kapitalizmin zaferi degildir

advertisement
SOSYALİzMİN ÇÖKÜŞÜ
KAPİTALİZMİN ZAFERİ DEGİLDİR
Özer OZANKAYA·
GERÇEK BİR UYGARLıK TASARıMıNA OLAN GEREKSİNİM
İnsanlığın son ikiyüz yıllık tarihi, artan ölçüde bilinçli bir "özgürle§me, doğal
ve toplumsal çevreyi denetim altına alma ve ya§amı kendiliğindenliğe bırakma
acizliğinden kurtulma" sürecinden olu§agelmi§tir. Özellikle toplum ya§amının da
doğalolaylar gibi anla§ılabilmesi, geçerli olarak açıklanabilmesi ve bilinçli insan
çabalarıyla bu genel evrim doğrultusundaki geli§iminin hızlandırılabilmesi
gereksinimi ve umudu, bu sanayile§me ve bilimsel İlerleme çağının en tutkulu
özlemlerinİn de, en değerli umutlarının da, en yıktmlı dü§ kırıklıklarının da
merkezi konusunu olu§turmu§tur.
Gerçekten de 200 yıldır bütün insanlığın içinde çırpındığı uygarlık
merkezinde yatan en ciddi sorun, çağd3§ bilimin sağladığı güçlü
ölçüde ve nasıl kullanılacağı sorunudur. Bu sorun da hep, "devlet"
denilen örgütleni§in nitelikleri ve görevleri ile doğrudan ili§kili olarak ortaya
çıkmaktadır .
bunalımının
araçların ne
Bugüne değin insan ya§amını "kendiliğindenlik"ten kurtarma yolunda iki
(proje) ortaya atılıp denenegeIdi. Bunlardan birincisi, feodalizme kar§ı
bir tepki olarak ortaya çıkan "kapitalizm", ikincisi ise kapitalizme kar§ı bir tepki
olarak doğan "sosyalizm" tasarımlarıdır.
tasarım
Her ikisi de insan özgürlüğünü, ba§ka deyi§le "demokratik" bir düzeni
gerçekle§tirmeyi ve ya§amı kendiliğindenlikten kurtarmayı amaçladılar. Birisi
planlamaya ba§vurarak,
öbürü
ise
planlamayı
reddederek bunu
gerçekle§tirecekleri savında olmu§tur. Ba§ka deyi§le her ikisinin de merkezi
sorunsalı, "devletin yetkileri ve görevleri" noktasında düğümlenmektedir.
Bu makalenin amacı, sanayi toplumu ko§ullarının ve en ba§ta da bilimsel
dü§ünü§ düzeyinin, bu iki öneriden de ayrı bir "uygarlık tasarımı" gerektirdiğini
vurgulamak ve bu uygarlık tasarımının ana çizgilerini ortaya koymaktır.
•
Prof.Dr., Ortadotu Teknik Üniversitesi Ögretim Görevlisi.
Antntr İdar"i Dngisi, Cik 26, sayı 4, Aralık 1993.
108
AMME İDARESİ DERGİSİ
Sosyalizm, yetmiş yıllık uygulamadan sonra bugün iflas etmiş bulunuyor.
(Gerçekte ise dünya nüfusunun 1/4 kadarını tek başına oluşturan Çin bu düzeni
uygulamakta direnmektedir.) Kapitalizm ise, savunmada olduğu ve
"convergency" kuramlarıyla sosyalizmle birbirlerine yaklaştıklarını onca önemle
vurguladığı 70'1i yılların tersine, bugün artık, tek geçerli "uygarlık" düzeni olduğu
propagandasını yapmaya koyulmuştur.
Francis Bacon'dan beri bilinir ki "katı görüşlerle yola çıkanlar, çok
geçmeden kuşkuların en yoğunu içinde boğulur kalırlar." Bugün insanlığın
arayışı içinde olduğu uygarlık projesi, 'ı,ilimsel dܧünܧ"ün gereklerine tutarlı
olarak bağlı kalan ve yaşamı kendiliğindenliğe, yani plansızlığa bırakmayan, ama
bunu da değişmez reçetelerle değil, "demokratik planlama"yla başarabilen bir
uygarlık projesidir. Bilimsel yöntemin geçerlilik ilkeleri ile demokratik düzenin
meşruluk ölçülerinin birbiriyle tam bir koşutluk içinde olması, genelolarak
düzenin de, demokratik planlamanın da genel bir özlem olarak
benimsenmesinin temel nedenidir. Bu koşutluğu daha sonra betimleyeceğim.
Sorun,
"demokratik
planlama"nın
nasıl
yapılabileceği
noktasında
toplanagelmiştir. Gerçekten de "demokratik planlama" söylenmesi kolay,
gerçekleştirilmesi çok güç bir şeydir ve bunun nasıl İşleyeceğini bilen de pek
yoktur. İşte insanlığın özlemini çektiği, giderek artan bir somutlukla
gereksinimini duyduğu uygarlık projesi, bu demokratik planlamayı başarabilecek
olan projedir.
Bu uygarlık projesini gereğince betimleyebilmek için önce kapitalizmin de
sosyalizmin de özgür düşünceli, nesnel bir eleştirisini yapmak zorunludur.
Özellikle dünya çapındaki tek yanlı propagandaların bu temel verileri
unutturmaya vargücüyle çalıştığı şu çağda, bilimsel forumların bu gerçekleri
insanlığın bilinçli belleğinde taze tutması zorunludur. Zaten çağımıza
seslenebilecek nitelikteki bir uygarlık projesinin, bilimsel yöntemin geçerlilik
ilkelerine, dolayısıyla bu ilkelerle tam bir koşutluk içindeki demokratik düzenin
meşruluk ölçülerine" dayalı olması kaçınılmazdır. Bu makalenin temel savı
budur.
ORTAK KUSURLAR
Kapitalizm de, sosyalizm ya da marksizm de 19. yüzyılın ürünü olmaktan
kaynaklanan temel bir sakatlığı içeriyorlar: Demokrasinin henüz ilk adımlarını
atmakta olduğu bir dönemde ortaya çıkmaları nedeniyle demokrasinin belirgin
niteliklerine göre oluşmamaları; bilim dünyasında da göreliliğin bilinmediği,
"saltık yasa" ortaya koymadıkça bir önermenin 'ı,ilimsel" sayılamayacağı
anlayışının egemen olması nedeniyle katı doktrinler biçiminde ortaya
atılmalarının kolayoluşudur. Bu nedenlere eklenen bir üçüncü önemli neden
de, bu doğmaların her birinin, 20. yüzyılda (özellikle son yarım yüzyılda) iki
süper gücün ulusal çıkarlarının ideolojik kılıfı olarak kullanılmış olmasıdır.
SOSYALtZMtN ÇÖKÜŞÜ
109
Kapitalist Proje Üzerine
Gerçekten de kapitalizm "laissez faire, laissez passerli ilkesini saltık
anlamda kullanml§tır: Devlet ne yaparsa kesinlikle yan1ı§, verimsiz, kısıtlayıcı
olur; birey ise kendi ki§isel çıkarlarını engellemesiz koğu§turabilirse, kamu
yararı da mutlaka ve kendiliğinden gerçekle§ir, demi§tir. Kapitalizm, bu "yalnız
ba§ına Y3§ayan birey" ve "özgür pazar" varsayımını ele§tirmeye hiç yan3§mamı§,
bunların birer dü§-kurgu olduğunu söyletrnek bile istememݧtir (1960'h ve 70'li
onyıllardaki nükleer deh§et-dengesi ortamında
dile gelmeye b3§layan
"convergency" kuramları bir yana bırakılacak olursa). Demokratik düzenin
me§ruluk ölçüleri açısından söyleyecek olursak, kapitalizm, insan hak ve
özgürlüklerini yalnızca "negatif hak ve özgürlüklerle", yani devlete yalnızca
"karı§ma, karı§ma, karı§ma!" diyen hak ve özgürlüklerle sınırlamakta diretmi§tir.
Gerçekte ise, sanayi üretimine dayalı kapitalist düzeni insanlık tarihinde ilk
kez Batı Avrupa toplumlarında uygulayan ve feodal baskıcı düzeni yıkıp kendi
siyasal egemenliklerini kuran kapitalist sınıflar, "laissez faire" felsefesini ne
kendi içlerinde ne de uluslararası ili§kilerde tutarlı olarak uygulamı§ da
değildirler. Tersine olarak, bu "karı§mama" felsefesini asıl olarak yalnızca
kendilerine kar§ı uygulanan feodal baskılardan kurtulmak için geli§tirmi§ler,
daha sonra da bir ba§ka saltıkçı görü§ olan marksizmin a§ırı müdahaleciliğini
ele§tirmede bir ölçüde kullanmı§lardır. Ama 2. Dünya Sava§ına gelinceye değin
ne kendi toplumlarında sömürülen yığınların özgürlük, barı§ ve örgütlenerek
emeğinin kar§ılığını alma, tekelle§meleri, çocuk ve kadın i§gücünün
sömürülmesini (İngiltere'de 6 ya§ında çocukların günde 14, gebe kadınların
günde 16 saat çalı§tırıldıkları, asgari ücret isteklerinin özgür giri§ime aykırı
sayıldığı tarih çok da gerilerde kalmı§ sayılmaz.) önleme mücadelesine bu
"karı§mama" ilkesini uygulamı§lardır; ne de Afrika'nın, Asya'nın ve Latin
Amerika'nın en vah§i biçimlerde i§gal edilip kaynaklarının sömürülmesi,
bölünüp parçalanarak, birbirleriyle de sava§tırılması ve ba§ta silah, her türlü
yapı1mı§ mal alan, hammadde ve ucuz i§gücü satan bir konumda tutulmasının bu
"karı§mama" felsefesine uymadığını akıllarına getirmek istemi§lerdir. Tersine, bu
sömürülerini engelleme yolundaki demokratik çabaları "giri§im özgürlüğünün"
kısıtlanması gibi sunmaya bile kalkı§abilmektedirler.
Bunlar, yalnızca geçmi§te kalmı§ tarihsel durumların anlatımı olmayıp,
bugün de -biraz ustaca üzeri örtülerek de olsa- tüm insanlığı etkilemekte devam
eden gerçeklerdir; belki önemli bir deği§iklik olmak üzere, sömürünün bedeli
daha büyük ölçülerde 3. dünya halklarına ödettirilmektedir. Ancak plansızlığın
bireylere "özgür oldukları izlenimini" verdiği ve bu ortamdaki türlü kısıtlama ve
katılıkları, kaynak savurganlığını ve geli§menin olanak bulunan ölçüde
gerçekle§emediğini görmenin daha güç olduğu da unutulmamalıdır.
AMME tDAREst DERGtst
110
Churchill'in, de Gaulle'ün, K.irk Koemer'in, J.Kenneth Galbraith'in
Eleştirileri
Kapitalizmle ilgili bu saptamaları doğrulayan 8§ağıdaki ele§tirilerin hiçbiri
bir Marxiste ait değildir. Yine de hepsi güncel nitelik t8§ıyan ele§tirilerdir:
a) Sir Winston Churchill, 1920'lerde Tutucu Partiye küstüğünde,
kapitalist düzeni ilgilendiren 8§ağıdaki ele§tirileri yöneltmi§ti:
doğrudan
doğruya
"Tutucu Parti içerde sömürüye, bunu örtrnek için dı§arda saldırganlığa,
gümrük ve vergi hokkabazlıklarına, bir parti makinesinin zulmüne, bol bol
duygusallığa ve yurtseverlik söylevlerine, milyonlarca insana pahalı yiyecek,
milyonerlere ise ucuz i§gücü sağlanmasına dayalı, kurulu büyük çıkarlar
arasındaki bir konfederasyondur. İngiliz halkına verilmekte olan en büyük zarar,
kentlerde a§ırı hızla nüfus birikmesi, köylerimizin bo§alması, nüfusun topraktan
kopması, zenginle yoksul arasında doğalolmayan a§ırı fark, gençlere gerekli
beceri ve çalı§ma düzeni sağlanmaması, çocuk i§gücünün sömürülmesi, i§çiler
için altına inilmemesİ gerekli herhangi bir ya§am-düzeyi ölçütü öngörülmemesi;
öbür uçta ise bayağı ve zevksiz bir lüksün alabildiğine büyümesi. İngiltere'nin
asıl dü§manları bunlardır; engel olunmazsa gücümüzün gerçek temellerini
bunlar yerle bir edecektir."ı
b) 19S0'lerin ba§ında Fransa adil bir toplumsal düzenin ahlaki ve ekonomik
ölçütlerini ararken ve bu yolda General de Gaulle'ün hakemliğine ba§vurmak
zorunda kaldığında, General §u ölçütleri ortaya koymu§tu:
"Birgün makina icat edildi. Sermaye de onunla evlendi. Ve bu çift, dünyaya
egemen oldu. O günden beri pek çok insan, herkesten çok da i§çiler ona bağımlı
duruma geldiler. ݧleri için makinelere, ücretleri için patronlara bağımlı
olduklarından, kendilerini manen, ahlaken dü§kün, maddi bakımdan da tehdid
altında görüyorlar. ݧte sonuç: Sınıf kavgası- Her yerde bu var: ݧliklerinde,
tarlalarda, bürolarda, sokakta; gözlerin ruhların derinliklerinde. İnsan ili§kilerini
zehirliyor, devletleri deliye çeviriyor, ulusların birliğini bozuyor, sava§lara yol
açıyor. Çünkü gerçekten de dünyanın uğradığı büyük sarsıntıların kökeninde
yatan §ey, durmaksızın öne sürülüp asla çözümlenmeyen bu toplumsal sorundur.
Yurdumuzda ayrıhkçılara bunca umutsuz uğra§lar sağlayan, yine bu toplumsal
sorundur. Özgür halklar propagandalarını istedikleri kadar çalı§tırsınlar,
dilerlerse yıkımlarına yol açarcasına sİlahlansınlar, her insan toplumda yerin~
payını ve saygınlığını elde edemedikçe bu demokles kılıcı başlannın üzerinde
saIlanm aya devam edecektir".
c) Cambridge Üniversitesİ'nden Kİrk Koerner Liberalism and Its Critics'e
önsözde §öyle diyor:
yazdığı
"Makyavel'den bu yana Batı dünyasına yön veren ana doğrultu, eskinin
bilgelik ve erderne ula§ma çabası olmayıp, zevk için zevk olmu§tur. Bu doğrultu
1
Harold Wilson. MHlorIes, 1916-1964: The M.ldnı oh Pri.e-Miniater, loDdon. Micheal Joseph, 1986.
SOSYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ
111
bilgelik, erdem gibi değerleri amaç olmaktan çıkarıp mutluluk, zevk, maddi
kazanç için araç durumuna dܧürmܧ, üstelik ne mutluluk ne de doyum
sağlamayıp, daha küçültücü ve alçaltıcı olmu§tur. Liberalizm, siyasal bakımdan
deneyimsiz olanların politikasıdır ve tüm gerekleriyle uygulanacak olursa siyasal
uzla§malara olanak bırakmaz. Çünkü siyasal eğitim ve deneyimden yoksun bu
yeni sınıflara ve yeni yöneticilere bir 'siyasal elkitabı' sağlamak uğruna, özel
önem ta§ıyan kimi gerçekleri göz ardı etmektedir."
d) Bir de Prof. John Kenneth Galbraith'in "Tout Savoir ou Presque Sur
L'economie'de" dile getirdiği ele§tirilere bakalım:
Liberal ekonomiye temelolan pazar çökme dönemindedir ve gelirlerden
payalanlar arasındaki erk ili§kileri pazarın yerini almaktadır. Pazarın çökܧünün
kanıtı §u ki, herkes ondan yana görünüyor, ancak bir tek ko§ulla: Kendi yararına
i§lemesi ko§ulu.
Pazar kuralına uymayanlara herhangi bir yaptırım uygulanmıyor.
Ekonomide mikro ve makro ayrımı yapayolup, gerçek durum ancak
ekonomik etkinliklerin tümü incelenerek anla§ılabilir.
Almanya'nın
deği§im kar§ıtı
ve ABD'nin ilk sanayile§me dönemlerinde korumacı ve özgür­
görü§ler büyük ün yapmı§tır.
Sanayile§mi§
ekonomilerdir.
bütün
ekonomiler,
e§yanın
doğası
gereği
planlanan
Amerikalıların çoğu ulusal kamu hizmeti niteliğindeki etkinliklerin, özel
gereği gibi kaf§ılanmadığı durumlarda devletle§tirilmelerinden
yanadır. Demiryolları güzel bir örnektir. ABD'de yakın bir tarihte Kuzey-Doğu
Demiryolları devletle§tirildi; ama yeni kurulU§un "özel" nitelikte olduğuna
İnsanları inandırmak için kendimizi paraladık. Tutucuların a§ırı duyarlılığını
yatı§tırmak için sözcüklerden bunca utanmaya gerek yoktur.
i§letmelerce
"Bizim özgür giri§İm tenorlarımız, eğer batmamaları için son çareler
devletin elindeyse hemen sosyalist oluveriyorlar. Fransa'da da İngiltere'de de bu
böyledir. Devlet bİr demiryolu ortaklığını satınalıyor, banka mevduatıarı için
güvence veriyor ya da Locheed'i batmaktan kurtarıyor; en büyüğünden en
küçüğüne her Amerikan petrolortaklığı önemli sayıda milletvekilini, tıpkı ipleri
çekilen kuklalar gibi denetleyebilmektedir. Ama bu durumlar yalnızca özgür
giri§imin korunması ve özendirilmesİ sayılıyor."
Bütün bunlara, Batılı büyük ve orta süper güçlerin, sosyalizmin çökܧü
üzerine kendi büyük çaplı ulusal birliklerini gerçekle§tirmi§ olmanın rahatlığı,
teknoloji ve silahça üstün konumlarının da korkusuzluğu ile olanak
bulabildİkleri her yerde her türlü yol ve araçlara ba§vurarak ufalanmayı,
bölünmeyi özendirmelerini ve oralarda çağda§ ulusal toplum olU§umunu
engelleyip, etnografya malzemesi, yani dağınık, küçük etnik topluluklar
durumuna dü§ürme çabalarını da eklemeliyiz. Ama bunun sonucu, eğitimsizlik,
AMME tDARESt DERGtst
112
i§sizlik, yoksulluk, hastalık, açlık, verimsiz ve yüksek doğurganlık, nüfus
patlaması imݧ; 19. yüzyıl ürünü kapitalizm düzeni, uluslararası ili§kileri de
"açgözlülük, çekememezlik ve kin" üzerine dayandırmı§tır.
Burada nüfus patlaması konusunun altını çizmek isterim. Çünkü bu konu,
toplum bilimlerinin politikaya alet edili§inin en tehlikeli örneklerinden birisini
olu§turuyor. Gerçekten de demografi çall§malarında pek sık olarak, nedeni
sonuç, sonucu da neden diye gösteregelen bir tutum kar§ısında bulunuyoruz:
Tüm insanlığı ilgilendiren Y8§amsal bir sorun olan 8§lrı nüfus artı§ının asıl
nedeni yoksulluk ve buna yol açan sömürü olduğu halde, geri bırakılan
ülkelerdeki hızlı nüfus artı§ı bu ülkelerin yoksulluğunun nedeni olarak
sunulmakta ve bu yolda beyinler yıkanmaktadır. Sanayile§meyle, gelir, eğitim,
kültür düzeyinin yükselmesiyle, demokratik kurumların desteklenmesiyle
birlikte nüfus artı§ının azaldığı evrensel bir gerçekken, bu ülkelerin doğal
kaynakları, i§gücü ve pazarı sömürülmek için, bir yandan gerici siyasal düzenler,
bilim-dı§ı dü§ünce yapıları desteklenmekte, silah yarı§ına itilmekte, rü§vetçi
siyasal kadrolar eliyle borç batağına gömülmekte, öte yandan doğrudan doğruya
bu sömürülerin sonucu olan eğitimsizlik, ݧsizlik, özellikle kadınların kötü ya§am
ko§ulları bu ko§ullara qlik eden yoksullukla birlikte nüfus patlamasına yol açtığı
halde, olaylar ters yüz edilmekte ve yüksek doğurganlık yoksulluğun nedeniymi§
gibi sunulmaktadır.
Sosyalist (Marxist) Proje Üzerine
Marxist projenin bu kadar uzun boylu ele§tirisini yapmaya gerek yok
Çünkü bu projeyi en uzun süreyle uygulayan Sovyetler Birliği onu
hepten reddetme noktasına gelmi§ bulunuyor. Gerçekten de bir toplumun üç
çeyrek yüzyıl boyunca uyguladığı bir toplumsal projenin hiçbir yanını savunacak
güç kırıntısını kendisinde bularnaması, toplumbilim açısından çok ilginçtir.
Temel toplumsal i§levleri üstlenen aile, eğitim, devlet, ekonomi ve üstün
değerler dizgesi kurumlarından hiçbirini, ama hiçbirini, bir bölümüyle ya da bir
yönüyle olsun savunarnamak, ancak, Mustafa Kemal Atatürk'ün daha 1930'da
bol§eviklik hakkında yapmı§ olduğu §u tanıyla açıklanabilir kanısındayım: "Bir
toplumu bir bölüm insanların dü§üncelerine zorla tutsak etmek ve cılız
bağımlılar olarak ya§atmak, doğal ve akla uygun bir hükümet sistemi değildir.
Bugünkü bol§eviklikte bunu görüyoruz."
sanırım.
Nitekim Gorbatchev'in Perestroika'da dile getirdiği tüm elqtiriler,
özetin gösterdiği gibi, hep bu ana noktada toplanmaktadır:
8§ağıdaki
"Marxist-Leninist kuram bize sosyalizmin ayrıntılı bir tasvirini vermݧ
değildir. Sosyalizmi doğmala§tırıp dondurmak yüzünden kuram tekeli kuruldu ve
ki§ilere-tapınma yolu açıldı. yönetirnde ve i§letmecilikte a§ırı merkeziyetçiliğe
gidildi. Geni§ yığınların giri§im ve yaratıcılığına güvenilmedi. Sosyalizmin
ekonomi-politiği günü geçmi§ kavramlarla doldu. Felsefe ve toplumbilim de
SOSYALtZMtN ÇÖKÜŞÜ
uygulamanın
gerisinde
kaldı.
Tarih
yazımını
113
da temelli bir biçimde düzeltmek
gerek."
"İnsan ilgi ve çıkarlarının gözardı edilmesi, bireylerin kamu Y8§amına etkin
katılmasının küçük görülmesi, e§itlikçiliğin abartılması, savurganhğı
inanılmaz ölçülere vardırdı. Kamu malları çalı§anlara değil, parti yöneticilerine
biçimde
sunuldu."
"Sovyetler Birliği'nde bundan böyle herkese ihtiyacına göre vermek
herkese yaptığı katkıya göre vermek ilke olacaktır."
değil,
"Kuramı dogmala§tırdık, özgür dü§ünceyi boğduk, giri§imi engelledik,
u§aklığı ve dalkavukluğu te§vik ettik. Bugünkü Sovyet toplumunun tüm
yönleriyle demokratikle§mesi zorunludur."
Bilimsel ve Teknolojik Gelişmelerin Yol Açtığı Sonuçlar
Bunların dı§ında,
bir de örgütlü bilimsel bilgi ve teknolojideki patlama
geli§menin devrimsel gücünü gereğince değerlendirememeleri
yüzünden her iki düzen insan ve toplum geli§imi için kısıtlayıcı özellik t8§ıyorlar.
sayılacak
Durmadan yükselmekte olan bilim, kendiliğindenlik ya da körükörüne
boyun eğmenin yerine aklı, ideolojinin yerine ara§tırma ve soru§turmayı koymak
için sabırsızlanıyorken, her iki düzen de -ama özellikle kapitalizm- toplumsal
ko§ulları insanın bilinçli İstenci ile düzenleme yolunda artan gereksinimi
görmemekte direnmi§lerdir: Kapitalizm, toplumsal çevrenin İnsanın bilinçli
eyleminin ula§amayacağı bir §ey olduğu ve kendi kendine bir yol izlediği ilkesine
sıkı sıkıya bağlı kalmaktadır; sosyalizm ise deği§melerin sabit ve durağan
kuralları bulunmadığını, bu nedenle gerçekliğin kuramları izlemediğini,
kuramların gerçekliği izlemesi gerektiğini görmezlikten gelmi§tir.
Bir b8§ka önemli sonuç §U olmu§tur: Her iki düzen de, olasılığı artan bilim
karanlık ve korkulu yanlarıyla gereğince ilgilenememi§tir:
İnsanın geli§imi için gerçekle§tirilen türlü bilimsel araç, gereç ve denetim
olanaklarının, aynı zamanda "kollektivisit" çağrı§ımlarıyla insanı kısıtlama
olasılıklarını da içermekte olu§u tehlikesi. Bunun da ötesine giderek diyebiliriz
ki, '1lilim için bilim" doğrultusunda sürdürülen ara§tırmalar, "zevk için zevk" ya
da "serveti servet için isteme" diye niteleyebileceğimiz maddi kazanç üzerine
dayalı bir dünya anlayı§ını anımsatmıyor da değiL. Ünlü İngiliz dܧünürü
D.H.Lawrence'in benzetmesiyle "tam bir organik çözülme ve tam bir mekanik
örgütlenme" tehlikesi.
egemenliği"nin
Robert L.Heilbroner'in i§aret ettiği 1 olasılıklar, dܧ ürünü değildir:
"Günümüzde örgüt1enmi§ bilgide ve onun uygulaması olan bilimsel
teknolojide gerçekle§en patlama sayılacak geni§leme, kapitalist toplum düzenini
1
The U.lts or A..erican Capital.... Haıber & Row, 1966.
114
AMME İDARESİ DERGİSİ
artan ölçüde ve geriye-dön~ü olanaksız biçimlerde deği§tirmeğe, çünkü onun
temel i§leyi§ mekanizmalannı demode kılmaya adaydır. Bu örgütlü bilim ve
teknoloji, ancak pazar-dl§ı denetim yollanyla düzeltilebilecek ya da
bCl§edilebilecek türden toplumsal sorunlar yaratma eğilimindedir. UlCl§ım,
nükleer enerji, uyu§turucu sorunu, çevre sorunlan, trafik düzenlemeleri, mega­
kentlerin gereksinimleri, teknolojik karmCl§ıklığı artan ekonomiye ortaklCl§a
düzenlemeler ve denetimlerle doğrudan doğruya kaf1§mayı giderek daha çok
zorunlu kılıyor. Kısacası insanlıkta uygarlık geli§tikçe merkezi ya da yerelolsun,
bu tür ortaklCl§a (= kamu tüzel ki§iliği niteliğinde) girݧimlere olan gereksinim
artar, azalmaz. Otomasyonun, gen mühendisliğinin, nükleer enerjinin nelere
çağn çıkardığı d~ünülecek olursa, bu saptamanın önemi daha da iyi anlCl§ılır.
Ortalama YCl§am düzeyinin sürekli yükselmesi, maddi gereksinimleri insan
davranı§ı için etkin bir uyancı ya da özendirici olmaktan çıkarmakta, herhangi
bir fiyata zengine 'köle' olmayı kabul edecek insan bulmak zorla§maktadır.
Bireysel özgürlük alanının bunca geni§lediği ortamda, üyelerinin bir kaç günlük
değil, birkaç yıllık gereksinimlerini kaqılayacak ölçüde varlıklı sendikalann
öncülük edecekleri grevler, "pazarndan daha ba§ka yetkili kurulu§lara gerek
duyuracaktır.
"Pazar kazanmayı" olumlu bir erdem düzeyine çıkarma yönündeki tüm
çabalan bCl§ansız kalmı§tır. Oysa ıo. yüzyılın ve ıLnin me§'alesi bilim ve teknik
uygulamasıdır. (Ben buna demokrasi ülküsünün artan ölçüde yaygın
benimsenmesini eklemek istiyorum. Çünkü bilim ile demokrasi aynı ölçütler
üzerinde YÜkselmi§tir). Bilimin elçiliği, anlığı, açtığı ufuklann geni§liği,
toplumlann her kesiminde, bir YCl§am biçimi olarak kapitalizmde hiç
bulunmayan tutkulu ilgi ve inanç elde etmi§tir. Bilim, insanı, kendi ortakla§a
yazgısını kendisi biçimlendiren bir varlık olarak görüyorken, kapitalizm insanın
toplumsal yazgısının kendi-ba§ına olu§tuğu inancına dayalıdır. Bu toplumsal
edilgenlik günümüz ko§ulları kaqısında ilkel ve giderek katlanılamaz
olmaktadır.
Sonuç olarak, kapitalizmin bilim terazisinde tartılması kaçınılmaz olmu§tur
ve bu tartıda gerek bir sistem olarak, gerekse bir felsefe olarak doyurucu
olmadığı görülmektedir."
Özlenen Uygarlık Tasanmımn Belirginleşen Ölçütleri
Ancak bilimsel d~ünceye ve onun teknik uygulamasına dayalı bir uygarlık
projesi, bilimin "ki§isel -bireysel- durumlardan soyutlanmı§lığı" ve olabildiği
ölçüde "değer-yargı lanndan kopukluğu" nedenleriyle, bu ilkeler kadar halktan
uzak, yönetici-koruyucu seçkinler yaratma tehlikesini birlikte getirmektedir. ıl.
yüzyıl e§iğindeki insanlık, bunu da önleyebilecek bir uygarlık tasarımının
özlemindedir.
SOSYALtZMtN ÇÖKÜŞÜ
Bu
115
nasıl sağlanacaktır?
Kanımca bunun için gerekli olan §ey, bilim anlayı§ını bir yandan görelilik
ilkesiyle yoğurmak, öte yandan demokratik düzeninin me§ruluk ilkeleri ile
bilimsel yöntemin geçerlilik ilkelerinin birbiriyle tam bir ko§utluk içinde
bulunduğunu gözönünde bulundurmaktır.
Biliyoruz ki bilimi yapan yöntemidir. Ne denli parlak olursa olsun, hiçbir
bulgusu onu elde etmeyi olanaklı kılan yönteminden daha değerli
olamaz. Bilimsel yöntemin geçerliliğini yapan ilkeler ise nesnellik, gerçekliğin
somutluğu, ölçülü ku§kuculuk, iyice tanımlanmı§ kavramlarla i§lem yapma,
mikro ve makro düzeyleri, tarihsel ve e§-zamlı boyutları bütünle§tirme
ilkeleridir. ݧte bu ilkelerdir ki insanlığı Oıwell'in "1984" türü karabasanıarına
uğramaktan koruyabilecektir.
ara§tırma
Bu
bakımdan
insan
topluluklarının özgürlüğü, güvenliği
ve geli§imini en iyi
demoKratik toplum düzeninin "me§ruluk
ölçüleri" ile bilimin yukarıda sayılan geçerlilik ilkelerinin birbirinin tam ko§utu
olduğunu bilmek büyük önem ta§ımaktadır. Gerçekten bilimde nesnellik ilkesi
neyi anlatıyorsa, demokratik me§ruluk ölçülerinden "kamuya ait i§leri kamudan
saklamamak" aynı §eyi anlatır. Bilirnde "gerçeğin somutluğu" nasıl her yer ve
zaman için geçerli bilgi olamayacağını, bir §ey fılanca tarafından buyurulmu§,
kitaplarda yazılmı§ ya da eskiden kalmı§ olduğu için doğru olamayacağını
anlatıyorsa, demokrasi için de "kamu yararının hergün yeniden yeniye
tartı§ılabilmesi", çünkü ne bir doktrinin, ne bir inancın, ne de bir üstün ki§inin
vb. siyasal erk için me§ruluk dayanağı sağlayamayacağı aynı §eyi anlatır. Bilim
için ölçülü ku§kuculuk nasıl her türlü ku§kuyu gereksiz kılacak ölçüde güvenli
saptama olamayacağını anlatırsa, demokratik düzen için de düzenli aralıklarla
yapılan özgür ve genel seçimler "ara§tırına eksikliğini ve değerlendirme
yanlı§larını" düzeltmek için zorunlu olan fırsatlar anlamını ta§ımaktadır. Bilimsel
geçerlilik ilkesi "açık kavramlarla çalı§ma", demokratik düzenin me§ruluk
ölçüleri arasında "kamuya hesap-verme yükümlülüğü" olarak belirlenir. vb.
gerçekle§tirebileceğine inandığımız
Kanımca
özlenen, gerek duyulan uygarlık tasarımı bu ilkelere dayalı bir
olmak gerekir. Bir ad vermek üzere, buna "demokratik uygarlık
tasarımı" niçin demeyelim? Çünkü ne kapitalizm, ne de sosyalizm, demokratik
nitelikte olduklarını söylemekten geri kalmamı§ olmakla birlikte, kendilerini
"demokrasi uygarlık projesi" adıyla adlandırmaya cesaret edememi§lerdir.
Demokrasinin belirgin niteliklerinin ı§ığında çeli§kilerinin ortaya çıkabileceği
korkusu her iki sistemde hep varolagelmi§tir. Oysa yeni uygarlık tasarımı,
demokrasinin belirgin ölçütlerinin sınavından her zaman ba§arıyla çıkabilecek
güvenine sahip bulunmalı ve bu sınavdan geçmeye her zaman hazır olmalıdır.
tasarım
116
AMME iDARESi DERGisi
Uygulamaya Bir Örnek
Bu uygarlık tasarımının, buradaki ana konumuz olan "devletin ekonomideki
yeri" bakımından ilkeleri neler olabilir? Makalemi bu noktadaki dü§üncelerimle
bitirmek istiyorum.
Evet, bilimsel geçerlilik ilkeleri olan nesnellik, gerçeğin somutluğu, ölçülü
kU§kuculuk, iyi tanımlanmı§ kavramlarla çall§ma, mikro ve makro düzeylerini ve
tarihsel ve e§-zamanlı çözümleme boyutlarını bütünle§tirme ilkelerini temel alan
bir uygarlık tasarımı bu konuda hangi katkılarda bulunabilir?
Her §eyden önce §u soruyu sorar: "Demokratik devletin yurtta§a kaqı
görevleri nelerdİr? Bu görevler içinde devletin varlık nedeni denilebilecek
ölçüde vazgeçilmez olanlar ile ikinci derecede önem ta§ıyanlar aynmı yapılabilir
mi? Yapılabilirse devletin bu iki grup görevleri arasında ne gibi kaqılıklı i1i§ki
vardır".
Bilindiği gibi devlet kurmaktan amaç, "yurtta§ların ülke içinde güvenliğini
ve adaletli i§lem görmesini, ülke dı§ına kaqı da bağımsızlığı sağlamak ve
korumaktır". Bu görevlerin bir bölümünün bile demokratik bir devlette, ulusal
iradeyle görevlendirilmi§ olmayan ki§iler ya da gruplarca kullanılması kabul
edilemez. Çünkü o zaman anaqi olur, ba§ka deyi§le herkesin herkesle
mücadelesi gibi yabanıl bir duruma dü§üıür. Hiçbir ki§i ya da küme,
maddi/manevi olanakları var diye, ulusal iradeyle yetkili kılınmadıkları halde
uluslarını ba§ka uluslara kaqı herhangi bir yükümlülük altına sokamazlar. Hiçbir
ki§i ya da grup kendi hakkını kendi fiziksel gücüne dayanarak kendisi almaya
kalkı§amaz. Bunlar, ulusun iradesini ta§ıyan devletçe yerine getirilmesi zorunlu
görevlerdir.
O zaman ikinci alt-soruya sıra geliyor: Devlet, bu temel görevlerinden
ba§ka §eyle, özellikle ekonomik etkinliklerle ilgilenmediği takdirde, "asıl" varlık
nedeni olan güvenlik, adalet ve bağımsızlık sağlama ve koruma görevlerini
yerine getirmede güçlüklerle kaqıla§maz mı? Eğer kar§ıla§ırsa, devletin bu
"ikincil" denilen etkinliklerle hiç ilgilenmemesi önerisi kabul edilebilir mi?
"Kapitalist sistem"in sormaktan özenle kaçınageldiği soru budur.
Ancak konu burada kapanmıyor. Çünkü devletin ekonomik etkinliklerde
görevlerini güçlüklere uğramadan yapabilmesi için gerekli
görüldüğünde de, bu kez "Bu etkinliklerde bulunmanın sınırları ne olmalıdır?"
sorusu, demokratik devlet için kaçınılmaz olarak ortaya çıkar. "Sosyalist sistem"
de bu can alıcı soruyu sormamakta diretmi§tir.
bulunması, asıl
"Demokratik uygarlık tasarımı", kapitalizmin üzerine dayandığı "yalnız
ya§ayan birey" fiksiyonunu da, sosyalizmin yaptığı gibi "bireylerden
soyutlaml§ devlet" fıksiyonunu da reddederek, toplumbilimsel gerçekliği
kendisine temel alır: "Bir tek gerçek vardır: Toplu halde ya§amak
zorunluluğunda olan bireysel insan. Bu bireysel insanın iki türlü gereksinimi
ba§ına
SOSYALtZMtN ÇÖKÜŞÜ
117
vardır. Bir bölümü kendi bireysel kişiliğini ilgilendirir. Öbür bölümü ise toplu
halde yaşamaya ili§kin çıkarlarıdır. İyice dܧünülecek olursa bu iki türlü çıkar
e§it değerdedir. Çünkü birini göz ardı etmek durumunda öbür türlü çıkarlar da
gerçekle§emez. "
Bu toplumbilirnsel gerçekçilikle bakıldığında, "yalnızca özel giri§im ve özgür
rekabetle bir ülkede ekonomik düzen kurulamayacağı, özgür rekabetin tekellere
yol açacağı, güçlüyle zayıfı yarı§mada kal'§ı-kal'§ıya bırakacağı, yeter karlılıkta
görmediği ama toplum için yaşarnsal önem ta§ıyan etkinliklere girmeyeceği, ya
da çok ve büyük sermaye ve teknik birikim gerektiren etkinlikleri yerine
getirebilecek olanaklara sahip olamayacağı; aynca özel ki§i ve ortaklıkların özel
çıkar
duygusundan kurtulup kamusal yararı ön plana almalarının
beklenemeyeceği, gerçek emek harcayanların gönencini öncelikle gözeten bir
düzenin özgür rekabetle kurulamayacağı, oysa bunun ulusal bütünlük ve
toplumsal barı§ bakımından zorunlu olduğu; son olarak insanlıkta uygarlık
ilerledikçe kamuya dü§en görevlerin artacağı" olguları ortaya çıkmaktadır. Bütün
bunlar, devletin ekonomik etkinliklerle doğrudan doğruya ilgilenmesini zorunlu
kılan olgulardır.
Aksi durumda devlet asıl görevlerini yerine getiremez: Bir ülkede güvenlik
ve adalet hizmetini sağlayabilmek, dı§arıya kar§ı ulusal bağımsızlığı
koruyabilmek için devletin tüm yurttaşlarına eğitim, sağlık, yeterli beslenme,
meslek ve i§ sahibi olma, emeğinin kaf§ılığını alabilme ve devletin yasalarına
anlayarak, isteyerek, ulusal dayanı§ma içinde uyma olanaklarını sağlamalıdır.
Yalnızca özel rekabete dayalı olup,
devleti her türlü ekonomik etkinliğin
dı§ında tutan kapitalist öneri bunlara olanak bırakmamaktadır.
Profesör John Kenneth Galbraith 'in çok yerinde olarak vurguladığı gibi, bir
doğruyu savunmada a§ırılık, o doğrunun hepten gözardı edilmesi sonucunu
ardında getirir. Yukardaki doğruları vurgulamakla yetinip, başka kimi doğruları
görmemek ve devletin ekonomik etkinlikleri için hiçbir sınıra gerek olmadığını
dü§ünmek gibi öbür a§ırı uca varılacak olursa, yine asıl amaç olan "demokrasi"yi
gerçekle§tirmeye olanak kalmaz.
ilke olarak, devlet bireyin yerini almaya kalkı§mamalıdır. Bireyin geIݧimi
için gerekli genel ko§ulları sağlamalı, ama ekonomik etkinliklerin ana kaynağı
bireysel giri§im olmakta devam etmelidir. Bireylerin geli§imine engelolmamak,
onların her bakı§ açısından olduğu gibi özellikle ekonomik alandaki özgürlük ve
giri§imleri önünde devlet etkinlikleriyle bir engel olu§turmamak, demokrasi
ilkelerinin en önemli temelidir.
Devletin ekonomik etkinliklerinin sınırını çizmek ve bu hususta başvuracağı
saptamak; öte yandan yurtta§ların giri§im ve özgürlüğünü
sınırlandırmamı§ olmak, devleti yönetmeğe yetkili kılınanların dü§ünüp
saptaması gereken konulardır.
kuralları
Bu iki türlü zorunhduğu bir arada yerine getirebilmek, özlemi içinde
bulunulan yeni uygarlık tasarısının asıl katkısıdır: Bilimsel yöntemin, görelilik
118
AMME İDARESİ DERGtSt
gerçeğinin bilinci
üzerine dayalı ölçüleri, herhangi bir reçete izlemenin
yanlı§lığını
gösterdikten b8§ka, "bilim baskıcılığı"ndan sakınmayı da
sağlamaktadır.
Somut olarak söyleyecek olursak, devletin ekonomik
etkinliklerini kararla§tırırken ne "filanca i§ falanca ülkede velya da tarih boyunca
devlet eliyle yapılmı§tır; o nedenle bizde de devlet yapsın" yolunda bir dܧünܧe,
ne de bunun tersi bir gerekçeye dayanmak doğru değildir. Asıl amaç olan
demokratik düzenin belirgin nitelikleri C§liğinde somut gerçek yolumuzu
aydınlatacaktır: "Devlet" dendiği zaman da, "birey" dendiği zaman da bir tek
somut gerçek kastedilmektedir: "Toplumsal insan", yani toplum içinde ya§amak
zorunluğunda olan insan. Bu nedenle soyut kurarnlar yolumuzu aydınlatmaya
yetmez. Çünkü ya§am kuramları izlemez, kurarnlar ya§amı izleyerek kendilerini
sürekli olarak gerekli düzeltimlerden geçirmelidirler. Deği§imlerin sabit ve
durağan kuralları yoktur.
SON ANIMSATMA
Bu "demokrasi uygarlık tasarımını" açıklıkla ve tutarlı biçimde anlatıma
kavu§turmu§ olan ve uygulamasını da tam bir sorumlulukla yerine getiren bir
örnek, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün
1919-1938 yılları arasındaki uygulamasıdır. Uygarlık, tarihten günümüz için
çıkarılabilecek
dersleri ara§tırmadaki ba§arımızla da orantılı olarak
ilerleyebilmektedir. Modern Türkiye'yi olu§turan Atatürk Reformları bu
bakımdan uygar insanlığın dikkatle incelemesine değen bir anlam ve önem
ta§ımaktadır. Bu makalenin son bölümündeki dü§ünceler, Joğrudan doğruya
1919-1938 yılları arasında Türkiye'de uygulamaya yön vermݧ olan Atatürk
Reformlarının gerekçelerini olu§turan ve Atatürk tarafından yayınlanmı§ da olan
dü§üncelerdir.
Download