Mutluluğun Peşinde…/Metehan Çam Paulo Coelho’nun okuduğum her kitabında ruhun derinliklerine yapılan yolculuklara tanıklık etmişimdir. Uğruna bir ömrün harcanabileceği duyguları bulmak uğruna yapılan bilinçsizmiş gibi gözüken aslında kendimizi bilinçsizlik uykusundan uyandırdığımız yolculuklardır bunlar. Bu sefer aşkın peşinde hem aşk hem ihanet dolu bir yolculuğun tanıkları yaptı bizi eşsiz yazar Paulo Coelho. Aldatmak imkânsız aşkın peşinde tutku dolu maceralar arayan bir kadının iç dünyasına yaptığı mutluluğun ve sevginin kaynağına inen bir hikâye sunuyor bize. Kalbimizin derinliklerine dokunan duygularla betimlenmiş bir maceranın hikâyesi bu. Modern dünyanın insanlara biçtiği kaftan ruhlarımızın derinliklerine inerek gerçekte istediğimiz gibi yaşayamamamıza neden oluyor. Toplumun mutlu olmanın anahtarları olarak gördüğü somutluklara sahip olup da mutlu olamamış insanların yalnızlaştırıldığı bir dünyada yaşıyoruz. İşte Aldatmak’ta kendisine biçilen rolü oynamaktan usanmış ve mutlu olmak için hayatına heyecan katmak isteyen bir kadının kendi içerisinde yaşadığı fırtınaları hissediyoruz her sayfada. Ama mutluluğun ve imkânsız aşkın peşinde yapılan bu yolculuğu en ilginç kılan, kuşkusuz bunun yine toplumun biçtiği rolü oynayan sadık kocasını aldatan bir kadın tarafından yapılmış olmasıdır. Aldatmak insanlığın, tarihin tüm sayfalarında karşılaştığı bir gerçeğe ışık tutmakla kalmıyor bunun bir insanın hayatını nasıl değiştirebileceğini de gözler önüne seriyor. Onun bilinmezliklere yapılan yolculuklarda nasıl da yol gösterici bir rehber olabileceğini görmek bu kitabı eşsiz kılıyor. Toplumun gözünde bir aileye sahip olmak, varlıklı bir eş, güzel bir ev, huzur ve barış dolu bir ülkede yaşamak mutluluğun vazgeçilmez ölçütleri olmuştur. Onlar için güzel bahçeler arasında bulunan evinizde mutsuzluk deryası içinde olmanız önemli değildir. O eve sahip olmak zaten o kişiyi mutlu yapmıştır da ondan değil mi? Çoğu insanın bunlara sahip olmadan doğduğu ve bunları elde etmek için ömürlerini harcadıkları bir dünyada bu mutluluk ölçütlerine sahip bir kadının aslında aradığının heyecan olduğunu her sayfada açıkça görebiliyoruz. Ergenlik aşkıyla kocasını aldatarak aradığı, ihanet duygusunun ona verdiği, sıradanlıktan çıkan bir bilinçsizliğin içinde aradığı şey tam da bu: heyecan. Yaşadığı her günün aynı olmasını istememe arzusu ya da tek tuval hakkımız olan bu ömürde her rengi kullanarak resim yapma isteği bu tutku dolu kadının aradığı arzular. Aldatmanın ona verdiği zevk peşinde yapılmış bir yolculuk değil mutlu olma özleminin peşinde çaresiz bir kadın tarafından yapılmış bir iz sürmenin hikâyesini buluyoruz Aldatmak’ta. Yaşadığımız her günü farkında olmadan geçirdiğimiz gerçeğini düşünmeden edemiyorum sayfaları çevirdikçe. Sanki bir bilinçsizlik deryasının tam ortasında dalgaların götürdüğü yere gidiyoruz. Mutlu olmak için yaşadığımızı söylüyoruz ama onu nasıl nerede ve ne yaparak bulacağımızı sormadan. Her günün birbirine benzemesinden korkuyoruz ama yarının bugüne daha çok benzemesi için çabalayıp duruyoruz. Aldatmak sanki yüreğimizin en derinlerinde kalmış duyguları gözlerimizin önüne seren bir ayna gibi çıkıyor karşımıza ve bu gerçekleri yüzümüze haykırıyor. Bir kadının içinde yaşadığı fırtınalarda tanıklık ediyoruz bu duyguların varlığına. Bu bir aşk hikâyesi veya ihanet hikâyesi kesinlikle değil. Bu, gerçekten yaşadığını hissetmek isteyen bir insanın hayatına katılmış olan anlamı bulmasının peşinde yaptığı yolculuğun hikâyesi. Ve bizler, bu yolculuğun tanıkları olarak anlıyoruz ki yaşamak, sevgiyi bize verilen yüreklerde hissedebilmektir. Son sayfayı çevirdiğimde yine yüreğimin en derinlerine seslenmiş bir Paulo Coelho kitabı bitirmenin heyecanını yaşadım. İmkânsız bir aşkın gölgesinde yapılan tutku dolu ihanetlerin heyecanını bende kalbimde hissedebiliyordum. Sanki hayatını değiştirmek, yaşadığını hissetmek isteyen bu kadın gibi bende kendimi bir bilinçsizlik uykusundan uyandırmıştım. En sonunda yaşamanın sevmek olduğunu anlamam ise bu kitabın benim için çok ayrı bir öneme sahip olmasına neden oldu. İhanetin heyecanının, tabuları yıkmanın veya sahip olunanlarının hepsinin bir köşeye atılarak sahip olamadıklarımızın peşinden bizi sürükleyen duyguların değil yaşadığımızı bu evrenin ruhuna kazıyacak olan sevgimizin ne kadar vazgeçilmez olduğunu anlattı bana bu tutku dolu roman. Sevmenin nefes almak olduğunu ve ruhumuzun gerçekten yaşadığımızı hissetmesinin tek yolunun sevmek olduğuna şahit oldum Aldatmak’ta. Son sözcüğü okumamla imkânsız aşkın peşinden koşan bu tutku dolu kadının hayatındaki tek eksiğin sevgi olduğunu anladım. Sevmekten mahrum bir yüreğin yaşadığını hissetmesi mümkün değildir. Bizi bu bilinçsizlik uykusundan çıkartan, yaşadığımızı hissetmemizi sağlayan tek şey kuşkusuz yüreklerimizde duyduğumuz sevgidir. Kitapta denildiği gibi hayat uzun bir tatil değil, sonsuz bir öğrenme sürecidir ve bizim bu süreçte öğrenmemiz gereken tek şey ise sevebilmektir, sevginin varlığına inanabilmektir. Kitabı bitirdiğimde aklımda kalan bir cümle hâlâ bu kitabın bende yarattığı heyecanı yüreğimin en derinlerinde hissetmemi sağlıyor: ‘Sonsuza dek sevmek, sonsuza dek yaşamak demektir.’ Metehan Çam 21300834 TURK101-2