Çetin Emeç Bulvarı A. Öveçler Mahallesi 4. Cadde 1330 Sokak No: 12 06460 Çankaya - ANKARA / TÜRKİYE Tel: +90 312 473 80 45 • Faks: +90 312 473 80 46 info@sde.org.tr • www.sde.org.tr YENİ ANAYASA, DEMOKRATİK KONSOLİDASYON SİYASAL PARTİLER VE SEÇİM REJİMİ Türkiye’nin demokratikleşme reformları devam ediyor. Bürokratik vesayet rejimi ve darbe mirası tasfiye ediliyor. Demokratik konsolidasyon ve siyasi kültürün değişmesi bu reformların hem yolu hem de sonucu olarak ortaya çıkıyor. Siyasi partiler rejimi ve seçim sistemleri bu mirasın içinde ciddi bir yer tutuyor. Siyasetin alanını sınırlandırmak ve toplumsal farklılıkların siyasi temsilini engellemek, öteden beri bürokratik vesayet rejiminin ve ideolojisinin temel hedefleri arasında yer almıştır. Bu hedeflerle de, anayasal bir mühendislikle siyasi partiler rejimi ve seçim sistemini düzenlenmekle hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Siyasi mühendislikle bürokratik vesayetin istemediği bir siyasi yelpazenin ve siyasi temsilin önüne geçilmiş olacaktır. Bu bakımdan siyasi partiler rejimi ve seçim sistemi hayatî önemdedir. Siyasi partiler ve seçim sisteminin yanında, seçimlerin “adil ve serbest” bir şekilde yapılması, demokratik bir rejimin olmazsa olmazıdır. Türkiye’de bu konuda Yüksek Seçim Kurulu yetkilidir. Demokratik rejimlerde seçimler marifetiyle temsil problemi aşılsa da katılım problemi ortaya çıkabilmektedir. Katılım problemi de referandum, halk girişimi ve geri çağırma gibi yöntemlerle aşılmaya çalışılmaktadır. Yeni Anayasa, Demokratik Konsolidasyon Siyasal Partiler ve Seçim Rejimi adlı elinizdeki kitapta Türkiye’de demokratik konsolidasyon ve liberal siyasi kültür, siyasi partiler rejimi, seçim sistemleri, yüksek seçim kurulu ve halk girişimi üzerine beş ayrı çalışma yer almaktadır. S T R A T E J İ K D Ü Ş Ü N C E E N S T İ T Ü S Ü Prof. Dr. Birol AKGÜN M. Cüneyt ÖZŞAHİN Yrd. Doç. Dr. Adnan KÜÇÜK Ertuğrul Cenk GÜRCAN Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Murat IŞIK Doç. Dr. Kasım KARAGÖZ Editör Dr. Murat YILMAZ SDE - STRATEJİK DÜŞÜNCE ENSTİTÜSÜ Çetin Emeç Bulvarı A. Öveçler Mahallesi 4. Cadde 1330 Sokak No: 12 06460 Çankaya - ANKARA / TÜRKİYE Tel : +90 312 473 80 45 Faks : +90 312 473 80 46 info@sde.org.tr www.sde.org.tr YENİ ANAYASA, DEMOKRATİK KONSOLİDASYON SİYASAL PARTİLER VE SEÇİM REJİMİ Ekim 2013, Ankara ISBN: 978-605-5386-09-2 Editör: Dr. Murat YILMAZ Yayına Hazırlayan: Adem KARAAĞAÇ Tasarım-Baskı: Başak Matbaacılık ve Tan. Hiz. Ltd. Şti. Tel: +90 312 397 16 17 basaktanitim@gmail.com www.basakmatbaa.com İÇİNDEKİLER EDİTÖR’DEN Dr. Murat YILMAZ ...................................................................................................................................... v I. BÖLÜM .....................................................................................................................................1 TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME Prof. Dr. Birol Akgün M. Cüneyt Özşahin Özet ....................................................................................................................................................1 I. Giriş .............................................................................................................................................2 II. Demokrasinin Tarihi ve Difüzyonu: Şehir Devletinden Küresel Demokrasiye ................................3 III. Türkiye’de Demokratik Konsolidasyon Sorunu: Dünü ve Bugünü ................................................12 IV. Sonuç Yerine: Değerlendirme ve Öngörüler................................................................................28 V. Post Scriptum: Gezi Parkı Olayları ve Demokratik Değerler ........................................................30 II. BÖLÜM ...................................................................................................................................31 YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ Yrd. Doç. Dr. Adnan Küçük Özet ..................................................................................................................................................31 I. Giriş ...........................................................................................................................................33 lI. Demokrasilerde Siyasi Partiler Rejimi ........................................................................................34 llI. AİHM Kararlarına Göre Siyasi Partiler Rejimi ..............................................................................35 lV. Venedik Komisyonu’nun Siyasi Partiler İçin Belirlediği Kriterler .................................................37 V. Türkiye’de Siyasi Partilere İlişkin Yasaklamaların Bir Envanteri ...................................................39 VI. 1982 Anayasası’nda Siyasi Partiler Rejimi ..................................................................................42 VlI. Anayasanın Günümüzde Yürürlükte Olan Metnine Göre Siyasi Partiler Rejimi............................45 VllI. Kısa Bir Değerlendirme .............................................................................................................51 IX. Yeni Anayasa İçin Siyasi Partiler Rejimine İlişkin Öneriler...........................................................53 X. SDE’nin Önerisi...........................................................................................................................57 XI. Kaynakça ...................................................................................................................................60 iii III. BÖLÜM .................................................................................................................................63 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE Ertuğrul Cenk Gürcan Özet ..................................................................................................................................................63 I. Giriş ...........................................................................................................................................64 II. Demokratik Seçim Sistemleri: Tanımlar, Türler, Sınıflandırmalar ................................................66 III. Türkiye’de Seçim Sistemleri ........................................................................................................93 IV. Sonuç....................................................................................................................................... 114 V. Kaynakça ve Okuma Önerileri .................................................................................................. 117 IV. BÖLÜM ................................................................................................................................ 121 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Murat Işık Özet ................................................................................................................................................ 121 I. Giriş ......................................................................................................................................... 123 lI. Türkiye’de Seçim ve Seçimlerin Yönetim ve Denetiminin Kısa Tarihçesi .................................... 124 llI. Yüksek Seçim Kurulu’nun Kurulması ........................................................................................ 129 lV. Yüksek Seçim Kurulu’nun Yapısı, Görev ve Yetkileri................................................................... 143 V. Çağdaş Demokratik Rejimlerde Seçimlerin Yönetim ve Denetimi ............................................. 152 VI. Yüksek Seçim Kurulu ve Siyaset ............................................................................................... 162 VII. Sonuç ve Öneriler..................................................................................................................... 166 VIII. 61 ve 82 Anayasalarında ve Çeşitli Sivil Toplum Kuruluşlarının Yeni Anayasa Önerilerinde Yüksek Seçim Kurulu ...................................................................... 170 V. BÖLÜM .................................................................................................................................. 181 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ Doç. Dr. Kasım Karagöz Özet ................................................................................................................................................ 181 I. Giriş ......................................................................................................................................... 183 II. Genel Olarak Halk Girişimi ....................................................................................................... 185 III. Halk Girişimi Türleri.................................................................................................................. 186 IV. Karşılaştırmalı Hukukta Halk Girişimi....................................................................................... 188 V. Sonuç....................................................................................................................................... 212 VI. Öneri........................................................................................................................................ 215 VII. Tablolar.................................................................................................................................... 217 VIII. Kaynakça ................................................................................................................................. 220 YAZARLAR HAKKINDA ........................................................................................................................... 223 iv Dr. Murat YILMAZ SDE İç Politika ve Demokratikleşme Koordinatörü T ürkiye’nin demokratikleşme reformları devam ediyor. Bürokratik vesayet rejimi ve darbe mirası tasfiye ediliyor. Demokratik konsolidasyon ve siyasi kültürün değişmesi bu reformların hem yolu hem de sonucu olarak ortaya çıkıyor. Siyasi partiler rejimi ve seçim sistemleri bu mirasın içinde ciddi bir yer tutuyor. Siyasetin alanını sınırlandırmak ve toplumsal farklılıkların siyasi temsilini engellemek, öteden beri bürokratik vesayet rejiminin ve ideolojisinin temel hedefleri arasında yer almıştır. Bu hedeflerle de, anayasal bir mühendislikle siyasi partiler rejimi ve seçim sistemini düzenlenmekle hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Siyasi mühendislikle bürokratik vesayetin istemediği bir siyasi yelpazenin ve siyasi temsilin önüne geçilmiş olacaktır. Bu bakımdan siyasi partiler rejimi ve seçim sistemi hayatî önemdedir. Siyasi partiler ve seçim sisteminin yanında, seçimlerin “adil ve serbest” bir şekilde yapılması, demokratik bir rejimin olmazsa olmazıdır. Türkiye’de bu konuda Yüksek Seçim Kurulu yetkilidir. Demokratik rejimlerde seçimler marifetiyle temsil problemi aşılsa da katılım problemi ortaya çıkabilmektedir. Katılım problemi de referandum, halk girişimi ve geri çağırma gibi yöntemlerle aşılmaya çalışılmaktadır. Yeni Anayasa, Demokratik Konsolidasyon Siyasal Partiler ve Seçim Rejimi adlı elinizdeki kitapta Türkiye’de demokratik konsolidasyon ve liberal siyasi kültür, siyasi partiler rejimi, seçim sistemleri, yüksek seçim kurulu ve halk girişimi üzerine beş ayrı çalışma yer almaktadır. Türkiye, büyük bir değişim yaşıyor. Vesayet rejimi, tasfiye edilerek demokratikleşme ve sivilleşme istikametinde önemli adımlar atılıyor. Kat edilen mesafe arttıkça demokrasi, sivillik ve özgürlük değerlerine toplumun daha çok sahip çıktığı görülüyor. Bir kriz veya tartışma vesilesiyle, bütün bir demokrasi tarihi hatırlanıyor, adeta yeniden yaşanıyor. Toplum ve vatandaşlar kendilerini, demokrasiyi, sivilleşmeyi, özgürlüğü ve siyaseti keşfediyorlar. Böylece siyasetin alanı ve tabanı genişliyor. v EDİTÖRDEN I- Birol Akgün, M Cüneyt Özşahin, “Türkiye’de Demokratik Konsolidasyon ve Liberal Siyasal Kültür: Teorik Bir İnceleme” Sadece siyasi rejim değil, siyasi söylem ve siyasi kültür de değişiyor. Otoriter ve yarı totaliter bir resmi ideoloji ve devlet düzeninin, vatandaşların siyaseti algılama ve siyaset yapma tarzını tayin eden siyasi kültürdeki kodları ve kalıntıları da ayıklanıyor. Hukuku ve kurumları değiştirmek fevkalade mühim fakat ehemmiyetli olan onları hayata geçirecek insanların, ruhun ve kültürün değişimi. Büyük değişim yaşanırken, bu değişimin bütün mevzuatta, kurumlarda, siyasi partilerde, siyasi hareketlerde, toplumsal kesimlerde, fikir gruplarında ve vatandaşlarda aynı şekilde ve hızda yaşanması mümkün değil. Hatta böyle bir beklenti değişimin, toplumun ve siyasetin tabiatına aykırı. Bu itibarla değişimin, tartışma doğurması kaçınılmaz. Bir bakıma, buradaki ihtilaflardan siyasi ve demokratik bir bereket dahi beklenebilir. Bu bereketi elde etmek için, ihtilafın çözülebileceği veya devam edebileceği asgari müşterek bir mutabakat çerçevesine ihtiyaç vardır. Bu mutabakat çerçevesi de demokratik hukuk devletinin yanında liberal bir siyasi kültür olabilir. Türkiye, siyasi partilerin semboller etrafında yaptığı “açılımları” tartışıyor. Partilerin samimiyeti bir yana bu açılımlar, sembolik bir harbe dayanan dışlayıcı ve ayrımcı bürokratik tahakküm rejiminin sonunu işaret etmektedir. Bu rejimin sonunu getiren ise 1999’da Ecevit koalisyon hükümetiyle başlayıp, 2002’den sonra AK Parti hükümetleriyle devam eden reform sürecidir. Aslında Türkiye, Ali Bayramoğlu’nun isabetle belirttiği gibi “kurucu yıllar ve tartışmalar yaşıyor”. Demokratik bir hukuk rejiminin kurulması, eski rejimin dışlayıcı ve ayrımcılığının yerine semboller üzerinden eşit ve katılımcı bir barış inşası çabasına dayanıyor. Bu çabalar, ister istemez bir takım semboller, sembolleşen kişiler ve nominalizm üzerinden yürütülüyor. Buradaki sembolizm ve nominalizmin tarihi ve kültürel köklerine inmeden siyasi kültür kavramına kısaca bakmak yerinde olacaktır. Siyasî kültür yaklaşımı, siyaset bilimine daha önce hâkim olan anayasa ve kamu hukukundan gelme kurumsal yaklaşımın eksikliklerini giderme iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Kurumların ve yapıların sadece varlığına bakarak siyasetin işleyişini anlayabilmek mümkün değildir. Siyasetin işleyişini ve gerçek mahiyetini anlayabilmek için yapı ve kurumların varlık kazandığı toplumsal zemine bakmak gerekmektedir. Siyasetin bu toplumsal zemini aynı zamanda toplumun kültürünü de siyasî tahlile katmaktadır. Kültür, sosyal bilimlerin en muhataralı alanlarının başında yer almakla beraber, kültür değişmeleri sosyal bilimlerin temel dikkat noktasıysa siyasî kültür değişmeleri de siyaset bilimi için aynı kıymettedir. Siyasî kültür değişmelerinden bahsetmek ise farklı siyasî kültür tiplerine göre anlam vi kazanabilecektir. Bu şekilde kurum ve yapı değişiklikleri ile yapılmak istenen siyasî değişikliklerin toplumsal zeminde kazandığı derinliğin ölçülebilmesi arzulanmaktadır. Ayrıca siyasî rejime uygun siyasî kültür tipi de tespit edilmektedir. Bu şekilde siyasî kültür, değişme kavramıyla beraber istikrar kavramıyla da kullanılan bir boyut kazanmaktadır. Siyaset biliminde siyasî kültür kavramının kullanılması çok eskilere gitmemektedir. Kavramın önemi ilk olarak 1956’da yazdığı bir makaleyle ortaya koyan bu sahanın kurucularından sayılabilecek Gabriel Almond’dur. Siyasî kültür kavram olarak birçok anlamda kullanılmakla beraber, konunun bu yönüne geçmeden önce siyasî kültür kavramının kültür kavramıyla ilişkisine değinmek yerinde olacaktır. Siyasî kültür yaklaşımının temel varsayımlarından biri, toplumun kültürünün farklı unsurlarıyla bir bütün oluşturduğu ve siyasî kültürün de bu bütünün içinde yer aldığıdır. Buna göre, bir siyasî kültür ait olduğu toplumun genel kültür ve tarihi dışında anlaşılamaz. Bu varsayım ise esasta başka bir varsayıma, bir toplumun bütününü temsil eden bütüncül bir kültürel sistemin varlığına ve toplumu temsil edecek bir yaygınlıkta olduğu kabulüne dayanır. Siyasî kültür kavramı, birçok farklı şekilde tanımlanmaktadır. Mesela, bir ülkenin veya milletin tarihî tecrübe ve gelenekleri siyasî kültür olarak nitelendirilebilmektedir. Kimi yerde devlet veya siyasî kurumların kuruluş ruhları, bir milletin diğerlerinden farklı siyasî üslubu, yerleşik önyargıları, iyikötü anlayışları, hoşgörü derecesi, dinî, coğrafî özellikleri, farklı milletlere bakışı, bir millete atfedilen karakter, askerlikle ilişkisi, uyum kabiliyeti, muhafazakârlığı, göçebeliği-yerleşikliği, şehirlileşme oranı, tüccarlığı siyasî kültür olarak tanımlanabilmektedir. Farklı siyasî kültür tipleri, toplumlarda saf halde bulunmazlar. Başka bir ifadeyle, her toplumda farklı siyasî kültürler mevcuttur. Ağırlık ve bileşkelerine göre biri diğerlerinin önüne geçebilir. Siyasî rejime uygun düşmeyen bir siyasî kültür baskın çıkarsa, siyasî rejimin istikrarlı bir şekilde yaşayabilmesi için siyasî kültürün niteliği fevkalâde önemlidir. Tamamen birbiriyle uyum içinde bir siyasî rejim ile siyasî kültür söz konusu değilse de farklılıklar büyüdükçe siyasî rejimin işleyişi tehlikeye düşebilir. Siyasî kültür yaklaşımı 1990’larda yeniden gündeme gelmiştir. Siyasî kültürün yeniden gündeme gelişi, 1989’da başlayan Sovyetler Birliği’nin ve Sosyalist Blok’un çözülüşüyle yakından ilişkilidir. Soğuk savaş boyunca devam eden ideolojik kutuplaşmanın ortadan kalkışıyla kültürel ayrımların gündeme geleceğine ilişkin beklenti ve tahminler ortaya çıkmıştır. Bunların en meşhuru siyaset bilimci Samuel P. Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” tezidir. Bu tez ve tartışmalar siyasî kültüre ilişkin ilgiyi canlandırmıştır. vii EDİTÖRDEN Soğuk savaş döneminin iki kutuplu dünyasında ABD-SSCB çatışması demokrasi ile totaliterliğin bir mücadelesi olarak görüldüğünden, totaliter düzeni temsil eden Sovyetler Birliği’nin yıkılmasını takiben ABD’nin temsil ettiği demokrasinin bütün dünyada yayılacağı beklenmiştir. Francis Fukuyama “Tarihin Sonu” adlı çalışmasında liberal demokrasinin nihaî zaferi kazandığını ve artık tarihin sona erdiğini iddia etmiştir. Fakat bu dönemde ortaya çıkan ırkçı ve dinî milliyetçilikler ve bölgesel savaşlar demokrasinin istikrarı için tehdit oluşturmuştur. Bu durumda yeniden siyasî kültür araştırmaları önem kazanmıştır. Türkiye’de de “sessiz devrim” olarak da adlandırılan reform sürecinde mevzuatta ve kurumsal yapıda meydana gelen değişikliklere rağmen, demokratik hayatı tehdit eden tehlikelerin mevcudiyeti siyasi kültüre bakmayı icap ettiriyor. Türkiye siyasi kültürü, toplumun siyasi problemlerini resmi bir filtre içinde toplumsallaştırıyor. Böyle olunca da yüz yıldır var olan meseleler toplumun karşısına ancak bir sembol, söz veya şiddet hareketiyle gelince, toplumsallaşmasını ve siyasallaşmasını bu resmi filtreden edinen kesimler sorunla yüzleşmek, sebep-sonuç ilişkisi aramak, tartışmak, dinlemek ve çözüm aramak yerine resmi ezberi yüksek sesle söylemek ve farklı olanları da susturmak üzere bir “vatan elden gidiyor cephesi” yaratıyorlar. Bu cephenin yaratılmasında, resmi siyasi kültürün yanında bu kültürün tuşlarına basan belli odakların rol sahibi olduğu Türkiye siyasi tarihine vakıf olanların bedahet derecesinde sahip oldukları bir bilgidir. Bu bilgi bize bu tarihle yüzleşmedikçe sivil yani, hem resmi olmayan hem de medeni olan bir siyasi kültür ve üslup inşa etme imkânını vermiyor. Böylece “kamusal alanlar” bir anda laikçi ve şoven milliyetçi sembol, söylem ve figürlerin eline geçiyor. İşte bu resmi siyasi kültürün tuşlarına basabilmek için kanlı olayları tertipleyen veya zaten bu kültürü içselleştiren muhalif örgütlerin döktüğü kanı vesile sayan odaklar, bir kriz yaratarak bürokrasinin tahakkümünü devam ettirmek istiyorlar. Bu durum bürokratların muhalifi olma iddiasındaki muhalif şiddet örgütlerine de üzerlerinde yükseldikleri sorunların üzerinde tek söz sahibi konum elde etmelerini sağlayacak bir “savaş” iklimi yaratıyor. Bu şekilde siyaset, ikna etme eksenine değil zor kullanma eksenine kayarak kayboluyor. Siyasetin ortadan kalkması ise, Teneke Trampet eşliğinde sıradan faşizmi sokağa, ekrana, medyaya, sosyal medyaya hâsılı her yere taşıyor. Türkiye’nin resmi kültürünü içselleştiren ve konumunu kaybetmekten korkan orta sınıfların reaksiyonu bu ana mecrayı teşkil ediyor. Türkiye, III. Selim’den bu yana Batıyı örnek alarak değişmeye ve dönüşmeye çalışıyor. Bu değişim ve dönüşümün ivmesi arttıkça kırılmalar ve tartışmalar da artıyor. Bir tür medeniyet değişimi anlamına gelen kırılma, aynı toplumun içinde farklı medeniyet anlayışlarını mümkün kılıyor. Bu sürecin giderek viii birtakım semboller çevresinde bir kutuplaşmayla neticelendiği de gözlerden kaçmamaktadır. Osmanlı sisteminde de mevcut kadim sert yöneten–yönetilen ayrımına paralel gelişen millet nizamı da esasen bu sembolleşmeye güçlü bir damar sunmuştur. Millet nizamının tasfiye olarak vatandaşlık hukukuna geçilmesine ve yöneten-yönetilen ayrımını yumuşatması beklenen demokratikleşme hareketlerine rağmen, bu sembolizm, siyasi kültür kodlarında devam etmiştir. Osmanlı modernleşmesinden itibaren bu değişime hâkim olan bürokrasi, gerçekten eşitliğe dayanan vatandaşlık hukukundan, yöneten-yönetilen ayrımının demokratik bir karakter kazanmasından ve cemaatlerin müşterek hareketinden korkmuştur. Bu korku bir takım semboller marifetiyle bu sürecin manipüle edilmesine yol açmıştır. Bürokrasinin gerçek modernlik yerine koyduğu sembolik modernliğe şu veya bu sebeple uyum sağlayamayan halk kesimleri “makbul vatandaşlar” olarak kabul edilmemişlerdir. Bu ikinci sınıf vatandaşların demokratik tercihleri bürokratik kurumlar marifetiyle denetlenirken, vatandaşlar arasında farklılıklarını muhafaza eden kesimlerin hak talepleri ve her türlü müşterek hareketleri, zaten var olan sembolik farklılıklar kutuplaşma ve çatışma istikametinde tahrik edilerek bertaraf edilmiştir. Soğuk savaşın sona ermesinden sonra, Samuel Huntington tarafından soğuk savaşın yerini alacağı düşünülen medeniyetler savaşı tezi, bu konuyu uluslararası bağlamda tartışmaya açmıştır. Bu vadide Türkiye’yi medeniyetle savaşının yaşandığı bir muharebe alanı olarak gören Huntington, elitlerinin batı halkın İslam medeniyetini tercih etmesi yüzünden “bölünük ülke” olarak nitelendirmiştir. Huntington’un tezi bir yana bırakıldığında dahi, soğuk savaş sonrası dönemde Türkiye, dondurulmuş birçok problemle yüz yüze kalmıştır. Otoriter tek parti döneminden ve askeri müdahalelerden kalan bu problemler de giderek kangrene dönen semboller etrafında tecessüm eden problemlerdir. Siyasetin dar alana hapsedilerek temsili karakterini, toplumsal talep ve şikâyetleri taşıma ve sorun çözme kabiliyetini kaybetmesi de semboller etrafında segmentlere ayrılmış toplumsal kesimlerin, siyaset marifetiyle çözüm üretmesini zorlaştırmıştı. Türkiye’de yaşanan medeniyetler savaşının ötesinde, Tanıl Bora’nın ifadesiyle bir “medeniyet kaybı”ydı. 1999’da Ecevit koalisyon hükümetiyle başlayan reform süreci 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra kurulan AK Parti hükümetleriyle hızlanarak devam etmiştir. Reformlar karşısındaki reaksiyoner cephe, AK Parti’nin 2002’den sonra yapmaya çalıştığı mevzuat değişiklikleri ve kurumsal reformların zihniyet dönüşümüne yetmediğini göstermiştir. Bu zihniyet dönüşümünü temin etmek için siyasi kültürümüzde ciddi bir demokratikleşme ihtiyacı ortaya çıkmıştır. ix EDİTÖRDEN Şimdi her gün bir yenisiyle karşılaştığımız sembolik jestler, bu anlayışın bir tezahürüdür. Bütün bu jestlerin tek tek sağladığı faydadan daha ehemmiyetli olan husus, siyasi kültürün demokratikleşme yönünde bilinçli müdahalelerle değiştirilebileceğini göstermiş olmasıdır. Böylece reformlar, toplumsallaşmış ve güçlü bir kültürel zemine oturmaktadır. Sembolik açılımlar ve jestler, belli bir kesime yönelikmiş gibi görünse de, Türkiye’nin içindeki su geçirmez bölmeleri kaldırarak bir toplumu meydana getirmektedir. Bu sivil siyasi kültür, en az sivil anayasa kadar kurucu kıymettedir. Prof. Birol Akgün ve M. Cüneyt Özşahin “Türkiye’de Demokratik Konsolidasyon ve Liberal Siyasal Kültür: Teorik Bir İnceleme” isimli çalışmalarında bu bahsi tartışıyorlar. Stratejik Düşünce Enstitüsü olarak, Ahmet Yesevi Üniversitesi Avrasya Çalışma Grubu’yla ortak projemiz olan bu raporu, yeni bir Demokratikleşme Paketi’nin tartışıldığı bu günlerde kamuoyunun istifadesine sunuyoruz. II- Adnan Küçük, “Yeni Anayasada Siyasi Partiler Rejimi” Siyasi partiler, demokratik rejimler için olmazsa olmaz kurumlardır. Siyasi partiler konusu Türkiye’de ilk olarak 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra ve darbenin öncelikleri doğrultusunda yapılan 1961 Anayasasında düzenlenmiştir. Bu anayasal düzenlenme beklendiği gibi siyasi partileri korumak bir yana, daha sonra çıkarılan siyasi partiler kanunun da etkisiyle ciddi sıkıntılar doğurmuştur. Bilhassa bürokratik vesayetin bir aracına dönüşen Anayasa Mahkemesi’nin tatbikatıyla siyasi partiler, üzerlerinde artan bir şekilde kapatılma tehdidi hissetmişler ve siyasetin alanı darlaşmıştır. Bu tehdit ve darlaşma, 1982 Anayasası ve bu anayasadan sonra çıkarılan siyasi partiler kanunu ile artmıştır. Sonuç olarak Türkiye siyasi tarihi, bir siyasi partiler mezarlığı ve siyasi yasaklar koleksiyonuna dönüşmüştür. Yeni Anayasa yapımı ve anayasal demokrasinin inşasında, siyasi partiler ve seçim kanunları da artık gündeme geliyor. Bürokratik vesayet rejimi toplumsal farklılık, çeşitlilik ve çoğulculuk yerine tek tip bir ideoloji ekseninde hukuku alet ederek görünüşte “çok partili” ancak fiilen bir tek partinin kanatlarından ibaret bir siyasi yelpaze oluşturmaya çalıştı. 28 Şubat 1997 post-modern darbe süreciyle devam eden bu zorlama, siyasi partilerin demokratik bir şekilde işlevlerini görmelerini fevkalade zorlaştırdı. Bu zorluk, siyasi krizlerin artmasına yol açtı. Bugün 2012 Türkiye’sinde siyasi krizden çıkılarak anayasal bir demokrasiye geçilmeye çalışılıyor. Bürokratik vesayetin tasfiyesini takiben, siyasetin ve siyasi partilerin alanı genişliyor. Bu bakımdan yeni anayasa sürecinde, anayasada siyasi partilerin üzerindeki baskı ve sınırlamaların kalkması, Türkiye’nin gerçekten çok partili hayata ve siyasetin bütün farklılıklarıyla x temsil edildiği bir siyasi yelpazeye kavuşması siyasi partiler rejiminin değişmesiyle mümkündür. Değerli akademisyen Yrd. Doç. Dr. Adnan Küçük ’ün kaleme aldığı “Yeni Anayasada Siyasi Partiler Rejimi” adlı çalışma bu istikamette yo gösterici bir perspektif sunmaktadır. III- Ertuğrul Cenk Gürcan, “Demokratik Seçim Sistemleri ve Türkiye” Seçim sistemi tartışmaları o ülkenin siyasi partiler rejimini de etkileyecek niteliktedir. Demokratik ülkelerde uygulanan seçim sistemlerindeki çeşitlilik, seçim sistemleriyle çözülmesi istenen problemlerin çeşitliliğini ifade etmektedir. Burada yapılacak tercihler seçim sisteminin karakterini de etkileyecektir. Temsilde adalet mi yönetim de istikrar mı önceliklidir? Başka bir deyişle adalet mi fayda mı tercih edilecektir? Bu soruların kolay cevapları yoktur. Türkiye’de seçim sistemleri tartışmalarının uzun bir tarihi vardır. Son dönemlerde %10 seçim barajı yoğun olarak tartışılsa da bugün daraltılmış seçim bölgesi de gündemdedir. Seçim sistemi tartışmalarının demokratikleşme, çözüm süreci ve Yeni Anayasa etrafında devam edeceğini tahmin edebiliriz. Ertuğrul Cenk Gürcan “Demokratik Seçim Sistemleri ve Türkiye” adlı çalışmasında bu konuları derinlikli bir şekilde ele alıyor. IV- Hüseyin Murat Işık, “Yeni Anayasa Tartışmaları Işığında Yüksek Seçim Kurulu” Bir siyasi rejimin demokratik olma kriterlerinden en önemlilerinden biri, seçimlerin “serbest ve adil” bir şekilde gerçekleşmesinin güvence altına alınmasıdır. Seçimlerin serbest ve adil olması sayesinde seçmenler, temsilcileri seçebilir ve demokratik aktörler ortaya çıkabilirler. Yargı denetimi serbest ve adil seçimler için vazgeçilmezdir. Bu kriter, 1912 sopalı seçimleri, 1946 “açık oy - gizli tasnif” yolsuzlukları gibi tecrübelerin yaşandığı ülkelerde bilhassa ehemmiyet kazanmaktadır. Türkiye, bu kötü tecrübelerden sonra seçimlerin serbest ve adil olması için yargı denetimi altında bir seçim mevzuatına ve kurumlaşmaya gitmiştir. Anayasal bir kurum olan Yüksek Seçim Kurumu, bu arayışın bir ürünüdür. Ancak YSK’nın yapısı ve oluşumu itibarıyla bürokratik vesayetin bir aracına dönüşmesi, problemleri de beraberinde getirmiştir. Seçimlerin yargı denetiminin dışına çıkarak bürokratik vesayet ideolojisini esas alan, raporda serimlenen örneklerde görüleceği üzere, karar ve uygulamalarıyla YSK tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Türkiye’de yargı denetiminin hakların ve özgürlüklerin korunmasını değil, devlet otoritesini ve bürokratik vesayet ideolojisini korumayı esas alması YSK’nın da hatalarının kaynağına işaret etmektedir. xi EDİTÖRDEN Yeni anayasa tartışmaları ve demokratik reformlar çerçevesinde YSK’nın da tartışılması elzemdir. SDE olarak Vesayetsiz ve Tam Demokratik Bir Türkiye İçin İnsan Onuruna Dayanan Yeni Anayasa raporunda (Mayıs, 2011) YSK’daki reform gerekliliğinin altını çizmiştik. Nitekim, YSK en son 12 Haziran 2011 tarihindeki genel seçimlerdeki karar ve uygulamalarıyla bu uyarıları haklı çıkardı. Tartışma konusu olan YSK’nın, yeni tartışmalı kararlardan önce tartışılması ve yeniden düzenlenmesi isabetli olacaktır. Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Murat Işık çalışmasında Türkiye’de seçimlerin tarihini, mevzuat, kurumlaşma ve tatbikatı eleştirel bir bakış açısıyla ele almakta ve YSK ile il seçim kurularına ilişkin yeni öneriler sunmaktadır. Önümüzdeki birkaç yılda yapılacak üç seçim öncesi seçimlerin meşruiyetine ilişkin başlatılmak istenen kampanya bu konunun ehemmiyetini arttırıyor. Daha önce ayrı bir rapor olarak yayınladığımız bu metni, başka ülke örnekleriyle genişletilmiş ve düzeltilmiş bir şekilde yeniden yayımlıyoruz. V- Kasım Karagöz, “Halk Girişimi: Yeni Anayasa İçin Bir Öneri” Demokrasilerin temsili karakterde kalması, yeterli halk katılımının sağlanmasını engellemektedir. Bazı ülkelerde halk katılımını arttırmak ve temsili demokrasinin sınırlarını aşmak için doğrudan demokrasi yöntemleri de uygulanmaktadır. Referandum, halk girişimi ve geri çağırma bu yöntemler arasındadır. Türkiye’deki vesayetçi sistemin tasfiyesi ve anayasa değişikliklerinin önünün açılması ancak halkın katılımını sağlayan referandum yoluyla mümkün olabilmiştir. 2014’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri de halkoyuyla yapılacağı için bu bakımdan kayda değerdir. Türkiye’deki yeni anayasa yapım süreci, doğrudan demokrasi yöntemlerinin tartışılmasına imkan vermektedir. Bu şekilde temsili demokrasinin tesisinin yanında, temsili demokrasinin bazı problemlerini aşmak ve halk katılımını arttırmak için; halk egemenliğini kullanabilecek yeni bir halk girişimi yönteminin kamuoyunda tartışılması faydalı olacaktır. Halk girişimi yöntemi, “Vesayetsiz ve Tam Demokratik Bir Türkiye İçin” Yeni Anayasa sürecine katkı sağlayacaktır. Doç. Dr. Kasım Karagöz’ün hazırladığı “Halk Girişimi: Yeni Anayasa İçin Bir Öneri” adlı çalışmasını bu meyanda dikkat çekici katkılar sunmaktadır. xii TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME I. BÖLÜM TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME Prof. Dr. Birol AKGÜN M. Cüneyt ÖZŞAHİN ÖZET Demokratik geçiş sürecini tamamlamış ve konsolide bir demokrasi olma yolunda ilerleyen birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’nin demokratikleşme serüveni de sancılı ve kesintili olmuştur. Bu çalışmada demokrasi olgusu ve demokrasi çalışmalarının mahiyetine dair yapılacak kısa bir değerlendirmenin ardından, demokratikleşme literatüründe önemli bir alt başlık olarak demokratik konsolidasyon kavramı tartışmaya açılacaktır. Türkiye’de demokratikleşme sürecinde atılan adımların ve karşılaşılan güçlüklerin analiz edileceği bu çalışmada, liberal siyasal kültür-demokratik konsolidasyon bağlantısı açıklığa kavuşturulmaya çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Türkiye, Demokratik Konsolidasyon, Liberalizm, Siyasal Kültür 1 PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN I. GİRİŞ* Türkiye, yarım asrı aşkın çok partili demokrasi tecrübesi ve geleneği nedeniyle pek çok demokrasi kuramcısı tarafından üzerinde yer aldığı coğrafyada demokratik bir istisna olarak değerlendirilmektedir.1 İslam ve demokrasinin ahenkli bir bütün oluşturup oluşturamayacağı sorusuna yönelik teorik çözümlemelerin özellikle 11 Eylül sonrası hız kazanmasıyla birlikte Türk demokrasisi ekseninde yapılan analizler de yoğunlaştı.2 Özellikle Arap Baharının ortaya çıkardığı atmosfer Türkiye’nin demokratik bir model olabilirliğini de tartışmaya açtı.3 Tüm bu gelişmeler ekseriyetle Müslüman bir nüfusa ve az çok işleyen bir demokrasiye sahip bir ülke olarak Türkiye’nin önemini bir kat daha arttırdı. Ne yazık ki bugün pek çok yeni demokrasiye nazaran görece eski bir tarihte, İkinci Dünya Savaşı’nı takiben demokratik dönüşümünü gerçekleştiren Türkiye’nin sorunsuz ve muntazam bir demokrasi olduğunu * 1 2 3 2 Bu çalışma aynı yazarların Murat Yılmaz Editörlüğünde hazırladıkları ve Stratejik Düşünce Enstitüsü- Ahmet Yesevi Üniversitesi işbirliğiyle basılan Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi İnceleme-Araştırma Dizisinin 14 No’lu raporundan aynen iktibas edilmiştir. Bernard Lewis, “Why Turkey Is the only Muslim Democracy”, Middle East Quarterly, (Vol.1, No.1, 1994), ss.41-49; Haldun Gülalp, “Islam and Democracy: Is Turkey an Exception or a Role Model?”, Akbar S. Ahmed ve Tamara Sonn, (eds.), The Sage Handbook of Islamic Studies, (London: Sage Publications, 2010), ss. 240-261. Konuyla ilgili muhtelif çalışmalar için bkz. Binnaz Toprak, “Islam and Democracy in Turkey”, Turkish Studies, (Vol. 6, No. 2, 2005), ss. 167-186; Bora Karna, “Islam, Democracy and Dialog-The Case of Turkey”, Government and Opposition, (Vol.40, No.4, 2005), ss. 515-540; David Ghanim, “Turkish Democracy and Political Islam”, Middle East Policy, (Vol.16, No. 1, 2009), ss. 75-84; Sultan Tepe, “Turkey’s AKP: A Model “Muslim-Democratic” Party?”, Journal of Democracy, (Vol. 16, No.3, 2005), ss. 69-82. Konuyla ilgili çeşitli değerlendirmeler için bkz. Alper Y. Dede, “The Arab Uprisings: Debating the “Turkish Model”, Insight Turkey, (Vol.13, No.2, 2011), ss.23-32; Emad Y. Kaddorah, “The Turkish Model: Acceptability and Apprehension”, Insight Turkey, (Vol.12, No.4, 2010), ss.113-129; Kemal Kirisci, “Turkey’s “Demonstrative Effect” and the Transformation of the Middle East”, Insight Turkey, (Vol.13, No.2, 2011), ss.33-55; Mark LeVine, “Is Turkey the Best Model for Arab Democracy?”, 19 Eylül 2011, Al Jazeerra, http://www.aljazeera.com/ indepth/opinion/2011/09/201191684356995273.html, Erişim Tarihi: (21.12.2012); Oğuzhan Göksel, “Assessing the Turkish Model as a Guide to the Emerging Democracies in the Middle East”, Ortadoğu Etütleri, (Vol. 4, No. 1, July 2012), ss.99-120. TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME iddia etmek pek çok nedenden ötürü kolay görünmemektedir.4 Demokratik geçişini tamamlamış ve konsolide bir demokrasi olma yolunda ilerleyen birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’nin demokratikleşme serüveni de sancılı ve kesintili olmuştur. Geçmişten bugüne askeri müdahaleler, parti kapatma davaları, etnik ve ideolojik çatışmalar gibi pek çok sorunun mevcudiyeti, Türk demokrasisinin ne derece konsolide bir demokrasi olduğuna ilişkin soru işaretlerini de beraberinde getirmiştir. Kuşkusuz son yıllarda Avrupa Birliği’ne uyum süreci çerçevesinde demokratikleşmeye dönük önemli adımlar atılmıştır. Ancak halen kat edilecek uzun bir yol olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır. Bu çalışmada demokrasi olgusu ve demokrasi çalışmalarının mahiyetine dair yapılacak kısa bir değerlendirmenin ardından, demokrasi literatüründe önemli bir alt başlık olarak demokratik konsolidasyon olgusu tartışmaya açılacaktır.5 Çalışmada bir örnek olay analizi olarak Türk demokrasisinin geçmişten bugüne kaydettiği ilerlemeler ve maruz kaldığı kırılmalar ve gerilemeler analiz edilmeye çalışılacaktır. Sonuçta Türkiye’nin demokrasi açmazı liberal siyasal kültürün eksikliğiyle açıklanmaya çalışılmıştır. II. DEMOKRASİNİN TARİHİ VE DİFÜZYONU: ŞEHİR DEVLETİNDEN KÜRESEL DEMOKRASİYE Demokrasinin kökenlerine ilişkin yapılan tartışmalar genellikle ilk demokratik deneyimler için Mezopotamya’yı işaret etmektedir.6 Ancak demokrasi tarihi çalışanlar arasındaki yaygın kanaat, demokrasinin M.Ö. V. yüzyılda 4 5 6 Geçmişten günümüze Türk demokrasisine dönük bu çerçevede analizler için bkz: Ergun Özbudun. “Turkey: How Far from Consolidation?”, Journal of Democracy, (Vol. 7, No. 3, 1996), s. 123, 125; Ergun Özbudun, Çağdaş Türk Politikası: Demokratik Pekişmenin Önündeki Engeller, çev. Ali Resul Usul, (İstanbul: Doğan Kitap, 2002); Ergun Özbudun, “Türkiye’nin Demokratikleşmesinin Önündeki Engeller”, Stratejik Boyut, (Vol.2, No.7, 2010) ss.13-17. Literatürde Türkiye gibi sorunlu demokrasileri sıfatlandırmaya çalışan çok farklı demokrasi tanımları bulunmaktadır. Konuyla ilgili bkz. David Collier ve Steven Levitsky, “Democracy with Adjectives: Conceptual Innovation in Comparative Research”, World Politics, (Vol.49, No. 3, 1997), ss. 430-451. Yazının kavramsal çerçevesi, Birol Akgün ve M. Cüneyt Özşahin, “Soğuk Savaş Sonrası Dünyada Demokratik Konsolidasyon Sorunu: Teorik Bir Çerçeve Arayışı”, Uluslararası İlişkiler, (Cilt. 7, Sayı. 28, 2011), s. 31-57 isimli çalışmasından iktibas edilmiştir. Mezapotamya’yı işaret eden çalışmaları aktaran bir değerlendirme için bkz. David Held, “Democracy: From City-States To A Cosmopolitan Order?”, Prospects for Democracy: North, South, East, West, David Held, (ed.), (Cambridge: Polity Press, 1993), s.16. Konuyla ilgili orijinal metinler/kaynaklar için aynı çalışmanın 47. sayfasına (not 6’ya) başvurulabilir. 3 PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN Antik Yunan’da vücut bulan doğrudan demokrasi tecrübesiyle başladığıdır.7 Sınırlı bir yurttaşlık8 kavramsallaştırması çerçevesinde şekillenen bu ilk demokratik deneyim, ilerleyen yıllarda farklı coğrafyalara yayılmıştır. Modern dönemde ise demokrasi fikri Britanya tecrübesi ile Amerikan ve Fransız devrimleri üzerine inşa edilmiştir ve zamanla hukuksal/anayasal bir muhtevayı barındıran liberal demokrasiye doğru evirilmiştir.9 Oy hakkının dolayısıyla demokratik katılımın sınırlarının genişlemesi de XIX. yy.’da hız kazanmış ve XX. yy.’da genişleyerek genel ve eşit oy hakkı düzeyine ulaşmıştır.10 Demokrasinin küresel ilerleyişi izleyen yıllarda da hız kesmeden devam etmiş, demokrasi düşüncesi Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’nın dışına taşmıştır. Huntington’ın dönemlendirmesiyle demokratikleşme, küresel düzeyde cereyan eden üç büyük demokrasi dalgası ve demokratik gerilemelere sebebiyet veren iki ters dalga’nın (reverse waves) hikâyesidir.11 Söz konusu dalgalardan ilki İngiltere, Fransa ve ABD gibi demokratik difüzyonun çekirdekleri olan ve özgül tarihsel koşullar çerçevesinde politik gelişimlerini tamamlayan ülkeleri içermektedir. Birinci demokrasi dalgasını takiben 1920’lerden itibaren Avrupa’da hortlayan faşizm sonucunda ilk ters dalganın oluşumuna şahitlik edilmiştir. İkinci demokrasi dalgası ise II. Dünya Savaşı’nın ardından zamanın ruhuna uygun olarak demokratik yönetimi benimseyen Japonya, Batı Almanya, Hindistan gibi ülkeleri kapsayacaktır. Birinci demokrasi dalgasına benzer biçimde demokratikleşmeyi izleyen küresel bir ters dalga ile 7 Bican Şahin, Liberal Demokrasinin Temelleri, Bican Şahin, (ed.), Demokrasi Teorisinde Güncel Tartışmalar, (Ankara: Orion Kitabevi, 2008), s. 1-6. Ayrıca Antik Yunanda demokrasinin tekamülüne dair bkz. Mehmet Ali Ağaoğulları, Kent Devletinden İmparatorluğa, 4. Baskı, (Ankara: İmge Kitabevi, 2004) , ss.35-47; Greg Anderson, The Athenian Experiment: Building an Imagined Political Community in Ancient Attica: 508-490 B.C., (Ann Arbor: University of Michigan Press, 2003), s. 7. 8 Antik Yunanda yurttaş kategorisinin kapsamı oldukça sınırlıdır. Köleler, kadınlar ve yabancıları içermemektedir. Bkz. Mümtazer Türköne, Siyaset, (Ankara: Lotus, 2005), s. 189; Bican Şahin, “Liberal Demokrasinin Temelleri”, Bican Şahin, (ed.), Demokrasi Teorisinde Güncel Tartışmalar, (Ankara: Orion Kitabevi, 2008), s.3. 9 Mustafa Erdoğan, Anayasal Demokrasi, 9. Baskı, (Ankara: Siyasal Kitabevi, 2012), ss.9-10. 10 Daron Acemoglu ve James A. Robinson,“Why Did the West Extend the Franchise? Democracy, Inequality, and Growth in Historical Perspective”, The Quarterly Journal of Economics, (Vol.115, No.4, November 2000), ss.1167-1168; Amartya Sen, “Democracy as a Universal Value”, Journal of Democracy, (Vol.10, No.3, 1999), s.4. 11 Samuel P. Huntington, The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century, (Norman: University of Oklahoma Press.,1993), s. 16.Ayrıca bkz. Birol Akgün, “Türkiye’de Devletçi Siyasal Kültür ve Demokratik Konsolidayon Sorunu”, Demokrasi Platformu, (Yıl. 4, Sayı. 14, 2008), s.6. 4 TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME 1970’lerin ortasına kadar devam edecek olan ve birçok ülkeyi içerisine alan darbeler ve cuntalar furyası başlamıştır. Son demokrasi dalgası ise 1970’lerden 1990’ların başına kadar devam etmiş olan; İspanya, Yunanistan, Portekiz gibi Avrupa ülkelerinin yanında çok sayıda Asya ve Afrika ülkesini kapsayan üçüncü demokrasi dalgasıdır.12 Huntington’un üç demokrasi dalgasını takiben Soğuk Savaşın sonlanması ve eski komünist ülkelerin demokratikleşme süreci ise kimilerince dördüncü bir demokrasi dalgası olarak değerlendirilmektedir.13 Bununla birlikte Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde 2011’de başlayan “Arap Baharı” süreci de dördüncü bir demokrasi dalgası olarak adlandırılabilmiştir.14 Bugün yaşadığımız dönem “demokratik çağ” (democratic age) olarak nitelendirilmektedir.15 Bu çerçevede demokrasinin alternatif yönetim biçimlerine kıyasla neredeyse evrensel bir geçerliliğe sahip olduğu pek çok açıdan kabul gören bir gerçekliği yansıtmaktadır.16 McFaul’a göre demokrasinin artan önemi, demokrasi ihracını da bir “dünya değeri” haline getirmiştir.17 Demokrasinin küreselleşme sürecinde yardımlardan askeri müdahalelere kadar pek çok faktör vurgulanabilmiştir.18 Öyle ki çatışmaların önüne geçilmesi ve tekrarlanmaması açısından demokrasinin ciddi bir önem arz ettiğine ilişkin oldukça geniş bir literatür oluşmuştur.19 Demokrasi ister seçimlere, katılıma ve özgürlüklere öncelik veren siyasal, isterse de yönetimin ve kurumların 12 Samuel P. Huntington, The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century, (Norman: University of Oklahoma Press.,1993), ss. 16-26; Birol Akgün, “Türkiye’de Devletçi Siyasal Kültür ve Demokratik Konsolidayon Sorunu”, Demokrasi Paltformu, (Yıl. 4, Sayı. 14, 2008), s.6. 13 Michael McFaul, “The Fourth Wave of Democracy and Dictatorship: Noncooperative Transitions in the Postcommunist World”, World Politics, (Vol. 54, No. 2, January 2002), ss:212244. 14 Konuyla ilgili bkz. Larry Diamond, “A Fourth Wave or False Start?: Democracy After the Arab Spring”, 22 May 2011, http://www.foreignaffairs.com/articles /67862/larry-diamond/ a-fourth-wave-or-false-start , Erişim Tarihi: (10.01.2012). 15 Fareed Zakaria, The Future of Freedom: Illiberal Democracy at Home and Abroad, (New York: W. W. Norton & Company Inc., 2007), s.13. 16 Larry Diamond, “Universal Democracy?”, Policy Review, (No. 119, June/July 2003), ss. 3-26. 17 Michael McFaul, “Democracy Promotion as a World Value”, The Washington Quarterly, (Vol. 28, No. 1, 2004), ss.147-163. 18 David Beetham, Democracy: Beginners Guide, (Oxford: OneWorld Publication,1996), ss.102109. 19 Konuyla ilgili kapsamlı bir tarama için bkz. David Kinsella ve David L. Rousseau, “Democracy and Conflict Resolution”, Jacob Bercovitch, Victor Kremenyuk ve I. William Zartman, (eds.), The Sage Handbook on Conflict Resolution, (London: Sage Publications, 2009), ss.475491. 5 PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN inşasına dayalı kalkınmacı bir işlev çerçevesinde ele alınsın farklı ulusal ve uluslararası aktörlerce desteklenebilmiştir.20 Bununla birlikte demokrasi ve özgürlük söylemi ülkelerin dış politikalarında da etkili olabilmiş; özellikle Amerikan dış politikasında demokrasi ve özgürlük vurgusu kurucu bir payanda işlevi üstlenmiştir.21 Demokrasinin ABD dış politikasındaki ilk izlerini Kennedy’ye kadar sürmek mümkündür.22 Öyle ki demokrasi promosyonunun bir parçası olarak düşünülebilecek demokratik yardımlar, Uluslararası Kalkınma Ajansı’na (USAID) ve Başkan Kennedy’ye kadar uzanmaktadır.23 Özetle bugün küresel bir nitelik arz eden demokratikleşme olgusu aslında iç politik aktör ve dinamiklerin yanında dış dinamiklerin ortaklaşa etkisiyle şekillenen zorlu bir değişim, dönüşüm ve tekâmül sürecidir.24 II. A. Demokrasinin Tanımlanması: Kapsamı, İçeriği ve Ölçümü Literatürde demokrasi olgusunun kapsamı göz önüne alınarak geliştirilmiş minimalist ve maksimalist demokrasi tanımları yapılmaktadır.25 Minimal standartlar çerçevesinde tanımlanmış Schumpeterci26 veya prosedürel demokrasi, yarışmacı seçimleri demokrasi tanımlamasının merkezine yerleştirmektedir.27 Huntington’a göre Schumpeterci prosedürel tanım, 20 Thomas Carothers, “Democracy Assistance: Political vs. Developmental?”, Journal of Democracy, (Vol. 20, No. 1, 2009), ss. 5-19. 21 G. John Ikenberry, “Why Export Democracy ? The Hidden Grand Strategy of American Foreign Policy”, The Wilson Quarterly, (Vol. 23, No. 2, 1999), ss. 56-65; Peter H. Liotta ve James F. Miskel, “Dangerous Democracy? American Internationalism and the Greater Near East”, Orbis, (Vol. 48, No. 3, 2004), ss. 437-449; Thomas Carothers, “A Quarter-Century of Promoting Democracy”, Journal of Democracy, (Vol. 8, No. 4, 2007), ss. 112-113. 22 Larry Diamond, The Spirit of Democracy, (Newyork: Times Books, 2008), ss.1-2. 23 Thomas Carothers, “The Backlash Against Democracy Promotion” Foreign Affairs, (Vol. 85, No.2, 2006): 55–68; Thomas Carothers, Aiding Democracy Abroad: The Learning Curve, (Washington DC: Carnegie Endowment for International Peace, 1999), ss.20-21. 24 Laurence Whitehead, “The Three International Dimensions of Democracy”, Laurence Whitehead, (ed.), The International Dimensions of Democratization: Europe and the Americas, (Oxford: Oxford University Press, 2001), ss. 3-26. 25 Demokrasinin tanımlanması ve kapsamına ilişkin dair farklı demokrasi teorisyenlerini bir araya getiren bir derleme için bkz. Robert Dahl, Ian Shapiro ve Jose Antonio Cheibub, (eds.), The Democracy Sourcebook, (Cambridge :The MIT Press, 2003), 1.Bölüm. 26 Bkz. Joseph Schumpeter, Capitalism, Socialism, and Democracy, (NewYork: Harper&Brothers, 1950). 27 Samuel Huntington, The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century, (Norman: University of Oklahoma Press, 1992), ss. 6; Ayrıca konuyla ilgili bkz. Adam Przeworski, “Minimalist Conception of Democracy: A Defense”, Robert Dahl, Ian Shapiro ve Jose Antonio Cheibub, (eds.), The Democracy Sourcebook, (Cambridge :The MIT Press, 2003), ss.12-17. 6 TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME kavramsal bir “kesinlik” sağlanması noktasında pek çok açıdan daha tercih edilebilir olmaktadır.28 Ancak seçimlerin demokrasinin ne ölçüde garantisi olabileceği ise tartışmalıdır. Çünkü ilgili rejimlerde seçimlerin nasıl bir mahiyet taşıdığı önem kazanmaktadır. Bu bağlamda seçimlerin katılımı sağlamasının yanında özgürlükçü ve çoğulcu bir atmosferde gerçekleştirilmesi de kritik bir niteliktedir.29 Minimalist şartları sağlamasına karşın “seçimsel demokrasi (electoral democracy)” veya “seçimsel otoriteryenizm (electoral authoritarianism)”olarak isimlendirilmekten kurtulamayan çok sayıda rejimin varlığı, daha kapsayıcı bir demokrasi tanımını bir anlamda zorunlu kılmıştır.30 Bu çerçevede seçim mekanizmasının asıl amacına hizmet etmesinde yarışmacılık/rekabet öğesine özel bir önem atfedilmektedir.31 Kuşkusuz demokrasinin sınırlarını genişleten tüm bu revizyonlar son tahlilde demokrasiye liberal bir içerik kazandırır. Çünkü aslında demokrasinin yarışmacı bir nitelik arz etmesi ancak ve ancak siyasal olduğu kadar sivil özgürlükleri de koruyabilecek liberal bir anayasanın varlığı ile mümkün olabilmektedir.32 Batı deneyiminin işaret ettiği gibi sağlıklı ve uzun ömürlü bir demokrasi, hukuk devleti, güçler ayrılığı ve temel özgürlüklerin korunduğu anayasal bir liberalizmin garantisine muhtaçtır. Fareed Zakaria bu özelliklere sahip olmayan demokrasileri liberal olmayan (illiberal) demokrasiler olarak isimlendirmiştir.33 Yayla’nın ifadesiyle, liberal demokrasi “halk rızası ve insan haklarına saygının” yanında “sınırlı ve anayasal bir yönetim” 28 Samuel Huntington, The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century, (Norman: University of Oklahoma Press, 1992), ss. 6-7. 29 Terry Karl, “The Hybrid Regimes of Central America”, Journal of Democracy, (Vol. 6, No. 3, 1995), ss. 72-86. Ayrıca bkz. Birol Akgün, Türkiye’de Seçmen Davranışı, Partiler Sistemi ve Siyasal Güven: 2002 Genel Seçimleri, 2004 Yerel Seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, 2. Baskı, Ankara: Nobel Yayınları, 2007, ss.6-7. 30 Seçimsel demokrasi ve seçimsel otoriteryenizm için sırasıyla bkz. Larry Diamond, Developing Democracy: Toward Consolidation, (Baltimore: John Hopkins University Press, 1999); Andreas Schedler (ed.), Electoral Authoritarianism: Dynamics of Unfree Competition, (Boulder: Lynne Rienner, 2006). 31 Robert Dahl, Polyarchy: Participation and Opposition, (New Heaven: Yale University Press 1971), s.152. 32 Stephen Holmes, “Precommitment and the Paradox of Democracy”, Jon Elster ve R. Slagstad, (eds.), Constitutionalism and Democracy, (Cambridge: Cambridge University Press, 1988), ss. 230–240. Konuyla ilgili benzer bir vurgu için bkz. Mustafa Erdoğan, Anayasal Demokrasi, 9. Baskı, (Ankara: Siyasal Kitabevi, 2012), ss.24-25. 33 Fareed Zakaria, “The Rise of Illiberal Democracy”, Foreign Affairs, (Vol. 76, No. 6. 1997), ss. 22-23. 7 PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN öngörmektedir.34 Diamond’ın oldukça geniş bir çerçevede kurguladığı ve benzer noktalara işaret ettiği liberal demokrasi tanımı, devletin seçilmişlerin kontrolünde olmasını, yürütmenin parlamento, yargı vb. kurumlarca yatay bir sorumluluğa tabi kılınmasını, kişi ve gruplara yönelik oldukça geniş bir biçimde tanımlanmış siyasal ve sivil özgürlükleri, hukuk önünde eşitliği ve işleyen bir hukuk devletini kapsamaktadır.35 Demokrasi olgusunun işlevselleştirilmesi ve ölçülmesi hususları da tıpkı tanımlanması gibi oldukça zordur. Siyaset biliminin neredeyse demokrasi teorisi üzerinden okunduğu davranışsalcı Amerikan akademisinde demokrasiyi tanımlamaya ve ölçmeye dönük çalışmalar giderek artmaktadır.36 Demokrasi ve diktatörlüklerden müteşekkil ikili (dichotomous) bir sınıflandırma yapılabileceği gibi demokrasi ve otokrasiler arasında bir çizgi boyunca farklı skorlar alan sürekli (continuous) demokrasi değişkenlerinden de bahsedilmektedir. Muhtelif ülkelerin (cross section) farklı yıllarda (cross time) kaydetmiş oldukları demokratik performanslarının ölçüldüğü Freedom House, Polity, Verhanen gibi veri setleri başta olmak üzere, benzeri bir dizi veri seti vasıtasıyla ampirik analizlere girişilmiş ve demokrasi ile birçok farklı değişken arasındaki çetrefilli ilişki çeşitli istatistiksel modellemeler yoluyla açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır.37 II. B. Demokrasi Çalışmaları: Demokratik Dönüşümden Demokratik Konsolidasyona Demokrasiye yönelik ilginin kökenleri oldukça geriye gitmektedir. Siyaset felsefesinin bünyesinde Aydınlanma filozoflarının demokrasi teorisine dönük katkıları göz ardı edilemez. Rousseau’dan J.S. Mill ve Marx’a kadar pek çok isim bugün bile çokça tartışılan farklı demokrasi anlayışları 34 Atilla Yayla, Siyaset Teorisine Giriş, (Ankara: Liberte Yayınları, 2002), s.35. 35 Larry Diamond, Developing Democracy: Toward Consolidation, (Baltimore: John Hopkins University Press, 1999), ss.11-12. 36 Erkki Berndtson ,“The Rise and Fall of American Political Science: Personalities, Quotations, Speculations”, International Political Science Review / Revue Internationale de Science Politique, (Vol. 8, No. 1, 1987), ss.85-100. 37 Gerardo L. Munck ve Jay Verkuilen, “Conceptualizing and Measuring Democracy: Evaluating Alternative Indices”, Comparative Political Studies, (Vol. 35, No. 1, February 2002), ss.5-34. İkili ve sürekli tanımlar konusunda ayrıca bkz. Samuel Huntington, The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century, (Norman: University of Oklahoma Press, 1992), ss. 11-12. 8 TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME önermişlerdir.38 Hatta çok öncesinde gerek Platon gerekse de Aristo siyasal rejimleri tasnif ederken demos’un iktidarına yani demokrasiye pejoratif bir anlam yükleyerek de olsa değinmekten geri durmamıştır.39 Ancak demokrasi ve demokratikleşmenin siyaset biliminin kanatları altına girmesi ve bilimselci bir metodoloji çerçevesinde ele alınması, 1945 sonrası yaşanan gelişmeler neticesinde gerçekleşmiştir.40 Bu çerçevede politik gelişme literatüründe yer alan başlıklardan biri olarak demokratikleşmeye özel bir önem atfedilmiştir. 1970’lerin ortasında yaşanan üçüncü demokrasi dalgasını takiben Soğuk Savaş sonrası Doğu Avrupa’da yaşanan gelişmeler sonucunda demokrasilerin sayısı hızla artmış; bu gelişmeler ise demokratikleşme olgusuna yönelik sivil ve siyasal ilgi ve merakı arttırmıştır.41 Demokratikleşmenin nedenleri ve sonuçları uzun yıllar tartışma konusu yapılmıştır. Demokratikleşme olgusu genellikle (1) otokratik rejimlerin liberalleşmesi (2) demokratik dönüşüm ve (3) demokratik konsolidasyon aşamalarını kapsayan üçlü bir çerçevede ele alınmaktadır.42 Her ne kadar yaşanan küresel demokratik dönüşüm pek çok ülkeyi içerse de yeni demokrasilerin vasıfları ve demokratik olarak sınıflandırılan rejimler arasındaki uçurum çerçevesinde yapılan tartışmalar pek çok soru işaretinin varlığını da gözler önüne sermiştir.43 Yukarıda sunulan üçlü ayrım dikkate alındığında ise demokratik dönüşümünü tamamlayan pek çok ülkenin tecrübe ettiği patolojilerin altı çizilmiştir.44 Bu ülkelerde yaşanmış olan demokratik dönüşümün istikrarı 38 Manfred G. Schmidt, Demokrasi Kuramlarına Giriş, çev. M. Emin Köktaş, (Ankara: Vadi Yayınları, 2002) ss.61-111. 39 Manfred G. Schmidt, Demokrasi Kuramlarına Giriş, çev. M. Emin Köktaş, (Ankara:Vadi Yayınları, 2002) ss.28-30. 40 Ali Resul Usul, “Demokratikleşme Çalışmalarının Serüveni, Endişe, Çoşku ve Kötümserlik”, Serap Yazıcı, Kemal Gözler ve Fuat Keyman, (eds.), Prof. Dr. Ergun Özbudun’a ArmağanEssays in Honor of Ergun Özbudun-, Volumu 1/ Cilt 1. Siyaset Bilimi/Political Science, (Ankara: Yetkin Yayınları, 2008), ss.479-480. 41 Thomas Carothers, “The End of The Transition Paradigm”, Journal of Democracy, (Vol. 13, No. 1, 2002), ss.5-9. 42 Carsten Schneider ve Philippe Schmitter, “Liberalization, Transition and Consolidation: Measuring the Components of Democratization” , Democratization, (Vol. 11, No. 5, 2004) , ss. 59-90. 43 Larry Diamond, “Thinking About Hybrid Regimes”, Journal of Democracy, (Vol. 13, No. 2, 2002), ss.21-34; Richard Rose ve Doh Chull Shin, “Democratization Backwards: The Problem of Third Wave Democracies”, Bristish Journal of Political Science, (Vol. 31, No. 2, 2001), s. 331; Thomas Carothers, “The “End of the Transition Paradigm”, Journal of Democracy, (Vol. 13, No. 1, 2002), s. 9. 44 Thomas Carothers, “The End of the Transition Paradigm”, Journal of Democracy, (Vol. 13, No. 1, 2002), s.9. 9 PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN noktasında karşılaşılan güçlükler; daha açık bir ifadeyle genç demokrasilerin kırılganlığı ve yetersizliği demokratik konsolidasyon sorununu ortaya çıkarmıştır.45 Hatta bu çerçevede demokratik konsolidasyon, demokrasi teorisinde münferit bir başlık olarak ele alınmıştır.46 Yine bağlantılı olarak liberal demokrasilerden ayrılan pek çok demokrasinin “sınıflandırılmasında” yaşanan güçlük aralarında Rusya, Ukrayna, Nijerya, Endenozya, Türkiye ve Venezüella’nın bulunduğu kimi ülkeleri, melez rejimler (hybrid regimes) başlığı altında demokrasi teorisyenlerinin gündemine taşımıştır.47 Melez rejimler çerçevesinde değerlendirilebilecek pek çok demokrasinin varlığına karşın; bu demokrasiler arasında belki de en bilineni Fareed Zakaria’ya ait liberal olmayan demokrasi (illiberal democracy) kavramsallaştırmasıdır. Siyasetin gölgesinin toplum üzerinde yoğun biçimde hissedildiği liberal olmayan demokrasilerde düzenli seçimler gerçekleştirilmesine karşın temel hak ve özgürlükler tesis edilememiştir. Demokrasinin pek çok Batı ülkesinde takip ettiği tarihsel izlekten sapması, liberal olmayan demokrasilerin ortaya çıkışına sebebiyet vermiştir.48 II. C. Demokratik Konsolidasyon: Demokrasinin Dayanıklılığı ve Derinliği Üçüncü demokrasi dalgasını müteakip otokrasilerin çözülüşü, demokratik dönüşüm ve takiben demokratik konsolidasyon aşamalarının her biri temel araştırma konusu olarak saptanmıştır.49 Bu çerçevede demokrasinin ne ölçüde yerleşmiş ve derinleşmiş olduğu konusuna odaklanan “konsolidoloji” 45 Andreas Schedler, “Measuring Democratic Consolidation”, Studies in Comparative International Development, (Vol. 36, No. 1, 2001), ss. 66-92.; Andreas Schedler, “Concepts of Democratic Consolidation”, Paper prepared for delivery at the 1997 meeting of the Latin American Studies Association, (Mexico, 17-19 Nisan 1997), s.7.; Omar Encarnacion, “Beyond Transitions: The Politics of Democratic Consolidation”, Comparative Politics, (Vol. 32, No. 4, 2000), ss. 487-488. 46 Philippe C. Schmitter ve Terry Lynn Karl, “The Conceptual Travels of Transitologists and Consolidologists: How Far to the East Should They Attempt to Go?”, Slavic Review, (Vol.53, No.1, 1994), ss. 173–85; 47 Larry Diamond, “Thinking About Hybrid Regimes”, Journal of Democracy, (Vol. 13, No. 2, 2002), ss.21-22. 48 Fareed Zakaria, “The Rise of Illiberal Democracy”, Foreign Affairs, (Vol. 76, No. 6, 1997), ss. 22-43. 49 Omar Encarnacion, “Beyond Transitions: The Politics of Democratic Consolidation”, Comparative Politics, (Vol: 32, No: 4, 2000), s. 479. 10 TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME olarak adlandırılabilecek yeni bir alt disiplin ortaya çıkmıştır.50 Demokratik konsolidasyon, demokratik rejimin çökmemesine tekabül ettiği gibi demokrasinin derinleşmesi ve eksiklerini gidermesi anlamını da taşımaktadır.51 Demokratik konsolidasyon olgusuna yönelik en çarpıcı değerlendirme ise Przeworski’den gelmektedir. Przeworski, demokrasinin “kasabadaki tek oyun” olmasının konsolidasyonun geçerli koşulu olduğunun altını çizmektedir. Demokrasinin tek oyun olması kuşkusuz demokrasi dışı sair siyasi tasavvurların seçenek olarak dışlanmasına işaret etmektedir.52 Tıpkı minimalist demokrasi kavramlaştırmalarında olduğu gibi demokratik konsolidasyona yönelik değerlendirmelerde de seçimlerin göz ardı edilemeyecek bir rol üstlendiği ifade edilebilir. Bu çerçevede demokratik konsolidasyon olgusunun tespit edilmesinde seçimler yoluyla iktidarın sorunsuz bir biçimde el değiştirmesi önem kazanmaktadır. Huntington, iktidarın iki defa sorunsuz el değiştirmesini (two turn-over test) konsolide demokrasiler için turnusol testi olarak değerlendirmiştir.53 Ancak kuşkusuz seçimlere kilitlenmiş böylesi bir konsolidasyon tanımının yanında demokratik değerlerin özümsenmesinin altının çizildiği sofistike konsolidasyon tanımlamalarına da yer verilmektedir.54 Pozitif konsolidasyon olarak da isimlendirilen bu süreç, gerek “elitler” gerekse de “kitleler” düzeyinde demokrasinin benim- 50 Ali Resul Usul, “Demokratikleşme Çalışmalarının Serüveni, Endişe, Çoşku ve Kötümserlik”, Serap Yazıcı, Kemal Gözler ve Fuat Keyman, (eds.), Prof. Dr. Ergun Özbudun’a Armağan- Essays in Honor of Ergun Özbudun-, Volumu 1/Cilt 1. Siyaset Bilimi/Political Science, (Ankara: Yetkin Yayınları, 2008), s.483; Philippe C. Schmitter ve Terry Lynn Karl, “The Conceptual Travels of Transitologists and Consolidologists: How Far to the East Should TheyAttempt to Go?”, Slavic Review, (Vol.53, No.1, 1994), ss. 173–185; Svetlozar A. Andreev, “Conceptual Definitions and Measurement Indicators of the Quality of Democracy: An Overview”, European University Institute. (RSCAS No. 2005/5, 2005), s.2. 51 Andreas Schedler, “What is Democratic Consolidation”, Journal of Democracy, (Vol.9, No.2, 1998), s.94; Andreas Schedler, “Measuring Democratic Consolidation”, Studies in Comparative International Development, (Vol: 36, No: 1, 2001), s.68. 52 Adam Przeworski, Democracy and the Market: Political and Economic Reforms in Eastern Europe and Latin America, (Cambridge University Press, New York, 1991), s.26. Kasabanın tek oyunu olgusu için ayrıca bkz. Juan Linz ve Alfred Stepan, Problems of Democratic Transition and Consolidation: Southern Europe, South America, and Post-Communist Europe, (Baltimore: The John Hopkins University Press, 1996), s.5. 53 Samuel P. Huntington, The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century, (Norman: University of Oklahoma Press,1993), ss.266-267. 54 Ergun Özbudun, Çağdaş Türk Politikası: Demokratik Pekişmenin Önündeki Engeller, çev. Ali Resul Usul, (İstanbul: Doğan Kitap, 2002), ss.8-9; Michael Bratton ve Nicolas van de Walle, Democratic Experiments in Africa, (Cambridge: Cambridge University Press, 1997), s. 235. 11 PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN senmesini içeren “uzun dönemli” bir değişime tekabül etmektedir.55 Öyle ki demokrasinin konsolidasyonu formel kurum ve prosedürlerin ötesinde siyasal kültürle ilişkilendirilebilmektedir.56 Tüm bunların yanında demokratik konsolidasyon olgusu bizatihi demokrasinin ne şekilde tanımlanmış olduğu ile de yakından ilişkilidir. Bu çalışmada pek çok Batı demokrasisinde gözlemlendiği gibi demokrasi ve liberalizm uyumlu bir bütün olarak ele alınarak liberal demokrasinin57 konsolidasyonu sorunu analiz edilmiştir. Bu bağlamda sağlıklı bir demokrasinin vücut bulmasının liberal değerlerin toplumda yerleşmesiyle yakından ilişkili olduğu kabul edilmiştir. III. TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON SORUNU: DÜNÜ VE BUGÜNÜ Türkiye’nin seçim, demokrasi ve partilerle tanışması Osmanlı’nın son dönemlerine kadar geri götürülebilir. Cumhuriyet döneminde ise Türk siyasetinde başarısızlıkla neticelenen Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası denemeleriyle gerçekleşen ilk çok partili demokrasiye geçiş teşebbüsleri bir kenara bırakılacak olursa, Türkiye’deki demokratik hayatın miladı Demokrat Partiye dayandırılabilir. 1946 yılında gerçekleştirilen ilk çok partili seçimler ve 1950 yılında Demokrat Partinin hükümet olması ile uzun yıllar devam eden tek parti iktidarının seçimle el değiştirmesi şüphesiz Türk demokrasisi açısından tarihi bir dönüm 55 Geoffrey Pridham, “The International Context of Democratic Consolidation: Southern Europe in Comparative Perspective”, Richard Gunther, Nikoforos P. Diamandouros ve HansJürgen Puhle, (eds.), The Politics of Democratic Consolidation: Southern Europe in Comparative Perspective, (Baltimore: The Johns Hopkins University Press, 1995), s. 169. 56 Bkz. Larry Diamond, Developing Democracy: Toward Consolidation, (Baltimore: Johns. Hopkins University Press, 1999), s.65-67; Larry Diamond, “Introduction: Political Culture and Democracy”, Larry Diamond, (ed.), Political Culture and Democracy in Developing Countries, Text Book Edition, (Boulder, CO: Lynne Rienner Publishers, 1994), ss. 1-15. 57 Bununla birlikte pek çok Batı Avrupa ve Kuzey Amerika demokrasisine kaynaklık eden liberal demokrasi anlayışına yönelik olarak da çeşitli eleştiriler yöneltilebilmektedir. Bu çerçevede “etnokültürel” çeşitliliğe sahip toplumlarda liberal demokrasinin yetersizliğin çokkültürlülüğü zorunlu bir hale getirdiği vurgulanmıştır. Bkz. Will Kymlicka ve Raphael Cohenalmagor, “Democracy and Multiculturalism”, R. Cohen-Almagor, (ed.), Challenges to Democracy: Essays in Honour and Memory of Isaiah Berlin, (London: Ashgate Publishing Ltd., 2000), ss. 89-118. 12 TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME noktasıdır.58 Pek çok yeni demokrasiye nazaran görece eski bir tarihte, İkinci Dünya Savaşı’nı takiben demokratik dönüşümünü gerçekleştiren Türkiye’de demokrasinin serüveni oldukça sancılı olmuştur. Zira her ne kadar demokratik yönelimin ilk adımını teşkil eden böylesi bir dönüşüm Türk demokrasi tarihinde yadsınamayacak bir öneme sahip olsa da, demokratik kazanımların yaşatılması ve korunması uzun vadede mümkün olamamıştır.59 Seçilmiş hükümetlere karşı yapılan doğrudan ve dolaylı askeri müdahalelerle billurlaşan bu durum, resmi ideoloji ile sorunlu farklı etnik, dinsel ve siyasal toplumsal hareketlerin siyasal haklar ve sivil özgürlüklerinden mahrum kalması sonucunu da doğurmuştur. Türk siyasi tarihinde söz konusu müdahaleciliğin belki de en bilinen örneği kuşkusuz periyodik olarak gerçekleşen askeri darbelerdir. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 tarihlerinde fiili olarak; 28 Şubat 1997 ve 27 Nisan 2007 tarihlerinde ise postmodern ve e-darbe biçiminde tezahür eden askeri müdahaleler demokratik yönetimleri akamete uğratmıştır.60 Bununla birlikte Türkiye’de demokratik hayatın hızlı bir dönüşüm geçirdiğinin de altı çizilmelidir. Türk demokrasinin bugününün anlaşılması için geçmişte kat edilen mesafenin saptanması kuşkusuz önem arz etmektedir. Türkiye’nin yakın tarihinde demokratikleşmeye yönelik adımların özellikle 1980 sonrasında 12 Eylül anayasasının yarattığı anti-demokratik vesayetçi kurumların geriletilmesi üzerine odaklandığını ifade etmek yanlış olmaz. Türkiye’de 1980 sonrasında gerçekleştirilmeye başlanan ilk reformlar, 2000’li yıllarda ivme kazanmıştır. Yaşanan bu hızlı demokratikleşme sürecinde ulus aşan dinamikler demokrasinin konsolidasyonunda ayrıcalıklı bir role sahip olmuştur. Öyle ki Türkiye’de iç dinamiklerin imkân tanımadığı ekonomik, siyasal, sosyal pek çok reform Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecinde realize edilebilmiştir. Köklü anayasa değişiklikleri ve uyum paketlerinin yasalaştırıldığı bu zaman dilimi hiç şüphesiz Türk demokrasi tarihinde önemli bir 58 Türkiye’de çok partili demokrasinin tarihi gelişimine dair kapsamlı bir değerlendirme için bkz. Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi: Sosyal, Kültürel, Ekonomik Temeller, (İstanbul: Timaş Yayınları, 2010), ss. 132-134, 151-155, 225-328, Ayrıca bkz. Feroz Ahmad, The Making of Modern Turkey, (London and New York: Routledge, 1993), ss.57-61, 102-120; Ergun Özbudun, “Türkiye’de Devlet Seçkinleri ve Demokratik Siyasal Kültür”, Ergun Özbudun, Ersin Kalaycıoğlu ve Levent Köker, (eds.), Türkiye’de Demokratik Siyasal Kültür, (Ankara: Türk Demokrasi Vakfı, 1995), s. 8. 59 Ergun Özbudun, Çağdaş Türk Politikası: Demokratik Pekişmenin Önündeki Engeller, çev. Ali Resul Usul, (İstanbul, Doğan Kitap, 2002), s.7. 60 Ahmet T. Kuru, “The Rise and Fall of Military Tutelage in Turkey: Fears of Islamism, Kurdism, and Communism”, Insight Turkey, (Vol. 14, No. 2, 2012), ss. 37-57. 13 PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN dönüm noktası olarak işaret edilebilir.61 Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde bugün temel hak ve özgürlükler çerçevesinde geçmişte hayal edilmesi bile güç olan birçok kazanım elde edilmiştir. Türkiye’nin demokratik dönüşüm sürecinde sosyolojik olarak dışlanmış çevresel güçlerin temsilcisi olarak ve daha fazla demokrasi vaadiyle iktidara gelen AK Parti’nin rolünü de unutmamak gerekir. Bu süreçte Türkiye’de uzun dönemdeki vesayetin bir uzantısı olarak sivil asker ilişkilerinin köklü bir dönüşüme uğraması ve kayda değer bir normalleşme sürecinin başlaması kuşkusuz önem arz etmektedir.62 Şüphesiz demokratikleşme (democratization) ve demokratik gerileme (de-democratization) bir arada işleyen “dinamik” süreçler olarak düşünülmedir.63 Tüm olumlu gelişmelere karşın Türkiye’de demokrasinin halen belirli sorunlarla malul olduğunu söylemek mümkündür. Türkiye bu çerçevede sınırlı bir demokrasi örneği, yani bir democradura olarak değerlendirilebilmektedir. İlgili literatürde Türkiye, liberal demokrasinin pek çok anlamda gerisinde yer alan, ancak otoriter olarak da nitelendirilemeyen bir rejimdir.64 Demokrasilerin ölçümünde yararlanılan çok çeşitli veri setlerinden/indekslerden bahsetmek mümkündür.65 61 Konuyla ilgili ayrıntılı bir değerlendirme için Ali Resul Usul, Democracy in Turkey: The Impact of EU Political Conditionality, (London: Routledge, 2010), Avrupa Birliğine üyelik sürecinde Türkiye’de gerçekleştirilen reformlara ilişkin bkz. Kıvanç Ulusoy, “Turkey’s Reform Effort Reconsidered, 1987-2004”, Democratization, (Vol 14, No: 3, 2007), ss: 473; Meltem Müftüler-Bac, “Turkey’s Political Reforms: The Impact of the European Union”, Southeast European Politics and Societies, (Vol: 10, No: 1, 2005), ss: 17-31; Ergun Özbudun ve Ömer Faruk Gençkaya, Türkiye’de Demokratikleşme ve Anayasa Yapımı Politikası, (İstanbul: Doğan Kitap, 2010). 62 Ersel Aydınlı, “Civil-Military Relations Transformed”, Journal of Democracy, (Vol. 23, No 1, January 2012), ss. 100-108; Yusuf Şevki Hakyemez, “Türkiye’de Son On Yılda (2002-2012) Demokratikleşme Sürecinde Atılan Adımlar”, Murat Yılmaz ve Hamit Emrah Beriş, (eds.), Türkiye’nin Demokratik Dönüşümü (2002-2012), (Ankara: Stratejik Düşünce Enstitüsü, 2012), ss.21-26. 63 Charles Tilly, Democracy, (Cambridge: Cambridge University Press, 1997), s. xi. 64 Ergun Özbudun, Çağdaş Türk Politikası: Demokratik Pekişmenin Önündeki Engeller, çev. Ali Resul Usul, (İstanbul: Doğan Kitapçılık, 2003), s.10; Demacradus olgusunun Latin Amerika örneğinde orijinal kullanımına dair bkz. Guillermo O’Donnell ve Philippe Schmitter, Transitions from Authoritarian Rule: Tentative Conclusions about Uncertain Democracies, (Baltimore: Johns Hopkins University Press, 1986), ss. 9-10. 65 Demokrasinin tanımlanması ve ölçümünün pek çok açıdan oldukça sorunlu olduğu kabul edilmelidir. Herşeyden önce kavramlaştırma ve ölçüm hususunda Avrupa merkezci bakış önemli bir handikap olarak bir kenarda durmaktadır. Bkz . David Beetham, “Key Principles and Indices for a Democratic Audit”, David Beetham, (ed.), Defining and 14 TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME Sistematik olarak çeşitli ülkelerde demokrasilerin nabzını ölçen demokrasi indeksleri de yukarıda sunulan bu tespiti doğrular niteliktedir. Pek çok demokrasiyle karşılaştırıldığında söz konusu indekslerde Türkiye’nin oldukça gerilerde yer aldığı tespit edilmektedir.66 (i) Özgürlükler Evi (Freedom House) İndeksi 1941 yılında kurulan ve Amerikan menşeli bir organizasyon olan Özgürlükler Evi (Freedom House), yayınladığı yıllık raporlar ve değerlendirme yazıları yoluyla dünyada özgürlüklere ilişkin saptamalarda bulunmaktadır.67 Yıllık olarak yayınlanan Dünya’da Özgürlük (Freedom in the World) raporunda anket soruları yoluyla oluşturulan indekste farklı ülkelerde özgürlükler puanlandırılmaktadır. Özgürlük indeksi (Gastil İndeksi)’nin oluşturulmasında farklı bileşenlerden faydalanılmaktadır. Oluşturulan indekste (a) seçim süreci, (b) siyasal çoğulculuk ve katılım, (c) işlevsel bir hükümet gibi sorularla siyasal özgürlükleri; (a) ifade ve inanç özgürlüğü, (b) toplanma ve dernek kurma özgürlüğü, (c) hukukun üstünlüğü ve (d) bireysel otonomi ve kişilik hakları gibi sorularla ise sivil özgürlüklerin saptanması amaçlanmaktadır.68 Olumludan olumsuza sıralanan ve 1 ile 7 arasında değerler alan Özgürlükler Evi (Freedom House) indeksinde (a) özgür, (b) kısmen özgür ve (c) özgür olma- Measuring Democracy: Sage Modern Politics Series Volume 36, (London: Sage Publication, 1994), s.26. Bununla birlikte demokrasi indekslerinin istismara açık olduğu ve yanlı bir politik enstrüman işlevi kazanabileceği tehlikesi de vurgulanabilmektedir. Bkz. Gerardo L. Munck, “Bringing Knowledge to Bear on Politics: The Uses and Misuses of Data in Democracy Promotion”, Gerardo L. Munck, (ed.), Measuring Democracy: A Bridge Between Scholarship, (Baltimore: The John Hopkins University Press, 2009), ss.8-12. Tüm bunların yanında mevcut demokratikleştirme söyleminin başta Latin Amerika olmak üzere azgelişmiş ülkelerde özünden uzaklaşarak kapitalist dünyanın ekonomik çıkarlarına hizmet edecek biçimde “düşük yoğunluklu bir demokrasiyi” olumlayan bir mahiyete sahip olduğu vurgulanmaktadır. Konuyla ilgili bkz. Barry Gills ve Joel Rocamora, “Low Intensity Democracy”, Third World Quarterly, (Vol. 13, No. 3, 1992), ss. 501-523. Ayrıca Türkçe’ye kazandırılan ve sol entelijensiyanın önemli isimlerini barındıran bir derleme için BKZ. Samir Amin, Andre Gunde Frank, Chomsky, “Düşük Yoğunluklu Demokrasi: Yeni Dünya Düzeni ve Yeni Politik Güçler”, Çev. Ahmet Fethi, (İstanbul: Alan Yayıncılık, 1995). 66 Aşağıda sunulan indekslerin dışında Türkiye, 31 OECD ülkelesini kapsayan Bertelsmann Sürdürülebilir Yönetişim İndeksinde demokrasi skoru dikkate alındığında son sırada yer almaktadır. Bkz. http://www.sgi-network.org/index.php?page=category&category=SA, Erişim Tarihi: (15.01.2013). 67 “About us”, “http://www.freedomhouse.org/about-us, Erişim Tarihi: (28.02.2013). 68 “Checklist Questions”, http://www.freedomhouse.org/report/freedom-world-2011/checklist-questions , Erişim Tarihi: (28.02.2013). 15 PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN yan ülkeler yer almaktadır.69 Özgürlükler Evi İndeksine göre Türkiye kısmen özgür bir ülke olarak nitelenmektedir (bkz. Tablo 1). (i) Ekonomist Demokrasi İndeksi (The Economist Intelligence Unit’s Index of Democracy) The Economist dergisi İstihbarat Birimi (Economist Intelligence Unit) tarafından hazırlanan demokrasi indeksinde (a) tam demokrasi, (b) arızalı demokrasi, (c) melez rejimler ve (d) otoriter rejimler olmak üzere dört kategori yer almaktadır. 1 ile 10 arasında değer alan ülkeler (a) seçimsel süreçler ve çoğulculuk (b) işleyen hükümet (c) siyasal katılım (d) siyasal kültür ve (e) sivil özgürlükler başlıkları altında değerlendirilmekte ve sıralanmaktadır. Sırasıyla 2006, 2008, 2010 ve 2011 yıllarında yayınlanan raporlarda farklı ülkelere ait demokrasiler puanlandırılmakta ve sıralanmaktadır. Ekonomist Demokrasi İndeksine göre Türkiye bir melez rejim olarak değerlendirilmektedir (ayrıca bkz. Tablo 1). 70 Türk demokrasisine yönelik demokrasi indeksleri çerçevesinde ortaya konulan değerlendirmeler kuşkusuz Türkiye’de demokrasinin bir bütün olarak yeniden gözden geçirilmesini elzem kılmaktadır. Öyle ki uzun yıllar atanmışların vesayeti demokrasi önünde bir engel olarak durmakta iken bugün demokrasinin yeni sorunları vardır. Kökleri oldukça derinlere uzanan vesayet zinciri kırılmasına karşın Türk demokrasisinin mevcut durumu halen kimi soru işaretlerini barındırmaktadır. Bu çerçevede konuya ilişkin farklı değerlendirmelere rastlamak mümkündür.71 Zira Türkiye’de farklı kesimlerin hak ve özgürlüklerine yönelik kimi sorunlar devam etmektedir.72 Demokratikleşmeye yönelik reformların 2007 yılından 2010 yılında ortaya çıkan anayasa tartışmalarına uzanan süreçte hız kaybettiği iddia edilmiştir.73 Yine 69 Özgürlükler Evi indeksine ilişkin bkz. Raymond Duncan Gastil, “The Comparative Survey of Freedom: Experiences and Suggestions” Studies in Comparative International Development, (Vol. 25, No. 1, 1990) ss. 25-50. 70 Democracy Index 2011, Democracy Under Stress: A report from the Economist Intelligence Unit, ss.32-41. (http://www.sida.se/Global/About%20Sida/S%C3%A5%20arbetar%20vi/ EIU_Democracy_Index_Dec2011.pdf,Erişim Tarihi: (11.1.2013). 71 Bu çerçevede Journal of Democracy Türkiye’ye ilişkin farklı kalemlerin yer aldığı özel bir sayı çıkarmıştır. Bkz. Journal of Democracy, (Vol. 23, No. 1, January 2012). 72 Berna Turam, “Are Rights and Liberties Safe?”, Journal of Democracy, (Vol. 23, No. 1, January 2012), ss. 109-118; Meltem Müftüler-Baç ve Fuat Keyman, “The Era of Dominant-Party Politics”, Journal of Democracy, (Vol. 23, No. 1, 2012), ss. 85-99. 73 Berna Turam, “Are Rights and Liberties Safe?”, Journal of Democracy, (Vol. 23, No. 1, 2012), s.110. 16 TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME Türkiye’deki siyasal elitler arasında tüm toplumu kucaklayacak ve farklı toplumsal kesimlerin özgürlük taleplerini de karşılayabilecek kapsamlı reformlar yapma konusunda henüz bir uzlaşı oluşmamıştır.74 Nitekim, TBMM’deki Anayasa uzlaşma komisyonunun iki yıllık çalışmalarından henüz bir sonuç çıkmaması da bunun en önemli göstergelerinden birisi olarak görülmektedir. Öte yandan Türkiye’de toplumsal temsil kabiliyetine sahip siyaseten güçlü ve özgürlükler konusunda tutarlı bir muhalefetin olmayışı nedeniyle iktidardaki Ak Parti üzerinde daha özgürlükçü adımlar atma konusunda yeterli siyasi baskı da oluşturulamamaktadır.75 74 Murat Somer , “Does It Take Democrats to Democratize? Lessons From Islamic and Secular Elite Values in Turkey”, Comparative Political Studies, (Vol. 44, No. 5, 2011), s.514, 518. 75 Mevcut iktidarı dengeleyecek temsil kabiliyetine sahip güçlü bir muhalefetin yokluğuna dair benzer bir vurgu için bkz. Meltem Müftüler-Baç ve Fuat Keyman, “The Era of DominantParty Politics”, Journal of Democracy, (Vol. 23, No. 1, 2012), s.97. 17 18 7.0 (Özgür Değil) 6.5 (Özgür Değil) 7.0 (Özgür Değil) 1.72(Otoriter Rejim) 1.62 (Otoriter Rejim) 1.08 (Özgür Değil) Türkmenistan Çad Kuzey Kore www.freedomhouse.org. Politik Haklar (PH) ve Sivil Özgürlüklere (SÖ) ait skorların ortalaması alınmıştır. 1-7 arasında değerler alan Özgürlükler Evi (Freedom House) indeksinde özgür, kısmen özgür ve özgür olmayan ülkeler yer almaktadır. Özgürlükler Evi indeksine ilişkin bkz. Raymond Duncan Gastil, “The Comparative Survey of Freedom: Experiences and Suggestions” Studies in Comparative International Development, (Vol. 25, No. 1, 1990) ss. 25-50. Ayrıca bzk. http://www.freedomhouse.org/report/freedom-world-2011/checklist-questions,Erişim Tarihi: (28.02.2013) * Democracy index 2011, Democracy Under Stress: A report from the Economist Intelligence Unit, (http://www.sida.se/Global/About%20Sida/S%C3%A5%20arbetar%20vi/EIU_Democracy_Index_Dec2011.pdf ) , Erişim Tarihi: (11.1.2013). The Economist dergisi İstihbarat Birimi (Economist Intelligence Unit) tarafından hazırlanan demokrasi indeksinde tam demokrasi, arızalı demokrasi, melez rejimler ve otoriter rejimler olmak üzere dört kategori yer almaktadır. 1 ile 10 arasında değer alan ülkeler (1) seçimsel süreçler ve çoğulculuk (2) işleyen hükümet (3) siyasal katılım (4) siyasal kültür (5) sivil özgürlükler başlıkları altında değerlendirilmekte ve sıralanmaktadır. Ayrıca bkz. www.eiu.com/ democracyindex2011; Demokrasi İndeksine ilişkin bkz. Laza Kekic, The Economist Intelligence Unit’s Index of Democracy. The World in 2007. London: The Economist, 2007, http://www. economist.com/media/pdf/DEMOCRACY_INDEX_2007_v3.pdf , Erişim Tarihi: (11.1.2013) † 5.5 (Özgür Değil) 3.92 (Otoriter Rejim) Rusya 5.89 (Melez Rejim) Singapur 3 (Kısmen Özgür) 5.94 (Melez Rejim) Ukrayna 5.0 (Kısmen Özgür) 3 (Kısmen Özgür) 4.5 (Kısmen Özgür) 7.79(Arızalı demokrasi) Güney Afrika 5.73 (Melez Rejim) 1(Özgür) 2 (Özgür) 7.81 (Arızalı demokrasi) Portekiz 3.93 (Otoriter Rejim) 1(Özgür) 9.52(Tam demokrasi) Danimarka Madagaskar 1(Özgür) 9.80 (Tam demokrasi) Norveç Türkiye Özgürlükler Evi (2011 yılı değerleri)† Demokrasi İndeksi (2011 yılı değerleri)* Ülkeler Tablo 1. Seçilmiş Bazı Ülkelerin Karşılaştırmalı Demokrasi Skorları (2012) PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME Kuşkusuz liberal demokrasi üzerinden yapılacak bir demokrasi kavramlaştırması en başta siyasal ve sivil özgürlüklerin korunmasını esas alacaktır.76 Bu çerçevede demokrasiyi yalnızca seçimlere hapseden bir demokrasi anlayışı, literatürde eleştirilere hedef olmaktadır.77 Akyol’un haklı biçimde vurguladığı gibi Türk demokrasinin en önemli sorunu demokrasinin liberal bir karakter taşımıyor oluşudur.78 Bir başka deyişle Türkiye’de cari demokrasinin en büyük handikabı sivil ve siyasal özgürlükleri koruyacak79 liberal bir nitelik taşımayışıdır. Çizilen bu çerçevede Türkiye’de siyasal ve sivil özgürlüklerin80 sağlanması hususunda kaydedilen başarılar ve mevcut yetersizlikler analiz edilmeye çalışılacaktır. (A) Siyasal özgürlükler Türkiye’de siyasal özgürlüklere yönelik atılan en büyük adımlardan biri, siyaset üzerinde askeri vesayetin sınırlandırılması olmuştur. Avrupa Birliği müzakere süreci çerçevesinde gerçekleştirilen reformlarla, olağanüstü hal kaldırılmış, MGK kararları tavsiye niteliğinde değerlendirilmiş, askeri mahkemelerin yapısı değiştirilmiş ve yargı yetkisi sınırlandırılmış, EMASYA protokolü rafa kaldırılarak jandarma ve polisin görev ve yetkileri yeniden tanımlanmıştır.81 Bununla birlikte 2002 sonrasında Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları çerçevesinde asker ve sivil uzantılarıyla seçilmiş hükümeti devirmeye yönelik girişimler yargıya taşınmıştır. Kuşkusuz hukuk devletinin gereği suçluların adalete teslim edilmesi ve yargılanmasıdır. Ancak -Avrupa Komisyonu tarafından da altı çizildiği gibi- tutukluluk sürelerinin uzunluğu ve adaletin ya- 76 Kenneth Bollen ve Pamela Paxton, “Subjective Measures of Liberal Democracy”, Comparative Political Studies , (Vol. 33, No. 2, 2000), ss. 58-86 aktaran Christian Welzel & Ronald Inglehart, “Liberalism, Postmaterialism, and the Growth of Freedom”, International Review of Sociology/Revue Internationale de Sociologie, (Vol. 15, No. 1, 2005), s. 87. 77 Philippe C. Schmitter ve Terry Lynn Karl, “What Democracy Is…And Is Not?”, Journal of Democracy, (Vol. 2, No. 3, 1991) s.78. 78 Mustafa Akyol, “The Issue is Liberalism, not Democracy”, 15 Aralık 2012, http://www.hurriyetdailynews.com/the-issue-is-liberalism-not-democracy.aspx?pageID=449&nID=36891& NewsCatID=41, Erişim Tarihi (25.01.2013) 79 Hak ve özgürlükler noktasında benzer bir vurgu için bkz. Berna Turam, “Are Rights and Liberties Safe?”, Journal of Democracy, (Vol. 23, No. 1, January 2012), ss. 109-118. 80 Siyasal ve sivil özgürlükler aynı zamanda Özgürlükler Evi’nin demokrasiyi ölçmeye yönelik iki temel bileşenidir. Bkz. http://www.freedomhouse.org/report/freedom-world-2011/ checklist-questions 81 Yusuf Şevki Hakyemez, “Türkiye’de Son On Yılda (2002-2012) Demokratikleşme Sürecinde Atılan Adımlar”, Murat Yılmaz ve Hamit Emrah Beriş, (eds.), Türkiye’nin Demokratik Dönüşümü (2002-2012), (Ankara: Stratejik Düşünce Enstitüsü, 2012), ss.21-26. 19 PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN vaş işlemesi hukuk devletine olan güveni azaltmakta aynı zamanda kişilerin hürriyetini orantısız bir biçimde kısıtlayabilmektedir.82 Bu nedenle Türkiye’de adil yargılama ilkesini güçlendirecek ve yargılama süresini kısaltacak bazı yargısal reformlara acil ihtiyaç duyulmaktadır. Türk demokrasisinde siyasal özgürlükler bağlamında dikkat çekici bir ikinci sorun ise Türkiye’de siyasal katılımın engellenmesi veya sınırlandırılmış olmasıdır. Demokratik yönetimlere yönelik doğrudan askeri müdahalelerin yanında demokratik katılımın farklı şekillerde engellenmesi de söz konusudur. Şüphesiz siyasal katılma hakkının engellenmesi veya sınırlandırılması demokrasiler açısından en az seçilmiş iktidarların uzaklaştırılması kadar yaralayıcıdır. Bunun en göz önünde örneği ise Türkiye’de siyasal partilere yönelik yasaklardır. Yarışmacı bir demokrasinin vazgeçilmez aktörleri olan siyasal partilerin Türkiye’de sıklıkla yasaklandığına şahitlik edilmiştir.83 Zira Türk siyasal hayatında 1960’lardan bu yana 27 siyasal parti kapatılmıştır.84 Demokratik yönetimin önemli bileşenlerinden biri olarak siyasal partilerin kapatılmasını zorlaştıracak önlemlerin alınması hiç şüphesiz önem arz etmektedir. Bununla birlikte Türkiye’de uzun yıllardır yürürlükte olan yüzde onluk seçim barajı uygulaması, siyasal partilerin demokratik sürece katılımını sınırlamaktadır.85 Şüphesiz farklı siyasal düşünce ve ideolojilerin de facto olarak engellenmesinin ve dolayısıyla Türkiye’de demokratik temsilin bu şekilde zedelenmesinin uzun vadede demokratik meşruiyet sorunlarına yol açması kaçınılmazdır. (B) Sivil özgürlükler Türkiye’de siyasal özgürlükler kadar önemli bir diğer konu sivil özgürlüklerdir. Liberal bir demokrasinin gereği kuşkusuz bireylerin sivil özgürlük alanla- 82 European Union: European Commission, Commission Staff Working Document: Turkey 2012 Progress Report, s.7, 10 October 2012, available at: http://www.unhcr.org/refworld/ docid/5097ab402.html [accessed 2 February 2013] 83 Senem Aydın Düzgit, “What is Happening in Turkey? Party Closure and Beyond”, Center for European Policy Studies, (CEPS Commentary May 22/2008, 2008). 84 Ödül Celep, “The Political Causes of Party Closures in Turkey”, Parliamentary Affair, (Vol. 65, No. 4, 2012). 85 Ergun Özbudun, “Turkey: How Far from Consolidation?”, Journal of Democracy, (Vol. 7, No. 3, 1996), s. 127. Bununla birlikte %10’luk seçim barajı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından bir ihlal olarak değerlendirilmemiştir. Bkz. “AİHM: Yüzde 10 Seçim Barajı Hak İhlali Değil”, 30 Ocak 2007, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/5862722.asp, Erişim Tarihi (20.06.2013). 20 TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME rına müdahale edilmemesi olacaktır. Türkiye’de devletin sosyal alana yönelik müdahaleciliği ise hükümetlerden bağımsız olarak uzun yıllar sürdürülmüştür. Resmi devlet ideolojisinden destek alan vesayetçiliğin gücünün azalması ise ne yazık ki sivil özgürlüklerin toplumun tüm kesimleri için koruma altına alınmasını beraberinde getirmemiştir. Öyle ki basın yayın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü gibi pek çok sivil özgürlük Türkiye’de halen yeterince kökleşmemiştir. Özgürlükler Evi’ne (Freedomhouse) göre ifade özgürlüğünü sınırlayan Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi ve basın özgürlüğünü kısıtlayan 277. ve 216. maddeleri Türkiye’de sivil özgürlüklere yönelik önemli tehditlerdir.86 Son yıllarda Türk demokrasisine yöneltilen en önemli eleştirilerden bir diğeri ise Türkiye’de basın özgürlüğünün ihlal edilmesidir. Gazetecileri Koruma Komitesi’ne (Committee to Protect Journalists) göre toplam 76 gazetecinin hükümet karşıtı faaliyetler nedeniyle tutuklanmış olması, siyasal muhalefeti susturmaya yönelik bir girişim olarak değerlendirilmiştir.87 Bununla birlikte İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne (Human Rights Watch) göre toplanma özgürlüğünü kısıtlayan veya imkânsızlaştıran bürokratik engeller ve polisin protestoculara yönelik orantısız güç kullanımı temel bir özgürlüğün sekteye uğratılması olarak eleştirilmiştir.88 Adalet Bakanlığı tarafından, tutuklu gazetelecilerin münhasıran gazetecilik faaliyetlerinden dolayı değil, seçilmiş hükümete karşı askerlerce planlanan askeri darbe hazırlıklarına karıştıkları için yargılandıkları açıklansa da; bu durum Türkiye’nin dış dünyadaki demokratik imajını olumsuz yönde etkilemektedir. Tüm bunların yanında başta eğitim, inanç ve ibadet hürriyeti olmak üzere temel haklar konularında gerekli adımların atılması da pek çok açıdan önemlidir. 2009 yılında “milli birlik ve beraberlik projesi” biçiminde ortaya konulan ancak zaman içinde sekteye uğrayan farklı kollektivitelere yönelik demokratik açılım projesi bu anlamda önem taşımaktadır.89 Bu çerçevede 86 “Turkey Strongly Urged to Liberalize Article 301”, http://www.freedomhouse.org/article/ turkey-strongly-urged-liberalize-article-301, Erişim Tarihi: (15.02. 2013) 87 “Turkey’s Press Freedom Crisis The Dark Days of Jailing Journalists and Criminalizing Dissent”, A Special Report by the Committee to Protect Journalists, (NewYork: United Book Press United Book Press, 2012). 88 Turkey: Continuing Restrictions on Freedom of Assembly: Letter to Deputy Prime Minister Abdullah Gül, 28 Nisan 2004, http://www.hrw.org/news/2004/04/27/turkey-continuingrestrictions-freedom-assembly, Erişim Tarihi: (15.2.2013) 89 Milli birlik ve beraberlik projesi için bkz. Yusuf Şevki Hakyemez, “Türkiye’de Son On Yılda (2002-2012) Demokratikleşme Sürecinde Atılan Adımlar”, Murat Yılmaz ve Hamit Emrah Beriş, (eds.), Türkiye’nin Demokratik Dönüşümü (2002-2012), (Ankara: Stratejik Düşünce Enstitüsü, 2012), ss.21-26. 21 PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN 2013 yılı ile beraber Kürt sorununun kalıcı olarak çözülmesine yönelik uygulamaya konulan “barış süreci”, akil adamlar komisyonu oluşturulması ve sorunların müzakereler yoluyla çözüme kavuşturulma teşebbüsü geleceğe yönelik olumlu bir hava yaratmaktadır. Öte yandan başörtülü öğrenci ve çalışanlar konusunda sınırlamalar da devam etmektedir. Üniversitelerde eğitim alan başörtülü öğrenciler ve çalışan başörtülü memurların hak talepleri konusundaki belirsizlikler sürmektedir. Şüphesiz kılık kıyafet özgürlüğü bağlamında bu konuda da daha ciddi adımların atılması önem taşımaktadır. III. A. Türkiye’de Siyasal Kültür ve Demokratik Konsolidasyon Demokratikleşme konusunda yaşanan muhtelif sorunlar Türk demokrasisinin ne ölçüde kurumsallaşmış olduğuna dair çeşitli soruları da beraberinde getirmiştir.90 Türkiye’de demokratik konsolidasyon sorununa ilişkin farklı çalışmalar muhtelif nedenlerin altını çizmiştir: (a) Sosyo-ekonomik yapı ve sınıfsal ilişkilerin niteliği91, (b) anayasal/hukuksal mevzuat eksiklikleri92, (c) asker-sivil ilişkilerinde vesayetçilik sorunu93 süregelen tartışmalar içerisinde altı çizilen başlıkların yalnızca bir kısmını oluşturmaktadır. Yukarıda sayılan tüm bu yaklaşımların yanında bir başka önemli ana akım ise kuşkusuz siyasal kültür üzerine bina edilmiştir. Siyasal kültür orjinli muhtelif çalışmalar gerek kitlesel düzeyde gerekse elitler düzeyinde Türkiye’de 90 Ergun Özbudun, “Türkiye’nin Demokratikleşmesinin Önündeki Engeller”, Stratejik Boyut, (Vol.2, No.7, 2010), ss.13-17. Konuyla ilgili 1990’lara ait daha kuramsal bir değerlendirme için Ergun Özbudun, “Turkey: How Far from Consolidation?”, Journal of Democracy, (Vol. 7, No. 3, 1996), ss.123-138. 91 Çağlar Keyder, “The Political Economy of Turkish Democracy”, New Left Review, Vol. 115, 1979; Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi: Sosyal, Kültürel, Ekonomik Temeller, (İstanbul: Timaş Yayınları, 2010), ss.29-71; Ziya Öniş ve Umut Türem, “Entrepreneurs, Democracy and Citizenship in Turkey”, Comparative Politics, (Vol. 34, No. 4, 2002), ss.439-456. 92 Ergun Özbudun ve Ömer Faruk Gençkaya, Türkiye’de Demokratikleşme ve Anayasa Yapımı Politikası, (İstanbul: Doğan Kitap, 2010); Serap Yazıcı, Demokratikleşme Sürecinde Türkiye, (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2009), ss.3-7. 93 Ahmet T. Kuru, “The Rise and Fall of MilitaryTutelage in Turkey: Fears of Islamism, Kurdism, and Communism”, Insight Turkey, (Vol. 14, No. 2, 2012), ss. 37-57; Metin Heper ve Aylin Güney, “The Military, Political Islam and Democracy in Turkey”, Armed Forces and Society, (Vol. 26, Summer, 2000), ss. 635-657. Konuyla ilgili yasal mevzuata ve aktüel tartışmalara değinen bir derleme için bkz. Vahap Coşkun, “Yeni Anayasada Sivil-Asker İlişkilerinin Demokratik Modeli”, Murat Yılmaz ve Yusuf Tekin, (eds.), SDE Analiz, (Ankara: Stratejik Düşünce Enstitüsü, Aralık 2011). 22 TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME demokrasi açığını açıklamayı amaçlamışlardır.94 Kimi kültürel özellikler ile siyasal rejimler arasındaki belirleyici ilişki pek çok farklı çalışmada vurgulanmıştır.95 Bu nedenle siyasal kültür ve demokrasi ilişkisi pek çok açıdan derinlemesine bir analize ihtiyaç duymaktadır. III. B. Siyasal Kültür ve Demokrasi İlişkisi Yapılan pek çok çalışma siyasal kültür ve demokratik konsolidasyon arasındaki içkin bağın altını çizmiştir.96 Siyasal kültür, Max Weber’in Kapitalizmin Ruhu ve Protestan Ahlakı isimli başucu eserinden bu yana sosyal bilimlerde yadsınamaz bir yere sahip olmuştur.97 Mark I. Lichbach kültürü “sosyal hayata nizam verecek ve insanların gündelik hayatlarını devam ettirmesine izin verecek” kimi özellikleri bünyesinde barındıran bir olgu olarak açıklamaya çalışır.98 Marx Howard Ross ise Lichbach’in bu tanımına ek olarak kültürün yalnızca dışımızdaki dünyayı anlamaya yönelik değil, aynı zamanda bireylere “sosyal ve politik bir kimlik” kazandırmak suretiyle eylemlerini şekillendirmeye dönük bir işlev üstlendiğinin de altını çizmektedir.99 94 Kitle ve siyasal elitler düzeyinde siyasal kültürün kompozit bir analizi için Ergun Özbudun, “ Political Culture and Democracy in Turkey”, Indra de Soysa ve Peter Zervakis, (eds.), The Relevance of Culture in Politics and Governance in the Euro-Mediterranean Zone, ZEI Discussion Paper: 2002: C 111, (Bonn, Center for European Integration Studies, 2002), ss. 89-96. Elitlere yönelik bir analiz için bkz. Ergun Özbudun, “States Elites and Democratic Political Culture in Turkey”, Larry Diamond, (ed.), Political Culture and Democracy in Developing Countries, (Boulder, CO: Lynne Reinner,1993), ss. 247-268. Kitlesel düzeyde bir analiz için Ersin Kalaycıoğlu, “Türkiye’de Siyasal Kültür ve Demokrasi”, Ergun Özbudun, Ersin Kalaycıoğlu ve Levent Köker, (eds.), Türkiye’de Demokratik Siyasal Kültür, (Türk Demokrasi Vakfı, Ankara, 1995), ss.43-69. 95 Konuyla ilgili temel bir eser için bkz. Gabriel A. Almond ve Sidney Verba, The Civic Culture: Political Attitudes and Democracy in Five Nations, (Princeton: Princeton University Press, 1963). 96 Bkz. Larry Diamond, “Developing Democracy: Toward Consolidation”, (Baltimore: Johns. Hopkins University Press, 1999), s.65; Larry Diamond, “Introduction: Political Culture and Democracy”, Larry Diamond, (ed.), Political Culture and Democracy in Developing Countries Text Book Edition, (Boulder, CO: Lynne Rienner Publishers, 1994), ss. 1-15. 97 Robert W. Jackman ve Ross A. Miller. “A Renaissance of Political Culture?”, American Journal of Political Science, (Vol. 40, No.3, 1996), s.632. 98 Mark I. Lichbach, Is Rational Choice Theory All of Social Science?, (Ann Arbor: University of Michigan Press, 2003), s. 79. 99 Marc Howard Ross, “Culture and Identity in Comparative Political Analysis”, Comparative Politics: Rationality, Culture and Structure, Mark Irving Lichbach ve Alan Zuckerman, (eds.), (Cambridge: Cambridge University Press, 1997), s.42. 23 PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN Modern politik kültür çalışmalarının miladı kimi ulusların neden “otoriter” bir karakter kazandıklarını anlamaya dönük olarak “Margaret Mead” ve “Ruth Benedict” isimli antropologların İkinci Dünya Savaşı esnasında yaptıkları çalışmalara dayandırılmaktadır.100 Geniş bir değerler demeti olarak kültür nosyonu genel anlamda ekonomik ve politik gelişme ile doğrudan doğruya bağlantılı bir parametre olarak düşünülmektedir.101 Bu konuda Almond ve Verba’nın Civic Culture çalışması çığır açıcı öncü bir araştırma olmuştur.102 Siyasal kültürle bağlantılı olarak güven, tolerans ve benzeri bir dizi kültürel etkenin varlığını araştıran siyasal kültür çalışmaları anketler yoluyla toplumsal temayülleri belirlemeyi amaçlamaktadır.103 Yapılan anket çalışmalarıyla bireylerin demokrasiye olan inançlarını ve bağlılıklarını tespit etmeyi amaçlayan politik kültür çalışmaları farklı coğrafyaların kültürel tutumları çerçevesinde adeta tüm yerkürenin haritasını çıkarmaktadır.104 Pek çok ülkeyi kapsayan Dünya Değerler Araştırması (World Value Survey) ve farklı coğrafyaları konu eden Avrupa barometresi (Eurobarometer), Afrika Barometresi (Afrobarometer), Arap Barometresi (Arabbarometer) ve Asya Barometresi (Asiabarometer) gibi birçok anket çalışması farklı kültürlerin farklı değer ve tutumlarını analiz konusu etmiştir.105 Siyasal kültür çalışmaları içerisinde önemli bir diğer damar ise kuşkusuz liberal değerlerle ilişkilidir. Liberal değerlerin neler olduğu sorusu ise pek çok açıdan yanıta muhtaçtır. Liberalizm, (a) birey, bireysel özgürlük ve insan hakları, (b) anayasacılık ve hukukun üstünlüğü, (c) sınırlı devlet, (d) tarafsız devlet ve (e) piyasa ekonomisi olarak sıralanabilecek ilkeleri bünyesinde barındıran bir değerler sistemine dayanmaktadır.106 100 Jeffrey Olick ve Tatiana Omeltchenko, “Political Culture”, International Encyclopedia of The Social Sciences, Volume 6, 2nd Edition, USA: McMillan Reference, 2008, s.301. 101 Ronald Inglehart, Culture Shift in Advanced Industrial Society, (Princeton: Princeton University Press, 1990), ss.1-25. 102 Bkz. Gabriel A. Almond ve Sidney. Verba, The Civic Culture, (Princeton, NJ: Princeton University Press, 1963). 103 Türkiye’de siyasal kültüre ilişkin yukarıda altı çizilen öğelere değinen bir değerlendirme için Ersin Kalaycıoğlu, “Türkiye’de Siyasal Kültür ve Demokrasi”, Ergun Özbudun, Ersin Kalaycıoğlu ve Levent Köker, (eds.), Türkiye’de Demokratik Siyasal Kültür, (Ankara: Türk Demokrasi Vakfı, 1995), ss. 52-66. 104 Ronald Inglehart ve Christian Welzel, “Changing Mass Priorities: The Link Between Modernization and Democracy”, Perspectives on Politics, (Vol 8, No. 2, 2010) , s. 554. 105 Veri setleri için bkz (sırasıyla): http://www.worldvaluessurvey.org/,http://ec.europa.eu/public_opinion/index_en.htm , http://www.afrobarometer.org/, http://www.arabbarometer.org/, https://www.asiabarometer.org/. 106 Mustafa Erdoğan, “Liberalizm ve Türkiye’deki Serüveni”, Murat Yılmaz, (ed.), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 7: Liberalizm, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2005), ss.28-31. 24 TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME Bu çerçevede siyasal kültür çalışmaları bünyesinde yer alan ve yukarıda sıralanan ilkelerle bağlantılı bir dizi araştırmadan bahsetmek mümkündür. Pazar merkezli “sözleşmeciliğe” dayalı liberal değerler bu çerçevede demokrasinin konsolidasyonu ve demokratik bir barış için büyük bir önem taşır.107 Bu bağlamda özellikle Post-Sovyet ülkelerde kültür-demokrasi ilişkisi dikkat çekici bir akademik ilgiyi beraberinde getirmiştir. Bu ülkelerde milliyetçilik ve kolektivizm tartışmaları başta olmak üzere demokrasi başlığı altında farklı temalara değinen çalışmalara da rastlamak mümkündür.108 Yine Afrika’da siyasal kültürle bağlantılı olarak liberalizm-devletçilik tartışmaları da oldukça dikkat çekicidir.109 Sonuç itibariyle farklı bağlamlarda gerçekleştirilen tüm bu çalışmalarda siyasal kültür, demokrasinin başarısı açısından önemli kabul edilmiştir. III. C. Türkiye’de Siyasal Kültürün İmkânları ve Limitleri: Liberal Değerlerin Eksikliği Ekonomik gelişme ve siyasal kültür arasında içkin bir bağ olduğu genellikle kabul gören bir varsayımdır. Bu konuda Lipset, çığır açan çalışmasıyla ekonomik refah artışı gibi sosyo-ekonomik niteliğe sahip yapısal bir parametre ile politik kültür arasında bir köprü kurmuştur. Başka bir ifadeyle, bireylerin bilişsel düzeylerini bir faktör olarak konu eden politik kültür çalışmaları Lipset’in önermeleriyle adeta yapısal bir zemine oturmuştur.110 Ingelhart ve Welzel’in çalışmaları Lipset’in önermesini bir adım daha ileri taşımış, özellikle ekonomik gelişimlerini tamamlamış post- endüstriyel toplumların maddi çıkarlardan çok özgürlükleri ön plana çıkardıklarını ve bu nedenle demok- 107 Michael Mosseau, “Market Prosperity, Democratic Consolidation and Democratic Peace”, Journal of Conflict Resolution, (Vol.44, No.4, 2000), s.473, 476-480. 108 Vladimir Tismaneanu, “Discomforts of Victory: Democracy, Liberal Values and Nationalism in Post-Communist Europe”, West European Politics, (Vol. 25, No.2, 2002) , ss. 81-100; Steven E. Finkel, Stan Humphries ve Karl-Dieter Opp, “Socialist Values and the Development of Democratic Support in the Former East Germany”, International Political Science Review, (Vol. 22, No. 4, 2001), ss. 339-361. 109 Naomi Chazan, “Between Liberalism and Statism: African Political Cultures and Democracy”, Larry Diamond, (ed.), Political Culture & Democracy in Developing Countries, (Colorado: Lynee Rienner, 1994), ss.59-97. 110 Seymour Martin Lipset, Lipset, “Some Social Requisites of Democracy: Economic Development and Political Legitimacy”, American Political Science Review, (Vol.53, No.1, 1959), ss. 69-105. Lipset’in bu önermesinin yanında demokratik konsolidasyon için pazar mekanizmasının önemine vurgu yapan çalışmalar da mevcuttur. Bkz. Michael Mosseau, “Market Prosperity, Democratic Consolidation and Democratic Peace”, Journal of Conflict Resolution, (Vol.44, No.4, 2000), s.473, 476-480. 25 PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN rasiye dönük taleplerin ve demokratik kültürün ekonomik anlamda gelişmiş toplumlarda daha üst düzeylerde olduğunu iddia etmiştir.111 Söz konusu çalışmalarda ekonomik büyüme siyasal kültür; siyasal kültür ise demokrasi üzerinde belirleyici bir faktör olarak öne çıkmaktadır.112 Bununla beraber kültürü sosyo-ekonomik gelişmeden bağımsız bir değişken olarak ele alan kültüralist bir okuldan da bahsedilebilir. Kültüralistlere göre kültür, siyaset ve ekonomiye göre bir basamak üstte belirleyici bir konumda yer almaktadır.113 Türkiye örneğinde siyasal kültürle bağlantılı olarak liberal demokratik prensiplerin içselleştirilmesi demokratik konsolidasyon için önem taşımaktadır.114 İşleyen bir demokrasi, pazar ekonomisinin yanında çoğulculuk üzerine bina edilmiş liberal bir değerler sistemiyle mümkün olacaktır.115 Devlet karşısında bireyi koruyan, sözleşmeciliğe ve serbest pazara dayalı bir sistem öneren liberal felsefe pek çok açıdan demokrasinin tarihi gelişimi için yadsınamaz bir öneme sahip olmuştur.116 Bu nedenle bireylerin demokrasiye yönelik tutum ve inançlarının yanında liberal değerlerle ne derece barışık olduğu da kuşkusuz işleyen bir demokrasi açısından önem taşımaktadır. Bireylerin devletin üstlenmesi gerektiği role ve sınırlarına yönelik inanç ve tutumları liberal demokrasinin yerleşmesi açısından büyük bir önem arz 111 Roland Ingelhart ve Christian Welzel, Modernization and Postmodernization: Cultural, Economic, and Political Change in 43 Societies, (New York: Princeton University Press, 1997), ss. 7-8; Ronald Inglehart, “The Renaissance of Political Culture”, American Political Science Review, (Vol.82, No.4, December 1988), ss. 1203-1230; Christian Welzel ve Ronald Inglehart , “Liberalism, Postmaterialism, and the Growth of Freedom”, International Review of Sociology/Revue Internationale de Sociologie, (Vol. 15, No. 1, 2005), ss. 81-108. 112 Yine benzer argümanlar için bkz. Ronald Inglehart, “The Renaissance of Political Culture”, American Political Science Review, (Vol.82, No.4,1988), ss. 1203-1230; Christian Welzel ve Ronald Inglehart , “Liberalism, Postmaterialism, and the Growth of Freedom”, International Review of Sociology/Revue Internationale de Sociologie, (Vol. 15, No. 1, 2005), ss. 81-108. 113 Kültüralist okula ve kültüralist teorisyenlere dair kapsamlı bir analiz için bkz. Ronald Inglehart ve Christian Welzel, Modernization, Cultural Change and Democracy: The Human Development Sequence, (New York: Cambridge University Press, 2005), ss.18-19 114 Bu çerçevede serbest pazarın gelişimiyle toplumda sözleşmeci ilişki biçimlerinin yerleşmesine vurgu yapan bir analiz için Michael Mosseau, “Market Prosperity, Democratic Consolidation and Democratic Peace”, Journal of Conflict Resolution, (Vol.44, No.4, 2000), s.473, 476-480. 115 Michael Novak, The Spirit of Democratic Capitalism, (New York: Simon and Schuste, 1982), s.14. 116 Fareed Zakaria, “The Rise of Illiberal Democracy”, Foreign Affairs, (Vol. 76, No. 6, 1997), ss. 22-43; Bican Şahin, Liberal Demokrasinin Temelleri, Bican Şahin, (ed.), Demokrasi Teorisinde Güncel Tartışmalar, (Ankara: Orion Kitabevi, 2008), ss. 6-28. 26 TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME etmektedir.117 Bu çerçevede Türkiye’de demokratik konsolidasyon açısından önemli sorunlardan biri devletçi bir siyasal kültür ile liberal demokratik normlar arasındaki çatışmadır.118 Türkiye örneğinde gerek kitlelerin gerekse de politika yapımında etkili olan aktörlerin liberal demokratik bir kültürü içselleştirdiklerini söylemek pek çok açıdan mümkün görünmemektedir. Türkiye’de yaşanan hızlı sosyo-ekonomik dönüşüm; inançlar, değerler ve tutumları da değiştirmiştir. Ak Parti kendini “muhafazakâr demokrasi” orijininde tanımlayarak topluma ulaşmaya çalışmış ve başarılı olmuştur. Ancak gelinen bu noktada Türkiye’de liberal demokrasinin siyasal elitler düzeyinde tam anlamıyla benimsenmiş olduğunu iddia etmek güçtür.119 Başta sivil özgürlükler olmak üzere temel özgürlüklere yönelik artan kaygılar, Türkiye’de demokrasinin liberal niteliğine ilişkin soru işaretlerini de beraberinde getirmiştir. Bu çerçevede Türkiye’de demokrasinin başat sorununun liberalizm ile ilişkili olduğu iddia edilmiştir.120 Muhafazakârlığın anahtar kavramları olan gelenekçilik, organizmacı bir toplum ve kolektivizm karşısında121 sınırlı bir devlet tasavvuru ve bireycilik önemli liberal değerler olarak bir kenarda durmaktadır.122 Geçmişte yapılan ampirik çalışmaların da gösterdiği gibi toplumsal düzeyde siyasal özgürlüklere atfedilen önem, demokrasinin konsolide olmasına izin vermeyecek biçimde düşük düzeylerdedir.123 Ancak kuşkusuz siyasal kültürün dönüşümü kolay olmamakla beraber imkânsız da değildir. Türkiye’de yaşanan sosyo-ekonomik dönüşümün yansımalarının siyasal düzeyde hissedilmesi için makul bir süreye ihtiyaç vardır. Bir başka 117 Bu çerçevede bir değerlendirme için Birol Akgün, “Türkiye’de Devletçi Siyasal Kültür ve Demokratik Konsolidayon Sorunu”, Demokrasi Platformu, (Yıl. 4, Sayı. 14, 2008), ss.12-14. 118 Birol Akgün, “Türkiye’de Devletçi Siyasal Kültür ve Demokratik Konsolidayon Sorunu”, Demokrasi Platformu, (Yıl. 4, Sayı. 14, 2008), ss.1-20. 119 Murat Somer , “Does It Take Democrats to Democratize? Lessons From Islamic and Secular Elite Values in Turkey”, Comparative Political Studies, (Vol. 44, No. 5, 2011), s.518. 120 Mustafa Akyol, “The Issue is Liberalism, not Democracy”, 15 Aralık 2012, http://www.hurriyetdailynews.com/the-issue-is-liberalism-not-democracy.aspx?pageID=449&nID=36891& NewsCatID=41, Erişim Tarihi: (25.01. 2013). 121 Sözkonusu kavramlara ilişkin bkz. Andrew Heywood, Politics, Second Edition, (NewYork: Palgrave McMillan, 2002), ss.47-48. 122 Liberalizm için bkz. Mustafa Erdoğan, “Liberalizm ve Türkiye’deki Serüveni”, Murat Yılmaz, (ed.), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce”, Cilt 7: Liberalizm, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2005), ss.28-31. 123 Mark Tessler ve Ebru Altınoğlu, “Political Culture in Turkey: Connections among Attitudes Toward Democracy, The Military and Islam”, Democratization, (Vol. 11, No.1, 2004), ss.43-46. 27 PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN ifadeyle sosyo-ekonomik yapıların dönüşümünün siyasal kültüre etki etmesi uzun yıllara yayılan bir süreçtir. Bu çerçevede Inglehart, kültürel dönüşümün kuşaklararası bir mahiyete sahip olduğunun altını çizmektedir.124 Kuşkusuz Türkiye’de küreselleşmeyle ilintili ekonomik liberalleşme ve pazar ekonomisinin derinleşmesi uzun dönemde liberal demokrasi için önem arz edecektir.125 Bununla birlikte Erdoğan’ın ifadesiyle “sosyo-ekonomik etkenleri vurgulayan tahlillerin” yanında liberal tezlerin “aydın gruplar ve politikacılar” tarafından dile getirilmesi, toplumsal düzeyde “zihniyet değişimine” yol verebilecektir. Bu çerçevede liberal değerlerin toplumsal düzeyde difüzyonunun sağlanması bir diğer önemli faktör olarak öne çıkabilmektedir.126 IV. SONUÇ YERİNE: DEĞERLENDİRME VE ÖNGÖRÜLER Muhteva olarak derinlik kazanan ve mekânsal olarak genişleyen demokrasi olgusu bugün neredeyse evrensel bir değer haline gelmiştir. Bununla birlikte geçmişten bugüne inişli çıkışlı bir seyir izleyen, ilerleme ve gerilemenin art arda yaşandığı demokratikleşme deneyimi pek çok ülkede istikrardan yoksun ve kesintili olmuştur. Bu çerçevede demokratik geçişini tamamlamış birçok üçüncü dalga demokrasisi süreç içinde farklı sorunlarla yüz yüze gelmiş ve sağlıklı işleyen bir demokrasi tesis etmede başarısız olmuşlardır. Dayanıklı ve nitelikli demokrasileri ortaya çıkarma düşüncesi ise demokratik konsolidasyon olgusunu önemli kılmaktadır.127 124 Ronald Inglehart, Culture Shift in Advanced Industrial Society, (Princeton: Princeton University Press, 1990), ss. 18-19. 125 Demet Yalçın Mousseau, “Turkey and the EU: The Importance of Markets”, Survival, (Vol: 48, No: 3, 2006), s: 103; E.Fuat Keyman ve Beril Koyuncu, “Globalization, Alternative Modernities and the Political Economy of Turkey”, Review of International Political Economy, (Vol. 12, No.1, 2005): s.111. Yine bu paralelde devlet ile bağlarını koparmış bir sermayadar sınıfın ortaya çıkışı Türkiye’de liberalizmin geleceği açısından önemli kabul edilmektedir. Bu meyanda bir değerlendirme için bkz. Mustafa Erdoğan, “Liberalizm ve Türkiye’deki Serüveni”, Murat Yılmaz, (ed.), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce”, Cilt 7: Liberalizm, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2005), s.39. 126 Mustafa Erdoğan, “Liberalizm ve Türkiye’deki Serüveni”, Murat Yılmaz, (ed.), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 7: Liberalizm, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2005), s.40. 127 Dayanıklılık ve niteliği esas alan bir okuma için bkz. Ergun Özbudun. “Turkey: How Far from Consolidation?”, Journal of Democracy, (Vol. 7, No. 3, 1996), s. 124. Konuyla ilgili diğer literatür için bkz. Birol Akgün ve M. Cüneyt Özşahin, “Soğuk Savaş Sonrası Dünyada Demokratik Konsolidasyon Sorunu: Teorik Bir Çerçeve Arayışı”, Uluslararası İlişkiler, (Cilt. 7, Sayı. 28, 2011), s.41. 28 TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME Yapılan bu çalışma örnek bir vaka olarak Türkiye’de demokratik konsolidasyonun ne ölçüde gerçekleştirebildiği sorusunu cevaplamayı amaçlamıştır. Pek çok ülkeye göre erken bir tarihte demokratik dönüşümünü tamamlamış olan Türkiye’nin demokratikleşme serüveni, benzer ülkelerde olduğu gibi sancılı olmuştur.128 Türkiye’de iç politikada yaşanan tıkanıklık, Türk siyasetinde dışsal bir faktör olarak kabul edilebilecek olan Avrupa Birliği’nin etkisiyle aşılmaya çalışılmış ve Türkiye’de demokrasi ve insan hakları konularında önemli gelişmeler kaydedilmiştir.129 Yine bu çerçevede Ak Parti iktidarıyla beraber Türkiye’de askeri/bürokratik vesayetin sonlandırılması kuşkusuz demokrasi adına önemli bir başarı olarak kayıtlanmıştır. Tüm bu başarılara karşın Türkiye’de kimi sivil ve siyasal özgürlüklerin beklentilerin gerisinde oluşu, Türkiye’de siyasal kültürün bir bileşeni olarak liberal değerlerin eksikliğiyle açıklanabilecektir. Türkiye’de siyasal kültürün liberal bir karakter taşımıyor oluşu, demokratik konsolidasyonu zorlaştıran en önemli faktördür. Kolektivist ve devletçi bir siyasal kültür karşısında bireyci, siyasal ve sosyal hayata yönelik sınırlı bir devlet tasavvuruna dayalı bir siyasal kültürün tutunabilmesi aynı zamanda Türkiye’de liberal demokrasinin kaderi açısından da tayin edici olacaktır.130 Kuşkusuz Türkiye’nin liberal bir demokrasi olarak başarısı aynı zamanda Türkiye’nin bölgesinde demokratik bir model olma iddialarını da daha gerçekçi bir zemine taşıyacaktır.131 Ayrıca bu çalışmada ortaya konulan liberal siyasal kültürün eksikliğine ilişkin argümanın ampirik olarak test edilmesi oldukça önemlidir. Gelecekte konuyla ilgili yapılacak ampirik analizler burada yapılan tartışma çerçevesinde ortaya konulan tespitlerin geçerliliği konusunda da aydınlatıcı olacaktır. 128 Ergun Özbudun, Çağdaş Türk Politikası: Demokratik Pekişmenin Önündeki Engeller, çev. Ali Resul Usul, (İstanbul, Doğan Kitap, 2002), s.7. 129 AB’nin hak ve özgürlüklere yönelik etkisine dair geniş bir literatür mevcuttur. Konuyla ilgili kapsayıcı bir analiz için bkz. Ali Resul Usul, Democracy in Turkey: The Impact of EU Political Conditionality, (London: Routledge, 2010). 130 Konuya yapılan bir diğer dolaylı vurgu için bkz. Birol Akgün, “Türkiye’de Devletçi Siyasal Kültür ve Demokratik Konsolidasyon Sorunu”, Demokrasi Platformu, (Yıl. 4, Sayı. 14, 2008), ss.11-16. 131 Rol modellik konusunda engeller olarak ortaya konulan Kürt sorunu başta olmak üzere medya ve basın özgürlüğüne ilişkin değerlendirmeler için bkz. Mark Levine, “Is Turkey the Best Model for Arab Democracy?”, 19 Eylül 2011, Al Jazeerra, http://www.aljazeera.com/ indepth/opinion/2011/09/201191684356995273.html, Erişim Tarihi: (21.12.2012) 29 PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN V. POST SCRİPTUM: GEZİ PARKI OLAYLARI VE DEMOKRATİK DEĞERLER 27 Mayıs 2013 tarihinde başlayan ve İstanbul Taksim’deki Gezi Parkında eylem yapan bazı çevreci aktivistlere yönelik polis müdahalesiyle ivme kazanan Gezi Parkı olayları Türkiye’deki demokrasinin olgunluğu konusunda önemli bir test olmuştur. Kimileri olaylar sırasında hükümetin ve polisin tutumunun sertliği ve orantısızlığından hareketle Türkiye’nin henüz çoğulcu ve liberal değerlere sahip olmadığının altını çizmiştir. Buna karşın hükümet ve yerel yöneticiler ise göstericilerin kullandıkları şiddetin özel ve kamusal mülkiyete zarar verdiği ve diğer bireylerin özgürlüklerini tehdit eder seviyeye yükseldiğini ve dolayısıyla sivil itaatsizliğin sınırlarını aştığını iddia etmişlerdir. Demokratik konsolidasyon açısından son olaylar değerlendirildiğinde ise – demokrasinin ruhuyla bağdaşmayan ve hiç bir şekilde tasvip edilemeyecek karşılıklı şiddet bir kenara bırakılacak olursa- Türkiye’deki demokrasinin niteliğine ilişkin bir takım olumlu değerlendirmeler ortaya koymak mümkündür. Bu çerçevede belirtmek gerekir ki, her şeyden önce hem iktidar hem de olaylarda yer alan ve radikalizme yönelmemiş aktivistler mücadelelerini demokrasi söylemi üzerinden sürdürmüşlerdir. Öyle ki gerek hükümet, gerekse aktivistler eylemlerini, söylemlerini ve tedbirlerini farklı bağlamlarda da olsa demokratik ilkeler ve demokrasinin evrensel standartları üzerinden meşrulaştırma yoluna başvurmuşlardır. Kimse iktidara karşı orduyu göreve çağırmadığı gibi, iktidar da polis güçlerini demokratik sınırlara riayet konusunda uyarmıştır. Konsolide olmuş demokrasilerin temel göstergelerinden biri eğer kriz anlarında siyasi aktörlerin demokratik değerlere sahip çıkması ise, Türk demokrasisinin Gezi Olayları sınavından başarıyla çıktığı söylenebilir. Zira kriz sürecinde tüm taraflar açıklamaları ve tavırlarıyla demokrasinin ülkede tartışmasız “tek oyun” olması gerektiği konusunda üstü örtülü bir uzlaşı sağlamışlardır. Vurgulanması gereken ikinci önemli husus ise, kriz süresince hükümet ve yerel otoriteler ile Gezi Parkı temsilcileri arasında iletişim kanallarının açık tutulmuş olması ve tarafların doğrudan diyaloğu tercih ederek karşılıklı uzlaşı aramalarıdır. Bu gelişmeler sosyolojik bir değişim içerisindeki Türkiye’de demokrasiyi yaşatma konusunda ortaya çıkan ortak bir iradenin yansıması olarak okunabilir. 30 TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME II. BÖLÜM YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ Yrd. Doç. Dr. Adnan KÜÇÜK ÖZET Türkiye’de tatbik edilen demokrasi hakkında “militan/mücadeleci” nitelemesini haklı kılan hukuki metin ve uygulamaların başında siyasi partilere ilişkin hukuki rejim gelmektedir. Siyasi partilere ilişkin anayasal ve yasal hükümler, “hürriyet, asıl sınırlama istisna” ilkesi ile çelişecek şekilde bu hürriyetin alanını o düzeyde daraltmaktadır ki, nerede ise siyasi partilerin demokrasinin asli unsuru olarak işlev görmelerini büyük ölçüde zayıflatmaktadır. Bu vesileyle geçmiş yıllardaki siyasi partilere ilişkin uygulamalara esas olan hukuki metinlerin hemen hemen tamamında, siyasi parti hürriyetinin değişen ölçülerde aşırıya kaçacak şekilde bu hürriyetin alanını daraltıcı yönde düzenlendiği görülür. Siyasi partiler, 1961 Anayasasından önceki yıllarda dernekler (cemiyetler) kanununa tabi olarak düzenlenmiş idi. Siyasi partiler, ilk defa 1961 Anayasasında ayrıca ve özel olarak düzenlendi. Daha sonra 1965 yılında siyasi partilere ilişkin ayrıntılı hükümler içeren Siyasi Partiler Kanunu kabul edildi. Her ne kadar bazıları, bu düzenlemelerin siyasi partiler için sağlam güvenceler sağlamak amacıyla yapıldığını söyleseler de içerdikleri hükümler hiç de öyle değildi. Nitekim, uygulamalar da siyasi partilerin ne kadar güvenceden yoksun halde olduğunu göstermiştir. Siyasi partilerin sınırlandırılmasına ilişkin hukuki düzenlemeler dönemlere göre değişmiş olsada yasaklamaların çok fazla olduğu ilk metin 1982 Anayasasının ilk halidir. 1982 Anayasası ilk hali ile kalmamıştır; ilk neşter 1987 yılında vurulmuştur. 1987 yılında yapılan değişiklikle, bu Anayasadaki 12 Eylül 1980 tarihinden önce siyasi partilerde çalışanların bir kısmına yönelik olarak getirilen siyasi yasaklara ilişkin hükümler kaldırıldı. Daha sonra siyasi partiler rejimine ilişkin en kapsamlı ve önemli 31 YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK değişiklik 1995 yılında yapıldı. Daha sonraki yıllarda yapılan bazı değişikliklerle de kısmi nitelikte de olsa bazı iyileştirmeler yapılmıştır. 1982 Anayasasının ilk metni esas alınarak 1983 yılında 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu kabul edildi. Bu kanun çok ayrıntılı hükümler içermektedir. Diğer yandan 2820 Sayılı Kanunda, Dünya’da emsali hiçbir ülkede mevcut olmayan sayıda yasaklama sebepleri mevcuttur. Bu kanun bazı değişikliklere tabi kılınmış ise de bu değişiklikler, siyasi partiler rejiminin iyileştirilmesi için yeterli olmamıştır. Siyasi partilere ilişkin yasaklamalar sadece metinler üzerinde kalmamıştır. Gerek 1982 Anayasası döneminde, gerekse bu Anayasadan önceki dönemlerde olsun çok sayıda siyasi parti kapatılmıştır. Güya siyasi partiler için güvence sağlamak amacıyla, siyasi partiler hakkında açılan kapatma davalarına bakma yetkisi, 1961 ve 1982 Anayasalarında AYM’ye verilmiş ise de, uygulama hiç de siyasi partiler açısından güvenceli olmamıştır. 1961 ve 1982 Anayasaları döneminde toplam 26 siyasi parti hakkında kapatma, bir parti hakkında da devlet yardımından kısmen yoksun kılma yaptırımı uygulanmıştır. Yeni Anayasada ıslah edilmesi gerekli temel demokratik kurumların en başında siyasi partilerin geldiği söylenebilir. Anahtar Kelimeler: Siyasi Partiler, demokrasi, militan demokrasi, siyasi yasaklar, kapatılan siyasi partiler, partilerin hukuki rejimi. 32 YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ I. GİRİŞ Demokrasilerde varlığı zorunlu hale gelen örgütlü yapıların başında siyasi partiler gelmektedir. Günümüz dünyasında siyasi partisiz bir demokrasi mevcut değildir. Yakın gelecekte de olur mu bilinmez. Hatta otoriter ve totaliter rejimlerde bile, tek parti ya da sınırlı çok parti olmak üzere siyasi partiler, bu sistemlerin vazgeçilmez unsurları olarak işlev görmektedirler. Nasıl demokrasinin yaşaması çok partililik ile mümkün ise otoriter ve totaliter rejimlerde de siyasi parti örgütü sistemi yaşatmanın aracı olarak etkin işlev görmektedir. Bu vesileyle siyasi partilerin demokrasilerde gördüğü işlevler ile otoriter ve totaliter rejimlerde gördüğü işlevler bazı yönleri itibariyle farklılık arz etmektedir. Siyasi partilerin demokratik sistem için olumlu yönde işlev görmesi bazı şartların varlığını lüzumlu kılmaktadır; bu unsurlar sebebiyledir ki siyasi partiler hem demokrasiler için vazgeçilmezlik özelliği taşımaktadır hem de bu yönü itibariyle otoriter ve totaliter rejimlerden ayrılmaktadır. Yarışmacı temelli sahici çok partililiğin ve siyasi çoğulculuğun demokratik rejim içinde sahip olduğu önem sebebiyle, siyasi partilerin hukukî düzenlemeye tabi tutulmaları, siyasî alanın sınırlarının nereye kadar olacağı, siyasî partilerin sınırlamaya tabi tutulup tutulamayacağı, sınırlanacaksa nereye kadar sınırlanacağı vb. hususlar gündeme gelmiştir. Türkiye’de yaklaşık yüz küsür yıldır siyasi partiler rejimi mevcuttur. Fakat bu zaman dilimi içerisinde partilere ilişkin istikrarlı bir dönem yaşanmış değildir. Bazı yıllarda tek parti dönemi yaşanmış, çok partili dönemlerde de gerçek manada çok partililik olmamıştır. Diğer yandan Batıdaki demokrasilerde emsaline rastlanması mümkün olmayacak sayıda siyasi parti kapatılmıştır. Anayasal zeminde siyasi partilere ilişkin ilk düzenlemeye 1961 Anayasasında yer verildiği; bu Anayasada partilerin daha güvenceli hale getirilmesi amacıyla kapatma davası için AYM’nin yetkili kılınması öngörüldüğü halde, bu mahkeme tarafından 1961 Anayasası döneminde 6 parti kapatılmıştır. Benzer sistem 1982 Anayasasında da benimsenmiş; bu dönemde de 20 parti kapatılmıştır. Kısaca ifade etmek gerekirse, ülkemizde siyasi partilerin ilk kurulduğu yıllardan bu yana siyasi partiler rejimi demokratiklik ölçütü bağlamında hep sorunlu olmuştur. 1982 Anayasası döneminde siyasi partiler rejimine ilişkin yasaklamalar üst düzeye çıkmıştır. Bazı kısmi iyileştirmelere rağmen, siyasi partiler rejimine ilişkin sorunlar hala devam etmektedir. 33 YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK Gündemde olan yeni Anayasa yapımı çalışmalarında çözüme kavuşturulması gerekli sorunlu alanlardan biri de siyasi partilerdir. Bunun iki yolu olduğu söylenebilir: (1) Siyasi partilerin özel olarak düzenlenmeye devam edilmesi, bu kapsamda daha hürriyetçi ve demokratik bir düzenlemenin yapılması; (2) Örgütlenme hürriyetinin siyasi partileri de kapsayacak şekilde genel olarak düzenlenmesi. Bu iki yoldan hangisi tercih edilirse edilsin, yapılması gereken siyasi partiler rejiminin demokrasi teorisi ve pratikleri ile uyumlu olmasıdır. Bu raporda, siyasi partiler rejimine ilişkin demokratik ilkelerle uyumlu bir siyasi partiler rejiminin nasıl olması gerektiği hususu ortaya konulmaya çalışılacaktır. II. DEMOKRASİLERDE SİYASİ PARTİLER REJİMİ Demokratik rejimlerde siyasi partiler, çok işlevli örgütlü yapılardır. Bu işlevlerin demokratik siyasi hayata katkı sağlayacak bir şekilde gerçekleşmesi, siyasi çoğulculuğu ve çok partili siyasi hayatı lüzumlu kılmaktadır. Çok partili hayata zarar vererek siyasi çoğulculuğu zedeleyen, bu yolla çoğulculuğu daraltarak sınırlayan her bir düzenleme ve uygulama çok partili demokrasiye zarar verecektir. “Yarışmacı temelli çok partili siyasi hayat-demokrasi bütünleşmesi” sebebiyledir ki, günümüzde çok partili siyasi hayatın mevcut olduğu demokratik rejimlere “partiler devleti” veya “partiler demokrasisi” de denilmektedir. Artık günümüzde yaşayan demokrasi, adeta siyasi partiler arası yarışı ifade eder hale gelmiştir. Demokrasilerde siyasî partilerin anayasal ve kanunî normlarla düzenlenmeleri, onların bazı faaliyetlerinin yasaklanması yanında, asıl ve ağırlıklı olarak güvence altına alınmalarını amaçlar. Demokrasilerde siyasi partilere ilişkin normatif düzenlemelerin temel amacı, siyasi parti hürriyetinin gerçekleşmesi ve güvence altına alınmasıdır. Siyasî partilerin anayasal ve kanunî yollarla düzenlenmeleri, onların güvenceye kavuşturulmaları için tek başına yeterli değildir. Bazen yasaklayıcı nitelikteki normlar, aşırı derecede geniş yorumlanarak siyasi partileri boğma aracı olarak da kullanılabilmektedir. Bazen de sınırlama sebepleri o düzeyde çok ve aşırıdır ki, bu tür düzenlemeler partiler için teminat sağlayıcı yönde değil, siyasi çoğulculuğun alanını daraltıcı yönde işlev görebilmektedir. Bu vesileyle, hem kanunlardaki sınırlama sebep- 34 YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ lerinin nitelik ve kapsamı, hem de bunların uygulamada arz ettiği durum siyasi partilerin teminat altında olup olmaması açısından birinci derecede önem arz eder. AİHM ve Venedik Komisyonunun siyasi partiler rejimine ilişkin olarak belirlediği bazı kriterler mevcuttur. Burada önce AİHM ile Venedik Komisyonu tarafından partiler rejimi için belirlenen kriterler üzerinde durulacak, sonra siyasi partilere ilişkin Türkiye’deki iç hukuk rejimine değinilecek daha sonra da yeni Anayasa için önerilerde bulunulacaktır. III. AİHM KARARLARINA GÖRE SİYASİ PARTİLER REJİMİ AİHS’nin 11/1. maddesinde siyasi partileri de içerecek şekilde örgütlenme serbestisi teminat altına alınmış, 11/2. fıkrasında da bu hürriyete ilişkin istisnai nitelikteki sınırlama sebepleri ile bunların şartları düzenlenmiştir. Sözleşmenin 11/2. maddesine göre: “Bu hakların kullanılması, ulusal güvenlik, kamu güvenliği, barış ve düzenin sağlanması ve suç işlemenin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması amaçları ile sınırlanabilir”. AİHS’nin 11/2. Fıkra hükmünde sınırlama nedenleri tüketici bir şekilde sayılmıştır. Örgütlenme hürriyetine ilişkin sınırlamaların sınırını teşkil eden ilkelerin yer aldığı sözleşmenin 11/2. maddesine göre: (1) Sınırlayıcı nitelikteki düzenlemeler sadece “kanun” ile yapılabilir; (2) Sınırlamalar, 11/2’de belirtilen “meşru amaçları” sağlamaya yönelik olmalıdır; (3) Siyasi Partilere ilişkin belirlenecek sınırlayıcı nitelikteki önlemler, Sözleşme hükümleri çerçevesinde meşru kabul edilebilmesi için “Demokratik bir toplumda gerekli tedbir” niteliğine sahip olmalıdır. AİHM, önüne gelen çeşitli davalarda AİHS’nin 11. maddesini yorumlayarak siyasi partiler rejimine ilişkin bazı kriterler geliştirmiştir. AİHM’ne göre; ¡ AİHM, siyasi partiler rejimine ilişkin “demokratik toplum”dan neyin anlaşılması gerektiğini, ifade hürriyeti ile bağlantılı olarak belirlemiştir. Avrupa İnsan Hakları Divanı’na göre, 11. maddenin, özerk anlamına ve özel uygulama alanına karşın, siyasi partilere ilişkin davalarda 10. madde 35 YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK ışığında değerlendirilmesi gerekir. Fikirlerin ve bunların ifade edilmesine dair hürriyetlerin korunması, 11. maddede öngörülen siyasi partiler de dâhil olmak üzere örgütlenme hürriyetinin önemli amaçlarından birisidir. 11. maddenin, 10. madde ile bağlantılı olarak değerlendirilmesi, demokratik devletin siyasî partilere ilişkin anlamının, bu iki maddenin arz etmiş olduğu bütünlük içerisinde belirlenmesi gerekir. Divan bu hususu belirttikten sonra, Handyside kararında yer verdiği temel ilkeyi siyasi partiler için de geçerli olacak şekilde burada da tekrarlamıştır. Divan’a göre, ifade hürriyeti demokratik toplumların temel dayanaklarından birini oluşturmaktadır, “...hatta düşünceleri ifade hürriyeti sadece olağan karşılanan zararsız ya da önemsiz görünen ‘bilgiler’in ya da ‘düşünceler’in ifadesi açısından değil, tam tersine, ayrıca devlete ve toplumun belirli bir bölümüne ters gelen, şoke eden ve rahatsız eden düşüncelerin ifadesi açısından da geçerlidir ve demokratik toplumun belirleyici unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik bunu gerektirir”. ¡ Çoğulculuk olmaksızın demokrasi olmaz. ¡ Siyasî partilere ilişkin yasaklayıcı hükümler çerçevesinde alınan önlemler (amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar), izlenen meşru amaçlarla “dengeli” ve “orantılı (ölçülülük ilkesi)” olmalıdır. ¡ 11. maddede öngörülen sınırlama sebepleri, dar ve katı bir yoruma tabi tutulmalı ve sadece “inandırıcı” ve “zorlayıcı” sebeplerin varlığı halinde kısıtlama yoluna gidilmelidir. ¡ Demokrasinin temel özelliklerinden birisi de, “diyalog”dur. Siyasî partilerin, rahatsız edici nitelikte olsalar bile, bir ülkenin problemlerini şiddete başvurmaksızın diyalog yoluyla çözebilme imkânını sunmaları, demokrasinin temel ilkelerinden birini teşkil eder. Divana göre, siyasî partilerin geliştirdikleri program ve projelerin, bir devletin mevcut ilkeleri ve yapısıyla uyumlu olmaması, onların demokrasi ile de bağdaşmadığı anlamına gelmez. Devletin mevcut yapılanma şeklini sorgular nitelikte de olsa, demokrasinin kendisine zarar vermediği müddetçe, farklı siyasî programların önerilmesine ve tartışılmasına izin verilmesi, demokrasinin vazgeçilmez nitelikte temel bir unsurunu oluşturur. Kısaca ifade etmek gerekirse, siyasi partilerin tüzük, program ve söylemlerine ilişkin yasaklama önlemine müracaat edilmesinde temel kriter, devletin dayandığı temel ilkeler ve yapısı ile uyumluluk değil, demokrasiye zarar verilip verilmemesidir. 36 YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ ¡ Bir siyasî parti, ancak anti-demokratik ve totaliter amaçlarla hürriyetçi düzeni yok etmeye yönelmişse ve ciddi bir tehlike vücuda getiriyorsa, hürriyetçi ve çoğulcu demokratik hukuk devletini korumak için kapatılabilir. ¡ Siyasî partilerin, yöneticilerinin yasaklanması ile birlikte kapatılmaları radikal ve ağır bir önlemdir. Bu ağır önlemlere ancak, çok daha ciddi durumlarda başvurulmalıdır. ¡ Bir siyasi parti ile terör arasındaki bağın ve o partinin terörü artırdığının soyut olarak ifade edilmesi, söz konusu partinin terörü artırdığı gerekçesiyle yasaklama önlemine muhatap olması için yeterli değildir. Gerek parti programından kaynaklanan, gerekse söz, söylem ve eylemlerden kaynaklanan tehlikelerin, terörizmi nasıl artırdığının ayrıca delilleri ile somut olarak izah edilmesi de aranmaktadır. ¡ Siyasi partilerin kullandıkları yöntemler, her açıdan hukuka uygun ve demokratik olmalıdır. Yani amaçla kullanılan araçlar kanunî ve demokratik olmalıdır. ¡ Önerilen değişikliklerin “bizzat kendisi” temel demokratik ilkelere uygun olmalıdır. ¡ Siyasî partilerin, ifade, eylem ve sair davranışlarından dolayı 17. madde kapsamında kapatılmalarının haklı olabilmesi için ilgili siyasi partinin, bu tür etkinlikleri ile sözleşme hükümlerinden herhangi birisinden, sözleşme’nin tanıdığı hak ve hürriyetleri tahrip etmeyi hedefleyen faaliyetlere girişmeye veya bu yöndeki eylemleri gerçekleştirmeye yönelik olarak yararlanmak istediğinin anlaşılması gerekir. IV. VENEDİK KOMİSYONU’NUN SİYASİ PARTİLER İÇİN BELİRLEDİĞİ KRİTERLER Avrupa Konseyi’nin, “Venedik Komisyonu (Venice Commission)” diye anılan “Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (European Commission for Democracy through Law)” adlı Anayasa Hukuku alanındaki danışma organı, Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğinin talebi üzerine, “Siyasî Partilerin Kapatılması, Yasaklanması ve Benzeri Önlemler” hakkında, tavsiye niteliğinde bir takım standartların belirlenmesi konusunda bir rapor hazırlamıştır. Komisyon tarafından benimsenen bu ilkeler özetle şu şekilde sıralanabilir: 37 YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK ¡ Her Devlet, bireylerin, siyasî partileri serbestçe kurma ve bunlara serbestçe üye olma haklarını tanıyıp güvence altına almak zorundadır. ¡ Siyasî partilerin kapatılması ve yasaklanması, ancak, siyasî partinin demokratik anayasal düzeni yıkmak için birer araç olarak kullanılmaları, ilgili partilerin anayasa ile teminat altına alınan hak ve hürriyetleri ortadan kaldıracak şekilde demokratik anayasal düzeni yıkmak için şiddet kullanılmasını savunması ya da şiddeti siyasi bir araç olarak kullanması durumlarında haklılaştırılabilir. ¡ Siyasî partiler, demokratik rejim içinde, şiddete başvurmadan, barışçıl bir biçimde anayasal sistemde değişiklik talep etmeleri durumunda kapatılamaz. ¡ Bir siyasi parti tüzel kişiliği, mensuplarının, parti yetkili organlarından izin almaksızın yaptığı siyasî, kamusal ve parti faaliyetleri çerçevesinde gerçekleştirmiş oldukları kişisel demeçlerinden, eylem ve davranışlarından dolayı sorumlu tutulup kapatılamaz. ¡ Bir siyasi parti hakkında kapatma önlemine başvurulmadan önce, ilgili devlet tarafından, söz konusu siyasî partinin, hür ve demokratik siyasî düzen için gerçek bir tehlike oluşturup oluşturmadığı veya bu tehlikenin daha hafif tedbirlerle engellenip engellenmeyeceği değerlendirilmelidir. Dolayısıyla kapatma ve yasaklama, mevcut tehlikeyi önleme bakımından Devletin başvuracağı son çare olmalıdır. ¡ Kapatma ve yasaklama yaptırımı, yargı organlarınca anayasaya uygun bir şekilde gerçekleştirilecek âdil bir yargılama neticesinde, ancak istisnaî durumlarda ve oranlılık (ölçülülük) ilkesi göz önünde bulundurularak uygulanmalıdır. ¡ Bir partinin yasaklanması ve kapatılmasına ilişkin önlemlere başvurmak için sadece parti üyelerinin değil, partinin bütününe atfedilebilecek davranışlarla, bizzat partinin kendisinin anayasa dışı vasıtaları kullanmak için hazırlık yaptığına ve anayasal olmayan amaçlarının olduğuna dair kesinleşmiş deliller olmalıdır. ¡ Siyasî partilerin kapatılması önlemine, ancak demokratik toplum bakımından kabul edilebilir bir zorunluluk durumunun gerçekleşmesi halinde başvurulmalıdır. Bu yola, siyasî partinin demokrasi ve temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırıcı veya açıkça tehdit edici faaliyetler içinde olduğunun somut delillerle ortaya konulması halinde gidilmelidir. 38 YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ ¡ Bir siyasî partinin siyasî programı çerçevesinde, şiddeti kabul etmesi ya da silahlı mücadele, terörizm veya yıkıcı bir faaliyeti organize ederek mevcut anayasal düzeni devirmek amacı taşıması gibi durumlarda bu yaptırıma başvurulmalıdır. ¡ Bir siyasî partinin, anayasal düzene ilişkin değişim önerileri, anayasal düzenin, kanunî araç ve yöntemlerle barışçıl bir şekilde değişimini sağlayıcı sınırlar içinde kaldığı sürece, yasaklanması yoluna gidilemez. ¡ Siyasî partilerin, üyelerinin davranışlarından sorumlu tutulmaları, ancak üyenin, ihlal kapsamında değerlendirilen davranışlarını, üyesi olduğu siyasi partinin desteği doğrultusunda yapması veya yaptığı davranışların ilgili siyasi parti programı çerçevesinde bulunduğunun ispatlanması durumunda kabul edilebilir. Eğer bu yönde bir irtibat sağlanamıyorsa, sorumluluk sadece ilgili üye ile sınırlı kalmalıdır. V. TÜRKİYE’DE SİYASİ PARTİLERE İLİŞKİN YASAKLAMALARIN BİR ENVANTERİ Türkiye’de siyasi partilerin siyaset sahnesine çıkmaları İkinci Meşrutiyetten sonra olmuştur. Bu dönemde çok sayıda siyasi parti kurularak siyasi faaliyetlerini sürdürmüştür. Fakat İttihat ve Terakki Cemiyetinin baskıcı uygulamaları neticesinde 1913 yılından itibaren, bu partilerin birçoğu kapatılmış bir kısmı da faaliyet alanı bulamayarak siyasi hayattan uzaklaşmıştır. 1913– 1918 arası dönemde, İttihat ve Terakki Cemiyeti dışında hiç bir siyasi parti mevcut olmadığından, hukuken ve nazarî olarak çok partili rejime uygun bir hukukî ortam mevcut ise de, fiilî bir tek parti dönemi ortaya çıkmıştır. TBMM’nin 23 Nisan 1920 günü kurulmasından sonraki dönemde, kısa süreli çok partili hayat yaşanmıştır. 17 Kasım 1924 günü Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Rauf Orbay, Adnan Adıvar gibi isimlerin bir araya gelmesi ile kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, çok geçmeden 3 Haziran 1925 tarih Hükümet (Hey’et-i Vükela) kararıyla, Takrir-i Sükûn Kanununun kendisine verdiği yetkiye dayanarak, Şark ve Ankara İstiklal Mahkemeleri’nin kararlarına da atıf yapmak suretiyle, vatandaşın tahrikâttan ve aldatılmaktan korunması amacıyla kapatıldı. Bu kapatma kararında ayrıca, diğer illerden gelen bilgilerin de bu kanaati doğruladığı, parti programında bulunan “efkâr ve itikadat-ı dinîyeye hürmetkâr olmak” hükmünün, kamuoyunu ve gericiliği kışkırtmak için kullanıldığı da belirtilmiştir. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, ancak 198 gün yaşayabilmiştir. Ayrıca 1920-1925 yılları arasında 39 YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK başta Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası olmak üzere bazı partiler ya kapatıldı ya da faaliyetlerine izin verilmedi. 1930 yılında çok kısa süreli faaliyet gösteren Serbest Cumhuriyet Fırkası kendisini feshetmek zorunda kaldı. Bu tarihlerde daha başka bazı partiler de ya kapatıldı ya da kurulmalarına izin verilmedi. Tek parti dönemi 1946 yılına kadar sürdü. 1946 yılında çok partili hayata geçilmesini takip eden dönemde yine çok sayıda parti kuruldu ise de 1946-1950 arası dönemde bunların bir kısmının ömrü pek uzun olmadı; birçoğunun kapatılması yoluna gidildi. 1924-1960 yılları arası dönem içerisinde, bazı partiler, hükümet kararı ile bazıları ilk derece mahkemelerinin kararı ile bazıları da sıkıyönetim komutanlığı kararı ile kapatılmıştır (Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi, 1946; İslâm Koruma Partisi, 1946 sıkıyönetim komutanlığı kararı ile kapatılmıştır). 1961 Anayasası ile siyasi partiler ilk defa Anayasal düzeyde düzenlenmiş oldu. 1961 Anayasasında, siyasi partilere ilişkin güvence sağlayıcı hükümler yanında, sınırlama ve yasaklama sebeplerine de yer verilmiştir. Anayasanın 19. maddesine göre; Devletin sosyal, iktisadî, siyasî veya hukukî temel düzenini, kısmen de olsa din kurallarına dayandıran siyasî, şahsî çıkar veya nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini, dince kutsal şeyleri, din duygularını istismar eden, başkalarını bu yolda kışkırtan siyasî partiler AYM’ce temelli kapatılır. 57. maddeye göre de, tüzükleri, programları ve faaliyetleri insan hak ve hürriyetlerine dayanan demokratik ve lâik cumhuriyet ilkelerine ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği temel hükmüne uygun olmayan partiler de temelli kapatılır. Burada öngörülen yasaklama sebeplerinin birçoğu düşüncelerin ifadesi temellidir. Ayrıca demokratik düzene yönelik şiddet içerikli eylemlerin aranması şart koşulmamaktadır. Bu hükümlerle, cari Anayasal düzene köklü eleştiri getiren hemen her türlü siyasi partinin kapatılması yolu açılmış olmaktadır. Anayasanın bu hükümleri yanında, 1965 yılında 657 Sayılı SPK çıkarılmıştır. Bu Kanunun 83. ile 107. maddeleri arasında çok sayıda yasaklama sebebine yer verilmiştir. Bu yasaklama sebeplerinin birçoğu düşüncelerin ifadesinin cezalandırılması niteliğindedir. Bu kapsamda siyasi partilerin sırf tüzük ve programlarının ya da üyelerinin ifadelerinin anayasal düzen için köklü değişiklikler önermeleri, yasaklanmaları için yeterli görülmektedir. 1961 Anayasasında, daha güvenceli olması amacıyla, siyasi partilere ilişkin kapatma davalarına bakma yetkisi AYM’ye verilmiştir. Fakat 1961 Anayasası döneminde bu amaçla çelişecek şekilde toplam 6 siyasi parti kapatılmıştır. 40 YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ 1961 ve 1982 Anayasaları zamanında AYM tarafından kapatılan siyasi partilerin listesi şu şekildedir: 1- İşçi-Çiftçi Partisi (İÇP-1968), 2- Milli Nizam Partisi (MNP-20 Mayıs 1971), 3- Türkiye İleri Ülkü Partisi (TİÜP-24 Mayıs 1971), 4- Türkiye İşçi Partisi (TİP-20 Temmuz 1971), 5- Büyük Anadolu Partisi (BAP-19 Aralık 1972), 6- Türkiye Emekçi Partisi (TEP-8 Mayıs 1980), 7- Büyük Anadolu Partisi (24 Kasım 1992), 8- Sosyalist Parti (10 Temmuz 1992), 9- Yeşiller Partisi (10 Şubat 1994), 10- Cumhuriyet Halk Partisi (25 Eylül 1991), 11- Türkiye Birleşik Komünist Partisi (16 Temmuz 1991), 12- Halkın Emek Partisi (14 Temmuz 1993), 13- Özgürlük Demokrasi Partisi (30 Nisan 1993), 14- Sosyalist Türkiye Partisi (30 Kasım 1993), 15- Demokrasi Partisi (16 Haziran 1994), 16- Demokrat Parti-2 (13 Eylül 1994), 17- Demokrasi ve Değişim Partisi (19 Mart 1996), 18- Diriliş Partisi (1996), 19- Emek Partisi (1997), 20- Sosyalist Birlik Partisi (7 Haziran 1994), 21- Refah Partisi (16 Ocak 1998), 22- Demokratik Kitle Partisi (26 Şubat 1999), 23- Fazilet Partisi (22 Haziran 2001), 24- Halkın Demokrasi Partisi (13 Mart 2003), 25- Adalet Partisi (26 Kasım 2009), 26- Demokratik Toplum Partisi (11 Aralık 2009). Ayrıca AYM tarafından, AK Parti hakkında, “2008 yılında aldığı devlet yardımı miktarının yarısından yoksun bırakılma” kararı verildi. 41 YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK VI. 1982 ANAYASASINDA SİYASİ PARTİLER REJİMİ 1982 Anayasasını yapanlar, 12 Eylül 1980 öncesi dönemde yaşanan ve 12 Eylül askeri darbesini haklılaştırmak için ileri sürülen anarşik ortamın temel sorumlularından birisi olarak siyasi partileri göstermişlerdir. 12 Eylül öncesinin suçluları arasında gösterilen siyasi partiler, önce Milli Güvenlik Konseyi’nin 7 Nolu Bildirisi ile siyasi faaliyetten men edildi, daha sonra da 16 Ekim 1981 Tarihli Kanunla tamamı (toplam 15 siyasi parti) feshedildi, para dahil bütün taşınır ve taşınmaz malları hazineye devredildi. 1982 Anayasasının yapılması aşamasında siyasi partiler anayasa yapım sürecinden tamamen dışlandılar. Ayrıca gerek 1982 Anayasasında gerekse 2820 Sayılı SPK’da siyasi partilere ilişkin aşırı derece yasaklayıcı hükümlere yer verildi. Anayasanın ilk metninde “siyasi partilere ilişkin sınırlama kural, siyasi parti hürriyeti istisna” sözünü doğrulatacak şekilde hükümlere yer verildi. SPK’da bu yasaklamalar çok daha ileri düzeyde artırıldı. Ayrıca siyasi hayatın yeniden tanzim edilmesi amacıyla, eski siyasi partilere ve onların belli kademedeki yöneticilerine yönelik siyasi yasaklar getirildi. Ağır kayıtlamalar getirdiği için, Anayasanın ilk metnindeki hükümlere kısaca değinmek istiyorum. Siyasî partiler, 1982 Anayasasının 68. ve 69. maddelerinde doğrudan ve müstakil olarak düzenlemiştir. Her ne kadar, 1982 Anayasasının 68/1. fıkrasındaki “vatandaşlar, siyasî partileri kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden çıkma hakkına sahiptirler”, 68/2. ve 3. fıkralarda “siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır” ve “Siyasî partiler, önceden izin almadan kurulurlar” şeklindeki hükümlerle siyasi partiler için teminat sağlayıcı yönde hükümler mevcut ise de aynı maddelerde siyasi partilere ilişkin aşırı derecede yasaklayıcı hükümlere de yer verilmiştir. Anayasanın ilk metninde siyasi partiler de dâhil olmak üzere bütün hak ve hürriyetler için iki tür sınırlama sebebi öngörülmekte idi: (1) Genel sınırlama sebepleri. Bunlar Anayasanın 13. maddesinde düzenlenmiştir. Bu sebepler şunlardır: Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, millî egemenlik, Cumhuriyet, millî güvenlik, kamu düzeni, genel asayiş, kamu yararı, genel ahlâk ve genel sağlık. (2) 68. ve 69. maddesindeki özel sınırlama sebepleri. Anayasanın 68. ve 69. maddelerinin 1995 değişikliğinden önceki metninde, kapatma nedenlerine, iki fıkrada doğrudan değiniliyor. Bunlar, Anayasanın 69/1. ve 8. fıkralarda düzenlenmiştir. 69/8. fıkrada, kapatma nedenleri, kapatma yaptırımı da belirtilerek düzenlenmiştir. 69/1. fıkrada ise, kapatma nedeni olarak, Anayasanın 14. maddesine yollama yapılmaktadır. 42 YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ 14. maddede belirtilen yasaklama nedenleri, bir de 68. maddenin 4. ve 5. fıkralarında düzenlenmiştir. Ancak, Anayasanın 69/1, 68/4 ve 69/8. fıkraları ile 14. maddeler birlikte düşünülerek kapatma nedenlerine ulaşılabilmektedir. Burada bu referans yoluyla, Anayasanın 14. maddesi de siyasi partiler için sınırlama sebepleri arasına dâhil edilmiştir. Bir de 68. ve 69. maddelerde çok sayıda yasaklama sebeplerine yer verilmiştir. Bu maddelerde siyasi partilerin “kadın kolu, gençlik kolu meydana getirmeleri”, “vakıf kurmaları”, “siyasî partilerin, kendi siyasetlerini yürütmek ve güçlendirmek amacıyla, dernekler, sendikalar, vakıflar, kooperatifler ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları ile siyasi ilişki ve işbirliği içinde bulunmaları, bunlardan maddi yardım almaları”, “tüzük ve programları dışında faaliyette bulunmaları”, “ticari faaliyette bulunmaları”, “bir siyasî partinin temelli kapatılmasına beyan ve faaliyetleriyle sebep olan kurucuları dâhil üyelerinin, 5 yıl süreyle, bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olmaları” men edilmiştir. Derneklere, vakıflara, sendikalara ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına siyasî amaç gütme, siyasî faaliyette bulunma, siyasî partilere destek olma, bu amaçla birlikte hareket etme yasağı öngören hükümlere, Anayasanın 33, mülga 53, 135 ve 171. maddelerinde de yer verilmekte idi. İlk metnin 68/6. fıkrasına göre “Siyasi partiler, yurt dışında teşkilatlanıp faaliyette bulunamaz, kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri şekilde ayrıcalık yaratan yan kuruluşlar meydana getiremez, vakıf kuramazlar”. Bu yasaklamalarla siyasi parti hürriyetinin siyasi faaliyet alanı cendereye alınarak büyük ölçüde daraltılmıştır. Bütün bu aşırı sınırlama ve yasaklamalara bir de 2820 Sayılı SPK’daki ayrıntılı yasaklama sebepleri eklenince, çoğulcu demokrasi ile bağdaşırlığı minimum düzeyde olan bir siyasi partiler rejimi ortaya çıkmıştır. Kısaca ifade etmek gerekirse, bu yasaklamaların birçoğu siyasi düşünce hürriyetini büyük ölçüde daraltıcı niteliktedir. Ayrıca bu yasaklamalar sadece siyasi parti hürriyeti ile sınırlı kalmamakta, din ve vicdan hürriyetinin alanını da büyük ölçüde daraltmaktadır. Önce 1987 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile eski siyasilere yönelik yasaklar kaldırıldı. Daha sonra 1995 yılında yapılan Anayasa değişikliği kapsamında, Anayasanın 68. ve 69. maddelerinde yer alan bazı yasaklama nedenlerine hiç dokunulmazken, bazı yasaklama nedenleri kaldırıldı, bazı yeni yasaklama nedenleri eklendi, kapatma nedenleri daha belirgin hale getirildi. Anayasanın 68/4. fıkralarının ilk metninde, siyasî partilerin “tüzük” ve “programları”nın bu fıkralarda belirtilen ilke ve amaçlara aykırı olamayacağı belirtilmekte iken; 1995 değişikliği ile tüzük ve programlara “eylemler”i de 43 YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK eklendi. Diğer yandan siyasî partilerin tüzük, program ve eylemlerine ilişkin yasaklama sebepleri kapsamına, “Devletin bağımsızlığına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine aykırı olamayacakları” da dâhil edildi. Ayrıca “siyasî partilerin suç işlenmesini teşvik edemeyeceği” şeklinde yeni bir yasaklama hükmü getirildi. İlk metnin 68/6. fıkrasında mevcut olan “Siyasi partiler, yurt dışında teşkilatlanıp faaliyette bulunamaz, kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri şekilde ayrıcalık yaratan yan kuruluşlar meydana getiremez, vakıf kuramazlar” şeklindeki yasaklama sebepleri, demokratik açıdan olumlu bir gelişme olarak Anayasadan çıkarıldı. 1995 değişikliği ile Sayıştay üyelerinin siyasi partilere üye olmaları yasaklandı. 69/1. fıkranın ilk metninde mevcut olan “Siyasî partiler tüzük ve programları dışında faaliyette bulunamazlar” hükmü 1995 değişikliği ile kaldırıldı. 1995 değişikliği ile daha önce mevcut olmayan “Siyasî partiler ticari faaliyetlere girişemezler” hükmü 69. maddeye konuldu. 1995’de yapılan en önemli değişiklik, 69/2. fıkranın yürürlükten kaldırılması ile yapıldı. Bu kapsamda, ilk metinde yer alan, “siyasî partilerin kendi siyasetlerini yürütmek ve güçlendirmek amacıyla dernekler, sendikalar, vakıflar, kooperatifler ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları ile siyasi ilişki ve işbirliği içinde bulunamayacaklarını, bunlardan maddi yardım alamayacakları”nı düzenleyen yasaklama hükümleri kaldırıldı. 69. maddedeki bu değişikliğe paralel olarak 33, 52, 135 ve 171. maddeler de değiştirildi. 1995 değişikliği ile 69/8. fıkra hükmü kısmen değiştirildi. Bu değişikliğe göre, “Bir siyasî partinin temelli kapatılmasına beyan ve faaliyetleriyle sebep olan kurucuları dâhil üyeleri, ...5 yıl süreyle, bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamazlar”. Bu şekilde, bir siyasî partinin kapatılmasına neden olanlarla olmayanlar büyük oranda birbirinden ayrılarak, sadece partinin kapatılmasına neden olanlar yasaklama kapsamına dâhil edildi. Diğer yandan, değişiklik öncesi dönemde mevcut olan “ömür boyu kurucu, yönetici ve denetici olma yasağı” bu değişiklikle 5 yıla indirildi. 69/7. fıkranın ilk metninde, “kapatılmış bir siyasî partinin mensuplarının üye çoğunluğunu teşkil edeceği yeni bir partinin” kurulması yasaklanmakta iken; 1995 değişikliği ile bu hükmün yerine “Temelli kapatılan bir partinin bir başka ad altında kurulamayacağı” hükmü benimsendi. 1995 değişikliği ile Anayasanın 68. ve 69. maddelerinde kapatma nedenleri yeniden formüle edildi. Yeni düzenlemeyle, kapatma nedenleri, 68/4. 69/6. ve 9. fıkralarda düzenlendi. Bu kapsamda kapatma nedenlerinin belirlenmesinde 14. maddeye yollama yapılma şeklindeki dağınık, dolambaçlı ve belirginlikten uzak olan yol terk edildi. 44 YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ 2001 Anayasa değişikliği ile kapatma sebeplerinden birisi olan “odak olma”nın ne olduğu bizzat Anayasada belirlenmiş oldu. 2001 değişikliği ile partiler lehine benimsenen bir diğer yenilik de kapatma yaptırımı yanında yeni bir yaptırımın benimsenmiş olmasıdır: Bu yaptırım türü: “Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılma”dır. Buna göre AYM, 68/7. fıkradan önceki fıkralara göre temelli kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir. 2001 değişikliği ile teminat sağlama amacına yönelik olarak benimsenen bir diğer yenilik de siyasî partilerin kapatılması konusunda AYM’nin karar alma çoğunluğuna ilişkindir. AYM, Anayasanın değişiklik öncesi metnine göre siyasî partilerin kapatılmasına ilişkin kararını “üye tamsayısının salt çoğunluğu” ile verirken, 2001 değişikliği ile bu kararı “beşte üç (3/5)” çoğunlukla vermesi esası benimsendi. 2001 değişikliği ile 13. maddenin genel sınırlama sebebi olmaktan çıkarılması neticesinde, sınırlama sebepleri için sadece 68. ve 69. maddelere referans yapılmıştır. Bütün bu Anayasal değişikliklerden SPK’nın etkilendiğini söyleyebilmek zordur. VII. ANAYASANIN GÜNÜMÜZDE YÜRÜRLÜKTE OLAN METNİNE GÖRE SİYASİ PARTİLER REJİMİ 1982 Anayasasının 68. ve 69. maddeleri oldukça ayrıntılı hükümler içermektedir. Bu maddelerde, siyasi parti hürriyetinin çerçevesini belirleyen, hem güvence sağlayan, hem de bu hürriyetin sınırını ve sınırlama sebeplerini gösteren hükümler mevcuttur. 1982 Anayasasının nihai halinin siyasi partiler rejimine ilişkin benimsediği esaslar şunlardır. ¡ Vatandaşlar, siyasi parti kurma, usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir. Bu belirlemeye göre, sadece Türk vatandaşları siyasi parti hürriyetine sahiptir. Siyasi partiler önceden izin almadan kurulurlar. Bu hükümler, siyasi parti hürriyetini, hem negatif (partiden ayrılma) ve pozitif (siyasi partileri kurma ve üye olma) yönleri itibariyle teminat altına alınmış olması, hem de izin sistemi yerine kuruluşta serbesti sisteminin benimsenmiş olması itibariyle demokratik ilkelerle uyumludur. ¡ Anayasada siyasi partilerin, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları oldukları belirtilmiştir. Bu hükümle siyasi partilerin Türkiye’deki demokratik sistem açısından haiz olduğu işlevsel önemi üzerinde vur- 45 YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK gu yapılmış olmaktadır. Her ne kadar bu ifade en azından diğer hükümlerden soyutlanmış olarak okunduğu zaman önemli bir vurgulama gibi görünse de Anayasadaki siyasi partiler rejimine ilişkin sağlıklı bir değerlendirmenin yapılabilesi için bu hükmün, Anayasadaki diğer hükümlerle bütünlük içerisinde değerlendirilmesi gerekir. ¡ Siyasi partilere üye olabilme yaşı 18’dir. Siyasi rüşt olarak da nitelenebilecek seçmen olma yaşının çağdaş demokrasilerdeki pratiklerle uyumlu olduğu söylenebilir. ¡ Siyasi partilere ilişkin düzenlemeler 68. ve 69. maddelerde karma bir şekilde yapılmıştır. Maddelerin birisinde güvence sağlayıcı, diğerinde sınırlamaya ilişkin hükümlerin düzenlenmesi yöntemi yerine, 68. maddede hem güvence sağlayıcı hem de sınırlayıcı hükümler yer alırken, 69. maddede ağırlıklı olarak sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. ¡ Anayasada siyasi partilere ilişkin iki tür yaptırım benimsenmiştir. Bunlar: (1) Hakkında dava açılan siyasi partinin Kapatılması; (2) Siyasi parti hakkında Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma. ¡ 68. maddenin ilk üç fıkralarında güvence sağlayıcı hükümler mevcut iken 68/4. fıkrada siyasi parti hürriyetine ilişkin bir dizi sınırlama ve yasaklama sebebine yer verilmiştir. Buna göre, “Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez”. Bir siyasi partinin burada sayılan yasaklama sebeplerinden bir ya da birkaçını yaparak bu hükmü ihlal etmesi halinde ne tür yaptırımlarla karşılaşacağı hususu 69/6. maddede düzenlenmiştir. Anayasanın 69/6. maddesinde, 68/4. maddedeki hükmün ihlalinin iki şekilde olabileceği belirtilmektedir. (1) Siyasi partilerin tüzük ve programlarının 68/4. fıkra hükümlerine aykırı olması halinde bu partiler hakkında temelli kapatma kararı verilir (md. 69/6). Burada yasaklanan siyasi partilerin düşünce ve siyasi politikalarıdır. Buradaki sınırlama sebeplerini ikili bir tasnife tabi tutmak mümkündür. 46 YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ Birincisi, bünyesinde şiddeti de içeren sınırlama sebepleridir. Bunlara, sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlama, suç işlenmesini teşvik etme yasakları misal verilebilir. Bu tür yasakların demokrasi teorisi ile çelişirliğinden söz edilemez. İkinci tür sınırlama sebeplerinin, şiddeti ya da hukuk dışı işlemleri bünyesinde barındırmaları zorunlu değildir. Siyasi partilerin tüzük ve programlarının burada sözü edilen hükümlerle çelişmesi, yasaklama önlemine başvurulması için yeterlidir. Bir diğer ifadeyle, ikinci durumda, burada sözü edilen anayasal hükümlere aykırı olan tüzük ve programların, şiddeti ve hukuk dışılıkları içermesi halinde de içermediği durumlarda da ilgili siyasi parti hakkında yasaklama yoluna gidilebilmektedir. Burada belirtilen yasaklama nedenlerinden birçoğunun, bir demokraside, çoğulculuğun gereği olarak, gerek bireysel gerekse siyasi partiler şeklinde ifade edilmesi meşru görülebilmesi mümkün olduğu halde, ülkemizde anayasal olarak yasaklanmış bulunmaktadır. (2) Bir siyasi partinin, 68/4. maddede belirtilen ve yasaklanan fiillerin işlendiği odak haline gelmesi. Bu siyasi partiler hakkında da temelli kapatma kararı verilir (md. 69/6, 8). “Odak olma”nın hangi halde gerçekleşeceği Anayasada tanımlanmış olmakla birlikte, odak olmanın gerçekleşip gerçekleşmediğini belirleme yetkisi AYM’ye aittir. Ayrıca, odak olma hali tespit edilirken, odak olmaya esas teşkil edecek suç niteliğindeki fiillerin gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda kesinleşmiş mahkeme kararı da aranmamaktadır. Fiiliyatta da AYM’nin, gerek gazetelerde, gerekse internette ya da televizyonlarda yer alan bazı haberleri bile delil olarak kullanmaktan imtina etmediği görülmektedir. Diğer yandan, 68/4. fıkra hükümlerine aykırı eylemlerin kapatamaya esas olacak odak olma içerisine girdirilmesi için şiddeti içermesi şartı aranmamıştır. Burada sözü edilen sınırlama sebeplerine aykırı olan ama barışçıl bir şekilde gerçekleştirilen fiil ve davranışlar da odak olma kapsamına dâhil edilmektedir. Bunun da çoğulcu temelli demokrasi teorisi ile bağdaşırlığı bulunmamaktadır. Siyasi partilere ilişkin diğer bazı kapatma sebepleri 69/11. maddede düzenlenmiştir. Buna göre, “yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alan siyasi partiler temelli olarak kapatılır”. 47 YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK SPK’ya göre, şu hallerde de siyasi partiler hakkında “Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma yaptırımına” karar verilebilecektir: ¡ Siyasi partilerin faaliyetlerinin izlenmesi amacıyla Yargıtay C. Başsavcılığının istediği bilgi ve belgeleri bildirilen süre içinde vermeyen partiye Yargıtay C. Başsavcılığı tarafından ikinci bir yazı tebliğ olunur. Bu yazıda, bildirilen süre içinde cevap verilmediği ve istek yerine getirilmediği takdirde o partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılması için dava açılabileceği de belirtilir. Bu tebliğde bildirilecek süre içinde yine istek yerine getirilmez veya cevap verilmezse, Yargıtay C. Başsavcılığı, o siyasi partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılması için AYM’de re’sen dava açabilir (SPK. md. 102/1). ¡ Parti büyük kongresi, merkez karar ve yönetim kurulu veya bu kurulun iki ayrı kurul olarak oluşturulduğu hallerde TBMM grup yönetim kurulu, TBMM grup genel kurulu, parti genel başkanı dışında kalan parti organı, mercii veya kurulu tarafından Anayasanın 68/4. fıkrasında yer alan hükümlere aykırı fiilleri işlemeleri halinde, fiilin işlendiği tarihten başlayarak 2 yıl geçmemiş ise, Yargıtay C. Başsavcılığı, söz konusu organ, mercii veya kurulun işten el çektirilmesini yazı ile o partiden ister (SPK. md. 102/2). Parti üyeleri, 68. maddenin 4. fıkra hükümlerine aykırı fiil ve konuşmalarından dolayı hüküm giyerler ise, Yargıtay, bu üyelerin partiden kesin olarak çıkarılmasını ister. Söz konusu siyasi parti, tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde istem yazısında belirtilen hususu yerine getirmediği takdirde, C. Başsavcılığı AYM’de o partinin Devlet yardımından kısmen ya da tamamen yoksun bırakılması için dava açar (SPK. md. 102/3). ¡ Siyasi Partiler hakkında kapatma ya da Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma yaptırımlarının verilmesi amacıyla açılan davalara bakma bu konularda kesin karar verme yetkisi AYM’ye aittir. Anayasanın 69/5. maddesine göre, siyasi partiler hakkında kapatma ya da Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma yönünde karar verilebilmesi için dava açma yetkisi Yargıtay C. Başsavcısına aittir. Yargıtay C. Başsavcısı, bu yetkiyi, 2820 Sayılı SPK’nın 100. maddesi gereğince ya resen kullanır ya da Bakanlar Kurulu kararı üzerine Adalet Bakanının istemiyle yahut da bir siyasi partinin istemi üzerine kullanır. 48 YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ 2010 Anayasa değişikliğine göre AYM, - Bir siyasi partinin kapatılmasına ancak toplantıya katılan üyelerin üçte iki (2/3) oy çoğunluğuyla karar verebilir (md. 149/3). - Bir siyasi parti hakkında Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma cezası verebilmesi için de toplantıya katılan üyelerin üçte iki (2/3) oy çokluğuyla karar alınması gerekir. Siyasi partiler, ticari faaliyetlere girişemezler (AY. md. 69/2). Bu hüküm ile siyasi partilerin ticari faaliyet niteliğinde olan işletmelerin sahibi, ortağı olamaz, bunları tek başına ya da ortaklık şeklinde işletemezler. Siyasi partiler hakkında mali denetim yapma yetkisi AYM’ye aittir. Siyasi partilerin gelir ve giderlerinin amaçlarına uygun olması gerekir. Burada siyasi partilerin, hem elde edecekleri gelirler bakımından, hem de bu gelirlerin harcanması bakımından bir sınırlama söz konusudur. Bu sınırlamanın ölçütü, gelir ve harcamaların, siyasi partilerin amaçları ile uyumlu olmasıdır; şayet bu konuda bir uyumluluk yok ise mali denetim kapsamında yaptırıma muhatap olurlar. AYM, mali denetim görevini yerine getirirken Sayıştay’dan yardım sağlar. AYM’nin bu denetim sonunda vereceği kararlar kesindir. AYM’ce, partilerin mali yönden denetlenmeleri neticesinde, kanuna uygun olmayan gelir ve giderlerinin tespit olunması halinde, kanuna uygun olmayan miktarlar, hazineye gelir olarak kaydedilir (SPK. md. 75, 76). Kapatılan Partilere ve Kapatmaya Neden Olanlara İlişkin Uygulanan Yaptırımlar: 1- Temelli kapatılan bir parti bir başka ad altında kurulamaz (AY. md. 69/7). 2- Bir siyasî partinin temelli kapatılmasına beyan veya faaliyetleriyle sebep olan kurucuları dâhil üyeleri, AYM’nin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararının Resmî Gazetede gerekçeli olarak yayımlanmasından başlayarak 5 yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamazlar (AY. md. 69/8). 3- AYM kararıyla kapatılan partinin bütün malları hazineye geçer (AY. md. 107/1). 49 YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK ¡ Anayasada siyasi partilere üye olamayacak olanlar da belirlenmiştir. Bunlar şu şekildedir: Hâkimler ve savcılar, Sayıştay dâhil yüksek yargı organları mensupları, kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri, yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, Silahlı Kuvvetler mensupları ile yükseköğretim öncesi öğrencileri siyasi partilere üye olamazlar (md. 68/5). Bu listede yer alanların bir kısmı makul görülebilir. Özellikle yargı mensupları, Emniyet teşkilatı ile silahlı kuvvetler mensuplarının bu listede yer almaları, görevlerinin arz ettiği özellikler sebebiyle makul görülebilir. Fakat listenin diğer kısmını demokratik ilkelerle uyumlu görebilmek oldukça zordur. Bu telakki, kamuda görev alanlara yönelik şüpheci bakışı yansıtmaktadır. Oysa kamuda görev yapan bir kişinin tarafsızlığını sağlamanın tek ve etkili yolu, onların siyasi partilere üye olmalarını yasaklamak değildir. Kamusal gücü kullanmakta olan bir kişinin tarafsız olması, bu gücü siyasi düşünce temelli olarak ayrımcı bir şekilde kullanması tamamen kişisel ahlaki ve etik kurallara karşı duyarlılığı ile alakalı bir meseledir. Bir kamu görevlisinde bu duyarlılıklar eksik ya da zayıf ise siyasi parti üyesi olsa da olmasa da tarafgir davranarak siyasi eğilimlerini kamusal işlerine karıştırabilir. Şayet bir kişide kişisel olarak bu duyarlılıklar gelişmiş ise bu kişinin, siyasi parti üyesi olsa da olmasa da tarafsızlığını koruma konusunda sorun yaşanması ihtimali azdır. 68. maddede yükseköğretim elemanlarının siyasi partilere üyeliği konusunda da hüküm mevcuttur. Buna göre, yükseköğretim elemanları siyasi partilerin sadece merkez organlarında görev alabilirler. Diğer kademelerde görev almalarının niçin yasaklandığının ve bu yasaklamaların demokrasi teorisi ile uyumluluğunun mantıki bir izahı bulunmamaktadır. Yükseköğretim öğrencilerinin siyasî partilere üye olabilmelerine ilişkin esaslar kanunla düzenlenir. 69. maddede “Siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun olur” hükmü yer almaktadır. Her ne kadar Anayasanın 13. maddesinde siyasi partilere ilişkin sınırlamaların 68. ve 69. maddelerdeki sebeplerle sınırlı olduğu belirtilmiş ise de bazı siyasi parti kapatma davalarında Anayasanın Başlangıç Kısmına da referans yapıldığı görülmektedir. Anayasanın ruhunu tayin eden resmi ideolojinin içinde mündemiç olduğu Başlangıç kısmı, siyasi partiler için, çoğulculuğu büyük ölçüde daraltıcı yönde işlev görmektedir. 50 YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ Hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmasının yasaklandığı 14. madde de siyasi partiler için yasaklamaların kaynağını teşkil edebilme potansiyeli taşımaktadır. Bu maddeye göre kötüye kullanma hallerinde partiler dâhil bütün hak ve hürriyetler sınırlandırılabileceği için, bu madde bir nevi genel sınırlama sebeplerini düzenleyen Anayasa hükmü mahiyetine bürünmüş olmaktadır. Siyasi Partilere Devlet Yardımının Yapılması: Siyasi partilere devlet yardımı yapılması konusunda 1982 Anayasasının ilk metninde hüküm mevcut değildi. 1982 Anayasası döneminde, bu yardımın yapılması konusu, ilk defa 27.06.1984 Tarih ve 3032 Sayılı Kanunla düzenlenmiştir. Konuya ilişkin hüküm daha sonra, 1987 ve 1988 yıllarında çıkarılan 3349 ve 3470 Sayılı Kanunlarla değiştirilmiştir. Anayasada 23.07.1995 Tarihinde yapılan değişiklikle, siyasi partilere devlet yardımının yapılması konusu şu şekilde düzenlenmiştir: “Siyasî partilere, Devlet, yeterli düzeyde ve hakça malî yardım yapar. Partilere yapılacak yardımın, alacakları üye aidatının ve bağışların tabi olduğu esaslar kanunla düzenlenir” (md. 68/8). VIII. KISA BİR DEĞERLENDİRME Türkiye’de sistemin kurucu unsuru olarak görülen CHP dışındaki siyasi partilere karşı sürekli güvensizlik egemen olmuştur. Bu güvensizliğin temel sebebi, modernleş(tir)me, aydınlanma ve pozitivizm temelli militan laikliğin merkezinde konuşlandığı resmi ideolojik yapı, bölünme ve komünizm korkusudur. Özellikle bölünme korkusuna karşı bulunan üniter devlet, normatif kurallarla ve yaptırımlarla sıkı sıkıya koruma altına alınmak istenmiştir. 1924 Anayasası döneminde Anayasa altı hukuki normlarda ve uygulamalarda bu resmi ideoloji temelli koruyuculuk ile diğer korkuların bertaraf edilmesi kaygısı hâkim zihniyet olarak belirleyici olmuştur. Resmi ideoloji ile diğer korkuların bertaraf edilmesi yönündeki hâkim zihniyet, 1961 ve 1982 Anayasaları döneminde, hem Anayasal düzeyde, hem de kanuni düzenlemelerde ve uygulamalarda belirleyici olmuştur. 1990’lı yılların başlarından itibaren sosyalist sistemin çöküşünden sonra komünizm korkusu ve bu korku temelli politika ve önlemler büyük ölçüde zayıflamış ise de, resmi ideoloji temelli olarak dindar kesimler ile bölücü olduğu söylenen kesimlere yönelik koruyucu önlemler canlılığını sürdürmektedir. 51 YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK İşte bu hâkim zihniyetten etkilemesi neticesinde ülkemizde çok sayıda siyasi parti, sırf cari düzenle çeliştiği gerekçesi ile kapatılmıştır. Cari sistem otoriter de olsa, siyasi partilerin bu sisteme yönelik geliştirdiği ciddi eleştiri ve farklı politika önerileri onların kapatılmaları için yeterli görülmüştür. Bu ortamda esasen yasaklanan, bu partilerin düşünceleridir. Bunlar, çoğulcu bir demokraside makul ve talep edilebilir düşünceler olduğu halde, Türkiye’de siyasi partilerin kapatılması sebebi olabilmiştir. Bunun neticesi, resmi ideoloji ve korkularla sınırı çizilen sınırlı bir çoğulculuktur. Bunun bir diğer adı, Cumhuriyetin militan demokrasi teknikleri ile cihazlanmasıdır. Türkiye’de her ne kadar 1961 ve 1982 Anayasalarında, “insan hakları”, “hukuk devleti” ve “demokratik devlet” ilkelerine yer verilmiş ise de militan demokrasi ile bu üçlünün bir arada olması mümkün değildir. Çünkü insan hakları, hukuk devleti ve demokrasinin bütünleşmesi ile ortaya çıkan “anayasal demokrasi”dir. Anayasal demokrasi ile militan demokrasi, bir arada bulunması mümkün olmayan iki demokrasi türüdür. Bu vesileyle, 1961 ve 1982 Anayasasında egemen olan militan demokrasi ile bu Anayasaların 2. maddesinde yer alan insan hakları, hukuk devleti ve demokrasi üçlemesi çelişmektedir. Bu Anayasalarda normatif olarak anayasal demokrasinin formülasyonuna yer verilerek militan demokrasinin üzeri örtülmek istenmektedir. Siyasi partiler rejiminin sınırının belirlenmesinde anayasal demokrasi değil militan demokrasi belirleyici olmuş, bunun neticesinde de birçok parti bu resmi ideoloji ya da yukarıda sözü edilen korkular temelli olarak kapatılmıştır. Bu partilerin kapatılmasında esas itibariyle demokrasiden ziyade, üniter devlet ve otoriter laik Cumhuriyetin korunması belirleyici olduğu için, ülkemizdeki yapılanmayı ifade etmek için, “militan demokrasi” yanında, “militan cumhuriyet” ve “militan laiklik” ya da “laikçilik” nitelemelerinin yapılmasının da mümkün olduğu söylenebilir. Ülkemizde militan laiklik ve militan Cumhuriyet ortamında, demokrasi çok sınırlı ve zayıf kalmıştır. Hatta bu sınırlı ve zayıf olan demokrasinin derinleştirilmesi yönündeki her türlü çaba, laik Cumhuriyetin altının oyulması olarak nitelendiği için, bu yönde çaba sarf eden her türlü oluşum, düşünce ve siyasi parti değişen konjonktürel şartlarla da bağlantılı olarak kapatılmış veya kapatılmaya çalışılmış veyahut bütün bunlar yapılamasa da ötekileştirilmeye ve önemsizleştirilmeye çalışılmıştır. Artık yeni Anayasa yapım çalışmalarının yapılmakta olduğu günümüz şartlarında Türkiye’nin ihtiyacına cevap verebilecek yönetim ve devlet şekli, militan demokrasi ve militan laik Cumhuriyet değil, insan hakları zeminine 52 YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ konuşlanan anayasal demokratik laik Cumhuriyettir. Bu sistemde belirleyici unsur insan hakları temelli hukuk devleti olmalıdır. Hukuk devleti ile bütünleşerek anayasal nitelemesini edinen demokrasinin belirleyiciliğindeki laiklik ve Cumhuriyette siyasi partiler de layık olduğu demokratik konuma yerleşebileceklerdir. Bu sistemde artık hayali ve vehmi korkular değil, çoğulculuk belirleyici olacaktır. Yeni Anayasada hâkim olması gereken, sahici hukuk devleti ve insan hakları temelli demokratik Cumhuriyet olmalıdır. Laiklik, bu yeni demokrasi telakkisi ile uyumlu olmalıdır. Bu telakki ile uyumlu olarak laiklik, modernleş(tir)me ve pozitivist düşünceyi her halükarda topluma hâkim kılma/dayatma temelinde hâkim dine karşı mücadele etmenin aracına dönüştürülmemeli, çoğulculuğu sağlamanın bir unsuru olma işlevi yüklenecek şekilde düzenlenmelidir. Laiklik, geçmişteki uygulamalarda olduğu şekilde siyasi partilere karşı onları yok etmenin aracı olmaktan çıkarılmalıdır. IX. YENİ ANAYASA İÇİN SİYASİ PARTİLER REJİMİNE İLİŞKİN ÖNERİLER SDE’nin siyasi partiler rejimine ilişkin önerilerine geçmeden önce, bazı sivil toplum kuruluşları, meslek teşekkülleri ile siyasi partiler tarafından hazırlanan Anayasa önerilerinde siyasi partiler rejimine ilişkin yaklaşımlara yer verilecektir. Türkiye’de burada görüşlerine yer verilecek kesimlerin siyasi partilere ilişkin önerileri farklılık arz etmektedir; bir kısmı statükocu bir tutum sergileyerek siyasi parti hürriyetinin alanını daraltıcı yönde tutum sergilerken, diğer bazılarının görüşleri bu hürriyetin alanını genişletici yöndedir. Bazılarının siyasi partilere ilişkin önerileri, 1982 Anayasası ile büyük ölçüde benzeşirken, bir kısmının mevcut Anayasadan farkı büyük ölçüde kısmi ve yüzeysel niteliktedir. Bazı önerilerde sadece güvence sağlayıcı hükümlere yer verilmişken, bir kısmında güvenceler büyük ölçüde etkisizleştirilecek şekilde sınırlama ve kapatma sebeplerine yer verilmiştir. Bu önerilerin büyük ekseriyetinde, siyasi partilere ilişkin güvence sağlayan hükümler, 1982 Anayasasından da esinlenilerek birbirinin tekrarı niteliğindedir. Siyasi parti üyeliğine ilişkin yasaklamalar konusunda benzeşen öneriler olduğu gibi, aşırı derecede farklılık arz eden öneriler de vardır. ANAP’ın (1993) önerisine göre, memurlar ve diğer kamu görevlileri siyasi partilere üye olamazlar. TOBB (2000), bu listeye yükseköğretim öncesi öğrencileri de ilave etmektedir (2007 Özbudun 2008 Ortak Payda Çalışma Grubu ve 2010 BDP Önerilerinde de benzer hükümler mevcuttur). 1982 Anayasasının ilk metni- 53 YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK ne benzer şekilde üye olmayacaklara ilişkin en geniş liste RP’nin önerisinde yer almaktadır. Buna göre, “Hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, yükseköğretim kurulu üyeleri, kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri ve silahlı kuvvetler mensupları siyasal partilere üye olamazlar”. 2001 ve 2007 TBB önerisinde RP tarafından önerilen listenin kapsamı kısmen daraltılarak benimsenmiştir. Özbudun önerisi, bazı cüzi farklılıkla TBB’nin (2001 ve 2007) önerilerine benzemektedir. Öneriler içerisinde üye olabileceklerin kapsamını en geniş olarak belirleyen HEP’tir (1993). HEP’in (1993) teklifine göre, hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları ve TSK mensupları siyasi partilere üye olamazlar, bunların dışında kalanlar siyasi partilere üye olabilirler. HEP kapatıldıktan sonra, bu parti ile aynı siyasi mihverde yer alan BDP’nin (2010) siyasi partilere üye olamayacaklara ilişkin listesi de TBB’nin (2000) önerisi ile benzerlik teşkil etmektedir. Bazılarında kamu görevlilerinin siyasi partilere üye olmalarına ilişkin sınırlamaları belirleme (1993 DYP ve 1993 SHP Önerileri) bir kısmında da yükseköğretim elemanları ve öğrencilerinin siyasi partilere üye olmalarına ve partilerde görev almalarına ilişkin esasları düzenleme (2001 ve 2007 TBB, 2007 Özbudun, 2008 Ortak Payda Çalışma Grubu, 2010 BDP Önerileri) yetkisi yasama organına verilmiştir. Bunlar içerisinde temsili demokrasi ile en uyumlu olanın HEP (1993) önerisi olduğu söylenebilir. Siyasi partilere ilişkin teşkilatlanma yasakları konusundaki önerilerin bir kısmı 1995 Anayasa değişikliğinden önce olduğu için, bu önerilerin birçoğu 1995 değişikliği ile karşılanmıştır (1993 DYP, 1993 HEP, 1993 SHP Önerileri). Fakat bazı siyasi partilerin 1993 yılındaki önerileri 1982 Anayasasının ilk metni ile uyumludur. RP’nin (1993) önerisine göre, siyasi partiler, yurt dışında teşkilatlanıp faaliyette bulunamazlar (benzer hükümler 1993 DSP Önerisinde de vardır). Bu partilerin teşkilatlanma yasaklarına ilişkin önerileri bazı yönlerden 1982 Anayasasının ilk metninin de gerisinde kalmaktadır. Siyasi partilere ilişkin yasaklamalar, kapatma sebepleri ve yaptırımlar konusunda değişik öneriler vardır. Bunların bazıları 1982 Anayasası ile benzerlik arz ederken bir kısmı çok daha hürriyetçi niteliktedir. TBB (2001 ve 2007) önerilerinde, siyasi partilerin tüzük ve programlarına ilişkin 1982 Anayasasının 68/4. fıkrasında belirtilen yasaklama sebeplerinin aynen tekrarı şeklinde yasaklama ve kapatma sebepleri öngörülmüştür. (Bazı kısmi farklılıklar göz ardı edilecek olursa, benzer hükümler, 1992 TÜSİAD, 1993 DYP, 1993 RP, 2000 TOBB, 2007 Özbudun, 2010 BDP Önerilerinde de mevcuttur). Buradaki 54 YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ yasaklamalar, genellikle tüzük ve programlardaki ifadelerle siyasi parti üyelerinin beyanlarını hedef almaktadır. Bu öneriler, “şiddeti önerici ve teşvik edici nitelikte olma, dinler, ırklar ve halklar arasında çatışmayı ve yabancı düşmanlığını savunma” şartları aranmadığı ölçüde demokrasi ilkeleri ile çelişme arz etmektedir. HEP’in (1993) önerisi burada belirtilenlerden farklılık arz etmektedir; bu öneride, siyasi partilerin, insan hak ve hürriyetlerine dayanan demokratik, laik, Cumhuriyet ilkelerine ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği ilkesine, düşünceyi açıklama ve öneride bulunma sınırlarını aşan, şiddete başvurma gibi açık tehlike teşkil edecek şekilde aykırı faaliyetlerde bulunmaları yasaklanmaktadır (1993 SHP önerisi de benzer niteliktedir). Bir önceki paragrafa ilave olarak siyasi partilere ilişkin yasaklama ve kapatma sebepleri bakımından, bu hürriyetin alanını en çok daraltan 1982 Anayasasının mevcut hali ile büyük ölçüde benzerlik arz eden ve bu yönü sebebiyle de en kapsayıcı hükümler içeren düzenleme TOBB’un (2000) önerisinde yer almaktadır. (2001 ve 2007 TBB ve 2007 Özbudun önerilerinde de benzer hükümler vardır). 1993 RP önerisinde 1982 Anayasasının ilk metnine benzer şekilde, kapatma sebeplerinin belirlenmesinde Anayasanın 14. maddesine referans yapılmıştır. Aynı öneride, daha başka kapatma sebeplerine de yer verilmiştir. Diğer önerilerin bazılarında sınırlama ve kapatma sebeplerine hiç yer verilmemiş veya bunların kapsamı çok dar tutulmuş ya da bunları belirleme konusunda yasama organı yetkili kılınmıştır. Burada siyasi partilerin tüzük ve programları ile parti üyelerinin siyasi beyanlarının sınırlama ve kapatma sebebi kabul edilebilmeleri için, bazı önerilerde, bunların şiddeti önermeleri ya da içermeleri şartı aranırken, bir kısmında bunların şiddeti önerip önermediğine hiç bakılmamıştır. Bu son durumda partilerin tüzük ve programları ile partilerin üyelerine atfedilen ifadelerin yasaklama sebebi kabul edilmesi için bunların Anayasada ifade edilen bazı hükümlere aykırı olması ya da yürürlükteki Anayasal düzene ilişkin esaslı eleştiriler getirilmiş olması yeterli görülmüştür. Bu hükümlerin birçoğu büyük ölçüde siyasi ya da dini temelli düşüncelerin yasaklanması anlamına geldiği için, bunların demokratik çoğulculukla bağdaşır olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. 1993 SHP Önerisinde, siyasi partiler kurulduğu andan itibaren, tüzük, program, kurucuları ve kurucularının hukuki durumları bakımından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının çok sıkı takibine tabi kılınmıştır. Bu hüküm büyük ölçüde siyasi parti hürriyetine karşı duyulan güvensizliği yansıtmaktadır. 55 YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK TBB (2001 ve 2007), kapatma dışında, ihtar, uyarı ve diğer bazı yaptırım türlerinin de benimsenmesini önermiştir. BDP (2010), 1982 Anayasasının mevcut hali ile uyumlu olarak, kapatma yaptırımı yanında devlet yardımından kısmen ya da tamamen mahrum kılma yaptırımını da önermiştir (benzer hüküm 2007 Özbudun önerisinde de vardır). Siyasi partilere ilişkin yasaklama sebeplerinden birisi de ticari faaliyette bulunmaktır. Bazı önerilerde bu yöndeki yasağa açıkça yer verilmiş iken (2000 TOBB, 2001 TBB, 2007 Özbudun, 2007 TBB, 2010 BDP Önerileri), bazılarında 1982 Anayasasındaki bu hükmün kaldırılması açıkça önerilmiş (1991 HAK-İŞ Önerisi), bazı önerilerde ise bu konuda hiçbir hükme yer verilmemiştir. Bazı önerilerde siyasi partilere ilişkin mali denetim yetkisi AYM’ye verilirken (1993 DYP, 1993 HEP, 1993 SHP, 2000 TOBB, 2001 ve 2007 TBB Önerileri), 2010 BDP önerisinde bu yetki Sayıştay’a verilmiş, bir kısmında bu konuya hiç temas edilmemiştir. Önerilerin birçoğunda siyasi partilere ilişkin kapatma davasına bakma yetkisi AYM’ye dava açma yetkisi de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına verilmiştir. Bu yönden 1982 Anayasasından farklı bir öneri mevcut değildir. Bazı önerilerde ise bu konuda hiçbir hüküm mevcut değildir. Bazı önerilerde siyasi partilere devletin mali yardım yapması konusunda hiç hüküm yer almazken, bazı önerilerde, belli şartlar altında devletin siyasi partilere hakça yardım etmesi öngörülmektedir (1992 Üskül, 1993 DYP, 1993 SHP, 2000 TOBB, 2001 TBB, 2007 Anayasa Kadın Platformu, 2007 Özbudun, 2007 TBB, 2010 BDP Önerileri). Bu önerilere ilişkin genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, her birisi tek başına değerlendirildiği zaman, bunların siyasi partilerin demokratik işlevleri ile uyumlu olduğunu söyleyebilmek zordur. Bir kısmının siyasi ideolojik saiklerle hazırlandığı, bazı önerilerin 1982 Anayasasının kötü bir taklidi görünümünü sergilediği, bir kısmının da yetersiz hükümler içermekte olduğu görülmektedir. Her birisi teker teker değerlendirildiği zaman, burada siyasi partiler rejimine ilişkin önerilerin birçoğu, sınırlı çoğulculuğu öngören militan/mücadeleci demokrasi tiplemesine uygun olduğu için Türkiye’nin ihtiyaçları ile uyumlu değildir. Diğer bazı öneriler ise çok kısmi ve lokal nitelikte hükümler olduğu için siyasi parti hürriyetinin teminatlı bir yapıya kavuşturulması açısından yetersiz kalmaktadır. 56 YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ X. SDE’NİN ÖNERİSİ Siyasi parti hürriyetinin doğrudan Anayasada düzenlenmesi, bu hürriyetin mutlaka teminat altına alındığı anlamına gelmez. 1961 ve 1982 Anayasalarında olduğu gibi, Anayasal düzenleme, bazen siyasi parti hürriyetinin faaliyet alanını büyük ölçüde daraltıcı yönde işlev görebilmektedir. Bu vesileyle siyasi parti hürriyetinin Anayasada düzenlenip düzenlenmemesi, bu hürriyetin teminatlı bir yapıya kavuşturulması açısından pek de fazla önemli değildir. Şayet Anayasal düzenleme olacaksa, burada önemli olan husus, siyasi partilere ilişkin normatif düzenlemelerin demokratik sistemle uyumlu ve siyasi partiler için teminat sağlayıcı nitelikte olmasıdır. Şayet siyasi partiler için teminatlı sistem kuran hukuki düzenlemeler mevcut ise bu düzenlemelerin anayasal hükümler ya da anayasa altı işlemler şeklinde olmasının çok fazla önemi yoktur. Kısaca ifade etmek gerekirse, siyasi çoğulculukla uyumlu siyasi partiler rejimini öngören normatif düzenlemeler, “siyasi parti hürriyeti kural, sınırlama ise istisna” ilkesi ile uyumlu olmalıdır. Siyasi partilere ilişkin yasaklamaların, siyasi çoğulculuk temelli demokratik toplumun gerekleri ile çelişecek şekilde daraltıcı nitelikte olmamalıdır. Kısaca yürürlükteki Anayasada barışçı usullerle sistemde esaslı değişikliklerin öngörülmesi, sistemle bütünleşik kesimlerin bakış açılarına göre, aykırı görülebilen, radikal değişiklik ya da farklı politikaların önerilmesi siyasi partiler için yasaklama sebebi teşkil etmemelidir. Kısaca militan demokrasi ile uyumlu bir şekilde düşüncenin cezalandırılmasına sebep olan yasaklamalara itibar edilmemelidir. Siyasi partilere ilişkin kapatma sebepleri, demokratik anayasal düzene yönelik hukuk dışı şiddeti öneren ya da içeren söylem ve eylemli durumlarla, ırklar, dinler ve halk kesimleri arasındaki düşmanlık ile yabancı düşmanlığının savunulması ile sınırlandırılmalıdır. Bu yaptırıma başvurulurken, şiddeti içeren eylemler sebebiyle ilgili parti hakkında kapatma kararının verilebilmesi için bu eylemlerin siyasi partinin bütününe mal edilecek yoğunluk ve yaygınlıkta gerçekleşmesi gerekir. Siyasi partiler birer tüzel kişiliklerdir. Bazen milyonlara varan üyeleri bulunmaktadır. Sadece birkaç üyenin ya da bazı yöneticilerin fiil ve sözleri ile bütünleştirilerek, kısa yoldan bu partilerin kapatılması yoluna gidilmemelidir. Burada öncelik bireysel sorumluluk olmalı, mümkün olduğu kadar siyasi parti hürriyetinin kısıtlanmasına gidilmemelidir. Siyasi partilerin tüzel kişilik olarak yasaklamasına çok istisnai hallerde son çare olarak başvurulmalıdır. 57 YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK Siyasi parti üyelerinin Anayasada belirtilen yasaklama sebeplerine istinaden sorumluluğu yoluna gidilebilmesi için, bu davranışların ilgili siyasi partinin genel kongre, TBMM grubu, genel merkez karar ve yönetim kurulu gibi üst düzey karar mercileri tarafından bilinçli, kararlı ve sürekli bir şekilde gerçekleştiriliyor olması gerekir. Siyasi partiler hakkındaki kapatma davalarına bakmaya AYM yetkili olmaya devam etmeli. Fakat mali denetim uzmanlığı gerektiren bir faaliyet olduğu için, bu yöndeki yetkinin Sayıştay’a verilmesi önerilebilir. Siyasi partilere ilişkin yaptırımlar tek ya da iki seçenekle sınırlı olmamalıdır. Yaptırım türlerinde çoklu seçenekler söz konusu olmalıdır. Bunları şu şekilde sıralamak mümkündür: (1) Siyasi parti üyeliği ile bağdaşmayan suçları işleyen üyelerin öncelikle bireysel sorumlukları yoluna gidilmeli; (2) Siyasi parti üyeliği ile bağdaşmayan suçları işleyen üyelerin üyesi olduğu siyasi partiden üyeliğinin sona erdirilmesi; (3) Siyasi partilerde yasaklamayı haklı kılan davranışların ortaya çıkması halinde uyarı mahiyetinde ihtarda bulunulması; (4) Siyasi partilerde yasaklamayı haklı kılan bazı davranışların ortaya çıkması halinde söz konusu siyasi partinin bir ya da birkaç kez seçimlere katılmaktan men edilmesi; (5) Kısmen ya da tamamen hazine yardımından mahrum bırakılması; (6 Parasal cezaya hükmolunması; (7) Son çare olarak hakkında dava açılan siyasi partinin kapatılması. Bir siyasi partinin tüzük ve programında şiddeti içeren önerilerde bulunulması halinde, önce ihtar vb. kapatmadan başka yaptırımlarla bu aykırılığın giderilmesi yoluna gidilmeli, daha sonra diğer ağır yaptırımlara başvurulmalıdır. Siyasi partiler hakkında kapatma davası açma yetkisi tek başına Yargıtay C. Başsavcısına verilmemelidir. Şimdiye kadar yaşananlardan da anlaşıldığı üzere, Yargıtay C. Başsavcısı çok kolaycı bir şekilde siyasi partiler hakkında kapatma davası açmaktan imtina etmemiştir. AYM de çok istisnai haller hariç tutulursa, hakkında kapatma davası açılan partiler hakkında çoğu kereler kapatma kararı vermiştir. Oysa siyasi partiler, siyasi yönü çok 58 YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ daha belirgin olan örgütlü yapılardır. Bu özellikleri sebebiyledir ki, siyasi partilerin, çoğu kereler anayasal olarak cevaz verilemeyecek faaliyetlerinin siyasi yollarla bertaraf edilmesi yargısal yollarla bertaraf edilmesinden çok daha etkili olabilmektedir. Bunun takdiri de büyük ölçüde siyasi niteliktedir. Bu vesileyle siyasi partilerin zararlı olduğu düşünülen faaliyetlerinin, umumi şartlara bağlı olarak, siyasi yollarla mı yoksa yargısal yollarla mı daha etkili bir şekilde bertaraf edilebileceğini takdir etme yetkisinin siyasi bir kurum olan TBMM’de olmasında fayda vardır. Hele ki birçok siyasi partinin kapatılarak ya da ötelenerek mağduriyet ortamından faydalanarak büyüdüğü ülkemizde bu konu çok daha önem arz etmektedir. Bu vesileyle siyasi partiler hakkında kapatma davasını açma yetkisinin kullanılmasının TBMM’nin nitelikli çoğunlukla alacağı karara bağlanması gerekir. Bu durumda artık sık sık parti kapatma davalarına rastlanması söz konusu olmayabilecektir. Siyasi partilere ilişkin yasaklama önlemlerine başvurulabilmesi için, yasaklamaya esas olacak delillerle alakalı inceleme ve araştırmalarda çok dikkatli olunmalı, özellikle üyelerine atfedilen ve yargılamaya muhtaç olan deliller hakkında mutlaka kesinleşmiş mahkeme kararı aranmalıdır. Yoksa sırf internet ya da gazete haberlerinden hareketle yasaklama önlemine başvurulması halinde, Türkiye’de kapatılamayacak hiçbir siyasi parti yoktur. Özellikle internet siteleri o kadar denetimden uzaktır ki, buradaki bilgilerin mahkeme kararı olmaksızın doğruluğunu test edebilmek pek kolay ve hatta mümkün olamamaktadır. Diğer yandan kendisi suç teşkil etmeyen beyan ve fiiller, siyasi partilere ilişkin kapatma ya da diğer yaptırımlar için gerekçe teşkil edememelidir. Siyasi partilere üye olmaya ilişkin sınırlamalar çok dar tutulmalıdır. Bir kere bütün memurları üye olmaktan men eden kapsayıcı yasaklamalardan vazgeçilmelidir. Bu konuda sadece üç istisna ile yetinilebilir; bunlar: (1) Yargı organlarında çalışan hâkim ve savcılar, (2) Türk Silahlı Kuvvetlerinde çalışan personel, (3) İçişleri Bakanlığına bağlı olarak görev yapan Emniyet Teşkilatında görev yapan kişiler. 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu tamamen kaldırılmalı. Yapılacak yeni kanunda siyasi partiler çok ayrıntılı olarak düzenlenmemeli. Çünkü her ayrıntılı düzenleme, bu hürriyet için daraltıcı yönde işlev görebilmektedir. Özellikle siyasi partilerin tanımındaki ve amaçlarındaki ideolojik içerikli ifadelere yer 59 YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK verilmemeli, siyasi partilere, demokratik rejimlerdeki işlevleri ile uyumlu olmayan işlevler yüklenmemeli. Yapılacak Siyasi Partiler Kanunu, Federal Almanya’daki 1967 tarihli Siyasi Partiler Kanununun kapsamına yakın bir şekilde 25-30 maddeden fazla olmamalı. XI. KAYNAKÇA ANAYURT, Türk Hukukunda Siyasal Partilerin Kapatılması Rejimi: Ulusal Demokrasinin Strasbourg Demokrasisi Karşısında Hükmen Yenilgisi, s. 8-9. ARSLAN, Zühtü, “Anayasa Mahkemesi’nin Siyasal Partiler Politikası: ‘Ve çağı’nda ‘Yaya da’cı Yaklaşımını Anakronizmi Üzerine Bir Deneme”, Liberal Düşünce D., Y. 6, S. 22, Bahar 2001. Affaire Partı Socialiste de Turquie (STP) et Autres c. Turquie. Case of United Communist Party of Turkey and Others v. Turkey. Case of Socialist Party and Others v. Turkey Case of Freedom and Democracy Party (ÖZDEP) v. Turkey Case of Refah Partısı (The Welfare Party) anr Others v. Turkey Case of Refah Partisi (The Welfare Party) and Others v. Turkey (Büyük Daire Kararı). CDL–INF (1998) 14, Prohibition of Political Parties and Analogous Measures, Venice, 12–13 June 1998, http://venice.coe.int/docs/2000/CDL-INF. CDL–INF (2000) 1, Guidelines on prohibition and Dissolution of Political Parties and Analogous Measures, Venice, 10–11 December 1999, http://venice.coe.int/ docs/2000/CDL-INF. ÇAĞLAR, Bakır, “Hukukla Kavranan Demokrasi Ya da Anayasal Demokrasi”, Anayasa Yargısı, S. 10, 1993. ERDEM, Fazıl Hüsnü & HEPER, Yunus, SETA y., Ankara, 2011. ERDOĞAN, Mustafa, “Siyasî Partiler Devlet ve Demokrasi”, Liberal Düşünce D., Y. 6, S. 22, 2001. HAKYEMEZ, Yusuf Şevki, Militan Demokrasi Anlayışı ve 1982 Anayasası, 1. B., Seçkin y., Ankara, 2000. KABASKAL, Mehmet; Türkiye’de Siyasî Parti Örgütlenmesi, Tekin y., İstanbul, 1991. KÜÇÜK, Adnan, Siyasi Partilere İlişkin Yasaklamalar, Asil y., Ankara, 2005. ÖZCAN, Hüseyin & YANIK, Murat, Siyasi Partiler Hukuku, Der y., İstanbul, 2007. 60 YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ SAĞLAM, Fazıl, “Siyasal Partiler Kanununda Uluslararası Standartlara Uygunluk İçin Yapılması Gereken Değişikliler”, Anayasa Yargısı, S. 17, Ankara, 2000. SAĞLAM, Fazıl, Siyasal Partiler Hukukunun Güncel Sorunları, 1. B., Beta y., İstanbul, 1999. SUNAY, Reyhan, “‘Siyaset-İdeoloji-Yargı Ekseninde’ Türkiye’de Parti Özgürlüğü ve Avrupa Sözleşmesi Uygulaması”, Liberal Düşünce, Y. 6, S. 22, Bahar 2001. TESAV, Siyasî Partiler ve Demokrasi, TESAV y., İstanbul, 1995. TEZİÇ, Erdoğan, 100 Soruda Siyasî Partiler, 1. B., Gerçek y., İstanbul, 1976. TURHAN, Mehmet, Hükümet Sistemleri ve 1982 Anayasası, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi, y., Diyarbakır, 1989. TURHAN, Mehmet, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Siyasî Parti Kapatma Davaları”, Liberal Düşünce D., Y. 6, S. 22, Bahar 2001. TURHAN, Mehmet, “Siyasî Parti Kapatma Davaları”, Yeni Türkiye, S. 17, Y. 3, Eylül– Ekim 1997. UYGUN, Oktay, “Siyasal Partilerin Kapatılması Rejiminin Avrupa İnsan Hakları Çerçevesinde Değerlendirilmesi”, Anayasa Yargısı, S. 17, Ankara, 2000. ÜNAL, Şeref, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, TBMM Kültür ve Sanat Yayın Kurulu y., Ankara, 1995. KISALTMALAR AY : Anayasa AYM : Anayasa Mahkemesi AİHS : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi AİHM : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi C : Cumhuriyet md. : madde MGK : Milli Güvenlik Konseyi SPK : Siyasi Partiler Kanunu 61 HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ III. BÖLÜM DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE Ertuğrul Cenk GÜRCAN ÖZET Bu bölümde, demokratik ülkelerde uygulanan seçim sistemleri ele alınmaktadır. Bölümün ilk kısmında seçim sistemlerinin öneminden, tanım ve sınıflandırmasından bahsedilmekte; ikinci kısımda ise Türkiye’de uygulanan seçim sistemleri tarihsel bir perspektiften analiz edilmektedir. Ülkemizde halihazırda uygulanmakta olan seçim sistemine ilişkin değişiklik önerilerinin de tartışıldığı bu bölüm, zengin bir literatür taramasına dayanmakta ve konuyu hem teorik hem de pratik yönleri itibariyle ele almaktadır. Anahtar Kelimeler: Siyasal katılma, seçim sistemi, çoğunluk sistemi, nispi temsil sistemi, karma sistem 63 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN I. GİRİŞ Demokratik bir ülkede yurttaşların siyasal süreçlere ve karar alma mekanizmalarına katılmaları, hem siyasal sistemin meşruluğunun sağlanması hem de kamusal kararların daha etkin bir şekilde uygulanması açısından önem taşımaktadır. Günümüzde özellikle iletişim teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde yurttaşların bu süreç ve mekanizmalara doğrudan katılmaları zaman zaman mümkün olmakla birlikte, bu katılım çoğu kez dolaylı bir şekilde gerçekleşmekte; yurttaşlar, siyasal süreç ve karar alma mekanizmalarına düzenli aralıklarla seçtikleri ya da denetledikleri temsilciler aracılığıyla katılmaktadırlar. Dolayısıyla, demokratik bir ülkede siyasal yaşamın sağlıklı ve istikrarlı bir şekilde sürdürülebilmesi için, o ülkedeki yurttaşların seçme ve seçilme hakkı başta gelmek üzere temel insan haklarına sahip olmaları ve bu hakları eşit ve etkin bir şekilde kullanabilmeleri gerekmektedir. Tam da bu nedenle, demokratik bir ülkede uygulanan seçim sistemi, hem yurttaşların seçme ve seçilme haklarını gerektiği gibi kullanmaları hem de demokratik sistemin meşrulaştırılması ve yeniden üretilmesi açısından önemli bir işleve sahiptir. Üç başlık altında kurgulanan bu bölümün ilk kısmında, günümüzde demokratik ülkelerde yaygın bir şekilde uygulanan seçim sistemleri kısaca incelenecek ve değerlendirilecektir. Bu çerçevede, siyaset bilimi literatüründe “seçim sistemleri” olarak adlandırılan mekanizma ve düzenlemeler tanımlandıktan sonra, demokratik ülkelerde uygulanan belli başlı seçim sistemleri sınıflandırılacak ve her bir seçim sistemi temel özellikleri itibariyle ortaya konulacaktır. İkinci kısımda, Türkiye’de çok partili hayata geçildikten sonra uygulanan seçim sistemleri ile halen uygulanmakta olan seçim sistemi kısaca tartışılacak ve analiz edilecektir. Üçüncü kısımda ise, Türkiye’de şu an itibariyle uygulanmakta olan seçim sistemine ilişkin değişiklik önerileri ana hatlarıyla ortaya konulacak ve değerlendirilecektir. Ancak, bu konuları incelemeden önce, ele alınacak konuların sınırlarıyla ilgili bazı hususlara değinmekte fayda vardır. Hemen belirtmek gerekir ki, bölümün ana konusunu oluşturan “demokratik seçim sistemleri”, seçimlere ilişkin pek çok düzenleme ve mekanizmaya gönderme yapan, geniş bir sistemdir. Gerçekten de bir ülkede uygulanmakta olan “seçim sistemi”nden bahsedildiğinde, seçimlere ilişkin her tür mekanizma ve düzenlemeye, yani seçmen olma yaşından aday olma yaşına, aday olma şartlarından aday listelerinde kadın kotasına, siyasal partilere ilişkin düzenleme ve yasaklardan, seçimin zamanlamasına, yargısal gözetim ve 64 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE denetimine ilişkin hususlara kadar, seçimlere ve seçim sistemlerine dair her hususa gönderme yapılmış olmaktadır. Demokratik seçim sistemlerini bu geniş anlamıyla ele almak ve ayrıntılı olarak incelemek, kısa ve özlü bir çalışmada altından kalkılamayacak bir iştir. Dolayısıyla, bu bölümde, bir sonraki kısımda açıklanacağı gibi, “dar anlamda” seçim sistemi ele alınacaktır. Dahası, “dar anlamda” seçim sistemi bakımından da günümüz dünyasında demokratik ülkelerde yaygın olarak kullanılan ve Türkiye’deki seçim sistemine ilişkin değerlendirme ve tartışmalar açısından önem taşıyan seçim sistem ve teknikleri üzerinde durulacaktır. Dolayısıyla, örneğin, günümüz dünyasında demokratik ülkelerde yaygın bir şekilde kullanılmayan ya da Türkiye’deki seçim sistemi tartışmaları açısından fazla önem taşımayan “tercihli oy”, “iki dereceli seçim”... gibi hususlar bu çalışmada ele alınmayacaktır. İkinci sınır, burada ele alınacak demokratik seçim sistemlerinin, yasama meclisinde görev yapan temsilcilerin seçiminde (milletvekili genel seçimlerinde) uygulanan sistemlerle sınırlanacak olmasıdır; dolayısıyla, örneğin yerel seçimlerde uygulanan seçim sistemleri bu bölümde incelenmeyecektir. Üçüncü sınır ise Türkiye açısındandır. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze uzanan uzun bir tarihsel geleneğin mirasçısı olduğuna göre, Türkiye topraklarında uygulanan seçim sistemlerinin kapsamlı bir şekilde incelenmesi amaçlandığında, Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze kadar gelen konuyla ilgili düzenleme ve uygulamaların hepsini ayrıntılı bir şekilde incelemek gerekecektir. Oysa, yine bölümün sınırları nedeniyle, Türkiye’de uygulanan seçim sistemlerini bu kadar ayrıntılı bir şekilde ele almak mümkün değildir. Kaldı ki, konumuz “demokratik ülkelerdeki seçim sistemleri” olduğuna göre, Türkiye’de uygulanan seçim sistemlerini ülkede çok partili hayata geçildikten sonraki evre itibariyle incelemek daha yerinde bir yaklaşım olacaktır. Zira “Türkiye’de seçimlerin ve seçim sistemlerinin 1876 Anayasası ile başlayan uzun bir gelişme süreci olmakla beraber, yarışmacı, yani demokratik seçimler ve seçim sistemi çok-partili siyasi hayata geçişten sonra ortaya çıkmıştır” (Yavaşgel, 2004: 42, 43). Özetle, bu iki sınır çerçevesinde, “demokratik seçim sistemleri ve Türkiye” başlıklı bu bölümde, önce dar anlamıyla demokratik seçim sistemlerinin, ardından, Türkiye’de çok partili hayata geçildikten sonra uygulanan seçim sistemlerinin ve halen uygulanmakta olan seçim sisteminin ve son olarak da Türkiye’de şu an itibariyle uygulanmakta olan seçim sistemine ilişkin değişiklik ve reform önerilerinin kısaca değerlendirilmesiyle yetinilecektir. 65 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN Yukarıda ortaya konulan sınırlar çerçevesinde kaleme alınan bu bölümün ana metnine geçmeden önce değinilmesi gereken bir diğer husus da ele alınan konuyla ilgili literatür ve kaynakçaya ilişkindir. Demokratik ülkelerde seçim sistemlerinin siyasal sistem açısından taşıdığı önem nedeniyle, bu ülkelerde uygulanan seçim sistemlerine, bu sistemlerin ayırt edici özelliklerine ve siyasal sistemlerde yol açtıkları sonuçlara ilişkin olarak literatürde kaleme alınmış çok sayıda kitap, makale, tez, rapor, vs. bulunmaktadır. Bu tespit, Türkiye’de uygulanan seçim sistemlerine ve halen uygulanmakta olan seçim sistemine ilişkin literatür bakımından da geçerlidir. Bu nedenle, gerek demokratik seçim sistemlerine gerekse de Türkiye’deki seçim sistemi uygulamalarına ilişkin eserlerin hepsini bir çırpıda okumak ve hazmetmek mümkün olmadığı gibi, bunların hepsine tek bir çalışmada gönderme yapmak da mümkün değildir. Dolayısıyla, okumakta olduğunuz bu bölüm konuyla ilgili kapsamlı bir literatür taramasına dayanmakla birlikte, ana metinde, mümkün olduğu kadarıyla, konuyla ilgili dikkat çekici ve güncel eserlere gönderme yapmakla yetinilmiştir. Ayrıca, metnin sadeliğinin ve akıcılığının korunması amacıyla, konuyla ilgili belli bir meseleyi aynı ya da benzer şekilde ele alan eserlerin hepsine birden sayfalarca gönderme yapmaktan da kaçınılmıştır. Fazlasıyla hacimli bu literatürde karşımıza çıkmakla birlikte özellikle teorik yönü ağır basan, ya da istisnai niteliği öne çıkan yahut da günümüz tartışmalarına katkıda bulunması pek mümkün gözükmeyen bazı konulara değinilememiş; bu bölümde ele alınan konular, özleri itibariyle ve kısaca analiz edilmiştir. Kuşkusuz, konuyla ilgili bilgi ve öngörüsünü daha da geliştirmek isteyen okuyucunun, kaynakça kısmında yer alan eserlere başvurması mümkün olduğu gibi, bu eserlerde gönderme yapılan kaynaklara başvurması da mümkündür. II. DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ: TANIMLAR, TÜRLER, SINIFLANDIRMALAR Bilindiği gibi, günümüz demokratik toplumlarında “toplumsal düzenin kurulması, korunması ve idaresine ilişkin politikaların belirlenmesine, bunlara ilişkin kararların alınmasına ve yerine getirilmesine dönük faaliyetlere çeşitli yollarla dahil olmak” anlamına gelen siyasal katılmanın (Sezen, 1994: 52) en önemli araçlarından biri, seçimlerdir. Ancak seçimler, sadece siyasal katılmayı sağlaması itibariyle değil, başka açılardan da siyasal sistemin demokratik bir şekilde işlemesi bakımından önemli bir işleve sahiptir. 66 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE II. A. Seçim Sisteminin Önemi Demokratik bir ülkede seçimler ve seçim sistemleri, siyasal sistem açısından büyük önem taşımaktadır. Gerçekten de, demokratik bir ülkede seçim sistemi: 1) Halkın çıkar ve görüşlerinin temsil edilmesi; 2) Halkın tercihleri ile siyasal kurumlar arasındaki ilişkinin tesis edilmesi (ve bu ilişkinin sürdürülmesi); 3) Siyasal programlar arasında rekabetin gerçekleştirilmesi; 4) Muhalefetin oluşturulması ve biçimlendirilmesi; 5) Siyasal çekişme ve çatışmaların barışçıl yollarla çözülmesi; 6) Meşru ve istikrarlı bir devlet yönetiminin oluşturulması; 7) İktidar değişikliği olanaklarının açık tutulması ve iktidarın şiddete başvurulmadan el değiştirmesi, bakımlarından yadsınamaz bir işlev, etki ve öneme sahiptir. Bu ise, demokratik bir ülkede uygulanan seçim sisteminin, sadece temsilcilerin belirlenmesi açısından değil, siyasal yaşamın tümü açısından önem taşıdığı anlamına gelmektedir (Günal, 2005: 5; Gürsel, 1996: 67; Heywood, 2011: 299-301). Dahası, demokratik ülkelerde seçim sisteminin en az anayasa kadar önemli olduğunu söylemek de abartılı bir hüküm olmayacaktır. Zira yasama meclisinin hangi üyelerden oluşacağının ve hükümette kimlerin görev yapacağının belirlenmesinde seçim sistemi önemli bir faktördür ve yasa ile anayasayı yapanlar ya da değiştirenler de bu kişilerdir (Tuncer, 1996: 113). Seçim sistemlerinin siyasal sistemdeki önem, etki ve işlevi bağlamında, demokratik bir ülkede seçimler yoluyla gerçekleştirilmek istenen temel amaçlar şu şekilde özetlenebilir (Yavaşgel, 2004: 40): 1) Toplumun siyasal eğilimlerini yansıtan ve aynı zamanda, yasama işlevi için en uygun niteliklere sahip olan temsilcilerin yer aldığı bir yasama meclisinin oluşmasını sağlamak; 2) Seçmen çoğunluğunun tercihiyle örtüşen bir hükümetin kurulmasını sağlamak; 67 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN 3) Güçlü ve istikrarlı bir hükümetin kurulmasını ve devamını sağlamak. Kısacası, demokratik ülkelerde uygulanan seçim sistemleri, hem sistem içerisindeki işlevleri hem de demokratik rejimle ulaşılmak istenen amaçlar için bir araç olmaları itibariyle önem taşımaktadır. Bu önem, seçim sistemlerinin hem teorik hem de pratik açıdan çok yönlü ve ayrıntılı bir şekilde ele alınmasını zorunlu kılmaktadır. II. B. Dar Anlamda Seçim Sistemi Giriş kısmında da belirtildiği gibi, bu bölümde, “demokratik seçim sistemleri”, siyaset bilimi literatüründe karşımıza çıkan “dar anlamıyla” ele alınmıştır. Dar anlamda seçim sistemi, seçmenlerin kullandıkları oylara göre temsilcilerin saptanmasında uygulanan hesaplama yol ve yöntemlerine gönderme yapmaktadır. Seçim sistemi, en özlü ifadesiyle, oyların yasama meclisindeki sandalyelere nasıl dönüştürüleceğini belirleyen düzenlemeyi ifade etmektedir (Sartori, 1997: 15; Nahlen, 1996: 19; Reeve/Ware, 1992: 66). Diğer bir deyişle, dar anlamda seçim sistemi, seçmenlerin seçimlerde siyasal parti ve adaylara verdikleri oyları milletvekilliğine dönüştüren hukuksal düzenlemeler bütünüdür; dolayısıyla, seçim sistemleri, hem siyasal sistemi etkilemekte hem de seçimler sonucunda oluşan meclisin üye bileşimini belirlemektedir (Alkan, 2006: 151). Dar anlamda seçim sistemi, seçmenlerin kullandıkları oyların yasama meclisindeki sandalyelere nasıl yansıyacağına ilişkin hesaplama yöntemini ifade ederken, geniş anlamda seçim sistemi, seçmenlerin hangi şartlar altında ve nasıl oy kullanacakları (seçme şartları), yurttaşların hangi şartlar altında ve nasıl aday olacakları (seçilme şartları), seçim bölgelerinin büyüklüğü ve sınırları, seçimin gözetim ve denetiminin hangi organ ya da organlar tarafından gerçekleştirileceği gibi konuları belirleyen düzenlemeleri de içermektedir (Günal, 2005: 24, 25). Diğer bir deyişle, dar anlamda seçim sistemi teknik bir hususken, geniş anlamda seçim sistemi seçmenlerin temsilcileri hangi şartlar altında ve nasıl seçeceklerine ilişkin tüm hususları kapsamaktadır (Nay, 2011: 335). Demokratik ülkelerde uygulanan seçim sistemlerini ana hatlarıyla ortaya koymadan önce, dar anlamda seçim sistemiyle ilgili bazı temel kavramlar hakkında kısaca bilgi vermek faydalı olacaktır. 68 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE Seçim Çevresi: Bir ülkede nüfusun yoğunluğuna, yerel özelliklere, ülkenin genişliğine, vs. göre belli sayıda temsilcinin seçileceği her seçim bölgesi, “seçim çevresi” olarak adlandırılır (Saim, 1994: 141). Seçim çevresinin büyüklüğü, coğrafi büyüklük ya da seçmen sayısının büyüklüğünü değil seçim çevresinden çıkacak temsilci sayısının büyüklüğünü ifade etmektedir (Nohlen, 1996: 26). Seçim çevreleri, dar, geniş ve ülke çapında olmak üzere üçe ayrılır. Dar seçim çevresi seçim çevresinden sadece bir temsilcinin seçildiği seçim çevresi iken, geniş seçim çevresi, seçim çevresinde birden fazla temsilcinin seçildiği seçim çevresidir. Ülke çapında seçim çevresi ise, bütün ülkenin tek bir seçim çevresi kabul edildiği ve temsilcilerin ülke çapında seçildiği seçim çevresidir (Yavaşgel, 2004: 82, dn.124; Teziç, 1998: 265vd.). Tek İsimli Oylama / Liste Oylaması: Her seçim çevresinden sadece tek bir aday seçildiği zaman tek isimli oylama söz konusudur; bu oylamada, seçmenler tek bir aday için oy kullanırlar. Bunun aksine, bir seçim çevresinde listelerle gruplaşan birden çok adayın seçilmesi söz konusu olduğunda çoklu oylama ya da liste oylaması söz konusudur. Bu tanımlardan da anlaşılabileceği gibi, tekli oylama küçük seçim çevrelerini (dar bölge), liste oylaması ise büyük seçim çevrelerini (geniş bölge) gerektirmektedir (Çam, 1975: 134). Tek Dereceli Seçim / İki Dereceli Seçim: Seçimlerin tek dereceli olması, temsilcilerin seçmenler tarafından doğrudan seçilmeleri anlamına gelmektedir. İki dereceli seçimde ise, seçmenler önce ikinci seçmenleri, ikinci seçmenler de temsilcileri seçerler. Daha az demokratik bir seçim yöntemi olarak değerlendirilebilecek iki dereceli seçim, günümüzde ancak ABD gibi federal devletlerde uygulanmaya devam eden, büyük ölçüde terk edilmiş bir seçim yöntemidir. Türkiye’de çok partili sisteme geçilmeden önce uygulanan bu yöntem, ülkemizde de 1946 yılındaki genel seçimlerde terk edilmiş ve bu tarihten sonra da uygulanmamıştır (Sabuncu, 2007: 112, 113). Türkiye’de 1946’ya kadar iki dereceli seçim, 1946’da ve daha sonrasında ise tek dereceli seçim sistemi uygulanmıştır. Tek Turlu Seçim / İki Turlu Seçim: Tek turlu seçim, seçmenlerin adaylar için tek turda oy kullandıkları ve temsilcilerin tek turda belirlendiği sistemdir. İki turlu seçim ise, ilk turda seçilmek için belli bir oy miktarının arandığı ve bu oy ilk turda herhangi bir aday tarafından elde edilememiş ise, kazanan adayın, ikinci tura ancak belli adayların katılmasıyla ya da ilk turda seçilmek için gereken oy miktarı düşürülerek belirlendiği seçimdir (Önder, 2005: 295 vd.; Heywood, 2011: 304). Dolayısıyla, iki turlu seçim ile iki dereceli seçim birbirinden tamamen farklı sistemlere gönderme yapmaktadır. İki derece- 69 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN li seçim, seçmenlerin önce ikinci seçmenleri seçtiği, ikinci seçmenlerin ise temsilcileri seçtiği seçim türüdür. Diğer bir deyişle, iki turlu seçimde iki turda da aynı seçmenler oy kullanırken, iki dereceli seçimde iki derecede de farklı seçmenler oy kullanmaktadır. II. C. Demokratik Seçim Sistemlerinin Sınıflandırılması Seçim sistemlerine ilişkin değerlendirmelerde ya doğrudan ya da dolaylı olarak cevabı aranan soru aslında şudur: “Demokratik bir siyasal sistemi en fazla güvence altına alan seçim sistemi hangisidir?” (Cotteret/Emeri, 1999: 83). Elbette bu soruya, “daha etkin ve istikrarlı bir hükümeti en fazla güvence altına alan seçim sistemi hangisidir?” sorusunu da eklemek gerekir. Tuncer’in de belirttiği gibi, “seçim sistemlerine ilişkin beklentilerin başında istikrarlı hükümetlerin çıkarılabilmesi isteği vardır. Siyasal istikrarın güçlü ve sürekli hükümetler eliyle sağlanacağı düşünülmekte; güçlü hükümetlerle de genelde, bir partinin çoğunluğuna dayanan hükümet modeli kastedilmektedir. O nedenle, uygulanan seçim sistemleri ile seçimler sonucunda ortaya çıkan hükümet modelleri arasındaki ilişki, yönetimde istikrar unsuru açısından önem taşımaktadır” (Tuncer, 2006: 167, 168, 176). Özetle, bu gibi değerlendirmelerde ele alınan asıl mesele, çeşitli ülke örnekleri de göz önünde bulundurularak, seçim sistemlerinin yönetimde istikrar ve temsilde adalet beklentisini ne ölçüde karşıladıkları meselesidir. Gerçekten de demokratik bir ülkede seçim sistemlerinden beklenen şey, ülkeyi belli süreliğine ve istikrarlı bir şekilde yönetecek temsilcilerin belirlenmesinin yanı sıra, halkın çıkar ve görüşlerini en iyi ve adil şekilde temsil edecek kişilerin de belirlenmesidir. Bu bağlamda, bir seçim sisteminin niteliğinin saptanmasında dikkate alınan ilkeler, “yönetimde istikrar” ve “temsilde adalet” ilkeleridir. Dolayısıyla, seçim sistemleri, istikrarlı hükümetlerin kurulmasını kolaylaştırmayı amaçlayan “yönetimde istikrar” ilkesi ile seçmen eğilimlerinin adil bir biçimde yasama meclisine yansıtılmasını amaçlayan “temsilde adalet” ilkesine verdikleri önem ve ağırlığa göre değerlendirilmektedir. Bu çerçevede, siyaset bilimi literatürüne bakıldığında, demokratik ülkelerde uygulanan seçim sistemlerinin, esas itibariyle, bu sistemlerin “yönetimde istikrar” ve “temsilde adalet” ilkelerine verdikleri ağırlığa göre sınıflandırıldıkları görülmektedir. Buna göre, seçim sistemleri: 1) “Yönetimde istikrar” ilkesine ağırlık veren “çoğunluk sistemleri”; 2) “Temsilde adalet” ilkesine ağırlık veren “nispi temsil sistemleri”; 70 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE 3) Her iki ilkeyi belli ölçüde gerçekleştirmeyi amaçlayan “karma sistemler”, olmak üzere üç başlık altında sınıflandırılmaktadır (Günal, 2005: 25vd.; Sartori, 1997: 15vd.; Yavaşgel, 2004: 83vd.). Bu sistemleri ayrı başlıklar altında ve ana hatlarıyla değerlendirmek faydalı olacaktır. ÇOĞUNLUK SİSTEMLERİ Tarihsel olarak bakıldığında, demokratik ülkelerde seçim sistemleriyle ilgili öngörülen ilk sistem, uygulama ve hesaplamada kolaylık sağladığı için, çoğunluk sistemidir (Sezen, 1994: 140; Martin, 2006: 9). Çoğunluk sistemi, adından da anlaşılabileceği gibi, bir seçim çevresinde en çok oyu alan adayın seçilmesini öngören sistemdir: “Çoğunluk sistemlerinde amaçlanan, parlamentoda yeterli çoğunluğa sahip bir hükümetin kurulabilmesidir. Diğer bir deyişle çoğunluk sistemi tercihi, olası hükümet istikrarsızlıklarına baştan çözüm bulma gayretlerinin bir ifadesidir” (Günal, 2005: 25). Bu açıdan bakıldığında, çoğunluk sistemleri veya çoğunlukçu sistemler, oyların dağılımını yansıtan bir meclisten ziyade, seçim sonucunda açık bir galibin ortaya çıkmasını amaçlamaktadır. Yani çoğunluk sistemlerinin amacı, sadece bir meclis seçmek değil, aynı zamanda, örtük bir biçimde de olsa, bir hükümet seçmektir. Seçimi mutlak çoğunlukla (geçerli oyların %50’sinden fazla oyla) kazanan parti ya da aday ülkedeki gerçek çoğunluğu temsil ederken, basit çoğunlukla kazanan parti ya da aday sadece o seçimde birinci gelendir ve dolayısıyla çoğu kez en büyük azınlığı temsil etmektedir (Sartori, 1997: 17, 18). Çoğunluk sisteminde tek isimli (dar bölge) ya da liste usulü oylama yöntemi kullanılabilir. Tek isimli tek turlu çoğunluk sisteminde, bir seçim çevresinde yalnızca bir temsilci seçilir ve o çevrede en çok oyu alan aday seçilmiş olur. Tek isimli oylamada yerel eğilimlerin öne çıkması yüksek bir olasılıktır; nispeten dar bir seçim çevresinde gerçekleştirilen bu oylama yönteminde adayın kendisi ve kişiliği seçmenlerin tercihlerinde önemli bir rol oynayacağından, parti yönetiminin ve merkezinin aday gösterirken yereli dikkate alması gerekecektir. Gerçekten de tek isimli basit çoğunluk sistemi, daha ziyade, kişisel ilişkilere dayanan oy verme eğilimlerinin ön plana çıktığı, mezhepsel veya etnik 71 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN grup ayrılıklarının keskinleşebildiği, temsilcilerin parti politikalarına ve ülke sorunlarına göre değil de kişisel beklentilere ve yerel sorunlara göre hareket ettiği bir sistemdir. Bu sistemde seçmenler adayları daha yakından tanıma fırsatı bulsalar bile, seçimlerden sonra ortaya çıkan sonuç, çoğu kez, fazlasıyla adaletsiz bir tablo olmaktadır (Özbudun, 2011: 117). Liste usulü çoğunluk sisteminde bir seçim çevresinden birden fazla temsilci seçilir; en çok oyu alan partinin listesindeki adaylar bütün sandalyeleri kazanmış olur. Seçim çevresinin nispeten büyük olması gerektiği liste usulü oylama yöntemi, parti-içi disiplini ve merkeziyetçiliği güçlendirir; zira bu sistemde seçmenler, seçim çevresinin genişliği nedeniyle çoğu kez tanımadıkları adaylara değil de partilere oy vermek durumunda kalmaktadırlar. Listenin önseçimle belirlenmeyen, “bloke” bir liste [kapalı liste] olması durumunda ise, parti-içi disiplin ve merkeziyetçiliğin güçlenme olasılığı daha da artmaktadır. Tek isimli oylama yöntemi tek turlu ya da iki turlu olabilmektedir. Tek turlu çoğunluk sisteminde, seçmenlerin ikinci ya da üçüncü tercihleri değil, ilk sıradaki tercihleri dikkate alınır. Oysa iki turlu sistemde, seçmenler ikinci ya da üçüncü tercihlerine öncelik vermek durumunda kalabilirler (Reeve/Ware, 1992: 67). Zira iki turlu çoğunluk sisteminde, seçilmiş olmak için birinci turda geçerli oyların yarısından bir fazlasını almış olmak aranır; ama ilk turda hiçbir aday/parti bu kadar oy alamadıysa, ikinci tura gidilir ve bu tura ilk turda ancak ilk iki sırayı alan ya da belli bir oy oranına ulaşmış adaylar/partiler katılır. İkinci turda en yüksek oyu alan aday/parti, sandalyeleri kazanmış olur. Bu açıdan bakıldığında, iki turlu seçim sisteminin ilk turu, adaylar arasında bir “önseçim” gibi düşünülebilir; dolayısıyla, iki turlu seçimin ilk turunda seçmenlerin bir “seçme”, ikinci turunda ise gerçek anlamda bir “seçim” yaptıklarından bahsedilebilir. İkinci turda seçmen, artık “stratejik oy kullanma” yönünde baskı altına alınır. Bu ise, asıl seçme işinin gerçekleştiği ikinci turda partilerin ideolojik farkları daha az vurgulamalarına, akılcı pazarlık ve ittifaklara yönelmelerine ve böylece “ılımlılaşmalarına” yol açar. Böylece, iki turlu sistemin, sistem karşıtı partileri ağır şekilde cezalandırdığı söylenebilir (Sartori, 1997: 90, 91; Gürsel, 1998: 41). Öyleyse, çoğunluk sisteminde oylamayı tek turlu mu yoksa iki turlu mu yapmak daha uygun bir tercihtir? Bu soruya her ülke için geçerli olacak bir yanıt vermek kolay değildir. Zira “tek ve çift turlu oylama arasında tercih yapmak, ülkede mevcut partilerin sayısına bağlıdır. İngiltere’de olduğu gibi iki büyük parti (...) karşı karşıya ise tek turlu oylama uygulanabilir. Ama ikiden fazla 72 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE büyük parti var ise çift turlu oylama gerekir. Aynı şekilde ülkede uygulanan oylamanın tek ya da çift turlu olması parti sayısını etkilemekte (...) tek turlu oylama (...) parti sayısını azaltmakta ve iki büyük parti ortaya çıkarmaktadır” (Çam, 1975: 136). Dahası, çoğunluk sisteminin tek turlu değil iki turlu bir seçimle öngörüldüğü durumlarda da bu sistemden beklenen faydalar gerçekleşmeyebilmektedir. Tek turlu çoğunluk sisteminin aksine, iki turlu çoğunluk sisteminde küçük partilerin hayatta kalma olasılığı daha yüksektir; çünkü bu sistemde küçük partiler, ikinci tur pazarlıkları ve seçim ittifakları yoluyla varlıklarını sürdürebilirler. Ayrıca, bu sistemin tek turlu sisteme göre daha uzun ve maliyetli bir seçim süreci gerektirdiği gözden kaçırılmamalıdır (Önder, 2005: 298). Dahası ikinci tur oylamanın seçmenlerin sabrını ve siyasete ilgilerini zorlayacağını unutmamak gerekir (Heywood, 2011: 304). Üstelik, Sartori’nin de dikkat çektiği gibi, iki turlu sistemin ideolojik siyaseti cezalandırdığı ve pragmatik siyaseti ödüllendirdiği de bir gerçektir (Sartori, 1997: 91). Nihayet, ikinci turda yapılan ittifakların çoğu kez ahlaki açıdan çeşitli tartışmalara yol açabildiği görülmektedir (Sezen, 1994: 178; Yüzbaşıoğlu, 1996: 109; Önder, 2005: 298; Türk, 2006: 83; Özbudun, 2011: 118). Ama sistemin bu tür bir sonuca imkân vermesi ile sistemin doğrudan bu sonuca yol açması farklı şeylerdir; iki turlu seçim sistemi bu sonuca yol açmamakta, daha çok, imkân tanımaktadır. Sartori’nin de belirttiği gibi, “eğer kötü politikacılar varsa ki vardır, bundan politikacıların ortadan kaldırılması sonucu çıkmaz. Eğer para tefeciliğe imkân veriyorsa ki verir, bunun sonucu, paranın ortadan kaldırılması gerektiği olamaz. Politika, hiç de azımsanmayacak ölçüde, alışverişlerden ve pazarlıklardan oluşur; bu pazarlıklar uygunsuz yan ödemeler biçiminde yozlaşıyorsa basitçe, kusurun alışverişte olduğu sonucuna varılamaz. (...) eğer iki turlu sistem (...) yozlaşıyorsa (...) kusurun seçim sisteminde bulunduğu [şeklinde bir sonuç çıkarmak] gerekmez” (Sartori, 1997: 92). Tek isimli (dar bölge) çoğunluk sisteminin, büyük partilerin aldıkları oya nazaran daha fazla sandalye kazanmasına yol açtığından, genelde tek parti hükümetlerinin kurulmasına yol açtığı söylenebilir (Durgun, 2012: 33). Ayrıca, tek turlu dar bölge çoğunluk sisteminin iki partili bir sisteme yol açtığı da kabul edilmektedir (Çam, 1975: 147). Bununla birlikte, yönetebilirlik ve demokrasi açısından bakıldığında, iki partinin baskın olduğu bir sistemin mi yoksa ikiden fazla partinin öne çıktığı bir sistemin mi daha iyi olduğu tartışmalı bir husustur. İki parti sistemini savunanlar, bu sistemde; siyasal meselelerin daha açık ve net bir şekilde ele alın- 73 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN dığı, bu meselelerin çözümlenmesinin ve çözülmesinin nispeten daha kolay olduğu, kamuoyunun parçalı ve karmaşık bir nitelik arz etmediği, değişken çoğunlukların önlendiği, hükümetlerin istikrarlı olduğu, iktidara nispeten daha serbest bir hareket olanağı sağlandığı ve nihayet, ikiden fazla partili sistemin Hitler, Mussolini ve Franko örneğinde olduğu gibi, diktatörlüklere yol açma riskinin daha yüksek olduğu argümanlarını ileri sürerler. İkiden fazla partili sistemi savunanlar ise, kamuoyunun parçalı ve çoksesli bir yapı arz etmesinin tam da demokrasinin gereği olduğu ve bu sistemde kutuplaşmanın azalacağı argümanlarını ileri sürerler (Tunaya, 1980: 290, 291). Öte yandan, sadece teknik bazı hususlar dikkate alınarak, belli bir seçim sisteminin iki partili bir sisteme ya da ikiden fazla partili bir sisteme yol açacağını tam olarak öngörmek de mümkün değildir. Zira siyasal rejimin diğer bileşenleri gibi parti sisteminin niteliği de teknik hususlar dışında başka birçok hususa (siyasal, sosyal, ekonomik, tarihsel, kültürel ve hukuksal unsurlara) bağlı olarak da şekillenecektir. İki turlu çoğunluk sisteminin parti sayısı üzerindeki etkisini saptamak ise daha zordur. İkinci turun varlığı teorik olarak bakıldığında parti sayısının artması yönünde bir etkiye sahipmiş gibi düşünülebilir. İkinci turda ittifaklar zaten mümkün olduğundan, birinci turda her parti tek başına seçime girmeyi ve böylece ilk turda seçmen tabanını yoklamayı deneyebilecektir. Ancak, Çam’ın da dikkat çektiği gibi, iki turlu oylama “bazı hallerde çok parti sistemi içinde yakın eğilimli partilerin ittifaklar yapabilmesiyle iki grubun oluşmasına ve sistemin işleyiş yönünden çift parti görüntüsü kazanmasına olanak vermektedir. (...) Tek turlu çoğunluk sisteminin uygulandığı yerlerde çift parti sisteminin gerçekleşmesiyle, iktidarda tek parti bulunduğu gibi, muhalefeti de tek bir partinin temsil etmesinden dolayı partilerin karşılıklı bağlılığı söz konusu değildir. (...) Partilerin karşılıklı bağlılığı, özellikle çok sayılı parti sistemlerinde önemli bir nitelik taşımaktadır. (...) Partilerin arasında yapılan ittifakların uygulamada, seçimlerden sonra hükümeti kurmak için yapılan ittifaklar ve seçimler için yapılan ittifaklar olmak üzere iki tür olduğu görülmektedir. (...) Seçim sistemleri arasında iki turlu çoğunluk, genellikle partilerin karşılıklı olarak bağlılığını en fazla artıran bir sistem niteliğini taşımaktadır. Özellikle ikinci tur oylaması, ittifakları geliştiren ve parti bağlılığını arttıran faktör rolünü oynamaktadır. (...) Genel bir şekilde diyebiliriz ki; seçimler sırasında nispi temsil partilerin tam bağımsızlığına, iki turlu çoğunluk kuvvetli ittifaklara, tek turlu çoğunluk da, genel eğilimi olan çift parti sisteminin işlediği zamanlar partilerin bağımsız olmasına, geçiş dönemini ifade eden üçlü parti durumlarında ise, geçici olarak kuvvetli ittifakların yapılmasına yol açmaktadır” (Çam, 1975: 148, 150, 151). 74 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE NİSPİ TEMSİL SİSTEMLERİ Yukarıda da belirtildiği gibi uygulamada ve hesaplamada kolaylık sağlayan çoğunluk sistemleri; oy hakkının yaygınlaşması, sınıfsal farklılaşmanın artması, çoğunluk sistemlerinin olumsuz etkileri yüzünden yasama meclislerinde temsil edilemeyen önemli bir kitlenin ortaya çıkması gibi nedenlerle, seçim sisteminde yeni arayışları beraberinde getirmiştir. Toplumların gelişmesiyle ve karmaşıklaşmasıyla birlikte gündeme gelen bu arayışlar, seçim düzenlemelerinde nispi temsil sistemleri ile karma sistemlerin tasarlanmasına ve uygulanmasına yol açmıştır (Sezen, 1994: 140; Martin, 2006: 9). Diğer bir deyişle, tarihsel olarak bakıldığında, yükselen işçi sınıfının temsil edilme talebi nedeniyle aşağıdan ve eski partilerin genel oy hakkına kavuşan seçmenler karşısında konumlarını korumaya çalışmaları nedeniyle yukarıdan gelen baskılarla birlikte, nispi temsil sistemleri ve karma sistemler ortaya çıkmıştır (Rokkan’dan aktaran Boix 1999: 3). “Yönetimde istikrar” ilkesi yerine “temsilde adalet” ilkesine ağırlık veren nispi temsil sistemleri, seçmenlerin tercihlerinin sandalyelere orantılı bir şekilde yansıtılmasını amaçlayan seçim sistemleridir. Diğer bir deyişle, çoğunluk sistemlerinde bir partinin ya da partiler ittifakının mecliste çoğunluğu elde etmesi amaçlanırken, nispi temsil sistemlerinde toplumdaki farklı siyasal grupların ve tercihlerin yasama meclisinde en azından belli oranlarda temsil edilmeleri amaçlanır (Nohlen, 1996: 21, 22;Sartori, 1997: 20; Günal, 2005: 31). Dolayısıyla, demokratik bir ülkede nispi temsil sisteminin tercih edilmesine yol açan iki temel faktörden bahsedilebilir. Bunlardan ilki, ülkedeki azınlıkların temsil edilmesinin sağlanmasıyla ulusal birliğe ve istikrara karşı oluşabilecek tehditlerin bertaraf edilmek istenmesidir. Bu sistemin tercih edilmesine götüren ikinci temel neden ise, yurttaşların daha demokratik ve adil bir şekilde temsil edilmesini sağlama çabasıdır (Günal, 2005: 30). Nispi temsil sistemleri, çok isimli seçim çevrelerinde uygulanan sistemlerdir. Zira nispi temsil sistemleri, tanımları gereği, tek adayın seçildiği bir seçim çevresi yerine birden fazla adayın seçildiği seçim çevreleri gerektirirler. Ayrıca bu sistemlerde, nispi temsilin mantığı gereği, ikinci tura ihtiyaç duyulmaz (Çam, 1975: 136; Saim, 1994: 154). Nispi temsil sistemlerinde, seçmenler, oy kullanacakları bölgeden seçilecek temsilcilerin sayısına eşit sayıda isim içeren bir parti listesiyle karşı karşıya kalırlar. Seçmenler bu listeye parti tarafından belirlenen sırayı değiştirme imkânları olmadan oy verebilecekleri gibi (Türkiye’de de uygulanmakta olan 75 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN “kapalı liste” yöntemi), listedeki isimleri işaretleyerek de oy verebilirler (“açık liste” yöntemi) (Sartori, 1997: 22). Kapalı liste uygulaması, “Parti disiplinini artırıcı uygulamalara açıktır. Aday listelerinin parti tarafından düzenlenmesi bunun en belirgin örneğidir. Parti yöneticileri ve yandaşları, kendilerini parti listesinin en üst sıralarına koyarlar ve seçmenler tek tek adayları değil listeyi oylamak zorunda olduklarından, seçileceklerinden daima emindirler. (...) Nispi temsil sisteminin pek çok uygulamasında hesaplama yöntemleri çok karışık ve zaman alıcıdır. Seçmen oyunu kullandıktan sonra tamamen dışlanmış durumdadır” (Sezen, 1994: 207, 208). Öte yandan, hemen not etmek gerekir ki, çoğunlukçu sistemler ile nispi temsil sistemleri arasındaki ayrım, temsilcilerin seçmenleri ne ölçüde temsil ettikleriyle ya da sandalye dağılımının yasama meclisinde nasıl olduğuyla ilgili bir ayrım değildir. Bu iki sistem arasındaki ayrım, sistemin yol açtığı meclis kompozisyonu bakımından değil, seçme kriteri ve yöntemiyle ilgili bir ayrımdır. Diğer bir deyişle, nispi temsil sistemlerindeki “nispiliği”, sandalyelerin parlamentoda mutlaka nispi bir şekilde dağılması anlamında değil, oy verme işleminin iki ya da daha çok temsilcinin seçildiği seçim çevrelerinde gerçekleştiği ve kazanan adayların oyların nispetine göre belirlenmesi anlamında düşünmek gerekir (Sartori, 1997: 16). Diğer bir deyişle, nispi temsil sisteminin uygulandığı bir seçim sonucunda tek bir parti parlamentodaki sandalyelerin çoğunluğunu kazanabilirken, çoğunlukçu sistemin uygulandığı bir seçim sonucunda tek bir parti parlamentoda sandalyelerin çoğunluğunu kazanamayabilir. Kısaca söylemek gerekirse, çoğunluk sisteminde oy verme işlemi kazanan adayın her şeyi kazandığı seçim çevrelerinde gerçekleşiyorsa sistem “çoğunlukçu”; oy verme işlemi kazanan adayların sandalyeleri paylaştığı seçim çevrelerinde gerçekleşiyorsa sistem “nispi”dir. Günümüz dünyasında en yaygın olarak uygulanan nispi temsil sistemleri ve bu sistemlerdeki hesaplama yöntemleri aşağıda kısaca açıklanmaktadır (Çam, 1975: 136; Sezen, 1994: 185vd.; Yüzbaşıoğlu, 1996: 111vd.). a) Seçim Çevresi Bölüm Sayısı Sistemi: Her bir seçim çevresinde kullanılan geçerli oy miktarı o çevreden seçilecek temsilci sayısına bölünür. Bir partinin aldığı oy miktarı, bu bölüm sonucunda ortaya çıkan sayıyı kaç kez içeriyorsa o parti o kadar sandalye kazanmış olur. Örneğin, belli bir seçim çevresinde kullanılan oylar 500.000 ise ve o seçim çevresinden 5 temsilci seçilecek ise 500.000 sayısı önce 5’e bölünerek 100.000 sayısı bulunur. Bir parti o seçim çevresinde 330.000 oy almış ise söz konusu seçim çevresinde 3 sandalye kazanmış olur. 76 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE b) Değişmez Sayı Sistemi: Bütün ülke için önceden belli bir oy miktarı tespit edilir. Bir partinin belli bir seçim çevresinde kazandığı oy miktarı bu sayıyı kaç kez içeriyorsa o parti o kadar sandalye kazanmış olur. Örneğin, ülke için 60.000 oy sayısı belirlenmişse ve bir parti belli bir seçim çevresinde 132.000 oy almışsa o seçim çevresinde 2 milletvekili (132.000 / 60.000 = (2,2) çıkarmış olur. c) Ulusal Bölüm Sayısı Sistemi: Bütün ülkede kullanılan geçerli oyların toplamı bütün ülkede seçilecek temsilci sayısına bölünür. Bir partinin belli bir seçim çevresinde aldığı oy miktarı bu bölüm sonucunda ortaya çıkan sayıyı kaç kez içeriyorsa o seçim çevresinde o kadar sandalye kazanmış olur. Örneğin, ülke genelinde kullanılan geçerli oylar 20.000.000 ise ve ülke genelinde 500 milletvekili çıkarılacak ise, 20.000.000 sayısı önce 500’e bölünür ve 40.000 sayısı elde edilir. Bir parti belli bir seçim çevresinde 123.000 oy almış ise o seçim çevresinde 3 milletvekili (123.000 / 40.000 = 3,075) çıkarmış olur. ç) d’Hondt Sistemi: Türkiye’de halen kullanılmakta olan d’Hondt sisteminin nasıl uygulandığı, 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nda şu şekilde tarif edilmiştir: “Seçime katılmış siyasî partilerin ve bağımsız adayların adları alt alta ve aldıkları geçerli oy sayıları da hizalarına yazılır. Siyasî partilerin oy sayıları, önce bire, sonra ikiye, sonra üçe ... ilâ o çevrenin çıkaracağı milletvekili sayısına ulaşıncaya kadar bölünür. Elde edilen paylar ile bağımsız adayların aldıkları oylar ayırım yapılmaksızın en büyükten en küçüğe doğru sıralanır. Seçim çevresinden çıkacak milletvekili sayısı kadar bu payların sahibi olan partilere ve bağımsız adaylara rakamların büyüklük sırasına göre milletvekili tahsis olunur”. Buna göre, örneğin, bir seçim çevresinde 8 temsilci seçileceğini ve bu seçim çevresinde kullanılan geçerli oyların partilere dağılımının şu şekilde olduğunu varsayalım: A Partisi 100.000; B Partisi 80.000; C Partisi 30.000; D Partisi 20.000. Bu seçim çevresinden 8 temsilci seçileceğine göre, her partinin oy miktarı sırayla 1’e, 2’ye, 3’e, 4’e, 5’e, 6’ya, 7’ye ve 8’e bölünerek aşağıdaki tablo oluşturulur. Böylece, tabloda da görüldüğü gibi, bütün bu paylar büyükten küçüğe doğru sıralandığında, ilk sekiz sırayı alan ve tabloda koyuyla gösterilen paylara birer sandalye düşmüş olur. 77 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN /1 /2 /3 /4 /5 /6 /7 / 8 Temsilci A Partisi 100.000 50.000 33.333 25.000 20.000 16.666 14.286 12.500 4 B Partisi 80.000 40.000 26.666 20.000 16.000 13.333 11.428 10.000 3 C Partisi 30.000 15.000 10.000 7.500 6.000 5.000 4.286 3.750 1 D Partisi 20.000 10.000 6.666 5.000 4.000 3.333 2.857 2.500 0 Ancak, nispi temsil sisteminde uygulanan hesaplama yöntemi ne olursa olsun (d’Hondt yöntemi dışında), seçim çevrelerinde seçilecek temsilcilerin partilere dağıtılması sırasında bazı artık oylar oluşabilecektir. Bu artıkların dikkate alınmasında kullanılan en yaygın yöntemler ise şunlardır (Çam, 1975: 137, 138; Yavaşgel, 2004: 117vd.; Türk, 2006: 88vd.): i. Milli Bakiye Sistemi: Her seçim çevresinde sandalyelerin ilk dağıtımdan sonra arta kalan oylar ülke genelinde toplanır. Böylece, her seçim çevresinden elde kalan ve ülke genelinde toplanan artık oy miktarı, belli bir sayıya bölünerek her partinin kazanacağı ek sandalye sayısı bulunur. Öte yandan, her seçim çevresinde alınan oylar ülke genelinde değil, yine o seçim çevresinde yeniden değerlendirme yoluna da gidilebilir. Örneğin, 10 temsilcinin seçileceği bir seçim çevresinde 400.000 geçerli oy kullanılmış olsun. Bu durumda seçim çevresi bölüm sayısı 400.000 / 5 = 80.000 oydur. Oyların partilere göre dağılımı ise şöyle olsun: A Partisi B Partisi C Partisi D Partisi E Partisi : : : : : 126.000 94.000 88.000 65.000 27.000 Bu oy miktarları dikkate alınarak, önce partilerin seçim çevresi bölüm sayısına göre kazandıkları sandalyeler belirlenir. Buna göre: A Partisi 126.000 / 50.000 = 2 sandalye kazanır ve 26.000 artık oyu kalır, B Partisi 94.000 / 50.000 = 1 sandalye kazanır ve 44.000 artık oyu kalır, C Partisi 88.000 / 50.000 = 1 sandalye kazanır ve 38.000 artık oyu kalır, D Partisi 65.000 / 50.000 = 1 sandalye kazanır ve 15.000 artık oyu kalır, E Partisi 27.000 / 50.000 = 0 sandalye kazanır ve 27.000 artık oyu kalır. 78 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE Şu an itibariyle 5 sandalye dağıtılmış, geriye 3 sandalyenin dağıtımı kalmıştır. Bu sandalyelerin hangi partilere verileceğini belirlemek için iki yoldan biri kullanılır. ii. En Yüksek Artık Sistemi: Artık oylar, en yüksekten en küçüğe göre sıralanır ve sandalyeler en yüksek artık oyu alan partilere dağıtılır. Yukarıdaki örnekte sandalyeler en yüksek artık sistemine göre şu şekilde dağıtılır: B Partisi 44.000 artık oyuyla 1 sandalye, C Partisi 38.000 artık oyla 1 sandalye, E Partisi 27.000 artık oyla 1 sandalye daha kazanmış olur. Böylece, bu seçim çevresinde, A Partisi 2, B Partisi 2, C Partisi 2, D Partisi 1 ve E Partisi de 1 sandalye kazanmış olur. iii. En Yüksek Ortalama Sistemi: İlk dağıtımdan sonra geriye kalan sandalye hangi partiye verilirse daha çok oy temsil edilebileceği dikkate alınarak dağıtımın yapılmasıdır. Yukarıdaki örnekte ilk dağıtımda 5 sandalye dağıtılmıştı. Bu yöntemde 6. sandalye sırayla her partiye dağıtılır ve o partinin temsil ettiği oy ortalaması bulunur. Buna göre: A Partisi 126.000 / (2+1) 3 = 42.000 B Partisi 94.000 / (1+1) = 47.000 C Partisi 88.000 / (1+1) = 44.000 D Partisi 65.000 / (1+1) = 32.000 E Partisi = 27.000 27.000 / (0+1) Bu hesaba göre, en yüksek ortalama B Partisi’nde olduğu için, 6. sandalyeyi B Partisi kazanır. 7. ve 8. sandalyeleri hangi partilerin kazanacağı da aynı hesaplama yöntemiyle belirlenir. Nispi temsil sistemlerinde en yaygın olarak kullanılan ve yukarıda kısaca ortaya konulan hesaplama yöntemlerinden de anlaşılacağı gibi, bir ülkede uygulanan nispi temsil sisteminin orantılılık derecesini belirleyen asıl faktör, oyların sandalyelere dönüştürülmesi formülünün yanı sıra, seçim çevresinin büyüklüğüdür. Tam da bu nedenle, nispi temsil sisteminin en “adil” türü, bütün ülkenin tek bir seçim çevresi olarak düzenlendiği sistemdir. Diğer bir deyişle, bu sistemde bütün ülkenin tek bir seçim çevresi olması halinde, temsilde adalet tam olarak sağlanmış olur; zira ancak bu tür bir durumda her seçmenin oyunun etki ve ağırlığı aynı olacaktır (Çam, 1975: 133, 134). Ancak 79 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN çoğu kez, nüfusun büyüklüğü nedeniyle, ülke çeşitli seçim çevrelerine bölünür. Elbette, böyle bir durumda da her seçim çevresinden seçilecek temsilci sayısı ne kadar fazlaysa orantılılık da o kadar yüksek olacaktır. Aynı şekilde, seçim çevresi ne kadar küçükse orantılılık da o kadar az olacaktır. Zira seçim çevresi ne kadar küçük olursa, oylar o kadar israf edilmiş olacak, yani kotanın ya da kazanan sayının altındaki oylar kaybedilmiş olacaktır (Sartori, 1997: 20-22; Özbudun, 2011: 96). Ancak, milli bakiye sisteminde olduğu gibi, eğer bir ulusal liste, seçim çevrelerindeki bütün artık oyları bir havuzda topluyorsa ve ulusal kota seçim çevresi kotalarının ortalamasına az çok uyuyorsa, orantılılık yeniden sağlanmış olur (Sartori, 1997: 22). Dolayısıyla, nispi temsil sistemlerinde temsilde adaletin derecesini belirleyin faktör, esas itibariyle, seçim çevrelerinin büyüklüğüdür; diğer bir deyişle, bu sistemde oyların sandalyeye dönüştürülürken orantılılık derecesini belirleyen şey seçim çevrelerinin büyüklüğüyle yakından ilgilidir. Seçim çevresi ne kadar büyük (geniş) ise, temsilde adaletin o kadar sağlanacağı söylenebilir (Günal, 2005: 33). Diğer bir deyişle, nispi temsil sisteminde nispiliğin ölçüsü (dolayısıyla temsilde adalet) bakımından, seçim çevresinin büyüklüğü, uygulanan nispi temsil formülünden çok daha önemlidir. Tam da bu nedenle, nispi temsil sistemini uygulayan Batılı ülkelerde genel eğilim, seçim çevrelerinin genişletilmesi yönündedir (Yavaşgel, 2004: 107). Özetle, nispi temsil sisteminin uygulandığı ülkelerde, seçim çevresinin büyüklüğü; seçmenler ve milletvekilleri arasındaki bağı ve yakınlığı, partilerin oy-sandalye dağılımlarını, partiler sisteminin yapısını ve nihayet partiler arasındaki güç ilişkilerini yakından etkilemektedir. Seçim çevresinin dar olduğu sistemde seçmen ve aday arasında daha yakın bir bağ kurulacakken, seçim çevresinin geniş olduğu sistemde seçmen ile aday arasındaki bağ zayıflayacak, ancak bu sefer de partilerin oy-sandalye dağılımı daha adaletli hale gelecektir (Nohlen, 1996: 26). Öte yandan, en nispi temsil sistemleri de dâhil olmak üzere bütün seçim sistemlerinin, en güçlü partileri en zayıf partiler karşısında avantajlı kılmak zorunda oldukları da unutulmamalıdır. Zira küçük bir parti, belli bir seçim çevresinde alacağı nispeten yüksek oy sayesinde bazı sandalyeleri kazanacak olsa da diğer seçim çevrelerinde alacağı nispeten düşük oy yüzünden o çevrelerde hiçbir sandalye kazanamayabilecektir; büyük partiler içinse tam tersi geçerlidir (yani büyük parti belli bir seçim çevresinde çok az sandalye kazanmış olsa bile, diğer seçim çevrelerinde daha fazla sandalye kazanmış olacaktır). Bu ise, sandalyelerin, genel toplamda, büyük partilerin lehine ve küçük partilerin aleyhine olacak şekilde dağılmasına yol açacaktır (Martin, 2006: 85). 80 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE Oyların sandalyelere dönüştürülmesiyle ilgili bu oransal farklılıklar bir yana bırakılırsa, çoğunluk sistemleri ile nispi temsil sistemlerinin aslında siyasal yaşama ilişkin iki farklı algı ve anlayışa dayandıkları söylenebilir. Bu bağlamda, çoğunluk sistemleri; partiler arasında rekabete, karşılıklı meydan okumaya ve iktidarın sırayla el değiştirilmesine dönük sistemler olarak da görülebilir. Nispi temsil sistemleri ise; partiler arasında işbirliğinin ve sandalyelerin paylaşılmasının yanı sıra, iktidarın paylaşılmasını da öngören sistemler olarak düşünülebilir (Martin, 2006: 133). Başka bir açıdan bakıldığında ise, çoğunluk sistemleri daha çok aday-merkezli ve adayların yarıştığı sistemler iken, nispi temsil sistemleri daha çok fikirlerin, parti programlarının ve bayraklarının yarıştığı sistemler olarak görülebilir; zira bu sistemlerde birey olarak adayların temsilinden ziyade partilerin temsili öne çıkmaktadır. Dolayısıyla, nispi temsil sistemleri, her partinin kendi programını ve ilkelerini savundukları ve çoğunluk sistemlerine nazaran pazarlıklara daha kapalı seçim sistemleri olarak da görülebilir; tam da bu nedenle, nispi temsil sistemlerinin, sistem-karşıtı partiler açısından, en azından seçim aşamasında daha elverişli bir siyasal ortam hazırladıkları kabul edilebilir (Cotteret/Emeri, 1999: 69, 70; Heywood, 2011: 302). İşte bu nedenlerle, seçmenlerin tercihlerinin kullandıkları oylarla orantılı olarak yasama meclislerine yansıtılmasını amaçlayan nispi temsil sistemleri, yasama meclislerinde çoğu kez ikiden fazla partinin bulunmasına yol açmakta, bu ise, ülkenin koalisyon hükümeti tarafından yönetilme olasılığını artırmaktadır. Günal’ın da dikkat çektiği gibi, “koalisyon hükümetleri ile nispi temsil arasında birebir bir ilişki kurulamazsa da koalisyon hükümetlerinin nispi temsil sisteminin uygulandığı ülkelerde daha sıklıkla görüldüğü de bir olgudur” (Günal, 2005: 31, 32). Bu bağlamda, siyasal sistemdeki partilerin sayısına yaptıkları etki itibariyle bakıldığında, nispi temsil sistemlerinin, tek turlu çoğunluk sistemlerinin tam tersi bir etkide bulundukları kabul edilmektedir. Diğer bir deyişle, nispi temsil sisteminin uygulandığı ülkelerde, siyasal sistemdeki parti sayısının genelde artma eğiliminde olduğu söylenebilir; zira bu sistemler, mevcut partilerin korunmasını kolaylaştırdıkları gibi, kutuplaşmayı önleyerek, çeşitli siyasal eğilimlerin partileşmesini de teşvik eden seçim sistemleridir (Çam, 1975: 147). Bununla birlikte, “nispi temsil sistemlerinin parti sayısı üzerindeki etkisi nedir?” sorusunun, “tavuk mu yumurtadan çıkar (partilerin sayısını artıran şey, 81 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN nispi temsil sistemi midir?) yoksa yumurta mı tavuktan çıkar? (nispi temsil sisteminin uygulanmasına yol açan şey, partilerin sayısı mıdır?)” sorusuna benzediğini de not etmek gerekir. Dahası, Sezen’in de belirttiği gibi, “acaba orantılı temsil (...) bir yerleşik çok-parti sistemini devam ettirmekle mi yetinir, yoksa bunu aşırı çok-parti sistemi haline mi getirir? Bu soruyu cevaplandırmak kolay değildir. Orantılı temsilin çoğaltıcı bir etkiye sahip olduğu inkâr edilmezse de bu etki, sık sık ileri sürüldüğü derecede büyük görünmemekte ve özellikle belli bazı yönlerde kendini göstermektedir. Öyleyse, orantılı temsilin çoğaltıcı etkisi kesin görünmektedir. Fakat, genellikle bu etki sınırlı bir alanda kalır” (Sezen, 1994: 206; benzer yönde Martin, 2006: 126). Nitekim, seçim sistemlerinin belli bir neden ya da nedenlerden kaynaklandığını söylemek, nedensellik zincirinin o noktada kırıldığı anlamına gelmeyecektir; seçim sistemleri bir kez yürürlüğe girdikten sonra, bu sistemlerin kendileri de sonucun sonuçlarını üreten, neden oluşturucu ve belirleyici faktörler haline gelirler (Sartori, 1997: 43, 44). Öte yandan, genel bir hüküm olarak, aşırı partilerin nispeten fazla ve kuvvetli olduğu bir siyasal sistemde, siyasal istikrarsızlığa çözüm olabilecek bir seçim sistemi aramanın çok da gerçekçi olmadığını belirtmek gerekir. Zira bu tür bir durumda, yasaların yapılmasına, hükümetin kurulmasına ve düşürülmesine ilişkin meclis içtüzük kuralları da belirleyici bir önem taşıyabilmektedir. Dolayısıyla, nispi bir temsil sisteminin aslında bu tür zor durumlarda bile daha başarılı sonuçlar verebileceği söylenebilir; zira bu tür bir sistem, bir yandan aşırı partilerin mecliste temsiline izin vererek temsilde adaleti sağlarken, diğer yandan meclis-içi kural ve koalisyonlarla bu partilerin sistemdeki etki ve gücünü izole edebilen ya da azaltabilen ve böylece seçim çoğunluğu ile hükümet çoğunluğunun birlikte gerçekleşmesini teşvik edebilen bir sistemdir. Dahası, nispi temsil sistemlerinin genelde merkez partileri lehine işledikleri ve merkez partilerine avantaj sağladıkları da söylenebilir. Tam da bu nedenlerle, nispi temsil sistemleri günümüz dünyasında en sık kullanılan seçim sistemleridir; ama nispi temsil sistemlerinin siyasal istikrarsızlığa yol açtığı şeklindeki yanlış kanı da yine, aşırı çok partili sistemlerde de nispi sistemlerinin sık kullanılmasından kaynaklanmaktadır (Martin, 2006: 131, 132). Nitekim, nispi temsil sistemleri çok parti sistemini teşvik etmekle birlikte, bunu nispi bir temsil sisteminin partilerin sayısında mutlaka artışa yol açacağı anlamında değil, parti sayısının artması yönünde bir eğilim varsa bu eğilimi engellemeyeceği şeklinde anlamak gerekmektedir (Duverger’den aktaran Özbudun, 2011: 92). 82 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE Dahası, yönetebilirlik ve yönetimde etkinlik açısından bakıldığında, bir hükümetin “tek parti hükümeti” olmasının “koalisyon hükümeti” olmasından mutlaka daha iyi sonuçlar vereceğini ileri sürmek iddialı bir yaklaşım olacaktır. Sartori’nin de dikkat çektiği gibi, “koalisyon hükümetlerinin etkinlikten yoksun, tutarsız ya da tıkanmış hükümetlere yol açıp açmadığı” sorusuna verilebilecek cevap, “duruma göre”dir. Diğer bir deyişle, bu sorunun cevaplanmasında, hükümetin koalisyon olup olmadığından çok, koalisyonu oluşturan ortakların sayısı ve niteliği ile siyasal sistemdeki kutuplaşma derecesini dikkate almak gerekecektir. Kutuplaşmış bir siyasal sistemde seçmenler ve partiler birbirlerine mesafeli ve yabancılaşmış olurlar ve bu durum onların işbirliği içinde çalışmalarını güçleştirir. Kutuplaşmanın nispeten az olduğu sistemlerde ise, seçmenler ve partiler daha pragmatik bir tavır izleyecekler ve işbirliğine genelde sıcak bakacaklardır. Dolayısıyla, nispi temsil sistemlerinin mutlaka koalisyonlara, koalisyonların da mutlaka zayıf ve istikrarsız hükümetlere yol açacağını kabul etmek mümkün değildir (Sartori, 1997: 85, 86). Ayrıca, nispi temsil sistemlerinin sistem-dışı ya da sistem-karşıtı partilerin temsil edilmesini mümkün kılarak onların sisteme entegre olmasını kolaylaştırdıkları da söylenebilir. Bu nedenle, nispi temsil sistemleri ve koalisyon hükümetleri, “‘güç toplumlar’ın gemilerini kurtarmalarında ve bir arada kalmalarında yardımcı olabilir. Başka bir deyişle, [nispi temsil] olmazsa, güç toplumlar ‘imkânsız toplumlar’ haline pekâlâ gelebilir” (Sartori, 1997: 86). Görüldüğü gibi, nispi temsil sistemlerinin partilerin sayısını artırarak hükümet istikrarsızlıklarına yol açtığı iddiası tartışmalı bir iddia olduğu gibi, bu sistemde bile bu tür istikrarsızlıkları önleyebilecek bazı mekanizmalar öngörülebilmektedir. Nispi temsil sistemlerinde partilerin sayıca artmasını önleyen en önemli yöntemlerden biri, temsil edilebilmenin önüne barajlar koyarak bazı partilerin yasama meclisine girişini engellemektir. Bu yolla, yani %1’den %15’e kadar çıkabilen barajlar öngörülerek, nispi temsil sistemi, yönetimde ve seçmen tercihinde istikrar açısından “güçlendirilmeye” çalışılır. Nispi temsil sistemlerinde “baraj” uygulaması, siyasal yaşam üzerinde, “kurumsal” ve “davranışsal” olmak üzere iki tür etkiye yol açmaktadır. Barajın yasama meclislerindeki sandalye dağılımı ile siyasal partiler üzerinde yaptığı etkiler “kurumsal” etkiler iken, seçmenlerin oy kullanma davranışları üzerinde yaptığı etkiler ise “davranışsal” etkilerdir. Bu etkiler bağlamında, nispi temsil sistemlerinde seçim barajı uygulamasının çeşitli amaçları bulunmakla 83 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN birlikte, bu amaçların tümünü “yönetimde istikrar” ilkesi başlığı altında toplamak mümkündür. Nispi temsil sistemlerinde baraj uygulanarak ulaşılmak istenen amaçlar şu şekilde özetlenebilir (Sabuncu, 2006: 193): − Yasama meclisinde tek bir parti çoğunluğu sağlayarak uzun süre görev yapabilecek istikrarlı hükümetlerin kurulmasını kolaylaştırmak; − Yasama meclisindeki parti sayısını azaltarak parçalanmış bir meclis yapısının ortaya çıkmasını engellemek; − Siyasal sistemde çok sayıda partinin kurulmasını önlemek ve böylece seçimlere belli sayıda partinin girmesini teşvik etmek; − Ulusal çapta değil de bölgesel ya da yerel çapta partilerin oluşumunu ya da bu tür partilerin meclise girmesini zorlaştırmak; − Seçmenleri büyük partilere ve bilhassa iki partiye oy vermeye teşvik etmek; − Ilımlı seçmenlerin çoğunlukta olduğunu varsayarak, seçmenleri merkeze yakın partilere oy vermeye teşvik etmek. Seçim barajı, a) seçim çevrelerinde ve/veya b) ülke genelinde belli miktarda oy alma şartı olarak öngörülebilir. Seçim çevrelerinde baraj, çevre seçim sayılı (basit seçim sayılı) olarak hesaplanabileceği gibi, yüzde/onda oranlı olarak da hesaplanabilir. Çevre seçim sayılı (basit seçim sayılı) baraj, bir seçim çevresinde kullanılan toplam geçerli oy sayısının o çevreden seçilecek temsilci sayısına bölünmesiyle elde edilecek paya göre belirlenir; çevre seçim sayısını (basit seçim sayısını) geçemeyen parti o seçim çevresinden sandalye kazanamaz. Türkiye’de milletvekili genel seçimlerinde bu yöntem 20.3.1968 tarihli ve 1036 Sayılı Kanun’la öngörülmüş; ancak bu düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Yüzde oranlı baraj, bir partinin bir seçim çevresinde sandalye kazanabilmesi için o seçim çevresinde kullanılan toplam geçerli oyların belli bir yüzdesini alması şartını ifade eder. Onda oranlı baraj ise, bir partinin bir seçim çevresinde sandalye kazanabilmesi için gerekli oy miktarının yüzde değil de onda oranlı olarak (örneğin %10 yerine 1/10 olarak) ifade edildiği seçim çevresi barajıdır. Türkiye’de milletvekili genel seçimlerinde yüzde oranlı seçim çevresi barajı yöntemi 24.8.1991 tarihli ve 3757 Sayılı Kanun ile 27.10.1995 tarihli ve 4125 sayılı Kanun’la öngörülmüş; ancak bu düzenleme de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. 84 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE Ülke barajı ise, bir partinin seçimlerde sandalye kazanabilmesi için ülke çapında kullanılan toplam geçerli oyların en az belli bir yüzdesini (%5‐10 gibi) alma zorunluluğunu ifade etmektedir. Seçimlerde ülke barajı uygulanması düşüncesi ilk kez 1949 yılından itibaren Almanya’da ortaya çıkmıştır (Cotteret/Emeri, 1999: 74). Gerçekten de, “[Almanya’da]seçim dizgesinin hemen dikkat çeken bir özelliği (...) 1957’de bugünkü düzeyine çıkarılan yüzde beşlik ulusal baraj[dır]. Bu kurala göre, ülke çapında oyların yüzde beşini alamayan partiler meclise giremiyorlar. Ancak bir parti, üç seçim çevresinde doğrudan doğruya milletvekili çıkarabilmişse, ulusal çapta oyları barajın altında kalsa bile meclise temsilci gönderebiliyor. Bu düzenlemenin gerekçesi açık, Almanlar (...) Weimar Cumhuriyeti’ni yıkıma götüren istikrarsızlığı önlemeye çalışmışlar. Bu önlemin etkili olduğu tartışmasızdır. Barajsız yapılan 1949 seçimlerine 36 parti katılmışken, bugün sahnede bunların yalnızca dördü kalmıştır” (Eroğul, 2004: 235; benzer yönde bkz. Çam, 1993: 311). Bununla birlikte, seçim sistemlerinde bir “Alman icadı” olan baraj uygulamasının da her zaman beklenen sonucu veremediğini; seçim barajının örneğin Almanya’da bile Neo-Nazizmin yükselişini önleyemediğini unutmamak gerekir (Sartori, 1997: 23, 24). KARMA SİSTEMLER Siyasal temsilin çeşitli kaygılarla yeniden şekillendirilmesine dönük arayışlar sonucunda ortaya çıkan karma seçim sistemleri, çoğunluk sistemleri ile nispi temsil sistemlerinin belli ölçülerde karıştırılmasıyla oluşturulan ve teorik olarak neredeyse sayısız çeşitlilikte düzenlenebilen sistemlerdir (Günal, 2005: 35). Çoğunluk sistemleri ile nispi temsil sistemlerinin değişik ölçülerde ve şekillerde karıştırılması yoluyla karma bir seçim sisteminin üretilmesi etkinliği, “seçim mühendisliği” (electoral engineering) olarak da adlandırılmaktadır (Yavaşgel, 2004: 130). Karma seçim sistemleri, belli bir seçimde çoğunluk ve nispi temsil sistemlerinin bir araya getirilmesi şeklinde öngörülebileceği gibi, seçmenlerin iki farklı sistemde iki oy kullandıkları ve her oyun ayrı ayrı değerlendirildiği sistemler şeklinde de karşımıza çıkabilmektedir (Öden, 2003: 54, 55). Karma sistemlerin üretilmesinde kullanılan yöntem ve teknikler, seçim çevrelerinin yeniden düzenlenmesi amacıyla bu çevrelerin daraltılmasını, genişletilmesini ya da sınırlarının değiştirilmesini öngörebileceği gibi, seçim 85 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN çevresi ya da genel olarak ülke düzeyinde seçim barajlarının konulmasına kadar da uzanabilir. Ayrıca, oyların sandalyelere dönüştürülmesinde kullanılan hesaplama yöntemlerinin değiştirildiği ya da kontenjan adaylığı gibi yöntemlere başvurulduğu da görülebilmektedir. Bu gibi amaçlarla oluşturulan karma sistemlerde, gerek çoğunluk sisteminin gerekse nispi temsil sisteminin unsurları ağır basabileceği gibi, her ikisine ait unsurların dengeli bir şekilde birleştirilmesi de söz konusu olabilmektedir. Nihayet, her iki sistemde kullanılmayan yeni yöntem ve tekniklerin öngörüldüğü karma sistemler de bulunmaktadır (Yavaşgel, 2004: 131). Öte yandan, seçim sistemlerini “çoğunluk sistemleri” ve “nispi sistemler” dışında bir ayrıma tabi tutmanın anlamlı olmadığını ileri sürenler de bulunmaktadır. Nitekim, bazı açılardan “karma” olarak nitelendirilebilecek bir seçim sistemi, aslında duruma göre ya çoğunluk sistemine ya da nispi temsil sistemine daha yakın bir sistem olarak da nitelendirilebilir (Nohlen, 1996: 24). Karma seçim sistemlerinin en büyük dezavantajı ve en çok eleştirilen yönü, bu sistemlerin çoğunluk ve nispi temsil sistemlerine göre çok daha karmaşık ve kırılgan olmalarıdır. Buna rağmen, günümüz dünyasında seçim sistemleri konusunda genel eğilim, karma seçim sistemi yönündedir (Martin, 2006: 93; Günal, 2005: 41, 43). Öte yandan, bu sistemler pek çok ülkede nispeten yeni uygulanmaya başlayan sistemler oldukları için, bu sistemlerin muhtemel sonuçları hakkında kapsamlı bir değerlendirme yapmak şu an itibariyle mümkün gözükmemektedir (Martin, 2006: 109). Buraya kadar yapılan açıklamalar çerçevesinde, demokratik ülkelerde en sık kullanılan seçim sistemleri ile bu sistemlerin alt türleri, avantaj ve dezavantajları ana hatlarıyla aşağıdaki tabloda özetlenmiştir (Saim, 1994: 164vd.; Nohlen, 1996: 24vd.; Yüzbaşıoğlu, 1996: 106vd.; Sartori, 1997: 15vd; Cotteret/Emeri, 1999: 44vd.; Gözler, 2004: 176; Yavaşgel, 2004: 85vd.; Günal, 2005: 22vd; Önder, 2005: 295vd.; Martin, 2006: 35vd.; Türk, 2006: 78vd.; Heywood, 2011: 301vd.). 86 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE Çoğunluk Sistemleri Nispi Temsil Sistemleri Karma Sistemler Türleri a) Tek isimli (dar bölge) b) Listeli i) Tek turlu ii) İki turlu 1) Seçim çevresi teorik olarak bölüm sayısı sayısız tür 2) Değişmez sayı 3) Ulusal bölüm sayısı 4) d’Hondt a) Milli bakiye b) En yüksek artık c) En yüksek ortalama Avantajları - temsilde adaletin - seçim - adayların ve demokratik mühendisliğine belirlenmesinde yerel çoğulculuğun öne olanak vermesi tercihlerin öne çıkması çıkması - seçmen ve seçilen - ikiden fazla partinin arasındaki ilişkinin teşvik edilmesi yakınlığı - hesaplama yönteminin - seçmenlerin seçimlere daha fazla basit ve anlaşılır olması ilgi göstermesi - iki partili sistemin teşvik edilmesi - güçlü bir muhalefetin ortaya çıkması - hükümet istikrarı Dezavantajları - yerel, hatta kişisel meselelerin ulusal meselelerin önüne geçmesi - parti disiplininin zayıflaması - temsilde adalet ilkesinin göz ardı edilmesi - hesaplama yönteminin karmaşık olması - seçmenlerle temsilciler arasında zayıf bir bağ kurulması - koalisyon hükümetleri riski - hesaplama yönteminin karmaşık olması - kötü niyetli olarak kullanılabilmesi Örnek Ülkeler İngiltere, ABD, Fransa Türkiye, Belçika, Avusturya Almanya, Rusya, İtalya Bu açıklamalar bağlamında, “demokratik bir ülkede ‘yönetimde istikrar’ ve ‘temsilde adalet’ ilkeleri bakımından hangi seçim sistemi daha tercih edilirdir?” sorusu ortaya atılabilir. 87 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN Hemen belirtmek gerekir ki, demokratik bir ülkede uygulanan ya da önerilen seçim sistemi ne olursa olsun, belli bir seçim sisteminin olumlu ve olumsuz yanlarını tartışmadan önce ve/veya tartışma sırasında bilhassa şu üç husus not edilmelidir (Nohlen, 1996: 37vd.): 1) İdeal bir seçim sistemi mevcut olmadığı gibi, seçim sisteminin etkilerinin matematiksel faktörler dışında birçok faktöre bağlı olduğu da unutulmamalıdır. 2) İyi bir seçim sisteminden, “yönetimde istikrar” gibi sadece tek bir işlevi değil, “siyasal kararlara katılımın artırılması” ve “temsilin adaletli bir şekilde sağlanması” gibi başka bazı işlevleri de en azından belli ölçüde yerine getirmesi beklenir. Tek bir işleve odaklanan seçim sistemleri, genellikle, makul ve kabul edilebilir sistemler değildir. 3) Belli bir seçim sisteminin bütün işlevleri aynı ölçüde yerine getirmesi mümkün olmadığına göre, bir ülkede hangi işleve ağırlık verileceği o ülkenin siyasal, toplumsal, ekonomik, tarihsel, kültürel ve hukuksal koşullarına göre belirlenmelidir. Örneğin, etnik, dilsel, dinsel, çeşitliliğin fazla olduğu ülkelerde temsil işlevine ve temsilde adalet ilkesine ağırlık veren bir seçim sistemini (“düşük barajlı nispi temsil” gibi) tercih etmek daha uygun bir yaklaşım olabilecektir. Öte yandan, belli siyasal, toplumsal ve ekonomik koşulların baskın olduğu bir ülkede olumlu sonuçlar veren bir seçim sisteminin farklı koşulların baskın olduğu başka bir ülkede aynı sonuçları veremeyebileceği de unutulmamalıdır (Günal, 2005: 9). Dolayısıyla, seçim sistemini “sihirli bir değnek” olarak görmek yerine, demokratik sistem yoluyla varılmak istenen bazı hedeflere ulaşılmasını kolaylaştıran ya da zorlaştıran bir faktör olarak görmek daha yerinde bir yaklaşım olacaktır. Dahası, sosyal bilimlerde “yasa” arayışlarının önemli bir kısmının hüsranla sonuçlandığını unutmamak gerekir. Sosyal bilimlerin hemen her alanında incelenen hususlar için geçerli olan bu yargı, seçim sistemleri için de geçerlidir. Hangi seçim sisteminin en iyi sistem olduğu sorusuna çeşitli ülke örneklerinden ve istatistiklerinden yola çıkarak kesin bir yanıt bulmak mümkün değildir. Zira istatistiksel sınama, olay sınıflarına ilişkin yasalar bakımından uygun olabilmekle birlikte, bu kanundan yola çıkarak her bir tekil sonucu tahmin etmek bakımından ancak ikincil bir değer taşır (Sartori, 1997: 48). Diğer bir deyişle, belli bir sınıfın bütününe ilişkin uygulanabilir gözüken bazı yasalara ulaşmak mümkün olmakla birlikte, sınıfın geneli için geçerli 88 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE gözüken bu yasa, bazı tekil durumlarda geçerli ve uygulanabilir olmayabilir. Bu tespitin konumuz bakımından en yalın anlamı, belli bir seçim sisteminin farklı ülkelerde farklı sonuçlara yol açabilecek olmasıdır. Nitekim, demokratik bir ülkede bir partinin sayısal çoğunluğu elde etmesi hükümet istikrarı için yeterli olmayabildiği gibi, seçim sisteminin dışında pek çok unsur da (parti sistemi, partilerin yapıları, medya organları, vs.) temsilde adaleti olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Örneğin Türkiye’de, 27 Mayıs ve 12 Mart darbeleri parlamentoda tek başına çoğunluğu olan partilerin hükümetleri sırasında gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla, istikrar gerekçesiyle ve adaletsiz temsil yoluyla matematiksel çoğunluk sağlanabilse bile, gerçek “demokratik” çoğunluk sağlanamayabilir (Sezen, 1994: 307). Zira, “bir hükümet parlamentoda yarıdan fazla çoğunluğa sahip olabilir, ancak bu onun güçlü hükümet etme işlevine sahip olacağı anlamına gelmez. Parlamento çoğunluğu yalnızca bir araçtır. Eğer bir hükümet, ülkenin gereksinimlerini görür, bu gereksinimlerin giderilmesi için önlemler alır ve bu önlemleri hayata geçirecek kararların parlamentodan geçirilmesine çalışır, alınan kararları da uygularsa güçlü bir hükümettir” (Yavaşgel, 2004: 193). Dolayısıyla, “güçlü hükümet” deyişini, karar almakta ve kararlarını uygulamakta zorlanmayan hükümet şeklinde anlamak her zaman doğru olmayabilir; daha geniş bir seçmen temsiline dayandığı için halkın desteğini kazanan bir hükümet de “güçlü” bir hükümet olarak nitelendirilebilir. Benzer şekilde, “istikrarlı hükümet” deyişini bir hükümetin tek bir seçim dönemi boyunca iktidarda kalabilmesi şeklinde anlamak yerine, kamu politikalarının değişen hükümetler boyunca aynı ya da tutarlı kalabilmesi şeklinde anlamak da mümkündür. Bu iki açıdan bakıldığında, koalisyon hükümetlerine daha çok imkân tanıyan nispi temsil sistemlerinin demokratik bir ülkede daha istenir seçim sistemleri oldukları ileri sürülebilir (Heywood, 2011: 306, 307). Nitekim, Alkan’ın da dikkat çektiği gibi, “Seçim yasalarına olsa olsa demokratik sorumluluklar yüklenebilir. Oysa her dönemde seçim yasalarına rejimle ilgili misyonlar yüklenmesi, yasanın kendisi ile ilgili olmayan sorunların ortaya çıkmasına ve bir sonraki döneme aktarılan, geçmişe dönük tepkilere neden olmuştur. Seçim yasasının tek bir misyonu olmalıdır: Bu da seçmen iradesinin en adaletli bir şekilde parlamentoya yansımasını, bir başka deyişle temsilde adaleti sağlamaktır. Siyasal istikrarı gerçekleştirmek seçim yasalarının görevi olarak düşülmemelidir. Zira siyasal istikrarın sağlanması seçim sonucunda oluşan parlamentoların görevidir. En meşru uzlaşma zemini olduğuna göre, çözüm de parlamento içinden bir şekilde çıkacak, koalisyonlar kurulabilecek, kurulamaz ise de parlamento seçimleri yenilenecektir. Kaldı 89 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN ki, koalisyonlardan da korkmamak gerekir. Koalisyonlar yalnızca çatışma değil, uzlaşmacı ve barışçı bir siyaset anlayışını da getirebilir (...) Bu aşamada ‘parlamento, meclis’ kavramlarının nasıl tanımlandığını yeniden anımsamak yerinde olur. Parlamentolar değişik çıkarların, düşüncelerin temsil ve ifade edildiği, birleştirildiği ve uzlaştırıldığı kurumlardır. Dolayısıyla bir siyasal sistemde her türlü siyasal ve toplumsal tartışmaların yapılacağı ve uzlaşmanın gerçekleşeceği en meşru zemin parlamentodur. Buradan bütün toplumu, ülkeyi bağlayıcı düzenlemeler çıktığına göre temsilde adaletin ne kadar önemli olduğu da kendiliğinden ortaya çıkar. Parlamento temsilde adaleti ne kadar gerçekleştirirse, siyasal ve toplumsal uzlaşmanın da o denli gerçekleşmesine olanak tanınmış olur. Parlamentoda tartışılmasına engel olunan veya olanak olmayan her sorunun sokakta ve muhtemelen gayrı meşru biçimde dile getirilmesinin yolu açılır ki bundan da demokrasi zarar görür” (Alkan, 2006: 164). Diğer bir deyişle, siyasal ve toplumsal yaşama ilişkin pek çok konuda olduğu gibi, seçim sistemi konusunda da bir “kısayol tuşu” aramak aslında doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Zira “tarihte kestirme yol yoktur. Eksiksiz demokrasiye ulaşmak için tarihsel gelişme çizgisine uygun toplumsal mücadeleyi kesintisiz sürdürmek ve uygun demokratik kurumları (...) olgunlaştırmak gerekecektir” (Sezen, 1994: 304). Yukarıda da belirtildiği gibi, bir ülkedeki seçim sisteminin, “yönetimde istikrar” ve “temsilde adalet” ilkelerinin aynı ölçüde işlerlik kazanmasını pratikte çoğu kez sağlayamadığı bilinen bir gerçektir. Günümüz demokrasilerinde yasama meclislerinde görev yapan temsilci sayısı seçmen sayısından daha az olduğu için, mantık ve matematik kuralları gereği, seçmenlerin kullandıkları bütün oyların yasama meclisine aynı ölçüde yansıması mümkün değildir. Tam da bu nedenle, “siyasi partilerin bir kısmı seçimde elde ettikleri oy oranlarının üzerinde, bir kısmı ise oy oranlarının altında temsil oranlarına sahip olurlar. Kimi partiler de aldıkları oy oranı yeterli olmadığından, temsilci çıkaramazlar. (...) elde edilen sandalyelerin oranı yüksek olduğunda aşkın temsil (= sandalye oranı – oy oranı), düşük olduğunda ise eksik temsil (= oy oranı – sandalye oranı) söz konusudur. Aşkın ya da eksik temsil oranları, temsilde adalet ilkesine öncelik veren sistemlerde düşük düzeydedir. Yönetimde istikrar ilkesini öne çıkaran seçim sistemlerinde ise bu oranlar büyümektedir” (Tuncer, 2006: 168). Öte yandan, seçim sisteminin, siyasette ve toplumda mevcut olmayan bir istikrarı kendiliğinden üretemeyeceği; siyasal ve toplumsal yapıya uygun bir 90 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE seçim sisteminin istikrarı ancak destekleyebileceği ve istikrara belli ölçüde süreklilik kazandırabileceği unutulmamalıdır (Önder, 2005: 313). Dahası, teoride istikrarlı bir yönetim yapısı ya da adil bir temsil ortaya çıkaracağı düşünülen bir seçim sisteminin, çeşitli nedenlerin bir araya gelmesiyle, pratikte bekleneni veremediği de görülebilmektedir. Zira demokratik bir ülkede siyasal sistemi etkileyen tek faktör seçim sistemi değildir. Siyasal sistem tarihsel, toplumsal, ekonomik, hukuksal ve kültürel faktörlerden de etkilenmektedir. Öte yandan, seçim sistemini siyasal sistemin sadece mekanik bir parçası gibi görmek ve sadece bir temsil aracı olarak yorumlamak da yanıltıcı olabilir (Yavaşgel, 2004: 62). Böylece, seçim sisteminin beklenmeyen sonuçlara yol açtığı hallerde, söz konusu seçim sisteminin önceden tahmin edilen olumsuzluklarına, teoride beklenmeyen ama pratikte gerçekleşen olumsuzluklar eklenebilmektedir. Bu tür durumlarda, seçim sisteminin, siyasal sistemdeki hemen her krizin nedeni olarak görülen bir “günah keçisi” haline gelmesi şaşırtıcı değildir. Her şeye rağmen, siyasal sistemin işleyişi ve siyasal sisteme ilişkin tartışmalar açısından bakıldığında, seçim sisteminin büyük bir önem taşıdığı söylenebilir. Zira seçim tekniği; partilerin sayısı, iç yapıları ve karşılıklı ilişki ve bağlılıkları üzerinde etkilerde bulunarak, ülkedeki siyasal rejimin görüntüsünü önemli ölçüde biçimlendirmektedir. Ancak seçim tekniğinin değişmesinin siyasal parti sisteminin de hemen değişmesini sağlayacağını düşünmek yanıltıcı olacaktır. Yine de seçim sisteminin, diğer faktörlerle birlikte siyasal rejim üzerinde önemli bir etkide bulunduğunu kabul etmek gerekir (Çam, 1975: 151). Dahası, demokratik bir ülkede uygulanan seçim sistemi sadece siyasal partiler ve kurumlar üzerinde değil, ama aynı zamanda, seçmenler ve seçmen davranışları üzerinde de etkide bulunmaktadır. Seçim sisteminin seçmenler üzerindeki etkisi alıkoyucu, yönlendirici, sınırlandırıcı, hatta zorlayıcı yönde olabilir. Örneğin, çoğunluk sistemleri seçmenler üzerinde daha ziyade sınırlandırıcı bir etkide bulunurken, nispi temsil sistemleri seçmenler üzerinde daha az sınırlandırıcı bir etkide bulunmaktadır (Sartori, 1997: 49, 50). Yukarıda da belirtildiği gibi, bir ülkede uygulanan seçim sistemi analiz edilirken ve seçim sistemi tercihine ilişkin değerlendirmeler yapılırken bazı kriterler dikkate alınmaktadır. Seçim sistemine ilişkin değerlendirme ve tartışmalarda kullanılan başlıca normatif kriterler, “yönetimde etkinlik”, “iktidarın duyarlı ve hesap verir olması”, özellikle küçük partiler lehine olmak 91 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN üzere “temsilde adalet ve hakkaniyet” ve “çeşitli sosyal grupların (örneğin azınlıkların) temsili”dir. Tahmin edilebileceği gibi, bu kriterlerden bazıları diğerlerinin karşıtı durumundadır; örneğin, “yönetimde etkinlik”, “istikrar” ve “hesap verebilirlik” kriterleri ile “temsilde adalet ve hakkaniyet” kriterlerinin aynı anda gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Bu açıdan bakıldığında, her ülke ve durum için geçerli “en iyi” seçim sisteminden söz edilemeyeceği gibi (Heywood, 2011: 303), en iyi seçim sisteminin her ülkenin kendine özgü şartlarına göre belirlenmesi gerektiği de ileri sürülebilir (Özbudun, 2011: 104). Dahası, bir ülkedeki seçim sisteminin dinamik bir nitelik taşıdığı not edilmelidir. Diğer bir deyişle, ülkenin şartlarının değişmesiyle seçim sisteminin etkisinde de değişiklikler yaşanması kaçınılmazdır. Bu bağlamda, örneğin, belli bir dönemde olumlu yanları ağır basan bir seçim sisteminin, siyasal, toplumsal ve ekonomik şartlardaki değişmelere bağlı olarak zaman içerisinde olumsuz yanlarının ağır basabileceği unutulmamalıdır (Önder, 2005: 294, 295). Buraya kadar açıklanan nedenlerle, demokratik bir ülkede en tercih edilir sistemin nasıl bir sistem olduğu sorusuna kesin bir yanıt vermenin mümkün olmadığı açıktır. Bununla birlikte, bir seçim sisteminden diğerine geçiş yaparken dikkate alınması gereken bir noktayı akılda tutmak son derece önemlidir: Çoğunluk sisteminden nispi temsil sistemine geçmek genelde makul ve kabul edilebilir olmakla birlikte, nispi temsil sisteminden çoğunluk sistemine geçmek genelde tavsiye edilmeyen bir tercih olacaktır. Zira çoğunluk sisteminden nispi temsil sistemine geçildiğinde “ülke tek parti hükümetini yitirecek, ama hiç değilse kısa vadede aşırı parti parçalanması oluşmayacaktır (zira iki partiye oy verme alışkanlığı bir gecede yok olmayacaktır). Öyleyse bu durumda değişim, düzeltilmiş ve ucu köreltilmiş bir çoğunluk sistemine bir yumuşak iniş gibi yorumlanabilir. İkinci durumda ise [yani nispi temsil sisteminden çoğunluk sistemine geçiş], düpedüz yanlış bir harekettir” (Sartori, 1997: 103). Birazdan görüleceği gibi, Türkiye’deki seçim sistemi değişiklerinin de çoğunluk sisteminden nispi temsil sistemine geçiş şeklinde gerçekleşmiş olması, bu tespitin önemini ortaya koymaktadır. 92 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE III. TÜRKİYE’DE SEÇİM SİSTEMLERİ III. A. Tarihsel Perspektif Türkiye’de çok partili hayata geçildikten sonra uygulanan seçim sistemlerini 1950-1960 dönemi, 1961-1980 dönemi ve 1980 sonrası dönem olmak üzere üç döneme ayırmak mümkündür. Türkiye’de 1950-1960 döneminde çoğunluk sistemi, 1961-1980 döneminde nispi temsil sistemi, 1980 sonrası dönemde ise ülke barajlı nispi temsil sistemi uygulanmıştır. Dolayısıyla, 1950-1960 döneminde hükümet istikrarı ağırlık kazanırken temsilde adalet ilkesi fazlasıyla göz ardı edilmiş; 1961-1980 döneminde temsilde adalet öne çıkmış, ama bu sefer de hükümet istikrarında sorunlar yaşanmıştır. Barajlı nispi temsil sisteminin uygulandığı 1980 sonrası dönemde ise, ne hükümet istikrarının ne de temsilde adaletin gerektiği gibi sağlanamadığı görülmüştür (Günal, 2005: 232). Bu üçüncü dönemde AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılından sonra hükümet istikrarı sağlanmış olmakla birlikte, bu sefer de temsilde adaletin tam olarak sağlanamadığı görülmüştür. Türkiye’de çok partili hayata geçildikten sonra uygulanan seçim sistemleri ve bu seçim sistemlerinin yürürlükte olduğu dönemlerde yapılan milletvekili genel seçimleri sonucunda ortaya çıkan iktidar yapılarına bakıldığında şu tabloyla karşılaşılmaktadır: Seçim Yılı 1950 1954 1957 1961 1965 1969 1973 1977 1983 1987 1991 1995 1999 2002 2007 2011 Seçim Sistemi Liste usulü çoğunluk Liste usulü çoğunluk Liste usulü çoğunluk Çevre barajlı d’Hondt Çevre barajlı d’Hondt Milli bakiye Barajsız d’Hondt Barajsız d’Hondt Barajsız d’Hondt Çift barajlı d’Hondt Çift barajlı d’Hondt + kontenjan Çift barajlı d’Hondt + kontenjan Ülke barajlı d’Hondt Ülke barajlı d’Hondt Ülke barajlı d’Hondt Ülke barajlı d’Hondt İktidar Yapısı Tek parti Tek parti Tek parti Koalisyon Tek parti Tek parti Koalisyon Koalisyon Tek parti Tek parti Koalisyon Koalisyon Koalisyon Tek parti Tek parti Tek parti 93 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN Tablodan da görüldüğü gibi, Türkiye’de uygulanan bazı seçim sistemleri belli bir dönemde değişmemekle birlikte, o dönem içerisinde birbirinden çok farklı sonuçlara yol açabilmiştir. Örneğin, barajsız d’Hondt sistemi hem koalisyon hem de tek parti iktidarına yol açabildiği gibi, ülke barajlı d’Hondt sistemi de farklı iktidar yapıları ortaya çıkarabilmiştir. Dolayısıyla, Türkiye’de uygulanan seçim sistemlerinin sonuçları incelendiğinde, bir partinin tek başına hükümet kurabileceği sandalye sayısının elde edilmesinde, seçim sisteminin kısmi bir etkide bulunduğu; bu konuda, partilerin ve bilhassa birinci sırayı alan partinin, oy oranlarının ve oyların seçim çevrelerindeki dağılımının da önemli bir etkisi olduğu görülmektedir (Tuncer, 2006: 178, 181). Diğer bir deyişle ve bu tablodan da anlaşıldığı gibi, bir ülkede seçimler sonucunda ortaya çıkan iktidar yapısında sadece “dar anlamda seçim sistemi” belirleyici olmayabilmektedir. Partiler arası ittifaklardan seçmenlerin oy verme davranışına kadar başka pek çok faktör de bu konuda önemli bir rol oynamaktadır. Zira 1950-1991 arasında gerçekleştirilen seçimlerde çok farklı seçim sistemleri uygulanmasına rağmen aynı ya da farklı iktidar yapılarını görmek mümkün olduğu gibi (Tuncer, 1996: 114), 1991’den sonraki seçimlerde de benzer bir sonuçla karşılaşılmıştır. Türkiye’de çok partili hayata geçildikten sonra yapılan seçimler sonucunda ortaya çıkan siyasal yapının “yönetimde istikrar” ile “temsilde adalet” ilkeleri dikkate alınarak analiz edilmesi halinde, Türkiye’de uygulanan seçim sistemleriyle ilgili olarak şu şekil çizilebilir (Tuncer, 2006: 170): Yönetimde İstikrar - 1946, 1950, 1954, 1957 (liste usulü çoğunluk) - 1987, 1991 (çift barajlı d’Hondt+kontenjan) - 1983 (çift barajlı d’Hondt) - 1995, 1999, 2002, 2007 (ülke barajlı d’Hondt) - 1961 (çevre barajlı d’Hondt) - 1969, 1973, 1977 (barajsız d’Hondt) - 1965 (Milli Bakiye) Temsilde Adalet Görüldüğü gibi, liste usulü çoğunluk sisteminin uygulandığı 1946, 1950, 1954 ve 1957 seçimleri “yönetimde istikrar” ilkesinin, barajsız d’Hondt sisteminin uygulandığı 1969, 1973 ve 1977 seçimleri ile milli bakiye sisteminin 94 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE uygulandığı 1965 seçimi ise “temsilde adalet” ilkesinin öne çıktığı siyasal sonuçlara yol açmıştır. Dolayısıyla, bundan da anlaşıldığı gibi, Türkiye’deki tarihsel deneyim açısından bakıldığında, “yönetimde istikrar” ile “temsilde adalet” ilkelerinin optimal bileşimini sağlayan seçim sistemleri, barajlı d’Hondt sistemleri olmuştur. Türkiye’de çok partili hayata geçildikten sonra uygulanan seçim sistemleri ve bu seçim sistemlerinin uygulandığı dönemlerde yapılan milletvekili genel seçimleri sonucunda ortaya çıkan aşkın temsil oranlarına bakıldığında ise şu tabloyla karşılaşılmaktadır (tablo en büyük orandan en küçük orana doğrudur): Seçim Yılı Seçim Sistemi 1. Sıradaki Parti Oy Oranı (%) Temsil Oranı (%) Aşkın Temsil (%) 1954 Liste usulü çoğunluk DP 57.6 92.8 35.2 1950 Liste usulü çoğunluk DP 52.7 85.2 32.5 2002 Ülke barajlı d’Hondt AK PARTİ 34.3 66.0 31.7 1987 Çifte barajlı d’Hondt + kontenjan ANAP 36.3 64.9 28.6 1957 Liste usulü çoğunluk DP 47.9 69.6 21.7 2007 Ülke barajlı d’Hondt AK PARTİ 46.6 62.0 15.4 1991 Çift barajlı d’Hondt + kontenjan DYP 27.0 39.5 12.5 2011 Ülke Barajlı d’Hondt AK PARTİ 49.8 59.45 9.65 1983 Çift barajlı d’Hondt ANAP 45.1 53.0 7.9 1973 Barajsız d’Hondt CHP 33.3 41.1 7.8 1995 Ülke barajlı d’Hondt RP 21.4 28.7 7.3 1977 Barajsız d’Hondt CHP 41.4 47.3 5.9 1999 Ülke barajlı d’Hondt DSP 22.2 24.7 2.5 1961 Çevre barajlı d’Hondt CHP 36.7 38.5 1.8 1965 Milli bakiye AP 52.9 53.3 0.4 Bu tabloda da açıkça görüldüğü gibi, temsilde adalet ilkesi bakımından iki uçta yer alan sistem “liste usulü çoğunluk” ile “milli bakiye” sistemidir. Yine 95 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN optimal düzeyi sağlayan seçim sistemi, bazı istisnai sonuçlar dışında, barajlı d’Hondt sistemi olmuştur.132 Türkiye’de milletvekili genel seçimlerine katılıp da meclise temsilci gönderemeyen siyasal partilerin aldıkları oy oranlarına göre mecliste temsil edilmeyen oy oranları ise şu şekildedir133: Seçim Yılı Seçim Sistemi 1. Sıradaki Parti Oy Oranı (%) Temsil Oranı (%) Temsil Edilmeyen Oy Oranı (%) 2002 Ülke barajlı d’Hondt AK PARTİ 34.3 66.0 45.3 1987 Çift barajlı d’Hondt ANAP 36.3 64.9 19.4 1999 Ülke barajlı d’Hondt DSP 22.2 24.7 18.3 1995 Ülke barajlı d’Hondt RP 21.4 28.7 14.0 2007 Ülke barajlı d’Hondt AK PARTİ 46.6 62.0 13.0 2011 Ülke Barajlı d’Hondt AK PARTİ 49.8 59.45 4.6 1954 Liste usulü çoğunluk DP 57.6 92.8 0.6 1973 Barajsız d’Hondt CHP 33.3 41.1 0.6 1977 Barajsız d’Hondt CHP 41.4 47.3 0.5 1991 Çift barajlı d’Hondt + kontenjan DYP 27.0 39.5 0.4 Bu tabloda, temsil edilmeyen oy açısından bakıldığında %10’luk ülke barajlı d’Hondt sisteminin olumsuz etkisi açıkça görülmektedir. Bununla birlikte, tablonun son satırında yer alan 1991 seçim sonuçlarının da gösterdiği gibi, ülke barajı her zaman bu kadar olumsuz bir sonuca yol açmayabilmektedir. 132 133 96 Bilhassa %10’luk yüksek ülke barajının olumsuz etkisi, bazı seçim sonuçlarında (örn. 2002 seçimi) açıkça görülmektedir. Tablo, (Tuncer, 2006: 175)’teki tablonun 2007 ve 2011 seçim sonuçları eklenerek güncellenmiş halidir. DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE Türkiye’de çok partili sisteme geçildikten sonra seçim sisteminde gerçekleştirilen önemli değişiklikler aşağıdaki gibi özetlenebilir (Özbudun, 2011: 107): − Listeli basit çoğunluk sisteminden nispi temsil sistemine geçilmesi (27 Mayıs sonrası), − Seçim çevresi barajı ile %10’luk ülke barajının getirilmesi (12 Eylül sonrası), − Seçim çevresi barajının Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi (1995), − 1982 Anayasası’nın 67. maddesine “seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak şekilde düzenlenir” hükmünün eklenmesi (1995), − Seçimlerden önce seçim sisteminde değişiklikler yapıldığı için, bu tür değişiklikleri en azından azaltmak amacıyla, 1982 Anayasası’nın 67. maddesine “seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz” fıkrasının eklenmesi (2001). Ayrıca, tarihsel olarak bakıldığında, Türkiye’de birçok kez seçim sisteminde değişiklikler yapılmış olmakla birlikte, seçim sistemiyle ilgili en önemli iki değişikliğin de askeri müdahalelerden sonra gerçekleştirildiğini not etmek gerekir: 27 Mayıs müdahalesinden sonra listeli basit çoğunluk sisteminden nispi temsil sistemine geçilmiş, 12 Eylül müdahalesinden sonra ise, nispi temsil sistemi korunmakla birlikte, %10’luk ülke barajı getirilmiştir. III. B. Günümüzde Uygulanan Sistem Türkiye’de halen yürürlükte olan 1982 Anayasası’nın seçimle ilgili hükümlerine bakıldığında, bu anayasada dar anlamda seçim sistemiyle ilgili olarak şu hükme yer verildiği görülmektedir: “Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak şekilde düzenlenir” (67. madde). Yukarıda da ortaya konulduğu gibi, bu iki ilkenin bağdaştırılması neredeyse olanaksız olduğuna göre, anayasanın bu hükmünden çıkarılabilecek sonuç, 97 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN “anayasa koyucunun, bir yandan saf çoğunluk sistemini, bir yandan da saf nispi temsil sistemini reddettiğidir. Ancak, bu iki uç nokta arasında pek çok karma sistem düşünülebilir” (Özbudun, 2011: 97).134 Türkiye’de 1995’ten itibaren milletvekili genel seçimlerinde uygulanan seçim sistemi, ülke barajlı d’Hondt sistemidir.135 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun “Genel Baraj ve Hesaplanması” başlıklı 33. maddesinde “genel seçimlerde ülke genelinde, ara seçimlerde seçim yapılan çevrelerin tümünde, geçerli oyların %10’unu geçmeyen partiler milletvekili çıkaramazlar” denilerek ve aynı kanunun 34. maddesinde ise “seçime katılmış siyasî partilerin ve bağımsız adayların adları alt alta ve aldıkları geçerli oy sayıları da hizalarına yazılır. Siyasî partilerin oy sayıları, önce bire, sonra ikiye, sonra üçe ... ilâ o çevrenin çıkaracağı milletvekili sayısına ulaşıncaya kadar bölünür. Elde edilen paylar ile bağımsız adayların aldıkları oylar ayırım yapılmaksızın en büyükten en küçüğe doğru sıralanır. Seçim çevresinden çıkacak milletvekili sayısı kadar bu payların sahibi olan partilere ve bağımsız adaylara rakamların büyüklük sırasına göre milletvekili tahsis olunur” denilerek, ülke barajlı d’Hondt sistemi tarif edilmiştir.136 Aynı kanunun 4. maddesinde de “illerin çıkaracağı milletvekili sayısının tespitinde toplam milletvekili sayısından (...) her il’e önce bir milletvekili verilir. Son Genel Nüfus Sayımı ile belli olan Türkiye nüfusu, birinci fıkradaki illere verilen milletvekili sayısı çıkarıldıktan sonra kalan milletvekili sayısına bö- 134 Hikmet Sami Türk de benzer görüştedir. Türk’e göre, her ne kadar anayasa koyucu, anayasada sadece bu iki ilkeyi ortaya koymakla yetinerek belli bir seçim sistemi tercihinde bulunmamışsa da, “nispi temsil ve çoğunluk sistemlerinin dayandıkları iki zıt ilkeyi ifade ettiğine göre; VI. fıkranın en başta bu ilkelerin tam uygulama alanı bulduğu çoğunluk ve nispi temsil sistemlerinin, daha açık bir deyişle, bu sistemlerin iki ucunda yer alan ulusal artık ve liste usulü çoğunluk sistemlerinin kabulüne elverişli olmadığı ortadadır. Ama iki uç arasında oldukça geniş bir yelpazede bu iki zıt ilkeyi dengeleyecek çeşitli sistemler, örneğin karma sistemler düşünülebilir. Bu sistemlerden her biri, kendi özellikleri içinde ülke gereksinmelerine uygunlukları açısından artıları ve eksileriyle tartışılmalıdır. Fakat her durumda yapılacak düzenlemelerde Anayasa koyucunun neyi istemediği bellidir: İstikrar sağlayıcı bir çoğunluk yaratmak uğruna farklı siyasal eğilimlerin adalete uygun temsili ihmal edilmeyecek; temsilde adalet uğruna siyasal yaşamda ayrılma ve bölünmeleri özendirecek, böylece bir istikrarsızlık unsuru olacak bir düzenleme yapılmayacaktır” (Türk, 2006: 109). 135 Bu sistemi “karma bir sistem” olarak nitelendirmek mümkündür (Yavaşgel, 2004: 139). 136 İlk kısımda kısaca açıklanan “çevre barajlı” d’Hondt sisteminde ise, sandalyelerin dağıtımında yukarıda açıklanan d’Hondt yöntemi kullanılmakla birlikte, “bir seçim çevresinde kullanılan toplam geçerli oy sayısının, o çevrenin çıkaracağı milletvekili sayısına bölünmesinden elde edilen rakamın altında oy alan partilere ve bağımsız adaylara milletvekilliği tahsis edilme[z]” (Özbudun, 2011: 93/dn.11). 98 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE lünmek suretiyle bir sayı elde edilir. İl nüfusunun bu sayıya bölünmesi ile her ilin ayrıca çıkaracağı milletvekili sayısı tespit olunur. (...) nüfusu milletvekili çıkarmaya yetmeyen illerin nüfusları ile artık nüfus bırakan illerin artık nüfusları büyüklüklerine göre sıraya konulur ve ilk hesapta iller arasında bölüştürülmemiş bulunan milletvekillikleri bu sıraya göre dağıtılır. (...) Yapılan tespit sonunda, çıkaracağı milletvekili sayısı 18’e kadar olan iller, bir seçim çevresi sayılır. Çıkaracağı milletvekili sayısı 19’dan 35’e kadar olan iller iki, 36 ve daha fazla olan iller üç seçim çevresine bölünür. Bu seçim çevreleri, numara sırasına göre adlandırılır” hükmü yer almaktadır. Yukarıda ortaya konulan tablolarda görüldüğü gibi, Türkiye’deki seçimlerde baraj engeline ilk kez 1961-1965 döneminde Millet Meclisi seçimleri için başvurulmuştur. Bu sistem, 1968’de Senato seçimlerine de genişletilmiş; ancak bu düzenleme, Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda bahsedilen kararıyla iptal edilmiştir. Bu iptal kararından sonra, 12 Eylül askeri müdahalesine kadar milletvekili seçimlerinde barajsız d’Hondt sistemi uygulanmıştır. Milli Güvenlik Konseyi yönetimi döneminde kabul edilen 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nda, hem %10’luk ülke barajlı hem de seçim çevresi barajlı (çift barajlı) d’Hondt sistemi öngörülmüştür. Özbudun’un da belirttiği gibi, “Konsey’in bu tercihinin gerisinde, 1980 öncesi dönemde MSP ve MHP gibi küçük radikal partilerin siyasal kutuplaşmayı arttırdığı değerlendirmesi, dolayısıyla onları parlamentodan uzak tutmak arzusu yatmaktaydı. Aynı zamanda bu düzenleme ile Türkiye bakımından zararlı gördükleri koalisyon hükümetleri olasılığının ortadan kalkacağını ümit ediyorlardı” (Özbudun, 2011: 95). Ancak bu düzenlemenin seçim çevresi barajını düzenleyen kısmı da 1995’te Anayasa Mahkemesi’nin yine yukarıda bahsedilen kararıyla iptal edilmiştir. Mahkeme bu kararında şöyle demiştir: “Dava konusu kuralın, ‘temsilde adalet’ ilkesi yönünden uygunluğu savunulamaz. Bu kuralla ülke barajına ek olarak ‘çevre barajı’ getirilmektedir. Ayrıca, iki ve üç milletvekili çıkaracak iller için oranın %25’ten az olmayacağı öngörülmüştür. Nüfusu fazla olan illerin (seçim bölgelerinin) çıkaracakları milletvekili sayısı fazla olacağından buralarda çevre barajı düşecek, nüfusu az olan seçim bölgelerinde ise tersine yükselecektir. Böylece, bir seçim çevresinde daha düşük oranla bir siyasal partinin ya da bağımsız adayın kazanma olasılığına karşılık, iki ya da üç milletvekili çıkaracak bir çevrede kazanabilmek için %25’lik oran aranacaktır. Seçim bölgeleri arasındaki adaletsizlik, bu barajla daha da artacaktır. Alınan önlemler temsilde adaleti sağlamaktan uzak olduğundan, adaletsizliğin olumsuz sonuçları da sistemi ve ülke düzenini etkileyecektir. Verilen oylarla çıkarılan milletvekili sayısı arasındaki oransızlık sonucu ortaya çıkan 99 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN adaletsizlik, uygulanan yöntemin ürünü olacaktır. Anayasa’nın amaçladığı ‘yönetimde istikrar ilkesi’ için milletvekili seçimlerinde bir ülke barajı öngörülmüşken, ayrıca her seçim çevresi için yeni bir barajın getirilmesi ‘temsilde adalet’ ilkesiyle bağdaşmaz. Kaldı ki uygulanmakta olan nispi temsil sisteminin bir türü olan D’Hondt sistemi de kendi içinde bir baraj taşımaktadır. (...) Açıklanan nedenlerle 2839 sayılı Yasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrası iptal edilmelidir”. Öte yandan, Anayasa Mahkemesi, aynı kararında, %10’luk ülke seçim barajını anayasaya aykırı bulmayarak şöyle demiştir: “Seçime katılan ve 2839 sayılı Yasa’nın 33. maddesinde öngörülen %10’luk ülke barajını aşan siyasî partilere verilecek ülke seçim çevresi milletvekilinin hesabında gözetilecek ölçünün yasama organının takdiriyle yürürlüğe konulduğu açıktır. Seçim sistemlerinin anayasal ilkelere ödünsüz uygunluğu yanında kimi zorunlu koşulları içermesi kaçınılmazdır. Sistemin doğasından kaynaklanan ve yüzdelerle konulan barajlar, ülke yönünden, seçme ve seçilme hakkını sınırlayıcı, olağandışı ölçülere varmadıkça uygulanabilir, kabul edilebilir ve aykırılığından söz edilemez belirlemelerdir. Yasama organının anayasal çerçeveye bağlı kalarak takdir ettiği sınırlama ve aşırı sayılmayacak düzeydeki baraja rakam ve oran olarak el atmak, yargısal denetimin amacıyla bağdaşmaz. Kaldı ki %10’luk baraj yönetimde istikrar ilkesine uygundur ve temsilde adalet ilkesiyle de bağdaşmaktadır. Bu nedenle bu kurala yönelik iptal isteminin reddi gerekir”.137 Böylece, Türkiye’de halen yürürlükte olan seçim sisteminde herhangi bir seçim çevresi barajı uygulanmamakla birlikte, %10’luk ülke barajı günümüze kadar uygulanmaya devam etmiştir. 137 Mahkeme’nin bu kararına üç üye katılmamıştır. Bu üyelerden Yekta Güngör Özden karşı oy gerekçesinde “sayısal barajlar bir düzen sağlamak amacından çok, öznel nedenlerle bir önlem niteliğinde getirilmektedir. (...) Barajlı seçim, barajlı demokrasidir. Demokratik nitelikler yönünden nice çelişki, aykırılık ve engeli gizlemek çabası, öncelikle seçim konusundaki içtenlik ve gerçekçilikle anlam kazanır. Küçük partileri dışlama amacı demokrasinin özüyle bağdaşmaz” derken, Ahmet Necdet Sezer ise karşı oy gerekçesinde “ülke seçim çevresi milletvekilliğinde dava konusu kural ile yönetimde istikrar için öngörülen yüzde onluk baraj, temsilde adalet ilkesi ile bağdaşmamakta, bu ilkeyi önemli ölçüde zedelemektedir. Yüzde onluk yüksek baraj partilere aldıkları oy oranında parlamentoda temsil hakkı vermediği için (...) temsilde adalet ilkesine aykırıdır” demiştir. Özbudun, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararında ülke barajını anayasaya aykırı bulmazken seçim çevresi barajını anayasa aykırı bulma nedenini anlamanın mümkün olmadığına dikkat çekerek kararı eleştirmektedir (Özbudun, 2011: 99). 100 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE %10’luk ülke barajının 2002 seçimlerinde temsilde yol açtığı adaletsizlik nedeniyle, bu düzenleme Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırılığı iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde de dava konusu olmuştur.138 Dava, önce 2007 yılında İkinci Daire tarafından, ardından 2008 yılında Büyük Daire tarafından ele alınmış ve bu dairelerin her iki kararında da uygulamanın Sözleşme’ye aykırı olmadığına hükmedilmiştir.139 İkinci Daire’nin söz konusu kararında yer alan değerlendirmeleri biraz uzunca da olsa alıntılamak faydalı olacaktır: “Protokol’ün 3. maddesi tarafından korunan hak mutlak değildir. Zımni sınırlamalar açısından bir takım olanaklar mevcuttur ve Sözleşen Devlete bu alanda bir takdir yetkisinin verilmesi zorunludur. (...) Bu bağlamda 3. madde seçimlerin ‘halkın kanaatinin özgürce ifade edilmesini sağlayacak koşullarda’, ‘makul aralıklarla’, ‘gizli oyla’ ve ‘serbestçe’ yapılmasının ötesine gitmemektedir. (...) Bu alandaki kurallar her bir devletin tarihsel ve siyasal faktörlerine bağlı olarak değişmektedir. Çok sayıdaki Avrupa Konseyi üyesi ülkenin seçim mevzuatında bulunan hatırı sayılır çeşitlilik durumu olası seçeneklerin farklılığını göstermektedir. (...) seçim sistemleri birbiriyle nadiren bağdaşan amaçların yerine getirilmesine çalışmaktadır: Bir tarafta halkın kanaatinin adil ve samimi bir şekilde yansıtılması diğer tarafta da yeterli düzeyde açık ve tutarlı bir siyasi iradenin ortaya çıkmasının geliştirilmesi bulunmaktadır. Bu koşullar altında ‘yasama meclisinin seçiminde halkın kanaatinin özgürce ifade edilmesini temin edecek koşulları sağlanması’ ifadesi (...) temel olarak tüm vatandaşlara oy verme ve seçimlere katılma haklarını kullanırlarken eşit davranılması prensibini içermektedir. Hal böyle olmakla birlikte bundan tüm oyların seçimin sonuçları bağlamında aynı ağırlığı taşıması zorunluluğu veya tüm adayların eşit zafer şansına sahip olması zorunluluğu anlamı çıkmaz. Dolayısıyla da hiçbir seçim sistemi ‘boşa giden’ oyları ortadan kaldıramaz (...) Baraj 2839 sayılı yasanın 33.maddesince düzenlenmiş ve 3 Kasım 2002 seçimlerinden çok önce baş- 138 Başvurucular, %10’luk ülke barajının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1 Numaralı Protokolü’nün “Serbest Seçim Hakkı” başlıklı 3. maddesinde yer alan “Yüksek Sözleşmeci Taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler” hükmüne aykırı olduğunu ileri sürmüşlerdir. 139 İkinci Daire’nin kararı için bkz. <http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/pages/search. aspx?i=001-79263>, son erişim tarihi: 29.09.2013. Bu kararın Türkçe çevirisi için bkz. <http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/pages/search.aspx?i=001-112005>, son erişim tarihi: 29.09.2013. Büyük Daire’nin kararı için bkz. <http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/pages/search.aspx?i=001-87363>, son erişim tarihi: 29.09.2013. 101 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN vurucular söz konusu seçimlerde kendi partilerinin şikâyet edilen bu engeli aşamamaları halinde, kendi seçim bölgelerinde alacakları oy sayısına bağlı olmaksızın, mecliste herhangi bir sandalye elde edemeyeceklerini öngörebilmesi için yürürlüğe girmişti (...) Mahkeme şikâyet edilen tedbirin (...) hükümet istikrarının güçlendirilmesini amaçladığını kabul eder. (...) barajın kabul edilmesinden bu yana düzenlenen Parlamento seçimlerinin sonuçlarına ilişkin (...) bir analiz (...) barajın toplum içindeki siyasal alternatiflerin ortaya çıkmasını engellemediğini göstermektedir. Aynı şekilde Mahkeme, Hükümetin barajın amacının küçük gruplara kendilerini ulusal boyutta tesis etme olanağı vermeyi amaçladığı ve bir ulusal siyasi projenin parçasını oluşturduğu iddiasını ilgiyle hesaba katmaktadır. (...) Sözleşen Devletlerce kabul edilmiş olan seçim sistemlerinin aşırı farklılığı ışığında ve çok sayıda ülkenin kullandığı değişken nispi temsilin Parlamento seçimlerine ilişkin ulusal barajlara sahip olduğunu göz önüne alarak (...) Mahkeme görülmekte olan bu davada Türk yetkililerin –ve ayrıca Türk politikacıların– uygun seçim sisteminin belirlenmesi açısından en iyi konumda olduğunu kabul etmek zorundadır. Mahkeme Türk seçim sisteminin kusurlarını düzeltecek ideal bir öneri getiremez. Hal böyle olmakla birlikte Türkiye’de uygulanan ulusal barajın diğer Avrupa sistemleri ile karşılaştırıldığında en yüksek olduğu hususu elde kalan meseledir. (...) şikâyet edilen barajın indirilmesinin ve/veya hedeflenen amacı (istikrarlı parlamento çoğunluklarının tesisi) feda etmeksizin çeşitli siyasal eğilimlerin en uygun şekilde temsilini sağlayacak düzeltici karşı dengeleyicilerin yürürlüğe sokulmasının arzu edileceğini belirterek Mahkeme, ulusal karar vericilere bu alanda yeterli bir serbestliğin bırakılmasının önemli olduğunu düşünmektedir. (...) Yukarıdaki sonuçlar ışığında Mahkeme Türkiye’nin şikâyet edilen barajın yüksekliğine rağmen 1 no.lu Protokol’ün 3.maddesi bağlamında takdir yetkisini aşmadığını düşünmektedir. Dolayısıyla 1 no.lu Protokol’ün 3.maddesi ihlal edilmemiştir” (par. 60-79). Görüldüğü gibi Mahkeme özetle, 1 Numaralı Protokol’ün 3. maddesinin “oy verme ve aday olmada eşitlik” ve “seçmenlerin oylarını serbest bir şekilde kullanabilmeleri” gibi ilkeler dışındaki hususlarda yapılacak düzenlemeler bakımından taraf devletlere belli bir takdir yetkisi verdiğini. %10’luk barajın, yüksek olmasına rağmen, Türkiye’nin bu konudaki takdir yetkisini aşmadığını ve dolayısıyla da Sözleşme’ye aykırı düşmediğini kabul etmiştir. İkiye karşı beş oyla alınan bu karara karşı oy yazan iki üye ise şöyle demiştir: “Nispi temsil sistemini benimseyen pek çok ülkenin yönetilebilirliğin sağlanması amacıyla aynı zamanda siyasal partilerin parlamentoya seçilmesine dair barajlar getirdiği hususuna oldukça vakıfız. Bunun meşru bir amaç ol- 102 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE duğunu duraksamaksızın kabul etmekteyiz. Hal böyle olmakla birlikte barajın çok yüksek olması halinde orantılılık açısından bir takım problemlerin ortaya çıkabileceğini düşünmekteyiz. (...) Strasburg kurumları önüne getirilen seçim barajlarına dair önceki tüm davalar genel olarak Avrupa’da kabul edilen ve %5 civarında olan barajların seviyelerini mesele konusu yapmışlardır. Çoğunluğun bu durumu kararda belirtmemiş olması üzücüdür. (...) Türkiye’deki seçim barajı %10’dur. (...) Bu baraj Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından oldukça aşırı bulunmuş ve Meclis 1380 sayılı kararı ile Türkiye’yi barajı indirmeye davet etmiştir. Bu durum 1 no.lu Protokol’ün 3.maddesi altında ciddi bir problemin varlığı hususunda yeterli bir gerekçe olabilir. Bir siyasi partinin Meclis’te sandalye edinmesi açısından oldukça yüksek bir ulusal baraj tesis eden bu sistemin bir karşı dengeleyiciye sahip olmadığına dikkat çekiyoruz. (...) Avrupa ortalamasının 2 katı olan baraj meselesi mevcudiyetini korumakta ve düzeltici karşı dengeleyicilerin yokluğu ‘yasama meclisinin seçiminde halkın kanaatinin serbestçe ifade edilmesinin’ sağlanmasına yardımcı olmamaktadır. (...) görülmekte olan bu davada takdir yetkisinin aşılmış olduğu ve yine çoğunluk tarafından Devlete verilmiş olan serbestliğin aşırı olduğu düşüncesindeyiz. (...) 1 no.lu Protokol’ün 3.maddesi (...) ihlal edilmiştir”. Görüldüğü gibi karşı oy gerekçesinde özetle, %10’luk ülke barajının temsilde adalet konusunda önemli bir soruna yol açtığı, bu olumsuzluğu hafifletebilecek “dengeleyici mekanizmalar”ın (“bir seçim çevresinde belli sayıda sandalye kazanan partinin, ülke çapında barajı geçip geçmediğine bakılmaması” gibi) öngörülmediği, Avrupa ülkelerindeki seçim barajı ortalamasının kararda dikkate alınmadığı hatırlatılmakta140 ve böylece, taraf devletin takdir yetkisinin aşıldığı belirtilerek düzenlemenin Sözleşme’ye aykırı olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. İkinci Daire’de oy çokluğuyla kabul edilen bu kararın ardından, dava Büyük Daire’nin önüne gelmiştir. Büyük Daire de benzer gerekçelerle ve dörde karşı on üç oyla İkinci Daire’yle aynı yönde karar vermiştir. Büyük Daire, 1 Numaralı Protokol’ün 3. maddesinde yer alan “yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde (...)” ifadesinin, “adayların seçiminde herhangi bir baskının söz konusu ol- 140 Aynı yönde bir eleştiri için bkz. Yüce, tarihsiz, <http://www.siyasaliletisim.org/pdf/ SECIMSISTEMLERIVEORTAYACIKANIKTIDARYAPILARIMUGEYUCE.pdf>, son erişim tarihi: 29.09.2013 103 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN maması” ve “siyasal partilere adaylarını sunma konusunda makul bir fırsat verilmesi” şeklinde anlaşılması gerektiğini belirtmiş; bu maddede yer alan hakların mutlak olmadıklarını ve “zımni sınırlamalar”a konu olabileceğini kabul etmiştir (par. 108, 109). Sözleşme’nin seçimlerle ilgili olarak herhangi bir sistem öngörmediğine ve taraf devletin bu konuda geniş bir takdir yetkisi bulunduğuna tekrar dikkat çeken Mahkeme, Sözleşme’de bu konuyla ilgili getirilen tek sınırlamanın “özgür seçimlerin makul aralıklarla, gizli oyla ve halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar altında gerçekleştirilmesi” olduğunu hatırlatmıştır (par. 110). Türkiye’deki %10’luk ülke barajının bütün siyasal partilere uygulandığına dikkat çeken Mahkeme, söz konusu barajın Avrupa ülkeleri arasındaki en yüksek baraj olduğunu ve Türkiye’deki ülke barajının %5’e indirilmesinin üye devletlerdeki genel uygulamaya daha denk düşeceğini kabul etmekle birlikte, siyasal partilerin bağımsız adayları destekleyerek ya da gayrı resmide olsa koalisyon oluşturarak %10’luk ülke barajının olumsuz etkisini hafifletme imkânına sahip olduğunu hatırlatmış; Anayasa Mahkemesi’nin 1995 tarihli kararına da gönderme yaparak Türkiye’deki %10’luk ülke barajının Sözleşme’nin 1 Numaralı Protokolü’ne aykırı olmadığı hükmüne varmıştır (par. 123-148). Büyük Daire’nin bu kararına karşı oy yazan dört üye ise, seçim sisteminde baraj engelinin bulunmasının tek başına bir ihlal oluşturmadığını kabul etmekle birlikte, Türkiye’deki %10’luk ülke barajının aşırı olduğuna dikkat çekmiş ve siyasal partilerin koalisyonlar (ya da bağımsız adaylar) yoluyla meclise girmek zorunda kalmalarının Protokol’ün 3. maddesinde öngörülen “halkın kanaatlerinin özgürce açıklanması” ilkesine zarar verdiğini, bu durumun seçmenlerle “saklambaç” oynanması anlamına geldiğini ve dolayısıyla temel demokratik ilkelerin altını oyduğunu [it means playing “hide and seek” with voters, thus undermining essential democratic principles] ileri sürerek, bu düzenlemenin Sözleşme’nin 1. Numaralı Protokolü’nün amacına aykırı düştüğünü belirtmiştir. Tüm bu söylenenler çerçevesinde denilebilir ki, Türkiye’de uygulanmakta olan %10’luk ülke barajının demokratik temsilin özünü zedeleyip zedelemediği ve insan haklarını ihlal edip etmediği meselesi halen tartışmalı olmakla birlikte, bu kadar yüksek bir barajın, Türkiye’deki milletvekili genel seçimlerine katılan partiler için, Avrupa Konseyi’ne üye hiçbir ülkede olmadığı kadar yüksek bir seçilme engeli oluşturduğu da tartışmasız bir şekilde kabul edilmektedir. 104 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE Nitekim, çağdaş demokrasilerde seçim sistemlerinin orantısızlık indeksini inceleyen Lijphart’ın ortaya koyduğu veriler çerçevesinde Özbudun da aynı noktaya dikkat çekmiştir: “Lijphart’ın verilerine göre, sözü geçen dönemde nispi temsil sistemini uygulamış olan 15 demokraside, orantısızlık indeksi, 0.9 (Danimarka) ile 3.0 (İzlanda) arasında değişmiştir. Türkiye’de ise, nispi temsil döneminde bu sayılar çok daha yüksek olmuştur. Bunda, yüzde 10’luk yüksek ülke barajının büyük ölçüde etkili olduğu söylenebilir. (...), bir partinin, oyların çoğunluğunu alamadığı halde, parlamento sandalyelerinin çoğunluğunu kazanması durumu [“imal edilmiş” (manufactured) tek-partili parlamento çoğunluğudur]. (...) Türkiye’de tek-parti çoğunluğunun mevcut olduğu dokuz dönemden (1950, 1954, 1957, 1965, 1983, 1987, 2002, 2007, 2011), üçü (1950, 1954, 1965) hariç tümü, imal edilmiş çoğunluklardır. 2011 seçimlerinde de AKP, bir ‘kazanılmış çoğunluğa’ (earned majority) çok yaklaşmıştır” (Özbudun, 2011: 101, 102). Dahası, Türkiye’deki %10’luk ülke barajının çeyrek yüzyıllık uygulaması göz önünde bulundurulduğunda, bu barajla elde edilmek istenen ve yukarıda nispi temsil sistemlerinin değerlendirilmesi sırasında ortaya konulan “yönetimde istikrar”a dönük amaçların pek çoğunun elde edilemediği görülmektedir. Zira bu çeyrek yüzyıllık uygulama da göstermektedir ki, Türkiye’de %10’luk ülke barajı, hükümette istikrarı her zaman sağlayamamış; seçimlere ya da meclise giren partilerin sayısını her zaman azaltamamış; seçmenlerin oylarının değil iki partide toplanmasını, büyük partilerde toplanmasını bile sağlayamamış; etnik/bölgesel partilerin mecliste temsil edilmelerini zaman zaman etkilemekle birlikte, bu tür partilerin kurulmasını engelleyememiştir (Sabuncu, 2006: 194, 195). Türkiye’deki %10’luk ülke barajının “kurumsal” açıdan kendinden beklenen etkiye yol açamamasının belki de en önemli nedeni, bu barajın Türkiye’deki seçmen davranışları üzerinde beklenen “davranışsal” etkiyi doğuramamış olmasıdır. Sabuncu’nun da dikkat çektiği gibi, örneğin 2002 seçimlerinde üç milyona yakın seçmen “oyunun ziyan olacağını bile bile” oy kullanmıştır. Zira, her ne kadar sosyo-ekonomik statü yükseldikçe seçmenin taktik oy kullanma eğilimi artsa da, Türkiye’deki seçmenlerin önemli bir kısmının “partizan” oy kullanma eğiliminde oldukları söylenebilir (Sabuncu, 2006: 194, 195). Türkiye’de geniş anlamda seçim sistemiyle ilgili olmakla birlikte dar anlamda seçim sisteminin sonuçlarını önemli ölçüde etkileyen bazı düzenlemeler de bulunmaktadır. Bunların en önemlilerinden biri, 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun “Parti Adaylarının Tespiti” başlıklı 37. maddesinde karşımıza çık- 105 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN maktadır. Bu maddede, “siyasî partiler, milletvekilliği genel veya ara seçimlerinde, adaylık için müracaat eden ve adaylığı uygun bulunanlar arasından, adayların tespitini; serbest, eşit, gizli oy açık tasnif esasları çerçevesinde, tüzüklerinde belirleyecekleri usul ve esaslardan herhangi biri veya birkaçı ile yapabilirler” denilmektedir. Bu hükmün siyasal partilere adaylarını belirlerken serbestlik tanıdığı açıktır.141 Diğer bir deyişle, Türkiye’de siyasal partiler, seçimlerde adaylarını belirlerken merkez yoklamasını kullanabildikleri gibi, teşkilat yoklaması ya da önseçim gibi yöntemlere de başvurabilmektedirler.142 Yine geniş anlamda seçim sistemiyle ilgili olmakla birlikte dar anlamda seçim sisteminin sonuçlarını etkileyen ve Türkiye açısından dikkat çeken bir düzenleme, Anayasa’nın 175. maddesinde karşımıza çıkmaktadır. Bu maddeye 1987’de eklenen bir hükümle, Türkiye’de seçimlerde oy kullanmanın zorunlu kılınmasına imkân tanınmıştır. Türkiye’de ilk kez 1982 Anayasası’na ilişkin halkoylamasında uygulanan zorunlu oy usulü, ılımlı/merkez eğilimli seçmenlerin ağırlığını arttırmaya yönelik bir önlem olarak görülebilir. Zira sistemden memnuniyetsiz olan ve sisteme muhalif partilere oy vermeyi düşünen seçmenlerin, seçimlere daha yüksek oranda katılacakları; ancak sistem ve düzen taraftarı seçmenin seçimlere katılma konusunda daha ilgisiz ve isteksiz olacakları varsayılabilir (Sabuncu, 2007: 117). Öte yandan, demokratik ülkelerde “görev”den çok “hak” olarak düşünülen oy kullanma davranışının yurttaşlar için zorunluluk haline getirilmesinin artık günümüzde pek de geçerli olmadığı; demokratik sisteme katılmanın zorlayıcı değil, teşvik edici yöntemler üzerinden desteklenmesi gerektiği ileri sürülebilir.143 Seçimlere katılmama davranışı her ne kadar demokrasinin işlemediğine dair 141 “[Önseçim yönteminde], seçimin yapıldığı seçim çevresindeki bütün üyeler veya bunlar arasından seçilen delegeler oy kullanmakta ve seçim, seçim kurullarının yönetim ve denetimi altında yapılmaktadır. (...) Bunun dışında siyasal partiler, eğilim yoklaması adıyla yeni bir yöntem icat etmişlerdir. Bu yöntem aday yoklaması ile merkez yoklaması arasında bir sistemdir. Usul aday yoklamasına benzemekle beraber, yargı mercilerinin gözetim ve denetiminde yapılmaması ve sonuçların bağlayıcı olmaması nedeniyle merkez yoklamasına benzemektedir. [Siyasal Partiler Kanunu’nda] böyle bir sistem benimsenmemiştir” (Aydın, 2007: 92). 142 Demokratik bir ülkede seçmenlerin oy verecekleri adayların belirlenmesi meselesinin, seçmenlerin oylarının sandalyelere nasıl yansıtıldığı kadar önem taşıdığı unutulmamalıdır. Zira siyasal partilerin aday belirleme yöntemleri, demokratik rejimin temsil süreçleriyle yakından ilişkilidir. Bu konuyla ilgili değerlendirmeler ve siyasal partilerin aday belirleme yöntemleri için bkz. Gülsoy, 2006; Aydın, 2007. 143 Benzer yönde bkz. Uzeltürk, 2006: 271; Sabuncu, 2007: 117. 106 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE ciddi bir gösterge ise de termometreyi kırarak ateşi düşürmek mümkün değildir ve eğer oy vermek bir hak ise, onu kullanmamak da o hakkın içeriğine dâhildir (Martin, 2006: 21, 22). Türkiye’de dar anlamda seçim sisteminin sonuçlarını etkileyen bir diğer husus da seçimlerde siyasal partiler arasında resmi ittifaklar yapılmasının hukuken mümkün olmamasıdır. 2839 Sayılı Kanun’un 16. maddesinde “siyasî partiler anlaşarak müşterek liste halinde aday gösteremezler” hükmü yer almaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’de milletvekili genel seçimlerinde partiler arasında ittifaklar pratikte gerçekleşebilmekle birlikte, bu ittifaklar hukuki bir çerçevede gerçekleştirilememekte, bu ise, partiler ve seçmenler açısından çeşitli tereddütlere yol açabilmektedir. Bu durumun, seçimlerin tam anlamıyla demokratik bir yarışma ortamında gerçekleştirilmesini engellediği söylenebilir.144 Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İkinci Dairesi’nin yukarıda bahsedilen (%10’luk ülke barajıyla ilgili) kararında da benzer bir tespitte bulunulmuş olması dikkat çekicidir.145 Nihayet, yine dar anlamda seçim sistemiyle doğrudan ilgili olmamakla birlikte bu sistemin sonuçlarını etkileyen bir düzenleme de Anayasa’nın 67. maddesinin son fıkrasında karşımıza çıkmaktadır. Bu fıkrada “seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz” denilerek, seçim sisteminde yapılabilecek değişikliklerin iktidar partisinin değil, genel itibariyle kamunun yararı göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmesi sağlanmak istenmiştir. III. C. Türkiye’deki Seçim Sistemine İlişkin Değişiklik Önerileri Diğer demokratik ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de seçim sistemiyle ilgili olarak çok sayıda ve çeşitli tartışmalar yürütülmekte ve birbirinden fark- 144 “Yönetimde istikrar isteniyorsa, seçimlerde yasal ittifakların oluşmasına da izin vermek gerekir. Avrupa’nın birçok ülkesinde seçimlerden önce yasal ittifaklar oluşuyor, bu ittifaklar, seçime beraber giriyorlar. Her biri seçimlerde aldıkları oy oranında milletvekili çıkarıyor ve seçimlerde birinci çıkan ittifaklar beraberce hükümet kuruyorlar” (Akgül, 2006: 349). 145 “%10’luk engelin aşılması amacıyla diğer siyasal partilerle bir koalisyon oluşturulması ihtimali açısından, 2839 sayılı yasanın 16.maddesinin ortak liste sunmayı ve parlamento seçimlerine tam anlamıyla hukuki olan koalisyonlar kurarak katılmayı engellediği dikkate alınmalıdır. Her ne kadar geçmişte küçük gruplar daha büyük partilerin ismi altında Ulusal Meclise girmiş ise de bu geçici ittifakların tek amacının ilgili yasak hükmün çevresinden dolanmak olduğu ve bu geçici ittifakların Türk seçim sistemindeki zayıf noktaları yansıttığı unutulmamalıdır” (par. 72). 107 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN lı önerilerde bulunulmaktadır.146 Özbudun’un da belirttiği gibi, “Türkiye’de seçim sisteminin, parti sistemini etkileyen en güçlü değişkenlerden biri, olduğunda kuşku yoktur. Bu nedenledir ki, seçim sistemi üzerinde siyasal tartışmalar hemen hemen hiçbir dönemde eksik olmamıştır” (Özbudun, 2011: 102). Ancak, demokratik bir ülkede uygulanan seçim sistemlerini tartışmadan önce ve/veya tartışma sırasında dikkate alınması gereken ve yukarıda ortaya konulan bazı hususlar olduğu gibi, seçim sistemine ilişkin değişiklik önerilerini tartışmadan önce ve/veya tartışma sırasında da dikkate alınması gereken bazı hususlar bulunmaktadır. Nitekim, bu konuda da bilhassa şu hususların göz önünde bulundurulması faydalı olacaktır (Nohlen, 1996; Martin, 2006: 139): 1) Seçim sistemi değişiklik önerileri üzerine değerlendirme ve tartışmalarda bulunmadan önce, mevcut sistemin niteliğinin, yol açtığı sonuçların ve bir seçim sistemi değişikliğini gerektiren nedenlerin doğru ve yeterli bir şekilde analiz edilmiş ve ortaya konulmuş olması gerekmektedir. 2) Önerilecek seçim sistemi değişikliğiyle amaçlanan hedeflerin iyi saptanmış ve ortaya konulmuş olması gerekmektedir. Hangi sorunun hangi amaçlarla ortadan kaldırılacağını saptamak çok büyük önem taşımaktadır. Böylece, değişikliğin/reformun kendi içerisinde tutarlı olup olmadığı da saptanmış olacaktır. 3) Değişiklik önerilerinin ülke koşullarında hangi sonuçlara yol açabileceği, bu sonuçlardan ne kadarının istenir, ne kadarının ise istenmeyen sonuçlar olabileceği de yine ülke koşulları açısından kapsamlı bir şekilde analiz edilmeli ve tartışılmalıdır. Seçim sistemi değişikliğinin ülkedeki demokrasi ve insan hakları açısından tartışılması da önem taşımaktadır. 4) Partilerin seçim sistemi değişikliğiyle ilgili görüş ve yaklaşımlarının, esas itibariyle, bu partilerin söz konusu değişiklikten elde edebilecekleri kayıp/kazanç, yani çıkar öngörülerinden etkileneceği unutulmamalıdır.147 146 Bunlardan bir kısmı için bkz. Yavaşgel, 2004: 200vd.; Kuzu, 2006: 301vd. 147 Bu konuyla ilgili dikkat çekici bir değerlendirme için bkz. Boix, 1999. 108 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE 5) Seçim sistemi değişikliklerinin, çoğu kez, siyasal sistemde rol alan temel siyasal güçler arasındaki ilişki, işbirliği ve anlaşmalar sonucunda ortaya çıkacağı ve bunlara göre şekilleneceği göz önünde bulundurulmalıdır. 6) Seçim sistemi değişikliklerinin, yine çoğu kez, siyasal sistemde çeşitli değişikliklerin yapılmasını gerektiren siyasal krizlerin yaşandığı dönemlerde gerçek anlamda gündeme alınacağı ve gerçekleştirileceği de unutulmamalıdır. Yukarıda belirtildiği gibi, Türkiye’de çok partili hayata geçilmesinden bu yana seçim sistemine ilişkin olarak çok sayıda değişiklik ve reform önerileri yapılmıştır.148 Bunlardan bazıları seçim sisteminin bütünüyle değiştirilmesine dönük iken, bazıları seçim sisteminin gözden geçirilmesine ve reforme edilmesine dönük önerilerdir.149 Bu bağlamda, seçim sisteminin bütünüyle değiştirilmesine dönük olarak, seçim sisteminin iki turlu çoğunluk sistemine ya da karma bir sisteme (“nispi takviyeli iki turlu dar bölge çoğunluk sistemi” gibi) dönüştürülmesini önerenler bulunmaktadır. Örneğin, Seyfettin Gürsel’in, 550 milletvekilinden 500’ü tek-isimli seçim çevrelerinden iki turlu çoğunluk sistemine göre, 50’si de ülke düzeyinde oluşturulan seçim çevresinden nispi temsil sistemine göre seçilmesi önerisi bu tür bir öneridir (Gürsel, 1998: 23vd.; Gürsel, 1999: 61vd.). Kalaycıoğlu ve Sertel’in “çoğunlukçu uzlaşı” yöntemi de seçim sisteminde benzer bir radikal değişiklik önerisi olarak görülebilir.150 Dahası, Türkiye’de seçim sistemi sorunundan çok hükümet sistemi sorunu olduğundan bahsedenler ve seçim sistemi değişikliğini hükümet sistemi 148 Türkiye’deki seçim sistemine ilişkin değişiklik önerilerini özetleyen kısa ve özlü değerlendirmeler için bkz. Özbudun, 2011: 108vd. Ayrıca bkz. Yüce, tarihsiz, <http://www.siyasaliletisim.org/pdf/SECIMSISTEMLERIVEORTAYACIKANIKTIDARYAPILARIMUGEYUCE. pdf>, son erişim tarihi: 29.09.2013. 149 Öte yandan, Türkiye’deki yurttaşların seçim sistemiyle ilgili görüşleri de birbirinden çok farklı olabilmektedir. TÜSİAD’ın 2001’de Cenap Nuhrat’ın koordinatörlüğünde gerçekleştirdiği konuyla ilgili kamuoyu araştırmasında da ortaya konulduğu gibi, araştırmaya katılan deneklerin pek çok tercihinin birbirleriyle çelişkili olması, Türkiye’de uygulanması gereken seçim sistemiyle ilgili olarak kamuoyunda da belli bir kafa karışıklığının ve çeşitli tereddütlerin varlığına işaret etmektedir (Özbudun, 2011: 116). Tam da bu nedenle, Türkiye’de seçim sistemi değişiklik önerilerinin kamuoyunda sıkça ve sağlıklı bir şekilde tartışılmasının bile önem taşıdığı söylenebilir. 150 Kalaycıoğlu ve Sertel’in bu önerisi için bkz. Kalaycıoğlu/Sertel, 1995. 109 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN perspektifinden ele alanlar da bulunmaktadır. Örneğin, Burhan Kuzu şöyle demektedir: “Ülkemizde seçim sistemleriyle sürekli oynayarak bir yere varılmıyor; o zaman Türkiye’yi bu kaostan kurtarmak için iki unsuru ayırmak gerekmektedir. Eğer İstikrarı kalıcı kılmak istiyorsak başkanlık modeli kabul edilmelidir. (...) Bu bağlamda ikinci önerim de bütün seçim barajlarını kaldıralım, nispi temsil modeli gereği kim ne kadar oy alırsa o oranda mecliste temsil edilsin; böylece kuvvetler ayrımı tam olarak gerçekleştirilmiş olunacaktır. Başkanlık modelinin kabul edilmesiyle, yasamayı da yürütmenin etkisinden kurtarmış olacağız” (Kuzu, 2006: 317). Türkiye’deki seçim sisteminin bu kadar radikal bir biçimde değil de daha “yumuşak” bir şekilde değiştirilmesinin daha uygun olabileceğine dikkat çekenler de bulunmaktadır. Örneğin, Özbudun, daha yumuşak değişiklikleri öngören “karma sistem” önerilerini şu şekilde temellendirmektedir: “Türkiye’de 1961 yılından bu yana, şu veya bu şekilde uygulanmakta olan nispi temsil sistemi artık yerleşmiş görünmektedir. Bu sistemin, tek-isimli tek-turlu basit çoğunluk sistemi gibi saf çoğunlukçu yönde değişmesi ihtimal dâhilinde değildir. Zaten Anayasa’nın 67. maddesinin, seçim sistemlerinin temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak şekilde düzenlenmesini öngören hükmü değişmedikçe, buna hukuken de imkân yoktur. Buna karşılık, milletvekillerinin bir kısmının tek isimli basit çoğunluk sistemiyle, bir kısmının da nispi temsil sistemiyle seçilmesini öngören ‘karma’ bir seçim sisteminin, bu anayasal engeli aşabileceği düşünülebilir” (Özbudun, 2011: 117). Öte yandan, Türkiye’de halen uygulanmakta olan d’Hondt sisteminin “yönetimde istikrar”ı ya da “temsilde adalet”i güçlendirecek şekilde “reforme edilmekle” yetinilebileceğini ileri sürenler de bulunmaktadır. Örneğin, d’Hondt yöntemindeki bölme işlemi sırasında bölen sayısının 1;2;3 şeklinde (birer birer) değil de 1,5; 2; 2,5 şeklinde (yarımşar yarımşar) artırılabileceğini ya da bölme işlemi yerine çarpma işlemi yapılabileceğini önerenler bulunmaktadır. Bu değişiklik önerisi büyük partilere avantaj sağlanmasına dönük bir öneri iken, böleni 1;3;5 şeklinde (ikişer ikişer) artırarak küçük partilere avantaj sağlama yönünde bir öneride bulunmak da mümkündür.151 151 Bu önerilere ilişkin derli toplu bir değerlendirme için bkz. Özbudun, 2011: 113vd. 110 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE Özbudun’un önerisi de nispi temsil sisteminin reforme edilmesidir. Buna göre, belli sayıda (örn. 450) milletvekili yine yerel seçim çevrelerinden nispi temsil sistemiyle seçilirken, belli sayıda (örn. 100) milletvekili de ülke genelinde oluşturulacak seçim çevresinden aynı sistemle seçilebilir. Bu tür bir nispi temsil sisteminin daha adil bir temsile ve çok sesli bir parlamento oluşumuna yol açacağını düşünen Özbudun, partilerin seçimlere ortak listeyle girebilmelerini sağlayacak bir değişikliğin de mümkün olduğunu ileri sürmektedir. Ülke barajının düşürülmesinin iktidardaki partinin tutumu nedeniyle pek mümkün olmadığını düşünen Özbudun, %10’luk ülke barajının, nispi temsil sisteminin en adaletsiz türü olduğunu kabul etmekle birlikte, aslında abartılacak kadar olumsuz sonuçlara yol açmadığına ve birçok Batı ülkesinde uygulanan tek isimli basit çoğunluk sisteminden daha adil olduğuna dikkat çekmekte ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de bu sistemi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bulmadığını hatırlatmaktadır. Bütün bu hususlara rağmen, Özbudun, %10’luk ülke barajının “bölgesel partiler, Türkiye bağlamında özellikle etnik Kürt partileri bakımından büyük adaletsizlikler”e yol açtığının altını çizmekte; “2007 ve 2011 seçimlerinde Kürt partileri, bağımsız adayları desteklemek suretiyle bu engeli aşabilmişlerse de bunun o partiler açısından büyük güçlüklere ve muhtemelen eksik temsile yol açtığı bir gerçektir” demektedir. Bu nedenle Özbudun, ülke barajının yol açtığı adaletsizliği gidermenin bir yolu olarak, “Almanya, İsveç ve Danimarka gibi ülkelerde uygulanan ve ülke barajının muhafaza etmekle birlikte, belli sayıda seçim çevresinde birinci olan veya belli bir oranın üzerinde oy alan partilerin ülke barajının uygulanmasından muaf tutulması”nı önermektedir. Böylece, “özellikle Güneydoğu’daki açık temsil adaletsizliği giderilmiş olacak, ancak yönetimde istikrar ilkesi de zarar görmeyecektir.” (Özbudun, 2011: 119, 120). Yine Türkiye’deki seçim sistemi değişikliğiyle ilgili olarak, 550 milletvekilinden bir kısmının %2 baraj ile seçilmesi, ülke barajının makul (%4, %5, %7 gibi) bir düzeye indirilmesi, siyasal partilerin seçimlerde ittifak yapabilmelerine ve ortak listeyle seçime girebilmelerine imkân tanınması gibi öneriler de yapılmaktadır.152 152 Bu konuda birçokları arasından bkz. Yüzbaşıoğlu, 1996: 149; Çelebi, 2001; Uzeltürk, 2006: 267. 111 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN Tüm bu öneriler bir yana, Türkiye’de halen yürürlükte olan seçim sistemine ilişkin en önemli eleştiri %10’luk ülke barajına dönük olduğundan (Özbudun, 2011: 111), bu konuyu kısaca tartışmak faydalı olacaktır. Gerçekten de Türkiye’deki %10’luk seçim barajına Özbudun kadar iyimser yaklaşmayanlar ve “tek parti iktidarının istikrarla, istikrarın da barajla özdeşleştirilmesinin yanlış olduğu”nu açıkça dile getirenler bulunmaktadır. Örneğin, Özipek’e göre, “siyasi istikrar“, pek çok faktörün ürünü olarak ortaya çıkar ve seçimle ilgili hukuki düzenlemeler bu faktörlerden sadece biridir’. Örneğin bugün bir tek parti iktidarı hükümeti varsa, acaba bunun ne kadarını Türkiye’nin içinden geçtiği olağandışı dönemlere, ne kadarını mevcut baraja bağlayabiliriz? (...) seçim sisteminin sağladığı gayri adil kurallarla tek başına hükümet kurmak, kimi zaman ülkenin sosyolojik gerçeklerinin siyasi sürece yansımasını engeller ve amacının tam tersine hizmet ederek siyasi istikrara da zarar verir. (...) Böyle bakıldığında, sadece temsilde adalet veya çoğulculuk açısından değil, ülke bütünlüğüne katkıda bulunma gayreti bakımından da bu barajın kaldırılması veya demokratik ülkelerdeki asgari sınırına çekilmesi gerekecektir. (...) Elbette barajın kaldırılması veya minimuma indirilmesi, bir ülkedeki sorunları ebediyen çözecek sihirli bir değnek değildir; sorunları çözmenin yeterli bir şartı değildir. Ama çözümün ilk şartı olan sorunları görmeyi/teşhis etmeyi sağlamanın (...) bir yolu da, görmeyi engelleyen bu yüksek duvarın yıkılmasından geçer” (Özipek, tarihsiz: 68-70). Alkan da benzer görüştedir: “Değişik görüşlerin, partilerin parlamentoya girmesini barajla engellemek görünüşte bir istikrar, ancak aslında ciddi siyasal gerilimler de yaratabilir. Bu tutum ‘iktidar’da olduğu kadar, ‘muhalefet’in temsilinde de ciddi sorunlar yaratacaktır ‐ yaratmaktadır da. Çünkü bir parlamentoda en önemliunsurlardan biri muhalefetin temsilidir. Seçim sistemi nedeniyle iktidarkadar, muhalefetin de temsil oranı tartışmalıdır. Unutulmaması gerekir ki, demokratik rejimlerde muhalefetin varlığı, rejimin meşruluğunu sağlayan güvencelerden biridir. Parlamento dışında kalan parti ve oylar, neredeyse ikinci bir parlamento kuracak kadar çok dışarıda kalıyorsa, seçim sistemindeciddi sorunlar var demektir. Bir başka deyişle, asıl muhalefet parlamento dışında ise seçim sistemini yeniden düşünmek gerekiyor.” (Alkan, 2006: 163, 164). Öte yandan, Türkiye’deki ülke seçim barajının ne kadar olması gerektiği konusunda kesin bir şey söylemek de zordur. Zira Sartori’nin dikkat çektiği gibi, “a priori ve genel olarak uygun barajın ne olduğunu saptamak mümkün değildir; çünkü bunun ‘uygunluğu’ her ülkede dağılımların ne olduğuna bağlıdır. Kuşkusuz, yüzde 3-4 düzeyinin altına inmek pek anlamlı değildir; 112 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE öte yandan yüzde 10’luk bir baraj, hayli yüksek bir engel gibi görünmektedir.” (Sartori, 1997: 24). Günümüzde uygulanan nispi temsil sistemlerinde ülke seçim barajı bulunan ülkelerde baraj miktarlarının aynı olmamakla birlikte birbirlerinden çok farklı da olmadığı görülmektedir. Milletvekili genel seçimlerinde ülke barajı, örneğin, Hollanda’da %0.67; Danimarka ve İsrail’de %2; Ukrayna ve Yunanistan’da %3; İsveç, Norveç, Avusturya, Slovenya, Romanya ve Bulgaristan’da %4; Estonya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Almanya, Hırvatistan ve Yeni Zelanda’da %5; Moldova’da %6; Rusya’da %7; Gürcistan’da %8, Türkiye’de ise %10’dur. Avrupa Konseyi’ne üye olan ve nispi temsil sistemini uygulayan ülkelerde baraj oranı genel itibariyle %3 - %5 arasındadır. Avrupa Konseyi’ne üye olmakla ve nispi temsil sistemini uygulamakla birlikte, ülke barajına sahip olmayan İzlanda, Lüksemburg ve Portekiz gibi ülkeler de bulunmaktadır. Ayrıca, bazı ülkelerde baraj bütün partilere aynı şekilde (%5 gibi) uygulanırken, bazı ülkelerde ise partilerin seçimlerde yaptıkları koalisyonlar için daha yüksek bir baraj (%8 gibi) öngörülebilmektedir.153 Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, milletvekili seçimleri için öngörülecek seçim barajının %3’ü aşmamasını tavsiye etmiştir. Parlamenterler Meclisi’nin 1547 (2007) Sayılı Kararı’nın 58. maddesinde şöyle denilmiştir: “Oturmuş demokrasilerde, milletvekili seçimlerinde %3’ten fazla baraj olmamalıdır. Böylece, azami sayıda görüşün ifade edilmesi mümkün olmalıdır. Çok sayıda insanı temsil edilme hakkından dışlamak demokratik bir sistem için zararlıdır. Oturmuş demokrasilerde, toplumdaki fikirlerin adil temsili ile meclis ve hükümetteki etkililik arasında bir denge bulunmalıdır”.154 Her şeye rağmen, ülke barajlı seçim sistemi uygulayan bütün ülkeler göz önünde bulundurulduğunda, en yüksek barajın Türkiye’de uygulandığı da gerçektir. Dahası, Türkiye’de seçim barajının etkisini düşünürken diğer ülke- 153 Seçim barajı ve çeşitli ülkelerdeki orijinal uygulamalar için bkz. <http://en.wikipedia.org / wiki/Election_threshold>, son erişim tarihi: 29.09.2013. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin konuyla ilgili raporu (2010) için bkz. <http://assembly.coe.int/Main.asp?link=/ Documents/WorkingDocs/Doc10/ EDOC12107.htm>, son erişim tarihi: 25.11.2012. Venedik Komisyonu’nun konuyla ilgili “Comparative Report on Thresholds and Other Features of Electoral Systems which Bar Parties from Access to Parliament” başlıklı raporu (2008) içinse bkz. <http://www.venice.coe.int/docs/2008/CDL-AD(2008)037-e.pdf>, son erişim tarihi: 25.11.2012. 154 Bkz. <http://assembly.coe.int/Mainf.asp?link=/Documents/AdoptedText/ta07/ERES1547. htm#1>, son erişim tarihi: 29.09.2013. 113 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN lerle karşılaştırmak yapmak da her zaman doğru olmayabilir. Batı demokrasilerindeki %4-5’lik seçim barajları pek çok ülkede temsilde adalet üzerinde önemli bir olumsuz etkide bulunmazken (Martin, 2006: 84), Türkiye’de seçim barajı seçimin sonucunu ve temsilde adaleti önemli ölçüde etkileyebilmektedir. Ayrıca, “yönetimde istikrar” ile “temsilde adalet”i birbiriyle bütünüyle bağdaşmaz ilkeler olarak görmek doğru değildir. “İstikrar mı adalet mi?” sorusu, aradaki ayrımın derin olduğu izlenimi vermektedir; oysa her iki ilkenin içerdiği anlamlar, “her meclis için vazgeçilmez niteliktedir. Bu nedenle, yönetebilir hükümetlerin temsil güçleri de yüksek olmalıdır.” (Yavaşgel, 2004: 220). Temsilde adaletsizliğin, sadece dar anlamda seçim sisteminde yapılan değişikliklerle değil, ama aynı zamanda, geniş anlamda seçim sisteminde yapılacak değişikliklerle de hafifletilebileceği unutulmamalıdır. Örneğin, siyasal partilere hazine yardımının temsilde adaletsizliğin mağduru durumundaki küçük partiler lehine artırılması, bu gibi değişikliklerden biridir. (Türk, 1996: 17) Özetle, Türkiye’de “temsilde baraj/engel” sorununu sadece bir “miktar sorunu” olarak görmek yerinde bir yaklaşım değildir; bu meseleyi, çok daha kapsamlı bir perspektiften, “yönetimde istikrar” ve “temsilde adalet” perspektifinden ele almak gerekmektedir. Dolayısıyla, seçim sisteminde değişiklik ya da reform önerilerinde bulunurken yahut da bu önerileri hayata geçirirken, “yönetimde istikrar” ve “temsilde adalet” ilkelerine daha geniş ve bütünlüklü bir perspektiften bakılmalı; bu tür bir perspektifle, sistemin karşılıklı etkileşim içerisindeki her bir unsuruna ayrıca ve özenle eğilmek gerektiği unutulmamalıdır.155 IV. SONUÇ Bu çalışmada, günümüz dünyasında demokratik ülkelerdeki seçim sistemleri ile Türkiye’de çok partili hayata geçildikten sonra uygulanan seçim sistemleri ve halen uygulanmakta olan seçim sistemi ana hatlarıyla ele alınmış; Türkiye’deki seçim sistemine ilişkin değişiklik ve reform önerileri kısaca tartışılmıştır. Buraya kadar yapılan değerlendirmelerden de anlaşılacağı gibi, 155 Tam da bu nedenle, Türkiye’de dar anlamda seçim sisteminde yapılacak önemli bir değişiklik ya da reformun, geniş anlamda seçim sistemiyle ilgili olarak anayasada yer alan diğer düzenleme ve ilkeler bakımından da bir gözden geçirmeyi zorunlu kılabileceğini not etmek gerekir (Gürsel, 1999: 66). 114 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE seçim sistemleri çok çeşitli unsurlardan oluşan, nispeten karmaşık sistemlerdir. Bir ülkede seçim sistemini ele alırken sadece teknik bazı hususları değil, ama aynı zamanda, o ülkenin siyasal, sosyal, ekonomik, tarihsel ve kültürel bağlamını da göz önünde bulundurmak gerektiği açıktır. Dolayısıyla, “Türkiye için nasıl bir seçim sistemi?” sorusunun cevabını tartışmadan önce, başka bazı soruların cevaplarını tartışmak gerekir. Yavaşgel’in çok yerinde bir şekilde saptadığı gibi, “bugün ülkemizde amaç, kamuoyundaki bütün fikirlerin parlamentoya aynen yansıtılması mıdır? Yoksa ülkenin içinde bulunduğu çeşitli sorunları hızlı bir biçimde çözümleyebilecek hükümetlerin işbaşına gelmesini mi sağlamaktır? Ya da, Türkiye’nin özel koşulları içerisinde ‘adalet ilkesi’‘fayda ilkesi’ ile bağdaşır mı, bağdaşmaz mı? Önce bu soruları açıklığa kavuşturmak gerekir” (Yavaşgel, 2004: 193). Bu nedenle, seçim sistemleri üzerine değerlendirme yaparken bir sonuca varmadan önce, demokratik bir ülkede “yönetimde istikrar mı yoksa temsilde adalet mi daha istenirdir?” sorusunu, diğer bir deyişle, “etkin bir hükümet mi yoksa temsili bir hükümet mi daha istenirdir?” sorusunu cevaplamak gerekmektedir ve bu soruyu cevaplamak da kolay değildir. (Heywood, 2011: 304) Aslında, seçim sistemini etkili ve kalıcı kılan en önemli unsur, halkın iradesinin mecliste temsil edildiğine inanmasıdır; mecliste bu irade ortaya konulmaz ise, yönetimin başarılı olma olasılığı da düşecektir. Yönetimin kendisini yeteri kadar temsil etmediğini düşünen seçmen, iradesini meclise daha fazla yansıtabilecek sistem arayışlarını sürdürecektir. Böyle bir durumda da, ülkeye siyasal istikrarsızlık hâkim olacaktır. Diğer bir deyişle, siyasal istikrarın sağlanmasında “seçmen tercihlerinin önemi yadsınamayacak denli ortadadır” (Yavaşgel, 2004: 239). Özetle, ülke için en uygun seçim sistemi üzerine düşünürken, seçim sisteminin sadece matematiksel ve teknik yönlerini değil, ama aynı zamanda, seçmenin ve seçmen davranışının sosyolojik ve psikolojik hususiyetlerini de dikkat almak gerekmektedir.156 Tüm bu söylenenler dikkate alındığında, Türkiye için nasıl bir seçim sistemi değişikliği önermek gerekir? 156 Dahası, seçmen davranışı zaman zaman seçim sisteminden bağımsız bir biçimde şekillenebilir ve seçim sistemi değişiklikleri, çoğu kez, seçmen davranışını mekanik olarak ve hemen etkilemez (Martin, 2006: 84). Seçmen davranışını belirleyen faktörlere ilişkin ayrıntılı analizler için bkz. Mayer, 1997; Heywood, 2011: 310vd. 115 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN Türkiye’de çok partili hayata geçildikten sonra birçok kez seçim sistemi değiştirilmiş; Türkiye bu konuda önemli bir bilgi birikimi ve deneyim kazanmıştır.157 Dolayısıyla, Türkiye’de bütünüyle yeni bir seçim sistemine geçmek yerine, ülkenin tarihsel deneyimine uygun bir seçim sistemi üzerine düşünmek ve mevcut sistemi bu açıdan gözden geçirmek daha doğru bir yöntem olabilir.158 Zira “Türkiye çok partili siyasi hayata 1946’dan bu yana, çeşitli seçim sistemleri uygulamış[tır]. (...) bu deneyim birikimini bir yana bırakarak, yeni ve bilinmeyen maceralara atılmak yerine (...) bu birikimi değerlendirmek ve mevcut sistemin aksaklıklarını düzeltmek daha doğru ve akılcı olacaktır” (Yüzbaşıoğlu, 1996: 144). Dolayısıyla, Türkiye’de seçim sistemi değişikliğini ya da reformunu siyasal çoğulculuğu güçlendirecek, kapsamlı bir siyasal reform paketinin bir parçası olarak ele almanın daha yerinde bir yaklaşım olacağı söylenebilir (Önder, 2005: 313). Bu bağlamda, Venedik Komisyonu’nun yukarıda gönderme yapılan raporunda da belirtildiği gibi, “temsilden dışlanma” sonucunun sadece dar anlamda seçim sistemindeki bazı teknik engeller (“seçim çevresi ya da ülke barajı” gibi) yüzünden değil, ama aynı zamanda başka bazı mekanizmalar yüzünden de ortaya çıkabileceğini unutmamak gerekir. Tam da bu nedenle, seçim sisteminde değişiklik ya da reform gerçekleştirirken, “parti yasakları”ndan “yurttaşlığa alınma şartları”na kadar geniş bir yelpazede karşımıza çıkabilen ve “geniş anlamda baraj” olarak adlandırılan bu mekanizmaların da gözden geçirilmesi gerektiği not edilmelidir. Her şeye rağmen, Türkiye’de seçim sistemi değişikliğiyle ilgili olarak birçok uzmanın üzerinde nispeten uzlaştığı bazı hususlara dikkat çekmek de faydalı olabilir. Bu hususlar, Türkiye’deki barajlı d’Hondt sisteminin –çeşitli teknik gözden geçirmelerle birlikte– devam etmesi; ülke barajının düşürülmesi159; seçimlerde siyasal partiler arasında ittifakların hukuken mümkün kılınması; siyasal parti adaylarının belirlenmesinde (yargı yönetim ve denetiminde) 157 Türkiye’de 1950-2002 yılları arasında, yani 52 yıllık bir süreçte, seçim kanunlarında 54 kez değişiklik gerçekleştirilmiştir (Tuncer, 2002: 28, 29). 158 Benzer yönde bkz. Sezen, 1994: 309. 159 Sartori de saf olmayan nispi temsilin, genellikle, yeterli yönetilebilirliği ve yeterli temsilin tatmin edici bir karışımını sağladığının altını çizerek, düzeltildiği zaman, nispi temsilin en iyi seçim sistemi olduğunu, hatta “güç toplumlar” için zorunlu olabileceğini kabul etmektedir (Sartori, 1997: 102). 116 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE önseçim yöntemine ağırlık verilmesi gibi hususlardır.160 Her ile bir milletvekili tahsisinin devam edip etmemesi gibi meseleler başta olmak üzere161 diğer hususlar ise kamuoyunda tartışılmaya devam edilmelidir. Özetle, demokratik bir ülkede her konuda herkesin kabul edeceği tek bir doğru aramanın gerçekçi olmadığı; aksine, sonuç kadar sürece de önem vermek gerektiği unutulmamalıdır. Yine altını çizmek gerekir ki, demokraside, denemekten ve yanılmaktan çekinmemek ve bazen yanıldığını kabul ederek tekrar denemek, en az hedefe ulaşmak kadar önemlidir. V. KAYNAKÇA VE OKUMA ÖNERİLERİ AKGÜL, Mehmet Ali (2006), “Nasıl Bir Seçim Sistemi: Siyasi Parti Görüşleri – Genç Parti Ülkemizde Kullanılan Seçim Sistemleri ve Sonuçları”, Anayasa Yargısı, S. 23, ss.346-349. ALKAN, Mehmet Ö. (2006), “Türkiye’de Seçim Sistemi Tercihinin Misyon Boyutu ve Demokratik Gelişime Etkileri (Siyaset Bilimi ve Siyaset Sosyolojisi Yaklaşımıyla)”, Anayasa Yargısı, S.23, ss.133-165. ARASLI, Oya (1989), Seçim Sistemi Kavramı ve Türkiye’de Uygulanan Seçim Sistemleri (1876-1987), A.Ü. Hukuk Fakültesi Yay., Ankara. AYDIN, Mehmet Ali (2007), “Milletvekili Adaylarının Belirlenme Usulü ve Önseçim”, Yasama Dergisi, S.5, Nisan-Mayıs-Haziran, ss.82-108. 160 Benzer yönde birçok öneri arasından bkz. Sezen, 1994: 310; Yavaşgel, 2004: 8; Gülsoy, 2006: 141; Aydın, 2007: 100. Önseçimin tanımı, önseçim yöntemleri, parti içi demokrasi ve önseçim, Türkiye’de önseçim yönteminin sağlıklı bir şekilde uygulanması için gereken yasal düzenlemeler, vs. hakkında bkz. Aydın, 2007: 97-100. 161 Örneğin, Sabuncu temsilde adaletsizliğe yol açtığı gerekçesiyle bu yöntemi eleştirmektedir: “Türkiye’de seçim sisteminin adaletsiz sonuçlar vermesine yol açan nedenlerden birisi de, 1983’ten bu yana milletvekilliklerinin illere dağıtımı bakımından uygulanan sistemdir. Bu sistemde önce her ile bir milletvekili verilmekte, geri kalan üyelikler ise ülke nüfusunun geri kalan üyeliklere bölünmesi ile elde edilen katsayıya göre dağıtılmaktadır. Böylece, örneğin Tunceli’de 47 bin, Bayburt’ta 49 bin nüfusa bir milletvekili düşerken, İstanbul’da 143, İzmir’de 140 bin nüfusa bir milletvekili tahsis edilir olmaktadır. (...) Seçmen sayısı ele alındığında ise durum daha da dengesizleşmektedir. Bilindiği gibi Türkiye’de seçmen/nüfus oranında gelişmiş yöreler ile gerice yöreler arasında büyük farklar vardır. İstanbul ve İzmir’de %71 dolaylarında olan bu oran, Bitlis’te %34, Muş’ta %37, Şanlıurfa’da %39 dolaylarındadır. Bu iki faktörün bir araya gelmesi sonucu, 2002 seçimlerinde, örneğin Bayburt, Tunceli ve Hakkari’de sırasıyla 27, 29 ve 32 bin seçmene bir milletvekili düşerken, Ankara’da 93, İzmir’de 101, İstanbul’da 103 seçmene bir milletvekili düşmekteydi. (...) Böylece Türkiye’nin aynı zamanda en gerice yöreleri olan küçük nüfuslu illerin Türkiye’nin gelişmiş yörelerine kıyasla TBMM’de daha ağırlıklı olarak temsil edildiklerini görmekteyiz” (Sabuncu, 2006: 196/dn.6). 117 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN BOIX, Carles (1999), “Setting The Rules of The Game: The Choice of Electoral Systems in Advanced Democracies”, American Political Science Review, Vol.93, No. 3, pp. 609-624. BREMZEN, Andrei / EGOROV, Georgy / SHAKIN, Dmitry (2007), Electoral Threshold, Respresentation, and Parties’ Incentives to Form a Block (<http://www. isnie.org/assets/files/papers2007/Bremzen.pdf>, son erişim tarihi: 29.09.2013). COTTERET, Jean-Marie / EMERI, Claude (1999), Les systèmes électoraux, PUF, Paris. ÇAM, Esat (1975), Siyaset Bilimine Giriş, İstanbul Üni. İktisat Fakültesi Yay., İstanbul. (1993), Devlet Sistemleri, Der Yay., İstanbul. ÇELEBİ, Işın (2007), Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları Önerisi (22 Kasım 2001), yayınevi yok, yayın yeri yok. DURGUN, Gonca Bayraktar (2012), “Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı”, Burhan Aykaç / Şenol Durgun (ed.), Çağdaş Siyasal Sistemler, Binyıl Yay., Ankara. EROĞUL, Cem (2004), Çağdaş Devlet Düzenleri, İmaj Yay., Ankara. GÖZLER, Kemal (2004), Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Kitabevi Yay., Bursa. GÜLSOY, Tevfik (2006), “Milletvekili Seçimlerinde Siyasal Parti Adaylarının Tespiti”, Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.10, S.3-4, ss.125-144. GÜNAL, Erdoğan (2005), Türkiye’de Seçim Sistemlerinin Siyasal Kurumlar Üzerindeki Etkileri, Turhan Kitabevi, Ankara. GÜRSEL, Seyfettin (1996), “Türkiye’de Siyaset ve İki Turlu Seçim Sistemi”, Türkiye ve Avrupa’da Seçim Sistemleri başlıklı konferans metinleri içinde, Friedrich Ebert Vakfı Yay., İstanbul,ss.67-76. (1998), Siyasal İstikrar ve İki Turlu Dar Bölge Seçim Sistemi Simülasyon Modeli, TÜSİAD Yay., İstanbul. (1999), “Toplumsal Tercih Kuramı Çerçevesinde Anayasa’nın 67. Maddesinde Yer Alan Temsilde Adalet ve Yönetimde İstikrar İlkelerinin Değerlendirilmesi”, Anayasa Yargısı, S.16, ss.46-68. HEYWOOD, Andrew (2011), Siyaset, Adres Yay., Ankara. LIJPHART, Arend (1986), “Degrees of Proportionality of Proportional Representation Formulas”, Bernard Grofman / Arend Lijphart (ed.), Electoral Laws and Their Political Consequences, Agathon Press, New York. (2006), Demokrasi Motifleri – Otuz Altı Ülkede Yönetim Biçimleri ve Performansları, Salyangoz Yay., İstanbul. 118 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE KALAYCIOĞLU, Ersin / SERTEL, Murat (1995), Türkiye İçin Yeni Bir Seçim Yöntemi Tasarımına Doğru, TÜSİAD Yay., İstanbul. KÖKER, Levent (2006), “Seçim Sistemleri ve Siyasî Çoğulculuk” – Demokratik Meşruluk Açısından Bir Değerlendirme”, Anayasa Yargısı, S. 23 ss. 199-210. KUZU, Burhan (2006), “Nasıl Bir Seçim Sistemi: Siyasi Parti Görüşleri – Adalet ve Kalkınma Partisi”, Anayasa Yargısı, S. 23, ss. 284-318. MARTIN, Pierre (2006), Les Systèmes Électoraux et Les Modes de Scrutin, Montchrestien, Paris. MAYER, Nonna (ed.) (1997), Les Modèles Explicatifs du Vote, Éditions l’Harmattan, Paris. NAY, Olivier (ed.) (2011), Lexique de Science Politique – Vie et Institutions Politiques, Dalloz, Paris. NOHLEN, Dieter (1996), “Seçim Sistemleri”, Türkiye ve Avrupa’da Seçim Sistemleri başlıklı konferans metinleri içinde, Friedrich Ebert Vakfı Yay., ss.19-54. ÖDEN, Merih (2003), Seçmenlerin ‘Kişi Tercihi’ Açısından Seçim Sistemleri, Yetkin Yay., Ankara. ÖNDER, Tuncay (2005), “Seçim Sistemleri”, Mümtaz’er Türköne (ed.), Siyaset, Lotus Yay., Ankara. ÖZBUDUN, Ergun (2011), Türkiye’de Parti ve Seçim Sistemi, Bilgi Üni. Yay., İstanbul. ÖZİPEK, Berat (tarih yok),“Seçim Barajı ve Sorunları”, Demokrasi ve Siyaset, Türk Harb-İş Sendikası Yay., Ankara. REEVE, Andrew / WARE, Alan (1992), Electoral Systems – A Comparative and Theoretical Introduction, Routledge, London. SABUNCU, Yavuz (2006), “Seçim Barajları ve Siyasal Sonuçları”, Anayasa Yargısı, S. 23, ss.191-197. (2007), Anayasaya Giriş, İmaj Yay., Ankara. SARTORİ, Giovanni (1997), Karşılaştırmalı Anayasa Mühendisliği, Yetkin Yay., Ankara. SEZEN, Saim (1994), Seçim ve Demokrasi, Gündoğan Yay., Ankara. TEZİÇ, Erdoğan (1998), Anayasa Hukuku, Beta Yay., İstanbul. TUNAYA, Tarık Zafer (1980), Siyasal Kurumlar ve Anayasa Hukuku, İstanbul Üni. Hukuk Fakültesi Yay., İstanbul. TUNCER, Erol (1996), “Seçim Sistemi Uygulamalarında Türkiye Örneği”, Türkiye ve Avrupa’da Seçim Sistemleri başlıklı konferans metinleri içinde, Friedrich Ebert Vakfı Yay., İstanbul, ss.108-118. 119 ERTUĞRUL CENK GÜRCAN (2002), Osmanlı’dan Günümüze Seçimler (1877-1999), TESAV, Ankara. (2006), “Türkiye’de Seçim Uygulamaları/Sorunları Işığında Temsilde Adalet-Yönetimde İstikrar İlkelerinin İşlevselliği”, Anayasa Yargısı, S. 23, ss.167-182. TURAN, Ali Eşref (2004), Türkiye’de Seçmen Davranışı– Önceki Kırılmalar ve 2002 Seçimi, Bilgi Üniversitesi Yay., İstanbul. TÜRK, Hikmet Sami (1996), “Demokratik Rejimlerde Seçim Kanunları ve Türkiye İçin Yeni Bir Seçim Kanunu Önerisi”, Türkiye ve Avrupa’da Seçim Sistemleri başlıklı konferans metinleri içinde, Friedrich Ebert Vakfı Yay., İstanbul, ss.7-18. (2006), “Seçim, Seçim Sistemleri ve Anayasal Tercih”, Anayasa Yargısı, S. 23, ss. 75-113. TÜSİAD (2001), Seçim Sistemi ve Siyasi Partiler Araştırması, iki cilt, İstanbul. UZELTÜRK, Sultan Tahmazoğlu (2006), “Türk Anayasa Mahkemesi Kararlarında Seçim Sistemleri”, Anayasa Yargısı, S. 23, ss. 237-278. YAVAŞGEL, Emine (2004), Temsilde Adalet ve Siyasal İstikrar Açısından Seçim Sistemleri ve Türkiye’deki Durum, Nobel Yay., Ankara. YÜCE, Müge (tarihsiz), Seçim Sistemleri, Türkiye’deki Uygulamaları ve Ortaya Çıkan İktidar Yapıları,(<http://www.siyasaliletisim.org/pdf/SECIMSISTEMLERIVEORTAYACIKANIKTIDARYAPILARIMUGEYUCE.pdf>, son erişim tarihi: 29.09.2013) YÜZBAŞIOĞLU, Necmi (1996), “Türkiye’de Uygulanan Seçim Sistemleri ve Bunlara İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararlarına Göre Nasıl Bir Seçim Sistemi”, İ.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 55, ss. 103-150. 120 DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE IV. BÖLÜM YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Murat IŞIK ÖZET Ülkemizde seçim müessesesinin geçmişi, Tanzimat’a kadar uzanmaktadır. Seçimler, aynı zamanda bir toplumdaki iktidar paylaşımını da belirlediğinden, bir takım çekişme ve uyuşmazlıkların da yaşanması mukadderdir. Bu itibarla seçimlerin sıhhatine ilişkin tartışmaların da bir o kadar eskiye gittiği söylenebilir. Seçimlerin denetimi olgusu, konuya ilişkin ilk hukuki düzenlemelerden olan “İntihab-ı Mebusan Kanun-ı Muvakkati”ne kadar uzanmaktadır. Ondan sonraki kanuni düzenlemelerde de mutlaka seçimlerin denetimine ilişkin hükümler ve buna bağlı olarak da denetim kurulları yer almıştır. Günümüzdeki adı ve görev ve yetkileri ile birlikte Yüksek Seçim Kurulu’nun ilk kuruluşu 1950’ye kadar uzanmaktadır. 1950 yılında yapılan kanuni düzenlemeyle seçimlere ilişkin itirazların çözümü maksadıyla Ankara’da “Yüksek Seçim Kurulu”, vilayetlerde “il seçim kurulları”, ilçelerde de “ilçe seçim kurulları” kurulmuştur. YSK’nın esas görevi, seçimlerin iptali veya milletvekilliğinin düşmesi ile sonuçlanacak önemli seçim uyuşmazlıklarına ilişkin rapor hazırlayarak bunu TBMM’ye sunmak olmuştur. Yani seçim uyuşmazlıklarında nihai karar mercii YSK değil TBMM’dir. Kanunda 1954 yılında yapılan değişiklikten sonra YSK seçim uyuşmazlıklarının çözümünde nihai karar mercii haline getirilmiştir. Bu düzenlemede yer alan temel ilkeler gerek 1961 Anayasasında gerekse 1982 Anayasasında yer almış ve ilgili mevzuat da buna göre düzenlenmiştir. Yüksek Seçim Kurulu da kimi yüksek yargı organları gibi nihai karar mercii olmak bakımından vermiş olduğu bazı kararları ile siyasal sistemin işleyişini tıkayabilmektedir. Bunun temel nedeni de bu çalışmada verilen somut örneklerde olduğu gibi, kendilerinden beklenildiği gibi “bağımsız ve 121 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK tarafsız” bir hakem olarak karar almak yerine, devletin resmi ideolojisini korumak saikiyle “bağımsız ama taraflı” bir bekçi gibi hareket etmeleridir. Bu tavrın, en son yapılan 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde olduğu gibi siyasal sistemi kilitlediği görülmüştür. Dolayısıyla bu alanda reform yapılması kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bu itibarla, yeni Anayasa çalışmalarının yürütüldüğü bu günlerde bu çalışmalara naçizane bir katkı sağlamak bakımından Yüksek Seçim Kurulu ve diğer seçim kurullarının üye kompozisyonunun ve görev ve yetkilerinin nasıl olması gerektiğine dair bir takım öneriler dile getirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Seçim, Seçimlerin Yönetim ve Denetimi, Yüksek Seçim Kurulu, Demokratik Temsiliyet, Devletin Resmi İdeolojisi. 122 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU I. GİRİŞ Temsili demokrasilerde toplum, bir mecliste kendisi adına ortak kararlar alacak temsilcilerini seçer ve bir temsilciler meclisi oluşur. Çünkü toplumu ilgilendiren her karar için o toplumu oluşturan tüm fertlerin doğrudan katılacağı bir oylamaya başvurmak, oldukça zor ve maliyetlidir. Bu bakımdan seçim, toplumsal kararlara ilişkin tercihlerin dolaylı bir biçimde ortaya çıkmasını sağladığından, aynı zamanda demokrasinin tecellisinin ilk, belki de en önemli aşamasıdır. Ülkemizde seçim müessesesinin geçmişi, Tanzimat’a kadar uzanmaktadır. Seçimler, aynı zamanda bir toplumdaki iktidar paylaşımını da belirlediğinden, bir takım çekişme ve uyuşmazlıkların da yaşanması mukadderdir. Bu itibarla seçimlerin sıhhatine ilişkin tartışmaların da bir o kadar eskiye gittiği söylenebilir. Nitekim ülkemiz seçim tarihine “sopalı seçimler” olarak geçen 1912 seçimleri ile “açık oy- gizli tasnif” ilkesinin uygulandığı 1946 seçimleri bu tartışmalı tarihin en bilinen örneklerindendir. Günümüzde bir ülkedeki siyasal rejimin demokratikliğinin en temel ölçütü olarak; “insan hakları”nın korunmasından sonra, “serbest ve adil seçim” uygulamasının mevcudiyetine bakıldığını söyleyebiliriz. Bu çalışmada da bu ölçütlerden, “serbest ve adil seçimler”in sağlanabilirliği bakımından, anayasal bir kurum olarak Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) yapısı, görev ve yetkileri ele alınacak ve yeni anayasada nasıl düzenlenirse, Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sunabileceğine ilişkin görüş ve önerilerde bulunulmaya çalışılacaktır. 123 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK II. TÜRKİYE’DE SEÇİM VE SEÇİMLERİN YÖNETİM VE DENETİMİNİN KISA TARİHÇESİ II. A. Osmanlı Dönemi Türkiye’de önemli kamusal makamlar için seçim uygulamasına gidilmesinin tarihçesi neredeyse iki asırlık bir geçmişe sahiptir. İlk olarak Tanzimat döneminde vilayet yönetiminde yapılan reformlar sonrasında gündeme gelen vilayet meclisleri (Muhassillik Meclisi) için “yerel seçimler” uygulanmıştır162. Daha sonra siyasi tarihimizde Birinci Meşrutiyet Dönemi olarak bilinen dönem ki 1876 Kanun-i Esasi’nin yani modern anlamda ilk anayasanın kabulü ile başlamaktadır, aynı zamanda ilk parlamento seçimlerinin de yapıldığı dönemdir. Bu meyanda ilk “genel seçimler” hem Kanun-i Esasi, hem de 1877 yılında çıkarılan bir “Talimat-ı Muvakkate”ye163 (Geçici Yönetmelik) istinaden yapılmıştır. Seçimle oluşturulacak bir meclis ve Osmanlı vatandaşlarının siyasi hakları ilk kez bu Anayasa ile hayata geçirilmiştir. Nitekim madde 42’de; “Meclis-i Umumi’nin Heyet-i Ayan ve Heyet-i Mebusan’dan oluşacağı” ifade edildikten sonra, Heyet-i Ayan üyelerinin, çevrelerinde muteber, önemli devlet hizmet- 162 Yerel yönetimlerde uygulanmak üzere seçim ilkesi ilk kez “Meclis-i Ahkâm-ı Adliye”nin (Yargıtay) hazırlamış olduğu bir nizamnamede (yönetmelik) ele alınmıştır. Buna göre Maliyede reform için vilayet ve sancak merkezlerine gönderilen maliye memurları yani “muhassil”lerin (tahsilatçı anlamında) yanında oluşturulan “meclis-i muhassilin”lere; muhassil ve maiyet katipleri, hâkim, müftü, askeri zabit, gayri müslim ahali varsa onların ruhani reisleri ve memleket ahalisinin ileri gelenlerinden 6 kişi üye olacaklardı. Bu altı kişi seçimle bu göreve getirileceklerdir. Bu konudaki hukuki düzenlemeye göre “seçmen”ler “mahal ahalisinin (o yörenin) en a’kal (daha akıllı), erşedi (daha reşit, ergin), afif (iffetli, namuslu) ve aslahı (daha iyisi) olmasının yanısıra oldukça umur‐i devlet ve ahval‐i memlekete vakıf ve aşina” olanların arasından kura ile belirlenecektir. Seçmenler ise; kazaya bağlı köylerden kura ile seçilecek beşer kişi ile kaza merkezlerinden 20-50 kişi olacaktır. Seçmenlik için aranan şartlar ise; “ahali‐i kazanın söz anlar ve eshab‐ı emlak (mülk sahibi) ve erbâb‐ı iktidar (siyasetten anlayan) addolunanları...” olarak belirtilmiştir. Biraraya toplanan bu seçmenlerin karşına adaylar çıkarılacak ve tek tek her adayı isteyen bir tarafa diğerleri karşı tarafa geçmek suretiyle seçim yapılacak ve en fazla oyu alan seçilecekti. Oyların eşit çıkması halinde “kur’ayı Şer’iye’ye müracaat edilecekti. Bkz: İlber Ortaylı; Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri (1840-1880), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2000, s. 20-21. Aynı konuda; Mehmet Ö. ALKAN; “Türkiye’de Seçim Sistemi Tercihinin Misyon Boyutu ve Demokratik Gelişime Etkileri (Siyaset Bilimi ve Siyaset Sosyolojisi Yaklaşımıyla)”, Anayasa Yargısı, Sayı: 23, 2006, s. 133,138. 163 Meclis Azasının Suret-i İntihab ve Tayinine Dair Talimat-ı Muvakkate, 10 Şevval 1293 (Meclis Üyelerinin Seçilme ve Atanma Biçimine İlişkin Geçici Yönetmelik, 24 Ekim 1876). Bkz: Tarhan Erdem; Anayasalar ve Seçim Kanunları, Milliyet Yayınları (No:7), İstanbul, Temmuz 1982, s. 135-137. 124 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU lerinde bulunmuş, eğitimli ve kırk yaşını aşmış kimseler arasından (m.61) kayd-ı hayat şartı ile (m. 62) ve Padişah tarafından seçileceği (m. 60) belirtilmiştir. Heyet-i Mebusan’ın da; her elli bin erkek Osmanlı vatandaşı için bir üye olmak üzere (m. 65), otuz yaşını aşmış, Türkçe bilen, medeni hakları kullanma ehliyetine sahip ve çevresinde muteber Osmanlı vatandaşları içinden seçilen üyelerden oluşacağı (m. 68), seçimlerin dört yılda bir (m. 69) ve gizli oyla (m. 66) yapılacağı hüküm altına alınmıştır.164 Yine Talimat-ı Muvakkate’ye göre; Meclis-i Mebusan “bu senelik” yüz otuz üyeden oluşacak (m. 1) ve seçim kanunu hazırlanıncaya kadar “bu senelik” Muvakkat Talimatla seçimler yapılacaktı (m. 2). Aday olabilmek içinse; servet ilkesi getirilmiş, yani Türkiye’de az-çok bir emlak sahibi olması, 25 yaşını bitirmiş, devletin “lisan-ı resmisi” yani Türkçeyi bilmesi ve çevresinde yaşayış ve ahlakı itibariyle iyi bilinen bir insan olması gerekiyordu (m. 3). İstanbul ve çevresi dışında kalan yerlerin milletvekillerini, o yerlerin idare meclisi üyeleri gizli oyla seçeceklerdi. İstanbul ve çevresi ise yirmi seçim çevresine ayrılarak o çevrenin ileri gelenlerinden birer seçim kurulu kurulacak ve her seçim çevresi halkından 25 yaşını bitirmiş erkekler, emlak sahibi de olmak kaydıyla kendi seçim çevreleri için ikişer vekil seçecek, nihayet yirmi seçim çevresinden seçilen bu kırk kişi de İstanbul milletvekillerini seçeceklerdi (m. 6). Birinci Meşrutiyet döneminde söz konusu Talimat-ı Muvakkate ile bir seçim yapılması öngörülürken yeni bir seçim kanunu yapılamadığından, ikinci devre seçimleri de bu geçici yönetmelik ile yapılmıştır. İlk seçim devresi 1877 yılı Ocak-Şubat ayları arasında yapılmış ve Mebusan Meclisi 28 Haziran 1877’de görevini tamamlamıştır. Mebusan Meclisi’nin ikinci devresi de 1877’de yapılan seçimler sonrasında 13 Aralık 1877’de göreve başlamış ancak iki ay gibi kısa bir süre görev yaptıktan sonra hükümetin önerisi ile 14 Şubat 1878’de “İrade-i Seniye” (padişah kararı) ile “tatil” edilmiştir.165 Otuz yıl aradan sonra ilan edilen İkinci Meşrutiyet’le birlikte önce 1908’de “İntihab-ı Mebusan Kanun-ı Muvakkati”166, yani geçici seçim kanunu 164 Şeref Gözübüyük, Suna Kili; Türk Anayasa Metinleri (Sened-i İttifaktan Günümüze), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, Mayıs 2000 (2. Baskı), s. 43-55. 165 Erol Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler (1877-2002), TESAV Yayınları No: 24, Ankara, Eylül 2003, s. 83. 166 İntihab-ı Mebusan Kanun-ı Muvakkati, 20 Temmuz 1324, (Milletvekili Seçimi Geçici Kanunu, 2 Ağustos 1908). Bkz: Erdem; Anayasalar ve Seçim Kanunları, s. 138-151. 125 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK çıktı. Daha sonra Kanun-i Esasi’de “1909 değişiklikleri”167 yapılarak “dernek kurma” hakkı tanındı (m. 120) ve buna dayanılarak siyasi partiler serbestçe faaliyete geçtiler. Dolayısıyla Türkiye’de ilk “çok partili siyasi hayat” başlamış oldu. İntihab-ı Mebusan Kanunu, Kanun-i Esasi ve Talimat-ı Muvakkate’deki seçimlere ilişkin temel hükümleri korumuştur. Yani yaş, servet ve toplum içinde muteber olma gibi hususiyetler (m.11) ile elli bin erkek nüfus için bir mebus çıkarılması (m. 2) ve Talimat-ı Muvakkate’de kısmen öngörülen iki dereceli seçim sisteminin tüm ülke için benimsenmesi gibi. İki dereceli seçim sisteminin işleyişi şöyledir: Her 500 “müntehib-i evvel” (birinci seçmen), 1 “müntehib-i sani”yi (ikinci seçmen) seçecek onlar da mebusları seçeceklerdir. (m. 21) Ayriyeten her “Sancak”ın bir seçim çevresi168 olarak belirlenmesi (m. 1) ile seçimlerin yönetim ve denetimine ilişkin oldukça ayrıntılı hükümlere ilk kez bu geçici kanunda yer verilmiştir. (bkz: m. 10 ila 56)169 Türkiye’de seçimlerin yönetim ve denetimine ilk kez İntihab-ı Mebusan Kanunu Muvakkatı ile başlandığı yukarıda ifade edilmişti. Buna göre; seçimlerin yönetim ve denetim sorumluluğunu üstlenmek üzere, her ilçede, üye sayısı ilçenin büyüklüğüne göre 4 ila 10 arasında belirlenecek ve belediye meclis başkanı başkanlığında ve idare meclislerinin halk tarafından seçilmiş üyeleri ile belediye üyelerinden oluşacak bir “Heyet-i Teftişiye” yani denetim kurulu oluşturulacaktı. (m. 10) Bu kurulun görevleri; seçmen defterlerini incelemek, defterleri askıya çıkarmak, itirazları inceleyerek sonuçlandırmak, seçim çevresinden çıkarılacak mebus sayısının belirlenmesi çalışmalarına katılarak bu sayıyı ilan etmek, oy pusulalarını hazırlamak, ikinci seçmenlerin mebus seçimlerinde oy kullanmalarını sağlamak, kazadaki (ilçe) seçim sonuçlarına ilişkin tutanakları hazırlamak, mebus seçilenleri vilayet ve sancak merkezlerine iletmekti. “Heyet-i İntihabiye” -yani seçim kurulu- ise, bucak meclis başkanı ve üyeleri ile kazadan (ilçe) gelen seçim memuru başkanlığında oluşturulan bir kuruldu ve vazifesi ikinci seçmenlerin seçimine nezaret etmekti. (m. 31)170 167 Bkz: Gözübüyük, Kili; Türk Anayasa Metinleri, s. 84-88. 168 Bu Kanun- Muvakkat’daki idari birim olarak “Sancak” ile 1920 tarihli Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetince yayınlanan tebliğdeki “Liva”nın seçim çevresi olmasına dair hükmün dışında 1876’dan günümüze kadar ki tüm seçim kanunlarında seçim çevresi olarak “Vilayet” yani il idari birimi benimsenmiştir. Bkz: Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 166. 169 Erdem; Anayasalar ve Seçim Kanunları, s. 140-147. 170 Erdem; Anayasalar ve Seçim Kanunları, s. 140-147.; Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 200-201. 126 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU II. B. İstiklal Savaşı Dönemi Osmanlı Devleti döneminde İntihab-ı Mebusan geçici kanunu ile 1912, 1914 ve 1919 seçimleri yapılmıştır. Daha sonra bir defaya mahsus olmak üzere Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Namına İntihab Hakkındaki Tebliğ171 çıkarılarak; her livadan 5 üye seçileceği, seçilecek kişilerin mebuslar hakkındaki yasal hükümlere tabi olacağı, seçimle oluşturulacak olan bu meclise dağıtılmış Meclisi Mebusan üyelerinden Ankara’ya gelebilecek olanların da katılabileceği belirtilmiştir. 19 Mart 1920’de çıkarılan bu tebliğ yalnızca İstiklal Harbi sırasındaki Meclis toplantısı (23 Nisan 1920) için uygulanmıştır172. İstiklal Savaşı döneminde yapılan ikinci seçim ise 1923’tedir. Bu seçimde İntihab-ı Mebusan Kanununda değişiklik yapılarak, “Servet Esası” (vergi mükellefi olma şartı) kalkmış ve seçmen yaşı 18’e indirilmiştir.173 II. C. Tek Parti Dönemi Daha sonra yapılan 1927, 1931, 1935 ve 1939 seçimleri yine İntihab-ı Mebusan Kanununa göredir. Bu dönemde söz konusu Muvakkat Kanunda yapılan değişiklik ile kadınlara da seçme ve seçilme hakkı verilerek seçmen yaşı da 22’ye çıkarıldı. (5 Aralık 1934’te 2598 sayılı kanun)174 Böylece 34 yıl boyunca yürürlükte kalan bu Kanunu Muvakkat ile Osmanlı dönemindeki dört, Cumhuriyet dönemindeki beş seçim olmak üzere toplam dokuz (9) genel seçim yapılmıştır.175 Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurulmasından sonra yapılan seçimlerde, seçimlere ilişkin mevzuat olarak 1324 (1908) tarihli “İntihabı Mebusan Kanunu Muvakkatı” kullanıldığı belirtilmişti. Ancak ihtiyacı karşılayamayan söz konusu geçici kanun 1942 yılında ilga edilmiş, yerine 4320 Sayılı Kanun kabul edilerek 17 Aralık 1942 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 1942 tarihli “Mebus Seçimi Kanunu” da176 seçim çevresi olarak vilayetleri esas alıyor ve (m. 1) ve iki dereceli seçim sistemini kabul ediyordu. (m. 19) Her kırk bin nüfus için bir 171 Erdem; Anayasalar ve Seçim Kanunları, s. 156-157.; Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 27-28. 172 Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 32. 173 Erdem; Anayasalar ve Seçim Kanunları, s. 158. 174 Erdem; Anayasalar ve Seçim Kanunları, s. 166. 175 Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 32. 176 14 Aralık 1942 Tarih ve 4320 Sayılı Mebus Seçimi Kanunu, 17 Aralık 1942 Tarih ve 5285 Sayılı Resmi Gazete. 127 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK milletvekilini, her dört yüz seçmen tarafından seçilen birer “ikinci seçmen” seçecekti (m. 2, 19). Seçmen yaşı 22 (m. 7), seçilmek için de 30 yaşını tamamlamış olmak gerekiyordu (m. 10). Türkiye’de seçimlerin yönetim ve denetimini başlatan İntihab-ı Mebusan Kanunu Muvakkatı’nın temel hükümleri “Mebus Seçimi Kanunu”nda korunmuştur. Bu Kanuna göre; seçimlerin yönetim ve denetim sorumluluğunu üstlenmek üzere, “Teftiş Heyeti” ve “Seçim Şubesi” oluşturulacaktı. Her ilçe ve merkez ilçede, üye sayısı ilçenin büyüklüğüne göre 4 ila 10 arasında belirlenecek ve belediye meclis başkanı başkanlığında ve il merkezlerinde İl Daimi Encümenleri ile Belediye Meclisi üyelerinin kendi içlerinden seçecekleri üyelerden; ilçe merkezlerinde ise Belediye Meclisi üyelerinin kendi içlerinden seçecekleri üyelerden oluşacak Teftiş Heyeti kurulacaktı. (m. 13) Görevleri de “Heyet-i Teftişiye” ile hemen aynı idi. Teftiş Kurulunca belediye asıl ve yedek üyelerinden ya da üyelik niteliklerini taşıyan dışarıdan bir kişi, seçim şubelerine başkan olarak seçilirdi. Seçim şubesine dâhil olan köylerin muhtarları, belediye varsa belediye başkanları seçim kurulunu oluştururlardı. (m. 20) Seçim Şubeleri de şube dâhilindeki her 400 nüfus başına 1’er kişi olmak üzere müntehib-i sanilerin yani ikinci seçmenlerin seçimini gerçekleştirirler (m. 19) ve ikinci seçmen seçimlerini sonuçlandırıncaya kadar görev yaparak sonucu Teftiş Heyetine sunarlardı. (m. 31)177 II. D. Çok Partili Dönem 1946’da yeni bir seçim kanunu yapıldı. Fiili olarak devam eden “Tek Partili” sisteme de son verilerek muhalefetin seçimlere girmesine izin verildi. 1946 tarihli “Milletvekilleri Seçimi Kanunu”178, önceki kanunlardaki seçim çevresi ve seçme- seçilme yaşı gibi temel hükümleri korumuştur. Bu kanun ile tek dereceli sistem getirildi. Seçimlerin yönetim ve denetimine ilişkin hükümlerine gelince; teftiş heyetleri yerine “Seçim Kurulları” ve bunlara bağlı olarak görev yapan “Seçim Komisyonları” getirilmiştir. Seçim kurulları; her ildeki merkez ilçe ve diğer ilçelerdeki seçimi yönetmek ve kontrol etmek üzere belediye başkanının başkanlığında, belediye meclislerinin kendi arasından seçtiği 5 kişiden oluşurdu. (m. 14) Seçim Komisyonları da; seçmenlerin oylarını bir gün içinde kullanabilmelerini sağlamak amacıyla sayısı 1.000 seçmeni geçmemek üzere Seçim Bürosu adı verilen seçim alanları oluş- 177 Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 201-202. 178 5 Haziran 1946 Tarih ve 4918 Sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanunu, 5 Haziran 1946 Tarih ve 6326 Sayılı Resmi Gazete. 128 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU turulmasından sonra bu bürolarda, başkan ve üyeleri Seçim Kurullarınca seçilecek beş kişilik komisyonlardı. Bu komisyonlar, belediye olan yerlerde belediye başkan ve meclis üyelerinden, meclis üyesi yetmeyen yerlerde ise belediye olmayan yerlerden seçilen uygun kimselerden oluşturulurdu. (m. 15) Yine aynı Kanuna göre; seçime katılan siyasi parti temsilcileri ile bağımsız adayların, oyların sandığa atılması ve açılıp tasnif edilmesi sırasında seçim kurulları ve seçim komisyonlarında hazır bulanabileceği ifade edilmişti. (m. 34)179 Ancak, aynı kanun esas itibariyle “açık oy, gizli tasnif”e dayandığı için sağlıklı ve dürüst bir seçimden bahsetmenin doğru olamayacağı da açıktır. Genel seçimlerin “açık oy- gizli tasnif”e dayalı olarak yapılması kamuoyunda seçimlerin şaibeli olarak değerlendirilmesi ile neticelenince, hükümet 1948 yılında 5258 Sayılı Kanunla180, 1946 tarihli Milletvekilleri Seçimi Kanununda değişiklik yapmış ve “gizli oy, açık tasnif” esasının getirilmesini sağlamıştır. (m. 24, 27) Ayriyeten seçimlerin yönetim ve denetimine dair yeni düzenlemeler yapılmıştır. Buna göre; Seçim Kurulunun üye sayısı 5’den 7’ye çıkarılmış ve Kurul üyelikleri için; belediye başkanı, belediye meclisi, il genel meclisi üyeleri, muhtarlar yanında meslek kuruluşlarının (ticaret ve sanayi, tarım, esnaf ve tabipler odaları ile barolar ve gazeteciler cemiyeti) yönetim kurulları üyeleri arasından kur’a ile seçilecek üyelerle, yine kur’a ile o ilçede örgütlenmiş ve seçime katılacak siyasi parti temsilcileri içinden 2 temsilci, Seçim Kurulu üyesi olacaktı. (m. 14) Böylece seçim kurullarının “demokratik temsiliyeti” arttırılmış oldu. Yine 15. madde de değişiklik yapılarak; siyasi parti temsilcileri ile bağımsız adayların kendileri veya temsilcilerinin seçim komisyonlarındaki seçim işlerini izleyebilecek durumda ve bütün işlemlerde hazır bulunabileceği ancak müdahale edemeyeceği ifade edildi.181 III. YÜKSEK SEÇİM KURULU’NUN KURULMASI Söz konusu değişikliklerle seçim işlerinin güvenli bir şekilde gerçekleşmeye başlamasıyla, siyasi iktidar bakımından “seçim emniyeti” konusunda yapı- 179 Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 202. 180 9 Temmuz 1948 Tarih ve 5258 Sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Ek Maddeler Eklenmesine Dair Kanun, 14 Temmuz 1948 Tarih ve 6957 Sayılı Resmi Gazete. 181 Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 202-203. 129 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK lacak önemli bir husus kalmadığı dillendirilmekteydi. Ancak yine de muhalefetin seçime ilişkin propagandaları devam etmekteydi. Yapılan düzenlemelere ilave olarak seçimlerin “yargısal güvence” altına alınmasının da zorunlu olduğu muhalefet tarafından ileri sürülmekteydi. Toplumun huzurunda yapılan bu tartışmalar karşısında Hükümet, daha fazla karşı koyamadı ve insanların zihinlerinde oluşan şüphe ve tereddütleri bütünüyle izale etmek maksadıyla, “1950 seçimlerinin hiçbir vatandaş yüreğinde şüpheye yer bırakmayacak en teminatlı bir şekilde yapılması için ilmin ve tecrübenin telkin edeceği tedbirlerden faydalanmak suretiyle yeni bir kanun hazırlanacaktır” şeklinde bir açıklamada bulundu.182 Hükümet yaptığı açıklamadan sonra, yargıçlara seçimlerde idari görev vermenin sakıncalı olduğunu düşünmesine rağmen bir araştırma konusu olarak ele almış, seçim gibi siyasi sonuçları olan bir göreve yargıçları getirme sorumluluğunu almadan önce de, bu konuyu ülkenin içinde bulunduğu durum ve diğer ülkelerdeki uygulamaları da dikkate alarak inceleyecek bir “İlim Heyeti” (Bilimsel Kurul) kurulması gerektiğini ileri sürmüştür.183 Söz konusu Bilimsel Kurul, Yargıtay, Danıştay, üniversitelerin hukuk fakülteleri, üç büyük ilin barolarından seçilecek kişilerden oluşmaktaydı. Bilimsel Kurul’un yapacağı çalışmayı kolaylaştırmak için çeşitli ülkelerin seçim mevzuatı Türkçeye çevrilmiş, mevcut seçim mevzuatı bazı yabancı uzmanların 1946 ve 1948’deki değişikleri de kapsayan mütalaaları ile birlikte bir kitap olarak bastırılmıştır. Ayrıca, incelemelerine esas olacak bir taslak kanun metni hükümet tarafından teknokratlara hazırlatılmış ve bastırılan kitapla birlikte Bilimsel Kurul’a verilmiştir. Bilimsel Kurul yaptığı incelemelerin sonucunda, verilen metinde değişiklik yapmanın metnin bütününün insicamını bozacağı gerekçesiyle, yeni baştan kendisinin hazırladığı bir taslak kanun metnini Başbakanlığa, Başbakanlık da bu metindeki esasları koruyarak kendi tasarısı gibi TBMM’ne sunmuştur. Tasarıda yargıçların seçim kurullarındaki görevi “denetim ve kontrol” olarak ifade edilmiştir. Tasarıda iktidarın temel prensibi “seçime dayanan bir devlet idaresinde her mahzuru ikinci planda 182 TBMM Tutanak Dergisi, C. 24, 1950, S. Sayısı: 161, s. 3’den aktaran; Abdullah Atila Bingöl; Yüksek Seçim Kurulu ve Yüksek Seçim Kurulu Kararlarının Demokratik Seçime Etkileri, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 2007, s. 71. 183 Bingöl; Yüksek Seçim Kurulu ve Yüksek Seçim Kurulu Kararlarının Demokratik Seçime Etkileri, s. 71. 130 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU bırakan, seçim işlerinin tam bir dürüstlükle yapıldığı hususunda olan teminatı sağlamak” şeklinde kendisini göstermiştir. Muhalefetin, yargıçların seçim kurullarında görev almasının yargısal bir güven sağlayacağını iddia etmesi Bilimsel Kurul tarafından da tavsiye edilince, Hükümet de bunu kabul edeceğini ifade etmiştir.184 Bilimsel Kurul diğer ülke mevzuatlarını da dikkate alarak, iktidarın hazırladığı taslağa da uyumlu, Türkiye’nin şartlarına uygun bir seçim kanunu taslağı meydana getirmeye çalışmıştır. Ancak İktidar, bazı noktalarda Bilimsel Kurulun anlayışına karşı çıkmıştır. Örneğin Milletvekili tutanaklarının iptal ve tasdiki yetkisinin nasıl düzenlenmesi gerektiği hususunda; Bilimsel Kurul tarafından hazırlanan taslakta, “Yüksek Seçim Mahkemesi’nin görev ve yetkileri milletvekili seçimleri ile ilgili her türlü itiraz ve şikâyetin tetkiki ve karara bağlanması” olarak belirlenmiştir. Ancak iktidar, ülkede öteden beri uygulanmakta olan usule göre milletvekili tutanaklarının iptal ve tasdiki yetkisini Meclisin bizzat kendisine bıraktığı, bunu başka bir mercie, örneğin yargısal bir mercie devretmediğini ileri sürerek taslaktaki bu düzenlemeye itiraz etmiştir.185 Hükümet komisyon görüşmelerinde İngiltere örneğinden hareketle, milletvekili tutanaklarının iptali veya tasdikinin meclis tarafından yapılmasını sağlayacak hazırlayıcı ve ayıklayıcı mahiyette raporların hazırlanması ve meclise sunulması görevinin “Yüksek Seçim Kurulu”na verilmesinin uygun olacağı yönünde görüş bildirmiştir. Komisyonda, oluşturulacak yeni yapının idari veya yargısal olup olmaması da tartışılmış, bir kısım üyeler Yüksek Seçim Kurulu’na tanınan “tahkik” yetkisinin hukuki bir terim olduğunu, Yüksek Seçim Kurulu’nun sorgu, delil tespiti veya bir hüküm hâkimi veya mahkemesi olduğu sonucu çıkarılacağı gibi düşüncelerle “tahkik” kelimesinin çıkarılması gerektiğini belirtmişlerdir. Bir kısım üyeler ise, “tahkik” bir terim olsa da bunun yargısal “tahkik” anlamına gelmeyeceği, idari “tahkik”in de bulunduğu dolayısıyla kelimenin kalmasında bir sakınca bulunmadığını savunmuşlardır. Bu tartışmalar sonucunda tasarıda yer alan “tahkik” kelimesinin her iki hukuki statüyü çağrıştırdığı gerekçesiyle “… gerekli bilgileri toplamak” şeklinde değişiklik yapılmıştır. Ayrıca hükümet tasarısında “Yüksek Seçim 184 TBMM Tutanak Dergisi, C. 24, 1950, S. Sayısı: 161, s. 4’den aktaran; Bingöl; Yüksek Seçim Kurulu ve Yüksek Seçim Kurulu Kararlarının Demokratik Seçime Etkileri, s. 71-72. 185 Bingöl; Yüksek Seçim Kurulu ve Yüksek Seçim Kurulu Kararlarının Demokratik Seçime Etkileri, s. 72 131 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK Mahkemesi” olarak belirlenen isim, komisyonda “Yüksek Seçim Kurulu” olarak değiştirilmiştir. Her iki değişiklik, Yüksek Seçim Kurulu’nun bir mahkeme gibi hareket etmesinin benimsenmediğinin bir göstergesidir.186 Yüksek Seçim Kurulu, yukarıdaki nakledilen tartışmaların sonunda 07.02.1950 tarih ve 5545 sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanunu’yla187 kurulmuş ve hukuk düzeni içinde yerini almıştır. Böylelikle demokratik koşullarda serbest seçimlerin yapılmasına imkân sağlayan ilk seçim kanunu 5545 sayılı kanun olmuştur. Mevzubahis Kanuna göre; seçimler tek dereceli ve “liste usulü çoğunluk sistemi”ne göre yapılacaktı. Seçimlerin “eşit, gizli oyla yapılacağı, oyların sayılmasının ve ayrılmasının açık olacağı” (m. 1) hükmü, sonradan çıkarılan tüm seçim kanunlarında da yer aldı. Bu Kanundaki en önemli yenilik de seçimlerin “yargı denetimi”nde yapılacağına ilişkin hüküm olmuştur. (m. 59) Bu hükme bağlı olarak da ilçe ve illerde başkanlığını hâkimlerin yapacağı seçim kurulları (m. 66, 67) ile Ankara’da yüksek hâkimlerden oluşan bir Yüksek Seçim Kurulu’nun (m. 123) kurulması kararlaştırılmıştır. Ayriyeten ilçe seçim kurullarına bağlı olarak sandık kurulları da seçimlerin yürütülmesi bakımından oluşturulan en küçük birim olmuştur. (m. 70) Seçimlerin diğer temel hükümleri olarak ve geçmiş kanunlarda da korunan; tek dereceli, liste usulü çoğunluk esası, seçme yaşı olarak 22, seçilme yaşı olarak 30 ve kırk bin kişiye 1 milletvekili seçilmesine dair ilkeler de yine bu kanunda yer alan hükümlerdendir.188 Bu kanunla, seçimlerin yönetim ve denetimi, ilk kez hâkimlere bırakılmıştı. Konuya daha yakından baktığımızda; İl ve ilçe seçim kurullarının başkanlarının yargıçlar arasından görevlendirildiği, üyelerin ise parti temsilcilerinden ve belediye meclis üyelerinden oluştuğu görülecektir. Buna göre: İl Seçim Kurulları; il merkezindeki en yüksek dereceli hâkimin başkanlığında, 5’i siyasi parti temsilcileri, 3’ü belediye meclis üyeleri ve 2’si de il genel meclisi üyelerinden oluşur ve bu kimseler göreve kur’a ile seçilirler. (m. 63, 64) 186 TBMM Tutanak Dergisi, C. 24, 1950, S. Sayısı: 161, s. 41’den aktaran; Bingöl; Yüksek Seçim Kurulu ve Yüksek Seçim Kurulu Kararlarının Demokratik Seçime Etkileri, s. 73-74. 187 7 Şubat 1950 Tarih ve 5545 Sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanunu, 21 Şubat 1950 Tarih ve 7438 Sayılı Resmi Gazete. 188 Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 29. 132 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU İlçe Seçim Kurulları; ilçe merkezindeki en yüksek dereceli hâkimin başkanlığında, 4‘ü siyasi parti temsilcileri ve 1’er belediye meclis üyesi ile il genel meclisi üyesinden oluşur ve bu kimseler göreve kur’a ile seçilirler (m. 67, 68). Sandık Kurulları; ilçe seçim kurulunca kendisine bağlı seçim bölgesinden veya dışından okur-yazar ve toplum nezdinde saygın seçmenler arasından kur’a ile bir sandık başkanı seçilir. Sandık kurulu üyeleri ise kur’a ile seçilen 2’si yedek 3’ü asil olmak üzere siyasi parti temsilcileri ile köy veya mahalle ihtiyar heyeti içinden seçilen 1’i asil diğeri yedek olmak üzere, başkanla birlikte toplam 5 kişiden oluşur. (m. 70-72) Yüksek Seçim Kurulu ise; tümüyle yüksek yargı organlarının üyelerinden oluştur. Kendi genel kurullarında gizli oyla Yargıtay’ın 6 ve Danıştay’ın 5 kişi seçmesinin ardından toplanan 11 kişilik bu kurul, kendi başkan ve başkanvekilini seçer. Her iki yargı kurumundan gelenler arasında kura ile ikişer kişi yedek üyeliğe ayrılır. Bu yolla Yüksek Seçim Kurulu, 1 başkan ve 6 üye ile çalışıp ve salt çoğunlukla karar veren bir üst kuruldur. (m. 120-122) Ancak bu Kanunda öngörülen yapısıyla Yüksek Seçim Kurulu, TBMM adına inceleme yaparak rapor hazırlayan bir kurul gibi hareket etmek zorundaydı. Çünkü seçim uyuşmazlıklarında nihai karar mercii olarak, Kanun, TBMM’yi göstermekte idi. (m. 125)189 Seçim kurullarında meslek odalarından seçilen üyelerin de yer almasını sağlayan 1948 tarih ve 5258 sayılı Kanundaki söz konusu düzenlemenin demokratik temsiliyeti arttırdığı yukarıda ifade edilmişti. Ancak 5545 sayılı yeni Kanun’daki düzenlemeyle bu ilerici adım geri alınmış ve meslek odaları temsilcileri kurul üyeliğinden çıkarılmıştır. Seçimin yönetim ve denetimi, iktidarın etkilerinden korunmaya çalışılırken, 126. madde ile yeni oluşan TBMM’ye kendi üyelerine ilişkin karar alma yetkisi verilmiştir. Buna göre, itiraz üzerine seçim kurullarının hazırladıkları raporlar, Yüksek Seçim Kurulu tarafından TBMM’ye sunulur. TBMM söz konusu milletvekilinin seçildiğini gösteren tutanağı iptal ederse, o kişinin milletvekilliği düşer ve o yer için yeniden seçim yapılır. Bu düzenleme, Meclis içinde çoğunluğu üretmeye yönelik bu kanunda, yeni seçilen TBMM çoğunluğunun eline, muhaliflerine karşı haksız biçimde işletilebilecek önemli bir araç vermektedir. Nitekim kanunun ilk uygulandığı 14 Mayıs 1950 seçimlerinin 189 Erdem; Anayasalar ve Seçim Kanunları, s. 200-237. ;Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 205-213. 133 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK sonrasında CHP Kastamonu Milletvekili Tahsin Coşkan hakkında tutanak oylanırken bu madde kullanılmıştır. CHP’nin önde gelen birçok milletvekili de, tutanağının iptal edilmesi tehdidine maruz bırakılmıştır. Erzincan’dan seçilen eski Başbakan Şemsettin Günaltay ve Kars milletvekili Sırrı Atalay bunlardandır.190 Yüksek Seçim Kurulu’nun yetkileri ile ilgili olarak 17.02.1954 tarih ve 6272 Sayılı Kanunla191 5545 Sayılı Kanunda değişiklik yapılmıştır. Söz konusu değişiklikler genel olarak şu hususlarda yapılmıştır; İtiraz edilmeyen milletvekili tutanaklarının belirli itiraz süresinin geçmesi veya itirazın Yüksek Seçim Kurulu tarafından reddedilmesi sonucunda kesinleşmesi prensibinin kabul edilmesiyle, ayrıca bir merciin incelemesine gerek kalmamıştır. Milletvekili tutanaklarının iptali veya bunlar hakkındaki itirazların reddine karar verme gibi önemli bir takım yetkilerin verilmesiyle Yüksek Seçim Kurulu’nun yapısının da güçlendirilmesi yoluna gidilmiş ve üye sayısı 11’e çıkarılmıştır (m. 120). Kesinleşen bir milletvekili tutanağına, daha sonra o milletvekilinin seçilme yeterliğine sahip olmadığından dolayı “seçim işlemlerinden olmayan” yeni bir itirazın yapılması halinde, belirlenen sürelerin dışında yapılmış olsa bile, seçilme yeterliği ile ilgili bu itirazın incelenerek karar bağlanmasını sağlamak görev ve yetkisi de Yüksek Seçim Kurulu’na verilmiştir. Yüksek Seçim Kurulu kararlarının nihai ve kesin olması ve ayrıca siyasi bir merciin inceleme ve onayına gerek kalmaksızın kesinleşmesi, “seçim güvenliği” bakımından alınması zorunlu bir güvence niteliğinde görüldüğü için Kanuna; “kurul kararlarının nihai ve kesin olduğuna” dair bir ilave yapılmıştır (m. 125). Böylelikle Yüksek Seçim Kurulu’nun seçim sonuçlarına ilişkin olarak kendisine yapılan itirazları bir raporla TBMM’ye sunması şartı kalkıyordu. Artık Yüksek Seçim Kurulu seçimlere ilişkin nihai karar mercii haline gelmiş oldu. Sonuç olarak Yüksek Seçim Kurulu’nun yetkileri genişlemiş ve seçimlerde yargı gözetim ve denetimi bihakkın sağlanmıştır. Ayrıca milletvekili tutanaklarının iptaliyle ilgili itirazların, nasıl karara bağlanırsa bağlansın, doğuracağı sonuçlar açısından çok önemli olması nedeniyle, tutanağına itiraz edilen milletvekiline, bizzat kendisinin veya bir avukatın, milletvekilini kurul huzurunda savunma hakkı tanınmıştır (m. 125).192 190 Süleyman Güngör; “Seçim Kanunlarında Demokrat Parti’nin Yaptığı Değişiklikler ve Siyasal Anlamı”, Mülkiye Dergisi, Sayı 247. (İnternet Erişimi; 29.02.2012; http://www.angelfire.com/sd/gungor/yazi/secimkanunu.htm) 191 17 Şubat 1954 Tarih ve 6272 Sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun, 23 Şubat 1954 Tarih ve 8641 Sayılı Resmi Gazete 192 Erdem; Anayasalar ve Seçim Kanunları, s. 238-241. 134 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU Türkiye’de, milli iradeyi, dürüst bir şekilde yansıtabilecek ve çok partili hayata yol açabilecek ilk seçim kanunu, 16 Şubat 1950 tarihli ve 5545 sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanunu olduğu yukarıda içeriğine de girilmek suretiyle ifade edilmişti. Bu Kanuna istinaden 1950, 1954 ve 1957 genel seçimleri yapılmıştır. III. A. 1961 Anayasası Dönemi 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin ardından iktidarı ele alan Milli Birlik Komitesi, kısmi seçimlerle (çünkü demokrat partililerin bu seçime girme hakkı yoktu) oluşturduğu Temsilciler Meclisi193 ve üniversitelerin işbirliği ile hazırlanan 1961 Anayasasını, yapılan referandumun ardından yürürlüğe koymuştur. Başta seçme, seçilme, siyasi parti kurma hakkı olmak üzere Türkiye tarihinde ilk defa anayasal düzeyde seçimlerin, serbest, eşit, gizli, tek dereceli genel oy, açık tasnif ve döküm esasına göre yapılacağı şeklindeki temel ilkeler belirlenmiş oldu (m. 55). Seçimlerin “yönetim ve denetimi”nin “yargı organları” tarafından yapılacağı ve bunlar içinde de Yüksek Seçim Kurulu’nu bilhassa düzenlemiş, diğer seçim kurullarının kanunla düzenleneceğini ifade etmiştir (m.75). 1961 Anayasasının işaret ettiği kanun, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’dur194. Bu kanun esas itibariyle 5545 sayılı Kanunda öngörülen ilkeleri esas itibariyle değiştirmemiş, seçim kurulları hiyerarşisine dokunmamış ve sandık kurulu, ilçe ve il seçim kurulları ile Yüksek Seçim Kurulu şeklindeki yapılanmayı korumuştur. 298 sayılı Kanun’un getirdiği en önemli değişiklik “İl Seçim Kurulu” üye kompozisyonuna ilişkin olarak yapılan düzenlemedir. Buna göre İl seçim kurulları artık yalnızca hâkimlerden oluşan bir heyet haline getirilmiştir (m. 15). İl’deki en kıdemli hâkim kurul başkanı, kıdem sıralamasında onu takip eden iki hâkim de kurul üyelerini oluşturacaktı. Görüldüğü gibi Kurulun hem üye sayısı azaltılmış hem de demokratik temsiliyet açısından son derece zayıflatılmıştır. İlçe seçim kurullarında da üye kompozisyonu içindeki seçilmiş üyeler (belediye ve il genel meclisinden birer üye) çıkarılarak, onların yerine herhangi bir siyasi parti üyeliği ve seçimlerde adaylığı bulunmayan, asga- 193 13 Aralık 1960 Tarih ve 158 Sayılı Temsilciler Meclisi Seçimi Kanunu, 16 Aralık 1960 Tarih ve 10682 Sayılı Resmi Gazete. 194 26 Nisan 1961 Tarih ve 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, 2 Mayıs 1961 Tarih ve 10796 Sayılı Resmi Gazete. 135 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK ri on yıllık memuriyeti bulunan ve kıdem sıralamasına göre listesi yapılmış sekiz memur içinden ad çekme yöntemi ile 2 üye seçilmesi uygulamasına geçilmiştir. Söz konusu ilçede teşkilatı bulunan ve en son yapılan genel seçimlerden en yüksek oyu almış dört siyasi partiden gelen temsilciler ile kurul başkanlığını yapan yargıçla beraber ilçe seçim kurulu toplam 7 üyeden oluşturulacaktır(m.19). Sandık kurullarına gelince; söz konusu seçim çevresinde son genel seçimlere katılmış ve en çok oyu almış siyasi partilerden gelen 5 asıl (5 yedek) ile köy ve mahalle ihtiyar heyetinden yine kur’a ile seçilen 1 asıl (1 yedek) üye ve bir başkan olmak üzere toplam 7 üyeden oluşur (m. 23). İlçe seçim kurulundaki memur üyelerin önerdiği 2, siyasi partilerden gelen 4 üyenin göstereceği 1’er aday içinden de kur’a ile sandık kurulu başkanı seçilir (m.22). Görüldüğü üzere 298 sayılı Kanun, seçim kurullarındaki demokratik temsiliyetin ağırlığını azaltmıştır. 298 sayılı Kanun halen yürürlüktedir ve seçim kurullarının teşkilatlanması ve üye kompozisyonu ile görev ve yetkileri bu Kanun’a göre yürütülmektedir. Görev ve yetkiler kısmı ilerde ayrıntılarıyla ele alınacağından burada ayrıca konuya değinilmeyecektir. Yine aynı dönemde çıkarılan 25.05.1961 Tarih ve 306 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu195 ile birlikte 1961, 1965, 1969, 1973 ve 1977 seçimleri olmak üzere toplam 5 genel seçim bu mevzuat hükümleri (kısmi değişiklikler geçirmekle beraber) ile gerçekleştirilmiştir. 306 sayılı Kanun’la birlikte seçim sisteminde; “liste usulü çoğunluk” sisteminden vazgeçilerek “Nispi Temsil” sistemine (m.1) geçilmiş ve bu da “Çevre Barajlı D’hondt” usulü (m. 32) ile uygulanmıştır. Ancak 1961 Anayasası da tıpkı Birinci Meşrutiyet dönemi Anayasası (Kanun-i Esasi) gibi iki kanatlı bir yasama meclisi öngördüğünden TBMM’nin, Millet Meclisi ile Cumhuriyet Senatosu’ndan oluşacağı hükme bağlanmıştır (m. 63). Dolayısıyla 1961’de TBMM’nin her iki kanadı için, ancak farklı yöntemlerle seçim yapılmıştır196. Buna göre 1961 seçiminde Cumhuriyet Senatosu seçimi çoğunluk sistemine, milletvekilleri seçimi ise nispi temsil usulüne göre yapıldı. 1965’te ise, her iki meclis seçimlerinde de, bir nispi temsil çeşidi olan “Milli Bakiye sistemi” getirildi. 1968’de tekrar 195 25 Mayıs 1961 Tarih ve 306 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu, 30 Mayıs 1961 Tarih ve 10815 Sayılı Resmi Gazete. 196 Cumhuriyet Senatosu için; 1961, 64, 66, 68, 1973, 75, 77 ve 79 olmak üzere toplam 8 kez seçim yapılmış ve 24 Mayıs 1961 Tarih ve 304 Sayılı Cumhuriyet Senatosu Üyelerinin Seçimi Kanunu (Resmi Gazete Sayı: 10815, 30.05.1961) hükümleri uygulanmıştır. Bkz; Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 32. 136 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU Çevre Barajlı D’hondt usulüne dönülmüşse de Anayasa Mahkemesi “Baraj” uygulamasını iptal etti ve 1969 seçimlerinde baraj olmaksızın nispi temsil sisteminin “D’hondt usulü” uygulandı. 1969 seçimlerinden sonra 1973 ve 1977 seçimlerinde de aynı seçim sistemi uygulanmıştır. 306 sayılı Kanun ile TBMM’nin üye sayısının nüfusa oranla belirlenmesi usulü de bırakıldı. Yerine 450 kişiden oluşan Meclis ve seçimle gelen 150 üye ile Cumhurbaşkanı’nca seçilen 15 üyeden oluşan Cumhuriyet Senatosu şeklindeki “sabit sayı” uygulamasına geçildi (Anayasa m. 67, 70). Seçme hakkının kullanılması için 22 yaş yerine 21 yaşını bitirmiş olmak şartı getirildi. Seçilmek için gerekli olan 30 yaşını tamamlamış olmak şartı ise korundu. Yine aynı dönemde seçimlerle ilgili temel mevzuat içinde yer alacak olan 13 Temmuz 1965 Tarih ve 648 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu çıkarıldı197. Bu Kanun’da da seçimlerin en önemli aktörleri olarak siyasi partilerin; kuruluş, işleyiş, denetim ve faaliyetlerinin sınırları düzenlenmiştir. III. B. 1982 Anayasası Dönemi Yaşanan siyasi gelişmeler sonrasında Türkiye, 12 Eylül 1980 tarihinde, ikinci kez askeri bir darbe yaşamıştır. Demokratik rejimin askıya alındığı bu süreç sonrasında 1982 Anayasası yapılmış ve 1961 Anayasasındaki seçimlere ilişkin temel hükümler küçük değişiklikler dışında hemen aynen korunmuştur. Yine seçimlerin “yönetim ve denetimi”nin “yargı organları” tarafından yapılacağı ve Yüksek Seçim Kurulu’nun bilhassa düzenlenmesi ile diğer seçim kurullarının kanunla düzenleneceğine dair hükümler, 1982 Anayasası’nda da aynı şekilde ifadesini bulmuştur (m.79). 1961 Anayasası döneminde çıkarılan 306 sayılı Kanun, 10 Haziran 1983 Tarih ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu ile değiştirilmiştir198. Yine aynı dönemin Siyasi Partiler Kanunu (648 Sayılı Kanun), 22 Nisan 1983 Tarih ve 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu ile değiştirilmiştir199. 1982 Anayasası döneminde seçimlere ilişkin temel ilkelere bakacak olursak; öncelikle TBMM, yeniden tek yapılı ve yine sabit sayıdaki milletvekillerinden 197 13 Temmuz 1965 Tarih ve 648 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu, 16 Temmuz 1965 Tarih ve 12050 Sayılı Resmi Gazete. 198 10 Haziran 1983 Tarih ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu, 13 Haziran 1983 Tarih ve 18076 Sayılı Resmi Gazete. 199 22 Nisan 1983 Tarih ve 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu, 24 Nisan 1983 Tarih ve 18027 Sayılı Resmi Gazete. 137 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK oluşan bir yasama organı oldu. Vekil sayısı 61 Anayasasına göre 450 iken 400’e indirildi, daha sonra yapılan değişiklikle 450’ye çıkarıldı (3361 sayılı Kanun/1987) nihayet halen yürürlükte bulunan 550 sayısına ulaşıldı (4121 sayılı Kanun/1995/ Any. m. 75). Seçimlerin, önce çevre ve ülke barajlı yani “Çifte barajlı D’hondt” (1983-87 genel seçimleri) sistemi ile uygulanmasına, daha sonra buna kontenjan sistemi eklemek suretiyle “Çifte barajlı ve Kontenjanlı” sistem şeklinde uygulanması kararlaştırıldı (1987-1991 genel seçimleri). Nihayet halen yürürlükte olan “Ülke Barajlı D’hondt” (yüzde 10) sistemine geçildi ve 1995, 1999, 2002, 2007 ve 2011 genel seçimleri buna göre yapıldı. Seçmen yaşı içinse, önce 21 yaşını bitirmiş olmak şeklindeki 61 anayasası hükmü korunmuş, daha sonra 20 yaşına girmiş olmak şartı getirilmiş, nihayet halen uygulanan 18 yaşını bitirmiş olmak hükmünde karar kılınmıştır. Seçilme yaşı da önce 61 anayasasındaki gibi 30 yaş olarak korunmuş, ancak 2005 yılında yapılan değişiklik ile 25’e indirilmiştir. Oyların nasıl hesaplanacağına dair sistem ile seçme ve seçilme yaşları, seçim çevresi, meclis üye sayısı ve seçimlerin yönetim ve denetimi vb ilişkin halen yürürlükte bulunan temel hükümler; başta 1982 Anayasası olmak üzere, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu ve 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nda ayrıntılarıyla düzenlenmişlerdir200. Türkiye’de yürürlükte bulunan seçim hukukunu düzenleyen mevzuatın, esas itibariyle Anayasa ile mevzubahis kanunlardaki kurallardan oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu minvalde Osmanlı döneminden günümüze kadarki süreci de içerecek şekilde, yapılan genel seçimler ve uygulanan temel ilkeleri gösterir bir tabloya bu çalışmada yer verilmesinin faydalı olacağı düşünüldüğünden aşağıya konuya ilişkin bir tablo çıkarılmıştır. 200 Söz konusu kanunlarda bugüne kadar birçok değişiklikler yapılmıştır. Buna göre 298 sayılı Kanun toplam 33 kez; 2839 sayılı Kanun toplam 12 kez; 2820 sayılı Kanun da toplam 19 kez değiştirilmiştir. Değişikliklerin tam listesi için bkz; Necmi Yüzbaşıoğlu; Anayasa Hukukunun Temel Metinleri, Beta Yayınları, İstanbul, Eylül 2008 (5. Baskı), s. 533-534; 563; 653. 138 Seçim Türü Genel Genel Genel Genel Genel Seçim Yılı 1. 1877 2. 1908 3. 1912 4. 1914 5. 1919 Çoğunluk/iki dereceli Çoğunluk-iki dereceli/ Ordu mensuplarının oy kullanamadığı seçimdir. Çoğunluk/iki dereceli/ İttihat ve terakki cemiyetinin seçimler üzerinde etkisi olmuştur Çoğunluk/iki dereceli/25 yaş uygulaması ve seçimin iki dereceli olması bu seçimin özelliğidir. Çoğunluk/sınırlı oy/ iki dereceli/. Seçimler 3 yılda ve gizli oyla yapılacaktır Uygulanan Sistem ve Temel Özelliği Heyet-i Teftişiye (Denetim Kurulu) Heyet-i İntihabiye (Seçim Kurulu) Aynı Uygulama Aynı Uygulama Aynı Uygulama 25/30/279 (50.000 erkek Osmanlı vatandaşı 1 milletvekili seçecektir) 25/30/242 (50.000 erkek Osmanlı vatandaşı 1 milletvekili seçecektir) 25/30/165 (50.000 erkek Osmanlı vatandaşı 1 milletvekili seçecektir) Seçimlerin Yönetim ve Denetimi 25/30/280 (50.000 erkek Osmanlı vatandaşı 1 milletvekili seçecektir) 25/30 (25) /130 (50.000 erkek Osmanlı vatandaşı 1 milletvekili seçecektir) Seçme-Seçilme Yaşı/ Vekil Sayısı/ Seçen Nüfus Türkiye’de Seçimlerin Tarihini ve Temel Özelliklerini Gösterir Tablo: Aynı Kanun-ı Muvakkat uygulanmıştır Aynı Kanun-ı Muvakkat uygulanmıştır Aynı Kanun-ı Muvakkat uygulanmıştır İntihab-ı Mebusan Kanun-ı Muvakkati (Milletvekili Seçimi Geçici Kanunu) 20 Temmuz 1324 (2 Ağustos 1908) Meclis Azasının Suret-i İntihab ve Tayinine Dair Talimat-ı Muvakkate (Meclis Üyelerinin Seçilme ve Atanma Biçimine İlişkin Geçici Yönetmelik) 10 Şevval 1293 (24 Ekim 1876) Uygulanan Mevzuat YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU 139 Genel Genel Genel Genel Genel Genel Genel Genel 6. 1920 7. 1923 140 8. 1927 9. 1931 10. 1935 11. 1939 12. 1943 13. 1946 Aynı Kanun-ı Muvakkat uygulanmıştır Aynı Uygulama Aynı Uygulama 18/30/317 20.000 erkek vatandaş 1 milletvekili seçecektir 22/30/399 40.000 vatandaş 1 milletvekili seçecektir Çoğunluk/ İki dereceli seçim kaldırılmıştır. Çoğunluk/iki dereceli Çoğunluk/iki dereceli Çoğunluk/iki dereceli/ Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. 18 kadın milletvekili parlamentoya girmiştir. Çoğunluk/iki dereceli 22/30/429 40.000 vatandaş 1 milletvekili seçecektir 22/30/455 40.000 vatandaş 1 milletvekili seçecektir 22/30/465 40.000 vatandaş 1 milletvekili seçecektir Aynı Kanun-ı Muvakkat uygulanmıştır Aynı Uygulama 18/30/316 Çoğunluk-/ iki dereceli/ Seçme yaşı 18, seçilme yaşı 30 20.000 erkek vatandaş 1 milletvekili seçecektir olarak belirlenmiştir Aynı Kanun-ı Muvakkat uygulanmıştır 17 Aralık 1942 tarih ve 4320 sayılı Mebus Seçimi Kanunu 5 Haziran 1946 tarih ve 4918 sayılı Milletvekilleri Seçimi kanunu Aynı Uygulama Teftiş Heyeti/ Seçim Kurulları Seçim Kurulları/ Seçim komisyonları Aynı Kanun-ı Muvakkat uygulanmıştır 1908 Tarihli Kanun-ı Muvakkat uygulanmıştır Aynı Uygulama Çoğunluk/iki dereceli/ 20000 kişiye 1 milletvekili seçilecek şekilde düzenlenmiştir. 18/30/287 20.000 erkek vatandaş 1 milletvekili seçecektir Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Namına İntihab Hakkındaki Tebliğ Aynı Uygulama 18/30 (25) /437 Her livadan 5 mebus Çoğunluk/iki dereceli/ Mutlak çoğunluk sistemi uygulanmıştır/ Bir defaya mahsus uygulanmıştır. YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK Genel Genel Genel Genel Genel Genel Genel Genel 14. 1950 15. 1954 16. 1957 17. 1961 18. 1965 19. 1969 20. 1973 21. 1977 Barajsız D’hondt uygulanmıştır/ Her il bir seçim bölgesi olmuştur. Barajsız D’hont sistemi uygulanmıştır/oy pusulalarına tercih işareti uygulaması getirilmiştir. Barajsız D’hont sistemi uygulanmıştır Milli bakiye sistemi uygulanmıştır. Meclis için Nispi temsil Senato için tek dereceli seçim öngörülmüştür. Çoğunluk Çoğunluk Çoğunluk Aynı Kanun 26 Nisan 1961 tarih ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun/25 Mayıs 1961 tarih ve 306 sayılı Milletvekili Seçimi kanunu/13 Temmuz 1965 Tarih ve 648 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu Aynı Kanunlar Aynı Uygulama Seçim Kurulları Aynı Uygulama Aynı Uygulama Aynı Uygulama Aynı Uygulama 21/30/450 21/30/450 21/30/450 21/30/450 Aynı Kanunlar Aynı Kanunlar Aynı Kanunlar Aynı Kanun Aynı Uygulama 40.000 vatandaş 1 milletvekili seçecektir 22/30/610 40.000 vatandaş 1 milletvekili seçecektir 21/30/450 16 Şubat 1950 tarih ve 5545 sayılı Milletvekilleri Seçimi kanunu Seçim Kurulları 22/30/487 40.000 vatandaş 1 milletvekili seçecektir. YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU 141 Genel Genel Genel Genel Genel Genel Genel Genel 22. 1983 23. 1987 142 24. 1991 25. 1995 26. 1999 27. 2002 28. 2007 29. 2011 Ulke barajlı D’hondt Ülke barajlı D’hondt Ülke barajlı D’hondt Ülke barajlı D’hondt Ülke barajlı D’hondt Çifte barajlı D’hondt kontenjan Çifte barajlı D’hondt kontenjan Çifte barajlı D‘hondt Aynı Uygulama Aynı Uygulama Aynı Uygulama Aynı Uygulama Aynı Uygulama Aynı Uygulama Aynı Uygulama Aynı Uygulama 21/30/400 20/30/450 20/30/450 18/30/550 18/30/550 18/30/550 18/25/550 18/25/550 Aynı Kanunlar Aynı Kanunlar Aynı Kanunlar Aynı Kanunlar Aynı Kanunlar Aynı Kanunlar 26 Nisan 1961 tarih ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun/10 Haziran 1983 tarih ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu/22 Nisan 1983 Tarih ve 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu Aynı Kanunlar YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU IV. YÜKSEK SEÇİM KURULU’NUN YAPISI, GÖREV VE YETKİLERİ IV. A. Yapısı Yüksek Seçim Kurulu’nun kuruluşuna ilişkin düzenleme, Anayasanın 79. maddesinde ve 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 11. maddesinde yer almaktadır. 298 Sayılı Kanunun 11. maddesinde, Anayasanın 79. maddesindeki genel ilkelerin nasıl uygulanacağını gösteren ayrıntılar yer almaktadır. Buna göre, Yüksek Seçim Kurulu yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşmaktadır. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından, üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler (m.11/1). Yüksek Seçim Kurulu üyeleri altı yıl süreyle görev yaparlar. Süresi sona eren üyenin yeniden seçilmesi mümkündür (m. 11/2). Eski üyeler yeni üyelerin tamamının seçilmelerine kadar görevlerine devam ederler (m. 11/3). Başkanvekili, başkanlık görevlerinin yapılmasında başkana yardım ve bulunmadığı zaman ona vekillik eder. Başkanvekilinin de engeli halinde, asıl üyelerin en yaşlısı başkanlık görevini yerine getirir (m. 11/4). Her yenileme seçiminden sonra, Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştay’dan seçilmiş üyeler arasından ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Başkan ve başkanvekili ad çekmeye girmezler (m. 11/5). Başkan veya başkanvekilinin bu görevi bırakması halinde, boşalan yer için Yüksek Seçim Kurulunca yeniden seçim yapılır; başkan veya başkanvekilliğinden ayrılan üye, bu göreve yeni seçilen üyenin yerini alır (m. 11/6). Yüksek Seçim Kurulu Başkanı, Başkanlık görevi süresince kurumundan izinli sayılır. Ancak kurumundaki aylık, ödenek ve her türlü zam ve tazminatlar ile diğer özlük haklarından aynen yararlanmaya devam eder (m. 11/7). Yüksek Seçim Kurulunun sekreterlik ile idari, mali ve diğer yardımcı hizmetlerini yürütmek üzere, kurul bünyesinde “İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı” kurulmuştur (m. 11/8). Daire Başkanı ile şube müdürleri, Yüksek Seçim Kurulu Başkanının teklifi üzerine, Yüksek Seçim Kurulu kararı ile diğer personel ise Yüksek Seçim Kurulu Başkanı tarafından atanır (m. 11/9). Yüksek Seçim Kurulunun görev süresi biten üyeleri yerine yenilerinin belirlenmesi için üç yılda bir ocak ayının ikinci yarısında seçim yapılır (m. 12/1). Bu süre içinde üye sayısında azalma olursa, eksiklik yukarıda açıklandığı şe- 143 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK kilde tamamlanır. Bu yoldan seçilen kimse, yerine seçildiği üyenin süresini tamamlar. Seçim, başkan veya başkanvekilinin kuruldan ayrılmış olması nedeniyle yapılmış ise, yeni üyenin de katılmasıyla başkan veya başkanvekili seçimi yapıldıktan sonra bu seçimin sonucuna ve 11. maddenin son fıkrasında belirtilen esasa göre yeni üyenin yeri belirlenir (m. 12/2). Yüksek Seçim Kurulu başkan ve üyelerinin bu görevlerinden ancak adaylıklarını koymaları halinde çekilebilecekleri 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 17. maddesinde düzenlenmiştir (m. 17/1). Bununla birlikte il ve ilçe seçim kurullarında görevlendirilen hâkimlerin görevli bulundukları seçim çevrelerinde, eşleri ve ikinci dereceye kadar (bu derece dâhil) kan ve sıhrî hısımları adaylıklarını koydukları veya aday gösterildikleri takdirde, bu hâkimlerin seçim kurullarındaki görevlerinden çekilme zorunluluğu Yüksek Seçim Kurulu başkan ve üyeleri için geçerli değildir (m. 17/3). Ancak aynı maddenin son fıkrasında başka bir sınırlamaya yer verilmiştir. Buna göre Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve üyeleri, eşleri ve ikinci dereceye kadar (bu derece dâhil) kan ve sıhrî hısımları hakkındaki işlemlerde kurul toplantılarına katılamazlar (m. 17/4). IV. B. Görev ve Yetkileri Yüksek Seçim Kurulu’nun görev ve yetkilerine ilişkin temel düzenlemenin Anayasa’nın 79. maddesinde yer aldığı yukarıda ifade edilmişti. Buna göre seçimlerin, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılacağı hükme bağlanmıştır (Anayasa m. 79/1). Söz konusu yargı organlarının (Yüksek Seçim Kurulu’nun yargı organı olup olmadığı hususu daha sonra değerlendirilecektir) en önemlisi ve seçim uyuşmazlıklarında nihai karar mercii olarak da “Yüksek Seçim Kurulu” gösterilmiştir (Anayasa m. 79/2). Anayasa, Yüksek Seçim Kurulu ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkilerinin kanunla düzenleneceğini hükme bağlamıştır (Anayasa m. 79/3). Buna göre, Yüksek Seçim Kurulu’nun görevleri sadece Anayasa’da değil, aynı zamanda 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’da, 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nda ve 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nda yer almaktadır. Söz konusu kanunlara bakıldığında ise Yüksek Seçim Kurulu’nun görev ve yetkilerinden bir kısmının yargısal, bir kısmının da idari olduğu görülmektedir. Bu nedenle Yüksek Seçim Kurulu’nun görev ve yetkileri, yargısal ve idari olarak ikiye ayrılarak incelenecektir. Yargısal ve İdari ayrımı ise genel olarak; seçim işleminin başlamasından bitimine kadar ki tüm aşamalar “idari” görev ve yetki alanı içinde, seçimlerin bitişi sonrasın- 144 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU da ortaya çıkan sonuçlara itiraz ve bu itirazların kesin karara bağlanması ise “yargı” görev ve yetki alanı içinde mülahaza edilerek yapılmıştır. IV. C. Yargısal Görev ve Yetkileri Yukarıda da ifade edildiği gibi 1982 Anayasası’nın 79. maddesinde seçimlerin, “yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılacağı” belirtildikten sonra, “seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama”k ifadesiyle Yüksek Seçim Kurulu’nun yargısal görev ve yetkilerinin genel çerçevesi çizilmiştir. Bundan başka 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 14. maddesinde de Yüksek Seçim Kurulu’nun görev ve yetkileri 14 madde halinde düzenlenmiştir. Söz konusu 14 maddeden 5’i yargısal görev ve yetkiler olarak kabul edilebilir. Buna göre; İl seçim kurullarının teşekkülüne, işlemlerine ve kararlarına karşı yapılacak itirazları, oy verme gününden önce ve itiraz konusunun gerektirdiği süratle, kesin karara bağlamak (m. 14/5); Adaylığa ait itirazlar hakkında bu Kanun ve özel kanunları gereğince kesin karar vermek (m. 14/6); İl seçim kurullarınca, oy verme günü işlemleri hakkında verilmiş olan kararlara karşı yapılan itirazları derhal inceleyip kesin karara bağlamak (m. 14/7); İl seçim kurullarınca düzenlenen tutanaklara karşı yapılan itirazları inceleyip kesin karara bağlamak (m. 14/8); Seçimlerden sonra, kendisine süresi içinde yapılan, seçimin sonucuna müessir olacak ve o çevre seçiminin veya seçilenlerden bir veya birkaçının tutanağının iptalini gerektirecek mahiyette itirazları, altkurullara yapılan itirazların silsilesine ve sürelerine uygunluğunu araştırmaksızın inceleyip kesin karara bağlamak (m. 14/9) şeklinde sıralanabilir. 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 22. maddesinde; “Adayların geçici olarak ilanından itibaren iki gün içinde il seçim kuruluna itiraz edilebilir. İtirazlar, il seçim kurullarınca, en geç iki gün içinde karara bağlanır. İlgililer, bu kararlara karşı iki gün içinde Yüksek Seçim Kurulu’na itiraz edebilirler. Yüksek Seçim Kurulu, üç gün içinde ve en geç kesin aday listelerinin ilanı 145 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK gününe kadar bu itirazları karara bağlar” hükmüyle yargısal görev ve yetkilerinden bir diğerine işaret edilmiştir. Yine 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 51. maddesiyle; “milletvekili adaylarının önseçim ile belirlenmesinde, adayların tutanaklarına ilişkin itirazların Yüksek Seçim Kurulu’na yapılacağı, tutanakların iptaline karar verildiği takdirde, seçildikleri anlaşılanlara Yüksek Seçim Kurulu tarafından tutanaklarının verileceği”, yargısal bir görev olarak Yüksek Seçim Kurulu’na verilmiştir. IV. D. İdari Görev ve Yetkileri Yargı sistemlerinde, esas görev yargıya ilişkindir ve idari görevler, görev taksimatı ve teşkilatlanma gibi belli başlı birkaç konuyla sınırlıdır. Oysa Yüksek Seçim Kurulu’nun yargısal görevlerinin yanı sıra, önemli ölçüde idari görevleri de bulunmaktadır. Nitekim, Anayasa’nın 79. maddesinde “seçimlerin, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılacağı, seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma …” ibaresinden Yüksek Seçim Kurulu’nun “idari” görev ve yetkisinin genel sınırları anlaşılmaktadır. Yüksek Seçim Kurulu’nun diğer idari görev ve yetkileri; 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’da ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nda ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 14. maddesinde idari nitelikli görev ve yetkiler; Seçimlerde, içine oy pusulası konulacak olan zarfların, icabında her seçim için başka başka renk ve ölçüde olmak ve gerek piyasada, gerek Devlet Malzeme Ofisince imal edilen veya ettirilen veya depolarında bulunan zarfların renklerinden ve ölçülerinden farklı ve kağıdında “Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Seçim Kurulu” filigranı bulunmak üzere, yeteri kadar özel zarf imal ettirmek ve bu imalatı, kağıt hamurundan başlayarak zarfın, imaline ve teslim alınmasına kadar olan safhalarını; yapılacak işin hacmi, süresi ve niteliği dikkate alınarak belirleyeceği kendi üye veya üyelerinin veya imal ve teslim yerinde yetki vereceği ilçe seçim kurulu başkanının, il seçim kurulu başkanı ya da üyesi hâkim veya hâkimlerinin devamlı gözetim ve denetimi altında yaptırmak ve bu zarfları il seçim kurullarına, her ilin ihtiyacına yetecek sayıda, alındı belgeleri karşılığında göndermek (m. 14/1); 146 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU Özel zarfların imali için gerekli “Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Seçim Kurulu” filigran kalıpları ile zarf ölçü kalıplarını yaptırıp gerekli miktarda kağıt ve zarf imalinden sonra saklamak; Katlanıp bir kenarı yapıştırıldıktan sonra zarf haline gelebilen “Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Seçim Kurulu” filigranını taşıyan birleşik oy pusulalarını, her (400)’ü ve her (400)’lük paketi, aynı numarayı taşımak üzere bastırmak ve her sandık için bir paket, ilçe seçim kurullarına zamanında ulaştırmak(m. 14/2); Oyunu kullanan seçmenin parmağının işaretleneceği özel boyayı ithal veya imal ettirmek, sandık kurullarında zamanında bulundurmak, saklamak (m. 14/1); 298 Sayılı Kanun’da söz konusu edilen bütün işlemlerin gerektirdiği form, evrak, liste gibi her türlü basılı kâğıdın tasarım ve baskısını yaptırmak, il ve ilçe seçim kurullarına zamanında ve ihtiyacı kadar ulaşımını sağlamak (m. 14/3); Tüzüklerine göre ilk genel kongresini yapmış olup, illerin en az yarısında ve en az altı ay evvel il ve ilçe teşkilatını kurmuş bulunan siyasi partilerin adlarını, ilçe seçim kurullarının yeniden kurulması için öngörülen ayların ikinci haftasında tespit ve ilan etmek (m. 14/4); İl ve İlçe seçim kurullarının teşekkülünü sağlamak (m. 14/5); İl seçim kurulları başkanlıklarınca seçim işlerinin yürütülmesi hakkında sorulacak hususları derhal cevaplandırmak ve seçimin bütün yurtta düzenle yapılmasını sağlayacak tedbirleri almak ve bu hususta gereken genelgeleri zamanında yapmak (m. 14/10); Seçime katılabilmeleri için kanun tarafından aranan şartları yerine getiren siyasi partileri tespit ve seçimin başlangıç tarihinden on gün, seçimin yenilenmesi halinde yenileme kararının ilanından sonraki beş gün içinde ilan etmek (m. 14/11); Seçmen Kütüğü Genel Müdürlüğü kuruluş ve işleyişi ve diğer çalışma konuları ile ilgili ilkeleri belirlemek, yönetmelikleri yayınlamak, programlarını yapmak ve denetlemek (m. 14/12). Yurtdışı İlçe Seçim Kurulunun oluşturulmasını ve yurtdışında bulunan vatandaşların oy kullanmalarını sağlamak üzere gerekli tedbirleri almak (m. 14/13) 147 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK Son olarak, aynı kanunun 5435 sayılı kanunla değişik 18. maddesinin 3. fıkrasında; seçmen sayısı 25 bini aşan ilçelerde seçim evrakının dağıtım ve toplanması sandık kurul başkanları ve en az bir üyenin eğitimi ile sandık kurullarından sonuçların alınması ve birleştirilerek bağlı olduğu ilçe seçim kuruluna teslim görevini niyabeten yerine getirmek amacıyla, geçici ilçe seçim kurulları oluşturulabileceği, bu kurulların çalışma usul ve esasların, kurulacağı ilçeler ile sayısı ve görev süresinin Yüksek Seçim Kurulu tarafından kararlaştırılacağı ilave idari bir görev ve yetki olarak hüküm altına alınmıştır. Yüksek Seçim Kurulu’na, 14. maddenin yanında ayriyeten, ek ve geçici maddelerle verilen bazı görev ve yetkiler de vardır. Bunları da şu şekilde sıralamak mümkündür; Yüksek Seçim Kurulu tarafından, Türkiye Radyoları vasıtasıyla, haber yayınları saatinde veya başka uygun saatlerde yayımlanacak bildirilerle; vatandaşın ilgisi uyandırılmak ve kendisine seçmen olmanın görev ve yetkileri hatırlatılmak suretiyle; daimi seçmen kütüklerinin düzenlenmesi, ilk sayım ve yazım işlerinin yapılması, yeniden yapılacak yazım işlemleri, denetlemeler, sandık seçmen listelerinin düzenlenmesi, askıya çıkarılması ve askıdan indirilmesi, itiraz ve ilave kayıt işlemlerinin ne şekilde yapılacağı, seçmen kartlarının dağıtılması ve oy verme konusunda yapılacak işlemler, sair lüzum görülen hususlarla birlikte, süreler de belirtilerek duyurulur (298 Sayılı Kanun ek madde 1/1). Ayrıca, il ve ilçe seçim kurulları tarafından alışılmış yayın araçları ile halkın ilgisini uyandıracak aynı nitelikteki bildirilerle keyfiyet ilan olunur (298 Sayılı Kanun ek madde 1/2). Her seçmenin, kütüklere ve bunlara uygun olarak sandık seçmen listelerine eksiksiz geçmesi seçmen kartlarının dağıtılmasının tam yapılması, ilkesine uygun olarak, Yüksek Seçim Kurulu, her konuda yapılacak işlemleri, yayımlayacağı genelgelerle gösterir. İl ve ilçe seçim kurulu başkanları da, bu ilke ve Yüksek Seçim Kurulunun genelgeleri doğrultusunda, bölgelerindeki görevlilerin eğitimini ve görevlerini yapmalarını sağlarlar (298 Sayılı Kanun ek madde 1/4). Yüksek Seçim Kurulu, zorunlu gördüğü takdirde, adaylığa müracaat tarihi, müracaatların incelenmesi, adaylığa karşı itiraz, itirazların karara bağlanması, adayların geçici ve kesin ilanı gibi seçim işlemleri için bu Kanunda veya başka kanunlarda öngörülen tarihleri ve süreleri değiştirebilir. Yüksek Seçim Kurulu bu kararını gerekçesiyle birlikte derhal ilan eder. Şu kadar ki, süre 148 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU ve tarihlerde değişiklik yapma yetkisi, siyasi partilerce gösterilecek adaylar hakkında kullanılamaz (298 Sayılı Kanun ek madde 4). Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halkoyuna sunulmasında kullanılacak olan oy pusulalarının şekli; oy verme, oyların sayım ve dökümü, geçersiz oyların tespiti, sonuçların tutanağa geçirilmesi, ilçe, il ve Yüksek Seçim Kurulunca yapılacak birleştirme işlemleri; halkoyuna sunulan kanunla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisindeki çoğunluk ve azınlık görüşleri ile Cumhurbaşkanının görüşünün ve halkoyu sonuçlarının Türkiye Radyo ve Televizyonları aracılığı ile seçmenlere açıklanması ilkeleri bu Kanunda yer alan benzer hükümler dikkate alınarak Yüksek Seçim Kurulunca tespit ve ilan edilir (298 Sayılı Kanun ek madde 5). Aynı kanunun geçici 18. maddesi Yüksek Seçim Kurulu’na, seçmen kütüğü tam olarak oluşturulup işlerlik kazanıncaya kadar yapılacak seçimlerde ve halk oylamalarında kullanılacak seçmen kütüklerinin düzenlenmesi; kütüğe yazılma, muhtarlık bölgesi askı listelerinin düzenlenmesi, askıya çıkarılması, askı süresi, sandık seçmen listelerinin ayrılması, kesinleşmesi ve kütüğün güncelleştirilmesi esas ve ilkeleri ile listelere itiraz yöntemleri ve sürelerini, seçimlerin özellikleri gözetilmek suretiyle, tespit ve ilan etme görev ve yetkilerini de vermiştir. 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nda da Yüksek Seçim Kurulu’na verilen birçok idari görev ve yetki bulunmaktadır. Bunlar; Seçim çevreleri ve her seçim çevresinin çıkaracağı milletvekili sayısı, Yüksek Seçim Kurulu tarafından, genel nüfus sayımı sonuçlarının açıklanmasından itibaren en geç altı ay içinde, tespit edilerek Resmi Gazete, radyo ve televizyonla ilan edilir (m. 5), Seçimlerin yenilenmesine veya ara seçimi yapılmasına karar verildiği hallerde, Yüksek Seçim Kurulu, bu Kanun ile 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun seçimlere ilişkin olarak tespit ettiği süreleri kısaltarak uygulayabilir (m. 9), Herhangi bir sebeple eksik aday göstermiş bulunan siyasi partilerin genel merkezlerindeki yetkili organlarına Yüksek Seçim Kurulu tarafından, eksiklerin derhal tamamlanması lüzumu bildirilir (m. 13/1), 149 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK Siyasi partilerin genel merkezleri, seçime katılacakları, seçim çevrelerine ait aday listelerini Yüksek Seçim Kuruluna verirler. Yüksek Seçim Kurulu, bunları derhal il seçim kurullarına bildirir. Yüksek Seçim Kurulu, bütün siyasi partilerin aday listelerini Resmi Gazete ve radyo ile, il seçim kurulları da kendi çevrelerine ait olanları alışılmış araçlarla geçici listeler halinde ilan ederler (m. 20/1, 2), Yüksek Seçim Kurulu bağımsız milletvekili adaylığı için yapılacak başvuru kendisine ulaştığında başvuruları, alışılmış araçlarla geçici listeler halinde ilan ederler (m. 21/1), Adaylıklar kesinleştikten sonra, Yüksek Seçim Kurulu bütün adayları oy verme gününden önceki ellibeşinci gün, seçim çevreleri itibariyle Resmi Gazete ve radyo ile ilan eder (m. 24/1), Milletvekili seçimlerinde kullanılacak siyasi partilerin birleşik oy pusulaları ile bağımsız adayların oy pusulaları Yüksek Seçim Kurulu tarafından bastırılır. Birleşik oy pusulasında siyasi partilerin sırası seçime katılan siyasi parti temsilcileri huzurunda Yüksek Seçim Kurulu tarafından çekilen kura ile belirlenir (m. 26/a,b), Her sandıkta kullanılacak birleşik oy pusulaları dörtyüzlük paketler haline getirilerek Yüksek Seçim Kurulunca numaralanıp mühürlendikten sonra yeteri kadar zarf ile birlikte seçim çevrelerine gönderilir (m. 27/1), Genel Seçimlerde ülke genelinde, ara seçimlerde seçim yapılan çevrelerin tümünde, geçerli oyların % 10”unu geçmeyen partiler milletvekili çıkaramazlar. Yüksek Seçim Kurulu, bütün illerden alınan bilgilere göre, Türkiye genelinde geçerli oyların toplamını yapar ve her siyasi partinin aldığı geçerli oy toplamını genel geçerli oy toplamına bölerek, siyasi partilerin ülke genelinde aldığı oy yüzdesini hesaplar ve yüzde onluk barajı aşan siyasi partilerin isimlerini il seçim kurullarına bildirir ve ilan eder. Bu ilandan sonra, bir veya birkaç seçim çevresinde, seçimin iptaline karar verilmesi ülke genelinde alınan oy yüzdesinin yeniden tespitini gerektirmez (m. 33/1,3,4), Milletvekili seçilenlere il seçim kurulu tarafından, milletvekili seçildiklerine dair verilen tutanaklardan iki örneği de Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığına en seri vasıtayla gönderilir. Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı tutanaklardan birini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verir (m. 36/2), 150 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU İl seçim kurullarından milletvekili seçilenlerle ilgili bilgi verildikçe, Yüksek Seçim Kurulu bu bilgileri bekletmeden radyo ve televizyon ile derhal yayımlar. Bütün illerden verilecek bilgiler tamamlanır tamamlanmaz, tasdikli tutanak suretlerinin alınması veya itiraz varsa bu itirazın incelenerek karara bağlanması beklenmeksizin, her partinin kazandığı milletvekili sayısı ve milletvekili seçilenlerin ad ve soyadları Yüksek Seçim Kurulunca Türkiye Radyo ve Televizyonları ile derhal yayımlanır. Seçim sonuçlarını gösteren tutanakların bütün illerden gönderilmesi üzerine, Yüksek Seçim Kurulu, en kısa zamanda Radyo ve Televizyon ve Resmi Gazete ile ikinci bir bildiri yayımlanarak, iller ve seçim çevreleri itibariyle, milletvekili seçilenlerin ad ve soyadlarını, seçmen sayısını, oy kullanan seçmen sayısını, katılma oranını, geçerli oy pusulası sayısını her parti ile bağımsız adayların kazandıkları oy sayısını açıklar (m. 37/1,2,3). IV. E. Yüksek Seçim Kurulu’nun Hukuki Yapısı 1982 Anayasası, yüksek mahkemeleri yargı bölümünde sırayla saymıştır; Anayasa Mahkemesi m. 146, Yargıtay m. 154, Danıştay m. 155, Askeri Yargıtay m. 156, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi m. 157, Uyuşmazlık Mahkemesi de m. 158’de düzenlenmiştir. Ancak Yargıtay ve Danıştay üyeleri arasından seçilen üyelerden oluşan Yüksek Seçim Kurulu’na bu başlık altında değil, Yasama bölümünde ve “Seçimlerin genel yönetim ve denetimi” başlığını taşıyan 79. madde de yer vermiştir. Bu nedenle de Yüksek Seçim Kurulu’nun yargı organı olup olmadığı hususu, gerek mahkeme kararlarında gerekse doktrinde tartışma konusu edilmiştir. Yüksek Seçim Kurulu gibi demokrasinin tecellisi bakımından kilit önemi haiz bir kurumun hukuki statüsünün, tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde netleştirilmesinin ehemmiyeti, yeni bir anayasanın yapımının tartışıldığı bu günlerde aşikârdır. Esas itibariyle Yüksek Seçim Kurulu’nun hukuki mahiyeti konusunda iki farklı görüş bulunmaktadır. Birincisi, Yüksek Seçim Kurulu’nun “kendine özgü görevleri olan bir kurul” olduğunu dolayısıyla bir yüksek mahkeme olmadığını, ikincisi ise “bir yüksek mahkeme” olduğunu ileri sürmektedir. Her iki görüş de Anayasa Mahkemesince farklı tarihlerdeki kararlarında ifade edilmiştir201. 201 Anayasa Mahkemesinin YSK’nın yüksek mahkeme sayılamayacağına ilişkin kararı için bkz; 18.2.1992 tarih ve Esas: 1992/12, Karar: 1992/7 Sayılı Gerekçeli Kararı, 13.5.1992 tarih ve 21227 Sayılı Resmi Gazete. Yüksek mahkeme sayan kararı için bkz; 06.03.1973 gün, E. 72/56, K. 73/11, AYMKD., Sayı: 11, s.144. 151 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK Dolayısıyla Yüksek Seçim Kurulu’nun hukuki yapısına ilişkin tartışmanın Anayasa Mahkemesinin bu farklı içtihatlarından kaynaklandığı söylenebilir. Zaten gerek doktrinde gerekse diğer yüksek mahkeme kararlarında hâkim görüş Yüksek Seçim Kurulu’nun bir üst/karma yargı olduğu yönündedir202. Tabii bizzat Yüksek Seçim Kurulu’nun kendisi de, kendini bir üst/karma yargı organı olarak kabul etmektedir203. V. ÇAĞDAŞ DEMOKRATİK REJİMLERDE SEÇİMLERİN YÖNETİM VE DENETİMİ Seçime ilişkin uyuşmazlıkların çözümlenebilmesi, seçim sonuçlarını etkileyecek olması nedeniyle büyük öneme sahiptir. Çünkü seçim öncesinde veya sonrasında seçimin sağlıklı ve geçerli olmaması sonucunu doğurabilecek ve bu nedenle de seçimin iptaline kadar gidilebilecek uyuşmazlıklar meydana gelebilir. Bu uyuşmazlıkların, tarafsızlığından kuşku duyulmayacak bir organ tarafından çözümü, hiç şüphe yok ki seçimin ciddiyeti ve dürüstlüğü ve demokratik sistemin işleyişi bakımından güçlü bir teminat oluşturacaktır. Dolayısıyla burada seçimin sonucunu değiştiren ya da etkileyen hususlara ilişkin “başvuru nereye yapılacak, yapılan başvuru hangi ölçüde çözümlenecek?” sorularının cevaplanması oldukça önem arz etmektedir.204 Seçim uyuşmazlıklarının çözümünde, başka bir ifadeyle seçimlerin denetiminde, politik etkilerden arınmış bağımsız ve tarafsız duruş sergileyebilmek oldukça zor görünmektedir. Bu nedenle de; “tarafsızlığı konusunda tereddüt edilmeyecek bir organ tarafından uyuşmazlıklar çözümlenmelidir” anlayışından hareket ettiğimizde iki farklı uygulama karşımıza çıkmaktadır. Buna göre; bazı ülkelerin seçime ilişkin ve seçim sonucunu etkileyecek uyuşmazlıkların kendi parlamentoları tarafından çözümlenmesini esas almışlardır 202 Özbudun, Teziç ve Armağan’ın YSK’yı yüksek mahkeme sayan görüşleri için bkz; Gürbüz Özdemir; “Yüksek Seçim Kurulu’nun Niteliği”, EÜHFD, C. XIV, Sayı: 1–2 (2010),s. 124126. 203 “Anayasa’da “Yasama Bölümü” içinde yer alan Yüksek Seçim Kurulu, yalnız seçimlerin genel yönetim ve denetimini yürüten bir kurul değildir. Yargıtay ve Danıştay’ın kendi içlerinden çıkardıkları üyelerden oluşan seçimlerin yargısal denetimini de sağlayan karma egemen üst yargı merciidir.”. Bkz; Yüksek Seçim Kurulu Resmi Web Sitesi; http://www.ysk.gov.tr/ysk/ index.html. (İnternet erişimi: 11.03.2012). 204 Bingöl; Yüksek Seçim Kurulu ve Yüksek Seçim Kurulu Kararlarının Demokratik Seçime Etkileri, s. 67. 152 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU ki bu uygulama, “parlamentonun üstünlüğü” ilkesinden neşet etmektedir. Ancak buna karşılık olarak da; parlamentoların, kendi üyelerinin seçiminde denetim yetkisine sahip olmasının demokratik anlayışla bağdaşmayacağı ileri sürülmektedir. Çünkü meclis tarafından yapılan denetimde, Fransa’da V. Cumhuriyet Anayasasına kadarki dönemde olduğu gibi, mecliste çoğunlukta olanlar kendi milletvekillerinin seçimlerine herhangi bir müdahalede bulunmayacaklar, bununla birlikte muhalefetteki milletvekillerinin seçimlerini geçersiz kılmak maksadıyla onların seçim tutanaklarını reddedebileceklerdir.205 Dolayısıyla meclise böyle bir görev verilmesi halinde, mecliste çoğunluğa sahip olan partinin siyasi mücadelesini bir kenara bırakarak, tarafsız ve hakkaniyete uygun karar verebilmesinin çok zor olacağı ileri sürülmektedir.206 Nitekim meclislerin siyasi nitelik taşıması, hukuken sorumsuz olması, sükûnet ve tarafsızlığa sahip olamamasının onlara bu şekilde yargısal bir görevin verilmesini engelleyeceği, zira uyuşmazlığın çözümünün hakkaniyete uygun davranmayı zorunlu kıldığı, hakkaniyetin gerçekleşmesinin de ancak yargının tarafsızlık ve bağımsızlığı ile sağlanabileceği aşikârdır. Ancak tüm bu olumsuzluklarına rağmen, “parlamento denetimi” yaklaşımını esas alanlar, denetim görevinin meclislere verilmesi durumunda, meclislerin bu görevi yerine getirirken hukuk kurallarına uygun hareket edilip edilmediğini göz önüne alarak, yargısal nitelikte bir denetim olan hukukilik denetimi yapabileceğini ve böylelikle kendilerini seçenlere karşı sorumluluklarını dikkate alıp, siyasi etki ve kaygılardan uzaklaşarak kendi saygınlık ve güvenilirliklerini ortaya koymak isteyebileceklerini ifade etmektedirler.207 Seçimin denetlenmesi ve seçim uyuşmazlıklarının ikinci çözüm yolu olarak da; bağımsız ve tarafsızlığı mevcudiyetinin ön şartı olmak lazım gelen “yargı” makamlarına bu işin verilmesi düşünülmüştür. Böylelikle yargı makamı tarafından uyuşmazlıkların giderilmesi hem “kuvvetler ayrılığı” ilkesine uygun düşecek, hem de birinci yolun mahzuru olarak görülen siyasi oyunlara meydan verilmeyecektir. Dolayısıyla seçilecek kişi için de bir güvence oluşturacaktır. Seçimlerin denetlenmesi ve seçim uyuşmazlıklarının çözümü görevinin yargı organına bırakılmasında da iki farklı uygulama görülmektedir. Buna göre; denetleme ve uyuşmazlıkların çözümü görevi, mevcut yargı organlarından birine ilave görev olarak verilebileceği gibi, bu maksatla ayrı bir yargı kurulu da oluşturulabilmektedir. 205 Erdoğan Teziç; Anayasa Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul, Ağustos 2009 (13. Baskı), s. 284. 206 Bingöl; a.g.e., s. 68. 207 Bingöl; a.g.e., s. 68. 153 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK Bu minvalde çağdaş demokratik rejimlerde seçimlerin yönetim ve denetimi meselesinin çözümü noktasında hangi yaklaşımların esas alındığına bakılacak olursa şu tespitler yapılabilir. Örneğin seçimlerin denetlenmesi ve seçim uyuşmazlıklarının çözümünde mevcut yargı organlarına bu işi ek görev olarak veren Fransız V. Cumhuriyet Anayasası, seçim uyuşmazlıklarının nihai karara bağlanmasını Anayasa Konseyi’ne (Conseil constitutionnel) bırakmıştır.208 Mahalli idarelerle ilgili seçimler konusunda çıkan uyuşmazlıklar ise idari nitelikte uyuşmazlıklar sayıldığından, çözümü idari yargının görevine girmektedir. Çünkü bu seçimlerle mahalli idarelerin karar ve aynı zamanda dolaylı da olsa yürütme organları belirlendiğinden, bir bakıma, bu seçimlerle çeşitli idari kuruluşlara yönetici atanması işlemleri bir ve aynı tutulmuştur.209 Belediye meclisi ve kantonal seçimler bakımından uyuşmazlıkların çözümünde idare mahkemeleri görevlidir. Yetkili idare mahkemesi ise seçimin gerçekleştirildiği yer mahkemesidir. Bölge meclisi seçimleri ile ilgili uyuşmazlıkların çözümü ise, ilk derece mahkemesi olarak Conseil d’Etat’ın (Devlet Konseyi/Fransız Danıştay’ı) görev alanına girmektedir. Çünkü bu durumda birden fazla idare mahkemesinin yetki alanına giren yerde seçimler yapılmaktadır. 1987 yılında idari istinaf mahkemeleri (cours administratives d’appels) kurulmuş ise de, kanun koyucu, ilk derece mahkemesi olan idare mahkemelerinin seçimler konusunda verdiği kararlara karşı bu mahkemelere değil, doğrudan Conseil d’Etat’a başvurulmasını uygun görmüştür.210 Mahkemeye yapılacak itiraz yazılı şekle tabidir. İtiraz hangi seçmene veya adaya ilişkin ise bunun başvuruda açıkça belirtilmiş olması gerekir. İtiraz süresi, seçim tutanağının düzenlenmesini takiben beş gündür. (Belediye ve kantonal seçimler için beş gün). Bölge meclisi seçimleri içinse on gündür. Vali de dava açabilir (itiraz edebilir). Onun içinse bu süre 15 gündür. Mahkemenin uyuşmazlığı çözmesi için tabi olduğu süre üç aydır. Mahkeme bu süre içinde uyuşmazlık hakkında bir karar vermek zorundadır. Mahkeme kararına karşı Conseil d’Etat’a başvuru süresi ise bir aydır.211 208 Fransa Anayasası madde 59, bkz; Avrupa Birliği Üyesi Bazı Ülkelerin Anayasaları, Adalet Bakanlığı Yayınları, Ankara, Mayıs 2011, s. 190. Aynı konuda bkz: Levent Gönenç; Türkiye’de Seçim Uyuşmazlıkları ve Çözüm Yolları, Adalet Yayınevi, Ankara, Şubat 2008, s. 34-35. 209 Michel VERPEAUX, Droit des collectivités territoriales, 2. éditions, puf, Paris, 2008, s. 186. 210 VERPEAUX, s. 186. 211 VERPEAUX, s. 186. 154 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU İdari yargıç seçimin iptaline karar verebileceği gibi, onu düzeltebilir ve sonuçları değiştirebilir de. Yargıç bu denetimi yaparken geniş bir değerlendirme yetkisine sahiptir. Seçimlerin yasal prosedüre ve koşullara uygun bir biçimde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğini değerlendirme konusunda oldukça geniş bir yetkiye sahiptir. Seçmeni etkileyecek bir nedenin varlığı seçimin iptaline karar verilebilmesi için yeterlidir.212 Federal Alman Anayasası genel seçimlerin denetim yetkisini ilk aşamada Federal Meclise vermesine rağmen, Federal Meclisin bu konuda verdiği kararlara karşı Federal Anayasa Mahkemesine başvurulacağını ve Federal Anayasa Mahkemesinin vereceği kararın kesin olduğunu hüküm altına almıştır.213 Almanya Federal Cumhuriyeti’nde seçim uyuşmazlıklarının nasıl çözümlendiği meselesine yakından bakılacak olursa şu hususların tespiti mümkündür; Federal Meclis (Bundestag) seçimleri federal seçimler olarak adlandırılmaktadır.214 Federal düzeyde seçimlerin idaresinde görev alan organlar Federal Seçim İşleri Başkanı (Bundeswahlleiter) ile Federal Seçim Komisyonu’dur (Bundeswahlausschuss). Federal Seçim İşleri Başkanı Federal İçişleri Bakanlığı tarafından atanır. Federal Seçim Komisyonu ise Federal Seçim İşleri Başkanının başkanlığında ve onun tarafından seçilen, seçme hakkına sahip sekiz kişi ile Federal İdare Mahkemesi’nin (Bundesverwaltungsgericht) iki üyesinden oluşur. Seçimlerin idaresinde görev alan diğer organlar federe birimler tarafından görevlendirilir.215 Dolayısıyla federal seçimler federal seçim organları ile federe seçim organları tarafından birlikte yürütülür. Bu kişilerin atanması konusunda Federal İçişleri Bakanlığı ile federe yönetimlerin sahip olduğu yetki dolayısıyla Almanya’da seçimlerin federal ve federe yürütme organlarının işbirliği ile yürütüldüğü söylenebilir. Bununla birlikte yargı mensupları da kısmen de olsa bu faaliyetlere katılmaktadır. Federal seçimlerin denetimi görevi Federal Anayasa (Grundgesetz) ile Federal Meclis’e verilmiştir. Federal Anayasa’nın 41. maddesinin ilk fıkrasına göre seçimle- 212 VERPEAUX, s. 186-187. Not: 6 ila 9 numaralı dipnotlarda atıf yapılan Fransızca kaynağın çevirisi için Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilimdalı Başkanı Doç. Dr. Gürsel Kaplan’a teşekkür ederim. 213 Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası madde 41, bkz; Avrupa Birliği Üyesi Bazı Ülkelerin Anayasaları, s. 229. Aynı konuda bkz: Gönenç; a. g. e., s. 36-37. 214 Pieroth, in: Jarass / Pieroth, Art. 41, Rn. 1. 215 Bkz. Alman Federal Seçim Kanunu (Bundeswahlgesez), m.8 vd.; Alman Seçim Düzeni Kanunu (Bundeswahlordnung), m. 1 vd. 155 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK rin denetimi görevi Federal Meclis’e aittir. Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre Federal Meclis’in bu konuda verdiği kararlara karşı Federal Anayasa Mahkemesi’ne (Bundesverfassungsgericht) itiraz edilebilir. Federal yapılanmanın sonucu olarak Almanya Federal Cumhuriyeti farklı federe devletlerden oluşmaktadır. İşte bu federe devletlerin yasama organlarında görev alacak kişilerin seçimi konusu federe devletlerin kendi mevzuatı ile düzenlenmiştir. Federe devlet mevzuatları birçok konuda benzer hükümler içerse de bunlar arasında önemli farklılıklar mevcuttur. Burada tüm federe devlet mevzuatları incelenemeyeceğinden, Federal Almanya’nın en kalabalık federe devleti olan ve başkenti Düsseldorf olan Nordrhein-Westfalen Federe Devleti’nin parlamento seçimlerine kısaca değinilecektir. Burada seçimler konusunda en üst derecede görev yapan organlar Federe Seçim İşleri Başkanı (Landeswahlleiter) ile Seçim Komisyonu’dur (Landeswahlausschuss). Burada, Seçim İşleri Başkanı, Federe Hükümet (Landesregierung) tarafından seçilir. Federe Seçim Komisyonu ise seçim başkanının başkanlığında, Federe meclisin (Landtag) kendi üyeleri tarafından seçtiği on kişiden oluşur. Komisyonda oyların eşitliği durumunda başkanın kullandığı yönde karar alınmış olur.216 Dolayısıyla Nordrhein-Westfalen Federe Devleti’nde seçimlerin idaresi yasama ve yürütme organlarının katılımı yoluyla gerçekleşmektedir. Seçimlerin denetimi ise yasama organına bırakılmıştır. NordrheinWestfalen Anayasası’nın (Verfassung für das Land Nordrhein-Westfalen) 33. maddesine göre seçimlerin denetimi görevi federe meclise aittir. Bu maddenin 3. fıkrasına göre federe meclisin seçim konusunda aldığı kararlara karşı Nordrhein-Westfalen Anayasa Mahkemesi’ne itirazda bulunulabilir. Almanya’da mahalli idare seçimleri ise yine federal yapılanmaya paralel olarak federe devletler arasında farklı şekilde düzenlenmiştir. Nordrhein-Westfalen Federe Devleti’nde mahalli idare seçimleri şu şekilde yapılmaktadır: Nordrhein-Westfalen Mahalli İdareler Seçim Kanunu’nun217 2. maddesine göre bir mahalli idarede yapılacak seçimlerde görev alan organlar; Seçim İşleri Başkanı (Wahlleiter) ve Seçim Komisyonudur (Wahlausschuss). Seçim işleri başkanları, seçimlerin yapılacağı mahalli idarelerin başkanlık görevin- 216 Bkz. Nordrhein-Westfalen Seçim Kanunu (Gesetz über die Wahl zum Landtag des Landes Nordrhein-Westfalen (Landeswahlgesetz)), m. 8 vd. 217 Gesetz über die Kommunalwahlen im Lande Nordrhein-Westfalen. Not: 12 ila 15 numaralı dipnotlarda atıf yapılan Almanca kaynakların çevirisi için Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Tahir Muradoğlu’na teşekkür ederim. 156 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU de bulunanlardır. Ancak bu kişilerin seçimde aday olmaları halinde, seçim başkanlığı görevi bunların resmi vekilleri tarafından yürütülür. Seçim komisyonu ise ilgili mahalli idarenin temsil organı tarafından seçilen dört, altı, sekiz veya on üyeden oluşur. Oyların eşitliği halinde başkanın oyu geçerlidir. Seçim sonuçlarının ilan edilmesinden itibaren bir ay içinde seçimlere itiraz edilebilir. İtirazlar seçim işleri başkanı tarafından karara bağlanır (m. 39). Seçim başkanının itiraz üzerine verdiği kararlara karşı idare mahkemeleri nezdinde dava açılabilir (m. 41). İngiltere, 1604 tarihindeki; “Goodwin v. Fortescue” davasından sonra yasama organının seçim uyuşmazlıklarını çözebilmesi uygulamasını kabul etmiştir218. Ancak bu uyuşmazlıkların çözüm sürecinde baştan sona kadar Avam Kamarası rol almaz. Türkiye’deki sisteme de ilham kaynağı olmuş (1950-54 arası) uygulamaya göre; öncelikle seçimlerin denetlenmesi ve seçim uyuşmazlıklarının çözümü maksadıyla Queen’s Bench Division adı verilen bir mahkeme, Yüksek Mahkeme üyelerinden ikisi tarafından kurulmakta, seçimi kaybeden adaylar veya seçmenlerin başvurusu üzerine denetim yapmaktadır219. Bu uygulama az önce de ifade edildiği gibi Türkiye’deki, seçimlerin denetimi ve uyuşmazlıkların çözümü maksadıyla ayrı olarak kurulmuş anayasal bir organ olarak Yüksek Seçim Kurulu’na benzemektedir. Buna “aracı (mutavassıt) sistem”220 veya “klasik model”221 (idari ve yargısal görevli parlamento) modeli de denmektedir. Buna göre ayrı bir organ tarafından seçime ait itirazlar incelenir ve elde ettiği sonuçlar meclise bir rapor halinde sunulur. Ancak, mahkeme kesin bir karar vererek itirazı sonuçlandırmak yetkisine sahip değildir. Mahkemeye verilen görev, Avam Kamarası Başkanlığı’na incelediği her olay hakkında rapor sunmaktır. Tutanakları kabul veya reddetme başka bir ifadeyle nihai ve kesin kararı verme yetkisi Avam Kamarası’ndadır. Bu da demokrasinin beşiği olarak bilinen İngiltere’de kamuoyunu tatmin etmekte ve çok önemli bir teminat olarak görülmektedir222. 218 Gönenç; a.g.e., s. 31. 219 Bingöl; a. g. e., s. 69. 220 Bingöl; a. g. e., s. 69. 221 Gönenç; a. g. e., s. 31. 222 Bingöl;a. g. e., s. 69. 157 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK Avrupa Birliği üyesi diğer ülkelere baktığımızda; Belçika, İtalya, Hollanda ve İsviçre’de de seçim uyuşmazlıklarının nihai çözüm mercii olarak ilgili ülke parlamentoları gösterilmiştir223. Danimarka’da seçimler içişleri bakanlığına bağlı “seçim birimi”nin gözetim ve denetiminde yapılır. Seçimlere ilişkin yapılan itirazlar içişleri bakanlığı vasıtasıyla Danimarka Parlamentosuna iletilir ve Parlamento tarafından nihai olarak çözümlenir224. Norveç’te (AB üyesi değil) seçimlerin yönetim ve denetimi “Yerel Yönetimler ve Kalkınma Bakanlığı” tarafından yapılır. Yerel seçim uyuşmazlıkları, adı geçen bakanlık tarafından nihai olarak çözümlenirken genel seçimlere ilişkin itirazlar ise Norveç Parlamentosu tarafından kat’i karara bağlanır225. Finlandiya’da adı geçen ülkelerden ayrı olarak içişleri bakanlığı yerine adalet bakanlığı seçimlerin yürütülmesinden sorumludur. Seçim sonuçlarına ilişkin (başkanlık seçimleri hariç çünkü itiraz yolu kapalı) nihai karar mercii Finlandiya “Yüksek İdare Mahkemesi”dir226. İspanya’da seçim işleri yarı yargısal nitelikli kurullar eliyle içişleri bakanlığı tarafından yerine getirilirken, nihai karar mercii olarak ise Anayasa Mahkemesi yetkilidir227. Anayasa mahkemesini nihai karar mercii olarak gösteren bir diğer devlet ise Avusturya’dır. Avusturya Anayasası meclis üyeleri seçiminin denetlenmesini Anayasa Mahkemesine bırakmıştır228. Dünyanın en köklü ve en eski demokrasilerinden biri olan Amerika Birleşik Devletleri’ndeki seçimler ve bundan doğan uyuşmazlıkların çözümü hakkında şunları söyleyebiliriz. Öncelikle oldukça kalabalık ve büyük bir federal devlet olmak bakımından ABD’de seçimle doldurulan çok sayıda makam/görev bulunmaktadır. Nitekim tek bir federal hükümete karşılık ülkede elli eyalet hükümeti, yerel yönetim birimlerinde (Counties/ şehirler, Municipalities/ belediyeler, Townships/ kasabalar, School Districts/ okul 223 Teziç; a. g. e., s. 284. 224 Gönenç; a. g. e., s. 32. 225 Gönenç; a. g. e., s. 33. 226 Gönenç; a. g. e., s. 35-36. 227 Gönenç; a. g. e., s. 35. 228 Avusturya Federal Anayasası madde 141, bkz; Avrupa Birliği Üyesi Bazı Ülkelerin Anayasaları, s. 82-83. 158 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU yönetim bölgeleri, Special Districts/ özel amaçlı bölgeler)229 300.000’in üstünde seçimle dolan pozisyon ve okul bölgesi, su bölgesi gibi yaklaşık 200.000 kadar da özel amaçlı bölge (special district) mevcuttur. Bir diğer deyişle, ABD seçmenleri sadece başkanlık ve Kongre seçimi için değil, aynı zamanda binlerce eyalet ve yerel hükümet yetkilisi için de oy kullanmaya çağrılmaktadır. Bu yerel hükümet yetkililerinin arasında; eyalet meclisi görevlileri, eyalet valileri ve vali vekilleri, eyalet denetçileri, ilçe komiserleri, kasaba ve şehirlerin belediye başkanları, hükümet görevlileri, hâkimler, emniyet müdürleri, adliye yetkilileri, şerifler, sulh yargıçları, okul kurulu, kolej kurulu, altyapı hizmetleri kurulu üyeleri ve kamu yararına çalışan diğer makamların üyeleri bulunmaktadır.230 Amerika Birleşik Devletlerinde seçimler ABD’de bazı federal hükümet ve çoğu eyalet ve yerel yönetim görevleri için seçimler çift yıllarda yapılır. Bazı eyalet ve yerel idari bölgelerdeyse tek yıllarda yapılır. Her dört yılda bir başkan ve başkan yardımcısı seçilir. Her iki yılda bir 435 üyeli Temsilciler Meclisinin tamamı ve 100 üyeli Senatonun yaklaşık üçte biri yenilenir. Dolayısıyla Amerikalıların hemen her yıl gerek federal gerekse eyalet yöneticileri için sandık başına gittiği söylenebilir. ABD karışık bir federal hükümet sistemine sahiptir. ABD anayasasına göre ulusal hükümet, federal/merkezi hükümettir ancak eyalet hükümetleri ve yerel yönetimler de federal hükümetin yetki kapsamına girmeyen konularda yetki sahibidir. Bu yetkilerden biri de seçimlerin organize edilmesi hususudur. Eyalet hükümetleri ve yerel yönetimlerin bölgelerindeki seçimleri organize etme konusundaki bağımsızlık seviyesi değişmekle birlikte bütün eyalet yönetimleri sık sık, kesin sonuçları olan ve iyi organize edilen seçimler yaparlar. 231 229 Eyaletlerin kendi sınırları içerisindeki en büyük mahalli idare birimi olan county’ler, bazı hizmetlerin yürütülmesinde üye eyalet adına, onun uzantısı gibi davranarak etkin rol oynar. Seçilmiş bir meclisi bulunan bu birimler, coğrafi bir bölge içerisinde faaliyet yürüten önemli bir mahalli idare birimidir. Connecticut ve Rhode Island dışında ABD’yi oluşturan üye federe devletlerin (eyaletlerin) tümünde var olan county’ler, New England eyaletindeki sadece yargı görevini ifa eden County Louissiana’da “Parish” adını alır. Genellikle bir yargı mercii olarak üye devletin ceza kanununu uygulayan county’ler, eyaletlerin vergileri ile mahalli vergileri tahsil eder, seçim yerleri ile seçim görevlilerini tayin eder ve seçimleri uygular. Okulları ve kütüphaneleri yönetir, yolları ve köprüleri yapar ve onarır. Sosyal tesisler kurmak şeklindeki diğer bazı görevleri de vardır. Bkz: Ufuk Ayhan; Amerika Birleşik Devletlerinde Yerel Yönetimler, Sayıştay Dergisi sayı:70, s. 106-107. 230 E-Journal USA, Cilt 12, Sayı 10, Ekim 2007, s. 32. http://usinfo.state.gov/pub/ejournalusa. html. (Erişim Tarihi: 03.03.2013). 231 http://photos.state.gov/libraries/istanbul/22897/ejournals/USA_Elections_InBriefTR.pdf, s.3. (Erişim Tarihi: 03.03.2013) 159 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK Federal bir görev için olsa bile aslında ABD’de seçim yerel düzeyde, yerel yetkililer tarafından yapılır. Bu da daha önce belirtildiği gibi genellikle il veya belediye görevlisi ya da sayman olan seçim yöneticileri için zorlu bir görevdir. Bu kişiler yıl boyunca seçmenlerin kaydını yapmaktan ve vatandaşların seçim için uygun olup olmadıklarını belirlemekten sorumludur. Ayrıca her seçim için oy pusulası hazırlar, geçerliliği onaylanan bütün adayların isminin listede olmasını sağlar ve karar verilecek bütün meselelerin doğru şekilde dile getirildiğinden emin olurlar. Oy pusulasının mümkün olduğunca basit ve kolay anlaşılır olmasını sağlarlar. Oy pusulası formu için ulusal bir standart mevcut değildir. Oy Hakkı Yasası gereğince seçim yetkilileri, nüfusun tamamı ana dil olarak İngilizce konuşmuyorsa oy pusulalarını birden fazla dilde hazırlayabilir. Ulusal bir geçerli seçmen listesi olmadığı için bir vatandaş öncelikle kayıt yaptırarak seçmenlik vasfı kazanmalıdır. Vatandaşlar oy kullanabilmek için ikamet ettikleri yerde kayıt yaptırırlar; yeni bir yere taşındıkları takdirde yeni adreslerinde tekrar kayıt yaptırmaları gereklidir. Kayıt sistemleri seçim hilelerini ortaya çıkarmak üzere tasarlanmıştır. Seçmen kayıt prosedürleri eyaletten eyalete değişmektedir. Söz gelimi, 1993 Ulusal Seçmen Kayıt Yasası sayesinde vatandaşlar ehliyetlerini yenilerken seçmen kayıtlarını da yaptırabilmektedirler.232 ABD’de çok çeşitli oylama aracı bulunur ve oylama teknolojisi sürekli olarak değişir. Eskiden olduğu gibi adayın isminin yanına elle “X” işareti konan kâğıt pusulaların kullanıldığı çok az yer kalmıştır ancak günümüzde pek çok bilgisayar destekli sistem hala içi doldurulan daireler veya birleştirilen çizgilerin bulunduğu kâğıt oy pusulasına dayanır. Oyların kaydedilmesi için bu pusulalar optik tarama olarak bilinen sistemle mekanik olarak taranır. Bazı idari bölgelerde hala, seçmenlerin tercih ettikleri adayın isminin veya destekledikleri bir durumun yanındaki küçük kolu çevirdikleri “kollu” makineler kullanılır. Yaygın olarak kullanılan başka bir alet de “delikli kart” makinesidir. Oy pusulası adayın isminin yanına delik delinen bir karttır veya kart oy pusulası resmiyle aynı hizada bulunan bir yuvaya yerleştirilir ve delikler delinir. Bu pusulalar 2000 yılı ABD başkan seçimlerinde Florida’da oyların sayımı sırasında tartışmalara neden oldu. 2000 yılı başkanlık seçimi sonuçları ki Amerikan tarihinde sonuçların birbirine en yakın olduğu bu başkanlık seçiminde kazanını belirlemek için uzun süren çekişme yaşandı ve Amerikalıları ilk kez bu idari meselelerin pek çoğuyla karşı karşıya bıraktı.233 232 İbid; s. 78-80. 233 İbid; s. 81-85. 160 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU 2000 yılı başkanlık seçimlerinden çıkarılan en önemli derslerden biri Florida’da karşılaşılan seçim yönetimi, oy kullanma ve oy sayımıyla ilgili meselelerin ABD’nin neredeyse her bölgesinde meydana gelebileceğidir. Reform gereksinimi konusunda çeşitli çalışmalar yapıldı, düzenlenen panellerde uzman kişiler konuşma yaptı ve tanıklar dinlendi. Netice olarak; 2002’de Kongre, seçimlerin sıhhatine ilişkin önemli hususlar içeren Help Amerika Vote Act’i (HAVA - Amerika Seçim Yardımı Yasası) kabul etti. Öncelikle, federal hükümet, eskimiş delikli kart ve kollu oylama makinelerini değiştirmek için eyalet hükümetlerine ve yerel yönetimlere para teklif etti. Ayrıca yerel seçim yönetimi görevlilerine teknik destek sağlamak ve oylama aletleri için standartlar belirlemek üzere Seçim Yardım Komisyonu’nu kurdu. Komisyonun görevleri arasında oylama makinesi ve oy pusulası dizaynı, kayıt yöntemleri ve geçici oylama ve hile caydırma yöntemleri belirleme, seçimde görev yapacak kişileri işe alma ve eğitme prosedürleri, seçmen eğitim programları ve diğer meseleler konusunda araştırma programları düzenleme yer alır. Federal hükümetin eskiden yerel bir yönetim meselesi olarak gördüğü seçimlere çok fazla karışmaması olgusu, HAVA ile önemli ölçüde değişti. Böylelikle usule ilişkin reform çabaları Amerikalıların seçim sistemlerine olan güvenlerinin artmasını sağladı. Seçimlerin demokrasinin hukuki temeli olduğu göz önünde bulundurulduğunda yapılan maliyetin çok da yüksek olmadığını ifade edebiliriz.234 Federal yasalar başkan, senatör ve temsilci gibi federal görev adaylarının ve bazı siyasi müttefiklerinin nasıl, nereden ve ne kadar “mali kaynak” sağlayabileceğini denetler. Federal kampanya finansman yasaları eyalet ve yerel yönetim seçimlerini düzenleyen eyalet yasalarından ayrıdır. Amerikan sisteminde başkan adayları 100 milyondan fazla seçmenin bulunduğu bir ülkede kampanya düzenlemek için yüz milyonlarca dolar toplar. Pek çok durumda paralar özel kaynaklardan gelse de para toplama ve harcama süreci yasalarla sıkı bir şekilde denetlenir. Bir başkan adayı siyasi komite adı altında bir seçim kampanyası düzenlemelidir. Siyasi komitenin bir haznedarı olmalı ve Federal Seçim Komisyonuna (FEC) kayıt yaptırmalıdır. Her ne kadar adı Federal Seçim Komisyonu olsa da, FEC yalnızca kampanya finansmanı yasalarını denetleyip uygular, seçimleri yürütmez. Yukarıda da ifade edildiği gibi seçmenleri kaydetme, oy verme sürecini yürütme ve oyları sayma gibi seçim prosedürü eyalet ve yerel seçim görevlilerinin sorumluluğundadır.235 234 İbid; s. 86-87. 235 İbid; s. 67-74. 161 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK Seçim prosedürlerini yürütmek esas itibariyle eyalet devletlerinin işi olsa da Amerikan Anayasası, Amerikan Kongresini yani yasama organını oluşturan Temsilciler Meclisi ve Senatoyu, kendi üyelerinin seçiminde, bu üyelerin nitelik ve yetkilerine ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklarda “yargıç” görevi görebileceğini öngörmektedir.236 Sonuç olarak ABD’de seçim işlerinin yürütülmesinden esas itibariyle eyalet düzeyindeki yerel kurullar yetkili olsa da doğacak uyuşmazlıkların çözümünde yargı makamlarının yasama organı ve eyalet seçim kurullarıyla beraber rol almasının mümkün olacağını ifade edebiliriz.237 Seçimlerin yönetim ve denetimine ilişkin olarak son olarak “bağımsız seçim kurulu” modeli olarak nitelendirilebilecek olan modele kısaca değinmek gerekir. Çünkü Türkiye’de uygulanan sisteme de benzeyen bu modelde; yargı sistemi içindeki seçim kurulları, uyuşmazlıkların nihai çözüm mercii olarak kabul edilmiştir. Bu model Brezilya, Meksika, Paraguay ve Venezüella’da uygulanmaktadır.238 Bolivya239, Ekvator, El Salvador, Guatemala, Honduras, Kosta Rika, Panama, Peru ve Uruguay’da ise özerk statüdeki seçim kurulları seçim uyuşmazlıklarının nihai olarak çözümlendiği yerlerdir. Kosta Rika, Meksika, Nikaragua, Peru, Şili, Venezüella ve Uruguay’da bu kurulların kararı kesindir ve başkaca bir mercie müracaat edilemez. Honduras, Porto Riko ve Kolombiya’da ise yargı yolu açıktır.240 VI. YÜKSEK SEÇİM KURULU VE SİYASET Türkiye’de siyasal sistem, “siyasi iktidar-devlet iktidarı” ayrımı üzerine kurulmuştur. Bu ayrım, devlet iktidarının siyasi iktidar üzerinde hiyerarşik üstünlüğüne dayanır. Devlet iktidarını kullanan organlar, kendi belirledikleri bir ideolojik çerçeve doğrultusunda toplumun gözetim ve denetimini yaparken, siyasi iktidardan da ancak kendisine ayrılan sınırlı bir alan içerisinde faaliyet göstermesini bekler. Bu sistem içerinde yargının görevi de, devlet 236 1787 tarihli ABD Anayasası, Madde 1, Bölüm 5, Cümle 1. Aktaran Gönenç; a.g.e., s. 31, 16 numaralı dipnot. 237 Gönenç; a.g.e., s. 32. 238 Gönenç; a.g.e., s. 37-38. 239 Bolivya Anayasası Madde; 205-208. Bkz: (Ed.) Mahmur Fevzi Özlüer vd., Bolivya Anayasası (Hukuk, Demokrasi, Özerklik), Ankara, Phoneix Yayınevi, Kasım 2012, s. 237-239 240 Gönenç; a.g.e., s. 38. 162 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU ideolojisinin sınırları içerisinde bir tutum geliştirmek ve her halükarda devleti ve iktidarını korumak şeklinde beklenir.241 Bu minvalde hareket eden Türkiye’deki yüksek yargı organlarının vermiş oldukları kararları ile siyasal sistemin işleyişini tıkayabildikleri yakın tarihlerde defalarca müşahede edilmiştir. Bu meyanda YSK’nın da kritik anlarda kararlarını, devlet iktidarının tercihlerine uygun bir şekilde oluşturduğunu söylemek mümkündür. Bunun için birkaç örneğe bakmak yararlı olacaktır: 2002 yılında, başta Recep Tayyip Erdoğan, Necmettin Erbakan ve Akın Birdal gibi isimlerin milletvekili adayı olup olmayacaklarına YSK’nın karar vermesi bekleniyordu. Kararın verilmesinde kısa bir süre önce bir basın toplantısı yapan dönemin YSK Başkanı Tufan Algan, karara esas teşkil edecek ölçütleri şu şekilde sıralamıştır: “Atatürk’ün sözlerine, 30 Ağustos’a, Çanakkale’ye bakarız. Ülkeyi zarara uğratıp uğratmadığımızı düşünürüz (…) Yargı, önüne gelen dosyaya bakar, hukuka bakar, memleketin menfaatlerine bakar. Çanakkale’ye bakar, 26 Ağustos’taki Büyük Taarruz’a bakar, 30 Ağustos Başkomutanlık Muharebesi’ne bakar (…) Yargıç olarak ülkeyi zarara uğratıp uğratmadığını da düşüneceksin. Bir şeyi daha düşüneceksin. Üç yüz bin insanımız, Çanakkale’de ne uğruna şehit oldu?”.242 29 Mart 2009 yerel seçimleri öncesinde YSK, sandık görevlilerine başörtüsü yasağı getirdi. Sandık görevlilerine kıyafet yasağı getiren herhangi bir yasal düzenleme söz konusu değildir. Sandık görevlileri, geçici bir süre görev yaparlar ve onları kamu görevlisi olarak kabul etmenin de imkânı yoktur. Buna rağmen böylesine bir kararın çıkması, YSK’nın kararlarında devlet ideolojisinin etkisini göstermesi bakımından son derece önemlidir.243 2010 yılında Parlamento, anayasal değişikliğinin halkoyuna sunulması süresini 60 gün ile sınırlayan bir değişiklik yaptı. Ancak YSK, referandumundan da bir seçim olduğu yorumundan hareketle parlamentonun yaptığı bu düzenlemeyi yok saydı ve halkoylamasını milletvekili seçimi ile eşdeğer tutarak 120 günü esas aldı. Referandum sürecinin bu şekilde uzatılmasındaki 241 Vahap Coşkun; “Vesayetin Yüksek Seçim Kurulu”, http://www.sde.org.tr/kose-yazilari/861/vesayetin-yuksek-secim-kurulu.aspx (internet erişimi; 11.03.2012) 242 Sabah Gazetesi, 20.09.2002. 243 Coşkun; “Vesayetin Yüksek Seçim Kurulu”. 163 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK gaye, anayasa değişikliğinin iptali için açılan davaya bakmakta olan Anayasa Mahkemesi’ne süre kazandırmaktı.244 12 Haziran 2012’de yapılan genel seçimler öncesinde ve sonrasında da YSK, verdiği bazı kararlarla siyasi alana müdahil oldu. Yurtdışında yaşayan vatandaşların oy kullanma hakkının engellenmesi (altyapının uygun olmadığı gerekçesiyle konsolosluklardan oy kullanımına izin verilmedi) ve BDP’nin desteklediği bağımsız adayların milletvekili adaylıklarının iptal edilmesi ve son olarak da mazbatasını avukatı aracılığıyla teslim alan D.Bakır bağımsız adayı M. Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin daha önceden almış olduğu kesin mahkûmiyet kararı gerekçesiyle iptal edilmesi buna örnek verilebilir. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da sosyal infial yaratan bu karar, farklı toplumsal kesimlerin ortak direnci ile karşılaşmıştır. Her ne kadar YSK, verdiği kararı birtakım hukuki gerekçelerle haklı kılmaya çalıştıysa da, bu gerekçeler toplum nezdinde bir itibar görmemiştir. Çünkü aynı davadan yargılanan iki kişiden birinin adaylığı kabul edilirken diğerinin adaylığının iptal edilmesi izaha muhtaçtı. Aynı şekilde yeni ceza yasası ile ortadan kaldırılan hukuki bir düzenlemenin (memnu hakların iadesi) bir başvuru şartı haline getirilmesi yine hukuki kılıf giydirilmiş siyasi bir gerekçe olarak kabul görmüştü. Yüksek Seçim Kurulu’nun “Hatip Dicle” kararı ayrıntılı bir biçimde ele alınmayı gerektiren bir olgudur. Çünkü hem YSK’nın konuya ilişkin emsal kararları vardır hem de YSK’nın karar verme saikinin hukuki değil siyasi olduğunu çok net bir biçimde göstermektedir. Yüksek Seçim Kurulu, 21.06.2011 tarih ve 1022 Karar sayılı yazısıyla, Diyarbakır bağımsız Milletvekili Hatip Dicle aleyhine kesinleşmiş mahkûmiyet kararı olduğu gerekçesiyle, milletvekili seçilemeyeceğini belirtmiştir. Ancak aynı Yüksek Seçim Kurulu, söz konusu kesinleşmiş mahkûmiyet kararına karşın bağımsız milletvekili adayı Hatip Dicle’nin seçime girmesine ve seçilmesine muvafakat gösterip aday olmasına izin vermiştir. Söz konusu kesin mahkûmiyet kararını önceden bilip bilmedikleri sorulan Yüksek Seçim Kurulu yetkilileri; kesinleşmiş mahkûmiyet kararını bilmedikleri, bu nedenle önce onay verdiklerini daha sonra ise basından bir takım haberler ve savcının talebi üzerine kesinleşmiş mahkûmiyet kararından haberdar olduklarını belirtip, bu nedenle Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin yok hükmünde olduğu yönündeki kararı verdiklerini ifade etmişlerdir. 244 Coşkun; “Vesayetin Yüksek Seçim Kurulu”. 164 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU Hâlbuki Türkiye genellinde 2008 yılından beri ulusal yargı ağı (UYAP) ile tüm adli birimler arasında koordinasyon sağlanmış bulunmaktadır. Hatta UYAP sistemiyle emniyet ve tapu müdürlükleri gibi kamu kurumları ile adli kurumlar arasında koordinasyon sağlanmaktadır. Bir adli makam sizinle ilgili bilgiye ulaşmak istediğinde; sizin kimlik numaranızla yaptığı/yapacağı sorguda adınıza açılan tüm davaların ne olduğu, niteliği, hangi aşamada olduğu, kararın ne zaman verildiği gibi bilgilerle beraber, bunların dışında, adınıza kayıtlı araç ve gayrimenkulün olup olmadığına varıncaya kadar UYAP sisteminden bakılabilmektedir. Buna rağmen tüm Türkiye’yi ilgilendiren bıçak sırtı bir konuda, var olan bu teknolojik imkâna rağmen Yüksek Seçim Kurulu’nun kesinleşmiş mahkûmiyet kararını bilmediklerini ifade ederek, söz konusu kararı verebilmesi, en hafif tabirle bir yüksek yargı makamı olarak kendini nitelendiren bir kurul bakımından talihsizliktir. Açık ki YSK’nın bu kararı yerinde değildir. Nitekim aşağıda emsal niteliğindeki “Fehmi Işıklar” kararına da değinilmek suretiyle YSK’nın bu konuda gereken hassasiyeti göstermediği izah edilmeye çalışılacaktır. Fehmi Işıklar245 29 Kasım 1987 tarihindeki 18 inci dönem milletvekili seçimlerinde, Sosyal demokrat Halkçı Parti’den Bursa 1 numaralı seçim çevresinden birinci sırada aday gösterilerek, milletvekili seçilmiştir. Fehmi IŞIKLAR hakkında, ne milletvekili adaylarının geçici ve daha sonraki kesin ilanı üzerine, ne de milletvekili seçildikten sonra (2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 37 nci maddesi gereği olarak radyo ve televizyon ile Resmi Gazetede yapılan ilan ve yayınlarda) adaylığına veya milletvekilliği tutanağına yapılmış bir itiraz bulunmaktadır. Ancak, Adalet Bakanlığı tarafından 22.11.1988 tarihinde, alınan bir duyuma ve bununla ilgili belge ve bilgilere işaret edilerek, YSK’dan konuya ilişkin karar vermesini istemiştir. YSK, her ne kadar tam kanunsuzluk hallerinde246 (seçim hukukuna göre adayın seçilme yeterliğini kaybettiren haller olarak kabul edilmektedir) itiraz süreleri de dikkate alınmaksızın yani adayın seçilmesi sonrası kanuni itiraz süresi sona erse de ilgilinin seçimi kazandığına ilişkin mazbatayı iptal yetkisini kendinde görebilmektedir. Ancak Işıklar’ın milletvekili sıfatı taşıması 245 Fehmi Işıklar Kararı (YSK Kararı, 1988/311) 246 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 130 uncu maddesinin sondan bir önceki fıkrasında, “... Ancak, adaylığın kesinleşmesinden sonra, adayın Türk olmadığına, yaşının kanunda gösterilenden küçük olduğuna, okuryazar olmadığı veya seçilme yeterliğini kaybettiren bir mahkûmiyeti bulunduğuna ilişkin iddialar dışındaki nedenlerle adaylara itiraz olunamaz. Bu hüküm olağanüstü itirazlar için de geçerlidir”. 165 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK hasebiyle Yüksek Seçim Kurulu, bir milletvekilinin TBMM Üyeliğinin düşmesine yalnız Türkiye Büyük Millet Meclisince karar verilebileceğini, seçimden önce mevcut veya sonradan vaki mahkûmiyetine dayanılarak onun üyelik sıfatının ortadan kalkması ile sonuçlanacak hiçbir uygulama yapılamayacağını oyçokluğu ile kararlaştırmıştır. Özetle; Işıklar Kararında, YSK tarafından mazbata verildikten sonra artık bundan sonra yokluk veya milletvekili olup olmama konusunda takdir Meclise geçmektedir. Zira mazbata verilinceye kadar yetki YSK’da iken mazbata verildikten sonra ise karar mercisi Meclis olmaktadır. YSK bu içtihadını, Fazilet Partisinden 1995 seçimlerinde İstanbul milletvekili seçilen Merve Safa Kavakçı olayında da kullanmıştır247. Bu itibarla “Hatip Dicle” kararı, YSK’nın kendi içtihadıyla da çelişmesi anlamına gelir. VII. SONUÇ VE ÖNERİLER Hukuk devleti olmanın en temel ilkesinin, “temel hakların güvence altına alınması” olduğunu söyleyebiliriz. Temel hakların güvencesinin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması ise, ancak bağımsız ve tarafsız bir yargının varlığı ile mümkün olabilir. Söz konusu çerçeveye, doğal olarak siyasal hakların güvence altına alınması da girmektedir. Bu durum, demokratik sistemin temeli olan seçimler söz konusu olduğunda özellikle önem arz etmektedir. Bu meyanda 1982 Anayasası, seçimlerin yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılmasını öngörmüştür. Batılı demokrasilerdeki seçimlerin yönetim ve denetiminin tarihsel sürecinde de aynı amacın hedeflendiği görülmektedir. Özellikle batılı ülkelerde, ilk dönemlerde seçim işleri, yasama ya da yürütme organlarına bağlı kuruluşlarca yürütülmekte iken, bu durum hem seçim güvenliğine zarar verdiğinden hem de kuvvetler ayrılığı prensibine ters düştüğünden yaşanan gelişim süreciyle günümüzde bağımsız yargı organları tarafından yürütülmektedir. Ancak bir hukuk devleti enstrümanı olarak yargı denetimi, Türkiye’de temel hakların korunması için değil devlet iktidarının sürdürülmesi için kullanılmaktadır. Nitekim bu çalışmada da seçimlerin yönetim ve denetimi göre- 247 Merve Safa Kavakçı Kararı (YSK Kararı, 1999/1585) “KAVAKÇI’nın izin almadan yabancı devlet vatandaşlığını kazandığı için Türk vatandaşlığı kaybettirilmiştir, kararı Bakanlar Kurulu’nca seçim sonrasında alınıp 13 Mayıs 1999’da yayınlanmıştır. Dolayısıyla, “seçilme yeterliliğinin kaybı” seçildikten sonra olduğu için, üyelikten düşürüp düşürmemeye Meclis karar vermelidir”. 166 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU vini üstlenmiş bir anayasal ve yargısal/idari makam olarak Yüksek Seçim Kurulu’nun, Türkiye’nin 2000’li yıllar sonrasında yakaladığı demokratikleşme ivmesini adeta ağırlaştıracak hatta geriye götürecek kimi kararlara imza attığı yukarıda örnekleriyle izah edilmiştir. Siyasi kaosa sebebiyet veren bu kararlardan çıkartılması gereken dersler vardır. Bugüne kadar verdiği/vereceği kararlar ile siyasi sistemin işleyişini kolaylaştırabileceği gibi kilitleyebilecek kudrette olan özellikle yüksek yargı organlarının, konumuz itibariyle de Yüksek Seçim Kurulu’nun, görev ve yetkilerinden çok, üye kompozisyonunun demokratik temsiliyet bakımından acilen revize edilmesi, Türkiye’nin yeni anayasa yapımı bağlamında demokratikleşebilmesi bakımından, hayati önem arz etmektedir. Çünkü seçime, seçimlerin yönetim ve denetimine, siyasi partilere ve milletvekilliğine ilişin mevcut yasal ve anayasal hükümler durduğu müddetçe, bundan sonra da bu tür kararlarla karşılaşılması mukadderdir. Bu nedenle biran önce yeni anayasanın yapılması ve bu paralelde mevzubahis kanunların da acilen değiştirilmesi gerekmektedir. Bu itibarla Yüksek Seçim Kurulu’nun yapısı ve görev ve yetkilerine ilişkin olarak bu çalışmada ileri sürülecek önerilerden önce çeşitli sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerce hazırlanan anayasa taslaklarında dile getirilen önerilere de değinmekte fayda görülmüştür. Konuya ilişkin olarak oldukça kapsamlı bir çalışmada248; aralarında siyasi partiler ve Barolar Birliği, sendikalar, işveren örgütleri ve diğer bazı sivil toplum örgütlerinin bulunduğu toplam on dokuz (19) kuruluşun yeni anayasa önerileri karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Bu anayasa taslaklarında, 1982 Anayasasının 79. maddesinde düzenlenmiş Yüksek Seçim Kurulu’na ilişkin olarak dile getirilen (yalnızca 10 kuruluş tarafından) öneriler şöylece özetlenebilir; biri dışında (Stratejik Düşünce Enstitüsü/SDE) YSK’nın üye kompozisyonuna ilişkin değişiklik önerisi yapılmamış ve mevcut durum korunmuştur. Yani Yargıtay ve Danıştay’dan gelen yüksek yargıçlardan oluşan bir Kurul olarak YSK’nın çalışmaya devam etmesi öngörülmüştür. Mevcut görev ve yetkilerinin değiştirilmesi yönündeki bir öneri de Anayasa Kadın Platformu ve Ortak Payda Çalışma Grubu tarafından ifade edilmiştir. Buna göre; siyasi partilerin aday listelerinin, cinsiyet 248 Fazıl Hüsnü Erdem, Yunus Heper; Türkiye Cumhuriyeti Anayasaları ve Anayasa Önerileri (Madde Karşılaştırmalı), SETA Yayınları No: 15, Ankara, Aralık 2011, s. 218-221. 167 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK eşitliği bağlamında yüzde 5 artı/eksi tolerans payıyla birlikte, her bir cinsiyetin yüzde 50 temsilini sağlayamayan listelerin reddedilmesi ve bu ilkeye uygun bir biçimde listelerinde düzeltme yapmayan partilerin seçime katılımının önlenmesi görevi Yüksek Seçim Kurulu’na verilmelidir. SDE önerisinde ise;249 3’ü Yargıtay, 2’si Danıştay, 3’ü sosyal bilimler alanında çalışan (TBMM tarafından seçilecek) 8 üye ile TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerce gönderilen üyelerden oluşan bir kurul yapısı öngörülmüştür. Ancak SDE taslağında Yüksek Seçim Kurulu, seçim işlerinde nihai karar mercii olarak öngörülmemiş, YSK kararlarına Anayasa Mahkemesi nezdinde itiraz edilebileceği önerisi getirilmiştir. Kurul kompozisyonundaki demokratik temsiliyetin artırılması bakımından oldukça isabetli, ancak, nihai karar mercii olarak Anayasa Mahkemesinin öngörülmesi ise Anayasa Mahkemesinin iktidar alanını genişletecek bir öneri olmak bakımından da kanımızca isabetsiz olmuştur. Çünkü demokrasi fikriyatı, iktidar yapılarının bir merkezde teksif olmasını değil dağıtılmasını esas alır ki ancak böylece “insan ve hakları” iktidarın yozlaştırıcı etkisinden korunabilsin. Bu çalışmada dile getirilecek öneriler olarak da şunlar söylenebilir; öncelikle Yüksek Seçim Kurulu’nun üye kompozisyonunun yalnızca yüksek yargıçlardan teşekkül ettirilmesine son verilmelidir. Bu itibarla; Kurul’da oy hakkı da bulunacak olan üyelikler için, son genel seçimlere katılarak en çok oyu almış ve Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerce gösterilecek ve nitelikleri kanunda gösterilen temsilciler içinden TBMM’nin seçim yapması sağlanabilir(Karar yeter sayısı ile: 139). Siyasi partilerce gösterilecek aday sayısı, Kurul’daki yüksek yargıç sayısının iki katı şekilde Meclis’e sunulmalı, Meclis, bunların içinden seçimini yaparak, kurul içinde, siyasi parti adaylıklarından seçilen üye sayısı ile yargıç sayısının eşit hale getirilmesi sağlanabilmelidir. Kurul’un tarafsızlığını güçlendirmek bakımından da, geçmişte siyasi parti üyeliği veya adaylığı söz konusu olmamış avukatlar içinden Türkiye Barolar Birliği tarafından gösterilecek iki kat aday ile yine siyasi partilerde adaylık ve üyelik kaydı bulunmayan öğretim üyeleri içinden YÖK’ün göstereceği iki kat aday içinden (tercihen seçim ve seçim hukuku alanında çalışması olan hukuk, siyasal ve iktisadi ve idari bilimler fakültelerinde görevli olanlar) TBMM’nin seçim yapması temin edilebilir. YÖK ve Barolar Birliği kontenjanı 2’şer üye olabilir. 249 Bekir Berat Özipek, vd. ; Vesayetsiz ve Tam Demokratik Bir Türkiye İçin İnsan Onuruna Dayanan Yeni Anayasa, SDE Raporu, Ankara, Mayıs 2011, s. 41-42. 168 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU Yüksek Seçim Kurulu’nun en çok tartışma yaratan kararları, “milletvekilliğinin iptali” kararlarıdır. Bu itibarla kanunda yapılacak bir değişiklik ile Yüksek Seçim Kurulu’nun, seçildiğine dair seçim mazbatasını (tutanağını) almış ve kanuni itiraz süreleri de dolmuş bir kimsenin milletvekilliğini iptal etme yetkisi, kaldırılmalıdır. İptal yetkisi, velev ki “tam kanunsuzluk hali” denilen, milletvekili seçilen bir kimsenin, sonradan seçilme yeterliğinin bulunmadığına dair bir bulgunun ortaya çıkması hallerinde dahi kullanılamamalıdır. Milletvekilliği kesinleştikten sonra tam kanunsuzluk hallerinde de dâhil olmak üzere ilgilinin vekilliğinin düşmesi kararını verebilme yetkisi yalnızca TBMM’ye ait olmalıdır. Yüksek Seçim Kurulu, seçim işlerinde nihai karar mercii olmak ve mevcut Anayasa’nın sözüne de uygun olmak bakımından (Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Any. m. 79/1) yüksek yargı organı olarak anayasada yer almalıdır. Böylece idari mi, yargısal mı veya karma bir kurul mudur? tartışmalarına nihayet verilmelidir. Diğer seçim kurullarına gelince; il seçim kurulları ya kaldırılmalı ya da üye kompozisyonu değiştirilmelidir. Çünkü Kanunda sayılı görev ve yetkileri esas itibariyle ilçe seçim kurulları ile aynıdır. İl seçim kurulları 3 yargıç üyeden oluştuğu için hem kurulların demokratik meşruiyeti tartışma konusu olabilmekte hem de gereksiz bir bürokratik bir kademe olarak görünmektedir. Hâkim başkanlığında ve siyasi partiler (4 asıl 4 yedek) ile o ilçede görev yapan, siyasi parti üye veya adayı olmamış kıdemli memurlardan (2 asıl 2 yedek) oluşan ilçe seçim kurullarının da üye kompozisyonunun değiştirilmesi sağlanarak; memur üyeler kuruldan çıkarılmalı, meslek odalarının yönetim kurullarından seçilen üyeler ile o ilçe sınırları içinde bulunan üniversite veya üniversitelerin senatolarınca seçilecek üyelerin (tercihen hukuk veya sosyal bilimler alanından) de kurula katılımı sağlanabilmelidir. Bu minvalde Türkiye’nin seçim hukukuna ilişkin bir takım reform ve yeniliklerin yapılması da elzemdir. Şöyle ki; evvela, % 10 seçim barajı derhal kaldırılmalıdır. Seçim barajı, bir taraftan hem siyasi temsilin adaletli bir biçimde parlamentoya yansımasını imkânsız kılmaktadır. Diğer taraftan ise bu barajı dolanarak bağımsız adaylık yoluyla Meclis’e girmek isteyen partilerin işlerini inanılmaz derecede zorlaştırmaktadır. Çünkü parti mensupları partilerinden istifa ediyorlar, bağımsız olarak Meclis’e giriyorlar, ardından tekrar partilerine dönüyorlar. Bu zahmetli yol, aynı zamanda traji-komik bir durum yaratmaktadır. Zira herkes, bağımsızların aslında hangi partiye mensup olduklarını ve kimler tarafından desteklendiklerini biliyor, zaten bağımsızlar da bunu 169 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK gizlemiyorlar. Tüm bu traji-komediye neden olan seçim barajının varlığı, Türkiye demokrasisi için bir ayıptır, bu ayıp bir an önce ortadan kaldırılmalıdır. İkinci olarak da milletvekili seçilme yeterliliğine ilişkin hükümleri ihtiva eden Anayasanın 76. maddesi ile Milletvekili Seçim Kanunu’nun 11. maddesi düzeltilmelidir. Öylesine kısıtlayıcı bir niyetle kalem alınmışlardır ki bu maddeler, YSK dilerse hemen herkesi seçimlere girmekten alıkoyabilir. Özellikle “terör suçları” ifadesi çok sıkıntılıdır. Bir toplantıya katılmanın ve resmi ideolojinin belirlediği sınırlar haricinde görüş belirtmenin (mesela anadilde eğitim istemek, federasyon talep etmek, Kürdistan demek) bile “terör örgütünün propagandası” veya “terör örgütüne yardım” olarak değerlendirilip cezalandırılabilmektedir. Böylesi bir siyasi atmosferin hâkim olduğu ülkede, herkes, her an siyasi mücadeleden dışlanabilir ve siyasi haklarından mahrum edilebilir. Demokratikleşme iddiasındaki bir ülkenin hiç de hak etmediği bu sıkıntıların acilen izale edilmesi elzemdir. Son genel seçimler sırasında ve sonrasında yaşanan siyasi gelişmeler, Türkiye’nin hâlihazırdaki yasalar ve anayasa ile yönetilemeyeceğini bir kez daha göstermiştir. Yapılması lazım gelen bellidir: Özgürlükçü ve demokratik bir siyasal sistemi inşa edecek yeni bir anayasa yapmak için süratli bir biçimde çalışmaktır. Yukarıdaki öneriler, ancak bu sayede anlamlı hale gelebilir. Anlamamız gereken şudur; artık geçici çözümlerin, üzerindeki devlet vesayeti nedeniyle ağır bir biçimde hastalanmış demokrasimizin dertlerine deva olma imkânı yoktur. VIII. 61 VE 82 ANAYASALARINDA VE ÇEŞİTLİ SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ YENİ ANAYASA ÖNERİLERİNDE YÜKSEK SEÇİM KURULU VIII. A. 1961 ANAYASASI Seçimlerin genel yönetim ve denetimi MADDE 75.- Seçimler yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. 170 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla düzenlenir. Yüksek Seçim Kurulu, yedi asıl ve dört yedek üyeden kuruludur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay genel kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir Başkan ve bir Başkanvekili seçerler. Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştay’dan seçilmiş üyeler arasından ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkan ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler. VIII. B. 1982 ANAYASASI Seçimlerin genel yönetimi ve denetimi MADDE 79.– Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. (Değişik: 31/5/2007-5678/2 md.) Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz. Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla düzenlenir. Yüksek Seçim Kurulu yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler. Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştay’dan seçilmiş üyeler arasından ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler. 171 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK (Değişik: 31.5.2007 - 5678/2 md) Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halkoyuna sunulması, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, işlemlerinin genel yönetim ve denetimi de milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere göre olur. ÜSKÜL 1992 Seçimlerin genel yönetim ve denetimi Madde 59- Seçimler yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulu’nundur. Yüksek Seçim Kurulu kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz. Yüksek Seçim Kurulu, yedi asil ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay genel kurullarınca kendi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tamsayısının salt çoğunluğuyla seçilir. Bu üyeler salt çoğunluk ve gizli oyla bir başkan ve bir başkan vekili seçerler. Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştay’dan seçilmiş üyeler arasından adçekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkan ve Başkanvekili adçekmeye girmezler. Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla düzenlenir. RP 1993 Seçimlerin genel yönetim ve denetimi Madde 79- Seçimler yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim 172 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU Kurulu’nundur. Yüksek Seçim Kurulu kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz. Yüksek Seçim Kurulu ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla düzenlenir. Yüksek Seçim Kurulu, yedi asil ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay genel kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir Başkan ve bir Başkanvekili seçerler. Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştay’dan seçilmiş üyeler arasından adçekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkan ve Başkanvekili adçekmeye girmezler. Anayasa, Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halkoyuna sunulması işlemlerinin genel yönetim ve denetimi de milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere göre olur. SHP 1993 Seçimlerin genel yönetim ve denetimi Madde 79- Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Ancak yurt dışında bulunan vatandaşların oy hakkından yararlanabilmeleri amacıyla yasayla özel düzenleme yapılabilir. Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz. Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla düzenlenir. Yüksek Seçim Kurulu yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler. 173 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştay’dan seçilmiş üyeler arasından ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler. Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halkoyuna sunulması işlemlerinin genel yönetim ve denetimi de milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere göre olur. TOBB 2000 Seçimlerin genel yönetim ve denetimi Madde 79- Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz. Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla düzenlenir. Yüksek Seçim Kurulu yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler. Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştay’dan seçilmiş üyeler arasından ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler. Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halkoyuna sunulması işlemlerinin genel yönetim ve denetimi de milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere göre olur. 174 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU TBB 2001 Seçimlerin genel yönetim ve denetimi Madde 79- Seçimler, yargının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Seçimlerin yönetim ve denetim görev ve yetkisi, Yüksek Seçim Kuruluna aittir. Anayasa değişikliklerine ilişkin yasaların halkoyuna sunulması işlemlerinin genel yönetim ve denetimi milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere göre olur. Yüksek Seçim Kurulu Madde 170- Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunun kararlarına karşı başka bir merciye başvurulamaz. Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri yasayla düzenlenir. Yüksek Seçim Kurulu yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler. Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştay’dan seçilmiş üyeler arasından ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler. 175 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK ANAYASA KADIN PLATFORMU 2007 Özbudun önerisinin 3 üncü fıkrası aşağıdaki gibi olmalıdır. 3) Yüksek Seçim Kurulu, seçim sonucunda her bir cinsiyetin artı/eksi 5 tolerans payıyla en az yüzde 50 temsil ve katılımını sağlama ilkesine uymayan aday listelerini reddetme ve listelerini bu ilkeye uygun olarak düzeltmeyenlerin seçim dışı bırakılmasına karar vermek yetkisine sahiptir. ÖZBUDUN 2007 Seçimlerin genel yönetimi ve denetimi Madde 55- (1) Seçimler, yargı organının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. (2) Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve milletvekillerinin seçim tutanakları ile Cumhurbaşkanlığı seçimi tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. (3) Yüksek Seçim Kurulu, yedi asıl, dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile dört yıllığına seçilir. Süresi bitenler yeniden seçilebilir. Üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler. (4) Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştaydan seçilmiş üyeler arasından ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler. (5) Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz. (6) Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının teşkilâtı ile görev ve yetkileri kanunla düzenlenir. 176 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU TBB 2007 Seçimlerin genel yönetimi ve denetimi Madde 91- Seçimler, yargının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Seçimlerin yönetim ve denetim görev ve yetkisi, Yüksek Seçim Kuruluna aittir. Anayasa değişikliklerinin ve kanunların halkoyuna sunulması işlemlerinin genel yönetim ve denetimi, milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere göre olur. Sandık kurullarından başlayarak seçim işlemlerinin her aşamasında, oylama, sayma ve birleştirme işlemlerinin elektronik ortamda yapılması halinde siyasi partiler ile bağımsız adayların, giderleri kendileri tarafından karşılanmak suretiyle gözetim ve denetimini sağlayacak önlemler kanun ile alınır. Yüksek Seçim Kurulu Madde 173- Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili tüm işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi, Yüksek Seçim Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunun kararlarına karşı başka bir merciye başvurulamaz. Yüksek Seçim Kurulunun Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla başvurma yetkisi ile öteki seçim kurullarının görev ve yetkileri etkin bir yargı denetimi sağlayacak biçimde kanunla düzenlenir. Yüksek Seçim Kurulu yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay genel kurullarınca kendi üyeleri arasından, üye tam sayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkan vekili seçerler. Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştaydan seçilmiş üyeler arasından ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler. 177 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK ORTAK PAYDA ÇALIŞMA GRUBU 2008 Seçimlerin genel yönetimi ve denetimi Madde 55- Ortak payda: (1) Seçimler, yargı organının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. (2) Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve milletvekillerinin seçim tutanakları ile Cumhurbaşkanlığı seçimi tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. (3) Yüksek Seçim Kurulu, yedi asıl, dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile dört yıllığına seçilir. Süresi bitenler yeniden seçilebilir. Üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler. (4) Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştaydan seçilmiş üyeler arasından ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler. (5) Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz. (6) Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının teşkilâtı ile görev ve yetkileri kanunla düzenlenir. Ek öneriler: (2) Yüksek Seçim Kurulu, seçim sonucunda her bir cinsiyetin artı/eksi 5 tolerans payıyla en az yüzde 50 temsil ve katılımını sağlama ilkesine uymayan aday listelerini reddetme ve listelerini bu ilkeye uygun olarak düzeltmeyenlerin seçim dışı bırakılmasına karar vermek yetkisine sahiptir. 178 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU SDE 2011 (YSK) “Yüksek Seçim Kurulu üçü Yargıtay, ikisi Danıştay, üçü sosyal bilimler alanında çalışan öğretim üyesi olmak üzere sekiz üye ile ve TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerin temsilcilerinden oluşur. Üyelerden siyasi parti temsilcisi dışındakiler altı yıl için seçilirler. Yargıtay ve Danıştay’dan belirlenecek üyeler Yargıtay ve Danıştay’ın genel kurullarınca, akademisyen üyeler ise TBMM tarafından seçilirler. YSK’nın kararlarına karşı Anayasa Mahkemesi’ne başvurulabilir.” SDE 2011 (Seçme Hakkı) “Onsekiz yaşını doldurmuş her vatandaş seçme, seçilme, siyasi partilere üye olma ve her türlü siyasi faaliyette bulunma hakkına sahiptir. Seçme ve seçilme hakkını kullanma, vatandaşın işlediği ve cezasını çektiği bir suç nedeniyle sınırlandırılamaz.” BU ÇALIŞMANIN ÖNERİSİ Madde 79. Genel ve yerel seçimler ile Anayasa değişikliğine ilişkin referandum ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunca verilen kesinleşmiş milletvekili tutanakları aleyhine itirazlar, yalnızca TBMM’ye yapılabilir. TBMM’nin vereceği karar kesindir. Yüksek Seçim Kurulunun diğer kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz. Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla düzenlenir. 179 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK Yüksek Seçim Kurulu onüç üyeden oluşur. Üyelerin üçü Yargıtay, ikisi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Dört üye Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerce gösterilecek ve nitelikleri kanunda gösterilen temsilciler içinden TBMM tarafından “karar yeter sayısı” ile seçilir. İki üye, daha önce siyasi parti üyeliği veya adaylık kaydı olmamış avukatlar içinden Türkiye Barolar Birliği tarafından gösterilecek iki kat aday arasından TBMM tarafından “karar yeter sayısı” ile seçilir. Kalan iki üye de, yine siyasi partilerde adaylık ve üyelik kaydı bulunmayan hukuk, siyasal, iktisadi ve idari bilimler fakültelerinde görevli öğretim üyeleri arasından ve YÖK’ün göstereceği iki kat aday içinden TBMM tarafından “karar yeter sayısı” ile seçilir. Bu üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler. Üyeliklerde boşalma olursa en geç bir ay içinde yukarıdaki usulle seçim yapılır. 180 YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU V. BÖLÜM “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ Doç. Dr. Kasım KARAGÖZ ÖZET Günümüz demokrasilerinin doğrudan ve temsili olmak üzere iki uygulaması bulunmaktadır. Temsili demokraside halk, kendisi adına iktidarı kullanacakları seçmekte ve kendisi pasif konumda bulunmaktadır. Temsili demokrasi kurumları karar alma mekanizmalarında bireylere sınırlı bir siyasal katılım imkanı sunmaktadır. Bu bağlamda Türk anayasalarında vatandaşların karar alma sürecine katılımının oldukça sınırlı olduğu söylenebilir. Vatandaşlar sadece seçimlerde oy kullanarak bu sürece müdahil olabilmektedirler. Doğrudan demokrasi vatandaşların devlet yönetimine, doğrudan ve aracısız katılmalarını sağlayan bir sistemdir. Bu sistem doğrudan demokrasi araçları olan, referandum, halk girişimi (initiative) ve geri çağırma/azil (recall) ile sağlanmaktadır. İnceleme konumuz olan Halk girişimi, bireylere görüşlerini aracısız olarak açıklama, kendilerini ilgilendiren tartışmalara doğrudan katılabilme ve yasa yapım süreci içinde aktif bir şekilde yeralabilme fırsatının en yüksek seviyede olduğu doğrudan demokrasi aracıdır. Halk girişiminin doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki türü bulunmaktadır. Doğrudan halk girişiminde, halk tarafından hazırlanan ve gerekli koşulları taşıyan yasa ya da anayasa önerileri doğrudan doğruya halkoyuna sunulur. Bu durumda yasama organı süreçten tamamen dışlanmakta yasama organı sürece hiçbir şekilde müdahil olamamaktadır. 181 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ Dolaylı halk girişiminde ise yasa ya da anayasa önerileri halkoyuna götürülmeden önce yasallaştırılmak üzere yasama organlarına sunulur. Şayet yasama organı sözkonusu öneriyi benimseyip yasallaştırırsa, önerinin halkoyuna sunulmasına gerek kalmaz. Yasama organı öneriyi benimsemezse tasarı halkoyuna sunulur. Dolaylı halk girişimi, temsili organlara alınan kararlar üzerinde görüş bildirme şansı vermekte ve girişimin ilk sunulan şeklini değiştirebilme imkanı sunmaktadır. Bu yol ile toplumu ilgilendiren konuların yasama organı tarafından da öncelikli olarak ele alınması sağlanmakta ve var olan sorunların öncelikle parlamentolar tarafından giderilmesinin yolu açılmış olmaktadır. Bu raporda ABD ve İsviçre uygulamasından hareketle bir doğrudan demokrasi aracı olan halk girişimini inceleyeceğiz. Bu bağlamda ilk olarak Dünya genelinde halk girişiminin uygulamasına, ikinci olarak ABD’de eyalet düzeyindeki halk girişimine, üçüncü olarak ise İsviçre’de federal düzeyde uygulanan anayasal halk girişimine ve kantonal düzeydeki halk girişimlerine değineceğiz. Sonuç kısmında ise yeni Anayasa için halk girişimi önerisinde bulunacağız. Anahtar Kelimeler: Halk Girişimi, Demokrasi, Doğrudan Demokrasi, Siyasal Katılım, Referandum, Geri Çağırma, Yeni Anayasa. 182 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ I. GİRİŞ Demokrasi (democracy) kavramı Yunanca demos (halk) ve kratein (yönetmek) kavramlarından türemiş olup halk yönetimi anlamına gelmektedir250. Günümüzde demokrasinin iki uygulama şekli bulunmaktadır. Temsili demokrasi ve doğrudan demokrasi. Temsili demokraside halk, kendisi adına iktidarı kullanacakları seçmekte ve kendisi pasif konumda bulunmaktadır. Temsili demokrasi kurumları karar alma mekanizmalarında bireylere sınırlı bir toplumsal katılım imkânı sunmaktadır. Bu bağlamda 1924 ve 1961 anayasalarında olduğu gibi 1982 Anayasasında da vatandaşların karar alma sürecine katılımının oldukça sınırlı olduğu söylenebilir. Vatandaşlar sadece seçimlerde oy kullanarak bu sürece müdahil olabilmektedirler. Ancak günümüzde demokrasinin gerçekten sadece belirli aralıklarla yapılan seçimlerde oy verme hakkının kullanılması ile gerçekleştirilemeyeceği kabul edilmektedir. Gerçekten halkın sınırlı katılımı onları yeterince tatmin etmemektedir. Vatandaşların, tartışılacak ve oylanacak konuları kendilerinin belirledikleri ve bu konular hakkında oy kullanabildikleri demokrasi tipi ise doğrudan demokrasi olarak nitelendirilir. Doğrudan demokraside vatandaşlar, görüşlerini aracısız olarak açıklama hakkına sahip olup kendilerini ilgilendiren tartışmalara doğrudan katılabilmekte ve yasa yapım sürecinin içinde aktif bir şekilde yer alabilmektedirler251. Eski Yunan sitelerinde halkın yasama, yürütme ve yargılama faaliyetlerine doğrudan katılmasından dolayı bu demokrasi doğrudan demokrasi olarak adlandırılmıştır. Günümüz dünyasında ise doğrudan demokrasi; halkın siyasi karar alma sürecine doğrudan katılımı olarak kabul edilmektedir252. Bu katılım ise doğrudan demokrasi araçları olan; referandum, halk girişimi 250 Onar Erdal, “Türkiye’nin Başkanlık Veya Yarı –Başkanlık Sistemine Geçmesi Düşünülmelimidir?”, Başkanlık Sistemi, Türyiye Barolar Birliği Yayını, Ankara 2005, S. 71; Atar Yavuz, Türk Anayasa Hukuku, Konya 2005, S.60. 251 Erdoğan Mustafa, Anayasa Hukuku, Ankara 2005, S 109. 252 Akbulut Olgun, Doğrudan Demokrasi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2001, S. 6. 183 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ (initiative) ve geri çağırma/azil (recall) ile sağlanmaktadır253. Bu araçlardan 1982 Anayasasında sadece anayasa değişiklikleri ile ilgili olarak referandum müessesesine yer verilmiştir. Halk girişimi temsili demokrasinin krizi olarak nitelendirilen; yöneten ve yönetilen arasındaki güven eksikliğinden kaynaklanan, siyasi partilere ve parlamentolara duyulan güven kaybının ortadan kaldırılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca seçmen hayati konularda görüşlerini doğrudan açıklayarak yönetime ilişkin önemli ve etkin kararlar alabilmekte ve böylece beğenmedikleri bir düzenlemenin yasalaşmasını engelleyebilmekte, yasalaştırılmasını istedikleri bir konunun halkın gündemine alınmasını sağlayabilmektedirler254. Halk girişimi ayrıca politik karar alıcılar karşısında kurumsallaşmış bir muhalefet yaparak önemli bir fonksiyonu yerine getirir. Siyasi elitler karşısındaki bu muhalefet, doğrudan bir başarı şansını da beraberinde getirmektedir. Fakat bazen dolaylı etkiler elde edilebilir. Bir girişimin reddedilmesinde de girişimciler en azından kendi isteklerinin reklamını yapmak ve bütün halka yaymak gibi bir imkâna kavuşurlar. Girişim halkoylaması sonucu başarısız olsa bile bu bağlamda bir başarı elde ettiği söylenebilir. Bir girişimin yapılacağının ilanı ya da girişimin reddedilmesi, geçerli olan politik sistem üzerinde etkili olur. Dolayısı ile halk girişimlerinin doğrudan etkisi kadar dolaylı etkisinin de politik yaşam üzerinde çok önemli olduğunu söyleyebiliriz. Bu dolaylı etkiden dolayı, her halk girişimi parlamentonun ilgili konuyu ele almasına, bazen hükümetin karşıt bir öneriyle halkoylamasına katılmasına sebep olmaktadır. Bu sayede vatandaşlar ya halk girişimi ile bizzat yasa yaparak ya da parlamentoyu kendi istekleri doğrultusunda yasa yapılması için yönlendirerek, karar alma sürecine etkin olarak katılmış olmaktadırlar. 253 Referandumun, halk girişiminin ve geri çağırmanın yaygın olarak kullanıldığı İsviçre ve ABD’de bu araçlar doğrudan demokrasi araçları olarak nitelendirilip, doğrudan demokrasi başlığı altında incelenmektedir. Oysa Türk hukuk öğretisinde, bu araçlar yarı doğrudan demokrasi başlığı altında incelenmektedir. Bu araçlar halkın yönetime aracısız katılmasını sağlamakta olup doğrudan halk tarafından kullanılabilmektedir. Dolayısı ile çalışmamızda, bu araçları doğrudan demokrasinin modern kullanımı olarak değerlendirip bu başlık altında incelemeyi uygun görüyoruz. 254 Russel J. Dalton & Bürklin Wilhelm & Drummond Andrew, “Public Opinion And Direct Democracy”, Journal Of Democracy, Vol. 12, No.4, 2001, S. 2. 184 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ II. GENEL OLARAK HALK GİRİŞİMİ Doğrudan demokrasi çeşitli araçlara sahip olmakla birlikte günümüz modern dünyasında, kullanımı en yaygın olan üç araç bulunmaktadır; referandum, halk girişimi ve geri çağırma255. Referandumda temsili bir organ tarafından hazırlanan bir yasa metni halkoyuna sunulurken, halk girişiminde yasa metni halk tarafından hazırlanmakta ve onaylanmak için yine halka sunulmaktadır. Dolayısı ile halk girişimi, vatandaşlara, yaşadıkları topraklar üzerinde doğrudan yasa yapım sürecine katılma fırsatı vermektedir. Halk girişimi ile halk, belli sayıda seçmenden imza toplayarak hazırladığı yasa ya da anayasa tasarısını halkoyuna sunarak onu yasalaştırabilmektedir256. Dolayısı ile halk girişimi kavramını; seçme hakkına sahip vatandaşların anayasa, yasa ve yasa hükmünde olan bazı düzenlemelerin değiştirilmesi, kaldırılması ve yeniden düzenlenmesi hususunda söz söyleme yetkisi olarak tanımlayabiliriz. Sıradan vatandaşların yasa yapma yetkisi olarak tanımlayabileceğimiz halk girişimi ile halk, hazırlamış olduğu yasa tasarını halkoylamasına sunarak doğrudan politika üretme sürecine katılabilmektedir257. Halk girişimi halka, yasama organından tamamen bağımsız ya da kısmen bağımsız olarak yasa yapma imkanı vermektedir. Halkoyuna sunulan düzenlemenin kabulü oylamaya katılan vatandaşların daha önceden belirlenmiş olan asgari sayı ile bu taslak ya da değişikliğe “evet” demesiyle mümkündür. Halk girişimi, referandumdan farklı olarak halk tarafından “alttan gelen” bir talep ile başlatılmaktadır. Referandumda yasama organı tarafından kabul edilmiş olan bir yasa halk oyuna sunulmaktadır. Oysa halk girişiminde süreç tamamen halk tarafından başlatılmakta ve yine halkoylaması sonucu kabul edilmekte ya da reddedilmektedir. Referandum, insanlara, yasama organ- 255 Premat Christophe, “Direct Democracy In A Comparative Perspective”, Taiwan Journal Of Democracy, Vol. 2-1, 2006, S. 137. 256 Atar Yavuz, Demokrasilerde Anayasal Değişmenin Dinamikleri Ve Anayasa Yapımı, Konya 2000, S. 177; Kaboğlu, İbrahim Ö, Anayasa Hukuku Dersleri (Genel Esaslar), İstanbul 2009., S. 189; San Coşkun, Anayasa Değişiklikleri Ve Anayasa Gelişmeleri, Ankara 1981, S. 47; Gözler Kemal, Anayasa Hukukunun Genel Esaslarına Giriş, Bursa 2008.S. 184; Özer Attila, Anayasa Hukukunun Genel İlkeleri, Ankara 2003, S. 77. 257 Gerber Elisabeth R., “Reforming The California Initiative Process: A Proposal To Increase Flexibility And Legislative Accountability”, Constitutional Reform In California Making State Government More Effective And Responsive, Edited By Cain Bruce E. & Noll Roger G. & Berkeley 1995, S. 291; Stein Elizabeth M, “California Constitution And The Counter-Initiative Quagmire”, Hastings Constitutional Law Quarterly, Vol. 21, 1993, S. 144. 185 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ larının halkın tasvip etmediği işlerini düzeltme fırsatını verir. Halk girişimi yoluyla ise halk, yasama organlarının ihmal ettikleri veya yapmadıkları işlere karşı müdahelede bulunabilirler. Referandum; bir devletin temsil kurumlarının aldıkları kararları tasvip veya reddi ifade ederken, halk girişimi, daha çok devletin pasifliğine karşı bir tepkiyi ifade etmektedir258. Halk girişimi, belirli bir yasa çalışması ile ilgili olarak doğrudan doğruya vatandaşlar tarafından başlatılan ve yine yasalaşması konusunda vatandaşa halkoyu kullanmak için fırsat sağlayan bir mekanizmadır. Daha geniş anlamda halk girişimi, gerek yasal gerek anayasal önerilerin veya toplumu ilgilendiren diğer güncel meselelerin, seçmene sunularak insanların bu meseleyi kabul etmesi veya reddetmesi şeklinde doğrudan doğruya düşüncelerini ifade edebildikleri mekanizmayı ifade etmektedir259. İsviçre 1848 yılında anayasal revizyon bağlamında halk girişimini benimseyen ilk ülkedir. Bunu 1891 yılında anayasanın kısmen değiştirilmesi için halk girişiminin uygulanması takip etmiştir. 1890 yılından sonra Amerikan eyaletlerinin çoğunda, belli çıkar odaklarının etkisinde kalan temsili organların kötüye kullanımının önüne geçmek amacı ile halk girişimine yer verilmiştir. İtalya ve Almanya gibi bir kısım ülkelerde ise, diktatörlük rejimlerinin sona ermesinden sonra, halk egemenliğinin bir ifadesi olarak ve demokrasinin yeniden inşası adına 1945 yılından beri halk girişimine yer verilmektedir. Benzer şekilde, 1990’larda, komünizm sonrası çoğu Doğu Avrupa ülkesinde, geçiş sürecinde halk girişimi demokratik bir araç olarak düşünülmüştür. Aynı şekilde diktatörlük rejimlerinin sona ermesinden sonra Latin Amerika ülkelerinde de halk girişimine yer verilmiştir. III. HALK GİRİŞİMİ TÜRLERİ Halk girişimi, süreçte parlamentonun müdahalesi olup olmamasına göre doğrudan ve dolaylı halk girişimi olmak üzere ikiye ayrılır. 258 Magleby David B., Direct Legislation, Voting On Ballot Propositions In The United States, London 1984, S. 35; Suksi Markku, Bringing In The People A Comprasion Of Constitutional Forms And Practices Of The Referandum, London 1993, S. 8. 259 Barber Benjamin R, Strong Democracy, Participatory Politics For A New Age, London 1984, S. 217; Suksi, S. 6 186 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ III. A. Doğrudan Halk Girişimi Doğrudan halk girişiminde, halk tarafından hazırlanan ve gerekli koşulları taşıyan yasa ya da anayasa önerileri doğrudan doğruya halkoyuna sunulur. Doğrudan halk girişimi uygulanması durumunda yasama organı süreçten tamamen dışlanmaktadır. Doğrudan halk girişimi, belli sayıda vatandaşın halkoyuna sundukları bir önerinin, arada yasama organı gibi bir aracı organa, öneriyi değiştirebilme fırsatı verilmeden sunulmasını ifade eder. Bunun akabinde gelen halkoylamasının sonucu kesindir ve yapılan öneri doğrultusunda anayasa veya yasa değişiminin yürürlüğe girmesi sonucunu doğurur. Ulusal karar alma kapsamında halk girişimi; toplumun güncel konuları üzerinde değiştirici etkiye sahip olduğu gibi, gündemi etkileyici tesirleri de beraberinde getirmektedir. Bu gündemi belirleme etkisi ise doğrudan halk girişiminde en üst düzeydedir. III. B. Dolaylı Halk Girişimi Dolaylı halk girişiminde, gerekli imzalar toplanıldıktan sonra öneri değerlendirilmek üzere Parlamentoya gönderilir. Eğer tasarı Parlamento tarafından kabul edilirse yasalaşır. Reddedilir ya da belirlenen süre içinde görüşülmez ise teklif bir sonraki seçimle birlikte halkoyuna sunulur. Dolaylı halk girişimi ile vatandaşlara kendilerini ilgilendiren konularda yasama sürecine katılma imkânı verildiği gibi, ayrıca yasama organını da bu sürecin içine katılmaya zorlamaktadır. Bu yol ile toplumu ilgilendiren konuların yasama organı tarafından da öncelikli olarak ele alınması sağlanmakta ve var olan sorunların öncelikle parlamentolar tarafından giderilmesinin yolu açılmış olmaktadır. Bu hali ile dolaylı halk girişimi parlamentoyu tamamen dışlamadığı gibi var olan sorunların daha kolay çözülmesinin de yolunu açmaktadır260. Bu nedenle, dolaylı halk girişimi, hem halk girişiminin hem de parlamenter sürecin iyi yanlarının ortaya çıktığı bir uzlaşma müessesesi olarak ortada durmaktadır. 260 Dubois Philip L & Feeney Floyd: Improving The California Initiative Process: Options For Change, The California Policy Seminar, Berkeley 1992, S. 91. 187 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ IV. KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA HALK GİRİŞİMİ IV. A. Dünya Genelinde Halk Girişimi Son yıllarda hem halk girişimine yer veren ülke sayısında hem de bu ülkelerde halk girişiminin kullanılması konusunda bir artış olduğu görülmektedir. Çoğu Avrupa ve Latin Amerika’da olmakla birlikte, pek çok ülkede halk girişimine yer verilmektedir261. Brezilya, Almanya ve Amerika gibi federal devletlerde ulusal halk girişimine yer verilmezken, federe devletler düzeyinde halk girişimi kullanılmaktadır. Amerika’da 24 eyalet ve Washington D.C’de halk girişiminin çeşitli şekillerine ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. Meksika, Panama ve Avrupa ülkelerinin çoğunda ise, yerel yönetimler düzeyinde halk girişimi vardır. Bir kısım ülkelerde ise sadece yerel düzeyde halk girişimi kullanılmaktadır. ABD, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Meksika, Norveç, Polonya, İspanya, İsveç eyalet ya da yerel düzeyde halk girişiminin uygulandığı ülkelere örnek gösterilebilir. Halk girişiminin kullanımı her ülkede değişik faktörlerin etkisiyle oldukça farklılık göstermektedir262. Bir kısım ülkelerde ulusal düzeyde oldukça yaygın olarak kullanılırken, anayasalarda düzenlenmesine rağmen bir kısım ülkelerde hiçbir zaman kullanılmamıştır. Halk girişimine yer veren ülkelerden sadece dört tanesi ulusal düzeyde halk girişimini sıklıkla kullanmaktadır. Bu ülkeler ise İtalya, Lihtenştayn, İsviçre ve Uruguay’dır. Bunlar içinde ise güçlü doğrudan demokrasi geleneğinden ve halk girişiminin başlatılmasındaki kolaylıktan ve halk girişimi konusundaki kısıtlamaların sınırlılığından dolayı, İsviçre ve Lihtenştayn da daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Halk girişiminin yaygın olarak kullanıldığı bir diğer ülke ise Uruguay’dır. Anayasal halk girişimi için yüzde 10 imza eşiğinin öngörüldüğü ülkede anayasal halk girişimi oldukça sık kullanılmaktadır. Bir kısım ülkelerde ise yasal olarak halk girişimine yer verilmiş olmakla birlikte, bu güne kadar hiçbir halk girişimi halkoylamasına sunulma şansını yakalayamamıştır. Bu ülkelere örnek olarak ise, Rusya Federasyonu, Beyaz Rusya, 261 Halk girişimine yer veren ülkelerin listesi için Tablo 1’e Bakınız. 262 International IDEA, Direct Democracy: The International IDEA Handbook, Stockholm . 2008, S. 74. 188 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ Gürcistan, Moldova ve Ukranya gösterilebilir. Bu ülkelerde halk girişiminin başarı yakalayamamasının nedeni ise; katı kısıtlamalar, yüksek oranda imza eşikleri, doğrudan demokrasi konusunda kültürün yerleşmemesi ve otoriter politik sistem geleneği yatmaktadır. Bazı ülkelerde ise, yasal düzenlemelerin varlığına rağmen halk girişimi oldukça seyrek kullanılmaktadır. Örneğin Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri, Macaristan, Letonya, Litvanya, Makedonya, Slovakya ve Slovenya, halk girişimini çok nadir kullanmaktadırlar. Bu ülkelerde halk girişimleri komünizm dönemine ilişkin kuralların dönüştürülmesinde kullanılmıştır. Bir kısım Latin Amerika ülkesinde ise halk girişiminin kullanımına ilişkin yapısal nedenlerden dolayı halk girişimi oldukça seyrek kullanılmaktadır. IV. B. Amerika Birleşik Devletleri‘nde Halk Girişimi 1. Amerika Birleşik Devletleri Demokrasisinde Halk Girişiminin Yeri Amerika’da ilk yerleşimcilerle beraber doğrudan demokrasi benzeri uygulamalar görülmeye başlanmıştır263. İlk kasaba toplantılarından başlayan süreç, eyalet anayasalarının referandum sonucu kabul edilmesine kadar uzanmıştır. Ancak, halk girişimi kavramının bu kadar eski olduğu söylenemez. Halk girişimi kurumunun gerek teorik bağlamda tartışılması ve gerekse anayasalarda benimsenmesi ilk olarak 1885’li yıllarda görülmeye başlanmıştır. Dolayısıyla ABD’de halk girişiminin, Amerikan politik kurumlarının radikal bir şeklide yeniden yapılandırıldığı bir dönem olan ilerlemeci dönem’in (progressive era) bir ürünü olduğunu söyleyebiliriz. Bu dönemde karar alma sürecine halkın daha yüksek bir sesle katılması sağlanarak, yasa yapma sürecinde belli çıkar gruplarının etkinliği kırılmak istenmiştir. Bu dönem reformcuları, yasa yapım sürecine daha doğrudan katılarak, halkın kamu politikalarını daha yakından kontrol edeceğine ve daha sorumlu bir hükümetin sağlanacağına inanmışlardır264. 263 Donovan Todd & Bowler Shaun: “An Overview Of Direct Democracy In The American States”, Citizens As Legislators, Edited By Bowler Shaun & Donovan Todd & Tolbert, Caroline J, Columbus 1998, S. 1. 264 Donovan Todd & Bowler Shaun, S. 1. 189 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ 2. Eyaletler Düzeyinde Halk Girişimi Amerika Birleşik Devletleri’nde doğrudan demokrasinin üç aracı da, gerek eyalet gerekse yerel yönetimler düzeyinde uygulanmaktadır. Halk girişimini 24 eyalet ve Washington D.C kullanırken, hemen hemen eyaletlerin hepsinde referandumun bir şekline yer verilmektedir. Yerel yönetimler düzeyinde ise eyaletlerin yarıdan fazlasında halk girişimine yer verilmektedir. Amerikan nüfusunun yaklaşık olarak yüzde 70’i de bu bölgelerde yaşamaktadır. Halk girişimi kurumunu benimseyen ilk eyalet Güney Dakota’dır265. Güney Dakota’da halk girişimi 1898 yılında, seçmenlerin yüzde 59’unun evet oyunu alarak kabul edilmiştir266. Daha sonra, 1918 yılına kadar çoğunluğu batı eyaletleri olmak üzere 18 eyalet de halk girişimini benimsemiştir. 1959 yılında Birleşik Devletlere katılınca Alaska da halk girişimine yer vermiştir267. 1960’lı yıllarda diğer eyaletlerde halk girişiminin kabul edilip edilmemesi konusunda yapılan tartışmalar sonrası beş eyalet daha halk girişimini anayasal sisteme sokmuştur268. Bu açıklamalara göre; Güney Dakota, Utah, Oregon, Nevada, Montana, Oklahoma, Missouri, Maine, Michigan, Arizona, Colorado, Arkansas, California, Idaho, Ohio, Nebraska, Washington, Kuzey Dakota, Massachusetts, Alaska, Florida, Wyoming, Illinois, Washington D.C. ve Mississippi’de halk girişimine yer verilmektedir. Ancak aralarında büyük benzerlikler olmasına rağmen her eyaletteki düzenleme kendine has özellikler içermektedir. 24 eyalette halk girişimine yer verilmekle birlikte federal düzeyde halk girişimine yer verilmemektedir. 1970’li yıllarda federal halk girişiminin tanınması konusunda bir kısım tartışmaların yapıldığı görülmesine rağmen bir sonuç alınamamıştır. 265 Spurlin Candice, “Researching Initiatives And Referendums: A Guide For South Dakota”, Exploring Initiative And Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By Beth Williams, New York 2009, S. 288. 266 1898 tarihli halkoylamasında seçmenlerin 16.483’ü hayır oyu kullanırken 23.816’sı evet oyu kullanmıştır (Schmidt, S. 16). 267 Ching Tina S, “Alaska Initiatives And Referenda”, Exploring Initiative And Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By Beth Williams, New York 2009, S. 15. 268 1960 sonrası halk girişimine yer veren eyaletler: Florida (1968), Wyoming (1968), Illinois (1970), D. Of Colombia (1977), Mississippi (1992). Mississippi Halk Girişimini Ilk Kez 1916 yılında kabul etmesine rağmen, Mississippi Yüksek Mahkemesi, 1922 yılında halk girişimine yer veren düzenlemeyi anayasaya aykırı bularak iptal etmiştir. 1991 tarihli düzenlemenin de anayasaya aykırılığı iddia edilmesine rağmen yüksek mahkeme bu sefer talebi reddetmiştir. Waters Dane M, Initiative And Referendum Almanac, Durham 2003., S. 6; 190 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ Amerika Birleşik Devletleri’nin yüzyılı aşkın halk girişimi tarihinde 2053 halk girişimi kullanılmıştır. Bunların ise yaklaşık olarak yüzde 40 gibi yüksek bir oranı halkoylaması sonucu onaylanmıştır. Onaylanma oranı her eyalette değişkenlik göstermekle birlikte halk girişimini en sık kullanan eyaletlerde, onaylanma oranı yüzde 25 ile yüzde 50 oranında değişmektedir269. 3. ABD’de Kullanılan Halk Girişimi Türleri a. Doğrudan Halk Girişimi ABD’de Eyaletler düzeyinde doğrudan anayasal halk girişimine yer verildiği gibi doğrudan yasal halk girişimine270 de yer verilmektedir271. aa. Doğrudan Anayasal Halk Girişimi Anayasal halk girişimleri anayasal revizyon için kullanılabileceği gibi, anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesini öngören kısmi anayasa değişikliğine de hasredilmiş olabilir272. Her eyalette bu konuda farklı düzenlemeler bulunmaktadır. Örneğin California’da halk girişimi anayasal revizyon niteliğindeki düzenlemeler için kullanılamaz. Arizona, Arkansas, California, Colorado, Florida, Missouri, Michigan, Nevada, Ohio, Montana, Nebraska, Güney Dakota, Kuzey Dakota, Oklahoma ve Oregon doğrudan anayasal halk girişimine yer veren eyaletlerdir273. Ancak, bu eyaletlerin bir kısmında doğrudan halk girişimi sadece anayasa değişiklikleri için değil aynı zamanda yasa değişiklikleri için de kullanılabilmektedir274. Florida ve İllionis’de, doğrudan halk girişimi sadece anayasa değişiklikleri için kullanılabilmektedir. Bu eyaletlerde halk girişimini yasa değişiklikleri için kullanmak mümkün değildir275. 269 ..Http://Www.C2d.Ch/Inner.Php?Table=Continent&Sublinkname=Country_Information &Tabname=Results&Menuname=Menu&Continent=North%20america&Countrygeo=285 &Stategeo=10305&Citygeo=&Level=2 270 Yasa değişiklikleri için kullanılan halk girişimi “yasal halk girişimi” , Anayasa değişiklikleri için kullanılan halk girişimi ise “Anayasal Halk Girişimi” olarak adlandırılmaktadır. 271 Waters, S. 11. 272 Waters, S. 11. 273 Dubois & Feeney, S. 29. 274 Arizona, Arkansas, California, Colorado, Washington D.C, Idoha, Missouri, Montana, Nebraska, Kuzey Dakota, Oklahoma, Oregon ve Güney Dakota. 275 Donowan & Bowler, An Overview, S. 5; Waters, S. 12. 191 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ Anayasal halk girişimine yer veren bu eyaletlerin büyük bir kısmında halk girişiminin kabul edilmiş sayılması için, halkoylamasında basit çoğunluğu sağlanması yeterli iken; Nebraska, Massachusetts, Illionis, Nevada ve Florida’da halkoylamasının nitelikli çoğunlukla kabul edilmesi gerekmektedir. Anayasal halk girişimleri, yasal halk girişimlerine nazaran daha katı koşullara bağlanmıştır. Colorado ve Nevada hariç, anayasal halk girişimine yer veren eyaletlerin hepsinde anayasal halk girişimleri için gerekli imza barajı yasal halk girişimlerine göre daha yüksektir. Bir anayasal halk girişiminde yasal halk girişimine nazaran yüzde 25, yüzde 50 veya yüzde 100 daha fazla sayıda imza aranmaktadır276. Anayasal halk girişimleri en fazla Oregon, California ve Colorado eyaletinde başlatılmıştır. Halk girişiminin kabul edildiği yıldan 2006 yılına kadar, Oregon’da 49, California’da 43, Colorado’da 43 anayasal halk girişimi halkoylaması sonucu kabul edilmiştir. Massachusetts’de 2, Illionis’de ise sadece 1 anayasal halk girişimi kabul edilmiştir. Anayasal halk girişiminin 1992 yılında kabul edildiği Mississippi’de ise hiçbir anayasal halk girişimi kabul edilmemiştir277. bb. Doğrudan Yasal Halk Girişimi Doğrudan halk girişimi anayasa değişikliklerinin yanında yasa değişiklikleri için de kullanılılır. Utah, Washington, Arizona, Arkansas, California, Colorado, Washington D.C, Idoha, Missouri, Montana, Nebraska, Kuzey Dakota, Güney Dakota, Oklahoma ve Orego’da doğrudan yasal halk girişimi kullanılmaktadır. Utah ve Washingnton’da yasa değişiklikleri için doğrudan halk girişimi kullanılabileceği gibi dolaylı halk girişimi de kullanılmaktadır. Bu iki eyalette bu konuda bir sınırlama bulunmamaktadır. Ancak bu iki eyalette doğrudan ya da dolaylı anayasal halk girişimine yer verilmediği için anayasa değişikliklerinin halk girişimine konu olması mümkün değildir278. 276 Donovan & Bowler, An Overview, S. 8. 277 Lane Stacey A., “Researching Initiatives And Referendums: A Guide For Mississippi”, Exploring Initiative And Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By Beth Williams, New York 2009, S. 149; Matsusaka John, “Constitutional Amendments”, Initiative And Referendum Institute Report, October 2006, S. 2. 278 Donovan & Bowler, An Overview, S. 5; Dubois & Feeney, S. 29. 192 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ b. Dolaylı Halk Girişimi Alaska, Maine, Massachusetts, Michigan, Mississippi, Nevada, Ohio, Utah, Washington ve Wyoming’de dolaylı halk girişiminin bir şekline yer verilmektedir. aa. Dolaylı Anayasal Halk Girişimi Dolaylı anayasal halk girişimi sadece Massachusetts, Nevada ve Mississippi’de kullanılmaktadır279. Bu güne kadar dolaylı halk girişimini en çok kullanan eyalet Massachusetts’dir280. Massachusetts’de hem dolaylı anayasal hem de dolaylı yasal halk girişimine yer verilmekte olup her ikisi içinde son valilik seçimlerinde verilen oyların yüzde 3’ü oranında imzaya gerek duyulmaktadır. Dolaylı anayasal halk girişimini kullanan bir diğer eyalet ise 1962 yılına kadar bu kurumu kullanan Nevada’dır281. Sadece dolaylı anayasal halk girişimine yer veren tek eyalet ise halk girişimini 1995 yılında benimsemiş olan Mississippi’dir. Mississippi’de halk girişiminin yasa değişiklikleri için kullanılması mümkün değildir. Yasama organı ister kabul etsin, ister reddetsin, isterse alternatif karşı öneri sunsun, İsviçre anayasal halk girişiminde olduğu gibi, her halükarda anayasal halk girişiminin halkoyuna sunulması gerekir282. Ayrıca Mississippi’de çok zor koşullara bağlanmış olmasına rağmen anayasal halk girişimine yer verilmişken, yasal halk girişimine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır283. Bugüne kadar ise sadece bir anayasa değişikliği teklifi bu yolla yasama organının önüne gelmiştir. Yasama organı tarafından kabul edilmeyen 1995 tarihli bu teklif halkoylamasında başarılı olamamıştır284. 279 Waters, S. 12. 280 Clough Spencer E, “Democracy’s Harvest: Resources For Massachusetts Voters’ Initiatives And Referendums”, Exploring Initiative And Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By Beth Williams, New York 2009, S. 119-120. 281 Boone Thomas R., “Researching Initiatives And Referenda: A Guide For Nevada”, Lane Stacey A., Exploring Initiative And Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By Beth Williams, New York 2009, S. 224. 282 Lane, S. 150-151. 283 Silva Fred, “The Indirect Initiative Process”, Initiative And Referendum Almanac, Edited By Waters Dane M, Durham 2003, S. 14. 284 Waters, S. 249. 193 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ bb. Dolaylı Yasal Halk Girişimi Alaska, Maine, Massachusetts, Wyoming, Michigan, Nevada, Ohio, Utah ve Washington’da dolaylı yasal halk girişimine yer verilmektedir. Bu eyaletlerden, Utah ve Washington’da, dolaylı yasal halk girişiminin yanında doğrudan yasal girişimi de kullanılmaktadır285. Maine, Massachusetts, Michigan, Nevada ve Ohio’da halk girişimine konu olacak tekliflerin öncelikle Parlamentoya sunulması gerekmektedir. Alaska ve Wyoming de ise resmiyette sadece doğrudan halk girişimine izin verilmektedir. Ancak, Parlamentonun, halkoyuna sunulacak teklifi gündemine alarak Parlamenter süreçte yasallaştırılması da mümkündür. Bu ise dolaylı halk girişimi ile aynı sonucu doğurmaktadır. Utah ve Washington’da ise halk girişimi destekçilerine seçimlik bir hak verilmiş olup destekçilerin, ister doğrudan ister dolaylı halk girişimini başlatmak konusunda seçimlik hakları bulunmaktadır286. Maine, Michigan ve Nevada’da bu yöntemin oldukça basit bir uygulaması bulunmaktadır. Maine’de yasama organı, ilgili yasama döneminde tasarıyı ya yasalaştırmak, yasalaştırmıyorsa halkoyuna sunmak ya da alternatif bir tasarı hazırlayarak ikisini birlikte halkoyuna sunmak gibi alternatiflere sahiptir. Yasama organının halk girişimini halkoylamasına sunması durumunda ise seçmenler ya iki alternatiften birini seçecek ya da ikisini de ret edeceklerdir287. Dolaylı yasal halk girişiminde Massachusetts ve Ohio’da ise iki adımlı bir yöntem takip edilmektedir. İlk adımda, halk girişimi destekçilerinin Parlamentonun tasarıyı gündeme alması için yüzde 3 gibi düşük bir oranda imzaya sahip olmaları gerekmektedir. Bu şekilde yasama organının önüne gelen tasarı meclis tarafından kabul edilirse yasalaşır. Eğer yasama organı tasarıyı reddederse, destekçilerin tasarıyı halkoyuna götürebilmeleri için daha fazla imza bulmaları gerekmektedir. Bunun için Massachusetts’de yüzde 5, Ohio’da ise yüzde 3 oranında ek imza toplanması gerekmektedir. Benzer bir uygulama Utah’da da sözkonusu olmakla birlikte, Utah’da destekçiler bu iki 285 Donovan & Bowler, An Overview, S. 5; Waters, S.12. 286 Silva, S. 13-14. 287 Hepler Christine I., “Researching Initiatives And Referena: A Guide For Maine”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By Beth Williams, New York 2009, S. 101. 194 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ basamaklı yolu takip etmek ya da doğrudan halk girişimini kullanmak arasında bir seçim hakkına sahiptirler288. Alaska ve Wyoming’de ise dolaylı halk girişiminin üçüncü bir şekli kullanılır. Bu iki eyalette halk girişimi destekçilerinin tasarılarını yasama oturumunun (legislativa session) başlangıcından önce Parlamento’ya sunmaları gerekmektedir. Parlamento bu konuda bir görüşme yapmak zorunda değildir. Ancak eğer tasarının yasalaştırılması konusunda Parlamento’da bir görüşme yapılmazsa, söz konusu tasarı bir sonraki seçimle birlikte halkoyuna sunulur. Eğer Parlamento tasarıyı benimser ya da önemli ölçüde benzer bir tasarı olduğu kanaatine varırsa tasarı halkoyuna sunulmaz289. Utah ve Washington’da ise sistem çok farklıdır. Her iki eyalette de destekçilerin doğrudan mı yoksa dolaylı mı halk girişimini kullanacağı konusunda seçim hakkı vardır. Utah’da son seçimlerdeki yüzde 5’lik oy oranına karşılık gelen imzaya ulaşılması durumunda dolaylı halk girişimine izin verilmektedir. Doğrudan halk girişimi kullanabilmesi için ise geçen seçimlerdeki oyların yüzde 10’una yani dolaylı halk girişimin 2 katına karşılık gelen imzaya ihtiyaç vardır. Eğer yasama organı dolaylı halk girişimi ya da onun getirilerini yararlı görmez ise o zaman destekçiler oyların yüzde 10’una karşılık gelecek imzaları bulmak zorundadırlar290. Washington’da ise herbir halk girişimi için gerekli imza oranı aynıdır. Dolayısıyla destekçiler hangi halk girişimi yönteminin kendileri için daha avantajlı olduğunu düşünüyorlarsa onu seçmekte serbesttirler291. Her iki eyalette de dolaylı halk girişimi için gerekli olan imza oranı doğrudan halk girişimi için ihtiyaç duyulandan daha azdır. Ancak her iki eyalette de girişimciler ezici bir çoğunlukla doğrudan halk girişimini seçmektedirler. Nitekim, Utah’da 1992 yılında gerekli imza toplanmasından sonra sadece doğrudan halk girişiminin başlatıldığı görülmüştür. Utah yasama organı raporlarına göre, aynı yıl içinde, herhangi bir dolaylı halk girişiminin yasama organına sunulmadığına dikkat çekilmektedir. Washington’da da gerekli imzaya ulaşılması durumunda doğrudan halk girişiminin tercih 288 Silva, S. 13-14. 289 Ching, S. 16-17; Person Debora & Plumb Tawnya, “Initiatives And Referenda In Wyoming”, Exploring Initiative And Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By Beth Williams, New York 2009, S. 325-326. 290 Strittmatter Connie, “Utah Initiatives And Referenda: A Research Guide”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By Beth Williams, New York 2009, S. 301-302. 291 Waters, S. 14; Dubois & Feeney, S. 37. 195 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ edildiği görülmektedir. Nitekim, 129 halk girişiminin yaklaşık yüzde 80’ini oluşturan 127 halk girişiminde, doğrudan yasal halk girişimi tercih edilmiştir. California’da dolaylı yasal halk girişiminin kullanıldığı 1912 ve 1966 yılları arasında da, girişimcilerin çoğunlukla, yüzde 94 gibi bir oranla doğrudan halk girişimini tercih ettikleri görülmektedir292. Michigan, Nevada ve Ohio’da girişimcilerin yasalar için dolaylı halk girişimi kullanma zorunluluğu bulunurken, anayasa değişiklikleri için doğrudan halk girişimini kullanmaları gerekmektedir. Michigan ve Ohio’da, girişimcilerin daha fazla imzaya gerek duymalarına rağmen dolaylı yasal halk girişiminden ziyade doğrudan anayasal halk girişimini seçtikleri görülmektedir. Nitekim, dolaylı halk girişiminin bulunmadığı eyaletlerde, doğrudan yasal halk girişiminin sayısının anayasal halk girişimi sayısına yaklaştığı da dikkatlerden kaçmamaktadır. Yine dolaylı halk girişiminin bulunduğu üçüncü eyalet olan Nevada’da yasalar için dolaylı halk girişimi kullanılırken, anayasa değişiklikleri için doğrudan halk girişimi kullanılmaktadır. Ancak Nevada’da, girişimciler dolaylı yasal halk girişiminden ziyade, iki ayrı oylama ile tasdik edilme zorunluluğu olmasına rağmen doğrudan anayasal halk girişimini tercih etmektedirler293. Bu eyaletlerde doğrudan halk girişiminin tercih edilmesinin sebeplerinden biri de anayasal halk girişiminin, girişimcilere kendi önerilerini sunma imkânı vermesidir. Ancak bütün bu uygulamalar dolaylı halk girişimine karşın doğrudan halk girişimi konusundaki kuvvetli bir tercihi ortaya koymaktadır. 4. Amerika Birleşik Devletlerinde Halk Girişiminin Oluşum Süreci a. İmza Toplama Halk girişimini kullanan bütün ülkelerde işe ilk olarak, halk girişimi isteyenlerin kayıtlı seçmenlerden imza toplamasıyla başlanmaktadır. Dolayısı ile halk girişiminin en önemli ayağını, her ülkede farklı usullerle belirlenmiş olan gerekli imzaların toplanması oluşturmaktadır294. Bu ise toplumu ilgilendiren sorunların halkoylamasından önce doğrudan doğruya ortaya konulmasını sağladığı gibi aynı zamanda toplumu ilgilendirmeyen, ya da toplumun boş 292 Waters, S. 14; Dubois & Feeney, S. 87. 293 Barbara Grossman, “The Initiative And Referendum In Nevada”, Wayne Law Review, Vol. 28, 1981, S. 77. 294 Cronin, S. 157. 196 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ yere vaktini öldürecek olan gereksiz konuların gündeme gelmesini de önlemiş olacaktır295. Gerekli imza oranı ve bu imzaların toplanma süreci her eyalette farklılık göstermektedir. Eyaletlerde gerek duyulan imza, genellikle bir önceki valilik seçimine katılan kayıtlı seçmenlerin imzalarının yüzdesi alınarak belirlenmektedir296. Gerekli imza oranı anayasal ya da yasal halk girişimi, dolaylı ya da doğrudan halk girişimi olmasına göre de farklılık göstermektedir. En düşük imza oranı yüzde 2 ile Kuzey Dakota’da iken en yüksek imza oranı ise yüzde 15 ile Wyoming’tedir297. b. Gerekli İmza Barajı aa. Yasal Halk Girişimleri İçin Gerekli İmza Barajı Gerekli imzaların toplanması süreci, halk girişimine yer veren her eyalette farklılık göstermektedir. Gerekli olan imza oranı genellikle son valilik seçimlerindeki oy sayısının yüzdesi alınarak hesaplanmasına rağmen 298 gerekli imza oranı bakımından oldukça farklı düzenlemeler bulunmaktadır. Yasal halk girişimlerinde, Alaska, Arizona, Maine ve Utah’da bir önceki vali seçimlerindeki oyların yüzde 10’una; Arkansas, Illinois, Michigan ve Washington’da yüzde 8’ine; Nebraska’da yüzde 7’sine; California, Missouri, Montana ve Wyomming’de yüzde 5’ine; Massachusetts ve Ohio’da yüzde 3’üne ihtiyaç duyulur. Colorado’da son Eyalet Genel Sekreterliği seçimindeki oyların yüzde 5’ine, Idoha’da kayıtlı seçmenin yüzde 6’sına, Nevada’da, son genel seçimlerin yüzde 10’una, Kuzey Dakota’da yüzde 2’sine, Oklahoma’da yüzde 8’ine, Wyomming’de yüzde 15’ine gerek duyulur. 295 Dubois & Feeney, S. 33; Waters, S. 20. 296 Tolbert Caroline J. & Lowenstein Daniel H. & Donovan Todd, “Election Law And Rules For Using Initiatives”, Citizens As Legislators, Edited By Bowler Shaun & Donovan Todd & Tolbert Caroline J, Columbus 1998, S. 28. 297 Zimmerman Jozeph Francis, The Initiative Citizen Law-Making, London 1999, S. 38.; Dubois & Feeney, S. 93. 298 Gerekli oy oranları belirlenirken, Arizona, Arkansas, California, Illinois, Maine, Massacchusets, Michigan, Mississippi, Missouri, Montana, Nebraska, Ohio, Oregon, Güney Dakota, Utah Ve Washington’da son valilik seçimlerindeki oylar göz önünde bulundurulur. Alaska, Nevada, Kuzey Dakota, Oklahoma Ve Wyoming’de son genel seçimlerdeki oylar dikkate alınır. Colorado’da son eyalet genel sekreterliği seçiminden, Florida’da son başkanlık seçiminden, Idaho’da kayıtlı seçmen sayısından hareket edilir. 197 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşıldığı üzere, yasal halk girişimi başlatabilmek için bazı eyaletlerde diğerlerinden iki kat daha fazla imzaya ihtiyaç duyulmaktadır. Hem doğrudan hem de dolaylı yasal halk girişimine yer veren, Michigan, Nevada, Ohio, Utah ve Washington da, her iki halk girişimi için aynı oranda imza toplanması gerekir299. Ancak yapılan araştırmalar, gerekli imza oranının daha düşük olduğu eyaletlerdeki halk girişiminin başarı oranlarının, imza oranlarının daha yüksek olduğu eyaletlerdeki halk girişimi başarı oranlarından daha yüksek olduğunu göstermektedir300. Doğrudan halk girişimi kullanan eyaletlere nazaran dolaylı halk girişimi kullanan eyaletlerde ihtiyaç duyulan oy oranı çok büyük oranda farklılık gösterir. Sadece dolaylı halk girişimine izin veren Massachusetts ve Ohio eyaletinde yasal halk girişimleri için son seçimdeki toplam oyların en az yüzde 3’ü oranında imza toplanması gerekirken Wyoming’de ise yasal halk girişimi tasarısı için son seçimlerdeki oyların yüzde 15 tutarında imzaya ihtiyaç duyulur. Eğer yasama organı teklifi kabul etmez ise düşük oy oranını kabul eden eyaletler seçim için ilave imzalara ihtiyaç duyarlar301. Yasal halk girişimini başlatabilmek için ihtiyaç duyulan imza oranı halk girişimi başlatılması şansını etkilemektedir. Daha düşük ya da orta seviyede imza oranı vatandaşlara, siyasal eşitlik tanıyarak halk girişimi yoluyla daha kolay bir şekilde yasa yapım sürecine katılma fırsatı verir. Bu eğilim gerekli imza koşulunun yüzde 5’ten fazla olmadığı eyaletlerde kolayca görülür. Gerek California’da gerekse İsviçre’de halk girişiminin çok sık kullanılmasında bu durumun da etkisi olduğu açıktır. Yüksek imza koşulu, halk girişiminin kullanımını kısıtlayabileceği gibi kullanılmasını tamamen de ortadan kaldırabilir. İmza oranının yüzde 10 ile 15 arasında olduğu eyaletlerde halk girişimini başlatmak hemen hemen imkansız denecek kadar zorlaşmaktadır. Dolayısı ile yönetime halkın katılımı teşvik ediliyorsa daha düşük oranda imza koşulu tercih edilmelidir. Gerekli imza koşulunun kayıtlı seçmenin yüzde 15’in üzerinde olduğu ülkelerde, hemen hemen hiçbir halk girişimi teşebbüsü halkoylamasına sunulabilme başarısını gösterememiştir. Bu nedenle, yüksek imza eşiği, halk girişiminin amacına uygun olarak kullanılmasını engelleyecektir. Bu ise halk girişiminin 299 Tolbert & Lowenstein & Donovan, S. 29. 300 Magleby, S. 42. 301 Dubois & Feeney, S. 34. 198 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ ayrıcalıklı, güçlü siyasi partiler ve belirli çıkar grupları tarafından kullanılmasına sebep olacaktır. Bunun sonucunda halk girişimi, zengin ve ayrıcalıklı çıkar grupları ve güçlü siyasi partiler tarafından kullanılan bir araç durumuna gelecektir302. bb. Anayasal Halk Girişimleri İçin Gerekli İmza Barajı Şayet bir ülkede halk girişimine yer veriliyorsa, o ülkede çoğunlukla anayasal halk girişimine de yer verilmektedir. Anayasal bir devlette, devlet karşısında bireyin temel hak ve özgürlüklerini korumayı amaçlayan anayasaların, çoğunlukla daha istikrarlı ve normal kanunlara nazaran daha güçlü bir meşruiyete sahip olmaları istenildiğinden, anayasal halk girişimlerinde daha fazla imza oranı aranmaktadır. Nitekim, hem anayasal hem de yasal halk girişimine yer veren ülkelerin çoğunda anayasal halk girişimleri için daha fazla oranda imza istenmektedir. Anayasal halk girişimleri konusundaki farklı ve daha yüksek imza eşikleri halk girişimine yer veren ABD eyaletlerinde de oldukça farklılık göstermektedir. Doğrudan Anayasal halk girişimi kullanan 16 eyaletten, Arizona ve Oklahoma’de son valilik seçimindeki oyların yüzde 15’ine; Arkansas, Michigan, Nebraska, Nevada, Ohio ve Güney Dakota’da yüzde 10’una; California, Florida, Illinois, Missouri ve Oregon’da yüzde 8’ine; Colorado’da yüzde 5’ine, Kuzey Dakota’da yüzde 4’üne ihtiyaç duyulur. Dolaylı Anayasal halk girişimi kullanan iki eyaletten biri olan Massachusetts’de son valilik seçimlerindeki oyların yüzde 3’üne karşılık gelen imzalara ihtiyaç duyulur. Diğer dolaylı anayasal halk girişimi kullanan eyalet olan Mississipi’de ise yüzde 12’ye karşılık gelen oy oranındaki imzaya ihtiyaç vardır. Hem Anayasal hem de yasal halk girişimine birlikte yer veren eyaletlerin büyük bir kısmında, bu iki tür halk girişiminin başlatılmasında aranan oy oranı bakımından oldukça farklılıklar bulunmaktadır. Bu iki kuruma birlikte yer veren on beş eyaletin pek çoğunda anayasal düzenlemeler için daha fazla imzaya gerek duyulmakta ve anayasaların değiştirilmesi daha da zorlaştırılmaktadır. Anayasal düzenlemeler için Montana, Kuzey Dakota ve Güney Dakota’da tam iki katı, Oklahoma ve Ohio da ise yaklaşık olarak iki katı oranında imzaya ihtiyaç vardır. Arizona, Missouri, Nebraska ve California’da en az yüzde 40, Oregon’da yüzde 33 daha fazla, Michigan da ise yüzde 25 302 International IDEA, S. 70. 199 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ daha fazla oy oranında imzaya gerek vardır. Colorado ve Nevada’da ise yasal ve anayasal halk girişimleri için aranan oy oranı arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Nevada’da hem yasal hem anayasal halk girişimi için yüzde 10 oranında imza aranırken, Colorado’da ise her ikisi içinde yüzde 5 oranında imza toplanması gerekmektedir. Massachusets’de ise ilginç bir şekilde anayasal halk girişimleri için yasal girişimlerinden daha az oranda imza gerekmektedir. Gerekli imza konusundaki zorluk halk girişimlerinin başarı şansını etkilemektedir. Tolbert, Lowenstein ve Donovan tarafından yapılan bir araştırma, gerekli imza koşulunun düşük olduğu eyaletlere daha çok halk girişiminin, imza oranlarının yüksek olduğu eyaletlerde ise, daha az halk girişiminin halkoylamasına sunulduğunu göstermiştir303. c. İmza Toplama Süresi Halk girişimi sürecinde gerekli imzaların toplanılması belirli süre ile sınırlanmış olup bu süre eyaletlerin her birinde farklıdır304. İmza toplamak için tanınmış olan süre halk girişiminin başarıya ulaşmasını etkileyen faktörlerdendir305. İmzaları toplamak için gerekli süre en az Oklahoma ve Massachusetts’de bulunmaktadır. Oklohama’da doğrudan, Massachusetts’de ise dolaylı halk girişimi için gerekli imzaları toplamak için 90 günlük süre bulunmaktadır. California, Massachusetts ve Oklahoma’dan sonra, üçüncü en kısa imza toplama süresine sahip olan eyalettir. California’da imzaların 150 gün içinde toplanması gerekmektedir. Colorado’da 6 ay, Michigan’da 180 gün ve Washington’da 6 ay içinde toplanması gerekir. Alaska, Maine, Mississippi, Montana, Nebraska, Kuzey Dakota ve Güney Dakota’da imzaların bir yıl içinde; Idoha, Missouri ve Wyomming’de 18 ay içinde; Arizona, Oregon ve Illinois’de iki yıl içinde, Washington’da doğrudan halk girişiminde 6 ay, dolaylı halk girişiminde 10 ay içinde imzaların toplanması gerekmektedir. Arkansas, Ohio, ve Utah’da ise imzaların toplanma süresi konusunda herhangi bir sınırlama bulunmamaktadır. Bu durumu Tolbert, Lowenstein ve Donovan, 1998 yılında başlanılan bir imza toplama işleminin 2098 yılında bitirilebileceği şeklindeki ifade ile espirili bir şekilde açıklamaya çalışmıştır306. 303 Tolbert & Lowenstein & Donovan, S. 28, 29. 304 ABD’nde eyaletler bazında aranan imza toplama süreleri için tablo 2’ye bakınız. 305 Tolbert & Lowenstein & Donovan, S. 28. 306 Tolbert & Lowenstein & Donovan, S. 28. 200 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ Daha uzun imza toplama süresi, mutlak anlamda daha fazla sayıda girişimin sandığa gelmeye hak kazanacağı anlamına gelmemektedir. Örneğin, Wyoming en uzun imza toplama sürelerinden birine sahip olmasına rağmen, eyalette girişim sürecinin başladığı 1970’ten bu yana sadece 7 girişim yeterli koşulları sağlayabilmiştir. Diğer yandan California, Colorado ve Oregon ile beraber, nispeten daha kısa imza toplama süresine sahip olmasına rağmen, halk girişimlerini oy sandığına en fazla götüren eyalettir. Bu ise halk girişimlerinin başarısının pek çok faktörden etkilendiğini göstermektedir. 5. Amerika Birleşik Devletleri’nde Halk Girişiminin Siyasal Sistem Üzerindeki Etkisi Halk girişiminin ilk kabul edildiği yıllardan beri, ABD’de halk girişimine yer veren eyaletlerde politik sistemi ile ilgili pek çok konu halk girişimi ile ülkenin politik gündeminin içine sokulmuştur. Halk girişimine yer veren eyaletlerde vergi başta olmak üzere pek çok konuda halk girişimi kullanılmaktadır. ABD’de halk girişimi tarihinde, vatandaşlar; vergi, devlet idaresi, eğitim reformu, alkol düzenlemeleri, çevre reformu, ticaret, iş yaşamı, kumar oyunları, seçim reformu, milletvekillerinin görev süresi sınırlandırmaları, sağlık ve tıp, idam cezası, hayvan hakları ve hayvanların korunması, eş cinsel evlilikleri, kampanya finansmanı, seçim bölgelerinin yeniden belirlenmesi, nükleer silahlar ve nükleer atıklar, halk girişimi ve referandum düzenlemeleri, uyuşturucu politikası, kürtaj307, yargı reformu, idam cezası, silah kullanımı, yabancı hakları ve ötenazi , “poll-tax308” gibi en tartışmalı sorunların çözümünde halk girişimini önemli bir araç olarak kullanmışlardır. Bu süreç içinde inanılanın aksine, halk girişimi süreci herhangi bir ideolojik grup tarafından kontrol edilmemiştir. Gerçekte, bu süreç bütün politik taraf yanlılarınca eşit şekilde kullanılmaktadır309. 307 1970’den bu yana kürtaj ile ilgili olarak 20 halk girişimi başlatılmıştır. bu halk girişimlerinden yedi tanesi seçim özgürlüğünden yana olan güvenli ve yasal kürtaj yanlıları tarafından başlatılmıştır. bunların dördü halkoylaması sonucu reddedilmiş üçü ise kabul edilmiştir. onüç halk girişimi ise yaşama hakkına öncelik veren kürtaj karşıtları tarafından başlatılmış bunların ikisi kabul edilmiştir. Pritchard Amy L., “A Brief History Of Abortion Related Initiatives And Referendum”, Initiative And Referendum Almanac, Edited By Waters Dane M, Durham 2003, S.493. 308 Bazı eyaletlerde oy kullanabilmek için 1 ila 5 dolar arasında değişen vergi ödeme zorunluluğu vardı. Gelir düzeyi oldukça düşük olan siyahların oy kullanmalarına dolaylı yoldan engel olmaya çalışan bu sistem, poll-tax olarak adlandırılır, TEZİÇ Erdoğan, Anayasa Hukuku, İstanbul 2005, S. 241.; Garrett Kim, “The Impact Of Initiative Process On Abolishing Poll Taxes”, Initiative And Referendum Almanac, Edited By Waters Dane M, Durham 2003, S.502. 309 Waters, S. 481. 201 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ IV. C. İsviçre’de Halk Girişimi 1. İsviçre Demokrasisinde Halk Girişiminin Yeri Federal bir devlet olan İsviçre, 26 kanton ve 2.740 yerel idareden oluşmaktadır. İsviçreli seçmenler, federal, kantonal ve yerel düzeyde oyları ile karar alma sürecine katılmaktadırlar. Oy hakkına sahip İsviçre vatandaşları, halk girişimi ile federal anayasanın 138. maddesi gereğince, anayasal revizyon ve 139. maddesi gereğince ise anayasanın değiştirilmesini isteyebilirler. Ancak İsviçre federal anayasal halk girişimi için dolaylı halk girişiminin kullanılması zorunludur. Halk girişimi İsviçre’de sadece federal düzeyde değil, aynı zamanda kantonal ve yerel yönetimler düzeyinde de uygulanmaktadır. Çünkü her kanton, halkın karar alma sürecine katılıp katılmama konusunda kendi yolunu özgürce belirleyebilmektedir. İsviçre’nin doğrudan demokrasisinde politik sistemin alt birimlerine doğru gidildikçe karar alma sürecine halk katılımı daha da yoğunlaşmaktadır310. 2. İsviçre Halk Girişiminin Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi Amerika Birleşik Devletleri’nin aksine İsviçre’de kantonal düzeyde halk girişimine yer verildiği gibi federal halk girişimine de yer verilmektedir. Ancak federal halk girişimi sadece anayasal revizyon ve anayasa değişiklikleri için kullanılırken federal yasal halk girişimine hukuk sisteminde yer verilmemektedir. Ayrıca, ister anayasal revizyon isterse anayasa değişikliğine ilişkin halk girişimi olsun illaki dolaylı halk girişimi başlatılmak zorundadır. Federal düzeyde doğrudan halk girişimine yer verilmemektedir. a. İsviçre Federal Anayasal Halk Girişimi İsviçre bazında halk girişimi 1848’den beri anayasal revizyon, 1891 yılından bu yana ise anayasa değişiklikleri için kullanılmaktadır. Anayasa değişiklikleri Anayasası’nın 140. maddesinin birinci fıkrasına ve 195. maddesine göre, halkın çoğunluğunun ve kantonların çoğunluğunun istemesi durumunda yapılabilmektedir. Ayrıca halk girişimi yolu ile de anayasa kısmen ya da tamamen değiştirilebilmektedir. 1999 tarihli İsviçre Anayasası’nın 138. maddesinde anayasal revizyona ilişkin halk girişimine, 139. maddesinde ise anayasa değişikliğine ilişkin halk girişimine yer verilmiştir. 310 International IDEA, S.29. 202 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ b. Kantonal Halk Girişimleri İsviçre Anayasası’nın 47. maddesinden kaynaklanan oldukça geniş çaplı anayasal özerkliğin bir yansıması olarak İsviçre’de kantonal düzeyde halkın yönetime doğrudan katılımı imkânı tanınmaktadır. Uygulamada da hakların şekillendirilmesi ve oluşumunda kantonlar geniş bir özgürlüğe sahiptirler311. İsviçre’de federal düzeyde yasal halk girişimi başlatmak mümkün olmamakla birlikte, kantonal düzeyde anayasal halk girişimine yer verildiği gibi yasal halk girişimine de yer verilmektedir. Ancak, bu halk girişimlerinin her biri her kantonda oldukça farklı özellikler göstermektedir. Her kanton halk katılımını nasıl sağlayacağı konusunda yolunu kendisi belirleyebilir. Dolayısı ile kantonal düzeyde doğrudan demokrasinin kullanımı sırasında farklı alternatifler ortaya çıkabilir312. aa. Kantonal Anayasal Halk Girişimleri Bütün kantonlar, 1848 yılından beri İsviçre Anayasası’ndan kaynaklanan zorunluluktan dolayı anayasal halk girişimine yer vermektedirler. 1999 tarihli İsviçre Anayasası’nın 51. maddesine göre kantonal anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulma zorunluluğu bulunmaktadır313. bb. Kantonal Yasal Halk Girişimleri İsviçre Anayasa’sı, anayasal halk girişimlerinde olduğu gibi kantonları yasal halk girişimleri konusunda mecbur tutmamaktadır. Buna rağmen, kantonların büyük bir kısmında yasal halk girişimine yer verildiği görülmektedir. Halk girişimi ile ilgili düzenlemeler Kantonlarda hiçbir şekilde bir bütünlük arz etmemektedir. Halk girişimine ilişkin her kantonda farklı düzenlemeler bulunmaktadır. 311 Tschanner Pierre, Stimmrecht Und Politische Verstandigung; Beitrage Zu Einem Erneuerten Verstandnis Von Direkter Demokratie, Frunkfurt 1995, S. 42. 312 Kaufmann Bruno & Büchi Rolf & Braun Nadja, Guidebook To Direct Democracy In Switzerland And Beyand, Bern 2008. S.28-29. 313 Fleiner Fritz, Schweizerisches Bundesstaatsrecht, Tübingen 1923, S. 58. 203 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ 3. İsviçre Halk Girişiminin Oluşum Süreci a. Gerekli İmza Barajı aa. Federal Halk Girişimlerinde İmza Barajı Halk girişimi ister anayasal revizyon isterse anayasa değişikliği için başlatılsın aranan şekli koşullar aynıdır. Her iki anayasal halk girişimi için 100 bin imza toplanma zorunluluğu bulunmaktadır. 1977 yılına kadar herhangi bir girişimin başlatılabilmesi için 50 bin imzaya gerek duyulmaktaydı. 25 Eylül 1977’deki anayasa değişikliği ile ilgili halkoylamasında bu 50 bin imza şartı 100 bine çıkartılmıştır. Bu değişikliğin yapılarak gerekli imza koşulunun iki katına çıkarılmasında nüfusun artması etkili olmuştur. bb. Kantonal Halk Girişimlerinde İmza Barajı ABD eyaletlerinde gerekli imzalar, oran olarak belirlenmişken İsviçre ve Kantonlarında imza belirli bir sayı olarak belirlenmiştir314. Anayasal ve yasal halk girişimlerinin başlatılması konusunda kantonlarda farklı düzenlemeler bulunmaktadır. Hatta bazı kantonlarda, kısmi anayasa değişiklikleri ve anayasa revizyonu için dahi farklı sayıda imzaya gerek duyulmaktadır. Örneğin, Bern kantonunda anayasal revizyon için 30.000 imzaya gerek duyulurken, kısmi anayasa değişikliği için 15.000 imzaya gerek duyulmaktadır. Lucerne’de, anayasal halk girişimi için 5.000, yasal halk girişimi için 4000; yine Neuchatel kantonunda, anayasal revizyon için 10.000 imzaya gerek varken, kısmı anayasa değişikliği ve yasal halk girişmi için 6.000; Nidvalden’de anayasal revizyon için 1000, anayasa değişikliği için 500, yasal halk girişimi için 250; St. Gallen’de, anayasal halk girişimi için 8.000, yasal halk girişimi için 4.000; Ticino’da, anayasal halk girişimi için 10.000 yasal halk girişimi için 7000, Walaris’de anayasal halk girişimi için 6.000, yasal halk girişimi için 4.000 imzaya gerek vardır315. Aargau, Basel-City, Basel-Country, Freiburg, Geneva, Graubünden, Jura, Obwalden, Schaffhausen, Solothurn, Schwyz, Thurgau, Uri, Vaud, Zug ve 314 İsviçre Kantonlarındaki imza gerekli imza sayısı ve imza toplama süreleri için tablo 3’e bakınız. 315 Kaufmann & Büchi & Braun, S. 134-135. 204 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ Zürich kantonlarında aranan imza koşulu bakamından, halk girişiminin anayasal ya da yasal halk girişimi olmasının bakımından fark yoktur. Her türlü halk girişimi için, Aargau kantonunda 3.000, Basel-City’de 4000, BaselCountry’de 1500, Freiburg’da 6000, Geneva’da 10.000, Graubünden’de 5000, Jura’da 2000, Obwalden’de 500, Schaffhausen’de 1000, Solothurn’de 3000, Schwyz’da 2000, Thurgau’da 4000, Uri’de 300, Vaud’da 12.000, Zug’da 2000 ve Zürich’de 10.000 imza toplanması gerekmektedir. b. İmza Toplama Süresi aa. Federal Halk Girişimlerinde İmza Toplama Süresi Halk girişimi sürecini başlatmak için gerekli olan imza sayısının belirli bir süre içinde toplanması gerekmektedir. İsviçre’de halk girişimi süreci kabul edildiğinde kural olarak imzaların toplanması için herhangi bir süre belirlenmemişti. Girişimciler kendi girişimlerini tanıtmak ve imza toplamak için sınırsız zamana sahipler. Fakat 17 Aralık 1976 tarihli İsviçre Federal Siyasal Hakları Kanunu’nun 71. maddesinde (BPR)316 1978 yılında yapılan değişiklikle, gerekli imzaların toplanması için girişimcilere 18 aylık süre tanınmıştır. Gerekli olan imzaların bu sürede toplanmaması durumunda halk girişimi başarısız sayılır317. bb. Kantonal Halk Girişimlerinde İmza Toplama Süresi İmza toplama süresi bakımından kantonlar arasında oldukça farklı düzenlemeler bulunmaktadır. Mesela Frigbur kantonunda 90 gün ve Ticino kantonunda 60 gün ile imza toplama süreci sınırlı iken; Solothurn kantonunda 18 aylık, Aargau ve Jura kantonunda 12 aylık bir süre bulunmaktadır. Graubünden ve Lucerne kantonunda bu süre 1 yıl olarak belirlenmiştir. Bern, Neuhatel, St. Gallen, Thurgau ve Zürih kantonunda 6 ay, Geneva kantonunda 4 ay, Nidvalden kantonunuda 2 ay, Vaud kantonunda ise 3 ay içinde imzalar toplanmalıdır. Diğer dokuz kantonda herhangi bir sınır bulunmamaktadır318. 316 Bundesgesetz Vom 17. Dezember 1976 Über Die Politischen Rechte, Sr 161. 317 Hangartner Yvo & Andreas Kley, Die Demokratischen Rechte In Bund Und Kantonen Der Schweizerischen Eidgenossenschaft, Zürich 2000, S. 348; Batum Süheyl, Siyasal Katılma Aracı Olarak Referandum, (İsviçre, Fransa Ve İtalya Uygulamaları Açısından), Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 1986, S. 301; Arx Nicolas Von, Anhlich, Aber Andres Die Volksinitiative In Kalifornien Und In Der Schweiz, Munich 2002, S. 49. 318 Appenzell, Basel-Country, Basel-City, Obwalden, Schaffhausen, Schwyz, Uri, Walais, Zug; Kaufmann & Büchi & Braun, S. 133-136. 205 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ Bir girişimin oluşumu böylece kantondan kantona değişiklik göstermektedir. Fakat buna rağmen bir kanton içerisinde farklı girişimlerin oluşumu genelde aynıdır. St. Gallen kantonu dışında diğer kantonlarda, yasal ve anayasal halk girişim süreleri arasında bir farklılık yoktur. 4. İsviçre’de Halk Girişiminin Siyasal Sistem Üzerindeki Etkisi Federal İsviçre’nin kuruluş tarihi olarak kabul edilen 1848 yılından 2009 yılına kadar federal düzeyde, 170 halk girişimi başlatılmıştır319. İlk federal halk girişimi hayvanların bayıltılmadan boğazlanmasını yasaklayan 1893 tarihli halk girişimidir. Yapılan halkoylaması sonucunda 127101 hayır oyuna karşı 191527 evet oylaması ile değişiklik kabul edilmiştir. Kabul edilen ikinci halk girişimi ise alkollü bir içecek olan “absinthe” nin yasaklanmasına ilişkin olan 1908 tarihli halk girişimidir. Yapılan halkoylamasına İsviçre Anayasası’nın 31. maddesi değiştirilerek “absinthe” yasaklanmıştır320. 1891 yılından beri İsviçre bazında yapılan 170 federal halk girişiminden sadece 16’sı halktan evet oyu alırken 154’ü reddedilmiştir. Kabul edilenlerin oranı yaklaşık olarak yüzde 10’a denk gelmektedir. Ancak son yıllarda İsviçre’de halk girişiminin kullanımı konusunda artış olduğu görülmektedir. Halk girişiminin kabul edildiği ilk tarihten 1969 yılına kadar toplam 52 halk girişimi halkoylamasına sunulmuşken, 1970 ile 2010 yılları arasında toplam 118 halk girişimi halkoyuna sunulmuştur. Bu 118 halk girişiminin 29’u 1990 ile 1999 yılları arasında gerçekleşmişken, 2000 ile 2009 yılları arasında toplam 42 federal halk girişimi halkoyunu sunulmuştur. Ancak bu 42 girişimden sadece 4’ü kabul edilmiş 38’i reddedilmiştir. 319 Http://Www.C2d.Ch/Inner.Php?Table=Continent&Sublinkname=Country_Information& Tabname=Results&Menuname Menu&Continent=Europe&Countrygeo=1&Stategeo=45&Citygeo=&Level=2 320 Halkoylaması sonucu kabul edilen diğer halk girişimleri; parlamenter seçimlerinde orantılı seçim sisteminin uygulanmasına dair 1918 tarihli girişim, kumarhanelerin kurulmasını yasaklayan 1929 tarihli girişim, uluslararası sözleşmelerin halkoyuna sunulmasına ilişkin 1921 tarihli girişim, kumarhanelerle ilgili 1928 tarihli girişim, doğrudan demokrasiye ilişkin 1949 tarihli girişim, yanıltıcı fiyatlandırmanın yasaklanmasına ilişkin 1982 tarihli girişim, kıraç arazilerin korunmasına ilişkin 1987 tarihli halk girişimi, nükleer istasyonlar üzerindeki moratoryuma ilişkin 1993 tarihli girişim, 1 ağustos tarihinin resmi tatil olmasına ilişkin 1993 tarihli girişim, alpler bölgesinin trafik geçişinden korunmasına ilişkin 1994 tarihli girişim, isviçre’nin birleşmiş milletler’e üyeliğine ilişkin 2002 tarihli girişim, gıdalar üzerindeki genetik değişime ilişkin 2005 tarihli girişimler (Kaufmann & Büchi & Braun, S. 150). 206 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ Federal Parlamento tarafından hazırlanan anayasa değişiklikleri ile anayasal halk girişimlerinin aralarında başarı şansı bakımından büyük bir fark vardır. 1874 ile 1991 yılları arasında İsviçre Parlamentosu tarafından, 118 anayasa değişikliği önerisi hazırlanmış ve bunların 90’ı kabul edilmiştir. Bu ise Parlamento tarafından hazırlanan anayasa değişikliklerinin yüzde 76’sını oluşturmaktadır. Aynı yıllar arasında halk girişimlerine karşı İsviçre Parlamentosu tarafından 26 karşı öneri hazırlanmış ve bu karşı önerilerden 17’si halkoylaması sonucu kabul edilmiştir. Bu da karşı önerilerin yüzde 65’ini oluşturmaktadır321. Dolayısı ile gerek doğrudan Parlamento tarafından hazırlanan gerekse bir anayasal halk girişimine karşı, karşıt anayasal halk girişimi olarak hazırlanan anayasa önerilerinin, halk girişimlerine nazaran başarı oranlarının çok daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Bu durumun İsviçre Parlamentosu’ndaki güçlü konsensustan kaynaklandığı söylenmektedir322. Anayasal halk girişimleri çoğunlukla azınlıklar tarafından ileri sürülmektedir. Federal halk girişimleri oldukça farklı konuları içermektedir. Örneğin; haftalık çalışma saatlerinin düşürülmesi, emeklilik yaşının düşürülmesi, servet vergileri, vicdani ret hakkı, askerlerin yurt dışına sevkiyatının yasaklanması, çevrenin korunması gibi çok geniş yelpazedeki konuları kapsamaktadır. İsviçre Anayasa’sı halk girişiminin kantonlarda anayasa değişiklikleri için kullanılmasını şart koşmaktadır. Buna rağmen, bütün Kantonlar, bu asgari ölçütün çok ötesine geçmiştir. Bütün Kantonlar, halk girişiminin anayasa ve yasa değişiklikleri için kullanılmasına izin verdiği gibi, bir kısım kantonlarda idari düzenlemeler dahi halk girişimi ile iptal edilebilmektedir323. İsviçre’de, kantonal düzeyde girişimler açısından daha pozitif bir durum söz konusudur. Girişimlerin sıklığı ve başarısı kantondan kantona değişmektedir. Ortalama olarak 23 kantonda 1970 ile 2009 arasında 656 girişim halkoylamasına sunulmuştur. Bunun 171’i kabul edilirken 485’i reddedilmiştir. Başarı oranı yüzde 26 olarak gerçekleşmiştir. Kantonal halk girişimlerine karşı Kantonal Parlamento’ların karşı teklif hazırlamaları da kantonlarda sıklıkla kullanılmaktadır. 1970 ile 2009 arasında 656 halk girişimine karşı Kantonal Parlamento’lar tarafından 142 karşıt teklif 321 Dubois & Feeney, S. 49. 322 Linder Wolf, Swiss Democracy: Possible Solutions To Conflict In Multicultural Societies, New York 1994, S. 11-12. 323 Dubois & Feeney, S. 50. 207 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ hazırlanmıştır. Bu karşıt tekliflerin 96’sı kabul edilirken 46’sı reddedilmiştir. Kantonal karşı tekliflerin başarı oranı halk girişimlerin başarı oranına göre daha yüksek olup, yüzde 68 başarı şansına sahiptir. IV. D. Halk Girişiminin Kullanımına İlişkin Kısıtlamalar 1. Genel Olarak Halk girişimini kullanan devletlerin çoğunda halk girişiminin kullanılması konusunda birtakım kısıtlamalar bulunmaktadır. Bu kısıtlamalar genel olarak dört gruba ayrılabilir324. Halk girişimine yönelik kısıtlamaların ilki anayasaların değiştirilmesine yönelik kısıtlamalardır. Halk girişimine yer veren ülkelerin çoğunda aynı zamanda anayasal halk girişimine de yer verilmektedir. Bu ülkelerde anayasal halk girişimine yer verilmesinin temelinde ise halk egemenliği düşüncesinin halkoylaması ile yansıyacağı düşüncesi yatmaktadır. Buna rağmen, bir kısım ülkelerde bu konuda kısıtlamalar bulunmaktadır. Örneğin, İsviçre’de, 1891 yılına kadar, halk girişimi ile anayasal revizyon mümkün iken, anayasada yapılacak kısmı değişiklikler için halk girişimi kullanılamıyordu. Bir kısım ülkelerde ise anayasal halk girişimine yer verilse bile, anayasal konulara ilişkin konu kısıtlamaları bulunmaktadır. Bu nedenle belirli konuların anayasal halk girişimi ile halkoylamasına sunulması mümkün değildir. Örneğin anayasal halk girişimine yer veren Slovakya’da temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan konular halk girişimine konu olamaz. Bunun temelinde ise anayasalar ile güvence altına alınmış olan temel hak ve özgürlüklerin, çoğunluğun ya da süper çoğunluğun tasarrufuna bırakılamayacağı düşüncesi yatmaktadır325. Anayasaların, halk girişimi ile değiştirilmesi konusundaki kısıtlamalar temel olarak, beklenilmeyen halk hareketlerine karşı anayasal istikrarı korumayı amaçlamaktadır326. Oysa ulusal halk girişimine yer veren ülkelerin çoğunda anayasal halk girişimine de yer verilmektedir. Bu bağlamda, Avrupa’da; Beyaz Rusya, Gürcistan, Macaristan, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Moldova, Slovakya, İsviçre, Asyada; Filipinler, Amerika kıtasında; Colombia, Kosta Rica, Ekvator, Uruguay, Venezüella, Afrika’da; Cape Verde, Liberya ve Uganda’da ulusal anayasal halk girişimine yer verilmektedir327. 324 Zimmerman, The Initiative, S. 29-30; International IDEA, S. 66. 325 International IDEA, S. 68. 326 International IDEA, S. 68. 327 Dubois & Feeney, S.89. 208 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ İçinde İsviçre’nin de yer aldığı bir kısım ülkelerde ise yukarıda bahsedilen sınırlandırmanın tam tersi bir durum bulunmaktadır. Bu ülkelerde, İsviçre örneğinde olduğu gibi, anayasal halk girişimine yer verilirken yasal halk girişimine izin verilmemektedir. Panama’da, halk girişimi sadece kurucu meclisin seçimi için kullanılmaktadır. Federal yapılı devletler de ise farklı bir durum sözkonusudur. ABD ve Almanya örneğinde olduğu gibi, bu ülkelerde eyalet ya da bölgesel düzeyde hem anayasal hem de yasal halk girişimi kullanılabilmekle birlikte federal düzeyde ne anayasal ne de yasal halk girişimi kullanılmamaktadır. İkinci grup kısıtlamalar içinde ise, devletin bütünlüğü, savaş ve barış sorunu, devletin egemenlik yetkisinin uluslararası ya da uluslarüstü kuruluşlara devri ve uluslararası anlaşmaların halk girişimine konu olamamasına ilişkin sınırlamalar yer almaktadır. Bu bağlamda, devletin bütünlüğü ve yetki devrine ilişkin konular bir zorunlu referanduma tabi olmakla birlikte, bu konuların anayasal nitelikte olduğu düşünüldüğü için halk girişimine konu yapılamamaktadır. Bunlara ek olarak, Letonya örneğinde olduğu gibi, savaş ve barış konusu ya da askerlik hizmetine ilişkin düzenlemeler halk girişiminin dışında tutulmuştur328. Halk girişimine yönelik üçüncü grup sınırlamalar ise diğer politik kararlar ve normal kanunlarla ilgili düzenlemeler konusundaki kısıtlamalardır. Bu bağlamda, Litvanya örneğinde olduğu gibi, yasal halk girişiminin sınırı konusunda, “halkın ve devletin menfaatlerini ilgilendiren çok önemli konular”, ya da Slovakya’da olduğu gibi, “kamu yararına ilişkin önemli konular” gibi oldukça genel ve soyut ifadelere yer verilerek halk girişiminin kullanımı sınırlandırılmaktadır329. Bir kısım ülkelerde ise oldukça somut konular, İtalya’da af konusunda olduğu gibi, halk girişiminin konusu olamamaktadır. Ülkelerin çoğunda ise, bütçe, vergi ve kamu harcamaları halk girişiminin dışında tutulan konulardır330. Dördüncü grup kısıtlamalar ise halk girişiminin kullanımına ilişkin kısıtlamalardır. Bu bağlamda, en dikkati çeken örnek ise İsviçre ve California örneğinde olduğu gibi konunun tekliği ilkesidır. Ayrıca, halk girişimi ile kabul edilmiş düzenlemelerin yine halk girişimi ile değiştirilebilecek olması, bun- 328 International IDEA, S. 68. 329 International IDEA, S. 68. 330 Zimmerman, The Initiative, S. 29-30. 209 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ ların parlamenter süreç ile değiştirilmesinin mümkün olmaması yönündeki kısıtlamalar diğer bir örneği oluşturacaktır.. 2. ABD’de Halk Girişiminin Kullanımına İlişkin Kısıtlamalar ABD’de halk girişimini kullanan pek çok eyalet onun kullanımı için bazı kısıtlamalar getirmiştir. a. Konunun Tekliği İlkesi Halk girişimi konusundaki en önemli kısıtlama konunun tekliği ilkesidir. Bu ilke gereğince her halk girişimi sadece tek bir konuyu düzenleyebilir. Yasal halk girişimine yer veren 22 eyaletten, 13’ünde konunun tekliği ilkesi ile ilgili katı düzenlemeler bulunmaktadır331. b. Konu Kısıtlamaları Halk girişimine yer veren eyaletlerin bir kısmında ise belirli konuların halk girişimine konu olması yasaklanmaktadır. Bu konudaki en geniş sınırlama Massachusetts Anayasası’nda yer almaktadır. Anayasanın XLVIII maddesinin ikinci fıkrasına göre; din ve dini uygulamalar ya da dini kurumlarla ilgili düzenlemeler; hakimlerin atanması, nakli, görevden uzaklaştırılması ya da mahkemelerin oluşturulması; ya da mahkeme kararlarının bozulması gibi konular halk girişimine konu olamazlar. Yine Alaska’da bütçe ile ilgili düzenlemeler, yargıyı etkileyen yasalar, barış, sağlık ve güvenlikle ilgili yasalar halk girişiminin konusu olamazlar. Mississippi’de eyalet şartı ve kamu görevlileri emeklilik sistemi halk girişimi ile değiştirilemez332. c. Bütçenin Kullanımına İlişkin Kısıtlamalar Halk girişimi başlatılması konusundaki kısıtlamaların en önemlilerinden biri de vergi ve bütçe ile ilgili olarak halk girişiminin başlatılamamasıdır. Dokuz eyalette vergilerin toplanması ve bütçeden ödenek tahsisi ile ilgili olarak halk girişiminin başlatılması konusunda kısıtlamalar bulunmaktadır333. 331 Alaska, Wyoming, Michigan, Washington, California, Colorado, Missouri, Montana, Nebraska, Kuzey Dakota, Güney Dakota, Oklahoma, Oregon. 332 Waters, S. 18. 333 Bu Eyaletler: Alaska, Washington D.C, Massachusets, Mississippi, Montano, Nebraska, Nevada, Ohio, Wyoming. 210 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ d. Halk Girişimi Sonucu Kabul Edilen Yasaların Değiştirilmesi ve Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Kısıtlamalar Halk girişimi süreci ile ilgili kısıtlamalardan biri de halk girişimi ile kabul edilen bir yasa metninin Parlamento tarafından değiştirilmesinin zorlaştırılmasıdır. Başka bir deyişle Anayasa değişiklikleri için aranan nitelikli çoğunluğun “süper kanunlar” olarak nitelendirilebilecek olan halk girişimi sonucu kabul edilen kanunlar için aranmasıdır. Nitekim, pek çok eyalette halk girişimi sonucu kabul edilen kanunların parlamenter süreçte değiştirilmesinin zorlaştırıldığı görülmektedir. Alaska ve Wyoming’de değişikliğe her zaman müsaade edilir ancak 2 yıl geçmeden yürürlükten kaldırması yasaklanır. Washington, değişikliğe her an müsaade eder ancak yasamanın üçte iki oyu olmadan ilk iki yıl halk girişimi sonucu kabul edilmiş olan yasa yürürlükten kaldırılamaz334. Nevada gerek değişikliği gerekse ilgayı 3 yıl yasaklamıştır335. Arizona’da ise normal durumlarda kolayca söz konusu kanunun değiştirilmesine ya da ilga edilmesine izin verilmektedir. Ancak kanun, halk girişimi sürecinde kayıtlı seçmenlerin çoğunluğunun oyu ile kabul edilmesi durumunda bu kanunun ancak, halk girişimi yöntemiyle değiştirilmesine ya da ilga edilmesine izin veren oldukça katı bir yöntem uygular. Michigan’da, değişiklik ve ilga için Parlamentonun üçte iki oy çoğunluğuna; Arkansas’ta ise üçte iki oy çoğunluğuna ihtiyaç duyulur. Kuzey Dakota’da ise, yedi yıl süre ile söz konusu kanunun değiştirilmesine ve ilgasına izin verilmemektedir. En kısıtlayıcı düzenleme ise California’da bulunmaktadır. California’da halk girişimi sonucu kabul edilen kanunun kabulü sırasında aksine bir düzenleme öngörülmedikçe halk girişimi sonucu kabul edilen kanun ancak yeni bir halk girişimi ile değiştirilebilir ya da ilga edilebilir336. Halk girişimi sonucu kabul edilen yasaların normal yasama süreci ile değiştirilmesinin zorlaştırılmasındaki temel neden, halk girişimin kabul edildiği 1900’lü yıllardaki Parlamentoların alternatif kanunlar hazırlayarak halk girişimi ile yürürlüğe giren kanunları etkisizleştirebileceği korkusudur. 334 Williams Beth, “Researching Washignton State Initiative And Referendums”, Exploring Initiative And Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By Beth Williams, New York 2009., S. 310. 335 Waters, S. 297. 336 Waters, S. 56; Ching Tina S, “Arizona Initiative And Referenda”, Exploring Initiative And Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By Beth Williams, New York 2009, S. 23. 211 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ 3. İsviçre Halk Girişiminin Kullanımına İlişkin Kısıtlamalar a. Konunun Tekliği İlkesi ABD eyaletlerinin pek çoğunda olduğu gibi İsviçre’de de halk girişiminin kullanımı konusunda bir kısım kısıtlamalar bulunmaktadır. Bu bağlamda, en önemli kısıtlama İsviçre Anayasası’nın 139. maddesinin ikinci fıkrasından kaynaklanan, halk girişimi teklifinde “konu bütünlüğünün” aranmasıdır337. b. Şeklin Birliği İlkesi İsviçre halk girişimi sistemi, halk girişimi önerilerinin tasarılı ya da tasarısız hazırlanmasına izin vermesine rağmen, aynı girişimde bu iki şeklin birlikte kullanılması yasaklanmıştır. Şeklin birliği ilkesi olarak tanımlayacağımız bu ilke gereğince, bir halk girişimi önerisi ya tasarılı ya da tasarısız olarak hazırlanmak zorundadır338. c. Yasa Değişiklikleri İçin Kullanılamama Federal düzeyde halk girişimi ancak anayasa değişiklikleri için kullanılabilir. Bu nedenle yasa değişikliklerinin halk girişimi ile değiştirilmesi mümkün olmamaktadır. Şayet bir yasa değişikliği yapılması isteniyorsa, bu yasa değişikliğinin anayasa değişikliği şeklinde öne sürülmesi gerekmektedir. Sadece anayasa değişikleri için kullanılan bu federal teklifler sıradan yasal değişiklikler için kullanılmaz ve bu değişiklikleri destekleyenler anayasa değişikliklerini de desteklemelidirler. Bugün itibari ile İsviçre Anayasası’nın temel anayasal hükümlerle ilgili olmayan pek çok hüküm içermesi de bundan kaynaklanmaktadır. V. SONUÇ J.J. Rousseau’nun halk egemenliği düşüncesi halkın, toplumsal yaşamı düzenleyecek kuralların yapılmasında aktif rol alması durumunda onlara uyma konusunda kendilerini zorunlu hissedecekleri öncülüne dayanır. Bu düşünce, egemenliğin halk adına başkaları tarafından kullanılması yerine doğrudan doğruya kendileri tarafından kullanılmasından hareket eder. Bu ise 337 Kaufmann & Büchi & Braun, S. 173. 338 Batum, S. 315. 212 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ halkın yasa yapım sürecine aktif katılımı ile sağlanır. Ancak Rousseau’nun bu düşüncesi bir ütopya olarak değerlendirilmekteydi. Ancak geçmişin bu ütopik rüyası, referandum, halk girişimi ve geri çağırmanın kullanımının yaygınlaşmasıyla günümüz dünyasının bir gerçekliği haline gelmektedir. Dünya genelinde bu demokratik evrime paralel olarak halk girişiminin kullanımında da bir gelişme olduğu görülmektedir. Günümüz güçlü demokrasileri; ne saf temsili demokrasi ve ne de saf doğrudan demokrasi ile yönetilmektedirler. Bu iki demokrasi türünün farklı formüllerinin devlet yönetiminin en alt kademesinden en üst kademesine kadar birlikte kullanıldığı görülmektedir. Oysa Türkiye’de, doğrudan demokrasi kurumlarına çok sınırlı durumda yer verilmektedir. Bu nedenle devlet yönetimine halk etkin bir şekilde katılamamaktadır. Halk girişimi bireylere, görüşlerini aracısız olarak açıklama, kendilerini ilgilendiren tartışmalara doğrudan katılabilme ve yasa yapım süreci içinde aktif bir şekilde yer alabilme fırsatı vermektedir. Dolayısıyla bu yolla bireyler yaşadıkları topraklar üzerinde doğrudan yasa yapım sürecine katılma şansı yakalamaktadırlar. İyi işleyen bir demokrasi için halk girişimi hayati öneme sahip olup, halk girişimi toplumu ilgilendiren sosyal ve politik konularda halkın ilgisini ve hükümete katılımı artıracağı gibi, halkın yönetime karşı ilgisizliğini azaltacak ve demokratik seçimlerdeki düşük katılım oranına karşı da bir çare olacaktır. Ayrıca halk girişimi, politik karar alıcılar karşısında kurumsallaşmış bir muhalefet yaparak önemli bir fonksiyon yerine getirir. Siyasi elitler karşısındaki bu muhalefet, doğrudan bir başarı şansını da beraberinde getirmektedir. Fakat bazen dolaylı etkiler de elde edilebilir. Bir girişimin reddedilmesinde de girişimciler en azından kendi isteklerinin reklâmını yapmak ve bütün halka yaymak gibi bir imkâna kavuşurlar. Girişim halkoylaması sonucu başarısız olsa bile bu bağlamda bir başarı elde ettiği söylenebilir. Dolayısı ile halk girişimlerinin doğrudan etkisi kadar dolaylı etkisinin de politik yaşam üzerinde çok önemli olduğunu söyleyebiliriz. Bu dolaylı etkiden dolayı, her halk girişimi parlamentonun ilgili konuyu ele almasına, bazen hükümetin karşıt bir öneriyle halkoylamasına katılmasına sebep olmaktadır. Bu sayede vatandaşlar ya halk girişimi ile bizzat yasa yaparak ya da parlamentoyu kendi istekleri doğrultusunda yasa yapılması için yönlendirerek, karar alma sürecine etkin olarak katılmış olmaktadırlar. 213 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ Halk girişimi aynı zamanda temsili demokrasinin krizi olarak nitelendirilen; yöneten ve yönetilen arasındaki güven eksikliğinden kaynaklanan, siyasi partilere ve parlamentolara duyulan güven kaybının ortadan kaldırılmasında önemli bir rol oynayacaktır. Halk girişiminin kullanımı ile seçmen sadece belirli aralıklarla yapılan seçimlerle iradesini beyan etmekle kalmayacaktır. Hayati konularda görüşlerini doğrudan açıklayarak yönetime ilişkin önemli ve etkin kararlar alabilecek ve böylece beğenmedikleri bir düzenlemenin yasalaşmasını engelleyebilecek, yasalaştırılmasını istedikleri bir konunun halkın gündemine alınmasını sağlayabileceklerdir. Bu amaç ancak yasa yapım sürecine aktif katılımla gerçekleştirilebilecektir. Başka hiçbir temel hakta olmadığı kadar girişimler politik sisteme yeni kapılar açmakta ve açılan bu kapılar sayesinde farklı çıkar grupları kendi isteklerini seçmenlere oylatabilmektedirler. Bunun dışında, bir girişimin yapılacağının ilan edilmesi bile resmi makamlar üzerinde bir baskı oluşturmaktadır. Bu sayede parlamento, girişimcilerin isteğini dikkate almak zorunda kalmaktadır339. Halk girişiminin kullanıldığı ülkelerde, bu süreç önemli konuların çözümünde panzehir rolü oynamaktadır. Halk girişimi yasa koyucunun geleneksel olarak yapmakta zorlanacağı hatta direnç göstereceği, seçim kampanyalarının finansmanının yeniden düzenlenmesi, seçim bölgelerinin yeniden tespiti, parlamenterlerin görev sürelerinin sınırlandırılması gibi konuların yasalaştırılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Şayet günümüz demokrasilerinde halkın temsilcileri halkın isteklerini görmezden gelirse halk girişimi yolu ile halk kendi yasasını yapma imkanına kavuşmaktadır. Halk girişiminin bulunduğu ülkelerde, parlamentolar toplumsal sorunları çözmek için son nokta olarak görülmemektedir. Gerçekten halk girişiminin rutin olarak kullanıldığı California ve İsviçre’de önemli konularla ilgili tartışmalar halk tarafından başlatılmakta, belirli bir konu yasa koyucu tarafından gündeme getirilmeden o konu hakkında halk girişimleri başlatılmaktadır. Bu ülkelerde halk, girişim sürecine oldukça önem vermekte ve bunu hükümetin işleyişinde kendi sesi olarak görmektedir. Böylece halk girişimleri vatandaşların, meselelerini sandığa getirip onlar hakkında halkın 339 Briffault Richard, “Distrust Of Democracy”, Texas Law Review, Vol. 63, 1985, S. 1372; Magleby, S. 192. 214 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ oyuyla karar verilmesini sağlayarak siyasi gündemini şekillendirirler340. Sonuç olarak halk girişimlerinin temsili demokrasinin daha demokratik hale gelebilmesi için vazgeçilmez bir araç olduğunu söyleyebiliriz. Yeni anayasada, şayet daha ileri bir demokrasi istiyorsak, en son milletvekili seçimlerinde kullanılan geçerli oyların yüzde 8’inin sağlanması koşuluyla yasal halk girişimine yüzde 10’unun sağlanması koşulu ile ise anayasal halk girişimine yer verilmelidir. Ancak doğrudan halk girişiminden ziyade dolaylı halk girişiminin tercih edilmesi yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda yerinde olacaktır. VI. ÖNERİ Yeni anayasada halkın yasa yapım sürecinde aktif rol almasını sağlayacağı için halk girişimine yer verilmesi yerinde olur. Bu bağlamda, ilk olarak egemenliğin kullanımı ile ilgili maddede değişiklik yapılmalıdır. İkinci olarak ise siyasi haklar içinde “katılma hakları” başlığında yeni bir düzenlemeye yer verilmelidir. Madde 1: Egemenlik 1. Egemenlik kayıtsız ve şartsız Milletindir. 2. Egemenlik yetkileri halkoylaması yoluyla veya yasama, yürütme ve yargı organları eliyle kullanılır. Madde 2: Katılma Hakkı 1- Vatandaşlar seçimler ve halk girişimi yoluyla yönetime katılma hakkına sahiptir. 2- Belli bir konuda kanuni düzenleme yapılması amacıyla en son milletvekili seçiminde kullanılan geçerli oyların yüzde onunu sağlayanlar anayasa değişikliği, yüzde sekizini sağlayanlar ise TBMM Başkanlığına imza yoluyla yasa teklifinde bulunabilirler. TBMM’de ilgili teklifin kabul edilmemesi durumunda, TBMM’nin de hazırlayacağı karşı teklif ile birlikte söz konusu değişiklik teklifi halkoyuna sunulur. 340 Hager Lutz, Wie Demokratisch Ist Direkte Demokratie? Eine Wachstumstheorie Der Demokratie –Volksinitiativen In Kalifornien, Auflage 2005 , S. 255. 215 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ 3- Temel hak ve özgürlükler halk girişimi yoluyla sınırlandırılamaz. Vergi oranlarını düşüren halk girişimi teklifinde bulunulamaz. 4- Söz konusu metnin kabul edilebilmesi için kayıtlı seçmenlerin en az yarısının oylamaya katılması gerekir. Metnin kabul edilebilmesi için katılanların salt çoğunluğu kabul oyu kullanmalıdır. Ancak Anayasa değişikliklerinin kabul edilebilmesi için kayıtlı seçmenlerin salt çoğunluğunun kabul oyu aranır. 5- Halk girişimine ilişkin usuller kanunla düzenlenir. 6. Halk girişimi ile kabul edilen kanunlar ancak halk girişimi ile ya da parlamento da beşte üç çoğunlukla değiştirilebilir. 216 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ VII. TABLOLAR TABLO 1 Halk Girişimine Yer Veren Ülkeler Yasal Halk Girişimi AVRUPA Arnavutluk Beyaz Rusya Gürcistan Hırvatistan İsviçre Letonya Liechtenstein Litvanya Macaristan Moldova Rusya Sırbistan Slovakya Slovenya Ukrayna X X Anayasal Halk Girişimi X X X X X X X X X X X X X X X X X X X AMERİKA Ekvator Kolombiya Kostarika Nikaraguay Uruguay Venezüella X X X X X X ASYA Filipinler Tayvan Türkmenistan X X X X X X X AFRİKA Cape Verde Liberya Togo Uganda X X X X X X X 217 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ TABLO 2 ABD Eyaletlerinde Gerekli İmza Koşulları ve İmza Toplama Süreleri Yasal Halk Girişimleri İmza Oranı Anayasal Halk Girişimleri İmza Oranı Gerekli İmza Oranlarının Belirlendiği Seçimler İmza Toplama Süresi Alasaka Arizona Arkansas California % 10 %10 %8 %5 %15 %10 %8 Son Genel Seçim Son Valilik Seçimi Son Valilik Seçimi Son Valilik Seçimi 1 Yıl 2 Yıl Sınırsız 150 Gün Colorado %5 %5 Son Eyalet Genel Sekreterliği Seçimi 6 Ay Florida Idaho Illinois Maine X %6 %8 %10 %8 %8 X Son Başkanlık Seçimi Kayıtlı Seçmen Oranı Son Valilik Seçimi Son Valilik Seçimi %3 artı % 1/2 %3 Son Valilik Seçimi Michigan Mississippi Missouri Montana Nebraska %8 X %5 %5 %7 %10 %12 %8 %10 %10 Son Valilik Seçimi Son Valilik Seçimi Son Valilik Seçimi Son Valilik Seçimi Son Valilik Seçimi Nevada %10 %10 Son Genel Seçim Yasal: 10 Ay Anayasal:11 Ay Kuzey Dakota %2 %4 Genel Seçimler 1 Yıl Eyalet Massacchusetts 4 Yıl 18 Ay 2 Yıl 1 Yıl 90 gün Artı 30 Gün 180 gün 1 Yıl 18 Ay 1 Yıl 1 Yıl Ohio %3 %10 Son Valilik Seçimi Sınırsız Oklahoma %8 %15 Son Genel Seçim 90 Gün Oregon %6 %8 Son Valilik Seçimi Yaklaşık 2 Yıl Güney Dakota %5 %10 Son Valilik Seçimi 1 Yıl Utah %10 X Son Valilik Seçimi Washington %8 X Son Valilik Seçimi Sınırsız Doğrudan: 6 Ay Dolaylı: 10 Ay Wyomming %15 X Son Genel Seçim 18 Ay Kaynak: DUBOIS Philip L & FEENEY Floyd, Lawmaking by Initiative: Issues, Options and Comparisons, New York 1998, s. 34, 40. 218 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ TABLO 3 İsviçre Kantonlarında Gerekli İmza Koşulları ve İmza Toplama Süreleri Kanton Aargau (AG) Bern (BE) Basel-Country (BL) Anayasal Revizyoni Anayasa Değişikliğii Yasal Halk Girişimleri Gerekli Olan İmza Sayısı İmzaların Toplanma Süresi Gerekli Olan İmza Sayısı İmzaların Toplanma Süresi Gerekli Olan İmza Sayısı İmzaların Toplanma Süresi 3.000 12 Ay 3.000 12 AY 3.000 12 Ay 30.000 6 Ay 15.000 6 AY - 1500 ya da 5 Topluluk (Community) - 1500 ya da 5 Topluluk (Community) - 1500 ya da 5 Topluluk (Community) Basel-City (BS) 4.000 - 4.000 - 4.000 - Freiburg (FR) 6.000 90 Gün 6.000 90 Gün 6.000 90 Gün Geneva (GE) 10.000 4 Ay 10.000 4 Ay 10.000 4 Ay Graubünden (GR) 5.000 1 Yıl 5.000 1 Yıl 3.000 1 Yıl 2.000 ya da 8 Topluluk (Community) 12 Ay 2.000 ya da 8 Topluluk (Community) 12 Ay 2.000 ya da 8 Topluluk (Community) 12 Ay Jura (JU) Lucerne (LU) 5.000 1Yıl 5.000 1Yıl 4.000 1Yıl Neuchâtel (NE) 10.000 6 Ay 6.000 6 Ay 6.000 6 Ay Nidwalden (NW) 1.000 2 AY 500 2 AY 250 2 AY Obwalden (OW) 500 - 500 - 500 - St.Gallen (SG) 8.000 6 Ay 8.000 6 Ay 4.000 3 Ay Schaffhausen (SH) 1.000 - 1.000 - 1.000 - 3.000 ya da 10 Topluluk (Community) 18 Ay 3.000 ya da 10 Topluluk (Community) 18 Ay 3.000 ya da 10 Topluluk (Community) 18 Ay 2.000 - 2.000 - 2.000 - Solothurn (SO) Schwyz (SZ) Thurgau (TG) 4.000 6 Ay 4.000 6 Ay 4.000 6 Ay Ticino (TI) (Tessin) 10.000 60 Gün 10.000 60 Gün 7000 60 Gün 300 - 300 - 300 - Vaud (VD) 12.000 3 Ay 12.000 3 Ay 12.000 3 Ay Walais (VS) 6.000 - 6.000 - 4.000 - Uri (UR) Zug (ZG) 2.000 - 2.000 - 2.000 - Zürich (ZH) 10.000 6 Ay 10.000 6 Ay 10.000 6 Ay Kaynak: http://c2d.unige.ch 219 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ VIII. KAYNAKÇA AKBULUT Olgun: Doğrudan Demokrasi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2001 ARX Nicolas Von: Anhlich, Aber Andres Die volksinitiative in Kalifornien und in der Schweiz, Munich 2002. ATAR Yavuz: Demokrasilerde Anayasal Değişmenin Dinamikleri ve Anayasa Yapımı, Konya 2000. ATAR Yavuz: Türk Anayasa Hukuku, Konya 2005. BARBARA Grossman: “The Initiative and Referendum in Nevada”, Wayne Law Review, Vol. 28, 1981. BARBER Benjamin R.: Strong Democracy, Participatory Politics for a New Age. London1984. BATUM Süheyl: Siyasal Katılma Aracı Olarak Referandum, (İsviçre, Fransa ve İtalya Uygulamaları Açısından), Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 1986. BOONE Thomas R.: “Researching Initiatives and Referenda: A Guide for Nevada”, Lane Stacey A., Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by Beth Williams, New York 2009. BRİFFAULT Richard: “Distrust of Democracy”, Texas Law Review, Vol. 63, 1985. CHİNG Tina S.: “Arizona Initiative and Referenda”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by Beth Williams, New York 2009. CHING Tina S.: “Alaska Initiatives and Referenda”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by Beth Williams, New York 2009. CHING Tina S.: “Arizona Initiative and Referenda”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by Beth Williams, New York 2009. CLOUGH Spencer E.: “Democracy’s Harvest: Resources for Massachusetts Voters’ Initiatives and Referendums”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by Beth Williams, New York 2009. CRONIN Thomas E.: Direct Democracy: The Politics of Initiative, Referendum, and Recall, London 1989. DONOVAN Todd & BOWLER Shaun: “An Overview of Direct Democracy in the American States”, Citizens as Legislators, Edited by Bowler Shaun & Donovan Todd & Tolbert Caroline J, Columbus 1998. 220 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ DUBOIS Philip L & FEENEY Floyd: Improving the California Initiative Process: Options for Change, The California Policy Seminar, Berkeley 1992. ERDOĞAN Mustafa: Anayasa Hukuku, Ankara 2005. FLEINER Fritz: Schweizerisches Bundesstaatsrecht, Tübingen 1923. GARRETT Kim: “The Impact of Initiative Process on Abolishing Poll Taxes”, Initiative and Referendum Almanac, Edited by Waters Dane M, Durham 2003. GERBER Elisabeth R.: “Reforming the California Initiative Process: A Proposal to Increase Flexibility and Legislative Accountability”, Constitutional Reform in California Making State Government More Effective and Responsive, Edited by Cain Bruce E. & Noll Roger G., Berkeley 1995. GÖZLER Kemal: Anayasa Hukukunun Genel Esaslarına Giriş, Bursa 2008. HAGER Lutz: Wie demokratisch ist direkte Demokratie? Eine Wachstumstheorie der Demokratie –Volksinitiativen in Kalifornien, Auflage 2005. HANGARTNER Yvo & ANDREAS Kley: Die Demokratischen Rechte in Bund und Kantonen der Schweizerischen Eidgenossenschaft, Zürich 2000. HEPLER Christine I.: “Researching Initiatives and Referena: A Guide for Maine”, , Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by Beth Williams, New York 2009. INTERNATIONAL IDEA : Direct Democracy: The International IDEA Handbook, Stockholm 2008. KABOĞLU İbrahim Ö.: Anayasa Hukuku Dersleri (Genel Esaslar), İstanbul 2009. KAUFMANN Bruno & BÜCHI Rolf & BRAUN Nadja: Guidebook to Direct Democracy in Switzerland and Beyand, Bern 2008. LANE Stacey A.: “Researching Initiatives and Referendums: A Guide for Mississippi”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by Beth Williams, New York 2009. MATSUSAKA John: “Constitutional Amendments”, Initiative and Referendum Institute Report, October 2006. LINDER Wolf, Swiss Democracy: Possible Solutions to Conflict in Multicultural Societies, New York 1994. MAGLEBY David B.: Direct Legislation, Voting on Ballot Propositions in the United States, London 1984. ONAR Erdal: “Türkiye’nin Başkanlık veya Yarı –Başkanlık Sistemine Geçmesi Düşünülmeli Midir?”, Başkanlık Sistemi, Türyiye Barolar Birliği Yayını, Ankara 2005. 221 DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ ÖZER Attila: Anayasa Hukukunun Genel İlkeleri, Ankara 2003. PACELLE Wayne, “The Animal Protection Movement and Initiative and Referendum”, Initiative and Referendum Almanac, Edited by Waters Dane M, Durham 2003. PERSON Debora & PLUMB Tawnya: “Initiatives and Referenda in Wyoming”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by Beth Williams, New York 2009. PREMAT Christophe: “Direct Democracy in a Comparative Perspective”, Taiwan Journal of Democracy, Vol. 2-1, 2006. PRİTCHARD Amy L.: “A Brief History of Abortion Related Initiatives and Referendum”, Initiative and Referendum Almanac, Edited by Waters Dane M, Durham 2003. RUSSEL J. Dalton & BÜRKLİN Wilhelm & DRUMMOND Andrew: “Public Opinion and Direct Democracy”, Journal of Democracy, Vol. 12, No.4, 2001. SAN Coşkun, Anayasa Değişiklikleri ve Anayasa Gelişmeleri, Ankara 1981. SILVA Fred: “The Indirect Initiative Process”, Initiative and Referendum Almanac, Edited by Waters Dane M, Durham 2003. SPURLIN Candice: “Researching Initiatives and Referendums: A Guide for South Dakota”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by Beth Williams, New York 2009. STEİN Elizabeth M.: “California Constitution and the Counter-Initiative Quagmire”, Hastings Constitutional Law Quarterly, Vol. 21, 1993. STRİTTMATTER Connie: “Utah Initiatives and Referenda: A Research Guide”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by Beth Williams, New York 2009. SUKSI Markku: Bringing in the People A Comprasion of Constitutional Forms and Practices of the Referandum, London 1993. TEZİÇ Erdoğan : Anayasa Hukuku, İstanbul 2005. TOLBERT Caroline J. & LOWENSTEİN Daniel H. & DONOVAN Todd: “Election Law and Rules for Using Initiatives”, Citizens as Legislators, Edited by Bowler Shaun & Donovan Todd & Tolbert Caroline J, Columbus 1998. TSCHANNER Pierre: Stimmrecht und Politische Verstandigung; Beitrage Zu Einem Erneuerten Verstandnis Von Direkter Demokratie, Frunkfurt 1995, WATERS Dane M: Initiative and Referendum Almanac, Durham 2003. WİLLİAMS Beth: “Researching Washignton State Initiative and Referendums”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by Beth Williams, New York 2009. ZIMMERMAN Jozeph Francis: The Initiative Citizen Law-Making, London 1999. 222 “HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ Yazarlar Hakkında Dr. Murat YILMAZ Ankara Üniversitesi SBF Kamu Yönetimi mezunu. “Ahmet Ağaoğlu’nun Milliyetçilik ve Liberalizm Anlayışı” konusunda Yüksek Lisans, “SCF’dan Sonra CHP’nin Yeniden Yapılanması” konusunda doktora yaptı. Siyaset Bilimi, Siyasal Düşünceler Tarihi, Türk Siyasi Hayatı, Sosyolojiye Giriş dersleri verdi. Türkiye siyasi tarihi, Türkiye siyasi fikir tarihi üzerine yayınlanmış makale ve edite ettiği kitapları var. Medeniyetler Çatışması (Vadi Yayınları), Liberalizm (İletişim Yayınları), Din ve Vicdan Hürriyeti (Liberte Yayınları), Cemil Meriç (Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları), Erol Güngör (Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları), Sabri Fehmi Ülgener (Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları), Türkiye’nin Demokratik Dönüşümü (Stratejik Düşünce Enstitüsü Yayınları). Halen Stratejik Düşünce Enstitüsü İç Politika ve Demokratikleşme Koordinatörlüğünü yürütüyor. İletişim: muratyilmaz67@yahoo.com Prof. Dr. Birol AKGÜN Ankara Üniversitesi, SBF Kamu Yönetimi bölümünden mezun olduktan sonra MEB bursu ile A.B.D. Case Western Reserve University’de yüksek lisansını ve doktorasını tamamlamıştır. Yazar, 2001 yılında Yardımcı Doçent, 2004 yılında Doçent ve 2009 yılında Profesör oldu. Akgün, 2003 yılında “11 Eylül, Değişen Dünya Dengeleri ve Türkiye” konulu araştırmasıyla “Milliyet Gazetesi 2002 Sosyal Bilimler Birincilik ödülünü” kazandı. Siyasal kurumlar, demokratikleşme, küresel güç değişimi ve Türk dış politikası konularında çalışmaları bulunan Birol Akgün, akademik hayatını Necmettin Erbakan Üniversitesi, Uluslararası ilişkiler bölümünde sürdürmekte olup SDE Dış politika ve Uluslararası İlişkiler koordinatörlüğünü de yürütmektedir. İletişim: birolakgun@hotmail.com 223 Yazarlar Hakkında M. Cüneyt ÖZŞAHİN Lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünde, Yüksek Lisans Eğitimini ise Fulbright burslusu olarak University of Missouri-Columbia Siyaset Bilimi bölümünde tamamladı. Halen Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde doktora çalışmalarına devam etmektedir. Necmettin Erbakan Üniversitesi’nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmakta olan yazar, Ortadoğu, uluslararası politik ekonomi, uluslararası güvenlik, insan hakları ve demokrasi konularında araştırmalarına devam etmektedir. İletişim: ozsahin@konya.edu.tr Yrd. Doç. Dr. Adnan KÜÇÜK 1963 yılında Hatay’da doğdu. 1988 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Yüksek Lisansı öğrenimini 1992 yılında ve Doktora Öğrenimini 2002 yılında Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalında yaptı. 1989 yılında Avukatlık Stajını tamamladı. 1989-1990 yılları içerisinde 6 ay Adli Yargı Hâkim ve Savcı adayı olarak staj yaptı. 1990-2004 yılları arasında İnönü Üniversitesi İİBF’de Hukuk Bilimleri Anabilim Dalında Araştırma Görevlisi olarak çalıştı. 2004 yılından itibaren Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalında Yrd. Doç. Dr. Olarak görev yapmaktadır. Akademik olarak özel ilgi alanları, insan hakları, özellikle siyasi partilerin hukuki rejimi, demokrasi, laiklik, hukuk devleti, askersiyaset ilişkileri. Bazı eserleri şunlardır: Siyasi Partilere İlişkin Yasaklamalar, Hukuk Devleti, 21. Yüz Yılın Eşiğinde Türkiye’de Siyasal Hayat, İfade Hürriyetinin Unsurları. İletişim: adnan_kucuk@yahoo.com 224 Yazarlar Hakkında Ertuğrul Cenk GÜRCAN 1978 yılında Isparta’da doğdu. 2000 yılında Ankara Üniversitesi SBF Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun olduktan sonra 2002 yılında aynı bölümde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. Bir süre Fransa’nın Lyon kentinde akademik çalışmalarda bulunduktan sonra, 2004 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi programından yüksek lisans diploması aldı. Sosyal bilimler alanında çeşitli makale ve çeviri eserlere imza atan Gürcan, halen Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalışmakta ve aynı üniversitede doktora programında çalışmalarına devam etmektedir. İletişim: ecgurcan@gazi.edu.tr Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Murat IŞIK 1970’de Diyarbakır’da doğdu. Aynı şehirde ilk ve orta öğretimini, 1994 yılında da Ankara Üniversitesi SBF Kamu Yönetimi bölümünde yüksek öğretimini tamamladı. 1997 yılında Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim dalında yüksek lisansını bitirdi. 1998 yılında Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim dalında araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. Sağlık sorunları nedeniyle ara verdiği doktora eğitimini 2010 yılı sonunda Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset ve Sosyal Bilimler Bilim dalında tamamladı. Evli ve iki çocuk sahibi olan Işık, halen Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku kürsüsünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. İletişim: hmisik@gmail.com 225 Yazarlar Hakkında Doç. Dr. Kasım KARAGÖZ 1973 Kayseri/Yeşilhisar doğumlu. 1991 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde başladığı Lisans eğitimini 1995 yılında tamamladı. Lisans Üstü derecesini 1999 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünden, Doktora derecesini 2004 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünden aldı. 2011 yılında Anayasa Hukuku alanında doçent oldu. 1997 ile 1999 yılları arasında Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesinde, 2000 ile 2005 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Araştırma Görevlisi olarak çalıştı. 2006 ile 2011 yılları arasında Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Yardımcı Doçent, 20112012 yılları arasında Doçent olarak görev yaptı. 2012 yılından beri İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalında Doçent olarak çalışmaktadır. Doktara tez konusu ile ilgili çalışma yapmak üzere 2002 yılında 6 ay süreyle “University of Leeds” de; 2009 ile 2010 yılları arasında ise TÜBİTAK projesi kapsamında “University of Central Florida” da bulundu. İletişim: kasimkara@hotmail.com 226