman da sorgu yeridir. Azap yeridir. Kabre girildiğinde Münker Nekir adlı sorgu melekleri gelir: -Rabbin kim? -Peygamberin kim? -Kitabın ne? -Dinin ne? -Hangi amelle geldin? Gibi sorular soracaklar. Hazırlıklı gidenler cevap verecek, bilmiyenler eyvah! Diyecek, iyiler için kabir, cennet bahçelerinden bir bahçe olacak. Kötüler için de cehennem çukurlarından bir çukur olacak. Peygamber (as) şöyle der; -‘’Kabir, ahiret duraklarından ilk duraktır. Kim ki kabirde işi kurtardı, arkası iyidir. Kimde kabirde işi kurtaramadı gerisi kötüdür’’(Ramaze’l-Ehadis:105/12) Bir akıl hastası. Cenaze kabre konduktan sonra mezara eğiliyor ve şöyle diyor: -‘’Eğer yalan söylemediysen, haram yemediysen, itikatını bozmadıysan hiç korkma !’’ Peygamberimiz bize şu bilgilileri veriyor. -‘’Kabirde ölü boğulmak üzere olan kimseye benzer, dua bekler, dua edilince sevinir.(Age:368/10) -‘’Ölülerinize Yasin okuyunuz. Yasin ölünün azabını hafifletir.’’(Age:79/4) -Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe yada cehennem çukurlarından bir çukurdur.’’(Tirmizi,züht:4) -‘’Ölümden sonrasını görebilseydiniz isteyerek yiyip içemezdiniz. Evlerinizi giremez dağlara çıkardınız.’’(Ramuze’l Ehadis:357/6/ 395 Kabirde uyananlardan olmayalım. Pişman olana’’ geçti, geçti’’ denilir. SIRAT: Sırat, cehennemin üzerinde kurulu bir köprüdür. Engelli kaygan, ince kılınçtan keskin üzerinde duraklar vardır. Herkez bu köprüden geçeçektir. İyiler sıkıntısız geçeçek, kötüler ise sıkıntı çekeçektir. Kur’an da’’ sırata uğramayacak kimse yoktur.’’buyrulur.(meryem71) Sıratta insanlar yedi durakta sorguya çekilecekler. Bunlar: -İman durağı -Namaz durağı -Zekat durağı -Oruç durağı -Hac durağı -Cünüplükten sorulacak durağı -Ana Baba hakkında sorulacak durak Bir durakta hesabını veremeyen daha ileriye gecemeyecektir. (M.Zahit Kotku. Ehli sünnet Akaidi:35) MAHŞER Hesap için toplanma yerine mahşer yeri denir. Hayvanlar dahil her canlı burada toplanacak. Hayvanlar hakkını alıp toprak olacak. Bunu gören günahkarlar’’Keşke bende toprak olsaydım diyecekler.(Nebe:40) Burası sorgu yeridir. Herkes ne yaptıysa onun karşılığını alacağı yerdir. Kur’anda: “O gün herşey yapılanlara şahitlik edecektir” (Fussılat:20) buyrulur. Her hak sahibi hakkını alacaktır. Burada insanların en çok istediği şey karşı tarafın günahlarını alması ve sevaplarını vermesi olacaktır. Kur’anın ifadesiyle:’’Amelleri ağır gelenler, hoş bir hayat içinde olacaklar, iyilikleri hafif gelenler ise kızgın ateş çukurunda olacaklar.’’(Karia:8-11) Hesap, sorgu, sual yokmuş gibi yaşayanların vay haline ! 396 CENNET: Dünyada salih amel işleyenlere cenab-ı Allah’ın vaad ettiği mutluluk yeridir. Allah’ın lutüf ve ihsanının bol olduğu yerdir. Yani cennet müminler için ödül yeridir. Kur’an-ı kerimde bildirildiğine göre: -‘’İman edip iyi ve yararlı işler yapanlar cennetlik olanlardır. Onlar orada ebedi kalacaklardır.’’(Bakara:82) -‘’Orda onlar için herşey vardır.’’(Kâf:35) CENNETLİKLER: İnsanlar mahşer yerinden ya cennete yada cehenneme girecekler. Her insan dünyada nereye hazırlık yaparsa oraya gidecektir. Yani gideceği yeri kendi seçecektir. Her insanın hem cennette hemde cehennemde yeri vardır. Hangisinin yolunu seçerse oraya ulaşacaktır. Peygamber (as) cennetlikleri şöyle haber vermiştir: -‘’Bana cennetlik üç kişi arzedildi: 1-Şehit, 2-İffetini koruyan, 3-Allah’a ibadetini güzel yapan.(İ.Canan, Hadis Ans:14/269) -‘’Böbürlenmeyen, bozgunculuğu arzu etmeyen…’’ (Kasas:83) -‘’İman edip iyi davranışlarda bulunanlar…’’(Bakara:25) -Takva sahipleri…(Al-i İmran:15) -Rabbine karşı gelmekten sakınanlar…(Ali imran:198) -Allah’a ve Peygambere itaat edenler…(Nisa:13) -Sözüne sadık olanlar…(Zümer:74) -Rabbim Allah deyip dosdoğru yaşayanlar…(Ahkaf:13) -Allaha isyandan sakınanlar…(Zariyat:15) -Kitabı sağından verilenler…(Hakka:19) -Kendi canları çekmesine rağmen yemeğini yoksula, yetime, esire yedirenler…(İnsan:8) -Doğru tücccarlar…(Rahman el Ehadis:161/2) -Kibirden, emanete hiyanetten ve borçtan uzak duranlar… (Age:415/7) -Gözleri görmeyen ve sabredenler…(R.salihan:33/9) -Temiz olanlar…(Raman el Ehadis:258/12) -Merhametli olanlar…(Age:458/6) -Yetimi himaye edenler…(Buhari Edep:24) 397 -Kendisine yapılmasını istemeyeni başkasını yapmayanlar…(Müslim imare:46) -Allah yolunda ayağı tozlananlar…(Buhari cihad:16) -Kocasını razı eden kadın…(Tirmiz: Reda:10) -Allah’a şirk koşmayan…(Müslim iman:151) -İnsanları rahatsız eden şeyi yoldan kaldıranlar… (Müslim, birr:128) -Namaz kılan, oruç tutan, zekat verenler… (Tirmizi Cuma:80) -Dil ve cinsel organına sahip olanlar cennetlik kimselerdir… (Tirmizi züha:61) CEHENNEM: İman etmeyenler ve iman edipte salih amel işleyip günah işleyenlerin günahı kadar cezalandıralacağı yerdir. Kur’anda:’’Cehennem kafirler için hazırlandı.’’(Bakara:24) Bir de affa uğramayanların barınağı cehennem olacaktır. -İnkarcılar… (Araf:182) -İmansız olarak ölenler… (Bakara:117) -Kaba,cimri ve kibirli olanlar… (Hadis Ans 14/270) -İçki müdavimi olanlar -Zina edenler, -Faiz yiyenler -Sirk koşanlar -İffetsizler -Haksız yere cinayet işleyenler -Haramı, inkar edenler -Küfre razı olanlar Tevbe etmezler ve affa uğramazlarsa, cehennem ehlinden olurlar. Kur’an’a göre; -Münafıklar-Nisa:145 -Kötülükte ısrar edenler-Bakara:81 İnkarcılar-Bakara:126 -Bozguncular-Bakara:206 -Allah’a ve peygambere isyan edenler-Nisa:14 -Ayetleri yalanlayanlar-Maida:10 -Allah’ın emirlerine karşı kör ve sağır olanlar-A’raf:179 -Allah’a şirk koşan-Tevbe:17 -Zekat vermeyenler-Tevbe:35 -Zalimler-Furkan:27 -Yalancılar-Ankebut:68 Cehennemlik kimselerdir. 398 CEHENNEM EHLİ Cehennem ehli neler yiyecekler, Kuran’ı kerim bize şöyle haber veriyor: -‘’Zakkum ağacı günahkarların yemeğidir. Karınlarında maden eriği gibi, suyun kaynaması gibi kaynar. Başlarından da kaynar su dökülür’’(Duhan:43-50) -Günahkarlar kanlı irinden başka bir şey yemezler.’’(Hakka:36-37) -Cehennemdekiler kaynar su ve irin yerler.(Nebe:27) -İnkarcı, zorbaya kanlı irin içirilecek.(ibrahim:16) yutmak isteyecek, yutamayacak, ölmek istiyecek ölemeyecek.(17) -Bağırsaklarını parça parça edecek kanlı su içirilecek.(Muhammet:15) -İmdat! su diyecekler erimiş maden gibi yüzleri haşlayan kızgın su verilecek, ne kötü, ne fena içecek.(Kehf:29) Burada ’’Keşke toprak olsaydım’’ diyecekler.(Nebe:40) -Keşke birşeyler yapıp gönderseysim diyecekler.(Fecir:23) -Keşke ölüp dirilmeseydim diyecekler.(Hakka:13) -Keşke falancayı dost edinmesseydim diyecekler.(furkan:26) Cennet ehli Cehennem ehline sorar: -Sizi bu yakıcı ateşe sokan nedir? -‘’Biz namaz kılanlardan değildik, yoksulu doyurmadık, batıla inanırdık, burayı yalan sanardık, sonunda ölüm geldi çattı’ derler. (Müddesir:40/47)’ Cennetlikler sorar: -Rabbimizin vaadini gerçek buldunuz mu? Diye sorarlar. -Evet derler. İçlerinden biri’’Allahın lâneti zalimlerin üzerine olsun’’diye bağırır”. (A’raf:44) Cehennimlikler cennetlilere: -Allah’ın size verdiği nimetlerden biraz bize verin derler. Onlarda: -Allah bunları kafirlere haram kıldı. Derler.(A’raf:50) -İki arkadaş kıyamet günü buluşurlar biri diğerine: -Dirilmeye, sorgu, suale inanmazdın, yani biz dirilip cezalandırılacak mıyız? Derdin der ve ilave eder:’’Vallahi sen neredeyse beni de helak edecektin. Allah’ın hidayeti olmasaydı bende cehennem de seninle beraber olacaktım.’’der.(Saffat:50-59) Mü’minler Cenab-ı Allah’ı görecek mi? 399 İnanmayanlar kıyamet gününde kör olarak yaratılacaklar, Allahı göremeyeceklerdir.(Taha:124-127) -‘’İnanmayan ayetlerle alay edenlerin kalbi kararmıştır. Onlar kıyamette Rablerini göremeyeceklerdir.’’(Muhaffifin:13-15 -‘’Müminler ahirette dolunayı gördüğü gibi Allah’ı görecekler.’’R.Salihin:1055) -‘’O günde yüzler parlak olduğu halde Rablerine bakacaktır. Nice yüzlerde somurtacaktır.’’(Kıyamet:22-24) H.z Peygamber Kimlere Şefaat Edecek? Kur’an’da: -‘’Allah’ın hoşnut olduğu kimselere şefaat vardır.’’ Buyrulur. (Enbiya:28) Peygamber(as) -İnanlara -Bid’at ve sapıklıktan uzak olanlara -Dinde değişiklik yapmayanlara -Şefaate inanlara -Peygamber sünneti üzere yaşayanlara -Günahtan haramdan kaçınanlara Cenab-ı Allah’ın izniyle şefaat edecek cennete girmesini sağlayacaktır. Ahirette keşke dememek için bazı korku ve endişelerimiz olmaması gerekmez mi? -Dünyayı ahirete tercih edenler -Şeytanın tuzağına düşen -Yol hazırlığı yapmayan eyvah diyecek -Kabir azabı gören -Sıratta ayağı kayan -Cehennem ateşini gören eyvah keşke! Diyecek. -Dünya hayatının oyun eğlence olduğunu anlamayan’’eyvah’’ diyecek Rabbim şöyle buyuruyor: -Dünya hayatı sadece eğlenceden oyundan ibarettir. Asıl olan ahiret hayatıdır. Keşke bilmiş olsalardı! (Ankebut:64) Geri dönmek isteyenlere ‘’Size düşüneceğiniz kadar ömür verilmedi mi? Denilecek.(Fatır:37) Allah Resulü: “Ölen iyi bir kimse iyiliğini arttırmadığına, kötü ise halini düzeltmeğine pişman olacak” diyor. (Tirmizi Zühd:2403) 400 Düşün ki bugün son günün öleceksin. Her şey bitecek yolculuk nereye hiç düşündün mü? Amel defterin sağdan mı solundan mı alınca gülecek misin? somurtacak mısın? Nasıl bir hayat yaşadın? Cenab-ı Allah uyarıyor -‘Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir. (Haşır:19) İnsanın bazı korkularının olması gerekir. Mesala; -İmanı kurtaramamaktan -Hazırlıksız gitmekten -Kabir azabından -Amel defterini solundan almaktan -Kör olarak dirilmekten -Azap meleklerinin teslim almasından -Cehennem ateşine atılmaktan korkmalıdır. Aslında dünya ve dünyadakiler, insana hayatını güzel yaşa der. Ölenler, sakın gafil iken Azrail’e yakalanma! Kabir, sakın hazırlıksız gelme! Der. Kabre konulunca minker- nekir gel bakalım! Der. Dünya hayatının bir dahası yok artık. Rabbim hayatının sonunda ‘’keşke’’ diyenlerden, pişman olanlardan etmesin… 401 402 KABİR HAYATI İnsan hayatında devreler vardır; insanın hayatı anne karnında başlar, dünyaya gelir, ölür, kabir hayatı başlar. Ruhu Berzah aleminde tekrar diriltilmeyi bekler. Sorgulandıktan sonra ameline göre ya cennet ya da cehennemde hayatı devam eder. Dünya, hayatı, ölünce yaşamamış gibi olunur. Cenab-ı Allah: “oyun eğlenceden ibarettir.” Buyuruyor. (En’am : 32) Bazı evlerin, işyerlerinin duvarında “Hiç” yazısı asılırdı. Büyük bir zat, bir grup insanla mezarlıktan geçerken, duvarın dibindeki pislikleri göstererek; “İşte dünya nimetleri, işte yiyenler!” demiştir. Dünya iyinin de, kötününde satıldığı bir pazar gibidir. Ölüme inanan, nasıl kötü şeyler alır, nasıl şımarır? Helal demez, haram demez, hak demez insan, bir çok şeye sahip olur, onunla övünür, onun için kavga eder, öldürür. Sonunda hepsini bırakır, bir kefenle ahiret yolculuğuna çıkar. Dünya hayatında şeytan tuzaklar kurar. Şeytana uyumayıp, onun tuzağını bozan, hayırlı bir yolculuğa çıkar. Şeytan daima insan kulağına “daha var daha var” der, ölümsüzlük fısıldar. Adem ile Havva’ya da öyle yaklaşmadı mı? Ölümsüzlük vaad etmedi mi? Ulu bir kişiye sorarlar: Dünya kimindir? “Onun peşinden koşanların.” der. Peki ahiret kimindir? Derler. Ona Talip olanlarındır. Cevabını verir. Mülk kimindir? Derler. Mülk, ne senin ne benim, mülk Cenabı Allah'ın, der. Peygamber (a.s.) bize şöyle nasihat ediyor: “Garip bir yolcu gibi ol” (Buhari Rikak: 3) Bir de bizi şöyle uyarıyor: “Gaflete dalan, gülüp oynayan kabri ve içinde çürümeyi unutan kul, ne bedbahttır. Azan, haddi aşan, nereden geldiğini, nereye gittiğini unutan kul, ne bedbahttır!” Bu dünyada misafiriz; belirli bir zaman sonra yola çıkacağız. Yolcuyuz. Ahiret yolcusuyuz. 403 a)Ebedi Yurt Ahiret Dünya fani ahiret ebedidir. Tarihe baktığımız zaman gelmiş geçmiş bütün milletlerde ve inançlarda ahiret inancı vardır. Bu toplum düzenini kurabilmek için gerekli görülmüştür. Yaptıklarının karşılığını görmek, göreceğini inanmak insanı biraz düşündürür ve frene bastırır. İnsana sorumluluk yükler. Ahiret düşüncesi olmayınca başı boşluk, kendine buyruk olunur. Ahiret inancı insanı iyi şeyler yapmaya mecbur eder. Allah Rasulü şöyle buyurur: “Adamın biri yol üzerinde dikenli bir dal gördü ve müslümanlara zarar vermemesi için buradan kaldırdı. Bu yüzden cenneti kazandı.” (Müslim Binr: 128) Hz. Ömer (r.a.), dalda duran kuşa baktı. Bir de sorumluluklarını düşündü dedi ki: Ne mutlu sana ey kuş! Bende senin gibi olmak isterdim. Senin için ne hesap var, ne de azap! Ahiret inancı olmayan da hayatı sorumsuz, ölümü sorgusuz ve cezasız, ölümü toprak olup gitmek sanır. Halbuki ölünce ölüme olan yolculuk bitmiş kabre varmıştır. Oradan Sırat ve Mahşer yolculuğuna çıkacaktır. b)Vasiyet Hazır Mı? Vasiyetin hazır olması, insana ölümü unutturmaz. Vasiyet dinin emridir. Peygamber (a.s.): “Vasiyete değer bir şeyi bulunan vasiyet etsin. Müslümanın vasiyeti yanında bulunmadan iki gece getirmesi doğru değildir.” Buyurmuştur. (Buhari, Vesaya:1) Borcu olan, alacağı olan, malı olan, ibâdetlerden eksiği olan, yemin kefareti olan vasiyet etmelidir. Olmayacak bir şey vasiyet edilmez. Dine aykırı olan da vasiyet edilmez. Durum değişirse vasiyet yenilenir. Bakara: 180 de vasiyet emredilir. Bazı vasiyet örnekleri: “İbrahim ve Yakup peygamberler Müslümanlar olarak ölür.” (Bakara: 132) Peygamberimiz (s.a.v.) “size iki şey bırakıyorum, onlara uyarsanız sapıtmazsınız. Elinizin altındakileri hoş tutun. Namaza devam edin.” Osman Gazi, Orhan Gazi'ye: “Dindar olmayana devlet millet işinde görev verme!” 404 Akşemseddin'in vasiyeti: Her şeye besmele ile başla, Temiz ol, Daima iyiliği âdet edin, Tembel olma, Namaza önem ver, Nimete şükür, belaya sabret, Dünyanın mutluluğu ile marur olma, Kendini başkalarına övme, Namahreme bakma, harama bakmak gaflet verir. Kimsenin kalbini kırıp viran etme, Düşeni temizleyip yersen fakir düşmezsin, Edepli, mütevazi ve cömert ol, Cünüp insanla yemek yemek gam verir, Yalnız bir evde yatma, Çıplak yatmak fakirlik getirir. c)Ecel ne zaman? Kur'an'da şöyle bildirir: “Her nefis ölümü tadacaktır.” (Al-i İmran: 185) “Kimseyi ölümsüz kılmadık.” (Enbiya: 34) “Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde olsanız bile, ölüm size yetişir. (Nisa:76) “Herkes için belirli bir süre vardır. Vakit dolunca ne bir saat gecikir ne de öne alınır.” (A’raf:34) “Zaman gelince hiçbir nefis geri bırakılmaz.” (Münafıkun: 11) “Her milletin takdir edilmiş bir ömrü vardır. Ecelleri geldiği zaman ne öne alınır, ne de geri kalır.” (Yunus: 49) Ölen için, zamansız öldü, genç öldü, öyle böyle olmasaydı ölmezdi, denmez. Eceli gelmiş vakti dolmuştur. Kimse kimsenin yerine ölmez. Kimse kimseye ömür verip ömrünü uzatamaz. Ölmeyen için kurtuldu denmez. Eceli gelmemiştir. İnsanın eceli, onun bunun elinde değildir. Ölen Cenab-ı Allah'ın izniyle ölür. 405 İnsanın yaptığı iyilik veya kötülük ömrü uzatıp kısaltmaz. İnsanın iyilikleri, insanı mutlu eder, kötülükleri ise hayatını zehir eder. İnsanın ölümünün gizlenmesi insanı diri tutar. Gizlenmeseydi, insanın morali bozulur, hayata bağlanamaz. Herşeyi boş verirdi. Karadenizli hastalanır. Hanımı doktora götürür. Doktor muayene eder, hastayı dışarı çıkarır, hanımına der ki: “Perhiz etmez, spor yapmaz, kendine dikkat etmezse ölecek.” Eve giderlerken adam hanımına: “Doktor ne dedi?” der. O da: “Doktor ölecek! Dedi cevabını verir. Şair: “Ecel gelmiş Cihan'a Baş ağrısı bahane” demiş. d)Ölüm anında yapılacak işler: Ölüm anı, sakin olunmalıdır. Allah verdi Allah alır… Önce vasiyetinin olup olmadığı sorulur. Ölmek üzere olan, bizim görmediğimiz bazı şeyleri görür, sıkıntıya girer Onun için dudakları ıslatılmalı, ağzına su damlatılmalıdır. Yanında olur olmaz konuşmalar yapılmamalı, okunmalıdır. (Fatiha, İhlas, Felak, Nas ve Yasin gibi) Bilhassa Kelime-i Şehadet kelimeyi Tevhit getirilmeli, onun da getirmesi sağlanmalıdır. Çünkü o an kavga vardır, şeytanla iman kavgası vardır. Peygamber (a.s) “Ölmek üzere olana lâilahe illallah’ı telkin edin buyurmuştur. (Riyazü’s Salihin:2/922) Ölüm olayından sonra gözler kapatılır çene ve ayaklar bağlanır. Yıkanmadan yanında Kur'an okunmaz. Bağırıp, çağırma yerine onun için dua edilir. Helalleşmeye fırsat olursa helalleşilir. d)Cenaze için neler yapılır? Müslümanın Müslüman üzerinde hakları vardır: Cenaze yıkanır, kefenlenir, namazı kılınır ve gömülür. Ardından hayır dua edilir. Kötülüğü konuşulmaz. Namazı kılınmadan borcu varsa ödenir. Peygamberimiz, borçlu olup olmadığını sorar, varsa ödeninceye kadar namazını kılmazdı. Cenaze fazla bekletilmez. Mümkünse uzaklara götürülmez. 406 Cenaze defnedilirken, gelip giderken tefekkür edilir. Slogan atılmaz, tekbir getirilmez, alkışlanmaz, bando çalınmaz. Cenaze geçerken ayağa kalkılır “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi raciun” dedir. Cenazenin üzerine bıçak veya demir konmaz. Mezar başında Nutuk atılmaz. Çelenk gönderilmez. Cenaze evine dönüp başsağlığı dilenir. O evde hazırlanan yemek üç gün yenmez. Ölenin saçı, tırnağı kesilmez, tıraş edilmez, kefenin içine herhangi bir şey konmaz. Ölü için kurban kesilmez. Kurban ancak Allah için kesilir. Ölü evinde helva yapmak uygun değildir. Ölü için matem tutulmaz. Diş, yüzük çıkıyorsa çıkarılır. Cenaze için isyan ölene eziyet olur. Aksine teslimiyet gerekir. O artık dua bekler, ardından hayır yapılmasını ister. e)Kabir hayatı : Ölüm, yok olmak değil. Ölüm, ebedi hayata geçmiştir. Kabir ahiretin kapısıdır. Dünya hayatı ile ahiret hayatı arasında bekleme yeridir. Kabirde beden toprağa karışır, aslına döner, ruh ise Berzah alemine gider orada bekler. Yunus : “Ya Rab! Ne ola benim halim, Kabre vardığım gece. İyi olmazsa, amelim, Kabre vardığım gece…” diyor. Şakik-i Belhi, mezarlıktan geçerken yanındakilere (mezarları gösterip) Bunların hepsi yalancı der. Bunlar hayatta. Şu benim, bu benim derlerdi. Uğrunda ölür, öldürürlerdi. Şimdi bakın öyle mi? Der. Kabinler bize ne diyor? Her şey boş bize olan size de olacak diyor. Kabirde azap da var, nimet de var. Kur'an'da İbrahim: 27, Mümin: 46 ayetlerinde kabir azabının olduğunu anlıyoruz. Peygamber (a.s.) da şöyle buyurmuştur: 407 “Kabir ahiret duraklarının ilkidir. O durakta kurtulan, kurtulmuş demektir. Kabirde kurtulamayan ondan sonra işi zor demektir.” (Tirmizi Zühd : 51) Mezardakiler öyle rahat yatıp duruyor, istirahat ediyor veya yok olup gitti, iş bitti zannedilmemelidir. Günahkarlar, isyankarlar, ameli kötü olanlar için kabir azap yeridir. Kabirde Münker Nehir adında sorgu melekleri vardır. Kabir azabını inkar edenler oluyor. Kabir azabı bedene değil, ruhadır. Korkunç rüya görenin uyanınca vücudunda bir şey olmadığı gibi kabir azabı da beden de olmaz. Yunus Emre : “Gidenleri görmez misin? Yeraltına girmez misin? Hakk katına varmaz mısın? Nice olur halin Ey Gafil?” Der. Dünyada değer verdiği her şey insanı terk eder. Yalnız ameli onunla kalır. “Mezarlar hep dar olur. Toz, toprak ve taş olur. Nur vermezse, yaradan Korkunç karanlık olur.” Peygamberimizin ifadesine göre kabirde yatan, dışarıdakilerin seslerini duyar, ama Cevap veremez. Peygamberimiz Bedir'de Şehit olanlarla konuşmuştur. (Müslim Cennet 77) İnsan dünyada yaptıklarının hesabını kabirde vermeye başlayacaktır. Peygamberimiz (s.a.v.) “Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yada cehennem çukurlarından bir çukurdur.” Buyurur. (Tirmizi zühd: 4) İnsan kabirde ameline göre muamele görecektir. İyiler kabirden cenneti, kötülerde cehennemi görüp duracaklardır. İyiler için kabir genişleyecek, kötüler için daralıp, sıkılacaktır. Peygamber (a.s.) : “Kabirden daha şiddetli bir manzara görmedim.” (Ramuzu'lehadis: 375/3) “Eğer ölümden sonra karşılaşacağınız hali görseydiniz, asla isteyerek yiyip içemezdiniz. Evlerinize giremez dağlara çıkar, ağlar, başınızı kayalara vururdunuz.” Buyurmuştur. (Age:357/6) Bir cenaze kabre konunca bir mezzup mezara eğilip şunları söylemiştir. 408 Eğer yalan söylemediysen, haram yemediysen, itikadını bozmadıysan, hiç korkma! Cenaze kabre konunca Münker Nehir gelecek: Rabbin kim? Diyecek. Mümin: Allah yiyecek. Dinin ne? Diyecek. Mümin: İslam diyecek. Kitabın ne? Diyecek. Mümin: Kur'an diyecek. Peygamberin kim? Diyecek. Mümin: Muhammed (a.s.) diyecek. Kıblen neresi idi? Diyecek. Mümin: Kâbe diyecek. İnanmayan susacak hiçbirine cevap veremeyecek. Demek ki, ilk hesap kabirde olacak. Peygamber (a.s.) iki kabrin yanından geçerken: “ikisi de azap görüyor; biri idrar sıçramalarından, diğeri gıybet etmekten.” demiştir. (Buhari 4/55) Kabrin dışı bizi yakar, içi yatanı yakar, hiç göründüğü gibi değildir. Peygamberimiz (a.s.) Kabir azabından Allah'a sığınınız buyurur. (Müslim Cennet 67) Bir cenazeyi gömdükten sonra da: “Kardeşinizin affını dileyiniz. O şimdi sorguya çekilmektedir.” (Riyazü’s Salihin:2/301) “Kabirdeki boğulmak üzeredir. Dua bekler, dua edilirse sevinir.” (Ramuzu’l hadis :368/10) “Ölülerinize Yasin okuyun. Yasin okuyunca azabı hafifler.” (Age: 422/4) demiştir. Kabir: “Bana ne getirdin?” deyince, kabirde herkes bırakıp giderken uyanıp kafasını tahtaya vurup “Eyvah! Dünyamdan göçmüşüm” diyenlerden olmamak için ölmeden kendimize gelip uyanmalıyız. Her mezar bize “sende birgün ölecek, buraya geleceksin” deyip durur Sen “Eyvah!” deyince sana: “Geçti, Geçti” denilecek “Daha çok işim vardı.” Deyince. Sana “Kimse işlerini bitirerek buraya gelmemiştir.” Denilecek. Kabrin sessizliğine bakıp aldanmayalım. Peygamberimiz kabir için şöyle diyor: 409 “Gördüğüm manzaraların hiçbiri, kabir kadar dehşet verici ve ürkütücü değildi.” Demiştir. (Tirmizi zühd : 2308) Bir hadiste de: “Eğer ölülerinizi gömmekten kaçınacağınız endişem olmasaydı, kabir de olup bitenlerin benim duyduklarımın bir kısmını size de duyurmasını Allah'tan dilerdim.” (Müslim Cennet:6717) Kabirde Cehennem ehli Cennet ehlini görür “Keşke ben de orada olsaydım” der. Cennet ehli de cehennemdeki yerini görür. Allah bana hidayet vermeseydi benim halim ne olurdu! Der. Şükreder buyurur. (Ramuzu'l ehadis 342/1) f)Mezar Taşları Bize Ne Diyor: Bugüne kadar mezar taşlarına çok şey yazılmıştır. “Neylersin ölüm herkesin başında, Uyudun uyanmadın olacak. Kimlerin nerede nasıl, kaç yaşında? Bir namazlık saltanatın olacak.” “Ölüm gelmiş Cihan'a Baş ağrısı bahane” “Çıkmışsa ilahi Emir bahane bol Toprakta başlar toprakta biter bu yol.” “Bir zamanlar bende gezerdim sizin gibi. Sizde bir gün geleceksiniz bizim gibi.” “Yoklansın kafası mezarda her ölenin, Farkı var bakalım hükümdarla kölenin.” Böyle uyarıcı mesaj verici şeyler yanında faydasız şeyler yazıldığı da olmuştur. Koca dayağından öldü. Kaynana dırdırından öldü. Bazen kin intikam sözleri de yazılmıştır. Bunlar doğru değildir. Ölen için yapılan bir işin hayra vesile olacak şekilde yapılması gerekir. Mezar taşına yazılan “Hüvel Bâki” “Fatiha” bunlar güzel şeyler. g)Telkin Vermenin Anlamı: Cenaze kabre konulduktan ve dua edilip Kur'an okunduktan sonra, halk dağılır. Hocaefendinin mezar başında biraz yüksek sesle 410 ölüye iman esaslarını hatırlatması ve Münker Nekir’in soracağı soruların cevabını hatırlatmasına telkin denir. Ölen o telkini duyar. Peygamber (a.s.) bu konuda ölenlerinize “Laİlaheİllallahu”’ı telkin edin buyurur.(Müslim cenaze:916) Şunu unutmamak gerekir ki, o kişi İslam'ı yaşamamış, Allah'ın peygamberin buyurduğuna uymamış ise telkin ona fayda sağlamaz. Yüzünü hayatta kıbleye çevirmediyse, mezarda yüzünü kıbleye döndürmek ona fayda sağlamaz. h)Kabirde Keşke demek: Ahiret için hazırlık yapmamış olan, kendini yazık etmiş olur. Dünyada ahireti kazanamayan keşke diyecek, ama bunun hiç faydası olmayacak. Geri gelmek isteyecek: “sana o fırsat verilmedi mi?” denilecek. Ahiret hazırlığı denince bazıları mezar satın almak, kefen hazırlamak, beni buraya gömün, mezar taşı yazdırma, mezarı kazdırmak aklına geliyor. Ömrümü boşa geçiren, İmansız giden, Amel defteri soldan verilen, Azabı tadan, Şeytana oyuncak olan, Cehennemi boylayan, “Keşke” diyecek. Aksayan, ihmal edilen, isyan edilen, ahiret işlerinin telafisi olmaz artık. ı)Öldükten sonra Geri Dönüş Yoktur: Eski sapık inançlara göre ölenin ruhu bir başka bedene geçtiği inancına sahip olanlar oluyor. Bu ahireti, hesap vermeyi inkara dayanır. İlkel toplumlar ruhun gelip gittiğini inanırlardı. Ruh gelip gitmez artık. Çağırılınca da gelmez ruh çağırmalar aldatmacadır. Ruh göcünü, çağırılan ruhun gelmesini Kur'an reddeder. “Onlar azabı görünce keşke dünyaya geri gönderilseydikde…” diye pişman olurlar (En’am: 27) “Dünyaya geri döndürülmemiz mümkün mü ki yaptıklarımızın başkasını yapalım” derler.(a’raf:53) 411 “Rabbimiz bizi geri döndür de yaptıklarımızın yerine iyi şeyler yapalım diye feryat ederler. Onlara: Size yeterli kadar ömür vermedik mi? Size uyarıcı gelmedi mi? Denir.(fatır37) “Onlar için yeniden dirilecekleri güne kadar Berzah vardır. (Mü’minun:100) Yasin 31 de ruhun geri gelmeyeceği bildirilmiştir. Ruh göçü, dinsizlik temeline dayanır. Hesap vermek işine gelmeyenlerin iddialarıdır. Eğer Ruhlar geri gelseydi, öldürülene “Seni kim öldürdü?” diye sorulurdu veya parasını bulunmayacak bir yere gömene “nerede?” Denirdi. i)Ölenin borcu ödenebilir mi? Ölenin kullan borcu varsa ödenir. Helallaşılır. Oruç, zekat, yemin, adak ve yanlışlıkla adam öldürmenin kefaret borcu ödenir borçtan kurtarılır. Son zamanlarda hiçbir şekilde kılamadığı namazların her vakit için o yılın fidyesi verilir. Allah'ın affetmesi ümit edilir. Ölen için gün sayılmaz yapılacak hayır hemen yapılmalıdır. Çünkü kabirde azap vardır. Ölen için mevlid okutmak mecburiyet yoktur. Mevlüt için harcanacak paranın ihtiyaç sahiplerine verilmesinde ölenin menfaati vardır. Mevlit okutmanın faydaları da vardır. Ama Mevlit okutmak dini bir vecibe değildir. j)Ölen İçin Yapılanlar Ona Ulaşır Mı? Ölen için yapılan her hayırlı iş ona ulaşır. Yetiştirdiği hayırlı evlat, bıraktığı faydalı şeyler devamlı sevap kazanmasına vesile olur. Okunan yasinler, fatihalar, yapılan dualar ölene fayda verir. Kılınan cenaze namazı, onun için hayır dua edenlerin duaları onu sevindirir. Peygamberimiz ölenler için Yasin okumamızı, dua etmemizi istemiştir. Kur'an'da şöyle dua etmemiz istenmiştir: “Rabbimiz bizi ve bizden önceki Müslümanları bağışla!”(Hasr:10) İnanmayana ve nasipsizlere ardından yapılanlar ulaşmaz. 412 Ölene açtığı kötü çığır, yetiştirdiği hayırsız evlat, geride bıraktığı kötülükler nasıl zarar veriyorsa, iyiliklerde fayda verir. Peygamber (a.s.) Necasi'nin gıyabi cenaze namazını kılmış, Mescidi temizleyen kadının mezarı başında dua etmiştir. Bir hadislerinde şöyle buyurur: “Ölülerinize Yasin okuyun. Ardından Yasin okunanın Allah azabını hafifletir.” (İslam Fıkhı Ans : 3/90) Peygamber (a.s.)’a biri sorar: “Anam babam için sadaka versem olur mu? Olur. Onlar için hac etsem olur mu? Olur. Onların borcu olsa ödense borçtan kurtulmaz mı ?” cevabını vermiştir. Bir günde “Kabirdeki boğulmak üzere olana benzer. Dua bekler, dua edilince sevinir, rahatlar.” Buyurmuştur. (Ramuzu'l ehadis: 368/10) Ölüye ardından hayırlı anılması bile fayda verir. Ölenin ardından daha çok hatim bağışlanır. Yasin okunur dua edilir. Mülk, Rad, Fatiha ve İhlas gibi sureler okunur. Ölenin ardından feryat etmek, kötü konuşmak, lanet okumak ona sıkıntı verir. Ölen, mezarını ziyaret etmekten haberdar olur ve sevinir. Allah sonumuzu hayır etsin. 413 414 Yayımlanan Eserleri Darwinizim’i Reddiye Mânevi Buhran Müslüman’ın 24 Saati Çağın Hastalığı Stres ve İslam Anadolu’yu Hıristiyanlaştırma Faaliyetleri İslâm’a Sokulmak İstenilen Yanlışlar Hz. Peygamber’in Sünneti Tasavvuf ve Tarikat Çerçevesinde Hayat Cin ve Şeytan Tuzakları – Kurtulma Yolları Bid’at ve Hurafeler Esma’ül Hüsnâ Vesvesesiz namaz Misyonerlik Satanizm Gözyaşı ve Gece İbadeti Helâl ve Haram Mutlu Aile Müslüman’ın Günlüğü Mübarek Aylar Günler ve Geceler Yüce Yaratana Kulluk Gül Muhammed Büyük Günahlar ve Şirk Kul Azmayınca Allah yazmaz Gençliğin Etrafındaki Tuzaklar Mutlu Sona Nasıl Gidilir Temel Dini Biigiler İslam Kimliği Yaz Okulu Tatil Kitabı Muhammet (A.S.)’ın Sünnetini İhya Hastalıklarımız ve Çareleri Tıbb-i Nebevi Kur’an’daki Emir ve Yasaklar Dinin Direği Namaz Cenab-ı Allah (C.C.) Güncel Sorular ve Cevaplar Sevaplı İşler 415 Neleri Yanlış yapıyoruz Devlet Adamı Yönetim Sanatı Türk İslam Medeniyeti Bunları Biliyor Musunuz? Önce Selam Sonra kelam Yaşatılan Bid’at ve Hurafeler Milli Günler ve Kutsal Geceler 40 hadis 40 Kutsi hadis Gönülden Gönüle 1 Gönülden Gönüle 2 Günahları Yüzünden Helak Olanlar Lanet ve Lanetliler Gönülden Gönüle 3 Günah Şirk ve Küfre Götüren Haller (Bekleyin) 416