KIZILAY BÖLGESİNİN MEKANSAL GELİŞİMİNİ KENTSEL AÇIK MEKANLAR ÜZERİNDEN OKUMAK Duygu ÖZDEN YÜKSEK LİSANSTEZİ MİMARLIK ANABİLİM DALI GAZİ ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ AĞUSTOS 2014 Duygu Özden tarafından hazırlanan “KIZILAY BÖLGESİNİN MEKANSAL GELİŞİMİNİ KENTSEL AÇIK MEKANLAR ÜZERİNDEN OKUMAK” adlı tez çalışması aşağıdaki jüri tarafından OY BİRLİĞİ ile Gazi Üniversitesi Mimarlık Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir. Danışman: Doç. Dr. Esin Boyacıoğlu Mimarlık Anabilim Dalı, Gazi Üniversitesi Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum. ...……… Başkan: Prof. Dr. Zeynep Uludağ Mimarlık AnabilimDalı, Gazi Üniversitesi Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum. ………… Üye:Doç. Dr. Hakan Sağlam Mimarlık AnabilimDalı, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum. TezSavunmaTarihi: ………… 12/08/2014 Jüri tarafından kabul edilen bu tezin Yüksek Lisans Tezi olması için gerekli şartları yerine getirdiğini onaylıyorum. ………………….……. Prof. Dr. Şeref SAĞIROĞLU Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü ETİK BEYAN Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tez Yazım Kurallarına uygun olarak hazırladığım bu tez çalışmasında; Tez içinde sunduğum verileri, bilgileri ve dokümanları akademik ve etik kurallar çerçevesinde elde ettiğimi, Tüm bilgi, belge, değerlendirme ve sonuçları bilimsel etik ve ahlak kurallarına uygun olarak sunduğumu, Tez çalışmasında yararlandığım eserlerin tümüne uygun atıfta bulunarak kaynak gösterdiğimi, Kullanılan verilerde herhangi bir değişiklik yapmadığımı, Bu tezde sunduğum çalışmanın özgün olduğunu, bildirir, aksi bir durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi beyan ederim. Duygu Özden 12.08.2014 iv KIZILAY BÖLGESİNİN MEKANSAL GELİŞİMİNİ KENTSEL AÇIK MEKANLAR ÜZERİNDEN OKUMAK (Yüksek Lisans Tezi) Duygu ÖZDEN GAZİ ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ Ağustos 2014 ÖZET Bu çalışma Ankara’da Cumhuriyet döneminde planlanan Yenişehir’in mekansal bağlamının günümüze gelinceye kadar üretilen, tüketilen ve yeniden üretilen anlamlarını deşifre etmektedir. Arsa ve imar siyaseti ve kapitalist sermayenin kent üzerindeki etkisi gibi nedenlerle yönetim erkinin strateji ve taktiklerinin gündelik yaşam pratiklerine etkisi ele alınmıştır. Yazılı kaynaklar, fotoğrafların ve haritaların analiz edilmesiyle, Cumhuriyet döneminden günümüze uzana tarihsel süreçte Yenişehir’de mekansal pratikler ve bunların mekanları dönüştürmesi makro ölçekte bulvar, düğüm noktaları ve yaya bölgeleri üzerinden okumalarla incelenmiştir. Mekansal pratiklerin geçirdiği dönüşümlere bağlı olarak üretilen, tüketilen ve yeniden üretilen kent mekanlarının, ‘‘mekan’’, ‘‘yer’’ ve ‘‘yok-yer’’e dönüşümü eleştirel bir yaklaşımla değerlendirilmiştir. BilimKodu AnahtarKelimeler SayfaAdedi Danışman : : : : 802 1.100 Mekan, yer, yok-yer, Ankara, Kızılay Bölgesi 124 Doç. Dr. Esin BOYACIOĞLU v READING KIZILAY DISTRICT’S SPATIAL DEVELOPMENT ON URBAN OPEN SPACES (M. Sc. Thesis) Duygu ÖZDEN GAZİ UNIVERSITY GRADUATE SCHOOL OF NATURAL AND APPLIED SCIENCES August 2014 ABSTRACT In this study, until today produced, consumed and regenerated meannings of Yenişehir’s spatial context which was planned in the Republic period in Ankara are decoded. Furthermore, this study discussed the strategies and tactics of management policies and their impacts on daily life practices in regard to zoning policies and capital effects on the city. By analizing the written resources, photographs and maps throughout history since the era of the Republic to extend present, spatial practices and being converted spaces by them have been analyzed by macro-scale readings on the boulevard, nodes and pedestrian zones. Depending on the transformation of spatial practices, produced, consumed and regenerated urban spaces transformation to ‘‘space’’, ‘‘place’’ and ‘‘non-place’’ was established with a critical approach. ScienceCode : 802 1.100 KeyWords : Space, place, non-place, Ankara, Kızılay District PageNumber : 124 Supervisor : Assoc.Prof. Dr. Esin BOYACIOĞLU vi TEŞEKKÜR Lisans ve Yükseklisans eğitimim boyunca değerli fikirleri ve katkılarıyla hoşgörüsünü eksik etmeden beni yönlendiren değerli tez danışmanım Sayın Doç. Dr. Esin Boyacıoğlu’na, tezime fikirleri ile katkı sağlayan Sayın jüri üyelerim Prof. Dr. Zeynep Uludağ ve Doç. Dr. Hakan Sağlam’a, çalışmama katkıda bulunan Sayın Doç. Dr. Neşe Gurallar Yeşilkaya’ya, güven ve anlayışları için Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü’ndeki değerli öğretim üyelerine, yardım ve destekleri için Harita Genel Komutanlığı personeline ve Ankara Büyükşehir Belediyesi personeline, arkadaşlarım Esma Gül Alp ve Emel Karakaya’ya, beni sonuna kadar destekleyen annem, babam ve yardımcı olan sevgili kardeşim Gül Melike Özden’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım. vii İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET ................................................................................................................ iv ABSTRACT ...................................................................................................... v TEŞEKKÜR ...................................................................................................... vi İÇİNDEKİLER ................................................................................................... vii ŞEKİLLERİN LİSTESİ ...................................................................................... x RESİMLERİNLİSTESİ ...................................................................................... xi 1. GİRİŞ ......................................................................................................... 1 2. MEKAN VE YER TARTIŞMASI ........................................................... 5 2.1. Yer – Yok-yer ve Mekan – Dönüşen Mekanların Kavramları ................. 6 2.2. Yok-yerlerin Oluşma Nedenleri ............................................................... 16 2.2.1. Bireysel otomobillerin artışı .......................................................... 16 2.2.2. Kentin bölünmesine neden olan kentsel canlandırma imar ve arsa kullanım siyaseti ................................................................... 19 2.2.3. Kamusal kent alanlarından özel ve kamusal kuruluşların sorumlu olması............................................................................. 22 3. KENTSEL MEKAN DENEYİMİ VE KENTSEL MEKANI OKUMAK ...................................................................................................... 25 3.1.Kentsel Mekan Deneyimi .......................................................................... 25 3.2.Kentsel Mekanı Okumak........................................................................... 28 3.2.1.Şekil-zemin teorisi ......................................................................... 29 3.2.2.Bağlantı teorisi .............................................................................. 31 3.2.3.Yer teorisi ...................................................................................... 32 4. KIZILAY BÖLGESİ’NİN KENTSEL AÇIK MEKANLARININ DEĞİŞİMİNİN ANALİZİ ........................................................................... 35 viii Sayfa 4.1.Ankara’nın Planlanması Aşamasında Genel Durum ............................... 35 4.2.Cumhuriyet sonrasında Ankara’da kentsel gelişme politikaları ............... 36 4.3.Kent Planları ve şekil-zemin ilişkileri ........................................................ 38 4.3.1. JansenPlanı ve şekil-zemin ilişkisi .............................................. 38 4.3.2. Yücel-UybadinPlanı ve şekil-zemin ilişkisi................................... 45 4.3.3. 80 sonrasından günümüze şekil-zemin ilişkileri ........................... 49 4.4.Kent Planları ve bağlantı ilişkileri.............................................................. 54 4.4.1.Lörcher Planı ve bağlantıilişkileri ................................................... 54 4.4.2.Jansen Planı ve bağlantıilişkileri ................................................... 55 4.4.3.Yücel-Uybadin Planı ve bağlantıilişkileri........................................ 60 4.4.4.80 sonrasından günümüze bağlantıilişkileri .................................. 63 4.5. Kent Planları ve yer teorisi ....................................................................... 72 4.5.1. Lörcher Planı ve yer teorisi .......................................................... 72 4.5.2. Jansen Planı ve yer teorisi ........................................................... 73 4.5.3. Yücel-Uybadin Planı ve yer teorisi ............................................... 81 4.5.4. 80 sonrasından günümüze yer teorisi .......................................... 86 5. SONUÇ ........................................................................................................................................ 97 KAYNAKLAR .................................................................................................... 103 EKLER.............................................................................................................. 111 EK-1. 1942 Yenişehir........................................................................................ 112 EK-2. 1952 Yenişehir........................................................................................ 113 EK-3. 1963 Yenişehir........................................................................................ 114 EK-4. 1978 Yenişehir........................................................................................ 115 EK-5. 1991 Yenişehir........................................................................................ 116 ix Sayfa EK-6. 2014 Yenişehir........................................................................................ 117 EK-7. 1925 Lörcher Yenişehir Planı ................................................................. 118 EK-8. 1932 Jansen Yenişehir Planı .................................................................. 119 EK-9. 1986 Yalçın-Beate Oğuz’un Kızılay Çevre Düzeni ve Yaya Bölgeleri Projesi ................................................................................................... 120 EK-10. 1987 Turgay Ateş’in Sakarya, Selanik, Tuna, Bayındır, İnkılap Sokakları Yaya Bölgesi İmar Klavuz Planı ............................................ 121 EK-11. 1987 Turgay Ateş’in Sakarya Yaya Bölgesi Selanik Caddesi tasarımı . 121 EK-12. 1984 Sezar Aygen Güvenpark Restorasyon Projesi ............................. 122 EK-13. 1997 Selami Sözer Güvenpark Restorasyon Projesi ............................ 122 EK-14. 2010 Hilmi Güner Güvenpark Yer altı Dolmuş Durakları ve Çevre Düzenleme Projesi ............................................................................... 123 ÖZGEÇMİŞ .......................................................................................................... 124 x ŞEKİLLERİNLİSTESİ Şekil Sayfa Şekil 1.1. Çalışma alanı sınırları ....................................................................... 3 Şekil 4.1. Jansen planı şekil-zemin ilişkileri ...................................................... 41 Şekil 4.2. 1942 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri ........................................... 43 Şekil 4.3. 1952 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri ........................................... 46 Şekil 4.4. 1978 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri ........................................... 47 Şekil 4.5. 1991 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri ........................................... 51 Şekil 4.6. 2014 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri ........................................... 52 Şekil 4.7.Lörcher Planı bağlantı ilişkileri ........................................................... 54 Şekil 4.8.Jansen Planı bağlantı ilişkileri ............................................................ 56 Şekil 5.1. 1942 şekil-zemin ilişkileri .................................................................. 114 Şekil 5.2. 2014 şekil-zemin ilişkileri .................................................................. 114 xi RESİMLERİNLİSTESİ Resim Sayfa Resim2.1.Fransa 1780 ..................................................................................... 12 Resim2.2.Fransa 1789 Mülkiyet İlişkileri .......................................................... 12 Resim3.1. Kentsel mekan teorileri diyagramı ..................................................... 28 Resim 4.9. 1942 hava fotoğrafı Atatürk Bulvarı ve refüj ................................... 57 Resim 4.10. 1952 hava fotoğrafı Atatürk Bulvarı ve refüj .................................. 57 Resim 4.11. 1952 hava fotoğrafı Atatürk Bulvarı ve refüj ................................. 59 Resim 4.12. 1963 hava fotoğrafı Atatürk Bulvarı ve refüj .................................. 59 Resim 4.13. 1952 hava fotoğrafı Kızılay Meydanı ............................................ 60 Resim 4.14. 1963 hava fotoğrafı Kızılay Meydanı ............................................. 60 Resim 4.15. 1952 hava fotoğrafı Zafer Meydanı .............................................. 60 Resim 4.16. 1963 hava fotoğrafı Zafer Meydanı .............................................. 60 Resim 4.17. 1978 hava fotoğrafı Sıhhiye Meydanı ............................................ 63 Resim 4.18. 1991 hava fotoğrafı Sıhhiye Meydanı ve Abdi İpekçi Parkı .......... 64 Resim 4.19. 2014 hava fotoğrafı Sıhhiye Meydanı ve köprüsü ......................... 64 Resim4.20. Kızılay Meydanı’nda Bariyerler ...................................................... 65 Resim4.21. Kızılay Meydanı’nda Bariyerler ....................................................... 65 Resim4.22. 2014 Atatürk Bulvarı Otobüs Durakları .......................................... 66 Resim4.23. 2014 Kızılay Bölgesi yaya bağlantıları ............................................ 67 Resim4.24. Atatürk Bulvarı refüj 2014 .............................................................. 68 Resim4.25. Atatürk Bulvarı 2014 yaya geçişleri ............................................... 68 Resim4.26. 1978 Kızılay Bahçesi ve Güvenpark ............................................... 69 Resim4.27. 1991 Kızılay Bahçesi yok olmuş- Güvenpark Dolmuş Durakları Yapılmış ........................................................................................................... 69 xii Resim Sayfa Resim4.28. Sıhhiye Meydanı, Atatürk Bulvarı 1930 .......................................... 71 Resim4.29. Zafer Meydanı’ndan Sıhhiye’ye Bakış 1932 .................................. 71 Resim4.30. Havuzbaşı ve Kızılay Binası ............................................................ 73 Resim4.31. Kızılay 1936................................................................................... 74 Resim4.32. Atatürk Bulvarı, Bakanlıklar 1936 .................................................... 75 Resim4.33. Yenişehir Güvenlik Anıtı 1937 ....................................................... 75 Resim4.34. Zafer Meydanı’ndan Kızılay’a Bakış 1945 ..................................... 77 Resim4.35. 1960 Kızılay Meydanı ...................................................................... 82 Resim4.36. 1960’lar Atatürk Bulvarı ................................................................. 82 Resim4.37. 1960 Zafer Meydanı......................................................................... 82 Resim4.38. 70’li Yıllar Kızılay Meydanı ............................................................ 84 Resim4.39. 70’li Yıllar Atatürk Bulvarı’ndaki Dükkanlar ..................................... 84 Resim4.40. 70’li Yıllar Bulvardaki Refüj ............................................................ 84 Resim4.41. 70’li Yıllar Atatürk Bulvarı’nda tören ................................................ 84 Resim 4.42. Sakarya Caddesi 2014 ................................................................. 87 Resim 4.43. Yüksel Caddesi 2014.................................................................... 87 Resim 4.44. Sakarya Caddesi metro çıkışı2014 ................................................ 88 Resim 4.45. İzmir Caddesi metro çıkışı 2014 ................................................... 88 Resim4.46. 2014 Kızılay Meydanı: popüler, sanatsal derinliği olmayan objeler ............................................................................................................................. 91 Resim4.47. Kızılay Meydanı Ankara Büyükşehir Belediyesi Kedi Heykelleri ......................................................................................................................... 91 Resim4.48. Güvenpark Dinozor Heykeli ............................................................. 91 Resim4.49. Güvenpark Şişme Goril Heykeli ..................................................... 91 xiii Resim Sayfa Resim4.50. Kızılay Meydanı 2013 ...................................................................... 93 Resim4.51. Mart 2014 Kızılay- Güvenpark’ta Bekleyen Polis........................... 94 Resim4.52. Mart 2014 Kızılay- Güvenpark’ta Eylem ........................................ 94 Resim 4.53.Güvenpark 2014 .............................................................................. 94 Resim 4.54. Güvenpark dolmuş durakları 2014 ............................................... 94 1 1. GİRİŞ Kentler sosyal, kültürel, ekonomik ve politik strateji ve taktikler ile insanihtiyaçları doğrultusunda biçimlendirilen yaşam ortamlarıdır. Bu taktik ve stratejiler kentlinin gündelik yaşamını da yapılandırılmasının bir aracıdır. Kentsel mekan gündelik yaşamın mekansal deneyimlerini yansıtır. Bu deneyimler toplumun kentsel belleğini meydana getirirken kentlilik bilincinin oluşmasını sağlar. Kent, içinde yaşayan kentli özne ile var olur ve kentsel mekanlar da kentli öznenin deneyimleriyle anlam kazanır. Kentli öznenin kentsel mekanı deneyimleme biçimi olan yürüme eylemi mekansal tüketim ve üretimin aracıdır. Yürüme eylemi ile gerçekleşen deneyim kentteki mekansal üretim ve tüketim ilişkilerini şekillendirir. Mekanların üretilmesi, tüketilmesi ve yeniden üretilmesi bu deneyimlerle ilişkilidir. Bu ilişkiler sürekli bir döngü halinde olmalıdır, çünkü kentlerin yaşamı buna bağlıdır. Mekansal üretim gündelik yaşamda deneyimleri ile gerçekleşirken üretilen mekanlar bu deneyimlerden oluşan pratiklerin farklı türleriyle farklı anlamlar ve fonksiyonlar kazanabilirler. Pratiklerin çeşitlenmeleri mekanların üretim biçimlerinin zenginleşmesine neden olurken kavramsal altyapıların yeniden düşünülmesini gerektirir. Kentsel alanda değişen kullanım ve deneyim biçimleri ve anlamlarını ifade edebilmek için ‘‘mekan’’ ve ‘‘yer’’in kavramsal tanımlamalarına ihtiyaç duyulur. Mekanların üretim biçimleri değiştikçe onları ifade etmek için kullanılan kavramlar da değişmektedir. Kentsel mekanda sürekli değişim ve dönüşüm halinde olan bu ilişkiler mekan kavramının kendisinin ve anlamlarının birbirlerine dönüşmesine ve sürekli devinim halinde olmasına neden olur. Bu çalışma Türkiye Cumhuriyet’inin başkenti olan Ankara’nın planlanması sürecinde yeni ideallerin ve yeni yaşamın temsil edildiği ve eski kentin güneyinde planlanan yeni Ankara’da gündelik yaşamın yapılandırıldığı Yenişehir’in mekansal anlamını, değerlerini ve kentsel mekanı üretme biçimlerinin zamanla değişimini konu almaktadır. Bölgenin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik strateji ve taktiklerle kentsel mekanın üretim ve tüketim ilişkilerinin nasıl biçimlendiğini, bu ilişkilerin dönüşümlerinin mekansal pratikleri ve oluşumları nasıl etkilediğini ortaya çıkarma amacını taşımaktadır. Yenişehir Türkiye Cumhuriyeti’nin ideolojisini ve başkent Ankara’nın modern yüzünün temsili mekanı olarak tasarlanmıştır ve kentin gündelik yaşamını yapılandırmıştır. İçerdiği anlamlar ve zaman içerisinde ‘‘mekan’’ 2 ve ‘‘yer’’ bağlamında geçirdiği mekansal dönüşümler bu çalışmanın kapsamını oluşturmaktadır. Çalışma kapsamında Yenişehir’de kentsel mekanın geçirdiği fiziksel ve kavramsal dönüşümler, Cumhuriyet döneminden günümüze kadar olan süreç içerisinde kent planlama ve imar siyasetinin gündelik yaşamı ve kentsel mekanı yapılandırma stratejileri dikkate alınarak, değişen kent planlarının uygulandığı dönemlere göre sınıflandırılarak incelenmektedir. Bu dönemlerdeki kentsel tasarılar ve taktiklerin ışığında değişen fiziksel mekanlarınmekansal pratiklerine nasıl yansıdığı ve kentteki mekansal üretim ilişkilerini nasıl etkilediği araştırılmaktadır. 1923’ten bu yana bölgedeki değişim ve dönüşüm göz önüne alındığında mekansal pratiklerin üretilen, tüketilen ve yeniden üretilen mekanların ‘‘mekan’’ ve ‘‘yer’’ kavramsalında tartışılarak ‘’yok-yer’’ ile ifade edilen kavramlara dönüşümünün ortaya koyulması ve bu bağlamda R. Trancik’in kentsel mekanı okumada ve anlamlandırmada kullandığı teorilerden de yararlanarak kuramsal bir okuma yöntemi geliştirilerek Yenişehir’in bugünkü durumuna ışık tutmak ve saptamalar yapmak amaçlanmıştır. Bu okuma yöntemi çalışma konusunda literatür taraması sonucunda ortaya çıkarılan kavramsal araştırmalar ve çalışma alanına ait görsel veriler incelenerek geliştirilmiştir. Kentsel mekanın fiziksel ve bağlamsal çözümlemelerini yaparken R. Trancik’in kentsel mekan tasarımı teorisi araç olarak kullanılmıştır. Kentin fiziksel mekan oluşumlarının gözlenmesinde ‘‘şekil-zemin’’ ve ‘‘bağlantı’’ teorileri ile bölgenin haritaları oluşturulmuşve yerinde yapılan gözlemlerle okunmuştur ve mekansal pratiklerle anlam kazanan ‘‘yer’’ teorisi üzerinden de analitik bir okuma yapılmıştır. Bu çalışmada tarihsel süreçte kent mekanının pratiklerle kullanımı konusunda Certeau’nun bahsettiği üzere hikayaler ve haberlere konu olmuş eylemler üzerinden kentin gündelik kullanımına dair bilgilerden de faydalanılacaktır. Günümüz mekansal analizi kentin kullanıcıları tarafından gerçekleştirilen gündelik yaşamdaki mekansal pratiklerin gözlemlenmesiyle incelenecektir. Çalışma alanı olarak seçilen Yenişehir, Ankara’nın ilk planı olarak bilinen C. Lörcher ve H. Jansen planlarında tasarlanmış olduğu sınırları ile ele alınmıştır. Bu Sıhhiye Köprüsü’nden Güvenpark ve Bakanlıklar’a kadar Necatibey ve Mithatpaşa 3 Caddelerinin sınırlandırdığı alandır. Günümüzde Kızılay olarak adlandırılan bu alan çalışma alanı olarak seçilmiştir. Şekil.1. 1. Çalışma alanı sınırları (www.google.map) Çalışmanın ‘‘Mekan ve Yer Kavramsal Tartışmaları’’ bölümünde ‘mekan kavramı üzerinde durulmuş, yöntemleri mekansal üretim ve tüketim ilişkileri ışığında ‘‘mekan’’, ‘‘yer’’ ve ‘‘yok-yer’’ kavramlarının mekansal eylem ve deneyimlerle nasıl ifade kazandığı değişen ve kaybolan değerler tartışılmıştır. Ayrıca kentsel alanda yok-yerlerin oluşma nedenleri incelenmiştir. Çalışmanın ‘‘Kentsel Mekan Deneyimi ve Kentsel Mekanı Okumak’’adlı üçüncü bölümünde kentsel mekanın deneyimlenmesi üzerinde durulmuş, yürüme eyleminin kentsel mekanı üretmedeki rolü tartışılmıştır. Ayrıca R. Trancik’inteorisi 4 ışığında kentsel mekanı analiz etmede araç olarak kullanılan teorisi incelenmektedir. Çalışmanın dördüncü bölümünde önceki bölümlerde açıklanan kavramlar ve teoriler kullanılarak Yenişehir’in tasarlandığı tarihten bugüne mekansal dönüşümü makro ölçekte okuma ve analizler ile incelenmiştir. Kent planları, hava fotoğrafları, haritalar ve fotoğraflardan yararlanarak mekanların fiziksel değişimi incelenirken, yazılı kaynaklardan yararlanılarak kentsel mekanın deneyimlenmesi üzerine okumalar yapılmaya çalışılmıştır. Bu okumalar Yenişehir’in kent planlama ve imar siyaseti uygulamalarına göre ele alınmıştır. Çalışma alanı çerisindeki önemli kentsel açık mekanlar olan Atatürk Bulvarı, Sıhhiye Meydanı, Zafer Meydanı, Kızılay Meydanı, Güvenpark, İzmir, Sakarya ve Yüksel Yaya Bölgelerinin mekansal oluşumları ve dönüşümlerine dikkat çekilmektedir. Çalışmanın ‘‘Sonuç’’ bölümünde ise Cumhuriyet’in modernleşme projesinin kent sahnesinde temsil edildiği Yenişehir’in günümüzün koşullarında mekansal yapısının, anlam ve öneminin ve değişen mekansal pratiklerinin irdelenerek, toplumsal belleğimizde değişen ve kaybolan değerlere dikkat çekmek ve bir farkındalık kazandırmak amacıyla bu mekanların fiziksel ve bağlamsal dönüşümleriyle ortaya çıkan problemleri ve potansiyelleri üzerine saptamalar yapılmıştır. 5 2. MEKAN VE YER TARTIŞMASI Kentsel oluşumun vazgeçilmez elemanları olan ve farklı biçimlerde tanımlanabilen ‘‘mekan’’ ve ‘‘yer’’ kavramsal olarak birbirleriyle ilişki içerisinde olup birbirlerine dönüşebilmektedirler. Bu dönüşümler esnasında mekan ve yerin farklı kavramsal ifadeleri de ortaya çıkmaktadır. ‘‘Mekan’’ ve ‘‘yer’’ kavramları tarih boyunca birçok düşünürün derin dünya görüşleriyle ifade bulmuştur. Leibniz’e göre ‘‘Mekan ‘‘kendindedir’’, mekan ne ‘hiçbirşey ne de bir şey’, hatta şeylerin toplamından veya onların toplamının biçiminden daha az bir durumdur; mekan gerçekte ‘‘farkedilmez olandır’’ (Lefebvre, 1993: 169). Heidegger yer kavramını ‘‘being-in-the-world’’ dünyada var olma kavramıyla ifade eder ve bu bağlamda mekanı ‘‘dünya için asli oluşumlardan birisi’’ olarak görür (Uluğ, 1996). Ona göre “Her araç bir yerdedir. Bu yer sadece fiziğin öngördüğü basit bir mekan(space) değildir. Her şey yerimsidir. Fiziksel mekanlarını değiştirdiklerinde bile orijinal tanımlamalarını korurlar… Yer (locus) var olanların kendilerini gösterme biçimidir” (Turan, 1994). Modern felsefede mekan zaman ve deneyim kavramlarıyla ilişkilendirilmektedir. Deneyim kavramı bireyi zaman ve mekan bağlamında ve bu çevrede ele alır. Semra Aydınlı deneyim kavramından ‘‘yaşantı’’ olarak bahseder ve ona göre ‘‘Yaşantı kavramı, sosyal, psikolojik, kültürel, tarihsel etki alanları ile ilişkisi içinde mekan ve zaman kavramını kendine özgü bir karakter taşıyan ‘‘yer’’ kavramına dönüştürür’’(Aydınlı,2002 :45). Sonuç olarak ‘‘mekan’’ ve ‘‘yer’’ kavramları birbirleriyle ve bireyin deneyimiyle ilişkili olarak tanımlanır ve anlam kazanırlar. Bu çalışma kapsamında mekan ve yer kavramları bu bağlamda ele alınıp tartışılmaktadır. 6 2.1. Yer – Yok-yer ve Mekan – Dönüşen Mekanların Kavramları MarcAugé ‘‘yer’’in oluşumunu bir toplumsal gruptaki ortak ve bireysel amaçlardan ve kipselliklerinden biri olarak tanımlar (Augé, 1997). ‘‘Yer’’in toplumsallığı ve bireyselliği ile ilgili olan bu tanımlamaya ek olarak toplumsal olma durumunun gereği olarak gelenek, alışkanlık, ritüeller ve bireysel deneyimlerle var olan alanı içselleştirir (İl, 2005). Augé’ye göre bu toplumsal gruplar kimlik ile ilişkisel olarak kimlik unsurlarını simgeleştirme ihtiyacındadırlar; bu nedenle, simgeleştirilen ve kaydedilen anlamdaki bu yere ‘antropolojik yer’ der (Augé, 1997). Örnek verecek olursak en ilkel topluluklar bulundukları alanı kendilerine ait olarak simgeleştirmek için tabiattaki çizgileri kullanmışlardır; bir derenin iki yakasının iki farklı kabilenin yaşam alanı sınırını oluşturması gibi (İl, 2005). Augé ‘antropolojik yer’i tanımlarken ‘‘yer’’in geometrik oluşundan yola çıkarak, mekansal olarak geometrinin ‘‘çizgi, çizgilerin kesişmesi ve kesişme noktası’’ terimleriyle ifade eder ve şöyle bir örnekle açıklar: Tabiatta, güzergahlar, çizilmiş olan eksen ve yollar; insanların toplanmalarında kullanılan çok büyük kamusal alanlar ve kavşaklar bu eksenlerin kesişim noktalarıdır. Söz konusu antropolojik yer, burada yaşayanlar için bir anlam taşımanın yanı sıra burayı gözlemleyenler için de anlaşılır olur. Bu anlam ve anlaşılır olma durumu her yeni güzergah ve ritüel ile güçlenerek antropolojik yerin özelliklerini tanımlamaktadır. Augé’ye göre antropolojik yerin üç temel özelliği, yerin ilişkisellik, tarihsellik ve kimliğe ilişkin özelliklerine sahip olmasıdır; bu üç özelliğe sahip olmayan yer ise ‘‘yok-yer’’dir. ‘‘Yok-yer’’i ‘‘yer’’in karşıtı olarak tanımlar ve onu süpermodernitenin ürettiğini söyler (Augé, 1997). Augé’ninsüpermodernlik ya da üstmodernlik olarak adlandırdığı hızla değişen dünyada modernizmin getirdiği ‘‘yeni’’nin varlığını uzun süreli devam ettirememesi ve yerini yeni ‘‘yeni’’ye bırakmasıdır (Yırtıcı, 2005). Bu ‘‘yer’’in sürekliliğini koruyamaması anlamına gelmektedir. Mekan, fiziksel olarak üretilmiş bir nesne olmanın yanı sıra toplumsal, ekonomik ve yaşanan her türlü değişimden etkilenen zamanla kullanılan ve tüketilen bir nesnedir. Fiziksel boyutunun yanında toplumsal ilişkilerle de biçimlenmektedir. 7 Çağdaş ve kapitalist bir toplumda, maddi üretim artışı, gündelik yaşamın örgütlenme biçimi, teknolojik ilerlemeler mekanın karakterini etkilemiş ve soyut bir karakter kazanmasını sağlamıştır. Yaşanan değişimler ve kapitalizm mekanı kar elde etmek için bir araç gibi görerek onun değerlerini nicelleştirme eğilimindedir. MarcAugé kapitalist ekonominin oluşturduğu bu yeni mekan tipolojisini ‘‘yok-yer’’ kavramı ile tanımlamaktadır (İl, 2005). Augé yer ve yok-yer arasındaki ayrımın ‘‘yer’’ ve ‘‘mekan’’ arasındaki anlam zıtlığından kaynaklandığını iddia eder. Michel de Certeau’nun öne sürdüğü yer ve mekan kavramlarının analizinden yola çıkarak ‘‘mekan’’ın sık kullanılan bir ‘‘yer’’ ifadesi kazandığını ve mekanın vücut hareketinin yer değiştirmesiyle ‘‘yer’’in canlandığı ve anlamı kazandığı tezini destekler (Augé, 1997). Micheal de Certeau’e göre de ‘‘mekan eylemler tarafından üretilir’’. Şöyle ki Certeau“mekan kullanılan yerdir, eylemlerin kesiştikleri bir noktadır. Şehirciliğin geometrik açıdan yer olarak tanımladığı sokağı, mekana dönüştürenler, orada yürüyen yayalardır.” diyerek mekanı yayanın hareketiyle ilişkilendirir ve yeri de kullanılan mekan ile tanımlar.Certeau’ya göre bir mekanı caddeye dönüştüren yayalardır. O bu sık kullanılan ve görülen mekanı, ‘‘bir yerde diğeri olmak, diğerini gözlemlemek ve deneyimi tekrarlamak’’ olarak tanımlar (Certeau, 1984). Öyle ki bir alanda gerçekleşen eylem orayı ‘‘mekan’’laştırırken, bu deneyimin tekrarlanması ise orayı yer haline getirebilir. Aynı zamanda eylemi deneyimleyen kişi kadar o alandaki gözlemci ve hatta bu deneyimi hayalinde canlandıran ya da belleğinde tutan kişiler de orayı mekansallaştırabilir. De Certeau gibi mekanı hareket ile tanımlayan pek çok düşünür vardır. Zevi’ye göre mekan etkisinin oluşumunda hareket önemli bir yer tutar; öyle ki kişi içinde bulunduğu mekanları hareket ile tanımlar (Zevi, 1993). Ching de mekan içindeki aktivite ile anlam kazandığını söyler (Ching, 1975). Hoogsstad hız ve çevreye önem verir ve mekanların hareketle doldurularak mekanın hareketle belirlendiğini söyler (Hoogstad, 1990). Hareket ile tanımlanan 8 ve sınırları belirlenen mekan, bu hareketlerle isimlendirilebilir. Örneğin geçiş mekanı ve bekleme mekanı gibi. Certeaumekanın içindeki hareketi zaman ile de ilşkilendirir: ‘‘bir mekan, hız ve zaman çeşitlenmesi ve yönelim vektörleri dikkate alındığında var olur. Bu nedenle mekan hareketli elemanların kesişiminde oluşur.’’ der ve mekanın ‘‘pratik yapılan yer’’ olduğunu söyler (Certeau, 1984). Certeau’nun bahsetmiş olduğu pratik gündelik yaşam deneyimidir. Augémekan ve deneyim konusundaki düşüncelerini MauriceMerleau- Ponty’nin‘‘Phénoménologie de la perception’’daki mekan algısında antropolojik mekan ve geometrik mekan arasında bir farkı dile getirir; buna bir çevreyle ilişikli bir deneyim görüntüsü ve bir zamanın eylemleri der (Augé, 1997). Merleau-Ponty 1962’de ‘‘deneyim’’ kavramını ortaya koyar ve mekan ve beden ilişkisi üzerine şöyle söyler: “bedenim olmasaydı, benim için mekan da olmazdı”. Ona göre bedenimiz mekanla ilişki kurmada bir araçtır ve mekan da beden ile şekillenir (Merleau-Ponty, 1962). 20. yüzyıl başlarında Fütürizm hız, kuvvet, hareket ve dinamizm kavramlarına önem vermiş ve mekanın devinimle oluşumunu dördüncü boyut olarak ortaya koymuştur. Bir mekanın deneyimlenmesini hareket eylemiyle ele almıştır (Atalar, 2006). Mekan sadece içerisinde hareket gerçekleştirilirken bulunulan zamanla sınırlı değil, aynı zamanda geçmiş deneyimlerle de algılanmaktadır (Gündoğdu, 2002). Hoogsstad da mekan ve zaman ilişkisini deneyimlerin zaman içindeki birikimine bağlar.Ona göre mekanda hareket eden kişilerin bu mekanla ilişkili olarak kendi hikayelerini oluşturmaları gerçek mekanı meydana getirir. Mekan içindekiler için ‘hafıza tiyatrosu’ haline gelir (Hoogstad, 1990). Bedenin hareketi ve kişilerin mekanla kurduğu bu ilişkisellik iç içe geçmiş mekanlar meydana getirir. Mekan bedenler ile tekrar tekrar üretilir. Geçmişte yaşanan ve ritüelleşen pratikler gibi davranan deneyimler belleğimizde ‘yer’ edinebilirler. 9 Lefebvremekan ve mekan üretimiyle ilgili ‘‘mekansal pratik’’, ‘‘mekanın temsili’’ ve ‘‘temsili mekan’’ olarak üç kavram sunar. Mekansal pratik üretim ve yeniden üretim ilişkileri toplumsal oluşumlarla bağlantılıdır. Mekan temsili de üretim ilişkilerine bağlı olmakta ve temsili mekan ise sosyal yaşantının gizli yönleriyle ilişkilidir (Lefebvre, 1991). Lefebvremekanın üretimini bu üç kavramla ilişkilendirmektedir. Bu üç kavramdan yola çıkarak Lefebvremekanı‘‘algılanan/görülen mekan’’, ‘‘düşünülen mekan’’ ve ‘‘yaşanan mekan’’ olarak üç kategoriye ayırır. Algılanan/görülen mekan günlük yaşam alanları olarak tanımlanabilen somut bir mekan iken, düşünülen mekan mekan zihnin yorumu olan mekandır. Yaşanan mekan ise bu iki mekanın birlikteliğinde oluşan gerçek mekan deneyiminin olduğu mekanlardır (Lefebvre, 2002). Bir mekanda kişiler hem deneyimleyen, hem de gözlemci ya da deneyimi düşünen kişiler olabilmektedir. Bu üç farklı deneyim ifadesi mekanın üretim biçimlerini oluşturur. Mekan kavramına benzer bir bakışı Soja da geliştirir. Soja Henri Lefebvre’nin ‘‘yaşanan mekan’’ kavramını geliştirdiği ‘third space’ /üçüncü mekan ya da deneyimlenmiş mekanı olarak yorumlar. Bu tanıma göre deneyimlenmiş mekan, madde ve algının ötesinde eylemlerin ve deneyimlerin alanıdır (Soja, 1996). Kurulmuş ve algısal olarak simgeleştirilmiş bir yer olan antropolojik yer canlı olmalı ve bir deneyim yapılmalıdır, Augé bu deneyimdeki hareketi de mekan kelimesi ile tanımlamayı uygun bulmaktadır. Mekan kelimesinin fonksiyonelliği olması açısından serbest mekan, spor mekanı, buluşma mekanı gibi farklı alanlardaki aktiviteleri ifade eden kelimelerle birlikte kullanılır (Augé, 1997). Augé yok-yer kelimesini iki ayrı gerçeklikle belirtir; ‘‘ilişkide olduğu kesin sonuçlarla şekillenen mekan (ulaşım, ticaret, serbest…), ve bireylerin mekanla olan ilişkileri’’ (Augé, 1997: 94). Ancak yok-yer büyük kitlesel ilişkiler içinde sadece amaçları için doğrudan ilişkide olunan yerdir. Alışveriş merkezleri, süpermarketler ya da havaalanları gibi büyük alanlarda sadece amaçları doğrultusunda ilişkide olunan sosyallik yaratan antropolojik yerin aksine terk edilmişlik hissi yaratan ‘‘yok-yer’’dir (Augé, 1997). Bireylerarası ilişkilerin olmadığı iletişimin sessiz metinler yoluyla sağlandığı yok-yer tam anlamıyla bir kamusal alanın var olamadığı bir yerdir. 10 Lefebvre’ye göre kent içinde sokak, meydan, kavşak ve bahçe gibi tanımlanan alanların bir araya gelmesi ve ayrılmasında bir nötr unsur bulunmaktadır. Bu yer ve mekana sahip olmayanlar ‘‘yok-yer’’lerdir (Lefebvre, 1970). Tanyeli’ye göre yok-mekanlar o alana yapılabilecek ve yapılamayacak eylemlerin listesine sahiptir. Yani bireyin denetimi dışında gerçekleştirilen eylemler mevcuttur. İçerisinde insani ve toplumsal ilişkiler kurulamayan yok-mekan örneği olan süpermarketlere karşılık, içerisinde bireysel iletişimin kurulabildiği mahalle bakkallarının mekan olduğunu söyler (Tanyeli, 2004). Augé ‘yok-yer’lerin gelişmekte olan mekanların yerleştiği ulaşım sistemlerinin yoğun ağlar oluşturduğu mekanlarda sessiz bir iletişimin kurulduğu, bireysellikle çevrelenmiş bir dünya ve ölçülebilir yeni bir obje olduğunu belirtir (Augé, 1997); ve ölçülebilirliğini şöyle açıklar: “Yok-yerler, dönemin ölçüsüdürler; ya da nicelleşebilen ve yüzölçümü, hacim ve mesafe arasında yapılacak birkaç dönüştürme pahasına, hava, demir ve kara yollarını ve “taşıt araçları” denilen devingen mekanları (uçaklar, trenler, arabalar), havalimanlarını, uzay uçuşları için hazırlanmış istasyonları, büyük otel zincirlerini, eğlence parklarını ve nihayet dağıtımın büyük yüzeylerini (büyük ölçekli alış-veriş mekanları), bireyi çoğu kez yalnızca kendi kendinin baska bir imgesiyle ilişkiye sokacak kadar garip bir iletişimin erekleri uğruna dünya dışı uzayı seferber eden kablolu ya da kablosuz şebekelerin karmaşık yumağını toplamak suretiyle ölçülen ölçüsüdürler.” (Augé, 1997: 87). Günümüzde kentsel mekan ekonomik, politik sosyal ve kültürel ilişkilerin birbirini var ettiği üretim ve tüketim ilişkileriyle var olmaktadır. Kentsel mekan fiziksel bir nesne olmanın yanı sıra üretilen, tüketilen ve tekrar üretilen, sürekli yeniden tariflenerek yeni anlamlar kazanan bir nesnedir. Modern kapitalist toplumlarda kent toprağının metalaşması, sıkıcı fiziksel ortamların üretilmesi ve kar tarafından idare edilmesi söz konusudur. Mekan çeşitli olay ve nesnelerin sunulduğu bir altyapı halini aldığından dolayı mekandaki var olan imkanlar da karlılığı artırmaya yönelik araçlara dönüşmektedir. Sermayenin küresel akışı mekanın bağlam kavramını değiştirmiş ve mekan artık bağlam kavramıyla açıklanamaz duruma gelmiştir. Bu kavram yerine soyut bir mekan-yer ilişkisi tarifleyen ‘alan’ kavramı gündeme gelmiştir. Alan kavramı mekansal 11 düzenlemenin herhangi bir coğrafyada yer ile ilişki kurmadan ortaya çıkan ve başka coğrafyalarda da tekrarlanabilir bir çevre olarak tanımlar. Genellikle yaya ulaşımına dair düzenlemeler bulunmadığından yaya ulaşımı kısıtlıdır. Bu alanlar uğranılan değil gidilen yerler olmakla birlikte bu gitme eylemi de otomobilin mekansal deneyimini gerektirir (Yırtıcı, 2005). Günümüz şehirlerindeki tüketim odaklı örgütlenmeler mekanın toplumsal olarak deneyimlenmesinde özellikle otomobiller aracılığıyla ulaşılan mekansal düzenlemelerdir (Avcı, 2012). Özellikle ticari alanlar olan Alışveriş merkezlerinin bulundukları alanları göz önüne alırsak otomobil ile ulaşımın zorunluluk gerektirdiğini söyleyebiliriz. Augé’nin değindiği ‘‘yok-yer’’lerin bir özelliği de bu mekanların büyüklükleri ile ve dış mekanlardan ayrılmış olmaları, diğer mekanlar ile aralarına bir sınır koymuş olmalarıdır (Augé, 1997). Bu sınır kentsel alanda yaya ulaşımını zorlaştıran ve araç deneyimini zorunlu hale getiren bir duruma sebep olmaktadır ve hatta kentin bütünlüğünü de bozabilmektedir. Kentlerde otomobilin mekansal deneyiminin artışı yayaların mekansal deneyimini aza indirgemektedir. Bu durum kentlerde araç trafiğine verilen önemin artmasına ve bundan dolayı ana sirkülasyonların araç trafiğini kolaylaştıracak ve hızlandıracak bir biçimde tasarlanmasına neden olmaktadır. Augé’nin yok-yerler olarak nitelendirdiği süpermarketler, havaalanları, oteller, alışveriş merkezleri vb. yerler toplumsal etkileşimin yaşanmadığı, geçmiş, gelenek ve tarihsellik ile bağı olmayan ve kimliklerle tam olarak tanımlanamayan yerlerdir. Bu yerler aynı zamanda sessiz iletişimin olduğu, yani insanların makineler, tabela sistemleri, hatta sanal ortamla ilişkili oldukları mekanlardır. Otoyollardaki tabela sistemleri, bankamatikler, marketlerdeki kendin ödeme yapabildiğin dijital kasalar, bilboardlar, navigasyon araçları, afişler vb… Bu bakış açısından kapitalist ekonomi mekanın kullanım değişimini de beraberinde getirmiş yok-yerler oluşumuna katkıda bulunmuştur. Günümüzde mekansal ilişkilerdense mekanlardaki biçimler olan tabelaların mekanlara hükmetmeye başlar (Venturi, 1993). Lefebvre’ye göre gündelik hayatta iletişim, simgeler ve işaretlerden oluşan bir anlatım anlamını kaybeder. Ona göre 12 bu iletişimin iletişimsizlikle bir olmasıdır (Lefebvre, 2013). Augé’nin sessiz iletişim olarak ifade ettiği bu iletişim türünün Lefebvre’nin bahsettiği iletişimsizlikle neredeyse eşdeğer olduğu düşünülebilir. Yırtıcı’ya göre sermayenin sürekli değiştirilip yeniden kurulduğu modern mekanlarda her türlü deneyim, toplumsal uzlaşma ve hafıza yoktur. Bunların yerine metinler vardır. Metin mekanın kullanım kılavuzu gibidir. Metinlerle istila edilmiş mekanlarda deneyim ve kişilik yoktur. Bu mekanlar yer ile bağlarını koparmıştırlar (Yırtıcı, 2005). Kent toprağının metalaşması ve tüketilmesine ilişkin gelişmeler sanayi devrimi ile başlamıştır. Toplumsallığın bireyselleşmeye dönüşmesine neden olan kapitalizm ve kar elde etme süreci sanayi devrimi ile başlamış mekanı kağıt üzerinde alım satımı yapılabilen bir meta haline getirmiştir (İl, 2005). 1789’da Fransız Devrimi’yle toprak da özgürlüğüne kavuşmuş ve aristokratların ve kiliselerin mülkiyetindeki arsalar orta sınıf işçi ve çifçilere satılmaya başlandı. Devlet mülkiyeti olan toprak üzerindeki tekel parçalanıp özel mülkiyetlere dönüştürüldü ve toprak pazarlanabilir bir şey haline geldi (Rossi, 1988). Resim2.1. Fransa 1780. (Harvey, 1997)(solda). Resim 2.2. Fransa 1789 Mülkiyet İlişkileri. (Harvey, 1997)(sağda). 13 Kapitalist şehirde ekonomik güçler planlama üzerinde daima etkili olmuşlardır ve bu etki mekanizması kent üzerinde en çok kamulaştırma ve spekülasyonlarla ifadesini bulur (Rossi, 1988). Bu gelişme Türkiye’nin kentlerinde de belirleyici olmuştur. Kapitalist örgütlenme kar kaygısıyla her türlü mekanınicelleştirip kar elde etmenin bir aracı olarak görmektedir. Gündelik ilişkilerin mekansal biçimlenmesinde de ortaya çıkmaktadır (İl, 2005). Augé de yok-yer kavramının ortaya çıkmasını bu gelişmenin sonucu olarak görür. Sermayenin kendi karlılığının artırmak amacıyla mekanısüreksizleştirmesi modern kent nesnesini oluşturur. Bu mekan tipolojisi Augé tarafından süpermodernitenin ‘yok-yer’i olarak tanımlanır (Augé, 1997). Kapitalist ilişkilerin hüküm sürdüğü modern kentler, kent içi ilişkilerin kesintiye uğratılmasıyla bütüncül yapılarını kaybederek süreksizleşirler. Kentin bir meta olarak görülmeye başlanması, sermayenin mekanı biçimlendirmesi bağlamından kopuk kent mekanlarının oluşumuna ve kent mekanlarının tüketilmesine de yol açmaktadır. Günümüz kentlerinde kapitalizmin mekansal örgütlenmeye etkisinin neden olduğu söz konusu kentsel durumu RogerTrancik ‘karşıt-mekan’ tanımıyla şöyle ifade eder: Kentlerde ‘doğasından koparılmış ve yalıtılmış objeler gibi duran, caddelerin ve sokakların birer parçası durumunda olmayan yapılar’ın ‘‘yapılar, boşluklar ve inşa alanlarının oluşturduğu üçlü ilişkileri içermeyen’’ (Trancik, 1986: 1) tasarıların neden olduğu ‘‘karşıt-mekan’’lar (anti-space) ortaya çıkmaktadır (Trancik, 1986). Trancik’e göre kentsel gelişme süreci doğadan yalıtılmış objeler olarak tanımladığı kentin bir parçası olma özelliğine sahip olmayan yapılar ve kent merkezinde var olan büyük boş kullanılmayan alanlar ‘‘kayıp mekan’’ problemini ortaya çıkarmaktadır (Trancik, 1986). Öyle ki kayıp mekan olarak nitelendirilen bu alanlar kentlinin farkında olmadığı alanlardır. 14 Trancik’e göre ‘‘kayıp mekanlar’’, kent mekanından farklı olarak çevresine ve onu kullananlara mekansal olarak bir katkı sağlamayan ve yeniden tasarlanmaya ihtiyaç duyulan ‘‘karşıt-mekanlar’’ olan istenmeyen kentsel alanlardır (Trancik, 1986). İstenmeyen ve kötüleşmiş olmasından dolayı kentsel deneyimin gerçekleşemediği alanlar kayıp mekan olmaktadırlar. M. de Certeau’ya göre kentsel mekanın yürüme eylemiyle ilişkili olduğundan söz edilmişti. Yürüme eylemi kentsel deneyimin en temel ve sıradan bir biçimi olarak yürüyüşçüler tarafından kentin her noktasında adım hareketleriyle bir soyutlama yaratır. Bu yürüyüş eyleminin rotası mekanlarla biçimlenir. Certeau bundan gündelik yaşamın mekansal pratiği olarak bahseder ve bu mekansal pratiğin kentsel mekanı şekillendirdiğini söyler. Yürüyüşçü kentte çizdiği rotayla kimi alanları kullanmayarak terk eder, kimi alanları da aksine mekansallaştırır. Böylelikle kentteki artık mekanlar ve kayıp mekanlar ortaya çıkmış olur (Certeau, 1984). JaneJacobs’a göre insanlar çevrelerinde bulunan bu tanımsız ve artık alanları sevimsiz bulmakla birlikte böyle alanlarla karşılaştıklarında buradan yürümektense sokağın diğer tarafından yürümeyi tercih ederler (Jacobs, 2009). Çünkü kayıp mekanlar aynı zamanda kötüleşmiş alanlar oldukları için kentlinin kullanmayı tercih etmediği alanlardır. Kimsenin farkında olmadığı kayıp mekanlar, artık alanlar, kötüleşmiş parklar vb. sınırları ve diğer kentsel elemanlarla uyumlu bağlantılara sahip olmayan yeniden tasarlanması gereken kamusal alanlardır (Trancik, 1986). Bu durumda, kent içerisinde önemli güzergahlardaki yaya yolu bağlantılarının bozulmuş ve yürüyüş deneyimi sıklıkla bölüntüye uğratılmış hatta yolunu kaybettiren bir deneyim haline gelmiştir. Trancik kentteki kullanılmayan, kötüleşen kayıp mekanların kent merkezinin yeniden biçimlendirilmesinin günümüzde kent merkezinden uzaklaşan insanların yeniden kent merkezini canlandırmasında büyük bir potansiyel imkan sağlayacağını öne sürmektedir. Ona göre kentin mekansal sürekliliği içinde kayıp mekan olarak görülen bu boşlukların tanımlanması ve yeni yatırımlara olanak verecek açık mekanlara dönüştürülmesi gereklidir (Trancik, 1986). 15 Düşünürlerin kentsel mekanda saptadıkları ‘‘hastalıklı mekanlar’’ olarak niteleyebileceğimiz ‘‘kayıp mekan’’ ve ‘‘yok-yer’’ benzer özellikler taşımaktadır. Trancik’in ‘kayıp mekan’ ve Augé’nin ‘yok-yer’ tanımlamaları ile bu alanlara negatif anlamlar yüklenerek kamusal alanda bireyler arası iletişimin sağlanamadığının belirtildiği alanlardır. Ancak ‘yok-yer’ kavramında Augé iletişimin sessiz metinlerle oluşturulan sessiz bir iletişim olarak var olduğunu söyler. Yok-yer yapılaşmış ve kullanılan bir alan olarak kalabalık insan topluluğunun bulunduğu halde bireyler arası iletişimin kent toprağının kötü dağılımı ve kar endişesi gibi nedenlerle kesildiği bir alan iken; ‘kayıp mekan’ insanlar tarafından fark edilmeyen ya da kullanılmak istenilmeyen bir alan olması nedeniyle zaten tam anlamıyla bir kamusal mekan oluşturulamadığından bireyler arası iletişim gerçekleşememektedir. Kısacası her iki alan da tam anlamıyla toplumsal sosyal ilişkilerin kurulabildiği bir kamusal mekan olmayı başaramayan alanlardır. Bu iki tanım arasındaki diğer bir benzerlik de hem kayıp mekan hem de yok-yer alanları çevresindeki diğer alanlarda arasında bir sınır oluşturmaları, var olan bağlamdan kopuk bir biçimde bulunmalarıdır. Her iki alan da kentin tarihselliğinden ayrıştırılmış alanlardır ve çevreleriyle ilişki kuramamaktadırlar. Kayıp mekanlar kullanılmayan ve fark edilmeyen alanlar olarak çevresindeki alanlar arasında kullanılmayan bir tampon bölge oluştururken, yok-yerler kullanılan ve yapılaşmış alanlar olsalarda mekanlararası ilişkinin kurulamadığı izole edilmiş çevreler olarak tarif edilmişlerdir. Kayıp mekanlarınmekansal bir deneyime ve fonksiyona sahip olamadıkları nedeni ile (spor mekanı, dinlenme mekanı vb.) ve çevresiyle tanımlanamadıkları için kimliksiz alanlar olduğunu söyleyebiliriz. İlişkisellik, tarihsellik ve kimliklilik özelliklerini barındırmayan yer olarak tanımlanan ‘yok-yer’ gibi ‘kayıp mekan’ da kendi alanında bu özellikleri barındırmamaktadır. Bir alanın ‘yer’ olma tanımının gerektirdiği ritüeldeneyimselliğiAugé ‘mekan’ kavramı ile açıklamıştı. ‘Yer’ aynı zamanda ‘mekan’ı da içinde bulundurur. Bu ‘mekan’ olamama durumu ‘yok-yer’in ‘yer’ olmasını engeller. Öyleyse ‘olamayan- 16 yer’ler de aynı zamanda ‘karşıt-mekanları’ ve ‘kayıp mekanları’ kapsayabilir diyebiliriz. Bahsedilen kayıp alanlar, kullanımları yeniden değerlendirilebildikleri takdirde kente çok farklı ve değerli potansiyeller sunabilirler. Bu alanlar doğru tasarlandıkları zaman kentsel bahçeler ya da ortak komşuluk alanları olarak kullanılabilirler. İyi tasarlanan mekansal değişimler ile şehir merkezinde oluşan göç tersine çevrilebilir ve şehrin kentsel yapısına katkıda bulunabilir (Trancik, 1986). Sonuç olarak kentsel alanda ‘kayıp mekanlar’ın ve ‘yok-yer’lerin oluşumları tam olarak örtüşmeseler de benzerlikler göstermektedir. Bu nedenle Trancik’in öne sürdüğü kayıp mekanların oluşma nedenleri incelenerek ‘yok-yer’lerin oluşma nedenleri de açıklanacaktır. 2.2. Yok-yerlerin Oluşma Nedenleri Trancik kentlerde kayıp mekanların oluşmasını beş nedenle açıklamaktadır: 1. Bireysel otomobillerin artışı, 2. Modern hareketi savunan mimarların açık mekanlara karşı tutumu, 3. Kentin bölünmesine neden olan kentsel canlandırma imar ve arsa kullanım siyaseti, 4. Kamusal kent alanlarında özel ve kamusal kuruluşların sorumlu olması, 5. Kent merkezinde sanayi, askeri ve ulaşım alanlarının yerleşimi (Trancik, 1986). Ancak çalışma alanı olan Kızılay Bölgesi özelinde bu nedenlerden 1. Bireysel otomobillerin artışı, 2. Kentin bölünmesine neden olan kentsel canlandırma imar ve arsa kullanım siyaseti, 3. Kamusal kent alanlarında özel ve kamusal kuruluşların sorumlu olması, nedenlerinin yok-yer ya da kayıp mekanların oluşmasında etkin olduğu saptanmıştır. 17 2.2.1. Bireysel otomobillerin artışı Günümüzde araç trafiği toplumsal işlevler arasında önemli bir noktada bulunmaktadır. Bu yüzden yollar ve otoparklar gibi alanlarda karayolları yönetimi öncelikli durumdadır. Kentsel gelişim bu baskın sisteme yenik düşmektedir. Mekanlar otomobillere uygun olacak biçimde tasarlanmaya başlar ve araç kullanma eylemi ikamet etmenin yerini alır (Lefebvre, 2010). Mekanların otomobillere öncelik verilerek tasarlanmaya başlamasının en güncel örneklerini kent içerisinde caddelerin genişletilerek yaya yolu ve kaldırımların daraltılması olarak görmekteyiz. Yaya olarak bulunulacak ve yürüme eylemiyle kullanılacak alanlar her geçen gün kaybedilmektedir. Bireysel otomobillerin sayısındaki büyük artış nedeniyle hareket kabiliyeti ve ulaşım kamusal alanda baskın hale gelmiş, ana yollar ve işlek caddeler kentin açık mekanlarında en fazla yer kaplar haldedir, bunun sonucu insani ve kültürel anlamın kaybolmasıdır. Caddelerde hızlı otomobil bağlantılarının oluşturulması yaya kullanım alanlarının ihmal edilmesine neden olmaktadır. Özellikle kenti boydan boya bölen otoyollar devasa büyüklüklerde kayıp mekanların oluşumuna yol açmaktadırlar. Kentsel yenileme adı alındaki otoyol projeleri kentte izolasyonun bir aracıdır. Binlerce insanı yer değiştirmeye zorlayan bu tür projeler büyük travmalara ve sosyal dejenerasyona neden olmaktadırlar. Birçok kentte genişletilen caddeler sosyal anlamını kaybederek bulvarlara çevrilmiş, kamusal yaşama balta vurulmuştur (Trancik, 1986). Jacobs’a göre de‘‘Trafik arterleri, park yerleri, benzin istasyonları ve otoban tesisleri şehri yok etmenin güçlü ve amansız araçları’’dır. Otomobillerin ihtiyacı kullanım alanlarının arttırılması için sokakların geniş ve dağınık parçalar haline getirilmesi kent mekanını yayalar için uygunsuz hale getirmektedir (Jacobs, 2009) Geniş otopark alanları ve benzin istasyonları yada kavşaklar gibi araçların yoğun olarak kullandığı ve düğümlendiği bu alanlar aynı zamanda yaya sirkülasyonunun kesintiye uğradığı ve yürüme eyleminin zorlaştırıldığı mekanlardır. Lefebvre’ye göre sokaklar sadece geçiş ve sirkülasyon alanı değil, aynı zamanda buluşma mekanları olmaktadır. Oysa otomobiller sokakta sirkülasyonu birincil 18 amaç haline getirmiş, kentsel yaşantıyı ve sokağın buluşma mekanı olma durumunu engellemektedir. Sokaktaki hareket ve kaynaşma olmazsa kent yaşamı olumsuz anlamda etkilenir (Lefebvre, 1970). Lefebvre bunu şöyle ifade eder: ‘‘Trafikte, insanlar ve nesneler birikirler, birbirleriyle karşılaşmaksızın birbirlerine karışırlar. Her öğe kendi kutusu, kendi kabuğu içinde kapalı kalır… Bu aynı zamanda, kentsel yaşamın bozulmasına ve bir sürücü psikolojisi ya da daha ziyade psikozu yaratılmasına katkıda bulunur.’’ (Lefebvre, 2010: 115) Günümüz kentlerinde yaya ve araç sirkülasyonunun bir arada sürekli ve iletişim halinde olması gereken caddeler, araç trafiğinin önem kazanmasıyla hızın hakim olduğu otoyollar haline gelmekte ve araç yolu hızın etkisiyle, artık caddedeki yayayla iletişim kuramayan ve hatta caddenin iki kenarındaki yaya kaldırımları arasındaki iletişimi koparan bir görev üstlenmektedir. Kentsel sürekliliği sağlaması gereken yollar bu anlamda kentsel sürekliliği sekteye uğratmaktadır. Benzin istasyonu ve park yerleri gibi elemanlarla birlikte bu yollar kent dokusunun ve cadde kimliğinin zarar görmesine neden olmaktadır. Türkiye’de özellikle Ankara’da bu sorun güncel ve kentsel mekan niteliği konusunda tehlikeli bir gelişme yaşamaktadır. Sokakların otoyolların lehine boşaldığı ve kamusal alanların iletişim araçlarıyla yer değiştirdiği kentlerle karşılaşmaktayız. Yerel yönetimlerin ulaşımı çözme çabaları, tünel geçişleri, katlı kavşaklar, yaya üst geçişler, kentlerdeki trafik hızını artıran çalışmalardır. Hız arttıkça insan ya da topum hareketi yok olmaktadır. Mekanlar yok-yer niteliğine dönüşmektedir (Teber, 2004). Kent mekanlarında araç trafiğinden daha önemli konu kentsel mekanın üreticileri ve kullanıcıları olan yayaların sirkülasyonunun sağlanabilmesi olmalıdır. Yürüme eyleminin rahatlatılması aynı zamanda yok-yerlerin de en aza indirilebilmesi için gereklidir. 19 Sokakların araç tarafından istilası sonucu oluşan olumsuz gelişmelerin yanı sıra Trancik’e göre günümüz modern kentinde yüksek yapılar cadde yaşamından ayrıştırılmış çevreler oluşturmaktadır. Geleneksel caddede var olan sosyallik ve ticaret günümüz kentinde alışveriş merkezleri ve çarşılar ile cadde eğlencesi sonlandı. Modern kentlerde yaşayanlar toplu merkezlerde meşgul olmak istemeyenler kendilerine bölgelerinde bir sosyal yaşam oluşturmak zorunda kaldılar. Bunun sonucunda da kent mekanının bireyler tarafından kullanımında radikal değişiklikler meydana geldi ve kamusal mekanın anlamı da yitirildi (Trancik, 1986).Trancik’in bu saptamaları Ankara Kızılay Bölgesi’nin sorunlarıdan birini daha ortaya koymaktadır. Kızılay Bölgesi’nin farklı fonksiyonları ikame etme durumunu zedelemiştir. Barınma işlevi Kızılay Bölgesi’nin dışına kaymıştır. 2.2.2. Kentin bölünmesine neden olan kentsel canlandırma imar ve arsa kullanım siyaseti Trancik’e göre kentsel mekanda geleneksel özelliklerin kaybedilmesi imar politikalarının sonucudur. Arsa kullanımlarının ve ayrımlarının değişmesi, yüksek katlı yapıların yapılması toplumda var olan sosyal ilişkilerin de değişmesine neden olmuştur. İmar yasaları genellikle entegre olmuş olan fonksiyonları ayırma eyleminde bulunmuş, bu da çalışma ve yaşama mekanlarının farklılaşmasına yol açmıştır. Kentsel yenileme planları ile isole edilmiş yüksek yapılar oluşturulmuş, sosyal fonksiyonlar önemsiz görülmüştür. Ana yollar ile kent homojen olmayan biçimlerde bölünmüş ve alanlar arasında çeperlerde kayıp mekanlar oluşmuştur. Sonuçta ortaya çıkan karışık trafik ağları, uygun olmayan ölçek ilişkileri ve gelişmemiş artık mekanlardır. Trancik sonuçta ortaya çıkan bu kente izole edilmiş objelerin ‘olmayan-şehri’ (non-city) adını verir. Olmayan-şehrin ortak kamusal alanları yenileme adı altında kaybedilmiştir (Trancik, 1986). Jacobs’a göre bir semtin en önemli unsurları biçimsel sınırlardan ziyade girift çapraz kullanım ve canlılıktır. Semtlerin iç sürekliliğinin sağlanması ve bunun oluşumunda da kullanım tarzları önem kazanır. Semtlerin sürekliliğini kesintiye uğratacak ve ekonomiyi canlandıran ziyaretçilerin kaybedilmesine neden 20 olabilecek alanlar ve tampon bölgeler mümkün olduğunda semtlerin iç bölgelerinde bulunmamalıdır (Jacobs, 2009). Kentlerdeki ticari alanların kent merkezi dışındaki alanlara taşınmasıyla kent merkezleri boşalmaya başlamıştır. Kent merkezlerinin boşalması sokakların ve caddelerin canlılığının azalması anlamına gelmektedir. Bundan kentsel mekanın üretim ve tüketim ilişkileri de etkilenmektedir. Günümüzde kentleşme dinamikleri neoliberal kapitalizm tarafından belirlenmektedir. Harvey’e göre GuyDebord’un ‘gösteri toplumu’ dediği noktada bulunmaktayız. Gösteri kısa zamanda tüketilmektedir ve kentlerimizde bulvarlar bu tüketimin merkezi olmaya başlamışlardır (Harvey, 2012). Lefebvre sokakların insanların karşılaşma ve birbirlerine yaklaşma mekanları olduğunu söyler. Sokak vitrinler, mağazalar ile metanın işgaline uğramış ve insanları da sergi malzemesine dönüştürmüştür (Lefebvre, 1970). Kentlerin başlıca kamusal mekanları olan sokaklar ve caddeler kapitalizmin ağır baskısı altında tabela ve vitrinlerin işgaline maruz kalmıştır. Bu işgal metalaşan yapı yüzlerinin mimari kimliğini örterek caddeleri de kimliksizleştirmeye başlar. Jacobs’a göre şehirde yaşayanların sürekli yenilenen yapılara ihtiyacı yoktur. Bu yeniliklerin yarattığı ferahlık hissi yüzeyseldir ve günümüzde çabuk tüketilen bir meta haline gelmiştir (Jacobs, 2009). Bu arsa kullanım siyaseti geleneksel mekanların kaybedilmesi ve şehir sakinlerinin kentin tarihselliğinden uzaklaştırılması politik ve ideolojik nedenlere bağlanabilir. Şehirlerin birer ideoloji aracı haline getirilmesi ile kent üzerindeki güçlerin kombinasyonu ve entrikaları artmaktadır. Şehirler çeşitli spekülatif düzenlemeler yoluyla bozulmaktadır (Certeau, 1984). Günümüzde küresel ekonomik düzende rekabetin artmasıyla kent toprağı bu rekabetin nesnesi olmuş ve ekonomik canlanmanın bir aracı olarak görülmektedir (Bilsel, 2004). Birer meta olarak görülen kentsel arsaların kamulaştırma ve spekülasyonlar ile özel girişimin eline geçmesi günümüzde sık rastlanan bir durum olmuştur. 21 Michel De Certeau gündelik hayat pratikleri ve bunların kullanımlarını incelerken taktik ve strateji kavramlarından bahseder. Stratejiler iktidar yapı ve kurumlarıyla ilgili bir yapma biçimiyken, taktikler bu alanlarda bireylerin kendi mekanlarını oluşturma aracıdır. Kent stratejiler ile kurulurken, taktikler ile gündelik yaşamda manipüle edilirler (Aktaran: Mutlu, 2009). Disipline ve kontrol etmek için politik bir araç olarak bilinen strateji kamusal alanda farklı biçimlerde görülebilir. Taktik ise kendini stratejiye göre belirler, kurallara ve mekana ihtiyacı yoktur. Taktik zayıf olanı güçlü hale getirmeye yarar. Bu iki kavram gündelik hayatta sosyal aktörler tarafından kullanılır (Aktaran: Akış, 2002). Augé’ye göre bireyler yok-yer’lerde önceden nasıl eğleneceği ve ne yapacağı kurgulanmış olan mekanlarda kendilerine ait rolü gerçekleştirirler. Augé buna ‘kimliksizleşmenin yarattığı pasif sevinç’ der [Arslan, 2009]. Augé’nin bu ifadesi De Certaeu’nun taktik ve strateji tanımlamalarıyla da yakından ilişkilidir. Strateji ile kurgusu belirlenen yok-yer taktikler ile manipüle edilirler. Ancak bu sadece önceden biçimlendirilmiş eylemin gerçekleştirilmesi olacaktır ve bireyinmekanla olan ilişkiselliğinden ve bağından ziyade bir aktör olarak oynadığı rol ön plandadır. Şöyle ki gündelik yaşamın pratiklerini ilgilendiren strateji ve taktik yok-yerlerin oluşumuna neden olmaktadır. Lefebvre’ye göre gündelik yaşam kent merkezlerindeki sosyal mekanın özünü oluşturur (Aktaran: Gottdiener, 1989). Ona göre 1960’lardan itibaren gündelik hayat artık nötr bir alan değildir. Politik kararlar ve sermayenin sömürgesel biçimde etkilediği bir alandır (Lefebvre, 2010). Lefebvre’ye göre kapitalizm kentsel mekanın düzenlenmesi yoluyla gelişebilmekte ve kendini yeniden üretecek olan mekanı meydana getirmektedir (Aktaran: Gottdiener, 1989). Kapitalist ilişkilere servis verecek biçimde tasarlanan kentsel mekanın yeniden üretimi devletin denetim mekanizmasıyla kamu kurumları ya da planlama stratejileri ile mekandaki gündelik pratiklerin manipülasyonuyla gerçekleşmektedir (Al veKarataş, 2012). Lefebvre’ye göre geleneksel toplumsal mekanın kendini yeniden üretememesi ve kent merkezleriyle ilgili bir krizdir. Ona göre bu krize neden olan devlet, gündelik yaşamın ilişkileri ve sermayeye karşı, yönetsel ve ekonomik baskınlığın olduğu soyut mekanı üretir. Haussmann’ın Paris mekanlarında tarihsel değerleri stratejik 22 bir anlayış için yok etmesi bunun en belirgin örneklerindendir (Aktaran: Gottdiener, 1989).Haussmann’ın Paris’i dönüştürmesini inceleyecek olursak otoriter hükümetin kenti askeri birliklerin kullanımına uygun hale getirmekte büyük çaplı kamulaştırma politikaları kullanmış olduğunu görmekteyiz (Rossi, 1988). Zaman zaman iktidarlar sokaklardaki gezinmeyi ve toplanmayı en aza indirmeye çalışarak sokağın iletişim mekanı olması durumunu engelleyerek sokakları sadece geçiş mekanı olmaya zorlamışlardır. Sokaklar direniş mekanlar olarak iktidarların hoşuna gitmeyebilir. Bu nedenle yaya ve araç yolunu bölerek ve yayalar için vitrinler ile sokağı tüketim mekanı olmaya, araçlar için de hızlı trafik geçiş mekanı olmaya yönlendirirler (Lefebvre, 1970). Şehrin toplanma yeri olan meydanları caddeye dönüştürülmeye başladığında soyut mekana doğru bozulurlar. Lefebvre’ye göre eylem gündelik yaşamın soyut mekandan kurtarılmasında en önemli araçtır ve mekansal pratik sayesinde soyut mekan ortadan kaldırılabilir (Aktaran: Gottdiener, 1989). Yönetim mekanizmalarının kentsel alanda aza indirmeye çalıştığı yürüme eylemi gündelik yaşam pratiğinin en önemli parçası olan yürüyüşçü özne ile kentsel mekanlar ve yerlerin üretimini sağlamaktadır. Yürüyüşçü öznelerin kent sokaklarından çekilmesi demek birçok kentsel alanın yok-yerleri meydana getirmesi anlamına gelmektedir. Kentteki bu yok-yerler yürüyüşçüler tarafından yeniden deneyimlenerek ve yeni anlamlar kazanarak mekan ve yerleri yeniden üretebilme potansiyeline sahiptirler. Türkiye’de İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, Kızılay Bölgesi’nde de bu tür müdahaleler söz konusu olmuştur. Bu açıdan Trancik’in ve diğer düşünürlerin yaptıkları saptamalar Kızılay Bölgesi için geçerlidir. 2.2.3. Kamusal kent alanlarından özel ve kamusal kuruluşların sorumlu olması Trancik özel girişimin kent mekanlarını kaybetmede önemli bir payı olduğunu, özellikle de düşeyde yükselen kent merkezlerinde zemin mekanlarının yoğun bir 23 talep altında olduğunu düşünmektedir. Belli grupların ya da kişilerin çıkarları için kamusal alanın bir şov alanına dönüştüğünü, bunun sonucunda da kötü yerleştirilmiş yapılar, ihlal edilen yükseklik kararları ve birbiriyle yarışan cepheler ortaya çıktığını belirtir. Modern kentte var olan her eleman farklı bir kamusal ya da özel kuruluşun sorumluluğunda bulunmaktadır. Bu durum total bir çevrenin oluşumunu güçleştirmektedir. Kamusal ve özel kurumların yanı sıra kentsel yenileme projeleri, bürokratik kurallar ve belediyenin uyguladığı sistemler kamusal alanın korunamaması ve dağınık sirkülasyon ilişkilerini de beraberinde getirir. Kent mekanı kamusal yarar ve özel kazanç arasında bir çatışmaya maruz kalmaktadır (Trancik, 1986). Kimi zaman da kentsel alanda kamu kurum ve kuruluşların sahip olduğu geniş kentsel alanlar bu kurumların belirlediği ölçüde kullanımlara sahip olabilmektedir. Bu alanlar da önemli potansiyeller barındırabilmektedir. Bu alanların kentle ilişkilerinin sağlamlaştırılması ve mekansal karakterinin güçlenebilmesi buralardaki mekansal üretim tüketim ve yeniden üretim ilişkilerini de etkileyecektir. Kızılay Bölgesi’nde kamusal ve özel kuruluşlar düşeyde yükselmede çok etkin rol almışlardır. Bir yardın kuruluşu olan Kızılay binası ve Sosyal Güvenlik Kurumu olan Emekli sandığı kamu kuruluşu olarak düşeyde yoğunluğu arttırmada öncü kurumlardır. Özel kuruluşlarında bu konuda etkin rol oynadığı görülür. Banka yapıları ve iş hanları bu dönüşümde önemli etkenlerdir. 24 25 3. KENTSEL MEKAN DENEYİMİ VE KENTSEL MEKANI OKUMAK 3.1. Kentsel Mekan Deneyimi Kent mekanı gündelik pratikler ve ritüellerin yanı sıra toplumsal ilişkilerle birlikte mekana ait kimliğin oluşmasında da rol oynar. Kullanıcılar tarafından üretilen ve yeniden üretilen bir alan olan kentsel mekanda kentli özne etkin bir aktördür (Al ve Karataş, 2012). Kullanıcılar tarafından gerçekleştirilen bu pratikler kentsel ‘mekan’ı oluştururken, ritüellerle birlikte oluşturulan kentsel kimlik alanda ‘yer’in oluşumunu da beraberinde getirir. Birey gündelik hayatı deneyimleyerek yeniden biçimlendirir. Gündelik yaşamın mekanı olan kenti anlamak için kent onu deneyimleyen bireylerle birlikte düşünülmelidir (Yalçın, 2006). Gündelik hayatın örgütlenebilme ve yapılanabilme imkanının fark edilmesiyle gündelik yaşam ‘‘iş, özel yaşam, aile hayatı, boş zaman, eğlence örgütlenmesi’’ gibi parçalara ayrılır ve yeni kenti oluşturur (Lefebvre, 2010: 71). Lefebvre gündelik hayatta zaman kullanımını iş hayatını ifade eden zorunlu zaman, eğlence zamanını ifade eden ‘serbest zaman’ ve ‘ulaşım’ ve yürütülecek formalitelerden kaynaklı kullanılan zamanı da ‘zoraki zaman’ ifadesiyle belirterek üçe ayırır (Lefebvre, 2010). Günümüzde ‘‘boş zaman’’ ifadesi gündelik olan ayrı bir eylem alanını tanımlar. Günlük zamanın çoğunun çalışmayla geçirilmesinin ardından gerçekleştirilecek aktiviteler ya da senelik çalışma izni zamanları anlamında kullanılmaktadır. Ancak gündelik olarak kısa bir zaman dilimine karşılık gelen boş zaman genellikle ne yapılacağına karar verilmemiş olarak tüketilen zamandır (Yalçın, 2006). Diğer yandan kent içinde yapılan yolculuklar hız farklılıkları gösterir. Bunlar düzenli yapılan iş amaçlı yolculuklar, alışveriş amaçlı yolculuklar ve önemli yaya hareketlerinden birisi olan ulaşım türleri arasında aktarma hareketleri olan otobüs, minibüs, dolmuş ve metro aktarmalarıdır (Top, 1990). 26 Gündelik yaşamda Lefebvre’nin bahsettiği serbest zaman, ulaşım ve zoraki zaman aynı kent sahnesinde birbirleriyle ilişki içerisinde MİA (Merkezi İş Alanları)’ da var olabilmektedir. Gündelik yaşam bir toplumun aydınlık ve karanlık yüzlerinin yansıtan bir düzlem oluşturur. Politik ve toplumsal güçler gündelik yaşamı yapılandırmaya çalışmaktalar. Lefebvre buna ‘‘kentsel çerçeve içindeki programlanmış bir gündelik hayat’’ der (Lefebvre, 2010). Bu programlanmış gündelik hayat Augé’nin söylemiş olduğu sesiz iletişim metinleriyle kentte yaşama deneyimini yönlendirmekte ve kentli özne de bu düzenlenmiş gündeliği takip etmektedir. Sahip olduğumuz şehirde yaşama deneyimi kentsel düzeni anlamamıza olanak verir. Şehirleri anlamakta çekilen güçlükler; kaotik kent görünümünün gereksiz görsel çelişkilerinin yanı sıra işlevsel düzenin sağlanamamasından kaynaklanır. Jacobs’a göre ‘‘kendine özgü bir yapısal sistem olan şehir, ancak kendine özgü bir şekilde değerlendirilirse tam olarak anlaşılabilir.’’ (Jacobs, 2009). M. de Certeau yürüme eylemini 20. Yüzyılın kentsel deneyiminin bir biçimi olarak görür (Certeau, 1984). Ona göre kentsel deneyimi gerçekleştiren yürüyüşçüler kentsel bir metni takip ederler ve onlar algılanmayan/görülmeyen mekanları kullanırlar. Bu hareketler, yörüngelerden şekillenen ağlar ve kesişimler günlük ve her gün mekanı dönüştür. Yaya hareketleri şehri oluşturan sistemlerden birini şekillendirmektedir (Certeau, 1984). Certeau’nun ‘‘taktik’’ ve ‘‘strateji’’ kavramlarıyla da açıklayabildiği üzere kent içinde yayaların izlediği yollar aynı zamanda kentsel mekan oluşumunu sağlayan bu yaya hareketlerinin ritüel olarak her gün tekrarlanması kentsel mekanı her gün yeniden üretmenin yanı sıra bu kentsel mekanların belleklerde ‘‘yer’’ olarak tanımlanabilmesini de sağlamaktadır. Certeau şehir panoramasının teorik olarak bir sahne olduğunu söyler. Kalabalıkların ileri geri hareketinin yüksekten görülebilmesi, bütünü görmek ve onu okumak mümkündür (Certeau, 1984). Lefebvre’ye göre de gündelik hayat bir tiyatro gibi yaşamı özetleyip, temsil edebilir (Lefebvre, 2013). Certeau’ya göre bu yürüme eylemlerinin düzenlerini şehir haritasından gözlemlemek ve onların yörüngelerini kopya etmek mümkündür. Ortaya çıkacak ince ve kalın eğriler geçiş hareketlerinin yoğunluğunu tespit etmekte yardımcı olur ve gezicinin yürüyüş, 27 gezinme gibi aktivitelerini yansıtır (Certeau, 1984). Kalabalıkların kent haritaları üzerinden hareketlerini inceleyerek hareket ve mekan ilişkilerini analiz etmek mümkündür. Ancak sadece üstten bakmak yeterli değildir, sokaktaki yürüyüşçünün deneyimi de önemlidir. Kentsel sahnede yürüyüşçülerin çizdiği eğriler ve hareketler, gerçekleştirdikleri eylemlere göre mekanlar meydana getirirler. Hoogstad’a göre hareket ve mekan ilişkisinde ‘‘lineer mekanlar’’, ‘‘merkezi mekanlar’’ ve bunların ‘‘birleşerek oluşturdukları mekanlar’’ meydana gelir. Lineer mekanlar geçiş fonksiyonunu içerirken, merkezi mekanlar insanların bulunma eylemini gerçekleştirdikleri mekanlardır. Bu iki mekanın birleşiminden oluşan mekanlar ise bulunma veya geçiş eylemini içeren mekanlardır (Hoogstad, 1990). Kentsel mekanda kalabalıkların gerçekleştirdikleri bu eylemler bir yandan kentsel mekanın kullanımını yansıtırken bir yandan da o mekanın kimlik kazanmasına yardımcı olabilir. Örneğin bulunma eylemiyle kazanılan bu kimlikler toplumsal bellekte yer edinmiş ritüel buluşma noktalarını ortaya çıkarmakta, bu alanlara ‘yer’ olma anlamını kazandırmaktadır. Kentte kimi mekanlar sadece yürüme eylemiyle deneyimlenebilirken kimi mekanlar da otomobillerle deneyimlenmektedir. 1920’lerden itibaren toplumsal yaşamda varlığını sürdüren otomobiller kentteki metinsel iletişimin var olduğu araç yollarını deneyimlemekte ve kent sahnesinde önemli ölçüde rol almaktadırlar. Günümüzde otomobiller caddelerin büyük bir kısmını kullanmakta ve kentsel alan da öncelikli olarak araç trafiğinin önemi gözetilerek tasarlanmaktadır. Kentsel sahnede otomobillerin varlığı ve deneyimi göz ardı edilmemelidir. Ancak bu deneyimde hız faktörü önem kazanmaktadır ki hız, otomobil deneyiminin gerçekleştiği mekanları yayalar için yok-yer haline getirebilmektedir. Bu anlamda hız faktörü kent mekanlarındanegatif bir etkiye sahiptir. Certeau’ya göre şehirdeki mekansal pratik bir gezi hikayesi gibidir ve mekansal pratik günlük düzen bilgisiyle ilişkilidir. Günlük haberler, yazılar, hikayelere konu olan ve adımlarla yazılan bir öyküdür. Bu öyküler mekanı yere yeri de mekana 28 dönüştüren eylemlerdir. Yer ve mekan arasındaki ilişkiselliğin dönüşümünü düzenlemektedirler (Certeau, 1984). 3.2. Kentsel Mekanı Okumak Bu tezdeki belirlenen çalışma alanında geçmişten günümüze şehir sahnesine şehir haritalarından bakılarak tarihsel süreç içerisindeki mekanın fiziksel ve epistemolojik dönüşümünün gözlenmesi ve okunmasında, yeni kentsel mekanın tanımlanmasında RogerTrancik’in‘‘FindingLostSpaces’’ adlı kitabındaki kentsel mekan tasarımında kullandığı teorimekansal çözümlemede araç olarak kullanılacaktır. Trancik, kentsel mekan tasarımını üç yaklaşım ile ele alır. Bunlar; (1)şekil-zemin teorisi; (2) bağlantı teorisi ve (3) mekanteorisidir. Bu teoriler birbirlerinden farklı olmalarına rağmen birlikte kullanıldıklarında bir kent tasarımının ana stratejilerini oluşturmakta ve kentsel mekanın okunmasında ve analizinde önemli bir araç olmaktadır. Resim 3.1. Kentsel mekan teorileri diyagramı. (Trancik, 1986). 29 3.2.1. Şekil-Zemin Teorisi Şekil-zemin teorisi, yapıların ‘‘kitle’’ olarak boşlukların da ‘‘zemin’’ olarak görüldüğü, kentte kitleler ve boşlukların dolu-boş ilişkisini söyleyebilen bir şablon oluşturularak, mekan tasarımında şablondaki ilişkileri şablona ekleme ve şablondan çıkartmalar yaparak şablonun sahip olduğu geometrinin manipüle edilmesi yaklaşımıdır. Doluluk ve boşlukların ilişkilerini sorgulayabileceğimiz bir şehir şablonu, bir grafik araç olan şekil-zemin çizimi kentin görünümünü netleştiren plan görünümünde bir özettir (Trancik, 1986). Kevin Lynch’e göre de hava fotoğrafları ve haritalar kentin fiziksel biçimlenmesini nesnel bir şekilde analiz edilmesinde kullanılabilir (Lynch, 2011). Şekil-zemin teorisiyle kente yukarıdan bakılarak yapılacak olan okumalar Certeau’nun da bahsetmiş olduğu gibi kentsel mekanı yukarıdan gözlemleyerek anlamada ve çözümlemede önemlidir. Trancik şekil-zemin teorisinin en iyi örneği olarak GiambattistaNolli’nin 1748’de çizdiği Roma Haritası’nı verir. Nolli burada şehirde doluluk ve boşlukların net olarak tanımlandığı bir sistem oluşturarak açık alanlara şekil kazandırıp onların pozitif açıklıklar olmasını sağlamıştır. Açık alanlar ve yapı kütleleri arasında aktivitelerle akıcı bir bağlantı gerçekleştirmiş ve doluluk ve boşlukları bütünleşik bir ilişki içinde yorumlamıştır (Trancik, 1986). Şekil-zemin teorisine göre nokta-blok kuleler ya da gökdelenler gibi dikey elemanların geniş yer düzlemine yerleştirilmeleri, yetersiz yer kaplamalarından dolayı çevreye alansal bir yapı kazandırmamaları sonucu dış alanlarda pozitif alanlar elde etmek güçtür. Pozitif alanlar elde etmek için genellikle yatay yapı kütleleri ile çalışmak, kent deneyiminin gerçekleşeceği kamusal, yarı kamusal ve özel alanlar arası geçişin gerçekleştiği mekanlar oluşturmak gerekmektedir. Şehirdeki bu boş alanlar dolu alanlar ya da dikey bileşenlerin çevresinde düzenlenir (Trancik, 1986). Trancik şehirdeki doluluk ve boşlukları şöyle gruplar: 30 ‘‘Şehir-doluluk tipleri, anıtları veya önemli kurumsal binaları, şehir blokları alanını, yön ya da kenarları tanımlayıcı binaları kapsar. Şehir-boşluk tipleri giriş salonlarını, bloklar arası boşlukları, sokak ağlarını, meydanları, parkları, bahçeleri ve lineer açık alan sistemlerini kapsar.’’ (Trancik, 1986: 103). Trancik’e göre şehirdeki en önemli doluluk tipleri önemli kurumsal yapılar, açık alanda birer obje olarak belirgin ve politik önemlerini duyuracak biçimde yer almakta ve bunları çevreleyen açıklıklar ya da giriş mekanları da bu yapılar kadar önemli yer tutar. Önemli diğer bir doluluk tipi de Trancik’in şehir bloklarının hakim alanı olarak tanımladığı ve LeonKrier e göre kamusal alandaki en önemli eleman bu blokların boyutları ve oryantasyonudur. Fonksiyona göre belirlenmiş parsellerin tekrarlanması ile düzenlenen bu blok alanlar komşuluk ya da semtler gibi oluşturulabilirler. Başka bir doluluk da lineer dizilimli, tekrarlanmayan, yönlendirici, sınırlar oluşturan binalardır ki bunlar bir alanın sınırını belirlemek, bir alandaki hakim alanı bozmak ya da bir nesnesi daha belirgin hale getirmek gibi amaçlarla yerleştirilirler (Trancik, 1986). Bu şehir nesneleri mekanların sınırlarını belirlemenin yanı sıra kentle baskınlıkları yani ölçekleri bağlamında da kentsel yaşamı etkileyebilecek potansiyellere sahiptirler. Kentsel doluluk ve boşluklar bir araya geliş biçimleriyle kentsel alanda strateji ve taktiklerle hareketleri yönlendirme ve kentsel mekanı üretmede önemli rol sahibidirler. Trancik kentsel boşlukların da beş tipi olduğunu söyler. Bunlardan birincisi özel alanlar ile ortak alanlar arasında bir geçiş alanı olan giriş fuaye mekanları, lobi, ön avlu ya da ön bahçe formunda olabilir. İkinci tip boşluk, blok içi boşluktur. Bu tip boşluklar yarı özel mekanlar olarak blok ortalarlındasirkülasyon ya da rahatlama mekanı olarak bulunurlar. Üçüncü boşluk tipi olan cadde ve meydanlar, şehrin strüktürel ağları olarak kentin kamusal yaşamını barındıran ve hareketi yönlendiren koridorlardır. Modern zamanda bu mekanlar fiziksel kalite ve sosyal fonksiyonlarının büyük kısmını kaybetmişlerdir. Dördüncü boşluk tipi kentsel rekreasyon ve rahatlama alanları olan kamusal park ve bahçelerdir. Kent içerisinde bir kırsal çevreye benzeyen bu mekanlar kentsel gritlerle birleşirler. Sonuncu kentsel boşluk tipi de genellikle kentteki su öğeleriyle ilişkili olan lineer açık mekan sistemleridir. Bu alanlar tabiatın doğal haliyle var çalıştıklarından kentsel gritlere uygun olmayabilirler (Trancik, 1986). olmaya 31 Sonuç olarak şekil-zemin teorisine göre kentsel doluluk ve boşluklar arasındaki ilişkiler tamamlandığında başarılı mekansal ağlar meydana gelir; ancak bu ilişkiler dengesiz düzenlenirse sonuç kayıp mekanlardır. Kayıp mekanları yeniden anlamlandırmak için öncelikle yapı ve boşlukların birlikte var olma durumlarını anlamak gereklidir (Trancik, 1986). Trancik’in şekil-zemin teorisi Kızılay Bölgesi’nde zaman içinde artan yoğunluğu anlamak için önemli bir araçtır. Bu araçla bölgenin Jansen Planı’ndan sonra geçirdiği değişim haritalandırılacaktır. 3.2.2. Bağlantı Teorisi Trancik’e göre bağlantı teorisi kentin parçalarını ve elemanlarını bağlayan çizgilerin organizasyonuyla türetilir. Bu bağlantı öğeleri sokaklar, yaya yolları, lineer açık alanlar ve kent içindeki hareket akışını yönlendiren diğer fiziksel birleşim elemanlarıdır. Bağlantı teorisine göre alanları düzenlemek için bir bağlantılar ağı oluşturulur ve bu ağ bir dolaşım diyagramı meydana getirir (Trancik, 1986). ‘‘Metropoliten alanların giderek büyümesi ve bizim bu alanları kullanma hızımız, bu alanları algılamakta yeni problemler ortaya çıkarmaktadır. Metropoliten bölge, günümüzdeki işlevsel birimdir ve bu bölgenin içinde yaşayan sakinleri tarafından tanımlanması ve yapılandırılması istenir.’’ (Lynch, 2011: 124) Kevin Lynch ‘kent imgesi’ adlı eserinde bir kentsel alanın bütünü anlayabilmek için yollar, bölgeler ve düğüm noktaları olarak kategorize ettiği parçaların anlamsal ilişkilerinden yola çıkarak bütüne ulaşmayı amaçlar. Bu parçalar aynı zamanda Trancik’in sokaklar, yaya yolları, lineer açık alanlar olarak ayırdığı öğelere de karşılık gelmektedir. Yolar; sokaklar, yaya yolları, toplu taşıma alanları, demiryolları vb. yollardır. Bölgeler; içerisine girildiği hissini veren, iki boyutlu ve belirli karakteristiklere sahip kent parçalarıdır. Düğüm noktaları ise gezicinin kentte yola alırken ulaşım sisteminde kentin bir yerinden başka bir yerine geçerken kullandığı kavşaklar vb. 32 geçiş alanlarının kesiştiği noktalar veya bazı karakteristiklerin yoğunlaştığı noktalardır (Lynch, 2011). Trancik’in bağlantı teorisinde belirtmiş olduğu üzere kentsel sirkülasyonun sağlandığı alanlar olan yollar Lynch’e göre de kentsel alanda büyük önem taşır. Kentsel bağlantının ana strüktürünü oluşturan yollar kent içerisinde belirli bir hiyerarşi içindedir. Bu nedenledir ki hepsi aynı değerde ve yoğunlukta değildirler. Lynch’e göre kent merkezine doğru gidildikçe yollarda kalabalıklar, levhalar ve dükkanlar kademeli olarak yoğunlaşmaktadır. Kentsel deneyimi gerçekleştiren gözlemciler merkezi alana doğru ilerlerken bu yoğunlaşmayı algılayarak o caddeyi tanımlayacaklardır (Lynch, 2011). Caddede ilerleyen yürüyüşçü yolu ‘devin-duyumsal’ niteliğinden etkilenerek yaptığı gezinti bir deneyim oluşturmaktadır. Bu gezinimin hareket hattı yola kimlik verecek ve zamanla sürekli bir deneyim oluşmasını sağlayacak, ortak bellekteki yerizamanla sürekli hale gelen deneyim ve bu caddede oluşturduğu kimlik o alanın yer olma anlamını kazanmasını da sağlayacaktır (Lynch, 2011). Bölgeler genellikle yaya trafiğinin yaşandığı alanlar olarak kent yaşamında önemli sahneler olarak göze çarparlar. Bu alanlar yürüyüşçülerin geçiş, gezinme ve bulunma eylemlerinin sıklıkla hepsinin gerçekleştirildiği kentsel alanlardır. Düğüm noktaları adını verdiğimiz alanlar geçmiş yıllarda meydanlar olarak tanımlanabilirken günümüz kentlerinde en çok kavşaklar olarak varlık gösterirler. Bu alanlar yaya deneyimi ve araç deneyiminin kesiştiği alanlardır. Trancik’in bağlantı teorisi çalışma alanındaki ulaşım arterlerinin Jansen Planı’ndan günümüze kadar ulaşan değişimlerini okumak üzere kullanılacaktır. 33 3.2.3. Yer Teorisi Trancik’e göre yer teorisi şekil-zemin ve bağlantı teorilerinin bir adım ötesinde olarak, insan ihtiyaçlarının bileşenlerini, kültürel, tarihi ve doğal içeriği de bu teoride önem kazanır. Bu teori genellikle yeni tasarım ile hali hazırdaki koşullar arasındaki uyumu arttırma girişimindedir (Trancik, 1986). Auge’nin de yer tanımında belirttiği tarihsellik, kimlik ve ilişkisellik öğelerinin uyumu Trancik için de yer teorisinin belirleyici unsurlarını oluşturmaktadır. Trancik’e göre kent içindeki boşluklar soyut düşünüldüğünde potansiyeli olan boşluklardır. Bu boşluklara kültürel veya bölgesel bir anlam yüklendiğinde mekana dönüşürler. Trancik’in yer teorisinin özünde mekandaki insan ve kültür öğelerini anlamak bulunmaktadır. Trancikmekan tiplerinin sahip oldukları fiziksel özelliklere göre tanımlanabileceğini ancak ‘yer’ in özgün olduğunu ve bir karakter ya da düşünce gibi insanların soyut olduğunu; bu nedenle de fizikselden öte bir varlık olarak zaman boyunca insanların kullanımına bırakılan bir tabaka oluşturduğunu söyler (Trancik, 1986). Kevin Lynch bir yer teorisi tanımlamak ve kent mekanını tasarlamak için kentin parçalarını inceler. Ona göre üç temel kural vardır ve başarılı bir tasarım bu kurallar ile gerçekleşmelidir: 1. Okunabilirlik: kentin görüntüsü ve caddeler kullanıcılar için akılda kalıcı olmalıdır, 2. Strüktür ve kimlik: yapı ve boşluklar uyumlu ve kavranabilir olmalıdır, 3. İzlenebilirlik: kentin insanlar tarafından nasıl deneyimlendiği ve hareket algısı ile ilgilidir. (Trancik, 1986). Lynch’in bu saptamaları kentsel mekanı yürüyüşçü ve yukarıdan bakan gözlemlemci olarak izlemekte ve kavramakta oldukça önemlidir. Bu üç teorinin birlikte ele alınmasıyla kentsel strateji ve taktikler oluşturulabilmekte ve kentli öznenin kentsel alandaki kullaım rotaları çizilebilmekte ve aynı zamanda kentsel mekanın üretimi ve tüketimi bu tasarım yöntemleri yoluyla 34 öngörülebilmektedir. Öyle ki bu teoriler yardımıyla bir kentin potansiyelleri belirlenebilmekte ve kentsel bütünlüğü korunabilmektedir. Kentsel mekan ve yer bağlamında ilişkilerin sağlıklı olması da sağlanabilmektedir. Bu üç teorinin her biri ayrı ayrı önem taşır; fakat kent tasarımında en uygun çözüm bu üç teorinin birlikte kullanılmasıyla elde edilebilir. Dolu-boş ilişkilerinin oluşturulabilmesi, doluluk ve boşlukların yapılandırılabilmesi için bölgeler arası bağlantıları ve insan ihtiyaçları dikkate alınarak tasarım yapılmalıdır (Trancik, 1986). Bu teoriler bölgeyi ve geçirdiği değişimleri kavramak üzere, özellikle iki boyutlu görsel araçlar ortaya koymak üzere kullanılacaktır. 35 4. KIZILAY BÖLGESİ’NİN DEĞİŞİMİNİN ANALİZİ KENTSEL AÇIK MEKANLARININ 4.1. Ankara’nın Planlanması Aşamasında Genel Durum Cumhuriyetin ilk yıllarında henüz belirlenmiş bir kentleşme politikası mevcut olmamasına rağmen mekansal örgütlenmede önemli rol sağlayacak olan uygulamalarda bulunulmuştur. Bunlar; Ankara’nın başkent seçilmesi, pazar ağını oluşturacak olan demiryolu, sanayileşmenin Anadolu’nun küçük kentlerinde de yer alması, Anadolu kentlerine Halkevlerinin kurulması ve bu sayede yeni ideolojinin taşınacak olmasıdır (Köroğlu ve Ölmez, 2002). İlhan Tekeli’ye göre ülkede mekan stratejisinde izlenen üç ana öğe bulunmaktadır. İlki ve en önemlisi İstanbul yerine Ankara’nın başkent seçilmesidir. Bu devrimci karar ile Anadolu’nun ortasında aydınlanmış bir ulus-devlet başkenti oluşturulacaktı. İkincisi Ankara merkez olacak şekilde tüm yurt genelinde bir demiryolu şebekesi oluşturularak iç pazarda bütünlük ve yurt genelinde denetim sağlanacaktı. Üçüncüsü ise 1929 sonrasında devletçilik politikası ile uygulanan sanayi planlarının yapılması ve küçük kentlerde demiryolu güzergahlarında fabrikalar kurulmasıydı (Tekeli, 1998). Ankara başkent olmasıyla Cumhuriyeti bir kent planlama iddiasıyla yüzyüze getirmiştir çünkü Ankara çağdaş bir kent olmazsa rejim de başarısız olmuş olacaktı. Bu nedenle rejimin başarısı kent planlamasının başarısına bağlıydı (Tekeli, 1998). Bu şartlar altında Ankara kent planlama kriterlerine göre kurulacak ve örnek bir kent olarak Anadolu kentleri için bir rol-model olacaktı. 4.2. Cumhuriyet Sonrasında Ankara’da Kentsel Gelişme Politikaları Ankara, 19. Yüzyılın sonlarında 1886-1894 arasındaki dönemde bazı imar eylemleri yaşamıştır. Bunlardan bazıları Elmadağ ve Kayaş’tan kente su kanalları yapılması ve 1887’de demiryolunun kurulması ile Ankara tiftiği ticaretinin canlandırılmasıdır. İstasyonun yerinin seçimi kentin fiziksel yapısını da şekillendirmekte önemliydi. Bu dönemde istasyon etrafında büyük depoların 36 inşasına başlanmış, Cumhuriyet’ten sonra doğuya yönelmiş olan demir yolu kentin güneyinden geçirilecektir (Köroğlu ve Ölmez, 2002). 1923’te Cumhuriyetin ilanı ve Ankara’nın başkent olmasıyla kente dair verilecek kararların önemi artmıştı. Altyapı ve konut yetersizliği ve ayrıca yani başkente yakışacak biçim arayışlarıyla Ankara’nın imar çalışmalarına başlanmıştır (Köroğlu ve Ölmez, 2002). Bu imar çalışmaları geleneksel kent yaşantısının devamı olarak değil modern bir kentin özelliklerini taşıyacak olması nedeniyle önemliydi. Ankara’dan beklenen yeni yaşam anlayışını yansıtabilecek bir simge olmasıydı. Bu nedenle tarihselliği içinde barındıran Ankara’dan ayrı kurulmalıydı. Benimsenen bu düşünce, kentbilimsel olmaktan çok siyasal bir belirlemeydi. Bu görüş, başkentin kuruluşunun ana hatlarının belirlenmesinde ve hazırlanan planlar arasından seçim yapılması aşamasında da etkili olmuştu (Tankut, 1993). Bu anlamda Ankara Cumhuriyet’ten sonra modernleşme projesinin uygulandığı ilk şehirdir. Çağdaş yaşamı yeni mekansal kimliğiyle sürdürmeye öncülük edecek örnek bir kent inşa edilmesi amaçlanmaktaydı (Altaban, 1998). 16.02.1924 gün ve 417 sayılı yasa ile Ankara Şehremaneti kurulmuştur. Ankara Şehremaneti’nin görev yaptığı 1924-30 yılları arasında İstanbul’un yerel yönetim modeli kullanılmıştır (Tankut, 1993). 1924-25 yıllarında Ankara’nın ilk planı Carl ChristophLörcher tarafından tasarlanmıştır. Dr. Carl ChristophLörcher’in 1924 ve 1925 yıllarında yaptığı Eski (1/2000) ve Yeni Ankara (1/1000) planları sonraki beş yılda Ankara’nın gelişimini belirlemiştir. Bu planla Eski Ankara ve Yeni Ankara için bir kamulaştırma taslağından söz edilmektedir. ‘Çerçeve planı’ denilebilecek 1924 tarihli plan Jansen planını da sınırlandırıp yönlendiren öğelere sahip olup, her iki planı da bağlayan bir yapısı vardır (Cengizkan, 2004). 37 Bu plana göre Yenişehir alanı demiryolu, NecatibeyCaddesi ,Ziya Gökalp (eski adı Kazım Özalp)Caddesi ve Mithatpaşa (eski adı Muhlis Erkmen) Caddesi’nin arasında kalan alandır (Aydın ve diğerleri 2005). Bu alan, bölgeleme (zoning) kavramı ve ‘‘bahçe şehir’’ konseptiyletasarlanmıştır (Cengizkan, 2002). Bu dönemde Yenişehir Sıhhiye’den Bakanlıklara kadar uzanan alanda o zamanki adı Gazi Mustafa Kemal Bulvarı ve şimdiki adı Atatürk Bulvarı olan ana ulaşım bağlantısı etrafında biçimlenmeye başlamıştır. Lörcherin benimsemiş olduğu bahçe şehir konseptinin planda görüldüğü üzere öncelikli tasarım kararları arasında olduğu anlaşılmaktadır. Kentsel açık mekanlara önem veren planlama kararları Yenişehir planında ve özellikle Gazi Mustafa Kemal Bulvarı üzerindeki açık alan ve meydan tasarımlarıyla kendini göstermektedir. Lörcher kent planında ‘‘mekansal anlam’’ ve ‘‘kent mekanının simgeselliği’’ kavramlarını dile getirmiş ve Yenişehir’e ulaşan güçlü aksın sonunda ‘‘Vekaletler Mahallesi’’ adı verilen yönetim merkezinin oluşturulmasına karar vermiştir. Vekaletler mahallesi Güvenpark ve Meclis Arasındaki üçgen şeklindeki alandır (Cengizkan, 2004). Lörcher planı Kızılay’da oluşturulan dokunun biçimlenmesinde önemli rol oynamıştır. Güvenpark, Sıhhiye, Zafer Meydanları ve Tuna ve İzmir Caddelerinin giriş meydanlarının oluşumu bu plandan başlamaktadır (Günay, 2005). Lörcher planındaki Yeni Şehir 150 hektarlık bir alanda bir ve iki katlı bahçeli konutlar önermekteydi. Bu plan 1928’de Ankara planı için yarışma açılan kadar kente katkıda bulunmuştur. Kentteki yeni yerleşim bölgelerini belirlemiş, parsel ve ada büyüklüklerini, kat yüksekliklerini, imar şartlarını ve mülkiyet bölünmesini belirlemiş, ulaşım ve altyapı dağılımını düzenlemiştir (Cengizkan, 2004). Ancak Lörcher planına baktığımızda tam olarak şekil zemin ilişkilerinden söz etmemiz mümkün değildir. Çünkü planda parsel ve ada büyüklüklerini görmemize rağmen, şekil olarak adlandıracağımız yapıların yerleşimi henüz tanımlanmamıştır. 38 4.3. Kent Planları ve Şekil-zemin İlişkileri 4.3.1. Jansen planı şekil-zemin ilişkisi 1927 yılında kentin nüfusu 25,000’den 107,000’e çıkmış ve artan nüfusa göre kente dair bazı önermeler geçersiz olmaktaydı (Cengizkan, 2010). Kentin hızlı büyümesine karşın planın yetersizlikleri anlaşılmış ve yeni bir plan ihtiyacı ortaya çıkmıştır. DahiliyeVekaleti’ne bağlı Ankara İmar Müdürlüğü kentin imarı için yeni bir imar plan yarışması düzenlenmiştir (Aslanoğlu, 2010). İmar planı yarışmasını kazanan HermanJansen de Lörcher gibi Ankara’yı Eski ve Yeni Şehir olarak iki ayrı bölge olarak ele almıştır (Jansen, 1948a). Atatürk Bulvarının her iki yanına konutlardan oluşan mahalleler kurulmuştur. Çankaya daha büyük parselllere ayrılmıştır; buraya dar caddeli ve küçük parselli bir sistemin uygun olmayacağına karar verilmiştir. Yenişehir yapılaşmanın en ileri olduğu alandır. Henüz Jansen’in imar planı yapılmadan, mevcut yapıların şekilleri ve kat sayıları birbirinden çok farklı olmakla birlikte yapılar arası boşluklar da çok azdı (Jansen, 1937). Yenişehir’de 1920’lerde düzenlenen ızgara plan üzerine bu dönemde alçak müstakil konutlar yapılmaya devam edilmiştir (Aslanoğlu, 2010).Bu dönemde imar yönetimi Jansen’in düşük yoğunluk, büyük parsel ve geniş bahçe talebine uymuştur (Tankut, 1993). Mahallelere yapılacak olan okullar spor alanları ve yeşil alanlara yakın konumlanacaktı. Gece dersi veren ve etkinlikler düzenlenen meslek okulları Atatürk Bulvarı’na yakın konumlandırılmışlardır (Jansen, 1937). Yenişehir’in batısına askeri yapılar inşa edilmiş ve daha ilerisine de kooperatif mahalleleri kurulmuştur. Bakanlıklardan Güneye doğru devam eden bir yeşil alan da Meclis Binasının görünüşünü tamamlamaktaydı (Jansen, 1937). Jansen Lörcher gibi devlet dairelerinin bir mahallede ve Atatürk Bulvarı’ndaki bugünkü yerinde olmasını öneriyordu. Hemen yakınında da memurlar için mesken alanı olacaktı. Sondaki bina da Büyük Millet Meclisi olacaktı (Atay, 1968). 39 Jansen planının şekil zemin ilişkileri incelendiğinde planın yapıldığı esnada bölgede yapılaşmanın önceden başlamış olduğu görülmektedir. Jansen planı bahçeşehir söylemine uygun ve Trancik’in şekil-zemin teorisinde önermekte olduğu gibi az katlı yapılar önermekte, çok katlı dikey elemanların bulunduğu bir yapılaşma türünden kaçınmaktadır. Böylelikle kentsel açık alanlar olan park ve bahçeler çevresindeki az katlı konut yapılarıyla uyumlu bir ölçek ilişkisi içerisinde olacak ve Trancik’in bahsetmiş olduğu pozitif alanlar elde edilecektir. Bu yıllarda bulvarda halen seyrek yapılaşma mevcuttur (Baydar, 1992). Bulvar üzerindeki özel mülkiyetli yapıların büyük kısmı bürokratlara ait yerleşim birimleriydi (Sahil, 1986). 1932-40 yılları arasında Bakanlıklar Mahallesi büyük ölçüde tamamlanmış ve 1938’de de yeni Meclis’in yapımına başlanmıştır. Bulvarın güney aksı boyunca da elçilikler yapılmış ve Çankaya’nın sınırı çizilmiştir (Aydın ve diğerleri, 2005). 1929 ve 1932 yılları arasında henüz kesinlik kazanmamış bir plana göre uygulama yapılmaktadır. 1932’den itibaren Jansen planına göre alçak, tek, ikiz, sıra evler yapılmakta iken 1934 yılına gelindiğinde kaçak yapılaşmanın Yenişehir’de de başlamış olduğu görülmekteydi. 1934 yılı itibariyle artan konut sorununa çözüm olarak konut kooperatifleri kurulmuştur. Fakat bu deneyim 1936’ya kadar sürecek ve kooperatiflerden beklenen ucuz ve yaygın konut üretimi karşılanamayacaktır. Kooperatiflere kredi bulunamaması ve arsa fiyatlarının artması bu girişimin başarısız olma nedenlerindendir (Tankut, 1993). Diğer taraftan Yenişehir açılmakta olan sinema ve kitabevleriyle kentin önemli kamusal mekanlarına sahip olurken ticari alanların da bu bölgeye kaymasına neden olmaktaydı. Ticaretin bu alan yönelmesi arsa spekülasyonlarının başlamasına ve kentleşmenin hız kazanmasına sebep olmuştur. Yakup Kadri Karaosmanoğlu Ankara’nın yapılaşmasını şu sözlerle anlatmaktadır: hızlı bir biçimde gerçekleşen 40 ‘‘ Yeni Ankara baş döndürücü bir süratle inkişaf ediyordu… Cebeci’den Yenişehir’e, Yenişehir’den Kavaklıdere’ye doğru uzanan sahalar üzerinde, apartmanlar, evler, resmi binalar, sanki, yerden fışkırırcasına yükseliyordu…’’ (Karaosmanoğlu, 1934: 127) 1935 sayımına göre 124 000 olan Ankara nüfusu iki senede yaklaşık iki katına ulaşmıştır. Bu rakamlarda nüfus için artık misafirhaneler değil, müstakil evler, apartmanlar ve mahalleler oluşturulması gerekliydi. İmar planındaki çerçeveyi bozmadan nüfusu bu sınırlar içine sığdırmak gerekliydi. Nüfus sorunu, birçok Avrupa kentinde küçük arsalara sıkışmaya çalışılarak yüksek yapılar ve dar caddeler oluşturularak çözülmeye çalışılmıştır. Bu dar caddeler ulaşımı zorlaştırır ve genişletilmesi çok maliyetlidir. Bu duruma engel olmak için Ankara’nın kent nüfusunun 300 bini aşmaması sağlanmalıydı. Gerekirse katı tedbirler alınarak kent nüfusunun artışı önlenmeliydi. Ancak bu şekilde ideal bir kente sahip olunabileceği düşüncesi vardı (Jansen, 1937). Bu dönemde kentsel planlama siyaseti olarak kent merkezinde yoğunluğun artırılması tercih edilmiş ve birçok heyet kararıyla desteklenerek yapı yüksekliklerini artırma yoluna gidilmiştir. 1934 yılında Jansen’in Yenişehir için düşünmüş olduğu iki katlı yapılar imajı, heyet kararları ile geçersiz kılınmış, Yenişehir’de kat sayısı üçe yükseltilmiştir. Ayrıca Atatürk Bulvarı’ının silueti özellikle düşünülmüş ve heyet kararı ile bulvarın alt ve üst kısımları için saçak çizgisi sürekliliğini devam ettirecek ve çatı tipinde de uyum gösterilecektir.1935’te özel sektörün rantı yükseltme yönündeki baskılarının artması nedeniyle heyet kararı ile Yenişehir’de yapılaşma yoğunluğunu artıran bir değişim gerçekleşmiştir. Tek katlı yapılar iki kat, iki katlı yapılar üç kata çıkarılmış, dört katlı yapılar dükkan ile beş katı yapılara çıkarılarak Kızılay’da Bulvar beş kata yükseltilmiştir.1937 yılı heyet kararlarına göre dükkan izni vb. nedenlerle kat sayısında artırma kabul edilmiştir. 1938 yılı heyet kararı ile yoğun nüfuslu bölgelerde çatı katları tam katlara dönüştürülecektir. Atatürk Bulvarı üzerinde 4kat +dükkan olan yapılara da heyet kararı ile 5kat+dükkan olma izni verilmiştir. 1939 yılında Ankara İmar Müdürlüğü; Çankaya semtinde heyet kararı ile plansız yerlerde ifraz kabul etmiş olmakla beraber Jansen planının 3kat+ikiz ev öngördüğü yerlerde heyet kararı ile dördüncü kata izin vermekte ve de heyet kararı ile de çatı katına izin vermektedir (Tankut, 1993). 41 1942 yılı hava fotoğrafının şekil zemin ilişkilerine bakıldığında uygulanan Jansen planının bahçeli konut yapılarının belirli bir düzen içerisinde yer aldıkları görülmektedir. Güvenpark, Kızılay Bahçesi ve Zafer Parkının peyzaj düzenlemelerinin yapıldığı ve bu kentsel açık mekanların çevresindeki bahçeli konut dokusunun boşluklarıyla uyum içerisinde oldukları görülmektedir. Ancak, Kızılay Bahçesi ve Zafer Parkı arasında kalan alanda bulvarın her iki çeperinde ilk bitişik nizam yapıların da yapılmaya başlanmış olduğu görülmektedir. Bu bitişik nizam yapılar 1938 ve 1939’da 4kat +dükkan ve 5kat+dükkan olmasına izin verilmesiyle ortaya çıkan yapılardır. Bulvar üzerinde ilk ölçek değişimleri bu yapılar ile başlamış ve bulvarın her iki çeperinde lineer bir sınır oluşturmuşlardır. 1946’da kent merkezine Güvenpark’ın batısında kalan alana Paul Bonatz’ın tasarımı, konut yerleşim alanı olan üst düzey memurların yerleşim sorununa çözüm getiren Saraçoğlu Mahallesi inşa edilmeye başlanacaktır (www.goethe.de). Bu alan kent merkezinde yeni bir konut dokusu önermektedir. Bu doku Trancik’in önermekte olduğu az katlı yatay yapı kütleleri ve özel, yarı özel ve kamusal alanların oluşumu ve pozitif alanların oluşumuna katkı sağlar niteliktedir. 1950- 1960 yılları arasında çok partili hayata geçiş ve Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle modernite yaklaşımı sona ermiş ve popülist kentleşme yaklaşımı kentsel gelişmeyi etkilemiştir (Kayın, 2008). Bu dönemde Türkiye’de liberalizm ve özel sektör önemli hale gelmiştir. Bu dönemde bulvarda yapılan yapıların çoğu rant kaygısı ile kat yüksekliği kazanmış yapılardır (Sahil,1986). Kızılay 1952’de alınan kararlarla kentin iş merkezi kabul edilmiş ve bitişik nizam yapı yapılmasına izin verilmiştir. Zemin ve alt kotların pasaj olarak düzenlenmesine izin verilmiştir. Banka şubeleri, oteller, lokantalar, seyahat acenteleri Kızılay’a yerleşmeye başladı. Apartmanların üst katlarına da kuaförler, modaevleri ve fotoğrafçılar açılmaktaydı. (Batuman, 2002). Ticaret zemin kotlardan üst kotlara tırmanmaya başlamıştı. Yaşanan konut sıkıntısının oluşturduğu baskı 1930’lara kadar var olan bahçeli konut modelini etkilemiş,kat sayısında yapılan artışlarla bu model yerini apartmanlara bırakmıştır (Aydın ve diğerleri, 2005). 1950’lerden önce bulvarda 42 kamu yapılarına ilişkin gelişmeler gözlenmekteyken 1950’lerden sonra özel sektöre ait yapılar ve onların gelişimine ilişkin yasal çerçeveler oluşturulmuştur. Bulvarın düşeyde yükselmeye başlaması aynı zamanda bulvarın ve bulvar üzerindeki kamusal park ve bahçelerin de mekansal ilişkilerini etkileyecek, bölgedeki doluk boşluk oranları değişecekti. Bulvar üzerindeki bu mekansal değişim açık alanlar olan parklar üzerinden net olarak görülebilmektedir.(Şekil 4.2. bkz.) Meydan ve parklar yüksek bloklar arasında kalan ve bu bloklarla ilişkilenmekte güçlük çeken bir alana dönüşmeye başlamıştır. Bu yıllarda kentin çeperlerinde artan gecekondu bölgelerine bir çözüm önerisi olarak kat mülkiyeti yasasıyla belediye sınırlarının büyütülmesi düşünülmüştü (Aydın ve diğerleri, 2005). Planlamaya dayandırılmaksızın Ankara Belediye sınırlarının imar sınırlarıyla birleştirilmesi ile imar alanı on kat arttırılmıştır (Sahil,1986). Bu da yeni bir imar planını gerekli kılmaktaydı. 1954’te yeni bir uluslararası imar planı yarışması açıldı (Aydın ve diğerleri, 2005). Şekil. 4.1. Jansen Planı şekil-zemin ilişkileri 43 Şekil.4.2. 1942 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri 44 4.3.2.Yücel-Uybadinplanı şekil-zemin ilişkileri Yeni imar planı yarışması ile beklentilere en yakın ve değerlendirmede ‘kente saygılı ve uygulanması mümkün’ bir proje orak görülen Yücel-Uybadin planı birinci seçilmiştir. Yücel-Uybadin planı Jansen planının devamı niteliğinde bir tasarı olup kente batıya iki, kuzey ile doğuya doğru birer yeni arter önermektedir (Altay, 1997). Plan kent merkezinin yine ‘‘yerinde yükselerek’’ kat artışıyla büyümesini önermektedir (Cengizkan, 2005). 1950’lerde liberal politikaların biçimlendirdiği şehircilik bu yıllarda kat mülkiyeti yasası ile günümüzün çok katlı apartman bloğu tipolojisi kullanılmaya başlanacaktır (Mutlu, 2009). 1965 yılında 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasası ile yıkıp yapma süreci başlar ve tüm kente yayılır. Yeniden yapılanma sürecine giren Kızılay ve Kavaklıdere’deki tüm yapılar yeniden inşa edilir (Günay, 2005). Kat ve yoğunluk artışı Ankara’nın 30 yıl boyunca yıkılıp yeniden yapılmasına yol açmıştır (Cengizkan, 2005). Bu yasa ile Yenişehir genelinde şekil-zemin ilişkilerinde köklü bir değişim görülmektedir. Yenişehir’de yapılan en acımasız değişiklik ise ‘‘Bölge Kat Nizamı Haritaları’’yla getirilmiş olup bulvarın her iki yanının ‘‘Yüksek Bölge’’ varsayılarak kat sayılarının 9 ve 10’a yükseltilmesi olmuştur (Bilsel, 1997). Ankara Belediyesi ve İmar İdare Heyeti’nin belirlemelerine göre yoğun bölgelerde yol genişliği kadar yapı yüksekliğine izin vermesi Atatürk Bulvarı üzerinde Ulus-Kızılay arasında yeni otuz metre, Kızılay-Akay arasında on üç kat yani kırk metre yapı yüksekliğine izin verilmesi anlamına gelmekteydi (Cengizkan, 2005). Kat sayılarının artışı bulvarın siluetini etkilemiş, yayalar ve mekanın ölçek ilişkilerinin değişmesi ve bulvar keskin ezici bir sınır niteliği kazanmasına neden olmuştur. Doluluk boşluk oranları tekrar değişmiştir. Bulvar üzerine yapı yüksekliklerinin artmasıyla parklar ve meydanlar ölçek ilişkilerini ve simgesel anlamlarını kaybetmeye başlarlar. Bu durum gündelik yaşamında kentsel açık alanların mekansal pratiklerinin de farklılaşmasına neden olacaktır. 45 Bölgede artan yoğun yapılaşma, iş ve eğlence mekanlarının artmasıyla konut fonksiyonu da azalmıştır (Bülten 85, 2001). Bu taktiklerle meydana gelen değişimler siyasi liberal ekonominin benimsenmesinin bir göstergesidir. Uygulanan kent politikaları arsa spekülasyonlarının önüne geçememiş ve değer kazanan arsalardaki konut kullanımları yerlerini kar amaçlı ticari kullanımlara bırakmak zorunda kalmıştır. Kızılay’ın ilk gökdeleni olan Emek İşhanı bulvar üzerinde o dönemde simgesel olarak belirli bir nokta oluşturmaktaydı (Baydar, 1992). Uybadin ailesine ait olan tarihi Uybadinköşkü’nün yerine yapılan bu yapının kent plancısının ailesinin arsasınıkullanması ilginç bir tesadüftür. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü’ne ait olan Emek İşhanı binası Kızılay Meydanı’nın fiziksel yapısını ve ölçek ilişkilerini değiştirmiş ve gökdelen etrafı ile Kızılay’da simgesel bir konuma sahip olmuştur. 1960’ların sonlarında planlama sisteminde yeni bir planlama stratejisi geliştirilmek istenmiş ve ‘Metropoliten Alan Nazım Plan’ büroları kurulmuştur. 1969’da Ankara Nazım Plan Bürosu kurulur (Çakan, 1977). Bu dönemde temel planlama kararları Devlet Planlama Teşkilatı politikasıyla ilgilidir. Ankara Nazım Plan Bürosu, İmar ve İskan Bakanlığı Planlama ve İmar Genel Müdürlüğü Metropoliten Planlama Dairesi’ne bağlı çalışmaktadır (Tekeli, 1975). 1990 Nazım Planı ise 24.02.1982’de onaylanmıştır. Büro 1983’te kapatılmıştır (Günay, 2005). 1990 Nazım Planı bir uygulama imar planı değildir. Mevzi uygulama imar planları Nazım Plana göre hazırlanmaktaydılar. Bu nedenle Nazım Plan ‘yapısal plan’ denilen yönlendirici bir plandır (Bademli, 1986). 1983’te Büyükşehir Belediyesinin bir alt birimi olarak kurulan Metropoliten Planlama Dairesi, Nazım planı yapma yetkisine sahip olmuştur (Günay, 2005). Belediyelere planlama ve arsa onama yetkisinin verilmesiyle belediyeler merkezi yönetim karşısında özerk hale geldiler (Keskinok, 1988). Belediyelerin bu yetkiye sahip olmaları onların kent üzerinde politik strateji ve taktikler geliştirmesini ve siyasi kararların kentsel yaşamda etkin olmasını da sağlayacaktır. Yönetsel değişikliklerin yanı sıra bu dönemde politik ve toplumsal değişimler de önemli yer tutar. 46 1960’lardan 80’lere uzanan aralıkta 60 ihtilali, 71 muhtırası gibi askeri müdahaleler ve siyasi çatışmaların yaşandığı ve bu nedenlerle de hızlı kentleşme arayışlarının yaşandığı bir dönemdir (Kayın, 2008). Yücel-Uybadin planıyla şekil-zemin ilişkilerinde şekil yoğunluğunun zemindeki pozitif boşluklara göre arttığı ve yoğunluğun gözlemlenmiştir. Şekil. 4.3. 1952 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri negatif anlamda değiştiği 47 Şekil. 4.4. 1978 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri 48 4.3.3.80 sonrasından günümüze şekil-zemin ilişkileri 1970’lerde bulvar üzerinde ticaret çok gelişmektedir. Çok sayıda işhanı ve banka yapıları inşa edilmiştir (Sahil, 1986). 1978’de Kızılay için önemli bir karar alınır ve Kızılay binasının yerine yeni bir rant tesisi yapılmasına karar verilir. Kızılay Genel Merkezi Kızılay’a adını veren ve bir dönem tüm kentlinin Kızılay bahçesinde havuzun çevresinde fotoğraf çektirdiği ve ailece vakit geçirilen, madensuyu büfesinden madensuyu içilen bir yerdir. Eski eser olarak tescillenmiş bir yapı olmasına rağmen 1979’da bir gece gerekçesiz yıktırılır (Ankara Magazine, 2004). Ekonomik rekabetin nesnesi haline gelen kent toprağı üzerinde kar amaçlı izlenen bu siyaset Kızılay bahçesinde ilerleyen zamanlarda bir rant yapısı yapmak içindir. Kapitalist sistem Kızılay Parkı’nın tarihsel bağlamını ve kent merkeziyle olan ilişkilerini hiçe sayarak bir rant mekanına dönüştürmüştür. Üstelik yarışmayla elde edilen Kızılay Alışveriş Merkezi Projesi’nin jürisi dokuz adet mimardan oluşmaktadır (Kortan, 1999). Bu durumda mimarların karar oluşturan mekanizmalardaki rolünün de sorgulanması gerekmektedir. Kızılay’ın düzenlediği bir yarışma sonucu elde edilen Kızılay Rant Tesisleri Binası projesinin gerçekleştirilmesiyle Jansen planındaki Kızılay Parkının yerinde artık dev ölçekli bir yapı bulunmaktaydı. Kızılay bir trafik kavşağına dönüşmüştü. Kızılay Metro İstasyonu Projesi’nin de gerçekleştirilmesiyle meydanın altı güvenlik görevlileri ve kameralarla kontrol edilen ulaşım ve alışveriş merkezi oldu. Bu üç projenin ortak özelliği meydanın odağını trafik kavşağına yönlendirmeleriydi. (Batuman, 2002). 1982’de yürürlüğe giren Ankara Nazım Planı 1985-1990 arasındaki dönemde kent makroformunu beklenmedik şekilde değiştirmiş ve kaçak yapılaşma gibi sorunlar büyümüştür. Ankara’nın mücavir alan sınırlarının yeniden belirleneceği bir plana ihtiyaç duyulmuştur (Bademli, 1990). 1985-86’larda Metro Çalışmaları yapılmakta olduğu dönemlerde Nazım Planın bir nevi uzantısı olacak yeni bir üst biçim ve ulaşım sistemi geliştirilmesi için ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Çalışma Grubu Ankara 2015 yapısal planını tasarlamıştır (Günay, 2005). 49 1990’lı yıllarda ekonomik bunalımlar nedeniyle Türkiye’nin tümünde çalkantılı bir döneme girilmiş, metropoliten alanlar da bu durumdan olumsuz etkilenmiştir. Ankara da finansal hizmetler açısından önemini kaybetmiştir (Eraydın ve ArmatlıKöroğlu, 2005). Büyükşehir İmar Dairesi 1989-1994 yılları arasında Ankara 2025 Çalışmasını hazırlayarak kentin denetimini sağlamaya çalışmıştır (Günay, 2005). Ancak kent planı kent merkezine ve ulaşım problemine bir çözüm önermemektedir. Bu nedenle planlamadan bağımsız uygulamaların gerçekleşmesine neden olmakta ve aslında geçerliliği olmayan bir plana dönüşmektedir. 1990 Nazım Planının bir sonucu olarak kamusal üretici hizmetler Eskişehir Yolu’nda gelişmeye başlamış, Kızılay’da kalan meslek odaları, sendikalar ve sivil toplum örgütleri burayı ayakta tutan unsurlar olarak görülmektedir. Ancak ulusal ve uluslararası holdingler ve şirketler de bu bölgeden taşınmakta ve ayrıca hukuk, mühendislik, mimarlık ve planlama büroları gibi üretici servisler de 2000’lerden itibaren bu bölgeden taşınmaya başlamışlardır (Gökçe, 2013). Bu bölgenin giderek terk edilmeye başladığının bir göstergesidir. Kızılay bölgesinde 1946’da inşa edilmiş olan kalan son konut yerleşim alanı olan Saraçoğlu Mahallesi 2013’e gelindiğinde Afet Yasası kapsamında boşaltılmış ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na devredilmiştir. Bakanlar Kurulu bu alanı riskli alan olarak ilan etmiş ancak bu kararı Danıştay iptal etmiştir. Oysa 1979’da mahalle kentsel sit alanı olarak tescil edilmiş bir yerleşkedir. Mimarlar Odası bu alanın kent merkezine geri kazanılması ve Ankara’ya değer katacak kullanımlara sahip olması gerektiğini savunarak fikir projesi yarışmaları düzenlemiş ve kamuoyu araştırmaları yapmıştır (www.arkitera.com; saraçoglu.mimarlarodasiankara.org). 2014’e gelindiğinde Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin çalışmaları doğrultusunda restore edilmesi ve bir kültür ve dinlenme alanı olması önerilen bu alan gözden çıkarılmış Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda protokol aşamasında takılmış beklemektedir (www.arkitera.com). Cumhuriyet döneminin üst düzey memurlarına mesken olarak tasarlanan tarihsel, kültürel ve mimari değer taşıyan bu alan son bir yıldır terk edilmişlikle karşı karşıyadır. Kızılay kent merkezinde direnen birkaç birimi haricinde kentin gündelik yaşamının bir parçası olmaktan çıkmış 50 kullanılmayan geniş bir alan olarak beklemektedir. Bölgedeki dönüşümler sonucu bölge sokaklarındaki konut yoğunluğu giderek azalmaktadır. Saraçoğlu Mahallesi ile birlikte merkezdeki önemli bir konut yerleşim alanının da yok olması kent merkezinin karma kullanımını değiştirmektedir. Günümüzde Kızılay stratejik planlarla belirlenmiş, kullanım düzeyi sınırlandırılmış bir alan iken, mekansal taktikler üretilerek dönüştürülmektedir (Mutlu, 2009). Cumhuriyet döneminde bir konut yerleşimi olarak planlanmış olan şekil-zemin ilişkileri de bahçeli konut kullanımına göre tasarlanmıştı. Yücel-Uybadin planının ardından konut olarak kullanılması düşünülen ve apartmanlara ayrılmış ön ve yan bahçeler ortadan kalmış, arka bahçeler işlerliklerini kaybetmişler ve atıl hale gelmişlerdir. Bulvar üzerinde yapı adalarındaki yapıların ortak arka bahçeleri mülkiyet ve kar ilişkilerinin karmaşıklığı nedeniyle kullanılmayan, farkında olunmayan ve bakımsız alanlara dönüşmüştür. Sonuç olarak, Kızılay Kent Merkezi’nin 1950’lerden itibaren geçirdiği yatayda ve dikeyde yoğunluk artışı şekil-zemin ilişkilerini kökten bir değişime uğratmış, yapılar Trancik’in kentsel mekanda bulunmasına karşı olduğu yüksek bloklara dönüşmüş ve bahçelerin yok olmasıyla kentsel pozitif alanlar kaybedilmiştir. 51 Şekil.4.5. 1991 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri 52 Şekil.4.6. 2014 hava fotoğrafı şekil-zemin ilişkileri 53 4.4. Kent Planları ve Bağlantı İlişkileri 4.4.1. Lörcherplanı bağlantı ilişkileri Lörcher Planı, kentin sosyal, kültürel ve mekansal bağlamlarının güçlendirilmesinde ve kentsel mekanların üretim ilişkilerinin geliştirilmesine katkıda bulunmuştur. Yeni Ankara’nın yeni kentsel oluşumun temellerini atmış ve kentsel bağlantılar açısından da kentin iskeletini meydana getirmiştir. Öyle ki bu iskelet sonraki kent planlarına da öncülük edecektir. Bu planla kentin önemli kamusal mekanları olan cadde, meydan, park ve bahçeleri belirlenmiştir. Lörcher planında eski şehirden Yenişehir bölgesine uzanan bir ana arter oluşturmuş ve eski ve yeni kenti birbirine bağlayan bir ulaşım strüktürü meydana getirmiştir. Bu bağlantı etrafında bölgeleme kavramıyla fonksiyonlar da dikkate alınarak kentsel mekanlar tasarlanmıştır. Lörcher’in Yenişehir planına bakıldığında Atatürk Bulvarı’nın eski ve yeni Ankara arasında ana bağlantı hattı olduğu ve diğer bağlantıların bu hattan beslendiği görülür. Bu plandaki kentsel bağlantılar o dönemde otomobil sayılarının günümüzdeki rakamlarla kıyaslanamaz sayıda az olması dikkate alınırsa, sonraki dönemlerde otomobil sayısının artacağı tahmin edilerek bulvar geniş bir arter olarak belirlenmiş ve açılmaya başlanmıştı. Kentin esas bağlantı aksı olan bulvar üzerinde pozitif alanlar olarak nitelendirebileceğimiz kamusal açık alanlar bulunmaktadır. Bu planda daha çok Trancik’in üçüncü ve dördüncü boşluk tipi olarak söz ettiği cadde ve meydanlar, kentin strüktürel ağları, kamusal park ve bahçeler dikkati çekmektedir. Lörcher planında omurgası oturtulan Atatürk Bulvar aksı üzerinde meydanlarla kent mekanının simgeselliği Cengizkan’ın ifadesiyle milli mücadele ve ulusdevletin simgelendiği Ulus Meydanı, Sağlık Bakanlığı’nın yer aldığı modern planlamanın gereği olan kamu sağlığına vurgu yapan Sıhhiye Meydanı, 30 Ağustos zaferini simgeleyen Zafer Meydanı ve son olarak Cumhuriyet (Kızılay) Meydanı ile temsil edilmiştir (Cengizkan, 2002a). 54 Şekil.4.7. Lörcher Planı bağlantı ilişkileri 4.4.2. Jansen Planı bağlantı ilişkileri Jansen, Yenişehir’in ana yerleşimi ve kentsel bağlantılarını Lörcher’in planladığı biçimiyle kabul etmiş ve mevcut durumu geliştirmeye yönelik bir planlama stratejisi benimsemiştir. Jansen Yenişehir ve Atatürk Bulvarı’nın mevcut durumunu imar planı izah raporunda şöyle ifade eder: ‘‘Atatürk Bulvarı hemen hemen bitmiş bir vaziyettedir. Sade eskiden kalan bir kısmı çok işlek olması yüzünden değiştirilmiştir.’’ (Jansen, 1948c: 20) Atatürk Bulvarı hattında Lörcher planından farklı olarak bir kayma görülmektedir ancak kentsel açık alanlar olan park ve bahçeler yine bu bulvar etrafında yer almaktadırlar. 55 Lörcher’in önerdiği Cumhuriyet Meydanı (günümüzdeki adıyla Kızılay Meydanı) trafik düzenlemeleri sorununu çözmek amacıyla Jansen planında bulvar şimdiki hattına kaydırılmıştır. Lörcher planında önerilen Sıhhiye’deki altıgen meydan Jansen tarafından kaldırılır ve Necatibey ve Mithatpaşa bağlantıları değiştirilir (Vardar, 1989). Bulvarın Lörcher planına göre değiştirilen Sıhhiye (Lozan) Meydanı Lörcher tarafından yeşil bir meydan olarak önerilmiş olsa da Mithatpaşa ve Necatibey Caddelerinin de bu alana bağlanıyor olması nedeniyle Jansen planında araç trafiğinin kesiştiği bir düğüm noktası olarak tasarlanmıştır. Ayrıca Lörcher planında Bulvarın bittiği yer olarak tasarlanmış olan Güvenpark ve Bakanlıklar yerleşkesi, Jansen planında bulvarı ortalamak yerine sola kaydırılmış ve bulvarın Çankaya’ya doğru kesintisiz devam etmesi sağlanmıştır. Günümüzde mevcut olan kentsel bağlantılar Jansen planına göre uygulanmıştır. Jansen planına göre Sıhhiye’den Bakanlıklar’a kadar olan alan içinde Mithatpaşa ve Necatibey caddelerinin sınır kabul edildiği alan Yenişehir’dir. Yeni kent merkezinin en önemli aksı Atatürk Bulvarı tarafından oluşturulur ve Yenişehir bulvar etrafında bulvara tutunarak ve ondan beslenerek gelişecek olan bir bölgedir. Yenişehir’i bütünlüğünü sağlayacak olan bir bağlantı elemanı olarak çalışacaktır. Falih Rıfkı Atay, Jansen’in Atatürk Bulvarı tasarımını anlatan sözlerini söyle yazar: ‘‘Bu yola bakınız. Onu otomobillere ayırdım. Yan yollar bu caddeyi ancak yarım kilometrede bir kesecekler. Ve karşılıklı kesmeyecekler, her yan yolun köşesi, caddeye inen arabaları gösterecek gibi açık bırakılacak. Evler, daireler ve apartmanlar geriye doğru yapılacak ve hiçbirinin caddeye kapısı olmayacak. Bu cadde üzerinde bir yaya kaldırımı yapılmayacak… Tıpkı otomobil yolunuz gibi, blokların arkasında yayalar için bir de yeşil yolunuz olacaktır. ‘‘Bu yolu gelişi güzel yapacaksınız. Ağaçlayacaksınız. Nasıl yayalar otomobil yolunu yarım kilometrede bir kesiyorsa, otomobiller de yeşil yolu yarım kilometrede bir kesecekler. Çocuk arabası önünüzde, yalnız beş yüz metrede bir etrafınıza bir bakarak, yolun sonuna kadar rahatça gideceksiniz. Bu bloklar içindeki evlerinizde, otellerinizde hiçbir klakson sesi duymadan rahat uyuyacak, dairelerinizde rahat çalışacaksınız. Sokakta benzin zehri teneffüs etmeyeceksiniz.’’ (Atay, 1968: 532) Burada Atay Atatürk Bulvarı’nın kentli için bir gezinti yolu olarak tasarlandığını anlatır. 56 1927 itibariyle bulvar refüjlü bir caddedir. 1928’den sonra ağaçlandırılmıştır (Baydar, 1992). Orta refüjde akasya ağaçları ve bulvarın iki yanında ise atkestaneleri bulunmaktaydı (Çağlar ve diğerleri, 2006). Kızılay’dan güneye doğru bulvar üç şerit olacak biçimde Güvenpark sınırında yaya ve bisiklet yolu olarak ayrılmıştı (Baydar, 1992). Atatürk Bulvarı bu dönemde kentin kuzey ve güney - eski ve yeni bölümlerini birleştiren kamusal bir yaşantı oluşturmaya çalışan ve yayalar için grift çapraz kullanımları destekleyen bir lineer açık mekan olarak çalışmaktaydı.1950’lerde bulvar üzerinde zemin kotlarda yapılmasına izin verilen pasajlar da yayalar için yeni kaçış noktaları oluşturacak ve bulvar ile arka sokaklar arasında yaya iletişimi sağlayan yeni bağlantılar eklenecektir. Bulvar üzerindeki apartmanların kat sayılarının artmasıyla, bulvar çeperinde bir yandan yapılar yükselip düşeyde bir sınır düzlemi oluşturmaya başlarken bir yandan da bulvar üzerindeki refüj belirginleşmeye başlamıştı. Bu değişimler bulvarın lineer mekansal etkisini artırmaktaydı. Bulvar üzerinde ileri geri yürüyüş hareketinin yönlenmesini destekleyen bu lineerlik kimi yerlerde de kentsel açık alanların mekansal bütünlüğü bozmaktaydı. Belirginleşen refüjün Zafer Parkının karşılıklı iki parçasını zeminde bir hat halinde ayırdığı görülmektedir. Bu ayrım yaya geçişine tam anlamıyla engel olmasa da zeminde bir sınır çizmekte ve parkın mekansal bütünlüğünü etkilemekteydi. Şekil. 4.8. Jansen Planı bağlantı ilişkileri 57 Resim. 4.9. 1942 hava fotoğrafı Atatürk Bulvarı ve refüj (Harita Genel Komutanlığı Arşivi) (solda) Resim. 4.10. 1952 hava fotoğrafı Atatürk Bulvarı ve refüj (Harita Genel Komutanlığı Arşivi) (sağda) 58 4.4.3. Yücel-Uybadin planı bağlantı ilişkileri 1957 yılı Yücel-Uybadin planıyla kentsel bağlantılar olan cadde ve sokaklar yoğun araç trafiğini problemine bir çözüm önerisi olarak genişletilmiştir. Ancak bu genişlemeler yayaların kullandığı kentsel açık mekanları olumsuz etkilemiştir. Araç trafiğinin hızlanması ile bulvarın iki yakası arasında yaya ve araç trafiği arasında bir sınır oluşturacak ve yaya ulaşımı zorlaşacaktır. Yaya ve araç trafiğini birbirinden ayırmaya yönelik bu uygulama kentsel yaşamın zaman geçtikçe bozulmasına neden olacaktır. Bu dönemde yetersiz olduğu düşünülen toplu taşıma araçlarına dolmuş ve taksi dolmuş yeni bir tür olarak eklenmiştir. Ancak bu durum ileride Güvenpark’ın bir bölümünün dolmuş duraklarına ayrılmasına neden olacaktır (http://www.mimarlarodasiankara.org).1963 hava fotoğrafında Kızılay Meydanı’nın araç trafiği için kullanıldığı ve Güvenpark’ın sınırlarının geri çekildiği görülmektedir. Atatürk Bulvarı’ndaki araç yolu kaldırım ve refüjleri içine alarak genişletilmiştir. Bugünkü bulvarın her iki yanındaki yaya yolları apartmanların arsa sınırları içerisindeki çekme mesafeleridir (Batuman, 2002).(Resim.4.11, Resim.4.12 bkz.) 1957 yılında plana göre bulvar genişletilme düzenlemesi nedeniyle bulvar üzerindeki yeşil alanlarda kayıplar olmuştur. Sağlık Bakanlığı Önündeki Sıhhiye Parkı genişleyen yollar nedeniyle daralmıştır (Sahil, 1986). Atatürk Bulvarı ve Ziya Gökalp caddesinin genişlemesiyle, Kızılay Parkı ve Güvenpark’ın da daralması söz konusuydu. Planın uygulanmasıyla Kızılay Parkı küçülür ve park artık bahçe görünümüne bürünmüştür (Çağlar ve diğerleri, 2006). Bu yıllara kadar süregelen Güvenpark’ın çeperindeki yaya ve bisiklet yolu yok olmuştur. Bulvar üzerindeki refüj inceltilmiş ve ağaçların bir kısmı sökülmüştür. (Resim.4.13, Resim 4.14 bkz.)Bulvarın genişlemesiyle ve Zafer Çarşısı yapısının inşa edilmesiyle Zafer Parkı’nda da önemli bir mekansal kayıp görülmektedir. (Resim 4.15, Resim 4.16 bkz.) 59 Resim. 4.11. 1952 hava fotoğrafı Atatürk Bulvarı ve refüj (Harita Genel Komutanlığı Arşivi) (solda) Resim. 4.12. 1963 hava fotoğrafı Atatürk Bulvarı ve refüj (Harita Genel Komutanlığı Arşivi) (solda) 60 Resim. 4.13. 1952 hava fotoğrafı Kızılay Meydanı (Harita Genel Komutanlığı Arşivi) (solda) Resim. 4.14. 1963 hava fotoğrafı Kızılay Meydanı (Harita Genel Komutanlığı Arşivi) (sağda) Resim. 4.15. 1952 hava fotoğrafı Zafer Meydanı (Harita Genel Komutanlığı Arşivi) (solda) Resim. 4.16. 1963 hava fotoğrafı Zafer Meydanı bulvar genişlemesi ve Zafer Çarşısı ile küçülmüştür. (Harita Genel Komutanlığı Arşivi) (sağda) 61 4.4.4. 80 sonrasından günümüze bağlantı ilişkileri 1978 hava fotoğrafına bakıldığında bulvar üzerindeki refüjün Yücel-Uybadin planından sonra daha da daraldığı görülür. Bu zaman 1990 Ankara Nazım Planının uygulandığı ve Mimar ve Şehir Plancısı Vedat Dalokay’ınbelediye başkanlığı yaptığı döneme denk gelmektedir. Daralan refüj üzerinde neredeyse hiç ağaç kalmamıştır. Ayrıca bu dönemde Kızılay Meydanı bir dönel kavşak görünümüne çevrilmiştir. Bu uygulamaların bir mimar ve şehir plancısı olan belediye başkanının döneminde yapılması ironiktir. 1970’lerde artan araç trafiğinin sokakların kullanımını etkilemesi sonucu araçlar sokakların hakim kullanıcıları haline geldiklerinden bu dönemde yaya lehine düzenlemelerin yapılması zorunlu hale gelmiştir (Başaran ve diğerleri, 1989). 1978’de Sakarya, Selanik, Tuna Caddeleri, 1982 yılında ise İzmir ve Yüksel Caddeleri yayalaştırılmıştır(Bülten 85, 2001a). Ancak 1978 itibariyle demiryolunun yanına Celal Bayar Bulvarının eklenmesi artık Sıhhiye’nin mekansal dinamiklerini de değiştirmekteydi. Ulus ve Kızılay’ı birleştiren Atatürk Bulvarının aksine Celal Bayar Bulvarı bu iki bölgeyi birbirinden ayıran katmanlı bir fiziksel eleman olmuştur. Bu hat Ulus ve Kızılay arasında bir sınır teşkil eder ve kentsel sürekliliğin görsel olarak bozulmasına neden olur. 1957 yılında Bulvar genişlemesi nedeniyle daralan Sıhhiye Parkı Celal Bayar Bulvarının yapılmasının ardından 1981 yılında Celal Bayar Bulvarı ile Sağlık Bakanlığı arasındaki yol ve yapıların kaldırılmasıyla Abdi İpekçi parkıyla bir bütün olarak önemli bir park haline gelmiştir (Sahil, 1986). Ankara’nın 2015 hedefli planında Kızılay bölgesi istihdamı 1985’e göre %50 artış gösterecek, buna karşılık toplu ulaşım sistemi geliştirilecek ve bireysel otomobiller için toplu park alanları düzenlenecektir. Yaya bölgeleri oluşturulacaktır. Ancak, araç trafiğine ve park yerlerine bir çözüm önerilmemektedir (Başaran ve diğerleri, 1989). 62 1986’da Ankara Kızılay Çevre Düzeni ve Yaya Bölgesi Projesi ileyayalaştırılması önerilen ancak uygulamaya geçirilmeyen Kumrular Sokak, adını burada var olan ağaçlar ve kuşlardan almıştır. 1990’da Ankara Büyükşehir Belediyesi’nce kaldırımları daraltılmış ve otopark cepleri yapılmıştır (Ayoğlu, 2010). Jansen planında kentin yeşil sokaklarından biri olan Kumrular Sokak, bu daralmalar ve sokağın araçlarca kullanımının artması nedeniyle yayalarca sadece bir sirkülasyon, geçiş mekanı olmaya zorlanmıştır. 1978 ve 1982 yıllarında yayalaştırılmış olan yaya bölgeleri 1986’da uygulanan peyzaj düzenlemeleriyle Kızılay’daki yeni cazibe merkezleri olmaya başlayacaktır. Ancak, bu durum Bulvar’ın yaya kullanımını etkileyecek olan bir stratejinin de ürünüdür. 1986’da Kızılay Metro İstasyonu Projesi’yle Kızılay Meydanı yeni yaya altgeçitlere sahip olacak, böylelikle meydan bir araç trafiği kavşağına dönüştürülecektir. Bu dönemde Ankara’da sermaye tarafından yönlendirilen kentsel gelişim politikalarının bir sonucu olarak merkezi iş alanlarının belirsizleştiği bir döneme girilmiştir. Kent merkezinin önemli bir alanı olan Kızılay’da toplu taşıma sistemi kısıtlı hatlarla metro ile desteklenmiş olsa da araç trafiği sorununun önüne geçememiş, yayalar için projeler geliştirilmemiştir. Yaya bölgeleri aydınlatma desteği olmadığından geceleri tekinsiz alanlar haline gelmiştir (Sarıaltun, 2013). Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Ankara 2023 planının üst ölçekte bir ulaşım ana planının olmayışı nedeniyle Ankara’da 50’ye yakın katlı kavşak inşa edilmiş ve u katlı kavşaklar kent merkezinde hiper-trafik sıkışıklıkları meydana getirmeye başlamıştır. Belediyenin yapmış olduğu bu ideolojik tercih katlı kavşaklar ile kentin tarihsel ve mekansal değerlerinin kaybedilmesine ve kentsel mekanların niteliksizleşmesine sebep olmaktadır (TMMOB Şehir Plancıları Odası Haber Bülteni, 2008). Ayrıca salt araç trafiğine göre önerilen bu çözümler ve özel araç kullanımının bu yolla özendirilmesi kent merkezinde trafik hızının artması ve park problemlerini ortaya çıkarmaktadır. 63 Günümüzde yerel yönetim trafik problemine çözüm olarak kavşakları alt ve üst geçitleri öngörerek problemli alanları daha da problemli hale getirmekte ve kentsel alanda kayıp mekan oluşumuna davetiye çıkarmaktadır. Kent merkezindeki araç trafiğini rahatlatmak adı altındaki önerilerden birisi de Sıhhiye Meydanına yapılan U dönüş köprüsüdür. Mevcut Celal Bayar Bulvarı’nın bir kesimi olan Sıhhiye köprüsü ve tren yolunun yanına eklenen U dönüş köprüsü ile bu alan kenti iki yakaya ayıran katmanlar çoğalmıştır. Köprü Abdi İpekçi Parkı’ndan bulvarın karşıdan karşıya yaya geçişini engellemiştir. Köprünün altında kalan alanlar ise atıl kullanılmayan boşluklar durumundadır. Ayrıca U dönüş köprüsü ile Sıhhiye köprüsü arasındaki boşluk ve yükseklik ilişkisi öyle bir durumdadır ki ne köprünün üstünden ne de altından geçen yaya durumdan memnun değildir. Köprünün üstünde dolmuş bekleyen yayalar U dönüş köprüsünün yüksekliğinden Sıhhiye Meydanının Kızılay Yönünü görememekte ve beklemekte olan yayaların göz hizasından U dönüş köprüsününden araçlar geçmektedir. Köprünün altı ile köprünün ilişkilendiği alan ise tanımlanamayan sınırların getirdiği belirsizlik ile güvensizlik veren atıl alanlara dönüşmüş ve köprü altındaki dükkanların ticaretini de etkilemektedir. Bölgeyi boydan boya ikiye ayıran, yaya yürüyüş deneyimini hiçe sayan, binlerce insanı yer değiştirmeye zorlayan bu uygulama yaya yolu bağlantılarını bozmuş ve sosyal dejenerasyona neden olan bir alana dönüşmektedir. (Resim.4.17, Resim.4.18, Resim.4.19 bkz.) Resim. 4.17. 1978 hava fotoğrafı Sıhhiye Meydanı (Harita Genel Komutanlığı Arşivi) 64 Resim. 4.18. 1991 hava fotoğrafı Sıhhiye Meydanı ve Abdi İpekçi Parkı (Harita Genel Komutanlığı Arşivi) Resim. 4.19. 2014 hava fotoğrafı Sıhhiye Meydanı ve köprüsü (earth.google.com) 65 Bulvar üzerindeki yayanın karşıdan karşıya geçiş hareketi 1997’de hizmete açılan Ankara metrosunun belirli noktalarda olan metro çıkışları ile bulvarın altından sağlanabilmektedir. Ankara metrosu aynı zamanda bir alt geçit görevini üstlenmiştir. Bir dönem Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin kararı ile Kızılay Meydanı bulvar boyunca beton ve cam bariyerlerle yayaların geçişini doğrudan engelleyecek biçimde ikiye bölünmüş, yayalar alt geçitlerden geçmeye zorlanmıştır. Bu kararın metro altındaki dükkanların kullanımının canlandırılmasını hedeflemekte olduğu savlanmıştır (İlkay, 2013). Yoğun itirazlar ve başlatılan imza kampanyaları ve yargı süreci ile bariyerlerin kaldırılması sağlanmış, ancak alt ve üst geçitlerin kullanımına devam edilmiştir (TMMOB Şehir Plancıları Odası Haber Bülteni, 2003). Metro altı çarşısının kullanımını artırmak amacıyla yapılan bu uygulama kent merkezinde kapitalizt sistemin ne denli etkili olduğunu ve yayaların zemin kotunu kullanımının zorlaştırıldığını göstermektedir. Bulvarın iki yakası arasındaki yaya ulaşım ve iletişimi kesintiye uğramıştır. Resim 4.20. Kızılay Meydanı’nda Bariyerler. (Kızılay’da Yayalar ve Yaya Ulaşımı: Sorunlar, Sebepler ve Süreçler, TMMOB, Mimarlar Odası Ankara Şubesi & Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi, 2004:31) (solda) Resim 4.21. Kızılay Meydanı’nda Bariyerler. (Kızılay’da Yayalar ve Yaya Ulaşımı: Sorunlar, Sebepler ve Süreçler, TMMOB, Mimarlar Odası Ankara Şubesi & Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi, 2004:31) (sağda) 66 Yenişehir’in iki yakaya ayrılmasının bir diğer nedeni de bulvar üzerindeki refüjün yükseltilmesi taktiğidir. Karşıdan karşıya geçiş 90’lardan itibaren belirli noktalardan üst geçitler ve metro alt geçitleri ile sağlanmaktadır. Bu taktikler ile bulvarın girift çapraz kullanımlara izin veren yapısı tamamen yok edilmiş, bulvar hızlı araç trafiğinin mekanı olmuştur. Bulvarın kendisi Yenişehir’i iki yaka haline getirmiş, kentsel bütünlüğünü ve sürekliliğini bozmuştur. Bulvar boyunca yaya hareketi alanını sınırlayan bir neden de otobüs duraklarının konumlarıdır. Bulvarın Sıhhiyeden Güvenpark’a kadar uzanan yaya kaldırımının araç yolu boyunca otobüs durakları yer almaktadır. Zaten dar olan yaya kaldırımın bir şeridi otobüs duraklarına bırakılmıştır. Yaya alanı iyice daralmıştır. Resim 4.22. 2014 Atatürk Bulvarı Otobüs Durakları Bulvar üzerindeki yaya hareketi bu uygulamalarla karşıdan karşıya geçişlerin mümkün olmadığı lineer hızlı yürüme eylemi olmaya zorlanmıştır. Mevcut durumda Sıhhiye-Kızılay arasında bulvar üzerinde zemin kotunda yayaların karşıdan karşıya geçişi Kızılay Meydanı ve Zafer Meydanı’ndaki trafik lambaları ve Sıhhiye Ordu Evi’nin önündeki trafik lambaları ile üç noktadan sağlanmaktadır. Bu iki noktada karşıdan karşıya geçiş eylemi süreli yanıp sönen trafik lambalarının baskısıyla kısa sürede hızlı adımlarla gerçekleştirilen bir eylemdir. Bulvar artık girift 67 çapraz kullanımlara izin veren yapısını tamamen kaybetmiş ve hızlı araç trafiğine teslim olmuş, bir tüketilen bir mekan haline gelmiştir. üst geçitler alt geçitler zemin kotunda yaya geçişleri Resim 4.23. 2014 Kızılay Bölgesi yaya bağlantıları 68 Resim 4.24. Atatürk Bulvarı refüj 2014 (solda) Resim 4.25. Atatürk Bulvarı 2014 yaya geçişleri (sağda) 1987 yılında kentlinin tepkileri ile gerçekleştirilmesi engellenen Güvenpark’ı otoparka çevirmeyi öneren projeler 1997’de gündeme gelmiş, Selami Sözer’e bir öneri hazırlatılmıştır. Koruma kurulunca mevcut otobüs duraklarının kaldırılması ve parkın bütüncül düşünülerek restore edilmesi uygun bulunmuştur (Çelik, 2013). Güvenpark’ta yapılmak istenen katlı yer altı otoparkı alanı ve alışveriş merkezi projesi 2005 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi’nce yeniden gündeme getirilmiştir. (TMMOB Şehir Plancıları Odası Haber Bülteni, 2005). Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi ve kültürel değerlere sahip olan temsili bir mekanı olan ve 1994 yılında 1. Derece sit alanı ilan edilmiş olan Güvenpark, otobüs ve dolmuş durakları, büfeler ve geçici bazı yapılar ile istila edilmiş ve bakımsızlığa terk edilmiştir. 1995 yılında Anıtlar Yüksek Kurulu otobüs ve dolmuş durakların buradan kaldırılmasına dair tavsiye kararı almış olsa da Ankara Büyükşehir Belediyesi konuya ilgisiz kalmış, yıllar sonra eski projeleri tekrar gerçekleştirmeye çalışmıştır. Ancak ‘Ankaram Platformu’ adı altında toplanan meslek odaları ve sivil toplum örgütleri bu hukuksuzluğun karşısında durmuş ve yargı süreci başlatmışlardır (TMMOB Şehir Plancıları Odası Haber Bülteni, 2005a). Büyükşehir Belediyesi tekrar 2010 yılında Hilmi Güner’e bir proje daha hazırlatmış, bu proje de uygulanmamıştır (Çelik, 2013). Sonuç olarak, Jansen planıyla temel kentsel bağlantıları ve kentsel açık alanlar olan park ve bahçeleri tasarlanan Yenişehir, 1957 Yücel-Uybadin Planı ve sonrasındaki araç trafiğinin hızını artırmaya yönelik uygulamalarla yaya trafiği 69 bağlantıları göz ardı edilerek stratejilerle değiştirilmiştir. Planlama kararları ile günümüze gelen kentsel bağlantılar negatif hız faktörünü etrafında biçimlenmiştir. Bu negatif hız faktörü hem araç hem yaya trafiğinin hızının artırılması ile kentsel mekanın pratiklerinin değiştirilmesi ve iletişim mekanı olması özelliğinin kaybedilmesi anlamına gelmektedir. Bu strateji ile gerçekleşen mekansal değişim Atatürk Bulvarı, Kızılay Parkı, Güvenpark ve Zafer Parkları üzerinden net olarak gözlenebilmektedir. Resim 4.26. 1978 Kızılay Bahçesi ve Güvenpark (Ankara Büyükşehir Belediyesi Arşivi) (solda) Resim 4.27. 1991 Kızılay Bahçesi yok olmuş- Güvenpark Dolmuş Durakları yapılmış (Ankara Büyükşehir Belediyesi Arşivi) (sağda) 70 4.5. Kent Planları ve Yer Teorisi 4.5.1. Lörcher Planı ve yer teorisi 1925 Lörcher planıyla ana strüktürü oluşturulan Yenişehir Cumhuriyet ideolojisinin modern yaşantısını yapılandırma stratejileriyle birlikte tasarlanmıştır. Kent sahnesinde Ankara’nın modern yüzünü temsil edecek olan kamusal park bahçe ve meydanlarla ulusal burjuvazinin ve modern yaşamın yeni kentli öznesinin gündelik yaşamında mekansal pratikleri oluşturulacaktır. Lörcher’in bu planlama stratejisine göre mekansal pratiklerin kentsel kamusal mekanlar olan caddeler, anlaşılmaktadır. parklar ve meydanlarda gelişmesini beklediği Bu strateji ve taktiklere göre yeni kentin yeni mekanları Yenişehir’de üretilecek ve temsil edilecekti. Ankara bir ideolojiyi temsil etme niteliğiyle yeni ulus devletin yeni kamusallığını mekansal biçimler ile yansıtma görevini üstlenmiştir. Deneyimlenen kent mekanları ve özgül pratikleri aynı zamanda bu mekanları yeniden üreten mekansal temsillerdir. Toplumsallaşan bireysel deneyimler ve gündelik yaşamın oluşturduğu mekanlar aynı zamanda kamusal alanlar olarak yeni başkentin temsil nesneleridir (Batuman, 2005). 1925’te Lörcher Kızılay Meydanını Cumhuriyet Meydanı olarak önermiştir. (Cengizkan, 2004). 1920’lerin ikinci yarısında Şehremini Ahmet Bey tarafından Yenişehir’e yerleştirilen havuz ile Yenişehir’in ilk rekreasyon alanı yapılmış oldu. Havuzbaşı kentteki bürokratkarın klasik batı müziği eşliğinde dolaşıp dinlendikleri alandı (Batuman, 2002). Ankara’nın en gösterişli yeri olan bu alanda Cumhurbaşkanlığı orkestrası konserler verirdi (Sahil, 1986) O zamanlar adı Havuzlu Meydan (bugünkü Kızılay Meydanı) olan bu alanda havuz başında gezilip oturularak vakit geçirilirdi (Baydar, 1992). Bu dönemde Yenişehir’de mekansal pratikleri oluşturulmakta, ritüeller benimsenmeye başlanmaktaydı. Sosyal ve kültürel ilişkilerin kurulabildiği bu alanda mekansal üretim ve tüketim ilişkilerinin meydana geleceği mekanın ilk 71 deneyimleri yaşanmaktadır. Havuzlu Meydan Yenişehir sahnesinde önemli bir nesne olarak kentlilerin buluşma ve gezinme eylemlerini gerçekleştirdikleri en önemli bir kentsel mekan olarak literatürde yer aldı.Bireysel ve toplumsal deneyimlerin yaşanmakta olduğu bu kamusal bahçe kent sahnesinde Cumhuriyet ideolojisini temsil eden kimliğiyle de toplumsal belleğimizde ‘yer’ tutacaktı. Ankara mekansal karakteriyle sosyal yaşamın deneyimlerini sergilerken modern Türk kentlisinin yaşam tarzının sembolüydü (Uludağ, 1998). Yenişehir Cumhuriyetin ve yeni yaşam biçiminin mekanı olacaktır. Yenişehir’deki modern hayatın kullanıcı grubu İstanbul’dan gelen ve batılı yaşam tarzını benimsemiş ailelerdi. Bu grup ulusal burjuvazinin ve modern yaşamın ilk öznesi olacaktır (Batuman, 2002). Resim 4.28. Sıhhiye Meydanı, Atatürk Bulvarı 1930 (Ankara, Kültür Bakanlığı, 1992) (solda) Resim 4.29. Zafer Meydanı’ndan Sıhhiye’ye Bakış 1932 (Ankara, Kültür Bakanlığı, 1992) (sağda) 4.5.2. Jansen planı ve yer teorisi Jansen planıyla Yenişehir’in yapı adaları ve bağlantıları netleşmiştir. Atatürk Bulvarı üzerinde yaya ve araç yolunun bulunduğu ve ortada ikişer sıra ağaçla ayrılan bir caddedir. Bulvarın etrafı iki katlı bahçeli evlerin bulunduğu mahallelerdir. Yenişehir’in çekirdeği kurulduğunda burası eski Ankara’ya göre pahalı evler mahallesiydi. Saraçoğlu Mahallesi yapılana kadar orta gelirli memurlar eski evlerde odalara sığınmışlardı. Yeni Şehir bölgesi farklı gelir gruplarının ortaya 72 çıkmasını ve bunun mekansal etkilerinin gözlendiği bir yer olmuştu (Cengizkan, 2004). Yenişehir’de kurgulanan Vekaletler Mahallesi, yeni ideoloji ve başkentin temsiline uygun kamusal mekan oluşturma çabasının bir göstergesidir. Holzmeister’in tasarladığı bakanlıklar üçgeni Güvenpark ile başlamakta ve ‘Zafer Yolu’ ile Meclise ulaşmaktadır (Gurallar, 2009). Güven Anıtı’ndan başlayarak Meclise uzanan bu aks üzerindeki Vekaletler Mahallesi, anıtsal ve devletin gücünü simgeleyen bir kentsel mekandır (Çelik, 2013). Bakanlıklar üçgeni Yenişehir’e büyük bir prestij kazandıran temsili bir mekandır (Tekeli, 2001). Kamusal alan olma kimliğiyle ön plana çıkan bir yaya bölgesiydi Vekaletler Mahallesi. Kent sahnesinde bu yeni ideolojinin temsili bir mekanı olacaktı. Yenişehir yeni Ankara’nın sembolik bir sahnesini oluşturmaktaydı. Burada var olan yapılar ve bu bölgenin kullanıcıları Ankara’nın modern yüzünün bir temsiliydi. Yenişehir’in Ankara’nın temsilini yapan kent sahnesi olması sebebiyle buradaki gündelik aktiviteler ve kentli öznenin duruşu mühimdi. Batuman’a göre Yenişehir tek parti döneminde kravatsız dolaşıma izin verilmeyen ayrı bir bölge olmuştur. Kentin toplumsal yaşantısından soyutlanmış ve yeni bir yaşam biçimi üretmiştir. Kuleli köşkler ve villalarda yeni mobilyalar ve dekorasyonlar ile yeni bir yaşam tarzına ev sahipliği yapılmaya başlanmıştır. Villalarda partiler ve balolar verilmekte ve bu etkiliklere yüksek düzeyde bürokratların katılımı ile yeni kamusallık üretilmektedir (Batuman, 2002). Bu dönemde Yenişehir’de geleneksel yaşam kiplerinden uzak, başka bir yaşam tarzının egemen olduğu bir yerleşim izlenimini almaktayız. Yenişehir ile birlikte Orduevi, Halkevi ve Sergievinin bulunduğu Atatürk Bulvarı kentin mekansal ağını oluşturmaktadır. Eski kent merkezinde bulunan Meclis binası ve Ankara Palas arasındaki Cumhuriyet Bulvarı, meclise ve Ankara Palasa girip çıkan burjuvaların farklı kostümleriyle sergilendiği bir sahne oluşturur. (Batuman, 2002). Yeni kamusal yaşam Atatürk Bulvarı aksı üstünde şekillenmeye başlamıştır ve Bulvar kentin en önemli temsili mekanlarını bulundurmaktadır. Bulvar üzerindeki bu yapılar kent sahnesinde prestij mekanlarıdır. Yeni 73 Cumhuriyetin önemli simgesel yapıları bu dönemde çeşitli balolar ve kutlamalar gibi ritüellere ev sahipliği yaptıklarından ve kentle ilk ilişkilerin kurulmaya çalışıldığı mekanlar olduklarından ‘yer’ kavramının oluşmaya başladığı mekanlardır. Bu dönemde kentin mekansal kimliği bulvar üzerinde oluşmaya başlar. 1930’larda otomobil tasarlanmasıyla Ankara’nın kentteki gezintiler yaşamına katılmış, artmıştır (Bayraktar, geniş 2005). bulvarların Caddeler derecelendirilmiş ve buna göre genişliklerde düzenlenmişlerdir. Ankara’nın en ihtişamlı caddesi Atatürk Bulvarı’dır (Jansen, 1937). 4.3.1. Jansen Planı şekil-zemin ilişkisi alt başlığında da belirtildiği gibi Kızılay meydanı bu dönemde Kızılay binası henüz yapılmadan önceki adıyla Havuzbaşı Meydanı, önemli bir kentsel mekan olarak belleklerde yerini almıştır (Bayraktar, 2005). Havuzbaşı’na 1929’da Kızılay binasının inşa edilmesiyle burası Kızılay Parkı adını almıştır (Sahil, 1986). Kızılay Parkı (Havuzbaşı Meydanı) 1925’ten itibaren kentin önemli bir sahnesi olma görevini üstlenmiş ve oluşturulmaya çalışılan gündelik yaşantı kiplerinin temsilinin izlenebildiği kamusal mekandır. Aynı zamanda Ankaralı’nın boş zaman geçirebildiği bir buluşma ve dinlence mekanı oluşturulması açısından bir ‘‘yer’’dir. Resim 4.30. Havuzbaşı ve Kızılay Binası (VEKAM arşivi) 74 Resim 4.31. Kızılay 1936 (www.inankara.com) (sağda) 1930’lu yıllarda kent ölçeğinde medeni bir kent imajı ve yaşantısı oluşturulmaya çalışılmıştır (Aslanoğlu, 2010). Kentte gündelik yaşam Cumhuriyet ideolojisinin simgesi olmaktaydı. Uludağ bu dönemi şöyle anlatır: ‘‘O yıllarda bugün bildiğimiz anlamda boş zaman toplumu ve tüketim toplumu yoktu. Televizyonun ve radyonun onlarca kanal olduğu, sinemaların, alışveriş merkezlerinin toplumsal ilişkilerin merkezinde durduğu bir kent değildi Ankara. O dönemde kente dışarıdan gelenlere canlı, hareketli ve hoş vakit geçirtecek bir gece hayatı yoktu.’’(Uludağ, 2005: 30) 1930’larda kentte sosyalleşmenin yaşanabileceği birkaç kamusal mekan bulunmaktaydı. Bunlar Ankara Garı, Atatürk Bulvarı ve Gençlik Parkı’ydı (Uludağ, 2005). Gar’dan Ulus’a ve Ulus’tan Kızılay ve Çankaya’ya ulaşan kentsel aks bu dönemlerde ziyaretçilerin kentsel deneyimi gerçekleştirdikleri ve düzenledikleri caddelerdir (Kılınç, 2005). Kılınç’ın da belirttiği gibi bu yıllarda kentsel alanlar parklar ve bahçeler bu kentsel deneyimler için kullanılmaktaydı, gündelik yaşamda kentlilerin en fazla kullandıkları mekanlar Kızılay Parkı ve Güven Park’tır. Güvenpark 1932-36 arasında C. Holzmeister tarafından tasarlanmıştır. Vekaletler Mahallesinin Kızılay ucunda ortak bellekte yer eden ‘‘Zafer Anıtı’’ ile sonlanmıştır. 75 Resim 4.32. Atatürk Bulvarı, Bakanlıklar 1936 (Ankara, Kültür Bakanlığı 1992) Resim 4.33. Yenişehir Güvenlik Anıtı 1937 (Ankara, Kültür Bakanlığı 1992) 1940’lara gelindiğinde bulvar üzerinde zemin katları dükkan olan 3-4 katlı apartmanlar yapılmaya başlanır. Bulvar kafeler, sinemalar, tiyatrolar, kitabevleri ve açık alanlarıyla gündelik yaşamda boş vakitlerin geçirilebileceği bir gezinti ve sosyalleşme mekanına dönüşmüştür. Bulvarda gerçekleşen gezinme eylemi, Güvenpark, Kızılay Bahçesi ve Zafer Parkı’nda gerçekleşen gezinme ve dinlenme eylemleri, milli bayramların kutlamaları ve çeşitli etkinlikler ile Yenişehir’in mekansal pratikleri oluşmuş ve mekansal üretim ilişkileri biçimlenmeye başlamıştır. Bulvar fiziksel yapısıyla yayaların girift çapraz kullanımlarını destekleyerek mekanların üretimine katkıda bulunmaktaydı. Yenişehir’in mekansal potansiyelleri keşfedilmiş ve değerlendirilmiştir. Bu dönem 76 Uludağ bu mekansal pratikleri şöyle anlatır: ‘‘Kent içinde ise rekreasyon olanağı birkaç semt parkı, Yenişehir’deki Güvenpark ve Kızılay Bahçesi, birkaç kahve, bir iki restoran ve sinema ile sınırlıydı. Özellikle Yenişehir’de bulvarın etrafındaki kahvelerde oturup limonata içmek, parklarda oturmak, çocukların oynamasını seyretmek Ankara’nın yeni oluşan sosyetesinin en modern zevklerinden biriydi.’’ (Uludağ, 2005: 32) Batuman ise 1930-45 arasında Kızılay’ı düzenli, temiz ve bol yeşile sahip bir sahne olarak tanımlar. Akşamüstü işten çıkınca bulvarda yürüyüşler yapılır, kafelerde ya da Kızılay Parkı’nda oturulurdu. Bu dönemde kentin çeperlerine gecekondular kurulmaktaydı. Kente yeni göçen bu insanlar için Kızılay yeni yaşamın arzulanan bir simgesiydi (Batuman, 2002). Kızılay Parkı canlı atmosferiyle kentin sosyal ve kültürel ilişkilerinin yaşandığı, bireysel ve toplumsal iletişimin gerçekleştiği bir kamusal alan olmanın yanı sıra Yenişehir’de Cumhuriyet ideolojisinin yansıtılmaya çalışıldığı temsili bir mekan karakteri de taşımaktaydı. Burada deneyimlenen kentsel pratikler aynı zamanda kent sahnesinde yeni başkentin ve ideolojinin bir temsiliydi. Kızılay Parkı bu pratikler ve kentli özne ile kurduğu bağdan dolayı kentsel bellekte bir ‘‘yer’’dir. Yeşilkaya’ya göre de zaman geçtikçe Ankara’da modernleşen kent yaşamında birçok sosyal merkez ve kentsel açık alan önemli yer tutmaktaydı. Başkentin kimliğine katkıda bulunana kentsel açık alanlar kent yaşamının sürekliğini de sağlamaktaydı (Yeşilkaya, 2005). Bu açık alanlar haritalardan da izlenilebildiği gibi bir süreklilik içinde kurgulanmışlardır. ‘‘Bu anlamda caddelerin kamu binalarıyla ilişkileri, lokantaların, okulların, parkların açılış ve kapanış saatleri, trafiğin akışı, çalışma düzeni, resmi geçitlerin, dernek toplantılarının, baloların olduğu mekanların seçimi, kimi binaların ya da alanların gece ve gündüz farklı kullanılmaları, konut mimarisindeki değişimler, sokak lambalarının yerleri ve yoğunluğu gibi kriterler, kolektif öznelerin taşıdığı ya da taşıdığına inandığı kimlikleri belirleyen programlara dönüşüyorlar.’’ (Kılınç, 2005: 16) Strateji ve taktiklerle kentsel alanda oluşturulan bu ilişkiler kentli öznenin kentsel mekanı kullanımını yönlendirmektedir ve yeni mekansal pratikler ile mekanların üretimini sağlamaktadır. 77 Bulvarın Kızılay-Sıhhiye arasındaki bölümü merkezin en yoğun bölümüdür. Bu bölge Ulus’a kıyasla dükkanlar ve müşteri profiliyle daha nitelikli hale gelmiştir (Sahil,1986). Ticari alanların bu bölgeye kayması Yenişehir’i bir cazibe merkezi haline de getirmekteydi. Artık Yenişehir’de gündelik yaşamda boş zaman aktivitelerinin yanı sıra zoraki zaman ve ulaşım pratikleri de gerçekleşecekti. Bir yandan ticari alanlar buraya taşınırken bir yandan da sosyal ve kültürel mekanların sayısı artmaktaydı. Bulvarın ilk sineması olan Ulus sinemasından sonra Yenişehir’de Ankara Sineması ve Büyük Sinema açılır, ve Ankara’nın başka yerlerinde başka sinemalar (Aydın ve diğerleri, 2005). Günümüzde çarşıya çevrilmiş olan Büyük Sinema 1950 ve 1960’ların Ankara yaşantısında önemli bir yere sahiptir (Baydar, 1992). Büyük sinema aynı zamanda konser gala ve kongrelere de ev sahipliği yapmaktaydı (Kozan, 2009). Ankara baloları, hafta sonu at yarışları, opera-bale-sinema etkinlikleri, çaylı dans partileri gündelik yaşamın etkinlikleridir. 1942’de Kızılay’da açılan Süreyya gece kulübü de 1960’lara kadar önemli bir mekandır (İçli, 2009). Süreyya Yenişehir’de yüksek gelir grubuna hizmet veren bir eğlence mekanı olarak bulunmakta ve bölgenin gece canlılığını sağlamaktaydı (Bayraktar, 2005). Kızılay bu anlamda kamusal bir karşılaşma-buluşma ‘‘yer’’i olma özelliklerine sahip olmaktaydı. 1950’li yıllarda bulvar üzerindeki yaya yolu Pazar günü gezintileri için kullanılırdı (Baydar, 1992). Zafer parkı vakit geçirilen çay bahçesiyle meşhurudur (Kozan, 2009). Çoğunlu memur olan Ankaralılar iş çıkış saatlerinde bulvarda geniş ve bol ağaçlı kaldırımlarda gezinti yaparlardı. Kısa yürüyüşler Kızılay Meydanı ve Zafer Meydanı arasında gerçekleşirdi. Telefonun yaygın olmadığı bu zamanlarda Kızılay’da tesadüfen karşılaşmak önemlidir (Bilsel, 1997). 78 Resim 4.34. Zafer Meydanı’ndan Kızılay’a Bakış 1945 (Ankara, Kültür Bakanlığı, 1992) 1940’lı yıllarda Atatürk Bulvarında Özen Pastanesi ve 1950’lerde Piknik lokantası üst düzey bürokratından öğrencisine herkes tarafından kullanılırdı [Ergir, 2004]. Gündelik yaşamda bulvar üzeri ve bu mekanlar sosyal statü farkı olmaksızın herkesin karşılaştığı ve sosyalleştiği yerlerdir. Ancak bu dönem mekanlar ve yemek kültürü dikkate alınırsa Yenişehir sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik olarak eski şehirden farklılaşmaya başlamakta, yeniliğin ve modernliğin simgesi haline gelmektedir (Çağlar ve diğerleri, 2013). Bu dönemde bulvar üzerindeki ticari, sosyal ve kültürel mekanların sayısındaki artış, gündelik yaşantıda önemli yer tutmaktaydı. Bulvar bu işlevlerin hepsini bir arada barındıran ve Lefebvre’nin ifade ettiği günlük yaşamdaki pratiklerin; boş vakit, ulaşım ve zoraki zamanların geçirildiği bir kent sahnesine dönüşmüştür. Bulvara yayılan kafeler, kahveler, pastaneler ve restoranlar yarı açık kamusal alanlar oluşturmakta ve kentli öznenin keyifle deneyimleyebildiği mekanlar oluşturmaktadır. Bu mekanlar aynı zamanda bulvar üzerindeki park ve bahçelere de hizmet vererek bu alanların da kullanımını arttırmakta ve buralarda da üretilen mekanları desteklemektedir. Bulvar üzerindeki kültürel etkinliklerin ve ticari ilişkilerin artması bulvarın daha canlı bir hal almasının nedenidir. Bu yıllarda bulvar üzerindeki ileri geri yürüyüşler bulvarı bir gezinti alanına dönüştürmüştür. Bu dönemde bulvarın araç yoğunluğu az olduğu için iki yakası arasında girift çapraz kullanımlara olanak vermektedir ve Yenişehir’in bütünlüğünü sağlayan bir lineer mekandır. 79 1950’lerde Atatürk Bulvarı artık birçok ticari, sosyal ve kültürel mekana sahip olmuş ve böylece MİA (merkezi iş alanı) Ulus’tan Kızılay’a kaymaya başlamıştır. Bu dönemde Yenişehir’de konut ve ticaret alanları bir arada bulunmakta olsalar da zaman geçtikçe ticari alanlar baskın hale gelmeye başlamış, bulvarın kullanım yoğunluğu artmıştır. 4.5.3. Yücel-Uybadin Planı ve yer teorisi 1957 yılında Yücel-Uybadin planının kentsel gelişme politikası kent merkezinin yerinde yükselmesini öngörmüş, Yenişehir’de yapıların yıkılıp yeniden yapılma süreci başlamıştır. Plana göre genişleme düzenlemeleri nedeniyle Atatürk Bulvarı ve Ziya Gökalp Caddesi genişletilmiş; Sıhhiye Parkı, Zafer Parkı, Kızılay Bahçesi ve Güvenpark’ın daralması gündelik yaşamın pratiklerine de yansımıştır. Özellikle Kızılay Bahçesi’nde gündelik yaşamdaki deneyimlenen mekanların potansiyeli kaybedilmiştir. Bulvar üzerindeki işyerlerinin kafe ve pastane gibi dış mekanı kullanan faaliyetleri azalmaya başlamıştır (Batuman, 2002). Bulvar üzerinde boş vakitlerin geçirildiği bu mekanlar kaldırımların daralması nedeniyle bulvarı giderek terk etmek zorunda kalmışlardır. kaldırımları Apartmanların ancak yayaların çekme geçiş mesafelerine eylemine kadar daralacak yetmektedir. Bulvarın bulvar yaya kaldırımlarının bu denli daralması 1930’lardan itibaren bulvar üzerinde yapılmakta olan boş zaman geçirme aktivitelerini ve gezinme eylemini giderek ortadan kaldırmanın bir hamlesi olmuştur. Genişleyen araç yolunda refüj de daraltılarak alanda araçların hareketi önemli hale getirilmiş ve yaya hareketi kısıtlanmıştır. Bulvar artık yayalarca tekrar tekrar üretilen bir mekan olmaktan çıkacak sadece hızlı geçiş eyleminin gerçekleşeceği bir alan olacaktır. Gündelik yaşam pratiklerinin gerçekleşememesi mekanın üretim ilişkilerini tersine çevirecektir. Bulvarın yürüyüşçüler için bir tüketim alanına dönüşmesine sebep olacaktır. Kızılay Parkın küçülmesi burada gerçekleşen pratiklerin de ortadan kalkmasına ve kentsel mekanın üretim ve tüketim ilişkilerinin de değişmesine sebep olacaktır. Parkın gündelik yaşamda yoğun kullanımının azalması parkın artık üretilen bir 80 mekandan tüketilen bir mekana dönüşmesine neden olacaktır. Böylece Kızılay Bahçesi’nin mekansal kimliği de değişecektir. Kızılay bölgesi 1950’lerden sonra ticari fonksiyonun hızla geliştiği bir merkez olmaya başlamış ve 1960’lardan sonra ise politik ve kültürel bir merkez halini almıştır (Bülten 85, 2001a). 1960’da TBMM’nin Ulus’tan Bakanlıklar bölgesine gelmesiyle artık tam anlamıyla Kızılay MİA (Merkezi İş Alanı) özellikleri göstermeye başlar (Bademli, 1986a). Ancak TBMM’nin buraya taşınmasıyla Kızılay’ın prestiji ve kullanıcı yoğunluğu artmıştır. Meydanda Uybadin Köşkü’nün yerine yapılan Emek İşhanı binası meydanın fiziksel yapısı ve ölçek ilişkileriyle birlikte mekansal pratikleri de etkilemiştir. Meydana yapılan bu büyük ölçekli yapıyı dönemin liberal politikalarının ve spekülatif baskılarının kamusal alanın kimliğini ve dönemin ideolojik çerçevesini değiştirme adımı olarak değerlendirmek mümkündür (Yalım, 2002). Çağlar ve diğerlerine göre‘‘ Daha sonraki yıllarda kentlinin meydanı deneyimleme biçimlerinin değişmesi, sosyal pratiklerin ve yerin anlamının değişmesine neden olmuştur.’’ (Çağlar vd., 2006: 182). Bu yapı ile kapitalist üretim biçiminin bir göstergesi olan ‘gökdelen’ meydanda bir stratejik olarak önemli simge haline gelmiş ve alanın ticari önemini de vurgulamıştır (Yalım, 2002). Artık Ankaralılar alışverişi Ulus yerine Kızılay’da yapmaya başlamışlardı. Kızılay’daki alışveriş Ulus’takine göre daha fazla para harcamak demekti. Kızılay’dan alışveriş yapmak bir üstünlük ve ayrıcalık göstergesiydi. Kızılay’dan satın alınan her şey ile övünülürdü. Ucuz ev ihtiyaçları bile Hal’den değil Gima mağazasından alınırdı (Soysal, 2013).Soysal’ın ‘‘Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’’ romanında bu çelişkilerin, karşıtlıkların bir arada olduğu ortam, her gelir grubunun gözünden değerlendirilerek dile getirilmiştir (Soysal, Çağlar vd., 2013, 2013). Bir yandan da 70’lerde halen bulvar bir gezinti alanı olmaya devam etmektedir. 81 1960’larda Ankaralılar Atatürk Bulvarında Sıhhiye Kızılay arasında aşağı yukarı yürüyüşler yapar, kahveler ve pastaneler kullanılır ve bulvarın bu bölümü Ankaralı’ya Açıkhava ve dinlenme mekanı olarak hizmet verirdi. Bulvar üzerindeki pastaneler önemli kamusal mekanlar olarak şairler ve yazarların biraraya geldiği yerlerdir. Çalışma saatlerinin sona ermesiyle bulvar kalabalıklaşır ve sürekli devinen bir kalabalık bulunurdu (Şenyapılı, 2005). Tekeli’ye göre de Kızılay 1960 ve 1970 yılları arasında orta ve üst sınıf insanların kullandığı, seçkin restoran ve kafelerin mekanıydı. Tekeli’nin deyimiyle ‘Akşamüstleri piyasaya çıkılan bir yerdi.’ Tekeli’nin piyasa olarak nitelediği bulvarda insanların şık giyimleriyle kendilerini sergiledikleri bir ortamdı. Trafiğin artması ve daha çok kişi tarafından kullanılmaya başlamasıyla sosyalleşme mekanı olma özelliğini giderek kaybetmeye başlar. Ancak 1970’lerin sonunda Kızılay’a seçkinlik kazandıran dinamikler Tunalı Hilmi’ye kaymaya başlar (Tekeli, 2001). Artık ulaşım olanaklarının artmasıyla Kızılay alt grupların da rahatlıkla erişebildiği ve farklı sosyal grupların bulunduğu bir kamusal alan olmuştu (Batuman, 2002). Atatürk Bulvarı ilk zamanlarında özenli giyinilerek gezilen ve sosyal ilişkiler kurulan bir kamusal alan iken nezih kullanıcı kitlesinin değişimi ve kalabalıklaşması bulvarı yüksek gelir grupları için kullanılmak istenilmeyen bir alana dönüştürmekte, bu anlamda bulvarın çekiciliği kaybolmaktaydı. 1960’larda dünya ile paralel başlayan siyasal gerilimler Kızılay Meydanı ve Güvenpark’ın gündelik pratikleri dışında protestoların da mekanı olmasını sağlamıştır (Çelik, 2013). Bu tarihlerde Kızılay siyasi olayların ve öğrenci eylemlerinin sergilendiği bir mekan olmaya başlar (Batuman, 2002). Kızılay Meydanı hemen hemen hergün gösterilere sahne olmaktaydı (Batuman, 2004: 37). 1962 yılında Meclis’in Yenişehir’ e taşınmasıyla ilk kitlesel işçi eylemi gerçekleşir (Batuman, 2002). İşçiler Meclisin kapısına dayanıp grev haklarını elde ederler (Batuman, 2004). Kızılay bu süreçte Demokrat Parti karşıtı hareketten, kadın hareketinden işçi hareketine bir çok eyleme sahne olmuştur (İlkay, 2013). Kızılay’ı 82 hakimiyeti altına almayı başaramayan hükümet meydandaki kalabalığı yok etmeye çalışır. İlk olarak Kızılay’daki otobüs ve dolmuş durakları buradan taşınıp sonra da sinemalar kapatılır. Bulvarda kalabalık grup halinde dolaşmak yasaklanır (Batuman, 2002). 1963’te Meclis’in bir kilometre yakınında gösteriler yapmak yasaklanır. Bu tarihten sonra gösteriler valiliğin belirlediği alanlara özellikle Tandoğan’a yönlendirilir (İlkay, 2013). Bu dönemde Kızılay Meydanı ilk tasarlandığı sembolik anlamından çıkıp politik eylemlere sahne olan bir mekan olarak yeni bir anlam kazanmıştır (Al ve Karataş, 2012). Kızılay Meydanı’nın ve Güvenpark’ın politik kimliği bu dönemde oluşmaya başlamış ve bundan sonraki dönemlerde de yönetim erkinin siyasi stratejilerine rağmen direniş eylemlerine sahne olacak meydan bu yeniden üretilerek kentli özne için yeni bir ‘yer’ niteliği daha kazanır. Bulvar artık kalabalıkların buluşma mekanı olmuş, kamusal alanın kullanıldığı ve kamunun sesinin yükseldiği bir direniş mekanı kimliğe bürünmüştür. Resim 4.35. 1960 Kızılay Meydanı (www.inankara.com) (solda) Resim 4.36. 1960’lar Atatürk Bulvarı (Ulus, 7 Aralık 1960) (sağda) 1960’larda Kızılay Meydanı gibi politik eylemlere sahne olan Zafer Parkı’nın Doğu yakasına yeraltı çarşısı inşa edilmiştir. 1980’lerde çarşı büyütülecek ve parkın bu yakası mekansal dinamiklerini kaybedecektir (Cengizkan, 2002b). 83 Resim 4.37. 1960 Zafer Meydanı (Ulus, 29 Mayıs 1960) Bulvar üzerinde Emek İş Hanı ile simgelenen kapitalizm, 1970’lerde Kızılay’a adını veren Kızılay Binası’ın yıkılmasına sebep olmuş, 1980 yılında Kızılay idaresinin Kızılay Bahçesi’ne rant tesisi yapma kararı ile Cumhuriyet döneminde Yenişehir’in ilk kamusal mekanlarından birisi olan ve mekansal pratikler ve çeşitli bayram ve kutlama ritüelleri gerçekleştirilen, kentli özne ile bir bağ kurmuş olan ve aynı zamanda Kızılay Meydanı’na adını vermiş olan bu alan ekonomik ve siyasi çıkarlar uğruna kaybedilmiştir. Bunun kamu yararı için kurulan uluslar arası bir yardım örgütüne rant sağlamak için yapılmış olması ise traji-komiktir. Bu mekanın yok edilmesi kamusal yaşantı ve etkinlikleri ortadan kaldırmaya ve yerine tüketim kültürünü getirmeye çalışan siyasetin de bir parçasıdır. İktidarın buradaki toplanma eylemini meydanı bir iletişim ve toplumsal uzlaşma mekanı olmasını istememesi ve kentsel mekandan direniş eylemlerini ortadan kaldırmak istemeleri nedeniyle uyguladıkları stratejiler aynı zamanda gündelik yaşam pratiklerini de değişime maruz bırakmıştır. Kamusal yaşamın tahrip edilmesi meydanın politik anlamının yanı sıra sosyal anlamlarının da yitirilmesine neden olmuştur. Bölgeyi en çok tahrip eden şey ise yeşil alanların yok edilmesidir. Güvenpark’ın bir kısmı otobüs ve dolmuş duraklarına ayrılmış ve meydandaki etkinlikler yerini trafiğe bırakmıştır (Batuman, 2002). Yoğun yeşil doku zarar görmüştür. Araç trafiği bahane edilerek Cumhuriyet ideolojisinin mekanlar üzerinden temsil edildiği kimlik de yok edilmeye başlanmıştır. Güvenpark ve Bakanlıklar üçgeni çağdaş kentin kamusallığını temsil eden bir kentsel mekandır. Aynı zamanda kent merkezinin önemli bir yeşil alanıdır. Bu dönemde yapılan dolmuş duraklarının var olduğu alan Kızılay bölgesinde günümüzde de var olan bu alan park ve çevresiyle herhangi bir bağ kuramayan ve kentlinin de çevresiyle herhangi bir ilişki ve iletişim kurmadan 84 sadece ulaşım amaçlı kullandığı bir geçiş alanı olması nedeniyle Augé’nin ifade ettiği ‘‘yok-yer’’ gibi davranmaktadır. Ancak bu problemli alan De Certeau’nun kentsel mekanın değişiminde etkili olduğunu savunduğu mekansal ‘‘taktikler’’le dönüştürülebilme ve kentsel mekana yeniden kazandırılabilme potansiyeline sahiptir. Planlama stratejileriyle çeperlerindeki yapıların çekme mesafelerine kadar genişletilen bulvar üzerindeki mekansal üretim ilişkileri tersine dönmüş, artık hızlı geçiş eyleminin gerçekleştiği bulvar bir tüketim nesnesine dönüşmeye başlamıştır. Bulvarın bu denli dönüşümü yaya bölgelerinin düzenlenmesini zorunlu kılmış, bu nedenle potansiyellere sahip olan İzmir, Sakarya ve Yüksel Yaya Bölgeleri düzenlenmesi ile gündelik yaşam pratiklerini yaya bölgelerine yönlendirmiştir. Bulvar genişlemelerinin ardından 1980’lerde mekansal potansiyelinin farkına varılan Sıhhiye’deki Abdi ipekçi parkı düzenlenmiş ve önemli bir park haline gelmiştir. Resim 4.38. 70’li Yıllar Kızılay Meydanı (www.wowturkey.com) (solda) Resim 4.39. 70’li Yıllar Atatürk Bulvarı’ndaki dükkanlar (www.inankara.com)(sağda) 85 Resim 4.40. 70’li Yıllar Bulvardaki Refüj (www.wowturkey.com) (solda) Resim 4.41.70’li Yıllar Atatürk Bulvarı’nda tören (www.inankara.com) (sağda) 4.5.4. 80 sonrasından günümüze yer teorisi 12 Eylül 1980’de Kızılay Meydanı yeni bir anlama sahip olmuştu. Büyükşehirlerin önemli meydanları televizyon sistemleriyle izlenmeye başlanmıştı. Artık meydanlar kontrol altında tutulan trafik kavşaklarına dönmekteydi. Güvenpark geceleri kasıltı olarak ihmal edilip, gündüzleri güvenlik güçlerinin bulunduğu bir yer haline gelecekti. Kızılay için Güvenpark yenileme projesi, Kızılay Rant Tesisleri Binası ve Kızılay Metro İstasyonu Projesi ile yeni kimlik uygulanmaya başlamıştı (Batuman, 2002). Meydanların boşaltılması stratejisini benimseyen yönetim erki, Kızılay Meydanı’nı da bir kavşak haline getirmekteydi. Geceleri tekinsiz bir alan haline getirilen Güvenpark’ta kentlinin pek de kullanmak istemeyeceği bir görünüm oluşturulmaya çalışılmaktaydı. Kızılay Meydanı’nın kasıtlı olarak kamusal kullanımını azaltmaya yönelik türden taktikler Güvenpark civarının kullanımını ve mekanın üretim ve tüketim ilişkilerini etkilemiş; bu nedenle kayıp mekanların oluşma potansiyelini artırmıştır. Özellikle gece kullanımı tercih edilmeyen Güvenpark geceleri kayıp mekanlara dönüşmektedir. Kızılay Meydanı gibi 1960’lardan sonra toplumsal protestolara ev sahipliği yapmaya başlayan Zafer Meydanı da 1990’lardan itibaren toplumsal eylemlere kapatılmıştır (Ayoğlu, 2010). Yönetimin uyguladığı bu strateji Kızılay Meydanı ve Zafer Meydanı’nda kalabalıkların buluşmasını ve mekan üretimini engellemiş, 2000’llerden sonra Kızılay Meydanı’nda sürekli bekleyen TOMA’lar ve güvenlik 86 güçleri meydanın politik kimliğini baskılamış, politik eylemler Sakarya, Yüksel Yaya Bölgeleri’ne kaymıştır. Bu alanlar toplumsal eylemlerin buluşma ‘‘yer’’i olmuştur. Bugünkü Kızılay Meydanı sosyal etkinliklerin dışlandığı ve kontrolün yükseldiği bir kavşak durumundadır (Batuman, 2002). Uygulanan bu siyaset Meydan’ın yapısal biçimini ve tarihsel ve bağlamsal kimliğini zedelemiş, gündelik kullanımını da yok ederek kentli ile olan ilişkilerini koparmıştır. Bir kavşak görünümüne dönen alan artık yürüyüşçü özneler tarafından mekansal olarak deneyimlenememekte ve yayalar için tüketilen bir mekana evrilmektedir. Bu Kızılay Meydanı’nın yok-yere dönüşmesi sürecinin en önemli nedenidir. 2000’lerde bulvar üzerindeki zemine yayılan yarı açık cafe ve restoranlar zaten yapıların içlerine çekilmiş ve hatta daha sonraları düzene yenik düşerek üst katlarda yer almaya başlamışlardır. Bulvar artık gezinme eylemi ve boş vakit geçirme yerine geçiş eyleminin mekanı olmaktadır. Bu nedenle de zemin katlarda dükkanların vitrinleri haline gelmiş ve böylece tüketim kültürünü yaygınlaştıracak olan alışveriş faaliyetinin gerçekleştiği dükkanların mekanına dönüşmüştür. Kapitalizmin örgütlediği yeni sistemde zemin kotlar alışveriş mağazalarına terk edilmiş ve bu işlev de arka bahçelerin kullanımına olanak vermemiştir. Zemin kotların alışveriş sektörüne açılması ve üst kotlardaki yeme-içme ve ofis birimlerinin günümüzdeki karma kullanım durumu Certeau’nuntariflediğimekanların gündelik yaşamda kullanıcıların taktikleri tarafından dönüştürülmesidir. Üst katlardaki bu karma kullanımlar özellikle ofis vb. kullanımlar yapıların kentsel mekanla olan ilişkilerini de farklılaştırmıştır. Karma kullanımlar yapıların kimliklerin belirsiz olmasına neden olurken yarı açık ve açık alanların kullanımlarını ve yapı yüzlerinin anlamlarını da değiştirmiştir. Günümüzde ofis türü işlevlere ait balkon ve teras gibi alanlar kullanılmamakta ya da kapatılarak iç mekana katılmakta, yada cam yüzeylerin önüne reklam panoları ve tabelalar getirilmek suretiyle kendilerini kentsel yaşamdan izole etmektedirler. Yapı yüzlerinin bu değişimi bulvarın çeperlerindeki sillueti etkilemekle beraber, bulvarın çeperleriyle olan iletişimini de değiştirmektedir. Bu iletişim artık Auge’nin dediği sessiz iletişime yönlenmektedir. 87 Bu dönemde Kızılay MİA bölgesinde yapı stoğu doyuma ulaşmış ve yeni sanat galerileri, uluslar arası şirket yönetimleri ve prestijli otelleri içeren yeni MİA işlevleri Kızılay dışında yeni bölgeler aramaya başlamışlardır (Bademli, 1986a). MİA’nın başka bölgelere kayması Kızılay’ın elit kullanıcı profilinin de o bölgelere gitmesi anlamına gelmekteydi. Artık Kızılay orta ve alt sınıf kentlilerin kullandığı bir bölge olacaktır. 2000’li yıllarda İzmir, Sakarya ve Yüksel Yaya Bölgeleri kentlinin boş vakit geçirme eylemlerinin gerçekleştiği ve mekansal pratiklerin yaşandığı sürekli yeniden üretilen mekanlara sahiptir. Gece ve gündüz canlı kalabilen Sakarya, ticari kimliğiyle ön plana çıkan İzmir ve sosyal ve kültürel aktivitelere sahne olan Yüksel Yaya Bölgesi Yenişehir’in gündelik yaşantısında önemli yere ve bir daha birçok potansiyellere sahiptir. Sakarya Caddesi saçaklar, pergoleler gibi yarı açık ve ölçeğin insan ölçeğine yakın olup ara mekanları ile yaya etkileşim yüzeyinin fazla olduğu mekanlara sahiptir. Selanik Caddesinde’ki çiçekçiler de cadde ölçeğini farklılaştıran geçici yapılar ile yaya etkileşim yüzeyini artırmaktadır (Günhan, 2012). Sakarya Yaya Bölgesi gündelik yaşamda Lefebvre’nin bahsetmiş olduğu boş vakit eylemlerinin gerçekleştirildiği bir kentsel mekandır. Sakarya Yaya Bölgesi gece ve gündüz canlı kalabilen cafe, bar vb. mekanlarıbarındırıken, gündelik yaşamda gerçekleştirilen sosyal, kültürel ve politik çeşitli etkinliklere sahne olmaktadırlar. Sakarya Caddesi 2009 yılında TEKEL’in özelleştirilmesiyle uzun süren işçi eylemlerine sahne olarak politik kimliğini güçlendirmiştir (Al ve Karataş, 2012). Sakarya Caddesi ve Yüksel Caddesi 2000’li yılların politik eylemlerine sahne olan mekanlardır. Bu caddelerdeki üretilen politik mekanlar heykeller etrafında biçimlenmekte ve buralar eylemlerin ‘yer’i olmaktadır. Sakarya ve Yüksel Yaya Bölgesi 2000’li yılların boş vakit eylemlerinin gerçekleştirildiği kent mekanlarıdır. Yüksel Yaya Bölgesi ayrıca kitabevleri ve sokak sanatlarına da ev sahipliği yapmaktadır. Gençlerin sokak tiyatrolarına ve mini konserlerine de sahne olması nedeniyle ayrı bir kültürel kimliğe sahiptir. 88 Bulvarın batı yakasında kalan İzmir Caddesi Yaya Bölgesi ise cafe, restoran vb. alanlardan daha çok alışveriş mağazalarının bulunduğu bir alandır. Bu nedenle daha çok ticari kimliğiyle öne çıkmaktadır. 1980’lerde yayalaştırılan bölgeye 2003 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi’nce ihale yoluyla yeni düzenlemeler öneren bir proje elde edilmiş ancak proje hayata geçirilmemiştir (Ayoğlu, 2010). Resim. 4.42. Sakarya Caddesi 2014 Resim. 4.43. Yüksel Caddesi 2014 89 Resim. 4.44. Sakarya Caddesi metro çıkışı 2014 Resim. 4.45. İzmir Caddesi metro çıkışı 2014 Bulvar üzerindeki gündelik yaşam aktivitelerinin tüketilmesi sonucu mekansal pratiklerin bu bölgelere dağılmasıyla, kentli öznenin yürüyüş ve bekleme eylemleri, boş vakit geçirme etkinlikleri bu yaya bölgelerinde mekansal üretim, tüketim ve yeniden üretim ilişkilerini geliştirmiştir. Ancak bu bölgelerin bulvarla olan bağlantılarının metro çıkışlarının yeri ve tasarımları ve üst geçitler nedeniyle zayıflatılmış olduğu görülmektedir. Yaya bölgelerinin bulvarla kesiştikleri bu alanlar yürüme eyleminin kesintiye uğradığı mekanlara dönüşmüştür. Bu noktalar yürüme eylemi için sürekliliği bozan problemli düğüm noktaları haline gelmektedir. Bu dönemde kent merkezine dair kentsel planlama kararlarının bulunmayışı sebebiyle Kızılay’ın kentsel gelişiminin ihmali söz konusudur. Bu alana kapsamlı araştırmaların sonucu gelecekteki kentsel gelişmeleri öngören planlar aracılığı ile değil, yöneticilerin keyfi kararlarına göre müdahaleler yapılmaktadır. Bu Certeau’nun belirttiği gibi şehirlerin iktidarların bir ideoloji aracı haline gelmesi ve üzerine planlama stratejileriyle uygulanan politikaların bir sonucudur. Kızılay kent merkezi bilinçli olarak ihmal edilmekte ve kentin merkezi alanına ilişkin planlama 90 önerileri getirilmemektedir. Lefebvre’nin bahsettiği geleneksel toplumsal mekanın kendini yeniden üretememesinin sonucu oluşan kent merkeziyle ilgili bir kriz durumu günümüzde Kızılay kent merkezinde mevcuttur. Lefebvre’ye göre bu duruma yol açan devlet ya da devlet örgütlerini kullanan yöneticiler veya iktidarlardır. Günümüzdeki iktidarın tarihsel ve toplumsal değerleri stratejik bir anlayışla ortadan kaldırma siyaseti bu durumla örtüşmektedir. İktidarın bulvardaki gezinme ve toplanma eylemlerini düzenlememe, geliştirmeme ve hatta engelleme girişimleri ve bulvarı bir geçiş mekanı olmaya zorlaması, yaya ve araç yolunu bölerek, yayalar için bulvarı hızlı bir yürüyüş ve sirkülasyon koridoru, tüketim mekanı olmaya yönlendirerek ve hızlı araç trafiği ile bulvarın araçlar için de hızlı geçiş mekanı haline getirmesiyle mümkün olmaktadır. Bu çabalar Lefebvre’nin ifadesiyle kent merkezini ‘‘soyut mekan’’a çevirmektedir. Sıhhiye’deki mevcut durum gündelik yaşamda yayanın yürüme eylemini zorlaştırmanın yanı sıra aynı zamanda politik bir toplanma noktası olma özelliğini de bitirmeye yönelik bir stratejinin ürünüdür. Özellikle 1960’lardan itibaren toplumsal eylemlerin buluşma mekanı olan Sıhhiye Meydanı yapılan trafik düzenlemeleri nedeniyle fiziksel olarak da buluşma eyleminin zorlaştığı bir alan haline gelmiştir. Bu alan Lefebvre’nin bahsettiği şehrin toplanma yeri olan meydanların politik kararlar ile dönüştürülmesine bir örnektir. Fiziksel olarak dönüştürülen bu alan kentlinin mekansal pratiklerinin de değişmesine sebep olmuştur. Ancak günümüzde halen bu fiziksel değişime rağmen toplumsal buluşmaların yeri olmaya devam etmektedir. 1930’larda Yenişehir’i birbirine bağlacak biçimde tasarlanmış olan ve yaya çapraz kullanımlarına imkan vererek alanın bütünlüğünü sağlayan Atatürk Bulvarı günümüzde araç ve yaya yolunu birbirinden ayırarak Yenişehir’i bölen ve iki yaka haline getiren ayırıcı bir kentsel eleman olarak çalışmaktadır. Üzerindeki hızlı araç trafiği ve yayaların hemzemin karşıya geçmelerini önleyen düzenlemeleri ile bulvarın kendisi kentsel bir sınır oluşturarak çapraz kullanımları engellemektedir. Mekansal pratiklerini ve kamusallığını kaybeden bulvar üzerindeki sosyal ilişkiler sona ermiştir. Bir ulaşım arterine dönüştürülerek kendisi bir tüketim alanı haline gelmiş olan bulvar mekansal pratiklerin yok olmasına ve buradaki kentsel mekanın tüketilmesine neden olmuştur. 91 Günümüzde hızlı geçiş eylemiyle tüketilen bir mekan haline gelen bulvar üzerindeki buluşma mekanı olan yerler günümüzde anlamlarını yitirmiştir. Tüketim kültürü ve kentsel stratejiler ve taktikler buluşma mekanlarının da değişimine neden olmuştur. Eskiden bulvar üzerinde Kızılay Parkı, Zafer Parkı ve Güvenpark buluşma eylemlerinin gerçekleştiği alanlarken, günümüzde alışveriş odaklı merkezlerin önünde buluşma noktaları yer edinmiştir. Emek İşhanı (eski Gima Mağazası), YKM binası, Soysal Pasajı ve Kızılay Alışveriş Merkezi önü 80’li yıllardan sonra Kızılay’ının buluşma mekanları olmuştur. Kentli bu noktalarda buluşmakta ve buralardan yaya bölgelerine geçmektedir. Ayrıca metro çıkışları da önemli birer buluşma ve dağılma noktası niteliği taşımaktadır. Eskiden var olan bulvar üzerinde gerçekleşen gezintiler, bu gezintiler esnasındaki tesadüfler, buluşmalar ve konuşmalar yerini hızlı yürüme eylemine bırakması bulvarın bir iletişim mekanı olma özelliğini de değiştirmektedir. Bulvar artık Augé’ninortaya koyduğu‘‘sessiz iletişim’’kavramı yolu ile iletişim kurmaktadır. Tüketilen bir mekan haline gelen bulvarın çeperlerindeki yapı yüzleri reklam panolarıyla bezenmiş, yaya kaldırımlarında da yer yer reklam panolarının istilasına uğramaktadır. Tüketim kültürünü iyice benimseyen yerel yönetim zaman zaman bulvar üzerine ya da çevresine reklam panoları ve kentle ya da peyzajla bağlamsal bir ilişkisi bulunmayan ve beli bir zaman sonra kaldırılan çeşitli geçici nesneler yerleştirmektedir. Kentsel bellekte kalıcı olmayan bu nesneler ve mekanların benimsenememesine neden olabilirler. Çünkü eskiden bulvar üzerinde var olan anıtlar ve heykeller gibi toplumsal hafızada yer etmiş olayları anımsatan heykeller ya da insanları düşünmeye motive eden sanat objeleri değillerdir. Tarihsellikle, kentle ve sanatla bir bağlantı kurmamaktalar. Böyle düşünüldüğünde kentli öznenin mekanlarlaaidiyet hissine sebep olan sanat objeleri gibi mekanları benimsemeyi sağlayan bir etki yaratamadıkları gibi mekanlarla olan ilişkileri de olumsuz yönde etkilemektedirler. 92 Resim 4.46. 2014 Kızılay Meydanı: popüler, sanatsal derinliği olmayan objeler (solda) Resim 4.47. Kızılay Meydanı Ankara Büyükşehir Belediyesi Kedi Heykelleri (anfaengerwriter.blogspot.com.tr) (sağda) Resim 4.48. Güvenpark Dinozor Heykeli (www.ankaramiz.com) (solda) Resim 4.49. Güvenpark Şişme Goril Heykeli (www.odatv.com) (sağda) Emekli Sandığı tarafından yapılan Emek İşhanı 2006 yılında ve Kızılay Binası da 2009 yılında ihale yoluyla yap-işlet-devret modeliyle özel sektöre devredilmiştir (Ayoğlu, 2010). Emek İşhanı orijinal haline sadık kalmadan değiştirilmiştir. Bulvar üzerinde kapitalizmin ve tüketim kültürünün en belirgin sembolik yapıları olarak kent merkezinin metalaşmasını kanıtlamaktadırlar. 93 1930’ların Yenişehir’i olarak kentsel mekanın kentli öznelerce üretilmesi hedeflenerek planlanan bu alan günümüzde bir tüketim alanına dönüşmekte ve Yenişehir’i ‘‘Yenişehir’’ yapan mekansal pratikleri ve mekansal dinamikleri değişime uğramaktadır. Günümüzde kentli öznelerce Yenişehir yerine Kızılay Bölgesi olarak adlandırılmaktadır. Öyle ki Kızılay Meydanı’na adını veren yardım örgütünün binası binası ve Kızılay Bahçesi günümüze ulaşamamış, şu an yerinde değişen değerlerin ve tüketim kültürünün bir simgesi olan ‘‘Kızılay Alışveriş Merkezi’’ adlı bir alışveriş merkezi Kızılay Bölgesi’nin de adını taşıyan bir elaman olarak bulunması traji-komiktir. Bulvar üzerindeki gündelik yaşam pratikleri 1930’lardan 2000’lere gelinceye dek değişmiş, bu değişim politikaları meydanlar ve parklar üzerine de uygulanmıştır. Bulvar üzerindeki gezinme eyleminin yok edilmesinin ardından meydanların ve parkların ideolojik anlam taşıyan mekanları da yok edilmekle karşı karşıya kalmıştır. Ankara’nın temsili mekanları olan Kızılay Bahçesi ve Zafer Parkı’nın doğu yakası yok edilerek toplumsal belleğin silinmesi politikaları Kızılay bölgesinde kalan tek önemli simgesel yeşil alan olan Güvenpark’ın üzerinde uygulanmak istenmektedir. Kızılay’ın ideolojik anlamını ve bulvarın ritüelleşen kullanımlarını engelleme politikası güden siyasi erk 2012’de yeni bir karar alarak Lefebvre’nin sözünü ettiği cadde ve meydanları boşaltma politikalarına devam etmiştir. 2012’de Ankara Valiliği’nce milli bayramların ana cadde ve meydanlarda buluşma ve yürüyüşler ile kutlanması yasaklanmış, Atatürk Bulvarı üzerinde daima yapılan Cumhuriyet yürüyüşünün yapılması engellenmiştir (hurarsiv.hurriyet.com.tr). Bu milli bayram kutlamaları caddelerin süslenmesi, mağazaların ışıklandırılması, bayrakların asılması ve caddelerdeki tören yürüyüşleri ile yapılmakta, tarihsel değerler ve ulusal bilinç pekiştirilmekteydi (www.aydinlikgazete.com). bu noktada Atatürk Bulvarı’nın ve üzerindeki meydanların tarihsel ve ideolojik anlamlarının unutturulma siyasasının güdülmekte olduğu söylenmelidir. Milli bayramların resmigeçit yürüyüşleri Atatürk Bulvarı’nın Cumhuriyet’ten bu yana en önemli ritüelidir. Bu ritüellerin ortadan kaldırılması bulvarın tarihsel kaybedilmesi ve yok-yere dönüştürülmesi adımlarından birisidir. anlamının 94 Tüm bu taktik ve stratejiler bulvarın kentle ve kentliyle ilişkinin yozlaşmasına neden olmakta, ve bulvarın bu yeni görüntüsü onun tarihselliğiyle olan bağlarını da zedelenmesiyle sonuçlanmaktadır. Bir tüketim alanı haline gelen bulvar artık üzerinde kentsel pratiklerin yapılacağı ve mekansal üretimlerin gerçekleşeceği bir alan olmaktan çıkmakta ve neredeyse yok-yer kimliğine bürünmektedir. 12 Eylül 1980’den itibaren yeni bir anlama sahip olan ve bu nedenle iktidarın manipülasyonları sonucu güvenlik güçlerinin denetimi altına giren, kamera sistemleriyle izlenen ve meydanlarda politik eylemlerin yasaklanmasıyla politik kimliğini kaybetmeye başlayan Kızılay Meydanı günümüzde tekrar politik eylemlerin mekanı olmaktadır. 2013 yılı Haziran ayı itibariyle iktidar karşıtı eylemlere sahne olmaya başlamıştır. 2014 itibariyle halen zaman zaman devam eden politik eylemler meydanın kitlelerce yeniden üretilmesini ve politik kimliğinin hatırlanmasını sağlamıştır. Kızılay’da yaklaşık bir yıldır eylemleriyle tekrar tekrar üretilen direniş mekanları meydanın kentsel mekansal anlamını yeniden keşfedilmesine olanak tanımıştır. Resim 4.50. Kızılay Meydanı 2013. (Aykut Töleğen Arşivi) Kızılay genelinde gerçekleşen eylemlerin sayısının sürekli artması yönetim erkini daha fazla baskı uygulamaya yöneltmiş ve bulvardaki TOMA’ların sayısının artmasına ve güvenlik güçlerinin çeşitli sokak başlarında sürekli beklemesine neden olmuştur. Sakarya ve Yüksel Caddelerinin de girişlerinde ve Güvenpark’ta sürekli bekleyen polisler ve TOMA’lar bulunmaktadır. Bu alanlar polislerin bekleme mekanı haline gelmiştir. Vekaletler Caddesi ve Güvenpark’ın bir kısmı bariyerlerle 95 yaya ulaşımına kapatılmış, polisler ve TOMA’larca istila edilmiş durumdadır. Güvenpark’ın bir kısmı bariyerlerle çevrilmiş ve kentlilerce kullanılması engellenmiş haldedir. Ayrıca zaten bir kısmı da dolmuş durakları olarak kullanılan Güvenpark bir ‘‘yok-yer’’e dönüşmüştür. Ancak, günümüzde Kızılay Kent Merkezinde yaşanan bu dönüşümün var ettiği ‘‘yok-yer’’ ve kaybolan değerler potansiyellere de sahiptirler. Kent ‘‘strateji ve taktiklerle’’ manipüle edilerek mekansal üretim ve tüketim ilişkilerinin yeniden yapılandırılması ve kentsel pratiklerin canlandırılmasıyla bu potansiyeller açığa çıkarılabilir ve kentsel mekanların yeniden üretilebilmesi sağlanabilir. Resim 4.51. Mart 2014 Kızılay- Güvenpark’ta Bekleyen Polis (Neşe Gürallar Arşivi) (solda) Resim 4.52. Mart 2014 Kızılay- Güvenpark’ta Eylem (Neşe Gürallar Arşivi) (sağda) Resim. 4.53.Güvenpark 2014 Resim. 4.54. Güvenpark dolmuş durakları 2014 96 97 5. SONUÇ Mekânsal üretim ve tüketim ilişkilerinin değişimi kent mekanlarının farklı anlamlar ve değerler kazanmasına sebep olmuştur. Günümüzde fiziksel ve bağlamsal olarak değişen ve dönüşen bu mekanlar problemleri ve potansiyelleri barındırmaktadır. Bu problemlerin ve sahip oldukları potansiyellerin farkında olmak adına bazı mekânsal saptamaların yapılmaları gereklidir. Bu saptamaların yapılması aşamasında mekanların oluşum ve değişimi şekil-zemin ve bağlantı ilişkileri dikkate alınarak, ve yer teorisi bağlamında kentsel yaşamda önemli yer tutan sosyal, kültürel, ekonomik ve politik strateji ve taktikler ışığında değişen ve yeni anlamlar kazanan kentsel mekanlar mekan ve yer kavramsalında tartışılmış; kayıp mekan ve yok-yer kavramları günümüzün kent sorunsalı olarak ele alınmıştır. Bu kayıp mekan ve yok-yer kavramları Kızılay Bölgesi’nin mekânsal gelişiminin analizinde önemli bir bakış açısı olmaktadır. Cumhuriyet’in modernleşme projesini temsil eden Yenişehir ilk olarak 1925 Lörcher planıyla yeni ve modern yaşamın oluşturulacağı bir konut yerleşim alanı olarak parsellere ayrılmış, bağlantı strüktürü ve önemli kentsel açık mekanları tasarlanmıştır. Kentin en önemli bağlantı elemanı olan Atatürk Bulvarı konut mahallelerini bir arada tutan ve yeni ve eski şehir arasındaki güçlü bir bağlantı aksıdır. Dönemin ilk mekânsal pratikleri bu aks üzerinde bulunan Havuzbaşı’nda gerçekleşmeye başlar ve bu kentsel mekan toplumsal bellekte ‘‘yer’’ edinir. Jansen planında ise Atatürk Bulvarı aksı Yenişehir’de bir miktar kaydırılarak günümüze ulaşacak olan bağlantı ilişkileri belirlenmiştir. Plana göre bulvar etrafında iki katlı bahçeli konutlardan oluşan bir yaşam alanı bulunmaktaydı. Kızılay bölgesini şekil-zemin ilişkileri düşük yoğunluk, büyük parsel ve geniş bahçeler ile biçimlenmekteydi. Ancak, 1940’lara gelindiğinde bulvarın her iki çeperinden başlayarak kat sayılarında artışlar meydana gelmeye başlar. Bu durum şekil- zemin ilişkilerini olumsuz bir biçimde değiştirmeye başlar. 98 Jansen planı döneminde Yenişehir’in kentsel açık mekanları olan Atatürk Bulvarı, Güvenpark, Kızılay Bahçesi ve Zafer Parkı modern kentin mekânsal pratiklerinin gerçekleştiği mekanlardır. Bu dönemde en önemli bağlantı elemanı olan Atatürk Bulvarı’nın grift çapraz kullanımlara olanak veren fiziksel yapısının mekânsal potansiyellerinin farkında olunmakta ve bunlar değerlendirilmektedir. 1950’lerden itibaren itibaren liberal politikalarla desteklenen bulvar üzerindeki ticari alanların artması ve Kızılay Bölgesi’nin MİA haline gelmesiyle çevresindeki yapılar ranta yönelik yapılara dönmeye başlamıştır. Politik stratejilerin etkisiyle tasarlanmış olan 1957 Yücel-Uybadin planı Kızılay Bölgesinin Şekil-zemin ilişkilerini kökten değiştirecek planlama kararlarına sahiptir. Bu planlama stratejisi Certeau’nun bahsetmiş olduğu politik ve ekonomik nedenlerle kent planlama yoluyla kentsel mekanı değiştirme stratejisidir. Yücel-Uybadin planının kent merkezinin yerinde yükselerek geliştirilmesi kararı ile Jansen’in planladığı az katlı bahçeli konutlardan oluşan modern Yenişehir dokusu gitmiş ve yerine günümüzde var olan Jansen’in planladığı parsellerle bütünleşemeyen çok katlı yapılardan oluşan Kızılay Bölgesi gelmiştir. Öyle ki Jansen planındaki ön ve yan bahçeler yok olmuş, arka bahçeler ise işlerliklerini kaybederek bakımsız ve kullanılmayan alanlara dönüşmüştür. Bu uygulama Trancik’in bahsetmiş olduğu kent merkezindeki pozitif alanların ortadan kalkmasına neden olmuştur. Plana göre kentsel bağlantılar olan ana caddeler araç lehine genişletilmiş, bu nedenle bulvar üzerindeki kaldırımlar, park ve bahçeler daralmak zorunda kalmıştır. Kentlinin gezinerek kentsel mekanı deneyimleme pratiği bu kararla olumsuz anlamda etkilenmiştir.Bulvar üzerindeki yatayda ve düşeyde gerçekleşen bu değişimler kentsel açık mekanların ölçek ilişkilerini etkilemiş ve bu yüzden mekânsal pratiklerin yok olmaya başlamıştır. Bu durumdan en büyük zararı gören Atatürk Bulvarı üzerindeki mekânsal üretim ve tüketim ilişkileri olmuş, bu zamana kadar gezinme eyleminin gerçekleştiği bulvar artık hızlı geçiş eyleminin gerçekleştiği bir tüketim alanına dönüşmeye başlamıştır. Bulvarın var olan potansiyelleri ve değerleri kaybedilmeye başlanmıştır. 99 Kızılay Bölgesi 1960’lardan sonra dünya konjonktüründeki gelişmelere paralel olarak politik bir kimliğe sahip olmuş, özellikle Kızılay Meydanı ve Güvenpark protesto eylemlerinin mekanı ve kalabalıkların buluşma ‘‘yer’’i haline gelmiştir. Bu dönemin planlama stratejileri Güvenpark’ın bir kısmını dolmuş duraklarına ayırmış ve parkın var olan pratiklerinden, kimliğinden, tarihinden, çevresinden ve değerlerinden kopmuş bir alan oluşturarak Augé’ninifadesiyle bir ‘‘yok-yer’’ oluşumuna neden olmuştur. 1980’lerde de siyasi stratejiler Güvenpark ve Kızılay Meydanı’nın kameralarla izlenmesi, meydanın bir kavşağa dönüştürülmesi, Güvenpark’ın gece tekinsiz bir alana dönüştürülmesi, Atatürk Bulvarı üzerindeki araç trafiğinin hızının artırılması, yürüme eyleminin refüjlerle engellenerek alt ve üst geçitlerle belirli noktalara indirilmesi gibi kasıtlı uygulamalarla bu alanların tarihsel ve kimliksel değerleri göz ardı edilerek bu alanlar problemli alanlara dönüştürülmüştür.Eskiden Yenişehir’i bir arada tutan bir bağlantı elemanı olma özelliğiyle girift çapraz kullanımları destekleyen Atatürk Bulvarı bu uygulamalarla kentsel yaya sürekliliğini bozan ve Kızılay Bölgesi’ni iki yakaya ayıran bir elamana dönüşmüştür. Bulvarın mekânsal pratiklerinin yok edilmeye çalışılması, yolların hızlı araç trafiği lehine düzenlenmesi ve kalabalıkların toplanmasının engellenmesi politikaları sonucu yeni yaya bölgelerine ihtiyaç duyulmuş yerel yönetimİzmir, Sakarya ve Yüksel Caddelerinin yaya bölgeleri olarak düzenlenmesine karar vermiştir. Bu yaya bölgeleri artık Kızılay Bölgesi’nin mekânsal pratiklerinin gerçekleşeceği alanlar olacaktır. 1978’de Sıhhiye tren yolunun yanına Celal Bayar Bulvarı eklenmiş ve Kızılay Bölgesine bir sınır çizilerek, kentsel yaya sürekliliği bozulmuştur. Ancak, Celal Bayar Bulvarı’nın yapılması ile daralmak zorunda kalan Sıhhiye Parkı yaya lehine olumlu bir düzenleme ile Sağlık Bakanlığı ve Celal Bayar Bulvarı arasında kalan araç yolu kaldırılarak Abdi İpekçi Parkı’yla birleşen önemli bir kentsel açık mekan haline gelmiştir. Bu olumlu gelişmeye rağmen daha sonraları bölgeye inşa edilen U dönüş köprüsü ile tren yolu ve köprünün katmanlı birlikteliği bir düğüm noktası meydana getirmiştir. Bu alan fiziksel yapısıyla yaya sürekliliğinin bozmakla birlikte, 100 Ulus ve Kızılay arasındaki görsel bağlantıyı koparmaktadır. Bu sebeple kent merkezindeki bir ‘‘kayıp mekan’’ davranışı göstermektedir. Bir diğer yandan 1960’lardan itibaren Emek İş Hanı ile kentte kendini göstermeye başlayan ekonomik gelişmelerKızılay Rant Tesisi yapısı ile kentsel mekanın önemli parçalarından biri olan Kızılay Bahçesi’nin de yok olmasına neden olmuştur. Bu iki proje ile birlikte Kızılay Metro İstasyonu projesinin de gerçekleştirilmesiyle Kızılay Meydanı’nın odağı bir trafik kavşağına dönüşmüştür. Kapitalist sistemin kentsel mekanı metalaştırması sonucu bulvar üzerindeki zemin katlardaki sosyal ve kültürel mekanların yerine alışveriş odaklı birimlerin yerleşmesi bulvarın 1940’larda var olan yapısının ve değerlerinin olumsuz yönde değiştiğini görmekteyiz. Bulvarın üzerindeki tüketim kültürünün önce mağazalar sonra da çeşitli tabelalar ve tüketim nesneleriyle dolması bulvarı Augé’nin bahsetmiş olduğu sessiz iletişimin gerçekleştiği bir alana çevirmiştir. Atatürk Bulvarı bireylerarası iletişimin sessiz iletişim yoluyla gerçekleştiği, mekânsal pratiklerin yok olduğu, hızlı geçiş eylemine sahne olan, geçirdiği fiziksel değişimle de ilk tasarlanma amacının aksine kenti iki yakaya ayıran bir bağlantı elemanı görünümüne sahip olmakla beraber tarihsel, kimliksel ve bağlamsal değerlerinden farklı bir alana bir ‘‘yok-yer’’e dönüşmüştür. 1990’lardan itibaren Kızılay Bölgesi’nin önemli yapıtaşlarından olan holdingler, hukuk, mühendislik ve mimarlık büroları gibi üretici servislerin bölgeden taşınmaya başlaması bölgenin giderek kaderine terkedilmeye başladığını göstermektedir. Kızılay Bölgesi’nin 1940’larda inşa edilmiş olan önemli bir yerleşim dokusu olan Saraçoğlu Mahallesi 2013 yılı itibariyle yenilenmek üzere boşaltılmış ancak henüz atıl halde beklemektedir. Kentin önemli bir konut alanı olan Saraçoğlu Mahallesi’nin bölenin gündelikyaşamının bir parçası olmaktan çıkması bölgenin karma kullanımını da olumsuz yönde değiştirmektedir. 2000’lerden sonra Kızılay Bölgesi’nin kentsel gelişiminin ihmal edilmesi ve kentsel mekanın kendini yeniden üretememesi sonucu Lefebvre’nin bahsettiği kent merkeziyle ilgili bir kriz ortaya çıkmıştır. Bu kriz durumunun sebebi olan yerel 101 yönetim ve iktidar, kent merkezini hızlı bir trafik koridoru ve tüketim mekanı olmaya yönlendirmektedir. Özellikle Atatürk Bulvarı’nda mekânsal pratiklerin ortadan kaldırılması, sessiz iletişim mekanı haline getirilmesi ve kentsel peyzajla ilişkisi olmayan geçici sanat değeri olmayan objelerle mekanlara olan aidiyet hissinin yok edilmesi gibi nedenlerle bulvarın kimliksel, tarihsel ve bağlamsal ilişkileri temelinden sarsılmış ve bulvar bir ‘‘yok-yer’’ olarak tanımlanabilmektedir. Sonuç olarak; Cumhuriyet döneminden günümüze Yenişehir, araç trafiğinin artması, imar ve arsa kullanım siyaseti ve kentsel alandan özel ve kamu kuruluşlarının sorumlu olmaları gibi nedenlerle değişime uğramıştır. Gündelik yaşamda mekânsal pratiklerin değişiminin kentsel mekana yansımaları günümüzdeki Kızılay Bölgesi sahnesinden okunmuştur. Kızılay Bölgesi’nin bu süreçte strateji ve taktiklerle geçirdiği dönüşümlerincelenmiş, bölgenin mekansal karakterindeki değişen ve kaybolan değerler saptanmıştır. Bu bulgular ışığında Kızılay Bölgesi’nin kentsel açık mekanlarınınliteratürde ‘‘yok-yer’’ ve ‘‘kayıp mekan’’ olarak anılan sorunsallara paralel gelişmeler geçirdiği gözlemlenmiştir. Bu tezde farkındalık yaratmaya çalıştığımız bu problemli kentsel açık mekanlarDe Certeau’nun belirttiği gibi strateji ve taktiklerle manipüle edilerek mekânsal üretim ve tüketim ilişkilerinin yeniden yapılandırılması ve mekânsal pratiklerin canlandırılma yolu ile sahip oldukları potansiyeller keşfedilebilir ve kentsel mekanların olumlu anlamda yeniden üretilebilmesi sağlanabilmelidir. Şekil.5.1. 1942 şekil-zemin ilişkileri (sağda) Şekil.5.2. 2014 Şekil-zemin ilişkileri (solda) 102 103 KAYNAKLAR Akış, T.,(2002), Gündelik Hayat Ve Kentsel Mekan: Yüksel Yaya Bölgesi’nde Yürümek, Ankara’nın Kamusal Yüzleri Başkent Üzerine Mekan-PolitikTezler,Ed.: Güven Arif Sargın, İletişim Yayınları Al, M., Karataş, S., (2012), Kentsel Mekan ve Direniş: Sakarya Bölgesi Üzerine Bir Okuma, Ankara Kent Atlası,TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 137-145 Altaban, Ö., (1998), Cumhuriyetin Kent Planlama Politikları ve Ankara Deneyimi, 75 Yılda değişen Kent ve Mimarlık, Ed: Y. Şey, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 41-64. Altay, D.,(1997), Ankara’nın İkinci İmar Planı ve Düşündürdükleri, Ankara Sempozyumu 13-15 Ekim 1997 Bildiriler Kitabı, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 105- 112. Arslan,T. V., (2009), Yok-Mekanlar ve Kimliksizlik: Alışveri Merkezleri Örneğinde Yok-(Çok)-Mekan Oluşumu, Mimarlık, 347: 80-83. Aslanoğlu, İ., (2010), Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı 1923-1938, Bilge Kültür Sanat, İstanbul. Atalar, B. A., (2006), Sanatta ‘Mekan’ın Deneyimlenmesi: Yerleştirme (Enstelasyon) Çalışmaları, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Atay, F. R., (1968), Çankaya, Pozitif Yayınları, İstanbul Augé, M.,(1997), Non-placesintroductionto an antropology of supermodernity, Çev. John Howe, Verso. Avcı, Ö.,(2012), ToGoShopping: Tüketim, Şehir Mekanı, Teknoloji ve Direniş Üzerine Düşünceler, Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji Dergisi, 27.07.2012, Aydın, S., Emiroğlu K., Türkoğlu, Ö., Özsoy, E., D., (2005), Küçük Asya’nın Bin Yüzü: Ankara, Dost Kitapevi Yayınları, Ankara Aydınlı, S., (2002), Epistemolojik Açıdan Mekan Yorumu, Mimarlık ve Felsefe, Yem Yayınları, 40-52 Ayoğlu, B., O., (2010), Zafer Anıtı-Güvenpark-TBMM Kent Aksının Varolan Durumunun İrdelenmesi ve Cumhuriyet Aksı Olarak Yeniden Tasarımı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Bademli, R.,(1986), Ankara’da Kent Planlama Deneyi ve Ulaşılan Sonuçlar, Ankara 1985’ten 2015’e, Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Genel Müdürlüğü, 105-114 104 Bademli, R.,(1986a), Ankara Merkezi İş Alanının Gelişimi, Ankara 1985’ten 2015’e, Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Genel Müdürlüğü, 154-162 Bademli, R., (1990),1990’dan 2000’li Yılların Ankara’sına Bir Bakış, Ankara Dergisi, 1: 35-54 Başaran, S., Çamur, K. Ç., Hisarlıgil, H., Kaplan, H., Kıvan, E., Kitapçı, V.S.,(1989),Yüksel Yaya Bölgesi, Planlama Dergisi,TMMOB Şehir Plancıları Odası Yayını, 1989/2-3-4 6:62-70. Batuman, B.,(2005), Kamusal bir gösteren ve mekansal bir temsil olarak Erken Cumhuriyet Ankarası, Modernleşme Sürecinde Ankara ve Cumhuriyet Kentleri, Bülten 31,TMOBB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 12-13. Batuman, B.,(2002), Mekan, Kimlik ve Sosyal Çatışma: Cumhuriyet’in Kamusal Mekanı Olarak Kızılay Meydanı, Ankara’nın Kamusal Yüzleri, Ed. G. A. Sargın, İletişim Yayıncılık, İstanbul, 41-76. Batuman, B.,(2004), Kamunun Ankara’sına Karşı Ankara’nın Kamusallığını Savunmak; ya da Bir Kentin Tarihsel Bilincine Katkı İçin Elli Yılın Seçmeli Kronolojisi, Bülten 27, TMOBB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 36-37. Baydar, L., (1992), Ankara-Atatürk Bulvarı, Ankara Dergisi, 4: 45-56 . Bayraktar, N.,(2005), Modern Ankara’da Yaşama ve Mekana Dair,Modernleşme Sürecinde Ankara ve Cumhuriyet Kentleri,Bülten 31,TMOBB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 23-27. Bayraktar, N.,(2013), Tarihe Eş Zamanlı Tanıklık: Ulus ve Kızılay Meydanlarının Değişim Süreci, Ankara Araştırmaları Dergisi, 2013/06: 20-35. Bilsel, C.,(2004), Kentsel Başkalaşım ya da ‘Merkezkaç Kuvvetler’ Karşısında Kamusal Alanın Parçalanması, Mimarlık 316: 21. Bilsel, S.G.,(1997), Ankara’nın Öncü-Örnek Rolü, Başkentlik Kimliği ve Kızılay Özel İlgi Odağı,Ankara Sempozyumu 13-15 Ekim 1997 Bildiriler Kitabı,TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 1-16. Yüksel Yaya Bölgesine Dair Şube Çalışmaları,(2001),Bülten 85, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 50-53. Yüksel Yaya Bölgesi,(2001a),Bülten 85,TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi,42 . Cengizkan, A.,(2004), Ankara’nın İlk Planı: 1924-25 Lörcher Planı, Ankara Enstitüsü Vakfı & Arkadaş Yayıncılık. Cengizkan, A., (2002), Kurgu, Tasarım ve Kullanım: Cumhuriyet Dönemi Kamusal Mekanları İçin Bir Çalışma Programı, Ankara’nın Kamusal Yüzleri, Ed. G. A. Sargın, İletişim Yayıncılık, İstanbul, 215-244 . 105 Cengizkan, A.,(2002a),Modernin Saati, Mimarlar Derneği & Boyut Yayın Grubu, Ankara . Cengizkan, A.,(2002b),Ankara 1924-25 Lörcher Planı: Bir Başkenti Tasarlamak ve Sonrası, Arredamento Mimarlık, 2002/1: 116-130. Cengizkan,A.,(2005), 1957 Yücel-Uybadin İmar Planı ve Ankara Şehir Mimarisi, Cumhuriyet’in Ankara’sı, Ed. T. Şenyapılı, ODTÜ Yayıncılık, Ankara, 24-59. Certeau, De M.,(1984), ThePractice Of Everyday Life, University Of California Press, Berkeley and Los Angeles, USA. Çağlar, N.,Ultav, Z., T., Boyacıoğlu, E., (2013), Sevgi Soysal ve Yenişehir’de Bir Öğle Vakti Romanından Mimari/Kentsel Mekana İlişkin Çıkarımlar, Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2/3: 61-79. Çağlar, N., Uludağ Z., Aksu, A., (2006), Hürriyet Meydanı: Bir Kentsel Mekanın Yenilik ve Dönüşüm Öyküsü, Gazi Üniversitesi Müh. Mim. Fak. Dergisi, 21(1): 177-182. Çelik, G.,(2013), Kentsel Mekan, İdeoloji ve Temsiliyet Bağlamında Güvenpark Üzerine Bir Araştırma, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. Çakan, C., Okçuoğlu, Y.,(1977), Ankara’da İmarlı Alanda Yoğunluk Sorunu, Mimarlık, 1977/3 152: 42-53. Eraydın, A.,Armatlı-Köroğlu, B., (2005), Ankara’nın Yeni Gündemi: Ulus Devletin Başkentliğinde Küresel Ekonominin Düğüm Noktası Olmaya Uzanan Yapısal Dönüşüm Çabaları, Cumhuriyetin Ankara’sı, Ed: T. Şenyapılı, ODTÜ Yayıncılık, Ankara, 266-284. Erim, A., (1988), Güvenpark Güncesi, Planlama 1988/1: 10-12. Ergir, Y.,(2004), ‘Piknik’- Tuna cad., 1/A, Yenişehir/Ankara,Bülten 23, TMOBB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 68-73. Gottdiener, H.,(1989), Mekan Kuramı Üzerine Tartışma Kentsel Praksis’e Doğru, Çev: H. Ç. Keskinok, Planlama, TMMOB Şehir Plancıları Odası Yayını,89/1 5:3545. Gökçe, B.,(2013),Ankara Kent Merkezinin Dönüşümü Geçmiş-Bugün-Gelecek, Panel, TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi, 2013/4: 30-37. Gurallar, N.,(2009), Başkentin Kalbini Tasarlamak: Ankara Bakanlıklar Üçgeninin Şekillenişi, Toplumsal Tarih Dergisi, İstanbul, 187: 66-72. Günay, B.,(2005), Ankara Çekirdek Alanın Oluşumu ve 1990 Nazım Planı Hakkında bir Değerlendirme, Cumhuriyetin Ankara’sı, Ed: T. Şenyapılı, ODTÜ Yayıncılık, Ankara, 60-118. 106 Gündoğdu, E., (2002), Mimarlıkta Mekan ve Zaman, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Günhan, A.,(2012),Mekansal ve Algısal Çakışmalar, Ankara Kent Atlası,TMOBB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yayını,115-136. Harvey, D.,(2012), Kapitalizmin Krizi ve Kentsel Mücadele, Mimarlık 367: 20-26. Hoogstad, J.,(1990), Space, Time, Motion, Gravenheage,TheNetherlands,. İçli, M. Y., (2009), Bir Çağdaş Cumhuriyet Kadını Portresi Adalet Hanım, Ankara Magazine, 2009/04 83:26-30 . İl, A,(2005), Kapitalist Sistemde Mekan ve ‘Yer-olmayan’ Kavramı, Yüksek Lisans Tezi, Osmangazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Mimarlık Ana Bilim Dalı. İlkay, Y.,(2013), Ankara Kent Merkezinin Dönüşümü Geçmiş-Bugün-Gelecek, Panel, TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi, 2013/04: 102-113. Jacobs, J.,(2009), Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı,Çev. Bülent Doğan, Metis Yayınları, İstanbul. Jansen, H.,(1948a), Ankara İmar Planı İzah Raporu, Çev. Mithat Yenen, Mimarlık, 2: 10-14. Jansen, H.,(1948b),Ankara İmar Planı, Çev. Mithat Yenen, Mimarlık, 3: 19- 23. Jansen, H.,(1948c), Ankara İmar Planı İzah Raporu, Çev. Mithat Yenen, Mimarlık, 4: 17-22. Jansen, H.,(1937), Ankara İmar Planı, Alaeddin Kıral Basımevi, İstanbul. Karaosmanoğlu, Y. K.,(2013), Ankara, İletişim Yayınları, İstanbul, (1. Baskı 1934) 30. Baskı . Kayın, E.,(2008), Türkiye Koruma Tarihindeki Kırılmalar, Mimarlık , 343: 98-105. Keskinok, H. Ç.,(1988),‘‘‘Demokratikleşen Belediyeler’ mi? Yoksa ‘Merkezileşen Yönetim’ mi?’’, Planlama, 1988/1: 3-6. Kılınç, K.,(2005), Erken Cumhuriyet Ankarası’nda Cinsiyet Rollerinin Kurguladığı Mekanlar Mimarlığın Beden- Politikası, Modernleşme Sürecinde Ankara ve Cumhuriyet Kentleri, Bülten 31, TMOBB Mimarlar Odası Ankara Şubesi,16-17. Kortan, E., (1999), Ankara ve Kızılay Rant Binası Üzerine Düşünceler, Yapı Dergisi, 1999/02: 47-52 Kozan, S., (2009), Cumhuriyet Devriminin Yolu Atatürk Bulvarı, Ankara Magazine, 2009/02 81:30-34 ,. 107 Köroğlu, N. T., Ölmez, E.,(2002), Cumhuriyetin 75. Yılında Planlama Sergisi, Planlama Dergisi, 2002/4 : 7-21. Lefebvre, H.,(1970),The Urban Revolution, Çev. Robert Bononno, University of Minnesota Press. Lefebvre, H.,(1991),Critique of Everyday Life, Çev. Moore, Verso, Newyork, 42. Lefebvre, H.,(1993), Production of Space, Çev. D. N. Simith, Blackwell, Cambridge Lefebvre, H.,(2002),Therighttothecity, Ed. Gary Bridge, Sophie Watson,TheBlackwell City Reader, Oxford UK: Blackwell Publishing. Lefebvre, H., (2010), Modern Dünyada Gündelik Hayat,Çev. Işın Gürbüz, Metis Yayınları, İstanbul, (1.baskı: 1968). Lefebvre, H., (2013), Gündelik Hayatın Eleştirisi 2 Gündelik Hayat Sosyolojisinin Temelleri, Çev. Işık Ergüden, Sel Yayıncılık, İstanbul, (1. Baskı: 1947). Lynch, K., (2011), Kent İmgesi, Çev. İrem Başaran, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, (1. Baskı: 1973). Merleau-Ponty, M.,(1962),Phenomenology of Perception, HumanitiesPress, New York. Mutlu, Ö.,(2009), Yeniden Yazılan Kent: Kızılay Kent Merkezinin Mekansal Dönüşümü, Mimarlık 349: 37-42. Oruçkaptan, A., İ.,(1990), Kızılay Meydanı Çevresi’ndeki Yaya Bölgelerinin İrdelenmesi ve Geliştirilmesi Üzerine Bir Araştırma, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. Rossi, A.,(2006), Şehrin Mimarisi, Çev. Nurdan Gürbilek, Kanat Kitap, (1.baskı: 1988). Sahil, S.,(1986), Cumhuriyet Sonrası Türk Toplumsal Yapı Değişimlerinin Ankara Atatürk Bulvarı Mekansal Yapısında Örgütlenmesi,Doktora Tezi,Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. Sarıaltun, O.,(2013), Ankara Kent Merkezinin Dönüşümü Geçmiş-Bugün-Gelecek, Panel, TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi, 2013/04: 3-4. Soja, E.,(1996),Thirdspace : Journeysto Los Angeles andother Real-andImaginedPlacesMalden, BlackwellPub., USA. Soysal, S.,(2013), Yenişehir’de Bir Öğle Vakti, İletişim Yayıncılık, İstanbul, (1. Baskı: 1973) (12. Baskı). 108 Şenyapılı, Ö.,(2005), Gençlik Yıllarımın (ve öncesinin) Ankarası’nda Eğlence ve Dinlence Mekanları, Cumhuriyet’in Ankara’sı, Ed: T. Şenyapılı, ODTÜ Yayıncılık, Ankara, 310-357. Tankut, G.,(1984),Jansen Planı Uygulama Sorunları ve Cumhuriyet Demokrasisinin Kent Planlama Yaklaşımı, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri Kitabı, Der: E. Yavuz, Ü. N. Uğurel, ODTÜ Yayınları, Ankara, 303-319. Tankut, G.,(1993), Bir Başkentin İmarı: (1929-1939), Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul. Tanyeli, U.,(2004), Kitle Turizmi ve ‘Yok-Mekan’ Mimarlığı, Arredamento Mimarlık , 2004/07-08, 74-78. Teber, S.,(2004), Ankara’nın Taşına Bak, Mimarlık , 316: 22. Tekeli, İ.,(2001), Kızılay’ın Tarihsel Gelişiminde Yeni Bir Evre Kurulabilir mi?, Bülten 85, TMOBB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 45-47. Tekeli, İ.,(1998), Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Kentsel Gelişme ve Kent Planlaması, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Ed: Y. Sey, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 1-24. Tekeli, İ.,(1975), Seminer Ankara Nazım Plan Çalışmaları Üzerine, Mimarlık, 1975/07 141: 13-17. Top, N., (1990), Bir Ulaşım Türü Olarak Yaya ve Yaya Mekanları Üzerine Düşünceler, Planlama Dergisi, TMMOB Şehir Plancıları Odası, 1990/1-2: 52-55 Trancik, R.,(1986),FindingLost NostrandReinhold. Space Theories of Urban Design, Van Turan, E. R., (1994), Heidegger ve Ev, Mimarlık, 260: 21-22. Uludağ, Z.,(1998),TheSocialconstruction of meaning in landscapearchitecture: A casestudy of Gençlik Parkı in Ankara, Doktora Tezi,Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Uludağ, Z.,(1998a), Cumhuriyet Döneminde Rekreasyon ve Gençlik Parkı Örneği, 75 Yılda değişen Kent ve Mimarlık, Ed: Y. Şey, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 65-74. Uludağ, Z.,(2005), Geçen Modern Zamanların Ardından Kaybolan Anlamlar, Modernleşme Sürecinde Ankara ve Cumhuriyet Kentleri, Bülten 31,TMOBB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yayını,30-32. Venturi, R.,(1993),LasVegas’ın Öğrettikleri, Çev. S. M. Özaloğlu, Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı Yayınları. 109 Vardar, A., (1989), Başkentin İlk Planları, Planlama, TMMOB Şehir Plancıları Odası Yayını, 1989/2-3-4 6:38-50. Yalçın, A.,(2006), Metropolde Gündelik Hayat ve Yeni Kavramlar Üzerinden İstanbul Okuması, Yüksek Lisans Tezi,İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Yalım, İ.,(2002) Ulus Devletin Kamusal Alanda Meşruiyet Aracı: Toplumsal Belleğin Ulus Meydanı Üzerinden Kurgulanma Çabası, Ankara’nın Kamusal Yüzleri, Ed: G. A. Sargın, İletişim Yayıncılık, İstanbul, 157-216. Yeşilkaya, N.,(2005), Ankara: Modernliğin Temsili, Modernleşme Sürecinde Ankara ve Cumhuriyet Kentleri, Bülten 31, TMOBB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 14-15. Yırtıcı, H.,(2005), Çağdaş Kapitalizmin Mekansal Örgütlenmesi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul,. Zevi, B.,(1993), Architecture As Space, How tolook at Architecture, Da CapoPress, New York. İnternet: Batuman, B., (2014), Son 10 Yıldır Siyasetten Uzak Bir Mekansal Değişim, Bir Mimarlık Politikası Düşünülemiyor, (URL: http://www.arkitera.com/soylesi/585)Son Erişim Tarihi: 01.07.2014 İnternet: Cengizkan, A., (2010),Türkiye için Modern ve Planlı bir Başkent Kurmak: Ankara 1920-1950, Goethe-Institut Ankara, (URL: http://www.goethe.de/ins/tr/ank/prj/urs/geb/sta/trindex.htm) Son Erişim Tarihi: 01.07.2014 İnternet: Saracoglu Mahallesi Ulusal Proje Fikir Yarışması Kent Düşleri-8(URL: http://saracoglu.mimarlarodasiankara.org/) Son Erişim Tarihi: 01.07.2014 İnternet: Saraçoğlu Tıkandı, (2014)(URL:http://www.arkitera.com/haber/21151) Son Erişim Tarihi: 01.07.2014 Not: Görsel belgelerin (çizim, fotoğraf) kaynakları yanlarında belirtilmiştir. Ayrıca kaynaklar bölümüne eklenmemiştir. 110 111 EKLER 112 EK-1. 1942 Yenişehir [Harita Genel Komutanlığı Arşivi] 113 EK-2. 1952Yenişehir [Harita Genel Komutanlığı Arşivi] 114 EK-3. 1963 Yenişehir [Harita Genel Komutanlığı Arşivi] 115 EK-4. 1978 Yenişehir [Harita Genel Komutanlığı Arşivi] 116 EK-5. 1991Yenişehir [Harita Genel Komutanlığı Arşivi] 117 EK-6. 2014 Yenişehir [maps.google.com] 118 EK-7. 1925 Lörcher Yenişehir Planı [Cengizkan, 2004]. 119 EK-8.1932 Jansen Yenişehir Planı [TU Berlin Architekturmuseum, architekturmuseum.ub.tu-berlin.de] 120 EK-9. 1986 Yalçın-Beate Oğuz’un Kızılay Çevre Düzeni ve Yaya Bölgeleri Projesi (Oruçkaptan, 1990) 121 EK-10. 1987 Turgay Ateş’in Sakarya, Selanik, Tuna, Bayındır, İnkılap Sokakları Yaya Bölgesiİmar Klavuz Planı (Oruçkaptan, 1990) EK-11. 1987 Turgay Ateş’in Sakarya Yaya Bölgesi Selanik Caddesi tasarımı (Oruçkaptan, 1990) 122 EK-12.1984 Sezar Aygen Güvenpark Restorasyon Projesi [Ankara Büyükşehir Belediyesi Arşivi] EK-13.1997 Selami Sözer Güvenpark Restorasyon Projesi [Ankara Büyükşehir Belediyesi Arşivi] 123 EK-14. 2010 Hilmi Güner Güvenpark Yer altı Dolmuş Durakları ve Çevre Düzenleme Projesi [T.C. Kültür Bakanlığı Arşivi] 124 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Soyadı, adı : Özden, Duygu Uyruğu : T.C. Doğum tarihi ve yeri: 30.06.1987 Samsun Medeni hali : Bekar Telefon : 0 543 522 22 67 e-mail : mimarduyguozden@gmail.com Eğitim Derece Eğitim Birimi Mezuniyet tarihi Yüksek Lisans Gazi Üniversitesi / Mimarlık Bölümü Devam ediyor Lisans Gazi Üniversitesi / Mimarlık Bölümü2011 Lise Samsun Huriye Süer Anadolu Lisesi 2005 İş Deneyimi Yıl 2012 - 2013 2013 - 2014 2014 - Halen Yer İzmir Üniversitesi Atılım Üniversitesi Ankara Üniversitesi Görev Araştırma Görevlisi Araştırma Görevlisi Araştırma Görevlisi Yabancı Dil İngilizce Yayınlar Özden, D.,(2014), LosingtheSigth of theWhole: Contemporary Urban Space in the Case of Çukurambar, Ankara, Space andPlace 5th Gobal Conference, MansfieldCollege Oxford (2014) 125 GAZİ GELECEKTİR...