80 ZÂHİD KEVSERÎ ™ FIKIH. Mısır`ın hareketli ilmî ortamın

advertisement
ZÂHÝD KEVSERÎ
Dünyâ, el-£Ašl ve fa²luhû; Malatî, etTenbîh ve’r-red; Bâkýllânî, el-Ýn½âf; Dârekutnî, E¼âdî¦ü’l-Muva¹¹aß; Abdülkahir
el-Baðdâdî, el-Farš beyne’l-fýraš; Beyhaký, el-Esmâß ve’½-½ýfât; Cüveynî, el-£Aš¢detü’n-Ni¾âmiyye; Ýbn Hazm, en-Nübe×; Gazzâlî, Æånûnü’t-teßvîl; Ýsferâyînî,
et-Teb½îr fi’d-dîn; Kayserânî, Þürû¹ü’leßimmeti’s-sitte; Hâzimî, Þürû¹ü’l-eßimmeti’l-Åamse; Ýbn Meymûn, el-Mušaddimâtü’l-Åams ve’l-£iþrûn min Delâleti’l-¼âßirîn; Ýbnü’s-Sîd el-Batalyevsî, Kitâbü’l-¥adâßiš; Ebû Þâme el-Makdisî, e׬eyl £ale’r-Rav²ateyn; Ýbn Kutluboða,
Münyetü’l-elma£î; Sirâcüddin el-Gaznevî, el-øurretü’l-münîfe; Devvânî, ¥aš¢šatü’l-insân ve’r-rû¼i’l-cevvâl; Hammâdî, Keþfü esrâri’l-Bâ¹ýniyye; Ýbrâhim b.
Mustafa el-Halebî el-Mezârî, el-Lüm£a.
Zâhid Kevserî ayrýca kendi kitaplarýnda verdiði bilgilere göre Mýsýr’a gitmeden önce
Ýstanbul’da yirmi üç eser yazmýþ, fakat kütüphane kayýtlarýnda bunlarýn nüshalarýna
rastlanmamýþtýr.
Kevserî’ye dair çeþitli monografiler yazýlmýþtýr: Ahmed Hayrî, el-Ýmâm el-Kev¦erî (Kahire 1373); Hâmid Ýbrâhim Muhammed, eþ-ÞeyÅ Mu¼ammed, Zâhid
b. ¥asan b. £Alî el-Kev¦erî ve cühûdühü’l-kelâmiyye (1988, doktora tezi,
Câmiatü’l-Ezher); Mehmet Emin Özafþar, Muhammed Zahid Kevseri Hayatý Eserleri Fikirleri ve Hadisçiliði (1989,
yüksek lisans tezi, AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); Dayfullah Hamed Necî el-Manâsýr,
Cühûdü’l-Kev¦erî fî £ilmi’l-¼adî¦ (1993,
yüksek lisans tezi, Câmiatü Ürdün), Muhammed Saîd Havvâ, el-Kev¦erî ve cühûdühû fî £ilmi’l-¼adî¦ (Amman 1996);
Ebü’l-Feyz Ýbnü’s-Sýddîk el-Gumârî, Beyânü telbîsi’l-müfterî Mu¼ammed Zâhid
el-Kev¦erî (Reddü’l-Kev¦erî £ale’l-Kev¦erî) (Riyad 1413); Muhammed Behcet elBaytâr, el-Kev¦erî ve ta£lîšåtühû (Kahire 1938; nþr. Muhammed Hamed el-Hamûd, Tâif 1410/1990). Zâhid Kevserî hakkýnda iki sempozyum düzenlenmiþtir. Bunlarýn ilki Düzce’de yapýlmýþ ve sunulan bildiriler Muhammed Zâhid el-Kevserî:
Hayatý-Eserleri-Tesirleri adýyla yayýmlanmýþtýr (Ýstanbul 1996). Sakarya Üniversitesi Ýlâhiyat Fakültesi’nin öncülüðünde
yine Düzce’de gerçekleþtirilen ikinci sempozyumun bildirileri ise Uluslararasý Düzceli M. Zâhid Kevserî Sempozyumu
Bildirileri adýyla neþredilmiþtir (Düzce
2007).
BÝBLÝYOGRAFYA :
M. Zâhid Kevserî, Mašålâtü’l-Kev¦erî (nþr. Râtib Hâkimî), Humus 1388, s. 33, 62-63, 148-153,
80
335, 355-378, 409, 476; a.mlf., el-Ýstib½âr fi’t-te¼addü¦ £ani’l-cebr ve’l-iÅtiyâr, Kahire 1370/
1951, s. 22; a.mlf., Na¾ra £âbire fî mezâ£imi men
yünkiru nüzûle £Îsâ £aleyhi’s-selâm šable’lâÅire, Kahire 1943, s. 93-114; a.mlf., Ýr³åmü’lmerîd, Ýstanbul 1328, s. 26-45, 61, 110-112;
a.mlf., et-Ta¼rîrü’l-vecîz fîmâ yebte³¢hi’l-müstecîz, Kahire 1341, s. 26, 75-78; Ýmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî, el-£Aš¢detü’n-Ni¾âmiyye (nþr.
M. Zâhid Kevserî), Kahire 1367/1948, neþredenin notu, s. 38; Ýbn Asâkir, Tebyînü ke×ibi’l-müfterî, neþredenin giriþi, s. 17; Ahmed Hayrî, elÝmâm el-Kev¦erî, Kahire 1372, s. 5-32; Sadýk Albayrak, Son Devir Osmanlý Ulemâsý, Ýstanbul
1981, IV, 128-138; Hâmid Ýbrâhim Muhammed,
eþ-ÞeyÅ Mu¼ammed Zâhid b. ¥asan b. £Ali elKev¦erî ve cühûdühü’l-kelâmiyye (doktora tezi, 1988), Câmiatü’l-Ezher, s. 37-84, 105-119, 162163, 238, 244, 254, 326; Abdurrahman b. Yahyâ
el-Muallimî el-Yemânî, et-Tenkîl limâ verede fî
Teßnîbi’l-Kev¦erî mine’l-ebâ¹îl (nþr. M. Nâsýruddin el-Elbânî – M. Abdürrezzâk Hamza), neþredenin giriþi, Kahire, ts. (Dârü’l-kütübi’s-selefiyye), I,
s. b; Mehmet Emin Özafþar, “Muhammed Zâhid
el-Kevserî: Hayatý”, Muhammed Zâhid el-Kevserî: Hayatý-Eserleri-Tesirleri, Ýstanbul 1996, s. 2954; a.mlf., “Muhammed Zâhid el-Kevserî: Hadis
Yönü”, a.e., s. 83-105; Yakup Çiçek, “Muhammed Zâhid Kevserî’nin Tasavvufî Görüþleri”,
a.e., s. 127-141; Muhammed b. Abdullah Âlü
Reþîd, el-Ýmâm Mu¼ammed Zâhid el-Kev¦erî ve
ishâmâtühû fî £ilmi’r-rivâye ve’l-isnâd, Amman
1430/2009; M. Abdüþþehîd en-Nu‘mânî, “Sýlatü’lÝmâm el-Kevþerî bi .ulemâ,i þibhi’l-karreti’l-Hindiyyeti’l-Bâkistâniyye”, Uluslararasý Düzceli M.
Zâhid Kevserî Sempozyumu Bildirileri, Düzce
2007, s. 175-198; Pehlül Düzenli, “Allâme Kevserî’nin Fetvâ Usûlü Anlayýþý”, a.e., s. 420-428;
Ramazan Altýntaþ, “Kevserî’nin Ta’lîk Yöntemine Bir Bakýþ”, a.e., s. 545; Mehmet Özþenel,
“Kevserî’ye Göre Haber-i Vâhidin Ýtikadî Konularda Delil Olma Meselesi”, a.e., s. 567; Ramazan Muslu, “Muhammed Zâhid el-Kevserî ve Tasavvuf”, a.e., s. 698-699; Ali Ulvî Kurucu, Hatýralar (haz. M. Ertuðrul Düzdað), Ýstanbul 2007,
II, 180-188; Ebü’l-Hüseyin Mahbûb Ali Þâh – Abdurrahman Þâh Velî, “eþ-Þeyp Muhammed Zâhid el-Kevþerî: Hayâtüh ve a.mâlüh”, ed-Dirâsâtü’l-Ýslâmiyye, VI/3, Ýslâmâbâd 1971, s. 7390.
ÿYusuf Þevki Yavuz
™ FIKIH. Mýsýr’ýn hareketli ilmî ortamýnda bir taraftan Muhammed Abduh ekolüne mensup ýslahat yanlýsý âlimler, diðer
taraftan Ýbn Teymiyye ekolünden gelen
Selefîler ile ateþli tartýþmalara giren, yazdýðý makale ve kitaplarda bu çevrelere karþý
eleþtirilerini açýkça dile getirip cevap veren Zâhid Kevserî fýkýh alanýndaki telif ve
neþirlerinde bu tavrýný yoðunlaþtýrarak sürdürmüþtür. Kevserî’nin bu alandaki temel
görüþleri þöyledir: Fýkýh, þeriat ve din kavramlarý birbirinden ayrý düþünülemez, çünkü fýkýh din bilgisi olup din bilgisi dine aykýrý olamaz. Muâmelâta iliþkin dinî hükümleri diðerlerinden ayrý tutup deðiþebilirliðini ileri sürmek tutarsýzlýktýr. Ýyi özümsenip dirayetle tatbik edildiðinde Ýslâm
ahkâmý müslümanlarýn problemlerini her
zaman ve her yerde çözmeye yeterlidir.
Sahâbe, tâbiîn ve tebeu’t-tâbiîn fukahasýnýn Kitap ve Sünnet’ten Arap dili kurallarýna göre anladýðý þey ne ise dinî ahkâm
odur. Sonraki asýrlarda yaþayan fakihler
(müteahhirîn) öncekilerin Kitap ve Sünnet’ten çýkardýklarý þeylere muhalefet edemez, sadece onlarýn hüküm vermediði veya sonradan ortaya çýkan hususlarda hüküm verebilir; onlarýn ihtilâf ettiði meselelerde tercihte bulunabilir. Bu çerçevede
örf ya da maslahat hükümlerin deðiþmesine gerekçe yapýlamaz. Bu gerekçelerle
bazý þer‘î hükümleri yürürlükten kaldýrmak ise ahkâm neshetmektir, bu ise insanýn teþrî‘ alanýna müdahalesi anlamýna gelir. Teþrî‘ alaný münhasýran Allah’a aittir
(Mašålâtü’l-Kev¦erî, s. 108, 111, 113-116).
Fakihlerin, sadece genel geçer hale gelmiþ olan ve þer‘î hükümlerle çatýþmayan
örfün kýyas ve eseri (sahâbe ve tâbiîn görüþleri) tahsis edebileceði, hususi örfün ise
ancak kýyas ve eserle çatýþmadýðý sürece
o yöreye mahsus hüküm bildireceði yönündeki görüþünü benimseyen Kevserî’ye
göre akýlla tesbit edilen dünyevî maslahatýn þer‘î delillerle çatýþabileceðini söylemek Allah’ýn kullarýn maslahatýný bilmediði anlamýna gelecektir. Bu sebeple nas ve
icmâýn maslahatla çatýþtýðý durumlarda
maslahatýn tercih edileceðini söyleyen (etTa£yîn, s. 238 vd.) Hanbelî âlimi Süleyman
b. Abdülkavî et-Tûfî bu yanlýþ görüþün
kapýsýný ilk açan kiþi olmuþtur. Ýbn Kayyim el-Cevziyye de e¹-ªurušu’l-¼ükmiyye ve Ý£lâmü’l-muvaššý£în adlý eserlerinde nas-maslahat iliþkisi konusunda
benzer bir yanlýþ içindedir (Mašålâtü’lKev¦erî, s. 119, 319, 331). Ýbadetlere dair
olanlarýn aksine muâmelâta dair hükümlerin zamanýn gereði doðrultusunda deðiþebileceði de söylenemez; çünkü bu doðrudan doðruya insana teþrî‘ yetkisi tanýmak demektir. Esasen muâmelâta dahil
hükümlerin kullarýn dünyevî maslahatlarý
için vazedildiði fikri de hiçbir temele dayanmaz (a.g.e., s. 118-119). Bu baðlamda
savaþla ele geçirilen arazileri gaziler arasýnda taksim etmemek, müellefe-i kulûbdan bazý kimselere zekât verilmesi uygulamasýný durdurmak, zifafa girilmiþ eþe
bir mecliste tek lafýzla söylenen üç talaký üç talak saymak gibi icraatlarýnda Hz.
Ömer’in nassa aykýrý olsa da maslahatý
esas aldýðýný söylemek mümkün deðildir.
Bu baðlamda Ýbn Receb’in Hz. Ömer’in icraatlarýyla ilgili bir tasnifini aktaran Kevserî, onun bu uygulamasýnýn ve benzeri
hususlardaki uygulamalarýndan her biri-
ZÂHÝDÎ
nin ayrý bir izahý bulunduðunu ileri sürer
(a.g.e., s. 13 vd.; el-Ýþfâš £alâ a¼kâmi’¹¹alâš, s. 43-44). Kevserî müctehid imamlarýn birbirinden istifadede bir aile gibi olduðunu, fýkhî meselelerin dörtte üçünde
ittifak ettiðini, farklý görüþlerinin delillerin yapýsýndan ve anlaþýlma tarzýnýn farklýlýðýndan kaynaklandýðýný, fukahanýn cüz’î
meselelerde ihtilâfýnýn dinde ayrýlýða düþmek deðil aksine dini ikame etmek anlamýna geldiðini söyler (Mašålâtü’l-Kev¦er,
s. 109, 138-139, 151; Teßnîbü’l-ƒa¹îb, s. 7,
9). Þehâbeddin Mercânî’ye (Nâ¾ûretü’l-¼aš,
s. 58) muvafakat ederek Hanefî mezhebi
imamlarýndan Ebû Yûsuf, Züfer ve Muhammed b. Hasan eþ-Þeybânî’nin mutlak
müctehid olduðunu savunur ve Þeyhülislâm Ýbn Kemal’in bu imamlarý mezhepte
müctehid mertebesinde saymasýný isabetli bulmaz (¥üsnü’t-TešåŠî, s. 25; Leme¼âtü’n-na¾ar, s. 24). Hanefî mezhebine taassup derecesinde baðlýlýðý, bid‘at ehli kabul
ettiði mezheplere ve özellikle Þîa’ya karþý
sert bir tutum sergilediði bilinen Kevserî,
Sünnî imam ve âlimleriyle Ehl-i beyt imamlarýna karþý saygý ve minnettarlýk ifade
eden üslûbunu da her zaman korumuþtur. Muhammed Âbid es-Sindî’nin Tertîbü Müsnedi’l-Ýmâmi’þ-Þâfi£î’si, Beyhaký’nin Ýmam Þâfiî’nin ictihadlarýna dayanak olan âyetlerden teþkil ettiði A¼kâmü’l-Æurßân’ý, Takýyyüddin es-Sübkî’nin
Fetâvâ’sý, Ýbn Hazm’ýn fýkýh usulüne dair
en-Nübe×’i, Ýbn Ebû Hâtim’in Âdâbü’þÞâfi£î’si, Zeydî âlimi Þerefeddin es-Seyyâgý’nin Ýmam Zeyd b. Ali’ye nisbet edilen
el-Müsned’ine (el-Mecmû£) er-Rav²ü’nnaŠîr adýyla yazdýðý þerh gibi farklý mezheplere mensup pek çok müellifin eserinin neþrine ön ayak olmasý, bunlara takdim
yazýlarý yazmasý bunun bir göstergesidir.
Ýmam Ebû Hanîfe’nin ve diðer mezhep
imamlarýnýn -son derece sýnýrlý sayýda da
olsa- bazý meselelerde, delillerini tam anlamýyla araþtýrmadan kendilerinden önceki
âlimlere uyarak þâz görüþler benimsediklerini söylemesi (Mašålâtü’l-Kev¦er, s. 253),
hatta Ýbn Ebû Þeybe’nin Ýmam Ebû Hanîfe’nin hadise aykýrý görüþler ileri sürdüðünü iddia ettiði 125 meselenin onda birinde haklý olabileceðini söylemesi de bu durumu teyit eder (en-Nüketü’¹-¹arîfe, s. 5).
Zâhid Kevserî özel olarak Ýmam Ebû
Hanîfe’nin, genel olarak da Hanefî mezhebinin hadisi esas alma noktasýnda diðer
mezheplerden geri kalmadýðýný sýkça dile
getirerek Ebû Hanîfe’nin hadis müktesebatýnýn özellikle hadis kökenli bazý âlimlerin zannettiðinin aksine yeterli olduðunu
ve onun en az diðer imamlar kadar icti-
hadlarýnda hadisi esas aldýðýný, esasen o
dönemde Kûfe’nin hadis birikimi bakýmýndan diðer Ýslâm merkezlerinden ileri seviyede bulunduðunu ileri sürmüþtür (Teßnîbü’l-ƒa¹îb, s. 296 vd.; Fýšhü ehli’l-£Irâš ve
¼adî¦ühüm, s. 32 vd., 51, 52, 60 vd.). Hanefî mezhebinin hükümlerinin diðer mezheplere göre daha kuvvetli olduðunu savunan Kevserî, Ýmam Ebû Hanîfe’nin kýrk
kadar fakih talebesinin teþkil ettiði fýkýh
heyetinin istiþaresiyle meseleleri çözüme
baðlamasýný buna delil gösterir (Fýšhü ehli’l-£Irâš ve ¼adî¦ühüm, s. 55-56). Sünnî
mezheplerin tamamýnýn delile dayanmada
ayný hassasiyeti gösterdiðini söylemeyi de
ihmal etmez (en-Nüketü’¹-¹arîfe, s. 8). Bir
makalesine baþlýk olarak koyduðu, “Mezhepsizlik dinsizliðin köprüsüdür” sözünü
(Mašålâtü’l-Kev¦er, s. 161) sýkça kullanýr,
fýkhî meselelerde ictihad edecek seviyeye
eriþemeyenlerin bir mezhebe baðlanmasý gerektiðini söyler ve taklide karþý çýkan Ýbn Hazm ile Þevkânî gibi müelliflere
sert eleþtiriler yöneltir. Bu çerçevede, müslümanlarýn tarih boyunca tâbi olageldiði
mezhepleri terketme çaðrýsýnýn kökeninin
Ýslâm düþmaný çevrelerde aranmasý gerektiðini ileri sürer. Bir imamý taklit etme
durumunda bulunanlarýn belli bir mezheple sýnýrlý kalmadan diledikleri meselelerde diledikleri mezheplerin hükmüyle
amel edebileceði þeklindeki görüþün müctehidlerin bütün ictihadlarýnda isabet ettiðini savunan Mu‘tezile’ye ait olduðunu belirten Kevserî’ye göre telfik (mezheplerin hükümleriyle karma bir þekilde amel etmek) câiz
deðildir; bu meselede doðru olan, ictihad
ehliyeti bulunmayanlarýn bir mezhebi tercih
edip o mezhebin görüþleriyle amel etmesidir. Ruhsatlarýn ardýna düþmek de dindarlýkla baðdaþmayan, hevâ ve hevese uymak anlamýna gelen bir tutumdur (a.g.e.,
s. 147, 168-170). Dinin tamamlandýðýný, beyan edilmesi gereken bütün hükümlerin
Kitap ve Sünnet’te beyan edildiðini, dolayýsýyla kýyasla ictihadýn bâtýl sayýldýðýný iddia eden Ýbn Hazm’ýn (en-Nübe×, s. 44)
bu görüþünü eleþtirir. Hz. Peygamber’in
Kur’an’ý açýklama fonksiyonunun nassý olduðu gibi nakletmekten daha geniþ bir anlam ifade ettiðini vurgular (a.g.e., a.y.). Ýbn
Hazm gibi taklidi reddeden Þevkânî hakkýnda da benzer bir tavýr sergiler; hatta
Þevkânî’yi icmâý delil kabul etmemesi dolayýsýyla daha aðýr biçimde eleþtirir. Ayný
þekilde Ýbn Teymiyye ve Ýbn Kayyim el-Cevziyye’yi de birtakým itikadî görüþleri yanýnda icmâa aykýrý hüküm vermeleri sebebiyle sert biçimde tenkit eder (Mašålâtü’lKev¦er, s. 418; el-Ýþfâš, s. 74-75).
BÝBLÝYOGRAFYA :
Ýbn Hazm, en-Nübe× fî u½ûli’l-fýšhi’¾-æâhirî
(nþr. M. Zâhid Kevserî), Kahire 1360/1940, s. 44;
Tûfî, et-Ta£yîn fî þer¼i’l-Erba£în (nþr. Ahmed Hâc
M. Osman), Beyrut-Mekke 1419/1998, s. 238 vd.;
Mercânî, Nâ¾ûretü’l-¼aš fî far²iyyeti’l-£iþâß ve in
lem ye³ibi’þ-þafaš, Kazan 1287/1870, s. 58; M.
Zâhid Kevserî, Mašålâtü’l-Kev¦erî (nþr. Râtib Hâkimî), Humus 1388, tür.yer.; a.mlf., el-Ýþfâš £alâ
a¼kâmi’¹-¹alâš, Kahire, ts. (el-Mektebetü’l-Ezheriyye), s. 43-44, 74-75; a.mlf., Fýšhü ehli’l-£Irâš ve
¼adî¦ühüm (nþr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1390/1970, s. 32 vd., 51, 52, 55-56, 60 vd.,
94 vd.; a.mlf., en-Nüketü’¹-¹arîfe fi’t-ta¼addü¦
£an rudûdi Ýbn Ebî Þeybe £alâ Ebî ¥anîfe, Karaçi 1407/1987, s. 5, 8; a.mlf., Teßnîbü’l-ƒa¹îb
£alâ mâ sâšahû fî tercemeti Ebî ¥anîfe mine’lekâ×îb, [baský yeri yok] 1410/1990, s. 7, 9, 296
vd.; a.mlf., Mušaddimâtü’l-Ýmâm el-Kev¦erî, Beyrut 1418/1997; a.mlf., ¥üsnü’t-tešåŠî fî sîreti’lÝmâm Ebî Yûsuf el-ÆåŠî, Kahire 1368/1948, s.
25; a.mlf., Leme¼âtü’n-na¾ar fî sîreti’l-Ýmâm Züfer, Humus 1388/1969, s. 24; Mehmet Ali Yargý,
“Muhammed Zâhid el-Kevserî (1863-1952), Hayatý, Eserleri ve Fýkhî Görüþleri”, Ýslam Hukuku
Araþtýrmalarý Dergisi, sy. 6, Konya 2005, s.
313-330.
ÿEbubekir Sifil
–
ZÂHÝDÎ
( ‫) אא‬
—
Ebü’r-Recâ Necmüddîn Muhtâr
b. Mahmûd b. Muhammed
ez-Zâhidî el-Gazmînî
(ö. 658/1260)
˜
Mu‘tezilî-Hanefî âlimi.
™
Hârizm’in Gazmîn (Gazmîne, Gazvîne) kasabasýndandýr. Hanefî mezhebinde önemli baþvuru kaynaklarýndan biri haline gelen Æunyetü’l-Münye adlý eserine nisbetle “Sâhibü’l-Kunye” olarak da bilinir.
Sadrülkurrâ Yûsuf b. Muhammed el-Kaydî el-Hârizmî’den kýraat, Ebû Ya‘kub esSekkâkî’den kelâm, muhtesib Alâeddin Sedîd b. Muhammed el-Hayyâtî, Kadý Fahreddin Bedî‘ b. Ebû Mansûr el-Arabî elKuzebnî, Sirâcüddin Muhammed b. Ahmed el-Kuzebnî, Rüknüleimme Abdülkerîm b. Muhammed el-Medînî es-Sabbâgý,
Ebü’l-Meâlî Tâhir b. Muhammed el-Hafsî,
Necmeddin Kasým b. Muhammed el-Hayyâz ve Þemseddin Muhammed (Ahmed) b.
Abdülkerîm et-Türkistânî’den fýkýh, Kübreviyye tarikatýnýn kurucusu Necmeddîn-i
Kübrâ’dan ve daha baþkalarýndan hadis,
Ebü’l-Fazl Sâbit b. Muhammed b. Ömer
el-Çaðmînî, Sekkâkî ve Nâsýrüddin el-Mutarrizî’den edebiyat ve belâgat tahsil etti.
Tahsilini tamamladýktan sonra Baðdat’a
gitti ve ileri gelen âlimlerle münazaralar
yaptý. Ardýndan Anadolu’ya geçti; bir müddet Karamanoðullarý’nýn idaresi altýndaki
Lârende’de (Karaman) ikamet etti. Fakih81
Download