T. C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ GENEL CERRAHİ ANABİLİM DALI KONVANSİYONEL BAĞLAMALI VE DAMAR KAPAMA CİHAZLARI İLE TOTAL TİROİDEKTOMİ YAPILAN HASTALARIN FONİATRİK DEĞERLENDİRİLMESİ UZMANLIK TEZİ DR. SERVER SEZGİN ULUDAĞ TEZ DANIŞMANI PROF. DR. MURAT ÖZCAN İSTANBUL, 2014 i I.ÖNSÖZ Son yarım asırda tiroidin benign ve malign hastalıklarının tedavisinde tiroidektomi giderek artan bir sıklığa ulaşmıştır. Baş ve boyuna yönelik cerrahi tedaviler sonrasında olduğu gibi tiroidektomi sonrasında da ses kalitesinde değişiklikler göz ardı edilmeyecek derecedir. Tiroidektomilerde; konvansiyonel yönteme karşıt cerrahi girişimi kolaylaştırılması, sürenin kısaltılması, kanamanın azaltılması amacıyla, gelişen teknoloji damar kapama, mühürleme, kesme cihazlarını kulanımımıza sunmustur. En sık kullanılanlar; “Ligasure LF1212® (Valleylab Corp, Tyco Healthcare Group LP, Boulder, Colo, USA)”, “Harmonic focus® (Ethicon Endo-Surgery, Cincinnati, OH, USA)” ve “Thunderbeat® (Olympus, JAPAN)” dir. Perioperatif, laringeal sinir bütünlüğünün korunması ana amaçlardan biridir. Tiroidektomi sonrasında ses fizyolojisinin korunmasında ve sürdürülmesinde cerrahi tekniğin, ameliyat travması üzerine etkisi tartışılmaktadır. Günümüzde kulanılan damar kapama cihazlarının tiroidektomi sonrasinda ses kalitesine etkisini gösteren araştırmalar yeterli sayıda değillerdir. Avantajlı gibi görünen cihazların, hastaların operasyon sonrası ses kaliteleri ve fonksiyonları üzerinde değişikliklere yol açıp açmadığını ayrıntılı biçimde incelenmesi gerekmektedir. Bu çalışmada amacımız, total tiroidektomi ameliyatı olacak hastalarda kullanılacak olan farklı cerrahi yöntemlerin ses kalitesi üzerine etkilerini karşılaştırmaktır. Cerrrapaşa Tıp Fakültesi; Cerrahi Ana Bilim Dalında çalıştığım süre zarfında cerrahi alanında yetişmemde katkılarını gördüğüm başta Anabilim Dalı Başkanımız Sayın Prof. Dr. Ertuğrul Göksoy olmak üzere bana öğrettikleri her şey için tüm hocalarıma ve uzman ağabeylerime, çalışma arkadaşlarıma teşekkür ederim. Tezimin yapılmasında, çalışmanın yürütülmesinde her aşamada yardım ve desteğini esirgemeyen tez danışmanım Prof. Dr. Murat Özcan’ a teşekkür ederim. Asistanlığım süresince beraberce zorluk ve güzellikleri paylaştığım her kademedeki arkadaşlarıma ve tüm değerli yardımcı sağlık personelimize ve KBB anabilim dalında ii tezime ait hastaların degerlendirmelerini yapan değerli arkadaşım Dr. Özge Tarhan’a ayrıca teşekkür etmeyi bir borç bilirim. iii II.İÇİNDEKİLER I.ÖNSÖZ ........................................................................................................................... ii II.İÇİNDEKİLER ............................................................................................................ iv III.TABLOLAR LİSTESİ ................................................................................................. v IV.ŞEKİLLER LİSTESİ .................................................................................................. vi V.ÖZ ............................................................................................................................... vii VI.ABSTRACT ............................................................................................................... ix VII.KISALTMALAR ...................................................................................................... xi 1.GİRİŞ ve AMAÇ ........................................................................................................... 1 2.GENEL BİLGİLER ....................................................................................................... 3 2.1.TARİHÇE ............................................................................................................... 3 2.2. TİROİD GLANDININ EMBRİYOLOJİSİ VE HİSTOLOJİSİ ............................. 4 2.3.SELİM TİROİD HASTALIKLARI ........................................................................ 6 2.4.HABİS TİROİD HASTALIKLARI ........................................................................ 7 2.5.TİROİD CERRAHİSİ ............................................................................................. 9 2.6.TİROİD CERRAHİSİNDE KULLANILAN DAMAR KAPAMA SİSTEMLERİ .............................................................................................................. 10 2.7.TİROİDEKTOMİ KOMPLİKASYONLARI ....................................................... 18 2.8.SES VE KONUŞMA FİZYOLOJİSİ .................................................................... 23 2.9.FONİATRİK DEĞERLENDİRME ...................................................................... 26 3.GEREÇ ve YÖNTEM ................................................................................................. 32 4.BULGULAR ................................................................................................................ 35 5.TARTIŞMA ................................................................................................................. 49 6.SONUÇ ........................................................................................................................ 51 7.KAYNAKLAR ............................................................................................................ 52 iv III. TABLOLAR LİSTESİ Tablo 1. Tiroidektomi endikasyonları. ........................................................................... 10 Tablo 2. Tiroidektomi sonrası gelişebilecek komplikasyonlar (TİROİT 2013 A.İşgör, M. Uludağ ve ark. baskı: 1, Nobel tıp kitabevi, syf: 942). ............................................. 22 Tablo 3. Kullanılan Stroboskopi değerlendirme formu .................................................. 31 Tablo 4. Hastaların ameliyat ve demografik verileri ...................................................... 36 Tablo 5. Ses handikap endeks verileri………………...………………………………..37 Tablo 6. Ses handikap endeks değişim verileri...…...………………………………… 38 Tablo 7. Fundamental frekans verileri…...…………………………………………….38 Tablo 8. Jitter verileri…………………...……………………………………………...40 Tablo 9. Shimmer verileri………………………………………………………………41 Tablo 10. Amplitude perturbasyon quotient verileri...…………………………………42 Tablo 11. Noise to Harmonic Ratio verileri…...……………………………..………..43 Tablo 12. Pitch verileri……..……………………………….………………………….44 Tablo 13. Elektroglottografi Quotient verileri………………………………………….46 Tablo 14. Videolaringostroboskopi verileri…………………………………………… 47 v IV. ŞEKİLLER LİSTESİ Şekil 1. Erken embriyolojik hayatta faringeal poşlardan medial tiroid taslağın gelişimi (Schwartz's Principles of Surgery, 9. Baskı 2010, syf:1447)............................................ 5 Şekil 2. Ultracision® (Ethicon Endo-Surgery, Cincinnati, OH, USA). ......................... 12 Şekil 3. LigaSure Precise® (Valleylab Corp, Tyco Healthcare Group LP, Boulder, Colo, USA).. ................................................................................................................... 12 Şekil 4. LigaSure Precise® (Valleylab Corp, Tyco Healthcare Group LP, Boulder, Colo, USA). .............................................................................................................................. 13 Şekil 5. Ultracision® (Ethicon Endo-Surgery, Cincinnati, OH, USA). ......................... 13 Şekil 6. Sağ tiroid gland üst polünün LigaSure PreciseTM (Valleylab Corp, Tyco Healthcare Group LP, Boulder, Colo, USA) yardımı ile serbestleştirilmesi (CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ ENDOKRİN CERRAHİSİ SERVİSİ ARŞİVİNDEN). .............................................................................................................. 17 Şekil 7. Istmusu UltracisionTM (Ethicon Endo-Surgery, Cincinnati, OH, USA) yardımı ile serbestleştirimesi (CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ ENDOKRİN CERRAHİSİ SERVİSİ ARŞİVİNDEN)............................................................................................... 17 Şekil 8. Sol tiroid gland üst polünün konvansiyonel teknik (klempleme-bağlama-kesme) ile serbestleştirilmesi (CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ ENDOKRİN CERRAHİSİ SERVİSİ ARŞİVİNDEN)............................................................................................... 17 Şekil 9. Süperior laringeal sinirin eksternal dalının Kierner sınıflamasına göre şematik görünümü………………………………………………………………………………26 Şekil 10. Konuşma için üç sistem ................................................................................... 25 Şekil 11. Ses handikap endeks uygulaması .................................................................... 27 Şekil 12. Foniatri Laboratuarı ......................................................................................... 28 vi V. ÖZ Giriş: Tiroidektomi sonrasında ses fonksiyonunun nitelik ve nicelik özelliklerinin sürdürülmesinde, uygulanan cerrahi tekniğin (konvansiyonel / damar kapama cihazları) girişim sonrasındaki yeri ve etkisini gösteren çalışmalar kısıtlı sayıdadır. Amaç: Selim tiroid hastalıkları, malignite şüphesi (ön tanısı malignite olan olgular çalışma dışı bırakıldı.) nedeni ile tiroidektomi ameliyatı uyguladığımız hastalarda cerrahi girişim sırasında kullanılan üç farklı tekniğin ( LigaSure® (Valleylab Corp, Tyco Healthcare Group LP, Boulder, Colo, USA), Ultracision® (Ethicon EndoSurgery, Cincinnati, OH, USA) ve konvansiyonel klempleme-bağlama-kesme) kalitatif ve kantitatif ses kalitesi üzerine etkisi prospektif ve randomize yöntemle karşılaştırılımıştır. Yöntem ve Gereç: Prospektif ve randomize tasarlanan bu çalışmada İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi A.D. Endokrin Servisi’ nde 15.09.2012 ile 15.08.2014 tarihleri arasında tanı konulup cerrahi tedavi (tiroidektomi) uygulanan toplam 60 hasta dahil edildi. Hastalar randomize edilerek her biri 20 olgudan oluşan toplam 3 gruba ayrıldı. Cerrahi girişim sırasında; 1- Ultracision®(H grubu), 2LigaSure®(L grubu) ve 3-Konvansiyonel klempleme-bağlama-kesme (KKBK) (C grubu) teknikleri kullanıldı. Hastaların demografik bilgileri, ameliyat öncesi ve sonrası (1.hafta ve 2.ay) ses kaliteleri kalitatif ve kantitatif olarak değerlendirildi. Bulgular: Hastaların 48’ i kadın (%80), 12’ si erkek (%20) ve yaş ortalaması 45 yıldı (23-65 yıl). Demografik özellikler, cerrahi süre dışında tüm gruplarda istatistiksel olarak benzer bulundu (p < 0,05) (Tablo-4). Preoperatif dönemle erken postoperatif dönem karşılaştırıldığında, videolaringostroboskobik incelemede ST (stroboskopi) değerinde, her üç grupta da anlamlı olarak artış izlenmiş olup, bu artış H grubunda daha fazla olmuştur. Her bir grupta geç postoperatif dönem ST değerleri, preoperatif döneme kıyasla yüksek kalmakla birlikte preoperatif dönem seviyelerine yaklaşmıştır. Ancak ST değerinde bu yükseklik anlamlı bulunmamıştır ( p > 0,05) (Tablo 14). Ses kalitesi analizinin bir parçası olan elektroglottografinin (EGG) pitch ve quoient değerlerinin (EGGQ) preoperatif ve postoperatif sonuçları karşılaştırıldığında gruplar arasında vii anlamlı fark saptanmamıştır (p> 0,05) (Tablo 12,13). MDVP (multidimentional voice analysis program) parametresi olan F0’ da (Fundamental frekans), enerji bazlı cihazlar için erken postoperatif dönemde anlamlı bir düşüş vardır (değişim p <0,05). Bununla birlikte, konvansiyonel teknikte enerji bazlı cihazların kullanıldığı tekniklerin aksine, geç postoperatif dönemde anlamlı bir azalma saptanmıştır (değişim p=0,049) (Tablo 7). Her üç grupta postoperatif 1. haftada yapılan VHİ (Voice handicap index) değerlendirmesinde preoperatif döneme göre, hastalar seslerinde güçsüzlük ve zayıflık hissetmekte olup, bu şikayetler 2. ayda yapılan değerlendirmede gerilemektedir. Preoperatif VHİ ile karşılaştırıldığında, 1. haftada ve 2. ayda VHİ değerindeki değişim miktarı üç grup arasında anlamlı farklılık göstermemiştir (p ˃ 0,05) (Tablo 5). Sonuç: Vokal kord paralizisi veya süperior larengeal sinir paralizisi olmayan hastalarda, damar kapama cihazlarının kullanımı ile konvansiyonel klemplemebağlama-kesme tekniği (KKBK) kıyaslandığında, ameliyat sonrası geç dönemde ses kalitesi açısından anlamlı fark olmadığı saptanmıştır. viii VI. ABSTRACT Introduction: The researches showing the effect of surgery technique (conventional/vessel sealing devices) applied to maintain quality and quantity of voice function after thyroidectomy are limited. Aim: The impact of three different methods (LigaSure® (Valleylab Corp, Tyco Healthcare Group LP, Boulder, Colo, USA) , Ultracision® (Ethicon Endo-Surgery, Cincinnati, OH, USA) and conventional clamping-tie-cut) used in thyroidectomy operations done for benign thyroid diseases and suspicious malignancy (prediagnosed as malignancy are excluded) on qualitative and quantitative voice quality are compared via prospective and randomized method. Materials and methods: In this study designed as prospectively and randomized, 60 patients who were diagnosed and thyroidectomized between September 15, 2012 and August 15, 2014 in I.U. Cerrahpaşa Medical Faculty General Surgery Endocrine Division were included. The patients were randomised and divided into three groups each including 20 patients. 1- Ultracision® (H group) 2- LigaSure® (L group) and 3-conventional clamping-tie-cut (C group) techniques were used in surgical intervention. Demographic informations, preoperative and postoperative (1st week and 2nd month) voice qualities of the patients were evaluated qualitatively and quantitatively. Findings: 48 of the patients were female and 12 of them were male. The avarege age of the group was 45(23-65 year). Demographic characteristics were statistically similar except the time of the surgery (p < 0,05) (Tablo-4). Comparing preoperative and early postoperatıve perıods vıdeolaryngostroboscopic exammınatıon showed increased ST levels in all three groups and this increase was more in H group patients. In all group’s late postoperative period ST levels were close to preoperative period levels, even higher than the preoperative levels. This increasement of the ST levels were statistically meaningless (p ˃ 0.05) (Table 14). Comparing preoperative and postoperative pitch and quoient levels (EGGQ) of electroglottographie (EEG), which is a part of the voice quality analysis; showed no significant difference (p>0.05)(Table 12,13). The F0(Fundamental frequency) levels, which is the parameter of MDVP ix (multidimentional voice analysis program); no meaningful decrease was noted ın energy dependent devices in the early postoperative term (change p < 0,05). At the same time in convantionel technique late postoperative term F0 decraese were significant (change p=0,049) (Table 7). VHI (voice handicap index) done for all three groups in the first postoperative week showed weakness and thinner voices and these complaints decreased at the 2nd month. This complaints were decreased in the 2. month assesment. Compearing the preoperative VHI levels with 1. week and 2. month; VHI level changes were not signifcantly different. (p ˃ 0,05) (Table 5). Result: In the patients without vocal cord paralysis or without superior laryngeal nerve paralysis, when vessel sealing device usage and conventional clamp-tie-cut technique are compared, it was seen that there was no statistically significant difference for voice quality late postoperative period x VII.KISALTMALAR STA : Superior Tiroid Arter MNG : Multinodüler Guatr TSH : Tiroid Uyarıcı Hormon RLS : Reküren Laringeal Sinir ESLS : Eksternal Süperior Laringeal Sinir MNG : Multinodüler Guatr EGG : Elektroglottografi VHİ : Voice Handicap Index-Ses Handikap Endeksi MDVP : Multi Dimentional Voice Analysis Programm LN : Laringeal Sinir VLS : Videolarengostroboskopi TİİAB : Tiroid İnce İğne Aspirasyon Biopsisi NHR : Noise to Harmonic Ratio (Harmonik / gürültü oranı) APQ : Amplitüd Perturbation Quotient F0 : Fundamental Frekans (Temel frekans) J0 : Jitter KKBK : Konvansiyonel klempleme-bağlama-kesme tekniği VQ : Ses Kalitesi VKİ : Vücut Kitle İndeksi ST : Stroboskopi xi 1. GİRİŞ ve AMAÇ Günümüzde tiroid cerrahisi sık olarak uygulanmaktadır. Cerrahi girişime bağlı olarak ameliyat sonrası dönemde ortaya çıkan vokal kord paralizisi ve ses kalitesinde değişimler hastanın yaşam kalitesini etkileyen önemli komplikasyonlardır (1,2). Bu nedenledir ki tiroid cerrahisi yapılırken iyi bir anatomik ekspozisyon, dikkatli diseksiyon ve yeterli hemostaz sağlanmasının yanında uygulanan cerrahi yöntemlerde de bir arayış içine girilmesini gerekli kılmıştır. Güvenli ve etkin tiroid cerrahisinin prensipleri 19. yüzyıllarda standardize edilmiş olup bu prensipler günümüzde halen geçerliliğini korumaktadır. Tiroid vasküler yapılarının bağlanması ile kanama tehlikesini azaltan bu teknik ile mortalite oranı %5’ in altına indirilmiştir (3,4). Baş-boyun cerrahisinde, tiroid cerrahisi oldukça güvenli uygulanmaktadır. Günümüzde mortalite, morbidite oranları oldukça düşüktür. Rekürren larengeal sinir (RLS) ve paratiroid yaralanmaları en önemli komplikasyonlardandır. Günümüzde ise tiroidektomiden ölüm oranı %1’ in altında olup, birçok merkezde %0 olarak kabul edilmektedir (5,16). Paratiroid glandlarının yaralanması, laringeal sinir hasarı, ameliyat esnasında ve sonrasında hayatı tehdit edici kanama ve hematom gibi komplikasyonlardan kaçınmak için dikkatli hemostaz çok önemlidir. Kanama kontrolü amacıyla günümüzde gelişen teknolojinin yardımıyla pek çok enstrüman geliştirilmiştir. Bunların başında LigaSure® (Valleylab Corp, Tyco Healthcare Group LP, Boulder, Colo, USA), Ultracision® (Ethicon Endo-Surgery, Cincinnati, OH, USA) ve Thunderbeat® (Olympus, JAPAN) gelmektedir. Son yıllarda bipolar veya monoploar elektrokoagülasyona alternatif olarak geliştirilen ve ameliyat sonrası komplikasyonları arttırmadan, hemostaz için ayrılan zamanı en aza indirgemeyi amaçlayan bu damar kapama sistemleri, tiroid cerrahisinde de uygulama alanı bulmuş, girişim süresini önemli oranda kısaltmış ve işlemi daha da kolaylaştırılmıştır. Bununla birlikte, her iki cihaz belirli çaptaki damarların ligasyonunu yapabilmekte, lateral termal yayılım yolu ile komşu dokulara zarar verebilmektedir (5,16) (LigaSure® (Valleylab Corp, Tyco Healthcare Group LP, Boulder, Colo, USA) , FDA onayı ile 6-8 mm çaplı damarların güvenle kapatıldığı bildirilmektedir. 10 mm’ lik uçlu olanlarda ayrıca kesme fonksiyonu da mevcuttur. Isı yayılımını azaltarak (< 2 mm) 1 doku hasarına neden olmamaktadır (43,58). Ultracision® (Ethicon Endo-Surgery, Cincinnati, OH, USA), FDA onayına göre 3 mm’ lik damarları kapatma güvenirliği tamdır, ancak yeni uçların 5 mm’ lik damarlarda da güvenle kullanılabilmektedir. Yaydığı termal enerjinin daha az olması en önemli avantajıdır. Rekürren sinir hasarına yol açmasını önlemek için ucunu sinirden en az 2 mm uzakta uygulamak gereklidir (44,58).). Ses kalitesinde değişim, önemli komplikasyonlardandır. Tiroid cerrahisinde, laringeal sinir yaralanmasının sonuçları elbette ki çok önemlidir. Sinir yaralanmasının ve dallarının yaşam kalitesini bozan sonuçlarından dolayı modern tiroid cerrahisinde larengeal siniri koruyucu teknik zorunludur. Ancak, tiroidektomi sonrası ses kalitesindeki değişiklikler yalnızca sinir hasarı ile ilgili değildir. Tiroid cerrahisi sonrası ses bozuklukları mekanizması, korunmuş sinir fonksiyonları olan hastalarda henüz tam olarak anlaşılmamıştır. Cerrahi travma önemli bir risk faktörü olsa da bu travmaya yol açan nedenler hala araştırılmaktadır (7,8,41). Kontrollü randomize prospektif şekilde planlanan bu çalışmanın amacı, selim tiroid hastalıkları ve habaset şüphesi nedeni ile tiroidektomi ameliyatı yapılan ve tiroidektomi dışında RLS (Rekürren larengeal sinir) ve/veya ESLS (Eksternal süperior larengeal sinir) hasarı olmayan hastalarda farklı diseksiyon tekniklerin (LigaSure®, Ultracision® ve konvansiyonel (klempleme-bağlama-kesme)) ses fonksiyonlarına kantitatif ve kalitatif olarak etkisinin, objektif bir şekilde karşılaştırmaktır. 2 2.GENEL BİLGİLER 2.1.TARİHÇE Tiroid, kelime olarak Yunanca kökenli olup, kalkan anlamına gelir. Tiroid bezini ilk kez Thomas Wharton 1656’ da kitabında “The Thyroid Gland” olarak tanımlamıştır (1614-1673). Tiroid glandının büyümesi anlamına gelen guatr (Latince’de guttur; boğaz), M.Ö. 2700 yıllarında biliniyordu. M.S. 1. yüzyılda Celsus, kistik guatrı tanımlamış ve kitlenin çıkarılabileceğini bildirilmiştir. 13. yüzyılda Salernonlu cerrahlar büyük guatrda seton uygulamasını tanımladılar. Bu teknikle ‘‘Roger of Parma’’ lakaplı Frugardi’ nin 1170 yılında ilk tiroid cerrahisini gerçekleştirdiğini bildirilmiştir. 1776 yılında Albrecht von Haller tiroid glandının larenksin kaymasında ve beyine devamlı kan perfüzyonunda rezervuar görevi olduğunu ileri sürmüştür. Kısaca tiroid hastalıkları ve cerrahisi tarihte birçok farklı ilgi çekici gelişime sahip olmuştur (11,14). Baş ve boyun bölgesindeki lezyonlar hemen daima dikkat çekici olmuştur. Yakın tarihte guatr endemik olduğu bölgelerde cerrahi tedavisi mümkün olmayan bir hastalık olarak tanımlandı ve ölüm genellikle solunum yetmezliğine bağlıydı. 19. yüzyılın sonlarında iyotun tedavide ve proflaksideki rolü anlaşıldı. Ancak Plummer ve Moritz Schiff bunun yeterli olmadığını gösterdi (10). Geçmişte uygulanan cerrahinin çoğunun tüberküloz enfeksiyonuna bağlı servikal lenf nodu rezeksiyonu olduğu düşünülmektedir. Aegina Paul, (M.S. 600) girişimler sırasında karotid arter ve rekürren sinirin yaralanabileceği konusunda hekimleri uyarmıştır. İlk güvenilir kaynak, ‘‘School of Salerno’’ dan gelmiştir (seton ve sıcak demir kullanımı). İyi dökümente edilmiş ilk anatomik total tiroidektomi Guillaume Dupuytren’ e aittir (1808 Paris). Guillaume Dupuytren, keskin diseksiyon ile tiroidi çıkardığını ve dört arteri tanımladığını bildirilmiş, ancak hasta operasyon sonrasında hemorojik şoktan kaybedilmiştir. 19’cu yüzyılın ortasına kadar 14 parsiyel ve total tiroidektomi bildirilmiş, ancak sonuçlar yüz güldürücü olmamıştır (13). Modern tiroid cerrahisini başlatan Theodore Billroth (1829–1894)’ tur. Zürih’te yaptığı operasyonlarda mortalite oranı % 40’ lara ulaşmıştır. 1877’ de Viyana’ ya 3 yerleşmiş; tekniğinin gelişmesiyle mortalite oranı hızlı bir düşüş kaydetmiştir. Konservatif subtotal tiroidektomi tekniğine rağmen, yüksek morbidite (rekürren sinir hasarı) oranları ile karşı karşıya kalmıştır. İlginç olan, hipoparatirodi ve tetaniyi oldukça az görülmesidir. Güvenli ve efektif tiroid cerrahi dönemi ise Theodore Kocher (18411917) ile başlamıştır. Kocher teknik olarak kapsüler diseksiyon uygulamış, 1883 yılına kadar 18’ i total olmak üzere, 101 tiroidektomi olgusunu yayınlamıştır. Bununla beraber total eksizyon yapılmış hastalarda başarılı olamadığını fark etmiş, nedenini yanlış olarak ameliyat sırasında gelişen trakeal travmaya bağlı olarak hastanın uzun süreli solunum sıkıntısında kalmasıyla açıklamıştır. Kocher, tiroidin fizyopatolojisine ve cerrahisine olan katkıları nedeni ile 1909 yılında Nobel Tıp Ödülü’ nü kazanmıştır (13,14). William Halsted, Billroth’un fazla kanlı ortamda ve hızlı çalıştığını, dolayısı ile paratiroidleri koruyamadığını bildirmiş, Angon Wölfer 1879’ da sonradan gelişen tetani ile total tiroidektomi arasındaki ilişkiyi ilk kez belgelemiştir. 20. yüzyıl ve sonrasında Thomas Dunhill 1230 olguluk serisinde %1.3 oranında mortalite olduğunu belirtmiştir (11, 14, 15). 80’ li yıllara kadar standart prosedür olarak uygulanan subtotal tiroidektomi, yerini total tiroidektomiye bırakmıştır. Nedeni ise; tiroid nükslerinin sayısının artması, ikincil cerrahi girişimin teknik olarak ‘zorlaşması’; buna bağlı morbidite ve mortalite oranlarındaki artıştır. Günümüzde; birçok merkezde total tiroidektomi, subtotal tiroidektomi ve totale yakın tiroidektomi gelişen teknolojiyle güvenle uygulanmaktadır (11,13). 2.2. TİROİD GLANDININ EMBRİYOLOJİSİ VE HİSTOLOJİSİ Tiroid glandının esas gövdesi, primitif farenksin endoderminin epitel hücrelerinden oluşur. Bunlar, foliküler elemanların büyük bir kısmını oluşturur. Tiroid glandı; 1. ve 2. faringeal ceplerin arasında, farenks ön yüzünde, orta hatta endodermden kaynaklanan median bir divertikül şeklinde ortaya çıkar. Median tiroid divertikülü zamanla büyür ve tiroglossal duktus olarak isimlendirilen, aşağı doğru uzanan içi boş bir tüp teşkil eder. Bu duktus dil kökündeki foramen çekumdan doğar, aşağıda hiyoid kemik tarfından sarılı ve öne doğru ilerler. Embriyonun yedinci haftasında, tiroid divertikülünün kartilaj hizasına gelmesiyle, her iki yana horizontal büyüme başlar. 4 Tiroid glandının lobları oluşur. Tiroglossal duktusun epiteli atrofiye uğrar ve kaybolur. Olguların bir kısmında tiroglossal duktusun distal ucu piramidal lob şeklinde dönüşebilir. 7. haftanın sonunda, tiroid yarım ay şeklinde belirir. 8. haftada, foliküller oluşmaya başlar. Bu foliküller üçüncü ayda kolloid içerirler, dördüncü ayın sonunda ise bölünme ve dallanma ile yeni foliküller oluşur. Nöral krest kalsitonin salgılayan parafoliküler hücrelerin veya C-hücrelerinin kaynağıdır (16). Tiroidin çevresindeki fibröz kapsül, bez içine septalar göndererek bezde lobülasyonlara neden olur (psödolobülasyon). Bu lobülasyonlardan her biri tiroidin temel yapısı olan foliküllerden oluşur. Her lobül bir arter ve ven içerir. Bunlar zengin kapiller ağ yapacak şekilde interfoliküler alana dağılırlar (17). Temel yapıyı oluşturan foliküllerin içi kolloidle doludur. Folikül, içi kolloidle dolu lümeni saran tek sıralı küboidal – kolumnar epitel ve bu epiteli çevreleyen bazal membrandan oluşur. Folikül hücresine ‘tirosit’ adı da verilir. C hücreleri (parafoliküler hücreler) en sık foliküllerin periferinde, tek veya küçük hücre grupları şeklinde yer alır. Bu hücreler tiroidin bir bileşeni olarak kabul edilip, tiroidin %0,1’ ni oluşturur. Bu hücreler genellikle bazal membranla temas halinde ve üst – orta loblarda yaygın olarak bulunmaktadırlar. Tirositlerde, T3 ve T4 hormonları, parafoliküler hücrelerde tirokalsitonin hormonu sentezlenir (17,18). Şekil 1. Erken embriyolojik hayatta faringeal poşlardan medial tiroid taslağın gelişimi (Schwartz's Principles of Surgery, Baskı evi, 9. Baskı 2010, syf:1447) 5 2.3. SELİM TİROİD HASTALIKLARI Nontoksik nodüler guatr Çeşitli patolojileri içerebilen tiroid nodülleri, en sık görülen tiroid hastalığıdır. Normal boyutlarda ya da büyümüş tiroidde tek bir nodül varsa soliter nodüler guatr, birden çok nodül varsa multinodüler guatr (MNG) denir. Guatrlar endemik ya da nonendemik olarak snıflandırılırlar. İyot eksikliği olan bölgelerde nüfusun % 6-10’ undan fazlasında guatr ortaya çıkıyorsa, endemik guatr olarak adlandırılır. İyot kaynakları yeterli olan ülkelerde ise, insanlara yiyecek ve ilaçlarla fazla miktarda iyot verildiğinde tiroid hormon sentezi azalır ve guatr gelişir; bu guatrlar da ‘nonendemik guatr’ olarak adlandırılır (20,21,22). Tiroid, trofik uyaranlara önce diffüz, daha sonra fokal hiperplazi şeklinde cevap verir. Sonuçta hemoraji ve nekrozla beraber yeni fokal hiperplazi ve regresyon bölgeleri gelişerek multinodüler guatr ortaya çıkar (20,23). MNG’ de; kötü kozmetik görünüm, hava yolu tıkanıklığı, büyük nodüllerde (2,5 cm’ den büyük) ve malignite şüphesi varsa cerrahi tedavi önerilmektedir. Baş ve boyuna radyasyon almış veya ailede tiroid kanseri öyküsü olan MNG tanılı hastalarda, kanser riski %40’ tır. Küçük asemptomatik MNG’ de, ultrasonografi ile izlem yapılabilir. Büyüyen nodüller ince iğne aspirasyon biyopsisi ile malignite gelişimi açısından takip edilirler (22). Toksik nodüler guatr Toksik adenom ve toksik multinodüler guatrlarda tirotoksikoz, tiroidden otonom bir biçimde aşırı hormon salgısı sonucu gelişir. Toksik nodüler guatr, diğer adıyla ‘‘Plummer hastalığı’’ bir veya daha fazla tiroid nodülünün TSH’ den bağımsız olarak fazla miktarda iyot tutması, tiroid hormonu sentezlemesi ve salgılamasıdır. Hipertiroidizm genellikle Bassedow-Graves’ ten daha hafiftir ve oftalmopati, pretibial miksödem, vitilligo veya tiroid arkropatisi gibi tiroid dışı bulgular yoktur. İyodidlerin (örn; intravenöz kontrast madde) verilmesiyle iyoda bağlı hipertiroidizm (Jod-Bassedow fenomeni) ortaya çıkarılabilir (21,22,28). 6 Graves hastalığı Graves hastalığı, difüz toksik guatrdır. Tirotoksikozun en sık görülen nedenidir. Klasik triadı: toksik difüz guatr, oftalmopati ve pretibial miksödemdir. Graves hastalığının klasik triadı guatr, tirotoksikoz ve oftalmopatidir. Bulgular, tek başına veya birlikte olabilir. Guatr genelde diffüz, büyük ve düzgündür. Nedeni bilinmeyen otoimmün bir hastalıktır. Patogenezinde T lenfositlerinin tiroid içindeki antijenlere karşı duyarlı hale gelmesi sonucu B lenfositlerinin bu antijenlere karşı antikor oluşturmasını uyarması yer alır (20,21,26). Tiroiditler Tiroiditler akut bakteriyel enfeksiyonlardan kronik otoimmün hastalıklara kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kapsar. Tiroiditler hastalığın başlangıç hızına, semptom ve bulguların şiddeti ve süresine göre akut, subakut ve kronik tiroiditler olarak 3 ana grup altında sınıflandırılırlar (20,21,27). Tiroiditlerde tedavi genellikle medikaldir. Hashimoto tiroiditinde bası semptomu ya da malignite şüphesi varsa cerrahi tedavi endikedir. Riedel tiroiditinde bası semptomlarını ortadan kaldırmak için cerrahi uygulanabilir (20,27). 2.4.HABİS TİROİD HASTALIKLARI Tiroid Kanserlerinin İnsidansı Tiroid kanserleriyle ilgili klasik bilgi her yıl 100000 kişide 4 yeni klinik tiroid kanserinin çıktığı biçimindedir (50). Erkekte kanserlerin %0,6, kadında %1,6’ sını oluşturmaktadır, kanserden ölümlerin ise erkekte ancak %0,1, kadında %0,2’ sini teşkil etmektedir (50,52,53). İnsidansdaki artış tanı tekniklerindeki gelişme ile ilgili görünmektedir. Mortalite, erken tanı ve tedavideki gelişmelerle azalmıştır. Hala nedeni tam anlaşılamamakla birlikte; kadınlarda daha sıktır, burada hormonal faktörlerin rolü açıklığa kavuşmamıştır (50). Günümüzde ABD’ de tiroid kanseri son 20 yılda kadınlarda meme kanseri insidans oranını yakalamış durumdadır. 40 yaşın altında daha sık görünür olmuştur. Pubertedeki kızlarda ve artan gebelikler ile tiroid kanserinde artış olduğu gözlenmiştir (50). 7 Tiroid Kanserlerinin Sınıflandırılması Tiroid kanserleri, diferansiye tiroid kanseri ve anaplastik (indiferansiye) tiroid kanseri olarak 2 ana gruba ayrılmaktadır (50,52). Tiroid folliküler hücrelerinden köken alan, iyot tutma yeteneğini koruyan, TSH ile uyarılabilen tiroid hormonu ve tiroglobulin sentezleyen karsinomlar diferansiye kanserlerdir (50). Diferansiye kanserler tüm tiroid kanserlerinin %80-90’ nını oluşturmakta ve alt grupları ile birlikte papiller ve folliküler kanserleri içermektedir (50,52). Ayrıca hürthle hücreli kanserler pirimitif ön barsaktan kaynaklı hücrelerden, medüller tiroid kanseri ise nöral krestten kaynaklanan C hücrelerinden gelişmektedir (50,52). Papiller Tiroid Karsinomu Papiller tiroid karsinomu, tiroid maligniteleri içinde en çok görülenidir (50,52,53). Tüm tiroid kanserlerinin %80’ nini oluşturur. Papilla oluşumu ile karakterizedir. Her yaşta görülebilse de en sık 30-50 yaşlar arasında ve %60-80 kadınlarda görülür (50,52). Yaşlılarda daha malign ve agresif seyirlidir. Etyolojisinde eksternal radyasyonun önemli bir rolü vardır (50,52). Radyasyonla karşılaşmayı takiben beşinci yıldan itibaren en çok da 10-25 yıl sonra görülmektedir (50). Papiller tiroid kanserinin lenfatik invazyona kuvvetli eğilimi vardır, bölgesel lenf bezlerine, lenfatik yolla akciğerlerde bilateral yaygın infiltrasyona yol açabilir (50,52). Venöz invazyon ve uzak metastaz (en sık akciğer ve kemik) nadirdir, vakaların %5 ile %7’ sinde görülür (60). Papiller kanserlerin %95’ den fazlası histolojik olarak erken dönemdedir. Papiller tiroid kanseri için bildirilen 10 yıllık sağkalım oranı %85-90’ dır (50,52). Folliküler Tiroid Karsinomu Folliküler tiroid karsinomu papiller tiroid kanserinden sonra ikinci sıklıkta ve %5-15 oranında görülen diferansiye tiroid karsinomudur (50,52). En sık 40-50 yaş grubunda ve kadınlarda yaklaşık 2 kat daha sık görülmektedir (50). Prognozu papiller tiroid kanserine oranla daha kötüdür ve daha agresif seyirlidir (50,52). Bu tümörlerde 5 yıllık mortalite %1’ dir (50). Folliküler kanser hematojen yolla yayılır, nadiren lenfleri tutar. Nadiren metastaz yapar. Metastaz en sık akciğer ve kemiğe, daha az sıklıkla beyin ve karaciğere olur (54). Sitolojik kriterlere dayanarak folliküler adenom ve folliküler 8 tiroid kanseri ayırımı yapmak mümkün değildir, bu sebepden dolayı TİİAB ile folliküler neoplazi tanısı konulduğunda cerrahi tedavi gerekliliği ortaya çıkar (50,52). Diğer Tümörler Anaplastik kanser folliküler epitelden kaynaklanır, ancak yüksek derecede undiferansiasyonu nedeni ile tiroid bezinin herhangi bir özelliğinin tanınmasına izin vermez. Tüm tiroid kanserlerinin %5 ile %15’i oranında görülür ve en agresif kanserlerden biridir. Tanı sırasında lokal yayılım ve uzak metastaz sıktır (65). Medüller kanserler kalsitonin salgılayan parafolliküler C hücrelerinden kaynaklanırlar. Büyük çekirdekli depolanmaları ile karakterize yuvarlak hücreli, bol fibrozis ve amiloid solid kitleler olarak bulunurlar. Kalsitoninin immünohistokimyasal boyama ile gösterilmesi medüller tiroid kanserinin diğer kanserlerden ayırt edilmesinde kullanılır (65). 2.5. TİROİD CERRAHİSİ Cerrahi Endikasyonları Tiroidektomi endikasyonları Tablo 1’ de özetlenmiştir. Tiroid cerrahisinde total tiroidektomi, subtotal tiroidektomi, totale yakın tiroidektomi, total lobektomi ya da subtotal lobektomi uygulanan tekniklerdir. Hangi ameliyatın yapılacağı özellikle tiroid glandının hastalığına ve anatomisine bağlıdır. Total tiroidektomi amaçlanan, ancak çevre dokulara zarar vermeden diseksiyonun yapılamadığı durumlarda her iki lobda ya da tek lobda reküren laringeal sinire komşu çok az bir tiroid dokusu bırakılarak yapılan tiroidektomi totale yakın tiroidektomi olarak adlandırılmaktadır. Subtotal tiroidektomi ise sıklıkla uygulanan teknik olup iki tipi mevcuttur: Bilateral subtotal lobektomi (her iki lobda da yaklaşık 2-4g doku bırakılır) ve Hartley-Dunhill Prosedürü (bir tarafa total lobektomi ve isthmektomi yapılır, diğer tarafta yaklaşık 2-4g doku bırakılır). HartleyDunhill Prosedürü, genellikle Basedow –Graves hastalığında uygulanmıştır (29). 9 Tablo 1. Tiroidektomi endikasyonları. HİPERTİROİDİZM Toksik soliter nodüler guatr Toksik multinodüler guatr Bassedow-Graves hastalığı NON-TOKSİK NODÜLERGUATR Soliter nodüler guatr MNG TİROİD KANSERİ ŞÜPHESİ ve TİROİD KANSERİ TİROİDİTLER 2.6. TİROİD CERRAHİSİNDE KULLANILAN DAMAR KAPAMA SİSTEMLERİ Tiroid oldukça zengin bir kan akımına sahiptir ve bu nedenle tiroid cerrahisi sırasında hemostazın titizlikle sağlanması gerekir. Tiroid cerrahisi sırasında çeşitli yöntemler kullanılırak hemostaz sağlanabilmektedir. Bunlardan en klasik olanları damar tutucuları (hemostatik klemp) ile beraber iplik bağlamalar (klemp-bağlama tekniği) ve hemoklipslerdir. Bunlara ek olarak günümüzde çok çeşitli teknolojik gelişmelerin ürünleri de kullanılmaktadır. Bunlar arasında küçük kanamaları ve sızıntıları durdurabilmek için dokuya direkt olarak uygulanabilen çeşitli kimyasal ve biyolojik materyaller ile daha büyük damarların ve kanamaların kontrol edilmesini sağlayan enerji üreten sistemler vardır. Enerji üreten sistemler, temelde elektrik enerjisinin veya ses dalgalarının (ultrasonik dalga) yarattığı termal etkiden yararlanılarak geliştirilen sistemlerdir. Bunlar içinde en eski olanı elektrokoter olarak da bilinen klasik elektro – cerrahi sistemidir. Bunu 1990’ lı yıllarda kullanıma giren ve yıllar içinde daha da geliştirilen ultrason temelli damar kapatıcı ve kesici sistemler devreye girmiştir. Teknolojik gelişmeler sayesinde hem hemostaz sağlanabilmekte hem de çevre doku hasarı en aza indirilerek, ameliyat süresi anlamlı derecede kısaltılabilmektedir (42). 10 LigaSure® hızlı, pratik ve aynı zamanda güvenli bir şekilde damar kapamada kullanılmak üzere geliştirilmiş bir elektrocerrahi cihazıdır (Şekil 3,6). LigaSure® elektrotlarının arasına alınan dokuya her iki kutuptan dalga formunda akım verir ve aynı zamanda dokunun empedansını sürekli ölçer. Yaptığı bu ölçüme göre her bir dalga akımını otomatik olarak ayarlar. Dalga dalga yaptığı bu işlemin amacı damar duvarında bulunan kollajeni eriterek damar duvarlarını birbirine kaynatmaktır. LigaSure® dokunun direncinin yükseldiğini belirlediğinde döngüyü tamamlar ve erimiş olan dokuları forcepsin uyguladığı basınç sayesinde yeni bir forma sokar. Yani birbirlerine mühürler. Ardından bir sinyal sesi ile kullanıcıya sürecin başarıyla tamamlandığını bildirir. Döngü tamamlandığında LigaSure® kullanıcıya mühürleme işleminin başarılı veya başarısız olduğunu sesli ve ışıklı olarak bildirir. Başarıyla tamamlanan mühürlemenin bir daha açılma riski yoktur. Başarısız bir mühürleme neticesinde cihaz uyarı vererek işlemin uygulandığı yerin paraleline bir kez daha uygulama ister (45,46). LigaSure®’ un, FDA onayı ile ortalama 6-8 mm çaplı damarların güvenle kapatabilldiği bildirilmektedir. 10 mm’ lik uçlu olanlarda ayrıca kesme fonksiyonu da mevcuttur. Isı yayılımını azaltarak (< 2 mm) doku hasarına neden olmamaktadır (43). Ultracision®’ da cerrahide dokuyu hemostaz yaparak keser, böylece kanama ve ameliyat süresini kısaltarak cerrahın çalışmasını kolaylaştırır (Şekil 2,7). Ultrasonik titreşimlerinin olduğu zaman diliminde aktive olarak kesici işlem gören sistemde elektrik enerjisi mekanik enerjiye dönüştürülür. 55.5 kHz’ lik frekansla titreşen alet temas ettiği dokuda koagulasyon için ısı oluşturur. Isı karşısında denatüre olan protein koagulum oluştururken buharlaşma ve patlama ile diseksiyon oluşturur. Kesilen doku tarafında sınırlı bir koagulasyon meydana gelir. Ancak bu koagulasyon yetersiz kalabilir (47). Ultracision®’ nın, FDA onayına göre 3 mm’ lik damarları kapatma güvenirliği tamdır, ancak yeni uçların 5 mm’ lik damarlarda da güvenle kullanılabilmektedir. Yaydığı termal enerjinin daha az olması Ultracision®’ nın en önemli avantajıdır. Ultracision® aynı esnada hem koterize edip hemde kesebilme özelliğinden dolayı ameliyat süresinide anlamlı ölçüde kısaltmaktadır. Ultracision®’ nın rekürren sinir hasarına yol açmasını önlemek için ucunu sinirden en az 2 mm uzakta tutmak, ucu 11 yakma işlemini bitirdikten hemen sonra sinire dokundurmamak ve bu aleti bir kerede 20 saniyeden uzun süre kullanmamaya dikkat etmek gerekmektedir (44). Şekil 2. Ultracision® (Ethicon EndoSurgery, Cincinnati, OH, USA). Şekil 3. LigaSure Precise® (Valleylab Corp, Tyco Healthcare Group LP, Boulder, Colo, USA). 12 Şekil 4. LigaSure Precise® (Valleylab Corp, Tyco Healthcare Group LP, Boulder, Colo, USA). Şekil 5. Ultracision® (Ethicon Endo-Surgery, Cincinnati, OH, USA). 13 Cerrahi teknik Tiroidektomi planlanan her hasta genel anesteziye uygun olmalı ve bu yönde hazırlanmalıdır. Tüm hastalar operasyon zamanında ötiroid hale getirilmelidir. Hastanın pozisyonu Hastalara verilecek olan pozisyon hem rahat ameliyat olanağı sağlamalı hem de boyun venöz basıncını indüksiyonundan sonra arttırmayacak skapulalar şekilde arasına bir olmalıdır. yastık Genel anestezinin yerleştirilir. Boyun hiperekstansiyona getirilir. Başın altına konan yumuşak destek ile baş ve boyun desteklenir, hasta (yarı oturur) pozisyona getirilir. Her iki kol, ya da kollardan birisi hastanın yanında olmalıdır. Ameliyat alanı üstte mandibuladan altta meme başlarına kadar temizlenir. Ameliyat alanı çeneden başlayarak, angulus sterniye kadar boynun ön kısmı açık kalacak şekilde örtülür (30,32,33,58). İnsizyon İnsizyon tiroid bezine optimal ölçüde ulaşımı sağlamak ve aynı zamanda kozmetik olarak kabul edilebilir bir skarla sonuçlanmalıdır. Kesi sternal çentiğin iki parmak üzerinden ve Langer’s deri çizgilerine paralel olarak yapılmalıdır (Kocher kesisi veya kolye kesisi). Kesi orta hatta iki yana simetrik olarak eşit yapılmalı ve yukarıya doğru hafif eğimli olmalıdır. Kesinin uzunluğu 4-6 cm olmalı ve her iki tarafta da sternokleidomastoid kasının anterior sınırına kadar uzanmalıdır (30,32,33). Diseksiyon Normal tiroid dokusu yumuşak, açık şarap kırmızısı renginde olup, ince bir kapsülle sarılıdır. Bağ dokusundan oluşan bu kapsül bezin içine dogru septalar halinde uzanır ve organın stromasını oluşturur. Bu, tiroid bezinin gerçek kapsülü olarak adlandırılır. Bunun dışında yalancı kapsül (ya da cerrahi kapsül) bulunur ve bu doku, derin servikal fasyadan oluşan pretrakeal fasyanın uzantısıdır. Tiroidektomide disseksiyon bu iki kapsül arasından yapılır (91). 14 Bağlamasız tiroidektomi Strap kaslar, orta tiroid venini görebilmek amacı ile laterale trakte edildi. Tiroid isthmus ve piramidal loblarını monopolar koteri ile diseke edildi. Diseksiyon sonrasında isthmus ikiye bölündü (30,58). Tiroid süperior polü üzerine yaslanmış bulunan strap kasları serbestlendi ve göreceli olarak avasküler olan krikotiroid lojuna ulaşabilmek amacı ile inferolaterale trakte edildi. Süperior polün medial ve lateral sınırları serbestlendi (Şekil 6) ve superior laryngeal sinirin eksternal dalı seçildi ve korundu. Enerji temelli damar kapama cihazlarının damar kapama esnasında oluşturuduğu termal hasardan siniri korumak için gerek görüldüğü durumlarda süperior laringeal sinirin eksternal dalı superior polden bağımsız olarak diseke edildi. Enerji temelli damar kapama cihazları kullanırken bizim cerrahi uygulamamız tiroid süperior polünün pedikülüne yakın iki ayrı ancak birbirine paralel damar kapaması şeklinde oldu. Süperior pol diseksiyonu krikotiroid kartilajın alt sınırına kadar devam etmek, süperior paratiroid bezi ve RLS hasarlanması riski ortaya çıkardığı için diseksiyona devam edilmedi (30,58). Lobun üzerini kapayan strap kaslar inferior tiroid lobunun üzerinden açıldı ve orta hatta yakın kısımda seyreden süperfisyal tiroid venleri diseke edildi. İnferior tiroid lobun komşuluğunda bulunması nedeni ile mümkün olduğu durumlarda inferior paratiroid bezleri tanımlanarak diseke edildi ve inferior tiroid lobu eksizyonu tamamlandı. Bu yöntem ile inferior paratiroid glandlarını ve pedikülü uygun yerinde korundu. Tiroid glandı mediale retrakte edilerek eksizyon tamamlandı. Aynı işlem karşı loba da uygulandı. Kapamadan önce bir minivak dren cerrahi sahaya yerleştirildi (30,58). Konvansiyonel Tiroidektomi Disseksiyon subplatizmal planda aşağıya doğru ilerletildi. Orta hatta strap kaslar belirlendi ve tiroidin altına inmek için birbirlerinden ayrıldı. Bez, üzerindeki sternotiroid kasdan künt disseksiyonla diseke edildi. Tiroid lobun mediale çekilerek orta tiroid veninin serbestleşirildi ve bağlandı. Üst laringeal sinirin eksternal dalının yaralanmasından kaçınmak için dikkat edilerek diseksiyona devam edildi. Üst kutup 15 serbestleştirildi ve üst tiroid arter ve ven ayrı ayrı bağlandı ya da bezin kapsülünün üzerinde beraberce bağlandı(Şekil 8). Tiroidektomi anında RLS’ in saptanması sinirin zedelenme insidansını azaltır. Sağ RLS soldakinden daha oblik olarak trakeaözefageal oluğa girer. Sinirin istikametine dikey yönde künt diseksiyon yapıldı ve tiroid lobunun mediale çekilmesi ile RLS’ in saptanması kolaylaştı. Dikkatli diseksiyonla sinir bir kere bulunduktan sonra diseksiyon yukarı doğru devam ettirildi. RLS alt tiroid arteri değişik şekillerde çaprazlar, bu nedenle RLS saptanmasında arter güvenilmez bir nirengi noktasıdır. Sinir trakeoözefageal olukta bulunmazsa nonrekürren larengeal sinir olasılığı akla gelmelidir. Tiroidin alt kutbu serbestleştirildi ve bez alt paratiroid bezi bulmak için üst-içe doğru çekildi. Tiroid kapsülden laterale doğru yapılan titiz diseksiyonla bezin kanlanması bozulmadan (inferior tiroid arterin dalı) korunması sağlanır. Üst paratirod bez de benzer diseksiyonla belirlendi ve tiroid hassas bir şekilde diseke edildi. Alt ve üst tiroid damarların her ikisinin terminal dalları paratiroidlerin kanlanmasını bozmamak için mümkün olduğu kadar tiroid kapsülüne yakın olarak bağlandı. Tiroid bezi, RLS’ in en fazla yaralandığı bölge olan Berry’ nin arka asıcı ligamanından serbestleştirildi. Sinirin yaralanmasının engellemek için Berry ligamanı sinirini görerek dikkatli bir şekilde kesildi. Aynı işlemler karşı loba uygulandı. Kapamadan önce bir minivak dren cerrahi sahaya yerleştirildi (25). Yaranın kapatılması Önce linea alba servikalis 4-0 emilebilir materyallerle tek tek ya da devamlı sütürler ile daha sonra platisma kası ve cilt altı da aynı şekilde kapatılır. Cilt monofilaman materyal ile subkütiküler olarak kapatılır. Üzerine steri- strip yapıştırılır (30,32). 16 Şekil 6. Sağ tiroid gland üst polünün LigaSure Precise® (Valleylab Corp, Tyco Healthcare Group LP, Boulder, Colo, USA) yardımı ile serbestleştirilmesi (CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ ENDOKRİN CERRAHİSİ SERVİSİ ARŞİVİNDEN). Şekil 7. Istmusu Ultracision® (Ethicon Endo-Surgery, Cincinnati, OH, USA) yardımı ile serbestleştirimesi(CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ ENDOKRİN CERRAHİSİ SERVİSİ ARŞİVİNDEN). Şekil 8. Sol tiroid gland üst polünün konvansiyonel teknik (klempleme-bağlama-kesme) ile serbestleştirilmesi(CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ ENDOKRİN CERRAHİSİ SERVİSİ ARŞİVİNDEN). 17 2.7.TİROİDEKTOMİ KOMPLİKASYONLARI Tiroidektomi ameliyatının ciddi komplikasyonları arasında; vasküler yapıların (kanama) ve sinirlerin yaralanmaları, paratiroid glandın iatrojenik çıkarılması ya da kanlanmasının bozulması yer alır. Komplikasyonlar, yaşamı tehdit eden veya yaşam kalitesini bozan nitelikte olabilirler (Tablo 2). Hipoparatiroidizm Günümüzde özellikle geçici hipoparatiroidi yüksek oranlarda görülmeye devam etmekte ve bu nedenle komlikasyonlar içerisinde liderliğini sürdürmektedir. Tiroidektomi ,ayrıca en sık görülen hipoparatiroidi nedenidir. Hipoparatiroidiyi ortaya koymak biokimyasal olduğu kadar semptomatik olarakda mümkündür. Akut ve kronik hipokalseminin sonuçlarının öldürücü olabileceği akılda tutulmalıdır. Akut hipokalsemide semptomların ortaya çıkması iyonize kalsiyumdaki ani düşme oranı ile ilişkilidir. Genelde hastada ilk evrede perioral, ellerde, ayaklarda uyuşma ve karıncalanmadan yakınır, endişelidir ve kaygılıdır. Hasta bu evrede tedavi edilmez ise semptomlar ilerleyebilir (40). Larengeal sinir travmaları SLS vokal kord hareketleri ile doğrudan ilişkili olmadığından, sinirin yaralanması ile ilgili yakınmalar daha azdır ve bu yüzden bu konu ile ilgili çalışmaların ve istatistiksel bilgilerin sayısı azdır. SLS’nin internal dalı, dil kökünden glottis ve subglottik bölgeye bölgeye kadar olan farinks ve larinksin duyusal siniridir. Hasar gördüğü durumlarda, aynı taraftaki mukoza duyarlılığını kaybeder. Hastalar sıvı ve katıları yutarlarken aspirasyon olur ve glottis hareketleri bozulur. Krikotiroid kas, aynı taraftaki kord vokalin gerginliğini sağladığından SLS’ nin eksternal dalının kesilerinde, hafif ses kısıklığı, seste güç kaybı, konuşurken hissedilen yorgunluk, ince sesleri çıkarmada güçlük, bağıramama gibi şikayetler ortaya çıkar. Bu bozukluk hayatını sesi ile kazanan profesyoneller (sanatçılar, öğretmenler, spikerler vs.) için önemli güçlükler yaratabilir. Laringoskopide tek taraflı sinir kesilerinde anterior larinksin sağlam tarafa doğru döndüğü, kesi tarafındaki kordun biraz daha aşağıda ve gevşek bir şekilde durduğu gözlenir. Ancak RLS sağlam ise ses çıkarma sırasında hareketleri normaldir. 18 SLS’ nin eksternal dal hasarından kaçınmak için cerrahlar, tiroidektomi sırasında superior tiroid arteri (STA) bağlarken çok dikkatli olmalı ve siniri görmeye çalışmalıdır. STA etrafındaki gevşek dokulardan iyice ayrılmalı, dalları tiroide yakın olacak şekilde tek tek bağlanmalıdır. Üst polden 1 cm’ den yukarı çıkıp blok şeklinde STA’ nın bağlandığı durumlarda arterin medialinde, arkasında veya dalları arasında seyreden eksternal dal kolaylıkla bağlanabilir ve kesilebilir (Şekil 9). Bu bölgede koter ile hemostaz yapmaktan kaçınılmalıdır (35,64). Şekil 9. Süperior laringeal sinirin eksternal dalının Kierner sınıflamasına göre şematik görünümü (Kierner AC ve ark., 1998) (SLSED: süperior laringeal sinirin eksternal dalı, KA: karotis arter, STA: süperior tiroid arter, TG: tiroid gland). ESLS dalı yaralanmasının fleksibl veya indirekt laringoskopide istirahat halinde görülür. Konuşma sırasında özellikle de yüksek perdeden konuşmada etkilenen taraftaki vokal kord hareketi daha tembel görülür. Yüksek perdeli konuşmada epiglot ve larenks sağlam olan taraftaki krikotiroid kası tonusuna bağlı olarak karşı olan tarafa eğilmiş olarak veya oblik şekilde görülür. Kesin tanı için en uygun test krikotiroid kas elektromyelografisidir (36,37). Tiroidektomi sonrası saptanan RLS hasarına bağlı vokal kord paralizisi erken dönemde %0,1-12, kalıcı paralizi ise %0-4 bulunmuştur (73, 74, 75). Tiroidektomi esnasında RLS hasarı açısından hiçbir kuşku duyulmayan olgularda bile %2’ ye yakın açıklanamayan paralizi olduğu bildirilmektedir (72). RLS yaralanmaları geçici veya kalıcı morbiditeye neden olabilir. RLS hasarına bağlı olarak postoperatif ses kısıklığı %0-14 arasında olduğu ve ses kısıklığı oluşan hastaların %40-59’ unun postoperatif dönemde 5 gün ile 1 yıl içinde düzeldiği 19 bildirilmiştir (38). Tek taraflı RLS hasarı olanlarda, kord ortada kalmış ve karşı taraf iyi kompanse ediyorsa ciddi ses bozukluğu yoktur. Bazı hastalarda yutarken takılma ve böğürür gibi öksürme görülebilir. İki taraflı RLS kesisinde her iki vokal kord ortada paralitik kalacağından hastanın nefes alması mümkün olamaz. Bu durumda acil trakeostomi gerekir. Bu hastaları hasarı doğrulamak için indirekt laringoskopi, videostroboskopi veya elektromyelografi önerilmektedir. Hasarın kalıcı olduğunu söylemek için ameliyat sonrası 12-18. aylarda da bulguların devam ediyor olması gerekir. Semptomlar yaralanmadan sonra geçen zamanla beraber değişebilmektedir. Bunlar paralitik vokal kord haraketinde iyileşme, karşı vokal kordun kompansatuar fonksiyonu veya vokal kordun orta hatta doğru yer değiştirmesi ile ilgilidir. Paralitik vokal kord sinir yaralanmasından aylar sonra aşamalı olarak yavaş yavaş orta hatta yer değiştirmektedir (39). Tiroidektomi sonrası RLS hasarına bağlı vokal kord paralizisinde; tutulumun tek veya çift taraflı olması ve paralitik vokal kordun orta hatta göre konumu klinik semptomları belirler. Tiroidektomi sonrası ünilateral RLS paralizisi olan hastaların %30-50’ si asemptomatik seyretmekte klinik olarak şikayeti bulunmamaktadır (72,76). Paralitik vokal kord orta hatta ne kadar yakınsa semptomlar ona paralel olarak hafiftir. Değişik şiddette dispne, disfoni, aspirasyon, stridor ve soluklu konuşma saptanır. Bilateral paralizide dispne ve stridor ön plandadır. Tek taraflı vokal kord paralizisinde oluşan disfonide tırmalayıcı ve kaba bir ses ortaya çıkar. Hastalar konuşurken soluklarının kesildiğini hissetiklerini ifade ederler ve çoğunlukla birlikte vokal yorgunluk da vardır. Aspirasyon, hastaların bir kısmında ön planda semptom olabilir. Özellikle sıvı gıdaların yutulması sırasında aspirasyon daha belirgin olabilir. Addüktör paralizilerde gerek aspirasyon gerek disfoni ve soluklu konuşma daha ileri derecededir (79,80). Paralizi tipine bakmadan vokal kordların sürekli pozisyonlarını tahmin etmek, etkileyen diğer faktörlerin olması nedeniyle zordur. Paralizi olmuş kasların kısmi olarak uyarılması, sağlam kasların fonksiyonunun devam etmesi, konus elastikus gerilimi, otonom sistem tonusu gibi faktörler de vokal kord pozisyonunu etkilemektedir (77,78). 20 Larengeal sinir hasarı ameliyat sırasında sinirin gerilmesi, yakılması, ezilmesi, bağlanması ve kesilme sonucu ortaya çıkmaktadır. Sinirde yaralanma şekline göre; nöropraksi (geçici ileti kaybı), aksonotmezis (miyelin kılıf hasarı) ya da nörotmezis (endo-, peri-, ve epi-nöral yapılarda hasar) ortaya çıkabilir. Tek taraflı hasar sonucu larinks kapanmasında yetersizlik ortaya çıkacağından hastada aspirasyon, efor ile zorlu solunum ve ses kalitesinde bozulma (kısıklık, kaba ses, konuşma performansında azalma ve vokal yorgunluk ) meydana gelir (68). Dikkatli bir diseksiyonda bile sinirde geçici hasar (nöropraksi) oluşabilir. Bu durum haftalar içinde kendiliğinden gerileyebilir. Makroskopik olarak sinirde hasar görülmediği halde miyelin kılıf hasarlanabilir (aksonotmesis). Aksonal iyileşme olabilir, ancak bu sırada kaslarda oluşan kontraksiyon ses kalitesinin bozulmasına yol açabilir. Daha şiddetli hasarlarda, endonöral, perinöral ve/veya epinöral kılıflarda kesilme (nörotmezis) söz konusudur. Sinir iyileşme sırasında normal seyrini izlenmeyebilir ve farklı fasiküller arasında birleşim olabilir (sinkinezi). Aksonal yeniden iyileşme yavaş bir süreçtir, ancak 18 aydan sonra geri dönüş çok enderdir (69). Paroksismal laringospazm, glottik ve supraglottik yapıların ani ve şiddetli yer değişimi neticesinde gelişen ciddi bir komplikasyondur. Bu komplikasyon genellikle ameliyattan birkaç hafta sonra ortaya çıkar. Bu, iyileştirici nörolojik işlemin ya da değişmiş laringeal mukozal duyarlılığın olası bir sonucudur (71) . Akustik ve aerodinamik ölçümler, ses üretim dönemindeki laringeal etkinliğin ve aerodinamik verimliliğin takibine olanak sağlar. Bunlar, konsultasyonlarda uzun süreli vakaların izlenmesini sağlar. Laringeal paralizi durumunda şu karakteristik özellikler izlenecektir; maksimum ses çıkarma süresinin azalması, ses şiddeti ve frekansın her ikisinin dinamik sınırlarının azalması, yüksek frekanslı harmonik seslerin ve spektrogramdaki yüksek frekanslı biçimlendiricilerin kaybı, vibrasyon periyodunun artmış düzensizliği (artmış titreşme), gürültünün uyumlu sese oranının artışı, ortalama hava akımının artması. Subglottik hava basıncı genellikle azalır, yetersiz glottik kapanma nedeniyle vokal kordların altındaki basıncı artırmak mümkün olmaz (70,71). 21 Kanama Tiroid cerrahisinin en ciddi, korkutucu ve hatta ölümcül komplikasyonu kanamadır. Cerrahi girişim sırasında veya postoperatif dönemde oluşan kanamalar bazen trakeada basıya ve hatta tıkanmaya neden olabilir. Küçük miktarda bile kanama olsa titiz hemostaz yapılmalı ve fasyal planların kanla dolup şişmesine izin verilmemelidir. Peroperatuar ortaya çıkan büyük kanamaların kaynağı genellikle STA ve dallarıdır. Kanayan arter tutulamaz ise, STA’ nın arteria karotis eksternadan çıktığı yere kadar diseksiyon yapılarak kanayan arter proksimalinden bağlanır. Kanama ameliyat sonrası dönemde de ortaya çıkabilir (34). Tablo 2. Tiroidektomi sonrası gelişebilecek komplikasyonlar (TİROİT 2013 A.İşgör, M. Uludağ ve ark. baskı: 1, Nobel tıp kitabevi, syf: 942). YAŞAMI TEHDİT EDEN KOMPLİKASYONLAR YAŞAM KALİTESİNİ BOZAN KOMPLİKASYONLAR Ameliyat sırasında aşırı kanama: İnnominate arter ve ven yaralanması vb. Hipoparatiroidizm Erken postoperatif devrede(ilk 6 saat) hematom Sinir hasarları (RLS, SLSE, Sempatik Sinir, Brakial Pleksus) İki taraflı vokal kord paralizisi ve/veya ciddi larengeal ödem İnfeksiyon Trakeamalazi Ödem ve Seroma Şiddetli hipokalsemi Kötü skar Tiroid krizi Hipotiroidizm Miksödem koması Rekürren hipertiroidizm Pnömotoraks Hava embolisi 22 2.8. SES VE KONUŞMA FİZYOLOJİSİ Ses kelimesi hem konuşma sesin ham maddesi (voice) hem de kulak tarafından algılanabilen her türlü titreşim(sound) olarak anlatılmaktadır (85,86). Ses üretiminin fizyolojisinin temeli, sistemin giriş (input: solunumsal kuvvet) ve çıkış (output: vokal kord titreşimi) özelliklerinde ve vokal kordların mekanik özelliklerinde yatmaktadır. Ses oluşumu için vokal kordların titreşmesinin gerekli olduğu deneysel olarak ilk defa 18. yüzyılda ortaya konmuştur. Bunu izleyerek vokal fold titreşiminin nasıl ortaya çktığını açıklamak için çeşitli hipotezler ortaya atılmştır. Deneysel çalışmalar ile nörokronaksik teorinin geçerli olmadığı ortaya konmuş, geçerli olanın ise myoelastik-aerodinamik teori olduğu anlaşılmıştır. Miyoelastik – Aerodinamik Teori Van den Berg tarafından ileri sürülen bu teoriye göre, ses kıvrımlarının periyodik olarak açılması ve kapanması, bu yapının kütlesi ve gerginliği ile ekspiriyum sırasında dışarıya verilen havanın oluşturduğu aerodinamik güçlerin etkileşimi sonucu oluşur. Miyoelastik – aerodinamik teoriyi daha detaylı olarak ele alırsak: 1.Ses kıvrımları addüksiyonla orta hatta gelir, gergin bir şekilde o noktada durur (87). 2.Glottis kapalı olduğu için akciğerlerden gelen hava, subglottik basıncın artmasına neden olur. Subglottik basınç ses kıvrımlarının gerginliğini yenecek düzeye geldiğinde ses kıvrımları açılır, az bir miktarda hava yukarıya, supraglottise geçer (87). 3.Larenksi kum saatine benzetirsek, bu hava hareketinin olduğu bölge, kum saatinin dar bölgesidir. Kum saatinin geniş bölgelerini ise aşağıda subglottis ve trakea, yukarıda supraglottis ve farinks yapar (87). 4.Dar bölgeden hızla geçen hava, Bernoulli etkisi nedeni ile bu bölgede basıncın düşmesine yol açar. Basıncın düşmesi, ses kıvrımlarını orta hatta çeken bir emme gücü oluşturur ve glottis kapanır (87). 23 5.Glottisin tekrar kapanmasında Bernoulli etkisinin yanı sıra, vokal kordların elastikiyeti ile subglottik basıncın düşmesinin de rolü vardır. Bu şekilde glottisin açılıp tekrar kapanması için geçen süreye glottal (vibratuvar) siklus adı verilir (87). Bu şekilde peş peşe oluşan glottal siklus sayısı sesin temel frekansını belirler. Ses kıvrımlarının alt kenarı üst kenarına oranla daha erken açılır ve kapanır. Bu şekilde stroboskopide mediyalden laterale doğru ilerleyen dalgalar şeklinde görülen dikey doğrultudaki mukoza dalgaları oluşur (87). Bernoulli prensibine göre gazların statik enerjileri ile kinetik enerjilerinin toplamı sabittir. Eğer gaz moleküllerinin hareketi (kinetik enerjisi) artarsa, basıncı (statik enerjisi) azalır. Uçakları havada tutan, fonasyon sırasında ses kıvrımlarını birbirine yaklaştıran güç, Bernoulli etkisidir. Uçağın kanatlarının aerodinamik yapısı nedeni ile hava, kanatların üstünden daha hızlı geçer ve buradaki basıncın azalmasına yol açar. Sonuç olarak kanatlar ve uçak havada yükselir. Fonasyon sırasında glottisten hızla geçen hava da, bu bölgede basıncın azalmasına ve ses kıvrımlarının birbirine yaklaşmasına yol açar (87). Konuşma fizyolojisi Nefesli bir müzik enstrümanında olduğu gibi, insan sesinin oluşumunda da, güç kaynağı, vibratör ve rezonatör gereklidir. Güç kaynağı görevini ekspiratuvar hava akımını sağlayan diafram, abdominal ve torakal kaslar, alt solunum yolları; vibratör görevini ses kıvrımları; rezonatör görevini ise subglottik larenks, farink, ağız (vestibül dahil) ve burun boşluğu görür (87). Konuşma üç sistemin kombine çalışması sonucu oluşur. Bu sistemler; 1. Jeneratör (güç kaynağı) sistem: Basınçlı havanın çıkışını sağlayan akciğerler tarafından oluşturulur. Hava akımının fonasyon için gerekliliği Hipokrat zamanından beri bilinmektedir. Bu güç akciğerdeki ekspiryum havasının hacmi, toraksın ve diyaframın elastik özellikleri abdominal ve interkostal kasların kuvvetiyle idare edilir. Normal konuşma için pasif ekspirasyon yeterlidir. Bağırma veya şarkı söyleme ise prefonatuar derin inspiryumu ve aktif ekspiratuvar güç kullanımını gerektirir (6). 24 2. Vibratör sistem: Solunum yolları ve akciğerde gerçekleşen nefes verme sırasında subglottik hava akımı meydana gelir (direkt akım). Subglottik basıncın artmasıyla birlikte kapalı olan glottis açılmaya başlar. Akciğerden gönderilen hava (direkt akım) vokal kordların titreşimiyle glottiste kesintilere uğrayarak (alternatif akıma) çevrilir. Böylece glottisten kaynaklanan sese “glottik ses” veya “primer laringeal ton” denir (88). 3. Resonatör sistem: Bu sistemi supraglottik farenks, oral ve nasal kavite, paranasal sinüsler oluşturur. Glottik sesin vokal traktusun rezonansı nedeniyle değişikliğe uğraması sonucunda, bazı frekanslarda ses güçlenir, bazı frekanslarda ise söner. Şekil 10: Konuşma için üç sistem Konuşma evreleri Konuşma altı evreden meydana gelir. Bunlar: 1. Nefes verme: Konuşurken vokal kordların altındaki basınç ortalama 7 cmH2O seviyesine gelince kordlar açılır (fonasyon eşik basıncı). Subglottik basınç farklı tonlar için farklı değerlerdedir. Genel olarak fonasyon eşik basıncı 10 cmH2O’ nun altındadır (31). 25 2. Fonasyon: Uygun fonasyon için beş şartın sağlanması gerekir. Bunlar; yeterli hava desteği, vokal kordların yakınlaşması (tam glottal kapanma), yeterli vibratuar kapasite, yeterli vokal kord şekli, uzunluğu ve gerginliğidir (6). 3. Rezonasyon: Glottis tarafından üretilen primer sesin uzatılması, arttırılması (amplifikasyonu) ve filtre edilmesidir. Rezonans, farenksin şeklini ve hacmini değiştirerek, larenksi yukarı kaldırarak veya aşağı indirerek, dil ve çene pozisyonunu değiştirerek veya nazofarenkse ve buruna geçen hava miktarını değiştirerek kontrol edilir (90). 4. Artikülasyon: Kaynak-filtre hipotezine göre larenks sabit ses oluşumu için kaynak, üstünde kalan dil, dudak, damak ve farenks gibi yapılar ise bu sesi kelimelere çeviren filtre yeridir. Buna göre sesli ve sessiz harfler ağırlıklı olarak lingual hareketleri içeren, vokal traktusun dinamik hareketleri sonucunda oluşur (9). 5. Entonasyon: Konuşma sırasında çizilen melodi çizgisine (ses dalgalanmasına) denir (89). Entonasyon yolu ile cümledeki kuşku, hayret, kızgınlık gibi duygu ve düşünceler dinleyene yansıtılabilir (12). 6. Vurgu: Sözcükleri oluşturan hecelerin bazıları, diğerlerine oranla daha kuvvetli söylenir. Bu kuvvetli heceye o sözcüğün vurgusu denir. İnsan sesi, larenksin çıkardığı temel sesin dil, dudak, dişlerin yardımıyla şekillenmesi ve harmonik seslerin birleşmesi ile meydana gelir (19). 2.9. FONİATRİK DEĞERLENDİRME VHI(Voice Handicap Index-Ses Handikap Endeksi) Ses handikap endeksi (Şekil 11) 30 soruluk bir anket olup, hastaların sesi ile ilgili günlük hayatta problem yaşayıp yaşamadığını sorgulamaya yöneliktir. Yakın zamanda Türkçe ye yapılan çevirisi ve valide edilmiş hali ile Türkiye insanına uygun 10 soruluk bir ses handikap endeksi skalası çıkarılmıştır (61). Bizim çalışmamızda kliniğimizde süregelen kullanımı olan 30 soruluk anket kullanılmıştır. Bu anketin kullanımında klinisyen veya ses patoloğu tarafından hastaya sesi ile ilgili problemi olup olmadığı sorulur ve tercihen hasta klinisyen veya ses patoloğunun 26 rehberliğinde soruları yanıtlar. Her soruya puan vermesi istenen hasta sesi ile ilgili yaşadığı problemleri değerlendirir ve sıklığına göre derecelendirir. Daha sonra klinisyen tarafından her sorunun yanıtına 0 ile 4 arası bir puan verilir. Puanlamaya göre hastanın tekrarlayan vizitlerde sorununun ne yönde değiştiği takip edilir (61). Şekil 11. Ses handikap endeks uygulaması Videolarengostroboskopi (VLS) Larenks oldukça dinamik bir organ olup fonasyon ve vegetatif yanıtlarda hareketi üç boyutludur. Bu kompleks hareketi değerlendirmek için indirekt larengoskopi yetersiz kalmaktadır. Ayna veya videolarengoskopi hareketi iki boyutlu olarak değerlendirmekle beraber vokal kordların horizontal hareketleri yanında vertikal hareketlerinin de değerlendirilebilmesi için üç boyutlu inceleme gerekliliği doğmaktadır. Bu amaçla 1800’ lü yıllardan beri kullanılmakta olan stroboskopik inceleme teknikleri, günümüz foniatri laboratuarlarında (Şekil 12), video ve digitalizasyon teknolojisi ile KBB larengoloji pratiğinde sıkça kullanılan videolarengostroboskopi tekniklerine dönüşmüştür (82). Bu tekniğin esası larengeal inceleme yapılırken kullanılan ışığın retina üzerine 0.2 ms gecikmeli olarak düşürülmesi ile hareketin devamlılığı gibi bir illüzyon yaratılır. Titreşimli bir ışığın yardımıyla vokal kord hareketi devamlıymış gibi algılanmaktadır. Böylelikle vokal kordların mediolateral hareketlerinin yanında mukozanın gerginliği, dalgalanması, hareketin vertikal plandaki simetrisi gibi larengeal fonksiyona yönelik bazı parametrelerin değerlendirilmesine olanak tanımaktadır. Bu muayene yöntemi klinisyenin yorumuna açık olduğundan 27 tamamiyle objektif kabul edilemez ve klinik deneyim, larengoloji pratiği gibi klinisyene ait özellikler de değerlendirmenin kalitesini etkilemektedir (84). Şekil 12. Foniatri Laboratuarı CSL MDVP ile ses analizi Ses bozukluklarının değerlendirilmesinde kulakla yapılan ve algısal analize dayanan pek çok skala mevcuttur (GRBAS, RBH gibi). Bu skalalar subjektif analize ve perseptual verilere dayandığından aynı klinisyen tarafından yapılan değerlendirmeler arasında bile fark olabilmektedir. Bu sebeple objektif ses analizi yöntemleri geliştirilmiştir. Ses analiz sistemleri sesin frekansını, şiddetini, frekans ve şiddetindeki düzensizlikleri, içerdiği harmonik ve gürültü oranlarını farklı parametreler şeklinde ölçer. Bununla ilgili piyasada pek çok analiz sistemi mevcuttur (82). Çalışmamızda, CSL (computerized speech laboratory, Kay elemetrics model 4300 B) sistemi ile MDVP (multidimentional voice analysis program) ses analiz yöntemi kullanılmıştır. Bu yöntemde hastalara ses arayüzü olan bir mikrofon ile mikrofonun yüze uzaklığı 15 cm olacak biçimde 5 sn’ lik bir ‘a’ sesi söyletilerek 44100 Hz örnekleme hızı ile 3 farklı ses kaydı yapılmış olup, en uygun olan ses 33 parametrelik ses analizine sokulmuştur. Bu parametrelerden frekans, şiddet, frekans ve şiddetteki düzensizlikler, harmonik ve gürültü oranlarını değerlendiren 5 parametre istatistik analize sokulmuştur. Bu parametreler F0, % jitter, % shimmer, APQ 28 (amplitude perturbation quotient) ve NHR(noise to harmonic ratio) değerleridir. Aşağıda bu değerlerin larengoloji pratiğinde ne anlama geldiği tartışılacaktır. Fundamental frekans (F0) Fundamental frekans, ses kıvrımlarının 1 sn’ deki titreşim sayısına eşittir, birimi hertzdir. Normal konuşma sırasında erkeklerde ortalama fundamental frekans (F0) değeri 100-150 Hz, kadınlarda ise 180-250 Hz arasındadır. Bu çalışmada kişilerin preoperatif dönemde ve postoperatif dönemde F0 değerleri karşılaştırılmış, frekanstaki sapma ve düşmeler ses kıvrımlarının hipofonksiyonuna yönelik işaret sunmuştur (82). Jitter(%) Jitter değeri ses frekansının normal fonasyonda hep aynı kalamaması, küçük değişiklikler göstermesi bilgisinden yola çıkılarak bulunmuş bir perturbasyon parametresidir. Mutlak jitter değeri her ses periodunun bir sonraki ses periodu arasındaki frekans farkının mutlak değerinin ortalamasına eşittir. Temel frekansa bağımlı bir parametre olduğundan çok güvenilir değildir. % jitter ise jitter değerinin ortalama perioda bölünmesi ile elde edilir, böylelikle fundamental frekanstaki değişimler elimine edilir. Birimi % olup normal değeri %1 in altındadır (82). Shimmer(%) Shimmer değeri peş peşe gelen ses periotlarının amplitüdlerinin farkının ortalaması olup birimi dB’ dir. % shimmer ise shimmer değerinin ortalama perioda bölünmesi ile elde edilir ve standardizasyonu daha kolaydır. Birimi % olup normal değeri % 3’ ün altıdır (82). Amplitüd Perturbation Quotient (APQ) Temelde bir shimmer parametresi olup peş peşe gelen periotların istemsiz amlitüd farklarını gösterir. Bu parametrede 11 periotluk düzeltme uygulanır (82). Noise to Harmonic Ratio (NHR) Sesteki gürültü enerjisinin temel frekans ve onun katları olan harmoniklere oranı olup, sesteki gürültü arttıkça değeri artan bir parametredir. 29 Bütün bu parametreler frekans, şiddet, bu değerlerdeki değişimler, sesteki gürültü oranı gibi değerleri bilgisayar destekli olarak ölçmemizi ve sesteki frekans, şiddet ve gürültü oranının değerlendirilmesi ile larengeal fonksiyonu, sesin kalitesi ve gücünün değerlendirilmesini sağlamaktadır. Örneğin vokal kord paralizisi olan bir hastada fundamental frekans belirgin derecede düşecek, % jitter ve % shimmer değerleri yükselecek, APQ yükselecek, sesteki gürültü oranının artması ile NHR değeri artacaktır. Bu parametreler tek başına larenksteki disfonksiyonun ne olduğuna yönelik kesin bir veri sunamaz, ancak bu parametrelerdeki anlamlı değişiklikler larengeal fonksiyonuna yönelik klinisyeni yönlendirmektedir. Bütün bu değerler bireyden bireye değişiklik gösterebilmekle beraber, çalışmamızda normal larenks fonksiyonlu hastalar kullanıldığından her hastanın preoperatif değerlendirilmesi aynı zamanda bu hasta için kontrol değeri taşımaktadır. Postoperatif dönemde ses analizindeki anlamlı değişiklikler bizi larengeal disfonksiyon açısından uyaracaktır (82). Elektroglottografi (EGG) Elektroglottografi (EGG) larengoloji pratiğinde son dönemlerde giderek popülerleşen non-invaziv bir larengeal fonksiyon incelemesi olarak gündemde yerini almıştır ve güncel foniatrik değerlendirmelerin ayrılmaz bir parçası olarak sunulmaktadır. Bu yöntem vokal kord hareketlerinin boyun yumuşak dokularında yaptığı titreşimlerin monitorize edilmesi esasına dayanmaktadır. 0.5 V’ luk, 20 mA enerji yayan yaklaşık 1 cm2 çapında iki metal elektrod tiroid laminada vokal kord izdüşümünün olduğu noktaya yerleştirilir. Bu iki elektrod arasından geçen enerji dokulardaki direncin değişmesi ile vokal kord hareketlerine dair analiz yapılmaktadır. Bu analizde vokal kordların açık veya kapalı olduğu noktalar arasında bir dalga formu oluşturulur. Bu dalga formunda iki önemli kriter vardır: Pitch ve EGG quotient değeri (EGGQ). Pitch değeri, fizyolojik bir antite olup fundamental frekansın elektroglottografik karşılığıdır. Bu değerlendirmede vokal kordların vibratuar hareketinin frekansı ölçülür. EGGQ ise açık fazın tüm siklusa oranı olup normal değeri 0,6’ nın altıdır (83). 30 Tablo 3.Kullanılan Stroboskopi değerlendirme formu 31 3. GEREÇ ve YÖNTEM Çalışma için İ. Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi, Cerrahi ve İlaç Araştırmaları Etik Kurulu onayı alındı (Etik kurul no: 83045809/3707). Daha önce herhangi bir nedenle tiroid ameliyatı olmuş ve hastalığın nüksü nedeni ile başvuran hastalar, ameliyat öncesi yapılan tetkiklerinde lokal ileri evre tiroid kanseri tanısı alanlar, 65 yaş üstü olanlar, sigara içenler, hipertiroidizmi olanlar, boyun diseksiyonuna planlananlar, baş-boyun bölgesinde radyoterapi veya cerrahi işlemi gerçekleştirilenler, ses kalitesini etkileyen sistemik veya nörojenik hastalıkları olanlar, operasyon öncesinde ses kalitesi (VQ) incelemelerinde patoloji saptananlar çalışma dışında tutuldu. Çalışmaya İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Endokrin Cerrahisi Servisinde malignite şüphesi ve benign tiroid hastalıkları nedeni ile, 15.09.2012 ile 15.08.2014 tarihleri arasında bilateral tiroidektomi ameliyatı yapılan toplam 60 hasta dahil edildi. Hastalar başvuru sırasında, torbadan kağıt çekip randomize edilerek her biri 20’şer hastadan oluşan toplam 3 eşit gruba ayrıldı. Herbir kağıt karşılık gelen grup için H, L ve C harflerinden biriyle işaretlenmiştir: H, L ve C torbada herbir grup için eşit sayıda (20) kağıt vardır. Her bir gruptaki hastalara standart bilateral tiroidektomi işlemi yapıldı. Tüm hastalar aynı cerrahi ekip tarafından ameliyat edildi. Grup H (Harmonic grubu) , Harmonic Kesici® ile (Ethicon Endo-Surgery, Cincinnati, OH, USA) , Grup L (LigaSure grubu) , LigaSure Precise® ile (Valleylab Corp, Tyco Healthcare Group LP, Boulder, Colo, USA), Grup C (Konvansiyel grup) klempleme-bağlama-kesme ile tiroidektomi yapıldı. 32 Ses kalitesi (VQ) incelemesi VQ, incelemesi her hasta için operasyon öncesinde, operasyon sonrası 1. haftada ve 2. ayda gerçekleştirilmiştir. Hangi hastanın hangi gruba bağlı olduğunu bilmeyen aynı doktor, Kulak Burun Boğaz Bölümü Foniatri Laboratuarında VQ muayenesini gerçekleştirmiştir. Operasyon sırasında tüm hastalar ötiroid haldeydi ve VLS incelemeleri preoparatif dönemde normaldi. Preoperatif, VQ inceleme bulguları her bir hasta için kendi kontrol verileri olarak kullanılmıştır. Ses kalitesindeki değişimlerin analizi için dijital videolaringostroboskobi (VLS) (KAYPENTAX®), ses engeli endeksi (VHİ), CSL (Computerized Speech Lab, KAYPENTAX®, model 4300) bilgisayar ortamında çok boyutlu ses programı (MDVP,Multi Dimensional Voice Program) (Kay Elemetrics®, Corp, Lincoln Park, NJ, Versiyon 2.02) ve elektroglottografi (EGG) kullanılmıştır. VHİ günlük yaşamda ses kullanımı konusundaki sorunlarla ilişkili 30 sorudan oluşan bir yerel soru formu ile değerlendirilmiştir (61). MDVP için mikrofon oral kaviteden 15 cm’ den uzağa yerleştirilmiş ve “a” sesi 5 saniye kaydedilmiştir. İstatistiksel analiz için MDVP’ nin kullanılan parametreleri ortalama ses temel frekansı (Fundamental frekans, F0,-Hz-), ortalama yüzde ses titremesi (1 milisaniyede frekans sapma oranı, -%-) ve shimmer (1 milisaniyede amplitud sapması oranı, -%-), amplitude kirlilik yoğunluğu oranı ve gürültü/harmoni oranıdır (NHR, -db-). F0 ve NHR herbir ses uzatımının orta iki saniyesinden elde edilmiştir. EGG, vibrasyonun vokal kord kalıbını ve fonasyon sırasındaki vokal kord temasının düzenliliği ve derecesini analiz etmek için kullanılan non-invaziv bir yöntemdir. Pitch değerlendirmesinde vokal kordların vibratuar hareketinin frekansı ölçülür. Elektroglottografik quotiet (EGGQ), fonasyon sırasında vokal kord tahmininin kantitatif bir ölçütüdür. Pitch ve EGGQ değerleri, EGG standardizasyonu için kulanılmaktadır. 33 VLS sırasında, değerlendirilen VLS ölçeği standardizayonu için 70° açılı dolaylı laringoskop kullanılmıştır ve laringeal fonksiyon skorlamadan faydalanılmıştır (Tablo 3).Videolaringostroboskopik incelemede, hekim tarafından hastanın larengeal fonksiyonları puanlandırılmaktadır (Tablo 3). Burada mukozal dalgalanma, glottis kapanması, kordların gerginliği, supraglottik göllenme, vokal kıvrımların simetrisi gibi faktörler değerlendirilmekte olup larengeal hipofonksiyon varlığında puan artmaktadır. İstatistiksel analiz İstatistiksel analiz IBM SPSS Statistics for Windows, Versiyon 22.0 (IBM Corp., Armonk, NY) ile gerçekleştirilmiştir. Sürekli ANOVA verisi için kruskal-wallis testleri ve kategorik veriler için Pearson’un ki kare testi kullanılmıştır. İstatistiksel farklılık için p-değeri <0.05 kabul edilmiştir. 34 4. BULGULAR Çalışmaya alınan toplam 60 hastanın 48’ si kadın (%80) ve 12’ i (%20) erkekti. Olguların yaş ortalaması 45 yıl ve yaş dağılımı 23-65 yıl idi. Ultracision grubunda (Grup H) 16 kadın (%80) ve 4 erkek (% 20), ligasure grubunda (grup L) 16 kadın (%80) ve 4 erkek (%20) ve konvansiyonel grupta (grup C) 16 kadın (%80) ve 4 erkek (%20) mevcuttu. Yaş, cinsiyet, vücut kütle indeksi, boyun çevresi, sternomental mesafe, insizyon uzunluğu, numune ağırlığı ve ameliyat süresi değerleri tablo 4’de yer almaktadır. Bu değişiklikler arasında Grup C’ de daha uzun olan ameliyat süresi dışında gruplar arasında anlamlı farklılık bulunmamaktadır. Cerrahi sırasında veya postoperatif dönemde hiçbir komplikasyon görülmemiştir. Postoperatif laringoskobik muayenede, hastaların hiçbirinde vokal kord felci bulunmamaktadır. 29 hastada 1. haftada öznel ses değişimleri mevcut iken bu hastalardan 13’ ünde 2. aydan sonra ses yorgunluğu, ses kısıklığı, bağıramama saptanmamıştır ve öznel ses kalitesinde düzelme görülmüştür. 35 Tablo 4. Hastaların ameliyat ve demografik verileri Grup H Ort.±s.s. Yaş Cinsiyet Med(MinMak) Erke k n-% Kadı n n-% Grup L 41,2 ± 9,6 23,0 - 56,0 Grup C 46,0 ± 11,0 26,0 - 65,0 p 45,4 ± 12,6 23,0 - 65,0 0,342 43 47 45 4 20% 4 20% 4 20% 16 80% 16 80% 16 80% 75,3 ± 15,2 74,6 ± 14,1 52,0 - 110,0 52,0 - 110,0 162,6 ± 8,5 163,3 ± 7,4 148,0 - 181,0 151,0 - 175,0 28,3 ± 4,6 28,1 ± 5,5 19,7 - 35,2 19,4 - 40,4 36,6 ± 3,7 36,5 ± 3,6 31,0 - 44,0 28,0 - 44,0 12,7 ± 2,0 13,5 ± 1,3 9,0 - 16,0 11,0 - 17,0 4,5 ± 1,1 4,9 ± 1,2 3,0 - 7,0 3,0 - 7,0 36,6 ± 24,3 46,5 ± 37,6 8,7 - 86,9 10,5 - 142,0 40,3 ± 6,6* 54,0 ± 13,0 30,0 - 60,0 30,0 - 85,0 1 Ort.±s.s. Kilo (Kg) Boy(cm) VKİ (Kg/m²) Boyun Çevresi(Cm) Sternome ntal Mesafe (Cm) Med(MinMak) Ort.±s.s. Med(MinMak) Ort.±s.s. Med(MinMak) Ort.±s.s. Med(MinMak) Ort.±s.s. Med(MinMak) Piyes Ağırlığı (Gr) Cerrahi Süre (dk) Med(MinMak) Ort.±s.s. Med(MinMak) 13,4 54,0 - 95,0 165,3 ± 7,2 150,0 - 183,0 26,8 ± 4,3 20,6 - 33,2 37,4 ± 4,1 31,0 - 47,0 14,2 ± 2,2 11,0 - 20,0 4,5 ± 1,1 2,5 - 7,0 42,4 ± 32,6 11,6 - 143,0 44,5 ± 12,4* 29,0 - 80,0 73 75 0,528 165 163 164 0,556 26 27 28 0,717 37 37 37 0,051 14 13 14 0,504 4 4 5 0,622 33 Ort.±s.s. Med(MinMak) ± 0,904 73 Ort.±s.s. İnsizyon Boyutu(cm) 73,3 29 35 0,001 43 40 53 Nesnel ses analizinin bir parçası olarak ses handikap endeksinde (VHİ) preoperatif, erken ve geç postoperatif dönem (1. Hafta ve 2. ay ) açısından gruplar arasında hiçbir farklılık yoktur. (Tablo 5). Grup H’ de 1. haftada VHİ değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p < 0,05) artış göstermiştir. Grup H’ de 2. ayda VHİ değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p ˃ 0,05) artış göstermemiştir. Grup L’ de 1.haftada VHİ değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p < 0,05) artış göstermiştir. Grup L’ de 2. ayda VHİ değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p ˃ 0,05) artış göstermemiştir. Grup C’ de 1. haftada VHİ değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p < 0,05) artış göstermiştir. Grup C’ de 2. ayda VHİ 36 değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p ˃ 0,05) artış göstermemiştir. 1. haftada ve 2. ayda VHİ değerindeki değişim miktarı üç grup arasında anlamlı (p ˃ 0,05) farklılık göstermemiştir (Tablo 5). Tablo 5. Ses handicap endeksi verileri Grup H Grup L Grup C p Voice Handicap İndex (VHI) Ort.±s.s. Preop Med(MinMak) Ort.±s.s. 1.Hafta Med(MinMak) Ort.±s.s. 2.Ay Med(MinMak) 1,8 0,0 0,0 9,9 2,0 0,0 3,5 0,0 0,0 ± ± ± - 5,8 23,0 18,1 59,0 6,2 25,0 2,0 7,0 4,3 14,0 4,7 18,0 5,6 0,0 0,0 10,1 0,0 0,0 6,4 0,0 0,0 ± ± ± - 16,8 0,300 71,0 20,0 0,372 75,0 11,1 0,257 32,0 3,2 2,5 -2,0 0,001 -1,5 3,8 12,0 7,2 0,324 27,0 0,0 -12,0 6,0 4,5 0,0 0,0 0,012 -3,7 0,0 45,0 0,764 0,7 0,0 0,0 3,9 3,5 0,0 2,4 0,0 0,0 ± ± ± - Preopa Göre VHI Değişimi Ort.±s.s. 8,1 16,4 0,0 -2,0 59,0 Değişim p 0,040 Ort.±s.s. -6,5 13,5 Preop / 2.Ay Med(Min0,0 0,0 Mak) 50,0 0,124 Değişim p ANOVA / Eşleştirilmiş örneklem t test Preop /1.Hafta Med(MinMak) 0,149 4,2 13,1 24,0 Grup H, grup L’ de ve grup C’ de preoperatif dönemle karşılaştırıldığında erken postoperatif dönemde anlamlı bir artış vardır. Her üç grup için preoperatif dönemle karşılaştırıldığında, geç postoperatif dönemde grupların hiçbirinde anlamlı artış olmamıştır 37 0,376 Bu verilere göre hastaların postoperatif dönemde kendi seslerini sorular yolu ile değerlendirmesi ve kendine puan vermesi ile yapılan VHİ (ses handikap endeksi) analizine göre hastalar postoperatif 1. Haftada yapılan değerlendirmede preoperatif döneme göre seslerinde güçsüzlük ve zayıflık hissetmekte olup bu şikayetler 2. ayda yapılan değerlendirmede gerilemektedir. VHİ analizindeki artış sırasıyla 1. haftada grup H’ nin %45 (n=9) inde grup L’ nin %55’ inde (n=11), grup C’ nin % 45’ inde (n=9) mevcut iken ikinci ay değerlendirmede sırasıyla grup H’de %35’e (n=7), grup L’ de %20’ ye (n=4), grup C’ de % 25’ e (n=5) gerilemiştir (Tablo 6). Tablo 6. Ses handikap endeks değişim verileri Grup H Preop / Preop / 1.Hafta 2.Ay n % n % Voice Handicap İndex (VHI) Grup L Preop / Preop / 1.Hafta 2.Ay n % n % Grup C Preop / Preop / 1.Hafta 2.Ay n % N % Düşüş Artış Değişim Yok 1 5,0% 11 55,0% 8 40,0% 0 0,0% 9 45,0% 11 55,0% 1 5,0% 9 45,0% 10 50,0% 1 5,0% 7 35,0% 12 60,0% 2 10,0% 4 20,0% 14 70,0% 2 10,0% 5 25,0% 13 65,0% Tablo 7. Fundomental frekans verileri Grup H Grup L Grup C p Fundamental Frekans (Hz) (FO) Ort.±s.s. Med(MinMak) Ort.±s.s. Med(MinMak) Ort.±s.s. Med(MinMak) Preop 1.Hafta 2.Ay 214 221 105 202 204 110 209 214 101 ± ± ± - 42 288 44 288 42 275 216 229 107 203 210 100 208 224 98 ± ± ± - 45 276 42 284 48 281 215 223 103 203 218 134 192 208 103 ± ± ± - 57 0,994 334 43 0,993 250 49 0,438 253 Preopa Göre FO Değişimi Ort.±s.s. Preop /1.Hafta Med(MinMak) Değişim p Ort.±s.s. Preop / 2.Ay Med(MinMak) ± 22,9 12,6 -6 -79 - 17 0,024 -13,2 ± 22,1 -11 -66 - 24 0,015 -5,2 ± 14,8 -4 -31 - 28 0,134 Değişim p ANOVA / Eşleştirilmiş örneklem t test -7,9 ± 18,8 -2 -47 - 24 0,074 ± 11,6 -19 -91 0,298 ± 22,6 -12 -107 0,049 48,3 0,987 116 48,1 105 38 0,171 MDVP parametresi olarak F0, konvansiyonel teknikle karşılaştırıldığında, enerji bazlı cihazlar için erken postoperatif dönemde anlamlı bir düşüş vardır. Bununla birlikte, geç postoperatif dönemde F0’ da, enerji bazlı cihazların kullanıldığı tekniklerin aksine, konvansiyonel teknikte anlamlı bir azalma vardır (Tablo 7). Hastaların MDVP ile yapılan değerlendirilmesinde Grup H, grup L ve grup C preop, 1. hafta, 2. ay F0 değeri anlamlı (p ˃ 0,05) farklılık göstermemiştir (Tablo 7). Grup H’ de 1. haftada F0 değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p < 0,05) düşüş göstermiştir. Grup H’ de 2. ayda F0 değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p ˃ 0,05) değişim göstermemiştir (Tablo 7). Grup L’ de 1.haftada F0 değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p < 0,05) düşüş göstermiştir. Grup L’ de 2.ayda F0 değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p ˃ 0,05) değişim göstermemiştir (Tablo 7). Grup C’ de 1. haftada F0 değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p ˃ 0,05) değişim göstermemiştir. Grup C’ de 2. ayda F0 değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p < 0,05) düşüş göstermiştir (Tablo 7). 1. haftada ve 2. ayda F0 değerindeki değişim miktarı üç grup arasında anlamlı (p ˃ 0,05) farklılık göstermemiştir (Tablo 7). Diğer MDVP kriterlerinin hiçbirinde(%jitter, %shimmer, APQ, NHR) 1. Hafta ve 2. Ayda anlamlı değişim izlenmemiştir (tablo 8,9,10,11). 39 Tablo 8. Jitter verileri Grup H Grup L Grup C p Jitter (%) (JO) Ort.±s.s. Preop Med(MinMak) Ort.±s.s. 1.Hafta Med(MinMak) Ort.±s.s. 2.Ay Med(MinMak) 0,8 0,6 0,3 0,7 0,5 0,3 0,7 0,5 0,2 ± ± ± - 0,5 1,9 0,4 1,8 0,4 1,9 0,7 0,5 0,2 0,9 0,6 0,3 0,7 0,7 0,2 ± ± ± - 0,4 1,3 0,6 2,1 0,4 1,7 0,7 0,5 0,2 1,2 0,7 0,3 1,1 0,9 0,2 ± ± ± - 0,6 2,2 1,3 5,7 0,8 2,7 0,596 0,199 0,057 Preopa Göre JO Değişimi -0,1 ± 0,5 0,0 -1,2 - 0,9 0,572 Değişim p Ort.±s.s. -0,1 ± 0,6 Preop / 2.Ay Med(Min-1,1 - 1,5 Mak) 0,1 0,359 Değişim p ANOVA / Eşleştirilmiş örneklem t test Ort.±s.s. Preop /1.Hafta Med(MinMak) 0,2 ± 0,6 0,2 -0,7 - 1,6 0,111 0,1 ± 0,6 0,5 ± 1,1 0,1 -1,3 - 3,4 0,051 0,3 ± 1,0 0,0 -0,9 0,3 -2,0 0,522 - 1,2 - 2,3 0,127 40 0,067 0,133 Tablo 9.Shimmer verileri Grup H Grup L Grup C p Shimmer (%) 2,9 ± 0,9 3,0 1,6 - 5,1 Ort.±s.s. 2,7 ± 0,9 1.Hafta Med(Min2,5 1,4 - 5,2 Mak) Ort.±s.s. 2,5 ± 1,0 2.Ay Med(Min2,1 1,2 - 5,6 Mak) Preopa Göre Shimmer Değişimi Ort.±s.s. -0,2 ± 1,2 Preop /1.Hafta Med(Min0,0 -1,9 - 2,0 Mak) 0,455 Değişim p Ort.±s.s. -0,5 ± 1,0 Preop / 2.Ay Med(Min-2,0 - 1,3 Mak) 0,5 0,057 Değişim p ANOVA / Eşleştirilmiş örneklem t test Ort.±s.s. Preop Med(MinMak) 2,3 2,2 0,9 2,6 2,4 1,4 2,4 2,3 1,0 ± ± ± - 0,8 4,4 1,4 7,7 0,8 4,5 0,3 ± 1,6 -0,1 -1,8 - 5,6 0,452 0,0 ± 1,0 0,0 -1,8 0,911 - 2,5 2,8 2,9 1,0 3,8 3,4 1,3 3,2 2,9 1,2 ± ± ± - 0,9 0,104 4,7 2,7 0,092 13,2 1,7 0,066 7,6 1,0 ± 2,6 0,142 0,3 -1,3 - 10,7 0,105 0,5 ± 1,8 0,096 0,1 -1,5 - 5,8 0,267 41 Tablo 10.Amplitude Perturbation Quotient verileri Grup H Amplitude Perturbation Quotient (%) (APQ) Ort.±s.s. 2,1 ± 0,7 Preop Med(Min2,2 1,0 - 3,8 Mak) Ort.±s.s. 2,0 ± 0,6 1.Hafta Med(Min1,9 1,1 - 3,3 Mak) Ort.±s.s. 1,8 ± 0,7 2.Ay Med(Min1,6 0,9 - 3,5 Mak) Preopa Göre APQ Değişimi Ort.±s.s. -0,2 ± 0,9 Preop /1.Hafta Med(Min0,0 -2,3 - 1,0 Mak) Değişim p Preop / 2.Ay Ort.±s.s. Med(MinMak) 0,410 -0,3 ± 0,8 -0,2 -2,0 - 0,9 0,054 Değişim p ANOVA / Eşleştirilmiş örneklem t test Grup L Grup C ± ± ± - 0,5 2,8 1,0 5,3 0,6 3,2 2,1 2,2 0,8 2,6 2,5 0,9 2,3 2,1 0,9 0,2 ± 0,1 1,5 0,542 0,0 ± 0,0 1,0 0,798 1,1 0,6 ± 0,4 1,1 0,116 0,2 ± 0,2 1,0 0,487 1,7 1,7 0,6 1,9 1,8 0,1 1,8 1,6 0,8 3,6 0,6 1,5 ± ± ± - p 0,6 0,067 3,3 1,5 0,063 7,4 1,2 0,099 5,0 1,5 5,7 0,168 1,3 3,5 0,165 42 Tablo 11. Noise to Harmonic Ratio verileri Grup H Noise to Harmonic Ratio (NHR) Ort.±s.s. 0,12 ± 0,02 Preop Med(Min0,12 0,08 - 0,15 0,11 Mak) Ort.±s.s. 0,12 ± 0,02 1.Hafta Med(Min0,11 0,08 - 0,16 0,12 Mak) Ort.±s.s. 0,12 ± 0,02 2.Ay Med(Min0,13 0,08 - 0,15 0,11 Mak) Preopa Göre NHR Değişimi Ort.±s.s. 0,00 ± 0,03 Preop /1.Hafta Med(Min0,00 - 0,06 0,00 Mak) 0,06 0,619 Değişim p Ort.±s.s. 0,00 ± 0,02 Preop / 2.Ay Med(Min0,01 - 0,05 Mak) 0,07 0,01 0,381 Değişim p ANOVA / Eşleştirilmiş örneklem t test Grup L 0,11 0,09 0,11 0,08 0,11 0,07 ± ± ± - Grup C 0,01 0,15 0,02 0,14 0,02 0,14 0,12 0,12 0,09 0,13 0,13 0,10 0,13 0,13 0,10 ± ± ± - p 0,01 0,374 0,15 0,04 0,051 0,24 0,04 0,051 0,27 0,00 ± 0,02 -0,09 ± 0,45 -0,04 - 0,05 0,01 -2,00 - 0,12 0,959 -0,01 ± 0,02 0,124 -0,07 ± 0,37 -0,05 - 0,04 0,01 -1,65 - 0,15 0,297 0,462 0,536 0,161 F0 dışında, diğer MDVP parametrelerinde (%jitter, %shimmer, APQ, NHR) hiçbir farklılık yoktur (Tablo 8,9,10,11). 43 Tablo 12.Pitch verileri Grup H Grup L Grup C p Pitch (Hz) 212 ± 40 205 ± 210 112 - 277 220 108 Ort.±s.s. 206 ± 43 198 ± 1.Hafta Med(Min204 110 - 280 206 97 Mak) Ort.±s.s. 207 ± 41 199 ± 2.Ay Med(Min206 104 - 274 214 89 Mak) Preopa Göre Pitch Değişimi Ort.±s.s. -5,5 ± 22,7 -7,4 ± Preop - - /1.Hafta Med(Min- 43,3 Mak) 1,1 63,4 5,9 54,2 0,289 0,142 Değişim p Ort.±s.s. -4,7 ± 16,0 -6,0 ± Preop / 2.Ay Med(Min- 15,9 Mak) 1,3 46,0 5,7 44,9 0,205 0,128 Değişim p ANOVA / Eşleştirilmiş örneklem t test Ort.±s.s. Preop Med(MinMak) ± ± ± - 41 262 39 256 43 246 205 218 103 201 219 118 200 209 108 21,5 -3,9 ± 4,6 49,8 0,486 -4,8 ± 0,8 67,9 0,327 38,3 17,0 24,1 49 0,846 290 43 0,813 251 43 0,808 255 24,5 36,9 0,891 21,3 31,6 0,967 44 Elektroglottografi ile yapılan analizde Grup H, grup L, grup C preoperatif, 1.hafta, 2.ay Pitch değeri anlamlı (p ˃ 0,05) farklılık göstermemiştir. Grup H’ de 1. Hafta ve 2. ayda Pitch değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p ˃ 0,05) değişim göstermemiştir. Grup L’ de 1. hafta ve 2. ayda Pitch değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p ˃ 0,05) değişim göstermemiştir. Grup C’ de 1. haftave 2. ayda Pitch değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p ˃ 0,05) değişim göstermemiştir (Tablo 12). Grup H, grup L, grup C preop, 1. hafta, 2. ay EGGQ değeri anlamlı (p ˃ 0,05) farklılık göstermemiştir. Grup H’ de 1. hafta ve 2. ayda EGGQ değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p ˃ 0,05) değişim göstermemiştir. Grup L’ de 1. hafta ve 2. ayda EGGQ değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p ˃ 0,05) değişim göstermemiştir. Grup C’ de 1. hafta ve 2. ayda EGGQ değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p ˃ 0,05) değişim göstermemiştir. 1.haftada ve 2. ayda EGGQ değerindeki değişim miktarı üç grup arasında anlamlı (p ˃ 0,05) farklılık göstermemiştir (Tablo 13). 45 Tablo 13. Elektroglottografi Quotient verileri Grup H Elektroglottografi Quotient (%) (EGGQ) 44,2 ± 6,0 Ort.±s.s. Preop Med(Min-Mak) 44,7 35,1 - 1.Hafta 42,9 36,2 - 56, 0 44,6 ± 4,6 Ort.±s.s. 2.Ay Med(Min-Mak) 59, 1 44,1 ± 5,6 Ort.±s.s. Med(Min-Mak) Grup L 46,0 35,9 - 50, 8 47, 7 47, 38, 9 0 48, 4 37, 49 3 48, 0 39, 48 5 Grup C ± 5,7 - 58, 2 ± 6,8 - 62, 4 ± 5,8 - 59, 1 47, 5 46, 37, 7 9 47, 1 38, 47 8 46, 9 37, 46 9 P ± 5,9 - 61, 2 0,109 ± 5,2 - 57, 6 0,094 ± 6,0 - 61, 2 0,213 Preopa Göre EGGQ Değişimi Ort.±s.s. Preop /1.Hafta Med(Min-Mak) 0,0 Değişim p Ort.±s.s. Preop / 2.Ay Med(Min-Mak) 0,0 Değişim p Kruskal-wallis / Wilcoxon test -0,1 ± 5,2 16, -8,2 9 0,586 0,3 ± 3,6 -8,7 0,332 - 6,1 0,7 ± 5,1 15, -0,6 -6,3 8 0,970 0,4 ± 4,4 15, -0,4 -5,8 0 0,845 -0,4 ± 3,1 -0,1 -8,6 - 4,6 0,990 0,654 -0,6 ± 3,3 -1,0 -5,9 - 6,6 0,296 46 0,259 Ses kalitesi analizinin bir parçası olarak EGG ait olan Pitch ve EGGQ değerleri, preoperatif dönemle karşılaştırıldığında, erken ve geç postoperatif dönemde üç grup açısından da hiçbir anlamlı farklılık göstermemiştir (Tablo 12,13). Tablo 14. Videolaringostroboskopi verileri Grup H Grup L Grup C p Videolaringostroboskopi (ST) Ort.±s.s. Preop Med(MinMak) Ort.±s.s. 1.Hafta Med(MinMak) Ort.±s.s. 2.Ay Med(MinMak) 11,8 12,0 10,0 14,3 13,0 11,0 12,6 12,0 11,0 ± ± ± - 1,2 15,0 3,5* 26,0 1,5 17,0 12,0 12,0 11,0 12,9 13 11,0 12,1 12 11,0 ± ± ± - 1,1 15,0 1,5 18,0 1,2 16,0 11,5 12,0 10,0 12,3 12 11,0 11,8 12 11,0 ± ± ± - 0,8 0,358 13,0 1,3 0,051 15,0 0,8 0,106 14,0 Preopa Göre ST Değişimi 2,5 ± 3,8 0,9 ± 1,2 1,0 0,0 - 16,0 1 0,0 - 4,0 Değişim p 0,010 0,004 Ort.±s.s. 0,8 ± 1,7 0,1 ± 1,3 Preop / 2.Ay Med(Min0,0 0,0 - 7,0 0 -4,0 - 3,0 Mak) 0,065 0,725 Değişim p ANOVA / Eşleştirilmiş örneklem t test / * Grup III ile fark p < 0,05 Ort.±s.s. Preop /1.Hafta Med(MinMak) 0 0 0,8 ± 0,0 0,014 0,3 ± -1,0 0,096 1,3 5,0 0,065 0,6 2,0 0,251 47 Videolaringostroboskobik (VLS) inceleme, erken postoperatif dönemde L ve C Grubuna nazaran H Grubunda anlamlı bir artış göstermiştir. Her bir grup için preoperatif dönemle karşılaştırıldığında, geç postoperatif dönemde normal dönüş izlendi, ancak bu değişimler anlamlı değildir (Tablo 14). VLS incelemede (ST), hekim tarafından hastanın larengeal fonksiyonları puanlandırılmaktadır. Burada mukozal dalgalanma, glottis kapanması, kordların gerginliği, supraglottik göllenme, vokal kıvrımların simetrisi gibi faktörler değerlendirilmekte olup larengeal hipofonksiyon varlığında puan artmaktadır. Grup H, grup L, grup C preoperatif dönemde, 1. hafta, 2. ay’ da ST değeri anlamlı (p ˃ 0,05) farklılık göstrememiştir (Tablo 14). Grup H’ de 1. haftada ST değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p < 0,05) artış göstermiştir. Grup H’ de 2. ayda ST değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p ˃ 0,05) değişim göstermemiştir (Tablo 14). Grup L’ de 1.haftada ST değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p < 0,05) artış göstermiştir. Grup L’ de 2. ayda ST değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p ˃ 0,05) değişim göstermemiştir (Tablo 14). Grup C’ de 1. haftada ST değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p < 0,05) artış göstermiştir. Grup C’ de 2. ayda ST değeri preoperatif döneme göre anlamlı (p ˃ 0,05) değişim göstermemiştir (Tablo 14). 1. haftada ve 2. ayda ST değerindeki değişim miktarı üç grup arasında anlamlı (p ˃ 0,05) farklılık göstermemiştir (Tablo 14). 48 5. TARTIŞMA Literatürde, enerji bazlı damar mühürleme cihazlarının kullanımının, ses kalitesi üzerine olan etkisi ile ilgili hiçbir çalışma yoktur. Çalışmamız; konvansiyonel cerrahi teknik ile enerji bazlı damar mühürleme cihazlarıyla (Ligasure® ve Harmonic Focus®) yapılan tiroidektomi tekniğini ses kalitesi açısından karşılaştıran ilk çalışmadır (58,59). Ses kalitesi (VQ) ile ilgili hastalar tarafından doldurulan soru formu analizinde, geç postoperatif dönemde düzelen, erken postoperatif dönemde seste yorgunluk ve zayıflıkla açıklanabilen VHİ skorunda geçici bir artış görülmüştür. Bu bulgu Sinagra ve ark.(57) ve Soylu ve ark. (48) çalışmalarındaki bulgularla uyumludur. Hong ve Kim (62) ve Soylu ve ark. (48), çalışmalarında F0 değerinin azalmasını SLN yaralanması ile ilişkilendirirken, bu çalışmanın verileri, vokal kord paralizili hastalar çalışmaya alınmadığından, erken postoperatif dönemde F0 değerinin azalması entübasyon, ödem, ağrı ve psikolojik travma gibi faktörlerle ilişkili olabilir. Bununla beraber, Hong ve Kim’ nin, çalışmasına benzer şekilde, krikotiroid kastaki bir değişiklikle de F0 azalabilir (62). Objektif bir ses parametresi olan EGG incelendiğinde grupların herbirinde erken ve geç postoperatif dönemde, gruplar arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır. Her bir grupta, ameliyat sonrası pitch değerinde hafif bir derece azalma görülmüştür. Bu azalma Grup C’ de daha azdır. Pitch değeri, ilginç olarak enerji bazlı cihazlarda geç postoperatif dönemde normal değere yakınlaşmıştır. Pitch değerinin kaybının en belirgin nedeni süperior laringeal sinirin dış dalının hasara uğramasıdır (64). Çalışmada, vokal kord paralizisi ve ESBLN hasarı olanlar çalışma dışı bırakılması nedeniyle, bu sonuç, postoperatif erken dönemde termal hasara bağlı ödem ile ilişkilendirilebilir. EGGQ’ da, L grubunda, erken postoperatif dönemde hafif bir artış varken, H ve C grubunda hafif bir azalma izlenmiştir. Ancak bu değişiklik geç postoperatif dönemde L ve H grubunda hafif artış ve C grubunda hafif azalma ile devam etmektedir. İstatistik sonuçlar incelendiğinde erken ve geç postoperatif dönemlerde, EGGQ için gruplar arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır. Grup H ve C arasındaki bu anlamsız fark, Lee ve ark çalışmasına benzerdir (63). 49 Ameliyat sonrası erken dönemde strobosokopi (ST) puanındaki artış, beklenen bir sonuç olsa da, Grup H’ deki bu artış, Ligasure® ve Harmonic Focus®’ un lateral ısı dağılımından bağımsız olabilir (58). Çünkü ST değeri, enerji tabanlı cihazların lateral ısı dağılımı ile ilişkili olsa idi, daha az ısı dağılıma bağlı olarak Grup H’de grup L’den daha az ST artışı görülürdü (66). Bütün bu veriler ışığında bakılır ise; her 3 grupta da ses handikap endeksinde, videolaringostroboskopik incelemede ve F0 değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı olan değişimler gözlenmiştir. Bu değişimler sadece postoperatif ilk haftada izlenmiştir. Postoperatif ikinci ayda hastaların tekrar incelenmesi ile preoperatif değerlere yaklaştıkları görülmüştür.Bu sonuçlar; cerrahi sırasında larenksin sinirinin termal travmasına bağlı laringeal hipofonksiyondan ziyade, entübasyona bağlı üst havayolunun tahriş olması, postoperatif ağrı ve erken dönemde eksternal larengeal kasların kullanılmaması nedeniyle larenksin vertikal eksendeki hareketlerinin kısıtlılığına bağlı olarak değerlendirilmiştir. Larengeal hipofonksiyon, subjektif parametre olan VHİ skorundaki artış ile ortaya çıkarken, videolaringostroboskopik incelemede sadece mukozal dalgalanmada azalma, bazı vakalarda vokal kıvrımlarda hemoraji, tiz seslerden kaçınma ( tiz sesler forse edildiğinde larenks tensiyonu normal olarak gözlenmiştir.) ve ses analizinde fundamental frekansta düşme ile gözlenmiştir. Bu sonuçlar, larenksin sinirlerinin bütünlüğü korunmasına rağmen; aspirasyon ya da supraglottik göllenme gibi paraliziye yönelik bulgular olmadığında, larengeal hipofonksiyon gelişmeyeceğini düşündürtmüştür. Bu sonuçlar her iki enerji bazlı damar kapama cihazların kullanıldığı ve konvansiyonel teknik ile de benzer niteliktedir. De Pedro Netto ve ark.’ nın çalışmasında postoperatif dönemde yapılan larengeal değerlendirme ile larengeal sinir hasarı olmaksızın hipofonksiyondan bahsetmiştir (67). Bazı yazarlar ise postoperatif larengeal hipofonksiyon oranının kontrol grubu ile belirgin bir fark göstermediğini iddia etmiştir (41,55, 81). 50 6. SONUÇ Bulgularımız doğrultusunda, enerji bazlı damar kapama cihazı kulanılan ya da konvansiyonel yöntemle yapılan tiroidektomilerde, larenks sinirleri korunsa dahi larengeal hipofonksiyon gelişebileceği izlenmiştir. İnferior larengeal sinir paralizisi (Vokal kord paralizisi) ya da süperior larengeal sinir paralizisi olmaksızın, larengeal hipofonksiyon gelişen hastalarda entübasyon, ödem yada ağrı gibi faktörler de göz önünde bulundurulmalıdır. Konvansiyonel yöntem ile enerji bazlı cihazların kullanıldığı teknik arasında geç dönem ses kalitesi açısından anlamlı farklılık saptanmamıştır. Tıp alanında gelişen teknolojiler, konunun daha da aydınlatılması ve ‘zararın’ en aza indirgenmesi açısından yol gösterici olacaktır. Konuyla ilgili ileri çalışmalara gereksinim olduğu da açıktır. 51 7. KAYNAKLAR 1. Erbil Y, Barbaros U, Salmaslioğlu A, Yanik BT, at al. The advantage of neartotal thyroidectomy to avoid postoperative Hypoparathyroidism in benign multinodular goiter. Langenbecks Arch Surg 2006; 391: 567-73. 2. Vaiman M, Nagibin A, Hagag P, at al. Subtotal and near total versus total thyroidectomy for the management of multinodular goiter. WorldJ Surg 2008; 32: 1546-51. 3. Petrakis IE, Kogerakis NE, Lasithiotakis KG, at al. LigaSure versus clamp-andtie thyroidectomy for benign nodular disease. Head Neck 2004; 26: 903-909. 4. Tan SY, Shigaki D. Emil Theodor Kocher (1841-1917): thyroid surgeon and Nobel laureate. Singapore Med J 2008; 49: 662-663. 5. Sharma PD, Barr LJ, Rubin AD. Complications of thyroid surgery. Emedicine Medscape’ s Continually Updated Clinical Referrence. Otolaryngology and Facial Plastic Surgery, Hand and Neck Oncology, Emedicine.com, 2007. 6. Gayle Woodson. Laryngeal and Pharyngeal Function Part One: Breathing and Speech, In Charles W. Cummings, John M. Fredrickson, Lee A Harker, Charles J. Krause, Mark A Richardson, David E.Schuller, Otolaryngology—Head & Neck Surgery, Chapter 98, Third Ed: 1841 – 1842 7. Saint Marc O, Cogliandolo A, Piquard A, at al. LigaSure vs clamp-and-tie technique to achieve hemostasis in total thyroidectomy for benign multinodular goiter: a prospective randomized study. Arch Surg 2007;142:150-156. 8. Musunuru S, Schaefer S, Chen H. The use of the Ligasure for hemostasis during thyroid lobectomy. Am J Surg 2008; 195: 382-4. 9. Jiang J, Lin E, Hanson D.G. Vocal Fold Physiology. In Rosen C. Murry T. The Otolaryngologic Clinics of North Americe, August 2000, Volume 33, Number 4: 699 – 702 52 10. Casper F.Hegner, A history of thyroid surgery. Denver of Colo. Annals of Surgery (No. 4), April 1932 11. Dr. Awais Shuja, MRCS Senior Registrar (General Surgery) Independent Medical College Faisalabad. History of thyroid surgery: 295. 12. Koçak O. Ses Eğitimi ve Şarkı Sanatı. Esin Yayınevi. 1.Baskı, İstanbul 1998; 61 – 62 13. Delbridge L. Total thyroıdectomy: The evolution of surgical technique University of Sydney Endocrine Surgical Unit, Royal North Shore Hospital, Sydney, Australia ANZ J. Surg.2003;73: 761–768 14. Lal G, Clark OH. Thyroid, parathyroid and adrenal in: Schwartz SI, ed. Principles of Surgery, 8th ed. New York: F.C.Brunicardi - Hill Book Comp. Chap: 37, pp: 1395-1470, 2005. 15. Swain CT. The Heritage of the Thyroid. In: the Thyroid. 7th Ed: Brawerman LE, Utiger RD, New York, Lippincott-Raven. 1996: 2-5. 16. Ünal G. Tiroidin embriyolojisi ve gelişim anomalileri. Editör: Ünal G. Tiroid Hastalıkları. 1. Baskı: İ. Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yayınları. İstanbul. 2000 s.1-9. 17. İşgör A. , Uludağ M. Fonksiyonel histoloji. TİROİT 1. baskı Nobel tıp kitapevi yayınları 2013 s.26. 18. Carcangiu ML. Thyroid In Mills SE (ed).Histology for Pathologists,3rd edition Philadelphia, Lippincott Williams and Wilkins, 2007: 1129-48. 19. Ömür M. Sesin Peşinde. Pan Yayıncılık 1. baskı. İstanbul 2001; 23 – 24 20. Sadler GP, Clark OH, Van Heerden JA, at al. Thyroid and Parathyroid. In: Principles of Surgery. 7th Ed: Schwartz SI, New York, Mc Graw Hill. 1999: 1661-1713. 21. Hanks JB. Thyroid. In: Textbook of Surgery. 16th Ed: Sabiston DC, Philadelphia, WB Saunders Comp. 2001: 603-628. 53 22. İşgör A. Multinodüler guatr. In: Tiroid Hastalıkları ve Cerrahisi. 1 st Ed: İşgör A,İstanbul, Avrupa Tıp. 2000: 233-238. 23. Peter HJ, Burgi U, Gerber H. Pathogenesis of nontoxic diffuse and nodular goiter. In: The thyroid 7 th Ed: Brawerman LE, Utiger RD, New York Lippincott-Raven.1996: 890-908. 24. Burgi U, Gerber H, Peter HJ. Transformation of normal thyroid into colloidal goiter in rats and mice. Endocrinol 1994; 135: 2688. 25. David j.Terris, Christine G.Gourin ‘Thyroid and Parathyroid Diseases: Medical and Surgical Management‘ Benign Thyroid Diseases Conventional Thyroidectomy Syf: 82,83 26. Uysal AR. Tirotoksikoz ve hipertiroidizm. In: Tiroid Hastalıkları ve Cerrahisi. 1 St Ed: İşgör A, İstanbul, Avrupa Tıp. 2000: 299-308. 27. Oğuz M, Cihan A, İşgör A. Tiroiditler. In: Tiroid Hastalıkları ve Cerrahisi. 1 st Ed: İşgör A, İstanbul, Avrupa Tıp. 2000: 465-473. 28. Day AT, Chu A, Hoang HG. Multinodular Goiter. Otolaryng Cli N Am 2003; 36: 35-54. 29. Boger MS, Perrier ND. Advantages and disadvantages of surgical therapy and optimal extent of thyroidectomy for the treatment of hyperthyroidism. Surg Clin N Am 2004; 84: 849-874. 30. Yetkin E. Tiroidektomi komplikasyonları. Ed: Adnan İşgör. Tiroid Hastalıkları ve Cerrahisi. İşgör A. (ed). 1. baskı: Avrupa Tıp İstanbul, 2000, s 583-593. 31. Ronald C. Scherer. Laryngeal Function During Phonation. In The Professional Voice, Satallof R.T.Chapter 7; 88 – 89 32. Jossart GH, Clark OH. Thyroid and parathyroid procedures. In: ACS Surgery Principles and Practice. 1st Ed. Wilmore DW, NY, WebMD Corp. 2002, pp 621-628. 54 33. Townsend-Evers Genel Cerrahi Teknikleri Atlası Ed: Acar Eren, Cavit Avcı, Levent Avtan, Neşet Köksal, Yavuz Selim Sarı 1.baskı Nobel kitapevi 2009, pp 2-19 34. Sayek İ. Tiroidektomi ve komplikasyonları. Ed: İskender Sayek. Temel Cerrahi. 3. Baskı: Güneş Kitabevi, Ankara, 2004, s 1621-1630. 35. Ünal H. Tiroidektomi komplikasyonları. Ed: Gürcan Ünal Tiroid Hastalıkları. Gürcan Ü (ed). 1. Baskı: İ. Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yayınları. İstanbul, 2000, s 532-540. 36. Gourin CG, Johnson FT. Postoperative complications. In: Randolph GW (ed).Surgery of the Thyroid and Parathyroid Glands, 1 st ed, Philadelphia, Saunders; 2003; 433-43. 37. Fewins J,Simpson CB, Miller FR. Complication of thyroid and parathyroid surgery. Otolaryngol Clin North Am, 2003; 36: 189 – 206. 38. Wagner HE, Seiler CH. Recurrent laryngeal nevre palsy after thyroid gland surgery. Br J Surg 1994; 81: 226-228. 39. Woodson GE, Pathophysiology of recurrent laryngeal nevre paralysis. In: Randolph GW (ed). Surgery of the Thyroid and Parathyroid Surgery, 1 st ed, Philadelphia, Saunders, 2003: 4366 -73. 40. Moe SM. Disorders involving calcium, phosphorus and magnesium. Prim Care, 2008; 35: 215-37. 41. Akyildiz S, Ogut F, Akyildiz M, at al. A multivariate analysis of objective voice changes after thyroidectomy without laryngeal nerve injury. Archives of otolaryngology--head & neck surgery. 2008;134(6):596-602. 42. Dionigi G, Boni L, Rovera F, at al. Thyroid surgery: new approach to dissection and hemostasis. Surg Technol Int, 2006; 15: 75-80. 43. Musunuru S, Schaefer S, Chen H. The use of the Ligasure for hemostasis during Thyroid lobectomy. Am J Surg 2008; 195: 382 – 4. 55 44. Siperstein AE, Berber E, Morkoyun E. The use of the harmonic scalpel vs conventional knot tying for vessel ligation in thyroid surgery. Arch Surg 2002; 137: 137 - 42. 45. Cipolla C, Graceffa G, Sandonato L, at al. LigaSure in total thyroidectomy. Surg Today 2008; 38: 495-498. 46. Fujita T, Doihara H, Ogasawara Y, at al. Utility of vessel-sealing systems in thyroid surgery. Acta Med Okayama 2006;60: 93-98. 47. Harold KL, Pollinger H, Matthews BD, at al. Comparison of ultrasonic energy, bipolar thermal energy, and vascular clips for the hemostasis of small-, medium, and large-sized arteries. Surg Endosc. 2003;17: 1228-1230. 48. Soylu L, Ozbas S, Uslu HY, at al. The evaluation of the causes of subjective voice disturbances after thyroid surgery. American journal of surgery. 2007;194(3):317-22. 49. Maeda T, Saito M, Otsuki N, at al. Voice quality after surgical treatment for thyroid cancer. Thyroid: official journal of the American Thyroid Association. 2013;23(7):847-53. 50. Schlumberger MJ, Filetti S, Hay ID. Nontoxic Diffuse and Nodular Goiter and Thyroid Neoplasia. Williams Textbook of Endocrinology (Kronenberg HM, Melmed S, Polonsky KS, Larsen PR, ed). Eleventh edition. Philadelphia, Elsevier. 2008; 411-442 51. Debruyne F, Ostyn F, Delaere P, at al. Acoustic analysis of the speaking voice after thyroidectomy. Journal of voice: official journal of the Voice Foundation. 1997;11(4):479-82. 52. Erdoğan G. Nodüler Guatr ve Tiroid Neoplazileri. Endokrinoloji Temel ve Klinik. G Erdoğan (ed) MN Medikal ve Nobel, 2. Baskı, 2005, İstanbul, 242258. 53. Cipolla C, Sandonato L, Graceffa G,et al. Hashimoto thyroiditis coexistent with papillary thyroid carcinoma. The American Surgeon. 2005; 71: 874-878 56 54. Robinson JL, Mandel S, Sataloff RT. Objective voice measures in nonsinging patients with unilateral superior laryngeal nerve paresis. Journal of voice: official journal of the Voice Foundation. 2005;19(4):665-7. 55. Stojadinovic A, Shaha AR, Orlikoff RF, at al. Prospective functional voice assessment in patients undergoing thyroid surgery. Annals of surgery. 2002;236(6):823-32. 56. Minni A, Ruoppolo G, Barbaro M, at al. Long-term (12 to 18 months) functional voice assessment to detect voice alterations after thyroidectomy. European review for medical and pharmacological sciences. 2014; 18(12): 1704-8. 57. Sinagra DL, Montesinos MR, Tacchi VA, at al. Voice changes after thyroidectomy without recurrent laryngeal nerve injury. Journal of the American College of Surgeons. 2004; 199(4): 556-60. 58. Teksoz S, Bukey Y, Ozcan M, at al. Sutureless thyroidectomy with energy-based devices: Cerrahpasa experience. Updates in surgery. 2013; 65(4): 301-7. 59. Chang LY, O'Neill C, Suliburk J, at al. Sutureless total thyroidectomy: a safe and cost-effective alternative. ANZ journal of surgery. 2011; 81(7-8): 510-4. 60. Pacini F, Cetani F, Miccoli P, et al. Outcome of 309 patients with metastatic differentiated thyroid carcinoma treated with radioiodine. World J Surg. 1994; 18: 600-604. 61. Kilic MA, Okur E, Yildirim I, at al. [Reliability and validity of the Turkish version of the Voice Handicap Index]. Kulak burun bogaz ihtisas dergisi : KBB = Journal of ear, nose, and throat. 2008; 18(3):139-47. 62. Hong KH, Kim YK. Phonatory characteristics of patients undergoing thyroidectomy without laryngeal nerve injury. Otolaryngology--head and neck surgery: official journal of American Academy of Otolaryngology-Head and Neck Surgery. 1997;117(4):399-404. 57 63. Lee J, Na KY, Kim RM, at al. Postoperative functional voice changes after conventional open or robotic thyroidectomy: a prospective trial. Annals of surgical oncology. 2012;19(9):2963-70. 64. Kochilas X, Bibas A, Xenellis J, at al. Surgical anatomy of the external branch of the superior laryngeal nerve and its clinical significance in head and neck surgery. Clinical anatomy. 2008;21(2):99-105. 65. Pacini F, Marchisotta S, de Groot L. Thyroid Neoplasia. Endocrinology (Jameson JL, de Groot LJ, ed). Sixth edition. Elsevier. 2010; 1668-1701. 66. Druzijanic N, Pogorelic Z, Perko Z, at al. Comparison of lateral thermal damage of the human peritoneum using monopolar diathermy, Harmonic scalpel and LigaSure. Canadian journal of surgery Journal canadien de chirurgie. 2012;55(5):317-21. 67. De Pedro Netto I, Fae A, Vartanian JG, at al. Voice and vocal self-assessment after thyroidectomy. Head & neck. 2006; 28(12): 1106-14. 68. A.İşgör, M. Uludağ ve ark ’Tiroidektomi komplikasyonlarına genel bakış’ 1.baskı Nobel tıp kitapevi, 52 A, syf: 945 TİROİT 2013. 69. Avcı G,Akan M,Yıldırım S, ve ark.Sinir onarımı ve greftleme (Literatürün gözden geçirilmesi) T Klin J Med Sci, 2002; 22: 428-37. 70. Maranıllo E, Leon X., Orus C, at al. Variability innerve patterns of the adductor muscle group supplied by the recurrent laryngeal nerve. Laryngoscope, 2005, 115: 358-362. 71. C. Finck. Laryngeal Dysfunction After Thyroid Surgery: Diagnosis, Evaluation and Treatment, Acta chir belg, 2006, 106: 378-387. 72. O’Neill JP, Fenton JE. The recurrent laryngeal nevre in thyroid surgery. Surgeon 2008; 6(6): 373-7. 73. Farrag TY, Samlan RA, Lin FR, at al. The utility of evaluating true vocal fold motion before thyroid surgery.Larygoscope2006; 116(2): 235-8. 58 74. Aggarwal V,Adarwal G.Re:’The importance of preoperative laryngoscopyin patients undergoing thyroidectomy: voice, vocal cord function and the preoperative detectionof invasive thyroid malignancy’ .Surgery 2007; 141 (3): 413. 75. Sancho JJ, Pascual – Damieta M,Pereira JA, at al.Risk factors for transient vocal cord palsy after thyroidectomy. Br Surg 2008; 95(8): 961-7. 76. Randolph GW, Kamani D.The importance of preoperative larygoscopyin patients undergoing thyroidectomy: voice, vocal cord function and the preoperative detection of invasive thyroid malignancy. Surgery 2006; 139 (3): 357 – 62. 77. Bielamowicz S, Stager SV. Diagnosis of unilateral recurrent laryngeal nevre paralysis: laryngeal electromyography, subjective rating scales, acoutic and aerodynamic measures. Laryngoscope 2006; 116(3): 359-64. 78. Perie S,Roubeau B,Lacau St Guily J.Laryngeal paralysis: distinguishing 10’ th nevre from recurrent nevre paralysis through videoendoscopic swallowing study (VESS).Dysphagia 2003; 18(4): 276-83. 79. Tabaee A, Murry T, Zschommler A, at al. Flexible endoscopic evalution of swallowing with sensory testing in patients with unilateral vocal fold immobility: incidence and pathophysiology of aspiration. Laryngoscope. 2005; 115(4): 565-9. 80. Meek P, Carding PN, Howard DH, at al. Voice change following thyroid and parathyroid surgery. J Voice 2008; 22(6): 765-72. 81. Neri G, Castiello F, Vitullo F, at al. Post-thyroidectomy dysphonia in patients with bilateral resection of the superior laryngeal nerve: a comparative spectrographic study. Acta otorhinolaryngologica Italica: organo ufficiale della Societa italiana di otorinolaringologia e chirurgia cervico-facciale. 2011;31(4):228-34. 82. Wendler J. Stroboscopy, Journal of voice, vol 6, no.2 pp 149-154. 59 83. Anastaplo S, Karnell MP. Syncronized videostroboscopic and electroglottographic examination of glottal opening. J acoust soc am1988;83: 1883-90. 84. Poburka B.J.Inc. A New Stroboscopy Rating Form. Journal of Voice Vol. 13, No. 3, pp. 403-413,1999 Singular Publishing Group. 85. Hirano M.Clinical Examination of Voice. Viyana: Springer-Verlag;1981. 86. Hirano M.Vocal mechanisms in singing: Laryngological and phoniatric aspects .J Voice 1988; 2: 51-69. 87. M. Akif Kılıç, Larenksin Fonksiyonel Anotomisi ve Ses Fizyoloji, T Klin J E N T 2002,2 (S). 88. Devge C. Oğuz A. Konuşmanın Fizyolojisi ve Fizyopatolojisi, In Ses ve Ses Hastalıkları, Oğuz A.Demireller A. Ekin Tıbbi Yayın, İstanbul 1996: 13-14. 89. Egüz S. Toplu Ses Eğitimi I Temel Konular. Ayyıldız matbaası, Ankara1981; 54 – 55. 90. Sundberg J. The Science of The Singing Voice. Dekalb, IL: Northerh Illionis University Pres;1987. 91. İşgör A. Anatomi. Ed. A İşgör. Tiroit Hastalıkları ve Cerrahisi. İstanbul, Avrupa Tıp 2000; s.515-540. 60