KUR`iN-I KERiM VE FAKiRLiK PROBLEMiNiN ÇÖZÜMÜ

advertisement
KUR'iN-I KERiM VE FAKiRLiK
PROBLEMiNiN ÇÖZÜMÜ
Yrd. Doç. Dr. Hüseyin KÜÇÜKKALAY
Selçuk Üniv. ilahiyat Fak.
A- İSLAM VE MAL
İslam'da malın değeri: Önce şunu belirtmek gerekir ki, İslam dini, dünya
malına karşı aşın hırsı
pek
hoş karşılamaz:
"Ey iman edenler, sizi ne
mallarımz, ne evlatlarıniz Allah'ın (c.c.) zikrinden alakoymasın. Kim
bunu yaparsa işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir."(1) "Mallarımz
da evlatlarınız da sizin için ancak bir imtihan (mevzuu) dur. Allah (c.c.) ise
büyük mükafat O'nun nezdindedir."(2) "(Okumamaktan) sakın. Çünkü insan
mutlaka azar. Kendisini (mal sebebiyle) ihtiyaçtan vareste gördü diye... "(3) Bir
hadiste ise müslümanın dinini mal, şöhret ve şeref sevgisinin bir sürüye bırakılan iki
yırtıcı kurttan daha fazla ifsad edeceği beyan edilmektedir(4). Bir başka hadiste de
ölüyü üç şeyin takib edeceği ancak bunlardan ikisi olan mal ve dostların kabre kadar
gelecekleri, işlenen amellerin ise mahşere kadar kişiyle beraber olacağı ifade
edilmektedir(5). Bir kimse Ebu'd-Derda'ya saygısızlık etmişti. EbU'd-Derda ise ona
şöyle bir dilekte bulundu: "Ya Rabbi, bana kötülük edeni sıhhatli kıl, ömrünü uzun
et ve malını da artır."(6)
Malın
kötülenmesi yanında bazan övüldüğüne de rastlıyoruz: "Sizin mallarınızı,
oğullarınızı da çoğaltır, size bağlar, bostanlar verir, size ırmaklar akıtir ."(7)
Bu manada
birtakım
hadisi
şerifler
de mevcuttur. Bu hadislerden birinde takva
(1) Münafikun/9.
(2)
(3)
(4)
(5)
(6)
Teğabün/15.
Alak/6-7.
Müsned'ül İmam Ahmed, Mısır, 1313,3/459-460.
El-Buhar!, Rikak, 42, Ha. Nu.: 6514.
İhyau U!umiddin, 3/228.
(7) Nuh/12.
27
DiYANET iLMi DERGi • EKiM- KASIM- ARALIK 1995 • CiLT: 31 • SAYI: 4
sahibinin elindeki helal maldan övgü ile bahsedilmektedir(8).
Mal hakkında hem övücü hem de yerici bazı ayet ve hadisler olduğuna göre, bunların bir araya getirilmesinden elde edilecek sonuç şudur ki, insan maldan doğacak
fayda ve zararları tam manasıyla bilir de ona göre hareket ederse bu davranışı oriun
için iyi neticeler doğurabilir. Fakat nereden ve nasıl kazandığını, nereye harcadığını
dikkate almadan haram ve helal arasında bir ayınını gözetmeden bütün gücünü mal
elde etmeye yöneltirse işte bu durum da o kimse için bilhassa manevi açıdan büyük
sıkıntılara sebebiyet verebilir.
Fakirlik problemi Hz. Peygamber (s.a.s.) devrinde ve onu takib eden devirlerde
de vardı. Halen de mevcuttur. İslami fetihler alabildiğine devam ederken Mekke ve
Medine'ye de birçok mal gelmekteydi. Bu yüzden ictimai bir gerçek olan fakir ve
zengin kişiler görüldü. Hz. Peygamber'in (s.a.s.) ashabı arasında güçlü bir iradeye
sahip olan EbU Zerr, gerçek bir problem saydığı fakirliğin yok edilmesi için zenginlere ciddi çağnlarda bulunmaya başladı. Bu davasında kendisini destekleyen kimseler de vardı. Ebu Zerr, "kenz" ismiyle ifade edilebilen biriktirilmişve muhafaza altı­
na alınmış mallara karşı idi(9).
Bilindiği
gibi "kenz" kelimesi değişik kalıplarla Kur'an-ı Kerim 'de ve hadisi şe­
riflerde de görülmektedir. "(Bu paralar) cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla
onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün (onlara denilir ki) İşte bu
kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta oldunuz şeylerin (azabını)
tadın"OO).
Hz. Peygamber (s.a.s.) Ebu Musa el-Eş'ari'den rivayet edilen bir hadisinde "La
havle vela guvvete illa billah" sözünün arşın altındaki bir "kenz"den gelmiş
olduğunu ifade etmiştirOl).
2- "Kenz" hakkındaki bazı görüşler: ilim adamlarımız "kenz" konusunda
değişik görüşler belirtmişlerdir. Şimdi kısaca
Bazıları zekatı verilmiş
bunlara temas etmek istiyorum.
olan malın biriktirilip muhafaza
altında tutulmasına taraftar olmamışlardır. Bunlar delil olarak Tevbe süresinin
yukarıda geçen 35. ayeti üzerinde durmaktadırlar. Her ne kadar diyorlar, ayeti kerime ehli kitapla ilgili olsa bile umum u itibariyle bizleri de kapsamaktadır. B una göre
de "kenz". yasaklanmıştır. Şöyle ki:
olsa bile ihtiyaç
dışı
a- Ayeti kerime umumu itibariyle "kenz"i yasaklamaktadır. Zekatı verilmiş bile
(8) El-Müsned, 4/197.
(9) EbU Zerr'in bu konudaki görüşleri için bkz. Abdü'l-Mec!d Muhammed el-Aktaş, Ebu Zerr eiGıfılri ve Arauhu fl 's-Siyaseti ve'l-iktisat, Amman, 1981, s. 231 ve dv.
(10) Tevbe/35.
(ll) el-Buhari, Megazi, 38, H. Nu: 4205, Hadis mu'cemine bakildığı zaman "kenz" kelimesinin değişik
kalıplarıyla pekçok hadiste kullanıldığı görülecektir.
28
olsa bir malın saklanmasının caiz olabileceğini söylemek ayetin anlamını dikkate
almamak demektir. Çünkü ayette bu manayı ifade eden bir karine yoktur.
b- Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanında ehlü's-suffe denilen fukaradan biri ölmüştü.
Cebinde bir dinar para çıktı. Hz. Peygamber (s.a.s.) bir defa dağlanacağını ifade etti.
Sonra bir başkası daha öldü ve bunun da cebinden iki dinar para çıktı. Bu defa Hz.
Peygamber (s.a.s.) iki defa dağlanacağını söyledi02). Hz. Peygamber (s.a.s.) burada
Tevbe suresinin 35. ayetine işaret etmek istemekteydi, diyorlar.
c- Zeyd b. Vehb'den gelen bir rivayetin özeti şöyledir: "Rabeze'ye uğramıştım.
Orada Ebı1 Zerr'le karşılaştım ve kendisine neden buralarda olduğunu sordum, şöyle
dedi: "Şam' da bulunuyordum. Muaviye ile aramda ' ..... Bunlar cehennem ateşinde
kızdırıldığı gün, alınları, yanları ve sırtları onlarla dağlanacak •.... ' ayeti hakkın­
da bir anlaşmazlık oldu. Muaviye bu ayetin ehli kitap hakkında nazil olduğunu söyledi. Ben, hem onların ve hem de bizim hakkımızda inmiştir dedim. Beni Osman'a
şikayet etti. Osman da beni Medine'ye çağırdı ve benim Medine'den uzaklaşmamı
istedi. Burada bulunuşumun sebebi işte budur"(l3).
Bu fikir sahipleri diyorlar ki, Hz. Muaviye Hz. Ebı1 Zerr'in görüşünü çürütecek
bir delil getirmeyip durumu bir üst makama iletmiştir. Hz. Osman da aynı tutum
içerisine girmiştir ki, O da Ebı1 Zerr'in görüşünü çürütecek bir delil getirmemiş,
ancak Medine'den uzaklaşmasını istemiştir. Buna göre ayetin ifade etmiş olduğu
mana, malların "kenz" olarak muhafaza edilmesinin caiz olamayacağıdır. Şu halde
böyle düşüneniere göre ayette geçen altın ve gümüşün, işlenmiş veya işlenınemiş
olsun, zekatı verilmiş veya verilmemiş, şer'i tabiriyle nisap miktarına ulaşmış veya
ulaşmamış olsun saklanması haramdırC14).
Hz. Ali'nin de bu görüşte olduğu söylenmektedir05)_ Diğer taraftan ikinci bir
grup zekatı verilen malın saklanmasında bir yasaklık olamayacağını savunmaktadır.
Bunlar diyorlar ki:
a- "Kenz" ayetizekat ayetiyle neshedilmiştir06l.
b- Bir bedevi Abdullah b. Ömer'e "kenz" ayetinden sormuş O da, "kenz"in zekat
ayeti inmeden önce olduğunu, zekat ayetinin inmesiyle de zekatın mallar için bir
temizlik getirdiğine işaret etmiştir( 17).
Bir
başka
rivayette de "kenz"den
maksadın zekatı
verilmeyen mal
olduğu
(12)
(13)
(14)
(15)
(16)
EI-Camiu li abkamil-Kur'an li'I-Kurtubi, Kahire 1967, 8/131.
el-Buhari, Zekat, 4, Ha. Nu. 1406. Fethu'l-Bari'de de bu hadisle ilgili olarak geniş bilgi
(17)
el-Buhari, Zekat,
Ebfi Cii'fer, et-Taberi, Camiu'l-beyan an te'vili ayi'I-Kur'an,
Aynı
Mısır,
ifade
verilmiştir.
1954, 10/118.
yer.
Mekki b. Ebi Talib, ei-Idah linasihi'I-Kur'an ve mensuhihi, Tah. Ahemd Hasen Ferhat, Riyad,
ı 97 6, s. 272.
4, Ha. Nu.: 1404, Aynca bkz. el-Idah, s.
272.
29
DiYANET iLMi DERGi • EKiM- KASIM- ARALIK 1995 • CiLT:31 • SAYI: 4
edilmektedir< ı 8).
Bu durumda kişi zekatını verdiği malından bir kısmını daha sarf etıfiekle yükümlü olmayacaktır. Ümmü Selerne takındığı altın ziynet eşyasının "kenz" olup
olmadığını Hz. Peygamber'e (s.a.s.) sormuş O da, "Zekatını verdiğin takdirde
"kenz" değildir" buyurmuştur<ı9). Bu fikirde olanlar daha başka hadislerden de
deliller getirmektedirler.
Ebu Zerr ihtiyaç dışı malların saklanmasına karşı idi.· Evinde ne altın ve ne de
gümüş hiçbir şey bırakmazdı. Devletten maaşını aldığı zaman hizmetkarını çağırır ve
onun bir yıllık ihtiyacını ayırdıktan sonra elinde bir şey bırakmaz fakiriere
dağıtırdı(20).
Bu konuda Ebu Zerr iki esasa dayanmakdaydı. Birincisi ayet ve hadisler, ikincisi
de ahirete olan sonsuz ve sarsılmaz inancıydı. Çünkü çok mal ahirette uzun hesaplaş­
ınayı gerektirecekti. İki dirhemi olanın hesabı, bir dirhem sahibinin hesabından her
halde daha zordu.
Ancak Ahmed Emin'in Taberi tarihinden naklettiğine göre(2ı) bu fikri Ebu Zerr'e
telkin eden İbnü's-Sevda diye bilinen Abdullah b. Sebe'dir. Bu kişi Ebu'd-Derda' ve
Ubade b. Samit'e de gelmiş fakat onlar kendisini dinlememişlerdir. Ebu Zerr ise iyi
niyetli davranarak bu görüşü benimsemiştir. Kanaatİınce Ahmed Emin 'in nakletmiş
olduğu bu fikir üzerinde düşünmek gerekmektedir. Zira durumun böyle olduğu kabul
edilse bile gerek Ubade b. Sarnit ve gerekse Ebu'd-Derda'nın Ebu Zerr'i bu konuda
uyarmaları gerekmez miydi? Aynca Ebu Zerr'in görüşünde olan başka sahabiler de
vardı. Biri de Ebu Zerr gibi büyük bir sahabinin böyle birmeseleye hiç düşünmeden
kendisini bu derece kaptırabileceğini hiç sanmıyorum. Bizce bu fikir Ebu Zerr'in
içinden doğmuştu ve dışarıdan yapılmış bir telkin neticesi de değildi. Aynı konuyu
ele alan Abdülmecid el-Aktaş Taberi tarihinden de nakiller yaparak geniş izahatta
bulunmuş ve Abdullah b. Sebe' ile Ebı1 Zerr'in buluşmalarına temas etmiştir(22).
Kurtubi olaya şöyle bir yorum getirmektedir. Özetle diyor ki: "Kenz" ayetinin,
muhacirlerin maddi bakımdan çok zayıf olup ihtiyacın da fazla olduğu ve Hz.
Peygamber'in (s.a.s.) de onların ihtiyaçlanna cevap veremediği bir andanazil olmuş
olması muhtemeldir. O zaman devletin hazinesinde de ihtiyaçlannı giderecek kadar
mal bulunmamaktaydı. Bu sebeple ihtiyaç dışında olan malların elde tutulması, altın
ve gümüşün saklanması hoş karşılanmamıştı. Daha sonra müslümanların elleri
bolalınca Hz. Peygamber (s.a.s.) zekat için belli bir miktar verilmesini söylemiş ve
(18) Taberi, ı0/118.
(19) Ebu Davud, zekat, Ha. Nu.:
(20) Ebu Zerr, s. 242.
ı564.
(2ı) Ahmed Emin, Fecru'I-İslam, Mısır, ı955, s. ı 10-111.
(22) Ebu Zerr, s. 329 vd.
30
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYiN KÜÇÜKKALAY • KUR' AN-I KERiM VE FAKiRLiK PROBLEMi
tüm malın elden çıkanlmasının gerekli olmadığına işaret etmiştirC23).
BukonudaTaberi de Abdullah b. Ömer'den gelen rivayetleri tercih ederek zekatı
verilen malın saklanmasında bir yasaklık olamayacağını ve bu malın "kenz" sayıla­
mayacağını benimsemiştirC24).
Kanaatİmiz
odur ki "kenz"in yasak oluşu zekat ayetinininmesinden önce idiC25)
ve zekat ayetinin inmesiyle de bu yasaklık tamamen ortadan kalkmış oluyordu.
İşte başta Ebı1 Zerr ve Ali b. Ebi Talib olmak üzere bazı sahabiler, zenginin
malında
fakirin zekattan başka da haklan olabileceğini söylüyorlardı. Bunlara göre
zekatını veren bir mümin, üzerine düşen bu görevi tam olarak yapmış sayılmıyordu.
Fakirin onun malında daha başka haklan da vardı.
Söylendiği
gibi Ebu Zerr bu fikirlerini Şam'da ve Hz. Osman'ın hilafetinde anlatmaya başlamıştı. Şam valisi de Muaviye idi. Muaviye durumun ciddiyetini anlamıştı.
Bu sebeple Hz. Osman'a bir mektupla olayı duyurdu. Hz. Osman da Ebı1 Zerr'i
Medine'ye çağırdı. Medine'ye gelen Ebı1 Zerr ile Hz. Osman arasında bir konuşma
geçti. Ebu Zerr zenginlerin malında fakirierin zekattan başka alacakları haklar bulunduğunu savunuyordu. Buna karşı olan Hz. Osman Ebu Zerr'i Rabeze'ye yolladı. Bir
müddet sonra da Ebı1 Zerr orada vefat ettiC26).
Ancak Ebı1 Zerr bu açıklamalannda zekatın eda edilmesinden sonra fakirierin
zenginlerin malında ne kadar hakkı olduğunu ve bunun miktannı ortaya koymuş
değildi.
Ebı1 Zerr'i destekleyen İbn Hazmisebu konuda ciddi açıklamalarda bulunmuş­
tur. İbn Hazm'in bütün araştırmalanndan sonra ulaştığı sonuç şudur ki, zekatla her
şey olup bitmiş sayılmaz. Vazife ancak fakir tabakaya da mesut ve rahat bir hayat
temin etmekle yerine getirilmiş olabilir(27).
İbn Hazm 'e göre şayet zekat ülkenin fakirlerini kalkındırmamışsa İslam devleti
ve zenginlerden belli miktarlar alarak bu suretle fakiriere yardımcı
olmalıdır. Bu husus devletin yapması gereken bir vazifedir. Aynı zamanda devlet
fakiriere kendilerini banndıracak bir mesken tayin etmek, onlan doyurmak ve giydirmekle de görevlidir.
bu
işe
el
atmalı
İbn Hazm bu fikrine delil olarak ayet, hadis ve selefin sözlerinden de örnekler
vermektedir. O, zekat dışı bir hak tesbit ederken bu hakkın miktarında Hz. Ali'nin
sözünü ileri sürer. Hz. Ali demiştir ki: "Fakirlere yetecek kadar bir miktarın
(23) el-Kurtubi, 8/127 vd.
(24) et-Tabeıi, IO/ll8.
(25) Aynca bkz. Ebu Zerr, s. 241.
(26) Ebfi Zerr, s. 107.
(27) Yusuf el-Kardavl, Müşkiletü'l-fakr ve keyfe alecehe'I-İslam, Beyrut, 1966, s. 137-141.
31
DiYANET iLMi DERGi • EKiM- KASIM- ARALIK 1995 • CiLT:31 • SAYI: 4
ödenmesi zenginlere farzdır. Eğer fakirler aç veya susuz kalacak olurlarsa
Allah (c.c.) bu durumdan zenginleri sorumlu tutacaktır."(28)
Netice itibariyle İbn Hazm demek istiyor ki, önce fakirierin ihtiyaçları temin
edilmeli daha sonra da zekat gözden geçirilmelidir. Eğer zekat bütün ihtiyaçlara
cevap veriyorsa istenen şey elde edilmiş demektir. Aksi takdirde zekat dışı ve fakirIerin hakkı olmak üzere zenginlerden yeteri kadar bir miktar para daha alınabilecek­
tirC29).
Kurtubi Bakara süresinin 177. ayetini tefsir ederken kişinin malında zekattan
başka hakların da bulunduğunu kesin bir ifadeyle izah etmekte ve"Malda zekattan
başka da hak vardır." hadisi üzerinde durmaktadır. Fahru'd-din er-Razi de aynı
ayetin tefsirinde konu hakkında izahatta bulunmuştur. Şatiibi'nin ifadesine göre de
şayet devlete bir saldın vaki olur da devlet hazinesinde de yeterince para bulunmazsa
vatan müdafaası için halktan yardım alınmalıdır. Çünkü aksi takdirde vatan toprakları düşman istilasına uğrayabilir. Tatarların Şam'a saldmiarı sırasında devlet hazinesinde askeri, malzemeyle donatacak kadar mal yoktu. Baybars ilim adamlarıyla
İstişare ederek halktan yardım alıp alamayacağına dair fetva istedi. Tüm ilim
adamlarından aldığı cevap olumluydu. Şam'da bulunmayan İmam Nevevi'ye imzalaması için fetvayı yolladı. Nevevi ise fetvaya şartlı olarak imza koyuyordu ve
"Baybars'ın tüm yakınları, uşakları ve cariyeleri ellerinde olan bütün mal ve
ziynet eşyasını devletin hazinesine devredeceklerdir" diyordu. Ülkenin uğraya­
bileceği sel, yangın ve zelzele felaketlerinde de aynı yol takib edilebilir ve halktan
yardım talebinde bulunulabilir. Ancak bu gibi hallerde devletin gerçek anlamda
ihtiyacı olması ve elindeki mal ve parayı meşru olmayan yerlere harcamaması şart­
tır. Prof. Mustafa es-Sibai bu konuyu İştirakiyyetü'l-İslam isimli eserinde "Kanunu
Haleti 't-Tavari" (olağanüstü hal kanunu) başlığı altında geniş olarak ele almakta ve
Endülüs'ten de örnekler vermektedirC30).
Ayrıca
Müslim 'in rivayet etmiş olduğu bir hadiste şöyle denilmektedir:
"Eş'arl'ler savaşta yiyecekleri biter veya Medine'deki aile efradının yiyecekleri azalırsa ellerindeki yiyeceği bir elbisenin içine toplar sonra onu aralarında bir kabın
içinde müsavi olarak taksim ederler. Şimdi onlar bendendir (benim yolumdalar,
benim istediğimi yapıyorlar) ben de onlardanım"(30.
her şeyden önce yardımlaşmanın gerekli olduğuna işaret eder
olması bakımından üzerinde bulunduğumuz konu için bir delil olabileceği
kanaatindeyim.
Bu hadisi
şerifın
(28) Aynı eser, s. 140.
(29) Müşkiletü'l-fakr, s. 138.
(30) Şam, 1960, s. 193-198.
(31) Müslim, Kital>u fadaili's-sahabe, 39, Ha. Nu.: 2500.
32
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYiN KÜÇÜKKALAV • KUR' AN-I KERiM VE FAKiRLiK PROBLEMi
Bu kısa izah İslam alimlerinin fakirliğin izalesi hususunda ne derece çalışma yaptıklarını ve yapmak istediklerini göstermektedir. Şunu da unutmamak gerekir ki, Ebu
Zerr gibi düşünenierin bu fikirleri bazı çarpık ideoloji sahiplerinin fikir ve
düşünceleriyle asla bağdaşamaz. Zira bazı sosyalist düşüneeli kişiler kendi ekonomi
anlayışlannın Ebu Zerr gibi bir sahabiden geldiğini ileri sürmektedirler. Fakat bu
apaçık bir iftira olmaktan öte gidemez. Zira zekat kafi gelmediği takdirde zenginlerin
bir miktar daha zekat dışı yardımda bulunmalan gerektiğini söyleyen Ebu Zerr ve
onun gibi düşünenler mülkiyet hakkının olmadığı fikrini asla benimsemiş değillerdir.
3- Fakiri kalkındırmaya yönelik gelir kaynakları, uygulamalar ve tedbirler:
İslam' ın fakirliği nasıl ortadan kaldırmak istediğini anlatırken, İslam dev Ietinin benimsediği ve fakiri kalkındırmaya yönelik gelir kaynaklanndan bazılarını burada
kısaca gözden geçirmemiz gerekmektedir. Çünkü bu gelir kaynakları sayesinde
İslam'ın bütçesinin bir kısmı meydana gelmekte ve fakirler de böylece yardım
görmektedirler.
a- Zekat: Zekatın ilah! bir emir olup İslam'ın şartlanndan birini teşkil ettiği ve
İslam'ın değişmez bir hükmü olduğu hepimizce malumdur. Kur'an-ı Kerim'de
zekatla ilgili pek çok ayeti kerime bulunmaktadır:
"Haydi akrabaya, yoksula, yolda
(nzasını)
kalmışa hakkını
ver. Bu,
Allah'ın
(c.c.) cemalini
dilernekte olanlar için daha hayırlıdır. Ve onlar korktuklanndan emin, umduk-
lanna nail olanların ta kendileridir." "İnsanların mallarında artış olması için faiz
(cinsin)den
verdiğiniz şey
Allah'ın rızasını
tıranlar
dileyerek
onlar (onu
"Elif, Him, mim,
verdiğiniz
zekat ise, böyle
değildir. Sevapiarını
artmaz.
kat kat art-
verenler)dır"(32).
işte
bunlar, o hikmet dolu
için bir hidayet ve bir rahmettir. (0 ihsan
zekatı
katında
(nakit, mal, sadaka, vs.) Allah (C.C.)
kitabın
erbabı)
ayetleridir, ki (herbiri) ihsan erbabı
ki onlar
verenlerdir. Onlar ahirete yakin (yani kat'i inanç)
dosdoğru namazı kılarlar,
hasıl
edenlerin de ta kendi-
leridir." "İşte onlar Rablerinden bir hidayet üzerindedirler. Ve işte onlar felaha erenlerdir"(33).
"Namazı dosdoğru kılın, zekatı
(c.c.)
katında
(ve ona göre
onu
bulacaksınız. Şüphesiz
mükiifatını
hayır
yollarsamz Allah
yaparsanız
cemaliyle görücü
verin, kendiniz için önden ne
Allah (c.c.) ne
vefici)dir"(34).
"(V akar ile) evlerinizde oturun. Evvelki cahiliyet (devri kadınlarının kırıla döküle, süslerini göstere göstere)
yürüyüşü
gibi yürümeyin.
Namazı kılın, zekatı
verin, Allah ve
Rasulüne itaat edin. Ey ehli beyt, Allah sizden ancak kiri gidermek ve sizi tertemiz yap(32) Rum/38-39.
(33) Lokman/1-5.
(34) Bakarall 10.
33
DiYANET iLMi DERGi • EKiM- KASIM- ARALIK 1995 • CiLT:31 • SAYI: 4
mak ister"(35).
"Namazı kılın, zekatı verin, Allah'a (c.c.) gönül hoşluğuyla ödünç verin. Önden nefis-
leriniz için ne
daha
hayırlı,
hayır
gönderirserriz onu
Allah'ın
(c.c.) nezdinde bulursunuz, (hem) bu
sevapça daha büyük olmak üzere. Allah'dan (c.c.)
mağfiret
isteyin.
Şüp­
hesiz ki Allah (c.c.) (mü'minleri) çok yarlığayıcı çok esirgeyicidir"(36).
Bu ayeti kerimeler yanında zekattan bahseden pek çok hadisi şerifler de vardır ki
hepsi de İslam 'ın bu rüknüne '!erilen önemi göstermektedir.
r?
Hz. Ebu Bekr'in hilafetinde bazı irtidat hareketleri olmuş bir kısım insanlar zekat
vermek istememişlerdi. Bu sebeple Hz. Ebu Bekr onların bu tutumianna karşı savaş
yapmaya karar vermişti. Bu irtidat hadisesini temsil eden üç grup insan bulunuyordu. Bunlardan bir kısmı tekrar putperest olmuşlardı. Bir ikincisi Müseylime ve elEsvedü'l-ansi gl.bi daha Hz. Peygamber (s.a.v.) hayatta iken peygamberlik iddiasın­
da bulunan yalancılardı. Müseylime'ye Yername halkıyla birlikte bazı insanlar tabi
olmuş, el-Esved'e de San'alılarla yine bir grup insan takılmıştı. el-Esved Hz.
Peygamber'in (s.a.v.) ölümünden kısa bir süre önce öldürülmüş, Müseylime ise Hz.
Ebu Bekr'in teşkil ettiği ve Hz. Halid koroutasında gönderilen bir ordu ile yok
edilmişti. Üçüncü bir grup ise zekatın Hz. Peygamber (s.a.v.) devrine ait olduğunu
söyleyerek Tevbe suresinin "Onların mallanndan sadaka al ki bununla kendilerini
(günahlardan) temizlemiş, bununla onları (n hasenatını) bereketlendirmiş olasın.
Onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sukiinettir." meruindeki 103. ayetini
te'vile kalkışmışlardı. Bunlar Hz. Peygamber'den (s.a.v.) başkasının kendilerini temizleyemeyeceğini iddia ediyorlardı. Başta Hz. EbU Bekr'in fikrinde olmayan Hz.
Ömer de kısa bir süre sonra Hz. EbU Bekr'in hak yolda olduğunu görerek aynı
kanaatİ o da paylaşmıştı(37)~
Aynca zekat vermek istemeyenler bu davranışlanyle İslam'ın bir hükmünü tebdil ve tağyir etmek istiyorlardı. Çünkü zekat hem. İslam'ın bir şartı ve hem de ulu'lemr'e itaatin gerçek alameti idi. Şu halde müslüman olup da ulu'l-emr'e itaat edenin
mutlaka zekat vermesi gerekiyordu. İşte Hz. Ebu Bekr harp kararını yukarıda
zikredilen ayetlerin delaletlerinden ve bu hususta Rası1lullah'ın (s.a.v.) beyanlanndan elde etmiş bulunuyordu.
Kur'an-ı
Kerim zekattan elde edilecek gelirleri
şu
sekiz gruba dağıtmaktadır:
1- Fakirler,
2- Miskinler,
3- Zekat amilleri (Zekat topl;ımak için görevlendirilen
(35) Ahzab/33.
(36) Müzzemmil/20.
(37) Geniş bilgi için bkz.:
34
İbn
kişiler),
Hacer, Fethu'l-Bari, Kitabu İstitabeti'I-Murteddin, 3, Ha. Nu.: 6924-6925.
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYiN ı<ÜÇÜKKALAY • KUR' AN-I KERiM VE FAKiRLiK PROBLEMi
4- Müellefe-i kulı1b.
Bazı yazarlar Hz. Ömer'in kalpleri ısındırmak maksadıyla bazı kişilere zekattan
hisse vermediğini ileri sürerek İslam'ın reforma açık olduğuna işaret etmek isternek-
de fikirlerine uygun olan bu düşünce kanaatimizce doğru
değildir. Zira Hz. Ömer'in, Allah'ın (c.c.) tayin etmiş olduğu bir farzı asla kaldırma
salahiyeti yoktur. Hz. Ömer içinde bulundukları zamana bakarak artık İslam'a
ısındırmak maksadıyla kimseye bir hisse verilmesine lüzum kalmadığı kaatine varmıştı. Hz. Peygamber devrinde bu gruptan zekat alanların hakları devamlı olmazdı.
Çünkü bu, bir sebebe bağlıydı ve o sebep de ortadan kalkmıştı.
tedirler.
Müsteşriklerin
5- Kölelerin azad edilmesi,
6- Borçlular,
7- Allah (c.c.) yolunda cihad edenler ve
8- ihtiyacı olan yolcular.
Bir başka itibarla bu sekiz sınıfı ikiye ayırabiliriz. Birincisi ihtiyaç sahibi olanlardır ki, bunlar fakirler, miskinler, yolcular ve borçlulardır. İkincisi ise; bir bakıma
devletin genel siyaseti ile ilgili kimselerdir. Bunlar da vazifeliler, İslam'a ısındırmak
istenen müellefe-i kulfib, köle azadı ve Allah (c.c.) yolunda yapılacak sarfiyattır.
b- Ganimetler: Ganimetler de İslam devletinin gelir kaynaklarından birini teş­
kil eder. Buradan elde edilecek gelirlerin nereye sarfedilmesi gerektiğini Enfal
suresinin 41. ayeti beyan etmektedir ki, fakirler de bu ayette yine dikkate
alın­
mışlardır:
"Eğer
Allah'a (c.c.) (iman
kavuştuğu
hak ile
batılın aynidığı
gün, iki ordunun
(Bedir) (gün)ü kulumuz (Muhammed)(i indirdiğİrniz ayetlere
bilin ki ganimet olarak
Rasülü'nün,
hakkıyla
etmiş)
hısımların,
aldığınız
(c.c.)
yetimlerin, yoksullann, yolcunundur. Allah (c.c.) her
şeye
mutlaka
beşte
inanmışsanız,
Allah'ın
herhangi bir
şeyin
birbirine~
biri
kadirdir"(38).
Bütün bunlar çok açık olarak ifade ediyor ki İslam dini fakirierin kalkınması ve
fakirliğin yok edilmesi için tüm hal çarelerini ortaya koymuş bulunmaktadır.
c- ei-Fey'u: Haşr suresi 6-9 ayetlerine göre harp yapmaksızın düşmandan
kazanılan mallar da İslam devletinin bütçesinde yer alır. Bu gelir kaynağının da bir
kısmı fakir, yetim, yolda kalmış ve miskinlere tahsis edilmiştir:
"Allah'ın
(c.c.)
onlar(ın
mallann)dan Peygamberine
verdiği
"fey"e gelince siz bunun
üzerine ne ata, ne deveye binip koşamadınız. Fakat Allah (c.c.) Peygambeilerini dileyeceği
kimseye musallat eder. Allah (c.c.)
herşeye hakkıyla
kadirdir."
(38) Ganimetler hakkında fazla bilgi için bkz.: Vehbe ez-Zühayll, Asaru'l-harb ti'l-fıkhi'l-İslami, Şam,
I 965, s. 549 vd.
35
OiYANET iLMi DERGi • EKiM- KASIM -ARALIK 1995 • CiLT:31 • SAYI: 4
"Ailah'ın
verdiği
(c.c.) (fethedilen
diğer
küffar) memleketler(i) ahalisinden peygamberine
"fey'i" Allah'a (c.c.), Peygamberine,
kalanlara aittir. Ta ki, (bu mallar) içinizden
devlet
olmasın.
sakının,
hısımlara,
(yalnız)
Peygamber size ne verdiyse onu
alın,
yoksullara, yetimlere, yolda
zenginler
arasında dolaşan
bir
size ne yasak ettiyse ondan da
Allah'dan (c.c.) korkun çünkü Allah'ın (c.c.) azabı çetindir." "(Bilhassa o fey'i)
hicret eden fakiriere aittir ki, onlar Allah'dan fazi (u inayet) ve
Allah'a ve Peygamberine
(mallarıyla
ve
canlarıyla) yardım
hoşnutluk
ederlerken
ararlar ve
yurtlarından
ve
mallarından (mahrum edilerek) çıkarılmışlardır. İşte bunlar sadıkların ta kendileridir."
"Onlardan evvel (Medine'yi) yurt ve iman (evi)
hicret edenlere
saygı
edinmiş
olan kimseler, kendilerine
beslerler. Onlara verilen şeylerden dolayı göğüslerinde bir ihtiyaç
(meyli) bulmazlar. Kendilerinin
ihtiyacı
olsa bile
(onları)
öz canlanndan daha üstün
tutarlar. Kim nefsinin (mala olan) hırsından ve cimriliğinden korunursa işte muratlarına
erenler onların ta kendileridir."
d- Cizye: İslam devletinin bir başka gelir kaynağı da cizyedir. Bilindiği gibi
İslam dini zimmilere(39) bazı mali külfetler (vergiler) yüklemiştir. Bunlardan biri de
temas edilen cizyedir. Çünkü İslam, tıpkı müslüman tebea gibi bu insanların mallarını, canlarını,
dinlerini,
yaşatmayı üstlenmiştir.
malları
ırz
ve
namuslannı,
hülasa
onları
her yönden huzur içinde
Bu hususu Hz. Ali şöyle ifade etmektedir. "Onlar bu malı,
bizim malımız, kanları da bizim kanımız gibi olsun için vermekte-
dirler(40)." Zirnınller de İslam devletinin kendilerini korumasına karşılık bu mali
külfete
katlanacaklardır.
Cizyenin meşruiyeti kitap(41), sünnetC42) ve icma' ile sabittir. Şunu da burada
belirtmek yerinde olur ki, İslam devleti kendi ülkesinde yaşayan zimmilerin de
ülkenin düşmanıanna karşı vatan
ülkede
yaşamaktadırlar.
savunmasına katılmalarını
Bunlar müslüman
olmadıkları
ister. Çünkü onlar da bu
için her halde fiilen olmasa
bile fikren İslam devletinin yanında değil bu devletin düşmanları yanında yer alacaklardır. Bu sebeple İslam, vatan savunmasına fiilen katılmayan zirnınHere bu mali
külfeti yüklemiş ve onların da ülke savunmasına maddi bir katkılannın bulunmasını
istemiştir. Alınan bu mal zirnınileri de koruyan İslam devletinin ordusuna sarfedile-
cektir. Zirnınllerin ödedikleri bir miktar mal onlar için bir ceza mahiyetinde değil,
korunmalanna karşılık alınmış adil bir vergiden ibarettir(43).
(39) Zirnınilik birkaç husus la olabilir. Bir sulh anlaşması ile, yahut bir harpte yenilip de İslam dev Jetinin
idaresini kabul etmek suretiyle veya müslüman devlet ile sulh yaparak onun vatandaşlığını ve kendisini korumasını kabul etmiş olan kimsedir. (Servet Armağan, İslam Hukukunda Temel Hak ve
Hürriyetler, s. 27-28.)
(40) el-Kasanl, Bedaiu's-sanai', 1327,7/111.
(41) Tevbe/29.
(42) el-Cassas, Ahkamü'I-Kur'an, 1338, İstanbul, 3/90 vd.
(43) 1839 Tanzimat Fermanı ile müslim ve gayri müslim tebea eşit kabul edilmişlerdir.
36
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYiN KÜÇÜKKALAY • KUR' AN-I KERiM VE FAKiRLiK PROBLEMi
Tevbe suresinin 29. ayeti cizye hususunu
şöyle açıklamaktadır:
"Kendilerine· kitap verilenlerden ne Allah'a (c.c.), ne ahiret gününe inanmayan,
Allah'ın
(c.c.) ve Peygamberin haram ettiği şeyleri haram tanımayan, hak dinini din
olarak kabul etmeyen kimselerle, zelil ve hakir kendi elleriyle, cizye verecekleri
zamana kadar mu harebe edin."
Netice itibariyle İslam devletinin gelir kaynaklarının hemen hemen hepsinde de
fakirler için bir hisse
rilmiş tir(44).
ayrılmış
ve
onların ihtiyaçlarının
giderilmesine önem ve-
e- Fıtır sadakası: İslam dininin fakiriere yardım olmak üzere getirmiş olduğu bir
de fıtır sactakası vardır ki, bu sadaka orucun bitmesiyle vacib olur. Zekat verebilecek
durumda olan her müslüman hem kendisi ve hem de bakmakta olduğu küçük çocuklarının fıtır sadakalarını fakiriere vermek suretiyle onlara yardımda bulunacaktır.
f- Keffaretler: Yine fakirliğin yok edilmesi ve fakiriere yardım için keffaret ismi
altında
bir yardım kolu
vardır.
Buna göre Allah (c.c.)
işlenen bazı hataların
telafisini
keffaretlerle bazı esaslara bağlamış bulunmaktadır. İslam hukukunda uzunca
bahsedilen bu keffaretlerin hepsinde de fakiriere
yardımda bulunulması
söz
konusudur.
müesseselerinden biri de sadakadır. Biz burada
sadaka derken zekatı kast ediyor değiliz. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de "zekat" yerinde
g- Sadakalar: Fakiriere
yardım
bazan "sadaka" kelimesi de kullanılmaktadır. Buradaki sadakadan maksat, mü'minlerin bir nevi farz olarak verdikleri zekattan başka fakiriere yapacakları teberru
mahiyetindeki yardımdır. Bu yardım yapılırken ihlasla yerine getirilmelidir. Zaten
"sadaka" kelimesinin
rimeler verilen bu
alındığı
sadakanın
kök de bunu hissettirmektedir. Müteaddit ayeti keihlasla yapılmasını ön görmektedir:
"Mallarını
Allah (c.c.) yolunda harcayanların hali, yedi başak bitiren, her başakta yüz
(tane) bulunan bir tek tohumun hali gibidir. Allah (c.c.) kimse dilerse ona kat kat verir.
Allah (c.c.)
ihsanı
bol olan, hakkıyle bilendir."
"Mallarını
(Allah yolunda) harcayıp da sonra o harcadıklarının arkasından bir başa
kakış v~ bir eziyet takip katmayanlar (yok mu) onların Rableri yanında mükafatları
vardır. Onlara hiçbir korku yoktur, muhzun da olacak değillerdir onlar."
"İyi
(güzel ve tatlı) bir söz ve bir ayıp örtme; ardından eziyet gelen bir sadakadan hayır­
lıdır. Allah (kullarının sadakalarından) müstağnidir, halimdir (ukubette acele edici
değildir.)"
"Ey iman edenler, sadakalarınızı
-malını
insanlara gösteriş için harcayan, Allah'a (c.c.)
ve ahiret gününe inanmayan bir kimse gibi- başa kakmak ve incitmek suretiyle heder
etmeyin. Çünkü onun hali, üzerinde bir toprak bulunup da kendine şiddetli bir yağmur
(44) Cizye konusunda
geniş bilgi için bkz.: Abdulkerim Zeydan, Ahkamu'z.zimmiyyin ve'l-müste'·
menin, Beyrut, 1982, s. 137 vd.
37
DiYANET iLMi DERGi • EKiM- KASIM- ARALIK 1995 • CiLT:31 • SAYI: 4
isabet eden, bu suretle o, kendisini
kaskatı
kayanın
işledikleri
hali gibidir. Onlar (dünyada)
bir
taş
haline
hiçbir
bırakrriış
şeyden
olan k!lypak bir
(sevap kazamaya) muk-
tedir olmazlar. Allah (c.c.) kafırler güruhuna hidayet vermez."
"Allalı'ın
için
(c.c.)
mallannı
nzasını
isternek ve ruhlannda olan
(iman)ı kökleştirip
harcayaniann hali de bir tepenin üzerinde bulunan güzel bir bahçenin
haline benzer ki ona bol bir yağınur isabet etmiş de meyvelerini iki kat
bol bir
takviye etmek
vermiştir. Ona
yağmur düşmese
de (hiç olmazsa onda) bir çisinti (bulunur). Allah (c.c.), ne
yaparsanız (hepsini) hakkıyle görücüdür"<45l.
"Onlann
iyilik
fısıldaşmalannın
yapmayı
bir
çoğunda hayır
veya insaniann
yoktur.
arasını düzeltıneyi
Meğer
ki bir sadaka vermeyi bir
emredenler(inki) ola. Kim
Allah'ın
(c.c.) nzasını arayarak böyle yaparsa biz ona çok büyük bir mükiifiit vereceğiz"(46) ..
Kur'an-ı
Kerim verilen bu sadakanın bilhassa kişinin sevip beğendiği şeylerden
olmasını da istemektedir. Bu demektir ki insan kendisinin giyerneyeceği veya yiye. meyeceğini sadaka olarak bir başkasına takdim etmemelidir. "Siz sevdiğiniz şeyler­
. den (A!Iah yolunda) harcayıncaya kadar asla iyiliğe ermiş (itaatte bulunmuş)
olmazsınız. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah (c.c.) onu bilicidir"(47).
RasUlullah da (s.a.v.) bu şekilde verilen bir sadakanın kıyamette sahibini gölgelendireceğini ve bu kişinin bu mertebeye ulaşan yedi neferden biri olacağını beyan
etmektedirC48). Şu halde fakiderin kalkındınlmasına ilişkin yapılan bu yardımın her
şeyden önce ibiasla ve iyi niyetle yapılması şarttır.
Burada fakiriere sadaka verilmesini ve bunun dini bir görev olduğunu söylerken
bazılarının İslam dininin tembelliğe cesaret verdiği şeklindeki iddialarına da kısaca
cevap vermek istiyoruz. Gerçek şudur ki, İslam dini hiçbir zaman tembellik ve
gevşekliği ~svip etmez. İslam, fakiriere yardımı emrederken cemiyet içerisinde çaba
göstermelerine ve çalışmalarına rağmen varlıklı olmaya yol bulamayan kişileri kast
etmektedir. Her cemiyette böylelerinin bulunması tabiidir. Aynca İslam dini bu
insanları hiçbir zaman küçümsemez, onların bir başkası karşısında ezilmesini de asla
istemez:
"Onlar
eğer
Medine'ye dönersek, andolsun, en
şerefli
ve kuvvetli
olan(ımız)
orada efi
hakir (ve zayıf) olanı muhakkak çıkaracaktır, diyorlardı. Halbuki şeref, kuvvet ve gali~
biyet
Allah'ındır,
Peygamberinindir, mü'minlerindir. Fakat
mezler"(49)
(45) Bakara/261-265.
(46) Nisa/1 ı 4.
(47) Alu Imran/92.
(48) el-Buhari, Ezan, 36, Ha. Nu.: 660.
(49) Münafikfin/8.
38
münafıklar
(bunu) bil-
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYiN KÜÇÜKKALAY • KUR'.Ô.N-1 KERiM VE FAKiRLiK PROBLEMi
"Andolsun ki, biz Ade m oğullarını üstün bir izzet ve
karada, denizde
taşıyacak (vasıtalar)
şerefe
mahzar kılmışızdır. Onlara
verdik. Onlara güzel güzel
nzıklar
verdik;
onları
yarattığımızın bir çoğundan üstün kıldık"(50).
h-
Vakıflar:
Fakiriere
kullara ait olmak üzere bir
yardım teşekküllerinden
şeyi
biri de vakıftır. Vakıf, faidesi
Allah (c.c.) için mülkiyetten çıkarmak demektir ki,
bu malın artık satılması, bir başkasına bağışlanması ve varisiere intikali mümkün
olmaz. Vakıflardan temin edilen gelirler her ne kadar değişik yönlere sarfediliyorsa
da netice olarak yine fakir ve yoksunann hakkı sayılır. islam' dan önce islami manada bir vakıf müessesesi bilinmiyordu. Cahiliyet devrinde bir kimsenin evini veya bir
başka malım vakıf olarak elden çıkardığı da işitilmemiştir. Bu durumda vakıf teşki­
latı İslam dininin getirmiş olduğu bir yeniliktir diyebiliriz(51).
Müslümanlardan pekçoğu Rası1lullah'ın (s.a.s.) "İnsan ölünce üç şey hariç artık
arneli kesilmiş olur. O üç şey, ölenini hayıda anan ve duada bulunan bir çocuk, fayc
dalı bir ilim ve (devamlı olarak hayırdan istifade edilen) sadaka-ı cariyedir"(52)
hadislerine binaen pek çok vakıflar kurmuşlardır.
Aynı şekilde
Hz. Ebu Bekir, Osman, Ali ve daha başka pek çok kadın ve erkek
sahabiler mallannı bu yolla mülkiyetlerinden çıkarmışlardır.
İslam ülkelerinde çok çeşitli vakıflar vardı. Bunlan kısaca şu şekilde sıralayabi­
liriz(53):
-1- Fakir ve kimsesizlere yemek yedirmek için kurulan
yapılan yemeklerle fakirler doyurulurdu.
vakıflan:
2- Hastane
Bu
vakıflardan
vakıflar:
Bu
vakıflarda
elde edilen gelirler tamamen hastanelere
sarfedilirdi.
3- Fakiriere
4- Kur'an
perşembe
günü
bazı
hususi günlerde kullanmak üzere ziynet eşyası veren vakflar.
öğrenen
yapılan
çocuklar
vakfı:
müzakerede
Bu
başanlı
vakfın
geliri Kur'an
öğrenen
ve her
olan fakir müslüman çocuklaona tahsis
edilmişti.
5- Öğrenci ve bilhassa Kur'an-ı Kerim'in tecvidini öğrenenler vakfı.
7- Ramazanda tatlı
dağıtmak
için
aynlmış vakıflar.
8- Kimsesizlerin banyo yapabilmeleri için tahsis edilen vakıflar.
9- Boşanmış olup kimsesi olmayan kadınlara ait vakıflar.
(50)
İsril/70.
Keyfe Alece'l-İslamu Müşkilete'I-Fakr, s. 44A5. Muhammed Ebu Zelıra diyor ki; İslam'dan önce
her ne kadar vakıf ismiyle değilse de buna benzer bir şeyler mevcuttu. Çünkü bir takım mabetierde
görev yapanlara tarla, bağ ve bahçelerden elde edilen ürünlerden verilmekteydi. Bu da bir nevi vakıf
olarak kabul edilebilir. (Muhadaratün filvakf, Mısır, 1971, s. 5 vd.)
(52) Ebfi Davud, Yasaya, Ha. Nu.: 2880, Ebu Abdirrahman en-Neslll, es-Sünen, Kahire, 1964, 6/251;
Müslim, Yasaya, 3, Ha. Nu.: 1631.
·
(53) Keyfe Alece'I-İslam, s. 48 vd.
(51)
39
DiYANET iLMi DERGi • EKiM -KASIM- ARALIK 1995 • CiLT:31 • SAYI: 4
Bunlar yanında Fas'da körler ve hastalar için vakıflar kurulmuştu. Tunus'da sırf
balık alarak fakiriere dağıtma vakfı vardı. Şam'da ise fakir kız çocuklarını evlendirebilmek için vakfılar kurulduğunu müşahede ediyoruz. Yine Şam'da yüzlerce vakıf
bulunuyordu. Bunlar arasında:
1- Hacca gidemeyenlere tahsisat,
2- Esirleri kurtarma,
3-. Yolda kalmışları yedirip, içirip yola giderken de
yiyeceğini
temin etme ve
4- Yolların tamir ve ıslahı için vakıflar mevcuttu.
Bunlardan başka pek çok vakıf müesseseleri fakir ve yoksullara tahsis edilmiş
bulunuyordu. Şarkta 1886 yalında gezinti yapan bir şarkiyatçı İngiliz yazarı İstanbul
ve Kahire'deki fakir yurtlannın 415'e ulaştığını söylemekteC54) ve burada
barındinianların sayısının da 40.000'e ulaştığını ifade etmektedir. Daha sonra da
şunları söylüyor: "Bu iki büyük İslam şehrinde fakirlik hemen hemen yok olmuş
sayılır. Gördüğüm bütün dilenciler hristiyan ve yahudilerden idi. Bu hayır müesseseleri için çok güzel binalar yapılmış ve kapılarının üzerine de fakiriere yardımı
teşvik edici ayetler yazılmıştır. En çok dikkatimi çeken şey, her fakir yurdunun
yanında bir de hamam ve çeşme yapılmış olmasıydı."
i- Karaborsacılık yasaktır: İslam dini maişeti kolaylaştırmak, bütün halk
tabakalannın ihtiyaçlarını temin etmek için ihtikan yasaklamıştır. Bu hususta
RasUlullah' ın (s.a. s.) müteaddit hadisi şerifleri vardır ki hepsi de ihtikar yoluyla müslümanların nzıklarını daraltanlara suçlarının büyüklüğünü anlatmaktadır. "İhtikar
yapan mutlaka hatalıdır, günahkardır"(55). "Tacir merzuktur, muhtekir ise
mel'undur"(56), "Her kim fiyat artması kashyla halkın erzakını kırk gün ihtikar
ederse Allah'ın İlıdinden uzaklaşır, Allah ondan beri olur"(57). Bu konuyla ilgili
başka hadisi şerifler de vardır.
Bu hadislerden de anlaşıldığına göre insanların yiyecekleriyle oynayarak servet
ve kazanç temin eden, halkı sıkıntıya sokarak saadet elde etmeye çalışan ihtikarcılar
üzerinde İslam dini çok durmuş ve yaptıkları işin hiç de doğru olmadığını açık­
lamıştır.
İslam dini fakirierin hakkını korumak, onları geçim darlığına düşürmernek için
fiyatların yüks~lmesi
halinde devamlı olarak fıyat kontrolü yaptırır(58). Herkes alabildiğine fiyatlarda yükseltme yapamaz. İslam'ın getirdiği Hisbe nizarnı işte bunun
(54) Aynı eser, s. 53 vd.
(55) İbn Mace, Ticarat, 6, Ha. Nu.: 2514.
(56) Aynı yer, Ha. Nu.: 2153.
(57) Müsnedü'I-İmam Ahmed, 2/33.
(58) Macid Ebii Ruhayye, et-Tes'ir fi'I-İslam, Amman, 1983, s. 28 vd.
40
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYiN KÜÇÜKKALAY • KUR' AN-I KERiM VE FAKiRLiK PROBLEMi
için kurulmuştur. Bu nizama göre hükümetin tayin edeceği kişiler devamlı olarak
fiyatiann durumunu incelerler ve lüzumu halinde fiyat ayarlaması yoluna giderek
herkesi kendi arzusuna göre hareket etmeye bırakmazlar. İmam Ebu Hanife, bilir kişi
ile yapılacak istişare sonunda gerekirse fiyatıann ayarlanabileceğini, bazı hallerde ise
gerekli olduğunu söylemektedir(59).
Hz. Ömer Rasulullah'ın (s.a.s.) ihtikar yapanlar hakkında iflasa veya cüzzam
hastalığına uğrayacaklannı söylediğini açıklamıştır<60). Bu işi yapan iki kişiden biri
bir daha yapmayacağına söz vermiş, ikincisi ise malımızia alıp satıyoruz demişti. Bu
hadisin ravisi bu ikinci şahsın o hastalİğa tutulduğunu gözlerimle gördüm demektedirC61).
Harun
asla izin
Reşid çarşının
vermemiş
kontrol edilmesi için bazı kimseler tayin ederek ihtikara
ve böyle yapanların büyük cezalara çarptınlacağını ilan
etmişti(62).
Halife Mustansır zamanında bir fiyat yükselmesi olmuş, Mustansır da valiye
mektup yazarak: "Eğer bu durumu düzeltmezseniz sizi cezalandıracağım." demişti.
Vali ölüm cezasına çarptınlmış bir kaç kişiyi hapisten çıkararak memleketin tanın­
mış bir taeiri gibi giydirip kuşatmış, daha sonra şehrin ileri gelen esnafını çağınp
onlarla bir toplantı yapmıştı. Toplantı esnasında o hükümlü kişilerden birini getirerek
"Demek bÜtün yaptıkların yetmedi de padişaha karşı geldin ve müslümanların yiyeceklerine de el attın, öyle mi?" diyerek orada boynunu vurdurttu. Bir ikinci şahsın
getirilmesini isteyince oradaki tüccar araya girerek durumun düzeltileceğine dair söz
verdiler ve çarşıdaki pahalılığı yok ettiler(63).
j- Karz: Fakirierin ihtiyaçlarını giderip onlan sıkıntıdan kurtarmak için İslam 'ın
tavsiye ettiği hususlardan biri de karz'dır. Karz hakkında Kur'an-ı Kerim'de teşvik
edici ayetler vardır.
"Kimdir o ki, Allah'a (c.c.) güzel bir ödünç versin de (Allah da) onu kat kat
artırsın. Allah (kimini) daraltır, (kimini) genişletir. Siz (hepiniz) ancak ona döndürü(lüp götürü)leceksiniz"(64). ".,. Allah'a karz-ü hasenle ödünç verenler (yok mu?)
onlar(ın mükafatı) kat kat artınlır"(65). Aynca Rasıllullah (s.a.s.) "Kul kardeşinin
yardımında oldukça Allah da o kulun yardımında bulunur." buyunnuştur<66).
(59) Keyfe Alece'I-İslam, s. 58-59.
(60) İbn Mace, Ticarat, Ha. Nu.: 2155.
(61) Keyfe Alece'I-İslam, s. 61.
(62) Aynı yer.
(63) Aynı eser, s. 63-64.
(64) Bakara/245.
(65) Hadid/18.
(66) Müsnedü'I-İmam Ahmed, 2/274.
41
DiYANET iLMi DERGi • EKiM- KASIM- ARALIK 1995 • CiLT:31 • SAYI: 4
Bu yolla para veren kimse borçlunun durumunu göz önünde bulundurmalı ve ·
şayet eli dar ise bolalıncaya kadar beklemelidir. Bu hususu Bakara suresinin 280.
ayetinden anlamaktayız: "Borçlu darda ise bolalıncaya kadar ona mühlet verin."
Alacaklımnda alacağını isteyeceği zaman borçluya iyi davranması gerekmektedir.
Borçlu da öyle yapmalıdır. Rivayete göre Rasillullah (s.a.s.) bir bedeviden ödünç
deve almıştı. Bedevi deveyi geri almaya gelince biraz sertlik gösterdi. Galeyana
gelen sahabeye Rasillullah (s.a.s,)
"Bırakın (ne de olsa) hak sahibinin bir söz hakkı
(e
vardır." bu~rdu. Daha sonra da devesini vermelerini emretti. Ashab: "Onun
devesinin ayarında bir deve yok, ancak onunkinden daha iyisini bulabiliyoruz."
dediklerinde de Rasftlullah (s.a.s.): "Verin, en hayırlınız en iyi ödeme yapanınızdır."
buyurdu(67).
k- Faiz haramdır: ·Karz usftlüne teşvik eden İslam dini fakir ve muhtaçların
durumlarını da dikkate alarak faizi haram kılmıştır:
"Riba yiyen (ve alan) o tefeciler (yok mu?-Bunlar mezarlarından) şeytan çarpmışlar gibi
delilik ile musab olarak kalkarlar. Bu ceza
demelerindendir. Halbuki Allah (c.c.)
ki Rabbi
geçmişi
tarafından
alış-verişi
onların:
heHil,
kendisine (faizden nehyeden) bir
'Bey' riba gibi (helal)dir.'
ribayı
öğüt
haram
kılmıştır.
Her kim
gelir de vaz geçerse
artık
ona, hükmü de Allah'a aittir. Kim de döner(ek ribayı helal görür, yeniden faiz
alır)sa, bunlar da cehennem ashabıdırlar, hep orada kalırlar"(68)_
Şu
halde faiz yiyenler kıyamet gününde tıpkı dünyadaki delilerin hareketleri gibi
bir takım tabii olmayan davranışlarıyla bilineceklerdir:
"Ey iman edenler,
eğer
siz (hakiki) mü'minler iseniz Allah'dan korkunuz da, ribadan
(borçlu zimmetinde) kalan
miktarı
(ona)
bırakınız, şayet
devam eder)seniz size, Allah ve Peygamberi
niz"(69)_
tarafından
böyle yapmaz (da tefecilikte
bir harp
açılacağını
iyi bili-
Rasillullah (s.a.s.) insanlık tarihinin bir şaheseri olan Veda Hutbesinde cahiliyet
devrinden beri devam ede gelen tefeciliğin artık sona erdiğini kesin bir ifadeyle
beyarı etmiştir: "Faiz artık mülğadır. Fakat borcunuzun aslını vermek vacibtir.
Ne zulmediniz ne de mağdur olunuz." Hz. Peygamber'in ilk kaldırdığı faiz de
Abdülmuttalib oğlu Abbas'ın faizi idi(70)_
Faiz haram olmalıydı. Çünkü tefecilikle hiçbir surette ictimai bir dayanışma
meydana gelemezdi. Faiz veren kimse vermiş olduğu bu fazlalığı asla Allah nzası
için vermez ve öderken de alacaklıya karşı öfkeli bir tavır takınarak ödeme yapar.
Böylece insanlar arasındaki fazilet hisleri tamamen ölür. Faiz alanlar da insafsızca
(67) Müslim, Musilkat, 22, Ha. Nu: 1601.
(68) Bakara/275.
(69) .Bakara/278-279.
(70) İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, Kahire, 1966, 4/603 vd.
42
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYiN KÜÇÜKKALAY • KUR' AN-I KERiM VE FAKiRLiK PROBLEMi
karşısındakilerin kıvranmalarına
bakmadan bu haram lokmayı alarak ahiretlerini zindana çevirirler. Bu sebeple insanlık duygusu silinip yok olur, ticaret, sanat ve iktisadi gelişmelere giden yollar tamamen kapanır. İslam dini semavi dinlerin en sonuncusu ve mütekamili olduuğuna göre koymuş olduğu bu faiz yasağı kayamete kadar
kalacaktır. Çünkü din tamamlanmıştır: "Bugün sizin dininizi ikmal ettim,
üzerinizdeki nimetimi de tamamladım ve size din olarak İslam'ı ihtiyar ve intibab ettim"(71)_
Netice itibariyle faiz, İslam'ın haram kıldığı bir muamele şeklidir. Bunda da
İslam her şeyden önce fakirleri gözetmiş ve onların mağdur olmamalarını istemiştir.
Rası1lullah da (s.a.s.) faiz yiyene, yedirene, yazana ve şahidierine bedduada bulunmuştur02). Çünkü faizle yapılan muamele halkın fakir düşüp devamlı ihtiyaç
içerisinde kalmasına vesile olmaktadır. Faiz yoluyla gelen para her ne kadar çok
olursa olsun sonunda yok olmaya mahkıımdur03).
Faiz için,
tıpkı
bir
alış veriş
gibidir diyerek haram olan faizi helal kabul eden
insanın İslam 'la ilişiği kesilmiş olur. Çünkü Allah 'ın haram kıldığı bir şeyi helal
olarak görmek çok kötüdür ve insanın inancını yok edebilir. Başkalarının helal
demesiyle veya faizli muamelelere müsade edilmesiyle bu faiz meşruiyet kazanmaz.
Çünkü haram ve helalı tayin eden ancak Allah (c.c.) ve O'nun RasUlü'dür.
Rası1lullah
(s.a.s.) faizle ilgili olarak anlattığı ve Buhari'nin rivayet ettiği bir
rüyasında faiz yiyen kimsenin kandan bir nehir içinde bulunacağı ve bu nehirden her
çıkmak isteyişinde kıyıda duran bir kimse tarafından taşlanacağı ve tekrar o nehre
itileceği ve bu durumun tekrarlanacağından bahsetmektedir04).
Rası1llullah
(s.a.s.) Arap Yanmadası'nda bulunan yahudilerin faizle iş yapmamaları için kendilerinden söz almıştı. Bu yarımadada kalmalarını da bu şarta
bağlamıştı. Fakat yahudiler sözlerinde durmayınca Hz. Peygamber kendilerini uzaklaştırdı05). Faizin yaygın olduğu bir toplumda cimrilik artar, kazançlarından ilahi
bereket kaldırılır ve Allah o topluma beklenmedik felaketler verir(76).
Faiz kötülüklerin kaynağı, fitnenin başı, iktisadi dengenin bozulmasında en
büyük amildir. Bunun için zina ile faiz bir yerde görüldüğü takdirde ora halkı kendilerini Allah'ın azabına müstehak kılmışlar demektir(77).
(71) Maide/2.
el-Buhari, Libas, 86, Ha. Nu.: 5945; Müsnedü'I-İmam Ahmed, 1/83, 88, 93 ... ; Müslim, Musaldit,
19, Ha. Nu.: 1598; EbU Davud, Buyu', 4, Ha. Nu.: 3333.
(73) Müsnedü'I-İmam Ahmed, 1/395.
(74) el-Buhari, et-Ta'blr, 48, Ha. Nu.: 7047.
(75) Keyfe Alece'l-İslam, s. 79.
(76) Aynı eser, s. 82-83.
(77) Müsnedü'l-İmam Ahmed, 1/402.
(72)
43
DiYANET iLMi DERGi • EKiM- KASIM- ARALIK 1995 • CiLT:31 • SAYI: 4
1- Çalışmak: Fakirliğin karşısına çıkan güçlü tedbirlerden biri de çalışmaktır.
Allah Teala yerleri ve gökleri insanoğlu için yaratmıştır. Bunun için de çalışıp çabalayıp nzkını temin etmesi gerekir. "Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. O halde
onun köşesinde bucağında dolaşm! (AIIah'm) rızkından yiyin"(78J. Bu nedenlerdir ki İslam dini -bir zarar doğuonadığı veya prensiplerine aykın düşmediği
sürece- insanoğlu için her türlü çalışma kapısını açık tutmaktadır. İnsan evinde oturup nzkının ayağına kadar gelmesini bekleyemez. Çünkü -Hz. Ömer'in de dediği
gibi- gökyüzü ne altın ve ne de gümüş yağdınnaktadır(79)_ Çalışmanın ehemiyetini
belirten pek çok ayet ve hadis vardır.
Yine bunun içindir ki İslam dilenciliğe izin vennemektedir. Bir hadisi şerifte
şöyle denilmiştir: "Nefsim kudreti altında olan Allah'a yemin ederim ki herhangi birinizinipini alarak (dağdan-bayırdan) odun toplayıp sırtma koyarak onu
satmak suretiyle geçinmesi insanlara ihtiyacını arz etmekten daha hayırlıdır.
İstediği adam kendisine birşey versin veya vermesin"(80)_
Kendisinden bir şeyler istenen insan verse de vennese de dilenrnek bir zillettir.
Görüldüğü gibi bu hadisi şerif insanları güçleri nisbetinde çalışmaya teşvik etmektedir. Mesela çarşıdaki seyyar bir satıcının çalışarak bir zaman sonra büyük iş
adamlarından olup fabrikalar bile kurduğu görülmüş olaylardandır. Hakim b.
Hızarn'ın anlattığına göre Hz. Peygamber bir hadislerinde şöyle buyunnuştur:
Hakim diyor ki: Ben Rasfilullah'dan (s.a.s.) bir şeyler istedim verdiler. Tekrar istedim yine verdiler. Bir daha istedim yine verdirler. Sonra da "Ey Hakim, mal arzu
edilir, hoştur ve tatlıdır; kim bu malı verenden gönül arzusuyla alırsa alan kişi bu
malın bereketini bulur. Ve kim ki hırslı olarak alırsa alan kimse o malın asla bereketini bulamaz ve yediği halde doymayan kişi gibi olur. Veren el, alan elden hayırlıdır"
buyurdular. Ben o zaman "Ya Rasülallah (s.a.v.) seni hak peygamber ol~ak gönderen Allah'a (c.c.) yemin ederim ki çalışır çabalarım senden sonra da ölünceye
kadar kimseden hiçbir şey istemem" dedimC81). Bu hadisten de dileomenin haram
olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Ancak ölümle karşı karşıya kalan bir kimsenin yakın­
larından ve dostlarından bir şeyler istemesi mümkün olabilir. Kuru bir toprak
üzerinde kalacak kadar hiçbir şeyi kalmayan fakir bir insan da başkalarından istekte
bulunabilirC82). Yine bir başka hadiste "Her kim malını çoğaltmek için insanlardan
mallarını isterse o ancak ateş parçası ister. Artık ister azını ister çoğunu istesin" (83) denilmektedir.
(78) Mülk/15.
(79) Müşkiletü'l-fakr, s. 48.
(80) el-Buhari, Zekat, 50, Ha. Nu.: 1470.
(81) Aynı yer, Ha. Nu.: 1472.
(82) Nesei, zekat, "Fadlu men la yes'elü'n-nase şey'en", 5/96-97.
(83) Müslim, zekat, 35, Ha. Nu.: 1041.
44
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYiN KÜÇÜKKALAY • KUR' AN-I KERiM VE FAKiRLiK PROBLEMi
B- FAKİRLİK PROBLEMi VE DEGİŞİK GÖRÜŞLER
Fakirlik bir fazilet değildir: Bazı insanlar fakirliğin bir nimet olduğunu ve
Allah'ın (c.c.) bunu ancak sevdiği kullarına verdiğini söylemektedirler. İnsan, fakir
düştüğü zaman bu halinden kurtulmak için çaba harcamamalı ve bunu Allah'ın (c.c.)
kendisine ihsan ettiği bir nimet kabul etmelidir diyorlar. Ne var ki bu fikir İslami bir
düşünce olmadığı gibi zahidligin methedilmesi de fakirliğin övülmesi anlamına
gelmemektedir(84). Zira Allah (c.c.) Kur'an-ı Kerim'de kullarına mal vermek
suretiyle onları mükafatlandırdığını belirtmektedir: " ... Sizin mallarınızı,
oğullarınızı da çoğaltır."(85)
Bazı insanlar da fakirliğin bir musibet olduğunu söylerler. Faldrlik, derler,
Allah'ın
(c.c.) kaza ve kaderidir. Allah (c.c.) dileseydi herkesi zengin yapabilirdi. Bu
düşüncede olan insanlar fakiriere sabır tavsiye etmekte ve kaderlerine razı olmalarını
söylemektedirler. Tavsiyeleri bundan öte gitmeyen bu grup zenginlerin içinde bulunduklan israf dolu hayatıanna hiç bakiDıyorlar ve onların fakiriere karşı ne derece
yardımcı olmalan gerektiğini unutmuş görünüyorlar. Bunların tüm nasihatleri fakirIerin sabırlı olması yolunda gelişmektedir. İslam dini bu insanların görüşlerini de
benimsemez. Çünkü bu düşünceyle hareket edilecek olursa fakirliği yenmek ve
insanları mal yüzünden düştükleri bataklıktan kurtarmak için hiçbir çaba harcamamak gerikir. İşte Kur'an-ı Kerim bu fikre karşı adeta savaş açmıştır: "Onlara
Allah'ın (c.c.) rızıklandırdığı şeylerden (hayra) infak edin denildiği zaman o
küfredenler iman edenlere (şöyle) dedi(ler): Allah (c.c.) dileseydi yedireceği
kimseyi biz mi yedirecek mişiz? Siz apaçık sapıklıkta bulunanlardan başkası
değilsiniz."(86) Ancak her hastalığın bir tedavisi olduğu gibi fakirliğin de tedavi yol. larını her halde aramak gerekir. Bu tedavi yollan da ancak İslamiyet'in getirdiği
zekat müessesesinin gereği gibi çalıştırılması ile mümkündür.
Fakirliği Allah'ın
(c.c.) kaza ve kaderi olarak yorumlayıp bu sebeple fakirierin
içinde bulunduklan mali sıkıntıya her şekliyle rıza göstermeleri gerektiği söylenemez. Hz. Peygamber'in Hz. Enes için dua edip malının artmasını istediği, Hz. EbU
Bekr'in malından faydalandığı gibi hiç kimsenin malından faydalanmadığını ifade
ettiği bir gerçektir<87).
Fakirlikten sorumlu olan yalnız fert değildir: Kapitalistlerin bu konudaki
görüşleri şöyledir(88). Diyorlar ki, fakirlik hakikaten bir felakettir. Fakat bunun
(84) Müşkiletü'l-fakr, s. 17.
(85) Nuh/12.
(86) Yasin/47.
(87) Müşkiletü'l-fakr, s. 26.
(88) Aynı eser, s. 12.
45
DiYANET iLMi DERGi • EKiM- KASIM --ARALIK 1995 • CiLT:31 • SAYI: 4
sorumlusu ne devlet, ne zenginler ve ne de toplumdur. Bu· problemin' sorumlusu
ancak ve ancak fakirin kendisidir. Hz. Musa'nın kavminden olan Kfuun da böyle
düşünüyordu(89), Kendisine, Allah'ın (c.c.) sana iyilikte bulunduğu gibi sen de iyilik
yap denilince şöyle demişti: "Bu bana ancak bende olan ilim sayesinde verilmiştir"(90). Kapitalistler topladıklan mallan zekalan sayesinde kazandıkianna
inanırlar. Bu nedenle de mallannı diledikleri gibi kullanabilmek isterler. Mal sahibi
olamayanlardan ise toplum sorumlu değildir; "zekasını kullanıp kazansaydı" derler.
Zenginlere.gelince fakirierin onlardan alacaklan hiçbir haklan yoktur. Eğer zenginler fakir düşenlere birşeyler verirlerse bu onlardan fakiriere uzatılan bir lütuftur, iyiliktir inancını taşırlar. İşte kapitalistlerin düşünceleri ve uygulamalan bundan ibarettir. Ancak bunlann unuttuklan bir şey var ki, o da şudur: Mal, mülk tüm kainat,
herşey Allah'ın (c.c.) malıdır. Çünkü yaratan O'dur. İnsanoğlu malının bir vekili
durumundadır. Bu malı çalıştıran, ondan belli bir süre için menfaatlanıp sonra da onu
terkedip bu dünyadan göçecek olan bir emanetçidir. Yani er veya geç emanetçi
olduğu için bu mal onun elinden çıkacaktır.
SONUÇ
Fakirliğin
toplumlar için sıkıntı teşkil ettiği bir gerçektir. Şayet bu problem ülke
genelindeki gelir kaynaklannın azlığı ve nüfusun da çokluğundan ileri gelmekteyse
toplum tarafından bu problemin normal kabul edilmesi mümkündür. Fakat toplum. dan sosyal adalet kalkmış, servet dağılımına bir dengesizlik hakim olmuşsa o zaman
fakirliğin bu nevi dengesizliklerden kaynaklandığını da söylemek gerekmektedir. Bir
tarafta haksız kazançlar, vurgun ve meşru olmayan usullerle gelir temin edenlerin
yanında aynı toplumda günlük yiyeceğini elde edemeyen, maddi sıkıntısı yüzünden
bir kutu ilacını alamayan, kışın ısınamadıkları için çocukları donarak ölen. insanlar
yaşıyorsa bu toplumda ciddi bir hastalık var demektir. Bu gibi toplumlarda iktisadi
dengeler bozulur ve "nereden ve nasıl kazanırsan kazan, nereye ve nasıl istersen
harca" felsefesi hakim olur. Yine bu toplumlarda cinayetler artar, intiharlar çoğalır,
insanlar arasındaki dini ve milli bağlar tamamen gevşeyip kopar. Artık kimsenin
kimseye itimadı da kalmamıştır bu toplumda. Kişi her türlü alışverişinde insan aldatmayı adeta meslek edinir. Mali sakıntı önce kişinin kendisine yansır. Sonra aile fertleri de bu sıkıntıya ortak olurlar. Sonunda bu ortaklığa toplumda katılır.
Bir toplumda zirnınete para geçirmeler gerçek manada ceza görmez, katile layık
olduğu ceza verilmez, ahlak ve din kurallan da hor görülerek göz ardı edilirse bu
toplumun çöküşünü kimse engelleyemez.
(89) Aynı yer.
(90) Kasas(77.
46'
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYiN KÜÇÜKKALAY • KUR' AN-I KERiM VE FAKiRLiK PROBLEMi
İnsanlık öyle bir nizama sarılmalı ki bu nizamın tümü hak ve adalet olsun, devlet
malına saldıranlar olmasın,
fertlerin kalpleri Allah (c.c.) korkusuyla dolup taşsın,
suçlar layık oldukları cezaları mutlaka görsün ve fakirierin tüm hakları korunsun.
Kötülüğe götüren yollar kapatılsın, Hiyık olmayanlar iş başına gelmesin, "kardeşim
aç iken ben geeemi tok olarak geçirernem" inancı kalplere yerleşsin.
47
Download