·DiN EGiTiMi ARAŞTIRMALARI DERGiSi Yıl: 2004, Sayı: 13, 317-383 KUR' AN-I KERİM'İ,_EGİTİM ~ÇISIN~~N YORUMLAMAK: HADID SURESI ORNEGI* Z. Şeyma ARSLAN•* ABSTRACT Every system of education always has a philosophical basis. The· soul of a system of educa~ tion originates from beliefs of people who established that system .. As muslims, if we will have a philosophy of education that contains the values of our own, than the soul of this education should come from the source of its faith: Qur'an. To benefit from Qur'an educationally, .we need to comprehend and systematize its knowledge with an educational view. This article is a product of such a kind of effort. We studied the educational interpretation of Qur'an in the example of one of its sures: Hadid. Our aim is to be enlightened with the light of Qur'an at our educational activities and to be aware ofprinciples that will enable us to behave in accordance with its guidance. The sure Hadid contains a number of subjects. This study comprises concepts related to these subjects. In this frame, we dea! with the concepts of gnosis, hipocracy, this world and hereafter, fate, ·gtorification of Allah, charity, submission, balance and monasticism. GİRİŞ A1lah, ilk insan Hz. Adem'i yarattıktan sonra, ona birtakım isimleri öğ­ retmiş, eğitimine başlamıştır. İnsanı üstün yapan da bu özelliği olmuştur. İnsanın dünyadaki serüveni başladığında bu eğitim, peygamberler ve kitaplar yoluyla devam etmiştir. Özü bir olan bu kitapların sonuncusu Bu çalışma, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Eğitimi Bilim Dalı'nda yüksek lisans tezi olarak 1999 yılında kabul edilmiş "Hadid Suresinin Eğitim Açısından Yorumu" adlı çalışmadan hareketle hazırlanmıştır. •• M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Eğitimi Bilim Dalı Doktora Öğrencisi DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI 318 Kur'an'dır. KLir'an, insanı yaratan Allah'ın insana olan mesajı, ona rehberlik eden kitabıdır. Her devirde insanlar onu okumuşlar, üzerinde· çalışmışlardır. Bütün bunlar onu artık üzerinde yeterince konuşulmuş yapmak şöyle dursun, her devirde insanlara yeni açılımlar kazandırmıştır. Asrımızda araştırma alanlarının farklılaşması, ilim dallarının çeşitlenınesi ona .farklı perspektiflerden bakmayı daha fazla mümkün kılmıştır. Kur'an'a çeşitli perspektiflerden yaklaşma onu anlama ve ondan İstifadeyi de bize kolaylaştıracaktır. Bizim bu çalışmada yapmaya çalıştığımız şey, Kur'an'ın bir suresine eğitim perspektifinden bakmaktır. Gayemiz eğitim ve öğretim faaliyetlerimizde Kur'an'ın ışığıyla aydınlanmak ve onun rehberliğiyle hareket etmemizi sağlayacak esaslar tespit etmektir. Düşünce tarihi içinde her eğitim sisteminin temelinde bir felsefi yaklaşım olagelmiştir. Zira bir eğitim sisteminin ıuhu, onu ortaya koyanların inançlarından gelir. Bizim de kendimize has değederimizi içeren bir eğitim felsefemiz olacaksa, bu eğitimin ıuhu da onun inancının kaynağı olan Kur'an'dan gelir. Bunun için önce Kur'an'ı, eğitim bakış açısıyla anlamaya çalışmak gerekir. Nurettin Topçu bunu, Kur'an'ın felsefesini yaparak mektebi bu felsefi kültür temeli üzerine oturtmak olarak dile getirmektedir. Böylece bu mektep maarif, metafizik ve ahlak prensiplerini Kur'an'dan alarak insanı­ mızın ıuh yapısına serpen ve orada besleyen, insanlığın üç bin yıllık kültür ağacının asrımızdaki meyvelerini toplayacak evrensel bir ıuh ve ahlak cihazı olacaktır. 1 Kur'an'dan eğitim açısında istifade etmek, ondaki bilgileri eğitim nazarıyla değerlendirerek sistemleştirmeyi gerektirir. İnsanın ne olduğu ve insanlar arası ilişkilerin mahiyeti konusunda bizi yaratanın verdiği bu bilgiler; insanın kendini, içinde yaşadığı toplumu ve dünyayı doğıu tanıması için doğıu öncüllerdir. Bu öncüllerden hareketle zamanın ihtiyaçlarına göre sistemini insan kuracaktır. Bu çalışma, bu yöndeki bir gayretin ürünüdür. Hadid suresi kapsamı itibariyle böyle bir çalışmaya müsait olması sebebiyle seçilmiştir. Nurettin Topçu, Türkiye'nin Maarif Davası, İstanbul 1997, s. 13,57 KUR' AN-I KERIM'İ EÖİTİM AÇISINDAN YORUMLAMAK 319 Konunun işlenişinde öncelikle ayetleri doğru anlamak için muhtelif tefsirlere müracaat edilmiş; eğitimle ilgili öoyutunu ele alırken de genel eğitim ve din eğitimi alanındaki eserlerden yaralanılmıştır. Surede ele alınan konuların çeşitliliğinden dolayı her bir konuyla ilgili muhtelif alanlara ait çalışmalardan da istifade edilmiştir. Konu başlıklarının tesöiti, ayetlerin sırasını takip '· etmek yerine temel konuların öelirlenmesi yoluyla olmuştur. Böylece surenin ele aldığı konular. çalışmanın öölümlerini oluşturmuştur. Surede yer alan konuların iman alanı ve iöadet alanı olmak üzere iki alanla ilgili olduğunun görülmesi üzerine konular iki öölüm halinde gruplandırılmıştir. Her iki öölüm altındaki konular da surede geçtiği sırayla ele alınmıştır. Buna göre birinci bölümde "İnanç ve Eğitim" başlığı altında Allah'ı tanıma, .münafıklık, dünya-ahiret hayatı ve kader düşüncesi konulan ele alınmıştır. "İöadet ve Eğitim" öaşlıklı ikinci öölümde ise sırasıyla tesbih iöadeti, infak iöadeti, huşu_kavramı ve kalp eğitimi, adalet ilkesi ve eğitim, ehl-i kitap ve ruhhanlık konuları ele alınmıştır. Hadid Suresi Hakkında Genel Bilgiler: Hadld suresi Medine'de nazil olmuştur. Kur'an-ı Kerim'deki sıra­ lamada yeri 57'dir. iniş sırasına göre ise 112. suredir. 29 ayet olan surenin 25. ayetinde geçen "hadld" kelimesi surenin adı olmuştur. Hadld, demir demektir. Demirin özelliği olan sertlikten dolayı buıkelime öfkeli, hiddetli, şiddetli, titiz, keskin anlamındasıfat olarak da kullanılır. Hadld suresinde ihlas ve imana ve Allah yolunda harcamaya, Allah'a tevekküle, O'nu anmaya, dünya tutkusundan, katı yüreklilikten kaçınmaya davet yapılmakta; cimriliğin kötülüğü, sadık mü'ininlerin ahirette yüksek derecelere erecekleri, münafıkların ise bunlardan mahrum olacağı öelirtilmektedir. Dünya hayatının geçiciliği, ahiretin eöediliği, Allah'ın dilemediği bir şeyin olmayacağı, O'nun dilediğinin de olacağı vurgulanarak mü'minlerin ele geçen nimetler ile şımarmamaları ve elden çıkan nimetlerden dolayı da üzülmemeleri öğütlenir. İnsanların adaletli davranmaları, cihanda adaletin kurulması için peygamöerlerin gönderildiği Allah'ın kimseye ruhhanlığı farz kılmadığı anlatılır; Allah'tan korkup O'nun peygamöerlerine inananların Allah'ın kat kat rahmetine erecekleri, her şeyin Allah'ın elinde ve kudreti altında olduğu vurgulanarak sure bitirilir. DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI 320 Surenin üzerinde dönüp dolaştığı ana nokta imanın kalplerde yerleş­ mesi ve bu imandan neşet eden takva, huşu, samimiyet, fedakarlık ve itidalli olma haline ulaşılmasıdır. İNANÇ VE EGİTİM I. ALLAH'I İSiMLERİ VE SlFATLARI İLE TANIMA Hadid suresi Allah'ın bazı isim ve sıfatiarını sayarak başlamakta, sure içerisinde de kur'an-ı Keıim'in genel uslfibunda olduğu gibi bunlar yer yer tekrar edilmektedir. Hadid suresinde Allah'ın aziz, hakim, kadir, evvel, ahir, zahir, batın, alim, basir, rab, rauf, rahim, habir, ğani, hamıö, kavl, ğaffir, göklerin ve yerin maliki, dirilten ve öldüren, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve ona yüksel eni... göğüslerin özünü bilen, her zaman bizimle beraber, göklerin ve yerin mirasının sahibi (varis), lütuf ve ilisan sahibi gibi isim ve sıfatları haber verilmektedir. "Göklerde ve yerde olanlar Allah'ı tesbih ederler. O güçlüdür, Hakim'dir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur; diriltir, öldürür. O, her şeye Kadir'dir. O her şeyden öncedir; kendisinden sonraya hiçbir şeyin kalmayacağı son'dur; varlığı aşikardır; gerçek mahiyeti insan için gizlidir. O her şeyi bilir. Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilen O'dur. Nerede olursanız olun, O, sizinle beraberdir. Allah yaptıklaruuzı görür. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Bütün işler Allah'a döndürüliir. Geceyi gündiize katar, gündiizü geceye katar; O kalplerde olanı bilendir... " (Hadfd 1-6) Allah'ı yüce vasıfları ile tanıtan bu ayetlerden oluşan bu tarz bir giriş kısmı, insanın dikkatini çekecek ve bundan sonra gelecek konular için motivasyonu temin edecek etkidedir. İnsanın bir şeye inanması için ise önce onu tanı­ ması gerekir. Onun için Kur'an, ele aldığımız surede de olduğu gibi Allah hakbilgi verir. Allah, Kur'an'da kendisini güzel isimleri·ile tanıtıyor ve kında detaylı bu isimleri hakkında şöyle diyor: KUR' AN-I KERİM'İ EGiTiM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 321 "Allah (o) Allah'tır ki kendisinden başka hiçbir tann yoktur. En güzel isimler O'nundur." 2 "De ki: ister Allah diye çağınn, ister Ralıman diye çağınn. Hangisiyle çağınrsanız nihayet en güzel isimler O'nundur.''3 Gerçekte insan, Rabbinin hususiyetlerini belirten isimlere muhtaçtır. Bu isimler olmasaydı, O'nunla olan irtibatı noksan kalır, belki de mümkün olmazdı. Denilebilir ki bu kavramlar, Tannlık karşısında, kulun dilsizliğini bir dereceye kadar gideren ifadeler, ruhun çıkmazlannı açan anahtarladır. 4 Bu sıfatlar, lisani şekiller giyerek zihinlerimizin O'na yönelmesini ve bizde O'na dair bir marifet · yönü bulunmasını sağlayaral2 bize Cenab-ı Hakk'ı tanıtmaktadırlar. İsim, beşeri idrake sığmayan ulı1hiyet ile duyular iliemi ve akıl dünyasında yaşayan insan arasında bir bağ6 oluşturur ve biz Allah'ı ancak böyle bilebiliriz. Bu durum sadece soyut bir mefhum olan "Allah' ı bilme" ile değil genel olarak insanın "bilme" faaliyetinin yapısıyla da alakalıdır. İnsanın bilgisi isimler ve kavramlarla başlar; Zihin bunlarla düşünür. İnsanın yaratılışının başlangıcında Hz. Adem, isimleri öğrenmesi ile gerçek· anlamda bir insan olmuş ve meleklere üstün gelmiştir. İnsanın Allah hakkında ola~ bilgisi de Allah'ın bu isimleri yolu iledir. Allah'ı isim ve sıfatlarıyla tanımak O'na inanmanın da başlangıcıdır. Kişinin marifeti arttıkça imanı da artar. Çünkü tanımayan takdir edemez. Tanıma bilgisinden de takdir, ta'zim ve sevgi doğar. Allah'ı tanıdıkça nasıl kişinin O'na muhabbeti artarsa muhabbetin peşinden de O'na itaat gelir. Eğitimle Allah'ı ilgili ilkeler: i}e tanıma konusunu eğitim açısından değerlen­ dirdiğimizde başlıca şu iki hususu tespit ediyoruz: · Allah'ı doğru olarak tamma/tanıtmayı ve O'nun vasıfları ile vasıflanmayı ideal edinme. Din eğitiminin amaçlan arasında gördüğümüz bu iki hususu açmak istiyoruz. Din isim ve sıfatları Eğitimi, Yaratıcıyı Doğru Olarak Tanıtmayı Amaçlamalıdır 2 Tiihii, 20/8 İsrii, 17/110 4 Suat Yıldırım, Kur'an'da Ululıiyet, İstanbul 1987, s. 54 Elmalılı Harndi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, ts., IX, s. 143 Metin Yurdagür, Allalı 'm Sıfatları Esmaa'l-Hüsnll, İstanbul 1984; s. 44 6 DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 322 İslam düşüncesinde Allah'a yaraşır bir kul olmak ideaif vardır. Bunun için önce nasıl bir Allah'a inandığını ona tanıtır. Bu çok yönlü tanıtım, sayılan tüm sıfatiara sahip olmayanın ilah olamayacağı mesajını vererek insanların yanlış yönlere yönelmesine mani olur. Allah'a inanma böyle ne derece sağlam bir temele dayanırsa ins~ o derece iyiyi ve doğruyu görebilmektedir. Eğitim de inancın sağlam temellere dayanması, yanlış yönlere kaymatpası için Allah'ın insanlara doğru bir şekilde tanıtılmasına çalışmalı­ dır. Aslında insanın Allah'ı tanımaya olan ihtiyacı açıktır. Eğitim bu tanıma ihtiyacını tatmin etmezse insanı bütüncül olarak, her yönüyle ele almamış olur. İnsan kendini farkettiği en küçük yaşlardan itibaren kendisinin, başka­ larının ve var olan herşeyin nereden geldiği, niçin var olduğu ile ilgili sorular sormaktadır. Çünkü insan hayatı yorumlamak ve yaşantısına bir anlam kazandırmak ihtiyacındadır. İnsanın cevapsız bırakarak yaşamak istemediği bu sorular cevabını ve çözümünü Allah'ta bulmaktadır. Çocuğun· Allah hakkında sorular sorması da insandaki bu fıtr1 arayışın bir göstergesidir. Eğitici çocuğu kendi tabii gelişme seyrine bırakmaya niyet edebilir fakat bunu gerçekleştiremez. Çünkü soru sorma doğduğu anda çocuk, bunun cevabını arayacaktır. Gelişigüzelliğe bırakılan duyguların yozlaşma tehlikesi vardır. Bu durum iyi-kötü, doğru-yanlış gibi ahlak kavramları için de böyledir, onlar da terbiye yolu ile yönlenir ve gelişirler, aksi halde körelebilir ve yozlaşabilirler. 8 Çocukta din duygusu üzerine yapılan araştırmalar, insanın dini inanca dini inancı kabullenmeye hazır. ve istekli olarak doğduğunu ortaya koymuştur. 9 İnanç duygusu herkeste vardır ama iman herkeste yoktur. Yani inanç duygusu fıtri olduğundan evrenseldir ancak iman herkeste ortaya çıkmaz. Bu noktada eğitimin fonksiyonu devreye girmektedir. Yaratıcı hakkında doğru bilgilendirme insanın hayata karşı anlamlı bir bakış sahibi karşı eğilimli, olmasını sağlayacaktır. 7 Bayraktar Bayraklı, lç/fım 'da Eğitim Batı Eğitim Sistemleriyle Mukayeseli, İstanbul 1989, s.1 06 Beyza Bilgin, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, Ankara 1988, s. 30,44 Pierre Bovet, Din Duygusu ve Çocuk Psikolojisi; tre. S. Odabaş, Ankara 1958, s. 18,19 KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇISINDANYORUMLAMAK 323 Hayatı yorumlamak ve yaşantısına bir anlam kazandırmak ihtiyacında bu duygusunun karşılanması, ve geliştirilmesi dinin insanlara öğretilmesi ve insanın yaratıcısı hakkında bilgilendirilmesi ile mümkündür. Bu gerçekleşmediğinde insan onun yerini dolduracak· başka bir iman aramakta ve özlediği tatmini vadeden herhangi bir akıma kapılabilmektedir. 10 insanın olan ~--. \ Sonuç olarak diyebiliriz ki dinin asıl sorusu olan Allah sorusu eğitimde bilinçli olarak soruimalı ve bu, Allah inancını doğru bir şekilde .yerleştirme amacına yönelik olarak yapılmalıdır. Eğitim, Allah' ın V asıtları İle Vasıflanmayı Amaçlamalıdır Allah'ı isim ve sıfatlarından' öğrenmenin egitimsel açıdan kişiye ne kazandıracağını düşünürken, Allah hakkında doğru bir tanıma yapmış olmanın ötesinde bunun kişinin kendi gelişimi için de ucu açık bir imkan sunduğunu · görüyoruz. Şöyle ki; insanlarda ve bütün varlıkhirda görülen sıfatlar Yüce Allah'ın sıfatlarının zuhur -y~i:leridir, Allah'ın sıfatıarına birer aynadır. Yeryüzündeki hayat O'nun "Hayy" oluşundan, ilim, O'nun "Alim" oluşundan' dır. Varlıklar içerisinde Cenab-ı Hakk'a· en mükemmel· tecelli mazharı ise insan-ı kamildir. 11 Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Allah'ın ahlaki ile ahlaklanın", "Alnice (güzel) hpyları vardır, her kim bunlardan biri ile ahlaklanusa mutlaka cennete girer." 12 lah'ın Kul için, Allah'ın isimlerinin manaları sıfat olur. İnsanın, Allah'ın vasıf' ' larıyla vasıflanması G~zllii'nin de ifade ettiği gibi hulul ve ittihad ,ol,arak anlaşılmamalıdır. Çünkü Allah'ın isimleri, kendisini Allalı yolunda geliştir-:­ mek isteyen kişi için bi~~r vasıf olabilir, o henÜz sülükt~dir, vasıl. değildir·. Allah'ın sıfatları sadece O'nun zatı içinkat'i surette sıfattır. 13 , ' "Allah'ın. vasıfları ' ile vasıflanma" ' idealine ' ' eğitim açısından baktığımız­ da, bunun arkasında İslam'ın insana verdiği değer ve insanın, yer yüzünde 10 Beyza Bilgin, Türkiye'de Din Eğitimi ve Liselerde Din Dersleri, Ankara 1980, s. 19 11 Veli Ulutürk, Kur'an-ı KerlmAllalı'ı Nasıl Anlatıyor, İzmir 1994, s. 104, 105 12 Gazali, Maksadü'l-Esnii, tre. M. Ferşat, İstanbul 1972, s. 201 13 Gazali, a.g.e., s. 201, 202. DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 324 Allah'ın halifesi 14 olarak görülmesi anlayışının olduğunu görüyoruz. İnsan, emanet· olarcik tanımlanan görevini yerine getirebilmek ve Allah'ın halifesi olma liyakatini gösterebilmek için irade, akıl, kavrayış v.,e varlığın sınırlarını araştırma gibi çeşitlidonanımlarada sahip kılınmıştır. Peki insana bu bakış onun eğitimine nB gibi bir boyut getirmektedir: Eğiti~, bireyin her bakımdan gelişmesine yönelik amaçlı bir faaliyet olarak tanımlarsat, her şeyden önce "bireyleıin kişiliklerinin. tam olarak gelişme.:. si"nden neyin anlaşılması gerektiği hususu üzerinde durulmalıdır. İslam'da 'Allah'ın yer yüzündeki halifesi' olarak bilinen insan, yar<~.tıl­ mış olan her şeyin, tüm bir evrenin onun hizmetine sunulduğu varlıktır. Kur'an bize, ilk insan Adem (a.s.)'ın yaratılmasından sonra Allah'ın ona eşyanın tüm isimlerini öğrettiğini nakleder. 15 Yaratılışın kaynağı Allah'ın iradesi olduğu gibi yaratılıştaki her element de O'nun güç ve kudretini simgeler. Dolayısıyla yaratılıştaki .her şey, her varlık Allah'ın bir takım isimlerinin ve sıfatlarının tezahürüdür. Adem (a.s.)'e eşyanın isimlerinin öğretilmesi demek, onun yaratılışın künhünden ve varlığın özünden .haberdar edilmesi anlamına gelmektedir. Başka bir deyimle Allah'ın sıfatlarından ve yarattığı evrenle bizzat kendisi arasındaki ilişkiden haberdar edilmesi demektir. Böylece ademoğulları, Allah'ın yeryüzündeki halifeleri olabilecek ve tüm yaratıkları otoriteleri altına alabilecek bir üstünlüğe sahip olabilecektir. 16 Şu halde diyebiliriz ki İslam eğitim felsefesinin temelinde Allah'ı bilme ile varlıklar alemine yönelme vardır. Bunun neticesi dünyada Allah'ın halifesi olma şuuruna sahip insanın yetişmesi olacaktır. Allah'ın kendi ruhundan üfleyerek yarattığı bu insan, Allah'ın vasıflarının da bilinçli bir takipçisidir. İnsan, Allah'ın sıfatları çerçevesinde kendini geliştirerek bu sıfatiarın tecellilerini kendisinde gerçekleştirmek için çaba göstermekle Allah'ın yeryüzündeki halifesi olabileceğine göre ·ve Allah'ın sıfatları da sınırsız boyutlara sahip olduğuna göre, insanın önüne moral, ruh ve entellektüel alanlarda beşeri imkanları nisbetinde ilerlemesine imkan veren geniş ufuklar açılmış olmaktadır. Bu, yüzyılımızdaki eğitim düşüncesinin ve bu 14 biliş Bakara, 2/30 15 Bakara, 2/31 16 Seyyid Ali Eşref, lsliim Eğitiminde Yeni Ufuklar, tre. O. Tunç, İstanbul 1991, s. 11-13 KUR' AN-I KERİM'İ EGiTiM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 325 bireyselfarklılıklara indirgeyerek yorumlamaya çalıştığı 'kendini gerçekleş­ tirme ideali'nin de ötesinde bir. ufuk sunmaktadır. Bu gelişme ve.ilerlemenin kaynağını bilgi ve marifet teşkil ettiğine göre, bu eğitim düşüncesi bilgi elde etme yolunda gösterilen çabalara herhangi bir sınır ve ambargo koymamaktadır. "'· İslam geleneğinde özellikle tasavvuf literatüründe Allah'ın vasıfları ile vasıflanma ideali üzerinde çokça durulmuştur. Gazali, Allah'ın ahlakı ile ahlaldanmak, O'nun sıfat ve isimlerinin manaları ile imkan nisbetinde nefsi tezyin etmekten söz ederken bu hususta üç ·dereceden bahsediyor: Kişinin esrna-i hüsnadan nasibi sadece lafızları işitmekten ·ibaret ise işitme meziyeti hayvanlarda dahi mevcuttur. Lafızlarıo manalarını anlama derecesinde ise bu Arap lisanına vakıf olmaya bağlıdır ki bir bedevi de bunları bilebilir. Bu manalarıo Allah hakkında sabit olduğuna kalbiyle inanma derecesinde ise, avamdan biri bile bu merteb~yi onunla paylaşır; Onun için esrna-i hüsnadan nasiplenme sadece lafızlarını işitmek, lügat bakımından manasıni bilmek ve manasının Allah hakkında sabit olduğuna inanmaktan ibaret1kalmamalıdır. Esrna-i büsnarlan gerçek anlamda nasiplenme de dereceler halindedir ve. bu isimleri maddi ihsas ile değil, batını müşahede ile idrak etmek, keşf yolu ile· yakini olarak bilmek, Hakk' a daha yakın olmak için imkan nisbetinde o sıfatları takınmaya çalışmak, .o sıfatlarla ahlaldanmaya, onun güzellikleri ile nefsini tezyin etmeye çalışmak iledir. 17 Cenab-ı Hak, sıfatlarının tecellisini sever. Cömerttir, cömertlik göste- . rilmesini beğenir. Zulmü sevmez, kullarının zalim olmaktan korunmalarını diler. Gafur sıfatı ile vasıflanan kişi, başkalarının hatalarını örter, kimsenin ayıbını yüzüne vurmaz. Emrinde bulundurduğu kişiler veya arkadaşları tarafından işlenen suçları affeden kişi, Tevvab sıfatı ile ahialdanmış ve bundan nasibini alınış demektir. Gazali'ye göre Rabman sıfatından mü'minler şunu elde edebilirler: Önce Allah'ın gafil kullarına merhamet edip, onlara nasihat etmek suretiyle Allah yoluna çevirirler. Bunu yaparken de yumuşaklık ve şefkat yolunu tercih ederler. Rahim sıfatından ise kulun hissesi gücü yettiği kadar muhtaç kimse- 17 Gazını, a.g.e., s. 52-54 DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 326 lerin ihtiyacını karşılamak, malı, nüfuzu ile yahut hayra delalet etmek suretiyle olsun :çevresindeki muhtaçlara yardım etmek, bunlardan da aciz olursa o zaman ona hayırlı dualar yapmak suretiyle onun hüzün ve kederini paylaşmaktır.18 Allah'ın sıfatiarını cemal, celal, kemal ve tenzih sıfatları olarak dört kısma ayıran Ömer Rıza Doğrul, kul için bunlardan cemal sıfatları ile vasıflanma imkanı olduğunu söylemektedir. 19 Allah'ın çemftl sıfatlarından bazıları şunlardır: Gafur(bağışlayıcı), Afuvv (affeden), Vediid (seven ve sevgisi pek yüksek olan), Selam (sulh ve selamet ihsan eden), Muhib (muhabbeti çok olan), Mü'min (emniyet ihsan eden), Hafız (koruyucu), Vehhab (ihsan edici), Razık (rızık verici), Veliy (dost), Muksit (adalet ve insafı seven), Nasir (yardım edici) vb. Ancak '\ .. Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz kitap uyarınca rabhaniler olunuz"20 ayet-i kerimesinde olduğu gibi rabb sıfatı dahi insan için kullanilabilmektedir. Rabhaniler olmak Rabbe halis, kullar olmaktır; İnsan için kullanılmış olan Rabb sıfatına bürün üp Rabbe ·halis kullar olma; ilim ve irfan, basiret, güzel ahlak ve amel sahibi olan, ve insaniann terbiyesin e, aydınlanmasına çalışan kişiler olma demektir. Rabb sıfatı hakkında gördüğümüz üzere Allah'ın bütün sıfatlarından insanın alacağı İbretler vardır. II. MÜNAFIKLIGIN KARAKTER ÖZELLİKLERİ Hadid Suresinde Münafıklar: Hadld suresinin 12-15. ayetlerinde münafıklardan bahsedilmektedir. Silrenin bundan önceki bölümlerinde Allah'ı sıfatları ile· tanıtan, O'na imana ve O'nun yolunda fedakarlığa çağrıda bulunan ayetlerden sonra bu iki konuda eksik olanlara yani münafıklara geçilmekte ve mü'minler ile münafıklar arasında karşılaştırma yapan ve kıyamette bu iki grup arasında geçen bir konuşma bir tablo halinde sunulmaktadır. Buradaki anlatırnda geçen "nur" kavramı siirenin 19. ve 28. ayetlerinde de tekrar edilmektedir. Söz konusu ayetlerde ifade edildiğine göre: 18 Gazall, a.g.e., s. 78, 102, ı 85 19 Ö. Rıza Doğru!, Tanrı Buyruğu (Kur'an-ı Kerim'in Tercüme ve Tefsiri), İstanbul CXXXIV 20 Al-i İmrfin, 3/79 1980, s. KUR' AN-I KERİM'İ EGİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 327 Kıyamet gününde mü'min erkeklerle mü'min kadınim~ nurları önlerinden ve sağlarından koşar bir halde iken münafik erkeklerle münafik kadın­ lar,· iman etmiş olanlara, "Bizi bekleyin, nurunuzdan bir parça ışık alalım ... " derler. Ancak kendilerine "arkamza dönün de bir ışık arayın" denilir. Nihayet onların arasına, içinde rahmet dışında azap ,_bulunan kapılı bir sur çekilir. Münafiklar onlara: Biz sizinle beraber değil miydik? diye seslenirler; (Mü'minler de): Evet ama siz kendi başınızı belaya soktunuz; fırsat beklediniz; şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan).sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah'ın emri gelip çattı! Bugün artık ne sizden ne de inkar edenlerden bedel·kabul edilir... denilir. Allah'a ve Peygamberine iman edenler, Rableri yanında sözü özü doğru olanlar ve şahit­ lerdir. Onların mükafatları ve nurları vardır... İman edenler Allah'tan korkar ve Peygamberine inanırlarsa Allah onlara rahmetinden iki kat verir ve onlara ışığında yürüyecekleri bir nur lütfeder. Münafıkların kıyamette durumlarını, buna sebep olan hareketlerini ve .. psikolojilerini mü'minler ile münafıklar arasında geçecek olı;m bir konuşma çerçevesinde anlatan bu ayetlere göre .münafıklar, mü'minlerin yanlan.nda yürüyerek önlerini görmek, dünyada olduğu .gibi onlardan istifade etmek istemektedirler. 21 Dünyada yaptıkları işler, ahirette karanlıklara dönüşmüş, arnellerinin karanlıkları içinde kalmışlardır. mü'minler ile münafıklar arasındaki belirgin farkın "nur" kavramı ile yani aydınlıkta ya da karanlıkta oluş ile verildiğini görüyoruz. Allah, sadıklar ve şahitler olarak vasıflandırdığı mü'minleri önlerini aydınla­ tacak bir nur ile mükafatlandıracağını söylemektedir. Bir eğitim olgusu olarak bu nur kavramını ele alırken önce münafıklığın manasma ve Kur'an-ı Kerim'de geçen özelliklerine kısaca bakmak istiyo~z. Bu anlatırnda Nifakın Anlamı: Arapça n-f-q kökünden türetilen münafıkkelimesinin "dehliz, in, tünel" anlamındaki "en-Nefaq"tan geldiği sözlüklerde beÜrtilir. En'am suresi 35. ayette de bu manada kullanılmıştır: "... yapabilirsen yerin içine inebileceğin 21 Zemahşerl, Keşşiif an Hakiiiki't-Tenzfr, Beyrut, ts., IV, s. 63; Fahruddin Razi, Tejçfr-i Keblr, trc.S. Yıldırım vd., Ankara 1991, XXI, s. 305-306; İsmail Hakkı Bursevi, Ruhıı'l Beyan, tre. A. Öz, istanbul 1995, VIII, s. 486; Yazır, a.g.e., VII, s. 426 328 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI bir tünel (nef~qan) ara .... " Bu anlamıyla münafık, sağlam görünen ama içi çürük ve boş kimsedir. Köstebek yuvası anlamındaki "Nafiqau'l-Yerbii" kelimesinden türetildiğini söyleyenler de vardır. Bu anlamıyla münafık, köstebeğin yuvasına bir taraftan girip başka taraftan çıkması gibi, dinin bir tarafından girer, başka tarafından · çıkar. Yine köstebek ·yu vas i dışardan bakıldığında düz yer gibi görünür. Oysa altında bir çukur vardır. Münafık da böyle;. zal~iren iman sahibi sanılır, fakat derininde küfür bulunur. 22 İslam Ansiklopedisi'nde münafık maddesini yazan F. Buhl, bu kelimenin "ayrılmak kararsız olmak" anlamını ihtiva eden "Nafeqa"dan alınmış olabileceğini ileri sürer.23 Bu lügat manalarından hareketle "münafık" kelimesinifak çıkaran, riyakar, ikiyüzlü, mütereddit, kararsız, dalevereci, aldatıcı, kalbi hasta, özü sözü bir olmayan; .kendini dost suretinde gösteren, sözünde durmayan, şirk ve küfrünü gizleyip iman ettiğini açıklayan, bir kararda kalmayan, dönek kimseleri vasıflamak için kullanılır.24 Kur'an'a Göre Münafıkların ÖzelJikleri: Kur'an-Kerim'de öze1Iikle Bakara, Haşr, Tevbe ve Nisa surelerinde münafıklarla ilgili pek çok ayet bulunduğu gibi "Münafıkiin" adını taşıyan bir siire de vardır. Münafıkların Kur'an'da geçen bazı özellikleri şöyledir: ikiyüzlülük ve riyakarlık25 , kalplerinde hastalık olması 26 , menfaatperestlik_27 , · kararsızlık28 , korkaklık29 , büyüklenme30, alaycılık31 , yalancılık32 , dış görünüş- 22 23 İbn Manzur, Lisamı'l Arab, Beyrut ts., X, s. 357,359; Ragıb ei-İsfehanl, el-Müfredat fi Garibi'! Kuran, nşr. M.S. Geylani, Mısır ı96ı, s. 502 ls/am Ansiklopedisi (Münafık maddesi), İstanbul 1979, VIII, s. 800 24 İbn Manzur, a.g.e., X, s. 359; İsfehanl, a.g.e., s. 502; Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara 1996, s. 724, 833; Şemseddin Sami, Kamus-ı Türki, İstanbul ı 989, s. ı409 25 Bakara, 2/9; MaOn, 107/4-6; Nisa, 4/142 26 Maide, 5/52; Muhammed, 47/29; Bakaı·a, 2/10 Nisa, 4/72-73, ı4ı Nisa, 4/ı 43 29 Tevbe, 9/56,57, 64; MünafikOn, 63/4 30 Bak ara, 2/ ı 3 3 ı Tevbe, 9/65; Bakara, 2/ı4 32 MünafikOn, 63/ı; Tevbe, 9/107; Mücadele, 58/ı 6-ı8 27 28 KUR' AN-I KERIM' İ EÖİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 329 lerinin aldatıcılığı33 , kötülüğü emretmeleri ve iyilikten sakındırmaları 34 , cimrilik35 , ibadetler ve cihada karşı isteksizlik. 36 Kur'an-ı Kerim'in münafıklann özelliklerini ayrıntılı bir şekilde ele al- ması, müslümanları dost görünümü- altındaki bu düşmanıara karşı uyarmak, nifağın kötülüğünü göstererek. iyiyi ortaya koymak ve müslümanları bir münafığa yakışacak bu gibi vasıflara sahip olmaktan sakındırmak içindir. İmani plandaki eksikliğin arnellere ve şahsiyete yansıması bir eğitim olgusu olarak incelemeye değer bir konudur. Bu ilişkiyi eğitimle ilgili ilkeler başlığı altında. Hadid suresinde geçen kavrarnlar çerçevesinde incelemeye çalışaca­ ğız. Eğitimle İlgili ilkeler: 1. Nur Kavramı ve Eğitim Hadid suresinde mü'rninler ile münafıklar arasındaki fark nur kavramı çerçevesinde ele alınmış ve münafıklar malışer gününde "nur"a sahip olmayanlar ve karanlıkta kalanlar olarak tanıtılmıştı. Ahiretteki bu, nuru kazankonusunda çeşitli· izahlar yapmak maya sebep olan şeyin ne olabileceği . .. mümkündür. Nur üstüne nur olarak içice katmanlar halinde derecelenen, · insandaki akıl kuvvetinden bilgiye, imandan Kur'an'a ve arnele kadar bir takım manalar zinciri halinde bu muhtelif izahları şöyle sıralayabiliriz: ' < ' ' > a- Akıl: İslfun mütefekkirlerinde insandaki akıl ve bilme kuvvetinin bir takım nurlar halinde derecelendiği görüşü vardır. Razi, İmam-ı Gazall'den naklederek insandaki kuvve-i müdrikenin bir takım nurlar olarak beş derece- . si olduğunu söylüyor. Nur suresi 35. ayetteki nur kelimesinden hareketle bu yorumlar yapılmıştır. Ayette şöyle denilmektedir: "Allah göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun temsili, içinde lambabulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani 33 MünafıkOn, 63/4 34 Tevbe, 9/67; Bakara, 2/11 35 Tevbe,9/67, 75, 76,79 36 Nisa, 4/142; Tevbe, 9/81, 86 ayrıca bk. Al-i İmran, 31156, 166-168; Nisa; 4171-73, 77; Tevbe, 9/42-49, 50-53, 87, 90, 93-98; Muhammed, 47/20-23; Ahzab, 33/9,20; Haşr, 59/11,12 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 330 zeytinden (çı!<an yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu), nur üstüne nurdur.' Allah dilediği kimseyi nura eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.' 137 Bu ayetten hareketle· yapılan yorumlarda insan aklı, kuvve-i hissiyye yani beş duyu organının hissettiği şeyleri alan kuvvet; kuvve-i hayaliyye yani bu hislerin algıladığı şeyleri itina ile karşılayan ve onları ihtiyaç hissedildiğind6, kendisinden üst durumda olan akll kuvvete arzetmek için tutan kuvvet; küiii hakikatleri idrak eden akll kuvvet; fikir (tefekkür) kuvveti yani akll bilgileri alıp onları birbiriyle kıyas ve te'lif eden ve bu sentez neticesinde daha önce bilinmeyen şeyleri bilinir hale getiren kuvvet; ve son olarak da peygamberlere ve bazı velilere mahsus, gayb ve melekfit aleminin sırlarını bilmeye muvaffak kılan kudsi kuvvet olmak üzere beş derecedir. Gazali'ye göre bunların hepsi birer nurdur. Çünkü bunlar sayesinde çeşitli varlıklar bilinir. Ve bu beş derece kuvvetin ayette bahsedilen beş hususa teşbih edilmiş olması mümkündür. 38 İbni Sina da ayetteki beş misali, insan ruhunun algılamalarının dereceleri olarak izah etmektedir.39 Kaşani dikkat çekerek insan aklının yıl­ dızlar ve güneş gibi aydınlatıcı olduğunu söylüyor. O'nun yorumu ile Mülk suresi 5. ayetteki "Andolsun ki biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Bunları şeytaniara ateş taneleri yaptık. ..'' ayetinde "en yakın sema" insan aklı, "kandiller" yani yıldızlar ise delil ve beyyineler, "şeytanlar"da vehim ve hayaldir. 40 Akıl, açık deliller yolu ile evhamların, ' bilinçsizce tekrar edilegelen hurafelerin, adet ve geleneklerin karanlığından, muhtelif tanrıların düşürdüğü hayret ve kararsızlığın karanlığından, yanlış düşünce ve değer ölçülerinin getirdiği huzursuzlukların karanlığından kurtaracak ışık olma özelliğinde yaratılmıştır. Aklı doğru kullanma sanatı olan eğitim, aklı doğru kullanmanın kriterini bu esaslar doğrultusunda belirlemeli ve aklı bir ışık olarak kullanma bilincini kazandırma amacına yönelik olmalıdır. 37 38 39 ° 4 de aklın aydınlatıcı özelliğine Nur, 24/35 Razi, a.g.e., XVII, s. 90-91 Rfiii, a.g.e., XVII, s. 92 Kaşfini; Te'vfldt-ı Kaşdni, Ankara 1998, III, s.l92 KUR' AN-I KERİM~İ EGİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 331 b- Kur'an: Karanlıkların giderilmesi noktasında Kur'an'ın kendisi de bir nur olmaktadır: "Bu bir kitaptır ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklar­ dan aydınlığa, o yegane galip, harnde layık olan Allah'ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik. "41 Peygamberin görevi kitap ile yani ilahi bilgi ile insanları' aydınlatmaktır: "İşte sana böyle emrimizpen bir ruh vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilimyordıin. Fakat biz o kitabı bir nur yaptık. Onunla kullarımızdan dilediğimize hidayet vereceğiz ve gerçekten sen, doğru bir yola çağırıyorsun. "42 Kur'an ayetlerinin kalplerde ışıidaması için, yani iman haline gelmesi için de zihinde bilgi olmalıdır. Çünkü bilgi, kalbin nefisle mücadelesini mümkün kılar, kalbe giden yollan temizler. Kanalları temizleneo kalbe gerçeğin nuru ulaşır. 43 c- Bilgi: Burada mirun bir başka boyutu ortaya çıkıyor ki o da bilginin aydı~latıcı fonksiyonudur. Bilgi, Aiıah'ın sanatını, eserlerini keşfedip incelernemizi sağlay~ bir ışıktır.._Bu ışık ile insan kalnat kitabını okur. Allah'ın tabiata koyduğu kanunları inceler. Bu bakımdan bilgi, bilinmeyeni, meçhulü, bizce karanlıkta olanı ortaya çıkarandır. Bilgi dünyada insanların yaşamına faydası olacak keşiflerle önümüzü aydınlattığı gibi Allah'ni eserierini, ayetlerini bilme yolu ile de ahirette bir ışık olmaktadır. Eğitim elbette ki bilginin öğretilmesini hedefler. Amaç sadece verilenleri alan ve depolayan değil araştıran, bilinmeyeniere ulaşma isteği içinde olan bireyler yetiştirmektir. Ancak eğitim anlayışımızın kişinin hem bu dünyadaki hem de ahiretteki saadeti~i amaçlamas'ını i,stiyorsak bilginin, ahirette de bir ışık olmak üzere marifetullah'ı elde etme şuuru içinde verilmesi gerektiğini vurgulamalıyız. Ancak bu taktirde bilgi, bir nur olarak aydınlatma fonksiyonunu ' tam manasıyla yerine getirmiŞ olur. Razi, gerçek "nur"un Allah Teala'nın kendisi olduğunu, hasiret (akıl) nuru demek olan ilim nurunun da nur (ışık) olmaya layık olduğunu çünkü Allah'ı bu dünyada iken tanımaktan kaynaklandığını söyler. Bu sebeple malışer günündeki nurların miktarı da, dünyadaki marifetullah ölçüsünde olacaktır. 44 41 42 43 44 İbrahim, 14/1 Şura, 42/52; ayrıca bk. Nisa, 4/174 Bayraklı, islam'da Eğitim, s. 233 Razi, a.g.e., XXI, s. 303 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 332 d- İman; Ahirette mü'minin önünü aydınlatacak bu ışığı iman nuru ola- Kerim' de imanı "nur", küfrü de "zı.ılmet" diye isimlendirmiştir. Işık yol bulmada ve şaşkınlığı girlerınede en iyi kılavuzdur. Din konusunda da imanın durumu böyledir. Kalp için Allah'ı tanıyıp bilmek bir nurdur. 46 Bu, iyi ile kötüyü ayırt etmeyi sağlayan bir nurdur: "Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir. "47 O halde diyebiliriz ki "insan ne derece sağlam bir inanca sahipse o derece iyiyi ve doğruyu görebilmektedir." 48 iyiyi ve kötüyü ayırt etme melekesine sahip olma, insan hayatının her alanında önemli olduğu gibi özellikle ahlak eğitimi konusunda öne çıkmaktadır. İsliim eğitim düşüncesi, ahlaki davr~nışın temeline imanı koymaktadır. Çünkü iman, insanın hadiselere bakışını aydınlatan bir ışıktır. Bu bakımdan ahlaki davranışlar noktasında münafıkların eksiklikleri, ikiyüzlülükleri, alaycılıkla­ rı, yalan söylemeleri, cimriliklerinin imanlarındaki eksiklikten kaynaklandı­ ğını söyleyebiliriz. rak da düşünebiliriz. Cenab-ı Hak, Kur'an-ı 45 e- Amel: Küfrün karanlığına karşı iman aydınlatıcı bir nur olduğu gibi iman temeline dayanan amel de aydıntatıcı olmaktadır. Müfessirlerin çoğu­ nun ifadesiyle insanın dünyada iken yaptığı ibadetler, güzel işler ahirette kendisine nur olur. Kişinin arneline göre nurunun parlaklığı da değişir. 49 Hz. Peygamber ahirette ümmetini arnellerinin işaretinden tanıyacaktır. Ümmetini diğer insanlar arasında nasıl tanırsın? diye soran bir kişiye, onları abdestin tesiriyle yüzlerinin parlamasından, nurlarının önlerinden koşmasından tanı­ yacağını söylemiştir. 50 Münafıklar bu nurdan yoksundur çünkü arnelleri eksiktir ve bir aldatmacadan ibarettir. Bir yaparlar bir terkederler. Işıkları da böyledir, bir yanar bir söner. Bu durum Bakara suresinde şöyle anlatılıyor: Onların (münafıkların) durumu, (karanlık bir gecede) ateş yakan kimse 45 Nur, 24/40 46 47 Razi, a.g.e., II, s. 57; XI, s. 300 Enfal, 8/29 48 Bayraklı, isitım'da Eğitim, s. 226 49 İbn Kesir, Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, tre. B.Karlığa vd., İstanbul 1986, XIV, s. 7743; Rfiz!, a.g.e., XXI, s. 302; Yazır, a.g.e., VII, s. 424-425; Süleyman Ateş, Yüce Kur'an'm Çağdaş Tef1·iri, İstanbul 1988, IX, s. 267 Buhari, Vüdu', 3; Müslim, Tahare, 34, 39; Tirmizi, Cuma, 74; Nesa!, Tahare, 109; İbn Mfice, Tahare, 6; Zühd, 34, 36; Ahmed b. Hanbel, I, 282, 296, 403; II, 300, 334 50 KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 333 misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler. Yahut onların durumu karanlık bir gecede gökten sağanak halinde yağan yağınura tutulmuş kimse gibidir. Şimşek sanki gözlerini çıkara­ cakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca or~da biraz yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar. 51 · Hadid suresindenöğrendiğimize göre mü'minin ışığı devamlıdır. Çünkü arneli münafığınkinden farklı olarak devamlıdır. Arneli sürekli ve kalıcı yapan ise imandır. Amel imandan soyutlandı mı bir gösteriş ve riya olarak kalmakta ve devamlılığı olmamaktadır. O halde diyebiliriz ki eğitim­ ciler de her hal ve şartta iyi olan tavrı ortaya koyacak, gizlide ve açıkta, insanlar görsün veya görmesin iyi amellere, güzel işlere devam edecek nesiller yetiştirmek istiyorlarsa imanın kalplerde sağlam bir şekilde yer etmesine çalışmalıdırlar. İmanında samimi olmak, arneller konusunda samimi~eti getirecek bu da hem dünyada hem ahirette önümüzü aydınhitacaktır. inananın 2. Münafığın Şahsiyet Özellikleri ve Eğitimi Münafıklığın en bariz va~fı ikiyüzlülük, olduğu gibi görünmemedir. · bu şahsiyet kusurunu gidermek için onun temeline· inmeli, kişiyi böyle davranmaya sevkeden sebeplere eğilmelidir. Kur'an bu sebeplere iŞaret ederek davranışlarının kaynağı olan iç .alemleri hakkında bilgi vermektedir. Buna göre hastalığın kaynağı kalptedir. O halde tedavi buradan başlayacak­ tır. Kalpteki hastalık imanı plandaki eksiklik, şüphe ve kararsızlıktır. İmanla­ rındaki karasızlık davranışlarında iktidarsızlığa sebep olurken; sabit ve güçlü bir i~an, sağlam bir kişilik yapısına ve ·bütünleşmiş şahsiyet özelliklerine ·sahip kılmaktadır. Eğitim bir tarafa bırakıp kendi menfaat ve arzularının peşinde koşma, kişiyi farklı yü~lere, farklı maskelere bürünmeye sevkederken, manevi değerleri üstün tutmak şahsiyet bütünlüğünü sağlamaktadır. Frayer'in de dediği gibi "din fertleri şahsiyet parçalanması tehlikesine karşı korur, eğer kişi iman ·etmişse ona şahsiyetini bütünüyle bağlamış demekManevi 51 değerleri Bakara, 2/20 334 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI tir."52 Çünkü temelde dini iman bütün kişiliği kapsayıcı bir özelliğe sahiptir. Din, duygiılar, arzular, inançlar, dünya ve toplumla ilişki ve davranışlar içinde kendisini gösteren bütün psikolojik hayatı üzerine alır ve her bakım­ dan kişiliğe nüfuz eder.53 Yüksek duyguların ve manevi değerlerin kazandırılması yolu ile dengeli şahs_iyetlerin yetiştirilmesi eğitimin görevidir. Eğitim sistemimizin duruma göre kılık değiştirmeyen, kendini olduğu gibi ortaya koyabilen, dengeli ve iradesini doğru yönde kullanabilen şahsiyetler yetiştirmesi için manevi değerlerin öğretilmesinin yanısıra eğitim sisteminin de kendi içinde çelişki­ ler arzetmeyen bütüncül ,bir yapı arzetmesi gerekir. Zira, münafığın bariz vasfı olan insanların içlerindekini dışa farklı yansıtmaları, düşündülderini gizlerneleri şeklinde bir karakter üzere yetişmelerine sistemdeki çelişkiler de sebep olabilir. Zamanııruzda, çocuğun okulda farklı, evde ailesinin yanında farklı telkinlerle karşı karşıya kalması da bu çerçevede düşünülebilir. Okul ile ailenin uyumu sağlanmadıkça çocuğun şahsiyeti sağlam ve tutarlı olamaz, ahiakl prensipiere dayandırılamaz. Çocuğun içinde yaşadığı:,, toplumun manevi kültürünü benimsernesi ve karakter formasyonu, aile-okul ve toplumun tam bir uyum içinde bulunmasıyla sağlanır. Aksi halde kültür ortaklığı yoksa, çocuk kültür çatışmasına düşer. Okul, içinde bulunduğu· toplumun kültür özelliklerini yansttmalıdır. 54 Öğrenci ve veliler arasındaki değerler dengesini tespit ve takip etmelidir. Okulun bu yoldan ayrılmasına sebep olan şey, eğitim' sistenlinin ideolojik kaygılarla şekillendirilmesidir. 55 :ı Benzer bir zıtlık okulda okutulan çeşitli dersler arasında da olmamalıdır ki çocukta şahsiyet bütünlüğü sağlansın. Nurettin Topçu'Qun ifadesi .ile okuldaki dersler maddi kültür ve manevi kültür dersleri olmak üzere. ,iki türlüdür ve "bunların ikisi arasındaki denkleşmeyi sağlamak eğitimde esas davadır. Manevi kültür, insana, sanata, cemiyete ve tarihe uzaiur; onun özü insan sevgisi, gayesi Allah sevgisidir. O yalnıZ bir ders içinde verilemez. "56 52 Hans Freyer, Din Sosyoloji;i, trc.T. Kalpsilz, Ankara 1964, s. 78 53 Hayati Hökelekli, Din Psikolojisi, Ankara 1993, s. 187 54 Mahmut Çamdibi, Din Eğitiminin Temel Meseleleri, İstanbul1994, s. 168, 171 55 Kemal İnal, Eğitimde Ideolojik Boyut, Ankara 1996, s. 13, 20 Topçu, a.g.e., s. 137 56 KUR' AN-I KERIM'İ EGİTİM AÇISINDANYORUMLAMAK 335 Çünkü varlığımızın her sahasına nüfuz etmiştir: Eğitim sisteminin bu inanç ve düşünceden hareketle şekillenmesi onun bütünlüğünü de sağlar. Bu sistem içinde tabii ilimlerde okutulan ile tarih ve coğrafyada, dini: ilimlerde okutulan konular birbirine ters düşınez. III. DÜNYA HAYATlVE KADER· "- Hadi'd suresinin 20-24. ayet-i keri'meleri mü'minin dünya ve ahiret hayatına nasıl bakması gerektiği, hangisine ne kadar kıyınet vermek durumunda olduğu, bu dünya· hayatında başına gelecek hadiseler karşısında nasıl tavır takınması gerektiği konusunda bir anlayış vermektedir: "Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçiterin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün, sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah'ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimiikten başka bir şey değildir. Rabbinizden bir mağfirete; 1 Allah'a ve peygamberlerine inananlar için hazırlanmış olup genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşun. İşte bu, Allah'ın lütfüdur ki onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir. Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir nıusibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın, şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır. (Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarma­ yasınız ·diye açıklamaktadır. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez." Eğitimle İlgili İlkeler 1. Eğitimin.Nihai Gayesi Her alanda yapılan çalışmaların belli gay~leri vardır. Çalışmabir gayelerine yaklaştıkları nisbette başarılı sayılırlar. Eğitim faaliyetlerinin de belli gayeleri vardır. Eğitim, mutlak bir değer olmasına rağmen eğitim faaliyetlerinin gayelerinin tesbitinde toplumdan topluma, hatta ayni toplumda zamana DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 336 ve şartlara gqre değişiklikler olmaktadır. Çünkü insan inanç ve fikirlerinin tesiri altında hedeflerini belirlemektedir. 57 İnsanoğlunun hayatı bu dünya ile sınırlı değildir. İnancımıza göre o bir başka hayata gitmek üzere burada bulunmaktadır. İslam dininin gayesi, insanların dünya ve ahiret hayatlarının mutluluk içerisinde geçmesini temin etmektir. İnsanların eğitiminin gayesi de insanları bu hedefe ulaştırmaktır. Bir başka· ifade ile İsHimi anlamda yaşamın ve eğitimin ·gayesi, insanı mutlak hakikate, mutlak adalete, mutlak iyiliğe ve mutluluğa eriştirrnek ve Allah'a döndürmektir. 58 Eğitim düşüncesi, dünya ötesi yaşama yönelik nihai bir amaç içerisinde olmazsa, ebedilik duygusu bulunan insanın bu yönünü noksan bırakmış olur. 59 İnsanı dünya ile sınırlı görmek, onun sadece akledilebilir, tecrübe ve müşahede edilebilir yönleri üzerinde muamele yapmaya, kalp alemi, sezgi gücü, vahye kadar çıkan yönünü ihmal etmeye sebep olur.6 Felsefe itibariyle dünyaya dönük, dünya ile sınırlı bir eğitimde ruhun arındırılması, tatmini ve kemale erdirilmesi ihmal edilmiş demektir. Bu anlayış, varlığı dünya hayatı ile sınırlı olmayan insanın ruhunu tatmin etmekten uzak kalır. ° Gayeyi dünyanın maddi varlığına yöneltmek, ruhsal olgunlaşmayı değil hükmetmeyi amaç edinmektir. Hadid suresinde dünya ve ahiret hayatının birbirlerine karşı değerleri ele alınırken, dünyanın nihai· amaç olmaya layık olmadığı, dünya ötesindeki yaşam için yarışılması gerektiği ifade edilir. Maide suresi 2. ayette de şöyle buruluyor: "İyilik ve (Allah'ın yasaklanndan) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşma­ yın." Yarışma, rekabet ve öne geçme arzusu; kıskançlık ve gururlanma ile maddi değerlere değil, yardımlaşma anlayışıyla ahirete yönelik güzel amellerin işlenmesine yöneltilmektedir. 57 58 59 60 Bayraklı, lsliim'da Eğitim, s. 289 Nevzat Ayasbeyoğlu, lsliimiyet'in Eğitimimize Getirdiği Değerler ve Kur'an-ı Kerim'in Eğitimle IlgiliAyetlerinin Tahlili, İstanbul 1991, s. 26 Bayraklı, lsliim'da Eğitim, s. 283, 284 Necmettin Tozlu, "Çağımızın İnsanını Yetiştirmede İslam'ın Rolü", Ebedi Risalet-11, İzmir 1993,s. 336 KUR' AN-I KERİM'İ ECiİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 337 2. Kader inancı ve Dengeli İnsanın Yetiştirilmesi Kur' an-ı Kerim, kader itikadını, felsefesinden ziyade,, bu itikadın ahlaki ve manevi cephesine ağırlık .vererek ele alır. 61 Hadid suresinde de kader inancının daha ziyade ahlaki boyutuyla yer aldığını görüyoruz. Cenab-ı Hak, her şeyin yaratılmadan önce bir kitapta yazılmış"olmasını "elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın verdiği nimetiere de şımarmayasınız" diye açıkla­ dığını söylemektedir: Bu inanç, dengeli ve ahlaklı davranışın temelidir. Mesela bir insan çalı­ şır ve çalışmalarının verdiği gurura da kapılarak başanya erişmeyi muhakkak saydığı halde başarısızlığa uğrarsa ümitsizliğe düşebilir. Bir insanın gurura kapılması da ümitsizliğe düşmesi de birer ahlaki zaaftır. Kadere inanmak insanın davranışiarına itidal ve olgunluk getirir. Kadere iman duygu ve davranışlarda dengeli ve itidalli olmayı sağladığı gibi, her şeyin Allah tarafından tanzim ve tertip ediidiğine inanma anlamına geldiğinden insanın olaylara bakışına bir nizarn fikrini yerleştirir, hadisleri sebepleriyle izah etme alışkanlığını kazandırır. Her şeyin' bir k~derle ve ölçüyle yaratıldığına62 inanan bir kimse eşya ve olaylar arasındaki kanunları bulma gayreti içinde . olur. Kader inancında insanın iradesine yönelik vurgu, kişinin kendilik bilinci üzerinde de ,etkilidir. Birey, kendi iradesinin mevcudiyetini ve yaptıklarından sorum1u olduğunu kabul eder. Bunun da ötesinde kendi. iradesinin üzerinde ilahi bir iradenin bulunduğuna inanarak tutarlı bir manevi yaşantı ve uyum1u bir dünya görüşü oluşturur. Kendi tutum ve davranışlarını kontrol eder. Kendine güvenir. iBADET VE EGİTİM I. TESBİH İBADETİ Ele aldığımız Hadld suresinin ilk ayeti tesbih ifadesiyle başlamaktadır: "Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ı tesbih etmektedir... " 61 Doğrul, a.g.e., s. CLXXXV 62 Kamer, 54/49 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI 338 Tesbihirı Manası , Tesbih, Allah-u Tea.Ia'yı tenzih etmek yani kendisine layık olmayan her türlü noksanlıktan uzak tutmaktır. Kelimenin aslı suda yüzerek uzaklara gitmek manasındaki "sebh" manasındadır. Bu bakımdan gök cisimlerinin belli bir yörüngede akıp gitmesi için de kullanılır. "Tef'il" üzerinden gelişi teksir, çoğaltına ifade eder. Esasen uzağa gitmek, uzaklaştırmak manasındaki kelimenih Allah için kullanılışı O'nu, yüceliğine layık olmayan sıfatıardan uzak tutmak anlamındadır. 63 Kur'an-ı Kerim'de Tesbih Kavramı Had1d suresi tesbih ifadesiyle başlayarak Allah'ı bütün noksanlıklardan ve kusurlardan tenzih ettikten sonra O'na atfedilmesi gereken doğru sıfatları vermektedir. Had1d suresinin birinci ayeti Kur'an'da iki yerde daha, olduğu gibi tekrar edilmiştir. 64 Her üç yerde de surenin ilk ayetidir. Her şeyin Allah'ı tesbih ediyor oluşu, O'nun varlığına ve kudretine işaret ediyor olınasıyladır. Kainattaki her şey, canlı ve cansız bütün varlıklar, Allah'ın emrindedirler. Allah, dilediği gibi bu varlıklarda tasarrufta bulunur. Herşey onun emrinin karşısında teslimiyet içerisindedir. Onların tesbilıleri bu teslimiyetleridir. 65 Bütün malılukatın Allah'ı tesbih ediyor olmasının yanı sıra Kur'an-ı Kerim'de on iki yerde de insanların Allah'ı tesbih etmeleri ernredilmiştir. Bu ayetlerden bir kaçı şöyledir: "Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol'' 66 , "Ey İnananlar! Allah'ı çokça zikredin ve O'nu sabah akşam tesbih edin." 67 Eğitimle İlgili İlleeler Bu bölümde canh-cansız bütün varlıkların tesbihinden hareketle insanın tesbihinin nasıl olacağı ve bu tesbih ibadetinin eğitimle ilgili yönlerini ele alacağız. 63 64 65 66 67 İbn Manzur, a.g.e., II, s. 470,471 bk. Haşr, 5911; Silf, 6111 Razi, a.g.e., XXI, s. 277, 278; Bursevi, a.g.e., VIII, s. 473; Yazır, a.g.e., VI, s. 32, 33, IX, s. 140; Muhammed Ali es-SabOni, Safvetii't-Tefnsir, u·c. S. Gümüş vd., İstanbul 1992, III, s. 380; Ateş, a.g.e., IX, s. 251, 252; V, s. 219,220 Hicr, 15/98 Ahzab, 33/41,42 KUR' AN-I KER.İM'İ EÖİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 339 Hadid suresinde yerde ve göktekilerin Allah'ı tesbih ettikleri haber vegibi başka ayetlerde .bu tesbihin nasıl olduğuna yönelik ipuçları vardır. Göktekilerden yıldızların, gezegenlerin nasıl tesbih ettiğini Yasin suresi 40. : ayette görüyoruz: '~Ne Güneş Ay,..a yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler (yesbehfin)." rildiği '''' ' Tesbih kavramı seçilerek gök cisimlerinin dönme tarzına işaret edildiği gibi benzer hareketin maddenin kendi içinde de olduğunu görüyoruz. Maddenin en küçük birimi olan atomun çekirdeği ile etrafındaki elektronlar arasında da benzer bir hareket vardır. Bu bizim hacda Kabe'nin etrafında dönmemizi andınr. Yerde ve· gökteki bütün mahlukat. bu şekilde tesbih ederken bu alemin üyesi olan insan iç dünyasında da aynı tarz bir tesbih söz konusudur. Akıl, atomun çekirdeğini andı~~. Bütüp. kabiliyetlyiimiz, yeteneklerimiz, duygularımız, isteklerimiz, inançlarımız onun etrafında dönmektedir. Kainatta bütün. varlıklar ahenkli bir .nizarn içinde kendi tesbihlerine devam ederken seçme hürriyetine sahip tek varlık olan insanın tesbihi de, · onu diğer varlıklardan farklı kılan vasfı olan "aklı" etrafında olmaktadır. İnsan aklını kullanmak ile bu. barikulade bütünlük içeri.si~de· yerini almış olur.68 Mevcut olan her şeyin Allah'ı tesbih edişinin, O'nun varlığına ve kudretine işaret etmek suretiyle olduğunu belirtmiştik. Çünkü bir eserin varlığı, o eserin yapanın var olduğuna delil teşkil eder. Kainattaki ince düzen, yaratıcı­ sının gücünü anlatır. Her varlığın Allah'~ın kendisine yüklediği görevi, kendisindeki içgüdü ve dinamizm ile yapması Allah'ı tesbih sayılır. Akıl sahibi bir varlık olan insanın tesbihi ise, bunları anlamak ve taktir etmek iledir. Tesbih insan için, Allah'a giden yolda gözlem ve delil ile Allah'ın varlığını ve birliğini anlama ibadetidir. Bütün bir evrenin hareket ve hayat içerisinde tek ses olarak O'nun adını yüceltmekte olduğunu zihninde. canlandıran insan, onların · bu tesbihini duyacak ve onların bu tesbihine katılmış olacaktır. 69 Böylece insan, varlıklann Kur'an tarafından tesbih olarak tanıtılan faaliyetlerinin 68 69 Bayraklı, "Tesbih-1 ",Sabah Gazetesi (20 Aralık 1998) Seyyid Kutub, Fl Ziliili'l- Kur'aıı, tre. B. Karlığa vd., İstanbul 1973, IX, s. 328,329; Ateş, V, s. 219; VI, s. 200, 201 DİN EC}İTİMİ ARAŞTIRMALARI 340 tümünü kendi benliğinde hisseder. Yani insan bir küçük kainat olup varlıkla­ zikirlerini kendi benliğinde duyar. Ve bu teshibe iştirak eder. rın Kainatın varlıklarını gözleyen insan aklı, neticede Allah'a varır. Tabiat bu gayeye yönelik olunca ibadet olmaktadır. Kur'an-ı Kerl'm'de pek çok yerde çeşitli varlıkların tesbihinden söz edildikten sonra bakışımız kainattaki olaylar üzerine çevrilmekte ve bunlar üzerinde düşün­ memiz istenmektedir.70 Hadld suresinde ise bütün varlıkların· Allah'ı tesbih ettikleri ifade edildikten sonra Allah'ın isim ve sıfatları sayılmakta, varlıkla­ rın hangi yönlerden yarataniarına birer ayna olduklarına işaret edilmiş olmaktadır. Bilimin yaptığı bunları bulmak, olanı keşfetmektir. kanunlarını araştırmak Bunları zikretmekle maksadımız, kainata yönelik bakışımızı ve yapmak- ta olduğumuz bilim faaliyetinin amacını tesbit içindir. Zira eğitim düşünce­ miz ve bilimsel faaliyetlerimiz bu dünya görüşümüzün izlerini taşıyacaktır. Tefekkürü yani kainattaki ·varlıklar yoluyla Allah'ı düşünmeyi bir varoluş sebebi olarak gören bu dünya görüşü, genel anlamıyla öğretim faaliyetlerinde düşünmeyi geliştirmeye çalışırken bu felsefeden hareket edecektir. Sonuç olarak diyebiliriz ki insanın Allah' ı tesbihinin yolu düşünmektir. Bugün çokça kullandığımız "eğitimin doğru düşünmeyi öğretmesi", anlamını bu feisefede bulmaktadır. II. İNFAK İBADETİ Hadid Suresinde İnfak Çağrısı Hadld suresinde Cenab-ı Hak ilk önce ilim ve .kudretine dair çeşitli delilleri zikrettikten sonra tekliflerini getirmektedir. İlk teklif imana yöneliktir. İkincisi de infaka çağrı yapmaktadır. Bu §.yet-i kerimeler şöyledir: ''Allah 'a ve Resulü'ne iman edin. Sizi, ·üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı şeylerden harcayın. Sizden iman edip de (Allah rızası için) harcayan kimselere büyük mükafat vardır... Ne oluyor size ki, Allah yolunda harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası .Allah'indır. Elqette içinizden fetihten önce harcayan ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlara eşit değildir. Onların derecesi sonradan infak eden ve savaşlardan 70 bk. Nut, 24/41-46 KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇISINDAN YORUMLAMAK daha · yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel vadetmiştir. Allah'ınyaptıklarınızdaiı haberi vardır. "(Had'id, 7,10) 341 olanı infakın önemini Kur'an-ı. Keri'm'de imandan . sonra zikredilmesinden anlıyoruz. Hadid suresinde böyle olduğu gibi Nisa,. suresinde de şöyle buyruluyor: "Allah'a ve. ahiret gününe iman edip de Allah'ın kendilerine verdiğinden (O'nun yolunda) harcasalardı. ne olurdu sanki! Allah onların durumunu hakkıyla bilmektedir."71 Pek çok ayet-i kerimede de infak, imandan sonra namazla birlikte zikredilmiştir: "Onlar· :gayba inanırlar, narriaz kılarlar kendilerine verdiğimiz mallardan.Allah yolunda harcarlar. 72 "Onlar öyle kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer, başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden harcarlar. "73 infakın imandan hemen sonra zikredilişi, konunun önemine .işaret ettiği gibi, fedakarlığın imandan ~sonra mümkün olabilmesindendir. Çünkü kalbin samimiyetinin neticesi mutlaka yaşanan hayata da tesir edecek74 ve bir takım fedakarlıklara sevk edecektir. Razi, buradaki "infak"tan m~sadın: bütün iyilik türlerini içine alan genel bir ifade olmasının mümkün. olduğunu sÖylemektedir.75 İnfak, Allah · rızasını kazanmak >niyetiyle karşılıksız yapıla'n harcamalar dahil toplumun faydası için yapılan her şeydir. 76 Bir insan neden sahip olduklarını karşılıksız olarak bir başkasına verir? Bu, insan nefsine ağır gelen ancak bir o kadar da onu olgunlaştıran bir durumdur. Gerisinde başkalarına yardım etmenin, yaratılışı gereği vicdanıara verdiği haz vardır. Anqak bunun da ötesinde dünyada sahip olduklarımıza yönelik bir bakışa dayanmalıdı~ k~lı<;:ı olabilsin ve ınenfaat duygusundan temeli~deki anlayışı etkilenmesin. Hadid suresinde infakın gerekçesini ki ve. 71 Nisa, 4/39 72 Bakara, 2/3 73 Hacc, 22/35, ayrıca bk. İbrahim, 14/31; Enfal, 8/3, Fiitır, 35/29 Seyyid Kutub, a.g.e., XIV, s. 290; İzzct Derveze, et-Tefsirü~l-Hadis (Nilzul Sır~sına Göre · · · Kur'an Tefsiri), tre. M. Baydaş vd., İstanbul ı997, V:II, 240 Razi, a.g.e., XXI, 292 74 75 76 Bayraktar Bayraklı, Ayet ve Hadislerin lşığında islami Sohbetler, Ankara 1995, s. 119 DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 342 bulmaktayız:" ...Sizi hakim kıldığı, sizin yönetiminize verdiği şeylerden · harcayın ... Göklerin ve yerin mirası zaten Allah'ındır.... " Bu anlayışa göre göklerin ve yerin mülküAllah'a aittir.Aslında mal, Allah'ındır. İnsan, Allah'ın halifesi olarak mala sahip olur. Mal, insanın elinde bir emanet gibidir. İnsanın mala halife kılınması, Allah adına malın üstüne vekil kı~ınmasından yahut onun başkasından kendisine geçmesinden dolayı­ dır. Mal denilen şey, böyle insandan insana geçen, insanların mülkiyetini birbirlerinden devraldıkları bir şey olduğu için "sizin üzerinizde halife yapıl­ dığınız, hakim kılındığınız şey" diye nitelendirilmiştir. 77 Buna göre insan gerçekte mülkiyeti geçici olarak elinde bulunan malı Allah yolunda harcarsa; aslında kendi malını değil, Allah'ın malını harcamakta, O'nun adına, O'nun için vermektedir. Bu anlayış insanı cimrilikten korur. Mailann gerçekte Allah'ın olduğu­ nu, kendisinin ise, Allah'ın gösterdiği yerlere sarf etmek üzere sadece bir vekil bulunduğunu bilen kimse kolay harcar?8 Yine bu anlayış, insanın yaptığı yardıınJa gururlanmasına da mani olur. Çünkü kendisini, Allah'ın mülkünü yine O'nun kullarına ulaştıran bir aracı gibi görür. Hal böyle olmakla birlikte her şeyin gerçek sahibi olan Allah, infak ile verilen malı sanki kendisine verilen bir "borç" olarak değerlendirmektedir. Hadld suresinde konuyla ilgili ayetlerde şöyle buyruluyor: "Kim Allah'a güzel bir ödünç verecek olursa, Allah da ona karşılığını kat kat verir ve ayrıca onun çok değerli birmükafatı da vardır. "(Had'id,ll) "Sadaka veren erkeklere ve sadaka vere~ kadınlara ve Allah'a gflzel bir ödünç verenlere, verdiklerinin karşılığı kat kat ödenir. Ve onlara değerli bir mükafat vardır. "(Had'id,l8) Mülkün asıl sahibi o olduğu halde infakı bir borç verme gibi vasıflan­ elbette infaka teşvik mahiyetinde etkisi büyüktür. Güzel bir borç (karz-ı hasen) ifadesini Cenab-ı Hak, Hadid suresinden başka, Bakara 245, dırmanın 77 İbn Kesir, a.g.e., XIV, s: 7737; Rllzi, a.g.e., XXI, s. 292; Zemahşer1, a.g.e., IV, s. 61; Yazır, a.g.e., VII, s. 420; Ebu'l-A'la MevdOdi, Teflıimu'l-Kur'an, M. Han Kayani vd., İstanbul 1987, VI, s. 115; Ateş, a.g.e., IX, s. 257 Bursevi, a.g.e., VIII, s. 479 tre. 78 KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 343 Teğabün 17 ve Müzzemmil 20. ayetlerde de kullanmaktadır. Cenabı Hak teşvik mahiyetinde olmak üzere infakı borç olarak vasıflandırmışsa da, infale ile borç verme arasında· bir çok bakımdan farklılık vardır: l. Borcu ancak fakirliğinden ötürü ona muhtaç elan kimse alır. Bu Allah hakkında düşünülemez. 2. Mutad olan borcun bedeli ancak misliyle ödenir. Bu infakta ise karşılık kat kattır. 3. Borç alanın aldığı mal, o kimsenin mülkü değildir. Burada ise Allah'a borç verilen, Allah yolunda infak edilen mal Allah'ın mülküdür. 79 . . ' ' ' "'"--~ •• ' t Bununla beraber başkalan için harcama:yı; Allah'ın "güzel bir borç" olarak nitelendirmesi O'nun insanlara bir lütfuduL Bu ifade karşısında insan fakire verirken aslında Allah'a verdiğini dolayısıyla gerçekte Allah ile mua., mele yaptığını, onun için fakire karşı böbürlenmenin bir manası olmadığını hisseder. Asıl muamelede bulunduğu kişi, Allah'tır ki O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. İnsanın, zengi_nlerin zenginine borç verdiğini düşünmesi ise çok tesirli bir ifadedir. O halde kişiye düşen, .bu .verme işinde kendisini vesile kıldığı için Allah'a şükretmektir. Eğitimle İlgili İlkeler Başkalarına yardımın gerisindeki felsefeyi, Hadi'd suresindeki ayetler- tesbite çalıştık. Burada ortaya· konulan anlayışın insan davranışları üzerinde bizzat eğitici bir anlamı olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte infakın hem yeren, hem alan kişi, hem öe infak alınıp verilen toplumda sağladığı başka bir takım terbiyevi neticeleri vardır ki bunlan, psikolojik ve sosyolojik açıdan infakın eğiticiliği başlıkları altında inceleye- den yola çıkarak ceğiz. Psikolojik Açıdan infakın Eğiticiliği Veren kişi açısı~dan: İnfakın, insan şahsiyeti üzerinde olumlu tesirleri vardır. Bunları şöyle sı­ ralayabiliriz: Ferdi menfaatperestlikten korur: Dünya ve dünyada bulunan her şey, insanın faydalanması için yaratılmış olmakla birlikte bunlara olan meyilde 79 Razı, a.g.e., V, s. 329 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 344 aşırı gitmek, yani dünya sevgisi kalp -için bir hastalık olarak görülmüştür. İllfak, buna karşı en iyi ilaçtır. İnfak, maddeyi hayat gayesi yapma hastalığı­ nı, onu başkalarıyla paylaşmayı sağlayarak giderir. 80 Ferdi ilıtirastan ve kalbinin katılaşmasuıdan korur: Kişi zengin oldukça bU zenginliğin kendisine o zaman ·kadar sahip olmadığı bir takım güç ve imkanlar sağladığını görür. Bundan alctıgı zevk sebebiyle insan daha çok kazan~ak. için gayret sarfeder, daha çok kazandıkça da hırsı artar. Allah rızasını elde etme düşüncesi ile bunun bir kısmını harcamak ise bu sonu gelmeyen zinciri kırar ve kişiyi ihtirastan kurtarır. 81 Daha çok kazanma hırsı içindeki bir insan, bu esnada buna mani bir hal ortaya çıkarsa, bütün gücü ve imkanları ile mesela rüşvet vermek, baskı yapmak, · tehdit etmek şiddet · kullanmak gibi, o maniyi ortadan kaldırmaya çalışır. 82 Kalbin katılığı böyle ortaya çıkar. İnfak ise ferdi, diğer insanlara karşı faydalı .olma hususunda eğitir. Ferdin manevi gelişimini sağlar: İnsana çok cazip gelen dünyalıkiez­ zetler bir mıknatıs gibi insanı kendisine çeker. Oysa bunlara ölçüsüz meyletme insanın, insanı hasletlerini geliştirmesine manidir. Maddenin aşağıya çekip kendine yapıştırdığı bir insan yukarıya çıkamaz, manevi gelişim gösteremez. Maddi olandan başkasına akıl erdirmeyerek körelen bir zihin · manevi ve ahlaki gerçekleri göremez, insani hasletleri idrak edemez. Maddeden gelen bu hastalığı kendi cinsinden bir şeyle tedavi etmek, maddi varlığını başkasının hizmetine sunmakla mümkündür. 83 İnsanları sevmeyi, onlara karşı şefkatli olmayı öğretir: İnfak, insandaki merhamet duygusunu geliştirir. Şefkatli olma, hayır işleme anlayışını pekiş­ tirir. İnsanın duygularını inceltir ve yumuşatır. 84 İsHim dininde Allah sevgisi ile hemcinsine karşı sevgi birleŞtirilmiştir. Bu bakımdan. Allah sevgisi ve O'nun rızasını kazanma düşüncesinden kaynaklanan infak; O'nun kullarını da 80 81 82 83 84 · Y.Vehbi Yavuz, islam'da Zekat Miiessesc::i, İstanbul 1972, s. 45, 58; A.Özek vd., ibadet ve Müessese Olarak Zekaı; İstanbul 1984, s. 188, 189 Yavuz, a.g.e., s. 46; Özek vd., a.g.e., s.189 Yavuz, a.g.e., s. 46,47 Süleyman Uludağ, islfım'da Emir ve Yasaklarm Hikmeti, Ankara 1998, s. 91 Uludağ, a.g.e., s. 92 KUR' AN-I KERIM' İ EGİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 345 sevmeyi gerektirir. Böylece din eğitirni tam anlamıyla bir i'nsanlık eğitimi olinakta85 , infak da bu eğitimin insanlara sevgiyi öğreten önemli bir unsuru bulunmaktadır. Şahsiyette itidalli ve dengeli kılar: İn fak eden kişi, eli geniş iken şımarıp aşırı uçlara gitmek yerine şükretmiş olur. Yine sahip olduğu malın bir kısmı­ nı elinden çıkarınakla malın yokluğunda da sabretmeyi öğrenir. Her ikisi de bir itidal noktasıdır. Böylece hayatta başına gelebilecek her türlü hal karşı~ sında üzüntü veya sevinç hususunda aşırı gitmez. Ben merkezcilikten kurtarır: İnfak, başkasını kendisine tercih edebilmeye dair bir alamettir. Sahip olduklarımızdan vermek, bencilliğe ve sadece kendini düşünmeyemani olur. İnfak, maldan olabileceği gibi bunun dışında kalan şeylerden de olabilir. Kimin neyi varsa ondan infak edecektir. Bütün mesele bizden başkalarına hizmet ve yardım sunmaktır. 86 Böylece baŞkaları:­ na yardım ile ben merkezcilikten kurtulan insan, olaylara tek bir açıdan bakmayan daha geniş bir dÜnya görüşü elde eder. >[i İnsanın kendisini bulmasını sağlar: Karşılıksız yardım insanın kendini fark etmesini de sağlar. 87 Bakara suresinde. şöyle buyuruluyor: "Allah'ın · rızasını kazanmak ve nefislerini tesbit için mallarını hayra, sarf edenlerin durumu bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerinde. bol yağ­ mur yağmış da iki kat ürün vermiştir.. .'' 88 Ayet-i kerimedeki "nefislerini tespit için" 89 ifadesi "ruhlarındaki imanı kökleştirme" 90 , "kendilerini Allah yolunda sabit kılma" 91 , "ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirme" 92 manalarında anlaşıldığı gibi insanın kendisini bulması, şahsiyetini kuvvetleridirmesi93 şeklinde de düşünülebilir. Zira, ben merkezcilikten kurtulması, insanın 85 86 Bilgin, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, s. 29 Yaşar Nuri Öztürk, Kur'an-ı Kerim ve Sannet'e GOre Tasavvuf, İstanbul .1989, s. 255 87 Bayraklı, Ayet ve Hadislerin lşığında isliimi Solıbetler, s. 155 88 B akara, 2/265 89 Ö. Nasuhi Bilmen, Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meal-i Alisi ve Tefs iri, İstanbul ts., I, s. 280 90 Suat Yıldırım, Kur'an-ı Hakim ve Açıklamalı Meali, İstanbul 1998, s. 44 Yazır, Kur'an-ı Ketim ve Meali; İstanbul 1993, s. 44 Komisyon, Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalt Meali; İ<ral Fahd Mushaf-ı Şerif Basım Kurumu ts., s. 44 ~.!. · 91 92 93 Bayraklı, Ayet ve Hadislerin lşığında islami Solıbeıler, s. 155 . DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 346 kendisine yönelik sağlıklı bir bakış geliştirebilmesinin de başlangıcıdır. İnfak eden kişinin fedakarlık denen ahlaki fazileti yaşamak ve yaşatmanın mutluluğu ile şahsiyeti sağlamlaşır, ruhu yücelir. İnsanı serbest ve hür kılar: İnfak, insanı hürriyete kavuşturur. Şöyle ki; mala bağlanmak, ona boyun eğerek esir olmak, insanın hürriyetini kısıtlar, insan . menfaatleri karşında eğilip bükülür. İnfak eden kişi ise maddeye mahkum olmaz, ona hakim olur. Bu durum ona ruhi anlamda serbestlik verir. Alan kişi açısından: Alan kimseyi çalışmaya sevkeder: Bazılarının infak ediyor olması, ihtiyaç sahiplerini tembelliğe sevk eden .bir durum değildir, bilakis çalışmaya teşvik eder. İnsan için en zor şey, başkalarına muhtaç olmak, el açmaktır. İslam'da infak edenlere mükafat vadedilmiş olması insanları çalışıp fakirlikten kurtulmaya ve kendisi de infak ederek bu mükafatlara nail olmaya teşvik eder. Veren elin alan elden daha üstün olduğunu idrak eden bir kişi, vakarını korumak, cemiyet içinde şerefli bir mevkiye oturmak için mutlaka çalışıp kendi rızkını kendi ternin etmeye, topluma yük olma zilletinden kurtulmaya gayret eder.94 · Fakirin toplum hayatına katılarak şahsiyetint geliştirmesini sağlar: İhti­ yaç sahipleri infak ile hayata katılma imkanına sahip olur. Kendisinin cemiyetin diri bir uzvu olduğunu, işe yaramaz bir varlık olmadığını, insan cemiyetinde kendi~ine itiqar edileq bir kimse olduğunu, elinden tutulup ona iyi bir şekilde muamele edilerek sitemsiz ve eziyetsiz yardım ellerinin uzatıldı­ ğını anlar. Aslında o, infak yoluyla kendine ayrılan öz malını almaktadır. Böylece fakirin, cerniyette zayi olmadığını, toplumun kendisine önem verdiğini ve haklarına riayet ettiğini bilmesi, onun şahsiyeti bakımından büyük bir kazançtır. 95 . 94 95 Yavuz, a.g.e., s. 62, 63; Uludağ, a.g.e., s. 93 Yavuz, a.g.e., s. 62 KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 347 Kıskançlık duygusunu köreltir: İnfak, ihtiyaç sahiplerinde kıskançlık ve haset duygularının gelişmesini engeller. Zor şartlar altında hayatını sürdüren bir kimse, Zynginlerin, kendi dert ve. sıkıntılarıyla hiç meşgul o~madıklarını, onun durumuna aldırış etmeden yaşadıklarını görünce onlara karşı haset ve kıskançlık duyguları besleyebilir. Haset, kişinin,~ini duygularına da zarar yerebilen bir ruhi hastalıktır. Böyle bir kimse, Allah'ın takdir ettiği rızkın taksimi hakkında da yanlış düşüncelere sahip olur. İnfak, fakirin kıskançlık ve kıskançlıktan doğan düşmanlık duygularını köreltir. Fakir zenginden yardım görünce ona karşı sevgi ile bağlanır, servetinin gelişmesi için duacı ve yardımcı olur.96 2. Sosyolojik Açıdan infakın Eğiticiliği Cemiyet, fertlerden meydana gelmiştir. Ferdi maddeten ve manen kuvvetlendirecek her türlü hareket neticede cemiyeti de kuvvetlendirmiş olur. Fert üzerinde olumlu tesiri olan bir faaliyet, cemiyet hayatı üzerinde de olumlu değişmelerde bulunur. infakın da fertten başlayıp topluma yayılan terbiyevi bir tesiri vardır. Bunların başında toplumsal huzurun sağlanması gelir. infakın yaygınlaş-. toplumlarda insanlar arasında nezaket, hoşgörü, s~vgi, fedakarlık, başka­ larının haklarına saygı gösterme davranışları gelişir. İnfak ile hem gelirin dengeli dağılımı, hem de dostluk, akrabalık, arkadaşlık, insanlık gibi cemiyeti birbirine bağlayan gelişmiş ulvi duygular ortaya çıkar. 97 İnfak, insan cemiyetinin gerçekten insanca yaşayan bir cemiyet ·haline gelmesini sağlar. tığı İnfak, tppJumun iktisaden gelişmesine büyük ölçüde yardımc~ olduğu için, sosyal dengeyi sağlar, ikti~adi krizierin düzelmesine.dolayısıyla fakirierin azalmasına ve sınıf mücadelelerinin son bulmasına sebep olur. Bu toplumda kıskançlık, hırsızlık, amirşi, soygun, mal ve can düşmanlığı görülmez. İnfak, cemiyeti ayakta tutan ruhi ve İnanevi değerleri korur. İnsanların gayretlerini iyiliklerio yayılması .ve kötülüklerin , önlenmesi yönüne seyk 96 Yavuz, a.g.e., s. 63; Özek vd., a.g.e., s: 192, 193 97 Turan Yazgan, Sosyal GüvenlikAçısından Zekflt, Ankara 1995, s. 48 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 348 eder, ·enerjilerinin ve güçlerinin topluma ve insanlara nılmasına iıiıkan verir. 98 hayırlı işlerde kulla- Biitün bu faydaların ötesinde bizzat toplumun varlığı, mevcudiyetini devam ettirmesi infalm bağhdır. 99 Bakara suresinde şöyle bir ifade yer almaktadır: "Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın."wo O halde fertlerinin birbirine yardım etmediği bir toplumun varlığı tehlikededir. Netice olarak diyebiliriz ki yardımlaşmanın hem alan hem veren açısın­ dan, hem fert hem toplum açısından eğitici tesirleri vardır. Perdin ruhunda meydana getirdiği olgunluk, iı:ısanları bir birine yakınlaştırmadaki etkisi, toplumun varlığını devam ettirmesindeki rolii ve sosyal bunalımları giderici tesiri onun eğitici fonksiyonuna işaret etmektedir. Bu bakımdan Kur'an-ı Kerim'in sık sık kendisine çağrıda bulunduğu yardımlaşma duygusu eğitim­ de öğrencilere aşılanması gereken terbiye edici tesirleri biiyiik bir duygudur. III. HUŞU KA VRAMI VE KALP EGİTİMİ Hadid Suresinde Huşfi Kavramı: Bu bölümde Hadid suresinin 16. ve .17. ayetlerini ele alacağız. SÖz konusu ayetlerde şöyle buyrulmaktadır: . "İman edenlerin Allah'ı anma ve O'ndan .inen hak (Kur'an) sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilip de, üzerlerinden uzun zaman geçmiş ve artık kalpleri katılaşmış olanlar gibi olmasın/ar. Onlardan bir çoğu fasıklardı. Bilin ki Allah, ölümünden sonra yeryüzünü can/andırıyor. Düşünesiniz diye ·gerçekten size ayetleri açıkladık. ll :t:Iadid suresin.in bundan önceki kısmında kıyamet güniinde samimi mü'minler ile münafıklar arasındaki durum mukayase edilmiş, şüphe içerisinde bocalayan, oyalı:ınan ve kuruntularla avunan münafıklar kınanmıştı. Yine önceki ayetlerde mü'lninlere Allah yolunda infakta bulunmaları hususunda ikazda bulunulmuş, kimin Allah'aborç vereceği sorulmuş, borç veren98 Yavuz, a.g.e., s. 50-67; Özek vd., a.g.e., s. 193-204; Uludağ, a.g.e., s. 93 99 Bayraklı, Ayet ve Hadislerin lşığında ls tam i Solıbetler, s. 121 Bakara, 2/195 100 KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇISINDAN YORUMLAMAK 349 lere verdiklerini Allah'ın kat kat artıracağı· belirtilmişti. Bu ayetler ise bu ihtarlar ile uyarılan kalplere, bir kez daha hitap ederek "kalplerin Allah'ın zikrine ve indirdiklerine huşu ile bağlanmasının vakti haHi gelmedi mi?" diye sormaktadır ki muhtemel bir gevşekliğe yöiıelinesinler. Esasen bu sözlerde bir azarlama ve aşağılama olmayıp, bir olgunlaşma­ nın meydana gelmesine teşvik ve sevk edilme bulunmaktadır. zikri yahut Kur'an için huşu, Allah şaması, O'nunla tatmin olmasıdır. 102 anıldığı . 101 Allah'ın zaman kalpterin ineelip yumu. ... Daha önce kendilerine kitap verilip de üzerlerinden uzun zaman geçmiş, artık kalpleri katılaşmış bulunanların Yahudi ve Hıristiyanlar olduğu, "zamanın uzaması"nın da uzun emel beslemeleri, ölümü unutarak arzular peşine düşmeleri veya kendileri ile peygamb~rleri arasındaki zamanın uzaması 103 şeklinde yorumlanmıştır. Nitekim kitabın inmesinin üzerinden uzun süre ' .. geçince, onlar Allah'ın kitabını tahrif edip, tutarsız fikirlere yönelmişler, rahiplerini yiiceltmişler, kalpleri katılaşmış, artık zikir ve nasihat tesir etmez ' ' 't olmuştur: "Ahitlerini bozmalarından ötürii onlara lanet ettik, .kalplerini de katılaştırdık. Onlar, kelimeleri yerlerinden değiştiriyorlar. Kendilerine belle~ tilenierin bir kısmını unuttul~r ..." 104 Eğitimle İlgili İlkeler Görüldüğü gibi, Hadid suresinin bu bölümde ele aldığımız ayetler; kalpleri n huşu duymasını, Allah'ın anılması ve Kur'an karşısında titremesini gündeme getirmektedir. "Hala vakti gelmedi mi?" ifadesi ile de istenilen bu olgunluk düzeyine gelinceye dek geçmiş olan sürece işaret edilmektedir. Çünkü kalplerin yumuşaması ya da bu hassasiyet derecesine gelmesi bir süreç işidir ve insan üzerindeki değişiklikler bir anda olmamaktadır. Gerçi hidayet Allah'ın dilemesiyle bir anda, gerçeği görme şeklinde gerçekleşebi­ lir. Ancak Allah-u Teata bu ayetlerde bu tekamül yolunun genel ilkesini vermektedir ki o da bu kalp eğitiminin bir süreç işi olduğudur. 101 102 103 104 Yazır, a.g.e., VII, s. 427 Bursevi, a.g.e.,VIII, s. 491 İbn Kesir, a.g.e., XIV, s. 7748; Fahruddin Razi, a.g.e., XXI, s. 314; Yazır, a.g.e.,VII, s. 429 Ma ide, 5/ !3 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI 350 Kalplerin. bu olgunluk düzeyine gelmesi Allah'ı anmak ve Kur'an ile kalplerin din turulmasıyla gerçekleşmektedir. Zamanın geçmesiyle duyguların şiddetinin .sönüp kalplerde katılık meydana gelmemesi için bu hatıriama gereklidir. Konunun eğitimle ilgili boyutunda bu hususları ele almaya çalışa­ cağız. ı.. Teldimüle Açık Bir Varlık Olarak Yaratılan İnsanın Eğitimi İnsan' üzerindeki değişiklikler biranda olmamaktadır. Öğretim işinin et- kileri de hemen kendini göstermez. 105 Eğitimi mümkün kılan, insanın gelişime, tekamüle açık bir varlık olarak yaratılmasıdır. İslam nazarında insanın gelişime açık bir varlık oluşunu onun mevcudi~ yetinin her safhasında görüyoruz. Topraktan yaratılması esnasında bir takım safhalardan geçer. 106 Anne karnında yaratılışı da böyledir. 107 Kur'an-ı Ker1m'de insanın yaratılışı hakkında "Halbuki O sizi, türlü türlü hallerle yaratmıştır"108 denilmektedir. Doğumundan sonra da insan, hem biyolojik olarak yaşının ilerlemesiyle hem de psikolojik olarak idrale ve kabiliyetlerinin artışıyla bir olgunlaşma seyrine girer. Kalp de zamanla olgunlaşır. Kur'an-ı Kerim, kalbin doyuma ulaşmasından ve tatmin olmasından bahsetmektedir. 109 Kur'an, insanın bilişsel süreçlerinin de gelişimsel olduğunu, insan bilgisinin şüphe durumundan yakin mertebesine kadar çıkacağını ifade etmiştir. 110 Yakin mertebesi, imanın gelişiminin de varabiieceği en yüksek mertebe olarak kabul. edilmiştir. Kur'an'da insanın kişiliği ile ilgili temel çerçeve daha sonra İslami gelenelete tasavvufun insanın psikolojik ve ruhsal büyümesiyle ilgili gelişünsel bir. model ortaya koymasını doğurmuştur. İmanın kalpte kökleşmesi süresince geçen psikolojik büyüme aşamalarının tipolojisi yapılmıştır. Böylece İslam tasavufu, çağdaş gelişimsel psikolojinin bugünkü araştırma alanİnı Kur'an'ın dinamik hayat anlayışından esinlenerek asırlarca önce işlemiştir. Muhsin Hesapçıoğlu, Öğretimilke ve Yöntemleri, İstanbul I 994, s. I 69 Bk. Fatır, 35/1 1; Secde, 32/7; Saffat, 37/1 I; Muminun, 23/12; Hicr, 15/26; Ralıman, 55/14 107 Hacc,22/5 108 Nuh, 71/14 109 Maide, 5/112, I 13; Bakara, 2/260 11 ° Fecr, 89/27-30 105 106 KUR' AN-I KERiM'İ EGİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 351 Batıda modem psikolojideki gelişim fikrinin felsefi temeli ancak Batı Aydın­ lanmasıyla ortaya çıkmıştır. Böylece insan yaşamının çocukluk, gençlik ve yetişkinlik gibi evreleri ve her bir evrenin .kendine has nitelikleri, Gelişim Psikolojisi tarafından işlenıneye ve araştırılınaya çalışılmış; insanın fiziksel ve psikolojik gelişim aşamalarının anlaşılınaya başlanması ise en çok eğitim biliminin yararına olmuştur. 11 ı · ~. genel anlamda insandan ve var oluştan ne anladığımıza bağlıdır. Bu nokta,da insan var oluşu üzerinde düşünürken karşımİ­ za çıkan önemli bir kavram.. "zaman"dır. Zaman, içinde yaşadığımız dünyanın ve evrenin bir hareket içinde olduğunun dolayısıyla bir süreç içinde var olduğumuzun belirtisidir. Zamanı statik ve sürekli kendisini tekrar eder tarzda anlayanlar eğitimi de, aynı bilgileri sürekli olarak yeni bireylere yükleme olarak görürler. Kur'an ise yaşamı dinamik süreçler bütünü olarak takdim eder. Bireyler ancak.dinamik, devingen bir dünyada her zaman daha iyiyi yapma ve geliştirme olasılığına sahiptirler. ı ı ı Her tür eğitim anlayışı Bu noktada Allah'ın peygamberleri aracılığı ile gönderdiği .mesajları yol gösterici olarak devreye girmektedir. Değişime ve gelişime müsait olara~ yaratılmış olan insan, devamlı uyarılar ve zikirle kalbini uyanık tutmakla bu yolda ileder ve Allah'la birlikte bulunmanın bilinci içinde kendi varlığının da şuuruna varır. inancın başlangıcında kalplerde ilk duygular kuvvetli ve coşkuludur fakat olgunluğa ulaşmış bir kalp gibi yüksek faziletiere eremez, yaptığı işlerde ve gösterdiği tepkilerde usUle uygun durumda değildir. Üstelik uzun zaman geçmesiyle duygular kocayarak neşesini kaybedebilir. Arzulara gevşeklik ve kalbe katılık gelebilir. Bu ayetlere ilk kez muhatap olan ilk islam toplumu açısından bunu izah edecek olursak, .onların, imanlarının ilk anından itibaren kalplerinin Allah'a saygı ile çarptığını biliyoruz. Bununla birlikte bu ayetler faaliyet çağına geçmeleri zamanının geldiğini hatırlatmaktadır. ı 13 Onlardan sonra Kur'an'a muhatap olan bütün insanlık için bu ayetler bir silkinme ve ilerlemeye teşviktir. 111 Abdullah Şahin, "Kişilik Gelişimi ve Din Eğitimi" ,lslilmiyilt, 1998, Il, s. 62-71 112 Şahin, a.g.m., s. 63, 64, 68 Yazır, a.g.e.,VII, s. 428 113 · DiN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI 352 2. Kalbin Huşu Duyması Hadld suresinde "huşu", kalbin katılaşmasının zıddı olarak ifade edilmiştir. Boyun eğme, itaatkar olma manasını ihtiva eden huşu~ sözlük anlamı itibariyle daha çok bu durumun insan azalarındaki tezahürü olan bakışların yere doğru indirilmesi ve sesin alçaltılmasını ifade eder. 114 Bu anlamıyla Kur'an-ı Kerim'de müşriklerin ahiretteki pişmanlıklarını ifade ederken ku1lanılmıştır: · "Gözleri borianmaktan dolayı aşağı düşmüş (haşiaten) bir halde kendilerinizillet bürür." 115 "Yüzler vardır, o gün yere eğiliniştir (haşiatün) 116 Bu ayetlerde huşu, Allah'a. karşı baş kaldırmanın, büyüklenmenin bir karşıtı olarak, suçluluk psikolojisi içerisinde O'na karşı alçakgönüllü ve mütevazi olmayı ifade etmektedir. Ne var ki müşrikler bu alçakgönüllülüğü dünyada iken göstermemişler, ancak ahirette gerçeklerle yüzyüze geldiklerinde zorunlu olarak tevazu göstermek mecburiyeünde kalmışlardır. Mü'ininden beklenen daha bu dünyada iken Allah'a gönülden bağlı olmak.:. tır. 117 Huşu bu şekilde azaların fiilierinde görünmekle birlikte kaynağı kalptir. Aslı kalpte, tezahürü bedendedir. 118 Huşu, Allah'ın azameti karşısında kalbin saygı hissi duymasıdır. Bu saygıda hem sevgi, hem korku içiçedir. En yüksek, en hassas sevgi, en küçük bir karşı gelmeye meydan vermemek için titreyen kalbin sevgisidir. Saygısız bir ilişki; severken sevilmek arzusundan ve sevilmemek ·korku sundan etkilenmeyeıı, kaybolmasından korkulmayan ve endişe duyulmayan bir ilişki; sevgi değil bir eğlencedir. Sevdiğinin rızasını gözetmeyen ve onu her fenalığa razı olur sanarak, hoşlanmamasını hesaba katmayan ve bütün· bu tarz düşüncelerinden dolayı, ona karşı saygısızlıktan korkUp çekinmeyen bir kimsenin sevgi iddeası gerçek değildir. Ayrıca aşkta, 114 115 116 117 118 İbn Manzur, a.g.e., VIII, s. 71; İsfehan1, a.g.e., s. 147 Kalem, 68/43 Gaşiye, 88/2 Zekeriya Pak, Kur'an 'da Kulluk (yayıınlanmamış doktora tezi), 1998, s. 250 Ya~ır, a.g.e., V, s. 508 KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇlSINpAN YORUMLAMAK 353 sevgi ve muhabbet yükseldikçe korku ve endişe de yükselir. Yükselmenin zevk ve heyecanı düşmenin korkusuyla orantılıdır. 1 19 Huşunun derecesi de ilim ve marifetin derecesi ile orantılıdır. Kur'an'ı Keri'm'de; "Kulları içinde Aİlah'tan en çok alimler korkar." 120 buyurulmaktadır. Sevgi de böyledir: Sevginin derecesi, ona götüren saiklere göre değişik olur. Bilinen bütün şeyler, kendisinin bazı isimlerinin birer tecellisinden ibaret olan Allah'ı tanımaya çalışmaktan üstün bir zevk düşünülemez. Allah'ı sevmenin en üstün tarzı, insanlığın en büyük özelliği olan bilme yolu iledir. 121 Bu söylenenlerin neticesinde diyebiliriz ki huşu dediğimiz olgunluk düzeyine ulaşmak için Allah sevgisinden kaynaklanan Allah korkusunun kalplerde yerleşmesine çalışmalıdır. Bunun en güzel yolu da Allah'ı tanımak­ tır. O halde Allah sevgisi ve Allah korkusu sırf duygusal anlamı olmaktan öte bir derinliğe sahiptir. Din eğitiminde bu olgunluk düzeyine ulaşmak için konuyu önce akli boyutta ele almak gerekir. Huşu, İslam nazarında insan-ı kamilin eri bariz vasfıdır. Bütün toplum- larda ve eğitim sistemlerinde bir örnek irisan, üstün insan realitesi vardır. Bu; Batı'da özellikle Nietzsche'nin felsefesinde öne çıkar. Üstün insanla insan-I kamilin en bariz farkı, ilkinin bir tahakküm, tagallüp; tasallut ve tekebbür kudreti halinde tasavvur edilmesidir. İnsan-ı kamil ise bir merhamet, şefkat ve sevgi unsurudur. 122 Onu farklı ve üstün kılan kalbindeki yüksek duygulardır. Kalbin bu hassasiyet noktasına gelmesinde marifetin ardından başka şeyler de etkili olmaktadır. Hadid Suresi'nden öğrendiğimiz kadarı ile bu, Allah'ı düşünme yani zikir ve Kur'an'dır: 119 Yazır, a.g.e., II, s. 219 ° Fatır, 35/28 12 121 122 Yıldırım, a.g.e., s. 164 ,\ Yaşar Nuri Öztürk, "İnsan-ı Kamil Olarak Hz.Muhaıruiıed", Kutlu Dogıim Haftası (12~ 17 Ekim 1989), Ankara 1990, s. 101 · DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 354 3. Zikrin Kalbe Etkisi İnsan benliği akıl, nefis, kalp gibi farklı özelliklerde unsurlardan oluşan bir bütün.olmakla birlikte bunlar arasında devamlı bir mücadele söz konusudur. Nefsin idare ettiği davranışlar kalbin kararınasına sebep olur. Kalbin bu mücadelede. nefsin kontrolüne girmemesi için devamlı uyanık tutulması gerekir. Kalbin manevi anlamda uyanık olmasının en önemli yolu, onun Allah'la jrtibat halinde bıılunmasıdır. 123 Bunun yolu da zikirdir. Kur'an literatüründe Allah'ı anınayı ifade eden en kapsamlı kavram zikirdir. 124 Kur'an üzerinde düşünmek, Allah'ı zikretmenin önde gelen yollarından biri kabul edilir. Bu bakımdan zikir kelimesi, çeşitli ayetlerde Kur'an-ı Kerim'e ad olmuştur: "İşte bu (Kur'an) .da, bizim indirdiğİrniz hayırlı ve faydalı bir zikirdir.'ı1 2~ "Zikri kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız." 126 Zikir, insanın bütün eylemlerinin alt yapısını oluşturacak şekilde kalbin sürekli olarak Allah ile ilişki içinde olmasını sağlar. Bir şeyi hatırda tutmak, dile getirmek, anmak, söylemek manalarına gelen zikir 127 , Kur'an-ı Kerim'de hatırlamak 128 , düşünmek 129 , öğüt .almak130, anmak, söylemek 131 , kitap ve vahiy 132 gibi manalarda kullanılmıştır.. Kur'an-ı Kerim'de Allah ile irtibatı devam ettirmenin yolu olan zikre çağrı yapan pek çok ayet vardır: "Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam an, gafillerden olma." 133 Ayetlerin kendisine doğru yönlendirmede bulunduğu zikir, sırf dudhlc ve dil ile yapılan bir zikir değildir. Asıl üzerinde durolan zikir, kalp ve gönülde 123 Bayraklı, islam'da Eğitim, s. 244 124 Pak, a.g.e., s. 218, 219 125 Enbiya, 21/50 126 Hicr, 15/9 İbn Manzur, a.g.e., TV, s. 308 Al-i İmran, 3/135; Bakara, 2/40 Araf, 7/69,74; Meryem, 19/67; Bakara, 2/231 Araf, 7/56; Saffiit, 37/13; Müddesir, 74/55 A'Hl, 87/14,15; İnsan, 76/25; Araf, 7/205 Fussilet, 4l/41; Nahl, 16/43; Enbiya, 21/7, 24; Kamer, 54/25; Taha, 20/99 Araf, 7/205; ayrıca bk: Ahzfib, 33/35; İnsan, 76/25-26 127 128 129 130 131 132 133 , KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 355 gerçekleşen, sürekli Allah duygıisuyla bulunma, şeklindedir; Ancak böylece insan,, ruhunu arındırabilir: 134 Zikrin refakatçisi düşüncedir. Fikirsiz zikir tesirsizdir ve zikirsiz fıkir. de hiçbir amaca· hizmet etmez. Fikir, ruhta zikfi alıp onu akıtacak kanallar açar.u 5 Kur'an-ı Kerim'de Allah'ı anma, Q!nun yüceliğinin işaretleri olan tabiat hadiseleri üzeril!_de tefekkürle birlikte zikre.:. dilmiştir: "Göklerin ve yerin yartılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık İbretler vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, gökle~in ve yerin yaratılışı hakkında,derin derin düşünürl~r (ve şÖyle derler:) Rabbi~z! Sen b~nu b~şu11a yar~tmadın. Seni t~sbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru.'; 136 ' Kur'an-ı Kerim'de zikir ve Kur'an, Hadid suresindekine benzer ifadelerle hep kalbin yumoşaması ve. titrernesiyle birlikte kullanılmış, kalbin katılaş­ ması da zikrin yokluğuna Qağlanmıştır: !'Allah'ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun. İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedir- · ler." 137 :'Allah sözün en .güzelini, birbiriyle ;uyumlu· ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan .bir kitap 0larak indirdi. Rablerinden korbmların, bu kitabın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah'ni zikı·ine ısınıp yumuşar." 138 . Zikrin temelinde insanın yaptığı işlerin hepsini Allah'ın biliei olduğunu göz önünde bulundurması vardır.. Biz niyetlerimiz, düşüncelerimiz. ve arnellerimizin hepsini Allah'ın. bildiğini düşünerek işe· başlarsak ancak güzel ve hayırlı işlere yöneliriz. Bu murakabe ve kendi :kendini kontrol tam anlamıyla gerçekleşirse, kişi için günahlardan. sakınmak kolay olur. Bu .yüzden tam manasıyla yapılan zikir, insanı günahlardan.çekinmeğe zorlar ve iyi arnelleri işlemeye teşvik eder. 139 Kalbin Allah duygusuyla donanmasını. sağlayan zikir, bu bakımdan kötülüklerden alıkoyma açısından fonksiyonel bir özelli- 134 135 136 137 138 139 Martin Liııgs, Tasavvuf Nedir, İstanbul 1986, s. 107 Seyyid Kutub, a.g.e., VI, s. 380 Al-i imrfin, 31190,191 Zümer, 39/22 Zümer, 39/23 Abdü'l-Bfiri Nedvi, Tasavvufve Hayat, tre. M. Ateş, İstanbul 1974, s. 77,91 :,J 356 DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI ğe sahiptir: ':Yine onlar, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'i ·hatırlayıp günahlanndan dolayı hemen tevbe ederler... "140 Ayette ·ifade edildiği üzere Allah'ı hatırlama, pişmanlık duygusuyla Allah'a yönelmeyi getirmektedir. Allah'ı anma; kötülüklerden uzaklaşmayı, kalbin üzerine birer siyah nokta koyarak kalbi ağırlaştıran günahlardan arınmayı sağlamaktadır. Bu annma ile gelen hafiflik iledir ki Kur'an'da Allah'ı anmak gönlün geni'şlemesine, bunu terketmek de gönlün daralıp sıkışmasına sebep olarak gösterilmiştir: "Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sük:Unete erenlerdir. Bilesiniz ki kalpler ancak Allah'ı anınakla huzur· bulur." 141 Ayetten anlaşıldığına göre kalbin huzura erip yatışması ancak Allah'ı zikir iledir çünkü, her şeyin başlangıcı ve sonu Allah'a bağlıdır. Bütünüyle sebepler zinciri Allah'tan başlar ve yine dönüp O'nda son bulur. İnsan, O'nun dışında hangi isteğe meyletse, hepsinin daha iyisi ve daha üstünü, daha ötesi bulunduğundan hiçbirinde karar kılamaz. Hiçbiri ruhun özlemini gideremez, heyecanını do yum noktasına ulaştıramaz. Fakat kalp Allah'ı ·zikirden zevk almaya· başlayınca, bütün amaçların Allah'a yönelmiş olduğunu, O'nda son bulduğunu idrak eder. 142 Kalp, bunun için ancak Allah'ı anınakla tatmin olur. Üstelik Allah-u. Teala zikre, yine zikirle karşılık vermektedir. "Öyleyse beni anın ki, ·ben de sizi anayım; bana şükredin, nankörlük etmeyin." 143 · Şu halde zikir kul ile Allah arasında çift yönlü bir diyalog 144 olmaktadır. Allah zikre zikirle karşılık verdiği gibi, unutınaya da unutma ile karşılık vermektedir. Allah'ı pek az hatınna getiren kimseler olarak vasıflanan 145 mJnafıklara Allah-u Teilla aynı şekilde karşılık vermektedir: "... Onlar Allah'ı unuttular, 140 141 142 143 144 145 Al-i İmran,3/135 Ztimer, 39/22-23; ayrıca bk. Ra'd, 13/28 Yazır, a.g.e., V, s. 145,146 Bakara, 2/152 Pak, a.g.e., s. 221 Nisa, 4/142 KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 357 Allah da onlan unuttu! Çünkü münafıkla"r fasıkiarın kendileridir." 146 Allah'ı unutmak aynı zamanda kendini unutınaya da s~bep olmaktadır. 147 Bu bölümde zikrin kalp üzeE_ine etkisini ve kalbin zikir ile ulaştığı çeşitli durumları Kur' an ayetleri çerçevesinde ele almaya çalıŞtık. Buna göre, zikrin kalbin manevi anlamda diri olmasını sağladığını; beraberinde düşünceye. de bir derinlik kazandırdığını, kalbi tatmin ederek yumuşattığını, hafiflik ve huzur verdiğini, aynca zikir ile kişinin otokontrol ve kötülüklerden uzak durma bilinci kazandığını, zikrin kendini bilme için de bir imkan olduğunu gördük. 4. Allah'ı Anma ve ŞahsiyetGelişimi İslam düşüncesindeki şahsiyet anlayışına göre nefsin kendisinin altında­ ki hayvani taraf ile üzerindeki ulvl taraf olmak üzere iki cephesi vardır. Kişi, kendisindeki hayvani güçleri geliştirirse ulvl tarafa yabancılaşır. Ulvl tarafa yönelir ve şahsiyetini yüceltirse bu üst taraftaki ulvl alemin müsbet tesirlerini (basiret, ilham, vecd) alacak olgunluğa gelir. Zikrin devamıyla bir iç . 1 . meşguliyet hasıl olur, iç alemimizin' derinliklerine daldığ~mızda, maddi alemin şahsiyeti dağıtıcı ve parçalayıcı etkisinden kurtularak şahsiyette bütünlüğe ulaşırız. 148 Allah'ı hatırlama, hayatın bütün parçalarının ve irisan faaliyetlerinin her birinin uygun bir şekilde bir araya gelmesini sağlar. Bu da şahsiyetin sağlarnlaşması demektir, Diğer taraftan All~'ı unutma ise parçalanmış varlık, tamamlanmamış ve nihayet dağılmış bir şahsiyet ve bütü~ü kaybetme pahasına aynntılarda boğulmak demektir. 149 ve huzur, hayatın anlam ve gayesi;· Allah'ın insan şuurundan çıkması da insan hayatındaki anlam ve gayenin ortadan kalkması demektir. Bu da insanın kendini ·umitması kendine yabancıla~ması.:. nı getiriL İnsanın Allah'ı. unutması, varlığın e.sas Jaynağından olan kendi "ben"ine yabanedaşması demektir. Şu ·halde insanın varlığı Allah'la anlam ;, ' kazanmaktadır. İnsan Allah'ı unutunca kendine de yabancılaşmaktadır. Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim' de şöyle buyuruyor: Çünkü Allah'ı hatıriama ' 146 Tevbe, 9/67 147 Haşr, 59/19 Çamdibi, a.g.e., s. 30, 50 148 149 Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur'an, tre. A. Açıkgenç, Ankara 1996, s. 65 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 358 "Allah'n.ınutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara kendilerini unutturdu- ğu kimsele~ gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir." 150 Allah'ı unutan kimse bu tutumuyla kendi menfaatine olan şeyleri bıraka­ rak kendisini unutmuş olduğu gibi, devamlı Allah'ın murakabesi altında bulunduğunun şuurunda olmanın kazandıracağı iç disiplin ve kendi kendini kontrol yetisinden de uzak kalarak kendine yabancılaşır. İnsanın, gündelik hayatın öer faaliyetinde Allah'ı hatırlaması, O'nun murakabesi ·altında bulunduğunun şuurunda olması ona bir iç disiplin kazandım. Eğitimin önemli bir amacı insanda bu iç disiplini oluşturabilmektir. "İnsan kendi kendinin bilincine ulaşması ile toplum içinde, dün:ya üzerinde kendine düşen yeri, işlevleri, sorumlulukları görmeye başlar.'r1 51 İnsan Allah'la birlikte olma şuurundan uzak olup kendi kişisel arzuları ise davranışlarının kıymetini ve geçerliliğini yanlış değerlendirme eğilimi göstermektedir. Kur'an-ı Kerim iyi iş yaptığını sanan fakat çabaları. boşa giden insanlardan şu şekilde söz ediyor: "De ki: Size (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? (Bunlar); iyi işler yaptıklarını sandıkları halde çabaları boşa giden kimselerdir." 152 ile başbaşa kaldığında Kişinin kendirie dair bir içgörü sahibi olması Allah'la birlikte olmakla gelen bir durum olduğu gibi yine ona götürmektedir. Bu, en güzel ifadesini "Kendini bilen Rabbini bilir" sözünde bulmaktadır. İnsanın kendini tanıması, bilmesi, kendinin evr'en içindeki yeriili ve işlevini tanımasını, bilmesini gerektirir. 153 Evren içindeki yerini, geçmişteki; şimdiki zamandaki, gelecekteki konumunu bilmek de onu herşeyin üzerindeki Yaratıcı kuvvete imana götürür. Dini yaşayış kendini düşünmekle başlar. Böylelikle elde edilen nefsin bilgisinden Rabb'in bilgisine yükseltici bir metafiziğe.ulaştırır. 154 . Yine insanın kendini bilmesi, nefsiıı altındaki hayvani taraf ile üstündeki ulvi taraf olmak üzere iki cephesini bilmesini getirir. İnsanın zevklerinin ve ihtiraslarının kaynağı olan süfll yönü onun çılgıri istek ve arzularına kapıl~ 150 151 152 153 154 Haşr, 59/19 İ.Ethem Başaran, Eğitime Giriş, Ankara 1994, s. 102 Kehf, 18/103,104 Başaran, a.g.e. , s. 102 Nurettin Topçıi, a.g.e., s. 157 KUR' AN-I KERİM'İ ECiİTİM AÇISINDAN YORUMLAMAK 359 masına sebep olabilmektedir. Bundan korunmanın yolu insanın kendini bilmesidir. Bugün psikoloji bilimi bunu içgörü geliştirmek olarak ifade etmektedir. "İçgörü, kişinin kendisi ve davranışları hakkındaki gerçeğin bilgisine sahip olması demektir."·155 Böylece kişi kendini bilmekle zevklerinin tatmini değil ulvl' aleme bakan yönünü geliştjFir. IV. ADALET İLKESi VE EGİTİM Bu bölümde Hadid suresine ismini veren "hadld" (demir) kavramıı:ıın geçtiği 25. ayet-i kerlmeyi ele alacağız. Ayette şöyle buyrulmaktadır: ı,,, ' ' "Andolswı biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine. ge#rmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah'ın dinine ve peygamberlerine gayba inanarak yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür." Ayet-i kerimede kitap, mizarı ve demi,rin indirilişinden söz edilmekte ve sebebi de insanlar arasında, "adalet" diye tercüme ettiğimiz "kıst"ın yerine getirilmesi olarak açıklanmaktadır. Öncelikle. burada karşımı­ za çıkan "kitap", "mizan", "hadld" ve "kıst" kavramlarını ele alacağız. bu indirilişin Kitap, Mizan, ·Kıst ve Hadid Kavramları Kitap: Kitap kelimesi Kur'an-ı Kerim'de bütün ilahi kitaplara verilen genel bir isimdir. Bakara suresinde bu manada şöyle buyruhiyor: "... Allah müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar ·arasında anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi.. .. "156 Ayette ilahi kitapların tümü genel olarak, "kitap" terimi ile ifade edilerek bunların gönderiliş nedeni de insanların daima iyilik ve adaletle hükmetmeleri olarak belirtilmektedir. Mizan: Vezin, eşyanın başka bir eşyaya nisbetle miktarıdır. Bu mukayese ve denkleştirme işini yaptığımız alete de "mizan", 'terazi" denilir. Müfredat'ta v-z-n kökünden türemiş olan "mizan" kelimesinin, birşeyin miktarını bilmek, adaletle ölçülen iki eşit 'kap, insanın bütün söz, fiil ve tavırlarında 155 Sedat Topçu, "İslamiyet ve insan Psikolojisinin Boyutları", Kutlu Doğum Haftası, (12-17 Ekim 1989), Ankara 1990, s. 154 156 B ak ara, 2/213 DiN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI 360 ölçülü olması; adalet makamını gözetmesi gibi manalar taşıdığı kaydedilmektedir.157 Bilinen terazi manası ile mizan, alemdeki muvazene kanununun bir alametidir. Bunun gönderilmesinin sebebi, insanların adaletle hükmetmeleridir. Bu bakımdan mizan, adaletin remzidir ve terazinin dili gibi aşırılıkve ihmalkarlık arasında bir birleşme noktası ve denkleşme ifade eder. Allah tarafından gönderilen mizan, hukuki, içtimai, siyasi muvazeneyi tayin eden adalet miyarıdır. 158 Mizanın indirilmesi, Allah tarafından beşerin bilgisine sunulması, bu dengeyi kavrayan bir akli ve fikri ölçünün verilmesi 159 veya insanın doğruyu eğriden ayırma fıtratı üzerine yaratılmış olmasıdır. 160 Kıst: Bölüştürmede, taksim etmede, ölçü ve tartıda hakkı yerine getirme, adaletli davranma demektir. 161 Allah-u Teala, bu kelimeyle de adaleti emretmektedir ve Kur'an-ı Kerim'de "muksitleri" övmektedir. Kur'an, adalet anlayışına "kıst" kavramı ile farklı bir boyut getirmektedir. Adalet kavramı "eşitlik adaleti"ni ifade ederken, kıst kavramı herkese liyakatine göre davranma anlammda "oran ve liyakat adaleti"ni ifade eder. Kur'an-ı Kerim'de eşitlik adaleti "adi" terimi ile, "istihkak, liyakat ve oran adaleti" ise "kıst" terimi ile ifade edilir. Mesela insan hakları alanı eşitlik adaleti alanıdır. Dil, din, cins, ırk ayrımı yapılmaksızın, bütün insanlar arasında, insan hakları açısından eşitlik vardır. Eşitlik adaleti alanının istisnası yoktur. istihkak ve liyakat adaleti alanı ise, "kıst" alanıdır. 162 Hadi'd suresinde kitap ve mizanın indirilişi, insanlar arasında kıstın yerine getirilmesi gayesine bağlanmıştır. Kerim'de çeşitli kavramlar çerçevesinde "adalet" emredilri:ıiştir ki yüzü aşkın ayette adalete atifta bulunulur. Bu ayetlerde adi, kıst, mizan vb. kavramlar kullanıldığı gibi dolaylı olarak adaleti ima edecek ifadeler de yer almaktadır. Kur'an-ı Kerim'de zulm, ism, daliii gibi çeşitli Bu şekilde Kur'an-ı 157 Isfahan1, a.g.e., s. 522 158 Yazır, a.g.e., V, s. 253; VII, s. 436; Doğru!, a.g.e., s. CLXVIII 159 Yazır, a.g.e., VII, s. 436 Ulutürk, a.g.e., s. 48 Şemseddin Sami, a.g.e., s. 1070; Devellioğlu, a.g.e., s. 517 Hüseyin Hatemi, "İslfim'da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramı", insan Hakları Sempozywmt (101 lAralık 1994), İstanbul 1995, s. 36,37 160 161 162 KUR' AN-I KERIM'İ EGİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 361 suretierde zuhur edebilecek adaletsizlikleri tak~ih eden iki yüzü aşkın ayet vardır. İslam'da adaletkavramı; hak yememek, ?engeyi gözetmek, itidalden ayrılmamak ve doğru yoldan sapmamak gibi· insani ve sosyal değerlerin bir bileşkesidir .163 Hadfd: Hadid demir demektir. Had1d suresinde demirin inzalinden söz edilmektedir ki inzal fiili, Allah'ın nimetlerini ve hikmetlerini yaratıklara indirmesi, onlara vermesi demektir. Bu ya bir şeyin kendisini indirmekle olur; Kur'an-ı Kerim'in inzali gibi. Yahut sebeplerini indirmek ve ona yol göstermekle olur; demir, libas vb. inzaH gibi. 164 Demirin indirilmesi; bolca yaratıp varlığını bildirmek, kullanılmasını öğretmek 165 , keşfettirmektir. İnzal fiilinin yaratma manasında kullanımını Zümer suresinde görmekteyiz: "... Allah sizin için hayvanlardan sekiz eş meydana getirdi (enzele)" 166• Had1d suresinde demir hakkında "onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır" buyurulmaktadır. Ondaki kuvvet; şiddetli darbe, sertlik ve vuruş gücü olarak yorumlanmıştır ki silahlar ve harp aletleri demirden yapilır. Ondaki faydalar da; iğneden ipliğe bütün sanatlarda. demirin hizmet ve faydasının olmasıdır. Demirin insanlığa hizmeti, altından çok fazladır. Altın bulunmasaydı dünya ve insanlık için büyük bir eksiklik olmazdı. 167 Deıİıirin kullanımı Hz. Adem'den bu yana insanlığın yaşadığı dönüm noktalarından birini ifade eder. Tanma ve hayvancılığa dayalı hayat tarzından sonra demirin insan hayatına girmesisanayii doğurmuştur. Hadid Suresinde Adalet Prensibi Hadid suresinde kitap, mizan ve had1d kavramları çerçevesinde bir sistem ortaya konulmaktadır. Bu sistem "kıst" kavramı etrafında şekillenmek­ tedir. Ayet-i kedmede insanların adaleti yerine getirmeleri için, kitabın ve ölçünün indirildiği bildirilmektedir. Bir de demir indirilmiştir ki onda insanlar için bir kuvvet vardır. Yani adaleti bozana karşı güç kullanılacak, mücadele edilecektir. Razi, kitap ve mizan ve demirden oluşan bu sistemi şöyle 163 164 165 166 167 Macid Hadduri,lsliim'da Adalet Kavramı, tre. S. Ayaz, İstanbul 1991, s. 24,26 İsfehani', a.g,e., s. 488 Yazır, a.g.e., VII, s. 436 Zümer, 39/6 RaSzi, a.g.e., XXI, s. 334, 335; Yazır, a.g.e., VII, s. 436, 437; Ateş, a.g.e., IX, s. 278 362 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI açıklıyor: İnsanoğlunun iki türlü ilişkisi, muamelesi vardır. Birincisi yaratıcı ile olan ilişkisidir ki bunun yolu "kitap"tır. Kitap, Allah'ın emirlerini kullanna bildirmesidir. İkincisi insanlarla olan muamelesidir ki bu da, ya dostlarla ya da düşmanlarla olur. Dostlarla muamele eşitlik esasına dayanır. insanlarla ilişkisi mizan ile, mümkün olur. Düşmanlarla muamele de kılıç ve demir iledir. 168 Yani Allah'a ve insanlara asi olanı önlemek için pnunla mücadele istediği düzendir. Bakara suresinde şöyle edilir. .Al~ah'ın buyuruluyor:" ... Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerle­ riyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu .. . .'.ı 69 Bu bakımdan düzenin fesadı ortadan kaldırması için; düzen ve hayır sahiplerinin, bozgunculuk ve kötülük çıkaranlara engel olması lazımdır. İşte Allah savaşı bu hikmetle meşru kılmış, insanların bozguncu ve saldırgan kısmını, ıslahatçı kısmıyla defetmek için emretmiştir. 170 Adaletin tesisi ancak otorite ile sağlanır. Otorite de vasıtalara ihtiyaç duyar 171 • Demir de böyle bir vasıtadır. Hadid suresinde, kitap ve mizanın indirilmesinden bahsedildikten sonra demirden söz edilmesi; ilim ve adaletin, kuvvetle beraber bulunacağını, kuvvetsiz ilim ve adaletin devam edemiyeceğini gösterir. Kitap ilmin, mizan adaletin sembolüdür. Bundan dolayı ayette kitap ve mizan beraber zikredilmiş, bunun ardından da kuvvetin simgesi olan demir anılmıştır. 172 Demir, güç kaynağı ve kuvvetin simgesi olduğuna göre, onu sadece maddi şiddet olarak düşünmemek geı:ekir. İlim ve adaletin muhafazası her devirde farklı bir güç ve kuvvet tezahürü ile sağlanabilir. Asıl olan adaletin teminidir. İnsanlığın geçirdiği dönemleri göz önüne alırsak "Hadid"in farklı tezahürleri karşımıza çıkmaktadır. Güç elde etme ve onu kullanılabilir hak getirme açısından, insanlığı ve hayat tarzını şekillendiren üç önemli yapı veya sistem vardır. Birincisi; hayatın devamı için ·gerekli olan enerjiyi topraktan sağlayan tarıma dayalı 168 Razi, a.g.e., XXI, s. 332, 333 169 Bakara, 2/251 170 Yazır, a.g.e., II, s. 145, 146 Bursevi, a.g.e.,VIJI, s. 506 Ateş, a.g.e., IX, s. 279 171 172 KUR' AN-I KERIM'İ EÖİTİM AÇISINDAN YORUMLAMAK 363 hayat tarzı (Alvin Toffler'in deyimi ile birinci dalga). İkincisi, gerekli enerjiyi makinalarla sağlayan fabrikataşmaya dayalı hayat tarzı veya sanayileşme (ikinci dalga). Üçüncüsü sanayi ötesi toplum veya bilgi toplumu olmanın getirdiği yeni hayat tarzıdır (üçüncü dalga). Bu şekilde, toplumda güç kayrı,akları olan şiddet, servet ~e bilgi farklı dön~mlerde öll:e çılanışlardır. Bu güç kaynaklarının kullanımı ya kuvveteya da hald(a dayanır. Halcimyönelik olmazsa toplumda sürekli çekişme ve anarşi kaçınılmaz olur. Gücü iyi yapan şey, nasıl ve kime karşı kullanıldığıdır. Güç, adaleti tesis için kullanılİrsa iyidir. Aksi halde toplumda zulüm ve anarşi görülür. 173 O halde Hadid suresinde Cenab-ı Hakk'ın gösterdiği şekilde hadid yani güç, adaleti tesis etmek için kullanılmalıdır . , . ' '1 . İçinde bulunduğumuz dönem; Alvin Toffler'il). üçüncü dalga olarak isimlendirdiği sanayi ötesi toplum döı;ıemi yani bilgi çağıdır ki, bu dönemde güç kaynağı olarak bilgi en plana çılanaktadır. Hadid suresinin gösterdiği üzere insanlar, gücü yani bilgiyi elde edip onu hak ve adaleti temine yönelt~ me gayreti içinde olmalıdırlar. Eğitimle İlgili İlkeler 1. Kitap, Mizan,,, Hadid Kavramları ve Eğitim ', ' Razi; kitap, mizan ve demirin birbirleriyle ilişkisinden sözederken burada üç kalitede insan görmektedir: İnsan ya hakikat makamındadır (nefs-i mutmainne) ki iyilikle kötülüğü ayırt edebilmektedir. Yahut tarikat makamındadır (nefs-i levvame) ki bu da kötülükten huzursuzluk duyma durumudur. Bu makamda aşırılık ve ihmalkarlıktan sakınıp doğru yolda gidebilmek için ahlakı tanımakta bir mizan.gereklidir. Yahut.şeriat makamındadır ldbu ''·' ' da kötülüğe sürükleyen nefıs (nefs-i emmare) makamıdır. Bunda ise terbiye : için ağır bir riyazet, nefse karşı koyma ye mü.cahede lazımdır. 174 ' ' ' ' . \ . Biz konuya bir başka açıdan daha balanak istiyoruz: Hadid.suresinde kitap, mizan ve hadld kavramları' etrafında bir. s~.stem ortaya konulduğunu ,, ': belirtmiştik. Bu ~istemde kitap ve mizan, ilim v~ adaleti, itidali; hadid is~ bundan olan sapmalara müdahaleyi ifade ediyordu. Bu müdahaleyi terbiyev1 '. 173 174 Selim Aydın, Bilgi Çağmda insan, İzmir I 994, s. 201, 249, 250 Razi a.g.e., XXI, s. 333 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 364 bir müdahale olarak da düşünebiliriz. İnsanlara adalet duygusunun kazandı­ bundan olan sapmalara ve aşırılıklara karşı ilk müdaheledir. · rılması, kitabın öğretilmesi, Ayrıca ilim ve adalet kuvvetle beraber bulunacaksa, kuvvetsiz ilim ve adalet devam edemiyecekse eğitim, kuvveti bunların korunmasında kullanma anlayışını ve bilincini taşımalıdır. Kuvveti elde etme isteğini bu gayeye yöneltmeli: elde bulunan kuvveti de doğru bir şekilde kullanma anlayışını kazandırmalı dır. Kuvvetin zamanımızda öne çıkan tezahürü olan bilgiyi elde etme ve kullanma da buna dahildir. Bugün kuvvetli olmale için bilgi üretmek ve bilgiye sahip olmak gerekmektedir. Bu, eğitimle ilgili bir konudur. Aneale eğitim, bilginin sadece kazandırılması değil onu hak ve adaleti temine 'yöneltme görevini de üstlenmelidir. Çünkü gücü iyi yapan Şey bizzat onun kendisi değil, nasıl ve hangi amaç için kullanıldığıdır. Bilgi de hak ve adaleti tesis için kullanılırsa iyidir. 2. Kıst Kavramı ve Eğitim Kur'an'da denge prensibini ifade eden kavramlardan birisi de "kıst" kavherkese Iiyalcatına göre davranma anlaminda "oran ve liyakat · adaleti"ni ifade eder. Bu herşeye eşit muamele etmekten farklıdır. ramıdır. Kıst, hak ettiği değeri verme anlamında bir adalet anlayışının başı, Allah'ın haldonı Allah'a vermek, O'nun uluhiyet haldarını tanımaktır. Her halekın başı Yüce Allah'ın halekı olan ilahlık haldarıdır. Adaletin başı da Allah'ın birliğine inanmalctır .... " Adalet, Allah'tan başka iH1h olmadığına şehadet etmelctir." 175 sözüyle İbn Abbas, bu!m ifade etmiştir. Kur'an-ı Ker'im, Allah'a eş koşmayı da adaletin zıddi olan zulümle' ifade etmiştir: "Lokman oğluna öğüt vererek:Yavrucuğum! Allah'a ortak koşmal Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demiŞti." 176 Her şeye Bu anlayış Allah'ın hakkını Allah'a vermelcten başlayarak çevre çevre insan hayatına ve davranışıarına yansır ve kulun haldeını kula vermeyi, canlı 175 Yazır, a.g.e., V, s. 253 176 Lokman,31/13 KUR' AN-I KERIM'i EGiTiM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 365 tüm varlıklann haklarını gözetmeyi getirir. Her şeye kuvvetler dengeyi gözeterek hakkını verme, insan davranışlarını şekillendi­ rir. ''İnsanlar arasında sadece 'adl' boyutu ile hükmetmek yetmez, 'kıst' ile de hükmetınesini bilmek gerekir; .. Bunun için de her şeyden önce adalet kavranunın doğru bilgisine ihtiyaç vardır. Adaletin ne olduğu bilinmeksizin, adaletin gerçekleştirilebileceği ümidine yer olma;~." 177 ve cansız arasındaki Eşitlik adaleti daha çok insan haklan a:ıanında yürürlüktedir. Oran adaletinin uygulaması ise hayatın pek çok alanın~ yayıl~ştır. Mesela, kamu görevlerinin dağıtınu eşitlik değil, liyakat've ehliyet ilkesini ilgilendirir. Kıst ilkesinin bir başka uygulama alanı da "cezalandırma" alanıdır. Müstehak olduğu ölçüde cezalandırmak aynı zamanda diğer toplum bireylerinin insan hakkının da bir güvencesidir. 178 "Kıst"ın eğitim-:öğretim alanına yansıması "eğitimde adalet ilkesi" adını alır. Eğitim öğretim faaliyetlerinde hem öğrenciler arasınd~ sevgi ve ilgide ayırım yapınama şeklinde bir eşitlik adaleti, hem de herkese hak ettiğini verme anianunda bir liyakat adaleti söz konusudur. Eşitlik adaleti; öğrenciler arasında zengin-fakir, kız-erkek, soy-sop. v.s: ayırınu yapmadan herkese eşit mesafede olma, sevgi· ve ilgi de aralarında ayırım yapmamayı. gerektirir. İslam. tarihi~de eğitim faaliyetlerinde bu önemli bir ilke olarak görülmüştür. İslam alimleri içerisinde öğrenciye eşit davranmayan öğretmeni zalim kabul edenler olmuştur. 179 Bu hassasiyetİn Hz. Peygamber'in şu hadisinden kaynaklandığını söyleyebiliriz: "Bu ümmetten üç çocuğun eğitimini üstlenen öğretmen fakirleri ·zenginlerle, zenginleri fakirlerle eşit seviyede öğretmezse .··kıyamet gününde hainlerle birlikte 180 haşrolunur." Öğretmenin sınıf içindeki davranışlari, soru sorma, söz hakkı verınede eşit davranması da bu ilkenin bir gereğidir. Eşitlik adaleti eğitimde fırsat eşitliğini de gündeme getirir. Bu.ay.nı zamanda bir insan hakları konusudur. 177 178 179 180 Hatemi, a.g.m., s. 37 Hatemi, a.g.m., s. 37 M. Faruk Bayraktar, isiilm Eğitiminde 6ğretmen-6ğreiıci Münasebetleri, İstanbul1997, s. 153 İbn Sahnun, Adabu 'l- Mual/imin, tre. M. Faruk Bayraklar, İstanbul1996, s. 43 ·: DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 366 Liyakat ve oran adaleti ise özellikle ödüllendirme ve cezalandırmada söz konusudur. Hak edenlere, mükafatlarının verilmesi gerekir. Başarının takdir edilmesi onun devamını da sağlar. Cezalandırmada da hassas davranmak gerekir. Gerekli uyarılar önceden yapıldıktan sonra suç ortaya çıkarsa, suçun büyüklüğü oranında cezalandırma yapılmalıdır. Aynı suçu işleyenler arasında ayırım yapılmayacağı gibi cezalandırmada aşınya giderek adaletli davranılmaması, öğrencide kızgınlık, karşı koyma, güvensizlik doğuracağından eğitici f<;mksiY,o!lu gerçekle~~ez. . Öğrencilere görev ve sorumluluklarının dağıtılmasında da liyakat ve o- ran adaleti söz konusudur. Seviyeye uygun ders verilmesini ve tek tek öğ­ rencilerin ferdi özelliklerinin dikkate alınmasını· da bu çerçevede düşünebili­ riz. Dersin çeşitli kabiliyet seviyeleri için farklılaştırılması ve bu çerçevede normal zekalı çocukların bulunduğu "normal sınıflar" yanında daha az beceriye ve daha az anlama yetisine sahip çocuklariçin "geliştirme sınıfları", ruhi geri kalmışlar için "özel sınıflar" ve çeşitli türde kabiliyeder için "kabiliyetliler sınıfları" tertip etmek mümkündür. ısı Kıst anlayışı, ister yüksek ! zeka seviyesinde olsun is~er düşük seviyede olsun, farklı ligilere muhtaç çocuklara özel eğitim verilmesi anlayışını kazandırmaktadır. 1 3. İnsanın İç Aleminde ve Çe~resiyle Münasebetl~rinde Adaletin Sağlanması Adaletin maksadı.hem fert hem de cemiyet hayatından aşınlığı, kargaşa ve kaosu uzaklaştırmaktır. Allah, tabiata koyduğu düzen gibi fert ve toplum hayatı için de düzeni arzulamaktadır. Sevgide, kinde, hissi hayatta, hükümde, yorumda, insanın en yüksek fonksiyonlarından en küçük faaliyetlerine kadar her hususta jtidal tavsiye edilmiştir; Toplumsal hayatın dengeli olması için önce insanın kendi iç aleminin dengeli olması gerekir. Hadid suresinde ifade edilen !kitap' (Kur'an) hem bu iç dengeyi, hem de beşeri münasebetlerdeki dengenin kurallarını getirmekte, bunları öğretmektedir. Kişinin bunları edinmesinin literatürümüzdeki ifadesi "Kur'an ahH1kıyla ahH1klanmak"tır. Hz. Peygamber bu konuda insanlığa bir örnektir. Resülullah'ın ahialanı 181 Hesapçıo~lu, a.g.e., s. 154 KUR'AN-I KERİM'İ EGİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 367 soranlara Hz. Ayşe ~'O'nun ahiilla Kur'an'dan ibaretti" 182 şeklinde cevap vermiştir. Bu anlayışı esas alan bir eğitim ile Kur'an'datci denge ve bütünlüğün yansımasını fertte görmek mümkÜndür. Şöyle ki "Sakın mizanı bozmayın" 183 diye huyuran kitap şunları öğütlemektedir: Dünya ve ahiret dengesini bozmayın, ne aşırı derecede ağlayıp sıziayarak kendinizi helake sürükleyin, ne de akıbetinizden emin olarak .şımarın 184 ; ne tevazunun dozunu kaçırarak zillete bürünün, ne de kibirlenin 185 ; ne elinizi boyunuza dolayarak cimri, ·ne de saçıp savuran müsrifler olun 186; ne sesinizi yükseltip kimseleri rahatsız edin, ne de duyamayacağınız kadar fısıltıyla konuşun. 187 Bir "mizan" da insanın iç alemindeki kuvvetlerarasında olmalıdır. Bedenimizin sağlığı vücudumuzdaki faaliyetlerin muvazenesi sayesinde olduğu gibi, manevi ve ruhi yapımızın sağlığı da iç alemimizdeki kuvvetlerin dengesi iledir. 188 Bu denge insan varlığını oluşturan. beden, akıl, kalp, nefs ve bunların istek ve kabiliyederi arasında bir denge dir.. İnsanın iç alemindeki dengeleri nefisten yana çevirirsek insanın huzuru kaçar, dengesi bozulur. Duyguların ölçüsünü kaçırmamak gerektiği gibi her bir duyguyu da gereğin­ ce ele almalı ve tatmin etmelidir. İnanç duygusu da buna dahildir. Onu ihmal etmek ölçüyü bozmak demektir. İnanç· duygusrinun eksikliği ile iç alerninde adaletten uzak olan birey, Allah'a karşı asi olduğu gibi diğer insanlara karşı da haddi aşar. Hayatüıki buİıalımHır, huzursuzluk ve 'çekilmezlik, bu· iç muvazenenin yokluğundan ileri gelmektedir. 189 Akıl, ruh, beden dengesini sağlayan insan herdönemde eğitimin ideali olmuştur. İslam literatüründe l):amil insanın en büyük vasfı da adalettir. 190 Yani dengeli olmak halidir. Muttaki insan kalbine layık olan sevgiyi ve 182 MUslim, SalatU'l-Müsafirln, 139 183 Rahman, 55/8 184 Hadld, 57/23 · İsra, 17/37 ls ra, 17/29 İsra,l7/110 Bayraklı,ls!fım'da Eğitim, s. 154 Muhammed Kutub, Isiilm'da Eğitim Metodıı, tre. A. Kayapınar, İstanbul ts., s. 46 •· Şerafettİn Gölcük, Kıır'an ve Insan, Konya 1996, s. 212 185 186 187 188 189 190 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI 368 korkuyu yerleştirerek, ibadeti layık olan varlığa yaparak, sözün doğrusunu söyleyerek, her varlığı İslami ölçüler içerisinde değerlendirerek takvaya en ,_.uygun olan adaletli davranış yolunu tutan 191 insandır. Kur'an'da onun nefsi "itminana ermiş" olarak vasıflandınlır: "Ey mutmain olmuş nefs" 192 yani itminan ve ist,ikrar bulmuş, sabit olmuş nefs; denge haline ulaşmış, içindeki çatışmalar durulmuş, Rabbı'ından razı olmuş nefs. Bu vasıf Kur'an'da kalp için de kullanılır. 193 Kalp itminana erdiği zaman artık dengeye kavuşmuş demektir. Artık o kalpten ifrat veya tefrite ·kaçmayan dengeli ameller, dengeli ahlak ve davranışlar zuhur eder. Kalbin sükun bulmuş hali hareketlere yansır. İnsan ruhundaki her duygunun ve vücudundaki her organın yaratılış amacına ·uygun olarak kullanılması da bu denge halinin bir göstergesidir. V. EHL-İ KİTAP VE RUHBANLIK Bu bölümde Hadid suresinin 26, 27 ve 29. ayetleri ele alınacaktır. Söz konusu ayet-i kerimeler şöyledir : "Andolsun ki biz, Nuh'u ve İbrahim'i gönderdik, peygamberfiği de kitabı da onların soyuna verdik. Onlardan kimi doğru yoldadır, içlerinden bir çoğu da yoldan çıkmış/ardır. Sonra bunların izinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik, ona İncil'i verdik; ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet vermiştik. Uydurduk/arı ruhhanlığa gelince, onu biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadı/ar. Biz de onlardan iman edenlere mükafatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır... Ehl-i kitap şunu bilsinler ki, Allah'ın lütufundan malik oldukları hiçbir şey, hiçbir kısım mevcut değildir. Bütün lütuf ve inayet Allah'ın elindedir. Onu dilediği­ ne verir. Allah büyük lütuf sahibidir." Ruhbanlığm Ortaya Çıkışı Hadld suresinde bundan önceki ayetlerde peygamberler gönderilip, mizan (ölçü) ile demirin indirildiği belirtilmiş ve insanlara, peygamberlere 191 192 193 Lütfuilah Cebeci, Kur'an'a Göre Takva, İstanbul 1985, s. 141 Fecr, 89/17 Rad, 13/28 KUR' AN-I KERiM' İ EÖİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 369 yardım etmeleri emredilmişti. Burada söz konusu peygamberlerden Hz. Nuh, Hz. İbrahim ve Hz. İsa' dan söz edilmekte, Hz. İsa'ya tabi olanların vasıfla­ rından bazıları anlatılmakta ve onlardan bir kısmının dini tahrif ile. nasıl yoldan çıktıkları ifade edilmektedir,Hz. İsa'ya ilk tabi olanlar yüreklerinde şefka.İ'~e merhamet bulunmakla vasıflanmaktadır. Hz. İsa,. çok yumuşak kalpli ve merhametli olarak bilinir. Onun takipçilerinin de aynı şekilde' Allah'ın yarattıklarına karşı yumuşak ve . merhametli olmaları dikkat çekicidir. Ancak Kur'an'ın bildirdiğine göre, Hz. İsa'nın peşinden gidenlerden bir kısmı Allah'ın rızasını kazanmak ve yeryüzünün meşgalelerinden uzaklaşmak için Allah kendilerini böyle bir şeyle sorumlu tutmadığı halde ruhhanlık denen dünyadan el etek· çekme anlayışını ortaya çıkarmışlardır. "Ruhbaniyet" korku anlamındadır ve r-h-b'den fi.İremiştir. Rahip ise korkan kimse demektir. Ruhban; rahibin çoğuludu~. Dolayısıyla "ruhbaniyet" korkan kimselerin yolu anlamında kullanılır. Istılahl anlamıyla, korku dola.:. yısıyla dünyaya sırt çevirmek, nefsi~ :zaaflarından dolayı inzivaya çekilmedir194. Kur'an'da dört ayette geçen ruhb~n kavramı 195 dünya nimetlerhıe değer vermeyen, onlardan k~:mdini uzak tutan, ahiret korkusuyla manastıdar­ da nefisleriıii ezen ve ibadetle meşgul olan kimselere verilenisimdir. . . Ruhhanlığın ortaya çıkışında, toplumdaki bozulmuşluğa karşı bir tepki olmasının yanı sıra, Hz. İsa'nın vefatından sonra mü'minlerin baskıya uğra­ maları, katliama maruz kalmaları ve sayılarının azalması da etkili olmuştur. İlk İnananlar, fitneye düşmekten korkarak dinlerini korumak ve kendilerini samirniyetle ibadete vermek üzere ruhhanlığı seçip dağ ·başlarına, gizli yerlere çekildiler. Hz. Peygamber'in onlar hakkında şöyle· söylediği rivayet edilmiştir: "İsrailogulları yetmiş iki fırkaya ayrıldılar. Onlardan ancak üç fırka kurtulabil di. Bunlar Meryem oğlu İsa~dan sonra azgın krallarına karşı geldiler ve onları Allah'ın ve. Meryem oğlu İsa'nın dinine çağırdılar. O zorba~ larla savaştılar, öldürüldüler, sabredip kurtuldular. Sonra bir başka taife çıktı ki bunların savaşma gücü yoktu. Onlar da zorbaların ve kralların karşısına 194 195 Mevdfidi, a.g.e., VI, s. 130 Bk. Maide, 5/82; Tevbe, 9/31,34; Hadid, 57/27 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI 370 çıkarak onları Allah'ın ve Meryem oğlu İsa'nın dinine davet ettiler. Onlar da öldürüldüler, ateşe atıldılar. Ama sabredip onlar da kurtuluşa erdiler. Sonra .onlardan bir başka taife çıktı ki, onların da savaş gücü yoktu. Adaleti yerine getirmeye güç yetiremediler. Dağlara çekilip kendilerini ibadete verdiler ve rahip oldular. Allah'ın "Onların uydurdukları ruhhanlığa gelince; onu kendilerine biz yazmadık" sözü ile zikredilenl,er bunlardır." 196 Hadiste•ifade edilen bu son grup Allah'ın rızasını aramak için tercih edip, kendilerine gerekli gördülderi ruhhanlığa 'haklcıyla riayet etmemişlerdir. Ayette onlar için iki bakımdan kötüleme vardır: Birincisi, Allah'ın emretmediği hususta Allah'ın ·dininde bir talam uydurma şeyler çıkarmaları; ikincisi ise, kendileriiii Allah'a yaklaştıracağını iddia ettiideri şeylere bağlanıp onu hakkıyla yerine getirmemeleri. 197 Hatta dünya nimetlerinden uzaklaşma iddiasıyla ortaya çıkan bu grup, dünyaya en fazla meyleden, bu hırsla insanIarın ellerindekine göz diken insanlar olmuşlardır. J'evbe suresinde onlar hakkında şöyle buyrulur: "Ey iman edenler! (Biliniz ki) halıarniardan ve rahiplerden bir çoğu insanların mallarını. haksız yollardan. yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjd~le." 198 . bir yol tutarak aşırıya gitmeleri bir başka Yine onlar dinlerini koruma gayesiyle bu yola girmiş­ ken, mukaddes kitaplarındaki ayetleri dünya menfaati karşılığında değiştir­ miş199 veya hükmünü menfaatleri doğrultusunda yorumlamışlardır. Böylece onların fıtrata aykırı aşırılığı doğurmuştur. Onun için Hz. ·Peygamber ümmetini bu yola girmekten sakındırmış ve "Bu ümmetin ruhhanlığı Allah yolunda cihad etmektir"200 buyurmuştur. Yani bu ümmetin ruhani gelişimi dünyayı terk etmekle değil, Allahıyolunda cihad etmekle mümkündür. Dolayısıyla mü'minler, fıtnelerden korkmak ve insanlardan uzaklaşmak yerine, bunlarla mücadele etmek durumundadır. Çoğun­ lukla problemlerden kaçmakla, problem çözülmüş sayılmaz. Buradaki cihad 196 197 198 199 200 İbn Kesir, a.g.e., XIV, s. 7760 İbn Kesir, a.g.e., XIV, s. 7760 Tevbe, 9/34 Bakara, 2/41,79,174; Al-i lmran, 3/77,187; Nahl, 16/95 Ahmed b. Hanbel, 3/266 KUR' AN-I KERiM'İ EGİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK gayret ve aktivite içinde ·olmaktır. Cihad, problem aktivitesini göstermektir.· ıiasıl 371 çözülüyorsa onun İnsanı yaratan Allah olduğuna göre neye ihtiyacı olduğunu, neyi ne Jcidar kaldırabileceğini de O bilir. O'nun emretmediği bir şeyi kendi üzerine gerekli görmek de fıtratadayanan dini tahrif etmek olur. Nitekim onlar daha sonra Hıristiyan din adamları olarak dini tekellerine almıŞ; günah ·Çıkarma hadisesi yoluyla insanların günahlarını· bağışlamış hatta cennetin· anahtarın~ satmışlar ve Allah'ın rahmetini• kendilerine hasretmişlerdir. Eğitimle İlgili İlkeler · Din Adamının Toplumdaki Fonksiyonu ı a. Din ' '': adamımil önıekliği: • ' ' ; ' ! ! .. ~ ' ~ '' ' İlk Hıristiyanların şefkatli ve merhametli insanlar olarak ariılmasını, Hz. İsa 'nın bu karakterde oluşuna bağlamıştık Bu, topluma örnek konumunda olan din adamlarının davranışlarının ve şahsiyetlerinin topluma olan etkisinin göstergesidir. Allah peygamberleri insanları eğitecek ö~etmenler ve örnek sahsiyetler olarak gönderir.. Toplum, idareqisine, önderine, alimine, din adarnma benzediğine göre, aydınların. halkı düzeltme iddiasından önce kendilerine çeki düzen vermeleri gerekir. Zaten kendini kontrol, üstün bir olgunluk düzeyidir ı. :Onların .iyi ahH1k1 özelliklere sahip olması ,topluma yansıdığı gibi onların. bozulması da topluma yansır. Toplumun düzeltilmesinin din adamlarının görevi olduğu Kur'an'da anlatılma~adır: "Din · adamhirı ve aİimleri onları, gün~h olan sözleri söylemekten. ve haram· yemekten menetseydi ya! işledikleri (fiill~r) ne kötüdür." 201 · O halde din ada~larının topluma. örnek olmanın, şı,ıuru içinde olmaları gerekir. Özellikle ahiakın öğr~timinde en.·önemli etken örnek olmaktır. Özellikle gençler ~öz ,konusu olduğıında, onlara kazandıracağımız ahHikı, ancak kendi hareketlerimizle aşılayabiliriz, 202 . İyi örnek olma, eğitimde en uygun vasıtalardan biridir. Eğitimciler, öğrencilerin kendilerine her yönüyle ı 201 Maide, 5/63 202 Nurettin Topçu, a.g.e., s. 178 . ' • ' ' DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI 372 taklit edip uygulayacakları. bir Eğitimeinin öğrenciden ,_. örnek gözüyle baktıklarını unutmamalıdırlar. bekleyebileceği ideal tip, kendi şahsiyeti ile sınırlı­ dır. Hz. İsa'nın takipçilerİnİn ondan öğrendiği şeyin yumuşaklık, sevgi ve merhamet olması da dikkate değerdir. Peygamberlerin muallimlik vazifesini devam ettiren din adamları ve eğitimcilerden insanlara yansıması gereken duygular da'bunlar olmalıdır. Nesillere sevgiyi, merhameti ve hoş görüyü aşilayacak olan eğitenlerdir. Allah'ın, insanların kalplerini kaynaştırması gibi din adamları da insanlar arasında tefrika değil, dostluğun tesisine çalış­ malıdır.203 Peki din adamındaki bu olumlu davranışları insanların da edinınesi nasıl mümkün olmaktadır? Hz. İsa'ya tabi olanların ondaki yumuşaklık ve merhamet özellikleriyle vasıflanmaları, aralarında bir gönül· bağının kurulmuş olmasındandır. Hz. İsa muhataplarıyla arasında bu gönül bağını kurmuştur ki bu eğitimin neticesi onlar üzerinde de görünmüştür. Ayet-i kerimedeki kalp kelimesi bu gönül bağını akla getirmektedir. Peygamberle eğittiği kişiler arasındaki bu münasebeti öğretmenle öğ­ renci arasında da düşünebiliriz. Eğitimin daha iyi netice verebilmesi için öğretmen ve öğrenci arasındaki münasebet sadece bilgi aktanınından ibaret kalmamalıdır. Zaten'öğretimi, eğitime çeviren de bu gönül bağıdır. b. Din adamının, dini doğru öğren~edeki frinksiyonu: Hz. İsa'ya tabi olaillerrdan bir grup, ruhhanlığı ihdas etmekle kendilerine emredilmemiş olan bir şeyi dine sokmuşlardı. Bunun İslam literatüründeki adı "bidat"tır. Bidat, "sonradan ortaya konan dini görünümlü yol" 204 olarak tarif edilir. İnsanlar dinle ilgili bir hususta aşırı gidip ona dört elle sarılırlar. Arkadan bir nesil gelir ve o şeyin kendi üzerierine semavi' bir yükümlülük olduğunu zannetmeye başlar.' Sonra bir nesil daha gelir ve o şey hakkında mevcut bulunan zan, artık kesiri bilgiye dÖnüşür. Bunun sonucunda din tahrif edilmiş bir hal ahr. 205 Ruhhanlığın ortaya çıkması da bu şekilde olmuştur. 203 204 205 Bayraklı, "Din Eğitiminde İhtiınalİlkesi", Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi, 1994, I, s. 5 ls/anı Ansiklopedisi (DlA), İstanbu11992, VI, s. 130 Şah Veliyyullah Dihlevi, Hüccetullfılıi'l-Bdliğa, tre. M. Erdoğan, İstanbul 1994, II, s. 62 KUR' AN-I KERİM'tEGİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 373 İnsan din hususunda aşırıya giderek Allah'ın emretmediği şeyi uydumn- ca .fıtratın dışına çıkmaktadır. Halbuki dinin sahibi aynı zamanda onu uygulayacak olan insanların da yaratıcısıdır ve onların zaruretlerini, ihtiyaçlarını, güçlerini, zaafnoktalarını en iyibilendir: "Hiç yaratan bilmez mi? O~ en ince 06 işleri bilip görmektedir ve her şeyden haberdardır.:ı Dine sokulan her bir bid'at ve ilave dinin kendi bünyesinde çarpıklıkla­ ra, zorluklara yol açar. Ve bu durum öyle bir hal alır ki, artık insanlar dinden yaka silker vaziyete gelirler. Halbuki Allah dinde insanlara hiçbir güçlük yüklememiştir?07 Dine bid'atları sokmak, onu kültürden kültüre göre deği­ şen, birlik, ahenk ve tutarlılık arz etmeyen bir hale getirir. Her yörenin adetlerine göre din, yeni bir şekil alır. Kişisel menfaatlerin ve yerel tarihi sebepterin mahslllü olur. Böylece cüzleri birbirleriyle çatışan bir din şekli ortaya çıkar. 208 Bütün bunlar karşısında en önemli görev yine din adamlarına düşmekte­ dir. Din adamları Allah ile kul arasında aracı olarakdinin herhangi bir sahasında eksiitme ve artırma yapamazlar. Peygamberler de buna (i~hildir: "Onlara ayetlerimiz açık açık okunduğu zaman· bize kavuşmayı beklemeyenler:. Ya bundan başka bir Kur'an getir veya bunu değiştir dediler. De ki: Önu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben bana vahyolandan başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım;"209 . Elmalılı H.Yazır alemierin Rabbi olan Allah'ın kainatı yaratıp, kanunu ve nizarnı yerleştirdiğini; insanlığın hakkının gerek ilimde ve gerek dinde kanun koymak ·değil, Allah'ın kanunlarını arayıp bulmak ve bu kanunları keşfedip ortaya çıkarmak olduğunu söylemektedir210: Bütün bunlardan çıkan sonuç şudur: "Din adamı dini insanlara tebliğ ederken kendi istek ve düşüncelerini din· olarak öğretmemelidir. Hz. Peygamber kendinden bir şey uydurmadığı, Yüce Allah'ın indirdiğine uyduğu 206 207 208 209 210 Mülk, 67/14 Hac, 22/78 Nedvi, a.g.e., s. 78 Yunus, 10/15 Yazır, a.g.e., I, s. 126,127 DiN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI 374 gibi, din adamı ôa Kur'an'a uyarak onun idealini insanlara aşılamalıdır." 211 Cenab-ı Hak Hz. Peygamber'e de insanlara Kur'an'la öğüt vermesini emret,_ · mektedir: "Kazandıklan sebebiyle hiçbir nefsin felakete duçar olmaması için Kur'an ile nasihat et..." 212 , "Tehdidimden korkanlara Kur'an'la öğüt ver." 213 Din adamı şu ayeti de kendine rehber edinmelidir: "Dillerinizin uydurduğu yalana d.ayanarak bu helaldir, şu da haramdır demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler." 214 . Kur'an ile nasihat etmek için herşeyden önce onu iyi bilmek gerekir. Din eğitiminin en önemli ve sağlam boyutu Kur'an-ı Ker!m'dir. Kur'an'ı iyi bilmeyen, dinin nasıl öğretileceğini bilemez. Dini anlatan, Yüce Allah'ın hangi konuyu nasıl ve niçin ele aldığını bilmelidir. Bu olmazsa din eğitimci­ leri din eğitimi yapmaz, kendi görüşlerini halka din olarak sunarlar. Kur'an'ı Kerim'i iyi tanımayanlar, din fikrinde birliğe değil ayrılığa götürürler. Din görevlisi yetiştiren müesseselerimiz de öğrencilerine dini meselelerin çözümünde Kur'an'dan istifade etmenin yollarını öğretmelidirler. Eğer din eği­ timcileri Kur'an'ı Kerım:i iyi bilirlerse, katı kalpli oJma yerine toleranslı ve yumuşak, dar zihinli olmak yerine açık fikirli ve ileri görüşlü, cezalandıncı olma yerine affedici, yıkıcı olma yerine yapıcı, nefret ettirici olma yerine sevdirici olmayı esas edineceklerdir. 215 . c. İbadette İtidal İlkesinin Benimsetilmesi: Hıristiyanların, dinde aşınya giderek ihdas ettikleri ruhhanlığa sonra kendilerinin de riayet edememesinden ibadette asıl olanın itidal olduğunu anlıyoruz. Din, insanlara zorluk yüklemek için değildir .. Hz. Peygamber: "Şüphesiz ki bu din kolaylıktır. Kim bu dini zorlaştınrsa din ona galip ge- 211 Bayraktar Bayrakh, "Kur'an-ı Kerim'de Din Adamı Kavramı", Din Eğilimi Araştırmaları Dergisi, 1994, I, s. 159 2 2 ı En'am, 6/70 213 Kaf, 50/45 214 Nahl, 16/116 215 Bayraklı, "Din Egitiminde İlıtirnal İlkesi", s. 2; Bayraklı, Ayet ve Hadislerin lşığmda Isliımi Solıbetler, s. 27 KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇISINDAN YORUMLAMAK 375 lir." 216 buyurmuştur. O halde dine önem vermek, onu zorlaştırmak ve yeni ibadetler katmak demek değildir. · Kur'an'ı Kerim'de Hıristiyanların ruhhanlığı ortaya çıkarmalarının anlatılması insanları buna karşı uyarm3k ve dinin özünün kolaylık olduğUnu göstermek içindir. Bu husus Kur'an-ı Kerim'de pek çok yerde vurgulanır: "Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek ister; çünkü insan zayıf yaratılmış­ tır"217, "Biz Kur'anı sana güçlük çekesin diye deği( ancak Allah'tan\korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik."218 ·. ibadetlerde esas olan insanın takatidir. İnsan gücü ve kapasitesini aşa­ cak, bedeni yorgun ve bitkin düşürecek ibadet tarzı istenmemiştir. Zorlana.:. rak yapılan ibadet, ibadet olma anlamı ve özelliğinden çıkar. İbadetin makul olanı, az da olsa zinde ve canlı iken, istekli ve sürekli olarak yapılanıdır. 219 Hz. Peygamber "Arnelierin Allah katında en sevimli olanı, az da olsa devamlı olanıdır." 220 buyurmuştur. İs"dkamet üzere azar azar ilerlemek hızlı gidip de sonunu getirememekten iyidir. Kişi en ileri derecelere varayim derken en aşağı derecelere inmemelidir. İbadette aşırı gitmek, insanı büsb~tün bunlardan uzaklaştırabilir. Hz. Peygamber "Her şeyin, bir zindelik hali vardır, her zindeliğin de bir gevşeklik ve usanma hali vardır.' 1221 buyurmuştur. İbadeti, bu usanma haline sokmamalıdır. Bu anlayışı ve dinde itidalli olmayı insana din eğitimikazan­ dıracaktır. Din eğitimi nefse zulüm yolu değil itidalli yaşamanın öğretimidir. ibadetten maksat nefsi öldürmek değildir. Bilakis ona canlılık kazandırmak ve onu Allah'ı görüyormuş gibi ibadet etmek anlamına gelen ihsan mertebesine yükseltmek; kötü eğilimlerden korumak, ona istikamet kazandırmaktır. Meşruiyet sınırları içerisinde insan fıtratının bütün ihtiyaçlarını karşılamak geniş anlamda biribadettir.222 216 217 218 219 220 221 222 Buhari, İman, 29; Nesa!, İman, 28 Nisa, 4/28 Tabii, 20/2,3 Nevzat Aşık, lbadette Aşırılığa Karşı Hz. Peygamberin Tutllmlt, İzmir 1997, s. 175 Buhari, İman, 32; Müslim, Müsfifırtn, 216 ·ı· Tirmizi', Kıyamet, 21; Ahmed b. Hanbel, II, 158, 165 ' ' Dihlevt, a.g.e., s. 61,62; Aşık, a.g.e., s. 176 1 376 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI ibadet adına ·nefsin, bedenin, ailenin, akrabanın, misafirin ve komşuların hakları engellenemez. Hz. Peygamber muhtelif defalarda nefsin, misafirin, '-·ailenin, evladın, gözün, bedenin insan üzerinde hakkı olduğunu söylemiş223 , ' ' ' sahabe içerisinde ruhhanlık benzeri eğilimlere de mani olmuştur. Sahabe içerisinde bir grup, Resullah'ın geçmiş gelecek bütün günahlarınin affedilmiş olduğun~, bu sebeple ona az ibadetin de yeteceğini, kendilerinin ise daha fazla ibadet etmeleri gerektiğini düşünmüşlerdi. "İçlerinden birisi: Ben artık hayatım boyunca her.gece namaz kılacağım dedi. İkincisi: Ben de hayatım boyunca hep oruç tutacağım, hiçbir gün terketmeyeceğim dedi. Üçüncüsü de: Kadınlan edebiyen terk edip, onlara hiç yaklaşmayacağım dedi. Durumdan haber olan Hz. Peygamber onları bularak: .Sizler böyle söylemişsiniz. Halbuki Allah'a yemin olsun Allah'tan en çok korkanınız ve yasaklanndan en ziyade kaçanınız benim. Fakat buna rağmen, bazen oruç tutar, bazen yerim, namaz kılarım, uyurum da, kadınlarla da evlenirim. Benim sünnetim budur. Kim sünnetimi beğenmezse benden değildir" 224 buyurmuştur. Bir başka hadisinde de "Siz mübalağa ile dinde hedefe ulaşamazsınız, dini en iyi tatbik şekliniz kolaylıktır." 225 demektedir. ' Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Her işte olduğu gibi ibadetler konusunda da itidal prensibi esastır. ibadetler konusunda takat ölçüsü, usandır­ rilama ve süreklilik ilkeleri getirilmiştir. Dinin özü ve aslı kolaylık prensibine dayanır. Dinde fıtrata ayları hiçbir ibadet yoktur. Dini kolaylaştırmaktan maksat; onda Kur'an ve sünnetle belidenmiş herhangi bir ibadeti veya dini görevi elesiltmek değildir. Dini kolaylaştırmak, ona herhangi bir şeyi eklememek, zorlaştırmamaktır .. Dini insanlara anlatacak olan din eğitimcileri de bu· prensibi iyi özümsemelidirler. Dinde aşırıya gitmemek, dine Allah'ın emretmediği bir şeyi sokmama konusundaki hassasiyete, bu da din konusunda gerçek anlamda bilgi sahibi olmaya bağlıdır. 223 224 225 İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi (Kutub-i Sitte), ts., I, s. 200 Buhari, Nikah, 1; Müslim, Ni kah. 5; Nesa!, Nikah, 4 Canan, a.g.e., I, 208 KUR' AN-I KERiM'-İ EÖİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 377 3. İnsanın Maddi ve Manevi Cephesinin Birlikte Eğitimi: İnsan beden ve ruhtan ~üteşekkil bir varlıktır. Onun maddi ihtiyaçları kadar manevi ihtiyaçları da .vardır ve her ikisinin de dengeli bir şekilde giderilmesi gerekir. İnsanın dünyaya açılan bir yönü olduğu· gibi bu dünyanın ötesindeki ahiret alemine açılan bir yönü de vardır. Hıristiyanlar ruhhanlığı tesis etmekle insanın maddi yönünü ihmal edip sadece manevi yönü ile insanı ele almışlar, bu yönünü geliştirmeye çalışmışlardır. . Eğitimin gayelerinden söz ettiğimiz bölümde ele aldığımız gibi, eğitim­ de asıl olan, insanın maddi ve ın~mevi cephelerinden birini ihmal etmeden her ikisini de geliştirmektir. Bu anlayış kaynağını, dünya ile ahiret konusuna bakışımızdan alır. Maksadı ahiret olan bu dünya tasavvurunda dünya için çalışmak ahiret için ibadetten, ahiret için ibadet dünya için çalışmaktan ayrı değildir. Ruhhanlığı ortaya çıkaranlar ise dinlerini tahrif etmekle dengeyi bozduldanndan bedeni' faaliyet ile ruhi. faaliyeti birbirinden ayırmı? ve dünya ile ahireti birbirine karşı yönde göstermiştir. Bu anlayış birinin diğeri için ihmal ve feda edilmesini dolayısıyla arzuların baskı altına alınmasını doğurmuştur. · İç alemde biriken ve bastırılan duygular sonunda tam tersi. yönünde bir aşırılıkla ortaya çıkar. Hıristiyanlıkta da ruhhanlığın ihdas edilmesiyle din bir baskı unsuru h:alini almış. sonuçta dinden tamamen uzaklaşmaya sebep olmuştur. İslamın bu konuda verdiği ölçü, dünyada da refah ve mutluluk, ahirette de refah ve mutlulukğu istemektir. 226 Bu formül dünyayı tamamen reddetmeyi ve acı çekmeyi bir vazife olarak görmekten de, başkasının haklarına saygı duymayan, bencil aşırı maddecilikten de insanı uzak tutar. İslam'ın yüklediği manevi ibadet ve görevlerde dahi bunl~n maddi yararları gözetilmiştir. Maddi faydaya dayalı bir yüküıiılülüğün de. aynı zamanda ruhi bir açılım kaynağı olduğunu görüyoruz. Oruç ibadeti bunun en güzel ömeğidir. Diğer bütün emir ve ibadetlerin de aynı. şekilde. hem .maddi' hem manevi' yararları vardır. 226 Bak ara, 2/201 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 378 Din eğitiıni insanlan dünyadan el etek çektirip hayattan kapmaya, fıtrat­ taki duyguları bastırmaya sevk eden bir terbiye yolu olmamalıdır. Eğitim, ,_.insanı~ tüm yönlerini kuşatan bütüncül bir bakışa sahip olmalıdır. Zira, insana tek yi:)nlü yaklaşım onda dengesizliğe sebep olur. Bu dengesizlik fertlerden topluma da yansır. Çağımızda yaşadığımız bunalım bu tek boyutlu eğitim anlayışının bir ürünüdür. Geçmişte ruhbanlık, eğitimi sadece manevi yönün geliştirilmesi ile sı­ görerek nasıl bunalımlara sebep olduysa bugün de insanın eğitimini sadece maddi,yönü ile sınırlı görmek aynı şekilde bunalıma sebep olmaktadır. Kur'an'ın insan eğitiminde gösterdiği yol, insanı bütün yönleriyle ele almak ve her hususta dengeli olmaktır. nırlı SONUÇ Bu çalışmada eğitim açısından Hadid suresi örneğinden hareketle yorumunu yapmaya çalıştık. Bu ve benzeri çalışmaların kendi Kur'an-ı Kerim'in değederimizi yansıtan bir eğitim felsefesi kurmamıza katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Çünkü eğitim sisteminin ruhu, onu ortaya koyanların inançlarından gelir. Bizim inancımızın kaynağı da Kur'an 'dır. Kur'an sadece ibadet şekillerimizi öğreten bir kitap değil, bir dünya tasavvuru veren kitaptır. İnsanın ne olduğu, dünyadaki mevcudiyetinin anlamı ve gayesi, eğitimine dair temel bakış açıları da buna dahildir. Bizi yaratanın bize dair verdiği bu bilgiler; insanın kendini, içinde yaşadığı toplumu ve dünyayı doğru tanıması için doğru öncüllerdir. Bu öncüllerden hareketle zamanın ihtiyaçlarına göre sistemini insan kuracaktır. Bunun için Kur'an'ı, eğitim bakış açısıyla anlamaya çalışmak gerekir. Bu anlama gayreti bize eğitim faaliyetlerimizde ışık tutacaktır. Bu gayretin bir ürünü' olarak Hadid suresi üzerinde çalıştık. Surenin üzerinde dönüp dolaştığı ana nokta imanın kalplerde yerleşmesi ve bu imandan neşet eden tak va,· huşu, samimiyet, fedakarlık ve itidalli olma haline tılaşılmasıdır. Konuları genel· olarak iman alanı ve ibadet alanı ile ilgili olduğu görülen surenin ele aldığı konular çalışmanın bölümlerini oluşturmuş­ tur. Buna göre çalışmamızda Allah'ı tanıma, münafıklık, dünya-ahiret hayatı ve kader düşüncesi, tesbih ibadeti, infak ibadeti, huşu kavramı ve KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇISINDAN YORUMLAMAK kalp eğitimi, adalet ilkesi ve eğitim, 'ehl-i kitap ve eğitim açısından değerlendirerek ele almaya çalıştık. 379 ruhhanlık konularını KAYNAKÇA AŞIK, Nevzat, İbadette Aşırılığa Karşı Hz. Peygamberin Tutumu, İzmir, 1997 ATEŞ, Süleyman, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neş., İstanbul, 1988 AYASBEYOÖLU, Nevzat, İsHimiyet'in Eğitiminiize Getirdiği Değerler ve Kur'an-ı Kerim'in Eğitimle İlgili Ayetlerinin Tahlili, M.E.B., İstanbul, 1991 AYDIN, Selim, Bilgi Çağında İnsan, T.Ö.V. Yay., İzmir, 1994 BAŞARAN, İ.Ethem, Eğitime Giriş, Kadıoğlu Matbaası, Ankara, 1994 BAYRAKLI, Bayraktar, İslam'da İFAV. Yay., İstanbul, 1989 - "Kur'an-ı Kerim'de Din Eğitim Batı Eğitim Adamı Kavramı", Din Sistemleriyle Mukayeseli, Eğitimi Araştırmaları Dergisi, 1994, I - "Din Eğitiminde ihtimal ilkesi", Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi, 1994, I - Ayet ve Hadislerin Işığında İslami Sohbetler, Altınkalem Yay.~An,kara, 1995 - 'Tesbih", Sabah Gazetesi,.(20-25 .Aralık 1998) BAYRAKTAR, M. Faruk, İslam'· Eğitiminde Öğretmen-Öğrenci Münasebetleri, İFAV Yay., İstanbul, 1997 BİLGİN, Beyza, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, Ankara Univ. ilahiyat Fak. Yay., Ankara, 1988 - Türkiye'de Din Eğitimi ve Liselerde Din Dersleri, Ankara, 1980 BiLMEN, Ömer Nasuhi, Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meal-i Alisi ve Tefsiri, Bilmen Basımevi, İstanbul, ts. BOVET, Pierre, Din Duygusu ve Çocuk Psikolojisi, tre. Selahattin Ankara, 1958 1 , Odabaş Yay., BURSEVİ, İsmail Hakkı, Ruhu'] Beyan, tre. Abdullah Öz, Damla Yay., İstanbul, 1995 CANAN, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi (Kütüb-i Sitt~), Akçağ Yay., ts. CEBECİ, Lütfuilah, Kur'an'a Göre Takva, Seha Neşriyat, İstanbul, 1985 ÇAMDİBİ, Mahmut, Din Eğitiminiii Temel Meseleleri, İFAV., İstanbul, 1994 ' DERVEZE, İzzet, et-Tefsirü'l-Hadis (Nüzul Sırasına Göre Kur'an Tefsiri), tre: M. Baydaş vd., Ekin Yay., İstanbul, 1997 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 380 DEVELLİOGLU, Ferit, Osmanlı ca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi, Ankara, 1996 '-DİHLEVİ, Şah Veliyyullah, Hüccetullahi'l-Biiliğa, tre. M.Erdoğan, İz yay. İstanbul, 1994 ' DOGRUL, Ömer Rıza, Tanrı Buyruğu (Kur'an-ı Kerim'in Tercüme ve Tefsiri), İnkılap ve Aka Kitabevleri, İstanbul,.1980 EŞREF, Seyyid Ali, İslam Eğitiminde Yeni Ufuklar, tre. O. Tunç, Fikir Yay., İstanbul, 1'991 FAZLURRAHMAN, Ana Yay., Ankara, 1996 Konularıyla Kur'an, tre. A. Açıkgenç, Ankara Okulu FREYER, Hans, Din Sosyoİojisi, tre. T. Kalpsüz, Ankara Üni. ilahiyat Fak. Yay. · · · Ankara, 1964 GAZALİ, Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed, Maksadü'l Esna, tre. M. Ferşat, Ferşat Yay., İstanbul,l972 GÖLCÜK, Şerafettin, Kur'an ve İnsan, Esra Yay., Konya, 1996 HADDURİ, Macid, İslam'da Adalet Kavramı, tre. Selahattin Ayaz, Yöneliş Yay., İstanbul, 1991 HATEMİ, Hüseyin, "İslam'da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramı", İnsan Hakları Sempozyumu (10-11 Aralık 199fl-), İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hı,ıkuk Mü~ şavirliği ve Hukuki Araştırmalar Derneği İstanbul Şubesi, İstanbul, 1995 HESAPÇIOGLU, Muhsin, Öğretim ilke ve Yöntemleri, Beta Yay., İstanbul, 1994 HÖKELEKLİ, Hayati, Din Psikolojisi, Diyanet Vakfı Yay., Ankara, 1993 İBN KESİR, Ebu'l Fida İsmail, Hadislerle Kur'an.:ı Kerim Tefsiri, tre. B. Karlığa vd., Çağrı Yay., İstanbul, 1986· İBN MANZUR, Ebu'l Fazi Cemaleddin Muhammed b.Mükerrem, Lisanu'l Arab, Daru's-Sadır, Beyrut, ts. İBN SAHNUN, Ebu Abdullah Muhammed, Adabu'l- Muallimin, tre. M. Faruk Bayraktar, İFAV Yay., İstanbul, 1996 İNAL, Kemal, Eğitimde İdeolojik Boyut, Doruk Yay., Ankara, 1996 İSFEHANİ, er-Rağıb, el- Müfredat fi Garibi'! Kuran, thk. M. Seyyid Geylani, Matbaatu Mustafa el 7Babi, Mısır, 1961 İslam Ansiklopedisi, MEB., İstanbul, 1979 İslam Aıısiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı, İstanbul, 1992 KAŞANİ, Nureddin Muhammed b. Murtaza, Te'vilat~i Kaşani, Kadıoğlu Matbaası Ankara, 1998 KUR' AN-I KERIM'İ EGİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK 381 KOMiSYON, Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Açıklairialı Meali, Kral Fahd Mushaf-ı Şerif Basım Kurumu, ts. KUTUB, Muhammed, İsHim'da Eğitim Metodu, tre. D. Ali Kayapınar, Yay Yayınla­ rı, İstanbul, t.s. KUTUB, Seyyid, Fı ZiHUi'l-Kur'an,,trc. B. Karlığa vd., Hikmet Yay.,İstanbul, 1973 LİNGS, Martin, TasavvufNedir, Akabe Yay., İstanbul, 1986 MEVDÜDİ, Ebu'l-A'la, Tefhimu'l-Kur'an, tre. M. Han Kayani vd., İnsan Yay., İstanbul, 1987 NEDVİ, Ebu'I-Hasen Abdü'l-Bari, Tasavvuf ve Hayat, tre. M. Ateş, İrfan Yay., İstanbul, 1974 ÖZEK, Ali vd., ibadet ve Müessese Olarak Zekat, İslami İlimler Araştırma Vak. Yay., İstanbul, 1984 ÖZTÜRK, Yaşar Nuri, Kur'an-ı Kerim ve Sünnete Göre Tasavvuf, İFAV Yay., İstanbul, 1989 - "İnsan-ı Kamil Olarak Hz. Muhammed", Kutlu Doğum Haftası (12-17 Ekim 1989), Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara, 1990 PAK, Zekeriya, Kur'an'da Kulluk (yayımlanmamış doktora tezi), 1998, RAZİ, Fahruddin, Tefsir-i Keblr (Mefatihu'l-Gayb), trc.S.Yıldırım vd., Akçağ Yay., Ankara, 1991 SABÜNİ, Muhammed Ali, Safvetü't-Tefasir, tre. S. Gümüş vd., Ensar Neşriyat, İstanbul, 1992 SAMI, Şemseddin, Kamus-ı Türki, Enderun Kitapevi, İstanbul, 1989 ŞAHİN, Abdullah, "Kişilik Gelişimi ve Din Eğitimi", İslamiyat, 1998, II TOPÇU, Nurettin, Türkiyenin Maarif Davası, Dergah Yay., İstanbul, 1997 TOPÇU, Sedat, "İslamiyet ve İnsan Psikolojisinin Boyutları", Kutlu Doğum Haftası, (12-17 Ekim 1989), Ankara,)990 TOZLU, Necmettin, "Çağımızın İnsanını Yetiştirmede İslam'ın Rolü", Ebedi Risalet-2, İzmir, 1993 · ULUDAG, Süleyman, İslamda Emir ve Yasakl~ın Hikmeti, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara, 1998 · ULUTÜRK, Veli, Kur'an-ı Kerim Allah'ıNasıl Anlatıyor, Nil Yay., İzmir, 1994 YAVUZ, Y. Vehbi, İslam'da Zekat Müessesesi, Feyiz Yay., İstanbul, 1972 YAZGAN, Turan, Sosyal Güvenlik 1995 Açısmdan Zekat, Diyanet Vakfı Yay., Ankara, YAZIR, Elınalılı Hamdi, Kur'an-ı Kerim ve Meali, İslamoğlu Yay., İstanbul, 1993 DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 382 - Hak Dini Kur'an Dili, Azim Dağıtım, ts. YILDIRIM, Suat, İstanbul, 1998 - Kur'an-ı Hakim ve Açıldamalı Meali, Feza Gazetecilik A.Ş., Kur'an'da Ulfihiyet, Kayıhan Yay., İstanbul, 1987 YURDAGÜR, Metin, Allah'ın Sıfatları Esmaü'l~Hüsna, Marifet Yay., İstanbul, 1984 ZEMAHŞERl, Ebu'l K~sım Carullah Mahmud, el-Keşşaf an Hakaiki't-Tenzi'r, Daru'l~Marife, Beyrut. ts.