Kongre Tam Metin Bildiri Kitabı için Tıklayınız!

advertisement
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
BĠLDĠRĠLER KĠTABI
EKONOMĠ, SĠYASET VE TOPLUM: DEĞĠġEN FIRSATLAR VE
TEHDĠTLER
ECONOMY, POLITICS AND SOCIETY: CHANGING OPPORTUNITIES
AND CHALLENGES
Kongre BaĢkanı
Prof. Dr. Mustafa MIYNAT
Kongre Onursal BaĢkanı
Prof. Dr. A. Kemal ÇELEBĠ
i
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ÖNSÖZ
Küresel dünyada geleceğe yönelik risklerin ve belirsizliklerin sürdüğü, küresel
ekonomide değiĢim ve dönüĢümlerin yaĢandığı, yeni dengelerin oluĢtuğu, geliĢmiĢ ve
geliĢmekte olan ülkeler arasında güç dengelerinin yeniden Ģekillendiği bir zaman
diliminde yaĢıyoruz. Fırsatlarla tehditlerin iç içe geçtiği bu dönemde her kurumun, hatta
her devletin kendilerine stratejik bir yol haritası çizmekte olduğunu görüyor, kurumların
değiĢtiklerini ve dönüĢtüklerini hep birlikte müĢahede ediyoruz.
Bu aktörler arasında elbette üniversiteler de bulunmaktadır. “Yeni nesil
üniversite” kavramı bağlamında üniversitelerin bölgesel kalkınmada katalizör görevi
üstlendiğini iddia edebiliriz. Üniversite-sanayi iĢbirliği, teknoparklar, san-tez, kalkınma
ajansları projeleri, bölge plan yapım aĢaması gibi birçok hususla ilgili olarak
üniversitelerin kalkınmada temel bir yerel paydaĢ olarak aktif rol üstlendiklerini
biliyoruz. Artık, üniversiteler yukarıdan-aĢağıya bilginin verildiği endoktrinasyona
uğramıĢ bireylerin bulunduğu yerler olmaktan çoktan çıkmıĢ; toplumun sosyo-ekonomik
problemlerine çözüm yolları arayan beyinlerin dünyayla buluĢtuğu mekânlar haline
gelmiĢtir.
Üniversitemizin 2018-2022 stratejik planında misyonu “Yenilikçi, giriĢimci,
çevreye ve insana saygılı bireyler yetiĢtirerek; eğitim, araĢtırma ve topluma hizmet
alanlarındaki üretimini toplum yararına sunmak” olarak belirlenmiĢtir. Bu misyona
müteallik olarak üniversitemizin vizyonu ise “üniversitemizi bilim, eğitim ve topluma
katkı alanlarında uluslararası tanınır ve tercih edilen bir eğitim kurumu haline
getirmek”tir. Bu misyon ve vizyon kapsamında fakültemiz eğitim ve öğretim kalitesini
geliĢtirmekle birlikte bilimsel ve yenilikçi araĢtırma-geliĢtirme olanaklarını iyileĢtirme ve
toplumsal hizmet kalitesini geliĢtirme amaçlarına da çok büyük önem vermektedir.
Bu çerçevede bu sene dördüncüsünü düzenlediğimiz ―Uluslararası Öğrenci
Kongresi‖nin ana temasını “Ekonomi, Siyaset ve Toplum: DeğiĢen Fırsatlar ve
Tehditler” olarak belirledik. Bu kongrede ortaya konulacak bilgiler ve yorumlar
sayesinde belki de küreselleĢme sürecinin ve yaĢanan krizlerin yol açtığı bu belirsizlikler
nedeniyle ileriye dönük karar alma süreçlerinde kurumların ve ekonomik aktörlerin daha
tutarlı ve bilinçli bir Ģekilde hareket etmelerine yardımcı olma iĢlevi üstlenmiĢ olacaktık.
Sevinerek belirtmeliyim ki bu kongrenin nihayetinde ortaya konan bu eser, karar vericiler
için içerisinde önemli ipuçları barındırmaktadır.
Kongre‘de 32 farklı üniversiteden katılım olmuĢtur ve ana tema çerçevesinde 106
bildiri sunulmuĢtur.
24-25 Nisan 2017 tarihinde gerçekleĢtirilen ve iki gün süren Kongre‘de eĢanlı
olarak düzenlenen oturumlarda ―Asya ÇalıĢmaları‖, ―Uluslararası Siyaset‖, ―Kamu
Yönetimi ve Kalkınma Ajansları‖, ―Ġç SavaĢ Sonrası Suriye‖, ―Ekonomi ve Finans‖,
―Hükümet Sistemleri TartıĢmaları‖, ―Muhasebe ve Finans‖, ―GiriĢimcilik ve Ġnovasyon‖,
―Ġnsan Kaynakları ve ÇalıĢma ĠliĢkileri‖, ―Bankacılık ve Finans‖, ―Enerji ve Kalkınma
Politikaları‖, ―Bölge ÇalıĢmaları‖, ―Siyaset Bilimi‖, ―ĠĢletme‖, ―Afrika ÇalıĢmaları‖,
―Uluslararası Hukuk‖, ―Kadın ve Ġstihdam‖, ―Disiplinlerarası ÇalıĢmalar‖ konularına
iliĢkin bildiriler sunulmuĢtur.
Kongreye ve kongre ana temasına gösterilen yoğun ilgi ayrı bir mutluluk nedeni
olmuĢtur.
ii
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Bu vesile ile siz değerli katılımcılarımıza ve bu güzel organizasyonun hayata
geçirilmesinde katkılarını esirgemeyenlere, Ģahsım ve ĠĠBF çalıĢanları adına teĢekkür
ederim.
Kongre BaĢkanı
Prof. Dr. Mustafa MIYNAT
iii
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
TEġEKKÜR
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler ailesi olarak ev
sahipliği yaptığımız Gençlerle 360 Derece IV. Uluslararası Öğrenci Kongre‘mizde
gençlerimiz ―Ekonomi, Siyaset ve Toplum: DeğiĢen Fırsatlar ve Tehditler‖ ana temasının
yanı sıra iktisadi ve idari bilimler alanında hazırladıkları çalıĢmaları paylaĢma fırsatı
yakalamıĢlardır. Bu fırsat Ģüphesiz uyumlu bir takım çalıĢması ve kıymetli katkılar
sonucunda ortaya çıkmıĢtır.
Aylarca kongrenin her türlü iĢleyiĢi ile ilgili düzenlemelerde aktif rol oynayan
Kongre Düzenleme Kurulu üyeleri Doç. Dr. Fatih DEMĠR, Doç. Dr. Serkan
ÇINARLI, Doç. Dr. Rasim AKPINAR, Doç. Dr. Buğra ÖZER, Doç. Dr. Ahmet UÇAR,
Yrd. Doç. Dr. Ġsmail BAġARAN, Yrd. Doç. Dr. Kutay AYTUĞ, Yrd. Doç. Dr. Sühal
ġEMġĠT, Yrd. Doç. Dr. Faika ÇELĠK, ArĢ. Gör. Dr. ġule BĠRĠM, ArĢ. Gör. Dr. Ayça
TÜMTÜRK, ArĢ. Gör. Ayça Berna GÖRMEZ, ArĢ. Gör. Fatih YAMAN, ArĢ. Gör.
Serkan YOLCU, ArĢ. Gör. Fatih ÇĠÇEK, ArĢ. Gör. Harun ARAS, ArĢ. Gör. CoĢkun
GÜLLÜ, ArĢ. Gör. Orkun SÜRÜCÜOĞLU, ArĢ. Gör. Mehmet Ali YÜKSEL, ArĢ. Gör.
Sekine ÖZTEN MERT, ArĢ. Gör. Tolga BEġĠKÇĠ, ArĢ. Gör. Tuna Can
GÜLEÇ‘e özverili çalıĢmaları nedeniyle teĢekkürü bir borç bilirim. Gelen bildirilerin
değerlendirilmesini kabul ederek çalıĢma tempoları arasında bizden yardımlarını
esirgemeyen bilim kurulu üyelerine teĢekkür ederim.
Yoğun ders programlarının yanında kongrenin baĢarılı bir Ģekilde yürütülmesinde
büyük emek harcayan, bu iĢe gönül veren Manisa Celal Bayar Üniversitesi Siyaset Bilimi
ve Kamu Yönetimi Kulübü, Uluslararası ĠliĢkiler Kulübü, Maliye Kulübü, Ġktisat Kulübü,
Sosyal Sorumluluk Kulübü, Genç Yatırımcılar Topluluğu, Fotoğrafçılık Topluluğu
üyeleri ve aynı zamanda kongre yürütme kurulu üyeleri olan öğrencilerimiz Buğrahan
HASPOLAT, Gülsüm DOĞULAR, Muhsin SAKAR, BüĢra NALPARA, Özlenen
Miraç KAYMAK, Gamze AZMAN, Keziben GÜNDÜZ, AyĢenur HARMANCI,
Mehmet DEMĠREL Nazlı DOĞAN, Zeynep AYGÜN, Sinem KIRLI, Nazlıhan KURAN,
Burak OĞUZ, Esra OCAK, Berkay BAKAN, Melis ELDEġ, Melisa GÜNEY,
Gürkan BAL, Hande Nur KUTLU, Ozan Ali UZUN, Kübra Nur KOYUNCU,
KürĢat YURTSEVER, Fikriye KAFAR, Tamer ġENOCAK, Zafer TOYDEMĠR, Berk
ARTUN, Buse ÖZKAN, Emre Ġlker TAġÇI, Cansu ELAGÖZ, Furkan ARIKAN, Gizem
ÖZDEMĠR, Mehmet ÇALIK, Mehmet YILMAZ, Merve METE, Emre ÇELEBĠ, Enes
Erdem YERĠNDE, Sefa ARSLAN, Kudret KARTAL, Yıldız ALTUN, Oğuzhan
YOLCU, ÇağdaĢ GÖNENÇ, Utku HASER‘e teĢekkürlerimi sunarım.
Kongre çalıĢmaları süresince bizden desteğini esirgemeyen Kongre BaĢkanı ve
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr.
Mustafa MIYNAT‘a, Kongre Koordinatörü ve Manisa Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi
ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Hüseyin AKTAġ‘a, Manisa Celal
Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr.
CoĢkun ÇILBANT‘a samimi teĢekkürlerimi sunuyorum.
iv
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Kongre düzenlenme sürecinde değerli katkılarıyla yanımızda olan Kongre
Onursal BaĢkanımız ve Manisa Celal Bayar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Kemal
ÇELEBĠ, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Birol
KOVANCILAR, Prof. Dr. Bilal-i HabeĢ GÜMÜġ ve Prof. Dr. Muzaffer TEPEKAYA‘ya,
kongremizin diğer onursal baĢkanları Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muzaffer
ELMAS‘a ve Uluslararası Vizyon Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fadıl HOCA‘ya
içtenlikle teĢekkür ederim.
Bilimsel etkinliğimizin daha da anlam kazanarak bir bilimsel etkinlik projesi
niteliğine dönüĢmesine vesile olan Manisa Celal Bayar Üniversitesi Bilimsel AraĢtırmalar
Koordinatörlüğü‘ne teĢekkürü bir borç bilirim.
Gala yemeği programı ve konaklama için rezervasyon olanağı sağlayan Büyük
Saruhan Hotel‘e kongremize verdiği destekler için teĢekkürlerimi iletirim.
Kongremiz boyunca baskı iĢlerinde bize büyük yardımları olan ve gerek
duyduğumuz baskıları zamanında teslim eden Manisa Celal Bayar Üniversitesi Matbaa
Birimi‘ne teĢekkürlerimi sunarım.
Kongrenin açılıĢ oturumunu gerçekleĢtiren, Sakarya Üniversitesi ĠĢletme
Fakültesi Dekanı A. Vecdi Can‘a, Manisa Teknokent Genel Müdürü Prof. Dr. Hüseyin
AktaĢ‘a, Azerbaycan Mimarlık ve ĠnĢaat Üniversitesi‘nden Prof. Dr. Mehebbet
Memmedova‘ya ve Uluslararası Vizyon Üniversitesi‘nden Dr. Vesna Poposka‘ya içten
teĢekkürlerimi sunarım.
Kongreye katkı sağlayan, destek veren herkese gönülden teĢekkür eder ve
saygılarımı sunarım.
Kongre Düzenleme Kurulu BaĢkanı
Doç. Dr. Serhat BAġTAN
v
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
BĠLĠM KURULU BAġKANI
Prof. Dr. Mustafa MIYNAT
KONGRE KOORDĠNATÖRÜ
Prof. Dr. Hüseyin AKTAġ
DÜZENLEME KURULU BAġKANI
Doç. Dr. Serhat BAġTAN
BĠLĠM KURULU
Doç. Dr. Serhat BAġTAN Doç. Dr. Fatih DEMĠR Doç. Dr. Serkan ÇINARLI Doç.
Dr. Rasim AKPINAR Doç. Dr. Buğra ÖZER Doç. Dr. Ahmet UÇAR Doç. Dr. Gül
KAYALIDERE Yrd. Doç. Dr. Sühal ġEMġĠT Yrd. Doç. Dr. Faika ÇELĠK Yrd. Doç.
Dr. Ġsmail BAġARAN Yrd. Doç. Dr. CoĢkun ÇILBANT Yrd. Doç. Dr. Hakan
YALÇINKAYA Yrd. Doç. Dr. Murat ġAHĠN Yrd. Doç. Dr. A. Ġdil KACAR Yrd.
Doç. Dr. M. Hakan YALÇINKAYA Yrd. Doç. Dr. Beran GÜLÇĠÇEK TOLUN Yrd.
Doç. Dr. Fatma ĠZMĠRLĠ ATA Yrd. Doç. Dr. GülĢen GERġĠL Yrd. Doç. Dr. Rıdvan
KESKĠN Prof. Dr. Anarkul URDALETOVA Prof. Dr. Zoran Filipovski Assoc. Prof.
Dr. Abdülmecid NUREDĠN Assoc. Prof. Dr. Fariz Ahmadov Assoc. Prof. Dr. Elena
Mihajloska Assoc. Prof. Dr. Kalina Sotiroska Ġvanoska Assoc. Prof. Dr. Alpay Recep
Assoc. Prof. Dr. Ebrar Ġbraimi
DÜZENLEME KURULU
Doç. Dr. Serhat BAġTAN Doç. Dr. Fatih DEMĠR Doç. Dr. Serkan ÇINARLI Doç.
Dr. Rasim AKPINAR Doç. Dr. Buğra ÖZER Doç. Dr. Ahmet UÇAR Yrd. Doç. Dr.
Ġsmail BAġARAN Yrd. Doç. Dr. Kutay AYTUĞ Yrd. Doç. Dr. Sühal ġEMġĠT Yrd.
Doç. Dr. Faika ÇELĠK ArĢ. Gör. Dr. ġule BĠRĠM ArĢ. Gör. Dr. Ayça TÜMTÜRK
ArĢ. Gör. Ayça Berna GÖRMEZ ArĢ. Gör. Fatih YAMAN ArĢ. Gör. Serkan YOLCU
ArĢ. Gör. Fatih ÇĠÇEK ArĢ. Gör. Harun ARAS ArĢ. Gör. CoĢkun GÜLLÜ ArĢ. Gör.
Orkun SÜRÜCÜOĞLU ArĢ. Gör. Mehmet Ali YÜKSEL ArĢ. Gör. Sekine ÖZTEN
MERT ArĢ. Gör. Tolga BEġĠKÇĠ ArĢ. Gör. Tuna Can GÜLEÇ
YÜRÜTME KURULU
Buğrahan HASPOLAT Gülsüm DOĞULAR Muhsin SAKAR BüĢra NALPARA
Özlenen Miraç KAYMAK
Gamze AZMAN
Keziben GÜNDÜZ
AyĢenur HARMANCI
Mehmet DEMĠREL
Nazlı DOĞAN
Zeynep AYGÜN
Sinem KIRLI Nazlıhan KURAN Burak OĞUZ Esra OCAK Berkay BAKAN
vi
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Melis ELDEġ Melisa GÜNEY Gürkan BAL Hande Nur KUTLU Ozan Ali UZUN
Kübra Nur KOYUNCU KürĢat YURTSEVER Fikriye KAFAR Tamer ġENOCAK
Zafer TOYDEMĠR
Berk ARTUN
Buse ÖZKAN
Emre Ġlker TAġÇI
Cansu ELAGÖZ Furkan ARIKAN Gizem ÖZDEMĠR Mehmet ÇALIK Mehmet
YILMAZ Merve METE Emre ÇELEBĠ Enes Erdem YERĠNDE Sefa ARSLAN
Kudret KARTAL Yıldız ALTUN Oğuzhan YOLCU ÇağdaĢ GÖNENÇ Utku
HASER
vii
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
EDĠTÖR KURULU
Prof. Dr. Mustafa MIYNAT
Prof. Dr. Hüseyin AKTAġ
Yrd. Doç. Dr. CoĢkun ÇILBANT
Doç. Dr. Serhat BAġTAN
E-ISBN- 978-975-8628-53-7
Bildiri Kitabında yer alan yazılarda ileri sürülen görüĢler yazarlara aittir, yayınlayan kurum
sorumluluk taĢımaz.
©Copyright : Manisa Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi - 2017
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Proje ve Bilimsel AraĢtırmalar Koordinatörlüğü tarafından
“Bilimsel AraĢtırma Projesi” olarak kabul edilmiĢtir. Proje No: 2017 - 039
viii
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ĠÇĠNDEKĠLER
Md. Mostafa Faisal, Gazi Üniversitesi
―Good Governance and Its Challenge in Bangladesh‖……………………………………1
Elif GüneĢ & Mehmet Hakan DĠL, Dokuz Eylül Üniversitesi
―Risk Yönetiminde Riske Maruz Değer YaklaĢımı ve Bir Uygulama‖………………….11
Melek LAYIK, Dumlupınar Üniversitesi
―Bilgi Ekonomisi: Domaniç Hayme Ana Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Bilgi
Ekonomisi Kavramına BakıĢı Üzerine Bir AraĢtırma………………………….…….......18
Mustafa AKSELĠM, Ahi Evran Üniversitesi
―Sanayi ġirketleri Web Sitelerinin Kullanıcı Dostu Olma Durumlarının
Değerlendirilmesi: KırĢehir Örneği‖……………………………………………………..29
Mustafa DUMANLIDAĞ, Yüzüncü Yıl Üniversitesi
―Organon‘un DeğiĢimi: Kamu Yönetiminde Gelenek Neden KlasikleĢmedi?..................39
Doç. Dr. Buğra ÖZER & Eren TOZAK, Manisa Celal Bayar Üniversitesi
―Türkiye‘de Kırsal Kalkınma ve Kırsal Kalkınma Politikaları‖…………………………47
Mahamne MOUTARĠ & Aboubacar ISSA, Sakarya Üniversitesi
―KarĢılaĢtırmalı Yerel Yönetimler Perspektifinden Türkiye ve Nijer‘de Belediye
Sistemi‖…………………………………………………………………………………..58
Kerem Fırat COġKUN & Nihan ġEKER, Manisa Celal Bayar Üniversitesi
―Arap Baharı Sonrası Suriyeli Sığınmacıların Türkiye‘ye Sosyo-Ekonomik
Yansımaları‖......................................................................................................................72
Hande KAYA, Manisa Celal Bayar Üniversitesi
―Türkiye‘deki
Suriyeli
Sığınmacıların
ĠĢgücü
Piyasaları
Açısından
Değerlendirilmesi‖.............................................................................................................79
Tuğçe Berfim TUNÇ & Tümay DOKSÖZ, Ege Üniversitesi
―Türkiye'deki Suriyeli Mülteci Çocukların Adaptasyon Sürecindeki Zorlukları‖……….91
Yrd. Doç. Dr. AyĢenur ALTINAY & Doç. Dr. Mustafa SOBA & Esra TEMEL, UĢak
Üniversitesi
―Faizsiz Finansman Olgusu ve ÇağdaĢ Murabaha‖……………………………………...97
Metin SAYGILI & Zeliha ERSOY & Esra BALKANCI & Mustafa Emre USLU, Sakarya
Üniversitesi
―Examining Young Consumers‘ Exploratory Buying Behaviour Tendencies in Online
Purchasing in Terms of Personality Traits‖…………………………………………….106
Semih DERELĠOĞLU, Ege Üniversitesi
―Y KuĢağı Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin ĠĢ Hayatından Beklentileri‖………....116
ix
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Selcen ALTINBAġ, Ġstanbul Üniversitesi
―Siyasi Parti Tipolojileri ve Demokrasi ĠliĢkisi‖……………………………………….128
Tuna Can GÜLEÇ & Batuhan Fatih MOLLAOĞULLARI, Manisa Celal Bayar
Üniversitesi
―Uluslararası Patent ve Teknoloji Değerleme Yöntemleri Üzerine Literatür
Taraması‖……………………………………………………………………………….138
Yağmur ÇELĠK & Aslı DUMAN & Filiz ASLAN & Vildan ġEN, Manisa Celal Bayar
Üniversitesi
―Öğrencilerin Muhasebe Meslek Etiği Algısı: Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari
Bilimler Fakültesi Öğrencileri Üzerine Bir AraĢtırma‖………………………………...146
Zhainagul ATAMBEKOVA & Xiayida MAIMATI, Selçuk Üniversitesi
―Kırgızistan ve Çin‘de Lisans Seviyesinde Muhasebe Eğitiminin KarĢılaĢtırılması‖….156
Ummuhan DOYGUN & Metin SAYGILI, Sakarya Üniversitesi
―DıĢ Ticaret GiriĢimciliği Eğilimlerinin Ġncelenmesi Üzerine Bir AraĢtırma: Uluslararası
Ticaret Öğrencileri Örneği‖…………………………………………………………….163
Mukaddes ERDOĞAN, Dumlupınar Üniversitesi
―Ġnovasyon ve 4.Sanayi Devrimi‖………………………………………………………174
Enes ALTIOK & Yusuf Yiğitcan YILDIRIM, Adnan Menders Üniversitesi
―Teknoloji ve Ġnovasyonun Ekonomik Büyümeye Katkısı‖……………………........…185
Göksel KARTUM & Ali YILDIZ & Erkan TURHAN, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi
―ĠĢletmelerde Ġnovasyon Stratejileri ve Ar-Ge: Bir ĠĢletme Örneği‖………………...…195
Merve BĠNGÖL, Ahi Evran Üniversitesi
―ĠKY ĠĢe Alım Sürecini Etkileyen DeğiĢkenlerinin Belirlenmesi: Nitel Bir ÇalıĢma.....204
Egemen DĠKAY, Mustafa Kemal Üniversitesi
―Psikolojik ġiddet‘in Örgütsel Güvene Olan Etkisi: Hatay Ġlinde Büro ÇalıĢanlarına
Yönelik Ampirik Bir ÇalıĢma‖……………………………………………………....…216
AyĢe Nur BALCILAR & Nuray AVCI, Manisa Celal Bayar Üniversitesi,
―Psikolojik Yıldırma (MOBBĠNG)‖…………………………………..………………..224
Fatma IġIK & Yrd. Doç. Dr. Burcu ORALHAN, Nuh Naci Yazgan Üniversitesi
―ĠĢ Bulmayı ve ĠĢ Bulma Süresini Etkileyen KiĢisel Faktörlerin Analizi: Kayseri
Örneği‖………………………………………………………………………………….233
Eda Pulat & Özge TUNÇ & Sema OKUYAN, Sakarya Üniversitesi
―Kültürün Perakende Market Tercihi Üzerine Etkisi: Sakarya Örneği‖………………..243
x
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Orkun ÇELĠK & Elif ERER & Deniz ERER, Ege Üniversitesi
―Küresel Krizin Bireysel Emeklilik Fonları Volatilitesi Üzerine Etkisi: Türkiye
Örneği‖………………………………………………………………………...………..252
Uğur KONAKÇI & Orkhan HÜSEYĠNLĠ, Dokuz Eylül Üniversitesi
―Opsiyon SözleĢmelerinde Stratejiler: Bankacılık Sektöründe Bir Uygulama‖……......262
Rezan GÜMÜġ & Alpercan GÜRBÜZ, Dokuz Eylül Üniversitesi
―Finansal Anomaliler: Piyasalarda Ocak Ayı Etkisinin AraĢtırılması: BIST‘te Bir
Uygulama‖……………………………………………………………………………...269
Gizem TĠS, Manisa Celal Bayar Üniversitesi
―Küresel Ġklim DeğiĢikliğinin Ġstihdam Üzerindeki Etkileri‖………………………..…277
Sevgi SÜLÜKÇÜLER & Gökhan SALMAN, Manisa Celal Bayar Üniversitesi
―Sürdürülebilir Kalkınma Anahtarı ‗Enerji Politikaları‘‖………………………………288
Taha ARTUÇ & Sema ÇAKIR & Bahar ÖRS, Manisa Celal Bayar Üniversitesi
―Türkiye‘de ÖzelleĢtirme Uygulamalarında KarĢılaĢtırmalı Analiz: Telekomünikasyon ve
Elektrik Enerjisi Sektörleri‖…………………………………………………………….301
Ercan BAYRAK, Yüzüncü Yıl Üniversitesi
―Toplumsal Cinsiyet Temelinde Tiyatro‖………………………………………………311
Aynur KAZIMOVA, Gazi Üniversitesi
―Postmodernizmin Kara Filme Etkisi - BLADE RUNNER Filmi Örneğiyle‖…………320
Ahmet Çağrı BARTAN, Dokuz Eylül Üniversitesi
―Russian Intervention in Ukraine: A Realist-Constructivist Analysis‖……..………….330
Alper MEREY, Ġstanbul Aydın Üniversitesi
―Globalizing Terror and ‗Coup‘ against Globalization‖………………………………..341
Özgür TEPE, Batman Üniversitesi
―Seçmen DavranıĢını Belirleyen Faktörler Açısından Siyasi KutuplaĢma ve ÇatıĢma
Ortamı: Sur Örneği‖…………………………………………………………………….351
Burak ERKUġ & Merve SARICA, Manisa Celal Bayar Üniversitesi
―ÇatıĢma Çözümleri Perspektifinde PKK ve Kürt Sorunu Ġncelemesi‖………………..360
Kaan GÖRGÜN & Orçun GÜNEY & Tansu ÖZBAYSAL, Manisa Celal Bayar
Üniversitesi
―Retro Pazarlama ve Retro Pazarlamaya Yönelik Örnekler‖…………………...………369
Uğur SÖNMEZ & Fatih Güray KURġUN & Rahman KAMIġ, Sakarya Üniversitesi
―KüreselleĢme ve KüreselleĢme YaklaĢımları‖……………………………………...…376
xi
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Zuhal GĠRGĠN KARATAġ & Metin SAYGILI, Sakarya Üniversitesi
―Ev Tekstili Sektöründe Mağaza Bağlılığını Etkileyen Faktörlerin Ġncelenmesi Üzerine
Bir AraĢtırma‖………..…………………………………………………………………384
Batuhan Fatih MOLLAOĞULLARI & Tuna Can GÜLEÇ, Manisa Celal Bayar
Üniversitesi
―Finansal Okuryazarlık: Üniversite Öğrencilerine Yönelik Yapılan ÇalıĢmalar Üzerine
Bir Değerlendirme‖……………………………………………………………………..397
Malang B. S. BOJANG, Sakarya Üniversitesi
―Domestic Factors Affecting Foreign Policy Decision-Making Process: The Case of
Gambia‖…………………………………………………………………………….......407
Mohammed HASHĠRU & Mohamed CAMARA, Sakarya Üniversitesi
―Is Foreign Aid Conducive to Helping African Countries?‖……………………..…….415
Zeynep Nur ÖZMEN, Ahi Evran Üniversitesi
―Avrupa Birliği Çevre Politikası ve Türkiye‘ye Yansımaları Hakkında Bir
Değerlendirme‖…………………………………………………………………………423
Sefa ÇOBANOĞLU & Hakan ARSLANER, Adnan Menderes Üniversitesi
―Ġdari Yaptırımlar Çerçevesinde Vergi Cezalarının Hukuki Zemini‖………………….432
Fatma TAġDEMĠR, Bartın Üniversitesi
―II. Abdülhamid Döneminde Ġttihad-ı Ġslam Hareketi‖…………………………...……441
Serap DEMĠRLER, Manisa Celal Bayar Üniversitesi
―Dördüncü Sanayi Devrimi ve Toplumsal Cinsiyet Üzerine Etkisi"…………………...449
Merve GÖKDEMĠR & Berna KUTLU & GülĢah BARUTÇU, Ege Üniversitesi
―Ekonomik Kalkınmada Cinsiyet EĢitsizliği: Türkiye‘de Kadın Gücü Ġstihdamı‖…….461
Merve DEMĠRKIRAN, Ankara Üniversitesi
―Türkiye‘de Ev Hizmetlerinde ÇalıĢan Kadınların Sosyal Sorunları‖…………….....…474
Kanan NAGHIZADE & Prof. Dr. Alptekin ERKOLLAR, Sakarya Üniversitesi
―Yazılım Projelerinde Kullanılan Proje Yönetimi Standartları ve KarĢılaĢtırmaları‖….483
xii
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Good Governance and Its Challenge in Bangladesh
Md. Mostafa Faisal*
Abstract
There is a consensus that good governance is significant for human resource development
in any Society. The World Bank, IMF, UNDP, various NGOs and numerous studies conducted by
them suggest that good governance primarily relies on the institutional infrastructure. The main
aim of independence of Bangladesh was the economic and social freedom. It is still remain a
dream because of the political instability and lack of long term planning and implementation. Now
the country is crisscrossed by various problems such as over population, widespread terrorism,
political crisis, bureaucratic corruption, economic recession, serious widespread poverty, and an
increasing danger of environmental pollution. The formation of the parliamentary form of
government in 1991, Bangladesh has started the journey to democracy. People are now wishing to
see good governance flourishing everywhere in the state organs and institutions. However, the path
of democracy seems to face both challenges and opportunities. Despite the fact that a number of
factors seem to positively work for the slow and steady growth of democracy, there are strong
depressing elements that also pose threats to achieve sustainable development. But good
governance is the precondition for development & stability of a country. The paper tries to depict a
picture of the state of governance in Bangladesh.
Keywords: Good governance, Challenges, corruption, Bangladesh
JEL classification: O16, D73, O53
INTRODUCTION
Governance is a multifaceted concept with wider ramification. This is so because
of fast changing and interdependent global environment. No country can afford to
continue with a governance system that is outdated, slow, ineffective, expensive and
corrupt in this age of globalization. Bangladesh is a developing country of South Asia. It
gained independence in 1971 from Pakistan after nine month long war. Bangladesh has a
parliamentary democracy, where the president is the head of the state. But the Prime
Minister, as the head of the government, forms the cabinet and performs the daily
activities of the state. There are a lot of problems in Bangladesh such as political crisis,
bureaucratic corruption, over population, economic recession, poverty, widespread
terrorism, and environmental pollution. It is reality that all these problems are interrelated
inter dependent in some ways and problems are lead the country to administrative
weakness and poor governance.
In the recent years, some progresses also showed in Bangladesh. There are some
achievements in many areas of socio-economic development such as macroeconomic
stability, growth in exports and in remittances, improvements in female's education,
increase in enrolment in primary education, and reductions in infant and maternal
mortality rate, controlling over the fundamental terrorism, improvement in women's
empowerment and participation in economic activities etc. In Bangladesh sovereignty
was won but rule of law and good governance is still crying. A strong corrupted syndicate
created a vicious cycle of exploitation and as axis of violent politics & poor governance.
The development of Bangladesh basically requires democracy and good governance.
Good governance is the precondition for socio-economic development & stability in any
country. People of Bangladesh wanted to see good governance flourishing everywhere in
*
Gazi University, Department of Political Science and Public Administration, PhD researcher.
1
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
the state organs and institutions. The path of Good Governance seems to face both
challenges and opportunities. Despite the fact that a number of factors seem to positively
work for the slow and steady growth of democracy, there are strong depressing elements
that also pose threats to achieve sustainable development.
Methodology
This paper is a presentation of the concept of good governance, challenges, and
some recommendation to ensure good governance in Bangladesh. The paper is based on
secondary information, which includes recent publications, journals, books, and research
reports. Relevant literature has also collected through Internet browsing.
I. MEANING AND DEFINITION OF GOOD GOVERNANCE
Good governance is a widely used term in developed as well as in developing
countries to achieve sustainable development management. Bangladesh is no exception to
this global trend. Politicians both in power and in opposition talk of their quest to achieve
good governance.
The concept of "governance" is now most used word in the study of society and
development. "Governance" means: the process of decision-making and the process by
which decisions are implemented (or not implemented). Governance can be used in
several contexts such as corporate governance, international governance, national
governance and local governance."
Though the need for good governance has been recognized still there is lack of
unanimity about the exact meaning of the term. Direction, Performance, Accountability,
Fairness, Responsiveness, participation in decision making and implementation, efficient
delivery system of services and goods, citizen satisfaction are the important element of
good governance. ―Good governance is a judgment on the quality of government (Jahan,
1992); how people are ruled, how the affairs of the state are administered and regulated.
Good governance is a nation‘s state of ability in relation to public administration and law
(Landell-Mills and Serageddin, 1991) exercise of political power to manage a nation‘s
affairs (World Bank 1989:5) and the manner in which power is exercised in the
management of a country‘s economic and social resources for development, (World Bank
1992:1) the exercise of economic, political, and administrative authority to manage the
country‘s affairs at all levels and the means by which states promote social cohesion,
integration, and ensure the well being of their population (UNDP 2002). Good
governance is "a system of governance that is able to unambiguously identify the basic
values of the society where values are economic, political and socio-cultural issues
including human rights, and pursue these values through an accountable and honest
administration." (Chopra 1997)
II. GOOD GOVERNANCE AND ITS CHALLENGES IN BANGLADESH
In Bangladesh governance has been conceptualized in a variety of ways and
ranging from a very narrow to a very broad definition. Broadly defined governance
reflects here all rules and procedures, formal and informal, in economic, political and
administrative spheres, organizational entities entrusted with formulating and
implementing such rules of the game as well as macro, micro or economy wide policies
(Sixth Five year Plan 2014). The international organizations like World Bank, IMF,
UNDP, various NGOs expect that the government of Bangladesh carries out its duties
transparently, without corruption, and in due consultation with stakeholders in society.
The declared vision of the government envisages a public sector with strong independent
institutions of accountability, a high degree of transparency and responsiveness to the
2
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
people, strong systems, for managing human and financial resources which ensure
delivery of quality services to the people‘s door steps.
In the context of the above position of Governance in Bangladesh the following
sections contain an analysis and from this analysis some challenges are derived like
Corruption, Inefficiency of Bureaucracy, Political interference in administration,
Nepotism, Improper and non-observance of the rule of law, Improper use of resources.
III. NATURE OF POLITY AND CHALLENGES
In Bangladesh democracy as a system of governance is in fiasco and could not be
institutionalized during the last four decades of its existence. Politics is, in most cases,
dominated by big money, goons, businessman and people with little background and
training in formal politics. The student Fronts which are considered as the sources of
leadership of the parties are involved in campus violence, all kinds of immoral activities.
Power and authority rest at the top-echelon of the government based in the capital leaving
little authority and resources at the disposal of elected bodies at the local level. Economic
disparity between the rich and the poor continues to widen with frightening prospects for
the society. Almost all the benefits of state patronage go to the party cadres and the rich
in spite of the fact that most of them do not pay their taxes. The private sector banks
already been chastised by the central bank for disbursing loan to their directors and other
influential individuals without proper collateral. The sponsors, promoters and
beneficiaries of default loan culture all belong to the upper strata of the society and
consequently protect each other. A newspaper report reveals that over Tk. 60000 million
has disappeared from the nationalized commercial banks through fake and irregular
payment of loan on the pressure of ruling party leaders over the last four years. (Naya
Diganta, July 31, 2012)
The middle class and salaried people together with general masses are squeezed
constantly increasing rise in the prices of essential commodities, house rents, educational
expenses of children, medical bills and taxes. Social disparity among different strata of
the population continues to deepen.
Morality has become the biggest casualty in Bangladesh now. Corruption has
engulfed both public and private sectors and touched and affected in one way or another
each and every individual in Bangladesh. The World Bank has recently been forced to
cancel the Prestigious Padma Bridge Financing deal on the plea of alleged involvement of
the highest authority in corruption including the communication minister Abul Hossain
Mp. (Amin 2014)
IV. CHALLENGES IN POLITICAL SYSTEM
Political system plays a vital role in shaping its destiny for good or bad. ―In
Bangladesh most of the political parties are found to be visible during election time.
There are serious questions about their nature of leadership, sources and utilization of
party fund and nomination of candidates for key elections. All parties profess to adhere to
democratic principles but the reality in most cases is different. For even senior leaders of
most of the major political parties holding membership of central committees and
presidiums it is risky to disagree, let alone challenge the supreme leaders‖ (Khan and
Hussain, 1993).
The practice of democratic ethos is thwarted by internal party politics and
management (Khan and Zafarullah, 1993). Leaders are selected by the supreme leader
and heredity and kinship are the key determinates. During the last forty five years the
ruling Awami League leaders at the central level have never been elected (rather selected
by the party chief) and practice of intra-party democracy proved to be almost equally
3
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
difficult in the BNP and Jatio Party. Naturally the top leadership remains unchanged even
after a party loses major national elections. Weak and sycophants become prominent in
the party‘s decision making process. Capable and effective leaders cannot be groomed
and those who seem to be earning popularity beyond party frame are even eliminated (For
ready reference: Mayor Loqman Hossain murder case in Narshingdi town) and the party
culprits remain untouched and unpunished. But Bangladesh Jamaat-e-Islami (JI) and
Communist party are exception among the political parties. They are found to be
inculcating democratic practices within the party and never defaults in holding elections
to its highest post, the President through secret ballots at regular intervals as per the
provisions of its constitution.
Effective functioning of each and every organ of government is an essential
prerequisite of good governance. The parliamentary system that is in existence without
interruption for over two decades can best be termed as Prime Ministerial system. A State
Minister of the present government resigned in May 2009 and was residing in the USA
but to his utter surprise he found that pay and allowances were being accumulated in his
bank account. Another Minister was forced to resign in the face of severe criticism across
the country due to bribery (Railway Minister) but instead of accepting his resignation the
Prime Minister made him a Minister without portfolio. There was still another Minister
Abul Hossain against whom the World Bank lodged complaint on charges of bribery in
the famous Padma bridge case. Similar allegations are also there against the Pm‘s Finance
Adviser and a whip of the ruling Party in the Parliament who happens to be a close
relative of the Prime Minister.
The present size of the civil service is large compared to tasks it performs (Khan
1998). The public service commission which is responsible for recruitment of civil
servants has become a highly politicized body with almost all its members drawn from
the activists‘ base of the ruling party coterie.
The parliament has been unable to perform its designated role as controller and
overseer of executive actions. None of the government that came to power since the
restoration of parliamentary system of government has allowed the Parliament to function
properly (Khan 2001). The opposition parties also did not play their proper role in this
field. As a result accountability and transparency of governmental functionaries could not
be ensured. In recent times the Parliament also got involved in a clash with the higher
judiciary. It angrily debated the conduct of a High Court judge over some of his rulings
and comments on Parliaments role (Ref. Justice Shamsuddin Ahmed Chowdhury on
shifting of Sarak Bahaban, Head Quarters of Roads and Highways Department). The
Parliament members adopted a resolution asking the President to form a Supreme judicial
council to remove the judge for violation of constitution. It is interesting to note that the
Chief Justice has not yet responded to this ruling and the concerned judge continues to
hold presumably because he is a ruling party man.(Amin 2014)
V. WIDENING HORIZON OF CORRUPTION
Corruption is the main challenges for the Good Governance in Bangladesh.
Political and administrative corruption has become widespread everywhere in
Bangladesh. The forms of corruption include petty corruption, project corruption and
programmatic corruption (TIB, 2013). Corruption is an inescapable fact of life in
Bangladesh because the society is a highly complex network involving reciprocal favors
and obligations, as a result, pay off is the life blood of the country. Pay off benefits
include money, jobs, luxury gifts, building supplies, overseas travels and the payment of
foreign tuition bills and personal liabilities. The symptom of patron client relationship is
4
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
further reflected by the practice of some businessman to maintain rest houses and high
class exclusive hostesses to entertain foreign guests and big bosses (Siddique, 1990). The
political leaders, particularly the members of parliament run the government.
Transparency International, Bangladesh conducted a survey on the activities of 149 MPs
out of 345 MPs of Awamilig government. Among 149 MPs, 136 belonged to the ruling
party and the rest 13 were from the opposition party and the numbers of ministers among
the MPs under study were 27.
The study revealed that 97% of the MPs were involved in negative activities.
Their negative activities include influencing administrative works (81.8%), influencing
educational institutions (76.9%), misuse of development fund (75.5%) involvement in
criminal activities (70.6%) influencing public procurement process (69.2%), violating
electoral rules (62.2%) managing plots (8.4%) and others (16.1%). While analyzing the
reasons of the problems TIB found that the present ruling party came to power after a
seven year gap. To compensate, MPs created opportunities for the party members to gain
personal benefits from the development initiatives at the local level. This also works as a
kind of investment for the MPs to retain their local support-base for the next election
(TIB, October 14, 2013).
Arrest of former Railway minister Suranjit Sen gupta‘s Assistant Personal
Secretary in midnight with a sack full of money appeared as an example how huge
amount of money has been transacted as bribe for railway jobs. An exclusive
investigation made by Weekly Holiday has found that in four major public run sectors
alone, corruption rackets had embezzled over Tk. 400,000 crores (4,000,000 million) in
routine dealings over the last four years of this government. From the Bangladesh Bank a
huge amount of reserve stolen, but still nobody knows who did it. But the public opinion
said it has handled by the senior officer of Bangladesh Bank. There is hardly any
ministry, division or departments of the government in the country where bribe is not
transacted for appointment, posting and promotion (The daily star, January 5, 2013).
Topping the list is the telecom sector, with an estimated Tk. 1,51000 crores
irregularities since June 2009, followed by the energy sector where kickback in feigned
system loss and overbilling by quick-rental power plants and energy deals tallies up to
Tk. 1,40,000 crores. Monthly pay order (MPO) related corruption in the education sector
accounts for another Tk. 1, 11,000 crores. Hallmark and Destiny scandals together with
fraudulent transactions of state owned banks added new dimension of corruption in
Bangladesh. According to this investigation Sonali Bank scam involves over Tk. 5000
crores. Investigators found evidence of underhand dealings in the transfer of 70% shares
of Warid Telecom to Airtel in early 2011. Using Airtel at the front most of this
transferred shares were in fact vested in the name of a close relative of a senior political
leader of the country. The deal also illegally waived Tk. 4 billion transfer fee and
deprived the public exchequer of that bounty. (Amin 2014)
The investigators also discovered that a team of Bangladesh Telecommunication
Regulatory Commission (BTRC) officials have pocketed large kickbacks by allowing a
number of Phone Companies to tamper records and evade taxes by showing lesser
number of customers. But these are peanuts compared with the hepty kickbacks –
estimated to be Tk. 60,000 crores that has changed hand while nominating three
Interconnection Exchanges (ICX), 22 International Gateways (IGW) and a host of
International Terrestrial Cable (ITC) by the BTRC. These deals needed prior
commitment to and blessings from Senior Political leaders in power (Holiday, Sept. 14,
2012).
5
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
VI. INCREASING POLITICIZATION OF PUBLIC BUREAUCRACY
Politicization of public bureaucracy and its effect on administrative performance
is considered one of the major challenges of good governance. Politicization is used here
in the sense of partisan interference of the political executive in the career practices of
public servants. In 1996 ex secretary Mokha Alomgir and his followers took stands
against BNP government and later he becomes the state minister of Awamilig
government. (Faisal 2012)
The present government has created a record by making 505 officials Officer on
Special Duty (OSD). These OSDs include three senior secretaries, 35 Additional
Secretaries, 139 Joint Secretaries, 148 Deputy Secretaries, and 180 Assistant Secretaries.
These constitute about 13% of the bureaucracy and they are workless now. Besides, about
32% o f the civil officials have been superseded by their junior officers purely on political
consideration. The honest, skilled, patriotic and qualified officers are being neglected so
much under this government that the civil and development administration have lost all
their dynamism. Contractual appointment and supersession of meritorious officers
vitiated the entire civil service thereby creating a sense of frustration in the rank and file
of the offices (Amin 2014). Then there was the Padma Bridge scandal followed by Hall
mark, Destiny and ITCL (MLM scam) and Railway recruitment bribery unearthing the
plundering network and exposing the government‘s attempts to scuttle investigation.
Proper investigation of corruption conspiracy in the Padma Bridge project as desired by
the World Bank has been forestalled time and again allegedly to shield the main suspects
the former communication minister, the Pm‘s Finance Adviser and her close relatives
(Holy Day, January 04, 2013).
VII. POLITICIZATION OF THE SECURITY FORCES
Politicization of security forces has started after the independent of Bangladesh
when opposition leader Shiraz shikder abducted and killed by law enforcement agency.
The father of the nation sheikh Mojibur Rahman killed by military officers with all family
members except two daughters sheikh Hasina and sheikh Rehana, a lot of army officer
and political leaders including president Ziaur rahman also killed by law enforcement
agency. Amnesty International, US state Department, International Crisis Group and
Bangladeshi local Human Rights Organization ―Odhiker‖ in their recent reports (2014)
critically deplored Awami League government‘s practice of politicizing the executive,
judiciary and security agencies, critical to conducting elections and a rise in political
violence. Odhikar in its report asserted that 330 people died Bangladesh in extrajudicial
killings, officially termed ―Crossfire‖ encounters, since 2009. Since 2010 abductions and
disappearances have replaced crossfire deaths as the primary concern with 81 cases
reported in the media in 2011 alone. The real number is believed to be higher. Both
domestic and international human right organizations report that many of the extrajudicial
killings are committed by the military police hybrid force, Rapid Action Battalion (RAB),
which military officials say is the most politically influenced it has ever been. The police
force whose leadership is creamed with party loyalists has fared no better; the Home
Minister publicly rejected a law drafted by the caretaker government that would have
created an independent national police commission and lessened government influence in
the recruitment of high officials. (Amin 2014)
VIII. CHALLENGES IN JUDICIARY SECTOR
Politicization and corruption in judiciary one of the major challenges of good
governance in Bangladesh. Despite the previous government‘s separation of judiciary in
2007 the Awami League government has returned to the old practice of rewarding and
6
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
punishing judges based on their decisions. Political loyalties apparently led to the
supersession of a senior appellate division judge for the post of Chief Justice; they also
are believed to have influenced appointments of a substantial number of Assistant
Attorney General and High Court Judges. According to Crisis Group report, An Awami
League Leader, himself a lawyer, said, ―most of these judges are not worthy of being law
darks‖. This partnership has resulted in over 7000 cases suspected of having been
dismissed under political pressure; 22 Awami League members, sympathizers, or sons of
ministers and leaders have been pardoned in political murder cases (The Daily Star, Feb
28, 2012).
Corruption remained a serious problem within the judiciary. Several reports by
human rights groups and corruption watchdog groups indicated growing public
dissatisfaction with the perceived politicization of the judiciary. In February 2016 a Daily
Star investigative report revealed that former Chief Justice ABM Khairul Haque received
a payment of Tk. 10,37000.000 ($13,127) from the Prime Minister‘s Relief and Welfare
Trust. According to the repot Mr. Haque and several other judges from the High Court
Division received the money shortly before a series of rulings that nullified several
constitutional amendments, including the provision for caretaker government thereby
setting up the passage of the 15th amendment by the Awami League-led parliament. The
Ministry of Law and Parliamentary Affairs confirmed the amounts transferred. (Amin
2014)
IX. CHALLENGES IN NGO AND CBOS SECTOR
There are some challenges in NGO and CBOs sector in Bangladesh.
Accountability of NGOs still remains murky in spite of successive government‘s efforts
to monitor their fund receipt and disbursement (Khan, 2003). The recent trend of some
big NGOs to venture into commercial activities has raised many questions like their status
as organizations, role of the poor in profit sharing etc. Direct involvement of some big
NGOs in national politics supporting Awami League‘s nationwide strike and seize
program during 2006-2008 has had a number of consequences. Contrary to this the
crackdown of the government on Grameen Bank and its founder Nobel laureate Dr.
Yunus has created unprecedented chaos and confusion home and abroad.
Role of donor community in a developing country like Bangladesh is significant
as it continued to depend heavily on the form‘s aid and grants. However, international
multilateral organizations and major donors have openly expressed their dissatisfaction
about how the governance system works in this country (World Bank 1990, World Bank
2002, World Bank 2009-14, ADB 2013, 2014, JICA 2013, 2014). They have openly
voiced concern about massive corruption and inefficiency in the public sector,
deteriorating law and order situation etc. Their annoyance crossed all limits and the
World Bank was compelled to stay back from financing Padma Bridge project on the
allegation of corruption. (Amin 2014)
X. ACCOUNTABILITY AND TRANSPARENCY
Lack of accountability and transparency is considered to a major impediment to
effective governance of Bangladesh. The two factors accountability and transparency
combined together have made governance inefficient, ineffective and expensive. Though
the political system is a Parliamentary one in theory, in reality it looks like a quasi
Presidential system. It has been appropriately observed that incomplete adjustment was
made while changing it from a Presidential to a Parliamentary system (World Bank
1996:51). With the introduction of the Parliamentary system the levels of control enjoyed
previously by the President were simply transferred to the Prime Minister resulting in the
7
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
transformation of the office of the Prime Minister as an extremely powerful one (Khan
2001).
Concentration of enormous power in the hands of the Prime Minister in particular
and the executive branch in general has serious negative implication for accountability
and transparency. The impact is evident everywhere. The chain of accountability in
Public sector, stretching from the parliament to class four employees is weak and fuzzy;
many of the links have been ruptured resulting in the inability to enforce financial
contracts, stop theft in public enterprises or hold officials accountable for improper or
delayed Judgments (World Bank 20011). Traditional internal mechanisms like hierarchy
and supervision have mostly failed. It has been observed that failure of administrative
accountability mechanisms have contributed to indifferent and arrogant attitudes that
most bureaucrats hold towards citizens in general. (Amin 2014)
XI. RECOMMENDATIONS FOR GOOD GOVERNANCE IN
BANGLADESH
By the above discussion, I have tried to focus on the challenges of good
governance in Bangladesh. After this study I have some recommendations to overcome
the challenges in order to promote good governance in Bangladesh.
First, democracy and its proper practice is the precondition for good governance.
Bangladesh is in the practice in democracy. But to attain the benefit of democracy it is
essential to practice democracy in all organs of the state like institutions, political parties,
NGOs, private sector etc. The institutions should be independent so that they can promote
expected services to the public.
Second, the accountability of the executive power is ensured by the parliament
and in a democratic system, parliament is the key point to ensure good governance. In
Bangladesh, the role of parliament is most important. The parliament exercises its power
to control over the government. The ministers along with the prime minister are
accountable to the parliament for their actions. This accountability ensures the
transparency of the government
Third, to ensure the better public service it is necessary to remove the red tape
system of bureaucracy. Red tape is a major block to gain good governance. It reduces the
efficiency of government officials.
Fourth, Political interference in administration should be withdrawn immediately
as it causes sufferings to the citizen to have easy access to services. It also causes
corruption and destroys impartial administrative system. To recover the problem, the civil
society can play prominent role to ensure proper management system of the public
services. The organizations and the media are part of civil society and they have influence
on public policy as they can motivate peoples to support or to oppose a public decision.
But it is a matter of great regret that the civil society in Bangladesh is divided for own
interest. The neutrality of media is necessary to provide the peoples with the information.
Fifth, most of the people are affected by the local government system, so strong
local government system is necessary for Bangladesh. The control of the central
government hampers the activities of the local organs. Resources distribution will be
proper and justified and people will get opportunity to participate in decision making
process.
Sixth, good governance requires a first and easy accessible service system. Egovernance is an important step for better and rapid service. Although for the poor
economic condition of the country is a barrier to the E-governance, government should
ask cooperation from development partners and organizations.
8
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Seventh, Political appointment should avoid from all kind of institutions. Political
appointment destroys the independence of the institutions like the Human Rights
Commissions, Anti-Corruption Commission, Law commission, Media and Press
Commission. Institution can guide the society and the power of the state toward gaining
good governance. For this, existing institutions should be strengthened by laws and
regulations and should be more independent.
Eighth, the private sector can play a more active role for friendly governance.
Corporate bodies and business houses can set clear and enforceable policies against
corruption. Business house management can emphasis on business ethics to ensure
minimal standards of the organization. The positive environment in business and
economy can attract foreign investment.
Ninth, most of the problems of the country are derived from the population
problem. Because of over population and limited resources, it is really difficult to provide
citizens with their basic needs. So, the government should take necessary steps to control
the growth rate.
Tenth, finally a political commitment is necessary for good governance. The law
is not enough to make all the concern authorities aware of the current situation. Political
parties are the most powerful and they have the more opportunity to create awareness
among the whole nation.
CONCLUSION
Bangladesh is a newly independent country and obtained its freedom 46 years
ago. The main aim of Bangladesh independence still remain a dream due to political
instability, lack of proper plan, implementation, over population, widespread terrorism,
political crisis, bureaucratic corruption, economic recession, serious widespread poverty,
and an increasing danger of environmental pollution. This time is not sufficient for better
democratic system. In Bangladesh democracy as a system of governance is in fiasco and
could not be institutionalized during the last four decades of its existence. Political system
plays a vital role in shaping its destiny for good or bad. There are serious questions about
their nature of leadership, sources and utilization of party fund and nomination of
candidates for key elections. The practice of democratic ethos is thwarted by internal
party politics and management. Leaders are selected by the supreme leader and heredity
and kinship are the key determinates. Political and administrative corruption has become
widespread everywhere in Bangladesh. Corruption is an inescapable fact of life in
Bangladesh because the society is a highly complex network involving reciprocal favors
and obligations, as a result, pay off is the life blood of the country. Politicization of
security forces has started after the independent of Bangladesh and continuously it‘s
going now. Politicization of public bureaucracy and its effect on administrative
performance is considered one of the major challenges of good governance. Politicization
and corruption in judiciary one of the major challenges of good governance in
Bangladesh. Lack of accountability and transparency is considered to a major impediment
to effective governance of Bangladesh.
Although in past some progress can be found like the areas of socio-economic
development such as macroeconomic stability, growth in exports and in remittances,
improvements in female's education, increase in enrolment in primary education, and
reductions in infant and maternal mortality rate, controlling over the fundamental
terrorism, improvement in women's empowerment and participation in economic
activities etc. But the process is very slow.
9
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
In the circumstances, the hope of good governance needs struggle of all organs of
the state including political parties, civil society, mass media, NGOs. Democracy and its
proper practice are necessary and it should be institutionalized. To ensure the better
public service it is necessary to remove the red tape system of bureaucracy. Political
interference in administration should be withdrawn immediately. Most of the people are
affected by the local government system, so strong local government system is necessary.
E-governance is an important step for better and rapid service. Political appointment
destroys the independence of the institutions so it should be avoid. Corporate bodies and
business houses can set clear and enforceable policies against corruption. The law is not
enough to make all the concern authorities aware of the current situation, so political
commitment is necessary for good governance. Awareness among the citizen is required
as they should have strong demand for good governance. Bangladesh needs development
in economy. The government should have fulfilled basic necessities of the people. All
these initiatives will be supported and inspired if the initiative to promote good
governance in Bangladesh.
Bibliography
Amin, N. ―Secular and Islamic Concept of Good Governance and its State in Bangladesh‖
2014.
Chopra, V.K., "The mirage of good governance", Towards good governance, eds; chopra,
S.K., Konark publishers Pvt. ltd. Delhi-110092, p.32, 1997.
Holiday, January 04, 2013.
Faisal M. ―Caretaker Government: Past and Future‖ 2012.
Jahan, R (1992). ―Governance and Public Policy. A Programming Strategy‖. Dhaka: The
Ford Foundation.
Khan, M.M. (1983) ―Administrative Accountability in Bangladesh‖, Indian Journal of
Public Administration (IJPA) 29(3): 682-689.
Khan, M.M. and Ahmad, A.K.M. (1997). ‗Dimensions of Governance‖.
Landell-Mills, P. and Serageldin, I (1991). ―Governance and the External Factor‖
Proceedings of the World Bank Annual Conference on Development Economics 1991.
The World Bank.
Naya Diganta, July 31, 2012.
TIB (2011) ―Corruption in Public Service Departments‖ .
TIB (2012) ―Survey on Corruption in Bangladesh,‖.
TIB (2012) ―Service Sector Corruption: National Household Survey 2012.‖
The Daily Star, 05 August, 2011.
The Daily Star, January 05, 2013.
The Daily Star, Feb.28, 2012.
UNDP report, Governance for sustainable Human Development.
UNDP (2002). ―UNDP and Governance: Experience and Lessons Learned.‖ New York:
Management Development and Governance Division, United Nations Development
Program.
World Bank (2002). ―Taming the Leviathan: Reforming Governance in Bangladesh.‖
Washington, D.C.: The World Bank.
World Bank (1996). ―Bangladesh: Government that Works: Reforming the Public
Sector.‖ Dhaka: UPL.
10
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Risk Yönetiminde Riske Maruz Değer YaklaĢımı ve Bir Uygulama
Elif GÜNEġ* Mehmet Hakan DĠL**
Özet
Risk yönetimi finansal yatırım araçlarının tercihinde günden güne önem kazanan bir olgu
olarak yatırımcıların karĢısına çıkmaktadır. Risk olgusu yönetilebilir bir kavram olması nedeniyle
yatırımcılar tarafından sürekli olarak analiz edilmekte, riskten korunmaya yönelik araçlar ve
geliĢmeler sürekli olarak takip edilmektedir. Krizlerle mücadelede bilanço ve bilanço dıĢı
faaliyetlerden kaynaklanan risklerin etkin bir sistem ile ölçülmesi ve bu doğrultuda tedbirlerin
alınması konusu önem kazanmaktadır. Riske Maruz Değer, piyasa riskinin tespitinde son yıllarda
daha sık kullanılan bir yöntem olmuĢtur. Finansal piyasaların reel sektör ile olan etkileĢimi ve
kırılganlığı dikkate alındığında etkin bir risk yönetim sisteminin önemi ortaya çıkmaktadır.
Bu çalıĢmada riske maruz değer yöntemi incelenerek, Türk Sermaye piyasalarında tercih
edilen yatırım araçları olan Euro ve ABD Doları'ndan eĢit ağırlıkta oluĢan bir portföyde riske
maruz değer ölçümü yapılmıĢtır. ÇalıĢmada riske maruz değer yöntemlerinden olan Varyans Kovaryans yöntemi uygulanmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Riske Maruz Değer, Varyans - Kovaryans Yöntemi
Jel Kodları: M20, M21
Value at Risk Method in Risk Management and an Application
Abstract
Risk management faces the investors as a phenomenon gaining importance day by day in
the choice of financial investment instruments. Since the concept is a manageable one it is being
analyzed from investors very frequently and the improvement for protecting from risk is being
follows continuously. In the framework of the fight against crises, it has been necessary to start to
work more intensively to measure the risks arising from both on-balance sheet and off-balance
sheet activities within an effective system and taking measures for this. Value at risk has become
an increasingly common method in the detection of market risk in recent years. Considering the
close interaction and fragility of financial markets with the real sector, the prominence of effective
risk management arises. In other words, the inevitability of risk factors necessitates effective
management.
The study examined the value-at-risk method, were measured in a portfolio of equal
weight from Euro and Dollar, which are preferred investment tools in Turkish capital markets.
Variance - covariance method which is one of the value at risk is applied.
Keywords: Value at Risk, Variance - Covariance Method
Jel Codes: M20, M21
GĠRĠġ
Belirli zaman dilimi içerisinde varlığın değerinde meydana gelebilecek kaybın
hangi büyüklüğe ulaĢabileceğinin tahmin edilmesi, finansal kurumlar baĢta olmak üzere
tüm bireyler ve iĢletmeler için büyük önem arz etmektedir. Risklerin artması krizlerin
yaĢanmasına neden olmuĢtur ve etkin bir risk yönetiminin uygulanmasını gerektirmiĢtir.
*
Dokuz Eylül Üniversitesi Finansman Yüksek Lisans Öğrencisi, gunes.eliff1@gmail.com
Dokuz Eylül Üniversitesi Finansman Yüksek Lisans Öğrencisi, hhakandil@gmail.com
**
11
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Riske Maruz Değer, piyasa riskinin tespitinde son yıllarda gittikçe daha yaygın
olarak kullanılan bir yöntem olmuĢtur. Finansal piyasaların reel sektör ile olan yakın
etkileĢimi ve kırılganlığı göz önüne alındığında etkin bir risk yönetiminin önemi ortaya
çıkmaktadır. BaĢka bir ifadeyle risk faktörlerinin kaçınılma olması, etkin bir biçimde
yönetilmelerini zorunlu kılmaktadır (Rodoplu ve Ayan, 2008: 28).
Teorik olarak belirli bir güven aralığında muhtemel maksimum zarar miktarını
ölçen yöntemlere Riske Maruz Değer denir. Ġstatistiki olarak ise, bir örneklem üzerinde
hesaplanan portföyün zarar dağılımı olarak ifade edilmektedir. Bir baĢka ifadeyle, bir
portföyün veri güven düzeyinde en fazla kaç lira kaybedeceğini gösteren yöntemdir.
Riske Maruz Değer, belirli varsayımlar altında bir varlık veya portföyün belirli
bir dönem içinde ve belirli bir güven aralığında gerçekleĢebilmesi muhtemel maksimum
kaybı veren bir yöntemdir (Bolgün ve Akçay, 2005: 389).
Bu çalıĢma dört bölümden oluĢmaktadır. Ġlk bölümde Riske Maruz Değer
yöntemiyle ilgili Türkiye‘de ve dünyada yapılmıĢ çalıĢmalar incelenmektedir. Ġkinci
bölümde Riske Maruz Değer kavramı anlatılmakta, Türk Sermaye piyasalarında tercih
edilen yatırım araçlarından Euro ve Amerikan Doları‘ndan eĢit ağırlıkta oluĢturulan
hipotetik bir portföyün Varyans - Kovaryans yöntemiyle Riske Maruz Değer ölçümü
yapılmaktadır. ÇalıĢmanın üçüncü bölümünde Riske Maruz Değer hesaplamalarından
çıkarılan bulgular belirtilmektedir. Dördüncü bölümde ise sonuçlar değerlendirilmektedir.
I. LĠTERATÜRE BAKIġ
Literatürde, Riske Maruz Değer hesaplama yöntemleri birçok çalıĢmanın özünü
oluĢturmuĢtur. Söz konusu çalıĢmaların bir kısmında çeĢitli portföyler üzerinden riske
maruz değer tutarları hesaplanmakta, diğer taraftan bazı çalıĢmalarda ise söz konusu
yöntemler eleĢtirilmektedir Gerek ulusal, gerekse de uluslararası akademik çalıĢmalarda
farklı yöntemler kullanılarak, RMD analizi yapıldığı görülmektedir. ÇalıĢmanın bu
bölümünde RMD uygulamaları ile ilgili yapılan önceki araĢtırmaların bir kısmına yer
verilecektir.
Alemany, Bolance ve Guillen (2016) çalıĢmalarında riski ölçerken, simetrik
dağılım olduğunda standart sapma ve varyans hesaplamalarının daha doğru sonuçlar
verdiğini fakat aĢırı değerler içeren dağılımları hesaplamada yetersiz kaldığını
saptamıĢlardır.
Shaoyu, Lijia ve Zehua (2016) çalıĢmalarında, asimetrik bilginin ve Çin
borsasında ve vadeli iĢlemler piyasasındaki oynaklığın sürekli bileĢeni üzerindeki
etkilerini RMD yöntemi ile araĢtırmıĢlar ve doğruluk ve etkinliğin değerlendirilebilmesi
için, volatilitenin kalıcı bileĢeninin getirilmesi ile asimetrik bilgilerin sırasıyla kısa
pozisyonda ve uzun pozisyonda öngörülmesinde Riske Maruz Değer yönteminin daha iyi
performans sergilediğini bulmuĢlardır.
Çatal ve Albayrak, (2013) çalıĢmalarında, 2009 – 2012 yılları arasındaki 201
haftalık Dolar ve Euro portföylerine ait veri seti ile % 90, % 95 ve %99 güven
düzeylerinde piyasa risklerini kopula yöntemi çerçevesinde hesaplamaya çalıĢmıĢlardır.
Modellemede kopula kullanılmayan 3, kopuladan faydalanılarak oluĢturulmuĢ 5 olmak
üzere toplam 8 model kurulmuĢ ve karĢılaĢtırılmıĢtır. Bu modeller arasında en baĢarılı
modelin karıĢım kopula modeli olduğu sonucuna varılmıĢtır.
Akın ve Akduğan‘ın (2012) çalıĢmalarında 2008, 2009 ve 2010 yıllarında
Türkiye‘de faaliyet gösteren emeklilik yatırım fonlarından hipotetik (tümevarım ve
tümdengelimin aynı anda kullanıldığı portföyler) bir portföyde Varyans - Kovaryans
yöntemi kullanarak %99 güven düzeyinde RMD hesaplamıĢlar ve oldukça düĢük
12
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
değerlere ulaĢarak emeklilik yatırım fonlarının riski düĢük fonlar olduğunu ifade
etmiĢlerdir.
Koldere ve Akduğan, (2011) çalıĢmalarında, Türkiye‘de faaliyet gösteren
emeklilik yatırım fonlarından oluĢan bir portföyün, 2008, 2009, 2010 yıllarındaki veri seti
kullanılarak, Varyans – Kovaryans yöntemi ile RMD hesaplaması yapılmıĢtır. ÇalıĢmanın
sonucunda, normallik varsayımı altında RMD değerinin Varyans – Kovaryans
yönteminde oldukça düĢük çıktığı görülmüĢtür.
Ural ve Adakale, (2009) beklenen kayıp ve Varyans – Kovaryans yöntemlerinin
RMD hesaplamasında karĢılaĢtırmasını yapmıĢlardır. ÇalıĢma sonucunda kriz
dönemlerinde beklenen kayıp yöntemiyle daha tutarlı sonuçların elde edildiği
görülmüĢtür.
Taner ve Dem rel (2009) çalıĢmalarında 02.01.2008 - 04.01.2009 dönem ne a t
h potet k b r portföy üzer nde 99 güven aralığında RMD hesaplamıĢlar ve portföye
l Ģk n get r ser ler n n normal dağılım sergilemesi durumunda Varyans - Kovaryans
yöntem n n daha sağlıklı sonuçlar ortaya koyduğu, normal dağılıma uymayan ser ler ç n
se Monte Carlo s mülasyon yöntem n n daha ver ml olduğunu saptamıĢlardır.
Akkaya vd., (2008) çalıĢmalarında, pazar riski modellerini, RMD hesaplama
yöntemleri ve stres testleri ile test etmiĢlerdir. ÇalıĢmada stres testlerinin Varyans –
Kovaryans yönteminin ihmal ettiği oldukça önemli olan iĢletmenin risk pozisyonu
hakkındaki önemli bilgiler sunduğu ve stres testleri vb. tekniklerin kullanılmasının büyük
önem taĢıdığı vurgulanmıĢtır.
Rodoplu vd. (2008) çalıĢmalarında Basel II uzlaĢısında piyasa riski yönetimi ve
Türkiye açısından faiz riskine iliĢkin bir değerlendirmeye yer vermiĢlerdir. ÇalıĢmada
bankacılık sektöründe risk yönetiminin önemine yer verilmiĢ, Basel II düzenlemelerinde
piyasa riskine dönük ölçüm yaklaĢımları ayrıntılı olarak değerlendirilmiĢtir. ÇalıĢma
kapsamında içsel ölçüm yöntemi olarak VaR metodolojisi incelenmiĢtir. ÇalıĢmada,
hipotetik olarak oluĢturulan bir banka bilançosunun faiz riskine iliĢkin sermaye
gereksinimi standart yaklaĢıma göre hesaplanmıĢ, uygulama bilançosunun faiz riskine
iliĢkin sermaye gereksinimi RMD yaklaĢımları ile farklı volatilite modelleri altında
incelenmiĢtir. Elde edilen bulgularla sektör açısından çıkarımlarda bulunulmuĢtur.
ÇalıĢma sonucunda piyasa riski açısından en uygun sonuç üreten içsel ölçüm
yaklaĢımının Monte Carlo simülasyonu olduğu bulgulanmıĢ, tarihsel simülasyonun
genellikle yüksek, parametrik yaklaĢımın ise durgun piyasa koĢullarında görece düĢük
sonuçlar üretmekte olması ve risk duyarlılığı çok daha yüksek nedeniyle Monte Carlo
simülasyonunun daha öne çıktığı belirlenmiĢtir.
TaĢ ve Ġltüzer (2008) RMD çalıĢmalarında güven düzeyi arttıkça RMD‘nin de
arttığını gözlemlemiĢler ve bu nedenle güven düzeyi, hesaplanan RMD‘nin ne amaçla
kullanılacağına göre seç lmes gerekt ğ sonucuna ulaĢmıĢlardır. Ayrıca yaptıkları RMD
hesaplamalarından ĠMKB30 endeks n n tahv l ve bonoya kıyasla daha r skl b r yatırım
aracı olduğu sonucuna varmıĢlardır
BozkuĢ, (2005) çalıĢmasında, RMD hesaplama yöntemlerinin, ĢiĢman kuyruklu
bir dağılıma sahip portföy verileri için kullanıldığında pozitif sapma gösterdikleri
sonucuna varmıĢtır. ÇalıĢmada bu amaçla ABD Dolar‘ı / Euro günlük fiyatları ve IMKB
100 endeksi finansal zaman serilerinden yararlanılarak Varyans-Kovaryans yöntemi ve
Beklenen Kayıp yöntemi ile analizler gerçekleĢtirilmiĢtir. Sonuçta, beklenen kayıp
yönteminin kuyruk riski taĢımaması ve Varyans-Kovaryans yöntemine göre daha tutarlı
olması nedeniyle daha kullanılabilir olduğu sonucuna ulaĢılmıĢtı.
13
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
II. RMD KAVRAMI
RMD, belirlenen bir zaman döneminde, belirli bir olasılıkla, finansal bir varlığın
veya portföyün değerinde meydana gelebilecek en fazla kayıp olarak tanımlanabilir
(Akkaya ve Tükenmez, 2008: 813-821). RMD normal piyasa koĢullarında, elde
bulundurulan portföyün belirlenmiĢ zaman diliminde yüzde olasılık ile para cinsinden ne
kadar zarar edeceği sorusunun cevabını vermektedir (Ġzinli, 2010: 17). Örneğin, 100
milyon TL tutarında döviz pozisyonuna sahip bir yatırımcı için %99 güven aralığında 1
günlük RMD değerinin 1 milyon TL olarak hesaplandığı varsayıldığında, normal piyasa
koĢullarında o yatırımcı %99 ihtimalle maksimum 1 milyon TL zarar edecektir. Diğer bir
ifade ile yatırımcının maksimum zararı %1 olasılıkla 1 milyon TL`yi aĢacaktır.
RMD, risk raporlaması, sermaye uygulamaları, performans ölçümü, sermayenin
iç dağılımının belirlenmesi gibi her türlü risk yönetimi ihtiyacı için kullanılmaktadır.
III. RMD PARAMETRELERĠ
Bu parametrelerden ilki elde tutma süresi, herhangi bir varlığın veya portföyün
değerinin belirli bir zaman dilimi içerisinde kaybedeceği en fazla değeri ifade etmektedir.
Dolayısıyla elde tutma süresi, RMD‘nin hesaplandığı zaman dilimi olarak ifade edilebilir.
Piyasa riski ile elde tutma süresi arasında doğru bir orantı vardır. Süre uzadıkça oynaklık
da artacaktır. (Ġzinli, 2010: 21).
Elde tutma süresi RMD hesaplamalarına zamanın karekökü ile yansıtılmaktadır.
t günlük elde tutma süresi = √t
1 günlük elde tutma süresi = √1
Ġkinci parametre ise güven aralığı, portföyün en fazla kaybedeceği değerin hangi
olasılıkla olacağını göstermektedir. Güven düzeyi arttıkça RMD de artacaktır. Firmalar
sistem geçerliliği için düĢük güven düzeyi, sermaye yeterliliği ve risk yönetimi için
yüksek güven düzeyini tercih etmektedirler (Dowd, 2002: 52).
Üçüncü ve son parametre volatilitenin belirlenmesi, değiĢkenlik yada oynaklık
anlamı yerine de kullanılan volatilite, aslında incelenen varlık değerlerinin standart
sapmalarını ifade etmektedir (Ġzinli, 2010:23).
Belirli bir güven düzeyinde, verilen olasılık dahilinde, bir portföyün elde
bulundurma süresini göz önüne alarak, kaybedeceği maksimum tutarın ne olacağını
göstermektedir. RMD bir portföyün kaybedeceği tutarı göstermekle birlikte olasılık
dağılımının sağ kuyruğu yani pozitif yönü düĢünülürse, yatırımcıya kazanabileceği en
fazla tutarın da ne olduğu hakkında bilgi verir.
Yapılan tanımlardan yola çıkacak olursak basit bir ifadeyle RMD hesaplaması
yaparken elimizde bulunması gereken veriler; hesaplamada kullanılacak olan verilerin
volatilitesi yani standart sapması, güven düzeyinin değeri, portföyün elde tutulma süresi
ve portföye yapılan yatırımın tutarıdır. Buna göre bir yatırımın Riske Maruz Değeri
aĢağıdaki gibi hesaplanır (Ġzinli, 2010: 27).
RMD = Portföy Değeri* σ *√t* α
σ: Risk faktörlerinin volatilitesi(sapması)
t: Elde tutma süresi
α: Güven aralığı
IV. VERĠ VE METODOLOJĠ
ÇalıĢmanın amacı, günümüzde risk yönetim uygulamalarında yoğun bir Ģekilde
tercih edilen RMD metodolojisinin uygulamalı olarak incelenmesidir. Bu amaçla
çalıĢmada geliĢmekte olan piyasa niteliğindeki Türk sermaye piyasalarında tercih edilen
yatırım araçları olarak 22.02.2016 – 20.02.2017 tarih aralığında 260 günlük verilerle Euro
14
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ve ABD Doları‘nın TL karĢısında getirileri incelenmektedir. OluĢan portföy üzerinde
Varyans - Kovaryans yöntemi ile RMD analizi yapılmıĢtır.
Varyans – Kovaryans YaklaĢımı, her Ģeyden önce parametrik bir analizdir.
Parametrik RMD analizinde parametreler, örneğin ortalama ve varyans gibi parametrik
özellikleri olan bir kitleden geldiği varsayımı altında, zaman serileri kullanılarak tahmin
edilmektedir. Değerlerin bilinmeyen kitlesinin ortalaması (µ) ve varyansı olup, hipotezin
bu parametrelere dayandırılması halinde kullanılan süreç parametrik süreç olmaktadır.
Ortalama ve varyans bilinmediği için bunlar bir örnek aracılığıyla tahmin edilmekte ve
hesaplamalar örneğe ait ortalama ve varyans istatistiklerine dayanmaktadır (Akan vd.,
2003; 31).
Tablo 1: Ortalama, En DüĢük ve En Yüksek Kurlara Ait Bilgiler
USD/TRY
EUR/TRY
Ortalama Kur
3,123391571
3,434946743
En DüĢük
2,7939
3,1750
En Yüksek
3,8660
4,1441
V. BULGULAR
ÇalıĢmada 260 günlük veriler ile Euro ve ABD Doları‘nın TL karĢısındaki
getirileri incelenmiĢtir. USD/TRY paritesine baktığımızda en düĢük getiriyi 2,7939 ile
02.05.2016 tarihinde elde ettiğimiz görülürken, en yüksek getiriyi ise 3,8660 ile
30.01.2017 tarihinde elde ettiğimiz görülmüĢtür. EUR/TRY paritesine baktığımızda ise,
en yüksek getiriyi 4,1441 ile 30.01.2017 tarihinde, en düĢük getiriyi ise 3,1750 ile
21.04.2016 tarihinde elde ettiğimiz görülmektedir.
EUR/TRY paritesinde 260 günlük verilerin ortalamasına baktığımızda kur 3,4349
olarak görünürken, USD/TRY paritesinde ortalama kur 3,1233 olarak hesaplanmıĢtır.
USD/TRY ve EUR/TRY paritelerine göre portföye iliĢkin getiri serilerinin
standart sapma, çarpıklık ve basıklık değerleri hesaplanmıĢtır. Tablodan da görüldüğü
üzere, getirisi USD/TRY paritesine bağlı olan bir portföyün standart sapması daha yüksek
olduğundan daha riskli bir yatırım olarak değerlendirilebilmektedir. Belirtilen tarih
aralığında, getirisi EUR/TRY paritesine bağlı olan bir portföyün riski, getirisi USD/TRY
paritesine bağlı olan bir portföye göre daha az risklidir. Çarpıklık ve basıklık değerlerine
bakıldığında ise her iki pariteye göre de dağılımın sivri ve sola çarpık dağılım gösterdiği
söylenebilir.
Tablo 2: Standart Sapma, Çarpıklık ve Basıklık Değerleri
USD/TRY
EUR/TRY
STD SAPMA
0,0230704951089008
0,0145965286587943
ÇARPIKLIK
-6,22201377766841
-15,8634328122048
BASIKLIK
71,673061511174
254,444784475895
15
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
SONUÇ
ÇalıĢmada %99 ve %95 güven düzeylerinde Varyans - Kovaryans yöntemi ile
USD/TRY ve EUR/TRY paritelerine göre hesaplanan RMD değerleri görülmektedir.
Ortaya konulan senaryoya göre %99 güven aralığında 28.467 TL‘lik bir portföyün bir
günlük elde tutma süresi ile USD/TRY paritesine göre RMD tutarı 1694,3729202 TL‘dir.
Diğer bir ifadeyle Varyans – Kovaryans yöntemine göre söz konusu portföy, 1 günde %1
olasılıkla 1.694,3729202 TL‘den daha fazla kaybedebilir. %95 güven aralığında ise,
RMD tutarı 1287,1980324 TL‘dir. 28.467 TL‘lik bir portföyün USD/TRY paritesine göre
%95 olasılıkla zararı 1287,1980324 TL‘yi geçemez.
EUR/TRY paritesine baktığımızda ise %99 güven aralığında 28.467TL'lik
portföyün RMD tutarı 1072,03789899 TL'dir. Yani %99 olasılıkla zarar 1072,03789899
TL'yi geçemez. %95 güven aralığında ise, RMD tutarı 814,38849072 TL‘dir.
Risk unsuru yatırımcıları, tasarruflarını yönlendirmeleri konusunda oldukça
yoğun bir Ģekilde etkilemektedir. Bu etki geliĢmekte olan piyasalarda daha fazla
hissedilmektedir. Yatırımlarda, sistematik ve sistematik olmayan etkenlere bağlı olarak
ortaya çıkan risk ve buna bağlı olarak RMD‘nin olası ölçülerde azaltılması bugün gerek
bireysel düzeyde portföy yöneten yatırımcılar, gerekse finansal piyasalarda faaliyet
gösteren finansal kurumlar açısından önem arz eden bir konu haline gelmiĢtir.
Tasarrufların hangi alanlara kanalize edileceği konusu, günden güne önem arz
ederken finansal piyasa aktörleri farklı yatırım düzeylerinde farklı riskleri ölçümlemek,
durumunda kalmaktadırlar. Risk yönetiminde sağlanacak etkinlik, yatırıma kanalize
edilen değerin kaybedilme olasılığını azaltacaktır.
Kaynakça
Akan, N. Burak, Oktay Laçiner Arif, Tüzün Yasemin, Parametrik Riske Maruz Değer
Yöntemi Türkiye Uygulaması, Bankacılar Dergisi, Sayı: 45, 2003.
Akkaya, G. Cenk, Mine Tükenmez, Nilgün Kutay, Ali Kabakçı, Pazar Risk Modeli: Bir
Riske Maruz Değer ve Stres Testi Uygulaması, Ege Akademik BakıĢ Dergisi, 8, (2),
2008, ss 813-821.
Aydın, Aydan. ―Sermaye Yeterliliği ve VaR: Value At Risk‖, Türkiye Bankalar Birliği
Bankacılık ve AraĢtırma Grubu. www.tbb.org.tr/ turkce/ arastirmalar/ sermaye_ var.doc ,
(15 Aralık 2010).
Bolak, Mehmet. Sermaye Piyasası, Menkul Kıymetler ve Portföy Analizi. 4. Baskı.
Ġstanbul: Beta, 2001.
Bolak, Mehmet. Risk ve Yönetimi, Birsen Yayınevi, Ġstanbul, 2004.
Bolgün, K. Evren ve M. BarıĢ Akçay. Risk Yönetimi: GeliĢmekte Olan Türk Finans
Piyasasında Entegre Risk Ölçüm ve Yönetim Uygulamaları. 2. Baskı. Ġstanbul: Scala
Yayıncılık, 2005.
BozkuĢ S. (2005). Risk Ölçümünde Alternatif YaklaĢımlar: Riske Maruz Değer (Var) Ve
Beklenen Kayıp (Es) Uygulamaları, D.E.Ü Ġ.Ġ.B.F. Dergisi, 20, 2, 27-45.
Ceylan, Ali ve Turhan Korkmaz. Borsada Uygulamalı Portföy Yönetimi. 3. Baskı. Bursa:
Ekin Kitabevi, 1998.
Çatal D., S. Albayrak (2013). Riske Maruz Değer Hesabında KarıĢım Kopula Kullanımı:
Dolar/Euro Portföyü, Journal of Yasar University, 8, 31, 5187-5202.
Demireli, E., Taner, B. (2009), ―Risk Yönetiminde Riske Maruz Değer Yöntemleri ve Bir
Uygulama‖, Süleyman Demirel Üniversitesi ĠĠBF Dergisi, 14(3), 127-148.
16
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Dowd, Kevin. An Introduction Market Risk Measurement. West Sussex: John Wiley &
Sons, Ltd, 2002.
Ġzinli, Özgür. ―Piyasa Riski Ölçümü Olarak Riske Maruz Değer Ve Hisse Senedi
Portföyleri Ġçin Bir Uygulama" Yüksek lisans tezi, Kadir Has Üniversitesi, 2010.
Karan, Mehmet Baha. Yatırım Analizi ve Portföy Yönetimi. 1. Baskı. Ankara: Gazi,
2004.
Koldere Y., U. Akduğan (2012). Finansal Piyasalarda Risklerin Belirlenmesinde Riske
Maruz Değer Yöntemine ĠliĢkin Bir Uygulama, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi, 14, 1, 225-236.
Rodoplu, Gültekin, Ebubekir Ayan, BASEL-II UzlaĢısında Piyasa Riski Yönetimi Ve
Türkiye Açısından Faiz Riskine ĠliĢkin Bir Uygulama, Süleyman Demirel Üniversitesi
Ġktisadi ve Ġdari Bilimler, Fakültesi Dergisi C.13, S.2, Yıl.2008, s.1-28.
Sevil, Güven. Finansal Risk Yönetimi Çerçevesinde Piyasa Volatilitesinin Tahmini ve
Portföy VaR Hesaplamaları. Yayın No: 1323. EskiĢehir: Anadolu Üniversitesi, 2001.
ġahin, Hasan. Riske Maruz Değer Hesaplama Yöntemleri, Turhan Kitabevi, Ankara,
2004.
Ural M, T. Adakale, (2009). Beklenen Kayıp Yöntemi Ġle Riske Maruz Değer Analizi,
Akdeniz Ġ.Ġ.B.F. Dergisi, 17, 23-39.
17
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Bilgi Ekonomisi: Domaniç Hayme Ana Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin
Bilgi Ekonomisi Kavramına BakıĢı Üzerine Bir AraĢtırma
Melek LAYIK
*
Özet
Bilgi; yaĢamımızın her alanında sıkça kullandığımız bir kelime olsa da net bir tanımı
yoktur. Bunun sebebi kullanıldığı yere göre farklılık gösteren bir kavram olmasıdır. Bilgi kesin,
doğru ve gerçek olmalıdır.
Bilgi, üretim faktörlerinin temel kavramlarından birisi olarak ifade edilebilir. Bu yüzden
bilgi ekonomisinin temelinde bilgi vardır. Bilgi ekonomisi, bilgiye dayalı üretim, dağıtım, ticaret,
tüketim faaliyetleri, olarak tanımlanabilir. Bilgi ekonomisinin temel unsurları; Ar-Ge, yenilikçilik,
biliĢim teknolojileri, nitelikli insan kaynaklarıdır. Bilgi ekonomisinde, bilgi iĢçileri altın yakalılar
olarak isimlendirilir. Bilgi iĢçileri bilgisayar sistemini kullanarak bilginin üretilmesi, yönetilmesi,
kullanılması iĢlemlerini gerçekleĢtirirler.
Bu çalıĢmanın amacı, 1950‘li yıllardan itibaren oluĢmaya baĢlayan ve ekonomiye yön
veren olayların alt yapısını oluĢturan bilgi ekonomisi kavramına Domaniç Hayme Ana Meslek
Yüksekokulu öğrencilerinin bakıĢ açılarını değerlendirmektir. Bu amaçla anket çalıĢması yapılmıĢ
ve çalıĢmanın sonucunda elde edilen bulgular değerlendirilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Bilgi, Bilgi Toplumu, Bilgi Ekonomisi, Bilgi ĠĢçileri
JEL Kodu: O10, Z10, D80
Knowledge Economy: A Study on the View of the Knowledge Economy
Concept of Domaniç Hayme Ana Vocational School Students
Abstract
Although it is a word we often use in all areas of our life, there is no clear definition of
information. The reason for this is a concept which differs according to the place of use. The
information must be precise, accurate and real.
Knowledge is expressed as one of the fundamental concepts of production factors. So
information forms the basis of the information economy. Information economy can be defined as
information based production, distribution, trade, consumption activities. The basic elements of
the information economy are research, innovation, information technology, and qualified human
resources. In the information economy, information workers are called gold coaches. Information
workers perform the processes of producing, managing and using information with using the
computer system.
The purpose of this study is to evaluate the viewpoints of Domaniç Hayme Ana
Vocational School students in terms of the concept of information economy, which has started to
be formed since 1950's and constitutes the sub-structure of the events leading to the economy. For
this objective, the survey was conducted and the findings obtained at the end of the study were
evaluated.
Keywords: Information, Information Society, Knowledge Economy, Information Workers
JEL Code: O10, Z10, D80
*
Dumlupınar Üniversitesi – Domaniç Hayme Ana Meslek Yüksekokulu,
Bölümü Öğrencisi, layikmelek@gmail.com
Bilgi Yönetimi
18
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
GĠRĠġ
Günlük hayatta çok kullanılmasına rağmen bilgi tanımlanması güç bir kavramdır.
Bilgi, kimine göre hayatta edindiğimiz tecrübelerle kazanılıyorken; kimine göre güçtür.
Bilgi, yaĢamak için, uyum sağlamak için veya güç elde etmek için elde edilmek istenen
bir unsurdur.
Gerçekte bütün ekonomik sistemlerin temelinde yer alan bilginin, üretim
faktörleri arasında birincil öneme sahip olduğu ve kullanımının yaygınlaĢtığı bir faktör
olduğu ekonomik düzen, bilgi ekonomisi olarak adlandırılmaktadır. Bilgi ekonomisinde,
ölçek ekonomilerinin yerini hız ekonomileri almakta ve rekabetin yoğunluğu
fazlalaĢmaktadır (Bayram, 2010, p.66). Bilgi temelli ekonomi (veya bazen yeni ekonomi
veya modern ekonomi olarak adlandırılır) ekonomik büyümedeki bilgi ve teknolojinin
rolünün daha kapsamlı tanınması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bilgi, (insan sermayesi
olarak) insanda somutlaĢtığı için, her zaman ekonomik kalkınmanın merkezinde olmuĢtur
(Leung, 2004, p.1).
21. yüzyılda biliĢim teknolojilerinin geliĢmesi ile beraber bilgi en önemli üretim
faktörü haline geldi. Günümüzün rekabet ortamında bilgiyi kullanabilen, elinde tutmayı
baĢarabilen iĢletmelerin rekabet avantajları söz konusudur. Bilgi temelli geliĢen yapılar
―bilgi ekonomisi‖ olarak, toplumlar da artık ―bilgi toplumu‖ olarak adlandırılmaktadır.
Bilgiyi üretebilen ve kullanılabilen kiĢilere de bilgi iĢçileri denilmektedir. Bilgi, bütün
ekonomik sistemlerin temelinde yer alır.
Ekonomi bilindiği üzere üretim, tüketim, ticaret faaliyetleridir. Sanayi
ekonomisinde üretim emek, sermaye, teknoloji ile gerçekleĢirken; bilgi ekonomisinde
üretim faktörü bilgidir. Bilgi ekonomisi bilginin üretimi, dağılımı ve tüketimindeki
kaynakları inceleyen disiplindir. Buradan yola çıkarak sanayi ekonomisi ile bilgi
ekonomisi arasındaki temel farkın, bilginin üretim faktörlerinde birincil öneme sahip
olması ve teknolojinin de geliĢimiyle bilginin yaygın olarak kullanılmasıdır diyebiliriz.
I. BĠLGĠ KAVRAMI
Bilgi kavramı, binlerce yıl önce, insanlığın evriminin temeli olmuĢtur. Bilginin
tartıĢılması Milattan Önce beĢinci yüzyılda, felsefeci Sokrates‘in bilginin sınırları sorusu
ile baĢlamıĢtır (Malhotra, 1997, p.241, Aktaran: Güçlü & Sotirofski, 2006).
Türk Dil Kurumu‘na göre ise bilgi; 1.Ġnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve
ilkelerin bütünü. 2.Öğrenme, araĢtırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek. 3.Ġnsan
zekâsının çalıĢması sonucu ortaya çıkan düĢünce ürünü. 4. fel. Genel olarak ve ilk sezi
durumunda zihnin kavradığı temel düĢünceler. 5.Kurallardan yararlanarak kiĢinin veriye
yönelttiği anlam. 6.Bilgi iĢlemde, kullanılan uzlaĢımsal kurallardan yararlanarak kiĢinin
veriye yönelttiği anlam (www.tdk.gov.tr).
Enformasyon ise ―haber alma, haber verme, haberleĢme‖ (http://www.tdk.gov.tr),
―bir durum, kiĢi, olay vb. ile ilgili gerçekler‖ (http://dictionary.cambridge.org) olarak
tanımlanmaktadır. Enformasyonda ilgili ve iliĢkili verilerin, belli bir amaç doğrultusunda
bir araya getirilen veriler olduğu görülmektedir. Veriler anlam kazanarak enformasyona
temel oluĢtururlar. Bu bağlamda kısacası enformasyona anlam kazandırılmıĢ veya
yüklenmiĢ veri de diyebiliriz (Yılmaz, 2009, p.98). Örneğin; 54362794510 Ģeklinde
yazılmıĢ rakamlar hiçbir anlam içermedikleri için veridir. Fakat, TC: 54362794510
Ģeklindeki tanım bir anlam içerdiğinden enformasyondur.
Gündelik hayatımızda çok sık kullandığımız bilgi kavramı, tanımlanması ve
anlaĢılması oldukça zor bir kavramdır. Ayrıca disiplinler arası bir kavram olması
sebebiyle, farklı Ģekillerde tanımlanmaktadır. Uçak‘a (2010) göre sadece disiplinlere göre
değil, bilginin tanımı zamana göre de değiĢmektedir (p.1). Günümüze kadar gelen
19
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
süreçte, bilgi kavramı üzerine net bir uzlaĢının olmaması, bilgi kavramının disiplinler
arası farklı tanımlarının yapılmasından ve zamana göre farklılıklar gösteren dinamik bir
yapıya sahip olmasından kaynaklanmaktadır (Fidan, 2013).
Bilgi bireyin geçmiĢte öğrendikleri ve deneyimlerinin toplamıdır. Bireyler
arasında bilginin oluĢumu enformasyon sayesinde gerçekleĢir. Deneyim, değerler,
sezgiler, inançlar bilgiyi oluĢturan durumlardır.
A.
Bilgi Toplumu
Toplumların dönüĢümünde teknolojik yeniliklerin önemli etkileri olmaktadır
(Basalla, 2004, p.284). Teknolojik yenilikler, toplumların ekonomik ve sosyal yapılarını
belirli bir süreç içerisinde değiĢtirmekte ve dönüĢtürmektedir. Schumpeter‘in ―yaratıcı
yıkıcı (creative destruction)‖ olarak ifade ettiği bazı teknolojik ilerlemelerin etkisi
diğerlerinden çok daha derin olmakta, ekonomik ve sosyal hayatta köklü değiĢimlere
neden olmaktadır. Bu tür etkilere sahip teknolojilerden saban, buhar makinası ve ilk
modern bilgisayarın geliĢtirilmesi ile baĢladığı kabul edilen ve insanlık tarihini değiĢtiren
üç toplum aĢamasından bahsedilebilir (Aktan & Tunç, 1998, p.118). Sabanın icadıyla
baĢladığı kabul edilen ve insanlığın göçebe yaĢamdan yerleĢik düzene geçtiği, pazarın
üretim bölgeleri ve yakın köylerle sınırlı olduğu Tarım Toplumu, birinci aĢamadır. Ġkinci
aĢama, buhar makinasının icadıyla baĢlayan ve üretimin kitlesel hale geldiği, iĢte
uzmanlaĢmanın önemli olduğu, ekonomik, sosyal ve kültürel tüm alanlarda Fransız
aydınlanmasının etkilediği modernleĢme sürecinin ön plana çıktığı, pazarın fiziksel olarak
eriĢilebilen her yer olduğu Endüstri Toplumu‘dur. Üçüncü aĢama ise, ilk sayısal
bilgisayarın geliĢtirilmesiyle baĢlayan, bilginin ve nitelikli insan kaynaklarının merkezde
yer aldığı ve pazarın sayısal iletiĢim ağlarıyla eriĢilebilen tüm dünya olduğu Bilgi
Toplumu‘dur.
Bilgi toplumuna geçiĢi tetikleyen önemli adımlardan biri olarak görülen ilk
modern bilgisayar, Manhattan Projesi kapsamında geliĢtirilmiĢtir. Manhattan Projesi,
II.‘nci Dünya SavaĢı sırasında ABD‘nin atom bombası geliĢtirmek için uyguladığı ana
projenin adıdır (Weik, 1961, Aktaran: TaĢçı, 2007, p:318).
ÇağdaĢ uygarlığın ulaĢtığı bilgi düzeyini tanımlamada tam bir görüĢ birliğine
henüz varılmıĢ değilse de, son 20 yıl içerisinde bilim ve teknolojideki baĢ döndürücü
geliĢmelerin meydana getirdiği bilgi patlaması ve bilgi teknolojilerinin toplumsal ve
ekonomik geliĢmeye sundukları olanaklar dikkate alındığında, Toffler‘in ―üçüncü dalga‖
olarak betimlediği aĢamanın ―bilgi çağı‖, bu dönemin öngördüğü toplumun da ―bilgi
toplumu‖ olarak adlandırılması uygun görülmektedir (Özden, 2002, Aktaran: Balay,
2004).
II. BĠLGĠ EKONOMĠSĠ
1950 ve 60‘lı yıllardan beri kullanılan, özellikle 1980 ve 1990‘lı yıllarda hız
kazanan bilgisayar kullanımının etkileri yeni yeni görülmeye baĢlanmıĢtır. Batı
dünyasında 1970‘lerde yaĢanan ekonomik kriz 1980‘lerin baĢında neo-liberal iktisat
politikalarının devreye girmesiyle sonuçlanmıĢ, bu dönemde enformasyon teknolojisine
dayalı sanayi politikaları ile biliĢim yatırımlarının çoğaltan etkisinin istihdam ve büyüme
üzerindeki olumlu etkileri olacağı beklentisi birçok ülkede yaygınlaĢmaya baĢlamıĢtır.
Bilgi ekonomisi, bir taraftan 1990‘lı yıllardaki ABD deneyimini ve bu deneyimin
enformasyon ve iletiĢim teknolojileri ile bağlantısını kurarken, diğer taraftan küresel
rekabet ve hızlı teknolojik ilerlemelerle birlikte, artık ekonomilerin kuralları ve
kurumlarıyla bir değiĢim sürecine girdiğini ifade etmektedir (Söylemez, 2001, pp.13-14).
Buna göre 1950‘li yıllardan itibaren oluĢmaya baĢlayan bilgi ekonomisi, Sanayi Ġnkılabı,
II. Dünya savaĢı gibi dünya ekonomisine yön veren olaylarla alt yapısını oluĢturmuĢtur.
20
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
1990‘lı yıllarda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılmasıyla birlikte ortaya
çıkan küreselleĢme kavramıyla birlikte tempo kazanmıĢtır. Bu doğrultuda 1990‘lı yılların
geç kalınmıĢ buluĢuna bilgi ekonomisi denilmiĢtir (Surowiecki, 2006).
Bütün bunların ıĢığında bilgi ekonomisi, küreselleĢmenin ekonomik ayağını
oluĢturan ekonomidir yani bir iktisadi sistemde tüm ekonomik faaliyetlerin bilgi temelli
olarak gerçekleĢtirildiği ve söz konusu faaliyetlere bilginin entegre edildiği ekonomik
yapı olarak tanımlanabilmektedir. 1994‘deki Ġnternet‘in ortaya çıkması ve yayılması da
bilgi ekonomisinin Dünya ekonomi konjonktüründeki yerini sağlamlaĢtırmıĢtır. Ayrıca
Enformasyon Ekonomisi, Ağ Ekonomisi, Dijital Ekonomi, Yeni Ekonomi, Entellektüel
Sermaye ve Tekonomi terimlerinin hepsi birbirlerinin yerine kullanılabilen terimlerdir
(Kevük, p.321). Anlamca daha kapsamlı ve diğer terimleri de içine alması bakımından
Bilgi Ekonomisi kavramı tercih edilmektedir.
OECD ise bilgi ekonomisini ―üretim ve dağıtımda, bilginin kullanıldığı ekonomi‖
olarak tanımlamaktadır (OECD, 1996, p.7). ÇeĢitli adlarda da nitelendirilebilen bilgi
ekonomisinin birtakım özellikleri mevcuttur. Kevük' e göre, bu özellikler (Kevük, 2006,
pp.326-330);

Bilgi ekonomisi yeni bir ekonomidir

Bilgi ekonomisi dijital bir ekonomidir

Bilgi ekonomisinde sanallaĢma önemli rol oynamaktadır

Bilgi ekonomisi bir ağ ekonomisidir

Bilgi ekonomisinde aracılar büyük ölçüde ortadan kalkmaktadır

Bilgi ekonomisinin hâkim sektörü üçlü bir oluĢumdur

Bilgi ekonomisi yenilik temelli bir ekonomidir

Bilgi ekonomisinde üretici ve tüketici farkı belirsizleĢmektedir:

Bilgi ekonomisi bir hız ekonomisidir

Bilgi ekonomisi küresel bir ekonomidir

Bilgi ekonomisi bazı sosyal problemleri de beraberinde getirmektedir

Bilgi ekonomisi bilgi mallarını ortaya çıkarmıĢtır

Bilgi ekonomisi sürtüĢmesiz bir ekonomidir

Bilgi ekonomisinde üretim miktarı arttıkça üretim maliyeti azalmaktadır

Bilgi ekonomisi bilginin katma değer yarattığını kabul eder

Bilgi ekonomisi Ģebeke ekonomisi (Network Economy) niteliğindedir
AR-GE ile hedeflenen; yeni ürün geliĢtirilmesi, ürün kalitesinin yükseltilmesi,
maliyetleri düĢürüp, standartları yükseltici ve tekniklerin geliĢtirilmesi ve yeni üretim
tekniklerinin geliĢtirilmesidir. Bilgi ekonomisinde bilgi teknolojilerini kullanmak kadar,
üretmek de büyük önem taĢımaktadır (Yıldız, Akkaya & Akın, 2013, p.28).
A.
Bilgi ĠĢçileri
Bilgi iĢçisine yapılacak en genel tanım AR-GE, ürün geliĢtirme, reklâm ve
eğitim, hukuk gibi profesyonel hizmetlerde çalıĢanlar bilgi iĢçisi olarak tanımlanmaktadır.
Bilgi iĢçisi olarak adlandırılan sınıf, bilgi ekonomisinin yükseliĢine paralel olarak
geliĢmiĢtir (Özgüler, 2003, p.145). Bilgi iĢçileri ile ilgili yapılmıĢ diğer tanımlar ise
Ģöyledir: Bilginin kullanılması ve geliĢtirilmesine yönelik iĢlerde çalıĢanlar bilgi iĢçisi
olarak tanımlanmaktadır. Analiz ve sentez yeteneği olan, bilgiyi iĢin gereklerine göre
dönüĢtürebilen, çeĢitli değiĢkenlerle problemleri çözebilen çalıĢanlar, bilgi iĢçisi olarak
tanımlanmaktadır. Bilgi iĢçileri herhangi bir yerdeki bilgisayara dayalı sistem ile kendi
bilgi ve deneyimi ile ürünü zenginleĢtiren, yüksek eğitimli, uzmanlık alanına bağlı olan,
21
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
sorumluluk almada yüksek özerklik isteyen ve sorumluluk alanı sadece ofis ile sınırlı
olmayan iĢçilerdir. Yüksek eğitimli, yaratıcı, bilgisayar bilen, zekâsı ile her ortama
kolayca uyum sağlayabilen, bilgisini kullanabilen çalıĢanlar bilgi iĢçisidir
(www.isguc.org.tr, 2005). Bilgi iĢçileri, zekâlarını ve fikirlerini ürün mal ve hizmete
dönüĢtürürler. Sahip oldukları bilgiyi satarak veya ticaretini yaparlar. Sürekli öğrenme ve
kendini geliĢtirme çabası isteği içerisindedirler.
Bu doğrultuda bilgi ekonomisinde bilgi temelli ekonomik faaliyetleri
Ģekillendiren ve oluĢumunu sağlayan ana rol, bilgi iĢçilerinindir. Bilgi ekonomisini
sadece geliĢen teknolojiler temelinde tanımlamaya çalıĢmak önemli bir yanılgı
olabilmektedir. Teknolojileri ortaya çıkaran geliĢtiren ve sistemlere uyarlayan yine bilgi
iĢçileridir. Bilgi yoğun iĢletmelerde ve ekonomilerde birçok süreç teknolojilere bağlı
olarak yerine getirilmesine karĢın, burada önemsenmesi gereken asıl unsur sistemin
iĢlenmesini sağlayan insanlar, yani bilgi iĢçileridir. Bilgi iĢçileri sayesinde sistem çok iyi
iĢletilebileceği gibi onlara gereken önem verilmediğinde sistemin aksamaları iĢletmeler
için büyük kayıplara yol açabilir (Kurt, 2004, p.209, Aktaran: Kevük, 2006, p.325).
ĠĢletmede içerisinde sahip oldukları konumdan ötürü bilgi ekonomisinde bilgi iĢçilerine
altın yakalılar (mavi beyaz) adı verilmiĢtir.
III. ARAġTIRMA METODOLOJĠSĠ
YapmıĢ olduğumuz araĢtırmada, daha önceden Yıldız, Akkaya & Akın (2013)
tarafından yapılan ―Bilgi Toplumunda Meslek Yüksekokullarının Önemi ve Yalova
Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Bilgi Ekonomisine Eklemlenme Algısı‖ baĢlıklı
çalıĢmada kullanılan anket formu, Domaniç Hayme Ana Meslek Yüksekokulunda
2016/2017 bahar döneminde aktif olarak öğrenim gören 314 öğrenci üzerinde yapılmıĢtır.
Bu bağlamda Domaniç Hayme Ana Meslek Yüksekokulu öğrencileri ile yüz yüze
görüĢmeler yapılmıĢ ve 249 geçerli anket sonucuna ulaĢılmıĢtır. Bu nedenle örneklem
hacmi 249 olarak kesinleĢmiĢtir. ÇalıĢmamızda bilgi ekonomisi kavramı ve bununla
iliĢkili bilgi, bilgi iĢçileri ve bilgi toplumu kavramları ile ilgili literatür araĢtırması
yapılmıĢ olup, daha önceden hazırlanmıĢ olan anket soruları ile öğrencilerin bilgi
ekonomisi kavramına iliĢkin algıları değerlendirilmeye çalıĢılmıĢtır.
A.
AraĢtırmanın Bulguları
Yaptığımız anket çalıĢmaları sonucunda ulaĢtığımız verileri SPSS 20 (Statistical
Package for the Social Sciences) Ġstatiksel Analiz programında analiz edilmiĢ olup,
ulaĢtığımız bulgular Tablo1‘de verilmiĢtir.
ÇalıĢmada öğrencilerin demografik özelliklerine göre bilgi ekonomisi kavramına
iliĢkin algıları farklılık gösterip gösterilmediğini araĢtırmak istenmiĢtir. Ankette bulunan
değiĢkenler arasındaki iliĢkileri görmek amacıyla korelasyon analizi yapılmıĢtır.
Demografik sorulara verilen yanıtların frekans tablosu alınmıĢ, yorumlanmıĢtır.
Tablo1‘de görüldüğü gibi anketimize katılan 249 kiĢinin 51.4‘ünü oluĢturan
128‘i kadın, 48.6‘sını oluĢturan 121‘i erkektir. Anketimizi cevaplayan öğrencilerden
12.4‘ünün aylık toplam hane geliri 1000 TL‘den az, 56.6‘sının aylık toplam hane
geliri 1001 TL ve 2500 TL arası, 30.9‘unun aylık toplam hane geliri 2501 TL‘den
fazladır. Ankete katılan öğrencilerin 43.8‘inin cep telefonu ve ikinci bir teknolojik
ürüne sahip olduğu, 31.3‘ünün sadece cep telefona sahip olduğu, sadece 1.2‘sinin de
cep telefonu ile birlikte dört ürüne sahip olduğu saptanmıĢtır. Ankete katılan 249
öğrencinin 37.8‘ini oluĢturan 94 öğrencinin günde 6 saatten fazla internet kullandığı,
6.0‘sını oluĢturan sadece 15 öğrencinin günde 1 saatten az internet kullandığı veya hiç
kullanmadığı tespit edilmiĢtir. Anketimizi cevaplayan öğrencilerden 76‘sının oluĢturduğu
30.5‘lik kısmın aylık harcamasının 500 TL‘den fazla olduğu, 47 öğrencinin oluĢturduğu
22
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
18.9‘luk kısmın aylık harcamasının 301 TL ve 400 TL arasında olduğu, yalnız 22
öğrencinin oluĢturmuĢ olduğu 8.8‘lik kısmın aylık harcamasının 100 TL ve daha az
olduğu saptanmıĢtır. Anketi cevaplamıĢ olan öğrencilerin
37.8 gibi oranla çoğunluğu
oluĢturan 94 öğrencinin Bilgi Yönetimi bölümünde öğrenim gördüğü, devamında
25.7‘sinin oluĢturduğu 64 öğrencinin Lojistik bölümünde öğrenim gördüğü, 18.5‘inin
oluĢturduğu 46 öğrencinin ĠĢletme Yönetimi bölümünde öğrenim gördüğü ve 18.1‘ini
oluĢturan 45 öğrencinin de Büro Yönetimi bölümünde öğrenim gördüğü belirtilmiĢtir.
Tablo 1: Demografik Özellikler
Cinsiyetiniz
Percent
Frequency
(%)
Kadın
128
51,4
Erkek
121
48,6
Total
249
100,0
Gün içinde kaç saat internet kullanıyorsunuz?
Percent
Frequency
(%)
Hiç kullanmıyorum (Günde 1 saatten az) 15
6,0
1 - 4 arası
4 - 6 arası
6 saatten fazla
Total
83
57
94
249
33,3
22,9
37,8
100,0
Ailenizin aylık toplam geliri ne kadardır?
Percent
Frequency
(%)
1000 TL ve daha az
31
12,4
1001 TL ve 2500 arası
141
56,6
2501 TL den fazla
77
30,9
Total
249
100,0
Aylık harcamanız ne kadar?
100 TL ve daha az
101 TL ile 200 TL arası
201 TL ile 300 arası
301 TL ile 400 TL arası
401 TL ile 500 TL arası
Frequency
22
31
29
47
44
Percent
(%)
8,8
12,4
11,6
18,9
17,7
AĢağıdaki teknolojik ürünlerden hangisine sahipsiniz?
Percent 500 TL‘den fazla
76
30,5
Frequency
(%)
Yalnız cep telefonu
78
31,3
Total
249
100,0
Yalnız laptop
6
2,4
Hangi bölümde öğrenim görmektesiniz?
Cep telefonu ve 2. bir ürün
109
43,8
Percent
Frequency
(%)
Cep telefonu ve 2 ürün
31
12,4
Bilgi Yönetimi
94
37,8
Cep telefonu ve 3 ürün
14
5,6
Lojistik
64
25,7
Cep telefonu ve 4 ürün
3
1,2
ĠĢletme Yönetimi
46
18,5
Cep telefonu ve 5 ürün ve daha fazlası
8
3,2
Büro Yönetimi
45
18,1
Total
249
100,0
Total
249
100,0
23
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Tablo 2: DeğiĢkenler Arasında Korelasyon Analizi
Cinsiyetiniz
Ailenizin aylık
toplam geliri ne
kadardır?
AĢağıdaki
teknolojik
ürünlerden
hangisine
sahipsiniz?
Gün içinde kaç
saat
internet
kullanıyorsunuz?
Aylık
harcamanız
ne
Pearson
Correlation
Sig.
(2tailed)
N
Pearson
Correlation
Sig.
(2tailed)
N
Pearson
Correlation
Sig.
(2tailed)
N
Pearson
Correlation
Sig.
(2tailed)
N
Pearson
Correlation
Ailenizin
aylık toplam
geliri ne
kadardır?
,084
Teknolojik ürün
Gün
alırken dikkat
Bilgi
AĢağıdaki
içinde kaç
ettiğim en
teknolojilerini en
teknolojik
saat
Günümüzün
önemli kriter,
iyi Ģekilde
ürünlerden
internet
Aylık
en önemli
alacağım ürünün
kullanma
hangisine
kullanıyor harcamanız
faktörü
teknik
yeteneğine
sahipsiniz?
sunuz?
ne kadar?
bilgidir.
özellikleridir.
sahibim.
-,010
-,056
,077
-,009
,019
,099
Bilgi
Bilgi ve beceri
teknolojilerini
düzeyim ile
Bilgi ekonomisi,
n kullanımı
kendimi teknoloji
Hangi
AR-GE ve
insanlık için
kullanımı
bölümde
yenilikçilik
olumlu
açısından global
öğrenim
çalıĢmalarını
sonuçlar
anlamda yeterli görmektes
gerektirir.
yaratmaktadır.
buluyorum.
iniz?
-,038
-,046
,111
-,096
,184
,873
,380
,224
,887
,769
,119
,555
,469
,082
,130
249
1
249
,363**
249
,258**
249
,350**
249
,038
249
-,019
249
-,118
249
,101
249
,083
249
-,105
249
,007
,000
,000
,000
,556
,769
,063
,111
,190
,099
,912
249
1
249
,249**
249
,283**
249
,096
249
-,092
249
,017
249
,075
249
,125*
249
-,154*
249
,018
,000
,000
,132
,149
,789
,236
,049
,015
,777
249
1
249
,332**
249
,010
249
,002
249
,069
249
,023
249
,103
249
-,096
249
-,021
,000
,871
,969
,277
,712
,104
,131
,737
249
1
249
,035
249
,004
249
-,112
249
,051
249
,165**
249
-,158*
249
,033
249
,363**
,000
249
,258**
249
,249**
,000
,000
249
,350**
249
,283**
249
,332**
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
kadar?
Sig.
(2tailed)
N
Hangi bölümde Pearson
öğrenim
Correlation
görmektesiniz?
Sig.
(2tailed)
N
,000
,000
,000
249
,007
249
,018
249
-,021
,912
,777
,737
249
249
249
,585
,948
249
,033
249
-,126*
249
-,193**
,603
,047
,002
,077
,419
,009
,012
,603
249
-,132*
249
-,017
249
-,132*
249
1
,007
,037
,791
,037
249
249
249
249
**. Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed).
*. Correlation is significant at the 0.05 level (2-tailed).
249
249
249
249
-,171**
249
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
AraĢtırmamız kapsamında ayrıca değiĢkenler arasında herhangi bir iliĢki olup
olmadığını tespit etmek amacıyla SPSS 20 Ġstatiksel Analiz programı ile korelasyon analizi
yapılmıĢ ve analiz sonuçları Tablo2‘de verilmiĢtir. Tablo 2‘de görüldüğü gibi;

Toplam aylık hane geliri ile sahip olunan teknolojik ürün sayısı arasında 0,01
anlamlılık düzeyinde 0,363 oranında pozitif yönlü bir iliĢki,

Toplam aylık hane geliri ile günlük internet kullanım süresi arasında 0,01
anlamlılık düzeyinde 0,258 oranında pozitif yönlü bir iliĢki,

Toplam aylık hane geliri ile öğrencinin aylık harcama tutarı arasında 0,01
anlamlılık düzeyinde 0,350 oranında pozitif yönlü bir iliĢki,

Sahip olunan teknolojik ürün sayısı ile günlük internet kullanım süresi arasında
0,01 anlamlılık düzeyinde 0,249 oranında pozitif yönlü bir iliĢki,

Sahip olunan teknolojik ürün sayısı ile öğrencinin aylık harcama tutarı arasında
0,01 anlamlılık düzeyinde 0,283 oranında pozitif yönlü bir iliĢki,

Sahip olunan teknolojik ürün sayısı ile ―bilgi teknolojilerinin kullanımı insanlık
için olumlu sonuçlar yaratır‖ ifadesi arasında 0,05 anlamlılık düzeyinde 0,125 oranında
pozitif yönlü bir iliĢki,

Sahip olunan teknolojik ürün sayısı ile ―bilgi ve beceri düzeyim ile kendimi
teknoloji kullanımı açısından global anlamda yeterli buluyorum‖ ifadesi arasında 0,05
anlamlılık düzeyinde 0,154 oranında negatif yönlü bir iliĢki,

Günlük internet kullanım süresi ile öğrencinin aylık harcama tutarı arasında 0,01
anlamlılık düzeyinde 0,332 oranında pozitif yönlü bir iliĢki,

Öğrencinin aylık harcama tutarı ile ―bilgi teknolojilerinin kullanımı insanlık için
olumlu sonuçlar yaratır‖ ifadesi arasında 0,01 anlamlılık düzeyinde 0,165 oranında pozitif
yönlü bir iliĢki,

Öğrencinin aylık harcama tutarı ile ―bilgi ve beceri düzeyim ile kendimi teknoloji
kullanımı açısından global anlamda yeterli buluyorum‖ ifadesi arasında 0,05 anlamlılık
düzeyinde 0,158 oranında negatif yönlü bir iliĢki,

Öğrencinin öğrenim gördüğü bölüm ile ―günümüzün en önemli üretim faktörü
bilgidir‖ ifadesi arasında 0,05 anlamlılık düzeyinde 0,126 oranında negatif yönlü bir iliĢki,

Öğrencinin öğrenim gördüğü bölüm ile ―teknolojik ürün alırken dikkat ettiğim en
önemli kriter, alacağım ürünün teknik özellikleridir‖ ifadesi arasında 0,01 anlamlılık
düzeyinde 0,193 oranında negatif yönlü bir iliĢki,

Öğrencinin öğrenim gördüğü bölüm ile ―bilgi teknolojilerini en iyi Ģekilde
kullanma yeteneğine sahibim‖ ifadesi arasında 0,01 anlamlılık düzeyinde 0,171 oranında
negatif yönlü bir iliĢki,

Öğrencinin öğrenim gördüğü bölüm ile ―bilgi ekonomisi, AR-GE ve yenilikçilik
çalıĢmalarını gerektirir‖ ifadesi arasında 0,05 anlamlılık düzeyinde 0,132 oranında negatif
yönlü bir iliĢki,

Öğrencinin öğrenim gördüğü bölüm ile ―bilgi ve beceri düzeyim ile kendimi
teknoloji kullanımı açısından global anlamda yeterli buluyorum‖ ifadesi arasında 0,05
anlamlılık düzeyinde 0,132 oranında negatif yönlü bir iliĢki olduğu gözlemlenmiĢtir.
26
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
SONUÇ
Bilgi sanayi toplumunun üretim faktörü emek ve sermayenin önüne geçerek üretimin
artmasını sağlayan en temel unsur haline gelmiĢtir. Günümüzde uluslararası ekonomik
stratejinin en güçlü silahının bilgi olduğu kabul edilmektedir. Bu yüzden rekabet içerisindeki
iĢletmeler bilginin önemini bilmelidir.
Günümüzde biliĢim teknolojilerindeki hızlı değiĢmeler bilginin toplanması,
değerlenmesi ve iĢlenmesi sürecini de hızlandırmıĢtır. Bunun sonucunda sanayi ekonomisi
yerini bilgi ekonomisine bırakmıĢtır. Bilgi ekonomisi kavramı, eğitim, yenilik, bilgi ve
iletiĢim teknolojilerindeki yatırım iĢi olarak tanımlanabilir. Biz öğrenciler de bilgi iĢçisi
olarak bilgi ekonomisinin bir unsuruyuz. Bu düĢünceye dayanarak çalıĢmamızda Domaniç
Hayme Ana Meslek Yüksekokulunda öğrenim görmekte olan öğrencilerin bilgi ekonomisi
kavramına bakıĢ açılarını değerlendirilmeye çalıĢılmıĢtır.
Anket yöntemi kullanılarak yapılan araĢtırma sonucunda; öğrencilerin aylık toplam
hane gelirinin fazla olması durumunda sahip olunan teknolojik ürün sayısında artıĢ meydana
geldiği, yine aylık toplam hane gelirine bağlı olarak günlük internet kullanım süresinin arttığı
gözlenmiĢtir. Bununla birlikte, sahip olunan teknolojik ürün sayısının artması halinde günlük
internet kullanım süresinin de arttığı, sahip olunan teknolojik ürün sayısı arttıkça teknolojinin
insanlar için olumlu etki yarattığı düĢüncesinin oluĢtuğu gözlemlenmiĢtir. Diğer değiĢkenler
arasında ise herhangi bir iliĢkiye rastlanılamamıĢtır.
Sahip olunan teknolojik ürün sayısı ve gün içinde internet kullanım süresi ile
günümüzün en önemli üretim faktörünün bilgi olduğu düĢüncesi, teknolojik ürün satın
alınırken ürünün teknik özelliklerine dikkat edilmesi, teknolojik ürünü kullanan bireylerin
teknolojik ürünleri kullanma yeteneğine sahip olması beklenebilir. Bilgi teknolojilerinin
kullanımı insanlık için olumlu sonuçlar yaratmalıdır. Ancak bunun için;

Günümüzün en önemli üretim faktörünün bilgi olduğu konusunda örgün eğitim ve
yaygın eğitim ile bireylerin bilinçlendirilmesi,

Teknolojik ürün alırken alınacak olan ürünün fiziksel özellikleri yanında teknik
özelliklerinin de dikkate alınması gerektiğinin unutulmaması,

Doğru ve faydalı bilgi üretebilmek, araĢtırma geliĢtirme çalıĢmaları ile yeni bir
ürün veya süreç geliĢtirebilmek için bilgi teknolojileri ve bilinçli internet kullanım
yeteneğinin kazandırılmasının sağlanması,
önerilebilir. Bu öneriler, tüm bireyler ve tüm eğitim-öğretim seviyelerinde öğrenim
görmekte olan öğrenciler için geçerlidir. Ancak bu önerilerin uygulanmasıyla kazanılacak
yetenekler özellikle, bilgi yönetimi, bilgisayar mühendisliği, bilgi ve belge yönetimi, yönetim
biliĢim sistemleri, bilgisayar öğretmenliği, bilgisayar operatörlüğü gibi bilgi teknolojisine
dayalı bölümlerde öğrenim gören öğrencilerde mutlaka bulunması gereken yeteneklerdir.
Kaynakça
Atılgan D. (2009). ―Bilgi Yönetimi Kavramı ve GeliĢimi‖. Türk Kütüphaneciliği, (pp.201202)
Balay R. (2004).―KüreselleĢme, Bilgi Toplumu ve Eğitim”. Ankara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Fakültesi Dergisi, (p.66)
27
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Fidan H. (2013).―Ġktisadi Açıdan Bilgi Kavramı ve Bilgi Kavramına YaklaĢımlar Üzerine Bir
Ġnceleme”. Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, (p.95)
Güçlü N., & Sotirofski K. (2006). ‖Bilgi Yönetimi”. (p.352), Türk Eğitim Bilimleri Dergisi
http://dictionary.cambridge.org/dictionary/english/information, (15.03.2017)
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.58c2ca9
b424809.48710630, (10.03.2017)
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=tdk.gts.58c90d6556893
1.35724331s, (15.03.2017)
Karaman A., HaĢıloğlu S. (2006). ―Bilgi Kavramı ve Bilgiye Dayalı Organizasyonlarda Bilgi
Sistemleri‖. Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Dergisi, (p.83)
Kevük S. (2006). ―Bilgi Ekonomisi”. Journal of YaĢar University, 1(4), 319-350
Leung, S.K.C. (2004). ―Statistics to Measure The Knowledge-Based Economy: The Case of
Hong Kong, China. 2004 Asia Pacific Technical Meeting on Information and Communication
Technology (ICT) Statistics”. Wellington, 30 November - 2 December 2004
Meçik O. (Ekim 2013) ―Türkiye Ġçin 2010-2012 Dönemi KarĢılaĢtırmalı Bilgi Ekonomisi
Analizi”. 8(2), (p.117)
Surowiecki
J
.(2006).
„‟The
New
Economy
Was
a
Myth,
Right?‟‟.
https://www.wired.com/2002/07/myth-2/ (16.03.2017)
TaĢçı K. (2007), ―Bilgi Ekonomisinin Kurumsal Çerçevesi”. (pp.317-318), Ankara
Uçak N. (2010, ―Bilgi Çok Yüzlü Bir Kavram”. Türk Kütüphaneciliği, (pp.705-722)
Yıldız E., & Akkaya D., & Akın Y.,(2013) ―Bilgi Toplumunda Meslek Yüksekokullarının
Önemi ve Yalova Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Bilgi Ekonomisinde Eklemlenme
Algısı‖. (pp.25-34)
Yılmaz, M. (2009). “Enformasyon Ve Bilgi Kavramları Bağlamında Enformasyon Yönetimi
Ve Bilgi Yönetimi”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 49, 1, (s:
95-118).
28
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Sanayi ġirketleri Web Sitelerinin Kullanıcı Dostu Olma Durumlarının
Değerlendirilmesi: KırĢehir Örneği
Mustafa AKSELĠM
Özet
Türkiye gibi geliĢmekte olan ülkelerde iĢletmeler için web sitesi kullanımı, maliyetli ve
yürütülmesi zor bir araç olarak görülmektedir. 2011 yılından önce Bakanlar Kurulu tarafından
belirlenen, denetime tabi Ģirketler web sitesi kullanmak zorundaydı, fakat revize edilen Türk Ticaret
Kanunu ile tüm Ģirketler web sitesi kullanma zorunluluğu altına girmiĢtir. Web sitesinin sadece yasal
zorunluluklardan dolayı kullanılmaması gerektiğini, iĢletmenin Ģeffaflığını topluma yansıtması ve
bilgiye ihtiyaç duyanlar için ‗Kullanıcı Dostu‘ bir yol izlemesi bilincinin uyandırılması gereklidir. Bu
doğrultuda, sanayi Ģirketlerinin web sitesi kullanımının KırĢehir ölçeğindeki mevcut durumunun
belirlenmesi amacıyla yapılan bu çalıĢma nitel desende, Aralık 2016 tarihinde gerçekleĢtirilmiĢtir.
AraĢtırma kapsamında, web sitesi kullanıcı dostu olma kriterleri araĢtırmacı tarafından literatür desteği
ile hazırlanmıĢ ve KırĢehir ilinde faaliyet gösteren ve rastgele seçilmiĢ 7 sanayi Ģirketinin web siteleri
ilgili kriterler dikkate alınarak analiz edilmiĢtir. Elde edilen veriler içerik analizi ile değerlendirilmiĢtir.
AraĢtırma sonucunda; Ġnternet eriĢim ve kullanımının her geçen gün yaygınlaĢmasıyla, dünya ve
Türkiye gerçeğindeki büyük Ģirketlerin web sitelerinde sunduğu Ģeffaflık ve kullanıcı dostu
uygulamaların, KırĢehir'deki araĢtırmaya konu olan Ģirketlerin web sitelerinde yetersiz olduğu tespit
edilmiĢ ve öneriler geliĢtirilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Web Sitesi, Kullanıcı Dostu, Ġnternet, ġirket, ġeffaflık.
Jel Sınıflaması: M3; O3; O32
The Evaluation of Industrial Company Sites Being User-Friendly: KırĢehir
Abstract
The site usage of companies such as Turkey, a developing country, can be accepted costly and
a difficult task to carry out. Companies superviseed and laid down by The Council of Ministers early
2011s were forced to use sites, but by the revision of Turkish Commercial Code all companies were
imposed obligation. It is required to raise awareness of following a user- friendly way not only for
legal obligation but also reflecting the transparency of company to society and for people wanting data.
Accordingly, this study aims to specify the current situation in a qualitative research design for scaling
KırĢehir in terms of site usage of industrial companies carried under the date of 2016. In scope of
research, the criterions of being a user-friendly site is primed with literature review and analyzed
considering seven different companies determined randomly from KırĢehir. Obtained results are
evaluated in terms of content analysis, user-friendly implementations transparency presented in the
sites of companies in Turkey and world in which internet Access and usage has become widespread as
day pass has been found insufficient for companies in KırĢehir as a subject of this study.
Keywords: Site, User- friendly, Internet, Company, Transparency.
Gel Classification: M3; O3; O32

Ahi Evran Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, ĠĢletme Bölümü, 4. Sınıf Öğrencisi
mustafa.akselim@hotmail.com
29
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
GĠRĠġ
Günümüzde Ģirketler tarafından yapılan çalıĢmalarının birçoğu, artık sadece kar
amaçlı olmayıp, insan hayatını kolaylaĢtırmaya yönelik adımları içermektedir. Bilgi iletiĢim
teknolojilerinin geliĢmesi ile kolay ve doğru bilgiye ulaĢma ihtiyacı, kullanıcının firmalar
üzerinde değerlendirme yapmasında ki temel etken olmuĢtur. ‗‘Sanayi devriminin temelleri
Britanya kökenli olduğu gibi bilgi teknolojileri devrimi de ABD kökenlidir. Bilgi teknolojileri
devriminin yaĢanmasını sağlayan Ģirketlerin çok büyük bir kısmı Silikon Vadisi‟nde
kurulmuĢtur.‟‟ (Devlet Planlama TeĢkilatı, 2001). Türkiye‘de bu duruma bakılacak olursa,
Ģirketler reklam ve Ģeffaflık çalıĢmaları için, yeni yeni bu duruma adapte olmaktadır.
KırĢehir‘deki sanayi Ģirketleri üzerinde yapılan bu araĢtırmada, Ģirketlerin web sitesi
kullanımına iliĢkin tutumları ve web sitesi kullanımının kurumsallık düzeylerine olan
katkıları hakkında bilgi toplanmıĢtır.
Türkiye‘deki Ģirketlerin web sitesi kullanımına iliĢkin rakamlar aĢağıdaki Tablo 1.‘de
görülmektedir.
„‟Ġnternet eriĢimine sahip KOBĠ‟lerin oranı 2015 yılında %92,2 oldu
TÜĠK verilerine göre; GiriĢimlerde biliĢim teknolojileri kullanım araĢtırmasına göre 10 ve
daha fazla çalıĢanı olan giriĢimlerin %92,5‟i Ġnternet eriĢimine sahip olup, bu oran
KOBĠ‟lerde
%92,2‟dir.
AraĢtırma kapsamındaki giriĢimlerin bilgisayar kullanım oranı %95,2, web sayfası sahiplik
oranı %65,5, Ġnternete geniĢ bant bağlantı ile eriĢim oranı %92,4 iken, en yaygın kullanılan
Ġnternet bağlantı türü %88,1 ile DSL bağlantı oldu. KOBĠ‟lerde ise bilgisayar kullanım oranı
%95, web sayfası sahiplik oranı %64,6, Ġnternete geniĢ bant bağlantı ile eriĢim oranı %92,2,
en yaygın kullanılan Ġnternet bağlantı türü %88 ile DSL bağlantı oldu.‟‟ (TÜĠK-2016).
Tablo 1. ĠletiĢim Hizmetleri Ġstatistikleri
Kaynak: (Bilgi Teknolojiler ve ĠletiĢim Kurumu, 2016)
I.ġĠRKETLER ĠÇĠN WEB SĠTESĠ
ġirketler ilgi duyanları ile karĢılaĢmalarında, memnuniyet açısından ilk bıraktığı
izlenimle akıllarda kalıcılığı sağlamaktadırlar. Edinilen bu izlenim artık bu kurumun kimliği
haline gelecek ve bir kurum kiĢiliği olarak yer edecektir. ‗‘Bunun yanı sıra „Kurumsal
Kimlik‟ sadece o Ģirketin amblem, logosu, kartviziti, zarfı, renkleri, görünen yüzü değil,
Ģirketlerin hedef kitlesi üzerinde oluĢturmayı amaçladığı etkiye yönelik, tüm faaliyetlerinde,
hizmetlerinde, ürünlerinde izlediği görsel kimlik standartlarının bütünü anlamına
30
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
gelmektedir. ġirketler sergilemiĢ oldukları kurumsal kimlikleriyle tanıtımlarını yaparken bir
yandan da hedef kitleleri üzerinde etkili olmaktadırlar. Görsellikte kullanılan herhangi bir
ayrıntı o kurum ya da kuruluĢa karĢı güven yaratılabilir.‟‟ (Bulut, 2011).
Bireylerin Ġnterneti kullanma imkânlarının, her an yanlarında bulundurdukları cep
telefonlarına kadar inmesiyle, arzu edilen bilgiye derhal ulaĢma isteği de aynı hızda artmıĢtır.
Kullanıcının doğru bilgiye kolay yoldan ulaĢmasına olanak sağlayan Ģirketler, tercih edilme
sebebi haline gelmiĢtir. Kullanıcı bir Ģirketi merak edip hakkında bilgiye ihtiyaç duyduğunda,
istediklerine kolayca eriĢip Ģeffaf bilgiyle karĢılaĢtığı takdirde, Ģirkete olumlu yönde yaklaĢım
sergileyecektir. Bu doğrultuda Ģirketler de üzerine düĢen görevi yapıp bilgiye ihtiyaç
duyanlara gerekli imkânları sağlayarak, hızlı ve kaliteli Ģekilde eriĢimin önünü açmalıdır.
A.
Web Sitesi Kullanımının Sağladığı Avantajlar
„‟Ġnternet‟in bileĢenleri arasında yer alan web, bilgilere ulaĢmak ve inceleme yapmak
amacıyla geliĢtirilmiĢ olan araçların sonuncusu ve en modernidir. Sahip olduğu eĢsiz
özellikleri ile pazarlama iletiĢiminin yeni medyaları arasında yerini almıĢtır. Ġnternet
üzerinden pazarlama faaliyetlerini yürütmeyi amaçlayan çoğu kurum/ kuruluĢ kendilerine
web sitesi oluĢturarak bu yeni medyayı en verimli Ģekilde kullanmaya baĢlamıĢlardır. Grafik,
video ve iĢitsel kliplerin kullanılabilmesi bu teknolojiyi daha çekici kılmaktadır.‟‟ (Uysal ve
Tunç, 1996, s.161). Web sitesi sahibi olan Ģirketler sadece bulundukları ülke ile iletiĢim
halinde değil dünyanın her yerindeki potansiyel müĢteri ve ortakları ile bağlantı
kurabilmektedirler. ġirketler maliyet minimizasyonu hedefi ile hareket ettiğinden, Ġnterneti
kullanarak ucuz ve hızlı bir Ģekilde hedef kitleye eriĢim sağlayabilir. YapmıĢ olduğu
yenilikleri, aldığı karar ve izleyeceği stratejileri paylaĢılıp merak edenlerini bilgilendirme
imkânına sahiptir. Web sitesi kullanımın sağladığı avantajları Ģu Ģekilde sıralayabiliriz
(Çoban, 2003):

DüĢük maliyet ile büyük kitlelere ulaĢmak

Coğrafi sınırlamaları ortadan kaldırmak

Kurumsal kimliğin ziyaretçi ile buluĢmasını sağlamak

Yapılan yenilikleri duyurmak

Seçilen hedef kitleye yönelik pazarlama stratejileri oluĢturmak

GerçekleĢtirilen çalıĢmalar sonucunda raporlar elde edip analizini yapmak

Tüm ürünleri uluslararası platformda sunma Ģansı

Prestij kazanma

ġirkete olan güvenin artması

Sadece çalıĢma saatleri içerisinde değil 7/24 hizmet verebilme imkânı

Stok ve sipariĢ takibinde kolaylık

Kampanyalar ile alıcıları müĢteriye çevirme olanağı

Rakiplere karĢı piyasada daha güçlü konumda olma
B.
KurumsallaĢmada Web Sitesinin Rolü
„‟Kurumsal Kimlik bir Ģirketin kendisini ifade etmesine ve insanların Ģirketi tanımlarken,
hatırlarken iliĢki kurmalarına izin verdiği anlamlar topluluğudur. Kurumsal kimlik kurumun
tanımlanmasının odak noktasıdır. ġirketin sözlü ve görsel tanıtımını, pazar
konumlandırmasını ve kurumsal, ticari birim ve ürün düzeylerinde rekabetçi farklılaĢtırmayı
31
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
içermektedir. Bundan dolayı kavram, örgütün faaliyet biçimleri ve benimsediği stratejilerle
yakından iliĢkilidir.‟‟ (Bulut, 2011).
Yapılan stratejik planlamalar ve faaliyetlerin kullanıcılara sunulması, onlara
kendilerinin önemsendiği duygusunu verecektir. ġirkete ait bilgilerin Ģeffaf bir Ģekilde
paylaĢılması, kurumsal firma imajını oluĢturmakta ki en önemli adımdır. Sadece Ģirket
bilgilerini paylaĢmak ile kurumsallığı sürdürmek mümkün değildir. Web sayfasında
kullanılacak bir görsel veya logonun içerisinde gizlenmiĢ olan anlam bile Ģirkete olan güveni
etkileyebilir. Web sitesinin tasarımında seçilen rengin, faaliyet gösterilen sektör ile iliĢkili
olması durumunda, kullanıcının dikkatini çekecek ve sektöre hâkim düĢüncesini
oluĢturacaktır. Web sitesi sayfa yapısının düzenli olması, kolaylık sağlayacak araçlarla
desteklenmesi kullanıcıda kurumsallık algısını oluĢturacaktır.
C.
Kullanıcı Dostu Web Sitesi
Arama motorlarının ilk sıralarda bulunacak web sitelerini seçme kriterleri arasında,
kullanıcı dostu olma durumları da bulunmaktadır. ‗Kullanıcı Dostu‘ kelimesi kurumsal
yönetim ilkeleriyle (Adillik, ġeffaflık, Hesap Verebilirlik, Sorumluluk) bağdaĢtırılabilir.
Kullanıcıyı değerli hissettirmek, hayatını kolaylaĢtırmaya yönelik imkânlar sunmak ve
alacağı faydayı maksimum yapmayı sağlamak amacıyla oluĢturulmuĢ tüm faaliyetler,
kullanıcı dostu kelimesinin içeriğini ifade etmektedir. Nasıl ki bir ürün alınırken ambalaj vs.
etkenler seçimi etkiliyorsa, sanal dünyada da bir web sitesinin tercih edilme sebebini
belirleyen faktör kullanıcı dostu olabilmesidir (Kutup, 2010).
Kullanıcı dostu bir web sitesi;

Farklı tarayıcı ve iĢletim sistemlerine uygun

Mobil görünüme sahip

Yorucu olmayan bir tema kullanan

Sade bir Ģekilde oluĢturulmuĢ

Ġstenilen bilgiyi kolay bulmak için arama butonları ile desteklenmiĢ

ĠletiĢim bilgilerine kolay eriĢim imkânı sunan

Özgün ve farklı bir tasarıma sahip

Dil seçeneklerini barındıran

Yalın bir dil kullanan

Güncel veriler sunma
Gibi kullanıcıya kolaylık sağlayacak özellikleri bünyesinde barındırmalıdır. Günümüzde
insanlar Ġnternette arama yaparken mobil cihazlarını bilgisayarlardan daha fazla
kullanmaktadırlar.
D.
Pazarlamada Web Sitesinin Önemi
Ġçerisinde bulunduğumuz dönemlerde biliĢim sektörüne olan yatırımların giderek
değer kazanması ile Ġnternet, önemli bir pazarlama ve iletiĢim aracı halini almıĢtır. ġirketlerin
sürekliliğini sağlamaya yönelik, iĢletme fonksiyonları arasında bulunan pazarlama, diğer
iĢletme fonksiyonlarının geliĢim süreci ile kıyaslandığında hızlı adımlarla ilerlemiĢtir.
MüĢteri ile yakın iliĢkiler kurmak ve bilgilendirme yapmak amacıyla kullanılan bir web
sitesi, geliĢmekte olan iletiĢim sektörünün verimli kullanıldığının bir göstergesidir. Dünyada
hedeflenen kitlede bulunan tüm bireylere ulaĢmak neredeyse imkânsız olacağından, bu
eylemi gerçekleĢtirmeye yönelik büyük olanak sağlayan web sitesi kullanımının, pazarlama
çalıĢmalarında ki payı büyüktür. Pazarlama faaliyetleri bir plan dâhilinde yürütülmektedir.
32
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Web sitesi üzerinden, pazarlama faaliyetlerini destekleyen Ģirketlerde yine bir plan
çerçevesinde çalıĢmalıdırlar. Bu pazarlama sürecinin, etkin ve verimli bir uygulama haline
dönüĢmesi için aĢağıda belirtilen adımlar mutlaka uygulanmalıdır (Akar, 2010).

Ġhtiyacın belirlenmesi

Hedef müĢteri kitlesi tanımlanması

Ġzlenecek stratejilerin oluĢturulması

Ġmaj belirlenmesi

Belirlenen bütçeyi plan dâhilinde sınıflandırmak

Ürün, hizmet veya firma tanıtımının, reklamlarla desteklenmesi

(Feedback) Geri bildirimlerin değerlendirilip yanıtlanması

Faaliyet sonucunda elde edilecek analiz raporlarının değerlendirilmesi
AraĢtırmanın Amacı ve Önemi
AraĢtırmada amaçlanan, bazı göstergeler bağlamında kullanıcı dostu bir web sitesine
sahip olmanın, kurumsallığa olan etkisini göz önüne koymaktır. ġeffaflık ilkesine uygun,
güncel olarak faaliyet gösteren bir web sitesi veya sosyal medya hesabının, müĢteri
memnuniyetine olan etkisi, Ģirkete olan güvenin artmasında ki rolüne ve piyasa imajının
oluĢmasında ki katkısına dikkat çekilmek istenmiĢtir.
II. EVREN VE ÖRNEKLEM
Bu çalıĢmada KırĢehir‘de faaliyet gösteren sanayi Ģirketlerinin, kullanıcı dostu olma
durumlarının incelenmesi amaçlanmıĢtır. ÇalıĢmanın anahtar kelimeleri üzerine Ġnternette bir
araĢtırma yapılmıĢ ve Aralık 2016 tarihi itibariyle 7 adet sanayi Ģirketinin web sitesi
incelenmiĢtir. Betimsel nitelikte bir nitel araĢtırma olan çalıĢmada, biçim ve içerik analizi
kullanılmıĢtır.
A.
Verilerin Toplanması ve Değerlendirilmesi
„‟Ġçerik Analizi‟ni herhangi bir iletiĢimin gözlemlenen içeriğinin nesnel, sistematik
veya nicel olarak incelenmesini sağlayan bir teknik olarak tanımlamaktadır. Ġçerik Analizi
web iletiĢimlerini de kapsayan sosyal bilimler alanında yapılan çalıĢmalarda yaygın
kullanıma sahip yararlı bir ölçüm tekniğidir. Dolayısıyla web sitelerinin
globalizasyon/lokalizasyon düzeyini belirlemeye yönelik mevcut çalıĢmada Ġçerik Analizi‟nin
kullanımı yerinde bir karardır.‟‟ (Çilingir & Keskin, 2010: 59).
Web sitelerinin hangi kriterler üzerinden değerlendirileceği belirlenmiĢ, Aralık 2016 tarihi
itibari ile de KırĢehir Ticaret Odasının web sitesinde bulunan meslek grupları bölmesinden
araĢtırmaya konu olan 7 sanayi Ģirketi seçilmiĢtir. Alınan veriler incelenip, web sitelerinin
kullanıcı dostu olma durumlar değerlendirilmiĢtir.
B. Analiz Yöntemi
ÇalıĢmaya konu olan Ģirketlerin değerlendirilmesinde kullanıcının hayatını
kolaylaĢtırmaya yönelik etmenler dikkate alınmıĢtır. ġirketlerin web siteleri bu etmenler
çerçevesinde detaylıca incelenmiĢtir. Ġncelemeler yapılırken içerik analizi kullanılmıĢtır.
III. BULGULAR
A.
Değerlendirme Kriterleri ve Sağlayacağı Faydalar
Kriterlerin belirlenmesinde ki temel etken web sitesine giren kullanıcıya kolaylık
sağlanmasıdır. Bu bağlamda aĢağıdaki 16 baĢlık dikkate alınmıĢtır.
a. Tarayıcı ve ĠĢletim Sistemlerine Uygunluk
33
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Tarayıcılar ve iĢletim sistemleri, iĢlevleri yönünden farklı niteliklere sahip
olabilmektedirler. Ziyaret edecek kullanıcının hangisine sahip olduğu bilinemeyeceğinden,
tüm tarayıcı ve iĢletim sistemlerinde web sitesinin uygunluğu kontrol edilip gerekli
düzenlemeler yapılmalıdır. Böylelikle potansiyel ortak ya da müĢterileri kazanım oranı
yükselecektir.
b. Yorucu Olmayan Tema ve Renkler
Web siteleri içerisinde barındırdığı bilgiler kadar görsellikleri ile de kullanıcıya hitap
etmelidir. Seçilecek renk veya kullanılan bir görsel güven duygusu verip, ziyaretçinin
müĢteriye dönüĢmesine olanak sağlar.
c. Arama Butonu
Site içerisine eklenecek olan arama butonu, kullanıcının istediği veriye sayfa gezinme
zahmetinde bulunmadan eriĢmesine imkân sağlayacaktır. Rakipler arasında kolay eriĢim
imkânı, farklılaĢma politikası uygulamanın güzel bir aracı olarak kullanılabilir.
d. Sade / KullanıĢlı Site Tasarımı
ġirketler için tasarlanmıĢ olan web siteleri, tasarım açısından kullanıĢlı ve fazla
detaya girilmeden hazırlanmalıdır. Böylelikle Ģeffaflıktan kaçınmadığı ve özü yansıttığının
bir göstergesi olacaktır. Web sitesi gereksiz bilgi paylaĢımlarından arındırılıp, kullanıcıya
firma hakkındaki asıl bilgiyi sunmalıdır. Bu asıl bilgilerin görüntülenmesi kolay yerlerde
bulunması da güven telkin edecektir.
e. ĠletiĢim Bilgileri
En önemli detaylardan biri olarak karĢımıza çıkan iletiĢim bilgileri, ziyaretçilerin
aklına takılan konularda yön göstericidir. ġirketin sunulan hizmet veya ürün hakkında geri
dönütler almasını sağlar. Kolay ulaĢılabilme imkânı Ģirketin marka imajını arttırmaya katkı
sağlayacaktır.
f. Özgün Tasarım
Web sitesinin tasarım bakımından özgün olması akılda kalıcılığı arttıracak bir
etmendir. Özellikle sektörle iliĢkili görsel veya araçlar kullanılarak bir tasarım yapıldığında,
kullanıcının bilinçaltına yerleĢecek ve sektöre hâkim, kurumsal bir firma imajı yansıtacaktır.
g. Dil Seçenekleri
Ġnternetin sağladığı büyük avantajlardan biri de coğrafi sınırlamaları ortadan
kaldırmaktır. Farklı dil seçenekleri ile kullanıma sunulan bir web sitesi, Ģirketin
küreselleĢmeye adım attığı yönünde olumlu bir imaj sergilemesini sağlayacaktır. Ürün veya
hizmetin dünyanın her yerinden incelenebilmesi imkânı, finansal anlamda Ģirkete katkı
sağlayabilecek bir unsurdur.
h. Güncel Bilgi / Duyurular
ġirketin almıĢ olduğu kararlar veya kampanyaları, müĢterilerle duyurular baĢlığı
altında paylaĢması web sitesinin güncel olduğu izlenimini yaratacaktır. Güncel tutulan bir
web sitesini ziyaret eden kullanıcı, Ģirketin hâlen faaliyette ve müĢterilerine önem verdiğini
düĢünecektir.
i. Yalın Dil
Ziyaretçilerin eğitim düzeyi ve yaĢ aralığı tahmin edilemeyeceğinden, kullanılan dil
ve kelimeler, ziyaretçiyi ne kadar ikilemde bırakmayacak Ģekilde seçilirse, o denli anlaĢılır
bir ara yüze sahip olunacaktır.
j. Mobil Uyumlu Görünüm
34
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
„‟Hanelerin
%96,8‟inde
cep
telefonu
var
Hanelerin 2015 yılı Nisan ayında %96,8‟inde cep telefonu veya akıllı telefon bulunurken,
sabit telefon bulunma oranı %29,6 oldu. Aynı dönemde hanelerin %25,2‟sinde masaüstü
bilgisayar, %43,2‟sinde taĢınabilir bilgisayar ve %20,9‟unda Ġnternete bağlanabilen TV
bulunmaktadır.‟‟ (TÜĠK-2015).
Günümüzde akıllı telefon kullanımı ve Ġnternet paketi kampanyalarının artmasıyla,
kullanıcılar mobil platforma yönelmiĢ bulunmaktadırlar. Mobil ara yüze sahiplik, web
sitesinin arama motorlarında yukarı sıralara hızlı çıkmasını ve kullanıcıların tercihi haline
gelmesini sağlayacaktır.
k. Canlı Destek
Web sitesinde canlı destek sistemi bulundurmak, kullanıcı ve yetkilinin iletiĢime
geçme sürecini hızlandıracak bir etmendir. Mail ve telefon aracı ile gerçekleĢecek iletiĢimler,
mesai saatleri ile kısıtlanabileceğinden, canlı destek maliyetsiz ve istenilen zamanda
rahatlıkla bilgi alıĢveriĢi sağlamaya imkân sağlayacaktır.
l. Yeterli Derecede ġirket Tanıtımı
Marka imajının oluĢmasında büyük yer kapsayan firma tanıtımı, ziyaretçinin uzun
vadede Ģirkete yapacağı yönelimleri etkileyecektir. BelirlenmiĢ ve yayınlanmıĢ stratejik
planlar, yönetici ve çalıĢma ekibi hakkında bulunacak bilgiler, Ģirkete olan güven düzeyini
arttıracaktır.
m. Aktif Sosyal Medya Kullanımı
Günümüzde Ġnternet büyük çoğunlukla sosyal medya takibi için kullanılmaktadır.
ġirket adına açılmıĢ hesaptan yapılan paylaĢımlar, müĢteri memnuniyetine önem veren ve
aktif olarak cevap bulunabilecek bir ortam hissiyatı uyandıracaktır.
n. MüĢteri Yorumları
MüĢterilerin ürün, hizmet ya da firma hakkındaki düĢünceleri paylaĢabilecekleri
Ģeffaf bir ortam yaratılması, iki taraf açısından da faydalı olacaktır. ġirket için bakıldığında
potansiyel müĢteri ve ortaklarla 3. Ģahısların fikirlerini paylaĢmak, Ģirketin bir aynada
yansıması gibi görülecektir. Buradan alınacak geri dönütler ile de sürekli iyileĢtirme
çalıĢmalarına fikir edinilecektir. MüĢteriler açısından bakıldığın da ise ‗‘Acaba nasıl ?‘‘
sorusunun cevapları bulunabilecektir.
o. Ġstatistiki Bilgiler Veya Mali Tablolar
ġirketin mali tabloları veya istatistiki bilgilerinin web sitesinde paylaĢılması,
kurumsal yönetim ilkelerinden Ģeffaflığın firma tarafından benimsendiğini gösterecektir.
ġirket ile ortaklık yapmayı düĢününler ise bu verilerden yararlanarak bir rota çizecektir.
p. Sıkça Sorulan Sorular
ĠletiĢime geçmeyi tercih etmeyen, bu süreci gerçekleĢtirecek vakti olmayan
ziyaretçiler için, açılacak olan sıkça sorulan sorular köĢesi, Ģirketin genel anlamda almıĢ
olduğu sorulardan bir derleme yapılarak oluĢturulup bilgi verilebilir.
B.
Kullanıcı Dostu Olma Eğilimleri
AraĢtırma dâhilinde KırĢehir ilindeki rastgele seçilen 7 sanayi Ģirketinin web sitelerinin,
kullanıcı dostu olma durumu incelenmiĢ ve Tablo 2‘ de ortaya konulmuĢtur.
35
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Tablo 2. ÇalıĢmaya Konu Olan Web Sitelerinin Ġçerik Analizi Sonuçları
AĢağıdaki Grafik‘1 de çalıĢmaya konu olan kriterler bağlamında değerlendirilen
Ģirketlerin yüzdesel olarak kullanıcı dostu olma oranı yansıtılmıĢtır.
Grafik 1: Ġlgili ġirket Web Sitelerinin Kullanıcı Dostu Olmasına Yönelik Dağılım
Grafik 1‘deki bilgiler web sitelerinin incelenmesinden sonra elde edilmiĢtir.
Ġncelenen web sitelerinin hiçbiri 100 kullanıcı dostu olma oranını yakalayamamıĢtır.
Gerekli düzeltme ve eklemeler yapıldığı takdirde, müĢterilerine daha verimli hizmet sunmuĢ
olacaklardır.
Grafik 2‘de ise değerlendirme kriterlerini, web sitelerinin taĢıma dağılımı ortaya
konulmuĢtur.
36
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Grafik 2: Web Sitelerinin Ġnceleme Kriterlerini TaĢıma Dağılımı
Grafik 2‘deki veriler yorumlandığında, Canlı Destek ve MüĢteri Yorumları
bakımından büyük bir eksiklik olduğu tespit edilmiĢtir. Bu eksiklikler web sitelerine
eklendiği zaman, ziyaretçinin aklına takılan sorular daha hızlı yanıt bulabilme imkânına sahip
olacaktır. Böylelikle web sitesinin kullanıĢlılığı ve istenilene ulaĢtırma performansı artıĢ
gösterecektir. Kurumsallık düzeyine katkı ile dikkat çekilmek istenilen nokta da ise istatistiki
bilgiler ve mali tabloların web sitesinde paylaĢılması devreye girmektedir. Kurumsal yönetim
ilkelerince halka ne kadar Ģeffaf ve hesap verebilen bir yapıyla hizmet sunulursa, kurumsallık
kavramına uyum o denli gerçekleĢmiĢ olacaktır.
SONUÇ VE ÖNERĠLER
Ġnternet kullanımının yaygınlaĢması ile Ģirketler, müĢterilerine daha hızlı bir Ģekilde
hizmet sunabilmekte, müĢteriler ise aradıkları bilgiye daha rahat Ģekilde eriĢmektedirler.
Ġnternetin geliĢmesi ile pazarlama kavramı da farklı bir boyut kazanarak, asıl amaç olan kar
elde etmek bir adım gerilemiĢ, müĢteri memnuniyeti ve marka imajı kazanmak ön plana
çıkmıĢtır. ÇalıĢmada KırĢehir ilindeki sanayi Ģirketleri incelenmiĢtir. Rastgele seçilen 7
sanayi Ģirketinin web siteleri, içerik analizi yöntemi kullanılarak 16 farklı etmen bağlamında
incelenmiĢtir. Yapılan analizler sonucunda, hedef web sitelerinin tasarım ve kullanıĢlılık
bakımından yeterli olduğu tespit edilmiĢtir. Fakat müĢteriye daha iyi hizmet sunmaya yönelik
canlı destek, müĢteri yorumları, mobil uyumlu görünüm, dil seçenekleri, istatistiki bilgiler ve
mali tabloların paylaĢılması hususunda birtakım eksiklikler tespit edilmiĢtir.
Yapılan araĢtırmalar sonucunda web sitelerini iyileĢtirmeye yönelik aĢağıdaki
önerileri geliĢtirilmiĢtir:

Web siteleri sadece var olmak yerine aktif bir Ģekilde hizmet göstermelidir.

Sosyal medya hesapları güncel tutulup, birtakım duyuruların paylaĢılmasıyla
müĢteriye, karĢısında muhatap bulabileceği izlenimi verecektir.
37
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ

Dil seçeneklerini bulundurmaya önem verilmesi müĢteri portföyünü geliĢtirmeye
yardımcı olacaktır.

Sosyal medya sitelerinin sağlamıĢ olduğu hedef odaklı reklam imkânlarıyla,
belirlemiĢ olunan ilgili gruba büyük oranda ulaĢım sağlanabilir.

Ġnternet odaklı iĢleri, alanında uzmanlaĢmıĢ kiĢi veya grupların yönetmesine
baĢvurulabilir.

SEO (Search Engine Optimization) çalıĢmalarına ağırlık vererek, belirli anahtar
kelimelerde arama motorlarında üst sıralara çıkmak hedeflenmelidir.
Kaynakça
Akar, E., 2010. Sanal Toplulukların Bir Türü Olarak Sosyal Ağ Siteleri - Bir Pazarlama
ĠletiĢimi Kanalı Olarak ĠĢleyiĢi. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 10(1), pp. 107122.
Anon., 2015. TÜĠK. [Çevrimiçi]
Available at: http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18660
[EriĢildi: 25 Aralık 2016].
Anon., 2016. TÜĠK. [Çevrimiçi]
Available at: http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=21864
[EriĢildi: 13 Aralık 2016].
Bulut, T., 2011. Kurumsal Kimliğin Yaratım Sürecinde Web Sitesi Tasarımı, Ġstanbul: yazarı
bilinmiyor
Çilingir, Z. & Keskin, H. D., 2010. Web Sitelerinin Globalizasyonu Üzerine Büyük Global
Amerikan Markalarına Yönelik Bir Ġçerik Analizi Uygulaması. EskiĢehir Osmangazi
Üniversitesi ĠĠBF Dergisi, 5(2), pp. 51-66.
Çoban, S., 2003. Kurumsal Ġmaj OluĢturma Aracı Olarak Sponsorluk ve Ġnternet
Uygulamaları. Süleyman Demirel Üniversitesi Ġktisadi Ġdari Bilimler Fakültesi, 8(2), pp. 213229.
Devlet Planlama TeĢkilatı, 2001. BiliĢim Teknolojileri ve Politikalar. Ankara: Devlet
Planlama TeĢkilatı.
Kutup, N., 2010. Ġnternet ve Sanat, Yeni Medya ve net.art. Muğla, Muğla Üniversitesi
Basımevi, p. 12.
Uysal, M. & Tunç, M., 1996. Kullanım Tekniği ve ĠĢ Dünyasında Ġnternet. Ġstanbul: Beta
Basım Yayım.
38
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Organon‟un DeğiĢimi: Kamu Yönetiminde Gelenek Neden KlasikleĢmedi?
Mustafa DUMANLIDAĞ*
Özet
Günümüzde kamu yönetimi bir araç mıdır yoksa amaç mıdır? Ariston‘un Organon‘dai belirttiği
gibi, ortaya konulan bu yeni yaklaĢımlar birer homonimii midir yoksa paranimiii midir? Bu sorular hiç
Ģüphesiz çoğaltılabilir fakat burada ele alınması gereken en önemli husus, bizim kendi yönetim
geleneğimizin neden geliĢtirilmeyip, sürekli farklı ülkelerin -ki baĢta Amerika olmak üzere- yönetim
anlayıĢlarının bizlere dayatılmasıdır.
Bu ―geliĢmiĢ‖ diye tabir ettiğimiz ülkeler, kendi geleceklerini güvence altına almak için sürekli
bir yenilenme çabası içine girdiler. Eski ve eksik olanın yerine daha modern ve daha iyisini getirdiler.
ĠĢte bu çerçeveden baktığımızda görüyoruz ki kamu yönetimi de büyük değiĢimler geçirdi ve geçiriyor
da. Genel anlamda, özellikle 1979 Dünya Ekonomik Krizi ile baĢlayan bu yenilenme süreci, geleneksel
kamu yönetimi anlayıĢını neredeyse tarih sayfalarından silip süpürdü. Bu çalıĢmada, kamu
yönetiminde gelenekselden yeni fikirlerin ortaya çıkıĢına kadarki süreci ele alıp; yeni yaklaĢımların
ortaya çıkıĢı, geliĢmesi, değiĢmesi ve yenilenmesi süreci, bu yaklaĢımların dünya üzerinde uygulandığı
ülkeler; bu ülkelerde uygulanan bu yeni yaklaĢımların analizi, sınıflandırılması; Türkiye‘de ki durumu,
Türkiye‘de hali hazırda uygulanan veya uygulanmak istenen sürecin analizi ile Türkiye‘de hangi
yaklaĢımın daha verimli sonuç vereceğine değinilmiĢ ve sonuçlar çıkarılmaya çalıĢılmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: YaklaĢımlar, Kamu Yönetimi, Organon, YönetiĢim, Geleneksel, Klasik
Abstract
Nowadays, is public administration a means or a purpose? As Aristotle pointed out in Organon,
are these revealed new approaches equivocally or derivatively? These questions can undoubtedly be
multiplied. The most important issue to be considered here is that why our own management tradition
is not developed, but why it is constantly imposed on us by different countries' management
understandings, especially the United States.
These so-called "developed" countries were in a constant effort to renew themselves to ensure
their future. Instead of incomplete and old, they brought better and more modern ones. When we look
at it from this perspective, public administration has undergone and is still undergoing major changes.
In general, this renewal process starting with the 1979 World Economic Crisis, has almost swept away
the traditional sense of public administration from history‘s pages. In this study, to deal with the
process of the public administration from traditional understanding to the emergence of new ideas; the
process of emergence, development, change and renewal of new approaches, the countries in which
these approaches are carried out throughout the world, the analysis and classification of these new
approaches in these countries; the current situation of approaches in Turkey, the analysis of the process
already carried out or desired to carry out in Turkey and has been mentioned which approaches will
yield more efficient results in Turkey and have been tried to be make a deduction.
*
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Kamu Yönetimi Bölümü, Lisans Öğrencisi.
Organon: Yunanca; alet, araç, organ. Aristoteles'in 6 ciltlik klasik mantık üzerine olan kitap serisi.
ii
Homonim: Adları aynı özleri farklı olan Ģeyler. Örneğin; iki insanın adları aynı olabilir ama özleri
farklıdır.
iii
Paranim: Ġsme dayanan, isimden türetilen Ģeyler. Örneğin; gramerden, gramerci.
i
39
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
GĠRĠġ
Aristo‘nun Organon‘u, asırlar önce mantık üzerine kaleme aldığı birkaç eserin
öğrencisi Alexander Aphrodisias tarafından Organon adı altında toplanması ile ilk kez MS. 2.
yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıktı (Özel, 2008). Organon, kelime anlamı ile alet, araç,
organ anlamlarına gelir.
Kamu yönetimine baktığımızda ise artık bazı Ģeylerin değiĢtiğine Ģahit oluyoruz.
―Kamu yönetimi bir araç mıdır yoksa amaç mıdır?‖ sorularını cevaplama yoluna gidiyoruz.
Tam da Aristo‘nun eserindeki gibi değiĢimleri hep beraber hissediyoruz.
Tüm bu perspektifler ıĢığında kamu yönetimine gelen yeni yaklaĢımlar; kendilerine has
isim ve özellikler ile birbirlerine benzemekte veya ayrılmakta, her biri ortaya çıktığı ulusu
temsil etmekte, onlardan bir Ģeyler barındırmakta, küresel emperyalizm etkisi ile baĢka ulus
ve devletlerin sistemlerine nüfuz etmekte ve onları değiĢtirmekteler. Benzer veya farklı bu
yaklaĢımlar ve akımlar nihayetinde Aristo‘nun sınıflandırmalarından Homonim ve Paranim
grubuna girmekteler. Bu yaklaĢımlar teoride aynı özelliklere sahip gibi görünseler de
(Paranim), uygulamaya geçirildiklerinde farklılaĢmaya, özelleĢmeye ve özümsenmeye
(Homonim) baĢladılar.
Her ne kadar, bazı yerlerde inkar etsek dahi, Türkiye olarak biz de bu yaklaĢımların ve
akımların etkisinde kaldık ve kalıyoruz. Fransa‘dan, Ġngiltere‘den ve Amerika‘dan gelen bu
akımlara karĢı tüm kalkanlarımızı indirip onları benimsiyoruz. 1868 yılına baktığımızda
kurulmak istenen ilk belediye sistemini dahi Fransa‘dan birebir kopyalayarak aldığımızı
görüyoruz (Tural, 2003).
ĠĢte bu noktada karĢımıza iki soru çıkıyor. Ġlk soru; ―Bu yaklaĢımlardan biz ne kadar
etkilendik?‖ Diğer bir soru ise; ―Bu yaklaĢımlardan hangilerini uyguladık ve
uygulamaktayız?‖
I. GELENEKSELDEN MODERNE DOĞRU: DEĞĠġEN ANLAYIġLAR VE
DÜNYA
Max Weber‘in ―Ġdeal Tip Bürokrasisi‖ ile baĢlattığı, Wilson ve Taylor‘un eserleri ve
kuramları ile desteklediği siyasetin ve kamu görevlilerinin alanlarının farklı olduğu
düĢüncesi, yeni bir bilimin doğmasında temel taĢlarını oluĢturdu: ―Kamu Yönetimi‖
(Soydam, 2016).
Taylor‘un ―Bilimsel Yönetimim Ġlkeleri‖ makalesi ile baĢlayan ―Taylorizm‖ akımı,
kamu yönetiminde de etkisini göstermeye baĢladı. Weber ve Wilson‘un da desteğiyle artık
kamu kurumlarının da bir iĢletme gibi düĢünülmesi, siyasetten ayrı bir alan olarak ele
alınması ve bu alanda yeni düzenlemelerin Ģart olduğunun ileri sürülmesi ile beraber, ilk
adımlar atılmıĢ oldu.
19. yüzyılın ikinci yarısından 20. Yüzyılın son çeyreğine kadar sürecek bu furya
―Geleneksek Kamu Yönetimi‖ olarak adlandırılacak ve katı hiyerarĢi, rasyonellik,
merkezcilik, gizlilik, ayrıntılı kurallar ve biçimsellik gibi Weberyan bürokrasisinden oldukça
fazla etkilenmiĢ ve ĢekillenmiĢ bir yönetim biçimi olarak devam edecekti.
1980‘li yılların sonlarına gelindiğinde, özellikle Anglosakson coğrafyada yeni bir
yaklaĢım ortaya çıkmaya baĢladı; ―iĢletmecilik modeli‖ (DKBB, 2016).
Geleneksel yönetim anlayıĢına gelen eleĢtiriler arttıkça, yenilikçi fikirler kendilerini
göstermeye baĢladılar. Özellikle ―kamu iĢletmeciliği‖, ―piyasa temelli kamu yönetimi‖ gibi
40
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
kavramların dillendirilmesi, artık eski olanın teklemeye baĢladığını, yerini yeni ve verimli
olana bırakması gerektiğini bizlere gösteriyordu.
Bu yeni yaklaĢımlara sebep olan en büyük etken, hiç Ģüphesiz 1973 petrol krizi idi. Bu
kriz refah devleti anlayıĢını çökerterek, eski sistemlerin iĢ yapamadığı sloganı üzerinden yeni
akımlara, yeni kuramlara ön ayak olmaya baĢladı (Özer, 2014). Önce özel sektörde meydana
gelen revizyonlar, ardından küreselleĢme ile etkisini arttıran kapitalizme entegre olma
çabaları, bu süreci hızlandıran en önemli faktörler oldu. Bu baskılar, 1980‘lerin baĢında ABD
ve Ġngiltere‘de devleti küçültme ve yeniden yapılandırmayı amaçlayan değiĢimleri baĢlattı.
Bu değiĢimler refah devletinin sonunu getirerek, yeni yönetim anlayıĢlarının ortaya
çıkmasında etkili bir etken oluĢturdu (DKBB, 2016).
Tüm bu etkenler sonucunda, özellikle özel sektörde meydana gelen büyük değiĢimler
ile beraber, sektörün hiyerarĢiyi gevĢetmesi, merkezileĢme eğilimlerini azaltması, tüm
dikkatlerini kaliteye, yeniliğe ve müĢterilerinin talep ve beklentilerine odaklaması, kamu
yönetimi üzerinde de eleĢtirileri arttırdı. Bu değiĢimlerin kamu yönetiminde de
uygulanabileceği öne sürüldü (DKBB, 2016).
Bütün bu geliĢmeler sonucunda, kamu yönetimi alanında iĢletmecilik yaklaĢımı ortaya
çıkmaya baĢladı ve geleneksel kamu yönetimi anlayıĢı yerini birbirinden farklı ve etkide yeni
anlayıĢlara bırakmaya baĢladı.
II. DWĠGHT WALDO: KAMU YÖNETĠMĠNDE MODERNĠZE VE YENĠ
YAKLAġIMLAR
―Ġdari Devlet‖ eseri ile adını klasiklere yazdırmayı baĢaran Waldo, kamu yönetimine
yaptığı katkıları ile tüm dünyaya ün salmıĢ, modern kamu yönetimi denilince akla ilk gelen
isim olmayı baĢarmıĢtır. 1979‘dan itibaren anısına verilen Dwight Waldo Onur Ödülü bunun
en net kanıtlarındandır.
Waldo‘nun, günümüz kamu yönetimcilerinde bıraktığı etki, ―nasıl düĢündüğünden çok
neyi düĢündüğüne ve neye meydan okuduğuna‖ felsefesi ile paraleldir (Özer, 2014). Öyle ki
öğrencilerinden biri olan George Lowery‘den de duyabileceğimiz gibi; nereden, hangi
ülkeden, hangi disiplinden ve hangi milletten olursanız olun bu bakıĢ açısı ile yaklaĢtığınızda
sorunların çözümü daha kolay olacaktır (Lowery, 2011) ĠĢte bu sebeptendir ki Waldo‘nun
bıraktığı etki halen devam etmektedir.
Waldo‘ya göre örgüt yönetimlerinin değiĢimi kaçınılmazdı. Bu noktada değiĢimin
öncüsü olmak adına bazı çalıĢmalar yapmaya baĢladı. Özellikle değiĢim sürecinde etkinlik ve
verimlilik arayıĢlarındaki olumsuzluklara çözüm bulmaya çalıĢtı. Ona göre bu
olumsuzlukların temelinde geleneksel yaklaĢım yatmaktaydı (Özer, 2014).
O dönemlerde kamu yönetimi ciddi kimlik bunalımları yaĢamaktaydı. Waldo,
öncelikle bu krizin aĢılması gerektiği inancındaydı. Bu doğrultuda örgüt yönetimindeki
değiĢimleri analiz etmeye baĢladı ve Yeni Kamu Yönetimi (YKY) düĢüncesinin temellerini
oluĢturacak çalıĢmalar yaptı. Waldo ile baĢlayan bu süreç, yani kamu yönetimine kimlik
kazandırma mücadelesi böylece beklediği kıvılcımla birlikte yeni yaklaĢımların önünü açmıĢ
oldu.
Waldo‘nun kıvılcımı ile 1970 krizinin Ġngiltere‘de devletin küçültülmesi ve
kaynakların etkin kullanılması, verimliliğin arttırılması için kamu ve özel sektörün
karĢılaĢtırılması çalıĢmalarınına paralel ―yeni sağ‖ düĢüncesinin yükselmesi ve Thatcher ile
41
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
gelen muhafazakar iktidarların kamu yönetimindeki reformları YKY‘nin temellerini atmıĢ
oldu.
Tüm bu değiĢimler ile birlikte kamu yönetimi anlayıĢında; Devletin küçültülmesi,
kamu hizmeti sunumlarının özel sektöre bırakılması, hizmetlerin sağlanmasında rekabetin ön
planda tutulması, otomasyonun geliĢmesi, devletin sektörler üzerindeki yetkilerinin
sınırlandırılması söz konusu oldu.
III. YENĠ KAMU YÖNETĠMĠ‟NĠN DÜNYA ÜZERĠNDEKĠ DURUMU
YKY, ortaya çıkmaya baĢladığı ilk anan itibaren büyük reform hareketlerini de
beraberinde getirdi. Öyle ki, tüm dünya üzerinde çeĢitli ülkelerde kiminde temelli sistem
değiĢikliğine sebep olurken, kimilerinde de geçici bir süreç olarak kaldı.
DeğiĢimlerin en yoğun olduğu sürece yani 1980‘li yılların sonlarına baktığımızda,
geliĢmiĢ ülkelerde ve özellikle Anglo-Sakson coğrafyada (ABD, Ġngiltere, Kanada vs.) kamu
sektörünün yönetiminde bu değiĢimleri görebilmekteyiz (ÇevikbaĢ, 2012).
Bu yeni yaklaĢımların, çeĢitli bilim adamlarınca farklı farklı adlandırıldıkları görülür;
Christopher Hood tarafından Yeni Kamu Yönetimi, David Rosenbloom tarafından Piyasa
Temelli Kamu Yönetimi, Ted Osborne ve Ted Gaebler tarafından GiriĢimci Hükümet ve
Christopher Pollitt tarafından ĠĢletmecilik gibi. Ayrıca çeĢitli ülkelerde de farklı
adlandırıldılar; Amerika‘da Hükümetin Yeniden KeĢfi, Ġngiltere‘de Ajansların Reformuna
Yönelik Gelecek Adımlar ve Kanada‘da Yeni Kamu Yönetimi‘nin uygulamaları gibi (Gökçe
ve Turan, 2008).
IV.
YENĠ
KAMU
YÖNETĠMĠ
ANLAYIġI‟NIN
TÜRKĠYE‟DEKĠ
YANSIMALARI
Dünya‘da etkisini hissettiren ve birçok köklü reformlara neden olan YKY, Türkiye‘de
de kendisini hissettirmiĢ ve 1980‘li yılların sonu ve 1990‘lı yılların baĢında özellikle ekonomi
alanında yapılan reformlar ve özelleĢtirmeler; verimlilik, kalite, etkinlik, rekabet, özel sektör
vb. kavramlarla desteklenmiĢtir (Lamba, 2015).
1999 Helsinki Zirvesi ile Türkiye‘ye AB resmi adaylık statüsü verilmesiyle birlikte
üyelik sürecinin ivme kazanması, demokrasi, insan hakları, kurumsal yapıların
uyumlaĢtırılması vb. alanlarda yeni bir dönemin baĢlangıcı oldu. Ekonomi alanındaki
reformların ardından yönetsel alanda da reformlara gidilmek istenmesiyle, vatandaĢ odaklılık,
sonuç odaklılık, uzmanlaĢma ve esnek istihdam, Ģeffaflık vb. kavramların düzenlenmesini
içeren Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı ıĢığında ikinci dalga reform süreci baĢlamıĢ
oldu (Kurt ve Uğurlu, 2007).
Bu yeni akımlarla birlikte, merkezi ve üniter yapıya sahip Türkiye, artık bütün yetkileri
elinde tutan merkez yerine, yetkilerin bir kısmını yerel yönetimlere dağıtmaya baĢlayan bir
sisteme geçmeye baĢladı. Bu kapsamda çıkarılan kanunlardan, gelen yasa teklif ve
tasarılarına baktığımızda, görüyoruz ki 6360 sayılı BüyükĢehir Belediyesi Kanunu (TBMM,
2012) ile birlikte bu akım, bir adım daha ilerlemiĢ oldu. Önümüzdeki referandumla birlikte
getirilmek istenen CumhurbaĢkanlığı Sistemi‘yle bir adım daha ilerlemiĢ olacak.
V. TÜRKĠYE‟DE YÖNETĠġĠM VE YEREL YÖNETĠMLER
YKY‘den sonra, 1990‘lı yıllarda yoğun bir biçimde yaĢanan küreselleĢmeyle birlikte
ortaya çıkan, YKY‘nin bir adım ötesi olan yönetiĢim, üç temel dayanak üzerinde yükselir;
Ekonomik, siyasi ve idari. Ekonomik yönetiĢim, ülkenin ekonomik faaliyetler ve iliĢkilerinde
karar alma süreçlerinin yanında, eĢitlik, yoksulluk, çevre ve yaĢam kalitesi üzerinde de
42
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
etkileri bulunur. Siyasi yönetiĢimde, strateji oluĢturmada karar alma sürecini içerir. Ġdari
yönetiĢim ise, politikaların uygulandığı sistemi ifade eder. Bu üç unsur ile birlikte yönetiĢim,
siyasi ve sosyo-ekonomik iliĢkileri yönlendiren süreç ve yapılanmalar olarak tanımlanabilir
(Yıldırım, 2014).
YönetiĢimde en temel unsur pasif yurttaĢlık yerine, aktif yurttaĢlıktır. Buna göre
yurttaĢ, sadece hakkını isteyen olmak yerine, ödev ve sorumluluklarda yüklenen bireyler olup
yönetilen değil, temel karar alıcı konuma gelen bireyler olmalıdır. Yani kamusal politikalarda
bir paydaĢ olarak kabul edilmelidir. Bu doğrultuda yönetiĢimin en önemli unsuru olan aktif
yurttaĢ, sivil toplum örgütleri ve vatandaĢ birlikleri kuracak, sivil toplum örgütleri ile
yönetime katılacak, sorunların çözümünde taraf olabilecek ve denetim iĢlevlerini de yerine
getirebilecektir (Yıldırım, 2014).
DeğiĢim süreçleri ile birlikte merkezi yönetim-yerel yönetim arasındaki denge yerel
yönetim lehine kaydıkça, yerelleĢme süreci de hız kazandı. Yerel yönetimlerdeki
özelleĢtirmeler ile birlikte ülke ekonomisine verdikleri katkı arttırıldı. Yerel yönetimlerin asli
vazifeleri değiĢmeye baĢladı. Klasik hizmet üreten kuruluĢlar yerini önemli ve kilit roller
üstlenen yerel yönetimlere bırakmaya baĢladı.
Yerel yönetimlerin bir diğer önemli unsuru, demokrasiye verdikleri katkıdır. Öyle ki,
halkın seçtiği kiĢi yönetime gelir ve hesap vermesi gereken Ģey yine halkın kendisi olur. ĠĢte
bu noktada, yönetiĢim ile birlikte var olan hesap verilebilirlik bir üst noktaya taĢındı ve aktif
yurttaĢlar artık sivil toplum örgütleri ile birlikte hem yönetime ortak olmaya baĢladı, hem de
denetimde aktif rol oynadılar. Bunun ön görülmesi ile birlikte yerel yönetimlerin
güçlendirilmesi, bir anlamda yönetiĢim akımı doğrultusunda yapılan reformlar olarak
yorumlandı. Yerel yönetimlere aktarılan her bir yetki, aynı zamanda yönetiĢimi daha güçlü
kıldı ve yurttaĢın daha fazla söz sahibi olmasına imkan verdi.
Yerel yönetiĢimler, gösterdikleri bazı özelliklere göre sınıflandırıldılar; ĠĢletmeci,
Kurumsal ve Refah yerel yönetiĢimleri. ĠĢletmeci Kentsel YönetiĢim Modeli‘ne baktığımızda
kamunun yönetimin iĢletmecilere bırakılmasını, uzman kadroların oluĢturulmasını,
özelleĢtirme ve sözleĢmelerle yerel yönetimlerin daha etkin olacağını ve böylece rekabet
ortamında en iyi yönetimin sağlanacağı savunur. Kurumsal Kentsel YönetiĢim Modeli‘ne
baktığımızda sosyal grupların ve diğer örgütlenmiĢ çıkar gruplarının kent politikalarının
süreçlerine katılımının sağlandığı sistem olarak tanımlanır. Refah Kentsel YönetiĢim
Modeli‘ne baktığımızda siyasi ve yönetsel bakımdan merkezi hükümete bağlılığın yanında,
özel sermaye ile ortakların en az düzeyde kalması hedeflenir. Bu modelde katılımcılar yerel
yönetim yetkilileri ve merkezi hükümet bürokratlarıdır (Yıldırım, 2014).
YönetiĢimler, çeĢitli araçlar vasıtası ile gerçekleĢir. Türkiye‘de ise; halk kurultayları,
halk günleri, proje demokrasisi, semt danıĢma meclisleri, kiĢisel baĢvuru, muhtar toplantısı,
dilekçe, kamuoyu araĢtırması ve referandumdur (Yıldırım, 2014).
SONUÇ
―Bir millet, kendisine uygun müesseseleri ancak Ģuuraltı hayatının asırlarca süren devamında,
gelenek ve görenekleriyle bulur.‖ G. K. Chesterton
Tüm bu bilgiler ıĢığında, görüldüğü gibi Waldo ile baĢlayan modernize çalıĢmaları,
istediği kıvılcımı petrol krizi ile elde ederek büyük bir hızla küreselleĢmenin de etkisiyle
dünyaya yayıldı. Birçok ülkede, birbirinden farklı isimlerle kendisine yer edindi. GeliĢmiĢ
43
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ülkelerde köklü reformlara öncülük ederken, geliĢmekte olan ve geliĢmemiĢ ülkelerde ise
geçici bir heves ile doğrudan kopyalanarak uygulanmaya çalıĢıldı.
Türkiye için de durum pek farklı değildi. Özellikle kamu yönetimi alanında, diğer her
alanda olduğu gibi Osmanlıdan gelen modernize çalıĢmaları temelinde geliĢmiĢ ülkelerin
yönetim anlayıĢlarını birebir kopyalamak var olan sorunları ortadan kaldırmadı veya
kaldırmaya gücü yetmedi. Çözülmesi istenen her sorun için getirilen her yenilik akabinde
farklı bir soruna veya sorunlara sebep oldu. Her çözüm arayıĢı bir sorunu kapatırken, birden
fazla sorunu beraberinde getirdi. Burada buna sebep olan iki önemli husus vardı; Öncelikle
ilk husus kökenine ait olan anlayıĢları araĢtırmamak ve geliĢtirmeye çalıĢmamak, diğer husus
ise geleneklerine bağlı kalmayıp tamamen çağdaĢlaĢma düĢüncesi ile yabancı değerleri
olduğu gibi kopyalayarak olanı değiĢtirmeye çalıĢmaktı.
Fakat her zaman bardağın dolu tarafından da bakmak gerekir. Özellikle YKY‘den
sonra gelen yönetiĢim akımı, Türkiye‘de ciddi değiĢimlere kaynaklık etti. Sivil Toplum
KuruluĢlarının artması, Kent Konseyleri‘nin kurulması, Sendikalar vb. gibi vatandaĢ
örgütlenmelerinin çoğalması, kentlerde var olan sorun ve çözümlerde aktif bir Ģekilde
katılımları arttırdı. Bu yeni akımlar bir anlamda yeni çözüm arayıĢlarını da beraberinde
getirdi. Ortak Akıliv dediğimiz olguyu bize kazandırdı.
Bunların yanında elbette kötü tarafları yok denilemez. Ġstediğimiz kadar uğraĢsak da
devlet, bir kamu kurumu olmaktan çıkıp, özel iĢletme haline getirilmeye baĢlandı. Ücretsiz
verilmesi gereken hizmetler için ücret alınmaya, bazı hizmetleri özel kuruluĢlara vererek
vatandaĢı devletle değil, kâr amacı güden kiĢi ve kuruluĢlarla karĢı karĢıya getirmeleri elbette
kötü sonuçları beraberinde getirdi.
Her Ģeyden öte, 5000 yıllık tarihimizden bahsederken, onlarca devlet kurmuĢ, kıtalara
hükmetmiĢ ve yıkılmıĢken, birkaç yurt değiĢtirmiĢken ve bu kadar köklü bir kültüre sahipken,
nasıl oldu da bizim kendimize ait bir yönetim anlayıĢımız klasikler arasında kendisine yer
bulamadı? ġuan bir Amerikan, bir Fransız, bir Ġngiliz modeli gibi bir Türk modelinden neden
bahsedemiyoruz? ĠĢte asıl parmak basılması gereken noktaya böylece gelmiĢ oluyoruz.
Chesterton‘un da dediği gibi, kendimize uygun müesseseleri geleneklerimizde
aramamız gerekirken, biz neden diğer ülkelerin geleneklerini kendimize dayatmaya ve
uygulamaya çalıĢıyoruz?
Kaynakça
Atademir H. R. (1963). Organon. Dünya Edebiyatından Tercümeler. Milli Eğitim Basımevi
Baskı 2, s. 22.
Batal, S. (2010), ―Yeni Kamu Yönetiminde YönetiĢim Kavramı Ve Türkiye‘de Yerel
Yönetimler Alanındaki Uygulama Örnekleri‖, Mevzuat Dergisi, S.145
iv
Ortak akıl: Birden fazla kiĢinin toplanarak bir konu hakkında akıl kapasitelerini ve düĢünce
güçlerini birleĢtirmesidir. Özellikle Yönetimde birden fazla kurumun bir konu hakkında fikir ve
öneri sunmaları bu kavramı kullanmama ön ayak oldu. Ayrıntılı bilgi alma ve araĢtırma için bakınız;
Prof. Dr. CoĢkun Can AKTAN, Geleceği Kazanmanın Yolu: Stratejik Yönetim
44
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ÇevikbaĢ, R. (2012) ―Yeni Kamu Yönetimi AnlayıĢı Ve Türkiye Uygulamaları‖, Ekonomi ve
Yönetim AraĢtırmaları Dergisi, C:1, S.2, s.8-32.
DKBB (2016) ―Kamu Yönetiminde Ada YaklaĢımları‖, Yeni Kamu Yönetimi YaklaĢımı
http://www.dkbb.gov.tr EriĢim Tarihi: 13.03.2017.
Gökçe, O. ve Turan, E. (2008) ―Kamu Yönetiminin DönüĢümü Ve DönüĢümün Temel
Unsurları‖, Sosyal ve Ekonomik AraĢtırmalar Dergisi, Konya, S.15, s.175-200.
Güler, B. A. (2005) ―Kamu Yönetimi YaklaĢımları Nasıl Sınıflandırılabilir?” ÇalıĢma Notu,
http://politics.ankara.edu.tr EriĢim Tarihi: 15.03.2017 .
Güzelsarı, S. (2004) ―Kamu Yönetimi Disiplininde Yeni Kamu ĠĢletmeciliği ve YönetiĢim
YaklaĢımları‖, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi TartıĢma Metinleri, A.Ü SBF
Matbaası, Ankara, No.66
Kurt, M. UĞURLU, Ö. Y. (2007) ―Yeni Kamu Yönetimi ve Yeni Kamu Yönetimi
YaklaĢımının GeliĢiminde Avrupa Birliği‘nin Rolü: Ġlerleme Raporları Ġçerik Analizi”, Afyon
Kocatepe Üniversitesi Ġ.Ġ.B.F. Dergisi, Afyon, C.IX, S.2, s.81-109.
Lamba, M. (2015) ―Türkiye‘de Yeni Kamu Yönetimi AnlayıĢının Yansımaları: Hükümet
Programları Üzerinden Nitel Bir Ġnceleme‖, Süleyman Demirel Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari
Bilimler Fakültesi Dergisi, C:20, S.1, s.127-141
Lowery, G (2011), ―Putting The Purpose Ġn P.A. :Dwight Waldo‘s death last fall prompted a
reappreciation of the man‘s impact on his profession. His calm but persistent suggestion that
public administration is something more than a job ultimately won out‖,
http://www1.maxwell.syr.edu, 20.11.2011.
Ökmen M, YILMAZ, A, , S. (2004), ―Kamu Yönetiminde Yeni YaklaĢımlar ve Bir
YönetiĢim Faktörü Olarak Yerel Yönetimler‖, Kuramdan Uygulamaya Kamu Yönetimi, Gazi
Kitapevi, Ankara, ss.23-80.
Öze, A. (2008). "Organon ve Mantık", Hitit Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Dergisi Sayı: 14,
s. 149. http://www.ilafdergi.hitit.edu.tr adresinden Ocak 27, 2017‘de alınmıĢtır.
Özer, M. A. (2005). ―Günümüzün Yükselen Değeri: Yeni Kamu Yönetimi‖, SayıĢtay Dergisi
Sayı: 59. http://dergi.sayistay.gov.tr adresinden Ocak 27, 2017‘de alınmıĢtır.
Özer, M. A. (2014), ―Kamu Yönetiminde DeğiĢim Sürecini Dwight Waldo ile Yeniden
DüĢünmek‖, Amme Ġdaresi Dergisi, Ankara, Cilt 47, Sayı 4, s.1-30.
Sosyoloji
Tarihi.
(2009,
4
Ekim)
Bilgeler
Aynı
Yönde
Yürüyor.
http://www.bilgeler.net/etiketler/organon adresinden Ocak 27, 2017‘de alınmıĢtır.
Soydam, M. (2016) ―Geleneksel Kamu Yönetiminden Yeni Dönem Kamu Yönetimi‘ne GeçiĢ
Ve Uygulanan Politikalar‖
EriĢim Tarihi: 16.03.2017 <http://sizinicin.org>.
TBMM, 2012 On Üç Ġlde BüyükĢehir Belediyesi Ve Yirmi Altı Ġlçe Kurulması Ġle Bazı
Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde DeğiĢiklik Yapılmasına Dair Kanun, Kanun
No: 6360 Kabul Tarihi: 12.11.2012
Tural, E. ―Osmanlı Kenti, Romanov-Osmanlı Belediyeciliği ve 1868 Nizamnamesi‖
EriĢim Tarihi: 16.03.2007 <https://www.academia.edu>.
Turan, H. T. ―YönetiĢim Ve Yeni Kamu Yönetimi”
EriĢim Tarihi: 14.03.2017<http://yeditepe.academia.edu>.
Türk Tarihi, EriĢim Tarihi: 01.04.2017 <http://www.turktarihim.com>.
45
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Yüksel, M. (2000), "YönetiĢim Kavramı Üzerine", Ankara Bürosu Dergisi, Ankara, S.3/,
s.145-160.
Yıldırım A. (2014) ―Türkiye‘de Yerel YönetiĢimin Uygulanabilirliği Ve Yerel Gündem 21
Örneği Üzerinden Bir Ġnceleme‖ MuĢ Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C:2,
S.1 s.75-96.
Yıldırım, M. (2010), ―Kamu Yönetiminde Takdir Yetkisi: Geleneksel Ve Yeni Kamu
Yönetimi Arasında KarĢılaĢtırmalı Bir Ġnceleme”, Uluslararası Ġnsan Bilimleri Dergisi, C:7,
S.2, s.840-861.
46
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Türkiye‟de Kırsal Kalkınma ve Kırsal Kalkınma Politikaları
Buğra ÖZER* Eren TOZAK
**
Özet
Türkiye‘de farklı dönemlerde toplum kalkınması, köy kalkınması, tarımsal kalkınma olarak
adlandırılan kalkınma hamleleri 1970‘li yıllardan itibaren kırsal kalkınma olarak ifade edilmiĢtir.
Kalkınma politikaları bağlamında farklı ekonomik ve sosyal sektörleri ilgilendiren yeni bir mekânsal
politika alanı olarak kabul edilmiĢtir. Küçük toplum birimlerindeki kalkınma giriĢimlerinin hepsinin
birlikte planlanması ve uygulanması esasına dayanan kırsal kalkınma, tüm geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan
ülkelerin zamanla önemli miktarda kaynak ayırdığı bir politika haline gelmiĢtir. Kırsal kesimin, nüfus
büyüklüğüyle ilintili olarak dönemsel farklılıklar gösterse de, ekonomik, kültürel ve sosyal açıdan milli
kültürümüzün oluĢmasına ve yaĢatılmasına kaynaklık eden dokusu nedeniyle, ülkemiz açısından
taĢıdığı önem daima yüksek olmuĢtur. Bu çalıĢmada kırsal alan kavramı, kırsal kalkınma kavramı ve
Türkiye‘deki kırsal kalkınma politikaları ele alınmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Kalkınma, Kırsal Kalkınma, Kalkınma Politikaları
Jel Kodları: O18, O20
Rural Development and Rural Development Policies in Turkey
Abstract
Development movements called community development, village development, agricultural
development in different periods in Turkey have been expressed as rural development since 1970s. It
has been recognized as a new spatial policy area that deals with different economic and social sectors
in the context of development policies. Rural development, based on the concerted planning and
implementation of all development initiatives in small community units, has become a policy in which
all developed and developing countries allocate significant resources over time. Although the
countryside shows periodical differences in relation to population size, the significance we attach to
our country has always been high due to the fact that it is the origin of our national culture from
economic, cultural and social point of view. In this study, the concept of rural area, rural development
concept and rural development policies in Turkey are discussed.
Keywords: Development, Rural Development, Development Policies
Jel Codes: O18, O20
GĠRĠġ
Kalkınma ve kırsal kalkınma politikaları günümüzde devletleri ekonomik, sosyal,
demografik ve siyasal açıdan önemli ölçüde etkilemektedir. Eski dönemlerden bu yana
insanların yaĢadığı yerlerde sistematik bir Ģekilde kalkınma refleksini gözlemliyoruz. Bu olgu
ele alındığında, bilinçli oluĢan veya kendiliğinden oluĢan kalkınma hareketlerinin birbirinden
farklı yapılara sahip olduğunu anlıyoruz. Bundan dolayı kalkınma ve kırsal kalkınma
*
Doç. Dr., Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası ĠliĢkiler Bölümü
Öğretim Üyesi.
**
Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Kamu Yönetimi Yüksek Lisans Programı Öğrencisi.
47
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
politikalarının incelenmesi gelecekte bu alanda ortaya konacak yeni politikaları
Ģekillendirecektir.
I. KALKINMA
A. Kalkınma Kavramı
Kalkınma kavramı, ekonomik geliĢime veya faaliyete yönelik çağrı oluĢturmadığı
gibi, dünyada yaĢanan toplumsal değiĢimlerin bir genel süreç anlamını da taĢımamaktadır.
Devletler ve insan toplulukları sürekli olarak bir değiĢim dönemi içerisinde bulunmaktadırlar.
Bu dönem içerisinde kurumsal yapı, üretim teknikleri, kaynakların dağılımı, toplumsal
değerler, insanların davranıĢları ve tutumları değiĢime uğramakta ve bir yönde ilerleyerek
geliĢmektedir. Buna ilaveten insanların sahip oldukları gelenek anlayıĢları ve uğraĢtıkları
iĢler durağan durumda değildir. Sürekli olarak değiĢirler ve birbirinde farklı yapılar içinde
yeniden değiĢimlere uğrarlar. Kalkınma kavramı bundan dolayı, toplumsal değiĢimde süreci
etkilemek amacı ile ortaya konan pozitif müdahaleler ile yakın iliĢki halindedir. Kalkınma
kavramı, hali hazırdaki durumdan veya bir önceki durumdan yola çıkarak, değiĢim sürecine
girmeyi öneren hareketli bir kavram olarak değerlendirilebilir (Oakley, P. ve Garforth, C.,
1985).
Kalkınma, üretim ve kiĢi baĢı düĢen milli gelir seviyesinin artırılması ile ekonomi
yapısının ve sosyokültürel yapının değiĢimi anlamını da taĢımaktadır (SavaĢ, F.V., 1979).
Kalkınma, bir baĢka ifadeye göre, bir ülkenin yapısal özelliklerinin olumlu yönde değiĢimidir
(Geray, U., 1991).
B. Kırsal Alan
Ekonomik Kalkınma ve ĠĢbirliği Örgütü (OECD), kırsal alanı nüfus yoğunluğu ölçütü
göz önüne alınarak tanımlama yapmıĢtır. Söz konusu değerlendirme, nüfus yoğunluğu
bakımından km² baĢına 150 kiĢiden az olan yerleri kırsal bölgeler olarak kabul etmekte ayrıca
bölgesel anlamda üç gruba ayırmaktadır. Bu ifadeye göre, nüfusun 50‘den fazlası kırsal
bölgelerde yaĢadığı yerler olarak, kırsal alan özelliğine sahip bölgeler olarak nüfusun 1550‘sinin kırsal bölgelerde yaĢadığı yerler olarak, kırsal bölgeler ise nüfusun 15‘inden daha
az kısmının kırsal alanda bulunduğu yerler ise kent özelliği baskın bölgeler Ģeklinde
değerlendirilmektedir (Güder, Gökhan, 1998, S.3).
Kırsal alanlar, oldukça az nüfusa sahip olan, oldukça düĢük gelir düzeyi olan, yaĢı
ilerlemiĢ insan nüfusunun fazla olması, tamamen tarımsal istihdama dayalı ekonomi, temel
hizmetlerin düĢük seviyede olması, çevreye kapalı olmaya neden olacak coğrafi özellikler bu
bölgelerin genel özellikleri Ģeklinde ifade edilebilir (Gülçubuk, B., 2005).
Kırsal alanlar, kendine özgü bir iĢleyiĢ yapısı olan, ekonomileri diğer yerlere nazaran
daha kapalı haldedir. Kırsal alanlarda hem üretimle hem de tüketimle ilgili piyasaları
bütünleĢtiren değiĢim faktörleri yeterli düzeyde geliĢmediğinden dolayı, üretim önemli
ölçüde kırsal alanda yaĢayan insanların kendi tüketim gereksinimlerinde
değerlendirilmektedir. Ġstikrarlı kalkınmanın gerçekleĢtirilmesi bakımından kırsal alanlar yol,
su, elektrik gibi pek çok altyapı yatırımlarının karĢılanması gereken alanlardır. ġehir
nüfusunun yaĢadığı yerleĢim yerleri altyapı ile ilgili yatırımlardan önemli oranda paya
sahipken, kırsal bölgelerdeki nüfusun yaĢadığı yerler bu yatırımlardan mahrum kalabilir.
Sağlık ve eğitim problemlerinin yoğunlukla görüldüğü, kaynak kullanımının doğru olmadığı
yerler kırsal alanlar olarak değerlendirilebilir. BaĢka bir ifade ile kalkınmanın birincil hedefi
kırsal kesimde yaĢayan insanlardır (Oakley, P. ve Garforth, C., 1985).
48
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Kırsal alanlar, varlığını sürdürebilmesi için ve Ģehirde yaĢayan insanlara nazaran
ekonomik ve sosyal olanaklara sahiplik yönünden daha geri kalmıĢ durumdadır. Kırsal
bölgelerde yaĢayan insanların hayat standartlarının düzeltilebilmesi için geliĢtirilen
giriĢimlere kırsal kalkınma denmektedir. Tarım ekseninde kalkınma hamlesine ilave olarak
alt yapı, güvelik, sağlık, eğitim, ulaĢım, barınma örgütlenme, iletiĢim, iĢsizlik, turizm,
pazarlama, el sanatları gibi toplumsal, kültürel ve mali alanlarda bulunan hali hazırdaki
yapıların öncelikleri belirlenmelidir. Bahsi geçen konularda yetersiz görülen Ģeylerin
giderilmesi için planlanan tüm çalıĢmaları ortaya çıkarmaktadır (Anonim, 2002a).
Kırsal alanlar üretim yöntemleri bakımından, il merkezleri ve ilçe merkezleri dıĢında
bulunan bölgeler olarak kabul görmektedir. Ġstatistiksel sonuçlara göre Türkiye‘nin 35‘i
kırsal alanda hayatlarını sürdürmektedir. Fakat bu ifade bile yeterince doğru bir sonuç
göstermemektedir. Türkiye‘de Ģehir niteliğinde kabul edilen, istihdamın ve ekonominin
yoğun olarak tarımsal üretime dayandığı, kırsal alan formlarının geniĢ bölgede olduğu bazı
yerler de kırsal bölge özelliğindedir. Ancak, kırsal bölge niteliğinde kabul gören yerleĢim
birimleri, turizm ve sanayi alanlarında geliĢmiĢ Ģehir özelliğine sahip olarak göstermektedir
(Gülçubuk, B., 2005).
C. Kırsal Kalkınma Kavramı
Kırsal kalkınma, hem geliĢmiĢ hem de geliĢmekte olan dünya devletlerince kabul
benimsenen bir kavramdır. Ayrıca dünyada genel anlamda kabul edilmiĢ ve herkesçe aynı
Ģekilde anlaĢılan bir kırsal kalkınma tanımı bulunmamaktadır. Kırsal kalkınma kavramı
bugüne dek birbirinden farklı birçok yorumlama ile ifade edilmiĢtir (Bakırcı, M., 2007).
Kırsal kalkınma kırsal alanda yaĢayan insanlara yönelik yapılan mali, toplumsal ve
kültürel faaliyetlerin hepsini kapsamı içine almaktadır (Türkdoğan, O., 2006).
Kırsal kalkınma, kırsal ve Ģehir arasındaki sosyoekonomik ve kültür ile ilgili
çeĢitlilikleri dengeye kavuĢturmak, kırsal alanda bulunan nüfusu bulunduğu yerde
kalkındırmak, iĢsizlik ve göç ile ilgili sorunları bulunduğu yerde çözüme ulaĢtırmayı
hedefleyen siyasi hamlelerdir (Bakırcı, M., 2007).
Türkiye‘de kırsal kalkınma kavramı uzunca süreden beri tarım politikalarının uzantısı
Ģeklinde idrak edilmiĢ, tarım ekseninde kalkınma bağlamında Ģekillendirilmesi
düĢünülmüĢtür. Fakat yakın zamanlarda, Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği‘ne uyum sürecinin
yansıması olarak, kırsal kalkınma tanımıyla ilgili algının değiĢikliğe uğradığı ve tarım
sektörü dıĢındaki konuların önem oluĢturduğu görülmektedir (Diraor, Burcu Miraç, 2008).
BaĢka bir tanımlamaya göre ise kırsal kalkınma, kırsal alanda yaĢayan insanların
sosyal, kültürel ve ekonomik yönden yapısını değiĢtirecek Ģekilde refah seviyelerini
geliĢtirmesini, insan ile toprak arasındaki iliĢki dengesizliğinin giderilmesini, kentsel alandaki
fiziksel ve toplumsal altyapının kırsal alanlarda oluĢturulmasını hedefleyen süreci ortaya
koymak Ģeklinde tanımlanmaktadır (Geray, C., 1974).
D. Kırsal Kalkınmanın Gereği ve Kapsamı
Yeryüzündeki nüfusun yarısından fazlası kırsal alanlarda, çevreyle ilgili kaynakların
yeterli miktarda değerlendirilmediği, sağlıklı koĢulların olmadığı, geleneksel tarım üretimin
görüldüğü yerlerde hayatlarını devam ettirmektedirler. Böylesi bir hayat koĢulları ise
toplumlara fakirlik getirmektedir. Bu sebeplerden dolayı devletler kalkınma faaliyetlerini
ortaya koyarken kırsal alanlarda yaĢayan insanları göz ardı etmemek ve ayrıca kalkınma ile
ilgili faaliyetlerine gereken önemi göstermek durumundadır. Devletler kırsal alanlarda
49
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
yaĢamlarını sürdüren insanların problemlerini çözmek sebebi ile birçok kalkınma programı
ortaya koymaktadır (Oakley, P. ve Garforth, C., 1985).
Kırsal alanların kalkınma programı içinde oldukça önemli durumda olan tarımsal
kalkınma, kırsal hayatın tarım ile ilgili aynı yönde bulunmayan konuları da yapısına
katmaktadır. Kalkınma ile ilgili çalıĢmalarda, kırsal bölgelerde yaĢayan insanların sorunların
tespit edilmesinde ve tanımlanmasında, söz konusu sorunlara nazaran ideal çözüm yöntemleri
ortaya konmaktadır. Buradan hareketle, kalkınma sorunlarının çözüme ulaĢılmaya çalıĢılan
problemler, yalnızca tarım ile ilgili çalıĢmaları ya da ekonomik konuları değinen sorunlar
olduğu anlamına gelmemektedir (Oakley, P. ve Garforth, C., 1985).
Kırsal kalkınma sayesinde çözüme ulaĢtırılması istenen problemler, anlamca geniĢ
olacak kelimeler ile düĢünüldüğünde iki kısma ayrılmaktadır. Fiziksel olmayan problemler ve
fiziksel olan problemler Ģeklinde incelenebilir. Fiziksel olmayan problemler, kırsal
bölgelerdeki insanların içinde yaĢamlarını sürdürdükleri alanların finansal ve toplumsal
Ģartlar sebebi ile ortaya çıkabileceği gibi, devlet yönetiminden dolayı da kaynaklanmıĢ
olabilir. Bu problemlere emsal gösterilen arazilerin az olması, ülke hizmetlerinin yetersiz
olması veya hizmetlerin hedefine ulaĢmaması, fazlaca arazisi ve sermayesi olan üreticilere
bağlılık yaratabilir. Fiziksel problemler, kırsal alanların fiziki çevresiyle ilgili olan bir
konudur. Bu sorunların mevcut altyapı durumunun yetersiz olması, sağlık ve eğitim
olanaklarının olumsuz olması, tarımda verimlilik düzeyinin düĢük seviyede olması, içme ve
sulama suyu miktarının az olması ve erozyon emsal teĢkil edebilir (Oakley, P. ve Garforth,
C., 1985).
E. Kırsal Kalkınmanın Önemi
Fakirliği engelleme ya da fakirlik seviyesini düĢürme kırsal kalkınma faaliyetlerinde
önemli bir içerik konusu olarak görülmektedir. Kalkınma aĢamasındaki devletlerin önemli
kısmının mali yapılarından ötürü tarımsal özellikte olması ve tarım sektöründe yüksek iĢ
bulma olanağı oluĢturan sektör olması sebebi ile tarım sektöründe çalıĢanlar genelde
niteliksiz iĢçilerdir. Ayrıca aile iĢletmeleri ve küçük tarım iĢletmeleri tarım çalıĢanlarının
belli düzeyde hayat kalitesini oluĢturacak gelirlerden mahrum kalacak olmalarına yol
açmaktadır. Bu sebeple kalkınma aĢamasında olan devletlerde kalkınma politikaları kırsal
bölgelerde fakirliğin önlenmesi için önemli bir duruma sahiptir (Çondur, F. ve Cömertler, N.,
2010).
Adalet ve eĢitlik kavramları çerçevesinde kırsal kalkınma, refah seviyesinin adil
olarak paylaĢımını hedefleyen, kırsal bölgelerin modernize olmasını sağlayan, finansal ve
sosyokültürel boyutlara sahip olan bir süreç olarak değerlendirilebilir (DPT, 2000a).
Kırsal alanlar kentsel alanlara kıyasla geride kalmıĢ toplumsal ve finansal koĢullara
sahiptir. Bu bölgelerdeki insanların hayat koĢullarının iyileĢmesi sebebiyle gerçekleĢtirilen
yapı, sosyal ve kültür bakımından yapılması gerekli görülen değiĢiklikler kırsal kalkınma
Ģeklinde ifade edilebilir (Uzunpınar, Adnan, 2008).
Kırsal kalkınma, yalnızca tarımsal üretimin artması ve kırsal bölgelerde bulunan
insanların gelir düzeyini artırması değil, ayrıca üretimle ilgili artıĢla birlikte kalitesi yüksek
ve sağlık yönünden uygun ürünlerin üretilmesi, tabii kaynakların korunmasını kapsamaktadır.
Ayrıca kırsal bölgelerde bulunan tüm nüfusun hayat standartlarının artması, kırsal bölgelere
gerekli olan hizmetlerin istenen nitelikte iĢlemesini de kapsayan bir uygulama sahasının
olduğunu belirtmektedir. Kırsal kalkınma kavramı, yeni bakıĢ açıları sayesinde tek düze
50
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
olmaktan çıkarak çok yönlü bir yapı haline dönüĢmesine olanak sağlamaktadır. Kırsal
kalkınma kavramına ait olan yeni özelliklerle örtüĢen amaçlar yönünde halen daha farklı
devletlerin de çeĢitli gereksinimlere yönelik kırsal kalkınma çalıĢmalarının sıklıkla gündeme
geldiği bilinmektedir (European Commission, 2007c).
II. TÜRKĠYE‟DE KIRSAL YAPI
A. Türkiye‟de Kırsal Yapı ve Yapıdan Kaynaklanan Sorunlar
Türkiye‘de bulunan kırsal bölgeler toplumsal açıdan ve ekonomik açıdan yeterince
geliĢmemiĢ, alt yapının yetersiz olması sebebi ile yatırım için daha az cazip olan duruma
sahiptir. Sorunların çözümü, kırsal bölgelerin tarım üretiminde ve diğer ticaret alanlarında iĢ
bulma olanaklarını yükseltecek en önemli faktörlerden biridir. Suyun ve enerjinin
kullanımının sağlanması, kanalizasyon ağlarının yapılması ve yenilenmesi, haberleĢme ve
ulaĢtırma ağlarının geliĢtirilmesi toplumsal ve mali kalkınmanın önemli maddeleridir. Kırsal
alanların altyapı ile ilgili önceliklerinin yanında, baĢka önemli unsurlar da bulunmaktadır.
Bunlar, eğitim hizmetlerinin ve sağlık hizmetlerinin bu alanlara götürülmesidir. Kırsal
bölgelerdeki yerleĢim yerlerinin çoğu yüksekte, eğimli ve eğimli yerlerde bulunmaları
geliĢme durumlarını engellemektedir (Türkiye Çevre Atlası, 2004).
Türkiye‘de tarım arazilerinin küçük olması ve parçalanmıĢ yapıya sahip olması,
miras hukuku dolayısı ile parçalanmasının günden güne çoğalması, bundan dolayı tarım
iĢletmelerinin sayıca fazla olması, iĢletmelerin ekonomiye katkı bakımından uygun
büyüklükte olmaması dikkat çekmektedir. Tarım arazilerinin özellikleri haricinde veya
amaçlarının dıĢında kullanılmalarının, uygun iĢleme tekniğine ve gübreleme iĢlemlerinin
yapılmaması, bir tarımsal üretim planlamasının olmayıĢı ayrıca altyapının ve tarımsal yapının
yetersiz özelliklere sahip olması da önemli bir durum arz etmektedir. Üretim alanında
sermayenin yeterli ve doğru bir Ģekilde değerlendirilememesi, makinalaĢma düzeyinin düĢük
olması, üretim ve pazarlama sisteminin oturmamıĢ olması, üreticilerin organize olmaması,
sermaye sahipleri ile kuruluĢların arasındaki iĢbirliğinin yetersiz olması, bundan dolayı
kaynakların israf edilmesine yol açmaktadır. Tarım ile ilgili eğitim faaliyetlerinin etkili
olmaması, bilgiye eriĢimdeki sıkıntılar gibi konular kırsal bölgelerde daha verimli olacak
tarım üretiminin sağlanmasını önleyen ana unsurlar Ģeklinde önümüze çıkmaktadır (Anonim,
2002a).
B. Türkiye‟de Kırsal Kalkınma YaklaĢımları
Yıllardır kırsal kalkınma denince tarımsal kalkınma kavramı anlaĢılmıĢ ve yapılan
çalıĢmalar bu alanda yoğunlaĢmıĢtır. Bu sebepten ötürü kırsal bölgelerin kalkınmasını
sağlayacak Ģekilde ortaya konan projeler kırsal bölgede hayatını sürdüren insanların
beklentilerine yeteri miktarda cevap bulamamıĢtır. Kırsal bölgelerin kalkınması turizm,
sanayi ve tarım gibi sektörlerin dengeye sahip bir yöntemle dönüĢmesiyle sağlanabilir (Akça,
H, 2001).
Kırsal bölgelerde kalkınma faaliyetlerinin uygulanması, hem eğitimle ilgili hem de
teĢkilatlanma ile ilgilidir. Hayat standartlarının yükselmesi genel anlamda bireylerin gelir
seviyesini yükseltmek, eğitim alma, sağlık hizmetlerinden yararlanma, konut sahibi olma,
sosyal güvenliğe sahip olma, sağlıklı beslenme ve uygun yaĢam koĢullarına sahip bir ortamın
oluĢması olarak algılanmakta ve tanımlanmaktadır. Kırsal bölgelerin sadece tarım ile ilgili
faaliyetlerin yapıldığı alan olarak zannedilmemeli, birçok sektörü içine alan, geniĢ perspektif
ile ekonomik tahminlerin planlamalarda bulunması gerekmektedir. Kırsal alan olarak
51
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
tanımlanan, temel insan ihtiyaçlarının yeterli düzeyde olmadığı bu coğrafyada, üretim ve
çalıĢma koĢullarının yetersizliği hayatı zorlaĢtırmakta, beklentiler insanları göç yoluna sevk
etmektedir (Yücer, A, 2009).
C. Türkiye‟de Yapılan Kırsal Kalkınma Faaliyetleri
Ülkemiz, dünya üzerinde toplumsal ve finansal kalkınma hamlesini bir yol haritası
dahilinde sürdürme ihtiyacı duymaktadır. Cumhuriyet‘in kurulduğu ilk yıllardan bu yana
kırsal bölgelerin kalkınmasını sağlamak, ulusal kalkınma çalıĢmaları ile bütünleĢmek ve
kırsal ile kent arasındaki dengesizlik faktörünü gidermek sebebiyle yerelde ve ulusal ölçekte
önemli ölçüde faaliyetlerde bulunulmaktadır. Türkiye‘nin yaĢadığı ekonomi ile ilgili
dönemler, planlama yönünden yapılacak incelemeler planlı dönem öncesi çalıĢmalar ile planlı
dönem sonrası çalıĢmalar olacak Ģekilde iki döneme ayrılabilir. Ülkede Cumhuriyet ilan
edildikten sonraki ilk yıllarda tarım üretimindeki süreçte yaĢanan sorunları çözmek, gıda ile
ilgili güvenceyi oluĢturmak, küçük iĢletmelere iĢçi ve iĢ olanakları sağlayacak çözümler
sunmak daima öncelikli konular olarak görülmüĢtür. O dönemlerde nüfus çoğunluğunun
kırsal alanda yoğunlaĢmıĢ olması ve tarım sayesinde geçimlerini sağlaması, kırsal kalkınma
konusunda ortaya konan siyasette devletçi anlayıĢları öne sürmüĢtür. Bu bilgiler ıĢığında,
yapılan faaliyetler öncelikle insanların temel ihtiyaçlarını karĢılaması hedefine yönelmiĢtir.
Hedefler doğrultusunda pek çok geliĢme yaĢanmıĢ ve baĢka giriĢimlere örnek olabilecek
yaklaĢımlar görülmüĢtür (Gülçubuk, Bülent, 2005).
Türkiye‘nin farklı bölgelerinde kırsal alanlardaki sosyoekonomik düzeyde sahip
olunan farklılıkların yok edilmesi için devletlerce kırsal kalkınma ile ilgili projeler hayata
geçirilmiĢtir. Söz konusu projeler kırsal alanlarda alt yapı ile ilgili gerekli görülen çalıĢmaları
yapmayı, kırsal alanlarda hayatını sürdüren insanların gelirini yükseltmeyi, hayat
standartlarını artırmayı, tarımsal faaliyetleri geliĢtirmeyi hedeflemektedir (Gülçubuk, Bülent,
2005).
III. TÜRKĠYE‟DE KIRSAL KALKINMA POLĠTĠKALARI
A. Türkiye‟de Kırsal Kalkınma Politikalarının GeliĢimi
Ülkemizde kırsal bölgeleri kalkındırmak ve kırsal alanda yaĢayan insanların hayat
durumlarının iyi yönde değiĢtirilmesine yönelik faaliyetler, Cumhuriyetin kuruluĢunun ilk
dönemlerine denk gelmektedir. Ülkedeki değiĢim hareketleri kalkınma alanında da etkilerini
hissettirmiĢtir. Ġnsanların birçoğunun köylerde bulunduğu ve geçim kaynağının yoğunlukla
tarımsal faktörlere dayandığı bir durumda, kalkınmanın ülke çapındaki iĢlevi, kalkınma
faaliyetlerinde tarımsal nüfusa ayrıcalıklı önem gösterilmesini gerekli görmüĢtür. Böylece
yürürlüğe girmiĢ olan Köy Kanunu ile köylere hukuksal statü verilerek köylerin yönetim
yapıları ve köylere götürülecek hizmetler tespit edilmiĢtir. Bundan baĢka, köydeki okullarda
görev yapmak üzere gereksinim duyulan öğretmenlerin sağlanmasına yönelik arayıĢlar
devam etmiĢtir. Bunların sonunda, kırsal alanda yaĢayan çocuklar köyde meslek sahibi
yapılarak köylerde sosyal ve ekonomik kalkınmanın sağlanması için köy enstitüleri
kurulmuĢtur (Gülçubuk, B., 2005).
Diğer bir yandan, 1970‘li senelere değin tarımda, GSYH ve ihracat içindeki payı,
ekonomi için olan katkı bakımından önemlidir. Tarım, farklı siyasi hamleler sayesinde
durumunu korumuĢ ve geliĢimi için gerekli olan adımlar atılmıĢtır. Bu kapsamda tarımda
uzun sürede geniĢleme süreci yaĢanmıĢ, ürün çeĢitliliği, iĢgücü ve toprak veriminde artıĢ
görülmüĢ, makinalaĢma ve piyasaya yönelimler hız kazanmıĢtır. Kırsaldaki bölgelerin
52
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
kalkınmasını sağlamak, ülke çapında kalkınmaya yönelik çalıĢmaları bütünsel hale getirmek
ve kırsal bölge ile Ģehir arasındaki geliĢmiĢlik farkının azaltılması sebebiyle yapılan
faaliyetler, ülkemizin yaĢadığı ekonomik zorluklar, planlama yönünden Planlı dönem öncesi
çalıĢmalar ile planlı dönem sonrası çalıĢmalar Ģeklinde olmak üzere iki baĢlık altında
irdelenebilir. Cumhuriyet‘in baĢlarında tarım üretimindeki sorunları çözmek, gıda güvenliğini
temin etmek ve büyük olamayan üreticilere iĢ sağlamak, insanlara yeni çalıĢma fırsatları
sağlayacak çalıĢmalar her daim önemli görülmüĢtür (Gülçubuk, B., 2005).
Sonuca ulaĢmıĢ veya uygulaması devam eden kırsal kalkınma faaliyetlerinin amacı,
geliĢmemiĢ bölgelerde finansal çalıĢmaların geliĢtirilmesi ve elde edilen gelirleri artırmakla
hayat standardının iyileĢtirilmesidir. Kırsal kalkınma ile ilgili projeler, tarım sorunlarının
iyileĢtirilmesi, sulu alanların ıslah edilmesi, yolların yapılması, orman yolların yapılması,
göletler ile ilgili çalıĢmalar yapılması, içme suyunun temin edilmesi, tarımda üretim
kapasitesinin yükseltilmesi, orman oluĢturma faaliyetleri ile ilgili çalıĢmalar gibi faaliyetleri
içermektedir. Kalkınma çalıĢmalarının baĢarılı olması mali ve idari sıkıntılar sebebiyle
sınırlanmıĢ durumda olabilir. ġimdiye dek uygulamaya geçirilen kalkınma faaliyetlerindeki
önemli bir konu da tarım sektöründen baĢka sektörlere geçen insanlara rağmen tarım sektörü
dıĢındaki ekonomik çalıĢmaların geliĢtirilmesine kalkınma projeleri çalıĢmalarında yeteri
kadar önem verilmemesidir. Kırsal kalkınma, ülkemizde bölgelerin geliĢiminin gerçekleĢmesi
ve bunlar arasındaki farkların azaltılması oldukça önemlidir. Planlı dönem boyunca bölge
bazında geliĢmeye ve bölgeler arasındaki farkların aza indirgenmesine ayrı önem verilmiĢtir.
Günümüze değin yapılan faaliyetler, bölgeler arasındaki farklılıkların büyük oranda az
geliĢmiĢ yerlerin ekonomik yapıları kırsal özelliği ve tarımla ilgili olduğunu ortaya
koymaktadır. Bundan dolayı kırsal kalkınmanın bölge bazında ilerleme politikası ile uyum
sağlaması oldukça önemli bir ayrıntıdır (Anonim, 2000a).
Avrupa Birliği‘ne üyelik boyunca, Avrupa-Türkiye Birliği ekonomik iĢbirliği
kapsamında mali ve toplumsal uyum çerçevesinde 2004-2006 yıllarında kullanılmak üzere
temin edilecek katılım öncesi finansal desteklerin kullanılmasına zemin oluĢturmak üzere Ön
Ulusal Kalkınma Planı hazırlanarak hayata geçirilmiĢtir. Söz konusu Plan ile Ulusal Düzeyde
Bölgesel GeliĢme Stratejisi ortaya konmuĢtur. 8‘inci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı‘nın yanı sıra
kırsal kalkınma için, bölge bazında geliĢme stratejisinin önceliğe sahip olduğu
kararlaĢtırılmıĢtır. Bu çerçevede, iĢ olanaklarını artırmak ve gelirleri çoğaltacak önlemleri
desteklemek, tarım arazilerini etkili kullanmak için kapasiteyi artırmak, yeni tarım
tekniklerini kullanmak ile kırsal alandaki insanların hayat standartlarını yükseltmek, tarımsal
faaliyetler dıĢındaki sektörlerde iĢ olanaklarını oluĢturmak gibi çalıĢmalar öngörülmektedir
(Anonim, 2003a).
Kırsal kalkınmanın hızlandırılması ile kırsal alandan Ģehirlere yapılan göçün belirli
bir düzene kavuĢturulması, bölgelerde oluĢan problemlerin çözülmesine katkı sağlanması
hedeflenmektedir. Ön Ulusal Kalkınma Planı‘nın ilk adımı olan iĢletmelerde rekabet gücünü
artırmak çerçevesinde, endüstri ve tarım arasındaki bütünleĢmenin oluĢması kapsamında
endüstri ve tarım ile ilgili iĢletmelerin yenilenmesi, teknoloji kullanımının ve kalitenin
artırılması, rekabetin yükseltilmesi ve çevresel konularda Avrupa Birliği kurallarına uyumun
sağlanması önemli baĢlıklar arasındadır. Ġnsan kaynakları faktörünün geliĢtirilmesi ve iĢ
olanaklarının geniĢletilmesi kapsamında, kırsal alanlarda istihdam bölgeleri ve kırsal
53
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
alanlardaki halka yeni kazanç olanakları sağlayan programlar uygulanması konusu üzerinde
durulmaktadır (Anonim, 2004d).
B. Türkiye‟de Planlı Dönemden Önce Yapılan Faaliyetler
Türkiye‘de Planlı dönemden önce Cumhuriyet ilan edilmeden planlı kalkınma
faaliyetinin uygulandığı 1963 senesine değin süren dönemi içermektedir. Planlı döneme
geçmeden önce insanların önemli kısmının tarım sektöründe bulunması dolayısı ile oradaki
halkın yaĢam kalitesini yükseltmeye iliĢkin düzenlemeler ortaya konmuĢtur. Dünya üzerinde
birçok devlette karĢılaĢıldığı gibi ülkemizde de kırsal bölgeler geniĢ yer kaplamaktadır.
Ġnsanların büyük kısmı kırsal alanlarda hayatını sürdürmektedirler. Ülkemizde kırsal
bölgelerin kalkınması ve bu alanlarda bulunan insanların hayat Ģartlarının düzeltilmesine
iliĢkin faaliyetler Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar dayanmakta ve oluĢturulan çağdaĢlaĢma
hamleleri ile kırsal alanda etkilerini hissettirmektedir. Cumhuriyet‘in ilanından sonra, zor
Ģartlara sahip olan kırsal alandaki insanların refah seviyesinin yükseltilmesine iliĢkin çabalar
görülmüĢ ve çalıĢmaların bu alanlara ulaĢtırılmasına çalıĢılmıĢtır. Söz konusu faaliyetler,
altyapı tesisi, ekonomik ve sosyal faaliyetler olarak gerçekleĢtirilmiĢtir (Bakırcı, M., 2007).
C. Türkiye‟de Planlı Dönemden Sonra Yapılan Faaliyetler
Ülkemiz, 1963 senesinden beri kamu kuruluĢlarının uygulayacağı finansal ve
toplumsal çalıĢmaların daha kaliteli uygulanabilmesi için planlı kalkınma sürecini ortaya
çıkarmıĢtır. Devletlerin uygulamaya koyacağı programların, beĢ yıllık kalkınma planları
dahilinde ilerletilmesi bu dönemle birlikte gündeme gelmiĢtir. Böylelikle kırsal bölgelerdeki
geliĢme seviyesi farkının ortadan kaldırılması, kırsal alanda büyük oranda yokluğu görülen
altyapı ile ilgili çalıĢmalarını söz konusu planlar kapsamında uygulayacak kuruluĢlara ihtiyaç
vardır (BeĢen, T., 2006).
Planlı döneme geçilmesiyle öncelikle kırsal bölgelerde bulunan nüfusun gönüllük
esasına dayalı iĢbirliği çerçevesinde teĢkilatlanmalarını ve merkezi idareyle çalıĢmalar
yaparak kırsal bölgelerin kalkınmasını gerçekleĢtirmeyi amaçlayan toplum gerekli faaliyetleri
yürütmüĢtür (Ökten, ġ. ve Çeken, H., 2008).
IV. TÜRKĠYE‟DE KIRSAL KALKINMA POLĠTĠKASI UYGULAYICILARI
Ülkemizde kırsal kalkınma politikaları uygulama yolunda Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı, Çevre ve ġehircilik Bakanlığı, Ġl Özel Ġdareleri, yerel yönetimler, sivil toplum
kuruluĢları etkili durumdadır. Bu bölümde kırsal kalkınma politikalarının süreç içinde
uygulanmasının adı geçen kuruluĢların ne tür faaliyetlerde bulunduğu incelenecektir.
A. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Ülkemizde kırsal kalkınma ile ilgili çalıĢmalar yapan kuruluĢlar arasında Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı baĢ sıralarda gelmektedir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı,
tarım sektöründeki yatırımları ve kırsal kalkınma alanında yapılan çalıĢmaları desteklemekte,
tarımsal çalıĢmalara iliĢkin teknikler ve politikalar üretmektedir. Ayrıca kırsal kalkınma ile
ilgili konularda da çalıĢmalar yapmaktadır.
B. Çevre ve ġehircilik Bakanlığı
Çevre ve ġehircilik Bakanlığı, 1920‘de kurulan Bayındırlık Bakanlığı ile 1923‘de
kurulan Ġmar ve Ġskan Bakanlığı, 1983‘de birleĢtirilerek kurulmuĢtur. Bakanlığın adı 29
Haziran 2011‘de Çevre ve ġehircilik Bakanlığı Ģeklinde değiĢtirilmiĢtir. Bakanlık çevrenin
korunması, kırsal ve kentsel alanlarda arazilerin ve doğal kaynakların uygun biçimde
kullanılmasını, doğanın korunmasını, ülkedeki bitki ve hayvan varlığının korunmasını
54
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
sağlamakla ilgili çalıĢmalarda bulunmaktadır. Ayrıca çevre kirliliği sorunları, ormanların
korunması gibi konularda da çalıĢmalar yapmaktadır. Çevre ve ġehircilik Bakanlığı‘nın
kuruluĢ amaçlarından biri de yaptığı faaliyetlerden çıkarım yapılacağı gibi özellikle
sürdürülebilir kalkınma ile ilgili konulardır.
C. Ġl Özel Ġdareleri
Ġl Özel Ġdareleri, kırsal kalkınma alanında yapılan çalıĢmalar açısından birçok göreve
sahiptir. Ġl özel idareleri, belediyeler, köyler ile merkezi yönetim arasında ara düzeyde olan
yönetim birimleridir. Ġl özel idareleri ildeki halkın bölgesel özellikteki gereksinimlerinin
karĢılamasını sağlayan, kuruluĢ amaçları ve karar mercileri yasalarla belirtilmiĢ olan kamu
kuruluĢlarıdır. Ġl sınırları içerisindeki yerleĢim yerleri arasındaki ulaĢımı sağlayan kara
yollarının yapımı ve bakımı, sıvı ve katı atık hizmetleri, gölet yapımı, çevre düzenlemesinin
yapılması, park bahçe iĢleri, sosyal hizmetlerin ve yardımların yapılması, yerelde sanayiye
teĢvik edilmesi gibi hizmetleri il özel idareleri belediye sınırları dıĢında yapmakla yetkili
kılınmıĢtır. 2014 yılındaki yerel seçim ardından büyükĢehirlerde il özel idarelerinin tüzel
kiĢilikleri sona erdirilmiĢtir (Kara, M. ve Görün, M., 2008).
D. Yerel KuruluĢlar
Cumhuriyet‘in ilanı sonrasında yerel ile ilgili çalıĢmalara verilen önemin zaman
içinde merkezi teĢkilatlanmanın güçlenmesiyle azalması sonucu bölgesel anlamda ortadan
kardırılabilecek olan sorunlar merkezi idarenin sorunluluğu altına girmiĢtir. Bunlarla birlikte
son dönemlerde yereldeki kuruluĢların daha çok karar verme yetkisi aldığı da söylenebilir. Ġl
Özel Ġdaresi Kanunu, Belediye Kanunu ve Mahalli Ġdare Birlikleri Kanunlarında birtakım
yeniliklerin yapılmasıyla birlikte kırsal kalkınma politikalarının uygulanmasında yerel
yönetimler önceki dönemlere kıyasla daha çok söz sahibi olmuĢlardır.
E. Sivil Toplum KuruluĢları
Ülkemizde kırsal kalkınmayla ilgili çalıĢmalarda ön planda olan kuruluĢlar içinde
birçok sivil toplum kuruluĢu vardır. Sosyal sorumluluk bilinciyle faaliyetlerini sürdüren sivil
toplum kuruluĢları kırsal bölgelerde insanların geliĢimine yoğunlaĢan faaliyetleriyle kırsal
kalkınmanın insan temelinde hizmet vermektedir. Kadınların giriĢimci olmasından çevresel
konulardaki faaliyetlere kadar birbirinden farklı alanlarda çalıĢmalar yapan bu kuruluĢlar,
kırsal alanlarda yaĢayan insanların bilgili ve bilinçli hale gelmesinde oldukça önemli rollere
sahiptir.
SONUÇ VE ÖNERĠLER
Kırsal alanlardaki insanların gelir seviyesini artırmak, gelir dağılımı ile birlikte
rekabeti yükseltmek için kırsal bölgelerdeki altyapıyı iyileĢtirmek ve yapısal problemleri
çözüme ulaĢtırmak gereklidir. Bu çerçevede yerleĢim yerleri bir plan kapsamında gözden
geçirilmeli, gerekirse yeniden yapılandırılmalıdır. Kırsal alanlarda içme suyu ve kullanma
suyu teminindeki eksikliklerin giderilmesi, uygun olan arazilerde sulama ağı oluĢturularak
sulama sorunlarının çözülmesi, ideal iĢletme büyüklüklerinin tespit edilerek iĢletmelerin bu
kapasiteye ulaĢmasının temin edilmesi, arazilerin parçalanmalarının engellenmesi, parçalı
arazilerin bütünleĢtirilerek arazilerin toplulaĢtırılması sağlanmalıdır. Tarım sektöründe planlı
üretimin yaygınlaĢtırılması ve verimliliğin arttırılması için gerekli olan tüm tedbirlerin
alınması, tarımsal üretimin daha modern tekniklerle yapılması gerekmektedir. Ayrıca tarımda
mekanizasyonun sağlanması, tarıma dayalı sanayinin geliĢtirilmesi ve tarım ile sanayi
55
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
arasındaki bütünleĢmenin sağlanmasıyla yeni iĢ olanaklarının oluĢturulması ve tarıma dayalı
sanayi yatırımlarının sağlanması ve bunların sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekmektedir.
Türkiye‘de gençler genellikle sanayi sektöründe veya hizmet sektöründe
çalıĢmaktadır. Dolayısı ile tarım sektöründe yaĢı ilerlemiĢ olanlar ve iĢgücü piyasasına aktif
olarak katılamayan kadınların istihdamı sağlanmaktadır. Bu durum tarımsal üretimin her
geçen gün daha fazla yaĢlı nüfus tarafından yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Buradan
anlaĢılacağı üzere gelecek süreçte tarım sektöründe istihdam edilen nüfus hızlıca azalacaktır.
Ülkemiz bakımından avantaj olarak görülen bu mesele ileriki dönemlerde daha büyük
problemlere yol açabilir. Dolayısı ile gelecekte yaĢanacak sorunlar öngörülerek bu alanlarda
gerekli adımlar atılmalıdır.
Kaynakça
Akça, H., Esengün, K. Ve Sayılı, M., 2001. Kırsal Alanların Kalkınmasında Kırsal Turizmin
Rolü. Standard Dergisi, Sayı: 470, Ankara.
Anonim, 2000a. Uzun Vadeli Strateji ve Sekizinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı 2001-2005,
T.C. BaĢbakanlık Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığı Yayını, Ankara.
http://plan8.dpt.gov.tr (EriĢim Tarihi 29.04.2006).
Anonim, 2002a. Avrupa Birliği‘ne Üyelik Yolunda Türkiye Kırsal Kalkınma Politikası
Raporu, 2002. Kırsal Kalkınma ÇalıĢma Grubu, Ankara.
Anonim, 2003a. Ön Ulusal Kalkınma Planı (2004-2006), T.C. BaĢbakanlık Devlet Planlama
TeĢkilatı MüsteĢarlığı Bölgesel GeliĢme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara.
http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/o-ukp.pdf (EriĢim Tarihi 19.04.2006).
Anonim, 2004d. Tarım Stratejisi (2006-2010), Tarım ve Köy ĠĢleri Bakanlığı, Ankara.
http://mevzuat.dpt.gov.tr/ypk/2004/92.pdf (EriĢim Tarihi 19.04.2006).
Bakırcı, M., (2007). Türkiye‘de Kırsal Kalkınma: Kavramlar, Politikalar ve Uygulamalar.
Ankara Nobel Yayınları
BeĢen, T., (2006). Katılımcı Havza Planlaması YaklaĢımı Ġle Kırsal Kalkınma
Potansiyelinin Belirlenmesi Üzerine Bir AraĢtırma, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü. YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi
Çondur, F. ve Cömertler, N., (2010). Çevre Kirliliği ve Yoksulluk ĠliĢkisi: Büyük Menderes
Havzası Örneği, Ekonomi Bilimleri Dergisi, Sayı 2.
Diraor, Burcu Miraç, 2008, ―Katılım Öncesi Ab Fonları Ve Kırsal Kalkınma‖ - Fırsatlar,
Sorunlar ve Türkiye Ġçin Öneriler, DPT Uzmanlık Tezleri, Yayın No:2764, Ankara.
DPT (2000a), ―Sekizinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı Kırsal Kalkınma Özel Ġhtisas
Komisyonu
Raporu‖,
Ġnternet
Adresi:
http://www.dpt.gov.tr/docobjects/download/3137/oik538.pdf, (EriĢim Tarihi: 20.04.2010).
European Commission, 2007c, General Budget of The European Union for The
Financial
Year
2007
The
Figures.
http://europa.eu.int/comm/budget/library/publications/budgetinfig/syntchif_
2007_en.pdf,
(EriĢim Tarihi: 27.01.2007)
Geray, C., (1974). Planlı Dönemde Köye Yönelik ÇalıĢmalar: Sorular- YaklaĢımlarÖrgütlenmeler, Ankara: TODAĠE Yayını.
56
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Geray, U., 1991. Ekonomi, Ġ.Ü. Orman Fakültesi Yayınları, Ġ.Ü. Yayın No: 3633, Or. Fak.
Yayın No:408, Ġstanbul, Türkiye.
Güder, Gökhan. ―Avrupa Birliği Kırsal Kalkınma Politikaları Ve DeğiĢim Eğilimleri‖,
Ankara 1998. www.zmo.org.tr/etkinlikler/abgst03/10.pdf. (EriĢim Tarihi: 12.05.2003)
Gülçubuk, B., 2005. AB ve Türkiye‘de Kırsal Yapı ve Kırsal Kalkınma. Ankara.
http://www.wwf.org.tr/tr/docs/sunum_bulentgulcubuk.pdf. (EriĢim Tarihi 28.04.2006).
Kara, M. Ve Görün, M., (2008). Kırsal Kalkınmada Ġl Özel Ġdarelerinin, Köylere Hizmet
Götürme Birliklerinin ve Ġlçe Yönetimlerinin Rolü ve Bazı Uygulamalar. SDÜ ĠĠBF Dergisi,
Sayı 13.
Oakley, P. ve Garforth, C., 1985. Guide to Extension Training, Fao Training Series, No: 11,
FAO, Rome, Italy
Ökten, ġ. ve Çeken, H., (2008). GAP Projesinin Türkiye‘nin Kırsal Kalkınma Politikaları
Ġçindeki Yeri ve Önemi Tarım Ekonomisi Dergisi, Sayı 14.
SavaĢ, F.V., 1979. Kalkınma Ekonomisi (Ġkinci Baskı), Ġ. Ġ. T. Ġ. A. Nihad Sayar Yardım
Vakfı Yayınları, No:315/547, Ġstanbul, Türkiye.
Türkdoğan, O., (2006). Türkiye‘de Köy Sosyolojisi, Ġstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık.
Türkiye Çevre Atlası, YerleĢim Alanları ve Nüfus, Çevre Ve Orman Bakanlığı, Ankara 2004.
Uzunpınar, Adnan (2008), ―Katılım Öncesi Ab Kırsal Kalkınma Politikası ve Türkiye‘de
Uygulanacak IPARD Programı Kapsamında Proje Hazırlama, Değerlendirme ve Seçim
Süreci‖,
Ġnternet
Adresi:
http://diabk.tarim.gov.tr/adnan_uzunpınar_ab_uzmanl C4 b1k_tezi_2008.pdf,
(EriĢim
Tarihi: 25.05.2010).
Yücer, A., TopbaĢ S., Can M., Akdağ K., Bilici Ġ. ve Ekin, N.A., 2009. Türkiye‘de Kırsal
Kalkınma. TÜTEY, Türkiye Teknik Elemanlar Vakfı Yayınları: 3, Ankara.
57
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
KarĢılaĢtırmalı Yerel Yönetimler Perspektifinden Türkiye ve Nijer‟de
Belediye Sistemi
Mahamane Moutari* Abouacar Issa
Özet
Bu çalıĢmada bir Batı Afrika ülkesi olan Nijer Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyetinde
belediye yönetimleri belediyelerin tarihi geliĢimi ve reform süreci; türleri, organları ve yönetimi; yetki,
görev ve sorumlulukları; gelir ve harcamaları; özerklik ve desantralizasyon bağlamında belediyelerin
merkezi yönetimle iliĢkileri olmak üzere beĢ kriter açısından karĢılaĢtırmalı olarak incelenmektedir.
Birbirinden uzak coğrafyalarda yer alan iki ülke de kendine özgü tarihsel geliĢim dinamiklerine, farklı
toplumsal, siyasal ve yönetsel kültüre ve ekonomik geliĢmiĢlik düzeylerine sahip olmakla birlikte bir
takım benzer siyasal ve yönetsel özelliklere sahiptir. Özellikle Fransız yönetim geleneğinin etkileri,
idari yargı rejiminin olması, üniter ve merkeziyetçi devlet yapısı gibi ortak yönler bulunduğundan iki
ülkenin karĢılaĢtırılabilir olduğu düĢünülmektedir. Ġki ülke belediye yönetiminin belirli kriterler
çerçevesinde incelenmesi ülkeler arasında belediye reformuna iliĢkin tecrübe paylaĢımı ve ders
çıkarma imkanı sağlayacağı varsayılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Belediye yönetimi, Nijer‘de yerel yönetimler, karĢılaĢtırmalı yerel yönetimler
Municipality System in Niger and Turkey: A Comparative Local Government
Perspective
Abstract
This study examines municipality systems of the Republic of Niger and the Republic of
Turkey in terms of five common criteria: (1) historical development and reform process; (2) types,
organs and administration; (3) authority, functions and responsibilities; (4) revenues and expenditures;
(5) intergovernmental relations on the basis of autonomy and decentralization. These two countries,
located in divergent geographies, have intrinsic historical evolution processes, different social, political
and administrative culture and economic development levels. However, they both have some common
political and administrative characteristics as well. Specifically, the impact of the French
administrative tradition, the system of administrative jurisdiction, and unitary and centralist character
of the two countries‘ similar features that lead us to presume that they are comparable. Analyzing two
countries in the context of certain criteria is thought to bring about the possibility of exchange of
experience and lesson-drawing with regard to municipality reform in both countries.
Keywords: Municipality administration, local governments in Niger, comparative local governments
JEL Classification Codes: H1, H7, R00
*
Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilimdalı
Yüksek Lisans öğrencisi

Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilimdalı
Yüksek Lisans öğrencisi.
58
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
GĠRĠġ
Siyaset bilimi, iktisat, sosyoloji ve kamu yönetimi gibi birçok disiplinde
karĢılaĢtırmalı çalıĢmalar yaygın bir Ģekilde yer bulmaktadır. Hatta karĢılaĢtırmalı yöntemin
geliĢmesi siyaset bilimi, sosyoloji, iktisat gibi disiplinlerde karĢılaĢtırmalı siyaset,
karĢılaĢtırmalı kültür çalıĢmaları, karĢılaĢtırmalı tarihsel sosyoloji ve karĢılaĢtırmalı politik
ekonomi gibi alt disiplinlerin doğmasını sağlamıĢtır. Benzer bir geliĢmenin sonucu olan
―karĢılaĢtırmalı kamu yönetimi‖ veya ―karĢılaĢtırmalı yönetim‖ disiplini, farklı ülkelerin
yönetim sistemleri, kurumları, politikaları ve yönetsel uygulamalarının belirli bir iliĢkisellik
ve örüntü içinde karĢılaĢtırmalı bir Ģekilde incelenmesine odaklanan bir kamu yönetimi alt
disiplinidir. KarĢılaĢtırmalı kamu yönetimi kapsamında karĢılaĢtırmalı personel yönetimi,
karĢılaĢtırmalı kamu politikaları ve karĢılaĢtırmalı yerel yönetimler gibi alt çalıĢma alanları
da geliĢme göstermiĢtir.
Türkiye‘de 2000‘li yıllarda genel olarak karĢılaĢtırmalı kamu yönetimi alanında artan
bir ilgi dikkati çekmektedir. Ayrıca son yıllarda daha özel olarak karĢılaĢtırmalı yerel
yönetimler konusundaki çalıĢmalar da artıĢ göstermiĢtir (Okçu ve Özgür, 2013; Sobacı ve
Köseoğlu, 2016). Bu çalıĢmada Türkiye‘de yapılan karĢılaĢtırmalı araĢtırmalarda genellikle
―unutulan‖ bir coğrafya olan Afrika Kıtasından Nijer Cumhuriyeti ile Türkiye
Cumhuriyetinde belediye yönetimleri belirli ortak kriterler açısından karĢılaĢtırmalı yöntemle
incelenmektedir. Nijer, 3 Ağustos 1960 tarihinde Fransa‘dan bağımsızlığını ilan etmiĢtir.
Fransız sömürgesi olarak 1922 yılından itibaren varlığını sürdüren Nijer Cumhuriyeti,
yönetsel yapılanmasını da Fransız sisteminden etkilenerek oluĢturmuĢtur. Bununla birlikte,
genel olarak Afrika ülkelerinin karĢılaĢtığı toplumsal, siyasal, ekonomik ve yönetsel
sorunlarla mücadele etmek zorunda kalmıĢtır. Bağımsızlığını ilan ettikten sonra 1991 yılında
gerçekleĢtirilen siyasal uzlaĢma neticesinde, 1993 yılında tekrar demokratik hayata geri
dönülmüĢ; ancak bu tarihten itibaren dört defa askeri darbe yaĢanmıĢ, siyasi ve ekonomik
istikrarsızlıklar ise devam etmiĢtir.
Nijer‘de belediyelerin temelleri 21 Mart 1919 ve 1 Nisan 1936 tarihi kararnameyle
kurulan Seçkinler Konseylerine (Conseils des Notables), dolayısı ile sömürge dönemine
uzanmaktadır. Daha sonra 1955 yılında gerçekleĢen Batı Afrika‘daki Fransız belediye
reformu ile birlikte, baĢkent Niamey‘de tam fonksiyonlu bir belediye ve Maradi ve Zinder
kentlerinde ise baĢkenttekinden farklı, daha az yetki ve göreve sahip belediyeler kurulmuĢtur.
1959 Anayasasının 58/9. maddesinde ―seçilmiĢ organların serbest yönetimine dayanan yerel
yönetimlerin oluĢturulması‖ ilkesine yer verilmesiyle birlikte yerel yönetimler Anayasal
düzeyde düzenlenmiĢtir (DGDCT, 2015: 9).
Türkiye Cumhuriyeti ise Nijer‘e göre çok daha eski bir tarihsel kökene ve mirasa
sahip bir imparatorluk devleti olarak geliĢmiĢ ve günümüze ulaĢmıĢtır. Osmanlı
Ġmparatorluğunun son yüzyılında önce askeri alanda baĢlayan reformlar zaman içinde devlet
ve toplum düzenini de etkilemiĢtir. Osmanlı devletinde Tanzimat‘ın ilan edildiği 1839
yılından itibaren Batıya yönelmiĢ ve Batı tarzı reformlara giriĢilmiĢtir. Tanzimat‘tan önce
baĢlayan Batı tarzı idari reformlar sistematik ve kurumsal bir Ģekilde Cumhuriyet‘in ilanına
kadar devam etmiĢtir. Merkezi yönetimde bakanlıklar ve müsteĢarlık sisteminin kurulması,
memurlara düzenli maaĢ verilmesi, DanıĢtay (ġura-yı Devlet) ve SayıĢtay (Divan-ı
Muhasebat) gibi merkezi yönetim kurumlarının oluĢturulmasını kapsayan reformlar Tanzimat
döneminde Fransız yönetim sisteminden esinlenilerek gerçekleĢtirilmiĢtir. Yerel yönetimler
59
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
açısından bakıldığında 1855 yılında ġehremaneti adıyla Ġstanbul‘da ilk belediye teĢkilatı
oluĢturulmuĢ ve Beyoğlu-Galata bölgesinde Paris Belediyesinden esinlenilerek Altıncı
Belediye Dairesi kurulmuĢtur. Benzer biçimde, Fransız il sistemine paralel bir Ģekilde, 1864
Vilayet Nizamnamesi ile önce Tuna Vilayetinde ve 1871 Ġdare-i Umumiye-i Vilayet
Nizamnamesi ile tüm Osmanlı ülkesinde günümüzde de kullanılan il sistemi ile ildeki yerel
yönetim kuruluĢu olan il özel idaresi oluĢturulmuĢtur (Eryılmaz, 2017). Belediyelere iliĢkin
ilk Anayasal düzenleme ise 1876 tarihli Kanun-i Esasi ile mümkün olmuĢtur. Cumhuriyet
dönemi Anayasalarında da belediyelere yer verilmeye devam edilmiĢtir.
Nijer, sömürge döneminde Fransız yönetim sistemini ve idare hukuku rejimini
benimsemiĢtir. Türkiye açısından bakıldığında ise Osmanlı Devletinin son döneminde
merkezi yönetim, taĢra yönetimi, personel yönetimi, yargı rejimi ve yerel yönetim sistemi
büyük ölçüde Fransız yönetim sisteminden transfer edilerek oluĢturmuĢtur. 1923 yılında
Cumhuriyetin ilanının ardından 1946 yılında Demokrat Partinin (DP) kurulmasına kadar tek
parti yönetimi (CHP) hakim olmuĢtur. Türkiye‘nin demokratikleĢme süreci genelde, 1950
seçimlerini CHP dıĢında farklı bir partinin (DP) kazanmasıyla birlikte baĢlatılır. Nijer ise
1960 yılında bağımsızlığını ilan ettikten sonra uzun süre askeri rejim altında varlığını
sürdürdükten sonra 1991 yılından itibaren yeniden demokratikleĢme sürecine girmiĢtir.
Ancak hem Türkiye hem de Nijer demokratik yönetimlerini inĢa ettikten sonra dönem dönem
askeri müdahaleler yaĢamıĢtır. Askerin siyasete müdahalesi açısından iki ülkede benzer bir
siyasal kültür olduğu söylenebilir.
Görüldüğü gibi iki ülke farklı coğrafyalarda kendilerine özgü tarihsel geliĢim
dinamiklerine, farklı toplumsal, siyasal ve yönetsel kültüre ve ekonomik geliĢmiĢlik
düzeylerine sahiptir. Bununla birlikte ülkelerin ortak bazı siyasal ve yönetsel özellikleri
dikkat çekmektedir. Bu ortak yönler nedeniyle iki ülkenin, genel olarak yerel yönetim sistemi
ve özelde belediye sistemi açısından belirli kriterler çerçevesinde karĢılaĢtırmalı olarak
incelenmesinin mümkün olduğu düĢünülmektedir. Böylece Nijer ve Türkiye‘nin belediye
yönetimi açısından iyi uygulama örnekleri ortaya çıkarılarak bu iki ülkenin birbirinden
öğrenme yoluyla belediye sistemlerini nasıl geliĢtirebilecekleri yönünde çözüm önerileri ve
politikalar geliĢtirilmesi amaçlanmaktadır. Özellikle Nijer‘de yaĢanan büyük kentlerin
yönetimi sorunu ve belediyelerin mali yetersizliklerine iliĢkin problemler karĢısında
Türkiye‘den transfer edilebilecek politika ve uygulamalar bulunabileceği düĢünülmektedir.
Ayrıca belediye yönetimine iliĢkin diğer yapısal ve iĢlevsel konular da derinlemesine
incelendiğinde iki ülke arasında belediyelere iliĢkin temel sorunlara yönelik çözümler
geliĢtirilebileceği varsayılmaktadır.
I. ÜLKELERĠN SĠYASAL VE YÖNETSEL YAPILARINA ĠLĠġKĠN GENEL
BĠLGĠLER
Bilimsel araĢtırmalarda karĢılaĢtırmalı yöntemin kullanılmasında, karĢılaĢtırılacak
olan olgunun (kurum, politika, program, sistem, uygulama vb.) içinde bulunduğu çevre
Ģartlarının da dikkate alınması, yani bağlamından koparılmadan incelenmesi önem arz
etmektedir. Bu nedenle, iki ülkenin siyasal, yönetsel, ekonomik ve toplumsal bazı
özelliklerini değerlendirmek gerekir.
Nijer Cumhuriyeti‘nin yüzölçümü 1.267.000 km2 olup baĢkenti Niamey‘dir. Coğrafi
olarak bakıldığında Nijer, Afrika kıtasında denize kıyısı olmayan ve üç farklı iklim kuĢağı
arasında bulunan bir ülkedir. Dünya Bankası verilerine göre 2016 yılı itibariyle Nijer‘in
60
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
nüfusu 20 milyonu aĢmıĢtır. Nüfusun yıllık artıĢı 3,9 gibi bir oran ile dünyadaki en yüksek
nüfus artıĢ oranlarından biridir. (http://www.banquemondiale.org/fr/country/niger/overview).
Fransa sömürgesi olan diğer Afrika ülkeleri gibi resmi dili Fransızcadır. Nijer‘in adı büyük
bir Afrika nehrinin (Nijer Nehri) adını taĢımaktadır. Nijer topraklarında yaĢayan ve
vatandaĢlık almıĢ olan herkes, Nijerli olarak tanımlanmıĢtır (http://www.presidence.ne/leniger).
1922 yılından itibaren Fransız sömürgesi olan Nijer, 1960 yılında bağımsızlığına
kavuĢabilmiĢtir. 1960 yılından sonra sivil otoriter bir rejim yönetiminde olan Nijer, 1974‘te
yaĢanan askeri darbenin ardından 1991 yılına kadar askeri bir rejimle yönetilmiĢtir. Böylece
bağımsızlığın kazanılmasının ardından demokrasiye geçiĢ süreci 1974 ve 1996 yılları
arasında gerçekleĢtirilen askeri darbelerle iki kez akamete uğramıĢtır. Bunun yanında 1991
yılında geliĢen Tuareg isyanı, ülke ekonomisi açısından ciddi bir krize neden olduğu gibi
Nijer demokrasisi açısından da önemli bir sınav olmuĢtur. 2007 yılından bu yana uranyum
fiyatlarının düĢüĢü ile birlikte Nijer ekonomisi yeni bir ekonomik krizle karĢı karĢıya
kalmıĢtır (http://www.presidence.ne/le-niger).
Fransız tipi Yarı-BaĢkanlık Sistemi ile yönetilen Nijer üniter bir devlettir. Nijer, 2011
yılından bu yana yedinci Cumhuriyeti sürdürmektedir. Nijer parlamentosu tek meclisli bir
parlamentodur. Milletvekilleri, halk tarafından doğrudan doğruya gizli oy usulü ile ve beĢ yıl
için seçilmektedir. yürütme, CumhurbaĢkanı ve Bakanlar Kurulu olmak üzere ikili bir yapı
arz eder. CumhurbaĢkanı Devletin baĢıdır. Milletin birliğini ve bağımsızlığını temsil eder,
ülkenin toprak bütünlüğünü korumakla sorumludur. EĢit ve gizli oya dayalı seçimler ile halk
tarafından doğrudan doğruya beĢ yıllık bir süre için seçilir. Arka arkaya iki kez seçilebilir.
Bakanlar Kurulu, CumhurbaĢkanı baĢkanlığında toplanır. BaĢbakan, Meclis çoğunluğu
tarafından önerilen üç kiĢilik bir listeden CumhurbaĢkanınca atanır. Anayasa gereği bağımsız
olan yargı ise Anayasa Mahkemesi, DanıĢtay, Yargıtay ve düzenli olarak oluĢturulan
mahkemeler tarafından yürütülmektedir. Fransız yargı sisteminden esinlenilerek idari yargı
rejimi kurulmuĢtur (http://www.achpr.org/fr/states/niger/reports/1st-7th-1988-2002/).
Nijer'de 52 siyasi parti faal bulunmaktadır. 21 ġubat‘ta 2016 tarihinde yapılan genel
seçimlere ise sadece 15 siyasi parti katılabilirken, Nijer Millet Meclisinde toplam 16 siyasi
parti bulunmaktadır. (http://www.izf.net/content/les-partis-politiques-niger?language=fr).
Ġdari açıdan bakıldığında Nijer Cumhuriyeti‘nde, 2002 yılından bu yana, Niamey kentsel
komünü de dahil olmak üzere 7 bölge, 63 il, 52‘si kentsel ve 231‘ü kırsal olmak üzere 265
komün ve 4 kentsel komün birliği bulunmaktadır (http://www.presidence.ne/divisionadministrative).
Tablo 1. Nijer ve Türkiye‟nin BaĢlıca Siyasal ve Yönetsel Özellikleri
Siyasal ve Yönetsel Özellikler
Devlet Yapısı
Yönetim Geleneği
Hükümet Sistemi
Mevcut Anayasal Düzeni
Çok Partili Hayata GeçiĢ
Yasama Organı
Parlamento Seçimleri
Nijer
Üniter
Fransız (Napolyonist)
Yönetim
Yarı-BaĢkanlık Sistemi
2010
1991
Tek Meclisli (Millet Meclisi)
5 yılda bir
Türkiye
Üniter
Fransız (Napolyonist) Yönetim
Parlamenter Sistem
1982
1946
Tek Meclisli (TBMM)
4 yılda bir
61
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Bakanlık Sayısı
Yargı Sistemi
Yerel Yönetim Türleri
Bölge Yönetimi
42
Ġdari yargı rejimi
Kentsel ve Kırsal Komün
Var
21
Ġdari yargı rejimi
Belediye, Ġl Özel Ġdaresi, Köy
Yok
Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birbirine çok yaklaĢtığı bir alanda yer alan
Türkiye Cumhuriyeti‘nin yüzölçümü 783.562 km2 olup, baĢkenti Ankara‘dır. Nijer‘in aksine
Türkiye‘nin, sömürgecilik geçmiĢi bulunmamaktadır. Bununla birlikte, özellikle Osmanlı
Devleti‘nin son dönemlerinde yürütülen reformlar çerçevesinde, büyük ölçüde Fransa‘dan
esinlenilerek merkezi ve yerel yönetim düzenini ĢekillendirmiĢtir. Günümüz Türkiye‘sinde
19. yüzyılda Tanzimat reformları çerçevesinde ortaya çıkan idari yapı büyük ölçüde
kullanılmaya devam etmektedir.
1982 Anayasasına göre ―Türkiye Cumhuriyeti devleti ve milletiyle bölünmez bir
bütündür‖ denilerek üniter devlet sistemi kabul edilmiĢtir. Türkiye Cumhuriyeti, Anayasal
olarak parlamenter sisteme uygun bir Ģekilde CumhurbaĢkanı ve Bakanlar Kurulundan oluĢan
ikili yürütme düzenine sahiptir. CumhurbaĢkanı, 2007 yılında yapılan Anayasa değiĢikliği
sonucunda doğrudan halk tarafından 5 yıl için seçilmekte ve bir kez daha seçilme hakkına
sahip olmaktadır. Türkiye‘de doğrudan halk tarafından yapılan ilk CumhurbaĢkanlığı
seçimleri 2014 yılında gerçekleĢtirilmiĢtir. 2014 CumhurbaĢkanlığı seçimleriyle birlikte
hükümet sistemi klasik parlamentarizmden daha da uzaklaĢmıĢ ve yarı-baĢkanlık sistemine
doğru yönelmiĢtir. 16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleĢtirilen referandumda 51.41 ile evet
oylarının fazla çıkması neticesinde, Türkiye Cumhuriyeti‘nin baĢkanlık sistemine geçmesini
sağlayan Anayasa değiĢikliği kabul edilmiĢtir. Ancak CumhurbaĢkanlığı sistemi olarak
adlandırılan baĢkanlık sistemine, 2019 yılında aynı anda yapılacak genel seçimler ve
baĢkanlık seçimleriyle birlikte tam olarak geçilmiĢ olacaktır.
Yasama organını oluĢturan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) genel oyla
seçilen 550 milletvekilinden ibarettir. TBMM seçimleri dört yılda birv yapılır. Yargı
açısından bakıldığında, yargı yetkisi bağımsız mahkemeler eliyle yürütülür. Yargı, hukuk
devleti ilkesi gereğince mahkeme ve yargıç bağımsızlığı, yargıç güvencesi temelleri üzerine
kurulmuĢtur. Kıta Avrupası yargı sistemine dayalı olarak adli ve idari yargı kolları
birbirinden ayrılmıĢtır.
Ġdari açıdan bakıldığında, Türkiye Cumhuriyeti üniter devlet düzeni içinde
merkeziyetçi bir yönetim geleneğine sahiptir. Ülke, merkezden yönetim ve yerinden yönetim
ilkelerine uygun olarak örgütlenmiĢtir. Merkezi idare ve yerel yönetim sistemi Osmanlı
Devletinin 19. yüzyılında giriĢilen reformlar neticesinde Fransız yönetim sisteminden
esinlenilerek oluĢturulmuĢ ve büyük ölçüde bu sistem Türkiye Cumhuriyetine aktarılmıĢtır.
Günümüz Türkiye‘sinde taĢra teĢkilatı olarak 81 il ve 919 ilçe bulunmaktadır. Yerel
yönetimler ise 30‘u büyükĢehir belediyesi olmak üzere 1397 belediye, 51 il özel idaresi ve
18.331 köyden oluĢmaktadır.
v
2017 yılında gerçekleĢtirilen Anayasa değiĢikliğiyle birlikte TBMM seçimlerinin önceden olduğu
gibi beĢ yılda bir yapılması öngörülmektedir.
62
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
II. ARAġTIRMA YÖNTEMĠ VE KARġILAġTIRMA KRĠTERLERĠNĠN
SEÇĠMĠ
Bu çalıĢmada, Nijer ve Türkiye‘nin yerel yönetim sistemleri karĢılaĢtırmalı bir
yöntemle incelenmektedir. Nijer‘de yerel yönetim kuruluĢu olarak, Fransız komün sistemine
benzer biçimde sadece belediye bulunmaktadır. Türkiye‘de ise belediyelerin yanında il özel
idareleri ve köyler de yerel yönetim kuruluĢu olarak tanımlanmıĢtır. Bu nedenle, çalıĢmada
tüm yerel yönetim kuruluĢları yerine, sadece belediye yönetimleri ele alınmaktadır.
KarĢılaĢtırmalı yönetim araĢtırmasının tasarlanmasında analiz edilecek ülkeler, bu
ülkelerin seçilme nedenleri, karĢılaĢtırma kriterleri ve analiz için baĢvurulan kaynakların
bilimsel gerekçeleriyle birlikte açıklanması önemlidir (Parlak, 2011: 342). Bu çalıĢmada,
genel olarak kamu yönetimi değil de belediye yönetimlerinin karĢılaĢtırılmasına
odaklanıldığından, bu duruma uygun gelen karĢılaĢtırma ölçütleri belirlenmiĢtir. Bu
bağlamda, Nijer ve Türkiye‘nin belediye sistemini karĢılaĢtırmada altı kriter geliĢtirilmiĢtir:
1.
Belediyelerin tarihi geliĢimi ve reform süreci,
2.
Belediyelerin türleri, organları, idari yapısı ve personel rejimi,
3.
Belediyelerin yetki, görev ve sorumlulukları,
4.
Belediyelerin gelirleri ve harcamaları,
5.
Özerklik ve desantralizasyon açısından belediyelerin merkezi yönetim ile iliĢkileri.
III. KARġILAġTIRMA KRĠTERLERĠ AÇISINDAN ÜLKE BELEDĠYE
SĠSTEMLERĠNĠN ANALĠZĠ
A. Belediyelerin Tarihi GeliĢimi ve Reform Süreci
Belediyelerin tarihi geliĢimi ve reform süreci açısından bakıldığında Türkiye‘de
belediyeciliğin 160 yılı aĢan bir tarihsel birikimi bulunurken, Nijer‘de nispeten yeni bir olgu
olduğu görülmektedir. Benzer Ģekilde büyükĢehir belediyeleri Türkiye‘de 30 yıldan fazla bir
tarihsel serüvene sahipken, Nijer‘de ilk büyükĢehir belediyesi 2002 yılında kurulmuĢtur.
Türkiye‘de modern anlamda ilk belediye 1854 yılında çıkarılan bir tebliğ ile
Ġstanbul‘da kurulan Ģehremanetidir. 1877 yılında kabul edilen bir yasal düzenleme ile
belediyelere tüzel kiĢilik de verilmiĢtir (Ortaylı, 1985: 171). Cumhuriyet döneminde
belediyelere iliĢkin 1930 ve 2005 tarihli olmak üzere iki kanun çıkarılmıĢtır. BüyükĢehir
belediyeleri ise 1984 yılında 3030 sayılı Kanunla düzenlenmiĢtir. 2004 yılında ise halen
yürürlükte olan 5216 sayılı BüyükĢehir Belediye Kanunu kabul edilmiĢtir. 2012 yılında kabul
edilen 6360 sayılı Kanun, genel olarak yerel yönetim sistemini değiĢtirirken; özelde belediye
ile büyükĢehir belediyeleri üzerinde çok ciddi reformlar ortaya çıkarmıĢtır.
Nijer‘de ise sömürge döneminde modern belediyeciliğin izlerini bulmak zordur. 1936
yılında kurulan Seçkinler Konseyleri, kentsel ve kırsal yerleĢim yerlerinde belediye
hizmetlerini yerine getirmiĢtir. 1955 yılında gerçekleĢtirilen reformların ardından, baĢkentle
birlikte üç Ģehirde belediye kurulabilmiĢtir. 1961 yılında belediye sayısı artırılmıĢ, ancak
modern belediyelerin kurulması 1964 yılında kabul edilen bir yasal düzenleme ile mümkün
olmuĢtur. Nijer‘de belediyelerin yetki, görev ve sorumlulukları ile çalıĢma usul ve esasları
2008-42 sayılı Nijer Cumhuriyeti Ġdari Örgütlenme Kanunu (L‘organisation et
l‘administration du territoire de la République du Niger) ve 2010 yılında kabul edilen 201054 sayılı Yerel Yönetim Genel Kanununda (Code General des Collectivités Territoriales –
CGCT)
düzenlenmektedir
(www.decentralisationniger.org/index.php/decentralisation/processus). Türkiye‘de 1980‘li yıllarda kurulan
63
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
büyükĢehir belediyeleri, Nijer‘de ancak 2000‘li yılların baĢında oluĢturulmuĢtur. 2002 yılında
çıkarılan Kanunlar Nijer‘de baĢkent Niamey de dahil olmak üzere dört büyükĢehir belediyesi
kurulmasını sağlamıĢtır. Böylece belediye reformlarının iki ülkede de süreklilik gösterdiği
söylenebilir.
Tablo 2. Türkiye ve Nijer‟de Belediyelere ĠliĢkin Temel Kanunlar
Ülke
Tarih
1930
1984
Türkiye
2004
2005
2012
1964
2002
2002
Nijer
2008
2010
Kanun
1580 sayılı Belediye Kanunu
3030 sayılı BüyükĢehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin DeğiĢtirilerek Kabulü Hakkında Kanun
5216 sayılı BüyükĢehir Belediye Kanunu
5393 sayılı Belediye Kanunu
6360 sayılı On Dört Ġlde BüyükĢehir Belediyesi ve Yirmi Yedi Ġlçe
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
DeğiĢiklik Yapılmasına Dair Kanun
64-023 sayılı kanunla 7 il, 32 ilçe ve 120-150 belediye oluĢturulmuĢtur.
2002-015 sayılı Kanun (Niamey BüyükĢehir Belediyesinin kurulması).
2002-016 sayılı Kanun (Maradi, Tahoua ve Zinder BüyükĢehir
Belediyelerinin kurulması)
2008-42 sayılı Nijer Cumhuriyeti Ġdari Örgütlenme Kanunu
17 Eylül 2010 tarihli 2010-54 sayılı Yerel Yönetim Genel Kanunu
(Code General des Collectivités Territoriales – CGCT)
B. Belediyelerin Türleri, Organları ve Yönetimi
Belediyelerin türleri, organları ve yönetimi açısından iki ülke arasındaki benzerlik ve
farklılıklar Tablo 3‘de gösterilmektedir. Ġlk olarak iki ülkede de yerel yönetimler ve özel
olarak belediyelere iliĢkin temel ilke ve düzenlemelere Anayasa düzeyinde yer verildiği
görülmektedir. 25 Kasım 2010 tarihli Nijer Anayasasına göre yerinden yönetim
(décentralisation) ve yetki geniĢliği (décentration) ilkelerine dayanan yerel yönetimler
kanunla kurulur ve seçilmiĢ meclisler tarafından serbestçe yönetilirler. yerel yönetimlerin
serbest yönetimine iliĢkin temel ilkeler, görev ve yetkileri ile kaynakları aynı kanunla
düzenlenir (md. 163). Türkiye‘de ise belediyeler 1982 Anayasasının 127. maddesinde
kapsamlı olarak düzenlenmiĢtir. Buna göre, Türkiye‘de yerel yönetimler il özel idaresi,
belediye ve köyden oluĢan yerel yönetimler halkın yerel ortak ihtiyaçlarını karĢılamak üzere
kurulmuĢtur. Diğer yerel yönetim kuruluĢlarında olduğu gibi belediyelerin de karar organları
seçmenler tarafından beĢ yılda bir yapılan seçimlerle oluĢturulur. Benzer biçimde Nijer‘de de
belediye seçimleri beĢ yılda bir yapılmaktadır.
Tablo 3. Türkiye ve Nijer‟de Belediye Türleri, Organları ve Yönetimi
Ölçüt
Belediye Türleri 

Türkiye
Klasik belediyeler (il, ilçe, belde) 
BüyükĢehir belediyeleri

(BüyükĢehir belediyesi, büyükĢehir
ilçe belediyesi)
Nijer
Kırsal belediyeler
Kentsel belediyeler
BüyükĢehir belediyeleri (Özel statülü
ve özel statüsü olmayan)
64
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Özel Statülü
Belediye

Belediye Organları


Yerel Seçim

Dönemi
BaĢkanın Seçim 
Usulü
Ġdari Örgütlenme 
Serbestisi
Ġdari Yapı

Yok

Var (Maradi, Niamey, Tahoua ve
Zinder)
Belediye BaĢkanı
Belediye Meclisi
Belediye Encümeni
5 yılda bir


Belediye BaĢkanı
Belediye Meclisi

5 yılda bir
Doğrudan halk tarafından

Belediye meclis tarafından
Kamu hizmetleri ve insan

kaynakları kriterlerine göre idari
birim oluĢturulabilir.

Belediye BaĢkan Yardımcıları,
Müdürlükler

Norm kadroya uygun olarak yazı iĢleri,
malî hizmetler, fen iĢleri ve zabıta
birimlerinin kurulması zorunludur.
Beldenin nüfusu, fizikî ve coğrafî
yapısı, ekonomik, sosyal ve kültürel
özellikleri ile geliĢme potansiyeli
dikkate alınarak, norm kadro ilke ve
standartlarına uygun olarak yeni
birimler kurulabilir.
Belediye BaĢkan Yardımcıları, Genel
Sekreter, Müdürlükler
Bu kapsamda yapılabilecek ikinci tespit ise iki ülkenin de belediyelerinin kamu
tüzelkiĢiliğine, idari ve mali özerkliğe, kendi bütçesini oluĢturma ve personel istihdam
edebilme yetkilerine sahip olmalarıdır. 2008-42 sayılı Kanuna göre yerel yönetimler
tüzelkiĢiliğe, mali özerkliğe ve bütçeye sahip olup kendilerine ait idari alanı ve personeli
bulunur (md. 5). Türkiye‘de belediyelere iliĢkin temel yasal düzenleme olan 5393 sayılı
Belediye Kanununa göre belediyeler kamu tüzelkiĢiliğine, idari ve mali özerkliğe (md. 3)
sahip olup, performans esasına dayalı olarak kendi bütçesini hazırlayabilmekte (md. 63), idari
örgütlenme esnekliğine (md. 48) ve norm kadro esaslarına uygun olarak personel istihdam
edebilme imkanına (md. 49) sahiptir. Belirtmek gerekir ki, Nijer‘de dört büyükĢehir
belediyesi özel statüye sahip iken, Türkiye‘de zaman zaman gündeme gelmekle birlikte
henüz özel statülü bir belediye bulunmamaktadır.
Özel olarak belediye organları açısından bakıldığında Türkiye‘den farklı olarak
Nijer‘de belediye encümeni bulunmamaktadır (bkz. Tablo 4). Belediye baĢkanı açısından
dikkat çekici bir farklılık ise Türkiye‘de belediye baĢkanının tek dereceli ve çoğunluk
sistemine dayalı olarak doğrudan halk tarafından seçilirken; Nijer‘de belediye meclisinden
seçilmesidir. Türkiye‘de 1963 yılında kabul edilen 307 sayılı Kanun ile belediye baĢkanının
meclis içinden seçilmesi usulüne son verilmiĢtir. Bu durum, belediyecilik tecrübesi açısından
güçlü belediye baĢkanları karĢısından nispeten zayıf belediye meclislerinin oluĢmasına neden
olmuĢtur. Ancak 2005 tarihli5393 sayılı Belediye Kanunu, belediye meclislerinin yetki, görev
ve sorumlulukları ile çalıĢma usul ve esaslarını yeniden yapılandırarak; meclisleri
güçlendirmiĢtir.
Nijer‘de belediye meclisi, Türkiye ile karĢılaĢtırıldığında oldukça zayıf kalmaktadır.
En önemli yetkileri, belediye bütçesinin kabul edilmesi ve baĢkanın faaliyetlerinin
denetlenmesidir. Meclisin karar almaya iliĢkin yetkileri kısıtlı olup, daha çok danıĢma ve
65
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
görüĢ bildirme iĢlevlerini yerine getirmektedir. Katılım kültürünün nispeten geliĢmiĢ olması,
belediye yönetimine karĢı hesap sorma mekanizmalarının kurumsallaĢması ve kent konseyi
gibi katılımcı uygulamaların bulunması gibi nedenlerle Türkiye‘de belediye meclisinin;
yönetimde Ģeffaflık ve katılım açısından Nijer‘e göre daha güçlü olduğu söylenebilir.
Belediye meclislerinin yapısı ve iĢleyiĢine iliĢkin ayrıntılı karĢılaĢtırmalar Tablo 4‘de yer
almaktadır.
Tablo 4. Türkiye ve Nijer‟de Belediye Meclisinin Yapısı ve ĠĢleyiĢi
Belediye Meclisi
Olağan

Toplantılar

Toplantı ve
Karar Usulü

Belediye

Meclisinin
Denetim ve 
Bilgi Edinme
Yolları
Meclis üyeleri 
için etik kurallar

Meclis

komisyonları


Yerel
Demokrasi ve 
Katılım Yolları
Türkiye
Üç ayda bir

Meclis üye tam sayısının salt

çoğunluğu ile toplanır ve toplantıya
katılanların salt çoğunluğuyla karar
alır.
Bütçenin denetimi
Güven oylaması
Genel raporun değerlendirilmesi
Var
Özel Komisyonlar ve Geçici
Komisyonlar
Toplantıları halka kapalı
Bakanlar Kurulu tarafından
düzenlenir
Meclis toplantıları halka açık
Ġhtisas komisyonlarına katılım
Kent konseyleri











Nijer
Bir ay tatil olmak üzere her ay
Meclis üye tam sayısının salt
çoğunluğu ile toplanır ve toplantıya
katılanların salt çoğunluğuyla karar
alır. Karar yeter sayısı, üye tam
sayısının dörtte birinden az olamaz.
Soru
Genel GörüĢme
Faaliyet raporunun değerlendirilmesi
Gensoru
Denetim Komisyonu
Var
Ġhtisas Komisyonu ve Denetim
Komisyonu
Toplantıları halka açık
Belediye tarafından düzenlenir
Meclis toplantıları halka açık
Belediye meclisinin halka danıĢması
ve müzakere
Belediyelerin idari örgütlenmesi bir karĢılaĢtırma kriteri olarak ele alındığında,
Nijer‘de tüm belediyelerde idari iĢlerin takibi ve uygulanmasından genel sekreterlerin
sorumlu olması en temel fark olarak gözükmektedir. Türkiye‘de sadece büyükĢehir
belediyelerinde genel sekreterlik makamı bulunmakta, diğer belediyelerde sadece belediye
baĢkan yardımcıları yer almaktadır.
C. Belediyelerin Yetki, Görev ve Sorumlulukları
Belediyelerin yetki, görev ve sorumlulukları bakımından ilk dikkati çeken nokta,
Türkiye ve Nijer‘de merkezi yönetimin taĢra kuruluĢları ile yerel yönetimlerin yetki, görev ve
sorumlulukları bakımından çakıĢmalar yaĢanmasıdır. Türkiye‘de merkezi yönetim ve yerel
yönetimlerin görev ve sorumluluklarının ayrımı coğrafi ve hizmet alanı bakımından yasal
düzeyde nispeten daha belirgin bir Ģekilde yapılmıĢtır. Nijer‘de ise yerel yönetimlerin
yetkileri taĢra kuruluĢlarının yetki ve görevleriyle ciddi ölçüde çakıĢmaktadır. Nitekim Nijer
Anayasasının 164. maddesinde yerel yönetimlerin, yerinden yönetim ve yetki geniĢliği
ilkelerine dayandığı belirtilmektedir. Yönetimler arası yetki ve görev çakıĢmaları, Anayasal
66
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
düzeyde bir açıklığa kavuĢturulamadığından yasalar ve uygulamalarda da belirsizlik devam
etmektedir.
Nijer‘de belediyeler yerel kalkınma (belde içinde tarım, hayvancılık, balıkçılık, balık
yetiĢtiriciliği, avcılık, el sanatları gibi kalkınma faaliyetlerine öncülük yapılması,
desteklenmesi ve uygulamanın izlenmesi gibi); su, doğal kaynaklar ve çevre yönetimi
(çevrenin korunması, doğal kaynakların yönetilmesi, su kuyusu ve çeĢmelerin yapımı ve
bakımı gibi); kamusal tesislerin yapımı ve yönetimi (anaokulları, ilkokullar ve yaygın eğitim
kurumlarının yapımı ve bakımı gibi); sosyal politikalar ve yardımlar (yaĢlı ve dezavantajlı
gruplara sosyal yardım yapılması gibi); defin ve mezarlıklar, kent içi ulaĢım, halk sağlığı
(katı atıkların toplanması, ayıklanması ve bertaraf edilmesi gibi), arsa yönetimi ve Ģehir
planlama, belediyenin idari ve mali yönetimi (Belediye hizmet bedellerinin belirlenmesi,
bütçe ve muhasebe iĢleri gibi) görevlerini yerine getirmektedir.
Türkiye‘de ise belediyelerin görevleri zorunlu ve isteğe bağlı olmak üzere ikiye
ayrılmaktadır (ġengül, 2014: 82). Ġmar, su ve kanalizasyon, ulaĢım gibi kentsel alt yapı; çevre
ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık; Ģehir içi trafik; zabıta, itfaiye, acil yardım, kurtarma ve
ambulans; kültür ve sanat, turizm ve tanıtım, gençlik ve spor; park ve yeĢil alanlar; defin ve
mezarlıklar; ağaçlandırma, konut gibi görevleri yerel ortak ihtiyaç olması Ģartıyla belediyeler
yerine getirir. Bunun yanında devlete ait her derecedeki okul binalarının inĢaatı ile bakım ve
onarımını yapabilme, her türlü araç, gereç ve malzeme ihtiyaçlarını karĢılayabilme; sağlıkla
ilgili her türlü tesisi açabilme ve iĢletebilme; mabetlerin yapımı, bakımı, onarımını yapabilme
gibi imkanları ölçüsünde yerine getirebileceği yetki ve görevlere sahiptir. Açıkça
görülmektedir ki Nijer‘de belediyelerin yetki ve görevlerinin belirlenmesinde liste usulü
benimsenirken Türkiye‘de yetki ilkesi tercih edilmiĢtir (Eryılmaz, 2016: 95).
D. Belediyelerin Mali Yapısı
Belediyelerin mali yapısı değerlendirildiğinde, öncelikle iki ülkede de benzer
süreçlerle belediye bütçesinin hazırlandığı söylenebilir. Ancak Nijer‘de belediye bütçesi
üzerinde vesayet makamlarının bütçeyi geri iade etme de dahil olmak üzere ağır bir vesayet
denetimi bulunurken, Türkiye‘de belediye bütçesi üzerindeki vesayet denetimi nispeten
sınırlıdır. Belediye gelirleri bakımından değerlendirildiğinde, gelir kalemleri iki ülkede
benzemekle birlikte arada önemli farklar da bulunmaktadır. Türkiye‘de Nijer‘den farklı
olarak belediye gelirleri arasında harcamalara katılma payı ve bir yatay mali denkleĢtirme
uygulaması olan denkleĢtirme ödeneği bulunmaktadır (bkz. Tablo 5).
Ayrıca Nijer‘de iç ve dıĢ borçlanma katı kurallara ve vesayet denetimine tabidir.
Türkiye‘de de borçlanma sıkı kurallara bağlanmıĢtır. DıĢ borçlanmada 4749 sayılı Kanun
hükümleri uygulanırken, belediye bütçe gelirlerinin 10‘unu geçen iç borçlanmada belediye
meclisinin kararı ve ĠçiĢleri Bakanlığının onayı gereklidir.
Tablo 5. Türkiye ve Nijer‟de Belediye Gelirleri
Gelir Türü

Özgelirler

Türkiye
Vergiler (ilan ve reklâm, eğlence,

haberleĢme, elektrik ve havagazı tüketim
vb.)
Harçlar (iĢgal harcı, tatil günlerinden
çalıĢma ruhsatı harcı ve kaynak suları 
harcı vb.)
Nijer
Doğrudan ve dolaylı vergiler (yol
vergisi, belediye vergisi, emlak vergisi,
ilan ve reklam vergisi, tekne vergisi,
bisiklet vergisi vb.)
Harçlar
67
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ


Mali Transfer
Gelirleri


Borçlanma


Diğer Gelirler
Harcamalara katılma payı (Yol, su,
kanalizasyon)
Genel bütçe vergi gelirlerinden aktarılan
paylar (%1,50)
DenkleĢtirme Ödeneği
Ġç borçlanmada en son kesinleĢmiĢ bütçe

gelirlerinin, toplam 10‘unu geçmeyen
iç borçlanmayı belediye meclisinin
kararı; 10‘unu geçen iç borçlanma için
ise meclis üye tam sayısının salt
çoğunluğunun kararı ve ĠçiĢleri
Bakanlığının onayı gerekir.
DıĢ borçlanma, 4749 sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun
hükümleri çerçevesinde sadece
belediyenin yatırım programında yer
alan projelerinin finansmanı amacıyla
yapılabilir.
Genel ve özel bütçeli idarelerden

yapılacak ödemeler, taĢınır ve taĢınmaz
malların kira ve satıĢı gibi
Merkezi idare tarafından aktarılan
gelirler
Vesayet makamının onayına tabi
Araç, ekipman, bina kiraları, lojman
gelirleri, Para cezaları, Sübvansiyonlar,
bağıĢlar, mülk satıĢından elde edilen
gelirler vb.
E. Belediyelerin Özerkliği ve Desantralizasyon Düzeyi
Belediyelerin merkezi yönetim ile iliĢkileri mali konuların (gelirler ve harcamaların
paylaĢımı) yanında birbiriyle iliĢkili üç kavram olan idari vesayet, özerklik ve
desantralizasyon açısından değerlendirilebilir. Ġki ülkenin de Fransız idare hukuku
geleneğinden etkilenmesi, kamu yönetiminin bütünlüğünü sağlamanın bir aracı olan idari
vesayet ilkesini önemli hale getirmektedir. Nijer‘de merkezi idarenin yerel yönetimler
üzerindeki vesayetini güçlendiren Anayasal düzenlemeler söz konusudur. Örneğin,
Anayasanın 165. maddesinde yer alan ―Devlet, bölgesel potansiyeller ve bölgelerarası denge,
sosyal adalet, ulusal dayanıĢma temelinde tüm yerel yönetimlerin uyumlu bir Ģekilde
geliĢmesini sağlar‖ hükmü devlete, yerel yönetimlerin geliĢimi konusunda olumlu bir edim
yüklemektedir. Buna göre devletin yerel yönetimlere müdahalesi bölgesel potansiyeller ve
bölgelerarası denge, sosyal adalet ve ulusal dayanıĢma ilkelerine dayalı olarak
gerçekleĢtirilebilmektedir. Bu ilkeler ise, hukuken ve fiilen merkezi idareye geniĢ bir
müdahale alanı yaratmaktadır. Yerel yönetimler üzerindeki vesayet, sadece hukuka uygunluk
açısından değil, Anayasada belirtilen ilke ve değerler üzerinden de uygulanabilmektedir. Söz
konusu ilkeler yerindelik denetimine de imkan vermektedir.
Nijer‘de merkezi idare kurumlarının belediye meclisine görev verebilmesi, meclis
üyeliğinin sona ermesinde bakanlık kararının bulunması, belediye bütçesinin vesayet
makamının onayına tabi olması, belediye özel komisyonlarının Bakanlar Kurulu kararı ile
düzenlenmesi, belediye organlarının yargı kararı yerine idari kararla görevden alınabilmesi
gibi birçok konuda vesayet denetimi uygulanmaktadır. Belediye organları üzerinde de ciddi
bir vesayet denetimi söz konusudur. Belediye organlarının yargı makamları yerine, idari
kararla sürekli olarak görevden alınması mümkündür. Örneğin, belediye baĢkanı ve
68
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
yardımcısı, en az bir belediye meclis üyesinin devlet temsilcisine vereceği ayrıntılı rapor
üzerine, bir ayı geçmemek Ģartıyla, yerel yönetimlerin vesayetinden sorumlu bakan
tarafından görevden alınabilmektedir.
Ġdari vesayet açısından Türkiye‘ye bakıldığında, 1982 Anayasasının 127. maddesine
göre ―Merkezi idare, mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü
ilkesine uygun Ģekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının
korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karĢılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas
ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahiptir‖. Bu düzenlemeye göre, Türkiye‘de idari
vesayet yetkisinin kullanımına iliĢkin konular, esaslar ve makamlar kanunda açıkça
belirtilmelidir. Ancak idari vesayetin kullanım amaçları arasında gösterilen idarenin
bütünlüğü, görevlerin birliği, toplum yararı ve yerel ihtiyaç ilkeleri uygulamada yerindelik
denetiminin yapılmasına imkan vermektedir (Eryılmaz, 2016: 386).
Türkiye‘de 2004-2005 yıllarında gerçekleĢtirilen yerel yönetim reformları
kapsamında yerel yönetim kuruluĢları üzerindeki idari vesayet yetkisinin kullanımında bir
dengeye ulaĢılabilmiĢtir. Örneğin, belediye kararları üzerinde mülki idare amirlerinin
onaylama yetkisi kaldırılmıĢ, meclis kararlarının mülki idari amire gönderilmesi kararın
yürürlüğe girmesi için yeterli hale gelmiĢtir. Bununla birlikte, son yıllarda yaĢanan terör ve
güvenlik sorunları nedeniyle, özellikle belediyeler üzerinde terör olaylarıyla iliĢkili konularla
sınırlı olmak üzere vesayet denetimi geniĢletilmiĢtir. Örneğin, 674 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye göre ―belediye ve bağlı idare imkânlarının terör veya Ģiddet olaylarına dolaylı
ya da doğrudan destek sağlamak amacıyla kullanıldığının valilik tarafından belirlenmesi
durumunda, terör ve Ģiddet olaylarına destek olmak amacıyla kullanılan belediye veya bağlı
idare taĢınırlarına mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından el konulur‖.
Sonuç olarak, Anayasal ve yasal düzenlemeler, yargı kararları ve idari uygulamalar
ile Fransız yönetim geleneğinden kaynaklanan etkiler nedeniyle iki ülkede de idari vesayetin
geleneksel olarak güçlü olduğu, diğer bir ifadeyle yerel özerkliğin belirli sınırlara tabi olduğu
söylenebilir. Türkiye‘nin Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik ġartı ve belediyecilik
tecrübesine dayalı olarak geliĢtirdiği yerel yönetimler reformu kapsamında idari vesayet ve
belediye özerkliği arasında belirli bir denge kurmaya çalıĢtığı görülmektedir. Nijer‘de ise
yerel yönetimler, merkezi idarenin yoğun bir müdahalesine maruz kalmaktadır.
SONUÇ
Farklı geliĢmiĢlik düzeylerine, toplumsal yapılara, tarihsel tecrübelere sahip olan söz
konusu iki ülke siyasal yapı ve kültür ile yönetsel sistem ve gelenekler açısından bazı ortak
yönlere sahiptir. Nijer sömürgecilik geçmiĢine sahip olup, Fransız yönetim sistemine uygun
olarak kamu yönetimini inĢa etmiĢtir. Türkiye, sömürgecilik geçmiĢine sahip olmamakla
birlikte, Osmanlı Devletinin son yüzyılı içinde yargı ve hukuk sisteminden kamu yönetimi
düzenine kadar yönetim sisteminin oluĢturulmasında büyük ölçüde Fransız yönetim
sisteminden ve kurumlarından esinlenmiĢtir. Hatta Osmanlı Devletinde modern belediyenin
ilk örneği olan ―Altıncı Belediye Dairesi‖ uygulamasında olduğu gibi zaman zaman Fransız
yönetim sisteminden doğrudan ―kopyalama‖ yolu izlenmiĢtir. Ġki ülkenin de idari yargı
rejimine tabi olması ve üniter devlet sistemine dayalı olarak yönetilmesi diğer ortak
özellikleridir. Ayrıca Nijer‘de halihazırda var olan yarı baĢkanlık sistemi, Türkiye‘nin 2007
69
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Anayasa değiĢikliği ve 2014 CumhurbaĢkanlığı seçimlerinin ardından ortaya çıkan siyasal
sistemiyle benzerlikler taĢımaktadırvi.
Yukarıda yer verilen ortak özelliklere ek olarak her iki ülkenin de Napolyonist
yönetim geleneğine sahip olduğu gerçeği dikkate alındığında söz konusu ülkelerin yönetim
sistemlerinin karĢılaĢtırılabilir olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, çalıĢmada özel
olarak, iki ülkenin yerel yönetim kuruluĢları içinde öne çıkan belediyelerin kapsamlı bir
Ģekilde incelemesi yapılmıĢtır.
KarĢılaĢtırma sonuçlarının ardından iki ülkenin belediyecilik tecrübesine dayanarak,
belediye reformu için politika önerileri geliĢtirmek mümkündür. Böylece iki ülkenin belirli
kriterler açısından kıyaslanması neticesinde iyi uygulama örneklerinin geliĢtirilmesi
sağlanabilir. Tezin sonucunda Ģu Türkiye ve Nijer‘de belediye reformu için aĢağıdaki politika
önerilmektedir.
Ġlk olarak, Nijer‘de belediye meclisi yılda dört kere toplanmaktadır. Belki küçük
yerleĢim yerleri ve kırsal alan belediyeleri için yılda dört kez olağan toplantı yeterli olabilir.
Ancak kentsel belediyeler ve büyükĢehir belediyeleri açısından toplantı sayılarının artırılması
belediye meclislerinin iĢlevsel hale gelmesi ve kurumsallaĢması açısından önemlidir.
Türkiye‘de de 1580 sayılı eski Belediye Kanunu döneminde uygulanan bu sistem 2005
yılından itibaren bir ay hariç her ayın birinci haftası meclisin toplanması Ģeklinde
değiĢtirilmiĢtir. Bu uygulama, belediye meclislerinin güçlenmesini de sağlamıĢtır. Bu
nedenle, Nijer‘de de meclisin toplantı sayılarını artıracak bir düzenleme yapılması
önerilebilir.
Ġkinci olarak, belediye meclisinin toplanmadığı durumlarda ve yürütmeyle ilgili
belirli kararların alınarak belediye baĢkanının iĢ yükünün azaltılması gibi avantajları
bulunduğundan Nijer belediyeleri için encümen uygulamasının geliĢtirilmesi faydalı
görülmektedir.
Türkiye‘de belediye sistemi açısından Nijer‘den çıkarılabilecek bir ders olarak, bazı
büyükĢehir belediyelerine özel statü verilmesi düĢünülebilir. Halihazırda Ġstanbul hem bir
metropol olarak hem de büyükĢehir belediye yönetimi olarak ayrı bir kanunla düzenlenebilir,
kente yeni ve ayrıcalıklı bazı yetki ve imkanlar tanınabilir. Ġstanbul, nüfus olarak 15 milyona
yaklaĢırken ona en yakın il olan Ankara yaklaĢık 5.4 milyon ve Ġzmir 4.2 milyon nüfusa
sahiptir. Bu nedenle, Ġstanbul‘da uygulamanın baĢarılı olması durumunda özel statü
uygulaması Ankara ve Ġzmir için de düĢünülebilir.
Nijer‘de belediye meclislerinde kadınların 15 oranında temsil edilmesine iliĢkin
yasal düzenleme bulunmaktadır. Nijer‘de belediye meclis üyeliği seçimlerinde uygulanan
cinsiyet eĢitliği de Türkiye‘de yerel demokrasinin ve katılımcılığın güçlendirilmesi için
gündeme getirilebilir.
Ülkelere özgü politika önerilerinin yanında iki ülke için de geçerli olabilecek bazı
reform ilkelerinden söz edilebilir. Bunların baĢında, yerel demokrasinin güçlendirilmesi, sivil
katılımı artırıcı mekanizmaların inĢa edilmesi, belediyelerde teknoloji kullanımının
vi
Bununla birlikte belirtmek gerekir ki, Türkiye‘nin doğrudan halk tarafından seçilen güçlü
CumhurbaĢkanına dayanan ve bir çeĢit yarı baĢkanlığı andıran sistemi 2019 yılı itibariyle tam
baĢkanlık sistemine dönüĢecektir. Bu konuda 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan halkoylamasında
seçmenlerin çoğunluğu CumhurbaĢkanlığı Sistemi olarak adlandırılan baĢkanlık sistemine geçiĢi
onaylamıĢtır.
70
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
yaygınlaĢtırılması, belediye özerkliğinin geniĢletilerek idari vesayet uygulamalarının
sınırlandırılması ve belediyelerin mali açıdan güçlendirilmesi gibi modern yerel yönetim
reformlarının temel ilke ve uygulamaları gelmektedir.
Kaynakça
5393 sayılı Belediye Kanunu (2005)
2008-42 sayılı Nijer Cumhuriyeti Ġdari Örgütlenme Kanunu (L‘organisation et
l‘administration du territoire de la République du Niger) (2008)
DGDCT, (2015), Brochure D‘information Sur la Décentralisation au Niger,
PNUD&UNCDF.
Eryılmaz, Bilal (2016), Kamu Yönetimi, Umuttepe Yayınları, Kocaeli.
Eryılmaz, Bilal (2017), Tanzimat ve Yönetimde ModernleĢme, 4. Baskı, ĠĢaret Yayıncılık,
Ġstanbul.
http://www.achpr.org/fr/states/niger/reports/1st-7th-1988-2002/
http://www.banquemondiale.org/fr/country/niger/overview
www.decentralisation-niger.org/index.php/decentralisation/processus
http://www.izf.net/content/les-partis-politiques-niger?language=fr
http://www.presidence.ne/division-administrative
http://www.presidence.ne/le-niger
Okçu, Murat ve Özgür, Hüseyin (2013), Dünyada Yerel Yönetimler: ÖrneklerUygulamalar, Seçkin Yayınevi, Ankara.
Ortaylı, Ġlber (1985), Tanzimat‟tan Cumhuriyete Yerel Yönetim Geleneği, Hil Yayınları,
Ġstanbul.
Parlak, Bekir (2001), Kamu Yönetiminde Yeni Vizyonlar, 2. Baskı, Alfa Aktüel, Bursa.
Sobacı, M. Zahid ve Köseoğlu, Özer (2016), BaĢkanlık Sistemlerinde Yerel Yönetimler:
ABD, Brezilya, ġili, Endonezya ve Güney Kore, SETA Vakfı Yayınları, Ankara.
ġengül, Ramazan (2014), Yerel Yönetimler, Umuttepe Yayınları, Kocaeli.
71
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Arap Baharı Sonrası Suriyeli Sığınmacıların Türkiye‟ye Sosyo-Ekonomik
Yansımaları
Kerem Fırat COġKUN* Nihan ġEKER**
Özet
Dünya ekonomisinde önemli bir paya sahip olan Ortadoğu üzerinde meydana gelen siyasi ve
ekonomik olaylar birçok ülkeye tesir etmektedir. Nitekim bu olayların baĢında Arap Baharı gelir.
Aralık 2010 tarihinde Tunus‘ta tezgahına el konulmasına isyan eden sebze-meyve satıcısı Muhammed
Buazizi‘nin kendisini ateĢe vermesi ile baĢlayıp kitle hareketlerine dönüĢen süreç Arap Baharı olarak
adlandırılır. Neredeyse tüm Ortadoğu‘yu etkisi altına alan sürecin en ağır yaĢandığı ülke hala iç
savaĢın devam ettiği Suriye‘dir. Ġç savaĢ nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan sığınmacılar
baĢta Türkiye olmak üzere birçok ülkeye göç etmiĢtir. Türkiye‘deki sayıları 3 milyona ulaĢmak üzere
olan Suriyelilerin, ülkemize hem olumlu hem olumsuz bir takım etkileri vardır. Bu çalıĢmada etkileri
somutlaĢtırmak için 2009 yılı sonrası dıĢ ticaret, iĢgücü piyasası, turizm, eğitim ve sağlık konularını
kapsayan veriler kullanılarak mevcut durum incelenmiĢtir. Tüm bunlar sonucunda olumsuz etkilerin
olumluya çevrilebilmesi için çeĢitli öneriler sunulmuĢtur.
Anahtar Kelimeler: Arap Baharı, Suriye, Göç, Türkiye, Ekonomik Etki
Jel kod: A14, F10, I10, I20
Socio-Economic Reflections of Syrian Refugees after Arab Spring in Turkey
Abstract
The political and economic occurrences in Middle-East which has a significant role on world
economies has been affecting several countries. After all, Arab Spring is in the lead of these events. In
December 2010, the process is referred as Arab Spring, initiating by setting himself into fire of
Muhammed Buazizi, seller in a market, who uprose against impounding his stand which turned into
mass demonstration later on. Syria, in which the civil war is still in progress, is the country where the
process, affecting almost all Middle-East countries, has been expreienced heavily. Having to leave
their countries due to the civil war, refugees have migrated several countries, notably Turkey. Syrians,
whose population is on the verge of 3 million in Turkey, have a number of both positive and negative
effects on our country. In this paper, the current situation has been researched by using the data
involving post – 2009 foreign trade, labour market, tourism, education and health subjects in order to
embody the effects. As a consequence of these, various suggestions have been presented in an attempt
to reverse the negative outcomes into positive ones.
Keywords: Arab Spring, Syria, Immigration, Turkey, Economics Effect
Jel Code: A14, F10, I10, I20
*
Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġktisadi GeliĢme ve Uluslararası
Ġktisat, Yüksek Lisans Öğrencisi, keremfiratcoskun@gmail.com
**
Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġktisadi GeliĢme ve Uluslararası
Ġktisat, Yüksek Lisans Öğrencisi, nihansekerr@gmail.com
72
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
GĠRĠġ
Arap Baharı; 2010 yılında Tunus‘ta baĢlayıp ardından Cezayir, Libya, Ürdün, Mısır,
Yemen ve Suriye‘de görülen demokrasi, özgürlük ve insan hakları gibi konularda değiĢiklik
yapılmasını isteyen halkın yapmıĢ olduğu rejim karĢıtı hareketler bütünüdür. Birçok
Ortadoğu ülkesinde eĢ zamanlı sayılabilecek bu hareketliliğin temelinde artan iĢsizlik
oranları, yüksek enflasyon, ekonomik gerileme ile yolsuzluklar, yaĢam koĢullarının giderek
kötüleĢmesi, siyasi baskı yoluyla ifade özgürlüğünün kısıtlanması ve adil olmayan seçim
sistemi yer alır. Ayrıca süreci ekonomik ve politik nedenlere bağlamak yetersiz olabilir.
Çünkü bölgenin tarihsel geçmiĢi ve küreselleĢme sonucu artan sosyal medya kullanımı
tetikleyen diğer nedenlerdir (Tekek, 2012). Arap Baharı‘nı ortaya çıkaran sebeplerdeki
benzerlik sonuçlara da yansımıĢtır. Ülkelerde iç savaĢ ve siyasi değiĢiklikler meydana
gelmiĢtir. Tunus‘ta Zeynel Abidin bin Ali ülkeyi terk etmiĢ Ennahda iktidara gelmiĢtir.
Mısır‘da Hüsnü Mübarek istifa etmiĢ yerine Özgürlük ve Adalet Partisi seçimle baĢa
geçmiĢtir. Libya‘da iç savaĢ sonrası Muammer Kaddafi‘nin idamıyla yönetim değiĢmiĢtir.
Yemen‘de Ali Abdullah Salih istifa etmiĢtir. Ürdün‘de ilk parlamenter hükümet göreve
gelmiĢtir. Cezayir seçimlerinde liberal bir partiyi baĢa getirmiĢtir. Suriye‘de ise hala devam
etmekte olan bir iç savaĢ yaĢanmaktadır (ġahin ve ġahin, 2014:175-176). Bu sebeple ülkeler
Suriye‘ye çeĢitli insani yardım kampanyaları baĢlatmıĢtır. Küresel Ġnsani Yardım Raporu‘na
göre 6.4 milyar dolar ile en çok yardım eden ülke ABD iken, Türkiye 3.2 milyar dolar
yardımda bulunarak ikinci sırada yer almaktadır (Global Humanitarian Assistance Report
2016). Ancak bu yardımlara rağmen Suriye‘de yaĢayan halk bu savaĢtan dolayı ülkelerini
terk ederek çeĢitli ülkelere göç etmiĢ, kapılarını sığınmacılara açan ülkeler ise sosyal ve
ekonomik bazı yükleri sırtlanmak zorunda kalmıĢtır. Türkiye ise coğrafi konumundan dolayı
tercih edilen ülkelerin baĢında gelmektedir.
I.TÜRKĠYE VE SURĠYE ARASI ĠLĠġKĠLERDE MEVCUT DURUM
Göç kavramı çoğunlukla bir yerden baĢka bir yere olan hareketlilik Ģeklinde
bilinirken bu çalıĢmada üzerinde durulacak olgu düzensiz göçtür. Çünkü Türkiye‘de
gerçekleĢen göç yasal yolların beraberinde yasadıĢı yollarla ülkeye girilmesi, kalınması,
çıkılması veya yasal yollarla girilip yasal süre içerisinde çıkılmaması Ģeklinde tanımlanabilir
(Türkiye Göç Raporu, 2015). Türkiye, Suriyeli sığınmacılar için din, dil, ırk ayrımı
yapmadan ―Açık Kapı Politikası‖vii uygulamaktadır. Sığınmacıların tüm fiziksel, sosyal ve
psikolojik ihtiyaçları Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi‘nde kurulan barınma
merkezlerinde karĢılanmaktadır (AFAD). Bu bölgelerin tercih edilme sebebi coğrafi yakınlık
ve kültürel benzerliktir. En yoğun barında merkezleri ġanlıurfa, Gaziantep ve Kilis‘te yer
almaktadır.
Tablo 1: Geçici Korunma Kapsamındaki Suriyelilerin Geçici Barınma Merkezlerine Göre
Dağılımı
Barınma Merkezleri
KiĢi Sayısı
ġanlıurfa
114.190
vii
Türkiye‘nin uluslararası yükümlüklerine ve ulusal mevzuatına uygun bir Ģekilde etnik, dini,
mezhebi bir ayrım yapılmadan, pasaport veya baĢka herhangi bir belgesi olup olmadığına
bakılmaksızın savaĢ ve zulümden kaçarak Türkiye‘ye sığınmak isteyen herkese sınırlarını açık
tutmasıdır (Mültecilerle DayanıĢma Derneği, 2017).
73
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Gaziantep
39.048
Kilis
36.470
KahramanmaraĢ
17.968
Mardin
4.124
Hatay
19.450
Adana
341
Adıyaman
9.632
Osmaniye
7.250
Malatya
10.293
TOPLAM
258.766
Geçici Barınma Merkezleri DıĢında Kalan Suriyeli Sayısı
2.582.270
Ülkemizde Bulunan Toplam Suriyeli Sayısı
2.841.036
Kaynak: ĠçiĢleri Bakanlığı Göç Ġdaresi Genel Müdürlüğü, (EriĢim Tarihi: 10.01.2017)
Barınma merkezlerindeki rakamlar dikkate alındığında 2.5 milyon sığınmacının
barınma merkezleri dıĢında yaĢadığı görülmektedir. Bu da demek oluyor ki barınma
merkezlerindeki nüfusun yaklaĢık 10 katı kadarı sadece bu iller ile sınırlı kalmayıp
Türkiye‘nin tüm illerinde yaĢamlarını devam ettirmektedir. Bu nüfus Türkiye ekonomisi
üzerinde hem makro hem de mikro düzeyde etki yaratabilecek bir büyüklüktedir.
A.
DıĢ Ticaret
Türkiye ile Suriye arasındaki dıĢ ticaret 2007 yılından itibaren geliĢme göstermiĢtir.
Bunun sebebi 1 Ocak 2007‘de yürürlüğe giren Serbest Ticaret AnlaĢması‘nın (STA)
imzalanmıĢ olmasıdır. Bu anlaĢma sayesinde izleyen yıllarda Türkiye Suriye‘nin ithalat
yaptığı ülkeler sıralamasında üst sıralara yükselmiĢtir (BileĢmiĢ Markalar Derneği, 2012).
Tablo 2‘de Türkiye‘nin 2009-2016 yıllarında Suriye ile yapmıĢ olduğu ithalat – ihracat
rakamlarının dolar cinsinden değerleri ve toplam ihracat – ithalat içindeki payları verilmiĢtir.
Tablo 2: Türkiye ile Suriye Arasındaki DıĢ Ticaret Rakamları (bin dolar)
Yıllar
Ġhracat
Oran (%)
Ġthalat
2009
1.421.637
1.39
221.454
2010
1.844.605
1.62
452.493
2011
1.609.861
1.19
336.646
2012
497.960
0.33
67.448
2013
1.024.473
0.67
84.909
2014
1.800.962
1.14
115.499
2015
1.014.241
0.71
51.506
2016
1.201.734
0.93
58.840
Kaynak: TÜĠK, (EriĢim Tarihi: 16.01.2017)
Oran (%)
0.16
0.24
0.14
0.03
0.03
0.05
0.02
0.03
Tabloda görüldüğü gibi 2009 yılında Suriye ile yaptığımız ihracatın toplam ihracat
içerisindeki payı 1.39 iken bu oran 2010 yılında 1.62‘ye yükselmiĢtir. 2011 yılında Suriye‘de
iç savaĢın baĢlaması sebebiyle mal ihracımız 2012 yılında en alt seviyeye ulaĢmıĢ, toplam
ihracat içerisindeki payı 0.33‘lere düĢmüĢtür. Bu süreç sonrası ihracat Arap Baharı öncesi
seviyelere tekrardan ulaĢamamıĢ, aynı düzeylerde dalgalanmalar göstermiĢtir. Ġthalat verileri
incelendiğinde ihracata paralel olarak 2011 yılı sonrasında ithalatta azalmıĢtır. Ancak en az
ithalat 2015 ve 2016 yılında gerçekleĢmiĢtir.
74
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Suriye ile yaptığımız baĢlıca ihraç ürünlerimiz bitkisel ve hayvansal sıvı ve katı
yağları imalatı, kiĢisel eĢyalar, deniz ve hava taĢıtlarına verilen kumanya ve malzeme
(yakıtlar hariç); öğütülmüĢ hububat ve sebze ürünleri imalatı; ana demir ve çelik imalatı;
çimento, kireç ve alçı imalatıdır. BaĢlıca ithal ürünlerimiz ise kiĢisel eĢyalar, deniz ve hava
taĢıtlarına verilen kumanya ve malzeme (yakıtlar hariç), pamuk, pamuk ipliği ve pamuklu
mensucat; kahve, çay ve baharat; gübrelerdir (Türkiye Cumhuriyeti DıĢiĢleri Bakanlığı,
2017).
B.
Turizm
Ekonomiye katkı sağlayan ve günden güne değeri artan bir sektör olan turizmin
Türkiye için önemi göz ardı edilemeyecek boyuttadır. Nitekim 2009 yılında turizm
gelirlerinin GSMH içindeki payı 4.1 iken, 2015 yılında 6.2 olarak artıĢ göstermesi turizm
sektörünün artan önemini göstermektedir (TÜRSAB). Türkiye; Asya, Avrupa ve
Ortadoğu‘yu birbirine bağlayan jeopolitik konumundan dolayı avantaj sahibi olsa da çevre
ülkelerde meydana gelen olumsuzluklardan direkt olarak etkilenmektedir. Bu olumsuzluklar
dıĢ ticarette olduğu kadar turizm sektörünü de düĢürme eğilimine sokmuĢtur. Bu sebeple
turizmin Suriye‘de çıkan iç savaĢtan etkilendiğini söyleyebiliriz. Tablo 3‘te Türkiye‘ye giriĢ
yapan Suriyeli turist sayısı ve bu sayının ülkeye giriĢi yapan toplam turist sayısına oranı
verilmiĢtir.
Tablo 3: Türkiye‘ye Gelen Suriyeli Turist Sayısı
Yıllar
GiriĢ Yapan Suriyeli VatandaĢ
2009
509.679
2010
899.494
2011
974.054
2012
730.039
2013
1.252.826
2014
1.176.490
2015
847.275
Kaynak: TÜĠK, (EriĢim Tarihi: 16.01.2017)
Oran(%)
1.88
3.14
3.09
2.29
3.58
3.19
2.33
Türkiye, Suriye ile olan iliĢkilerin geliĢtirmek amacıyla 16 Eylül 2009‘da vizelerini
karĢılıklı olarak kaldırarak turizm gelirlerini arttırma amacı gütmüĢtür (Göçer ve Çınar, 2015:
59). 2009 yılında gelen 509 bin kiĢi anlaĢma sonrası 2010 yılında yaklaĢık 390 bin, 2011
yılında bir önceki yıla göre yaklaĢık 75 bin daha artmıĢtır. 2012 yılında savaĢın etkisiyle
gözle görülür bir düĢüĢ yaĢanmıĢtır. 2013 yılında meydana gelen artıĢ devamında sürekli
düĢüĢ trendine girmiĢtir.
C.
Eğitim Ve Sağlık
Ülkemize gelen geçici koruma altındaki Suriyeli sığınmacıların belirli bir süre
sonunda ülkelerine dönecekleri düĢünülerek hareket edilmektedir. Ancak Suriye‘deki kaos
ortamı ve belirsizlik son bulsa dahi uzun yıllar ülkemizde kalacakları öngörülmektedir. Bu
öngörü nedeniyle gelenlerin eğitim seviyesi ve yaĢ aralıkları göz önüne alındığında
uygulanacak eğitim politikaları önemli rol oynamaktadır. ġuanda ülkemizde eğitim çağında
990.410 kiĢi bulunmaktadır (ĠçiĢleri Bakanlığı Göç Ġdaresi Genel Müdürlüğü, 2017).
Çoğunluğu genç ve eğitimsiz kiĢilerden oluĢmaktadır. Okuma yazma oranı yaklaĢık 10
olup kadınlarda bu oran çok daha düĢüktür (Yalçınkaya ve Yalçınkaya, 2015: 573). Eğitim
75
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
çağında olanların yaĢ aralıkları sırasıyla 5-9 yaĢ 422.654, 10-14 yaĢ 317.441, 15-18 yaĢ
250.345 kiĢi olmasına rağmen ücretsiz Ģekilde eğitim hizmetlerinden yararlananlar sadece
geçici koruma merkezlerinde olanlardır. AFAD raporlarına göre barınma merkezlerinde
80.742 çocuk eğitime kazandırıldı. Milli Eğitim Bakanlığı iĢbirliğiyle atılan adımlar
neticesinde anaokulundan lise son sınıfa kadar toplam 508.846 çocuğun okula devam
etmeleri sağlandı (AFAD).
Sağlık hizmetlerine gelince Türkiye‘de kayıtlı tüm Suriyelilere sağlık hizmetleri ve
ilaçlar Sağlık Bakanlığı iĢbirliği ile ücretsiz olarak sunulmaktadır. Bununla birlikte
sığınmacılar için Göçmen Sağlığı Merkezleri kurulmuĢ olup, bu merkezlerde binlerce
ameliyat gerçekleĢtirilmiĢ, milyonlarca poliklinik hizmeti sunulmuĢtur (AFAD).
Bütün bu hizmetlerin gerçekleĢtirilmesinin yükünü taĢıyan ülkemizde hizmetlerin
maliyeti Ģeffaf bir Ģekilde kalemlere ayrılmamaktadır. Bu maliyetin ne kadarının eğitim ne
kadarının sağlık hizmetlerine harcandığı bilinmemekle beraber, BirleĢmiĢ Milletler
standartlarında harcanılan toplam paranın yaklaĢık 12 milyar ABD Doları, toplamda yaklaĢık
30 milyar dolar kadar harcama yapıldığı açıklanmıĢtır (AFAD, 2016).
D. ĠĢgücü Piyasası
Türkiye‘ye gelen Suriyeliler ilk zamanlar yanlarındaki belli bir miktar parayla
geçinseler de bir süre sonra yaĢamlarını idame ettirebilmek için çalıĢma hayatına
atılmıĢlardır. GĠGM 2017 verilerine göre sayıları yaklaĢık 3 milyon olan mültecilerin
1.798.345‘i çalıĢma çağındadır. Bu sebeple iĢ gücü piyasalarını genel ve yerel düzeyde
etkileyebilecek bir büyüklüğe sahiptirler. ÇalıĢma koĢulları belirlenmediği için genellikle
kayıt dıĢı çalıĢarak düĢük ücretle çalıĢmayı kabul etmiĢlerdir. Bu da hem kayıt dıĢı istihdamı
arttırarak hem de bunları çalıĢtıran ve çalıĢtırmayan firmalar arasında ücret farklılıkları
oluĢturarak uzun vadede rekabet eĢitsizliklerine neden olacağı düĢünülmektedir. Bu etkilerin
yanı sıra iĢsizlik oranlarını etkilediğini söylemekte mümkündür. Zira iĢsizlik oranı 12.7‘ye
ulaĢarak son 7 yılın en yüksek seviyesine çıkmıĢtır. Ancak bunu sadece Suriyelilere
bağlamak doğru olmaz. Çünkü Türklerin çalıĢmak istemedikleri ya da tarım ve inĢaat gibi
vasıfsız iĢçi gereken iĢlerde çalıĢarak bu sektörlerde atıl kapasiteyi doldurmaktadır ve
niteliksiz eleman açığını kapatmaktadır. Bu açıdan bakıldığında yerel ekonomiye yaptığı
katkı son derece önemlidir. BaĢlangıçta bu kiĢilerin birer tüketici oldukları unutulmamalıdır.
Mal ve hizmet satın alarak ülke ekonomisine katkıda bulunmaktadırlar. Ayrıca yardım
malzemelerinin yerel firmalar tarafından tedarik edilmesi bu firmalara yeni fırsatlar sunarak
bölge ekonomisini canlandırmıĢtır (Koyuncu 2016: 108-109; ORSAM&TESEV, 2015: 18).
Göz ardı edilen bir diğer konu ilerleyen dönemlerde savaĢtan zarar gören Suriye‘nin yeniden
inĢa edilmesinde Türkiye‘ye öncelik tanıyacakları beklenmektedir. Bu bağlamda zor
zamanlarında Suriye‘ye en çok destek çıkan Türkiye‘nin gelecekteki ekonomisine daha çok
katkı sağlayacaklardır.
SONUÇ
Ortadoğu‘da baĢlayan Arap Baharı süreci sonrasında ortaya çıkan Suriye‘deki iç
savaĢtan en çok etkilenen ülkelerden biri Türkiye‘dir. Birçok açıdan ülkemizi etkilese de bu
çalıĢmada ekonomik etkileri üzerinde durularak güncel durum analiz edilmiĢtir. DıĢ ticaret
verilerine bakıldığında Suriye ile yaptığımız ithalat ve ihracat rakamlarında azalma olduğu
görülmektedir. Bu durum özellikle sınır bölgesinde bulunan illerin ticari hayatını olumsuz
etkilemiĢtir. Aynı Ģekilde turizmin de olumsuz etkilendiği ve ülke genelinde turizmin
76
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
gerilemesine sebep olduğu söylenebilir. Halen devam etmekte olan iç savaĢ sebebiyle
Türkiye‘nin turizm potansiyelini etkileyerek gelen turist sayılarında azalma görülmüĢtür.
Turizm sektörünün yanında iĢgücü piyasalarına bakıldığında genellikle Suriyeli
sığınmacıların emek yoğun sektörlerde düĢük ücretlerde çalıĢtırıldığı görülmüĢtür. Bununla
beraber ülkemizde bulunan sığınmacıların eğitim ve sağlık hizmetlerinin karĢılanması yüklü
bir maliyete sebep olmaktadır. Ancak bu olumsuz etkilerin yanında olumlu bir takım etkiler
bulunmaktadır. ĠĢgücü piyasalarındaki olumsuz etkiler yerel ekonomi üzerinde olumlu olarak
yansıyarak bölgedeki firmalara avantaj sağlamıĢtır. Bu durumda firmaların rekabet gücünü
arttırmaktadır. Ayrıca eğitim ve sağlık alanında yüklü maliyete katlanılmasının insani boyutu
yanında ileride sağlayabileceği olumlu yanları göz ardı etmek yanlıĢ olacaktır. Gelen Suriyeli
sığınmacıların iyi bir eğitim almaları sağlanarak gelecekte ülke ekonomisine sağlayacağı
faydaları değerlendirilmelidir. Tüm bunların yanında Suriyeli sığınmacıların Türkiye‘ye
gelmesi sonuç olarak ekonomik düzenlemelerin yanında hukuki ve sosyal alanda bazı
düzenlemelerin de yapılmasını gerektirmiĢtir.
ÖNERĠLER
Kamp alanı ile sınırlı kalmayıp kamp alanı dıĢında yaĢayan Suriyeli çocuklara da
eğitim hizmetleri sunulmalıdır. Bu eğitim sadece çocuklar için sınırlandırılmadan yetiĢkinler
içinde mesleki eğitim Ģeklinde gerçekleĢtirilmelidir.
Gelen mültecilerin hepsinin niteliksiz iĢlere aktarılması oldukça yanlıĢtır. Kalifiye
olanlar ayrıĢtırılarak nitelikli iĢ gücünün lazım olduğu sektörlerde çalıĢtırılmalıdır.
Eğitim ve çalıĢma yaĢamındaki verimin arttırılabilmesi mültecilere dil yeterliliği
kazandırılması ile mümkün olacaktır. Dil sorunu hızlıca çözülmelidir.
Arap Baharı etkisi altında olan Ortadoğu ülkeleriyle ticari iliĢkiler canlandırılıp
Ortadoğu‘nun öneminden yeniden faydalanılmalıdır.
Gerek kamp içi gerek kamp dıĢındaki mültecilerin sosyal ve ekonomik hayata
entegre ederek verilen yeni statüleriyle birlikte devlet yükümlülüğünden çıkarak kayıtlı
çalıĢma hayatına kazandırılmalıdır.
Bu çözüm önerilerinin ülkemizde sorunsuz bir Ģekilde uygulanabilmesi Türk halkının
Suriyelilere olan bakıĢ açısının değiĢtirmesinden geçmektedir.
Mülteci sorunu yalnızca Türkiye‘yi değil tüm dünyayı etkilemektedir. Bu nedenle
uygulanacak politikalar küresel çapta iĢbirliği çerçevesinde düzenlenerek uygulanmalıdır.
Kaynakça
AFAD, https://www.afad.gov.tr/tr/2373/Giris, EriĢim Tarihi: 12.01.2017.
AFAD
(2016),
https://www.afad.gov.tr/tr/9311/AFAD-Baskan-Vekili-Bilden-LibyaHeyetini-Kabul-Etti, EriĢim Tarihi: 10.01.2017.
BirleĢmiĢ Markalar Derneği (2012), Suriye Ülke Raporu, Ġstanbul: BMD Yayınları,
http://birlesmismarkalar.org.tr/file/hedef-ulke-raporlari/Suriye.pdf
Global
Humanitarian
Assistance
Report
2016,
http://www.globalhumanitarianassistance.org/wp-content/uploads/2016/07/GHA-report2016-full-report.pdf, EriĢim Tarihi: 29.03.2017.
77
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Göçer Ġsmet, Çınar Sertan (2015), ―Arap Baharı‘nın Nedenleri, Uluslararası ĠliĢkiler Boyutu
ve Türkiye‘nin DıĢ Ticaret ve Turizm Gelirlerine Etkileri‖ KAÜ ĠĠBF Dergisi, 6(10).
ĠçiĢleri
Bakanlığı
Göç
Ġdaresi
Genel
Müdürlüğü
(GĠGM),
http://www.goc.gov.tr/icerik6/gecici-koruma_363_378_4713_icerik,
EriĢim
Tarihi:
10.01.2017.
Koyuncu Ahmet (2016), Türkiye‘de Geçici Koruma Altındaki Suriyeliler: Tespitler ve
Öneriler, ―Nimet mi? Külfet mi? Türkiye‘nin Suriyeli Sığınmacılar ve Göç Ekonomisi
Üzerine Bir Derkenar‖ Aryan Basım, Ġstanbul, Kasım 2016.
Mültecilerle DayanıĢma Derneği (2017), http://www.multeci.org.tr/haberler/mhkdanbasbakana-acik-mektup-multeciler-icin-acik-kapi-politikasi/, EriĢim Tarihi: 15.01.2017.
ORSAM&TESEV (2015), ―Suriyeli Sığınmacıların Türkiye‘ye Etkileri‖ Rapor No: 195.
ġahin Mehmet, ġahin Özge Uysal (2014), ―Arap Baharı‘nın Türkiye Ekonomisine Etkileri‖
Yönetim ve Ekonomi AraĢtırmaları Dergisi, sayı:23, 175-176.
Tekek Murat (2012), ― Arap Baharı ve Nedenleri‖ http://www.tuicakademi.org/arap-baharive-nedenleri/, EriĢim Tarihi: 10.01.2017.
TÜĠK (2017), www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1046, EriĢim Tarihi: 16.01.2017
Türkiye Cumhuriyeti DıĢiĢleri Bakanlığı (2017), http://www.mfa.gov.tr/suriyeekonomisi.tr.mfa, EriĢim Tarihi: 15.01.2017.
Türkiye
Göç
Raporu
2015,
http://www.goc.gov.tr/files/files/_2015_göç_yıllık_rapor_18_04_16.pdf,
EriĢim
Tarihi:
10.01.2017.
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB), http://www.tursab.org.tr/tr/turizmverileri/istatistikler/turizmin-ekonomideki-yeri/gsmh-icindeki-payi-1963-_79.html,
EriĢim
Tarihi: 28.03.2017.
Yalçınkaya Neslihan, Yalçınkaya Mustafa Hakan (2015), ―Arap Baharı‘nın Türkiye-Suriye
Üzerine Sosyo-Ekonomik Yansımaları‖, ICEB 2016, 2 International Congress on Economics
and Business, Sarajevo/BOSNĠA AND HERZEGOVĠNA.
78
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Türkiye‟deki Suriyeli Sığınmacıların ĠĢgücü Piyasaları Açısından Değerlendirilmesi
*
Hande KAYA
Özet
Ġlk kıvılcımı Tunus‘ta alevlenen Arap Baharı olarak adlandırılan değiĢim hareketinin son
halkası Suriye‘de patlak vermiĢ ve Suriyeli vatandaĢların protestoları kısa sürede tüm ülkeye
yayılmıĢtır. Nisan 2011 tarihinde baĢlayan iç karıĢıklıklar sonucunda yüzbinlerce Suriyeli ölmüĢ,
milyonlarca Suriyeli ise göç ile karĢı karĢıya kalmıĢtır. Türkiye; jeopolitik, sosyal, kültürel, ekonomik
vb. nedenlere bağlı olarak Suriyelilere açık kapı politikası izlemiĢ ‗mülteci‘ yerine geçici koruma ismi
altında ‗sığınmacı‘ statüsünde yer vermiĢtir. Ancak Suriyeli sığınmacıların Türkiye'deki varlığı her
geçen gün geçici ve misafir konumundan çıkarak kalıcı hale gelmiĢtir. Türkiye'nin 2,7 milyon üzerinde
Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yaptığı bilinmektedir. Bu göçmen nüfusun 260.053‘ü barınma
merkezlerinde kalırken diğer büyük çoğunluğu ise barınma merkezlerinin dıĢında kendi imkânları ve
kurum ve kuruluĢlarca yapılan desteklerle hayatlarını idam ettirmektedir. Söz konusu bu göç kitlesi
Türkiye‘de ekonomik, sosyal ve kültürel birçok sorunu ortaya çıkarmaktadır. Türkiye‘de Ocak
2016‘da ―Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların ÇalıĢma Ġzinlerine Dair Yönetmelik‖ yürürlüğe
girmiĢ ve böylece Suriyelilerin iĢgücü piyasasına giriĢleri mümkün hale gelmiĢtir.
Bu bağlamda Türkiye‘de Suriyeli nüfusun toplam nüfus içinde ve istihdam oranındaki artıĢı
ülkede baĢta iĢsizlik, enformel istihdam olmak üzere iĢgücü piyasalarında birçok soruna zemin
hazırlamaktadır. Bu açıklamalar ıĢığında çalıĢmanın amacı; Türkiye‘deki 3 milyona yakın Suriyeli
sığınmacıların iĢgücü ve istihdamdaki yansımalarını tespit etmek ve sorunlara gerekli çözüm
önerilerinde bulunmaktır.
Anahtar Kelimeler: Sığınmacı, Suriyeli, ĠĢgücü Piyasaları, ĠĢsizlik.
Jel Kodları: J10, J11, J40, J64
Abstract
The first anniversary of the revolutionary movement called the Arab Spring in Tunisia erupted
in Syria and the protests of the Syrian citizens spread to all the country in a short time. As a result of
internal confusion that started in April 2011, hundreds of thousands of Syrians died and millions of
Syrians were faced with immigration. Turkey; Geopolitical, social, cultural, economic and so on.
Depending on the reasons, the Turkish government has followed the open door policy and replaced the
'refugee' with 'shelter' status under the temporary protection name. However, the presence of Syrian
asylum seekers in Turkey has become permanent and temporary from the status of guests every day. It
is known that Turkey has hosted more than 2.7 million Syrian refugees. While 260,053 of these
immigrant population remain in the centers of marriage, the majority of the immigrants live their lives
outside of the centers of marriage with their own means and with the support of institutions and
organizations. In other words, this mass of immigration reveals many economic, social and cultural
problems in Turkey. In January 2016, the "Regulation on Working Permits for Temporary Protection
Provided for Foreigners" entered into force in Turkey, thus making it possible for the Syrians to enter
the labor market.
In this context, the increase in the total population and the employment rate of the Syrian
population in Turkey paved the way for many problems in the labor market, especially unemployment
and informal employment. The purpose of working in the light of these explanations; To identify the
*
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi ÇalıĢma Ekonomisi ve
Endüstri ĠliĢkileri Bölümü Lisans Öğrencisi, kaya96-hande@hotmail.com
79
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
reflections of about 3 million Syrian asylum seekers in Turkey in terms of labor and employment and
to propose necessary solutions to the problems.
Keywords: Asylum-seeker, Syrian, Labor Market, Unemployment.
Gel Codes: J10, J11, J40, J64
GĠRĠġ
2010 yılının Aralık ayında Tunus‘ta baĢlayan ve Arap Baharı olarak adlandırılan
değiĢim hareketi 2011 yılının Mart ayında Suriye‘ye sıçramıĢ, çatıĢmalardan etkilenen halk,
ülkeden ayrılarak sınır komĢuları baĢta olmak üzere birçok ülkeye göç etmek zorunda
kalmıĢtır. ÇatıĢmalar esnasında olayların dıĢında kalmıĢ olsa bile halk barınma, gıda, yakıt
sorunu çekmeye baĢlamıĢ ve iĢsizlik hızla yükselmiĢtir. Ülkeden ayrılan halkın bir bölümü de
Türkiye‘ye sığınmak zorunda kalmıĢtır. Ġki ülke arasındaki tarihsel, sosyal, kültürel iliĢkiler,
akrabalık iliĢkileri, dil ve din birlikteliği gibi sebeplerin yanı sıra ‗açık kapı politikası‘
izlemesi nedeniyle Türkiye, Suriyeli sığınmacıların en çok tercih ettikleri ülkeler arasında
bulunmaktadır. AFAD‘ın (Afet ve Acil Durum Yönetimi BaĢkanlığı) 19 Nisan 2014 tarihli
rakamlarına göre, Suriye‘den Türkiye‘ye ilk göç dalgası 252 kiĢi ile gerçekleĢmiĢ, bu sayı
yıllar itibariyle giderek artmıĢtır. Türkiye Ģu anda, yaklaĢık altı yıldan bu yana 10 Ģehirde
oluĢturulan 26 geçici barınma merkezindeki 256.971 Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği
yapmaktadır. Bunun dıĢında, geçici barınma merkezleri dıĢındaki 2.521.907 Suriyeli
sığınmacıya
eğitim,
sağlık
ve
gıda
yardımı
yapılmaktadır
(http://www.goc.gov.tr/icerik3/gecici-korumamiz-altindaki-suriyeliler_409_558_560).
Barınma merkezleri dıĢında yaĢamlarını sürdüren Suriyelilere yardımlar daha az ve sınırlı
olduğundan dolayı göçmenler, kendi ekonomik olanaklarını enformel bir Ģekilde elde ederek
yaĢamlarını sürdürmektedir. Suriyelilerin Türkiye‘deki enformel istihdam alanlarındaki
varlıkları olumlu ve olumsuz taraflarıyla oldukça yoğun Ģekilde hissedilmektedir. Ayrıca
Suriye‘den kaynaklanan iĢgücü göçünün Türkiye‘nin makroekonomik oranlarında bir
sapmaya sebep olduğu görülmektedir. Her ne kadar enflasyondaki artıĢların Suriyeli
sığınmacılardan kaynaklı olduğu ile ilgili tam bir fikir bütünlüğü olmasa da iĢsizlik rakamları
dikkate alındığında Suriyeli istihdamına bağlı iĢsizlik oranındaki yükseliĢin ilerleyen
zamanlarda iĢgücü piyasası açısından bir tehdit meydana getirmesi söz konusudur.
I. GÖÇ OLGUSU VE GÖÇ KURAMLARI
Göç, ―bir bireyin ya da bir grup insanın uluslararası bir sınırı geçerek ya da bir devlet
içerisinde bir yerden baĢka bir yere gitmesi‖ olarak ifade edilmekte ve zamanı, yapısı ve
sebebine bakılmaksızın kiĢilerin yer değiĢtirmesi sonucunu doğuran nüfus hareketleri bu
kapsama dâhil edilmektedir (http://www.goc.gov.tr/files/_dokuman19.pdf). Göç, coğrafi yer
değiĢtirme sürecinin sosyal, iktisadi, kültürel ve siyasi boyutlarıyla toplum yapısını değiĢtiren
nüfus hareketleridir (Sağlam, 2006: 34). Göç, bütün toplumları ve toplulukları etkileyen,
pozitif ve negatif taraflara sahip bir olgudur (Özdemir, 2008: 7). Göç, bireylerin yaĢadığı
topraklardan, alıĢtıkları sosyal yapılarından, hâlihazırda sahip oldukları ekonomik
olanaklardan özetle toplumsal yaĢamın birçok öğesinden uzaklaĢarak ya da uzaklaĢtırılarak
yeni yaĢam alanlarına kapı açması olarak tanımlanabilmektedir (Akıncı, Nergiz ve Gedik,
2015: 61). En genel manasıyla göç ya da göç hareketi, ―iyi tanımlanmıĢ coğrafi bölgeler ya
da idari alanlar arasındaki yerleĢim yeri değiĢiklikleri‖ olarak ifade edilmektedir (Ġnan, 2016:
14). Göç, yabancıların, legal yollarla Türkiye‘ye giriĢini, Türkiye‘de kalıĢını ve Türkiye‘den
80
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
çıkıĢını ifade eden düzenli göç ile yabancıların illegal yollarla Türkiye‘ye giriĢini, Türkiye‘de
kalıĢını, Türkiye‘den çıkıĢını ve Türkiye‘de izinsiz çalıĢmasını ifade eden düzensiz göçü ve
uluslararası korumayı ifade etmektedir (Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, Md. 3).
A. Mülteci
1951 Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre SözleĢmesi‘ne (1951 SözleĢmesi)
uygun olarak ―Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli
bir toplumsal gruba mensubiyeti ya da siyasi düĢüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından
haklı sebeplerle korktuğu için vatandaĢı olduğu ülkenin dıĢında bulunan ve bu ülkenin
korumasından yararlanamayan veya söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen
yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaĢadığı ikamet ülkesinin dıĢında bulunan,
oraya dönemeyen ya da söz konusu korku sebebiyle dönmek istemeyen vatansız kiĢidir
(Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, Md. 61). Mülteciler; zulüm, saldırı, çatıĢma ya
da toplum huzurunu ciddi biçimde bozan diğer hallerde, geldikleri ülkelerin dıĢında bulunan
ve bunun sonucu olarak da ‗uluslararası koruma‘ talebinde bulunan kiĢilerdir
(http://www.unhcr.org.cy/fileadmin/user_upload/Images/UNHCR_Refugees_Imrmigrants_Tr
k_FINAL.pdf).
B. Sığınmacı
Mülteci ile sığınmacı kavramları arasında Ģu Ģekilde bir ayrım yapılmaktadır: Ġltica
etme hakkı ile mülteci olmak hukuki bir statünün kazanılmasını; sığınma hakkı ile sığınmacı
olmak hukuki bir statünün kazanılmasından çok, fiili ve kısa zamanlı bir barınma durumunu
ifade etmektedir. Mülteci, ‗mültecilik statüsü‘ hukuken kabul edilmiĢ bir yabancıyı ifade
ederken; sığınmacı, mülteci statüsü incelenen ve bu nedenle kendisine geçici koruma
sağlanan kiĢiyi anlatmaktadır. Bir diğer teoriye göre ise, sığınmacı gerek bireysel olarak
gerek grup temelinde uluslararası koruma talep eden kiĢidir. Sığınmacı, henüz koruma talebi
ilgili ülke makamlarınca nihai olarak karara bağlanmamıĢ kiĢidir. Bu sebeple her sığınmacı
nihai olarak mülteci kabul edilmeyebilir, fakat her bir mülteci baĢlangıçta bir sığınmacıdır
(Reçber, 2014: 251). Türkiye 2011‘den bu yana Suriyelilere açık kapı politikası izleyerek
geçici koruma adı altında kabul ettiği Suriyeli göçmenlere ‗sığınmacı‘ statüsünde yer
vermektedir. Tüm bunların yanı sıra uluslararası göçe iliĢkin geliĢtirilen baĢlıca teorilere yer
vermekte fayda vardır.
C. Ġtme-Çekme Teorisi
Everett Lee‘nin 1966 tarihli Bir Göç Teorisi (A Theory of Migration) adlı
makalesinde saptadığı itme-çekme teorisine göre göçün oluĢmasına sebep olan faktörler dört
baĢlık altında toplanmaktadır. Bunlar; yaĢanılan yer ile ilgili faktörler, gidilmesi düĢünülen
yer ile ilgili faktörler, araya giren engeller ve bireysel faktörlerdir. Ġtme ve çekme teorisine
göre, hem yaĢanan yerde hem de gidilecek yerde, itici ve çekici etmenler bulunmaktadır.
Hem itici hem de çekici etmenlerin birliği bir bütünlük meydana getirmektedir (Çağlayan,
2006: 7). Bu teoriye göre, sanayileĢmiĢ ve gelir seviyesi yüksek ülkelerin göçmen iĢçilere
çekici geldiği ve bu olgunun kendi iktisadi durumlarını geliĢtirmek amacına yönelik olduğu
kabul edilmektedir (ġahin, 2001: 59). Ġtme çekme teorisinde, refah düzeyi yüksek,
sanayileĢmiĢ ülkelerin; kendi ülkelerinde iĢ bulamayan veya sosyal güvenlikten yoksun
olarak çok düĢük ücretler ile çalıĢan iĢçilere çekici geldiği tezi kabul edilmektedir. ĠĢgücü
göçü açısından bakıldığında, yaĢanılan ülkenin çalıĢma Ģartları itici etmenleri, göç edilecek
ülkenin vaat ettiği çalıĢma Ģartları çekici etmenleri oluĢturmaktadır (Aksoy, 2012: 295).
81
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
D. Merkez-Çevre Teorisi
Immanuel Wallerstein‘ın 1974 tarihli The Modern World System adlı yapıtına
dayanan teorinin savunucuları, uluslararası göçün kökenini 16. yüzyıldan bu yana geliĢen ve
yayılan dünya pazarının yapısına bağlamaktadır (Aksoy, 2012: 295). Teoriye göre dünya,
merkez ve çevre olmak üzere ikiye ayrılmıĢ ve bu ikili dünya birbirine ekonomik tabanda
bağımlı Ģekilde varolabilmektedir. Modern ekonomi ile beraber kapitalizmin de geliĢmesine
paralel olarak, bağımlılık ekonomik temeli kapitalist iliĢkilere dönüĢmüĢtür. Halbuki tarihsel
perspektiften bakıldığında, kolonyal dönemde sömürgecilik ve kolonyal bağlar merkez ve
çevre ülkeler arasındaki bağımlılığın temelini meydana getirmiĢtir. Bu çerçevede net bir
vurgu yapılacak olursa, merkez-çevre teorisinin modern dünyadaki temel mekanizması,
kapitalizm ve ulus-devlet temellidir (Çağlayan, 2006: 12).
E. Göç Sistemleri Teorisi
Göç sistemleri teorisi, göç hareketlerinin genel olarak veren ve alan ülke arasında
sömürgecilik, siyasi etkileĢim, yatırım, ticaret ya da kültürel bağlara dayalı ve önceden
mevcut olan bağlantılar üzerinden oluĢtuğunu ileri sürer (Deniz, 2012: 43). Siyasi
ekonomiye, uluslararası iliĢkilere, kolektif fiile ve kurumsal etmenlere önem vermektedir. Bu
sistem kendi aralarında göçmen değiĢimi olan iki ya da daha fazla ülke arasında kurulmakta
ve teori bölgesel göç hareketlerinin çözümlemesinde kullanılmaktadır (Tokatlı, 2011: 39).
F. ĠliĢkiler Ağı (Network) Teorisi
Göçmen iliĢkiler ağı, geldikleri ülke ile yeni yerleĢtikleri ülkelerde eski göçmenler,
yeni göçmenler ve göçmen olmayan bireyler arasında ortak köken, soydaĢlık ve dostluk
bağlarından meydana gelen bireyler arası bağlantılardır. Bu iliĢkiler ağlarının mevcudiyeti,
uluslararası göçü teĢvik eden unsurlardır. Bu tür bağlar kiĢilerin gerektiğinde yardım almak,
iĢ bulmak konusunda baĢvurabilecekleri bir tür toplumsal sermayedir. Zaman içerisinde bu
iliĢki ağları göçmen gönderen ülkenin diğer tabakalarına da yayılmaktadır. Yabancı bir
ülkeye ilk kez giden göçmenler, özellikle yasa dıĢı yollardan gitmeleri halinde, yardım
alabilecekleri bir iliĢkiler ağı olmadığından, yüksek tutardaki masrafları göze almak
zorundadırlar. Fakat onları izleyen her yeni göçmen soydaĢlık ve dostluk temeline dayanarak
destek görebileceğinden, göç masrafları hafiflemektedir. Böylelikle göç hareketi sınırsız bir
biçimde sürdürülmektedir (http://sosyologsabriye.blogcu.com/goc-olgusu/6378393). Göçmen
iliĢkiler ağı, uluslararası göçün sürdürülebilirliğini arttıran önemli bir toplumsal düzenektir.
KüreselleĢme süreciyle beraber kitle iletiĢim ve ulaĢım araçlarında meydana gelen geliĢmeler,
ilk giden göçmenler ve ana vatandaki potansiyel göçmenler arasında iliĢkiler ağının
güçlenmesine, bu da göçün hızının artmasına ve devamlılığına yol açmıĢtır (Yaman, 2014:
283).
II. TÜRKĠYE‟DE ULUSLARARASI GÖÇ BOYUTU
Ġnsanlık tarihi kadar eski olan göç, belirli bir zaman ve mekânda kiĢilerin ya da
sosyal grupların kısa veya uzun ya da daimî süreli bir yer ve sosyo-kültürel alana
yerleĢmeleridir (Türkyılmaz vd., 1998: 25). Tarihe bakıldığında ilk büyük kitlesel göç
hareketi Kavimler Göçü adı verilen olgu ile meydana geldiği bilinmektedir. Yıllarca süren
‗kavimler göçü‘ günümüz Avrupa devletlerinin temellerini atılmasında oldukça önemli bir
süreçtir (Kınık, 2010: 37). Bu anlamda göçler devletlerin yıkılmasına, yeni
imparatorluklarının inĢasına hatta tekerliğin icadına, yazının bulunmasına vesile olarak
insanlık tarihinin tamamen değiĢimine neden olmuĢtur.
82
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
BirlemiĢ Milletlere göre uluslararası göçten söz edebilmek için; ülkesinden ayrılarak
baĢka bir ülkede yaĢamayı planlayan bireyin bu iĢlemi, bir yıldan daha fazla süre ile
gerçekleĢtirmiĢ olması gerçeği aranmaktadır (Aksoy, 2012: 294). Türkiye‘ye ‗göçmen‘ yerine
daha çok ‗yabancı‘ olarak nitelendirilen bireylerin kitlesel geliĢleri, Türkiye‘nin uluslararası
göç rejimindeki konumunu değiĢtirmiĢ, önceleri yalnızca ―göç veren‖ bir ülke olarak bilinen
tekli konumuna ―göç alan‖ ve ―geçiĢ‖ ülkesi olma durumlarını da katarak üçlü bir konum
oluĢturmuĢtur. Bu yeni konumunda, özellikle sınır komĢusu olduğu ülkelerden ya da diğer
yakın ülkelerden Türkiye‘ye doğru yönelen uluslararası göç hareketleri sığınmacı, mülteci,
transit göçmen ve kaçak iĢçi vb. çok çeĢitli grupların sınır ötesi hareketlerini içermektedir. Bu
göç hareketleri Türkiye‘nin coğrafi konumuyla oldukça bağlantılıdır. KomĢu ülkelerde
oluĢan ekonomik, politik sorunlar ve güvenlik sorunları buralarda yaĢayan insanları
Türkiye‘ye göçe yönlendiren baĢlıca öğeler arasına almaktadır. Bunun yanı sıra, Türkiye‘nin
Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında bir köprü görevi görmesi ve önemli deniz yollarına
sahip olması çok sayıda göçmenin Batı‘nın geliĢmiĢ ülkelerine göç etmek amacıyla
Türkiye‘yi bir geçiĢ sahası olarak seçmesine sebep olmaktadır. Bunlara ilave olarak, özellikle
küreselleĢme ve ülkede 1980 sonrası yaĢanan liberal iktisadi geliĢmeler sonucunda, yabancı
ülke vatandaĢlarının ülkede iĢ bulmaları durumunda, uluslararası öğrenci statüsünde ya da
emekli olarak Türkiye‘de oturma ve çalıĢma iznine sahip olmaları sıklıkla rastlanan
durumlardır (Ġçduygu ve diğerleri, 2014: 222).
III. TÜRKĠYE‟DEKĠ SURĠYELĠ SIĞINMACILARIN DURUMU
Türkiye, Suriyeli vatandaĢlara karĢı ‗açık kapı politikası‘ izlemiĢ ve kendisine sığınan
vatandaĢların statüsünü geçici koruma olarak belirlemiĢtir. Bu durum baĢta Ġnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi ve 1951 Cenevre AnlaĢması olmak üzere uluslararası hukuk
ilkeleriyle uyumlu bir politikadır. BaĢlangıçta geçici olarak kabul edilen bu durum gün
geçtikçe kalıcı bir hal almaya baĢlamıĢtır.
Bakanlar Kurulu kararı ile tamamen ya da kısmen sona erdirilmediği sürece (m.11)
ya da ―geçici koruma‖ statüleri iptal edilmedikçe (m.8), yönetmelik çerçevesinde ―geçici
koruma‖ statüsü verilmiĢ Suriyeliler, Türkiye‘de kalıĢ hakkına sahip olacaklardır (m.25).
Uluslararası anlamda Türkiye‘nin de taraf olduğu sözleĢmelerle mülteci ve sığınmacılara bazı
haklar verilmiĢtir. Ġnsan Hakları Evrensel Bildirgesi‘nin 14. maddesine göre her bireyin
güvenli sığınma hakkı bulunmaktadır. Ancak kiĢilere tanınan koruma can güvenliği ile sınırlı
değildir. Mültecilere en azından ülkede meĢru olarak ikamet eden öteki yabancılara
sağlananlarla eĢit sosyal ve ekonomik haklar tanınmaktadır. Her bireyin olduğu gibi
mültecilerin de barınma, beslenme, sağlık ve eğitim hizmetlerinden faydalanma, çalıĢma
olanağı gibi temel ihtiyaçlarına cevap verilmelidir. Bu haklar, sığınmacı ve mültecilerin temel
insan haklarının yanı sıra sığınma durumuyla iliĢkili ek problemler yaĢayacakları göz önüne
alınarak koruma sağlama maksadıyla düĢünülmüĢ haklardır. Beslenme ve barınmaya ilave
olarak (m.38), yönetmelik kapsamında ―geçici koruma‖ statüsüne sahip Suriyelilere ―sağlık
hizmetleri‖ (m.27), ―eğitim hizmetleri‖ (m.28), ―iĢ piyasasına eriĢim hizmetleri‖ (m.29),
―sosyal yardım ve hizmetler‖ (m.30) ve ―tercümanlık hizmetleri‖ (m.31) verilebileceği
düzenlenmiĢtir. Bu hizmet ve imkanlara ilave olarak, ―benzeri hizmetler‖in de kamu kurum
ve kuruluĢlarınca olanaklar ölçüsünde ayrıca sağlanabileceği öngörülmüĢtür (m.26). Tüm
bunların yanı sıra özel ihtiyaç sahibi Suriyelilere psiko-sosyal destek, rehabilitasyon gibi her
83
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
türlü yardım ve destek hem ücretsiz hem de öncelikli olarak olanaklar ölçüsünde tanınacaktır
(m.48) (Uzun, 2015: 113).
AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi BaĢkanlığı) barınma merkezlerinde 80.742 bin
çocuk eğitime kazandırıldı. Aynı zamanda Millî Eğitim Bakanlığı iĢ birliği ile atılan adımlar
sonucunda anaokulundan lise son sınıfa kadar toplam 508.846 bin çocuğun sokaklardan
alınarak okula devam etmeleri sağlandı. AFAD barınma merkezlerinde yabancı dil, halı
dokuma, bilgisayar okuryazarlığı gibi çeĢitli sertifika programlarında 225 bin Suriyeli
sığınmacı eğitim kurslarına katıldı. 197.948 bin Suriyeli bebek de gözlerini Türkiye‘de açtı.
Türkiye‘de kayıtlı bütün Suriyeli sığınmacılara sağlık hizmetleri ve ilaçlar Sağlık Bakanlığı iĢ
birliği ile ücretsiz olarak sunulmaktadır. Bunun yanında Sağlık Bakanlığı Suriyeli
sığınmacılar için çok sayıda Göçmen Sağlığı Merkezleri kurdu. Türkiye, Suriyeli
sığınmacıların yaralarının sarılması ve tekrar yaĢama tutunmaları amacıyla BM
standartlarında 25 milyar ABD dolarını aĢkın bir kaynak harcamıĢtır (AFAD).
12/02/2016 tarihi itibari ile 2.778.878 Suriyeli sığınmacının biometrik kaydı
yapılarak Geçici Koruma Kimlik Belgeleri düzenlenmiĢtir. Bu yabancılardan BaĢbakanlık
Afet ve Acil Durum Yönetimi BaĢkanlığı (AFAD) tarafından 10 ilde kurulan 26 Geçici
Barınma Merkezinde barındırılanların sayısı 256.971 olup barınma merkezi dıĢında ise
2.521.907 Suriyeli yabancı bulunmaktadır. Resmi rakamlara göre 18\12\2015 itibari ile
2.415.494 Suriyeli kayıt altında bulunmaktadır. Yabancıların Türkiye‘de çalıĢmaları ile ilgili
esaslar 4817 Sayılı Yabancıların ÇalıĢma Ġzinleri Hakkında Kanun ve Uygulama Yönetmeliği
ile düzenlemiĢtir. 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununda yapılan
değiĢiklikle ÇalıĢma Ġzni Muafiyet Teyit Belgesi, ikamet izni sayılmaktadır. Yabancıların
çalıĢma izni baĢvuruları yurt dıĢı ve yurt içinden alınabilmektedir. Yurt dıĢından yapılan
çalıĢma izni baĢvuruları, yabancının uyruğunda bulundukları ya da sürekli ikamet ettikleri
ülkedeki Türkiye Cumhuriyeti temsilciliklerinden alınmaktadır. Yurtiçi baĢvurularındaysa
öğrenim için verilen ikamet izinleri dıĢında, en az altı ay süreli ikamet izni olan yabancıların
müracaatları alınmaktadır (Göç Ġdaresi Genel Müdürlüğü).
Mülteci kamplarında sunulan hizmetlerin genel olarak iyi olduğu ifade edilmektedir.
Fakat, bunun dıĢındaki mesele, kamp dıĢında yaĢayan Suriyeli mülteci sayısının çok fazla
olmasına karĢın hizmetlere ulaĢmaları ve temel ihtiyaçlarının karĢılanması konusunda ciddi
eksikliklerin mevcudiyetidir. Kamp dıĢında yaĢayan Suriyeliler, kötü koĢullar altında
yaĢamak zorunda olan ve geçim sıkıntısı çeken; bu nedenle dilencilik, kaçak çalıĢma gibi
para kazanma yollarına baĢvurmaktadır (Yılmaz, 2013: 9).
Türkiye‘deki Suriyeli vatandaĢların uyum ve beklentilerine dair yapılan bir
araĢtırmada, Suriyelilerin Türkiye‘de olmaktan memnun ve mutlu oldukları, mümkünse
ülkelerine geri dönmek istedikleri fakat bu olasılığın her geçen gün azaldığını, çalıĢma hakkı
istedikleri ve böylece kendi ihtiyaçlarını kendilerinin gidermek istedikleri, Cenevre
AnlaĢmasına Türkiye‘nin koyduğu ve Suriyelilerin bu sebeple mülteci olmalarını engelleyen
coğrafi sınırlamanın kaldırılmasını talep ettikleri, çocuklarının eğitim alamamasından son
derece rahatsız oldukları, her geçen gün Türkiye‘de kalmaya daha sıcak baktıkları
görülmektedir (Erdoğan, 2014:7).
84
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
IV. TÜRKĠYE‟DEKĠ SURĠYELĠ SIĞINMACILARIN ĠġGÜCÜ VE
ĠSTĠHDAM BOYUTU
Türkiye, Avrupa açısından mülteci akıĢında oldukça önemli bir transit ülkesi
konumunda bulunmaktadır. Kaya 2016‘ya göre YaĢanan savaĢın Ģiddeti yükseldikçe
Suriye‘den ülkemize göç etmek zorunda kalan kiĢilerin sayısı da yükselmektedir. Bunun
yansıması olarak, Suriyeli sığınmacıların Türkiye‘deki mevcut durumlarının iĢgücü
piyasalarına ve istihdama etkileri de gittikçe artmaktadır.
Tablo 1: Yıllara Göre Türkiye‟ye GiriĢ
Tablo 2: Yıllara Göre Türkiye‟den ÇıkıĢ
Kaynak: Göç Ġdaresi
Tablo 1 ve 2‘deki verilere baktığımızda Türkiye‘ye giriĢlerde 2011 yılından itibaren
belirgin artıĢlar gözlenmektedir. Bunun en önemli etkeni 2011 yılında Suriye‘de gerçekleĢen
85
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Arap Baharı denilen değiĢim hareketidir. Ayrıca Türkiye‘ye giriĢ ve Türkiye‘den çıkıĢ
rakamlarına baktığımızda 5 milyon kiĢinin buharlaĢtığı görülmektedir. Bunların birçoğu
iĢgücü piyasasında kaçak olarak çalıĢmaktadır.
Tablo 3: Göçmen ĠĢçilerin Dünyadaki Durumu
Göçmen İşçilerin Dünyadaki Durumu 2015
7,8%
5,8%
5,3%
11,7%
4,7%
3,6%
9,2%
0,5%
23,8%
24,7%
Arap Ülkeleri
Merkezi ve Batı Asya
Doğu Asya
Latin Amerika ve Karayipler
Kuzey Afrika
Kuzey Amerika
Kuzey, Güney ve Batı Avrupa
Güney-Batı Asya ve Pasifik
Güney Asya
Sahra altı Afrika
Kaynak: ILO, (2015) Global Estimates on Migrant Workers Results and Methodology
Asya ile Avrupa arasında köprü konumunda olan Türkiye, Kuzey Afrika, Ortadoğu
ve yakın Asya ülkelerinden AB ülkelerine kaçak olarak göç etmek isteyenler için
vazgeçilmez bir durak olmuĢtur. Bununla beraber göç edenlerin yerleĢtiği bir ülke halini
almıĢtır. 20. yüzyılın ortalarından itibaren Türkiye artık baĢka ülke vatandaĢlarının göç ettiği
ve çalıĢtığı bir ülke haline dönüĢmüĢtür (Deniz, 2014: 184).
A. ĠĢsizlik
Suriyeli sığınmacıların Türkiye‘deki varlıkları, dünyadaki hemen tüm kitlesel göç
olaylarında olduğu gibi, yerel halkta iĢ piyasası konusunda oldukça önemli derecede
tedirginlik yaratmaktadır. Toplumda yaĢanan rahatsızlığı bir yana koyarsak, birçok iĢ adamı
açısından ―çaresiz‖ ve çok ucuza çalıĢmaya hazır kiĢilerin istihdamı avantaj sağlamaktadır
(Erdoğan, 2014 :16). Mülteci ya da sığınmacı olmaksızın Suriyelilere ―geçici koruma‖
statüsü adı altında tanınan çalıĢma izni alabilme olanağı, Türkiye‘de halihazırda yüksek
seyreden iĢsizlik oranını yükseltmektedir. Bunun yanı sıra, legal olarak çalıĢma iznine sahip
olmayan Suriyelilerin inĢaat, endüstri, tarım, tekstil ve ayakkabı gibi sektörlerde oldukça
düĢük ücretlere razı oldukları ifade edilmektedir (Uzun, 2015: 116).
Tablo 4: Türkiye‟de Yıllara Göre ĠĢsizlik Oranları
2011
%9,1
2012
%8,4
2013
%9,0
2014
%9,7
2015
%10,3
2016 (Aralık)
%12,7
Kaynak: TÜĠK
86
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Suriye‘den kaynaklı iĢgücü göçünün Türkiye‘nin makroekonomik rakamlarında bir
sapmaya sebep olduğu görülmektedir. Her ne kadar enflasyonda meydana gelen artıĢların
Suriye kaynaklı olduğu ile ilgili tam bir fikir bütünlüğü olmasa da iĢsizlik rakamları dikkate
alındığında Suriyeli istihdamına bağlı iĢsizlik oranındaki artıĢın ilerleyen dönemlerde iĢgücü
piyasası açısından tehdit oluĢturabilme potansiyeli bulunmaktadır.
B. Enformel Ġstihdam
Enformel sektör kavramı ekonomik kalkınma kuramına 1972‘de ILO‘nun Kenya
raporuyla girmiĢ, kırdan kente göç edenlerin, formel sektörün sınırlı iĢ yaratma
kapasitesinden dolayı bu sektörde iĢ bulamadığı Ģartlarda, hayatlarını sürdürmek için
yürüttüğü iktisadi faaliyetleri tanımlamak amacıyla kullanılmaktadır. BaĢlangıçta geçici
olduğu düĢünülen enformel sektör iĢleri formel sektöre geçmede bir evre olarak
değerlendirilirken, zamanla sektörün kalıcı bir yapıda olduğu genel kabul görmektedir
(Toksöz ve ÖzĢuca, 2002).
Türkiye, iĢgücü göçünün yükselmesi sebebi ile gelen yabancıların kaçak olarak
çalıĢmak zorunda kaldıkları ve pek çok çalıĢma problemine maruz kalan yeni bir ülke
pozisyonundadır (Lordoğlu ve diğerleri, 2004: 8). Türkiye‘de yaygın kayıtdıĢı ekonomi ve
istihdam zaten bulunmaktadır. Enformellik toplumsal kültürün önemli bir bileĢenidir. Yerel
iĢgücünün kayıtdıĢı olarak çalıĢması, aĢılamamıĢ ciddi bir problemdir. Eski sosyalist
ülkelerden ülkemize gelen göçmenler zaten mevcut olan enformel ekonomi ve istihdam ile
bütünleĢmiĢtir. Türkiye‘de iĢgücü piyasasındaki yüksek iĢsizlik rakamları ve eksik istihdam
ile kendisini ortaya koyan iĢgücü fazlasına rağmen göçmen iĢçilere talep vardır. Düzensiz
göçün büyümesi, illegal faaliyetleri daha karlı hale getirmekte, vasıfsız yerel iĢgücünü
yerinden etmekte, toplu pazarlığı zayıflatarak çalıĢma Ģartlarını kötüleĢtirmekte, toplumda
gerginliğe yol açmakta ve ekonominin enformel sektörlerinin büyümesine neden olmaktadır.
Gönderen ülke açısından da yurttaĢlarının istismara ve sömürüye uğraması gibi problemlere
yol açmaktadır (Toksöz ve diğerleri, 2012: 21).
C. ÇalıĢma KoĢulları ve ÇalıĢma Sektörleri
Suriyelilerin demografik verileri dikkate alındığında ağırlıklı olarak vasıfsız iĢgücü
gerektiren tarım ve endüstri sektörü, fabrikalar gibi iĢ kollarında çalıĢabilecekleri
gözlenmektedir. Fakat bu noktada yerel halkın çalıĢmayı tercih etmediği iĢkollarındaki
boĢlukların doldurulmasına öncelik verilmesi gerekmektedir. Buradan da çıkarılacağı gibi
çalıĢma izni alabilen Suriyeli sığınmacılar en alttaki iĢçi sınıfı grubunu oluĢturacaktır.
Üreticiler tarafından heyecanla beklenen bu durum, çalıĢma saatleri ve ücret konusunda
değiĢimlerin yaĢanacağına iĢaret etmektedir. ÇalıĢma izni alamayan Suriyeli sığınmacılar ise
kayıt dıĢı olarak çalıĢma hayatlarına en ağır Ģekilde, en düĢük ücretle çalıĢmak durumunda
kalacaktır (Atlam, 2016:669).
Sığınmacıların çocuk ve kadın ağırlıklı olması istismara açık bu iki hassas grubun
istihdam sahasında da yoğun olarak sömürülmesine sebep olmaktadır. GeliĢim dönemlerinde
gereksinimi olan eğitim, oyun ve diğer sosyal olanaklardan uzak kalan sığınmacı çocuklar
ucuz iĢ gücü olarak zorlu iĢ Ģartlarında çalıĢmak zorunda kalmaktadır. Sığınmacı kadınların
ev iĢlerinde yardımcı eleman olarak istihdamı ise normal piyasasının çok altında
ücretlendirmeye tabi tutulmaktadır. Normal piyasası ortalama 75-100 TL olan gündelik ev
temizlik hizmetini Suriyeli kadınlardan 10-15 TL‘ye kadar düĢük ücretlerle yapanlar
87
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
bulunmaktadır. Diğer iĢ ve hizmet sektörlerinde de özellikle kadın ve çocuklar çok düĢük
ücretlerle çalıĢmaktadır (Mazlumder, 2014: 41).
SONUÇ VE ÖNERĠLER
Türkiye, göç için önemli bir geçiĢ ülkesi olma konumunu sürdürmektedir. Doğrudan
Türkiye‘den geçiĢ yaparak AB dıĢ sınırlarında yakalanan üçüncü ülke vatandaĢlarının büyük
bir bölümünün daha önceden Türkiye‘ye yasal yollardan giriĢ yapmıĢ oldukları tespit
edilmiĢtir. Pek çok durumda, göçmenler son yıllarda düzensiz göçün potansiyel kaynağı olan
birçok ülkeyle doğrudan bağlantısı olan Ġstanbul Havaalanına iniĢ yapmakta ve Türkiye‘deki
esnek vize prosedürlerinden dolayı, Türkiye‘ye kolaylıkla kabul edilmektedirler (GerĢil ve
Temel, 2015: 424).
YasadıĢı göçün önüne geçmek, göçün niteliği ve kullandığı metotlar bakımından zor
olsa da özellikle sığınmacı/mülteci göçü ile insanların kendi ülkeleri içinde yerinden
edilmelerini önlemek insan odaklı politikalarla gerçekleĢtirilebilir.
Göçmenlerin
bulundukları ülkede çeĢitli Ģekillerde sömürülmesinin yasal önlemler ile önüne geçilmesi ve
kendi kültürlerini koruyabilme olanakları da verilerek o ülkeye uyum sağlamalarını
kolaylaĢtıracak adımların atılması da son derece önemli yer tutmaktadır. Göç sosyal bir
olaydır. Günümüzde devletlerin en büyük hatası göçün birçok ülke tarafından ―güvenlik‖
odaklı olarak ele alınmasından ileri gelmektedir. Hollifield‘in belirttiği gibi uluslararası göç
ile ilgili politikalar kontrol, uluslararası iliĢkiler ve göçmenlerin uyumundan oluĢan üç
boyutta incelenmesi gerekmektedir. Uluslararası göç konusu ele alınırken bu boyutlardan
sadece birine yönelik politika geliĢtirilmesi çözüm için yetersiz kalacaktır. Çok taraflı
iliĢkiler ve etkileĢimleri içine alan göç süreci ile birlikte ortaya çıkan problemlerin, yine çok
taraflı politikalar ve yaklaĢımlarla ele alınması çok daha yerinde olacaktır (Yılmaz,2014:
1699). Bu bağlamda Suriyeli vatandaĢlarımızın uzun süre daha Türkiye‘de yaĢayacaklarını
varsayarsak birtakım tedbirler alınması gerekmektedir.
Suriyelilerin çalıĢma hayatına katılmasıyla meydana gelen rekabet ortamının yarattığı
gerilimin ve çatıĢmanın azaltılması amacıyla sığınmacı nüfusunun yoğun olduğu kentlerde
sanayi ve ticaretin desteklenmesi, bölgeye teĢviklerin arttırılması ve yeni iĢ olanaklarının
yaratılması gerekmektedir. Sığınmacılara dair çalıĢmaların belirli bir merkezden yürütülmesi,
problemlere toplumun resmî ve gönüllü tüm kurumlarını harekete geçirerek hızlı ve pratik
çözüm önerileri üretilebilmesi için bir kriz merkezinin kurulması gerekmektedir. Kaynaklar
artan talebi karĢılayacak düzeye getirilmeli, yerel ve ulusal mekanizmalar devreye sokularak
ev sahibi halkın kendini ekonomik olarak güvende hissetmesi sağlanmalıdır. Bunun yanı sıra
ücretlendirmede standart belirlenerek insan ve emek sömürüsünün sıkı denetimle önüne
geçilmeli ve yerel halkı mağdur eden hak ihlalleri önlenmelidir (ĠHH Ġnsani Yardım Vakfı,
2014). Sığınmacıların, zorla geri gönderilmemeleri gerekir. Suriyelilere yönelik istihdam
politikaları belirlenmelidir.
Göçmenlerin özellikle iĢgücü piyasasına illegal yollardan katılımı onlara ciddi bir
maliyet yüklemektedir. Bu sebeple Göçmenlerin genel manada korunması ve istismara
uğramaması için ülkede oturma ve çalıĢma izinlerinin kısmen uzatılmasına gereksinim
bulunmaktadır. Ülkenin iĢsizlik ve istihdam sorunlarını arttırdığı düĢünülen göçmenlerin
meslekleri ile uyumlu iĢlere yönlendirilmesi gerekmektedir (Lordoğlu, 2015: 43).
88
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Kaynakça
Akıncı, B., Nergiz, A. ve Gedik, E. (2015). Uyum Süreci Üzerine Bir Değerlendirme: Göç ve
Toplumsal Kabul. Göç AraĢtırmaları Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 2, s:58-83.
Aksoy, Z. (2012). Uluslararası Göç Ve Kültürlerarası ĠletiĢim. Uluslararası Sosyal
AraĢtırmalar Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 20, s:293-303.
Atlam, B. (2016). Suriyeli Mültecilerin Türkiye ĠĢ Gücü Piyasalarına Etkisi; Türkiye‘de
Yeni Bir ĠĢçi Sınıfı OluĢuyor. Gençlerle 360 Derece 3. Uluslararası Öğrenci Kongresi Kitabı.
Çağlayan, S. (2006). Göç Kuramları, Göç Ve Göçmen ĠliĢkisi. Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Sayı:17, Muğla Üniversitesi, Muğla.
Deniz, A. (2012). Rusya‘dan Antalya‘ya UlusaĢırı Göç Ve Bu Göçün Sosyo-Mekânsal
Sonuçları. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Deniz, T. (2014). Uluslararası Göç Sorunu Perspektifinde Türkiye. TSA.
Erdoğan, M. M. (2014). Türkiye‘deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum AraĢtırması.
Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset AraĢtırmaları Merkezi, Ankara.
GerĢil, G. ve Temel, H. (2015). Türkiye‘de ĠĢgücü Piyasaları Açısından Göç Olgusu. Siyaset,
Ekonomi ve Yönetim AraĢtırmaları Dergisi, 16. ÇalıĢma Ekonomisi ve Endüstri ĠliĢkileri
Kongresi Özel Sayısı, s:413-426.
Ġçduygu, A., Erder, S. ve Gençkaya, Ö. F. (2014). Türkiye‘nin Uluslararası Göç Politikaları,
1923-2023: Ulus-Devlet OluĢumundan Ulus-Ötesi DönüĢümlere. Mirekoç Proje Raporları,
Ġstanbul.
Ġnan, E. C. (2016). Türkiye‘de Göç Politikaları: Ġskân Kanunları Üzerinden Bir Ġnceleme.
Göç AraĢtırmaları Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 3, s:10-33.
Kaya, S. (2016). Suriyeli Mültecilerin Türk ĠĢgücü Piyasalarına Etkileri. AR&GE Bülten.
Kınık, K. (2010). Göç, Sürgün ve Ġltica. Hayat Sağlık Dergisi.
Lordoğlu, K., Kıroğlu, M. M. ve Tanyılmaz, K. (2004). Türkiye‘de Enformel Ġstihdam ve
Yabancı Kaçak ĠĢgücü. Uginar Proje Raporu, Ġstanbul.
Özdemir, M. (2008). Türkiye‘de Ġçgöç Olgusu, Nedenleri ve Çorlu Örneği. (YayınlanmamıĢ
Yüksek Lisans Tezi), Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Edirne.
Reçber, S. (2014). Hayatın Yok Yerindekiler: Mülteciler ve Sığınmacılar. VI. Sosyal Ġnsan
Hakları Ulusal Sempozyumu, Marmara Üniversitesi, Ġstanbul.
Sağlam, S. (2006). Türkiye'de Ġç Göç Olgusu Ve KentleĢme. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat
AraĢtırmaları Enstitüsü, Sayı: 5, s:34-44.
ġahin, C. (2001). Yurt DıĢı Göçün Bireyin Psikolojik Sağlığı Üzerindeki Etkisine ĠliĢkin
Kuramsal Bir Ġnceleme. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt:21, Sayı:2, Gazi Üniversitesi,
Ankara.
Tokatlı, Ö. D. (2011). KüreselleĢme Sürecinde Uluslararası Göç Hareketlerinin ĠĢgücü
Piyasalarına Etkisi. (YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ġzmir.
Toksöz, G. ve ÖzĢuca, ġ. T. (2002). Enformel Sektörde Ġstihdamın ve ĠĢgücünün Özellikleri.
Ġktisat Dergisi, Sayı:430, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara.
Türkyılmaz, A. ve diğerleri. (1998). Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan Terör Nedeniyle Göç
Eden Ailelerin Sorunları. BaĢbakanlık Aile AraĢtırma Kurumu Yayını, Ankara.
89
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Uzun, A. (2015). Günümüzün Sosyal ve Ekonomik Sorunu Olan Suriyelilerin Mülteci ve
Ekonomi Hukuku Bakımından Değerlendirilmesi. Ankara Barosu Dergisi.
Yaman, G. (2014). Göçmen ĠliĢkiler Ağının Ulusötesi Göçe Etkisi: Belçika‘daki Emirdağlılar
Örneği. Türkiyat AraĢtırmaları Dergisi, s:281-299, Hacettepe Üniversitesi, Ankara.
Yılmaz, A. (2014). Uluslararası Göç: ÇeĢitleri, Nedenleri Ve Etkileri. International Periodical
For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Cilt:9\2, Ankara.
Yılmaz, H. (2013). Türkiye‘de Suriyeli Mülteciler - Ġstanbul Örneği - Tespitler, Ġhtiyaçlar Ve
Öneriler. MAZLUMDER, Ġstanbul.
ĠHH Ġnsani Yardım Vakfı Suriye Faaliyet Raporu, Mart 2011-Haziran 2014.
Mazlumder Kamp DıĢında YaĢayan Suriyeli Kadın Sığınmacılar Raporu, Mayıs 2014.
6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu
ILO (2015).
AFAD
TÜĠK
(http://www.goc.gov.tr/files/_dokuman19.pdf), Yayın Tarihi: Aralık 2013, EriĢim Tarihi:
14.3.2017, s:5.
(http://www.unhcr.org.cy/fileadmin/user_upload/Images/UNHCR_Refugees_Imrmigrants_Tr
k_FINAL.pdf), Yayın Tarihi: Mart 2016, EriĢim Tarihi: 14.03.2017 Mart 2016.
http://sosyologsabriye.blogcu.com/goc-olgusu/6378393),
Yayın
Tarihi:2010,
EriĢim
Tarihi:17.3.2017.
90
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Türkiye'deki Suriyeli Mülteci Çocukların Adaptasyon Sürecindeki Zorlukları
Tuğçe Berfim TUNÇ* Tümay DOKSÖZ**
Özet
Ekonomik, sosyal ve politik nedenlerden dolayı her yıl yüz binlerce insan kendi ülkelerini
terk edip daha güvenli bir yaĢam için bilinmeyen bir geleceğe adım atmaktadır. Evrensel bir nitelik
taĢıyan mülteci davranıĢına en yakın örnek, BirleĢmiĢ Milletler Yüksek Komiserliği yetki alanında
dünyadaki en büyük mülteci krizi olan 15 Mart 2011 tarihinde Suriye‘ de patlak veren krizdir. Bu
süreç 4,5 milyona yakın insanı sığınmacı konumuna düĢürmüĢtür. Krizin uzamasıyla birlikte kitlesel
olarak göç eden Suriyeli mültecilerin göç ettikleri ülkede daha uzun kalmaları göç alan ülkenin yerel
halkı tarafından iĢsizliğin sebebi, hastalıkların kaynağı ve suçun nedeni olarak görülmelerine neden
olmuĢtur. Bu nedenle göçmen statüsündeki Suriyeli mülteciler sosyal dıĢlanma, ayrımcılık ve çok
farklı konularda ön yargılara maruz kalmıĢlardır. Dezavantajlı bir grup haline gelen Suriyeli mülteci
çocuk, genç ve yetiĢkinler topluma entegre olmakta zorlanmaktadır. Farklı kültürlerin karĢılaĢmasına
neden olan göç dinamiğinde göç eden taraf yani ‗öteki‗ olmak gelenek, görenek, din ve alıĢkanlıklarla
farklı toplumdan geliyor olmak, farklı bir dili konuĢmak insanların göç ettikleri yerde toplumdan ayrı
bir yaĢam sürmelerine neden olmuĢtur. Bu durum göçmen için zorunlu bir süreç olan topluma
adaptasyon sürecini hızla baĢlatmıĢtır. Toplumların bilincinde derin izler bırakan göçler bireylerin
ruhsal yapılarını da etkilemektedir. Bu çalıĢmada transit bir ülke konumunda olan Türkiye‘de de sayısı
milyonları bulan Suriyeli mülteci ve ergenlerin karĢılaĢtıkları sosyal dıĢlanma, ayrımcılık ve ön
yargıların onların topluma adaptasyon süreçlerine etkisi, psikolojik ve sosyolojik açıdan
değerlendirilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Suriye, Mülteci, Sığınmacı, Türkiye, Kültür, Göç, Dezavantajlı Gruplar, Toplum
Jel Kodları: Q10
The Challenges of Syrian Refugee Children in Turkey Adaptation Process
Abstract
Thousands of people leave their countries every year and step into an unknown future for a
safer life because of economic, social and political reasons. The closest example to a universal refugee
behavior is the crisis that broke out in Syria on March 15, 2011. This instance is considered as the
largest refugee crisis in the World in United Nations High Commissioner's jurisdiction. Process has
caused 4.5 million people to be asylum seekers. Syrian refugees who migrated in massive numbers
considered to be the reason of unemployent, dieseases and crime because of the prolongation of their
stay. For this reason, Syrian refugees in the immigrant status have been exposed to social exclusion,
discrimination and prejudice in very different ways. Syrian refugee children, young people and adults
who have become disadvantaged groups are having difficulty integrating to the society. Coming from
different traditions, customs, religions and habits has caused the Syrian refugees to be left alone in the
society. This has prompted the collective adaptation process, which is a mandatory process for
migrants. Migrations that leave deep traces in the consciousness of the societies also affect the spiritual
structures of the individuals. Turkey is a transit country and posesses millions of Syrian refugees and
*
Ege Üniversitesi, Coğrafya Bölümü 2.sınıf öğrencisi, tugceberfimtunc@gmail.com.
Ege Üniversitesi, Psikoloji Bölümü 2. Sınıf öğrencisi, tumaydoksoz@gmail.com.
**
91
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
adolescents in it. In this study the problems of Syrian refugees such as social exclusion, discrimination
and prejudice will be covered from psychological and sociological perspectives.
GÖÇ
Göç hareketi, insanlık tarihi kadar eski bir olgudur (Castles ve Miller, 2008). Tarihin
babası olarak anılan ve göçten ilk bahseden Heredot, yazıtlarında doğduğu yerden baĢka
yerde yaĢayanların davranıĢlarındaki tuhaflıklara bakarak, onlara görünmeyen bir Ģeytanın
eĢlik ettiğini söylemiĢtir. Heredot Anadolu‘nun Lydia adlı bölgesinde, Ģiddetli açlık baĢ
gösterdiğinde açlığa karĢı kral Atys‘nin bulduğu çare olan göç etme fikri üzerine bu cümleleri
kaleme almıĢtır. En eski edebiyat olduğu düĢünülen Homeros‘un Ġlyada romanının meĢhur
kahramanı Odiseus tanrı Posedion‘u öfkelendirdiği için 20 yıl boyunca yurdunu aramıĢ,
yurduna dönmesi engellenmiĢ ve buna rağmen geri dönmeye çabalamıĢtır.
GeçmiĢten günümüze gelene kadar filmlere, kitaplara ve efsanelere konu olmuĢ göç,
insanlığın kaçınılmaz gerçeğidir. Günümüzde göç Ģöyle tanımlanmaktadır; siyasal, toplumsal
ve ekonomik nedenlerle bireylerin veya toplulukların bulundukları yerleĢim yerinden baĢka
bir yerleĢim yerine geçmesidir (Dural ve Zeyrekli, 2006). Tarih boyunca gerçekleĢen göçler
dünyanın bugünkü nüfus dağılımını, sosyoekonomik yapısını ve kültürel geliĢimini
ĢekillendirmiĢtir. Göç kısaca bireysel ya da kitlesel yer değiĢtirme eylemi olarak
tanımlanmaktadır (ġahin, 2001 s.59). Göç hareketleri son yarım yüzyılda beĢ kıtayı etki alanı
içine alan, değiĢik faktörlere dayanan, ulus kavramını sorgulamayı sürdüren, demografik
açıdan milyonlarca insanı kapsayan bir süreç olmaya devam etmektedir. Son elli yılda hemen
hemen tüm geliĢmiĢ ülkelerin sosyal bilimcileri tarafından ele alınmıĢtır.
I. GÖÇMEN KĠMDĠR?
Göçmen terimi bir ülkeden diğerine yerleĢmek amacıyla uygun bir zaman dilimi
içinde hareket eden kiĢiye karĢılık gelmektedir (Tunç, 2013). Üç aydan fazla bir süredir yurt
dıĢına yerleĢen ve orada kalan herkes göçmendir; bunlar birinci göçmenler –yani ilk kez göç
etmiĢ kimseler-, geri dönen göçmenler ya da dairesel ve tekrarlı göçmenlerdir.
Göçmenleri tanımlarken yapılan en temel ayrım gönüllülük ve zorunluluk esasına
dayanır (Fairchild 1925).
Petersen göçmenlerin yaĢadıkları yeri terk edip etmeme kararı vermek için hala biraz
güçlerinin bulunduğu mecburi göç ile bu güce sahip olmadıkları zorunlu göçü birbirinden
ayırmıĢtır.
II. MÜLTECĠ KĠMDĠR?
Mültecilerin Türkiye‘deki konumunu anlamak için hukuki statüleri netleĢtirmek
gerekir. Türkiye Hükümeti 11 Nisan 2013 tarihinde 6458 sayılı yabancılar ve uluslararası
koruma kanunu kabul edene kadar BirleĢmiĢ Milletler bünyesinde imzaladığı 1951 tarihli
Cenevre SözleĢmesi‘ni temel alarak, vatandaĢı olduğu ülkede meydana gelen siyasi olaylar
ya da çeĢitli baskılardan ötürü Türkiye‘den korunma talep eden yabancıları mülteci ve
sığınmacı kavramlarıyla tanımlamıĢ ve hukuki statüleri belirlemiĢtir. Ancak Cenevre
SözleĢmesi Avrupa merkezli bir sözleĢme olup, toprak ve zaman kriterlerine dayalıdır. 1967
yılında sözleĢmenin zaman kriteri kaldırılmıĢ olsa da toprak temelli yaklaĢımı korunmuĢtur
(Özdemir ve Öner-Özkan, 2016).
92
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
III. TÜRKĠYE‟DE SURĠYELĠ MÜLTECĠLER
Yakın zamanda Ortadoğu‘da patlak veren ve literatüre Arap Baharı olarak geçen halk
hareketinin kıvılcımı 15 Mart 2011 günü Suriye‘de ―rejimi protesto gösterileri‖ Ģeklinde
baĢlamıĢtır. Protesto giriĢimini bastırmak amaçlı giriĢimler ise daha sonra kanlı bir iç savaĢa
dönüĢmüĢ ve insanlar ülkelerini terk etmek zorunda kalmıĢtır.
Uluslararası toplumun kalıcı çözüm bulamaması ya da çözüm bulmada geç kalması,
sorunun derinleĢmesine yol açarken çok sayıda Suriyeli, ülkelerindeki iç savaĢtan kaçarak
baĢta Türkiye, Ürdün ve Lübnan olmak üzere komĢu ülkelere sığınmak zorunda kalmıĢtır. Bu
sığınmacılardan Türkiye‘ye baĢvuranların
89.5‘i (2,582,600) kamp dıĢında yaĢamaktadır
(GĠGM, 2016). Ülkelerinde yaĢanan karıĢıklık ve savaĢ ortamı nedeniyle yakın zamanda
ülkelerine dönüĢleri de pek imkânlı görünmeyen sığınmacılardan özellikle kadın ve çocuklar,
son derece olumsuz Ģartlarda yaĢamaya mecbur kalmıĢlardır (AFAD, 2013).
Arap Baharı ile birlikte Mısır, Tunus ve Libya‘da yaĢanan rejim değiĢikliklerinden
farklı olarak Suriye Krizi‘nde Türkiye aktif olarak rol aldı. Bu nedenle Suriye‘de baĢlayan
olaylar, Türkiye-Suriye iliĢkilerini farklı bir boyuta taĢımıĢ ve Türkiye‘nin en uzun kara
sınırının Suriye ile olması ve coğrafi konumunun da etkisiyle Suriye‘deki siyasal
istikrarsızlık, çatıĢma ve olaylar Suriye‘den ülkemize gelen sığınmacı sayısını hızla
arttırmıĢtır.
Sığınmacıların çoğunun BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nde kayıtlı olmaması ve
dolayısıyla istatistiklerde de bahsedilmemesi, mültecilerin çoğunun çeĢitli nedenlerle sınırdan
kaçak yollarla geçmeleri ve bazılarının da akrabaları tarafından karĢılanmaları ve Türkiye‘ye
geçiĢ yapan sığınmacıların sayısının her gün artması Türkiye‘ deki mülteci sayısı hakkında
net rakamlara ulaĢmamızı engellese de ĠçiĢleri Bakanlığı‘ nın açıklamasına göre bu sayı 3
milyon 551 bin 78 kiĢi olarak belirtilmiĢtir (ECHO, 2017).
Bu makalede ―öteki‘‘ bağlamında göçmen ve mülteci kavramını, çocuklar ve ergenler
üzerinden onların yaĢamakta olduğu adaptasyon sorunlarından bahsedeceğiz.
A. Göçmen Çocuk ve Ergenlerin Sorunları
Mülteciler arasında en yoğun olan yaĢ grubu 19-54 olarak belirlenmiĢtir. Kamplarda
yaĢayanların yüzde 42‘si ve kamp dıĢında yaĢayanların yüzde 45‘i bu yaĢ grubundadır. 0-18
yaĢ grubundaki çocuklar ise kamplarda yaĢayanların yüzde 53‘ünü oluĢtururken, kamp
dıĢında yaĢayanların da yüzde 49‘unu oluĢturmaktadır. Bu yüzdeler, Türkiye‘deki Suriyeli
sığınmacılar arasında çocukların oranının görece yüksek olduğuna iĢaret etmektedir (AFAD,
2013).
Göç eden bireylerin çoğunluğun ergenler ve çocuklardan oluĢması, çocuk ve
ergenlerin hayatlarının bu kritik dönemlerinde, geleceği belirsiz ve istikrarsız bir yaĢam
deneyiminden daha fazla etkilenmelerine yol açmıĢtır. YaĢamları, eğitimleri ve esenlikleri
tehdit altında olan bu çocuklar koruyucu temel sağlık ihtiyaçlarından, oyun alanı ve eğitim
gibi gereksinimlerden uzak bir hayat sürmek durumunda kalmıĢlardır (www.unicef.com).
B. Beslenme ve Barınma
Kamp dıĢında yaĢayan mültecilerin barınma koĢullarının oldukça sağlıksız olması hatta bazen
barınacak bir yer bile bulamadan sokaklarda kalmak zorunda olmaları en önemli sorunlardan
biridir. Herhangi bir eve yerleĢebilen mülteciler ise kirayı paylaĢabilmek adına akraba olan
birkaç aile ile bir arada kalmaktadır. Ev içinde yaĢayan kiĢi sayısının oldukça yüksek olması,
hijyen ve olanak bakımından oldukça yoksun olan ve çoğunlukla fiziki açıdan da yetersiz
93
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
olan bu evlerde barınma zorunluluğu, beraberinde düzensiz beslenme ve yaygın sağlık
sorunlarını doğurmuĢtur.
Beslenme maddelerine eriĢimdeki aksaklıklar özellikle bebek ve çocuk sığınmacılar
açısından önemli geliĢimsel problemlere yol açmaktadır. Sığınmacılar ve sığınmacıların
yoğun olarak oturduğu bölgelerin muhtarları ile yapılan görüĢmelerde, ayni ve nakdi
yardımdan tüm sığınmacıların eĢit olarak faydalanamadığı, bazı ailelerin iki kez yardım
alırken, aynı ilde hiç yardım almayanlar ailelerin de mevcut olduğu ifade edilmiĢtir (Suriyeli
Sığınmacılar ve Sağlık Hizmetleri Raporu, 2014)
C. Sağlık
Sığınmacılara yönelik hizmetler daha çok kamplarda yoğunlaĢtırılmıĢ iken kamp
dıĢındakiler açısından kaotik bir durum söz konusudur. SavaĢa bağlı olarak çöken sağlık
hizmetleri nedeniyle uzun süredir bu hizmetlerden yararlanamayan sığınmacı nüfus, sınır
illeri baĢta olmak üzere tüm ülkede çok boyutlu sağlık sorunları ile karĢı karĢıyadır.
En çok dile getirilen sağlık sorunu; kayıtlı olmayan (geçici ikamet belgesi almayan)
sığınmacıların sağlık hizmetlerinden yararlanma konusunda yaĢanan sıkıntılardır. Geçici
kimlik kartı olmayan çocuklar hukuki açıdan kaçak kabul edildiğinden hastanelerde hiçbir
iĢlem yapılamamaktadır. Türkiye Tabipler Odası‘nın 2014 raporuna göre ise değiĢik
nedenlerle kayıt yaptırmayan sığınmacı sayısının oldukça yüksek olduğu belirtilmiĢtir.
Ege Üniversitesi Hastanesi‘nin yapmıĢ olduğu, acil servise baĢvuran Türk hastalarla
Suriyeli hastaların karĢılaĢtırılmasında ortaya çıkan sonuçlar, sığınmacı çocukların
çoğunlukla solunum yolu hastalıkları ve travma nedeniyle acil servise baĢvurduklarını
göstermiĢtir. En sık rastlanan rahatsızlık solunum yolu rahatsızlıkları olurken, travma
nedeniyle baĢvuru oranı daha düĢük oranda kalmıĢtır (Yurtseven, Özcan ve UlaĢ Saz, 2015).
YaĢadıkları yerlerden edilmiĢ bu çocuklar, maruz kaldıkları gerek kültürel sorunlar
gerek maddi imkansızlık gerekse sağlık sigortalarının olmaması gibi bir çok sorun nedeniyle
daha kolay hastalanabilmelerine rağmen zamanında sağlık kuruluĢlarına baĢvuramamaktalar.
Bu durum, mülteci çocukların daha ağır durumda hastanelere baĢvurup, daha yüksek oranda
yoğun bakıma yatırılmalarına sebep olmaktadır. Durumu özetleyecek olursak Suriyeli
mülteci çocuklar, Türk çocuklarına göre anlamlı oranda daha yüksek hastane ve yoğun bakım
yatıĢ oranlarına sahipler (Yurtseven, Özcan ve UlaĢ-Saz, 2015).
D. AĢı
1.
Çocukların aĢılanması ASM‘lerde ve Toplum Sağlığı Merkezleri‘nde
ücretsiz yapılabilmektedir. Ancak 2013-2014 yılında Hatay ili sınır köyleri ve Gaziantep‘te
kamp dıĢında yaĢan Suriyeli göçmenlerle yapılan saha ziyaretlerinde Suriyeli ailelerin
bundan yeterince haberdar olmadıkları ve bu hizmeti nasıl alacaklarını bilmedikleri rapor
edilmiĢtir (Suriyeli Göçmenlerle Ġlgili Alan AraĢtırmaları, 2013-2014).
E. Eğitim
Ġnsan Hakları Örgütü Human Rights Watch (HRW) raporunda, 400 binden fazla
Suriyeli çocuğun okula gitmediği ifade edilmektedir. Türkiye‘ de AFAD' ın araĢtırmasına
göre ise kamplarda yaĢayan sığınmacı çocukların 83'ü okula giderken, kamp dıĢındaki
çocukların yalnızca 14'ü okula gidebiliyor.
Kamp dıĢında yaĢayan Suriyeli çocukların eğitimiyle ilgili yeterli çalıĢmaların
yapılmaması onları dezavantajlı bir duruma sokmaktadır. Bu çocuklar, yasa dıĢı olarak
çalıĢmaya ya da ailenin temel ihtiyaçlarını karĢılamak amacı ile sokaklarda dilenmeye
94
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
zorlanmaktadırlar. Yine ekonomik sıkıntılar nedeniyle genç kızlar erken yaĢlarda evlenmek
zorunda kalmaktadırlar. Suriyeli ailelerden bazıları, evliliğin kız çocuklarına ekonomik ve
fiziksel anlamda koruma sağlayacağını düĢündüklerinden dolayı çocuk gelinler mülteci
sorununun baĢka bir boyutunu oluĢturur ve bu durum kız çocuklarının eğitimini engelleyen
baĢka bir unsur olarak karĢımıza çıkar.
Eğitim konusunda yaĢanan diğer problem ise meslek edindirme kurslarından sonra
geçerliliği olan bir sertifikanın verilmemesidir (www.radikal.com). Dolayısıyla aldıkları
eğitimleri, iĢ yaĢamlarında ne ölçüde kullanabilecekleri belirsizliğini korumaktadır. Aynı
Ģekilde Suriye‘de eğitim gören ve eğitimleri yarıda kalan çocukların eğitiminin devamı için,
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bir denkliğin verilmemesi, Suriye‘de alınan eğitimin yarım
kalmasına ve geçersiz sayılmasına sebep olurken, 15-16 yaĢındaki bireylerin eğitimlerine
Türkiye‘de birinci sınıftan baĢlama zorunluğunu getirmiĢtir.
F. Dil
Suriyeli mültecilerin göç ettikleri ülkede karĢılaĢtıkları en büyük problemlerinin
baĢında gelen dil, en çok okul çağındaki çocukları etkilemektedir. Okula giden göçmen
çocuklarla yapılan röportajlarda dil sorunu yüzünden dersleri anlamadıklarından ve de
okuldaki diğer öğrencilerle kaynaĢamama sorunlarından sıkça bahsediliyor. Devlet okulunda
ancak birkaç ay dayanabilen çocukları genellikle aileleri okuldan alıp, Arapça eğitim veren
ve ―Suriye Okulları‖ diye nitelendirilen ücretli okullardan birine yazdırıyorlar.
Dil sorunu gidermek için verilecek eğitimde iyileĢtirmeye gidilmesi gerekiyor.
Okullarda verilen dil eğitimi, anadili Türkçe olan ve okul çağına gelmiĢ öğrencilere Türkçe
öğretmek amacıyla eğitim görmüĢ öğretmenler tarafından verilirken, Suriyeli mültecilerin
anadilinin farklı olduğu ve Türkçe‘yi yabancı dil olarak öğrenmeleri gerektiği göz ardı
edilmemelidir. Bu sebeple Suriyeli mültecilere verilecek dil eğitiminin bu konu üzerinde
eğitim almıĢ uzmanlar tarafından verilmesi gerekmektedir (Suriyeli Mülteci Çocukların
Türkiye Devlet Okullarındaki Durumu Politika ve Uygulama Önerileri, 2015).
G. Suriyeli Mülteci Çocuklar ve Ergenlerin Psikolojik Sorunları
Mülteci çocukların çoğu gerek ülkelerinde gerekse göç sırasında tıpkı yetiĢkinlerde
olduğu gibi ―normalliğin‖ dıĢına çıkan bazı olaylara maruz kalıyor. Ölüm, yaralanma,
iĢkence ve saldırılar gibi stres verici olaylara maruz kalınması çocuklarda ciddi problemlere
sebep olabiliyor. Çocuklarda bu tür kötü tecrübelerin hemen ardından kaygı bozukluğu
oluĢabiliyor (www.dw.com/tr).
BahçeĢehir Üniversitesi Psikoloji Bölümü ve New York Üniversitesi iĢbirliği ile
yürütülen ―Suriyeli Mülteci Çocuklar ve Aileleri‖ araĢtırmasının sonuçlarına göre; çocukların
%35‘ i Travma Sonrası Stres Bozukluğu, 49‘u yüksek düzeyde depresyon 36‘sı çok
yüksek düzeyde depresyon tanısı alıyor.
Aynı araĢtırmada çocuklar; hayatlarının büyük bir tehlikede olduğunu düĢündükleri
herhangi bir stresli olayı yaĢama oranını 58, baĢka birinin hayatının büyük bir tehlikede
olduğunu düĢündükleri herhangi bir baĢka stresli olaya maruz kalma oranını 61 olarak ifade
etmiĢlerdir. Aynı çocukların 44.3‘ü ölüm, iĢkence, yaralanma gibi stres veren olaylardan en
az beĢ veya daha fazla olaya maruz kalmıĢlardır.
Bu çocuklar hayatlarının ileri dönemlerinde duygularıyla baĢa çıkamayıp duygusal
açıdan istikrarsız bir kiĢilik geliĢtirebilir; öfkeli, özgüvensiz olup topluma uyum sağlamakta
güçlük yaĢayabilirler. (www.dw.com/tr)
95
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Kaynakça
Atasü-Topçuoğlu, R. (2012), Türkiye‘de Göçmen Çocukların Profili, Sosyal Politika ve
Hizmet Önerileri Hızlı Değerlendirme AraĢtırması.
Emin, M. N. (2016), Türkiye‘deki Suriyeli Çocukların Eğitimi Temel Eğitim Politikaları.
Özer, S., ġirin, S., Oppedal, B.(2015), BahçeĢehir Study of Syrian Refugee Children in
Turkey.
Georgiades, K., Boyle M. H., Fife, K. A. (2012), Emotional and Behavioral Problems Among
Adolescent Students: The Role of Immigrant, Racial/Ethnic Congruence and Belongingness
in Schools.
Harunoğulları, M. (2016), Suriyeli Sığınmacı Çocuk ĠĢçiler ve Sorunları: Kilis Örneği
Suriyeli Mülteci Çocukların Türkiye Devlet Okullarındaki Durumu, Politika ve Uygulama
Öneerileri, Eylül 2015.
ġahin, C. (2001), Yurt DıĢı Göçün Bireyin Psikolojik Sağlığı Üzerindeki Etkileri.
ġeker, B. ġ., Aslan, Z. (2015), Refugee Children in the Educational Process.
http://s3.amazonaws.com/academia.edu.documents/41595376/Zeitschrift_Makale.pdf?AWS
AccessKeyId=AKIAIWOWYYGZ2Y53UL3A&Expires=1490639878&Signature=Utg1j4hk
U1polj1qHvIiwb3W6YI%3D&response-contentdisposition=inline%3B%20filename%3DTURKIYENIN_BEKLENMEDIK_KONUKLARI_
OTEKI_B.pdf
http://content.bahcesehir.edu.tr/public/files/files/BAUSuriye_23_11_2012.pdf
http://unicef.org.tr/files/bilgimerkezi/doc/T%c3%bcrkiyedeki%20Suriyeli%20%c3%87ocukl
ar_Bilgi%20Notu%20Eyl%c3%bcl%202015.pdf
http://blog.radikal.com.tr/politika/suriyeli-multecilerin-durumu-sorunlari-ve-cozum-yollari71182
http://www.mavikalem.org/2015/05/17/suriyeli-gocmenlerle-ilgili-alan-arastirmalari-20132014/
https://www.journalagent.com/cayb/pdfs/CAYB-02986-RESEARCH_ARTICLEYURTSEVEN.pdf
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/11/151109_suriye_multeci_cocuk_egitim_hrw
https://www.afad.gov.tr/upload/Node/2376/files/60-2013123015491-syrian-refugees-inturkey-2013_baski_30_12_2013_tr.pdf
https://www.afad.gov.tr/tr/2376/Suriye-Raporlari
http://www.guvenlicalisma.org/index.php?option=com_content&id=8827:suriyelisiginmacilar-ve-saglik-hizmetleri-raporu-aciklandi&Itemid=244
http://www.multeci.net/index.php?option=com_content&view=article&id=66:multecikadinlar&catid=38:multeci-kadinlar&Itemid=55
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/10/151006_suriye_selin
http://www.dw.com/tr/m%C3%BClteci-%C3%A7ocuklar%C4%B1n-travmalar%C4%B1/a18689534
http://blog.radikal.com.tr/politika/suriyeli-multecilerin-durumu-sorunlari-ve-cozum-yollari71182
96
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Faizsiz Finansman Olgusu ve ÇağdaĢ Murabaha
AyĢenur ALTINAY* Mustafa SOBA** Esra TEMEL***
Özet
Ġslami ekonomik modelin öğelerinin ve mekanizmalarının evrenselliği uygulamada küresel
ekonomik sistemde de uygulanabilir olma özelliğini göstermektedir. 2008-2011 yılları arasında
dünyayı olumsuz etkileyen küresel finansal kriz ve sonuçları küresel toplumu alternatif yollar aramaya
teĢvik etmiĢtir. YaĢanan bu geliĢmeler alternatif finansal sistem arayıĢlarını arttırmaktadır. Son yıllarda
Ġslami finansal sistem Müslüman olmayan ülkelerde de aktif bir geliĢme göstermektedir. Ġslami
bankalar, sigorta Ģirketleri (takaful), uzmanlaĢmıĢ fonlar, Ġslami tahviller (sukuk) ve vadeli satıĢ
(murabaha), finansal sistemin ayrılmaz bir parçası haline gelmiĢtir.
Ġslami finansal kurumların ve faizsiz finansal araçların küresel finansal sistemde kabul
edilebilirliğini arttıran argümanlar;
Ġslami maliyelerin krizlere nispi direnci
Avrupa'da çok sayıda Müslüman nüfusun varlığı
Yeni finansal araçların maliyetine göre pazar geniĢletme becerisi
Avrupa‘da yeni iĢ yaratma becerisi
Avrupa finansal kurumları için yeni bir deneyim ve alternatif finansal bilgi kazandırma
yeteneği
olarak sıralanabilir.
Ġslam ekonomisi içerisindeki Ġslami finansal kurumların rolü, önemi, durumu ve özellikleri
açısından ülkeden ülkeye farklılıklar bulunmaktadır. Ġslami finansal kurumların ve faizsiz finansal
araçların ulusal ve uluslararası ekonomilerdeki rolü, önemsizden önemli seviyeye kadar değiĢik
düzeylerde karĢımıza çıkmaktadır.
Bu çalıĢmada, alternatif bir finansman aracı olan faizsiz finansman ve faizsiz finansmanda
sıklıkla kullanılan çağdaĢ murabaha olgusu tanımlayıcı (descriptive) araĢtırma modeli aracılığıyla ele
alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: Ġslam ekonomisi, faizsiz finansal sistem, faizsiz finansman, murabaha
JEL Kod: E19, G01, G11, G23, F65
Interest-Free Financing Case and Contemporary Murabaha
Abstract
The universality of the elements and mechanisms of the Islamic economic model
demonstrates its applicability in practice in the global economic system. The global financial crisis that
shook the world between 2008 and 2011 and the results have encouraged the global community to look
for alternative ways. These developments have increased the search for alternative financial systems.
In recent years, the Islamic financial system has also shown an active development in non-Muslim
*
Yrd. Doç. Dr. AyĢenur ALTINAY, UĢak Üniversitesi, ĠĠBF, ĠĢletme Bölümü,
aysenur.altinay@usak.edu.tr
**
Doç. Dr. Mustafa SOBA, UĢak Üniversitesi, ĠĠBF, ĠĢletme Bölümü, mustafa.soba@usak.edu.tr
***
Yüksek Lisans Öğrencisi Esra TEMEL, UĢak Üniversitesi, SBE, ĠĢletme Bölümü,
esra.temel@usak.edu.tr
97
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
countries. Islamic banks have become an integral part of the financial system of insurance companies
(takaful), specialized funds, Islamic monies (sukuk) and futures sales (murabaha).
Arguments that increase the acceptability of Islamic financial institutions and interest-free
financial instruments in the global financial system;
-Relative resistance to crises of Islamic goods.
-The existence of a large number of Muslim population in Europe
-Market expansion ability according to the cost of new financial instruments
-The ability to create new jobs in Europe
-The ability to provide a new experience and alternative financial information for European
financial institutions.
Islamic financial institutions in Islamic economies differ from country to other in terms of
their role, significance, status and characteristics. Islamic financial institutions and the role of interestfree financial instruments in national and international economies are at variance in levels ranging
from insignificant to significant.
In this study, an alternative finance instrument, the interest-free financing model and the
contemporary murabaha, which is often used in interest-free financing, will be explained by using a
descriptive research model.
Keywords: Islamic economy, Interest-free financial system, Interest-free financing, Murabaha
GĠRĠġ
2008 yılında patlak veren küresel ekonomik krizin 2012 yılına kadar finansal sistemi
etkisi altına aldığı söylenebilir. Sistemin parçası olan sigorta Ģirketleri, bankalar, finans
kurumlarında meydana gelen iflas ve zararlar yaĢanılan krizin önemli boyutta etkilerindendir
(Yıldıran, 2011). Dünya ekonomisini etkileyen 2008 krizi ile piyasalarda finansal açıdan
yenilikler aranmaya baĢlanmıĢtır. Krizden kurtulmanın yollarından birisi de ―Ġslami Finans‖
olarak düĢünülmektedir. Ġslami Finans, finans sisteminde Ġslami değerleri ve Ġslam
hukukunun temellerini esas alarak düzenlenmektedir. Ġslami finans sisteminin bir parçası olan
faizsiz finansman; ekonomik sistem içerisinde varlık sürdürebilmek için gerekli olan
koĢulları Ġslami esaslara göre düzenlenmiĢ finansman yöntemlerini açıklamak amacıyla
kullanılmaktadır.
Ġslami esaslara dayalı finansal iĢlemlerin Hz. Ömer döneminde kullanılmaya
baĢlandığı bilinmekle birlikte günümüzdeki anlamda ve günümüzdeki finansal kurum ve
kuruluĢlara eĢdeğer olarak faizsiz bankacılığın 1960‘lı yılların sonlarına doğru pek çok
ülkede faaliyet göstermeye baĢladığı söylenebilir. Türkiye‘de ise faizsiz finansal kurumların
1980‘li yıllarda ortaya çıkarak faaliyete baĢladığı bilinmektedir. ―Özel Finans Kurumu‖
olarak adlandırılan sistem 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile 2006 yılı itibariyle ―Katılım
Bankası‖ olarak ele alınmıĢtır (Eskici, 2007)viii.
Dünyadaki Müslümanların farklı yerlere göç etmesi ve Ġslami sermayenin
mobilitesinde yaĢanan artıĢ HSBC, Citibank gibi uluslararası finansal kuruluĢların ve
bankaların iĢleyiĢlerinde, Ġslami kurallara göre düzenlemeler yapılarak farklı bölümler ve
Ģubeler açmalarına neden olmuĢtur. Faizsiz bankacılık adıyla dünya da kendinden bahsettiren
viii
Mevzuata iliĢkin ayrıntılı bilgi için bknz.
http://www.tkbb.org.tr/Documents/Yonetmelikler/KATILIM%20BANKALAR-MEVZUAT.pdf
(EriĢim Tarihi: 31.03.2017).
98
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
katılım bankacılığı liberal ekonomik politikaların etkisiyle hem Ġslami bölgelerde hem de
Ġslam coğrafyasının dıĢında da yaygın hale gelmiĢtir. Katılım bankalarında gerçekleĢtirilen
finansal iĢlemler faiz aracılığıyla değil kiralama, kar ve zarar gibi araçlar vasıtasıyla
gerçekleĢtirilmektedir. Bu bankalarda Ġslam için yasaklı olan ürünler (tütün, alkol, silah vb.)
için finans sağlanmamaktadır (Saini ve diğ., 2011). Klasik bankalar ve Katılım bankaları
birbirlerine benzer özellik gösterse de kurallar ve düzenlemelerde aralarında farklılıklar
bulunmaktadır. Katılım bankalarında yürütülen iĢlemler Ġslami teamüllere dayalı olarak
belirlenmektedir (Akhtar ve diğ., 2001; Khattak ve Rehman, 2010).
Faizsiz finansmana iliĢkin literatür incelendiğinde;

Metawa ve Almossawi (1998) çalıĢmalarında, Ġslami bankacılığın önem kazanarak
gündeme gelmesiyle Ġslami bankaların kendi ürünlerini üretmeye baĢladığını belirtmiĢtir.
Faizsiz finansal araçların ve kurumların aygın olduğu Ürdün de müĢterilerin farkındalık
düzeylerini ve memnuniyetlerini belirtmeleri için anket uygulaması yapmıĢtır. Yapılan bu
araĢtırmanın sonucunda; müĢterilerin memnuniyet düzeyi yüksek çıkmakla birlikte faizsiz
bankacılıkta murabaha gibi özellikli ürünlerden haberlerinin olmadıklarını dile getirmiĢlerdir.

Dewi ve Ferdian (2009), krizleri oluĢturan nedenlerin iyileĢtirilmesinde Ġslami
finansın kullanıp kullanılamayacağını araĢtırmıĢtır. Diğer ürünlerin finansal krizler için
sermaye piyasasında spekülatif iĢlemlerin olmasıyla piyasaların olumlu olarak etkilenmediği
ve yaĢanılan krizleri hızlandırıcı etkisi bulunduğu iddia edilmiĢtir. Buna bağlı olarak Ġslami
finansta belirsizliğin olmaması, spekülatif iĢlem yapılamaması ve faizin yerini kar payının
almasıyla krizlerin etkisini azaltabileceği kanıtına ulaĢmıĢtır.

Ahmed (2010), küresel krizi Ġslami finans açısından ele aldığı çalıĢmasında,
verimlilik ve nakit akıĢının Ġslami finansal araçlar ile aralarında bağ olduğunu ancak
spekülatif iĢlemlere ve aĢırı kaldıraca izin vermediğini dolayısıyla, Ġslami finans sisteminde
karın ve riskin paylaĢımı söz konusu olduğundan iĢlemlerin faiz içeren finansal sisteme göre
saydamlık gösterdiğini belirtmiĢtir.

M. Busler (2011), Ġslami bankacılık ve Batı bankacılığının karĢılaĢtırılması
hususunda yaptığı çalıĢmada; Ġslami bankacılığın yatırımcıların üstlendiği riskleri en aza
indirgenirken batı bankacılığında iĢlemlerin risk seviyesinin yüksek oluĢunun kayıplarında
yüksek olmasına neden olduğunu belirtmiĢtir.

Hassan ve Kayed (2011) krizlerin çözümlenmesinde Ġslami finans sisteminin
etkilerinin araĢtırıldığı çalıĢmalarında, uluslararası dengeli ekonomi ve uygulanan
yöntemlerin sağlıklı olması Ġslami finansın yeterli düzeyde donanıma sahip olduğu sonucuna
ulaĢmıĢtır.

Çobankaya (2014) çalıĢmasında, bankacılık sektörü içerisinde Katılım bankacılığının
yerini araĢtırmaktadır. ÇalıĢma verilerine göre faizli bankacılık ve katılım bankacılığı
arasında farkların olduğu ancak bu farkların bilgi eksiliğinden kaynaklandığı ortaya çıkmıĢtır.
Katılım bankacılığının tanınırlığının arttırılması gerektiği kanaati belirtilmiĢtir. ÇalıĢmanın
ilgi çekici bir diğer bulgusu ise, katılım bankalarının tercih edilme nedenleri arasında Ġslami
inancın baskın olmadığı sonucunun ortaya çıkmasıdır.

Toraman ve diğ. (2015), dünyada ve Türkiye‘de faizsiz bankacılıkta önemli bir yol
kat edilemediği ancak katılım bankalarına gösterilen ilginin artmıĢ olduğu kanısına
varılmıĢtır. Yapılan anket sonuçlarına göre; yapılan iĢlemler için katılım bankalarının
99
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
tercihinde önceliğin Ġslami inanç olmadığı ve faizsiz bankacılık ile ilgili yeterli bilgiye sahip
olunmadığı sonucuna ulaĢılmıĢtır.
I. DÜNYADA ĠSLAMĠ FĠNANS (FAĠZSĠZ FĠNANSMAN)
Ġslami finans yani faizsiz finansman ile ilgili dünyadaki ilk çalıĢmalar 1960‘lı
yıllarda baĢlamıĢtır. Mısır‘da 1963 yılında Ahmed en-Naccar tarafından kurulan banka ilk
Ġslami banka örneğidir. Mısır‘da devletin desteği ile kurulan ―Nasr Sosyal Bankası‖ ilk
faizsiz ticari banka örneği arasında yer alır. Ġslami Kalkınma Bankasının 1974 yılında
kurulmasıyla birlikte günümüze kadar geliĢme göstermiĢtir (OdabaĢı, 2011). AĢağıda yer alan
Tablo 1‘de Ġslami Finansın Tarihsel GeliĢimi gösterilmektedir.
Tablo 1. Ġslami Finansın Tarihsel GeliĢimi
Zaman Dilimi
GeliĢmeler
1950-1960 Dönemi Müslüman ekonomistler yaĢanan sosyal olaylarla birlikte faizsiz
bankacılığı ortaya çıkarmıĢtır. Banka dıĢında faizsiz finansman iĢlemi
uygulanmaya baĢlanmıĢtır.
1960-1970 Dönemi Elde edilen karların paylaĢılma biçimleri ele alınarak uygulamalara
baĢlanılmıĢtır. Ticaretin temel alındığı sistemle birlikte uygulamalar
geliĢtirilmiĢtir.
1970-1980 Dönemi Dubai Ġslam Bankası ilk Ġslami ticari bankası olarak faaliyete geçmiĢtir. Ġlk
Ġslami Kalkınma finans bankası Cidde de kuruldu. Pakistan banka
faaliyetlerini Ġslami Bankasına göre düzenleyeceği hakkında açıklama
yaptı. Ġslami finans için yeni uygulamalar geliĢtirilmeye baĢlandı.
1980-1990 Dönemi Sektör varlık değeri 100 milyar doları aĢmasıyla hızla geliĢme göstermiĢtir.
Sudan ve Ġran ülkeleri de banka sistemlerini Ġslami Finansa göre
oluĢturacaklarını açıklamıĢlardır. Yatırım fonları Ġslami prensiplere göre
oluĢturulmaya baĢlanmıĢtır. Citibank ve HSBC gibi klasik bankalar Ġslami
koĢulların gerektirdiği gibi banka düzenine geçmiĢlerdir. Uygulamaların da
yeni ürünlerle devam etmiĢlerdir. Bunun üzerine Ġslami finansla ilgili
akademik anlamda çalıĢmalar da yapılmaya baĢlanmıĢtır. Dünya Bankası
ve Uluslararası Para Fonu iĢleyen sürece katılmıĢlardır.
1990-2000 Dönemi Yatırım fonlarında ki geliĢim gözlenmiĢtir. Ġslami endeksler Down Jones
tarafından yayımlanmaya baĢlamıĢtır. Ġslami bankalar geliĢme göstererek
var olan bankalara yenileri eklenmiĢtir. Ġkincil piyasalar oluĢturulmuĢ,
muhasebe standartları da belirlenmiĢtir.
2000- Günümüze
GeliĢmeler devam etmekte olup, 550 Ġslami finans kurumları ve 75 ülkede
1,3 trilyon dolarlık rezerv oluĢmuĢtur. Kontrol, denetim ve muhasebe önem
kazanmıĢtır. Ġslami Finansal Hizmetler Kurulu kurulmuĢtur.
(Kaynak: Iqbal and Molyneux, 2005: 64).
Dünyada Ġslami Finansın tarihsel kökeni Hz. Ömer dönemine dayansa da
günümüzdeki anlamıyla Ġslami Finansın geliĢimi 1950‘li yıllardan baĢlayarak 2000‘li yıllara
kadar devam etmiĢ günümüzde hala devam etmektedir.
II. KATILIM BANKACILIĞI (FAĠZSĠZ BANKACILIK) VE TÜRKĠYE‟DEKĠ
TARĠHSEL GELĠġĠMĠ
Katılım bankacılığı faizsiz finansal kurumların, 1950‘li yıllardan sonra ortaya
çıkmıĢtır. Faizsiz bankacılıkla ilgili ilk araĢtırma Pakistanlı düĢünürler tarafından araĢtırılmıĢ
ve 1955 yılında Muhammed Uzair tarafından ortaya çıkarılmıĢtır (Özbay, 2014: 21). Mısır‘da
100
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Mit Ghambr tasarruf bankasının faaliyete geçmesiyle birlikte 1963 yılında faizsiz bankacılık
faaliyete baĢlamıĢtır (Yüce, 2003). Faizsiz anlamında kurulan ilk banka Nasser Social Bank,
Kahire de faaliyete geçmiĢtir. Bankanın yapısı özel kamu otoritesi özelliği taĢımaktadır.
Bankanın amacı ticari değil, düĢük gelirli insanlar için evlenme, ölüm, hastalıktan
kaynaklanan durumlarda insanlara faizsiz kredi sağlamaktır. Bu durumdan ötürü bankacılık
ve kredi kanunun dıĢında yer almaktadır (Özbay, 2014).
Katılım Bankacılığının amacı; ekonomiye Ġslami değerlere bağlı kalarak katkı
sağlamaktır. Faiz hassasiyetine karĢı faizsiz sistem içerisinde yer almak isteyen kiĢilerin
fonlarını değerlendirmek ve yatırım yapmak için ihtiyaç duydukları kaynakları sağlamak
amacıyla ilgili piyasanın ve kurumların oluĢturulması temel hedeftir. Katılım Bankacılığının
temel amacı; kar ve zararın getirdiği riskleri paylaĢma, Ġslami kurallara uygun ve faizin
olmadığı bir finansal piyasa oluĢturmaktır (Özulucan ve Deran, 2009).
Katılım bankacılığı ile ilgili olarak; 25 ġubat 1984 tarihinde Hazine ve DıĢ Ticaret
MüsteĢarlığı, 21 Mart 1984 tarihinde T.C. Merkez Bankası sistemde düzenlemeler yapmıĢtır.
Bu düzenlemelerden sonra sistemin kanuni alt yapısı oluĢturulmuĢtur (Eskici, 2007).
Ġslam dinine göre faizin yasak olması faiz duyarlılığı olan kiĢi ve kurumların
tasarruflarını para, altın, gayrimenkul ve döviz gibi araçlara yöneltmelerine ve finansal
sisteme fon olarak aktarılmamasına neden olmaktadır. Bu varlıklar yatırıma
yönlendirilememektedir.
Tasarrufların
finansal
piyasalar
aracılığıyla
yatırıma
yönlendirilebilmesi için katılım bankacılığı önemli bir fonksiyonu üstlenmektedir (Bulut,
2009: 18).
III. FON KULLANDIRMA YÖNTEMLERĠNDEN ÇAĞDAġ MURABAHA
(KURUMSAL FĠNANSMAN DESTEĞĠ)
Arapça kökenli olan Murabaha kazanç, kar anlamına gelmektedir. Ġslam bankalarında
Murabaha, müĢterilerin peĢin ödeme yapamaması sonucu fonlaması ve Ġslam alimlerinin de
onayından geçmesiyle önem kazanan faizsiz finansman araçlarındandır. En çok kullanılan
finansman yöntemlerinden biri olan murabaha, satıĢ sözleĢmesinde maliyete eklenen kar
marjı ile hesaplanmaktadır. Bu yöntemde banka, belirlenen oranlarla vade farkını
hesaplamasıyla müĢterinin talep ettiği malı satın almaktadır. Sistem; malın banka tarafından
peĢin olarak satın alınması daha sonra finansman desteği alan tarafın bankaya geri ödemeyi
vade farkı eklenerek ödenmesi Ģeklindedir. Getiri oranı ve eriĢim kolaylığı nedeniyle katılım
bankalarında en çok kullanılan yöntemlerin baĢında gelmektedir (OdabaĢı, 2011). Kurumsal
finans desteği olarak sıklıkla kullanılmaktadır. Alım-satım yaparken kar marjı bilindiği için
en kısa sürede sonuç alınması, riskin az olması, kolay ve basit olarak elde edilmesi sıklıkla
tercih edilmesinin altında yatan nedenler arasındadır.
Üretim desteği olarak adlandırılan murabaha, günümüzde kurumsal finansman desteği
olarak adlandırılmaya baĢlanmıĢtır. Murabaha katılım bankacılığı yardımı ile fonu kullanacak
kiĢiler arasında sözleĢme imzalanarak yapılmaktadır. Her türlü iĢletme için gerekli olan
gayrimenkul, emtia ve hizmetin bedelinin finans grubunun iĢletme için ödeme yapması ve bu
yapılan ödeme için iĢletmenin finans grubuna borçlandırılması Ģeklinde iĢlemektedir
(Atılgan, 2009: 32). Bankaların temel amaçları ticaret yapmaktır. Klasik bankalar sadece
kullanıcıya fon sağlarken, faizsiz bankalar Ġslami kurallar çerçevesinde mal alım-satımını
sağlarlar. Böylece firmalar kar sahibi olabilmek için riski üstlenirler. Klasik bankalar ve
101
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
faizsiz bankalarda murabaha sistemi farklılık gösterir (Ayup, 2007: 213). Murabaha iĢleminin
aĢamaları ise aĢağıda belirtildiği gibidir;
Ġslam bankası, müĢterilerin isteklerini, talep ettikleri için ürünü alırlar.
Ġslam bankası, ürünlerin satın alınacağına dair taahhüttü müĢterilerden alır.
Ġslam bankası, vadeli olarak ürünün satıĢını müĢterilere yapar.
Ġslam bankası, vadeleri ayarlarken ürün maliyeti üzerine belli kar marjı ekleyerek
düzenler (Sairally, 2002).
AĢağıda yer alan ġekil 1‘de Murabaha Sisteminin ĠĢleyiĢi gösterilmektedir.
ġekil 1. Murabaha Sisteminin ĠĢleyiĢi
(Kaynak: Kınalı, 2012: 125)
Murabaha sisteminin iĢleyiĢi için; satıcı firma, müteĢebbis, katılım bankası ve
murabahaya konu olan bir malın bulunması gerekmektedir. Murabaha sisteminin iĢleyiĢi;
numaralar ile belirtilmiĢtir. Taraflar arasındaki bağlantıyı gösteren numaraların anlamları
aĢağıda açıklanmaktadır.
1.
MüteĢebbis; malı alacak firma ile ön anlaĢma yapar, mal alımı için hesapladığı kredi
miktarını yazılı olarak bankaya bildirir. Önceden belirlenen teminatları bankaya verir.
2.
MüteĢebbis ve banka geri ödeme sürecini ve kar marjını hesaplayarak önceden
belirlenen teminatlar ile birlikte istenilen mal için sipariĢ verilir ve peĢin fiyat üzerinden
ödeme yapılır.
3.
SatıĢı yapan kiĢi faturayı ödeme yapan banka için keser. Ġrsaliye kesimi banka adına
kesilir ve müteĢebbisin istediği adres yazılarak malın sevki istenilen adrese yapılır.
4.
Banka, anlaĢmaya varılan kâr marjını faturaya ekleyerek müteĢebbis adına fatura
keser.
5.
Vade süresi dolduğunda, müteĢebbis borcu olan miktarı için bankaya geri ödemesini
yapar.
Kurumsal Finansman Desteği olan Murabaha‘nın kendine özgü nitelikleri ve kullanımının
özellikleri aĢağıdaki gibi sıralanabilir;
Türk lirası ve döviz cinsinden kullanılabilir.
102
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Yapılacak olan mal alım-satımı yurtiçi ve yurtdıĢı olabilir.
Kredi kullanım amacına ve kullanılan yere göre vade yapılır. Ortalama vade süresi
bir yılı aĢmaz ama bazı projeler için bir yıldan fazla kullandırılır. EĢit taksitlere ayrılarak geri
ödemesi sağlanır.
Kullanılan yöntemde müĢterinin eline nakit geçmez, alınan ve satılan maldır.
Faizsiz sistem olduğu için katılım bankası alım-satımında devlet tahvili, hazine
bonosu gibi menkul kıymetler kullandırılmaz.
Bu yöntemi kullanmak yeni müĢteri sağlamada ve katılım bankası için hedeflenen
stratejik rakamlara ulaĢmada büyük önem taĢır.
Katılım bankası sayesinde üretim için alım-satım sözleĢme dahilinde tamamlanır
(Tok, 2006: 62).
IV. DEĞERLENDĠRME VE GELECEK ÇALIġMALAR
ÇalıĢmada, faizsiz finansman ve faizsiz finansman yöntemlerinden çağdaĢ murabaha
olgusu incelenmiĢtir. Konu, katılım bankacılığı, faizsiz finansman olgusunun dünyadaki
geliĢimi ve çağdaĢ murabahanın iĢleyiĢ sistemi boyutuyla ele alınmaktadır.
Katılım bankacılığı, klasik bankacılığın iĢleyiĢinin temelinde yer alan faiz olgusu ve
iĢleyiĢi temeline dayalı olarak değil kar ve zarar olgusunun esas alındığı Ġslami kurallara göre
Ģekillenen bankacılık iĢlemlerine dayalı olarak ortaya çıkmıĢtır. Katılım bankacılığının
Türkiye‘deki geliĢimine baktığımızda 1980‘li yıllardan baĢlayarak uzun yıllar farklı
yapılanma ve isimler altında (örneğin özel finans kurumları) yürütüldüğü 28.02.2006 tarihli
26094 sayılı Resmî Gazete ‘de yayınlanan Türkiye Katılım Bankaları Statüsü ‘ne iliĢkin
kanuni düzenleme ile kanuni altyapıya kavuĢtuğu bilinmektedir. Faizsiz finansmana dayalı
iĢlemlerde amaç, çeĢitli duyarlılıklarla finansal sisteme katılamayan fonların faizsiz
finansman araçları aracılığıyla finansal sisteme katılımlarının sağlanmasıdır. Katılım
bankacılığında var olan finansal ürünlerde faizli iĢlem yapılmamaktadır. Ancak, yıllara
yaygın olarak ticari bankaların açıkladıkları faiz oranlarına iliĢkin ortalamanın katılım
bankalarının açıklamıĢ oldukları kar payı oranlarına iliĢkin ortalamayla çok yakın seyretmesi
klasik bankalarla katılım bankacılarının finansal iĢlemleri benzer iĢleyiĢle yürüttükleri algısı
yaratmaktadır.
Küresel finansal krizin patlak verdiği 2008 yılı ve sonrasında çoğu zaman körfez
sermayesi olarak da adlandırılan Ġslami sermayenin önemini hızla arttırmıĢtır. YaĢanan
küresel kriz sonucunda finansal piyasalara olan güven azalmıĢ ve krizin aĢılmasında Ġslami
sermayenin ve faizsiz finansal araçların taĢıdığı önem çoğu kesim tarafından kabul
görmüĢtür. Faizsiz iĢlem yapan finansal kurum ve kuruluĢların finansal krizlere karĢı
direncinin yüksek olması, faiz ve kur riskinin görece olarak düĢük olması tercih edilmesinin
altında yatan nedenlerin baĢında gelmektedir.
ÇalıĢmada ele alınan Murabaha olgusu, katılım bankalarında yaygın olarak kullanılan
finansal araçların baĢında gelmektedir. Literatürede murabaha ve çağdaĢ murabahaya iliĢkin
çok sayıda araĢtırma bulunmamaktadır. Murabaha olgusunu ele alan bu çalıĢmanın konu ile
ilgilenen araĢtırmacılara ve konuya ilgi duyan taraflara yardımcı olacağı düĢünülmektedir.
Ġlerleyen çalıĢmalarda Türkiye‘de murabaha olgusunun ve diğer faizsiz finansal araçlarla
iliĢkisinin ve finansal sisteme olası katkılarının ele alınması planlanmaktadır.
103
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Kaynakça
Ahmed, A., 2010, ―Global Financial Crisis: an Islamic Finance Perspective‖, Internatioanal
Journal of Islamic and Middle Eastern Finance and Management, Vol. 3, No. 4, s. 306-320.
Akhtar, M. N., Hunjra, A. I., Akbar, S. W., Rehman K. U. ve Niazi, G. S. K., 2011,
―Relationship Between Customer Satisfaction and Service Quality of Islamic Banks‖, World
Applied
Sciences
Journal,
13,
s.
453-459.
Atılgan, H. ġ., 2009. Türk Banka Hukuku‘nda Katılım Bankacılığı, Yüksek Lisans Tezi,
Sakarya
Üniversitesi,
Sosyal
Bilimler
Enstitüsü,
Sakarya.
Ayup, M., 2007. Understanding Ġslamic Finance. England: Wiley & Sons Ltd.
Bulut H., 2009. Katılım Bankacılığında Ġki Yeni Finansmal Teknik Önerisi: Mudaraba-risk
Sermayesi Yatırım Ortaklıkları ve Mudaraba-risk Sermayesi Yatırım Fonları, Türkiye
Katılım
Bankaları
Birliği.
Busler, M., 2011. ―The Financial Crisis – Western Banking Versus Islamic Banking‖, World
Journal of Enterprenuership, Management and Sustainable Development, Vol 7, No. 1.
Çobankaya, F.T., 2014. ―Katılım Bankalarının Türkiye‘deki Farkındalık Düzeyinin Tespiti:
Batı Akdeniz Bölgesinde Bir AraĢtırma‖, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü
ĠĢletme
Anabilim
Dalı
Yüksek
Lisans
Tezi,
S117.
Dewi, M. K., Ferdian, I. R., 2009. ―Islamic Finance: A Therapy for Healing the Global
Financial Crisis‖, Paper presented in the first Scientific Conference on Globalizing Financial
System, organized by Hashemite University, 21-22 October 2009 in Amman, Jordan.
Eskici M. M., 2007. Türkiye‘de Katılım Bankacılığı Uygulaması ve Katılım Bankaları‘nın
MüĢteri Özellikleri, Yüksek Lisans Tezi, T.C. Süleyman Demirel Üniversitesi ĠĢletme
Bölümü,
Isparta.
Hassan, K. M. ve Kayed, R., 2011. ―The Global Financial Crisis and Islamic Finance‖,
Thunderbird
International
Business
Review,
53
(5),
s.551-564.
Kınalı, F., (2012). Faizsiz Sistemde Bankacılık AnlayıĢı Ve Kredi ĠĢlemleri, Yüksek Lisans
Tezi,
T.C.
Selçuk
Üniversitesi
Sosyal
Bilimler
Enstitüsü,
Konya.
Metawa, S. A., Almossawi, M. 1998. ―Banking behavior of Islamic Bank Customers:
Perspectives and Implications‖, International Journal of Bank Marketing, Sayı 16, Cilt 7,
s.299–313.
OdabaĢı, M., 2011. Faizsiz Bankacılık Eğitim Notları Kuveyt Türk, Ġstanbul, s.12-20.
Özbay, F., 2014. ―Katılım Bankacılığı ve Türkiye‘deki Uygulamaları‖, Yüksek Lisans
Bitirme
Projesi,
Gediz
Üniversitesi,
Ġzmir.
Özulucan, A., Deran, A., 2009. ―Katılım Bankacılığı ile Geleneksel Bankaların Bankacılık
Hizmetleri ve Muhasebe Uygulamaları Açısından KarĢılaĢtırılması, Mustafa Kemal
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı:11 Cilt:6, Hatay, 2009, s.89.
Saini, Y., Bick, G. ve Abdulla, L., 2011, ―Consumer Awereness and Usage of Islamic
Banking
Products
in
South
Africa‖,
SAJEMS
NS,
3,
s.
298-313.
Sairally, B.S., 2002. Murabahah Financing: Some Controversial Issues. Review of Islamic
Economics,
12,
s.
73-86.
Tok, A., 2006. Türk Hukukunda Katılım Bankalarının Fon Toplama ve Kullandırma ĠĢlemleri
Ġle Klasik Bankacılık ĠĢlemleri, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü,
Ġstanbul.
104
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Toraman, C., Ata, H.A., Buğan, M.F., 2015, ―Ġslami Bankacılık Faaliyetlerine Yönelik
MüĢteri Algısı Üzerine Bir AraĢtırma‖, Gaziantep University Journal of Social Sciences, Sayı
14,
Cilt
4,
s.
761-779.
Yıldıran, M., 2011. ―Küresel Finans Krizi Sürecinde Farklı Finans Uygulamalarının Analizi:
Konvansiyonel ve Faizsiz Finans Sistemlerin KarĢılaĢtırması‖, Bütçe Dünyası Dergisi, s. 35.
Yüce, A., 2003. ―Islamic Financial Houses Ġn Turkey‖, Journal of Academy of Business and
Economics.
105
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Examining Young Consumers‟ Exploratory Buying Behaviour Tendencies in
Online Purchasing in Terms of Personality Traits
Metin SAYGILI* Zeliha ERSOY** Esra BALKANCI*** M. Emre USLU****
Abstract
In this study, it is aimed to investigate the exploratory buying tendencies of young consumers
in online purchasing in terms of personality traits. Reviewing the exsisting literature, it is seen that
there has not been many studies conducted that look into exploratory buying tendencies regarding
online purchasing. It is thought that integrating personality traits to the subject, this research would be
a great contribution to the literature.
In this context, the target audience of this this study which utilizes quantitative research method,
consists of young consumers aged 18-24 who receive education in Sakarya University. In this study,
using convenience sampling method, 257 consumers were included in the sample group and the results
have been gathered from an applied survey. The datas from the survey has been tested with SPSS 23.0
statistical analysis software and the findings were presented through tables.
With the aim of testing the hypothesis of the research, to determine whether young consumers'
heuristic purchasing tendencies differs according to personality traits, independent sample group t-test
was performed. As a result of the findings, it is seen that the heuristic purchasing tendencies of young
consumers may be differentiated according to their personality traits.
Keywords: Online Purchasing, Young Consumers, Exploratory Buying Behavior, Personality Traits
Jel Code: M30, M31
INTRODUCTION
Since technology became a prominent aspect of our lives, most of our daily habits go
through a process of changes. One of these changes occur on the tendencies of online buying
behaviours. Consumers adopt different buying behaviours on online shopping. Especially
young consumers tend to purchase products in an exploratory way in both traditional and
online shopping. In this context, it is clearly seen that young consumers have been
developing an increasing interest on online shopping, and in this process, they tend to engage
in exploratory buying behaviours on online platforms. As there is lack of studies examining
the relation between the exploratory buying behaviour tendencies and the personality traits in
online shopping, this study is considered essential with regards to future studies in this area.
On that note, this study aims to examine young consumers' exploratory buying behaviour
tendencies in online purchasing in terms of personality traits.
*
Sakarya University Institute of Social Sciences, Department of Business Administration, Production
Management and Marketing, PhD Student. metinsaygili@msn.com
**
Sakarya University Institute of Social Sciences, Department of Business Administration, Production
Management and Marketing, Graduate Student. zelihaersoyy@gmail.com
***
Sakarya University Institute of Social Sciences, Communication Design and Media, Media and
Communication Studies, Graduate Student. esrahede@gmail.com
****
Sakarya University Institute of Social Sciences, Department of Business Administration,
Management and Operations, Graduate Student. uslu.mustafaemre@gmail.com
106
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
I. CONCEPTUAL FRAMEWORK
A. Consumers in Online Shopping
The development of computer technology has led many innovations, variations and
improvements in several fields. With the new industrial convergence, businnessess and
consumers gather in online platforms. Businnesses using technology to their advantages
initiated online shopping in the place of traditional shopping and started to meet their
consumers in online platforms. Although the invention of internet dates back to old times,
online shopping which dates back to 90's is somehow a recent trend in our lives. The period
of online shopping's development and being subjected to marketing which has led to the
establishment of the sector took place in the beginning of the 2000s (Bal 2014). After many
years several demands about shopping occurred and that became the reason for the rise of
different trends of shopping. When considering from this point of view, it is certain that
internet technology has caused many changes in terms of consumers' buying behaviour, and
that turned the steps of the traditional buyers towards online platforms (Aksoy 2006).
Especially with the increasing number of the firms that serves in online platforms,
has led the positive expectations to increase at an equal rate (Vijayasarathy 2004). Recent
studies indicate that consumers gradually leave the habit of traditional buying, and lean
towards online shopping. The reason for that seems to be based on the features of online
platforms such as effortlessness and liberty that is given to the consumer, which helps them
meet a large number and variaty of products in quite short time.
As in developed countries, consumers' in Turkey also experience issues such as the
change in the everyday life and shortage of time, and these issues form a basis for online
shopping as an alternative for traditional ways (Usta, 2006, p. 56), especially for younger
consumers aged 18-24. In this context, most of the internet users seem to be consisted of
teens and young adults (Teo & Lim, 2000; Teo 2006), in addition, it is known that young
consumers happen to be quite selective in cases of online product research (Teo 2006;
Donthu & Garcia, 1999; Tan 1999; Burroughs & Sabherwal, 2002; Swinyard & Smith, 2003:
ref. Armağan & Turan, 2014, p. 4). It is apt to say that the young consumers are more
inclined towards online shopping, and the technology help them explore the new product
groups which meet their needs. Therefore, the efficient using of internet develop the
consumers exploratory tendencies which means that the online platforms might be seen as a
point of origin for exploratory buying behaviour tendencies.
According to TÜĠK (Turkish Statistical Institute) Household Cognitive Technologies
Usage Research (2016); %60 of online consumers bought clothes and sports equipement,
%29,7 bought tickets for travels and rent cars etc., %25,8 bought household goods (furniture,
toys, domestic appliances etc.), %21 bought electronic devices (mobile phone, camera, radio,
TV, DVD player etc.), %19, 8 bought eatables and daily needs (flowers, cosmetics, tobaco
and beverages included).
In the studies conducted by Anderson (1997) and Horrigan and Raini (2002), it is
indicated that the most prefered product groups are books, CD's and vacation packages
(Armağan & Turan, 2014, p. 7). Aside from these products, computer software and hardware,
gifts and flowers, clothes and accessories, food-drink, health and beauty products are some of
the selected products (Johnson 1998; Teo 2006: ref. Armağan & Turan, 2014, p. 7).
107
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
In the study which investigates online buying behaviour conducted by Usta (2006),
the products take place on the top are computers and electronic devices, and those are
followed by books, sports equipments, hotel reservations and travel tickets, and clothes.
B. Exploratory Buying Behaviour Tendencies
Exploratory buying behaviour tendencies in shopping can be defined as; ―leaning
towards different brands and products, adopting innovative behaviour, obtaining information
by talking to other consumers and reading reviews on unfamiliar products‖. Exploratory
information-seeking is considered as curiosity-driven research. Thus, the tendency to engage
in exploratory buying behaviour is a consequence of dissatisfaction and disinterest of
consumers' in the brands or products; and searching for alternatives. As it is stated in the
literature, exploratory buying tendencies are identified as ―taking risks in buying decisions,
seeking for diversity and going for different products‖. In connection with this, such practices
as information seeking behaviour, innovation in purchasing products, seeking for diversity,
changing brands and shopping for fun might be seen as indicators of exploratory buying
behaviour (Okutan, Bora & AltunıĢık 2013).
It is a known fact that as exploratory buying behaviour tendencies appear in various
ways, consumers also get different feelings and thoughts. According to AltınıĢık, Okutan and
Bora (2012), the pleasure that caused by the act of consuming plays an important role in
realizing the exploratory buying tendencies. It is stated that the consumers with more
tendencies of exploratory buying behaviour are more active in buying new products on the
markets, in window-shopping, and sharing experiences than the regular consumers
(Baumgartner & Steenkamp, 1996, pp. 124-125; Raju, 1980, pp. 278-279).
It must be bear in mind that exploratory buying tendencies are not only specified for
consumers that are looking for innovation, but they are also for the consumers that are in
need of good and quality products. In this respect, the findings from the study of Okutan,
Bora and AltunıĢık (2013) indicate that consumers with higher exploratory tendencies mainly
display information seeking behaviour. Moreover, the findings stress the fact that the
consumers with higher exploratory tendencies are more open to new concepts and are more
willing to take risks in new experiences (Okutan, Bora & AltunıĢık 2013).
Although there have been many studies conducted on exploratory buying tendencies
abroad, the number is quite limited in our country. For that reason, considering either
domestic or international studies, it is Raju's (1980) exploratory tendencies classification has
been accepted by many researchers. The findings of Raju's (1980) study shows that the
exploratory tendencies have been classified into three parts: risk taking, diversity seeking and
curiosity driven behaviours (Steenkamp & Baumgartner 1992, 1995; Baumgartner &
Steenkamp, 1996).
Baumgartner and Steenkamp (1996), as a result of their conducted studies,
emphasized that it was convenient to classify exploratory tendencies into two parts;
exploratory information seeking and exploratory buying (Baumgartner &Steenkamp 1996:
ref. AltunıĢık, Okutan & Bora 2012).
AltunıĢık, Okutan and Bora (2012) explain exploratory tendencies as ―information
seeking and curiosity‖, ―avoiding risks‖ and ―innovation‖. In addition to this, the result of the
study shows that women have been more active and have higher tendencies in comparison to
men in the context of exploratory buying behaviour.
108
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
C. Personality Traits
Personality is defined as the total of a person's characteristics which distinguish
him/her from other people and make that person unique in its own way. In other words,
personality is what makes a person an individual (Tutar 2013). As for the necessity of
stressing the personal differences when it comes to the concept of personality, most of the
behavioural scientists and psychologists seem to accept the term as a total of characteristic
features that distinguish people from one another. In this respect, personality is formed of a
person's nature, character traits and personal abilities; therefore it might be said that there are
as many personalities as there are individuals (Tutar 2015).
There are many personality inventories availiable that have been developed to be
used to evaluate personality traits. Many models have been developed to identify personality
traits. In consideration of the conducted studies, it is possible to define the personality types
as an outstanding system that helps us understand individuals, their behaviours, and natural
tendencies on preferences and choices (Balkıs 2003).
After investigating relating studies, it may be seen that personality traits have been
eximined by various researchers with the help of several models in the light of definitive
fractions. As for this study, personality traits are approached as Type A and Type B. These
types of personalities was first observed by cardiologist Meyer Friedman and Ray Rosenman
in the literature. Friedman and Rosenman stated that individuals could not simply be a Type
A or B person, they would rather be inclined towards one spesific type more (Durna 2005).
People with Type-A personality; tend to be very competitive, impatient, time-sensitive and
often workaholics. People with these features are known to be low resistant to stress and they
stress out even in normal circumstances (Lelord and Andre 1996). Type A personalities like
the sense of time-urgency which makes them feel obliged to work on anything, constantly.
These type of people are not known to be good at time management (Aytaç 2002). They
desire achievement in short time and as many times as possible (Moorhead and Griffin, 1992,
p. 463).
People with Type-B personality; in contrast with Type-A, they tend to be less conflicted with
―time‖, more balanced and serene with life. These individuals are often less competitive, less
devoted to work, and yet they are more secure with themselves. They are not known as
perfectionists and they don't get angry easily; they're unambitious and more relaxed
characters (Durna 2005). They can also handle stress, and manage time very well (Yurtsever,
2009, p. 65). They enjoy their tasks and work steadily (Güney, 2000, p. 446).
II. PURPOSE AND SIGNIFICANCE OF THE STUDY
This study explores young consumers exploratory buying behaviour tendencies in
terms of personality traits. This study centers on young consumers online purchasing habits
which provides information on consumers past experiences and preferences of products. It is
thought that this study would be of great assitance not only for those who conducts studies in
the field, but also for bussiness managing and marketting fields.
A. Sample of the Study
The sample group of the study consists of young consumers aged 18-24 who receive
bussiness education in Sakarya University. The datas were provided by using convenience
sampling method; 226 students were included in the sample group and the results have been
gathered from an applied survey. In total, 246 of questionnaire forms were returned from
109
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
subject students, in which 20 of them were excluded of the assessment for various reasons;
226 were taken into evaluation. Utilizing quantitative approach, it is assumed that the sample
size is enough for statistical analysis.
III. DATA ANALYSIS AND FINDINGS
This chapter provides the findings that are statistically analyzed within the scope of
the study. Features of 226 participants consisting of online buyers who take place in the study
are presented in Table 1, and evaluated by demographics.
Table 1: Demographics of the Participants
Features
Options
f
Women
116
Gender
Men
110
Undergraduate
173
Education
Level
Graduate
53
Less than 500 TL
88
500-749 TL
79
Monthly
Expenses
750-999 TL
24
1000 TL or more
35
%
51,3
48,7
76,5
23,5
38,9
35,0
10,6
15,5
Feature
Options
18
19
20
21
Age
22
23
24
Average Age = 21,6
f
14
41
50
29
29
31
32
%
6,2
18,1
22,1
12,8
12,8
13,7
14,2
When evaluating the demographics of the participants in terms of genders, it can be
seen that %51,3 of them consisted of women, and %47,8 of men. The rates of undergraduate
students (%76,5) tripled the amount of graduate students (%23,5). Looking over the personal
expenses of participants, it is seen that %38,9 of them make less than 500 TL in a month,
around %25 of them make 750 TL or more. As for the ages of the young consumers in the
study, we can see that 20 year old participants are %21 of total, and 21-22 year of aged
participants are found in equal ratios.
A. Information on Online Shopping
In the study, subjects were asked how many hours per day they use internet, their
frequency of online shopping, when was the last time they bought something online and for
how long they use online shopping. The frecuency distribution of the given answers can be
seen in Table 2.
Table 2: Frequency of Online Shopping, Shopping Duration and the Date of Last Purchase
Frequency of Online Shopping
Frequency
%
Few times a month
Once a week
A few times a month
Once a month
Less
7
12
46
32
129
3,1
5,3
20,4
14,2
57,1
The Date of Last Online Purchase
Frequency
%
In last week
In last month
In last 4 months
In last 6 months
In last year
49
73
44
20
40
21,7
32,3
19,5
8,8
17,7
110
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Duration
Frequency
%
Less than a year
1-3 years
More than 4 years
55
109
62
24,3
48,2
27,4
When evaluating tthe subjects' frequency of online shopping, it can be seen that
%57,1 of participants reply less than once a month, % 20,4 reply a few times a month. The
rate of subjects who shop online once a month is 14,2.
When evaluating the last time of online shopping experience of the participants, it is
seen that 54 of the participants reply as ―last month‖ or ―last week‖. The ratio shows that
25 of the young consumers who participated in the study used online shopping just ―once in
last 6 months‖ and ―once in a year‖.
When evaluating the duration of online shopping experience of the subjects, we see
that around %50 of them purchasing products online for 1-3 years time period.
B. The Most Purchased Products Online
In this study, aiming at the exploration of most purchased products online; the
products which took place in Davis, Lang and Diego's (2013) study were cathegorized.
Young consumers were presented with the options in Table 2 in order to determine
the product categories that are the most prefferd, and the findings were analysed.
Table 3: Distribution of Most Bought Products
Responses
Product Categories
% of Participants
Frequency
%
Food-Drink
37
3,8
16,4
Books, magazines and stationary
138
14,3
61,1
Cinema and/ or Theatre
51
5,3
22,6
Cosmetics and personal care
62
6,4
27,4
Sports Equipment
54
5,6
23,9
Jewellery (necklace, ring, wristlet)
35
3,6
15,5
Banking services
88
9,1
38,9
Clothes and shoes
135
14,0
59,7
Gifts
49
5,1
21,7
Film, music CD/DVD
18
1,9
8,0
Travel (bus and plane) tickets
113
11,7
50,0
Accessories (purse, wrist-watch, glasses etc.)
66
6,9
29,2
Household equipments
46
4,8%
20,4%
Technological Devices (computer, camera,
70
7,3%
31,0%
mobile phone etc.)
Total
962
100,0%
425,7%
*In cases where participants get to select more than one, frequencies are taken into consideration based
on multiple answers sets and rated according to total of given answers.
When looking at the answers given by participants, it could be said that %61 of the
subjects' most preffered products in online shopping are ―Books, magazines and stationery‖,
59,7 reply as ―Clothes and shoes‖, 50 reply as ―Travel expances‖. As for products such
111
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
as ―Film, music CD/DVD‖, ―Food (and beverage)‖ and ―Jewellery (necklace, ring, wristlet)
buying persentage is less than %20 for each product group. When evaluating the young
consumers' given answers, it can be seen that %73 of the subjects preffer to buy
―Technological products and gadgets‖ in online shopping.
C. Scale Related Reliability Analysis
In this study which investigates the exploratory buying tendencies of young
consumers; 13 expressions were adopted from the study named ―The Scale of Exploratory
Buying Tendencies‖ which developed by Baumgartner and Steenkamp (1996), and later used
by Okutan and the others (2013). In order to measure the personality traits, 7 expressions
adopted from the short form of Bortner Rating Scale (SFBRS) which was previously used by
AktaĢ, 2001; Erdoğan and Zengin, 2012.
The scales aforsaid have been subjected to reliability analysis, and the inner
constistency analysis is presented in Table 4.
Table 4: Reliability of Scales
Cronbach's
Scales
Alpha
Exploratory Buying
,721
Personality Traits
,710
Item
Numbers
13
7
As the results of the reliability test for the 13 adopted expressions of Exploratory Buying and
7 adopted expressions were founded higher than the critical value of 0,70, the consistency of
the scales are considered eminent.
D. Gender Differences in Personality Traits (Type A-B)
In order to determine the differences with exploratory buying tendencies in terms of
personality types (Type A-B), independent sample t-test was performed and presented in
Table 5.
Table 5: Comparison of Exploratory Buying Tendencies in Online Shopping in Terms of
Personality Traits
Standard
Personal
Standard
Traits
N
Average
Error of
t
sd.
p.
Type
Deviation
Mean
Exploratory
Type A
120
3,526
,534
,048
Buying
2,557
224
,011
Type B
106
3,310
,485
,047
Tendencies
The results obtained indicates that the given answers show a stastically significant
result (p<0,05); Young consumers with Type B personalities have a higher average than
young consumers with Type A.
The aspects that form exploratory buying tendencies in online shopping were
eximined by performing independent sample t-test in order to see if they differ in terms of
personality traits (Type A-B). The results were presented in Table 6.
112
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Table 6: Comparison of the Traits of Exploratory Buying Tendencies According to Personality
Types
Standard
Personal
Standard
Traits
N
Average
Error of
t
sd.
Type
Deviation
Mean
Information
Type A
120
3,395
,755
,069
seeking and
2,210 224
Type B
106
3,166
,801
,078
Curiosity
Type A
120
3,588
,636
,058
Risk
,875
224
Avoidance
Type B
106
3,517
,586
,057
Type A
120
2,604
,952
,087
Innovation
2,603 224
Type B
106
2,429
,939
,092
p.
,028
,382
,010
The results obtained from Table 6 indicate that given answers show a statistically
significant result in terms of personality (p<0,05). In terms of ―Information seeking and
curiosity‖ and ―Innovation‖, the results show that young consumers with type A personalities
have a higher average than Type B personalities.
RESULTS AND SUGGESTIONS
It has been of a great importance to investigate exploratory buying tendencies in
online shopping in terms of personality traits since young consumers have been meeting their
needs in online platforms instead of traditional shopping. In this respect, this study aims to
explore buying habits of consumers aged 18-24 by asking questions as how long have they
been shopping online, when was the last time of experience of their online shopping, and
what are the most preffered products in general.
In this study in which the sample group is formed by young consumers, it is indicated
that 61 of the participants prefer ―Books, magazines and stationary‖, 59,7 of them prefer
―Clothes and shoes‖, and 50 of them state ―Travel expances‖ in online platforms. The
persentage of ―Film, music CD/DVD‖, ―Food (and beverage)‖ and ―Jewellery (necklace,
ring, wristlet) buyers is discovered as less the %20. It can be said that the results of the study
show similarities with previously conducted studies by Anderson (1997), Horrigan and Raini
(2002) and Usta (2006) to a certain extent.
In order to determine if exploratory buying tendencies differ in terms of personality
(Type A-B) types, independent sample group t-test was performed. According to this, the
accumulated answers show a stastically significant result (p<0,05); Young consumers with
Type B personalities have a higher average than young consumers with Type A. In terms of
―Information seeking and curiosity‖ and ―Innovation‖, young consumers with type A
personalities have a higher average than Type B personalities.
Based on the results, this study explains the personality types of young consumers
with exploratory buying tendencies in online shopping; the effects of personality types in
terms of dimensions and sub-dimensions of the tendencies. On that note, this study aims to
provide information for businnesses in order them to understand and meet the needs of
consumers. Besides, the investigation of the alteration of young consumers buying
tendencies, especially in online shopping, may be a guiding model for furher studies on
buying behaviour in online platforms.
113
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
References
Aksoy, R. (2006). Ġnternet Ortamında Pazarlama, Ankara: Seçkin Yayıncılık San. Ve Ticaret
A.ġ.,
AltunıĢık, R., Okutan, S. & Bora, B. (2012). Tüketicilerin KeĢifsel Satın Alma DavranıĢı
Eğilimleri Ve Bu Eğilimlerde Demografik Faktörlerin Rolü. 17. Ulusal Pazarlama Kongresi
Bildiri Kitabı, Balıkesir Üniversitesi, Balıkesir, Türkiye, 18-21 Ekim, s. 591-608.
Anderson, C 1997, ‗Survey of Electronic Commerce: In Search of The Perfect Market‘. The
Economist, Vol, 343, pp. 3-5.
Armağan, EA & Turan AH 2014, ‗Ġnternet Üzerinden AlıĢveriĢ: Demografik Faktörlerin,
Bireysel Ġhtiyaçların Etkisi Üzerine Ampirik Bir Değerlendirme‘. Atatürk Üniversitesi
Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi Cilt 28, Sayı 3, s. 1-22.
Aytaç, T 2002, ‗Eğitim ve Yönetimde Yeni YaklaĢımlar Zaman Yönetimi”, Bilim ve Aklın
Aydınlığında‘
Eğitim
Dergisi,
Temmuz,
24
July
2003.
<http://yayim.meb.gov.tr/yayimlar/sayi29/aytac.html>.
Bal, V 2014, ‗Online SatıĢ GiriĢimcilerinin KarĢılaĢtıkları MüĢteri ġikâyetlerinin Analizi‟.
AĠBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Sayı:1, s.59-74.
Balkıs, M. (2006). Üniversite Öğrencilerinin DüĢünme Stilleri Ġle KiĢilik Tipleri Arasındaki
ĠliĢkinin ÇeĢitli DeğiĢkenler Açısından Ġncelenmesi. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi,
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġzmir, Türkiye.
Baumgartner, H. & Steenkamp, J-BEM 1996, „Exploratory Consumer Buying Behavior:
Conceptualization and Measurement‘, International Journal of Research in Marketing, Vol.
13, pp. 121–137.
Burroughs, RE ve Sabherwal R 2002, ‗Determinants of Retail Electronic Purchasing: a
Multi-Period Investigation‟. Infor. Vol.40, pp.35-56.
Davis, R, Lang, B & Diego, JS 2013, ‗How Gender Affects The Relationship Between
Hedonic Shopping Motivation And Purchase Intentions?‟, Journal of Consumer Behaviour,
Vol. 13, no. 1, pp. 18-30
Donthu, N & Garcia, A 1999, ‗The Internet Shoppers‘, Journal of Advertising Research. 39,
pp. 52-58
Durna, U 2005, ‗A Tipi Ve B Tipi KiĢilik Yapıları ve Bu KiĢilik Yapılarını Etkileyen
Faktörlerle Ġlgili Bir AraĢtırma‘, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt:19, Nisan Sayı:1.
Güney, S. (2000). DavranıĢ Bilimleri (2. Baskı), Ankara: Nobel Yayınları.
Horrigan, JB & Raini, L 2002, Getting Serious Online: Pew Internet and American Life
Project”. March 3., 17 September 2016. www.pewinternet.org
Johnson, D. (1998). ‗Who‘s On The Internet and Why‘. Futurist. 32, 11-12.
Lelord. F & Andre, C 1996, Zor KiĢilikler”le YaĢamak (Çev. R. Madenci). Ġstanbul: ĠletiĢim
Yayınları.
Moorhead, G & Griffin RW 1992, Organizational Behavior (3rd ed.), Boston: Houghton
Mifflin Company.
Okutan, S, Bora, B & AltunıĢık, R 2013, ‗KeĢifsel Satın Alma Eğilimleri ve Bu Eğilimlerin
Plansız, Kompülsif ve Hedonik Satın Alma Tarzlarıyla Olan ĠliĢkisinin Ġncelenmesi‟.
EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi ĠĠBF Dergisi, Aralık, Cilt. 8, Sayı 3, s. 117-136.
114
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Özgüven, N 2011, ‗Tüketicilerin Online AlıĢveriĢe KarĢı Tutumları Ġle Demografik
Özellikleri Arasındaki ĠliĢkinin Analizi‘. KMÜ Sosyal ve Ekonomık AraĢtırmalar Dergısi,
Cilt 13, Sayı 21, s. 47-54.
Raju, PS 1980, ‗Optimum Stimulation Level: Its Relationship to Personality, Demographics
and Exploratory Behavior‘. Journal of Consumer Research, 7, pp. 272–282.
Steenkamp, J-BEM & Baumgartner H 1992, ‗The Role of Optimum Stimulation Level in
Exploratory Consumer Behavior‟, Journal of Consumer Research, 19, pp. 434-448.
Steenkamp, J-BEM & Baumgartner H 1995, ‗Development and Cross-Cultural Validation of
a Short Form of CSI as a Measure of Optimum Stimulation Level‖, International Journal of
Research in Marketing, 12, pp. 97–104.
Swinyard, WR & Smith, SM 2003, ‗Why People (don‘t) Shop Online: A Lifestyle Study of
Internet Consumer‘. Psycology and Marketing. 20, pp.567-597.
Tan, JJ 1999, ‗Strategies for Reducing Consumers Risk Aversion in Internet Shopping‘.
Journal of Consumer Marketing. 16, pp. 163-180.
Teo, TSH 2006, ‗To Buy or Not To Buy Online: Adopters and Non-Adopters of Online
Shopping in Singapore‘. Behaviour & Information Technology. Vol. 25, No. 6, pp. 497-509.
Teo, TSH & Lim, VKG 2000, ‗Gender Differencies in Internet Usage and Task Preferences‘.
Behaviour & Information Technology. 19, pp.283-295.
Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK) (2016), Hanehalkı BiliĢim Teknolojileri Kullanım
AraĢtırması,
Haber
Bültenleri,
Sayı:
21779,
2
March
2017
<http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=21779>
Tutar, H. (2015). Mobbing (Nedenleri ve BaĢa Çıkma Stratejileri: Kuramsal YaklaĢım)
(1.Baskı), Detay Yayıncılık.
Tutar, H. (2013). DavranıĢ Bilimleri Kavramlarve Kuramlar (1. Baskı) . Seçkin Yayıncılık
Usta, R 2006, ‗Tüketicilerin Demografik Özellikleri ve Ġnternetten Satın Alma DavranıĢı
Üzerine Bir AraĢtırma‘. Kooperatifçilik. Cilt: 41, Sayı: 3, s. 1-13.
Vijayasarathy, LR 2004, ‗Predicting Consumer Intentions to Use Online Shopping: The Case
for an Augmented Technology Acceptance Model‘ Information and Management, 41, pp.
747–762.
Yurtsever, H. (2009).KiĢilik Özelliklerinin Stres Düzeyine Etkisi Ve Stresle BaĢa Çıkma
Yolları: Üniversite Öğrencileri Üzerine Bir AraĢtırma. YayınlanmamıĢ Yüksek lisans Tezi,
Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġzmir, Türkiye.
115
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Y KuĢağı Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin ĠĢ Hayatından Beklentileri
Semih DERELĠOĞLU*
Özet
Y kuĢağı 1980-2000 yılları arasında doğan ve günümüzde iĢ dünyasının çok önemli bir
kısmını teĢkil eden bir nesil olarak dikkat çekmektedir. Y kuĢağının önemli bir bölümü hâlihazırda
üniversitelerde eğitimine devam etmekte ve mezun olduklarında iĢ hayatına dair beklentileri
bulunmaktadır. Söz konusu Y kuĢağının iĢ hayatından beklentileri yöneticiler için önem taĢımaktadır.
Özellikle değiĢen iĢ süreçleri ve çalıĢanların emek yönünden ziyade ―bilgi‖ yönlerinin öneminin
artması ile birlikte kuĢakları anlamak ve onlara uygun zeminler yaratmak önem arz etmektedir. Bu
kapsamda Manisa‘da bir Meslek Yüksekokulda 242 öğrenci üzerine araĢtırma yapılmıĢtır.
AraĢtırma neticesinde öğrencilerin iĢ hayatında görüĢ ve önerileri özgürce dile getirme konusu
gündeme gelmiĢtir. Aynı zamanda son yıllarda her mecrada sıkça kullanılan sosyal medya araçlarını
kullanma noktasında öğrencilerin ihtiyaç duyup duymadığı ölçülmüĢtür. Bu çalıĢmanın amacı kuĢak
kavramını tanımlamak, bunları sınıflandırmak, Türkiye‘de yöneticilere iĢ hayatına katılacak Y kuĢağı
ile ilgili bilgi vermek ve Y kuĢağı ile ilgili özelliklerin Türkiye için de geçerliliğini koruyup
korumadığını tespit etmektir.
Anahtar Kelimeler: Y KuĢağı, KuĢak, Beklentiler, Gelenekseller, Büyük Bebek Patlaması
GĠRĠġ
Bireylerin DavranıĢları ile doğdukları büyüdükleri tarihler arasında yakın bir iliĢki
bulunmaktadır. Günümüzde her yıl Üniversitelerden mezun olan on binlerce öğrencinin iĢ
hayatına atılmadan, iĢ hayatından beklentileri içinde bulundukları jenerasyon ile irtibatlıdır.
Bu anlamda iĢveren ve yöneticiler iĢyerinin bütünlüğünü sağlamak ve çalıĢanları
azami ölçüde teĢvik edebilmek için, kuĢakların özelliklerini anlamalı, kültür farklılıkları ve
iletiĢim farklılıkları tespit ederek çözümler üretmelidir.
I. KUġAK KAVRAMI
ĠĢ hayatına yeni katılacak olan çalıĢanlar ve geleceğin yöneticileri olarak iĢ
yaĢamında önemli bir yer tutması beklenen Y kuĢağı yeni sosyolojik yapı açısından son
derece önemli kabul edilmektedir. Bu anlamda ―Y kuĢağı‖ olarak adlandırdığımız kavramda
öne çıkan bir kelime olarak kuĢak kavramına değinilmesi gerekmektedir. Türk Dil Kurumu
―kuĢak‖ kelimesini yaklaĢık olarak aynı yıllarda doğmuĢ, aynı çağın Ģartlarını, dolayısıyla
birbirine yakın sıkıntıları, kaderleri paylaĢmıĢ, aynı ödevlerle yükümlü olmuĢ kiĢilerin
topluluğu olarak tanımlamaktadır (Ümit, 2006).KuĢak kavramı ile birlikte, bu kuĢakların
birbiriyle olan çatıĢmaları da birlikte anılır olmuĢtur. Bu anlamda bireyler arasında
kendisinden önceki kuĢaklar ile sonraki kuĢaklar arasında oluĢan farklılıklardan dolayı
çatıĢmalar olmuĢtur. Bu konuda genel olarak önceki kuĢaklar, kendisinden sonraki kuĢaklar
tarafından daha tutucu ve gerici olmakla suçlanırken; eski kuĢaklar, yeni kuĢakları ise daha az
saygılı ve sorumluluk alma noktasında zayıf olarak tanımlamaktadır. Bununla birlikte
*
Öğretim Görevlisi, Manisa Celal Bayar Üniversitesi – AlaĢehir MYO, Yönetim ve Organizasyon
Bölümü; Ege Üniversitesi ĠĢletme Doktora öğrencisi semih-derelioglu@cbu.edu.tr
116
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
literatürde, eski kuĢakların yeniliklere daha güç uyum sağladığı ve geleneklere sıkı sıkıya
bağlı kaldığı yer almaktadır (Brand, 2007, s. 25).
KuĢaklara bakıldığı zaman, belirli zaman diliminde doğan bireylerin o dönemin
özelliklerini yansıtan değerler, inançlar ve tutumlar oldukları görülmektedir. AraĢtırmacılar
ve uzmanların ayrıntılı araĢtırmaları sonucunda savundukları ortak fikir bizlere iĢ hayatında 4
ana kuĢak olduğunu göstermektedir. Bu kuĢaklar çeĢitli yazılarda farklı adlarla ifade edilse
de, bu dört kuĢak en genel biçimiyle Baby Boomers, X, Y ve Z kuĢakları olduğu kabul
edilebilir (Deneçli & Deneçli, 2014, s. 1).
Tablo 1: KuĢaklar Arasındaki Farklılık
Baby Boomers
X KuĢağı
Sadakat - Sadakat duyguları
Özellikleri duyguları yüksek
değiĢken
ve
- Otoriteye saygılı
Değerleri - ĠĢkolik
-Takım
- Topluma duyarlı
çalıĢmasına önem - ĠĢ motivasyonları
veren
yüksek
- Kanaatkar
- Kanaatkar
- Rekabetçi
- Kaygılı
Teknolojiye Teknolojiyle
uzak
iliĢkisi düĢük
Y KuĢağı
- Sadakat duyguları
az
Otoriteyi
zor
kabullenen
Bağımsızlığına
düĢkün
- Çok sık iĢ değiĢtiren
- Bireyci
Teknolojiyle
büyüyen
Z KuĢağı
-ĠĢbirlikçi
-Yaratıcı
-Teknoloji
ile doğan
Kaynak: (TaĢlıyan, EyitmiĢ, & Günduğdu, 2014)
Literatürde genel olarak kuĢak kavramına ilk olarak ―gelenekseller‖ olarak geçen ve
1925-1943 arası doğumluları içine alan kuĢak yer almasına rağmen bu kuĢağın Ģu an iĢ
hayatında yer almıyor olması nedeniyle bu kuĢağın özelliklerini vermek gerekli
görülmemiĢtir. ÇalıĢmamızda bahsedilen büyük bebek patlaması kuĢağı 1944 ile 1965 yılları
arasında doğanların oluĢturmuĢ olduğu kuĢaktır. Bu kuĢağın ―büyük bebek patlaması‖ olarak
adlandırılmasının sebebi 2. Dünya savaĢında azalan nüfusu doldurmak için yoğun olarak
doğumların yaĢandığı kuĢağa denk gelmesinden kaynaklanır. Toplumda bilinç seviyesi en
yüksek ve topluma en çok fayda sağlayan üretken bir nesil olduğu düĢünülmektedir (Twenge,
2009, s. 71).
1965-1980 arası doğumlu olanların kapsadığı kuĢak, X kuĢağı olarak
tanımlanmaktadır. X kuĢağı politik anlamda sert çıkıĢları olan, toplumla zıtlıkları bulunan,
toplumdan farklı ―çılgınca‖ giyinen, heavy metal, punk ve rock gibi daha sert müzik
türlerinden haz alan bir nesil olarak tanımlanmaktadır (Coupland, 1989, s. 83).
X kuĢağına ait üyeler, aynı iĢte uzun yıllar çalıĢmıĢ, iĢ yaĢamında sadık ve kanaat
duyguları yüksek kiĢiler olarak bilinmektedir. X kuĢağı üyeleri daha iyi kariyer imkânları
arayan, teknolojik devrime denk geldiklerinden dolayı zorunlu olarak teknoloji kullanmaya
baĢlamıĢlardır. Toplumsal sorunlara karĢı duyarlı, iĢ‘e karĢı motivasyonel olarak yüksek ve
otoriteye saygılıdırlar. Kadınların iĢ gücüne katılmaya baĢlaması ve görece az çocuk sahibi
olmak istemeleri bu kuĢak için önemli değerler arasında sayılabilir (Aydın & BaĢol, 2014, s.
3).
Y kuĢağı ise; 1980 ile 2000 arasında doğanların oluĢturduğu kuĢak olarak
tanımlanmaktadır. Bu kuĢak aynı zamanda ―internet kuĢağı‖, ―Echo-Boomers‖, ―Millenial‖
ve ―Nexters‖ olarak da adlandırıldığı görülmektedir (Smith, 2012).
117
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Y kuĢağı refah düzeyi yüksek bir döneme denk gelmekle birlikte, iletiĢim ve bilgi
teknolojilerinin zirve yaptığı bir dönemde dünyaya gelmiĢlerdir. Televizyon, medya gibi
kanallar ile pazarlama hedefi olarak mesaj yağmuruna tutulmuĢlar ve dünya ile iletiĢimleri
doğdukları andan itibaren mevcuttur. Özellikle son yıllarda sosyal medya ile bu iletiĢim ağı
hiç olmadığı kadar geniĢlemiĢtir. Bu anlamda iletiĢim bu kuĢakta oldukça önemli bir yer
tutmaktadır. ĠĢ, eğlence ve sosyal aktiviteler iç içe geçmiĢtir. Dolayıyla Y kuĢağı çok
çeĢitlilik içinde büyümüĢ, insanlar arasındaki etnik farklılıkları dikkate almamakta ve bu
farklılıkları önemsememektedirler. Ayırımcılık Y kuĢağından önceki kuĢaklarda daha yoğun
anlamda görülmektedir ve dolayısıyla X kuĢağından bu yönüyle keskin hatlarla ayrılır
(ĠĢçimen, 2012, s. 10)
Yapılan çeĢitli çalıĢmalara göre Y kuĢağı çalıĢanlarının çalıĢma koĢulları ve
çalıĢacakları görevlerde esneklik beklentisi içinde oldukları ve sıkı denetimlerin kendilerinde
rahatsızlık yarattığı, bu durumun motivasyonlarını aĢağı çektiği belirlenmiĢtir. Aynı zamanda
Y kuĢağının üstlerinden emir yerine geri bildirim ve yol gösterici konumunda olmasını
beklediği tespit edilmiĢtir (KeleĢ, 2011, s. 131).
Y kuĢağını, X kuĢağından ayıran en temel özellik olarak onların teknolojiyle ve
tüketimle gönüllü bir iliĢki içinde olmaları sayılmaktadır. Özellikle internet kullanımında
uzmanlaĢmaları sayesinde, çoklu kimlikler edinmiĢlerdir. Y kuĢağı, giriĢimci, sabırsız,
benmerkezci, sonuca odaklanan, egosu ve özgüveni yüksek, her Ģeyi anında olsun isteyen,
hemen tüketen ve yaptıkları karĢısında bir bedel ödeme sorumluluğu almak istemeyen,
bürokrasiden ve ciddiyetten hiç hoĢlanmayan, hız tutkunu olarak sayılabilecek bir kuĢaktır
(Altuntuğ, 2012, s. 206).
Y kuĢağı, son olarak ne zaman, nerede ve nasıl çalıĢacağı konusunda bağımsız olmak
istemektedir. Teknolojik geliĢmeler ve diğer etkenler sonucunda iĢlerin daha esnek ve mobil
hale gelmesi çalıĢanlara da daha fazla bağımsızlık ve esneklik sağlamaktadır. Bununla
birlikte iĢ yerleri, iyi çalıĢanları kazanmak ve ellerinde tutmak için de onlara esnek çalıĢma
olanakları sunmaktadır. Bu durum aynı zamanda iĢ yeri giderlerinde önemli miktarda tasarruf
da sağlayabilmektedir dolayıyla yöneticiler açısından dikkate değer bir gözlem olmaktadır
(Bilgili, 2013, s. 346).
Yukarıda saydığımız özellikler kapsamında Y kuĢağının temel özellikleri aĢağıdaki
gibi sıralanabilir (Mengi, 2009).

Y kuĢağı politik ortamda yetiĢtiği için Ģüphecidirler.

YaĢam felsefeleri özgürlük ve esneklik olmuĢtur.

Genellikle önceki kuĢaklardan kalan miraslar doğrultusunda geçiniriler.

Bağımsız, idealist, sosyal bilinçleri yüksek ve bencildirler.

Farklılıkları kolay kabul edebilen, gerçeklerden çabuk kaçabilen bir kuĢaktır.

Hiçbir Ģeyden tatmin olamazlar, hırsları yoktur, az çalıĢıp çok kazanmak isterler.

Zamanlarını boĢa harcarlar.

Kısa süreli çalıĢmaları tercih ederler.

AĢırı marka bağımlısıdırlar.

Küçük iĢletmelerden ziyade büyük Ģirketlerde çalıĢmayı yeğlerler.

Teknolojiden vazgeçemezler

Okuma, yazma alıĢkanlığı ve ilk yardım konularında eksiktirler.
118
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ

Diğer kuĢaklara kıyasla daha zor yönetilirler.
Son olarak 2000 yılından sonra doğanların yer aldığı Z kuĢağı yer almaktadır. Bu
kuĢak tamamen teknolojik bir çağda doğduklarından teknoloji ile iç içe yaĢamaktadırlar. Bu
nedenle bu kuĢağın üyelerine ―KuĢak I‖, ―Ġnternet KuĢağı‖, ―Next Generation‖ ya da ―iGen‖
adları verilmektedir (Levickaitė, 2010, s. 173).
II. ARAġTIRMANIN AMACI VE KAPSAMI
Bu araĢtırmanın amacı literatürde Y kuĢağı için belirlenen temel özelliklerin
Türkiye‘de ve daha özelde Meslek Yüksek Okullarında geçerli olup olmadığını belirlemektir.
AraĢtırma Celal Bayar Üniversitesi, Ahmetli Meslek Yüksek Okulunda yapılmıĢtır.
Anket formları Bankacılık, Büro Yönetimi, Muhasebe ve Ġnsan Kaynakları Yönetimi
bölümlerine dağıtılmıĢtır.
Toplam 242 anket formu toplanmıĢ olup bunların arasından sistematik olarak hatalı
kodlanan ve boĢ bırakılan anket formları çıkarılarak 219 anket formu değerlendirmeye
alınmıĢtır.
III. ARAġTIRMANIN YARARI
Bu araĢtırmanın yararı, Ģirketlerin insan kaynaklarında görev alan yöneticilere ikincil
kaynaklı veri sunmak, yönetim tarzlarını tayin etmelerine ve iĢyeri çalıĢma koĢullarını
belirlemelerine yol göstermektir.
IV. ARAġTIRMANIN SINIRLILIĞI
Bu araĢtırma, Manisa‘da bir Meslek Yüksek Okulu‘nda yapılmıĢ olup tüm Türkiye
için genel geçer veriler sunmamaktadır. YaĢ olarak sadece aynı dönemde okuyan öğrencileri
kapsadığı için 1980‘li yılların baĢında doğanları içine almamaktadır.
AraĢtırmanın fakülte mezunları için de uygulanıp karĢılaĢtırmalı analizinin yapılması
ve diğer illerdeki Üniversitelerin de dâhil edilmesi kısıtları azaltabilecek nitelik taĢımasıyla
birlikte maliyet ve zaman yetersizliği nedeniyle uygulanamamıĢtır.
V. VERĠ TOPLAMA YÖNTEMĠ
Verilerin oluĢturulmasında kullanılan anket formunda toplam 42 soru sorulmuĢtur.
Anketin ilk 36 sorusu LĠKERT ölçekli sorulardan oluĢmakta ve Y kuĢağının Kültür,
yöneticiden beklentiler, iletiĢim beklentileri, motivasyon ve karar vermeye yönelik soruları
içermektedir.
Anketin son bölümü katılımcıların Demografik özelliklerine yönelik sorulardan
oluĢmaktadır. Ankette kullanılan Mazuki‘nin ölçeği (2011:512) kendisinden mail yoluyla izin
alınarak yararlanılmıĢtır. Ölçekte çeĢitli sorular araĢtırmamıza yönelik olarak uyarlanmıĢtır.
VI. ARAġTIRMANIN MODELĠ VE HĠPOTEZLERĠ
119
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
AraĢtırma Sorusu: Türkiye‘de Y kuĢağının iĢ hayatı beklentileri hangi faktörler
etkilemektedir?
H1: Türkiye‘de Y KuĢağı öğrencilerinin iĢ hayatı beklentilerinde cinsiyete göre
anlamlı bir farklılık bulunmaktadır
H2: Türkiye‘de Y kuĢağı öğrencilerinin iĢ hayatında kendini geliĢtirme olanakları ile
iĢ hayatında motivasyon beklentileri arasında anlamlı bir iliĢki bulunmaktadır.
H3: Türkiye‘de Y kuĢağı öğrencilerinin okudukları bölüm ile mezun olduklarında iĢ
hayatında takım çalıĢmasına yönelik beklentileri arasında farklılık bulunmaktadır.
VII. ÖRNEKLEME SÜRECĠ
Örnekleme yöntemi olarak kolayda örnekleme yöntemi kullanılmıĢtır. AraĢtırmaya
geçilmeden önce Meslek Yüksek Okulunda öğrenci olan 8 kiĢiye ön anket formu dağıtılmıĢ,
öneriler dikkate alınarak soruların sırasında ve anlaĢılamayan çeĢitli sorularda değiĢiklik
yoluna gidilmiĢtir.
Elde edilen veriler, SPSS 22.0 Ġstatistik paket programıyla analiz edilerek
değerlendirilmeye alınmıĢtır. Analiz kapsamında Faktör analizi, güvenilirlik analizi, iki
örneklem t-testi, Tek yönlü Anova ve korelasyon tesleri yapılmıĢtır.
VIII. BULGULAR
AraĢtırmada elde edilen bulgulara göre, «ĠĢ Hayatı Beklenti Ölçeği» güvenilirlik
yönünden incelenmesi amacıyla faktör analizi uygulanmıĢ ve 36 soruyu bir bütün olarak ele
alındığında Cronbach‘s Alfa katsayısı 0,835 çıkmakta dolayıyla sonuçlar kullanılan ölçeğin
güvenilir olduğunu göstermektedir.
Tablo 2: Güvenilirlik Analizi Tablosu
N
Geçerli
Geçersiz
Toplam
Cronbach's Alpha
219
100,0
0
219
,0
100,0
N
0,835
A.
%
36
Demografik Özellikler
Tablo 3: AraĢtırmaya Katılanların Demografik Özellikleri
Demografik Özellikler
Sayı (n)
Yüzde
(%)
Cinsiyet
Erkek
67
30,6
Kadın
152
69,4
Demografik Özellikler
Okudukları Bölüm
Büro Yönetimi
Ġnsan Kaynakları Yönetimi
Muhasebe
Bankacılık
Sayı (n)
Yüzde
(%)
145
31
41
2
66,2
14,2
18,7
9
120
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ÇalıĢma Deneyimi
Hiç ÇalıĢmadım
Ara Sıra ÇalıĢtım
Devamlı ÇalıĢtım
Staj Yaptım
56
73
27
63
25,6
33,3
12,3
28,8
Harçlık Düzeyi
500 TL ve Altı
501-1000TL
1001-1500TL
1501 ve Üzeri
80
97
26
16
36,5
44,3
11,9
7,3
Toplam
219
100%
Toplam
219
100%
Anketi cevaplandırmak üzere gönüllü öğrencilerden demografik soruları
yanıtlamaları istenmiĢtir. Demografik soruları cevaplandırmayan katılımcıların anket formları
değerlendirmeye alınmamıĢtır. Değerlendirmeye alınan 219 anket formu Tablo 1‘de
gösterilmiĢtir. Katılımcıların büyük çoğunluğunun ( 69,4) ile kadınlardan geriye kalan
( 30,6)‘sının ise erkek katılımcı olduğu gözlemlenmiĢtir.
Katılımcıların ( 66,2)‘si Büro yönetimi bölümünde okuyan öğrencilerden
oluĢmaktadır. Muhasebe bölümü ( 18,7), Ġnsan kaynakları bölümü ( 14,2) ve Bankacılık
bölümü ( 9) ile katılım göstermiĢtir.
Tablo 4: ÇalıĢma Deneyimi ve Özellikleri
Demografik Özellikler
Sayı(n)
Yüzde
(%)
ÇalıĢma Deneyimi
Hiç ÇalıĢmadım
Ara Sıra ÇalıĢtım
Devamlı ÇalıĢtım
Staj Yaptım
56
73
27
63
25,6
33,3
12,3
28,8
Demografik
Özellikler
ÇalıĢma Süresi
0-6 Ay Arası
6-12 Ay Arası
1-2 Yıl Arası
2 Yıl Ve Üstü
Toplam
219
100%
Toplam
Sayı(n)
Yüzde
(%)
111
56
28
24
50,7
25,6
12,8
11
219
100%
Anketi cevaplayan öğrencilerden ( 25,6)‘sı hiç çalıĢmamıĢ ve sadece staj yapmıĢ
olanlar ise ( 28,8) olarak görülmektedir. Bu kesim çalıĢma süresi olarak 0-6 ay arası
çalıĢanların içinde bulunmakta ve bunlar katılımcıların ( 50,7)‘sini kapsamaktadır. Ara sıra
çalıĢanlar ( 33,3) ile en büyük oranı oluĢturmakta ve son olarak devamlı çalıĢanlar 12,3 ile
en az orana sahip öğrenci kitlesi olmaktadır.
Tablo 5: ÇalıĢmak Ġstenen Sektör
ÇalıĢmak Ġstenen Sektör
Gıda
Tekstil
ĠnĢaat
BiliĢim
Tarım
Otomotiv
Kültür/Sanat
Sayı (n)
Yüzde (%)
13
16
10
8
7
7
10
5,9
7,3
4,6
3,7
3,2
3,2
4,6
121
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Finans
Spor
Maden
Kamu
Diğer
Toplam
22
16
1
70
39
219
10
7,3
0,5
32
17,8
100%
AraĢtırmaya katılan öğrencilerin 32‘si gibi büyük bir kesimi ―Kamu‖ sektöründe
çalıĢmak istediğini belirtmiĢtir. 10‘luk bir kesim ise Finans sektöründe çalıĢmak istediğini
iletmiĢ ki bu Bankacılık bölümünden öğrencilerin katılımının düĢüklüğüyle doğru orantılı bir
durum. Kültür sanat alanı 4.6 ile oldukça az istenen bir sektör olarak karĢımıza çıkmıĢtır.
Öğrencilerin son olarak demografik sorular baĢlığı altında incelenen Harçlık düzeyi
ortalamalarda yer almakta ve neredeyse yarısı ( 44,3)‘ü ―501-1000TL‖ arasında bir harçlık
almaktadır. 1501TL ve üstü harçlık alan öğrenci sayısı sadece
7,3‘lük bir kesimi
kapsamaktadır.
B.
Faktör Analizleri
AraĢtırmada iĢ hayatına dair beklentileri ölçmeye yönelik 36 adet soru
bulunmaktadır. Bunların güvenilirliğini ölçmek ve soruları daha az sayıda değiĢkene
indirmek amacıyla faktör analizi uygulanmıĢtır.
Tablo 6: KMO Testi Sonucu
Geçerli
Geçersiz
Toplam
Kaiser-Meyer-Olkin
N
Sig. Değeri
N
219
0
219
%
100,0
,0
100,0
0,848
36
,000
Anketlerin tümü faktör analizine dâhil edilmiĢtir. Sonuçlara görülüyor k barlet t- testi
anlamlıdır ( Sig.) Bu değiĢkenler arasında yüksek korelasyon olduğunu göstermektedir. Veri
setimiz faktör analizi için uygundur. KMO Testi 0,848‘dir. Bu sonucun 0.60‘dan büyük
olması veri setimizin güvenilir olduğunu göstermektedir.
Tablo 7: Faktör Analizi
Faktörler
Faktör Yükleri
Faktör 1: ĠĢ Hayatında GeliĢme Olanakları
Eğitimimi tamamlamam için bana fırsatlar sunmasını isterim.
ġirketimin imkânlarıyla bana ―kendimi geliĢtirme‖ imkânının verilmesini isterim.
ĠĢ yaparken özgür olmak beni motive eder.
ġirketimin yabancı dil yeteneklerimi arttırmam için destek olmasını beklerim.
ġirketim ürün ve hizmetler konusunda bana daha fazla bilgi sağlamasını isterim.
Yöneticimin beni takdir etmesi beni motive eder.
ĠĢ arkadaĢlarımın bana arkadaĢça davranması beni motive eder.
Toplantılarda söz alma veya not almayı severim.
,746
,688
,678
,559
,524
,524
,509
,496
122
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Faktör 2: ĠĢ Hayatında Takım ÇalıĢması Beklentileri
Takım arkadaĢlarımın farklılıkları görmesine yardımcı olurum.
Takımda olan bitenden herkesin haberdar olmasını sağlarım.
Takım arkadaĢlarımın anlaĢmazlıklarında yardımcı olurum.
Toplantılarda takımıma yön vermek konusunda sorumluluk alırım.
ÇalıĢma arkadaĢlarımla konuĢurken nazik ve destekleyici olurum.
Yöneticilerimin iĢ yeri beklentilerini yakalamam için beni uyarmasını beklerim.
Yöneticilerimin ödül alabilmem için gereken bilgileri sağlamasını isterim.
,621
,613
,588
,582
,532
,500
,458
Faktör 3: ĠĢ Hayatında Kültür Beklentileri
Firmanın müĢterilerini dinlemesini ve ihtiyaçlarına cevap vermesini beklerim.
ĠĢ yerinde çalıĢanların birbirini umursamasını beklerim.
ĠĢletmenin, çalıĢanlarının daha verimli olabilmesi için yollar aramasını beklerim.
ĠĢletmenin, çalıĢanlarının daha verimli olabilmesi için yollar aramasını beklerim.
MaaĢımın artması beni motive eder.
Faktör 4: ĠĢ Hayatında Ġnsiyatif kullanma
,685
,652
,602
,599
,477
GörüĢlerimi rahatça baĢkalarıyla paylaĢabileceğime inanıyorum.
Yöneticimin yaptığım iĢte hatalarımı göstererek doğruları yapmama yardımcı olmasını.
ĠĢletmenin çalıĢanlarının kiĢisel problemlerini dinlemesini ve çözüm aramasını.
ġirketimin bana daha fazla teknik bilgi sağlamasını isterim.
,768
,729
,660
,604
Faktör 5: ĠĢ Hayatında iletiĢim Beklentileri
ĠĢ arkadaĢlarımın problemlerini dinleyeceğimi düĢünüyorum.
Firmanın içerisinde olan biteni çalıĢanlarıyla paylaĢmasını isterim.
ÇalıĢma ortamında arkadaĢlarımla sohbet etmek beni mutlu edecektir.
Yöneticimin gelecekte karĢılaĢabileceğim fırsatlar için vizyon oluĢturmasını beklerim.
,629
,603
,576
,488
Faktör 6: ĠĢ Hayatında Yöneticiden Beklentiler
Yöneticilerimin benim için bir rol model olmasını beklerim.
Yöneticimin çalıĢma hayatında yol gösterici olmasını isterim.
Faktör 7: ĠĢ Hayatında Motivasyon Beklentileri
Değerli bir Ģeyleri baĢarma imkânının verilmesi beni motive eder.
ĠĢ yerinde sosyal medya (Facebook, Twitter…vb.) kullanılmasının serbest olması beni
motive eder.
Faktör 8: Özgür Karar Verme
Ben genellikle aklıma ilk geleni söylerim.
Ailem hayatımla ilgili aldığım kararları bana bırakır.
*Krombach Alpha = %846
,712
,607
,633
,595
,740
,436
Analiz sonucunda 95 güven aralığında Sig= 0,000 için 21. soru çıkarıldığında
835 olan Krombach Alpha= 846 bulunmuĢtur. Elde edilen 8 faktörün açıkladığı
kümülatif varyans değeri 55,381 olduğu görülmüĢtür.
C.
Ġstatistiksel Analizler Ve Değerlendirmeler
Bu baĢlık altında, çalıĢmamıza dair çeĢitli istatistiksel analizler yer almaktadır. Ġlk
olarak cinsiyet değiĢkenine yönelik iki örnek t-testi uygulanmıĢ olup. Y kuĢağının ―iĢ hayatı
123
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
beklentilerine‖ yönelik sorulara (ĠĢ Hayatında GeliĢme Olanakları, ĠĢ Hayatında Takım
ÇalıĢması Beklentileri, ĠĢ Hayatında Kültür Beklentileri, ĠĢ Hayatında Ġnisiyatif Kullanma, ĠĢ
Hayatında iletiĢim Beklentileri, ĠĢ Hayatında Yöneticiden Beklentiler, ĠĢ Hayatında
Motivasyon Beklentileri, Özgür Karar Verme) verdikleri cevaplardan yola çıkarak farklılık
olup olmadığı incelenmiĢtir.
Tablo 7: Sorulara Verilen Cevapların Cinsiyete Göre Dağılımı
Cinsiyet
N
Aritmetik
Ortalama
Erkek
67
1,75
Faktör 1
Kadın
152
1,51
Erkek
67
1,90
Faktör 2
Kadın
152
1,74
Erkek
67
1,52
Faktör 3
Kadın
152
1,38
Erkek
67
3,97
Faktör 4
Kadın
152
2,95
Faktör 5
Erkek
67
2,02
Kadın
152
1,80
Faktör 6
Erkek
67
2,04
Kadın
152
1,78
Faktör 7
Erkek
67
1,89
Kadın
152
1,76
Faktör 8
Erkek
67
2,60
Kadın
152
2,61
Standart
Sapma
,648
,494
,609
,540
,601
,384
,968
1,045
,589
,540
,754
,746
,661
,719
,720
,792
Standart
Hata
,079
,040
,074
,043
,073
,031
,118
,084
,071
,043
,092
,060
,080
,058
,088
,064
t
2,943
2,654
1,936
1,848
2,102
1,782
,933
,962
2,781
2,690
2,327
2,318
1,225
1,266
-,036
-,038
1 Tamamen Katılıyorum… 5 Hiç Katılmıyorum…
Tablo 7, sorulara verilen cevapların cinsiyete göre dağılımını göstermektedir. Bu
dağılım faktör bazında incelendiğinde, cinsiyete göre verilen cevapların arasında ĠĢ
Hayatında GeliĢme Olanakları (faktör 1)‘nda p= ,004 ile anlamlı bir farklılık olduğu
görülmektedir. Buradan çıkarılacak sonuç, Türkiye‘de Y kuĢağı öğrencilerinde erkek
öğrenciler, karĢı cinsine göre iĢ hayatında Ģirketlerin kendilerine eğitimini tamamlama,
kendini geliĢtirme ve yabancı dil yeteneklerini arttırma gibi alanlarda imkan tanıması
konusunda daha fazla istekli görünmektedir.
Bununla birlikte (faktör 2)‘de ĠĢ Hayatında Takım ÇalıĢması Beklentileri‘nde
cinsiyete göre güçlü olmamakla birlikte anlamlı bir farklılığın olduğu görülüyor. Erkeklerin,
kadınlara göre takım arkadaĢlığına, takımda olan bitenden haberdar olmaya daha fazla önem
verdikleri görülmektedir. ĠĢ Hayatında Kültür Beklentileri‘nde p= ,037 olması açısından
cinsiyete göre ciddi bir farklılık olduğu görülmektedir.
ĠĢ Hayatında iletiĢim Beklentileri (p= ,006) ve ĠĢ Hayatında Yöneticiden
Beklentileri‘nde (P= , 021) cinsiyete göre anlamlı bir farklılık olduğu görülüyor.
Sonuçlara göre görülüyor ki erkek öğrenciler iĢ hayatında daha fazla sorumluluk
beklentisine sahip ve inisiyatif kullanma yönünde eğilim gösteriyor, kendini geliĢtirmeye
daha fazla meyilli, çalıĢanların birbiriyle iletiĢimine kadınlara göre daha fazla önem veriyor
ve takım çalıĢmasına daha yatkın.
124
p
,004
,009
,054
,067
,037
,078
,352
,338
,006
,008
,021
,022
,222
,208
,971
,970
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Bu durumda H1 Hipotezi (Türkiye‘ye de Y KuĢağı öğrencilerinin iĢ hayatı
beklentilerinde cinsiyete göre anlamlı bir farklılık bulunmaktadır.) kabul edilecektir.
D.
Varyans Analizi
H3: Türkiye‘de Y kuĢağı öğrencilerinin okudukları bölüm ile mezun olduklarında iĢ
hayatında takım çalıĢmasına yönelik beklentileri arasında iliĢki bulunmaktadır.
Öncelikle (Tablo 8) ANOVA tablosundaki sig.(anlamlılık(p)) değeri incelenmiĢ olup,
sig. ,019 olduğu görülmüĢ ve p<0,05 olduğundan gruplar arasında incelenen özellik
bakımından anlamlı fark olduğu anlaĢılmıĢtır.
Tablo 8: Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) Sonuçları
ANOVA Sonuçları
f , x ve ss Değerleri
Puan
N
x
ss
Var. K.
KT
Sd
KO
Büro
Yönetimi
145
1,81
,546
G.Arası
3,155
3
1,052
Ġnsan
Kaynakları
Yönetimi
Muhasebe
Bankacılık
31
1,67
,518
G.Ġçi
66,697
215
,310
Grup
Takım
ÇalıĢması
41
2
1.76
2.92
,527
2,12
Toplam
66,852
F
p
3,390
,019
218
Sonrasında varyansların homojenliği testi tablosundaki sig.(anlamlılık(p)) değeri
incelenmiĢ olup. P= ,000 olduğundan ve p<0,05 olduğu için varyanslar homojen
dağılmamıĢtır. Bu yorum uygulanacak post-testi belirlemek için önemlidir. Post Hoc testinde
Tamhane‘s T2 testi kullanılmıĢtır.
Post hoc testine göre Y kuĢağı öğrenilerinin okudukları bölüm ile iĢ hayatında takım
çalıĢması beklentileri arasında anlamlı bir farklılığın bulunmadığı görülmektedir.
E.
Korelasyon
Tablo 9: Korelasyon Analizi
ĠĢ hayatında
beklentileri
ĠĢ hayatında kendini
geliĢtirme olanakları
ĠĢ
hayatında
motivasyon
beklentileri
Pearson
Korelasyon
Sig. (2-tailed)
Pearson
Korelasyon
Sig. (2-tailed)
motivasyon
ĠĢ
hayatında
kendini
geliĢtirme olanakları
,521**
1,00
,00
1,00
,
,521**
,
,00
**. Korelasyon 0,01 anlamlılık düzeyinde, «iĢ hayatında kendini geliĢtirme
olanakları» ile «iĢ hayatında motivasyon beklentileri» Pearson Korelasyon katsayısı r=
0,521** olması aralarında orta düzeyde anlamlı bir iliĢki olduğunu göstermektedir.
Dolayısıyla H2 Kabul edilir.
125
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
SONUÇ
Bu çalıĢmada, Y kuĢağının Celal Bayar Üniversitesi Ahmetli Meslek Yüksek
Okulunda okuyan son sınıf öğrencilerine yapılan bir uygulamayla iĢ hayatından beklentileri
ölçümlenmiĢ, özellikle öğrencilerin iĢ hayatında görüĢlerini rahatça dile getirebileceklerine
fazla inanmadıkları ortaya çıkmıĢtır.
Buna karĢın Y kuĢağı öğrencilerinin iĢ hayatında kendini geliĢtirmeye yönelik
fırsatların sunulmasına ve çalıĢacakları Ģirketin kendilerini yabancı dil vb. alanlarda
geliĢtirmek istediklerini belirtmiĢtir.
AraĢtırmaya katılan öğrenciler genel olarak iĢ yerinde facebook, twitter vb. sosyal
medya araçlarını kullanmaya önem atfetmediği görülmektedir.
Yine sonuçlara göre iĢ hayatından beklentiler konusunda erkekler ile kadınlar
arasında anlamlı bir farklılık olduğu görülmektedir. Sonuçlara göre görülüyor ki erkek
öğrenciler iĢ hayatında daha fazla sorumluluk beklentisine sahip ve inisiyatif kullanma
yönünde eğilim gösteriyor, kendini geliĢtirmeye daha fazla meyilli, çalıĢanların birbiriyle
iletiĢimine kadınlara göre daha fazla önem veriyor ve takım çalıĢmasına daha yatkın.
Son olarak Y kuĢağı öğrencilerinin geleceğe dair özel sektörde kendini güvende
hissetmediği ve «Kamu» sektörünü tercih etme eğiliminde olduğu görülmektedir.
Bu çalıĢma ile yapılacak önemli bir öneri olarak yabancı literatürde belirlenmiĢ olan
ölçekler ülkemiz iĢ ortamına uygun hale getirilerek Y kuĢağının düzenli olarak iĢyerlerinden
beklentilerini tespit edilmeli ve yöneteici/iĢveren ile paylaĢılmalıdır. Aynı Ģekilde benzer bir
çalıĢmada iĢyerlerinin Y kuĢağından beklentileri tespit edilerek, Y kuĢağına ulaĢtırılacak
alanlarda ilan edilmeli ya da eğitimler verilmelidir. Bu tip adımlarla Y kuĢağının kendinden
önceki nesiller tarafından anlaĢılmasını sağlayacak ve onlardan iĢ hayatından daha verimli bir
Ģekilde yararlanılmasına katkı sağlayacaktır.
Burada tartıĢılmayan ancak sonraki çalıĢmaların konusu olabilecek ―fakültelerde
okuyan Y kuĢağı öğrencilerinin iĢ hayatı beklentileri Yüksek Okul öğrencilerine göre
değiĢebilir ‖ önermesi de araĢtırılmalıdır.
Kaynakça
Altuntuğ, N. (2012). KUġAKTAN KUġAĞA TÜKETĠM OLGUSU VE GELECEĞĠN
TÜKETĠCĠ PROFĠLĠ. Süleyman Demirel, Organizasyon ve Yönetim Dergisi, Cilt:4, Sayı: 1,
s. 203-2012.
Aydın, G. Ç., & BaĢol, O. (2014, Aralık). X VE Y KUġAĞI: ÇALIġMANIN ANLAMINDA
BĠR DEĞĠġME VAR MI? Electronic Journal of Vocational Colleges, s. 1-15.
Bilgili, Z. Y. (2013, Bahar). TÜRK TĠPĠ Y KUġAĞI. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi,
Cilt: 12, Sayı: 45, s. 342-353.
Brand, S. (2007, Temmuz 9). New Entrepreneurs: Please Mind The Generation Gap. London.
Coupland, D. (1989). The Young and Restless Work Force Following the Baby Boom:
Generation X. Haziran 13, 2015 tarihinde Joeclark:
http://joeclark.org/dossiers/GenerationX.pdf adresinden alındı
126
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Deneçli, C., & Deneçli, S. (2014). NABZA GÖRE ġERBET, KUġAĞA GÖRE ETKĠNLĠK:
EĞLENCENĠN PAZARLANMASI VE KUġAKLAR.
www.iku.edu.tr/userfiles/file/.../doc/Ceyda_Denecli_Sevda_Denecli.doc.
ĠĢçimen, D. (2012). Y KUġAĞI ÇALIġANLARIN Ġġ YAġAMINDAN
BEKLENTĠLERĠNĠN KARġILANMA DÜZEYĠ ĠLE KURUMSAL BAĞLILIK
ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠ VE BĠR ÖRNEK UYGULAMA. BahçeĢehir Üniversitesi, SBE,
YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi.
KeleĢ, H. N. (2011). Y KUġAĞI ÇALIġANLARININ MOTĠVASYON PROFĠLLERĠNĠN
BELĠRLENMESĠNE YÖNELĠK BĠR ARAġTIRMA. Organizasyon ve Yönetim Bilimleri
Dergisi, Cilt 3, Sayı 2, 129-139.
Levickaitė, R. (2010). GENERATIONS X, Y, Z: HOW SOCIAL NETWORKS. FORM THE
CONCEPT OF THE WORLD WĠTHOUT BORDERS (THE CASE OF LĠTHUANĠA.
LĠMES, Cilt:3, No: 2, s. 170-183.
Mengi, Z. (2009, Ekim 11). Haziran 11, 2015 tarihinde Hürriyet ĠK:
http://dengepdm.com/baby-boomer-x-y-ve-z-kusagi-birbirinden-cok-farkli/ adresinden alındı
Smith, G. P. (2012, Temmuz 15). Recruiting and Retaining "Generation Y and X"
Employees. Haziran 3, 2015 tarihinde http://www.chartcourse.com/articlegenxhacker/
adresinden alındı
TaĢlıyan, M., EyitmiĢ, A. M., & Günduğdu, E. (2014, Kasım 26-27). Y KUġAĞI Ġġ
YAġAMINDAN NE BEKLĠYOR. Antalya' da, II. Uluslararası ĠĢ ve Meslek DanıĢmanlığı
Kongresi'nde Sözlü Bildiri, s. 19-32.
Twenge, J. M. (2009). "BEN NESLĠ" (Çev.) E. Öztürk. Ġstanbul: Kaknüs Yayınları.
Ümit, A. (2006, Eylül 26). TDK. 06 01, 2015 tarihinde
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.557df12593
7ca9.52499853 adresinden alındı
127
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Siyasi Parti Tipolojileri ve Demokrasi ĠliĢkisi
Selcen ALTINBAġ*
Özet
Siyasi partiler zaman içerisinde ortaya çıkan değiĢimler sonucunda örgüt yapısı, partilerin
iĢlevleri, devletle olan iliĢkileri yönünden farklı sınıflandırmalara tabi tutulmuĢtur. Bu sınıflandırmalar
parti tipolojileri olarak adlandırılmıĢtır. Duverger‘in Kadro ve Kitle Partileri ile baĢlayan siyasi parti
tipolojilerini, Neumann Temsil ve BütünleĢme Partileri, Kirscheimer Hepsini Yakala Partileri,
Panebianco Profesyonel Partiler, Koole Modern Kadro Partiler, Katz ve Mair ise Kartel Partiler
Ģeklinde çeĢitlendirmiĢtir. Demokrasinin en önemli ve vazgeçilmez unsuru olan siyasi partilerin
zamanla çeĢitlenen tipolojilerine bakıldığında her bir sınıflandırmanın demokrasi ile iliĢkisinin de
farklılaĢtığı görülmektedir. ÇalıĢma siyasi parti tipolojilerinin demokrasi ile nasıl
iliĢkilendirilebileceğini tartıĢmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Siyasi Partiler, Demokrasi, Siyasi Parti Tipolojileri.
The Relation Between Social Party Typology And Democracy
Abstract
The political parties have been subjected to different classifications in terms of organizational
structure, functions of the parties, and their relations with the state over time. These classifications are
defined as party typologies. Therefore, the political party typologies, that have been started with
Duverger's Cadre and Mass Parties, diversified by Neumann into the Parties of Representation and
Integration, by Panebianco the Electoral and Professional Parties, by Koole the Modern Cadre Parties
and lastly by Katz and Mair the Cartel Parties. When the various transformation of the Political Party
typologies is considered in time, the relationship between each classifications of political parties -as
and the most important and unavoidable elements of democracy- and democracy exhibits a
diversification. In this manner, this study discusses how the political party typologies can be related to
democracy.
Keywords: Political Parties, Democracy, Political Party Typologies.
Z0
I. KURAMSAL ÇERÇEVE: SĠYASĠ PARTĠLER VE DEMOKRASĠ
Bireylerin parlamentoda temsilini üstlenen, kısaca bir bütünün parçası olarak
tanımlanan siyasi partiler, bugün ifadelerin hayat bulmasında en önemli kanallardan birisi
olarak karĢımıza çıkmaktadır (Sartori, 2005: 22). Siyasi partiler, ilgili kanunda “..Anayasa ve
kanunlara uygun olarak; milletvekili ve mahalli idareler seçimleri yoluyla, tüzük ve
programlarında belirlenen görüĢleri doğrultusunda çalıĢmaları ve açık propagandaları ile
milli iradenin oluĢmasını sağlayarak demokratik bir Devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin
çağdaĢ medeniyet seviyesine ulaĢması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek
üzere teĢkilatlanan tüzel kiĢiliğe sahip kuruluĢlar..” Ģeklinde tanımlanmakta; demokrasinin
*
ArĢ. Gör., Türk-Alman Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu
Yönetimi Bölümü, altinbas@tau.edu.tr.
128
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
vazgeçilmezi olarak nitelenmektedir (Siyasi Partiler Kanunu, md. 3-4). Aslında siyasal
sistemin demokratik, otoriter veya totaliter olmasından bağımsız olarak siyasi partiler bütün
siyasal sistemlerde birincil önem taĢımaktadır; dolayısıyla siyasi partiler modern devletin salt
olgusu olarak kabul edilmelidir (Kapani, 2016:173).
Siyasi partileri ülke çapında bir ağ olarak düĢünmek de mümkündür (Duverger,
1974:51). Bu ağın yapısı parti lideri, ideoloji, üye iliĢkileri gibi çeĢitli faktörler doğrultusunda
değiĢiklik gösterdiğinden siyasi partilerin ortaya çıkmasının ardından farklı parti tiplerinden
bahsedilmeye baĢlanmıĢtır. Bu noktada sosyal bilimlerde genel tipleri biçimsel özellikleriyle
sınıflandırma olarak tanımlanan tipolojiler karĢımıza çıkmaktadır (Oxford Sözlüğü,
www.oxforddictionaries.com, EriĢim Tarihi: 22.12.2015). Siyasi partiler için bir nevi
karakter analizi özelliği taĢıyan bu sınıflandırmalar tipoloji olarak adlandırılmakta ve bunun
temelinde Duverger yer almaktadır. Duverger‘in parti yapısını temel alarak oluĢturduğu
tasnif siyasi partilerin genel bir teorisinin mümkün olmaması ve sosyolojik-ekonomik baĢta
olmak üzere pek çok hususu göz ardı ederek içine doğduğu toplumu hesaba katmaması
yönleriyle eleĢtirilmektedir (Özbudun, 1957: 32-35). Bu eleĢtiriler Duverger‘i takip eden
tasnifleri ĢekillendirmiĢ ve her bir tipoloji oluĢturulurken bir önceki tipolojiye yöneltilmiĢ
eleĢtiriler dikkate alınmıĢtır. Ancak bakıldığında demokrasinin en önemli unsuru olan siyasi
partilerin, farklı hususlar ön planda tutularak sınıflandırılmasına rağmen, tipolojilerinin daha
temelde demokrasi ile iliĢkisi noktasında da farklılaĢtığı da görülmektedir. Bu iliĢkiyi
tartıĢırken öne çıkan en önemli unsurlardan biri, partideki gücün nerede durduğudur.
ÇalıĢma, bu hususun partinin demokrasi ile iliĢkisini doğrudan belirleyici olduğu
varsayımından hareketle Ģekillendirilecektir. Çünkü bir siyasi organizasyon olan partiler
kendi içlerinde gücü ne ölçüde demokratik bölüĢtürebiliyor ise içinde bulunduğu sistemde de
o ölçüde demokrasiyi yaĢatıyor olacaktır. Ancak elbette bu noktada demokrasinin nasıl ele
alındığı da büyük önem taĢımaktadır. Bu sebeple Antik Yunan‘dan baĢlayan ―demokrasi
hikayesine‖ kısaca bakmak yerinde olacaktır.
Demokrasi her ne kadar ―halkın yönetimi‖ olarak öncelikle kelime anlamı ile anılsa da
kavram Antik Yunan‘dan bugüne kadar çeĢitli dönüĢümler yaĢayarak gelmiĢtir (AltınbaĢ,
2015: 53) Bu esasında demokrasiyi etimolojik açıdan incelerken Sartori‘nin iĢaret ettiği gibi,
―demos‖un belirsizliğinden, hatta salt ―halk‖ sözcüğünün bile en az altı yorumunun
olmasıyla da alakalıdırix (Sartori, 2014: 40-41). Tarihteki ilk demokrasi, klasik demokrasi,
eski Yunan‘da bir ―kent devleti‖ ile varolduğundan, Atina demokrasisi olarak da
adlandırılandırılmaktadır. Bu demokrasi modelini, bireylerin ancak onda biri yönetime
katılabildiği için bir ―azınlık demokrasisi‖ olarak adlandırmak da mümkündür; ancak
yönetime katılanların bunu bir temsilci aracılığıyla yapmıyor olması, temsilcilerin kura ve
sıra ile saptanması sebebiyle kavram olarak ―doğrudan demokrasi‖yi de karĢılamaktadır.
(KıĢlalı, 1984: 63-68) Bu demokrasi modeli siyaseti gündelik bir aktivite haline getirmesi
yönüyle önem teĢkil etse de ciddi eleĢtirilerden de nasibini almıĢtır. Klasik demokrasiye
yöneltilen bu eleĢtirilerin en ağırı Platon‘dan gelmiĢtir ve Platon son aĢamada despotizme
döneceğini söylediği demokrasiyi istenmeyen yönetim Ģekli ilan ertmiĢtir (Topakkaya &
ix
Sartori, halk sözcüğünün altı yorumunu Ģu Ģekilde sıralamıĢtır. 1) Herkes 2) Sayısı belirsiz büyük
bir kesim, pek çok insan 3) AĢağı sınıf 4) Bölünmez varlık, organik bütün 5) Salt çoğunluk ilkesiyle
belirlenen büyük kesim 6) Sınırlı çoğunluk ilkesiyle belirlenen büyük kesim.
129
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ġahin, 2015: 192). Nitekim Platon‘dan etkilenen öğrencisi Aristo‘ya göre de demokrasi
―çoğunluğun diktası‖ olarak politeianın bozulmuĢ türevidir (Oktay, 2014: 67). ÇalıĢma
kapsamında bu tartıĢmalardan ziyade modern demokrasinin kendisini haklı çıkarmaya
çalıĢırken temel aldığı ―temsil‖ anlayıĢına göre Ģekillenen çoğunlukçu/rekabetçi demokrasi
modeli ve çoğulculuk/oydaĢmacı demokrasi modeline odaklanmak yerinde olacaktır. Klasik
anlamda demokrasinin uygulanabilirliğini yitirmesi ve eĢit temsile olanak sağlamayan yapısı
sebebiyle modern demokrasi doğmuĢ ve liberalizmin de etkisiyle Ģekillenen modern
demokrasi uygulaması ―temsil edilenler‖ noktasında farklı alt baĢlıklarda incelenmiĢtir.
Bunlardan iki ana baĢlığı ele alarak ayrıntılandırmak gerekirse, çoğunlukçu model (en
iyi örneği Ġngiltere olduğu düĢünüldüğünden Westminster modeli olarak da anılır) ve
oydaĢmacı demokrasi modeli, anayasal bir demokraside karar alma süreçlerinin
düzenlenmesine iliĢkin modern demokrasinin iki temel yaklaĢımını ifade etmektedir. Bu
modellerin belirleyiciliği ise alınan siyasal kararların nasıl alındığı sorusu üzerinden
Ģekillenmektedir. (Göztepe, 2010: 130) Ġlk olarak J. J. Rousseau‘nun ―Toplum SözleĢmesi‖
eserine dayanan çoğunlukçu/rekabetçi demokrasi anlayıĢına bakacak olursak, bu anlayıĢ
Rousseau‘nun eserinde vurguladığı ―genel istem (irade)‖e dayanmaktadır. Herkesin oyunu
kullanmasının ardından üstün çıkanın kamusal yarara yönelik olan genel istem olduğu; bunun
dıĢında kalanların ise yanıldığı kabul edilir. Nitekim çoğunluğu temsil eden bu genel irade
yanılmaz ve mutlaktır. (Rousseau, 2012: 26-103). Bunun sonucu da sınırsız çoğunluk
yönetimini iĢaret eder, ki bu durum genel istemin kamu yararı gözetmesi ve yanılmazlığı
çerçevesinde değerlendirildiğinde azınlığın haklarını koruyacak tedbir ve kurumlar gereksiz,
hatta zararlı nitelikli kılmaktadır (Özbudun, 2003: 22). Sartori (2014: 195) ise buna yeni bir
bakıĢ açısı getirerek; rekabetçi demokrasiyi, liderliğin yarıĢmalı bir yöntemle yenilenmesi
olarak tanımlar. Yani buradaki seçme yetkisi, bir geri bildirim özelliği taĢımaktadır.
Toplumun, J. J. Rousseau'nun ―genel istem‖ini olarak kendini ortaya koyabilen bir
monoblok bir yapıda olmaması özellikle bugünkü çağdaĢ toplumu farklı bir yapı olarak ele
almayı gerektirmiĢtir. Farklı çıkar gruplarını barındırması sebebiyle bireyler arası çatıĢma ve
rekabete yol açan bu yeni toplum yapısı da çoğulcu yaklaĢımı, buna bağlı olarak da ―çoğulcu
demokrasi‖ kavramını ön plana çıkarmıĢtır. (Uygun, 2010: 24) Çoğulcu demokrasi
anlayıĢında demokrasi, daima kamu yararını gözeten mutlak ve sınırsız bir çoğunluk
yönetimi olarak kabul edilemez. Demokrasi, bütün temsili demokrasilerde olduğu gibi
çoğunluğun yönetimi ilkesine dayanmakla beraber, azınlığın temel haklarını da bununla
bağdaĢtıran bir rejimdir. Kamu yararı da ancak toplum içindeki farklı gruplardan ve bu
grupların özgür tartıĢma ve pazarlıklardan doğar. Böyle çoğunluk iradesini sınırlayıcı
tedbirler ve kurumlar, demokrasinin özüne aykırı değil bilakis uygundur. (Özbudun, 2003:
22) Çoğulcu demokrasi anlayıĢında mutlak doğru yoktur, yani çoğunluk da yanılabilir. Ancak
azınlığın temel haklarının korunması sayesinde bu durum değiĢebilir ve bu haklar sayesinde
azınlığın çoğunluk konumuna geçebilmesinin önü açılabilir. Yani bu demokrasi anlayıĢında
çoğunluğun yönetme hakkı, yönetenlerin otoritesi ile yönetilenlerin hak ve hürriyetlerinin
dengelenmesi esas alınmaktadır (Yavuz, 2009: 292). Batılı toplumlarda hakim olan liberal
demokrasi ile eĢleĢtirilen bu demokrasi anlayıĢının temelinde özgürlük ve eĢitlik gibi
kavramlar yatmaktadır. Bunun içinde bireyler temel insan hakları ile donatılmıĢ olmalıdır.
130
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
KarĢıtlıklar
açısından
KarĢılıklı
iliĢkiler
açısından
Son olarak Lijphart‘ın bu iki demokrasi modelini farklı boyutlar üzerinden
karĢılaĢtırmasına bakmak iki modeli anlamak açısından oldukça faydalı olacaktır. Bu
karĢılaĢtırma aĢağıdaki tablodax görüldüğü Ģekildedir.
Çoğunlukçu Model
OydaĢmacı Model
Yürütme gücü baskın/yoğun
Yürütmenin egemenliği
Ġkili parti yapısı
Tekli parti sistemi
Çoğunluk oyu sistemi
Yürütme gücü paylaĢımlı
Yürütme-yasama dengesi
Çok partili yapı
Çoklu parti sistemi
Orantılı temsil
Üniter ve merkeziyetçi yapı
Tek meclisli parlamento
Yazısız kurallar
Federal ve adem-i merkeziyetçi yapı
Çift meclisli parlamento
Yazılı ve katı kurallar
Demokrasinin değiĢim ve dönüĢümü, bugün ulaĢtığı nokta ve modelleri elbette bunlar
ile sınırlı değildir. Ancak siyasi sistemlerin geneli üzerinden düĢünüldüğünde çoğu
sınıflandırmanın bu iki modelin altında Ģekillendiği görülmektedir. Bu sebeple oldukça geniĢ
incelenebilecek demokrasi kavramını çalıĢmada bu iki ana baĢlıkla sınırlandırmak yeterlidir.
II. SĠYASĠ PARTĠ TĠPOLOJĠLERĠ VE DEMOKRASĠ ĠLĠġKĠSĠ
Ġktidarda var olma ve bu var oluĢ ile birlikte kendi programı, amaçları, değerleri
doğrultusunda bir yönetim sergileme amacı güden örgütlenmeler olan siyasi partiler bugün
her ne kadar demokrasinin vazgeçilmez unsurları olarak görülse de siyasi partilerin ortaya
çıkıĢı demokrasiden çok önceye dayanmaktadır. Partinin kavramsal olarak ortaya çıkıĢı
aĢağılayıcı olduğu düĢünülen ―hizip‖ kavramının dönüĢümüne kadar gitmekte; bu noktada
hem fikirlerin dönüĢümünün hem de kavramsal dönüĢümün oldukça yavaĢ ve zorlu
gerçekleĢtiği savunulmaktadır (Sartori, 2005: 3). Siyasi partilerin hemen öncesindeki döneme
bakılacak olursa parlamento gruplarından bir kısmının bölgesel çıkarları savunmak, bir
kısmının kiĢisel çıkarlarını maksimize etmek ve bir kısmının ise ortak kökenleri sebebiyle bir
araya geldiği görülmektedir (Duverger, 1974: 17-19). Zaman içerisinde parlamentoya taĢınan
bu siyasi örgütlenmeler parti liderinin konumu ve önemi, hâkim olan parti disiplini, partinin
içselleĢtirdiği ideoloji ve parti-üye iliĢkileri üzerinden değerlendirilmiĢtir.
Politika yapım sürecinde toplumsal talepleri derleyerek fikirleri seçen ve onları politik
arenaya aktaran partiler, sistematik olarak ilk Duverger tarafından incelenmiĢtir (Winkler,
2006: 181). Nitekim bu inceleme parti tipolojilerinin temelini oluĢturmaktadır. Partileri
örgütlenmeleri açısından ele alan Duverger‘den hareketle Neumann, Kircheimer, Panebianco,
x
Arend Lijphart‘ın ―Democratic Political Systems‖ (1989: 36-37) eserinden yazar tarafından
tablolaĢtırılmıĢtır.
131
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Koole ve Katz ve Mair tarafından da konu ele alınmıĢ; bunlar bir yandan yeni tipolojiler
sunmuĢ diğer yandan temel aldıkları Duverger tipolojisini derinleĢtirmeye büyük katkıları
olmuĢtur. Duverger‘in ilk tipoloji olmasından ve diğer parti tipolojilerine de yön vermesinden
hareketle ilk olarak Duverger‘e bakmak gerekmektedir.
Duverger, partileri yapı ve sistem olmak üzere iki ana baĢlıkta ele almıĢtır. Partilerin
örgütlenmesinde dolaylı ve dolaysız yapı sınıflandırmasını yapan düĢünür bu yapıları partinin
kurduğu bağlantılarla desteklemektedir. Parti üyeliğine göre oluĢturduğu tipoloji ise kadro ve
kitle partileri Ģeklinde karĢımıza çıkmaktadır. Partilerin sayılarına, kuvvetine ve siyasal
rejime göre de değerlendirmesini yapan Duverger‘in bu analizleri bir çok noktada netlikten
kaçması yönüyle eleĢtirilse de parti tipolojileri adına temel eser niteliğini korumaktadır
(Özbudun, 1957). Duverger, partilerin kökenlerini parlamentoda doğup doğmamasından
itibaren baĢlatmakta; yapısal olarak heterojen olan partileri öncelikle Muhafazakar ve Liberal
partiler, Kara Avrupası Sosyalist partileri ve Komünist ve FaĢist partiler olarak kategorize
etmektedir. Ġlkinden baĢlamak gerekirse; Muhafazakar ve Liberal partiler, bağları kuvvetli
olmayan komitelere sahip, adem-i merkeziyetçi, seçkinleri biraraya getirme amacı güden ve
dolayısıyla kitlelere yönelik olmaktan çok ―burjuva partileri‖ gibi belirli bir elit kitleye hitap
eden partilerdir. Seçimlerde aktif hale gelen bu partiler parlamento lideri çevresinde,
ideolojiyi esas almayan bir yapıya sahiptir. Kara Avrupası Sosyalist partileri ise halkın
örgütlenmesini hedeflediğinden bunun için neredeyse katalizör olmayı göze almaktadır.
Uygulamada ağırlıklı olarak oligarĢik sonuçlar doğuran bir parti içi örgütlenmesi
vadır.Ocaklar etrafında Ģekillenen bu parti tipi üyelerinin siyasal farkındalığını daha fazla
önemser.Yakın dönem ürünü olarak düĢünülebilecek olan Komünist ve FaĢist partilerde ise
katı bir parti disiplinine rastlanmaktadır. Yukardan atama usulünü kullanan bu parti tipinde
parlamento üyelerinden etkilenmeyen bir lider bulunur ve partiler seçimden ziyade
propagandaya öncelik tanır. Üyelerinden gerçek bir adanmıĢlık isteyen bu tip, kendi içinde de
farklılaĢsa da aĢırı merkeziyetçi yapıda yeniden birleĢmektedir. (Duverger,1974: 33-36)
Duverger son parti tipini ―mü‘minler partisi‖ olarak da adlandırmaktadır (Özbudun, 1957:
29). Partilerin üyeliğini ana baĢlık olarak alan diğer Duverger tipolojisinde ise karĢımıza
kadro ve kitle partileri çıkmaktadır. Parlamento içinde doğmuĢ olup, komitelerin
Ģekillendirdiği bu partiler ilk sınıflandırmadaki muhafazakar ve liberal partilere denk
gelmektedir. Genel hatları ile belirli bir güce ve itibara sahip toplumsal kesimi temsil eden,
faaliyet alanı seçimlerle sınırlı kalan, meclis gruplarının ağırlık sahibi olduğu partilerdir.
Sürekli çalıĢan ve oligarĢiye eğilimli olan; milis, hüre gibi parti içi yapılanmalara sahip kitle
partileri ise güçsüz toplumsal tabanı temsil etmeye yöneliktir. Liberal ve muhafazakar parti
dıĢındaki parti tiplerini kapsayan bir yapıya sahiptir. (Nohutçu, 2012: 485)
Duverger‘in ardından ele alınacak diğer tipoloji ise Sigmund Neumann‘a aittir. Mutlak
monarĢiyi kontrol edebilmek için yüksek bilinçli orta sınıfın ürünü olan modern partilerin
kapsam ve gücünün geniĢlemesiyle fonksiyonlarının ve karakterlerinin de değiĢtiğini savunan
Neumann, siyasi parti sınıflamasını bireysel temsil partileri ile toplumsal bütünleĢme partileri
olarak yapar. Buna göre bireysel temsil partilerinin yerini sosyal bütünleĢme partileri almaya
baĢlamaktadır. Neumann‘a göre Fransız devriminden sonra sosyal liberalizmin uyanıĢa
geçmiĢ; dünya savaĢları, kentleĢme, sanayileĢme, uluslararası göç gibi unsurların yeni bir
sosyal düzeni gerektirmesi sonucu yeni konseptte partiler ortaya çıkmıĢtır. Bu partilerden ilki
bireysel temsil partileri olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bireysel temsil partileri, kısıtlı politik
132
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
etkiye sahiptir ve üyelerinin aktiviteleri seçim dönemleri ve parti örgütlenmesi içinde
sınırlıdır. Bu tarzda sadece ―seçim komitesi‖ gibi davranan kısa ömürlü partilerin politik
gerçekliklere cevap verememesi sonucunda temel parti konsepti demokratik gerekliliklere
göre hızla değiĢime girmiĢ ve ortaya bütünleĢme partileri çıkmıĢtır. BütünleĢme partilerinde
amaç üyelerin yalnızca aidat ile partiye bağlanması değil, günlük hayatlarında da artan bir
etki yaratmaktır. Yani gündelik hayatlarının bir parçası hatta Ģekillendiricisi olmayı temel
almaktadır. Bu sebeple bireysel temsil partileri sosyalist parti karakteri ile özdeĢleĢtirirken,
bütünleĢme partilerini ise Nasyonal Sosyalist, FaĢist karakter ile özdeĢleĢtirmektedir.
Totaliter nitelikte eğilim göstermesinin en önemli sebebi ise toplumu siyasi açıdan eğitmeyi
amaçlamasından kaynaklanmaktadır. Bu yeni parti tipleri özellikle Anglo-Amerikan ve
Ġskandinav ülkelerinde hayat bulmuĢtur. (Neumann, 1990: 46-49; Nohutçu, 2012: 488)
Bir diğer parti tipolojisi ise Alman siyaset bilimci Otto Kircheimer tarafından
tasarlanan ―hepsini yakala (catch-all)‖ parti tipolojisidir. 1950li yılların sonunda siyasi
partilerin yaĢadığı fonksiyonel dönüĢümü, sivil toplumla partilerin mesafesinin artması,
toplumsal gömülmüĢlük seviyesinin düĢmesi gibi hususların analizi ile ortaya çıkan bu
tipoloji Duverger çizgisinden ayrılarak devlet-parti kartelini vurgulamıĢtır (Krouwel, 2003:
24). Kircheimer‘a göre batılı demokrasilerde sanayileĢmeye bağlı olarak artan zenginlik
yukarı doğru toplumsal hareketlilik yaratmıĢ ve ortaya çıkan yeni bir orta tabaka catch-all
partilerin doğuĢuna da ortam sağlamıĢtır (Süer, 2011: 56). II. Dünya SavaĢı öncesinde
burjuva partilerini ele alan Kircheimer, bu partileri parlamentoda yer alan, pazarlık gücüne
sahip olmayan kulüpler olarak tanımlamıĢtır. Zaman içerisinde gerekli hale gelen dönüĢüm
ihtiyacını ise bu partiler için devlet aygıtına eriĢim siyasi ayrıcalıkları üzerinden
gerçekleĢtiğinden bütün burjuva grupları kabul etmemiĢtir. Nitekim II. Dünya SavaĢı ile
bireysel temsile dayalı bu eski tip burjuva partileri istisna haline gelmiĢtir. Kitle bütünleĢme
partilerinin ise sahip olduğu keskin sınıfsal yapı ve sınırlarından ―catch-all people‘s party‖e
yani toplayıcı bir halk partisine doğru dönüĢmeye baĢlamıĢ ve bir gruba ait fikirlerin baskın
olduğu yapısını seçimlerde geniĢ kitleler üzerinde baĢarıyı yakalamak için bir kenara
bırakmıĢtır.
(Kircheimer, 1990: 51-52) Catch-all partilerin Avrupa‘da ideolojilerin
terkedildiği II. Dünya SavaĢı sonrasında ortaya çıkmasının ise bu parti tipolojisinin baskın
ideolojik karakter taĢımamasında büyük katkısı olmuĢtur (Süer, 2011: 60; Nohutçu, 2012:
488). Kircheimer, catch-all partilere iliĢkin özellikleri, partinin ideolojik yükünün ciddi
oranda azalması, yani ideolojik karakterden uzaklaĢması; üst lider grubunun güçlendirilmesi;
parti üyelerinin rolünün azaltılması; daha geniĢ seçmen kitlesine ulaĢmak için geleneksel
olarak bağa sahip olunan çıkar grupları ve spesifik sosyal gruplarla olan iliĢkilerin
dengelenmesi; ve toplumun birbirinden farklı bütün kesimleri ile, farklı çıkar grupları ile
diyalog kurulması Ģeklinde sıralamaktadır. (Kircheimer, 1990: 58-59)
Panebianco‘nun parti tipolojisi ise Kircheimer‘ın catch-all parti tipolojisindeki
belirsizlikleri gidermeye çalıĢmakta ve partileri kitlesel bürokratik ve profesyonel seçimlere
yönelik partiler olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu ayrımdan kitlesel bürokratik parti tipi
Duverger ve Neumann‘ın parti tipolojileri ile paralel olarak Ģekillenmektedir. Kitlesel
bürokratik partiler, merkezde baskın bürokrasinin hakim olduğu, güçlü bir örgüt yapısına ve
buna bağlı olarak ortaya çıkan güçlü örgütsel bağlara sahip partilerdir. Seçimlere dönük
profesyonel partiler ise Duverger ve Neumann‘ın tipolojilerinden farklı olarak ideolojik
temeli olmayan, özel görevlere sahip profesyonel grubun partiye hakim, finansmanının çıkar
133
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
grupları ve devlet yardımları olduğu bir yapılanmayı öngörmektedir. Seçimlere yönelik
hareket eden bu tipolojide ideolojiden ziyade çıkarlar ön plandadır. (Wolinetz, 2002: 146147)
Koole tarafından Ģekillendirilen Modern Kadro Partileri tipolojisinde eski kadro
partilerinden güçlü parti içi demokrasi vurgusu ile ayrılan partiler, modern kadro partileri
olarak tanımlanır (Koole, 1994: 288-289). Modern kadro partileri, Hollanda‘daki siyasi
partiler temel alınarak ĢekillendirilmiĢtir. Temel niteliklerinin baĢında ise profesyonel lider
grubunu barındırması gelir. DüĢük üye ve seçmen oranı olmasına rağmen kiĢiselleĢtirilmiĢ
seçim kampanyaları ile seçmenlere güçlü ve geniĢ bir yönelme vardır. (Koole, 1994; Gunther
& Diamond, 2003: 195; Türköne, 2012: 343)
Son olarak Katz ve Mair‘in Ģekillendirdiği kartel partileri ise Neumann‘ın parti
tipolojisine yapılan bir baĢka düzenleme olarak karĢımıza çıkmaktadır. Parti ve devlet
iliĢkisini tanımlamaya yönelik olan bu tipolojide üyeleri ile parti arasındaki bağın oldukça
zayıf olduğu görülmektedir. Parti karakteristiği, dağınık seçmen kitlesi olan, siyaseti meslek
olarak algılayan bir prensibe sahip, yönetsel beceriler ile farklılığını vurgulamayı amaçlayan,
parti elitlerinin özerk olarak hareket ettiği gibi hususlarla Ģekillendirilmektedir. Kartel
partileri, devlet ve sivil toplum arasındaki iletiĢimden siyade devletin bir ajanı olarak
siyasette yerini almaktadır. (Wolinetz, 2002: 148; Katz & Mair, 1995: 18)
Siyasi partiler her ne kadar farklı baĢlıklar altında incelense de bu tipolojiler partilerin
organizasyonu ve yapısı üzerine ĢekillendirilmiĢtir. TipolojileĢtirilen siyasi partilerin
demokrasi ile iliĢkisi de bu sebeple esasında örgütün içinden baĢlanarak incelenmelidir.
Çünkü kendi içerisinde nasıl bir anlayıĢ benimsediğine göre içinde bulunduğu siyasi sisteme
de bu demokrasi anlayıĢını yansıtması kaçınılmazdır. Siyasi partilerin gücü dağıtması bu
noktada oldukça önemlidir. Ancak bu sayede toplumda da katılımı ve güce eriĢimi
yaygınlaĢtıran bir demokratik yapı olarak çalıĢabileceklerdir. (Heywood, 2015: 290)
Demokrasi ve siyasi partilerin birlikte ele alınmasına dair literatürde ilk olarak
karĢımıza Ostrogorski çıkmaktadır. Parti düzeneğinin artan etkisi ve denetimde öne çıkan
öncü figür karĢısında bireysel çıkarların temsilinin azaldığını savunan düĢünürü, Michels
takip ederek ―OligarĢinin Tunç Kanunu‖nu literatüre kazandırmıĢtır. Resmi olarak oldukça
demokratik bir organizasyona sahip görünen Alman partisi SPD‘yi analiz eden ünlü düĢünür
partide gücün liderlerden oluĢan grupta olduğunu iddia etmiĢtir. Bu görüĢ her ne kadar bir
partiden hareketle bütüne adanamayacağı yönünde eleĢtiri almıĢ olsa da iddia doğru olacak ki
1955 yılında Ġngiliz siyasi partileri üzerinde bir araĢtırma yapan McKenzie de benzer bir sav
ortaya atmıĢtır. Buna göre de partilerle birlikte anılan yoğun demokrasi vurgusunun örgütsel
yapı içinde gözlemlenmediği, hatta parti içinde gücün parlamenter liderler ağı tarafından
yönetildiği savunulmuĢtur. (Heywood, 2015: 290-291) Komite yapılarının güçlü olmadığı her
siyasi parti içinde demokrasiden bahsetmek bu noktada zorlaĢmaktadır. ġöyle ki parti
tipolojileri de incelendiğinde Duverger‘in parti tipolojisinde her ne kadar komite, milis vb.
örgüt içi yapılardan bahsedilse de bunların gücün tek bir elde toplanmasının önüne
geçebilecek yapılar olmadığı açıktır. Hatta Duverger de siyasi partilerin görünürde
demokratik, gerçekte oligarĢik yapılar olduğunu ifade etmiĢtir. Fransız Devrimi, demokratik
meĢruluğu monarĢik meĢruluğun yerine koymuĢ ve demokrasiye karĢı gösterilen evrensel
saygıyı bu meĢruiyet temellendirmiĢtir. Ancak bu demokratik meĢruiyeti inĢa etmesi gereken
siyasi partilerin oligarĢik bir yapıyı kabul etmesi, demokrasiye olan genel inancı sarsacağı
134
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
açıktır. (Duverger, 1974: 188) Dünya üzerinde ve hatta Türk siyasal hayatında da pek çok
örneğine rastladığımız bu parti tipolojisi için de McKenzie‘nin parlamenterler liderler ağı ile
sonlanan gücün tek elde toplanması savının doğrulandığı görülmektedir. Yine Neumann‘ın
tipolojisine bakıldığında da ağırlıklı olarak bütünleĢme partileri öne çıksa da hem bu parti
tipinde hem de bireysel temsil partilerinde gücün dağılımını sağlayacak mekanizmalar
görülmemektedir. Hatta bütünleĢme partileri bireyleri siyasi yönden eğitme gayesi taĢıyarak
oldukça elitist bir duruĢ sergilemektedir. Bu da totaliter eğilimi güçlendirmektedir.
Kirscheimer‘ın hepsini yakala partilerinde ise liderin önemi zaten tipolojinin özelliklerinde
zikredilmekte ve gücün nerede toplandığı üstü kapalı dile getirilmektedir. Bütün kitleleri
etkileme amacı ile hareket eden bu parti tipinde de demokrasi vurgusunun bu sebeple geride
kalması kaçınılmazdır. Panebianco‘nun parti tipolojisine bakıldığında ise kitlesel bürokratik
partiler, merkezde baskın bürokrasinin hakim olduğu partiler olduğundan; seçimlere dönük
profesyonel partiler ise özel görevlere sahip profesyonel grubun partiye hakim olduğu bir
yapılanmayı öngördüğünden önceki tipolojilerin düĢtüğü açmazda kendisi de kalmaktadır.
Koole‘nin profesyonel liderler ağı ile modernize edilmiĢ modern kadro partileri tipolojisi
parti içindeki demokratik olmayan güç dağılımını açıkça dile getirmektedir. Parti elitlerinin
özerk hareket ettiği son tipoloji olan kartel parti tipolojisinde ise demokrasi vurgusu parti
elitlerinin demokrasi algısı ile Ģekilleneceğinden nispeten gücün demokratik dağılımında
umut verici olsa da parti elitlerinin bunu belirliyor olması bizi diğer tipolojilerde karĢı karĢıya
kaldığımız sonuçlardan uzaklaĢtırmamaktadır. Siyasi parti tipolojilerinin çoğunlukçu veya
çoğulcu demokrasi modeline yakınlaĢtığı üzerine bir çıkarım yapmak ise bu modeller bile
kendi içerisinde çokça çeĢitlendiğinden oldukça riskli olacaktır. Ancak parti içerisinde
görülen otokrasi eğiliminin ideal bir demokrasi modelini desteklemeyeceği açıktır.
III. GENEL DEĞERLENDĠRME VE SONUÇ
Demokrasinin ve dolayısıyla demokratik siyasal sistemlerin vazgeçilmez ögesi olarak
siyasi partiler öne çıksa da, siyasal sistemin demokratik olup olmamasından bağımsız olarak
devlet olgusundan ayrı düĢünülemeyen bu yapılar her siyasal sistem için esaslı bir ögedir. Bu
denli öneme sahip siyasi partiler zaman içerisinde incelenerek çeĢitli sınıflandırmalara tabi
tutulmuĢtur. Siyasi partileri bu bağlamda ilk inceleyen Duverger olmuĢ, partileri kadro ve
kitle partileri olarak sınıflandırmıĢtır. Ardından tipolojisinde var olan eksikler üzerinden
Neumann da konuyu ele alıp bireysel temsil partileri ile toplumsal bütünleĢme partileri
Ģeklinde sınıflandırmasını ĢekillendirmiĢtir. Ardından 1950li yılların sonunda siyasi partilerin
yaĢadığı fonksiyonel dönüĢümü ile Alman siyaset bilimci Kirscheimer hepsini-yakala
tipolojisini geliĢtirmiĢtir. Panebianco‘nun parti tipolojisi ise Kircheimer‘ın catch-all parti
tipolojisindeki belirsizlikleri gidermeye çalıĢmıĢ ve partileri kitlesel bürokratik ve
profesyonel seçimlere yönelik partiler olarak ikiye ayırmıĢtır. 90lı yıllara gelindiğinde Koole
Duverger‘in tipolojisindeki kadro partilerini yeniden yorumlayarak literatüre modern kadro
partilerini eklemiĢtir. En nihayetinde Katz ve Mair partilerin ağırlıklı olarak finansal yönden
devlete bağımlı hale gelmesini yorumlayarak ortaya kartel parti tipolojisini atmıĢtır.
Her ne kadar farklı sınıflandırmalara tabi tutulmuĢ gibi görünse de aslında parti
tipolojilerinin bir önceki tipolojiyi takip ettiği ve onun üzerinden kendisini Ģekillendirdiği
açıktır. Ancak demokrasinin vazgeçilmez unsuru olarak anılan siyasi partilere iliĢkin öne
çıkan daha önemli bir husus bu tipolojilerin parti içerisindeki güç dağılımını ne kadar tabana
yayabildiği; katılımı yaygınlaĢtıran ve dolayısıyla demokrasiyi besleyen bir yapınn
135
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
oluĢmasını destekleyip desteklemediğidir. ÇalıĢmada, bütün tipolojilerde lider veya liderler
ağının ağır bastığı sonucuna ulaĢılmıĢ ve böylece Michels‘in ―her kim bir organizasyondan
bahsederse oligarĢiden bahseder‖ sözü bu yönüye de doğrulanmıĢtır. ġöyle ki siyasi parti
tipolojilerinin, ilgili teorisyenler tarafından o dönemde var olan partilerin incelenmesi ve
kategorize edilmesi sonucu ortaya çıktığı da göz önünde bulundurulursa partilerin zaten
özünde demokrasiden uzaklaĢmıĢ yapılar olduğunu ve bu örneklerden oluĢmuĢ tipolojilerde
öne çıkan oligarĢik vurgunun demokrasi ile uyum ortaya koymadığı ortadadır. Siyasi
partilerin demokrasinin vazgeçilmezi olabilmesi ve ―demos‖un temsilini gerçek anlamda
sağlayabilmesi için kendinden doğru bir demokrasi vurgusuna ihtiyacı olduğu açıktır. Ancak
böylece öncelikle kendi içlerinde demokrasinin inĢasını sağlayarak, sonrasında ―birey‖e
verdiği önem sebebiyle öne çıkması gereken çoğulcu demokrasi ile doğal bir bağ kurması
bugün içeriği önemsenmeden kullanımı sıradanlaĢan demokrasi kavramının hakkını vermeyi
kolaylaĢtıracaktır.
Kaynakça
AltınbaĢ, S. (2015). KüreselleĢmenin Demokrasiye Etkisi: Post-Demokrasi Üzerine Bir
Değerlendirme. Yerelden Küresele: Sosyal Bilimlerde Yeni YaklaĢımlar (s. 49-58). Ankara:
Nobel Akademik Yayıncılık.
BaĢtürk, E. (2011). Demokrasi Teorisine Geri DönüĢ- Giovanni Sartori. Liberal DüĢünce
Dergisi(51-52), 39-48.
Duverger, M. (1962). Partiler ve Siyasi Rejimler. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, XIX, 1-4.
Duverger, M. (1974). Siyasi Partiler (2. b.). (E. Özbudun, Çev.) Ankara: Bilgi Basımevi.
Göztepe, E. (2010). Göztepe, E. (2010). Çoğunlukçu Demokrasi AnlayıĢına KarĢı Çoğulcu
Demokrasi Modelleri. E. Göztepe (Dü.) içinde, Çoğulcu Demokrasi–Çoğunlukçu Demokrasi
Ġkilemi ve Ġnsan Hakları (s. 130-173). Ankara: TBB Yayını.
Gunther, R., & Diamond, L. (2003). Species of political parties: A new typology. Party
Politics, 9(2), 167-199.
Heywood, A. (2015). Siyaset. Ankara: Adres Yayınları.
Kapani, M. (2016). Politika Bilimine GiriĢ (52. b.). Ankara: BB101 Yayınları.
Katz, R. S., & Mair, P. (1995). Changing Models of Party Organisation and Party
Democracy. Party Politics, 1(1), 5-28.
Kircheimer, O. (1990). The Catch-all Party. P. Mair içinde, The West European Party System
(s. 50-60). Oxford : Oxford University Press.
KiriĢ, H. M. (2012, Ocak-Aralık). Türkiye‘de Rekabetçi Siyasal Partilerin DönüĢümü: Post80 Sisteminde Partilerin YükseliĢi ve DüĢüĢü. Toplum ve Demokrasi Dergisi(13-14), 25-53.
KıĢlalı, A. T. (1984). Eski Yunan'da Demokrasi ve Demokratik DüĢünce. Amme Ġdaresi
Dergisi, 17(1), 63-67.
Koole, R. (1994). The Vulnerability of the Modern Cadre Party in the Netherlands. R. Katz,
& P. Mair içinde, How Parties Organize: Change and Adaptation in Party Organizations in
Western Democracies (s. 278–303). London: Sage Publications.
136
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Krouwel, A. (2003). Otto Kirchheimer and the catch-all party. West European Politics, 26(2),
23-40.
Lijphart, A. (1989). Democratic Political Systems: Types, Cases, Causes, and Consequences.
Journal of Theoretical Politics, 1(1), 33-48.
Neumann, S. (1990). The Pary of Democratic Integration. P. Mair içinde, The West European
Party System (s. 46-49). Oxford: Oxford University Press.
Nohutçu, A. (2012). Kamu Yönetimi (8. b.). Ankara: SavaĢ Yayınevi.
Oktay, C. (2014). Siyaset Bilimi Ġncelemeleri . Ġstanbul : Alfa Yayınları.
Özbudun, E. (1957). M. Duverger'in Siyasal Partileri ve Siyasal Partilerin Ġncelenmesinde
Bazı Metodolojik Problemler. Journal of Politics, 23-51.
Özbudun, E. (2003). Anayasa Hukuku. EskiĢehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları .
Rousseau, J.-J. (2012). Toplum SözleĢmesi. (V. Günyol, Çev.) Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası
Kültür Yayınları.
Rubin, B. (2002). Turkey's Political Parties: A Remarkably Important Issue. B. Rubin, & M.
Heper içinde, Political Parties in Turkey (s. 1-3). London: Frank Cass Press.
Sartori, G. (2005). Parties and Party Systems: A framework for analysis. Colchester: ECPR
Press.
Sartori, G. (2014). Demokrasi Teorisine Geri DönüĢ. Ġstanbul: Sentez Yayıncılık.
Süer, S. S. (2011). "Catch-all" Siyasi Partiler. Türkiye Barolar Birliği Dergisi(96), 49-90.
Topakkaya, A., & ġahin, B. Ö. (2015). Sakıncalı Rejim Demokrasi: Platon-Aristoteles
Örneği. FLSF (Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi)(20), 191-210.
Tunç, H. (2008). Demokrasi Türleri ve Müzakereci Demokrasi Kavramı. Gazi Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, XII(1-2), 1113-1132.
Türköne, M. (2012). Siyaset. Ġstanbul: EtkileĢim Yayınları.
Uygun, O. (2010). Demokrasinin Çoğunlukçu ve Çoğulcu Modelleri: Ġki Bin BeĢ Yüz Yıllık
Bir TartıĢmanın Analizi. Çoğulcu Demokrasi - Çoğunlukçu Demokrasi Ġkilemi ve Ġnsan
Hakları Toplantısı (s. 22-77). Ankara: Türkiye Barolar Birliği Yayınları.
Winkler, J. R. (2006). Parteien und Parteiensysteme. H. J. Lauth içinde, Vergleichende
Regierungslehre: Eine Einführung (s. 181-201). Wiesbaden: VS Verlag.
Wolinetz, S. B. (2002). Beyond the Catch-all Party: Approaches to the Study of Parties and
Party Organization in Contemporary Democracies. R. Gunther, J. R. Montero, & J. J. Linz
içinde, Wolinetz, S. B. (2002). Beyond the catch-all party: approaPolitical parties: Old
concepts and new challenges (s. 136-165). Oxford: Oxford University Press.
Yavuz, B. (2009). Çoğulcu Demokrasi AnlayıĢı ve Ġnsan Hakları. Gazi Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, XIII(1-2), 283-302.
137
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Uluslararası Patent ve Teknoloji Değerleme Yöntemleri Üzerine Literatür
Taraması
Tuna Can GÜLEÇ* Batuhan Fatih MOLLAOĞULLARI**
Özet
Bu çalıĢmanın amacı üzerinde çok sayıda teori kurulmuĢ patent ve teknoloji değerleme
yöntemlerini de kapsayan entelektüel sermaye kavramıyla ilgili klasik ve güncel çalıĢmalardan bir
derleme oluĢturarak yazına konu ile ilgili kapsamlı ve güncel bir derleme eklemektir. ÇalıĢma
öncelikle Entelektüel sermayeyi tanımlamakta ve yazında genel olarak kabul görmüĢ ayrım ve
kavramlara değinmektedir. Sonrasında entelektüel sermayenin ölçümüyle ilgili klasik fakat önemli
teorilere deyinin çalıĢma, son bölümde konuya daha güncel yaklaĢımları içeren çalıĢmaları derlemekte
ve bu verilerle yazında ilerleyiĢ yönünü yorumlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Entelektüel Sermaye, Patent Değerleme, TMS 38
JEL Kodu: G00, G19
Literature Review on International Patent and Technology Valuation Methods
Abstract
The purpose of this study is to provide a comprehensive and up-to-date review on the subject
by creating a compilation of classical and current studies on the concept of intellectual capital,
including a number of theoretical foundations of patent and technology valuation methods. The study
first defines intellectual capital and refers to generally accepted distinctions and concepts in the
literature. The study of classical and important theories about the measurement of intellectual capital is
followed by a review of studies that include more up-to-date approaches to the subject in the last
section.
Keywords: Intellectual Capital, Patent Valuation
JEL Code: G00, G19
GĠRĠġ
Entelektüel sermaye bir iĢletmenin maddi olmayan değerlerinin toplamı olarak
düĢünülebilir. ĠĢletmenin etkileĢimde bulunduğu insan kaynağını, iĢ yaptığı yapmadığı gerçek
ve tüzel kiĢiler ile iliĢkilerini ve bunlara ek olarak Ģirketin yeni kurulmuĢ sıfır bir Ģirkete
kıyasla sahip olduğu tüm maddi olmayan avantajlar bütünü içerir. Literatürde entelektüel
sermaye diye bir kavramın oluĢmasının sebebi, bilanço ve gelir tablosu gibi finansal
tablolarda bunların kesin ve net bir Ģekilde değerlenmesinin mümkün olmamasıdır.
Kavramsal olarak iĢletmenin fiziksel mal ve kaynakları haricinde bir değer olan entelektüel
sermaye artık fiziksel üstünlük ve üretim faktörleriyle elde edilmesi imkânsızlaĢan rekabet
üstünlüğünün bilgi çağı içerisinde yakalanabilmesi için hayati öneme sahiptir.
*
AraĢtırma Görevlisi, Manisa Celal Bayar Üniversitesi, tunacan_gulec@cbu.edu.tr.
AraĢtırma Görevlisi, Manisa Celal Bayar Üniversitesi, batuhan_mollaogulları@cbu.edu.tr.
**
138
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Entelektüel sermaye özellikle son 30 yılda büyük bir araĢtırma konusu olmuĢtur. Bu
konu üzerinde bu kadar araĢtırma yapılıyor olmasının temel nedeni, geleneksel muhasebe
yöntemlerinin yatırımcıları ve yöneticileri kaynakların yarattığı değeri ölçebilme açısından
kesin ve net bir yöntemin var olmamasıdır. Bugün yatırılan sermayenin, çoğunlukla maddi
olmayan varlıklar üzerinden gelecekte nasıl bir değer yaratabileceği öngörülememektedir.
Bunula birlikte zaman geçtikçe maddi olmayan varlıkların toplam sermaye içerisindeki
oranının artması ve geçmiĢte fiziksel olarak ölçülebilen yöntemlerle gerçekleĢtirilen birçok
faaliyetin günümüzde giderek dijitalleĢiyor olması, önceki yıllarda ortaya atılmıĢ maddi
olmayan duran varlık değerleme modellerinin geçerliliklerini de ortadan kaldırmaktadır.
I. UFRS YE GÖRE ENTELEKTÜEL SERMAYE
Uluslararası Muhasebe Standartları komitesi TMS 38 i maddi olmayan duran varlıkların
değerlemesi üzerinde genel çerçevenin sınırlarını belirten bir rehber olarak tasarlamıĢtır.
Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu TMS 38 içerisinde maddi
olmayan varlığın tanımını ―Fiziksel niteliği olmayan tanımlanabilir parasal olmayan
varlıktır.‖ olarak yapmaktadır. Varlık ise geçmiĢ olayların sonucu olarak kontrolü kazanılmıĢ
ve kendisinden gelecekte ekonomik fayda beklenen bir kaynak olarak tanımlanır.
A. Entelektüel Sermayenin BileĢenleri
a. BeĢeri Sermaye
Bir iĢyerinin çalıĢanlarının yetenek, bilgi uzmanlık ve görevdeĢlik ağı yoluyla yarattıkları
değerler bütünüdür (Maddocks ve Beaney, 2002). Aynı zamanda bir organizasyonun iĢletme
ile ilgili oluĢan problemlerini çözebilme kapasitesini ve diğer entelektüel sermaye
bileĢenlerini yönetebilme becerisini göstermektedir.
b. Yapısal Sermaye
Bir iĢyerinin fiziksel olmayan alt yapısını temsil eder. Ġnsanı sermayenin iĢlevini yerine
getirebilmesi için oluĢturulmuĢtur sistemler bütünü olarak tanımlanabilir. Kurumun imajı,
koordinasyon kabiliyeti, biliĢim sistemleri, patent ve marka tecillerini de içermektedir. Bir
organizasyonu diğerinden daha etkili çalıĢır hale getirebilecek her türlü bilgi birikimi veya
ticari sır da bu kapsama girmekte ve uluslararası tescil haklarınca koruma altında
tutulmaktadır.
c. ĠliĢkisel Sermaye
MüĢteriler, Tedarikçiler ve firmanın çıkarlarına hizmet etme potansiyeline sahip her
kiĢilik ile firmanın gelecekte ekonomik fayda beklentisi olan iliĢkiler kurabilme pozisyonunu
temsil etmektedir. Çoğunlukla tamamen görmezlikten gelinen bir bileĢendir.
B. Entelektüel Sermaye Ölçümüne YaklaĢımlar
Literatürde entelektüel sermayenin ölçümlenmesiyle ilgili çalıĢmalar 4 temel baĢlık altında
toplanmıĢtır. Entelektüel sermaye 90‘lardan günümüze nispeten yeni bir kavram olduğundan
2000 ve öncesi çalıĢmalar içerisinden yazında geniĢ kabul görmüĢ olan teorileri Klasik
YaklaĢımlar olarak kabul edeceğiz. Günümüze Nispeten daha yakın çalıĢmaları ise daha
detaylı inceleyeceğiz.
139
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ġekil 1. Entelektüel Sermaye Ölçüm Yöntemleri Kategorizasyonu
Aktif Karlılığı Temelli
Yöntemler
Piyasa Değeri Temelli
Yöntemler
Ölçüm
Yöntemleri
Direkt Yöntemler
Dengelenmiş Skorkartı
Temelli Yöntemler
a. Klasik YaklaĢımlar
Piyasa SermayeleĢtirmesi Yöntemi (Piyasa Değeri Temelli)
Piyasa değerinin defter değeri ile oranlamasıyla ortaya çıkan katsayının Ģirketin entelektüel
sermayesine iĢaret edebileceğini Fama ve French 1995 yılındaki çalıĢmalarında belirtmiĢtir.
Bu yöntem basit bir matematiksel oranlama ile Ģirketin maddi varlıklarına karĢın piyasada
müĢterilerin bu Ģirket için ödemeye razı oldukları değeri oranlar. Yöntem özellikle basit,
anlayıĢlı ve kullanıĢlı olması sebebiyle ileri düzey olmayan yatırımcılar tarafından yaygın
olarak kullanılmaktadır. Yöntem yönetim kurulu ve Ģirket ortakları tarafından rağbet görse de
Ģirketin maddi olmayan varlıklarının tanımlanıĢı ve ölçümü açısından eksiklikler
içermektedir. Mantık olarak Yapılan, yatırımcıların Ģirkete, defter değerinden farklı olarak
verdiği değerin o Ģirketin entelektüel sermayesini temsil ettiğidir.
Özkaynak Karlılığı (Aktif Karlılığı Temelli)
Entelektüel sermayenin ölçümünde PD/DD oranına benzer Ģekilde bir rasyo kullanımı ile
ölçülen değerdir. 1 birim özkaynak baĢına Ģirketin elde ettiği net karı göstermektedir, bu
oranı yüksek olan Ģirketin diğer koĢullar sabitken düĢük olana göre Özkaynağını daha etkin
kullandığı söylenebilir. Tüm diğer koĢulların hiçbir zaman sabit olmaması yöntemin
kullanılabilirliğini ve güvenilirliğini düĢürmektedir.
TOBIN Q Yöntemi (Aktif Karlılığı Temelli)
James Tobin‘in temellerini 1969 yılındaki çalıĢmasında attığı ve kendi adını taĢıyan Q
yöntemi, Ģirketin kaynaklarını ne kadar verimli kullandığını Ģirketin karlılığını ve Ģirket
varlıklarının yeniden yerine koyulma değerlerini oranlayarak bulmaya çalıĢır. Basit finansal
rasyolardan daha etkili ve tutarlı sonuç vermesine karĢın Yönetim felsefesi, Örgüt Kültürü,
Finansal iliĢkiler gibi sermaye kalemlerini göz önünde bulundurmaz.
EVA Yöntemi (Aktif Karlılığı Temelli)
Amerika merkezli finansal analiz Ģirketinin patentli analiz yöntemi olan ekonomik katma
değer yöntemi temel olarak Ģirketin faaliyet karlılığı ve sermaye maliyeti arasındaki farkın
Ģirketin sahip olduğu entelektüel sermaye ile meydana geldiği yaklaĢımını ele alır. Bir Ģirket
140
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
sermaye maliyetinin ne kadar üzerinde kar edebilme potansiyeline sahipse o derecede yüksek
entelektüel sermayeye sahiptir.
Direkt Entelektüel Sermaye Değerleme Yöntemi
Nahapiet ve Ghoshal, 1998 yılındaki çalıĢmalarında organizasyonel avantajları
yaratan veya yok eden faktörlerin kaynağının araĢtırılmasının gerektiğini ve entelektüel
sermaye faktörlerinin bunların temel sebepleri arasında olduğunu savunmuĢlardır. Bu
yöntemde entelektüel sermaye olarak görülebilecek her Ģey ilk önce en küçük bileĢenlerine
kadar indirgenir, daha sonra bu bileĢenlerin tek tek veya toplu bir Ģekilde değerlenmesiyle
entelektüel sermaye hesaplanmıĢ olur.
DengelenmiĢ Skor kartı YaklaĢımları
Kaplan ve Norton tarafından 1996 yılında gündeme getirilen bu yöntem en genel
tanımıyla bir Ģirketin misyon ve stratejisinin fiziksel ölçüler haline dönüĢtürülerek ifade
edilmesi Ģeklinde tanımlanabilmektedir. ĠĢletmenin performansını finansal ve finansal
olmayan boyutta ele alıp bunu yine iĢletmenin strateji ve vizyonu ile birleĢtiren strateji odaklı
performans ölçüm sistemidir. Örnek ve Kayanın 2008 yılındaki tanımlarına göre, geleneksel
finansal tabanlı ölçüm sistemlerinin aksine bu model bir Ģirketin performansının müĢteri
boyutu, Ģirket içi yöntemler boyutu, öğrenme ve geliĢme boyutu ve finansal boyutu olmak
üzere dört grup gösterge ile ölçüldüğünü ortaya koymaktadır. Bu dört boyut firmaların
performanslarını kontrol etmek ve geliĢtirmek için neler yapmaları gerektiğini göstermek
konusunda yardım etmektedir.
C. Güncel Yazın
Guthrie ve diğerleri 2012 yılında yaptıkları çalıĢmalarında entelektüel sermaye
muhasebesini gözden geçirmek ve eleĢtirmeyi amaçlamıĢlardır. Makale bilgi kaynaklarının
değerini algılamada uluslararası iĢ dünyasının bir devrim süreci geçirmekte olduğunu ve bu
devrimle birlikte bu kaynakları daha verimli ve aktif bir Ģekilde yönetebileceklerini
savunmaktadır. 2000 yılında Petty ve Guthrie nin yaptığı çalıĢmadan baĢlayarak 12 yıllık
literatürü yarayan makale Entelektüel sermayenin muhasebeleĢtirilmesi kavramının ayrı bir
araĢtırma konusu olması gerektiğini belirtmekte sadece sayısal analiz ve finansal tabloların
yeterli olmayacağını vurgulamakta ve kavramın son 10 yılda geçirdiği evrimin sebebinin
teknolojik sebepler, müĢteri ve Pazar yapısı gibi sebeplerden kaynaklı olduğunu
savunmaktadır.
Mention ve Bontis 2013 yılındaki çalıĢmalarında Belçika ve Lüksemburg bankacılık
sektörü için entelektüel sermayenin performansa etkilerini incelemiĢlerdir. Modern
iĢletmelerin en kritik kaynaklarının entelektüel sermayeleri olduğunu belirten makalede değer
ortaya çıkarma sürecinin neden bazı coğrafi bölgelerde daha kıt olduğunun nedenleri Belçika
ve Luxemburg karĢılaĢtırılarak yapılmaktadır. 200 üzerinde bankaya yapılan anketler
aracılığıyla toplanan veriler yapısal eĢitlik modeli kullanılarak analiz edilmiĢtir. AraĢtırmanın
bulguları insani sermayenin hem direkt hem de dolaylı yoldan bankacılık sektörü
performansını etkilediği yönündedir. Yapısal ve ĠliĢkisel sermaye için ise pozitif katsayılı bir
iliĢki gözlemlenmesine karĢın bu iki değiĢken için çalıĢma istatistiksel olarak anlamlı niteliğe
ulaĢamamıĢtır. ÇalıĢma ayrıca sürpriz bir bulgu olarak iliĢkisel sermaye arttıkça yapısal
sermayenin bankacılık sektörü için bozulduğu sonucuna da varmıĢtır.
141
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Yeni Zelanda Ģirketlerinin entelektüel sermayelerini raporlama eğilimlerini bilgi
yoğun ve genelensek üretim tabanlı iĢletmeler için uzun dönemde inceleyen bu çalıĢma 2014
yılında De Silva ve diğerleri tarafından gerçekleĢtirilmiĢtir. 5 bilgi yoğun ve 5 geleneksel
üretim tabanlı Ģirket için içerik analizi yöntemi ile gerçekleĢtiren analiz bu firmaları 20042010 yılları arasında aynı ülkenin sermaye piyasasında iĢlem gören firmalar için seçmiĢtir.
AraĢtırma hem geleneksel hem de bilgi tabanlı Ģirketlerde uzun vadede entelektüel sermaye
raporlama eğilimlerinde artıĢ gözlemlemiĢ ve herhangi birinin eğilimini diğerinden daha
yüksek olarak tespit edememiĢtir. Makale ayrıca pazardaki entelektüel sermaye rapor
ediliĢlerindeki artıĢın firma büyüme artıĢına oranla daha hızlı olmadığını tespit etmiĢtir.
Dumay 2014 yılında Journal of Intellectual Capital (JIC) dergisinde 15 yıldır
yayınlanan geçmiĢ entelektüel sermaye odaklı çalıĢmaları, entelektüel sermayenin geleceğini
tahmin edebilme amacıyla derlemiĢtir. ―Google Scholar‖ dan elde ettiği atıf verilerini ve
SCImago dan elde ettiği dergi etki faktörünü veri olarak kullanan çalıĢma bu verilere dergi
editörlerinin yorumlarını da ekleyerek analiz etmiĢtir. AraĢtırma bulguları entelektüel
sermaye ile ilgili yayınların çok disiplinli nitelikte olduğu ve her alanda araĢtırmacının bu
konuya değinebildiği, bununla birlikte Kuzey Amerikalı akademisyenlerin bu alanda çalıĢma
yapma hızlarında düĢüler olduğunu iĢaret etmektedir. Makale gelecekte bu bilimsel çalıĢma
alanının muhasebe ve finans akademisyenlerinden daha çok özel sektör ve kamu
kurumlarının yoğunlaĢtığı bir alan olacağını öngörmektedir.
Avusturyalı finans sektörü firmalarının performansları ve entelektüel sermaye
arasında iliĢkinin incelenmesi amacıyla 2013 yılında Joshi ve diğerleri 2 yıllık piyasa verisi
kullanarak Pulic in geliĢtirdiği ―Entelektüel Katma Değer Katsayısı‖ modelini
uygulamıĢlardır. Veriler yıllık frekansta kullanılmıĢtır. AraĢtırma bulgularına bakıldığında
Avusturya finansal sektörünün insani sermayeden yüksek derecede etkilendiği, fakat çoğu
firmanın entelektüel sermayesini oldukça verimsiz kullandığı sonucuna varılmıĢtır. Yatırım
ve sigorta Ģirketleri için ayrı senaryolar öngören analiz, Yatırım Ģirketlerinin insani
sermayeden daha çok etkilenirken sigorta Ģirketlerinin maddi varlıklardan daha çok
etkilendiği yargısına varmıĢtır.
Nedensellik haritalarının entelektüel sermaye‘nin dinamik yapısı üzerinde etkilerini
araĢtırma amacıyla Montemari ve Nielsen‘in 2013 yılında yaptıkları çalıĢma ağ tabanlı
çalıĢma modellerinin tekil olarak derinlemesine analizinden oluĢmaktadır. ÇalıĢma bulguları
nedensellik haritalarının var olduğu iĢ ortamlarında entelektüel sermayenin nasıl çalıĢtığını
anlama konusunda ne kadar açıklayıcı olduğunu vurgulamakta ve bu nedensellik haritalarının
yönetimin kararlarının sürekliliği ve yarattığı etkileri tespit etmede bir araç olarak
kullanılabileceğini önermektedir. ÇalıĢma ayrıca bu yapının entelektüel sermayenin dinamik
yapısını tanımlamada daha detaylı analizler ile çalıĢılmasını önermektedir.
Son yılların yazında en büyük ilgi gören çalıĢmalarından olan Calabrese ve
diğerlerinin 2013 yılında yazdığı Bulanık AHP sistemlerinin entelektüel sermayenin
yönetiminde kullanılması ile ilgili makale günümüzün rekabetçi iĢ ortamında rekabetsel
avantajı ele geçirmek için entelektüel sermayenin her zamankinden daha önemli bir etken
olduğunu savunmaktadır. Makale günümüzde çoğu firmanın entelektüel sermaye
yatırımlarını yapma konusunda bilince sahip olduğunu kabul ederken bu yatırımların
yönetimi konusunda ise nasıl baĢarılı olacakları kısımında yetersiz kaldıklarını
belirtmektedir. Bunun bir sonucu olarak bazı firmaların entelektüel sermaye yatırımlarını
142
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
abartarak aĢırı yatırımdan dolayı verimsizliğe maruz kaldığı bazılarının ise optimum
seviyeden daha düĢük miktarda bu yatırımları durdurduğunu belirtmektedir. Buradan
hareketle makale entelektüel sermayenin değerlendirilebilmesi için Analitik hiyerarĢi ve
bulanık mantık süreçlerini bir araya getirerek entegre bir analiz gerçekleĢtirmiĢtir. Bu
yaklaĢım entelektüel sermayenin dinamiklerini tespit etme ve ölçme konusunda sözel
yöntemlerle birleĢtirildiğinden dolayı büyük baĢarı sağlayabilecektir. Makale sonuç olarak
sunduğu bulanık mantık ve Analitik hiyerarĢi süreçlerini raporlarmıĢ ve mihenk taĢı
niteliğinde sonuçlara ulaĢmıĢtır.
Dumay ve Garanina 2013 yılında entelektüel sermaye araĢtırma yöntemlerini ve
bunlardan nasıl faydalanıldığını incelemek amacıyla entelektüel sermaye alanında yayın
yapan bilimsel dergi veri tabanlarını 2000-2011 yılları arası için taramıĢ ve Alvesson ve
Deetz in geliĢtirdiği kritik yönetim çerçevesiyle analiz etmiĢlerdir. AraĢtırma bulgularına
göre uygulamalı araĢtırmaların sayısı artarken değerlendirme tuzağı denilen görüngüye maruz
kalan makalelerin sayısı da artmaktadır. Açık yaklaĢım da takılıp kalan bu uygulama temelli
araĢtırmalar ise ikinci aĢama entelektüel sermaye yapılarını açıklamaktan aciz kalmaktadır.
Khalique ve diğerlerinin 2015 yılında entelektüel sermayenin alt bileĢenleri ve
kurumsal performans arasındaki iliĢkiyi ölçmek amacıyla elektrik/elektronik sektöründe
küçük ve orta ölçekli iĢletmeler üzerinde yaptıkları çalıĢma 247 katılımcının cevapladığı
yapılandırılmıĢ anketlerle güvenilirlik ve tutarlılık testlerine tabi tutulduktan sonra
gerçekleĢtirilmiĢtir. Önerilen araĢtırma hipotezini test etmek için çoklu regresyon yöntemi
kullanılmıĢtır. AraĢtırma bulgularına göre tüm diğer değiĢkenlerden daha fazla anlamlı
olarak öne çıkan değiĢken beĢeri sermayedir. Bunu haricindeki etkenlerden de çoğunluğunda
anlamlı iliĢkiye rastlanmıĢtır.
Demartini ve Paoloni‘nin 2013 yılında yaptıkları çalıĢma, entelektüel sermayenin
ölçülmesinden sonra yönetimine geçiĢ sürecindeki iliĢkiyi analiz etmektir. Operasyonel
faktörler, stratejiler ve entelektüel sermaye arasındaki iliĢkiyi tespit etmeyi amaçlayan makale
―hareket araĢtırması‖ yöntemini kullanarak yöntemimin entelektüel sermaye ile ilgili hangi
durumlarda nasıl kararlar verdiğini nicelemektedir. AraĢtırmada savunma sanayisi için
elektronik cihazlar üreten ve entelektüel sermaye ile ilgili yönetim planı hâlihazırda var olan
bir iĢletme incelenmiĢtir. Model ile entelektüel sermayede değiĢime sebep olması beklenen
her kararın etkileri öngörülmeye çalıĢılmıĢtır, araĢtırma sonucunda Ģirketlerin entelektüel
sermaye yatırımlarıyla ilgili karar sürecinde bu modeli uygulamaları önerilmektedir.
2013 yılında Serena Chiucchi tarafından gerçekleĢtirilen araĢtırmada amaç,
entelektüel sermayenin ölçümünün entelektüel sermaye hareketlerinde ve sistemin
içerisindeki karar alıcıların süreçleri öğrenme ve uygulamalarında yardımcı olabilecek bir
kaynak oluĢturmaktır. Makalede, yazarın Ģahsen değerleme süreçlerine dahil olduğu bir Ģirket
için yapıcı bir durum çalıĢması sunulmaktadır. Kolb‘un deneysel öğrenme teorisini model
alarak incelenen entelektüel sermaye karar alıcının öğrenme sürecine yoğunlaĢmaktadır.
AraĢtırma sonuçlarına göre entelektüel sermaye ile ilgili yatırım iĢlemleri yapabilmek için
karar vericinin öncelikler deneysel bir öğrenme döngüsünden geçmesi gereklidir. Bu
eğitimlerle birlikte karar vericilerin zihniyeti maddi olmayan duran varlıkların sadece
miktarlarını tespit etmekten onları yönetmeye doğru evrim geçirecektir.
143
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Kaynakça
Alvesson, M., & Deetz, S. (2006). 1.7 critical theory and postmodernism approaches to
organizational studies. The Sage handbook of organization studies, 255.
Andriessen, D. (2002, January). The financial value of intangibles: searching for the Holy
Grail. In 5th World Congress on the Management of Intellectual Capital.
Calabrese, A., Costa, R., & Menichini, T. (2013). Using Fuzzy AHP to manage Intellectual
Capital assets: An application to the ICT service industry. Expert Systems with
Applications, 40(9), 3747-3755.
Chen, S., & Dodd, J. L. (1997). Economic value added (EVA™): An empirical examination
of a new corporate performance measure. Journal of Managerial Issues, 318-333.
De Silva, T. A., Stratford, M., & Clark, M. (2014). Intellectual capital reporting: a
longitudinal study of New Zealand companies. Journal of Intellectual Capital, 15(1), 157172.
Demartini, P., & Paoloni, P. (2013). Implementing an intellectual capital framework in
practice. Journal of Intellectual Capital, 14(1), 69-83.
Dumay, J., & Garanina, T. (2013). Intellectual capital research: a critical examination of the
third stage. Journal of Intellectual Capital, 14(1), 10-25.
Dumay, J. (2014). 15 years of the Journal of Intellectual Capital and counting: A manifesto
for transformational IC research. Journal of Intellectual Capital, 15(1), 2-37.
Fama, E. F., & French, K. R. (1995). Size and book‐to‐market factors in earnings and
returns. The Journal of Finance, 50(1), 131-155.
Guthrie, J., Ricceri, F., & Dumay, J. (2012). Reflections and projections: a decade of
intellectual capital accounting research. The British Accounting Review, 44(2), 68-82.
Joshi, M., Cahill, D., Sidhu, J., & Kansal, M. (2013). Intellectual capital and financial
performance: an evaluation of the Australian financial sector. Journal of intellectual
capital, 14(2), 264-285.
Jurczak, J. (2008). Intellectual capital measurement methods. Economics and Organization of
Future Enterprise, 1(1), 37-45.
Kaplan, R. S., & Norton, D. P. (1996). The balanced scorecard: translating strategy into
action. Harvard Business Press.
Kaya, Hatice P. (2008) Entelektüel Sermayenin Finansal Tablolar Aracılığıyla Sunulması
Sorunu ve Çözüm Önerileri, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YayımlanmamıĢ
Yüksek Lisans Tezi, Kayseri.
Kayalı, C. A., Yereli, A. N., & ġebnem, A. D. A. (2007). Entelektüel katma değer katsayısı
yöntemi kullanılarak entelektüel sermayenin firma değeri üzerindeki etkisinin belirlenmesine
yönelik bir araĢtırma. Yönetim ve Ekonomi: Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari
Bilimler Fakültesi Dergisi,14(1), 67-90.
Kayalı, C. A., Ada ġ.(2008), Entelektüel Sermayenin MuhasebeleĢtirme Sürecinde YaĢanan
Sorunlar ve Rasyolara Etkisi Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi
Dergisi,6/1, 23-33.
Khalique, M., Bontis, N., Abdul Nassir bin Shaari, J., & Hassan Md. Isa, A. (2015).
Intellectual capital in small and medium enterprises in Pakistan.Journal of Intellectual
Capital, 16(1), 224-238.
144
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Maddocks, J., & Beaney, M. (2002). See the invisible and intangible.Knowledge
Management, 16.
Mention, A. L., & Bontis, N. (2013). Intellectual capital and performance within the banking
sector of Luxembourg and Belgium. journal of intellectual capital, 14(2), 286-309.
Montemari, M., & Nielsen, C. (2013). The role of causal maps in intellectual capital
measurement and management. Journal of Intellectual Capital, 14(4), 522-546.
Nahapiet, J., & Ghoshal, S. (1998). Social capital, intellectual capital, and the organizational
advantage. Academy of management review, 23(2), 242-266.
Norton D., Kaplan R., The balanced scorecard: Translating strategy into action, Harvard
Business School 1996.
Örnek, Ali ġahin; (2000), ―Balanced Scorecard: Bilgiden Stratejiye UlaĢmada
Kullanılabilecek Yeni Bir Araç‖, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
2(3), ss.255-276.
Petty, R., & Guthrie, J. (2000). Intellectual capital literature review: measurement, reporting
and management. Journal of intellectual capital,1(2), 155-176.
Pulic, A. (2000). VAIC™–an accounting tool for IC management. International journal of
technology management, 20(5-8), 702-714.
Saunders, A., & Brynjolfsson, E. (2016). Valuing Information Technology Related Intangible
Assets. Mis Quarterly, 40(1), 83-110.
Serena Chiucchi, M. (2013). Intellectual capital accounting in action: enhancing learning
through interventionist research. Journal of Intellectual Capital, 14(1), 48-68.
Sullivan, Patrick H. Jr. ve Sullivan, Patrick H. Sr.; (2000), ―Valuing Intangibles Companies,
An Intellectuel Capital Approach‖, Journal of Intellectual Capital, 1(4), pp.328-340,
Tobin, J. (1969). A general equilibrium approach to monetary theory. Journal of money,
credit and banking, 1(1), 15-29.
145
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Öğrencilerin Muhasebe Meslek Etiği Algısı: Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve
Ġdari Bilimler Fakültesi Öğrencileri Üzerine Bir AraĢtırma
Yağmur ÇELĠK* Aslı DUMAN** Filiz ASLAN*** Vildan ġEN****
Özet
Muhasebenin en önemli amaçlarından biri; finansal bilgi kullanıcılarına faydalı ve doğru
finansal bilgiler sunmaktır. Muhasebenin bilgi sunma iĢlevi göz önüne alındığında; muhasebe
verilerinin düzenli, doğru ve güvenilir bir Ģekilde sunulabilmesinde yasal düzenlemelerin tek baĢına
yeterli olmadığı ve meslek etik ilkelerine ihtiyaç duyulduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Bu çalıĢmada; Manisa Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi
öğrencilerinin etik kavramının algılanmasına yönelik; mesleki etik kuralları yönetmeliği kapsamında
yer alan dürüstlük, tarafsızlık, gizlilik, mesleki yeterlilik ve özen ve mesleki davranıĢ gibi etik boyutlar
baz alınarak bir analiz yapılmıĢtır. Ayrıca meslek etiği düzenlemelerine ve uygulamalarına katkıda
bulunmak amaçlanmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Etik, Meslek Etiği, Muhasebe Meslek Etiği.
Jel Code: M1
Abstract
One of the most important purposes of accounting is To provide useful and accurate
financial information to financia linformation users. When considering thein formation presentation
function of the accountant It is a fact that legal regulations alone are not sufficient and that
Professional ethics principles are needed in order to present accounting data in a regular, correct and
reliable way.
In this study; Manisa Celal Bayar University Faculty of Economics and Administrative
Sciences aims to perceive the students' ethical concept; An analysis has been made based on the ethical
dimensions such as honesty, impartiality, confidentiality, Professional competence and care and
Professional behavior which are included in the regulation of Professional ethic rules. It is also
intended to contribute to the regulation and implementation of Professional ethics.
Keywords: Ethics, Business Ethics, Accounting ProfessionEthic.
Jel Code: M1
GĠRĠġ
Günümüzde meydana gelen skandallar ve iĢletmelerin finansal raporlarında usulsüz
düzeltmeler yapmaları meslek ahlakı ve sosyal sorumluluk kavramlarına verilen önemi
*
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ĠĢletme – Muhasebe Finansman Tezli
Yüksek Lisans, yagmurrcelikk@gmail.com
**
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ĠĢletme – Muhasebe Finansman Tezli
Yüksek Lisans
***
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ĠĢletme – Muhasebe Finansman Tezli
Yüksek Lisans
****
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ĠĢletme – Muhasebe Finansman Tezli
Yüksek Lisans
146
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
artırmıĢtır. Muhasebe mesleği, dünyadaki ekonomik geliĢmelere göre paralel olarak
değiĢmesi gereken dinamik bir meslektir. Bu özelliği ürettiği bilgilerin kapsamını
geniĢletmekte ve niteliğini artırmaktadır. Toplumun muhasebe meslek mensuplarından
beklentisi, sosyal sorumluluk kavramının bilincinde olup yasalara ve genel kabul görmüĢ
muhasebe ilkelerine uygun iĢlemler yapmak, toplumun değer yargılarına önem vermek ve
topluma doğru bilgileri sunmak, dürüst ve Ģeffaf olmak gibi davranıĢlar sergilemektir.
Bahsedilen tüm bu kavramlar; muhasebe meslek etiğinin bir gereğidir. Bu çerçevede
muhasebe meslek etiği ile ilgili uluslararası çalıĢmalar ve ulusal boyuttaki mevzuat
düzenlemeleri özetlenmiĢtir.
AraĢtırmanın uygulama (analiz) kapsamında ise Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve
Ġdari Bilimler Fakültesinde yapılan; Öğrencilerin Muhasebe Meslek Etiği Algısı anket
çalıĢması sonucunda elde edilen veriler (SPSS 23.0 for Windows) ―Sosyal Bilimler için
Ġstatistik Paket Programı‖ kullanılarak analiz edilmiĢtir.
I.LĠTERATÜR TARAMASI
Meydana gelen skandallar ve finansal tablolarda yapılan usulsüz düzeltmeler
muhasebe meslek etiği konusunu gündeme getirmiĢ ve bu konu sorgulanmaya baĢlanmıĢtır.
Yapılan etik dıĢı davranıĢları göz önünde bulundurduğumuzda, bu usulsüz davranıĢları
gerçekleĢtiren bireylerin en az üniversite mezunu olduğunu düĢünürsek, üniversitelerin bu
etik dıĢı davranıĢların önlenmesinde ne kadar önemli bir rolünün olduğu gözlemlenir. Bu
konular çerçevesinde, literatür tarandığında muhasebe mesleki etiği ile ilgili yapılan
çalıĢmalardan bazıları aĢağıdaki gibidir.
Akdoğan (2008)ĠĢletme ve Ġktisat alanlarında verilen eğitim içerisinde meslek
etiğinin önemini vurgulayacak bir çalıĢma gerçekleĢtirmiĢtir. Bu çalıĢma sonucunda öğretim
elemanlarının meslek etiği konusunda duyarlı oldukları, etik konusunu ya bir ders ya da ders
içerisinde bir bölüm olarak mutlaka yer verdikleri, okutulmayan eğitim kurumlarında ise bu
eksikliğin giderilmesi istendiğini saptamıĢtır.
DaĢtan (2009) etik eğitimin muhasebe eğitimindeki yeri ile ilgili yaptığı çalıĢmasında
Türkiye‘deki üniversitelerin Ġktisadi Ġdari Bilimler Fakültelerinde verilen etik derslerini
incelemiĢ ve bu konudaki eksikleri tespit etmiĢtir. Bu eksikliklerin giderilmesi adına lisans ve
lisansüstü seviyede etik derslerinin müfredata eklenmesi gerektiği önerisini sunmuĢtur.
Kurnaz ve GümüĢ (2010) muhasebe bölümü öğrencilerinin etik dıĢı davranıĢlara
iliĢkin algısını analiz etmek için bir çalıĢma gerçekleĢtirmiĢtir. Bu çalıĢma sonucunda;
öğrencilerin devam ettikleri sınıfla etik davranıĢlara iliĢkin algıları arasında anlamlı bir
farklılık olduğu tespit edilmiĢtir. Üst sınıftaki öğrencilerin alt sınıftaki öğrencilere göre etik
dıĢı davranıĢlara karĢı daha hassas oldukları gözlemlenmiĢtir. Bununla birlikte öğrencilerin
yapılan etik dıĢı davranıĢlar göz önünde bulundurulduğunda, ekonomik etik dıĢı davranıĢları
mantıksal bir çerçevede düĢünmeye çalıĢıp, ekonomik nedenlerin bireyleri etik dıĢı
davranıĢlara iteceğini düĢünmüĢlerdir. Bu yüzden diğer etik dıĢı davranıĢlara göre, ekonomik
etik dıĢı davranıĢlar daha az etik dıĢı algılanmıĢtır.
Sakarya ve Kara (2010) yaptıkları çalıĢmada, Türkiye‘de meslek etiği üzerine yapılan
düzenlemelerin meslek mensupları tarafından algısını ölçmeye çalıĢmıĢtır. Bu çalıĢma
sonucunda; eğitim düzeyine göre yapılan karĢılaĢtırmada meslek mensuplarının; dürüstlük,
tarafsızlık, mesleki özen ve yeterlilik vb. etik algılaması değiĢkenleri ile ilgili algılarında
herhangi bir farklılık gözlenmemiĢtir. Gelir düzeyine bakıldığında; her gelir düzeyindeki
147
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
meslek mensuplarının, etiğe karĢı bakıĢ açılarında herhangi bir farklılık olmadığı
gözlemlenmiĢtir. Mesleki deneyime göre; meslek mensuplarının mesleki yeterlilik ve özen ile
mesleki davranıĢ değiĢkenlerine bakıĢ açılarında anlamlı farklılıklar gözlemlenmiĢtir.
Kutluk ve Ersoy (2011) ise muhasebe meslek mensuplarının etik yargı düzeyleri
üzerine yaptıkları araĢtırma sonucu, muhasebe meslek mensuplarının meslek unvanı, öğrenim
durumu, yaĢı ve deneyimine göre anlamlı bir farklılık gözlenmemiĢtir. Cinsiyete göre
bakıldığında anlamlı bir farklılık gözlenmekle birlikte, kadınların etik yargı düzeyleri
erkeklere oranla daha yüksektir.
Yalçın (2011) yaptığı araĢtırmada, meslek mensuplarının ve iĢletmelerin etik
konusundaki tutumları incelemiĢtir. Katılımcıların etik ilkeler ile ilgili tutumları genel olarak
değerlendirildiğinde; yasalarda belirtilmese bile etik ilkelere uyulmasının önemi, bağımsız
çalıĢan meslek mensuplarının usulsüz davranıĢlardan kaçınması gerektiği, dürüstlük,
tarafsızlık ve güvenilirlik kavramlarının mesleğin temelini oluĢturduğu savunulur.
Yıldız (2011) Kayseri il merkezinde faaliyet gösteren meslek mensuplarının, meslek
etiğine iliĢkin algılarını incelemiĢtir. AraĢtırma sonucunda meslek mensuplarının meslek etik
ilkelerine uymaya özen gösterdikleri, ancak denetimdeki yetersizlikler ve ekonomideki
olumsuz değiĢimlerin etkilerinin meslek mensuplarını etik dıĢı davranıĢlara yönelttiği tespit
edilmiĢtir.
Özkan ve Hacıhasanoğlu (2012) Muhasebe meslek mensuplarının kiĢilik özellikleri
ile etik karar verme davranıĢları arasındaki iliĢkiyi incelemiĢlerdir. Yapılan araĢtırmalar
sonucunda bireylerin kiĢisel özellikleri ile etik karar alma davranıĢı arasında anlamlı bir iliĢki
bulunamamıĢtır. Dolayısıyla bundan sonraki araĢtırmalara; baĢka değiĢkenlerin etik karar
alma davranıĢını etkileyip etkilemediğinin incelenmesini önermiĢtir.
Akın ve ÖzdaĢlı (2014) meslek mensupları ile meslek yüksekokul öğrencilerinin etik
ilkelerine uyma düzeylerine yönelik algılarını ölçmeye yönelik bir araĢtırma yapmıĢlardır. Bu
araĢtırma sonucunda öğrencilerin meslek mensuplarının dürüstlük ve tarafsızlıkları
konusunda olumsuz görüĢe sahip oldukları tespit edilmiĢtir.
A. Etik Kavramı Ve Muhasebe Meslek Etiği
Etik insanlar arasındaki iliĢkilerde iyi veya kötü, doğru veya yanlıĢ kavramlarının
temelini araĢtıran felsefi bir anlayıĢtır. Özgener (2009) etiği „bir birey veya grubun belirli
eylemlerin doğruluğunu veya yanlıĢlığını, eylemde bulunanların iyi veya kötü yanlarını ve bu
eylemlerin yönelmiĢ olduğu hedeflerle iliĢkili olarak insanlığın refahını oluĢturan unsurların
neler olduğunu oluĢturan ve bunları teĢvik eden davranıĢ ve kararları açıklayan kurallar,
standartlar ve değerler bütünü‟ olarak tanımlanmaktadır.
Meslek etiği literatürde çok farklı anlama gelecek Ģekilde tanımlanmıĢtır. En genel
tanımı 1985 yılında Lewis yapmıĢtır. Bu tanıma göre meslek etiği „özel durumlarda bile
doğru ve ahlaki davranıĢta bulunmayı sağlayacak prensipler, kurallar ve standartlar‟ olarak
tanımlanmıĢtır.
Muhasebenin en önemli amaçlarından biri finansal bilgi kullanıcılarına faydalı ve
doğru finansal bilgiler sunmaktır. Muhasebenin bilgi sunma iĢlevi göz önüne alındığında
muhasebe mesleğinde etik; meslek mensuplarınca kanunlara ve toplumun değer yargılarına
uygun, güvenilir bilgilerin sunulmasıdır.
Meslek mensuplarının davranıĢlarını Ģekillendiren etkenler; yasal düzenlemeler,
özgür seçim hakları ve ahlak olgusudur. Ahlak normları; meslek mensubunun kararlarında
148
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
etmendir. Aynı zamanda hak ve sınırları tanımlayan yasal düzenlemeler ile özgürlük
arasındaki boĢluğu kapatarak dengeyi sağlamaktadır. Meslek ahlakına iliĢkin olarak ilgili
kurumların belirlediği ilkeler ile meslek mensubunun aldığı ahlaki kararların paralelliği
konusunda zorlama yapılamaz. Meslek ahlakı ihmal edildiğinde meslek mensubunun aldığı
kararlarda bahsedilen etkenler rol oynamıĢ olabilirler (Selimoğlu, 1997; 149).
Meslek mensubunun ahlak anlayıĢı, doğru ve güvenilir bilginin sunulmasını sağlar.
Bilgiyi sunan meslek mensubu olduğuna göre onun göstereceği ahlaki veya gayri ahlaki
tutum ve davranıĢ bilgi kullanıcılarını etkileyecektir.
Meslek mensubu çok geniĢ bir alanda sorumluluk sahibi olan kiĢidir ve edinmiĢ
oldukları bilgi ve deneyimleri, ilgili yasalar ve düzenlemelere göre etik çerçevede
gerçekleĢtirebilmelidir. Ancak meslek mensubu bu görevi yerine getirirken ahlak kurallarıyla
çeliĢkiye düĢebilir. Bunun için ahlak açısından ortaya çıkan bu problemleri gidermede meslek
ahlakı önemli bir rol oynar (Selimoğlu, 1997: 149).
II. METADOLOJĠ
A. Veri ve Yöntem
AraĢtırmanın amacı, meslek mensubu olmaya aday Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi
ve Ġdari Bilimler Fakültesi öğrencilerinin, muhasebe meslek mensuplarının etik kurallara
uyup uymadıklarına iliĢkin algılarını ölçmektir. AraĢtırma Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi
ve Ġdari Bilimler Fakültesi lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine yapılmıĢtır.
AraĢtırmada birincil kaynaktan veri toplamada en çok tercih edilen anket yöntemi
kullanılmıĢtır. AraĢtırmada kullanılan anket formu Akın ve ÖzdaĢlı (2014)‘nın "Muhasebe
Meslek Mensuplarının Mesleki Faaliyetlerinde Uymaları Gereken Etik Ġlkelere Uyma
Düzeyine Yönelik Meslek Mensupları Ġle Meslek Yüksek Okulu Muhasebe Bölümü
Öğrencilerinin Algıları" isimli çalıĢmasından alınmıĢtır. Ankette 4 adet demografik soru ve
muhasebe meslek etiğinin nasıl algılandığını tespit etmek üzere 5‘li Likert(1-Kesinlikle
Katılmıyorum, 2-Katılmıyorum, 3-Ne Katılıyorum Ne Katılmıyorum, 4-Katılıyorum, 5Kesinlikle Katılıyorum) ile ölçülen 25 adet soru sorulmuĢtur.
B. Güvenilirlik Analizi
Ankete iliĢkin cronbach‘salpha analizi yapılmıĢ ve katılımcıların demografik dağılımları
verilmiĢtir. Yapılan analiz sonucunda cronbach‘salpha 0.915 olarak bulunmuĢtur. Bulunan
değer 0.70< 0.915< 0.93 aralığında olduğundan ölçek oldukça güvenilirdir.
III. AMPRĠK BULGULAR
AraĢtırma kapsamında anket uygulanan katılımcı öğrencilerin
61‘ini kadın,
39‘unu erkek öğrenciler oluĢturmaktadır. Bu katılımcılar mezun oldukları liseye göre
incelendiğinde çoğunluğun düz lise mezunu olduğu görülmektedir. Katılımcıların 46‘sı düz
lise, 9‘u ticaret, 42‘si anadolu ve son olarak 4.1‘i diğer lise türlerinden (açık öğretim
lisesi, çok programlı lise, meslek liseleri, fen lisesi vb.) mezun olmuĢlardır. Katılımcı
öğrenciler okudukları sınıfa göre incelendiğinde ise 6.9‘unu birinci sınıf, 9.7‘sini ikinci
sınıf, 9‘unu üçüncü sınıf, 33.1‘ini dördüncü sınıf, 42.1 ini ise dördüncü sınıf üstü
öğrenciler(yüksek lisans, doktora) oluĢturmaktadır.
IV. T TESTĠ VE HĠPOTEZLERĠ
ÇalıĢmada erkek öğrencilerin dürüstlük ve tarafsızlık ilkesi düzeyi ortalamasının
kadın öğrencilerden daha yüksek olduğu görülmektedir.
149
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Dürüstlük Ġçin Hipotezler;
H0: Kadın ve erkek öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının dürüstlük ilkesin uymaları
konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık yoktur.
H1: Kadın ve erkek öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının dürüstlük ilkesine uymaları
konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık vardır.
Kadın ve erkek öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının dürüstlük ilkesine
uymaları konusundaki farklılığın anlamlı olup olmadığını anlamak için sig.(2-tailed)
değerlerine bakmamız gerekmektedir. Tabloda bu değer (,000)olarak çıkmaktadır Anlamlılık
değeri olan bu değer 0.005 ten küçük olduğu zaman iki grup arasında anlamlı bir farklılık
vardır denir. Tablomuzda (,000) değeri için bu gruplar arasında ileri anlamlılık düzeyinde
farklılık vardır denilebilir.H0 hipotezi reddedilir. Kadın ve erkek öğrencilerin muhasebe
meslek mensuplarının dürüstlük ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında ileri
düzeyde anlamlı bir farklılık vardır.
Tarafsızlık Ġçin Hipotezler;
H0: Kadın ve erkek öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının tarafsızlık ilkesine
uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık yoktur.
H1: Kadın ve erkek öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının tarafsızlık ilkesine
uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık vardır.
Kadın ve erkek öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının tarafsızlık ilkesine
uymaları konusundaki farklılığın anlamlı olup olmadığını anlamak için sig.(2-tailed)
değerlerine bakmamız gerekmektedir. Tablomuzda bu değer (,000) olarak çıkmaktadır
Anlamlılık değeri olan bu değer 0.05ten küçük olduğu zaman iki grup arasında anlamlı bir
farklılık vardır denir. Tablomuzda (,000) değeri için bu gruplar arasında ileri anlamlılık
düzeyinde farklılık vardır denilebilir.H0 hipotezi reddedilir. Kadın ve erkek öğrencilerin
muhasebe meslek mensuplarının tarafsızlık ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında
ileri düzeyde anlamlı bir farklılık vardır.
T TESTĠ (2)
ÇalıĢmada üçüncü sınıf öğrencilerinin mesleki davranıĢ ilkesi düzeyi ortalamasının
birinci sınıf öğrencilerden daha yüksek olduğu görülmektedir.
Mesleki DavranıĢ Boyutu Ġçin Hipotezler;
H0: Birinci ve üçüncü sınıf öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının mesleki davranıĢ
ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık yoktur.
H1: Birinci ve üçüncü öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının mesleki davranıĢ
ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık vardır.
Birinci sınıf ve üçüncü sınıf öğrencilerinin muhasebe meslek mensuplarının mesleki
davranıĢ ilkesine uymaları konusundaki farklılığın anlamlı olup olmadığını anlamak için
sig.(2-tailed) değerlerine bakmamız gerekmektedir. Tablomuzda bu değer (,061) olarak
çıkmaktadır Anlamlılık değeri olan bu değer 0.05‘den büyük olduğu zaman iki grup arasında
anlamlı bir farklılık yoktur denir.H1 hipotezi reddedilir. Birinci sınıf ve üçüncü sınıf
öğrencilerinin muhasebe meslek mensuplarının mesleki davranıĢ ilkesine uymaları
konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık yoktur.
150
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
T TESTĠ(3)
ÇalıĢmada dördüncü sınıf üstü öğrencilerinin(yüksek lisans, doktora) mesleki
yeterlilik, özen ve gizlilik ilkesi düzeyi ortalamasının birinci sınıf öğrencilerden daha yüksek
olduğu görülmektedir.
Mesleki Yeterlilik Ġçin Hipotezler;
H0: Birinci sınıf ve dördüncü sınıf üstü öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının mesleki
yeterlilik ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık yoktur.
H1: Birinci sınıf ve dördüncü sınıf üstü öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının mesleki
yeterlilik ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık vardır.
Birinci sınıf ve dördüncü sınıf üstü öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının
mesleki yeterlilik ilkesine uymaları konusundaki farklılığın anlamlı olup olmadığını anlamak
için sig.(2-tailed) değerlerine bakmamız gerekmektedir. Tabloda bu değer (,000) olarak
çıkmaktadır Anlamlılık değeri olan bu değer 0.05 ten küçük olduğu zaman iki grup arasında
anlamlı bir farklılık vardır denir. Tablomuzda (,000) değeri için bu gruplar arasında ileri
anlamlılık düzeyinde farklılık vardır denilebilir.H0 hipotezi reddedilir. Birinci sınıf ve
dördüncü sınıf üstü öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının mesleki yeterlilik ilkesine
uymaları konusundaki görüĢleri arasında ileri düzeyde anlamlı bir farklılık vardır.
Gizlilik Ġçin Hipotezler;
H0: Birinci sınıf ve dördüncü sınıf üstü öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının gizlilik
ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık yoktur.
H1: Birinci sınıf ve dördüncü sınıf üstü öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının gizlilik
ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık vardır.
Birinci sınıf ve dördüncü sınıf üstü öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının
gizlilik ilkesine uymaları konusundaki farklılığın anlamlı olup olmadığını anlamak için
sig.(2-tailed) değerlerine bakmamız gerekmektedir. Tabloda bu değer (,000)olarak
çıkmaktadır Anlamlılık değeri olan bu değer 0.05 ten küçük olduğu zaman iki grup arasında
anlamlı bir farklılık vardır denir. Tablomuzda (,000) değeri için bu gruplar arasında ileri
anlamlılık düzeyinde farklılık vardır denilebilir.H0 hipotezi reddedilir. Birinci sınıf ve
dördüncü sınıf üstü öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının gizlilik ilkesine
uymaları konusundaki görüĢleri arasında ileri düzeyde anlamlı bir farklılık vardır.
IV. FAKTÖR ANALĠZĠ
Faktör analizinin temel amacı çok sayıda değiĢkeni az sayıda kavramsal olarak
anlamlı faktörlerde toplamaktır. Kısaca veri indirgeme metotlarından biridir. Faktör analizi,
faktör içindeki değiĢkenleri (anket soruları) yüksek korelasyonlu faktörler arasında ise, iliĢki
olmayacak Ģekilde sonuç verir. Faktör analizi bir veri azaltma tekniğinden oluĢmaktadır
(Yılmaz, 2004: 785-786). Açıklayıcı faktör analizinde araĢtırmacı araĢtırma yaptığı konuyla
ilgili olarak değiĢkenler arasındaki iliĢkiyi ele alabilecek bir öngörüsünün olmaması
sebebiyle değiĢkenler arasındaki muhtemel iliĢkiyi ortaya çıkarmaya çalıĢır (AltunıĢık, ve
diğer. Yıldırım, 2005).
FAKTÖR 1: DÜRÜSTLÜK
1.
SORU: Meslek mensuplarının mükelleflere a t b lg ler üçüncü k Ģ ler le
paylaĢmadığını düĢünüyorum.
2.
SORU: Meslek mensuplarının yasa le bel rlenm Ģ durumların yeters z kaldığı haller
de b le et k lkeler ne bağlı kaldığını düĢünüyorum.
151
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
3.
SORU: Ülkem zde meslek mensuplarının et k lkeler uygulamada yeterl özen
gösterd ğ n düĢünüyorum.
4.
SORU: Meslek mensuplarının meslek kararları dıĢ etkenlerden etk lenmeden
alab ld ğ n düĢünüyorum.
5.
SORU: Meslek mensuplarının mükellef-kamuçıkarı denges n eĢ t Ģek lde
koruduğunu düĢünüyorum.
FAKTÖR 2: TARAFSIZLIK
6.
SORU: Mükellefler n meslek et ğ ne yeterl saygıyı gösterd ğ n düĢünüyorum.
7.
SORU: Meslek mensuplarının muhasebe lke ve standartlarını eks ks z b r Ģek lde
uyguladıklarını düĢünüyorum.
8.
SORU: Meslek mensuplarının yasaları mümkünolduğunca mükellef leh ne
yorumladığını düĢünüyorum.
9.
SORU: Ülkem zde meslek et ğ le lg l yasal düzenlemeler n eks k ve yeters z
olduğunu düĢünüyorum
10.
SORU: Meslek mensuplarının mükellef le lg l b lg ler lg s z k Ģ lere vermed ğ n
düĢünüyorum.
FAKTÖR 3: MESLEKĠ YETERLĠLĠK VE ÖZEN
11.
SORU: Meslek mensuplarının yasalara ve ahlak değerlere bağlı kaldığını
düĢünüyorum.
12.
SORU: Meslek mensuplarının mükellefler sted ğ takt rde yasalarca uygun görülen
b lg ler verd ğ n düĢünüyorum
13.
SORU: Meslek mensuplarının özgür rade le karar verd kler n düĢünüyorum.
14.
SORU: Meslek le lg l ahlak değerler n yasalara bağlanmasının zor olduğunu
düĢünüyorum.
15.
SORU: Meslek mensuplarının kanunlar çerçeves nde mükellef hakkını koruduğunu
düĢünüyorum.
16.
SORU: Meslek mensuplarının ilgili taraflara doğru ve yeterl b lg y verd ğ n
düĢünüyorum.,
FAKTÖR 4: GĠZLĠLĠK
17.
SORU: Ülkem zde meslek önces et k lkeler ne yönel k eğ t m n yeters z olduğunu
düĢünüyorum.
18.
SORU: Meslek mensupları le mükellefler arasındak b reysel l Ģk n n et k davranıĢı
etk led ğ n düĢünüyorum
19.
SORU: Meslek mensuplarının gel r düzey n n et k davranıĢı etk led ğ n
düĢünüyorum.
20.
SORU: Meslek mensuplarının et k lkeler ne bağlılığının mesleğe olan güven ve
saygınlığı arttıracağını düĢünüyorum.
21.
SORU: Meslek mensuplarının lg l taraflara gerekt ğ zaman b lg verd ğ n
düĢünüyorum.
FAKTÖR 5: MESLEKĠ DAVRANIġ BOYUTU
22.
SORU: Meslek mensuplarının meslek gel Ģmeye açık olduklarını düĢünüyorum.
23.
SORU: Meslek mensuplarının meslek et k kurallarına uymalarının öneml olduğunu
düĢünüyorum.
152
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
24.
SORU: Et k konusuna okulların eğ t m ve öğret mler nde daha fazla yer ver lmes
gerekt ğ n düĢünüyorum.
25.
SORU: Meslek mensuplarına yönel k meslek ç eğ t m ve sem nerler n
fazlalaĢtırılmasının et k lkeler ne bağlılığı arttıracağını düĢünüyorum.
Faktörlere göre hesaplanan cronbachalphalar ise; Dürüstlük; 0,959; Tarafsızlık için
0,861; Mesleki Yeterlilik ve Özen için; 0,946; Gizlilik için; 0,915 ve Mesleki DavranıĢ
Boyutu için 0,927 olarak hesaplanmıĢtır. KMO ve Bartlett's testi faktör analizi yapabilmek
için ön Ģartlardandır. Normalliği gösterir. KMO ve Bartlett's testinin anlamlı olması faktör
analizine uygun olduğunu gösterir.
FaktörleĢebilirlik (factorability) için KMO‘ nun .60‘tan yüksek çıkması ve
Bartlettsig<0.05 beklenir. Bartlett‘s testi, değiĢkenler arasında iliĢki olup olmadığını kısmı
korelasyonlar temelinde inceler. Bu araĢtırmada 0,60< KMO =0,93 anlamlı bir sonuç
çıkmıĢtır. Aynı zamanda Bartlett‘s Testi sonucunda P<0.01 ve 0,00= Bartlettsig< 0.05
verilerin çok değiĢkenli normal dağılımdan geldiği söylenebilir.
Total VarianceExplained; Toplam varyansın yüzde kaçının belirlenen faktörler
tarafından veri setine yansıtıldığını göstermektedir. Özdeğeri 1‘den büyük olan 3 faktör
(cinsiyet, öğrenim gördüğü sınıf düzeyi, mezun olunan lise) yapılan analiz sonucunda
belirlenmiĢtir. Üç faktöründe toplam varyansın 81.138‘ini kapsadığı görülmüĢtür. Total
VarianceExplained tablosunda görüldüğü üzere çalıĢmanın dört faktörlü olması durumunda
toplam varyans oranı 84.111 olmaktadır.
Örneğimizde birinci faktörün açıkladığı varyans
68.288‘dir. Ġkinci ve üçüncü
faktörlerin açıkladıkları varyans oranları ( 7.188, 5.663). Birinciye göre hem azalmakta,
hem de bu ikisinin kendi aralarındaki yüzdelik oranları küçülmektedir. Benzer durum, öz
değerlerde de görülmektedir (19.121, 2.013, 1.568). Bu tablonun ―ScreePlot‖ grafiği ile
incelenmesi anlamlı olacaktır. Scree-Plot, Eigendeğerinin grafik olarak gösterimidir. ScreePlot grafiğinde; birinci noktadan ikinci noktaya keskin bir düĢüĢ olmakta ve ikinci noktadan
sonra çizginin eğimi yatay bir seyre geçmektedir. Dolayısıyla, ikinci noktanın üzerinde kalan
nokta sayısı (ya da ikinci noktaya kadar olan aralık sayısı) bize faktör sayısı hakkında bilgi
vermektedir. Bu grafikteki bilgiler de bize, ölçeğimizin tek boyutlu olarak kabul
edilebileceğini göstermektedir.
Rotated Component Matrix tablosu bize değiĢkenleri(maddeleri) ve faktörleri
gösterir. Sütunda dizili olanlar faktörler, satır olarak dizili olanlar ise maddeleri gösterir.
Faktör yükleri(FactorLoading), her maddenin her faktör içindeki göreceli önemini gösterir.
BaĢka bir deyiĢle, maddelerin faktörlerle olan iliĢkisini açıklayan bir katsayıdır ve bazen
faktör katsayısı(factorcoefficient) olarak da isimlendirilir.
Maddelerin yer aldıkları faktördeki yük değerlerinin yüksek olması, birlikte bir
yapıyı-kavramı-faktörü ölçtüğü anlamına gelir. Faktör yük değerinin, 0.45 ya da daha yüksek
olması seçim için iyi bir ölçüdür.
Birinci faktör, değiĢkenlerle mümkün olan iliĢkiyi kurar. Toplam varyanstan en
yüksek değeri alır. Birinci faktör bütün veri setinde varyansın en iyi özetleyicisidir ve genel
faktör olarak adlandırılır. Takip eden her faktör ise açıklanmayan varyansın en fazlasını
açıklamaya çalıĢır. Diğer faktörler kendi öz değerlerini maksimize etmeye çalıĢır.
Sonuç olarak rotatedcomponentmatrix tablosu bize analiz sonuçlarında çıkan 3
faktördeki değiĢkenlerin hangi faktörlere dağıldığını göstermektedir.
153
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
SONUÇ
Yapılan analizlerin sonucunda ulaĢılan bulgulara göre; öğrencilerin genel olarak
muhasebe meslek mensuplarının etik davranıĢları ile ilgili olumsuz bir algıya sahip oldukları
gözlenmektedir. Öğrencilere göre ülkemizde meslek öncesi etik ilkelerine yönelik eğitimlerin
yetersiz olduğu düĢünülmektedir. Bu eksikliğe çözüm olarak etik konusundaki eğitimöğretim, meslek içi eğitim ve seminerlerin yapılması konusunda olumlu bir algıya sahip
oldukları gözlenmiĢtir. Bu durum etik ilkelerinin benimsetilmesinde ve etik dıĢı davranıĢların
önlenmesi sürecinde eğitimin önemini vurgulamaktadır.
Analizler sonucunda tespit edilen bir diğer bulgu ise; öğrencilerin meslek etik
kurallarına uyulduğu sürece mesleğin saygınlığının da artacağını düĢünmeleridir.
Üniversiteler, meslek etiği konusunun öğretildiği yerlerdir aynı zamanda öğrencilerden
büyük çoğunluğunun muhasebe meslek etiğinin öğrendikleri yerler olmaları bakımından çok
önemlidir. Muhasebe meslek adaylarını yetiĢtiren üniversiteler bu noktada etik dersleri daha
etkili yöntemlerle vermelidir. Ayrıca etik ile ilgili meslek içi eğitim programları
yaygınlaĢtırılabilir.
Kaynakça
Akdoğan, H. (2008). Ġktisat ve ĠĢletme Alanlarında Verilen Eğitim Ġçerisinde Meslek Etiğinin
Yeri ve Önemi. Ekonomik YaklaĢım Dergisi. 19 (67): 79-90.
Akın, O. ve ÖzdaĢlı, K. (2014). Muhasebe Meslek Mensuplarının Mesleki
Faaliyetlerinde Uymaları Gereken Etik Ġlkelere Uyma Düzeyine Yönelik Meslek
Mensupları Ġle Meslek Yüksek Okulu Muhasebe Bölümü Öğrencilerinin Algıları.
Muhasebe ve Finansman Dergisi. Temmuz, 59-74.
DaĢtan, A. (2009). Etik Eğitimin Muhasebe Eğitimindeki Yeri ve Önemi: Türkiye
Değerlendirmesi. Marmara Üniversitesi Ġ.Ġ.B.F. Dergisi. 26(1): 281-311.
Kurnaz, N. ve GümüĢ, Y. (2010). Muhasebe Bölümü Öğrencilerinin Muhasebe Mesleği Ġle
Ġlgili Etik DıĢı DavranıĢlara ĠliĢkin Algı Analizi: Dumlupınar Üniversitesi Uygulamalı
Bilimler Yüksekokulu Örneği. Muhasebe ve Finansman Dergisi. 46: 157-174.
Muhasebe Meslek Mensuplarının Etik Eğitimi ve Etik SözleĢme Yapılması Hakkında
Tebliğ., T.C. Resmi Gazete, 28954, 27 Mart 2014.
Nakip, Mahir (2013). Pazarlamada AraĢtırma Teknikleri. Ankara: Seçkin Yayınevi.
Özgener, ġevki (2009),ĠĢ Ahlakının Temelleri Yönetsel Bir YaklaĢım. Ankara: Nobel
Yayınevi.
Özkan, A.ve Hacıhasanoğlu, T. (2012). Muhasebe Meslek Mensuplarının KiĢilik Özellikleri
ve Etik Karar Verme DavranıĢları Arasındaki ĠliĢkiler. Niğde Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari
Bilimler Fakültesi Dergisi. 5(2): 37-52.
Sakarya, ġ. ve Kara S. (2010). Türkiye‘de Muhasebe Meslek Etiğine Yönelik Düzenlemeler
ve Meslek Mensupları Tarafından Algılanması Üzerine Bir Alan AraĢtırması. KMÜ Sosyal ve
Ekonomik AraĢtırmalarDergisi. 12 (18): 57-72.
Selimoğlu, S. (1997). Muhasebe Meslek Ahlakı (Etik) YaklaĢımı. III. Türkiye Muhasebe
Denetim Sempozyumu Bildiri Kitabı (30 Nisan-4 Mayıs 1997, Alanya), ĠSMMMO Yayınları
(20): 146-159.
154
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Uyar, S., Kahveci, A. ve Yetkin, M. (2015). Öğrencilerin Muhasebe Meslek Etiği Algısı:
ALTSO Meslek Yüksekokulu Örneği. Niğde Üniversitesi
Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi. 8(2): 237-247.
Yalçın, S. (2011). Muhasebe Meslek Mensupları ve ĠĢletmelerin Etik Konusunda Tutumları:
Türkiye AraĢtırması. Muhasebe ve Finansman Dergisi. Ekim(64):47-66.
Yıldız, G. (2010). Muhasebe Mesleğinde Meslek Etiği ve Kayseri Ġl Merkezinde Bir
Uygulama. Erciyes Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi. (36): 155-178.
155
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Kırgızistan ve Çin‟de Lisans Seviyesinde Muhasebe Eğitiminin KarĢılaĢtırılması
Zhainagul ATAMBEKOVA
*
Xiayida MAĠMAĠTĠ
**
Özet
Teknolojik ve ekonomik geliĢmelerin muhasebe uygulamalarında değiĢim yaratan
KüreselleĢme, günümüzde artık muhasebe eğitiminde de değiĢimi gerekli kılmaktadır. KüreselleĢme
sonucunda muhasebenin artan önemi, muhasebe eğitimi ile ilgili yapılan çalıĢmaları da arttırmıĢtır.
Muhasebe eğitimi, akademik bilgi kazandıran muhasebe kuramı ile muhasebe uygulamalarından
oluĢan bir bütündür. Muhasebe eğitimi veren temel eğitim kurumları da iĢletmelerin beklentilerini göz
önüne alıp verdikleri muhasebe eğitiminin kalitesini arttırmalı ve piyasa koĢullarında
uygulanabilirliliğini sağlamalıdır. Muhasebe eğitiminin, muhasebe mesleğindeki değiĢen
gereksinimleri karĢılayabilmesi için muhasebe meslek kuruluĢlarına önemli görevler düĢmektedir. Bu
nedenle muhasebe eğitim programları da değiĢime açık olmalı ve iĢ dünyasının gereksinim duyduğu
muhasebe elemanlarını yetiĢtirmelidir. Bu çalıĢmanın amacı, Kırgızistan ve Çin‘de lisans seviyesinde
verilen muhasebe eğitimini karĢılaĢtırmaktır. Bu maksatla, Kırgızistan ve Çin‘deki muhasebe eğitim
sistemi ve mevcut durum incelenerek, Muhasebe eğitiminden beklentiler ve karĢılaĢılan sorunlar
karĢılaĢtırılmakta ve eğitimde yaĢanan geliĢmeler ele alınmaktadır. Bu çalıĢma bu konuda araĢtırma
yapanlara yarar sağlayacak teorik bir araĢtırmadır.
Anahtar Kelimeler: KüreselleĢme, Muhasebe Eğitimi, Muhasebe Eğitim Programları
Comparison of Accounting Education in Kyrgyzstan and China in Bachelor
Level
Abstract
Globalization is a situation which creates a change in accounting practices of technological
and economic developments.in recent daysit creates change in the accounting education. As a result
ofglobalization, the importance of accounting has also increased the studies about accounting
education. Accounting education is a combination of accounting theory and accounting practices that
provide academic knowledge. The basic education institutions that provide accounting education
should also increase the quality of accounting education and make them applicable to market
conditions considering the expectations of the enterprises. There is a great deal of responsibility for
accounting professional bodies in order for accounting education to meet the changing requirements of
the accounting profession. For this reason, accounting education programs must also be open to change
and raise the accounting staff that the business world needs. The aim of this study is to compare
accounting education at the undergraduate level in Kyrgyzstan and China. For this purpose, the
accounting education system in Kyrgyzstan and China at the present situation are examined and the
expectations and the problems encountered in accounting education are compared also the
developments in education are discussed. This is a theoretical research that will benefit researchers in
this field.
Keywords: Globalization, Accounting Education, Accounting education programs
*
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Öğrencisi.
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Öğrencisi.
**
156
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
GĠRĠġ
Eğitimde kalite çevresinde yaĢanan geliĢim ve rekabet ortamına ayak uydurma
becerisi olarak tanımlayabiliriz. Muhasebe eğitiminin kalitesini mesleğe iliĢkin bilgi ve
becerinin verildiği ders programları, ders içerikleri, ders verme Ģekli ve araçları, öğretim
elemanları ve öğrenciler belirleyecektir. Muhasebe eğitimi bir mesleki eğitim olup, bu
eğitimden beklenen, kiĢiye mesleğin gerektirdiği bilgi ve becerinin kazandırılmasıdır. Bu
bilgi ve beceri ders programlarıyla öğrencilere kazandırılmaktadır ve muhasebe mesleğine
iliĢkin bilimsel yeterlilik hem ulusal hem de uluslararası standartlarda düzenlenmiĢtir. Ders
programlarının bu bilimsel yeterlilik kriterlerini karĢılıyor olması eğitim kalitesini ölçmede
bir kriter olarak alınabilir (Zaif ve Ayanoğlu, 2007: 116-117). Yapılan bu çalıĢmada
Kırgızistan ve Çin‘de lisans seviyesinde verilen Muhasebe eğitiminin mevcut durumu
incelenerek iki ülkenin muhasebe eğitim sistemi karĢılaĢtırılacaktır, hem de eğitimde
karĢılaĢılan sorunlar ve geliĢmeler ele alınacaktır.
I. KIRGIZĠSTAN‟DA LĠSANS SEVĠYESĠNDE MUHASEBE EĞĠTĠMĠ
Kırgız Cumhuriyeti‘ndeki yüksek eğitim kurumlarında yürütülen muhasebe eğitim
müfredatı hakkında Ģunları söyleyebiliriz. Kırgızistan‘da yüksek öğretim yapan yerli ve
yabancı üniversiteler, Kırgızca, Türkçe, Rusça, Ġngilizce dillerinde eğitim yapmaktadırlar.
Muhasebe dersleri genelde, finansal (genel) muhasebe, maliyet muhasebesi, yönetim
muhasebesi, finansal yönetim, üretim muhasebesi, envanter ve bilanço, Muhasebe denetimi,
Ticaret muhasebesi, UFRS, Ġktisattaki Matematik Yöntemler, Ġstatistik, Banka Muhasebesi,
Finansal Analiz, Vergi Muhasebesi, Yönetim Analizi, Risk Yönetimi, Finans, ġirketler
Muhasebesi, Mali Tablolar Analizi ders isimleri altında verilmektedir. Bunlarla birlikte, bazı
üniversitelerde ĠĠBF altında 4-5 yıllık eğitim yapan Muhasebe ve Denetim bölümleri
bulunmaktadır. Bu bölümlerde yukarıda sayılan derslere ek olarak, muhasebe teorisi,
muhasebecilik, muhasebe tarihi, muhasebenin esas modelleri, 1-C muhasebesi, uluslararası
finansal raporlama standartları, vergi muhasebesi ve raporlama, bütçe muhasebesi ve
raporlama, denetim teorisi, iflas eden iĢletmelerin muhasebesi ve analizi, uygulamalı
denetim, adli muhasebe, sigorta iĢletmelerinde muhasebe, ileri muhasebe, dıĢ ekonomik
faaliyetlerin muhasebesi, ticarette ve küçük iĢletmelerde muhasebe isimleri altında oldukça
ayrıntılı muhasebe dersleri okutulmaktadır. Üniversitelerin eğitim dillerine paralel olarak,
muhasebe dersleri de, o dilin kaynağını oluĢturan muhasebe kitap ve dökümanlarıyla
anlatılmaktadır. Örneğin Türkçe eğitim yapılan bir muhasebe dersinde, Türkiye muhasebe
sistemi çerçevesinde konular iĢlenmektedir. Rusça eğitim yapılan bir üniversitede muhasebe,
Rus muhasebe sistemi temel alınarak müfredat Ģekillendirilmektedir. Ġngilizce eğitim yapılan
üniversitelerde, Amerikan muhasebe sistemi anlatılmakta, Kırgız dilinde ise genel muhasebe
Rus sistemi esas alınarak, sadece genel muhasebe mantığı verilerek iĢlenmektedir. Muhasebe
eğitiminde yaĢanan söz konusu oldukça çok baĢlıklı farklı tarz ve yöntemler, pratik hayatta
çeliĢkileri beraberinde getirmektedir. Kırgız Cumhuriyeti‘nde defter tutma ―1-C‖ olarak
adlandırılan paket programla yapıldığından, paket programı kullanmak isteyenlerin, ayrıca bu
program hakkında eğitim alması zorunlu olmaktadır. Genelde hangi dilde olmasın tüm
muhasebe dersleri UFRS bazında anlatılıyor (Tetik, 2015: 259-260).
Kırgız Cumhuriyeti muhasebe ve denetim kanunları çerçevesindeki düzenlemelerin
ıĢığında muhasebe mesleği, Bugalter ve Auditer olmak üzere iki baĢlık altında toplanabilir.
Serbest muhasebeciliğin karĢılığı olabilen bugalterlerin, muhasebe bürosu açabilmeleri için
157
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
dört yıllık herhangi bir fakülte mezunu olmaları yeterlidir. Vergi dairesine tescil yaptırmak
koĢulu ile ilgili ünvanı alarak defter tutabilirler. Diğer taraftan, defter tutmada imza Ģartı
olmadığından, beyannameye dayalı herhangi bir iĢ yeri mükellefi isterse kendi defterini
kendisi tutabilir. Muhasebe mesleğinin ikinci türü Auditerdir. Denetçi anlamına gelen bu
mesleki kelime, statüsü bakımından mali müĢavirin üstünde, yeminli mali müĢavirin
(Kırgızistan‘da yeminli mali müĢavir kavramı ve statüsü yoktur) altında bir görev ve yetkiye
sahiptir. Auditerlerin ĠĠBF mezunu olmaları Ģarttır. Auditerler kamu ve özel auditer olarak
ikiye ayrılır. Devlet kurumlarını ve özel Ģirketlerini, her açıdan denetleme yetkisine sahip
olan kamu auditerin atanması maliye bakanlığındaki yetkili makamlarca belirli imtihanlar
yapılarak gerçekleĢtirilir. Özel auditerler, mali denetim kurumundan lisans belgesi almaları
ve belirli sürelerle staj yapmaları koĢulu ile büro açabilirler. Özel auditerler defter tutarlar ve
özel Ģirketleri isteğe bağlı denetlerler (Ġsaeva, 2014: 3-4).
Muhasebe alanında lisans derecesi muhasebeye odaklanmıĢ konular dıĢında iĢletme
matematiği, yönetim teorisi, iĢletme ekonomisi ve hukuku gibi konuları da beraberinde
öğretir. Mezunların yönetim muhasebesi, finansal muhasebe, vergilendirme ve denetim gibi
çeĢitli alanlarda çalıĢma imkanı olacak.
Kırgızistan genelinde birçok yüksek öğretim kurumu bulunmaktadır. Bu otuz yedi
kamu üniversitesini ve onsekiz özel üniversiteleri içermektedir. Bunların en baĢında Orta
Asya‘daki Amerikan Üniversitesi, Kırgızistan-Türkiye ‘‘Manas‘‘ Üniversitesi, Yeltsin
adındaki Kırgız-Rus Slaviyan Üniversitesi, Kırgızistan Milli Üniversitesi gibi tanınmıĢ
üniversiteler gelmektedir ve bunların hemen hemen hepsinde bolon sistemine göre eğitim
verilmektedir.
(https://www.bachelorstudies.ru/Bakalavriat/Бухгалтерскоедело/Kyrgyzstan/Бишкек/, E.T:
20.03.2017).
Yeltsin adındaki Kırgız-Rus Slaviyan Üniversitesinin Muhasebe Bölüm baĢçısı
Ġktisat alanında Profesör Doktor Ġsrailov MukaĢ hocanın yazdığı bilgilere göre, bazı
üniversitelerde muhasebe Ġktisat veya ĠĢletme gibi bölümlerden ayırt edilerek ayrı bir bölüm
olarak yapılmıĢtır. Örneğin, Yeltsin adındaki Kırgız-Rus Slaviyan Üniversitesinin Muhasebe,
Analiz ve Denetim bölümü 2006 yılında Ġktisat ve Muhasebe bölümünden ayrılarak ayrı bir
bölüm olarak yapılmıĢtır. Onun açıklamasına göre Muhasebenin ayrı bir bölüm olarak
yapılmasının asıl amacı günümüz standartlarına ve taleplerine uygun, yüksek eğitimli, hem
de her taraflı kendisini geliĢtiren elemanlar yetiĢtirmektir. Bu bölüme ilk öğrenciler 2006‘da
alınmıĢ ve 2011‘de ilk mezunlar çıkmıĢ. Bölüm 2011‘den itibaren Ġktisat ve Muhasebe,
Analiz ve Denetim alanlarında, 2015‘ten itibaren ise Risk analizi ve ekonomik güvenlik gibi
alanlarda lisans eğitimi veriyor. Ġktisat alanında 4 profesör doktor, 1 ekonomik bilimler,
profesör adayı, 6 ekonomik bilimler, doçent adayı, 3 Üst düzey öğretmen ve 1 Öğretmen ders
vermektedir. Dersler Teorik ve Seminer (uygulama) olarak ikiye ayrılmaktadır. Teorik
derslerde hocalar yeni konuları anlatıyor, seminer derslerinde ise öğrenciler hesapları çözüyor
ve
hocanın
verdiği
ödevleri
yapıyorlar
http://www.krsu.edu.kg/index.php?option=com_content&view=article&id=943&Itemid=333
&lang=ru, E.T: 23.03.2017).
II. ÇĠN‟DE LĠSANS SEVĠYESĠNDE MUHASEBE EĞĠTĠMĠ
Çin Halk Cumhuriyeti‘ndeki yüksek eğitim kurumlarında yürütülen muhasebe
eğitimi Çince ve Ġngilizce yapılmaktadır. Muhasebe dersleri genelde, finansal muhasebe,
158
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
yönetim muhasebesi, maliyet muhasebesi, envanter ve bilanço dersleri altında verilmektedir.
Çin‘in en ünlü olan Pekin Üniversitesinde profesyonel eğitim muhasebesinin içinde
muhasebe ve ekonomik teoride Profesyonel eğitim muhasebesinin bazı iyi teoriği
kullanılarak, yabancı dil ve personelin pratik becerileri yüksek düzeyde bulunmaktadır.
Lisans öğrencileri için muhasebe eğitim sisteminde baĢlıca gereksinimlerin de aynısı olarak
genel muhasebe, maliyet ve yönetim muhasebesi, vergi hukuku ve vergi muhasebesi,
denetim, muhasebe Bilgi Sistemleri olarak alınmaktadır. Ancak, Çin‘in eğitim sistemine
baktığımızda bir bölümün baĢlıca gereksinmelerinden baĢka daha da muhasebe hakkında
seçmeli dersler oluyor, bunun içinde Ġleri Finansal Muhasebe, Ġleri yöntem muhasebe, Mali
Tablolar Analizi, Finansal Muhasebe Teorisi ve Politikası, Mali Vaka ÇalıĢması, Proje
Değerlendirme, Ġç Kontrol ve Ġç Denetim, Uluslararası Muhasebe, Finansal Muhasebe gibi
dersler
verilmektedir
(http://www.gsm.pku.edu.cn/index/P2075151339747087034.html?clipperUrl=424/22443.ght
m , E.T: 15.03.2017).
Bazı üniversiteler, örneğin, Xinjiang Maliye ve Ekonomi Üniversitesinde
Uluslararası Muhasebe Standartlarını kullanarak UK muhasebe eğitim sistemiyle dersler
veriliyor, bunlar ise araĢtırdığımıza göre Profesyonel Muhasebeciler, ġirket raporları, ĠĢ
Analizi olarak esas ders programlarını içermektedir. Seçmeli dersler ise Ġleri Finansal
Yönetim, Üst Performans Yönetimi, BaĢ Hesap, GeliĢmiĢ Denetim derslerinden
oluĢmaktadır. Beceri kursları olarak ise ġirket ve ĠĢ Hukuku, Performans Yönetimi ve Vergi
derslerini kapsamaktadır, Bilgi dersleri olarak Muhasebeciler ve ĠĢletme, Finansal Muhasebe,
Yönetim Muhasebesi dersleri vardır. Bunlar UK muhasebe eğitim sistemini alması ile birlikte
Çin‘in genel muhasebesi ve finansal muhasebesini alıyorlarmıĢ. Bu üniversitede Çin‘in
muhasebe standartlarını kullanarak eğitim veren bölümler var olup, onların dersleri özellikle
genel muhasebe, finansal muhasebe, maliyet muhasebesi, yönetim muhasebesi derslerini
içermektedir (http://www.xjufe.edu.cn/ ; E.T: 23.03.2017). Üniversitelerin eğitim dillerine
paralel olarak, muhasebe dersleri de o dilin kaynağını oluĢturan muhasebe kitap ve
dökümanlarıyla anlatılmaktadır. Örneğin Ġngilizce eğitim yapılan üniversitelerde, Amerika ve
UK muhasebe sistemi anlatılmakta, Çin dilinde ise genel olarak Çin‘in muhasebe eğitim
sistemi kullanılıyor.
Üniversitelerde öğretmenlerin derecesine göre baktığımızda hocaların seviye derecesi
aynı değil. Bazıları lisans mezunu, bazıları da yüksek lisans mezunu, doktora veya profesör
olup araĢtırmamıza göre, hocaların çoğu yüksek eğitimli olup hem Ģirketlerde tecrübesini
toplayarak öğrencilere ders verdiğini öğrendik. Örnek olarak Xinjiang Maliye ve Ekonomi
Üniversitesinde muhasebe bölümünde hocaların biliminin çok yüksek olduğunu, profesör,
doçent, doktora ve araĢtırma görevlisi olarak güçlü bir öğretmen grubunun olduğunu, seviye
derecesinin yüksek olduğunu, yaĢ oranın farklı olmadığı görülmektedir. Temel muhasebe,
finansal muhasebe, maliyet muhasebesi, denetim ve mali yönetim departmanı olarak beĢ
bölüme ayrılmaktadır. Bu bölümde araĢtırdığımıza göre 95 öğretmen var olup, onların içinde
8‘in profesör olduğunu, 28‘in doçent olduğunu, 22‘in tam zamanlı Master öğretmeni
olduğunu, doktoranın 4 tane olduğunu, doktoralıkta okuyarak hoca olanların sayısı 10‘dur.
Ayrıca bu bölümde 1853 lisans öğrencisinin olduğunu, 120den artık yüksek lisans öğrencisi
olduğunu da söylemekte yer vardır. (http://baike.esnai.com/view.aspx?w ; E.T: 26.03.2017).
Bunun yanı sıra Muhasebe ve finans bölümleri ayrı ayrı değildir. Genelde muhasebe ve
159
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
finans bölümleri tek bir muhasebe bölümü altındadır, ayrı olarak finans bölümü ise iktisat ana
bilim dalının içinde yer almaktadır, iĢletme bölümü da ayrı olarak bir bölümdür. Bazı
okullarda
muhasebe
iĢletme
bölümünün
içinde
yer
almaktadır.
(http://202.201.208.21/jwc/mb2011.asp?id=577 ; E.T: 26.03.2017).
(用友会计软件)ERP-U8 finansal muhasebe paket programı Çin‘deki
üniversitelerde özel ders olarak veriliyor. Bu program Çin‘in iĢletmelerinde en iyi iĢ yönetimi
platformu olarak uygulanmaktadır. Bu programın içinde Genel hesap defteri, alacak
yönetimi, borçlar yönetimi, duran varlıklar, UFO raporları, online bankacılık, fatura, nakit
akıĢı, çevrim içi geri ödeme, geri ödeme merkezi, Ģirket uzlaĢma, finansal analiz, nakit akım
tabloları, gelir vergisi beyannameleri var, hemde bu perogram farklı açılardan uygulanıyor ve
iĢletmelerin kolaylıkla hesap tablosu analizinden tüm süreci yönetmeye yardımcı oluyor
(http://baike.baidu.com/item/; E.T: 26.03.2017).
III. KIRGIZĠSTAN VE ÇĠN‟DEKĠ MUHASEBE EĞĠTĠM SĠSTEMĠNĠN
KARġILAġTIRILMASI
Yukarıdaki araĢtırma sonucunda bulduğumuz bulgulara dayanarak Kırgızistan ve
Çin‘deki Muhasebe Eğitim Sisteminin karĢılaĢtıracak olursak, iki ülkenin eğitim sisteminde
bazı benzerlikler ve bazı noktalarda da farklılıklar görülmektedir. Genel olarak iki ülkenin de
muhasebe dersleri hemen hemen aynı dersleri içermektedir. Ancak bazı seçmeli dersler farklı
olduğu görülüyor, örneğin, Kırgızistan‘da muhasebe teorisi, muhasebecilik, muhasebe tarihi,
muhasebenin esas modelleri, 1-C muhasebesi, uluslararası finansal raporlama standartları,
bütçe muhasebesi ve raporlama, denetim teorisi, iflas eden iĢletmelerin muhasebesi ve
analizi, uygulamalı denetim, adli muhasebe, sigorta iĢletmelerinde muhasebe isimleri altında
oldukça ayrıntılı seçmeli muhasebe dersleri okutuluyorsa, Çin‘de ise Ġleri Finansal
Muhasebe, Ġleri yöntem muhasebesi, Mali Tablolar Analizi, Finansal Muhasebe Teorisi ve
Politikası, Mali Vaka ÇalıĢması, Proje Değerlendirme, Ġç Kontrol ve Ġç Denetim, Uluslararası
Muhasebe, Finansal Muhasebe gibi seçmeli dersler verilmektedir. Bunun yanı sıra Çin‘de
bazı üniversiteler, örneğin, Xinjiang Maliye ve Ekonomi Üniversitesinde Uluslararası
Muhasebe Standartlarını kullanarak UK muhasebe eğitim sistemiyle dersler veriliyor, bunlar
ise araĢtırdığımıza göre Profesyonel Muhasebeciler, ġirket raporları, ĠĢ Analizi olarak esas
ders programlarını içermektedir. Seçmeli dersler ise Ġleri Finansal Yönetim, Üst Performans
Yönetimi, BaĢ Hesap, GeliĢmiĢ Denetim derslerinden oluĢmaktadır. Beceri kursları olarak ise
ġirket ve ĠĢ Hukuku, Performans Yönetimi ve Vergi derslerini kapsamaktadır, Bilgi dersleri
olarak Muhasebeciler ve ĠĢletme, Finansal Muhasebe, Yönetim Muhasebesi dersleri vardır.
Ayrıca bunlar UK(United Kingdom) muhasebe eğitim sistemini alması ile birlikte Çin‘in
genel muhasebesi ve finansal muhasebesini alıyorlarmıĢ. Bu üniversitede Çin‘in muhasebe
standartlarını kullanarak eğitim veren bölümler var olup, onların dersleri özellikle genel
muhasebe, finansal muhasebe,
maliyet muhasebesi, yönetim muhasebesi derslerini
içermektedir
Ġki ülkede de Üniversitelerin eğitim dillerine paralel olarak, muhasebe dersleri de, o
dilin kaynağını oluĢturan muhasebe kitap ve dökümanlarıyla anlatılmaktadır.
Muhasebe meslek sahipleri hakkında kıyaslama yapacak olursak, Kırgız Cumhuriyeti
muhasebe ve denetim kanunları çerçevesindeki düzenlemelerin ıĢığında muhasebe mesleği,
Bugalter ve Auditer olmak üzere iki baĢlık altında toplanabilir. Serbest muhasebeciliğin
karĢılığı olabilen bugalterlerin, muhasebe bürosu açabilmeleri için dört yıllık herhangi bir
160
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
fakülte mezunu olmaları yeterlidir. Vergi dairesine tescil yaptırmak koĢulu ile ilgili ünvanı
alarak defter tutabilirler. Diğer taraftan, defter tutmada imza Ģartı olmadığından,
beyannameye dayalı herhangi bir iĢ yeri mükellefi isterse kendi defterini kendisi tutabilir.
Muhasebe mesleğinin ikinci türü Auditerdir. Denetçi anlamına gelen bu mesleki kelime,
statüsü bakımından mali müĢavirin üstünde, yeminli mali müĢavirin (Kırgızistan‘da yeminli
mali müĢavir kavramı ve statüsü yoktur) altında bir görev ve yetkiye sahiptir. Auiterlerin
ĠĠBF mezunu olmaları Ģarttır. Auditerler kamu ve özel auditer olarak ikiye ayrılır. Devlet
kurumlarını ve özel Ģirketlerini, her açıdan denetleme yetkisine sahip olan kamu auditerin
atanması maliye bakanlığındaki yetkili makamlarca belirli imtihanlar yapılarak
gerçekleĢtirilir. Özel auditerler, mali denetim kurumundan lisans belgesi almaları ve belirli
sürelerle staj yapmaları koĢulu ile büro açabilirler. Özel auditerler defter tutarlar ve özel
Ģirketleri isteğe bağlı denetlerler.
Kırgızistan ve Çin‘deki Muhasebe kullanılan ve aynı zamanda üniversitelerde ayrı bir
ders olarak öğretilen muhasebe paket programları farklıdır. Çin‘de (用友会计软件)ERPU8 finansal muhasebe paket programı Çin‘deki üniversitelerde özel ders olarak veriliyor. Bu
program Çin‘in iĢletmelerinde en iyi iĢ yönetimi platformu olarak uygulanmaktadır. Bu
programın içinde Genel hesap defteri, alacak yönetimi, borçlar yönetimi, duran varlıklar,
UFO raporları, online bankacılık, fatura, nakit akıĢı, çevrim içi geri ödeme, geri ödeme
merkezi, Ģirket uzlaĢma, finansal analiz, nakit akım tabloları, gelir vergisi beyannameleri var,
hemde bu perogram farklı açılardan uygulanıyor ve iĢletmelerin kolaylıkla hesap tablosu
analizinden tüm süreci yönetmeye yardımcı oluyor. Kırgızistan‘da ise defter tutma
mükellefiyetindeki iĢletmeler, oldukça ayrıntılı ―1-C‖ Rusçası ―Odin Es‖ muhasebe paket
programını kullanmaya devam etmektedir. Ayrıca bu paket programı üniversitelerde ayrı bir
ders olarak öğretiliyor. Bununla beraber bazı muhasebe Ģirketleri personeli iĢe almada bu
paket programı bilmelerini bir kriter olarak belirliyorlar.
SONUÇ
Kırgızistan ve Çin‘deki Muhasebe eğitimini karĢılaĢtırmak amacıyla yapılmıĢ olan bu
çalıĢmanın sonucunda özet olarak Ģunları söyleyebiliriz. Yukarıda da belirtitiğimiz gibi
Muhasebe Eğitimi: Mesleğin gerektirdiği bilgi ve becerinin kazandırılmasıdır. Bunun için:
finansal muhasebe (muhasebe süreci, temel kavram ve ilkeleri içermelidir); raporlama yapısı,
kapsamı ve fmansal tabloların analizi; muhasebe ve denetim standartları; bütçeleme, maliyet
ve yönetim muhasebesi; vergi; finansman (finansal yönetim, sermaye piyasaları, fınansal
araçlar); denetim, risk yönetimi ve iç kontrol; mesleki etik ve bağımsızlık gibi derslerin
programlarda mutlaka yer alması gerekmektedir. Bu derslerin birçoğuna Kırgızistan
ve
Çin‘deki Muhasebe ders programlarında yer verilmiĢtir. Ayrıca iki ülkede de ĠĢletme
Bölümlerinin yanı sıra Muhasebe veya Muhasebe-Finansman Bölümlerinin olduğu
görülmektedir. Kırgızistan ve Çin‘deki Muhasebe eğitimini karĢılaĢtırdığımızda ikisinde bazı
benzerlikler ve farklılıkların olduğunu öğrenmiĢ olduk. Ancak eğitimin kalitesi ayrı bir
konudur. Bulduğumuz bilgilere dayanarak iki ülke için de ayrı ayrı tavsiyede bulunmak
isteriz. Örneğin, Çin‘deki Muhasebe eğitiminde UMS ile Çin Muhasebe standartlarını
karĢılaĢtırarak eğitim kalitesini daha da arttırmak mümkün olur. Üniversitelerin eğitim
dillerine paralel olarak, muhasebe dersleri de, o dilin kaynağını oluĢturan muhasebe kitap ve
dökümanlarıyla anlatılmaktadır. Hem de o dilin kullanıldığı ülkenin muhasebe sistemi esas
alınarak muhasebe dersleri verilmektedir. Bu durum iki ülkede de mevcuttur. Ileride bu
161
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
sorunlar dikkate alınarak Çin‘de Çin Muhasebe sistemi, Kırgızistan‘da da Kırgızistan
Muhasebe Sisteminin oturtulması gerekmektedir.
Kaynakça
Ġsaeva, A.D. (2014). Kırgız Cumhuriyeti'nde denetim faaliyetlerinin geliĢiminde önemli
konular, B.N. Yeltsin adındaki Kırgız-Rus Slaviyan Üniversitesi, Ġktisat Fakültesi
Tetik, N. (2015). Bağımsızlık Sonrası Kırgızistan‘da Muhasebe Kültürünün GeliĢim Süreci,
Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi-ĠĠBF
Zaif, F. ve Ayanoğlu, Y. (2007). Muhasebe eğitiminde kalitenin arttırılmasında ders
programlarının önemi: Türkiye'de bir inceleme, Gazi Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 1, s. 115-136
https://www.bachelorstudies.ru/Bakalavriat/Бухгалтерскоедело/Kyrgyzstan/Бишкек/, E.T:
20.03.2017
http://www.krsu.edu.kg/index.php?option=com_content&view=article&id=943&Itemid=333
&lang=ru, E.T: 23.03.2017
http://www.gsm.pku.edu.cn/index/P2075151339747087034.html?clipperUrl=424/22443.ght
m , E.T: 15.03.2017
http://www.xjufe.edu.cn/ ,E.T: 23.03.2017
http://baike.esnai.com/view.aspx?w ,E.T: 26.03.2017
http://202.201.208.21/jwc/mb2011.asp?id=577 ; E.T: 26.03.2017
http://baike.baidu.com/item/, E.T: 26.03.2017
162
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
DıĢ Ticaret GiriĢimciliği Eğilimlerinin Ġncelenmesi Üzerine Bir AraĢtırma:
Uluslararası Ticaret Öğrencileri Örneği
Ummuhan DOYGUN* Metin SAYGILI**
Özet
GiriĢimcilik kavramı günümüzde büyük bir yankı uyandırarak herkesin ve her kesimin
üzerinde yoğunlaĢtığı bir konu haline gelmiĢtir. GeliĢmiĢ ülkelerin yanı sıra geliĢmekte olan ya da
ekonomik yapısında sorunlar yaĢayan ülkeler ekonomilerindeki istikrarı sağlama, rekabet üstünlüğünü
kazanmanın yanı sıra dıĢ ticaret dengesizliğini giderme gibi birçok etmenden dolayı izlemesi gereken
temel politika dıĢ ticaret giriĢimciliğini arttırmaktır. Bu yönüyle dıĢ ticaret giriĢimciliği ülkelerin
ihracat potansiyellerini arttırmada önemli katkılar sağlayan, sürekli olarak değiĢim ve geliĢim içinde
olan dünyamızda ihracata dayalı sanayileĢme yolunda önemli bir etken olarak karĢımıza çıkmaktadır.
Bu bağlamda, bu araĢtırmada; potansiyel giriĢimci özelliği taĢıyan üniversite öğrencilerinin
dıĢ ticaret giriĢimciliğine eğilimlerini incelemek amaçlanmaktadır. Üniversite öğrencilerinin
giriĢimciliğe eğilimleri/giriĢimcilik potansiyeli hakkında literatürde birçok çalıĢma bulunmasına
rağmen dıĢ ticaret giriĢimciliği üzerine yapılan çalıĢma sayısı oldukça sınırlıdır. AraĢtırmanın bu
yönüyle hem literatüre hem de bu alanda çalıĢma yapan araĢtırmacı ve uygulayıcılara önemli bir
katkısının olacağı düĢünülmektedir.
Nicel araĢtırma yöntemine göre tasarlanmıĢ araĢtırma yaklaĢımının benimsendiği bu
araĢtırmanın ana kütlesini, bir kamu üniversitesinde öğrenim görmekte olan uluslararası ticaret bölümü
öğrencileri oluĢturmaktadır. AraĢtırmanın örneklemi, kolayda örnekleme yöntemi kullanılarak
belirlenmiĢ ve veriler yüz yüze anket aracılığıyla toplanmıĢtır. Veriler SPSS 21.0 istatistiki analiz
programı ile test edilmiĢ ve elde edilen bulgular tablolar aracılığı ile sunulmuĢtur.
Anahtar Kelimeler: GiriĢimcilik, DıĢ Ticaret GiriĢimciliği, Uluslararası Ticaret
Jel Kodu: M13, F40
Abstract
Notion of entrepreneurship turned out to be a matter by creating considerable reactions, which
all segments and everyone concentrated on. Not only developed countries but also developing
countries and the countries that have some problems about their economic structure enhance their
foreign trade entrepreneurship in order to provide stability and gain competetive superiority. They also
desire to remove the imbalance in their foreign trade by increasing this process. From this aspect,
foreign trade entrepreneurship emerges as a factor in the way of industrialization based on export in
our World which is constantly changing and developing, providing important contributions to increase
the export potential of countries.
In this context, this survey‘s primary objective is to examine the inclinations about foreign
trade entrepreneurship of university students who have a potential enterprising. Although university
students have a lot of studies about the potential of entrepreneurship in literature, studying number on
foreign trade entrepreneurship is actually pretty restricted. It is thought that this study is going to make
an significant contribution both to the literature and to the researchers working on this field.
*
Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası Ticaret Anabilim Dalı, Yüksek Lisans
Öğrencisi, ummuhan.doygun@ogr.sakarya.edu.tr
**
Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası Ticaret Anabilim Dalı, Yüksek Lisans
Öğrencisi, metin.saygili1@ogr.sakarya.edu.tr
163
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
The main stream of this research which is based on studying approach designed acoording to
the quantitative research method, comprises international trade department students that study in a
public university. The samples of this research was determined by using sampling method and datas
were gathered through face to face surveys and these datas were tested with the SPSS 21.0 statistical
analysis programme and the findings were presented through tables.
Keywords: Entrepreneurship, Foreign Trade Entrepreneurship, International Trade
Jel Classification: M13
GĠRĠġ
GiriĢimcilik ülkelerin sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiĢte ön sıralarda yer
alan, ekonomik ilerlemeyi belirleyen en önemli aktör haline gelmiĢtir. Bu ekonomik ilerleme
ile birlikte ekonomik rekabet son derece Ģiddetli bir hal alırken dıĢ ticaret de bu rekabet
ortamında avantaj sağlamanın en büyük değiĢkeni olarak konumlanmıĢtır (Aksöz ve diğ.,
2012). Bu bağlamda küresel rekabet ve pazar ortamında önemli avantaja sahip olmanın yolu
da baĢarılı ve donanımlı diĢ ticaret giriĢimcisine sahip olmaktan geçmektedir.
DıĢ ticarette ekonomik açıdan bir ülkenin diğer ülkelerden bir adım daha ileri
geçebilmesi, kalkınması ve geliĢiminin sağlaması için büyük bir hızla, geliĢen Ģartlara adapte
olabilecek giriĢimler meydana getirebilmesi son derece önemlidir. Bu açıdan bakıldığında
giriĢimcilik potansiyelinin ortaya çıkarılmasında da en önemli faktörlerden bir tanesi
süphesiz eğitimdir (Balaban & Özdemir 2008). Eğitimli bireylerin gelecekte giriĢimci
olabilme yolundaki engelleri daha rahat aĢabileceği düĢünüldüğünde ise üniversitelerden
mezun olan öğrencilerin ―iĢ arayan değil, iĢ kuran olmaları‖ için giriĢimcilik eğitimi ve
eğilimleri günümüzde daha fazla önem taĢır hale gelmiĢtir. (Marangoz 2012).
Günümüzde meydana gelen ve devam etmekte olan teknolojik ve ekonomik
geliĢmelerle birlikte giriĢimciliğinin önemini giderek artmaktadır. Potansiyel giriĢimcilerin,
giriĢimcilik eğilimleri hakkında bir çok çalıĢma meydana getirilmesine rağmen, dıĢ ticaret
giriĢimciliği eğilimleri hakkında yürütülen çalıĢmalara az rastlandığı aĢikardır. Bu bağlamda
bu çalıĢma; potansiyel dıĢ ticaret giriĢimciliğinin yükseköğretim kurumlarının potansiyel dıĢ
ticaret giriĢimciliğine sağladığı altyapının ölçülmesi amacıyla gerçekleĢmiĢtir.
I. KAVRAMSAL ÇERÇEVE
A.GiriĢimcilik
―GiriĢimciler bir ülkenin geliĢme ve kalkınma gücünün dinamosu iĢlevini üstlenen
kiĢilerdir‖ (Yılmaz & Sünbül, 2009, p. 196). Bununla beraber geçmiĢten günümüze hızlı bir
değiĢim geçiren ekonomi, dıĢ ticaret, insanların istekleri, devlet politikaları ve bunun gibi
faktörler nedeniyle giriĢimcilik kavramının anlamı da değiĢkenlik göstermektedir. (Zhao,
2005, p. 26).YaĢamımıza giriĢimcilik kavramı Fransızca yenilik ve bir iĢ baĢlatma yoluyla
ihtiyaç ve istekleri yerine getirmek anlamına gelen ―entrepreneurship‖ kelimesinden girerek
birbirinden farklı alanlarda, farklı anlamlarda kullanılmıĢtır. (Brinks &, 1990:119: akt.
Aksöz ve diğerleri 2012).
GiriĢimci kavramı literatürde çok kullanılan kavramlar arasında yer aldığından birçok
yazar tarafından birçok tanımlama yapılmıĢtır. Bütün bu tanımlardan yola çıkarak giriĢimci;
―üretim girdilerini organize ve koordine eden ve bunu üretim faaliyetine özgüleyen gerçek
veya tüzel kiĢidir‖ denilebilir. GiriĢimcilik ile ilgili yapılan bazı tanımlar ise Ģöyledir:
164
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Tablo 1: GiriĢimcilik Tanımları
Yazar
Tanım
Kirzner (1973)
GiriĢimcilik herhangi bir Ģeyde kendi kendini istihdam etmek
olarak tanımlanmaktadır.
Ronstadt (1984)
GiriĢimcilik, kurulmuĢ olan sürekli artan bir zenginliğin dinamik
sürecidir.
Stevenson, Roberts & Gousbeck
(1985)
GiriĢimcilik bireylerin kendi sahip olduğu kaynakların dıĢında
baĢka alternatif fırsatlara yönlenmeleridir.
Hisrich (1989)
GiriĢimcilik, zaman ve çabayla oluĢturulmuĢ değerli bir
farklılığın süreci; beraberindeki finansal psikolojik ve sosyal
risklerin tahmini ve parasal ödül ve kiĢisel tatminin alınmasıdır.
Shane &Venkataraman( 2000)
GiriĢimcilik; karlı fırsatların varlığı ve giriĢimci bireylerin varlığı
arasındaki iliĢki olarak tanımlanmaktadır.
Yılmaz & Sünbül(2009)
GiriĢimcilik; emek, teknoloji, sermaye ve doğal kaynaklar olarak
sayılan üretim faktörlerini bir araya getirerek mal veya hizmet
üretme eylemlerini kapsar
Karahan & Ulusoy (2010)
GiriĢimcilik; ekonomide ve pazarda oluĢan açık ve fırsatların
farkına vararak bunu iĢ fikrine çeviren, ticari bir iĢletme kuran
kiĢidir.
Ceylan(2012)
GiriĢimci; kaynaklar hakkında varsayımda bulunma kabiliyetine
sahip olarak iĢleri planlayan, insan kaynaklarını koordine ederek
girdilerin iĢlenmesini sağlayan ve elde edilen çıktıyla da kar
sağlayacak Ģekilde tüketicilere sunan kiĢidir
Kaynak: Yılmaz & Sünbül, 2009, p. 21; Özdemir, Saygılı & Yıldırım, 2016, p. 24; Bernstein 2011:
akt. Kılıç, Keklik & ÇalıĢ, 2012, p. 425
Tanımlardan anlaĢılacağı üzere giriĢimci kıt kaynakları bir araya getirerek riski göze
alabilen kiĢidir. Yapılan araĢtırmalarda baĢarılı giriĢimciler hızlı karar verebilme yeteneğine
sahip, ileriye yönelik plan yapabilen, olası pazarlar hakkında doğru analiz yapma kabiliyetine
ve lider bir kiĢiliğe sahip, risk alabilen, strese karĢı dayanıklı, yenilikçi ve yaratıcı olma gibi
özellikler sergilemiĢlerdir (Bozkurt ve diğerleri 2012; Balaban & Özdemir 2008;
Seydinbekuli, Abishov & Yılmaz, 2015, p. 44).
Ġnsanlar yaĢamlarını devam ettirebilmek için var oluĢlarından beri mal ve hizmet
üretme eğilimdedirler. Bu üretim eğiliminin gerçekleĢmesi için üretim fonksiyonlarına
ihtiyaç duyulmaktadır. Üretim fonksiyonları da iĢ gücü, doğal kaynak, sermaye ve son olarak
bunları bir araya getirecek giriĢimciden oluĢmaktadır. Bu bağlamda giriĢimcinin ekonomik
açıdan ön plana çıkan fonksiyonları Ģu Ģekildedir (Aksöz ve diğerleri 2012; Türkmen, 2007,
pp. 29-30):

Ekonomik büyümeyi sağlamak ve iĢsizlik sorununa önemli ölçüde çözüm bulmak
165
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ

Yeni faaliyet alanlarının oluĢmasını ve teknolojiyle birlikte verimlilik artıĢını
sağlamak

Atıl kaynakları kullanarak kaynak kullanımında etkinlik sağlamak

Yeni fikirlerin oluĢması, yani inovasyonu yaygınlaĢtırmak

Ülke ekonomisinin yanında teknoloji ve sosyo-külürel yapıyı dıĢ dünya ile bağlamak
Yukarıda ki unsurlardan yola çıkarak giriĢimciliğin; ekonomi, teknoloji gibi
kavramlarla iç içe olduğu görülmektedir. Bu nedenle, bir ülkenin geliĢip ilerlemesi için
ekonomik büyüme ve geniĢlemeye yönelmesinin gerekliliği ne derece önemliyse bu büyüme
ve geniĢlemede karĢımıza giriĢimciliğin önemi yadsınamaz derecededir.
DıĢ Ticaret GiriĢimciliği
Son yıllarda dıĢ ticarette hızlı bir geliĢim ve değiĢim sürecinin baĢladığı aĢikardır.
Birbirine binlerce kilometre uzaklıkta ki kıtalar, bölgeler ve ülkeler arası zor olan eriĢimin ve
etkileĢim gittikçe kolaylaĢtığı görülmektedir. Bu yakınlaĢmanın etkisiyle, dıĢ ticaretle birlikte
ülkelerin birbirlerine olan bağımlılıkları da gün geçtikçe artmaktadır (Gürol 2006). Bu
yakınlaĢma, geliĢme, ekonomik büyüme ve artan rekabet ortamının yanı sıra ihracat da
geliĢmekte olan ülkelerin büyümesinde en önemli aktörlerden biri konumunda yer
almaktadır. Ülkemiz açısından ihracatın önemi her geçen gün artmakta ve bu önem ülkemizin
gelecekle ilgili vereceği ekonomik kararlarda da kendini göstermektedir. Bu bağlamda
bakıldığında, Türkiye‘nin 2023 ihracat hedefi 500 milyar doların üzerinde seyretmektedir
(Göçer, Bulut & Dam 2012). Türkiye, bu ihracat hedefine ulaĢmak için; devlet yardımları,
dahilde ve hariçte iĢleme rejimi, Türk Eximbank tarafından sağlanan krediler ve bunun gibi
bir çok farklı teĢvikler uygulanarak dıĢ ticareti artırmaya yönelik stratejiler geliĢtirmekte ve
uygulamaktadır (Ersungur & Yalman, 2009, p. 85). Bu bağlamda bakıldığında Türkiye‘nin
dıĢ ticaret konusunda oluĢturduğu stratejik plan ve verdiği teĢvikler, dıĢ ticaret alanında
gerçekleĢen yatırımları her geçen gün biraz daha arttırmaktadır. Yatırımların artması
beraberinde de yeni bir pazar olarak dıĢ ticaret giriĢimciliği terminolojisini beraberinde
getirmiĢtir. DıĢ ticaret giriĢimcisi; ülkelerin dıĢ ticaretini ve dıĢ ticaret hacmini arttırmaya
yönelik olarak söz konusu hizmet üretim kaynaklarını koordine ve organize eden gerçek veya
tüzel kiĢiler olarak karĢımıza çıkmaktadır.
DıĢ ticaret giriĢimcileri, girdikleri dıĢ piyasanın siyasi, ekonomik, kültürel özelliklerini
etkilerler. Ortaya çıkan bu etkiden dıĢ ticaret giriĢimcileri de etkilenerek, hem giriĢimci
olarak kendileri hem dıĢ piyasanın birbiri ile etkileĢim içinde olmasında baĢ aktif bir oynarlar
(Aksöz ve diğerleri 2012). Nitelikli eleman yetiĢtirmenin önemini anlayan ve ihracatı
arttırmaya yönelik uygulamalara da yer veren ülkemizin bu yöndeki en önemli desteği uzman
eleman yetiĢtirmek olarak görülmektedir. Buradan hareketle dıĢ ticarette dahilde ve hariçte
iĢleme rejimlerinden ziyade, giriĢimcilik faaliyetlerinin desteklenmesi söz konusu hizmet
üretiminin artması ve eğiliminin ekonomiye yansımasının daha yüksek düzeyde bir baskı
uygulayacağı düĢünülmektedir. Yükseköğrenim kurumları da bunların büyük parçasını
oluĢturmakta ve destek vermektedir. Bu nedenle dıĢ ticaret, giriĢimcilerin uluslararası
ekonomi ve pazar koĢullarında baĢarılı olabilmesi için bilgi sahibi olmasını gerektirmektedir.
Ülkelerin giriĢimcilerini uluslararası arenada yalnız bırakmamak ve güçlendirmek amacıyla
geliĢtirdikleri dıĢ ticaret teĢvik programları, finansman araçları, vergileme tarifeleri gibi
birçok araç da eğitimli dıĢ ticaret çalıĢan ya da uzmanları ile daha anlamlı bir hal almaktadır.
Bu nedenle dıĢ ticaret giriĢimcilerinin de faaliyette bulunmadan önce bu alana özgü kurum ve
166
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
kuruluĢları tanımaları ve adım atılacak basamakları daha önceden öğrenmeleri baĢarılı olma
yolunda önem arz etmektedir.
II. YÖNTEM
A. AraĢtırmanın Amacı
Bu araĢtırmada potansiyel giriĢimci özelliği taĢıyan üniversite öğrencilerinin dıĢ
ticaret giriĢimciliğine eğilimlerini incelemek amaçlanmaktadır. Ġlgili yazında üniversite
öğrencilerinin giriĢimcilik potansiyeline yönelik birçok çalıĢma yapılmasına rağmen dıĢ
ticaret giriĢimciliği üzerine yapılan çalıĢma sayısının sınırlı olması bu çalıĢmayı önemli bir
hale getirmektedir. Bu bağlamda, dıĢ ticaret giriĢimciliği üzerine yürütülen bu araĢtırmanın
hem literatüre hem de bu alanda çalıĢma yapan araĢtırmacı ve uygulayıcılara önemli bir katkı
sağlayacağı düĢünülmektedir.
B.AraĢtırmanın Örneklemi ve Verilerin Toplanması
ÇalıĢmada, araĢtırma evreni bir kamu üniversitesinde öğrenim görmekte olan
uluslararası ticaret bölümü öğrencileri olarak belirlenmiĢtir. Bu bağlamda, kolayda
örnekleme yöntemi ile gönüllülük esasına göre araĢtırmaya katılmayı kabul eden 152
katılımcı araĢtırmanın örneklemini oluĢturmaktadır. Veriler yüz yüze anket aracılığıyla
toplanmıĢtır. Veriler, SPSS 21.0 istatistiki analiz programı ile analiz edilmiĢ ve elde edilen
bulgular aĢağıdaki kısımda verilmektedir.
B. Veri Analizi ve Bulgular
Bu bölümde, araĢtırma kapsamında analize tabi tutulan verilerle ilgili tanımlayıcı
istatistiksel bilgilere yer verilmektedir.
Demografik Özellikler
AraĢtırma kapsamında yer alan ve bir kamu üniversitesinde öğrenim görmekte olan
uluslararası ticaret bölümü öğrencisi 152 katılımcıya ait özellikler Tablo 2‘de sunulmuĢ ve
katılımcıların demografik özellikleri değerlendirilmiĢtir.
Tablo 2: Katılımcıların Demografik Özellikleri
Özellikler
Cinsiyet
Sınıf
Not
Ortalaması
(Genel)
Seçenekler
Erkek
Kadın
Toplam
1
2
3
4
Toplam
2,00 ve altı
2,01-2,50
2,51-3,00
3,01-3,50
3,51 ve üzeri
Toplam
Frekans
%
86
64
150
75
46
23
5
149
80
32
21
9
6
148
57,3
42,7
100
50,3
30,9
15,4
3,4
100
54,1
21,6
14,2
6,1
4,1
100
Özellikler
Mezun
Olunan
Lise
Seçenekler
Açık Öğretim Lisesi
Anadolu Denizcilik Meslek Lisesi
Anadolu Lisesi
Anadolu Öğretmen Lisesi
Anadolu Sağlık Meslek Lisesi
Anadolu Teknik Lisesi
Endüstri Meslek Lisesi
Genel Lise
Ġmam Hatip Lisesi
Özel Temel Lise
Sağlık Meslek Lisesi
Teknik Lise
Ticaret Meslek Lisesi
Toplam
Frekan
s
1
1
75
3
2
1
2
40
4
2
1
1
11
144
167
%
0,7
0,7
52,1
2,1
1,4
0,7
1,4
27,8
2,8
1,4
0,7
0,7
7,6
100
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Katılımcılar demografik özellikler bakımından incelendiğinde, cinsiyet dağılımına
bakıldığında
57,3‘ünün Erkek - 42,7‘sinin Bayan olduğu görülmektedir. Katılımcıların
okudukları sınıfla göz önünde bulundurulduğunda çalıĢmaya katılanların yarısının 1. sınıfta
30,9‘nun ise 2. sınıfta öğrenim gördüğü görülmektedir. ÇalıĢmanın gerçekleĢtirildiği zaman
diliminde 4. Sınıf öğrencilerinin birçoğu staj yapmakta olduğundan çalıĢmaya katılım
oranları sadece
3,4‘tür. Katılımcıların not ortalamaları göz önünde bulundurulduğunda
2,00 ve altı not ortalamasına sahip olanların
50‘den fala olduğu, 3,00 ve üzerinde
ortalamaya sahip olanlarının oranı ise tüm katılımcıların
10‘unu oluĢturmaktadır.
Katılımcıların mezun oldukları liseler dikkate alındığında ise ―Anadolu Lisesi‖ mezunlarının
50‘den fazla olduğu, ―Genel Lise‖ mezunlarının ise
27,8 olduğu görülmektedir.
AraĢtırmada katılımcıların yaĢları doğrudan sorulduğundan verdikleri cevapların ortalamaları
alınmıĢ ve katılımcıların yaĢ ortalamalarının yaklaĢık 20,5 olduğu bulgusuna ulaĢılmıĢtır.
DıĢ Ticaret GiriĢim Farkındalığı
Katılımcıların dıĢ ticaret giriĢimine yönelik farkındalıkları ile ilgili durumunu ortaya
koymak amacıyla 152 uluslararası ticaret bölümü öğrencisine Tablo 3‘te yer alan ifadeler
yöneltilerek bilgi sahibi olup olmadıklarını belirtmeleri istenmiĢtir. Elde edilen bulgular
aĢağıdaki tabloda yer almaktadır.
Tablo 3: DıĢ Ticaret GiriĢim Farkındalığı
Ġfadeler
EVET
HAYIR
Devletin verdiği/sağladığı dıĢ ticaret teĢviklerinden haberdarım.
Türkiye Cumhuriyeti‘nin 2023 vizyonu içerisinde dıĢ ticaretin önemini biliyorum.
DıĢ ticaret ile ilgili kurum ve kuruluĢların neler olduğunu biliyorum.
Ambargo, ticaret yasağı vb. korumacı eğilimler hakkında bilgi sahibiyim.
Okuduğum bölümde dıĢ ticaret ile ilgili temel alt yapı verilmektedir.
Devletin 2023 vizyonu, kiĢilerin dıĢ ticaret giriĢimciliğine yönelmesine olanak sağlar.
Milli istihdam seferberliğinden haberdarım.
Eximbank‘ın ihracata yönelik destekleri konusunda bilgi sahibiyim.
Milli istihdam seferberliği dıĢ ticaret ve nitelikli dıĢ ticaret personeli açığını kapatma
konusunda atılmıĢ önemli bir adımdır.
Eximbank vs. gibi kuruluĢların, kiĢilerin dıĢ ticaret giriĢimciliğine yönelmesi konusunda
destek sağlayacağını düĢünüyorum.
Döviz kuru, faiz düzeyleri/oranları, GSYĠH gibi makroekonomik değiĢkenler dıĢ ticaret
giriĢimciliğini etki eden unsurlar arasında yer alır.
Farklı kültürlerle ticaret/iĢ yapmak giriĢimcilik avantajı sağlamada önemli bir faktördür.
Vereceğim kararlarda ―Risk varsa getiri vardır.‖ düĢüncesini benimserim.
62,3
69,5
80,0
71,5
93,4
70,9
54,7
66,7
37,7
30,5
20,0
28,5
6,6
29,1
45,3
33,3
70,7
29,3
78,0
22,0
87,4
12,6
91,3
72,2
8,7
27,8
Katılımcıların dıĢ ticaret giriĢim farkındalığı ile ilgili olarak verdikleri cevapların
yüzde dağılımları genel olarak değerlendirildiğinde, verdikleri yanıtların genel olarak olumlu
olduğu söylenebilir. Katılımcıların eğitim gördükleri bölüm olan uluslararası ticaret
bölümüne ait derslerde gerekli alt yapının verildiğine yönelik olumlu yanıtları 90‘ın
üzerindedir.
Katılımcıların cevapları, dıĢ ticaret giriĢimciliği açısından değerlendirildiğinde; farklı
kültürlerle ticaret/iĢ yapmanın öğrenciler tarafından önemli bir giriĢim avantajı olarak
168
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
görüldüğü ( 91,3), eğer bir karar vereceklerse ―Risk varsa getiri vardır.‖ ( 72,2)
düĢüncesinde olacaklarını belirttikleri bulgusuna ulaĢılmıĢtır.
Türkiye Cumhuriyeti‘nin 2023 vizyonu içerisinde dıĢ ticaretin önemini konusunda
bilgi sahibi olduklarını belirten katılımcılar ( 69,5), aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti‘nin
2023 vizyonunun, kiĢileri dıĢ ticaret giriĢimciliğine yönelmesine olanak sağladığı ( 70,9)
düĢüncesindedirler. Bununla birlikte milli istihdam seferberliğinden haberdar olduklarını
belirten katılıcılar ( 54,7), aynı zamanda milli istihdam seferberliğinin dıĢ ticaret ve nitelikli
dıĢ ticaret personeli açığını kapatma konusunda atılmıĢ önemli bir adım olarak görmektedirler
( %70,7).
Katılımcıların 70‘inden fazlası hem ambargo, ticaret yasağı vb. korumacı eğilimler
hakkında bilgi sahibi olduklarını belirtirken, hem de döviz kuru, faiz düzeyleri/oranları,
GSYĠH gibi makroekonomik değiĢkenlerin dıĢ ticaret giriĢimciliğine etki eden unsurların
arasında yer aldığı konusunda hem fikirdirler.
Katılıcılar arasında yer alan 60‘ın üzerindeki kısmın hem devletin verdiği/sağladığı
dıĢ ticaret teĢviklerinden haberdar olup hem de Eximbank‘ın ihracata yönelik destekleri
konusunda bilgi sahibiyken aynı zamanda Eximbank gibi kuruluĢların, kiĢilerin dıĢ ticaret
giriĢimciliğine yönelmesi konusunda destek sağlayacağını da düĢünmektedirler.
Ġhracata Yönelik Devlet Yardımlarından Haberdar Olma
Ġhracata yönelik devlet yardımlarından haberdar olup olmama durumunu ortaya
koymak amacıyla 152 uluslararası ticaret bölümü öğrencisine Tablo 4‘te yer alan ifadeler
yöneltilerek bilgi sahibi olup olmadıklarını belirtmeleri istenmiĢtir. Elde edilen bulgular
aĢağıdaki tabloda yer almaktadır.
Tablo 4: Ġhracata Yönelik Devlet Yardımlarından Haberdar Olma
Ġhracata Yönelik Devlet Yardımları
Uluslararası Nitelikteki Yurt Ġçi Ġhtisas Fuarlarının Desteklenmesi
Çevre Maliyetlerinin Desteklenmesi
AraĢtırma-GeliĢtirme (AR-GE) Yardımı
Ġstihdam Yardımı
Yurt DıĢında GerçekleĢtirilen Fuar Katılımlarının Desteklenmesi
Yurt DıĢı Birim, Marka ve Tanıtım Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Türk Ürünlerinin YurtdıĢında MarkalaĢması, Türk Malı Ġmajının
YerleĢtirilmesi ve TURQUALITY®‘nin Desteklenmesi
Pazar AraĢtırması ve Pazarlama Desteği
Uluslararası Rekabetçiliğin GeliĢtirilmesinin Desteklenmesi
Tasarım Desteği
EVET
61,1
40,5
84,6
78,4
89,9
73,6
HAYIR
38,9
59,5
15,4
21,6
16,1
26,4
81,9
18,1
67,8
60,8
37,8
32,2
39,2
62,2
Tablo 4‘teki sonuçlar değerlendirildiğinde, uluslararası ticaret öğrencilerinin devlet
tarafından sağlanan ―AraĢtırma-GeliĢtirme (AR-GE) Yardımı‖, ―Yurt DıĢında
GerçekleĢtirilen Fuar Katılımlarının Desteklenmesi‖, ―Türk Ürünlerinin YurtdıĢında
MarkalaĢması, Türk Malı Ġmajının YerleĢtirilmesi ve TURQUALITY®‘nin Desteklenmesi‖
yardımları/desteklerinden haber olma düzeyleri her bir destek için 80‘in üzerindedir. Diğer
taraftan hem ―Çevre Maliyetlerinin Desteklenmesi‖ hem de ―Tasarım Desteği‖nden haberdar
olmayanların oranı ayrı ayrı incelendiğinde yaklaĢık 60 olduğu görülmektedir.
169
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
DıĢ Ticarete Ait KuruluĢlardan Haberdar Olma
DıĢ ticarete yönelik olarak faaliyet gösteren kuruluĢlardan haber olup olmama durumunu
ortaya koymak amacıyla katılımcılara Tablo 5‘te yer kuruluĢlara ait bilgi sahibi olup
olmadıklarını belirtmeleri istenmiĢtir. Elde edilen bulgular aĢağıdaki tabloda sunulmaktadır.
Tablo 5: DıĢ Ticarete Ait KuruluĢlardan Haberdar Olma
DıĢ Ticarete Ait KuruluĢlar
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
Ekonomi Bakanlığı
Avrupa Birliği Bakanlığı
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB)
Türk Eximbank (Türkiye Ġhracat Kredi Bankası A.ġ.)
Maliye Bakanlığı
Kalkınma Bakanlığı
Hazine MüsteĢarlığı
Türk Standardları Enstitüsü (TSE)
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB)
Türkiye Ġhracatçılar Meclisi (TĠM)
Ġhracatçı Birlikleri
DıĢ Ekonomik ĠliĢkiler Kurulu (DEĠK)
Yurt Ġçinde DıĢ Ticarete Finansman Sağlayan Kurumlar
Yurt Ġçinde DıĢ Ticarete Yardımcı Kamu Ve Sivil Toplum Kurumları
Yurt Ġçinde DıĢ Ticarete Yardımcı Destek Hizmet KuruluĢları
Yurt Ġçinde DıĢ Ticarete Yardımcı Diğer Kurum ve KuruluĢlar
Dünya Bankası Grubu
Bölgesel Ekonomik BirleĢimler
Avrupa Yatırım Bankası (AYB)
Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)
Yurt DıĢında DıĢ Ticarete Yardımcı Diğer KuruluĢlar
EVET
HAYIR
95,3
96,6
70,1
90,5
78,2
82,3
58,9
48,6
80,1
81,0
91,9
81,8
33,8
43,2
33,3
40,1
37,4
48,3
42,2
22,4
90,4
27,6
4,7
3,4
29,9
9,5
21,8
17,7
41,1
51,4
19,9
19,0
8,1
18,2
66,2
56,8
66,7
59,9
62,6
51,7
57,8
77,6
9,6
72,4
DıĢ ticarete yönelik olarak faaliyet gösteren kuruluĢlardan haber olma oranlarının yer
aldığı Tablo 5‘teki bulgular değerlendirildiğinde, katılımcıların ―Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı‖, ―Ekonomi Bakanlığı‖, ―Avrupa Birliği Bakanlığı‖ ve ―Maliye Bakanlığı‖ gibi
bakanlıklardan haberdar olma oranları her bir bakanlık için 70‘in üzerindeyken ―Kalkınma
Bakanlığı‖ ve Hazine MüsteĢarlığı‖ndan haberdar olmayanların oranı her ikisi içinde 40‘ın
üzerindedir. Diğer taraftan ―Yurt Ġçinde DıĢ Ticarete Finansman Sağlayan Kurumlar‖, ‖Yurt
Ġçinde DıĢ Ticarete Yardımcı Kamu ve Sivil Toplum Kurumları‖ ve ―Yurt Ġçinde DıĢ
Ticarete Yardımcı Destek Hizmet KuruluĢları‖ndan haberdar olmadığını belirten katılımcı
sayısı her bir kuruluĢ için 60‘ın üzerindeyken ―Avrupa Yatırım Bankası (AYB)‖ ve ―Yurt
Ġçinde DıĢ Ticarete Yardımcı Diğer Kurum ve KuruluĢlar‖dan haberdar olmayanların oranı
70‘in üzerindedir. Katılımcıların ‖ Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB)‖,
―Türkiye Ġhracatçılar Meclisi (TĠM)‖ ve ―Dünya Ticaret Örgütü‘nden (DTÖ)‖ haberdar olma
düzeyleri ise 90‘ın üzerindedir.
170
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
GiriĢimciliğe Yönelme
Katılımcıların giriĢimciliğe yönelme isteklerine yönelik olarak hazırlanan sorulara
verilen cevaplar ıĢığınsa elde edilen bulgular Tablo 6‘da yer almaktadır.
Tablo 6: GiriĢimciliğe Yönelme Ġsteği
Mezuniyet sonrası çalıĢılmak istediğiniz sektör hangisidir?
Kamu Sektörü
Özel Sektör
Aile ĠĢi
Kendi ĠĢletmem
Toplam
Ailenizden biri kendi iĢini kurup yönetti mi?
Evet
Hayır
Toplam
Gelecekte kendi iĢinizi kurmayı düĢünüyor musunuz?
Evet
Hayır
Toplam
f
4
83
4
58
149
f
82
68
150
f
112
36
148
%
2,7
55,7
2,7
38,9
100
%
54,7
45,3
100
%
75,7
24,3
100
Tablo 6‘daki bulgular katılımcıların yaklaĢık 55,7‘inin eğitim gördükleri iĢletme
fakültesi, uluslararası ticaret bölümünden mezun olduktan sonra özel sektörde çalıĢmak
istediklerini belirtirken, katılımcıların 38,9‘u ise kendi iĢletmesini kurmak istediğini
belirtmektedir. Ailelerinden birinin kendi iĢini kurup yönettikleri belirtenlerin oranı yaklaĢık
55 iken gelecekte kendi iĢini kurup yönetmek isteyen giriĢimci adayı katılımcıların oranı
ise 75,7‘dir.
SONUÇ VE ÖNERĠLER
Potansiyel giriĢimci özelliği taĢıyan üniversite öğrencilerinin dıĢ ticaret
giriĢimciliğine eğilimlerini incelemek amacıyla yürütülen bu çalıĢmada bir kamu
üniversitesinin uluslararası ticaret bölümü öğrencileri üzerinde gerçekleĢtirilmiĢtir.
Uluslararası ticaret öğrencilerinin dıĢ ticaret giriĢim farkındalığı ile ilgili olarak elde edilen
bulgular eğitim gördükleri bölüm olan uluslararası ticaret bölümüne ait derslerde dıĢ ticarete
ait gerekli alt yapının verildiğine yönelik olumlu yanıtları 90‘ın üzerinde olduğunu
göstermektedir.
AraĢtırmanın sonuçları Uluslararası ticaret öğrencileri farklı kültürlerle ticaret/iĢ
yapmanın dıĢ ticaret giriĢimciliği açısından önemli bir giriĢim avantajı olarak gördüğünü ve
eğer bir karar vereceklerse ―Risk varsa getiri vardır.‖ düĢüncesinde olacaklarını ortaya
koymaktadır. Ayrıca öğrenciler Türkiye Cumhuriyeti‘nin 2023 vizyonunun, kiĢileri dıĢ ticaret
giriĢimciliğine yönelmesine olanak sağladığı düĢüncesindedirler. Bununla birlikte sonuçlar
öğrencilerin büyük çoğunluğunun hem ambargo, ticaret yasağı vb. korumacı eğilimler
hakkında bilgi sahibi olduklarını belirtirken, hem de döviz kuru, faiz düzeyleri/oranları,
GSYĠH gibi makroekonomik değiĢkenlerin dıĢ ticaret giriĢimciliğine etki eden unsurların
arasında yer aldığı konusunda hem fikirde olduğunu göstermektedir.
AraĢtırmanın sonuçları arasında yer alan bir diğer konu ise uluslararası ticaret
öğrencilerinin devlet tarafından sağlanan ―AraĢtırma-GeliĢtirme (AR-GE) Yardımı‖, ―Yurt
DıĢında GerçekleĢtirilen Fuar Katılımlarının Desteklenmesi‖, ―Türk Ürünlerinin YurtdıĢında
171
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
MarkalaĢması, Türk Malı Ġmajının YerleĢtirilmesi ve TURQUALITY®‘nin Desteklenmesi‖
yardımları/desteklerinden oldukça yüksek düzeyde haberdarken ―Çevre Maliyetlerinin
Desteklenmesi‖ ve ―Tasarım Desteği‖nden haberdar olmayanların oranının
60 olarak
ortaya çıkmasıdır.
Diğer taraftan dıĢ ticarete yönelik olarak faaliyet gösteren kuruluĢlardan haber olma
oranları ‖Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB)‖, ―Türkiye Ġhracatçılar Meclisi
(TĠM)‖ ve ―Dünya Ticaret Örgütü‘nden (DTÖ)‖ için 90‘ sevilerindeyken ―Kalkınma
Bakanlığı‖ ve Hazine MüsteĢarlığı‖ gibi kuruluĢlardan haberdar olmayanların oranı her ikisi
içinde 40‘ın üzerinde bulunmuĢtur. Aynı zamanda ―Avrupa Yatırım Bankası (AYB)‖ ve
―Yurt Ġçinde DıĢ Ticarete Yardımcı Diğer Kurum ve KuruluĢlar‖dan haberdar olmayanların
oranı 70‘in üzerin bulunmuĢtur.
Uluslararası ticaret öğrencilerinin yarısından fazlasının eğitim gördükleri uluslararası
üniversiteden mezun olduktan sonra özel sektörde çalıĢmak istemektedir. Ailelerinden birinin
kendi iĢini kurup yönettikleri belirtenlerin oranı yaklaĢık 55 iken gelecekte kendi iĢini
kurup yönetmek isteyen giriĢimci adayı katılımcıların oranı ise 75‘in üzerindedir.
Bu bağlamda araĢtırma sonuçları genel olarak değerlendirildiğinde, dıĢ ticaret giriĢim
farkındalığı yüksek, devletin ihracata yönelik yardımlarından haberdar olan ve dıĢ ticarete ait
kurum ve kuruluĢların farkında olan uluslararası ticaret bölümü öğrencilerinin, dıĢ ticaret
giriĢimciliği eğiliminin oldukça iyi düzeyde olduğunu söylemek mümkündür. Bu
araĢtırmada, dıĢ ticaret giriĢimciliği eğilimlerine ait tasarım, potansiyel giriĢimci adayı olarak
görülen uluslararası öğrencileri üzerine tasarlandığından ileride yapılacak çalıĢmalarda farklı
örneklem ve araĢtırma tasarımlarının kullanılması uygun olacaktır. DıĢ ticaret giriĢimciliği
üzerine yapılan çalıĢma sayısı oldukça sınırlı olduğundan bu araĢtırmanın sonuçlarının hem
literatüre hem bu alanda çalıĢma yapan araĢtırmacı ve uygulayıcılara hem de potansiyel dıĢ
ticaret giriĢimci adaylarına fayda sağlayacağı ön görülmektedir.
Kaynakça
Aksöz, E. O., Adaçay, F. R., Kozak, R., Esen, E. ve Bakır, H. (2012). DıĢ Ticarette
GiriĢimcilik, EskiĢehir: Anadolu Üniversitesi Yayını, 1(1)
Balaban, Ö & Özdemir, Y 2008, ‗GiriĢimcilik Eğitiminin GiriĢimcilik Eğilimi Üzerine Etkisi:
Sakarya Ünversitesi ĠĠBF Örneği‘, ÇOMÜ GiriĢimcilik ve Kalkınma Dergisi, Cilt: 3, sayı. 2,
s. 133-147.
Bernstein, A. (2011). Nature vs Nurture: Who is Interested in Entrepreneurship Education?
A Study of Bussiness and Technology Undergraduates Based on Social Cognitive Career
Theory, Phd, The George Washington University,
Brinks, M & Vale, P 1990, Entrepreneurship and economic change, Mcgrow-Hill Book
Company,
Bozkurt, ÖÇ, Kalkan, A, Koyuncu, O & Alparslan, AM 2012, ‗Türkiye‘de GiriĢimciliğin
GeliĢimi: GiriĢimciler Üzerinde Nitel Bir AraĢtırma‘ , Journal Of Süleyman Demirel
University Institute of Social Sciencesyear, Cilt:1, sayı:15, s. 230-247.
Ceylan, A & Demircan, N 2002, ‗GiriĢimcilerin BaĢarı, Güç Ve Yakın ĠliĢki Ġhtiyaçlarının
KiĢilik Özellikleriyle ĠliĢkisi Üzerine Düzce Bölgesi‘ndeki Kobi‘lerde Bir AraĢtırma:
172
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Yüzyılda Kobi‘ler, Sorunlar, Fırsatlar Ve Çözüm Önerileri‘, Doğu Akdeniz Üniversitesi
ĠĢletme Fakültesi Dergisi, sayı:3
Ceylan, Y 2012, ‗Zorunlu Göç ve Suç ĠliĢkisi: MuĢ Ġli Örneği‘, Akademik BakıĢ Dergisi, 32,
s.1-18.
Ersungur, ġM & Yalman, ĠN 2009, „Bölgesel Kalkınmada Ġhracat TeĢviklerinin Etkinliği:
Sivas Ġlinde Bir Uygulama‘, Cumhuriyet Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler
Dergisi, Cilt:10, sayı: 1, s. 81-98.
Gürol, M. A. (2006). Küresel Arenada GiriĢimci Ve GiriĢimcilik, Ankara: Gazi Kitabevi.
Göçer, I, Bulut, S & Dam, MM 2012, ‗Dogrudan Yabancı Yatırımların Türkiye'nin Ġhracat
Performansına Etkileri: Ekonometrik Bir Analiz‘, Business And Economics Research
Journal, Cilt:3, sayı: 2, s. 21.
Hisrich, RD & Peters MP 1989, Entrepreneurship :starting, developing, and managing a new
enterprise, Homewood, IL: BPI, Irwin Mcgraw-Hill.
Karahan, M, & Ulusoy, Ġ 2010, ‗Hatay Ġli GiriĢimcilik Özelliklerinin Ġncelenmesi‘, EKEV
Akademi Dergisi, Cilt:14, sayı: 1, s. 367-379.
Kılıç, R Keklik, B & ÇalıĢ, N 2012, ‗Üniversite Öğrencilerinin GiriĢimcilik Eğilimleri
Üzerine Bir AraĢtırma: Bandırma ĠĠBF ĠĢletme Bölümü Örneği‘, Süleyman Demirel
University Journal Of Faculty Of Economics & Administrative Sciences, Cilt: 17, sayı:2.
Kirzner, I. M. (1973). Competition and Entrepreneurship, Chicago, IL: University of
Chicago Press.
Marangoz, M.(2012).GiriĢimcilik, EskiĢehir: Beta Yayınları
Özdemir, A, Saygılı, M & Yıldırım, K 2016, ‗Risk Alma Eğilimi ve BaĢarma Ġhtiyacının
GiriĢimcilik Potansiyeline Etkisi: Üniversite Öğrencileri Üzerine Bir AraĢtırma‘, The Journal
of Business Science, Cilt: 4, sayı: 2, s. 121-141.
Ronstadt, R. C. (1984). Entrepreneurship: Text, Cases, and Notes, Lord Publishing.
Seydinbekuli, AD, Abishov, N ve Yılmaz, Y 2015, ‗Üniversite Son Sınıf Öğrencilerinin
GiriĢimcilik Eğilimlerinde Ailesel Özelliklerin Etkisi: Ahmet Yesevi Uluslararası TürkKazak Üniversitesinde Bir Alan AraĢtırması‘, Avrasya Uluslararası AraĢtırmalar Dergisi,
Cilt: 3, sayı: 6, s.44.
Shane, S & Venkataraman, S 2000, ‗The Promise Of Entrepreneurship As A Field Of
Research‘, Academy of Management Review, Vol: 25, no.1), pp. 217-226.
Stevenson, H. H., Roberts M., Grousbeck J., Harold I. I., ve Bhide A. (1985). New Business
Ventures And The Entrepreneur (2nd ed.), Homewood, Ill.: R.D. Irwin.
Türkiye Ġhracatçılar Merkezi (TĠM), 2017, 03 Mart 20, <http://www.tim.org.tr>.
Türkmen, A. (2007). GiriĢimcilik Ve GiriĢimcilik Kültürü, YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans
Projesi Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, Türkiye.
Yılmaz, E & Sünbül, A 2009, ‗Üniversite Öğrencilerine Yönelik GiriĢimcilik Ölçeğinin
GeliĢtirilmesi‟, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:21, sayı:1, s.195203.
Zhao, F 2005,‗Exploring The Synergy Between Entrepreneurship And Innovation,
Ġnternational Jaurnal Of Entrepreneurial Behaviour Research, Vol: 11, no.1, pp. 25-41.
173
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Ġnovasyon ve 4.Sanayi Devrimi
Mukaddes ERDOĞAN

Özet
Ġnovasyon, bir iĢletmenin yeni veya üzerinde değiĢiklik yapılmıĢ bir ürün veya hizmetten
ticari bir gelir elde etmesidir. Ürün, hizmet, pazarlama ve tüm organizasyonel yapı için inovasyon
yapılabilir. Ġnovasyon ile mal veya hizmet üretim süreçlerini birbirinden ayırmak mümkün değildir. Bu
bağlamda 1.sanayi devriminden günümüze kadar, rekabet avantajı elde edebilmek ve sürdürülebilmek
için, mal veya hizmet üretim süreçlerinde inovasyon bir zorunluluktur. Bununla birlikte, artan rekabet
koĢulları ve sürekli geliĢen teknoloji sayesinde iĢletmelerin müĢteri memnuniyeti ve pazarda etkinliğini
sürekli kılabilmek için yaptığı çalıĢmalar ve 4. Sanayi Devrimiyle birlikte anlam kazanan siber fiber
sistemler konuları da günümüzün en önemli konularından biridir. 4. Sanayi devrimi, robotların üretimi
tamamıyla devralıp, daha kaliteli, ucuz, hızlı ve daha az israf yapan bir üretim yapmasıdır.
Bu çalıĢmada, inovasyon ve son dönemlerde adını sıkça duymaya baĢladığımız 4. Sanayi
Devrimi kavramları, inovasyon türleri hakkında kısa bilgi verilmiĢ, inovasyon ve 4.Sanayi Devrimi
arasındaki iliĢki incelenmeye çalıĢılmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Ġnovasyon, 4. Sanayi Devrimi, Siber fiber sistemler
Jel Kodu: O30, O31, O14
Abstract
Innovation means that the companies attain a commercial income from a new or modified
product or service innovation can be done for product, service, marketing and all organizational
structures, it is impossible to separate between innovation and production processes of goods or
services in this context from 1st industrial revolution to the present day, to get and sustain competition
advantage, innovation in production process of goods or services is a necessary. In addition thanks to
increasing competition and constantly developing technology, customer satisfaction and the activities
that company has done to keep sustainability in the market, and syber (fiber) system issues which has
become meaningful with 4th industrial revolution is one of the most important issues in today‘s. The
4th revolution is that robots completely take over production and make more quality, cheaper, faster
and less wasteful production.
In this study, there is a brief information on innovation, types of innovation and consept of the
4th industrial revolution we have often heard about in recent years. The relationship between the
innovation and 4th industrial revolution was tried to be studied.
Keywords: Innovation,4th Industrial Revolution Syber (fiber) System
GĠRĠġ
Günümüzde ülkeler için önemli bir yere sahip olan inovasyon ve inovasyonun 4.
Sanayi devrimi ile olan iliĢkisini inceleyeceğiz. Ġnovasyon, yeni veya iyileĢtirilmiĢ ürün,
hizmet veya üretim yöntemi geliĢtirmek ve bunu ticari gelir elde edecek hale getirmek için

Dumlupınar Üniversitesi, Domaniç Hayme Ana Meslek Yüksek Okulu, Bilgi Yönetimi Bölümü
Öğrencisi, mukaddeserdogann@gmail.com
174
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
yürütülen tüm süreçleri kapsamaktadır. Yeni veya iyileĢtirilmiĢ ürün, hizmet veya üretim
yöntemi geliĢtirme, yeni düĢüncelerden doğar. Artan rekabet ortamında ayakta kalabilmek
için Ģirketlerimizin ürünlerini, hizmetlerini ve üretim yöntemlerini sürekli olarak
değiĢtirmeleri ve yenilemeleri gerekmektedir. Bu değiĢtirme ve yenileme iĢlemi ―inovasyon‖
olarak adlandırılır. Ġnovasyon için belirli bir zaman kesiti söylemek doğru değildir çünkü
sürekli olan bir faaliyettir. Bu faaliyeti en iyi Ģekilde yerine getirmek için iç ve dıĢ tüm çevre
unsurları dikkate alınmalıdır. ĠĢletmeler rekabet listelerinde en üst sırada yer alabilmek için
günümüz Ģartlarını da dikkate alarak kendilerine bir strateji belirlemeli ve bu strateji
doğrultusunda ilerlemelidirler. Stratejide belirlenen amaçlara ulaĢabilmek için inovasyon
Ģarttır. Türkçe karĢılığı olarak inovasyon için ―yenilik‖ demek mümkündür. Ġnovasyon da
önemli olan bir fikir üretmek değildir. Ticari amaçlara ulaĢabilmek için asıl önemli olan fikri
hayata geçirebilmektir. Ġnovasyon da illa ortaya yeni bir ürün çıkarmanız gerekmez, var olan
bir ürün üzerinde değiĢiklikler yaparak ortaya farklı bir ürün çıkarmıĢ olunur, bu da bir
inovasyondur.
Bunun yanında günümüzde sıkça duymaya baĢladığımız ortaya çıkan yeni bir kavram
mevcuttur. Bu kavram ―4. Sanayi devrimi‖ ya da bir baĢka deyiĢle ―endüstride 4. 0 dönemi‖
olarak da adlandırılmaktadır. 4. Sanayi devrimi siber-fiziksel sitemlere dayalı üretimin
devreye giriĢiyle baĢlayan bir dönemdir. Siber fiziksel sistemler (SFS) sensörler ve
aktüatörleri yardımıyla fiziksel dünyayı sanal bilgi iĢlem dünyasıyla bağlar. Farklı kurucu
bileĢenlerden oluĢan Siber fiziksel sistemler iĢ birliği ile dünya çapında davranıĢları
oluĢturur. Bu bileĢenler gerçek dünya ile etkileĢimde bulunmak için genellikle gömülü
teknolojiler dâhil olmak üzere yazılım sistemleri, iletiĢim teknolojileri, sensörleri, aktüatörleri
içermektedir. Endüstri 4.0 tabanlı üretim süreçleri, sistemlerin çeĢitli ara yüzler üzerinden
farklı ağlara bağlanıp farklı servislerle iletiĢim kurmasını esas almaktadır. Tıpkı akıllı
telefonlardaki internet bağlantısı ile çeĢitli içeriklere ulaĢmamız, çevremizdeki diğer akıllı
telefonlarla farklı platformlar üzerinden iletiĢim kurmamız gibi, Endüstri 4.0 da SiberFiziksel Dünyalar arasındaki iletiĢimi makinelere yansıtmaktadır. Siber-Fiziksel sistemlerin
en belirgin örneği ise ―Akıllı Fabrikalar‖ Akıllı Fabrikalarda otomasyon süreçleri, cihazların
ve makinelerin birbirleriyle haberleĢerek üretim iĢlemlerini kendi içlerinde belirleyip
düzenlemeleridir. Kısacası Siber-Fiziksel Sistemler, dolayısıyla da Endüstri 4.0 bugün belki
hayal bile edemediğimiz çözümlerin üretilmesi, kaynak kullanımının iyileĢtirilmesi,
verimliliğin artırılması anlamında gelecek vaat etmektedir.
Bu çalıĢmada, inovasyon, inovasyon türleri , 4.sanayi devrimi, geliĢim süreci,
faydaları, zorlukları ve ekonomik sonuçları incelenerek, inovasyon ve 4.Sanayi Devrimi
arasındaki iliĢki ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır.
I.ĠNOVASYON KAVRAMI VE ÖZELLIKLERĠ
A. Ġnovasyon
AB ve OECD literatüründe inovasyon süreç olarak; ―bir fikri, pazarlanabilir bir ürün
ya da hizmete, yeni ya da geliĢtirilmiĢ bir üretim ya da dağıtım yöntemine ya da yeni bir
toplumsal hizmet yöntemine dönüĢtürmek‖ olarak tanımlanır(TÜSĠAD, 2003) ―Yenilik‖
kavramı kökü latince olan ―innovatus‖ kelimesinden türemiĢ ve sosyal, toplumsal, kültürel ve
idari ortamlarda yeni yöntemlerin oluĢmasına ve kullanılmaya baĢlanması anlamına
gelmektedir(Aslan ve Zincirkıran, 2016: 266).Drucker yeniliği; ―giriĢimciliğin özel bir aracı
olmakla birlikte, refahın oluĢturulması için yeni bir kapasite meydana kaynakları öneren bir
175
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
eylem‖ olarak tanımlamaktadır(DRUCKER, 1985). Kotler‘a göre; ―Yenilik, yeni ürün ya da
hizmetlerle sınırlı değildir. Yeni iĢler ve iĢ süreçleri yaratmayı da içerir‖ (P.Kotler, 2005).
Kuczmarski yeniliği; ―iĢletmelere, günün Ģartlarını ve ötesini görebilme, bir gelecek vizyonu
oluĢturma olanağını sağlayan yaygın bir tutum olarak ele almıĢtır (Kuczmarski,
1996,Aktaran: Aslan ve Zincirkıran,2016: 267). Türk Dil Kurumu inovasyonu ―yenileĢim‖
olarak açıklamıĢtır. Ancak bu kavram inovasyonu tanımlamak için yeterli değildir. Daha
geniĢ ve kapsamlı bir Ģekilde açıklayacak olursak inovasyon, yeni veya geliĢtirilmiĢ ürün,
hizmet ve iĢ süreçlerinin geliĢtirilmesi ve baĢarıyla piyasaya sunulmasıdır. Bununla birlikte
bir örgütün konumunu rakiplerine kıyasla güçlendirmek için tasarlanan ve uygulanan ve uzun
vadede rekabet avantajı yaratan her türlü faaliyeti yenilik olarak tanımlamak da mümkündür.
(Kaygısız, 2015)
Günümüz rekabet ortamında inovasyonun yeni bir ürün, araç veya hizmetler sunması
Ģirketler için ekonomik bir fayda sağlayarak, pazarda sürdürülebilir bir politika izlemesine
fayda sağlayacağı görülmüĢtür (Aslan & Zincirkıran, 2016). AraĢtırma geliĢtirme (Ar-Ge),
inovasyon için gereken en önemli faaliyetlerden biridir. Ancak giriĢimsel inovasyon yoksa
diğer bir deyiĢle Ar-Ge‘yi yapanların giriĢimcilik niteliği yoksa değer yaratılamaz; Ar-Ge
sonuçları inovasyona dönüĢtürülemez. Eğer fikri hayata geçiremiyorsak buna inovasyon
dememiz mümkün olmayacaktır.
Ġnovasyonla birlikte hayatımıza giren bir baĢka kavramda ―inovatif düĢünce‖ dir.
Ġnovatif düĢünme (yenilikçi düĢünce) için ilk önce inovasyon kültürünü topluma yerleĢtirmek
gerekir. Tarih boyunca insanoğlu kendini ve çevresini geliĢtirmek için sürekli bir arayıĢ
içinde olmuĢtur. Bu arayıĢ insanoğlunu yeniliklere ve geliĢmelere götürmüĢtür. Süregelen
zamanla birlikte ortaya çıkan toplum ihtiyaçlarının değiĢmesi, sürekli geliĢme içerisinde olan
teknoloji, Ģirketlerin rekabet savaĢı gibi etkenler inovatif düĢünceyi daha etkin kılmıĢtır. ĠĢ
hayatında veya sosyal hayatımızda karĢılaĢtığımız problemleri çözebilmek ve herkesi hayran
bırakan fikirler üretebilmek için inovatif düĢünme becerisine ihtiyaç vardır. Ġnovatif düĢünme
becerisi için bize verilmiĢ, sınırları sandığımızın çok ötesinde mükemmel bir organ var;
beynimiz. Onu yeterince kullanmadığımız ve kendimizi mantığımızın dar kalıplarına
hapsettiğimiz için bize sunacağı mükemmel çözümlerden ve parlak fikirlerden mahrum
kalıyoruz.
B.Ġnovasyon Türleri
ĠĢletmenin stratejik amaçlarına ulaĢabilmek adına, iĢletme tarafından üretilen ürün
veya hizmetlerde veya üretim ve yönetim süreçlerinde yenileme, geliĢtirme veya pazara
tamamıyla yeni bir ürün sunma çalıĢmaları inovasyon ile gerçekleĢir. Bu bağlamda inovasyon
türleri genelde ürün inovasyonu, hizmet inovasyonu, pazarlama inovasyonu ve
organizasyonel inovasyon baĢlıkları incelenmektedir.
a. Ürün Ġnovasyonu
Bir iĢletme tarafından pazara sunulan, elle tutulup gözle görülen nesneler ürün olarak
adlandırılır. Bir iĢletmenin farklı, yeni, değiĢik bir ürün geliĢtirmesi ve bunu pazara
sunması ―ürün inovasyonu‖ yapması anlamına gelir. Ürün inovasyonu, yeni veya özellikleri
ya da kullanım amaçları açısından önemli ölçüde geliĢtirilmiĢ, iyileĢtirilmiĢ bir mal veya
hizmetin pazara sunulmasıdır. Bu teknik, özelliklerde, parçalarda ve malzemelerde, yerleĢik
yazılımda, kullanım kolaylığında veya diğer iĢlevsel özelliklerde önemli iyileĢtirmeleri ve
geliĢtirmeleri içerir.
176
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Mesela kumaĢ, domates tohumu ve yumurta birer üründür. Bunların, pazardaki diğer
kumaĢlardan, domates tohumlarından ve yumurtalardan farklı ve değiĢik olacak Ģekilde
geliĢtirilip üretilmeleriyle yapılan da ürün inovasyonudur. Yani, buruĢmayan kumaĢ, daha
verimli ve hastalıklara dayanıklı domates tohumu ve çekici ambalajlarda satılan Omega 3‘lü
yumurtalar ayrı ayrı birer ürün inovasyonudur (http://gelisenbeyin.net/). Çevreci anlayıĢıyla
öne çıkan Papağan KuruyemiĢ, dünyada ve Türkiye‟de bir ilke imza atarak, ay çekirdeği
paketlerine çöp poĢeti ekledi. Böylece keyifle tüketilen ancak kabukları nedeniyle çevre
kirliliğine neden olabilen ay çekirdekleri, artık paketlere eklenen çöp poĢetlerine atılmaya
baĢlanmıĢtır. Papağan bu inovasyonuyla “ Tüketici Çevre Ödülü”, “TSE 19. Altın Ambalaj
Ödülü” ve Tüketici Raporu Koordinasyon Merkezi tarafından “Tüketiciyle Dost Altın Kalite
Ödülü” ne de layık görüldü.” (Dönmez, 2011)
b. Hizmet Ġnovasyonu
Bir iĢletme tarafından pazara sunulan, soyut faaliyetlere hizmet denilmektedir. Bir
iĢletmenin yeni bir hizmet sunması veya sunmuĢ olduğu hizmete değiĢimler katarak tekrar
müĢterilerine sunmasına hizmet inovasyonu denilmektedir. Bilgisayar satan bir mağaza ürün
sunar bilgisayar onun ürünüdür. Ama sattığı bilgisayarı evimize kadar teslim ederse veya
daha sonra oluĢan bir sorunda değiĢim yaparsa bu hizmettir. Bununla birlikte, ―bir hastanenin
hastalarına elden vermekte olduğu tahlil sonuçlarını Ġnternet‘ten veriyor olması bir hizmet
inovasyonudur. Bu inovasyon hastalara kolaylık sağlayacaktır. Hastaneye uzak mesafede
oturan hastalar için oldukça kullanıĢlı ve kabul gören bir inovasyon olmuĢ olur‖
(http://www.gelisenbeyin.net/).
c.Pazarlama Ġnovasyonu
Ürün ve hizmetler pazara sunmak için üretilip geliĢtirilmektedirler. MüĢteri istek ve
beklentilerini karĢılayacak özelliklerinin ne kadar fazlasını barındırırlarsa, sundukları ürün ve
hizmette pazarlama oranları da o kadar artacaktır. Diğer bir ifadeyle, ürün veya hizmet için
müĢterinin algıladığı değer artacak, Pazar payları artacaktır. Pazarlama inovasyonunun
temelinde daha fazla müĢteri çekebilmek vardır. Sadece ürün ve hizmette değiĢiklik yapıp
veya yeni bir ürün ortaya koyup müĢteri istek ve beklentilerini karĢılamak pazarlama
inovasyonu açısından yeterli olmayacaktır. Bunların yanında yeni pazar arayıĢları veya
müĢterinin ürüne ulaĢımında kolaylık sağlamakta pazarlama inovasyonu kapsamında yer
almaktadır.
Pazarlama inovasyonuna bir örnek olarak, Ġnternet üzerinden yemek sipariĢi alıp bu
sipariĢlerin müĢterilere ulaĢtırılmasını verebiliriz. Bu hizmeti veren iĢletme, Türkiye‘nin
çeĢitli illerinde yaĢayan kiĢilerin o ildeki restoranlardan getirtecekleri yemekleri Ġnternet
üzerinden sipariĢ etmelerine olanak sağlayabilir. Bu Ģekilde, örneğin Erzurum‘da oturan bir
kiĢi, evine yemek sipariĢi verecekse bunu iĢletmenin web sitesi adresini girerek bunu
yapabilir. Böylece kendi Ģehrinde bulunan ve bu siteye kayıt yaptırmıĢ olan restoranlardan
istediği yemeği seçip evine getirilmesini sağlayabilir. Yemeklerini bu Ģekilde satmakta olan
restoranlar pazarlama inovasyonu yapmıĢ olurlar ve böylece Ġnternet‘te yer almayan
restoranlara göre rekabet avantajı kazanırlar. Bu restoranların yer aldığı Ġnternet sitesini
iĢleten firma da hizmet inovasyonu yapmıĢ olur. Daha önce kimsenin sunmadığı bir hizmeti
sunarak (Ġnternet‘ten yemek sipariĢ etme hizmeti) gelir elde eder ve iĢini büyütür.
177
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
d.Organizasyonel Ġnovasyon
ĠĢletmeler sadece ürün ve hizmetlerini geliĢtirip farklılaĢtırarak inovasyon yapmazlar.
Bir iĢletmenin rekabet avantajı yakalayıp bunu koruyabilmesi için çalıĢma ve iĢ yapma
yöntemlerini ve süreçlerini geliĢtirmesi, farklılaĢtırması ve yenilemesi gerekir. Bu, geliĢtirme,
farklılaĢtırma ve yenileme faaliyeti organizasyonel inovasyon olarak adlandırılır.
Organizasyonel inovasyon kapsamında, iĢyeri organizasyonu da yer almaktadır. ĠĢyeri
organizasyonundan kasıt, iĢletmeler amaçlarına ulaĢabilmek adına, iĢletmenin organizasyon
yapısını değiĢtirmesi veya yenilemesidir. Bununla birlikte, organizasyonel inovasyon,
iĢletmeler arasındaki iĢ iliĢkilerinde iyileĢtirmeleri ve yenilikleri kapsamaktadır. Örneğin;
Japonya da uygulamaya baĢlanan ve sonrasında tüm dünyada yaygınlaĢan kalite çemberi gibi
uygulamalar birer organizasyonel inovasyona örnek gösterilebilir. (yenilikevi, 2009)
II. 4. Sanayi Devrimi
4.Sanayi Devrimi, aĢırı otomasyon ve aĢırı bağlantıyla yönetilmektedir. 4.Sanayi
Devriminin özel bir niteliği, yapay zekanın daha yaygın uygulanması olacaktır (UBS,
2016:12). Diğer bir ifadeyle, 4.sanayi devrimi, mal veya hizmet üretim sunum süreçlerinde
yapay zekânın kullanılmasını gerektirmektedir. ―Yapay zeka bağımsız makineler-bu
makineler insan olmaksızın kompleks iĢler yapabilir-inĢa etmek için araĢtırma yapan biliĢsel
bilim dalıdır. Bu hedef makinelerin düĢünmesini ve anlamasını gerektirir‖ (Pirim, 2006:84).
4. Sanayi Devrimi, karĢılıklı çalıĢabilirlik, sanallaĢtırma, özerk yönetim, gerçek
zamanlı yen eteği, hizmet oryantasyonu ve modülerlik (http://www.endustri40.com/) olmak
üzere 6 temel ilkeye dayanmaktadır. Bununla birlikte, 4.sanayi devriminin baĢarılı olabilmesi
için birtakım unsurlara dikkat edilmesi önerilmektedir. Bunlar(http://finance.siemens.com/):

Zeki bir finansal yönetim

Yeni nesil teknoloji

Operasyonel etkinliğin artması

Üretim kapasitesi ve / veya esnekliğinin artması

Daha rekabetçi fiyatlandırma
Endüstri 4.0‘ kavramı 2011 yılında Almanya‘da ortaya çıkmıĢ olup günümüzde
sağlayacağı ekonomik ve sosyal faydalar nedeniyle tüm dünyada yükselen bir eğilim olarak
ele alınmaktadır (TÜBĠTAK, 2016). 4. Sanayi devrimi, daha kaliteli, ucuz, hızlı ve daha az
israfa yol açan bir üretim ileri teknoloji ürünü robotların üretimi tamamıyla devralması,
olarak tanımlanmaktadır. Endüstri 4.0 ile modüler yapılı akıllı fabrikalar kapsamında,
fiziksel iĢlemleri siber-fiziksel sistemlerle izlemek, fiziksel dünyanın sanal bir kopyasını
oluĢturmak ve merkezi olmayan kararların verilmesi hedeflenmektedir. Nesnelerin interneti
ile siber-fiziksel sistemler birbirleriyle ve insanlarla gerçek zamanlı olarak iletiĢime geçip
iĢbirliği içinde çalıĢabilecektir.
ġekil 1‘de görüldüğü gibi, 4.Sanayi Devrimi günümüzde baĢlamıĢ olup, bu sürecin
2030 yılına kadar iĢlerliğinin sağlanması planlanmaktadır. Bir Alman iĢletmesi olan Siemens
de 4.sanayi devrimi kapsamındaki sistemle üretim yapabilmek için araĢtırmalarını
sürdürmektedir.
―Endüstri 4.0 sistemindeki üretim, makinelerin hizmet sundukları ve ürünlerle gerçek
zamanlı olarak bilgi paylaĢtıkları bir sisteme benzetilmektedir. Alman Yapay Zekâ AraĢtırma
Merkezi (DFKI), içinde Siemens‘in de bulunduğu 20 endüstriyel ve araĢtırma ortağının
katkısıyla kurulan Almanya, Kaiserslautern‘deki küçük bir akıllı fabrikada bu gibi bir
178
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
sistemin uygulamada nasıl çalıĢacağını sergilemektedir. Ürünler ile imalat makinelerinin
birbirleriyle nasıl haberleĢebileceklerini göstermek için sabun ĢiĢelerinden faydalanmaktadır.
BoĢ sabun ĢiĢelerinin üzerinde radyo frekansıyla tanımlama (RFID) etiketleri vardır ve bu
etiketler aracılığı ile makinelerin ĢiĢelerin rengini tanıması sağlanmaktadır. Bu sistem
sayesinde bir ürünün radyo sinyalleriyle ilettiği bilgiler, üretimin baĢında itibaren dijital
ortamda saklanmasına olanak sağlanmaktadır. Bu Ģekilde bir siber-fiziksel sistem olarak
ortaya çıkmaktadır (http://endustri40.com/dorduncu-endustriyel-devrim/).
Yine bir diğer Alman markası olan Bosch da 4.sanayi Devrimi ile ilgili çalıĢmalarını
sürdürmektedir. ‗Bosch ağ tabanlı üretimde kendisini hem lider bir üretici hem de lider bir
kullanıcı olarak görüyor. Buradaki amaç, bilgi teknolojisi ve fabrika otomasyonunu bir araya
getirmek ve üretim ile ulaĢtırma ağlarını optimize etmek için interneti kullanmak‘ (Sabancı
Üniversitesi 2014:10-11).
A. Sanayi Devriminin GeliĢim Süreci
Ford fabrikasında ilk üretim hattı kullanılmaya baĢladığından bugüne yüz yıldan
fazla geçti. Son yüzyılda üretim organizasyonu akıl almaz bir Ģekilde değiĢti ve her geçen
gün üretim süreçlerinin iyileĢmesi için yeni yaklaĢımlar deneniyor(Sabancı Üniversitesi
2014:2-3).
Ġlk sanayi devrimi (1.0) su ve buhar gücünü kullanarak mekanik üretim sistemleri ile
ortaya çıktı. Ġkinci sanayi devrimi (2.0) ile elektrik gücünün yardımıyla seri üretim
tanıtılmıĢtı. Üçüncü sanayi devriminde (3.0) ise dijital devrim, elektroniklerin kullanımı ve
BT (Bilgi Teknolojileri)'nin geliĢmesiyle üretim daha da otomatikleĢtirildi.(
http://www.endustri40.com/) ġekil 1‘de de görüldüğü gibi, 1784 yılında ilk örgü makinesinin
üretimde kullanılması ile ilk sanayi devrimi baĢlamıĢ, 1870 yılında ilk üretim bandında
elektriğin kullanılması ile birlikte ikinci sanayi devrimi gerçekleĢmiĢ, daha sonra 1969
yılında ilk programlanabilir üretim sistemi ile üretimde otomasyona geçilmiĢtir. Nihayetinde,
internetin üretim araçlarında kullanılması görüĢü ile birlikte endüstride 4.0 olarak da bilinen
4. Sanayi devrimine ulaĢtık. Tarih boyunca sektörel gereksinimlerin; hızlı, güvenilir ve
yenilikçi bir anlayıĢ ile karĢılamaya çalıĢan endüstri, hızla geliĢen teknoloji olanakları
sayesinde Ģimdilerde yeni bir sanayi devrimi olan Endüstri 4.0'ın baĢlangıcındadır.
179
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ġekil 1 Sanayi Devrimi GeliĢim Süreci
Kaynak: http://www.orso.com.tr/#endustry (17.03.2017)
4. Sanayi devriminde üretim siber-fiziksel sistemeler tarafından yapılmaktadır.
Endüstride 4.0 ile hayatımıza giren bir kavram olan siber fiber sistemler, akıllı üretimi konu
almaktadır. Endüstri 4.0 tabanlı üretim süreçleri, sistemlerin çeĢitli ara yüzler üzerinden farklı
ağlara bağlanıp farklı servislerle iletiĢim kurmasını esas almaktadır. Tıpkı akıllı
telefonlardaki internet bağlantısı ile çeĢitli içeriklere ulaĢmamız, çevremizdeki diğer akıllı
telefonlarla farklı platformlar üzerinden iletiĢim kurmamız gibi, Endüstri 4.0 da SiberFiziksel Dünyalar arasındaki iletiĢimi makinelere yansıtmaktadır. Bunun en belirgin örneği
ise ―Akıllı Fabrikalar‖ dır. Akıllı Fabrikalarda otomasyon süreçleri, cihazların ve makinelerin
birbirleriyle haberleĢerek üretim iĢlemlerini kendi içlerinde belirleyip düzenlemeleri
anlamına gelmektedir. Örneğin, üretimin herhangi bir aĢamasında kaynak sıkıntısı olması
durumunda, gerekli kaynak sipariĢi otomatik olarak veriliyor, oluĢan arızalar anında ve
yerinde tespit edilip giderilebiliyor. Ayrıca Ar-Ge, tasarım ve pazarlama süreçlerinde de
önemli farklar yaratabiliyor. Örneğin, bir fabrika fiziksel olarak kurulmadan önce simülasyon
yoluyla kurulup gerekli bütün fizibilite çalıĢmaları bu simülasyon üzerinden yapılabiliyor
(http://siemens.e-dergi.com). Siber-Fiziksel Sistemler, bugün belki hayal bile edemediğimiz
çözümlerin üretilmesi, kaynak kullanımının iyileĢtirilmesi, verimliliğin artırılması anlamında
gelecek vaat etmektedir.
Avrupa Birliği endüstriyel politikaları, araĢtırmaları ve altyapı fonları vasıtasıyla
endüstriyel değiĢimi desteklemektedir. Üye ülkeler aynı zamanda Almanya da endüstri 4.0,
Fransa ve Ġtalya da Geleceğin Fabrikası ve BirleĢik Krallıkta kuluçka merkezleri (Catapult
centers ) gibi ulusal giriĢimler ile destek olmaktadır (Davies, 2015:1)
B.Sanayi Devrimi‟nin Faydaları, Zorlukları ve Ekonomik Sonuçları
4.Sanayi Devrimi, iĢletmelerin karĢılaĢtığı birtakım sorunlara çözüm getirerek,
iĢletmelerin rekabet avantajı elde etmeleri ve stratejik amaçlarına ulaĢmalarını
sağlayabilecektir. Bu sorunlar üretim ve pazarlama alanındaki sorunlar olmak üzere iki temel
180
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
baĢlık altında toplanabilir. Üretim alanındaki sorunlara, rekabet avantajı sağlayacak yeni ve
karmaĢık ürünlerin kısa sürede tasarım ve üretimi, üretim sırasında kaynakların etkin ve
verimli kullanılması ile fayda sağlayabilir. Üretimde sağlanan bu faydalar, sürekli değiĢen
müĢteri istek ve beklentilerinin etkin bir Ģekilde karĢılanmasını, dolayısıyla müĢteri
memnuniyetini de sağlayacaktır. 4.sanayi devrimi,

Pazara çıkıĢ süresini düĢürmek: daha kısa inovasyon döngüleri, daha karmaĢık
ürünler

Esnekliği arttırmak: kiĢiselleĢtirilmiĢ toplu üretim, istikrarsız pazarlar

Verimliliği yükseltmek: rekabetçiliğin anahtar faktörleri olarak enerji ve kaynak
verimliliği (http://siemens.com.tr/digital-enterprise)
konularına çözüm getirebilir.
Davies(2015)‘e göre 4.Sanayi Devrimi ile birlikte akıllı fabrikalarda üretim ile
sağlanacak birtakım faydalar mevcuttur. Bunlar;

Üretimde esneklik artacak

Üretimde hız artacak

Ürün kalitesinde geliĢme gözlenecek ve hatalı ürün oranları önemli Ģekilde azalacak

Üretimde verimlilik artacak

MüĢterinin istediği özellikteki ürünler müĢteriye yakın yerlerde üretilebilecek,
böylelikle üretim maliyetleri azalacak.

ĠĢ modelinde değiĢim desteklenecektir.
4.Sanayi Devrimi, sağladığı faydaların yanında birtakım zorlukları da beraberinde
getirebilecektir. Davies(2015)‘e göre, Veri sahipliği ve güvenlik, Yasal sorunlar, Standartlar,
ÇalıĢan ve beceri geliĢtirme, konuları 4.Sanayi Devriminde yaĢanabilecektir.
UBS(2016)‘nın Ocak 2016‘da Dünya Ekonomik Forumu için yayınladığı çalıĢma
kâğıdına göre, 4. Sanayi devriminin ekonomik sonuçları, kutuplaĢmıĢ iĢ gücü, toplumun en
üst düzeyinde daha yüksek tasarruflar, dolar ikilemi ve artan siber risk olmak üzere 4 baĢlık
altında incelenebilir. Uzmanlık gerektirmeyen iĢlerin otomatikleĢmesi, yapay zekalar
tarafından yerine getirilmesi iĢgücünün kutuplaĢmasına sebep olacak bu nedenle iĢgücü
piyasasında esneklik gerekecektir. Bununla birlikte, siber-fiziksel sistemler ile üretim
yapılabilmesi için gereken sermayeye sahip olmak gerekebilir.
4.Sanayi Devrimi‘nin bir diğer ekonomik sonucu dolar ikilemi olarak
açıklanmaktadır. ―Dünyanın rezerv para biriminin ihraççısı olarak, 4.sanayi devriminin
merkezinde yer alan ABD‘nin rekabet avantajları, ABD doları ile bağlantılı ekonomiler
arasında etkili para koĢullarını sıkılaĢtırabilir (USB, 2016:7).
C.
Ġnovasyon ve 4.Sanayi Devrimi Arasındaki ĠliĢki
Geleceğin vizyonu olan 4.0 tüm yazılımlar ve donanımlarda ürün geliĢtirmeye,
üretim ve servis süreçlerinin iletiĢimine, makinelerin ve ürünlerin gerçek zamanlı bilgi
alıĢveriĢine, otonom kontrol ve optimizasyonuna açılan bir kapı aralıyor. Modüler yapılı
akıllı fabrikalarda, fiziksel iĢlemleri siber-fiziksel sistemler ile izleyerek, nesnelerin birbiriyle
ve insanlarla iletiĢime geçmesini temel alıyor (SIEMENS, 2016). Ġnovasyon, var olan sürecin
teknolojiyle harmanlanarak yeniliklerle buluĢturulmasıdır. Ġnovasyonun etkisiyle süregelen
yeni sanayi devrimi ile ilgili teknolojilerin daha çok uygulama alanı bulacağını ve sürekli
yükselen bir eğilim göstereceğini iĢaret etmektedir (TÜBĠTAK, 2016).
181
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
TÜBĠTAK‘a göre 4. Sanayi Devrimi bir takım yeni teknolojilerin kullanımını
gerektirecektir. Örneğin (TÜBĠTAK,2016:2);
2018 Sanayide kullanılan robot sayısı yaklaĢık 3 milyon olacak.
Birbirine bağlı cihaz sayısı 13 milyardan 29 milyara çıkacak.
2020 Nesnelerin interneti pazarının büyüklüğü 656 Milyar USD‘den 1.7 Trilyon
USD‘ye çıkacak.
2025 Endüstriyel robotların yaratacağı ekonomik etki yıllık 0.6-1.2 Trilyon $
GeliĢmiĢ ülkelerdeki imalat süreçlerinin
15-25 oranında otomasyona dayalı
olacak.
OECD ekonomilerindeki yenilik aracılığıyla GHYĠH artıĢı verimlilik artıĢı
haline gelecek.
2030 Dijital teknolojilerin verimlilik, gelir dağılımı ve çevre üzerine güçlü etkileri
olacak.
Küresel ticaret hacminin yarısı akıllı nesnelerin etkileĢimini kullanacak.
(TÜBĠTAK, 2016)
Sanayide robot sayısının artması bir diğer ifadeyle siber fiziksel sistemler bir taraftan
tüm olası materyal ve nesnelerin entegre edildiği etkili küçük bilgisayarların olduğu
değiĢtirilmiĢ sistemlerin temel teknolojisinin kullanılmasını kapsayan teknolojik geliĢmelerin
temelinde yer almaktadır. Diğer taraftan büyük veri transferi ve sürecinin yükseltilmesine
imkan veren global veri sistemleridir.
Bununla birlikte Buhr (2017)‘a göre 4. Sanayi Devrimi için ihtiyaç duyulan
inovasyon politikaları on temel baĢlık altında toplanabilir(Buhr,2017:11-14):

4. Sanayi Devrimi sistemlerin yükseltilmesine ihtiyaç duyar.

4.Snayi Devrimi sadece ileri teknoloji ile ilgili değildir.

4.Sanayi Devrimi sosyal bir inovasyon olarak algılanmalıdır.

4.Sanayi Devrimi koordineli bir piyasa ekonomisinde gerçekleĢtirilmelidir.

4.Sanayi Devrimi sadece makinalarla ilgi değil aynı zamanda insanlarla da ilgilidir.

4. Sanayi Devrimi daha iyi veri özelliği, koruması ve güvenliğine ihtiyaç duyar.

4.Sanayi Devrimi aynı zamanda Kobiler içindir.

4.Sanayi Devrimi politik koordinasyona ihtiyaç duyar.
Bu ilkelerin Siemens tarafından uygulandığını söylemek mümkündür.
―Organizasyonel inovasyonun en güzel örneği olup 4. Sanayi devriminin teknolojisine geçiĢ
yapmak için geçtiğimiz 15 yıl içinde yazılım ürünlerine yönelik kapsamlı bir paket geliĢtiren
Siemens müĢterilerine Ģu anda Endüstri 4.0'ın baĢlıca gerekliliklerini karĢılayan bütüncül bir
otomasyon çözümü yani Digital Enterprise Software Suite (Dijital GiriĢim Yazılım Paketi)
sunmaktadır.‖( http://www.siemens.com.tr/endustri40 )
SONUÇ
Sonuç olarak inovasyon sürekli bir faaliyet olup beraberinde geliĢmeleri yenilikleri
getirmeye devam edecektir Ġnovasyon faaliyeti sadece ürün ve hizmette değil aynı zaman da
pazarlamada ve iĢletmenin organizasyonel yapısında da yapılmaktadır. Öyle ki endüstride
1.0‘dan günümüze kadar olan süre içerisinde iĢletmeler sürekli yenilik ve geliĢim
içerisindelerdir. Teknolojinin de etkisiyle iĢletmelerin hızla geliĢip, büyüyüp dünya pazarına
açılmaları kaçınılmaz olmuĢtur.
182
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Ġlk sanayi devrimi buharı makinaların kullanımıyla baĢlamıĢtır, 2. sanayi
devriminde elektriğin kullanımıyla seri üretime geçilmiĢtir daha sonra bilgi teknolojilerinin
geliĢmesiyle üretim otomatikleĢtirilerek 3. Sanayi devrimine geçilmiĢtir. Son olarak yakın
zamanda adını sıkça duymaya baĢladığımız 4. Sanayi devrimiyle üretim, makinalara
devredilip daha hızlı ve daha az israf ile üretimi daha verimli hale getirmek hedeflenmektedir.
4. Sanayi devrimi ile üretimde verimlilik, esneklik, hız artacak, üretim maliyetleri azalacak,
pazara çıkıĢ sürelerinin kısalması gibi kolaylıklar sağlaması beklenmektedir. 4. sanayi
devrimi üretime getireceği kolaylıklarda birlikte veri sahipliği ve güvenliği, yasal sorunlar,
standartlar, çalıĢan ve beceri geliĢtirme gibi sorunları da beraberinde getirmesi
beklenmektedir.
4. Sanayi devrimi denildi zaman akla ilk gelen firmaların baĢında Siemens
gelmektedir. Ġnovasyon ve 4. Sanayi devrimi arasındaki iliĢkinin en güzel örneği olmaktadır.
Siemens hayata yön veren icatlarıyla hem 4.Sanayi devrimine hem de inovasyon
faaliyetlerine öncülük etme rolünü 170 yıldır tüm dünyada 160 yıldır da ülkemizde
sürdürmektedir. Dünyanın ve Türkiye‘nin Endüstride 4.0 rehberi olarak teknolojiyi üretimle
buluĢturmaktadır.
Kaynakça
Aslan, R. Zincirkıran, M. (2016). Ġnovasyon ile Tüketim Eğilimleri ve Reklam ĠliĢkisi:
Üniversite Öğrencilerine Yönelik Bir AraĢtırm. p. 267.
Buhr,D.(2017) Social Innovation Policy for Industry 4.0 www.fes-2017plus.de
Davies, R. (2015). Industry 4.0 Digitalisation Forproductivity And Growth. EPRS |European
Parliamentary Research Service
Dönmez,
M.,
2017.
Milliyet
Blog.
[Çevrimiçi]
Available at: http://blog.milliyet.com.tr/urun-inovasyonu/Blog/?BlogNo=312738
DRUCKER, P., 1985. The Discipline of the Innovator. Harward Businnes Review, pp. 30-31.
https://hbr.org/2002/08/the-discipline-of-innovation (22.03.2017)
E.L, K. & G.J, T., 2005. Characterization of Innovations Introduced on the U.S: Market in
1982‖, The Futures Group, U.S: Small Business Administration, Contract No. SBA-6050-0A.
MART, p. 82.
Kuczmarski, 1996. Innovation: Leadership. pp. 3-9.
Pirim, H. (2006). Yapay Zeka. Journal of Yasar University, 1(1), 81-93
P.Kotler, 2005. Principles of Marketing. PrenticehHall Tenth Edition, p. 197.
SIEMENS, 2016. Siemens e-dergi. Endüstri 4.0 Yolunda.
Sabancı Üniversitesi. (2014). ―Akıllı‖ Yeni Dünya: Dördüncü Sanayi Devrimi Endüstri 4.0:
BiliĢimin Endüstriyle BuluĢtuğu Yer Türkiye ―Akıllı‖ Üretime Hazır mı?. EKOIQ
Dergisi‘nin Özel Eki /Aralık 2014
Siemens,
2017.
SIEMENS.
[Çevrimiçi]
Available at: http://www.siemens.com.tr/endustri40
TÜBĠTAK, 2016. Yeni Sanayi Devrimi Akıllı Yol Haritası. Bilim ve Teknoloji Daire
BaĢkanlığı, Cilt V.29.12.2016, p. 2.
183
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
TÜSĠAD, 2003. Ulusal Ġnovasyon Sistemi Kavramsal Çerçeve, Türkiye Ġncelemesi ve Ülke
Örnekleri, Ġstanbul. p. 23.
UBS. (2016). Extreme automation and connectivity: The global, regional, and investment
implications of the Fourth Industrial Revolution. UBS White Paper for the World Economic
Forum Annual Meeting 2016. https://www.ubs.com/...==/wef-white-paper-2016.pdf ERĠġĠM
TARĠHĠ: 17.03.2017
http://www.endustri40.com/endustri-tarihine-kisa-bir-yolculuk/ ERĠġĠM TARĠHĠ:17.03.2017
http://www.endustri40.com/dorduncu-endustriyel-devrim (21.03.2017)
http://gelisenbeyin.net/urun-inovasyonu.html (21.03.2017)
http://www.gelisenbeyin.net/inovasyon-cesitleri.html (21.03.2017)
http://www.endustri40.com/endustri-tarihine-kisa-bir-yolculuk/ (21.03.2017)
http://finance.siemens.com/financialservices/global/en/press/studies/pages/whitepaper_2016_
investing-in-success.aspx (17.03.2017)
http://www.orso.com.tr/#endustry (17.03.2017)
http://siemens.e-dergi.com/pubs/Endustri40/Endustri40/Default.
(DRUCKER,
1985)html#p=10
http://siemens.com.tr/digital-enterprise ERĠġĠM TARĠHĠ:17.03.2017
184
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Teknoloji ve Ġnovasyonun Ekonomik Büyümeye Katkısı
Enes ALTIOK

Yusuf Yiğitcan YILDIRIM

Özet
Bu çalıĢmanın temel amacı teknolojik geliĢme ve inovasyonların ekonomik büyümeye olan
katkılarını ortaya koymaktır. Teknolojik geliĢmelerin yarattığı etkiler, ekonomik dönemlere ayrılarak
incelenmiĢtir. Teknolojik geliĢmelerin baĢlangıcı olarak sanayi devrimi ele alınmıĢtır. Sanayi devrimi
gerçekleĢtikten sonra dünya ülkeleri geliĢmiĢ ülkeler ve geliĢmekte olan ülkeler olmak üzere ikiye
ayrılmıĢtır. Sanayi devriminden önce ülkelerin zenginlik düzeyi, ekonomilerinden çok toprakların
verimli olup olmamasına ve askeri güçlerine dayanıyordu. Sanayi devrimini kendi bünyesinde
gerçekleĢtiren ülkelerin yaĢadığı ekonomik büyüme ile diğer ülkeleri geride bıraktıkları ve bu
değiĢimin bilgi ve teknolojinin en büyük güç olduğu yenidünya düzenine geçiĢi sağladığı görülmüĢtür.
Sanayi devrimine katılan ülkelerin günümüzdeki geliĢmiĢlik düzeyleri ve sanayi devrimine katılmayan
ülkelerin günümüzdeki geliĢmiĢlik düzeyleri karĢılaĢtırılmıĢtır. Teknolojinin yanında inovasyonun
önemi ve ekonomik geliĢmiĢlik seviyesine yaptığı katkısı incelenmiĢtir. ÇalıĢmada yer alan ülkelerin
(ABD, TÜRKĠYE, ĠNGĠLTERE, ROMANYA) ar-ge harcamalarına ayırdıkları paylar
karĢılaĢtırılmıĢtır. Ortaya çıkan sonuçlara göre Türkiye'nin ar-ge harcamaları konusundaki eksiklikleri
yorumlanmıĢtır. Sonuç olarak Türkiye'nin yaptığı ar-ge harcamalarının yetersiz olduğu görülmüĢ ve
ekonomiyi güçlendirebilmesi için ar-ge harcamalarını arttırması gerektiği ortaya çıkmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Teknoloji, Ġnovasyon, Ekonomik Büyüme, Arge Harcamaları
JEL Kodları: O00, O10,O50
Abstract
The main purpose of this study is to reveal the contribution of technological developments
and innovations to the economic growth. The effects based on technological developments have been
researched by separating into economic cycles. The industrial revolution has been taken as the
beginning of the tecnological advance. After the industrial revolution, World countries have been
separate into two categories: developed countries and developing countries. Before the industrial
revolution, nations level of wealth used to base on productivity of their sail and armaments rather than
their economies. The countries which have realised industrial revolution by themselves have left
behind other countries with economic growth and thanks to this changing they have achieved passing
in the new World order where information and technology is the biggest power. Along with
technology, the importance of innovation and its benefit to the level of economic development has
been examined. The percentage being allocated for research development expenses of the countries
which have taken part in this study (USA, TURKEY, ENGLAND, ROMANĠA) has been compared.
According to the results, Turkey‘s deficiency in research development expenses has been
commentated. As a result, it is seen that Turkey‘s research development expenses are insufficient and
in order to strengthen the economy, Turkey has to raise research development expenses.
Keywords: Technology,
JEL Code: O00, O10,O50
Ġnnovation,
Economic
Growth,
Research
development
expenses

Adnan Menderes Üniversitesi Ġktisat Fakültesi Ekonomi Ve Finans Bölümü, altiokenes@gmail.com
Adnan Menderes Üniversitesi Ġktisat Fakültesi Ekonomi Ve Finans Bölümü
yusufyigitcanyildirim@gmail.com

185
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
GĠRĠġ
18. yüzyıldan günümüze kadar ekonomistlerin üzerinde önemle durduğu ve
geliĢmekte olan ülkeler için önemini koruyan ekonomik büyüme olgusunun, günümüz
dünyasındaki temel belirleyicisinin teknolojik geliĢmeler olduğu söylenebilir. Teknolojik
geliĢmeler ise firmalar tarafından gerçekleĢtirilen Ar-Ge harcamaları sonucunda ortaya çıkar.
GerçekleĢtirilen teknolojik yenilikler, firmaların rekabet gücünü, karlılığını, pazardaki payını
arttırmakla kalmayıp firmaların yaptığı üretimdeki etkinliği arttırarak kaynakların etkin
kullanımını da sağlar. Ceteris paribus varsayımı altında, teknolojik geliĢmelerin yaĢandığı bir
ülkeye makro açıdan bakıldığında, ekonomik büyüme ve refah seviyesinde belirli bir artıĢ
görülür (Genç & Atasoy, 2010). Ekonomi biliminde yeni olmayan ‗inovasyon‘ terimine en
büyük katkıyı Joseph Alois Schumpeter yapmıĢtır. Aynı zamanda J. A. Schumpeter,
teknolojik geliĢmenin, inovasyonun ve icadın ekonomik büyümeye katkısını en güvenilir
kanıtlarla ekonomi bilimine sunmuĢtur.
Sanayi devrimi, ülkelerin geliĢimini büyük ölçekte etkilemiĢtir. Sanayi devrimini
bünyesinde gerçekleĢtiren ülkeler hızla geliĢmeye baĢlamıĢ ve bu geliĢimi
sürdürebilmiĢlerdir. Sanayi devrimiyle baĢlayan makinalaĢma, beraberinde teknolojik
geliĢmeleri getirmiĢtir. Çünkü sanayi devrimi ardından yeni ihtiyaçlar doğmaya baĢlamıĢtır.
Yeni ihtiyaçları karĢılamak için yeni yollar bulunmalıdır ve bulunmuĢtur. Firmalar üretimde
daha verimli ve etkin olabilmek için yeni arayıĢlara girerek icatlar yapmaya baĢlamıĢ ve daha
verimli hale gelmiĢtir. Zamanla birlikte küreselleĢen dünyada, rekabet karĢısında ezilmemek
ve bu rekabete karĢı koymak adına firmalar kendilerine özel Ar-Ge departmanları kurup,
inovasyon yapmaya kaynak ayırarak tüzel kiĢiliklerini sürdürmeye çalıĢmıĢtır. Günümüz
dünyasında, uluslararası alanda rekabet edebilmenin anahtarı yenilik gerçekleĢtirebilmektir.
Birbirini takip eden inovasyonlar ekonomiyi bir bütün olarak etkilemekte ve geliĢtirmektedir.
Bu nedenle yapılan Ar-Ge harcamaları ülkelerin ekonomik büyümelerine katkı sağlamaktadır
(Yaylalı, Akan, & IĢık, 2010).
I. LĠTERATÜR
Herhangi bir faktörün ekonomik büyüme üzerinde etkisi olup olmadığını araĢtıran
çok sayıda çalıĢma bulunabilir. Günümüz ekonomilerinde teknolojik değiĢim ve inovasyonun
ekonomik büyümeyi etkileyebilecek en önemli faktörlerden olduğu kabul edilir. Teknoloji ve
inovasyonu mümkün kılan Ar-Ge yatırımlarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisini
araĢtıran birçok çalıĢma yer almaktadır.
Lichtenberg (1993) çalıĢmasında, 1960-1989 yılları arası verilerini kullanarak 74
ülke için kamu ve özel sektörün Ar-Ge harcamaları ile ekonomik büyüme arasındaki iliĢkiyi
incelemiĢtir. ÇalıĢmanın sonuçlarına göre özel sektör Ar-Ge harcamaları ile ekonomik
büyüme arasında pozitif bir iliĢki söz konusu iken kamu sektöründeki Ar-Ge harcamalarının
ekonomik büyümeye bir katkısı olmadığı ve kimi zaman kamu sektörünün yaptığı Ar-Ge
harcamalarının ekonomi büyümeye negatif bir etkisi olduğu anlaĢılmıĢtır (Lichtenberg,
1993).
Park (1995) 1970-1987 yılları için 10 OECD ülkesinin kamu ve özel sektör Ar-Ge
yatırımlarının ekonomik büyümeye etkisini panel veri analizi yöntemini kullanarak
incelemiĢtir. ÇalıĢmanın sonuçlarına göre yerel sektörün yaptığı Ar-Ge yatırımlarının yabancı
faktör verimliliğindeki artıĢ için kamu sektörü Ar-Ge yatırımlarından daha güçlü bir etken
olduğu görülmüĢtür (Park, 1995).
186
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Serén (1999) 21 OECD ülkesi için 1965-1990 dönemi verilerini kullanarak toplam
Ar-Ge harcamalarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisini incelemiĢtir. Bu çalıĢmanın
sonucunda toplam Ar-Ge harcamaları ve ekonomik büyüme arasında pozitif anlamda çok
güçlü bir iliĢkinin olduğunu ortaya koymuĢtur; aynı zamanda Ar-Ge harcamalarında meydana
gelecek 1‘lik değiĢimin reel gayri safi yurtiçi hasılada (RGDP) 0.08 oranında bir değiĢim
meydana getireceği sonucuna varmıĢtır (Freire-Serén, 1999).
Sylwester (2001), 20 OECD ülkesi için ekonomik büyüme ve Ar-Ge harcamaları
arasındaki iliĢkiyi çok değiĢkenli regresyon ile analiz etmiĢtir. Bu çalıĢmada 20 OECD ülkesi
için büyüme ve Ar-Ge harcamaları arasında herhangi bir iliĢki olmadığı fakat G-7 ülkelerinde
ise Ar-Ge harcamaları ile büyüme arasında pozitif bir iliĢki olduğu sonucuna ulaĢmıĢtır.
Sylwester Ar-Ge‘yi teknolojide öncü ülkeler için büyümeyi açıklayan önemli bir değiĢken
olarak açıklamıĢtır (Sylwester, 2001).
Ülkü (2004) diğer çalıĢmalardan farklı olarak, 30 ülke için (20 OECD ülkesi, 10
OECD üyesi olmayan ülke) 1981-1997 dönemi için inovasyon, Ar-Ge ve ekonomik büyüme
arasındaki iliĢkiyi çeĢitli panel veri yöntemleriyle analiz etmiĢtir. ÇalıĢmanın sonucuna göre
incelenen OECD ülkeleri ve OECD üyesi olmayan ülkeler için, Ar-Ge sektörü tarafından
yaratılan inovasyon ile kiĢi baĢına düĢen gayri safi yurtiçi hasıla (GSYĠH) arasında pozitif bir
iliĢki söz konusudur. Fakat Ülkü‘ye göre, inovasyon ekonomik büyüme üzerinde sürekli bir
arıĢa neden olmamaktadır (Ülkü, 2004).
Altın ve Kaya (2009) 1990-2005 döneminde Türkiye ekonomisi için ekonomik
büyüme ve Ar-Ge harcamaları arasındaki iliĢkiyi nedensellik bağlamında VEC modeli
kullanarak analiz etmiĢlerdir. ÇalıĢmanın sonuçlarına göre Türkiye için Ar-Ge
harcamalarından ekonomik büyümeye doğru uzun dönemli bir nedensellik iliĢkisi söz konusu
iken, kısa dönemde ise ne Ar-Ge harcamalarından ekonomik büyümeye doğru ne de
ekonomik büyümeden Ar-Ge harcamalarına doğru bir nedensellik iliĢkisi söz konusu değildir
(Altın & Kaya, 2009).
II. ENDÜSTRIYEL DEVRIMLER
1712 yılında Ġngiltere‘nin Manchester Ģehrinde buhar makinasının icadı ile baĢlayan
sanayi devrimi birçok yeniliğin öncüsü olmuĢtur. Buhar makinasının icadıyla birlikte emek
yoğun üretimden sermaye yoğun üretime geçiĢ baĢlamıĢtır. MakinalaĢmayla beraber üretim
kapasiteleri artmıĢ ve eskisi kadar emek gücüne ihtiyaç kalmamıĢtır.
Sanayi devrimleri 4 döneme ayrılmıĢtır;
I.
Sanayi 1.0
II.
Sanayi 2.0
III.
Sanayi 3.0
IV.
Sanayi 4.0
A. Sanayi 1.0
1760‘lı yıllarda buharlı makinanın icadıyla baĢlayan, 1830‘lu yıllara kadar süren bir
dönemdir. Bu dönemde; üretim, el ve beden emeğinden makina gücüne doğru kaymaya
baĢlamaktadır. Buhar gücüyle çalıĢan makinalar zamanla artıĢ göstermiĢ, tüm Avrupa ve
ABD‘yi ele geçirmiĢ, üretim yapısını, ekonomik ve toplumsal yapıyı değiĢtirmiĢtir.
Makinaların üretimi pratikleĢtirmesi, üretilen ürün sayısını arttırmıĢ, Avrupa artan ürünleri
pazarlayabileceği ve ayrıca yeni hammadde kaynakları elde edebileceği coğrafyalara
187
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
yönelmiĢtir. Uluslararası iliĢkiler değiĢmiĢ ve yeni dünya düzeninin temelleri atılmaya
baĢlanmıĢtır.
B. Sanayi 2.0
1840-1870 dönemini kapsayan 2. sanayi devrimi teknolojinin daha da ilerlemesiyle
birlikte yeni ihtiyaçları ortaya çıkarmıĢtır. 2. sanayi devriminin ortaya çıkmasında
demiryolları ve ulaĢımın geliĢmesi belirleyici olmuĢtur. UlaĢımın kolaylaĢması, hammadde
teminini de kolaylaĢtırmıĢtır. Ürünleri yeni ve uzak pazarlara ulaĢtırmak daha kolay hale
gelmiĢtir. Elektrik teknolojisi öne çıkmıĢ, üretim hatları kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Bu yeni
ve üstün teknoloji, makinaların daha çok geliĢmesini ve üretimin büyük oranda artmasını
sağlamıĢ ve seri üretim ortaya çıkmıĢtır. 2. sanayi devriminin baĢını Ġngiltere, Almanya,
Amerika ve Japonya çekmiĢtir (ġahin & Ayhan, 2014).
C. Sanayi 3.0
II. Dünya SavaĢı‘ndan sonra 1950‘li yıllarda dijital teknolojinin geliĢmesiyle
baĢlamıĢtır. Z1 olarak adlandırılan ve mekanik elektrikle çalıĢan hesap makinesi üretilmiĢ ve
bu süreç bilgisayara kadar uzanmıĢtır. Dijital geliĢmeler üretim sürecine entegre olarak
üretime büyük katkı sağlamıĢtır. Bununla birlikte üretim süreçlerinde bilgisayar ve iletiĢim
teknolojilerinin kullanımı, çok daha küçük, mekanik ve pratik ürünleri ortaya çıkarmıĢtır.
D. Sanayi 4.0
Sanayide makinaların insan gücüne gerek kalmaksızın, kendileri ve üretim süreçlerini
yönetmeye baĢlamasıyla ortaya çıkmıĢtır. Bilgisayar, iletiĢim ve internet teknolojilerinin
entegrasyonuyla beraber hayatımıza giren karma teknoloji, makinaları yeni ve üst düzey bir
yapıya kavuĢturmuĢtur. Bu geliĢme üretimi gerçekleĢtiren bir fabrikanın kendi kendini
yönetebilmesine kadar uzanır (Ramanathan, 2014).
Sanayi 4.0 döneminin öncüleri;
a)
Üç boyutlu (3D) yazıcılar
b)
Nesnelerin interneti
c)
Akıllı fabrikalar
d)
Siber fiziksel sistemler
e)
Otonom robotlar
f)
Simülasyonlar
g)
ArtırılmıĢ gerçeklik
h)
Bulut biliĢim sistemi
188
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ġekil 1: Endüstriyel Devrimler
Kaynak:
https://tr.linkedin.com/pulse/endustriyel-devrimler-tarihi-ve-end%C3%BCstri-10-ozkankaraoglu ET: 2017
Endüstriyel devrimler insanlık tarihi için önemli dönüm noktaları olarak kabul
edilmiĢtir. Devrimler ile birlikte batı insanının yaĢam tarzı köklü biçimde değiĢirken, birinci
endüstriyel devrimde dünya tarihinde ilk kez nüfus ve yaĢam standartları birlikte artıĢ
göstermiĢtir. Devrimin gerçekleĢmesiyle birlikte ilk kez nüfus artıĢının ekonomik büyümeyi
engellemediği görülmüĢtür. Bunun dıĢında endüstriyel devrimlerin en açık özelliği üretim
hacminde görülen büyük artıĢlar olmuĢtur (Güran, 2011). Endüstriyel devrimlerle birlikte
daha fazla mekanik güç, daha fazla ulaĢtırma, daha fazla hammadde, daha fazla atık ve daha
fazla üretim gerçekleĢtirilerek daha çok çalıĢana ihtiyaç duyan firmalar ortaya çıkıp küresel
boyutlara ulaĢmıĢtır.
III. TEKNOLOJI, ĠNOVASYON VE AR-GE KAVRAMLARI
Teknoloji, araç, makina, teknik, sistem ve metotların bir sorunu çözmek veya bir
amaca ulaĢmak için kullanılması aynı zamanda makina ve araçların geliĢim ve uyum
aĢamalarına verilen isimdir. Teknoloji fark yaratan ve ekonomik büyümenin geliĢmesinde
önemli bir etkendir. Teknolojik geliĢmelerin yanlıĢ algılanması ve uygulanması firma, sektör
veya ulusal bazda olumsuz etkiler yaratabilir. Ancak teknolojik geliĢmelerin uygun Ģekilde
kullanımı hem mikro hem de makro düzeyde ekonomik geliĢmeyi olumlu yönde etkiler
(Bayhan, 2004).
Türkçe anlamı yenilik, yenileme, yenilikçilik olan inovasyon kavramına ait bir çok
tanım bulunabilir. Bu tanımların temelinde Schumpeter‘in klasik inovasyon tanımı yer
almaktadır. Schumpeter‘e göre inovasyon, yeni bir fikir veya icadın bir faaliyetle
somutlaĢtırılmasıdır. Sosyal ve ekonomik ihtiyaçlara cevap verebilen yeni pazarlar
oluĢturabilecek veya halihazırdaki pazarlara baĢarı ile sunulabilecek; yeni bir hizmet,
uygulama, iĢ modeli fikri veya yeni bir ürün oluĢturan süreçler ve neticeleri olarak
tanımlanabilir. Ġnovasyon süreci iki aĢamadan oluĢur; birinci aĢama yeni ve yaratıcı bir fikrin
189
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ortaya çıkması, ikinci aĢama ise bu fikrin uygulamaya konulmasıdır. Ġnovasyonun temel
amacı iĢletmenin karlılığını arttırmaktır (Erkiletlioğlu, 2013).
OECD tarafından Ar-Ge; sistematik bir temele dayalı olarak beĢeri, toplumsal ve
kültürel bilgi birikimini artıran yaratıcı faaliyetlerin yürütülmesi ve bu bilgi birikiminin yeni
uygulamalarda kullanımı olarak tanımlanmaktadır. Yapılan çeĢitli araĢtırmalarda, ülkelerin
Ar-Ge faaliyetlerine ağırlık vermesi durumunda verimlilik artıĢı sağladığı tespit edilmiĢtir
(OECD, 2002). Endüstri 4.0‘a girilmesi ve teknolojide yaĢanan hızlı değiĢimlere dayalı
olarak birtakım dönüĢümler yaĢanmaktadır. Bunlara örnek olarak; toplumların üretim
kapasitesinin geniĢlemesi, biliĢim, iletiĢim ve ulaĢım alanlarının ön plana çıkması,
toplumların ve bireylerin beklentilerinin değiĢmesi, yeni teknolojiye dayalı ürün üretebilmek
verilebilir. YaĢanan bu değiĢimler ülkeleri Ar-Ge‘ye daha fazla önem vermeye yöneltmiĢtir.
Ar-Ge harcamaları bir ülke veya firmanın teknoloji durumunu tanımlamakta kullanılan
değiĢkenlerden biridir.
IV. AR-GE HARCAMALARI KARġILAġTIRMASI: TÜRKIYE-ROMANYAĠNGILTERE-ABD
ġekil 2: Ar-Ge Harcamalarının GSYĠH Oranı
Kaynak: OECD, Gross Domestic Spending On R&D, 2017
190
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ġekil 3: Ülkelere ve Yıllara Göre GSYĠH
Kaynak: OECD, Gross Domestic Product, 2017
Türkiye‘nin Ar-Ge için GSYĠH‘nin; 1990 yılında 0.24, 1991‘de 0.39, 1992‘de
0.36, 2012‘de 0.92, 2013‘te 0.94, 2014‘te 1.01‘ini kaynak olarak ayırmıĢtır. Geçen
20 yılda Ar-Ge harcamalarının artıĢ gösterdiği görülmekte ve Ar-Ge‘nin öneminin anlaĢıldığı
görülmektedir. Ancak gerçekleĢen bu artıĢın yetersiz olduğu, OECD üyesi ülkelerin
ortalaması genelde 2.10 civarındayken Türkiye‘nin sürekli bu ortalamanın altında kaldığı
ve Ar-Ge için daha fazla kaynak ayırması gerektiği görülmektedir.
Romanya‘nın Ar-Ge için GSYĠH‘nin; 1991 yılında 0.74, 1992‘de 0.79, 1993‘te
0.86, 2012‘de
0.48, 2013‘te
0.38, 2014‘te
0.38‘ini kaynak olarak ayırdığı
görülmektedir. Romanya‘nın Ar-Ge harcamalarına ayırdığı payın yıllar içerisinde düĢüĢ
gösterdiği görülmektedir. Ülkenin ekonomik büyümesini güçlendirebilmesi için Ar-Ge
harcamalarını arttırması gerekmektedir.
Ġngiltere‘nin Ar-Ge için GSYĠH‘nin; 1990 yılında 1.94, 1991‘de 1.87, 1992‘de
1.84, 2012‘de
1.61, 2013‘te
1.66, 2014‘te
1.67‘sini kaynak olarak ayırdığı
görülmektedir. Ġngiltere geliĢmiĢ bir ülke olduğu için Ar-Ge harcamalarına ayırdığı kaynaklar
Türkiye ve Romanya gibi geliĢmekte olan ülkelerden daha fazladır. Ancak küreselleĢen
dünyada bu oranlarında yetersiz olduğu görülmektedir.
ABD‘nin Ar-Ge için GSYĠH‘nin; 1990 yılında 2.54, 1991‘de 2.61, 1992‘de
2.53, 2012‘de
2.70, 2013‘te
2.74, 2014‘te 2.75‘ini kaynak olarak ayırdığı
görülmektedir. Dünyanın en geliĢmiĢ ekonomisine sahip ülkelerin baĢında olan ABD‘nin, ArGe ve inovasyon için yapmıĢ olduğu harcamaların Türkiye, Romanya ve Ġngiltere‘nin çok
üzerinde olduğu görülmektedir. ABD‘nin ekonomik büyümesindeki en büyük etkenlerden
birisinin yapmıĢ olduğu Ar-Ge ve inovasyon yatırımları olduğu söylenebilir.
ġekil 2 ve ġekil 3‘te ülkelerin yapmıĢ olduğu Ar-Ge harcamalarının GSYĠH oranı ve
ülkelerin GSYĠH yer almaktadır. ABD‘nin Ar-Ge harcamalarına vermiĢ olduğu önem açık
191
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
bir Ģekilde gözükmektedir. 1990 yılında ABD‘nin Ar-Ge harcamalarının GSYĠH oranı 2.61
iken Türkiye için bu rakam 0.479‘dur. ABD‘nin 2013 yılında Ar-Ge ve inovasyon için
ayırmıĢ olduğu yatırım tutarı 456,094 milyon $‘dır. Türkiye ise 2013 yılında Ar-Ge ve
inovasyon için 14,807 milyon TL kaynak ayırmıĢtır. Rakamlara bakıldığında Türkiye‘nin ArGe ve inovasyondaki durumu görülmektedir. Buradan açık bir Ģekilde anlaĢılabilmektedir ki
ekonomik büyümenin en önemli etkenlerinden biri Ar-Ge harcamalarıdır.
ġekil 4: Ar&Ge‘ye Verilen Önem Bakımından Ülkelerin Yeri
Kaynak: KTO, 2007
GeliĢmiĢ ülkeler Ar-Ge ve inovasyon çalıĢmalarında ön sıralarda yer alırken,
geliĢmekte olan ülkeler ise daha çok üretim faaliyetleri üzerinde yoğunlaĢmaktadırlar. Az
geliĢmiĢ ülkeler ise montaj faaliyetleri üzerinde yoğunlaĢmaktadırlar. ġekil 4 bu ayrımı
ortaya koymaktadır. Aynı zamanda ülkelerin geliĢmiĢlik seviyeleriyle kazançları doğru
orantılıdır. Türkiye ve Romanya gibi geliĢmekte olan ülkeler iĢin daha çok üretim faaliyetleri
kısmında yoğunlaĢmıĢtır. ABD ve Ġngiltere gibi geliĢmiĢ ülkeler ise yaratıcılık kısmına
yoğunlaĢmıĢlardır. ġekil 4‘te görüldüğü gibi yaratıcılığın, yeniliğin ve inovasyonun
getirisinin yüksek olmasına bağlı olarak bu ülkelerin refah seviyeleri daha yüksektir (Yaylalı,
Akan, & IĢık, 2010).
IRI‘nın (Industrial Research Institute) 1996‘da yayınladığı bildiride ―Geçen 50 yılda
ABD‘de kaydedilen ekonomik büyümenin yarısını teknolojik inovasyona borçluyuz‖ sözü
Ar-Ge ve inovasyonun önemini açıkça ortaya koymaktadır. Aynı Ģekilde eski ABD BaĢkanı
B. Obama‘nın Mısır ziyaretinde yaptığı konuĢmada, inovasyonun 21.yüzyılın sermayesi
olarak değerlendirmesi bu konuya dikkat çekmektedir.
SONUÇ
Dünya geçmiĢten günümüze kadar geçen sürede, bilim ve teknolojideki geliĢmelere
bağlı olarak pek çok toplumsal aĢamadan geçmiĢtir. Her toplumsal aĢamanın kendine özgün
çeĢitli kuralları mevcuttur ve yeni gelen bir aĢama, eskisini geçersiz kılmaktadır. Endüstriyel
192
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
devrimlerin önemi buradan da anlaĢılabileceği gibi toplumlar üzerinde önemli etkiler
bırakmıĢtır.
Günümüz dünya ekonomisi yeni bir oluĢum içerisindedir ve bu oluĢumun yapısal
özellikleri, üretimde esneklik, risk, belirsizlik, değiĢim, ileri teknoloji, Ar-Ge, inovasyon
olarak sıralanabilir. Bu özelliklerin dinamik bir yapıya sahip olması ve geliĢime sürekli açık
olması, sonu gözükmeyen bir değiĢim yolunda olduğumuzu göstermektedir. Ġnovasyonun
gerçekleĢtirilmesi için çağın teknolojik Ģartlarına uyum sağlamak ve bu imkanlara
ulaĢabilmek gerekir. Firmalar bu imkanlardan geri kaldığında hızlı bir çöküĢ sürecine
girerler. Firmalar ülkelerde istihdamı sağlayan kapılar olduğu için firmanın çöküĢü, ülkenin
de ekonomik geliĢmiĢlik seviyesine etki etmektedir. Bu yüzden Ar-Ge harcamalarına ağırlık
veren ülkelerin genellikle geliĢmiĢ ülkeler olduğu görülmektedir.
GeliĢmekte olan ülkelerin çoğunda olduğu gibi Türkiye‘de de bilim ve teknolojideki
geliĢmeler kapsamında kabul edilen Ar-Ge ve inovasyonun GSYĠH içindeki payı düĢük
düzeylerdedir. GeliĢmekte olan ülkeler, ekonomik geliĢmiĢlik düzeylerini arttırmaya çaba
gösterirken teknoloji ve inovasyon sektörlerindeki boyutlarını da geliĢtirmek
durumundadırlar. Bu nedenle beĢeri sermaye, Ar-Ge ve teknolojik geliĢmelere ayrılan
kaynakların GSYĠH içindeki payının arttırılması gerekmektedir. Ayrıca Ar-Ge ve inovasyon
için gereken her türlü yasal ve kurumsal altyapı hizmetlerinin bir an önce tahsis edilmelidir.
Yeni ekonomik düzende yüksekten atılan kartopunun çığa dönüĢme etkisiyle, güçlü daha
güçlü, zayıf ise, daha zayıf olacaktır. Büyük balığın küçük balığı yuttuğu bir dünyada
yaĢıyoruz. Bu nedenle Türkiye‘nin, 21.yüzyıldaki bu değiĢimi çok iyi kavrayıp, bir an önce
Ar-Ge ve inovasyonun desteklenmesi konusunda devlet politikası oluĢturarak hem özel
sektör hem de kamu sektöründe uygulamaya koyması gerekmektedir.
Kaynakça
Altın, O., & Kaya, A. (2009). Türkiye'de Ar-Ge Harcamaları ve Ekonomik Büyüme
Arasındaki Nedensel ĠliĢkinin Analizi. Ege Akademik BakıĢ(9), 251-259.
Bayhan, B. D. (2004). Teknoloji ve Ġnovasyon Yönetimi. Türk Mühendis ve Mimar Odaları
Birliği 50. Yıl Yayınları, 285-286.
Durukan, T. (2003). Pazar Ekonomisi Uygulayan Ülkelerin Yeni Ürün GeliĢtirme ve Ar&Ge
Harcamaları (GeliĢmiĢ Batı Ülkeleri ve Türkiye KarĢılaĢtırması). Dokuz Eylül Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitü Dergisi.
Erkiletlioğlu, H. (2013). Dünya ve Türkiye'de Ar-Ge Faaliyetleri. Ġktisadi AraĢtırmalar
Bölümü.
Freire-Serén, M. J. (1999). Aggregate R&D Expenditure and Endogenous Economic Growth.
UFAE and IAE Working Papers.
Genç, M. C., & Atasoy, Y. (2010). AR&GE HARCAMALARI VE EKONOMĠK BÜYÜME
ĠLĠġKĠSĠ: PANEL VERĠ ANALĠZĠ. The Journal of Knowledge Economy & Knowledge
Management, v(2), 27.
Gülmez, A., & Yardımcıoğlu, F. (2012). OECD Ülkelerinde Ar&Ge Harcamaları ve
Ekonomik Büyüme ĠliĢkisi: Panel EĢbütünleĢme ve Panel Nedensellik Analizi (1990-2010).
Maliye Dergisi.
193
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Güran, T. (2011). Ġktisat Tarihi. Ġstanbul: Der Yayınları.
KTO. (2007). Türkiye'nin Teknoloji ve Ar&Ge'de Dünyadaki Yeri. (K. T. Odası, Dü.)
Küçükkalay, M. (1997). Endüstri Devrimi ve Ekonomik Sonuçlarının Analizi. Süleyman
Demirel Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi.
Lichtenberg, R. F. (1993). R&D Investment and International Productivity Differences.
NBER Working Paper Series.
MemiĢ, S. A. (2015). G20 Ülkelerinde Bilim Teknoloji ve Ġnovasyon. Türkiye Ekonomi
Politikaları AraĢtırma Vakfı.
OECD. (2002). The Frascati Manual.
OECD. (2017). Gross Domestic Product.
OECD. (2017). Gross Domestic Spendin On R&D.
Park, W. G. (1995). International R&D Spillovers and OECD Economic Growth. Ecenomic
Inquir(33), 571-591.
Ramanathan, K. (2014). Industry 4.0: Implications for the Asia Pacific Manufacturing
Industry.
Sungur, O., Aydın, H. Ġ., & Eren, M. V. (2016). Türkiye'de Ar&Ge, Ġnovasyon, Ġhracat ve
Ekonomik Büyüme Arasındaki ĠliĢki: Asimetrik Nedensellik Analizi. Süleyman Demirel
Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 173-192.
Sylwester, K. (2001). R&D Economic Growth. Knowledge, Technology & Policy(13), 71-84.
ġahin, B. E., & Ayhan, D. (2014). Yeni Ekonominin Makroekonomi Üzerindeki Etkileri.
Üretim Ekonomisi Kongresi.
ġenel, A., & Gençoğlu, S. (2003). KürselleĢen Dünyada Teknoloji Eğitimi. Gazi Üniversitesi
Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi Dergisi, 45-65.
Taban, S., & ġengür, M. (2014). Türkiye'de Ar&ge ve Ekonomik Büyüme. Abant Ġzzet
Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü Dergisi.
Ülkü, H. (2004). R&D, Innovation, and Economic Growth: An Empirical Analysis. IMF
Working Paper.
Ünal, T., & SeçilmiĢ, N. (2013). Ar&Ge Göstergeleri Açısından Türkiye ve GeliĢmiĢ
Ülkelerle Kıyaslaması. ĠĢletme ve Ġktisat ÇalıĢmaları Dergisi, 12-25.
Yaylalı, M., Akan, Y., & IĢık, C. (2010). Türkiye'de Ar&Ge Yatırım Harcamaları ve
Ekonomik Büyüme Arasındaki EĢbütünleĢme ve Nedensellik ĠliĢkisi: 1990-2009. The journal
Of Knowledge Economy & Knowledge Management , V(2), 13-14.
194
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ĠĢletmelerde Ġnovasyon Stratejileri ve Ar-Ge: Bir ĠĢletme Örneği
Göksel KARTUM


Ali YILDIZ
Erkan TURHAN
Özet
Günümüzde ekonomi, bilgiye giderek daha çok dayanır hale geldi. Bilgi artık, üretim
süreçlerinde bir destek unsuru değil, bizzat üretimin itici ve yaratıcı gücünü oluĢturuyor. Ekonomiyi
büyütecek iĢlerin, ağırlıklı olarak, bilgi temelli iĢler olduğunu görüyoruz. Ülkemizin ilk 10 ekonomi
arasında olma hedefini gerçekleĢtirmesinde en temel ve öncelikli unsur bilgi ekonomisine geçmemizi
sağlayacak temel politikaların oluĢturulmasıdır. Ġnovasyon tam da burada devreye girmektedir.
Ġnovasyon, bir ülke için sürdürülebilir büyüme, toplumsal gönenç ve artan iĢ olanakları anlamına
geldiğinden, inovasyon için gereken ortamın oluĢturulması devletler için birinci öncelik olarak kabul
edilir. Bu da baĢarıyla çalıĢan bir sistemin kurulmasını ve etkin politikaların tasarlanıp uygulanmasını
gerektirir.
Bu çalıĢmanın amacı iĢletmedekiĠnovasyon ve Ar-Ge süreçlerinin geliĢimini incelemektir.
Nitel araĢtırma yönteminin uygulandığı araĢtırmada, çalıĢmanın desteklenmesi amacıyla Ġzmir ili
Atatürk Organize Sanayi Bölgesinde bulunan Batel A.ġ. iĢletmesinin Ġnovasyon ve Ar-Ge süreci ele
alınmıĢtır. ÇalıĢma ile Ġnovasyon ve Ar-Ge çalıĢması yapacak iĢletmelere yol göstermesi ve ileride
yapılacak olan çalıĢmalara katkı sağlanması hedeflenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Ġnovasyon, Ġnovasyon Stratejileri, Ar-Ge.
JEL Kodu: C8, L, O3
Abstract
In our day economy has become to be based on knowledge gradually. Now, knowledge is not
a support element in production processes, it constitutes itself driving and creative power of the
production. We see that Works that will groweconomy are mainly knowledge-based works. In order to
realize our country‘ saimto be among the first 10 economy, the most fundamental and
thehighestpriority element is to create basic policies that will allow us topasseconomy of knowledge.
This is the place where innovation steps in. Because of the fact that innovation meanssustain able
growth, social welfare and increasing job opportunities for a country, creation of the environment
required is accepted as a first priority for countries. And this requires the setup of a successfully
working system and design and implementation of efficient policies.
Aim of thisstudy is toexaminethedevelopment of Innovationand R&D processes in a business.
Intheresearch, through out which qualitative research technique sareimplemented, Innovationand R&D
process of Batel Inc. situated in Ġzmir province Atatürk OrganizedIndustrialZoneareexamined in order
to support the study. With this study, it is aim edtoleadotherbusinessthat will do Innovationand R&D
research and to contribute to future research done.
Keywords: Innovation, InnovationStrategies, R&D
JEL Code: C8, L, O3

Correspondent Author, Öğr. Gör., Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Dalaman Meslek
Yüksekokulu, gokselkartum@mu.edu.tr

Öğr. Gör., Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Dalaman Meslek Yüksekokulu, aliyildiz@mu.edu.tr

Öğr. Gör., Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Dalaman Meslek Yüksekokulu, eturhan@mu.edu.tr
195
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
GĠRĠġ
Dünyada yaĢanan rekabet ortamında baĢkalarının çalıĢmalarını ve ürünlerini taklit
ederek ayakta kalabilmek gitgide zorlaĢmaktadır. Yeni ekonomi düzeni, yeni teknolojiler,
aĢırı rekabet ve saat hızı gibi kavramlar; rekabet ve pazar dinamiklerinin hiç bu kadar büyük
olmadığını açıklamakta kullanılmaktadır. Ġnovasyonun örgütün rekabetçi avantaj
sağlamasında kritik faktörlerden biri olduğu artık yadsınamaz bir gerçektir. Örgütlerin
tüketici gereksinimlerini daha etkin karĢılayabilmeleri, güçlü yönleriyle stratejik Pazar
fırsatlarını değerlendirebilmeleri ve rekabette önde olabilmeleri inovasyonla olanaklıdır.
Bugün her zamankinden çok pazar koĢullarını ve gereksinimlerini hissederek, sezerek, özgün,
farklı ve belki de sıra dıĢı ürünlerin geliĢtirilmesi ve pazarlanması gerekmektedir. Ülkelerin
rekabet gücünün de arttırılmasında inovasyon ve Ar-Ge etkinliklerinin yaĢamsal rol oynadığı
bilinen bir gerçektir. Ġnovasyon kıran kırana rekabetin olduğu günümüz iĢletmelerinde
firmaların bu rekabetten fayda sağlaması adına organizasyon ve yönetim anlayıĢlarını
Ģekillendirerek bu yönde çalıĢmaları teĢvik eden bir kuram olarak karĢımıza çıkmaktadır.
I. ĠNOVASYON
Bilgi ekonomisi yenilik temelinde Ģekillenen bir ekonomidir. Yeni ekonomiyi
ateĢleyen temel kavramlardan biri de, ürünlerin, sistemlerin, süreçlerin, pazarlamanın ve
insanların sürekli olarak yenilenmesini öngören ―yenilikçilik‖ tir. Eğer yakın bir zamanda
oldukça iyi bir ürün geliĢtirdiyseniz bile amacınız daha iyisini yapmak ve bu ürünü eskitmek
olmalıdır. Çünkü siz bunu yapamazsanız baĢkası yapacaktır. Yenilikçi davranarak o anki
sistemlerini modası geçmiĢ kılmak yerine mevcut durumu korumaya çalıĢan ve değiĢime
direnenler baĢarısız olmuĢlardır (TÜSĠAD, 2003:27).
Günümüz rekabet ortamında, Japonya, Hollanda, Ġsveç ve Singapur gibi yüksek
rekabet gücüne sahip ülkelere baktığımızda bu rekabet üstünlüğünün ucuz emeğe değil, beyin
gücüne ve yaratıcılığa bağlı olduğunu görüyoruz. Rakiplerinden daha üstün niteliklere sahip,
yeni, farklı, ilginç, dayanıklı, kullanıĢlı ürün ve hizmetleri sunabilenler para kazanabiliyor,
bunu baĢaramayanlar ise yok oluyor. Rekabet gücündeki bu düĢüĢ ülkemizde dıĢ ticaret açığı
olarak kendini göstermektedir. Rekabet üstünlüğü yakalamak için farklılık, yenilik,
yaratıcılık ve inovasyon gibi kavramlardan söz edilmesine karĢın yeterli düzeyde bir atılım
görülmemektedir ki bu da inovasyon kavramının henüz tam olarak anlaĢılmadığını gösterir
(OECD:2002).
‗Ġnovasyon‘ kavram olarak, hem bir süreci (yenilemeyi/yenilenmeyi) hem de bir
sonucu (‗yenilik‘i) ifade eder. AB ve OECD literatüründe inovasyon süreç olarak; ―bir fikri,
pazarlanabilir bir ürün ya da hizmete, yeni ya da geliĢtirilmiĢ bir üretim ya da dağıtım
yöntemine ya da yeni bir toplumsal hizmet yöntemine dönüĢtürmek‖ olarak tanımlanır. Aynı
zamanda bu dönüĢtürme süreci sonunda ortaya konan pazarlanabilir, yeni ya da geliĢtirilmiĢ
ürün, yöntem ya da hizmeti de ifade etmektedir (Uzkurt, 2008)
OECD‘nin bilimsel ve teknolojik faaliyetler ve bunların ölçülmesi konusunda üye
ülkeler arasında anlayıĢ birliği sağlamak için hazırladığı el kitaplarından biri olan Oslo
Manual, Avrupa Komisyonu ve Eurostat tarafından da temel alınmaktadır. Oslo Manual
inovasyon türleri ve tanımları ile ilgili bilgiler içermektedir. Bu tanımlara göre ―inovasyon‖
denildiğinde esasında anlaĢılması gereken ‗teknolojik ürün ve süreç inovasyonları‘dır.
‗Teknolojik ürün inovasyonları‘ ve ‗teknolojik süreç inovasyonları‘ inovasyonun iki temel
kategoridir. Buradaki süreç, bir üretim süreci de, bir dağıtım süreci de olabilir. Üretim süreci
196
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ve dağıtım süreci, üretim yöntemi ve dağıtım yöntemi olarak da düĢünülebilir. Teknolojik
ürün inovasyonlarında ortaya konan ürün, teknolojik olarak yeni bir ürün olabileceği gibi
teknolojik olarak geliĢtirilmiĢ bir ürün de olabilir. Teknolojik süreç inovasyonunda da ortaya
konan süreç, teknolojik olarak yeni bir süreç olabileceği gibi teknolojik olarak geliĢtirilmiĢ
bir süreç de olabilir (Ekren, 2000)
Ülkeler arasındaki sınırların kalkması, buna paralel olarak bilginin, teknolojinin ve
insan gücünün hızlı ve serbest dolaĢımı, bilgi ve teknolojideki hızlı geliĢme, tüketicilerin
yaĢam tarzlarındaki değiĢimin hızlanması ve beklentilerinin artması iĢletmeleri kaçınılmaz
olarak inovasyon yapmaya itmiĢtir. Bu bağlamda inovasyon, iĢletmelerin en önemli rekabet
araçlarından birisi haline gelmiĢtir. Ancak iĢletmeler için asıl sorun, kendilerine
sürdürülebilir rekabet avantajı sağlayacak, karlılıklarını ve pazar paylarınıartıracak, yeni
pazar fırsatları yaratacak bu inovasyonları nasıl gerçekleĢtirebilecekleri sorunudur.
Günümüzde inovasyonun ne kadar önemliolduğu sıkça vurgulanmasına karĢın bunun nasıl
etkin ve verimli bir Ģekilde gerçekleĢtirilebileceği üzerinde fazla durulmamaktadır (Uzkurt,
2010: 41-42)
A.Stratejik Ġnovasyon
Ġnovasyon stratejisi yeni bir ürün veya hizmet ile ilgili finansal amaç ve büyüme
alanlarından oluĢur; yeni ürün veya hizmetlerin stratejik misyonunu tanımlayan stratejik
roller ve yeni ürün veya hizmet fikirlerinin geçmesi gereken filtreler serisi sağlayan kriterler
bütünüdür. Yol haritası, inovasyonu harekete geçirmek için geniĢ rehberlik sunsa da, strateji
inovasyon için ortaya konan çabayla ilgili daha detay bilgi sağlar. Bu etki de göz önüne
alındığında aslında inovasyon stratejisi hem bir inovasyon planlama dokümanı hem de
insanların bu çabaya giriĢmeden önce inovasyonu neden yaptıklarını düĢündüren bir
rehberdir (Kucmarski,1996: 46).
Stratejik inovasyon, iĢ modellerinin yeniden yapılandırılması ve oyunun kuralları ile
rekabetin doğasını değiĢtirerek pazarın yeniden Ģekillendirilmesini ifade etmektedir. 1970‘li
yıllardan günümüze küresel ekonominin iĢleyiĢi yüksek teknolojinin hızla geliĢmesi
sonucunda büyük ölçüde değiĢmiĢ ve bilgi, en az diğer üretim faktörleri kadar önem
kazanmıĢtır. Endüstriyel üretim temelli ekonomiden bilgi ekonomisine geçiĢ sürecinde
önemli ilerleme kaydetmiĢ olan özellikle geliĢmiĢ ülkelerde iĢletmeler, geleneksel ve
standartlaĢmıĢ stratejilerindıĢında kendilerini ―farklı‖ gösterecek faaliyetlere odaklanmak
durumundadır(Berber, 2008).
B.AraĢtırma ve GeliĢtirme (Ar-Ge)
Yapılan çeĢitli araĢtırmalarda ülkelerin Ar-Ge faaliyetlerindeki yükseliĢ ile verimlilik
artıĢları arasında güçlü bir iliĢki olduğu tespit edilmiĢtir. Ar-Ge faaliyetleri, bilgi birikiminin
artırılmasına yönelik yapılan yatırımların yeni teknolojilere veya mevcut fiziksel ve beĢeri
kaynakların daha etkin kullanımına dönüĢmesi Ģeklinde ifade edilmektedir. OECD tarafından
Ar-Ge; sistematik bir temele dayalı olarak beĢeri, toplumsal ve kültürel bilgi birikimini
artıran yaratıcı faaliyetlerin yürütülmesi ve bu bilgi birikiminin yeni uygulamalarda kullanımı
olarak tanımlanmaktadır. Buna göre Ar-Ge aĢağıdaki üç ana faaliyeti kapsamaktadır:

Temel AraĢtırma (Basic Research): Kar amacı güdülmeden, bilimsel bilginin
geliĢtirilmesi ve bilinmeyenlerin keĢfine yönelik olarak yapılan araĢtırmalardır. Temel
araĢtırmalar çoğunlukla kamu kurumları ya da üniversitelerce yapılır (Akdemir, 1990: 219).
197
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ

Uygulamalı AraĢtırma (Applied Research): Temel araĢtırmadan elde edinilen
bulgular kullanılarak, ürün ve üretim süreçlerinde yeni bilimsel bilgi ve teknik elde etme
amacına yönelik olarak yapılan ve kar amacı taĢıyan araĢtırma türleridir (Barutçugil, 1981:
14).

Deneysel GeliĢtirme (Experimental Development): Mevcut araĢtırma ve
deneyimlerden sağlanan bilginin ıĢığında, yeni materyaller, ürünler, devreler üretmeye; yeni
süreçler, sistemler, hizmetler oluĢturmaya ve halihazırda üretilmiĢ olanları büyük ölçüde
iyileĢtirmeye yönelik sistemli çalıĢmalardır (TÜBĠTAK, 2004: 464).
Ar-Ge geniĢ anlamda, bilimsel bilgi ve teknik bilgi birikimini arttırmak amacıyla
sistematik bir temele dayalı olarak yürütülen, yaratıcı çaba ve bu bilgi birikiminin yeni
uygulamalarda kullanımı Ģeklinde tanımlanır. Dar anlamda ise Ar-Ge, iĢletmelerde yeni
mamul ve yeni üretim süreçlerinin ortaya çıkmasına yönelik olarak yapılan sistemli ve
yaratıcı çalıĢmalardır (Barutçugil, 1981: 17).
ĠĢletmeler açısından Ar-Ge faaliyetleri ile yeni ürünler geliĢtirmek, üretilen
ürünlerinin kalite standartlarını arttırmak ve maliyet avantajı sağlayarak rekabet üstünlüğünü
ele geçirmek amaçları güdülmekte, bu rasyonel davranıĢ sayesinde ekonomik ve toplumsal
faydalar sağlanmaktadır. Ar-Ge ülke ekonomisi geneli içinse; kaynakları etkin Ģekilde
kullanmak, bilgi birikimini sürekli artırmak ve ulusal teknolojiler üretebilmek amaçlarına
hizmet eder (Büyükdığan, 2012: 1).
C.Ġnovasyon ve Ar-Ge‟nin Önemi
Ġnovasyon, hem günümüz ulusal ekonomileri hem de iĢletmeler için vazgeçilmez bir
dinamizm kaynağı haline gelmiĢtir. Bu yönüyle inovasyonun ekonomi, toplum ve iĢletmeler
için önemini üç baĢlık altında toplamak mümkündür. Ġnovasyon;

Ulusal ve bölgesel ekonomiler için sürdürülebilir ekonomik büyümenin,

Toplumlar için sosyal kalkınma ve refah düzeyinin,

Hem iĢletmeler hem de ulusal ekonomiler için rekabet gücünün temel dinamiği
haline gelmiĢtir.
Yukarıdaki temel dinamikler çerçevesinde inovasyonun gerek ülke ekonomileri
gerekse toplum ve iĢletmeler için ortaya çıkaracağı olumlu sonuçları daha ayrıntılı bir Ģekilde
aĢağıdaki gibi sıralamak mümkündür (Uzkurt, 2008; 269-270):
ĠĢletmeye yönelik sonuçlar:

Rekabet üstünlüğü sağlama,

Maliyetlerde düĢüĢ sağlama,

Verimlilik artıĢı,

Pazar payının artması,

Karlılık artıĢı,

Hammadde kullanımında etkinliğin sağlanması,

Kalite artıĢı,

Bilginin ekonomik bir değere dönüĢmesi,

Yeni pazarlar oluĢturma,

Ürün hattının ve karmasının geniĢletilmesi,

MüĢteri tatmininin maksimize edilmesi,
198
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ



Yeni pazarlara giriĢte kolaylık sağlama,
Üretimde, tedarik ve pazarlama da esneklik sağlama,
Ürün ve hizmetlerin üretim sürelerinin kısalması ve firelerin minimizasyonunun
sağlanması,

ÇalıĢma Ģartlarının iyileĢtirilmesi,

MüĢteri, tedarikçi ve aracılarla iletiĢimin geliĢtirilerek bilgi paylaĢımının sağlanması.
Toplum ve ekonomilere yönelik sonuçlar:

Toplumsal refah artıĢı,

YaĢam standartlarının artması,

Sürdürülebilir ekonomik büyümenin sağlanması,

Ġstihdam artıĢı,

Kaynakların etkin ve verimli kullanılması,

Yeni hammadde kaynaklarının ortaya çıkarılması,

Ġhracat artıĢı sağlama,

Patent sayılarında artma,

Bölgesel kalkınmaya katkı sağlama,

Enerji kaynaklarının etkin kullanımı,

GiriĢimciliğin artması,

DıĢa bağımlılığın azalması.
Teknik ve ekonomik yönden hızla değiĢen, dinamik bir çevre içerisinde faaliyet
gösteren iĢletmelerin varlıklarını sürdürebilmeleri ve amaçlarını gerçekleĢtirebilmeleri,
kendilerinin de devamlı bir değiĢme içerisinde bulunmalarını gerektirir. Bu bağlamda
iĢletmeler, bütün yeniliklerin kaynağı haline gelmiĢ planlı ve sistematik araĢtırma-geliĢtirme
faaliyetlerinde bulunmak yoluyla değiĢim faaliyetlerini yürütebilirler. ĠĢletmelerin mevcut
sorunlara çözüm yolları bulmalarının gerekliliği yanında, yeni üretim yöntemleri ve mamuller
bulmak, mevcut mamul ve üretim yöntemlerini geliĢtirmek ve büyümek ihtiyacı içinde
oldukları dikkate alınırsa, iĢletme açısından araĢtırma-geliĢtirme fonksiyonunun önemi daha
da kolay anlaĢılabilir.
Tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarını karĢılayabilmek için yeni teknolojilerin
geliĢtirilmesi ve uygulanması, teknoloji ile yakından ilgili faaliyetler olan araĢtırma ve
geliĢtirmenin üstlenmiĢ olduğu bir görevdir. Teknolojik bilgi, Ar-Ge çalıĢmalarının bir
sonucu olarak ortaya çıkmakta, tüm ekonomiye yayılmakta ve paylaĢılmakta ve bunun
sonucunda da ekonomik büyüme gerçekleĢmektedir. AraĢtırma-geliĢtirme çalıĢmaları,
günümüzün sert ve acımasız rekabet ortamı içinde iĢletmelerin adeta bir varoluĢ
mücadelesidir
Ar-Ge fonksiyonunun temel amacı sürekli değiĢen bir çevrede faaliyette bulunan
iĢletmelerin, bu değiĢimlere ayak uydurmalarını sağlamak, geliĢme ve büyümelerine yardım
etmek ve bunun sonucunda canlılıklarının sürekliliğini sağlamaktır. Bu temel amaca bağlı
olarak Ar-Ge fonksiyonunun diğer bazı amaçları da aĢağıdaki gibi sıralanabilir:

Yeni ürün ve süreçleri geliĢtirmek

Mevcut ürün ve malzemeler için yeni kullanım alanları bulmak

Yeni üretim teknikleri bulmak veya mevcut üretim tekniklerini geliĢtirmek
199
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ





Rakip iĢletmelerin geliĢmelerine ayak uydurarak rekabet gücünü korumak
ĠĢletmede verimliliği artırmak
Üretim maliyetlerinin düĢürülmesini sağlamak
ĠĢveren-iĢçi iliĢkilerinin iyileĢtirilmesini sağlamak
Yönetime doğru ve gerekli bilgilerin zamanında ulaĢmasını sağlayacak yönetim
biliĢim sisteminin kurulmasını sağlamaktır.
II.ARAġTIRMANIN AMACI VE YÖNTEMI
Bu araĢtırmanın amacı inovasyon ve Ar-Ge çalıĢmaları bağlamında iĢletmenin
yapmıĢ olduğu çalıĢmaları ve izlediği yolu incelemektir. Nitel araĢtırma yöntemlerinden
mülakat/bireysel görüĢme tekniğinin kullanıldığı araĢtırmada, Ġzmir ili Atatürk Organize
Sanayi Bölgesinde bulunan Batel Elektromekanik A.ġ. iĢletmesinde inovasyon ve Ar-Ge
politikalarını karar alma ve uygulama süreçlerinde etkin rol oynayan iki üst düzey yönetici ile
görüĢülmüĢtür.
Batel A.ġ.‘nin faaliyet konusu elektromekanik imalat alanında kesici, ayırıcı
üretimidir. Kurulduğu tarihten günümüze kadar sürekli geliĢimi hedefleyen ve bu doğrultuda
adımlar atan Batel A.ġ.‘nin inovasyon ve Ar-Ge çalıĢmaları esnasında firmanın geçirdiği
değiĢim ve geliĢim ele alınmıĢtır.
A.Firma Hakkında Kısa Bilgi
Batel Elektromekanik Sanayi ve Ticaret A.ġ. Elektromekanik sektöründe 35 yıldan
uzun bir süredir hizmet veren, alanında uzman bir ekip tarafından 1991 yılında Ġzmir‘de
kurulmuĢtur. 4500 metrekare kapalı alana yayılan tesislerinde ulusal elektromekanik
sektöründe kurumsallaĢmıĢ ve tartıĢılmaz bir kalite algısı yaratan firma; geride bıraktığı
yıllarda alanında pek çok baĢarıya imza atmanın yanı sıra küresel teknolojik geliĢmeleri
yakından takip ederek ulusal sektörde öncü bir firma haline gelmiĢtir.
ĠĢletme, pazarda bulunma nedenini ve misyonunu; “ulusal elektromekanik
sektöründe kurumsallaĢmayı hedef alan Ģirket, özkaynakları ile gerçekleĢtirdiği güncel
teknoloji yatırımları sayesinde, ulusal elektromekanik sektörünün ihtiyacı olan kaliteli
ürünleri imal ederek istihdam yaratmakta ve ulusal ekonomiye hizmet etmektedir. Bu
kapsamda, iĢletme ithal ikamesi ürünlere öncelik vermekte olup; ulusal pazara daha kaliteli
ve daha ekonomik yerli ürünler sunulmasını amaçlamaktadır” Ģeklinde tanımlamaktadır
(BATEL).
ĠĢletme sahip olduğu know-how ve lisans ile;1970‘lerin ilk yarısında ―Az yağlı tip
OG devre kesicileri‖ ve1980‘lerin baĢında da ―SF6 gazlı tip OG devre kesicileri‖ni %100
yerli olarak üretmiĢtir.
ĠĢletme, OG devre kesici teknolojisinde dünyada gelinen son aĢama olan Vakum
Devre Kesici üretimini, 2006 yılında TÜBĠTAK ve TTGV desteğiyle baĢlatmıĢ ve "Vakum
Tüpü/ġiĢesi (VacuumInterrupter)" projesini 2008 sonlarında baĢarıyla sonuçlandırarak
Türkiye‘de bir ilki gerçekleĢtirmiĢtir.
B.Batel A.ġ.‟nin Ar-Ge ÇalıĢmaları
2006-2008 yılları arasında TÜBĠTAK-TEYDEB destekli Ar-Ge projesi kapsamında
36 kV 1250 A 16 kA ve 36 kV 2000 A Vakum ġiĢesi üretilmiĢtir. O tarihten beri Türkiye ve
orta doğuda vakum ĢiĢesi üretimi yapan tek firma olma unvanını korumaktadır. Ayrıca 20162017 yıllarında KOSGEB desteği ile yürüttüğü Ar-ge projesi ile Harici tip yük ayırıcısı adlı
ürünü üretmiĢ olup proje Nisan ayında, ürünün yurt dıĢında tip testlerini gerçekleĢtirmesi ile
200
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
tamamlanacaktır. Yalnız verilen teĢviklerde, proje dosyasının hazırlanması ve diğer adımlar
çok zaman aldığından, bu tür iĢlemlerin kısaltılabilmesi için gerekli çalıĢmaların yapılması
gerekmektedir.
Son 3 yılda cirosunu 2,5 Kat arttırarak üretim kapasitesini sürekli arttırdığını
kanıtlamıĢtır. Bunu da ürünleri için yurt içi ve yurt dıĢında yeni kullanım alanları bularak
yapmıĢtır. Örneğin;, 36kV gerilim seviyesinde ürettiği ürünlerini , Vietnam‘da bulduğu pazar
için O bölgenin talebi olan 38kV gerilim seviyesinde kullanılmak üzere testlerini yaptırarak
onay almıĢ ve kendisine yeni bir pazar yaratmıĢtır. Benzer Ģekilde farklı ülkelerin farklı
gerilim seviyelerine uyacak Ģekilde Ar-Ge ve test çalıĢmaları yaparak yeni kullanım alanları
bulmuĢtur.
Elektrik sektöründe çok kullanılmakta olan Bakır hammaddesindeki olağan dıĢı fiyat
artıĢları karĢısında, bakırdan üretilen kontak parçalarının üretim tekniklerinde değiĢiklikler
yaparak hammadde maliyetlerindeki artıĢı tolere etmiĢtir. Örneğin dolu çubuktan iĢlenen
kontakları için dövme kalıpları, kesme ve bükme kalıpları tasarlayarak bu parçaların hem
hammadde maliyetlerini hem de iĢçilik maliyetlerini düĢürmüĢtür. Ayrıca kalıptan çıkan
parçaların her seferinde aynı kalite olması ile talaĢlı imalata nazaran kalite kontrol
proseslerini en aza indirmiĢ fakat kalitesini arttırmıĢtır.
Batel sektöründe ülkede hep öncü firma olmuĢtur. Orta gerilim Elektrik ġalt cihazları
sektöründe dünyada yeni çıkan teknolojileri ülkesinde en önce uygulamaya koyan firmadır.
Örneğin 80‘lerde Az yağlı elektrik devre kesicilerini, 90‘larda SF6 gazlı kesicileri ve son
olarak da 2006 yılındaki projesi ile yerli vakum ĢiĢesi kullanan vakum devre kesicilerini
ülkemize kazandıran bir firmadır.
C.Ürünler Ġçin Yapılan Ar-Ge ÇalıĢmaları
Ürünlerin yalıtkan gövdelerini oluĢturan kompozit bir malzeme olan epoksinin, aylık
fire oranlarını düĢürmek için, Epoksi döküm tesisinde kullanılan kalıpların iyileĢtirilmesine
yönelik olarak döküm prosesini simule edecek yazılımlar kullanılmıĢ, malzemenin kalıp
içerisindeki hareketi, hava boĢlukları, kürlenmesi gibi etkileri analiz ederek kalıpları hatasız
ürün çıkarabilecek Ģekilde revize edilmiĢtir. Böylece, ithal edilmekte olan yüksek maliyetli
epoksi malzemenin fire oranı en aza indirilerek verimlilik arttırılmıĢtır.
Simülasyon programları kullanılarak, epoksi ürünlerin mekanik analizleri yapılmıĢ
gereksiz kalınlıklar azaltılarak ya da tasarımlarında uygun değiĢiklikler yapılarak, epoksinin
kullanım miktarı azaltılmıĢ böylece hammadde maliyetleri azaltılarak üretim maliyetleri
düĢürülmüĢtür.
Bakır hammadde kullanımını azaltmak için, dolu malzemeden talaĢlı imalat ile
üretim yapmak yerine, dövme, kesme ve bükme kalıpları yapılarak bakır hammadde
kullanımı azaltılmıĢtır.
Bazı parçaların üretimini yan sanayilere vererek fazla mesai maliyetlerini düĢürmüĢ
aynı zamanda parçaların daha düĢük maliyetle ve kalite veya fire riski olmadan üretilmesini
sağlamıĢtır.
Zamanında ve yeterli miktarda hammadde ve yarı mamul tedariki yaparak stok
maliyetlerini düĢürmek için, üretimdeki tüm parçalara ve ürünlere kodlamalar yapılıp, ürün
reçeteleri oluĢturulmuĢ ve MRP programları kullanılmaya baĢlanarak hammaddeden nihai
ürün aĢamasına gelene kadar süreç üzerinde tam ve otomatik bir kontrol sağlanmıĢtır.
201
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Dünya‘da, sektördeki teknolojik geliĢmeler, yeni ürün veya teknikler ile ilgili teknik
ve akademik makaleler, yayınlar, patentler yakından takip edilmektedir. MüĢterilerden gelen
talepler dikkatlice değerlendirilmektedir. Teknik servis departmanında da Ar-ge personeli
bulundurularak ürünler ile ilgili yaĢanan teknik problemler veya Ģikâyetler doğrudan Ar-Ge
departmanına aktarılmaktadır. Elde edilen tüm veriler Ar-Ge veri tabanına kayıt edilmektedir.
Mevcut ürünlerin kalitesinin arttırılmasında ve yeni ürün tasarımında bu veri tabanından
faydalanılmaktadır.
D.Üretim Süreçlerin ĠyileĢtirilmesi
Endüstri mühendisleri tarafından süreç analizleri ve zaman etütleri yapılarak
istasyonlardan maksimum verim alınması sağlanmakta bu sırada tespit edilen gereksiz veya
hatalı adımlar tespit edilerek uygun hale getirilmektedir.
Üretim usul, teknik, donanım ve yazılımlarda ( Örnek: Fabrika otomasyonu
CADCAM vb. gibi ileri imalat ve üretim teknolojilerinin kullanımı ) değiĢken maliyetleri
azaltıcı yenilikler yapılmıĢtır.
El ile yapılan seri iĢlerin makine, aparat vb. yöntemler ile hızlandırılması ile iĢçilik
maliyetleri azaltılmaktadır.
Üretim planlama, satın alma, giriĢ kalite kontrol, depo, üretim, çıkıĢ kalite kontrol
bölümleri arasında bilgisayar yazılımları ile eĢ zamanlı takip ve online iletiĢim sağlanarak
bölümler arasındaki iletiĢim sorunu ve zaman kayıpları azaltılmıĢtır.
Üretim takibinde ve malzeme ihtiyaç planlamasında Netsis ve ofis yazılımları
kullanılarak hammadde ve stok maliyetleri gibi değiĢken maliyetler en aza indirilmiĢtir.
Tasarımdan nihai ürün aĢamasına kadar her safhada bilgisayar yazılımlarından,
bilgisayar destekli tasarım ve analiz programlarından faydalanılmaya baĢlanmıĢtır. Tasarımda
bilgisayar destekli tasarım programları( Autocad, Solidworks, Draftsight gibi), Analizlerde
bilgisayar destekli analiz programları (Ansys, Maxwell), Ürün testlerinde testlere özel
yazılım ve elektronik test ekipmanları kullanılarak ürünlerin kalitesi arttırılmıĢtır.
DEĞERLENDĠRME VE SONUÇ
Ar-Ge ve Ġnovasyon çalıĢmaları firmalar açısından ve rekabette öne geçebilmeleri
için en önemli unsurlardandır. Firmalar için ilk aĢamada maliyet açısından bakıldığında
yüksek harcamalar olarak görülse de sonraki aĢamalarda rekabet üstünlüğü sağlayacak
sonuçlar vermektedir.
Ar-Ge bölümü iĢletmelerde yeterli desteği görebilirse ve çalıĢmaları desteklenirse
yapılan çalıĢmaların sonucunda firma, kendi teknolojisi ve ekibi ile değer yaratarak diğer
iĢletmelere üstünlük sağlayabileceklerdir. Teknolojinin geliĢmesi ile birlikte, bilgisayarlı
üretim sistemleri, simülasyonla yapılan üretimler sonuçların daha hızlı alınmasına ve daha az
maliyetle değerlendirilebilmesine olanak sağlamaktadır. ĠĢletmelerin Ar-Ge çalıĢmalarını
arttırabilmesi ve daha verimli üretim yapabilmesi için son yıllarda destekler, teĢvikler ve
yönlendirmeler de artmıĢtır. Kosgeb ve Tübitak destekleri ile iĢletmelerin Ar-Ge
harcamalarına destek olunmuĢ ve bu sayede iĢletmelerin Ar-Ge bütçelerinde rahatlama
sağlanmıĢtır. KOBĠ‘lere sağlanan bu teĢviklerdeki dosya hazırlama ve baĢvuru süreçleri
kısaltılmalı, iĢlemler daha anlaĢılır hale getirilmelidir. Üniversite ve Sanayi iĢbirliği proje
kapsamlarında, üniversitede çalıĢan akademisyenlerin çalıĢma alanlarına uygun iĢletmelerle
bir arada projeler yürüterek iĢletmelere yol göstermeleri ve bunun sonucunda projelerin
tamamlanması ile birlikte iĢletmelerin karlılığı artmaktadır. Üniversitelerde yapılan bu
202
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
projelerle birlikte verimlilik ve yenilik çalıĢmalarında aktif rol olarak bilim dünyasına ıĢık
tutmaktadır.
Dünya‘daki rekabet ortamının hızla arttığı göz önünde bulundurulunca Ar-Ge ve
inovasyon yatırımlarının sonuçlarına bakıldığında ne kadar önemli olduğu anlaĢılacaktır.
Hükümet programlarında Ar-Ge destekleri gün geçtikçe artmakta ve Teknokentler aracılığı
ile yüksek seviyede teĢvik imkanları sunulmaktadır. ĠĢletmelere bu faaliyetler hakkında
yeterli bilgilendirme yapılmalı ve desteklerden faydalanabilmeleri sağlanmalıdır.
TeĢekkür
ÇalıĢmanın uygulama bölümünde iĢ birliği sağlayan BATEL Elektromekanik yönetim
kuruluna ve özellikle Ar-Ge Müdür Yardımcısı Makine Mühendisi Sayın Bilal ALKAN‘a
teĢekkür ederiz.
Kaynakça
Akdemir, A. (1990), ―Küçük ve Orta Ölçekli ĠĢletmelerin Ar-Ge Olanakları‖, Anadolu
Üniversitesi ĠĠBF Dergisi, Cilt: 8, 215-227.
Barutçugil, Ġ.S. (1981), Teknolojik Yenilik ve AraĢtırma GeliĢtirme Yönetimi, Bursa, Bursa
Basımevi
Berber, A.; Stratejik Ġnovasyon Yönetimi, UZKURT, C. (2008). Yenilik Yönetimi ve
Yenilikçi Örgüt Kültürü, Beta Basım Yayın, Ġstanbul.www.aykutberber.com,12.05.2008.
Batel,http://www.batel.com.tr/default.asp?L=TR&mid=212,EriĢim:28/02/2015
Büyükdığan, L. (2012), ―Niçin Ar-Ge‖, (Çevrimiçi) http://argedunyasi.com/icerik/912/nicinarge.htm, 20.02.2012.
Ekren N. (2000); ―Bilgi ve Ekonomik Etkinlik‖, Activeline Aylık Bankacılık ve Finans
Dergisi, No 6, Eylül, s. 1-2
Kucmarski, Thomas D. (1996); Inovasyon-Rekabet Çağı ĠçinLiderlik Stratejileri,
McGrawHill.
Uzkurt, C. (2008). Yenilik Yönetimi ve Yenilikçi Örgüt Kültürü, Beta Basım Yayın, Ġstanbul.
Uzkurt, C. (2010); Ġnovasyon Yönetimi: Ġnovasyon Nedir,Nasıl Yapılır ve Nasıl
Pazarlanır?,Asobilgi, Ankara: Ankara Sanayi OdasıYayını.
OECD, TheFrascati Manuel, 6th Edition (2002).
TÜBĠTAK, (2004), ―Bilgi Toplumuna Doğru‖, Türkiye 2. BiliĢim ġurası Sonuç Raporu,
Ankara, 10- 12 Mayıs.
TÜSĠAD, Ulusal Ġnovasyon Sistemi,Yayın No: TÜSĠAD-T/2003/10/362, Ġstanbul, Ekim
2003, s.23.
203
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ĠKY ĠĢe Alim Sürecini Etkileyen DeğiĢkenlerinin Belirlenmesi: Nitel Bir ÇaliĢma
Merve BĠNGÖL
Özet
Ġnsan kaynakları departmanının en önemli görevlerinden biri, uygun özelliklere sahip olan
insanların iĢ yaĢamına kazandırılmasıdır. Bu doğrultuda iĢgören seçim sürecinde baĢvuran adaylar
arasından en uygununun seçilmesi, iĢe alınıp, çalıĢtırılması sürecinde etkili olan faktörlerin neler
olduğunun belirlenmesi bu çalıĢmanın amacıdır. Nitel araĢtırma yönteminin kullanıldığı çalıĢmada,
veri toplamak amacıyla derinlemesine görüĢme tekniği kullanılmıĢtır. Aralık 2016 tarihinde,
araĢtırmacı tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmıĢ veri toplama formu ile Konya‘da sanayi
sektöründe faaliyet gösteren bir Ģirketin üst düzey yöneticileri ile ortalama 30 dakika süren 3 görüĢme
yapılmıĢtır. Elde edilen veriler içerik ve betimsel analiz ile bulgulara dönüĢtürülmüĢtür. AraĢtırma
sonucunda, iĢgören adaylarının sosyo-demografik özellikleri, iĢ baĢvurusunda bulunan adayın önceki
iĢindeki mesleki geliĢimi, önceki iĢ yerinden neden ayrıldığı, tecrübesinin olup olmadığının, yabancı
dil düzeyi, iĢle ilgili yeterli bilgiye sahip olmasının iĢe alım sürecini en fazla etkileyen faktörler olduğu
belirtilmiĢtir. AraĢtırma sonucunda Ģirketin insan kaynakları-yetenek yönetimi ve iĢe alım sürecini
etkileyen değiĢkenleri belirlemede olumlu yönde bir tutum sergilediği sonucuna varılmıĢtır. Ayrıca
araĢtırma sonuçları doğrultusunda öneriler geliĢtirilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: ĠĢe Alım Süreci, Ġnsan Kaynakları, Yönetici, ĠĢgören Seçimi, Nitel AraĢtırma
JEL Kodu: M10, M12, M54
Abstract
One of the most important duties of human resources is providing jobs for people who has
appropriate skills. The purpose of this research, direct to employers` most appropriate choose for
hiring and which factors are effective in hiring and giving work in choosing process. Qualitative
research method has been used for this research and in-depth interview technique used for to gain data.
In December 2016, there was three thirty minutes meetings with one companies‘ higher level managers
in Konya in collaboration with semi-structured data for which is created by researcher. Data which has
gained converted to findings with context and analyses. End of the research employer sees the most
effective factors about hiring people as follows: employees‘ socio-demographic characteristics,
previous jobs‘ developments, reasons for leaving from previous jobs, if they have experience, foreign
language level and if they have enough knowledge about the job. As a result, company‘s human
resources has played positive role on management of skills and hiring people. Furthermore in lights of
conclusions of the research proposals have been made.
Keywords: Recruitment Process, Human Resources, Manager, Employee Selection, Qualitative
Research
Gel Classification: M10, M12, M54

Ahi Evran Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, ĠĢletme Bölümü, 4. Sınıf öğrencisi
mervebl730@gmail.com
204
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
GĠRĠġ
Prensin zekasına iliĢkin ilk tahminimiz etrafında tutuğu adamların karakterine göre olacaktır.
Eğer yetenekli ve sadık iseler, akıllı olduğu düĢünülecektir. Çünkü onların yeteneğinin farkında
olduğunu ve kendisine sadık kalmalarını sağladığını göstermiĢ olacaktır. Eğer bunun tersi
durumdaysalar, değerlendirme olumsuz olacaktır, çünkü bir yönetici yapabileceği ilk hatayı birlikte
çalıĢacağı kiĢilerin seçiminde yapar”
(prensten aktaran; porteus;1997)
Günümüzde meydana gelen geliĢmeler sebebiyle insan kaynakları yönetimi ile ilgili
yapılan çalıĢmalar; en değerli kaynak olarak görülen yetenekli çalıĢanlara, yani insan
sermayesine yapılan yatırımlara dönüĢmüĢtür(Altunoğlu vd.,2015: 48).
Ġnsan kaynakları yönetiminin görevi, geleceğe dönük olarak örgüt amaçlarını yerine
getirecek yetenekli ve iyi motive edilmiĢ kalifiye eleman sağlamak, bu elemanların iĢten
duydukları tatmini arttırmak, yeteneklerini ortaya çıkarmak ve bu faaliyetleri mümkün
olduğunca iĢgücü maliyetlerini kontrol altında tutacak Ģekilde yapmaktır. Ġnsan, geliĢtirilmesi
gereken bir kaynak olarak değerlendirildiğinde örgütlerin verimlilik, kalite, kâr gibi amaçlara
ulaĢabilmeleri kolaylaĢır(Akın ve Erdost Çolak,2012: 86).
ĠĢ gören bulma ve seçme teknikleri bir Ģirketin insan kaynakları yönetiminde en zor
konuyu ortaya çıkarır. Bir Ģirkete yön veren ve onu baĢarıya ya da baĢarısızlığa götüren en
önemli öğe Ģüphesiz insan gücüdür. ġirketin ihtiyacını karĢılayabilecek düzeyde ve yetenekte
bulunması ve bunlar içinden en faydalı olanların seçilmesi insan kaynakları yönetiminde
önemli bir konu olarak değerlendirilir. ĠĢ gören bulma ve seçim sürecinde, bilimsel temellere
dayandırılması gerekir. Keyfi ve geleneksel kurallara bağlı yapılırsa belki kısa bir süre için
baĢarı elde edebilir, ama bu baĢarı daimi, uzun süreli olamaz.
ĠĢe alınacak uygun kiĢilerin seçiminde temel amaç, belirli iĢler içinde baĢvuran
adaylar arasından iĢi iyi bir Ģekilde yerine getirebilmek için belli bir donanıma sahip
insanların iĢe alınması ön görülmektedir(Güney,2014: 69).
ÇalıĢmada iĢgören seçim sürecinde Sistemli ve biçimsel olarak insan kaynakları ve
yönetim planlanması ve iĢ gören seçim iĢlevinin nasıl gerçekleĢtireceği, insan kaynaklarında
yetenek yönetimi, iĢ gören seçerken izlemiĢ oldukları yöntemler incelenmesi, seçim sürecinin
her bir aĢamasında adayların bilgileri, yetenekleri gibi seçim süreçleri ayrıntılı bir Ģekilde
ortaya konmaktadır.
GerçekleĢtirilen araĢtırmada, Konya da sanayi sektöründe hizmet veren bir Ģirketin
yetenek yönetimi uygulamalarının ve iĢe alım sürecini etkileyen değiĢkenlerin belirlenmesine
iliĢkin nitel bir araĢtırma amaçlanmıĢtır.
I. LĠTARATÜR ÖZETI
A. ĠĢ Gören Temini Ve Seçim Süreci
ĠĢ gören temini ve seçimi konusunun gündeme gelebilmesi için öncelikle iĢletmelerin
bir personel ihtiyacı içinde olması gerekir. BaĢka bir deyiĢle, iĢletmede personel açığının ya
da yeni faaliyetler için insan gücü ihtiyacının ortaya çıkması gerekir. Ayrıca ihtiyaç duyulan
elemanlarda aranılan tüm özelliklerini de belirtilmesi gerekir. Tüm bunlar gerçekçi ve
objektif olarak hazırlanan bir insan kaynakları planlaması sayesinde belirlenir(Güney,2014:
69). Bundan sonra çalıĢanların temin ve seçim süreci baĢlatılır. ĠĢ gören temin seçimi, tüm
örgütlerde insan kaynakları ile ilgili yönetici ve birimlerin örgütsel ve çevresel faktörler ve
205
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
özeliklere göre, az-çok farklı biçimde yerine getirdikleri önemli bir görevdir. Örneğin, bazı
iĢletmeler iĢgören seçim sürecinde, bilinçli ve sistematik bir insan kaynakları planlaması
belirlerken, farklı iĢletmeler yöneticilerin isteklerine ve anlık ihtiyaçlarına göre hareket
edebilirler. Buna göre iĢgören bulmada, internette veya gazetede duyuru vermeyi, iĢ kurumu,
danıĢmanlık Ģirketlerine baĢvuran, dıĢ kapıya ilan asmayı tercih eden iĢletmeler olabilir.
ĠĢ gören temin süreci, nicel (sayı) ve nitel (özellik) olarak uygun adayların
bulunmasını ve iĢletmeye dahil olmasını kapsar. Bütün faaliyetler, baĢvuruda bulunanların
incelenmesi ve uygun olanlarının belirlenmesidir. Her iĢletmenin personel temin süreci
birbirinden farklıdır. Çünkü iĢletmelerin yapısı ve faaliyetleri aynı değildir(Güney,2014: 70).
B. Aday AraĢtırma ve Personel Bulma
Örgütlerde aday araĢtırma ve bulma, genellikle insan kaynakları birimine aittir.
Özellikle büyük iĢletmelerde aday bulma iyi daha fazla önem ve süreklilik gösterdiğinden, ĠK
birimi içinde bazı uzmanlar, sadece bu iĢle ilgilenebilmektedirler. Küçük iĢletmelerde ise;
ĠKY‘ den sorumlu bir yönetici diğer iĢlevler yanında iĢ gören sağlamadan da sorumlu
olabilmektedir(Acar vd.,2015:111). ĠĢletmeler kar amacıyla hareket eden kuruluĢlar olarak
çalıĢtırmak üzere iĢini en iyi en verimli Ģekilde yerine getiren insanları bulup onların
aralarından en iyilerini seçme çabası içerisindedir. Ġnsan kaynaklarının en önemli
görevlerinden biri olan, Aday araĢtırma ve bulmada dikkat edilen en önemli etkenler
çalıĢanın yetenekleri, kiĢilik özellikleri, değerleri ve tercihleridir. Aday bulma diğer bir
değiĢle iĢletmeye çekmede denilebilir. ĠĢletmeye ne kadar çok aday çekilirse iĢletmenin daha
bir etkin Ģekilde seçim yapmasına katkıda bulunur. Az sayıda baĢvuru içinden bulunabilen en
uygun adayların seçilmesi yerine çok sayıda adaya ulaĢılıp iĢe daha uygun nitelik taĢıyanların
daha isabetli olur.
a. Aday Bulmanın Önemi ve Amaçları
Aday bulma; hem iĢ gören seçimi hem de diğer ĠKY iĢlevleri açısından son derece
önemlidir. Çünkü bir iĢletmenin insan kaynaklarının kalitesi, büyük ölçüde aday bulma iĢinin
baĢarısına bağlıdır. Yeterli sayıda ve uygun özelliklerde adayın bulunamaması, bazı boĢ
iĢlerin doldurulamamasına veya iĢin gerektirdiği niteliklere yeterince sahip olmayan ya da
fazla nitelikli kiĢilerin iĢe alınmasına yol açabilir(Acar vd.,2015:112). Alınan personelin iĢin
gereklerine yeterince sahip olmaması verim düĢüklüğü yanında; eğitim, ücret maliyetlerinin
iĢgücü devrinin, iĢ kazalarının ve arızaların artması; motivasyon ve iĢ tatmininin düĢmesi
denetim giderlerinin yükselmesi gibi olumsuz sonuçlara da neden olacaktır. ĠĢin
gerektirdiğinden fazla niteliklere sahip kiĢilerin iĢe alınması da maliyet, tatmin, motivasyon
ve iĢten ayrılma sorunlarına yol açacaktır. Bu gibi sorunların önlenmesine uygun adayların
uygun yöntemlerle bulunup seçilmesi, önemli bir etkiye sahiptir.
Aday bulmada temel amaç; içinden, iĢletmenin ihtiyaç duyduğu sayıda ve boĢ iĢlerin
gerektirdiği niteliklere sahip iĢ görenlerin seçilebileceği büyüklükte ve bileĢimde bir aday
havuzuna sahip olmaktır. Burada ki aday havuzunu oluĢturmasının en önemli sebebi tüm
adayların aynı aĢamalardan geçmelerini sağlamaktır. Ġlk olarak iĢ gören ihtiyacı(boĢ iĢler),
mümkün olduğunca çok kiĢiye duyurulmalıdır. Ġkinci olarak bu duyurular, iĢ arayanların
iĢletmeye baĢvurmalarını özendirici bir biçimde yapılmalıdır. Daha fazla baĢvuru alındığı
ölçüde, iĢ gereklerine uygun kiĢileri seçme Ģansı artacaktır. Ancak, eleman aranan iĢler
hakkında yeterli bilgi de verilmelidir ki, uygun niteliklere sahip olmayan kiĢiler
baĢvurmasınlar(Acar vd.,2015:113).
206
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
b. Aday ve ĠĢ Gören Bulmada Kullanılan Kaynaklar
Aday / iĢ gören araĢtırma ve bulma faaliyetlerinin nasıl yerine getirilip ne sonuç
vereceğini etkileyen, bu nedenle dikkate alınması gereken, iĢletme içi ve iĢletme dıĢı çok
sayıda faktörler bulunmaktadır(Acar vd.,2015: 113). Örgütlerin iĢ gören bulmak için
kullandığı kaynaklar, iç ve dıĢ kaynaklar olmak üzere ikiye ayrılır. Ġç kaynak, örgütte boĢalan
pozisyonlara örgütte çalıĢan iĢ görenlerin, örgüt yapısı içerisinde yatay ya da dikey yer
değiĢtirilmesi ile iĢ gören sağlanması yöntemidir(Ünsalan ve ġimĢeker,2010: 89). ĠĢe alım
sürecinde iç kaynaklardan yararlanan iĢletmeler çalıĢanları ile ilgili kısa ve uzun vadeli
planlar yapmakta ve onların iĢletme içinde her türlü kariyer imkanından yararlanmalarını
sağlamaktadır. Böylece iĢletmeler çalıĢan tatminini ve çalıĢanların örgüte bağlılık
düzeylerinin arttırmayı amaçlamaktadır(Erarslan vd.,2013:12).iĢletme içi alanlarda iĢ gören
temin etmenin hem dezavantajları hem de avantajları bulunmaktadır.
Avantajları Ģu Ģekildedir; çalıĢanların moral ve motivasyonunu artırılması, iĢletme
içinden terfi etme imkanının oluĢmasına yardımcı olur, çalıĢanların iĢletmeye olan
bağlılıklarını artırır, çalıĢanlar arasında rekabeti ateĢler, çalıĢanların iĢletmeyi daha iyi
tanımalarına yardımcı olur. Dezavantajları ise Ģu Ģekildedir; ÇalıĢanlar arasında kıskançlık
duygularının oluĢmasına neden olabilir, Terfi edemeyenlerde moral ve motivasyon düĢebilir,
ÇalıĢanlardan terfi edemeyenlerin iĢletmeye olan bağlılıklarında zayıflama olabilir, Yanlı
davranmalarda dedikodunun artmasına neden olabilir, Sadece iĢletme içinden personel temin
edilmesi nedeniyle yaratıcılık ve yeniliğin oluĢumu engelleyebilir(Güney,2014: 71)
DıĢ kaynak, örgütlerin yeni kurulması ya da aranan niteliklere sahip iĢ görenin örgüt
içinden karĢılanmaması durumunda, örgüt dıĢından iĢgören temini için baĢvurulan bir kaynak
türüdür. BaĢka bir ifade ile bu kaynaklar örgüt dıĢında kalan, çalıĢma istek ve gücünde olan
herkes ve bunların bulunabileceği yerlerdir. (Ünsalan ve ġimĢeker,2010: 90). ĠĢ ve iĢçi bulma
kurumları, danıĢmanlık firmaları, çeĢitli eğitim kurumlarında düzenlenen kariyer günleri, web
siteleri, gazetelerdeki ilanlar, meslek odaları gibi yollar ile iĢletme dıĢından insan kaynağı
araĢtırılması yapılır. ĠĢletmeler sürekli ya da geçici çalıĢan temini ve çalıĢan taĢeronluğu ile
ihtiyaç duyulan iĢ gücü dıĢ kaynaklardan yararlanılmaktadır(Erarslan vd.,2013:12). DıĢ
kaynaklardan iĢgören bulmak için kullanılan yöntemleri ise; duyurular, kendiliğinden
baĢvurular, iĢ gören önerisi, iĢletme dıĢı öneriler, iĢ kurumu, özel müĢavirlik büroları, eğitim
kurumları olarak sınırlanabilir. ĠĢletme dıĢı alanlardan iĢ gören temin etmenin iç kaynaklarda
olduğu gibi hem avantajları hem de dezavantajları vardır.
Avantajları Ģu Ģekildedir; Çok sayıda aday baĢvuru sağlar, Birçok adayın içinden en
iyisinin seçilmesine imkan tanır, ĠĢletme içinde rekabet duygularını körükleyebilir, ĠĢletmeye
yenilik ve yaratıcılık anlayıĢının hakim olması sağlanabilir. Dezavantajları ise Ģu Ģekildedir;
ĠĢletme dıĢından personel temin etme maliyeti yükseltir, ĠĢletme dıĢından alınanların kurumu
tanımaları için bir eğitim programına tabi tutulmaları gerekir,ĠĢe yeni alınanların iĢletmeye
uyum sağlama konusunda belirsizlikler söz konusu olabilir, ĠĢletme dıĢından olumsuz
duygularının oluĢmasına neden olabilirler, Mevcut personelin moral ve motivasyonunu
düĢürebilir, ĠĢletme kültürüne uygun olmayan adaylar seçilebilir (Güney,2014:72)
C. Ġnsan Kaynaklarında Yetenek Yönetimi YaklaĢımı
Yetenek; ―kiĢinin kendi içsel faaliyetlerini yerine getirebilme, beceri, bilgi, deneyim,
istihbarat, yargı, tutum, karakter ve dürtülerini kapsayan bireysel becerilerin toplamıdır‖.
Diğer bir bakıĢ açısına göre Ģirketin mevcut ve gelecekteki performansı için önemli bir fark
207
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
yaratmasını sağlayacak becerilere sahip bireylerden oluĢmaktadır(Altunoğlu vd.,2015:49).
ĠKY bağlamında son zamanlarda en çok gündeme gelen, üzerinde tartıĢılan ve vurgulanan
kavram ise ―yetenek‖ tir. Özellikle, günümüzün rekabetçi iĢ ortamında rakiplere karĢı
üstünlük elde edebilmenin yolu müĢterilere farklı ya da benzersiz ürün ve hizmet sunabilmek,
bunu sağlayabilecek yegane varlığın ise, nitelikli iĢgörenlerin sahip oldukları yeteneklerinin
iĢletme sürecinin her kademesinde etkili ve doğru Ģekilde değerlendirilmesi olduğu
konusunda görüĢ birliği oluĢmaya baĢlamıĢtır. Bu nedenle, iĢletmeler açısından insanların
yönetiminden ziyade yeteneklerin yönetimi önem kazanmaya baĢlamıĢtır(Alayoğlu,2010:
74).
Yetenek yönetimi uluslar arası firmalarda insan kaynaklarında yaklaĢık 10, 15 senelik
bir geçmiĢe sahiptir. Türk firmalarında ise 5, 6 yıllık bir geçmiĢe sahip olduğu görülmektedir.
Yetenek yönetimi yetenekli iĢletmelerinin vizyonlarını hayata geçirebilecek, doğru
insanları arayıp bulmaları, iĢe almaları, onların performanslarını takip ederek geliĢtirmeleri,
elde tutmak için farklı uygulamalar geliĢtirmeleri, eğitimler vermeleri ve onları teknik
anlamda yedeklemelidir. Yetenek yönetimi kolay bir iĢ değildir, yeteneği yönetilemez.
Yetenekli insanlar o kadar coĢkun insanlardır ki onları yönetmek zordur. Yetenekli insanları
yönetmekten çok elde tutmak amaçlanır. Çünkü yetenekli insanları memnun ederek hem
kuruma bağlı kılmaya hem de onlar ile birlikte geleceğe ilerleme hedeflenir. Yetenek
yönetimi çok pahalı bir süreçtir. Bu insanlara standardın dıĢında bir eğitim verilmesi
gerekmektedir bu eğitim sürecinde ise ciddi maliyetler gözden çıkarılmalıdır.
Bu tip insanlar günlük monoton iĢ hayatından çok çabuk sıkılırlar. Örneğin;
pazarlama bölümünde ise bu kiĢi karma bir projeye dahil edilerek kendi mesleği kendi iĢ kolu
dıĢında iĢlerde çalıĢtırılmaktadır. Çünkü, hem zihni zenginleĢir, hem Ģirketin bulunduğu
organizasyonun bütün süreçlerini görülmesi hedeflenir. Bu nedenle yenilikçi yaklaĢımlar
sergilenebilir. Kısaca yetenekli insanlara esnek davranılmalıdır. Kaliteli eğitimler, bütçeli
eğitimler verilmelidir. Bu ihtiyaçları karĢılandıklarında, ĠĢ üreterek, proje üreterek karĢılığını
vermektedirler. Hak edilmiĢ bir Ģekilde ücretlendirme den ziyade ödüllendirme yöntemi
kullanılabilir. Çünkü bir çalıĢanın yetenek havuzu dediğimiz bir platforma dahil edilmesi
onun bir ömür orda kalacağı anlamına gelmez. Ücretlendirme yerine ödüllendirme ile motive
etmek hem daha akıllıca hem de daha ilgi çekicidir. Bu ödüllendirmeler maddi
ödüllendirmeler değildir. Yetenekli insanlar için maddiyat en son gelir, önemli olan iĢ
motivasyonu ve iĢ verimidir.
Yetenek yönetimi ―organizasyonun insan kaynakları sisteminin alt kümesini
oluĢturmakta ve yönetimsel yetenek geliĢim sorunları ile baĢa çıkmak için organizasyonlar
tarafından geliĢtirilen süreçleri kapsamaktadır‖ . Amacı yalnızca iyi iĢ görenleri iĢletme
bünyesine katmak değil, aynı zamanda istihdam etmek, yeteneklerinin, yetkinliklerinin belli
bir stratejik iĢ hedefi çizgisi ıĢığında ve performans göstergeleri üzerinden sürekli olarak
geliĢimlerini sağlamaktır. Ancak baĢarı için örgüt yaklaĢımı olarak tüm örgütte benimsenmeli
ve özellikle üst yönetimin desteğini arkasına almalıdır. Ayrıca sadece insan kaynakları
bölümünün kontrolüne bırakılamayacak kadar hayati bir iĢ olduğu da
unutulmamalıdır(Altunoğlu vd.,2015: 49).
a. Yetenek Yönetimi Süreci
Yetenek yönetimi bir uygulamayı değil, birden fazla uygulamayı kapsayan bir süreci
ifade etmektedir. Kapsamlı bir süreçten oluĢmaktadır. Bu süreçte, üstün yetenekler için
208
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
kariyer yollarının ve ödüllendirme programlarının tanımlanması, oluĢturulması ve
geliĢtirilmesi iĢletmenin kilit pozisyonlarının ve yedekleme sistemlerinin tanımlanması, her
bir yatırım kategorisinde yetenek havuzlarının üstün yetenekli, yetenekli, güvenilir çalıĢan ve
uyumsuz çalıĢan olarak sınıflandırılması ve kategoride bu sınıfların uygun yönetilmesi söz
konusudur(Altunoğlu vd., 2015: 50).
Yetenek yönetimi bileĢenlerini birbiriyle bağlantılı süreçler demeti olarak
görülmüĢtür. Demeti oluĢturan süreçler aĢağıdaki gibidir;

Uygulanacak olan yetenek yönetimi stratejilerinin belirlenmesi.

ĠĢletme içinde önemli pozisyonların belirlenmesi.

Yeteneklerin cezbedilmesi ve çalıĢan değeri yaratma.

Yetenekli çalıĢanların seçimi ve değerlendirilmesi.

ÇalıĢanların sınıflandırılması ve yeteneklerin belirlenmesi.

Yetenek geliĢimi amaçlı eğitim uygulamaları.

Yetenek geliĢimi amaçlı geliĢim (kariyer) uygulamaları.

Yetenekli çalıĢanların elde tutulması.

Ücretlendirme, Motivasyon ve Ek faydalar.
II. ARAġTIRMANIN METODOLOJĠSĠ
A. AraĢtırmanın Amacı, Kapsamı ve Yöntemi
Bu çalıĢma, betimsel nitelikte, kesitsel bir araĢtırmadır. AraĢtırmanın amacı
yönetimin iĢe alım üzerindeki etkisinin yetenek yönetimini, ortaya çıkarılmasıdır. AraĢtırma
türü, deneysel olmayan araĢtırma ve seçilen desen tanımlayıcı nitel araĢtırma desenidir. Veri
toplama tekniği olarak görüĢme ve doküman inceleme teknikleri birlikte kullanılmıĢtır.
AraĢtırma verileri 3 Aralık 2016 tarihinde Konya 3. Organize sanayi bölgesinde XYZ Ģirketi
ele alınarak gerçekleĢtirilmiĢtir. XYZ Ģirketinin faaliyet alanı treyler dingilleri ve dorse
üretimidir. AraĢtırmaya katılmayı kabul eden XYZ Ģirketinden dıĢ ticaret müdürü, insan
kaynakları müdürü ve ARGE çalıĢanıyla görüĢmeler düzenlenmiĢtir. Dolayısıyla çalıĢma,
ilgili tarihte araĢtırmaya katılan XYZ Ģirketi elemanları ve araĢtırmada kullanılan veri
toplama araçlarıyla sınırlıdır.
B. Veri Toplama Araçları
AraĢtırmada iĢe alım sürecinde uygulanan yöntemler, iĢe alımlarda dikkat edilen
kriterler, insan kaynakları ve yetenek yönetimi, insan kaynakları ve motivasyon, çalıĢanların
demografik özellikleri araĢtırılmıĢtır. DüĢünce ve bilgilerini açığa çıkarmayı amaçlayan
araĢtırmadır. AraĢtırmacı tarafından hazırlanılmıĢ yarı yapılandırılan görüĢme formu
kullanılmıĢtır. AraĢtırmacı tarafından hazırlanan sorular Duygu, düĢünce ve deneyimler,
hassas konular hakkında bilgiler ve iĢe alım sürecinde kullanılan yöntemler dikkate alınarak
sorular hazırlanmıĢtır. GörüĢmeler birebir karĢılıklı Ģekilde gerçekleĢmiĢ ve 18-28 dakika
aralığında değiĢmektedir. AraĢtırmada, nitel bir çalıĢmada kayıt için kullanılan yöntemler
olan not tutma ve ses kayıt cihazlarından yararlanılmıĢtır.
III. ARAġTIRMA VE BULGULAR
AraĢtırmaya dahil edilen XYZ Ģirketi dorse üretimi açısından, kullandığı donanım ve
aktif büyüklüğüyle Türkiye‘nin önde gelen Ģirketlerinden biridir. Toplamda 11 adet bölüm
halinde faaliyet göstermektedir.
AĢağıda araĢtırma verilerinden elde edilen bulgular tablolar halinde sunulmuĢtur.
Tablo 1‘de katılımcıların sosyo-demografik bilgileri yer almaktadır.
209
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Tablo 1. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların Sosyo-Demografik Özelliklerine Ait Dağılım
*
**
***
Erkek
Erkek
Erkek
Cinsiyet
36
32
46
YaĢ
Evli
Evli
Evli
Medeni
durumu
2
2
3
Varsa çocuk
sayısı
Konya
Ankara
Makedo
Memleket
nya
2 Üniversite
1 Üniversite
1
Eğitim
Üniversite
Makine
Turizm ve
ĠĢletme
mühendisi
Otelcilik
Uluslar Arası
Bölüm
iliĢkiler.
Fırat
EskiĢehir
Konya
üniversitesi
Anadolu Üniversitesi
Selçuk
Üniversite
Konya
Üniversitesi
Selçuk Üniversitesi
9
8
21
Kaç yıldır bu
iĢle uğraĢıyorsunuz.
6
8
21
Kaç yıldır bu
firmada
çalıĢıyorsunuz.
*:AR-GE çalıĢanı
**: DıĢ ticaret müdürü
***: Ġnsan kaynakları müdürü.
Tablo 1. katılımcıların sosyo-demografik özelliklerine iliĢkin verilen bulgular
incelendiğinde
ġirketin bulunduğu konumdan ötürü kadın çalıĢanlar tercih
edilmediği saptanmıĢtır. ÇalıĢmaya destek veren katılımcıların yaĢ gurupları bir
birine yakın oldukları, Medeni durumları evli ve çocukları oldukları, katılımcıların üç
ününde üniversite mezunu oldukları ve 5 yıldan fazla bu sektörde çalıĢtıkları tespit
edilmiĢtir.
Tablo 2. Ġnsan Kaynakları Yönetimi, Yetenek Yönetimi Ġle Ġlgili Uygulamalarına Ait Dağılım
Mülakatlar, Referans Kontrol, Bilgi
Testleri, BaĢvuru Formu Doldurma, CV,
ĠĢe Alım Sürecinde Kullanılan
Araçlar (Yeteneklerin Elde Edilmesi)
Yabancı Dil Sözlü Testi, Değerlendirme
Merkezi Mülakatları.

Üretim ve AR-GE bölümü
ĠĢe GiriĢ Pozisyonları (Kritik

Finans muhasebe bölümü
Pozisyonların belirlenmesi ve yeteneklerin

Pazarlama hizmetleri ve
uygun pozisyonlara yerleĢtirilmesi)
tüketici ihtiyaçları

SatıĢ

Ġnsan kaynakları
210
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ

Oryantasyon Süreci Araçları
(ĠĢe Uyum Süreci)
Eğitim
(Yetenek GeliĢtirici Eğitim
Uygulamaları)
Kariyer Yönetimi
(Yetenek GeliĢtirici Kariyer
Uygulamaları)
Ücret, Motivasyon ve Diğer Haklar
(Yetenekleri Elde Tutmanın Sağlanması)
Satın alma.
ĠĢe Merhaba (1.5 Ay sürelidir), ĠĢe
baĢlarken eğitim. ġirket tanıtılır, ortam, Ģirket
çalıĢanları tanıtılır, tanıĢma faslı da diyebiliriz.

Sürekli öğrenme

Yönetim akademisi(yönetici
geliĢim programı)

ÇalıĢanlara
Motivasyon
eğitimleri
Her çalıĢana kariyer yoluna bağlı
olarak geliĢim fırsatları sunulmaktadır.
GeliĢime eĢ olarak çalıĢanlara fırsat eĢitliğine
bağlı yükselme olanağı da mevcuttur
2 yılda bir toplu iĢ sözleĢmesine bağlı
olarak düzenlenen ücretlendirme, sosyal
güvenlik
imkânı
Sosyal
imkânlar,
konferanslara katılma,
bayramlarda özel
günlerde çalıĢanlara ek ücret vb. diğer haklar.
Tablo 2. AraĢtırmaya dahil edilen XYZ Ģirketinde, Ģirket iĢe alım sürecinde Ġnsan
kaynaklarında ve yönetimde, Yetenek yönetimi süreci uygulamaları ve bu uygulamaların
faydaları nelerdir, nasıl ölçülmekte olduğu incelenmiĢtir. Firma bu süreçlerde çalıĢanların
tüm bilgilerini ve ilerlemelerini kontrol edebilecekleri bir insan kaynakları yönetimi
uygulaması kullanılmaktadır. Sadece yetenek yönetimi sürecine yönelik değil bu uygulama,
tüm insan kaynakları süreçlerinin yönetilmesinde de kullanılmaktadır. ĠĢe alım sürecinde
kullanılan araçlar, iĢe giriĢ pozisyonları, Oryantasyon süreci araçları, eğitim, kariyer
yönetimi, ücret motivasyon insan kaynakları yetenek yönetiminde dikkat edilen aĢamalardır.
Tablo 3. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların Mezun Oldukları Okula, Bölüme Verdikleri
Öneme ĠliĢkin Dağılım.
*
Önemli.
ÇalıĢacağı birime göre değiĢiyor.
**
ÇalıĢacağı birime göre değiĢiyor
***
Tablo 3. iĢe alım yapıldığında, mezun olunan okul, bölüm, kısaca öğrenim
durumunun önemi sorulmuĢtur. Katılımcılar eğitim durumunu göz önünde bulundurarak
bölümün önemini vurgulanmıĢtır.
211
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Tablo 4. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların ĠĢe Alım Sürecinde Dil Biliyor Olmaya Verdikleri
Öneme ĠliĢkin Dağılım.
En az 1 dil biliyor olması gerektiği.
*
En az 1 dil biliyor olması gerektiği.
**
En az 1 dil biliyor olması gerektiği.
***
Tablo 4. AraĢtırmaya dahil edilen, iĢe alım yapıldığında, dil biliyor olmanın önemli
mi değil mi olduğu sorulmuĢtur. Katılımcıların ortak kararı ile en az bir dil biliyor olması
gerekçesi sunulmuĢtur.
Tablo 5. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların ĠĢe Alım Sürecinde Tecrübenin Olup Olmadığına
Verdikleri Öneme ĠliĢkin Dağılım.
Önemli
*
ÇalıĢtığı birime göre değiĢiklik gösteriyor
**
ÇalıĢtığı birime göre değiĢiklik gösteriyor
***
Tablo 5. iĢe alım yapıldığında, Tecrübenin önemli olup olmaması ileri sürülmüĢtür.
Katılımcılar açısından tercübenin önemi vurgulanmıĢ adayda da bu özellikler aranmıĢtır.
Tablo 6. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların, ĠĢe Alım Sürecinde Bir Adayda Bulunması
Gereken Özeliklere ĠliĢkin Dağılımı.
CV, Dil, Tecrübe, Askerlik tamamlama.
*
CV, Dil, Tecrübe, Askerlik tamamlama, Dinamik, ĠletiĢimi
kuvvetli, Konya da ikamet eden, MaaĢ odaklı olmayan.
**
CV, Dil, Tecrübe, Askerlik tamamlama, Dinamik, ĠletiĢimi
kuvvetli, Konya da ikamet eden, MaaĢ odaklı olmayan, hedef odaklı
***
çalıĢan, B Sınıfı ehliyeti olan.
Tablo 6. da iĢe alım sürecinde iĢ gören seçerken en çok dikkatini çeken özellikler
neler olmalı diye sorulduğunda katılımcıların ortak kararıyla pozisyonun önemi vurgulanmıĢ
ve buna uygun olarak iĢe alım gerçekleĢtirilmektedir.
Tablo 7. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların, ĠĢe Alım Sürecinde Adaya Yapılan Testlere
Verdikleri Öneme ĠliĢkin Dağılım.
Bilgi testi, Referans kontrol testi, Yabancı dil sözlü testi,
*
Bilgi testi, Yetenek testi, Yabancı dil sözlü testi, Referans
**
kontrol testi
Bilgi testi, Yetenek testi, Yabancı dil sözlü testi, Referans
***
kontrol testi
Tablo 7. iĢe alım yapıldığında, belli testler uygulanıp uygulanmadığına iliĢkin soru
sorulduğunda. Katılımcılar doğrultusunda iĢe alım sürecinde adaylara belli testlerin
uyguladığı tespit edilmiĢtir. Test süreçlerini insan kaynakları müdürü ve yöneticiler
tarafından yapıldığı ve Yapılmakta olan testlerin Ģirketin ihtiyacına yönelik yapılan testler
olduğu belirtilmiĢtir.
212
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Tablo 8. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların, ĠĢe Alım Sürecinde Bir Adayın VermiĢ Olduğu
Referansın Kontrol Edilip Edilmediğine Verdikleri Öneme ĠliĢkin Dağılım.
Referans ile görüĢülüyor.
*
Referans ile görüĢülmüyor, daha önce çalıĢtığı firma
aranıyor, çalıĢtığı birim değil de farklı bir birimden tarafsız biriyle
**
görüĢülüyor.
Referans ile görüĢülüyor, aynı ortamda bulunan tarafsız
***
birileriyle görüĢülüyor.
Tablo 8. iĢe alım yapıldığında, adayın vermiĢ olduğu referanslara iliĢkin incelemeler
değerlendirmeler yapılıyor mu, yapılmıyor mu yapılıyorsa nasıl bir yöntem uygulanıyor
olduğu sorulmuĢtur. Katılımcıların ortak bir kararı bulunmamaktadır.
Tablo 9. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların, ĠĢe Alım Sürecinde Adayın Daha Önceden
ÇalıĢtığı ĠĢ Yerinden Neden Ayrıldığına Dair Dağılım.
Adayın neden, ne sebeple ayrıldığı önemli.
*
Neden , Ne zaman, Ne sebeple ayrıldığı önemli
**
Neden , Ne zaman, Ne sebeple ayrıldığı önemli
***
Tablo 9. iĢe alım sürecinde adayın daha önceden çalıĢtığı iĢ yerinden neden ayrıldığı
önemli olup olmadığı sorulmuĢtur. Katılımcıların tamamın aynı fikirde olduğu ortaya
çıkmıĢtır. Neden, ne zaman ayrıldığı firma için önemlidir.
Tablo 10. Katılımcıların, ĠĢe Alım Sürecinde ĠĢe Alınacak Bir Kimsenin ĠĢ Yerinde Ki
Pozisyonun Genel Özellikleri TaĢıdığının Olup Olmadığını Anlamaya ĠliĢkin Dağılım.
Tecrübe, Mezun olunan bölüm, Gözlem.
*
Deneme süreçleri
**
Deneme süreçleri, Gözlem, Tecrübe .
***
Tablo 10. iĢe alım sürecinde iĢe alınacak bir kimsenin iĢ yerinde ki pozisyonuna göre
pozisyonun genel özelliklerini taĢıyıp taĢıyamadığını nereden anlayıp anlamadığı
sorulmuĢtur. Ġncelemede iĢe alım yapıldığında eğer adayın tecrübesi yok ise 1, 1.5 ay deneme
süresi verilir aday hangi dalda baĢarılı ise gözlem yoluyla tespit edilir. Tecrübeli adaylar ise
kendilerinin farkında olduğu için çalıĢacağı birimi tecrübe edinmiĢ olduğu birimi yöneticilere
ve insan kaynaklarına belirtir.
Tablo 11. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların, ĠĢ Verenlerin ĠĢe Alım Sürecindeki Akrabalık
ĠliĢkilerinden Doğan Hassasiyetlerine Verdikleri Öneme ĠliĢkin Dağılımı.
Akrabalık ĠliĢkileri dikkate alınmıyor.
*
Akrabalık ĠliĢkileri dikkate alınmıyor.
**
Akrabalık ĠliĢkileri dikkate alınmıyor.
***
Tablo 11. AraĢtırmaya konu olan soruda, iĢe alım yapıldığında, akrabalık iliĢkileri
dikkate alınıyor mu? SorulmuĢtur. Katılımcılar akraba iliĢkilerinin dikkate alınmadığını
belirtmiĢlerdir.
213
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Tablo 12. ÇalıĢmaya Konu Olan
Verdikleri Öneme ĠliĢkin Dağılım.
*
**
***
Katılımcıların, ĠĢe Alım Sürecinde BaĢvuru Formuna
BaĢvuru formu doldurulur, önemli.
BaĢvuru formu doldurulur, önemli.
BaĢvuru formu doldurulur, önemli.
Tablo 12. AraĢtırmaya konu olan soruda, iĢe alım sürecinde baĢvuru formu
dolduruluyor mu, doldurulmuyor mu incelenmiĢtir. Katılımcılar iĢe alım sürecinde adaya
baĢvuru formu doldurtup CV‘siyle birlikte bırakıp incelenmesi gerektiğini ve aranacağını
söylüyor ve adayı gönderiyor. baĢvuru formalarını inceliyor. Aranan pozisyona uygun olup
olmadığına iliĢkin bilgi edildikten sonra aday mülakata çağırılıyor olduğu belirtilmiĢtir.
Tablo 13. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların, ĠĢe Alım Sürecinde Daha Önce ĠĢ GörüĢmesi
Yaparken YaĢanmıĢ Bir Olaya ĠliĢkin Dağılım.
YaĢanmıĢ bir olay görünmemektedir.
*
**
YaĢanmıĢ bir olay görülmemektedir.
***
YaĢanmıĢ bir olay görülmemektedir.
Tablo 13. AraĢtırmaya konu olan soruda, iĢe alım sürecinde daha önce iĢ görüĢmesi
yaparken yaĢanmıĢ bir olayın olup olmadığı sorulmuĢtur.. Katılımcılar yaĢanmıĢ bir olaya
Ģahit olmadıklarını belirtmiĢlerdir.
Tablo 14. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların, ĠĢe Alım Sürecinde KiĢilerin Sağlık
Durumlarına Verdikleri Öneme ĠliĢkin Dağılım.
Sağlık raporu
*
**
***
Sağlık raporu
Sağlık raporu
Tablo 14. AraĢtırmaya konu olan soruda, iĢe alım sürecinde iĢe alınacak bir kimsenin
sağlık durumuna önem verilip verilmediği sorulmuĢtur. Katılımcılar sağlık raporuna önem
verildiğini belirtmiĢlerdir.
SONUÇ
Günümüzde artık iĢletmeler için nitelikli iĢgörenlerin öneminin artması; iĢletmelerde
insan kaynakları yönetiminin önemini de aynı doğrultuda artırmaktadır. Ġstenilen sayı ve
kalitedeki iĢgörenin nereden ve nasıl sağlanacağının belirlenmesi ve personelin uygun iĢlere
yerleĢtirilmesinin iĢletme için etkilerinin büyük olduğu görülmektedir. Bu konuyla ilgili
olarak insan kaynakları yönetiminde personel seçim ve yerleĢtirmeyle ilgili olarak yapılan bu
çalıĢmada iĢletme için iĢgören seçiminin önemi araĢtırılmakta ve iĢgören temininde dikkat
edilen ayrıntılar bu durumlara göre analiz edilmiĢtir. Bu çalıĢma kapsamında Konya da
organize sanayi bölgesinde bir Ģirket ele alınarak oradaki iĢe alım sürecinde etkileyen
değiĢimlerin belirlenmesi, insan kaynakları yönetiminin uygulamıĢ olduğu yetenek yönetimi
dikkate alınmıĢtır.
214
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Yetenek yönetimi son yıllarda ortaya çıkan bir uygulama olduğu tespit edilmiĢtir.
ġirket bünyesinde çalıĢan yetenekli elemanları, Ģirkette tutmak için ücretlendirme yerine
ödüllendirme yapılarak Ģirkete olan bağlılığı artmasına neden olur. Ödüllendirme sadece
parasal anlamdaki ödüllendirme değildir, eğitim, konferaslar, fuarlar onların ilgisini daha çok
çeken, daha çok cezbeden olaylardır. Çünkü yetenekli insanlar için paradan önce kendilerini
daha fazla geliĢtirmek gelmektedir. Yetenekli insanlar aynı ortamda sürekli çalıĢmamalıdır,
Ģirketin bünyesindeki farklı pozisyonlarda çalıĢtırılmalıdır.
ÇalıĢmada, eğitim, yetenek yönetimi, tecrübe, sosyo-demografik özellikler, kiĢisel
özellikler, referans ve daha önce çalıĢtığı yerden hangi sebeplerden ayrıldığı iĢletme veya
kurum için önemli bir yere sahiptir. Bu çalıĢmanın sonucunda, çoğunluğun erkek olduğu ve
sebebinin Ģirketin bulunduğu konum oluĢu, kadınların bu sebepten ötürü olmayıĢı ortaya
çıkmıĢtır. Çoğunluğun erkek 32-46 yaĢ aralığında, yönetimde çalıĢanların üniversite mezunu
oldukları, bir dil bilmeleri gerektiği, eğitimin tecrübenin sadece AR-GE çalıĢanları için
önemli olduğu, tecrübe ya da en az bir yerde staj yapmıĢ olmaları sadece AR-GE çalıĢanları
için geçerli olduğu, AR-GE çalıĢanlarına önem verdikleri, diğer birimler için eğitimin ve
tecrübenin o kadarda önemli olmadığı, yeteneğin ve hevesin yeterli oluĢu, dıĢ ticaret odaklı
çalıĢtıkları, verilen referansların iyi referanslar oluĢu asla hiçbir adayın kötü referans
belirtmemesi, iĢe alım yapıldığında belli testlerin uygulanıyor oluĢu, sabıkalı iĢçilerin
çalıĢtırılmaması tespit edilmiĢtir
Kaynaklar
Acar A.C, ve diğerleri,(2015),Ġnsan Kaynakları Yönetimi,7(3): 85-154, Beta yayıncılık.
Akin Ö., ve Erdost Çolak H.E., (2012), Ġnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamalarıyla Örgütsel
Performans Arasındaki ĠliĢki Üzerine Bir AraĢtırma, Çankırı Karatekin Üniversitesi Ġktisadi
ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2(2):85-114.
Alayoğlu N. (2010), , Ġnsan Kaynakları Yönetiminde Yeni Dönem: Yetenek Yönetimi Ticaret
ve Turizm Eğitim Fakültesi Dergisi, 1, s.68-97.
Altunoğlu A.E., Atay H. ve Terlemez B.,(2015) Ġnsan Kaynakları BakıĢ Açısında Yetenek
Yönetimi, Marmara Üniversitesi Ġ.Ġ.B. Dergisi, 37(2):47-70
Erarslan D., Deniz N., Yildirim H., Ġnel M.N.,(2013), ĠĢe Alım Sürecinde Ġç Kaynaklardan
Yararlanma Politikasının ÇalıĢanların Örgüte Bağlılığı Üzerindeki Etkisi, Öneri Dergisi,
10(39):11-21
Güney S.,(2014), Ġnsan Kaynakları Yönetimi, , Ġstanbul Aydın Üniversitesi, Ġktisadi Ve Ġdari
Bilimler Fakültesi ,S.73-76, Nobel Yayıncılık
Porteus,(1997),Prens Den Aktaran, s.120.
Ünsalan E., ve ĢimĢeker B.,(2010), Ġnsan Kaynakları Yönetimi, Ankara, Detay
Yayıncılık,3:87-101.
215
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Psikolojik ġiddet‟in Örgütsel Güvene Olan Etkisi: Hatay Ġlinde Büro
ÇalıĢanlarına Yönelik Ampirik Bir ÇalıĢma
Egemen DĠKAY
Özet
Psikolojik Ģiddet, çalıĢma hayatının baĢlangıcından itibaren var olan ve süreç içerisinde
giderek yaygınlaĢan bir kavramdır. Büyük, orta ve küçük fark etmeksizin bütün iĢletmelerde varlığını
hissettiren psikolojik Ģiddetin, günümüzde iĢ dünyasının içerisinde yer alan bireyler daha fazla
farkındadırlar. Bundan dolayı çalıĢanlar önceki zamanlara göre kendilerine uygulanan psikolojik
Ģiddeti daha sıklıkla dile getirmektedirler.
Bu çalıĢma psikolojik Ģiddet kavramının büro çalıĢanları açsından örgütsel güvene olan
etkisini ölçmeyi amaçlamaktadır. ÇalıĢma Hatay ilindeki büro çalıĢanlarını kapsamakta olup kolayda
örnekleme yoluyla çalıĢanlar seçilmiĢtir. AraĢtırma kapsamında aktif iĢ yaĢamında olan 202 çalıĢana
anket yöntemi uygulanılmıĢtır. Anket oluĢtururken daha önceki çalıĢmalarda kullanılan ve güvenirliliği
test edilmiĢ ölçeklerden faydalanılmıĢtır.
ÇalıĢma sonunda psikolojik Ģiddetin, örgütsel güvenin 2 boyutu olan yöneticiye güven ile
çalıĢma arkadaĢlarına olan güvenin iliĢkileri incelenmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Psikolojik ġiddet, Örgütsel Güven, Büro ÇalıĢanları, Hatay
Jel Kodu: D-D2-D23
Abstract
Psychological violence is a concept that has existed since the beginning of the working life
and has become increasingly widespread in the process. Psychological violence, which makes its
presence felt in all businesses, large, medium and small, is now more aware of the individuals involved
in the business world. Because of this, employees often express the psychological violence applied to
them according to previous times.
This study aims to measure the effect of psychological violence on organizational security in
terms of office workers. Employees in the province of Hatay province were included, or employees
were selected through easy sampling. 202 study surveys were conducted for active research. The
questionnaire has not been used before and used and reliability tested.
At the end of the study, psychological violence, confidence in colleagues with confidence in
those with organizational trust 2 dimensions were investigated.
Keywords: Psychological Violence, Organizational Trust, Office Workers, Hatay
Jel Code: D-D2-D23
GĠRĠġ VE ÇALIġMANIN AMACI
Psikolojik Ģiddet günümüzde iĢ yaĢamına dâhil olan her insanın baĢına gelebilecek
bir olaydır. Aktif iĢ yaĢamında olan çalıĢanların karĢılaĢtıkları en önemli sorunlardan biri
psikolojik Ģiddettir. Psikolojik Ģiddet çalıĢanlar arasında veya iĢveren ile çalıĢanlar arasında
oluĢabilecek olan her türlü sözlü, yazılı veya davranıĢsal baskılardır. Bu kavram literatürde
mobbing, zorbalık, psikolojik baskı gibi farklı anlamlarda da kullanılmaktadır. Psikolojik

Mustafa Kemal Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, ĠĢletme A.B.D Tezli Y.L. Öğrencisi
egemendikay@outlook.com
216
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Ģiddet bir çalıĢan üzerine, bir veya daha fazla kiĢi tarafından uygulanan baskılardır. Psikolojik
Ģiddet tek kiĢi üzerinde uygulanır gibi gözükse de aslında örgüte birçok zararı vardır.
Psikolojik Ģiddet örgütlerdeki uyumu ve verimliliği olumsuz Ģekilde etkilemektedir. Örgüt
içinde yönetici ile çalıĢan veya çalıĢanlar arası iletiĢim ne derece iyi olursa örgütte
maksimum çıktı elde edilecektir.
Bu çalıĢmanın amacı ise psikolojik Ģiddet algısının çalıĢanlarda örgütsel güvene olan
etkisini araĢtırmaktır. ÇalıĢmada örgütsel güven ölçeği Yöneticiye güven ve ÇalıĢma
arkadaĢlarına güven Ģeklinde 2 boyutta ele alınacaktır. ÇalıĢmada Hatay ilindeki büro
çalıĢanlarını kapsamaktadır. Çıkan sonuç büro çalıĢanları ve büro yöneten kiĢilerin,
psikolojik Ģiddetin örgütsel güveni ne derece etkilediğini bulgulanması açısından önem
taĢımaktadır.
I. KURAMSAL ÇERÇEVE
A. Psikolojik ġiddet
Psikolojik Ģiddet çalıĢana uygulanan fiziksel veya ruhsal baskı olarak tanımlanabilir.
Literatür incelendiğinde psikolojik Ģiddet yani mobbing kavramı Latince‘de kararsız
kalabalık anlamına gelen ―mobile vurgus‖ sözcüklerinden türediği görülmektedir (Davenport
vd. 2003). Günümüzde psikolojik Ģiddet kavramının karĢılığı için; ―yıldırma‖, ―iĢyerinde
psikolojik taciz‖, ―iĢyerinde duygusal taciz‖, ―iĢyerinde psikolojik terör‖, ―iĢyerinde duygusal
terör‖, ―iĢyerinde manevi taciz‖, ―iĢyerinde duygusal linç‖, ―iĢyeri travması‖, ―iĢyerinde
duygusal saldırı‖ veya ―iĢyerinde zorbalık‖ gibi kavramlar kullanılmıĢtır (Karcıoglu ve Çelik,
2012).
Psikolojik Ģiddet kavramı ilk kez Konrad Lorenz tarafından ―hayvanların, avlanmakta
olan bir yabancıyı kaçırmak için yaptıkları hareketleri ve gösterdikleri tepkiyi tanımlama‖
Ģeklinde hayvan davranıĢlarını inceleme amaçlı kullanmıĢtır (Lorenz,1963).
Psikolojik yıldırma kavramını ise ilk kez Heinz Leymann tarafından kullanıldığı
bilinmektedir. Leyman‘a göre (1990) ―psikolojik Ģiddet bir veya birçok kiĢi tarafından bir
diğer kiĢiye yönelik, sistematik bir Ģekilde yönlendirilmiĢ düĢmanca davranıĢlar‖ olarak
tanımlanmıĢtır.
ÇalıĢma yaĢamında psikolojik Ģiddet kavramı, ―iĢyerinde bireylere üstleri, eĢit
düzeydeki çalıĢanlar veya astları tarafından sistematik biçimde uygulanan her tür kötü
muamele, tehdit, Ģiddet, aĢağılama gibi davranıĢları ifade eden anlamlar
içermektedir‖(Tınaz,2006). Bir baĢka tanıma göre psikolojik Ģiddet çalıĢanlara; kendisinin üst
düzeyinde olan kiĢilerden veya astlarından veya kendileriyle eĢit düzeyde olan çalıĢanlar
tarafından sistemli bir Ģekilde uygulanan her türlü davranıĢlardır (Yılmaz, vd. 2008).
Arpacıoğlu (2005) ise psikolojik Ģiddeti; ĠĢ ortamında olumlu davranıĢlar sergileyen ve diğer
insanlara tehdit potansiyeli oluĢturan çalıĢanlara bir veya birkaç kiĢinin gruplaĢarak,
sistematik Ģekilde duygusal baskıları Ģeklinde tanımlamıĢtır.
B.Örgütsel Güven
Örgüt; iki veya daha fazla kiĢinin ortak bir amaç için bir araya gelmesi ve bu amaçlar
için faaliyet göstermesi sonucu ortaya çıkan yapıdır (Daft ve Steers, 1986). Güven ise;
tarafların herhangi bir durumda birbirlerine zarar vermeyeceklerine olan inançlar anlamını
taĢır. (DönertaĢ, 2008).
Bu bağlamda çalıĢanların, örgütteki her çalıĢanın kendi çıkarlarını korumaya yönelik
davranıĢlarda bulunduğuna olan inançları örgütsel güveni oluĢturmaktadır. Matthai,(1989)
217
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
örgütsel güveni, çalıĢanların riskli bir durumla karĢılaĢtıklarında örgütün kendilerine tutarlı
davranıp davranmadıklarına olan inançları Ģeklinde tanımlamıĢtır. Örgütteki her durum örgüt
içi güveni önemli ölçüde etkilemektedir. Örgüt içindeki üst-ast iliĢkileri, çalıĢanlarının
birbirlerine olan uyumu, saygısı ve sevgisi, ortak amaçlara uygun çalıĢmaları ve bir örgüt
içinde takım olabilmeleri çalıĢanların örgüte olan güven duygularını önemli ölçüde
etkilemektedir. Örgütsel güven bu çalıĢmada yöneticiye güven ve çalıĢma arkadaĢlarına
güven Ģeklinde 2 ayrı değiĢken Ģeklinde incelenecektir.
II.Yöntem
ÇalıĢmanın amacı psikolojik Ģiddetin örgüt içi güven etkisini araĢtırmaktır.
ÇalıĢmanın ana kütlesi büro çalıĢanlarını oluĢturmaktadır. Kolayda örnekleme yöntemiyle
büro çalıĢanlarına ulaĢılmıĢtır. Veri toplama aracı olarak anket kullanılmıĢtır. ÇalıĢanlar ile
yüz yüze görüĢülerek veriler toplanmıĢtır. ÇalıĢmanın amacına ulaĢabilmesi bakımından
Hatay ilinde olan 19 büroya anket dağıtılmıĢtır. 19 büro içinde 216 aktif çalıĢana ulaĢılmıĢ
olup sonuçların tutarlılığı ve doğruluğu açısından 202 çalıĢanın anketi geçerli sayılmıĢtır.
Anket içinde farklı makalelerden ölçekler kullanılmıĢtır. Örneklemin sınırlı sayıda
olmasından dolayı elde edilen sonuçlar genellenememektedir. Ankette Psikolojik Ģiddet
ölçeği olarak Leymann (1993) çalıĢmasından, örgütsel güven ölçeği için ise Demircan(2003)
çalıĢmasından yararlanılmıĢtır. Psikolojik Ģiddet ölçeği 45 ifadeden, Örgütsel güven ölçeği
ise 2 bölüm(Yöneticiye güven, ÇalıĢma arkadaĢlarına Güven) ile 12 sorudan oluĢup toplamda
57 anket sorusuna yer verilmiĢtir.
Anket 2 bölümden oluĢmakta olup ilk bölümde 7 sorudan oluĢan keĢifsel sorular
sorulmuĢtur. Ġkinci bölüm ise 5'li likert tipinde hazırlanmıĢtır. ( 1= Kesinlikle Katılmıyorum;
2 = Katılmıyorum; 3 = Ne Katılıyorum Ne Katılmıyorum; 4 = Katılıyorum; 5 = Kesinlikle
Katılıyorum ). Veriler SPSS 22 paket programı ile analiz edilmiĢtir.
ġekil.1: ÇalıĢma Modeli
ÖRGÜTSEL GÜVEN
 Yöneticiye Güven
PSĠKOLOJĠK ġĠDDET

ÇalıĢma arkadaĢlarına
güven
ÇalıĢmaya ait hipotezler ise aĢağıdaki gibidir:
H1:ĠĢyerinde psikolojik Ģiddet yöneticiye güven durumunu etkilemektedir.
H2: ĠĢyerinde psikolojik Ģiddet çalıĢma arkadaĢlarına güven durumunu etkilemektedir.
218
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
III.BULGULAR VE YORUMLAMA
Tablo.1:Ankete katılanların Cinsiyet Tablosu
Frequency
Valid ERKEK 104
KADIN 98
Total
202
Percent
51,5
48,5
100,0
Cumulative
Valid Percent Percent
51,5
51,5
48,5
100,0
100,0
AraĢtırmaya 202 kiĢi katılmıĢ olup cevaplayıcıların demografik özellikleri Tablo.1
'de gösterilmiĢtir. AraĢtırmaya katılanların cinsiyet durumlarına bakıldığında
51.5'i erkek,
48.5‘i kadındır.
Tablo.2:Ankete katılanların YaĢ Tablosu
Frequenc
Valid
y
Percent Percent
4
2,0
2,0
32
15,8
15,8
Cumulative
Percent
2,0
17,8
30-35
65
32,2
32,2
50,0
36-41
60
29,7
29,7
79,7
42-48
30
14,9
14,9
94,6
11
5,4
5,4
100,0
202
100,0
100,0
Valid 18-23
24-29
49 yaĢ
üzeri
Total
ve
YaĢ durumu incelendiğinde araĢtırmaya katılanların 2‘si 18-23 yaĢ aralığındadır.
24-29 yaĢ aralığı 15.8, 30-35 yaĢ aralığı 32.2, 36-41 yaĢ aralığı 29.7, 42-48 yaĢ aralığı
14.9 ve 49 yaĢ ve üzeri ise 5.4 olarak tespit edilmiĢtir.
Tablo.3:Ankete katılanların Öğrenim Durumu Tablosu
Frequency
Valid LĠSE
61
ÖNLĠSANS 76
LĠSANS
65
Total
202
Percent
30,2
37,6
32,2
100,0
Cumulative
Valid Percent Percent
30,2
30,2
37,6
67,8
32,2
100,0
100,0
Öğrenim durumunda ise araĢtırmaya katılanların
32.2‘si ise lisans mezunudur.
30.2‘si lise,
37.6‘sı Önlisans,
219
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Tablo.4:Ankete katılanların Gelir Dağılımı Tablosu
Frequency
24
82
81
Valid 1501-2500
2501-3500
3501-4500
4501
TL'DEN
15
FAZLA
Total
202
Percent
11,9
40,6
40,1
Valid Percent
11,9
40,6
40,1
Cumulative
Percent
11,9
52,5
92,6
7,4
7,4
100,0
100,0
100,0
Cevaplayıcıların gelir seviyesi dikkate alındığında ise ; 11,9‘u 1501-2500 TL
Aralığında , 40,6‘sı 2501-3500 TL Aralığında , 40,1‘i 3501-4500 TL aralığında ve
7,4‘ü ise 4500 ile üzeri gelir seviyesini oluĢturmaktadır.
Ölçeklerdeki ifadelerin faktörler altında toplanıp toplanmadığını test etmek için
ölçeklere faktör analizi yapılmıĢtır. Faktörlerin dağılım güçleri 5 faktörde toplanmıĢtır.
Faktör analizinde çıkan sonuçlardan 0.30'dan düĢük olanlar güvenilirlik açısından tabloya
alınmamıĢtır. TavĢancıl(2002)
AraĢtırmada yapılan Faktör Analizinde KMO ( Kaiser - Meyer - Olkin ) değeri 0.842
olarak, Barlet testi sonucu ise anlamlılık derecesi 0,000 olarak hesaplanmıĢtır. KMO değeri
istenen değerin üzerindedir. Bu da örneklemin yeterli ve anlamlı olduğunu gösterir. Barlet
testine göre de verilerin anlamlı olduğu gözlemlenmiĢtir.
Anketteki ölçeklerin güvenilirlik analizi yapılmıĢtır. Buna göre ölçeklerin cronbach alfa
değerleri; psikolojik Ģiddet ölçeği 0.967, örgütsel güven ölçeği 0.807 değerleri bulunmuĢtur.
ANOVAe testiyle tüm değiĢkenler anlamlı çıkmıĢtır.
Tablo.6:Korelasyon Tablosu
Psikolojik
ġiddet
Psikolojik ġiddet Pearson Korelasyonu
Anlamlılık
N
ÇalıĢma
Yöneticiye
ArkadaĢlarına Güven
Güven
1
202
ÇalıĢma ArkadaĢlarına Güven
Pearson Korelasyonu
Anlamlılık
N
-0,212
0,010
202
1
202
220
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Pearson
Yöneticiye güven
Korelasyonu 0,531
Anlamlılık
N
0,000
202
-0,219
1
0,000
202
202
DeğiĢkenler arası iliĢkileri ölçmek amacıyla korelasyon analizi yapılmıĢtır.
Tablo.6'da Pearson Korelasyon katsayısı 0.531 olan değer psikolojik Ģiddet ile yöneticiye
güven arasında iliĢki olduğunu göstermektedir. ÇalıĢma arkadaĢlarına güven ile psikolojik
Ģiddet arasında bir iliĢki saptanmamıĢtır.
Tablo.7: Regresyon Analizi
Modeller
DeğiĢkenler
Beta
değeri
P değeri
R2 değeri
F değeri
Anlamlılık
MODEL1
Bağımlı
DeğiĢken:
(Psikolojik
Ģiddet)
Sabit değer
1,830
0,000
0.259
72,208
0,000
ÇalıĢma
arkadaĢlarına
Güven
Yöneticiye
Güven
Sabit değer
0,012
0,703
0,504
0,000
MODEL 2
1,821
0,000
0,263
105,350
0,000
Bağımlı
Yöneticiye
0,562
0,000
DeğiĢken :
Güven
(Psikolojik
Ģiddet)
Regresyon analizi sonucunda ANOVA tablosu, katsayılar tablosu ( coefficients2) ve
model özeti ( Model Summary) tablosu birleĢtirilerek tek bir tablo elde edilmiĢtir. 4 model
p<0.05 anlamlılık derecesine göre bu değerin üzerinde olan değiĢkenler büyük değerlerden
küçük değerlere doğru modellerden çıkarılmıĢtır. 1.modelde çalıĢma arkadaĢlarına güvenin p
değeri 0.703 olduğundan, modelden çıkarılmıĢtır.2.modelde p değeri 0.000 çıkan yöneticiye
güven değeri psikolojik Ģiddet ile iliĢkili olduğu gözlemlenmiĢtir. ANOVAe testiyle tüm
değiĢkenler anlamlı çıkmıĢtır.
AraĢtırma yönteminde belirtilen hipotezler, yapılan tablolar sonucuyla H1 hipotezi
desteklenmiĢtir. Yani psikolojik Ģiddet yöneticiye olan güveni büyük ölçüde etkilemektedir.
SONUÇ VE ÖNERĠLER
ĠĢ dünyasında psikolojik Ģiddet gün geçtikçe artmaktadır. Genellikle yönetici-çalıĢan
arasında olabilen bu durum, bazen de çalıĢanların kendi arasında da sıklıkla
görülebilmektedir. Psikolojik Ģiddet bir kiĢi üzerinde sistematik Ģekilde uygulanan her türlü
davranıĢlar bütünüdür. Örgütte oluĢan bu Ģiddet türü örgüt içindeki tüm uyumu ve düzeni
bozmaktadır. Aynı zamanda örgütün amaçlarına ulaĢmasını engellemekte olup örgütteki
verimi minimuma indirmektedir.
221
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Bu çalıĢmanın amacı psikolojik Ģiddetin unsurlarından olan, kiĢinin iletiĢimine
yapılan Ģiddet ve kiĢinin mesleki konumuna yönelik yapılan Ģiddetin örgütteki yönetici ile
veya çalıĢma arkadaĢlarının arasındaki olan güveni ne derece etkilediğini ölçmektedir.
AraĢtırma aracı olarak kullanılan anketleri cevaplayanlar, iĢ hayatında aktif rol oynayan
çalıĢanlardan oluĢturmaktadır. AraĢtırma iĢletme yöneticilerinin ve iĢyerindeki çalıĢanların
psikolojik Ģiddeti tanıması ve bu psikolojik Ģiddetin çalıĢma hayatındaki kiĢiler ile olan
iliĢkilerini etkilediğini kavraması açısından önem taĢımaktadır.
Bulgular kısmında bahsedilen hipotezlerden sadece H1 hipotezi kabul edilmiĢtir
(Psikolojik Ģiddet yöneticiye güveni etkilemektedir). H2 hipotezi reddedilmiĢtir.(Psikolojik
Ģiddet çalıĢma arkadaĢlarına güveni etkilemektedir). ÇalıĢmada kullanılan değiĢkenlerin
dıĢında farklı değiĢkenlerde kullanılabilir. Sonuçlar genellenememekle birlikte çalıĢmadan
çalıĢmaya farklı sonuçlar çıkabilmektedir.
AraĢtırma, Hatay ilindeki büro çalıĢanlarını kapsamaktadır. Ancak bu çalıĢmalar
farklı illerde yaĢayan büro çalıĢanları üzerinde veya farklı iĢ alanlarında (hastaneler,
üniversiteler vb.) uygulanabilir. ÇalıĢmada kullanılan değiĢkenler dıĢında farklı değiĢkenler
kullanılabilir. (ĠĢ tatmini, örgütsel sessizlik, örgütsel sinizm vb.) Psikolojik Ģiddet hassas bir
konu olması bakımından internet üzerinden anket uygulanabilir. (Ġnternet üzerinde yapılan
anketlerde kiĢinin daha rahat olması ve anketör ile yüz yüze olmasına nazaran internetin bu
bakımdan daha güvenli hissiyatı vermesi) Son olarak psikolojik Ģiddetin olduğu iĢ yerlerinde
Üst kademedeki yöneticilerin çalıĢanlarını bilinçlendirmesi, bu konu hakkında gerekli
önlemleri alması gerekir. Psikolojik Ģiddete maruz kalan çalıĢanların ise bu durumla baĢa
çıkabilmesi açısından ilgili kurum ve kuruluĢlardan yardım alması ve bu olay karĢısında
hukuksal tüm haklarını kullanması önerilmektedir.
Kaynakça
Daft, R. & Sters, RM, (1986), ―Organizations: A Micro-Macro Approach‖ , Glenview, IL:
Scott, Foresman.
Davenport, Noa, R. Distler Schwartz and Gail R. Elliot (2003), ―Mobbing ĠĢyerinde
Duygusal Taciz”, Sistem Yayıncılık, Ġstanbul.
Demircan, N. (2003)―Örgütsel Güvenin Bir Ara DeğiĢken Olarak Örgütsel Bağlılık
Üzerindeki Etkisi Eğitim Sektöründe Bir Uygulama‖, Yüksek Lisans Tezi, Gebze Ġleri
Teknoloji Enstitüsü Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gebze.
DönertaĢ, CF, (2008), “Etik Ġklimin Kuruma Güven Üzerindeki Etkisi‖ , Yüksek Lisans Tezi,
Marmara Üniversitesi, Ġstanbul.
Durdağ M., & Naktiyok A., (2010) ―Psikolojik taciz algısının örgütsel güven üzerindeki
rolü” , Kafkas Üniversitesi ĠĠBF Dergisi, 1(2).
Karcıoğlu F. & Çelik HÜ, (2012), “ Mobbing ( Yıldırma) Ve Örgütsel Bağlılığa Etkisi‖,
Atatürk Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, 26(1).
Karcıoğlu F. & AkbaĢ S. (2010), ―ĠĢyerinde Psikolojik Ģiddet ve ĠĢ Tatmini ĠliĢkisi‖, Atatürk
Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, 24(3).
Konrad L.(1963) ―Here Am I - Where Are You? The Behaviour of the Greylag Goose‖ New
York.
222
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Leymann H. ―Mobbing – its Course Over Time‖ ,The Mobbing Encylopedia,
http://www.leymann.se/English/1220E.HTM , (2017).
Leymann, H., (1990)―Mobbing and Psychological Terror at Workplace‖,Violence and
Victims” 5(2), pp. 119-126.
Leymann, H. (1996), "The Content and Development of Mobbing at Work." European
Journal of Work and Organizational Psychology. 5(2),pp.165-184.
Matthai, J. M. (1989) “Employee Perceptions Of Trust, Satisfaction, And Commitment As
Predictors Of Turnover Intentions In A Mental Health Setting.‖ Doctoral Dissertation,
Peabody College Of Vanderbilt University. Dissertation Abstracts International, DAI-B
51/02.
TavĢancıl , E., (2014), “Tutumların Ölçülmesi ve SPSS ile Veri Analizi”, 5.Basım , Nobel
Akademik Yayıncılık, Ankara.
Tınaz, P., (2006), ―ĠĢyerinde psikolojik taciz( Mobbing)‖ , Marmara Üniversitesi, ĠĠBF,
ÇalıĢma ve Toplum Dergisi ,4.
Yavuz, H., (2007) ―ÇalıĢanlarda Mobbing ( Psikolojik ġiddet) Algısını Etkileyen Faktörler:
SDÜ Tıp Fakültesi Üzerine Bir AraĢtırma”, Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel
Üniversitesi, Isparta.
Yılmaz, A. ve Dil, M. (2008). “Örgütsel Bağlılık mı Bağımlılık mı?‖, Akademik
AraĢtırmalar Dergisi, 10(36), ss.113-132.
223
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Psikolojik Yıldırma (MOBBĠNG)
AyĢe Nur BALCILAR

Nuray AVCI

Özet
Mobbing terimi, psikolojik Ģiddet, baskı, kuĢatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı verme,
özellikle hiyerarĢik yapılanmıĢ gruplarda ve kontrolün zayıf olduğu örgütlerde, gücü elinde bulunduran
kiĢinin ya da grubun, diğerlerine psikolojik yollardan, uzun süreli sistematik baskı uygulaması olarak
tanımlanır. Mobbing, iĢ yerlerinde stresi ortaya çıkaran ve çalıĢanın verimini düĢüren önemli bir
kavram olarak görülmektedir.
Bu kavrama yönelik yapılan araĢtırmalar göstermektedir ki kamu ve özelliklede eğitim
sektöründe mobbing bu alanlarda çalıĢanlar arasında diğer sektörlerle kıyaslandığında daha fazladır.
Türkiye‘de genel olarak tüm örgütlerde özelliklede kamuda yaĢanan mobbing vakaları iĢ
yerinde baĢarılı ve yüksek performansa sahip kiĢilerin sindirilmesine ve duygusal tükenmiĢlik
yaĢamasına neden olmaktadır. Bu nedenle örgütlerde mobbing vakalarına yönelik yaptırımı olan
düzenlemelerin yapılması yararlı olacaktır.
Bu çalıĢmadaki amaç, günümüzde çalıĢanların iĢ tatminini, performansını, motivasyonunu,
örgüte bağlılığını olumsuz yönde etkilemekten baĢlayarak, bireylerde fizyolojik, psikolojik ve
davranıĢsal sorunlara yol açan psikolojik taciz konusunun, yapılan yerli ve yabancı araĢtırmalar
incelenerek, önemini, nedenlerini ve Türkiye‘de ki hukuksal geliĢimini ortaya koymaktır.
Anahtar Kelimeler: Mobing, psikolojik Ģiddet, baskı, örgüt.
GĠRĠġ
Ġnsan unsurunun giderek önem kazandığı günümüzde, kiĢisel geliĢim ve insan
kaynağı gerek kamu gerekse özel sektördeki iĢ yerleri açısından son derece önem arz eder
hale gelmiĢtir. Bir yandan insan ve insan kaynağının önemi artarken diğer yandan toplumsal
ve insani değerlerin giderek kaybolması, ekonomik bunalımlar, nüfus artıĢıyla beraber
iĢsizlik oranının artması, günlük yaĢamın her evresine olduğu gibi iĢ hayatına da yansımıĢtır.
Özellikle katı hiyerarĢinin hüküm sürdüğü kamu kurumlarında son dönemlerde bütün
dünyada olduğu gibi Türkiye‘de de yeniden yapılanma çerçevesinde küçülmeye gidilmesi ve
performansa dayalı ücret sistemine geçilmeye baĢlanması çalıĢanlar arasında rekabetin
artmasına ve buna bağlı olarak birçok iĢ yeri problemlerinin ortaya çıkmasına neden
olmuĢtur. Bu iĢ yeri problemlerinden biri de mobbing‘dir.
Ġngilizce adıyla ―mobbing‖, Türkiye‘deki adıyla ―Yıldırma‖ kavramı, iĢ yerinde bir
veya birden çok kiĢi tarafından, bir kiĢiye ya da birden çok kiĢiye yönelik sistematik olarak
uzun süre tekrarlanan psikolojik baskı, Ģiddet olaylarının bütünü olarak tanımlanmaktadır.
Günlük hayatın neredeyse yarısından çoğunu iĢ yerinde geçiren birey için bu olaylar, derin
psikolojik bunalımlar yaratarak, bireyin bunalıma sürüklenmesine neden olabilmektedir. Bu

Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans,
aysenurbalcilar@gmail.com

Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans,
nurayavci93@hotmail.com
224
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
durum, aynı zamanda bireyin iĢ arkadaĢlarına, çalıĢtığı kuruma, yaĢadığı topluma ve özel
hayatına da etki etmektedir.(Korkmaz ve TaĢ, 2014:30 )
I. MOBBĠNG
Latince‘de ―kararsız kalabalık‖ anlamına gelen ―mobile vulgus‖ sözcüklerinden
türeyen ―mob‖ sözcüğü, Ġngilizcede, kanun dıĢı Ģiddet uygulayan düzensiz kalabalık anlamını
taĢımaktadır. ―Mob‖ sözcük kökeninin Ġngilizce eylem biçimi olan ―mobbing‖ ise; psikolojik
Ģiddet, kuĢatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı verme anlamlarını içermektedir.
Uluslararası literatürde genel olarak mobbing diye adlandırılan iĢ yerindeki psikolojik
baskı olayları, Türkçe‘ye ―yıldırma‖, ―bezdiri‖, ―psikolojik Ģiddet‖, ―psiko-terör‖ olarak
çevrilmiĢtir. Uluslararası düzeyde en genel ismi mobbing olarak bilinmektedir (Korkmaz ve
TaĢ, 2014:31)
Ġngilizce bir terim olan ―mobbing‖in, yuvalarını korumak için saldırganın etrafında
uçan kuĢların davranıĢlarını betimlemek amacıyla 19. yüzyılda ilk kez biyologlar tarafından
kullanıldığı bilinmektedir. Aynı kavram daha sonra 1960‘larda, Konrad Lorenz tarafından
küçük hayvan gruplarının (örneğin kuĢlar) daha güçlü ve yalnız bir hayvana (örneğin tilki)
toplu Ģekilde hücum ederek uzaklaĢtırması; ya da aynı kuluçkadan çıkan kuĢlar arasında
yaĢanan ve diğer kuĢların, aralarındaki en zayıf kuĢu yiyecek ve sudan uzak tutarak
dıĢlaması, iyice güçsüz bir hale getirmesi ve en sonunda da fiziksel saldırılarla öldürerek
grubun dıĢına atması durumunu ifade etmek amacıyla kullanmıĢtır.(Tınaz 2006:14)
ÇalıĢma yaĢamında ise mobbing kavramının ilk kez, 80‘li yılların baĢında Ġsveçli
endüstri psikoloğu Heinz Leymann tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Leyman‘ın
çalıĢanlar arasında benzer tipte uzun dönemli düĢmanca ve saldırgan davranıĢların varlığına
dair yaptığı saptamalar sonucunda, bu kavramı kullandığı görülmektedir.
ÇalıĢma yaĢamında bu tarz davranıĢlar, Leymann‘dan önce hiç kimse tarafından fark
edilip tanımlanmamıĢtır. Bu nedenle Leymann‘ın görüĢleri ve araĢtırmaları, bütün dünyada
iĢyerlerindeki mobbing davranıĢlarına iliĢkin araĢtırmalara temel oluĢturmaktadır. Leymann,
iĢyerinde mobbing davranıĢının varlığını belirtmekle kalmamıĢ, davranıĢın özel niteliklerini,
ortaya çıkıĢ Ģeklini, uygulanan Ģiddetten en fazla etkilenen kiĢiler ve doğabilecek psikolojik
sonuçları da vurgulamıĢtır.(Tınaz 2006:14)
Leymann‘a göre, Mobbing, bir veya birkaç kiĢinin, savunmasız pozisyonda ki bir
kiĢiye yönelik sistematik bir Ģekilde uyguladıkları düĢmanca ve etik olmayan davranıĢları
içermektedir.
Bu tür davranıĢların mobbing olarak tanımlanabilmesi için, sık yapılması (istatistiksel
tanım: en az haftada bir kez) ve uzun bir zaman devam etmesi (istatistiksel tanım: en az 6 ay)
gerekmektedir. Sıklık ve süreklilik kriterleri, tanımın esasını oluĢturmaktadır.(Mercanlıoğlu
2010:38)
Mobbing terimi, psikolojik Ģiddet, baskı, kuĢatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı
verme, özellikle hiyerarĢik yapılanmıĢ gruplarda ve kontrolün zayıf olduğu örgütlerde, gücü
elinde bulunduran kiĢinin ya da grubun, diğerlerine psikolojik yollardan, uzun süreli
sistematik baskı uygulaması olarak tanımlanır (Bilka, 2009‘dan aktaran Mercanlıoğlu 2010:
39).
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ise, mobbing‘i , kiĢi veya gruplara karĢı güç
kullanarak, onların fiziksel, ruhsal, ahlaki ve sosyal geliĢimlerine zarar veren tutum ve
davranıĢlar olarak tanımlar(Akgeyik 2009‘dan aktaran Mercanlıoğlu 2010:39)
225
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Tanımlardan da görüleceği üzere, mobbing, uygulayıcıların, hedef aldıkları kiĢileri
yıpratmak, yıldırmak ve iĢten uzaklaĢtırmak için sistematik olarak sergiledikleri tutum ve
davranıĢlardır diyebiliriz.
Mobbing araĢtırmaları yeni olmasına karsın; bu olgu, çalıĢma yaĢamının tarihi kadar
eskidir. AraĢtırmalar, Türk tarihinde de bazı olayların arkasında mobbing davranıĢlarının
etkisi olduğunu göstermektedir. Bu örneklerden biri de Baykal‘ın kitabında belirttiği Kanuni
Sultan Süleyman döneminde Hüsrev PaĢa‘nın intiharının arkasında mobbing davranıĢlarının
olduğudur. Hüsrev PaĢa‘nın intiharına yol açan mobbing uygulaması, Hüsrev PaĢa‘yı olduğu
gibi Osmanlı Ġmparatorluğu‘nu da etkilemiĢtir. KurumsallaĢmıĢ bir örgütte mobbingin adalet
sistemini çökerteceği söylenebilir (Baykal 2005‘den aktaran Kırel 2007:319).
Tarihsel araĢtırmalara göre Rüstem PaĢa, Kanuni devrindeki kurumsallaĢma kuralları
uyarınca veziriazam ve ikinci vezirin görevlerinden alınınca, kendisinin veziriazam olacağına
düĢünmüĢtü. Bu düĢüncesi gerçekleĢseydi, belki komploya girilmeyerek, sebep olduğu
mobbingle Osmanlı Ġmparatorluğu‘nun kurumsallaĢmasına zarar verilmeyecekti. Hürrem
Sultan‘ın tasarladığı ve Rüstem PaĢa‘nın uyguladığını varsaydığımız bu mobbing olayında
iletiĢimin de aksadığından söz edilebilir. Ancak bu olaylar, Hüsrev PaĢa‘nın büyük acılar
çekmesine ve intiharına neden olmuĢtur. Tarihsel araĢtırmalardan da ortaya çıkan bu
bulgular, mobbingin yeni olmadığına iĢaret etmektedir.(Kırel 2007:319)
1980‘li yıllardan bu yana örgütlerde mobbing konusu özellikle Ġsveç, Almanya,
Fransa ve Norveç gibi geliĢmiĢ ülkelerde pek çok teorik ve ampirik çalıĢmalara konu
olmasına rağmen, Türkiye‘de örgütte mobbing ve onun hukuki, sosyal, ekonomik etkilerine
iliĢkin çok az çalıĢma bulunmaktadır (Bozbel, Palaz, 2007‘den aktaran Kırel 2007:319).
Türkiye‘de yapılmıĢ araĢtırma sonuçlarına bakıldığında, kısıtlı da olsa bazı verilere
ulaĢılmaktadır. Human Resources Management, Türkiye‘deki mobbing vakalarını araĢtırmak
amacıyla bir anket düzenlemiĢtir. Yenibiris.com üzerinden yapılan ankete 100 kiĢi katılmıĢtır.
Katılanların 56‘sını erkekler, 44‘ünü kadınlar oluĢturmuĢtur. Katılımcıların 81‘i, iĢ
hayatında mobbing ile karĢılaĢtıklarını söylemiĢlerdir.
Diğerleri ise mobbing olaylarına ara sıra rastladıklarını belirtmiĢlerdir. Mobbingin
sonuçlarına bakıldığında ise 27‘si istifa etmiĢ, 18‘i isten çıkarılmıĢ, 17‘si bu durumu
üst yönetime ya da insan kaynakları yetkilisine ilettiğini belirtmiĢtir. Geri kalan küçük bir
oran ise, farklı sonuçlara ulaĢmıĢtır; örneğin üst yönetim ile konuĢup, değiĢiklik olmayınca
istifa edenler, durumu ilk amirleriyle paylaĢanlarda olmuĢtur (Kırel 2007:320).
1998 ILO (Uluslararası ÇalıĢma Örgütü) Raporuna göre 1996 yılında Avrupa
Birliğinin 15 üye ülkesinde gerçekleĢtirilen 15800 görüĢmenin sonuçları; bir önceki yıl içinde
çalıĢanların, 4‘ünün (6 milyon çalıĢan) fiziksel Ģiddete, 2‘sinin (3 milyon çalıĢan) cinsel
tacize ve 8‘inin (12 milyon çalıĢan) mobbinge maruz kaldığı doğrultusundadır. Ġngiltere‘de
yapılan araĢtırma sonuçlarına göre çalıĢanların 53‘ü mobbinge maruz kalmıĢ ve 78‘i de
bu olaylara tanıklık etmiĢtir.
Ġsveç‘te yapılan istatistiksel bir araĢtırmanın bulgularına göre ise bir yıl içinde
gerçekleĢen intiharların 10- 15‘inin nedeni mobbingdir. Ġsveç ve Almanya‘da yüz binlerce
mobbing mağdurunun erken emekli oldukları veya psikiyatri kliniklerinde yatarak tedavi
edildikleri kayıtlarda yer almaktadır. Ġtalya‘da 1 milyondan fazla çalıĢanın mobbing kurbanı
olduğu bildirilmektedir. Uluslararası arenada yapılan tüm araĢtırma sonuçlarının birleĢtiği
226
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ortak nokta, mobbing mağdurlarının, diğer Ģiddet ve taciz mağdurlarından çok daha fazla
sayıda oldukları doğrultusundadır.(Tınaz 2006: 15)
II. MOBBĠNG SÜRECĠ
Psikolojik Ģiddet (mobbing) ortaya çıktığı gibi hemen sonuçlanan bir olay değildir.
Psikolojik Ģiddet olgusu belli aĢamalardan geçer, bu aĢamalarda yavaĢ yavaĢ mağduru
güçsüzleĢtirir ve en sonunda mağdurun psikolojisini bozarak rahatsızlanmasına hatta iĢten
ayrılmasına neden olmaktadır.
Geri dönüĢü olmayan durumlarla sonuçlanan mobbing olgusu, ilk baĢlarda kendini
çok fazla belli etmemekte ve yavaĢ yavaĢ baĢlayarak çok çabuk ilerlemektedir. Çoğu zaman
örgütte bir kiĢi ile baĢlayan mobbing davranıĢları ardından ya mobbing uygulayıcısına seyirci
ve sessiz kalınarak ya da uygulayıcının hareketlerine, hakaretlerine, küçümsemelerine katkı
koyarak diğer çalıĢanlara ve hatta yönetime kadar yayılmaktadır. Kendini hissettirmeden
baĢlayan sinsice ilerleyen bu olgu mağdurda derin etkiler yaratmaktadır. Mağdur çok büyük
psikolojik bunalımlara girmekte, sağlığı bozulmakta, kiĢilik bozukluklarına yol açmaktadır.
Mobbing sürecinin fark edilebilir beĢ temel özelliği bulunmaktadır. Bunlar aĢağıdaki
gibi sıralanabilir (Tetik, 2010, 83):

Mobbing belirli bir süre içerisinde ve düĢmanca davranıĢların sistemli bir Ģekilde
uygulanması sonucu oluĢmaktadır,

Mağdur ile uygulayıcı arasında bir güç dengesizliği görülmektedir,

Ġki birey arasında, tek kiĢiyle, grup arasında ya da gruplar tarafından bireylere
uygulanır,

BelirlenmiĢ hedefleri gerçekleĢtirmek adına düĢmanca davranıĢlar bilerek ve
isteyerek gerçekleĢtirilir,

Mobbing süreci fiziksel saldırıları içermemektedir. (Tabur 2015: 17)
Leymann (1996) mobbingi beĢ aĢamada meydana gelen bir süreç Ģeklinde ele
almıĢtır. Buna göre süreç aĢağıdaki gibi iĢlemektedir:
1. ÇatıĢma AĢaması: Bu aĢama, daha çok bir çatıĢmanın tetiklemesiyle oluĢacağı gibi var
olan bir çatıĢmanın alevlendirilmesi ve kıĢkırtılmasıyla da ortaya çıkabilmektedir. Mobbingi
oluĢturmaya yönelik herhangi bir çatıĢmanın nasıl geliĢtiği çoğunlukla tam olarak
bilinememektedir (Sürgevil ve ark., dan aktaran Tetik 2010:83).
2. Saldırgan Eylem AĢaması: Mobbing sürecinde ortaya çıkan davranıĢların tümünün, kiĢiyi
iĢyerinden uzaklaĢtırmak amacıyla yapılan saldırı giriĢimli davranıĢlar olduğu söylenemez.
Bununla birlikte taciz edici davranıĢlar, hemen hemen her gün ve uzun bir süre düĢmanca bir
amaçla devam ederse; normal günlük iletiĢim içinde ortaya çıkan davranıĢlar olarak kabul
edilebilir. Bu davranıĢlar, zaman içerisinde Ģekil değiĢtirerek kiĢiyi, grup içerisinde yalnız
bırakıp cezalandırmaya yönelik saldırgan eylemlere dönüĢebilir. Saldırgan eylemlerin ve
psikolojik saldırıların baĢlaması, mobbing dinamiklerinin harekete seçtiğini gösterir.
3. Yönetimin Devreye Girmesi AĢaması: Yönetim sürecin ikinci aĢamasında doğrudan
doğruya yer almamıĢsa da, bir önceki aĢamada ortaya çıkan duruma önyargıyla yaklaĢabilir.
Olayları yanlıĢ yargılayıp suçu, yalnız bırakılan mobbing mağdurunda bulma ve problemi
baĢından atma eğilimini benimseyebilir. Bu noktada yönetim, negatif döngü içindeki yerini
almıĢ olur. Bireyin çalıĢma arkadaĢları ve yönetim, bireyin iĢi ile ilgili temel nitelikleri
yerine, kiĢisel özellikleri ile ilgili hatalar bulma ve kiĢiyi damgalamaya yönelik açılımlar
üretmeye baĢlarlar. Bu aĢamada yönetim, özellikle üzerinde taĢıdığı ―çalıĢma ortamının
227
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
psikososyal durumunun kontrolü‖ sorumluluğunu reddederek mobbing süreci içerisindeki
yerini alır ve döngüye katılır (Tınaz, 2006‘dan aktaran Tetik 2010:83).
4. YanlıĢ YakıĢtırmalarla veya Tanılarla Damgalama: Mobbing mağduru; mobbing nedeniyle
karĢılaĢtığı sorunları çözebilmek için tıbbi yardım almaya çalıĢtığında, iĢyerindeki diğer
çalıĢanlarında bu durumdan haberdar olmalarıyla mobbing mağduru hakkında yanlıĢ
yorumlar yapılmaya baĢlanır. Böylece kiĢi hak etmediği halde ―zor insan, paronayak kiĢilik
veya akıl hatası‖ olarak damgalanır. Buna yönetimin yargısıyla birlikte, mobbing olgusu
hakkında yeteri kadar bilgisi olmayan sağlık uzmanlarının yanlıĢ tanıları eklenirse,
mobbing‘de negatif döngü hızlanır. ÇalıĢanın aldığı destek ve yardımlarla yeniden iĢine
dönmesi beklenirken, genelde uzun süreli hastalık izinleri ile çalıĢma yaĢamından
uzaklaĢtırılması yolu tercih edilir (Yavuz, 2007‘den aktaran Tetik 2010:83).
5. ĠĢten Çıkarılma AĢaması: En son aĢamada, mobbing saldırılarına maruz kalan kiĢi, ya
emekli olarak ya da iĢten çıkarılarak iĢ hayatından uzaklaĢır. Bu durum, kurbanda önemli
fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklara neden olmakta ve kiĢinin normal yaĢamına dönebilmesi
için mutlaka tıbbi yardım almasını gerektirmektedir (Sürgevil ve ark., 2009‘dan aktaran Tetik
2010:83). Mobbing sürecinde; kiĢinin saygınlığına, güvenirliğine, mesleki yeterliğine
saldırılır. Olumsuz, aĢağılayıcı, hırpalayıcı, kötü niyetli dedikodular ortaya çıkar. Bir ya da
daha fazla kiĢi tarafından gerçekleĢtirilir. Sistematik ve sürekli olarak uygulanır. KiĢi devamlı
olarak kusurlu duruma düĢürülür, boyun eğmeye zorlanır. ĠĢten ayrılmaya mecbur edilir ve
bu kiĢinin kendi seçimi olarak gösterilir. Bu süreçten her birey farklı etkilendiği için,
etkilenme dereceleri de ciltteki yanıklara benzetilerek, öznel bir Ģekilde
değerlendirilmelidir.(Tetik 2010: 83)
III. MOBĠNGE YOL AÇAN NEDENLER
Psikolojik yıldırma (mobbing) bir tek nedene bağlanmayacak kadar karmaĢık bir
süreçtir. Bu süreç uygulayıcı baĢta olmak üzere diğer çalıĢanlar, örgütün kendisi hatta
kurbanın kendisinden bile kaynaklanabilmektedir. Psikolojik yıldırmanın (mobbing)
nedenlerini kiĢisel faktörler (tacizde bulunan ve kurbanın) ve dıĢsal faktörler (örgüt yapısı,
kurum kültürü, çatıĢmalar, değerler ve kurallar) olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür
(Güngör, 2008: 14) .
Örgütlerde psikolojik yıldırma (mobbing) davranıĢlarına neden olan baĢlıca kiĢilik ve
etmenlere; erkek dolu bir ortamda yalnız bir kadın, kadın dolu bir ortamda yalnız bir erkek,
parlak bir kariyer, göz alıcı bir güzellik, üstün bir duygusal zekâ, farklı inançlar, gruplar, ırk
ve kökenler, oldukça genç bir kiĢi, yaĢlı bir hanım veya bir bey sayılabilir (Çobanoğlu, 2005:
24). Ayrıca Okanlı vd. (2011)
Pasif davranıĢ sergileyen ve azınlık gruplara dâhil olan kiĢilerin psikolojik yıldırmaya
(mobbing) maruz kalma olasılığı daha yüksektir (Tınaz, 2008: 103). Bu tip kurbanların
psikolojik yıldırma (mobbing) olaylarında belki de tek suçu, araĢtırmalarda kurbanların
baĢından geçenlerin tümünü ifade etmemesi (Kırel, 2008: 4) ve gerekli Ģikâyetleri yapmaması
(olayın üstüne gitmemesi) olarak gösterilebilir.
Kurbanın kiĢilik özelliklerinden dolayı psikolojik yıldırma (mobbing) davranıĢlarına
açık olması, yönetim ya da psikolojik yıldırma (mobbing) uygulayan kiĢilerin bundan
yararlanarak kendi davranıĢlarına meĢruluk kazandıramayacağı açıktır. Genel olarak
kurbanların bu davranıĢlar karĢısında tek isteğinin psikolojik yıldırma (mobbing) davranıĢının
228
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
meydana gelmemesi veya meydana geldikten sonra ise derhal sona erdirilmesi olduğu
unutulmamalıdır (Bakırcı, 2000: 458).
Psikolojik yıldırmanın (mobbing) tacizciden kaynaklandığını belirten görüĢe göre ise
tacizcinin sahip olduğu kiĢisel özellikleri ve davranıĢları kiĢilere psikolojik yıldırma
(mobbing) uygulamaya neden olduğunu belirtilmektedir. Tacizciyi bu davranıĢlara yönelten
baĢlıca neden olarak ise duygusal zekadan yoksunluk, korkaklık, nevrotik rahatsızlıklar ve
insani-etik değerlerden yoksunluk sayılabilir (Çobanoğlu, 2005: 33).(Aygün 2012:98)
Mobbingin her iĢyerinde veya kuruluĢta ortaya çıkması kaçınılmazdır. Örgüt bu
davranıĢları görmezden geldiği, göz yumduğu, hatta kıĢkırttığı takdirde mağdur, karĢısındaki
çok sayıda ve güçlü kiĢiler karĢısında kendisini çaresiz görür (Davenport at al., 2003:47).
Mobbingi ortaya çıkaran bazı yönetsel ve örgütsel nedenler Ģöyle ifade edilebilir
(Shallcross, 2003:7; Tınaz, 2006c:4):
• AĢırı hiyerarĢik yapı,
• Tacizin örgüt içi disiplinin sağlanması, verimin artırılması ve buna bağlı olarak Ģartlı
reflekslerin oluĢturulmasında bir araç olarak kullanılması
• Ġnsan kaynaklarına yapılan harcamaların azaltılması
• Örgüt içi iletiĢim kanallarının etkili çalıĢmaması
• Örgütte çatıĢma çözme yeteneğinin zayıflığı ya da etkisiz çatıĢma yönetimi
• Zayıf liderlik
• Takım çalıĢmasının azlığı ya da hiç olmaması
• Eğitim farklılığının dikkate alınmaması
• Kötü yönetim
• Kapalı kapı politikasının uygulanması
• Yoğun stresli iĢyeri
• Monotonluk
• Yöneticilerin mobbing varlığına inanmamaları veya inkârı
• Ahlak dıĢı uygulamalar
• Küçülme, yeniden yapılanma vb. nedenler
Hatalı personel seçim ve iĢe alım süreci
• Günah keçisi bulma eğiliminin yüksek olması olarak sayılabilir. (Tetik 2010:85)
IV. MOBBĠNGĠN DOĞURDUĞU SONUÇLAR
Mobbing‘e maruz kalan kiĢilerin, kendilerine, kurumlara ve topluma verdikleri
zararlar sonucunda, hem kurum, hem kiĢi zarar görür, ayrıca topluma maliyeti de yüksektir.
Toplum üzerindeki etkileri: Mağdurların sağlık giderlerinin artması, erken emeklilik
istemeye eğilim göstermeleri, sosyal sağlık ve emeklilik sigortası sistemi üzerinde ki yükü
arttırmaktadır.
Örgüt üzerindeki etkileri: Bu durumun içinde olsunlar ya da olmasınlar, örgütler
bundan ciddi boyutta ekonomik zarar görürler. Mağdurun iĢten ayrılmasına bağlı olarak
kıdem veya emeklilik tazminatları, kaliteli iĢgücü kaybı, yüksek iĢ devir hızı, yeni iĢe alım
süreçlerinin ve iĢe alınanların eğitim maliyetleri. Bu zararların daha da önemlisi örgüt kültürü
içinde ki değerlerin zarar görmesidir. Örgütsel imajı lekelenen iĢletmeler, istihdam edecek
yetenekli, kaliteli çalıĢan bulmakta zorluk çekecektir.
Mağdur üzerindeki etkileri: Psikolojik Taciz, kiĢiler üzerinde fiziksel ve psikolojik
açıdan ciddi sonuçlar doğurur. Bu sonuçlar, kiĢilerin Ģiddete dayanma gücüne bağlı olarak
229
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
değiĢmekle birlikte her birey bundan zarar görür. Bu zarar sadece kiĢiyi değil, ailesini de
etkiler.
Görülen en yaygın etkiler depresyon, endiĢe, kaygı, sinirsel rahatsızlıklar gibi
psikolojik problemler, kronik baĢ ağrıları, kalp hastalıkları, karın ve bağırsak spazmları,
diabet, dermatolojik rahatsızlıklar gibi fizyolojik hastalıklardır. Bunların tedavisi için
katlanılan maddi ve manevi bedeller ise, kiĢiyi zorlamaktadır.
Ayrıca özgüven kaybı, dıĢlanmıĢ olma hissinin yarattığı performans düĢüklüğü, hatta
iĢini yapamaz hale gelmesi, sonunda iĢten ayrılmak zorunda kalması nadiren de olsa intihara
teĢebbüsü gibi sonuçlar gözlenmektedir.
Bireyin baskılar nedeniyle aĢırı davranıĢta bulunması ve bunu herkesin gözü önünde
yapması, iĢten ayrılıp bir baĢka iĢe girmeyi baĢarabilse bile, orada da eski iĢyerinden ayrılma
sebebinin asi ve geçimsiz gibi etiketlerden kurtulamaması, statü kaybına neden
olabilmektedir.
Western Washington Üniversitesi profesörlerinden sosyal psikolog Gary Namie‘ye
göre, mobbing kurbanlarının
41‘i bunalıma girmektedir. Kadınların
31‘i, erkeklerin
21‘i Travma Sonrası Stres Bozukluğu teĢhisiyle ağır depresyon geçirmekte ve bir daha iĢe
dönemez hale gelmektedirler. Böylece çalıĢanın kuruma ve topluma katkısı sıfırlanmaktadır.
(BĠLKA, 2009, s:8)(Mercanlıoğlu 2010:40)
V. MOBBĠNGĠN TÜRKĠYE‟DE HUKUKSAL BOYUTU
Mobbingin önlenmesi ve engellenmesi gerektiği düĢünülürse, Türk Hukuk
Sisteminde, mobbing ile ilgili doğrudan doğruya bir hükmün bulunmaması, mobbing
mağdurlarının bu konuyla ilgili hak savunmalarının ne kadar kısıtlı olduğunu göstermektedir.
BaĢlangıç metninde ―Her Türk vatandaĢının temel hak ve hürriyetlerden eĢitlik ve
sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu
bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliĢtirme hak ve yetkisine
doğuĢtan sahip olduğu‖ görüĢü bulunan T.C. Anayasasının özellikle, 12.,17.,24.,25.,49.,50.
maddeleri; kiĢilerin sosyal ve iĢ hayatlarının korunmasını sağlayan hükümler içermektedir.
BaĢbakanlık tarafından ĠĢyerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi için
2011/2 sayılı Genelge yayınlanmıĢtır. Genelgede kamu kurum ve kuruluĢları ile özel sektör
iĢyerlerinde gerçekleĢen psikolojik taciz, nedeniyle çalıĢanların itibarının ve onurunun
zedelendiği, verimliliğini azalttığı ve sağlığını kaybetmesine neden olduğu, bu
olumsuzlukların çalıĢma hayatını olumsuz etkilediği belirtilerek, kasıtlı ve sistematik olarak
belirli bir süre çalıĢanın aĢağılanması, küçümsenmesi, dıĢlanması, kiĢiliğinin ve saygınlığının
zedelenmesi, kötü muameleye tabi tutulması, yıldırılması ve benzeri Ģekillerde ortaya çıkan
psikolojik tacizin önlenmesi gerek iĢ sağlığı ve güvenliği gerekse çalıĢma barıĢının
geliĢtirilmesi açısından çok önemli olduğu vurgulanmıĢtır. Ayrıca iĢyerlerinde psikolojik
tacizin önlenmesi için önleyici nitelikte tedbirlerin alınması, eğitim çalıĢmalarının yapılması
gibi bir takım yollar öngörülmüĢtür. (Erdoğan,2012‘den aktaran Tabur 2015:20)
SONUÇ VE ÖNERĠLER
Psikolojik yıldırma (mobbing) olayları ya da davranıĢları ile birçok çalıĢan her gün
maruz kalmaktadır. Bu davranıĢlar çalıĢanın psikolojik, fiziksel ve sosyal yaĢamının
bozulmasına ayrıca iĢ doyumunu sağlamamasına, performans ve verim düĢüklüğüne neden
olmaktadır. Bu davranıĢların etkileri sadece çalıĢana/mağdura/kurbana dayandığını söylemek
230
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
doğru değildir. Öncelikle aile yaĢamı, çalıĢtığı ortam, iĢ arkadaĢları, sosyal çevresi kısaca
mağdur ile doğrudan ya da dolaylı iliĢkide bulunan herkes etkilenmektedir.
Mobbingi yönetme konusunda öneriler özetle aĢağıdaki baslıklar altında toplanabilir:
• Örgütün kültürel yapısı oluĢturulmalı, kültürel değerler çalıĢanlar tarafından benimsenmeli,
• ĠĢyeri mobbing eğilimleri ve bu eğilimleri etkileyen faktörler saptanmalı,
• Ġs tanımları yapılmalı, çalıĢanların görev ve sorumlulukları belirlenmeli,
• Örgütlerde stres yaratıcı ortamlar ortadan kaldırılmalı(EĢit kariyer fırsatları, adaletli ücret
politikalarının, iĢ güvenliğinin sağlanması, yıkıcı rekabetin azaltılması gibi),
• Etkin, güvenli, konusunun uzmanı yöneticilerle çalıĢılmalı,
• Sürekli eğitim programlarından yararlanmalı (Stres, Mobbing, KiĢisel GeliĢim Eğitimleri
gibi),
• Örgütlerde uzman rehberler, psikologlar çalıĢtırılmalı,
• Örgütlerde etik kodlar oluĢturulmalı ve çalıĢanların etik değerleri içselleĢtirmeleri
sağlanmalı,
• ĠletiĢime önem vererek, sık sık yüzyüze iletiĢim kurabilecekleri ortam yaratılmalı,
• ĠĢe alım ve yerleĢtirme sürecinde kiĢilik is uyumuna dikkat edilmeli,
• Mobbing davranıĢının örgüte olan maliyetleri belirlenmeli,
• Mobbingi önleyici hukuki tedbirler alınmalı ve mobbing mağdurları hukuken korunmalıdır.
Bugün bütün dünyada önemli bir sorun olarak görülen mobbing konusunda Avrupa
Birliği ülkelerinde çeĢitli hukuki düzenlemeler yapılmıĢtır. Ülkemizde de pek çok kiĢiyi
etkileyen bu toplumsal sorunun açığa çıkarılarak, yasalarla ve cezalarla önlenmesi konusunda
çalıĢılmasında yarar görülmektedir.(Kırel 2007:331)
Kaynakça
Aygün, Hacı Ali. Psikolojik Yıldırma (Mobbing) Üzerine Nitel Bir AraĢtırma. GümüĢhane
Üniversitesi Sosyal Bilimler Ekonomik Dergisi, 2012, Sayı:5, ss:92-121.
Çiftçi, Münire, Ġbicioğlu, Hasan ve Derya, Seher. Örgütlerde Yıldırma (Mobbing): Kamu
Sektöründe Bir Ġnceleme. Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt:1, Sayı:2, 2009,
ss:25-38
Kırel, Çiğdem. Örgütlerde Mobbing Yönetiminde Desteleyici ve Risk Azaltıcı Faktörler.
Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:7, Sayı:2, 2007, ss:317-334.
Korkmaz, Hatun ve TaĢ, Ġbrahim Ethem. Kamu Kurumlarında Mobbing: KahramanmaraĢ
Örneği. Akademik Sosyal AraĢtırmalar Dergisi, Cilt:2, Sayı:2, 2014, ss:29-55.
Tabur, Özlem. HiyerarĢik Örgüt Kültürüne Dayalı Mobbing Ve Türlerinin Ġncelenmesi:
KKTC Kamu Sektörü Üzerine Bir AraĢtırma. KKTC Yakın Doğu Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, LefkoĢa, 2015.
Mercanlıoğlu, Çiğdem. ÇalıĢma Hayatında Psikolojik Tacizin (Mobbing) Nedenleri,
Sonuçları ve Türkiye‘deki Hukuksal GeliĢimi. Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi,
Cilt:2, Sayı:2, 2010, ss:37-46.
Tetik, Semra. Mobbing Kavramı: Birey ve Örgütler Açısından Önemi. KMÜ Sosyal ve
Ekonomik AraĢtırmalar Dergisi, Cilt:12, Sayı:18, 2010, ss:81-89.
231
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Tınaz, Pınar. ĠĢyerinde Psikolojik Taciz (Mobbing). ÇalıĢma ve Toplum, Sayı:4, 2006, ss:1328.
Uysal, ġener. Kamu Personelinin Yıldırma (Mobbing) Ve Boyutları Hakkındaki
DüĢünceleriÜzerine Bir ÇalıĢma: Manisa Tarım Ġl Müdürlüğü Örneği. Celal Bayar
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:8, Sayı:1, ss:261-276.
232
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ĠĢ Bulmayı ve ĠĢ Bulma Süresini Etkileyen KiĢisel Faktörlerin Analizi: Kayseri
Örneği
Bu çalıĢma TUBĠTAK 2209-A kapsamında desteklenmektedir. Proje No: 1919B011600191
Fatma IġIK Burcu ORALHAN
Özet
Gelenek, görenek ve hukuk kuralları çerçevesinde aile; anne, baba ve çocuklardan oluĢan
toplumun en temel sosyal kurumudur. Düzenli toplumlar, düzenli ailelerin varlığı ile oluĢacağından
aile kavramına önem verilmelidir. Günümüzde yapılan araĢtırmalar neticesinde istatistiksel veriler
sonucunda boĢanma nedenlerinin birinci sırasında iĢsizlik gelmektedir. Bu durum da baĢta aile yapısı
olmak üzere topluma ve ülke yapısına zarar vermektedir. ĠĢsizlik gerek yerel gerek ülke ekonomisi için
önemli değiĢkenlerden biridir. Bunun yanında iĢsizlik süresi ise ne kadar uzun olursa o kadar fırsat
kaybı yaĢanacaktır. Bu sebeple iĢ bulma ve iĢ bulma süresini etkileyen değiĢkenlerin tespiti önem arz
etmektedir. ĠĢsizlik ve iĢsizlik süresi kiĢi üzerinde psikolojik, ekonomik, sosyal, toplumsal ve ülke
üzerinde olumsuz etki doğurmaktadır. BaĢlangıçta bir grup kiĢi için söz konusu olan iĢsizlik ve iĢsizlik
süresi problemi daha sonrasında artarak toplum içinde bir problem olarak karĢımıza çıkmaktadır.
Ülkedeki bir toplumu etkileyen olumlu, olumsuz etki ülke ve geleceğini de etkilemektedir. Bu
çalıĢmanın amacı Kayseri‘de ĠġKUR‘a 2009 yılında kayıt yaptıran ve sonrasında iĢten çıkan kiĢilerin
tekrar iĢ bulma süreleri üzerinde etkili olan faktörler yaĢam analizi ile modellenmiĢtir. ĠġKUR‘dan
elde edilen değiĢkenler üzerinde bu değiĢkenlerin iĢ bulma süresine olan etkisi incelenmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: ĠĢsizlik, ĠĢ Bulma Süresi, YaĢam Analizi, Cox Regresyon Analizi, YaĢam
Tabloları
Jel Kodu: C41, J6, J64
Abstract
Family is the most basic social institution consisting of mother, father and children in the
framework of customs and the rules of law. Regular societies are formed with the existence of regular
families, therefore; the concept of family should be given importance to. As a result of the researches
carried out today and through statistical data, the unemployment is in the first place of the reasons of
divorce. This situation does harm to the society and the structure of the country, especially the family
structure. Unemployment is one of the important variables of the local and national economy.
However, the longer the unemployment period, the more opportunities will be lost. For this reason, it
is important to determine the variables affecting the employment and the duration of finding a job.
Unemployment and the duration of unemployment has a negative impact on the person;
psychologically, economically, socially and also a negative impact on the country itself. The problem
of unemployment and the duration of unemployment lasting for a group of people in the beginning,
then emerges as a problem within the society. The positive and negative impacts that affect a country
in the world are also affecting the country and its future. The aim of this study was modeled in Kayseri
for 2009 and the factors that had an effect on the employment time for those deserving the
unemployment benefit. These were also modeled by life analysis. The effect of these variables on the

Nuh Naci Yazgan Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, ĠĢletme Bölümü Lisans 3. Sınıf
Öğrencisi, isik.fatma.nny@gmail.com

Yrd. Doç. Dr., Nuh Naci Yazgan Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, ĠĢletme Bölümü
Öğretim Üyesi, boralhan@nny.edu.tr
233
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
duration of finding a job is examined on the variables obtained from ISKUR (The Employment
Agency).
Keywords: Unemployment, The Duration of Finding a Job, Life Analysis, Cox Regression Analysis,
Life Tables
Jel Code: C41, J6, J64
GĠRĠġ
Dünya genelinde yoksulluğun ana kaynağı iĢsizlik olarak bilinmektedir. GeçmiĢ
yıllara oranla okuma yazma seviyesinin ve eğitim seviyesinin arttığı ülkemizde iĢsizlik
probleminin söz konusu olmaması beklenmektedir. Erdem & Tuğcu (2012), Türkiye‘de
1960-2007 periyodu için eğitim ile kısa ve uzun dönem iĢsizlik iliĢkisini incelemiĢler ve kısa
ve uzun dönemin her ikisi için de eğitim arttıkça iĢsizlik hızının da arttığı sonucuna
varmıĢlardır. ĠĢsizlik bir ülkede ekonominin ölçülmesinde etkili bir rol oynamaktadır. Sadece
geliĢmekte olan ülkelerin değil, geliĢmiĢ ülkelerinde en büyük problemlerinden biridir.
Ülkelerin geliĢmiĢlik düzeylerine bağlı olarak ülkeler arasında farklılık göstererek önemini
sürdürmektedir. Türkiye de yıllardır her dönemde önemini sürdürerek, yüksek oranla
iĢsizlikle mücadele etmek zorunda olan bir ülkedir.
ĠĢsizlik; kiĢinin sahip olduğu yetenek ve eğitim seviyesine göre iĢ bulamamasıdır.
ĠĢsizlik kavramsal olarak tanımlanmak gerekirse, ―çalıĢmak isteğinde olup iĢ bulamadığı için
çalıĢamayan, çalıĢma çağındaki nüfusun, nedeni kendileri olmayan toplumsal merkezli bir
olgudur‖xi. Diğer bir tanımla, ―çalıĢma çağında ve arzusunda olan ve çalıĢmaya engel bir özrü
bulunmayan kiĢilerin iĢ bulamaması durumudur‖xii. Teknik anlamda tanımı ise, ―çalıĢma
arzusunda ve gücünde olan ve cari ücretten çalıĢmaya razı olmasına rağmen iĢ bulamayan
iĢgücünün varlığı‖xiii Ģeklinde tanımlamak mümkündür. Herkes yaĢama hakkına sahip olduğu
gibi çalıĢma hakkına da sahiptir. Maslow‘ un ihtiyaçlar hiyerarĢisinde birincil ihtiyaçlarda
değindiği gibi insanların yeme, içme, barınma gibi fizyolojik ihtiyaçlarını karĢılamalıdır. Bu
ihtiyaçları yeterli düzeyde karĢılamak için bir iĢe sahip olmalıdır. Ġstihdam insanlık tarihinin
baĢlangıcına kadar uzanan bir olgudur. Ġstihdam, aynı zamanda insanın var olma
koĢullarından biridir (Serter, 1993). Günümüzde, çalıĢma bireyin temel haklarından biri
olarak düĢünülmektedir. ÇalıĢma hakkı ve iĢsizliğin önlenmesi insana verilen değerin bir
göstergesidir. Öte yandan çalıĢma hakkı, birey için kendisinin ve ailesinin geçim olanak ve
araçlarını sağladığından ötürü yaĢama hakkının da bir devamı niteliğindedir (Ersel, 1999).
ĠĢsizliğin türleri vardır. Bunlar geçici iĢsizlik, yapısal iĢsizlik, doğal iĢsizlik, devrevi
iĢsizliktir. ĠĢsizlik kiĢilerde özgürlüklerini kaybetmelerine, sosyal dıĢlanma ve sağlık
problemlerine yol açmaktadır. Yani iĢsizlik bireysel olarak toplumsal olarak hem de ülkemizi
olumsuz yönden etkilemektedir. ĠĢsizlik ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye farklılık
göstermektedir. ĠĢ bulmayı etkileyen bazı faktörler vardır. Bunlar; yaĢ, cinsiyet, eğitim
durumu gibi etmenlerdir. Bazı kiĢilerde tüm faktörleri olumlu olarak taĢımasına rağmen ya iĢ
bulamamakta ya da kendisine taĢıdığı kriterlere uygun iĢ bulması zaman almaktadır.
xi
Mehmet Gök, ĠĢgücü Piyasası ve Kobiler,1.Basım, Ankara: Roma Yayınları, 2004, s.34
Halil Seyitoğlu, Ekonomik Terimler Ansiklopedik Sözlük, Ġstanbul: Güzem Can Yayınları,
1999,s.294
xiii
Yıldırım ve Karaman, s.308
xii
234
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Günümüzde üniversite mezunu iĢsiz sayısı oldukça yüksektir. Artık sadece üniversite mezunu
olmak yeterli gelmemektedir. Üniversite mezunlarının hem baĢarılı hem de donanımlı
olmaları gerekmektedir.
ĠĢsizliğin sonuçları üzerinde etkili olan önemli bir faktörde iĢsizliğin süresidir.
ĠĢsizlik süresi uzadıkça kiĢiler üzerindeki olumsuz etkileri bunla doğru orantılı olarak
artmaktadır. ĠĢsizlik süresini etkileyen bazı etmenler vardır. Bunlar örneğin yüksek eğitimli
kiĢilerin diğer eğitimli kiĢilere göre iĢsizlik süreleri daha azdır. Genç iĢsizlerin iĢsizlik
süreleri diğer yaĢ gruplarına göre daha uzundur. Kadın iĢsizlerin erkek iĢsizlere göre iĢsizlik
süreleri daha kısadır. Bekâr iĢsizler evli iĢsizlere göre daha uzun süre iĢsizdirler. ĠĢsizlik ve
iĢsizlik süresi kiĢiler üzerinde birçok olumsuz etkiler doğurmaktadır. Bu etkiler kiĢi üzerinde
psikolojik, sosyal, ekonomik, toplumsal sağlık, insanlarla iliĢkilerini, aile içi iliĢkilerini ve
moral üzerinde olumsuz etkiler göstermektedir.
Atkinson & Miclewright (1991), Güney Avustralya‘da iĢsizlik süresi ile öz saygı, öz
saygı ile psikolojik yakınmalar arasında negatif yönlü bir iliĢkinin olduğunu saptamıĢlardır.
Aynı çalıĢmada finansal sıkıntılarla psikolojik yakınmalar arasında aynı yönlü bir iliĢkinin
olduğu belirlenmiĢtir. Finansal sıkıntıların iĢ yitirmelerinden sonra genellikle arttığı
belirlenmiĢtir. Psikolojik sağlıkla da finansal sıkıntı arasında negatif yönlü bir iliĢki
saptanmıĢtır. Finansal sıkıntı; çocukları olan, orta yaĢ grubunda bulunan ve uzun dönemli
iĢsizliğe maruz kalanlarda daha fazla bulunmuĢtur.
ĠĢsizlik gerek yerel gerek ülke ekonomisi için önemli değiĢkenlerden biridir. Bunun
yanında iĢsizlik süresi ise ne kadar uzun olursa o kadar fırsat kaybı yaĢanacaktır. Bu sebeple
iĢ bulma ve iĢ bulma süresini etkileyen değiĢkenlerin tespiti önem arz etmektedir. ĠĢsizlik ve
iĢsizlik süresi kiĢi üzerinde psikolojik, ekonomik, sosyal, toplumsal ve ülke üzerinde olumsuz
etki doğurmaktadır. KiĢi üzerinde iĢsizlik moral kaybına ve özgürlük kaybına sebep
olmaktadır. ĠĢsizlik süresi ise kiĢiye insan iliĢkilerin, aile içi iliĢkilerde zayıflıklara yol
açmaktadır. Ayrıca; iĢsizlik süresinin uzaması kiĢiye Motivasyon kaybı ve sahip oldukları
yetenek ve beceri kayıplarına sebep olmaktadır. BaĢlangıçta bir grup kiĢi için söz konusu
olan iĢsizlik ve iĢsizlik süresi problemi daha sonrasında artarak toplum içinde bir problem
olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ülkedeki bir toplumu etkileyen olumlu, olumsuz etki ülke ve
geleceğini de etkilemektedir.
Hunt (1995), Almanya‘da var olan iĢsizlik sigortası ve sosyal yardımları alan iĢsiz
grupların durumlarının incelenmesi ve bu gruplara yapılan yardımların geleceği ile ilgili
projeksiyon tutulması amaçlı bir çalıĢma yapmıĢtır. ÇalıĢmada özellikle iĢsizlik maaĢı ve
sosyal yardım alanların iĢsiz kalma süreleri kiĢisel özellikleri (yaĢ, cinsiyet, medeni durum,
mesleği, çocuk sayısı vb.) yönünden Cox regresyon modeliyle incelenmiĢtir. Almanya
genelinde yapılan bu çalıĢma ile cinsiyetin iĢsiz kalınan süreyi etkilemediği özellikle kiĢilerin
özelliklerinden çok bireysel davranıĢlarının iĢsiz kalma süresini etkilediği ortaya çıkmıĢtır.
Denisova (2002) yaptığı çalıĢmada Rusya‘nın Vorenej Ģehrine kayıtlı Rusya Federal ĠĢ ve
ĠĢçi Bulma Kurumunun 1996-2000 yılları arası iĢsizlik verilerine yaĢam çözümlemesi
yöntemleri uygulamıĢtır. ÇalıĢmada iĢsizlerin kiĢisel özelliklerinin ortalama iĢsizlik süresine
etkileri incelenmiĢtir. ÇalıĢmada kadınların erkeklere göre iĢsiz kalma süresinin daha kısa
olduğu tespit edilmiĢtir. Farklı eğitim grupları arasında önemli farklılıklar gözlenmiĢtir.
Kadınların eğitimi, iĢ deneyimi ve medeni durumu dikkate alındığında erkeklere göre tehlike
oranları daha düĢük çıkmıĢtır. Eğitim düzeyleri yükseldikçe iĢsiz kalma süresinin azaldığı
235
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
görülmüĢtür. TaĢçı ve Özdemir (2006), Türkiye'de uzun dönemli yaĢanan iĢsizliği etkileyen
kriterleri incelenmiĢlerdir. Türkiye Ġstatistik Kurumu tarafından yapılan ankette hane halkı
verileri kullanılmıĢtır. Ġkamet, cinsiyet, evlilik, bölge, eğitim, meslek, yaĢ ve iĢ türü gibi
kriterlerin uzun dönemli iĢsizliği etkilediği ortaya konulmuĢtur. Danacıca ve Babucea (2006),
Romanya‘nın Gorj Ģehrindeki iĢsizlik için eğitimin, yaĢın ve cinsiyetin etkisini
araĢtırmıĢlardır.
Kuhlenkasper ve Kauermann (2008), Almanya ve Ġngiltere‘nin 1995-2005 yılları
arasındaki iĢsizlik verilerini kullanarak yaĢam çözümlemesi yöntemleri ile ortalama iĢsizlik
süresini cinsiyet, yaĢ, eğitim düzeyi gibi özelliklere göre tahmin etmiĢlerdir. Almanya‘da
yaĢayan kadınların daha kısa sürede iĢ bulduklarını belirtmiĢler ve yaĢ grupları arasında iĢsiz
kalınan süre açısından fark olmakla beraber 26-44 yaĢ grubundaki iĢsizlerin 26 yaĢ altı ve 45
yaĢ üstü gruptakilere göre daha kısa sürede iĢ bulduklarını tespit etmiĢlerdir. Bulut 2011
yılında yapmıĢ olduğu tez çalıĢmasında, 2009 yılında herhangi bir iĢte çalıĢıp, çeĢitli
nedenlerle iĢinden ayrıldıktan sonra ĠġKUR‘a baĢvuran kiĢileri cinsiyet, yaĢ, eğitim durumu,
medeni durum, kuruma baĢvurduğu il ve kurumun iĢ ve meslek edindirme kurslarına katılıp
katılmadığı değiĢkenlerini ele alarak, bu faktörlerin iĢ bulma süresine etkileri incelemiĢtir.
Yapılan çalıĢmalarda genel olarak survival analysis (yaĢam analizi) yöntemi
kullanılmaktadır.
Bu çalıĢma, ĠġKUR‘a baĢvuru yapan kiĢilerin bir iĢe yerleĢtirilmesi ve iĢe
yerleĢtirilmesine kadar geçen süreyi etkileyen değiĢkenler önem arz etmektedir. Bu
değiĢkenlerden önemli olan noktalardan biri baĢvuru tarihidir. Yani kiĢilerin ĠġKUR‘a
yaptıkları baĢvuruların sonucunda iĢe yerleĢtirilme süreleri incelenecektir. Bu kapsamda
herhangi bir öğrenim seviyesini tamamlayan bir kiĢinin de, mezun olduktan ne kadar bir süre
sonra ĠġKUR‘a baĢvuru yaptığı ve iĢe yerleĢtirilmesi arasında geçen süre de göz önüne
alınacaktır. Kayseri ilinde ikamet eden kiĢilerin 01.01.2009-20.09.2009 tarihleri arasında
ĠġKUR‘a yapılan baĢvuru verilerini kapsayacak Ģekilde sınırlandırılmıĢtır. Uygulamaya konu
olan Kayseri ĠġKUR‘a yapılan iĢ baĢvurularında kiĢilerin; sisteme kayıt tarihi, yaĢ, cinsiyet,
öğrenim durumu, askerlik bilgileri, kiĢisel durum ve öncelik bilgileri, kurslara katılma isteği,
sürücü belgesi var ise sınıfı, yabancı dil bilgisi gibi verilerin literatürde yapılan çalıĢmalar da
göz önüne alınarak iĢ bulmayı ve iĢ bulma süresini etkileyen değiĢkenler incelenecektir.
ÇalıĢmada ĠġKUR Genel Müdürlüğü‘nden elde edilen ve gizlilik gerektirmeyen bilgiler
kullanılacaktır. DeğiĢkenler öncelikle istatistiksel olarak tanımlanacaktır. Bu değiĢkenlerin iĢ
bulmayı ve iĢ bulma süresini nasıl etkilediği ise yaĢam analizi (survival analysis) istatistiksel
modellerinden faydalanılarak yapılacaktır.
I. VERĠ SETĠ VE YÖNTEM
A. YaĢam Analizi
YaĢam analizinin kullanılabilmesi için yaĢam süresi net bir Ģekilde tanımlanmalıdır.
Bir organizmanın ya da cansız bir nesnenin belirli bir baĢlangıç zamanı ile ölümü
(baĢarısızlığı) arasında geçen zamana ―yaĢam süresi‖ ya da ―baĢarısızlık süresi‖ adı
verilmektedir ve genellikle T ile gösterilir. Her bir bireye ya da birime ait yaĢam süresi T,
tanımı gereği sürekli ve pozitif bir değere sahiptir (Johnson and Johnson, 1980). Herhangi bir
birey için baĢarısızlık ancak bir kez oluĢabilir. (Cox & Oakes, 1984).
YaĢam çözümlemesinde, araĢtırma kapsamına alınmıĢ olan birimlerden bazı
gözlemlerin baĢarısızlık zamanları kesin olarak bilinir. Ancak bazılarının baĢarısızlık
236
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
zamanları belirlenememektedir. AraĢtırma sonunda hala hayatta olan birimler veya herhangi
bir sebepten dolayı kendilerinden bir daha haber alınamamıĢ olan birimler durdurulmuĢ
(censored) gözlemler olarak adlandırılırlar. Bu gözlemler için baĢarısızlık zamanı yerine
durdurma zamanları söz konusu olur (Gross and Clark, 1975). YaĢam çözümlenmesinde
kullanılan üç temel fonksiyon vardır ve bunlar birbirleri ile iliĢkilidir.
Olasılık yoğunluk fonksiyonu:
(
)
( )
YaĢam fonksiyonu:
( )
(
)
∫ ( )
Tehlike fonksiyonu:
( )
(
)
YaĢam olasılıklarını elde etmek için parametrik olmayan yöntemlerden Kaplan-Meier
(KM) çözümlemesi, gruplar arası yaĢam olasılıklarını karĢılaĢtırmak için ise log-rank test
istatistiği kullanılır (Cox & Oakes, 1984; Kleinbaum, 1996; Lawless, 1982).
Cox regresyon modeli:
Cox regresyon modeli, Cox modeli veya Cox orantılı tehlikeler modeli (Cox
Proportional Hazards Model) olmak üzere farklı Ģekillerde adlandırılabilen, dağılım bilgisi
gerektirmeyen bir modeldir (Hosmer & Lemeshow, 1999). Cox regresyon modeli,
( )
( ) ∑
biçiminde ifade edilir. Bu modeldeki β‘lar regresyon katsayılarıdır. x ise, x=(x 1,x2,… xp)
biçimindeki açıklayıcı değiĢkenler vektörüdür. h0(t) ise, temel tehlike fonksiyonu (baseline
hazard function) olarak adlandırılır ve x=0 olan bir birim için tehlike fonksiyonu olarak
tanımlanır (Altman, 1992).
II. UYGULAMA
ĠĢ aramanın ilk adımı kayıttır. ĠġKUR hizmetlerinden yararlanmak isteyen iĢ arayanların
Kurum portalına üye olarak veya Ģahsen kurum ünitelerine baĢvurarak kaydolmaları
zorunludur. BaĢarılı bir eĢleĢtirme için hem açık iĢ hem de iĢ arayan kiĢi hakkında tam ve
doğru bilgilerin bulunması zorunludur.
Bu çalıĢmada, Kayseri ilinde ikamet ederek, 01.01.2009–20.09.2009 tarihleri arasında
ĠġKUR‘a kayıt yaptıran kiĢiler kullanılmıĢtır. Bu kiĢiler herhangi bir iĢte çalıĢıp çeĢitli
nedenlerle iĢinden ayrıldıktan sonra 10.03.2017 tarihine kadar tekrar bir iĢe girmemiĢse bu
iĢsizlere ait iĢsizlik süreleri sansürlü veri olarak alınmıĢtır. ĠĢsizlerin sisteme kayıt tarihi, yaĢ,
cinsiyet, öğrenim durumu, askerlik bilgileri, kiĢisel durum ve öncelik bilgileri, kurslara
katılma isteği, sürücü belgesi var ise sınıfı, yabancı dil bilgisi ve yabancı dil seviyesi bilgileri
gibi değiĢkenleri ele alınarak bu faktörlerin iĢ bulma süresini etkileyip etkilemedikleri
incelenmiĢtir.
ĠġKUR‘a baĢvurduktan sonra iĢten ayrılan bir kiĢinin iĢe girene kadar geçen süre (min=1
gün, max=2530 gün) iĢsizlik süresi olarak alınmıĢtır. ĠĢe giremeyenler ise sansürlenmiĢ
237
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
olarak tanımlanmıĢtır. 5363 kiĢiden 4104‘ü ( 76,5) iĢe girmiĢ, 1258‘i ( 23,5) ise
sansürlenmiĢtir. Analize alınan açıklayıcı değiĢkenler ve düzeyleri Tablo 1‘de verilmiĢtir.
Tablo.1: Kullanılan DeğiĢkenler ve Düzeyleri
DeğiĢken
YAS
DeğiĢken Düzeyi
21-30
31-40
41-50
51-60
60ustu
Total
CINSIYET
KADIN
ERKEK
Total
OGRENIM
DURUMU
ILKOGRETIM
ORTAOGRETIM
ONLISANS
LISANS
Total
ASKERLIK
BEDELLI
MUAF
TECILLI
YAPTI
YAPMADI
Total
SOSYAL
DURUM
Total
ISSIZLIK
ODENEGI
Total
ONCELIK
Total
KURS
ISTEGI
Total
SURUCU
BELGESI
Total
IS
TECRUBESI
Total
YABANCI
DIL
Total
ENGELLI
ESKI HUKUMLU
NORMAL
TMY
HAK ETMIS
HAK ETMEMIS
KAMUDA DAĠMĠ ĠġÇĠ OLARAK ÇALIġIRKEN
AYRILANLAR
MADEN
KANUNU
KAPSAMINDA
ARAZĠSĠ
KAMULAġTIRILAN
TERÖRLE MÜCADELEDE BAġARI BELGESĠ ALAN
EVET
HAYIR
B
E
C
Diğer
n
%
1200
2102
1443
560
57
5362
866
4496
5362
3758
1301
125
178
5362
4
1009
52
3713
584
5362
194
29
5137
2
5362
1516
3846
5362
22,4%
39,2%
26,9%
10,4%
1,1%
100,0%
16,2%
83,8%
100,0%
70,1%
24,3%
2,3%
3,3%
100,0%
0,1%
18,8%
1,0%
69,2%
10,9%
100,0%
3,6%
0,5%
95,8%
0,0%
100,0%
28,3%
71,7%
100,0%
12
25,0%
IS DURUMU
ISE GIREN ISSIZ
933
267
1637
465
1109
334
392
168
33
24
4104
1258
558
308
3546
950
4104
1258
2894
864
976
325
97
28
137
41
4104
1258
3
1
658
351
39
13
2963
750
441
143
4104
1258
132
62
15
14
3955
1182
2
0
4104
1258
1206
310
2898
948
4104
1258
6
6
1
2,1%
1
0
35
48
782
4580
5362
545
487
75
90
1197
72,9%
100,0%
14,6%
85,4%
100,0%
45,5%
40,7%
6,3%
7,5%
100,0%
29
36
566
3538
4104
398
382
56
62
898
6
12
216
1042
1258
147
105
19
28
299
VAR
165
3,1%
137
28
YOK
5197
5362
122
28
150
96,9%
100,0%
81,3%
18,7%
100,0%
3967
4104
98
21
119
1230
1258
24
7
31
INGILIZCE
ALMANCA ve Diğer
238
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
A. Kaplan-Meier Çözümlemesi
ĠĢsizlik süresini etkilediği düĢünülen değiĢkenler için Kaplan-Meier‘den elde edilen
ortalama iĢsizlik süreleri ve log-rank test istatistiği kullanılmıĢtır. Sonuçları Tablo 2‘de
gösterilmiĢtir.
Tablo 2: Kaplan-Meier Sonuçları
DeğiĢken
YAS
CINSIYET
OGRENIM
DURUMU
ASKERLIK
SOSYAL
DURUM
ISSIZLIK
ODENEGI
DURUMU
DeğiĢken Düzeyi
21-30
31-40
41-50
51-60
60ustu
KADIN
ERKEK
ILKOGRETIM
ORTAOGRETIM
ONLISANS
LISANS
BEDELLI
MUAF
TECILLI
YAPTI
YAPMADI
ENGELLI
ESKI HUKUMLU
NORMAL
TMY (Terörle Mücadelede Yaralanan)
HAK ETMIS
HAK ETMEMIS
Tahmin
788,507
748,141
769,476
1013,996
1251,920
1162,568
733,466
793,575
827,119
802,802
812,314
108,000
1129,566
817,539
706,027
842,146
1025,012
1338,670
794,397
102,000
717,257
830,077
Ortalama
Aralık
Std
Hata
Min
Mak
31,832 726,115 850,898
25,188 698,771 797,510
30,526 709,646 829,306
53,535 909,067 1118,924
163,280 931,892 1571,949
43,002 1078,285 1246,851
17,048 700,052 766,881
19,130 756,079 831,070
33,076 762,290 891,947
97,842 611,031 994,573
81,283 652,998 971,629
50,788
8,456 207,544
39,844 1051,472 1207,661
149,598 524,327 1110,750
18,548 669,673 742,380
47,653 748,746 935,546
91,878 844,932 1205,093
253,471 841,867 1835,473
16,373 762,306 826,488
101,000
0,000 299,960
29,376 659,680 774,833
18,942
KAMUDA DAĠMĠ ĠġÇĠ OLARAK
1328,417 374,309
ÇALIġIRKEN AYRILANLAR
MADEN KANUNU KAPSAMINDA
ONCELIK
1,000
0,000
ARAZĠSĠ KAMULAġTIRILAN
TERÖRLE MÜCADELEDE BAġARI
484,925 138,050
BELGESĠ ALAN
EVET
929,412 44,104
KURS
ISTEGI
HAYIR
783,210 17,266
B
653,025 45,807
E
694,514 49,824
SURUCU
BELGESI
C
606,306 120,040
DIGER
522,768 97,404
VAR
558,891 74,064
IS
TECRUBESI YOK
812,812 16,438
637,476 90,107
YABANCI INGILIZCE
DIL
ALMANCA ve DIGER
921,833 238,642
*p<0,05
792,950
867,204
Log Rank (MantelCox)
Ki-kare Sd. p
41,995
4
,000
109,938
1
,000
,738
3
,864
126,976
4
,000
10,305
3
,016
23,179
1
,000
7,208
2
,027
10,883
1
,001
1,987
3
,575
6,618
1
,010
3,037
1
,081
594,772 2062,062
1,000
1,000
214,348
755,502
842,968 1015,855
749,367 817,052
563,243 742,807
596,859 792,168
371,027 841,585
331,857 713,680
413,725 704,057
780,594 845,031
460,867 814,086
454,095 1389,571
Tablo 2 incelendiğinde; yaĢ, cinsiyet, askerlik durumu, sosyal durum, iĢsizlik ödeneği
durumu, öncelik, kurs alma isteği ve iĢ tecrübesi değiĢkenlerinin istatistiksel olarak iĢsizlik
süresini etkilediği görülmüĢtür (p<0,05).
239
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
• 21-30 yaĢ grubunun 31-40 yaĢ grubuna göre iĢsizlik süresinin daha uzun, 41-50yaĢ
grubunun iĢsizlik süresinin 51-60 yaĢ grubuna göre daha kısadır. Yani en kısa iĢ bulma süresi
ortalaması 31-40 yaĢ grubunda iken, en uzun süre 60 yaĢ üstüdür.
• Erkeklerin kadınlara oranla iĢsizlik süreleri daha kısa bulunmuĢtur.
• Askerlik durumu için en kısa iĢsizlik süresinin bedelli ve yapan kiĢilerin, en uzun sürenin
ise muaf olan kiĢilerde olduğu görülmüĢtür. Tecilli ve yapmayanların ise iĢsizlik süresinin
yakın olduğu görülmüĢtür.
• Sosyal durumda en uzun iĢsizlik süresi eski hükümlülere aittir. Engelli kiĢiler TMY ye göre
daha uzun süre iken en kısa iĢsizlik süresi TMY önceliğine sahip kiĢilere aittir.
• ĠĢsizlik ödeneğini hak etmiĢ kiĢilerin hak etmemiĢ kiĢilerden iĢsizlik süresi daha kısadır.
• ĠĢsizlik süresi kurs alma isteği olmayanların, kurs alma isteği olanlara oranla daha kısadır.
• ĠĢ tecrübesine sahip kiĢilerin iĢsizlik süresi iĢ tecrübesi olmayan kiĢilere göre daha kısa
olduğu görülmektedir.
B. Cox Regresyon Modeli
ĠĢsizlik süresini etkileyen faktörleri belirlemek için öncelikle Cox regresyon
çözümlemesi yapılmıĢtır. Cox regresyon çözümlemesi sonuçları Tablo 3‘de verilmiĢtir.
Tablo 3: Cox Regresyon Analizi Sonuçları
DeğiĢken Düzeyi
21-30
31-40
41-50
51-60
60 USTU
CĠNSĠYET ERKEK
ĠLKÖĞRETĠM
ORTAÖĞRETĠM
ÖNLĠSANS
LĠSANS
BEDELLI
MUAF
TECILLI
YAPTI
YAPMADI
ENGELLI
ESKI HUKUMLU
NORMAL
TMY
B
Std.Hata
Wald
SD
p
,486
,613
,577
,324
,177
,176
,177
,181
40,823
7,527
12,153
10,672
3,195
-,470
,046
106,123
1
,000
3
1
1
1
4
1
1
1
1
3
1
1
1
,868
,500
,645
,896
,000
,373
,000
,885
,000
,019
,170
,079
,264
Exp(B)
Exp(B)
Min
Mak
4
1
1
1
1
,000
,006
,000
,001
,074
1,626
1,846
1,781
1,383
1,149
1,308
1,260
,969
2,301
2,606
2,518
1,972
,625
,571
,683
1,061
1,043
1,018
,894
,872
,785
1,259
1,247
1,320
1,676
,754
,976
1,205
,538
,668
,704
1,090
5,218
,851
1,354
1,332
,376
,267
,454
,093
,061
,113
1,519
1,167
1,815
,059
,042
,017
,087
,091
,133
,517
-,282
-,024
,186
,579
,062
,167
,051
-,979
-1,321
-,790
,713
,753
,707
,724
,455
,213
,017
122,725
,795
21,016
,021
13,333
9,921
1,886
3,079
1,248
,163
,034
22,655
1
,000
1,177
1,101
1,259
-,148
,045
10,661
1
,001
,863
,789
,943
-,119
-,159
-,057
,124
,125
,171
1,929
,929
1,614
,111
3
1
1
1
,587
,335
,204
,739
,888
,853
,945
,697
,668
,676
1,131
1,090
1,320
TECRÜBE YOK
,221
,087
6,446
1
,011
1,247
1,052
1,479
YABANCI DĠL ALMANCA VE DĠĞER
,542
,317
2,914
1
,088
1,719
,923
3,201
ĠġSĠZLĠK ÖDENEĞĠ HAK ETMEMĠġ
KURS ĠSTEĞĠ HAYIR
B
E
C
Diger
240
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Tablo 3 incelendiğinde; cinsiyet, yaĢı askerlik durumu, iĢsizlik ödeneği hak etme durumu,
kurs alma isteği ve tecrübe değiĢkenleri iĢsizlik süresini etkileyen faktörler olarak
bulunmuĢtur.
• Erkeklerin iĢ bulma süresi kadınlara göre 0,625 kat daha kısadır.
• 31-40 yaĢ grubunda olanların iĢ bulma süresi 21-30 yaĢ grubuna göre 1,626 kat, 41-50 yaĢ
grubunda olanların iĢ bulma süresi 21-30 yaĢ grubuna göre 1,846 kat, 51-60 yaĢ grubunda
olanların iĢ bulma süresi 21-30 yaĢ grubuna göre 1,781 kat daha uzundur .
• Askerlikten tecilli olanlar bedellilere göre 0,754 kat, yapmayanlar bedellilere göre 1,205 kat
daha uzun sürede iĢ bulabilmektedir.
• Eğitim durumu okuryazar olmayanlara göre okuryazar+ilköğretim olanların iĢ bulma süresi
1,6 kat, ortaöğretim olanların 1,86 kat, önlisans+lisans olanların 4,67 kat, yüksek
lisans+doktora olanların 7,46 kat daha kısadır.
• Kurs alma isteği olmayanların iĢ bulma süresi olanlara göre 0,863 kat daha kısadır.
• Tecrübesi olmayan olanlara göre 1,247 kat daha uzun sürede iĢ bulabilmektedir.
SONUÇ
ÇalıĢmada yaĢam çözümlemesi yöntemlerinin ekonomi alanında kullanımı, yaĢam
süresi, yaĢam çözümlemesi fonksiyonları hakkında bilgi verilmiĢtir. YaĢam çözümlemesinde
önemli bir yere sahip olan Kaplan- Meier ve Cox regresyon modeli kullanılmıĢtır.
Literatür taraması sonucunda elde edilen ve Türkiye‘ deki iĢsizlik süresini etkileyen
faktörleri inceleyen Bulut tarafından 2011 yılında yapılan çalıĢmaya göre 2009 yılında
herhangi bir iĢte çalıĢıp, çeĢitli nedenlerle iĢinden ayrıldıktan sonra ĠġKUR‘a baĢvuran
kiĢilerin cinsiyet, yaĢ, eğitim durumu, medeni durum, kuruma baĢvurduğu il ve kurumun iĢ
ve meslek edindirme kurslarına katılıp katılmadığı değiĢkenlerini ele alarak, bu faktörlerin iĢ
bulma süresine etkileri yaĢam analizi yöntemleri kullanılarak incelenmiĢtir .
Bu çalıĢmada, Kayseri ilinde ikamet ederek, 01.01.2009–20.09.2009 tarihleri
arasında ĠġKUR‘a kayıt yaptıran kiĢiler kullanılmıĢtır. Kaplan-meier iĢsizlik olasılıkları elde
edilmiĢ ve değiĢken düzeyleri arasında farklılık olup olmadığı log-rank test ile test edilmiĢtir.
Cox regresyon modeli ile incelenmiĢtir.
Kaplan meier modeline göre ele alınan tüm değiĢkenlerin iĢsizlik süresini
etkilemediği görülmüĢtür. KiĢilerin; öğrenim durumu, sürücü belgesi, yabancı dil bilgisi gibi
faktörlerin iĢsizlik süresini etkilemediği; yaĢ, cinsiyet, askerlik durumu, sosyal durum,
iĢsizlik ödeneği durumu, öncelik durumu, kurs alma isteği ve iĢ tecrübesi gibi değiĢkenlerin
iĢsizlik süresini etkilediği tespit edilmiĢtir. Ele alınan lokasyon ile ilgili toplum yapısı göz
önüne alınarak bu sonuçların hepsi ayrı ayrı nedenleri ile değerlendirilebilecektir. Elde edilen
sonuçlar literatür taramasında bulunan çalıĢmalardaki sonuçlarla karĢılaĢtırıldığında,
çoğunlukla kadınların iĢ bulma sürelerinin daha kısa olduğu belirtilmiĢtir fakat bu çalıĢmada
erkeklerin daha kısa sürede iĢ buldukları sonucuna varılmıĢtır. ĠġKUR 4904 sayılı KuruluĢ
Kanunuyla meslek edindirme kursları görevini üstlenmiĢtir. Kurum, ülke genelinde iĢgücü
yetiĢtirme kursları açmaktadır. Bu analiz sonucunda, bu kurs alma isteği olan kiĢilerin daha
uzun sürede iĢ bulduğu görülmektedir, bu sebeple yapılan çalıĢmanın etkinliğinin tartıĢılması
gereklidir. ĠĢ tecrübesi olanların, tecrübesi olmayanlara göre iĢsiz kalma süresinin daha kısa
olduğu tespit edilmiĢtir. ĠĢsizlik ödeneği hak etmiĢ kiĢilerin ödenek güvenceleri olmasına
rağmen, iĢsizlik ödeneği hakkı kazanmayan kiĢilerin iĢ bulma sürelerine göre daha kısa
olduğu tespitinde bulunulmuĢtur.
241
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Kaynakça
ATKINSON, A. B. VE MICLEWRIGHT J. (1991) Unemployment compensation and labor
market: A critical review. Journal of Economic Literature American Economic Association,
29(4), 1679-1727.
ALTMAN, D. G. (1992) Practical statistics for medical research. London: Chapman and
Hall.
BULUT V. (2011) Türkiye‘de ĠĢsizlik Süresini Etkileyen Faktörlerin YaĢam Çözümlemesi
Ġle Ġncelenmesi. Hacettepe Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi.
COX, D.R. VE OAKES, D. (1984) Analysis of YaĢam Data. Chapman and Hall,
London,199-201.
DENISOVA, I. (2002) Staying longer in unemployment registry in Russia, Center for
Economic and Finanacial Research and New Economic School. EriĢim Tarihi: 15.10.2014;
http:// pdc.ceu.hu/archive/00001620/01/cefwp_unempl _dur.pdf
DANACICA, D.E. VE BABUCEA, A.G. (2006) The Analysis of Unemployment in Romania
Through Duration Models. Faculty of Economics, Constantin Brancusi University of TarguJiu, Romania, Nase Gospodarstvo, Vol.52, No. 3-4p.
ERSEL, B. (1999) Türkiye‘de ĠĢsizlik ve ĠĢsizlik Sigortası. Dilek Ofset Matbaacılık, Ġstanbul.
ERDEM E. VE TUĞCU C.T. (2012) Higher education and unemployment: a cointegration
and causality analysis of the case of Turkey. European Journal of Education, 47(2), 299-309.
GROSS, A.J. VE CLARK, V.A. (1975) Survival Distributions: Reability Applications in the
Biomedical sciences. John Willey and Sons, Newyork, 330p.
HUNT, J. (1995) The effect of unemployment compensation on unemployment duration in
Germany. Journal of Labor Economics, 13(1), 88-120.
HOSMER, D. W. VE LEMESHOW S. (1999) Applied survival analysis: Regression
modeling of time to event data. New York: John Wiley and Sons.
JOHNSON, R.E. VE JOHNSON, N. (1980) Survival Models and Data Analysis, Jhon Willey
and Sons, New york, 457p.
KUHLENKASPER, T. ve KAUERMANN, G. (2008) Duration of Unemployment in
Germany and the UK: A Case Study of Nonparametric Hazard Models and PenalizedSplines.
http://www.wiwi.unibielefeld.de/fileadmin/stat//paper.pdf.
KLEINBAUM, D. G. (1996) Statistics in the health sciences survival analysis. New York:
Springer-Verlang.
LAWLESS, J. F. (1982) Statistical models and methods for life time data. New York: John
Wiley.
SERTER, N. (1993) Genel Olarak Türkiye Açısından Ġstihdam ve GeliĢme, Ġ.Ü. Yayını,
Ġstanbul. 16s.
TAġÇI, H. M. VE ÖZDEMĠR, A. R. (2006) Trends in long-term unemployment and
determinants of incidence of long-term unemployment in Turkey. Journal of Economics and
Social Research, 7(2), 1-33.
242
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Kültürün Perakende Market Tercihi Üzerine Etkisi: Sakarya Örneği
Eda PULAT Özge TUNÇ Sema OKUYAN
Özet
Kültür; toplumların yaĢamları boyunca biriktirdikleri ve gelecek nesillere aktardıkları maddi
ve manevi değerlerin toplamıdır. Tüketim toplumu olarak nitelendirilen günümüz toplumunun satın
alma kararlarına etki eden faktörlerden en önemlisi kültürel faktörlerdir. Perakende market gibi hızla
büyüyen bir sektörde müĢteri kazanabilmek mevcut müĢterileri koruyabilmek her geçen gün daha da
zorlaĢmaktadır. Son yıllarda Sakarya ilinde yerel ve ulusal perakende market zincirlerinin sayısı
artmaktadır.
Bu çalıĢmanın amacı, Sakarya ilinde kültürün perakende market tercihi üzerine etkisini ortaya
koyarak bu sektörde faaliyet gösteren firmalara pazarlama uygulamaları açısından rekabet avantajı
sağlamaktır. ÇalıĢmada Sakarya ilinde ikamet eden 18-65 yaĢ arası perakende market tüketicileri ana
kütle olarak belirlenmiĢtir. Kolayda örnekleme yöntemiyle 384 kiĢilik örneklem seçilerek anket
çalıĢması uygulanmıĢtır. Anket verileri SPSS 20 paket programı ile analiz edilmiĢtir. AraĢtırma
sonucunda satın alma kararına etki eden faktörlerden kültür ve kültürün alt ögelerinin perakende
market tercihi üzerine etkisi değiĢkenlere göre sınıflandırılarak yorumlanmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Kültür, Perakende Market, Market Tercihi
Abstract
Culture; Is the sum of the material and spiritual values that societies accumulate throughout
their lives and pass on to future generations. Cultural factors are the most important factors affecting
the purchasing decisions of today's society, which are characterized as consumer society. It is getting
more and more difficult to gain customers and protect existing customers in a rapidly growing sector
like retail market. In recent years, the number of local and national retail chains in Sakarya has been
increasing.
The aim of this study is to provide a competitive advantage in terms of marketing practices of
firms operating in this sector by putting the effect on the preference of culinary retail market in
Sakarya province. Retail consumers who live in the province of Sakarya between the ages of 18-65
were determined as the main subjects for this study. A sample survey of 384 persons was chosen by
means of sampling method. Survey data were analyzed with SPSS 22.0 package program. As a result
of the research, factors influencing the buying decision were interpreted by classifying the culture and
culture sub-items according to the effect of retail market preference.
Keywords: Culture, Retail Market, Buying Decision

Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Üretim Yönetimi ve Pazarlama Yükseklisans
Öğrencisi, pulateda@outlook.com

Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Üretim Yönetimi ve Pazarlama Yükseklisans
Öğrencisi, tuncozge54@gmail.com

Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Üretim Yönetimi ve Pazarlama Yükseklisans
Öğrencisi, sema.okuyan@windowslive.com
243
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
GĠRĠġ
Günümüzde perakende market sektörü hızla büyümekte ve her geçen gün toplumun
ihtiyaçları doğrultusunda oluĢturulan yeni markalar ortaya çıkmaktadır. Bu rekabet ortamında
perakende marketlerin rekabet avantajı sağlaması için tüketicinin değiĢen beklenti ve
isteklerine ayak uydurması gerekmektedir. Bu beklenti ve isteklerin doğru olarak
yorumlanabilmesi için tüketicilerin ve içinde bulundukları toplumların iyi analiz edilmesi
gerekir. Toplumların kültürlerinin tüketim kalıplarında etkisi olduğu göz önüne alınarak
pazarlama faaliyetleri bu rotada gerçekleĢtirilmelidir. Bu çalıĢmanın temel amacı tüketicilerin
perakende market tercihinde toplum kültürünün etkisini ortaya koymaktır.
I. KAVRAMSAL ÇERÇEVE
A. Perakendecilik
Perakendecilik, tüketicilere kiĢisel veya ailesel kullanımlarını sağlamak amacıyla,
doğru ürün veya hizmetin, doğru fiyatla ve doğru zamanda tüketiciye sunulması yoluyla
değer katan bir dizi iĢletme faaliyeti olarak tanımlanabilmektedir (Levy ve Weitz, 2004: 6).
Perakendecilik, kiĢisel ve aile kullanımı için tüketicilere satılan mal ve hizmetlere
değer katan iĢletme faaliyetlerinin oluĢturduğu bütündür. Çoğu kez insanlar perakendeciliği
sadece mağazada malların satılması olarak düĢünürler ancak, perakendecilik aynı zamanda
hizmetlerin satıĢını da içerir. (Levy ve Weitz, 2001:8)
Perakendecilik, kiĢisel ve iĢletme dıĢı kullanım için, doğrudan nihai(son) tüketicilere
satılan mal ve hizmetlerle ilgili bütün faaliyetleri kapsar. Perakende mağaza satıĢlarının
büyük bir bölümünü öncelikle perakendecilikten sağlayan iĢ ya da iĢletme giriĢimidir (Kotler,
2000:520). Perakendecilik sektörü Türkiye‘nin en büyük sektörlerinden biridir (Tek ve Orel,
2006: 20).Bu büyük sektörde iĢletmelerin varlığını sürdürebilmesi için birçok faktörü göz
önünde bulundurmaları gereklidir.
Perakende sektöründe faaliyet gösteren iĢletmelerin temel amacı müĢteri bulmak ve
müĢteriyi elde tutmaktır. MüĢterinin, bir iĢletmeyi tercih etmesi onun kalıcılığını ve
büyümesini güvenceye almada önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle, iĢletmeler bazı
müĢterilerin neden özellikle kendilerini tercih ettiklerini ve bazı müĢterilerin de neden
kendilerini terk ettiklerini anlamak zorunda kalmaktadırlar (Barutçugil, 2007). Bunu
anladıklarında tüketicilerin perakende market tercihini etkileyebilirler.
Perakendecilik alanında yapılan bir çalıĢmada; ; ―temizlik‖, ―ürün çeĢitliliği‖, ―ürün
kalitesi‖, ―kısa zamanda alıĢveriĢ imkanı‖, ―mağazanın iç düzeni ve görünümü‖ ―çalıĢanların
ilgi ve tutumlar‖, ―ödeme Ģekli imkanları‖, ―fiyatların ucuzluğu‖, ―fiyat indirimleri‖ gibi
faktörlerin tüketicilerin perakende mağaza seçiminde önemli; ―sosyal imkanların varlığı‖ ve
―verilen promosyon ürünler‖ faktörlerinin ise önemli olmayan özellikler olduğu
gözükmektedir.(Polat ve Külter, 2007:115) Bu bilgilere dayanarak perakende market
tercihinde kültürel faktörlerin de etkisinin bulunduğu varsayılmaktadır.
A. Kültür
Kültür kavramı, birçok bilim alanında kullanılmaktadır. Dolayısıyla antropoloji,
psikoloji, sosyoloji, tarih, güzel sanatlar, felsefe ve benzeri konularda ele alınan kültür
kavramını tek bir tanımla belirlemek mümkün olmamaktadır (Allaire ve Firsirotu, 1984).
BiliĢsel açıdan yapılan bir tanıma göre kültür, zihnin programlanması olarak
görülmekte; birey açısından söz konusu kültürün öğrenilmesi ve kazanılması, ailede
244
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
baĢlamakta, diğer yaĢama alanlarında devam etmektedir. Bu durumda kültür, insanların
genlerinden değil, sosyal çevresinden gelmektedir (Hofstede, 1991).
Bireylerin farklı yaĢam tarzlarının ve davranıĢlarının bütünleĢmiĢ bir kalıbı olan
kültür, insanların bir toplum üyesi olarak sahip olduğu ve düĢündüğü her Ģeydir (Ueltschy ve
diğ. 2007). Bununla birlikte Hofstede (2001) kültürü, belirli bir gruba veya kategoriye ait
olan insanları diğerlerinden ayıran kolektif zihin programlanması Ģeklinde nitelendirmektedir
( Dörtyol ve diğ., 2014).
Bu çalıĢmada Hofstede‘in (2001) ―Ulusal Kültür Boyutları‖ temel alınmıĢtır.
Hofstede kültürü; bir grup veya kategorideki insanın diğer grup veya kategoridekinden ayıran
aklın kolektif planlaması olarak tanımlamaktadır. Hofstede kültürel boyutları beĢ baĢlık
altında orta koymaktadır. Bunlar; güç mesafesi, bireycilik/çoğulculuk, erkeklik/diĢilik,
belirsizlikten kaçınma ve confucian dynamism-long term orientation‘dır.
Bu boyutlar aĢağıdaki Ģekilde tanımlanmaktadır (Altay,2004):
a.Güç Mesafesi
Güç mesafesi, bir örgütte nispeten daha güçsüz olan bireylerin, gücün eĢit olarak
dağıtılmadığına inanmamaları ile oluĢan nispi bir uzaklığı anlatmaktadır. Güç mesafesi
yüksek olan toplumlarda insanların kendilerine ait bir yerleri vardır ve gücü göstermek için
statü önemlidir. DüĢük güç mesafesine sahip olan toplumlarda; güçlü insanlar kendilerini
daha düĢük güçte göstermeye eğilimlidirler. (Altay,2004)
b.Bireyselcilik ve Çoğulculuk
Bireycilik ve çoğulculuk boyutu ―Bireylerin kendilerine mi? yoksa sıkı dokulu bir
toplumsal gruba mı? Yöneldikleri sorusunun cevabını vermeye çalıĢmaktadır.
Bireycilik/çoğulculuk milli kültürleri farklılaĢtırmada önemli bir boyutu oluĢturmaktadır.
Bireyciliğin ön planda olduğu toplumlarda bireyler birbirlerine sıkı sıkıya bağlı değildirler.
Bireyler arasındaki bağ gevĢek oluĢturulmuĢtur. Bu toplumlarda bireyler kendileri ve
kendilerine yakın olan birinci derecede akrabaları için dikkat gösterirler. Toplumdaki statüler
bireysel baĢarılara bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Çoğulcu kültürler statü ve kimlik için
grup üyeliğine-toplumsal bir gruba üye olup olmamaya, nüfuslu aileye ve dini bir
yapılanmaya bağlı olup olmama gibi- önem verirler. Bireyler, gruplar tarafından korunur ve
grubun çıkarları doğrultusunda davranmaları kendilerinden beklenir. (Altay,2004)
c.Erkeklik ve DiĢilik Boyutu
Hofstede‘in sınıflamasında erkeklik-diĢilik boyutunda yer alan erkeksi kültürler,
hayatın daha çok güç, zenginlik ve statü gibi bağımsızlık ve baĢarı yönüne vurgu
yapmaktadırlar. Oysa kadınsı kültürler daha çok hayatın kalitesine, değer bağımlılığına,
iliĢkilere ve diğer insanların zenginliğine vurgu yapmaktadır. Erkeksi kültürlerin egemen
olduğu toplumlarda birey-özellikle erkekler-giriĢken, cesaretli ve maddi baĢarı için çalıĢan
kiĢiler olarak karakterize edilirler. Performans ve baĢarı yönelimli erkeksi kültürlerde
giriĢkenlik takdir edilir, dikkate alınır ve insanlar amaçların gerçekleĢtirilmesine engel olacak
her türlü riski ortadan kaldırmak için mümkün olan her Ģeyi yapmaya çalıĢırlar. Erkeksi
kültürlerde bağımsızlık karĢılıklı bağımlılıktan daha çok tercih edilir. Bu kültürde insanlar
kendi amaçlarını baĢkalarının yardımı olmaksızın bağımsız olarak gerçekleĢtirmeye çalıĢırlar.
(Altay,2004)
245
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
d.Belirsizlikten Kaçınma
Hofstede‘in sınıflamasında diğer bir boyut; toplumların belirsizliğe karĢı
toleranslarının ele alındığı belirsizlikten kaçınma boyutudur. Bu boyutta toplumlar,
belirsizlikten kaçınma eğilimi yüksek ve düĢük toplumlar olarak sınıflandırılmaktadırlar.
Sınırları belli olmayan bir durumla karĢılaĢıldığında; bireylerin kendilerini rahat hissedip
hissetmemeleri ve bilinmeyen durumların tehdit olarak algılanıp algılanmaması ile ilgilidir.
Bu boyut, bir toplumdaki bireylerin sosyalleĢmesinde gelecekte ortaya çıkacak olan
belirsizliğin nasıl ele alınıp değerlendirildiğini de tanımlamaktadır. (Altay,2004)
e.Uzun ve Kısa Döneme Yönelme(Long Term Orientation)
Önceleri ―confucian dynamism‖ olarak adlandırılan bu boyut; daha sonra ―long term
orientation‖ olarak ifade edilmiĢ ve diğer dört boyutun kapsamadığı Asya kültürünün
özelliklerini kapsamaktadır. Confucian dynamism-long term orientation boyutu, insanların
uzun veya kısa dönemli bir yöneliĢe sahip olmaları ile ilgilidir. (Altay,2004)
Bireyin genel davranıĢları üzerinde gizli veya açık, doğrudan veya dolaylı, sürekli
veya kısa ömürlü etkisinin görüldüğü kültür (Craig ve Douglas, 2006), tüketici davranıĢları
kapsamında da en etkili ve en önemli faktörlerden biri olarak kabul edilmektedir (Lee, 2008).
Her grubun farklı kültürel değerlere sahip olduğu düĢünülürse, kültürel araĢtırmaların
öncelikle gruplar ya da sosyal organizasyonlar arasında değerler ve inançlar yönünden
benzerlik ve farklılıkları ölçmeye dönük olması gerekmektedir. Bu noktadan hareketle, bir
topluluk ya da grup düzeyinde paylaĢılan ortak kültürün tanımlanabilmesi için, bazı kültürel
değerlerin grup üyelerince ne düzeyde benimsendiğini ortaya çıkartmak, söz konusu grubun
kültürünü anlamada yardımcı olabilir (Turan ve diğ., 2005).
Literatürde Hofstede‘in ulusal kültür boyutları temel alınarak yapılan ―Algılanan
Hizmet Kalitesi, Algılanan MüĢteri Değeri ve DavranıĢsal Eğilimler Üzerinde Ulusal Kültür
Etkisi: Antalya‘da Bir Uygulama‖ isimli çalıĢmadan yola çıkılarak hazırlanan bu çalıĢmada
ulusal kültür boyutlarının perakende market tercihine etkisi ölçülmüĢtür.
II. ARAġTIRMANIN AMACI VE ÖNEMĠ
Bu çalıĢmada Sakarya ilinde yaĢayan 18-65 yaĢ arası tüketiciler üzerinde, toplum
kültürünün perakende market tercihine etkisinin ortaya konulması amaçlanmaktadır.
AraĢtırma sonuçlarının sektörde faaliyet gösteren firmalara pazarlama uygulamaları
açısından katkı sağlaması beklenmektedir. Bunun yanı sıra Sakarya ilindeki tüketicilerin
alıĢveriĢ kültürünün yansıtılmasına yarar sağlayacağı beklenmektedir.
A. AraĢtırmanın Kapsamı ve Sınırlılıkları
AraĢtırma Sakarya ilinde ikamet eden perakende market tüketicileri üzerinde
yapılmıĢtır. AraĢtırmanın kapsamını söz konusu ilde yaĢayan insanlar oluĢturmaktadır.
Ölçeklerdeki ifadelerin doğru anlaĢıldığı ve araĢtırmaya katılanların cevaplarını, gerçeğe
uygun biçimde verdikleri varsayılmıĢtır. AraĢtırmanın bulguları, örneklem ve soru
formundaki ifadelerle, araĢtırmada ileri sürülen her tür yorum; araĢtırmaya katılanlarla, veri
toplama aracıyla ve söz konusu ilde yaĢayan tüketicilerden kendilerine ulaĢılanlarla sınırlıdır.
B. AraĢtırmanın Örneklemi
AraĢtırmanın örneklemini Sakarya ilindeki 18-65 yaĢ arası perakende market
tüketicileri oluĢturmaktadır. AraĢtırmanın verileri kolayda örnekleme yöntemi ile gönüllülük
esasına göre belirlenen 384 kiĢiye yüz yüze ve online anket yardımıyla elde edilmiĢtir.
KiĢilere doldurması için verilen anket formlarından 18‘i çeĢitli eksiklikler nedeniyle
246
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
değerlendirme dıĢı tutulmuĢtur. Toplam 366 anket formu değerlendirmeye alınmıĢtır.
AraĢtırma örneklemi niceliksel olarak, istatistikî analizler için yeterli büyüklüktedir.
C. AraĢtırmanın Modeli
AraĢtırmanın belirtilen amacı ve varsayımları doğrultusunda aĢağıdaki model
geliĢtirilmiĢtir. Modelde, kültürün perakende market tercihine etkisi gösterilmiĢtir. Kültür ile
perakende market arasındaki etki modelinin temel varsayımı, Hofstede‘in; bireyciliktoplumculuk, diĢilik- erillik, güç mesafesi ve belirsizlikten kaçınma kültür alt boyutlarının
tüketicilerin perakende market tercihini istatistikî açıdan anlamlı bir Ģekilde etkilediği
varsayılmıĢtır. Bu amaçla ―Tüketicilerin sahip olduğu kültürün, perakende market tercihine
etkisi vardır.‖ Ģeklindeki H1 hipotezi kurulmuĢtur.
KÜLTÜR
BireycilikToplumculuk
Erillik
PERAKENDE
MARKET
DiĢilik-
TERCĠHĠ
Güç Mesafesi
Belirsizlikten Kaçınma ġekil 1. AraĢtırmanın Modeli
III. VERĠ ANALĠZĠ VE BULGULAR
Bu bölümde, araĢtırma kapsamında istatistiksel analize tabi tutulan verilerle ilgili
bulgulara yer verilmektedir. AraĢtırma kapsamında yer alan 366 katılımcıya ait özellikler
Tablo 1‘de sunulmuĢ ve katılımcıların demografik özellikleri değerlendirilmiĢtir.
Tablo 1. Cinsiyet,YaĢ,Meslek Frekans Dağılımları
Özellikler
Seçenekler
Frekans
%
Kadın
217
59,6
Erkek
147
40,4
Özellikler
Cinsiyet
Seçenekler
Frekans
%
Kamu Sektörü ÇalıĢanı
32
8,8
Özel Sektör ÇalıĢanı
91
25,1
Meslek
YaĢ
18-29
302
83,0
Serbest Meslek
10
2,8
30-41
51
14,0
Öğrenci
209
57,6
42-53
9
2,5
Ev Hanımı
10
2,8
54-65
2
,5
Diğer
11
3,0
Tablo 2. Aile Bütçesi,Eğitim Durumu, Hanedeki KiĢi Sayısı Frekans Dağılımları
Özellikler
Seçenekler
Aylık
Ortalama
0-1.500 TL
arası
1.501-3.000
TL arası
Frekan
ss
104
127
%
Özellikle
r
28,4
34,7
Eğitim
Durumu
Seçenekler
Ġlkokul/Ortaokul
Mezunu
Lise Mezunu
Frekan
s
21
%
159
43,4
5,7
247
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Aile Bütçesi
Hanede
YaĢayan
KiĢi Sayısı
3.001-5.000
TL arası
5.001 TL Ve
üzeri
1 kiĢi
92
25,1
43
11,7
12
3,3
2 kiĢi
42
11,5
3 kiĢi
81
22,2
Hanede
YaĢayan
KiĢi
Sayısı
Üniversite
Mezunu
Lisansüstü
Mezunu
4 kiĢi
157
42,9
29
7,9
105
28,8
5 kiĢi ve üzeri
125
34,2
Katılımcıların demografik özelliklerinden cinsiyet değiĢkeni dağılımına bakıldığında
59,6
Kadın - 40,4 Erkek olduğu görülmektedir. Katılımcıların 83‘ü 18-29 yaĢ aralığındadır.
Katılımcıların yarısından fazlasının( 57,6) öğrenci olduğu görülmektedir. Aylık ortalama
aile bütçesi dikkate alındığında katılımcıların 34.7‘si 1501-3000 TL arasında olduğu ve
hanedeki yaĢayan toplam kiĢi sayısının 34,2 ile 5 kiĢi ve üzeri olduğu görülmektedir.
Katılımcıların en son mezun olduğu eğitim düzeyi 86,3 ile lise ve üniversitedir.
Tablo 3.En Çok Tercih Edilen Market ve Ürün Grupları
Market
Ürün
Market tercihi
%
%
grubu
Tercihi
MĠGROS
17,0
ESSEN
11,5
BĠM
21,9
GELTAT
1,9
A101
21,4
ÖZPAġ
3,5
ġOK
8,1
YUNUS
2,6
Ev
Temizlik
Ürünleri
Sigara/
Alkol
KĠPA
2,0
ADESE
0,5
KiĢisel
Bakım
CARREFOURSA
6,1
DĠĞER
3,4
Oyuncak
%
Ürün grubu
%
17,4
Elektronik
Ürünler
3,9
10,1
Gıda
38,2
23,8
Züccaciye/ Ev
tekstili
4,7
1,2
Diğer
0,7
Katılımcılara en çok tercih ettikleri market/marketler ve en çok satın aldıkları ürün
grubu/grupları sorulmuĢtur. Katılımcıların cevapları dikkate alındığın tercih edilen ilk üç
market sırasıyla; BĠM ( 21.9), A101( 21.4), Migros( 17) olmuĢtur. Market tercihindeki
diğer kategorisinde ise öne çıkan market ( 4.1) ile Zogo market olmuĢtur. En çok satın
alınan ürün gruplarında ise ilk üç sırada; gıda ( 38.2), kiĢisel bakım ürünleri ( 23.8), ev
temizlik ürünleri ( 17.4) yer almıĢtır. Ürün gruplarının diğer kategorisinde öne çıkan ( 0,8)
ile giyimdir.
A. Ölçeklere ĠliĢkin Güvenilirlik Analizi
Kültürün perakende market tercihine etkisinin incelenmesi üzerine yapılan bu
çalıĢmada 25 ifadeden oluĢan ―Perakende Market‖ ve 19 ifadeden oluĢan ―Kültür‖ ölçeğine
ait ifadeler 5‘li Likert ölçeği Ģeklinde hazırlanmıĢtır. Söz konusu ölçeklerde yer alan ifadeler
güvenirlik analizine tabi tutulmuĢ ve ölçeklerin içsel tutarlılığına ait analiz sonuçları Tablo 4‘
te gösterilmektedir.
248
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Tablo 4: Ölçeklerin Güvenilirlik Bulguları
Ölçekler
Perakende market
Kültür
Cronbach's
Alpha
,816
,833
Madde
Sayısı
25
19
Perakende market için 25 ifadelik ve Kültür için 19 ifadelik ölçeği oluĢturan maddeler için
güvenilirlik testi (Cronbach alpha) sonuçları da kritik değer olan 0,70‘in üzerinde
olduğundan ölçeklerin iç tutarlılıklarının yüksek olduğu bulgusuna ulaĢılmıĢtır.
B. Boyut Ortalamalarına ĠliĢkin Bulgular
AraĢtırmada kullanılan ölçeklerdeki ifadeler 5‘li Likert tipi ölçek seklinde
düzenlenmiĢ ve ölçeklerde yer alan boyutların analizleri sonucunda elde edilen ortalama
değerlerden 3‘ün altında kalanlar olumsuz yargıyı, 3‘ün üstünde kalanlar ise olumlu yargıyı
ifade etmektedir (1:Kesinlikle Katılmıyorum…5 Kesinlikle Katılıyorum). Boyut ortalamaları,
bir faktör ile ilgili olarak ortalama aritmetik değeri; standart sapmalar (ss) ise bireylerin
cevaplarının birbirine yakınlık durumunu gösterir. Standart sapma küçüldüğü ölçüde
bireylerin faktörler açısından eğilimlerinin yakın (homojen) olduğu, standart sapmanın büyük
olması durumunda cevaplayıcıların eğilimlerinin birbirinden uzaklaĢtığını (heterojen) gösterir
(Gürbüz, 2006). Kısaca standart sapmanın küçük olması; ortalamadan sapmanın düĢük
olduğunun, büyük olması ise ortalamadan sapmanın yüksek olduğunun göstergesidir.
Tablo 5: Boyut Ortalama ve Standart Sapma Değerleri Tablosu
BOYUTLAR
Ortalama
Standart Sapma (SS)
Bireycilik-toplumculuk
3,18
0,922
DiĢilik-erillik
3,00
0,653
Belirsizlikten kaçınma
3,17
0,796
Güç mesafesi
3,22
0,946
KÜLTÜR (GENEL)
3,14
0,651
PERAKENDE MARKET TERCĠHĠ (GENEL)
3,08
0,505
Tablo 5‘e bakıldığında ele alınan kültür boyutları arasında en çok güç mesafesi
boyutu 3,22 ortalama ile öne çıkmıĢtır. Perakende market tercihinin ise ortalaması 3,08 olarak
belirlenmiĢtir.
B. Regresyon Bulguları
Bu bölümde araĢtırmanın hipotezi olan (H1) regresyon analizine tabi tutulmuĢ
perakende market tercihi bağımlı değiĢken; kültür ise bağımsız değiĢken olarak ele alınmıĢtır.
Kültürün perakende market tercihi üzerine etkisinin incelendiği araĢtırmaya ait
gerçekleĢtirilen regresyon analizine yönelik elde edilen sonuçlar Tablo 6 da sunulmuĢtur.
Tablo 6: Kültürün Perakende Market Tercihi Üzerine Etkisi
Β
Kültür  Perakende Market Tercihi
t
Sig.
,350
9,649
,000
Adj. R2=0,201 R: 0,451
F:
93,105
249
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Kültür ile Perakende market tercihi değiĢkenleri arasında; pozitif yönlü ve istatistiki
açıdan anlamlı bir iliĢkinin olduğu Tablo 6 da görülmektedir (R: 0,451; p<0,000). Bu iliĢki
modele ait teorik beklentiyi sağlamaktadır.
Regresyon analizine iliĢkin analiz sonuçlarının yer aldığı Tabloya göre; modelde yer
alan bağımlı değiĢken ―Perakende market tercihi‖ iken bağımsız değiĢken ―Kültür‖
değiĢkeni olarak belirlenmiĢtir. Buna göre kültür, perakende market tercihindeki değiĢimin
20,1‘ ini açıklamaktadır (Adj. R2=0,201).
Tabloda yer alan sonuçlar; modelin açıklayıcılığının, istatistiksel açıdan anlamlı
olduğunu göstermektedir (F=93,105, p<0,000). Ayrıca regresyon modelinde yer alan
―kültür‖ bağımsız değiĢkenine ait sonuçlar da istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuĢtur
(t=9,649; p<0,000).
AraĢtırmanın modeline bakıldığında ise;
Model: Y(Perakende Market Tercihi) = β0 + β 1 (Kültür)+ u
Perakende Market Tercihi =
1,985
+
0,350 (Kültür)
(t= 17,038; sig.=, 000)
(t= 9,649; sig.=0)
Regresyon analizi sonuçlarına göre, kültürün, perakende market tercihi üzerinde istatistiki
açıdan anlamlı bir etkisine sahip olduğu belirlenmiĢtir. Bu durumda araĢtırmanın hipotezi
(H1) desteklenmiĢtir.
SONUÇ
―Kültürün Perakende Market Tercihi Üzerine Etkisi‖ adlı bu çalıĢmada amaç; toplum
kültürünün, tüketicilerin perakende market tercihine etkisini ölçmektir. Bu çalıĢma Sakarya
ilinde yaĢayan 18-65 yaĢ arası 366 katılımcıdan elde edilen veriler ele alınarak yürütülmüĢtür.
Elde edilen bulgular sonucunda; tüketicilerin en çok tercih ettiği perakende market BĠM, en
çok satın alınan ürün grubu ise gıda olmuĢtur. Tercih edilen ürün grupları içerisinde diğer
kategorisinde en çok öne çıkan giyim grubu olmuĢtur. Bu bilgi ıĢığında perakende
marketlerin ürün gamında giyim grubuna yer vermeleri önerilebilir.
Katılımcıların kültür boyutlarına katılım düzeylerine bakıldığında; en yüksek katılım
düzeyinin 3,22 ile güç mesafesi boyutunda olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu bilgi
doğrultusunda toplum algısında perakende marketlerin yüksek ya da düĢük statü göstergesi
olmasının tüketim tercihlerini etkilediği sonucuna ulaĢılabilir. Bu nedenle perakende market
markalarının güçlü imaj oluĢturmaları, rekabet avantajı sağlamaları açısından önem
taĢımaktadır.
ÇalıĢmanın bulguları; katılımcıların perakende market ve kültür ölçeğine verdikleri
cevapların ortalamaları açısından değerlendirildiğinde, her iki ölçekte yer alan ifadelere
yönelik katılım düzeylerinin, orta düzeyde olduğunu göstermektedir. ÇalıĢmada,
―Tüketicilerin sahip olduğu kültürün, perakende market tercihine etkisi vardır.‖ Ģeklindeki H1
hipotezi doğrulanmıĢtır. Bulgular; kültürün perakende market tercihi üzerinde istatistiki
açıdan anlamlı bir etkisinin olduğunu göstermektedir.
Bu çalıĢmada, ulusal kültürün yalnızca ―Güç Mesafesi, Bireyselcilik ve Çoğulculuk,
Erkeklik ve DiĢilik, Belirsizlikten Kaçınma‖ boyutları kullanılmıĢ. Literatürdeki geçmiĢ
çalıĢmalarda Uzun Ve Kısa Döneme Yönelme(Long term orientation) boyutunun Türk
toplumu üzerindeki etkisinin diğer boyutlara oranla nıspi olarak düĢük değerde çıkması
nedeniyle, söz konusu boyut araĢtırmaya dahil edilmemiĢtir. GerçekleĢtirilen regresyon
analizi sonucunda kültürün perakende market tercihi üzerindeki etkisinin 20 olduğu
250
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
sonucuna ulaĢılmıĢtır. Bu bağlamda bu çalıĢmanın, perakende market tercihi üzerine
gelecekte yapılacak çalıĢmalar için çıkıĢ noktası olacağı düĢünülmektedir. Ayrıca bu çalıĢma,
perakende market sektöründe yapılacak pazarlama faaliyetlerine ve gelecekte yapılacak
akademik çalıĢmalara katkıda bulunması açısından da önem taĢımaktadır. Bu nedenle gelecek
çalıĢmalarda araĢtırmacılar, bu çalıĢmada kullanılmayan ve kültürü oluĢturan diğer boyutları
da dahil ederek yeni çalıĢmalar gerçekleĢtirilebilir.
Kaynakça
Allaire, Y. ve Firsirotu, M. (1984). Theories Of Organizational Culture. Organization
Studies, 5 (39),
Altay,H.(2004).Güç Mesafesi,Erkeklik-DiĢilik,Belirsizlikten Kaçınma Özellikleri ile BaĢarı
Arasındaki ĠliĢkilerin Ġncelenmesine Yönelik Bir AraĢtırma. Süleyman Demirel Üniversitesi
ĠĠBF Dergisi,C.9,S.1.s.301-321.
Craig, C. S. ve Douglas, S. P., (2006).Beyond National Culture: Implications Of Cultural
Dynamics For Consumer Research, International Marketing Review, 23 (3), 322-342.
Dörtyol Ġ.T., Varinli I., Kitapçı O. (2014). Algılanan Hizmet Kalitesi, Algılanan MüĢteri
Değeri Ve DavranıĢsal Eğilimler Üzerinde Ulusal Kültür Etkisi: Antalya'da Bir Uygulama,
Verimlilik Dergisi, Ss.73-111.
Hofstede, G. (1991). Cultures And Organizations. England: Mcgraw-Hill Book.
http://www.pazarlamamakaleleri.com/perakendede-musteri-tercihini-etkileme/#more347)(18.03.2017)
Kotler P., (2000). Marketing Managament,Prentice Hall International,Inc. The Millenium
Edition,New Jersey,S.520.
Lee, J., (2008). The Influence Of Culture And Dimensions Of Service Quality On Positive
Affect, Negative Affect And Delightedness, Dissertation Abstracts International, (Umino.
2398946).
Levy
M.
ve
Weitz
B.A.,(2001).
Retailing
Management,Mcgraw-Hill
Companies,Inc.,International Edition,New York,S.8.
Levy, M. ve Weitz, B. A. (2004). Retailing Management, 5th Edition, New York:
Macgrawhill/Irwin
Polat,C. ve Külter,B. ; (2007). Tüketicilerin Perakende Mağaza Tercihini Etkileyen Faktörler:
Niğde Ġli Örneği Gazi Üniversitesi Ġktisadi Ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi,9 / 3 . 109 –
126
Tek,Ö.B. ve Orel Demirci,F. (2006). Perakende Pazarlama Yönetimi, 2.Baskı, Ġzmir: BirleĢik
Matbaacılık.
Turan, S.; Durceylan, B.; ġiĢman, B.(2005). Üniversite Yöneticilerinin Benimsedikleri Ġdari
Ve Kültürel Değerler. Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 13, 181–202.
Ueltschy, L. C., Laroche, M., Eggert, A. ve Bindl, U., (2007). Service Quality And
Satisfaction: An International Comparison Of Professional Services Perceptions, Journal Of
Services Marketing, 21 (6), 410-423.
251
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Küresel Krizin Bireysel Emeklilik Fonları Volatilitesi Üzerine Etkisi: Türkiye
Örneği
Orkun ÇELĠK Elif ERER Deniz ERER
Özet
Küresel krizin üzerinden uzunca bir süre geçmesine rağmen, etkileri üzerine yapılan
çalıĢmalar devam etmektedir. Bu çalıĢmanın amacı da, 2008 yılında ortaya çıkan küresel krizin,
Türkiye‘deki bireysel emeklilik sistemi üzerindeki etkisini incelemektir. ÇalıĢmanın dönem aralığı
05.01.2014-18.11.2016 (Haftalık) dönemini kapsamaktadır. ARMA(9,8)-EGARCH(1,1) modeli
kullanılarak analiz edilmiĢtir. Elde edilen sonuçlara göre, küresel krizin bireysel emeklilik fonları
volatilitesini arttırdığı görülmüĢtür. Bu durum, küresel krizin bireysel emeklilik fonlarını olumsuz
etkilediğini ifade etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Küresel Kriz, Tasarruf, Bireysel Emeklilik
Jel Kodları: D14, E21, J32
Abstract
Although a long time has passed since the global crisis, studies on the effects have continued.
The aim of study is to analysis the effect of global crisis on private pension system in Turkey. This is
covered 05.01.2014-18.11.2016 period and is employed by ARMA(9,8)-EGARCH(1,1) model. It is
infered from the results that global financial crisis increased the volatility of private pension funds.
This situation states that global financial crisis affected negatively private pension funds.
Keywords: Global Crisis, Saving, Private Pension
Jel Cods: D14, E21, J32
GĠRĠġ
Dünya genelini etkisi altına alan küresel krizin üzerinden uzunca bir zaman
geçmesine rağmen, yaratmıĢ olduğu iktisadi ve sosyal tahribatların incelenmesiyle ilgili
literatür gün geçtikçe artmaktadır. Ġlk olarak finansal piyasalarda ortaya çıkan, daha sonra
reel piyasaları da etkileyen bu kriz, özellikle Türkiye gibi geliĢmekte olan ülkelerin hem
finans, hem de reel piyasalarını daha da kırılgan bir hale getirmiĢtir. Bu durum, krizden
çıkma sürecini geciktirmekte olup, etkilerini uzun vadeye yaymaktadır. Bu nokta da, dikkate
alınması gereken alanlardan biri de bireysel emeklilik sistemidir. Çünkü bireylerin geleceğe
yönelik planlarını ve bireysel tasarruf eğilimleri bu süreçten oldukça derin bir Ģekilde
etkilendiği düĢünülmektedir. Bu çalıĢmanın amacı da, özellikle Türkiye‘de bireysel emeklilik
sistemi içerisinde elde edilen fonların volatilitesinin (oynaklığı) bu süreçten etkilenip
etkilenmediğini analiz etmektir. Bu kapsamda ilk olarak, küresel krizin Türkiye‘deki bireysel

ArĢ. Gör., Ege Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, Ġktisat Bölümü,
orkun.celik@ege.edu.tr

Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġktisat Anabilimdalı Doktora Programı,
elif_erer_@hotmail.com

Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġktisat Anabilimdalı Doktora Programı,
denizerer@hotmail.com
252
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
emeklilik fonları üzerindeki etkisi, dünya trendi ve Türkiye‘ye yansıması Ģeklinde betimsel
bir anlatımla incelenecektir. Ġkinci bölümde, konuyla ilgili literatüre yer verilecektir. Üçüncü
ve son bölümde ise, çalıĢmanın yöntemi ve elde edilen sonuçlara yer verilecektir. Bu
çalıĢmanın özgün değeri olarak, küresel krizin Türkiye‘de ki bireysel emeklilik sistemi
üzerindeki etkisini ampirik bir Ģekilde inceliyor olması düĢünülmektedir.
I.KÜRESEL KRĠZĠN TÜRKĠYE‟DEKĠ BĠREYSEL EMEKLĠLĠK FONLARI
ÜZERĠNE ETKĠSĠ
Emeklilik politikaları üzerine yapılan çalıĢmalar göstermektedir ki, hem kamu hem
de özel kesim emeklilik programları, küresel krizin ve ekonomik resesyonun sonuçlarından
etkilenmiĢlerdir (Natali, 2011: 9). Özellikle küresel krizin finansal boyutu, özel emeklilik
fonlarını oldukça derin bir Ģekilde etkilemiĢtir. 2008 yılında OECD ülkelerinde özel
emeklilik fonu yatırımlarının reel değerinin yüzde 23 oranında azaldığı görülmüĢtür. Bu ise,
5.4 trilyon dolarlık bir kayba eĢdeğerdir. Aynı zamanda birçok kiĢinin emeklilik tasarrufu ve
diğer varlıklarından önemli bir kısmının kaybolduğunu ifade etmektedir (Whitehouse, 2009:
1).
Grafik 1. OECD Ülkelerinde Emeklilik Fonlarının Nominal Net Yatırım Getiri Oranları ( )
30,00
20,00
10,00
-10,00
-20,00
-30,00
2008
Türkiye
Kore
Almanya
Çek Cumhuriyeti
Yunanistan
Meksika
Slovakya
Ġtalya
Ġspanya
Norveç
Basit Ort.
Ġsviçre
Avusturya
Polonya
Lüksemburg
ġili
Portekiz
Finlandiya
Hollanda
Macaristan
Belçika
Avustralya
Ağırlıklı Ort
ABD
Ġrlanda
0,00
2009
-40,00
Kaynak: OECD Pension Market Focus (2010)‘dan alınan veriler tarafımızca düzenlenmiĢtir.
Grafik 1‘de görüldüğü gibi, birçok geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerdeki emeklilik
fonlarının getiri oranlarında küresel kriz döneminde önemli azalıĢlar gözlenmiĢtir. Türkiye‘de
ki emeklilik fonların getiri oranı 2008 yılında yüzde 19 oranında iken, 2009 yılında yüzde
17.10 düzeyine gerilemiĢtir. Ülkeler arasında getiri oranlarında farklılıklar kısmen,
düzenleyici çevre kadar, portföy kompozisyonundaki farklılıklarla açıklanmaktadır. Ayrıca,
ekonomik koĢullardan kaynaklı iĢsizlik oranının artması emekli tasarruf miktarını azaltacak
ve böylece gelecekteki emeklilik gelirini negatif etkileyecektir (Antolin ve Stewart, 2009: 4).
253
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Grafik 2. Türkiye‘nin Tasarruf Oranları ( ) (1975-2014)
35,0
30,0
25,0
20,0
15,0
10,0
5,0
0,0
19751977197919811983198519871989199119931995199719992001200320052007200920112013
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı‘ndan alına veriler tarafımızca düzenlenmiĢtir.
Grafik 2‘de ise, Türkiye‘nin yıllara göre tasarruf oranlarının seyri gösterilmiĢtir. 1980
ve 1988 yılları arasında politika belirsizlikleri ve yüksek enflasyona nedeniyle tasarruf
oranlarında keskin bir Ģekilde artıĢ görülmüĢ ve 1988‘den bugüne kadar ki süreçte azalma
eğiliminde olmuĢtur (Sancak ve Demir, 2012: 173). Türkiye‘de 2004 ve sonrası dönemde
gelindiğinde yurtiçi tasarruflar ve bireysel emeklilik katkı payları artmıĢtır. Yurt içi
tasarruflar 2003‘ten 2008 küresel krizine kadar mevcut durumu korurken, küresel kriz sonrası
azalma eğilimine girmiĢtir (Çoban ve Çoban 2016: 13).
Grafik 3. Türkiye‘nin Bireysel Emeklilik Fonlarının DeğiĢim Oranı ( -Aylık)
(2003-2016)
150,0
100,0
50,0
-50,0
2003M12
2004M5
2004M10
2005M3
2005M8
2006M1
2006M6
2006M11
2007M4
2007M9
2008M2
2008M7
2008M12
2009M5
2009M10
2010M3
2010M8
2011M1
2011M6
2011M11
2012M4
2012M9
2013M2
2013M7
2013M12
2014M5
2014M10
2015M3
2015M8
2016M1
2016M6
0,0
-100,0
Kaynak: EGM(2016)‘dan alınan veriler tarafımızca düzenlenmiĢtir .
Küresel krizle birlikte dünya genelinde piyasa dinamiklerinin değiĢmesi ve özellikle
türev piyasalarının daha kırılgan bir hal alması, tasarruf sahiplerini de güvenli limanlara
yönelmiĢtir. Bu durumdan Türkiye gibi ülkelerde oldukça sert bir Ģekilde etkilenmiĢtir.
Grafik 3‘te Türkiye‘de ki bireysel emeklilik fonlarının değiĢim oranları gösterilmekte olup,
özellikle kriz sonrası dönemde emeklilik fonlarının oynaklığında büyük değiĢimler
gözlenmiĢtir.
254
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
II.LĠTERATÜR
Konuyla ilgili literatüre bakıldığında, Türkiye için bireysel emeklilik fonlarının
volatilitesi ile ilgili bir çalıĢmaya rastlanmamıĢtır. Yapılan çalıĢmalar ise sırasıyla Ģöyledir.
Kay (2009), Arjantin‘de bireysel emeklilik sisteminin yapısını ve politik riskin
bireysel emeklilik sistemi üzerindeki etkisini incelemiĢtir. ÇalıĢmada politik riskin bireysel
emeklilik sistemi üzerinde negatif bir etkiye sahip olduğu ifade edilmiĢtir.
Musalem ve Pasquini (2012), 1990-2007 dönemi için 27 ülkede bireysel emeklilik
fonlarının performansı ile ülkenin özel emeklilik endrüstrisi ve emeklilik planının yapısı
arasındaki iliĢkiyi incelemiĢlerdir. ÇalıĢmada bireysel emeklilik sistemine geçildiği tarihten
itibaren yıl sayısı, yönetilen varlıkların toplam değerinin milli gelire oranı, emeklilik
sisteminde emeklilik fonlarının sayısı, piyasa yoğunlaĢma oranı, bireysel emeklilik sisteminin
zorunlu veya gönüllü olduğunu gösteren kukla değiĢken, bireysel emeklilik sisteminin
bireysel planlara mı yoksa mesleki planlara mı dayalı olduğunu gösteren kukla değiĢken, reel
büyüme oranı, satın alma gücü paritesine göre kiĢi baĢına düĢen gelir, mali açık veya fazlanın
gelire oranı, enflasyon oranı, döviz kurundaki yıllık değiĢim, 90 gün vadeli reel yıllık faiz
oranı, dıĢa açıklık, hisse senedi piyasa kapitilizasyonu, özel sektör tahvili piyasa
kapitilizasyonu, ülke borç stokunun milli gelire oranı, özel sektöre verilen kredi miktarının
milli gelire oranı değiĢkenleri kullanılmıĢtır. ÇalıĢma sonucunda, yönetilen varlıkların daha
çok olduğu sistemlerde getirilerin daha yüksek olduğu, mesleki planların bireysel emeklilik
planlarından, çeĢitli fonlara sahip sistemlerin tek fona sahip sistemlerden daha fazla daha
fazla getiri sağladığı, daha eski sistemlerde emeklilik sistemi volatilitesinin daha düĢük
olduğu bulunmuĢtur.
Bayar ve Kılıç (2014), Türkiye için küresel krizin bireysel emeklilik sistemi üzerine
olan etkisini incelemiĢtir. ÇalıĢmada betimsel analiz yöntemi kullanılmıĢtır. Buna göre, kriz
süresince bireysel emeklilik fonlarının toplam net varlık değerindeki artıĢ hızının azaldığı ve
hisse senedi ağırlıklı emeklilik fonların negatif getiriler sağladığı görülmüĢtür. Bu nedenle,
emeklilik yatırım fonlarının portföy dağılımlarında hisse senedinden tahvile bir kayma
olmuĢtur. Ayrıca, bireysel emeklilik sistemindeki katılımcı sayısı artıĢ hızının önemli oranda
azaldığı tespit edilmiĢtir.
Selim ve Çelik (2014), otuz iki OECD ülkesi için bireysel emeklilik fonlarının
belirleyicilerini incelemiĢtir. Panel veri analizi yöntemi kullanılmıĢ olup, 2005-2011 dönem
aralığı dikkate alınmıĢtır. Elde edilen sonuçlara göre, hane halkı tüketim harcamaları, kiĢi
baĢına gayri safi yurtiçi hâsıla, erkeklerin ortalama emeklilik yaĢı ve 2008 küresel krizi,
bireysel emeklilik fonlarını negatif ve anlamlı bir Ģekilde etkilemiĢtir. Buna karĢın nüfus,
sağlık harcamaları ve istihdam oranı bireysel emeklilik fonlarını pozitif etkilemiĢtir. Ayrıca,
enflasyon ve kısa dönem faiz oranının bireysel emeklilik fonları üzerinde etkisinin olmadığı
tespit edilmiĢtir.
Gökçen ve Yalçın (2015), 2004-2012 dönemi için Türkiye‘de bireysel emeklilik
fonlarını etkileyen faktörleri panel veri analizi yöntemiyle incelemiĢler ve söz konusu
fonların performanslarını karĢılaĢtırmıĢlardır. ÇalıĢmada fonların varlık değerleri, fiyatları,
brüt ve net getiriler, benchmarklar ve portföy dağılımlarına iliĢkin veriler kullanılmıĢtır.
Ayrıca, bireysel emeklilik fonlarını etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla ise BIST100
borsa endeksi, ağırlıklandırılmıĢ gecelik repo faiz oranı, kısa dönemli hazine bonosu, devlet
tahvili, kısa ve uzun dönem ağırlıklandırılmıĢ dolar cinsinden hazine bonosu ve eurobond,
255
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
dolar/TL endeksi, Amerika ve Almanya devlet tahvili endeksleri, JP Morgan EMBI endeksi
değiĢkenlerinden yararlanılmıĢtır. ÇalıĢma sonucunda BIST100 endeksi, devlet tahvili,
dolar/TL endeksi, Amerika devlet tahvili değiĢkenlerinin bireysel emeklilik fonlarını pozitif
olarak etkilediği görülmüĢtür. Bu durum, düĢük maliyetli fon ihtiyacına olan talebin arttığını
ifade etmektedir.
Kesgingöz (2016), Türkiye için küresel krizin yoksulluk ve emeklilik kararları
üzerindeki etkisini incelemiĢtir. ÇalıĢmada betimsel analiz yöntemi kullanılmıĢtır. Buna göre,
küresel kriz nedeniyle gini katsayısı artmıĢ, asgari ücret, yoksulluk sınırı ve kiĢi baĢına gayri
safi yurtiçi hâsıla azalmıĢtır. Ayrıca kriz gelir dağılımını da olumsuz etkilemiĢ, bu durum
yoksulluğu derinleĢmesine yol açmıĢtır. Bu da bireyleri emekli olma tercihini etkilemiĢtir.
Kriz döneminde kamu emeklilik sistemindeki emekli sayısını arttığı gözlenmiĢtir. Türkiye‘de
sıkça yaĢanan ekonomik krizler ve gün geçtikçe ağırlaĢan sosyal güvenlik koĢulları nedeniyle
bireysel emeklilik sistemine olan ilgi giderek artırmıĢtır.
III. AMPĠRĠK UYGULAMA
A.Veri Seti ve Tanımlayıcı Ġstatistikler
ÇalıĢmanın amacı, Avrupa‘da ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyayı etkileyen
küresel borç krizinin Türkiye‘de bireysel emeklilik fonları üzerindeki etkisini incelemektir.
Bu amaçla 05.01.2004-18.11.2016 dönemine iliĢkin haftalık bireysel emeklilik sistemi fonları
kullanılmıĢtır. ÇalıĢmada kullanılan değiĢkenlere iliĢkin açıklamalar Tablo 1‘de yer
almaktadır:
Tablo 3. ÇalıĢmada Kullanılan DeğiĢkenlere ĠliĢkin Açıklamalar
Kısaltmalar
Açıklamaları
Lbes
Bireysel emeklilik fonlarının logaritması
Dummy
2008 küresel krizin etkisini gösteren kukla değiĢken
Kaynak: Tarafımızca düzenlenmiĢtir.
Grafik 4 incelendiğinde, küçük değiĢimlerin küçük değiĢimleri; büyük değiĢimlerin
büyük değiĢimleri takip ettiği görülmektedir. Bu durum oynaklık kümelemesi olarak
adlandırılmaktadır. Grafik 4‘ten hareketle, bireysel emeklilik fonlarının 2008 krizinden sonra
oynaklığının artığı söylenilebilmektedir.
Grafik 4. Bireysel Emeklilik Fonlarına ĠliĢkin Büyüme Oranlarının Zaman Ġçindeki Seyri
Kaynak: Tarafımızca hesaplanmıĢtır.
Bireysel emeklilik fonlarına iliĢkin tanımlayıcı istatistikler, Tablo 2‘de yer almaktadır:
256
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Tablo 2. Tanımlayıcı Ġstatistikler
Tanımlayıcı Ġstatistikler
Ortalama
Medyan
Maksimum Değer
Minimum Değer
Ġstatistik Değerleri
10.433
10.424
12.918
6.488
Tanımlayıcı Ġstatistikler
Standart Sapma
Çarpıklık
Basıklık
Jarque-Bera
Ġstatistik Değerleri
1.055
-0.464
3.329
31.701
Tablo 2 incelendiğinde, lbes serisine iliĢkin en yüksek değer 12.918, en düĢük değer
ise 6.488 olduğu görülmektedir. Bu serinin sola çarpık olduğu ve normal dağılıma sahip
olmadığı görülmektedir.
B.Yöntem
Sabit ortalama ve varyanslı olmadıklarından dolayı çoğu ekonomik zaman serilerinin
modellenmesinde koĢullu değiĢen varyans modellemelerinden yararlanılmaktadır. Finansal
serilerin koĢullu değiĢen varyansını tahmin etmek amacıyla oluĢturulan ilk model Engle
(1982) tarafından önerilmiĢtir. ARCH yöntemi olarak adlandırılan bu modele daha sonra
alternatif birçok model geliĢtirilmiĢtir. Bu alternatif modellerden biri Bollerslev (1986)
tarafından geliĢtirilen GARCH modelidir. GARCH modelinde asimetri etkisi göz önüne
alınmamaktadır. GARCH modelinin bu eksikliğini gidermek amacıyla, asimetri etkisini
dikkate alan modeller geliĢtirilmiĢtir (Nelson, 1990; Christie, 1982; Schwert, 1989). Asimetri
etkisini dikkate alan koĢullu varyans modellerinden birisi EGARCH yöntemidir. EGARCH
modeli Nelson (1991) tarafından geliĢtirilmiĢtir. Eğer
t zamanında verilen bilginin Ģartlı
varyansı ise, pozitif olmak zorundadır. GARCH modeli, bunu
‘yi pozitif rassal
değiĢkenlerin doğrusal bir kombinasyonu Ģeklinde ifade ederek sağlamaktadır. ‘nin pozitif
olmasını sağlamak için diğer bir yöntem, gecikmeli
ve zamanın bir fonksiyonu olarak
( )‘yi doğrusallaĢtırmaktır.
∑
( )
(
)
burada
standartlaĢtırılmıĢ artıktır. EGARCH modeli borsa getirileri ve oynaklık
değiĢimleri arasındaki asimetrik iliĢkiyi ortaya koymaktadır. Bunu sağlamak için, ( )‘nin
değeri ‘nin iĢaretine ve büyüklüğünün bir fonksiyonu olmak zorundadır. ( ), Ģartlı
varyans sürecinin * + hisse senedi fiyatlarındaki artıĢ ve azalıĢlara asimetrik tepki
verilmesine izin vermektedir ve Ģartlı varyansın her zaman pozitif olmasını da sağlamaktadır
(Nelson, 1991: 350-351). EGARCH(1,1) modeli aĢağıdaki gibi yazılabilir:
( )
(
)
|
|
Burada standartlaĢtırılmıĢ hatalar e/
kullanılır. ARCH etkisi karesel hatalar yerine
standartlaĢtırılmıĢ hataların mutlak değeri ile gösterilir. Eğer kaldıraç etkisi varsa, ‘nın
negatif olması beklenir (Kirchgassner ve Wolters, 2007: 257 – 258). EGARCH modeli genel
olarak aĢağıdaki Ģekilde ifade edilmektedir:
(
)
(
)
√
[
|
√
|
√ ]
parametresi modelin simetrik, yani GARCH etiksini göstermektedir. piyasada meydana
gelen herhangi bir Ģeye bakılmaksızın Ģartlı oynaklıktaki sürekliliği ölçmektedir.
nisbi
olarak büyük olduğunda, oynaklığın piyasadaki bir krizi takiben ortadan kalkması (die out)
uzun zaman almaktadır.
parametresi asimetriyi veya kaldıraç etkisini ölçmektedir. Eğer
ise, model simetriktir.
olduğunda, pozitif Ģoklar (iyi haberler) negatif Ģoklardan
257
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
(kötü haberler) daha az oynaklık yaratır. Eğer
ise,pozitif değiĢiklikler negatif
değiĢikliklerden daha çok istikrar bozucudur (destabilizing) (Su, 2010: 8-9).
C.Bulgular
2008 küresel krizinin bireysel emeklilik sistemi fonları üzerindeki etkisini gösteren
model kurulmadan önce, lbes serisine iliĢkin ADF ve Phillips-Perron birim kök testleri
uygulanmıĢtır. Sonuçlar Tablo 3‘de yer almaktadır. Tablo 3 incelendiğinde, hem sabit terimli
hem de sabit terim ve trendli birim kök test sonuçlarına göre lbes değiĢkeninin düzey
değerinde durağan olduğu görülmektedir.
Tablo 3. ADF ve Phillips-Perron Birim Kök Test Sonuçları
DeğiĢkenler
ADF
Sabit Terimli
Lbes
Kritik değerler
-4.094 (15)
%1 -3.438
%5 -2.865
%10 -2.568
Sabit Terim ve
Trendli
-5.628 (15)
%1 -3.969
%5 -3.415
%10 -3.130
Phillips-Perron
Sabit Terimli
Sabit Terim ve
Trendli
-17.093(21)
-29.660 (20)
%1 -3.438
%1 -3.969
%5 -2.865
%5 -3.415
%10 -2.568
%10 -3.130
Not: Parantez içindeki değerler Akaike bilgi kriterine göre belirlenen gecikme uzunluğunu
gösternektedir. ***, **, * sırasıyla 1, 5 ve 10 anlamlılık düzeylerini ifade etmektedir. ∆
değiĢkenlerin birinci dereceden farkını göstermektedir.
ÇalıĢmada, 2008 küresel krizin bireysel emeklilik sistemi fonlarının oynaklığı
üzerindeki etkisini incelemek amacıyla, alternatif koĢullu oynaklık modelleri denenmiĢ ve
Akaike ve Swartchz bilgi kriteri en düĢük, log-olabilirlik değeri en yüksek olan ARMA(9,8)EGARCH (1,1) modeli seçilmiĢtir. ARMA(9,8)-EGARCH(1,1) modeline iliĢkin tahmin
sonuçları Tablo 4‘de yer almaktadır. Tablo 4 incelendiğinde, asimetri etkisini gösteren
katsayısı istatistiksel olarak anlamlıdır. Dolayısıyla, negatif haberler pozitif haberlere göre
oynaklık üzerinde nispeten daha fazla etkiye sahiptir. 2008 küresel krizine iliĢkin kukla
değiĢkeni gösteren
katsayısı pozitif ve 0.05 önem düzeyi için anlamlıdır. Bu durum,
bireysel emeklilik sistemi fonlarına iliĢkin riskin 2008 küresel kriz dönemi boyunca arttığını
ifade etmektedir.
Tablo 5‘de ise, ARMA(9,8)-EGARCH(1,1) modelinin geçerliliğini sınamak amacıyla yapılan
diagnostik test sonuçları yer almaktadır.
Tablo 4. ARMA(9,8)-EGARCH(1,1) Model Tahmin Sonuçları
DeğiĢken
Katsayı
Ortalama Denklemi
19.72777
-0.454779
0.751962
0.577148
-0.154442
0.671536
0.631952
-0.395216
-0.610902
-0.020093
0.492015
-0.613589
-0.488109
0.121698
Standart Hata
9.516285**
0.152963***
0.076154***
0.134128***
0.055434***
0.051775***
0.105145***
0.085092***
0.089581***
0.049035
0.153853***
0.078687***
0.125282***
0.058835**
258
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
0.058981***
0.088677***
0.052232***
0.076667***
-0.569856
-0.434374
0.351883
0.386871
Varyans Denklemi
T-DIST. DOF
Akaike
Schwarz
Log olabilirlik
Hannan-Quinn
Not:*,**,*** sırasıyla
1,
5 ve
0.073215**
0.136915**
0.097426**
0.031067***
0.082272**
0.196898***
-0.162222
0.315000
0.192949
0.924551
0.168811
2.262252
1.181179
1.322552
-444.9281
1.235507
10 önem düzeyinde anlamlılıkları göstermektedir.
|
,
|
Tablo 5. ARMA(9,8)-EGARCH(1,1) Modelinin Artıklarına ĠliĢkin Diagnostik Test Sonuçları
Test Ġstatistiği
3.62215
3.96502
0.43657
0.70146
Diagnostik Testler
Box-Pierce Q(5)
Box-Pierce Q(10)
ARCH(5)
ARCH (10)
p değeri
0.2226
0.7675
0.8316
0.4599
Grafik 5‘teARMA(9,8)-EGARCH(1,1) modelinden elde edilen standartlaĢtırılmıĢ artıklar ve
koĢullu varyansa iliĢkin grafikler yer almaktadır. Buna göre, 2008 küresel krizin etkileri açık
bir Ģekilde görülmektedir. Gerek koĢullu varyans gerekse standartlaĢtırılmıĢ artıklara iliĢkin
grafikler incelendiğinde, küresel krizin bireysel emeklilik sistemi fonlarının riskini arttırdığı
söylenebilmektedir
Grafik 5. ARMA(9,8)-EGARCH(1,1) Modeline ĠliĢkin Grafikler
Kaynak: Tarafımızca hesaplanmıĢtır.
259
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
SONUÇ
Bu çalıĢmada 05.01.2014-18.11.2016 dönemi için Türkiye‘de bireysel emeklilik
fonlarının 2008 küresel kriz sürecinden nasıl etkilendiğini incelenmiĢtir. Ġlk olarak, bireysel
emeklilik sistemi fonlarına iliĢkin getiri serisi oluĢturulmuĢtur. Daha sonra, bireysel emeklilik
sistemi volatilite değerlerini elde etmek amacıyla çeĢitli koĢullu oynaklık modelleri denenmiĢ
ve Akaike ve Schwarz bilgi kriterleri ve katsayıların anlamlılıklarına göre en uygun oynaklık
modelinin ARMA(9-8)-EGARCH(1,1) modeli olduğu görülmüĢtür. Yapılan analiz
sonuçlarına göre bireysel emeklilik fonlarının oynaklığı üzerinde asimetri etkisi olduğu, diğer
bir ifadeyle negatif haberlerin oynaklığı daha fazla etkilediği bulunmuĢtur. 2008 küresel
finansal krizi bireysel emeklilik sistemi fonlarının oynaklığını arttırıcı bir etki yaratmıĢtır.
Söz konusu fonların riski küresel kriz ile birlikte artmıĢtır. Ayrıca elde edilen sonuçlar, Selim
ve Çelik (2014)‘in çalıĢmasını destekler nitelikte olup, krizin Türkiye‘de ki bireysel emeklilik
sistemini olumsuz etkilediğini göstermektedir.
Türkiye‘de bireysel emeklilik fonlarında yüksek derecedeki bu oynaklılık, sisteme ve
ekonomiye olan güveninde bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Çünkü emeklilik sistemi,
toplum tarafından güvenli bir yatırım limanı olarak değerlendirilmediği sürece, en ufak bir
dıĢsal Ģok durumunda yüksek derecede değiĢimler gözlenebilecektir. Bu noktada yapılması
gereken, özellikle ekonomi de bireysel gelir farklılıklarının giderilmesi, gelir düzeylerinin
arttırılması ve böylece bireysel ve toplumsal tasarruf politikalarının teĢvik edilmesi
gerekmektedir.
Kaynakça
Antolín, P. Stewart F. (2009), Private Pensions and Policy Responses to the Financial and
Economic Crisis, OECD Working Papers on Insurance and Private Pensions , No. 36, OECD
publishing, doi:10.1787/22438687.
Bayar Y., Kılıç M. (2014), Küresel Finansal Krizin Türkiye‘de Bireysel Emeklilik Sistemine
Etkileri, Ġnsan ve Toplum Bilimleri AraĢtırmaları Dergisi, Cilt.3, Sayı: 2, ss. 246-264.
Christie, A. A. (1982). The Stochastic Behavior of Common Stock Variance: Value,
Leverage and Interest Rate Effects. Journal of Financial Economics, 10, ss.407-432
Çoban O., Çoban A. (2016), Historical Development of Individual Pension System: A
Theoretical Analysis, Proceedings of the Fifth European Academic Research Conference on
Global Business, Economics,
Finance and Banking (EAR16Turkey Conference) ISBN: 978-1-943579-44-0, IstanbulTurkey. 15-17 December, 2016. Paper ID: 1653.
Gökçen, U., Yalçın, A. (2015). The Case Against Active Pension Funds: Evidence from thr
Turkish Private Pension System. Emerging Markets, Cilt:23, ss.46-67.
Kay, S. (2009). Political Risk and Pension Privatization : The Case of Argentina (19942008).
Kesgingöz H. (2016), Türkiye‘de YaĢanan 2008 Ekonomik Krizinin Yoksulluk ve Emeklilik
Kararları Üzerine Etkisi, Sosyal Güvenlik Dergisi, 6(1), ss. 126-158.
Kirchgassner, G., Wolters, J. (2007). Introduction To Modern Time Series Analysis. Berlin,
Heidelberg: Springer Verlag Berlin Heidelberg.
260
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Musalem, A. R., Pasquini, R. (2012). Private Pension Systems Cross-Country Investment
Performance. Social Protection and Labor Discussion Paper, No: 1214.
Natali D. (2011), Pensions After the Financial and Economic Crisis: A Comparative Analysis
of
Recent
Reforms
in
Europe,
ETUI
Working
Paper
2011.07,
https://www.etui.org/content/download/5206/51958/.../11+WP+2011+07+WEB.pdf,
(01.02.2017).
Nelson, D. (1991). Conditional Heteroskedasticity in Asset Returns: A NewApproach.
Econometrica, sayı: 59 (2), 347-370.
Sancak E., Demirci N. (2012), Ulusal Tasarruflar ve Türkiye‘de Sürdürülebilir Büyüme Ġçin
Tasarrufların Önemi, Ekonomik ve Sosyal AraĢtırmalar Dergisi, Cilt:8, Yıl:8, Sayı:2, ss.
159-198.
Schwert, G. (1989). Why Does Stock Market Volatility Change Over Time? Journal of
Finance, 44, ss. 1115-1153
Selim S., Çelik O. (2014), Bireysel Emeklilik Fonlarını Belirleyen Faktörler: OECD Örneği,
Selçuk Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Sosyal ve Ekonomik AraĢtırmalar
Dergisi, ISSN: 2148 – 3043, Yıl:14, 28, 188-208.
Su, C. (2010). Application of EGARCH Model to Estimate Financial Volatility of Daily
Returns: The Empirical Case Of China. University of Gothenburgs,School of Business,
Economics and Law, yüksek lisans tezi.
Whitehouse E. (2009), Pensions During the Crisis: Impact on Retirement Income Systems
and
Policy
Responses,
http://www.actuaries.org/EVENTS/Congresses/Cape_Town/Papers/Pensions,%20Benefits%2
0and%20Social%20Security%20(PBSS)/240_final%20paper_Whitehouse.pdf, (01.02.2017).
261
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Opsiyon SözleĢmelerinde Stratejiler: Bankacılık Sektöründe Bir Uygulama
Uğur KONAKCI Orkhan HÜSEYNLĠ
Özet
Günümüzde uluslararası para akıĢının artmasıyla, küreselleĢme sonucu hızla artan rekabet
koĢulları önemli boyutlara ulaĢmıĢtır. 20. Yüzyılın son çeyreğinde, sabit kur sisteminden dalgalı kur
sistemine geçilmeye baĢlanmasıyla birlikte, finansal piyasalardaki belirsizlik ve fiyat dalgalanmaları,
finansal sistemi etkileyen faktörlerden risk düzeyinin kontrolünü zorlaĢtırmıĢtır. Bu nedenle de riski
yönetilebilmek, riskten korunabilmek amacıyla mevcut finansal araçlara dayalı olarak türev araçların
ortaya çıkmasına neden olmuĢtur. Türev araçlar ilk olarak riskten korunma amacıyla kullanılmaya
baĢlasa da daha sonra yaratmıĢ olduğu kaldıraç etkisi birçok yatırımcının dikkatini çekmiĢ, arbitraj ve
spekülasyon amacıyla da kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Opsiyon sözleĢmeleri ise türev araçlar arasında
zararın sınırlı, karının sonsuz olması nedeniyle Ģüphesiz en önemli yatırım araçlarından biri haline
gelmiĢtir. Bu çalıĢma kapsamında bankacılık sektöründe faaliyet gösteren Garanti Bankası A.ġ.‘ nin
Borsa Ġstanbul‘da (BIST) iĢlem gören hisse senetleri (GARAN) üzerine düzenlenen Avrupa tipi
opsiyonlar ile opsiyon stratejisi uygulanmıĢ, böylece vade sonunda kar elde edildiği gözlemlenmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Opsiyon SözleĢmeleri, Opsiyon Stratejileri
JEL Kodları: G13, G19, G24
Abstract
Nowadays, because of the increasing flow of international money, the rapidly increasing
competition conditions of globalization have reached important dimensions. In the last quarter of the
20th century with introduction of the floating exchange rate system from the fixed exchange rate
system, the uncertainty in financial markets and price fluctuations made it difficult to control the risk
level from the factors affecting the financial system. As the result of this process derivative
instruments based on available financial instruments was created in the cause of manage risk and
protect from risk. Derivatives instruments were used for the first time as a hedge against risk, but later,
the lever effect is created from derivatives instruments attracted the attention of many investors and it
was used for arbitrage and speculation. Option contracts in the derivative instruments have
undoubtedly become one of the most important investment instruments due to the limited losses and
the infinite profit. In this study, option strategies applied by European type options on stocks of
Garanti Bankası A.ġ. (GARAN), which traded in Stock Exchange Istanbul (BIST) and operates in the
banking sector. We found profit at the end of the maturity.
Keywords: Option Contracts, Option Strategies
GĠRĠġ
KüreselleĢmeyle birlikte fiyatlardaki değiĢim hızının artmasıyla birçok Ģirket için
korunma (hedge) faktörü önemli hale gelmiĢ, Ģirketler opsiyon sözleĢmeleri yaparak
fiyatlardaki dalgalanmalardan, düĢük miktarda primler ödeyerek, korunmayı ve kar elde

Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, ĠĢletme Ana Bilim Dalı, Tezli Finansman
Yüksek Lisans Programı Öğrencisi, ugurkonakci@gmail.com

Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, ĠĢletme Ana Bilim Dalı, Tezli Finansman
Yüksek Lisans Programı Öğrencisi, horxan616@gmail.com
262
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
etmeyi sağlamıĢlardır. Opsiyon sözleĢmeleri, olası büyük kayıpların, küçük yatırımlarla
önlenmesi veya spekülasyon amacıyla yapıldığında düĢük primlerle yüksek kazançların elde
edilmesi sonucunda cazip hale gelmiĢtir.
Opsiyon sözleĢmeleri, belli bir dayanak varlığı belirli bir vadeye kadar veya vade
sonunda belirlenen kullanım fiyatı üzerinden alma veya satma hakkı veren sözleĢmelerdir
(Brealey ve Myers ‗den aktaran Akkaya ve Taner, 2012). Belirli bir tarihe kadar istenildiği
anda kullanılabilen opsiyonlar Amerikan tipi opsiyon, belirli bir vade sonunda kullanılabilen
opsiyonlar ise Avrupa tipi opsiyon olarak nitelendirilmektedir (Taner ve Akkaya, 2012).
Opsiyon sözleĢmeleri, ödediği prim karĢılığında opsiyonun alıcısına belirli bir
dayanak varlığı sözleĢmede belirtilen kullanım fiyatı üzerinden alma veya satma gibi bir hak
sağlarken, satıcısına almıĢ olduğu prim dolayısıyla yükümlülük getirmektedir. Burada önemli
ayrım, sözleĢmenin uzun pozisyon alan tarafının alma veya satma hakkını kullanması
durumunda kısa pozisyon alan tarafın bu yükümlülüğünü yerine getirme zorunluluğunun
bulunmasıdır.
Bu çalıĢmada Borsa Ġstanbul‘da iĢlem gören bir hisse senedi belirli bir tarihte farklı
opsiyonlarda farklı pozisyonlar alınarak Avrupa tipi opsiyonların fiyatlandırılmasında
kullanılan Black-Scholes fiyatlama modeli ile test edilmektedir. Amaç düzenlenen opsiyonlar
üzerinden kar elde edilip edilmediğini tespit etmektir.
I. LĠTERATÜR TARAMASI
Literatürde opsiyonun ve opsiyonun fiyatının araĢtırıldığı çalıĢmalar oldukça
sınırlıdır. Konu ile ilgili elde edilmiĢ olan çalıĢmaların bir kısmı aĢağıda özetlenmektedir.
Dwobroto, Febrian, Herwany ve Brahmana (2010), çalıĢmalarında yaka, korumalı
satım ve korumalı alım opsiyon stratejileri arasında en iyi riskten korunma stratejisini
belirlemeyi amaçlamıĢlar ve 2004-2008 tarihleri arasındaki Dow Jones Borsası Endüstri
Endeksinde yer alan opsiyonlara varyans analizi (ANOVA) uygulamıĢlardır. Uygulama
sonucunda bu opsiyon stratejileri arasında olağan risk seviyesinde en büyük getiriyi korumalı
alıĢ stratejisinin sağladığı gözlemlenmiĢtir.
Šoltés (2013), çalıĢmasında hisse senedi fiyatının negatif eğilimli olması durumunda
iken alım opsiyonu yayılma stratejisi ve satım opsiyonu yayılma stratejisi uygulamıĢ ve
sonucunda ise ek bir maliyete katlanmaksızın alım opsiyonu yayılma stratejisi ve satım
opsiyonu yayılma stratejisi ile uzun veya kısa pozisyonları kar aralığını geniĢletmenin
mümkün olduğunu belirlemiĢtir.
KarakuĢ ve Zor (2014), çalıĢmalarında BlackScholes, Black-Scholes-Merton,
Varyansın Sabit Esnekliği ve Binominal modelleri ile 2012 yılında ĠMKB-100 endeksine
dayalı 61 adet alım varantının etkinlik derecelerini belirlemek amacıyla varantların günlük
fiyatlarının piyasa fiyatlarından farklılaĢmalarını T testi uygulanarak tespit etmiĢler ve karda
olan varantlar için Black-Scholes-Merton modelinin etkin olduğu, baĢabaĢ ve zararda olan
varantlar için ise Black-Scholes ve Black-Scholes-Merton modeli arasında kararsız
kalınmıĢtır.
Gordiakova ve Marko Lalic (2014) çalıĢmalarında vanilya opsiyonları ve bariyer
opsiyonları kullanarak uzun pozisyonlu çanak stratejisi oluĢturmuĢ ve temel fiyat
artıĢlarından korunmaya çalıĢmıĢlar. Uygulamada veri olarak 17 Mayıs 2013 tarihine ait
SPDR altın oranlarının kapanıĢ fiyatları kullanılmıĢtır. Uygulama sonucunda uzun
pozisyonlu çanak stratejisi oluĢturularak temel fiyat artıĢlarından korunmanın mümkün
263
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
olduğu belirlenmiĢ, aynı zamanda bariyer opsiyonlarla oluĢturulan strateji, vanilya
opsiyonlarıyla oluĢturulan stratejiyle karĢılaĢtırıldığında maliyetinin daha düĢük olduğu
gözlemlenmiĢtir.
Tüm ve MemiĢ (2015), Türkiye ve Almanya‘daki iki iĢletmenin 17.10.2013 19.03.2014 tarihleri arasında Euro üzerinden gerçekleĢen mal alım-satım iliĢkilerini ele almıĢ
ve Türkiye‘deki iĢletmenin gerçekleĢtirdiği ticari faaliyet neticesinde maruz kalabileceği kur
zararını, döviz opsiyon sözleĢmesi satın almak suretiyle düĢürebildiği gözlemlenmiĢtir.
Gunawan, Ġbrahim ve Rahim (2016), çalıĢmalarında Malezya Borsası‘nda iĢlem
gören menkul kıymetlerin fiyatlandırılması için Black-Scholes ve sadeleĢtirilmiĢ Black
Scholes modellerinin uygunluğunu incelemiĢler. Bu iki modelin karĢılaĢtırılması için
Ortalama Mutlak Hata ve Ortalama Mutlak Yüzde Hata yöntemleri kullanmıĢlar.
Uygulamada Malezya borsasında iĢlem gören 19 hisse senedinin 29 Nisan 2016 tarihine ait
kapanıĢ fiyatları kullanılmıĢtır. Uygulama sonucu seçilmiĢ veriler için sadeleĢtirilmiĢ BlackScholes modelinin Black-Scholes modeline kıyasla daha doğru sonuçlar verdiği saptanmıĢtır.
II. OPSĠYON SÖZLEġMELERĠ
Opsiyon sözleĢmelerinde opsiyonun değerini gösteren faktör opsiyon primidir.
Opsiyon primi (option premium), yatırımcının sözleĢmede belirtilen kullanım hakkına sahip
olmak için opsiyonun satıcısına ödediği yani katlandığı maliyettir. Bu durumda opsiyon
sözleĢmelerinde sözleĢmeyi satın alan ve sözleĢmeyi satan taraf olarak iki pozisyondan
bahsedilmektedir. Opsiyon primini ödeyerek opsiyonu satın alan taraf uzun pozisyon (long
position) sahibi, primi tahsil ederek opsiyonu satan taraf ise kısa pozisyon (short position)
sahibi olarak nitelendirilmektedir. Kullanım fiyatı (exercise price) ise opsiyon sahibine,
sözkonusu dayanak varlığı, opsiyonun türüne göre vade sonunda ya da vadeye kadar alma
veya satma hakkının uygulanacağı fiyattır (Fontanills, 2005).
Opsiyon sözleĢmelerinde; karda opsiyon, zararda opsiyon ve baĢabaĢ opsiyon olmak
üzere 3 durumdan bahsedebiliriz:
Tablo 1: Karda, Zararda ve BaĢabaĢ Opsiyon
ALIM OPSĠYONU
SATIM OPSĠYONU
Cari Fiyat > Kullanım Fiyatı
Karda
Zararda
Cari Fiyat < Kullanım Fiyatı
Zararda
Karda
Cari Fiyat = Kullanım Fiyatı
BaĢabaĢ
BaĢabaĢ
Alım opsiyonlarında cari fiyatın kullanım fiyatından yüksek olması durumunda karda
opsiyon, düĢük olması durumunda ise zararda opsiyon olarak nitelendirilmektedir. Satım
opsiyonlarında ise cari fiyatın kullanım fiyatından düĢük olması durumunda zararda opsiyon,
yüksek olması durumunda ise karda opsiyon olarak nitelendirilmektedir. Çünkü yatırımcı,
alım veya satım opsiyonunu kullanarak piyasadaki fiyatından daha düĢük bir miktardan
alarak veya yüksek bir fiyattan satarak kar elde edecek ya da piyasadan daha ucuza alma veya
daha pahalıya alma imkanı sağlayacak olmasından opsiyon zararda olacak ve
kullanmayacaktır. Dayanak varlığın piyasa fiyatının kullanım fiyatına eĢit olması durumunda
ise alım ve satım opsiyonu baĢabaĢ opsiyon olacaktır (Saltoğlu, 2015).
III. OPSĠYONLARDA PERGEL STRATEJĠSĠ
Opsiyon sözleĢmelerini kar ve zarar durumları açısından değerlendirdiğimizde, uzun
pozisyon sahibi, yani opsiyonu satın alan taraf ancak ve ancak ödediği opsiyon primi kadar
zarar edecek ve teorik olarak sonsuz kar elde etme olasılığına sahip olacaktır. Kısa pozisyon
264
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
sahibi, yani opsiyonu satan tarafın karı ise en fazla almıĢ olduğu opsiyon primi kadar olacak
ve teorik olarak ise sonsuz zarar etme yükümlülüğü altına girecektir. Dayanak varlığın fiyat
hareketlerinden kar elde etmek amacıyla veya açık olan diğer pozisyonlar için yatırımcının
zararını veya karını sınırlamak amacıyla farklı opsiyonlarda farklı pozisyonlar alarak
uyguladığı stratejilere opsiyon stratejileri denir (Lowell, 2007).
Opsiyon stratejileri, fiyat hareketlerinin eğilimine veya yatırımcının öngörülerine
göre belirlenmektedir. Bu anlamda stratejiler, yükseliĢ yönünde stratejiler, düĢüĢ yönünde
stratejiler ve yönsüz stratejiler olmak üzere 3‘e ayrılmaktadır. Bu çalıĢmada yönsüz
stratejilerden pergel stratejisi üzerine bir uygulamadan bahsedilecektir.
Pergel stratejisi, yatırımcının iki farklı kullanım fiyatından bir adet alım ve bir adet
satım opsiyonunda kısa veya uzun pozisyonlar alarak uyguladığı stratejidir (Kolb‘dan aktaran
Özarı ve Demir, 2016). Bu stratejide, uzun pozisyonlu stratejinin karı teorik olarak sınırsız,
kısa pozisyonlu stratejinin karı en fazla iki opsiyon sözleĢmesinden aldığı priminin toplamı
tutarında olacaktır. Bu nedenle uzun pozisyonlu pergel stratejisinin, volatilitenin yüksek
olduğu piyasalarda uygulanması opsiyonun karda bitirme olasılığını arttıracaktır.
Volatilitenin yüksek olduğu piyasalarda yatırımcı beklentileri doğrultusunda,
dayanak varlık fiyatında düĢüĢ beklentisi varsa satım opsiyonu satın alacak, yükseliĢ
beklentisi varsa alım opsiyonu satın alacaktır. Ancak yatırımcı iki opsiyonu da satın aldığı
taktirde iki kat opsiyon primi ödeyerek iki yöndeki fiyat hareketlerinden de kar sağlama
imkanı bulacaktır.
IV. VERĠ VE METODOLOJĠ
ÇalıĢmada veri olarak Borsa Ġstanbul‘da iĢlem gören GARAN hisse senedinin
kapanıĢ fiyatları kullanılmıĢtır. 08.11.2016 tarihinde GARAN hisse senedi üzerine yapılmıĢ
olan Avrupa tipi 3 ay vadeli 1 adet alım ve 1 adet satım opsiyonlarında uzun pozisyon
alınarak pergel stratejisi uygulanmıĢtır. Opsiyonlara ait bilgiler aĢağıdaki tabloda
verilmektedir.
Tablo 2: Alım ve Satım Opsiyonuna Ait Bilgiler
Alım Opsiyonu
Satım Opsiyonu
Dayanak Varlık Fiyatı
7,77
7,77
Kullanım Fiyatı
7,92
7,92
Opsiyon Primi
0,30*
0,30*
Opsiyonların primlerinin belirlenmesi için Avrupa tipi opsiyonların risksiz faiz oranı
olarak fiyatlandırılmasında kullanılabilen Black-Scholes yöntemi kullanılacaktır.
Uygulamada Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası resmi internet sayfasından risksiz faiz
oranı 8 olarak elde edilmiĢ, çalıĢmanın temel varsayımında öcelikli olarak hisse senedinin
risk değerinin (volatilitesinin) belirlenmesi gerekmektedir. Bunun için inceleme yapılan hisse
senedine ait standart sapma değeri önceki çalıĢmalardan yola çıkarak 20 olarak kabul
edilmiĢtir. ÇalıĢmada Black-Scholes modeline ait hesaplama denklemi aĢağıdaki gibidir.
(
)
( ) (
(
)
(
)
(
)
)
Söz konusu formülde;
265
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
C: Alım Opsiyonunun Değeri
P: Satım Opsiyonunun Değeri
S: Dayanak Varlık Fiyatı
K: Kullanım Fiyatı
r: Risksiz Faiz oranı
T: Vade
: Volatilite‘yi ifade etmektedir.
Black-Scholes yöntemine göre opsiyonlar fiyatlandırıldığında opsiyon primi her iki
opsiyon için de 0,3 TL olarak belirlenmektedir.
(
N(
) (
)
)
)
N(
ve
değerleri normal dağılım tablosunda karĢılık gelen değerlerine bakılarak
bulunmaktadır. T ise 1 yıl üzerinden belirlendiği için 3 ay 0,25 olarak hesaplanacaktır.
(
)
(
)
(
(
)(
)
)
(
(
)
)
(
)(
)
Bu durumda alım ve satım opsiyonlarının kar zarar grafiği Ģekil 1‘deki gibi olacaktır.
ġekil 1: Alım ve Satım Opsiyonlarının Grafiği
0,8
0,6
0,4
KAR-ZARAR
0,2
0
-0,2
-0,4
7
7,1 7,2 7,3 7,4 7,5 7,62 7,7 7,8 7,92 8
8,1 8,22 8,3 8,4 8,5 8,6 8,7 8,8
DAYANAK VARLıK FIYATı
Alım Opsiyonu
Satım opsiyonu
266
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
V. BULGULAR
Avrupa tipi opsiyonların fiyatlandırılmasında kullanılan Black-Scholes yöntemi
kullanılarak alım ve satım opsiyonlarının her ikisinin de fiyatı 0,3 TL olarak
belirlenmiĢtir.Yatırımcı iki adet alım opsiyonunu satın alacağından, iki adet 0,3 TL opsiyon
primi ödeyecek, dolayısıyla toplamda 0,6 TL opsiyon primi zararla baĢlayacak. Dayanak
varlık fiyatında kullanım fiyatından 0,6 TL aĢağı veya yukarı yönde bir sapma olduğunda
opsiyon kara geçecektir. Bu durumda iki opsiyon sözleĢmesiyle pergel stratejisi
oluĢturduğumuzda kar- zarar grafiği aĢağıdaki Ģekilde olacaktır.
ġekil 2: Pergel Stratejisi Kar-Zarar Durumu
1
0,8
0,6
KAR-ZARAR
0,4
0,2
0
-0,2
7
7,1 7,2 7,3 7,4 7,5 7,62 7,7 7,8 7,92 8
8,1 8,22 8,3 8,4 8,5 8,6 8,7 8,8
-0,4
-0,6
-0,8
-1
DAYANAK VARLıK FIYATı
Alım Opsiyonu
Satım opsiyonu
Uygulanan pergel stratejisinin netleĢtirilmesi sonucunda ödenen prim 0,6 TL olarak
gerçekleĢtiğinden opsiyon stratejisinin, hisse senedinin fiyatı 7,32 TL olduğunda baĢabaĢ (at
the money), altına inerse karda (in the money) olacağı ve hisse senedinin fiyatı 8,52 TL
olduğunda baĢabaĢ (at the money), üzerine çıkarsa karda (in the money) olacağı
gözlemlenmiĢtir.
Hisse senedinin fiyatı, vade sonunda 7,32 TL ile 8,52 aralığında gerçekleĢmesi
durumunda opsiyonun zararda olacağı, bu durumda opsiyonun kullanılmayacağı
gözlemlenmiĢtir.
Opsiyon sözleĢmesinin vade sonu olan 06.02.2017 tarihinde GARAN hisse senedinin
kapanıĢ fiyatı 8,61 TL olarak gözlemlenmiĢtir. Bu durumda kullanım fiyatı olan 7,92 TL‘den
hisse senedi satın alınması, yani opsiyonun kullanılması sonucunda 0,09 TL kar elde
edileceğinden yapılan opsiyon stratejisinin kar ile sonuçlandığı gözlemlenmiĢtir.
SONUÇ
Opsiyon sözleĢmeleri riskten korunma amacıyla kullanılabildiği gibi, spekülasyon
amacıyla da kullanılabildiğinden, yatırımcılar tarafından birçok strateji uygulanarak fiyat
hareketlerinden kazanç sağlanması amaçlanmaktadır. Bu çalıĢmada, bu amaca uygun olarak
Borsa Ġstanbul hisse senetlerinden fiyat hareketlerinin oynaklığının yüksek olduğu düĢünülen
267
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Garanti Bankası hisse senedi seçilmiĢtir. Bu hisse senedi üzerine opsiyonlar ile oynaklığın
fazla olduğu piyasalarda kazançla sonuçlanma olasılığı yüksek stratejilerden pergel stratejisi
uygulanmıĢ ve yatırımcının toplamda ödeyeceği prim 0,6 TL ve vade sonunda gerçekleĢen
fiyatın 7,32 TL‘nin altında veya 8,52 TL‘nin üzerinde gerçekleĢmesi sonucunda strateji
baĢarıyla sonuçlanarak kar elde edileceği bulguları elde edilmiĢtir. Vade sonu olan
06.02.2017 tarihinde ise hisse senedinin fiyatının 8,61 gerçekleĢmesi nedeniyle strateji kar ile
sonuçlanmıĢtır.
ÇalıĢmanın opsiyon fiyatlandırması ve opsiyon stratejileri konularında çalıĢma
yapacak olan araĢtırmalara temel bir yol göstereceği kanısını taĢımaktayız.
Kaynakça
Berna, T. ve Akkaya, G. C. (2012). Türev Araçlar. Sermaye Piyasası Faaliyet Alanı ve
Menkul Kiymetler (ss 103-116). Ankara: Detay Yayıncılık.
Black, F. ve Scholes, M. (1973). The Pricing of Options and Corporate Liabilities. The
University of Chicago Press. 3(81): 637-654
Brahmana, R. K., Dewebroto, D., Febrian, E. ve Herwany, A. (2010). The Best Stock
Hedging Among Option Strategies. Research Journal of Applied Sciences.5(6): 397-403
Fontanills, G.A. (2005). The Option Course. New Jersey: Jony Willer&Sons Inc.
Gordiakova, Z ve Lalic, M. Long Strangle Strategy Using Barrier Options and its Application in Hedging Against a Price Increase. Procedia Economics and Finance 15
(2014):1438 – 1446.
Gunawan, N. Ġ. Ġ.Ġ. G., Ibrahim. S. N. Ġ. ve Rahim, N. A. (2016). A Review on Black-Scholes
Model in Pricing Warrants in Bursa Malaysia. American Institute of Physics
KarakuĢ, R. ve Zor, Ġ. (2014). ĠMKB‘de ĠĢlem Gören Aracı KuruluĢ Varantları için Etkin
Fiyatlama Modelinin Belirlenmesi. EGE AKADEMĠK BAKIġ. 14(1): 63-71
Lowell, L. (2007). Get Rich With Options. New Jersey: Jony Willer&Sons Inc.
MemiĢ, M. Ü. ve Tüm, K. (2015). Döviz Cinsinden Alımlarda Döviz Alım Opsiyonları ve
Riskten Korunma Muhasebesi. Muhasebe ve Finansman Dergisi
Özarı, Ç. ve Demir, E. (2016). Basit Seçim Opsiyonlarının Fiyatlanması ve UFRS‘ye Göre
Raporlanması. Akademik BakıĢ Dergisi. 53.
Saltoğlu, B. (2014). Opsiyonlar, Türev Araçlar. Piyasalar ve Risk Yönetimi (ss 8097).Ġstanbul: Boğaziçi Üniversitesi ve Risktürk
Soltes, M. (2013). Using Option Strategies in Trading. Social and Behavioral Sciences
110(2014):979 – 985.
268
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Finansal Anomaliler: Piyasalarda Ocak Ayı Etkisinin AraĢtırılması:
BIST‟te Bir Uygulama

Rezan GÜMÜġ Alpercan GÜRBÜZ
Özet
Piyasada bulunan bütün menkul kıymet fiyatları herkes tarafından anlık ulaĢılan bilgiler
olduğunu ifade eden Etkin Piyasalar Hipotezi 1960‘lı yıllarda Fama tarafından ortaya atılmıĢtır. Bu
hipoteze göre piyasadaki hiçbir oyuncu normalin üzerinde kazanç elde edememektedir. Piyasa ile ilgili
bütün bilgiler herkese ulaĢmakta ve fiyatlar, ulaĢılabilen bilgilerle piyasa içerisinde denge halindedir.
Ancak yapılan araĢtırmaların sonucunda bu hipoteze aksi bilgiler elde edilmiĢ, sonuç olarak etkin
piyasa hipotezinin aksini oluĢturan bulgular anomaliler olarak ifade edilmiĢtir.
Bu çalıĢmanın amacı ocak ayı etkisinin diğer aylardaki getirilere göre farkın olup olmadığının
belirlenmesidir. Bu amaca yönelik Ocak 2010 ile Aralık 2016 tarihleri arasında BĠST 100, BĠST 50 ve
BĠST 30 endekslerinde bu etkinin var olup olmadığı araĢtırılmıĢtır. AraĢtırmada ayların getirilerine
iliĢkin güç oranı analizi kullanılmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Anomali, Etkin Piyasa Hipotezi, Ocak Ayı Etkisi, Güç Oranı Analizi
JEL Kodu: G14
Abstract
The Efficient Market Theory, which states that the prices of all the securities in the market are
instantly accessible to everyone, was introduced by Fama in the 1960s. According to this theory, no
player is able to earn above normal on the market. All the information about the market is reaching
everyone and the prices are in balance within the market with the information that can be reached.
However, researches and the results of this theory have resulted in contrary information, and
consequently the findings that constitute the contrary to the efficient market theory have been
expressed as anomalies.
The aim of the study is to determine the difference between the income of January and the
income of the other months. For this purpose, between January 2010 and December 2016, it was
researched whether this effect existed in BIST 100, BĠST 50 and BIST 30 indices. A strength ratio
analysis about income of the months was used in the study.
Keywords: Anomaly, Efficient Market Theory, January Effect, Strength Ratio Analysis
JEL Code: G14
GĠRĠġ
1953 yılında M. Kendall tarafından geliĢtirilmiĢ olan Rassal YürüyüĢ Hipotezi, hisse
senedi fiyatlarındaki hareketlerin tesadüfi olarak oluĢtuğunu ifade etmektedir (Kendall,
1953). Fama‘nın (1965) geliĢtirdiği Etkin Piyasalar Hipotezi, fiyat hareketleri yönünden,
rassal yürüyüĢteki tesadüfi fiyat hareketleri varsayımına dayandırılmıĢtır. Ayrıca Etkin

Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, ĠĢletme Anabilim Dalı, Finansman Yüksek
Lisans Öğrencisi, gumus.rezan@gmail.com

Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, ĠĢletme Anabilim Dalı, Finansman Yüksek
Lisans Öğrencisi, alpercangurbuz@gmail.com
269
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Piyasalar Hipotezi‘ne göre etkin olan piyasalarda menkul kıymet fiyatlarının geçmiĢ fiyat
hareketleri kullanılarak tahmin edilemeyeceği, çünkü menkul kıymet değerine etki eden
olayların menkul kıymet fiyatlarına anlık olarak yansıltıldığını öne sürülmektedir (Fama,
1965).
Etkin Piyasalar Hipotezi, menkul kıymet piyasaları etkinlik derecelerine göre üç ayrı
bölüme ayrılmıĢtır. Bu bölümler zayıf etkinlik, yarı güçte etkinlik ve güçlü etkinlik olarak
adlandırılmıĢtır (Karan, 2001: 268). Etkin bir piyasada, hipoteze göre menkul kıymet ile ilgili
bütün bilgiler yatırımcılar tarafından bilinmekte ve menkul kıymet fiyatları bu çerçeve
içerisinde denge halinde olduğu varsayılmıktadır (Fama, 1970).
Buna karĢın, piyasalarda gözlenen bu hipotez ile uyuĢmayan ampirik bulgular
mevcuttur. Bu bulgulara anomali denmektedir (Özmen, 1997). Anomalilerin nedenleri
arasında, menkul kıymetlere iliĢkin bilgi akıĢının durdurulamaması nedeni ile piyasa iĢlem
zamanı dıĢında da bilgi akıĢının olması sonucunda iĢlem zamanı dıĢındaki ulaĢan bilgilerin
menkul kıymet fiyatlarına anlık olarak yansıtılamaması gösterilmektedir. Buna ek olarak,
finansal piyasalarda etkili kurum ve kuruluĢların, aldıkları kararalar ve Ģirketlerin bazı önemli
ödemelerini belirli zamanlarda yapması gibi etkenler bilgilerin kamuya duyurulması
zamanının seçimi, psikolojik faktörler de neden olarak gösterilmektedir (Demireli, 2008).
Bu çalıĢmada finansal anomali türlerinden biri olan Ocak ayı anomalisi, Ocak 2010
ile Aralık 2016 tarihleri arasında BĠST 100, BĠST 50 ve BĠST 30 endeksleri üzerinde
Anthony Yanxıang Gu (2003) tarafından geliĢtirilmiĢ olan güç oranı analizi ile test
edilecektir.
I. ETKĠN PĠYASALAR HĠPOTEZĠ VE ANOMALĠLER
―Piyasa Etkinlği‖, finansal piyasadaki bir varlığın fiyatı, piyasanın etkinlik seviyesine
göre bütün oyuncular bilgiye ulaĢabilir ve bu bilgiler piyasadaki tüm etkileri içermektedir.
Fama‘nın 1970 yılındaki çalıĢmasında Etkin Piyasa Hipotezi çeĢitli varsayımlara
dayandırılmıĢtır:

Pazar tam rekabet koĢulları altındadır.

Elde edilebilecek her türden bilgi, engelsiz ve maliyetsiz olarak bütün
yatırımcılara aynı anda ulaĢmaktadır.

Yatırımcılar rasyonel karar alırlar ve gelecek beklentileri de homojendir.

Pazar üzerinde yapılan düzenlemeler pazarın istikrarını sağlayacak biçimde
yapılmıĢtır.

ĠĢlem maliyatleri yoktur.

Pazara ulaĢmıĢ bütün bilgiler menkul kıymetlerin değerini anında
etkileyecektir.
Etkin Piyasalar Hipotezi‘nde menkul kıymet piyasasaları üç ayrı etkinlik düzeyinde
ifade edilmektedir. Bu düzeylerden ilki olan zayıf etkin piyasalarda geçmiĢ fiyat hareketleri
zaten menkul kıymet fiyatına yansımıĢtır, dolayısıyla geçmiĢ fiyat hareketlerine bakılarak
fiyat değiĢimlerinin öngörülmesinin mümkün olmadığı varsayılmaktadır. Yarı güçte etkin
piyasa modelinde kamuya açık bütün bilgiler menkul kıymetlerin fiyatına yansımıĢtır ve
yatırımcıların finansal varlığın değerinin piyasanın altında ve ya üstünde seyrettiğini
anlamaları için kamuya açıklanmamıĢ bilgilere ulaĢması gerektiği varsayılmaktadır. Güçlü
etkin piyasa modelinde ise finansal varlık kamuya açıklanan ya da açıklanmayan tüm bilgiyi
270
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
içermektedir ve daha fazla getiri elde edebilmek için içerden iĢlem yapanların bilgisine
ulaĢmakla mümkün olacağı varsayılmaktadır (Kıyılar ve KarakaĢ, 2005: 18).
Etkin Piyasalar Hipotezi‘nde tüm bilginin finansal varlığın fiyatına yansıdığı
varsayımına karĢın piyasada bazı amprik bulgulara rastlanmıĢtır ve bunlar anomali olarak
adlandırılmaktadır (Özmen, 1997). Bu aksi bulguların zamana bağlı olarak ayrıldığında
mevsimsel, takvimsel ve zamana dayalı anomaliler olarak ifade edilmektedir. Zamana dayalı
anomalilerin temeli hisse senetlerinin herhangi bir zaman aralığında normalin üzerinde bir
getiriye sahip olup olmadığına dayanmaktadır ve Hafta Sonu Anomalisi, Ocak Ayı Anomalisi
ve Tatil Anomalisi olarak sınıflandırılmaktadır.
Bu çalıĢma finansal anomalilerden Ocak ayı anomalisi üzerinde odaklanmaktadır.
Bundan sonraki bölümde Ocak ayı anomalisi ile ilgili bilgiler verilmektedir.
Zamana dayalı anomalilerde en çok çalıĢma yapılan alan ocak ayı anomalisidir ve bu
anomalide hisse senetlerinde Ocak ayının getirisinin diğer aylara göre daha yüksek olduğu
ifade edilmektedir. Ocak ayında getirinin diğer aylara göre daha fazla çıkmasının nedenleri
olarak Ģunlar sayılabilir (Ege, Topaloğlu ve CoĢkun, 2012);

Ocak ayında risk daha yüksektir ve bundan ötürü yüksek getiri elde etmek
isteyen yatırımcıların bu fırsatı değerlendirmek istemeleri,

Hisse senetlerine etki eden haberlerin ocak ayında ortaya çıkması ve
yatırımcıların bu bilgilere ulaĢıp hisse senetlerini satın almaları,

YılbaĢında piyasalardaki para hacminin artması ve bunun da hisse senetlerine
olan talebi arttırmasıdır.
Yapılan çalıĢmalar doğrultusunda piyasalarda genel olarak Ocak ayı anomalisinin
görüldüğü saptanmıĢtır. Bu çalıĢmada BĠST 30, BĠST 50 ve BĠST 100 endekslerinin 20102016 yılları arasında aylık getiriler dikkate alınarak güç oranı yöntemi kullanılarak ocak ayı
anomalisinin varlığı tespit edilmeye çalıĢılmıĢtır.
II. LĠTERATÜR TARAMASI
Literatürde Ocak ayı anomalisine iliĢkin ulusal ve uluslararası boyutta bir çok
çalıĢma bulunmaktadır. Bu çalıĢmaların bir kısmı kronolojik olarak aĢağıda özetlenmektedir.
Wachtel (1942) tarafından, Amerikan sermaye piyasası üzerinde yapılan ve 1928 –
1940 dönemini kapsayan çalıĢmada Ocak ayının getirilerinin diğer aylara göre daha üstün
olduğu tespit edilmiĢtir.
Daha sonra Rozeff ve Kinney‘in (1976) Amerikan hisse senedi piyasası üzerinde
yaptıkları çalıĢmalarında Ocak ayı anomalisi araĢtırılmıĢtır. 1904 – 1974 döneminde Ocak
aylarının diğer aylarlara göre yüksek getiri oluĢturduğunu gözlemlemiĢlerdir. Ocak ayının
ortalama getirisi 3,48 diğer ayların ortalama getirisi ise 0.42 bulunmuĢtur.
Ho (1990), 1985 – 1987 dönemi içinde 12 ülkeyi içeren çalıĢmasında bu ülkelerin 6
tanesinde (ABD, Hong Kong, Ġngiltere, Malezya, Singapur ve Tayvan) Ocak ayı anomalisini
saptamıĢtır.
Balaban (1995), 1988 - 1993 yılları arasında ĠMKB‘de Ocak, Haziran ve Eylül
aylarında diğer aylara göre daha fazla getiri sağlandığını tespit etmiĢtir. Bu üç ay içerisinde
de en fazla Ocak ayı ( 22 daha fazla) getiri sağlamıĢtır.
Karan ve Uygur (2001), 1991 – 1998 döneminde ĠMKB‘de haftanın günleri ve ocak
ayı etkisini firma büyüklüğü açısından değerlendirmiĢtir. Yapılan araĢtırmalar sonucunda
büyük firmaların daha fazla getiri elde ettiği gözlenmiĢtir.
271
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Özer ve Özcan (2002), ĠMKB‘de 1988 ve 1997 yılları arasındaki dönemi kapsayan
araĢtırmalarında Ocak ayı etkisinin varlığını bulmuĢ, ancak bu etkinin sürekliliğinin
bulunmadığını ortaya koymuĢlardır. Ocak ayının Aralık ayı ile getiriler anlamında zıt iliĢkisi
bulunduğunu göstermiĢlerdir.
Kıyılar ve KarakaĢ (2005), yaptıkları çalıĢmada 4 Ocak 1988 – 22 Nisan 2003
tarihleri arasında ĠMKB‘nin ele aldıkları endekslerde etkin piyasa hipotezine aykırı çalıĢan
zamana dayalı anomalileri varlığını tespit etmek için araĢtırma yapmıĢlardır. ÇalıĢmalarının
sonucunda ĠMKB‘de Ocak ayının diğer aylara göre istatistikse olarak anlamlı bir biçimde
yüksek getiri sağladığını tespit etmiĢlerdir.
Haug ve Hirschey (2006), Amerikan hisse senedi piyasası üzerinde yaptıkları
çalıĢmalarında bu piyasada yer alan küçük sermayeli Ģirketlerden oluĢan piyasa ağırlıklı
endeks getirileri ve eĢit ağırlıklı endeks getirileri için normal olamayan getirilerin varlığını
araĢtırmıĢlardır. ÇalıĢmalarının sonucunda 1802-2004 ve 1927-2004 dönemleri için küçük
sermayeli Ģirketlerin hisse senedi getirilerinde Ocak ayı etkisinin varlığını tespit etmiĢlerdir.
Atakan (2008), GARCH modelini kullanarak, ĠMKB 100 endeksinin 3 Temmuz
1987- 18 Temmuz 2008 tarihleri arasındaki Ocak ayı etkisini araĢtırmıĢ ve Ocak ayı
getirilerinin istatistiksel olarak anlamlı bir Ģekilde herhangi bir farklılık olmadığını tespit
etmiĢtir.
Ege, Topaloğlu ve CoĢkun (2012), 2001 ve 2011 yılları arasında güç oranı analizini
kullanarak ĠMKB 30 ve ĠMKB 50 endekslerinde Ocak ayı etkisinin varlığı araĢtırmıĢtır ve
sonuç olarak 2001, 2005, 2003, 2006, 2007 ve 2010 yıllarında piyasada 54,5 oranında
1‘den büyük güç oranı bularak ocak ayı etkisinin varlığını tespit etmiĢtir. Bu tespitlerin
yanında Ocak ayı etkisinin varlığının giderek azaldığı ve piyasanın etkinliğinin arttığını
gözlemlemiĢtir.
Küçüksille (2012); 1988 ve 2010 tarihlerinde ĠMKB 100 (XU100), 1991 ve 2010
tarihleri arasında ĠMKB Sınai Endeksi‘nde (XUSIN) Ocak ayı etkisi görülürken, 1997 ve
2010 tarihleri arasında ĠMKB Gıda Endeksi XGIDA, ĠMKB Holding ve Yatırım Endeksi
(XHOLD) ve 1991 ve 2010 tarihleri arasında ĠMKB Mali Endeksi (XUMAL)‘nde Ocak ayı
etkisine rastlamamıĢtır.
Güler (2013), güç oranı yöntemini kullandığı çalıĢmasında beĢ ayrı ülke (Arjantin,
Brezilya, Çin, Hindistan ve Türkiye) üzerinde incelemelerde bulunmuĢ, bu ülkelerin üçünde
(Arjantin, Çin ve Türkiye) Ocak ayı etkisine rastlamıĢtır.
Aytekin ve Sakarya (2014), 10 ayrı BĠST endeksi (XUTUM, XU100, XU030,
XUSIN, XGIDA, XTAST, XMESY, XUHIZ, XUMAL and XHOLD) üzerinde yaptıkları
1999 -2013 yıllarını kapsayan araĢtırmalarında güç oranı analizi yöntemini kullanarak Ocak
ayı anomalisinin varlığı yönünde sonuçlar bulmuĢlardır.
Klock ve Bacon (2014), S&P 500 endeksinde bulunan 90 firma üzerinde 2010, 2011
ve 2012 yılları için yaptıkları çalıĢmalarında Ocak ayı etkisine rastlayamamıĢ ve zayıf
etkinlik tespit etmiĢlerdir.
Yiğiter ve Saka Ilgın (2015), 2008-2014 dönemi verilerini ve güç oranı yöntemini
kullanarak BĠST 100 endeksi üzerinde yaptıkları çalıĢmada Ocak ayı anomalisini
saptamıĢlardır. Ocak ayı anomalisi tespit edilen yıllar 2009, 2010, 2011, 2012 ve 2013
olurken, 2008 ve 2014 yıllarında Ocak ayı anomalisi tespit edilememiĢtir.
272
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
III. VERĠ VE METODOLOJĠ
AraĢtırmamız kapsamında 2010 ve 2016 yıllarını kapsayan dönemde, BĠST 30, BĠST
50 VE BĠST 100 endeks kapanıĢ fiyatları baz alınmıĢtır ve bu endekslerin her yıl için Ocak
ayı ve diğer ayların getirileri hesaplanmıĢtır. Endekslerin kapanıĢ fiyatlarına göre hesap
edilen getirilerin doğal logaritmaları alınmıĢtır.
G = lnPt – lnPt - 1
G: Getiri oranı
Pt: t dönemindeki kapanıĢ fiyatı
Pt-1: t-1 dönemindeki kapanıĢ fiyatı
AraĢtırmada kullanılan veriler investing.com‘dan elde edilmiĢ aylık ve yıllık getiriler
hesaplanmıĢtır. Devamında Anthony Yanxıang Gu‘nun (2003) geliĢtirdiği güç oranı yöntemi
kullanılarak 2010 ve 2016 yılları arasında, BĠST 30, BĠST 50 VE BĠST 100 endekslerinde
Ocak ayı anomalisinin görülüp görülmediği araĢtırılmıĢtır.
Rj = [ (1 + ocak ayı getirisi) ] ^12
Ry = (1 + Yılın getirisi)
Rj/Ry = Güç oranı
Rj değerinin hesaplanması yapılırken bir yılda 12 ay olduğundan dolayı denklemin
12. kuvveti alınmakta ve dolasıyla bu değer her zaman 0‘dan büyük çıkmaktadır. Ry değeri
ise Ocak ayı dıĢında diğer ayların getirisi bulmak için kulanılan bir denklemdir ve bu değer
de 0‘dan büyük çıkmaktadır. Güç oranını ifade eden Rj/Ry değeri 1 çıkar ise Ocak ayı getirisi
ile diğer ayların getirilerine eĢit olduğu, eğer 1‘den büyük çıkarsa Ocak ayı getirisinin diğer
aylardan daha yüksek olduğu, 1‘den küçük çıkarsa Ocak ayı getirisinin diğer ayların
getirisinden daha düĢük olduğu sonucuna ulaĢılmaktadır. Ocak ayı anomalisinin varlığından
söz edebilmek için de incelenen dönem miktarının yarısından fazlasında Rj/Ry değerinin
1‘den büyük çıkması gereklidir (Gu, 2003).
IV. BULGULAR
ÇalıĢmada 2010 -2016 döneminde BĠST 100, BĠST 50 VE BĠST 30 endekslerinde
aylık ortalama kapanıĢ fiyatları alınarak Ocak Ayı Anomlisinin varlığı tespit edilmiĢtir. Ocak
ayı anomalisinin varlığından bahsedebilmek için incelenen dönem sayısın 50‘sinden
fazlasının, güç oranını ifade eden Ry/Rj‘nin 1‘den büyük çıkması gerekmektedir. Endekslere
iliĢkin Ry ve Rj değerleri Tablo 1‘de gösterilmektedir.
Tablo 1: BĠST 100, BĠST 50 ve BĠST 30 Endeklerine ĠliĢkin Rj ve Ry Değerleri
Y
ıl
2
010
,4932
,2227
0
,7473
,4416
j
0
1
R
0
,5670
1
R
,2119
0
,7350
2
012
,5961
1
R
y
y
011
1
R
j
2
2
2
013
014
BĠST 100 Endeksi
3
1
0
,4612
,0915
,3151
1
0
1
,4223
,8572
,2345
BĠST 50 Endeksi
3
1
0
,5387
,0295
,3025
1
0
1
,4318
,8388
,2325
2
015
2
016
1
,5451
1
,3317
0
,8218
1
,0856
1
,4970
1
,3660
0
,8108
1
,0905
273
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
1
R
,2987
j
,5645
1
R
y
BĠST 30 Endeksi
3
0
0
,7432
,9828
,2903
1
0
1
,4599
,8300
,2527
0
,1940
0
,7236
1
1
,5502
,4166
0
1
,8060
,0883
ÇalıĢmada BĠST 100 endeksinde yıllar bazındaki güç oranı (Ry/Rj) 2010‘da 1,22,
2011‘de 0,80, 2012‘de 2,43, 2013‘te 1,27, 2014‘te 0,26, 2015‘te 1,88 ve 2016‘da 1,23 olarak
elde edilmiĢtir. Dolayısıyla ele alınan yedi dönemin beĢ tanesinde güç oranı 1‘den büyük
çıktığı için Ocak Ayı anomalisinin varlığı tespit edilmiĢtir. Daha sonra BĠST 50 endeksinde
güç oranının 2010‘da 1,19, 2011‘de 0,77, 2012‘de 2,47, 2013‘te 1,23, 2014‘te 0,25, 2015‘te
1,85 ve 2016‘da 1,25 çıkmasıyla ve incelenen 7 dönemin 5 tanesinde 1‘den büyük çıktığı için
Ocak ayı anomalisi tespit edilmiĢtir. Son olarak BĠST 30 endeksinde güç oranlarının 2010‘da
1,09, 2011‘de 0,78, 2012‘de 2,56, 2013‘te 1,18, 2014‘te 0,23, 2015‘te 1,92 ve 2016‘da 1,30
olarak incelen 7 dönemin 5 tanesinde 1‘den büyük çıkmasıyla Ocak ayı anomalisi tespit
edilmiĢtir. Ry/Rj değerleri Tablo 2‘den de gözlemlenebilir.
Tablo 2: BĠST 100, BĠST 50 ve BĠST 30 Endeklerine ĠliĢkin Rj/Ry Değerleri
Yıl
2
010
BĠST 100:
Rj/Ry
BĠST 50:
Rj/Ry
BĠST 30:
Rj/Ry
2
011
1
,22
0
,80
1
,19
2
0
1
2
0
1
1
0
1
,23
1
,85
0
,23
2
016
,88
,25
1
,18
2
015
,26
,23
2
,56
2
014
,27
,47
0
,78
2
013
,43
,77
1
,09
2
012
1
,25
1
,92
1
,30
ÇalıĢmada incelenmiĢ olan BĠST 100, BĠST 50 ve BĠST 30 endekslerinin üçünde de
2010-2016 dönemi arasında 7 dönemin 5 tanesinde güç oranının (Ry/Rj) 1‘den büyük
çıkması ile Ocak ayı anomalisin varlığı saptanmıĢtır. Bulgularımız Ege, Topaloğlu ve CoĢkun
(2012), Güler (2013), Aytekin ve Sakarya (2014) ve Yiğiter ve Saka Ilgın‘ın (2015)
çalıĢmaları ile Ocak ayı anomalisinin varlığı yönünden benzerlik göstermektedir.
SONUÇ
1960‘lı yıllarda Fama tarafından ileri sürülen Etkin Piyasalar Hipotezine aykırı olarak
piyasalarda normalin aksine bulguların elde edilmesi çeĢitli anomalilerin oluĢmasına neden
olmaktadır. Yapılan çalıĢmada BĠST 30, BĠST 50, BĠST 100 endekslerinde 2010-2016
döneminde Ocak Ayı Anomalisinin varlığı güç oranları yöntemi ile araĢtırılmıĢtır.
ÇalıĢmanın sonucunda BĠST 30, BĠST 50, BĠST 100 endekslerinin tümünde 7
dönemin 5 tanesinde (2010, 2012, 2013, 2015 ve 2016) Ocak Ayı anomalisi tespit edilmiĢtir.
Bunun yanında bütün endekslerde 2 yılda da (2011 ve 2014) Ocak Ayı anomalisi tespit
edilememiĢtir. Ele alınan endeksler için en yüksek güç oranı 2012‘de, en düĢük güç oranı da
2014 yılında gözlemlenmiĢtir. Sonuç olarak, yapılan analizde ele alınan dönemin 50‘sinin
fazlasında anomali bulunduğu için tüm endekslerde Ocak Ayı anomalisinin varlığından söz
edilebilmektedir.
274
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Kaynakça
ATAKAN, Tülin (2008). Ġstanbul Menkul Kıymetler Borsası‘nda haftanın günü etkisi ve
ocak ayı anomalilerinin ARCH-GARCH modelleri ile test edilmesi. Ġstanbul Üniversitesi
ĠĢletme Fakültesi Dergisi, 37(2), 98-110.
AYTEKĠN, Sinan, SAKARYA, ġakir (2014). ―Ocak Ayı Anomalisi: Borsa Ġstanbul
Endeksleri Üzerine Bir Uygulama‖, Uluslararası Yönetim Ġktisat ve ĠĢletme Dergisi, Cilt 10,
Sayı 23, ss. 137-155.
BALABAN, E. (l995). ―Some Empirics of the Turkish Sıock Market, in J. Doukas and L.
Lang (eds.) Financiallssues in Emerging Capital Maricets‖, New York: JAI Press, (in
evaluation). (Discussion Paper 9508, Research Department, The Central Bank of the
Republic of Turkey, April).
DEMĠRELĠ, Erhan (2008). ―Etkin Pazar Kuramından Sapmalar: Finansal Anomalileri
Etkileyen Makro Ekonomik Faktörler Üzerine Bir AraĢtırma‖, Ege Akademik BakıĢ, 8(1),
215-241.
EGE, Ġ., TOPALOĞLU, E. E., & COġKUN, D. (2012). DavranıĢsal finans ve anomaliler:
Ocak ayı anomalisinin ĠMKB‘de test edilmesi. Muhasebe ve Finansman Dergisi, 56, 175189.
FAMA, F. Eugene (1965). ―The Behaviour of Stock Market Prices‖, The Journal of Business,
Vol. 38, No: 1
FAMA, F. Eugene (1970). ―Efficient Capital Markets: A Rewiev Theory and Empirical
Work‖, The Journal of Finance, Vol. 25, No: 2
GU, Anthony Yanxiang (2003). The Declining January Effect: Evidence from the U.S.
Equity Markets. The Quarterly Review of Economics and Finance. 43. 395-404
GULER, Sevinc. (2013). ―January Effect in Stock Returns: Evidence From Emerging
Markets‖, Interdisciplinary Journal of Contemrorary Research in Business, Cilt: 5, Sayı 4, ss.
641-648.
HAUG M., ve HIRSCHEY, M. (2006). The january effect. Financial Analysts Journal, 62(5),
s:78- 88.
HO, Yan-Ki. (1990). ―Stock Return Seasonalities in Asia Pacific Markets‖, Journal of
International Financial Management & Accounting, Cilt: 2, Sayı: 1, s: 47-77.
KARAN, Mehmet Baha (2001). Yatırım Analizi ve Portföy Yönetimi, Hüfam Yayınları,
Ankara.
KARAN, Mehmet Baha, UYGUR, Akyay (2001), ―Ġstanbul Menkul Kıymetler Borsası‘nda
Haftanın Günleri ve Ocak Ayı Etkilerinin Firma Büyüklüğü Açısından Değerlendirilmesi‖,
A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, s: 103-115.
KENDALL, M. G. (1953), The analysis of economic time-series Part I: Prices, Journal of the
Royal Statistical Society. Series A (General) 116(1), 11–25.
KIYILAR, Murat ve KARAKAġ, Cem (2005). ‗Ġstanbul Menkul Kıymetler Borsası‘nda
Zamana Dayalı Anomalilere Yönelik Bir Ġnceleme‘, Yönetim, Yıl: 16, Sayı: 52, s:17-24
KLOCK, Shelby A., BACON, Frank W. (2014), ―The January Effect: A Test of Market
Efficiency‖, Journal of Business & Behavioral Sciences, Cilt: 26, Sayı: 3.
KÜÇÜKSĠLLE, Engin. (2012), ―ĠMKB Endekslerinde Ocak Ayı Etkisinin Test Edilmesi‖,
Muhasebe ve Finansman Dergisi, s: 129-138.
275
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ÖZER, Gökhan, ÖZCAN, Murat (2002). ―ĠMKB‘da Ocak Etkisi, Etkinin Sürekliliği, Firma
Büyüklüğü ve Portföy DenkleĢtirilmesi Üzerine Deneysel Bir AraĢtırma‖, Süleyman Demirel
Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 2, ss. 133-158.
ÖZMEN, Tahsin (1997). "Dünya Borsalarında Gözlemlenen Anomaliler ve Ġstanbul Menkul
Kıymetler Borsası Üzerine Bir Deneme", Sermaye Piyasası Kurulu Yayını, Yayın No: 61,
Ankara.
ROZEFF M. S., & KĠNNEY Jr., W. R. (1976). ―Capital market seasonality: The case of stock
returns‖, Journal of Financial Economics, Cilt: 3, Sayı: 4, s: 379-402.
YĠĞĠTER, ġule Yüksel, SAKA ILGIN, Kübra (2015). ―BIST-100 Endeksinde Ocak Ayı
Anomalisinin Güç Oranı Yöntemiyle Test Edilmesi‖, Dokuz Eylül Üniversitesi Ġktisadi ve
Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 30, Sayı: 2, ss. 171-187.
WACHTEL, S. B. (1942). Certain observations on seasonal movement in stock prices.
Journal of Business, 15, 184-193.
276
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Küresel Ġklim DeğiĢikliğinin Ġstihdam Üzerindeki Etkileri
Gizem TĠS

Özet
Günümüzde dünyamızı tehdit eden en büyük çevre sorunlarından birisi olarak görülen iklim
değiĢikliği, en baĢta fosil yakıt kullanımı, sanayileĢme, enerji üretimi, ormanların azalması ve diğer
insan etkinlikleri sonucunda ortaya çıkmıĢtır. Bu süreci ise ekonomik büyüme ve nüfus artıĢı daha da
hızlandırmıĢtır. Aynı zamanda iklim değiĢikliği veya küresel ısınma nedenleri ve yaratacağı sonuçlar
bakımından küresel bir sorun niteliği taĢırken, bu bağlamda istihdam da küresel bir sorun olma
yolunda ilerlemektedir.
Ġklim değiĢikliği, geleceği kesin bir Ģekilde hesaplamayı neredeyse imkansız kılarak hem
ekonomiyi hem de istihdamı etkilemesi kuvvetle muhtemeldir. Toprak, tatlı su ve okyanus
ekosistemleri üzerindeki doğrudan etkiler tarım, ormancılık, balıkçılık ve bazı turizm sektörleri vb. bu
ekosistemlere bağlı istihdamı da etkilemesi kaçınılmazdır. Ġklim değiĢikliği ayrıca çok fazla istihdamın
bağlı olduğu altyapıları da özellikle olumsuz hava koĢulları yoluyla etkisi altına alacaktır. Ancak iklim
değiĢikliğinin istihdam üzerindeki etkilerinin çoğunlukla olumsuz olmasının yanı sıra bazı bölge ve
sektörlerde olumlu etkiler yaratacağı da düĢünülmektedir.
Bu çalıĢmada, Dünya Bankası raporlarından ve Hükümetlerarası Ġklim DeğiĢikliği Paneli
raporlarından yararlanarak spesifik olarak küresel iklim değiĢikliklerinin; istihdam yapısındaki
dönüĢümler ve iĢsizliğin yol açtığı yoksulluk artıĢına dikkat çekilecektir. Bu çerçevede, yoksulluk
özellikle de güvencesiz istihdam ve kötü istihdam biçimleri irdelenecektir. Sonuç kısmında ise, iklim
değiĢikliğinin olumsuz etkilerinin azaltılmasına ve sınırlandırılmasına yönelik tespit ve önerilerde
bulunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Küresel Ġklim DeğiĢikliği, Küresel Isınma, Ġstihdam, Yoksulluk
Jel Kodlar: S59, S54, E24, I3
Abstract
Climate change, which is considered one of the biggest environmental problems that threaten
our earth today, has emerged as a result of fossil fuel use, industrialization, energy production,
deforestation and other human activities. This process has further accelerated economic growth and
population increase. At the same time, climate change or global warming causes a global problem in
terms of causes and consequences, while employment is also on the way to becoming a global
problem.
Climate change is likely to affect both the economy and employment, making it almost
impossible to precisely calculate the future. Direct effects on soil, freshwater and ocean ecosystems are
inevitably affecting employment linked to these ecosystems, such as agriculture, forestry, fisheries and
some tourism sectors. Climate change will also affect infrastructures where too much employment
depends, especially through adverse weather conditions. However, it is also thought that the effects of
climate change on employment are mostly negative and will have positive effects in some regions and
sectors.
In this study, using the World Bank reports and the reports of the Intergovernmental Panel on
Climate Change, it will be draw attention to the shifts in employment of global climate change, and

Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Ġktisadi Ġdari Bilimler Fakültesi, ÇalıĢma Ekonomisi ve Endüstri
ĠliĢkileri Bölümü, Lisans Son Sınıf Öğrencisi, gizemmtss@gmail.com
277
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
poverty increase caused by unemployment. In this framework, poverty, particularly precarious
employment and poor forms of employment, will be examined. In the conclusion, determinations and
recommendations will be made to reduce and limit the adverse effects of climate change.
Keywords: Global Climate Change, Global Warming, Employment, Poverty
Gel Code: S59, S54, E24, I3
GĠRĠġ
Ġklim değiĢikliğinin potansiyel etkilerine iliĢkin endiĢe son yıllarda çok sayıda
uluslararası konferansa konu olmuĢtur. Dünyanın dört bir yanında doğayı ve halkları tehdit
eden küresel iklim değiĢikliğinin, ekonomiye olası etkilerini inceleyen Dünya Bankası,
Türkiye, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri için karamsar bir gelecek tablosu çizmektedir.
Nitekim iklim değiĢikliğinin kontrol altına alınamaması halinde 2100‘de ülkelerin
77‘sinde kiĢi baĢına gelirin düĢeceği ve üretimin 20‘den fazla gerileyeceği bunun
sonucunda dünya ekonomisinin 23‘ünün eriyeceği bilinmektedir (Burke, Hsiang ve Miquel,
2015: 235-239).
Keza bu durumdan ilk ve en kötü etkilenenlerin, soruna en az katkıda bulunmalarına
rağmen dünyanın yoksul grupları olacağı aĢikârdır. Küresel iklim değiĢikliği sonucu kitlesel
açlık ve göçlerin yaĢanacağı düĢünülmektedir. Devamında hastalıkların artacağı ve doğru
politikalar uygulanmadığı takdirde iklim değiĢikliğinin 2030 yılına kadar 100 milyon insanı
daha yoksullukla karĢı karĢıya bırakacağı senaryoları ülkeleri harekete geçirmiĢtir. Ülkeler
‗‘Ölü bir gezegende istihdamın olamayacağı ve sürdürülebilirliğin artık bir tercih değil bir
var olma sorunu‘‘ olduğu bilincine kavuĢmuĢtur (Kohler, 2015: 7). Bu noktada hükümetlerin,
çevreyi tahrip eden iĢleri iĢçilerin seçmediği, onların kendilerini ve ailelerini geçindirmek
için çalıĢmak zorunda kaldıkları gerçeğini göz önünde bulundurarak sürdürülebilirlik
yönündeki değiĢimin bütün yükünü iĢçilerin omuzlarına yıkmamaları son derece önem arz
etmektedir.
Genel anlamda kar için üretim ve tüketim küresel iklim değiĢikliğine, bu da küresel
yoksulluğun artmasına, istihdam yapısının olumsuz yönde değiĢmesine ve ülkelerin iklim
değiĢikliği sonucu ekonomik zararlara uğramasına neden olacaktır. Dolayısıyla ülkelerin
büyüme hızlarının yavaĢlaması da söz konusudur. Bu çerçeveden incelendiğinde ulusal ve
uluslararası seviyede olmak üzere siyasal, ekonomik ve çevresel sonuçlar ortaya çıkaran
küresel iklim değiĢikliğinin, bugünümüzü ve daha çok geleceğimizi etkileyecek olan en ciddi
küresel sorunlardan birisi haline geldiği görülmektedir.
I.
KÜRESEL ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠ
BirleĢmiĢ Milletler Ġklim DeğiĢikliği Çerçeve SözleĢmesince iklim değiĢikliği,
karĢılaĢtırılabilir bir zaman diliminde ( Dünya Meteoroloji Örgütü‘ne göre ortalama 30 yıl
kabul edilmektedir) iklimin doğal değiĢkenliğine ilaveten, doğrudan ya da dolaylı bir Ģekilde
atmosferin bileĢimini değiĢtiren insan faaliyetleri sonucu iklimde meydana gelen değiĢim
olarak tanımlanmıĢtır (BMĠDÇS, 1992: 3). Ġnsan faaliyetleri nedeniyle çevrenin ekolojik
sınırlarının zorlanmasının baĢlangıcını sanayi devriminin oluĢturduğunu vurgulamak
gerekmektedir. Gerek hızlı makineleĢme süreci, üretim ve tüketim yapısının değiĢmesi
gerekse nüfus artıĢı ve kentleĢme gibi geliĢmeler yoğun enerji ihtiyacını ortaya çıkarmıĢtır.
Bunun sonucunda iklimin kendi doğal değiĢkenliği dıĢında yapay bir Ģekilde değiĢmesi
gerçekleĢmiĢtir (BaĢoğlu, 2014:177). Nitekim Hükümetlerarası Ġklim DeğiĢikliği Paneli
278
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
(IPCC), istatistiksel açıdan
95 güvenle iklim değiĢikliğinin insan faaliyetlerinden
kaynaklandığını vurgulamaktadır. Ġklim değiĢikliği faturasının yine faaliyetleri sonucu
insanlara kesileceği unutulmamalıdır (TürkeĢ, 2013: 4).
Nitekim dünyada risk yönetimi, sigorta ve reasürans brokerliği ile insan kaynakları
danıĢmanlığı konularında faaliyet gösteren Aon‘un yayınladığı 2016 Küresel Ġklim ve Felaket
Raporuna göre, küresel felaketlerin yarattığı 210 Milyar $‘lık ekonomik kaybın bu zamana
kadar tespit edilen ve kayıtlara geçen kayıplar arasında 7. sırada olduğu belirtilmiĢtir. 2016
içinde ekonomik kayıplara neden olan toplam 315 farklı olay yaĢandığına ve son 10 yılda en
çok artıĢ gösteren tehditlerin deprem, su baskınları ve kuraklık olduğuna dikkat çekilmiĢtir (
Aon, 2016: 2).
Tablo1: Tüm Doğal Afetler Sonucu Küresel Ekonomik Kayıplar
Kaynak: Aon, Yıllık Ġklim ve Felaket Raporu ( 2016; 2).
Görüldüğü üzere tüm insanlığı ve insan aktivitelerini çevreleyen ve sınırlayan
ekosistemin değiĢmesi ülke ekonomilerini, emek ve istihdamını, sektörleri ve verimliliği keza
yoksulluğu etkilemesi kaçınılmazdır. Ġklim değiĢikliğinin sektörlere ve istihdama nasıl
yansıyacağı hatta sektörlerin de iklim değiĢikliğini nasıl etkilediği alt baĢlıklarda
incelenecektir.
II.
KÜRSEL ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠNĠN SEKTÖREL ETKĠLERĠ
Ġklim değiĢikliğinin sıcaklar ve yağıĢlarda oluĢturacağı olası anormalliklerden dolayı
pek çok sektör olumsuz etkilenecektir. Ġklim değiĢikliklerinin etkilediği baĢlıca sektörler
arasında; tarım, gıda üretimi, balıkçılık, hayvancılık, ormancılık, dıĢ ticaret, turizm, sağlık,
iklimlendirme, inĢaat, lojistik ve finans-sigortacılık yer almaktadır (Bayraç ve Doğan, 2016:
24). Tarım, kara ekosistemleri, ormancılık ve turizm sektörlerine sıcaklık artıĢının ilk baĢta
faydalı olacağı düĢünülse de artıĢ sürdükçe küresel ölçekte net etkisi olumsuz yönde
279
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
olacaktır. Deniz ekosistemleri, biyolojik çeĢitlilik, kıyı sistemleri ve sağlık sektörlerinin ise
doğrudan zarar görecekleri düĢünülmektedir. Yine enerji, su, ulaĢım ve telekomünikasyonun
muhtemelen sel, fırtına kabarması, kuraklık ve aĢırı sıcaklıklardan kaynaklanan bozulmalarla
karĢılaĢacağı bilinmektedir (IIPC, 2014: 10-11).
Zincirleme olarak bir sektörün küresel iklim değiĢikliğinden olumsuz etkilenmesi
diğer sektörü de etkilemektedir. Hükümetlerarası Ġklim DeğiĢikliği Paneli BeĢinci
Değerlendirme Raporunun senaryolar örneğine göre: tarımda kuraklıktan ya da aĢırı yağıĢtan
kaynaklı mahsullerdeki verimin azalması, gıda iĢleme sektöründeki iĢleri risk altında
bırakacak ve yüksek gıda fiyatları enerji satın alımını kuvvetle muhtemel azaltacaktır.
Dolayısıyla isteğe bağlı tüketim azalacak, istihdam düĢecektir (IIPC, 2014: 11).
Kuraklık ve çölleĢme, orman yangınları, arazi kullanımının değiĢmesi ve bunlara
bağlı olarak gerçekleĢecek zorunlu göçler, iklim değiĢikliğinin yine olası sektörel
etkilerindendir. KuĢkusuz bu durumlar, istihdam seviyesini de olumsuz yönde tesiri altına
alacaktır (BaĢoğlu, 2014; Sevim ve Zeydan, 2007).
A.
Tarım
Tarım doğaya bağlı olarak sürdürülen bir faaliyettir. Ġklim ise tarımsal üretimin ve
hedef edilen verimin gerçeklemesini sağlayan birincil faktördür. Ġklime ve iklim
değiĢmelerine en fazla duyarlı sektörlerin baĢında yer alan tarım sektörü ile iklim
değiĢikliklerinin arasında tablada da görüleceği üzere çift yönlü bir etki söz konusu
olmaktadır ( Akalın, 2014: 354).
Tablo 2: Ġnsanların ÇeĢitli Faaliyetlerinin Küresel Ġklim DeğiĢikliğine Etkisi
Kaynak: https://yenibirdunyaicinkimya.wordpress.com/kuresel-isinma/ ( 2013)
Ġklim değiĢikliği hem tarımı etkilemekte hem de tarımsal faaliyetler iklim
değiĢikliğine neden olmaktadır. Ġklim değiĢikliğinin tarım üzerine etkileri; gıda güvenliği,
kalkınma ve uluslararası ticaret konularında ortaya çıkmaktadır.
Ġklim değiĢiklikleri sonucu oluĢan üretim azlığı veya fazlalığı ekonomik dengeleri de
büyük ölçüde değiĢtirmektedir. Üretim miktarının azalması durumunda tarım fiyatlarının
artması enflasyon etki ederken, tarım ürünlerindeki arz açığının ithalatla karĢılanması cari
açık Ģeklinde yansıyacaktır. Tarım sektöründe çalıĢan sayısının azalması iĢsizlik üzerinde,
280
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
üreticilerin kuraklığa bağlı zararlarının bir bölümü ya da tamamının hükümetler tarafından
karĢılanması ise, bütçe üzerinde olumsuz yönde etki oluĢturacaktır (Bayraç ve Doğan, 2016:
34). Bu karĢılıklı etkileĢimin olumsuz Ģiddeti geliĢmekte olan ülkelerin ekonomilerinin
tarımsal üretime dayanması yoluyla hissedilir hale gelmiĢtir.
Ekstrem hava koĢulları geliĢmekte olan ülkelerde tarımsal üretimi git gide
zorlaĢtırmakta ve dolayısıyla göçe sebebiyet vermektedir. BirleĢmiĢ Milletler, iklim değiĢimi
ile bağlantılı olarak dünya genelinde 500 milyondan fazla insanın yer değiĢtirdiğini tahmin
etmektedir.
B.
Turizm
Ġklim ile sıkı bir etkileĢim halinde bulunan sektörlerden biri olan turizm sektörü,
iklim değiĢikliklerinden çok çabuk etkilenen kırılgan bir karaktere sahiptir. Dünya Seyahat ve
Turizm Konseyi (WTTC) verilerine göre, turizm sektörü, 2015 yılında dünya genelinde
doğrudan ve dolaylı olarak 7,2 milyon kiĢiye istihdam yaratmıĢtır. Türkiye Seyahat
Acenteleri Birliği verilerine göre ise, 1996-2012 döneminde turizm gelirlerinin dıĢ ticaret
açıklarını kapatma oranı ortalama 58‘dir. Turizm gelirinin 2016 yılında dıĢ ticaret açığını
kapatma payı ise 39.48‘dir. (TURSAB). Bu derece önemli bir sektörün iklim değiĢikliği
nedeniyle yaĢaması muhtemel olumsuzlukların önüne geçilmesi gerekmektedir. Elbette bu
olumsuzluklar tek taraflı olmamakla birlikte turizm de küresel iklim değiĢikliğine neden
olmaktadır.
Turizmin dünya çapında ekonomik açıdan katkılarına bakacak olursak: Dünya
Turizm Örgütü verilerine göre, turizmin genel ihracat gelirine katkısı 2012 yılında 1,3 trilyon
ABD dolarıdır. BirleĢmiĢ Milletler Dünya Turizm Örgütünün (UNWTO) verilerine göre ise,
2015 yılında uluslararası turizm gelirleri, bir önceki yıla göre 3,6 oranında artarak 1,232
milyar dolara ulaĢırken, uluslararası turist sayısı 2015 yılında 4,4 oranında artarak 1,184
milyona ulaĢmıĢtır (Baydarov, 2016: 1).
Turizm, ülkelerin iĢsizlik sorunlarını gidermede, bölgesel kalkınmalarını
gerçekleĢtirmede büyük katkı sağlamaktadır. TaĢıdığı özellikler nedeniyle diğer sektörlerle
yakından iliĢkisi olan turizm talebindeki olası düĢüĢün, turistlere satılan mal ve hizmetleri, bu
mal ve hizmetleri tedarik eden endüstrileri, tarım, hayvancılık sektörlerini de etkileyeceği
düĢünülmektedir (BaĢoğlu, 2004: 183; Aydemir, ġenol, 2014: 383).
Turizmin, zengin ülkelerden yoksul ülkelere, kentsel alanlardan kırsal alanlara ve
kuzeyden güneye Ģeklindeki servetin yeniden dağılımı rolü ise ada ülkeleri ve geliĢmekte
olan ülkelerin ödemeler dengesi için önem arz etmektedir. Nitekim 50 az geliĢmiĢ ülkenin
46‘sı döviz gelirlerini turizm sektöründen elde etmektedir. Keza geliĢmekte olan ülkelerde
turizm, önemli istihdam olanakları ve yoksulluğu önleme potansiyeli sunmaktadır.
ġekil 3: Turizm Harcamaları ve Ġstihdam Yarattığı Alanlar
Turistlerin Harcama
Yaptıkları Yerler
Konaklama
Yiyecek
Turizm Sektörünün Yaptığı
Harcamalar
MaaĢlar ve Ücretler, BahĢiĢler,
Ġkramiyeler
Yerel Vergiler, Gelir Vergileri
Harcamalardan
En
son
Yararlananlar
Muhasebeciler,
Gayrimenkul
Yapıcı ve Satıcıları, Reklamcılar
Nalburiye Dükkanları, Esnaf ve
Zanaatkarlar
281
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Ġçecek
Uluslararası UlaĢım
Gezi ve Turlar
Eğlence
Hatıra ve Hediyelik
Fotoğraf ve Bant
KiĢisel Bakım, Ġlaç ve Kozmetik
Giyim
DeğiĢik
Kasaplar,
Yemekçiler,
Baharatçılar, , Emlakçılar
Müzik, Eğlence, Yönetimsel ve Mimarlar, Avukatlar, Doktorlar
Genel Harcamalar
Bankalar.
Eczaneler,
Mühendisler,
Yasal ve Mesleksel Hizmetler
Hamallar, TaĢıyıcılar, Oto Tamir
ve Bakımcılar
Yiyecek, Ġçecek vb. Satın EĢya Dükkanları, Ġthalatçılar
Alımlar
Malzeme ve Üretim Maddeleri Yönetim: eğitim, sağlık, demir,
Alımı
vb.
Tamir, Bakım, Onarım, Koruma, Çiftçiler, Balıkçılar, Lokantalar
Reklam,
Tanıtım,
Yayın,
ĠyileĢtirme ÇalıĢmaları
Toplu Hizmetler, Su, Gaz, Elektrikçiler,
Veznedarlar,
Elektrik, Çevre vb.
Seyahat ĠĢletmeleri,
Gayrimenkul ve Araç Gereç Fırınlar, Bakkallar, Kasiyerler
Kiralama
Yatırımcılara
ve
Yabancı Finansmancılar,
Sigorta
Sermayeye Geri DönüĢ (kar payı ġirketleri
ve iĢtirak hissesi olarak)
Komisyonlar
Kaynak: F. Tutar, Alpaslan, E. Tutar, Erkan (2013;17).
Turizmin, meydana getirdiği genel istihdam etkisi ile ülkedeki toplam istihdamı
arttırma iĢlevini devam ettirmesi ancak turistik ürün ve hizmetlere talep olduğu sürece
gerçekleĢecektir. Bu iĢlevini küresel iklim değiĢikliğinin olumsuz etkilerine karĢın
sürdürebilmesi ise güç görünmektedir. Nitekim turizm sektörünün ekonomi içinde
fonksiyonları dikkate alındığında, ileri dönemlerde iklim değiĢikliğinin ortaya çıkaracağı
olumsuzluklar, bir yandan istihdam ve gelir kayıplarına yol açabilecek, diğer yanda da turizm
gelirlerinin ödemler bilançosuna olan pozitif katkısının giderek azalmasına sebep
olabilecektir (BaĢoğlu, 2004: 184).
C.
Enerji
Sera gazları içinde en önemlisi ve en yaygını karbon dioksit (CO2) gazıdır. Bu gazın
75‘i de kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil enerji kaynaklarının yanması sonucu meydana
çıkmaktadır. Enerji sektörünün iklim değiĢikliğine etkisi ise, tüketilen ısı, mekanik ve
elektrik enerjilerinin üretilmesinde birincil enerji kaynağı olarak, fosil yakıtların (kömür,
petrol, doğal gaz), nükleer bölünmenin (fisyon),odun ve biyo-kütlenin kullanılması
noktasında baĢlamaktadır. Bu zararı karĢılıksız bırakmayacak olan doğa, hem bu enerjilerin
üretiminde hem de ikincil enerji kaynakları olan, elektrik (termik santrallar, nükleer
santrallar, barajlar) ve ısı enerjisi (kazanlar, özel nükleer santralar) ile mekanik enerjinin
(fosil yakıtlı motorlar) elde edilmesi aĢamasında olumsuz etkilerini gösterecektir (Uzmen,
2008). Bu nedenle, fosil kaynakların kullanımının azaltılmasına, yenilenebilir enerji
kaynaklarının kullanımının arttırılmasına yönelik çalıĢmalar yapılmaktadır.
282
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Yenilenebilir enerji piyasası, hızla büyümektedir. Yenilenebilir enerji talebi, 2012
yılına kadar dünyanın toplam enerji ihtiyacının 15‘ine ulaĢabileceği düĢünülmektedir
(Germanwatch, 2002: 16). Nitekim Çevreci Enerji Derneği BaĢkanı Tolga ġallı; Stanford
Üniversitesinin araĢtırmasına göre Türkiye‘nin 2050 yılında yenilenebilir enerji üretiminin
yüzde 69‘unu çatı panelleri, normal ve yoğunlaĢtırılmıĢ enerji santralleri; yüzde 15‘ini rüzgâr,
yüzde 15‘ini dalga ve hidroelektrik, yüzde 1‘ini de jeotermalden sağlamasının öngörüldüğünü
belirtmiĢtir. Yenilenebilir enerji yatırımlarının kamu yararı taĢıdığı gerçeğinin yanı sıra
istihdam yaratmadaki etkinliğini 2050‘ye kadar inĢaatta 183 bin 724, iĢletmede ise 192 bin
954 olmak üzere toplamda 376 bin 678 kiĢiye yeni iĢ imkânı sağlayacağı Ģeklinde
sürdüreceği düĢünülmektedir (http://www.enerjihaber.com/yenilenebilir-enerji-sektorundeistihdam/4198/).
Elbette iklim değiĢikliği, yenilenebilir enerji kaynakları ve sera gazı emisyonları (SG)
dikkate alınmaksızın enerji üretimi devam ederse, iklim değiĢikliğinin enerji arzı ve talebini
etkilemesinin yanında enerji kaynaklarını, tesislerini ve transferini de doğrudan
etkileyebilecektir.
Tablo 4: Bazı Yıllarda YaĢanan Uç Hava Olaylarının SeçilmiĢ Ülkelerdeki Enerji Sektöründe
Yarattığı Sonuçlar
Yıl
Ülke/ Kıta
YaĢanan Uç Hava Olayı
2003
Fransa
(Avrupa)
Sıcak Hava Dalgası
2005
ABD(
Amerika)
Kasırga
Sonuç
Elektrik enerji ihracatının
fazla düĢmesi.
50‘ den
15 milyar $ ekonomik kayıp.
2012
Fransa
(Avrupa)
Soğuk Hava Dalgası
2015
Türkiye
(Asya)
Soğuk Hava Dalgası
Doğal gaz fiyatlarında
12.5‘ in
üzerinde artıĢ ve önceki yılın aynı
dönemine göre doğalgaz tüketiminde
63.6 artıĢ.
Doğal gaz tüketim talebinde yaklaĢık
18 artıĢ.
Kaynak: M. Saya, (2016;63).
D.
Emek Verimliliği
Ġklim değiĢikliğinin tetiklediği sağlık sorunları ile artan sıcaklığa bağlı olarak ortaya
çıkan ısı stresi, nemlilik ve diğer aĢırı hava olayları emek verimliliği üzerinde etkili
olabilmektedir. Hükümetlerarası Ġklim DeğiĢikliği Paneli beĢinci raporunda, iĢ gücü
verimliliğinin sıcak bölgelerde düĢme yaĢayacağına ve talebin de bundan etkileneceğine
vurgu yapılmıĢtır. Nitekim iklim değiĢikliğinin verimi düĢüreceğine iliĢkin bu tahminler,
Afrika ve Asya‘nın bazı kesimlerinde en sıcak ve nemli dönemlerde, ısı stresinin yarattığı
verim düĢüklüğü ile kendini çoktan göstermiĢtir.
Beden gücüne dayalı sektörlerde gelecekte bir azalma görülebilme ihtimalinin yanı
sıra iklim değiĢikliğinin ekonomik büyüme üzerinde de azımsanamayacak ancak henüz
283
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
miktarı belirtilmemiĢ bir etki yaratacağı düĢünülmektedir. Tord Kjellstrom (BirleĢmiĢ
Milletler Üniversitesi Küresel sağlık Enstitüsü (UNU-IIGH) uzmanı) ise iklim değiĢikliğinin
sağlık ve ekonomi üzerindeki etkilerini konu aldığı çalıĢmasında 2030 yılına kadar birçok
ülkede iĢ gücü verimliliğindeki kaybın iki katına çıkacağı sonucuna varmıĢtır. Nitekim Çin ve
Hindistan'daki verimlilik kaybının yılda 450 milyar dolara çıkacağı, küresel ısınmadan en çok
etkilenen tropikal iklim kuĢağındaki ülkelerde de gayrı safi yurtiçi hasılanın yüzde beĢ ila
yüzde altı oranında azalacağı tahmin edilmektedir (http://www.milliyet.com.tr/kureselisinma-verimi-dusuruyor-dunya-2310743/ ).
Yine iklim değiĢikliğinin emek verimliliği üzerindeki olumsuz etkisinin neden
olduğu maliyetin dünya GSYH‘ye oranı yaklaĢık olarak 0,5 ve yıllık 300 milyar dolar
civarındadır. Emek verimliliğindeki düĢüĢten en çok etkilenen ülkeler ise, Çin, Hindistan,
Endonezya ve Meksika gibi geliĢen ekonomiye sahip ülkelerdir. Bu ülkelerde verimlilikteki
düĢüĢ tek baĢına yıllık 200 milyar dolar kayba yol açarak söz konusu ülkelerin geliĢme
potansiyellerini etkilemektedir. 2030 yılında Çin ve Hindistan‘da bu kaybın her bir ülke için
yaklaĢık yarım trilyon dolar olacağı beklenmektedir. Öte yandan sıcaklığın 0,6°C artacağı
varsayımı altında, emek verimliliğinde yaĢanacak düĢüĢlerin neden olacağı küresel maliyetin
2030 yılında yaklaĢık 2,5 trilyon dolar civarında olacağı tahmin edilmektedir (BaĢoğlu, 2004:
187).
III.
KÜRESEL ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠNĠN ĠSTĠHDAM ÜZERĠNDEKĠ
ETKĠLERĠ
Küresel iklim değiĢikliğinin sosyal ve ekonomik yapıyı etkilemesinin yanında
istihdam ve geçim kaynakları üzerindeki etkileri ise nadiren ve doğrudandır. Toprak, tatlı su
ve okyanus ekosistemleri üzerindeki doğrudan etkiler tarım, ormancılık, balıkçılık ve bazı
turizm tiplerine bağlı istihdamı etkileyecektir. Ġklim değiĢikliği yine Ģiddetli hava koĢulları
yoluyla çok fazla istihdamın bağlı olduğu altyapılardaki dengeyi de sarsacaktır. Ancak bazı
çalıĢmalar iĢ fırsatlarında açık bir artıĢ rapor ederken bazıları istihdamda bir düĢüĢü ya da
hiçbir değiĢiklik olmayacağını öne sürmektedir. Ancak iklim değiĢikliğinin istihdam
üzerindeki etki alanını sınırlamak amacıyla küresel istihdam haritasının yeniden
düzenlenmesi gerekmektedir.
Bu doğrultuda ülkelerin birlik içerisinde, kahverengi sanayiden yeĢil sanayiye
geçmeleri, çevreye uyumlu yeni iĢ sahaları yaratmaları ve yeĢil yakalıların istihdamını
arttırmaya yönelik politikalar geliĢtirmeleri gerekmektedir. Bu noktada yenilenebilir enerji,
yeĢil binalar, merkezi olmayan enerji ve verimlilik gibi alanlarda 'yeĢil mesleklerde' çalıĢma
kapasitesine sahip bir iĢ gücünün geliĢtirilmesi kritik önem arz edecektir (Kaypak, 2011: 26).
Küresel iklim değiĢikliğinin istihdamı nerelerde etkileyeceğini, bu değiĢiklikten
kimlerin ve hangi sektörlerin etkileneceğini incelemek gerekir ise: kırsal alanlarda yoksul
kesimlerin, kentsel alanlar ve kıyı bölgelerde ise yoksul kesim ile birlikte yeni göçmenlerin
etkileneceği düĢünülmektedir. Kırsal alanlar, geliĢmekte olan dünyanın yoksul halklarının
yaklaĢık 70‘ine karĢılık gelmektedir. Yeni enerji mahsulleri, REDD (Orman Kaybı ve
Bozulması Kaynaklı Emisyonların Azaltılması) kapsamındaki ödemeler ve artan ormancılık
verimleri bazı alanlara fayda sağlayabilse de, iklim değiĢikliğinin kırsal alanlardaki istihdam
üzerindeki baĢlıca etkileri su kaynağına, gıda güvenliğine ve tarım gelirlerine iliĢkin
olacaktır. Buna karĢılık kereste ve kağıt hamuru değiĢen mahsul miktarı REDD iĢ fırsatları
yaratabilecektir. Madencilikte su yokluğu ve su kirliliğine duyulan korku madenlerin
284
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
kapanmasına yok açabilecektir. Tarım da düĢük verimlilik sonucu gelirlerin etkilenmesi söz
konusuyken, enerji sektöründe biyoyakıtlar istihdam yaratabilecektir (IPCC, 2014: 9- 10).
Ġklim değiĢikliğine karĢı halktan yana verilecek ilk tepkilerden biri göçtür. TaĢınmak,
çevresel değiĢimler karĢısında geçim kaynaklarını sürdürebilmek için hali hazırda kullanılan
bir stratejidir. Bu stratejinin göç edilen ülkeler için olumlu ve olumsuz ekonomik etkileri
bulunmaktadır. Ġnsanların ayrıldıkları toplumlar göçmenlerin gönderecekleri paralar ile
canlandırılabilirken kadınlar için çalıĢma yükü artıĢ gösterecektir. Göç dalgasının ardından
göç edilen bölgelerde beĢeri sermaye kayıplarının yaĢanmasının yanı sıra geçiĢ yapılan
ülkenin iĢ gücü piyasalarındaki dengeleri değiĢtireceği açıkça belirtilmiĢtir ( BaĢoğlu, 2004:
93). Bu doğrultuda kentsel alanlar ile kıyı bölgelerindeki yoksul kesim ve yeni göçmenlerin,
su ve hıfzıssıhha, enerji Ģebekesi, ulaĢım ve telekomünikasyon gibi altyapılardaki
bozulmaları yoluyla iklim değiĢikliğinden etkileneceği vurgulanmaktadır. Elbette daha
dayanıklı altyapılar için artan yatırımlar, istihdamın yaratılması noktasında önemlidir. Yine
belediye hizmetleri kapsamında artacak olan kaynaklar iklim değiĢikliğine uyum sağlama
noktasında iĢ fırsatları yaratacaktır. Bunu enerji üretimi ve enerjinin korunması yatırımları ile
düĢük karbon hareketliliğine yönelik çalıĢmaların iĢ fırsatları yaratması takip edecektir.
Ġklim değiĢikliğiyle baĢa çıkmak ve uyum sağlamak için yeni iĢlere ihtiyaç
duyulacaktır. Bunlardan bazıları: adaptasyon hizmeti istihdamı, enerji üretimi istihdamı,
inĢaat hizmetleri istihdamı ve endüstri hizmetleri istihdamıdır. Bu doğrultuda iklim
değiĢikliğiyle mücadeleye yardımcı olacak mal ve hizmetlere odaklanan iĢler, yenilebilir ve
merkezi olmayan enerji çıkıĢları, dayanıklı altyapıların inĢaa edilmesi ile ekonomik
faaliyetleri arttıracaktır. Bunun sonucunda ise iĢ fırsatlarının sürdürülmesi ve son olarak
endüstri hizmet istihdamı kapsamında tarımda yeni arayıĢlar ile biyo yakıtlar ve REDD‘in
istihdam yaratabileceği düĢünülmektedir (Kaypak,2011: 28).
SONUÇ VE ÖNERĠLER
Dünya ekonomisindeki hızlı büyüme hedefleri, ekonomik anlamda yaĢam kalitesini
yükseltirken, diğer yandan da doğaya zarar vermekte ve ekonomi ile çevre arasında
dengesizlik yaratmaktadır. Dolayısıyla çevre tahribatı sonuçları itibariyle sürdürülebilir
kalkınmaya yönelik kısmi bir tehdit iken istihdama, iĢ fırsatlarına ve geçim kaynaklarına tam
etkisi belirlenemese de ciddi bir tehdit oluĢturmaktadır (Kaypak, 2011: 24).
Ġklim değiĢikliği, sağlık sorunları ve sıcaklık artıĢına bağlı olarak emek verimliliğini
olumsuz yönde etkileyecektir. Ġklim değiĢikliğinden etkilenecek sektörlerin büyüklüğü, emek
piyasasının formel ve enformel örgütlenmesi, iĢverenler ve iĢçiler arasında aracılık eden
kurumların, sendikaların varlığı ve aktifliği emek piyasasının iklim değiĢikliğine adapte olma
sürecini belirleyecektir. Bu çerçevede gerek ülkelerin ve devlet baĢkanlarının gerekse sivil
toplum örgütleri ile bireylerin üzerine düĢen çevresel duyarlılığı yerine getirmesi ve iklim
değiĢiklikleri karĢısında iĢgücüne adil bir geçiĢ sağlaması beklenmektedir. Bu noktada
―Kimse geride bırakılmayacak‖ sloganıyla sendikalar; özel sektör ve devletleri masaya
oturtup iĢsizliğin oluĢmasına fırsat tanımadan yeĢil ekonomiye geçiĢi sağlamak yolunda
harekete geçmiĢlerdir (Özyer, 2016: 43-48).
Diğer yandan da sigorta programları ile sosyal koruma önlemleri ve afet risk
yönetimi yoksulların ve ötekileĢtirilenlerin geçimlerini sürdürmelerine uygun sosyal yardım
yelpazeleri geniĢletilmelidir. Yine aĢırı sıcak ve uç hava olaylarından kaynaklı strese bağlı
sağlık sorunlarını azaltmaya ve yaĢanabilecek salgın hastalıkların emek verimliliğine olası
285
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
riskleri (ölüm, hastalıklardan kaynaklı kısa ve uzun vadeli Ģekilde emek piyasasından
tamamen ya da kısmen çekilme vb.) kontrol altına almaya yönelik uyum politikaları izlenmeli
ve Ģahıslar bu doğrultuda bilinçlendirilmelidir.
Gelecek yıllarda, nüfus artıĢının sürmesi ve ekonomik faaliyetler nedeniyle, çevresel
sorunların yerel, ulusal, bölgesel, küresel düzeylerde Ģiddetlenmesi beklenmektedir. Bu
noktada çevreye daha az zarar veren ekonomik kalkınma modellerinin desteklenmesi öncelik
taĢımaktadır. Bölgelere göre değiĢkenlik gösterecek olan iklim değiĢikliğinin istihdam
üzerindeki olumsuz etkilerine karĢın ulusların hazırlıklı olmaları hatta birlik içinde insan
sermayesini geliĢtirmeleri gerekecektir (IIPC, 2014: 6). Bunun yolu ise daha güçlü siyasi
irade ve vizyondan, ulusal düzeyde etkili çevre politikalarından ve artan ölçüde bölgesel ve
küresel iĢbirliğinden geçecektir ( Kaypak, 2011: ).
Sonuç olarak insanlığın karĢısına bu noktada iki seçenek çıkmaktadır: ya çevresel
değerlerin ön plana çıktığı ve sürdürülebilir enerjiye dayalı bir ―yeĢil ekonomi‖ oluĢacak, ya
da düĢük verimliliğe sahip ve sürdürülemeyen enerji kaynaklarını kullanan geleneksel
―kahverengi ekonomi‖ ile küresel iklim değiĢikliği sorunları devam edecektir. Aksi durumda
küresel iklim değiĢikliği zincirleme olarak tüm insani ve ekonomik faaliyetler dahil olmak
üzere büyük çapta bütün sektörleri dolayısıyla bu sektörlere bağlı istihdam Ģekillerini de
etkileyecektir.
Kaynakça
Akalın, M. (2014). Ġklim DeğiĢikliğinin Tarım Üzerindeki Etkileri: Bu Etkileri Gidermeye
Yönelik Uyum ve Azaltım Stratejileri. Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 7
(2), 353-359.
Alper, D. ve Anbar, A. (2007). Küresel Isınmanın Dünya Ekonomisine ve Türkiye
Ekonomisine Etkileri. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt.9 /4,
ss:31-38.
Aon,
(2016).
Yıllık
Ġklim
ve
Felaket
Raporu,
http://thoughtleadership.aonbenfield.com/Documents/20170117-ab-if-annual-climatecatastrophe-report.pdf
BaĢoğlu, A. (2014). Küresel Ġklim DeğiĢikliğinin Ekonomik Etkileri Üzerine Model
Denemesi ve Ekonometrik Bir Analiz. Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı.
Batan, B. (2014). Küresel Ġklim DeğiĢikliği ve Beklenen Sonuçları. Doktora Tezi, Dicle
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.
Baydarov, E. (2016). Özbekistan Turizm Sektöründe GeliĢmeler. Akhmet Yassawı
Unıversıyt Eurasıan Research Instıtute.
Bayraç, N. H. Ve Doğan, E. (2015). Türkiye‘de Ġklim DeğiĢikliğinin Tarım Sektörü Üzerine
Etkileri. EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi ĠĠBF Dergisi, Cilt:11/1, ss: 24-30.
Burke, M. , Hisiang, S. ve Miguel. E. (2015). Global Non-linear Effect of Temperature On
Economic Production. Nature Dergisi, Cilt: 527, ss: 235-239, doi: 10.1038 / nature15725.
Enerjihaber.com.
,
http://www.enerjihaber.com/yenilenebilir-enerji-sektorundeistihdam/4198/, EriĢim Tarihi: 29 Mart 2017.
286
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
GERMANWATCH, (2002). Value at Risk? An Overview of the Financial Implications of
Global Climate Change. Cologne.
IPPC, (2013). Mitigation of Climate Change, Working Group III AR5, Chapter 15 National
and Subnational Policies and Institutions.
Kaypak, ġ.(2011). KüreselleĢme Sürecinde Sürdürülebilir Bir Kalkınma Ġçin Sürdürülebilir
Bir Çevre. Mustafa Kemal Üniversitesi KMÜ Sosyal ve Ekonomık AraĢtırmalar Dergısi,
Cilt:13/20, ss: 19-33.
Kohler, B. (2015). ‗‘What is Beyond Cop21?‘‘. Global Worker Opinion Dergisi,
http://www.industriall-union.org/sites/default/files/uploads/documents/cop21.pdf
Özyer, B. (2016). Hiç Bir ÇalıĢanın Geride Kalmaması Ġçin Adil GeçiĢ. EKOIQ Dergisi, ss:
43-48.
Sarı, A. C. (2015). Ġklim DeğiĢikliği 2030‘a Kadar 100 Milyon Ġnsanı Yoksullukla Karı
KarĢıya
Bırakabilir.https://yesilgazete.org/blog/2015/11/12/iklim-degisikligi-2030a-kadar100-milyon-insani-yoksullukla-karsi-karsiya-birakabilir/ EriĢim Tarihi: 21 Mart 2017.
Saya, M. (2016). Küresel Ġklim DeğiĢikliğinin Sektörel Düzeyde Ve Türkiye Tarım Sektörü
Üzerindeki Etkilerinin Ġncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal
Bilimleri Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı Ġktisat Politikaları Bilim Dalı.
Sevim, B ve Zeydan, Ö. (2007). Ġklim DeğiĢikliğinin Türkiye Turizmine Etkileri. Zonguldak
Karaelmas Üniversitesi, http://cevre.beun.edu.tr/zeydan/pdf/bildiri02.pdf
Tr.euronews.com.http://tr.euronews.com/2015/11/30/dunya-bankasi-kuresel-isinma-ilemucadele-yoksulukla-mucadele-icin-de-gerekli EriĢim Tarihi: 30 Mart 2017.
Turizmgazetesi.com. http://turizmgazetesi.com/news.aspx?id=80062. EriĢim tarihi: 1 Nisan
2017.
TürkeĢ, M. ( 2013). IPCC‘nin Gözlenen ve Öngörülen Ġklim DeğiĢikliğine ĠliĢkin Yeni Bulgu
ve
Sonuçlarının
Değerlendirilmesi.
Orta
Doğu
Teknik
Üniversitesi,
http://www.suyonetimi.gov.tr/Libraries/su/Iklim_Degisikliginin_Fiziksel_Bilim_Temeli_Yes
il_Gazete_Murat_T%C3%BCrkes_5_Ekim_2013_makale_3.sflb.ashx
Uzmen, R ve Arar, A. 21. Yüzyılda Enerji Kullanımı ve Ġklim DeğiĢikliği.
http://www.mfa.gov.tr/21_-yuzyilda-enerji-kullanimi-ve-iklim-decisiklici.tr.mfa.
EriĢim
Tarihi: 6 Nisan 2017.
350 turkiye.org. http://350turkiye.org/avrupa-cevre-ajansi-acikladi/. EriĢim Tarihi: 21 Mart
2017.
287
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Sürdürülebilir Kalkınma Anahtarı „„Enerji Politikaları‟‟
Sevgi SÜLÜKÇÜLER Gökhan SALMAN
Özet
Sanayi devrimi ile baĢlayan enerji ihtiyacı, nüfus yapısında meydana gelen artıĢ ve teknolojik
geliĢmeye paralel olarak her geçen gün artıĢ göstermektedir. Günümüzde, ülkelerin geliĢmiĢlik
seviyesinin en önemli göstergesi niteliğinde olan enerji, sürdürülebilir kalkınmanın temel araçlarından
biri niteliğindedir.
Ülkelerin gereksinim duyduğu enerjiyi, kesintisiz, ucuz ve temiz yollarla temin edebilmek
için uzun ömürlü politika ve stratejiler, yaĢamsal gereklilik olarak önemini korumaktadır. Bir diğer
önemli konu ise politika ve stratejilerin, ülkelerin enerji potansiyeline uygun Ģekilde belirlenmesidir.
Günümüzde çevresel bilincin artması, fosil enerji kaynaklarının (kömür, petrol, doğalgaz) ömrünün
sınırlı oluĢu, Türkiye‘nin coğrafi bakımdan elveriĢli yapısı sebebiyle yenilenebilir enerji (güneĢ,
rüzgar..) konusu gündeme gelmiĢtir. BP Dünya Enerji Ġstatistikleri Raporu incelendiğinde 2015 yılı
itibariyle Türkiye‘de doğalgaz ve kömür tüketimi azalırken, petrol ve yenilenebilir enerji tüketiminin
arttığı görülmektedir.
Bu çalıĢmada kısaca enerji kavramı ve gerekliliği açıklanacak, daha sonra Türkiye‘de
uygulanan enerji politikaları detaylı Ģekilde incelenecek; küresel çapta enerji alanında öne çıkan AB,
Çin ve Rusya‘da uygulanan enerji politikalarına değinilecek ve son olarak ulaĢılan bulgular Türkiye ile
karĢılaĢtırılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Enerji, Enerji Politikaları, Türkiye, AB, Çin, Rusya.
Jel Kodu: Q40, Q41, Q42, Q48
Abstract
The energy demand that starts with the industrial revolution increases day by day in parallel
with the increase in the population structure and the technological development. Today, energy, which
is the most important indicator of the level of development of countries, is one of the basic tools of
sustainable development.
Long-lasting policies and strategies remain vital as a means of providing energy,
uninterrupted, inexpensive and clean ways that countries need. Another important issue is to determine
the policies and strategies appropriately for the energy potential of the countries. Today, renewed
energy (sun, wind ...) has come to the fore because of the increase of environmental consciousness,
limited life of fossil energy resources (coal, oil, natural gas) and Turkey's geographically convenient
structure. Looking at the BP World Energy Statistics Report, it is seen that consumption of natural gas
and coal is decreasing as of 2015, while consumption of oil and renewable energy is increasing. In this
work, the concept and necessity of energy will be briefly explained, then the energy policies applied in
Turkey will be examined in detail; The energy policies applied in the EU, China and Russia, which
stand out in the global energy field, will be mentioned and the latest findings will be compared with
Turkey.

Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Ġktisat Anabilim Dalı, Ġktisadi GeliĢme ve Uluslararası Ġktisat
Tezli Yüksek Lisans Programı Öğrencisi, sevgisulukculer@hotmail.com

Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Ġktisat Anabilim Dalı, Ġktisat Teorisi Tezli Yüksek Lisans
Programı Öğrencisi, gokhansalmanmcbu@gmail.com
288
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
GĠRĠġ
Ülkelerin sosyal, ekonomik ve politik geliĢiminin temel unsuru olan enerji kavramı
en önemli yaĢamsal girdilerden biri niteliğindedir. DüĢük maliyetli, kesintisiz ve kaliteli
enerjinin sürekliliğini sağlayabilmek için ulusal enerji politikaları gerekliliği her geçen gün
önemini arttırmaktadır. Bu bilinçle oluĢturan politika ve stratejilerin hazırlanmasında,
kullanıcılara ulaĢım kolaylığı, düĢük maliyet, kalite, verimlilik gibi ölçütler göz önünde
bulundurulmalıdır. Aynı zamanda ülkelerin geliĢim düzeyi, kaynak çeĢitliliği, yapısal
elveriĢliliğinin bilimsel olarak tespit edilmesi de önemli etkenlerden biridir.
BP enerji görünümü raporuna göre dünya nüfusunun yaklaĢık 1,5 milyar kiĢi artarak
2035 yılına kadar yaklaĢık 8,8 milyar insana ulaĢması bekleniyor. Nüfus artıĢıyla birlikte
enerji üretimi için kullanılan enerjinin payı 2015'te 42 iken 2035'te 47'ye yükseleceği
tahmin edilmektedir. Global enerji talebi 2035‘e kadar yaklaĢık 30 artıĢ gösterecektir.
Kömür, petrol ve doğalgaz 2035‘e kadar ana enerji kaynağı olarak kalırken, yenilenebilir
enerji kaynakları da önümüzdeki 20 yılda dört kat geliĢeceği belirtilmektedir. Raporda,
yenilenebilir enerjilerin yılda ortalama 7,6 artıĢla dört kat büyüyerek en hızlı geliĢen yakıt
kaynağı olacağı tahmin ediliyor. Çin, önümüzdeki 20 yılın yenilenebilir enerjilerin en büyük
büyüme kaynağı olup, yenilenebilir enerjiye AB‘nin toplamından daha fazla katkıda
bulunacağı öngörülmektedir.
Yukarıda değinilen tüm tahminler doğrultusunda bilinçli, doğru zamanda ve stratejik
Ģekilde hazırlanacak politikaların en iyi Ģekilde tesis edilebilmesi için her türlü gayretin
sergilenmesi gerekmektedir. Dünya enerji talebi, her ülkede farklı oranlarda olsa da, küresel
ölçekte sürekli artıĢ göstermekte ve bu talebi karĢılamak için gereken küresel enerji
politikaları ihtiyacı da giderek büyümektedir.
Enerji politikalarının yaĢamsal bir gerekliliği de, enerji talep tahminlerinin sağlıklı
yapılmasıdır. Enerji talep tahminlerinin dayandırılması gereken temel parametrelerin
baĢlıcaları; ekonomik büyüme (sermaye birikimi, istihdam, iĢ veriminde artıĢ, vb.), nüfus
(çoğalma oranı, göç, etkin çalıĢan nüfus vb.), enerji fiyatları, teknolojik geliĢmeler, enerji
politikaları (vergi politikaları, teĢvikler vb.) ve enerji tasarrufuna yönelik tüketici
davranıĢlarıdır. Bunların bilimsel ve gerçekçi yöntemlerle öngörülmesi ve gerek dünyadaki,
gerek ülkedeki geliĢmeler doğrultusunda, sürekli güncellenmesi ve gerektiğinde revize
edilmesi ise doğru bir enerji politikasının ön koĢuludur (Pamir, 2005: 58).
I. ENERJĠ KAVRAMI VE GEREKLĠLĠĞĠ
Yunanca ‗‗energon‘‘ sözcüğünden türeyen enerjide; en iç, ergon ise iĢ anlamına
gelmekte ve bir cisim ya da sistemdeki iĢ yapma kabiliyeti olarak ifade edilmektedir (Aruoba
ve Alpar, 1992: 89). Diğer bir ifadeyle herhangi bir sistemin iĢ yapma kapasitesidir. Bir baĢka
ifadeyle enerji; ekonomik ve sosyal yönden ilerlemenin motor gücüdür. Sanayide
kullanılması zorunlu olan ana parça ve toplumun refahını yükselten itici bir güç unsurudur
(Yaman, 2007: 17).
Günlük yaĢamda her aĢamada kullanım alanı bulan enerji; kimyasal, nükleer,
mekanik (potansiyel ve kinetik), termal (ısıl), jeotermal, hidrolik, güneĢ, rüzgar, elektrik
enerjisi gibi değiĢik Ģekillerde bulunabilmekte ve uygun yöntemlerle birbirine
dönüĢtürülebilmektedir. Ekonomik anlamda değiĢik yöntemlerle enerji elde edilen kaynaklar,
enerji kaynakları olarak isimlendirilmekte ve değiĢik Ģekillerde sınıflandırılmaktadır.
KullanıĢlarına göre enerji kaynakları yenilenebilir ve yenilenemez enerji kaynakları olarak
289
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ikiye ayrılırken; dönüĢtürülebilirliklerine göre enerji kaynakları birincil ve ikincil enerji
kaynakları Ģeklinde incelenmektedir (Koç ve ġenel, 2013: 33). Yenilenemez enerji kaynakları
gelecekte tükenme tehlikesiyle karĢı karĢıya olan kaynakları kapsarken; yenilenebilir enerji
kaynakları doğada hazır olan kaynakların iĢlenmesiyle elde edilen, sınırsız ve çevre dostu
kaynakları içermektedir. DönüĢüme uğramamıĢ kaynaklar birincil enerji kaynakları,
dönüĢüme uğrayanlar ise ikincil enerji kaynakları olarak adlandırılmaktadır. Enerji
kaynakları tablo 1‘de detaylı Ģekilde verilmektedir.
Tablo 1: Enerji Kaynakları
Kaynak: Koç ve ġenel, 2013: 33
Enerji kaynaklarının kullanım alanları incelendiğinde tüm yaĢamı kuĢattığı
görülmektedir. Fosil kaynaklar incelenecek olursa; doğalgaz ısınma ve araç yakıtı temini,
nükleer enerji elektrik enerjisi elde etmek, petrol motorlu taĢıtlar için yakıt, kömür ısınmak
amacıyla kullanılmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarından birkaçına değinecek olursak;
güneĢ enerjisi hesap makinesi kullanımı, elektrik, sulama, aydınlatma, sıcak su elde etme,
ısıtma ve soğutma gibi çok geniĢ alanda kullanım alanı bulunmaktadır. Rüzgar enerjisi, tahıl
öğütme, soğutma, aydınlatma, taĢımacılık, Ģarj, su depolama alanlarında yararlanılmakta
olup; ilk çağlardan yakın geçmiĢe kadar sadece sağlık amacıyla kullanılan jeotermal
kaynaklardan günümüzde, doğrudan ısıtmada ya da baĢka enerji türlerine dönüĢtürülerek
yararlanılmaktadır.
II.
KÜRESEL ENERJĠ POLĠTĠKALARI
Enerji politikası genel olarak teknoloji, ekonomi ve enerji ile ilgili kararların alındığı
kurumsal yapıdan oluĢmakta ve kısa dönemde arz-talep yönetimi, uzun dönemde ise
planlama faaliyetlerini içermektedir (Bayraç, 1999a: 14). Enerji politikaları, enerji konusunda
ülkelerin geliĢimi, yapısal özellikleri göz önüne alınarak oluĢturulan tüm yöntem ve
stratejilerin bütününü ifade etmektedir.
Enerji piyasası dengesi enerji arzı ve enerji talebinden oluĢmaktadır. Enerji talebini
belirleyen faktörler, ekonomik büyüme, teknolojik ilerleme ve enerji fiyatlarını kapsarken;
enerji arzını belirleyen faktörler, maliyetler, ülkeler arası ekonomik ve siyasal iliĢkiler olarak
290
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
sayılabilir (Bayraç: 2009: 118). BelirtilmiĢ olan enerji arz ve talebini etkileyen faktörlerin,
bilimsel olarak öngörülmesi, küresel değiĢimler baz alınarak güncellenmesi ve gerekirse
tekrar düzenlenmesi enerji politikalarının doğru Ģekilde uygulanması kapsamında önemli bir
koĢuldur (Pamir, 2006, 4).
Enerji kaynaklarının dağılımının bazı bölgelerde yoğunlaĢması, enerji kaynağını
siyasi bir araç haline getirmiĢtir. Bu kaynaklara sahip ülkeler, olmayanlara karĢı bu varlığı
üstünlük aracı olarak kullanabilmektedirler. Enerji büyük güçler için hem ulusal güvenlik
açısından hem de ekonomik zenginliklerini maksimize etmek açısından belirleyici bir
unsurudur. Bu enerji kaynağı güvenliğinin sağlanması en önemli sorun olup çatıĢmalara yol
açabileceği gibi ortak çıkarlar doğrultusunda anlaĢmalara sebep de olabilir (Aydın, 2015: 1).
ÇalıĢmanın devamında yukarıda bahsedilenler doğrultusunda Türkiye, AB, Çin ve
Rusya ülkelerinde uygulana enerji politikaları açıklanmaya çalıĢılacaktır.
A. Türkiye‟de Uygulanan Enerji Politikaları
Türkiye‘de uygulanan güncel politikaları açıklamadan önce geçmiĢ dönem enerji
politikalarına kısaca değinmek faydalı olacaktır.
a. Cumhuriyet Öncesi Enerji Politikaları
Enerji kaynakları Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerine doğru yabancılara
açılmaya baĢlamıĢtır. Ġlk taĢ kömürü iĢletmeciliği Zonguldak-Ereğli yöresinde baĢlamıĢ, daha
sonra bu yöre Alman iĢletmecilerin eline geçmiĢtir. 19. yüzyılın sonlarına doğru uygulama
alanına dahil olan elektrik enerjisi ile ilgili ilk profesyonel uygulama 1913 yılında Ġstanbul‘da
baĢlamıĢtır. Cumhuriyet dönemine aktif elektrik kullanan Ģehirler sadece Tarsus, Ġstanbul ve
Adapazarı olmuĢtur. Ġlk hidroelektrik santral ise 1902 yılında Ġsviçre ve Ġtalyanlar tarafından
Tarsus‘ta faaliyete baĢlamıĢtır. 1855 yılında kurulan Ġstanbul Ģehremanetinin yerel yönetim
denemeleriyle 1930‘da hazırlanan 1580 sayılı Belediye Yasası o dönem çerçevesinde
belediyelere önemli yetki ve görevler getirmiĢtir. 1800‘lü yıllara gelindiğinde sanayi
devrimini gerçekleĢtirmiĢ batılı ülkeler enerjinin önemini kavrayarak plan ve strateji
geliĢtirmeye baĢlamıĢtır. En büyük ilgi odağı Ortadoğu‘daki petrol rezervleri olmuĢtur.
Almanlar enerji pastasındaki paylarını arttırma amacıyla Ġstanbul-Bağdat demiryolu projesi
baĢlatmıĢtır. Kurulacak demiryolunun her iki tarafında 20 km‘lik alanlarda petrol ve maden
aranacak, bulanlar ise 40 yıl süresince iĢletme ayrıcalığına sahip olacaktır (MÜSĠAD, 1996:
7-8).
b. Cumhuriyet Sonrası Enerji Politikaları
Bu dönem kapsamında 1923 yılında kurulan Ġzmir Ġktisat Kongresi‘nde enerji
konusunda uygulanacak politikalar ana hatlarıyla belirlenmiĢtir. TaĢkömürü alanında Fransız
sermayeli Ereğli Ģirketi sonrasında, ĠĢ Bankası da iĢletmeciliğe dahil olmuĢtur. Havza Ġktisat
Müdürlüğü taĢkömürü ocaklarının iĢletilmesini denetim altına almıĢtır. 1926 yılında
uygulamaya geçilen yasa ile milli sınırlar içinde tüm petrol arama ve iĢletme yetkileri
hükümete devredilmiĢ, petrol pazarlama görevini ise yabancı sermayeli Ģirketler
sürdürmüĢtür. 1930 yılında 1.Sanayi Planı hazırlanmıĢ ve plan dahilinde Sovyetlerin mali
kaynaklarından faydalanılmıĢtır. Bu dönemde enerji sektöründe örgütlenme ön planda yer
almıĢ, 1935‘te MTA, Etibank, EĠE ve 1941‘de Petrol Ofisi kurulmuĢtur. Çok partili demokrat
rejimi geçiĢle beraber imtiyazlı elektrik iĢletmeciliğine dönülmüĢtür. Bu dönemde kurulan
ÇESAS ve KEPEZ elektrik Ģirketleri günümüze kadar varlıklarını devam ettirmiĢtir. 1953
yılında büyük baraj yapımı için DSĠ, kömür alanında geliĢim sağlamak için KĠT faaliyete
291
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
geçmiĢtir. 1963‘de tüm kamu enerji kuruluĢları Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı çatısı
altında toplanmıĢtır. 1973-77 döneminde yaĢanan petrol bunalımları ekonomi üzerinde ciddi
yükler yaratmıĢtır. Telafi amacıyla nükleer ve alternatif enerji gibi alanlarda yeni enerji
politikaları oluĢturulmuĢtur. Jeotermal ve güneĢ enerjisi ile ilgili ilk çalıĢmalar baĢlamıĢ,
1973-76 döneminde Keban hidroelektrik santralinin faaliyete geçmesi ile elektrik sektöründe
ciddi sıçrama olmuĢtur. (MÜSĠAD, 1996: 7-11).
c. Günümüz Enerji Görünümü ve Uygulanan Enerji Politikaları
2016 yılı enerji görünümü bakımından incelendiğinde yeni politika, strateji ve iĢ
birliği ile geçen bir yıl olduğu görülmektedir. Enerji ihtiyacının önemli kısmını dıĢarıdan
sağlayan Türkiye, kendi arz güvenliğini yönetebilmek için baĢta Rusya olmak üzere birçok
ülke ile enerji ticaretini geliĢtirecek iliĢkiler baĢlatmıĢtır. Özellikle arz güvenliğini sağlamak
amacıyla tek ülke ya da tek bölge ile ticari iliĢki kurmak yerine, tüm coğrafya ile temas
halinde olma çabalarını arttırmıĢtır. Aynı zamanda her geçen gün büyüyen enerji talebini
karĢılayabilmek için, doğalgazın elektrik üretimindeki azaltıp yenilenebilir enerjinin payını
arttırmak gibi yerli kaynak kullanımını arttırmayı hedeflemiĢtir (Karagöl vd., 2016: 5).
Çin‘den sonra en fazla enerji talebine sahip olan Türkiye, özellikle doğalgaz
ihtiyacının neredeyse tamamını dıĢ kaynaklardan karĢılamaktadır. 2016‘da 30,2 milyar
metreküp doğalgaz tüketimi gerçekleĢtirilmiĢ, yaklaĢık
55,3‘lük oran Rusya‘dan
karĢılanmıĢtır. Enerji ithalatında önemli yer kaplayan doğalgazın 32,4‘ü 2016 yılı elektrik
üretiminde kullanılmıĢtır.
Türkiye‘de 2016 yılı enerji alanında meydana gelen önemli geliĢmeler Tablo 2‘de
genel olarak sunulmaktadır.
Tablo 2: 2016 Yılı Enerji Piyasasında YaĢanan GeliĢmeler
24 Kasım 2015
Türkiye, Suriye sınırında sınır ihlalinde bulunan Rus jetini düĢürdü.
2 Aralık 2015
CumhurbaĢkanı Erdoğan‘ın Katar ziyaretinde iki ülke arasında
sıvılaĢtırılmıĢ doğalgaz (LNG) anlaĢması imzalandı.
16 Ocak 2016
ABD‘nin Ġran‘a 1979‘dan beri sürdürdüğü ambargo resmen sona erdi.
23 ġubat 2016
Türkiye ile Somali arasında elektrik alanında iĢ birliği anlaĢması
imzalandı.
31Mart-1 Nisan 2016 Washington‘da Türkiye‘nin de katılımı ile Nükleer Güvenlik Zirvesi
yapıldı.
1 Haziran 2016
―BP Statistical Review of World Energy 2016‖ raporu açıklandı.
10 Ağustos 2016
Türkiye DıĢiĢleri Bakanı Mevlüt ÇavuĢoğlu, Rusya ile Türkiye
arasında gerçekleĢtirilecek olan Türk Akımı projesinin TANAP boru
hattına bağlanacağını bildirdi.
3 Eylül 2016
G20 Devlet ve Hükümet BaĢkanları Zirvesi‘ne katılan Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Çin Halk Cumhuriyeti ile nükleer,
yenilenebilir enerji ve kömür alanında üç protokole imza attı.
29 Eylül 2016
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak ile Çin Ulusal Enerji
Ġdaresi Direktörü Nur Bekri, iki ülke arasında nükleer enerji alanında iĢ
birliğine dair mutabakat zaptını imzaladı.
10 Ekim 2016
Rusya ve Türkiye Türk Akımı Projesi için hükümetler arası anlaĢmayı
imzaladı.
1 Kasım 2016
Akfen Yenilenebilir Enerji tarafından Elazığ‘da yatırımı yapılan
Türkiye‘nin ilk lisanslı güneĢ enerjisi santrali Solentegre GES enerji
üretimine baĢladı.
292
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
2 Kasım 2016
Türkiye‘de bu yıl Ocak-Eylül döneminde enerji ithalatı, geçen yılın
aynı dönemine göre yüzde 33 düĢerek 19 milyar 538 milyon 216 bin
dolar oldu.
4 Kasım 2016
Ġran Enerji Bakan Yardımcısı HuĢeng Felahetiyan, Ġran‘ın Türkiye‘ye
yaptığı elektrik ihracatının borç nedeniyle durdurulduğunu açıkladı.
8 Kasım 2016
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak 1,1 milyar metreküp
kapasiteli Tuz Gölü Doğalgaz Depolama Tesisi‘nin Ocak 2017‘de
devreye gireceğini açıkladı.
23 Kasım 2016
Türkiye, ġangay BeĢlisi‘nde 2017 yılı Enerji Kulübü baĢkanı oldu.
23-26 Kasım 2016
7. Türkiye Enerji Zirvesi Adana‘da gerçekleĢti.
Kaynak: Karagöl vd., 2016: 15-16
Türkiye‘de enerji alanında yaĢanan geliĢmeler de göz önünde bulundurulduğunda,
talep artıĢı ihtiyacını karĢılamak amacıyla temel strateji serbest piyasa Ģartları oluĢturmak ve
rekabete dayalı yatırım ortamını geliĢtirmektir. Tüm politika ve stratejiler jeopolitik
konumumuzdan kaynaklanan avantajlar, alternatif enerji alanında yaĢanan geliĢmeler
çerçevesinde oluĢturulmaktadır.
Bu kapsamda temel strateji ve politikaları özetleyecek olursak (ETKB, 2016: 5-6):

Yerli kaynaklara öncelik vermek suretiyle kaynak çeĢitliliğini sağlamak,

Yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji arzı içindeki payını artırmak,

Enerji verimliliğini artırmak,

Serbest piyasa koĢullarına tam iĢlerlik kazandırmak ve yatırım ortamının iyileĢmesini
sağlamak,

Petrol ve doğal gaz alanlarında kaynak çeĢitliliğini sağlamak ve ithalattan
kaynaklanan riskleri azaltacak tedbirleri almak,

Jeopolitik konumumuzu etkin kullanarak, enerji alanında bölgesel iĢ birliği süreçleri
çerçevesinde ülkemizi enerji üssü ve terminali haline getirmek,

Enerji ve doğal kaynaklar alanlarındaki faaliyetlerin çevreye duyarlı halde
yürütülmesini sağlamak,

Doğal kaynaklarımızın ülke ekonomisine katkısını artırmak,

Endüstriyel hammadde, metal ve metal dıĢı madenlerimizin üretimlerini artırarak yurt
içinde değerlendirilmesini sağlamak,

Maliyet, zaman ve miktar yönünden enerjiyi tüketiciler için eriĢilebilir kılmak
Uygulanan politikalar kapsamında artan enerji talebi dikkate alınmakta, enerji arz
güvenliğinin sağlanmasına önem verilmektedir. Enerji arz güvenliğine bağlı oluĢan riskleri
azaltmak için temel politikalar (ETKB, 2016: 6-7):

Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına öncelik verilerek kaynak çeĢitlendirmesinin
sağlanması,

Serbest piyasa unsurlarının iĢlevselliğinin artırılması,

Yatırım ve ticaret ortamının iyileĢtirilmesi,

Enerji sektörünün sürdürülebilirliğini temin etmek amacıyla enerji kaynaklarının,
taĢıma güzergâhlarının ve enerji teknolojilerinin çeĢitlendirilmesi,

Ülkemiz yeraltı ve yerüstü kaynaklarının ülke ekonomisine yüksek katma değer
sağlayacak Ģekilde değerlendirilmesi,
293
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ

Enerji arz ve talep zincirinin her halkasında enerji verimliliğinin artırılması,

Sahip olduğumuz jeopolitik konumun etkin Ģekilde kullanılmasıyla enerji
koridorlarının kesiĢtiği noktada yer alan Ülkemizi enerji merkezi haline dönüĢtürürken bu
sürecin en iyi biçimde yönetilmesi,

Elektrik arz güvenliğine katkı sağlamak ve yeterli miktarda enerjinin kesintisiz ve
kaliteli bir Ģekilde temini açısından komĢu ülkelerle enterkonneksiyonların sağlanması,

Türkiye‘nin daha Ģeffaf bir piyasaya kavuĢması ile enerji ticaret ve dağıtım üssü
olabilmesi yolunda enerji borsası ve uluslararası piyasa entegrasyonu projelerinin
güçlendirilmesi,

Nükleer enerjinin elektrik üretim portföyüne dahil edilmesi,

Ülkemizin enerji alanındaki dıĢa bağımlılığının azaltılarak enerji maliyetlerinin ülke
ekonomisi içindeki payının düĢürülmesi ve cari açığın azaltılması,

Enerji diplomasisi kapsamında uluslararası arenada etkinliğin ve iĢ birliğinin
geliĢtirilmesi yönündeki çalıĢmalar büyük bir hızla devam etmektedir.
B. AB‟de Uygulanan Enerji Politikaları
1951‘de Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT)‘nun, 1957‘de Avrupa Ekonomik
Topluluğu (AET) ile Avrupa Atom Enerji Topluluğu (AAET)‘nun kurulması ortak enerji
politikası oluĢturma yolunda önemli adım oluĢturmuĢtur (Kesbiç ve ġimĢek, 2001: 2).
1973-1979 yılları arasında yaĢanan petrol krizleri AB ülkelerinde arz güvenliğinin
sağlanamaması, fiyatlar genel düzeyinde dalgalanmalar, ödemeler bilançosunda istikrarsızlık
gibi problemlerin ortaya çıkmasına sebep olmuĢ, ülke ülkeleri enerji politikalarını
geniĢletmeye ve enerji konusunda devletin aktif bir müdahale politikası izlemeye
yönlendirmiĢtir (Harrop, 2000: 147).
Avrupa Konseyi ilk defa 1983 yılında AB‘ye kendi enerji politikasını oluĢturma
yetkisi vermiĢtir. Bununla birlikte; ithalat bağımlılığının azaltılması, yurt içi enerji kaynak
kullanımının attırılması, yeni enerji teknolojilerinin geliĢtirilmesi gibi ortak amaç ve görev
içeren birkaç yıllık çerçeve programları oluĢturulmuĢtur (Bayraç, 2009: 123). 1995 yılında
Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan Beyaz Kitap ve Enerji Temini Güvenliğine Dair
YeĢil Kitap AB‘nin uzun vadeli enerji politikalarını içermektedir. Bu belgelerde, AB üyesi
olan 15 ülkenin 2000 yılı için ithalat bağımlılığını, kendi enerji tüketimlerinin 50‘si
oranında olduğu ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde 2030 yılında bu oranın 70‘e
çıkacağı sonucuna ulaĢılmıĢtır (Pamir, 2006: 21).
KuruluĢundan bu yana Birliğin enerji politikası ekonomik geliĢimine paralel olarak
geliĢmiĢtir. Gerek içerde yaĢananlar (artan nüfus nedeniyle enerji talebinin artması, tek
pazarın henüz tamamlanamaması, yerli üretimin yeterli olmaması) ve gerekse de dıĢarıda
yaĢanan geliĢmeler (geliĢmekte olan ekonomilerin global talep üzerindeki etkileri, üretim
bölgelerinin istikrar ve güvenden yoksun oluĢları, küresel ısınma) Birliğin enerji politikasını
etkileyen unsurlar olmuĢtur (Yorkan, 2009: 25).
Avrupa Birliği‘nin enerji politikası genel anlamda 4 temel amaç barındırmaktadır
(Dura, 2003: 289):

Enerji iç pazarının kurulması

Enerji arzının güvenliği

Çevrenin korunması
294
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ

Genel rekabet gücü
AB enerji politikası, rekabete dayalı güvenli ve sürdürülebilir enerji piyasaları
oluĢturmak, tüketiciye daha ucuz ve daha çok seçenek sunmak amacıyla enerji piyasalarının
serbestleĢmesini sağlayacak düzenlemeler içermektedir. AB sürdürülebilir enerji politikası
için iklim değiĢikliği ile mücadele konusuna da önem vermektedir. Bu amaç doğrultusunda
Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan Enerji ve Ġklim DeğiĢikliği Paketi‘nde 2020‘ye
kadar gerçekleĢtirilmesi öngörülen 3 hedef yer almaktadır (AB Bakanlığı, 2014: 3):

Sera gazı emisyonlarının 2020 yılına kadar 1990 yılına oranla en az 20 azaltılması

Enerji arzında yenilenebilir enerji payının 2020 yılına kadar 20‘ye çıkarılması ve
ulaĢımda biyoyakıt kullanım oranının en az 10‘a ulaĢması

Birincil enerji tüketiminde 2020 yılına kadar 20 tasarruf sağlanması
Bu hedefleri hayata geçirebilmek için Avrupa Komisyonu 2007‘de Üçüncü Paket
adlı mevzuat önerileri yayınlamıĢtır. Paket kapsamında ulusal enerji düzenleyicilerinin
bağımsızlıklarının arttırılması, piyasa faaliyetlerinde Ģeffaflık sağlanması, elektrik ve doğal
gaz piyasalarının tamamen rekabete açılması gibi hedefler yer almaktadır. Ayrıca 2009‘da
boru hatları ve Ģebeke eriĢimine iliĢkin standartların birbiriyle uyumlu hale getirilebilmesi
için Avrupa Elektrik Ġletim Sistem Operatörleri Ağı (ENTSO-E) kurulmuĢtur.
2020 hedeflerine ulaĢmak için mevcut stratejilerin yetersiz kalacağını öngören AB,
10 Kasım 2010‘da Enerji 2020 Stratejisi‘ni yayımlamıĢtır. Stratejide, gelecek 10 yıl için
AB‘nin enerji alanındaki öncelikleri Ģu Ģekilde sıralanmaktadır (AB Bakanlığı, 2014: 4):

Enerjiyi verimli kullanan bir Avrupa oluĢturmak

Tümüyle entegre enerji pazarı oluĢturmak

Tüketicileri güçlendirmek ve tüketicilere tedarikçilerini seçme hakkı sağlamak

Enerji teknolojisi ve inovasyonda lider olmak

AB enerji pazarının dıĢ boyutunu güçlendirmek
AB‘nin uzun vadeli hedefi ise, 2050 yılında sera gazı emisyonlarını 1990 seviyesinin
%80-95 altına düĢürmektir. Enerji 2020 Stratejisi ile, pozitif bir etki yaratılmıĢ olsa da, söz
konusu Strateji kapsamındaki önlemlerle sera gazı emisyonlarının 2050 yılına kadar ancak
40 azaltılabileceği öngörülmektedir. AB‘nin 2050 yılına kadar enerji kaynaklı sera gazı
salınımlarını 80‘in üzerinde azaltma hedefine nasıl ulaĢabileceği konusu Komisyon‘un 15
Aralık 2011 tarihinde açıkladığı ―2050 Enerji Yol Haritası‘nda irdelenmiĢtir. 2050 Enerji Yol
Haritası‘nda karbonsuz bir enerji sistemine geçiĢe iliĢkin çeĢitli senaryolar analiz
edilmektedir. Dokümanda ele alınan dekarbonizasyon senaryolarında, 2050 yılında AB‘nin
enerji arzında en büyük payın yenilenebilir enerjilerden geleceği görülmektedir. Enerji 2050
Yol Haritası, üye devletlere uzun-vadeli hedeflerine ulaĢmak için gerekli enerji seçimlerini
yapmalarında yol gösterici nitelik taĢımaktadır (AB Bakanlığı, 2014: 4).
C. Rusya‟da Uygulanan Enerji Politikaları
Rusya Federasyonu‘nda enerji sektörü Rus ekonomisi içinde anahtar bir konumdadır.
Sınaî verimin
25‘i, bütçe gelirlerinin
38‘i ve ihracat gelirlerinin
50‘si enerji
endüstrisinden sağlanmaktadır. Ülke içi yatırımların
20‘si de enerji sektörüne
yapılmaktadır (Lane, 1999, s. 2‘den akt. Baysoy, 2009:62). Rus ekonomisinin diğer tüm
sektörleri, enerji sektörüne bağımlıdır. Önemli Rus enerji Ģirketleri ise Lukoil,
Surgutneftegaz, Slavneft, Onako, Taftneft, Rosneft, Transneft ve Gazprom‘dur.
295
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Rusya Federasyonun bağımsızlığını kazandığı günden itibaren ekonomisinde enerji
kaynakları ihracat rakamlarının oluĢturduğu yüksek oran nedeniyle bütünleĢik ve resmi
olarak tanımladığı ―DıĢ Enerji Politikası‖ önemli bir kavram teĢkil etmektedir. 2000 yılı ise
Vladimir Putin‘in Rusya BaĢkanlığına seçilmesi ve Vladimir Putin‘in aktif bir Ģekilde ülkenin
dıĢ politikası ve enerji stratejisini tasarlaması nedeniyle bir dönüm noktasıdır. BaĢkan Putin‘e
göre Rusya eğer ekonomik ve sosyal anlamda geliĢemezse tekrar bir süper güç olma ihtimali
olmadığı gibi dünya tarihinden de kaybolmaya mahkûmdur. Dolayısıyla BaĢkan Putin Rus
dıĢ politikası ve enerji politikasını adeta iç içe geçirerek Rus ulusal çıkarı için enerji kartını
gerektiğinde kullanmaya baĢlamıĢtır. Vladimir Putin‘in birinci baĢkanlık döneminde Rus
ekonomisi kuĢkusuz yüksek petrol ve doğal gaz fiyatlarından olumlu yönde etkilenmiĢtir.
Fakat bu durum Rus ekonomisini bir tarafta enerji hammaddesinin ihracatına ve boru
hatlarının inĢa edilmesine bağımlı hale getirirken diğer yanda da enerji ihracatından elde
ettiği sıcak paraya bağımlı hale gelmiĢtir (Sevim, 2014:91-2).
2006 yılı sonu itibariyle 79,5 milyar varil petrole sahip olan Rusya, dünyada
ispatlanmıĢ toplam petrol rezervlerinin yaklaĢık 4,6‘sına sahiptir ve bu oranla dünyada
sekizinci sırada yer almaktadır. Rusya petrol üretiminde ve ihracatında ise Suudi Arabistan‘ın
ardından ikinci sırayı almaktadır (EIA International Energy Outlook, 2007:37‘den aktaran
Akdoğan, 2008:63). Rusya, çıkardığı petrolün büyük bir kısmını Sibirya‘nın batı ve orta
bölümünden ve Ural Dağlarının bulunduğu bölgeden çıkarmaktadır. Petrol üretiminin 70‘i
aĢan kısmını ihraç eden Rusya, Avrupa ülkeleri petrol ihtiyacının 20‘sini temin etmektedir.
2006 yılı rakamlarına göre Rusya petrol ihracatının
88‘ini Avrupa ülkelerine boru
hatlarıyla yapmaktadır. Avrupa‘da Rus petrolünün ilk üç alıcısı Polonya, Almanya ve
Litvanya‘dır (EIA Rusya Raporu, www.eia.doe.gov).
2008-2009 krizi her ne kadar az hasarla atlatılmıĢ olsa da ister istemez Rusya‘nın
petrol üretimi, keĢif çalıĢmaları ve yatırımlarını etkilemiĢtir. Kriz sırasında hem ülke içi
üretimin hem de enerji ihracat rakamlarının düĢmesi nedeniyle Rusya‘nın planladığı bütçe
tahminleri etkilenmiĢ ve 2020 yılında kadarki dönemi hedefleyen bir önceki Enerji Strateji
Belgesi‘nin güncellenmesine ihtiyaç duyulmuĢtur. Rus enerji sektörünün en kısa sürede
ayağa kaldırılmasını hedefleyen plan, hükümet tarafından üç aĢamalı olarak hazırlanarak
2009 yılında yayınlanmıĢtır. Kısaca; ilk aĢama olan 2013-2015 yılları arasında 2008 krizinin
etkilerinin tamamen giderilmesi ve üretimi düĢen sahaların yerine yenilerinin aktif hale
getirilmesi ile enerji sektörünün modernleĢtirilmesi hedeflenmektedir. Ġkinci aĢama olan
2015-2022 yılları arasında ise Rusya‘nın Uzak Doğu ve Doğu Sibirya bölgelerinde yeni
petrol ve doğal gaz üretim sahalarının oluĢturulması hedeflenmektedir. Son olarak 2022-2030
yılları arasında ekonomiye mutlak surette alternatif enerji kaynaklarının da dâhil edilmesi ve
ekonomi üzerindeki hidrokarbon ihracatının yarattığı bağımlılığın azaltılması
öngörülmektedir. Bununla birlikte 2030 Enerji Stratejisi belgesinde yer alan bir baĢka önemli
tespit, Avrupa enerji pazarının toplam Rus enerji ihracatındaki oranının göreceli olarak
düĢürülmesidir. Bunun nedeni Uzak Doğu‘daki yeni pazarlar olan Çin, Japonya ve iki
Kore‘nin önemli ithalatçılar olarak ortaya çıkmasıdır. Buna ilave olarak, belgenin üçüncü
aĢaması için yapılan tahminlere göre Rus petrolünü ithal edecek olan Doğu pazarının tüm
Rus enerji ihracatındaki payının yüzde 6‘dan yüzde 22-25‘e, doğal gaz ithalatındaki payının
da 0‘dan yüzde 19-20‘a çıkması hedeflenmektedir. 27 Bu nedenle Çin, Japonya ve iki Kore,
yeni Rus enerji stratejisinin merkezinde yer almaktadırlar. Sonuç olarak Enerji Strateji
296
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Belgesi her ne kadar gerçekleĢtirilmesi zor hedefler öngörüyor olsa da Belge, Rus dıĢ enerji
politikası için bir el kitabı niteliği taĢımaktadır (Sevim, 2014: 92-3)
Bochkarev‘a göre, Rus enerji politikası dört sütun etrafında toplulaĢtırılmıĢtır.
1. Ulusal enerji sektörünün hızlı bir Ģekilde Kremlin‘in jeopolitik açıdan aracı ve
küresel politikada ‗karĢılaĢtırmalı avantaj‘ kaynağı olması,
2. Sektörün belirleyen yeni yasal çerçevenin ve Kremlin‘in enerji politikası
yapımında karar alınmasında sıkı kontrol uygulaması,
3. Ülkenin temel enerji varlıklarını ve Gazprom, Rosneft gibi Ģirketlerdeki devlet
kontrolünün var olması,
4. Petrol ve gaz boru hatlarındaki hükümet kontrolü. (Bochkarev, 2006:2‘den aktaran
Ünal, 2011:28)
D. Çin‟de Uygulanan Enerji Politikaları
Ekonomisi hızla büyüyen Çin ile ABD, AB, Japonya gibi geliĢmiĢ ülkelerin petrol ve
doğal gaz ithalat gereksinimleri hızla artmaktadır. Dolayısıyla bu ülkeler, enerji
kaynaklarının bulunduğu Ortadoğu, Hazar ve Afrika ülkelerine yönelik enerji politikaları
geliĢtirmektedirler. Bu politikalar çerçevesinde birbirleriyle de çatıĢmaları devam edecektir.
Enerji gereksinimi hızla artan ülkeler içinde en çok öne çıkan ülke Çin‘dir. Bu bağlamda
Dünya petrol ve doğal gaz kaynaklarının büyük bölümüne sahip Ortadoğu ve Afrika
bölgeleri, son yıllarda enerji gereksinimi hızla artan ülkelerin odak noktası hâline gelmiĢtir.
Bu doğrultuda bölgeye yönelik birçok proje geliĢtirilmiĢtir. Bu projelerde temel olarak her iki
bölge üzerinde de siyasi ve ekonomik güç kazanma isteği yer almaktadır. Özellikle bu
bölgelerdeki enerji kaynakları ve bu kaynakların iletim yolları üzerinde etkili olmak
istenmektedir. Çin de artan petrol gereksinimini karĢılamak amacıyla, Ortadoğu ile petrol iĢ
birliğini geliĢtirmeye yönelik anlaĢmalar yapmıĢtır. Ancak Çin kısa dönemde enerji
güvenliğinin ABD ile iyi iliĢkilere bağlı olduğunu bilmekte ve iliĢkilerini iyi tutmaktadır.
Uzun dönemde ise Çin, ABD‘yi enerji güvenliğine tehdit olarak görmektedir. Bu geliĢmelerle
Çin, Ortadoğu‘ya yönelik çeĢitli politikalar geliĢtirmiĢtir (Narin, 2010:268-9).
1993 yılına kadar petrol ihracatçısı bir ülke olan Çin, sürekli büyüme hedefine paralel
olarak artan enerji ihtiyacını karĢılayamamıĢ ve petrol ithalatçısı bir ülke konumuna
gelmiĢtir. Günümüzde yalnızca kendi iç talebinin bir kısmını karĢılayabilecek kısıtlı miktarda
petrol üretebilen Çin‘in petrol rezervlerinin 14 yıl içinde tükeneceği ileri sürülmektedir. Bu
da Çin‘i hem mevcut ekonomik yapısını korumak hem de kalkınmasını sürdürmek açısından
kesintisiz bir biçimde enerji temin edeceği kaynaklara muhtaç bir duruma getirmektedir. Çin
günümüzde petrol ihtiyacının üçte birini dıĢ ülkelerden karĢılamaktadır ve bu oranın 2020
yılında yüzde 50‘ye ve 2030 yılında yüzde 80‘e çıkacağı tahmin edilmektedir. Çin 2003‘ten
beri dünyanın en fazla petrol tüketen ikinci ülkesidir. Bu bakımdan, ülke ekonomisini ayakta
tutacak olan sağlam petrol kaynaklarına ulaĢmak Çin dıĢ politikasının ana hedeflerinden
birisidir (Özekmekçi, 2005:2).
2000‘li yıllardan itibaren yıllık ortalama 10 civarında büyüyen Çin ekonomisinin,
2004-2030 döneminde
6,5 büyüyeceği öngörülmektedir. Aynı dönemde dünya
ekonomisinde öngörülen yıllık büyüme hızı ise
4,1‘dir (IEA, 2007: 86). Bu büyüme
hızıyla Çin, 2030 yılına kadar hem dünyanın hem de geliĢmiĢ ülkelerin büyüme hızlarının
önüne geçecektir.
297
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
BP 2015 raporuna göre; Çin Halk Cumhuriyeti, günde 11968 varil ile ABD‘den
sonra dünyanın tüm tüketilen petrollerinin 12,9‘u, 197,3 milyar metreküp doğal gaz ile
dünyanın tüketimin 5,7‘si ve 1920 milyon ton petrol eĢdeğerli kömür tüketimi ile dünyada
tüketilen kömürlerin 50‘sini tüketmektedir (www.bp.com, 2016). Ayrıca Çin‘de enerji
tüketimi gittikçe artmaktadır. 2014 Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Petrol Piyasası
Raporu‘na göre; ABD‘den sonra dünyanın en büyük ikinci petrol tüketici ülkesi olan Çin‘in
petrol tüketimi 2013 yılında günlük 10,1 milyon varil olarak 2012‘ye göre 3 artmıĢtır.
Petrol tüketimindeki bu artıĢın 2018 yılında günlük 12 milyon varil, 2035 yılında günlük 15.6
milyon varile ulaĢacağı tahmin edilmektedir. Uluslararası Enerji Ajansının tahmine göre Çin
2030 yılında ABD‘ni aĢarak dünyanın en büyük petrol tüketici ülkesi olacaktır (Jiang, Ding,
2014;10‘dan akt. Duran, Purevsuren, 2016:286).
Öte yandan dünya genelinde enerji talebi 2004-2030 döneminde yıllık ortalama 1,8
büyürken, Çin‘in enerji talebinin 3,5 büyüyeceği öngörülmektedir. Bunun anlamı, dünya
genelinde 2004 yılında 446,7 katrilyon Btu olan enerji talebi 2030 yılında 701,6 katrilyon
Btu‘ya çıkacak, 2004 yılına göre yaklaĢık üçte iki daha fazla enerji talebi olacaktır (IEA,
2007: 83). Genel enerji talebindeki artıĢa paralel olarak aynı dönemde petrol talebi dünya
genelinde yıllık ortalama
1,4 artarken, Çin‘in talebinin
3,5 artacağı; doğal gaz talebi
dünya genelinde
1,9 artarken, Çin‘in talebinin
6,5 artacağı; kömür talebi dünya
genelinde
2,2 artarken, Çin‘in talebinin
3,3 artacağı öngörülmektedir. Genel olarak
enerji talebindeki artıĢın büyük bölümü baĢta Çin ve Hindistan olmak üzere OECD üyesi
olmayan ülkelerden gelmektedir (EIA, 2007: 83, 88-90‘ dan akt. Narin, 2010:265).
SONUÇ
Türkiye ekonomisi incelendiğinde son 14 yılda önemli atılımlar gerçekleĢtirilmiĢ
olup ekonomik büyüklük olarak önemli büyümelere Ģahitlik olduğu görülmektedir. Dünyanın
18. ve Avrupa‘nın 7. büyük ekonomisi olan Türkiye, en güçlü ekonomilerin temsil edildiği
G-20‘nin aktif bir üyesidir. Küresel mali kriz nedeniyle birçok ülke ekonomisinin daralma
gösterdiği bir dönemde ülkemiz ekonomisi 2008 yılındaki ekonomik yavaĢlamanın ve 2009
yılındaki küçülmenin ardından 2010 ve 2011 yıllarında sırasıyla yüzde 9,2 ve yüzde 8,8
oranında büyüme hızını yakalamıĢ ve ekonomi 2003-2015 döneminde ortalama yüzde 4,7
büyümüĢtür. Sahip olduğumuz bu ekonomik büyümenin sağlanmasında enerji sektörü hayati
bir rol oynamıĢtır. 2003-2015 arasında birincil enerji arzımızın yılda ortalama yüzde 4,1
büyümüĢ olması enerji tüketiminin ekonomiyle beraber büyüdüğünü göstermektedir.
GerçekleĢen ekonomik geliĢme ve artan refah seviyesinin sonucu olarak enerji
sektörünün her alanında hızlı bir talep artıĢı olmaktadır. Türkiye, geliĢmekte olan ülkeler
içerisinde geçtiğimiz 14 yıllık dönemde enerji talep artıĢının en hızlı gerçekleĢtiği ülkelerden
biri konumundadır. Önümüzdeki 10 yılda da enerji talebinin iki katına çıkması
beklenmektedir.
Çin, 72,5 oranında kömürden elektrik enerjisi üreten en iyi ülkedir. Yine Çin
elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin kullanımı bakımından 23‘lük oran ile ikinci
sırada yer almaktadır. Doğalgaz ile elektrik üretimi bakımından yetersiz olmakla birlikte 2
gibi düĢük bir orana sahiptir.
Rusya‘nın elektrik üretiminde en fazla kullandığı kaynak yüzde 50,1 oran ile doğal
gaz olup diğer kaynaklar; nükleer enerji, yenilenebilir enerji ve kömürdür. Rusya, petrol ve
özellikle doğal gazdaki avantajını, ekonomik olduğu kadar siyasi bir silah olarak da
298
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
kullanmaktadır. Böylece Rusya, bir yandan kendisine bağladığı ülkelerdeki etkinliğini
arttırırken diğer yandan, Türkmenistan, Özbekistan ve Kazakistan gibi kendisine alternatif
olabilecek ülkeleri de yaptığı ikili anlaĢmalarla kendisine bağlamaktadır (Bayraç, 2009: 136).
AB, temel olarak arz güvenliğini sağlamak amacıyla sürdürülebilir ve rekabetçi bir
enerji iç pazarı oluĢturmayı hedeflemektedir. AB, uzun vadeli planlanan politika olarak 2007
yılında yayımladığı Yenilenebilir Enerji Yol Haritası çerçevesinde, enerji arzında
yenilenebilir enerjilerin payını 2020 yılına kadar 20‘ye çıkarmayı hedeflemektedir. Bu
hedefe ulaĢmak için üye ülkelerin yükümlülüklerini belirleyen 2009/28/AT sayılı
Yenilenebilir Kaynaklardan Üretilen Enerjinin Kullanımının TeĢvik Edilmesine iliĢkin
Direktif 25 Haziran 2009‘da yürürlüğe girmiĢtir. Türkiye, AB‘nin önceliklerinden birini
teĢkil eden Güney Gaz Koridoru‘nun hayata geçirilmesinde önemli bir rol üstlenmektedir.
Türkiye‘nin dâhil olduğu gaz iletim ve bağlantı projeleri Türkiye‘nin AB piyasası ile
entegrasyonunu sağlarken, AB‘nin arz güvenliğine ve kaynak çeĢitlendirmesine katkıda
bulunacaktır (AB Bakanlığı, 2014: 14).
Artan enerji maliyetlerini, enerji bakımından dıĢa bağımlılığı azaltmak, çevresel
kirliliği önlemek ve sürdürülebilirliği sağlamak amacıyla ele alınan ülkeler kapsamında
yenilenebilir enerji kullanımını teĢvik edecek ve yaygınlaĢtıracak politikalar her geçen gün
artıĢ göstermektedir.
Kaynakça
AB Bakanlığı. (2014). Avrupa Birliği Sürecinde Enerji Faslı. Ankara.
Aydın, A. (2015). Küresel Mücadele Politikaları: Orta Asya‟da Rusya, ABD ve Çin.
Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, Cilt:6, Sayı:13.
Bayraç, H. N. (2009). Küresel Enerji Poitikaları ve Türkiye: Petrol ve Doğal Gaz Kaynakları
Açısından Bir KarĢılaĢtırma. EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi.
Bayraç, H. N. (1999a). Uluslararası Doğalgaz Piyasasının Ekonomik Analizi, Türkiye‟deki
GeliĢimi ve
EskiĢehir Uygulaması, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
YayınlanmamıĢ Doktora Tezi, EskiĢehir.
Baysoy, E. (2009). Rusya, AB, ABD ĠliĢkileri Bağlamında Enerjinin Ekonomi Politiği ve
KüreselleĢmenin Jeopolitiği. Güvenlik Stratejileri Dergisi, Cilt:5, Sayı:10, ss.59-82.
DURA, Cihan ve Hayriye ATĠK. (2003). Avrupa Birligi Gümrük Birligi ve Türkiye, 2. baskı,
Nobel Yayın Dagıtım, Ankara.
Duran, H. ve Purevsuren N. (2016). Güvenlik, Enerji ve Pazar Ekseninde Çin‘in Orta Asya
Politikası. Dumlupınar Üniv. Sosyal Bilimler Dergisi, Afro-Avrasya Özel Sayısı.
ETKB. (2016). 2017 Yılı Bütçe Sunumu. Strateji GeliĢtirme BaĢkanlığı.
Harrop, J. (2000). The Political Economy of Integration in the European Union, Thirt
Edition, Edward Elgar, Cheltenham.
Karagöl, E.T., Salihe Kaya ve Yusuf Emre Koç. (2016). 2016‟da Enerji.
https://www.setav.org/2016da-enerji/
Kesbiç, C. Y. ve Hamza ġimĢek. (2001). Avrupa Birliği Ortak Enerji Politikası. Muğla
Üniversitesi SBE Dergisi, Sayı:5
299
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Koç, E. ve Mahmut Can ġenel. (2013). ―Dünyada ve Türkiye‘de Enerji Durumu- Genel
Değerlendirme,‖ Mühendis ve Makina, cilt 54, sayı 639.
Müsiad AraĢtırma Raporu. (1996). „‟2000‟li yıllarda Türkiye‟nin Enerji Politikası‟‟
Narin, M. (2008). Büyüyen Çin Ekonomisinde Artan Enerji Talebi ve Dünya Enerji
Piyasasına Etkileri.
Özekmekçi, Ġ. (2005). Türkiye‘nin Doğu Sınırında Yeni Bir Güç: Çin. DıĢ Politika Forumu.
Pamir, A. N. (2005). Enerji Politikalar ve Küresel GeliĢmeler. Stratejik Analiz, 6(68).
Pamir, A. N. (2006). Enerji Güvenliği, Stratejik Öngörü 2023, Avrasya Stratejik AraĢtırmalar
Merkezi (ASAM), Avrasya-Bir Vakfı Yayını, Ekim 2006, Ankara.
Pamir, A. N. (2006). Enerji Güvenliği, Stratejik Öngörü 2023, Avrasya Stratejik AraĢtırmalar
Merkezi (ASAM), Avrasya-Bir Vakfı Yayını, Ankara.
Sevim, T. (2014). Rus DıĢ Enerji Politikası ve Yeni Hedef Kuzey Doğu Asya. Uluslararası
ĠliĢkiler, Cilt:11, Sayı:41. ss. 87-108.
Ünal, M. (2011). Rus DıĢ Politikasında Enerjinin Rolü ve AB Enerji Politikasına Etkisi.
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Avrupa Birliği ve Uluslararası Ekonomik
ĠliĢkiler Anabilim Dalı Uluslararası ĠliĢkiler Bölümü Yüksek Lisans Tezi. Ankara.
Yaman, Y. (2007). Enerji Tasarrufu ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları. Birsen Yayınevi.
Yorkan, A. (2009). Avrupa Birliği‘nin Enerji Politikası Ve Türkiye‘ye Etkileri. Bilgi Strateji,
Cilt:1, Sayı:1.
300
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Türkiye‟de ÖzelleĢtirme Uygulamalarında KarĢılaĢtırmalı Analiz:
Telekomünikasyon ve Elektrik Enerjisi Sektörleri
*
Taha ARTUÇ
Sema ÇAKIR
**
Bahar ÖRS
***
Özet
Liberal devlet anlayıĢından hareketle özelleĢtirme, Türkiye‘de 1980‘li yıllardan itibaren
ekonomiyi önemli derecede etkileyen bir uygulama olarak karĢımıza çıkmaktadır. Genellikle
ekonomik, mali ve politik nedenlerle yapılmakta olan bu uygulamalarda, devlet müdahalesini asgari
düzeye indirerek, serbest piyasa ekonomisinin hakim olduğu bir yapının oluĢturulması
amaçlanmaktadır. Ülkemizde özelleĢtirme uygulamalarında dönüm noktası olarak kabul edilmekte
olan olay 24 Ocak Ekonomik Ġstikrar Programı‘nın yürürlüğe konulmasıdır. Bu kararlarla birlikte
geliĢim gösteren özelleĢtirme uygulamaları aynı zamanda kalkınma planlarıyla da desteklenerek, bir
çok kurumun özelleĢtirilmesinin dayanağını oluĢturmaktadır. Türkiye‘de günümüzde hala devam
etmekte olan özelleĢtirmeler bankacılık, ulaĢtırma, telekomünikasyon, petrol, elektrik enerjisi gibi bir
çok farklı sektörde uygulanmaktadır. Bu çalıĢmada dijital dönüĢüm ve teknolojik geliĢmelerle birlikte
birbirinden ayrı düĢünülemez olan telekomünikasyon ve elektirik enerjisi sektörlerinin kamu
içerisindeki payları incelenmiĢ, özelleĢtirme sonrası güncel ekonomik göstergelere bağlı olarak
karĢılaĢtırmalı analizi yapılmıĢtır. Bu sektörlerin istihdam, yatırım, gayri safi milli hasıla, ekonomik
büyüme ve kalkınma üzerindeki etkileri verilerle tablolaĢtırılmıĢtır. Elde edilen bulgulardan hareketle
ulaĢılan sonuçların ekonomi içindeki yeri ve önemi belirtilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: ÖzelleĢtirme, Türkiye‘de ÖzelleĢtirme Uygulamaları, Telekomünikasyon,
Elektrik Enerjisi
Abstract
Privatization in the light of the liberal state mentality has emerged as an application in Turkey
that has influenced the economy considerably since the 1980s. These practices, which are usually
carried out for economic, financial and political reasons, aim to create a structure in which free market
economy dominates by minimizing government intervention. The event, which is considered as a
milestone in privatization practices in our country, is to be put into effect by the January 24th
Economic Stability Program. The privatization practices that have developed along with these
decisions are also supported by the development plans and form the basis of the privatization of many
institutions. The privatizations that are still going on in Turkey today are applied in many different
sectors such as banking, transportation, telecommunication, oil, electric energy. In this study, the
shares of the telecommunication and electrical energy sectors, which are not considered separately
from each other with digital conversion and technological developments, were examined and a
comparative analysis was made according to the current economic indicators after privatization. The
employment, investment, gross national product, economic growth and the impact on development of
*
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Anabilim Dalı, Manisa, E-mail:
tartuc@hotmail.com
**
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Anabilim Dalı, Manisa, Email: sema.cakiir@gmail.com
***
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Anabilim Dalı, Manisa, Email: bahar.571@hotmail.com
301
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
these sectors are tabulated. With the movement from the findings obtained, the position and the
importance of the results obtained in the economy are indicated.
Keywords: Privatizations, Privatization Practices in Turkey, Telecommunication, Electrical Energy
JEL Classification Codes: L30, L33.
GĠRĠġ
ÖzelleĢtirme Türkiye'de geçmiĢ yıllardan günümüze kadar ekonomiyi önemli
derecede etkileyen bir uygulamadır. Genel olarak özelleĢtirme ekonomik, mali ve politik
nedenlerden dolayı yapılabilmektedir. Bununla birlikte belirlenen amaçlara uygun olarak
özelleĢtirmenin yapılması da önem arz etmektedir. Ülkemizde özelleĢtirme uygulamalarında
dönüm noktası olarak kabul edilebilecek olay 24 Ocak Ekonomik Ġstikrar Programı'nın
yürürlüğe sokulmasıdır. Bu dönemden önce baĢarısız bir Ģekilde uygulanan özelleĢtirme, 24
Ocak Kararlarıyla birlikte geliĢim göstermiĢ ve bu kararların yayımlanmasından sonra birçok
kurum özelleĢtirilmeye baĢlanmıĢtır. Bununla birlikte özelleĢtirme uygulamalarına Kalkınma
Planlarında da yer verilmiĢtir.
Bu çalıĢmada ilk bölümde özelleĢtirme kavramı, nedenleri ve amaçları belirtilmiĢtir.
Ġkinci bölümde Türkiye'de özelleĢtirme uygulamaları incelenmiĢ, tarihi geliĢimi ele
alınmıĢtır. Son olarak ise telekomünikasyon ve elektrik enerjisi sektörleri verilerle analiz
edilmiĢtir.
I. ÖZELLEġTĠRME KAVRAMI
KĠT‘lerin mülkiyetinin ve yönetiminin özel kesim Ģartlarına entegre edilmesi için
uygulanacak eylemleri içeren özelleĢtirme kavramının birçok farklı tanımı bulunmaktadır.
Ġktisat bilimi açısından, devletin iktisadi faaliyetlerini gerçekleĢtiren KĠT‘lerin mülkiyetinin
özel kesime devredilmesi anlamını taĢıyan özelleĢtirme, hukuk bilimi açısından KĠT‘lerin
yönetimlerinin özel kesime devredilmesi anlamına gelir (DemirbaĢ ve Türkoğlu, 2002: 242).
Bu açıklamalardan hareketle özelleĢtirme; ―kamunun sahip olduğu varlık, hak, alacak
ve imtiyazların mülkiyet, yönetim ve denetimlerinin tamamen veya kısmen özel kiĢi ve
kuruluĢlara devredilmesi‖ olarak tanımlanmaktadır (T.C. BaĢbakanlık ÖzelleĢtirme
BaĢkanlığı, 2016: 7).
Piyasa mekanizması içerisinde özel iĢletmelerin, devlet iĢletmelerinden daha etkin bir
Ģekilde çalıĢtığı görüĢünü ön plana çıkaran özelleĢtirme uygulamaları; ekonomik, mali ve
politik nedenlerle yapılabilmektedir (Ġleri, 2012: 152-153):
- Piyasadaki mal ve hizmetlerin özel iĢletmeler tarafından üretilmesi optimal kaynak
dağılımını gerçekleĢtirecek, sermaye birikimi ve kalkınma sorunlarına çözüm olacak,
iĢletmeleri etkin bir Ģekilde çalıĢmaya yönelterek maliyet fiyatlarını kontrol altına almalarını
sağlayacaktır. Bu Ģekilde daha etkin çalıĢan bir sistemde, ekonomik nedenlerle yapılan bu
uygulamalar, etkinliği sağlayacak ve toplumsal refahı maksimum seviyeye ulaĢtıracaktır.
- Özellikle KĠT‘lerin etkin bir Ģekilde çalıĢmamaları, borçlanma ve sübvansiyonlar ile
Hazinenin mali yükünü ağırlaĢtırmaktadır. Finansmanın Merkez Bankası ile karĢılandığı
durumlarda enflasyon sorunu ortaya çıkmaktadır. Mali nedenlerle yapılan özelleĢtirme,
enflasyon sorunuyla mücadeleyi etkin bir Ģekilde sağlayacaktır. Buna ek olarak özelleĢtirme
sonucunda devlet ek gelir elde edecek ve yeni yatırımlara fırsat verecektir.
- Politik nedenlerde ise özelleĢtirme, devletin müdahalesini azaltacak ve özel
mülkiyeti giderek yaygınlaĢtıracaktır. Bu Ģekilde özelleĢtirme ile birlikte, liberal ekonominin
302
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
gereği Ģekilde iĢlemesine olanak sağlanacaktır.
Piyasa güçlerinin ekonomiyi harekete geçirmelerine izin verilmesi ve verimliliğin
arttırılması, mal ve hizmetlerin nitelik, nicelik ve çeĢitliliğinin arttırılması, sermaye
piyasasının geliĢiminin hızlandırılması ve sermaye yatırımları getiri oranlarının yükseltilmesi,
KĠT'lere Hazine tarafından sağlanan mali desteğin asgari düzeye indirilmesi, yabancı
yatırımlar vasıtasıyla uluslararası ekonomik ve siyasi bağların güçlendirilmesi, devlete gelir
sağlanması özelleĢtirme uygulamalarının amaçları arasında yer almaktadır (Emir ve Toksoy,
2004: 32). Görüldüğü üzere özelleĢtirmenin birçok amacı bulunmaktadır. Bu amaçların
gerçekleĢtirilebilmesi, yapılan politikaların uyumlu bir Ģekilde sürdürülebilmesine bağlı
olduğunu da söylemek mümkündür.
II. TÜRKĠYE‟DE ÖZELLEġTĠRME UYGULAMALARI
Türkiye‘de özelleĢtirme uygulamalarındaki geliĢmeleri, 1980 öncesi ve sonrası
olmak üzere iki dönem Ģekilde incelemek mümkündür. 24 Ocak 1980 öncesinde özelleĢtirme
düĢüncesi 1938 yılında Atatürk tarafından çıkarılan 3460 sayılı kanunda belirtilmiĢ ve
özelleĢtirmeye yönelik giriĢim yapılmasının önü açılmıĢtır. 1950 yılında Demokrat Parti (DP)
tarafından gündeme getirilen özelleĢtirme konusu kapsamında bir program ilan edilmiĢ ve
özelleĢtirme ile ilgili hükümlere yer verilmiĢtir. Fakat bu dönemde özelleĢtirme ile ilgili
alınan kararlar uygulanamamıĢ, köklü bir değiĢim gerçekleĢtirilememiĢ ve kamu kesimi
gittikçe büyüyen bir hal almıĢtır (Aktan, 1994: 45-47).
Türkiye'de özelleĢtirme uygulamalarının baĢarılı bir Ģekilde uygulanamamasından
sonra 24 Ocak 1980 Ġstikrar Programı yürürlüğe girmiĢtir. Yasal bir çerçeveye oturtulması
1984 yılını bulan bu programda, özelleĢtirme uygulamaları serbest piyasa ekonomisine
geçiĢte bir köprü görevi görmüĢtür (Karagöz, 2009: 38-39). 24 Ocak 1980 kararları,
ekonominin iĢleyiĢini değiĢtirmeye yönelik olarak yapılmıĢtır. ÖzelleĢtirme kapsamında 24
Ocak 1980'de; serbest piyasa ekonomisinin iĢleyiĢinin ve ekonomide liberalleĢmenin önüne
geçen fiyat kontrollerinin ve yabancı sermayenin önüne geçecek engellerin kaldırılması,
temel mal ve hizmet kapsamının daraltılarak fiyatların, piyasa mekanizması yoluyla
belirlenmesi ve bu yolla KĠT'lere yapılan mali desteklerin kaldırılması, ayrıca KĠT'lerin
ürettikleri mal ve hizmetlerin fiyatlarının da serbest bırakılması Ģeklinde kararlar almıĢtır
(Ayyıldız, 2005: 31-32). 24 Ocak 1980 kararlarındaki en önemli geliĢme ise KĠT‘lerin serbest
piyasa ekonomisi kurallarına göre çalıĢmasını sağlayacak tedbirlerin alınması olmuĢtur
(Aktan, 1994: 51).
ÖzelleĢtirme kavramı, beĢinci beĢ yıllık kalkınma planında geçen ―Kamu Ġktisadi
TeĢebbüslerine bağlı bazı iĢletmelerin hisse senetleri satıĢı yoluyla halka açılması
sağlanacaktır.‖ cümlesiyle tam olarak bahsedilmese de kavram olarak ilk kez bir kalkınma
planında yer almıĢtır. 1990-1994 yıllarını kapsayan altıncı beĢ yıllık kalkınma planına
gelindiğinde ise özelleĢtirme, bir devlet politikası olarak açıkça belirtilmiĢtir (Türk, 2014: 5253). Ġçinde bulunulan Onuncu Kalkınma Planı‘nda ise, özelleĢtirme kapsamında bulunan
KĠT‘lerde, fiyatların piyasa Ģartlarına uygun bir Ģekilde belirlenmesine ve âtıl istihdamın
azaltılmasına yönelik uygulamalar ile kurumsal yönetimin iyileĢtirilmesine yönelik
çalıĢmalar sürdürülmektedir (T.C. Kalkınma Bakanlığı, 2013: 79).
Türkiye‘de 1986-2016 yılları arasında özelleĢtirme uygulamalarından elde edilen
gelirler ġekil 1‘de gösterilmiĢtir.
303
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ġekil 1: Türkiye‟de 1986-2016 Yılları Arası ÖzelleĢtirme Gelirleri
(Milyon Dolar)
14.000
12.000
10.000
8.000
6.000
4.000
2.000
0
12.486
8.240
8.222
8.096
6.279
6.259
4.259
2.275 3.082
1.996
3.021
1.358
1.283
682
Kaynak: T.C.
BaĢbakanlık
ÖzelleĢtirme
Ġdaresi BaĢkanlığı,
http://www.oib.gov.tr/program/uygulamalar/yillara_gore.htm, (28.02.2017).
Görüldüğü üzere özelleĢtirme uygulamalarından elde edilen gelirler 1986‘dan 2016
yılına kadar dalgalı bir seyir izlemiĢtir. Cumhuriyet tarihi boyunca yaratılmıĢ kamu
birikiminin önemli bölümü 2003-2013 yılları arasında yaklaĢık 51 milyar dolara satılmıĢtır.
Bu, yılda ortalama 4.6 milyar doların üzerinde bir özelleĢtirme gelirine denk gelmektedir.
Bununla birlikte 1986-2003 yılları arasında 8.2 milyar dolarlık özelleĢtirme yapılmıĢ, buna
karĢın 2004 ve 2005 yıllarında yapılan özelleĢtirmelerden elde edilen gelirler toplamı
belirtilen 17 yıllık dönemden fazla gerçekleĢmiĢtir. ÖzelleĢtirme gelirleri, özellikle 2013
yılında en yüksek seviyeye ulaĢmıĢtır. Bu yılda 12.4 milyar dolarlık özelleĢtirme geliri elde
edilmiĢtir. 2013 yılından itibaren özelleĢtirme gelirlerinde düĢüĢ görülmüĢ, 2014 yılında bu
sayı bir önceki yıla göre yarı yarıya azalıĢ göstermiĢtir. Son olarak 2016 yılında özelleĢtirme
gelirleri, son 12 yılın en düĢüĢ seviyesine ulaĢmıĢ ve bu sayı 682 milyon dolar civarında
seyretmiĢtir. Bunun sebebi ise, Türkiye‘nin içinde bulunduğu coğrafyada yaĢanan
olumsuzluklar, global piyasalarda yaĢanan belirsizlik ve yurtiçindeki darbe giriĢim
sonucunda ortaya çıkan geliĢmeler nedeniyle yatırımcıların ilgisinin azalması olmuĢtur.
Tablo 1: Toplam Gelirler Ġçinde ÖzelleĢtirme Gelirlerinin Yeri (Milyar TL) ve GSYH‟ya Oranı
(%)
2015 (G)
2016 (G)
2018 (P)
2019 (P)
899,0
2017
(GT)
994,9
Toplam Gelirler
799,2
1.083,6
1.184,8
ÖzelleĢtirme Gelirleri
12,1
11,0
17,8
8,0
6,5
Toplam Gelirlerin GSYH Ġçindeki Payı
40,9
41,9
41,4
40,3
39,7
ÖzelleĢtirme Gelirlerinin GSYH
Ġçindeki Payı
0,6
0,5
0,7
0,3
0,2
Kaynak: T.C. Kalkınma Bakanlığı, 2016: 22.
*G: GerçekleĢen GT: GerçekleĢme Tahmini P: Program
Tablo 1‘de toplam gelirler içinde özelleĢtirme gelirlerinin yeri ve GSYH‘ya oranı
belirtilmiĢtir. Burada önemli olan nokta özelleĢtirmeden elde edilen gelirlerin GSYH içindeki
304
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
payıdır. 2015 yılında bu pay yaklaĢık 6 olmasına karĢın 2016 yılında 1‘lik bir düĢüĢ
göstermiĢ fakat 2017 itibariyle 7 seviyesine ulaĢacağı öngörülmüĢtür. Bununla birlikte
2018 ve 2019 tahminlerinde özelleĢtirme gelirlerinin GSYH içindeki payında önemli bir
düĢüĢ beklenmektedir. 2018 yılında bu oran 3, 2019 yılında ise 2 seviyesinde olacağı
düĢünülmektedir.
ÖzelleĢtirme uygulamaları 1986‘dan itibaren baĢta telekomünisyon ve elektrik
enerjisi olmak üzere ulaĢtırma, bankacılık, petrol, gıda, maden ve diğer sektörler altında
gerçekleĢmiĢtir. Günümüzde özelleĢtirme kapsam ve programında 21 kuruluĢ bulunmaktadır.
Bu kuruluĢların 11 tanesinde 50‘nin üzerinde kamu payı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra,
özelleĢtirme kapsamında 668 taĢınmaz, 45 tesis, 1 liman, 10 otoyol, 2 boğaz köprüsü ile Ģans
oyunları lisans hakkı da yer almaktadır (T.C. BaĢbakanlık ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı,
2016: 1). ÇalıĢmanın diğer kısmında telekomünikasyon ve elektrik enerjisi sektörleri
incelenecektir.
III. TELEKOMÜNĠKASYON SEKTÖRÜNÜN ANALĠZĠ
Türk Telekomünikasyon A.ġ 1924 yılında Posta, Telgraf ve Telefon Genel
Müdürlüğü Ģeklinde kurulmuĢ daha sonra 1995 yılında telekomünikasyon ve posta hizmetleri
birbirinden ayrılarak anonim Ģirketi haline dönüĢmüĢtür (Cantekinler ve diğerleri, 2008: 229).
Türk Telekomünikasyon‗un özelleĢtirme çalıĢmaları, diğer özelleĢtirme
uygulamalarından farklı olarak 406 sayılı kanunla yapılmıĢtır. Türk Telekom özelleĢtirilmesi
amacıyla iki kez satıĢa çıkartılmıĢ fakat dünyada telekomünikasyon sektöründeki sorunlar
sebebiyle ertelenmek zorunda kalmıĢtır. Daha sonra piyasanın tekrar hareketlenmesi
sonucunda Türk Telekom bir kez daha ihaleye çıkartılmıĢtır. Bu aĢamada Türk Telekom'un
özelleĢtirilmesinin önünü açacak birçok düzenleme yapılmıĢtır. ġirketin
100'ünün
satılabilmesinin mümkün kılınması bu düzenlemeye bir örnektir. Tüm bu düzenlemelerden
sonra Türk Telekom 2005 yılında ihale sürecine girmiĢ ve dört gruptan teklif almıĢtır.
Ġhalenin son bulmasıyla Türk Telekom'un 55'i, 6.55 milyar dolar karĢılığında OGER
Telecoms Ortak GiriĢim Grubu'na satılmıĢtır. ġu anda Türk Telekom'un 30 hissesi Hazine
MüsteĢarlığında,
15 hissesi ise Borsa Ġstanbul'da halka açıktır (T.C. BaĢbakanlık
ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı, 2016: 20).
Türk Telekom özelleĢtirmesi, Türkiye'nin en büyük özelleĢtirmesi olarak
görülmektedir. Bununla birlikte istihdam verilerine bakıldığında Türk Telekom'un
özelleĢtirilmesinin bu alanda olumsuz bir etki yarattığını söylemek mümkündür. Diğer
yandan yatırım açısından bu özelleĢtirme uygulaması olumlu bir etki yaratmıĢtır (Tunçer,
2011: 229).
Tablo 2: Türk Telekom ÖzelleĢtirilmesinden Kaynaklanan Kamu Gelir ve Gider Beklentileri
(Bin TL)
Yıllar
2005
2026
SatıĢ Bedeli
9.100.000
-
Toplam Gelir
161.554
1.942.947
Toplam Gider
0
350.000
Kamunun Karı/ Zararı
-161.554
-40.900.328
Kaynak: Telekomcular Derneği, 2010: 45.
305
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Tablo 1‘de özelleĢtirmenin gerçekleĢtiği 2005 yılı Ekim ayı ile imtiyaz sözleĢmesinin
sona ereceği 2026 yılı sonu arasındaki dönem esas alınmıĢtır. SatıĢ bedelinin peĢin olarak
alındığı ve doların 1 USD=1.4 TL olduğu varsayılmıĢtır. 2005 yılındaki Türk Lirası cinsinden
Dolar‘ın değeri baz alındığında, imtiyaz sözleĢmesinin süresinin dolduğu 2026 yılı sonunda
Türk Telekom‘un özelleĢtirilmesinin hazineye getirdiği yük 40 milyar TL‘ye (YaklaĢık 25
Milyar Dolar‘a) yükselecektir. Kurumlar Vergisi oranının 30‘dan 20‘ye düĢürülmesinin
hazineye yüklediği toplam yük hesaba katıldığı takdirde ise, Türk Telekom‘un
özelleĢtirilmesinden doğan kamu zararı 2026 yılı sonu itibariyle 70 Milyar Dolar‘a
yükselmesi öngörülmektedir.
ġekil 2: Türk Telekom ÖzelleĢtirme Öncesi ve Sonrası Ġstihdam Verileri
(Bin KiĢi)
80.000
70.000
60.000
50.000
40.000
30.000
20.000
10.000
0
Kaynak: Türk Telekom Faaliyet Raporları derlenerek yazarlar tarafından oluĢturulmuĢtur.
ġekil 2‘de özelleĢtirme öncesi ve sonrasındaki istihdam verileri incelenmiĢtir. Buna
göre özelleĢtirme öncesinde Türk Telekom‘da istihdam edilen kiĢi sayısı ile özelleĢtirme
sonrasında istihdam edilen kiĢi sayısı arasında yıllar itibariyle bakıldığında yaklaĢık 40 bin
kiĢi civarında bir azalıĢ görülmektedir. Türk Telekom‘un özelleĢtirildiği 2005 yılından
itibaren istihdam verileri dalgalı bir seyir izlemesine rağmen meydana gelen artıĢ miktarı hiç
bir dönemde özelleĢtirme öncesi seviyeye ulaĢamamıĢtır. Son olarak 2016 yılında yaklaĢık 33
bin kiĢi Türk Telekom bünyesinde istihdam edilmektedir.
Ġstihdam verilerinin yanında Telekom sektörünün elde ettiği gelir ve bunun GSYH
verilerinin içindeki payını da incelemek faydalı olacaktır.
306
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
ġekil 3: Telekom Sektörü Hasılası ve GSYH
14,00%
12,00%
10,00%
8,00%
6,00%
GSYH Büyümesi
4,00%
2,00%
0,00%
Türk Telekom Sektörü
Büyümesi
-2,00%
-4,00%
Kaynak: KPMG, 2017: 4.
ġekil 3‘ten hareketle ekonomi 2014‘ün baĢından 2016 yılının 3. çeyreğine kadar
istikrarlı bir büyüme trendi sergilemesine rağmen, sonrasında daralma görülmüĢtür. Burada
dikkat çeken nokta nokta ise telekomünikasyon sektörünün aynı dönem içerisinde hiç
daralma göstermediğidir. Sadece 2016 yılı değerlendirildiğinde sektörün büyümesinin her
dört çeyrekte de pozitif ve GSYH büyümesinden daha fazla olması telekomünikasyon gücünü
göstermektedir. 2016 yılında Türkiye‘de elde edilen hasılanın yaklaĢın
2,5‘i
telekomünikasyon sektöründen kaynaklanmaktadır.
IV. ELEKTRĠK ENERJĠSĠ SEKTÖRÜNÜN ANALĠZĠ
Elektrik alanında yapının bütünleĢtirilmesi amacıyla, 1970 yılından beri 1312 sayılı
kanun ile faaliyetlerini sürdürmekte olan Türkiye Elektrik Kurumu(TEK), sektörde
özelleĢtirme uygulamalarının baĢlatılması amacıyla, Bakanlar Kurulu'nun kararıyla, Türkiye
Elektrik Üretim Ġletim A.ġ.(TEÜAġ) ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.ġ.(TEDAġ) unvanlı iki
ayrı iktisadi devlet teĢekkülü (ĠDT) halinde ikiye bölünerek yeniden teĢkilatlandırılmıĢtır.
ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı, 4046 sayılı Kanun kapsamında kamuya ait elektrik dağıtım
Ģirketlerinin 100 oranındaki hissesinin, blok satıĢ yöntemi ile özelleĢtirilmesini, buna ek
olarak da Ģirketlerin faaliyet alanında bulunan mevcut dağıtım hat ve tesisleri ile bunların
iĢletilmesi için varlığı zorunlu diğer taĢınmazların mülkiyetinin TEDAġ‘ta bırakılarak,
iĢletme haklarının ilgili özel sektör Ģirketlerine verilmesini kararlaĢtırmıĢtır (Özdemir, 2012:
4-5).
Türkiye, 2001 yılından sonra elektrik reformu ve serbestleĢmesi çalıĢmalarında, bu
konuda önceliği dağıtım sektörüne vermiĢtir. Bu doğrultuda TEDAġ bünyesindeki elektrik
dağıtım Ģebekelerinin tamamı 2013 yılı itibariyle özelleĢtirilmiĢtir. Bu özelleĢtirmeler toplam
307
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
12.91 milyar dolarlık ihale bedeliyle gerçekleĢtirilmiĢ ve otuz yıllık lisans haklarıyla birlikte
özel kesme devredilmiĢtir (Ertilav ve Aktel, 2015: 99,103).
Türkiye Elektrik Üretim Ġletim A.ġ. ile ilgili özelleĢtirme verileri yıllar itibariyle
kamu ve özel sektör payları belirlenerek Tablo 3 ve ġekil 4‘te belirtilmiĢtir.
Tablo 3: Türkiye‟de Elektrik Enerjisi Üretiminin Kamu ve Özel Sektöre Göre Dağılımı (Milyon
kWh)
Yıllar
Kamu Sektörü
Özel Sektör
TOPLAM
2002
77.332
52.068
129.400
2003
60.506
80.074
140.581
2004
62.639
88.060
150.698
2005
66.931
95.025
161.956
2006
84.716
91.584
176.300
2007
92.327
99.231
191.558
2008
97.717
100.701
198.418
2009
89.454
105.359
194.813
2010
95.532
115.675
211.208
2011
92.351
137.045
229.395
2012
90.575
148.922
239.497
2013
79.998
159.296
239.293
2014
70.469
181.494
251.963
2015
55.319
206.464
261.783
2016
34.489
169.002
203.491
Kaynak: T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2016: 21.
*kWh: Kilowatt Saat
ġekil 4: Türkiye‟de Elektrik Enerjisi Üretiminin Kamu ve Özel Sektördeki Payı
83,10%
16,90%
21,10%
0%
28,00%
33,40%
37,80%
45,20%
45,90%
49,30%
48,30%
48,10%
Özel Sektör
Kamu Sektörü
40,30%
10%
41,30%
20%
41,60%
30%
43%
40%
59,80%
50%
78,90%
72,00%
66,60%
62,20%
54,80%
54,10%
50,70%
51,70%
51,90%
59,70%
60%
58,70%
70%
58,40%
80%
57,00%
90%
40,20%
100%
Kaynak: T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2016: 21.
Ülke ekonomisinde yaĢanan geliĢmeler ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ile
birlikte özel sektör tarafından gerçekleĢtirilen enerji üretim tesisleri yatırımları yıllar
308
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
itibariyle artan bir seyir izlemiĢtir. Bununla birlikte ülkede istikrar ve güven ortamının
oluĢması, enerji politikalarının baĢarıyla uygulanması sonucu enerji yatırımları ağırlıklı
olarak özel sektör tarafından gerçekleĢtirilmektedir. Yapılan çalıĢmalarla birlikte özel
sektörün payı, 2002‘de yaklaĢık 40 civarında iken, 2016 yılı sonu itibariyle bu oran 83
düzeyine ulaĢmıĢtır. Kamu sektörünün payı ise 2002 yılında yaklaĢık 60 oranında iken,
özelleĢtirme sonrası bu sayı 17‘ye düĢmüĢtür.
Türkiye‘de elektrik enerjisi sektöründe özelleĢtirme uygulamalarının hayata
geçirildiği 2002 yılından günümüze kadar olan dönemde üretim ve tüketim artıĢ miktar ve
oranlarında görülen değiĢim Tablo 4‘te incelenmiĢtir.
Tablo 4: Türkiye‟de Elektrik Enerjisi Görünümü (Milyon kWh)
Yıllar
Üretim
Tüketim
Üretim ArtıĢ
Oranı ( )
2002
129.400
132.553
5,4
2003
145.581
141.151
8,6
2004
150.698
150.018
7,2
2005
161.956
160.794
7,5
2006
176.300
174.637
8,9
2007
191.558
190.000
8,7
2008
198.441
198.085
3,6
2009
194.813
194.079
-1,8
2010
211.208
210.434
8,4
2011
229.395
230.306
8,6
2012
239.497
242.370
4,4
2013
240.154
246.357
0,3
2014
251.963
257.220
4,9
2015
261.783
265.724
3,9
2016
203.491
207.343
3,4
Kaynak: T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2016: 16.
*kWh: Kilowatt Saat
Tüketim ArtıĢ
Oranı ( )
4,5
6,5
6,3
7,2
8,6
8,8
4,3
-2,0
8,4
9,4
5,2
1,6
4,4
3,3
3,1
Kamu ve özel sektör payları toplamına bağlı olarak elektrik enerjisi sektöründe 2016
yılı sonu itibariyle, elektrik üretimi 203,5 milyar kwh, tüketiminin ise 207,3 milyar kwh
olduğu görülmektedir. Ülke ekonomisinin son yıllarda yakalamıĢ olduğu yüksek büyüme
oranlarıyla birlikte yıllık elektrik enerjisi, tüketim artıĢ hızı son 14 yılda ortalama 5.5
seviyelerinde gerçekleĢmiĢtir. 2002 yılında 132,6 milyar kWh olan elektrik tüketiminin 2015
yılında yaklaĢık iki katına çıkarak 265,7 kWh‘a ulaĢmıĢtr. Elektrik enerjisi talebindeki artıĢ
ise 2013 yılında 1,6, 2014 yılında 4,4, 2015 yılında 3,3 iken 2016 yılında 3,1 olarak
gerçekleĢmiĢtir.
SONUÇ VE DEĞERLENDĠRME
Ekonomik faaliyetlerin özel sektör lehine geliĢtirilmesi amacıyla yatırımı özendirici,
kolaylaĢtırıcı, rekabeti güçlendirici, yerli ve yabancı yatırımcıları teĢvik etmeye yönelik
faaliyetler özelleĢtirme için atılan ön adımlar olarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda,
özelleĢtirme basit bir ekonomi politikası aracı değil, sosyal, ekonomik, hukuki, mali ve idari
sonuçları bulunan ve bu alanlarda köklü dönüĢümü sağlayacak önemli bir ekonomik yeniden
yapılanma aracıdır.
309
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Yapılan çalıĢmadan hareketle gerek telekomünikasyon ve elektrik enerjisi gerekse
diğer sektörlerde yapılan özelleĢtirmeler de bu politikalar gözönünde bulundurulmalı ve
ekonominin içinde bulunduğu durum dikkate alınarak hareket edilmelidir.
Kaynakça
Aktan, C. (1994). ÖzelleĢtirme ve Türkiye Deneyim. ÖzelleĢtirme Sempozyumu Kitabı.
Dokuz Eylül Üniversitesi Ġ.Ġ.B.F. Maliye Bölümü ve Celal Bayar Üniversitesi Ġ.Ġ.B.F.
Manisa.
Ayyıldız, E. (2005). Konsolide Bütçe Transferleri Ġçinde KĠT Transferlerinin Yeri (19952004). Devlet Bütçe Uzmanlığı AraĢtırma Raporu. Ankara.
Cantekinler, M. K., Çaycı, A. D., Özlem D., Faruk Y. ve Ramazan Y. (2008). Türk
Telekom‟un ÖzelleĢtirme Süreci ve Sonrasındaki GeliĢmeler ve Sektöre Etkileri. Sektörel
AraĢtırma ve Stratejiler Dairesi BaĢkanlığı. Ankara.
DemirbaĢ, M. ve Musa, T. (2002). Kamu Ġktisadi TeĢebbüsleri‘nin ÖzelleĢtirmesi. SDÜ
Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi. Sayı:1. ss. 241-264.
Emir, M. ve Devlet, T. (2004). ÖzelleĢtirmenin Amaçları ve Türkiye‘deki Uygulama
Sonuçları Üzerine Bir Değerlendirme. MMO Bülteni. Sayı:3. ss. 27-35.
Ġleri, H. (2012). Türkiye‘de ÖzelleĢtirme. S.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi. Sayı:?. ss. 152-153.
Karagöz, H. (2009). Dünya ve Türkiye‟de ÖzelleĢtirme Uygulamaları. Konya: Konya Ticaret
Odası.
KPMG. (2017). Sektörel BakıĢ Telekomünikasyon, Ġstanbul.
T.C. BaĢbakanlık ÖzelleĢtirme BaĢkanlığı. (2016). Türkiye‟de ÖzelleĢtirmenin 30 Yılı.
Ankara.
T.C. BaĢbakanlık ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı. (2016). ÖzelleĢtirme Kapsamına Alınan
KuruluĢlar. Ankara.
T.C. BaĢbakanlık ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı. (2016). Türkiye‟de ÖzelleĢtirme,
ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı Yayınları, Ankara.
T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı. (2016). Dünya ve Ülkemiz Enerji ve Tabii
Kaynaklar Görünümü. Strateji GeliĢtirme BaĢkanlığı. Ankara.
T.C. Kalkınma Bakanlığı. (2013). Onuncu Kalkınma Planı 2014-2018. Ankara.
T.C. Kalkınma Bakanlığı. (2016). Orta Vadeli Program (2017-2019). Ankara.
T.C. BaĢbakanlık
ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı.
http://www.oib.gov.tr/program/uygulamalar/yillara_gore.htm, (28.02.2017).
Telekomcular Derneği. (2010). Türk Telekom‟un ÖzelleĢtirilmesi, Ankara.
Tunçer, M. (2011). ÖzelleĢtirme Sonrası Türk Telekom. Liberal DüĢünce. Sayı:61. ss. 217232.
Türk, Y. Z. (2014). Türkiye‟de ÖzelleĢtirme Uygulamalarının Analizi. (Uzmanlık Tezi).
Ankara: T.C. Kalkınma Bakanlığı.
310
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Toplumsal Cinsiyet Temelinde Tiyatro
Ercan Bayrak

Özet
Tiyatro sanatlar içerisinde görsel olma özelliği ile hem eğlendirici hem de eğitici
fonksiyonları barındırmaktadır. Bu nedenle izleyici ile karĢılaĢıldığında etkileri eğitimsel gücünü
gösterir düzeydedir.
Toplumsal cinsiyet kavram olarak kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıkların ötesinde
toplumsal alanda cinsiyetin kurgulandığını anlatmak için kullanılmaktadır. Bu nedenle kadınlık ve
erkeklik öğrenilen kalıplardır. Toplumsal cinsiyetçi yaklaĢımlar aynı zamanda doğum anından itibaren
gündelik yaĢamı Ģekillendirmektedir. Sanat alanında toplumsal cinsiyet konuları, kadınlık ve erkeklik
sıklıkla ele alınıp eleĢtirilmiĢ olmak ile birlikte tiyatro diğer görsel alanlardan farklı olarak izleyici ile
anında karĢılaĢıyor olması bakımından daha güçlü bir etkiye sahiptir. Bu düĢünce ve yaklaĢım temele
alınarak bu çalıĢmada toplumsal cinsiyetin bir edebi tür olarak tiyatro oyunlarındaki yansımalarını,
özellikle kadın yazarların ve kadın karakterlerin tiyatro türü içerisinde kendilerine nasıl bir yer açtıkları
ve hangi konuma oturuldukları ele alınacaktır. Özellikle ilk kez MÖ 411 yılında Antik Yunan
döneminde Atina‘da sahnelendiği düĢünülen Aristophanes‘in üçüncü oyunu olan Lysistrata adlı tiyatro
oyunu örnek olarak verilebilir.
Sonuç olarak çalıĢma ile birey ve toplum iliĢkilerinin kökenine inerek kamu bilincini
sağlamak gibi özellikleri barındıran tiyatronun bu toplumsal ve kültürel sorunların çözülmesi ve
geliĢmesini sağlamadaki gücü ortaya konulmaya çalıĢılacaktır. Bu nedenle tiyatro ―toplumsal cinsiyet‖
kavramına karĢı farkındalık yaratma amacı ile bir tür uyarı görevi görebilecektir.
Anahtar Kelimeler: Tiyatro, Toplumsal Cinsiyet, Eğitim, Toplumsal cinsiyet ve Tiyatro
Abstract
Acommodates both functions of being both entertaining and educational theatre arts visual
feature therepare when it is encountered at a level, which indicates the strength of educational effects
with the audience.
The concept of gender beyond biological differences between men and women in the social
have that is genderbused is used to describe. Therefore the learned patterns of masculinity and
femininity. Gender approaches at the some time shoping everday, life from the moment gender issves
in the field of art femininity and masculinity are often criticized as being different from theatre and
adressed the advience. Dong with other visual areas en countering in terms of being more powerful
impliations with instant effect. This thinking and approach in this study on the basis of the imlications
of gender in drama as a leterary genre especially women writers and female characters within the type
of theatre they open a place for them selves that they are seated in athens in 411 BC in the Ancient
Greek especially for a firs time period from the third game in Lysistrata a play that is believed to be
named as an example of Aristophanes can be given as a result, the study of the relationship between
the individual and socicty to ensure public aweareness by getting to the roots of social and cultural
features like the theatre that hosts the show and will attempt to reselve the issves in ensuring power
development for this reason, in the theater of gender with the aim of creating awarennes of the concept
type will be able to see as a warning.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi/Ġktisadi Ġdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi ikinci sınıf öğrencisi,
ercan.bayrakk@outlook.com
311
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
GĠRĠġ
Günlük yaĢamda ve dilde genellikle herhangi bir ayrıma gidilmeden birlikte ifade
edilmelerine karĢılık, cinsiyet temelinde Ģekillenen biyolojik özellik ile bu özelliğin üzerinde
inĢa edilen toplumsal durum, bilim çevrelerinde cinsiyet (sex) ve toplumsal cinsiyet (gender)
terimleri ile isimlendirilerek, birbirinden ayrı tutulmaktadırlar. Bu ayrımın tarihi ise son
derece yenidir. Toplumsal cinsiyet (gender) kavramını sosyolojiye dâhil eden Ann Oakley,
1972 yılında yayımlanan Sex, Gender and Society'de açıkladığı üzere, cinsiyet (seks)
biyolojik açıdan erkek/kadın ayrımını anlatılırken, toplumsal cinsiyet (gender) erkeklik ile
kadınlık arasındaki toplumsal bakımdan eĢitsiz bölünmeye gönderme yapmaktadır. Her ne
kadar geleneksel bakıĢ açısında, cinsiyet ve toplumsal cinsiyetin basit ve açık bir Ģekilde
birbirleriyle örtüĢtüğü anlayıĢı devam ediyor olsa bile, artık bugün bu ikilinin birbirlerinden
ayrı anlamsal boyutlarını konu edinen geniĢ bir literatür oluĢmuĢ bulunmaktadır.
(VatandaĢ,2007:31)
Toplumsal cinsiyet kalıplarımız, bizleri, kadınlar veya erkekler olarak,
yapabileceklerimiz veya yapamayacaklarımız bakımından kesin bir biçimde ayırır. Cinsiyet
ayırımcılığı, sosyal sorunlardan birisidir ve esasen kadınlara yönelik ayırımcılık Ģeklinde
ortaya çıkmaktadır. Diğer sosyal sorunlar gibi, bu sorunun çözümü de çok boyutludur.
Ayırımcılığı sadece eĢit ya da benzer olanlar arasında yapılan farklı muamele olarak
değerlendirmek yeterli değildir. Ayırımcılığı birçok boyutuyla ele almak gerekmekte olup,
bunlardan birisi de sanatsal boyuttur.
Bu makalede toplumsal cinsiyet temelinde önce cinsiyet ayrımcılığı ele alınacak ve
kadınların toplumsal yaĢamda yok sayıldığı, baskı altında tutulduğu ve ataerkil bir toplum
oluĢumunu destekleyen fikirlerin ortaya atıldığı Antik Yunan dönemi incelenecektir. Dönem
boyunca üretilen edebi ve sanatsal çalıĢmaların, cinsiyetler arasındaki farkın vurgulanması ve
topluma kabul ettirilmesi açısından önemli bir araç niteliğine sahip olduğu düĢünülmektedir.
Bu düĢünceden hareketle dönemin toplumsal yapısı, üretilen sanatsal ve edebi eser olan
Lysistrata tiyatro oyunu incelenmiĢ ve toplumdaki kadın-erkek olgularının nasıl algılandığı
analiz edilmeye çalıĢılmıĢtır.
I. TOPLUMSAL CINSIYETIN TANIMI
Toplumsal cinsiyet kavramı, kadın ve erkeğin toplumdaki yerini ve toplumun
onlardan beklediği davranıĢları tanımlar. Günümüzde toplumdan topluma değiĢiklik gösteren
bu değerlendirmeler, toplumsal yapılanmaya bağlı olarak oluĢan değer yargılarını da tarihsel
süreç içinde biçimlendirmiĢtir. Anaerkil ve ataerkil toplumlar değiĢik dönemlerde kadına ve
erkeğe öncelik tanıyan, taban tabana karĢıt iki anlayıĢın en belirgin örnekleridir.
Düzenli tarım üretimine geçilmesi yeni bir üretim biçimine ve yerleĢik yaĢama
geçiĢin de baĢlangıcıdır. Gordon Childexiv bu geliĢmeyi 'Neolitik Devrim' olarak adlandırır.
ġenel'in belirttiği gibi bu geçiĢ, toprağa yerleĢme, mülkiyet, toplumsal artı üretme gücü,
nüfus artıĢı, tabakalaĢma, hatta savaĢ gibi sonuçları da beraberinde getirmiĢti (ġenel, 2006).
Bütün bu sonuçlar ataerkinin geliĢmesine ve kurumsallaĢmasına giden yolu da açmıĢtı.
Kadınlar, özellikle hamilelik doğum ve doğum sonrasında bebeğin bakımı gibi
geçirmek zorunda oldukları özel konumları nedeniyle güç gerektiren iĢlerden uzaklaĢmak
zorunda kalmıĢlardır. Üretimde çeĢitlenmeler gereksinimlerin de artmasına yol açmıĢtır.
xiv
Prof. Dr. Gordon V. Childe ( 1892 –1957), Avustralyalı arkeolog.
312
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Böylece kadın, üretimin sürdürülmesine yardımcı olan yemek hazırlamak, temizlik, giysilerin
onarılması gibi, ikinci hizmetleri üstlenmiĢtir. Böyle bir toplumsal iliĢkiler bütünü yeni bir
toplumsal anlayıĢın geliĢmesine yol açmıĢtır. Örneğin, oğlan çocukların genellikle, güçlü,
hakkını koruyan, yılmaz ve giriĢken, cesur ve dıĢa açık olmasını isteriz. Toplumların avcı ve
mücadeleci geleneğinin bir anlamda erkek cinsi tarafından sürdürülmesini beklediğimizden,
erkek çocukların biraz mücadeleci ve hatta kavga edebilmeyi bilen, sert, çevresindekileri
yönetebilen, çevresine egemen olabilen, korkulardan uzak ve atak olmasını arzularız. Ona bu
değerleri aktarırken, oyuncaklarını bu doğrultuda seçer, yaptığı veya yapmadığı Ģeyler
hakkında bu doğrultuda yüreklendirir, kısaca erkeğin bu niteliklere sahip olarak
sosyalleĢmesini bekleriz. Kız çocuklarının ise genellikle, nazikliği, güzelliği, çekingenliği,
öne çıkarılırken, ondan, düĢüncelerini toplum içinde yüksek sesle hemen ifade etmemesi,
atılgan olmaması, içinde bulunduğu evi benimsemesi, evle ilgili iĢleri öğrenmesi,
yardımsever, verici, fedakâr,/ hatırĢinas olması, insan iliĢkilerinde örtük bir beceri
geliĢtirmesi, yakın çevresi için sürdürebilecek iliĢki ağları kurması gibi özellikler beklenir.
Bunlar, bizim sahip olduğumuz ve genellikle kadınlardan beklediğimiz toplumsal-kültürel ve
geleneksel değerlerdir.
Bebeğin doğuĢtan sahip olduğu cinsiyetine biyolojik cinsiyeti denilmektedir. Bebeğin
bu biyolojik cinsiyetini nasıl yaĢaması ve kendi kimliğini bu öngörülmüĢ modeller üzerine
nasıl inĢa etmesi gerektiği, toplumun o bebeğin cinsiyetine yönelik öngörüleri ve
beklentilerine bağlı olarak biçimlenmektedir. ĠĢte biyolojik cinsiyetin toplumda nasıl bir
iĢleve sahip olması gerektiği konusundaki öğreti, bebeğin toplumsal cinsiyetini belirler.
Bebeğin önce yakın çevresinden aktarılan değerlerle, bebek büyüyüp bağımsızlaĢtıkça kendi
seçimleriyle, biyolojik cinsiyetin hangi toplumsal rollere uygun bir model çerçevesinde
biçimleneceği, neleri yapacağı ve yapamayacağı toplumsal cinsiyet kalıplarına uygun olarak
belirlenir.
Cinsiyetimiz ve toplumsal cinsiyetimiz, bu nedenle, iki ayrı kavramdır. Biyolojik
cinsiyetimiz doğuĢtan gelir ancak biyolojik cinsiyetin toplum içinde ve toplumsal kültüre
uygun bir biçimde geliĢtirilmesi, bütünüyle bir kültürel öğretiye dayanmaktadır ve bu da
bizim toplumsal cinsiyetimizi oluĢturur. Kültürler ve kültürel kalıplar değiĢebilir. Toplumsal
cinsiyetin getirdiği roller dinamiktir ve içeriği, zamana ve yere göre değiĢmektedir.
II. CĠNSĠYET AYRIMCILIĞIN TANIMI
Cinsiyet, atfedilmiĢ bir statüdür. Bir diğer anlatımla, cinsiyet toplumda bireye
atfedilen bir konumdur. Bireyler, atfedilen statüleri üzerinde kontrole sahip değildirler.
Bunun aksine, aldıkları eğitim ve/veya meslekleri aracılığıyla kazanılmıĢ statülerini
belirleyebilirler. Bir atfedilmiĢ statü olan cinsiyeti ise, değiĢtiremezler. Cinsiyet aynı
zamanda temel bir statüdür. Bunun nedeni, cinsiyetin bütün toplumlarda önemli bir sosyal
anlama sahip olmasıdır (Sullivan, 2003: 224). Bu bağlamda kadınlar, çoğunlukla annelik ve
eĢlik gibi toplumsal cinsiyetleri ile erkekler ise mesleki unvan gibi statülerle tanımlanırlar
(Payne, 1997: 255).
Toplumsal cinsiyet ve biyolojik cinsiyet birbiriyle bağımlı ve fakat birbirinden farklı
kavramlardır (Acker, 1992: 565). Toplumsal açıdan cinsiyet (gender), kadın ve erkeklerin
sosyal ve kültürel rol beklentileri olarak tanımlanmaktadır. Biyolojik bir kavram olarak ise
cinsiyet (sex), fiziksel farklılıklara iĢaret etmektedir (Cherry, 2005: 157). Toplumsal cinsiyet,
cinsiyete dayalı iĢbölümü ve biyolojik cinsler arasındaki iliĢkileri vurgulamak amacıyla,
313
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
toplumda sadece kadının değil erkeğinde konumunu belirten bir kavramdır. Cinsiyet
eĢitsizliği; güç, prestij ve mülkiyet dağılımı bireysel meziyetlere değil, cinsiyet esasına
dayandırıldığında ortaya çıkmakta (Parrillo, 2002: 180) ve bir cinsin diğer cins üzerinde
baskın ya da diğerine göre üstün olduğu inancına dayanan bir ideoloji olan seksizmxv
aracılığıyla açıklanmaktadır (Sullivan, 2003: 224-225).
EĢitlik ise, herkes için hakların ve imtiyazların aynı olması anlamındadır.
Belirtildiği gibi, cinsiyet hak ve imtiyazlara bağlandığında bir tartıĢma meydana gelmektedir.
Pek çok durumda eĢitlikçi bir duruma ulaĢmak, bazılarının diğerlerinden farklı olarak özel
hak ve imtiyazlara sahip olduğu bir durumdan uzaklaĢmayı ifade etmektedir. Ancak, çok
sayıda grup içerisinde bütün insanların eĢit olduğuna iliĢkin düĢünce, kadınlar arasında bile
bölünmeye yol açabilmekte ve uzlaĢı olasılığı zayıflamaktadır (Cherry, 2005: 157). Bu
noktada, kadınlara ve erkeklere yönelik belirgin olumsuz eylemleri ifade eden cinsiyet
ayırımcılığının (Yoder,2003: 131; Martin, 2006: 257) değiĢtirilmesinin zor olduğu, kavramın
çoğunlukla kadın cinsine yönelik ayırımcılık olarak karĢılık bulduğu ve kadınların
ayırımcılıkla mücadelede sosyal statülerini geliĢtirme Ģansına yeterince sahip olmadıkları
belirtilmektedir (Sullivan, 2003: 224).
Ayrımcılık kavramı genel olarak, yaĢ, fiziki yetenekler, sınıf, etnik köken, cinsiyet,
ırk ya da din ayırımına dayalı haksız muameleler için kullanılmaktadır (Seyyar, 2002: 44).
Sosyologlar tarafından genel olarak ayırımcılık; bir sosyal gruba ya da grup üyelerine, grubun
bir parçası olmaları nedeniyle uygulanan negatif eylem olarak tanımlanmıĢtır (Zanden, 1993:
204; Jones, 2002: 8).
Bir diğer tanıma göre de ayırımcılık, ―adil olarak davranmama‖ anlamındadır
(Marshall, 1999: 50). Ayırımcılık, Taylor ve Baldwin tarafından algılanabilen farklılıklar
temelinde bazı grupların, daha az güce sahip diğer grupların değerini azaltan sistematik güç
kullanımı biçiminde tanımlanmıĢtır. Algılanabilen farklılıklar ırk, etnik köken ya da milliyet,
din, yaĢ, sınıf, engellilik ve cinsiyet açısından kavramlaĢtırılmaktadır (Denny, 1998: 51-52).
Sosyologlar, baĢlangıçta ayırımcılığı ırk ve etnik köken bağlamında ele alırken, günümüzde
kadına yönelik ayırımcılık çerçevesinde de incelemektedirler (Gordon, 1999: 51).
Her toplumda kadın ve erkeğe farklı roller yüklenmektedir. GeçmiĢte, bu durum
genellikle Tanrı buyruğu ya da biyolojik farklılıkların kaçınılmaz sonucu olarak kabul
edilmiĢtir. Ancak, bu gibi gerekçeler uzun süre ikna edici olamamıĢ ve erkeklerin kadınlar
üzerindeki egemenliği gerçeği ile eĢitlik ideali arasında önemli bir açık meydana gelmiĢtir.
Sosyolojik ve sanatsal yaklaĢımlar, söz konusu açığın nasıl oluĢtuğunu farklı bakıĢ
açılarından ortaya koymaya çalıĢmıĢtır. AĢağıda, cinsiyet ayırımcılığı bu yaklaĢımlar ve
Lysistrata tiyatro oyunu çerçevesinde incelenecektir.
III. LYSISTRATA - KADINLAR SAVAġI
Tiyatro tarihi Antik Tiyatrodan itibaren anlatıla geldiğinden, tiyatro tarihine feminist
eleĢtirel bakıĢla anlamaya çalıĢmamızın temelinde ‗‗Antik Tiyatro‘‘ yatar. Antik Yunanda
kadın; oyunun içeriğinde varken sahnelenen oyunun biçiminde yoktur. Erkeklerin kaleme
aldığı yine erkeklerin oynadığı toplumsal cinsiyet baskısına maruz kalır. Kadını yok sayan,
oyun metinlerinde eril bir bakıĢla örten, temsilde barındırmayan ve gizleyen Antik Yunan‘da
xv
Seksizm (sexism), karĢı cinsin zayıf olduğuna inanan zihniyettir ve hem cinsiyete dayalı ayrımcı
davranıĢları, hem de zararlı tutum ve davranıĢları içermektedir. Bkz., Sullivan, 2003: 224.
314
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
kadın ‗‗aile içindeki önemi giderek arttıkça, kamusal yaĢamdaki rolü giderek azalır, yok olur.
Aile, bir toplumsal değer olarak giderek daha çok önem kazanır ve bireyin kiĢisel servetinin
yaratılması ve aktarımı için yeni ve yükselen bir değer haline gelir. Bu değer, erkek için
çalıĢan bir değerdir‘‘ (Belkıs, 2015: 100) kadın için ise; ötekileĢtirilerek, yok sayılarak ve
mülkiyet aracı haline gelerek değersiz nesne halini alırlar. Atina kadının toplumun eril bakıĢı
ile çerçevelendiği erkeğin ise kendine tanıdığı ayrıcalıklarla kadına sınırlandırmalar koyarak
ilerlediği bir yapıdadır. ―Antik Yunan'da cinsiyet rollerindeki eĢitsizlik, kadının ikinci sınıf
vatandaĢ olarak görülmesi pek çok kaynak tarafından belirtilmektedir. Luce Irigaray, hala
devam eden cinsiyet eĢitsizliği temellerinin ilk antik dönemde ve bu topraklarda atıldığını
savunmaktadır‖ (Stone, 2006: 5-6).
Aristophanes komedya yazarı olmasına karĢın iĢlediği konuların ciddiyetiyle bilinir.
Lysistrata‘da savaĢı kadınlar tarafından anlatmayı seçmiĢtir. Aristophanes bu komedyayı
Atina ile Sparta arasındaki Peloponnes savaĢı devam ederken yazmıĢtır. Lysistrata, savaĢın
verdiği zarara, insanların ölmesine ve kadınların sürekli yalnız kalmalarına dayanamaz. Atina
ve Sparta‘da yaĢayan kadınları bu savaĢa son vermek isteğiyle bir araya toplar. BaĢlangıçta
Lysistrata‘ya karĢı çıkan kadınlar bu teklifi kabul ederler. Evlerini terk edip kadınların ele
geçirdiği Akropolis‘exvi yerleĢirler. Akropolis savaĢın devam etmesi için gerekli hazineyi
barındırdığı için savaĢın ekonomik tarafı baltalanır. Erkeklerden oluĢan bir koro Akropolis‘i
geri almaya çalıĢır ama kadınlardan oluĢan ikinci bir koro, üzerine kovalarla su atarak onları
geri püskürtür ki bu iki koro karĢılıklı birbirlerine söverler. Aynı sıkıntıları yaĢayan
Sparta‘dan bir elçi gelir ve bu sıkıntıları yaĢamak istemediklerini belirtir. Daha sonra oyunun
kahramanı Lysistrata‘nın da etkisiyle iki devlet arasında barıĢ sağlanır. Aslında
Aristophnes‘in bu eseri kadınının aile ve toplum içindeki konumu, kadın olmanın ve
kadınlığın Eski Yunan düĢüncesinde nasıl algılandığıyla da bağlantılıdır, örneğin:
Lysistrata: Derdini biz çekiyoruz asıl savaĢın. Biz değil miyiz doğurup doğurup oğullarımızı
gurbetlere yollayan? Biz değil miyiz Gençliğimizin tadını çıkarmak varken, sizin savaĢlarınız
yüzünden yataklarımızda yapayalnız yatanlar. Hadi bize olan oldu diyelim. Ya evlerinde
yaĢları geçen kızlar, onlara ne demeli? Erkek savaĢtan döndü mü yaĢı geçmiĢ olsa da tazecik
bir kızla evlenebilir. Ama kadının kısacık bir mevsimi var. O geçti mi, kimse onunla evlenmek
istemez. Oturup falına bakmaktan baĢka bir iĢi kalmaz.(Aristophanes,2006:27-28)
Antik Yunan‘da yemek yapma, dikiĢ dikme, örgü örme ve belki biraz da okuma
yazmayı ve aritmetiği evde annesinden ya da büyükannesinden öğrenen bir kızın, ergenliğe
eriĢir eriĢmez evlenmesi beklenirdi. Muhtemelen oniki-onüç yaĢına gelen bir kız belki
ailesinin bir-iki yıl daha beklemesinin ardından hemen evleniyordu. Erkeklerin ise otuz
yaĢına dek evlenmeleri beklenmezdi. YaĢça küçük olan bir kadını kontrol etmek Ģüphesiz
erkek için daha kolaydı. Ancak evlilik yaĢının erkekte geç olması, evliliğin toplumsal bir
görevxvii olarak kabul edilmesiyle de ilgili olabilir. Kentteki devlet dairelerinin büyük kısmı
ona bu yaĢta açılırdı (Freeman,2000:290).
xvi
Eski Yunan Ģehirlerinin en yüksek noktasında yer alan, idari, askeri ve dini yapıların bulunduğu
savunmaya yönelik merkezi kısım.
xvii
Antik Yunan toplumunda evlilik; ailenin ve kentin devamını garanti altına almak demek
olduğundan, kadınlar gibi erkeklerin de evlenmesi beklenirdi. Sparta kentinde erkeklerin
evlenmesini Ģart kılan yasalar mevcuttu. Atina‘da bu derece bir zorlama olmasa da bir erkeğin,
ailesinin malını güvence altına alacak, yaĢlandığında ona bakacak ve öldüğünde uygun bir törenle
315
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Evlilik kurumunun yegâne gayesi; çocuklar olduğundan, bir kadının ilk görevi çocuk
doğurmaktı. Ama çocuk sayısınaxviii ve çocuğu büyütüp büyütmemeye karar veren babaydıxix.
Çocuk üzerinde tüm yasal haklar da ona aitti. Atina kentinde Ġ.Ö 6.yüzyıl baĢına dek kız
çocuklarını köle olarak bile satma hakkına sahipti (Garland,1993:157).
Antik Yunan toplumunda istenmeyen çocukların doğumdan sonra terk edilmesi xx
geleneğinin var olduğunu biliyoruz. Kız bebekler, erkeklere oranla daha sık terk ediliyordu.
Kızların ekonomik olarak aileye bir katkı sağlayamayacakları düĢünülüyordu. Üstelik
evlenirken, kız tarafı damada çeyiz vereceğindenxxi fazladan bir masrafa neden olacaklarına
inanılıyordu. Bu yüzden zengin aileler dıĢında ikiden fazla kızı olan azdı (Garland,1993:86).
Fakir ailelere mensup olan kızlar ve kadınlar, zengin hemcinslerine göre sokağa
çıkmak ve toplum içine karıĢmak açısından rahattı. ÇarĢıda pazarda çalıĢırlar, evin geçimine
katkıda bulunurlardı. Zengin olanlar ise; ancak yanlarında köleleri varsa ara sıra birbirlerine
gider gelirlerdi. AlıĢveriĢ gibi ihtiyaçları da kocaları ya da köleleri karĢılardı.
Lysistrata: Yeter artık erkeklerin çarĢıda pazarda azgın boğalar gibi dolaĢmaları(…) Evet,
ama gene de gülünç kılıçlı, kalkanlı bir erkeğin minnacık balıklar satın alması.
Kadın KorobaĢı: Neden bizim de Ģehre verecek öğütlerimiz olmasın? Kadın doğmuĢ olmak
bir suç mu? Üstelik de karmakarıĢık olan iĢlerinizi düzeltecek bir çare getiriyoruz.
Erkeklerini kim doğuruyor bu devletin? Biz. Ya siz! Zavallılar, ne yapıyorsunuz bu devlete?
Atalarınızdan kalan hazineyi harcayıp duruyor, yerine bir Ģey koymuyorsunuz. Sizin
yüzünüzden iflasa doğru gidiyoruz. Var mı buna karĢın diyeceğiniz? (Aristophanes,2006:30)
Kadının toplumun tepkisini çekmeden dıĢarı çıkabildiği zamanlar, belirli dini
kutlamalarınxxii ve tiyatro festivallerinin yapıldığı zamanlardı. Ayrıca yaĢlı kadınların sokağa
gömecek bir erkek evlat edinmesi için evlenmesi beklenirdi. Bu öyle bir gereklilik idi ki; hiç oğlu
olmayan bir adam, en yakın akrabaları arasında birden fazla oğlu olan varsa, birini evlat edinirdi.
Hatta erkek evlat sahibi olmadan ölen bir adamın mirasçısı olan kızı, babasının en yakın akrabasıyla
evlenmeye -hali hazırda evliyse, bu evliliği bitirme pahasına da olsa- mecburdu.
xviii
Hesiodos; baba evinde tek bir erkek çocuğu olmasını salık verirken, Klasik Çağ‘ın idealist
filozofu Platon ―Yasalar‖ adlı kitabında; yeterli çocuk sayısını bir kız ve bir erkek olarak
belirlemiĢtir.
xix
Sparta kentinde ise devlet büyükleri kararı veriyordu.
xx
Ekthesis ya da apothesis denen yeni doğanın terk edilmesi; çocuğun, doğumun ardından toprak bir
kap içinde evin dıĢına bırakılması Ģeklinde gerçekleĢirdi. Bebek, kimi zaman bir bakıcı tarafından
alınır ve ileride köle olarak hizmet verirdi. Bazen de çocuk sahibi olamayan bir kadın tarafından
alınırdı. Atina‘da özellikle Ġ.Ö 5.yüzyılın geç ve 4.yüzyılın erken dönemlerinde terk etme
uygulamasının etik yönü tartıĢılır olmuĢ, bebeğin evlat edinilmesi ve satılması yasaklanmıĢtır. Kıta
Yunanistan‘da Thebai ve Anadolu‘da Efes kentlerinde de ekthesis tamamen yasaktı.
xxi
Homeros Çağı‘nda ise damat gelinin babasına armağanlar verirdi.
xxii
Bu kutlamalardan biri; yalnızca kadın katılımcılara açık olan ―Thesmophoria‖ bayramıdır.
Aslında bir bereket ayinidir ve bereket tanrıçası Demeter onuruna kutlanır. Sonbahar sonunda
düzenlenen bayram üç gün sürer. Ġlk gün; kadınlar, ilkbahar sonunda açılmıĢ olan çukurlara atılan
domuz leĢleri üzerine tahıl tohumları atarlar. Sonra özel kulübelere girerler ve toprağın üzerinde
yatıp uyurlar. Ġkinci gün; tanrıça Demeter‘in kızı Persephone (ölülerin tanrısı Hades tarafından
yeraltına kaçırılan) anısına oruç tutarlar. Üçüncü gün; tahılla kaplı domuz leĢleri çukurlardan alınır
ve kutsal gübre olarak toprağa gömülür. Kadınlar, ayin süresince ve öncesindeki üç gün boyunca
cinsel iliĢkiden kaçınırlar. Atina kentindeki kutlamalarda; kadınların kullandığı kulübeler ve domuz
316
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
çıkması da doğal karĢılanıyordu. Ġ.Ö 4.yüzyılın ünlü hatibi Hypereides‘in dediğine göre;
―Evinden ayrılan bir kadın, ona rastlayanların kimin karısı olduğunu değil kimin annesi
olduğunu soracak yaĢtadır‖ (Garland, 1993:244).
Probulos: Siz mi bizim iĢlerimizi? Bu kadarı fazla, dinleyemem artık!
Lysistrata: Sus öyleyse
Probulos: Susayım ha, senin önünde, cadı karı! BaĢı örtülü bir kadının önünde susmak ha?
Ölürüm de susmam.(Aristophanes,2006:22)
Probulos ve kadınlar arasında geçen bu konuĢmadan kadınların ataerkil yapı içinde
nasıl konumlandırıldığı rahatlıkla görülebilir. Antik Yunan toplumunda savaĢa giden
çocukları, yani vatandaĢları, kadınlar yetiĢtirmelerine rağmen kadınların savaĢ ile ilgili
konularda fikir beyan etme hakları bulunmamaktadır. Erkeklere göre ―cenk iĢi erkek iĢidir‖
ve kadınların buna karıĢması kabule dilebilir bir Ģey değildir. Probulos da bunu yukarıdaki
konuĢmada açık bir Ģekilde dile gelmiĢtir. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere Yunan
toplumunda kadınların evden dıĢarı çıkmaları pek hoĢ karĢılanmazdı. Günlerini genellikle
evlerin giriĢ ya da birinci katında kendileri için ayrılmıĢ odalarda geçirirlerdi. Bu sırada
erkekler de olimpiyatların düzenlendiği alanlarda, çarĢılarda, pazarlarda ya da mecliste
rahatça dolaĢırlardı. Fakat kadınlar bu durumdan hiç memnun değillerdi.( Güzel, 2015:517)
Lysistrata: Biz kadınlar savaĢın ilk günlerinde haddimizi bildik, her yaptığınıza boyun eğdik.
Ağız açtırmadınız bize, sustuk. Ama yaptıklarınızı beğeniyor muyduk? Hayır. Olanın bitenin
pek ala farkında idik. Çok defa köĢemizden öğreniyorduk önemli iĢler üstüne verdiğiniz kötü
kararları. Ġçimiz kan ağlarken, yine de gülümseyerek sorardık: "Bugünkü halk toplantısında
barıĢ üstüne ne karara vardınız?" Kocamız "Sana ne? Sen karıĢma!." der, biz de
susardık(...)Ama ara sıra da ne kötü kararlara varıldığını öğrenir ve sorardık: "Aman
kocacığım, nasıl olur, bu kadar çılgınca bir iĢe nasıl girersiniz?" Ama kocamız bize yukardan
bakarak: "Sen elinin hamuruyla erkeklerin iĢlerine karıĢma. Cenk iĢi, erkek iĢi!" derdi(…)
BaĢımızı derde sokuyordunuz, yine de bizim size öğüt vermeye hakkımız yoktu. Ama sonunda
siz kendiniz baĢladınız bağırmaya ulu orta: "Erkek yok mu bu memlekette?" diye; erkekler
cevap verdi size: "Yok, erkek yok bu memlekette!" ĠĢte o zaman biz kadınlar toplandık ve
Yunanistan'ı kurtarmaya karar verdik. Daha bekleyebilir miydik? Söz bizim artık, susmak
sırası sizde. Aklınızı baĢınıza toplar, öğütlerimizi dinlerseniz, iĢlerinizi biz yoluna koruz.
(Aristophanes,2006: 24)
Antik Yunan kültüründe kadın onun toplumda sahip olduğu konumun etkisi altında
ĢekillenmiĢtir. Yahut toplumda kadınlığın algılanıĢ Ģekliyle bağlantılıdır. Bu kavrayıĢ; kadını,
zayıf ve güçsüz bir cinsiyet olarak görür. Bu yüzden aile ve toplum içinde varlığı belirsizdir.
Doğumundan itibaren hayatını biçimlendirecek her kararda erkek söz sahibidir. Onun yegâne
görevi ise; çocuk doğurmaktır. Bu konuda da yalnızca yardımcı bir figür olarak belirir.
IV. TÜRKĠYE‟DE ARISTOPHANES‟IN LIYSISTRATA ADLI OYUNUN
SĠNEMA UYARLAMASI “ġALVAR DAVASI”
Aristophanes‘in Lysistrata adlı tiyatro oyunun ülkemizde yapılmıĢ bir de sinema
uyarlaması bulunmaktadır. 1983 yılında çekilen ―ġalvar Davası‖nın yönetmenliğini Kartal
leĢlerinin atıldığı çukurlar, halk meclisinin (ekklesia) arkasında yani erkeklere ait yerde
bulunuyordu. Kadınlar; bu kutlama vasıtasıyla hem erkeklere ait bir mekâna yaklaĢıyor hem de
tepkilerden uzak sokağa çıkmıĢ oluyorlardı.
317
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Tibet, senaristliğini BaĢar Sabuncu yapmıĢtır. BaĢrollerinde ise ġener ġen, Müjde Ar, Halil
Ergün, Ġhsan Yüce ve Pembe Mutlu gibi orta halli bir YeĢilçam sinemaseverin bileceği
önemli oyuncular yer almaktadır. Filmin müziğini ise müzisyen Atilla Özdemiroğlu
yapmıĢtır. Film; okumuĢ bir kadının köyüne dönmesi ile köydeki kadın-erkek iliĢkilerini,
cinsel ayrımcılığı ve sömürü düzenini değiĢtirmesini konu alır. ġehirde kaldığı zaman
zarfında bilinçlenen ve ufku geniĢleyen Elif kızın (Müjde Ar) Ģehirden getirdiği aile
planlaması broĢürlerinin okunduğu bir kahvehane sahnesinde Kahvecinin, ―okuyun, okuyun
da insanlık öğrenin azıcık‖ demesi üzerine köylünün ―Ġnsan değil, erkeğiz biz çok Ģükür‖
demesi akıllara kazınmıĢtır. Köylerde kadın-erkek eĢitliği, resmi nikâh, kadının toplumdaki
yeri ve görevleri gibi konular hicvedilmiĢtir.
Lysistrata, savaĢ ve kıyımların bitmesi için kadınları örgütleyip, erkekleri görece
zayıf noktasından vurmak istemiĢ ve kadınlar erkekleri, bu durum bitene kadar hayatlarından
aforoz etmiĢlerdir. Elif kız ise kadınların seks objesi, hamal ya da köle olmadıklarını
anlatmak için kadınları örgütleyip erkekleri hizaya getirmeye çalıĢmıĢ ve Lysistrata‘nın
yaptığı gibi erkekleri yataklarına almayıp baĢkaldırmıĢlardır.
SONUÇ
Kadınlar, tarih boyunca cinsiyet ayırımcılığı ve eĢitsizliklerle karĢı karĢıya
kalmıĢlardır. Erkeklerden daha düĢük statüde görülmüĢler ve erkeklere nazaran daha az hak
ve Ģansa sahip olmuĢlardır. Birçok ülkede eĢitliğe yönelik geliĢmeler kaydedilmesine rağmen,
kadınlar hala ayrımcılığa maruz kalabilmekte, cinsel istismar ve aile içi Ģiddete
uğrayabilmektedirler. KuĢkusuz, bunda geleneksel cinsiyet rollerinin ve bu rollerin
öğrenildiği sosyalleĢme sürecinin etkisi büyüktür.( Demirbilek,2007:14)
Kadın toplumsal döngünün ortasında hayati bir konuma ve öneme sahiptir. Buna
rağmen sistem içinde sürekli dıĢlanmakta, ötelenmekte ve hor görülmektedir. Kadınlara
yönelik bu sosyal sorunların çözümlerinden birisi olan tiyatro, içeriğini anlama üzerine
düzeyi araĢtırılmalı, incelenmeli ve geliĢtirmelidir. Çözüm olarak toplumun bütününe yönelik
bu sorunların ortaya konulması için yine topluma hitap edecek ve uyarı niteliğinde görev
yapabilecek feminist tiyatro oyunlarının dillendirilmesi ve sahnelenmesi gerektiği bire bir
önem arz etmektedir. Bu noktada sosyolojik analiz ve sosyal eylem önemlidir. Nihayet,
toplumsal cinsiyetimizin sadece toplumun bütününe yönelik bir sorun olduğu göz önünde
bulundurularak mücadele edilmelidir.
Kaynakça
Aristophanes. (2006) Kadınlar SavaĢı (Çev: Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat), Ġstanbul:
Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları.
BELKIS, Özlem, (2015), Feminist Tiyatro, Ġstanbul: Mitos Boyut Yayınları.
BILTON, Tony, BONNET, Kevin, JONES, Philip, SHEARD, Ken, STANWORTH,
Michelle ve WEBSTER, Andrew (1987); Introductory Sociology, Second Edition, The
Macmillan Press, London.
CHERRY, Andrew L. (2005); Examining Global Social Welfare Issues, Thomson
Brooks/Cole, Belmont.
318
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
DEMĠRALP, Didem (2008). Eski yunan kültüründe kadının yeri, Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi Bilim ve EleĢtiri, 09(135145).
DEMĠRBĠLEK, Sevda(2007);Finans Politik ve Ekonomik Yorumlar,Cilt44,Sayı 511.
DENNY, David (1998); Social Policy and Social Work, Clarendon Press, Oxford.
Freeman, C. (1999) The Greek Achievement, New York: Penguin Books.
Garland, R. (1993) The Greek Way Of Life, New York: Cornell University Press.
Güzel, Bekir (2015) Lystrata: Kadının Antik Yunan Toplumundki Yeri, Sayı 10, s. 505-522,
Turkish Studies.
MARSHALL, Gordon (1999); Sosyoloji Sözlüğü, (Çev.: Osman AKINHAY/Derya
KÖMÜRCÜ), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara.
PARRILLO, Vincent N. (2002); Contemporary Social Problems, Fifth Edition, Allyn and
Bacon, Boston
PAYNE, Malcolm (1997); Modern Social Work Theory, Second Edition, Lyceum Books,
Chicago.
POLAT, Ġrfan(2017), Aristophanes‘ten ġalvar Davası‘na, http://maidergi.com/ , EriĢim
Tarihi: 24.03.2017
SEYYAR, Ali (2002); Sosyal Siyaset Terimleri, Beta Basım Yayım, Ġstanbul.
SULLIVAN, Thomas J. (2003); Introduction to Social Problems, Sixth Edition, Pearson
Education, Boston.
ġENEL, Alaeddin. (2006) Kemirgenlerden Sömürgenlere insanl1k Tarihi (2.bsk). Ankara:
imge Yayınevi.
TOPLUM ve HEKiM. Temmuz - Ağustos 2012. Cilt 27. Sayı 4.
Toplumsal Cinsiyet EĢitliği , https://app1.jandarma.tsk.tr/KYSOP/ , adresinden 20.03.2017
tarihinde alınmıĢtır.
Toplumsal Cinsiyet ve Tiyatro, http://kadincalismalari.ege.edu.tr/ adresinden 15.02.2017
tarihinde alınmıĢtır.
Toplumsal Cinsiyet ve Eğitim, http://dergipark.ulakbim.gov.tr/ adresinden 15.02. 2017
tarihinde alınmıĢtır.
Toplum ve Tiyatro, http://www.dersimiz.com/bilgibankasi adresinden 15.02.2017 tarihinde
alınmıĢtır.
VatandaĢ, Celalettin (2007); Toplumsal Cinsiyet ve Cinsiyet Rollerinin AlgılanıĢı, Sosyoloji
Konferansları Dergisi, Sayı 35.
YODER, Janice D. (2003); Women and Gender: Transforming Psychology, Second Edition,
Prentice Hall, New Jersey.
ZANDEN, James W. Vander (1993); Sociology: The Core, Third Edition, McGraw-Hill,
New York.
319
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Postmodernizmin Kara Filme Etkisi - BLADE RUNNER Filmi Örneğiyle
Aynur KAZIMOVA
Özet
Postmodernizmin sanata ait tartıĢmalarının Amerika‘da baĢladığı düĢünülse de, kendilerini
postmodern sosyal kuramın bir parçası olarak tanıtan, daha evvelki Fransız kültürel ve toplumsal
teorisinden faydalanan ilk çalıĢmaların 1970‘li yılların sonunda Fransa‘da ortaya çıktığı söylenebilir.
Postmodernizmin geliĢiminde en büyük etkinin Fransızlara ait olduğuna inanılsa da, Nietzsche ve
Heidegger gibi ünlü Alman filozfları postmodernizme ilham verenler arasında öncü rolleriyle dikkat
çekmektedirler.
Postmodernizm nosyonu, 1980‘li yıllarda sanatın diğer dallarında olduğu gibi sinemada da
yaygın bir Ģekilde yer almaya baĢlamıĢtır. Postmodernizm sinemada geleneksel ve modern anlatı
kalıplarını etkileyerek, kendisine has Ģizofreni, pastiĢ ve kolaj/montaj gibi baĢlıca özellikleriyle
beraberinde, yeni bir anlayıĢla birlikte kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Ayrıca postmodern sanatın bu
özellikleri kara filmi de etkilemiĢtir.
Postmodern sinema alanı, postmodern döneme ait kara filmlerden daha geniĢ bir çerçeveye
sahiptir. Bu makalenin ilk bölümünde postmodern kavramı, postmodern kavramının sinemaya ait
özellikleri, ikinci bölümünde ise postmodernizmin kara filme etkisi 'Blade Runner' film örneğiyle ele
alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: postmodernizm, postmodern sinema, kara film, Blade Runner
Abstract
Although the debates of postmodernism are thought to have begun in America, it can be
argued that the earliest studies that took advantage of the earlier French cultural and social theory,
which introduced themselves as part of postmodern social theory, appeared in France at the end of the
1970s. Although it is believed that the greatest influence in the development of postmodernism belongs
to the French, famous German philosophers such as Nietzsche and Heidegger draw attention with their
pioneering role in inspiring postmodernism.
The notion of postmodernism began to take its place widely in the cinema as it was in other
branches of art in the 1980s. Postmodernism has begun to be used in cinemas with a new
understanding, influencing traditional and modern narrative patterns, along with its main features such
as its own schizophrenia, pastiche and collage / montage. In addition, these features of postmodern art
have also affected the noir film. The postmodern cinematic space has a wider frame than the noir films
of the postmodern turn.
In the first part of this article, the postmodern concept, cinematic features of the postmodern
concept, and the second part, the film effect of postmodernism, will be examined with the example of
the film "Blade Runner".
Keywords: postmodernism, postmodern cinema, film noir, Blade Runner

Gazi Üniversitesi, ĠletiĢim
ainurkzmv2015@gmail.com
Fakültesi,
Radyo
Televizyon
ve
Sinema
bölümü
320
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
GĠRĠġ
1970‘li ve 1989‘li senelerde postmodernizm kavramının kullanımının, tiyatroda,
mimaride, müzikde ve görsel sanatlarda arttığı görülmeye baĢlandı. Postmodernizmle sadece
moderizme ait anlatıları değil, auteur kavramı yerine, pastiĢ, parodi, kolaj/montaj gibi
uygulamalardan da bahsedilmeye baĢlandı.
ÇalıĢma dört bölümden oluĢacaktır. Birinci bölümünde postmodernizm kavramının
tarihi hakkında bilgi verilecektir. Ġkinci bölümünde kara filmin ortaya çıkıĢ zamanı ve nasıl
çıktığı üzerine inceleme yapılacaktır. Üçüncü bölümde postmodernizm kavramının sinemaya
ve kara filme etkisi üzerine durulacaktır. Son bölümde ise Ridley Scott‘un Blade Runner
filmi üzerinde postmodern imgelerin izleri sürülcektir. Bu çalıĢmanın amacı sinemanın en
karanlık türü olan kara filmde postmodern ölçütlerin temsilini Blade Runner filmi
örneklemiyle ele almaktır.
I. POSTMODERNĠZM NEDĠR?
Postmodernizmin Kara filme etkisini açıklamadan önce postmodernizmin tarihini,
anlamını ve özelliklerini açıklamak gerekir. Ġlk olarak, literatürde postmodernizmin tanımıyla
ilgili bir uzlaĢıya gelindiğini söylemek olası değildir. (Daddow,2004: 419) Postmodernizmin
herkes tarafından kabul edilmiĢ, sabit bir tanımının olmamasının üç ana sebebinin var olduğu
söylenebilir. Postmodernizm tanımlama yapılarak sınırlandırılmasına, esasiciliğe ve
temellendirilmeye karĢı olduğu için özü ve kavramsal kökenleri bakımından bu tür
tanımlanmasına izin vermez. (Leciaster, 2000:56) Postmodernizm değiĢkendir, sabit bir temel
üzerine kurulmuĢ yapıda değildir. Ġkinci sebep olarak ise postmodernizmin belirli çerçeveye
malik dizgesel bir teori ya da akım olmaması söylenebilir. Postmodernizm, modernizmin ana
hipotezlerini, göstergebilim, post-yapısalcılık, hermenutik, neo-pragatizm ve eleĢtirel kuram,
pek çok farklı akımın bireĢimi sonucu ortaya çıkan ‗entellektüel bir trendi‘ ya da ‗bakıĢ
açısını‘ özümler (Leicester,2000:78; Bloland, 2005:89) Üçüncü sebep ise postmodern
söylemin önemli temsilcilerinden olan Derrida, Rorty, Lyotard, Foucault ve Baudrillard
postmodernizmi kesin çizgileriyle tanımlamıĢlardır.(Burbules, 1995:57) Tanımlamalara
karĢın, postmodernizmi genel bir tavır, entellektüel bir davranıĢ, tarz, modernizm sonrası
oluĢan bir durum. Farklı görüĢ açısı, modern eleĢtirel bir yaklaĢım ve çalıĢma biçimi olarak
betimlemek mümkündür. (Usher ve Edvards, 1994:25)
Postmodernizm, hem estetiğin günlük yaĢama giriĢini hem de pop kültürün yüksek
sanatlar üzerinde yükselmesine sahip çıkmaktadır. Sanatta, patiĢ, parodi, kiç ve nostalji gibi
sanatsal temisller realizmin ve pozitivizmin yerine geçmiĢtir. Derinlikle, yüzeysellik yer
değiĢtirir, gerçek ile düĢ arasındaki çizgiler niteliğini yitirir. Lyotard, Baudrillard ve Derrida
gibi postmodernizmin önemli temsilcileri tarih duygusunun ve bugünedek değiĢmeden kalan
anlamların kaybedilmesinden, Batı felsefesi ve tarihin dayanak noktası olarak duran ussallık,
ilerleme, inkiĢaf, aydınlanma ve gerçeklik gibi, Lyotard‘a göre büyük anlatılar olan Ģeylerin
bitmesinden söz ederler. (Hall, 1995:111)
Mimaride, sinemada, sanatta, müzikte, tiyatroda, edebiyatta görülen ve
postmodernizm Ģeklinde tanımlanan kültürel ve estetik yönelme, Batı‘yı sürükleyip götüren
―politik reaksiyon dalgası‖nın bir inikasıdır.(Featherstone,2005:19) Sanat ile gündelik yaĢam
arasındaki çizgilerin yok olması,yüksek kültür ve pop kültürün arasındaki hiyerarĢik farkın
yok olması, seçmeciliği ve kodların harmanlanmasını destekleyen tarz karıĢıklığı, parodi,
pastiĢ, ironi, kültürün ve oyunculukların derinlikten mahrum kalması, sanat üreticisinin
321
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
orijinallik veya dehasının artık önemsizleĢmesi ve sanatın artık tekrarlanacağı, sanatsal
biçimde postmodernizmle iliĢkilendirilir. (Featherstone, 2005:28,29) Modern sanat sosyal
gerçekliğin Ģekli ile ilgilenmez. Bu bağlamda Baudrillard‘ın ifade ettiği gibi sanatlar, temsil
değil, bir taklit kültürü olarak bilinen postmodern kültürün içinde bulunduğu durumu
paylaĢırlar.(Bauman,2000:142-143)Jameson Ģizofreni ve taklidi postmodern kültürle
iliĢkilendirirken eleĢtirildiğini savunmaktadır. (Tourraine, 2002:214)
II. KARA FĠLM NEDĠR?
Ġlk defa 1946 senesinde Nino Frank, Kara film (Film Noir) terimini ―Yeni Bir
Polisiye Drama Tipi: Suç Macerası‖ baĢlıklı makalesinde kullanmıĢtır.(Naremore, 1998:15)
Terim 1946 senesinde ortaya çıksa da terimin içine aldığı filmler 1940 senesinden baĢlayarak
çekilmiĢtir. Fakat bu filmler kara film olarak tanımlanana kadar, Amerikalı eleĢtirmenler
tarafından ―marazi dramlar‖, ―psikolojik macera filmleri‖ ve ―dolambaçlı‖ cinayet filmleri
Ģeklinde tanımlanmıĢtır. (Spicier, 2002)
1940‘lı ve 1950‘li seneler arasında Amerikan büyük kriz döneminde meydana çıkan
suç filmleri, Alman ekspresyonizminin (dıĢavurumculuk) etkisine uğrayarak kara filmin Altın
Çağı olan klasik dönemini oluĢturur. Kara filmin ilk örneği yönetmenliğini John Huston‘un
yaptığı; ―Maltese Falcon/Malta ġahini‖ (1941), son film örneği ise yönetmenliğini Orson
Welles‘in yaptığı ―Touch of Evil/ Bitmeyen Balayı‖ (1958) adlı filmlerdir. Kara filmlere
özgü olan karanlık tarz 1940‘lı yıllarda Amerika‘da yaĢanan buhranın bir sonucudur. Bu
nedenle kara filmler, insanın yabancılaĢma, ölüm, kimsesizlik çerçevesinde ilerleyen varoluĢa
iliĢkin arayıĢını konu alır. (Monaco, 2000:46)
Kara filmlerde klasik anlatıda olan yükseliĢ ve düĢüĢ anlatı tarzına nadiren rastlanır.
(Hardy,2003:357) Aynı zamanda klasik anlatıya özgü olan giriĢ, geliĢme ve sonuç bölümleri
kara filmlerde olmasa da belirsizlik vardır. (SavaĢ,2003:181) Kara filmde bireysel ses açığa
çıkarılır fakat klasik anlatıda buna rastlanmaz.(SavaĢ,2003:173) Böylelikle kara filmde
cinayet, grup ya da özne değil; fert ve bölünmüĢ benlik Ģeklinde tezahür eder.
(Hardy,2003:357) Hikayeler bireyin görüĢ açısından anlatılır. Subjektivite kamera kullanımı
biçimyle güç kazandırılır. Bu filmlerde, klasik anlatıdaki gibi toplumsal bakıĢ değil, bireysel
bakıĢ hakimdir. (SavaĢ:2003,176) Klasik anlatıda yegane gerçek varsa, kara filmde her
karaktere özgü farklı gerçeklik düzlemi yaratılır. Bu her karakterin görüĢ açısıyla artan ve
yoruma açık bir hakikat anlayıĢıdır. Böylelikle karafilmler çok katmanlı hakikate izin verir.
Seyirci, kamera kullanımı sebebiyle olayın içine girer ve aktif olur. (SavaĢ,2003:176)
Klasik film anlatısındaki kurgu anlayıĢı kara filmin kurgu anlayıĢından farklıdır.
Klasik anlatıda yönetmen karakterlerin görüĢ açıları arasında seçim yapabilir. Klasik anlatı
filmlerinde kurgu, yönetmenin denetleme aracıdır ve doğallaĢtırılarak seyirciden gizlenir.
Kara film için hakikatin göreceli yapısı önemlidir. Kara filmde klasik anlatıdaki gibi
yönetmen denetimi değil, öznel kamera ön plandadır. Olaylar karakterin görüĢ açısından
ortaya konur. (Özon,2000:408) Seyircide oluĢan yeni bilinç, kolektif kamusal bakıĢın
baskısını bitirir. Böylelikle seyircinin konumu değiĢir. (SavaĢ,2003:177)
Kara filmde mal-mülk ve paraya olan ihtiras, aĢktan ve suçtan yola çıklarak insnalık
durumu anlatılır. Karakterler masumiyetlerini kaybetmiĢlerdir. Mutlak kötü ve mutlak iyi
yoktur. Ne de olsa sadece ölüm kazanır. Böylelikle kara film, hayatın acımasızlığını,
karakterlerin lekelenmiĢliklerini ve ölümün karĢısındaki acizliklerini hakikate uygun bir
biçimde iĢler. Klasik kara film akımı genellikle, entrikanın, düzmeceliğin ve cinayetin
322
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
bayağılaĢtığı karanlık bir dünya çizer. Diyaloglar serttir. Kara filmin temel biçimsel
öğelerine; gece çekimleri, düz olmayan kamera açıları,karanlık gölgeler, simgesel mekanlar,
keskin aydınlatma kontrastlarını söylenilebilir. Karakterler eksantrik ve düzendıĢıdır.
Yasaların sınırında iĢ gören,tek baĢına hayatını sürdüren, kendi bildiğini yapan ve tehlikeli
kadınlarla sınırlı bağlantılar kurabilen dedektifler bu karakterlerin oluĢmasını sağlar.(Ryan
Kellner:1997,138)
Kara filmin kahramanı baĢına gelenlerden ders alan bir karakter değildir. YaĢamını
kötü yönde etkileyen etmenlerle uzlaĢıma gitmez. Düzene uyum sağlamaz. Gündelik sosyal
hayata katılmaz. Fakat bu negatif bir durum değildir. Çünkü bu, bireylerin kendi varoluĢlarını
yaĢamak ve isyanlarını devam ettirmek yolunda ısrarlı olduklarını açığa çıkarır.1980‘li
yıllardan sonra, kara filmdeki suç, izole edlimiĢlik , yabancılaĢma, hürriyet, saçma gibi
mevzular daha baskınlaĢır. Böylelikle, kara film yeni döneme adım atar. Hem yeni kara film
hem de klasik kara film iktisadi ve siyasi alt yapısı bozulmuĢ Amerikan toplumunu ele alır.
Bu filmlerin içeriğini Watergate Skandalı ve Viyetnam SavaĢı sonrası Ģüpheciliği
oluĢturduğu için, kara filmdekilerden de daha aciz ve güçsüz karakterler barındırır. (Ryan ve
Kellner: 1997, 137)
Kara filmlerin mekanları, artık korkulu sokaklarla sınırlı kalmaz. Eskisi gibi aile
tehlikeden kaçarak güvenilir bir liman olmasa da, ev en mühim mekan haline gelmiĢtir. Yeni
kara filmlerde, kahraman için tehdit oluĢturan yabancı insanlar değildir. En yakınındaki
insanlar ve birinci dereceli akrabalar da tehlike oluĢturur. Saf, temiz zannedilen insanlar,
ensest iliĢkiler kurar. (Ryan ve Kellner:1997, 139) Histerik anneler ve öz kızlarılarının ırzına
geçen tecavüzcü babalar karafilmlerin karakterlerini oluĢturur. Geleneksel aile bağlantılarının
yerini medya merkezli bir iletiĢim Ģekli ve tüketim kültürü alır. Yeni kara filmlerin üreticlileri
değerlerin etkisizleĢmesine karĢın kendi değerlerini oluĢturan kuĢaktır. Bu sebeple hem
sosyo-politik hem kültürel ortamının en küçük oyuncusu olan ferdin yaĢadığı varoluĢ
endiĢesini, daha kötümser bir dille anlatır.Kısaca,varoluĢculuk klasik kara film ve yeni kara
film arasında derin bir iliĢki vardır. Monaco bu iliĢkiyi vurgulamak için kara filmleri, Ģiirsel
varoluĢculuk Ģeklinde niteler.(Monaco:2000,282)
Hem kara film hem de yeni kara film subjektif olanı ve bireyin görüĢ açısını ön plana
alır. Unutlmaya çalıĢılan ölüm gerçeğini görünür kılar. Ġnsanın ölümlü olduğunu
vurgulayarak dünyanın kaotik yapısını yansıtır. GeçmiĢini sırtında taĢıyan ve geleceği için
kaygılanan çağdaĢ insanın savaĢ sonrası kötümserliğini anlatır. Büyük Ekonomik Buhran ile
var oluĢsal problemlerine, ekonomik ve toplumsal belirsizlikler ekleyen bireyi konu alır.
Ġkinci Dünya SavaĢından sonra Amerikan sinemasına egemen olan karamsar havayı, politik
ve kültürel gerçekleri görünür kılar. (Abisel,1997:91) VaroluĢculuğun önde gelen
düĢünürlerinden olan Nietzsche‘nin fikirleri çerçevesinde Ģekillenen dıĢavurumculuk akımı
kara filmi besler. O yüzden kara film sahip olduğu karanlıktan ötürü varoluĢculuğa çok öğe
borçludur. (SavaĢ,2003:178) Yeni kara film klasik kara filmden daha çok varoluĢçu
temalarını iĢlediği için varoluĢçuluğun sinemadaki en göze çarpan yansıması olmuĢtur.
Bilim-kurgu ve kara filmin karıĢımı olan future noir, tech noir olarak da bilinir.xxiii
1940‘lı yıllardan itibaren bugüne kadar beyaz perdeye insanın en dib olmayan, en uğursuz
yönleriyle, yaĢamın gayri ahlaki durumlarını sergileyen kara filmler muhtemelen bütün film
xxiii
https://en.wikipedia.org/wiki/Tech_noir
323
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
türleri içinde en ideolojik olanlarıdır. Kara filmden yeni kara filme oradan da future noir‘a
uzanan, hem bugüne hem de geleceğe bakıĢ, varoluĢun hüzünlü hallerinden beslenir. Ön
görüleri, tezleri, hak-hukuk ve doğruluk üzerine olan klasik kara filmlerden, bugünün
teknolojik evrenine ait inikas olan future noir‘a kadar noir tarzının temsilcileri, söylenceleri,
toplumsal değerleri sorgulamayı amaç edinir. (Özdemir,2003:186)
Klasik dönem film noir‘den bugüne kadar olan içimizdeki yok etme isteği, Ģiddet,
hile, kaygı ve korku duygusuna ıĢık tutan kara filmler, tüm karamsarlığıyla varoluĢumuzu,
sistemi, uyumsuzluğumuzu ıĢıklandırarak evrenin büyük sırrını çözümlemek üzere sorgular.
1940‘lı yılların kara filminden yeni kara filme, oradan da future noir‘a uzanan karanlıklar
evreni katıksız bir nihilizmle beslenir ve bu evrende sonsuz rahatlık ve sükûnet olmayacaktır.
Kara filmlerdeki kötümserlikle, kötü bir ferdiyeti safra bulaĢmıĢ bir damağın tattığı güzel
Ģaraba benzeten Schopenhauer ile yanlıĢ algılayan ademoğlunun bütün bilgisinin Ģüpheli
olduğuna inanan Nietzche‘nin evreni örtüĢür. (Özdemir,2003:107)Nietzche‘nin evreninin
geçersizliğinin sunduğu firsat Ģeklinde gördüğünü yanıtlamayı baĢaramayan birinci nihilizm
yerine, boĢluk üstünde dans etmeyi yeğleyen ikinci tür nihilizm ise futuristik noir filmlerinin,
future noir‘in ve cyberpunk‘ın felsefesiyle tam olarak uyuĢur. Bu hakiki dünyanın var
olmadığını kabul eden bir nihilizmin görselleĢtirilmiĢ Ģekli, future noir dünyasıdır.
(Özdemir,2003:109)
III. POSTMODERNĠZM VE SĠNEMA
Sinemada postmodernist etkenler 1970‘li yıllardan baĢlayarak hissedilmeye baĢlar.
Genllikle postmodernizmin sinemaya yansıyan özellikleri Ģu çekilde sıralanmaktadır:
―Nostaljik; geçmiĢe duyulan tutucu özlem; geçmiĢ ve Ģimdi arasındaki sınırların silinmesiyle
oluĢan birleĢme; gerçek ve onun yeniden sunumlarıyla ilgilenme; açık bir pormografi,
cinsellik ve arzunun metalaĢması...”(Büyükdüvenci ve Öztürk, 1997:33) Buna ek olarak “...
vurgunun içerikten biçime kayması, sinemada klasik gerçekçi anlatının yerine görüntüye
kayan bir temsil sinemasının önem kazanması; zamanın sürekli bir Ģimdi içinde hapsolması,
eril kültürel düĢünceler dizinsini somutlaĢtıran tüketim kültürü, endiĢeyle, yabancılaĢmaya,
öfkeyle ve baskaldıran kopuĢla biçimlenen yaĢantıların sanatsal üretimlerde temsil
edilmesi”.(Karadoğan, 2005:143)
Modernist sinema, dönemin sineması yoluyla sorgulayan ve seyircileri de bu
sorgulamaya da dahil eder. Postmoderist ve modernist sinema arasındaki ortaklık devri
sorgulayan bir duruĢa sahip olmalarına dayanır. Fakat postmodern sinemanın modernist
sinemadan farkı Ģudur ki, postmodern sinema auteur kavramından kopmuĢtur, yani
postmodern sinemaya karakterini, çeĢitli biçimlerde pastiĢ veya tarz çokluğu verir.(Connor,
2001:261) Jameson‘a göre pastiĢ, bireysel öznenin yitirilmesi ve bunun biçimsel sonucu
olarak,kiĢisel tarzın gittikçe zor bulunmasıdır (Jameson,1990:76). Mesela American Graffiti
(Amerikan Grafitisi, 1973), Star Wars(Yıldız SavaĢları,1977, 1980,1983,1999,2002,2005) ve
Chinatown (Çin Mahallesi,1974) tarihsel değil, bir dönemin kültürel deneyimini tekrar
yaratmak isteyen filmlerdir.(Koçak,2012:73)
Jameson, film ve postmodernizm ile alakalı olan analizini ―nostalji film‖ bağlamında
inceler. Jameson‘a göre geçmiĢle ilgili ve geçmiĢten söz eden filmler nostalji filmlerdir. Bu
filmlerin amacı, yeni bir ifade oluĢturarak gününmüzü, yakın geçmiĢimizi veya belleğimizde
yer almayan uzak geçmiĢi ―kuĢatma‖ gayretleridir. Nostalji filmler geçmiĢi özümlemese de
―geçmiĢ‘e biçemci çağırıĢım aracılığıyla görüntünün cilalı özellikleriyle ‗geçmiĢlik‘i, modaya
324
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
göndermeleriyle de 1930‘luk veya 1950‘lik vererek‖ yaklaĢmaktadır. Böylelikle geçmiĢ
uyarlanır, atıfta bulunan geçmiĢ ise bir müddet sonra silinir. (Jameson,1990:79) GeçmiĢ artık
hafızalarda farklı bir Ģekilde vardır. Aslında bu tür filmlerde geçmiĢe duyulan aĢırı tutkunun
temelinde kendi Ģimdilerinin eksikliği dayanır.(Jameson, 1990:78) Postmodern sinemada
geçmiĢten ödünç alınan imge ve motifle parçalanmıĢ yüzeysel öyküler anlatılır. Jameson‘a
göre modernist üsluplar postmodern sinemada postmodernist kodlar gibi olur. (Jameson,
1990:77) ―Üslup ideolojisinin çöküĢü‖ ile beraber geçmiĢ, postmodernist sanatçının
faydalanabileceği tek kaynaktır. (Jameson,1990:78) Potmoder sanatçı bir filozof tavrıyla
çalıĢır. Çünkü eserini yaratırken belirli bir tarz veya kuralın baskısı altında değildir, evvelki
üslupları sebebiyle yargılanmaz (Lyotard,1990:57,58)
Jacques Derrida‘nın ve Martin Heidegger‘in yapıbozumculuk yorumlaması 1960‘lı
senelerde baĢlar ve postmodern düĢünce üsluplarında da kendini görünür kılar. Metinler
üzerine düĢünmek ve okuma yapıbozumculuğun hedefidir ve metinleri yazma sürecinde
önceki yazılmıĢ metinlerden faydalanırlar. Metinlerin diğer metinlerle kesiĢmesi sebebiyle,
kendine özgü yeni bir metinler arası örtü orataya çıkar. Bir metnin içinde diğer bir metnin
erimesi sebebiyle artık bir metin incelendiğinde bir diğer metin kendini sadece hissettirir;
metin bir diğeri içinde yapılmıĢtır. Derrida postmodern söylemin temel biçimi olarak
kolaj/montajı görür. (Harvey,1999:65,67) Böylelikle metnin tek bir okumasından bahsetmek
mümkün değildir. Postmodern ilerleme fikrini reddeder, bu nedenle tarihsel süreklilik ve
hafıza duygusunu da reddetmiĢ olur ve böylelikle tarihi yağmalamaktan ve eline geçeni
yorumlayarak bugünden yararlanmaktan çekinmez. (Harvey, 1999:71) Örneğin Paolo
Portoglusi‘nin söylediği gibi postmodern mimarlık; görsel bir kültür, aynı zamanda hem
iletiĢime hem de görselliğe seslenen mimarlıktan ötürü arketiplerin yeniden meydana çıkması
ve mimari sisteme tekrar yerleĢtirilmesidir. Jameson‘a göre postmodern durumun özyapısal
niteliklerinden mekansal pastiĢ;uç noktalarda aktarmalardan oluĢan ve artık kullanılmayan
tarzlara benzetilmeye çalıĢıltığı bir estetik anlayıĢtır. Anıların, tarihin, geçmiĢin, demode
tarzların yeniden birleĢtirilmesidir. Alıntıların ve ölmüĢ tarzların estetiği olan pastiĢ, Blade
Runner Ģehrinde geçmiĢi, hafızayı ve tarihi hatırlatmaya kalkıĢır. Jameson‘nun ifade ettiği
gibi görsel değiĢimlerin en dramatik biçimde görünür olduğu teorik sorunların ise üst üste
geliĢtiği bir saha olan mimarlık postmodern anlayıĢı incelemek için en iyi alandır. Blade
Runner mimari yapısı ise postmodernin temel unsurlarından pastiĢ olgusunun müĢahede
edilebileceği en uygun örneklerden biridir. ġehrin geçmiĢten yaptığı aktarmalar ve derlemeler
yeni bir durumun birleĢimini açığa çıkarır. Roma ve Yunan üsluplu sütunlar kentre retro bir
sahne oluĢturur, klasik doğu mitlerinden semboller çevrede tezahür eder. Çin ejderhaları neon
ıĢıklarda iyice görünür, Mısır kültüründen öğeler iç mekan dekorunda baskın durumdadır.
Tyrell‘in Ģirketinin binası güneĢ ufukta kaybolup hava kararınca Mısır piramitlerini
çağrıĢtırır. Deckard‘a ait daire ise antik Maya tapınaklarını çağrıĢtıran kaplamalarla
bezenir.(Bruno,1987:61,74)
IV. POSTMODERNĠZM KARA FĠLME ETKĠSĠ BLADE RUNNER
ÖRNEĞĠYLE
Philip K. Dick‘in ― Do Androids Dream of Electic Sheep?‖ (Android‘ler Elektrikli
Koyun DüĢler mi?) isimli romanından uyarlanan Blade Runner (Bıçak Sırtı) filmini 1982
senesinde Ridley Scott yönetmiĢtir. Roman yazarı filmi izlemeye ömrü yetmeyerek yaĢama
veda eder. Fakat Blade Runner filmi bir Philip K. Dick kültü olarak kara filmin future
325
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
dönemine ait filmlerinin doğuĢunu müjdeleyerek distopik sinemanın birinci öreneği
olur.(Özdemir,2003:139)
Filmin konusuna göre olaylar 2019 senesinde Los-Angeles Ģehrinde gerçekleĢir.
Yaratıcıları tarafından 4 yıl gibi sınırlı yaĢama mahkum edilen replikantlar dünya dıĢı bir
gezegende köle gibi çalıĢtırılırlar. Buna itiraz eden bazı replikantlar isyan çıkartır ve Dünyaya
dönerler. Polisler Pris, Zhora, Roy, Leon isimli replikantları bulmak için emekli taklit avcısı
Rick Deckard‘ı (Harrison Ford) görevlendirirler. Rick istemeyerek görevi kabul eder. Ġsyancı
replikantları yakalamak için bilgisayar tarayıcısı kullanan Rick, Zhora‘ya ait bir resim bulur
ve onun bir barda çalıĢtığını öğrenir. Daha sonra peĢine düĢer ve Zhora‘ı bulur. Deckard‘dan
kaçmak isteyen Zhora koĢarken vitrin camlarından düĢerek ölür. Bunu gören Leon Rck‘i
acımasızca döver. Rachel ise Rick‘i kurtarmak için Leon‘a ateĢ ederek öldürür. Ancak isyancı
replikantların listesine Rachel da eklenir. Diğer iki isyancı android Roy ve sevgilisi Pris
yaratıcıları olan Tyrell‘e ulaĢır ve onu öldürürler. Finalde Pris ve Roy‘u bulan Rick her
ikisyle uzun süren kavgadan sonra replikantları öldürür ve evine geri döndüğünde Rachel‘i
evde bulmasına çok sevinir.
Filmde göz önemli metafordur. GeçmiĢe dair anıları görmek, gerçek veya aĢılanmıĢ
olabilir ya da olmayabilir. Roy Batty yaratıcısında öcünü tersine dönmüĢ bir Öedipal biçimde
alır. Yani Tyrell‘in gözünü oyarak hayatına son verir. (Kolker:2011,334)
Kara filmin belirgin özelliklerini taĢıyan Blade Runner‘da Deckard‘ın anti kahraman özelliği,
Los-Angeles‘in korkulu bir cangılı çağrıĢtırması, kesintisiz yağan yağmur, kocaman reklam
panoları
ve
gökdelenler
arası
geçitler
Ģehri
bir
albasanlar
dünyasına
çevirmiĢtir.(Roloff:1995,347) Ayrıca filmde Los-Angeles‘in gelecekteki hali gösterilse de
bilim-kurguda her zamanki gibi geleceğin temeli bugüne dayalıdır. (Kolker:2011,333) Blade
Runner‘da Los-Angeles ultramodern değil postmodern Ģehirdir. ġehrin yağmurlu havası
ambiyansı tamamlar ve neobarok aydınlatmayı gizler. Bir Ģeyleri aĢındıran yıpratıcı
yağmurdur. Endüstri Sonrası Çürüme, endüstriden sonrası için uygun sürecin iç zamanının
ivmesinin bir etkisidir. Sistem ancak atık üretilirse çalıĢır. Atıkların sürekli olarak sürülmesi
iyi iĢleyen cihazın bir göstergesidir: Atık üretimini, hareketini ve geliĢimini artan hızdan
temsil eder. Postindustrializm bu nedenle ihityaçlarının yönünü kendi israfına geri
dönüĢtürür. Postmodern pozisyon bu mantığı ortaya çıkarır ve geri dönüĢüm estetiğini üretir.
Sanatsal form atığın geri dönüĢümünü sergiler. Tüketim atıkları ve geri dönüĢümler
postmodernizmin iĢareti olan geç kapitalizmin giyilebilir sanat modasında buluĢur. Blade
Runner‘ın kostümleri de bu mantığa göre dizayn edilir. Replikantlar Pris ve Zhora‘nın, barda
ve sokak sahnelerinde arka planda bulunan bazı kadınların ―görünüĢü‖ bu estetiği güçlendirir.
Pris ―temel zevk modeli‖, postendüstriel modanın yüksekliği ve geri dönüĢüm modelidir.
Blade Runner‘ın postmodern estetiği, böylece geri dönüĢüm modelidir. Sınırların patlaması
ve erozyon sonucudur. Replikantların kopuk zamansallığı ve pastiĢ Ģehri postendüstriyel
koĢulun postmodern bir etkisidir. Blade Runner‘da postendüstriyel çürümenin vizyonu
kapsayıcı bir hybrid mimari tasarımda belirlenir. ġehir Los-Angeles olarak adlandırılır fakat
L.A New York‘a HonKong‘a ve Tokyo‘ya çok benzer. Gerçek bir coğrafiya ile değil, hayali
bir coğrafya ile sunulur. Farklı gerçek Ģehirlerden, kart postallardan, reklamlardan, filmlerden
aktarılan metin, postendüstriel Ģehri anlatır. Bu değiĢtirilebilir bir yapıdır, coğrafi yer
değiĢtirmelerin ve yoğunlaĢmanın ürünüdür. Blade Runner‘ın anlatım alanı, birleĢtirilmiĢ,
farklı ve önceki zaman ve mekan sıraları taĢır. Onları birleĢtirir, dönüĢümlerini ve
326
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
bozulmasını sergiler. Mimarinin belirli yerlere, kültürlere ve zamanlara uygunluğu ve
belirsizliği postmodernizmde kaybolmuĢtur. Blade Runner metropolisi yalnızca farklı
mekansal yapılara değil, aynı zamanda zamansal olgulara da dikkat çeker. Sözdizimsel
kurallar postmodernizmde parçalanır velistlerin düzenlenmiĢ estetiği olan bir parataxis ile
değiĢtirilir. Bağlantılar rastgele yapılır, ancak farklı bir mantıkla yönetilir.
(Bruno,1987:61,74)
Blade Runner‘da seyirciye sunulan 2019 senesinindeki Los Angeles Ģehri, nüfus
artımı doğu ülkelerinden gelen göçmenlerle dolmuĢtur. Postedndüstriyel Ģehir, futuristik
güçlü teknolojiyi yoğun göçleriyle biçimlendirdiği kültürlerarası bir çevrede yok etmiĢ ve
üçüncü dünya ülkesi vizyonunu birinci dünya içinde yaratmıĢtır. Blade Runner‘daki Los
Angeles kenti Çin mahallesini çağrıĢtırır. Metropol, filmde yansıtılan yoğun asyalı
muhacirlerle dolarken, yerel bujuva ise 2019 senesinden banliyö nosyonunun karĢılığı
sayılabilecek dünya dıĢı sömürgelere taĢınmıĢtır.(Bruno,1987:61,74) Bir dönemin refah
düzeyi yüksek Ģehirleri görünüĢe göre artık yalnızca göçmenlere ve farklı nedenlerden dolayı
dünya dıĢına firar etmeye muvaffak olmamıĢ alt sınıftakilere ev sahipliği yapmaktadır.Filmde
sınıfsal farkın mekansal farka neden olduğu diğer bir örnek ise replikantların dünyaya giriĢ
yapmalarının yasa dıĢı olmasında okunur. Replikantlar hem zihinsel hem de fiziksel olarak
insanlardan üstün özelliklere sahiptirler fakat dünyadıĢı sömürgelerde kullanılmak için
yaratılmıĢlardır. 4 yıl gibi sınırlı yaĢama sahip olmaları ve dünyada yaĢamaları yasadıĢı
olmasının sebebi ise gelecekte insanlara karĢı bir tehdit oluĢturma ihtimalinin olmasıdır.
(Vulture Ġnternet Sitesi, Syd Mead Design Blade Runner – Aliens – Elysium,
http://www.vulture.com/2013/08/syd-mead-design-blade-runner-alienselysium.html#,
27
Nisan 2016.)
Karakterlerin kimliklerini ortaya çıkarmada hafızalarına, hatıralarının özel tarihlerine
hemen hemen saplantılı bir Ģekilde tutkun olmaları, filmde Ģehrin genelinde de müĢahede
edilir. Postendüstriyel topluluk, kimliğini elde etmek için sık sık geçmiĢten geleceğe aktarma
yapmaktadır. Blade Runner‘ın anlatımı pek çok geçmiĢ zaman ve mekanın birbirinin üstüne
bindirilmesiyle ortaya çıkmıĢtır. ġehirde görülen pek çok Ģey hafızalarda yanıt elde
edebilecek geçmiĢ kayıtlarla irtibat kurar. Blade Runner Ģehri herkesin kendi istediği
geçmiĢle, tarzla iliĢki kurup yaĢamına uyarlayabileceği postmodern bir Ģehirdir.
(Bruno,1987:61,74)
Güneyin ifade ettiği gibi Blade Runner‘ın sarsıcı görsel mekanı; çevreyi kirleten
radyasyon yağmuru, postendüstriyel Ģehrin enkazları ve global, çok kültürlü toplumun
kalıntıları gibi postmodern kente özgü ürkütücü imajlar barındırmaktadır. Mizansen yoğun
imge tabakalarınca yerleĢilmiĢ; global Ģirketlerin duyuru levhaları ve dünya dıĢı
sömürgelerdeki yepyeni hayata çağıran reklamlarla kaplanılan gökyüzü, gökdelenlerle ateĢ
püskürten bacalar ve hoverkraftlarla doludur. Güneye göre Ģehir kadar Ridley Scott‘un
filminin kendisi de Philip K. Dick‘in bilim kurgu türünün belirtileriyle Deckard‘ın üst-ses
anlatımını
bir
araya
getirerek
postmodern
bir
izlem
olarak
pastiĢi
uygulamaktadır.(Güney,2007:35)
Blade Runner kimlik ve tarih ile alakalı soruların postmodernizmin içine
yerleĢmesini sağlar. Filmde fotoğrafla ilgili ısrar, zaman içerisinde kimliğin sürekliliği ile
alakalı soruları düĢünmeye sürüklemektedir. (Bruno,1987:61,74) Fotoğraflar filme göre
kimliğin sürekliliğinin değiĢtirilemez delilleridir. Kalıcı bir kimliğe sahip olmak
327
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
teĢebbüslerinde replikantlar köklerini aramaktadırlar. Yaratıcılarını, yaratıldıkları tarihleri,
geri kalan yaĢamlarını ve geçmiĢlerini bildikleri müddetçe gelecekte varoluĢ hakkını
kazanmıĢ hissedeceklerdir.(Güllü,2016:54)
SONUÇ
Özet olarak postmodernizm genellikle bir benzersizliği ifade etmektedir. Hakkında
tartıĢmalar henüz
sona ermiĢ değildir. Postmodernizm, postmodern sinema ve
postmodernizmin kara filme etkisi tartıĢmalı konular olsa da, postmodernizmin film
anlatısında etkisini inkar etmek mümkün değildir. Blade Runner filminin postmodern kara
film olarak nitelendirilmesinin temel özellikleri nostalji, pastiĢ,kolaj/montaj gibi üslupların
varlığı olmuĢtur. Ek olarak filmde parodiye varacak kadar ön plana çıkarılan Ģiddetin ise
yıkıcı bir tarza karĢılık geldiği açıktır.
Kaynakça
Abisel, N. (1999). Popüler Sinema ve Türler. Ġstanbul: Alan Yayıncılık.
Bauman, Zygmunt (2000), Postmodernlik ve HoĢnutsuzlukları, Çev. Ġsmail
Türkmen,Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları,
Büyükdüvenci, Sabri-Öztürk Semire Rüken (der) (1997), Postmodernizm ve Sinema, Birinci
Baskı, Ankara Bilim ve Sanat Yayınları
Bloland, H. G. (2005). Whatever happened to postmodernism in higher education? No
requiem in the new millennium. The Journal of Higher Education, 76, 121–150.
Bruno, G., (1987). ―Ramble City: Postmodernism and Blade Runner‖, The MIT Press, 41:
61-74.
Burbules, N. C. (1995). Postmodern doubt and philosophy of education. Philosophy of
Education. http://www.ed.uiuc.edu/EPS/PES-Yearbook/95_docs/burbules.html.
Connor, Steven (2001) Postmodernist Kültür, Çev. Doğan ġahiner, Birinci Baskı, Ġstanbul:
YKY
Daddow, O. J. (2004). The Ideology of Apathy: Historians and Postmodernism. Rethinking
History: The Journal of Theory and Practicei, 8(3), 417-437.
Fokkema, D. W. (1983). Literary history, modernism, and postmodernizm (The Harvard
University Erasmus Lectures, Spring 1983). Philadelphia: Utrecht Publications.
Featherstone, Mike (2005), Postmodernizm ve Tüketim Kültürü, Çev. Mehmet Küçük,
Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları
Güney, K. M., (2007). BaĢka Dünyalar Mümkün: Bilimkurgu, Siberpunk ve Siyaset, Varlık
Yayınları, Ġstanbul.
HALL, Stuart (1995), "Yeni Zamanların Anlamı", Yeni Zamanlar, Stuart Hall ve Martin
Jacques (der.), Зev. Abdullah Yılmaz, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları, 105-127
Hardy, P., G., 2003. ―Suç Filmleri‖. Dünya Sinema Tarihi, : Kabalacı Yayınevi. Ġstanbul
Harvey, David (1999) Postmoderniliğin Durumu, Çev. Sungur Savran, Ġkinci Baskı, Ġstanbul
Metis Yayınları
Karadoğan, Ali (2005), ―Postmodern Sinema mı, Film mi?‖, ĠletiĢim: AraĢtırmaları, 3(12):133-160
328
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Kellner, R. ve Ryan, M., (1997). Politik Kamera: ÇağdaĢ Hollywood Sinemasının Ġdeolojisi
ve Politikası, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul.
Leicester, M. (2000). Post-postmodernism and continuing education. International Journal of
Lifelong Education, 19, 73–81.
Lyotard, J.F. (1990), "Postmodern Nedir Sorusuna Cevap", Çev. Dumrul Sabuncuoğlu,
Nemci Zeka (der.), Postmodernizm, Ġstanbul: Kıyı Yayınları, 45-58.
Monaco, J., 2000. Bir Film Nasıl Okunur?. çev. Ertan Yılmaz, Oğlak Bilimsel Kitaplar,
Ġstanbul
Naremore, J., 1998. More than Night, Film Noir in its Contexts. Berkely, Los AngelesLondon: University of California Press,California
Özdemir, S., Tan., 2003. Kara Filmler, AltıkırkbeĢ Yayınevi, Ġstanbul
Roloff, B. ve Seesslen, G., (1995). Ütopik Sinema: Bilimkurgu Sinemasının Tarihi ve
Mitolojisi, Alan Yayıncılık, Ġstanbul.
Ryan, M., ve Kellner, D., (1997). Politik Kamera ÇağdaĢ Hollywood Sinemasının Ġdeolojisi
ve Politikası, Ayrıntı Yayınları Ġstanbul
Vulture Ġnternet Sitesi, Syd Mead Design Blade Runner – Aliens – Elysium,
http://www.vulture.com/2013/08/syd-mead-design-blade-runner-alienselysium.html#,
27
Nisan 2016
SavaĢ, H. (2003). Sinema ve VaroluĢçuluk. Ġstanbul: AltırkbeĢ Yayınları.
Spicer, A., 2002. Film Noir, Essex: Pearson Education Limited, England
Touraine, Alain (2002), Modernliğin EleĢtirisi, Çev. Hülya Tufan, Ġstanbul: YKY.
Usher, R. & Edwards, R. (1994). Postmodernism and education. London: Routledge.
329
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Russian Intervention in Ukraine: A Realist-Constructivist Analysis
Ahmet Çağrı BARTAN*
Abstract
Bilateral relations between Russia and Ukraine have always been fragile. Sharing similar
Slavic backgrounds but partially different identities have put them in a politico-cultural competition
throughout the history. It is today known that, despite all adversities, these two countries were
arguably successful in cooling things down, but, to say the least, that was the case just until 2013.
Things have started to change drastically since then, leading an eventual civil war with Russia's
intervention in East Ukraine and in Crimea. In this context, it is argued in this paper that the reasons
behind keeping Ukraine under strict control primarily emanate from her strategic value for Russians,
an assumption that explicity resonates with realism. As being a buffer zone against the European
influence in the West, a naval base in the South, and a significant energy route, Ukraine represents an
indispensable geo-political asset for Russia in the region. However, besides all these, the analysis of
this case requires a supplemental lens to be more accurate and comprehensive. That is why, the
constructivist dimension to this intervention is additionally examined in this study. Especially Putin's
identity discourse that notably affected Russian-speakers in Ukraine, and the ideological divergence
between the Russian and Western normative stance towards the justification of interventions are
covered to shed light on the constructivist side of this matter.
Özet
Rusya ve Ukrayna arasındaki ikili iliĢkilerin kırılganlığı aĢikardır. Benzer Slavik geçmiĢlerine
rağmen kısmen de olsa farklı kimliklere sahip olmaları tarih boyunca bu iki ülkeyi siyasi, ekonomik ve
sosyo-kültürel bir yarıĢa itmiĢtir. Buna rağmen taraflar gerginlikleri dindirmek üzere önemli adımlar
atmıĢ, nispeten baĢarılı da olmuĢlardır. Fakat bu görece barıĢçıl ortam 2013 yılından sonra yerini
kademeli olarak Ģiddete ve kargaĢaya bırakmıĢtır. Bu tarihten sonra ikili iliĢkiler önemli ölçüde
zedelenmiĢ ve Rusya'nın Doğu Ukrayna ve Kırım'a yaptığı müdahelelerle birlikte yerini kaçınılmaz bir
sivil savaĢa bırakmıĢtır. Ġlgili bildiri, bu bağlamda temel olarak Rusya'nın sözkonusu müdahelesinin
ardındaki önemli jeopolitik nedenleri vurgulamaktaktadır. Doğusunda Avrupa'ya karĢı bir tampon
bölge konumunda olması, Güneyinde önemli bir deniz üssü olarak kullanılması ve önemli bir enerji
yolu teĢkil etmesi bakımından Ukrayna'nın Rusya açısından stratejik önemi, yapılan müdahelenin
önemli nedenleri arasındadır. Bu nedenler gerçekçi teori ıĢığında ele alınarak ilgili örnek olay analiz
edilecektir. Buna ek olarak, BaĢkan Putin'in müdahele sırasında kullandığı kimlik söylevinin
Ukrayna'da yaĢayan ayrılıkçı gruplara etkisi ve Rusya'nın Batılı ülkelere nazaran uluslararası müdahele
kavramına farklı bir normatif ve ideolojik penceren bakıyor oluĢunun bahsekonu egemenlik ihlalindeki
rolü de göz önünde bulundurulacaktır. Tam bu noktada, yapısalcı ekolün Rusya'nın müdahelesine
bakıĢı da değerlendirilecek ve sözkonusu analizde tamamlayıcı teori olarak kullanılacaktır.
INTRODUCTION
Bilateral relations between Russia and Ukraine have always been fragile. Sharing
similar Slavic backgrounds but arguably different identities have put them in politico-cultural
competition throughout the history. Such being the case, they usually tended to have ups and
downs in the last 25 years too, after the latter's break-up from the USSR in 1991. It was lately
known that, despite all adversities, they were arguably successful in cooling things down at
*
Dokuz Eylül Üniversitesi, ahmetbartan@windowslive.com
330
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
the end of the day. To say the least, that was the case until 2013. However, things have
started to change drastically since then, leading an eventual civil war with Russia's
intervention in East Ukraine and in Crimea. This, many scholars argue, has to do with
Ukraine's critical stance between the West and Russia. Here, Russia's foreign policy is the
one that needs relatively more attention in the analysis of this crisis, since it apparently has
much more influence over Ukraine than that of the Western countires. When looked at
Russia's manner, it is not hard see that she goes back and forth between soft-power and hard
power policies towards Ukraine whenever she wants, depending on the conjunctures.
Historically, it seems that Russians prefer playing the hard power/agressive game if Ukraine
tries to have closer relations with the West, and goes for the soft-power/consolidatory
policies when Ukrainians team up with their Slavic brothers.
But why is Russia so interested in Ukraine? What are the reasons behind keeping
Ukraine under strict control, by even using various methods of physical interference? First of
all, she is geo-strategically important for Russians, an assumption that resonates with realism.
They are neigbors, share more than 2000-kilometers long border, and the Ukrainian territory
represents a land route to Central Europe. All this means a natural buffer zone for Russia
against the Western residual influence in Eastern Europe. Again, in the South, controlling
Ukraine means geo-political advantage in the Black Sea. Military and naval bases along the
Ukrainian shoreline, especially those in Crimea, give Russia strategic advantage in the area.
Furthermore, Russian transportation routes and energy pipelines across Ukraine are of also
great importance for the economy of each side. That is why, Russia has often been used this
as a trump card against Ukraine, in order to de-popularize pro-Western governments through
provoking economic crises.
Secondly, besides all the afore-mentioned, some scholars assert that there is a
supplemental constructivist dimension to this intervention. The fact that these two nations
share some common identity-related and cultural values, for them, complicates the
independent nature of their bilateral relations. It does, because Russia perceives that two
peoples have strong cultural and historical ties requiring further politico-economic
coordination. It was seen during the recent crisis that Putin used an identity discourse to
justify intervention, via a unifying language that considers all Ukrainian population as
"Russians living outside the mother country". The fact that peoples of both Russia and
Ukraine are Slavic/Eastern Christians makes such a discourse effective. On the same line, the
notable ethnic Russian minority in Eastern Ukraine and Crimea is also significant in terms of
Putin's influence over those areas.
In the light of what mentioned above, it is seen that the post-Cold War Ukraine
policies of Russia have two prominent testing grounds with regards to foreign policy: realism
and constructivism. For this reason, this paper aims to specifically analyze Russia's ongoing
intervention in Ukraine (2014-present) from a realist-constructivist perspective. In doing so,
realism will be the main perspective to be taken, and constructivism will be used to support
and back up the explanatory power of this analysis. Correspondingly, the first section will
establish a theoretical background regarding foreign policy assumptions of realism and
constructivism. In this part, the importance of the balance of threat theory, geo-politics,
identity, norms, and values in foreign policy making are briefly emphasized to give a gist
about what will be further touched upon. The second section, then, will go into the historical
331
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
background of Russia-Ukraine relations to shed light upon what could have facilitated the
current developments in the region. To do so, some significant events and shifts in the course
of relations will be covered to inform the reader about the nature of diplomacy between the
sides. Finally, in the last part, central deductions will be made about what is realpolitik and
what is identity-related in the Russian stance, referring to the works of several scholars. The
analysis, here, is going to be done in line with the core assumptions that are most particularly
underlined in the first section.
I.
THEORETICAL FRAMEWORK: REALISM & CONSTRUCTIVISM
As the first and main component of this paper's analysis, realist theory provides a
quite fitting ground in examining the Russian intervention. Initially, it informs us about the
chronic features of international politics. In this sense, its neo-realist branch suggests that
unlike domestic and hierarchical systems, international arena is more conflictual due to its
anarchic structure. The absence of an overarching world government, here, is what they
actually mean by anarchy. Unlike classical realists focusing on human nature and various
domestic factors, neo-realists assert that it is the structural constraints of international
anarchy that put power and self-interests at the heart of state affairs. At this juncture, it would
be accurate to underline the fact that what all realists agree on is, in fact, the importance of
these two concepts. Power, here, represents the political ability to have others do something,
and hereby mostly comes in the shape of military strength and wealth (to aid military
strength). Self-interests, on the other hand, are defined in terms of power, making actors
depend on the same material means in achieving political objectives. As a result, states,
according to many realists, fundamentally struggle for power and security in international
affairs. If not powerful enough, they are often unable to fully achieve national gains and to
consolidate political prestige (Kaarbo, Lantis & Beasley, 2012).
In this context, several schools and theories within realism help one grasp the issue
more comprehensively. Specifically for this essay, then, offensive realism as a sub-school,
and balance of threat as a sub-theory are of very significance to begin with. Regarding the
former, it would be proper to give the explanation with reference to its sibling, defensive
realism. In essence, both of them focus on the vital role of geopolitics in state behavior,
however, they point to different foreign policy outcomes. Defensive realism briefly assumes
that the game of geo-politics and developing technology make conquest harder day by day.
So, in this model, the rational choice for states is to invest in defenses of their countries, to
avoid the incremental costs of agression. But, on the contrary, offensive realists argue that
such conditions make offense the rational choice, because there is no way actors could
predict others' true intentions. Thus, the policy outcome should be based upon offensive
measures and hence aggresiveness, as it is the best option to avoid unexpected destruction or
humiliation (Wohlforth, 2008).
If so, then, what does such an agressiveness actually bring about? To know why,
delving into threat balancing by shortly going over the balance of power theory would be
great use for our understanding. The assumption, in fact, is pretty simple. In this model,
relatively weaker states naturally choose to invest more in military capabilities (internal
balancing) and make alliances (external balancing) with more powerful actors. Here, the
purpose is generally to maintain international political positioning and to prevent potential
hegemonies. All this is basically a political strategy to maintain order under anarchy, and
332
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
usually implies no emergencies. However, when it comes to balancing threats, some other
factors should be included in foreign policy analysis. At this point, the main distinctive
feature of this sub-theory is the presence of a threat. In other words, this model proposes that
states' perceptions about the intentions of others actually affect their behavior towards one
another (Wohlforth, 2008). On this, Bock el al. (2015) argue that power, geography,
aggressive intentions and threat perception are interconnected. He suggests that as long as the
power levels rise through military investment, it is more likely that state can pose a threat to
others (or to be perceived as a threat by them). Plus, concerning geography, he adds that "the
ability to project power" and "the potential exposure to threat" depend on proximity. That is
to say, neighbors are the ones that are most likely to pose a threat, whereas countries on
another continent, for instance, are the least dangerous. Finally, as the last piece of the
puzzle, Bock et al. (2015) say that the process of threat perception could only be fully
complete if such powerful and proximate counterparts additionally tend to follow aggressive
policies.
All these put together, this paper will thus dwell upon the main role of geopolitics as
the fundamental realist framework. It will do so, because there are good reasons for stronger
states to exert influence over the weaker in the vicinity. This is, for Götz (2016), mainly due
to the need for regional control to maintain future security, and to the advantages of having
proximate centers of influence against hegemonic adversaries. So, like in the theses of
balance of threat and offensive realism, one may see geography again playing a
critical/central role in even a broader sense. One can support this with the fact that most of
today's major powers seek to somehow prevent neighboring peripheries to form alliances
with adversaries. For these powerful states, such as Russia, nearby periphery proxies mean
lines of diplomatic communication, transport routes, buffer zones, and political assets.
Correspondingly, it is seen in our day that foreign policies assuring strategic depth are
becoming more and more popular. That is why, the realist attention to geopolitics will be
quite helpful in the examination of Russia's intervention in Ukraine, since scholars of this
school put forward a handy framework with which near abroad policies can easily be tested.
However, apart from realism, there is another theoretical ground for analysis that is
worth additionally mentioning: constructivism. According to this reflectivist tradition,
identities, discourses, values, and norms also matter in international politics. World affairs, is
then socially constructed, in which "the social" (interactions among individuals, states, nonstate actors etc.) determines the main course of events, rather than "the material" (structure,
power, rational choice and so on). In contrast to the realist definition of "interests",
constructivism argues that they are also defined in terms of social values, norms, cultures,
and identities (Checkel, 2008). In this context, historical social practices and relations that
tend to persist over time build up social practices, norms, values; and these cultural assets
then construct state identities that shape how actors see themselves in relation to others
(Kaarbo, Lantis & Beasley, 2012). Such being the case, whereas realism understands notion
of "interest" in terms of power, constructivism approaches it from an historical perspective in
which all socialization processes among actors are included (Tsygankov 2015).
However, the power dimension comes into play when identity-related and cultural
discourses adopted in external affairs. In that way, constructivists argue, social norms and
values advocated by states begin to matter in international politics (Tsygankov 2015). This is
333
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
what they call normative power. From this perspective, they suggest that investigating the
manifestation of such social content is very significant especially in analyzing interventions.
Knowing that norms themselves notably contribute in the construction of interests, for such
scholars, actually facilitate detecting the reasons behind rhetorics advocating self-claimed
legitimacy (helping innocents, claiming responsibility of fellows and so on). All this is not to
say that the existence of norms does refute the relevance of power politics, but to say that
exerting influence over international politics via diffusion of norms and values do also
matter. As it will be seen in the Russian intervention in the following sections, normative
power, in fact, equips the user with discursive capabilities to legitimize the way she/he plays
the game, both at the national and global level (Becker et al 2016). How the dominance of
liberal discourse has drastically affected the justification of inter-state interventions in world
affairs particularly after the Cold War is perhaps the most convincing latest example of this.
II.
RUSSIA-UKRAINE RELATIONS IN A NUTSHELL
Throughout their histories, both nations have believed that their origins belonged to
the first East Slavic state, Kievan Rus, which was located in the area from the Baltics to the
Black Sea and endured between the 9th and mid-13th century. "Rus" was actually the name
locals gave to the red-haired Scandinavians (Vikings), who established the empire and
declared Kiev as the capital. This first kingdom of Eastern Slavs prospered for approximately
4 centuries, called some parts of their land as "Ukraine", converted to Christianity, and
reportedly became even more civilized than France in the process. However, after Kiev was
invaded and raided by Mongols, it collapsed and political power in the region shifted to
north, towards a small Rus area of commerce: Moscow. Afterwards, the land of Kievan Rus
was gradually carved up and shared among regional powers such Poland and Lithuania until
the end of 18th century, and then annexed by Imperial Russia. During this time, Russian tsarz
even called this dominion as "little Russia", and struggled to extinguish Ukrainian
nationalism in the 1840s. Then, the first independent Ukrainian state was founded in 1917
after the collapse of the tsarist regime, but it short-lived due to the annexation by first Poland
and finally by the Soviets in 1992. Ukraine as a nation again strived to exist under socialist
oppression and assimilation policies aiming re-population, but often refused to collaborate
with the USSR governments. Only after 1991, she gained a decisive independence with more
than 90% Ukrainians voting for liberation from the collapsing Soviets (Bates 2014).
But still, modern Russia continued to seek control in where was once called "little
Russia". Russian governments, in 1990s, attempted to promote diplomatic and institutional
arrangements with Ukrainian officials to check and balance their foreign policies. In this
context, Commonwealth of Independent States (CIS) project represented the most prominent
Russian enterprise of uni-directional policy coordination among post-Soviet republics, and
focused mainly on countries such as Ukraine and Moldova in Eastern Europe. However, the
Ukrainian little interest in CIS occassionally made Russia exert economic influence, by
mainly using Ukrainian gas dependence and energy debt as a trump card. This, of course,
reflected on power politics, too. By 1997, to get rid of the Russian debt, Ukraine was
compelled to sign couple of agreements that gave Russia military (naval) rights in Crimea
and in the Black Sea for 20 years. These agreements were actually an important victory for
Russia, which permanently increased her influence over Ukraine. But, Ukraine nevertheless
manage to come closer to the EU and NATO in the 1990s, as President Kuchma strictly
334
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
followed a multi-dimensional foreign policy for security and independence. This decade,
then, concurrently witnessed a Russian failure to assertively counter-balance EU-NATO
ambitions on Ukraine, as she was both economically and politically weak against them (Götz
2016).
2000s, though, was the time that Russia got it together. The economic fortunes across
the country and Putin's efforts to rebuild and reinforce state capacity put forth fruits. NATO,
on the other hand, also made its move and expanded into Eastern Europe and Baltics in 2004.
Another development in that year was the election of pro-Russian Yanukovych in Ukraine,
but Ukrainians protested against his victory, claiming that the elections were rigged by
Russians. Afterwards, the well-known Orange Revolution took place when a revote was
accepted both by the Ukrainian and Russian governments, and Yushchenko won the office.
As a pro-Western leader, he often denied Russian demands, and sought alliance with the
West. In response, Russian strategy was to put more politico-economic pressure on the
country mainly through more gas cuts. Such soft-power policies of Putin, again, paid off.
Yushchenko's popularity diminished in the late 2000s due to the harsh economic breakdown,
and Yanukovych got elected in 2010 (Götz 2016).
After assuming office, he reoriented Ukraine's foreign policy towards Russia, in
exchange for low-price gas and favorable credits easing Ukrainian energy debt. He also
agreed to extend Russia's basing facilities in Eastern Ukraine and in Crimea until 2042, and
signed treaties allowing Russian intelligence to easily operate on the Ukrainian soil (Götz
2016). This decisive rapprochement in 2010s, however, led anxiety in certain social groups.
Expectedly, the first spark of pro-Western public dissent came in November 2013, when
Yanukovych rejected a major economic deal with the EU, and agreed to have $15 billion
worth credits from Russia instead. Following that, anti-government protests started in the
Maidan Square, peacefully, and turned into violent clashes by mid-February 2014 with the
deaths of hundreds. Yanukovych, despite every effort of Westerners and the opposition, fled
to Russia and disappeared. As a result, a coup took place in Ukraine and a new, pro-Western
government (including some neo-fascists in high-ranks) claimed office, but was not
recognized by Russia. Instead, taking advantage of the crisis, Putin ordered Russian forces to
take Crimea from Ukraine on February 20, and got what he wanted on 19 March. The task
was easy thanks to the already stationed Russian troops in Sevastopol and to the support of
ethnic Russians composed roughly 60% of the Crimean population. Moscow even provided
advisers, arms, and diplomatic support to the Russian separatists in Eastern Ukraine and
gathered his army on the border (Mearsheimer 2014). The country was dragged in a civil war,
until the ceasefire of September 2016. Today, minor but regular violations of the truce are
being reported every week.
III.
IMPLICATIONS FROM RUSSIA'S STANCE TOWARDS UKRAINE:
GEOPOLITICS & IDENTITY
So, what all this is about? Why and how is Russia putting such a pressure? What do
scholars think of her intervention in Ukraine? The first answer that comes to mind is
obviously threat balancing and thus, more broadly and importantly, geopolitics. Many
experts argue that Russian aggressiveness towards Ukraine, in essence, derives from the will
to prevent her to be swallowed by NATO and the EU. They say geographic expansions of
these two especially in 2004 allegedly led serious concerns in Kremlin, pushing the country
335
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
to balance such threat. Furthermore, they also hold that Russian regional ambitions towards
CIS and the value of Crimea as a strategic asset additionally represent the insights of this
geopolitics game, as Russia attaches great importance to them from the very beginning of its
near abroad policy (Allison 2014). In sum, for such thinkers like Allison, Mearsheimer and
Götz, realist theory is the best framework to analyze this intervention.
However, besides these assumptions, there is a constructivist side to this story as
mentioned before. At this point, our constructivist supplement tells us that identity and values
are, indeed, effective channels of influence for foreign policy making. Especially the identity
discourse Putin used when intervening in Crimea and in Eastern Ukraine tends to prove this
argument here. How he used Russia's normative means on Ukraine, in this sense, is worth
considering. Correspondingly, touching upon the general clash of values and world-views
between the West and Russia is also beneficial to bring light on how these two poles use their
normative power to justify actions (Nitoiu 2016). Thataway, for all that, the constructivist
arguments seem to supply the second best available framework of analysis relevant to this
paper's concerns.
It is accurate to start with Russia's strategic denial of Ukraine's quest to join NATO
and to the EU. At this juncture, Bock et al.'s (2015) afore-mentioned assumptions about
balance of threats seem to well explain this move. As one may recall, it appears to be normal
for Russians perceiving the Western will of expansion in Eastern Europe as something
dangerous. It does, because, in addition to NATO's 2004 enlargement, the inclusion of
Ukraine either by NATO or by the EU would mean even more geographic proximity, more
aggregate power, and thus more threat to Russia. From the Russian perspective, Moscow has
already been thought to be not only influenced, but also dominated by the West. Combined
aggregate and offensive power of Westerners overwhelming enough. Besides the ambitions
of NATO-EU expansion, the West was way more powerful than Russia in the region with its
missile defence systems in the UK and Alaska, and aegis destroyers in the Pacific and the
Mediterranean. On the top of it, allowing powers such as the US, NATO, and the EU on her
doorstep was not remotely acceptable by Putin. Then, such vulnerability eventually reflected
itself on Russian foreign policy, especially when the pro-Western uprising aroused in
Ukraine.
An independent or pro-Western Ukraine was not an option for Putin. Russian
security in Eastern Europe was at stake, and country's efforts to make CIS order a 'no-go
zone' for NATO were facing resistence. All this was already worrying Russia especially from
2012, when Moscow started to consider NATO and the EU as clear external geopolitical
threats. This was explicitly seen in the Georgian example and how Georgia was interrupted
by force, in her quest to join NATO in 2008. That is why Yushchenko was always countered
by Russia through economic pressures imposing gas-cuts and charging high energy prices
(Allison 2014).
Mearsheimer (2014), at this point, argues that liberals and especially the Clinton
administration started making themselves threats in the eyes of Russians. They were, he
holds, so ambitious to spread liberalism 'for the sake of humanity' that they did not even see
the differences of opinion concerning this. For this reason, he asserts that the Russia's
intervention in Ukraine was actually the West's fault, because the EU and NATO expansion
in the East could not be well explained to Moscow in time, and in peace. The US and her
336
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
European allies sought to promote democracy in Eastern Europe mainly through economic
and institutional interdependence, however, they quickly turned these into expansion of
NATO and the EU. This was wrong, for Mearsheimer's accounts, and hence expectedly
backfired by Russian realism. As a result, the West unintentionally and unknowingly sparked
a crisis in Ukraine, forgetting Kremlin's security concerns.
On the other hand, Russian regional ambitions towards CIS are also significant in
this analysis, since she cared about it considerably. The organization has 9 members, namely
Armenia, Azerbaijan, Belarus, Kazakhstan, Kyrgyzstan, Moldova, Russia, Tajikistan,
Uzbekistan, and 2 associates, being Turkmenistan and Ukraine. The aim of Moscow, with
this enterprise, was to keep post-Soviet foreign policies under control in accordance with
Russian understanding of regional security, by using the mechanisms of the UN. For
coordination and consultation, these members (reluctant or not) signed the related Collective
Security Treaty in the UN, which was binding. So, when these states associated with this
organization ccme closer to outsiders or adopt traversal pro-Western policies, Russia usually
responded with agression. The examples of such agression are actually more than one. The
world witnessed it in 1992 when Transnistria was created in Moldova, in 2008 when Georgia
was shaked with South Ossetia War, and in Ukrainian civil war from 2014 onwards, all
fuelled by Russia (Allison 2014).
Finally, as the last realist assumption to be emphasized here, Crimea's longstanding
importance as a military/strategic asset for Russia is worth mentioning when analyzing
Russian intervention. This is crucial, because, everything aside, the annexation of Crimea
would resolve the already-illegitimate Russian presence in Sevastopol. Doing this would also
give the control of the Ukrainian navy to Moscow, further strenghtening Russian presence
against the Turkish fleet in the Black Sea. Furthermore, the scope of possible regional
security plans would be automatically extended by the acquisition of Crimea, because the
peninsula strategically provided an extra missile and aircraft reach for Russia, in an area
stretching from Eastern Europe to the Middle East. The Russian elite, then, constantly
insisted during the intervention process that events in Ukraine had created new threats, and
suggested an intensified presence in the peninsula for the security of Russia. They argued that
the country must be protected against all potential dangers, and that, if Ukraine was left alone
in crisis and dissent, it would damage Russia's political prestige in the world. For them, there
should be no doubt in international community about Russian ambitions and capabilities in
the region, since if red-lines were not drawn, it could lead more turmoil in the area.
Consequently, the intervention was both defensive and offensive for Russia. When looked at
the case more closely, one may see it from a realist perspective that it was concurrently about
defending the mother country against regional instability, and about using Eastern Ukraine
and Crimean peninsula as a platform for regional power projection (Allison 2014).
Coming to the constructivist side of this intervention, it is specifically important to
emphasize the urge of Ukrainian scholars asserting that there is an identity dimension to all
this. Putin's neo-imperial ideology to "make Russia great again", his assumption regarding all
Russian speakers as Russians, his discourse implying "all Slavs and Eastern Orthodoxs
should unite under Russia", and of course, his claim that "Ukraine is an artificial state with no
right to exist" tend to justify these thinkers' standpoint. For them, ignoring ideology, culture,
and norms means neglecting the insights of Russia's intervention (Motyl 2015). At this point,
337
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
they actually appear to be correct, as Putin really used an identity discourse both in Crimea
and in Eastern Ukraine. He meticulously used the term "Russkiy" when he addressed Russian
speakers living inside Ukraine, instead of the word "Rossisskii" he had once preferred when
encouraging people in South Ossetia. In fact, these two words have almost the same meaning,
the former referring to people using Russian language, and the latter, more broadly, to the
Russian citizens living outside Russia (which is another hypothesis of Putin). In this context,
the reason for this change in Putin's discourse was the fact that Rossisskii would simply not
work that much in Ukraine. Therefore, he rather preferred to use another, more contextual
word, because the most sensitive issue for Russian speakers living in Ukraine was
Yuschenko's bans on the use of Russian language and his discursive attacks to Russian
culture. So, for Putin, "Russkiy" would reach and mobilize people more effectively than
"Rossisskii" could do, because it targeted Ukraine in the soft spot (Allison 2014).
This strategy worked well, indeed. Russkiy was used in a more lingua-cultural sense
to encourage dissent in Ukraine, and Russian speakers both in the East and in Crimea swiftly
rose against the new Ukrainian government after the coup. Although it is still hard to measure
the Russian blood and ethnicity today, canonizing Russian language and holistic cultural
identification of all Slavs in the shared national myths (fighting against the same enemies
etc.) made these people affiliate themselves easily with the Russian state. In this sense, it can
be said that Putin used language, culture, and thus identity to characterize an inclusionexclusion criteria in Ukraine, which made his intervention smoother thanks to the local
proxies already supporting him on the ground. In brief, linking human boundaries in Russia
and with those living in Ukraine contributed a lot to the legitimization of the Russian claim in
Eastern Ukraine and in Crimea (Teper 2016).
Another constructivist proposition to be consulted here is about the use of values as
normative power to justify interventions. Needless to say, there is a compelling difference
between the West's and Russia's understanding of norms, values, and legitimacy in
international politics. At first glance, it is clearly seen that whereas the former tends to
support multilateralism, solidarity, and ethical behavior, the latter prefers national
sovereignty, stability, and thus a pluralistic world instead. More specifically, promoting
liberalism in foreign policy with an emphasis on human rights and democracy is something
the West constantly does, but Russia usually responds with conservative policies that
underscores stability and traditional society. Putin's perspective rather assumes that great
powers should have a legitimate claim to protect their regional spheres of interest, without
sticking to the partially-defined questioning of human rights. So, the reality in Eastern
Europe has now come to a point where the West and Russia compete to promote contrasting
values, which gradually leads deeper polarization in the relevant societies (Nitoiu 2016).
That being the case, lastly, these two blocs also tend to view the legitimate use of
force differently in international affairs. For the West, the principle of Responsibility to
Protect (R2P) is the only way going to justifiable aggression, it is then a last resort, and a
moral duty to intervene for the sake of protecting the innocent. However, on the contrary,
protection is the normal aspect of international politics according to Russia, and hence should
not take democratic governance and human rights into account. Correspondingly, from the
perspective of Moscow, the R2P represents neither a moral duty nor a last resort, but just the
preservation of sovereignty by "securing citizens living in other states". That is why Putin's
338
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
government believes that this principle is something to be used against instability, and why
the crisis in Ukraine was followed by Russia's own, radicalized version of the R2P (Nitoiu
2016).
CONCLUSION
All in all, when everything above is well considered, it is fitting to assume that
history, theory, and the practice altogether feed into the hypothesis that geopolitics and threat
balancing are the main driving forces behind the intervention of Moscow. It is shown in this
paper that counter-balancing NATO and the EU, pushing regional influence over CIS, and
using Ukrainian turmoil to fulfil ambitions in the Black Sea were the central concerns of
Russia. Filtering through these, the reasons of Putin's aggressive foreign policy tends to
become even clearer. However, the constructivist supplement must not be forgotten, too.
Regarding this, it is also demonstrated in this essay that identity discourse was deliberately
used by Russia to mobilize masses and to justify actions in Ukraine. Such a strategy alone
explicitly shows how much constructivist arguments are relevant in this case. But, in
conjunction with the constructivist analysis, what is also underlined here is that investigating
Russian intervention additionally reveals the clash between how Russia and the West
understands the world in terms of values and the legitimate use of force.
References
Allison, R. (2014) Russian 'Deniable' Intervention in Ukraine: How and Why Russia Broke
the Rules. International Affairs. 90 (6). p. 1255-1297.
Bates, T. (2014) Ukraine's Fraught Relationship with Russia: A Brief History. The Week.
[Online] 8 March 2014. Available from: http://theweek.com/articles/449691/ukrainesfraught-relationship-russia-brief-history [Accessed 20/01/2017]
Becker M. E., Cohen M. S., Kushi, S. & McManus I. P. (2016) Reviving the Russian Empire:
The Crimean Intervention through a Neoclassical Realist Lens. European Security. 25 (1). p.
112-133.
Bock, A. M., Henneberg, I. & Plank, F. (2015) If You Compress the Spring, It Will Snap
Back Hard: The Ukrainian Crisis and the Balance of Threat Theory. International Journal. 70
(1). p. 101-109.
Checkel, J. T. (2008) Constructivism and Foreign Policy. In: Smith, S., Hadfield, A. &
Dunne, T. (eds). Foreign Policy, Theories, Actors, Cases. Oxford: Oxford University Press.
Götz, E. (2016) Neorealism and Russia's Ukraine Policy: 1991-present. Contemporary
Politics. 22 (3). p. 301-323.
Kaarbo, J., Lantis, S. L. & Beasley, R. K. (2012) The Analysis of Foreign Policy in
Comparative Perspective. In: Beasley, R. K., Kaarbo, J., Lantis, S. L. & Snarr, M. T. (eds).
Foreign Policy in Comparative Perspective: Domestic and International Influences on State
Behavior. Washington: CQ Press.
Mearsheimer, J. (2014) Why the Ukraine Crisis is the West's Fault. Foreign Affairs.
September/October 2014. p. 1-12.
Motyl, A. J. (2015) The Surrealism of Realism: Misreading the War in Ukraine. World
Affairs. January/February 2015. p. 75-84.
339
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Nitoiu, C. (2016) Towards Conflict or Cooperation? Ukraine Crisis and EU-Russia Relations.
Southeast European and Black Sea Studies. 16 (3). p. 375-390.
Teper, Y. (2016) Official Russian Identity Discourse in light of the Annexation of Crimea:
National or Imperial? Post-Soviet Affairs. 32 (4). p. 378-396.
Tsygankov, A. (2015) Vladimir Putin's Last Stand: The Sources of Russia's Ukraine Policy.
Post-Soviet Affairs. 31 (4). p. 279-303.
Wohlforth, W. C. (2008) Realism and Foreign Policy. In: Smith, S., Hadfield, A. & Dunne,
T. (eds). Foreign Policy, Theories, Actors, Cases. Oxford: Oxford University Press.
340
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
Globalizing Terror and “Coup” against Globalization
Alper MEREY*
Abstract
Throughout the political history, terror has acquired its general socio-politic meaning until
today. It refers to, as we know today, generally bloody actions that were attempted by a group in a
society aimed at a specific purpose by spreading fear and violence among the rest of the society and
forcing state apparatus. Terror generally gets an ethnic, religious form and terrorist groups may operate
in any country or region they see essential for their aim, instead of operating in only one country.
Ethnic based terrorist group PKK which has been operating in the East of Turkey for several years,
shows a regional position in Turkey‘s sense but with its other subordinate/partner structures in other
countries shows an international position or ISIL that performs terrorist activities in many different
continents, shows a global position.
In this work, firstly the anatomy of globalization will be briefly touched on. Then a short
examination of global evolution of such organizations, harm of globalizing terrorism to globalizing
world and the measures that can be taken, threats and opportunities in front of states and people will be
adverted by merging security and global studies.
Keywords: Terror, Terrorism, Globalization
KüreselleĢen Terör ve KüreselleĢmeye KarĢı “Darbe”
Özet
Siyasi tarih boyunca terör günümüze kadar siyasal ve toplumsal çerçevede genel olarak anlamını
kazanmıĢtır. Bugün bildiğimiz anlamı ile terör bir toplumda belli bir grubun toplumun geri kalanı
arasında korkuyu ve Ģiddeti yaymak ve devlet aygıtını zora sokmak suretiyle belli bir amaca yönelik
giriĢtikleri genellikle kanlı eylemleri iĢaret etmektedir. Terör genel olarak etnik ve dini yapıya
bürünmekte ve artık terör örgütleri yalnız belirli bir ülkede faaliyet göstermek yerine, amacı gereği
gerekli gördüğü herhangi bir ülkede veya bölgede faaliyet gösterebilmektedir. Türkiye‘nin doğusunda
uzun yıllardır faaliyet gösteren etnik kökenli terör örgütü PKK, Türkiye açısından bölgesel ancak söz
konusu örgütün bilinen ve diğer ülkelerde faaliyet gösteren ortak/yan yapılanmaları ile uluslararası
veya çok farklı kıtalarda terör faaliyetleri gerçekleĢtiren IġĠD küresel birer pozisyon göstermektedirler.
Bu çalıĢmada öncelikle küreselleĢmenin anatomisine kısaca değinilecektir. Daha sonra bu gibi
terör örgütlerinin küresel geliĢimlerinin, küreselleĢen terörün küreselleĢen dünyaya verdiği zararın ve
alınabilecek önlemlerin kısa bir değerlendirmesine, devletlerin ve insanlığın önündeki tehditlere ve
fırsatlara, güvenlik ve küreselleĢme çalıĢmaları bir araya getirilerek yer verilecektir.
Anahtar Kelimeler: Terör, Terörizm, KüreselleĢme
*
Istanbul Aydın University, Political Science and International Relations, 4. Year Student,
alper.merey@hotmail.com
341
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
INTRODUCTION
As we can face often in social sciences, many scholars brought a different approach
to globalization just as in other social, politic or economic concept. For example, Roland
Robertson starts the history of globalization from 16th century and present a cultural
viewpoint. (Elçin, 2012). Nevertheless, we can say that all the globalizing issues; policies,
trade, people are doing this by crossing the borders of the countries. In politics, it is accepted
that globalization has entered our lives as Marshall McLuhan said that the world is now a
"global village". (Heywood, 2007, p. 175). In this case, we can bring an average definition to
globalization as states, individuals and all other personals under the international law, can get
into politic, economic and social relationship with others and while doing so, able to be
sometimes semi-independent sometimes completely independent from the states. In the
globalizing world, everything has been getting globalized; both politics, trade and effects of
terrorism. During the paper, I will be analyzing the globalizing process of terror, impacts,
threats and opportunities before us.
I. THE INSIGHT OF GLOBAL TERRORISM
A. Concept of Terrorism
As definition of terrorism has not been defined in a consensus, we determine
terrorism as violent actions against society to spread the fear and form repression on state
apparatus due to become successful to obtain what they pursue for. However, what sort of
actions those are violent, armed and rebellious are terrorism? Only the civilians are the
targets of these organizations?
In the article of "What We Talk About When We Talk About Terrorism", it is laid in
two senses of concept of terrorism; actions and actors. Action sense identifies the way of
terrorist act is based which on whether target; both civilians and combatants and/or
mechanism that required actions rather than random ones used to instill the fear into the
society to make the main target (generally a state or international organization) to comply
with the demands because of attacks to direct targets. Second, the actors sense identifies, of
course, the groups that are secrecy. In the second sense, we can characterize terrorist
organizations which separated into two as one is underground and another has territorial
control. (De La Calle & Cuenca, 2011) Even so terrorists or illegal armed fighters have
different motivations, different targets, move at different power ratios or are whether pure
terrorists or guerillas, their one main aim is to carry out violent activities with two clear
separate messages; showing power and intimidating the enemy. (Turkish Institude for
Security and Democracy, 2009)
In the book of ―Outsmarting the Terrorists‖, it is mentioned about four pillars that
terrorist organizations seek opportunities to conduct their terrorist acts. First one is ―targets‖
which terrorist groups concern the eligibility, being iconic, easier and lets killing people as
well. Second one is ―weapons‖ that terrorists choose to use according to forms and needs of
actions, its safety to use and being obtainable. The third one is ―tools‖ that the tangible
products that terrorist could benefit to conduct acts, such as stolen cars, mobile phones, false
or stolen IDs etc. The last and the forth one is ―facilitating conditions‖ that actually facilitate
acts with social and physical arrangements such as advantages of airliners for hostage-taking,
widespread availability of missiles on the illegal arms market or more social; local culture‘s
342
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
endorsing to heroic violent acts. (Newman & Clarke, 2006) In classification of terrorist
groups, we can organize this geographically, chronologically and thematically. Thus,
thematically, we categorize terrorist organizations on their goals such as religious,
regional/ethnic, left-wing or right-wing ideological goals and government supported groups
which do the job rather than agencies. (Lutz & Lutz, 2013)
So, we have seen here, even terrorism has no any consensus for its definition, it has a
main concept that we can refer the matters that these organizations seek to conduct acts, in
order to identify what is terrorism and what actions are terrorist actions. While continuing
onto global terrorism, we need to keep in mind these opportunities mentioned above and
classifications, as motivations and facilities are the reasons and necessities in escalating
global terrorism.
B. Global Terrorism: Development and Impacts
As reflection of globalization on our very globe can and must be analyzed in different
scopes; economy, society, politics and international politics, reflection of global terrorism
over the world can and must be done in the same way as the perpetrators of terrorism exploit
and abuse the gaining of the new world system.
The turning point of terrorism into global terrorism is accepted as 9/11 attack on
USA by Al-Quade which is based in Pakistan, established by Afghan Jihadists and especially
operates in Middle Eastern countries. As we mentioned that terror was more of local before
the 21th century for some reasons, what makes 9/11 turning point of global terror? Terrorists
can operate in any country, realize bloody actions in order to achieve their aims. In last 2
decades, with the benefits of globalizing and technologically and liberally developing world,
terrorists have this ability. Foreign fighters occur security problems and urge the countries to
form domestic, foreign, economy and security policies in this regard. So, in this manner,
today terror brings war on terror and global terror brings also global war on terror. Or vice
versa?
First, we need to clarify how terrorist actions are global. As we will see, even though
terrorist organizations have expanded their action capacity especially religious motivated
groups which have cells in big European cities, only a very small proportion of global
terrorist incidents happened in those cities. So, Newman and Clarke giving in the article,
terror is global in two fronts; first is of course the ground that they attack, second is the air
where they broadcast their message. Before the 21th century has given us global terrorism,
terrorism was more likely local. In the same article, there are three reasons of this being stuck
in local area during the previous century; 1. primary targets are close to their bases, 2.
attacking far targets, such as in another country, requires additional needs for transportation
and communication, 3. terrorist groups more directed at specific governments and almost
motivated on achieving control over a defined land. Difference of the 21th century‘s global
terrorism is, although still directed at specific governments and lands, the motivation to
change the global public perception as the international society can observe ―what happens
where‖ through the global scale media, in order to occupy also brains and hearths of more
people as the success is no more only based on to sustain attacks on countries. Terrorist
organizations do not necessarily have to have a global policy; however, they commonly
manage to benefit global media for amplifying their acts by startling violent acts. (Newman
& Clarke, 2009)
343
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
While globalization has been encouraging individuals for traveling around the globe
and evolved with lack of effective instrument to prevent mobility, the fighters of these
outspread terrorist organizations, or namely Foreign Terrorist Fighters (FTFs) can travel
around the world as well. And the matter today is to prevent FTFs to travel from country to
country at their will without reducing freedom of travel. (YALÇINKAYA, 2015) However,
what this FTF term stand for? FTFs are defined in the mentioned UNSC Resolution 2178, as
―individuals who travel to a State other than their State of residence or nationality for the
purpose of the perpetration, planning or preparation of, or participation in, terrorist acts or the
providing or receiving of terrorist training, including in connection with armed conflict‖.
(United Nations Security Council, 2014) In this respect, the UNSC passed a resolution in
September, 2014 that obligates the member states to join the war on terror, chasing the
potential militants at home and share the information with the international community.
(LYNCH, 2014)
Terrorist groups can vary on different motivations and different strategies as we have
categorized them thematically in the first chapter. For last 5 years, religion motivated
terrorism has been seen most effective and harmful terrorism around the globe. In 2015,
according to an index, four terrorist organizations are responsible for 74% of death from
terrorism, namely ISIL, Boko Haram, the Taliban and al-Qaida. 5 of most effected countries
from terrorism are countries like Iraq, Afghanistan, Syria, Yemen and Libya which currently
are all engaged within armed conflict with these organizations including international
coalitions which are meant to fight against terrorism. Besides, global economic impact of
terrorism in global violence took an 89.6 US Dollar place in 2015 and 105.6 in 2014. Direct
impact of terrorist activities on the economies seem by the attacks mostly in three types;
bombing, armed assault and hostage taking, five most impacted countries relative to their
economies in the report are Iraq by 17.3% of its GDP, Afghanistan by 16.8%, Syria by 8.3%,
Yemen by 7.3% and Libya by 5.7%. The report also demonstrates us that even though
globalizing terrorism economically effects countries around the globe, economic burden
terrorism is higher when terrorism happen over a bigger period of time. So, domestic
terrorism as effects observed in those 5 countries harms economies also societies, more than
transnational besides advanced economies are better at recovering and combating than
smaller ones. (The Institute for Economics and Peace, 2016) Therefore, besides those five
countries, the other countries above such as Turkey and Tunisia; Afghanistan and Pakistan;
Chad, Cameroon and Niger will economically and socially have been getting effected by both
religious and ethnic motivated terrorism which expand with their branches in neighboring
countries and draw transnational position.
2014 the most terrorized year had 93 countries which faced at least one terrorist
attack and 92 in 2015. However, some countries suffered their highest number of death
because of organizations like ISIL that is responsible for attacks in 15 countries out of the
MENA. Counties like Kuwait, Bangladesh, Tunisia, Saudi Arabia, France and Turkey
suffered from these large-scale attacks were either inspired by ISIL or directly related to
ISIL, countries like Chad, Cameroon and Niger which have been targeted by Boko Haram,
also recorded their highest levels of terrorism in 2015. (The Institute for Economics and
Peace, 2016) These organizations mostly were born, live and kill in Middle Eastern
countries. In each country that they were born, they have aim to realize in part of that
344
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
country, or whole country or in more than one country, shape them as they want. Even
though all these locally based terrorist organizations have local aims, in order to surpass the
power of the central governments and international organizations, expand their actions in
order to spread their threat and give message. Last attacks to Belgium, France and Britain,
London in this year, occurred as reflect and intimidation against these countries attempts on
global terrorism. As the means of liberal institutions and democracy have been becoming
worldwide and take place in countries in different regions, countries are no longer alone in
their tussle on problems, in this case on terror which is against interests of all humanity,
excluding so called and claimed proxy organizations.
In addition to one of the biggest actor on so called global terrorism and based on
religious motivations, ISIL, or also Al-Qaeda, spreading threat for local interests and giving
message in this sense all around the world may not be only aim which also get the countries
from different regions together in fight even though we cannot see the same collectivity
against all terrorist organizations conducting in one or more countries. In this sense,
motivation is becoming important in analyzing the threat and define counter against. Socalled Islamist terrorist organizations are known as Salafi unifications. Salafism is a school
that provides fundamental Ġslamic view on the religion and source for the discrimination,
hardness and hostility. (Ministry for Foreign Affairs of Turkey Strategic Research
Center, 2016) When we look at the positions of these organizations, it is very clear to see
and express religious terrorism is being dominant factor on global insecurity. Regional ethnic
terrorism, far right oriented terrorism and the other racist terrorism are drawing another side
of this global insecurity portray. However, with the extent of their action and their discourses,
organizations like ISIL are being the problem for states and a conflict point among each
other. Nevertheless, these organizations are being also problematical with different way as
they mostly operate calling themselves Muslim and thus badly represent Muslims world.
Actions of them cause bad blood between East and West. With movement of fighters of these
organization from countries to countries by utilizing new and comfortable movement
conditions through the borders in this globalizing world or through the borders of countries
which barely can control them, terrorist groups have become an issue for states to both
cooperate and dissociate.
II. COUP AGAINST GLOBALIZATION
The globalizing world has been more on spot since the 20th century. As seen with the
tangible impacts mentioned above, which terrorism caused and reflected on the globe with
the exploitation of the gifts of globalization, construction of transnational trade and cultural
bridges, international organizations, ability of the globe fight against problems have been
getting weakened due to security concerns because of global terrorism. I have written about
the impacts above but they are predominantly on states, however international relations and
politics have been impacted as well. The productions and indicators of globalization are not
only the economic and social activities or people‘s ability to watch the world on the TV.
International organizations, and a better one, EU, are one of the productions and escalators of
the globalization.
Terrorist attacks in many countries by predominantly religious organizations reside in
the Middle East, refugee crises that countries are poor and not eager to solve, mass losses of
people in terrorized countries and the others‘ increasing security concerns revive the
345
4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ
conservative and protectionist tendencies of countries to more emerge. The threat and
abusing of using liberal global standards to facilitate terrorist activities, reassert the
sovereignty of states, especially Westerns states which are impacted by global terror much
less than the Eastern countries but as being out of the terror zones. As the states are pushed to
reconsider their sovereignty due to threats, threats can be benefited by the parties or persons
that carry racist and discriminating ideas and have skepticism on globalization.
Since terrorism has become a global threat, the question relating to human rights has
become widespread at all levels of society. Most liberals, even those who until then criticized
American imperial practices, the administration supported war launched against terrorism and
were prepared to sacrifice some civil rights, to serve the cause of national security. (ġtibli,
2010) As US started war on terror after the 9/11 attacks, in the paper it argues how nation and
state in the US have given up some human rights and to fight the terrorism, it is an example
but not the only one. In other Western countries and Eastern countries, states may give up
some human rights and accountability especially with the permission of nations. The
strictness of states‘ security policies may result restrictions that obstruct globalizing world‘s
liberations, concerns investors and politicians to get into partnerships within and with the
other states. For example, new bans of US and 
Download