D.E. ü.tlahiyat Fakültesi Dergisi Sayt VI, lzmir 1989, ss. 415-447 • • • AMME VELAYETI Yard.Doç.Dr .Osman ESKİCİOÖLU GİRİŞ İktisatçılar, ihtiyaç . konusunu anlatırken, ihtiyacın insanda mevcud bir eksiklik oldugunu ileri sürerler. 1 İnsan, bu eksikligini gidermek için mallan kullanmak durumdadır. Malların, insamn ihtiyaçlannı karşılama özelligine de fayda adı verilir. 2 İnsanı fert ve toplum yönünden, başka bir deyişle, mali ve idari yönden ele alacak olursak, onun, biri mali, digeri de idari olmak üzere, iki türlü ihtiyaç içerisinde oldugunu görürüz. İnsan, yaratılışı ve menfaati icabı, toplu yaşayan ve böyle yaşa­ mayı seven bir varlıktır. Aile, ana-baba ve çocukların birarada yaşa­ maları, insan topliılugunun küçük çapta bir örnegini teşkil eder. Kabileler, aşiretler, milletler ise, aileye nazaran, giderek büyüyen topluluklardır. Nasıl ki toplu yaşamak bir gerçek ise, aileyi ve ondan daha büyük topluluklan düzenlemek de bir zarurettir. Hem ferdin, hem de top~ lurnun uyacagı bir nizamın bulunması, her ikisi için de fayda saglar. İnsanoglu ancak bu suretle sulh ve sükün içinde yaşar ve refaha kavuşabilir. İnsan, cemiyet halinde oldugu, tek başına yaşamadıgı içindir ki, ihtiyaçlarını saglarken, tabn olarak, aralarında bir mücadele başlar. Birinde ol~m şeyin digerinde olmaması hasebiyle, biri digeiinin malı­ na gözdiker. Doguştan bir çok yönden aynı kuvvet ve kudrette bulunmayan insanların, bugün kuvvetlisi, zayıfı ezecek, elindekini zorla alacak olursa, cemiyette huzur ve düzen olmaz. Bir gün gelir kuvvetli, zayıf düşer,bu defa bir başka kuvvetli onun elindekini almaya kalkarsa, böyle bir cemiyet hiçbir şekilde ilerleyemez. Şu halde yaratılışlan icabı maddeten ve manen eşit olmayan insaniann münasebetlerine bir çeki düıen verrnek zorunlulugu böylece ortaya çıkmaktadır. İşte bunu temin eden en müessir vasıta hukuktur. 3 İnsanın ferdi ihtayaçlarımn yanısıra, toplum olarak bir araya gelmesinden dolayı, aynca bir takım sosyal ihtiyaçları da ortaya Çık­ maktadır. Cemiyette bulunan kimsesiz çocuk, hasta ve fakirlexin bakı~ mı, herkesin ortaklaşa kullanacagı yol, su ve elektirik gibi hizmetle-415- Yard.Doç.Dr.Osman ESKİCİOGLU meydana gelen anlaşmazlıkların halleldilmesi, dıyarıdan gelecek her türlü saldınlara karşı, toplumun müdafaası, yapılacak harcamalar için mükelleflere düşen mali vecibeler..n toplanıp gereken yerlere sarf edilmesi ve daha birçok ihtiyaçlar kendiliginden ortaya çıkmaktadır. 4 İşte toplumdaki kimsesizlere bakacak, varisi ol-. mayan biri öldügünde geriye kalan maliarına sahip olup ilgilenecek, anlaşmazlıklan halledeçek, topraklan koruyacak, tek keiime ile bütün amme işleriyle meşgul olacak 5 yetkili bir makama ihtiyaç vardır. İşte biz bu makalemizde yukanda belirtmeye çalıştıgımız konulan içine alan ve İslam hukukunda "el-Velayetü'l-.Amme" adı verilen ko. nuyu araştrrmayla çahşacagız. 6 rin karşılanması, islam'da velayet bahsi, dini, ahlaki, itikadi, hukuki, siyasi, hat. ta tarihi boyutları bulunan çok yönlü bir konudur. Bu mevzuu bütün yönleri ile ele alacak olursak, oldukça hacimli bir eserin meydana· gelecegi şüphesizdir. Biz, bu araştırmamızda meseleye sadece hukuk yani amme hukuku açısından bakmaya çalışacak ve hukuki bir kavram olan "el-Velayetü'l-Amme" üzerinde duracagız. Ancak şu kadarını söyleyelim ki, konunun İslam hukuku açısuıdan dogru olarak tesbit edilmesi için, ayet ve hadisler ışıgında ele alınması ve yer yer mezheplerin görüşlerine de atıflar yapılması yerinde olacaktır. Velayet kelin:ıesi bu şekliyle Kur'an-ı Kerim'de iki yerde geçmektedir. 7 Fakat veli, evliya ve vali gibi, aynı manaya gelen muhtelif kahplar, degişik konular için, birçok yerde kullanılmıştır. Yeri geldikçe bunlar üzerinde durulacaktır. Hadislerde de yine " vly " kökünden gelen çeşitli kelimeler kullanılmıştır. el-Mu'cemü'l Müfehres Li Elfazı'l Hadisi'n-Nebevi'ye bakılrrsa, bu eserin kaynaklarını teşkil eden hadis kitapl~da, velayet kelimesinin sadece üç yerde geçtigi görülür. Kur'an'da geçen velayet kelimesi hakkında, iki türlü kıraat bulundugu, hem vilayet, hem de velayet şeklinde okundugu rivayet edilmektedir. Bu kelimeyi Medine, Basra ve Küfe kıraat imamlanndan bazılan velayet; Küfe kurrasının hepsi ise vilayet olarak okumuşlar­ dır. 8 Biraz sonra sözlük manası üzerinde dururken açıklayacagımız gibi, konumuz açısından vilayet demek belki daha dogru olur. Nitekim Müsteşrik Heffening de bunu, İslam Ansiklopedisi'nde "vilayet" şeklin­ de kullarımıştır. Ancak Kur'an-ı Kerim'in 9 Asım kıraatinde "velayet" şeklinde okundugu ve Türkçemizde de böyle meşhur oldugu için, biz, veH1yet şıkkını tercih etmiş bulunuyoruz. -416- VEUYET KAvRAMI ı- Velayetin al Sözlük Tanımı Anlamı Arapçada "vly "maddesinin, "veleye" - "yellyü" ve "vellye" - "yeliyü" şeklinde iki türlü kullant}ışı vardır. İkinci şekli daha çok kullainlrr. Araplar, toprağı otlandınp adeta yeşil bir damga vurduğu için, ilkbaharda yağan ilk yağınura vesmi derler. 10 Bu ilk yağmuru takip ettiği için, hemen onun arkasından yağan ikinci yağınura da "vel'y" adı verirler. Ezheri, Cevheri ve İbn Düreyd gibi büyük filologlar, veli: ve velayet kelimeleri .hakkında hemen hemen birbirinden farksız açıklama­ larda bulunuyorlar. l l "el-Vel'yü", yakınlık ve yakın olmak demektir. "Teba'ade ba'de · vel'yin" (Yaklaştıktan sonra, uzaklaştı). denir. Ebü Ubeyd ve diğerleri, "vel'y"in yakınlık manasma geldiğini; Asma! ise "vel'y" (ram'y) kalı­ . b ında, bir yağmurdan sonraki yağmur demekolduğunu söyler. 12 Rağıb'ın beyanına göre, "veli" ve "tevili",. iki (veya daha çok) şe­ yin, aralannda yabancı başka bir şey bulunmadan {arka arkaya) meydana gelmesidir. Bu mana, daha sonra yakınlık için isliare olarak kullanıldığı ve mekanda yakınlık, nesebte yakınlık, dinde yakınlık; sadakat, nusret ve itikadda (inançta) yakınlık gibi manalarda kullanıl­ maya başlandı. ıs Velayet ve vilayet, her ikisi de yardım ve nusret anlamındadrr. Sibeveyh .. 'Velayet masdardrr, vilayet ise irrtaret (emirlik) gibi isimdir; kişinin üzerine alıp yerine getirdiği işin adıdır", der. 14 Zeccac, bu kelime, velayet ve vilayet şeklinde iki türlü· okunur; velayet okunursa, yardım ve nusret manası kasdedilhıiş; vilayet şek. linde okunursa, emirlik ınanası kasdediimiş olur, diyor. 15 ' . Velayet dost, arkadaş ve yardımcı olmak demektir; vilayet ise valinin idaresi altındaki toprak parçasıdır ki, vilayet veya eyalet tabir olunur. Ve yine bu kelime, beylik, hakimiyet ve sultanlık ınanalanın da ifade eder. ıs Şu halde bu kelimenin sözlükte veh1yet ve vilayet şeklinde iki türlü kullanılışı vardır. Velayet dendiği zaman yardım, sevgi, arkadaşlık, dostluk. komşuluk ve bir işi üstlenip yürütmek gibi manalara gelir. Vilayet dendiği zaman ise bölge (hıtta), beylik (iınaret-emirlik), vilayet, eyalet, hük-ümdarlık (saltanat) gibi marralara gelir. ı 7 -417- Yard.Doç.D:r.Osman ESKİCİOGLU b) Terim Anlamı Veh1yet kelimesine, ilmi bir tabir ve deyim olarak baktığ;nnız zaman, İslam literatüründe mesela kelam, fıkıh ve tasavvuf açısından ele alınıp işlendiğ;ini görüyoruz. Her ilmin kendisine göre bir takım terimleri bulunduğ;u malumdur. Bazan aynı şey (mana), ilimkr açısın­ dan farklı kelimeler1e ifade edilir. Mesela Nahiv ilminde özneye fail aldı verilirken, Belağ;at ilminde buna müsnedün ileyh dellilmektedir. Bazan da aynı kelime ile farklı şeyler ifade edilmiş olur. ·İşte velayet sözünün de böyle çeşitli manalara gelen bir tenm olduğ;unu söyleyebiliriz. Velayet, hukukta herhangi bir konuda tasarrufta bulunma yetkisi demek olurken; tasavvufta ve1ayet, Allah'ı tanıma, ona itaata devam etme ve ibadetlerde ihlaslı olmaya denir. ıs Bu açıklamadan sonra velayetin ıstılahi manadaki izahına geçebiliriz. Herhangi bir sebepten dolayı hak ve vazifelerini bizzat ifa edemeyenfert ve toplumlar, başkalan tarafından temsil edilirler. hisanların yetki ve görevlerininin, bizzat kendileri tarafından yerine getirilmesi, bazan imkansız hale gelebilir. Fert olarak çocuk, deli, bunak, baygın ve buna benzer kimselerin, tasarruf yetkilerini bizzat kullanmalan mümkün olmadığ;ı gibi, toplum olarak da hak ve görevlerin, bizzat ifası mümkün değ;ildir. Mesela herhangi bir toplumun kanun yapma ve yürütme, vergileri tarh ve tahsil etme, yol, su, elektrik ve buna benzer işler'u! yapılmasında bir temsileiye ihtiyacı vardır. İşte İslam hukukunda veUiyet, bir kimsenin, başka bir kimse veya toplum adına, can ve mal hakkında sözünün geçerli olmasına yani onu temsil etmesine denir. 19 Netice olarak velayetin, fert ve toplum açısından bir hakkın veya bir görevin temsil yoluyla yerine getirilmesi demek olduğ;unu söyleyebiliriz. Bugünkü medeni kanunumuzun 262-277. maddelerindegeçen velayet sözü. de bu anlamda kullanılmaktadır. c) Velayetin Mahiyeti ·anun, yardım etmek demek olduğ;unu söylemiştik. Bu sebeple kendilerine velayet yetkisi verilmiş olan kimseler yani veliler, velisi bulunduklan fert ve topluma yardımcı olmak, onlan himaye etmek, hak ve menfaatlarını korumak durumundadır. 20 Büyük İslam hukukçusu Kasani, bu hukuki yönünden dolayı velayetin, insanlan hayvanlardan ayıran bir özellik olduğ;unu söylemektedir. 21 Velayetin kelime manasını açıklarken -418- AMME VELAYETİ Velayetin, esas ve mahiyet itibariyle, umumi, husüsi; zatiye, tef'viziye; ihtiyari:, icbari:, kasıra, müteaddiye; nefsi ve mali: olmak üzere çeşitli taksimleri yapılmıştır. Aslında bu taksimierin hepsini, veli ve velayet altında bulunanlar açısından iki ana katagortde toplamak mümkündür. Fakat bazan babanın çocugu üzerindelr..i zati velayeti, ba· ba bulanmadıgı zaman, tayinle olan tefvizi velayete dönüşür lr..i, kaynagı bakunından bunlar birbirinden farklı olan şeylerdir. Çünkü ba. banın zati velayeti hukuka dayanırken, tefviz yoluyla veli: olaı-ı şahsın velayeti kendisini tayin eden makama dayanmaktadır. Velayetirı kısımlarına geçmeden evvel İbn Teymiye'nin bu husustab görüşlerine temas etmek yerinde oluL Ona göre, velayeti şu veya bu şekilde taksim ve tasnif ederken, bunların hududlarınırı kesin ve degışmez oldugunu iddia etmek dogru degildir. Mesela umfımivehusüsi velayetler ile, bir mütevellini..rı velayeti sebebiyle üzerine düşen görev- · ler, yer ve zaman şartlarına, örf ve adet e göre degişebilir; hatta bu h ususta konuşulan dilin bile tesiri vardır. Çünkü bu konularda şenatta herhangi bir hüküm getirilmemiştir. Bazı yer ve zamanlarda yargı velayetinin yetlr..isinde olan bir husus, başka yer ve zamanda harp (milli savunma) velayetine gtrmiş olabilir. Veya bunun aksi de olabilir. Ancak burada önemli olan husus, herhangi bir velayeti ve kamu görevini yürütürken, zulümden kaçıp adaletli davranabilmektir. Çünkü bu velayetlerin hepsi aynı zamanda dini ve şer'i yönleri bulunan bir vazifedir. 22 Velayeti, ilgilendigi alan itibariyle, velayet-i amme ve velayet-i hassa olmak üzere, ilr..i kısma ayırabiliriz: 1- VELAYET-İ AMME Amme velayeti, bütün insanları, yani vatandaşların hepsini ve · herkesi içersine alan bir velayettir. Devletin velayeti böyle bir velayet~ tir. Devleti temsil eden valilerin ve halr..irnlerin velayetleri de amme velayetine dahildir. Fakat bunların velayetleri, umumi olmakla beraber, sadece kendi sorumluluk sahalan içersinde geçerli olur. 23 Buna göre amme velayetini şöyle tarif etmek mümkün: Eger bir görev, bütün vatandaşların (fertlerin) ortak bir menfaatini · (faydasını) ternin ile ilgili veya ortak olmayıp, fakat fert fert herkesi ilgilendiriyorsa, buna amme ve layeti adı verilir. 2- VELAYET-İ HAssA Amme velayetinin, bütün insanlan ve herkesi ilgilendiren bir husus oldugunu söylemiştik. Velayet-i hassa ise, isminden de an-419- Yard.Doç.D:r .Osman ESKİCİOGLU laşılacağ;ı üzere, bir tek fertle ilgilidir. Bu, tek bii şahısla ilgili ve özel bir velayettir. Husus! velayet, çocuk, deli ve bunak gibi tasarruf ehliye.tine sahip olmayan kimselerle ilgili bir velayettir ki, şahıs üzerinde velayet ve mal üzerinde velayet olmak üzere, iki kısma aynlır. Bilindigi gibi babaların, çocukların şahıslan üzerinde, onların bakılıp büyütülmeleri. egitim ve ögretimleri hususunda hak ve vazifeleri oldugu gibi. mallan üzerinde de tasarruf yetkileri vardır. 24 3- VELAYET-İ zATiYE Velayeti, kaynagı ve sebebi bakımından da taksime tabi tutmak, mümkündür. Bu açıdan baktıgımız zaman velayetin, zati ve tefvizi kı­ sımlanna ayrıldıgını görüyoruz. Velayet görevini ya hukuk (kanun) veya malik (velayetin sahibi olan şahıs veya toplum) verir. Hukukun verdigi velayet, icbari bir velayet olup bu görevden kaçmak mümkün degildir. Zati velayet adı verilen bu yetki ve görev velinin bizzat kendi şahsından ve zatından dogmaktadır. Babanın ve layeti böyle bir velayettir. Bu velayet, zatla ve şahısla kaim olan bir velayet oldugu için, ondan istifa edip ayrılmak olmaz. O sebeple bir bu. b anın çocugun velayetinden feragat edip çekilmesi muteber degildir. Çünkü bu, icbari bir velayettir. Ancak veli. bu görevi yerine getirmekten aciz, veya kasdi olarak yapmıyor ve yapmamakta ısrar ediyor, yahut kötüye kullanıyor­ sa, o takdirde bu yetki elinden alınır. 25 4- VELAYET-İ TEFVİZİYE Velayet görevini eger hukuk degil de bir şahıs, makam veya toplum veriyorsa, buna tefvizi velayet adı verilir_ Bu velayet icbari olmayıp ihtiyari bir velayettir. Hiçbile şahıs veya makam, normal şartlar altında, bu görevi yapmaya kimseyi zorlayamaz. Çünkü bu, hukuki bir muameleden, karşılıklı rıza ile anlaşmadan dagan bir velayettir. Vekaletle verilen velayetler hep bu nevidendir. Velayet yetkisinin icra edildiğ;i saha, her ne kadar vekilin > .~,di­ ne ait degilse de, müvekkilin kendisine verdiğ;i vekaletten dolayı dana ~elen yetkiye (velayete) dayanarak, yaptıgı icraatgeçerlidü. , seçimle ister tayini e iş başına gelmiş olsun, devlet başkanından en .L:.':.çük memura kadar, bütün kamu görevlileri, tefvizi velayete sahip olarak çalışmaktadırlar. Başka bir ifade ile, hakimlerin, mütevellilerin ve diger bütün devlet memurlannın velayetleri bu kabildendir. Bunların velayetleri kendi zatlanndan doğ;mayıp tefvizle sabit olur. Buna göre, vekalet usulü ile sabit olan bu velayet, başkasının görevlendirmesi ile meyldana geliyor demektir. Onun için vasi, kendisini tayin eden -420- makamdan; vekil, kendi müvekk.ilinden; devlet başkanı da bütün müslümanıann kendisine.bey'at etmelerinden velayetıeri.rti alırlar. 26 AMME VELAYETİ I-Tanımı İnsan fert olarak, yeme, içme, giyme ve barınma gibi, ihtiyaçlannın yanısıra, yaratılış itibariyle medeni oldugundan dolayı hemcinsleri ile beraber yaşaması sebebiyle, toplum olarak da birtakım ihtiyaçlan vardır. Çocuk, kendi işlerini görmekten aciz oldugu için, bir veliye muhtaçtır. Toplum da kendi işlerini yürütmekten aciz olmasa bile, işin tabiatı öyle gerektirdiğ;i ve cemiyette iş bölümü esas oldugu için, amme işlerini yürütecek birisine görev vermek durumundadır. İşte cemiyettenyetki alarak, onun adına amme işlerini gören bu şahıs cemiy~ etin velisidir. Bir velinin yetime karşı yetki ve sorumluluğ;u ne ise, Devlet başkanının halka karşı yetki ve sorumlulugu odur. 27 Toplum işlerinin yürütülmesiili üstlenen şahsın, bütün fertler ve mallar üzerinde sözünün geçerli olmasına, hukuk dilinde amme velayeti adı verilir. 28 Amme vela.yeti, İslam'da İmam (halife veya ertıir) adı verilen Devlet başkanı tarafından yürütülür. Daha sonra açıklaya­ cağ;ımız gibi, en büyük veli devlet başkanıdır. 2 9 Veli ve vasller bulunmadığ;ı zaman, onların bütün sel~hiyetleri sultana yani Devlet başkanına intikal eder. Nitekim Peygamberimiz, ''Velisi olmayan kimsenin velisi, sultandır {Devlet başkanıdır)", buyurmuştur. 30 İşte bu intikalin sebebi, başkanın "Amme velayeti" ne sahip, ammenin velisi olma .sıfatını haiz olmasından kaynaklanmaktadır. O, bu vazifeyi ya bizzat kendisi yapar veya kasırın maslahatı için izin· verdiğ;i kimse vasıtasiyle yerine getirir. Kadılar (hakimler ve valiler) bu konuda sultana (Devlet başkanına) vekalet ederler. 31 2- MeşrUiyeti . Velayet müessesesini İslamiyet meşru kılmıştır. Bu konuda pek çok ayet ve hadisler bulunmaktadır. Bunla.n daha sonra geniş çapta ele alacağ;ımızı ifade ederek, birkaç tanesini zikretmeye çalışalım. Bakara Suresinin 282. ayeti, borçlanmalarda uygulanacak esa::;lan tesbit eder. Bunlardan birisi de borçlanma işinin yazı ile kayda geçirilmesidir. Borçalananın yazdırması emredildikten sonra, eger b~rhangi bir anzası olup, yazdırarnıyacak durumda ise, velisinin yazdırması emredilerek, şöyle buyurulmaktadır: "Eger borçlu, aptal veya aciz, ya da yazdırarnıyacak durumda ise, vellsi ada1etle yazdırsın". 12 Büyük İslam Hukukçusu İbm)'l Arabi, ayette geçen "velisi adaletle yazdırsın" ifadesi- 421~ Yard.Doç.D:r.Osman ESKİCİOGLU ni.ı-ı, velisinin sözünün geçerli olduğuna delalet eder, diyor'. Başka bir ayette, "Allah'ın haram 33 kıldığı cana haksız yere kıy­ mayın, haksız yere öldürülenin velisine, bir yetki tamdık" 34 , buyurularak, velinin, katile ceza verilmesi, diyet alınması veya affedilmesi hususunda selahiyetli olduğu bildirilmektedir. 35 Eğer bu iki ayetteki veli, amme velayeti ile ilgili degildir, velayeti hassa ile ilgilidir, denilecek olursa, daha önce söylediğimiz gibi, veliyyi hassın bulunmadığı yerde, onun bütün hak ve vazifeleri veliyyi antrneye intikal edeceği malumdur. O sebeple bu ayetin aynı zamanda amme velayeti ile de ilgili olduğunu söylemek mümkündür. Asıl amme velayetinin, "Ey inananllar, Allah'a itaat edin, Peygamber'e ve sizden buyruk sahibi olanlara itaat edin" 36 , ayetinde geçen "buyruk sahibine itaat edin" emrine dayandığ;ı söylenmektedir. 37 Ayetinaslında geçen "ülü'l-emr". e (buyruk sahibine), birkaç türlü mana verilmiştir. Bu görüşlerden birisi, bundan maksat, ht;m Resülüllah zamanındaki ve hem de ondan sonraki, müslümanların emirleridir ki, bunlar, halifeler, sultanlar, hakimler ve diğerleri olmak üzere, yukarıdan aşağ;ıya doğ;ru sıralanırlar. 38 Gerçekten adı geçen bu kimseler,. amme velayetini haiz, toplum adına hizmet gören şahıslardır. 39 "İman edip hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihadda bulunanlar ve banndınp yardım edenler, işte onlar, biribirlerinin velisidirler. İman. edip de hicret etmeyenler ise, hicret edilleeye kadar, siz onların velayetleri konusunda hiçbir şeye sahip değilsi­ niz". 40 Kaynaklarda hicret eden, Mekke'den Medine'ye hicret eden şek­ linde açıklanmakta; Mekke'den Medine'ye hicret eden de dar-ı küfürden dar-ı islama gelen diye yorumlanmaktadır. 41 Buna göre bugünkü tabirle söylemek gerekirse, hicret eden demek, vatandaş olan demektir. İleride açıklanacağ;ı üzere, İslam devleti, sadece kendi sınırlan dahilinde ikamet edenlerin veli:sidir. İnıamın velayeti yalnız İslam yurdında (Dar-ı İslam'da) geçerlidir; onun dar-ı harp üzerinde velayet görevi yoktur. 42 Velayet hakkında dini, ahlaki ve hukükü olmak üzere, Peygamberimizin pekçok hadisi vardır. Bunlardan veli:si bulunmayan kimseni.n velisinin devlet olduğunu bildiren hadisi yukanda geçmiştir. 43 Mirasçısı olmayan kirnselerin, miras, alacak, borç ve diyet ödeme gibi mali: hak ve veeibelerinin devlete intikal ettiğini hadislerden öğreni­ yoruz. 44 Memurluk görevinin bir emanet olduğunu 45 , bu emanet e -422- AMME VELAYETi ihanet edenlere Cennetin kokusunun bile haram oldugunu 46 , Peygambere itaat Allah'a itaat: Peygamber'e isyan Allah'a isyan; İmama (Devlete) itaat, Peygamber'e itaat: İmama isyan Peygamber'e isyan demek oldugunu 4 7, müslümanıann işini üstlenen, sonra da onlar için çalışmayan ve samimi davranmayan herhangi bir başkanın, müslümanlarla birlikte Cennete giremiyecegini 48 ,hep hadislerden ögreniyoruz.Burada funme velayeti açısından çok önemli. gördüğümüz bir hadisin metniili yazarak bu paragrafı tamamlamak istiyoruz: "Her biriniz yöneticidir; ve her biriniz yönettiklerinden sorumludur. Adam, ev halkının yöneticisidir ve yönettiği aileden sorumludur. kadın, kocasının evinde yöneticidir ve yönettiklerinden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malı üzerinde yöneticidir ve yönettiklerinden sorumludur. (Elhasıl) her biriniz birer yönetici ve yönettiklerinden sorumludur." 49 Kasani, · eserinde Devlet başkanının vergi alma velayetini haiz bulunduğunu ve bunun Kitap, sünnet ve icma' ile sabit oldugunu zikreder. 50 İbn Haldun da Mukaddime'sinde Devlet başkanının, halkın velisi ve emini oldugunu söylemektedir. 5l 3- Gayesi ve Faydası Toplumda fertlerin doğru hareket etmeleri esastır. Bütün Peygamberlerin gönderilmesi ve Kitaplann indirilmesinden maksad, insanlann adil davranınalannı sağlamaktıt. 52 Şu ayet bunu çok açık bir şekilde ifade etmektedir: "Andolsun ki biz, insaniann adil davr·anmalan için Peygamberlertınizi belgelerle gönderdik ve berabe~lerinde Kitab'ı ve mizanı indirdik". 53 "Ey Muhammed, doğrusu, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye, Kitab'ı sana hak olarak indirdik". 54 Yani ilitab'ın asıl indiriliş hikmeti, insanlar arasmda hüküm ve hakimiyet için, hakkı gösteren bir esas olmasıdır. 55 İnsanlar toplum halinde beraber yaşarken işçi iş veren; amir memur; alıcı satıcı, fakir zengin olmakta ve çeşitli pozüsyonlarda bulunmaktadırlar. İşte ferdin fertle, ferdin toplumla; toplumun toplumla, ve toplumun fertle olan münasebetlerinde adaleti gerçekleştirmek için, iyiyi emreden ve kötü davranışı yasaklayan bir makama ihtiyaç vardır. İşte İslam'da bütün velayetlerin gayesi. bu adaleti sağlamak için emir ve yasaklarda bulunmak 56 , ve neticede cemiyette insanlann huzur, refah ve saadetini sağlaı;naktır. Cenab-ı Hak ayette: "Eğer bunu yapmazsanız, yeryüzünde kar~ gaşalık, fitne ve büyük bir bozgun çıkar " 57 , buyurarak, velayet ve -423- Yard.Doç.Dr.Osman ESKİCİOGLU yardımlaşma işlerinin yapılmaması halinde çok kötü sonuçlarm dogacagını haber verrnektedir. 58 .· 4- Sebebi Burada her müslümanm, velayet müessesenin şemsiyesi altmda oldugunu ve hiçbir kimsenin açıkta kalrrnyacagmı söylemeliyiz. Ayette "sizin veliniz ancak Allah, Rasülü ve namaz kılan ve zekat veren müminlerdir" 5 9 , buyurularak, bütün müminlerin velayet bağı ile birbirlerine bagh olduklarına işaret ed 11mektedir. Çünkü bu ayete, bir mümin, bütün müminlerin velisi oldugu gibi, bütün mürninler de onun velisidir, şeklinde bir açıklama getirilmiştir. 60 Yani herkesin elinden geldigi kadar, bütün müslüman kard ~şlerine her hususta yardımcı olmaya çalışması, dini bircvecibedir, diyebilir'.ıZ. Nikah, miras, himaye ve diyet ödeme gibi hukuki durumlardaki velayet ise, İslam hukukçulan tarafından bir sebebe baglanmıştır. Buna görevelayetin sebebi, ka:rabet. mülk, veli ve imarnet olmak üzere. dört çeşittir. 6 1 Akrabalar biribirinin velisi olduğ;undan, nafaka, nikahlama, gerektiginde diyet alma veya ödeme gibi, bir takım hak ve vazifelerle yi'ı­ kümlüdürler. Eskiden köle sahipleri ~e kölelerine karşı aynı sorumluluklan taşımaktaydılar. Hürriyetine kavuşmuş olanların velileri de kendilerini azad eden kimselerdi ki. fıkıh dilifide bunlara velaü'litaka sahipleri denir. 62 Cemiyette nesebi meçhul kimselerin bulunması mümkün oldugu gibi, ihtida ederek İslam devletine sığınmak isteyen yabancılar da bulunabilir. Halbuki bufıların kendilerine yardım edecek bir yakınlan yoktur. Böyle kimseler arzu ettikleri herhangi bir şahısla afılaşma yapmak suretiyle, velayet hak ve vru:ifelirtni karşılıklı olarak, yüklenebilirler. Buna velaü'l müvalat adı verilir. Artık bufılardan herbiri belli şartlarda diğerine vans olabilir. Bu, diger mezheplerde olmayıp sadece hanefilerin kabul ettiğ;i bir husustur. 63 Onlar bu konuda "... kendileri ile yemifıleştiğ;iniz kimselere hisselerini veriniz" 64. ayetini delil olarak ileri sürerler. Velayetin sebeplerinden birisi de imarnet yani devlet başkafılığı­ dır. Peygamberimizin "velisi olmayan kimsenin velisinin devlet" olacağı hakkındaki hadisini idaha önce zikretmiştik İşte kişinLrı hısım­ lanndan ve diğ;er vatandaşlardan velisi bulunmadığ;ı takdirde, velayet hakkı amıneye intikal eder. İslam cemiyetinde arnıneyi ilgilendiren hak ve hizmetlerin tahakkuku için, bir başkan seçilir. Bu başkan ve -424- onu temsil eden görevliler, velayet-i arnıneyi birlikte yürütürler. Çünkü dinl:-amme işlerinin pek çogu veliyyü'l emr adı verilen devlet adamlan (memurlar) arasında müşterektir. 65 AM:M:E VELAYETİ İLE İLGİLİ KAVRAMLAR .Amme velayetinin, cemiyetin fertleri ve mallan ile ilgili müşte­ rek menfaatların temini hususunda söz sahibi olmak anlarnma geldigini söylemiştik. Kur'an-ı Kerim'de aynı anlamı ifade eden muhtelif kelimeler bulunmaktadır. Bunlar üzerinde biraz durrnanın, bu kavramın daha jyi anlaşılması bakımından faydalı olacagı kanaatındayız. Kur'an'da amme velayeti ile ilgili olarak kullanılan bu tabirler, halife, imam, melik, eminet ve illü'l-emr ... gibi terimlerdir. AncakAsr-ı saadetten itibaren çeşitli devirlerde velayet-i amme makamı için, bunlardan daha ziyade halife, imam ve emirü'l-müminin gibi tabirler kul- · lanılmıştır. 66 · · "Halife'', kelime olarak, başkasının arkasından gelen ve onun yerine geçen demektir. 67 Elmalılı Harndi Yazır, halife kelimesinin, Türkçemizdeki kalfa tabirinin aslı oldugunu ileri sürmektedir. 68 Halife, büyük hükümdar demektir. Arapçada "fail" kalıbı, bazan fail, bazan da mefül anlamında kullanılır. Fail anlammda kullanılırsa, daha önceki yöneticinin yerine geçen kişi anlamına, mefül anlamında kullanılırsa, önceki yöneticinin makamına geçirilen şahıs anlamına gelir. 69 İbn Haldun, halife ile hilafet terimlerini şöyle tarif eder: "Dini koruyup dünya siyasetinin dine uygun olarak idare etme hususunda şeriat sahibine vekalet etmeye hilafet; bu işi yapan kimseye de halife adı verilir" 70 Başka bir tanım da şöyledir: " Halifelikten maksad, Allah adına, hÇitün yeryüzünü imar etmek, insanlan idare etmek ve insanlar arasında Allah'ın emirlerini uygu1amaktır" 71 Bu manada hilafet, vekalet kelimesi gibi, asaletin mukaÇili olarak, başkasına niyabet etmek yani az veya çok onun yerini tutarak, onu temsil etmek demektir. "72 Ragıb, Müredat'ında, vekilin asile (müvekkile) vekalet etme sebeplerini; asilin gaib olması (başka bir yerde bulunması), vefat etmesi, aciz olması veya vekiline şeref balışetmesi olarak açıkladıktan sonra, Allah'ın yeryüzünde velilerini istihlaf etmesi bu kabildendir, demekte. 73 d ır. Kur'an'da halife kelimesi iki yerde tekil, yedi yerde çogul olmak üzere, d.okuz yerde kullanılmıştır: "Hani Rabbinn1eleklere, Ben, yeryü-425- Yard.Doç.D:r.Osman ESKİCİ'OGLU zünde bir halpe yaratacağım (var edeceğim), demişti." 74 "Ey Davud, biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. O halde insanlar arasında hak (ve a. dalet) ile hükmet, hevese uyma, yoksa seni Allah yolundan saptınr." 75 Hud Peygamber, milleti Ad kavmine, "Düşünün ki, Allah sizi, Nuh kavmirıden sonra, halifeler yaptı'' 76; dedi. l Salih Peygamber Semüd kavmLTle, "Düşünün ki, (Allah) sizi, Ad'den sonra halifeler yaptı, dedL" 77 "Ya Muhammed de ki: Allah'a hamdolsun, seçtiği kullanna se- lam olsun. Allah n1ı hayırlı, yoksa ortak (şirk) koştuklan putlar mı? Yoksa ... sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı (hayırlı)? Hiç Allah ile beraber bir ilah mı var? Siz pek az düşünüyorsunuz." 78 "Verdikleriyle imtihan etmek için, siz'i yeryüzünün halifeleri · kılan .... O'dur" 79 "Sizden önceki nesilleri, zulmettiJ.rJeri ve imana gelmedikleri için helak ettik .... Sonra onlann arkalanndan. nasıl da,rranacağınızı görelim diye, sizi. yeryüzünde halifeler yaptık." 80 "Bunun üzerine Nuh'u yine tekzip ettiler; ama Biz onu ve gemide berabe:rinde bulunanlan kurtardık ve onlan halileler yaptık, ayetlerimizi yalanhyanlan ise suda boğduk." 81 "Ey Muhammed ümmeti, sizi yeryüzünde halifeler yapan, O'dur." 82 "Ben yeryüzünde bir halife yapacağım" 8 3 ayetindeki halifelerden maksad, Hz.Adem'dir, veya Adem oğludur diye iki görüş ileri sürülmüş­ tür. Taberi ve Razi, herhangi bir tercih yapmadan, her iki tarafın delillerini zikrederlerken. Sıddık Hasen Han, "halife" denilip "halaif' huyurulmadığı için, bunun Hz.Adem olması daha kuv:vetlidir, ancak burada Adem zikredildiği için, ondan sonrakilerin de anılmasına ihtiyaç kalmamıştır, diyerek, Adem ve neslinin, her ikisinin de kasdedildiğ;ini söyliyerek, bir tevil yapmak istemiş; halife diye isimlendirilmesi konusunda ise, daha öncekinin yerine geçtigi için değil, cezalan uygulama ve hükümleri infaz meselesinde, yeryüzünde Allah'ın ha1ifesi olduğu için, halife denildiği göıuşünün daha doğru olduğunu söylemektedir. 84 Bu sebeple netice olarak, bunun herkesin, yani Adem oğ;lu denen tüm insanlığın bir vasfı olduğunu söyleyebiliriz. İşte geçen bu ayetlere dayanara lı: istihlafı umumi ve hususı olmak üzere ikiye ı ayırabiliriz: ' ı- Umumi İstihlM : Bütün insanlar bu manada yeryüzünün halifesidir, herşey onları..rı emir ve istifadelerine sunulmuştur. Bakara suresinin 30. ayetinden bunu anlamak mümkündür. -426- • • • AMME VELAYETI. 2- Husiisi İstihlal: Bu da ikiye ayrılır: ı;: ı a) Devletlerin İstillldfı : Yukandaki ayetlerde zikrettigimiz, Hud Peygamber'in milleti olan Semud kavminde oldugu gibi, Allah'ın bir ümmete hakimiyet ve istiklal vermesidir. b) Fertlerin İstihlafı : Bu da devlet başkanlan için söz konusudur ki, Kur'an-ı Kerim bunlara "halife", "imam" ve "melik" isimleri verir. 8 5 Halifenin Allah'ı temsil etmesi, herhangi bir ferdin temsilinden farklı degildir. İslam cemaati onu, Allah'ın emir ve yasaklanın uygulaması konusunda kendilerini temsil etmek üzere, seçmişlerdir. Bu bakımdan onda bir fertten farklı olarak, sadece toplumdan bey'atle aldığ;ı, cemaati temsil yetkisi vardır. 86 "İmam", kelime olarak, kendisine uyulan, arkasından gidilen de- mektir. Kendisine uyuldugu için yola, kitaba, Kur'an a, peygambere, askerin komutanına imam denir. Araplar, develerin önünde şarkı türkü söyleyıp tarap yapan kimseye imam derler ki, develer bu sesin ritim ve ahengine uyarak, yürüyüp giderler. 87 İmam, terim olarak, aynı halife manasını ifade eder. Zaten hila- fetin, imarnet ve mülk kelimelerinin eş anlamlısı oldugu söylenmektedir. 8 8 Bu sebeple imarnın halifeden farklıbir tarifi bulunmadıgım kabul eden İbn Haldun bunları ayın kabul ederek, "Hilafet ve imametin manası" diye başlık açmış ve her ikisi için tek bir tarif yapmıştır. 89 Bazı kaynaklarda buna yakın tarifler de yapılmıştır. Bunlardan birkaçı şöyledir: "İmamet, kulların dünya ve ahiret masıahat ve menfaatlarım korumayı içersine alan umumi bir başkanlıktır." 90 "İmam, hem din hem dünya konusunda umumi başkanlık yetkisine sahip olan kimsedir.'' 91 "İmam, din işlerinde kendisine uyulan, emir ve nehilerinde (ahkam ve şeriatta) sözü geçerli olan kimsedir." 92 · Halifeye bu ad verilmesinin sebebi, din ve dünya işlerini koruma ve bu hususta umumi başkanlık ve velayet-i amıneye sahip olması noktasında Rasfılüllüh'a halef olmasıdır. İmam denilmesine gelince, Peygamberimiz ve Raşid Halifeler devrinde namaz kıldırmak ve hutbe okumak gibi görevler, başkanhgın bir geregi idi. O, vekalet vermerıen. valilik ve hakimlik yapılmadıgı gibi, kimse namaz kıldıramıyor ve hutbe okuyamıyordu. 93 Netice olarak, namaz kıldınp hutbe okudugu; emir V' nehilertne, namaz kıldırana uyuldugu gibi, tabi olunup itaat ,edildigi için, Devlet başkanına, imam adı verilmiştir, diyebiliriz. Kur'an-ı Kerim'de imam kelimesi, terim -427- anlamında tekil ve çogul Yard.Doç.D:r.Osman ESKİCİOGLU olarak, birkaç yerde geçmektedir. Burüardan yalnız ikisini zikredelim: "Hatırla o günü ki, bütün insanları, imamlan ile beraber çagın'ica­ gız." 94 Burada imam, Peygamber veya başkan manalanna gelir. 95 O gün her bir cemaat "Ey Mmuhammed ümmeti !", "Ey İbrahim ünimeti !" veya "Ey Fir'avn tebası" ,"Ey Nemrud tebası !" diye. uydukları şahsa izafeten, onların adları ile anons edileceklerdir. 96 Cenab-ı Hak Kur'an'da İbrahim Peygamber'i insanlara imam yaptıgmı haber veriyor: "Hani Rabbi İbrahim'i bir talrJID emirlerle imtihan etmiş, O da onları tamamen yerine getirmişti. Allah, "Seni insanlara imam yapacağ;ım", dedi. O. "Soyumdan da" deyince, Allah, "Ahdim zalimlere ulaşmaz", buyurmuştu."97 Bu ayetin izahmda Cassas. şunları söyler: Nübüvvet sebebiyle din işlerinde kendisine uyulan kimseye imam denir. Allah, insanlan kendilerine uymayı mecbur tuttugu için, diğer peygamberler de imamdır. Halifeler (devlet başkanları) da, insanların kendilerine uymalan, sözlerini tutup verdikleri hükümleri kabul etmeleri gerektiğ;i bir makamda bulunduklan için imamdırlar. Kadılar ve fakihler de imamdır. Namaz kıldıran kimseye de bumadana imam denir. Çünkü onun namazı­ na katılan herkes, ona tabi olmak ve uyrnak mecburiyetindedir. İmam isminin, adını zikretiğ;imiz bu şahısları içersine aldığı sabit olunca, Peygamberlerin, imarnet makamının en yüksek mertebesinde bulunduklan görülür. Sorıra Raşid Halifeler, ~ ::mra alimler, sorıra adil hakimler ve Allah 'ın kendilerine uymayı emrettiğ;i kimseler, sonra da namaz kıldıranlar ve bunun gibiler gelir. 98 Raşid Halifelerden sorıra iş başına gelenler, namaz kıldırma görevini bizzat kendileri yapmayıp vekil tayin ettiklerinden; idareci ile namaz kıldıran ayrılmış oluyordu. Bunları karıştırmamak için, camide namaz kıldırmayı imamet-i sugra (küçük imarnlık). devleti, idare etmeye de imamet-ikübra (büyük imarnlık) adı verilmiştir. 99 Ayette fasık olanlara idare görevi verilmemesi gerektigini bildirmek üzere, "Ahdim fasıkiara ulaşmaz", buyurulmuştur. Büyük günah işlemiş olan veya küçük günah işlemede ısrarlı (devamlı) bulunan müslümana fasık adı verilir 100 ki, böylece adalet sıfatını yitirmiş olur. Adalet sıfatını yitirmiş olanların azıedilmiş sayılmaları tartış­ malıdır. 101 imarnet bahsi, tefsir, hadis, fıkıh, kelam, mezhepler tarihi gibi, hemen hemen bütün ilim dallarının kaynaklarına girmiş bir konudur. imarnın tayini farz mı, değ;il mi, farz ise delili akıl mı nakil mi, icma' -428- ~-------------------- ------- AMME VELAYETİ ,, mı yoksa hepsi mi, imarnın vasıfları ve görevleri nelerdir, hep bu meseleler alıkarn ve akaidle ilgili kaynaklarda tartışılmıştır. Bazılan yönetimle ilgili bu konuların, inançla ilgili olmadığını, billaenaleyh kelam kaynaklanı.1dan ziyade hukuk kaynaklarında bulunması gerektiğini söyleyip akaidle ngiji kaynaklarda geçmesinin sebebini şöyle açıklıyorlar: "İmamet meselesi, aslında ilm-i kelamın konularından biri olmadığı halde, ehl-i bid'at, imarnet konusunda bir takım fasid. itlkadlar ortaya attığı, Raşid Haluelere ta'n ettiği ve btma benzer şeyler yaptığı için, kelamcılar onu, tali bir konu olarak, eE.erlerirıe almışlardır". 10 2 Böylece bu tartışmalar zamammıza kadar gehuiş bulunmaktadır. İmametin dini bir müessese olmadığım iddia eden Seyyid Bey şöyle diyor: "Evvel enirde şu ciheti arz edeyim ki, hilafet meselesi dini ol-· maktan ziyade dünyevi bir meseledir, ve itikad meselelerinden değil, millete ait hukuk ve mesalih-i amme cümlesindendir. İtikada taalluku yoktur" 103 ve Usülü'l Hukm" adlı eserinde benzer göruşleri savunmuş, fakat benlar pek hüsnü kabul görmemiştir. 104 Hatta Muhammed Ziyaüddin er-Ris, Ali Abdürrazık'ın bu esertne, ''elİslam ve'l Hilafet Fi'l Asri'l Hadis" adlı 375 s<;ı.yfalık bir tenkid yazarak, Ali Abdürrazık da "el-İslam görüşlerini eleştirmiştir. 105 Ali Abdürrazıkvelayet konusunda şunları yazıyor: "Rasülün, rasül olmak itibariyle, haiZ olduğu velayet ile, padişahlarla, ümeranın haiz olduklan velayetin biribirine kanştınlmamasını tekrar ihtar ederiz. · Peygamberin kavmi içinde haiZ olduğu velayetin menşei, kalbin imamdır. · Hakimierin velayeti ise, kalblerle alakası olmayan maddi bir velayettir. Peygamberlerin velayeti, hidayet ve irşad velayetidir. Hakimierin velayeti, mesalih-i hayatiyeyi idare ve yer yüzünü imar velayetidir. Birincisi din için, ikincisi dünya içindir; biri Allah için, diğeri insanlar içindir. Birisi dini· başkanlık, diğeri siyasi başkanlıktır. Din ile siyaset arasındaki uçurum ise, kapatılması mümkün olmayan bir olaydır. 106 . Bu işlerin din ve dünya, din ve siyaset diye ayrılması konusunda İbn Kayyim el-Cevziyye şunlan söylemektedir: llimileri, hükme medar olan yollan, şeriat ve siyaset diye; diğerleri de dini, şeriat ve tarikat, şeriat ve hakikat, akıl ve nakil diye taksim ettiler. Yapılan bu taksimlerin hepsi batıldır. Çünkü din bölür:mez bir bütündür. Eğer taksim -429- Yard.Doç.D:r.Osman ESKİCİOGLU yapılacaksa, İslam'a uyan ve uymayan hükümler onun kabul ettigi ve etmedigi şeyler diye bir taksim yapılmalıdır. Bu sebeple siyaset, hakikat, tarikat ve akıl olaylarından herbiri islama ya uygtındur veya de~ gildir. Uygun olana sahih, olmayana fasid adı verilir. İşte sahih (bir vücudun uzuvlarında oldugu gibi) bölünmez bir bütün olan şeriatın, kı­ sımlarından biridir. Batıl {fasid) ise, şeriata zıt ve aynkı olan şeyler­ dir. Bu taksim, çok önemli ve faydalı bir esas olup, Peygamberin risaletinin umumi olduguna; yani müslümanların maıifet, ilim ve arnellerinde muhtaç olduklan her şeye nisbetle onun risaletinin umumi olduğuna dayanmaktadır. O, ümmetini kendisinden sonraki her hangi bir kimseye muhtaç brrakmamıştır. Ancak onların, sadece Peygamber'in getir,diklerini kendilerine tebliğ; edecek birine ihtiyaçlan vardır. 107 İmam Cüveyni de imametin inanç esaslanndan biri olmadıgını söylemekte ve bu konuda hata edenlerin, işin aslını bilmeyenlere göre, daha tehlikeli bir durumda olduklannı ifade etmektedir. 108 Her halde meseleye bakış açılarının farklı olması, bu ihtilaflara yol açmıştır, diyebiliriz. Çünkü bazılan meseleye sadece amel açısından baktıklan için, bunun imanla alakası olmadıgını söylemişlerdir. Halbuki risaletin imametle (ve hilafetle) alakası oldugu - çünkü "bütün peygamberler kendi zamanlannda ya Hz. İbrahim ve Davud gibi tek başlarına veya Hz. Musa ile Harun gibi birlikte Allah'ın halifesi olmuşlardır" 1° 9 -\ve peygamberlerin risalete dayanarak, imamlık (başkanlık) yaptıkları hakkında Cassas'ın görüşünü yukanda mikletmiştik. Yani Peygyamberlerin velayet-i amme sahibi olması onların rasül olmalarına baglı­ drr. Başka bir tabir ile bu görevi onlara Allah vermiştir. Mesela Peygamberimiz, zekat toplamış, faili meçhul cinayetlerde diyet ödemiş, suçlulara cezalar tatbik etmiş, yani amme velayetini ilgilendiren bir takım icraatta bulunmuştur. İşte onun bu salahiyeti, amıneye veli olması, Allah tarafından tayin edilme, rasül olma vasfına dayanmaktadır. Burada meseleye açıklık getirmesi bakımından Peygamber'imizin bir hadisini zikretmek yerinde olur. Buhari, Müslim, İbn Hanbel'in rivayetlerine göre, Peygamberimiz buyuruyor ki: "İsrail Ogullarını Peygamberler idare ederdi. Bir Peygamber ölünce onun yerine başka bir Peygamber geçerdi. Artık benden sonra Peygamber yoktur. Ancak halifeler (vekili er), var olacaktır. (Ümmeti bu devlet başkanlan idare eder). Onlar birden fazla da olabilirler". Bunun üzerine sahabiler: Bize ne emredersiniz, diye sordular. Rasülüllah: Birinciye ettiğ;iniz bey'ate baglı kalınız -430- ve onlara haklarını veri- "'i' • • • AMME VELAYETI niz ( emirlerini tutup itaat ediniz). Onlara da Allah, riayet etmelerini istedigi, sizin haklannızdan soracaktır", buyurdu. 110 Bu hadisin açıklamasında Kamil Miras şunlan söylüyor: Peygamberimiz, Peygamberlerin sonu olduğundan, artık cemiyetin nübüvvet ve risaletle idaresi devri son bulmuş, velayetle idare zamanı başla­ mıştı. Amme velayeti, halkın· bey'ati ve seçimi ile elde edilen bir nevi cumhuriyet sistemi olduğuna göre, velayet iddia eden devlet başkanla­ nnın teaddüd edebilmesi ihtimali vardı. Nitekim bu ciddi konu ilk halife seçiminde Benfı Said S ofası'nda görülmüştü. Cemiyeti böyle bozgunculuktan korumak için, hadiste birinci seçim ve bey'atin sahih ve . ona bağlılık vacib; ikinci bey'atin batıl ve ona uymak haram olduğu bildirilmiştir. Bu hadiste İslam tişkilat hukukunun amme velayeti ve amme hakları gibi, en önemli bir konusuna işaret edilmiştir.~ İslam dini devlet teşki).atmda evvela bir devlet başkanı seçimini emreder. Hq başkan­ lık ya bizzat. halk tarafından veya amme namma, devlet merkezinde bulunan hall ve akd sahipleri tarafından icra edilen bir seçim ve bey'atle elde edilir. pı · . Bey'at, kabul ve tasdik muamelesi, sadakat yemini, selahiyeti bir diğe:tine devretmenin işareti, istiyerek boyun eğip itaat etmek gibi anlamlara gelmektedir. 112 Bey'at aslında safka , yani bir satış sırasın­ da, satıcı ile alıcınm, haynnı gör diyerek, tokalaşmalandır. Daha . sonra bu kelime, el tutuşup sözleşrnek ve akid yapmak manasında kullanıldı. Bu hareketle biri diğerine kendi zatı ve işi (malı) ile müdahele hakkım ve itaat ve inkıyadıru devretmiş oluyordu. 113 İbn Haldun, bey'ati şöyle açıklar: "Bey'at, itaat etmeye söz ver- mektir. Bey'atta bulunan kişi, bu davranışıyla, devlet başkanına, kendisinin ve bütün müslümanların işlerine bakma yetkisini verdiğine, hiçbir hususta onunla çekişmiyeceğine, kendisine vereceği görevlerde hoşuna gitsin veya gitmesin, ona itaat edeceğille söz vermiş olur. 114 Kur'an-ı Kerim'de Peygambere yapılan bey'atlerden; kadınların ne üzerine bey'at yapacaklarmdan ıı5, Peygamber'e bey'at edenlerin aslında Allah'a bey'at etmiş olduklanndan 116 , Allah'ın ağaç altında Peygamber'e bey'at eden mürninlerden razı olduğundan 117, bahsedilmektedir. Ayrıca bu konu hadislerde de ele alınmaktadır. Bir misal vermek gerekirse: Ubadet b. Saınit, etrafında bazı sahabilerin de bulunduğu bir sır51da Rasülüllah'ın şöyle buyurduğunu nakleder: "Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmıyacağmıza, hırsızlık yapnuyacağınıza, zina et-431- Yard.Doç.Dr.Osman ESKİCİOGLU miyeceginize, çocuklannızı öldünniyeceginize, iftira etmiyeceginize ve hiçbir marufta isyan etmiyeceginize, bana bey'at ediniz. 118 Daha önce açıkladıgımız gibi velayet görevi, ya tayinle. verilir (Peygamberlerin gönderilmesinde oldugu gibi) veya seçimle verilir. İşte bey'at, İslam'da halneyi ve devlet başkanını belirlemede uygulanan bir çeşit seçimdir. Her ne kadar bey' at seçim demek degildir, deniliyorsa da 119, Hz. Ebu Bekir'in iş başına gelmesi, sahabilerin, tam bir fikir serbestisi içerisinde tartıştıktan sonra ona bey'at etmeleri ile oldugundan, buna seçim demekte bir mahzur yoktur. Çünkü bu, velayet-i amme gö. revini tevdi etmekten başka bir şey degildir. - Yukanda Peygamberimizin, yönetirnde peygamberlik deVrinin tamamlanıp, halllelik devrinin başladıgı, başka bir ifade ile, tayinle yönetim devrinin son bulup vekaletle (bey'atle: seçimle) yönetim dönemirlin baş1adıgı hakkındaki hadisini zikretmiştik. Ancak şiiler, bey'atten siyade, imarnın tayinle belirlendigini kabul ederler. Bu tayini yapan ise Allah'dır. Onlara göre Allah, Hz.Muhammed'e Hz. Ali'yi halile yapması için vahyetmiş, O da onu halile tayin etmiştir. Hz. Ali ile beraber on iki 1mam böyle vahiy yolu ile tayin edilmiş olan kimselerdir. Yoksa insanların imam tayin ve seçimi ile ilgili her hangi bir hak ve selahiyetleri yoktur. 120· Ehl-i sünnet alimleri, bey'atle iş başına getirilecek olan imarnın {devlet başkanının), kamil ve mutlak bir velayete sahip olmasını şart koşmuşlardır. 121 Velayetle ilgili olan kavramlardan birisi de emanettir. Araplar, gevşeklik, ayak kayma ve sürçme gibi şeylerden uzak olan, saglam bünyeli güvenilir yavuz deveye, sabür kalıbında '~emün", derler. Emanet . masdar olarak, bir adamın eıpin ve güvenilir olmasına denir. Yani kendisine maddi veya manevi bir şey bırakmak istedigirniz zaman, gönül rahatlıgı içinde, hiç endişe etmeden bırakabilir ve gerektiginde geri alınabilir bir durumda olmasıdır. Emanet bu manada isim olur: "Mesela "0., emanet sahibidir", dedigimizde, onda hiyanet bulunmadıgını kasdetmiş oluruz. Emin kimsenin uhdesine bırakılan nesneye de "emanet" adı verilir. İşte insanın uhdesine, gerek Allah ve gerek kullar tarafından her hangi bir suretle bırakılmış olan şeye de "emanet" derler ki, bu, mefül manasında masdar bir isimdir .. 122 .Kamil Miras, "Emanet kelimesi, ayet ve hadislerde devlet ve ülü'l emr gibi, en önemli konularda zikredilir. Bunun, kullanıldıgı yerlere göre manalan vardır. Fakat hepsinde umumi bir tabir ile hiyanet mu-. -432- kabili kullamlmıştır", demektedir. 123 Kur'an-ı Kerim'de bu konuda: "Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder" 124, buyurulmaktadır. • Razi, bu ayeti şöyle izah eder: Allah bu ayette müminlere bütün işlerdeki emanetleri yerine getirmeyi emrediyor. Bu işler ister mezhep ve din ister dünya ve muamelat bakımından olsun, birdir. Mekke'nin fethi günü Rasülüllah, Ka'be'ye geldiği zaman Osman b. Talha, Ka'be'nin kapısını kilitlemiş, an.ahtan Peygaınber'e teslim etmekten kaçınmış, "Rasülüllah olduğunu bilseydim verirdim". demiş, Hz.Ali kolunu büküp arıalıtan elinden alarak kapıyı açmış, Efendimiz içeriye girip iki rek'at namaz kılmıştı. Peygyamberimiz dışanya çıkınca amcası Abbas, Sikayet-i zemzem görevine ek olarak, Sictanetin yani Ka'be muhafızlığırun da kendisine verilmesini istedi ve bu ayet nazil oldu. Bunun üzeriri.e Rasfılüllah, anahtarlan Osman'a geri vermesi ve kendisinden özür dilemesi için Hz.J\Ji'ye emir verdi. 125 İşte buna dayanarak alimler bu ayetin, vülatü'l ümfıra yani işba­ şında bulunan yöneticilere, halkın hukukuna riayet, arılan din ve şe­ riatın gereği gibi yönetmek ve idare işlerini ehline vermek hususunda bir hitap olduğunu zikrederler 126. Cassas ise; ayetin son kısmına bakarak, böyle mana verenlerin yanıldığını, ayetin sadece yöneticileri değil, herkesi içerisine alan umumi bir ifade olduğunu söyler. 127 Raz1 de sebebin husfısi oluşu, hükmün umumi olmasınamani olmıyacağını belirtip, bütün emanet çeşitlerinin bu kısımdan olduğunu ifade ettikten sonra, emanetleri, Allah'a karşı, kişinin kendisıue karşı ve halka karşı olmak üzere, üç kısma ayırmıştır. 128 Elmalılı da bu konuda şöyle der: "Emanet gerek Allah hakkı ve gerek kul haldan, başka bir deyimle, gerek amme hukuku ve gerek husüsi hukuktan insanların zimmet ve emaneti ile ilgili olan fill, söz, inanç, maddi, manevi, mali ve gayri mali hy.kukun hepsine şamildir. Husüsi hukukla ilgili yönü ferdin emanetine bırakılan vedia ve bir mal emanet olduğu gibi, amme hukuku ile ilgili yönü de velayet, imarnet ve icrayi hükümet gibi şeylerin emanet olduğudur. 12 9 Şu halde amme velayetinin, Allah'ın bir emaneti oldugunu söyleyebiliriz. Başka bir ayette, "Biz emaneti. göklere, yere ve dağ;lara arz (ve teklif) ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler ve endişeye düştüler. Pek zalim ve çok cahil olan insan ise onu yüklenmiştir" 130 , buyurulmaktadır. İbn Arabi, bu ayette geçen emanet kelimesine, emir ve nehi-433- Yard.Doç.D:r.Osman ESKİCİOGLU ler, farzlar, hilafet, taat, tevhid ve insaniann vedialan gibi manalar verildigini nakleder. 131 çeşitli Emanet, eminlik yani başkasının hukuku eniniyet edilip inamlabilir, inanç olmak, inançlık huyu demektir. Sonra emniyet edilip inarnlan şeye de isim olmuştur ki, burada onu şöyle anlamak gerekir: Allah'ın gerek kendi hukuku ve gerek halkın hukuku ile ilgili emir ve nehyinin, alıkannnın icrasına Allah'ın emini, inanç memuru olmak, demek olan .emanetini, yani Allah'ın diger eşyada oldugu gibi, zaruri ve cebri olarak degil, nza ve ihtiyar ile yaptırmak istedigi ihtiyari fiilierde emrine itaatla hi1afeti demek olan vazife ve mükellefiyeti, göklere, yere ve daglara arz eyledik de onlar o;:ıu yüklenmekten imtina ettiler. Gerçi yer ve gök Allah'ın tekvini emirlerini boyun egerek kabul etmişlerken, başkasımn hukukunu yüklenmek manasını ifade eden emanet kendilerine arz olunduguzaman çekindiler. Demek ki, emaneti yerine getiremiyen, görevlerini yapamıyanlann sonu kötü qldugu gibi, Allah ve Rasulüne itaat edip de iman ile emaneti yerine getirenler de en büyük kurtuluşa ermiş ve Allah'ın nzasına kavuşmuş olacaklardır. 132 ) Emanet kelimesi hadislerde de geçmiş, hem develayet-i amme manasında idareciligi veya kamu görevini ifade etmek üzere kulla:ı;ııl~ mıştır. Bir gün sahabiden Ebu Zerr el-Gıfari, Peygyamber'e gelip 'Ya Rasulüllah, beni amil (yani vali) tayin etmez misin? diye sormuş. Bunun üzerine Peygamberimiz, eliyle Ebu Zerr'in omuzuna vurarak şöyle buyurmuştur: "Ya Eba· Zerr, sen zayıfsın. Bu valilik (idarecilik) ise muhakkak bir emanettir. Şüphe yok ki, bu emenet. kıyamet gününde hakaret ve nedamet olacaktir. Ancak bu emaneti, haklı olarak, üzerine alıp da onun gereğ;i olan vazifeleri yerine getirenler müstesnadır; (onlar hor ve pişman olmıyacaklardır). 133 Bir bedevi Rasfıl-ü Ekrem'e gelip "Ya Rasulellah, kıyamet ne zaman kopacak", diye sordu. Peygyambertmiz, '.'Emanet kaybedildigi zaman, kıyameti bekle", diye cevap verdi. Bu defa bedevi, emanet nasıl kaybedilir, dedi. Efendimiz, "Emanet. ehliyetsiz kimselere saltanat tahtı yapılıp oturtuldu mu kıyametin kopmasını bekle!", buyurdu. 134 İşte burudaki emanet de devlet nüfuz ve k~dreti dedigirniz amme velayetidir. Bu siyasi vazife, yukandaki ayette "Emanetleri (devlet işlerini) kabiliyetli kimselere tevdi ediniz", şeklip.de daha şümullü olarak ifade edilmiştir.l35 -434- AMME VELAYETİ İslam'de devlet başkam veya halife için kullamlan unvanıardan biri de "emirü'l mü.'minin" lakabıdır. Emir sözü fail kalıbında oldugu için, hem emir veren, hem de em.ir alan manalanna gelir. Bir devlet başkam için emir veren manasım ifade etmesi daha dogrudur. Kur'an-ı Kerim'de bunun karşılıgı olarak, "ülü '1 emr" kelimesi zikredilmiştir. Bu kelime üzerinde daha önce durmuştuk. Burada şu kadar söyliyelim ki, ayette "Allah'a itaat edin, Rastile ve sizden emir sahibi olanlara itaat edin", 136 şeklinde geçen ülü'l emre itaat mutlak bir itaat degildir. Çünkü "itaat" kelimesi, ülü'l emriçin ayrıca müstakil olarak zikredilmemi.ş, Rasul ile beraber aym itaata baglanmıştır. Onun için alimler, bundan ülü'l emrin Rasul'e uyacagını yoksa kendi kendine müstekıl bir başkan olmadıgım anlamışlardır. Ülü'l emrin ümera, yani yöneticiler manasma geldigini söylemiştik. Bunun alimler manasma da geldigi ileri sürülmüştür. Cassas, _bunun ulema ve ümeradan herhangi birisine tahsis gerektirmedlgi gibi, her ikisini de içerisine almasında bir sakınca görmez. "Eger bir şey hakkında ihtilafa düşerseniz, onu, Allah'a ve Raslllü.ne (yani Kur'an'a ve sürınete) götürün", 137 cümlesi, ülü'l emirden maksactın alimler olduguna dalalet eder. Çünkü bu ayet, dini bir problemin Allah'ın Kitabı ve Rasulüllüh'ın sürıneti ile çözülmesini emretmektedir. Halbuki alim olmayanlar bir meselenin ayet ve hadisle çözümünü bilmezler; ayet ve hadislerin olayıann-hükümlerine nasıl delalet ettigini anlıyamazlar. .Bu sebeple kendilerine itaatla emredilen ülü.'l emirden maksad, alimlerdir. 1 3 8 AYETLERDE VELAYET Araştırmamızın başından beri ikili bir tasnif yapmakta, meseleye bir fert açısından bir de toplum açısından bakmaktayız. Ferdin menfaati, toplumun menfaati; ferdin ihtiyacı, toplumun ihtiyacı; ferdin velayeti ve toplumun velayeti vardır. Kur'an-ı Kerim'in velayetle ilgili ayetlerini toplayıp bir tasnife tabi tuttuğ;umuz zaman, şu neticeler ortaya çıkmakta dır Asıl veli ve mutlak veli Allah'dır. O'nun dışındakilerin velayeti ise izafi ve niyabidir. Bu manada Allah herkesin, mümin, kafir; melek, canlı ve cansız bütün varlıkların velisi olup bir gün hesap soracaktır. İnsan, şeytan ve ateş gibi varlıklar da veli olur. Ancak bunlann veliligi geçici ve izafidir. Yine veli ile ilgili ayetlere baktıgımız zaman, velayetin, din .kq_rdeşliğ;inde oldugu gibi, imana dayandığ;ını görürüz. Çünkü bir tarafta -435- Yard.Doç.Dr.Osman ESKİCİOGLU Allah'ı, Peygamber'i ve bütün müslümanlan veli edinmiş bulunan bir . müslüman toplulugu vardır; diger tarafta ise biribirini ve kafirleri veli edinmiş yahudL hrtstiyan ve digerlerinin toplulugu bulunmaktadır. Ayetlerde fert velayetinden bahsedildigi gibi, toplum velayetinden de bahsedilir. Müslümanların kimi veli edinecekleri bildirilirken, kimleri veli edinmiyecekleri de bildirilmektedir. Hud Suresinin 20. ve 113. ayetlerinin her ikisi de aynı olup biri kafirler hakkında, digert ise müslümanlar hakkındadır. Muhatap ve gaib olmalarından başka hiç bir farkı olmayan bu ayetlere mütercimler farklı manalar vermişlerdir. Maide Suresinin 55. ayeti, müslümanıann velisinin, Allah, Rasülü ve mürninler oldugunu bildirir. Ayetin aslında "innema" (ancak) denildigi için velayete ehil ancak, Allah, Rasülü ve mürninler oldugunu söyleyen Zemahşeri, tekil olarak, veli denildigi, çogul olarak evliya denilmedigi, halbuki veli olanıann çok oldugundan, asıl velinin Allah oldugunu, digerlerinin ise tabi olmakla veli olduklannı söylemektedir. 139 Elmalı da "Sizin her manasıyla veliniz, veliyyül emriniz, dostunuz ve yardımcımz başkası degil, ancak Allahve Allah'a tabi olarak Rasülü, Allah ve Rasülüne tabi olarak, müminlerdir, demektedir. 140 1- Asıl Veli Allah'drr: Ayetlerde "Ölülüri dirilten, her şeye kadir olan, yağmuru indiren, rahmeti yayan, gökleri ve yeri yaratan, beslenmeyip besleyen ve varlıgı hak olan, "Allah'ın veli (sahip ve yardımcı) oldugu bildirilmektedir. 141 "Fakat onun velisi bulunmamaktadır." 142 "Müminler, kafirler, yer ve gök ehli, günahkar müminler, Allah' ın saptırdığı insanlar, kibirlenenler, sana gelen ilimden sonra onların heveslerine uyarsan, senin için, Allah'dan başka veli yoktur." 143 2- Müslümanların Velisi : İslam'davelayet, imana dayanan bir müessesedir. Bu sebeple müslümanlarm velisi, Allah, Rasülü ve.iman edenler oldugunu bildiren ayetler vardır: "Allah tinan edenlerin, müminlerin, müttekilerin velisidir". 144 "Allah veli olarak yeter." 145 "Kim Allah'ı Peygamberini ve mürninleri veli (dost yardımcı) edinirse, şüphesiz ki üstün gelecek olanlar, Allah · taraftarlandır." 1 4 6 "Mümin erkek ve mürnin kadınlar birbirinin velisidir; iyiliğ;i emreder, kötülükten alıkorlar; namaz kılarlar, zekat ve-436- ıirler, Allah'a ve 3- Peygaı.11be:rine Müslümar.ılara itaat ederler". 147 Olamayanlar : "Ey iman edenler, mürninleri bırakıp kafirleri, yahudi ve hıris­ tiyanlan, kendileri ınkar ettikleri gibi, sizin de inkar ederek eşit olmanızı isteyen münafıklan, küfri'ı imana tercih ediyarıarsa babalannızı ve kardeşlelerinizi, benim de · düşmanım. sizin de düşmanınız olanlan ve kendilerine sizden önce kitap verilenlerden, dininizi alaya ve eglenceye alanları, veli (dost) edinrneyiniz." 148 . "Allah, sizinle din ugrunda savaşanlan, sizi yurtlannızdan çıkaranlan ve çıkanlmanıza yardım edenleri veli (dost) edinmenizi yasak eder; kim onları veli edinirse, işte onlar zalimdir." 1 49 4- Müslümanlarm Dışındakilerin Velıiyeti :· Ayete göre "Zalimler biribirlerinin, yahudi ve hıristiyanlar biribirinin velisidirler. Ehl-i kitabın çogu, inanınıyanları veli edirıirler. Eger Allah, Peygamber'e ve O'na indirilen Kur'an'a inanmış olsalardı, onları veli: edinmezlerdi. Münafıklar, mürninleri bırakıp kafirleri veli edindiler. Kafirler, biribiıirıin velisidir." 150 "İnsanların bir kısmı, Allah 'ı bırakıp şeytanlan veli {yardımcı) edindiler. Küfredenlerin velisi şeytandır. Biz, şeytanlan iman etmeyeniere veli yaptık Kim Allah'ı bırakıp şeytanı bir dost veli edinirse, şüphesiz açıktan açıga bir zarara düşmüştür. Allah'tan başka veliler (dostlar) edinenierin durumu, kendisine yuva yapan örümcegin durumu gibidir." 151 Kur'an-ı Kerim'd'e bir de "Allah'm velileri" ve "Şeytanınvelileri" ifadesi vardır. Cin (şeytan)ın insandan velileri (dostları) oldugu da bildirilmektedir. 152 DİNDE VEYA FIKIHTA VEUYET Velayet kelimesi, ahlak, hukuk ve kelarn açısından ayn manalar ifade eder. Başka bir deyimle şiiler, mutasavvıflar ve digerleri bu kelimeyi farklı marralarda kullanrnışlardır. Nitekim İbrahim Hilal, hayır ve şerde kullanılmasıyla, genel mana ifade eden "veli:" kelimesine mutasavvıf ve şiilertn,' cumhurdan ayn olarak, özel mana verdiklerini söyler. Çünkü Kur'an'da bu kelime, "Allah'm velileri"(dosian) ve ''Şey­ tanLrı velileri (dosları)" 153 olarak geçmek-tedir. 154 . Taftazani, veliyi şöyle tarif eder: 'Veli:? mümkün oldugu kadar, Allah Teala ve sıfatları hakkında marifet ve bilgi sahibi olan, ibadet ve taatlara sürekli olarak riayet eden, günah ve kötÜlükten daimi su-437- Yard.Doç.Dr.Osman ESKİCİOGLU rette kaçınan (nefsi arzu ve isteklere ve) hazlara, şehvet ve hırsla dalmaktan uzak kalan kimsedir." 155 Veli halrJrnıda ayette "Haberiniz olsun ki, Allah'ın veli (kul)lan için hiçbir korku yoktur. Onlar, malızun da olacak degillerdir. Onlar, iman edip takvaya ermiş olanlardır." 156; hadiste de "Kim, benimbir velime düşmanlık ederse, ben de ona mutlaka savaş açanm. Kulum, üzerine farz kıldıgım şeylerden daha iyi bir yolla bana yaklaşmaz. Kulum, nafilelerle de bana yaklaşmaya devam eder; nihayet ben onu severim. Onu sevince de işiten kulagı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayagı olurum; benden birşey isterse veririm, bana sıgınırsa onu korurum. Yapmak durumunda oldugum hiçbir hususta, müminin ruhunu alma zamanındaki tereddüdüm kadar tereddüd göstermedim. Çünkü o ölümden, ben ise onu üzmekten hoşlannıamakta­ yız." 157 İbn Teynıiye de velinin, Allah'ın sevdigini seven, sevnıediğini sevmeyen; kızdıgına kızan,· kızmadıgına kızmayan; onun errırettigini emreden, nehyettiğini nehyeden; Allah için veren ve Allah için men eden kimseler olduğunu söyler. 158 bütün yönlerini Allah'ın istediği şekilde yaşanıaya çalışmak şeklinde özetlemek mümkündür. Böyle yaşayan kimseye de veli denir. Bütün müslümanlar biribiriı:ıın velisi olup yardımlaşırlar, biribirini sevip himayet ederler. Şu halde dini-ahlaki velayeti, hayatın Din denilince iman ve itikad; şeriat denilince de amel ve muarnelat kasdedilir. Velayetin dini veya hukuki olduğu konusunda şiilerle ehl-i sünnet arasında ihtilaf vardır. Şiiler onu iman esaslanndan biri kabul ederek dilli oldugunu iddia ederken, ehl-i sünnet de sadece hukUki oldugunu savunmaktadır. Aslında hukuki velayet, fert ve tophlum velayeti olmak üzere ikiye aynlır. Toplum velayetine amme velayeti, hilafet, imarnet veya ülü'l enır gibi isimler verildiği nıalumdur. İşte hilafet demek olan velayet konusunda islam mezhepleri arasında çeşitli görüş ayrılikları meydana gelmiştir. Ebu Bekir el-Esamm ve hariciler velayetin (hilafetin), gereksiz olduğunu söylerler. Bunlann dışındaki bütün müslümanlar ise, hilafet müessesesinin zaruri oldugu hususunda ittifak etmişlerdir. Ehl-i sünnetin hepsi ve nıutezilenin büyük bir çoğunluğu, imametin naklen(ayet ve hadisle) sabit oldugunu söylerken, şiiler onun aklen sabit olduğunu ileri sürerler. İmam tayininin aklen zaruri olduğuna inanlardan Cahız, Kabi ve Ebü Hüseyin el-Basri gibi şahıslar onun halk tarafından tayin edilmesini isterken; şiiler Peygamberi gönderdiği gibi, halifeleri (inıamlan) da bir lütuf olarak, Allah'ın tayin etmesinin zaruri olduğu-438- AM:M:E VELAYETİ nu söylerler. 159 Hadiste haber verildigi gibi, devlet başkanının (halifenin) Allah tarafından tayin edilmesi, Peygamberimizin vefatıyla son bulmuş­ tur. 160 Bundan sonra toplum kendisi hakkında söz sahibi olacak kimseyi bey'atle yine kendisi belirliyecektir. Halbuki şiiler, velayete ve velayet görevinin Allah tarafından verildigine inanırlar. Peygamber, on iki imam ve fakihler,. velayete sahiptirler. Hz. Peygamber masum (hata etmez, günah işlemez) oldugu gibi, on iki imam ve imam olan fakililer bile hata ve günahtan masundurlar. Hz.Peygamber Allah'ın emiri üzerine, bu on iki imatnı velayet sahibi halife olarak tayin etmiştir. Bu sebeple imamete yani velayete inanmak, imanın şartlarındandır. H. 15 Şaban 255/M: 30 Temtnuz 869 da dogan son İmam Muhammed el-Mehdi, babasının vefatıyla M. 873 ·yılında gizlenmiştir. 161 Bu tarihten itibaren gaybet dönemi başlamış­ tır. Bu gaybet dönemiı;ıde velayet, ilim ve adalet sıfatı bulunan fakih~ lere (alimlere) intikal etmiştir. İşte imarolann (alimlerin) toplumu yönetme hak ve vazifelerine veJayet-i fakih adı verilir. Velayete sahip olma bakımından Peygamber, imam ve fakililer arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü bunların hepsi masum olup bu göreve Allah tarafından tayin edilmişlerdir. Masum fakihin, mübellig, kadı, hakim ve reis gibi sıfatlan vardır ki, o bunlara dayanarak, düsturlan millete açıklar, kanun koyar ve bunlan tatbik eder. 162 Ehl-i sünnete göre velayet-i amme imanla ilgili bir konu degildir. Veliler (halifeler) Allah tarafından veya verasetle degil, müslümanlar tarafından bey'atle tayin ve tesbit edilirler. Onlar hata yapmaktan ve günah işlernekten beri degildirler. Amme velayetini yürütecek k:.~inin (.unamın-devlet başkanının), millet (ümmet) tarafından belirlenmesi konusunda kaynaklarda vacip ve farz~ı kifaye gibi iki tertın kullanılmaktadır. Bu, toplumla ilgili bir konu oldugundan, cenaze bahsinde oldugu gibi, farz-ı kifaye tabirinin kullanılması daha uygundur, diyebiliriz. Amme velayetini yürütecek halifenin tayini, Kur'an, sünnet, icma ve akılla sabittir: Ayette "Sizden buyruk {velayet) sahiplerine itaat ediniz" 16 3 buyurulur. Peygamberimiz de "Her kim; boynunda (devlete bir baglılık) bey'ati olmayarak ölürse, cahiliyet ölümü ile ölür."l64 (İnsanlardan uzak) ıssız bir yerde oturan (bulunan) üç kişinin içlerinden birini başkan yapmalan zorunludur." 165 "Bir kimse, zamanının imamını (devlet başkanını) bil~eden ölürse, cahiliye devYinde yaşa-439- yan (müşrik ve putperest) kişilerin ölüşü gibi ölür", 166 buyum1aktadrr. Ebü Bekir el-Esamm ve harici mezhebiuin dışında. imam tayininin gerekli olduğu konusunda icma' meydana gelmiştir. Yöneticinin bulunmadığı bir toplumda anarşi doğar. Bu sebeple al<Jl, bir takım görevleıin icrası için imam tayinini zaruri kılar. ait olup o konuda başkalannın söz sa.hibi Olmaması dolayısiyle bir hak olduğu düşünülürse de, velayet aslında bir görevdir. Bu konuda ŞakiT Berki, "Her ne kadar kanun, velayeti hak şeklinde ifade etmekte (TMK.274) ve eserlerde de kanuna muvazi olarak, bu tertın kullanılmakta ise de vela.yet bir hak değil, bir vazifedir." 16 7 Muhıbbüddin el-Hatib de aynı görüşü savunmaktadır. 168 Velayet, bir şahsa \ "Onlan biz yeryüzünde iktidar makamına getirirsek, namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emreder ve kötülüğü nehyederler" 169 ayeti, genel olarak. veli olan imanın görevlerini belirlemektediL İbn Haldun da namaz, fetva, kaza, savaş ve hisbe gibi konulan imamn görevleri arasında şayrnaktadır. 170 Amme velayetini elinde bulunduran, İslam devlet başkanı, devletin sınırlan dahilinde huzur ve sükunu sağlamak. hukuku korumak, zararlan tazmin etmek veya ettirmek, hırsızlık,. iftira ve buna benzer suçlann cezalanm uygulamakla görevlidir. 171 Hz.Ömer'in "Fırat nehri kıyısında bir koyun kaybolup ölse, korkanın ondan da sorumlu olurum", dediği rivayet edilir. 17 2 Bir defasında Peygamberimiz, Halid b.Velid'i, Beni Cezime'ye gönderdi. Halid orada meşru olmadığı halde, bazı kimseleri, şüpheli olarak, öldürüp mallannı aldı. Yanındaki bazı sahabiler ise, Halid'in bu yaptığını hoş karşılamadı. Peygamberimiz bunu duyunca, "Halid'in yaptığından sana sığınırım Allah'ım, diye dua etti ve onlann diyetlerini ödedi ve mallarını tazmirı etti. 173 Şiiler, halifenin velayet sahibi olduğu için imam olduğunu söylerler. Halbuki ehl-i sünnet, imameti, velayetin sebebi saydığı için, halife başkan seçilmesiyle velayete sahiptir; yoksa veli olduğu için baş­ kan değildir, görüşünü benimser. NETİCE Amme velayeti konusunda yapmış olduğumuz bu 1araştırmada vardığımız sonuçlan şöyle özetlemek mümkündür: İnsamn, fert olarak, ihtiyaçlan bulunduğu gibi, toplum olarak da ihtiyaçları vardır. Toplurnda kimsesiz çocuk, deli, bunak, hasta ve fa-440- AMME ~LAYETİ kirlerin bulunması normal bir olaydır. Böyle arızalı olan kL'llselerin, birileri tarafından himaye edilip bakılınalan gerekir. Bunlar, mallan bulunsa bile, yalnız başlarına herhangi bir hukuki muamelede bulunma yetkisine sahip olmadıklanndan, hamileri tarafından temsil edilirler. İşte huküki yetkilerini bizzat kullanarnıyan kimselerin (Kasır­ larınn, kısıtlılarını başkalan tarafından temsil edilmelerine velayet, bu işi yapart şahsa da veli adı verildigi neticesine varmış olduk.. Ayrıca toplumun da yerine getirilmesi gereken birtakım ihtiyaçlan vardır. Barışın temini için suçlulan cezalandırmak, vergileri toplamak, düşmana karşı vatanı korumak, velisi olmayanlara veli olmak ve hukuk düzenini saglamak için bir makamın bulunmasına ihtiyaç (zaruret) oldugu, toplumun bu hizmetlerini görmek üzere birisine bey'atle (seçimle) görev verildigi; seçilen bu kimsenin cemiyet adına amme işlerini yürüttügü, toplumun güvendigi bu kimsenin, cemiyetin bütün fertleri ve mallan hususunda sözünün geçerli olmasına da velayet-i amme adının verildigi elde ettigirniz sonuçlar arasındadır. Bir de velayetin, velayet-i hassa ve velayet-i amme gibi kısımlan dışında, velayet-i zatiye ve velayet-i tefviziye kısımlanna aynldıgı görülmektedir. Amme velayetinin Kitap, sünnet, icma ve akılla meşru kılanan bir müessese oldugu; mesela ayette "Buyruk sahiplerine itaat ediniz", hadiste de "Her kim, boynunda (devlete bir baglılık) bey'ati olmadıgı halde ölürse, cahiliyet ölümü ile ölür", buyuruldugu; Ebü Bekir 'elEsamm ve barieelerin dışındaki bütün müslümanların velayet-i ammenin zaruri oldugu husunda ittifak ettikleri meydana çıkmış oldu. Velayet-i ammenin sebebi, bey'atle iş başına geçmek yani yönetici (imam) olmak; gayesi ve faydası ise, toplumda bütün iyiliklerin saglanması ve kötülüklerin önlenmesi hususunda hukukun geçerli oldugunu ögrenmiş oluyoruz. Amme velayetinin bir emanet oldugu için, bir hak olmaktan ziyade bir görev ve bir sorumluluk oldugu; bu görevin, devlet başkanın­ dan en küçük mernura kadar, bütün kamu görevlileri tarafından, birlikte yürütüldügü anlaşılmış olmaktadır. . Din kardeşligi konusunda oldugu gibi, velayet de iman ve inanca dayanan bir müessese; bu sebeple bütün müslümanların birbirinin velisi; ve velayet bagı ile birinin digerine baglı oldugu; yahudi, hıristiyan ve rnüşrik olanların müslümanlara veli olarnadıgı gayet net bir şekilde -441- Yard.Doç.D:r.Osman ~KİCİOGLU ortaya çıkmış olmaktadır. Peygamberlerin ve1ayetlerinin, onlann rasul olmalarına yani Allah tarafından görevlendirilmelerine dayandıgı; Peygamberimizin vefatıyla, Allah tarafından görevlendirille nevinin sona erdigi; artık bey'atın: seçimle görevlendirille döneminin başladıgı; Peygamberimizden sorıra hiçbir kimsenirı, Allah tarafından, özel bir şekilde velayetle görevlendirilmedigi; velinin masum olması, hata ve günahtan uzak bulunması diye de. bir şartın bulunmadıgı kanaatına varmış bulunuyoruz. D İP NOTLAR 1- İbrahim Fadıl, İktisat, !stanbul-1927, s.59 2-İbrahim Fadıl, a.g.e., s.65 3- Kemaleddin Birsen, Mede.ni Hulnık, 1st8.11bul- 1963, s.4 4- Bkz. lbn Haldun, Mukaddime, Kaı.:ıire- T.Y., s. 167-168 Sc Miladi 974- 1058 tarihleri arasında yaşayan ls!am hukukçusu Maverdi ve çağdaşı Ebu Ya'la, devletin on çeşit görevi olduğunu yazar. Bkz. Maverdi Ahkamü',s Sultaniye, Mısır-1966, s, 15; Ebü Ya'la el-Ferra, Ahkamü's Sultaniye, Mısır- 1966, s.27; Ömer Nasuhi Bilmenk, Hukuk-ılslamiye ve Isiılahat-ı Fıkhıye hamusu: lstanbul-1967, Il, 46 · 6- Velayet-i Amme tabiri için bkz. İslam Ansiklopedisi ilgili mad. 7- Enfal 8/72; Kehf 18/44 8- Ebu Ca'fer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Cami u'! Beyan, Mısır-1954, Xll, 251 9- Enfal 8/72: Kehf 18/44 lO- Muhammed b.Ya'küb el-Firüzabadi, el-Kamus'ei-Muhlt, ilgili mad. ve Asırn Efendi Kac mus T,ercümesi, Lüvls Ma'lüf, el-Müncid, ilgili mad. ll- İsmail b.Hammad el-Cevherİ, es-Sıhah Beyrut-1979, Vl, 2529: Ebu Mansur Muhammed b.Ahmed el-Ezheri, Tehzibü'l-Lüğa, .Kahire- 1967, ilgili mad. İbn Düreyd Cernheretü'l Lüğa, Bağdad T.Y., I, 188; Ahmed b.Faris, Mec'melü'l Lüğa, Beyrut-1986, ilgili mad. 12- Ezheri, a.g.e., velayetrnad. 13- Bkz.Ebu'l Kasım d-Hüsevn t. Muhammed er-Rağıb el-İsi.ahfuıi, ei-Müfredat Fi Garibi') I\:ur'an, Mı'iır-1961, s. 533 14· Bkz. Cevheri, a.g.e. ilgili road. 15- Bkz. Ezheri, a.g.e. , veli maddesi 16- Firüzabadi, a.g.e. IV, 401; ve Asım Efendi Kamus Terccmesi, ilgili mad. 17- İbn Manzür, Lisanü'l Arab, Beyrut-1955;_ Ebu'] Beka, Bulak-Mısır-1281; Asım Efendi Kamus Tercümesi, ilgili mad. 18- Bedrüddin Ebu Muhammed lbn Malımüd ei-Ayni, Umdetü'l Kiiri,Beyrut·T.Y., XXIII, 88 19- Muhammed b.Emin lbn Abidin, Reddü'l Muhtiir, Beyrut-T.Y., Il, 296; Krş. Seyyid Şerif el-Cürcani, el-Ta'ri:fat, Derseadet-1318, s.l7:i 20- Bkz.Ali Hiırilllet Berlci, Hukuk Tarihinden islam Hukuku, Ankara- 1955, s. 139 21- Alaüddin Ebu Bekr el-Kasani, Bedayiu's Sanayi' Fi -442- Tertibi'ş-Serayi' Beyrut-1974, • • • AMlVIE VELAYETI IV,l60 22- Takıyyüddin Ahmed b.Abdilhalim lbn Teymiyye, Mec'mu-u Fetava, Riyad-1383, XXVI11,68 23- Bkz.Ali Himmet Berki, a.g.e., s.l38 24- Bkz.Mehmet Şener, lslamda Velayet, D,E.Ü.İlahiyat Fakültesi Dergisi, İzmir-1985, s.205-207; Seyyid Sabık, Fıkhu's Sünne, Beyrut-1973, ll, 125 25- Kasani, a.g.e. V, 152; AH.Berki, a.g.e., s.l39; Mehmet Şener, ag.e., s.205 26- Bkz.Kasam, a.g.e., V, 152; AH.Berki, a.g.e., s.139; Abdülkerim Zeydan:, İslam Hukukuna Giriş, ter: Ali Şafak, lstanbul-1976, s.489 27- Celalüddin Abdurrahman es-Süyüti, el-Eşbah ve'n-Nezfur, Mısır-1959, s.l21 28- Krş. Seyyid Bey, Hilafetin Mahiyeti Şeriyesi, Ankara-T.Y. s.41 29- Bkz.Abdulhayy el-Fasi el-Kelliıni, et-Teratibü'lldanyye, Rabat-T.Y.I, 2 30- Ebü Abdilialı Muhammed b. İsmail b. İbrahim el-Buhan, el-Cmmum's Sahih, BeyrutT.Y. Nikah, 39; İbn Mace Ebu Abdilialı Muhammed b.Yezid, es-Sünen 1952-Y.Y. Nikah, 15; Ebu Davüd, Süleyman b. el-Eş'as, es-Sünen, T,Y.Y.Y. Nikah, 19; Muhammed b.İsa et-Tirmizi, el-Camiu's Sahih, Mısır-1838, Nikah, 14 31- Mustafa Ahmed ez-Zerga, el-Fıkhu'l İsla.mi,-Dımışk-1963, II, 824. 32-Bakara 2/282 33- !bn Arabi Ebü Bekir Muhammed b.Abdillah, Ahkamü'l Kur'an, Mısır-1872, I, 251 34-lsra 17/33 35- Bkz. et-Taberi Ebu Ca'fer Muhammed b.Cerir, Camiu'l-Beyan an Te'vili'l Kur'an, Mısır-1964, XV, 81 36- Nisa 4/59 37- Bkz.Heffening İslam Ansiklopedisi Velayet-i Amme mad. 38- el-Aıüsi Şihabüddin Mahmud, Rühu'l Mearu .. Beyrut-T.Y. V,65 39- Bkz. AH.Berki, a.g.e., s.l38 40- Enfill 8/72 41- Bkz. Taberi, a.g.e.,X. 53; Rağıb, a.g.e., s.537 42- Bkz.Kasaru,l ag.e., VII . 58, 13 ı 43- Buhaı-i, Nikah, 39; İbn Mace, Nikah, 15; Ebu Davud, Nikah, 19; Tirmi·. Nikah, l4 44- Buhari, Ferai.z, 4, 15; Edeb, 89; İbn Mace, Diyat, 7;Mislim, Ebu'l Hüseyin el-Camiu's Sahih, lstanbul-1974, Feriiiz, 15 45- Müslim, lmare, 16; Riyazu's Salihin, II, 67 46- Buhari, Ahkfun, 8; Müslim, lmare, 2 ı 47-lbn Mace,Cihad, 39 48- Müslim, lman, 229 49- Buhari, Ahkfun, 1; Müslim,lmare, 20 50- Bkz. Kasaru, a.g.e., n, 35 5 ı- İbn Haldün Abdurrahman b.Haldün, Mukaddime, Dfuu'ş Şa'b neşri, Y.Y.T.Y. s.187 52- İbn Teymiye Fetava, XXVIII, 263 53- Hadid 57/25 54- Nisa 4/ 105 55- Elmalılı Muhammed Harndi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili lstanbul-1935, Il, 1457 -443- Yard.Doç.Dr .Osman ,ESKİCİOGLU 56- İbn Teymiye. Fetava, XXVII!, 61, 66 57- Enfril8/73 58- Bkz. Taberi, X, 55-56 59- Mrudei 5/55 60- Konyalı Mehmet Vehbi, Hulasatü'l Beyan Fi Tefsiri'l Kur' an, İstanbul- 1969, III, 1253 61- Kasani:,"a.g.e., Il, 251-252; İbn Abidin Muhammed b.Emin, Reddü'l Muhtar .. BeyrutT.Y. II, 296; Ö.Nasuhi Bilmen, a.g.e. II, 45 62- Ö.N.Bilmen, ag.e. Il, 46 63- Bkz.Hayreddin Karaman, M.İslfun Hukuku, lstanbul-197 4, I, 368 64- Nisa 4/33 65- İbn Teyrniye Fetava, XXVIII, 69; HsKaraman a.g.e. I, 251 66- Subhi Salih, en-Nuzumü'l İslfuıı.iye, Beyrut-1965, s.286 67- KamusTercümesi, halife mad. Rağ'b, a.g.e. s. 156; Y,.attani a.g.e., I, 2 68c Elmalılı, a.g.e., I, 300 69- Kamus Tercümesi, halife mad. 70- İbn Haldun, Mukaddime, s. 170-171 71- Alüsi a.g.e., I, 220; Bkz. Taberi, a.g.e., I, 199-200 72- Elmalılı, a.g.e., I, 300 1 73- Rağıb, Müfredat, s.l56 74- Bakara 2/30 · 75- Saad 38/26 76- A'raf 7/69 77- A'raf7/74 78- Ne.ınl 2'7/59,62 79- En'fun 6/165 80- Yunus 10/13,14 81-Yunus 10/73 82- Fatır 35/39 83- Bakara 2/30 84- Sıddık Hasan Han, Fethu'l Beyan, Kahire-1965, I, 104 85- &ıad 38/26; Bakara 2/124; Millde 5/20 86- Bkz. Abdülkadir Udeh, el-Ma.Jü ve'l Hukm Fi'llslam, Beyrut -1971, s.lOl 87- Firfu:abiidi, imam mad. Rağıb, a.g.e., s.24 88--Aüdeh, ag.e., s.l02 89- Bkz.İbn Haldun, Mukaddirne, s.l69- 171 90- Ebu'l Beka, ag.e. s.75 91- Seyyid Şerif Cürciini:, a.g.e. s.23 92- Sıddık Hasan Han, ag.e. lV, s.338 93- Kettani a.g.e.İ, 2; Krş. İbn Haldun, Mukaddirne, 171 94-İsrii, 17/71 95- Bkz. Taberi, a.g.e. XV, 126 96- Elmalılı, a.g.e., IV, 3191 97- Bakara 2/124 -444- AMME VELAYETİ 98- el-Cassas Ebü Bekir Ahmed b. Ali er-Razi, Ahkamü'l Kur'fuı, Beyrut-T.Y. I, 68; Krş. Elrnalılı a.g.e., I, 491 99- İbn Haldun, a.g.e. I, 368 100- et-Tehanevi, Keşşafü Istılaha.tı'l Fünün, II, 1132 1O ı- Sa'düddin et-Taftazani, Şerhu'l Akaid, lstanbul-1960, s.l85 102- İbn Abidin, a.g.e. I, 368 103- Seyyid Bey a.g.e. s.4 104- Ali Abdürriizık'ın el-İslam ve Usülü'l Hukrn adlı eseri Ömer Rıza Doğru! tarafından tercüme edilmiş ve lstanbul-1927 de basılmıştır. 105- Bkz.Muhammed Ziyaüddin er-Ris, el-İslam ve'l Hilafe Fi Asri'l 1-Jadis, Kahire-1976 106- Ali Abdürriizık, İslamiyet ve Hükümet, Çev: Ö.Rıza Doğrullstanbul-1927 s.70 107- lbnü'l Kayyim Muhammed b. Ebi Bekr, İ'lamü'l Muvakkıin, Kahire-1968, IV, 375 108-lmamü'l Harameyn el-Cüveyni, el-lrşad, Mısır-1369/1950, s.410 109- Hayreddin Karaman, M.*İsliim Hukuku, I, 57 110- Buhari, Enbiya, 50; MÜslim,İmamet, 44; lbn Mace Cihad, 42; İbn Hanbel, Müsned, II, 297 lll- Kamil Miras, Tecrid Sarih Tercüme ve Şerhi, Ankara-1973, IX, 187-188 112- Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberirn, çev: Sait Mutlu-Salih Tuğ, İstanbul1969, n. 154; Rağıb, a.g.e. s.67; Krş. lslamAnsiklopedisibey'atmad. 113- Kamus Tercümesi, Bey'at mad. 114-lbn Haldun, ag.e. s.l86 115- Mümtehıne 60/12 116- Feth 48/10 117- Feth 48/18 118-Buhari,Ahkiim,49 119- Muhamıned Faruk en-Nebhan,İslamAnayasa veldare Hukukunun Genel Esasları, çev: Servet Armağan. lstanbul-1980. s. 413 120- A.Humeyni, İslam Fıkhında Devlet, çev: Hüseyin Hatemmi,llstanbul-1979, s.23-2446; E. Ruhi Fığlalı, Çağımızda ttikadi İslam Mezhepleri, İstanbul-1980, s. 127 121- Bkz. Taftiizfuıi, a.g.e., s.l85 122- Kamus tercümesi, emanet mad., Elmalılı, a.g.e. Il, 1370 123- Kamil Miras, Tecrid, XII, 200 124- Nisa 4/58 125- Fahruddin er-Razi, Mefatihu'l Gayb, T.Y.Y.Y., X, 138; Elrnalılı, a.g.e., II, 1372 126- Alüsü, a.g.e., V, "64; Elmalılı a.g.e. ll. 1372 127-Cassas, a.g.e., II, 207 128- Razi, ag.e., X. 138; Elmahlı, ag.e.ll, 1371 129~ Elmalılı, a.g.e. Il, 1372 130- Ahziib 33/72 131-İbn Arabi, a.g.e., m. 1588 132- Elmalılı, a.g.e., V, 3935, 3936 ı 33- Müslırn, lmare, 16 134- Buhari,llim, 2 -445- Yard,Doç,D:r,Osman ESKİCİOGLU 135- Kfunil Miras, ag.e., XII, 201 136- Nisa 4/59 137- Nisa4/59 138- Cassas, ag.e. II, 211 139- Mahmud b. Ömer ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, Beyrut T.Y.Y.Y., I. 648 140- Elmalılı, a.g.e. II, 1720 141- Şura42/9; Şürn, 42/28; En'am 6/14; Kefh 18/44 142-İsra 17/111 143- Bakara 2/107; En'furı 6/51; Hüd 11/20; Kefh 18/26; Şürn, 42/31; lsra 17/97, Şura 42/ 44; Kefh 18/ 17; Nisa 4/ 173; Bakara2/ 120; Ra' d 13/37 l44c Bakara 2/257; Ali Imran 3/68; Casiye 45/19 İ45- Nisa 4/45 146- Maide 5/55-56 147- Tevbe 9/71 148- Nisa 4/144; Maide 5/51; Nisa 4/89; Tevbe 9/23; Mümtehıne 60/1; Maide 5/57 149- Mürotelıma 60/9 · 150- Casiye 45/19; Maide 5/51; Maide 5/80-81; Nisa 4/139; EnfalS/73 151- A'raf7/30; Bakara 2/257; A'raf7 /27; Nisa 4/1 19; Ankebüt 29/41 152- Yünus 10/62; En'furı6/128 153- Yünus 10/62; Nisa 4/76 154- Bkz,İbrahim Hilal, Velayetilllah ve't Tariku tleyha, T.Y.Y.Y. s.6l 155- Taftazani, a.g.e. s.l75 156- Yünus 10/62-63 157-Buhari,Fükak, 38 158- İbn Teymiye, el-Furkan Beyne Evliyai'r Ralıman ve Evliyai'ş Şeytan, Beyrut-13-97, s.6 159- Fahruddin Razi, Kelama Giriş, çev: Hüseyin Atay, Ankara-1978, s.24 7 160- Buhari, Enbiya 50; Müslim, İmamet, 44; İbn Mace, Cihad, 42, İbn Hanbel, Müsned, Il, 297 161- E.Ruhi Fığlalı, a.g.e. s.ll2 162- Bkz.AHumeyni, a.g.e. s.9,23, 24, 29, 31, 61, 66; Şeklü'l Hukmi ve Velayetü'l Fakih, T.Y.Y.Y. s.6-14 163- Nisa 4/59 164- Müslim, 1mare, 58 165- İbn Hanbel, II, 177 166- İbn Hanbel, IV, 96 167- Şakir Berki, Velayetin Küçüğün Şahıs ve Mallan Bakımından Şumulü, Ankara1970, s.5 168- Muhıbbüddin ei-Hatib, İslam Mezhep ve Fırkalannın Birbirine Yaklaştınlması, A.Ü.İ.F. Dergisi, çev: Hayri Kırbaşoğlu, C. XXX, s.327 169- Hacc 22/41 170- İbn Haldun, a.g.e. s.195 171- Bkz. Kasaru, ag.e. VII, 58, 130, 131; Ö.N.Bilmcn, a.g.e. III, 237 172-lmam Gazali, İhyaü Ulümid-Din, Kahire-T.Y. ll, 349; Faruk Nebhah, a.g.e. s.44l 173- !b n Teymiye, es-Siyasetü'ş Şer'iyye, T.Y.Y.Y. s. 19 AMME VELAYETİ <i.;~ 1 c. L.-. ~ 4.-:- L. ._,J ..Ll__,_J 1 0 1 • w ı . ~..)-::'-" t:_ı ~. L. . • L:r- L:- _;ı, J fi --~ı ~ ın • • 4.... L..J 1 ~') _,.J 1_, 4..., .• ıı_j ( L._, l;.._l .:ı......:i..; .J~ j 1 ~') _,.J 1 ._.-1-P Ll_:;-i-J 1 ı L>-.~ • . ~;i_:_.:; uft' • u-1 1 1 ;;.,. r-i.:...:; I>.J ı u.!b y li.,.:;':J _,_J \ l.;':J 1 tr--J Iy 1;ı ~-~ •.:.i,..: 1 1 cU j .a • .: . L._, c.':J I_,_,..J • . ~,.J \Y l::-.iJ 1,;; t l.--:-':1 ,_, ı_, a.:- l_riJ 1 ~ W 1 ii.~':J _, J 1 '-: ·--:--~ _, 1_, ~..ı L:~ 1 _y.ı> . <L. L......J 1 <i..:.':J _, J ~ 1_, '-:·" L:_'S_j L: -447- 1 '-:· ~~ 'ı .d..., h_l 1 <L,::'i_~J 1 (;~~ _j