. İSLAM HUKUKUNDA . . CEZA . EŞITLIK ILKESI VE DOKUNULMAZLIK Dr. Yaşar YİÖİT GİRİŞ bir ırk ayrımı yapılınıyor gibi olsa da, aslında güçlü devletlerde baskın kitle diyebileceğimiz devleti elinde bulunduran grup, her zaman güçsüz kitleye karşı bastırılmış bir ezme duygusu içindedirler. Bu duygu, zaman zaman çok küçük olaylarda ortaya çıkmaktadır. Eşitlik, bir hak ve hürriyet olmanın ötesinde, hak ve hürriyetlerin de üstünde değer ifade eden ve fertlere mutlaka sağlanması gerekli bir imkan ve ni'mettiı. Bu önem ve değeri nedeniyle, tarih boyunca insanların uğrunda en çok uğraş ve gayret verdikleri hususların başında eşitlik hakkı gelmektedir diyebiliriz. Fakat şunu belirtelim ki, insanlar böylesine önemli bir ni 'mete ancak asırlar süren mücadelelerden sonra ulaşabilmiş ve bu uğurda nice kan ve göz yaşları akıtılmıştır. Belki de insanlığın, uğrunda en çok kan ve göz yaşı akıttığı değerlerin başında, eşitlik gelmektedir. Günümüz toplumlarında gerek hukuk gerekse sosyal ve ekonomik yapıda yeterli derecede eşitlik sağlandığını ifade edemesek de, bir çok konuda tarihin eski dönemleri ile kıyaslanama­ yacak ölçüde eşitliğin sağlandığını belirtebiliriz. Ancak şunu ifade edelim ki, insanlık bu noktaya kolay kolay gelmedi. Gerçekten de, İlk Çağ tamamen, Orta Çağ ise, büyük kısmı i 'tibariyle eşitliğin değil, eşit­ sizliğin, dolayısıyla adaletsizliğin hakim olduğu devirler idi. Hatta 20. ve kısmen de olsa günümüzde, Amerika gibi uygar kabul edilen ülkelerde bile ırk ayırımı yapılmış, siyah-beyaz ayırı­ mı devam etmiştir. Güney Afrika devletinde ise, çok yakın zamana kadar böyle bir ayırım sürdürülmekteydi. Şu anda görünürde herhangi asrın başlarında Eşitlik, değişik boyutlarıyla ele alınabilecek kapsamda bir konudur. Biz konuyu ceza hukuku açı­ sından ele alacağız. Cezalara ait genel prensipler incelenirken, "Cezaların genelliği" başlığı altında ele alınan konu, esas itibariyle eşitlik ilkesi konusunda dile getirilebilecek konuları kapsamaktadır. Bu noktadan hareketle İslam ceza hukUkunda eşitlik ilkesini ve dokunulmazlıkları incelemeye çalışacağız. A-Eşitlik İlkesi (Cezaların genelliği): 1-Kavram ve Kapsamı: bir ifadeyle gene/lik ilkesini; ülkede yürürlükte olan hukuk karşısında hiç bir kişi ya da zümrenin ayrıcalığının söz konusu olmaksızın, tüm şahısların eşit statüye sahip bir şekilde yargı­ lanması ve hüküm verilmesi şeklinde Eşitlik, diğer tanımlayabiliriz. Buna göre, ülkede yaşayan bütün şahıslar hiç bir sosyal, inanç veya ekonomik statü farkı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir. Kişilerin işlemiş oldukları suçlarda, belirttiği­ miz değerler, ceza uygulanmasında ayrıcalık sebebi değildir. Cezalar belirli bir grup için geçerli, diğer bir -195- KUR' AN MESAn İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, OCAK, ŞUBAT, MART 99, Sayı: 13, 14, 15 grup için geçersiz kabUl edilemez. Yine suçun faillerinin değişmesi, cezalarda farklılıklara sebebiyet vermemelidir. Bu ilke gereği, ülkede kanun önünde nisbi değil, mutlak eşitlik esas alınmalıdır. Aksi takdirde hukukun, kendisi için var olduğu adalet ilkesi gerçekleşmez. Bu ilke şahıslara göre hukukun düzenlenmesi yerine, şahısların kendilerini hukuka uyarlamaları sonucunu doğurur. Belirtilen bu ilkeye uyulmaması durumunda, ülkenin hukuk düzeninde kaos yaşanır. Kollektif adalet yerine, kişisel öç almalar topluma hakim duruma gelir. 2-Tarihi Gelişimi: ilkesinin, günümüz ceza hukukunda oldukça geç yer aldığını görmekteyiz. Ceza hukukunun tarihsel süreci içinde, zenginfakir, amir-me'mur gibi sosyal statü farklılıkları yanında inanç ayrılıkları da ceza uygulamasında etkin rol oynamıştır. Aynı suça, inanç, ekonomik ya da sosyal statü gereği, farklı ağırlıkta cezalar uygulanmıştır . 1 Örneğin Avrupa'da özellikle Fransa' da asilleri yargılamak için, Orta ve Yeni Çağlarda ayrı mahkemeler vardı. Bu mahkemelere "Üstün Mahkeme" ismi verilirdi. 2 Yine İngiliz hukuk sisteminde de adalete ve eşit­ liğe uygun olmayacak nitelikte bir takım hükümler bulunmaktadır. Bu sistemde krallar, malıkernelerin kaEşitlik zal yetkisi dışında bırakılmıştır. 3 Günümüz ceza hukukunda, XVIII. yüzyıla kadar gerek verilen cezalar, gerekse cezaların infazı konularında, eşitlik ilkesine uyulduğunu ifade edebilmemiz güçtür. Ancak Fransız devriminden sonra bu durum nisbeten düzeltilmiş ve eşitlik esasına yönelinmiş olmakla birlikte devlet başkanları, milletvekilleri, diplomatlar, askeri şahıslar gibi bir takım mercl ve kişiler için kanunlarda ayrıcalıklar günümüzde halen geçerliliğini korumaktadır.4 Bu sebeple günümüz ceza hukUkunda halen mutlak eşitliğin sağlandığını söyleyebilmemiz güçtür. İslam ceza hukukunda ise, mutlak eşitlik ilkesi esastır. Aşağıda da belirteceğimiz üzere İslam, eşitlik ilkesini daha başlangıçtan i 'tibaren getirmiş ve uygulamıştır. Fertler, cemaatler, cinsler, renkler, idare edilenler ve idare edenler arasında hiç bir fark gözetmemiştir. Peygamber (s.a.v.) bir çok uygulamasında yargı alanında insanlar arasında farklı bir statünün bulunmadığına işaret etmiştir. 5 Sonraki dönemlerde bazı .Bkz. Üdeh, Abdülkadir, et-Teşrfu'l­ Cinaiyyü'l-ıstamf, Beyıut ty., I, 310. ".Armağan, Servet, İslam Hukukunda Temel Hak ve Hürriyet/er, Ankara 1987, s. 24. 1 -196- j.Atar, Fahrettin, İslam Adiiye Teşkilatı, Ankara ty., s. 51. 4 .Dönmezer, Sulhi-Erman, Sahir, Ceza Hukuku, İstanbul 1967, I, 261; Taner, Tahir, Ceza Hukuku, İstanbul 1949, s. 206; İçel, Kayıhan-Donay, Süheyl, Ceza Hukuku, İstanbul 1993, I, 130; Üdeh, a.g.e., I, 311; Avva, Ff Usuli'nNizami'l-Cinaiyyi'l-İslamf, Kahire 1983, s.68. ).Üdeh, I, 316; EbU Zehra, el-Ukube, Kahire, ty., s. 295; Aydın, M. Akif, " Anayasa", DİA; Bardakoğlu, Ali, "Ceza",DİA. İSLAM CEZA HUKUKUNDA EŞITLİK İLKESi VE DOKUNULMAZLIK kişisel ve keyfi uygulamalar, İslam hukUkunda benimsenen ve temel kabul edilen bu ilkenin yokluğuna delil teşkil etmez. 3-Dayandığı Deliller: İslam ceza hukukunda, kanun önünde herkesin eşitliği, diğer bir ifadeyle, cezaların genelliği esastır. Yukarı da da belirtildiği üzere, fertlerin sosyal statüleri, renk ve milliyetleri, Şari' (Kanun Koyucu) tarafından konulan hükümler karşısında ayrıcalık sebebi olamaz. Bu prensip gereği, İslam ceza hukUkunda hiç bir şahıs ya da zümreye, dokunulmazlık veya ayrıcalık hakkı tanınmamıştır. İslam dini başlangıçtan i 'tibaren bütün insanların eşit olduğunu, üstünlüğün ancak takvada bulunduğunu,1 takvanında adaleti sağla­ makla gerçekleştiğini 2 belirterek bütün kurumlarını adalet temeline oturtınayı hedeflemiştir. Hz. Peygamber ve Ashab devri bu çizgideki uygulama örnekleriyle doludur. 3 Örnek olması açısından nakledeceğimiz şu olay, İslam'da cezaların uygulamasında ayrıcalığın gözetilmediğinin en belirgin dell- lidir. Me kke' nin fethi esnasında, soylu bir kadın hırsızlık yapmış ve had cezasına mahkum olmuştu. Bu 1 kadının affedilmesi için yakınları, Peygamber (s.a.v.)'in sevdiği bir kişi olan Üsame b. Zeyd (ö.52/674)'i aracı kıldılar. Üsame, Hz. Peygamber ile konuştu ve şu cevabı aldı: "Üsame! Seni Allah' ın koymuş olduğu herhangi bir cezanın uygulanmaması için aracılık yapar gör• meyeyım. ll Rasillullah (s.a.v.) soma bir koyaparak şunları söyledi: "Şüphesiz sizden önceki milletierin mahvolmasının başlıca sebeplerinden birisi, içlerinden asil (soylu) bir kişi hırsızlık yaptığında onu(n cezasını) affetme/eri, zayıf birisi hırsızlık yaptığında ise, ona ceza uygulamalarıdır. Allah' a yemfn olsun ki, eğer hırsızlık yapan Muhammed' in kızı Fat ıma (ö .ll 163 2) dahi olsa, onun da elini keserdim. "4 Bilinen meşhur hadis kaynaklannda yer alınamakla birlikte, bazı eserlerde nakledilen ve de çok yaygın olan "İnsanlar bir tarağın dişleri gibi eşittir."5 hadisi ile Peygamber (s.a.v.), insanların eşitliğini en güzel şekilde dile getirmiştir. İslam'da insanların eşitliğini ifade eden başka hadisler de vardır. 6 Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, İslam ceza hukUkunda eşitlik, bir başka ifadeyle cezaların genelliği, temel prensiplerdendir. Cezaıanuşma .el-Hucurat, 49/13. ".el-Maide, 5/8. j.el-Hind1, Kenzü'l-Ummal, Beyrut 4 .Buhari, Hudud, ll; Ebu Davud, Hu1993, XII, 658; Kandehlev1, Hayatu'sdud, 4; Tirmizi, Hudud, 6; İbn Mace, Sahfibe, Dımeşk 1989, II, 93; Beyih1, Hudud, 6; Darim1, Hudfid, 5. M. Hamid, ed-Devletü'l-Kanuniyye, '.el-Hind1, Kenzü'l-Ummal, IX, 38; AcBağdat 1979, s. 217; Vehbe, T. Ali, lfin1, Keşfu'l-Hafa, Beyrut 1352, II, 326. el-Islam Şerfatü'l-Hayye, Riyad 1981, ".Hadisler için bkz. Buhar!, Enbiya, 14s. 54; Musa, Muhammed Yusuf, Niza19, Menakıb, 1; Müslim, Fedail, 168; mu'l-Hukm fi'l-İslam, Kahire 1962, s. Müsned, V, 411. 138; Aı·mağan, Servet, a.g.e., s. 25 vd. -197- KUR' AN MESAll İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, OCAK, ŞUBAT, MART 99, Sayı: 13, 14, 15 rın uygulanmasında suç faillerinin sosyal statü, milliyet, ırk-renk vb. durumları, ayrıcalık sebebi değildir. Hukuk önünde herkes eşittir. Hiç bir kimsenin, işlediği suçlara karşılık dokunulmazlığı veya başkalarına karşı ayrıcalığı söz konusu deği­ ldir.1 4-Uygulamaya Etki Eden Bazı Statü Farklılıkları: İslam ceza hukukunda eşitlik ilkesi esas kabUl edilmekle birlikte, uygulamada kişilerin inançları veya statüleri gereği cezalarda bazı farklılıklar söz konusu olabilmektedir. 2 Zımm1, müste'men3 ve köle statüsündeki kişilere işlemiş oldukları suçlar karşılığında uygulanan cezalar, diğer statüdeki kişilere uygulanan cezalardan bazı noktalarda ayrılmaktadır. Ebu Hanife ve İmam Muhammed'e göre, müste'men statüsündeki '.Bkz. Üdeh, a.g.e., I, 315; Ebu Zehra, el"Ukube, s. 295; Şerif, AbdüsseHim, el"Mebli.dfu' ş"Şer'iyye, Beyrut 1986, s. 354; Avva, a.g.e., s. 68. ~.İsHim hukuk terimi olarak zımm1; kendilerine verilen mal, can ve ırz güvenliğine karşı, İsHim dmihe ıman etmemekle birlikte, devletin hukuk düzenine bağlı kalmayı kabullenmiş, sürekli ikamet hakkına sahip gayri müslim vatandaşıara denir. Bkz. İbn Kayyım, Alıkamu Ehli'z-Zimme, II, 475; Zeydfuı, Abdülkerim, Ahkamu' z" Zımmiyyfn, Bağdat 1963, s.22. j.Müste'men; geçici bir süre İslam ülkesine girme ve orada güven içinde kalma izni (eman) verilmiş yabancı gayri müslime denir. Bkz. Bilmen, ö. Nasuhi, Hukukı İslamiyye Kamusu, İstanbul1985, III, 432; Karaman, İslam Hukuku, İstanbul 1987, III, 243. had cezaları uygulanmaz. Müste'menler ülkede bulundukları süre içinde, sadece kişisel haklada ilgili işlemiş oldukları suçlar karşı­ lığında cezalandırılırlar. Buna karşı­ lık, müste'menlere karşı işlenen suçların cezalarında da farklılık vardır. Örneğin müste'menin kasden öldürülmesi durumunda, suçluya kısas değil diyet cezası uygulanır. Müste'menin malını çalan kimseye hır­ 4 sızlık cezası uygulanmaz. Çoğun­ luğa göre ise, İslam ceza hukuku hükümleri, şahıslara hiç bir statü farkı gözetilmeksizin uygulanır. Müste'men de İslam ceza hukuku hükümlerine uymakla yükümlüdür. Had, kısas veya diyeti gerektiren bir suç işlemesi durumunda, İslam ceza hukukuna göre yargılanır ve gerekli ceza uygulanır. 5 Zimınllere ise, içki içme cezası dışındaki bütün cezaların bazı farklılıklar dışında uygulanacağı konusunda İslam hukukçuları arasında -198- kişilere görüş birliği vardır. 4 6 .Mevsıl1, el"İhtiyar, İstanbul 1951, IV, 95; Serahsl, el"Mebsut, Beyrut 1978, IX, 55; Bilmen, Hukukı İslamiyye Kamusu, III, 439; Üdeh, a.g.e., I, 280; Karaman, Hayreddin, a.g.e., III, 323; Özel, Ahmet, İslam Hukukunda İlke Kavramı, İstanbull984, s. 227. ,.İ. Malik, el"Müdevvenetü' l"Kübra, Bağdat 1970, VI, 291; ŞITazi, el-Mühezzeb, yy., ty., II, 256; İbn Kudame, el"Muğnf, Beyrut, ty., X, 439; Nevev1, Ravzatu't"Talibfn, Beyrut 1992, VII, 514; Zuhayll, Vehbe,Asaru'l-Harbfi'lFıkhi'l-İslamf, Dımeşk, 1992, s. 191; EbU Zehra, a.g.e., s. 312. ".Serahsi, a.g.e., IX, 57; İ. Malik, a.g.e., VI, 291; Şrrazi, a.g.e., II, 256; İbn Kudiime, a.g.e., X, 439; Nevevl, a.g.e., İSLAM CEZA HUKUKUNDA EŞİTLİK İLKESi VE DOKUNULMAZLIK İslam ceza hukukunda kölelere prensip gereği bazı suçlarda hür kişilere uygulanan cezalardan daha hafif cezalar uygulanmaktadır. Örneğin, kölenin zina suçu işlemesi durumunda, kendisine 100 değil 50 celde (sopa) vurulur. ı Belirtilen bu hususlarda eşit­ sizlik söz konusu değildir. Burada uygulamada, kişilerin bulunduğu statü farkının ceza verınede hesaba katılması, eşitlik gereğidir. Köle ile hür kişiyi eşit statüde değerlendirip aynı cezayı uygulamak, hukuk mantalitesi açısından isabetli değildir. Çünkü kölenin suç işle­ mesindeki etkenlerle hür şah~ın suç işlemesindeki etkenler farklıdır. Örneğin zina suçunda, hür kişiye daha ağır ceza verilmesi, onun ekonomik şartlar ve bulunduğu statü gereği evlilik imkanının bulunmasına bağlanabilir. Buna karşın kölenin cezasının hafif tutulmasına da, onun bu imkana çoğu defa sahip olmaması gerekçe gösterilebilir. B-Dokunulmazlık ve CezaJar: Günümüzde bazı merd ve kişi­ lere tanınan dokunulmazlık hakkı gereği kendilerine, genele uygulanan cezalar yerine başka yaptırım­ lar uygulanmakta veya ceza söz lardan sorumlu olmaları bakımından devlet başkanlarıyla, vatandaşlar arasında eşitlik ilkesini getirmiştir. İslam' da, dev Iet başkanlarının diğer vatandaşiara nisbetle bir ayrıcalığı söz konusu değildir. Herhangi bir suç işlemeleri durumunda, onlar da diğer fertler gibi cezalandırılırlar. Uygulanacak cezalar diğer fertlere tatbik edilen cezalada aynıdır. 3 Çünkü Rasfilullah (s.a.v.) sadece peygamber değil, aynı zamanda bir devlet başkanı idi. Kendisinin diğer insanlardan farklı bir ayrıcalığa sahip olduğunu hiç bir zaman iddia etme- VII, 514; Üdeh, I, 280; Zuhayll, a.g.e., s. 191; Ebu Zehra, a.g.e., s. 312. '.örnekler için bkz.Mevsıll, el-İhtiyar, IV, 85; İbnü '1-Hümam, Şerhu Fethi' lKadfr, Beyrut ty., V, 20; İbn Abid1n, Reddu' l-Muhtar, Beyrut 1994, VI, 17; Molla Hüsrev, Dureru' 1-Hukkam, İstanbul 1319, II, 63; İbn Kudame, X, 142; Makdis1, eş-Şerhu' l-Kebfr (Muğn1 ile) X, 170; Şev kani, Neylü' l-Evtar, Beyrut, ty., VII, 136. ".Dönmezer-Erman, a.g.e., I, 261; Taner, Ceza Hukuku, s. 206; Önder, Ceza Hukuku, İstanbul 1992, s.101; İçel­ Donay, Ceza Hukuku, İstanbul 1993, I, 130; Udeh, a.g.e., I, 311. 5 .Hamidullah, İslam' da Devlet İdaresi, (tre. Kemal Kuşçu), Ankara, ty., s.219; Akgündüz, Ahmet, İslam Anayasası, İstanbul 1989, s. 29; Üdeh, I, 317; Ebu Zehra, el-Ukfibe, s.328; Aydın, M. Akif, "Anayasa", DİA. konusu edilmemektedir. Çok sınırlı suçlar dışında, dokunulmazlık hakkına sahip kişilere, işledikleri suçlara karşılık ceza uygulanmamaktadır. 2 . Bu noktada günümüz ceza hukukunda, devlet başkanlarına (cumhurbaşkanı), milletvekilierine ve diplomatlara dokunulmazlık hakkı tanınmıştır. Belirttiğimiz bu kişi ve mercilere, İslam ceza hukukunda da dokunulmazlık hakkının tanınıp taummadığı konusuna temas edeceğiz. 1-Devlet Başkanının Dokunulmazlığı: a-İslam Devlet Başkanı: İslam hukUku, haklarında kanunların uygulanması -199- ve işlenen suç- KUR' AN MESAJI iLMI ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, OCAK, ŞUBAT, MART 99, Sayı: 13, 14, 15 durumu getirdiği "Ey Muhammed! Sen, insanlara şöyle de: "Ben de sizin gibi ancak bir beşerim (insa1 ''bh ana "' lnım) ... " ve " ... D e k.ı: F esu lah! Ben, peygamber olan insandan başka bir şey miyim? "2 ifadeleriyle belirtilmiştir. Sadece Kur'an-ı Kerim değil, onun uygulamaları da İsl­ am'da devlet başkanlarının ayrı bir statüye tabi olmadığına delil teşkil etmektedir. Bir defasında Rası1lullah'ın heybeti karşısında heyacanlanan bir bedeviye, ''Telaş/anma! Ben kral değilim, yalnızca kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum." 3 sözü, devlet başkanlarının halka karşı bir ayrıcalıklarının olmadığının ifadesidir. B.u hususa işaret etmesi bakımından şu hadisi de nakletmeyi uygun buluyoruz: Hz. Peygamber ölüm döşeğinde iken, Hz. Ali (ö.40/661) ile Fazıl b. Abbas (ö.l3/634 )'ın yardımları ve destekleriyle minbere çıkarak oturmuş ve "Ey insanlar! Kimin sırtına haksız olarak vurduysam, gelsin, işte sırtım. Her kimin namus ve şerefine dil uzattıysam, işte benim namus ve şerefim, gelsin ondan intiktimını a"'lsın. H er kimin malından bir şey aldıysam, işte malım burada gelip malını ve hakkını alsın. Ben ona düşmanlık ederim diye asla düşünmesin. Düşmanlık ve kin tutmak asla benim işim değildir. İyi bilmelisiniz ki, en sevdiğim kişi, bendeki hakkını alan yahut benimle he- lalleşen, böylece Rabbime gönül rahatlığıyla kavuşmamı temin etmiş miştir. Onun bu Yüce Kur'an'ın, olanınızdır." 4 buyurmuş, sonra minherden inip öğle namazını kıl­ mış, daha sonra yine minbere dönerek aynı sözleri tekrar etmiştir. 5 Rasfilullah (s.a.v.)'ın hayatında devlet başkanı ile diğer sade vatandaş arasında ayrıcalığın olmadığına delil olarak arzedilebilecek bol miktarda örnekler vardır. 6 Hz. Peygamber' den sonra devlet başkanlığına geçen raşid halifeler de aynı yolu takip etmişler ve kendileriyle halk arasında hiç bir statü far- kı gözetmemişlerdir. 7 Bekir'in, devlet baş­ geçtikten sonra söylediği sözler halk ile devlet başkanı arasında bir ayrıcalığın olmadığına güzel bir örnek teşkil etmektedir. Ebı1 Bekir minbere çıkarak şöyle bir koHz. Ebı1 kanlığına nuşma yaptı: "Ey insanlar! Sizlerin en hayırlınız olmadığım halde, başınıza geçmiş bulunuyorum. Görevimi hak- 1.el-Kehf, 18/110. L.el-İsra, 17/93. j.İbn Mace, Et' ıme, 30. -200- kıyla dımcı 4 yerine getirirsem, bana yarolun. Yanılırsam bana doğru .Müslim, Birr, 90,94; Dariml, Rikak, 52; Müsned, Il, 317,390,449. '.ibnü'l-Esir, el-Kami'l-fi't-Tarih, Beyrut 1979, II, 319; Hamidullah, İslam Peygamberi, (tre. Salih Tuğ), İstanbul 1990, II, 1097. ".Bkz. Kandehlevi, Hayatu' s-Sahfibe, II, 89; Hamidullah, İslam 'da Devlet İdaresi, s.219; Kasım!, Zafrr, Nizamu' 1Hukm, Beyrut 1974, s. 84. 1 .Bkz.el-Hindi, Kenzü' 1-Ummal, XII, 658; Kandehlevi, Hayatü' s-Sahfibe, II, 97; Üdeh, a.g.e., I, 318; Hamidullah, İslam 'da Devlet İdaresi, s. 224. İSLAM CEZA HUKUKUNDA EŞITLİK İLKESi VE DOKUNULMAZLIK yolu gösterin ... "1 Konuşmasının sonunda Hz. Ebu Bekir kendisini seçen halkın onu görevden alınaya hakkı bulunduğu­ nu belirterek şöyle diyordu: " ...Allah ve Resulüne itaat ettiğim müddetçe siz de bana itaat ediniz. Ben Allah ve Peygamber' e isyan edersem, sizin bana itaat etmeniz gerekmez."2 Bu konuşmada halkın iradesine ne derece önem verildiğini de görmekteyiz. ilke ve halk adına doğru yapıldığında, devlet başka­ nının desteklenmesi, aksi durumda ise, devlet başkanı da olsa gerekli tepkinin gösterilmesi. Sadece teorik olarak değil uygulamada da halkın irade ve istemlerinin göz önünde bulundurulması açısından da Hz. Ebu Bekir'in yaptığı konuşma önem arzetmektedir. Toplum bireylerinin kanun önünde eşitliğine ve devlet başkanı da olsa işlediği suçtan dolayı hiç bir kimsenin dokunulmazlığının bulunmadığına ışık tutacak nitelikte tipik bir örnek olması açısından, Hz. Ömer'in aşağıdaki uygulamasını da 3 aktarmayı uygun buluyoruz: Halifeliği döneniinde Hz. Ömer'le Übeyy b. Ka'b arasında arazi mülkiyeti yüzünden bir anlaşmazlık çıktı. Ömer, Übeyy'e: "Aramızdaki .Hasan, İ. Hasan, istam Tarihi (tre. Heyet), İstanbul 1985, I, 268; Kandehlevl, a.g.e., IT, 12. L.Hasan, İ. Hasan, a.g.e., I, 268; Kandehlevı, a.g.e., II, 12. j.Benzeri örnekler için bkz. el-Hindi, Kenzü'l-Ummaı, XII, 660; Kandehlevi, a.g.e., III, 93. 1 bu mes'elenin çözümü için bir hakem seçelim." dedi. Bunun üzerine Zeyd b. Sabit'in hakem olması konusunda her ikisi de anlaşma sağladı. Zeyd' in evine giderek, aramızdaki mes 'elenin çözümü için sana geldik dediler. Davalar onun evinde hükme bağlanrrdı. Her ikisi de içeri girdiklerinde Zeyd, Hz. Ömer'in altına minder sererek yanına oturtmak istedi. Bunun üzerine Hz. Ömer, Zeyd' e, " İşte bu davranışın, vereceğİn hükümde ilk adaletsizliktir. Ben hasmımla (davacımla) beraber oturacağım." dedi. Her ikisi de Zeyd'in karşısında oturdular ve Übeyy iddiasını ileri sürdü, Hz. Ömer de onun bu iddiasını kabul etmedi. Zeyd, Übeyy b. Ka'b'a dönerek, "Halifeyi yeminden muaf tut. Halifenin dışında hiç bir kimse için böyle bir tekiifte bulunmam." dedi. Buna rağmen Ömer (r.a) yemin etti. Sonra da yeminle, "Ömer'le herhangi bir müslümana eşit şekilde muamele yapmadıkça, Zeyd' e dava götürülmemelidir." dedi. 4 Bu örnek, İslam' da, devlet baş­ kanı ile halktan birinin yargı önünde eşit olduğuna ve devlet başkanı da olsa hiç bir kimsenin işlemiş olduğu suçtan dolayı dokunulmazlık hakkının bulunmadığına işaret eder niteliktedir. Yine Hz. Ömer'in devlet baş­ kanlığı sırasında Mısır valisi olan Amr b. As 'ın oğlunun haksız yere halktan birini kırbaçlaması üzerine onu kırbaçiatması da bu konuda gü- -201- •.Kasanı, dehlevı:, Bedaiu'-Sanlii', VII, 9; Kana.g.e., II, 93. KUR' AN MESAll İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, OCAK, ŞUBAT, MART 99, Sayı: 13, 14, 15 zel bir uygulama örneğidir. 1 Bu ve benzeri örnekleri çoğalt­ mak mümkündür. Ancak biz, İslam hukukuna göre hiç bir kimsenin hukuktan üstün olmadığını ve kanun önünde, toplum bireylerinin ister yönetici olsun ister sıradan bir vatandaş, herkesin eşit olduğunu yinelernek istiyoruz. Hukuk devleti olmanın vazgeçilmez unsuru da bu olsa gerek. İslam hukukçuları, devletin yönetim birimlerinde görev alan, vall, idare aınirleri, ordu komutanları vb. şahıslar hakkında mutlak eşitlik ilkesinin geçerliliği konusunda gö2 rüş birliği etınişlerdir. Ancak devletin en üst düzey yetkilisi konumunda olan devlet başkanına cezaların infaz edilmesi konusunda farklı görüşler ileri sürülınüştür. Şunu öncelikle belirtelim ki, bu görüş ayrılığı sadece infaz noktasındadır. İslam hukukunda yasaklanan bütün fiiller, statüsü ne olursa olsun, devlet baş­ kanı da dahil, herkesi kapsamaktadır. B u yasakları çiğneyen kim olursa olsun, Allah katında sorumludur. Belirttiğimiz bu hususta İslam hukukçuları arasında görüş birliği vardır.3 Ancak Hanefi mezhebine göre, devlet yönetiminin en üst biriıninde yer alan ve kendisinden daha 1 .e1-Hindi, Kenzü'l-Ummal, XII, 660; Kandeh1evi, a.g.e., II, 97. ".ibn Abidin, Reddü' l-Muhtar. VI, 46; Timurtaşi, Tenvfr (Reddü'1-Muhtar'1a),VI, 46; Üdeh, et-Teşrfu' l-Cin!if, I, 320; Ebu Zehra, e1-Ukfibe, s. 296; a. mlf., el-Cerfme, s.334. j.Üdeh, et-Teşrfu' l-Cin!if, I, 321; EbU Zehra, el-Ukube, s. 297. üst düzey yetkili bulunmayan devlet zina, içki, kazf gibi had cezalarını gerektiren suçları işle­ diğinde, kendisine ceza uygulanmaz. Fakat kişisel haklada ilgili bir suç işlediğinde, bu fiilierinden sorumludur. Buna göre, devlet başkanı, kısas ve diyet cezalarını gerektiren herhangi bir suç işlediğinde kendisine, İslam ceza hukUkunda belirtilen cezalar uygulanır. 4 Hanefller, devlet başkanına had cezalarının uygulanmamasını şu gerekçelere dayandırınaktadırlar: Had cezaları kamu maslahatı gereği uygulanmaktadır. Bu cezaları infazda yetkili kişi ise, devlet başkanının bizzat kendisidir. Had cezasını devlet başkanının bizzat kendisine infaz imkanı yoktur. Devlet başkanına cezayı infaz edecek daha üst düzeyde yetkili birisi de bulunmadığından, infaz imkanı ortadan kalkmaktadır. Uygulamanın imkansız olduğu durumlarda ise, infaz sorumluluğu da düşmektedir. Kişisel haklarla ilgili suçlar karşılığında uygulanan kısas, diyet ve tazıninat cezalarında ise, durum had cezalarından farklıdır. Çünkü bu nitelikteki cezalarda, uygulama ve infaz hakkı, özü itibariyle devlet başkanına değil, ınağdur ve mirasçılarına aittir. Bu suçlar karşılığında uygulanan cezalarda devlet başkanı, cezayı infaz -202- başkanı, •.Merginani, el-Hidaye (Fethu'1-Kadir'1e), V, 55; İbnü'1-Hümam, a.g.e., V, 55; Molla Hüsrev, Düreru' l-Hukkam, II, 67; İbn Abidin, VI, 46; el-Fetava' lHindiyye, Beyrut 1986, II, 151; İbn Nüceym, Bahru'r-Raik, Beyrut, ty., V, 20; Üdeh, a.g.e., I, 320. İSLAM CEZA HUKUKUNDA EŞITLİK İLKESi VE DOKUNULMAZLIK ederken, hak sahibi kişiler adına hareket etmektedir. ı Hanefilerin bu görüşüne karşın, çoğunluğu temsil etmekte olan Şafi'i, Maliki ve Hanbeli mezhebierine göre ise, diğer fertlere uygulanan had ve cinayet cezaları hiç bir ayırım gözetilmeksizin devlet başkanına da tatoık edilir. Suçun kişi ya da kainu hakkı ile ilgili olması belirtilen bu hükmü değiştirmez. 2 Bu mezhebierin görüşlerinin gerekçelerini de şu şekilde özetleyebiliriz: Hukuki hükümler geneldir. Devlet başkanı da dahil olmak üzere bütün suçlar, herkese yasaktır ve karşılığında ceza uygulanır. Cezaların genel olduğuna, Peygamber (s.a.v.)'in, yukarıda naklettiğimiz söz ve davranışları dellldir. Ayrıca bu mezhebler, cezaların infaz yetkisinin sadece devlet başkanına ait olmadığını, onun yetki vereceği kişilerin de infaz hakkı olduğunu ifade etmişlerdir. B~na göre devlet başkanı herhangi bir suç işler ve kendisine ceza verilirse, infaza yetkili kılınan diğer şahıslar bu cezayı infaz ederler. 3 İslam hukukçu1.Merglnan1, a.g.e., V, 55; ıbnü'l-Hü­ mam, V, 55; Babertl, el-ınaye (Fethu'lKadir'le), V, 55; Haskefi, ed-Dunü'lMuhtar (Reddü'l-Muhtar'la), VI, 46; İbn Abidln, a.g.e., VI, 46. L.Buhutl, Keşşô.fu' l-Kınfi', Beyrut 1982, V, 603; Makdisl, eş-Şerhu' l-Kebfr, IX, 342,343, 382; Üdeh, a.g.e., I, 322; Ebu Zehra, el-Ukube, s. 298; a.mlf., elCerfme, s. 331. j.İ. Şafii, el-Ümm, Beyrut 1973, VI, 36; İ. Malik, el-Müdevvene, VI, 256; Şi'razl, a.g.e., 11,189; Makdisl, a.g.e., IX, 342, 343, 382; Üdeh, a.g.e., I, 323; EbU larının dev Iet başkanına cezaların uygulanması konusundaki görüşleri genel olarak yukarıda belirttiğimiz şekildedir. Kanaatimize göre çoğunluğun temsil ettiği görüş, gerek deliller gerekse hukuk mantaHtesi açısından daha isabetlidir. Şunu belirtelim ki, Hanefi mezhebinin devlet başkanına had cezalarının uygulanmaması konusundaki görüşünün dayandığı herhangi bir nass (ayet-hadis) söz konusu değildir. Ayrıca bu görüşü destekler nitelikte, ne Peygamber (s.a. V.)' e, ne de ra ş id hallfelere nisbet edilen herhangi bir uygulama örneği de mevcut değildir. Şu bir gerçek ki, hükümlerin hiç bir ayırım yapılmaksızın herkese eşit şekilde uygulanması, hukukta eşitlik ilkesinin gereği ve doğal sonucudur. Dev Iet başkanına had cezalarının inffizında ortaya konan gerekçeler, günümüz devlet yapılanması ve anlayışı açısından da geçerliliğini kaybetmiş durumdadır. Bu yönüyle de devlet başkanına getirilen ayrı­ calık isabetli değildir. Devlet baş­ kanı, devletin hukuk düzenine, yönettiği kişilerden daha fazla bağlı kalma gereğini duymalıdır. Eğer ona belirtilen suçlarda -ki bunlar kamusal hakkın ihlal edildiği suçlardır­ ceza infaz edilmezse, o zaman bir takım kötü kullanımlar kaçınılmaz­ dır. Günümüzde devletlerde yargı, yürütme ve yasama erkleri artık tek kişinin elinde değildir. Çağımızda, kuvvetler ayrılığı günümüz dev- -203- Zehra, el-Cerfme, s. 331. KUR' AN MESATI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, OCAK, ŞUBAT, MART 99, Sayı: 13, 14, 15 bancı devlet başkanı harbf statüsünde değerlendirildiğinde, hukuki durumu, daha önce temas ettiğimiz harbllerle aynı prosedüre tabidir. Başka bir İslam ülkesinin devlet baş­ kanının diğer bir İslam ülkesindeki durumu ise, yukanda incelediğimiz devlet başkanının kendi ülkesindeki durumuyla aynı hükümleri içerir. 2-Yasama (Milletvekili) Do- letleri için vazgeçilmez hiUe gelmiştir. Dolayısıyle devlet başkanı, işlediği bütün suçlardan hiç bir ayrım yapılmaksızın sorumlu tutulmalıdır. İslam'ın genel rı1hu ve anlayışı bunu gerektirmektedir. Bize göre nisbi değil, mutlak eşitlik esas alınmalıdır. Nisbi eşitlik adalet ilkesini zedeler. Hz. Peygamber ve kendisinden sonraki raşid halifelerinin uygulamaları, çoğunluğun görüşünü destekler niteliktedir. b- Yabancı Ülke Devlet Baş­ da ifade edildiği gibi, İslam hukUku hiç bir kişi veya gruba kanları: dokunulmazlık hakkı tanımamıştır. İslam ülkesinde bulunan yabancı ülke devlet başkanının ceza hukuku açısından durumunu belirlemek için ülkedeki statüsünün tesbiti gerekmektedir. Buna göre, yabancı devlet başkanı, İslam ülkesinde müste'men statüsünde değer­ lendirilirse, Ebu Hanife, İmam Muhammed ve İmam Şafi'i'den nakledilen bir görüşe göre, kendisine had cezaları uygulanmaz. Ancak ülkede bulunduğu süre içinde kişisel haklada ilgili suçlarda, İslam ceza hukuku hükümleriyle yükümlü tutulur.1 İslam hukukçulannın çoğun­ luğuna göre ise, bu statüdeki devlet bütün cezalar ayırım yapılmaksızın uygulanır. Zira müste'men İslam ülkesinde bulunduğu süre içinde İslam hukuku hükümlerine uymakla yükümlüdür. 2 Yabaşkanına 1.Serahs1, el-Mebsut, IX, 55; Mevsıll, el-İhtiyar, IV, 95; Bilmen, a.g.e., III, 439; Üdeh, a.g.e., I, 280; Karaman, a.g.e., III, 323; Özel, İslam Hukukunda İlke, s. 227. ".i. Malik, el-Müdevvene, VI, 255; Şira- kunulmazlığı: Yukarıda İşlenen suçun faili veya mağduru kim olursa olsun, gerekli diğer şartların da bulunmasıyla, hukukun belirlediği ceza uygulanır. Ceza prosedürü kişi veya mağdura göre fleksibiliteye (esnekliğe) sahip değildir. Hak ve suç kavramları, kişilere bağlı değildir. Yine hak sahibinin sosyal ya da ekonomik statüsü, hakkının teslimine engel teşkil etmez. İslam hukuku, yasama organı üyelerine, meclis içinde veya dışında işlemiş olduklan suçlarda dokunulmazlığa, diğer bir deyişle genel hukuktan ayrıcalıklı bir hukuka sahip olma hakkını tanımamaktadır. Meclis üyeleri de diğer fertlerle, hukuk önünde eşit haklara sahiptirler. Fertlerin işlemeleri durumunda suç kabul edilen fıil ve eylemler, onlar tarafından işlendiğinde de suç olarak nitelendirilir. Zrra İslam hukuku, hangi statüde olursa olsun hiç bir kimseye, suç işleme izni ver- -204- zi, el-Mühezzeb, II, 256; İbn Kudame, X, 439; Nevevl, Ravzatu't-Talibfn, VII, 514; Zuhayli,Asaru' l-Harb, s.191; Ebu Zehra, a.g.e., s. 312. L İSLAM CEZA HUKUKUNDA EŞİTLİK İLKESi VE DOKUNULMAZLIK mez. 1 .. 4 t ur. Günümüz ceza hukukunda yasama organı üyelerine, diğer fertlere nispetle bazı konularda ayrıcalık tanınmıştır.2 Ülkenin meclis içi hukuku ile meclis dışı hukUku, adeta farklı iki hukuk görünümü arzetmektedir. T.C. Anayasasının 83'üncü maddesinin 1'inci fıkrasında: ''T.B.M.M. üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, M eclis' te ileri sürdük/eri düşüncelerden o oturumdaki Başkanlık Dfvanının teklifi üzerine, Meclisce başka bir karar alınma­ dıkça bunları M eclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar." ifadesiyle yasama Diplomatlar günümüzde bir ülkede, başka bir ülke adına faaliyet gösteren elçiler, konsoloslar, savunma organizasyonları gereği, ülkede bulunan askerler vb. kimselerdir. Devletler arasındaki bu çeşit görevliler ve diplomasi faaliyetleri, tarihin eski devirlerinden günümüze kadar süregelen bir gelenektir.5 Hz. Peygamber de, diplomatik ilişkilere önem vermiş ve bu noktada bir çok uygulama örneği bırak­ mıştır.6 Bizi diplomatik ilişkilerin tarihsel gelişiminden ziyade diplomasi dokunulmazlığı ilgilendirmektedir. Bu nedenle günümüzde birçok devletçe tanınan diplomasi dokunulmazlığını ve diplomatik temsilcilerin durumunu, İslam ceza hukuku açısından ele alacağız. İslam ceza hukukuna göre diplomatların dokunulmazlığı söz konusu değildir. Diplomatlar müste'men statüsünde değerlendirilir ve İs­ lam hukukçulannın çoğunluğuna göre, işlemiş oldukları bütün suçlarda İslam ceza hukuku hükümleri uy- dokunulmazlığı düzenlenmiştir. 3-Diplomasi (Diplomatlık) Dokunulmazlığı: Kendi ülkeleri dışında görev yapan ve diplomat sıfatını taşıyan kişilerin, bu görevlerini yerine getirmeleri sırasında işledikleri suç nedeniyle görevli olarak bulundukları ülkede yargılanmaması, diplomatik dokunulmazlığın temelini oluştur­ maktadır.3 Günümüz devletler hukukunda, diplomatik dokunulmazlık kabUl edilmiş ve buna "diplomatlık sorumsuzluğu" denilmiştir. Bu dokunulmazlığın hukuklliği konusunda değişik gerekçeler ileri sürülmüş- 4.Bkz. Dönmezer-Erman, a.g.e., I, 283; Önder, a.g.e., s. 108; İçel-Donay, a.g.e., I, 150. 0 .Bkz. Hamidullah, İslfinı Peygamberi, II, 1015; a.mlf., İslanıda Devlet İdaresi, s. 235; İpşirli, Mehmet, "Elçi", DİA; Gan1m1, M. Talat, Kanunu' s-Selam fi' i-İslam, İskenderiyye, ty., s. 573. ".Bkz. Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 1015; a.mlf., İslamda Devlet İdaresi. s. 235; Sönmez, Abidin, Rasulullah' ın Diplomatik Münasebetleri, s. 47; İpşirli, Mehmet, "Elçi", DİA; Hasan, İ. Hasan, İslam Tarihi, (tre. Heyet), İstanbul 1985, I, 209; Gan1m1, a.g.e., s. 573. ı. Üdeh, et- Teşrfu' l-Cinaiyyü' l-İslamf, I, 325. ".Dönmezer-Erman, a.g.e., I, 268; Önder, a.g.e., s. 103; Kayıhan-İçel, a.g.e., I, 138. ".Dönmezer-Erman, a.g.e., I, 283; Önder, a.g.e., s. 108; İçe1-Donay, a.g.e., I, 150. -205- -----~------------- KUR' AN MESAll İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, OCAK, ŞUBAT, MART 99, Sayı: 13, 14, 15 gulanır. Ebu Hanife ve İmam Mu- hammed' e göre ise, kendilerine had cezaları olarak ifade edilen kamusal hak gereği uygulanan cezalar tatbik edilmez. Ancak kişisel haklada ilgili suç ve ihlallerde bu statüdeki kişi­ lere, İslam ceza hukuku hükümleri uygulanır. 1 İslam ülkesinde başka bir İs­ lam ülkesi adına bulunan diplomatlar ise, müslüman olmaları nedeniyle, müste'men statüsünde değerlendiril­ mezler. Onlar, ülkedeki diğer müslümanlarla aynı statüde kabul edilerek, İslam ceza hukukunun bütün hükümleri ile so rumi u kabul edilirler. 2 Dokunulmazlıklar konusunda sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: İslam ceza hukukunda hiç bir kişi ya da kuruma ülkede hangi statüde bulunursa bulunsun dokunulmazlık hakkı tanınmamıştır. İslam hukukunun hükümleriyle, ister müslüman ister zımm1 olsun, ülke vatandaşla- rının hepsi yükümlüdür. Devletin en üst düzey yöneticisi ile, sıradan bir vatandaş kanun önünde eşittir. Kişinin sosyal statüsü bu eşitliğe asla etki etmez. İslam ülkesi vatandaşı olmadığı halde görevi gereği ya da geçici bir süre için ülkede ikamet izni verilen kişiler niteliği ne olursa olsun müste'men statüsünde değer­ lendirilir. İşiemiş oldukları suçlar kişisel hakları ilgilendiri yorsa ülkede yürürlükte olan ceza hükümlerinin uygulanacağı konusunda, İs­ lam hukukçuları arasında görüş birliği vardır. Kamusal hak geregi uygulanan suçlarda ise, kendilerine ceza uygulanıp uygulanmaması tartışmalıdır. Bu görüşlerin her ikisi de zamana. ve şartlara göre uygulama alanına sahiptir. Birini diğerine tercih, zaman zaman sıkıntılara yol açabilir. İslam ülkesinde işlenen suçların faili kim olursa olsun, gerekli uygulama şartlarının bulunmasıyla mutlaka ceza tatbik edilir. İşlenen hiç bir suçun cezasız kalmaması genel ilkedir. '.üdeh, a.g.e., I, 324. L.Üdeh, a.g.e., I, 324. -206-