ZÂHÝD KEVSERÎ Dünyâ, el-£Ašl ve fa²luhû; Malatî, etTenbîh ve’r-red; Bâkýllânî, el-Ýn½âf; Dârekutnî, E¼âdî¦ü’l-Muva¹¹aß; Abdülkahir el-Baðdâdî, el-Farš beyne’l-fýraš; Beyhaký, el-Esmâß ve’½-½ýfât; Cüveynî, el-£Aš¢detü’n-Ni¾âmiyye; Ýbn Hazm, en-Nübe×; Gazzâlî, Æånûnü’t-teßvîl; Ýsferâyînî, et-Teb½îr fi’d-dîn; Kayserânî, Þürû¹ü’leßimmeti’s-sitte; Hâzimî, Þürû¹ü’l-eßimmeti’l-Åamse; Ýbn Meymûn, el-Mušaddimâtü’l-Åams ve’l-£iþrûn min Delâleti’l-¼âßirîn; Ýbnü’s-Sîd el-Batalyevsî, Kitâbü’l-¥adâßiš; Ebû Þâme el-Makdisî, e׬eyl £ale’r-Rav²ateyn; Ýbn Kutluboða, Münyetü’l-elma£î; Sirâcüddin el-Gaznevî, el-øurretü’l-münîfe; Devvânî, ¥aš¢šatü’l-insân ve’r-rû¼i’l-cevvâl; Hammâdî, Keþfü esrâri’l-Bâ¹ýniyye; Ýbrâhim b. Mustafa el-Halebî el-Mezârî, el-Lüm£a. Zâhid Kevserî ayrýca kendi kitaplarýnda verdiði bilgilere göre Mýsýr’a gitmeden önce Ýstanbul’da yirmi üç eser yazmýþ, fakat kütüphane kayýtlarýnda bunlarýn nüshalarýna rastlanmamýþtýr. Kevserî’ye dair çeþitli monografiler yazýlmýþtýr: Ahmed Hayrî, el-Ýmâm el-Kev¦erî (Kahire 1373); Hâmid Ýbrâhim Muhammed, eþ-ÞeyÅ Mu¼ammed, Zâhid b. ¥asan b. £Alî el-Kev¦erî ve cühûdühü’l-kelâmiyye (1988, doktora tezi, Câmiatü’l-Ezher); Mehmet Emin Özafþar, Muhammed Zahid Kevseri Hayatý Eserleri Fikirleri ve Hadisçiliði (1989, yüksek lisans tezi, AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); Dayfullah Hamed Necî el-Manâsýr, Cühûdü’l-Kev¦erî fî £ilmi’l-¼adî¦ (1993, yüksek lisans tezi, Câmiatü Ürdün), Muhammed Saîd Havvâ, el-Kev¦erî ve cühûdühû fî £ilmi’l-¼adî¦ (Amman 1996); Ebü’l-Feyz Ýbnü’s-Sýddîk el-Gumârî, Beyânü telbîsi’l-müfterî Mu¼ammed Zâhid el-Kev¦erî (Reddü’l-Kev¦erî £ale’l-Kev¦erî) (Riyad 1413); Muhammed Behcet elBaytâr, el-Kev¦erî ve ta£lîšåtühû (Kahire 1938; nþr. Muhammed Hamed el-Hamûd, Tâif 1410/1990). Zâhid Kevserî hakkýnda iki sempozyum düzenlenmiþtir. Bunlarýn ilki Düzce’de yapýlmýþ ve sunulan bildiriler Muhammed Zâhid el-Kevserî: Hayatý-Eserleri-Tesirleri adýyla yayýmlanmýþtýr (Ýstanbul 1996). Sakarya Üniversitesi Ýlâhiyat Fakültesi’nin öncülüðünde yine Düzce’de gerçekleþtirilen ikinci sempozyumun bildirileri ise Uluslararasý Düzceli M. Zâhid Kevserî Sempozyumu Bildirileri adýyla neþredilmiþtir (Düzce 2007). BÝBLÝYOGRAFYA : M. Zâhid Kevserî, Mašålâtü’l-Kev¦erî (nþr. Râtib Hâkimî), Humus 1388, s. 33, 62-63, 148-153, 80 335, 355-378, 409, 476; a.mlf., el-Ýstib½âr fi’t-te¼addü¦ £ani’l-cebr ve’l-iÅtiyâr, Kahire 1370/ 1951, s. 22; a.mlf., Na¾ra £âbire fî mezâ£imi men yünkiru nüzûle £Îsâ £aleyhi’s-selâm šable’lâÅire, Kahire 1943, s. 93-114; a.mlf., Ýr³åmü’lmerîd, Ýstanbul 1328, s. 26-45, 61, 110-112; a.mlf., et-Ta¼rîrü’l-vecîz fîmâ yebte³¢hi’l-müstecîz, Kahire 1341, s. 26, 75-78; Ýmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî, el-£Aš¢detü’n-Ni¾âmiyye (nþr. M. Zâhid Kevserî), Kahire 1367/1948, neþredenin notu, s. 38; Ýbn Asâkir, Tebyînü ke×ibi’l-müfterî, neþredenin giriþi, s. 17; Ahmed Hayrî, elÝmâm el-Kev¦erî, Kahire 1372, s. 5-32; Sadýk Albayrak, Son Devir Osmanlý Ulemâsý, Ýstanbul 1981, IV, 128-138; Hâmid Ýbrâhim Muhammed, eþ-ÞeyÅ Mu¼ammed Zâhid b. ¥asan b. £Ali elKev¦erî ve cühûdühü’l-kelâmiyye (doktora tezi, 1988), Câmiatü’l-Ezher, s. 37-84, 105-119, 162163, 238, 244, 254, 326; Abdurrahman b. Yahyâ el-Muallimî el-Yemânî, et-Tenkîl limâ verede fî Teßnîbi’l-Kev¦erî mine’l-ebâ¹îl (nþr. M. Nâsýruddin el-Elbânî – M. Abdürrezzâk Hamza), neþredenin giriþi, Kahire, ts. (Dârü’l-kütübi’s-selefiyye), I, s. b; Mehmet Emin Özafþar, “Muhammed Zâhid el-Kevserî: Hayatý”, Muhammed Zâhid el-Kevserî: Hayatý-Eserleri-Tesirleri, Ýstanbul 1996, s. 2954; a.mlf., “Muhammed Zâhid el-Kevserî: Hadis Yönü”, a.e., s. 83-105; Yakup Çiçek, “Muhammed Zâhid Kevserî’nin Tasavvufî Görüþleri”, a.e., s. 127-141; Muhammed b. Abdullah Âlü Reþîd, el-Ýmâm Mu¼ammed Zâhid el-Kev¦erî ve ishâmâtühû fî £ilmi’r-rivâye ve’l-isnâd, Amman 1430/2009; M. Abdüþþehîd en-Nu‘mânî, “Sýlatü’lÝmâm el-Kevþerî bi .ulemâ,i þibhi’l-karreti’l-Hindiyyeti’l-Bâkistâniyye”, Uluslararasý Düzceli M. Zâhid Kevserî Sempozyumu Bildirileri, Düzce 2007, s. 175-198; Pehlül Düzenli, “Allâme Kevserî’nin Fetvâ Usûlü Anlayýþý”, a.e., s. 420-428; Ramazan Altýntaþ, “Kevserî’nin Ta’lîk Yöntemine Bir Bakýþ”, a.e., s. 545; Mehmet Özþenel, “Kevserî’ye Göre Haber-i Vâhidin Ýtikadî Konularda Delil Olma Meselesi”, a.e., s. 567; Ramazan Muslu, “Muhammed Zâhid el-Kevserî ve Tasavvuf”, a.e., s. 698-699; Ali Ulvî Kurucu, Hatýralar (haz. M. Ertuðrul Düzdað), Ýstanbul 2007, II, 180-188; Ebü’l-Hüseyin Mahbûb Ali Þâh – Abdurrahman Þâh Velî, “eþ-Þeyp Muhammed Zâhid el-Kevþerî: Hayâtüh ve a.mâlüh”, ed-Dirâsâtü’l-Ýslâmiyye, VI/3, Ýslâmâbâd 1971, s. 7390. ÿYusuf Þevki Yavuz ™ FIKIH. Mýsýr’ýn hareketli ilmî ortamýnda bir taraftan Muhammed Abduh ekolüne mensup ýslahat yanlýsý âlimler, diðer taraftan Ýbn Teymiyye ekolünden gelen Selefîler ile ateþli tartýþmalara giren, yazdýðý makale ve kitaplarda bu çevrelere karþý eleþtirilerini açýkça dile getirip cevap veren Zâhid Kevserî fýkýh alanýndaki telif ve neþirlerinde bu tavrýný yoðunlaþtýrarak sürdürmüþtür. Kevserî’nin bu alandaki temel görüþleri þöyledir: Fýkýh, þeriat ve din kavramlarý birbirinden ayrý düþünülemez, çünkü fýkýh din bilgisi olup din bilgisi dine aykýrý olamaz. Muâmelâta iliþkin dinî hükümleri diðerlerinden ayrý tutup deðiþebilirliðini ileri sürmek tutarsýzlýktýr. Ýyi özümsenip dirayetle tatbik edildiðinde Ýslâm ahkâmý müslümanlarýn problemlerini her zaman ve her yerde çözmeye yeterlidir. Sahâbe, tâbiîn ve tebeu’t-tâbiîn fukahasýnýn Kitap ve Sünnet’ten Arap dili kurallarýna göre anladýðý þey ne ise dinî ahkâm odur. Sonraki asýrlarda yaþayan fakihler (müteahhirîn) öncekilerin Kitap ve Sünnet’ten çýkardýklarý þeylere muhalefet edemez, sadece onlarýn hüküm vermediði veya sonradan ortaya çýkan hususlarda hüküm verebilir; onlarýn ihtilâf ettiði meselelerde tercihte bulunabilir. Bu çerçevede örf ya da maslahat hükümlerin deðiþmesine gerekçe yapýlamaz. Bu gerekçelerle bazý þer‘î hükümleri yürürlükten kaldýrmak ise ahkâm neshetmektir, bu ise insanýn teþrî‘ alanýna müdahalesi anlamýna gelir. Teþrî‘ alaný münhasýran Allah’a aittir (Mašålâtü’l-Kev¦erî, s. 108, 111, 113-116). Fakihlerin, sadece genel geçer hale gelmiþ olan ve þer‘î hükümlerle çatýþmayan örfün kýyas ve eseri (sahâbe ve tâbiîn görüþleri) tahsis edebileceði, hususi örfün ise ancak kýyas ve eserle çatýþmadýðý sürece o yöreye mahsus hüküm bildireceði yönündeki görüþünü benimseyen Kevserî’ye göre akýlla tesbit edilen dünyevî maslahatýn þer‘î delillerle çatýþabileceðini söylemek Allah’ýn kullarýn maslahatýný bilmediði anlamýna gelecektir. Bu sebeple nas ve icmâýn maslahatla çatýþtýðý durumlarda maslahatýn tercih edileceðini söyleyen (etTa£yîn, s. 238 vd.) Hanbelî âlimi Süleyman b. Abdülkavî et-Tûfî bu yanlýþ görüþün kapýsýný ilk açan kiþi olmuþtur. Ýbn Kayyim el-Cevziyye de e¹-ªurušu’l-¼ükmiyye ve Ý£lâmü’l-muvaššý£în adlý eserlerinde nas-maslahat iliþkisi konusunda benzer bir yanlýþ içindedir (Mašålâtü’lKev¦erî, s. 119, 319, 331). Ýbadetlere dair olanlarýn aksine muâmelâta dair hükümlerin zamanýn gereði doðrultusunda deðiþebileceði de söylenemez; çünkü bu doðrudan doðruya insana teþrî‘ yetkisi tanýmak demektir. Esasen muâmelâta dahil hükümlerin kullarýn dünyevî maslahatlarý için vazedildiði fikri de hiçbir temele dayanmaz (a.g.e., s. 118-119). Bu baðlamda savaþla ele geçirilen arazileri gaziler arasýnda taksim etmemek, müellefe-i kulûbdan bazý kimselere zekât verilmesi uygulamasýný durdurmak, zifafa girilmiþ eþe bir mecliste tek lafýzla söylenen üç talaký üç talak saymak gibi icraatlarýnda Hz. Ömer’in nassa aykýrý olsa da maslahatý esas aldýðýný söylemek mümkün deðildir. Bu baðlamda Ýbn Receb’in Hz. Ömer’in icraatlarýyla ilgili bir tasnifini aktaran Kevserî, onun bu uygulamasýnýn ve benzeri hususlardaki uygulamalarýndan her biri- ZÂHÝDÎ nin ayrý bir izahý bulunduðunu ileri sürer (a.g.e., s. 13 vd.; el-Ýþfâš £alâ a¼kâmi’¹¹alâš, s. 43-44). Kevserî müctehid imamlarýn birbirinden istifadede bir aile gibi olduðunu, fýkhî meselelerin dörtte üçünde ittifak ettiðini, farklý görüþlerinin delillerin yapýsýndan ve anlaþýlma tarzýnýn farklýlýðýndan kaynaklandýðýný, fukahanýn cüz’î meselelerde ihtilâfýnýn dinde ayrýlýða düþmek deðil aksine dini ikame etmek anlamýna geldiðini söyler (Mašålâtü’l-Kev¦er, s. 109, 138-139, 151; Teßnîbü’l-ƒa¹îb, s. 7, 9). Þehâbeddin Mercânî’ye (Nâ¾ûretü’l-¼aš, s. 58) muvafakat ederek Hanefî mezhebi imamlarýndan Ebû Yûsuf, Züfer ve Muhammed b. Hasan eþ-Þeybânî’nin mutlak müctehid olduðunu savunur ve Þeyhülislâm Ýbn Kemal’in bu imamlarý mezhepte müctehid mertebesinde saymasýný isabetli bulmaz (¥üsnü’t-TešåŠî, s. 25; Leme¼âtü’n-na¾ar, s. 24). Hanefî mezhebine taassup derecesinde baðlýlýðý, bid‘at ehli kabul ettiði mezheplere ve özellikle Þîa’ya karþý sert bir tutum sergilediði bilinen Kevserî, Sünnî imam ve âlimleriyle Ehl-i beyt imamlarýna karþý saygý ve minnettarlýk ifade eden üslûbunu da her zaman korumuþtur. Muhammed Âbid es-Sindî’nin Tertîbü Müsnedi’l-Ýmâmi’þ-Þâfi£î’si, Beyhaký’nin Ýmam Þâfiî’nin ictihadlarýna dayanak olan âyetlerden teþkil ettiði A¼kâmü’l-Æurßân’ý, Takýyyüddin es-Sübkî’nin Fetâvâ’sý, Ýbn Hazm’ýn fýkýh usulüne dair en-Nübe×’i, Ýbn Ebû Hâtim’in Âdâbü’þÞâfi£î’si, Zeydî âlimi Þerefeddin es-Seyyâgý’nin Ýmam Zeyd b. Ali’ye nisbet edilen el-Müsned’ine (el-Mecmû£) er-Rav²ü’nnaŠîr adýyla yazdýðý þerh gibi farklý mezheplere mensup pek çok müellifin eserinin neþrine ön ayak olmasý, bunlara takdim yazýlarý yazmasý bunun bir göstergesidir. Ýmam Ebû Hanîfe’nin ve diðer mezhep imamlarýnýn -son derece sýnýrlý sayýda da olsa- bazý meselelerde, delillerini tam anlamýyla araþtýrmadan kendilerinden önceki âlimlere uyarak þâz görüþler benimsediklerini söylemesi (Mašålâtü’l-Kev¦er, s. 253), hatta Ýbn Ebû Þeybe’nin Ýmam Ebû Hanîfe’nin hadise aykýrý görüþler ileri sürdüðünü iddia ettiði 125 meselenin onda birinde haklý olabileceðini söylemesi de bu durumu teyit eder (en-Nüketü’¹-¹arîfe, s. 5). Zâhid Kevserî özel olarak Ýmam Ebû Hanîfe’nin, genel olarak da Hanefî mezhebinin hadisi esas alma noktasýnda diðer mezheplerden geri kalmadýðýný sýkça dile getirerek Ebû Hanîfe’nin hadis müktesebatýnýn özellikle hadis kökenli bazý âlimlerin zannettiðinin aksine yeterli olduðunu ve onun en az diðer imamlar kadar icti- hadlarýnda hadisi esas aldýðýný, esasen o dönemde Kûfe’nin hadis birikimi bakýmýndan diðer Ýslâm merkezlerinden ileri seviyede bulunduðunu ileri sürmüþtür (Teßnîbü’l-ƒa¹îb, s. 296 vd.; Fýšhü ehli’l-£Irâš ve ¼adî¦ühüm, s. 32 vd., 51, 52, 60 vd.). Hanefî mezhebinin hükümlerinin diðer mezheplere göre daha kuvvetli olduðunu savunan Kevserî, Ýmam Ebû Hanîfe’nin kýrk kadar fakih talebesinin teþkil ettiði fýkýh heyetinin istiþaresiyle meseleleri çözüme baðlamasýný buna delil gösterir (Fýšhü ehli’l-£Irâš ve ¼adî¦ühüm, s. 55-56). Sünnî mezheplerin tamamýnýn delile dayanmada ayný hassasiyeti gösterdiðini söylemeyi de ihmal etmez (en-Nüketü’¹-¹arîfe, s. 8). Bir makalesine baþlýk olarak koyduðu, “Mezhepsizlik dinsizliðin köprüsüdür” sözünü (Mašålâtü’l-Kev¦er, s. 161) sýkça kullanýr, fýkhî meselelerde ictihad edecek seviyeye eriþemeyenlerin bir mezhebe baðlanmasý gerektiðini söyler ve taklide karþý çýkan Ýbn Hazm ile Þevkânî gibi müelliflere sert eleþtiriler yöneltir. Bu çerçevede, müslümanlarýn tarih boyunca tâbi olageldiði mezhepleri terketme çaðrýsýnýn kökeninin Ýslâm düþmaný çevrelerde aranmasý gerektiðini ileri sürer. Bir imamý taklit etme durumunda bulunanlarýn belli bir mezheple sýnýrlý kalmadan diledikleri meselelerde diledikleri mezheplerin hükmüyle amel edebileceði þeklindeki görüþün müctehidlerin bütün ictihadlarýnda isabet ettiðini savunan Mu‘tezile’ye ait olduðunu belirten Kevserî’ye göre telfik (mezheplerin hükümleriyle karma bir þekilde amel etmek) câiz deðildir; bu meselede doðru olan, ictihad ehliyeti bulunmayanlarýn bir mezhebi tercih edip o mezhebin görüþleriyle amel etmesidir. Ruhsatlarýn ardýna düþmek de dindarlýkla baðdaþmayan, hevâ ve hevese uymak anlamýna gelen bir tutumdur (a.g.e., s. 147, 168-170). Dinin tamamlandýðýný, beyan edilmesi gereken bütün hükümlerin Kitap ve Sünnet’te beyan edildiðini, dolayýsýyla kýyasla ictihadýn bâtýl sayýldýðýný iddia eden Ýbn Hazm’ýn (en-Nübe×, s. 44) bu görüþünü eleþtirir. Hz. Peygamber’in Kur’an’ý açýklama fonksiyonunun nassý olduðu gibi nakletmekten daha geniþ bir anlam ifade ettiðini vurgular (a.g.e., a.y.). Ýbn Hazm gibi taklidi reddeden Þevkânî hakkýnda da benzer bir tavýr sergiler; hatta Þevkânî’yi icmâý delil kabul etmemesi dolayýsýyla daha aðýr biçimde eleþtirir. Ayný þekilde Ýbn Teymiyye ve Ýbn Kayyim el-Cevziyye’yi de birtakým itikadî görüþleri yanýnda icmâa aykýrý hüküm vermeleri sebebiyle sert biçimde tenkit eder (Mašålâtü’lKev¦er, s. 418; el-Ýþfâš, s. 74-75). BÝBLÝYOGRAFYA : Ýbn Hazm, en-Nübe× fî u½ûli’l-fýšhi’¾-æâhirî (nþr. M. Zâhid Kevserî), Kahire 1360/1940, s. 44; Tûfî, et-Ta£yîn fî þer¼i’l-Erba£în (nþr. Ahmed Hâc M. Osman), Beyrut-Mekke 1419/1998, s. 238 vd.; Mercânî, Nâ¾ûretü’l-¼aš fî far²iyyeti’l-£iþâß ve in lem ye³ibi’þ-þafaš, Kazan 1287/1870, s. 58; M. Zâhid Kevserî, Mašålâtü’l-Kev¦erî (nþr. Râtib Hâkimî), Humus 1388, tür.yer.; a.mlf., el-Ýþfâš £alâ a¼kâmi’¹-¹alâš, Kahire, ts. (el-Mektebetü’l-Ezheriyye), s. 43-44, 74-75; a.mlf., Fýšhü ehli’l-£Irâš ve ¼adî¦ühüm (nþr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1390/1970, s. 32 vd., 51, 52, 55-56, 60 vd., 94 vd.; a.mlf., en-Nüketü’¹-¹arîfe fi’t-ta¼addü¦ £an rudûdi Ýbn Ebî Þeybe £alâ Ebî ¥anîfe, Karaçi 1407/1987, s. 5, 8; a.mlf., Teßnîbü’l-ƒa¹îb £alâ mâ sâšahû fî tercemeti Ebî ¥anîfe mine’lekâ×îb, [baský yeri yok] 1410/1990, s. 7, 9, 296 vd.; a.mlf., Mušaddimâtü’l-Ýmâm el-Kev¦erî, Beyrut 1418/1997; a.mlf., ¥üsnü’t-tešåŠî fî sîreti’lÝmâm Ebî Yûsuf el-ÆåŠî, Kahire 1368/1948, s. 25; a.mlf., Leme¼âtü’n-na¾ar fî sîreti’l-Ýmâm Züfer, Humus 1388/1969, s. 24; Mehmet Ali Yargý, “Muhammed Zâhid el-Kevserî (1863-1952), Hayatý, Eserleri ve Fýkhî Görüþleri”, Ýslam Hukuku Araþtýrmalarý Dergisi, sy. 6, Konya 2005, s. 313-330. ÿEbubekir Sifil – ZÂHÝDÎ ( ) אא — Ebü’r-Recâ Necmüddîn Muhtâr b. Mahmûd b. Muhammed ez-Zâhidî el-Gazmînî (ö. 658/1260) ˜ Mu‘tezilî-Hanefî âlimi. ™ Hârizm’in Gazmîn (Gazmîne, Gazvîne) kasabasýndandýr. Hanefî mezhebinde önemli baþvuru kaynaklarýndan biri haline gelen Æunyetü’l-Münye adlý eserine nisbetle “Sâhibü’l-Kunye” olarak da bilinir. Sadrülkurrâ Yûsuf b. Muhammed el-Kaydî el-Hârizmî’den kýraat, Ebû Ya‘kub esSekkâkî’den kelâm, muhtesib Alâeddin Sedîd b. Muhammed el-Hayyâtî, Kadý Fahreddin Bedî‘ b. Ebû Mansûr el-Arabî elKuzebnî, Sirâcüddin Muhammed b. Ahmed el-Kuzebnî, Rüknüleimme Abdülkerîm b. Muhammed el-Medînî es-Sabbâgý, Ebü’l-Meâlî Tâhir b. Muhammed el-Hafsî, Necmeddin Kasým b. Muhammed el-Hayyâz ve Þemseddin Muhammed (Ahmed) b. Abdülkerîm et-Türkistânî’den fýkýh, Kübreviyye tarikatýnýn kurucusu Necmeddîn-i Kübrâ’dan ve daha baþkalarýndan hadis, Ebü’l-Fazl Sâbit b. Muhammed b. Ömer el-Çaðmînî, Sekkâkî ve Nâsýrüddin el-Mutarrizî’den edebiyat ve belâgat tahsil etti. Tahsilini tamamladýktan sonra Baðdat’a gitti ve ileri gelen âlimlerle münazaralar yaptý. Ardýndan Anadolu’ya geçti; bir müddet Karamanoðullarý’nýn idaresi altýndaki Lârende’de (Karaman) ikamet etti. Fakih81