4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ BĠLDĠRĠLER KĠTABI EKONOMĠ, SĠYASET VE TOPLUM: DEĞĠġEN FIRSATLAR VE TEHDĠTLER ECONOMY, POLITICS AND SOCIETY: CHANGING OPPORTUNITIES AND CHALLENGES Kongre BaĢkanı Prof. Dr. Mustafa MIYNAT Kongre Onursal BaĢkanı Prof. Dr. A. Kemal ÇELEBĠ i 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ÖNSÖZ Küresel dünyada geleceğe yönelik risklerin ve belirsizliklerin sürdüğü, küresel ekonomide değiĢim ve dönüĢümlerin yaĢandığı, yeni dengelerin oluĢtuğu, geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkeler arasında güç dengelerinin yeniden Ģekillendiği bir zaman diliminde yaĢıyoruz. Fırsatlarla tehditlerin iç içe geçtiği bu dönemde her kurumun, hatta her devletin kendilerine stratejik bir yol haritası çizmekte olduğunu görüyor, kurumların değiĢtiklerini ve dönüĢtüklerini hep birlikte müĢahede ediyoruz. Bu aktörler arasında elbette üniversiteler de bulunmaktadır. “Yeni nesil üniversite” kavramı bağlamında üniversitelerin bölgesel kalkınmada katalizör görevi üstlendiğini iddia edebiliriz. Üniversite-sanayi iĢbirliği, teknoparklar, san-tez, kalkınma ajansları projeleri, bölge plan yapım aĢaması gibi birçok hususla ilgili olarak üniversitelerin kalkınmada temel bir yerel paydaĢ olarak aktif rol üstlendiklerini biliyoruz. Artık, üniversiteler yukarıdan-aĢağıya bilginin verildiği endoktrinasyona uğramıĢ bireylerin bulunduğu yerler olmaktan çoktan çıkmıĢ; toplumun sosyo-ekonomik problemlerine çözüm yolları arayan beyinlerin dünyayla buluĢtuğu mekânlar haline gelmiĢtir. Üniversitemizin 2018-2022 stratejik planında misyonu “Yenilikçi, giriĢimci, çevreye ve insana saygılı bireyler yetiĢtirerek; eğitim, araĢtırma ve topluma hizmet alanlarındaki üretimini toplum yararına sunmak” olarak belirlenmiĢtir. Bu misyona müteallik olarak üniversitemizin vizyonu ise “üniversitemizi bilim, eğitim ve topluma katkı alanlarında uluslararası tanınır ve tercih edilen bir eğitim kurumu haline getirmek”tir. Bu misyon ve vizyon kapsamında fakültemiz eğitim ve öğretim kalitesini geliĢtirmekle birlikte bilimsel ve yenilikçi araĢtırma-geliĢtirme olanaklarını iyileĢtirme ve toplumsal hizmet kalitesini geliĢtirme amaçlarına da çok büyük önem vermektedir. Bu çerçevede bu sene dördüncüsünü düzenlediğimiz ―Uluslararası Öğrenci Kongresi‖nin ana temasını “Ekonomi, Siyaset ve Toplum: DeğiĢen Fırsatlar ve Tehditler” olarak belirledik. Bu kongrede ortaya konulacak bilgiler ve yorumlar sayesinde belki de küreselleĢme sürecinin ve yaĢanan krizlerin yol açtığı bu belirsizlikler nedeniyle ileriye dönük karar alma süreçlerinde kurumların ve ekonomik aktörlerin daha tutarlı ve bilinçli bir Ģekilde hareket etmelerine yardımcı olma iĢlevi üstlenmiĢ olacaktık. Sevinerek belirtmeliyim ki bu kongrenin nihayetinde ortaya konan bu eser, karar vericiler için içerisinde önemli ipuçları barındırmaktadır. Kongre‘de 32 farklı üniversiteden katılım olmuĢtur ve ana tema çerçevesinde 106 bildiri sunulmuĢtur. 24-25 Nisan 2017 tarihinde gerçekleĢtirilen ve iki gün süren Kongre‘de eĢanlı olarak düzenlenen oturumlarda ―Asya ÇalıĢmaları‖, ―Uluslararası Siyaset‖, ―Kamu Yönetimi ve Kalkınma Ajansları‖, ―Ġç SavaĢ Sonrası Suriye‖, ―Ekonomi ve Finans‖, ―Hükümet Sistemleri TartıĢmaları‖, ―Muhasebe ve Finans‖, ―GiriĢimcilik ve Ġnovasyon‖, ―Ġnsan Kaynakları ve ÇalıĢma ĠliĢkileri‖, ―Bankacılık ve Finans‖, ―Enerji ve Kalkınma Politikaları‖, ―Bölge ÇalıĢmaları‖, ―Siyaset Bilimi‖, ―ĠĢletme‖, ―Afrika ÇalıĢmaları‖, ―Uluslararası Hukuk‖, ―Kadın ve Ġstihdam‖, ―Disiplinlerarası ÇalıĢmalar‖ konularına iliĢkin bildiriler sunulmuĢtur. Kongreye ve kongre ana temasına gösterilen yoğun ilgi ayrı bir mutluluk nedeni olmuĢtur. ii 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Bu vesile ile siz değerli katılımcılarımıza ve bu güzel organizasyonun hayata geçirilmesinde katkılarını esirgemeyenlere, Ģahsım ve ĠĠBF çalıĢanları adına teĢekkür ederim. Kongre BaĢkanı Prof. Dr. Mustafa MIYNAT iii 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ TEġEKKÜR Manisa Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler ailesi olarak ev sahipliği yaptığımız Gençlerle 360 Derece IV. Uluslararası Öğrenci Kongre‘mizde gençlerimiz ―Ekonomi, Siyaset ve Toplum: DeğiĢen Fırsatlar ve Tehditler‖ ana temasının yanı sıra iktisadi ve idari bilimler alanında hazırladıkları çalıĢmaları paylaĢma fırsatı yakalamıĢlardır. Bu fırsat Ģüphesiz uyumlu bir takım çalıĢması ve kıymetli katkılar sonucunda ortaya çıkmıĢtır. Aylarca kongrenin her türlü iĢleyiĢi ile ilgili düzenlemelerde aktif rol oynayan Kongre Düzenleme Kurulu üyeleri Doç. Dr. Fatih DEMĠR, Doç. Dr. Serkan ÇINARLI, Doç. Dr. Rasim AKPINAR, Doç. Dr. Buğra ÖZER, Doç. Dr. Ahmet UÇAR, Yrd. Doç. Dr. Ġsmail BAġARAN, Yrd. Doç. Dr. Kutay AYTUĞ, Yrd. Doç. Dr. Sühal ġEMġĠT, Yrd. Doç. Dr. Faika ÇELĠK, ArĢ. Gör. Dr. ġule BĠRĠM, ArĢ. Gör. Dr. Ayça TÜMTÜRK, ArĢ. Gör. Ayça Berna GÖRMEZ, ArĢ. Gör. Fatih YAMAN, ArĢ. Gör. Serkan YOLCU, ArĢ. Gör. Fatih ÇĠÇEK, ArĢ. Gör. Harun ARAS, ArĢ. Gör. CoĢkun GÜLLÜ, ArĢ. Gör. Orkun SÜRÜCÜOĞLU, ArĢ. Gör. Mehmet Ali YÜKSEL, ArĢ. Gör. Sekine ÖZTEN MERT, ArĢ. Gör. Tolga BEġĠKÇĠ, ArĢ. Gör. Tuna Can GÜLEÇ‘e özverili çalıĢmaları nedeniyle teĢekkürü bir borç bilirim. Gelen bildirilerin değerlendirilmesini kabul ederek çalıĢma tempoları arasında bizden yardımlarını esirgemeyen bilim kurulu üyelerine teĢekkür ederim. Yoğun ders programlarının yanında kongrenin baĢarılı bir Ģekilde yürütülmesinde büyük emek harcayan, bu iĢe gönül veren Manisa Celal Bayar Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Kulübü, Uluslararası ĠliĢkiler Kulübü, Maliye Kulübü, Ġktisat Kulübü, Sosyal Sorumluluk Kulübü, Genç Yatırımcılar Topluluğu, Fotoğrafçılık Topluluğu üyeleri ve aynı zamanda kongre yürütme kurulu üyeleri olan öğrencilerimiz Buğrahan HASPOLAT, Gülsüm DOĞULAR, Muhsin SAKAR, BüĢra NALPARA, Özlenen Miraç KAYMAK, Gamze AZMAN, Keziben GÜNDÜZ, AyĢenur HARMANCI, Mehmet DEMĠREL Nazlı DOĞAN, Zeynep AYGÜN, Sinem KIRLI, Nazlıhan KURAN, Burak OĞUZ, Esra OCAK, Berkay BAKAN, Melis ELDEġ, Melisa GÜNEY, Gürkan BAL, Hande Nur KUTLU, Ozan Ali UZUN, Kübra Nur KOYUNCU, KürĢat YURTSEVER, Fikriye KAFAR, Tamer ġENOCAK, Zafer TOYDEMĠR, Berk ARTUN, Buse ÖZKAN, Emre Ġlker TAġÇI, Cansu ELAGÖZ, Furkan ARIKAN, Gizem ÖZDEMĠR, Mehmet ÇALIK, Mehmet YILMAZ, Merve METE, Emre ÇELEBĠ, Enes Erdem YERĠNDE, Sefa ARSLAN, Kudret KARTAL, Yıldız ALTUN, Oğuzhan YOLCU, ÇağdaĢ GÖNENÇ, Utku HASER‘e teĢekkürlerimi sunarım. Kongre çalıĢmaları süresince bizden desteğini esirgemeyen Kongre BaĢkanı ve Manisa Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa MIYNAT‘a, Kongre Koordinatörü ve Manisa Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Hüseyin AKTAġ‘a, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. CoĢkun ÇILBANT‘a samimi teĢekkürlerimi sunuyorum. iv 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Kongre düzenlenme sürecinde değerli katkılarıyla yanımızda olan Kongre Onursal BaĢkanımız ve Manisa Celal Bayar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Kemal ÇELEBĠ, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Birol KOVANCILAR, Prof. Dr. Bilal-i HabeĢ GÜMÜġ ve Prof. Dr. Muzaffer TEPEKAYA‘ya, kongremizin diğer onursal baĢkanları Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muzaffer ELMAS‘a ve Uluslararası Vizyon Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fadıl HOCA‘ya içtenlikle teĢekkür ederim. Bilimsel etkinliğimizin daha da anlam kazanarak bir bilimsel etkinlik projesi niteliğine dönüĢmesine vesile olan Manisa Celal Bayar Üniversitesi Bilimsel AraĢtırmalar Koordinatörlüğü‘ne teĢekkürü bir borç bilirim. Gala yemeği programı ve konaklama için rezervasyon olanağı sağlayan Büyük Saruhan Hotel‘e kongremize verdiği destekler için teĢekkürlerimi iletirim. Kongremiz boyunca baskı iĢlerinde bize büyük yardımları olan ve gerek duyduğumuz baskıları zamanında teslim eden Manisa Celal Bayar Üniversitesi Matbaa Birimi‘ne teĢekkürlerimi sunarım. Kongrenin açılıĢ oturumunu gerçekleĢtiren, Sakarya Üniversitesi ĠĢletme Fakültesi Dekanı A. Vecdi Can‘a, Manisa Teknokent Genel Müdürü Prof. Dr. Hüseyin AktaĢ‘a, Azerbaycan Mimarlık ve ĠnĢaat Üniversitesi‘nden Prof. Dr. Mehebbet Memmedova‘ya ve Uluslararası Vizyon Üniversitesi‘nden Dr. Vesna Poposka‘ya içten teĢekkürlerimi sunarım. Kongreye katkı sağlayan, destek veren herkese gönülden teĢekkür eder ve saygılarımı sunarım. Kongre Düzenleme Kurulu BaĢkanı Doç. Dr. Serhat BAġTAN v 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ BĠLĠM KURULU BAġKANI Prof. Dr. Mustafa MIYNAT KONGRE KOORDĠNATÖRÜ Prof. Dr. Hüseyin AKTAġ DÜZENLEME KURULU BAġKANI Doç. Dr. Serhat BAġTAN BĠLĠM KURULU Doç. Dr. Serhat BAġTAN Doç. Dr. Fatih DEMĠR Doç. Dr. Serkan ÇINARLI Doç. Dr. Rasim AKPINAR Doç. Dr. Buğra ÖZER Doç. Dr. Ahmet UÇAR Doç. Dr. Gül KAYALIDERE Yrd. Doç. Dr. Sühal ġEMġĠT Yrd. Doç. Dr. Faika ÇELĠK Yrd. Doç. Dr. Ġsmail BAġARAN Yrd. Doç. Dr. CoĢkun ÇILBANT Yrd. Doç. Dr. Hakan YALÇINKAYA Yrd. Doç. Dr. Murat ġAHĠN Yrd. Doç. Dr. A. Ġdil KACAR Yrd. Doç. Dr. M. Hakan YALÇINKAYA Yrd. Doç. Dr. Beran GÜLÇĠÇEK TOLUN Yrd. Doç. Dr. Fatma ĠZMĠRLĠ ATA Yrd. Doç. Dr. GülĢen GERġĠL Yrd. Doç. Dr. Rıdvan KESKĠN Prof. Dr. Anarkul URDALETOVA Prof. Dr. Zoran Filipovski Assoc. Prof. Dr. Abdülmecid NUREDĠN Assoc. Prof. Dr. Fariz Ahmadov Assoc. Prof. Dr. Elena Mihajloska Assoc. Prof. Dr. Kalina Sotiroska Ġvanoska Assoc. Prof. Dr. Alpay Recep Assoc. Prof. Dr. Ebrar Ġbraimi DÜZENLEME KURULU Doç. Dr. Serhat BAġTAN Doç. Dr. Fatih DEMĠR Doç. Dr. Serkan ÇINARLI Doç. Dr. Rasim AKPINAR Doç. Dr. Buğra ÖZER Doç. Dr. Ahmet UÇAR Yrd. Doç. Dr. Ġsmail BAġARAN Yrd. Doç. Dr. Kutay AYTUĞ Yrd. Doç. Dr. Sühal ġEMġĠT Yrd. Doç. Dr. Faika ÇELĠK ArĢ. Gör. Dr. ġule BĠRĠM ArĢ. Gör. Dr. Ayça TÜMTÜRK ArĢ. Gör. Ayça Berna GÖRMEZ ArĢ. Gör. Fatih YAMAN ArĢ. Gör. Serkan YOLCU ArĢ. Gör. Fatih ÇĠÇEK ArĢ. Gör. Harun ARAS ArĢ. Gör. CoĢkun GÜLLÜ ArĢ. Gör. Orkun SÜRÜCÜOĞLU ArĢ. Gör. Mehmet Ali YÜKSEL ArĢ. Gör. Sekine ÖZTEN MERT ArĢ. Gör. Tolga BEġĠKÇĠ ArĢ. Gör. Tuna Can GÜLEÇ YÜRÜTME KURULU Buğrahan HASPOLAT Gülsüm DOĞULAR Muhsin SAKAR BüĢra NALPARA Özlenen Miraç KAYMAK Gamze AZMAN Keziben GÜNDÜZ AyĢenur HARMANCI Mehmet DEMĠREL Nazlı DOĞAN Zeynep AYGÜN Sinem KIRLI Nazlıhan KURAN Burak OĞUZ Esra OCAK Berkay BAKAN vi 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Melis ELDEġ Melisa GÜNEY Gürkan BAL Hande Nur KUTLU Ozan Ali UZUN Kübra Nur KOYUNCU KürĢat YURTSEVER Fikriye KAFAR Tamer ġENOCAK Zafer TOYDEMĠR Berk ARTUN Buse ÖZKAN Emre Ġlker TAġÇI Cansu ELAGÖZ Furkan ARIKAN Gizem ÖZDEMĠR Mehmet ÇALIK Mehmet YILMAZ Merve METE Emre ÇELEBĠ Enes Erdem YERĠNDE Sefa ARSLAN Kudret KARTAL Yıldız ALTUN Oğuzhan YOLCU ÇağdaĢ GÖNENÇ Utku HASER vii 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ EDĠTÖR KURULU Prof. Dr. Mustafa MIYNAT Prof. Dr. Hüseyin AKTAġ Yrd. Doç. Dr. CoĢkun ÇILBANT Doç. Dr. Serhat BAġTAN E-ISBN- 978-975-8628-53-7 Bildiri Kitabında yer alan yazılarda ileri sürülen görüĢler yazarlara aittir, yayınlayan kurum sorumluluk taĢımaz. ©Copyright : Manisa Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi - 2017 Manisa Celal Bayar Üniversitesi Proje ve Bilimsel AraĢtırmalar Koordinatörlüğü tarafından “Bilimsel AraĢtırma Projesi” olarak kabul edilmiĢtir. Proje No: 2017 - 039 viii 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ĠÇĠNDEKĠLER Md. Mostafa Faisal, Gazi Üniversitesi ―Good Governance and Its Challenge in Bangladesh‖……………………………………1 Elif GüneĢ & Mehmet Hakan DĠL, Dokuz Eylül Üniversitesi ―Risk Yönetiminde Riske Maruz Değer YaklaĢımı ve Bir Uygulama‖………………….11 Melek LAYIK, Dumlupınar Üniversitesi ―Bilgi Ekonomisi: Domaniç Hayme Ana Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Bilgi Ekonomisi Kavramına BakıĢı Üzerine Bir AraĢtırma………………………….…….......18 Mustafa AKSELĠM, Ahi Evran Üniversitesi ―Sanayi ġirketleri Web Sitelerinin Kullanıcı Dostu Olma Durumlarının Değerlendirilmesi: KırĢehir Örneği‖……………………………………………………..29 Mustafa DUMANLIDAĞ, Yüzüncü Yıl Üniversitesi ―Organon‘un DeğiĢimi: Kamu Yönetiminde Gelenek Neden KlasikleĢmedi?..................39 Doç. Dr. Buğra ÖZER & Eren TOZAK, Manisa Celal Bayar Üniversitesi ―Türkiye‘de Kırsal Kalkınma ve Kırsal Kalkınma Politikaları‖…………………………47 Mahamne MOUTARĠ & Aboubacar ISSA, Sakarya Üniversitesi ―KarĢılaĢtırmalı Yerel Yönetimler Perspektifinden Türkiye ve Nijer‘de Belediye Sistemi‖…………………………………………………………………………………..58 Kerem Fırat COġKUN & Nihan ġEKER, Manisa Celal Bayar Üniversitesi ―Arap Baharı Sonrası Suriyeli Sığınmacıların Türkiye‘ye Sosyo-Ekonomik Yansımaları‖......................................................................................................................72 Hande KAYA, Manisa Celal Bayar Üniversitesi ―Türkiye‘deki Suriyeli Sığınmacıların ĠĢgücü Piyasaları Açısından Değerlendirilmesi‖.............................................................................................................79 Tuğçe Berfim TUNÇ & Tümay DOKSÖZ, Ege Üniversitesi ―Türkiye'deki Suriyeli Mülteci Çocukların Adaptasyon Sürecindeki Zorlukları‖……….91 Yrd. Doç. Dr. AyĢenur ALTINAY & Doç. Dr. Mustafa SOBA & Esra TEMEL, UĢak Üniversitesi ―Faizsiz Finansman Olgusu ve ÇağdaĢ Murabaha‖……………………………………...97 Metin SAYGILI & Zeliha ERSOY & Esra BALKANCI & Mustafa Emre USLU, Sakarya Üniversitesi ―Examining Young Consumers‘ Exploratory Buying Behaviour Tendencies in Online Purchasing in Terms of Personality Traits‖…………………………………………….106 Semih DERELĠOĞLU, Ege Üniversitesi ―Y KuĢağı Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin ĠĢ Hayatından Beklentileri‖………....116 ix 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Selcen ALTINBAġ, Ġstanbul Üniversitesi ―Siyasi Parti Tipolojileri ve Demokrasi ĠliĢkisi‖……………………………………….128 Tuna Can GÜLEÇ & Batuhan Fatih MOLLAOĞULLARI, Manisa Celal Bayar Üniversitesi ―Uluslararası Patent ve Teknoloji Değerleme Yöntemleri Üzerine Literatür Taraması‖……………………………………………………………………………….138 Yağmur ÇELĠK & Aslı DUMAN & Filiz ASLAN & Vildan ġEN, Manisa Celal Bayar Üniversitesi ―Öğrencilerin Muhasebe Meslek Etiği Algısı: Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Öğrencileri Üzerine Bir AraĢtırma‖………………………………...146 Zhainagul ATAMBEKOVA & Xiayida MAIMATI, Selçuk Üniversitesi ―Kırgızistan ve Çin‘de Lisans Seviyesinde Muhasebe Eğitiminin KarĢılaĢtırılması‖….156 Ummuhan DOYGUN & Metin SAYGILI, Sakarya Üniversitesi ―DıĢ Ticaret GiriĢimciliği Eğilimlerinin Ġncelenmesi Üzerine Bir AraĢtırma: Uluslararası Ticaret Öğrencileri Örneği‖…………………………………………………………….163 Mukaddes ERDOĞAN, Dumlupınar Üniversitesi ―Ġnovasyon ve 4.Sanayi Devrimi‖………………………………………………………174 Enes ALTIOK & Yusuf Yiğitcan YILDIRIM, Adnan Menders Üniversitesi ―Teknoloji ve Ġnovasyonun Ekonomik Büyümeye Katkısı‖……………………........…185 Göksel KARTUM & Ali YILDIZ & Erkan TURHAN, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi ―ĠĢletmelerde Ġnovasyon Stratejileri ve Ar-Ge: Bir ĠĢletme Örneği‖………………...…195 Merve BĠNGÖL, Ahi Evran Üniversitesi ―ĠKY ĠĢe Alım Sürecini Etkileyen DeğiĢkenlerinin Belirlenmesi: Nitel Bir ÇalıĢma.....204 Egemen DĠKAY, Mustafa Kemal Üniversitesi ―Psikolojik ġiddet‘in Örgütsel Güvene Olan Etkisi: Hatay Ġlinde Büro ÇalıĢanlarına Yönelik Ampirik Bir ÇalıĢma‖……………………………………………………....…216 AyĢe Nur BALCILAR & Nuray AVCI, Manisa Celal Bayar Üniversitesi, ―Psikolojik Yıldırma (MOBBĠNG)‖…………………………………..………………..224 Fatma IġIK & Yrd. Doç. Dr. Burcu ORALHAN, Nuh Naci Yazgan Üniversitesi ―ĠĢ Bulmayı ve ĠĢ Bulma Süresini Etkileyen KiĢisel Faktörlerin Analizi: Kayseri Örneği‖………………………………………………………………………………….233 Eda Pulat & Özge TUNÇ & Sema OKUYAN, Sakarya Üniversitesi ―Kültürün Perakende Market Tercihi Üzerine Etkisi: Sakarya Örneği‖………………..243 x 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Orkun ÇELĠK & Elif ERER & Deniz ERER, Ege Üniversitesi ―Küresel Krizin Bireysel Emeklilik Fonları Volatilitesi Üzerine Etkisi: Türkiye Örneği‖………………………………………………………………………...………..252 Uğur KONAKÇI & Orkhan HÜSEYĠNLĠ, Dokuz Eylül Üniversitesi ―Opsiyon SözleĢmelerinde Stratejiler: Bankacılık Sektöründe Bir Uygulama‖……......262 Rezan GÜMÜġ & Alpercan GÜRBÜZ, Dokuz Eylül Üniversitesi ―Finansal Anomaliler: Piyasalarda Ocak Ayı Etkisinin AraĢtırılması: BIST‘te Bir Uygulama‖……………………………………………………………………………...269 Gizem TĠS, Manisa Celal Bayar Üniversitesi ―Küresel Ġklim DeğiĢikliğinin Ġstihdam Üzerindeki Etkileri‖………………………..…277 Sevgi SÜLÜKÇÜLER & Gökhan SALMAN, Manisa Celal Bayar Üniversitesi ―Sürdürülebilir Kalkınma Anahtarı ‗Enerji Politikaları‘‖………………………………288 Taha ARTUÇ & Sema ÇAKIR & Bahar ÖRS, Manisa Celal Bayar Üniversitesi ―Türkiye‘de ÖzelleĢtirme Uygulamalarında KarĢılaĢtırmalı Analiz: Telekomünikasyon ve Elektrik Enerjisi Sektörleri‖…………………………………………………………….301 Ercan BAYRAK, Yüzüncü Yıl Üniversitesi ―Toplumsal Cinsiyet Temelinde Tiyatro‖………………………………………………311 Aynur KAZIMOVA, Gazi Üniversitesi ―Postmodernizmin Kara Filme Etkisi - BLADE RUNNER Filmi Örneğiyle‖…………320 Ahmet Çağrı BARTAN, Dokuz Eylül Üniversitesi ―Russian Intervention in Ukraine: A Realist-Constructivist Analysis‖……..………….330 Alper MEREY, Ġstanbul Aydın Üniversitesi ―Globalizing Terror and ‗Coup‘ against Globalization‖………………………………..341 Özgür TEPE, Batman Üniversitesi ―Seçmen DavranıĢını Belirleyen Faktörler Açısından Siyasi KutuplaĢma ve ÇatıĢma Ortamı: Sur Örneği‖…………………………………………………………………….351 Burak ERKUġ & Merve SARICA, Manisa Celal Bayar Üniversitesi ―ÇatıĢma Çözümleri Perspektifinde PKK ve Kürt Sorunu Ġncelemesi‖………………..360 Kaan GÖRGÜN & Orçun GÜNEY & Tansu ÖZBAYSAL, Manisa Celal Bayar Üniversitesi ―Retro Pazarlama ve Retro Pazarlamaya Yönelik Örnekler‖…………………...………369 Uğur SÖNMEZ & Fatih Güray KURġUN & Rahman KAMIġ, Sakarya Üniversitesi ―KüreselleĢme ve KüreselleĢme YaklaĢımları‖……………………………………...…376 xi 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Zuhal GĠRGĠN KARATAġ & Metin SAYGILI, Sakarya Üniversitesi ―Ev Tekstili Sektöründe Mağaza Bağlılığını Etkileyen Faktörlerin Ġncelenmesi Üzerine Bir AraĢtırma‖………..…………………………………………………………………384 Batuhan Fatih MOLLAOĞULLARI & Tuna Can GÜLEÇ, Manisa Celal Bayar Üniversitesi ―Finansal Okuryazarlık: Üniversite Öğrencilerine Yönelik Yapılan ÇalıĢmalar Üzerine Bir Değerlendirme‖……………………………………………………………………..397 Malang B. S. BOJANG, Sakarya Üniversitesi ―Domestic Factors Affecting Foreign Policy Decision-Making Process: The Case of Gambia‖…………………………………………………………………………….......407 Mohammed HASHĠRU & Mohamed CAMARA, Sakarya Üniversitesi ―Is Foreign Aid Conducive to Helping African Countries?‖……………………..…….415 Zeynep Nur ÖZMEN, Ahi Evran Üniversitesi ―Avrupa Birliği Çevre Politikası ve Türkiye‘ye Yansımaları Hakkında Bir Değerlendirme‖…………………………………………………………………………423 Sefa ÇOBANOĞLU & Hakan ARSLANER, Adnan Menderes Üniversitesi ―Ġdari Yaptırımlar Çerçevesinde Vergi Cezalarının Hukuki Zemini‖………………….432 Fatma TAġDEMĠR, Bartın Üniversitesi ―II. Abdülhamid Döneminde Ġttihad-ı Ġslam Hareketi‖…………………………...……441 Serap DEMĠRLER, Manisa Celal Bayar Üniversitesi ―Dördüncü Sanayi Devrimi ve Toplumsal Cinsiyet Üzerine Etkisi"…………………...449 Merve GÖKDEMĠR & Berna KUTLU & GülĢah BARUTÇU, Ege Üniversitesi ―Ekonomik Kalkınmada Cinsiyet EĢitsizliği: Türkiye‘de Kadın Gücü Ġstihdamı‖…….461 Merve DEMĠRKIRAN, Ankara Üniversitesi ―Türkiye‘de Ev Hizmetlerinde ÇalıĢan Kadınların Sosyal Sorunları‖…………….....…474 Kanan NAGHIZADE & Prof. Dr. Alptekin ERKOLLAR, Sakarya Üniversitesi ―Yazılım Projelerinde Kullanılan Proje Yönetimi Standartları ve KarĢılaĢtırmaları‖….483 xii 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Good Governance and Its Challenge in Bangladesh Md. Mostafa Faisal* Abstract There is a consensus that good governance is significant for human resource development in any Society. The World Bank, IMF, UNDP, various NGOs and numerous studies conducted by them suggest that good governance primarily relies on the institutional infrastructure. The main aim of independence of Bangladesh was the economic and social freedom. It is still remain a dream because of the political instability and lack of long term planning and implementation. Now the country is crisscrossed by various problems such as over population, widespread terrorism, political crisis, bureaucratic corruption, economic recession, serious widespread poverty, and an increasing danger of environmental pollution. The formation of the parliamentary form of government in 1991, Bangladesh has started the journey to democracy. People are now wishing to see good governance flourishing everywhere in the state organs and institutions. However, the path of democracy seems to face both challenges and opportunities. Despite the fact that a number of factors seem to positively work for the slow and steady growth of democracy, there are strong depressing elements that also pose threats to achieve sustainable development. But good governance is the precondition for development & stability of a country. The paper tries to depict a picture of the state of governance in Bangladesh. Keywords: Good governance, Challenges, corruption, Bangladesh JEL classification: O16, D73, O53 INTRODUCTION Governance is a multifaceted concept with wider ramification. This is so because of fast changing and interdependent global environment. No country can afford to continue with a governance system that is outdated, slow, ineffective, expensive and corrupt in this age of globalization. Bangladesh is a developing country of South Asia. It gained independence in 1971 from Pakistan after nine month long war. Bangladesh has a parliamentary democracy, where the president is the head of the state. But the Prime Minister, as the head of the government, forms the cabinet and performs the daily activities of the state. There are a lot of problems in Bangladesh such as political crisis, bureaucratic corruption, over population, economic recession, poverty, widespread terrorism, and environmental pollution. It is reality that all these problems are interrelated inter dependent in some ways and problems are lead the country to administrative weakness and poor governance. In the recent years, some progresses also showed in Bangladesh. There are some achievements in many areas of socio-economic development such as macroeconomic stability, growth in exports and in remittances, improvements in female's education, increase in enrolment in primary education, and reductions in infant and maternal mortality rate, controlling over the fundamental terrorism, improvement in women's empowerment and participation in economic activities etc. In Bangladesh sovereignty was won but rule of law and good governance is still crying. A strong corrupted syndicate created a vicious cycle of exploitation and as axis of violent politics & poor governance. The development of Bangladesh basically requires democracy and good governance. Good governance is the precondition for socio-economic development & stability in any country. People of Bangladesh wanted to see good governance flourishing everywhere in * Gazi University, Department of Political Science and Public Administration, PhD researcher. 1 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ the state organs and institutions. The path of Good Governance seems to face both challenges and opportunities. Despite the fact that a number of factors seem to positively work for the slow and steady growth of democracy, there are strong depressing elements that also pose threats to achieve sustainable development. Methodology This paper is a presentation of the concept of good governance, challenges, and some recommendation to ensure good governance in Bangladesh. The paper is based on secondary information, which includes recent publications, journals, books, and research reports. Relevant literature has also collected through Internet browsing. I. MEANING AND DEFINITION OF GOOD GOVERNANCE Good governance is a widely used term in developed as well as in developing countries to achieve sustainable development management. Bangladesh is no exception to this global trend. Politicians both in power and in opposition talk of their quest to achieve good governance. The concept of "governance" is now most used word in the study of society and development. "Governance" means: the process of decision-making and the process by which decisions are implemented (or not implemented). Governance can be used in several contexts such as corporate governance, international governance, national governance and local governance." Though the need for good governance has been recognized still there is lack of unanimity about the exact meaning of the term. Direction, Performance, Accountability, Fairness, Responsiveness, participation in decision making and implementation, efficient delivery system of services and goods, citizen satisfaction are the important element of good governance. ―Good governance is a judgment on the quality of government (Jahan, 1992); how people are ruled, how the affairs of the state are administered and regulated. Good governance is a nation‘s state of ability in relation to public administration and law (Landell-Mills and Serageddin, 1991) exercise of political power to manage a nation‘s affairs (World Bank 1989:5) and the manner in which power is exercised in the management of a country‘s economic and social resources for development, (World Bank 1992:1) the exercise of economic, political, and administrative authority to manage the country‘s affairs at all levels and the means by which states promote social cohesion, integration, and ensure the well being of their population (UNDP 2002). Good governance is "a system of governance that is able to unambiguously identify the basic values of the society where values are economic, political and socio-cultural issues including human rights, and pursue these values through an accountable and honest administration." (Chopra 1997) II. GOOD GOVERNANCE AND ITS CHALLENGES IN BANGLADESH In Bangladesh governance has been conceptualized in a variety of ways and ranging from a very narrow to a very broad definition. Broadly defined governance reflects here all rules and procedures, formal and informal, in economic, political and administrative spheres, organizational entities entrusted with formulating and implementing such rules of the game as well as macro, micro or economy wide policies (Sixth Five year Plan 2014). The international organizations like World Bank, IMF, UNDP, various NGOs expect that the government of Bangladesh carries out its duties transparently, without corruption, and in due consultation with stakeholders in society. The declared vision of the government envisages a public sector with strong independent institutions of accountability, a high degree of transparency and responsiveness to the 2 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ people, strong systems, for managing human and financial resources which ensure delivery of quality services to the people‘s door steps. In the context of the above position of Governance in Bangladesh the following sections contain an analysis and from this analysis some challenges are derived like Corruption, Inefficiency of Bureaucracy, Political interference in administration, Nepotism, Improper and non-observance of the rule of law, Improper use of resources. III. NATURE OF POLITY AND CHALLENGES In Bangladesh democracy as a system of governance is in fiasco and could not be institutionalized during the last four decades of its existence. Politics is, in most cases, dominated by big money, goons, businessman and people with little background and training in formal politics. The student Fronts which are considered as the sources of leadership of the parties are involved in campus violence, all kinds of immoral activities. Power and authority rest at the top-echelon of the government based in the capital leaving little authority and resources at the disposal of elected bodies at the local level. Economic disparity between the rich and the poor continues to widen with frightening prospects for the society. Almost all the benefits of state patronage go to the party cadres and the rich in spite of the fact that most of them do not pay their taxes. The private sector banks already been chastised by the central bank for disbursing loan to their directors and other influential individuals without proper collateral. The sponsors, promoters and beneficiaries of default loan culture all belong to the upper strata of the society and consequently protect each other. A newspaper report reveals that over Tk. 60000 million has disappeared from the nationalized commercial banks through fake and irregular payment of loan on the pressure of ruling party leaders over the last four years. (Naya Diganta, July 31, 2012) The middle class and salaried people together with general masses are squeezed constantly increasing rise in the prices of essential commodities, house rents, educational expenses of children, medical bills and taxes. Social disparity among different strata of the population continues to deepen. Morality has become the biggest casualty in Bangladesh now. Corruption has engulfed both public and private sectors and touched and affected in one way or another each and every individual in Bangladesh. The World Bank has recently been forced to cancel the Prestigious Padma Bridge Financing deal on the plea of alleged involvement of the highest authority in corruption including the communication minister Abul Hossain Mp. (Amin 2014) IV. CHALLENGES IN POLITICAL SYSTEM Political system plays a vital role in shaping its destiny for good or bad. ―In Bangladesh most of the political parties are found to be visible during election time. There are serious questions about their nature of leadership, sources and utilization of party fund and nomination of candidates for key elections. All parties profess to adhere to democratic principles but the reality in most cases is different. For even senior leaders of most of the major political parties holding membership of central committees and presidiums it is risky to disagree, let alone challenge the supreme leaders‖ (Khan and Hussain, 1993). The practice of democratic ethos is thwarted by internal party politics and management (Khan and Zafarullah, 1993). Leaders are selected by the supreme leader and heredity and kinship are the key determinates. During the last forty five years the ruling Awami League leaders at the central level have never been elected (rather selected by the party chief) and practice of intra-party democracy proved to be almost equally 3 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ difficult in the BNP and Jatio Party. Naturally the top leadership remains unchanged even after a party loses major national elections. Weak and sycophants become prominent in the party‘s decision making process. Capable and effective leaders cannot be groomed and those who seem to be earning popularity beyond party frame are even eliminated (For ready reference: Mayor Loqman Hossain murder case in Narshingdi town) and the party culprits remain untouched and unpunished. But Bangladesh Jamaat-e-Islami (JI) and Communist party are exception among the political parties. They are found to be inculcating democratic practices within the party and never defaults in holding elections to its highest post, the President through secret ballots at regular intervals as per the provisions of its constitution. Effective functioning of each and every organ of government is an essential prerequisite of good governance. The parliamentary system that is in existence without interruption for over two decades can best be termed as Prime Ministerial system. A State Minister of the present government resigned in May 2009 and was residing in the USA but to his utter surprise he found that pay and allowances were being accumulated in his bank account. Another Minister was forced to resign in the face of severe criticism across the country due to bribery (Railway Minister) but instead of accepting his resignation the Prime Minister made him a Minister without portfolio. There was still another Minister Abul Hossain against whom the World Bank lodged complaint on charges of bribery in the famous Padma bridge case. Similar allegations are also there against the Pm‘s Finance Adviser and a whip of the ruling Party in the Parliament who happens to be a close relative of the Prime Minister. The present size of the civil service is large compared to tasks it performs (Khan 1998). The public service commission which is responsible for recruitment of civil servants has become a highly politicized body with almost all its members drawn from the activists‘ base of the ruling party coterie. The parliament has been unable to perform its designated role as controller and overseer of executive actions. None of the government that came to power since the restoration of parliamentary system of government has allowed the Parliament to function properly (Khan 2001). The opposition parties also did not play their proper role in this field. As a result accountability and transparency of governmental functionaries could not be ensured. In recent times the Parliament also got involved in a clash with the higher judiciary. It angrily debated the conduct of a High Court judge over some of his rulings and comments on Parliaments role (Ref. Justice Shamsuddin Ahmed Chowdhury on shifting of Sarak Bahaban, Head Quarters of Roads and Highways Department). The Parliament members adopted a resolution asking the President to form a Supreme judicial council to remove the judge for violation of constitution. It is interesting to note that the Chief Justice has not yet responded to this ruling and the concerned judge continues to hold presumably because he is a ruling party man.(Amin 2014) V. WIDENING HORIZON OF CORRUPTION Corruption is the main challenges for the Good Governance in Bangladesh. Political and administrative corruption has become widespread everywhere in Bangladesh. The forms of corruption include petty corruption, project corruption and programmatic corruption (TIB, 2013). Corruption is an inescapable fact of life in Bangladesh because the society is a highly complex network involving reciprocal favors and obligations, as a result, pay off is the life blood of the country. Pay off benefits include money, jobs, luxury gifts, building supplies, overseas travels and the payment of foreign tuition bills and personal liabilities. The symptom of patron client relationship is 4 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ further reflected by the practice of some businessman to maintain rest houses and high class exclusive hostesses to entertain foreign guests and big bosses (Siddique, 1990). The political leaders, particularly the members of parliament run the government. Transparency International, Bangladesh conducted a survey on the activities of 149 MPs out of 345 MPs of Awamilig government. Among 149 MPs, 136 belonged to the ruling party and the rest 13 were from the opposition party and the numbers of ministers among the MPs under study were 27. The study revealed that 97% of the MPs were involved in negative activities. Their negative activities include influencing administrative works (81.8%), influencing educational institutions (76.9%), misuse of development fund (75.5%) involvement in criminal activities (70.6%) influencing public procurement process (69.2%), violating electoral rules (62.2%) managing plots (8.4%) and others (16.1%). While analyzing the reasons of the problems TIB found that the present ruling party came to power after a seven year gap. To compensate, MPs created opportunities for the party members to gain personal benefits from the development initiatives at the local level. This also works as a kind of investment for the MPs to retain their local support-base for the next election (TIB, October 14, 2013). Arrest of former Railway minister Suranjit Sen gupta‘s Assistant Personal Secretary in midnight with a sack full of money appeared as an example how huge amount of money has been transacted as bribe for railway jobs. An exclusive investigation made by Weekly Holiday has found that in four major public run sectors alone, corruption rackets had embezzled over Tk. 400,000 crores (4,000,000 million) in routine dealings over the last four years of this government. From the Bangladesh Bank a huge amount of reserve stolen, but still nobody knows who did it. But the public opinion said it has handled by the senior officer of Bangladesh Bank. There is hardly any ministry, division or departments of the government in the country where bribe is not transacted for appointment, posting and promotion (The daily star, January 5, 2013). Topping the list is the telecom sector, with an estimated Tk. 1,51000 crores irregularities since June 2009, followed by the energy sector where kickback in feigned system loss and overbilling by quick-rental power plants and energy deals tallies up to Tk. 1,40,000 crores. Monthly pay order (MPO) related corruption in the education sector accounts for another Tk. 1, 11,000 crores. Hallmark and Destiny scandals together with fraudulent transactions of state owned banks added new dimension of corruption in Bangladesh. According to this investigation Sonali Bank scam involves over Tk. 5000 crores. Investigators found evidence of underhand dealings in the transfer of 70% shares of Warid Telecom to Airtel in early 2011. Using Airtel at the front most of this transferred shares were in fact vested in the name of a close relative of a senior political leader of the country. The deal also illegally waived Tk. 4 billion transfer fee and deprived the public exchequer of that bounty. (Amin 2014) The investigators also discovered that a team of Bangladesh Telecommunication Regulatory Commission (BTRC) officials have pocketed large kickbacks by allowing a number of Phone Companies to tamper records and evade taxes by showing lesser number of customers. But these are peanuts compared with the hepty kickbacks – estimated to be Tk. 60,000 crores that has changed hand while nominating three Interconnection Exchanges (ICX), 22 International Gateways (IGW) and a host of International Terrestrial Cable (ITC) by the BTRC. These deals needed prior commitment to and blessings from Senior Political leaders in power (Holiday, Sept. 14, 2012). 5 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ VI. INCREASING POLITICIZATION OF PUBLIC BUREAUCRACY Politicization of public bureaucracy and its effect on administrative performance is considered one of the major challenges of good governance. Politicization is used here in the sense of partisan interference of the political executive in the career practices of public servants. In 1996 ex secretary Mokha Alomgir and his followers took stands against BNP government and later he becomes the state minister of Awamilig government. (Faisal 2012) The present government has created a record by making 505 officials Officer on Special Duty (OSD). These OSDs include three senior secretaries, 35 Additional Secretaries, 139 Joint Secretaries, 148 Deputy Secretaries, and 180 Assistant Secretaries. These constitute about 13% of the bureaucracy and they are workless now. Besides, about 32% o f the civil officials have been superseded by their junior officers purely on political consideration. The honest, skilled, patriotic and qualified officers are being neglected so much under this government that the civil and development administration have lost all their dynamism. Contractual appointment and supersession of meritorious officers vitiated the entire civil service thereby creating a sense of frustration in the rank and file of the offices (Amin 2014). Then there was the Padma Bridge scandal followed by Hall mark, Destiny and ITCL (MLM scam) and Railway recruitment bribery unearthing the plundering network and exposing the government‘s attempts to scuttle investigation. Proper investigation of corruption conspiracy in the Padma Bridge project as desired by the World Bank has been forestalled time and again allegedly to shield the main suspects the former communication minister, the Pm‘s Finance Adviser and her close relatives (Holy Day, January 04, 2013). VII. POLITICIZATION OF THE SECURITY FORCES Politicization of security forces has started after the independent of Bangladesh when opposition leader Shiraz shikder abducted and killed by law enforcement agency. The father of the nation sheikh Mojibur Rahman killed by military officers with all family members except two daughters sheikh Hasina and sheikh Rehana, a lot of army officer and political leaders including president Ziaur rahman also killed by law enforcement agency. Amnesty International, US state Department, International Crisis Group and Bangladeshi local Human Rights Organization ―Odhiker‖ in their recent reports (2014) critically deplored Awami League government‘s practice of politicizing the executive, judiciary and security agencies, critical to conducting elections and a rise in political violence. Odhikar in its report asserted that 330 people died Bangladesh in extrajudicial killings, officially termed ―Crossfire‖ encounters, since 2009. Since 2010 abductions and disappearances have replaced crossfire deaths as the primary concern with 81 cases reported in the media in 2011 alone. The real number is believed to be higher. Both domestic and international human right organizations report that many of the extrajudicial killings are committed by the military police hybrid force, Rapid Action Battalion (RAB), which military officials say is the most politically influenced it has ever been. The police force whose leadership is creamed with party loyalists has fared no better; the Home Minister publicly rejected a law drafted by the caretaker government that would have created an independent national police commission and lessened government influence in the recruitment of high officials. (Amin 2014) VIII. CHALLENGES IN JUDICIARY SECTOR Politicization and corruption in judiciary one of the major challenges of good governance in Bangladesh. Despite the previous government‘s separation of judiciary in 2007 the Awami League government has returned to the old practice of rewarding and 6 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ punishing judges based on their decisions. Political loyalties apparently led to the supersession of a senior appellate division judge for the post of Chief Justice; they also are believed to have influenced appointments of a substantial number of Assistant Attorney General and High Court Judges. According to Crisis Group report, An Awami League Leader, himself a lawyer, said, ―most of these judges are not worthy of being law darks‖. This partnership has resulted in over 7000 cases suspected of having been dismissed under political pressure; 22 Awami League members, sympathizers, or sons of ministers and leaders have been pardoned in political murder cases (The Daily Star, Feb 28, 2012). Corruption remained a serious problem within the judiciary. Several reports by human rights groups and corruption watchdog groups indicated growing public dissatisfaction with the perceived politicization of the judiciary. In February 2016 a Daily Star investigative report revealed that former Chief Justice ABM Khairul Haque received a payment of Tk. 10,37000.000 ($13,127) from the Prime Minister‘s Relief and Welfare Trust. According to the repot Mr. Haque and several other judges from the High Court Division received the money shortly before a series of rulings that nullified several constitutional amendments, including the provision for caretaker government thereby setting up the passage of the 15th amendment by the Awami League-led parliament. The Ministry of Law and Parliamentary Affairs confirmed the amounts transferred. (Amin 2014) IX. CHALLENGES IN NGO AND CBOS SECTOR There are some challenges in NGO and CBOs sector in Bangladesh. Accountability of NGOs still remains murky in spite of successive government‘s efforts to monitor their fund receipt and disbursement (Khan, 2003). The recent trend of some big NGOs to venture into commercial activities has raised many questions like their status as organizations, role of the poor in profit sharing etc. Direct involvement of some big NGOs in national politics supporting Awami League‘s nationwide strike and seize program during 2006-2008 has had a number of consequences. Contrary to this the crackdown of the government on Grameen Bank and its founder Nobel laureate Dr. Yunus has created unprecedented chaos and confusion home and abroad. Role of donor community in a developing country like Bangladesh is significant as it continued to depend heavily on the form‘s aid and grants. However, international multilateral organizations and major donors have openly expressed their dissatisfaction about how the governance system works in this country (World Bank 1990, World Bank 2002, World Bank 2009-14, ADB 2013, 2014, JICA 2013, 2014). They have openly voiced concern about massive corruption and inefficiency in the public sector, deteriorating law and order situation etc. Their annoyance crossed all limits and the World Bank was compelled to stay back from financing Padma Bridge project on the allegation of corruption. (Amin 2014) X. ACCOUNTABILITY AND TRANSPARENCY Lack of accountability and transparency is considered to a major impediment to effective governance of Bangladesh. The two factors accountability and transparency combined together have made governance inefficient, ineffective and expensive. Though the political system is a Parliamentary one in theory, in reality it looks like a quasi Presidential system. It has been appropriately observed that incomplete adjustment was made while changing it from a Presidential to a Parliamentary system (World Bank 1996:51). With the introduction of the Parliamentary system the levels of control enjoyed previously by the President were simply transferred to the Prime Minister resulting in the 7 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ transformation of the office of the Prime Minister as an extremely powerful one (Khan 2001). Concentration of enormous power in the hands of the Prime Minister in particular and the executive branch in general has serious negative implication for accountability and transparency. The impact is evident everywhere. The chain of accountability in Public sector, stretching from the parliament to class four employees is weak and fuzzy; many of the links have been ruptured resulting in the inability to enforce financial contracts, stop theft in public enterprises or hold officials accountable for improper or delayed Judgments (World Bank 20011). Traditional internal mechanisms like hierarchy and supervision have mostly failed. It has been observed that failure of administrative accountability mechanisms have contributed to indifferent and arrogant attitudes that most bureaucrats hold towards citizens in general. (Amin 2014) XI. RECOMMENDATIONS FOR GOOD GOVERNANCE IN BANGLADESH By the above discussion, I have tried to focus on the challenges of good governance in Bangladesh. After this study I have some recommendations to overcome the challenges in order to promote good governance in Bangladesh. First, democracy and its proper practice is the precondition for good governance. Bangladesh is in the practice in democracy. But to attain the benefit of democracy it is essential to practice democracy in all organs of the state like institutions, political parties, NGOs, private sector etc. The institutions should be independent so that they can promote expected services to the public. Second, the accountability of the executive power is ensured by the parliament and in a democratic system, parliament is the key point to ensure good governance. In Bangladesh, the role of parliament is most important. The parliament exercises its power to control over the government. The ministers along with the prime minister are accountable to the parliament for their actions. This accountability ensures the transparency of the government Third, to ensure the better public service it is necessary to remove the red tape system of bureaucracy. Red tape is a major block to gain good governance. It reduces the efficiency of government officials. Fourth, Political interference in administration should be withdrawn immediately as it causes sufferings to the citizen to have easy access to services. It also causes corruption and destroys impartial administrative system. To recover the problem, the civil society can play prominent role to ensure proper management system of the public services. The organizations and the media are part of civil society and they have influence on public policy as they can motivate peoples to support or to oppose a public decision. But it is a matter of great regret that the civil society in Bangladesh is divided for own interest. The neutrality of media is necessary to provide the peoples with the information. Fifth, most of the people are affected by the local government system, so strong local government system is necessary for Bangladesh. The control of the central government hampers the activities of the local organs. Resources distribution will be proper and justified and people will get opportunity to participate in decision making process. Sixth, good governance requires a first and easy accessible service system. Egovernance is an important step for better and rapid service. Although for the poor economic condition of the country is a barrier to the E-governance, government should ask cooperation from development partners and organizations. 8 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Seventh, Political appointment should avoid from all kind of institutions. Political appointment destroys the independence of the institutions like the Human Rights Commissions, Anti-Corruption Commission, Law commission, Media and Press Commission. Institution can guide the society and the power of the state toward gaining good governance. For this, existing institutions should be strengthened by laws and regulations and should be more independent. Eighth, the private sector can play a more active role for friendly governance. Corporate bodies and business houses can set clear and enforceable policies against corruption. Business house management can emphasis on business ethics to ensure minimal standards of the organization. The positive environment in business and economy can attract foreign investment. Ninth, most of the problems of the country are derived from the population problem. Because of over population and limited resources, it is really difficult to provide citizens with their basic needs. So, the government should take necessary steps to control the growth rate. Tenth, finally a political commitment is necessary for good governance. The law is not enough to make all the concern authorities aware of the current situation. Political parties are the most powerful and they have the more opportunity to create awareness among the whole nation. CONCLUSION Bangladesh is a newly independent country and obtained its freedom 46 years ago. The main aim of Bangladesh independence still remain a dream due to political instability, lack of proper plan, implementation, over population, widespread terrorism, political crisis, bureaucratic corruption, economic recession, serious widespread poverty, and an increasing danger of environmental pollution. This time is not sufficient for better democratic system. In Bangladesh democracy as a system of governance is in fiasco and could not be institutionalized during the last four decades of its existence. Political system plays a vital role in shaping its destiny for good or bad. There are serious questions about their nature of leadership, sources and utilization of party fund and nomination of candidates for key elections. The practice of democratic ethos is thwarted by internal party politics and management. Leaders are selected by the supreme leader and heredity and kinship are the key determinates. Political and administrative corruption has become widespread everywhere in Bangladesh. Corruption is an inescapable fact of life in Bangladesh because the society is a highly complex network involving reciprocal favors and obligations, as a result, pay off is the life blood of the country. Politicization of security forces has started after the independent of Bangladesh and continuously it‘s going now. Politicization of public bureaucracy and its effect on administrative performance is considered one of the major challenges of good governance. Politicization and corruption in judiciary one of the major challenges of good governance in Bangladesh. Lack of accountability and transparency is considered to a major impediment to effective governance of Bangladesh. Although in past some progress can be found like the areas of socio-economic development such as macroeconomic stability, growth in exports and in remittances, improvements in female's education, increase in enrolment in primary education, and reductions in infant and maternal mortality rate, controlling over the fundamental terrorism, improvement in women's empowerment and participation in economic activities etc. But the process is very slow. 9 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ In the circumstances, the hope of good governance needs struggle of all organs of the state including political parties, civil society, mass media, NGOs. Democracy and its proper practice are necessary and it should be institutionalized. To ensure the better public service it is necessary to remove the red tape system of bureaucracy. Political interference in administration should be withdrawn immediately. Most of the people are affected by the local government system, so strong local government system is necessary. E-governance is an important step for better and rapid service. Political appointment destroys the independence of the institutions so it should be avoid. Corporate bodies and business houses can set clear and enforceable policies against corruption. The law is not enough to make all the concern authorities aware of the current situation, so political commitment is necessary for good governance. Awareness among the citizen is required as they should have strong demand for good governance. Bangladesh needs development in economy. The government should have fulfilled basic necessities of the people. All these initiatives will be supported and inspired if the initiative to promote good governance in Bangladesh. Bibliography Amin, N. ―Secular and Islamic Concept of Good Governance and its State in Bangladesh‖ 2014. Chopra, V.K., "The mirage of good governance", Towards good governance, eds; chopra, S.K., Konark publishers Pvt. ltd. Delhi-110092, p.32, 1997. Holiday, January 04, 2013. Faisal M. ―Caretaker Government: Past and Future‖ 2012. Jahan, R (1992). ―Governance and Public Policy. A Programming Strategy‖. Dhaka: The Ford Foundation. Khan, M.M. (1983) ―Administrative Accountability in Bangladesh‖, Indian Journal of Public Administration (IJPA) 29(3): 682-689. Khan, M.M. and Ahmad, A.K.M. (1997). ‗Dimensions of Governance‖. Landell-Mills, P. and Serageldin, I (1991). ―Governance and the External Factor‖ Proceedings of the World Bank Annual Conference on Development Economics 1991. The World Bank. Naya Diganta, July 31, 2012. TIB (2011) ―Corruption in Public Service Departments‖ . TIB (2012) ―Survey on Corruption in Bangladesh,‖. TIB (2012) ―Service Sector Corruption: National Household Survey 2012.‖ The Daily Star, 05 August, 2011. The Daily Star, January 05, 2013. The Daily Star, Feb.28, 2012. UNDP report, Governance for sustainable Human Development. UNDP (2002). ―UNDP and Governance: Experience and Lessons Learned.‖ New York: Management Development and Governance Division, United Nations Development Program. World Bank (2002). ―Taming the Leviathan: Reforming Governance in Bangladesh.‖ Washington, D.C.: The World Bank. World Bank (1996). ―Bangladesh: Government that Works: Reforming the Public Sector.‖ Dhaka: UPL. 10 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Risk Yönetiminde Riske Maruz Değer YaklaĢımı ve Bir Uygulama Elif GÜNEġ* Mehmet Hakan DĠL** Özet Risk yönetimi finansal yatırım araçlarının tercihinde günden güne önem kazanan bir olgu olarak yatırımcıların karĢısına çıkmaktadır. Risk olgusu yönetilebilir bir kavram olması nedeniyle yatırımcılar tarafından sürekli olarak analiz edilmekte, riskten korunmaya yönelik araçlar ve geliĢmeler sürekli olarak takip edilmektedir. Krizlerle mücadelede bilanço ve bilanço dıĢı faaliyetlerden kaynaklanan risklerin etkin bir sistem ile ölçülmesi ve bu doğrultuda tedbirlerin alınması konusu önem kazanmaktadır. Riske Maruz Değer, piyasa riskinin tespitinde son yıllarda daha sık kullanılan bir yöntem olmuĢtur. Finansal piyasaların reel sektör ile olan etkileĢimi ve kırılganlığı dikkate alındığında etkin bir risk yönetim sisteminin önemi ortaya çıkmaktadır. Bu çalıĢmada riske maruz değer yöntemi incelenerek, Türk Sermaye piyasalarında tercih edilen yatırım araçları olan Euro ve ABD Doları'ndan eĢit ağırlıkta oluĢan bir portföyde riske maruz değer ölçümü yapılmıĢtır. ÇalıĢmada riske maruz değer yöntemlerinden olan Varyans Kovaryans yöntemi uygulanmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Riske Maruz Değer, Varyans - Kovaryans Yöntemi Jel Kodları: M20, M21 Value at Risk Method in Risk Management and an Application Abstract Risk management faces the investors as a phenomenon gaining importance day by day in the choice of financial investment instruments. Since the concept is a manageable one it is being analyzed from investors very frequently and the improvement for protecting from risk is being follows continuously. In the framework of the fight against crises, it has been necessary to start to work more intensively to measure the risks arising from both on-balance sheet and off-balance sheet activities within an effective system and taking measures for this. Value at risk has become an increasingly common method in the detection of market risk in recent years. Considering the close interaction and fragility of financial markets with the real sector, the prominence of effective risk management arises. In other words, the inevitability of risk factors necessitates effective management. The study examined the value-at-risk method, were measured in a portfolio of equal weight from Euro and Dollar, which are preferred investment tools in Turkish capital markets. Variance - covariance method which is one of the value at risk is applied. Keywords: Value at Risk, Variance - Covariance Method Jel Codes: M20, M21 GĠRĠġ Belirli zaman dilimi içerisinde varlığın değerinde meydana gelebilecek kaybın hangi büyüklüğe ulaĢabileceğinin tahmin edilmesi, finansal kurumlar baĢta olmak üzere tüm bireyler ve iĢletmeler için büyük önem arz etmektedir. Risklerin artması krizlerin yaĢanmasına neden olmuĢtur ve etkin bir risk yönetiminin uygulanmasını gerektirmiĢtir. * Dokuz Eylül Üniversitesi Finansman Yüksek Lisans Öğrencisi, gunes.eliff1@gmail.com Dokuz Eylül Üniversitesi Finansman Yüksek Lisans Öğrencisi, hhakandil@gmail.com ** 11 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Riske Maruz Değer, piyasa riskinin tespitinde son yıllarda gittikçe daha yaygın olarak kullanılan bir yöntem olmuĢtur. Finansal piyasaların reel sektör ile olan yakın etkileĢimi ve kırılganlığı göz önüne alındığında etkin bir risk yönetiminin önemi ortaya çıkmaktadır. BaĢka bir ifadeyle risk faktörlerinin kaçınılma olması, etkin bir biçimde yönetilmelerini zorunlu kılmaktadır (Rodoplu ve Ayan, 2008: 28). Teorik olarak belirli bir güven aralığında muhtemel maksimum zarar miktarını ölçen yöntemlere Riske Maruz Değer denir. Ġstatistiki olarak ise, bir örneklem üzerinde hesaplanan portföyün zarar dağılımı olarak ifade edilmektedir. Bir baĢka ifadeyle, bir portföyün veri güven düzeyinde en fazla kaç lira kaybedeceğini gösteren yöntemdir. Riske Maruz Değer, belirli varsayımlar altında bir varlık veya portföyün belirli bir dönem içinde ve belirli bir güven aralığında gerçekleĢebilmesi muhtemel maksimum kaybı veren bir yöntemdir (Bolgün ve Akçay, 2005: 389). Bu çalıĢma dört bölümden oluĢmaktadır. Ġlk bölümde Riske Maruz Değer yöntemiyle ilgili Türkiye‘de ve dünyada yapılmıĢ çalıĢmalar incelenmektedir. Ġkinci bölümde Riske Maruz Değer kavramı anlatılmakta, Türk Sermaye piyasalarında tercih edilen yatırım araçlarından Euro ve Amerikan Doları‘ndan eĢit ağırlıkta oluĢturulan hipotetik bir portföyün Varyans - Kovaryans yöntemiyle Riske Maruz Değer ölçümü yapılmaktadır. ÇalıĢmanın üçüncü bölümünde Riske Maruz Değer hesaplamalarından çıkarılan bulgular belirtilmektedir. Dördüncü bölümde ise sonuçlar değerlendirilmektedir. I. LĠTERATÜRE BAKIġ Literatürde, Riske Maruz Değer hesaplama yöntemleri birçok çalıĢmanın özünü oluĢturmuĢtur. Söz konusu çalıĢmaların bir kısmında çeĢitli portföyler üzerinden riske maruz değer tutarları hesaplanmakta, diğer taraftan bazı çalıĢmalarda ise söz konusu yöntemler eleĢtirilmektedir Gerek ulusal, gerekse de uluslararası akademik çalıĢmalarda farklı yöntemler kullanılarak, RMD analizi yapıldığı görülmektedir. ÇalıĢmanın bu bölümünde RMD uygulamaları ile ilgili yapılan önceki araĢtırmaların bir kısmına yer verilecektir. Alemany, Bolance ve Guillen (2016) çalıĢmalarında riski ölçerken, simetrik dağılım olduğunda standart sapma ve varyans hesaplamalarının daha doğru sonuçlar verdiğini fakat aĢırı değerler içeren dağılımları hesaplamada yetersiz kaldığını saptamıĢlardır. Shaoyu, Lijia ve Zehua (2016) çalıĢmalarında, asimetrik bilginin ve Çin borsasında ve vadeli iĢlemler piyasasındaki oynaklığın sürekli bileĢeni üzerindeki etkilerini RMD yöntemi ile araĢtırmıĢlar ve doğruluk ve etkinliğin değerlendirilebilmesi için, volatilitenin kalıcı bileĢeninin getirilmesi ile asimetrik bilgilerin sırasıyla kısa pozisyonda ve uzun pozisyonda öngörülmesinde Riske Maruz Değer yönteminin daha iyi performans sergilediğini bulmuĢlardır. Çatal ve Albayrak, (2013) çalıĢmalarında, 2009 – 2012 yılları arasındaki 201 haftalık Dolar ve Euro portföylerine ait veri seti ile % 90, % 95 ve %99 güven düzeylerinde piyasa risklerini kopula yöntemi çerçevesinde hesaplamaya çalıĢmıĢlardır. Modellemede kopula kullanılmayan 3, kopuladan faydalanılarak oluĢturulmuĢ 5 olmak üzere toplam 8 model kurulmuĢ ve karĢılaĢtırılmıĢtır. Bu modeller arasında en baĢarılı modelin karıĢım kopula modeli olduğu sonucuna varılmıĢtır. Akın ve Akduğan‘ın (2012) çalıĢmalarında 2008, 2009 ve 2010 yıllarında Türkiye‘de faaliyet gösteren emeklilik yatırım fonlarından hipotetik (tümevarım ve tümdengelimin aynı anda kullanıldığı portföyler) bir portföyde Varyans - Kovaryans yöntemi kullanarak %99 güven düzeyinde RMD hesaplamıĢlar ve oldukça düĢük 12 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ değerlere ulaĢarak emeklilik yatırım fonlarının riski düĢük fonlar olduğunu ifade etmiĢlerdir. Koldere ve Akduğan, (2011) çalıĢmalarında, Türkiye‘de faaliyet gösteren emeklilik yatırım fonlarından oluĢan bir portföyün, 2008, 2009, 2010 yıllarındaki veri seti kullanılarak, Varyans – Kovaryans yöntemi ile RMD hesaplaması yapılmıĢtır. ÇalıĢmanın sonucunda, normallik varsayımı altında RMD değerinin Varyans – Kovaryans yönteminde oldukça düĢük çıktığı görülmüĢtür. Ural ve Adakale, (2009) beklenen kayıp ve Varyans – Kovaryans yöntemlerinin RMD hesaplamasında karĢılaĢtırmasını yapmıĢlardır. ÇalıĢma sonucunda kriz dönemlerinde beklenen kayıp yöntemiyle daha tutarlı sonuçların elde edildiği görülmüĢtür. Taner ve Dem rel (2009) çalıĢmalarında 02.01.2008 - 04.01.2009 dönem ne a t h potet k b r portföy üzer nde 99 güven aralığında RMD hesaplamıĢlar ve portföye l Ģk n get r ser ler n n normal dağılım sergilemesi durumunda Varyans - Kovaryans yöntem n n daha sağlıklı sonuçlar ortaya koyduğu, normal dağılıma uymayan ser ler ç n se Monte Carlo s mülasyon yöntem n n daha ver ml olduğunu saptamıĢlardır. Akkaya vd., (2008) çalıĢmalarında, pazar riski modellerini, RMD hesaplama yöntemleri ve stres testleri ile test etmiĢlerdir. ÇalıĢmada stres testlerinin Varyans – Kovaryans yönteminin ihmal ettiği oldukça önemli olan iĢletmenin risk pozisyonu hakkındaki önemli bilgiler sunduğu ve stres testleri vb. tekniklerin kullanılmasının büyük önem taĢıdığı vurgulanmıĢtır. Rodoplu vd. (2008) çalıĢmalarında Basel II uzlaĢısında piyasa riski yönetimi ve Türkiye açısından faiz riskine iliĢkin bir değerlendirmeye yer vermiĢlerdir. ÇalıĢmada bankacılık sektöründe risk yönetiminin önemine yer verilmiĢ, Basel II düzenlemelerinde piyasa riskine dönük ölçüm yaklaĢımları ayrıntılı olarak değerlendirilmiĢtir. ÇalıĢma kapsamında içsel ölçüm yöntemi olarak VaR metodolojisi incelenmiĢtir. ÇalıĢmada, hipotetik olarak oluĢturulan bir banka bilançosunun faiz riskine iliĢkin sermaye gereksinimi standart yaklaĢıma göre hesaplanmıĢ, uygulama bilançosunun faiz riskine iliĢkin sermaye gereksinimi RMD yaklaĢımları ile farklı volatilite modelleri altında incelenmiĢtir. Elde edilen bulgularla sektör açısından çıkarımlarda bulunulmuĢtur. ÇalıĢma sonucunda piyasa riski açısından en uygun sonuç üreten içsel ölçüm yaklaĢımının Monte Carlo simülasyonu olduğu bulgulanmıĢ, tarihsel simülasyonun genellikle yüksek, parametrik yaklaĢımın ise durgun piyasa koĢullarında görece düĢük sonuçlar üretmekte olması ve risk duyarlılığı çok daha yüksek nedeniyle Monte Carlo simülasyonunun daha öne çıktığı belirlenmiĢtir. TaĢ ve Ġltüzer (2008) RMD çalıĢmalarında güven düzeyi arttıkça RMD‘nin de arttığını gözlemlemiĢler ve bu nedenle güven düzeyi, hesaplanan RMD‘nin ne amaçla kullanılacağına göre seç lmes gerekt ğ sonucuna ulaĢmıĢlardır. Ayrıca yaptıkları RMD hesaplamalarından ĠMKB30 endeks n n tahv l ve bonoya kıyasla daha r skl b r yatırım aracı olduğu sonucuna varmıĢlardır BozkuĢ, (2005) çalıĢmasında, RMD hesaplama yöntemlerinin, ĢiĢman kuyruklu bir dağılıma sahip portföy verileri için kullanıldığında pozitif sapma gösterdikleri sonucuna varmıĢtır. ÇalıĢmada bu amaçla ABD Dolar‘ı / Euro günlük fiyatları ve IMKB 100 endeksi finansal zaman serilerinden yararlanılarak Varyans-Kovaryans yöntemi ve Beklenen Kayıp yöntemi ile analizler gerçekleĢtirilmiĢtir. Sonuçta, beklenen kayıp yönteminin kuyruk riski taĢımaması ve Varyans-Kovaryans yöntemine göre daha tutarlı olması nedeniyle daha kullanılabilir olduğu sonucuna ulaĢılmıĢtı. 13 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ II. RMD KAVRAMI RMD, belirlenen bir zaman döneminde, belirli bir olasılıkla, finansal bir varlığın veya portföyün değerinde meydana gelebilecek en fazla kayıp olarak tanımlanabilir (Akkaya ve Tükenmez, 2008: 813-821). RMD normal piyasa koĢullarında, elde bulundurulan portföyün belirlenmiĢ zaman diliminde yüzde olasılık ile para cinsinden ne kadar zarar edeceği sorusunun cevabını vermektedir (Ġzinli, 2010: 17). Örneğin, 100 milyon TL tutarında döviz pozisyonuna sahip bir yatırımcı için %99 güven aralığında 1 günlük RMD değerinin 1 milyon TL olarak hesaplandığı varsayıldığında, normal piyasa koĢullarında o yatırımcı %99 ihtimalle maksimum 1 milyon TL zarar edecektir. Diğer bir ifade ile yatırımcının maksimum zararı %1 olasılıkla 1 milyon TL`yi aĢacaktır. RMD, risk raporlaması, sermaye uygulamaları, performans ölçümü, sermayenin iç dağılımının belirlenmesi gibi her türlü risk yönetimi ihtiyacı için kullanılmaktadır. III. RMD PARAMETRELERĠ Bu parametrelerden ilki elde tutma süresi, herhangi bir varlığın veya portföyün değerinin belirli bir zaman dilimi içerisinde kaybedeceği en fazla değeri ifade etmektedir. Dolayısıyla elde tutma süresi, RMD‘nin hesaplandığı zaman dilimi olarak ifade edilebilir. Piyasa riski ile elde tutma süresi arasında doğru bir orantı vardır. Süre uzadıkça oynaklık da artacaktır. (Ġzinli, 2010: 21). Elde tutma süresi RMD hesaplamalarına zamanın karekökü ile yansıtılmaktadır. t günlük elde tutma süresi = √t 1 günlük elde tutma süresi = √1 Ġkinci parametre ise güven aralığı, portföyün en fazla kaybedeceği değerin hangi olasılıkla olacağını göstermektedir. Güven düzeyi arttıkça RMD de artacaktır. Firmalar sistem geçerliliği için düĢük güven düzeyi, sermaye yeterliliği ve risk yönetimi için yüksek güven düzeyini tercih etmektedirler (Dowd, 2002: 52). Üçüncü ve son parametre volatilitenin belirlenmesi, değiĢkenlik yada oynaklık anlamı yerine de kullanılan volatilite, aslında incelenen varlık değerlerinin standart sapmalarını ifade etmektedir (Ġzinli, 2010:23). Belirli bir güven düzeyinde, verilen olasılık dahilinde, bir portföyün elde bulundurma süresini göz önüne alarak, kaybedeceği maksimum tutarın ne olacağını göstermektedir. RMD bir portföyün kaybedeceği tutarı göstermekle birlikte olasılık dağılımının sağ kuyruğu yani pozitif yönü düĢünülürse, yatırımcıya kazanabileceği en fazla tutarın da ne olduğu hakkında bilgi verir. Yapılan tanımlardan yola çıkacak olursak basit bir ifadeyle RMD hesaplaması yaparken elimizde bulunması gereken veriler; hesaplamada kullanılacak olan verilerin volatilitesi yani standart sapması, güven düzeyinin değeri, portföyün elde tutulma süresi ve portföye yapılan yatırımın tutarıdır. Buna göre bir yatırımın Riske Maruz Değeri aĢağıdaki gibi hesaplanır (Ġzinli, 2010: 27). RMD = Portföy Değeri* σ *√t* α σ: Risk faktörlerinin volatilitesi(sapması) t: Elde tutma süresi α: Güven aralığı IV. VERĠ VE METODOLOJĠ ÇalıĢmanın amacı, günümüzde risk yönetim uygulamalarında yoğun bir Ģekilde tercih edilen RMD metodolojisinin uygulamalı olarak incelenmesidir. Bu amaçla çalıĢmada geliĢmekte olan piyasa niteliğindeki Türk sermaye piyasalarında tercih edilen yatırım araçları olarak 22.02.2016 – 20.02.2017 tarih aralığında 260 günlük verilerle Euro 14 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ve ABD Doları‘nın TL karĢısında getirileri incelenmektedir. OluĢan portföy üzerinde Varyans - Kovaryans yöntemi ile RMD analizi yapılmıĢtır. Varyans – Kovaryans YaklaĢımı, her Ģeyden önce parametrik bir analizdir. Parametrik RMD analizinde parametreler, örneğin ortalama ve varyans gibi parametrik özellikleri olan bir kitleden geldiği varsayımı altında, zaman serileri kullanılarak tahmin edilmektedir. Değerlerin bilinmeyen kitlesinin ortalaması (µ) ve varyansı olup, hipotezin bu parametrelere dayandırılması halinde kullanılan süreç parametrik süreç olmaktadır. Ortalama ve varyans bilinmediği için bunlar bir örnek aracılığıyla tahmin edilmekte ve hesaplamalar örneğe ait ortalama ve varyans istatistiklerine dayanmaktadır (Akan vd., 2003; 31). Tablo 1: Ortalama, En DüĢük ve En Yüksek Kurlara Ait Bilgiler USD/TRY EUR/TRY Ortalama Kur 3,123391571 3,434946743 En DüĢük 2,7939 3,1750 En Yüksek 3,8660 4,1441 V. BULGULAR ÇalıĢmada 260 günlük veriler ile Euro ve ABD Doları‘nın TL karĢısındaki getirileri incelenmiĢtir. USD/TRY paritesine baktığımızda en düĢük getiriyi 2,7939 ile 02.05.2016 tarihinde elde ettiğimiz görülürken, en yüksek getiriyi ise 3,8660 ile 30.01.2017 tarihinde elde ettiğimiz görülmüĢtür. EUR/TRY paritesine baktığımızda ise, en yüksek getiriyi 4,1441 ile 30.01.2017 tarihinde, en düĢük getiriyi ise 3,1750 ile 21.04.2016 tarihinde elde ettiğimiz görülmektedir. EUR/TRY paritesinde 260 günlük verilerin ortalamasına baktığımızda kur 3,4349 olarak görünürken, USD/TRY paritesinde ortalama kur 3,1233 olarak hesaplanmıĢtır. USD/TRY ve EUR/TRY paritelerine göre portföye iliĢkin getiri serilerinin standart sapma, çarpıklık ve basıklık değerleri hesaplanmıĢtır. Tablodan da görüldüğü üzere, getirisi USD/TRY paritesine bağlı olan bir portföyün standart sapması daha yüksek olduğundan daha riskli bir yatırım olarak değerlendirilebilmektedir. Belirtilen tarih aralığında, getirisi EUR/TRY paritesine bağlı olan bir portföyün riski, getirisi USD/TRY paritesine bağlı olan bir portföye göre daha az risklidir. Çarpıklık ve basıklık değerlerine bakıldığında ise her iki pariteye göre de dağılımın sivri ve sola çarpık dağılım gösterdiği söylenebilir. Tablo 2: Standart Sapma, Çarpıklık ve Basıklık Değerleri USD/TRY EUR/TRY STD SAPMA 0,0230704951089008 0,0145965286587943 ÇARPIKLIK -6,22201377766841 -15,8634328122048 BASIKLIK 71,673061511174 254,444784475895 15 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ SONUÇ ÇalıĢmada %99 ve %95 güven düzeylerinde Varyans - Kovaryans yöntemi ile USD/TRY ve EUR/TRY paritelerine göre hesaplanan RMD değerleri görülmektedir. Ortaya konulan senaryoya göre %99 güven aralığında 28.467 TL‘lik bir portföyün bir günlük elde tutma süresi ile USD/TRY paritesine göre RMD tutarı 1694,3729202 TL‘dir. Diğer bir ifadeyle Varyans – Kovaryans yöntemine göre söz konusu portföy, 1 günde %1 olasılıkla 1.694,3729202 TL‘den daha fazla kaybedebilir. %95 güven aralığında ise, RMD tutarı 1287,1980324 TL‘dir. 28.467 TL‘lik bir portföyün USD/TRY paritesine göre %95 olasılıkla zararı 1287,1980324 TL‘yi geçemez. EUR/TRY paritesine baktığımızda ise %99 güven aralığında 28.467TL'lik portföyün RMD tutarı 1072,03789899 TL'dir. Yani %99 olasılıkla zarar 1072,03789899 TL'yi geçemez. %95 güven aralığında ise, RMD tutarı 814,38849072 TL‘dir. Risk unsuru yatırımcıları, tasarruflarını yönlendirmeleri konusunda oldukça yoğun bir Ģekilde etkilemektedir. Bu etki geliĢmekte olan piyasalarda daha fazla hissedilmektedir. Yatırımlarda, sistematik ve sistematik olmayan etkenlere bağlı olarak ortaya çıkan risk ve buna bağlı olarak RMD‘nin olası ölçülerde azaltılması bugün gerek bireysel düzeyde portföy yöneten yatırımcılar, gerekse finansal piyasalarda faaliyet gösteren finansal kurumlar açısından önem arz eden bir konu haline gelmiĢtir. Tasarrufların hangi alanlara kanalize edileceği konusu, günden güne önem arz ederken finansal piyasa aktörleri farklı yatırım düzeylerinde farklı riskleri ölçümlemek, durumunda kalmaktadırlar. Risk yönetiminde sağlanacak etkinlik, yatırıma kanalize edilen değerin kaybedilme olasılığını azaltacaktır. Kaynakça Akan, N. Burak, Oktay Laçiner Arif, Tüzün Yasemin, Parametrik Riske Maruz Değer Yöntemi Türkiye Uygulaması, Bankacılar Dergisi, Sayı: 45, 2003. Akkaya, G. Cenk, Mine Tükenmez, Nilgün Kutay, Ali Kabakçı, Pazar Risk Modeli: Bir Riske Maruz Değer ve Stres Testi Uygulaması, Ege Akademik BakıĢ Dergisi, 8, (2), 2008, ss 813-821. Aydın, Aydan. ―Sermaye Yeterliliği ve VaR: Value At Risk‖, Türkiye Bankalar Birliği Bankacılık ve AraĢtırma Grubu. www.tbb.org.tr/ turkce/ arastirmalar/ sermaye_ var.doc , (15 Aralık 2010). Bolak, Mehmet. Sermaye Piyasası, Menkul Kıymetler ve Portföy Analizi. 4. Baskı. Ġstanbul: Beta, 2001. Bolak, Mehmet. Risk ve Yönetimi, Birsen Yayınevi, Ġstanbul, 2004. Bolgün, K. Evren ve M. BarıĢ Akçay. Risk Yönetimi: GeliĢmekte Olan Türk Finans Piyasasında Entegre Risk Ölçüm ve Yönetim Uygulamaları. 2. Baskı. Ġstanbul: Scala Yayıncılık, 2005. BozkuĢ S. (2005). Risk Ölçümünde Alternatif YaklaĢımlar: Riske Maruz Değer (Var) Ve Beklenen Kayıp (Es) Uygulamaları, D.E.Ü Ġ.Ġ.B.F. Dergisi, 20, 2, 27-45. Ceylan, Ali ve Turhan Korkmaz. Borsada Uygulamalı Portföy Yönetimi. 3. Baskı. Bursa: Ekin Kitabevi, 1998. Çatal D., S. Albayrak (2013). Riske Maruz Değer Hesabında KarıĢım Kopula Kullanımı: Dolar/Euro Portföyü, Journal of Yasar University, 8, 31, 5187-5202. Demireli, E., Taner, B. (2009), ―Risk Yönetiminde Riske Maruz Değer Yöntemleri ve Bir Uygulama‖, Süleyman Demirel Üniversitesi ĠĠBF Dergisi, 14(3), 127-148. 16 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Dowd, Kevin. An Introduction Market Risk Measurement. West Sussex: John Wiley & Sons, Ltd, 2002. Ġzinli, Özgür. ―Piyasa Riski Ölçümü Olarak Riske Maruz Değer Ve Hisse Senedi Portföyleri Ġçin Bir Uygulama" Yüksek lisans tezi, Kadir Has Üniversitesi, 2010. Karan, Mehmet Baha. Yatırım Analizi ve Portföy Yönetimi. 1. Baskı. Ankara: Gazi, 2004. Koldere Y., U. Akduğan (2012). Finansal Piyasalarda Risklerin Belirlenmesinde Riske Maruz Değer Yöntemine ĠliĢkin Bir Uygulama, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14, 1, 225-236. Rodoplu, Gültekin, Ebubekir Ayan, BASEL-II UzlaĢısında Piyasa Riski Yönetimi Ve Türkiye Açısından Faiz Riskine ĠliĢkin Bir Uygulama, Süleyman Demirel Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler, Fakültesi Dergisi C.13, S.2, Yıl.2008, s.1-28. Sevil, Güven. Finansal Risk Yönetimi Çerçevesinde Piyasa Volatilitesinin Tahmini ve Portföy VaR Hesaplamaları. Yayın No: 1323. EskiĢehir: Anadolu Üniversitesi, 2001. ġahin, Hasan. Riske Maruz Değer Hesaplama Yöntemleri, Turhan Kitabevi, Ankara, 2004. Ural M, T. Adakale, (2009). Beklenen Kayıp Yöntemi Ġle Riske Maruz Değer Analizi, Akdeniz Ġ.Ġ.B.F. Dergisi, 17, 23-39. 17 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Bilgi Ekonomisi: Domaniç Hayme Ana Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Bilgi Ekonomisi Kavramına BakıĢı Üzerine Bir AraĢtırma Melek LAYIK * Özet Bilgi; yaĢamımızın her alanında sıkça kullandığımız bir kelime olsa da net bir tanımı yoktur. Bunun sebebi kullanıldığı yere göre farklılık gösteren bir kavram olmasıdır. Bilgi kesin, doğru ve gerçek olmalıdır. Bilgi, üretim faktörlerinin temel kavramlarından birisi olarak ifade edilebilir. Bu yüzden bilgi ekonomisinin temelinde bilgi vardır. Bilgi ekonomisi, bilgiye dayalı üretim, dağıtım, ticaret, tüketim faaliyetleri, olarak tanımlanabilir. Bilgi ekonomisinin temel unsurları; Ar-Ge, yenilikçilik, biliĢim teknolojileri, nitelikli insan kaynaklarıdır. Bilgi ekonomisinde, bilgi iĢçileri altın yakalılar olarak isimlendirilir. Bilgi iĢçileri bilgisayar sistemini kullanarak bilginin üretilmesi, yönetilmesi, kullanılması iĢlemlerini gerçekleĢtirirler. Bu çalıĢmanın amacı, 1950‘li yıllardan itibaren oluĢmaya baĢlayan ve ekonomiye yön veren olayların alt yapısını oluĢturan bilgi ekonomisi kavramına Domaniç Hayme Ana Meslek Yüksekokulu öğrencilerinin bakıĢ açılarını değerlendirmektir. Bu amaçla anket çalıĢması yapılmıĢ ve çalıĢmanın sonucunda elde edilen bulgular değerlendirilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Bilgi, Bilgi Toplumu, Bilgi Ekonomisi, Bilgi ĠĢçileri JEL Kodu: O10, Z10, D80 Knowledge Economy: A Study on the View of the Knowledge Economy Concept of Domaniç Hayme Ana Vocational School Students Abstract Although it is a word we often use in all areas of our life, there is no clear definition of information. The reason for this is a concept which differs according to the place of use. The information must be precise, accurate and real. Knowledge is expressed as one of the fundamental concepts of production factors. So information forms the basis of the information economy. Information economy can be defined as information based production, distribution, trade, consumption activities. The basic elements of the information economy are research, innovation, information technology, and qualified human resources. In the information economy, information workers are called gold coaches. Information workers perform the processes of producing, managing and using information with using the computer system. The purpose of this study is to evaluate the viewpoints of Domaniç Hayme Ana Vocational School students in terms of the concept of information economy, which has started to be formed since 1950's and constitutes the sub-structure of the events leading to the economy. For this objective, the survey was conducted and the findings obtained at the end of the study were evaluated. Keywords: Information, Information Society, Knowledge Economy, Information Workers JEL Code: O10, Z10, D80 * Dumlupınar Üniversitesi – Domaniç Hayme Ana Meslek Yüksekokulu, Bölümü Öğrencisi, layikmelek@gmail.com Bilgi Yönetimi 18 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ GĠRĠġ Günlük hayatta çok kullanılmasına rağmen bilgi tanımlanması güç bir kavramdır. Bilgi, kimine göre hayatta edindiğimiz tecrübelerle kazanılıyorken; kimine göre güçtür. Bilgi, yaĢamak için, uyum sağlamak için veya güç elde etmek için elde edilmek istenen bir unsurdur. Gerçekte bütün ekonomik sistemlerin temelinde yer alan bilginin, üretim faktörleri arasında birincil öneme sahip olduğu ve kullanımının yaygınlaĢtığı bir faktör olduğu ekonomik düzen, bilgi ekonomisi olarak adlandırılmaktadır. Bilgi ekonomisinde, ölçek ekonomilerinin yerini hız ekonomileri almakta ve rekabetin yoğunluğu fazlalaĢmaktadır (Bayram, 2010, p.66). Bilgi temelli ekonomi (veya bazen yeni ekonomi veya modern ekonomi olarak adlandırılır) ekonomik büyümedeki bilgi ve teknolojinin rolünün daha kapsamlı tanınması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bilgi, (insan sermayesi olarak) insanda somutlaĢtığı için, her zaman ekonomik kalkınmanın merkezinde olmuĢtur (Leung, 2004, p.1). 21. yüzyılda biliĢim teknolojilerinin geliĢmesi ile beraber bilgi en önemli üretim faktörü haline geldi. Günümüzün rekabet ortamında bilgiyi kullanabilen, elinde tutmayı baĢarabilen iĢletmelerin rekabet avantajları söz konusudur. Bilgi temelli geliĢen yapılar ―bilgi ekonomisi‖ olarak, toplumlar da artık ―bilgi toplumu‖ olarak adlandırılmaktadır. Bilgiyi üretebilen ve kullanılabilen kiĢilere de bilgi iĢçileri denilmektedir. Bilgi, bütün ekonomik sistemlerin temelinde yer alır. Ekonomi bilindiği üzere üretim, tüketim, ticaret faaliyetleridir. Sanayi ekonomisinde üretim emek, sermaye, teknoloji ile gerçekleĢirken; bilgi ekonomisinde üretim faktörü bilgidir. Bilgi ekonomisi bilginin üretimi, dağılımı ve tüketimindeki kaynakları inceleyen disiplindir. Buradan yola çıkarak sanayi ekonomisi ile bilgi ekonomisi arasındaki temel farkın, bilginin üretim faktörlerinde birincil öneme sahip olması ve teknolojinin de geliĢimiyle bilginin yaygın olarak kullanılmasıdır diyebiliriz. I. BĠLGĠ KAVRAMI Bilgi kavramı, binlerce yıl önce, insanlığın evriminin temeli olmuĢtur. Bilginin tartıĢılması Milattan Önce beĢinci yüzyılda, felsefeci Sokrates‘in bilginin sınırları sorusu ile baĢlamıĢtır (Malhotra, 1997, p.241, Aktaran: Güçlü & Sotirofski, 2006). Türk Dil Kurumu‘na göre ise bilgi; 1.Ġnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü. 2.Öğrenme, araĢtırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek. 3.Ġnsan zekâsının çalıĢması sonucu ortaya çıkan düĢünce ürünü. 4. fel. Genel olarak ve ilk sezi durumunda zihnin kavradığı temel düĢünceler. 5.Kurallardan yararlanarak kiĢinin veriye yönelttiği anlam. 6.Bilgi iĢlemde, kullanılan uzlaĢımsal kurallardan yararlanarak kiĢinin veriye yönelttiği anlam (www.tdk.gov.tr). Enformasyon ise ―haber alma, haber verme, haberleĢme‖ (http://www.tdk.gov.tr), ―bir durum, kiĢi, olay vb. ile ilgili gerçekler‖ (http://dictionary.cambridge.org) olarak tanımlanmaktadır. Enformasyonda ilgili ve iliĢkili verilerin, belli bir amaç doğrultusunda bir araya getirilen veriler olduğu görülmektedir. Veriler anlam kazanarak enformasyona temel oluĢtururlar. Bu bağlamda kısacası enformasyona anlam kazandırılmıĢ veya yüklenmiĢ veri de diyebiliriz (Yılmaz, 2009, p.98). Örneğin; 54362794510 Ģeklinde yazılmıĢ rakamlar hiçbir anlam içermedikleri için veridir. Fakat, TC: 54362794510 Ģeklindeki tanım bir anlam içerdiğinden enformasyondur. Gündelik hayatımızda çok sık kullandığımız bilgi kavramı, tanımlanması ve anlaĢılması oldukça zor bir kavramdır. Ayrıca disiplinler arası bir kavram olması sebebiyle, farklı Ģekillerde tanımlanmaktadır. Uçak‘a (2010) göre sadece disiplinlere göre değil, bilginin tanımı zamana göre de değiĢmektedir (p.1). Günümüze kadar gelen 19 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ süreçte, bilgi kavramı üzerine net bir uzlaĢının olmaması, bilgi kavramının disiplinler arası farklı tanımlarının yapılmasından ve zamana göre farklılıklar gösteren dinamik bir yapıya sahip olmasından kaynaklanmaktadır (Fidan, 2013). Bilgi bireyin geçmiĢte öğrendikleri ve deneyimlerinin toplamıdır. Bireyler arasında bilginin oluĢumu enformasyon sayesinde gerçekleĢir. Deneyim, değerler, sezgiler, inançlar bilgiyi oluĢturan durumlardır. A. Bilgi Toplumu Toplumların dönüĢümünde teknolojik yeniliklerin önemli etkileri olmaktadır (Basalla, 2004, p.284). Teknolojik yenilikler, toplumların ekonomik ve sosyal yapılarını belirli bir süreç içerisinde değiĢtirmekte ve dönüĢtürmektedir. Schumpeter‘in ―yaratıcı yıkıcı (creative destruction)‖ olarak ifade ettiği bazı teknolojik ilerlemelerin etkisi diğerlerinden çok daha derin olmakta, ekonomik ve sosyal hayatta köklü değiĢimlere neden olmaktadır. Bu tür etkilere sahip teknolojilerden saban, buhar makinası ve ilk modern bilgisayarın geliĢtirilmesi ile baĢladığı kabul edilen ve insanlık tarihini değiĢtiren üç toplum aĢamasından bahsedilebilir (Aktan & Tunç, 1998, p.118). Sabanın icadıyla baĢladığı kabul edilen ve insanlığın göçebe yaĢamdan yerleĢik düzene geçtiği, pazarın üretim bölgeleri ve yakın köylerle sınırlı olduğu Tarım Toplumu, birinci aĢamadır. Ġkinci aĢama, buhar makinasının icadıyla baĢlayan ve üretimin kitlesel hale geldiği, iĢte uzmanlaĢmanın önemli olduğu, ekonomik, sosyal ve kültürel tüm alanlarda Fransız aydınlanmasının etkilediği modernleĢme sürecinin ön plana çıktığı, pazarın fiziksel olarak eriĢilebilen her yer olduğu Endüstri Toplumu‘dur. Üçüncü aĢama ise, ilk sayısal bilgisayarın geliĢtirilmesiyle baĢlayan, bilginin ve nitelikli insan kaynaklarının merkezde yer aldığı ve pazarın sayısal iletiĢim ağlarıyla eriĢilebilen tüm dünya olduğu Bilgi Toplumu‘dur. Bilgi toplumuna geçiĢi tetikleyen önemli adımlardan biri olarak görülen ilk modern bilgisayar, Manhattan Projesi kapsamında geliĢtirilmiĢtir. Manhattan Projesi, II.‘nci Dünya SavaĢı sırasında ABD‘nin atom bombası geliĢtirmek için uyguladığı ana projenin adıdır (Weik, 1961, Aktaran: TaĢçı, 2007, p:318). ÇağdaĢ uygarlığın ulaĢtığı bilgi düzeyini tanımlamada tam bir görüĢ birliğine henüz varılmıĢ değilse de, son 20 yıl içerisinde bilim ve teknolojideki baĢ döndürücü geliĢmelerin meydana getirdiği bilgi patlaması ve bilgi teknolojilerinin toplumsal ve ekonomik geliĢmeye sundukları olanaklar dikkate alındığında, Toffler‘in ―üçüncü dalga‖ olarak betimlediği aĢamanın ―bilgi çağı‖, bu dönemin öngördüğü toplumun da ―bilgi toplumu‖ olarak adlandırılması uygun görülmektedir (Özden, 2002, Aktaran: Balay, 2004). II. BĠLGĠ EKONOMĠSĠ 1950 ve 60‘lı yıllardan beri kullanılan, özellikle 1980 ve 1990‘lı yıllarda hız kazanan bilgisayar kullanımının etkileri yeni yeni görülmeye baĢlanmıĢtır. Batı dünyasında 1970‘lerde yaĢanan ekonomik kriz 1980‘lerin baĢında neo-liberal iktisat politikalarının devreye girmesiyle sonuçlanmıĢ, bu dönemde enformasyon teknolojisine dayalı sanayi politikaları ile biliĢim yatırımlarının çoğaltan etkisinin istihdam ve büyüme üzerindeki olumlu etkileri olacağı beklentisi birçok ülkede yaygınlaĢmaya baĢlamıĢtır. Bilgi ekonomisi, bir taraftan 1990‘lı yıllardaki ABD deneyimini ve bu deneyimin enformasyon ve iletiĢim teknolojileri ile bağlantısını kurarken, diğer taraftan küresel rekabet ve hızlı teknolojik ilerlemelerle birlikte, artık ekonomilerin kuralları ve kurumlarıyla bir değiĢim sürecine girdiğini ifade etmektedir (Söylemez, 2001, pp.13-14). Buna göre 1950‘li yıllardan itibaren oluĢmaya baĢlayan bilgi ekonomisi, Sanayi Ġnkılabı, II. Dünya savaĢı gibi dünya ekonomisine yön veren olaylarla alt yapısını oluĢturmuĢtur. 20 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ 1990‘lı yıllarda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılmasıyla birlikte ortaya çıkan küreselleĢme kavramıyla birlikte tempo kazanmıĢtır. Bu doğrultuda 1990‘lı yılların geç kalınmıĢ buluĢuna bilgi ekonomisi denilmiĢtir (Surowiecki, 2006). Bütün bunların ıĢığında bilgi ekonomisi, küreselleĢmenin ekonomik ayağını oluĢturan ekonomidir yani bir iktisadi sistemde tüm ekonomik faaliyetlerin bilgi temelli olarak gerçekleĢtirildiği ve söz konusu faaliyetlere bilginin entegre edildiği ekonomik yapı olarak tanımlanabilmektedir. 1994‘deki Ġnternet‘in ortaya çıkması ve yayılması da bilgi ekonomisinin Dünya ekonomi konjonktüründeki yerini sağlamlaĢtırmıĢtır. Ayrıca Enformasyon Ekonomisi, Ağ Ekonomisi, Dijital Ekonomi, Yeni Ekonomi, Entellektüel Sermaye ve Tekonomi terimlerinin hepsi birbirlerinin yerine kullanılabilen terimlerdir (Kevük, p.321). Anlamca daha kapsamlı ve diğer terimleri de içine alması bakımından Bilgi Ekonomisi kavramı tercih edilmektedir. OECD ise bilgi ekonomisini ―üretim ve dağıtımda, bilginin kullanıldığı ekonomi‖ olarak tanımlamaktadır (OECD, 1996, p.7). ÇeĢitli adlarda da nitelendirilebilen bilgi ekonomisinin birtakım özellikleri mevcuttur. Kevük' e göre, bu özellikler (Kevük, 2006, pp.326-330); Bilgi ekonomisi yeni bir ekonomidir Bilgi ekonomisi dijital bir ekonomidir Bilgi ekonomisinde sanallaĢma önemli rol oynamaktadır Bilgi ekonomisi bir ağ ekonomisidir Bilgi ekonomisinde aracılar büyük ölçüde ortadan kalkmaktadır Bilgi ekonomisinin hâkim sektörü üçlü bir oluĢumdur Bilgi ekonomisi yenilik temelli bir ekonomidir Bilgi ekonomisinde üretici ve tüketici farkı belirsizleĢmektedir: Bilgi ekonomisi bir hız ekonomisidir Bilgi ekonomisi küresel bir ekonomidir Bilgi ekonomisi bazı sosyal problemleri de beraberinde getirmektedir Bilgi ekonomisi bilgi mallarını ortaya çıkarmıĢtır Bilgi ekonomisi sürtüĢmesiz bir ekonomidir Bilgi ekonomisinde üretim miktarı arttıkça üretim maliyeti azalmaktadır Bilgi ekonomisi bilginin katma değer yarattığını kabul eder Bilgi ekonomisi Ģebeke ekonomisi (Network Economy) niteliğindedir AR-GE ile hedeflenen; yeni ürün geliĢtirilmesi, ürün kalitesinin yükseltilmesi, maliyetleri düĢürüp, standartları yükseltici ve tekniklerin geliĢtirilmesi ve yeni üretim tekniklerinin geliĢtirilmesidir. Bilgi ekonomisinde bilgi teknolojilerini kullanmak kadar, üretmek de büyük önem taĢımaktadır (Yıldız, Akkaya & Akın, 2013, p.28). A. Bilgi ĠĢçileri Bilgi iĢçisine yapılacak en genel tanım AR-GE, ürün geliĢtirme, reklâm ve eğitim, hukuk gibi profesyonel hizmetlerde çalıĢanlar bilgi iĢçisi olarak tanımlanmaktadır. Bilgi iĢçisi olarak adlandırılan sınıf, bilgi ekonomisinin yükseliĢine paralel olarak geliĢmiĢtir (Özgüler, 2003, p.145). Bilgi iĢçileri ile ilgili yapılmıĢ diğer tanımlar ise Ģöyledir: Bilginin kullanılması ve geliĢtirilmesine yönelik iĢlerde çalıĢanlar bilgi iĢçisi olarak tanımlanmaktadır. Analiz ve sentez yeteneği olan, bilgiyi iĢin gereklerine göre dönüĢtürebilen, çeĢitli değiĢkenlerle problemleri çözebilen çalıĢanlar, bilgi iĢçisi olarak tanımlanmaktadır. Bilgi iĢçileri herhangi bir yerdeki bilgisayara dayalı sistem ile kendi bilgi ve deneyimi ile ürünü zenginleĢtiren, yüksek eğitimli, uzmanlık alanına bağlı olan, 21 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ sorumluluk almada yüksek özerklik isteyen ve sorumluluk alanı sadece ofis ile sınırlı olmayan iĢçilerdir. Yüksek eğitimli, yaratıcı, bilgisayar bilen, zekâsı ile her ortama kolayca uyum sağlayabilen, bilgisini kullanabilen çalıĢanlar bilgi iĢçisidir (www.isguc.org.tr, 2005). Bilgi iĢçileri, zekâlarını ve fikirlerini ürün mal ve hizmete dönüĢtürürler. Sahip oldukları bilgiyi satarak veya ticaretini yaparlar. Sürekli öğrenme ve kendini geliĢtirme çabası isteği içerisindedirler. Bu doğrultuda bilgi ekonomisinde bilgi temelli ekonomik faaliyetleri Ģekillendiren ve oluĢumunu sağlayan ana rol, bilgi iĢçilerinindir. Bilgi ekonomisini sadece geliĢen teknolojiler temelinde tanımlamaya çalıĢmak önemli bir yanılgı olabilmektedir. Teknolojileri ortaya çıkaran geliĢtiren ve sistemlere uyarlayan yine bilgi iĢçileridir. Bilgi yoğun iĢletmelerde ve ekonomilerde birçok süreç teknolojilere bağlı olarak yerine getirilmesine karĢın, burada önemsenmesi gereken asıl unsur sistemin iĢlenmesini sağlayan insanlar, yani bilgi iĢçileridir. Bilgi iĢçileri sayesinde sistem çok iyi iĢletilebileceği gibi onlara gereken önem verilmediğinde sistemin aksamaları iĢletmeler için büyük kayıplara yol açabilir (Kurt, 2004, p.209, Aktaran: Kevük, 2006, p.325). ĠĢletmede içerisinde sahip oldukları konumdan ötürü bilgi ekonomisinde bilgi iĢçilerine altın yakalılar (mavi beyaz) adı verilmiĢtir. III. ARAġTIRMA METODOLOJĠSĠ YapmıĢ olduğumuz araĢtırmada, daha önceden Yıldız, Akkaya & Akın (2013) tarafından yapılan ―Bilgi Toplumunda Meslek Yüksekokullarının Önemi ve Yalova Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Bilgi Ekonomisine Eklemlenme Algısı‖ baĢlıklı çalıĢmada kullanılan anket formu, Domaniç Hayme Ana Meslek Yüksekokulunda 2016/2017 bahar döneminde aktif olarak öğrenim gören 314 öğrenci üzerinde yapılmıĢtır. Bu bağlamda Domaniç Hayme Ana Meslek Yüksekokulu öğrencileri ile yüz yüze görüĢmeler yapılmıĢ ve 249 geçerli anket sonucuna ulaĢılmıĢtır. Bu nedenle örneklem hacmi 249 olarak kesinleĢmiĢtir. ÇalıĢmamızda bilgi ekonomisi kavramı ve bununla iliĢkili bilgi, bilgi iĢçileri ve bilgi toplumu kavramları ile ilgili literatür araĢtırması yapılmıĢ olup, daha önceden hazırlanmıĢ olan anket soruları ile öğrencilerin bilgi ekonomisi kavramına iliĢkin algıları değerlendirilmeye çalıĢılmıĢtır. A. AraĢtırmanın Bulguları Yaptığımız anket çalıĢmaları sonucunda ulaĢtığımız verileri SPSS 20 (Statistical Package for the Social Sciences) Ġstatiksel Analiz programında analiz edilmiĢ olup, ulaĢtığımız bulgular Tablo1‘de verilmiĢtir. ÇalıĢmada öğrencilerin demografik özelliklerine göre bilgi ekonomisi kavramına iliĢkin algıları farklılık gösterip gösterilmediğini araĢtırmak istenmiĢtir. Ankette bulunan değiĢkenler arasındaki iliĢkileri görmek amacıyla korelasyon analizi yapılmıĢtır. Demografik sorulara verilen yanıtların frekans tablosu alınmıĢ, yorumlanmıĢtır. Tablo1‘de görüldüğü gibi anketimize katılan 249 kiĢinin 51.4‘ünü oluĢturan 128‘i kadın, 48.6‘sını oluĢturan 121‘i erkektir. Anketimizi cevaplayan öğrencilerden 12.4‘ünün aylık toplam hane geliri 1000 TL‘den az, 56.6‘sının aylık toplam hane geliri 1001 TL ve 2500 TL arası, 30.9‘unun aylık toplam hane geliri 2501 TL‘den fazladır. Ankete katılan öğrencilerin 43.8‘inin cep telefonu ve ikinci bir teknolojik ürüne sahip olduğu, 31.3‘ünün sadece cep telefona sahip olduğu, sadece 1.2‘sinin de cep telefonu ile birlikte dört ürüne sahip olduğu saptanmıĢtır. Ankete katılan 249 öğrencinin 37.8‘ini oluĢturan 94 öğrencinin günde 6 saatten fazla internet kullandığı, 6.0‘sını oluĢturan sadece 15 öğrencinin günde 1 saatten az internet kullandığı veya hiç kullanmadığı tespit edilmiĢtir. Anketimizi cevaplayan öğrencilerden 76‘sının oluĢturduğu 30.5‘lik kısmın aylık harcamasının 500 TL‘den fazla olduğu, 47 öğrencinin oluĢturduğu 22 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ 18.9‘luk kısmın aylık harcamasının 301 TL ve 400 TL arasında olduğu, yalnız 22 öğrencinin oluĢturmuĢ olduğu 8.8‘lik kısmın aylık harcamasının 100 TL ve daha az olduğu saptanmıĢtır. Anketi cevaplamıĢ olan öğrencilerin 37.8 gibi oranla çoğunluğu oluĢturan 94 öğrencinin Bilgi Yönetimi bölümünde öğrenim gördüğü, devamında 25.7‘sinin oluĢturduğu 64 öğrencinin Lojistik bölümünde öğrenim gördüğü, 18.5‘inin oluĢturduğu 46 öğrencinin ĠĢletme Yönetimi bölümünde öğrenim gördüğü ve 18.1‘ini oluĢturan 45 öğrencinin de Büro Yönetimi bölümünde öğrenim gördüğü belirtilmiĢtir. Tablo 1: Demografik Özellikler Cinsiyetiniz Percent Frequency (%) Kadın 128 51,4 Erkek 121 48,6 Total 249 100,0 Gün içinde kaç saat internet kullanıyorsunuz? Percent Frequency (%) Hiç kullanmıyorum (Günde 1 saatten az) 15 6,0 1 - 4 arası 4 - 6 arası 6 saatten fazla Total 83 57 94 249 33,3 22,9 37,8 100,0 Ailenizin aylık toplam geliri ne kadardır? Percent Frequency (%) 1000 TL ve daha az 31 12,4 1001 TL ve 2500 arası 141 56,6 2501 TL den fazla 77 30,9 Total 249 100,0 Aylık harcamanız ne kadar? 100 TL ve daha az 101 TL ile 200 TL arası 201 TL ile 300 arası 301 TL ile 400 TL arası 401 TL ile 500 TL arası Frequency 22 31 29 47 44 Percent (%) 8,8 12,4 11,6 18,9 17,7 AĢağıdaki teknolojik ürünlerden hangisine sahipsiniz? Percent 500 TL‘den fazla 76 30,5 Frequency (%) Yalnız cep telefonu 78 31,3 Total 249 100,0 Yalnız laptop 6 2,4 Hangi bölümde öğrenim görmektesiniz? Cep telefonu ve 2. bir ürün 109 43,8 Percent Frequency (%) Cep telefonu ve 2 ürün 31 12,4 Bilgi Yönetimi 94 37,8 Cep telefonu ve 3 ürün 14 5,6 Lojistik 64 25,7 Cep telefonu ve 4 ürün 3 1,2 ĠĢletme Yönetimi 46 18,5 Cep telefonu ve 5 ürün ve daha fazlası 8 3,2 Büro Yönetimi 45 18,1 Total 249 100,0 Total 249 100,0 23 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Tablo 2: DeğiĢkenler Arasında Korelasyon Analizi Cinsiyetiniz Ailenizin aylık toplam geliri ne kadardır? AĢağıdaki teknolojik ürünlerden hangisine sahipsiniz? Gün içinde kaç saat internet kullanıyorsunuz? Aylık harcamanız ne Pearson Correlation Sig. (2tailed) N Pearson Correlation Sig. (2tailed) N Pearson Correlation Sig. (2tailed) N Pearson Correlation Sig. (2tailed) N Pearson Correlation Ailenizin aylık toplam geliri ne kadardır? ,084 Teknolojik ürün Gün alırken dikkat Bilgi AĢağıdaki içinde kaç ettiğim en teknolojilerini en teknolojik saat Günümüzün önemli kriter, iyi Ģekilde ürünlerden internet Aylık en önemli alacağım ürünün kullanma hangisine kullanıyor harcamanız faktörü teknik yeteneğine sahipsiniz? sunuz? ne kadar? bilgidir. özellikleridir. sahibim. -,010 -,056 ,077 -,009 ,019 ,099 Bilgi Bilgi ve beceri teknolojilerini düzeyim ile Bilgi ekonomisi, n kullanımı kendimi teknoloji Hangi AR-GE ve insanlık için kullanımı bölümde yenilikçilik olumlu açısından global öğrenim çalıĢmalarını sonuçlar anlamda yeterli görmektes gerektirir. yaratmaktadır. buluyorum. iniz? -,038 -,046 ,111 -,096 ,184 ,873 ,380 ,224 ,887 ,769 ,119 ,555 ,469 ,082 ,130 249 1 249 ,363** 249 ,258** 249 ,350** 249 ,038 249 -,019 249 -,118 249 ,101 249 ,083 249 -,105 249 ,007 ,000 ,000 ,000 ,556 ,769 ,063 ,111 ,190 ,099 ,912 249 1 249 ,249** 249 ,283** 249 ,096 249 -,092 249 ,017 249 ,075 249 ,125* 249 -,154* 249 ,018 ,000 ,000 ,132 ,149 ,789 ,236 ,049 ,015 ,777 249 1 249 ,332** 249 ,010 249 ,002 249 ,069 249 ,023 249 ,103 249 -,096 249 -,021 ,000 ,871 ,969 ,277 ,712 ,104 ,131 ,737 249 1 249 ,035 249 ,004 249 -,112 249 ,051 249 ,165** 249 -,158* 249 ,033 249 ,363** ,000 249 ,258** 249 ,249** ,000 ,000 249 ,350** 249 ,283** 249 ,332** 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ kadar? Sig. (2tailed) N Hangi bölümde Pearson öğrenim Correlation görmektesiniz? Sig. (2tailed) N ,000 ,000 ,000 249 ,007 249 ,018 249 -,021 ,912 ,777 ,737 249 249 249 ,585 ,948 249 ,033 249 -,126* 249 -,193** ,603 ,047 ,002 ,077 ,419 ,009 ,012 ,603 249 -,132* 249 -,017 249 -,132* 249 1 ,007 ,037 ,791 ,037 249 249 249 249 **. Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed). *. Correlation is significant at the 0.05 level (2-tailed). 249 249 249 249 -,171** 249 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ AraĢtırmamız kapsamında ayrıca değiĢkenler arasında herhangi bir iliĢki olup olmadığını tespit etmek amacıyla SPSS 20 Ġstatiksel Analiz programı ile korelasyon analizi yapılmıĢ ve analiz sonuçları Tablo2‘de verilmiĢtir. Tablo 2‘de görüldüğü gibi; Toplam aylık hane geliri ile sahip olunan teknolojik ürün sayısı arasında 0,01 anlamlılık düzeyinde 0,363 oranında pozitif yönlü bir iliĢki, Toplam aylık hane geliri ile günlük internet kullanım süresi arasında 0,01 anlamlılık düzeyinde 0,258 oranında pozitif yönlü bir iliĢki, Toplam aylık hane geliri ile öğrencinin aylık harcama tutarı arasında 0,01 anlamlılık düzeyinde 0,350 oranında pozitif yönlü bir iliĢki, Sahip olunan teknolojik ürün sayısı ile günlük internet kullanım süresi arasında 0,01 anlamlılık düzeyinde 0,249 oranında pozitif yönlü bir iliĢki, Sahip olunan teknolojik ürün sayısı ile öğrencinin aylık harcama tutarı arasında 0,01 anlamlılık düzeyinde 0,283 oranında pozitif yönlü bir iliĢki, Sahip olunan teknolojik ürün sayısı ile ―bilgi teknolojilerinin kullanımı insanlık için olumlu sonuçlar yaratır‖ ifadesi arasında 0,05 anlamlılık düzeyinde 0,125 oranında pozitif yönlü bir iliĢki, Sahip olunan teknolojik ürün sayısı ile ―bilgi ve beceri düzeyim ile kendimi teknoloji kullanımı açısından global anlamda yeterli buluyorum‖ ifadesi arasında 0,05 anlamlılık düzeyinde 0,154 oranında negatif yönlü bir iliĢki, Günlük internet kullanım süresi ile öğrencinin aylık harcama tutarı arasında 0,01 anlamlılık düzeyinde 0,332 oranında pozitif yönlü bir iliĢki, Öğrencinin aylık harcama tutarı ile ―bilgi teknolojilerinin kullanımı insanlık için olumlu sonuçlar yaratır‖ ifadesi arasında 0,01 anlamlılık düzeyinde 0,165 oranında pozitif yönlü bir iliĢki, Öğrencinin aylık harcama tutarı ile ―bilgi ve beceri düzeyim ile kendimi teknoloji kullanımı açısından global anlamda yeterli buluyorum‖ ifadesi arasında 0,05 anlamlılık düzeyinde 0,158 oranında negatif yönlü bir iliĢki, Öğrencinin öğrenim gördüğü bölüm ile ―günümüzün en önemli üretim faktörü bilgidir‖ ifadesi arasında 0,05 anlamlılık düzeyinde 0,126 oranında negatif yönlü bir iliĢki, Öğrencinin öğrenim gördüğü bölüm ile ―teknolojik ürün alırken dikkat ettiğim en önemli kriter, alacağım ürünün teknik özellikleridir‖ ifadesi arasında 0,01 anlamlılık düzeyinde 0,193 oranında negatif yönlü bir iliĢki, Öğrencinin öğrenim gördüğü bölüm ile ―bilgi teknolojilerini en iyi Ģekilde kullanma yeteneğine sahibim‖ ifadesi arasında 0,01 anlamlılık düzeyinde 0,171 oranında negatif yönlü bir iliĢki, Öğrencinin öğrenim gördüğü bölüm ile ―bilgi ekonomisi, AR-GE ve yenilikçilik çalıĢmalarını gerektirir‖ ifadesi arasında 0,05 anlamlılık düzeyinde 0,132 oranında negatif yönlü bir iliĢki, Öğrencinin öğrenim gördüğü bölüm ile ―bilgi ve beceri düzeyim ile kendimi teknoloji kullanımı açısından global anlamda yeterli buluyorum‖ ifadesi arasında 0,05 anlamlılık düzeyinde 0,132 oranında negatif yönlü bir iliĢki olduğu gözlemlenmiĢtir. 26 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ SONUÇ Bilgi sanayi toplumunun üretim faktörü emek ve sermayenin önüne geçerek üretimin artmasını sağlayan en temel unsur haline gelmiĢtir. Günümüzde uluslararası ekonomik stratejinin en güçlü silahının bilgi olduğu kabul edilmektedir. Bu yüzden rekabet içerisindeki iĢletmeler bilginin önemini bilmelidir. Günümüzde biliĢim teknolojilerindeki hızlı değiĢmeler bilginin toplanması, değerlenmesi ve iĢlenmesi sürecini de hızlandırmıĢtır. Bunun sonucunda sanayi ekonomisi yerini bilgi ekonomisine bırakmıĢtır. Bilgi ekonomisi kavramı, eğitim, yenilik, bilgi ve iletiĢim teknolojilerindeki yatırım iĢi olarak tanımlanabilir. Biz öğrenciler de bilgi iĢçisi olarak bilgi ekonomisinin bir unsuruyuz. Bu düĢünceye dayanarak çalıĢmamızda Domaniç Hayme Ana Meslek Yüksekokulunda öğrenim görmekte olan öğrencilerin bilgi ekonomisi kavramına bakıĢ açılarını değerlendirilmeye çalıĢılmıĢtır. Anket yöntemi kullanılarak yapılan araĢtırma sonucunda; öğrencilerin aylık toplam hane gelirinin fazla olması durumunda sahip olunan teknolojik ürün sayısında artıĢ meydana geldiği, yine aylık toplam hane gelirine bağlı olarak günlük internet kullanım süresinin arttığı gözlenmiĢtir. Bununla birlikte, sahip olunan teknolojik ürün sayısının artması halinde günlük internet kullanım süresinin de arttığı, sahip olunan teknolojik ürün sayısı arttıkça teknolojinin insanlar için olumlu etki yarattığı düĢüncesinin oluĢtuğu gözlemlenmiĢtir. Diğer değiĢkenler arasında ise herhangi bir iliĢkiye rastlanılamamıĢtır. Sahip olunan teknolojik ürün sayısı ve gün içinde internet kullanım süresi ile günümüzün en önemli üretim faktörünün bilgi olduğu düĢüncesi, teknolojik ürün satın alınırken ürünün teknik özelliklerine dikkat edilmesi, teknolojik ürünü kullanan bireylerin teknolojik ürünleri kullanma yeteneğine sahip olması beklenebilir. Bilgi teknolojilerinin kullanımı insanlık için olumlu sonuçlar yaratmalıdır. Ancak bunun için; Günümüzün en önemli üretim faktörünün bilgi olduğu konusunda örgün eğitim ve yaygın eğitim ile bireylerin bilinçlendirilmesi, Teknolojik ürün alırken alınacak olan ürünün fiziksel özellikleri yanında teknik özelliklerinin de dikkate alınması gerektiğinin unutulmaması, Doğru ve faydalı bilgi üretebilmek, araĢtırma geliĢtirme çalıĢmaları ile yeni bir ürün veya süreç geliĢtirebilmek için bilgi teknolojileri ve bilinçli internet kullanım yeteneğinin kazandırılmasının sağlanması, önerilebilir. Bu öneriler, tüm bireyler ve tüm eğitim-öğretim seviyelerinde öğrenim görmekte olan öğrenciler için geçerlidir. Ancak bu önerilerin uygulanmasıyla kazanılacak yetenekler özellikle, bilgi yönetimi, bilgisayar mühendisliği, bilgi ve belge yönetimi, yönetim biliĢim sistemleri, bilgisayar öğretmenliği, bilgisayar operatörlüğü gibi bilgi teknolojisine dayalı bölümlerde öğrenim gören öğrencilerde mutlaka bulunması gereken yeteneklerdir. Kaynakça Atılgan D. (2009). ―Bilgi Yönetimi Kavramı ve GeliĢimi‖. Türk Kütüphaneciliği, (pp.201202) Balay R. (2004).―KüreselleĢme, Bilgi Toplumu ve Eğitim”. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, (p.66) 27 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Fidan H. (2013).―Ġktisadi Açıdan Bilgi Kavramı ve Bilgi Kavramına YaklaĢımlar Üzerine Bir Ġnceleme”. Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, (p.95) Güçlü N., & Sotirofski K. (2006). ‖Bilgi Yönetimi”. (p.352), Türk Eğitim Bilimleri Dergisi http://dictionary.cambridge.org/dictionary/english/information, (15.03.2017) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.58c2ca9 b424809.48710630, (10.03.2017) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=tdk.gts.58c90d6556893 1.35724331s, (15.03.2017) Karaman A., HaĢıloğlu S. (2006). ―Bilgi Kavramı ve Bilgiye Dayalı Organizasyonlarda Bilgi Sistemleri‖. Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Dergisi, (p.83) Kevük S. (2006). ―Bilgi Ekonomisi”. Journal of YaĢar University, 1(4), 319-350 Leung, S.K.C. (2004). ―Statistics to Measure The Knowledge-Based Economy: The Case of Hong Kong, China. 2004 Asia Pacific Technical Meeting on Information and Communication Technology (ICT) Statistics”. Wellington, 30 November - 2 December 2004 Meçik O. (Ekim 2013) ―Türkiye Ġçin 2010-2012 Dönemi KarĢılaĢtırmalı Bilgi Ekonomisi Analizi”. 8(2), (p.117) Surowiecki J .(2006). „‟The New Economy Was a Myth, Right?‟‟. https://www.wired.com/2002/07/myth-2/ (16.03.2017) TaĢçı K. (2007), ―Bilgi Ekonomisinin Kurumsal Çerçevesi”. (pp.317-318), Ankara Uçak N. (2010, ―Bilgi Çok Yüzlü Bir Kavram”. Türk Kütüphaneciliği, (pp.705-722) Yıldız E., & Akkaya D., & Akın Y.,(2013) ―Bilgi Toplumunda Meslek Yüksekokullarının Önemi ve Yalova Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Bilgi Ekonomisinde Eklemlenme Algısı‖. (pp.25-34) Yılmaz, M. (2009). “Enformasyon Ve Bilgi Kavramları Bağlamında Enformasyon Yönetimi Ve Bilgi Yönetimi”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 49, 1, (s: 95-118). 28 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Sanayi ġirketleri Web Sitelerinin Kullanıcı Dostu Olma Durumlarının Değerlendirilmesi: KırĢehir Örneği Mustafa AKSELĠM Özet Türkiye gibi geliĢmekte olan ülkelerde iĢletmeler için web sitesi kullanımı, maliyetli ve yürütülmesi zor bir araç olarak görülmektedir. 2011 yılından önce Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen, denetime tabi Ģirketler web sitesi kullanmak zorundaydı, fakat revize edilen Türk Ticaret Kanunu ile tüm Ģirketler web sitesi kullanma zorunluluğu altına girmiĢtir. Web sitesinin sadece yasal zorunluluklardan dolayı kullanılmaması gerektiğini, iĢletmenin Ģeffaflığını topluma yansıtması ve bilgiye ihtiyaç duyanlar için ‗Kullanıcı Dostu‘ bir yol izlemesi bilincinin uyandırılması gereklidir. Bu doğrultuda, sanayi Ģirketlerinin web sitesi kullanımının KırĢehir ölçeğindeki mevcut durumunun belirlenmesi amacıyla yapılan bu çalıĢma nitel desende, Aralık 2016 tarihinde gerçekleĢtirilmiĢtir. AraĢtırma kapsamında, web sitesi kullanıcı dostu olma kriterleri araĢtırmacı tarafından literatür desteği ile hazırlanmıĢ ve KırĢehir ilinde faaliyet gösteren ve rastgele seçilmiĢ 7 sanayi Ģirketinin web siteleri ilgili kriterler dikkate alınarak analiz edilmiĢtir. Elde edilen veriler içerik analizi ile değerlendirilmiĢtir. AraĢtırma sonucunda; Ġnternet eriĢim ve kullanımının her geçen gün yaygınlaĢmasıyla, dünya ve Türkiye gerçeğindeki büyük Ģirketlerin web sitelerinde sunduğu Ģeffaflık ve kullanıcı dostu uygulamaların, KırĢehir'deki araĢtırmaya konu olan Ģirketlerin web sitelerinde yetersiz olduğu tespit edilmiĢ ve öneriler geliĢtirilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Web Sitesi, Kullanıcı Dostu, Ġnternet, ġirket, ġeffaflık. Jel Sınıflaması: M3; O3; O32 The Evaluation of Industrial Company Sites Being User-Friendly: KırĢehir Abstract The site usage of companies such as Turkey, a developing country, can be accepted costly and a difficult task to carry out. Companies superviseed and laid down by The Council of Ministers early 2011s were forced to use sites, but by the revision of Turkish Commercial Code all companies were imposed obligation. It is required to raise awareness of following a user- friendly way not only for legal obligation but also reflecting the transparency of company to society and for people wanting data. Accordingly, this study aims to specify the current situation in a qualitative research design for scaling KırĢehir in terms of site usage of industrial companies carried under the date of 2016. In scope of research, the criterions of being a user-friendly site is primed with literature review and analyzed considering seven different companies determined randomly from KırĢehir. Obtained results are evaluated in terms of content analysis, user-friendly implementations transparency presented in the sites of companies in Turkey and world in which internet Access and usage has become widespread as day pass has been found insufficient for companies in KırĢehir as a subject of this study. Keywords: Site, User- friendly, Internet, Company, Transparency. Gel Classification: M3; O3; O32 Ahi Evran Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, ĠĢletme Bölümü, 4. Sınıf Öğrencisi mustafa.akselim@hotmail.com 29 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ GĠRĠġ Günümüzde Ģirketler tarafından yapılan çalıĢmalarının birçoğu, artık sadece kar amaçlı olmayıp, insan hayatını kolaylaĢtırmaya yönelik adımları içermektedir. Bilgi iletiĢim teknolojilerinin geliĢmesi ile kolay ve doğru bilgiye ulaĢma ihtiyacı, kullanıcının firmalar üzerinde değerlendirme yapmasında ki temel etken olmuĢtur. ‗‘Sanayi devriminin temelleri Britanya kökenli olduğu gibi bilgi teknolojileri devrimi de ABD kökenlidir. Bilgi teknolojileri devriminin yaĢanmasını sağlayan Ģirketlerin çok büyük bir kısmı Silikon Vadisi‟nde kurulmuĢtur.‟‟ (Devlet Planlama TeĢkilatı, 2001). Türkiye‘de bu duruma bakılacak olursa, Ģirketler reklam ve Ģeffaflık çalıĢmaları için, yeni yeni bu duruma adapte olmaktadır. KırĢehir‘deki sanayi Ģirketleri üzerinde yapılan bu araĢtırmada, Ģirketlerin web sitesi kullanımına iliĢkin tutumları ve web sitesi kullanımının kurumsallık düzeylerine olan katkıları hakkında bilgi toplanmıĢtır. Türkiye‘deki Ģirketlerin web sitesi kullanımına iliĢkin rakamlar aĢağıdaki Tablo 1.‘de görülmektedir. „‟Ġnternet eriĢimine sahip KOBĠ‟lerin oranı 2015 yılında %92,2 oldu TÜĠK verilerine göre; GiriĢimlerde biliĢim teknolojileri kullanım araĢtırmasına göre 10 ve daha fazla çalıĢanı olan giriĢimlerin %92,5‟i Ġnternet eriĢimine sahip olup, bu oran KOBĠ‟lerde %92,2‟dir. AraĢtırma kapsamındaki giriĢimlerin bilgisayar kullanım oranı %95,2, web sayfası sahiplik oranı %65,5, Ġnternete geniĢ bant bağlantı ile eriĢim oranı %92,4 iken, en yaygın kullanılan Ġnternet bağlantı türü %88,1 ile DSL bağlantı oldu. KOBĠ‟lerde ise bilgisayar kullanım oranı %95, web sayfası sahiplik oranı %64,6, Ġnternete geniĢ bant bağlantı ile eriĢim oranı %92,2, en yaygın kullanılan Ġnternet bağlantı türü %88 ile DSL bağlantı oldu.‟‟ (TÜĠK-2016). Tablo 1. ĠletiĢim Hizmetleri Ġstatistikleri Kaynak: (Bilgi Teknolojiler ve ĠletiĢim Kurumu, 2016) I.ġĠRKETLER ĠÇĠN WEB SĠTESĠ ġirketler ilgi duyanları ile karĢılaĢmalarında, memnuniyet açısından ilk bıraktığı izlenimle akıllarda kalıcılığı sağlamaktadırlar. Edinilen bu izlenim artık bu kurumun kimliği haline gelecek ve bir kurum kiĢiliği olarak yer edecektir. ‗‘Bunun yanı sıra „Kurumsal Kimlik‟ sadece o Ģirketin amblem, logosu, kartviziti, zarfı, renkleri, görünen yüzü değil, Ģirketlerin hedef kitlesi üzerinde oluĢturmayı amaçladığı etkiye yönelik, tüm faaliyetlerinde, hizmetlerinde, ürünlerinde izlediği görsel kimlik standartlarının bütünü anlamına 30 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ gelmektedir. ġirketler sergilemiĢ oldukları kurumsal kimlikleriyle tanıtımlarını yaparken bir yandan da hedef kitleleri üzerinde etkili olmaktadırlar. Görsellikte kullanılan herhangi bir ayrıntı o kurum ya da kuruluĢa karĢı güven yaratılabilir.‟‟ (Bulut, 2011). Bireylerin Ġnterneti kullanma imkânlarının, her an yanlarında bulundurdukları cep telefonlarına kadar inmesiyle, arzu edilen bilgiye derhal ulaĢma isteği de aynı hızda artmıĢtır. Kullanıcının doğru bilgiye kolay yoldan ulaĢmasına olanak sağlayan Ģirketler, tercih edilme sebebi haline gelmiĢtir. Kullanıcı bir Ģirketi merak edip hakkında bilgiye ihtiyaç duyduğunda, istediklerine kolayca eriĢip Ģeffaf bilgiyle karĢılaĢtığı takdirde, Ģirkete olumlu yönde yaklaĢım sergileyecektir. Bu doğrultuda Ģirketler de üzerine düĢen görevi yapıp bilgiye ihtiyaç duyanlara gerekli imkânları sağlayarak, hızlı ve kaliteli Ģekilde eriĢimin önünü açmalıdır. A. Web Sitesi Kullanımının Sağladığı Avantajlar „‟Ġnternet‟in bileĢenleri arasında yer alan web, bilgilere ulaĢmak ve inceleme yapmak amacıyla geliĢtirilmiĢ olan araçların sonuncusu ve en modernidir. Sahip olduğu eĢsiz özellikleri ile pazarlama iletiĢiminin yeni medyaları arasında yerini almıĢtır. Ġnternet üzerinden pazarlama faaliyetlerini yürütmeyi amaçlayan çoğu kurum/ kuruluĢ kendilerine web sitesi oluĢturarak bu yeni medyayı en verimli Ģekilde kullanmaya baĢlamıĢlardır. Grafik, video ve iĢitsel kliplerin kullanılabilmesi bu teknolojiyi daha çekici kılmaktadır.‟‟ (Uysal ve Tunç, 1996, s.161). Web sitesi sahibi olan Ģirketler sadece bulundukları ülke ile iletiĢim halinde değil dünyanın her yerindeki potansiyel müĢteri ve ortakları ile bağlantı kurabilmektedirler. ġirketler maliyet minimizasyonu hedefi ile hareket ettiğinden, Ġnterneti kullanarak ucuz ve hızlı bir Ģekilde hedef kitleye eriĢim sağlayabilir. YapmıĢ olduğu yenilikleri, aldığı karar ve izleyeceği stratejileri paylaĢılıp merak edenlerini bilgilendirme imkânına sahiptir. Web sitesi kullanımın sağladığı avantajları Ģu Ģekilde sıralayabiliriz (Çoban, 2003): DüĢük maliyet ile büyük kitlelere ulaĢmak Coğrafi sınırlamaları ortadan kaldırmak Kurumsal kimliğin ziyaretçi ile buluĢmasını sağlamak Yapılan yenilikleri duyurmak Seçilen hedef kitleye yönelik pazarlama stratejileri oluĢturmak GerçekleĢtirilen çalıĢmalar sonucunda raporlar elde edip analizini yapmak Tüm ürünleri uluslararası platformda sunma Ģansı Prestij kazanma ġirkete olan güvenin artması Sadece çalıĢma saatleri içerisinde değil 7/24 hizmet verebilme imkânı Stok ve sipariĢ takibinde kolaylık Kampanyalar ile alıcıları müĢteriye çevirme olanağı Rakiplere karĢı piyasada daha güçlü konumda olma B. KurumsallaĢmada Web Sitesinin Rolü „‟Kurumsal Kimlik bir Ģirketin kendisini ifade etmesine ve insanların Ģirketi tanımlarken, hatırlarken iliĢki kurmalarına izin verdiği anlamlar topluluğudur. Kurumsal kimlik kurumun tanımlanmasının odak noktasıdır. ġirketin sözlü ve görsel tanıtımını, pazar konumlandırmasını ve kurumsal, ticari birim ve ürün düzeylerinde rekabetçi farklılaĢtırmayı 31 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ içermektedir. Bundan dolayı kavram, örgütün faaliyet biçimleri ve benimsediği stratejilerle yakından iliĢkilidir.‟‟ (Bulut, 2011). Yapılan stratejik planlamalar ve faaliyetlerin kullanıcılara sunulması, onlara kendilerinin önemsendiği duygusunu verecektir. ġirkete ait bilgilerin Ģeffaf bir Ģekilde paylaĢılması, kurumsal firma imajını oluĢturmakta ki en önemli adımdır. Sadece Ģirket bilgilerini paylaĢmak ile kurumsallığı sürdürmek mümkün değildir. Web sayfasında kullanılacak bir görsel veya logonun içerisinde gizlenmiĢ olan anlam bile Ģirkete olan güveni etkileyebilir. Web sitesinin tasarımında seçilen rengin, faaliyet gösterilen sektör ile iliĢkili olması durumunda, kullanıcının dikkatini çekecek ve sektöre hâkim düĢüncesini oluĢturacaktır. Web sitesi sayfa yapısının düzenli olması, kolaylık sağlayacak araçlarla desteklenmesi kullanıcıda kurumsallık algısını oluĢturacaktır. C. Kullanıcı Dostu Web Sitesi Arama motorlarının ilk sıralarda bulunacak web sitelerini seçme kriterleri arasında, kullanıcı dostu olma durumları da bulunmaktadır. ‗Kullanıcı Dostu‘ kelimesi kurumsal yönetim ilkeleriyle (Adillik, ġeffaflık, Hesap Verebilirlik, Sorumluluk) bağdaĢtırılabilir. Kullanıcıyı değerli hissettirmek, hayatını kolaylaĢtırmaya yönelik imkânlar sunmak ve alacağı faydayı maksimum yapmayı sağlamak amacıyla oluĢturulmuĢ tüm faaliyetler, kullanıcı dostu kelimesinin içeriğini ifade etmektedir. Nasıl ki bir ürün alınırken ambalaj vs. etkenler seçimi etkiliyorsa, sanal dünyada da bir web sitesinin tercih edilme sebebini belirleyen faktör kullanıcı dostu olabilmesidir (Kutup, 2010). Kullanıcı dostu bir web sitesi; Farklı tarayıcı ve iĢletim sistemlerine uygun Mobil görünüme sahip Yorucu olmayan bir tema kullanan Sade bir Ģekilde oluĢturulmuĢ Ġstenilen bilgiyi kolay bulmak için arama butonları ile desteklenmiĢ ĠletiĢim bilgilerine kolay eriĢim imkânı sunan Özgün ve farklı bir tasarıma sahip Dil seçeneklerini barındıran Yalın bir dil kullanan Güncel veriler sunma Gibi kullanıcıya kolaylık sağlayacak özellikleri bünyesinde barındırmalıdır. Günümüzde insanlar Ġnternette arama yaparken mobil cihazlarını bilgisayarlardan daha fazla kullanmaktadırlar. D. Pazarlamada Web Sitesinin Önemi Ġçerisinde bulunduğumuz dönemlerde biliĢim sektörüne olan yatırımların giderek değer kazanması ile Ġnternet, önemli bir pazarlama ve iletiĢim aracı halini almıĢtır. ġirketlerin sürekliliğini sağlamaya yönelik, iĢletme fonksiyonları arasında bulunan pazarlama, diğer iĢletme fonksiyonlarının geliĢim süreci ile kıyaslandığında hızlı adımlarla ilerlemiĢtir. MüĢteri ile yakın iliĢkiler kurmak ve bilgilendirme yapmak amacıyla kullanılan bir web sitesi, geliĢmekte olan iletiĢim sektörünün verimli kullanıldığının bir göstergesidir. Dünyada hedeflenen kitlede bulunan tüm bireylere ulaĢmak neredeyse imkânsız olacağından, bu eylemi gerçekleĢtirmeye yönelik büyük olanak sağlayan web sitesi kullanımının, pazarlama çalıĢmalarında ki payı büyüktür. Pazarlama faaliyetleri bir plan dâhilinde yürütülmektedir. 32 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Web sitesi üzerinden, pazarlama faaliyetlerini destekleyen Ģirketlerde yine bir plan çerçevesinde çalıĢmalıdırlar. Bu pazarlama sürecinin, etkin ve verimli bir uygulama haline dönüĢmesi için aĢağıda belirtilen adımlar mutlaka uygulanmalıdır (Akar, 2010). Ġhtiyacın belirlenmesi Hedef müĢteri kitlesi tanımlanması Ġzlenecek stratejilerin oluĢturulması Ġmaj belirlenmesi Belirlenen bütçeyi plan dâhilinde sınıflandırmak Ürün, hizmet veya firma tanıtımının, reklamlarla desteklenmesi (Feedback) Geri bildirimlerin değerlendirilip yanıtlanması Faaliyet sonucunda elde edilecek analiz raporlarının değerlendirilmesi AraĢtırmanın Amacı ve Önemi AraĢtırmada amaçlanan, bazı göstergeler bağlamında kullanıcı dostu bir web sitesine sahip olmanın, kurumsallığa olan etkisini göz önüne koymaktır. ġeffaflık ilkesine uygun, güncel olarak faaliyet gösteren bir web sitesi veya sosyal medya hesabının, müĢteri memnuniyetine olan etkisi, Ģirkete olan güvenin artmasında ki rolüne ve piyasa imajının oluĢmasında ki katkısına dikkat çekilmek istenmiĢtir. II. EVREN VE ÖRNEKLEM Bu çalıĢmada KırĢehir‘de faaliyet gösteren sanayi Ģirketlerinin, kullanıcı dostu olma durumlarının incelenmesi amaçlanmıĢtır. ÇalıĢmanın anahtar kelimeleri üzerine Ġnternette bir araĢtırma yapılmıĢ ve Aralık 2016 tarihi itibariyle 7 adet sanayi Ģirketinin web sitesi incelenmiĢtir. Betimsel nitelikte bir nitel araĢtırma olan çalıĢmada, biçim ve içerik analizi kullanılmıĢtır. A. Verilerin Toplanması ve Değerlendirilmesi „‟Ġçerik Analizi‟ni herhangi bir iletiĢimin gözlemlenen içeriğinin nesnel, sistematik veya nicel olarak incelenmesini sağlayan bir teknik olarak tanımlamaktadır. Ġçerik Analizi web iletiĢimlerini de kapsayan sosyal bilimler alanında yapılan çalıĢmalarda yaygın kullanıma sahip yararlı bir ölçüm tekniğidir. Dolayısıyla web sitelerinin globalizasyon/lokalizasyon düzeyini belirlemeye yönelik mevcut çalıĢmada Ġçerik Analizi‟nin kullanımı yerinde bir karardır.‟‟ (Çilingir & Keskin, 2010: 59). Web sitelerinin hangi kriterler üzerinden değerlendirileceği belirlenmiĢ, Aralık 2016 tarihi itibari ile de KırĢehir Ticaret Odasının web sitesinde bulunan meslek grupları bölmesinden araĢtırmaya konu olan 7 sanayi Ģirketi seçilmiĢtir. Alınan veriler incelenip, web sitelerinin kullanıcı dostu olma durumlar değerlendirilmiĢtir. B. Analiz Yöntemi ÇalıĢmaya konu olan Ģirketlerin değerlendirilmesinde kullanıcının hayatını kolaylaĢtırmaya yönelik etmenler dikkate alınmıĢtır. ġirketlerin web siteleri bu etmenler çerçevesinde detaylıca incelenmiĢtir. Ġncelemeler yapılırken içerik analizi kullanılmıĢtır. III. BULGULAR A. Değerlendirme Kriterleri ve Sağlayacağı Faydalar Kriterlerin belirlenmesinde ki temel etken web sitesine giren kullanıcıya kolaylık sağlanmasıdır. Bu bağlamda aĢağıdaki 16 baĢlık dikkate alınmıĢtır. a. Tarayıcı ve ĠĢletim Sistemlerine Uygunluk 33 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Tarayıcılar ve iĢletim sistemleri, iĢlevleri yönünden farklı niteliklere sahip olabilmektedirler. Ziyaret edecek kullanıcının hangisine sahip olduğu bilinemeyeceğinden, tüm tarayıcı ve iĢletim sistemlerinde web sitesinin uygunluğu kontrol edilip gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Böylelikle potansiyel ortak ya da müĢterileri kazanım oranı yükselecektir. b. Yorucu Olmayan Tema ve Renkler Web siteleri içerisinde barındırdığı bilgiler kadar görsellikleri ile de kullanıcıya hitap etmelidir. Seçilecek renk veya kullanılan bir görsel güven duygusu verip, ziyaretçinin müĢteriye dönüĢmesine olanak sağlar. c. Arama Butonu Site içerisine eklenecek olan arama butonu, kullanıcının istediği veriye sayfa gezinme zahmetinde bulunmadan eriĢmesine imkân sağlayacaktır. Rakipler arasında kolay eriĢim imkânı, farklılaĢma politikası uygulamanın güzel bir aracı olarak kullanılabilir. d. Sade / KullanıĢlı Site Tasarımı ġirketler için tasarlanmıĢ olan web siteleri, tasarım açısından kullanıĢlı ve fazla detaya girilmeden hazırlanmalıdır. Böylelikle Ģeffaflıktan kaçınmadığı ve özü yansıttığının bir göstergesi olacaktır. Web sitesi gereksiz bilgi paylaĢımlarından arındırılıp, kullanıcıya firma hakkındaki asıl bilgiyi sunmalıdır. Bu asıl bilgilerin görüntülenmesi kolay yerlerde bulunması da güven telkin edecektir. e. ĠletiĢim Bilgileri En önemli detaylardan biri olarak karĢımıza çıkan iletiĢim bilgileri, ziyaretçilerin aklına takılan konularda yön göstericidir. ġirketin sunulan hizmet veya ürün hakkında geri dönütler almasını sağlar. Kolay ulaĢılabilme imkânı Ģirketin marka imajını arttırmaya katkı sağlayacaktır. f. Özgün Tasarım Web sitesinin tasarım bakımından özgün olması akılda kalıcılığı arttıracak bir etmendir. Özellikle sektörle iliĢkili görsel veya araçlar kullanılarak bir tasarım yapıldığında, kullanıcının bilinçaltına yerleĢecek ve sektöre hâkim, kurumsal bir firma imajı yansıtacaktır. g. Dil Seçenekleri Ġnternetin sağladığı büyük avantajlardan biri de coğrafi sınırlamaları ortadan kaldırmaktır. Farklı dil seçenekleri ile kullanıma sunulan bir web sitesi, Ģirketin küreselleĢmeye adım attığı yönünde olumlu bir imaj sergilemesini sağlayacaktır. Ürün veya hizmetin dünyanın her yerinden incelenebilmesi imkânı, finansal anlamda Ģirkete katkı sağlayabilecek bir unsurdur. h. Güncel Bilgi / Duyurular ġirketin almıĢ olduğu kararlar veya kampanyaları, müĢterilerle duyurular baĢlığı altında paylaĢması web sitesinin güncel olduğu izlenimini yaratacaktır. Güncel tutulan bir web sitesini ziyaret eden kullanıcı, Ģirketin hâlen faaliyette ve müĢterilerine önem verdiğini düĢünecektir. i. Yalın Dil Ziyaretçilerin eğitim düzeyi ve yaĢ aralığı tahmin edilemeyeceğinden, kullanılan dil ve kelimeler, ziyaretçiyi ne kadar ikilemde bırakmayacak Ģekilde seçilirse, o denli anlaĢılır bir ara yüze sahip olunacaktır. j. Mobil Uyumlu Görünüm 34 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ „‟Hanelerin %96,8‟inde cep telefonu var Hanelerin 2015 yılı Nisan ayında %96,8‟inde cep telefonu veya akıllı telefon bulunurken, sabit telefon bulunma oranı %29,6 oldu. Aynı dönemde hanelerin %25,2‟sinde masaüstü bilgisayar, %43,2‟sinde taĢınabilir bilgisayar ve %20,9‟unda Ġnternete bağlanabilen TV bulunmaktadır.‟‟ (TÜĠK-2015). Günümüzde akıllı telefon kullanımı ve Ġnternet paketi kampanyalarının artmasıyla, kullanıcılar mobil platforma yönelmiĢ bulunmaktadırlar. Mobil ara yüze sahiplik, web sitesinin arama motorlarında yukarı sıralara hızlı çıkmasını ve kullanıcıların tercihi haline gelmesini sağlayacaktır. k. Canlı Destek Web sitesinde canlı destek sistemi bulundurmak, kullanıcı ve yetkilinin iletiĢime geçme sürecini hızlandıracak bir etmendir. Mail ve telefon aracı ile gerçekleĢecek iletiĢimler, mesai saatleri ile kısıtlanabileceğinden, canlı destek maliyetsiz ve istenilen zamanda rahatlıkla bilgi alıĢveriĢi sağlamaya imkân sağlayacaktır. l. Yeterli Derecede ġirket Tanıtımı Marka imajının oluĢmasında büyük yer kapsayan firma tanıtımı, ziyaretçinin uzun vadede Ģirkete yapacağı yönelimleri etkileyecektir. BelirlenmiĢ ve yayınlanmıĢ stratejik planlar, yönetici ve çalıĢma ekibi hakkında bulunacak bilgiler, Ģirkete olan güven düzeyini arttıracaktır. m. Aktif Sosyal Medya Kullanımı Günümüzde Ġnternet büyük çoğunlukla sosyal medya takibi için kullanılmaktadır. ġirket adına açılmıĢ hesaptan yapılan paylaĢımlar, müĢteri memnuniyetine önem veren ve aktif olarak cevap bulunabilecek bir ortam hissiyatı uyandıracaktır. n. MüĢteri Yorumları MüĢterilerin ürün, hizmet ya da firma hakkındaki düĢünceleri paylaĢabilecekleri Ģeffaf bir ortam yaratılması, iki taraf açısından da faydalı olacaktır. ġirket için bakıldığında potansiyel müĢteri ve ortaklarla 3. Ģahısların fikirlerini paylaĢmak, Ģirketin bir aynada yansıması gibi görülecektir. Buradan alınacak geri dönütler ile de sürekli iyileĢtirme çalıĢmalarına fikir edinilecektir. MüĢteriler açısından bakıldığın da ise ‗‘Acaba nasıl ?‘‘ sorusunun cevapları bulunabilecektir. o. Ġstatistiki Bilgiler Veya Mali Tablolar ġirketin mali tabloları veya istatistiki bilgilerinin web sitesinde paylaĢılması, kurumsal yönetim ilkelerinden Ģeffaflığın firma tarafından benimsendiğini gösterecektir. ġirket ile ortaklık yapmayı düĢününler ise bu verilerden yararlanarak bir rota çizecektir. p. Sıkça Sorulan Sorular ĠletiĢime geçmeyi tercih etmeyen, bu süreci gerçekleĢtirecek vakti olmayan ziyaretçiler için, açılacak olan sıkça sorulan sorular köĢesi, Ģirketin genel anlamda almıĢ olduğu sorulardan bir derleme yapılarak oluĢturulup bilgi verilebilir. B. Kullanıcı Dostu Olma Eğilimleri AraĢtırma dâhilinde KırĢehir ilindeki rastgele seçilen 7 sanayi Ģirketinin web sitelerinin, kullanıcı dostu olma durumu incelenmiĢ ve Tablo 2‘ de ortaya konulmuĢtur. 35 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Tablo 2. ÇalıĢmaya Konu Olan Web Sitelerinin Ġçerik Analizi Sonuçları AĢağıdaki Grafik‘1 de çalıĢmaya konu olan kriterler bağlamında değerlendirilen Ģirketlerin yüzdesel olarak kullanıcı dostu olma oranı yansıtılmıĢtır. Grafik 1: Ġlgili ġirket Web Sitelerinin Kullanıcı Dostu Olmasına Yönelik Dağılım Grafik 1‘deki bilgiler web sitelerinin incelenmesinden sonra elde edilmiĢtir. Ġncelenen web sitelerinin hiçbiri 100 kullanıcı dostu olma oranını yakalayamamıĢtır. Gerekli düzeltme ve eklemeler yapıldığı takdirde, müĢterilerine daha verimli hizmet sunmuĢ olacaklardır. Grafik 2‘de ise değerlendirme kriterlerini, web sitelerinin taĢıma dağılımı ortaya konulmuĢtur. 36 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Grafik 2: Web Sitelerinin Ġnceleme Kriterlerini TaĢıma Dağılımı Grafik 2‘deki veriler yorumlandığında, Canlı Destek ve MüĢteri Yorumları bakımından büyük bir eksiklik olduğu tespit edilmiĢtir. Bu eksiklikler web sitelerine eklendiği zaman, ziyaretçinin aklına takılan sorular daha hızlı yanıt bulabilme imkânına sahip olacaktır. Böylelikle web sitesinin kullanıĢlılığı ve istenilene ulaĢtırma performansı artıĢ gösterecektir. Kurumsallık düzeyine katkı ile dikkat çekilmek istenilen nokta da ise istatistiki bilgiler ve mali tabloların web sitesinde paylaĢılması devreye girmektedir. Kurumsal yönetim ilkelerince halka ne kadar Ģeffaf ve hesap verebilen bir yapıyla hizmet sunulursa, kurumsallık kavramına uyum o denli gerçekleĢmiĢ olacaktır. SONUÇ VE ÖNERĠLER Ġnternet kullanımının yaygınlaĢması ile Ģirketler, müĢterilerine daha hızlı bir Ģekilde hizmet sunabilmekte, müĢteriler ise aradıkları bilgiye daha rahat Ģekilde eriĢmektedirler. Ġnternetin geliĢmesi ile pazarlama kavramı da farklı bir boyut kazanarak, asıl amaç olan kar elde etmek bir adım gerilemiĢ, müĢteri memnuniyeti ve marka imajı kazanmak ön plana çıkmıĢtır. ÇalıĢmada KırĢehir ilindeki sanayi Ģirketleri incelenmiĢtir. Rastgele seçilen 7 sanayi Ģirketinin web siteleri, içerik analizi yöntemi kullanılarak 16 farklı etmen bağlamında incelenmiĢtir. Yapılan analizler sonucunda, hedef web sitelerinin tasarım ve kullanıĢlılık bakımından yeterli olduğu tespit edilmiĢtir. Fakat müĢteriye daha iyi hizmet sunmaya yönelik canlı destek, müĢteri yorumları, mobil uyumlu görünüm, dil seçenekleri, istatistiki bilgiler ve mali tabloların paylaĢılması hususunda birtakım eksiklikler tespit edilmiĢtir. Yapılan araĢtırmalar sonucunda web sitelerini iyileĢtirmeye yönelik aĢağıdaki önerileri geliĢtirilmiĢtir: Web siteleri sadece var olmak yerine aktif bir Ģekilde hizmet göstermelidir. Sosyal medya hesapları güncel tutulup, birtakım duyuruların paylaĢılmasıyla müĢteriye, karĢısında muhatap bulabileceği izlenimi verecektir. 37 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Dil seçeneklerini bulundurmaya önem verilmesi müĢteri portföyünü geliĢtirmeye yardımcı olacaktır. Sosyal medya sitelerinin sağlamıĢ olduğu hedef odaklı reklam imkânlarıyla, belirlemiĢ olunan ilgili gruba büyük oranda ulaĢım sağlanabilir. Ġnternet odaklı iĢleri, alanında uzmanlaĢmıĢ kiĢi veya grupların yönetmesine baĢvurulabilir. SEO (Search Engine Optimization) çalıĢmalarına ağırlık vererek, belirli anahtar kelimelerde arama motorlarında üst sıralara çıkmak hedeflenmelidir. Kaynakça Akar, E., 2010. Sanal Toplulukların Bir Türü Olarak Sosyal Ağ Siteleri - Bir Pazarlama ĠletiĢimi Kanalı Olarak ĠĢleyiĢi. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 10(1), pp. 107122. Anon., 2015. TÜĠK. [Çevrimiçi] Available at: http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18660 [EriĢildi: 25 Aralık 2016]. Anon., 2016. TÜĠK. [Çevrimiçi] Available at: http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=21864 [EriĢildi: 13 Aralık 2016]. Bulut, T., 2011. Kurumsal Kimliğin Yaratım Sürecinde Web Sitesi Tasarımı, Ġstanbul: yazarı bilinmiyor Çilingir, Z. & Keskin, H. D., 2010. Web Sitelerinin Globalizasyonu Üzerine Büyük Global Amerikan Markalarına Yönelik Bir Ġçerik Analizi Uygulaması. EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi ĠĠBF Dergisi, 5(2), pp. 51-66. Çoban, S., 2003. Kurumsal Ġmaj OluĢturma Aracı Olarak Sponsorluk ve Ġnternet Uygulamaları. Süleyman Demirel Üniversitesi Ġktisadi Ġdari Bilimler Fakültesi, 8(2), pp. 213229. Devlet Planlama TeĢkilatı, 2001. BiliĢim Teknolojileri ve Politikalar. Ankara: Devlet Planlama TeĢkilatı. Kutup, N., 2010. Ġnternet ve Sanat, Yeni Medya ve net.art. Muğla, Muğla Üniversitesi Basımevi, p. 12. Uysal, M. & Tunç, M., 1996. Kullanım Tekniği ve ĠĢ Dünyasında Ġnternet. Ġstanbul: Beta Basım Yayım. 38 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Organon‟un DeğiĢimi: Kamu Yönetiminde Gelenek Neden KlasikleĢmedi? Mustafa DUMANLIDAĞ* Özet Günümüzde kamu yönetimi bir araç mıdır yoksa amaç mıdır? Ariston‘un Organon‘dai belirttiği gibi, ortaya konulan bu yeni yaklaĢımlar birer homonimii midir yoksa paranimiii midir? Bu sorular hiç Ģüphesiz çoğaltılabilir fakat burada ele alınması gereken en önemli husus, bizim kendi yönetim geleneğimizin neden geliĢtirilmeyip, sürekli farklı ülkelerin -ki baĢta Amerika olmak üzere- yönetim anlayıĢlarının bizlere dayatılmasıdır. Bu ―geliĢmiĢ‖ diye tabir ettiğimiz ülkeler, kendi geleceklerini güvence altına almak için sürekli bir yenilenme çabası içine girdiler. Eski ve eksik olanın yerine daha modern ve daha iyisini getirdiler. ĠĢte bu çerçeveden baktığımızda görüyoruz ki kamu yönetimi de büyük değiĢimler geçirdi ve geçiriyor da. Genel anlamda, özellikle 1979 Dünya Ekonomik Krizi ile baĢlayan bu yenilenme süreci, geleneksel kamu yönetimi anlayıĢını neredeyse tarih sayfalarından silip süpürdü. Bu çalıĢmada, kamu yönetiminde gelenekselden yeni fikirlerin ortaya çıkıĢına kadarki süreci ele alıp; yeni yaklaĢımların ortaya çıkıĢı, geliĢmesi, değiĢmesi ve yenilenmesi süreci, bu yaklaĢımların dünya üzerinde uygulandığı ülkeler; bu ülkelerde uygulanan bu yeni yaklaĢımların analizi, sınıflandırılması; Türkiye‘de ki durumu, Türkiye‘de hali hazırda uygulanan veya uygulanmak istenen sürecin analizi ile Türkiye‘de hangi yaklaĢımın daha verimli sonuç vereceğine değinilmiĢ ve sonuçlar çıkarılmaya çalıĢılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: YaklaĢımlar, Kamu Yönetimi, Organon, YönetiĢim, Geleneksel, Klasik Abstract Nowadays, is public administration a means or a purpose? As Aristotle pointed out in Organon, are these revealed new approaches equivocally or derivatively? These questions can undoubtedly be multiplied. The most important issue to be considered here is that why our own management tradition is not developed, but why it is constantly imposed on us by different countries' management understandings, especially the United States. These so-called "developed" countries were in a constant effort to renew themselves to ensure their future. Instead of incomplete and old, they brought better and more modern ones. When we look at it from this perspective, public administration has undergone and is still undergoing major changes. In general, this renewal process starting with the 1979 World Economic Crisis, has almost swept away the traditional sense of public administration from history‘s pages. In this study, to deal with the process of the public administration from traditional understanding to the emergence of new ideas; the process of emergence, development, change and renewal of new approaches, the countries in which these approaches are carried out throughout the world, the analysis and classification of these new approaches in these countries; the current situation of approaches in Turkey, the analysis of the process already carried out or desired to carry out in Turkey and has been mentioned which approaches will yield more efficient results in Turkey and have been tried to be make a deduction. * Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Kamu Yönetimi Bölümü, Lisans Öğrencisi. Organon: Yunanca; alet, araç, organ. Aristoteles'in 6 ciltlik klasik mantık üzerine olan kitap serisi. ii Homonim: Adları aynı özleri farklı olan Ģeyler. Örneğin; iki insanın adları aynı olabilir ama özleri farklıdır. iii Paranim: Ġsme dayanan, isimden türetilen Ģeyler. Örneğin; gramerden, gramerci. i 39 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ GĠRĠġ Aristo‘nun Organon‘u, asırlar önce mantık üzerine kaleme aldığı birkaç eserin öğrencisi Alexander Aphrodisias tarafından Organon adı altında toplanması ile ilk kez MS. 2. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıktı (Özel, 2008). Organon, kelime anlamı ile alet, araç, organ anlamlarına gelir. Kamu yönetimine baktığımızda ise artık bazı Ģeylerin değiĢtiğine Ģahit oluyoruz. ―Kamu yönetimi bir araç mıdır yoksa amaç mıdır?‖ sorularını cevaplama yoluna gidiyoruz. Tam da Aristo‘nun eserindeki gibi değiĢimleri hep beraber hissediyoruz. Tüm bu perspektifler ıĢığında kamu yönetimine gelen yeni yaklaĢımlar; kendilerine has isim ve özellikler ile birbirlerine benzemekte veya ayrılmakta, her biri ortaya çıktığı ulusu temsil etmekte, onlardan bir Ģeyler barındırmakta, küresel emperyalizm etkisi ile baĢka ulus ve devletlerin sistemlerine nüfuz etmekte ve onları değiĢtirmekteler. Benzer veya farklı bu yaklaĢımlar ve akımlar nihayetinde Aristo‘nun sınıflandırmalarından Homonim ve Paranim grubuna girmekteler. Bu yaklaĢımlar teoride aynı özelliklere sahip gibi görünseler de (Paranim), uygulamaya geçirildiklerinde farklılaĢmaya, özelleĢmeye ve özümsenmeye (Homonim) baĢladılar. Her ne kadar, bazı yerlerde inkar etsek dahi, Türkiye olarak biz de bu yaklaĢımların ve akımların etkisinde kaldık ve kalıyoruz. Fransa‘dan, Ġngiltere‘den ve Amerika‘dan gelen bu akımlara karĢı tüm kalkanlarımızı indirip onları benimsiyoruz. 1868 yılına baktığımızda kurulmak istenen ilk belediye sistemini dahi Fransa‘dan birebir kopyalayarak aldığımızı görüyoruz (Tural, 2003). ĠĢte bu noktada karĢımıza iki soru çıkıyor. Ġlk soru; ―Bu yaklaĢımlardan biz ne kadar etkilendik?‖ Diğer bir soru ise; ―Bu yaklaĢımlardan hangilerini uyguladık ve uygulamaktayız?‖ I. GELENEKSELDEN MODERNE DOĞRU: DEĞĠġEN ANLAYIġLAR VE DÜNYA Max Weber‘in ―Ġdeal Tip Bürokrasisi‖ ile baĢlattığı, Wilson ve Taylor‘un eserleri ve kuramları ile desteklediği siyasetin ve kamu görevlilerinin alanlarının farklı olduğu düĢüncesi, yeni bir bilimin doğmasında temel taĢlarını oluĢturdu: ―Kamu Yönetimi‖ (Soydam, 2016). Taylor‘un ―Bilimsel Yönetimim Ġlkeleri‖ makalesi ile baĢlayan ―Taylorizm‖ akımı, kamu yönetiminde de etkisini göstermeye baĢladı. Weber ve Wilson‘un da desteğiyle artık kamu kurumlarının da bir iĢletme gibi düĢünülmesi, siyasetten ayrı bir alan olarak ele alınması ve bu alanda yeni düzenlemelerin Ģart olduğunun ileri sürülmesi ile beraber, ilk adımlar atılmıĢ oldu. 19. yüzyılın ikinci yarısından 20. Yüzyılın son çeyreğine kadar sürecek bu furya ―Geleneksek Kamu Yönetimi‖ olarak adlandırılacak ve katı hiyerarĢi, rasyonellik, merkezcilik, gizlilik, ayrıntılı kurallar ve biçimsellik gibi Weberyan bürokrasisinden oldukça fazla etkilenmiĢ ve ĢekillenmiĢ bir yönetim biçimi olarak devam edecekti. 1980‘li yılların sonlarına gelindiğinde, özellikle Anglosakson coğrafyada yeni bir yaklaĢım ortaya çıkmaya baĢladı; ―iĢletmecilik modeli‖ (DKBB, 2016). Geleneksel yönetim anlayıĢına gelen eleĢtiriler arttıkça, yenilikçi fikirler kendilerini göstermeye baĢladılar. Özellikle ―kamu iĢletmeciliği‖, ―piyasa temelli kamu yönetimi‖ gibi 40 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ kavramların dillendirilmesi, artık eski olanın teklemeye baĢladığını, yerini yeni ve verimli olana bırakması gerektiğini bizlere gösteriyordu. Bu yeni yaklaĢımlara sebep olan en büyük etken, hiç Ģüphesiz 1973 petrol krizi idi. Bu kriz refah devleti anlayıĢını çökerterek, eski sistemlerin iĢ yapamadığı sloganı üzerinden yeni akımlara, yeni kuramlara ön ayak olmaya baĢladı (Özer, 2014). Önce özel sektörde meydana gelen revizyonlar, ardından küreselleĢme ile etkisini arttıran kapitalizme entegre olma çabaları, bu süreci hızlandıran en önemli faktörler oldu. Bu baskılar, 1980‘lerin baĢında ABD ve Ġngiltere‘de devleti küçültme ve yeniden yapılandırmayı amaçlayan değiĢimleri baĢlattı. Bu değiĢimler refah devletinin sonunu getirerek, yeni yönetim anlayıĢlarının ortaya çıkmasında etkili bir etken oluĢturdu (DKBB, 2016). Tüm bu etkenler sonucunda, özellikle özel sektörde meydana gelen büyük değiĢimler ile beraber, sektörün hiyerarĢiyi gevĢetmesi, merkezileĢme eğilimlerini azaltması, tüm dikkatlerini kaliteye, yeniliğe ve müĢterilerinin talep ve beklentilerine odaklaması, kamu yönetimi üzerinde de eleĢtirileri arttırdı. Bu değiĢimlerin kamu yönetiminde de uygulanabileceği öne sürüldü (DKBB, 2016). Bütün bu geliĢmeler sonucunda, kamu yönetimi alanında iĢletmecilik yaklaĢımı ortaya çıkmaya baĢladı ve geleneksel kamu yönetimi anlayıĢı yerini birbirinden farklı ve etkide yeni anlayıĢlara bırakmaya baĢladı. II. DWĠGHT WALDO: KAMU YÖNETĠMĠNDE MODERNĠZE VE YENĠ YAKLAġIMLAR ―Ġdari Devlet‖ eseri ile adını klasiklere yazdırmayı baĢaran Waldo, kamu yönetimine yaptığı katkıları ile tüm dünyaya ün salmıĢ, modern kamu yönetimi denilince akla ilk gelen isim olmayı baĢarmıĢtır. 1979‘dan itibaren anısına verilen Dwight Waldo Onur Ödülü bunun en net kanıtlarındandır. Waldo‘nun, günümüz kamu yönetimcilerinde bıraktığı etki, ―nasıl düĢündüğünden çok neyi düĢündüğüne ve neye meydan okuduğuna‖ felsefesi ile paraleldir (Özer, 2014). Öyle ki öğrencilerinden biri olan George Lowery‘den de duyabileceğimiz gibi; nereden, hangi ülkeden, hangi disiplinden ve hangi milletten olursanız olun bu bakıĢ açısı ile yaklaĢtığınızda sorunların çözümü daha kolay olacaktır (Lowery, 2011) ĠĢte bu sebeptendir ki Waldo‘nun bıraktığı etki halen devam etmektedir. Waldo‘ya göre örgüt yönetimlerinin değiĢimi kaçınılmazdı. Bu noktada değiĢimin öncüsü olmak adına bazı çalıĢmalar yapmaya baĢladı. Özellikle değiĢim sürecinde etkinlik ve verimlilik arayıĢlarındaki olumsuzluklara çözüm bulmaya çalıĢtı. Ona göre bu olumsuzlukların temelinde geleneksel yaklaĢım yatmaktaydı (Özer, 2014). O dönemlerde kamu yönetimi ciddi kimlik bunalımları yaĢamaktaydı. Waldo, öncelikle bu krizin aĢılması gerektiği inancındaydı. Bu doğrultuda örgüt yönetimindeki değiĢimleri analiz etmeye baĢladı ve Yeni Kamu Yönetimi (YKY) düĢüncesinin temellerini oluĢturacak çalıĢmalar yaptı. Waldo ile baĢlayan bu süreç, yani kamu yönetimine kimlik kazandırma mücadelesi böylece beklediği kıvılcımla birlikte yeni yaklaĢımların önünü açmıĢ oldu. Waldo‘nun kıvılcımı ile 1970 krizinin Ġngiltere‘de devletin küçültülmesi ve kaynakların etkin kullanılması, verimliliğin arttırılması için kamu ve özel sektörün karĢılaĢtırılması çalıĢmalarınına paralel ―yeni sağ‖ düĢüncesinin yükselmesi ve Thatcher ile 41 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ gelen muhafazakar iktidarların kamu yönetimindeki reformları YKY‘nin temellerini atmıĢ oldu. Tüm bu değiĢimler ile birlikte kamu yönetimi anlayıĢında; Devletin küçültülmesi, kamu hizmeti sunumlarının özel sektöre bırakılması, hizmetlerin sağlanmasında rekabetin ön planda tutulması, otomasyonun geliĢmesi, devletin sektörler üzerindeki yetkilerinin sınırlandırılması söz konusu oldu. III. YENĠ KAMU YÖNETĠMĠ‟NĠN DÜNYA ÜZERĠNDEKĠ DURUMU YKY, ortaya çıkmaya baĢladığı ilk anan itibaren büyük reform hareketlerini de beraberinde getirdi. Öyle ki, tüm dünya üzerinde çeĢitli ülkelerde kiminde temelli sistem değiĢikliğine sebep olurken, kimilerinde de geçici bir süreç olarak kaldı. DeğiĢimlerin en yoğun olduğu sürece yani 1980‘li yılların sonlarına baktığımızda, geliĢmiĢ ülkelerde ve özellikle Anglo-Sakson coğrafyada (ABD, Ġngiltere, Kanada vs.) kamu sektörünün yönetiminde bu değiĢimleri görebilmekteyiz (ÇevikbaĢ, 2012). Bu yeni yaklaĢımların, çeĢitli bilim adamlarınca farklı farklı adlandırıldıkları görülür; Christopher Hood tarafından Yeni Kamu Yönetimi, David Rosenbloom tarafından Piyasa Temelli Kamu Yönetimi, Ted Osborne ve Ted Gaebler tarafından GiriĢimci Hükümet ve Christopher Pollitt tarafından ĠĢletmecilik gibi. Ayrıca çeĢitli ülkelerde de farklı adlandırıldılar; Amerika‘da Hükümetin Yeniden KeĢfi, Ġngiltere‘de Ajansların Reformuna Yönelik Gelecek Adımlar ve Kanada‘da Yeni Kamu Yönetimi‘nin uygulamaları gibi (Gökçe ve Turan, 2008). IV. YENĠ KAMU YÖNETĠMĠ ANLAYIġI‟NIN TÜRKĠYE‟DEKĠ YANSIMALARI Dünya‘da etkisini hissettiren ve birçok köklü reformlara neden olan YKY, Türkiye‘de de kendisini hissettirmiĢ ve 1980‘li yılların sonu ve 1990‘lı yılların baĢında özellikle ekonomi alanında yapılan reformlar ve özelleĢtirmeler; verimlilik, kalite, etkinlik, rekabet, özel sektör vb. kavramlarla desteklenmiĢtir (Lamba, 2015). 1999 Helsinki Zirvesi ile Türkiye‘ye AB resmi adaylık statüsü verilmesiyle birlikte üyelik sürecinin ivme kazanması, demokrasi, insan hakları, kurumsal yapıların uyumlaĢtırılması vb. alanlarda yeni bir dönemin baĢlangıcı oldu. Ekonomi alanındaki reformların ardından yönetsel alanda da reformlara gidilmek istenmesiyle, vatandaĢ odaklılık, sonuç odaklılık, uzmanlaĢma ve esnek istihdam, Ģeffaflık vb. kavramların düzenlenmesini içeren Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı ıĢığında ikinci dalga reform süreci baĢlamıĢ oldu (Kurt ve Uğurlu, 2007). Bu yeni akımlarla birlikte, merkezi ve üniter yapıya sahip Türkiye, artık bütün yetkileri elinde tutan merkez yerine, yetkilerin bir kısmını yerel yönetimlere dağıtmaya baĢlayan bir sisteme geçmeye baĢladı. Bu kapsamda çıkarılan kanunlardan, gelen yasa teklif ve tasarılarına baktığımızda, görüyoruz ki 6360 sayılı BüyükĢehir Belediyesi Kanunu (TBMM, 2012) ile birlikte bu akım, bir adım daha ilerlemiĢ oldu. Önümüzdeki referandumla birlikte getirilmek istenen CumhurbaĢkanlığı Sistemi‘yle bir adım daha ilerlemiĢ olacak. V. TÜRKĠYE‟DE YÖNETĠġĠM VE YEREL YÖNETĠMLER YKY‘den sonra, 1990‘lı yıllarda yoğun bir biçimde yaĢanan küreselleĢmeyle birlikte ortaya çıkan, YKY‘nin bir adım ötesi olan yönetiĢim, üç temel dayanak üzerinde yükselir; Ekonomik, siyasi ve idari. Ekonomik yönetiĢim, ülkenin ekonomik faaliyetler ve iliĢkilerinde karar alma süreçlerinin yanında, eĢitlik, yoksulluk, çevre ve yaĢam kalitesi üzerinde de 42 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ etkileri bulunur. Siyasi yönetiĢimde, strateji oluĢturmada karar alma sürecini içerir. Ġdari yönetiĢim ise, politikaların uygulandığı sistemi ifade eder. Bu üç unsur ile birlikte yönetiĢim, siyasi ve sosyo-ekonomik iliĢkileri yönlendiren süreç ve yapılanmalar olarak tanımlanabilir (Yıldırım, 2014). YönetiĢimde en temel unsur pasif yurttaĢlık yerine, aktif yurttaĢlıktır. Buna göre yurttaĢ, sadece hakkını isteyen olmak yerine, ödev ve sorumluluklarda yüklenen bireyler olup yönetilen değil, temel karar alıcı konuma gelen bireyler olmalıdır. Yani kamusal politikalarda bir paydaĢ olarak kabul edilmelidir. Bu doğrultuda yönetiĢimin en önemli unsuru olan aktif yurttaĢ, sivil toplum örgütleri ve vatandaĢ birlikleri kuracak, sivil toplum örgütleri ile yönetime katılacak, sorunların çözümünde taraf olabilecek ve denetim iĢlevlerini de yerine getirebilecektir (Yıldırım, 2014). DeğiĢim süreçleri ile birlikte merkezi yönetim-yerel yönetim arasındaki denge yerel yönetim lehine kaydıkça, yerelleĢme süreci de hız kazandı. Yerel yönetimlerdeki özelleĢtirmeler ile birlikte ülke ekonomisine verdikleri katkı arttırıldı. Yerel yönetimlerin asli vazifeleri değiĢmeye baĢladı. Klasik hizmet üreten kuruluĢlar yerini önemli ve kilit roller üstlenen yerel yönetimlere bırakmaya baĢladı. Yerel yönetimlerin bir diğer önemli unsuru, demokrasiye verdikleri katkıdır. Öyle ki, halkın seçtiği kiĢi yönetime gelir ve hesap vermesi gereken Ģey yine halkın kendisi olur. ĠĢte bu noktada, yönetiĢim ile birlikte var olan hesap verilebilirlik bir üst noktaya taĢındı ve aktif yurttaĢlar artık sivil toplum örgütleri ile birlikte hem yönetime ortak olmaya baĢladı, hem de denetimde aktif rol oynadılar. Bunun ön görülmesi ile birlikte yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, bir anlamda yönetiĢim akımı doğrultusunda yapılan reformlar olarak yorumlandı. Yerel yönetimlere aktarılan her bir yetki, aynı zamanda yönetiĢimi daha güçlü kıldı ve yurttaĢın daha fazla söz sahibi olmasına imkan verdi. Yerel yönetiĢimler, gösterdikleri bazı özelliklere göre sınıflandırıldılar; ĠĢletmeci, Kurumsal ve Refah yerel yönetiĢimleri. ĠĢletmeci Kentsel YönetiĢim Modeli‘ne baktığımızda kamunun yönetimin iĢletmecilere bırakılmasını, uzman kadroların oluĢturulmasını, özelleĢtirme ve sözleĢmelerle yerel yönetimlerin daha etkin olacağını ve böylece rekabet ortamında en iyi yönetimin sağlanacağı savunur. Kurumsal Kentsel YönetiĢim Modeli‘ne baktığımızda sosyal grupların ve diğer örgütlenmiĢ çıkar gruplarının kent politikalarının süreçlerine katılımının sağlandığı sistem olarak tanımlanır. Refah Kentsel YönetiĢim Modeli‘ne baktığımızda siyasi ve yönetsel bakımdan merkezi hükümete bağlılığın yanında, özel sermaye ile ortakların en az düzeyde kalması hedeflenir. Bu modelde katılımcılar yerel yönetim yetkilileri ve merkezi hükümet bürokratlarıdır (Yıldırım, 2014). YönetiĢimler, çeĢitli araçlar vasıtası ile gerçekleĢir. Türkiye‘de ise; halk kurultayları, halk günleri, proje demokrasisi, semt danıĢma meclisleri, kiĢisel baĢvuru, muhtar toplantısı, dilekçe, kamuoyu araĢtırması ve referandumdur (Yıldırım, 2014). SONUÇ ―Bir millet, kendisine uygun müesseseleri ancak Ģuuraltı hayatının asırlarca süren devamında, gelenek ve görenekleriyle bulur.‖ G. K. Chesterton Tüm bu bilgiler ıĢığında, görüldüğü gibi Waldo ile baĢlayan modernize çalıĢmaları, istediği kıvılcımı petrol krizi ile elde ederek büyük bir hızla küreselleĢmenin de etkisiyle dünyaya yayıldı. Birçok ülkede, birbirinden farklı isimlerle kendisine yer edindi. GeliĢmiĢ 43 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ülkelerde köklü reformlara öncülük ederken, geliĢmekte olan ve geliĢmemiĢ ülkelerde ise geçici bir heves ile doğrudan kopyalanarak uygulanmaya çalıĢıldı. Türkiye için de durum pek farklı değildi. Özellikle kamu yönetimi alanında, diğer her alanda olduğu gibi Osmanlıdan gelen modernize çalıĢmaları temelinde geliĢmiĢ ülkelerin yönetim anlayıĢlarını birebir kopyalamak var olan sorunları ortadan kaldırmadı veya kaldırmaya gücü yetmedi. Çözülmesi istenen her sorun için getirilen her yenilik akabinde farklı bir soruna veya sorunlara sebep oldu. Her çözüm arayıĢı bir sorunu kapatırken, birden fazla sorunu beraberinde getirdi. Burada buna sebep olan iki önemli husus vardı; Öncelikle ilk husus kökenine ait olan anlayıĢları araĢtırmamak ve geliĢtirmeye çalıĢmamak, diğer husus ise geleneklerine bağlı kalmayıp tamamen çağdaĢlaĢma düĢüncesi ile yabancı değerleri olduğu gibi kopyalayarak olanı değiĢtirmeye çalıĢmaktı. Fakat her zaman bardağın dolu tarafından da bakmak gerekir. Özellikle YKY‘den sonra gelen yönetiĢim akımı, Türkiye‘de ciddi değiĢimlere kaynaklık etti. Sivil Toplum KuruluĢlarının artması, Kent Konseyleri‘nin kurulması, Sendikalar vb. gibi vatandaĢ örgütlenmelerinin çoğalması, kentlerde var olan sorun ve çözümlerde aktif bir Ģekilde katılımları arttırdı. Bu yeni akımlar bir anlamda yeni çözüm arayıĢlarını da beraberinde getirdi. Ortak Akıliv dediğimiz olguyu bize kazandırdı. Bunların yanında elbette kötü tarafları yok denilemez. Ġstediğimiz kadar uğraĢsak da devlet, bir kamu kurumu olmaktan çıkıp, özel iĢletme haline getirilmeye baĢlandı. Ücretsiz verilmesi gereken hizmetler için ücret alınmaya, bazı hizmetleri özel kuruluĢlara vererek vatandaĢı devletle değil, kâr amacı güden kiĢi ve kuruluĢlarla karĢı karĢıya getirmeleri elbette kötü sonuçları beraberinde getirdi. Her Ģeyden öte, 5000 yıllık tarihimizden bahsederken, onlarca devlet kurmuĢ, kıtalara hükmetmiĢ ve yıkılmıĢken, birkaç yurt değiĢtirmiĢken ve bu kadar köklü bir kültüre sahipken, nasıl oldu da bizim kendimize ait bir yönetim anlayıĢımız klasikler arasında kendisine yer bulamadı? ġuan bir Amerikan, bir Fransız, bir Ġngiliz modeli gibi bir Türk modelinden neden bahsedemiyoruz? ĠĢte asıl parmak basılması gereken noktaya böylece gelmiĢ oluyoruz. Chesterton‘un da dediği gibi, kendimize uygun müesseseleri geleneklerimizde aramamız gerekirken, biz neden diğer ülkelerin geleneklerini kendimize dayatmaya ve uygulamaya çalıĢıyoruz? Kaynakça Atademir H. R. (1963). Organon. Dünya Edebiyatından Tercümeler. Milli Eğitim Basımevi Baskı 2, s. 22. Batal, S. (2010), ―Yeni Kamu Yönetiminde YönetiĢim Kavramı Ve Türkiye‘de Yerel Yönetimler Alanındaki Uygulama Örnekleri‖, Mevzuat Dergisi, S.145 iv Ortak akıl: Birden fazla kiĢinin toplanarak bir konu hakkında akıl kapasitelerini ve düĢünce güçlerini birleĢtirmesidir. Özellikle Yönetimde birden fazla kurumun bir konu hakkında fikir ve öneri sunmaları bu kavramı kullanmama ön ayak oldu. Ayrıntılı bilgi alma ve araĢtırma için bakınız; Prof. Dr. CoĢkun Can AKTAN, Geleceği Kazanmanın Yolu: Stratejik Yönetim 44 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ÇevikbaĢ, R. (2012) ―Yeni Kamu Yönetimi AnlayıĢı Ve Türkiye Uygulamaları‖, Ekonomi ve Yönetim AraĢtırmaları Dergisi, C:1, S.2, s.8-32. DKBB (2016) ―Kamu Yönetiminde Ada YaklaĢımları‖, Yeni Kamu Yönetimi YaklaĢımı http://www.dkbb.gov.tr EriĢim Tarihi: 13.03.2017. Gökçe, O. ve Turan, E. (2008) ―Kamu Yönetiminin DönüĢümü Ve DönüĢümün Temel Unsurları‖, Sosyal ve Ekonomik AraĢtırmalar Dergisi, Konya, S.15, s.175-200. Güler, B. A. (2005) ―Kamu Yönetimi YaklaĢımları Nasıl Sınıflandırılabilir?” ÇalıĢma Notu, http://politics.ankara.edu.tr EriĢim Tarihi: 15.03.2017 . Güzelsarı, S. (2004) ―Kamu Yönetimi Disiplininde Yeni Kamu ĠĢletmeciliği ve YönetiĢim YaklaĢımları‖, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi TartıĢma Metinleri, A.Ü SBF Matbaası, Ankara, No.66 Kurt, M. UĞURLU, Ö. Y. (2007) ―Yeni Kamu Yönetimi ve Yeni Kamu Yönetimi YaklaĢımının GeliĢiminde Avrupa Birliği‘nin Rolü: Ġlerleme Raporları Ġçerik Analizi”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Ġ.Ġ.B.F. Dergisi, Afyon, C.IX, S.2, s.81-109. Lamba, M. (2015) ―Türkiye‘de Yeni Kamu Yönetimi AnlayıĢının Yansımaları: Hükümet Programları Üzerinden Nitel Bir Ġnceleme‖, Süleyman Demirel Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C:20, S.1, s.127-141 Lowery, G (2011), ―Putting The Purpose Ġn P.A. :Dwight Waldo‘s death last fall prompted a reappreciation of the man‘s impact on his profession. His calm but persistent suggestion that public administration is something more than a job ultimately won out‖, http://www1.maxwell.syr.edu, 20.11.2011. Ökmen M, YILMAZ, A, , S. (2004), ―Kamu Yönetiminde Yeni YaklaĢımlar ve Bir YönetiĢim Faktörü Olarak Yerel Yönetimler‖, Kuramdan Uygulamaya Kamu Yönetimi, Gazi Kitapevi, Ankara, ss.23-80. Öze, A. (2008). "Organon ve Mantık", Hitit Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Dergisi Sayı: 14, s. 149. http://www.ilafdergi.hitit.edu.tr adresinden Ocak 27, 2017‘de alınmıĢtır. Özer, M. A. (2005). ―Günümüzün Yükselen Değeri: Yeni Kamu Yönetimi‖, SayıĢtay Dergisi Sayı: 59. http://dergi.sayistay.gov.tr adresinden Ocak 27, 2017‘de alınmıĢtır. Özer, M. A. (2014), ―Kamu Yönetiminde DeğiĢim Sürecini Dwight Waldo ile Yeniden DüĢünmek‖, Amme Ġdaresi Dergisi, Ankara, Cilt 47, Sayı 4, s.1-30. Sosyoloji Tarihi. (2009, 4 Ekim) Bilgeler Aynı Yönde Yürüyor. http://www.bilgeler.net/etiketler/organon adresinden Ocak 27, 2017‘de alınmıĢtır. Soydam, M. (2016) ―Geleneksel Kamu Yönetiminden Yeni Dönem Kamu Yönetimi‘ne GeçiĢ Ve Uygulanan Politikalar‖ EriĢim Tarihi: 16.03.2017 <http://sizinicin.org>. TBMM, 2012 On Üç Ġlde BüyükĢehir Belediyesi Ve Yirmi Altı Ġlçe Kurulması Ġle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde DeğiĢiklik Yapılmasına Dair Kanun, Kanun No: 6360 Kabul Tarihi: 12.11.2012 Tural, E. ―Osmanlı Kenti, Romanov-Osmanlı Belediyeciliği ve 1868 Nizamnamesi‖ EriĢim Tarihi: 16.03.2007 <https://www.academia.edu>. Turan, H. T. ―YönetiĢim Ve Yeni Kamu Yönetimi” EriĢim Tarihi: 14.03.2017<http://yeditepe.academia.edu>. Türk Tarihi, EriĢim Tarihi: 01.04.2017 <http://www.turktarihim.com>. 45 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Yüksel, M. (2000), "YönetiĢim Kavramı Üzerine", Ankara Bürosu Dergisi, Ankara, S.3/, s.145-160. Yıldırım A. (2014) ―Türkiye‘de Yerel YönetiĢimin Uygulanabilirliği Ve Yerel Gündem 21 Örneği Üzerinden Bir Ġnceleme‖ MuĢ Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C:2, S.1 s.75-96. Yıldırım, M. (2010), ―Kamu Yönetiminde Takdir Yetkisi: Geleneksel Ve Yeni Kamu Yönetimi Arasında KarĢılaĢtırmalı Bir Ġnceleme”, Uluslararası Ġnsan Bilimleri Dergisi, C:7, S.2, s.840-861. 46 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Türkiye‟de Kırsal Kalkınma ve Kırsal Kalkınma Politikaları Buğra ÖZER* Eren TOZAK ** Özet Türkiye‘de farklı dönemlerde toplum kalkınması, köy kalkınması, tarımsal kalkınma olarak adlandırılan kalkınma hamleleri 1970‘li yıllardan itibaren kırsal kalkınma olarak ifade edilmiĢtir. Kalkınma politikaları bağlamında farklı ekonomik ve sosyal sektörleri ilgilendiren yeni bir mekânsal politika alanı olarak kabul edilmiĢtir. Küçük toplum birimlerindeki kalkınma giriĢimlerinin hepsinin birlikte planlanması ve uygulanması esasına dayanan kırsal kalkınma, tüm geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerin zamanla önemli miktarda kaynak ayırdığı bir politika haline gelmiĢtir. Kırsal kesimin, nüfus büyüklüğüyle ilintili olarak dönemsel farklılıklar gösterse de, ekonomik, kültürel ve sosyal açıdan milli kültürümüzün oluĢmasına ve yaĢatılmasına kaynaklık eden dokusu nedeniyle, ülkemiz açısından taĢıdığı önem daima yüksek olmuĢtur. Bu çalıĢmada kırsal alan kavramı, kırsal kalkınma kavramı ve Türkiye‘deki kırsal kalkınma politikaları ele alınmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Kalkınma, Kırsal Kalkınma, Kalkınma Politikaları Jel Kodları: O18, O20 Rural Development and Rural Development Policies in Turkey Abstract Development movements called community development, village development, agricultural development in different periods in Turkey have been expressed as rural development since 1970s. It has been recognized as a new spatial policy area that deals with different economic and social sectors in the context of development policies. Rural development, based on the concerted planning and implementation of all development initiatives in small community units, has become a policy in which all developed and developing countries allocate significant resources over time. Although the countryside shows periodical differences in relation to population size, the significance we attach to our country has always been high due to the fact that it is the origin of our national culture from economic, cultural and social point of view. In this study, the concept of rural area, rural development concept and rural development policies in Turkey are discussed. Keywords: Development, Rural Development, Development Policies Jel Codes: O18, O20 GĠRĠġ Kalkınma ve kırsal kalkınma politikaları günümüzde devletleri ekonomik, sosyal, demografik ve siyasal açıdan önemli ölçüde etkilemektedir. Eski dönemlerden bu yana insanların yaĢadığı yerlerde sistematik bir Ģekilde kalkınma refleksini gözlemliyoruz. Bu olgu ele alındığında, bilinçli oluĢan veya kendiliğinden oluĢan kalkınma hareketlerinin birbirinden farklı yapılara sahip olduğunu anlıyoruz. Bundan dolayı kalkınma ve kırsal kalkınma * Doç. Dr., Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası ĠliĢkiler Bölümü Öğretim Üyesi. ** Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Kamu Yönetimi Yüksek Lisans Programı Öğrencisi. 47 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ politikalarının incelenmesi gelecekte bu alanda ortaya konacak yeni politikaları Ģekillendirecektir. I. KALKINMA A. Kalkınma Kavramı Kalkınma kavramı, ekonomik geliĢime veya faaliyete yönelik çağrı oluĢturmadığı gibi, dünyada yaĢanan toplumsal değiĢimlerin bir genel süreç anlamını da taĢımamaktadır. Devletler ve insan toplulukları sürekli olarak bir değiĢim dönemi içerisinde bulunmaktadırlar. Bu dönem içerisinde kurumsal yapı, üretim teknikleri, kaynakların dağılımı, toplumsal değerler, insanların davranıĢları ve tutumları değiĢime uğramakta ve bir yönde ilerleyerek geliĢmektedir. Buna ilaveten insanların sahip oldukları gelenek anlayıĢları ve uğraĢtıkları iĢler durağan durumda değildir. Sürekli olarak değiĢirler ve birbirinde farklı yapılar içinde yeniden değiĢimlere uğrarlar. Kalkınma kavramı bundan dolayı, toplumsal değiĢimde süreci etkilemek amacı ile ortaya konan pozitif müdahaleler ile yakın iliĢki halindedir. Kalkınma kavramı, hali hazırdaki durumdan veya bir önceki durumdan yola çıkarak, değiĢim sürecine girmeyi öneren hareketli bir kavram olarak değerlendirilebilir (Oakley, P. ve Garforth, C., 1985). Kalkınma, üretim ve kiĢi baĢı düĢen milli gelir seviyesinin artırılması ile ekonomi yapısının ve sosyokültürel yapının değiĢimi anlamını da taĢımaktadır (SavaĢ, F.V., 1979). Kalkınma, bir baĢka ifadeye göre, bir ülkenin yapısal özelliklerinin olumlu yönde değiĢimidir (Geray, U., 1991). B. Kırsal Alan Ekonomik Kalkınma ve ĠĢbirliği Örgütü (OECD), kırsal alanı nüfus yoğunluğu ölçütü göz önüne alınarak tanımlama yapmıĢtır. Söz konusu değerlendirme, nüfus yoğunluğu bakımından km² baĢına 150 kiĢiden az olan yerleri kırsal bölgeler olarak kabul etmekte ayrıca bölgesel anlamda üç gruba ayırmaktadır. Bu ifadeye göre, nüfusun 50‘den fazlası kırsal bölgelerde yaĢadığı yerler olarak, kırsal alan özelliğine sahip bölgeler olarak nüfusun 1550‘sinin kırsal bölgelerde yaĢadığı yerler olarak, kırsal bölgeler ise nüfusun 15‘inden daha az kısmının kırsal alanda bulunduğu yerler ise kent özelliği baskın bölgeler Ģeklinde değerlendirilmektedir (Güder, Gökhan, 1998, S.3). Kırsal alanlar, oldukça az nüfusa sahip olan, oldukça düĢük gelir düzeyi olan, yaĢı ilerlemiĢ insan nüfusunun fazla olması, tamamen tarımsal istihdama dayalı ekonomi, temel hizmetlerin düĢük seviyede olması, çevreye kapalı olmaya neden olacak coğrafi özellikler bu bölgelerin genel özellikleri Ģeklinde ifade edilebilir (Gülçubuk, B., 2005). Kırsal alanlar, kendine özgü bir iĢleyiĢ yapısı olan, ekonomileri diğer yerlere nazaran daha kapalı haldedir. Kırsal alanlarda hem üretimle hem de tüketimle ilgili piyasaları bütünleĢtiren değiĢim faktörleri yeterli düzeyde geliĢmediğinden dolayı, üretim önemli ölçüde kırsal alanda yaĢayan insanların kendi tüketim gereksinimlerinde değerlendirilmektedir. Ġstikrarlı kalkınmanın gerçekleĢtirilmesi bakımından kırsal alanlar yol, su, elektrik gibi pek çok altyapı yatırımlarının karĢılanması gereken alanlardır. ġehir nüfusunun yaĢadığı yerleĢim yerleri altyapı ile ilgili yatırımlardan önemli oranda paya sahipken, kırsal bölgelerdeki nüfusun yaĢadığı yerler bu yatırımlardan mahrum kalabilir. Sağlık ve eğitim problemlerinin yoğunlukla görüldüğü, kaynak kullanımının doğru olmadığı yerler kırsal alanlar olarak değerlendirilebilir. BaĢka bir ifade ile kalkınmanın birincil hedefi kırsal kesimde yaĢayan insanlardır (Oakley, P. ve Garforth, C., 1985). 48 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Kırsal alanlar, varlığını sürdürebilmesi için ve Ģehirde yaĢayan insanlara nazaran ekonomik ve sosyal olanaklara sahiplik yönünden daha geri kalmıĢ durumdadır. Kırsal bölgelerde yaĢayan insanların hayat standartlarının düzeltilebilmesi için geliĢtirilen giriĢimlere kırsal kalkınma denmektedir. Tarım ekseninde kalkınma hamlesine ilave olarak alt yapı, güvelik, sağlık, eğitim, ulaĢım, barınma örgütlenme, iletiĢim, iĢsizlik, turizm, pazarlama, el sanatları gibi toplumsal, kültürel ve mali alanlarda bulunan hali hazırdaki yapıların öncelikleri belirlenmelidir. Bahsi geçen konularda yetersiz görülen Ģeylerin giderilmesi için planlanan tüm çalıĢmaları ortaya çıkarmaktadır (Anonim, 2002a). Kırsal alanlar üretim yöntemleri bakımından, il merkezleri ve ilçe merkezleri dıĢında bulunan bölgeler olarak kabul görmektedir. Ġstatistiksel sonuçlara göre Türkiye‘nin 35‘i kırsal alanda hayatlarını sürdürmektedir. Fakat bu ifade bile yeterince doğru bir sonuç göstermemektedir. Türkiye‘de Ģehir niteliğinde kabul edilen, istihdamın ve ekonominin yoğun olarak tarımsal üretime dayandığı, kırsal alan formlarının geniĢ bölgede olduğu bazı yerler de kırsal bölge özelliğindedir. Ancak, kırsal bölge niteliğinde kabul gören yerleĢim birimleri, turizm ve sanayi alanlarında geliĢmiĢ Ģehir özelliğine sahip olarak göstermektedir (Gülçubuk, B., 2005). C. Kırsal Kalkınma Kavramı Kırsal kalkınma, hem geliĢmiĢ hem de geliĢmekte olan dünya devletlerince kabul benimsenen bir kavramdır. Ayrıca dünyada genel anlamda kabul edilmiĢ ve herkesçe aynı Ģekilde anlaĢılan bir kırsal kalkınma tanımı bulunmamaktadır. Kırsal kalkınma kavramı bugüne dek birbirinden farklı birçok yorumlama ile ifade edilmiĢtir (Bakırcı, M., 2007). Kırsal kalkınma kırsal alanda yaĢayan insanlara yönelik yapılan mali, toplumsal ve kültürel faaliyetlerin hepsini kapsamı içine almaktadır (Türkdoğan, O., 2006). Kırsal kalkınma, kırsal ve Ģehir arasındaki sosyoekonomik ve kültür ile ilgili çeĢitlilikleri dengeye kavuĢturmak, kırsal alanda bulunan nüfusu bulunduğu yerde kalkındırmak, iĢsizlik ve göç ile ilgili sorunları bulunduğu yerde çözüme ulaĢtırmayı hedefleyen siyasi hamlelerdir (Bakırcı, M., 2007). Türkiye‘de kırsal kalkınma kavramı uzunca süreden beri tarım politikalarının uzantısı Ģeklinde idrak edilmiĢ, tarım ekseninde kalkınma bağlamında Ģekillendirilmesi düĢünülmüĢtür. Fakat yakın zamanlarda, Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği‘ne uyum sürecinin yansıması olarak, kırsal kalkınma tanımıyla ilgili algının değiĢikliğe uğradığı ve tarım sektörü dıĢındaki konuların önem oluĢturduğu görülmektedir (Diraor, Burcu Miraç, 2008). BaĢka bir tanımlamaya göre ise kırsal kalkınma, kırsal alanda yaĢayan insanların sosyal, kültürel ve ekonomik yönden yapısını değiĢtirecek Ģekilde refah seviyelerini geliĢtirmesini, insan ile toprak arasındaki iliĢki dengesizliğinin giderilmesini, kentsel alandaki fiziksel ve toplumsal altyapının kırsal alanlarda oluĢturulmasını hedefleyen süreci ortaya koymak Ģeklinde tanımlanmaktadır (Geray, C., 1974). D. Kırsal Kalkınmanın Gereği ve Kapsamı Yeryüzündeki nüfusun yarısından fazlası kırsal alanlarda, çevreyle ilgili kaynakların yeterli miktarda değerlendirilmediği, sağlıklı koĢulların olmadığı, geleneksel tarım üretimin görüldüğü yerlerde hayatlarını devam ettirmektedirler. Böylesi bir hayat koĢulları ise toplumlara fakirlik getirmektedir. Bu sebeplerden dolayı devletler kalkınma faaliyetlerini ortaya koyarken kırsal alanlarda yaĢayan insanları göz ardı etmemek ve ayrıca kalkınma ile ilgili faaliyetlerine gereken önemi göstermek durumundadır. Devletler kırsal alanlarda 49 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ yaĢamlarını sürdüren insanların problemlerini çözmek sebebi ile birçok kalkınma programı ortaya koymaktadır (Oakley, P. ve Garforth, C., 1985). Kırsal alanların kalkınma programı içinde oldukça önemli durumda olan tarımsal kalkınma, kırsal hayatın tarım ile ilgili aynı yönde bulunmayan konuları da yapısına katmaktadır. Kalkınma ile ilgili çalıĢmalarda, kırsal bölgelerde yaĢayan insanların sorunların tespit edilmesinde ve tanımlanmasında, söz konusu sorunlara nazaran ideal çözüm yöntemleri ortaya konmaktadır. Buradan hareketle, kalkınma sorunlarının çözüme ulaĢılmaya çalıĢılan problemler, yalnızca tarım ile ilgili çalıĢmaları ya da ekonomik konuları değinen sorunlar olduğu anlamına gelmemektedir (Oakley, P. ve Garforth, C., 1985). Kırsal kalkınma sayesinde çözüme ulaĢtırılması istenen problemler, anlamca geniĢ olacak kelimeler ile düĢünüldüğünde iki kısma ayrılmaktadır. Fiziksel olmayan problemler ve fiziksel olan problemler Ģeklinde incelenebilir. Fiziksel olmayan problemler, kırsal bölgelerdeki insanların içinde yaĢamlarını sürdürdükleri alanların finansal ve toplumsal Ģartlar sebebi ile ortaya çıkabileceği gibi, devlet yönetiminden dolayı da kaynaklanmıĢ olabilir. Bu problemlere emsal gösterilen arazilerin az olması, ülke hizmetlerinin yetersiz olması veya hizmetlerin hedefine ulaĢmaması, fazlaca arazisi ve sermayesi olan üreticilere bağlılık yaratabilir. Fiziksel problemler, kırsal alanların fiziki çevresiyle ilgili olan bir konudur. Bu sorunların mevcut altyapı durumunun yetersiz olması, sağlık ve eğitim olanaklarının olumsuz olması, tarımda verimlilik düzeyinin düĢük seviyede olması, içme ve sulama suyu miktarının az olması ve erozyon emsal teĢkil edebilir (Oakley, P. ve Garforth, C., 1985). E. Kırsal Kalkınmanın Önemi Fakirliği engelleme ya da fakirlik seviyesini düĢürme kırsal kalkınma faaliyetlerinde önemli bir içerik konusu olarak görülmektedir. Kalkınma aĢamasındaki devletlerin önemli kısmının mali yapılarından ötürü tarımsal özellikte olması ve tarım sektöründe yüksek iĢ bulma olanağı oluĢturan sektör olması sebebi ile tarım sektöründe çalıĢanlar genelde niteliksiz iĢçilerdir. Ayrıca aile iĢletmeleri ve küçük tarım iĢletmeleri tarım çalıĢanlarının belli düzeyde hayat kalitesini oluĢturacak gelirlerden mahrum kalacak olmalarına yol açmaktadır. Bu sebeple kalkınma aĢamasında olan devletlerde kalkınma politikaları kırsal bölgelerde fakirliğin önlenmesi için önemli bir duruma sahiptir (Çondur, F. ve Cömertler, N., 2010). Adalet ve eĢitlik kavramları çerçevesinde kırsal kalkınma, refah seviyesinin adil olarak paylaĢımını hedefleyen, kırsal bölgelerin modernize olmasını sağlayan, finansal ve sosyokültürel boyutlara sahip olan bir süreç olarak değerlendirilebilir (DPT, 2000a). Kırsal alanlar kentsel alanlara kıyasla geride kalmıĢ toplumsal ve finansal koĢullara sahiptir. Bu bölgelerdeki insanların hayat koĢullarının iyileĢmesi sebebiyle gerçekleĢtirilen yapı, sosyal ve kültür bakımından yapılması gerekli görülen değiĢiklikler kırsal kalkınma Ģeklinde ifade edilebilir (Uzunpınar, Adnan, 2008). Kırsal kalkınma, yalnızca tarımsal üretimin artması ve kırsal bölgelerde bulunan insanların gelir düzeyini artırması değil, ayrıca üretimle ilgili artıĢla birlikte kalitesi yüksek ve sağlık yönünden uygun ürünlerin üretilmesi, tabii kaynakların korunmasını kapsamaktadır. Ayrıca kırsal bölgelerde bulunan tüm nüfusun hayat standartlarının artması, kırsal bölgelere gerekli olan hizmetlerin istenen nitelikte iĢlemesini de kapsayan bir uygulama sahasının olduğunu belirtmektedir. Kırsal kalkınma kavramı, yeni bakıĢ açıları sayesinde tek düze 50 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ olmaktan çıkarak çok yönlü bir yapı haline dönüĢmesine olanak sağlamaktadır. Kırsal kalkınma kavramına ait olan yeni özelliklerle örtüĢen amaçlar yönünde halen daha farklı devletlerin de çeĢitli gereksinimlere yönelik kırsal kalkınma çalıĢmalarının sıklıkla gündeme geldiği bilinmektedir (European Commission, 2007c). II. TÜRKĠYE‟DE KIRSAL YAPI A. Türkiye‟de Kırsal Yapı ve Yapıdan Kaynaklanan Sorunlar Türkiye‘de bulunan kırsal bölgeler toplumsal açıdan ve ekonomik açıdan yeterince geliĢmemiĢ, alt yapının yetersiz olması sebebi ile yatırım için daha az cazip olan duruma sahiptir. Sorunların çözümü, kırsal bölgelerin tarım üretiminde ve diğer ticaret alanlarında iĢ bulma olanaklarını yükseltecek en önemli faktörlerden biridir. Suyun ve enerjinin kullanımının sağlanması, kanalizasyon ağlarının yapılması ve yenilenmesi, haberleĢme ve ulaĢtırma ağlarının geliĢtirilmesi toplumsal ve mali kalkınmanın önemli maddeleridir. Kırsal alanların altyapı ile ilgili önceliklerinin yanında, baĢka önemli unsurlar da bulunmaktadır. Bunlar, eğitim hizmetlerinin ve sağlık hizmetlerinin bu alanlara götürülmesidir. Kırsal bölgelerdeki yerleĢim yerlerinin çoğu yüksekte, eğimli ve eğimli yerlerde bulunmaları geliĢme durumlarını engellemektedir (Türkiye Çevre Atlası, 2004). Türkiye‘de tarım arazilerinin küçük olması ve parçalanmıĢ yapıya sahip olması, miras hukuku dolayısı ile parçalanmasının günden güne çoğalması, bundan dolayı tarım iĢletmelerinin sayıca fazla olması, iĢletmelerin ekonomiye katkı bakımından uygun büyüklükte olmaması dikkat çekmektedir. Tarım arazilerinin özellikleri haricinde veya amaçlarının dıĢında kullanılmalarının, uygun iĢleme tekniğine ve gübreleme iĢlemlerinin yapılmaması, bir tarımsal üretim planlamasının olmayıĢı ayrıca altyapının ve tarımsal yapının yetersiz özelliklere sahip olması da önemli bir durum arz etmektedir. Üretim alanında sermayenin yeterli ve doğru bir Ģekilde değerlendirilememesi, makinalaĢma düzeyinin düĢük olması, üretim ve pazarlama sisteminin oturmamıĢ olması, üreticilerin organize olmaması, sermaye sahipleri ile kuruluĢların arasındaki iĢbirliğinin yetersiz olması, bundan dolayı kaynakların israf edilmesine yol açmaktadır. Tarım ile ilgili eğitim faaliyetlerinin etkili olmaması, bilgiye eriĢimdeki sıkıntılar gibi konular kırsal bölgelerde daha verimli olacak tarım üretiminin sağlanmasını önleyen ana unsurlar Ģeklinde önümüze çıkmaktadır (Anonim, 2002a). B. Türkiye‟de Kırsal Kalkınma YaklaĢımları Yıllardır kırsal kalkınma denince tarımsal kalkınma kavramı anlaĢılmıĢ ve yapılan çalıĢmalar bu alanda yoğunlaĢmıĢtır. Bu sebepten ötürü kırsal bölgelerin kalkınmasını sağlayacak Ģekilde ortaya konan projeler kırsal bölgede hayatını sürdüren insanların beklentilerine yeteri miktarda cevap bulamamıĢtır. Kırsal bölgelerin kalkınması turizm, sanayi ve tarım gibi sektörlerin dengeye sahip bir yöntemle dönüĢmesiyle sağlanabilir (Akça, H, 2001). Kırsal bölgelerde kalkınma faaliyetlerinin uygulanması, hem eğitimle ilgili hem de teĢkilatlanma ile ilgilidir. Hayat standartlarının yükselmesi genel anlamda bireylerin gelir seviyesini yükseltmek, eğitim alma, sağlık hizmetlerinden yararlanma, konut sahibi olma, sosyal güvenliğe sahip olma, sağlıklı beslenme ve uygun yaĢam koĢullarına sahip bir ortamın oluĢması olarak algılanmakta ve tanımlanmaktadır. Kırsal bölgelerin sadece tarım ile ilgili faaliyetlerin yapıldığı alan olarak zannedilmemeli, birçok sektörü içine alan, geniĢ perspektif ile ekonomik tahminlerin planlamalarda bulunması gerekmektedir. Kırsal alan olarak 51 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ tanımlanan, temel insan ihtiyaçlarının yeterli düzeyde olmadığı bu coğrafyada, üretim ve çalıĢma koĢullarının yetersizliği hayatı zorlaĢtırmakta, beklentiler insanları göç yoluna sevk etmektedir (Yücer, A, 2009). C. Türkiye‟de Yapılan Kırsal Kalkınma Faaliyetleri Ülkemiz, dünya üzerinde toplumsal ve finansal kalkınma hamlesini bir yol haritası dahilinde sürdürme ihtiyacı duymaktadır. Cumhuriyet‘in kurulduğu ilk yıllardan bu yana kırsal bölgelerin kalkınmasını sağlamak, ulusal kalkınma çalıĢmaları ile bütünleĢmek ve kırsal ile kent arasındaki dengesizlik faktörünü gidermek sebebiyle yerelde ve ulusal ölçekte önemli ölçüde faaliyetlerde bulunulmaktadır. Türkiye‘nin yaĢadığı ekonomi ile ilgili dönemler, planlama yönünden yapılacak incelemeler planlı dönem öncesi çalıĢmalar ile planlı dönem sonrası çalıĢmalar olacak Ģekilde iki döneme ayrılabilir. Ülkede Cumhuriyet ilan edildikten sonraki ilk yıllarda tarım üretimindeki süreçte yaĢanan sorunları çözmek, gıda ile ilgili güvenceyi oluĢturmak, küçük iĢletmelere iĢçi ve iĢ olanakları sağlayacak çözümler sunmak daima öncelikli konular olarak görülmüĢtür. O dönemlerde nüfus çoğunluğunun kırsal alanda yoğunlaĢmıĢ olması ve tarım sayesinde geçimlerini sağlaması, kırsal kalkınma konusunda ortaya konan siyasette devletçi anlayıĢları öne sürmüĢtür. Bu bilgiler ıĢığında, yapılan faaliyetler öncelikle insanların temel ihtiyaçlarını karĢılaması hedefine yönelmiĢtir. Hedefler doğrultusunda pek çok geliĢme yaĢanmıĢ ve baĢka giriĢimlere örnek olabilecek yaklaĢımlar görülmüĢtür (Gülçubuk, Bülent, 2005). Türkiye‘nin farklı bölgelerinde kırsal alanlardaki sosyoekonomik düzeyde sahip olunan farklılıkların yok edilmesi için devletlerce kırsal kalkınma ile ilgili projeler hayata geçirilmiĢtir. Söz konusu projeler kırsal alanlarda alt yapı ile ilgili gerekli görülen çalıĢmaları yapmayı, kırsal alanlarda hayatını sürdüren insanların gelirini yükseltmeyi, hayat standartlarını artırmayı, tarımsal faaliyetleri geliĢtirmeyi hedeflemektedir (Gülçubuk, Bülent, 2005). III. TÜRKĠYE‟DE KIRSAL KALKINMA POLĠTĠKALARI A. Türkiye‟de Kırsal Kalkınma Politikalarının GeliĢimi Ülkemizde kırsal bölgeleri kalkındırmak ve kırsal alanda yaĢayan insanların hayat durumlarının iyi yönde değiĢtirilmesine yönelik faaliyetler, Cumhuriyetin kuruluĢunun ilk dönemlerine denk gelmektedir. Ülkedeki değiĢim hareketleri kalkınma alanında da etkilerini hissettirmiĢtir. Ġnsanların birçoğunun köylerde bulunduğu ve geçim kaynağının yoğunlukla tarımsal faktörlere dayandığı bir durumda, kalkınmanın ülke çapındaki iĢlevi, kalkınma faaliyetlerinde tarımsal nüfusa ayrıcalıklı önem gösterilmesini gerekli görmüĢtür. Böylece yürürlüğe girmiĢ olan Köy Kanunu ile köylere hukuksal statü verilerek köylerin yönetim yapıları ve köylere götürülecek hizmetler tespit edilmiĢtir. Bundan baĢka, köydeki okullarda görev yapmak üzere gereksinim duyulan öğretmenlerin sağlanmasına yönelik arayıĢlar devam etmiĢtir. Bunların sonunda, kırsal alanda yaĢayan çocuklar köyde meslek sahibi yapılarak köylerde sosyal ve ekonomik kalkınmanın sağlanması için köy enstitüleri kurulmuĢtur (Gülçubuk, B., 2005). Diğer bir yandan, 1970‘li senelere değin tarımda, GSYH ve ihracat içindeki payı, ekonomi için olan katkı bakımından önemlidir. Tarım, farklı siyasi hamleler sayesinde durumunu korumuĢ ve geliĢimi için gerekli olan adımlar atılmıĢtır. Bu kapsamda tarımda uzun sürede geniĢleme süreci yaĢanmıĢ, ürün çeĢitliliği, iĢgücü ve toprak veriminde artıĢ görülmüĢ, makinalaĢma ve piyasaya yönelimler hız kazanmıĢtır. Kırsaldaki bölgelerin 52 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ kalkınmasını sağlamak, ülke çapında kalkınmaya yönelik çalıĢmaları bütünsel hale getirmek ve kırsal bölge ile Ģehir arasındaki geliĢmiĢlik farkının azaltılması sebebiyle yapılan faaliyetler, ülkemizin yaĢadığı ekonomik zorluklar, planlama yönünden Planlı dönem öncesi çalıĢmalar ile planlı dönem sonrası çalıĢmalar Ģeklinde olmak üzere iki baĢlık altında irdelenebilir. Cumhuriyet‘in baĢlarında tarım üretimindeki sorunları çözmek, gıda güvenliğini temin etmek ve büyük olamayan üreticilere iĢ sağlamak, insanlara yeni çalıĢma fırsatları sağlayacak çalıĢmalar her daim önemli görülmüĢtür (Gülçubuk, B., 2005). Sonuca ulaĢmıĢ veya uygulaması devam eden kırsal kalkınma faaliyetlerinin amacı, geliĢmemiĢ bölgelerde finansal çalıĢmaların geliĢtirilmesi ve elde edilen gelirleri artırmakla hayat standardının iyileĢtirilmesidir. Kırsal kalkınma ile ilgili projeler, tarım sorunlarının iyileĢtirilmesi, sulu alanların ıslah edilmesi, yolların yapılması, orman yolların yapılması, göletler ile ilgili çalıĢmalar yapılması, içme suyunun temin edilmesi, tarımda üretim kapasitesinin yükseltilmesi, orman oluĢturma faaliyetleri ile ilgili çalıĢmalar gibi faaliyetleri içermektedir. Kalkınma çalıĢmalarının baĢarılı olması mali ve idari sıkıntılar sebebiyle sınırlanmıĢ durumda olabilir. ġimdiye dek uygulamaya geçirilen kalkınma faaliyetlerindeki önemli bir konu da tarım sektöründen baĢka sektörlere geçen insanlara rağmen tarım sektörü dıĢındaki ekonomik çalıĢmaların geliĢtirilmesine kalkınma projeleri çalıĢmalarında yeteri kadar önem verilmemesidir. Kırsal kalkınma, ülkemizde bölgelerin geliĢiminin gerçekleĢmesi ve bunlar arasındaki farkların azaltılması oldukça önemlidir. Planlı dönem boyunca bölge bazında geliĢmeye ve bölgeler arasındaki farkların aza indirgenmesine ayrı önem verilmiĢtir. Günümüze değin yapılan faaliyetler, bölgeler arasındaki farklılıkların büyük oranda az geliĢmiĢ yerlerin ekonomik yapıları kırsal özelliği ve tarımla ilgili olduğunu ortaya koymaktadır. Bundan dolayı kırsal kalkınmanın bölge bazında ilerleme politikası ile uyum sağlaması oldukça önemli bir ayrıntıdır (Anonim, 2000a). Avrupa Birliği‘ne üyelik boyunca, Avrupa-Türkiye Birliği ekonomik iĢbirliği kapsamında mali ve toplumsal uyum çerçevesinde 2004-2006 yıllarında kullanılmak üzere temin edilecek katılım öncesi finansal desteklerin kullanılmasına zemin oluĢturmak üzere Ön Ulusal Kalkınma Planı hazırlanarak hayata geçirilmiĢtir. Söz konusu Plan ile Ulusal Düzeyde Bölgesel GeliĢme Stratejisi ortaya konmuĢtur. 8‘inci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı‘nın yanı sıra kırsal kalkınma için, bölge bazında geliĢme stratejisinin önceliğe sahip olduğu kararlaĢtırılmıĢtır. Bu çerçevede, iĢ olanaklarını artırmak ve gelirleri çoğaltacak önlemleri desteklemek, tarım arazilerini etkili kullanmak için kapasiteyi artırmak, yeni tarım tekniklerini kullanmak ile kırsal alandaki insanların hayat standartlarını yükseltmek, tarımsal faaliyetler dıĢındaki sektörlerde iĢ olanaklarını oluĢturmak gibi çalıĢmalar öngörülmektedir (Anonim, 2003a). Kırsal kalkınmanın hızlandırılması ile kırsal alandan Ģehirlere yapılan göçün belirli bir düzene kavuĢturulması, bölgelerde oluĢan problemlerin çözülmesine katkı sağlanması hedeflenmektedir. Ön Ulusal Kalkınma Planı‘nın ilk adımı olan iĢletmelerde rekabet gücünü artırmak çerçevesinde, endüstri ve tarım arasındaki bütünleĢmenin oluĢması kapsamında endüstri ve tarım ile ilgili iĢletmelerin yenilenmesi, teknoloji kullanımının ve kalitenin artırılması, rekabetin yükseltilmesi ve çevresel konularda Avrupa Birliği kurallarına uyumun sağlanması önemli baĢlıklar arasındadır. Ġnsan kaynakları faktörünün geliĢtirilmesi ve iĢ olanaklarının geniĢletilmesi kapsamında, kırsal alanlarda istihdam bölgeleri ve kırsal 53 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ alanlardaki halka yeni kazanç olanakları sağlayan programlar uygulanması konusu üzerinde durulmaktadır (Anonim, 2004d). B. Türkiye‟de Planlı Dönemden Önce Yapılan Faaliyetler Türkiye‘de Planlı dönemden önce Cumhuriyet ilan edilmeden planlı kalkınma faaliyetinin uygulandığı 1963 senesine değin süren dönemi içermektedir. Planlı döneme geçmeden önce insanların önemli kısmının tarım sektöründe bulunması dolayısı ile oradaki halkın yaĢam kalitesini yükseltmeye iliĢkin düzenlemeler ortaya konmuĢtur. Dünya üzerinde birçok devlette karĢılaĢıldığı gibi ülkemizde de kırsal bölgeler geniĢ yer kaplamaktadır. Ġnsanların büyük kısmı kırsal alanlarda hayatını sürdürmektedirler. Ülkemizde kırsal bölgelerin kalkınması ve bu alanlarda bulunan insanların hayat Ģartlarının düzeltilmesine iliĢkin faaliyetler Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar dayanmakta ve oluĢturulan çağdaĢlaĢma hamleleri ile kırsal alanda etkilerini hissettirmektedir. Cumhuriyet‘in ilanından sonra, zor Ģartlara sahip olan kırsal alandaki insanların refah seviyesinin yükseltilmesine iliĢkin çabalar görülmüĢ ve çalıĢmaların bu alanlara ulaĢtırılmasına çalıĢılmıĢtır. Söz konusu faaliyetler, altyapı tesisi, ekonomik ve sosyal faaliyetler olarak gerçekleĢtirilmiĢtir (Bakırcı, M., 2007). C. Türkiye‟de Planlı Dönemden Sonra Yapılan Faaliyetler Ülkemiz, 1963 senesinden beri kamu kuruluĢlarının uygulayacağı finansal ve toplumsal çalıĢmaların daha kaliteli uygulanabilmesi için planlı kalkınma sürecini ortaya çıkarmıĢtır. Devletlerin uygulamaya koyacağı programların, beĢ yıllık kalkınma planları dahilinde ilerletilmesi bu dönemle birlikte gündeme gelmiĢtir. Böylelikle kırsal bölgelerdeki geliĢme seviyesi farkının ortadan kaldırılması, kırsal alanda büyük oranda yokluğu görülen altyapı ile ilgili çalıĢmalarını söz konusu planlar kapsamında uygulayacak kuruluĢlara ihtiyaç vardır (BeĢen, T., 2006). Planlı döneme geçilmesiyle öncelikle kırsal bölgelerde bulunan nüfusun gönüllük esasına dayalı iĢbirliği çerçevesinde teĢkilatlanmalarını ve merkezi idareyle çalıĢmalar yaparak kırsal bölgelerin kalkınmasını gerçekleĢtirmeyi amaçlayan toplum gerekli faaliyetleri yürütmüĢtür (Ökten, ġ. ve Çeken, H., 2008). IV. TÜRKĠYE‟DE KIRSAL KALKINMA POLĠTĠKASI UYGULAYICILARI Ülkemizde kırsal kalkınma politikaları uygulama yolunda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Çevre ve ġehircilik Bakanlığı, Ġl Özel Ġdareleri, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluĢları etkili durumdadır. Bu bölümde kırsal kalkınma politikalarının süreç içinde uygulanmasının adı geçen kuruluĢların ne tür faaliyetlerde bulunduğu incelenecektir. A. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Ülkemizde kırsal kalkınma ile ilgili çalıĢmalar yapan kuruluĢlar arasında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı baĢ sıralarda gelmektedir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, tarım sektöründeki yatırımları ve kırsal kalkınma alanında yapılan çalıĢmaları desteklemekte, tarımsal çalıĢmalara iliĢkin teknikler ve politikalar üretmektedir. Ayrıca kırsal kalkınma ile ilgili konularda da çalıĢmalar yapmaktadır. B. Çevre ve ġehircilik Bakanlığı Çevre ve ġehircilik Bakanlığı, 1920‘de kurulan Bayındırlık Bakanlığı ile 1923‘de kurulan Ġmar ve Ġskan Bakanlığı, 1983‘de birleĢtirilerek kurulmuĢtur. Bakanlığın adı 29 Haziran 2011‘de Çevre ve ġehircilik Bakanlığı Ģeklinde değiĢtirilmiĢtir. Bakanlık çevrenin korunması, kırsal ve kentsel alanlarda arazilerin ve doğal kaynakların uygun biçimde kullanılmasını, doğanın korunmasını, ülkedeki bitki ve hayvan varlığının korunmasını 54 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ sağlamakla ilgili çalıĢmalarda bulunmaktadır. Ayrıca çevre kirliliği sorunları, ormanların korunması gibi konularda da çalıĢmalar yapmaktadır. Çevre ve ġehircilik Bakanlığı‘nın kuruluĢ amaçlarından biri de yaptığı faaliyetlerden çıkarım yapılacağı gibi özellikle sürdürülebilir kalkınma ile ilgili konulardır. C. Ġl Özel Ġdareleri Ġl Özel Ġdareleri, kırsal kalkınma alanında yapılan çalıĢmalar açısından birçok göreve sahiptir. Ġl özel idareleri, belediyeler, köyler ile merkezi yönetim arasında ara düzeyde olan yönetim birimleridir. Ġl özel idareleri ildeki halkın bölgesel özellikteki gereksinimlerinin karĢılamasını sağlayan, kuruluĢ amaçları ve karar mercileri yasalarla belirtilmiĢ olan kamu kuruluĢlarıdır. Ġl sınırları içerisindeki yerleĢim yerleri arasındaki ulaĢımı sağlayan kara yollarının yapımı ve bakımı, sıvı ve katı atık hizmetleri, gölet yapımı, çevre düzenlemesinin yapılması, park bahçe iĢleri, sosyal hizmetlerin ve yardımların yapılması, yerelde sanayiye teĢvik edilmesi gibi hizmetleri il özel idareleri belediye sınırları dıĢında yapmakla yetkili kılınmıĢtır. 2014 yılındaki yerel seçim ardından büyükĢehirlerde il özel idarelerinin tüzel kiĢilikleri sona erdirilmiĢtir (Kara, M. ve Görün, M., 2008). D. Yerel KuruluĢlar Cumhuriyet‘in ilanı sonrasında yerel ile ilgili çalıĢmalara verilen önemin zaman içinde merkezi teĢkilatlanmanın güçlenmesiyle azalması sonucu bölgesel anlamda ortadan kardırılabilecek olan sorunlar merkezi idarenin sorunluluğu altına girmiĢtir. Bunlarla birlikte son dönemlerde yereldeki kuruluĢların daha çok karar verme yetkisi aldığı da söylenebilir. Ġl Özel Ġdaresi Kanunu, Belediye Kanunu ve Mahalli Ġdare Birlikleri Kanunlarında birtakım yeniliklerin yapılmasıyla birlikte kırsal kalkınma politikalarının uygulanmasında yerel yönetimler önceki dönemlere kıyasla daha çok söz sahibi olmuĢlardır. E. Sivil Toplum KuruluĢları Ülkemizde kırsal kalkınmayla ilgili çalıĢmalarda ön planda olan kuruluĢlar içinde birçok sivil toplum kuruluĢu vardır. Sosyal sorumluluk bilinciyle faaliyetlerini sürdüren sivil toplum kuruluĢları kırsal bölgelerde insanların geliĢimine yoğunlaĢan faaliyetleriyle kırsal kalkınmanın insan temelinde hizmet vermektedir. Kadınların giriĢimci olmasından çevresel konulardaki faaliyetlere kadar birbirinden farklı alanlarda çalıĢmalar yapan bu kuruluĢlar, kırsal alanlarda yaĢayan insanların bilgili ve bilinçli hale gelmesinde oldukça önemli rollere sahiptir. SONUÇ VE ÖNERĠLER Kırsal alanlardaki insanların gelir seviyesini artırmak, gelir dağılımı ile birlikte rekabeti yükseltmek için kırsal bölgelerdeki altyapıyı iyileĢtirmek ve yapısal problemleri çözüme ulaĢtırmak gereklidir. Bu çerçevede yerleĢim yerleri bir plan kapsamında gözden geçirilmeli, gerekirse yeniden yapılandırılmalıdır. Kırsal alanlarda içme suyu ve kullanma suyu teminindeki eksikliklerin giderilmesi, uygun olan arazilerde sulama ağı oluĢturularak sulama sorunlarının çözülmesi, ideal iĢletme büyüklüklerinin tespit edilerek iĢletmelerin bu kapasiteye ulaĢmasının temin edilmesi, arazilerin parçalanmalarının engellenmesi, parçalı arazilerin bütünleĢtirilerek arazilerin toplulaĢtırılması sağlanmalıdır. Tarım sektöründe planlı üretimin yaygınlaĢtırılması ve verimliliğin arttırılması için gerekli olan tüm tedbirlerin alınması, tarımsal üretimin daha modern tekniklerle yapılması gerekmektedir. Ayrıca tarımda mekanizasyonun sağlanması, tarıma dayalı sanayinin geliĢtirilmesi ve tarım ile sanayi 55 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ arasındaki bütünleĢmenin sağlanmasıyla yeni iĢ olanaklarının oluĢturulması ve tarıma dayalı sanayi yatırımlarının sağlanması ve bunların sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekmektedir. Türkiye‘de gençler genellikle sanayi sektöründe veya hizmet sektöründe çalıĢmaktadır. Dolayısı ile tarım sektöründe yaĢı ilerlemiĢ olanlar ve iĢgücü piyasasına aktif olarak katılamayan kadınların istihdamı sağlanmaktadır. Bu durum tarımsal üretimin her geçen gün daha fazla yaĢlı nüfus tarafından yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Buradan anlaĢılacağı üzere gelecek süreçte tarım sektöründe istihdam edilen nüfus hızlıca azalacaktır. Ülkemiz bakımından avantaj olarak görülen bu mesele ileriki dönemlerde daha büyük problemlere yol açabilir. Dolayısı ile gelecekte yaĢanacak sorunlar öngörülerek bu alanlarda gerekli adımlar atılmalıdır. Kaynakça Akça, H., Esengün, K. Ve Sayılı, M., 2001. Kırsal Alanların Kalkınmasında Kırsal Turizmin Rolü. Standard Dergisi, Sayı: 470, Ankara. Anonim, 2000a. Uzun Vadeli Strateji ve Sekizinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı 2001-2005, T.C. BaĢbakanlık Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığı Yayını, Ankara. http://plan8.dpt.gov.tr (EriĢim Tarihi 29.04.2006). Anonim, 2002a. Avrupa Birliği‘ne Üyelik Yolunda Türkiye Kırsal Kalkınma Politikası Raporu, 2002. Kırsal Kalkınma ÇalıĢma Grubu, Ankara. Anonim, 2003a. Ön Ulusal Kalkınma Planı (2004-2006), T.C. BaĢbakanlık Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığı Bölgesel GeliĢme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara. http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/o-ukp.pdf (EriĢim Tarihi 19.04.2006). Anonim, 2004d. Tarım Stratejisi (2006-2010), Tarım ve Köy ĠĢleri Bakanlığı, Ankara. http://mevzuat.dpt.gov.tr/ypk/2004/92.pdf (EriĢim Tarihi 19.04.2006). Bakırcı, M., (2007). Türkiye‘de Kırsal Kalkınma: Kavramlar, Politikalar ve Uygulamalar. Ankara Nobel Yayınları BeĢen, T., (2006). Katılımcı Havza Planlaması YaklaĢımı Ġle Kırsal Kalkınma Potansiyelinin Belirlenmesi Üzerine Bir AraĢtırma, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi Çondur, F. ve Cömertler, N., (2010). Çevre Kirliliği ve Yoksulluk ĠliĢkisi: Büyük Menderes Havzası Örneği, Ekonomi Bilimleri Dergisi, Sayı 2. Diraor, Burcu Miraç, 2008, ―Katılım Öncesi Ab Fonları Ve Kırsal Kalkınma‖ - Fırsatlar, Sorunlar ve Türkiye Ġçin Öneriler, DPT Uzmanlık Tezleri, Yayın No:2764, Ankara. DPT (2000a), ―Sekizinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı Kırsal Kalkınma Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu‖, Ġnternet Adresi: http://www.dpt.gov.tr/docobjects/download/3137/oik538.pdf, (EriĢim Tarihi: 20.04.2010). European Commission, 2007c, General Budget of The European Union for The Financial Year 2007 The Figures. http://europa.eu.int/comm/budget/library/publications/budgetinfig/syntchif_ 2007_en.pdf, (EriĢim Tarihi: 27.01.2007) Geray, C., (1974). Planlı Dönemde Köye Yönelik ÇalıĢmalar: Sorular- YaklaĢımlarÖrgütlenmeler, Ankara: TODAĠE Yayını. 56 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Geray, U., 1991. Ekonomi, Ġ.Ü. Orman Fakültesi Yayınları, Ġ.Ü. Yayın No: 3633, Or. Fak. Yayın No:408, Ġstanbul, Türkiye. Güder, Gökhan. ―Avrupa Birliği Kırsal Kalkınma Politikaları Ve DeğiĢim Eğilimleri‖, Ankara 1998. www.zmo.org.tr/etkinlikler/abgst03/10.pdf. (EriĢim Tarihi: 12.05.2003) Gülçubuk, B., 2005. AB ve Türkiye‘de Kırsal Yapı ve Kırsal Kalkınma. Ankara. http://www.wwf.org.tr/tr/docs/sunum_bulentgulcubuk.pdf. (EriĢim Tarihi 28.04.2006). Kara, M. Ve Görün, M., (2008). Kırsal Kalkınmada Ġl Özel Ġdarelerinin, Köylere Hizmet Götürme Birliklerinin ve Ġlçe Yönetimlerinin Rolü ve Bazı Uygulamalar. SDÜ ĠĠBF Dergisi, Sayı 13. Oakley, P. ve Garforth, C., 1985. Guide to Extension Training, Fao Training Series, No: 11, FAO, Rome, Italy Ökten, ġ. ve Çeken, H., (2008). GAP Projesinin Türkiye‘nin Kırsal Kalkınma Politikaları Ġçindeki Yeri ve Önemi Tarım Ekonomisi Dergisi, Sayı 14. SavaĢ, F.V., 1979. Kalkınma Ekonomisi (Ġkinci Baskı), Ġ. Ġ. T. Ġ. A. Nihad Sayar Yardım Vakfı Yayınları, No:315/547, Ġstanbul, Türkiye. Türkdoğan, O., (2006). Türkiye‘de Köy Sosyolojisi, Ġstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık. Türkiye Çevre Atlası, YerleĢim Alanları ve Nüfus, Çevre Ve Orman Bakanlığı, Ankara 2004. Uzunpınar, Adnan (2008), ―Katılım Öncesi Ab Kırsal Kalkınma Politikası ve Türkiye‘de Uygulanacak IPARD Programı Kapsamında Proje Hazırlama, Değerlendirme ve Seçim Süreci‖, Ġnternet Adresi: http://diabk.tarim.gov.tr/adnan_uzunpınar_ab_uzmanl C4 b1k_tezi_2008.pdf, (EriĢim Tarihi: 25.05.2010). Yücer, A., TopbaĢ S., Can M., Akdağ K., Bilici Ġ. ve Ekin, N.A., 2009. Türkiye‘de Kırsal Kalkınma. TÜTEY, Türkiye Teknik Elemanlar Vakfı Yayınları: 3, Ankara. 57 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ KarĢılaĢtırmalı Yerel Yönetimler Perspektifinden Türkiye ve Nijer‟de Belediye Sistemi Mahamane Moutari* Abouacar Issa Özet Bu çalıĢmada bir Batı Afrika ülkesi olan Nijer Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyetinde belediye yönetimleri belediyelerin tarihi geliĢimi ve reform süreci; türleri, organları ve yönetimi; yetki, görev ve sorumlulukları; gelir ve harcamaları; özerklik ve desantralizasyon bağlamında belediyelerin merkezi yönetimle iliĢkileri olmak üzere beĢ kriter açısından karĢılaĢtırmalı olarak incelenmektedir. Birbirinden uzak coğrafyalarda yer alan iki ülke de kendine özgü tarihsel geliĢim dinamiklerine, farklı toplumsal, siyasal ve yönetsel kültüre ve ekonomik geliĢmiĢlik düzeylerine sahip olmakla birlikte bir takım benzer siyasal ve yönetsel özelliklere sahiptir. Özellikle Fransız yönetim geleneğinin etkileri, idari yargı rejiminin olması, üniter ve merkeziyetçi devlet yapısı gibi ortak yönler bulunduğundan iki ülkenin karĢılaĢtırılabilir olduğu düĢünülmektedir. Ġki ülke belediye yönetiminin belirli kriterler çerçevesinde incelenmesi ülkeler arasında belediye reformuna iliĢkin tecrübe paylaĢımı ve ders çıkarma imkanı sağlayacağı varsayılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Belediye yönetimi, Nijer‘de yerel yönetimler, karĢılaĢtırmalı yerel yönetimler Municipality System in Niger and Turkey: A Comparative Local Government Perspective Abstract This study examines municipality systems of the Republic of Niger and the Republic of Turkey in terms of five common criteria: (1) historical development and reform process; (2) types, organs and administration; (3) authority, functions and responsibilities; (4) revenues and expenditures; (5) intergovernmental relations on the basis of autonomy and decentralization. These two countries, located in divergent geographies, have intrinsic historical evolution processes, different social, political and administrative culture and economic development levels. However, they both have some common political and administrative characteristics as well. Specifically, the impact of the French administrative tradition, the system of administrative jurisdiction, and unitary and centralist character of the two countries‘ similar features that lead us to presume that they are comparable. Analyzing two countries in the context of certain criteria is thought to bring about the possibility of exchange of experience and lesson-drawing with regard to municipality reform in both countries. Keywords: Municipality administration, local governments in Niger, comparative local governments JEL Classification Codes: H1, H7, R00 * Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilimdalı Yüksek Lisans öğrencisi Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilimdalı Yüksek Lisans öğrencisi. 58 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ GĠRĠġ Siyaset bilimi, iktisat, sosyoloji ve kamu yönetimi gibi birçok disiplinde karĢılaĢtırmalı çalıĢmalar yaygın bir Ģekilde yer bulmaktadır. Hatta karĢılaĢtırmalı yöntemin geliĢmesi siyaset bilimi, sosyoloji, iktisat gibi disiplinlerde karĢılaĢtırmalı siyaset, karĢılaĢtırmalı kültür çalıĢmaları, karĢılaĢtırmalı tarihsel sosyoloji ve karĢılaĢtırmalı politik ekonomi gibi alt disiplinlerin doğmasını sağlamıĢtır. Benzer bir geliĢmenin sonucu olan ―karĢılaĢtırmalı kamu yönetimi‖ veya ―karĢılaĢtırmalı yönetim‖ disiplini, farklı ülkelerin yönetim sistemleri, kurumları, politikaları ve yönetsel uygulamalarının belirli bir iliĢkisellik ve örüntü içinde karĢılaĢtırmalı bir Ģekilde incelenmesine odaklanan bir kamu yönetimi alt disiplinidir. KarĢılaĢtırmalı kamu yönetimi kapsamında karĢılaĢtırmalı personel yönetimi, karĢılaĢtırmalı kamu politikaları ve karĢılaĢtırmalı yerel yönetimler gibi alt çalıĢma alanları da geliĢme göstermiĢtir. Türkiye‘de 2000‘li yıllarda genel olarak karĢılaĢtırmalı kamu yönetimi alanında artan bir ilgi dikkati çekmektedir. Ayrıca son yıllarda daha özel olarak karĢılaĢtırmalı yerel yönetimler konusundaki çalıĢmalar da artıĢ göstermiĢtir (Okçu ve Özgür, 2013; Sobacı ve Köseoğlu, 2016). Bu çalıĢmada Türkiye‘de yapılan karĢılaĢtırmalı araĢtırmalarda genellikle ―unutulan‖ bir coğrafya olan Afrika Kıtasından Nijer Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyetinde belediye yönetimleri belirli ortak kriterler açısından karĢılaĢtırmalı yöntemle incelenmektedir. Nijer, 3 Ağustos 1960 tarihinde Fransa‘dan bağımsızlığını ilan etmiĢtir. Fransız sömürgesi olarak 1922 yılından itibaren varlığını sürdüren Nijer Cumhuriyeti, yönetsel yapılanmasını da Fransız sisteminden etkilenerek oluĢturmuĢtur. Bununla birlikte, genel olarak Afrika ülkelerinin karĢılaĢtığı toplumsal, siyasal, ekonomik ve yönetsel sorunlarla mücadele etmek zorunda kalmıĢtır. Bağımsızlığını ilan ettikten sonra 1991 yılında gerçekleĢtirilen siyasal uzlaĢma neticesinde, 1993 yılında tekrar demokratik hayata geri dönülmüĢ; ancak bu tarihten itibaren dört defa askeri darbe yaĢanmıĢ, siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar ise devam etmiĢtir. Nijer‘de belediyelerin temelleri 21 Mart 1919 ve 1 Nisan 1936 tarihi kararnameyle kurulan Seçkinler Konseylerine (Conseils des Notables), dolayısı ile sömürge dönemine uzanmaktadır. Daha sonra 1955 yılında gerçekleĢen Batı Afrika‘daki Fransız belediye reformu ile birlikte, baĢkent Niamey‘de tam fonksiyonlu bir belediye ve Maradi ve Zinder kentlerinde ise baĢkenttekinden farklı, daha az yetki ve göreve sahip belediyeler kurulmuĢtur. 1959 Anayasasının 58/9. maddesinde ―seçilmiĢ organların serbest yönetimine dayanan yerel yönetimlerin oluĢturulması‖ ilkesine yer verilmesiyle birlikte yerel yönetimler Anayasal düzeyde düzenlenmiĢtir (DGDCT, 2015: 9). Türkiye Cumhuriyeti ise Nijer‘e göre çok daha eski bir tarihsel kökene ve mirasa sahip bir imparatorluk devleti olarak geliĢmiĢ ve günümüze ulaĢmıĢtır. Osmanlı Ġmparatorluğunun son yüzyılında önce askeri alanda baĢlayan reformlar zaman içinde devlet ve toplum düzenini de etkilemiĢtir. Osmanlı devletinde Tanzimat‘ın ilan edildiği 1839 yılından itibaren Batıya yönelmiĢ ve Batı tarzı reformlara giriĢilmiĢtir. Tanzimat‘tan önce baĢlayan Batı tarzı idari reformlar sistematik ve kurumsal bir Ģekilde Cumhuriyet‘in ilanına kadar devam etmiĢtir. Merkezi yönetimde bakanlıklar ve müsteĢarlık sisteminin kurulması, memurlara düzenli maaĢ verilmesi, DanıĢtay (ġura-yı Devlet) ve SayıĢtay (Divan-ı Muhasebat) gibi merkezi yönetim kurumlarının oluĢturulmasını kapsayan reformlar Tanzimat döneminde Fransız yönetim sisteminden esinlenilerek gerçekleĢtirilmiĢtir. Yerel yönetimler 59 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ açısından bakıldığında 1855 yılında ġehremaneti adıyla Ġstanbul‘da ilk belediye teĢkilatı oluĢturulmuĢ ve Beyoğlu-Galata bölgesinde Paris Belediyesinden esinlenilerek Altıncı Belediye Dairesi kurulmuĢtur. Benzer biçimde, Fransız il sistemine paralel bir Ģekilde, 1864 Vilayet Nizamnamesi ile önce Tuna Vilayetinde ve 1871 Ġdare-i Umumiye-i Vilayet Nizamnamesi ile tüm Osmanlı ülkesinde günümüzde de kullanılan il sistemi ile ildeki yerel yönetim kuruluĢu olan il özel idaresi oluĢturulmuĢtur (Eryılmaz, 2017). Belediyelere iliĢkin ilk Anayasal düzenleme ise 1876 tarihli Kanun-i Esasi ile mümkün olmuĢtur. Cumhuriyet dönemi Anayasalarında da belediyelere yer verilmeye devam edilmiĢtir. Nijer, sömürge döneminde Fransız yönetim sistemini ve idare hukuku rejimini benimsemiĢtir. Türkiye açısından bakıldığında ise Osmanlı Devletinin son döneminde merkezi yönetim, taĢra yönetimi, personel yönetimi, yargı rejimi ve yerel yönetim sistemi büyük ölçüde Fransız yönetim sisteminden transfer edilerek oluĢturmuĢtur. 1923 yılında Cumhuriyetin ilanının ardından 1946 yılında Demokrat Partinin (DP) kurulmasına kadar tek parti yönetimi (CHP) hakim olmuĢtur. Türkiye‘nin demokratikleĢme süreci genelde, 1950 seçimlerini CHP dıĢında farklı bir partinin (DP) kazanmasıyla birlikte baĢlatılır. Nijer ise 1960 yılında bağımsızlığını ilan ettikten sonra uzun süre askeri rejim altında varlığını sürdürdükten sonra 1991 yılından itibaren yeniden demokratikleĢme sürecine girmiĢtir. Ancak hem Türkiye hem de Nijer demokratik yönetimlerini inĢa ettikten sonra dönem dönem askeri müdahaleler yaĢamıĢtır. Askerin siyasete müdahalesi açısından iki ülkede benzer bir siyasal kültür olduğu söylenebilir. Görüldüğü gibi iki ülke farklı coğrafyalarda kendilerine özgü tarihsel geliĢim dinamiklerine, farklı toplumsal, siyasal ve yönetsel kültüre ve ekonomik geliĢmiĢlik düzeylerine sahiptir. Bununla birlikte ülkelerin ortak bazı siyasal ve yönetsel özellikleri dikkat çekmektedir. Bu ortak yönler nedeniyle iki ülkenin, genel olarak yerel yönetim sistemi ve özelde belediye sistemi açısından belirli kriterler çerçevesinde karĢılaĢtırmalı olarak incelenmesinin mümkün olduğu düĢünülmektedir. Böylece Nijer ve Türkiye‘nin belediye yönetimi açısından iyi uygulama örnekleri ortaya çıkarılarak bu iki ülkenin birbirinden öğrenme yoluyla belediye sistemlerini nasıl geliĢtirebilecekleri yönünde çözüm önerileri ve politikalar geliĢtirilmesi amaçlanmaktadır. Özellikle Nijer‘de yaĢanan büyük kentlerin yönetimi sorunu ve belediyelerin mali yetersizliklerine iliĢkin problemler karĢısında Türkiye‘den transfer edilebilecek politika ve uygulamalar bulunabileceği düĢünülmektedir. Ayrıca belediye yönetimine iliĢkin diğer yapısal ve iĢlevsel konular da derinlemesine incelendiğinde iki ülke arasında belediyelere iliĢkin temel sorunlara yönelik çözümler geliĢtirilebileceği varsayılmaktadır. I. ÜLKELERĠN SĠYASAL VE YÖNETSEL YAPILARINA ĠLĠġKĠN GENEL BĠLGĠLER Bilimsel araĢtırmalarda karĢılaĢtırmalı yöntemin kullanılmasında, karĢılaĢtırılacak olan olgunun (kurum, politika, program, sistem, uygulama vb.) içinde bulunduğu çevre Ģartlarının da dikkate alınması, yani bağlamından koparılmadan incelenmesi önem arz etmektedir. Bu nedenle, iki ülkenin siyasal, yönetsel, ekonomik ve toplumsal bazı özelliklerini değerlendirmek gerekir. Nijer Cumhuriyeti‘nin yüzölçümü 1.267.000 km2 olup baĢkenti Niamey‘dir. Coğrafi olarak bakıldığında Nijer, Afrika kıtasında denize kıyısı olmayan ve üç farklı iklim kuĢağı arasında bulunan bir ülkedir. Dünya Bankası verilerine göre 2016 yılı itibariyle Nijer‘in 60 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ nüfusu 20 milyonu aĢmıĢtır. Nüfusun yıllık artıĢı 3,9 gibi bir oran ile dünyadaki en yüksek nüfus artıĢ oranlarından biridir. (http://www.banquemondiale.org/fr/country/niger/overview). Fransa sömürgesi olan diğer Afrika ülkeleri gibi resmi dili Fransızcadır. Nijer‘in adı büyük bir Afrika nehrinin (Nijer Nehri) adını taĢımaktadır. Nijer topraklarında yaĢayan ve vatandaĢlık almıĢ olan herkes, Nijerli olarak tanımlanmıĢtır (http://www.presidence.ne/leniger). 1922 yılından itibaren Fransız sömürgesi olan Nijer, 1960 yılında bağımsızlığına kavuĢabilmiĢtir. 1960 yılından sonra sivil otoriter bir rejim yönetiminde olan Nijer, 1974‘te yaĢanan askeri darbenin ardından 1991 yılına kadar askeri bir rejimle yönetilmiĢtir. Böylece bağımsızlığın kazanılmasının ardından demokrasiye geçiĢ süreci 1974 ve 1996 yılları arasında gerçekleĢtirilen askeri darbelerle iki kez akamete uğramıĢtır. Bunun yanında 1991 yılında geliĢen Tuareg isyanı, ülke ekonomisi açısından ciddi bir krize neden olduğu gibi Nijer demokrasisi açısından da önemli bir sınav olmuĢtur. 2007 yılından bu yana uranyum fiyatlarının düĢüĢü ile birlikte Nijer ekonomisi yeni bir ekonomik krizle karĢı karĢıya kalmıĢtır (http://www.presidence.ne/le-niger). Fransız tipi Yarı-BaĢkanlık Sistemi ile yönetilen Nijer üniter bir devlettir. Nijer, 2011 yılından bu yana yedinci Cumhuriyeti sürdürmektedir. Nijer parlamentosu tek meclisli bir parlamentodur. Milletvekilleri, halk tarafından doğrudan doğruya gizli oy usulü ile ve beĢ yıl için seçilmektedir. yürütme, CumhurbaĢkanı ve Bakanlar Kurulu olmak üzere ikili bir yapı arz eder. CumhurbaĢkanı Devletin baĢıdır. Milletin birliğini ve bağımsızlığını temsil eder, ülkenin toprak bütünlüğünü korumakla sorumludur. EĢit ve gizli oya dayalı seçimler ile halk tarafından doğrudan doğruya beĢ yıllık bir süre için seçilir. Arka arkaya iki kez seçilebilir. Bakanlar Kurulu, CumhurbaĢkanı baĢkanlığında toplanır. BaĢbakan, Meclis çoğunluğu tarafından önerilen üç kiĢilik bir listeden CumhurbaĢkanınca atanır. Anayasa gereği bağımsız olan yargı ise Anayasa Mahkemesi, DanıĢtay, Yargıtay ve düzenli olarak oluĢturulan mahkemeler tarafından yürütülmektedir. Fransız yargı sisteminden esinlenilerek idari yargı rejimi kurulmuĢtur (http://www.achpr.org/fr/states/niger/reports/1st-7th-1988-2002/). Nijer'de 52 siyasi parti faal bulunmaktadır. 21 ġubat‘ta 2016 tarihinde yapılan genel seçimlere ise sadece 15 siyasi parti katılabilirken, Nijer Millet Meclisinde toplam 16 siyasi parti bulunmaktadır. (http://www.izf.net/content/les-partis-politiques-niger?language=fr). Ġdari açıdan bakıldığında Nijer Cumhuriyeti‘nde, 2002 yılından bu yana, Niamey kentsel komünü de dahil olmak üzere 7 bölge, 63 il, 52‘si kentsel ve 231‘ü kırsal olmak üzere 265 komün ve 4 kentsel komün birliği bulunmaktadır (http://www.presidence.ne/divisionadministrative). Tablo 1. Nijer ve Türkiye‟nin BaĢlıca Siyasal ve Yönetsel Özellikleri Siyasal ve Yönetsel Özellikler Devlet Yapısı Yönetim Geleneği Hükümet Sistemi Mevcut Anayasal Düzeni Çok Partili Hayata GeçiĢ Yasama Organı Parlamento Seçimleri Nijer Üniter Fransız (Napolyonist) Yönetim Yarı-BaĢkanlık Sistemi 2010 1991 Tek Meclisli (Millet Meclisi) 5 yılda bir Türkiye Üniter Fransız (Napolyonist) Yönetim Parlamenter Sistem 1982 1946 Tek Meclisli (TBMM) 4 yılda bir 61 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Bakanlık Sayısı Yargı Sistemi Yerel Yönetim Türleri Bölge Yönetimi 42 Ġdari yargı rejimi Kentsel ve Kırsal Komün Var 21 Ġdari yargı rejimi Belediye, Ġl Özel Ġdaresi, Köy Yok Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birbirine çok yaklaĢtığı bir alanda yer alan Türkiye Cumhuriyeti‘nin yüzölçümü 783.562 km2 olup, baĢkenti Ankara‘dır. Nijer‘in aksine Türkiye‘nin, sömürgecilik geçmiĢi bulunmamaktadır. Bununla birlikte, özellikle Osmanlı Devleti‘nin son dönemlerinde yürütülen reformlar çerçevesinde, büyük ölçüde Fransa‘dan esinlenilerek merkezi ve yerel yönetim düzenini ĢekillendirmiĢtir. Günümüz Türkiye‘sinde 19. yüzyılda Tanzimat reformları çerçevesinde ortaya çıkan idari yapı büyük ölçüde kullanılmaya devam etmektedir. 1982 Anayasasına göre ―Türkiye Cumhuriyeti devleti ve milletiyle bölünmez bir bütündür‖ denilerek üniter devlet sistemi kabul edilmiĢtir. Türkiye Cumhuriyeti, Anayasal olarak parlamenter sisteme uygun bir Ģekilde CumhurbaĢkanı ve Bakanlar Kurulundan oluĢan ikili yürütme düzenine sahiptir. CumhurbaĢkanı, 2007 yılında yapılan Anayasa değiĢikliği sonucunda doğrudan halk tarafından 5 yıl için seçilmekte ve bir kez daha seçilme hakkına sahip olmaktadır. Türkiye‘de doğrudan halk tarafından yapılan ilk CumhurbaĢkanlığı seçimleri 2014 yılında gerçekleĢtirilmiĢtir. 2014 CumhurbaĢkanlığı seçimleriyle birlikte hükümet sistemi klasik parlamentarizmden daha da uzaklaĢmıĢ ve yarı-baĢkanlık sistemine doğru yönelmiĢtir. 16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleĢtirilen referandumda 51.41 ile evet oylarının fazla çıkması neticesinde, Türkiye Cumhuriyeti‘nin baĢkanlık sistemine geçmesini sağlayan Anayasa değiĢikliği kabul edilmiĢtir. Ancak CumhurbaĢkanlığı sistemi olarak adlandırılan baĢkanlık sistemine, 2019 yılında aynı anda yapılacak genel seçimler ve baĢkanlık seçimleriyle birlikte tam olarak geçilmiĢ olacaktır. Yasama organını oluĢturan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) genel oyla seçilen 550 milletvekilinden ibarettir. TBMM seçimleri dört yılda birv yapılır. Yargı açısından bakıldığında, yargı yetkisi bağımsız mahkemeler eliyle yürütülür. Yargı, hukuk devleti ilkesi gereğince mahkeme ve yargıç bağımsızlığı, yargıç güvencesi temelleri üzerine kurulmuĢtur. Kıta Avrupası yargı sistemine dayalı olarak adli ve idari yargı kolları birbirinden ayrılmıĢtır. Ġdari açıdan bakıldığında, Türkiye Cumhuriyeti üniter devlet düzeni içinde merkeziyetçi bir yönetim geleneğine sahiptir. Ülke, merkezden yönetim ve yerinden yönetim ilkelerine uygun olarak örgütlenmiĢtir. Merkezi idare ve yerel yönetim sistemi Osmanlı Devletinin 19. yüzyılında giriĢilen reformlar neticesinde Fransız yönetim sisteminden esinlenilerek oluĢturulmuĢ ve büyük ölçüde bu sistem Türkiye Cumhuriyetine aktarılmıĢtır. Günümüz Türkiye‘sinde taĢra teĢkilatı olarak 81 il ve 919 ilçe bulunmaktadır. Yerel yönetimler ise 30‘u büyükĢehir belediyesi olmak üzere 1397 belediye, 51 il özel idaresi ve 18.331 köyden oluĢmaktadır. v 2017 yılında gerçekleĢtirilen Anayasa değiĢikliğiyle birlikte TBMM seçimlerinin önceden olduğu gibi beĢ yılda bir yapılması öngörülmektedir. 62 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ II. ARAġTIRMA YÖNTEMĠ VE KARġILAġTIRMA KRĠTERLERĠNĠN SEÇĠMĠ Bu çalıĢmada, Nijer ve Türkiye‘nin yerel yönetim sistemleri karĢılaĢtırmalı bir yöntemle incelenmektedir. Nijer‘de yerel yönetim kuruluĢu olarak, Fransız komün sistemine benzer biçimde sadece belediye bulunmaktadır. Türkiye‘de ise belediyelerin yanında il özel idareleri ve köyler de yerel yönetim kuruluĢu olarak tanımlanmıĢtır. Bu nedenle, çalıĢmada tüm yerel yönetim kuruluĢları yerine, sadece belediye yönetimleri ele alınmaktadır. KarĢılaĢtırmalı yönetim araĢtırmasının tasarlanmasında analiz edilecek ülkeler, bu ülkelerin seçilme nedenleri, karĢılaĢtırma kriterleri ve analiz için baĢvurulan kaynakların bilimsel gerekçeleriyle birlikte açıklanması önemlidir (Parlak, 2011: 342). Bu çalıĢmada, genel olarak kamu yönetimi değil de belediye yönetimlerinin karĢılaĢtırılmasına odaklanıldığından, bu duruma uygun gelen karĢılaĢtırma ölçütleri belirlenmiĢtir. Bu bağlamda, Nijer ve Türkiye‘nin belediye sistemini karĢılaĢtırmada altı kriter geliĢtirilmiĢtir: 1. Belediyelerin tarihi geliĢimi ve reform süreci, 2. Belediyelerin türleri, organları, idari yapısı ve personel rejimi, 3. Belediyelerin yetki, görev ve sorumlulukları, 4. Belediyelerin gelirleri ve harcamaları, 5. Özerklik ve desantralizasyon açısından belediyelerin merkezi yönetim ile iliĢkileri. III. KARġILAġTIRMA KRĠTERLERĠ AÇISINDAN ÜLKE BELEDĠYE SĠSTEMLERĠNĠN ANALĠZĠ A. Belediyelerin Tarihi GeliĢimi ve Reform Süreci Belediyelerin tarihi geliĢimi ve reform süreci açısından bakıldığında Türkiye‘de belediyeciliğin 160 yılı aĢan bir tarihsel birikimi bulunurken, Nijer‘de nispeten yeni bir olgu olduğu görülmektedir. Benzer Ģekilde büyükĢehir belediyeleri Türkiye‘de 30 yıldan fazla bir tarihsel serüvene sahipken, Nijer‘de ilk büyükĢehir belediyesi 2002 yılında kurulmuĢtur. Türkiye‘de modern anlamda ilk belediye 1854 yılında çıkarılan bir tebliğ ile Ġstanbul‘da kurulan Ģehremanetidir. 1877 yılında kabul edilen bir yasal düzenleme ile belediyelere tüzel kiĢilik de verilmiĢtir (Ortaylı, 1985: 171). Cumhuriyet döneminde belediyelere iliĢkin 1930 ve 2005 tarihli olmak üzere iki kanun çıkarılmıĢtır. BüyükĢehir belediyeleri ise 1984 yılında 3030 sayılı Kanunla düzenlenmiĢtir. 2004 yılında ise halen yürürlükte olan 5216 sayılı BüyükĢehir Belediye Kanunu kabul edilmiĢtir. 2012 yılında kabul edilen 6360 sayılı Kanun, genel olarak yerel yönetim sistemini değiĢtirirken; özelde belediye ile büyükĢehir belediyeleri üzerinde çok ciddi reformlar ortaya çıkarmıĢtır. Nijer‘de ise sömürge döneminde modern belediyeciliğin izlerini bulmak zordur. 1936 yılında kurulan Seçkinler Konseyleri, kentsel ve kırsal yerleĢim yerlerinde belediye hizmetlerini yerine getirmiĢtir. 1955 yılında gerçekleĢtirilen reformların ardından, baĢkentle birlikte üç Ģehirde belediye kurulabilmiĢtir. 1961 yılında belediye sayısı artırılmıĢ, ancak modern belediyelerin kurulması 1964 yılında kabul edilen bir yasal düzenleme ile mümkün olmuĢtur. Nijer‘de belediyelerin yetki, görev ve sorumlulukları ile çalıĢma usul ve esasları 2008-42 sayılı Nijer Cumhuriyeti Ġdari Örgütlenme Kanunu (L‘organisation et l‘administration du territoire de la République du Niger) ve 2010 yılında kabul edilen 201054 sayılı Yerel Yönetim Genel Kanununda (Code General des Collectivités Territoriales – CGCT) düzenlenmektedir (www.decentralisationniger.org/index.php/decentralisation/processus). Türkiye‘de 1980‘li yıllarda kurulan 63 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ büyükĢehir belediyeleri, Nijer‘de ancak 2000‘li yılların baĢında oluĢturulmuĢtur. 2002 yılında çıkarılan Kanunlar Nijer‘de baĢkent Niamey de dahil olmak üzere dört büyükĢehir belediyesi kurulmasını sağlamıĢtır. Böylece belediye reformlarının iki ülkede de süreklilik gösterdiği söylenebilir. Tablo 2. Türkiye ve Nijer‟de Belediyelere ĠliĢkin Temel Kanunlar Ülke Tarih 1930 1984 Türkiye 2004 2005 2012 1964 2002 2002 Nijer 2008 2010 Kanun 1580 sayılı Belediye Kanunu 3030 sayılı BüyükĢehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin DeğiĢtirilerek Kabulü Hakkında Kanun 5216 sayılı BüyükĢehir Belediye Kanunu 5393 sayılı Belediye Kanunu 6360 sayılı On Dört Ġlde BüyükĢehir Belediyesi ve Yirmi Yedi Ġlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde DeğiĢiklik Yapılmasına Dair Kanun 64-023 sayılı kanunla 7 il, 32 ilçe ve 120-150 belediye oluĢturulmuĢtur. 2002-015 sayılı Kanun (Niamey BüyükĢehir Belediyesinin kurulması). 2002-016 sayılı Kanun (Maradi, Tahoua ve Zinder BüyükĢehir Belediyelerinin kurulması) 2008-42 sayılı Nijer Cumhuriyeti Ġdari Örgütlenme Kanunu 17 Eylül 2010 tarihli 2010-54 sayılı Yerel Yönetim Genel Kanunu (Code General des Collectivités Territoriales – CGCT) B. Belediyelerin Türleri, Organları ve Yönetimi Belediyelerin türleri, organları ve yönetimi açısından iki ülke arasındaki benzerlik ve farklılıklar Tablo 3‘de gösterilmektedir. Ġlk olarak iki ülkede de yerel yönetimler ve özel olarak belediyelere iliĢkin temel ilke ve düzenlemelere Anayasa düzeyinde yer verildiği görülmektedir. 25 Kasım 2010 tarihli Nijer Anayasasına göre yerinden yönetim (décentralisation) ve yetki geniĢliği (décentration) ilkelerine dayanan yerel yönetimler kanunla kurulur ve seçilmiĢ meclisler tarafından serbestçe yönetilirler. yerel yönetimlerin serbest yönetimine iliĢkin temel ilkeler, görev ve yetkileri ile kaynakları aynı kanunla düzenlenir (md. 163). Türkiye‘de ise belediyeler 1982 Anayasasının 127. maddesinde kapsamlı olarak düzenlenmiĢtir. Buna göre, Türkiye‘de yerel yönetimler il özel idaresi, belediye ve köyden oluĢan yerel yönetimler halkın yerel ortak ihtiyaçlarını karĢılamak üzere kurulmuĢtur. Diğer yerel yönetim kuruluĢlarında olduğu gibi belediyelerin de karar organları seçmenler tarafından beĢ yılda bir yapılan seçimlerle oluĢturulur. Benzer biçimde Nijer‘de de belediye seçimleri beĢ yılda bir yapılmaktadır. Tablo 3. Türkiye ve Nijer‟de Belediye Türleri, Organları ve Yönetimi Ölçüt Belediye Türleri Türkiye Klasik belediyeler (il, ilçe, belde) BüyükĢehir belediyeleri (BüyükĢehir belediyesi, büyükĢehir ilçe belediyesi) Nijer Kırsal belediyeler Kentsel belediyeler BüyükĢehir belediyeleri (Özel statülü ve özel statüsü olmayan) 64 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Özel Statülü Belediye Belediye Organları Yerel Seçim Dönemi BaĢkanın Seçim Usulü Ġdari Örgütlenme Serbestisi Ġdari Yapı Yok Var (Maradi, Niamey, Tahoua ve Zinder) Belediye BaĢkanı Belediye Meclisi Belediye Encümeni 5 yılda bir Belediye BaĢkanı Belediye Meclisi 5 yılda bir Doğrudan halk tarafından Belediye meclis tarafından Kamu hizmetleri ve insan kaynakları kriterlerine göre idari birim oluĢturulabilir. Belediye BaĢkan Yardımcıları, Müdürlükler Norm kadroya uygun olarak yazı iĢleri, malî hizmetler, fen iĢleri ve zabıta birimlerinin kurulması zorunludur. Beldenin nüfusu, fizikî ve coğrafî yapısı, ekonomik, sosyal ve kültürel özellikleri ile geliĢme potansiyeli dikkate alınarak, norm kadro ilke ve standartlarına uygun olarak yeni birimler kurulabilir. Belediye BaĢkan Yardımcıları, Genel Sekreter, Müdürlükler Bu kapsamda yapılabilecek ikinci tespit ise iki ülkenin de belediyelerinin kamu tüzelkiĢiliğine, idari ve mali özerkliğe, kendi bütçesini oluĢturma ve personel istihdam edebilme yetkilerine sahip olmalarıdır. 2008-42 sayılı Kanuna göre yerel yönetimler tüzelkiĢiliğe, mali özerkliğe ve bütçeye sahip olup kendilerine ait idari alanı ve personeli bulunur (md. 5). Türkiye‘de belediyelere iliĢkin temel yasal düzenleme olan 5393 sayılı Belediye Kanununa göre belediyeler kamu tüzelkiĢiliğine, idari ve mali özerkliğe (md. 3) sahip olup, performans esasına dayalı olarak kendi bütçesini hazırlayabilmekte (md. 63), idari örgütlenme esnekliğine (md. 48) ve norm kadro esaslarına uygun olarak personel istihdam edebilme imkanına (md. 49) sahiptir. Belirtmek gerekir ki, Nijer‘de dört büyükĢehir belediyesi özel statüye sahip iken, Türkiye‘de zaman zaman gündeme gelmekle birlikte henüz özel statülü bir belediye bulunmamaktadır. Özel olarak belediye organları açısından bakıldığında Türkiye‘den farklı olarak Nijer‘de belediye encümeni bulunmamaktadır (bkz. Tablo 4). Belediye baĢkanı açısından dikkat çekici bir farklılık ise Türkiye‘de belediye baĢkanının tek dereceli ve çoğunluk sistemine dayalı olarak doğrudan halk tarafından seçilirken; Nijer‘de belediye meclisinden seçilmesidir. Türkiye‘de 1963 yılında kabul edilen 307 sayılı Kanun ile belediye baĢkanının meclis içinden seçilmesi usulüne son verilmiĢtir. Bu durum, belediyecilik tecrübesi açısından güçlü belediye baĢkanları karĢısından nispeten zayıf belediye meclislerinin oluĢmasına neden olmuĢtur. Ancak 2005 tarihli5393 sayılı Belediye Kanunu, belediye meclislerinin yetki, görev ve sorumlulukları ile çalıĢma usul ve esaslarını yeniden yapılandırarak; meclisleri güçlendirmiĢtir. Nijer‘de belediye meclisi, Türkiye ile karĢılaĢtırıldığında oldukça zayıf kalmaktadır. En önemli yetkileri, belediye bütçesinin kabul edilmesi ve baĢkanın faaliyetlerinin denetlenmesidir. Meclisin karar almaya iliĢkin yetkileri kısıtlı olup, daha çok danıĢma ve 65 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ görüĢ bildirme iĢlevlerini yerine getirmektedir. Katılım kültürünün nispeten geliĢmiĢ olması, belediye yönetimine karĢı hesap sorma mekanizmalarının kurumsallaĢması ve kent konseyi gibi katılımcı uygulamaların bulunması gibi nedenlerle Türkiye‘de belediye meclisinin; yönetimde Ģeffaflık ve katılım açısından Nijer‘e göre daha güçlü olduğu söylenebilir. Belediye meclislerinin yapısı ve iĢleyiĢine iliĢkin ayrıntılı karĢılaĢtırmalar Tablo 4‘de yer almaktadır. Tablo 4. Türkiye ve Nijer‟de Belediye Meclisinin Yapısı ve ĠĢleyiĢi Belediye Meclisi Olağan Toplantılar Toplantı ve Karar Usulü Belediye Meclisinin Denetim ve Bilgi Edinme Yolları Meclis üyeleri için etik kurallar Meclis komisyonları Yerel Demokrasi ve Katılım Yolları Türkiye Üç ayda bir Meclis üye tam sayısının salt çoğunluğu ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla karar alır. Bütçenin denetimi Güven oylaması Genel raporun değerlendirilmesi Var Özel Komisyonlar ve Geçici Komisyonlar Toplantıları halka kapalı Bakanlar Kurulu tarafından düzenlenir Meclis toplantıları halka açık Ġhtisas komisyonlarına katılım Kent konseyleri Nijer Bir ay tatil olmak üzere her ay Meclis üye tam sayısının salt çoğunluğu ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla karar alır. Karar yeter sayısı, üye tam sayısının dörtte birinden az olamaz. Soru Genel GörüĢme Faaliyet raporunun değerlendirilmesi Gensoru Denetim Komisyonu Var Ġhtisas Komisyonu ve Denetim Komisyonu Toplantıları halka açık Belediye tarafından düzenlenir Meclis toplantıları halka açık Belediye meclisinin halka danıĢması ve müzakere Belediyelerin idari örgütlenmesi bir karĢılaĢtırma kriteri olarak ele alındığında, Nijer‘de tüm belediyelerde idari iĢlerin takibi ve uygulanmasından genel sekreterlerin sorumlu olması en temel fark olarak gözükmektedir. Türkiye‘de sadece büyükĢehir belediyelerinde genel sekreterlik makamı bulunmakta, diğer belediyelerde sadece belediye baĢkan yardımcıları yer almaktadır. C. Belediyelerin Yetki, Görev ve Sorumlulukları Belediyelerin yetki, görev ve sorumlulukları bakımından ilk dikkati çeken nokta, Türkiye ve Nijer‘de merkezi yönetimin taĢra kuruluĢları ile yerel yönetimlerin yetki, görev ve sorumlulukları bakımından çakıĢmalar yaĢanmasıdır. Türkiye‘de merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin görev ve sorumluluklarının ayrımı coğrafi ve hizmet alanı bakımından yasal düzeyde nispeten daha belirgin bir Ģekilde yapılmıĢtır. Nijer‘de ise yerel yönetimlerin yetkileri taĢra kuruluĢlarının yetki ve görevleriyle ciddi ölçüde çakıĢmaktadır. Nitekim Nijer Anayasasının 164. maddesinde yerel yönetimlerin, yerinden yönetim ve yetki geniĢliği ilkelerine dayandığı belirtilmektedir. Yönetimler arası yetki ve görev çakıĢmaları, Anayasal 66 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ düzeyde bir açıklığa kavuĢturulamadığından yasalar ve uygulamalarda da belirsizlik devam etmektedir. Nijer‘de belediyeler yerel kalkınma (belde içinde tarım, hayvancılık, balıkçılık, balık yetiĢtiriciliği, avcılık, el sanatları gibi kalkınma faaliyetlerine öncülük yapılması, desteklenmesi ve uygulamanın izlenmesi gibi); su, doğal kaynaklar ve çevre yönetimi (çevrenin korunması, doğal kaynakların yönetilmesi, su kuyusu ve çeĢmelerin yapımı ve bakımı gibi); kamusal tesislerin yapımı ve yönetimi (anaokulları, ilkokullar ve yaygın eğitim kurumlarının yapımı ve bakımı gibi); sosyal politikalar ve yardımlar (yaĢlı ve dezavantajlı gruplara sosyal yardım yapılması gibi); defin ve mezarlıklar, kent içi ulaĢım, halk sağlığı (katı atıkların toplanması, ayıklanması ve bertaraf edilmesi gibi), arsa yönetimi ve Ģehir planlama, belediyenin idari ve mali yönetimi (Belediye hizmet bedellerinin belirlenmesi, bütçe ve muhasebe iĢleri gibi) görevlerini yerine getirmektedir. Türkiye‘de ise belediyelerin görevleri zorunlu ve isteğe bağlı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır (ġengül, 2014: 82). Ġmar, su ve kanalizasyon, ulaĢım gibi kentsel alt yapı; çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık; Ģehir içi trafik; zabıta, itfaiye, acil yardım, kurtarma ve ambulans; kültür ve sanat, turizm ve tanıtım, gençlik ve spor; park ve yeĢil alanlar; defin ve mezarlıklar; ağaçlandırma, konut gibi görevleri yerel ortak ihtiyaç olması Ģartıyla belediyeler yerine getirir. Bunun yanında devlete ait her derecedeki okul binalarının inĢaatı ile bakım ve onarımını yapabilme, her türlü araç, gereç ve malzeme ihtiyaçlarını karĢılayabilme; sağlıkla ilgili her türlü tesisi açabilme ve iĢletebilme; mabetlerin yapımı, bakımı, onarımını yapabilme gibi imkanları ölçüsünde yerine getirebileceği yetki ve görevlere sahiptir. Açıkça görülmektedir ki Nijer‘de belediyelerin yetki ve görevlerinin belirlenmesinde liste usulü benimsenirken Türkiye‘de yetki ilkesi tercih edilmiĢtir (Eryılmaz, 2016: 95). D. Belediyelerin Mali Yapısı Belediyelerin mali yapısı değerlendirildiğinde, öncelikle iki ülkede de benzer süreçlerle belediye bütçesinin hazırlandığı söylenebilir. Ancak Nijer‘de belediye bütçesi üzerinde vesayet makamlarının bütçeyi geri iade etme de dahil olmak üzere ağır bir vesayet denetimi bulunurken, Türkiye‘de belediye bütçesi üzerindeki vesayet denetimi nispeten sınırlıdır. Belediye gelirleri bakımından değerlendirildiğinde, gelir kalemleri iki ülkede benzemekle birlikte arada önemli farklar da bulunmaktadır. Türkiye‘de Nijer‘den farklı olarak belediye gelirleri arasında harcamalara katılma payı ve bir yatay mali denkleĢtirme uygulaması olan denkleĢtirme ödeneği bulunmaktadır (bkz. Tablo 5). Ayrıca Nijer‘de iç ve dıĢ borçlanma katı kurallara ve vesayet denetimine tabidir. Türkiye‘de de borçlanma sıkı kurallara bağlanmıĢtır. DıĢ borçlanmada 4749 sayılı Kanun hükümleri uygulanırken, belediye bütçe gelirlerinin 10‘unu geçen iç borçlanmada belediye meclisinin kararı ve ĠçiĢleri Bakanlığının onayı gereklidir. Tablo 5. Türkiye ve Nijer‟de Belediye Gelirleri Gelir Türü Özgelirler Türkiye Vergiler (ilan ve reklâm, eğlence, haberleĢme, elektrik ve havagazı tüketim vb.) Harçlar (iĢgal harcı, tatil günlerinden çalıĢma ruhsatı harcı ve kaynak suları harcı vb.) Nijer Doğrudan ve dolaylı vergiler (yol vergisi, belediye vergisi, emlak vergisi, ilan ve reklam vergisi, tekne vergisi, bisiklet vergisi vb.) Harçlar 67 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Mali Transfer Gelirleri Borçlanma Diğer Gelirler Harcamalara katılma payı (Yol, su, kanalizasyon) Genel bütçe vergi gelirlerinden aktarılan paylar (%1,50) DenkleĢtirme Ödeneği Ġç borçlanmada en son kesinleĢmiĢ bütçe gelirlerinin, toplam 10‘unu geçmeyen iç borçlanmayı belediye meclisinin kararı; 10‘unu geçen iç borçlanma için ise meclis üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararı ve ĠçiĢleri Bakanlığının onayı gerekir. DıĢ borçlanma, 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun hükümleri çerçevesinde sadece belediyenin yatırım programında yer alan projelerinin finansmanı amacıyla yapılabilir. Genel ve özel bütçeli idarelerden yapılacak ödemeler, taĢınır ve taĢınmaz malların kira ve satıĢı gibi Merkezi idare tarafından aktarılan gelirler Vesayet makamının onayına tabi Araç, ekipman, bina kiraları, lojman gelirleri, Para cezaları, Sübvansiyonlar, bağıĢlar, mülk satıĢından elde edilen gelirler vb. E. Belediyelerin Özerkliği ve Desantralizasyon Düzeyi Belediyelerin merkezi yönetim ile iliĢkileri mali konuların (gelirler ve harcamaların paylaĢımı) yanında birbiriyle iliĢkili üç kavram olan idari vesayet, özerklik ve desantralizasyon açısından değerlendirilebilir. Ġki ülkenin de Fransız idare hukuku geleneğinden etkilenmesi, kamu yönetiminin bütünlüğünü sağlamanın bir aracı olan idari vesayet ilkesini önemli hale getirmektedir. Nijer‘de merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki vesayetini güçlendiren Anayasal düzenlemeler söz konusudur. Örneğin, Anayasanın 165. maddesinde yer alan ―Devlet, bölgesel potansiyeller ve bölgelerarası denge, sosyal adalet, ulusal dayanıĢma temelinde tüm yerel yönetimlerin uyumlu bir Ģekilde geliĢmesini sağlar‖ hükmü devlete, yerel yönetimlerin geliĢimi konusunda olumlu bir edim yüklemektedir. Buna göre devletin yerel yönetimlere müdahalesi bölgesel potansiyeller ve bölgelerarası denge, sosyal adalet ve ulusal dayanıĢma ilkelerine dayalı olarak gerçekleĢtirilebilmektedir. Bu ilkeler ise, hukuken ve fiilen merkezi idareye geniĢ bir müdahale alanı yaratmaktadır. Yerel yönetimler üzerindeki vesayet, sadece hukuka uygunluk açısından değil, Anayasada belirtilen ilke ve değerler üzerinden de uygulanabilmektedir. Söz konusu ilkeler yerindelik denetimine de imkan vermektedir. Nijer‘de merkezi idare kurumlarının belediye meclisine görev verebilmesi, meclis üyeliğinin sona ermesinde bakanlık kararının bulunması, belediye bütçesinin vesayet makamının onayına tabi olması, belediye özel komisyonlarının Bakanlar Kurulu kararı ile düzenlenmesi, belediye organlarının yargı kararı yerine idari kararla görevden alınabilmesi gibi birçok konuda vesayet denetimi uygulanmaktadır. Belediye organları üzerinde de ciddi bir vesayet denetimi söz konusudur. Belediye organlarının yargı makamları yerine, idari kararla sürekli olarak görevden alınması mümkündür. Örneğin, belediye baĢkanı ve 68 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ yardımcısı, en az bir belediye meclis üyesinin devlet temsilcisine vereceği ayrıntılı rapor üzerine, bir ayı geçmemek Ģartıyla, yerel yönetimlerin vesayetinden sorumlu bakan tarafından görevden alınabilmektedir. Ġdari vesayet açısından Türkiye‘ye bakıldığında, 1982 Anayasasının 127. maddesine göre ―Merkezi idare, mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun Ģekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karĢılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahiptir‖. Bu düzenlemeye göre, Türkiye‘de idari vesayet yetkisinin kullanımına iliĢkin konular, esaslar ve makamlar kanunda açıkça belirtilmelidir. Ancak idari vesayetin kullanım amaçları arasında gösterilen idarenin bütünlüğü, görevlerin birliği, toplum yararı ve yerel ihtiyaç ilkeleri uygulamada yerindelik denetiminin yapılmasına imkan vermektedir (Eryılmaz, 2016: 386). Türkiye‘de 2004-2005 yıllarında gerçekleĢtirilen yerel yönetim reformları kapsamında yerel yönetim kuruluĢları üzerindeki idari vesayet yetkisinin kullanımında bir dengeye ulaĢılabilmiĢtir. Örneğin, belediye kararları üzerinde mülki idare amirlerinin onaylama yetkisi kaldırılmıĢ, meclis kararlarının mülki idari amire gönderilmesi kararın yürürlüğe girmesi için yeterli hale gelmiĢtir. Bununla birlikte, son yıllarda yaĢanan terör ve güvenlik sorunları nedeniyle, özellikle belediyeler üzerinde terör olaylarıyla iliĢkili konularla sınırlı olmak üzere vesayet denetimi geniĢletilmiĢtir. Örneğin, 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre ―belediye ve bağlı idare imkânlarının terör veya Ģiddet olaylarına dolaylı ya da doğrudan destek sağlamak amacıyla kullanıldığının valilik tarafından belirlenmesi durumunda, terör ve Ģiddet olaylarına destek olmak amacıyla kullanılan belediye veya bağlı idare taĢınırlarına mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından el konulur‖. Sonuç olarak, Anayasal ve yasal düzenlemeler, yargı kararları ve idari uygulamalar ile Fransız yönetim geleneğinden kaynaklanan etkiler nedeniyle iki ülkede de idari vesayetin geleneksel olarak güçlü olduğu, diğer bir ifadeyle yerel özerkliğin belirli sınırlara tabi olduğu söylenebilir. Türkiye‘nin Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik ġartı ve belediyecilik tecrübesine dayalı olarak geliĢtirdiği yerel yönetimler reformu kapsamında idari vesayet ve belediye özerkliği arasında belirli bir denge kurmaya çalıĢtığı görülmektedir. Nijer‘de ise yerel yönetimler, merkezi idarenin yoğun bir müdahalesine maruz kalmaktadır. SONUÇ Farklı geliĢmiĢlik düzeylerine, toplumsal yapılara, tarihsel tecrübelere sahip olan söz konusu iki ülke siyasal yapı ve kültür ile yönetsel sistem ve gelenekler açısından bazı ortak yönlere sahiptir. Nijer sömürgecilik geçmiĢine sahip olup, Fransız yönetim sistemine uygun olarak kamu yönetimini inĢa etmiĢtir. Türkiye, sömürgecilik geçmiĢine sahip olmamakla birlikte, Osmanlı Devletinin son yüzyılı içinde yargı ve hukuk sisteminden kamu yönetimi düzenine kadar yönetim sisteminin oluĢturulmasında büyük ölçüde Fransız yönetim sisteminden ve kurumlarından esinlenmiĢtir. Hatta Osmanlı Devletinde modern belediyenin ilk örneği olan ―Altıncı Belediye Dairesi‖ uygulamasında olduğu gibi zaman zaman Fransız yönetim sisteminden doğrudan ―kopyalama‖ yolu izlenmiĢtir. Ġki ülkenin de idari yargı rejimine tabi olması ve üniter devlet sistemine dayalı olarak yönetilmesi diğer ortak özellikleridir. Ayrıca Nijer‘de halihazırda var olan yarı baĢkanlık sistemi, Türkiye‘nin 2007 69 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Anayasa değiĢikliği ve 2014 CumhurbaĢkanlığı seçimlerinin ardından ortaya çıkan siyasal sistemiyle benzerlikler taĢımaktadırvi. Yukarıda yer verilen ortak özelliklere ek olarak her iki ülkenin de Napolyonist yönetim geleneğine sahip olduğu gerçeği dikkate alındığında söz konusu ülkelerin yönetim sistemlerinin karĢılaĢtırılabilir olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, çalıĢmada özel olarak, iki ülkenin yerel yönetim kuruluĢları içinde öne çıkan belediyelerin kapsamlı bir Ģekilde incelemesi yapılmıĢtır. KarĢılaĢtırma sonuçlarının ardından iki ülkenin belediyecilik tecrübesine dayanarak, belediye reformu için politika önerileri geliĢtirmek mümkündür. Böylece iki ülkenin belirli kriterler açısından kıyaslanması neticesinde iyi uygulama örneklerinin geliĢtirilmesi sağlanabilir. Tezin sonucunda Ģu Türkiye ve Nijer‘de belediye reformu için aĢağıdaki politika önerilmektedir. Ġlk olarak, Nijer‘de belediye meclisi yılda dört kere toplanmaktadır. Belki küçük yerleĢim yerleri ve kırsal alan belediyeleri için yılda dört kez olağan toplantı yeterli olabilir. Ancak kentsel belediyeler ve büyükĢehir belediyeleri açısından toplantı sayılarının artırılması belediye meclislerinin iĢlevsel hale gelmesi ve kurumsallaĢması açısından önemlidir. Türkiye‘de de 1580 sayılı eski Belediye Kanunu döneminde uygulanan bu sistem 2005 yılından itibaren bir ay hariç her ayın birinci haftası meclisin toplanması Ģeklinde değiĢtirilmiĢtir. Bu uygulama, belediye meclislerinin güçlenmesini de sağlamıĢtır. Bu nedenle, Nijer‘de de meclisin toplantı sayılarını artıracak bir düzenleme yapılması önerilebilir. Ġkinci olarak, belediye meclisinin toplanmadığı durumlarda ve yürütmeyle ilgili belirli kararların alınarak belediye baĢkanının iĢ yükünün azaltılması gibi avantajları bulunduğundan Nijer belediyeleri için encümen uygulamasının geliĢtirilmesi faydalı görülmektedir. Türkiye‘de belediye sistemi açısından Nijer‘den çıkarılabilecek bir ders olarak, bazı büyükĢehir belediyelerine özel statü verilmesi düĢünülebilir. Halihazırda Ġstanbul hem bir metropol olarak hem de büyükĢehir belediye yönetimi olarak ayrı bir kanunla düzenlenebilir, kente yeni ve ayrıcalıklı bazı yetki ve imkanlar tanınabilir. Ġstanbul, nüfus olarak 15 milyona yaklaĢırken ona en yakın il olan Ankara yaklaĢık 5.4 milyon ve Ġzmir 4.2 milyon nüfusa sahiptir. Bu nedenle, Ġstanbul‘da uygulamanın baĢarılı olması durumunda özel statü uygulaması Ankara ve Ġzmir için de düĢünülebilir. Nijer‘de belediye meclislerinde kadınların 15 oranında temsil edilmesine iliĢkin yasal düzenleme bulunmaktadır. Nijer‘de belediye meclis üyeliği seçimlerinde uygulanan cinsiyet eĢitliği de Türkiye‘de yerel demokrasinin ve katılımcılığın güçlendirilmesi için gündeme getirilebilir. Ülkelere özgü politika önerilerinin yanında iki ülke için de geçerli olabilecek bazı reform ilkelerinden söz edilebilir. Bunların baĢında, yerel demokrasinin güçlendirilmesi, sivil katılımı artırıcı mekanizmaların inĢa edilmesi, belediyelerde teknoloji kullanımının vi Bununla birlikte belirtmek gerekir ki, Türkiye‘nin doğrudan halk tarafından seçilen güçlü CumhurbaĢkanına dayanan ve bir çeĢit yarı baĢkanlığı andıran sistemi 2019 yılı itibariyle tam baĢkanlık sistemine dönüĢecektir. Bu konuda 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan halkoylamasında seçmenlerin çoğunluğu CumhurbaĢkanlığı Sistemi olarak adlandırılan baĢkanlık sistemine geçiĢi onaylamıĢtır. 70 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ yaygınlaĢtırılması, belediye özerkliğinin geniĢletilerek idari vesayet uygulamalarının sınırlandırılması ve belediyelerin mali açıdan güçlendirilmesi gibi modern yerel yönetim reformlarının temel ilke ve uygulamaları gelmektedir. Kaynakça 5393 sayılı Belediye Kanunu (2005) 2008-42 sayılı Nijer Cumhuriyeti Ġdari Örgütlenme Kanunu (L‘organisation et l‘administration du territoire de la République du Niger) (2008) DGDCT, (2015), Brochure D‘information Sur la Décentralisation au Niger, PNUD&UNCDF. Eryılmaz, Bilal (2016), Kamu Yönetimi, Umuttepe Yayınları, Kocaeli. Eryılmaz, Bilal (2017), Tanzimat ve Yönetimde ModernleĢme, 4. Baskı, ĠĢaret Yayıncılık, Ġstanbul. http://www.achpr.org/fr/states/niger/reports/1st-7th-1988-2002/ http://www.banquemondiale.org/fr/country/niger/overview www.decentralisation-niger.org/index.php/decentralisation/processus http://www.izf.net/content/les-partis-politiques-niger?language=fr http://www.presidence.ne/division-administrative http://www.presidence.ne/le-niger Okçu, Murat ve Özgür, Hüseyin (2013), Dünyada Yerel Yönetimler: ÖrneklerUygulamalar, Seçkin Yayınevi, Ankara. Ortaylı, Ġlber (1985), Tanzimat‟tan Cumhuriyete Yerel Yönetim Geleneği, Hil Yayınları, Ġstanbul. Parlak, Bekir (2001), Kamu Yönetiminde Yeni Vizyonlar, 2. Baskı, Alfa Aktüel, Bursa. Sobacı, M. Zahid ve Köseoğlu, Özer (2016), BaĢkanlık Sistemlerinde Yerel Yönetimler: ABD, Brezilya, ġili, Endonezya ve Güney Kore, SETA Vakfı Yayınları, Ankara. ġengül, Ramazan (2014), Yerel Yönetimler, Umuttepe Yayınları, Kocaeli. 71 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Arap Baharı Sonrası Suriyeli Sığınmacıların Türkiye‟ye Sosyo-Ekonomik Yansımaları Kerem Fırat COġKUN* Nihan ġEKER** Özet Dünya ekonomisinde önemli bir paya sahip olan Ortadoğu üzerinde meydana gelen siyasi ve ekonomik olaylar birçok ülkeye tesir etmektedir. Nitekim bu olayların baĢında Arap Baharı gelir. Aralık 2010 tarihinde Tunus‘ta tezgahına el konulmasına isyan eden sebze-meyve satıcısı Muhammed Buazizi‘nin kendisini ateĢe vermesi ile baĢlayıp kitle hareketlerine dönüĢen süreç Arap Baharı olarak adlandırılır. Neredeyse tüm Ortadoğu‘yu etkisi altına alan sürecin en ağır yaĢandığı ülke hala iç savaĢın devam ettiği Suriye‘dir. Ġç savaĢ nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan sığınmacılar baĢta Türkiye olmak üzere birçok ülkeye göç etmiĢtir. Türkiye‘deki sayıları 3 milyona ulaĢmak üzere olan Suriyelilerin, ülkemize hem olumlu hem olumsuz bir takım etkileri vardır. Bu çalıĢmada etkileri somutlaĢtırmak için 2009 yılı sonrası dıĢ ticaret, iĢgücü piyasası, turizm, eğitim ve sağlık konularını kapsayan veriler kullanılarak mevcut durum incelenmiĢtir. Tüm bunlar sonucunda olumsuz etkilerin olumluya çevrilebilmesi için çeĢitli öneriler sunulmuĢtur. Anahtar Kelimeler: Arap Baharı, Suriye, Göç, Türkiye, Ekonomik Etki Jel kod: A14, F10, I10, I20 Socio-Economic Reflections of Syrian Refugees after Arab Spring in Turkey Abstract The political and economic occurrences in Middle-East which has a significant role on world economies has been affecting several countries. After all, Arab Spring is in the lead of these events. In December 2010, the process is referred as Arab Spring, initiating by setting himself into fire of Muhammed Buazizi, seller in a market, who uprose against impounding his stand which turned into mass demonstration later on. Syria, in which the civil war is still in progress, is the country where the process, affecting almost all Middle-East countries, has been expreienced heavily. Having to leave their countries due to the civil war, refugees have migrated several countries, notably Turkey. Syrians, whose population is on the verge of 3 million in Turkey, have a number of both positive and negative effects on our country. In this paper, the current situation has been researched by using the data involving post – 2009 foreign trade, labour market, tourism, education and health subjects in order to embody the effects. As a consequence of these, various suggestions have been presented in an attempt to reverse the negative outcomes into positive ones. Keywords: Arab Spring, Syria, Immigration, Turkey, Economics Effect Jel Code: A14, F10, I10, I20 * Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġktisadi GeliĢme ve Uluslararası Ġktisat, Yüksek Lisans Öğrencisi, keremfiratcoskun@gmail.com ** Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġktisadi GeliĢme ve Uluslararası Ġktisat, Yüksek Lisans Öğrencisi, nihansekerr@gmail.com 72 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ GĠRĠġ Arap Baharı; 2010 yılında Tunus‘ta baĢlayıp ardından Cezayir, Libya, Ürdün, Mısır, Yemen ve Suriye‘de görülen demokrasi, özgürlük ve insan hakları gibi konularda değiĢiklik yapılmasını isteyen halkın yapmıĢ olduğu rejim karĢıtı hareketler bütünüdür. Birçok Ortadoğu ülkesinde eĢ zamanlı sayılabilecek bu hareketliliğin temelinde artan iĢsizlik oranları, yüksek enflasyon, ekonomik gerileme ile yolsuzluklar, yaĢam koĢullarının giderek kötüleĢmesi, siyasi baskı yoluyla ifade özgürlüğünün kısıtlanması ve adil olmayan seçim sistemi yer alır. Ayrıca süreci ekonomik ve politik nedenlere bağlamak yetersiz olabilir. Çünkü bölgenin tarihsel geçmiĢi ve küreselleĢme sonucu artan sosyal medya kullanımı tetikleyen diğer nedenlerdir (Tekek, 2012). Arap Baharı‘nı ortaya çıkaran sebeplerdeki benzerlik sonuçlara da yansımıĢtır. Ülkelerde iç savaĢ ve siyasi değiĢiklikler meydana gelmiĢtir. Tunus‘ta Zeynel Abidin bin Ali ülkeyi terk etmiĢ Ennahda iktidara gelmiĢtir. Mısır‘da Hüsnü Mübarek istifa etmiĢ yerine Özgürlük ve Adalet Partisi seçimle baĢa geçmiĢtir. Libya‘da iç savaĢ sonrası Muammer Kaddafi‘nin idamıyla yönetim değiĢmiĢtir. Yemen‘de Ali Abdullah Salih istifa etmiĢtir. Ürdün‘de ilk parlamenter hükümet göreve gelmiĢtir. Cezayir seçimlerinde liberal bir partiyi baĢa getirmiĢtir. Suriye‘de ise hala devam etmekte olan bir iç savaĢ yaĢanmaktadır (ġahin ve ġahin, 2014:175-176). Bu sebeple ülkeler Suriye‘ye çeĢitli insani yardım kampanyaları baĢlatmıĢtır. Küresel Ġnsani Yardım Raporu‘na göre 6.4 milyar dolar ile en çok yardım eden ülke ABD iken, Türkiye 3.2 milyar dolar yardımda bulunarak ikinci sırada yer almaktadır (Global Humanitarian Assistance Report 2016). Ancak bu yardımlara rağmen Suriye‘de yaĢayan halk bu savaĢtan dolayı ülkelerini terk ederek çeĢitli ülkelere göç etmiĢ, kapılarını sığınmacılara açan ülkeler ise sosyal ve ekonomik bazı yükleri sırtlanmak zorunda kalmıĢtır. Türkiye ise coğrafi konumundan dolayı tercih edilen ülkelerin baĢında gelmektedir. I.TÜRKĠYE VE SURĠYE ARASI ĠLĠġKĠLERDE MEVCUT DURUM Göç kavramı çoğunlukla bir yerden baĢka bir yere olan hareketlilik Ģeklinde bilinirken bu çalıĢmada üzerinde durulacak olgu düzensiz göçtür. Çünkü Türkiye‘de gerçekleĢen göç yasal yolların beraberinde yasadıĢı yollarla ülkeye girilmesi, kalınması, çıkılması veya yasal yollarla girilip yasal süre içerisinde çıkılmaması Ģeklinde tanımlanabilir (Türkiye Göç Raporu, 2015). Türkiye, Suriyeli sığınmacılar için din, dil, ırk ayrımı yapmadan ―Açık Kapı Politikası‖vii uygulamaktadır. Sığınmacıların tüm fiziksel, sosyal ve psikolojik ihtiyaçları Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi‘nde kurulan barınma merkezlerinde karĢılanmaktadır (AFAD). Bu bölgelerin tercih edilme sebebi coğrafi yakınlık ve kültürel benzerliktir. En yoğun barında merkezleri ġanlıurfa, Gaziantep ve Kilis‘te yer almaktadır. Tablo 1: Geçici Korunma Kapsamındaki Suriyelilerin Geçici Barınma Merkezlerine Göre Dağılımı Barınma Merkezleri KiĢi Sayısı ġanlıurfa 114.190 vii Türkiye‘nin uluslararası yükümlüklerine ve ulusal mevzuatına uygun bir Ģekilde etnik, dini, mezhebi bir ayrım yapılmadan, pasaport veya baĢka herhangi bir belgesi olup olmadığına bakılmaksızın savaĢ ve zulümden kaçarak Türkiye‘ye sığınmak isteyen herkese sınırlarını açık tutmasıdır (Mültecilerle DayanıĢma Derneği, 2017). 73 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Gaziantep 39.048 Kilis 36.470 KahramanmaraĢ 17.968 Mardin 4.124 Hatay 19.450 Adana 341 Adıyaman 9.632 Osmaniye 7.250 Malatya 10.293 TOPLAM 258.766 Geçici Barınma Merkezleri DıĢında Kalan Suriyeli Sayısı 2.582.270 Ülkemizde Bulunan Toplam Suriyeli Sayısı 2.841.036 Kaynak: ĠçiĢleri Bakanlığı Göç Ġdaresi Genel Müdürlüğü, (EriĢim Tarihi: 10.01.2017) Barınma merkezlerindeki rakamlar dikkate alındığında 2.5 milyon sığınmacının barınma merkezleri dıĢında yaĢadığı görülmektedir. Bu da demek oluyor ki barınma merkezlerindeki nüfusun yaklaĢık 10 katı kadarı sadece bu iller ile sınırlı kalmayıp Türkiye‘nin tüm illerinde yaĢamlarını devam ettirmektedir. Bu nüfus Türkiye ekonomisi üzerinde hem makro hem de mikro düzeyde etki yaratabilecek bir büyüklüktedir. A. DıĢ Ticaret Türkiye ile Suriye arasındaki dıĢ ticaret 2007 yılından itibaren geliĢme göstermiĢtir. Bunun sebebi 1 Ocak 2007‘de yürürlüğe giren Serbest Ticaret AnlaĢması‘nın (STA) imzalanmıĢ olmasıdır. Bu anlaĢma sayesinde izleyen yıllarda Türkiye Suriye‘nin ithalat yaptığı ülkeler sıralamasında üst sıralara yükselmiĢtir (BileĢmiĢ Markalar Derneği, 2012). Tablo 2‘de Türkiye‘nin 2009-2016 yıllarında Suriye ile yapmıĢ olduğu ithalat – ihracat rakamlarının dolar cinsinden değerleri ve toplam ihracat – ithalat içindeki payları verilmiĢtir. Tablo 2: Türkiye ile Suriye Arasındaki DıĢ Ticaret Rakamları (bin dolar) Yıllar Ġhracat Oran (%) Ġthalat 2009 1.421.637 1.39 221.454 2010 1.844.605 1.62 452.493 2011 1.609.861 1.19 336.646 2012 497.960 0.33 67.448 2013 1.024.473 0.67 84.909 2014 1.800.962 1.14 115.499 2015 1.014.241 0.71 51.506 2016 1.201.734 0.93 58.840 Kaynak: TÜĠK, (EriĢim Tarihi: 16.01.2017) Oran (%) 0.16 0.24 0.14 0.03 0.03 0.05 0.02 0.03 Tabloda görüldüğü gibi 2009 yılında Suriye ile yaptığımız ihracatın toplam ihracat içerisindeki payı 1.39 iken bu oran 2010 yılında 1.62‘ye yükselmiĢtir. 2011 yılında Suriye‘de iç savaĢın baĢlaması sebebiyle mal ihracımız 2012 yılında en alt seviyeye ulaĢmıĢ, toplam ihracat içerisindeki payı 0.33‘lere düĢmüĢtür. Bu süreç sonrası ihracat Arap Baharı öncesi seviyelere tekrardan ulaĢamamıĢ, aynı düzeylerde dalgalanmalar göstermiĢtir. Ġthalat verileri incelendiğinde ihracata paralel olarak 2011 yılı sonrasında ithalatta azalmıĢtır. Ancak en az ithalat 2015 ve 2016 yılında gerçekleĢmiĢtir. 74 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Suriye ile yaptığımız baĢlıca ihraç ürünlerimiz bitkisel ve hayvansal sıvı ve katı yağları imalatı, kiĢisel eĢyalar, deniz ve hava taĢıtlarına verilen kumanya ve malzeme (yakıtlar hariç); öğütülmüĢ hububat ve sebze ürünleri imalatı; ana demir ve çelik imalatı; çimento, kireç ve alçı imalatıdır. BaĢlıca ithal ürünlerimiz ise kiĢisel eĢyalar, deniz ve hava taĢıtlarına verilen kumanya ve malzeme (yakıtlar hariç), pamuk, pamuk ipliği ve pamuklu mensucat; kahve, çay ve baharat; gübrelerdir (Türkiye Cumhuriyeti DıĢiĢleri Bakanlığı, 2017). B. Turizm Ekonomiye katkı sağlayan ve günden güne değeri artan bir sektör olan turizmin Türkiye için önemi göz ardı edilemeyecek boyuttadır. Nitekim 2009 yılında turizm gelirlerinin GSMH içindeki payı 4.1 iken, 2015 yılında 6.2 olarak artıĢ göstermesi turizm sektörünün artan önemini göstermektedir (TÜRSAB). Türkiye; Asya, Avrupa ve Ortadoğu‘yu birbirine bağlayan jeopolitik konumundan dolayı avantaj sahibi olsa da çevre ülkelerde meydana gelen olumsuzluklardan direkt olarak etkilenmektedir. Bu olumsuzluklar dıĢ ticarette olduğu kadar turizm sektörünü de düĢürme eğilimine sokmuĢtur. Bu sebeple turizmin Suriye‘de çıkan iç savaĢtan etkilendiğini söyleyebiliriz. Tablo 3‘te Türkiye‘ye giriĢ yapan Suriyeli turist sayısı ve bu sayının ülkeye giriĢi yapan toplam turist sayısına oranı verilmiĢtir. Tablo 3: Türkiye‘ye Gelen Suriyeli Turist Sayısı Yıllar GiriĢ Yapan Suriyeli VatandaĢ 2009 509.679 2010 899.494 2011 974.054 2012 730.039 2013 1.252.826 2014 1.176.490 2015 847.275 Kaynak: TÜĠK, (EriĢim Tarihi: 16.01.2017) Oran(%) 1.88 3.14 3.09 2.29 3.58 3.19 2.33 Türkiye, Suriye ile olan iliĢkilerin geliĢtirmek amacıyla 16 Eylül 2009‘da vizelerini karĢılıklı olarak kaldırarak turizm gelirlerini arttırma amacı gütmüĢtür (Göçer ve Çınar, 2015: 59). 2009 yılında gelen 509 bin kiĢi anlaĢma sonrası 2010 yılında yaklaĢık 390 bin, 2011 yılında bir önceki yıla göre yaklaĢık 75 bin daha artmıĢtır. 2012 yılında savaĢın etkisiyle gözle görülür bir düĢüĢ yaĢanmıĢtır. 2013 yılında meydana gelen artıĢ devamında sürekli düĢüĢ trendine girmiĢtir. C. Eğitim Ve Sağlık Ülkemize gelen geçici koruma altındaki Suriyeli sığınmacıların belirli bir süre sonunda ülkelerine dönecekleri düĢünülerek hareket edilmektedir. Ancak Suriye‘deki kaos ortamı ve belirsizlik son bulsa dahi uzun yıllar ülkemizde kalacakları öngörülmektedir. Bu öngörü nedeniyle gelenlerin eğitim seviyesi ve yaĢ aralıkları göz önüne alındığında uygulanacak eğitim politikaları önemli rol oynamaktadır. ġuanda ülkemizde eğitim çağında 990.410 kiĢi bulunmaktadır (ĠçiĢleri Bakanlığı Göç Ġdaresi Genel Müdürlüğü, 2017). Çoğunluğu genç ve eğitimsiz kiĢilerden oluĢmaktadır. Okuma yazma oranı yaklaĢık 10 olup kadınlarda bu oran çok daha düĢüktür (Yalçınkaya ve Yalçınkaya, 2015: 573). Eğitim 75 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ çağında olanların yaĢ aralıkları sırasıyla 5-9 yaĢ 422.654, 10-14 yaĢ 317.441, 15-18 yaĢ 250.345 kiĢi olmasına rağmen ücretsiz Ģekilde eğitim hizmetlerinden yararlananlar sadece geçici koruma merkezlerinde olanlardır. AFAD raporlarına göre barınma merkezlerinde 80.742 çocuk eğitime kazandırıldı. Milli Eğitim Bakanlığı iĢbirliğiyle atılan adımlar neticesinde anaokulundan lise son sınıfa kadar toplam 508.846 çocuğun okula devam etmeleri sağlandı (AFAD). Sağlık hizmetlerine gelince Türkiye‘de kayıtlı tüm Suriyelilere sağlık hizmetleri ve ilaçlar Sağlık Bakanlığı iĢbirliği ile ücretsiz olarak sunulmaktadır. Bununla birlikte sığınmacılar için Göçmen Sağlığı Merkezleri kurulmuĢ olup, bu merkezlerde binlerce ameliyat gerçekleĢtirilmiĢ, milyonlarca poliklinik hizmeti sunulmuĢtur (AFAD). Bütün bu hizmetlerin gerçekleĢtirilmesinin yükünü taĢıyan ülkemizde hizmetlerin maliyeti Ģeffaf bir Ģekilde kalemlere ayrılmamaktadır. Bu maliyetin ne kadarının eğitim ne kadarının sağlık hizmetlerine harcandığı bilinmemekle beraber, BirleĢmiĢ Milletler standartlarında harcanılan toplam paranın yaklaĢık 12 milyar ABD Doları, toplamda yaklaĢık 30 milyar dolar kadar harcama yapıldığı açıklanmıĢtır (AFAD, 2016). D. ĠĢgücü Piyasası Türkiye‘ye gelen Suriyeliler ilk zamanlar yanlarındaki belli bir miktar parayla geçinseler de bir süre sonra yaĢamlarını idame ettirebilmek için çalıĢma hayatına atılmıĢlardır. GĠGM 2017 verilerine göre sayıları yaklaĢık 3 milyon olan mültecilerin 1.798.345‘i çalıĢma çağındadır. Bu sebeple iĢ gücü piyasalarını genel ve yerel düzeyde etkileyebilecek bir büyüklüğe sahiptirler. ÇalıĢma koĢulları belirlenmediği için genellikle kayıt dıĢı çalıĢarak düĢük ücretle çalıĢmayı kabul etmiĢlerdir. Bu da hem kayıt dıĢı istihdamı arttırarak hem de bunları çalıĢtıran ve çalıĢtırmayan firmalar arasında ücret farklılıkları oluĢturarak uzun vadede rekabet eĢitsizliklerine neden olacağı düĢünülmektedir. Bu etkilerin yanı sıra iĢsizlik oranlarını etkilediğini söylemekte mümkündür. Zira iĢsizlik oranı 12.7‘ye ulaĢarak son 7 yılın en yüksek seviyesine çıkmıĢtır. Ancak bunu sadece Suriyelilere bağlamak doğru olmaz. Çünkü Türklerin çalıĢmak istemedikleri ya da tarım ve inĢaat gibi vasıfsız iĢçi gereken iĢlerde çalıĢarak bu sektörlerde atıl kapasiteyi doldurmaktadır ve niteliksiz eleman açığını kapatmaktadır. Bu açıdan bakıldığında yerel ekonomiye yaptığı katkı son derece önemlidir. BaĢlangıçta bu kiĢilerin birer tüketici oldukları unutulmamalıdır. Mal ve hizmet satın alarak ülke ekonomisine katkıda bulunmaktadırlar. Ayrıca yardım malzemelerinin yerel firmalar tarafından tedarik edilmesi bu firmalara yeni fırsatlar sunarak bölge ekonomisini canlandırmıĢtır (Koyuncu 2016: 108-109; ORSAM&TESEV, 2015: 18). Göz ardı edilen bir diğer konu ilerleyen dönemlerde savaĢtan zarar gören Suriye‘nin yeniden inĢa edilmesinde Türkiye‘ye öncelik tanıyacakları beklenmektedir. Bu bağlamda zor zamanlarında Suriye‘ye en çok destek çıkan Türkiye‘nin gelecekteki ekonomisine daha çok katkı sağlayacaklardır. SONUÇ Ortadoğu‘da baĢlayan Arap Baharı süreci sonrasında ortaya çıkan Suriye‘deki iç savaĢtan en çok etkilenen ülkelerden biri Türkiye‘dir. Birçok açıdan ülkemizi etkilese de bu çalıĢmada ekonomik etkileri üzerinde durularak güncel durum analiz edilmiĢtir. DıĢ ticaret verilerine bakıldığında Suriye ile yaptığımız ithalat ve ihracat rakamlarında azalma olduğu görülmektedir. Bu durum özellikle sınır bölgesinde bulunan illerin ticari hayatını olumsuz etkilemiĢtir. Aynı Ģekilde turizmin de olumsuz etkilendiği ve ülke genelinde turizmin 76 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ gerilemesine sebep olduğu söylenebilir. Halen devam etmekte olan iç savaĢ sebebiyle Türkiye‘nin turizm potansiyelini etkileyerek gelen turist sayılarında azalma görülmüĢtür. Turizm sektörünün yanında iĢgücü piyasalarına bakıldığında genellikle Suriyeli sığınmacıların emek yoğun sektörlerde düĢük ücretlerde çalıĢtırıldığı görülmüĢtür. Bununla beraber ülkemizde bulunan sığınmacıların eğitim ve sağlık hizmetlerinin karĢılanması yüklü bir maliyete sebep olmaktadır. Ancak bu olumsuz etkilerin yanında olumlu bir takım etkiler bulunmaktadır. ĠĢgücü piyasalarındaki olumsuz etkiler yerel ekonomi üzerinde olumlu olarak yansıyarak bölgedeki firmalara avantaj sağlamıĢtır. Bu durumda firmaların rekabet gücünü arttırmaktadır. Ayrıca eğitim ve sağlık alanında yüklü maliyete katlanılmasının insani boyutu yanında ileride sağlayabileceği olumlu yanları göz ardı etmek yanlıĢ olacaktır. Gelen Suriyeli sığınmacıların iyi bir eğitim almaları sağlanarak gelecekte ülke ekonomisine sağlayacağı faydaları değerlendirilmelidir. Tüm bunların yanında Suriyeli sığınmacıların Türkiye‘ye gelmesi sonuç olarak ekonomik düzenlemelerin yanında hukuki ve sosyal alanda bazı düzenlemelerin de yapılmasını gerektirmiĢtir. ÖNERĠLER Kamp alanı ile sınırlı kalmayıp kamp alanı dıĢında yaĢayan Suriyeli çocuklara da eğitim hizmetleri sunulmalıdır. Bu eğitim sadece çocuklar için sınırlandırılmadan yetiĢkinler içinde mesleki eğitim Ģeklinde gerçekleĢtirilmelidir. Gelen mültecilerin hepsinin niteliksiz iĢlere aktarılması oldukça yanlıĢtır. Kalifiye olanlar ayrıĢtırılarak nitelikli iĢ gücünün lazım olduğu sektörlerde çalıĢtırılmalıdır. Eğitim ve çalıĢma yaĢamındaki verimin arttırılabilmesi mültecilere dil yeterliliği kazandırılması ile mümkün olacaktır. Dil sorunu hızlıca çözülmelidir. Arap Baharı etkisi altında olan Ortadoğu ülkeleriyle ticari iliĢkiler canlandırılıp Ortadoğu‘nun öneminden yeniden faydalanılmalıdır. Gerek kamp içi gerek kamp dıĢındaki mültecilerin sosyal ve ekonomik hayata entegre ederek verilen yeni statüleriyle birlikte devlet yükümlülüğünden çıkarak kayıtlı çalıĢma hayatına kazandırılmalıdır. Bu çözüm önerilerinin ülkemizde sorunsuz bir Ģekilde uygulanabilmesi Türk halkının Suriyelilere olan bakıĢ açısının değiĢtirmesinden geçmektedir. Mülteci sorunu yalnızca Türkiye‘yi değil tüm dünyayı etkilemektedir. Bu nedenle uygulanacak politikalar küresel çapta iĢbirliği çerçevesinde düzenlenerek uygulanmalıdır. Kaynakça AFAD, https://www.afad.gov.tr/tr/2373/Giris, EriĢim Tarihi: 12.01.2017. AFAD (2016), https://www.afad.gov.tr/tr/9311/AFAD-Baskan-Vekili-Bilden-LibyaHeyetini-Kabul-Etti, EriĢim Tarihi: 10.01.2017. BirleĢmiĢ Markalar Derneği (2012), Suriye Ülke Raporu, Ġstanbul: BMD Yayınları, http://birlesmismarkalar.org.tr/file/hedef-ulke-raporlari/Suriye.pdf Global Humanitarian Assistance Report 2016, http://www.globalhumanitarianassistance.org/wp-content/uploads/2016/07/GHA-report2016-full-report.pdf, EriĢim Tarihi: 29.03.2017. 77 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Göçer Ġsmet, Çınar Sertan (2015), ―Arap Baharı‘nın Nedenleri, Uluslararası ĠliĢkiler Boyutu ve Türkiye‘nin DıĢ Ticaret ve Turizm Gelirlerine Etkileri‖ KAÜ ĠĠBF Dergisi, 6(10). ĠçiĢleri Bakanlığı Göç Ġdaresi Genel Müdürlüğü (GĠGM), http://www.goc.gov.tr/icerik6/gecici-koruma_363_378_4713_icerik, EriĢim Tarihi: 10.01.2017. Koyuncu Ahmet (2016), Türkiye‘de Geçici Koruma Altındaki Suriyeliler: Tespitler ve Öneriler, ―Nimet mi? Külfet mi? Türkiye‘nin Suriyeli Sığınmacılar ve Göç Ekonomisi Üzerine Bir Derkenar‖ Aryan Basım, Ġstanbul, Kasım 2016. Mültecilerle DayanıĢma Derneği (2017), http://www.multeci.org.tr/haberler/mhkdanbasbakana-acik-mektup-multeciler-icin-acik-kapi-politikasi/, EriĢim Tarihi: 15.01.2017. ORSAM&TESEV (2015), ―Suriyeli Sığınmacıların Türkiye‘ye Etkileri‖ Rapor No: 195. ġahin Mehmet, ġahin Özge Uysal (2014), ―Arap Baharı‘nın Türkiye Ekonomisine Etkileri‖ Yönetim ve Ekonomi AraĢtırmaları Dergisi, sayı:23, 175-176. Tekek Murat (2012), ― Arap Baharı ve Nedenleri‖ http://www.tuicakademi.org/arap-baharive-nedenleri/, EriĢim Tarihi: 10.01.2017. TÜĠK (2017), www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1046, EriĢim Tarihi: 16.01.2017 Türkiye Cumhuriyeti DıĢiĢleri Bakanlığı (2017), http://www.mfa.gov.tr/suriyeekonomisi.tr.mfa, EriĢim Tarihi: 15.01.2017. Türkiye Göç Raporu 2015, http://www.goc.gov.tr/files/files/_2015_göç_yıllık_rapor_18_04_16.pdf, EriĢim Tarihi: 10.01.2017. Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB), http://www.tursab.org.tr/tr/turizmverileri/istatistikler/turizmin-ekonomideki-yeri/gsmh-icindeki-payi-1963-_79.html, EriĢim Tarihi: 28.03.2017. Yalçınkaya Neslihan, Yalçınkaya Mustafa Hakan (2015), ―Arap Baharı‘nın Türkiye-Suriye Üzerine Sosyo-Ekonomik Yansımaları‖, ICEB 2016, 2 International Congress on Economics and Business, Sarajevo/BOSNĠA AND HERZEGOVĠNA. 78 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Türkiye‟deki Suriyeli Sığınmacıların ĠĢgücü Piyasaları Açısından Değerlendirilmesi * Hande KAYA Özet Ġlk kıvılcımı Tunus‘ta alevlenen Arap Baharı olarak adlandırılan değiĢim hareketinin son halkası Suriye‘de patlak vermiĢ ve Suriyeli vatandaĢların protestoları kısa sürede tüm ülkeye yayılmıĢtır. Nisan 2011 tarihinde baĢlayan iç karıĢıklıklar sonucunda yüzbinlerce Suriyeli ölmüĢ, milyonlarca Suriyeli ise göç ile karĢı karĢıya kalmıĢtır. Türkiye; jeopolitik, sosyal, kültürel, ekonomik vb. nedenlere bağlı olarak Suriyelilere açık kapı politikası izlemiĢ ‗mülteci‘ yerine geçici koruma ismi altında ‗sığınmacı‘ statüsünde yer vermiĢtir. Ancak Suriyeli sığınmacıların Türkiye'deki varlığı her geçen gün geçici ve misafir konumundan çıkarak kalıcı hale gelmiĢtir. Türkiye'nin 2,7 milyon üzerinde Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yaptığı bilinmektedir. Bu göçmen nüfusun 260.053‘ü barınma merkezlerinde kalırken diğer büyük çoğunluğu ise barınma merkezlerinin dıĢında kendi imkânları ve kurum ve kuruluĢlarca yapılan desteklerle hayatlarını idam ettirmektedir. Söz konusu bu göç kitlesi Türkiye‘de ekonomik, sosyal ve kültürel birçok sorunu ortaya çıkarmaktadır. Türkiye‘de Ocak 2016‘da ―Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların ÇalıĢma Ġzinlerine Dair Yönetmelik‖ yürürlüğe girmiĢ ve böylece Suriyelilerin iĢgücü piyasasına giriĢleri mümkün hale gelmiĢtir. Bu bağlamda Türkiye‘de Suriyeli nüfusun toplam nüfus içinde ve istihdam oranındaki artıĢı ülkede baĢta iĢsizlik, enformel istihdam olmak üzere iĢgücü piyasalarında birçok soruna zemin hazırlamaktadır. Bu açıklamalar ıĢığında çalıĢmanın amacı; Türkiye‘deki 3 milyona yakın Suriyeli sığınmacıların iĢgücü ve istihdamdaki yansımalarını tespit etmek ve sorunlara gerekli çözüm önerilerinde bulunmaktır. Anahtar Kelimeler: Sığınmacı, Suriyeli, ĠĢgücü Piyasaları, ĠĢsizlik. Jel Kodları: J10, J11, J40, J64 Abstract The first anniversary of the revolutionary movement called the Arab Spring in Tunisia erupted in Syria and the protests of the Syrian citizens spread to all the country in a short time. As a result of internal confusion that started in April 2011, hundreds of thousands of Syrians died and millions of Syrians were faced with immigration. Turkey; Geopolitical, social, cultural, economic and so on. Depending on the reasons, the Turkish government has followed the open door policy and replaced the 'refugee' with 'shelter' status under the temporary protection name. However, the presence of Syrian asylum seekers in Turkey has become permanent and temporary from the status of guests every day. It is known that Turkey has hosted more than 2.7 million Syrian refugees. While 260,053 of these immigrant population remain in the centers of marriage, the majority of the immigrants live their lives outside of the centers of marriage with their own means and with the support of institutions and organizations. In other words, this mass of immigration reveals many economic, social and cultural problems in Turkey. In January 2016, the "Regulation on Working Permits for Temporary Protection Provided for Foreigners" entered into force in Turkey, thus making it possible for the Syrians to enter the labor market. In this context, the increase in the total population and the employment rate of the Syrian population in Turkey paved the way for many problems in the labor market, especially unemployment and informal employment. The purpose of working in the light of these explanations; To identify the * Manisa Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi ÇalıĢma Ekonomisi ve Endüstri ĠliĢkileri Bölümü Lisans Öğrencisi, kaya96-hande@hotmail.com 79 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ reflections of about 3 million Syrian asylum seekers in Turkey in terms of labor and employment and to propose necessary solutions to the problems. Keywords: Asylum-seeker, Syrian, Labor Market, Unemployment. Gel Codes: J10, J11, J40, J64 GĠRĠġ 2010 yılının Aralık ayında Tunus‘ta baĢlayan ve Arap Baharı olarak adlandırılan değiĢim hareketi 2011 yılının Mart ayında Suriye‘ye sıçramıĢ, çatıĢmalardan etkilenen halk, ülkeden ayrılarak sınır komĢuları baĢta olmak üzere birçok ülkeye göç etmek zorunda kalmıĢtır. ÇatıĢmalar esnasında olayların dıĢında kalmıĢ olsa bile halk barınma, gıda, yakıt sorunu çekmeye baĢlamıĢ ve iĢsizlik hızla yükselmiĢtir. Ülkeden ayrılan halkın bir bölümü de Türkiye‘ye sığınmak zorunda kalmıĢtır. Ġki ülke arasındaki tarihsel, sosyal, kültürel iliĢkiler, akrabalık iliĢkileri, dil ve din birlikteliği gibi sebeplerin yanı sıra ‗açık kapı politikası‘ izlemesi nedeniyle Türkiye, Suriyeli sığınmacıların en çok tercih ettikleri ülkeler arasında bulunmaktadır. AFAD‘ın (Afet ve Acil Durum Yönetimi BaĢkanlığı) 19 Nisan 2014 tarihli rakamlarına göre, Suriye‘den Türkiye‘ye ilk göç dalgası 252 kiĢi ile gerçekleĢmiĢ, bu sayı yıllar itibariyle giderek artmıĢtır. Türkiye Ģu anda, yaklaĢık altı yıldan bu yana 10 Ģehirde oluĢturulan 26 geçici barınma merkezindeki 256.971 Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapmaktadır. Bunun dıĢında, geçici barınma merkezleri dıĢındaki 2.521.907 Suriyeli sığınmacıya eğitim, sağlık ve gıda yardımı yapılmaktadır (http://www.goc.gov.tr/icerik3/gecici-korumamiz-altindaki-suriyeliler_409_558_560). Barınma merkezleri dıĢında yaĢamlarını sürdüren Suriyelilere yardımlar daha az ve sınırlı olduğundan dolayı göçmenler, kendi ekonomik olanaklarını enformel bir Ģekilde elde ederek yaĢamlarını sürdürmektedir. Suriyelilerin Türkiye‘deki enformel istihdam alanlarındaki varlıkları olumlu ve olumsuz taraflarıyla oldukça yoğun Ģekilde hissedilmektedir. Ayrıca Suriye‘den kaynaklanan iĢgücü göçünün Türkiye‘nin makroekonomik oranlarında bir sapmaya sebep olduğu görülmektedir. Her ne kadar enflasyondaki artıĢların Suriyeli sığınmacılardan kaynaklı olduğu ile ilgili tam bir fikir bütünlüğü olmasa da iĢsizlik rakamları dikkate alındığında Suriyeli istihdamına bağlı iĢsizlik oranındaki yükseliĢin ilerleyen zamanlarda iĢgücü piyasası açısından bir tehdit meydana getirmesi söz konusudur. I. GÖÇ OLGUSU VE GÖÇ KURAMLARI Göç, ―bir bireyin ya da bir grup insanın uluslararası bir sınırı geçerek ya da bir devlet içerisinde bir yerden baĢka bir yere gitmesi‖ olarak ifade edilmekte ve zamanı, yapısı ve sebebine bakılmaksızın kiĢilerin yer değiĢtirmesi sonucunu doğuran nüfus hareketleri bu kapsama dâhil edilmektedir (http://www.goc.gov.tr/files/_dokuman19.pdf). Göç, coğrafi yer değiĢtirme sürecinin sosyal, iktisadi, kültürel ve siyasi boyutlarıyla toplum yapısını değiĢtiren nüfus hareketleridir (Sağlam, 2006: 34). Göç, bütün toplumları ve toplulukları etkileyen, pozitif ve negatif taraflara sahip bir olgudur (Özdemir, 2008: 7). Göç, bireylerin yaĢadığı topraklardan, alıĢtıkları sosyal yapılarından, hâlihazırda sahip oldukları ekonomik olanaklardan özetle toplumsal yaĢamın birçok öğesinden uzaklaĢarak ya da uzaklaĢtırılarak yeni yaĢam alanlarına kapı açması olarak tanımlanabilmektedir (Akıncı, Nergiz ve Gedik, 2015: 61). En genel manasıyla göç ya da göç hareketi, ―iyi tanımlanmıĢ coğrafi bölgeler ya da idari alanlar arasındaki yerleĢim yeri değiĢiklikleri‖ olarak ifade edilmektedir (Ġnan, 2016: 14). Göç, yabancıların, legal yollarla Türkiye‘ye giriĢini, Türkiye‘de kalıĢını ve Türkiye‘den 80 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ çıkıĢını ifade eden düzenli göç ile yabancıların illegal yollarla Türkiye‘ye giriĢini, Türkiye‘de kalıĢını, Türkiye‘den çıkıĢını ve Türkiye‘de izinsiz çalıĢmasını ifade eden düzensiz göçü ve uluslararası korumayı ifade etmektedir (Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, Md. 3). A. Mülteci 1951 Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre SözleĢmesi‘ne (1951 SözleĢmesi) uygun olarak ―Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti ya da siyasi düĢüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaĢı olduğu ülkenin dıĢında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan veya söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaĢadığı ikamet ülkesinin dıĢında bulunan, oraya dönemeyen ya da söz konusu korku sebebiyle dönmek istemeyen vatansız kiĢidir (Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, Md. 61). Mülteciler; zulüm, saldırı, çatıĢma ya da toplum huzurunu ciddi biçimde bozan diğer hallerde, geldikleri ülkelerin dıĢında bulunan ve bunun sonucu olarak da ‗uluslararası koruma‘ talebinde bulunan kiĢilerdir (http://www.unhcr.org.cy/fileadmin/user_upload/Images/UNHCR_Refugees_Imrmigrants_Tr k_FINAL.pdf). B. Sığınmacı Mülteci ile sığınmacı kavramları arasında Ģu Ģekilde bir ayrım yapılmaktadır: Ġltica etme hakkı ile mülteci olmak hukuki bir statünün kazanılmasını; sığınma hakkı ile sığınmacı olmak hukuki bir statünün kazanılmasından çok, fiili ve kısa zamanlı bir barınma durumunu ifade etmektedir. Mülteci, ‗mültecilik statüsü‘ hukuken kabul edilmiĢ bir yabancıyı ifade ederken; sığınmacı, mülteci statüsü incelenen ve bu nedenle kendisine geçici koruma sağlanan kiĢiyi anlatmaktadır. Bir diğer teoriye göre ise, sığınmacı gerek bireysel olarak gerek grup temelinde uluslararası koruma talep eden kiĢidir. Sığınmacı, henüz koruma talebi ilgili ülke makamlarınca nihai olarak karara bağlanmamıĢ kiĢidir. Bu sebeple her sığınmacı nihai olarak mülteci kabul edilmeyebilir, fakat her bir mülteci baĢlangıçta bir sığınmacıdır (Reçber, 2014: 251). Türkiye 2011‘den bu yana Suriyelilere açık kapı politikası izleyerek geçici koruma adı altında kabul ettiği Suriyeli göçmenlere ‗sığınmacı‘ statüsünde yer vermektedir. Tüm bunların yanı sıra uluslararası göçe iliĢkin geliĢtirilen baĢlıca teorilere yer vermekte fayda vardır. C. Ġtme-Çekme Teorisi Everett Lee‘nin 1966 tarihli Bir Göç Teorisi (A Theory of Migration) adlı makalesinde saptadığı itme-çekme teorisine göre göçün oluĢmasına sebep olan faktörler dört baĢlık altında toplanmaktadır. Bunlar; yaĢanılan yer ile ilgili faktörler, gidilmesi düĢünülen yer ile ilgili faktörler, araya giren engeller ve bireysel faktörlerdir. Ġtme ve çekme teorisine göre, hem yaĢanan yerde hem de gidilecek yerde, itici ve çekici etmenler bulunmaktadır. Hem itici hem de çekici etmenlerin birliği bir bütünlük meydana getirmektedir (Çağlayan, 2006: 7). Bu teoriye göre, sanayileĢmiĢ ve gelir seviyesi yüksek ülkelerin göçmen iĢçilere çekici geldiği ve bu olgunun kendi iktisadi durumlarını geliĢtirmek amacına yönelik olduğu kabul edilmektedir (ġahin, 2001: 59). Ġtme çekme teorisinde, refah düzeyi yüksek, sanayileĢmiĢ ülkelerin; kendi ülkelerinde iĢ bulamayan veya sosyal güvenlikten yoksun olarak çok düĢük ücretler ile çalıĢan iĢçilere çekici geldiği tezi kabul edilmektedir. ĠĢgücü göçü açısından bakıldığında, yaĢanılan ülkenin çalıĢma Ģartları itici etmenleri, göç edilecek ülkenin vaat ettiği çalıĢma Ģartları çekici etmenleri oluĢturmaktadır (Aksoy, 2012: 295). 81 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ D. Merkez-Çevre Teorisi Immanuel Wallerstein‘ın 1974 tarihli The Modern World System adlı yapıtına dayanan teorinin savunucuları, uluslararası göçün kökenini 16. yüzyıldan bu yana geliĢen ve yayılan dünya pazarının yapısına bağlamaktadır (Aksoy, 2012: 295). Teoriye göre dünya, merkez ve çevre olmak üzere ikiye ayrılmıĢ ve bu ikili dünya birbirine ekonomik tabanda bağımlı Ģekilde varolabilmektedir. Modern ekonomi ile beraber kapitalizmin de geliĢmesine paralel olarak, bağımlılık ekonomik temeli kapitalist iliĢkilere dönüĢmüĢtür. Halbuki tarihsel perspektiften bakıldığında, kolonyal dönemde sömürgecilik ve kolonyal bağlar merkez ve çevre ülkeler arasındaki bağımlılığın temelini meydana getirmiĢtir. Bu çerçevede net bir vurgu yapılacak olursa, merkez-çevre teorisinin modern dünyadaki temel mekanizması, kapitalizm ve ulus-devlet temellidir (Çağlayan, 2006: 12). E. Göç Sistemleri Teorisi Göç sistemleri teorisi, göç hareketlerinin genel olarak veren ve alan ülke arasında sömürgecilik, siyasi etkileĢim, yatırım, ticaret ya da kültürel bağlara dayalı ve önceden mevcut olan bağlantılar üzerinden oluĢtuğunu ileri sürer (Deniz, 2012: 43). Siyasi ekonomiye, uluslararası iliĢkilere, kolektif fiile ve kurumsal etmenlere önem vermektedir. Bu sistem kendi aralarında göçmen değiĢimi olan iki ya da daha fazla ülke arasında kurulmakta ve teori bölgesel göç hareketlerinin çözümlemesinde kullanılmaktadır (Tokatlı, 2011: 39). F. ĠliĢkiler Ağı (Network) Teorisi Göçmen iliĢkiler ağı, geldikleri ülke ile yeni yerleĢtikleri ülkelerde eski göçmenler, yeni göçmenler ve göçmen olmayan bireyler arasında ortak köken, soydaĢlık ve dostluk bağlarından meydana gelen bireyler arası bağlantılardır. Bu iliĢkiler ağlarının mevcudiyeti, uluslararası göçü teĢvik eden unsurlardır. Bu tür bağlar kiĢilerin gerektiğinde yardım almak, iĢ bulmak konusunda baĢvurabilecekleri bir tür toplumsal sermayedir. Zaman içerisinde bu iliĢki ağları göçmen gönderen ülkenin diğer tabakalarına da yayılmaktadır. Yabancı bir ülkeye ilk kez giden göçmenler, özellikle yasa dıĢı yollardan gitmeleri halinde, yardım alabilecekleri bir iliĢkiler ağı olmadığından, yüksek tutardaki masrafları göze almak zorundadırlar. Fakat onları izleyen her yeni göçmen soydaĢlık ve dostluk temeline dayanarak destek görebileceğinden, göç masrafları hafiflemektedir. Böylelikle göç hareketi sınırsız bir biçimde sürdürülmektedir (http://sosyologsabriye.blogcu.com/goc-olgusu/6378393). Göçmen iliĢkiler ağı, uluslararası göçün sürdürülebilirliğini arttıran önemli bir toplumsal düzenektir. KüreselleĢme süreciyle beraber kitle iletiĢim ve ulaĢım araçlarında meydana gelen geliĢmeler, ilk giden göçmenler ve ana vatandaki potansiyel göçmenler arasında iliĢkiler ağının güçlenmesine, bu da göçün hızının artmasına ve devamlılığına yol açmıĢtır (Yaman, 2014: 283). II. TÜRKĠYE‟DE ULUSLARARASI GÖÇ BOYUTU Ġnsanlık tarihi kadar eski olan göç, belirli bir zaman ve mekânda kiĢilerin ya da sosyal grupların kısa veya uzun ya da daimî süreli bir yer ve sosyo-kültürel alana yerleĢmeleridir (Türkyılmaz vd., 1998: 25). Tarihe bakıldığında ilk büyük kitlesel göç hareketi Kavimler Göçü adı verilen olgu ile meydana geldiği bilinmektedir. Yıllarca süren ‗kavimler göçü‘ günümüz Avrupa devletlerinin temellerini atılmasında oldukça önemli bir süreçtir (Kınık, 2010: 37). Bu anlamda göçler devletlerin yıkılmasına, yeni imparatorluklarının inĢasına hatta tekerliğin icadına, yazının bulunmasına vesile olarak insanlık tarihinin tamamen değiĢimine neden olmuĢtur. 82 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ BirlemiĢ Milletlere göre uluslararası göçten söz edebilmek için; ülkesinden ayrılarak baĢka bir ülkede yaĢamayı planlayan bireyin bu iĢlemi, bir yıldan daha fazla süre ile gerçekleĢtirmiĢ olması gerçeği aranmaktadır (Aksoy, 2012: 294). Türkiye‘ye ‗göçmen‘ yerine daha çok ‗yabancı‘ olarak nitelendirilen bireylerin kitlesel geliĢleri, Türkiye‘nin uluslararası göç rejimindeki konumunu değiĢtirmiĢ, önceleri yalnızca ―göç veren‖ bir ülke olarak bilinen tekli konumuna ―göç alan‖ ve ―geçiĢ‖ ülkesi olma durumlarını da katarak üçlü bir konum oluĢturmuĢtur. Bu yeni konumunda, özellikle sınır komĢusu olduğu ülkelerden ya da diğer yakın ülkelerden Türkiye‘ye doğru yönelen uluslararası göç hareketleri sığınmacı, mülteci, transit göçmen ve kaçak iĢçi vb. çok çeĢitli grupların sınır ötesi hareketlerini içermektedir. Bu göç hareketleri Türkiye‘nin coğrafi konumuyla oldukça bağlantılıdır. KomĢu ülkelerde oluĢan ekonomik, politik sorunlar ve güvenlik sorunları buralarda yaĢayan insanları Türkiye‘ye göçe yönlendiren baĢlıca öğeler arasına almaktadır. Bunun yanı sıra, Türkiye‘nin Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında bir köprü görevi görmesi ve önemli deniz yollarına sahip olması çok sayıda göçmenin Batı‘nın geliĢmiĢ ülkelerine göç etmek amacıyla Türkiye‘yi bir geçiĢ sahası olarak seçmesine sebep olmaktadır. Bunlara ilave olarak, özellikle küreselleĢme ve ülkede 1980 sonrası yaĢanan liberal iktisadi geliĢmeler sonucunda, yabancı ülke vatandaĢlarının ülkede iĢ bulmaları durumunda, uluslararası öğrenci statüsünde ya da emekli olarak Türkiye‘de oturma ve çalıĢma iznine sahip olmaları sıklıkla rastlanan durumlardır (Ġçduygu ve diğerleri, 2014: 222). III. TÜRKĠYE‟DEKĠ SURĠYELĠ SIĞINMACILARIN DURUMU Türkiye, Suriyeli vatandaĢlara karĢı ‗açık kapı politikası‘ izlemiĢ ve kendisine sığınan vatandaĢların statüsünü geçici koruma olarak belirlemiĢtir. Bu durum baĢta Ġnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve 1951 Cenevre AnlaĢması olmak üzere uluslararası hukuk ilkeleriyle uyumlu bir politikadır. BaĢlangıçta geçici olarak kabul edilen bu durum gün geçtikçe kalıcı bir hal almaya baĢlamıĢtır. Bakanlar Kurulu kararı ile tamamen ya da kısmen sona erdirilmediği sürece (m.11) ya da ―geçici koruma‖ statüleri iptal edilmedikçe (m.8), yönetmelik çerçevesinde ―geçici koruma‖ statüsü verilmiĢ Suriyeliler, Türkiye‘de kalıĢ hakkına sahip olacaklardır (m.25). Uluslararası anlamda Türkiye‘nin de taraf olduğu sözleĢmelerle mülteci ve sığınmacılara bazı haklar verilmiĢtir. Ġnsan Hakları Evrensel Bildirgesi‘nin 14. maddesine göre her bireyin güvenli sığınma hakkı bulunmaktadır. Ancak kiĢilere tanınan koruma can güvenliği ile sınırlı değildir. Mültecilere en azından ülkede meĢru olarak ikamet eden öteki yabancılara sağlananlarla eĢit sosyal ve ekonomik haklar tanınmaktadır. Her bireyin olduğu gibi mültecilerin de barınma, beslenme, sağlık ve eğitim hizmetlerinden faydalanma, çalıĢma olanağı gibi temel ihtiyaçlarına cevap verilmelidir. Bu haklar, sığınmacı ve mültecilerin temel insan haklarının yanı sıra sığınma durumuyla iliĢkili ek problemler yaĢayacakları göz önüne alınarak koruma sağlama maksadıyla düĢünülmüĢ haklardır. Beslenme ve barınmaya ilave olarak (m.38), yönetmelik kapsamında ―geçici koruma‖ statüsüne sahip Suriyelilere ―sağlık hizmetleri‖ (m.27), ―eğitim hizmetleri‖ (m.28), ―iĢ piyasasına eriĢim hizmetleri‖ (m.29), ―sosyal yardım ve hizmetler‖ (m.30) ve ―tercümanlık hizmetleri‖ (m.31) verilebileceği düzenlenmiĢtir. Bu hizmet ve imkanlara ilave olarak, ―benzeri hizmetler‖in de kamu kurum ve kuruluĢlarınca olanaklar ölçüsünde ayrıca sağlanabileceği öngörülmüĢtür (m.26). Tüm bunların yanı sıra özel ihtiyaç sahibi Suriyelilere psiko-sosyal destek, rehabilitasyon gibi her 83 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ türlü yardım ve destek hem ücretsiz hem de öncelikli olarak olanaklar ölçüsünde tanınacaktır (m.48) (Uzun, 2015: 113). AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi BaĢkanlığı) barınma merkezlerinde 80.742 bin çocuk eğitime kazandırıldı. Aynı zamanda Millî Eğitim Bakanlığı iĢ birliği ile atılan adımlar sonucunda anaokulundan lise son sınıfa kadar toplam 508.846 bin çocuğun sokaklardan alınarak okula devam etmeleri sağlandı. AFAD barınma merkezlerinde yabancı dil, halı dokuma, bilgisayar okuryazarlığı gibi çeĢitli sertifika programlarında 225 bin Suriyeli sığınmacı eğitim kurslarına katıldı. 197.948 bin Suriyeli bebek de gözlerini Türkiye‘de açtı. Türkiye‘de kayıtlı bütün Suriyeli sığınmacılara sağlık hizmetleri ve ilaçlar Sağlık Bakanlığı iĢ birliği ile ücretsiz olarak sunulmaktadır. Bunun yanında Sağlık Bakanlığı Suriyeli sığınmacılar için çok sayıda Göçmen Sağlığı Merkezleri kurdu. Türkiye, Suriyeli sığınmacıların yaralarının sarılması ve tekrar yaĢama tutunmaları amacıyla BM standartlarında 25 milyar ABD dolarını aĢkın bir kaynak harcamıĢtır (AFAD). 12/02/2016 tarihi itibari ile 2.778.878 Suriyeli sığınmacının biometrik kaydı yapılarak Geçici Koruma Kimlik Belgeleri düzenlenmiĢtir. Bu yabancılardan BaĢbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi BaĢkanlığı (AFAD) tarafından 10 ilde kurulan 26 Geçici Barınma Merkezinde barındırılanların sayısı 256.971 olup barınma merkezi dıĢında ise 2.521.907 Suriyeli yabancı bulunmaktadır. Resmi rakamlara göre 18\12\2015 itibari ile 2.415.494 Suriyeli kayıt altında bulunmaktadır. Yabancıların Türkiye‘de çalıĢmaları ile ilgili esaslar 4817 Sayılı Yabancıların ÇalıĢma Ġzinleri Hakkında Kanun ve Uygulama Yönetmeliği ile düzenlemiĢtir. 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununda yapılan değiĢiklikle ÇalıĢma Ġzni Muafiyet Teyit Belgesi, ikamet izni sayılmaktadır. Yabancıların çalıĢma izni baĢvuruları yurt dıĢı ve yurt içinden alınabilmektedir. Yurt dıĢından yapılan çalıĢma izni baĢvuruları, yabancının uyruğunda bulundukları ya da sürekli ikamet ettikleri ülkedeki Türkiye Cumhuriyeti temsilciliklerinden alınmaktadır. Yurtiçi baĢvurularındaysa öğrenim için verilen ikamet izinleri dıĢında, en az altı ay süreli ikamet izni olan yabancıların müracaatları alınmaktadır (Göç Ġdaresi Genel Müdürlüğü). Mülteci kamplarında sunulan hizmetlerin genel olarak iyi olduğu ifade edilmektedir. Fakat, bunun dıĢındaki mesele, kamp dıĢında yaĢayan Suriyeli mülteci sayısının çok fazla olmasına karĢın hizmetlere ulaĢmaları ve temel ihtiyaçlarının karĢılanması konusunda ciddi eksikliklerin mevcudiyetidir. Kamp dıĢında yaĢayan Suriyeliler, kötü koĢullar altında yaĢamak zorunda olan ve geçim sıkıntısı çeken; bu nedenle dilencilik, kaçak çalıĢma gibi para kazanma yollarına baĢvurmaktadır (Yılmaz, 2013: 9). Türkiye‘deki Suriyeli vatandaĢların uyum ve beklentilerine dair yapılan bir araĢtırmada, Suriyelilerin Türkiye‘de olmaktan memnun ve mutlu oldukları, mümkünse ülkelerine geri dönmek istedikleri fakat bu olasılığın her geçen gün azaldığını, çalıĢma hakkı istedikleri ve böylece kendi ihtiyaçlarını kendilerinin gidermek istedikleri, Cenevre AnlaĢmasına Türkiye‘nin koyduğu ve Suriyelilerin bu sebeple mülteci olmalarını engelleyen coğrafi sınırlamanın kaldırılmasını talep ettikleri, çocuklarının eğitim alamamasından son derece rahatsız oldukları, her geçen gün Türkiye‘de kalmaya daha sıcak baktıkları görülmektedir (Erdoğan, 2014:7). 84 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ IV. TÜRKĠYE‟DEKĠ SURĠYELĠ SIĞINMACILARIN ĠġGÜCÜ VE ĠSTĠHDAM BOYUTU Türkiye, Avrupa açısından mülteci akıĢında oldukça önemli bir transit ülkesi konumunda bulunmaktadır. Kaya 2016‘ya göre YaĢanan savaĢın Ģiddeti yükseldikçe Suriye‘den ülkemize göç etmek zorunda kalan kiĢilerin sayısı da yükselmektedir. Bunun yansıması olarak, Suriyeli sığınmacıların Türkiye‘deki mevcut durumlarının iĢgücü piyasalarına ve istihdama etkileri de gittikçe artmaktadır. Tablo 1: Yıllara Göre Türkiye‟ye GiriĢ Tablo 2: Yıllara Göre Türkiye‟den ÇıkıĢ Kaynak: Göç Ġdaresi Tablo 1 ve 2‘deki verilere baktığımızda Türkiye‘ye giriĢlerde 2011 yılından itibaren belirgin artıĢlar gözlenmektedir. Bunun en önemli etkeni 2011 yılında Suriye‘de gerçekleĢen 85 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Arap Baharı denilen değiĢim hareketidir. Ayrıca Türkiye‘ye giriĢ ve Türkiye‘den çıkıĢ rakamlarına baktığımızda 5 milyon kiĢinin buharlaĢtığı görülmektedir. Bunların birçoğu iĢgücü piyasasında kaçak olarak çalıĢmaktadır. Tablo 3: Göçmen ĠĢçilerin Dünyadaki Durumu Göçmen İşçilerin Dünyadaki Durumu 2015 7,8% 5,8% 5,3% 11,7% 4,7% 3,6% 9,2% 0,5% 23,8% 24,7% Arap Ülkeleri Merkezi ve Batı Asya Doğu Asya Latin Amerika ve Karayipler Kuzey Afrika Kuzey Amerika Kuzey, Güney ve Batı Avrupa Güney-Batı Asya ve Pasifik Güney Asya Sahra altı Afrika Kaynak: ILO, (2015) Global Estimates on Migrant Workers Results and Methodology Asya ile Avrupa arasında köprü konumunda olan Türkiye, Kuzey Afrika, Ortadoğu ve yakın Asya ülkelerinden AB ülkelerine kaçak olarak göç etmek isteyenler için vazgeçilmez bir durak olmuĢtur. Bununla beraber göç edenlerin yerleĢtiği bir ülke halini almıĢtır. 20. yüzyılın ortalarından itibaren Türkiye artık baĢka ülke vatandaĢlarının göç ettiği ve çalıĢtığı bir ülke haline dönüĢmüĢtür (Deniz, 2014: 184). A. ĠĢsizlik Suriyeli sığınmacıların Türkiye‘deki varlıkları, dünyadaki hemen tüm kitlesel göç olaylarında olduğu gibi, yerel halkta iĢ piyasası konusunda oldukça önemli derecede tedirginlik yaratmaktadır. Toplumda yaĢanan rahatsızlığı bir yana koyarsak, birçok iĢ adamı açısından ―çaresiz‖ ve çok ucuza çalıĢmaya hazır kiĢilerin istihdamı avantaj sağlamaktadır (Erdoğan, 2014 :16). Mülteci ya da sığınmacı olmaksızın Suriyelilere ―geçici koruma‖ statüsü adı altında tanınan çalıĢma izni alabilme olanağı, Türkiye‘de halihazırda yüksek seyreden iĢsizlik oranını yükseltmektedir. Bunun yanı sıra, legal olarak çalıĢma iznine sahip olmayan Suriyelilerin inĢaat, endüstri, tarım, tekstil ve ayakkabı gibi sektörlerde oldukça düĢük ücretlere razı oldukları ifade edilmektedir (Uzun, 2015: 116). Tablo 4: Türkiye‟de Yıllara Göre ĠĢsizlik Oranları 2011 %9,1 2012 %8,4 2013 %9,0 2014 %9,7 2015 %10,3 2016 (Aralık) %12,7 Kaynak: TÜĠK 86 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Suriye‘den kaynaklı iĢgücü göçünün Türkiye‘nin makroekonomik rakamlarında bir sapmaya sebep olduğu görülmektedir. Her ne kadar enflasyonda meydana gelen artıĢların Suriye kaynaklı olduğu ile ilgili tam bir fikir bütünlüğü olmasa da iĢsizlik rakamları dikkate alındığında Suriyeli istihdamına bağlı iĢsizlik oranındaki artıĢın ilerleyen dönemlerde iĢgücü piyasası açısından tehdit oluĢturabilme potansiyeli bulunmaktadır. B. Enformel Ġstihdam Enformel sektör kavramı ekonomik kalkınma kuramına 1972‘de ILO‘nun Kenya raporuyla girmiĢ, kırdan kente göç edenlerin, formel sektörün sınırlı iĢ yaratma kapasitesinden dolayı bu sektörde iĢ bulamadığı Ģartlarda, hayatlarını sürdürmek için yürüttüğü iktisadi faaliyetleri tanımlamak amacıyla kullanılmaktadır. BaĢlangıçta geçici olduğu düĢünülen enformel sektör iĢleri formel sektöre geçmede bir evre olarak değerlendirilirken, zamanla sektörün kalıcı bir yapıda olduğu genel kabul görmektedir (Toksöz ve ÖzĢuca, 2002). Türkiye, iĢgücü göçünün yükselmesi sebebi ile gelen yabancıların kaçak olarak çalıĢmak zorunda kaldıkları ve pek çok çalıĢma problemine maruz kalan yeni bir ülke pozisyonundadır (Lordoğlu ve diğerleri, 2004: 8). Türkiye‘de yaygın kayıtdıĢı ekonomi ve istihdam zaten bulunmaktadır. Enformellik toplumsal kültürün önemli bir bileĢenidir. Yerel iĢgücünün kayıtdıĢı olarak çalıĢması, aĢılamamıĢ ciddi bir problemdir. Eski sosyalist ülkelerden ülkemize gelen göçmenler zaten mevcut olan enformel ekonomi ve istihdam ile bütünleĢmiĢtir. Türkiye‘de iĢgücü piyasasındaki yüksek iĢsizlik rakamları ve eksik istihdam ile kendisini ortaya koyan iĢgücü fazlasına rağmen göçmen iĢçilere talep vardır. Düzensiz göçün büyümesi, illegal faaliyetleri daha karlı hale getirmekte, vasıfsız yerel iĢgücünü yerinden etmekte, toplu pazarlığı zayıflatarak çalıĢma Ģartlarını kötüleĢtirmekte, toplumda gerginliğe yol açmakta ve ekonominin enformel sektörlerinin büyümesine neden olmaktadır. Gönderen ülke açısından da yurttaĢlarının istismara ve sömürüye uğraması gibi problemlere yol açmaktadır (Toksöz ve diğerleri, 2012: 21). C. ÇalıĢma KoĢulları ve ÇalıĢma Sektörleri Suriyelilerin demografik verileri dikkate alındığında ağırlıklı olarak vasıfsız iĢgücü gerektiren tarım ve endüstri sektörü, fabrikalar gibi iĢ kollarında çalıĢabilecekleri gözlenmektedir. Fakat bu noktada yerel halkın çalıĢmayı tercih etmediği iĢkollarındaki boĢlukların doldurulmasına öncelik verilmesi gerekmektedir. Buradan da çıkarılacağı gibi çalıĢma izni alabilen Suriyeli sığınmacılar en alttaki iĢçi sınıfı grubunu oluĢturacaktır. Üreticiler tarafından heyecanla beklenen bu durum, çalıĢma saatleri ve ücret konusunda değiĢimlerin yaĢanacağına iĢaret etmektedir. ÇalıĢma izni alamayan Suriyeli sığınmacılar ise kayıt dıĢı olarak çalıĢma hayatlarına en ağır Ģekilde, en düĢük ücretle çalıĢmak durumunda kalacaktır (Atlam, 2016:669). Sığınmacıların çocuk ve kadın ağırlıklı olması istismara açık bu iki hassas grubun istihdam sahasında da yoğun olarak sömürülmesine sebep olmaktadır. GeliĢim dönemlerinde gereksinimi olan eğitim, oyun ve diğer sosyal olanaklardan uzak kalan sığınmacı çocuklar ucuz iĢ gücü olarak zorlu iĢ Ģartlarında çalıĢmak zorunda kalmaktadır. Sığınmacı kadınların ev iĢlerinde yardımcı eleman olarak istihdamı ise normal piyasasının çok altında ücretlendirmeye tabi tutulmaktadır. Normal piyasası ortalama 75-100 TL olan gündelik ev temizlik hizmetini Suriyeli kadınlardan 10-15 TL‘ye kadar düĢük ücretlerle yapanlar 87 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ bulunmaktadır. Diğer iĢ ve hizmet sektörlerinde de özellikle kadın ve çocuklar çok düĢük ücretlerle çalıĢmaktadır (Mazlumder, 2014: 41). SONUÇ VE ÖNERĠLER Türkiye, göç için önemli bir geçiĢ ülkesi olma konumunu sürdürmektedir. Doğrudan Türkiye‘den geçiĢ yaparak AB dıĢ sınırlarında yakalanan üçüncü ülke vatandaĢlarının büyük bir bölümünün daha önceden Türkiye‘ye yasal yollardan giriĢ yapmıĢ oldukları tespit edilmiĢtir. Pek çok durumda, göçmenler son yıllarda düzensiz göçün potansiyel kaynağı olan birçok ülkeyle doğrudan bağlantısı olan Ġstanbul Havaalanına iniĢ yapmakta ve Türkiye‘deki esnek vize prosedürlerinden dolayı, Türkiye‘ye kolaylıkla kabul edilmektedirler (GerĢil ve Temel, 2015: 424). YasadıĢı göçün önüne geçmek, göçün niteliği ve kullandığı metotlar bakımından zor olsa da özellikle sığınmacı/mülteci göçü ile insanların kendi ülkeleri içinde yerinden edilmelerini önlemek insan odaklı politikalarla gerçekleĢtirilebilir. Göçmenlerin bulundukları ülkede çeĢitli Ģekillerde sömürülmesinin yasal önlemler ile önüne geçilmesi ve kendi kültürlerini koruyabilme olanakları da verilerek o ülkeye uyum sağlamalarını kolaylaĢtıracak adımların atılması da son derece önemli yer tutmaktadır. Göç sosyal bir olaydır. Günümüzde devletlerin en büyük hatası göçün birçok ülke tarafından ―güvenlik‖ odaklı olarak ele alınmasından ileri gelmektedir. Hollifield‘in belirttiği gibi uluslararası göç ile ilgili politikalar kontrol, uluslararası iliĢkiler ve göçmenlerin uyumundan oluĢan üç boyutta incelenmesi gerekmektedir. Uluslararası göç konusu ele alınırken bu boyutlardan sadece birine yönelik politika geliĢtirilmesi çözüm için yetersiz kalacaktır. Çok taraflı iliĢkiler ve etkileĢimleri içine alan göç süreci ile birlikte ortaya çıkan problemlerin, yine çok taraflı politikalar ve yaklaĢımlarla ele alınması çok daha yerinde olacaktır (Yılmaz,2014: 1699). Bu bağlamda Suriyeli vatandaĢlarımızın uzun süre daha Türkiye‘de yaĢayacaklarını varsayarsak birtakım tedbirler alınması gerekmektedir. Suriyelilerin çalıĢma hayatına katılmasıyla meydana gelen rekabet ortamının yarattığı gerilimin ve çatıĢmanın azaltılması amacıyla sığınmacı nüfusunun yoğun olduğu kentlerde sanayi ve ticaretin desteklenmesi, bölgeye teĢviklerin arttırılması ve yeni iĢ olanaklarının yaratılması gerekmektedir. Sığınmacılara dair çalıĢmaların belirli bir merkezden yürütülmesi, problemlere toplumun resmî ve gönüllü tüm kurumlarını harekete geçirerek hızlı ve pratik çözüm önerileri üretilebilmesi için bir kriz merkezinin kurulması gerekmektedir. Kaynaklar artan talebi karĢılayacak düzeye getirilmeli, yerel ve ulusal mekanizmalar devreye sokularak ev sahibi halkın kendini ekonomik olarak güvende hissetmesi sağlanmalıdır. Bunun yanı sıra ücretlendirmede standart belirlenerek insan ve emek sömürüsünün sıkı denetimle önüne geçilmeli ve yerel halkı mağdur eden hak ihlalleri önlenmelidir (ĠHH Ġnsani Yardım Vakfı, 2014). Sığınmacıların, zorla geri gönderilmemeleri gerekir. Suriyelilere yönelik istihdam politikaları belirlenmelidir. Göçmenlerin özellikle iĢgücü piyasasına illegal yollardan katılımı onlara ciddi bir maliyet yüklemektedir. Bu sebeple Göçmenlerin genel manada korunması ve istismara uğramaması için ülkede oturma ve çalıĢma izinlerinin kısmen uzatılmasına gereksinim bulunmaktadır. Ülkenin iĢsizlik ve istihdam sorunlarını arttırdığı düĢünülen göçmenlerin meslekleri ile uyumlu iĢlere yönlendirilmesi gerekmektedir (Lordoğlu, 2015: 43). 88 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Kaynakça Akıncı, B., Nergiz, A. ve Gedik, E. (2015). Uyum Süreci Üzerine Bir Değerlendirme: Göç ve Toplumsal Kabul. Göç AraĢtırmaları Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 2, s:58-83. Aksoy, Z. (2012). Uluslararası Göç Ve Kültürlerarası ĠletiĢim. Uluslararası Sosyal AraĢtırmalar Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 20, s:293-303. Atlam, B. (2016). Suriyeli Mültecilerin Türkiye ĠĢ Gücü Piyasalarına Etkisi; Türkiye‘de Yeni Bir ĠĢçi Sınıfı OluĢuyor. Gençlerle 360 Derece 3. Uluslararası Öğrenci Kongresi Kitabı. Çağlayan, S. (2006). Göç Kuramları, Göç Ve Göçmen ĠliĢkisi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı:17, Muğla Üniversitesi, Muğla. Deniz, A. (2012). Rusya‘dan Antalya‘ya UlusaĢırı Göç Ve Bu Göçün Sosyo-Mekânsal Sonuçları. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Deniz, T. (2014). Uluslararası Göç Sorunu Perspektifinde Türkiye. TSA. Erdoğan, M. M. (2014). Türkiye‘deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum AraĢtırması. Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset AraĢtırmaları Merkezi, Ankara. GerĢil, G. ve Temel, H. (2015). Türkiye‘de ĠĢgücü Piyasaları Açısından Göç Olgusu. Siyaset, Ekonomi ve Yönetim AraĢtırmaları Dergisi, 16. ÇalıĢma Ekonomisi ve Endüstri ĠliĢkileri Kongresi Özel Sayısı, s:413-426. Ġçduygu, A., Erder, S. ve Gençkaya, Ö. F. (2014). Türkiye‘nin Uluslararası Göç Politikaları, 1923-2023: Ulus-Devlet OluĢumundan Ulus-Ötesi DönüĢümlere. Mirekoç Proje Raporları, Ġstanbul. Ġnan, E. C. (2016). Türkiye‘de Göç Politikaları: Ġskân Kanunları Üzerinden Bir Ġnceleme. Göç AraĢtırmaları Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 3, s:10-33. Kaya, S. (2016). Suriyeli Mültecilerin Türk ĠĢgücü Piyasalarına Etkileri. AR&GE Bülten. Kınık, K. (2010). Göç, Sürgün ve Ġltica. Hayat Sağlık Dergisi. Lordoğlu, K., Kıroğlu, M. M. ve Tanyılmaz, K. (2004). Türkiye‘de Enformel Ġstihdam ve Yabancı Kaçak ĠĢgücü. Uginar Proje Raporu, Ġstanbul. Özdemir, M. (2008). Türkiye‘de Ġçgöç Olgusu, Nedenleri ve Çorlu Örneği. (YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi), Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Edirne. Reçber, S. (2014). Hayatın Yok Yerindekiler: Mülteciler ve Sığınmacılar. VI. Sosyal Ġnsan Hakları Ulusal Sempozyumu, Marmara Üniversitesi, Ġstanbul. Sağlam, S. (2006). Türkiye'de Ġç Göç Olgusu Ve KentleĢme. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat AraĢtırmaları Enstitüsü, Sayı: 5, s:34-44. ġahin, C. (2001). Yurt DıĢı Göçün Bireyin Psikolojik Sağlığı Üzerindeki Etkisine ĠliĢkin Kuramsal Bir Ġnceleme. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt:21, Sayı:2, Gazi Üniversitesi, Ankara. Tokatlı, Ö. D. (2011). KüreselleĢme Sürecinde Uluslararası Göç Hareketlerinin ĠĢgücü Piyasalarına Etkisi. (YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġzmir. Toksöz, G. ve ÖzĢuca, ġ. T. (2002). Enformel Sektörde Ġstihdamın ve ĠĢgücünün Özellikleri. Ġktisat Dergisi, Sayı:430, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara. Türkyılmaz, A. ve diğerleri. (1998). Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan Terör Nedeniyle Göç Eden Ailelerin Sorunları. BaĢbakanlık Aile AraĢtırma Kurumu Yayını, Ankara. 89 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Uzun, A. (2015). Günümüzün Sosyal ve Ekonomik Sorunu Olan Suriyelilerin Mülteci ve Ekonomi Hukuku Bakımından Değerlendirilmesi. Ankara Barosu Dergisi. Yaman, G. (2014). Göçmen ĠliĢkiler Ağının Ulusötesi Göçe Etkisi: Belçika‘daki Emirdağlılar Örneği. Türkiyat AraĢtırmaları Dergisi, s:281-299, Hacettepe Üniversitesi, Ankara. Yılmaz, A. (2014). Uluslararası Göç: ÇeĢitleri, Nedenleri Ve Etkileri. International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Cilt:9\2, Ankara. Yılmaz, H. (2013). Türkiye‘de Suriyeli Mülteciler - Ġstanbul Örneği - Tespitler, Ġhtiyaçlar Ve Öneriler. MAZLUMDER, Ġstanbul. ĠHH Ġnsani Yardım Vakfı Suriye Faaliyet Raporu, Mart 2011-Haziran 2014. Mazlumder Kamp DıĢında YaĢayan Suriyeli Kadın Sığınmacılar Raporu, Mayıs 2014. 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ILO (2015). AFAD TÜĠK (http://www.goc.gov.tr/files/_dokuman19.pdf), Yayın Tarihi: Aralık 2013, EriĢim Tarihi: 14.3.2017, s:5. (http://www.unhcr.org.cy/fileadmin/user_upload/Images/UNHCR_Refugees_Imrmigrants_Tr k_FINAL.pdf), Yayın Tarihi: Mart 2016, EriĢim Tarihi: 14.03.2017 Mart 2016. http://sosyologsabriye.blogcu.com/goc-olgusu/6378393), Yayın Tarihi:2010, EriĢim Tarihi:17.3.2017. 90 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Türkiye'deki Suriyeli Mülteci Çocukların Adaptasyon Sürecindeki Zorlukları Tuğçe Berfim TUNÇ* Tümay DOKSÖZ** Özet Ekonomik, sosyal ve politik nedenlerden dolayı her yıl yüz binlerce insan kendi ülkelerini terk edip daha güvenli bir yaĢam için bilinmeyen bir geleceğe adım atmaktadır. Evrensel bir nitelik taĢıyan mülteci davranıĢına en yakın örnek, BirleĢmiĢ Milletler Yüksek Komiserliği yetki alanında dünyadaki en büyük mülteci krizi olan 15 Mart 2011 tarihinde Suriye‘ de patlak veren krizdir. Bu süreç 4,5 milyona yakın insanı sığınmacı konumuna düĢürmüĢtür. Krizin uzamasıyla birlikte kitlesel olarak göç eden Suriyeli mültecilerin göç ettikleri ülkede daha uzun kalmaları göç alan ülkenin yerel halkı tarafından iĢsizliğin sebebi, hastalıkların kaynağı ve suçun nedeni olarak görülmelerine neden olmuĢtur. Bu nedenle göçmen statüsündeki Suriyeli mülteciler sosyal dıĢlanma, ayrımcılık ve çok farklı konularda ön yargılara maruz kalmıĢlardır. Dezavantajlı bir grup haline gelen Suriyeli mülteci çocuk, genç ve yetiĢkinler topluma entegre olmakta zorlanmaktadır. Farklı kültürlerin karĢılaĢmasına neden olan göç dinamiğinde göç eden taraf yani ‗öteki‗ olmak gelenek, görenek, din ve alıĢkanlıklarla farklı toplumdan geliyor olmak, farklı bir dili konuĢmak insanların göç ettikleri yerde toplumdan ayrı bir yaĢam sürmelerine neden olmuĢtur. Bu durum göçmen için zorunlu bir süreç olan topluma adaptasyon sürecini hızla baĢlatmıĢtır. Toplumların bilincinde derin izler bırakan göçler bireylerin ruhsal yapılarını da etkilemektedir. Bu çalıĢmada transit bir ülke konumunda olan Türkiye‘de de sayısı milyonları bulan Suriyeli mülteci ve ergenlerin karĢılaĢtıkları sosyal dıĢlanma, ayrımcılık ve ön yargıların onların topluma adaptasyon süreçlerine etkisi, psikolojik ve sosyolojik açıdan değerlendirilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Suriye, Mülteci, Sığınmacı, Türkiye, Kültür, Göç, Dezavantajlı Gruplar, Toplum Jel Kodları: Q10 The Challenges of Syrian Refugee Children in Turkey Adaptation Process Abstract Thousands of people leave their countries every year and step into an unknown future for a safer life because of economic, social and political reasons. The closest example to a universal refugee behavior is the crisis that broke out in Syria on March 15, 2011. This instance is considered as the largest refugee crisis in the World in United Nations High Commissioner's jurisdiction. Process has caused 4.5 million people to be asylum seekers. Syrian refugees who migrated in massive numbers considered to be the reason of unemployent, dieseases and crime because of the prolongation of their stay. For this reason, Syrian refugees in the immigrant status have been exposed to social exclusion, discrimination and prejudice in very different ways. Syrian refugee children, young people and adults who have become disadvantaged groups are having difficulty integrating to the society. Coming from different traditions, customs, religions and habits has caused the Syrian refugees to be left alone in the society. This has prompted the collective adaptation process, which is a mandatory process for migrants. Migrations that leave deep traces in the consciousness of the societies also affect the spiritual structures of the individuals. Turkey is a transit country and posesses millions of Syrian refugees and * Ege Üniversitesi, Coğrafya Bölümü 2.sınıf öğrencisi, tugceberfimtunc@gmail.com. Ege Üniversitesi, Psikoloji Bölümü 2. Sınıf öğrencisi, tumaydoksoz@gmail.com. ** 91 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ adolescents in it. In this study the problems of Syrian refugees such as social exclusion, discrimination and prejudice will be covered from psychological and sociological perspectives. GÖÇ Göç hareketi, insanlık tarihi kadar eski bir olgudur (Castles ve Miller, 2008). Tarihin babası olarak anılan ve göçten ilk bahseden Heredot, yazıtlarında doğduğu yerden baĢka yerde yaĢayanların davranıĢlarındaki tuhaflıklara bakarak, onlara görünmeyen bir Ģeytanın eĢlik ettiğini söylemiĢtir. Heredot Anadolu‘nun Lydia adlı bölgesinde, Ģiddetli açlık baĢ gösterdiğinde açlığa karĢı kral Atys‘nin bulduğu çare olan göç etme fikri üzerine bu cümleleri kaleme almıĢtır. En eski edebiyat olduğu düĢünülen Homeros‘un Ġlyada romanının meĢhur kahramanı Odiseus tanrı Posedion‘u öfkelendirdiği için 20 yıl boyunca yurdunu aramıĢ, yurduna dönmesi engellenmiĢ ve buna rağmen geri dönmeye çabalamıĢtır. GeçmiĢten günümüze gelene kadar filmlere, kitaplara ve efsanelere konu olmuĢ göç, insanlığın kaçınılmaz gerçeğidir. Günümüzde göç Ģöyle tanımlanmaktadır; siyasal, toplumsal ve ekonomik nedenlerle bireylerin veya toplulukların bulundukları yerleĢim yerinden baĢka bir yerleĢim yerine geçmesidir (Dural ve Zeyrekli, 2006). Tarih boyunca gerçekleĢen göçler dünyanın bugünkü nüfus dağılımını, sosyoekonomik yapısını ve kültürel geliĢimini ĢekillendirmiĢtir. Göç kısaca bireysel ya da kitlesel yer değiĢtirme eylemi olarak tanımlanmaktadır (ġahin, 2001 s.59). Göç hareketleri son yarım yüzyılda beĢ kıtayı etki alanı içine alan, değiĢik faktörlere dayanan, ulus kavramını sorgulamayı sürdüren, demografik açıdan milyonlarca insanı kapsayan bir süreç olmaya devam etmektedir. Son elli yılda hemen hemen tüm geliĢmiĢ ülkelerin sosyal bilimcileri tarafından ele alınmıĢtır. I. GÖÇMEN KĠMDĠR? Göçmen terimi bir ülkeden diğerine yerleĢmek amacıyla uygun bir zaman dilimi içinde hareket eden kiĢiye karĢılık gelmektedir (Tunç, 2013). Üç aydan fazla bir süredir yurt dıĢına yerleĢen ve orada kalan herkes göçmendir; bunlar birinci göçmenler –yani ilk kez göç etmiĢ kimseler-, geri dönen göçmenler ya da dairesel ve tekrarlı göçmenlerdir. Göçmenleri tanımlarken yapılan en temel ayrım gönüllülük ve zorunluluk esasına dayanır (Fairchild 1925). Petersen göçmenlerin yaĢadıkları yeri terk edip etmeme kararı vermek için hala biraz güçlerinin bulunduğu mecburi göç ile bu güce sahip olmadıkları zorunlu göçü birbirinden ayırmıĢtır. II. MÜLTECĠ KĠMDĠR? Mültecilerin Türkiye‘deki konumunu anlamak için hukuki statüleri netleĢtirmek gerekir. Türkiye Hükümeti 11 Nisan 2013 tarihinde 6458 sayılı yabancılar ve uluslararası koruma kanunu kabul edene kadar BirleĢmiĢ Milletler bünyesinde imzaladığı 1951 tarihli Cenevre SözleĢmesi‘ni temel alarak, vatandaĢı olduğu ülkede meydana gelen siyasi olaylar ya da çeĢitli baskılardan ötürü Türkiye‘den korunma talep eden yabancıları mülteci ve sığınmacı kavramlarıyla tanımlamıĢ ve hukuki statüleri belirlemiĢtir. Ancak Cenevre SözleĢmesi Avrupa merkezli bir sözleĢme olup, toprak ve zaman kriterlerine dayalıdır. 1967 yılında sözleĢmenin zaman kriteri kaldırılmıĢ olsa da toprak temelli yaklaĢımı korunmuĢtur (Özdemir ve Öner-Özkan, 2016). 92 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ III. TÜRKĠYE‟DE SURĠYELĠ MÜLTECĠLER Yakın zamanda Ortadoğu‘da patlak veren ve literatüre Arap Baharı olarak geçen halk hareketinin kıvılcımı 15 Mart 2011 günü Suriye‘de ―rejimi protesto gösterileri‖ Ģeklinde baĢlamıĢtır. Protesto giriĢimini bastırmak amaçlı giriĢimler ise daha sonra kanlı bir iç savaĢa dönüĢmüĢ ve insanlar ülkelerini terk etmek zorunda kalmıĢtır. Uluslararası toplumun kalıcı çözüm bulamaması ya da çözüm bulmada geç kalması, sorunun derinleĢmesine yol açarken çok sayıda Suriyeli, ülkelerindeki iç savaĢtan kaçarak baĢta Türkiye, Ürdün ve Lübnan olmak üzere komĢu ülkelere sığınmak zorunda kalmıĢtır. Bu sığınmacılardan Türkiye‘ye baĢvuranların 89.5‘i (2,582,600) kamp dıĢında yaĢamaktadır (GĠGM, 2016). Ülkelerinde yaĢanan karıĢıklık ve savaĢ ortamı nedeniyle yakın zamanda ülkelerine dönüĢleri de pek imkânlı görünmeyen sığınmacılardan özellikle kadın ve çocuklar, son derece olumsuz Ģartlarda yaĢamaya mecbur kalmıĢlardır (AFAD, 2013). Arap Baharı ile birlikte Mısır, Tunus ve Libya‘da yaĢanan rejim değiĢikliklerinden farklı olarak Suriye Krizi‘nde Türkiye aktif olarak rol aldı. Bu nedenle Suriye‘de baĢlayan olaylar, Türkiye-Suriye iliĢkilerini farklı bir boyuta taĢımıĢ ve Türkiye‘nin en uzun kara sınırının Suriye ile olması ve coğrafi konumunun da etkisiyle Suriye‘deki siyasal istikrarsızlık, çatıĢma ve olaylar Suriye‘den ülkemize gelen sığınmacı sayısını hızla arttırmıĢtır. Sığınmacıların çoğunun BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nde kayıtlı olmaması ve dolayısıyla istatistiklerde de bahsedilmemesi, mültecilerin çoğunun çeĢitli nedenlerle sınırdan kaçak yollarla geçmeleri ve bazılarının da akrabaları tarafından karĢılanmaları ve Türkiye‘ye geçiĢ yapan sığınmacıların sayısının her gün artması Türkiye‘ deki mülteci sayısı hakkında net rakamlara ulaĢmamızı engellese de ĠçiĢleri Bakanlığı‘ nın açıklamasına göre bu sayı 3 milyon 551 bin 78 kiĢi olarak belirtilmiĢtir (ECHO, 2017). Bu makalede ―öteki‘‘ bağlamında göçmen ve mülteci kavramını, çocuklar ve ergenler üzerinden onların yaĢamakta olduğu adaptasyon sorunlarından bahsedeceğiz. A. Göçmen Çocuk ve Ergenlerin Sorunları Mülteciler arasında en yoğun olan yaĢ grubu 19-54 olarak belirlenmiĢtir. Kamplarda yaĢayanların yüzde 42‘si ve kamp dıĢında yaĢayanların yüzde 45‘i bu yaĢ grubundadır. 0-18 yaĢ grubundaki çocuklar ise kamplarda yaĢayanların yüzde 53‘ünü oluĢtururken, kamp dıĢında yaĢayanların da yüzde 49‘unu oluĢturmaktadır. Bu yüzdeler, Türkiye‘deki Suriyeli sığınmacılar arasında çocukların oranının görece yüksek olduğuna iĢaret etmektedir (AFAD, 2013). Göç eden bireylerin çoğunluğun ergenler ve çocuklardan oluĢması, çocuk ve ergenlerin hayatlarının bu kritik dönemlerinde, geleceği belirsiz ve istikrarsız bir yaĢam deneyiminden daha fazla etkilenmelerine yol açmıĢtır. YaĢamları, eğitimleri ve esenlikleri tehdit altında olan bu çocuklar koruyucu temel sağlık ihtiyaçlarından, oyun alanı ve eğitim gibi gereksinimlerden uzak bir hayat sürmek durumunda kalmıĢlardır (www.unicef.com). B. Beslenme ve Barınma Kamp dıĢında yaĢayan mültecilerin barınma koĢullarının oldukça sağlıksız olması hatta bazen barınacak bir yer bile bulamadan sokaklarda kalmak zorunda olmaları en önemli sorunlardan biridir. Herhangi bir eve yerleĢebilen mülteciler ise kirayı paylaĢabilmek adına akraba olan birkaç aile ile bir arada kalmaktadır. Ev içinde yaĢayan kiĢi sayısının oldukça yüksek olması, hijyen ve olanak bakımından oldukça yoksun olan ve çoğunlukla fiziki açıdan da yetersiz 93 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ olan bu evlerde barınma zorunluluğu, beraberinde düzensiz beslenme ve yaygın sağlık sorunlarını doğurmuĢtur. Beslenme maddelerine eriĢimdeki aksaklıklar özellikle bebek ve çocuk sığınmacılar açısından önemli geliĢimsel problemlere yol açmaktadır. Sığınmacılar ve sığınmacıların yoğun olarak oturduğu bölgelerin muhtarları ile yapılan görüĢmelerde, ayni ve nakdi yardımdan tüm sığınmacıların eĢit olarak faydalanamadığı, bazı ailelerin iki kez yardım alırken, aynı ilde hiç yardım almayanlar ailelerin de mevcut olduğu ifade edilmiĢtir (Suriyeli Sığınmacılar ve Sağlık Hizmetleri Raporu, 2014) C. Sağlık Sığınmacılara yönelik hizmetler daha çok kamplarda yoğunlaĢtırılmıĢ iken kamp dıĢındakiler açısından kaotik bir durum söz konusudur. SavaĢa bağlı olarak çöken sağlık hizmetleri nedeniyle uzun süredir bu hizmetlerden yararlanamayan sığınmacı nüfus, sınır illeri baĢta olmak üzere tüm ülkede çok boyutlu sağlık sorunları ile karĢı karĢıyadır. En çok dile getirilen sağlık sorunu; kayıtlı olmayan (geçici ikamet belgesi almayan) sığınmacıların sağlık hizmetlerinden yararlanma konusunda yaĢanan sıkıntılardır. Geçici kimlik kartı olmayan çocuklar hukuki açıdan kaçak kabul edildiğinden hastanelerde hiçbir iĢlem yapılamamaktadır. Türkiye Tabipler Odası‘nın 2014 raporuna göre ise değiĢik nedenlerle kayıt yaptırmayan sığınmacı sayısının oldukça yüksek olduğu belirtilmiĢtir. Ege Üniversitesi Hastanesi‘nin yapmıĢ olduğu, acil servise baĢvuran Türk hastalarla Suriyeli hastaların karĢılaĢtırılmasında ortaya çıkan sonuçlar, sığınmacı çocukların çoğunlukla solunum yolu hastalıkları ve travma nedeniyle acil servise baĢvurduklarını göstermiĢtir. En sık rastlanan rahatsızlık solunum yolu rahatsızlıkları olurken, travma nedeniyle baĢvuru oranı daha düĢük oranda kalmıĢtır (Yurtseven, Özcan ve UlaĢ Saz, 2015). YaĢadıkları yerlerden edilmiĢ bu çocuklar, maruz kaldıkları gerek kültürel sorunlar gerek maddi imkansızlık gerekse sağlık sigortalarının olmaması gibi bir çok sorun nedeniyle daha kolay hastalanabilmelerine rağmen zamanında sağlık kuruluĢlarına baĢvuramamaktalar. Bu durum, mülteci çocukların daha ağır durumda hastanelere baĢvurup, daha yüksek oranda yoğun bakıma yatırılmalarına sebep olmaktadır. Durumu özetleyecek olursak Suriyeli mülteci çocuklar, Türk çocuklarına göre anlamlı oranda daha yüksek hastane ve yoğun bakım yatıĢ oranlarına sahipler (Yurtseven, Özcan ve UlaĢ-Saz, 2015). D. AĢı 1. Çocukların aĢılanması ASM‘lerde ve Toplum Sağlığı Merkezleri‘nde ücretsiz yapılabilmektedir. Ancak 2013-2014 yılında Hatay ili sınır köyleri ve Gaziantep‘te kamp dıĢında yaĢan Suriyeli göçmenlerle yapılan saha ziyaretlerinde Suriyeli ailelerin bundan yeterince haberdar olmadıkları ve bu hizmeti nasıl alacaklarını bilmedikleri rapor edilmiĢtir (Suriyeli Göçmenlerle Ġlgili Alan AraĢtırmaları, 2013-2014). E. Eğitim Ġnsan Hakları Örgütü Human Rights Watch (HRW) raporunda, 400 binden fazla Suriyeli çocuğun okula gitmediği ifade edilmektedir. Türkiye‘ de AFAD' ın araĢtırmasına göre ise kamplarda yaĢayan sığınmacı çocukların 83'ü okula giderken, kamp dıĢındaki çocukların yalnızca 14'ü okula gidebiliyor. Kamp dıĢında yaĢayan Suriyeli çocukların eğitimiyle ilgili yeterli çalıĢmaların yapılmaması onları dezavantajlı bir duruma sokmaktadır. Bu çocuklar, yasa dıĢı olarak çalıĢmaya ya da ailenin temel ihtiyaçlarını karĢılamak amacı ile sokaklarda dilenmeye 94 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ zorlanmaktadırlar. Yine ekonomik sıkıntılar nedeniyle genç kızlar erken yaĢlarda evlenmek zorunda kalmaktadırlar. Suriyeli ailelerden bazıları, evliliğin kız çocuklarına ekonomik ve fiziksel anlamda koruma sağlayacağını düĢündüklerinden dolayı çocuk gelinler mülteci sorununun baĢka bir boyutunu oluĢturur ve bu durum kız çocuklarının eğitimini engelleyen baĢka bir unsur olarak karĢımıza çıkar. Eğitim konusunda yaĢanan diğer problem ise meslek edindirme kurslarından sonra geçerliliği olan bir sertifikanın verilmemesidir (www.radikal.com). Dolayısıyla aldıkları eğitimleri, iĢ yaĢamlarında ne ölçüde kullanabilecekleri belirsizliğini korumaktadır. Aynı Ģekilde Suriye‘de eğitim gören ve eğitimleri yarıda kalan çocukların eğitiminin devamı için, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bir denkliğin verilmemesi, Suriye‘de alınan eğitimin yarım kalmasına ve geçersiz sayılmasına sebep olurken, 15-16 yaĢındaki bireylerin eğitimlerine Türkiye‘de birinci sınıftan baĢlama zorunluğunu getirmiĢtir. F. Dil Suriyeli mültecilerin göç ettikleri ülkede karĢılaĢtıkları en büyük problemlerinin baĢında gelen dil, en çok okul çağındaki çocukları etkilemektedir. Okula giden göçmen çocuklarla yapılan röportajlarda dil sorunu yüzünden dersleri anlamadıklarından ve de okuldaki diğer öğrencilerle kaynaĢamama sorunlarından sıkça bahsediliyor. Devlet okulunda ancak birkaç ay dayanabilen çocukları genellikle aileleri okuldan alıp, Arapça eğitim veren ve ―Suriye Okulları‖ diye nitelendirilen ücretli okullardan birine yazdırıyorlar. Dil sorunu gidermek için verilecek eğitimde iyileĢtirmeye gidilmesi gerekiyor. Okullarda verilen dil eğitimi, anadili Türkçe olan ve okul çağına gelmiĢ öğrencilere Türkçe öğretmek amacıyla eğitim görmüĢ öğretmenler tarafından verilirken, Suriyeli mültecilerin anadilinin farklı olduğu ve Türkçe‘yi yabancı dil olarak öğrenmeleri gerektiği göz ardı edilmemelidir. Bu sebeple Suriyeli mültecilere verilecek dil eğitiminin bu konu üzerinde eğitim almıĢ uzmanlar tarafından verilmesi gerekmektedir (Suriyeli Mülteci Çocukların Türkiye Devlet Okullarındaki Durumu Politika ve Uygulama Önerileri, 2015). G. Suriyeli Mülteci Çocuklar ve Ergenlerin Psikolojik Sorunları Mülteci çocukların çoğu gerek ülkelerinde gerekse göç sırasında tıpkı yetiĢkinlerde olduğu gibi ―normalliğin‖ dıĢına çıkan bazı olaylara maruz kalıyor. Ölüm, yaralanma, iĢkence ve saldırılar gibi stres verici olaylara maruz kalınması çocuklarda ciddi problemlere sebep olabiliyor. Çocuklarda bu tür kötü tecrübelerin hemen ardından kaygı bozukluğu oluĢabiliyor (www.dw.com/tr). BahçeĢehir Üniversitesi Psikoloji Bölümü ve New York Üniversitesi iĢbirliği ile yürütülen ―Suriyeli Mülteci Çocuklar ve Aileleri‖ araĢtırmasının sonuçlarına göre; çocukların %35‘ i Travma Sonrası Stres Bozukluğu, 49‘u yüksek düzeyde depresyon 36‘sı çok yüksek düzeyde depresyon tanısı alıyor. Aynı araĢtırmada çocuklar; hayatlarının büyük bir tehlikede olduğunu düĢündükleri herhangi bir stresli olayı yaĢama oranını 58, baĢka birinin hayatının büyük bir tehlikede olduğunu düĢündükleri herhangi bir baĢka stresli olaya maruz kalma oranını 61 olarak ifade etmiĢlerdir. Aynı çocukların 44.3‘ü ölüm, iĢkence, yaralanma gibi stres veren olaylardan en az beĢ veya daha fazla olaya maruz kalmıĢlardır. Bu çocuklar hayatlarının ileri dönemlerinde duygularıyla baĢa çıkamayıp duygusal açıdan istikrarsız bir kiĢilik geliĢtirebilir; öfkeli, özgüvensiz olup topluma uyum sağlamakta güçlük yaĢayabilirler. (www.dw.com/tr) 95 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Kaynakça Atasü-Topçuoğlu, R. (2012), Türkiye‘de Göçmen Çocukların Profili, Sosyal Politika ve Hizmet Önerileri Hızlı Değerlendirme AraĢtırması. Emin, M. N. (2016), Türkiye‘deki Suriyeli Çocukların Eğitimi Temel Eğitim Politikaları. Özer, S., ġirin, S., Oppedal, B.(2015), BahçeĢehir Study of Syrian Refugee Children in Turkey. Georgiades, K., Boyle M. H., Fife, K. A. (2012), Emotional and Behavioral Problems Among Adolescent Students: The Role of Immigrant, Racial/Ethnic Congruence and Belongingness in Schools. Harunoğulları, M. (2016), Suriyeli Sığınmacı Çocuk ĠĢçiler ve Sorunları: Kilis Örneği Suriyeli Mülteci Çocukların Türkiye Devlet Okullarındaki Durumu, Politika ve Uygulama Öneerileri, Eylül 2015. ġahin, C. (2001), Yurt DıĢı Göçün Bireyin Psikolojik Sağlığı Üzerindeki Etkileri. ġeker, B. ġ., Aslan, Z. (2015), Refugee Children in the Educational Process. http://s3.amazonaws.com/academia.edu.documents/41595376/Zeitschrift_Makale.pdf?AWS AccessKeyId=AKIAIWOWYYGZ2Y53UL3A&Expires=1490639878&Signature=Utg1j4hk U1polj1qHvIiwb3W6YI%3D&response-contentdisposition=inline%3B%20filename%3DTURKIYENIN_BEKLENMEDIK_KONUKLARI_ OTEKI_B.pdf http://content.bahcesehir.edu.tr/public/files/files/BAUSuriye_23_11_2012.pdf http://unicef.org.tr/files/bilgimerkezi/doc/T%c3%bcrkiyedeki%20Suriyeli%20%c3%87ocukl ar_Bilgi%20Notu%20Eyl%c3%bcl%202015.pdf http://blog.radikal.com.tr/politika/suriyeli-multecilerin-durumu-sorunlari-ve-cozum-yollari71182 http://www.mavikalem.org/2015/05/17/suriyeli-gocmenlerle-ilgili-alan-arastirmalari-20132014/ https://www.journalagent.com/cayb/pdfs/CAYB-02986-RESEARCH_ARTICLEYURTSEVEN.pdf http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/11/151109_suriye_multeci_cocuk_egitim_hrw https://www.afad.gov.tr/upload/Node/2376/files/60-2013123015491-syrian-refugees-inturkey-2013_baski_30_12_2013_tr.pdf https://www.afad.gov.tr/tr/2376/Suriye-Raporlari http://www.guvenlicalisma.org/index.php?option=com_content&id=8827:suriyelisiginmacilar-ve-saglik-hizmetleri-raporu-aciklandi&Itemid=244 http://www.multeci.net/index.php?option=com_content&view=article&id=66:multecikadinlar&catid=38:multeci-kadinlar&Itemid=55 http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/10/151006_suriye_selin http://www.dw.com/tr/m%C3%BClteci-%C3%A7ocuklar%C4%B1n-travmalar%C4%B1/a18689534 http://blog.radikal.com.tr/politika/suriyeli-multecilerin-durumu-sorunlari-ve-cozum-yollari71182 96 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Faizsiz Finansman Olgusu ve ÇağdaĢ Murabaha AyĢenur ALTINAY* Mustafa SOBA** Esra TEMEL*** Özet Ġslami ekonomik modelin öğelerinin ve mekanizmalarının evrenselliği uygulamada küresel ekonomik sistemde de uygulanabilir olma özelliğini göstermektedir. 2008-2011 yılları arasında dünyayı olumsuz etkileyen küresel finansal kriz ve sonuçları küresel toplumu alternatif yollar aramaya teĢvik etmiĢtir. YaĢanan bu geliĢmeler alternatif finansal sistem arayıĢlarını arttırmaktadır. Son yıllarda Ġslami finansal sistem Müslüman olmayan ülkelerde de aktif bir geliĢme göstermektedir. Ġslami bankalar, sigorta Ģirketleri (takaful), uzmanlaĢmıĢ fonlar, Ġslami tahviller (sukuk) ve vadeli satıĢ (murabaha), finansal sistemin ayrılmaz bir parçası haline gelmiĢtir. Ġslami finansal kurumların ve faizsiz finansal araçların küresel finansal sistemde kabul edilebilirliğini arttıran argümanlar; Ġslami maliyelerin krizlere nispi direnci Avrupa'da çok sayıda Müslüman nüfusun varlığı Yeni finansal araçların maliyetine göre pazar geniĢletme becerisi Avrupa‘da yeni iĢ yaratma becerisi Avrupa finansal kurumları için yeni bir deneyim ve alternatif finansal bilgi kazandırma yeteneği olarak sıralanabilir. Ġslam ekonomisi içerisindeki Ġslami finansal kurumların rolü, önemi, durumu ve özellikleri açısından ülkeden ülkeye farklılıklar bulunmaktadır. Ġslami finansal kurumların ve faizsiz finansal araçların ulusal ve uluslararası ekonomilerdeki rolü, önemsizden önemli seviyeye kadar değiĢik düzeylerde karĢımıza çıkmaktadır. Bu çalıĢmada, alternatif bir finansman aracı olan faizsiz finansman ve faizsiz finansmanda sıklıkla kullanılan çağdaĢ murabaha olgusu tanımlayıcı (descriptive) araĢtırma modeli aracılığıyla ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Ġslam ekonomisi, faizsiz finansal sistem, faizsiz finansman, murabaha JEL Kod: E19, G01, G11, G23, F65 Interest-Free Financing Case and Contemporary Murabaha Abstract The universality of the elements and mechanisms of the Islamic economic model demonstrates its applicability in practice in the global economic system. The global financial crisis that shook the world between 2008 and 2011 and the results have encouraged the global community to look for alternative ways. These developments have increased the search for alternative financial systems. In recent years, the Islamic financial system has also shown an active development in non-Muslim * Yrd. Doç. Dr. AyĢenur ALTINAY, UĢak Üniversitesi, ĠĠBF, ĠĢletme Bölümü, aysenur.altinay@usak.edu.tr ** Doç. Dr. Mustafa SOBA, UĢak Üniversitesi, ĠĠBF, ĠĢletme Bölümü, mustafa.soba@usak.edu.tr *** Yüksek Lisans Öğrencisi Esra TEMEL, UĢak Üniversitesi, SBE, ĠĢletme Bölümü, esra.temel@usak.edu.tr 97 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ countries. Islamic banks have become an integral part of the financial system of insurance companies (takaful), specialized funds, Islamic monies (sukuk) and futures sales (murabaha). Arguments that increase the acceptability of Islamic financial institutions and interest-free financial instruments in the global financial system; -Relative resistance to crises of Islamic goods. -The existence of a large number of Muslim population in Europe -Market expansion ability according to the cost of new financial instruments -The ability to create new jobs in Europe -The ability to provide a new experience and alternative financial information for European financial institutions. Islamic financial institutions in Islamic economies differ from country to other in terms of their role, significance, status and characteristics. Islamic financial institutions and the role of interestfree financial instruments in national and international economies are at variance in levels ranging from insignificant to significant. In this study, an alternative finance instrument, the interest-free financing model and the contemporary murabaha, which is often used in interest-free financing, will be explained by using a descriptive research model. Keywords: Islamic economy, Interest-free financial system, Interest-free financing, Murabaha GĠRĠġ 2008 yılında patlak veren küresel ekonomik krizin 2012 yılına kadar finansal sistemi etkisi altına aldığı söylenebilir. Sistemin parçası olan sigorta Ģirketleri, bankalar, finans kurumlarında meydana gelen iflas ve zararlar yaĢanılan krizin önemli boyutta etkilerindendir (Yıldıran, 2011). Dünya ekonomisini etkileyen 2008 krizi ile piyasalarda finansal açıdan yenilikler aranmaya baĢlanmıĢtır. Krizden kurtulmanın yollarından birisi de ―Ġslami Finans‖ olarak düĢünülmektedir. Ġslami Finans, finans sisteminde Ġslami değerleri ve Ġslam hukukunun temellerini esas alarak düzenlenmektedir. Ġslami finans sisteminin bir parçası olan faizsiz finansman; ekonomik sistem içerisinde varlık sürdürebilmek için gerekli olan koĢulları Ġslami esaslara göre düzenlenmiĢ finansman yöntemlerini açıklamak amacıyla kullanılmaktadır. Ġslami esaslara dayalı finansal iĢlemlerin Hz. Ömer döneminde kullanılmaya baĢlandığı bilinmekle birlikte günümüzdeki anlamda ve günümüzdeki finansal kurum ve kuruluĢlara eĢdeğer olarak faizsiz bankacılığın 1960‘lı yılların sonlarına doğru pek çok ülkede faaliyet göstermeye baĢladığı söylenebilir. Türkiye‘de ise faizsiz finansal kurumların 1980‘li yıllarda ortaya çıkarak faaliyete baĢladığı bilinmektedir. ―Özel Finans Kurumu‖ olarak adlandırılan sistem 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile 2006 yılı itibariyle ―Katılım Bankası‖ olarak ele alınmıĢtır (Eskici, 2007)viii. Dünyadaki Müslümanların farklı yerlere göç etmesi ve Ġslami sermayenin mobilitesinde yaĢanan artıĢ HSBC, Citibank gibi uluslararası finansal kuruluĢların ve bankaların iĢleyiĢlerinde, Ġslami kurallara göre düzenlemeler yapılarak farklı bölümler ve Ģubeler açmalarına neden olmuĢtur. Faizsiz bankacılık adıyla dünya da kendinden bahsettiren viii Mevzuata iliĢkin ayrıntılı bilgi için bknz. http://www.tkbb.org.tr/Documents/Yonetmelikler/KATILIM%20BANKALAR-MEVZUAT.pdf (EriĢim Tarihi: 31.03.2017). 98 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ katılım bankacılığı liberal ekonomik politikaların etkisiyle hem Ġslami bölgelerde hem de Ġslam coğrafyasının dıĢında da yaygın hale gelmiĢtir. Katılım bankalarında gerçekleĢtirilen finansal iĢlemler faiz aracılığıyla değil kiralama, kar ve zarar gibi araçlar vasıtasıyla gerçekleĢtirilmektedir. Bu bankalarda Ġslam için yasaklı olan ürünler (tütün, alkol, silah vb.) için finans sağlanmamaktadır (Saini ve diğ., 2011). Klasik bankalar ve Katılım bankaları birbirlerine benzer özellik gösterse de kurallar ve düzenlemelerde aralarında farklılıklar bulunmaktadır. Katılım bankalarında yürütülen iĢlemler Ġslami teamüllere dayalı olarak belirlenmektedir (Akhtar ve diğ., 2001; Khattak ve Rehman, 2010). Faizsiz finansmana iliĢkin literatür incelendiğinde; Metawa ve Almossawi (1998) çalıĢmalarında, Ġslami bankacılığın önem kazanarak gündeme gelmesiyle Ġslami bankaların kendi ürünlerini üretmeye baĢladığını belirtmiĢtir. Faizsiz finansal araçların ve kurumların aygın olduğu Ürdün de müĢterilerin farkındalık düzeylerini ve memnuniyetlerini belirtmeleri için anket uygulaması yapmıĢtır. Yapılan bu araĢtırmanın sonucunda; müĢterilerin memnuniyet düzeyi yüksek çıkmakla birlikte faizsiz bankacılıkta murabaha gibi özellikli ürünlerden haberlerinin olmadıklarını dile getirmiĢlerdir. Dewi ve Ferdian (2009), krizleri oluĢturan nedenlerin iyileĢtirilmesinde Ġslami finansın kullanıp kullanılamayacağını araĢtırmıĢtır. Diğer ürünlerin finansal krizler için sermaye piyasasında spekülatif iĢlemlerin olmasıyla piyasaların olumlu olarak etkilenmediği ve yaĢanılan krizleri hızlandırıcı etkisi bulunduğu iddia edilmiĢtir. Buna bağlı olarak Ġslami finansta belirsizliğin olmaması, spekülatif iĢlem yapılamaması ve faizin yerini kar payının almasıyla krizlerin etkisini azaltabileceği kanıtına ulaĢmıĢtır. Ahmed (2010), küresel krizi Ġslami finans açısından ele aldığı çalıĢmasında, verimlilik ve nakit akıĢının Ġslami finansal araçlar ile aralarında bağ olduğunu ancak spekülatif iĢlemlere ve aĢırı kaldıraca izin vermediğini dolayısıyla, Ġslami finans sisteminde karın ve riskin paylaĢımı söz konusu olduğundan iĢlemlerin faiz içeren finansal sisteme göre saydamlık gösterdiğini belirtmiĢtir. M. Busler (2011), Ġslami bankacılık ve Batı bankacılığının karĢılaĢtırılması hususunda yaptığı çalıĢmada; Ġslami bankacılığın yatırımcıların üstlendiği riskleri en aza indirgenirken batı bankacılığında iĢlemlerin risk seviyesinin yüksek oluĢunun kayıplarında yüksek olmasına neden olduğunu belirtmiĢtir. Hassan ve Kayed (2011) krizlerin çözümlenmesinde Ġslami finans sisteminin etkilerinin araĢtırıldığı çalıĢmalarında, uluslararası dengeli ekonomi ve uygulanan yöntemlerin sağlıklı olması Ġslami finansın yeterli düzeyde donanıma sahip olduğu sonucuna ulaĢmıĢtır. Çobankaya (2014) çalıĢmasında, bankacılık sektörü içerisinde Katılım bankacılığının yerini araĢtırmaktadır. ÇalıĢma verilerine göre faizli bankacılık ve katılım bankacılığı arasında farkların olduğu ancak bu farkların bilgi eksiliğinden kaynaklandığı ortaya çıkmıĢtır. Katılım bankacılığının tanınırlığının arttırılması gerektiği kanaati belirtilmiĢtir. ÇalıĢmanın ilgi çekici bir diğer bulgusu ise, katılım bankalarının tercih edilme nedenleri arasında Ġslami inancın baskın olmadığı sonucunun ortaya çıkmasıdır. Toraman ve diğ. (2015), dünyada ve Türkiye‘de faizsiz bankacılıkta önemli bir yol kat edilemediği ancak katılım bankalarına gösterilen ilginin artmıĢ olduğu kanısına varılmıĢtır. Yapılan anket sonuçlarına göre; yapılan iĢlemler için katılım bankalarının 99 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ tercihinde önceliğin Ġslami inanç olmadığı ve faizsiz bankacılık ile ilgili yeterli bilgiye sahip olunmadığı sonucuna ulaĢılmıĢtır. I. DÜNYADA ĠSLAMĠ FĠNANS (FAĠZSĠZ FĠNANSMAN) Ġslami finans yani faizsiz finansman ile ilgili dünyadaki ilk çalıĢmalar 1960‘lı yıllarda baĢlamıĢtır. Mısır‘da 1963 yılında Ahmed en-Naccar tarafından kurulan banka ilk Ġslami banka örneğidir. Mısır‘da devletin desteği ile kurulan ―Nasr Sosyal Bankası‖ ilk faizsiz ticari banka örneği arasında yer alır. Ġslami Kalkınma Bankasının 1974 yılında kurulmasıyla birlikte günümüze kadar geliĢme göstermiĢtir (OdabaĢı, 2011). AĢağıda yer alan Tablo 1‘de Ġslami Finansın Tarihsel GeliĢimi gösterilmektedir. Tablo 1. Ġslami Finansın Tarihsel GeliĢimi Zaman Dilimi GeliĢmeler 1950-1960 Dönemi Müslüman ekonomistler yaĢanan sosyal olaylarla birlikte faizsiz bankacılığı ortaya çıkarmıĢtır. Banka dıĢında faizsiz finansman iĢlemi uygulanmaya baĢlanmıĢtır. 1960-1970 Dönemi Elde edilen karların paylaĢılma biçimleri ele alınarak uygulamalara baĢlanılmıĢtır. Ticaretin temel alındığı sistemle birlikte uygulamalar geliĢtirilmiĢtir. 1970-1980 Dönemi Dubai Ġslam Bankası ilk Ġslami ticari bankası olarak faaliyete geçmiĢtir. Ġlk Ġslami Kalkınma finans bankası Cidde de kuruldu. Pakistan banka faaliyetlerini Ġslami Bankasına göre düzenleyeceği hakkında açıklama yaptı. Ġslami finans için yeni uygulamalar geliĢtirilmeye baĢlandı. 1980-1990 Dönemi Sektör varlık değeri 100 milyar doları aĢmasıyla hızla geliĢme göstermiĢtir. Sudan ve Ġran ülkeleri de banka sistemlerini Ġslami Finansa göre oluĢturacaklarını açıklamıĢlardır. Yatırım fonları Ġslami prensiplere göre oluĢturulmaya baĢlanmıĢtır. Citibank ve HSBC gibi klasik bankalar Ġslami koĢulların gerektirdiği gibi banka düzenine geçmiĢlerdir. Uygulamaların da yeni ürünlerle devam etmiĢlerdir. Bunun üzerine Ġslami finansla ilgili akademik anlamda çalıĢmalar da yapılmaya baĢlanmıĢtır. Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu iĢleyen sürece katılmıĢlardır. 1990-2000 Dönemi Yatırım fonlarında ki geliĢim gözlenmiĢtir. Ġslami endeksler Down Jones tarafından yayımlanmaya baĢlamıĢtır. Ġslami bankalar geliĢme göstererek var olan bankalara yenileri eklenmiĢtir. Ġkincil piyasalar oluĢturulmuĢ, muhasebe standartları da belirlenmiĢtir. 2000- Günümüze GeliĢmeler devam etmekte olup, 550 Ġslami finans kurumları ve 75 ülkede 1,3 trilyon dolarlık rezerv oluĢmuĢtur. Kontrol, denetim ve muhasebe önem kazanmıĢtır. Ġslami Finansal Hizmetler Kurulu kurulmuĢtur. (Kaynak: Iqbal and Molyneux, 2005: 64). Dünyada Ġslami Finansın tarihsel kökeni Hz. Ömer dönemine dayansa da günümüzdeki anlamıyla Ġslami Finansın geliĢimi 1950‘li yıllardan baĢlayarak 2000‘li yıllara kadar devam etmiĢ günümüzde hala devam etmektedir. II. KATILIM BANKACILIĞI (FAĠZSĠZ BANKACILIK) VE TÜRKĠYE‟DEKĠ TARĠHSEL GELĠġĠMĠ Katılım bankacılığı faizsiz finansal kurumların, 1950‘li yıllardan sonra ortaya çıkmıĢtır. Faizsiz bankacılıkla ilgili ilk araĢtırma Pakistanlı düĢünürler tarafından araĢtırılmıĢ ve 1955 yılında Muhammed Uzair tarafından ortaya çıkarılmıĢtır (Özbay, 2014: 21). Mısır‘da 100 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Mit Ghambr tasarruf bankasının faaliyete geçmesiyle birlikte 1963 yılında faizsiz bankacılık faaliyete baĢlamıĢtır (Yüce, 2003). Faizsiz anlamında kurulan ilk banka Nasser Social Bank, Kahire de faaliyete geçmiĢtir. Bankanın yapısı özel kamu otoritesi özelliği taĢımaktadır. Bankanın amacı ticari değil, düĢük gelirli insanlar için evlenme, ölüm, hastalıktan kaynaklanan durumlarda insanlara faizsiz kredi sağlamaktır. Bu durumdan ötürü bankacılık ve kredi kanunun dıĢında yer almaktadır (Özbay, 2014). Katılım Bankacılığının amacı; ekonomiye Ġslami değerlere bağlı kalarak katkı sağlamaktır. Faiz hassasiyetine karĢı faizsiz sistem içerisinde yer almak isteyen kiĢilerin fonlarını değerlendirmek ve yatırım yapmak için ihtiyaç duydukları kaynakları sağlamak amacıyla ilgili piyasanın ve kurumların oluĢturulması temel hedeftir. Katılım Bankacılığının temel amacı; kar ve zararın getirdiği riskleri paylaĢma, Ġslami kurallara uygun ve faizin olmadığı bir finansal piyasa oluĢturmaktır (Özulucan ve Deran, 2009). Katılım bankacılığı ile ilgili olarak; 25 ġubat 1984 tarihinde Hazine ve DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 21 Mart 1984 tarihinde T.C. Merkez Bankası sistemde düzenlemeler yapmıĢtır. Bu düzenlemelerden sonra sistemin kanuni alt yapısı oluĢturulmuĢtur (Eskici, 2007). Ġslam dinine göre faizin yasak olması faiz duyarlılığı olan kiĢi ve kurumların tasarruflarını para, altın, gayrimenkul ve döviz gibi araçlara yöneltmelerine ve finansal sisteme fon olarak aktarılmamasına neden olmaktadır. Bu varlıklar yatırıma yönlendirilememektedir. Tasarrufların finansal piyasalar aracılığıyla yatırıma yönlendirilebilmesi için katılım bankacılığı önemli bir fonksiyonu üstlenmektedir (Bulut, 2009: 18). III. FON KULLANDIRMA YÖNTEMLERĠNDEN ÇAĞDAġ MURABAHA (KURUMSAL FĠNANSMAN DESTEĞĠ) Arapça kökenli olan Murabaha kazanç, kar anlamına gelmektedir. Ġslam bankalarında Murabaha, müĢterilerin peĢin ödeme yapamaması sonucu fonlaması ve Ġslam alimlerinin de onayından geçmesiyle önem kazanan faizsiz finansman araçlarındandır. En çok kullanılan finansman yöntemlerinden biri olan murabaha, satıĢ sözleĢmesinde maliyete eklenen kar marjı ile hesaplanmaktadır. Bu yöntemde banka, belirlenen oranlarla vade farkını hesaplamasıyla müĢterinin talep ettiği malı satın almaktadır. Sistem; malın banka tarafından peĢin olarak satın alınması daha sonra finansman desteği alan tarafın bankaya geri ödemeyi vade farkı eklenerek ödenmesi Ģeklindedir. Getiri oranı ve eriĢim kolaylığı nedeniyle katılım bankalarında en çok kullanılan yöntemlerin baĢında gelmektedir (OdabaĢı, 2011). Kurumsal finans desteği olarak sıklıkla kullanılmaktadır. Alım-satım yaparken kar marjı bilindiği için en kısa sürede sonuç alınması, riskin az olması, kolay ve basit olarak elde edilmesi sıklıkla tercih edilmesinin altında yatan nedenler arasındadır. Üretim desteği olarak adlandırılan murabaha, günümüzde kurumsal finansman desteği olarak adlandırılmaya baĢlanmıĢtır. Murabaha katılım bankacılığı yardımı ile fonu kullanacak kiĢiler arasında sözleĢme imzalanarak yapılmaktadır. Her türlü iĢletme için gerekli olan gayrimenkul, emtia ve hizmetin bedelinin finans grubunun iĢletme için ödeme yapması ve bu yapılan ödeme için iĢletmenin finans grubuna borçlandırılması Ģeklinde iĢlemektedir (Atılgan, 2009: 32). Bankaların temel amaçları ticaret yapmaktır. Klasik bankalar sadece kullanıcıya fon sağlarken, faizsiz bankalar Ġslami kurallar çerçevesinde mal alım-satımını sağlarlar. Böylece firmalar kar sahibi olabilmek için riski üstlenirler. Klasik bankalar ve 101 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ faizsiz bankalarda murabaha sistemi farklılık gösterir (Ayup, 2007: 213). Murabaha iĢleminin aĢamaları ise aĢağıda belirtildiği gibidir; Ġslam bankası, müĢterilerin isteklerini, talep ettikleri için ürünü alırlar. Ġslam bankası, ürünlerin satın alınacağına dair taahhüttü müĢterilerden alır. Ġslam bankası, vadeli olarak ürünün satıĢını müĢterilere yapar. Ġslam bankası, vadeleri ayarlarken ürün maliyeti üzerine belli kar marjı ekleyerek düzenler (Sairally, 2002). AĢağıda yer alan ġekil 1‘de Murabaha Sisteminin ĠĢleyiĢi gösterilmektedir. ġekil 1. Murabaha Sisteminin ĠĢleyiĢi (Kaynak: Kınalı, 2012: 125) Murabaha sisteminin iĢleyiĢi için; satıcı firma, müteĢebbis, katılım bankası ve murabahaya konu olan bir malın bulunması gerekmektedir. Murabaha sisteminin iĢleyiĢi; numaralar ile belirtilmiĢtir. Taraflar arasındaki bağlantıyı gösteren numaraların anlamları aĢağıda açıklanmaktadır. 1. MüteĢebbis; malı alacak firma ile ön anlaĢma yapar, mal alımı için hesapladığı kredi miktarını yazılı olarak bankaya bildirir. Önceden belirlenen teminatları bankaya verir. 2. MüteĢebbis ve banka geri ödeme sürecini ve kar marjını hesaplayarak önceden belirlenen teminatlar ile birlikte istenilen mal için sipariĢ verilir ve peĢin fiyat üzerinden ödeme yapılır. 3. SatıĢı yapan kiĢi faturayı ödeme yapan banka için keser. Ġrsaliye kesimi banka adına kesilir ve müteĢebbisin istediği adres yazılarak malın sevki istenilen adrese yapılır. 4. Banka, anlaĢmaya varılan kâr marjını faturaya ekleyerek müteĢebbis adına fatura keser. 5. Vade süresi dolduğunda, müteĢebbis borcu olan miktarı için bankaya geri ödemesini yapar. Kurumsal Finansman Desteği olan Murabaha‘nın kendine özgü nitelikleri ve kullanımının özellikleri aĢağıdaki gibi sıralanabilir; Türk lirası ve döviz cinsinden kullanılabilir. 102 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Yapılacak olan mal alım-satımı yurtiçi ve yurtdıĢı olabilir. Kredi kullanım amacına ve kullanılan yere göre vade yapılır. Ortalama vade süresi bir yılı aĢmaz ama bazı projeler için bir yıldan fazla kullandırılır. EĢit taksitlere ayrılarak geri ödemesi sağlanır. Kullanılan yöntemde müĢterinin eline nakit geçmez, alınan ve satılan maldır. Faizsiz sistem olduğu için katılım bankası alım-satımında devlet tahvili, hazine bonosu gibi menkul kıymetler kullandırılmaz. Bu yöntemi kullanmak yeni müĢteri sağlamada ve katılım bankası için hedeflenen stratejik rakamlara ulaĢmada büyük önem taĢır. Katılım bankası sayesinde üretim için alım-satım sözleĢme dahilinde tamamlanır (Tok, 2006: 62). IV. DEĞERLENDĠRME VE GELECEK ÇALIġMALAR ÇalıĢmada, faizsiz finansman ve faizsiz finansman yöntemlerinden çağdaĢ murabaha olgusu incelenmiĢtir. Konu, katılım bankacılığı, faizsiz finansman olgusunun dünyadaki geliĢimi ve çağdaĢ murabahanın iĢleyiĢ sistemi boyutuyla ele alınmaktadır. Katılım bankacılığı, klasik bankacılığın iĢleyiĢinin temelinde yer alan faiz olgusu ve iĢleyiĢi temeline dayalı olarak değil kar ve zarar olgusunun esas alındığı Ġslami kurallara göre Ģekillenen bankacılık iĢlemlerine dayalı olarak ortaya çıkmıĢtır. Katılım bankacılığının Türkiye‘deki geliĢimine baktığımızda 1980‘li yıllardan baĢlayarak uzun yıllar farklı yapılanma ve isimler altında (örneğin özel finans kurumları) yürütüldüğü 28.02.2006 tarihli 26094 sayılı Resmî Gazete ‘de yayınlanan Türkiye Katılım Bankaları Statüsü ‘ne iliĢkin kanuni düzenleme ile kanuni altyapıya kavuĢtuğu bilinmektedir. Faizsiz finansmana dayalı iĢlemlerde amaç, çeĢitli duyarlılıklarla finansal sisteme katılamayan fonların faizsiz finansman araçları aracılığıyla finansal sisteme katılımlarının sağlanmasıdır. Katılım bankacılığında var olan finansal ürünlerde faizli iĢlem yapılmamaktadır. Ancak, yıllara yaygın olarak ticari bankaların açıkladıkları faiz oranlarına iliĢkin ortalamanın katılım bankalarının açıklamıĢ oldukları kar payı oranlarına iliĢkin ortalamayla çok yakın seyretmesi klasik bankalarla katılım bankacılarının finansal iĢlemleri benzer iĢleyiĢle yürüttükleri algısı yaratmaktadır. Küresel finansal krizin patlak verdiği 2008 yılı ve sonrasında çoğu zaman körfez sermayesi olarak da adlandırılan Ġslami sermayenin önemini hızla arttırmıĢtır. YaĢanan küresel kriz sonucunda finansal piyasalara olan güven azalmıĢ ve krizin aĢılmasında Ġslami sermayenin ve faizsiz finansal araçların taĢıdığı önem çoğu kesim tarafından kabul görmüĢtür. Faizsiz iĢlem yapan finansal kurum ve kuruluĢların finansal krizlere karĢı direncinin yüksek olması, faiz ve kur riskinin görece olarak düĢük olması tercih edilmesinin altında yatan nedenlerin baĢında gelmektedir. ÇalıĢmada ele alınan Murabaha olgusu, katılım bankalarında yaygın olarak kullanılan finansal araçların baĢında gelmektedir. Literatürede murabaha ve çağdaĢ murabahaya iliĢkin çok sayıda araĢtırma bulunmamaktadır. Murabaha olgusunu ele alan bu çalıĢmanın konu ile ilgilenen araĢtırmacılara ve konuya ilgi duyan taraflara yardımcı olacağı düĢünülmektedir. Ġlerleyen çalıĢmalarda Türkiye‘de murabaha olgusunun ve diğer faizsiz finansal araçlarla iliĢkisinin ve finansal sisteme olası katkılarının ele alınması planlanmaktadır. 103 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Kaynakça Ahmed, A., 2010, ―Global Financial Crisis: an Islamic Finance Perspective‖, Internatioanal Journal of Islamic and Middle Eastern Finance and Management, Vol. 3, No. 4, s. 306-320. Akhtar, M. N., Hunjra, A. I., Akbar, S. W., Rehman K. U. ve Niazi, G. S. K., 2011, ―Relationship Between Customer Satisfaction and Service Quality of Islamic Banks‖, World Applied Sciences Journal, 13, s. 453-459. Atılgan, H. ġ., 2009. Türk Banka Hukuku‘nda Katılım Bankacılığı, Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya. Ayup, M., 2007. Understanding Ġslamic Finance. England: Wiley & Sons Ltd. Bulut H., 2009. Katılım Bankacılığında Ġki Yeni Finansmal Teknik Önerisi: Mudaraba-risk Sermayesi Yatırım Ortaklıkları ve Mudaraba-risk Sermayesi Yatırım Fonları, Türkiye Katılım Bankaları Birliği. Busler, M., 2011. ―The Financial Crisis – Western Banking Versus Islamic Banking‖, World Journal of Enterprenuership, Management and Sustainable Development, Vol 7, No. 1. Çobankaya, F.T., 2014. ―Katılım Bankalarının Türkiye‘deki Farkındalık Düzeyinin Tespiti: Batı Akdeniz Bölgesinde Bir AraĢtırma‖, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ĠĢletme Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, S117. Dewi, M. K., Ferdian, I. R., 2009. ―Islamic Finance: A Therapy for Healing the Global Financial Crisis‖, Paper presented in the first Scientific Conference on Globalizing Financial System, organized by Hashemite University, 21-22 October 2009 in Amman, Jordan. Eskici M. M., 2007. Türkiye‘de Katılım Bankacılığı Uygulaması ve Katılım Bankaları‘nın MüĢteri Özellikleri, Yüksek Lisans Tezi, T.C. Süleyman Demirel Üniversitesi ĠĢletme Bölümü, Isparta. Hassan, K. M. ve Kayed, R., 2011. ―The Global Financial Crisis and Islamic Finance‖, Thunderbird International Business Review, 53 (5), s.551-564. Kınalı, F., (2012). Faizsiz Sistemde Bankacılık AnlayıĢı Ve Kredi ĠĢlemleri, Yüksek Lisans Tezi, T.C. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya. Metawa, S. A., Almossawi, M. 1998. ―Banking behavior of Islamic Bank Customers: Perspectives and Implications‖, International Journal of Bank Marketing, Sayı 16, Cilt 7, s.299–313. OdabaĢı, M., 2011. Faizsiz Bankacılık Eğitim Notları Kuveyt Türk, Ġstanbul, s.12-20. Özbay, F., 2014. ―Katılım Bankacılığı ve Türkiye‘deki Uygulamaları‖, Yüksek Lisans Bitirme Projesi, Gediz Üniversitesi, Ġzmir. Özulucan, A., Deran, A., 2009. ―Katılım Bankacılığı ile Geleneksel Bankaların Bankacılık Hizmetleri ve Muhasebe Uygulamaları Açısından KarĢılaĢtırılması, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı:11 Cilt:6, Hatay, 2009, s.89. Saini, Y., Bick, G. ve Abdulla, L., 2011, ―Consumer Awereness and Usage of Islamic Banking Products in South Africa‖, SAJEMS NS, 3, s. 298-313. Sairally, B.S., 2002. Murabahah Financing: Some Controversial Issues. Review of Islamic Economics, 12, s. 73-86. Tok, A., 2006. Türk Hukukunda Katılım Bankalarının Fon Toplama ve Kullandırma ĠĢlemleri Ġle Klasik Bankacılık ĠĢlemleri, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġstanbul. 104 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Toraman, C., Ata, H.A., Buğan, M.F., 2015, ―Ġslami Bankacılık Faaliyetlerine Yönelik MüĢteri Algısı Üzerine Bir AraĢtırma‖, Gaziantep University Journal of Social Sciences, Sayı 14, Cilt 4, s. 761-779. Yıldıran, M., 2011. ―Küresel Finans Krizi Sürecinde Farklı Finans Uygulamalarının Analizi: Konvansiyonel ve Faizsiz Finans Sistemlerin KarĢılaĢtırması‖, Bütçe Dünyası Dergisi, s. 35. Yüce, A., 2003. ―Islamic Financial Houses Ġn Turkey‖, Journal of Academy of Business and Economics. 105 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Examining Young Consumers‟ Exploratory Buying Behaviour Tendencies in Online Purchasing in Terms of Personality Traits Metin SAYGILI* Zeliha ERSOY** Esra BALKANCI*** M. Emre USLU**** Abstract In this study, it is aimed to investigate the exploratory buying tendencies of young consumers in online purchasing in terms of personality traits. Reviewing the exsisting literature, it is seen that there has not been many studies conducted that look into exploratory buying tendencies regarding online purchasing. It is thought that integrating personality traits to the subject, this research would be a great contribution to the literature. In this context, the target audience of this this study which utilizes quantitative research method, consists of young consumers aged 18-24 who receive education in Sakarya University. In this study, using convenience sampling method, 257 consumers were included in the sample group and the results have been gathered from an applied survey. The datas from the survey has been tested with SPSS 23.0 statistical analysis software and the findings were presented through tables. With the aim of testing the hypothesis of the research, to determine whether young consumers' heuristic purchasing tendencies differs according to personality traits, independent sample group t-test was performed. As a result of the findings, it is seen that the heuristic purchasing tendencies of young consumers may be differentiated according to their personality traits. Keywords: Online Purchasing, Young Consumers, Exploratory Buying Behavior, Personality Traits Jel Code: M30, M31 INTRODUCTION Since technology became a prominent aspect of our lives, most of our daily habits go through a process of changes. One of these changes occur on the tendencies of online buying behaviours. Consumers adopt different buying behaviours on online shopping. Especially young consumers tend to purchase products in an exploratory way in both traditional and online shopping. In this context, it is clearly seen that young consumers have been developing an increasing interest on online shopping, and in this process, they tend to engage in exploratory buying behaviours on online platforms. As there is lack of studies examining the relation between the exploratory buying behaviour tendencies and the personality traits in online shopping, this study is considered essential with regards to future studies in this area. On that note, this study aims to examine young consumers' exploratory buying behaviour tendencies in online purchasing in terms of personality traits. * Sakarya University Institute of Social Sciences, Department of Business Administration, Production Management and Marketing, PhD Student. metinsaygili@msn.com ** Sakarya University Institute of Social Sciences, Department of Business Administration, Production Management and Marketing, Graduate Student. zelihaersoyy@gmail.com *** Sakarya University Institute of Social Sciences, Communication Design and Media, Media and Communication Studies, Graduate Student. esrahede@gmail.com **** Sakarya University Institute of Social Sciences, Department of Business Administration, Management and Operations, Graduate Student. uslu.mustafaemre@gmail.com 106 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ I. CONCEPTUAL FRAMEWORK A. Consumers in Online Shopping The development of computer technology has led many innovations, variations and improvements in several fields. With the new industrial convergence, businnessess and consumers gather in online platforms. Businnesses using technology to their advantages initiated online shopping in the place of traditional shopping and started to meet their consumers in online platforms. Although the invention of internet dates back to old times, online shopping which dates back to 90's is somehow a recent trend in our lives. The period of online shopping's development and being subjected to marketing which has led to the establishment of the sector took place in the beginning of the 2000s (Bal 2014). After many years several demands about shopping occurred and that became the reason for the rise of different trends of shopping. When considering from this point of view, it is certain that internet technology has caused many changes in terms of consumers' buying behaviour, and that turned the steps of the traditional buyers towards online platforms (Aksoy 2006). Especially with the increasing number of the firms that serves in online platforms, has led the positive expectations to increase at an equal rate (Vijayasarathy 2004). Recent studies indicate that consumers gradually leave the habit of traditional buying, and lean towards online shopping. The reason for that seems to be based on the features of online platforms such as effortlessness and liberty that is given to the consumer, which helps them meet a large number and variaty of products in quite short time. As in developed countries, consumers' in Turkey also experience issues such as the change in the everyday life and shortage of time, and these issues form a basis for online shopping as an alternative for traditional ways (Usta, 2006, p. 56), especially for younger consumers aged 18-24. In this context, most of the internet users seem to be consisted of teens and young adults (Teo & Lim, 2000; Teo 2006), in addition, it is known that young consumers happen to be quite selective in cases of online product research (Teo 2006; Donthu & Garcia, 1999; Tan 1999; Burroughs & Sabherwal, 2002; Swinyard & Smith, 2003: ref. Armağan & Turan, 2014, p. 4). It is apt to say that the young consumers are more inclined towards online shopping, and the technology help them explore the new product groups which meet their needs. Therefore, the efficient using of internet develop the consumers exploratory tendencies which means that the online platforms might be seen as a point of origin for exploratory buying behaviour tendencies. According to TÜĠK (Turkish Statistical Institute) Household Cognitive Technologies Usage Research (2016); %60 of online consumers bought clothes and sports equipement, %29,7 bought tickets for travels and rent cars etc., %25,8 bought household goods (furniture, toys, domestic appliances etc.), %21 bought electronic devices (mobile phone, camera, radio, TV, DVD player etc.), %19, 8 bought eatables and daily needs (flowers, cosmetics, tobaco and beverages included). In the studies conducted by Anderson (1997) and Horrigan and Raini (2002), it is indicated that the most prefered product groups are books, CD's and vacation packages (Armağan & Turan, 2014, p. 7). Aside from these products, computer software and hardware, gifts and flowers, clothes and accessories, food-drink, health and beauty products are some of the selected products (Johnson 1998; Teo 2006: ref. Armağan & Turan, 2014, p. 7). 107 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ In the study which investigates online buying behaviour conducted by Usta (2006), the products take place on the top are computers and electronic devices, and those are followed by books, sports equipments, hotel reservations and travel tickets, and clothes. B. Exploratory Buying Behaviour Tendencies Exploratory buying behaviour tendencies in shopping can be defined as; ―leaning towards different brands and products, adopting innovative behaviour, obtaining information by talking to other consumers and reading reviews on unfamiliar products‖. Exploratory information-seeking is considered as curiosity-driven research. Thus, the tendency to engage in exploratory buying behaviour is a consequence of dissatisfaction and disinterest of consumers' in the brands or products; and searching for alternatives. As it is stated in the literature, exploratory buying tendencies are identified as ―taking risks in buying decisions, seeking for diversity and going for different products‖. In connection with this, such practices as information seeking behaviour, innovation in purchasing products, seeking for diversity, changing brands and shopping for fun might be seen as indicators of exploratory buying behaviour (Okutan, Bora & AltunıĢık 2013). It is a known fact that as exploratory buying behaviour tendencies appear in various ways, consumers also get different feelings and thoughts. According to AltınıĢık, Okutan and Bora (2012), the pleasure that caused by the act of consuming plays an important role in realizing the exploratory buying tendencies. It is stated that the consumers with more tendencies of exploratory buying behaviour are more active in buying new products on the markets, in window-shopping, and sharing experiences than the regular consumers (Baumgartner & Steenkamp, 1996, pp. 124-125; Raju, 1980, pp. 278-279). It must be bear in mind that exploratory buying tendencies are not only specified for consumers that are looking for innovation, but they are also for the consumers that are in need of good and quality products. In this respect, the findings from the study of Okutan, Bora and AltunıĢık (2013) indicate that consumers with higher exploratory tendencies mainly display information seeking behaviour. Moreover, the findings stress the fact that the consumers with higher exploratory tendencies are more open to new concepts and are more willing to take risks in new experiences (Okutan, Bora & AltunıĢık 2013). Although there have been many studies conducted on exploratory buying tendencies abroad, the number is quite limited in our country. For that reason, considering either domestic or international studies, it is Raju's (1980) exploratory tendencies classification has been accepted by many researchers. The findings of Raju's (1980) study shows that the exploratory tendencies have been classified into three parts: risk taking, diversity seeking and curiosity driven behaviours (Steenkamp & Baumgartner 1992, 1995; Baumgartner & Steenkamp, 1996). Baumgartner and Steenkamp (1996), as a result of their conducted studies, emphasized that it was convenient to classify exploratory tendencies into two parts; exploratory information seeking and exploratory buying (Baumgartner &Steenkamp 1996: ref. AltunıĢık, Okutan & Bora 2012). AltunıĢık, Okutan and Bora (2012) explain exploratory tendencies as ―information seeking and curiosity‖, ―avoiding risks‖ and ―innovation‖. In addition to this, the result of the study shows that women have been more active and have higher tendencies in comparison to men in the context of exploratory buying behaviour. 108 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ C. Personality Traits Personality is defined as the total of a person's characteristics which distinguish him/her from other people and make that person unique in its own way. In other words, personality is what makes a person an individual (Tutar 2013). As for the necessity of stressing the personal differences when it comes to the concept of personality, most of the behavioural scientists and psychologists seem to accept the term as a total of characteristic features that distinguish people from one another. In this respect, personality is formed of a person's nature, character traits and personal abilities; therefore it might be said that there are as many personalities as there are individuals (Tutar 2015). There are many personality inventories availiable that have been developed to be used to evaluate personality traits. Many models have been developed to identify personality traits. In consideration of the conducted studies, it is possible to define the personality types as an outstanding system that helps us understand individuals, their behaviours, and natural tendencies on preferences and choices (Balkıs 2003). After investigating relating studies, it may be seen that personality traits have been eximined by various researchers with the help of several models in the light of definitive fractions. As for this study, personality traits are approached as Type A and Type B. These types of personalities was first observed by cardiologist Meyer Friedman and Ray Rosenman in the literature. Friedman and Rosenman stated that individuals could not simply be a Type A or B person, they would rather be inclined towards one spesific type more (Durna 2005). People with Type-A personality; tend to be very competitive, impatient, time-sensitive and often workaholics. People with these features are known to be low resistant to stress and they stress out even in normal circumstances (Lelord and Andre 1996). Type A personalities like the sense of time-urgency which makes them feel obliged to work on anything, constantly. These type of people are not known to be good at time management (Aytaç 2002). They desire achievement in short time and as many times as possible (Moorhead and Griffin, 1992, p. 463). People with Type-B personality; in contrast with Type-A, they tend to be less conflicted with ―time‖, more balanced and serene with life. These individuals are often less competitive, less devoted to work, and yet they are more secure with themselves. They are not known as perfectionists and they don't get angry easily; they're unambitious and more relaxed characters (Durna 2005). They can also handle stress, and manage time very well (Yurtsever, 2009, p. 65). They enjoy their tasks and work steadily (Güney, 2000, p. 446). II. PURPOSE AND SIGNIFICANCE OF THE STUDY This study explores young consumers exploratory buying behaviour tendencies in terms of personality traits. This study centers on young consumers online purchasing habits which provides information on consumers past experiences and preferences of products. It is thought that this study would be of great assitance not only for those who conducts studies in the field, but also for bussiness managing and marketting fields. A. Sample of the Study The sample group of the study consists of young consumers aged 18-24 who receive bussiness education in Sakarya University. The datas were provided by using convenience sampling method; 226 students were included in the sample group and the results have been gathered from an applied survey. In total, 246 of questionnaire forms were returned from 109 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ subject students, in which 20 of them were excluded of the assessment for various reasons; 226 were taken into evaluation. Utilizing quantitative approach, it is assumed that the sample size is enough for statistical analysis. III. DATA ANALYSIS AND FINDINGS This chapter provides the findings that are statistically analyzed within the scope of the study. Features of 226 participants consisting of online buyers who take place in the study are presented in Table 1, and evaluated by demographics. Table 1: Demographics of the Participants Features Options f Women 116 Gender Men 110 Undergraduate 173 Education Level Graduate 53 Less than 500 TL 88 500-749 TL 79 Monthly Expenses 750-999 TL 24 1000 TL or more 35 % 51,3 48,7 76,5 23,5 38,9 35,0 10,6 15,5 Feature Options 18 19 20 21 Age 22 23 24 Average Age = 21,6 f 14 41 50 29 29 31 32 % 6,2 18,1 22,1 12,8 12,8 13,7 14,2 When evaluating the demographics of the participants in terms of genders, it can be seen that %51,3 of them consisted of women, and %47,8 of men. The rates of undergraduate students (%76,5) tripled the amount of graduate students (%23,5). Looking over the personal expenses of participants, it is seen that %38,9 of them make less than 500 TL in a month, around %25 of them make 750 TL or more. As for the ages of the young consumers in the study, we can see that 20 year old participants are %21 of total, and 21-22 year of aged participants are found in equal ratios. A. Information on Online Shopping In the study, subjects were asked how many hours per day they use internet, their frequency of online shopping, when was the last time they bought something online and for how long they use online shopping. The frecuency distribution of the given answers can be seen in Table 2. Table 2: Frequency of Online Shopping, Shopping Duration and the Date of Last Purchase Frequency of Online Shopping Frequency % Few times a month Once a week A few times a month Once a month Less 7 12 46 32 129 3,1 5,3 20,4 14,2 57,1 The Date of Last Online Purchase Frequency % In last week In last month In last 4 months In last 6 months In last year 49 73 44 20 40 21,7 32,3 19,5 8,8 17,7 110 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Duration Frequency % Less than a year 1-3 years More than 4 years 55 109 62 24,3 48,2 27,4 When evaluating tthe subjects' frequency of online shopping, it can be seen that %57,1 of participants reply less than once a month, % 20,4 reply a few times a month. The rate of subjects who shop online once a month is 14,2. When evaluating the last time of online shopping experience of the participants, it is seen that 54 of the participants reply as ―last month‖ or ―last week‖. The ratio shows that 25 of the young consumers who participated in the study used online shopping just ―once in last 6 months‖ and ―once in a year‖. When evaluating the duration of online shopping experience of the subjects, we see that around %50 of them purchasing products online for 1-3 years time period. B. The Most Purchased Products Online In this study, aiming at the exploration of most purchased products online; the products which took place in Davis, Lang and Diego's (2013) study were cathegorized. Young consumers were presented with the options in Table 2 in order to determine the product categories that are the most prefferd, and the findings were analysed. Table 3: Distribution of Most Bought Products Responses Product Categories % of Participants Frequency % Food-Drink 37 3,8 16,4 Books, magazines and stationary 138 14,3 61,1 Cinema and/ or Theatre 51 5,3 22,6 Cosmetics and personal care 62 6,4 27,4 Sports Equipment 54 5,6 23,9 Jewellery (necklace, ring, wristlet) 35 3,6 15,5 Banking services 88 9,1 38,9 Clothes and shoes 135 14,0 59,7 Gifts 49 5,1 21,7 Film, music CD/DVD 18 1,9 8,0 Travel (bus and plane) tickets 113 11,7 50,0 Accessories (purse, wrist-watch, glasses etc.) 66 6,9 29,2 Household equipments 46 4,8% 20,4% Technological Devices (computer, camera, 70 7,3% 31,0% mobile phone etc.) Total 962 100,0% 425,7% *In cases where participants get to select more than one, frequencies are taken into consideration based on multiple answers sets and rated according to total of given answers. When looking at the answers given by participants, it could be said that %61 of the subjects' most preffered products in online shopping are ―Books, magazines and stationery‖, 59,7 reply as ―Clothes and shoes‖, 50 reply as ―Travel expances‖. As for products such 111 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ as ―Film, music CD/DVD‖, ―Food (and beverage)‖ and ―Jewellery (necklace, ring, wristlet) buying persentage is less than %20 for each product group. When evaluating the young consumers' given answers, it can be seen that %73 of the subjects preffer to buy ―Technological products and gadgets‖ in online shopping. C. Scale Related Reliability Analysis In this study which investigates the exploratory buying tendencies of young consumers; 13 expressions were adopted from the study named ―The Scale of Exploratory Buying Tendencies‖ which developed by Baumgartner and Steenkamp (1996), and later used by Okutan and the others (2013). In order to measure the personality traits, 7 expressions adopted from the short form of Bortner Rating Scale (SFBRS) which was previously used by AktaĢ, 2001; Erdoğan and Zengin, 2012. The scales aforsaid have been subjected to reliability analysis, and the inner constistency analysis is presented in Table 4. Table 4: Reliability of Scales Cronbach's Scales Alpha Exploratory Buying ,721 Personality Traits ,710 Item Numbers 13 7 As the results of the reliability test for the 13 adopted expressions of Exploratory Buying and 7 adopted expressions were founded higher than the critical value of 0,70, the consistency of the scales are considered eminent. D. Gender Differences in Personality Traits (Type A-B) In order to determine the differences with exploratory buying tendencies in terms of personality types (Type A-B), independent sample t-test was performed and presented in Table 5. Table 5: Comparison of Exploratory Buying Tendencies in Online Shopping in Terms of Personality Traits Standard Personal Standard Traits N Average Error of t sd. p. Type Deviation Mean Exploratory Type A 120 3,526 ,534 ,048 Buying 2,557 224 ,011 Type B 106 3,310 ,485 ,047 Tendencies The results obtained indicates that the given answers show a stastically significant result (p<0,05); Young consumers with Type B personalities have a higher average than young consumers with Type A. The aspects that form exploratory buying tendencies in online shopping were eximined by performing independent sample t-test in order to see if they differ in terms of personality traits (Type A-B). The results were presented in Table 6. 112 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Table 6: Comparison of the Traits of Exploratory Buying Tendencies According to Personality Types Standard Personal Standard Traits N Average Error of t sd. Type Deviation Mean Information Type A 120 3,395 ,755 ,069 seeking and 2,210 224 Type B 106 3,166 ,801 ,078 Curiosity Type A 120 3,588 ,636 ,058 Risk ,875 224 Avoidance Type B 106 3,517 ,586 ,057 Type A 120 2,604 ,952 ,087 Innovation 2,603 224 Type B 106 2,429 ,939 ,092 p. ,028 ,382 ,010 The results obtained from Table 6 indicate that given answers show a statistically significant result in terms of personality (p<0,05). In terms of ―Information seeking and curiosity‖ and ―Innovation‖, the results show that young consumers with type A personalities have a higher average than Type B personalities. RESULTS AND SUGGESTIONS It has been of a great importance to investigate exploratory buying tendencies in online shopping in terms of personality traits since young consumers have been meeting their needs in online platforms instead of traditional shopping. In this respect, this study aims to explore buying habits of consumers aged 18-24 by asking questions as how long have they been shopping online, when was the last time of experience of their online shopping, and what are the most preffered products in general. In this study in which the sample group is formed by young consumers, it is indicated that 61 of the participants prefer ―Books, magazines and stationary‖, 59,7 of them prefer ―Clothes and shoes‖, and 50 of them state ―Travel expances‖ in online platforms. The persentage of ―Film, music CD/DVD‖, ―Food (and beverage)‖ and ―Jewellery (necklace, ring, wristlet) buyers is discovered as less the %20. It can be said that the results of the study show similarities with previously conducted studies by Anderson (1997), Horrigan and Raini (2002) and Usta (2006) to a certain extent. In order to determine if exploratory buying tendencies differ in terms of personality (Type A-B) types, independent sample group t-test was performed. According to this, the accumulated answers show a stastically significant result (p<0,05); Young consumers with Type B personalities have a higher average than young consumers with Type A. In terms of ―Information seeking and curiosity‖ and ―Innovation‖, young consumers with type A personalities have a higher average than Type B personalities. Based on the results, this study explains the personality types of young consumers with exploratory buying tendencies in online shopping; the effects of personality types in terms of dimensions and sub-dimensions of the tendencies. On that note, this study aims to provide information for businnesses in order them to understand and meet the needs of consumers. Besides, the investigation of the alteration of young consumers buying tendencies, especially in online shopping, may be a guiding model for furher studies on buying behaviour in online platforms. 113 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ References Aksoy, R. (2006). Ġnternet Ortamında Pazarlama, Ankara: Seçkin Yayıncılık San. Ve Ticaret A.ġ., AltunıĢık, R., Okutan, S. & Bora, B. (2012). Tüketicilerin KeĢifsel Satın Alma DavranıĢı Eğilimleri Ve Bu Eğilimlerde Demografik Faktörlerin Rolü. 17. Ulusal Pazarlama Kongresi Bildiri Kitabı, Balıkesir Üniversitesi, Balıkesir, Türkiye, 18-21 Ekim, s. 591-608. Anderson, C 1997, ‗Survey of Electronic Commerce: In Search of The Perfect Market‘. The Economist, Vol, 343, pp. 3-5. Armağan, EA & Turan AH 2014, ‗Ġnternet Üzerinden AlıĢveriĢ: Demografik Faktörlerin, Bireysel Ġhtiyaçların Etkisi Üzerine Ampirik Bir Değerlendirme‘. Atatürk Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi Cilt 28, Sayı 3, s. 1-22. Aytaç, T 2002, ‗Eğitim ve Yönetimde Yeni YaklaĢımlar Zaman Yönetimi”, Bilim ve Aklın Aydınlığında‘ Eğitim Dergisi, Temmuz, 24 July 2003. <http://yayim.meb.gov.tr/yayimlar/sayi29/aytac.html>. Bal, V 2014, ‗Online SatıĢ GiriĢimcilerinin KarĢılaĢtıkları MüĢteri ġikâyetlerinin Analizi‟. AĠBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Sayı:1, s.59-74. Balkıs, M. (2006). Üniversite Öğrencilerinin DüĢünme Stilleri Ġle KiĢilik Tipleri Arasındaki ĠliĢkinin ÇeĢitli DeğiĢkenler Açısından Ġncelenmesi. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġzmir, Türkiye. Baumgartner, H. & Steenkamp, J-BEM 1996, „Exploratory Consumer Buying Behavior: Conceptualization and Measurement‘, International Journal of Research in Marketing, Vol. 13, pp. 121–137. Burroughs, RE ve Sabherwal R 2002, ‗Determinants of Retail Electronic Purchasing: a Multi-Period Investigation‟. Infor. Vol.40, pp.35-56. Davis, R, Lang, B & Diego, JS 2013, ‗How Gender Affects The Relationship Between Hedonic Shopping Motivation And Purchase Intentions?‟, Journal of Consumer Behaviour, Vol. 13, no. 1, pp. 18-30 Donthu, N & Garcia, A 1999, ‗The Internet Shoppers‘, Journal of Advertising Research. 39, pp. 52-58 Durna, U 2005, ‗A Tipi Ve B Tipi KiĢilik Yapıları ve Bu KiĢilik Yapılarını Etkileyen Faktörlerle Ġlgili Bir AraĢtırma‘, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt:19, Nisan Sayı:1. Güney, S. (2000). DavranıĢ Bilimleri (2. Baskı), Ankara: Nobel Yayınları. Horrigan, JB & Raini, L 2002, Getting Serious Online: Pew Internet and American Life Project”. March 3., 17 September 2016. www.pewinternet.org Johnson, D. (1998). ‗Who‘s On The Internet and Why‘. Futurist. 32, 11-12. Lelord. F & Andre, C 1996, Zor KiĢilikler”le YaĢamak (Çev. R. Madenci). Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları. Moorhead, G & Griffin RW 1992, Organizational Behavior (3rd ed.), Boston: Houghton Mifflin Company. Okutan, S, Bora, B & AltunıĢık, R 2013, ‗KeĢifsel Satın Alma Eğilimleri ve Bu Eğilimlerin Plansız, Kompülsif ve Hedonik Satın Alma Tarzlarıyla Olan ĠliĢkisinin Ġncelenmesi‟. EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi ĠĠBF Dergisi, Aralık, Cilt. 8, Sayı 3, s. 117-136. 114 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Özgüven, N 2011, ‗Tüketicilerin Online AlıĢveriĢe KarĢı Tutumları Ġle Demografik Özellikleri Arasındaki ĠliĢkinin Analizi‘. KMÜ Sosyal ve Ekonomık AraĢtırmalar Dergısi, Cilt 13, Sayı 21, s. 47-54. Raju, PS 1980, ‗Optimum Stimulation Level: Its Relationship to Personality, Demographics and Exploratory Behavior‘. Journal of Consumer Research, 7, pp. 272–282. Steenkamp, J-BEM & Baumgartner H 1992, ‗The Role of Optimum Stimulation Level in Exploratory Consumer Behavior‟, Journal of Consumer Research, 19, pp. 434-448. Steenkamp, J-BEM & Baumgartner H 1995, ‗Development and Cross-Cultural Validation of a Short Form of CSI as a Measure of Optimum Stimulation Level‖, International Journal of Research in Marketing, 12, pp. 97–104. Swinyard, WR & Smith, SM 2003, ‗Why People (don‘t) Shop Online: A Lifestyle Study of Internet Consumer‘. Psycology and Marketing. 20, pp.567-597. Tan, JJ 1999, ‗Strategies for Reducing Consumers Risk Aversion in Internet Shopping‘. Journal of Consumer Marketing. 16, pp. 163-180. Teo, TSH 2006, ‗To Buy or Not To Buy Online: Adopters and Non-Adopters of Online Shopping in Singapore‘. Behaviour & Information Technology. Vol. 25, No. 6, pp. 497-509. Teo, TSH & Lim, VKG 2000, ‗Gender Differencies in Internet Usage and Task Preferences‘. Behaviour & Information Technology. 19, pp.283-295. Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK) (2016), Hanehalkı BiliĢim Teknolojileri Kullanım AraĢtırması, Haber Bültenleri, Sayı: 21779, 2 March 2017 <http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=21779> Tutar, H. (2015). Mobbing (Nedenleri ve BaĢa Çıkma Stratejileri: Kuramsal YaklaĢım) (1.Baskı), Detay Yayıncılık. Tutar, H. (2013). DavranıĢ Bilimleri Kavramlarve Kuramlar (1. Baskı) . Seçkin Yayıncılık Usta, R 2006, ‗Tüketicilerin Demografik Özellikleri ve Ġnternetten Satın Alma DavranıĢı Üzerine Bir AraĢtırma‘. Kooperatifçilik. Cilt: 41, Sayı: 3, s. 1-13. Vijayasarathy, LR 2004, ‗Predicting Consumer Intentions to Use Online Shopping: The Case for an Augmented Technology Acceptance Model‘ Information and Management, 41, pp. 747–762. Yurtsever, H. (2009).KiĢilik Özelliklerinin Stres Düzeyine Etkisi Ve Stresle BaĢa Çıkma Yolları: Üniversite Öğrencileri Üzerine Bir AraĢtırma. YayınlanmamıĢ Yüksek lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġzmir, Türkiye. 115 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Y KuĢağı Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin ĠĢ Hayatından Beklentileri Semih DERELĠOĞLU* Özet Y kuĢağı 1980-2000 yılları arasında doğan ve günümüzde iĢ dünyasının çok önemli bir kısmını teĢkil eden bir nesil olarak dikkat çekmektedir. Y kuĢağının önemli bir bölümü hâlihazırda üniversitelerde eğitimine devam etmekte ve mezun olduklarında iĢ hayatına dair beklentileri bulunmaktadır. Söz konusu Y kuĢağının iĢ hayatından beklentileri yöneticiler için önem taĢımaktadır. Özellikle değiĢen iĢ süreçleri ve çalıĢanların emek yönünden ziyade ―bilgi‖ yönlerinin öneminin artması ile birlikte kuĢakları anlamak ve onlara uygun zeminler yaratmak önem arz etmektedir. Bu kapsamda Manisa‘da bir Meslek Yüksekokulda 242 öğrenci üzerine araĢtırma yapılmıĢtır. AraĢtırma neticesinde öğrencilerin iĢ hayatında görüĢ ve önerileri özgürce dile getirme konusu gündeme gelmiĢtir. Aynı zamanda son yıllarda her mecrada sıkça kullanılan sosyal medya araçlarını kullanma noktasında öğrencilerin ihtiyaç duyup duymadığı ölçülmüĢtür. Bu çalıĢmanın amacı kuĢak kavramını tanımlamak, bunları sınıflandırmak, Türkiye‘de yöneticilere iĢ hayatına katılacak Y kuĢağı ile ilgili bilgi vermek ve Y kuĢağı ile ilgili özelliklerin Türkiye için de geçerliliğini koruyup korumadığını tespit etmektir. Anahtar Kelimeler: Y KuĢağı, KuĢak, Beklentiler, Gelenekseller, Büyük Bebek Patlaması GĠRĠġ Bireylerin DavranıĢları ile doğdukları büyüdükleri tarihler arasında yakın bir iliĢki bulunmaktadır. Günümüzde her yıl Üniversitelerden mezun olan on binlerce öğrencinin iĢ hayatına atılmadan, iĢ hayatından beklentileri içinde bulundukları jenerasyon ile irtibatlıdır. Bu anlamda iĢveren ve yöneticiler iĢyerinin bütünlüğünü sağlamak ve çalıĢanları azami ölçüde teĢvik edebilmek için, kuĢakların özelliklerini anlamalı, kültür farklılıkları ve iletiĢim farklılıkları tespit ederek çözümler üretmelidir. I. KUġAK KAVRAMI ĠĢ hayatına yeni katılacak olan çalıĢanlar ve geleceğin yöneticileri olarak iĢ yaĢamında önemli bir yer tutması beklenen Y kuĢağı yeni sosyolojik yapı açısından son derece önemli kabul edilmektedir. Bu anlamda ―Y kuĢağı‖ olarak adlandırdığımız kavramda öne çıkan bir kelime olarak kuĢak kavramına değinilmesi gerekmektedir. Türk Dil Kurumu ―kuĢak‖ kelimesini yaklaĢık olarak aynı yıllarda doğmuĢ, aynı çağın Ģartlarını, dolayısıyla birbirine yakın sıkıntıları, kaderleri paylaĢmıĢ, aynı ödevlerle yükümlü olmuĢ kiĢilerin topluluğu olarak tanımlamaktadır (Ümit, 2006).KuĢak kavramı ile birlikte, bu kuĢakların birbiriyle olan çatıĢmaları da birlikte anılır olmuĢtur. Bu anlamda bireyler arasında kendisinden önceki kuĢaklar ile sonraki kuĢaklar arasında oluĢan farklılıklardan dolayı çatıĢmalar olmuĢtur. Bu konuda genel olarak önceki kuĢaklar, kendisinden sonraki kuĢaklar tarafından daha tutucu ve gerici olmakla suçlanırken; eski kuĢaklar, yeni kuĢakları ise daha az saygılı ve sorumluluk alma noktasında zayıf olarak tanımlamaktadır. Bununla birlikte * Öğretim Görevlisi, Manisa Celal Bayar Üniversitesi – AlaĢehir MYO, Yönetim ve Organizasyon Bölümü; Ege Üniversitesi ĠĢletme Doktora öğrencisi semih-derelioglu@cbu.edu.tr 116 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ literatürde, eski kuĢakların yeniliklere daha güç uyum sağladığı ve geleneklere sıkı sıkıya bağlı kaldığı yer almaktadır (Brand, 2007, s. 25). KuĢaklara bakıldığı zaman, belirli zaman diliminde doğan bireylerin o dönemin özelliklerini yansıtan değerler, inançlar ve tutumlar oldukları görülmektedir. AraĢtırmacılar ve uzmanların ayrıntılı araĢtırmaları sonucunda savundukları ortak fikir bizlere iĢ hayatında 4 ana kuĢak olduğunu göstermektedir. Bu kuĢaklar çeĢitli yazılarda farklı adlarla ifade edilse de, bu dört kuĢak en genel biçimiyle Baby Boomers, X, Y ve Z kuĢakları olduğu kabul edilebilir (Deneçli & Deneçli, 2014, s. 1). Tablo 1: KuĢaklar Arasındaki Farklılık Baby Boomers X KuĢağı Sadakat - Sadakat duyguları Özellikleri duyguları yüksek değiĢken ve - Otoriteye saygılı Değerleri - ĠĢkolik -Takım - Topluma duyarlı çalıĢmasına önem - ĠĢ motivasyonları veren yüksek - Kanaatkar - Kanaatkar - Rekabetçi - Kaygılı Teknolojiye Teknolojiyle uzak iliĢkisi düĢük Y KuĢağı - Sadakat duyguları az Otoriteyi zor kabullenen Bağımsızlığına düĢkün - Çok sık iĢ değiĢtiren - Bireyci Teknolojiyle büyüyen Z KuĢağı -ĠĢbirlikçi -Yaratıcı -Teknoloji ile doğan Kaynak: (TaĢlıyan, EyitmiĢ, & Günduğdu, 2014) Literatürde genel olarak kuĢak kavramına ilk olarak ―gelenekseller‖ olarak geçen ve 1925-1943 arası doğumluları içine alan kuĢak yer almasına rağmen bu kuĢağın Ģu an iĢ hayatında yer almıyor olması nedeniyle bu kuĢağın özelliklerini vermek gerekli görülmemiĢtir. ÇalıĢmamızda bahsedilen büyük bebek patlaması kuĢağı 1944 ile 1965 yılları arasında doğanların oluĢturmuĢ olduğu kuĢaktır. Bu kuĢağın ―büyük bebek patlaması‖ olarak adlandırılmasının sebebi 2. Dünya savaĢında azalan nüfusu doldurmak için yoğun olarak doğumların yaĢandığı kuĢağa denk gelmesinden kaynaklanır. Toplumda bilinç seviyesi en yüksek ve topluma en çok fayda sağlayan üretken bir nesil olduğu düĢünülmektedir (Twenge, 2009, s. 71). 1965-1980 arası doğumlu olanların kapsadığı kuĢak, X kuĢağı olarak tanımlanmaktadır. X kuĢağı politik anlamda sert çıkıĢları olan, toplumla zıtlıkları bulunan, toplumdan farklı ―çılgınca‖ giyinen, heavy metal, punk ve rock gibi daha sert müzik türlerinden haz alan bir nesil olarak tanımlanmaktadır (Coupland, 1989, s. 83). X kuĢağına ait üyeler, aynı iĢte uzun yıllar çalıĢmıĢ, iĢ yaĢamında sadık ve kanaat duyguları yüksek kiĢiler olarak bilinmektedir. X kuĢağı üyeleri daha iyi kariyer imkânları arayan, teknolojik devrime denk geldiklerinden dolayı zorunlu olarak teknoloji kullanmaya baĢlamıĢlardır. Toplumsal sorunlara karĢı duyarlı, iĢ‘e karĢı motivasyonel olarak yüksek ve otoriteye saygılıdırlar. Kadınların iĢ gücüne katılmaya baĢlaması ve görece az çocuk sahibi olmak istemeleri bu kuĢak için önemli değerler arasında sayılabilir (Aydın & BaĢol, 2014, s. 3). Y kuĢağı ise; 1980 ile 2000 arasında doğanların oluĢturduğu kuĢak olarak tanımlanmaktadır. Bu kuĢak aynı zamanda ―internet kuĢağı‖, ―Echo-Boomers‖, ―Millenial‖ ve ―Nexters‖ olarak da adlandırıldığı görülmektedir (Smith, 2012). 117 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Y kuĢağı refah düzeyi yüksek bir döneme denk gelmekle birlikte, iletiĢim ve bilgi teknolojilerinin zirve yaptığı bir dönemde dünyaya gelmiĢlerdir. Televizyon, medya gibi kanallar ile pazarlama hedefi olarak mesaj yağmuruna tutulmuĢlar ve dünya ile iletiĢimleri doğdukları andan itibaren mevcuttur. Özellikle son yıllarda sosyal medya ile bu iletiĢim ağı hiç olmadığı kadar geniĢlemiĢtir. Bu anlamda iletiĢim bu kuĢakta oldukça önemli bir yer tutmaktadır. ĠĢ, eğlence ve sosyal aktiviteler iç içe geçmiĢtir. Dolayıyla Y kuĢağı çok çeĢitlilik içinde büyümüĢ, insanlar arasındaki etnik farklılıkları dikkate almamakta ve bu farklılıkları önemsememektedirler. Ayırımcılık Y kuĢağından önceki kuĢaklarda daha yoğun anlamda görülmektedir ve dolayısıyla X kuĢağından bu yönüyle keskin hatlarla ayrılır (ĠĢçimen, 2012, s. 10) Yapılan çeĢitli çalıĢmalara göre Y kuĢağı çalıĢanlarının çalıĢma koĢulları ve çalıĢacakları görevlerde esneklik beklentisi içinde oldukları ve sıkı denetimlerin kendilerinde rahatsızlık yarattığı, bu durumun motivasyonlarını aĢağı çektiği belirlenmiĢtir. Aynı zamanda Y kuĢağının üstlerinden emir yerine geri bildirim ve yol gösterici konumunda olmasını beklediği tespit edilmiĢtir (KeleĢ, 2011, s. 131). Y kuĢağını, X kuĢağından ayıran en temel özellik olarak onların teknolojiyle ve tüketimle gönüllü bir iliĢki içinde olmaları sayılmaktadır. Özellikle internet kullanımında uzmanlaĢmaları sayesinde, çoklu kimlikler edinmiĢlerdir. Y kuĢağı, giriĢimci, sabırsız, benmerkezci, sonuca odaklanan, egosu ve özgüveni yüksek, her Ģeyi anında olsun isteyen, hemen tüketen ve yaptıkları karĢısında bir bedel ödeme sorumluluğu almak istemeyen, bürokrasiden ve ciddiyetten hiç hoĢlanmayan, hız tutkunu olarak sayılabilecek bir kuĢaktır (Altuntuğ, 2012, s. 206). Y kuĢağı, son olarak ne zaman, nerede ve nasıl çalıĢacağı konusunda bağımsız olmak istemektedir. Teknolojik geliĢmeler ve diğer etkenler sonucunda iĢlerin daha esnek ve mobil hale gelmesi çalıĢanlara da daha fazla bağımsızlık ve esneklik sağlamaktadır. Bununla birlikte iĢ yerleri, iyi çalıĢanları kazanmak ve ellerinde tutmak için de onlara esnek çalıĢma olanakları sunmaktadır. Bu durum aynı zamanda iĢ yeri giderlerinde önemli miktarda tasarruf da sağlayabilmektedir dolayıyla yöneticiler açısından dikkate değer bir gözlem olmaktadır (Bilgili, 2013, s. 346). Yukarıda saydığımız özellikler kapsamında Y kuĢağının temel özellikleri aĢağıdaki gibi sıralanabilir (Mengi, 2009). Y kuĢağı politik ortamda yetiĢtiği için Ģüphecidirler. YaĢam felsefeleri özgürlük ve esneklik olmuĢtur. Genellikle önceki kuĢaklardan kalan miraslar doğrultusunda geçiniriler. Bağımsız, idealist, sosyal bilinçleri yüksek ve bencildirler. Farklılıkları kolay kabul edebilen, gerçeklerden çabuk kaçabilen bir kuĢaktır. Hiçbir Ģeyden tatmin olamazlar, hırsları yoktur, az çalıĢıp çok kazanmak isterler. Zamanlarını boĢa harcarlar. Kısa süreli çalıĢmaları tercih ederler. AĢırı marka bağımlısıdırlar. Küçük iĢletmelerden ziyade büyük Ģirketlerde çalıĢmayı yeğlerler. Teknolojiden vazgeçemezler Okuma, yazma alıĢkanlığı ve ilk yardım konularında eksiktirler. 118 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Diğer kuĢaklara kıyasla daha zor yönetilirler. Son olarak 2000 yılından sonra doğanların yer aldığı Z kuĢağı yer almaktadır. Bu kuĢak tamamen teknolojik bir çağda doğduklarından teknoloji ile iç içe yaĢamaktadırlar. Bu nedenle bu kuĢağın üyelerine ―KuĢak I‖, ―Ġnternet KuĢağı‖, ―Next Generation‖ ya da ―iGen‖ adları verilmektedir (Levickaitė, 2010, s. 173). II. ARAġTIRMANIN AMACI VE KAPSAMI Bu araĢtırmanın amacı literatürde Y kuĢağı için belirlenen temel özelliklerin Türkiye‘de ve daha özelde Meslek Yüksek Okullarında geçerli olup olmadığını belirlemektir. AraĢtırma Celal Bayar Üniversitesi, Ahmetli Meslek Yüksek Okulunda yapılmıĢtır. Anket formları Bankacılık, Büro Yönetimi, Muhasebe ve Ġnsan Kaynakları Yönetimi bölümlerine dağıtılmıĢtır. Toplam 242 anket formu toplanmıĢ olup bunların arasından sistematik olarak hatalı kodlanan ve boĢ bırakılan anket formları çıkarılarak 219 anket formu değerlendirmeye alınmıĢtır. III. ARAġTIRMANIN YARARI Bu araĢtırmanın yararı, Ģirketlerin insan kaynaklarında görev alan yöneticilere ikincil kaynaklı veri sunmak, yönetim tarzlarını tayin etmelerine ve iĢyeri çalıĢma koĢullarını belirlemelerine yol göstermektir. IV. ARAġTIRMANIN SINIRLILIĞI Bu araĢtırma, Manisa‘da bir Meslek Yüksek Okulu‘nda yapılmıĢ olup tüm Türkiye için genel geçer veriler sunmamaktadır. YaĢ olarak sadece aynı dönemde okuyan öğrencileri kapsadığı için 1980‘li yılların baĢında doğanları içine almamaktadır. AraĢtırmanın fakülte mezunları için de uygulanıp karĢılaĢtırmalı analizinin yapılması ve diğer illerdeki Üniversitelerin de dâhil edilmesi kısıtları azaltabilecek nitelik taĢımasıyla birlikte maliyet ve zaman yetersizliği nedeniyle uygulanamamıĢtır. V. VERĠ TOPLAMA YÖNTEMĠ Verilerin oluĢturulmasında kullanılan anket formunda toplam 42 soru sorulmuĢtur. Anketin ilk 36 sorusu LĠKERT ölçekli sorulardan oluĢmakta ve Y kuĢağının Kültür, yöneticiden beklentiler, iletiĢim beklentileri, motivasyon ve karar vermeye yönelik soruları içermektedir. Anketin son bölümü katılımcıların Demografik özelliklerine yönelik sorulardan oluĢmaktadır. Ankette kullanılan Mazuki‘nin ölçeği (2011:512) kendisinden mail yoluyla izin alınarak yararlanılmıĢtır. Ölçekte çeĢitli sorular araĢtırmamıza yönelik olarak uyarlanmıĢtır. VI. ARAġTIRMANIN MODELĠ VE HĠPOTEZLERĠ 119 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ AraĢtırma Sorusu: Türkiye‘de Y kuĢağının iĢ hayatı beklentileri hangi faktörler etkilemektedir? H1: Türkiye‘de Y KuĢağı öğrencilerinin iĢ hayatı beklentilerinde cinsiyete göre anlamlı bir farklılık bulunmaktadır H2: Türkiye‘de Y kuĢağı öğrencilerinin iĢ hayatında kendini geliĢtirme olanakları ile iĢ hayatında motivasyon beklentileri arasında anlamlı bir iliĢki bulunmaktadır. H3: Türkiye‘de Y kuĢağı öğrencilerinin okudukları bölüm ile mezun olduklarında iĢ hayatında takım çalıĢmasına yönelik beklentileri arasında farklılık bulunmaktadır. VII. ÖRNEKLEME SÜRECĠ Örnekleme yöntemi olarak kolayda örnekleme yöntemi kullanılmıĢtır. AraĢtırmaya geçilmeden önce Meslek Yüksek Okulunda öğrenci olan 8 kiĢiye ön anket formu dağıtılmıĢ, öneriler dikkate alınarak soruların sırasında ve anlaĢılamayan çeĢitli sorularda değiĢiklik yoluna gidilmiĢtir. Elde edilen veriler, SPSS 22.0 Ġstatistik paket programıyla analiz edilerek değerlendirilmeye alınmıĢtır. Analiz kapsamında Faktör analizi, güvenilirlik analizi, iki örneklem t-testi, Tek yönlü Anova ve korelasyon tesleri yapılmıĢtır. VIII. BULGULAR AraĢtırmada elde edilen bulgulara göre, «ĠĢ Hayatı Beklenti Ölçeği» güvenilirlik yönünden incelenmesi amacıyla faktör analizi uygulanmıĢ ve 36 soruyu bir bütün olarak ele alındığında Cronbach‘s Alfa katsayısı 0,835 çıkmakta dolayıyla sonuçlar kullanılan ölçeğin güvenilir olduğunu göstermektedir. Tablo 2: Güvenilirlik Analizi Tablosu N Geçerli Geçersiz Toplam Cronbach's Alpha 219 100,0 0 219 ,0 100,0 N 0,835 A. % 36 Demografik Özellikler Tablo 3: AraĢtırmaya Katılanların Demografik Özellikleri Demografik Özellikler Sayı (n) Yüzde (%) Cinsiyet Erkek 67 30,6 Kadın 152 69,4 Demografik Özellikler Okudukları Bölüm Büro Yönetimi Ġnsan Kaynakları Yönetimi Muhasebe Bankacılık Sayı (n) Yüzde (%) 145 31 41 2 66,2 14,2 18,7 9 120 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ÇalıĢma Deneyimi Hiç ÇalıĢmadım Ara Sıra ÇalıĢtım Devamlı ÇalıĢtım Staj Yaptım 56 73 27 63 25,6 33,3 12,3 28,8 Harçlık Düzeyi 500 TL ve Altı 501-1000TL 1001-1500TL 1501 ve Üzeri 80 97 26 16 36,5 44,3 11,9 7,3 Toplam 219 100% Toplam 219 100% Anketi cevaplandırmak üzere gönüllü öğrencilerden demografik soruları yanıtlamaları istenmiĢtir. Demografik soruları cevaplandırmayan katılımcıların anket formları değerlendirmeye alınmamıĢtır. Değerlendirmeye alınan 219 anket formu Tablo 1‘de gösterilmiĢtir. Katılımcıların büyük çoğunluğunun ( 69,4) ile kadınlardan geriye kalan ( 30,6)‘sının ise erkek katılımcı olduğu gözlemlenmiĢtir. Katılımcıların ( 66,2)‘si Büro yönetimi bölümünde okuyan öğrencilerden oluĢmaktadır. Muhasebe bölümü ( 18,7), Ġnsan kaynakları bölümü ( 14,2) ve Bankacılık bölümü ( 9) ile katılım göstermiĢtir. Tablo 4: ÇalıĢma Deneyimi ve Özellikleri Demografik Özellikler Sayı(n) Yüzde (%) ÇalıĢma Deneyimi Hiç ÇalıĢmadım Ara Sıra ÇalıĢtım Devamlı ÇalıĢtım Staj Yaptım 56 73 27 63 25,6 33,3 12,3 28,8 Demografik Özellikler ÇalıĢma Süresi 0-6 Ay Arası 6-12 Ay Arası 1-2 Yıl Arası 2 Yıl Ve Üstü Toplam 219 100% Toplam Sayı(n) Yüzde (%) 111 56 28 24 50,7 25,6 12,8 11 219 100% Anketi cevaplayan öğrencilerden ( 25,6)‘sı hiç çalıĢmamıĢ ve sadece staj yapmıĢ olanlar ise ( 28,8) olarak görülmektedir. Bu kesim çalıĢma süresi olarak 0-6 ay arası çalıĢanların içinde bulunmakta ve bunlar katılımcıların ( 50,7)‘sini kapsamaktadır. Ara sıra çalıĢanlar ( 33,3) ile en büyük oranı oluĢturmakta ve son olarak devamlı çalıĢanlar 12,3 ile en az orana sahip öğrenci kitlesi olmaktadır. Tablo 5: ÇalıĢmak Ġstenen Sektör ÇalıĢmak Ġstenen Sektör Gıda Tekstil ĠnĢaat BiliĢim Tarım Otomotiv Kültür/Sanat Sayı (n) Yüzde (%) 13 16 10 8 7 7 10 5,9 7,3 4,6 3,7 3,2 3,2 4,6 121 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Finans Spor Maden Kamu Diğer Toplam 22 16 1 70 39 219 10 7,3 0,5 32 17,8 100% AraĢtırmaya katılan öğrencilerin 32‘si gibi büyük bir kesimi ―Kamu‖ sektöründe çalıĢmak istediğini belirtmiĢtir. 10‘luk bir kesim ise Finans sektöründe çalıĢmak istediğini iletmiĢ ki bu Bankacılık bölümünden öğrencilerin katılımının düĢüklüğüyle doğru orantılı bir durum. Kültür sanat alanı 4.6 ile oldukça az istenen bir sektör olarak karĢımıza çıkmıĢtır. Öğrencilerin son olarak demografik sorular baĢlığı altında incelenen Harçlık düzeyi ortalamalarda yer almakta ve neredeyse yarısı ( 44,3)‘ü ―501-1000TL‖ arasında bir harçlık almaktadır. 1501TL ve üstü harçlık alan öğrenci sayısı sadece 7,3‘lük bir kesimi kapsamaktadır. B. Faktör Analizleri AraĢtırmada iĢ hayatına dair beklentileri ölçmeye yönelik 36 adet soru bulunmaktadır. Bunların güvenilirliğini ölçmek ve soruları daha az sayıda değiĢkene indirmek amacıyla faktör analizi uygulanmıĢtır. Tablo 6: KMO Testi Sonucu Geçerli Geçersiz Toplam Kaiser-Meyer-Olkin N Sig. Değeri N 219 0 219 % 100,0 ,0 100,0 0,848 36 ,000 Anketlerin tümü faktör analizine dâhil edilmiĢtir. Sonuçlara görülüyor k barlet t- testi anlamlıdır ( Sig.) Bu değiĢkenler arasında yüksek korelasyon olduğunu göstermektedir. Veri setimiz faktör analizi için uygundur. KMO Testi 0,848‘dir. Bu sonucun 0.60‘dan büyük olması veri setimizin güvenilir olduğunu göstermektedir. Tablo 7: Faktör Analizi Faktörler Faktör Yükleri Faktör 1: ĠĢ Hayatında GeliĢme Olanakları Eğitimimi tamamlamam için bana fırsatlar sunmasını isterim. ġirketimin imkânlarıyla bana ―kendimi geliĢtirme‖ imkânının verilmesini isterim. ĠĢ yaparken özgür olmak beni motive eder. ġirketimin yabancı dil yeteneklerimi arttırmam için destek olmasını beklerim. ġirketim ürün ve hizmetler konusunda bana daha fazla bilgi sağlamasını isterim. Yöneticimin beni takdir etmesi beni motive eder. ĠĢ arkadaĢlarımın bana arkadaĢça davranması beni motive eder. Toplantılarda söz alma veya not almayı severim. ,746 ,688 ,678 ,559 ,524 ,524 ,509 ,496 122 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Faktör 2: ĠĢ Hayatında Takım ÇalıĢması Beklentileri Takım arkadaĢlarımın farklılıkları görmesine yardımcı olurum. Takımda olan bitenden herkesin haberdar olmasını sağlarım. Takım arkadaĢlarımın anlaĢmazlıklarında yardımcı olurum. Toplantılarda takımıma yön vermek konusunda sorumluluk alırım. ÇalıĢma arkadaĢlarımla konuĢurken nazik ve destekleyici olurum. Yöneticilerimin iĢ yeri beklentilerini yakalamam için beni uyarmasını beklerim. Yöneticilerimin ödül alabilmem için gereken bilgileri sağlamasını isterim. ,621 ,613 ,588 ,582 ,532 ,500 ,458 Faktör 3: ĠĢ Hayatında Kültür Beklentileri Firmanın müĢterilerini dinlemesini ve ihtiyaçlarına cevap vermesini beklerim. ĠĢ yerinde çalıĢanların birbirini umursamasını beklerim. ĠĢletmenin, çalıĢanlarının daha verimli olabilmesi için yollar aramasını beklerim. ĠĢletmenin, çalıĢanlarının daha verimli olabilmesi için yollar aramasını beklerim. MaaĢımın artması beni motive eder. Faktör 4: ĠĢ Hayatında Ġnsiyatif kullanma ,685 ,652 ,602 ,599 ,477 GörüĢlerimi rahatça baĢkalarıyla paylaĢabileceğime inanıyorum. Yöneticimin yaptığım iĢte hatalarımı göstererek doğruları yapmama yardımcı olmasını. ĠĢletmenin çalıĢanlarının kiĢisel problemlerini dinlemesini ve çözüm aramasını. ġirketimin bana daha fazla teknik bilgi sağlamasını isterim. ,768 ,729 ,660 ,604 Faktör 5: ĠĢ Hayatında iletiĢim Beklentileri ĠĢ arkadaĢlarımın problemlerini dinleyeceğimi düĢünüyorum. Firmanın içerisinde olan biteni çalıĢanlarıyla paylaĢmasını isterim. ÇalıĢma ortamında arkadaĢlarımla sohbet etmek beni mutlu edecektir. Yöneticimin gelecekte karĢılaĢabileceğim fırsatlar için vizyon oluĢturmasını beklerim. ,629 ,603 ,576 ,488 Faktör 6: ĠĢ Hayatında Yöneticiden Beklentiler Yöneticilerimin benim için bir rol model olmasını beklerim. Yöneticimin çalıĢma hayatında yol gösterici olmasını isterim. Faktör 7: ĠĢ Hayatında Motivasyon Beklentileri Değerli bir Ģeyleri baĢarma imkânının verilmesi beni motive eder. ĠĢ yerinde sosyal medya (Facebook, Twitter…vb.) kullanılmasının serbest olması beni motive eder. Faktör 8: Özgür Karar Verme Ben genellikle aklıma ilk geleni söylerim. Ailem hayatımla ilgili aldığım kararları bana bırakır. *Krombach Alpha = %846 ,712 ,607 ,633 ,595 ,740 ,436 Analiz sonucunda 95 güven aralığında Sig= 0,000 için 21. soru çıkarıldığında 835 olan Krombach Alpha= 846 bulunmuĢtur. Elde edilen 8 faktörün açıkladığı kümülatif varyans değeri 55,381 olduğu görülmüĢtür. C. Ġstatistiksel Analizler Ve Değerlendirmeler Bu baĢlık altında, çalıĢmamıza dair çeĢitli istatistiksel analizler yer almaktadır. Ġlk olarak cinsiyet değiĢkenine yönelik iki örnek t-testi uygulanmıĢ olup. Y kuĢağının ―iĢ hayatı 123 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ beklentilerine‖ yönelik sorulara (ĠĢ Hayatında GeliĢme Olanakları, ĠĢ Hayatında Takım ÇalıĢması Beklentileri, ĠĢ Hayatında Kültür Beklentileri, ĠĢ Hayatında Ġnisiyatif Kullanma, ĠĢ Hayatında iletiĢim Beklentileri, ĠĢ Hayatında Yöneticiden Beklentiler, ĠĢ Hayatında Motivasyon Beklentileri, Özgür Karar Verme) verdikleri cevaplardan yola çıkarak farklılık olup olmadığı incelenmiĢtir. Tablo 7: Sorulara Verilen Cevapların Cinsiyete Göre Dağılımı Cinsiyet N Aritmetik Ortalama Erkek 67 1,75 Faktör 1 Kadın 152 1,51 Erkek 67 1,90 Faktör 2 Kadın 152 1,74 Erkek 67 1,52 Faktör 3 Kadın 152 1,38 Erkek 67 3,97 Faktör 4 Kadın 152 2,95 Faktör 5 Erkek 67 2,02 Kadın 152 1,80 Faktör 6 Erkek 67 2,04 Kadın 152 1,78 Faktör 7 Erkek 67 1,89 Kadın 152 1,76 Faktör 8 Erkek 67 2,60 Kadın 152 2,61 Standart Sapma ,648 ,494 ,609 ,540 ,601 ,384 ,968 1,045 ,589 ,540 ,754 ,746 ,661 ,719 ,720 ,792 Standart Hata ,079 ,040 ,074 ,043 ,073 ,031 ,118 ,084 ,071 ,043 ,092 ,060 ,080 ,058 ,088 ,064 t 2,943 2,654 1,936 1,848 2,102 1,782 ,933 ,962 2,781 2,690 2,327 2,318 1,225 1,266 -,036 -,038 1 Tamamen Katılıyorum… 5 Hiç Katılmıyorum… Tablo 7, sorulara verilen cevapların cinsiyete göre dağılımını göstermektedir. Bu dağılım faktör bazında incelendiğinde, cinsiyete göre verilen cevapların arasında ĠĢ Hayatında GeliĢme Olanakları (faktör 1)‘nda p= ,004 ile anlamlı bir farklılık olduğu görülmektedir. Buradan çıkarılacak sonuç, Türkiye‘de Y kuĢağı öğrencilerinde erkek öğrenciler, karĢı cinsine göre iĢ hayatında Ģirketlerin kendilerine eğitimini tamamlama, kendini geliĢtirme ve yabancı dil yeteneklerini arttırma gibi alanlarda imkan tanıması konusunda daha fazla istekli görünmektedir. Bununla birlikte (faktör 2)‘de ĠĢ Hayatında Takım ÇalıĢması Beklentileri‘nde cinsiyete göre güçlü olmamakla birlikte anlamlı bir farklılığın olduğu görülüyor. Erkeklerin, kadınlara göre takım arkadaĢlığına, takımda olan bitenden haberdar olmaya daha fazla önem verdikleri görülmektedir. ĠĢ Hayatında Kültür Beklentileri‘nde p= ,037 olması açısından cinsiyete göre ciddi bir farklılık olduğu görülmektedir. ĠĢ Hayatında iletiĢim Beklentileri (p= ,006) ve ĠĢ Hayatında Yöneticiden Beklentileri‘nde (P= , 021) cinsiyete göre anlamlı bir farklılık olduğu görülüyor. Sonuçlara göre görülüyor ki erkek öğrenciler iĢ hayatında daha fazla sorumluluk beklentisine sahip ve inisiyatif kullanma yönünde eğilim gösteriyor, kendini geliĢtirmeye daha fazla meyilli, çalıĢanların birbiriyle iletiĢimine kadınlara göre daha fazla önem veriyor ve takım çalıĢmasına daha yatkın. 124 p ,004 ,009 ,054 ,067 ,037 ,078 ,352 ,338 ,006 ,008 ,021 ,022 ,222 ,208 ,971 ,970 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Bu durumda H1 Hipotezi (Türkiye‘ye de Y KuĢağı öğrencilerinin iĢ hayatı beklentilerinde cinsiyete göre anlamlı bir farklılık bulunmaktadır.) kabul edilecektir. D. Varyans Analizi H3: Türkiye‘de Y kuĢağı öğrencilerinin okudukları bölüm ile mezun olduklarında iĢ hayatında takım çalıĢmasına yönelik beklentileri arasında iliĢki bulunmaktadır. Öncelikle (Tablo 8) ANOVA tablosundaki sig.(anlamlılık(p)) değeri incelenmiĢ olup, sig. ,019 olduğu görülmüĢ ve p<0,05 olduğundan gruplar arasında incelenen özellik bakımından anlamlı fark olduğu anlaĢılmıĢtır. Tablo 8: Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) Sonuçları ANOVA Sonuçları f , x ve ss Değerleri Puan N x ss Var. K. KT Sd KO Büro Yönetimi 145 1,81 ,546 G.Arası 3,155 3 1,052 Ġnsan Kaynakları Yönetimi Muhasebe Bankacılık 31 1,67 ,518 G.Ġçi 66,697 215 ,310 Grup Takım ÇalıĢması 41 2 1.76 2.92 ,527 2,12 Toplam 66,852 F p 3,390 ,019 218 Sonrasında varyansların homojenliği testi tablosundaki sig.(anlamlılık(p)) değeri incelenmiĢ olup. P= ,000 olduğundan ve p<0,05 olduğu için varyanslar homojen dağılmamıĢtır. Bu yorum uygulanacak post-testi belirlemek için önemlidir. Post Hoc testinde Tamhane‘s T2 testi kullanılmıĢtır. Post hoc testine göre Y kuĢağı öğrenilerinin okudukları bölüm ile iĢ hayatında takım çalıĢması beklentileri arasında anlamlı bir farklılığın bulunmadığı görülmektedir. E. Korelasyon Tablo 9: Korelasyon Analizi ĠĢ hayatında beklentileri ĠĢ hayatında kendini geliĢtirme olanakları ĠĢ hayatında motivasyon beklentileri Pearson Korelasyon Sig. (2-tailed) Pearson Korelasyon Sig. (2-tailed) motivasyon ĠĢ hayatında kendini geliĢtirme olanakları ,521** 1,00 ,00 1,00 , ,521** , ,00 **. Korelasyon 0,01 anlamlılık düzeyinde, «iĢ hayatında kendini geliĢtirme olanakları» ile «iĢ hayatında motivasyon beklentileri» Pearson Korelasyon katsayısı r= 0,521** olması aralarında orta düzeyde anlamlı bir iliĢki olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla H2 Kabul edilir. 125 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ SONUÇ Bu çalıĢmada, Y kuĢağının Celal Bayar Üniversitesi Ahmetli Meslek Yüksek Okulunda okuyan son sınıf öğrencilerine yapılan bir uygulamayla iĢ hayatından beklentileri ölçümlenmiĢ, özellikle öğrencilerin iĢ hayatında görüĢlerini rahatça dile getirebileceklerine fazla inanmadıkları ortaya çıkmıĢtır. Buna karĢın Y kuĢağı öğrencilerinin iĢ hayatında kendini geliĢtirmeye yönelik fırsatların sunulmasına ve çalıĢacakları Ģirketin kendilerini yabancı dil vb. alanlarda geliĢtirmek istediklerini belirtmiĢtir. AraĢtırmaya katılan öğrenciler genel olarak iĢ yerinde facebook, twitter vb. sosyal medya araçlarını kullanmaya önem atfetmediği görülmektedir. Yine sonuçlara göre iĢ hayatından beklentiler konusunda erkekler ile kadınlar arasında anlamlı bir farklılık olduğu görülmektedir. Sonuçlara göre görülüyor ki erkek öğrenciler iĢ hayatında daha fazla sorumluluk beklentisine sahip ve inisiyatif kullanma yönünde eğilim gösteriyor, kendini geliĢtirmeye daha fazla meyilli, çalıĢanların birbiriyle iletiĢimine kadınlara göre daha fazla önem veriyor ve takım çalıĢmasına daha yatkın. Son olarak Y kuĢağı öğrencilerinin geleceğe dair özel sektörde kendini güvende hissetmediği ve «Kamu» sektörünü tercih etme eğiliminde olduğu görülmektedir. Bu çalıĢma ile yapılacak önemli bir öneri olarak yabancı literatürde belirlenmiĢ olan ölçekler ülkemiz iĢ ortamına uygun hale getirilerek Y kuĢağının düzenli olarak iĢyerlerinden beklentilerini tespit edilmeli ve yöneteici/iĢveren ile paylaĢılmalıdır. Aynı Ģekilde benzer bir çalıĢmada iĢyerlerinin Y kuĢağından beklentileri tespit edilerek, Y kuĢağına ulaĢtırılacak alanlarda ilan edilmeli ya da eğitimler verilmelidir. Bu tip adımlarla Y kuĢağının kendinden önceki nesiller tarafından anlaĢılmasını sağlayacak ve onlardan iĢ hayatından daha verimli bir Ģekilde yararlanılmasına katkı sağlayacaktır. Burada tartıĢılmayan ancak sonraki çalıĢmaların konusu olabilecek ―fakültelerde okuyan Y kuĢağı öğrencilerinin iĢ hayatı beklentileri Yüksek Okul öğrencilerine göre değiĢebilir ‖ önermesi de araĢtırılmalıdır. Kaynakça Altuntuğ, N. (2012). KUġAKTAN KUġAĞA TÜKETĠM OLGUSU VE GELECEĞĠN TÜKETĠCĠ PROFĠLĠ. Süleyman Demirel, Organizasyon ve Yönetim Dergisi, Cilt:4, Sayı: 1, s. 203-2012. Aydın, G. Ç., & BaĢol, O. (2014, Aralık). X VE Y KUġAĞI: ÇALIġMANIN ANLAMINDA BĠR DEĞĠġME VAR MI? Electronic Journal of Vocational Colleges, s. 1-15. Bilgili, Z. Y. (2013, Bahar). TÜRK TĠPĠ Y KUġAĞI. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 45, s. 342-353. Brand, S. (2007, Temmuz 9). New Entrepreneurs: Please Mind The Generation Gap. London. Coupland, D. (1989). The Young and Restless Work Force Following the Baby Boom: Generation X. Haziran 13, 2015 tarihinde Joeclark: http://joeclark.org/dossiers/GenerationX.pdf adresinden alındı 126 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Deneçli, C., & Deneçli, S. (2014). NABZA GÖRE ġERBET, KUġAĞA GÖRE ETKĠNLĠK: EĞLENCENĠN PAZARLANMASI VE KUġAKLAR. www.iku.edu.tr/userfiles/file/.../doc/Ceyda_Denecli_Sevda_Denecli.doc. ĠĢçimen, D. (2012). Y KUġAĞI ÇALIġANLARIN Ġġ YAġAMINDAN BEKLENTĠLERĠNĠN KARġILANMA DÜZEYĠ ĠLE KURUMSAL BAĞLILIK ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠ VE BĠR ÖRNEK UYGULAMA. BahçeĢehir Üniversitesi, SBE, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi. KeleĢ, H. N. (2011). Y KUġAĞI ÇALIġANLARININ MOTĠVASYON PROFĠLLERĠNĠN BELĠRLENMESĠNE YÖNELĠK BĠR ARAġTIRMA. Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt 3, Sayı 2, 129-139. Levickaitė, R. (2010). GENERATIONS X, Y, Z: HOW SOCIAL NETWORKS. FORM THE CONCEPT OF THE WORLD WĠTHOUT BORDERS (THE CASE OF LĠTHUANĠA. LĠMES, Cilt:3, No: 2, s. 170-183. Mengi, Z. (2009, Ekim 11). Haziran 11, 2015 tarihinde Hürriyet ĠK: http://dengepdm.com/baby-boomer-x-y-ve-z-kusagi-birbirinden-cok-farkli/ adresinden alındı Smith, G. P. (2012, Temmuz 15). Recruiting and Retaining "Generation Y and X" Employees. Haziran 3, 2015 tarihinde http://www.chartcourse.com/articlegenxhacker/ adresinden alındı TaĢlıyan, M., EyitmiĢ, A. M., & Günduğdu, E. (2014, Kasım 26-27). Y KUġAĞI Ġġ YAġAMINDAN NE BEKLĠYOR. Antalya' da, II. Uluslararası ĠĢ ve Meslek DanıĢmanlığı Kongresi'nde Sözlü Bildiri, s. 19-32. Twenge, J. M. (2009). "BEN NESLĠ" (Çev.) E. Öztürk. Ġstanbul: Kaknüs Yayınları. Ümit, A. (2006, Eylül 26). TDK. 06 01, 2015 tarihinde http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.557df12593 7ca9.52499853 adresinden alındı 127 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Siyasi Parti Tipolojileri ve Demokrasi ĠliĢkisi Selcen ALTINBAġ* Özet Siyasi partiler zaman içerisinde ortaya çıkan değiĢimler sonucunda örgüt yapısı, partilerin iĢlevleri, devletle olan iliĢkileri yönünden farklı sınıflandırmalara tabi tutulmuĢtur. Bu sınıflandırmalar parti tipolojileri olarak adlandırılmıĢtır. Duverger‘in Kadro ve Kitle Partileri ile baĢlayan siyasi parti tipolojilerini, Neumann Temsil ve BütünleĢme Partileri, Kirscheimer Hepsini Yakala Partileri, Panebianco Profesyonel Partiler, Koole Modern Kadro Partiler, Katz ve Mair ise Kartel Partiler Ģeklinde çeĢitlendirmiĢtir. Demokrasinin en önemli ve vazgeçilmez unsuru olan siyasi partilerin zamanla çeĢitlenen tipolojilerine bakıldığında her bir sınıflandırmanın demokrasi ile iliĢkisinin de farklılaĢtığı görülmektedir. ÇalıĢma siyasi parti tipolojilerinin demokrasi ile nasıl iliĢkilendirilebileceğini tartıĢmaktadır. Anahtar Kelimeler: Siyasi Partiler, Demokrasi, Siyasi Parti Tipolojileri. The Relation Between Social Party Typology And Democracy Abstract The political parties have been subjected to different classifications in terms of organizational structure, functions of the parties, and their relations with the state over time. These classifications are defined as party typologies. Therefore, the political party typologies, that have been started with Duverger's Cadre and Mass Parties, diversified by Neumann into the Parties of Representation and Integration, by Panebianco the Electoral and Professional Parties, by Koole the Modern Cadre Parties and lastly by Katz and Mair the Cartel Parties. When the various transformation of the Political Party typologies is considered in time, the relationship between each classifications of political parties -as and the most important and unavoidable elements of democracy- and democracy exhibits a diversification. In this manner, this study discusses how the political party typologies can be related to democracy. Keywords: Political Parties, Democracy, Political Party Typologies. Z0 I. KURAMSAL ÇERÇEVE: SĠYASĠ PARTĠLER VE DEMOKRASĠ Bireylerin parlamentoda temsilini üstlenen, kısaca bir bütünün parçası olarak tanımlanan siyasi partiler, bugün ifadelerin hayat bulmasında en önemli kanallardan birisi olarak karĢımıza çıkmaktadır (Sartori, 2005: 22). Siyasi partiler, ilgili kanunda “..Anayasa ve kanunlara uygun olarak; milletvekili ve mahalli idareler seçimleri yoluyla, tüzük ve programlarında belirlenen görüĢleri doğrultusunda çalıĢmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluĢmasını sağlayarak demokratik bir Devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin çağdaĢ medeniyet seviyesine ulaĢması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teĢkilatlanan tüzel kiĢiliğe sahip kuruluĢlar..” Ģeklinde tanımlanmakta; demokrasinin * ArĢ. Gör., Türk-Alman Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, altinbas@tau.edu.tr. 128 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ vazgeçilmezi olarak nitelenmektedir (Siyasi Partiler Kanunu, md. 3-4). Aslında siyasal sistemin demokratik, otoriter veya totaliter olmasından bağımsız olarak siyasi partiler bütün siyasal sistemlerde birincil önem taĢımaktadır; dolayısıyla siyasi partiler modern devletin salt olgusu olarak kabul edilmelidir (Kapani, 2016:173). Siyasi partileri ülke çapında bir ağ olarak düĢünmek de mümkündür (Duverger, 1974:51). Bu ağın yapısı parti lideri, ideoloji, üye iliĢkileri gibi çeĢitli faktörler doğrultusunda değiĢiklik gösterdiğinden siyasi partilerin ortaya çıkmasının ardından farklı parti tiplerinden bahsedilmeye baĢlanmıĢtır. Bu noktada sosyal bilimlerde genel tipleri biçimsel özellikleriyle sınıflandırma olarak tanımlanan tipolojiler karĢımıza çıkmaktadır (Oxford Sözlüğü, www.oxforddictionaries.com, EriĢim Tarihi: 22.12.2015). Siyasi partiler için bir nevi karakter analizi özelliği taĢıyan bu sınıflandırmalar tipoloji olarak adlandırılmakta ve bunun temelinde Duverger yer almaktadır. Duverger‘in parti yapısını temel alarak oluĢturduğu tasnif siyasi partilerin genel bir teorisinin mümkün olmaması ve sosyolojik-ekonomik baĢta olmak üzere pek çok hususu göz ardı ederek içine doğduğu toplumu hesaba katmaması yönleriyle eleĢtirilmektedir (Özbudun, 1957: 32-35). Bu eleĢtiriler Duverger‘i takip eden tasnifleri ĢekillendirmiĢ ve her bir tipoloji oluĢturulurken bir önceki tipolojiye yöneltilmiĢ eleĢtiriler dikkate alınmıĢtır. Ancak bakıldığında demokrasinin en önemli unsuru olan siyasi partilerin, farklı hususlar ön planda tutularak sınıflandırılmasına rağmen, tipolojilerinin daha temelde demokrasi ile iliĢkisi noktasında da farklılaĢtığı da görülmektedir. Bu iliĢkiyi tartıĢırken öne çıkan en önemli unsurlardan biri, partideki gücün nerede durduğudur. ÇalıĢma, bu hususun partinin demokrasi ile iliĢkisini doğrudan belirleyici olduğu varsayımından hareketle Ģekillendirilecektir. Çünkü bir siyasi organizasyon olan partiler kendi içlerinde gücü ne ölçüde demokratik bölüĢtürebiliyor ise içinde bulunduğu sistemde de o ölçüde demokrasiyi yaĢatıyor olacaktır. Ancak elbette bu noktada demokrasinin nasıl ele alındığı da büyük önem taĢımaktadır. Bu sebeple Antik Yunan‘dan baĢlayan ―demokrasi hikayesine‖ kısaca bakmak yerinde olacaktır. Demokrasi her ne kadar ―halkın yönetimi‖ olarak öncelikle kelime anlamı ile anılsa da kavram Antik Yunan‘dan bugüne kadar çeĢitli dönüĢümler yaĢayarak gelmiĢtir (AltınbaĢ, 2015: 53) Bu esasında demokrasiyi etimolojik açıdan incelerken Sartori‘nin iĢaret ettiği gibi, ―demos‖un belirsizliğinden, hatta salt ―halk‖ sözcüğünün bile en az altı yorumunun olmasıyla da alakalıdırix (Sartori, 2014: 40-41). Tarihteki ilk demokrasi, klasik demokrasi, eski Yunan‘da bir ―kent devleti‖ ile varolduğundan, Atina demokrasisi olarak da adlandırılandırılmaktadır. Bu demokrasi modelini, bireylerin ancak onda biri yönetime katılabildiği için bir ―azınlık demokrasisi‖ olarak adlandırmak da mümkündür; ancak yönetime katılanların bunu bir temsilci aracılığıyla yapmıyor olması, temsilcilerin kura ve sıra ile saptanması sebebiyle kavram olarak ―doğrudan demokrasi‖yi de karĢılamaktadır. (KıĢlalı, 1984: 63-68) Bu demokrasi modeli siyaseti gündelik bir aktivite haline getirmesi yönüyle önem teĢkil etse de ciddi eleĢtirilerden de nasibini almıĢtır. Klasik demokrasiye yöneltilen bu eleĢtirilerin en ağırı Platon‘dan gelmiĢtir ve Platon son aĢamada despotizme döneceğini söylediği demokrasiyi istenmeyen yönetim Ģekli ilan ertmiĢtir (Topakkaya & ix Sartori, halk sözcüğünün altı yorumunu Ģu Ģekilde sıralamıĢtır. 1) Herkes 2) Sayısı belirsiz büyük bir kesim, pek çok insan 3) AĢağı sınıf 4) Bölünmez varlık, organik bütün 5) Salt çoğunluk ilkesiyle belirlenen büyük kesim 6) Sınırlı çoğunluk ilkesiyle belirlenen büyük kesim. 129 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ġahin, 2015: 192). Nitekim Platon‘dan etkilenen öğrencisi Aristo‘ya göre de demokrasi ―çoğunluğun diktası‖ olarak politeianın bozulmuĢ türevidir (Oktay, 2014: 67). ÇalıĢma kapsamında bu tartıĢmalardan ziyade modern demokrasinin kendisini haklı çıkarmaya çalıĢırken temel aldığı ―temsil‖ anlayıĢına göre Ģekillenen çoğunlukçu/rekabetçi demokrasi modeli ve çoğulculuk/oydaĢmacı demokrasi modeline odaklanmak yerinde olacaktır. Klasik anlamda demokrasinin uygulanabilirliğini yitirmesi ve eĢit temsile olanak sağlamayan yapısı sebebiyle modern demokrasi doğmuĢ ve liberalizmin de etkisiyle Ģekillenen modern demokrasi uygulaması ―temsil edilenler‖ noktasında farklı alt baĢlıklarda incelenmiĢtir. Bunlardan iki ana baĢlığı ele alarak ayrıntılandırmak gerekirse, çoğunlukçu model (en iyi örneği Ġngiltere olduğu düĢünüldüğünden Westminster modeli olarak da anılır) ve oydaĢmacı demokrasi modeli, anayasal bir demokraside karar alma süreçlerinin düzenlenmesine iliĢkin modern demokrasinin iki temel yaklaĢımını ifade etmektedir. Bu modellerin belirleyiciliği ise alınan siyasal kararların nasıl alındığı sorusu üzerinden Ģekillenmektedir. (Göztepe, 2010: 130) Ġlk olarak J. J. Rousseau‘nun ―Toplum SözleĢmesi‖ eserine dayanan çoğunlukçu/rekabetçi demokrasi anlayıĢına bakacak olursak, bu anlayıĢ Rousseau‘nun eserinde vurguladığı ―genel istem (irade)‖e dayanmaktadır. Herkesin oyunu kullanmasının ardından üstün çıkanın kamusal yarara yönelik olan genel istem olduğu; bunun dıĢında kalanların ise yanıldığı kabul edilir. Nitekim çoğunluğu temsil eden bu genel irade yanılmaz ve mutlaktır. (Rousseau, 2012: 26-103). Bunun sonucu da sınırsız çoğunluk yönetimini iĢaret eder, ki bu durum genel istemin kamu yararı gözetmesi ve yanılmazlığı çerçevesinde değerlendirildiğinde azınlığın haklarını koruyacak tedbir ve kurumlar gereksiz, hatta zararlı nitelikli kılmaktadır (Özbudun, 2003: 22). Sartori (2014: 195) ise buna yeni bir bakıĢ açısı getirerek; rekabetçi demokrasiyi, liderliğin yarıĢmalı bir yöntemle yenilenmesi olarak tanımlar. Yani buradaki seçme yetkisi, bir geri bildirim özelliği taĢımaktadır. Toplumun, J. J. Rousseau'nun ―genel istem‖ini olarak kendini ortaya koyabilen bir monoblok bir yapıda olmaması özellikle bugünkü çağdaĢ toplumu farklı bir yapı olarak ele almayı gerektirmiĢtir. Farklı çıkar gruplarını barındırması sebebiyle bireyler arası çatıĢma ve rekabete yol açan bu yeni toplum yapısı da çoğulcu yaklaĢımı, buna bağlı olarak da ―çoğulcu demokrasi‖ kavramını ön plana çıkarmıĢtır. (Uygun, 2010: 24) Çoğulcu demokrasi anlayıĢında demokrasi, daima kamu yararını gözeten mutlak ve sınırsız bir çoğunluk yönetimi olarak kabul edilemez. Demokrasi, bütün temsili demokrasilerde olduğu gibi çoğunluğun yönetimi ilkesine dayanmakla beraber, azınlığın temel haklarını da bununla bağdaĢtıran bir rejimdir. Kamu yararı da ancak toplum içindeki farklı gruplardan ve bu grupların özgür tartıĢma ve pazarlıklardan doğar. Böyle çoğunluk iradesini sınırlayıcı tedbirler ve kurumlar, demokrasinin özüne aykırı değil bilakis uygundur. (Özbudun, 2003: 22) Çoğulcu demokrasi anlayıĢında mutlak doğru yoktur, yani çoğunluk da yanılabilir. Ancak azınlığın temel haklarının korunması sayesinde bu durum değiĢebilir ve bu haklar sayesinde azınlığın çoğunluk konumuna geçebilmesinin önü açılabilir. Yani bu demokrasi anlayıĢında çoğunluğun yönetme hakkı, yönetenlerin otoritesi ile yönetilenlerin hak ve hürriyetlerinin dengelenmesi esas alınmaktadır (Yavuz, 2009: 292). Batılı toplumlarda hakim olan liberal demokrasi ile eĢleĢtirilen bu demokrasi anlayıĢının temelinde özgürlük ve eĢitlik gibi kavramlar yatmaktadır. Bunun içinde bireyler temel insan hakları ile donatılmıĢ olmalıdır. 130 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ KarĢıtlıklar açısından KarĢılıklı iliĢkiler açısından Son olarak Lijphart‘ın bu iki demokrasi modelini farklı boyutlar üzerinden karĢılaĢtırmasına bakmak iki modeli anlamak açısından oldukça faydalı olacaktır. Bu karĢılaĢtırma aĢağıdaki tablodax görüldüğü Ģekildedir. Çoğunlukçu Model OydaĢmacı Model Yürütme gücü baskın/yoğun Yürütmenin egemenliği Ġkili parti yapısı Tekli parti sistemi Çoğunluk oyu sistemi Yürütme gücü paylaĢımlı Yürütme-yasama dengesi Çok partili yapı Çoklu parti sistemi Orantılı temsil Üniter ve merkeziyetçi yapı Tek meclisli parlamento Yazısız kurallar Federal ve adem-i merkeziyetçi yapı Çift meclisli parlamento Yazılı ve katı kurallar Demokrasinin değiĢim ve dönüĢümü, bugün ulaĢtığı nokta ve modelleri elbette bunlar ile sınırlı değildir. Ancak siyasi sistemlerin geneli üzerinden düĢünüldüğünde çoğu sınıflandırmanın bu iki modelin altında Ģekillendiği görülmektedir. Bu sebeple oldukça geniĢ incelenebilecek demokrasi kavramını çalıĢmada bu iki ana baĢlıkla sınırlandırmak yeterlidir. II. SĠYASĠ PARTĠ TĠPOLOJĠLERĠ VE DEMOKRASĠ ĠLĠġKĠSĠ Ġktidarda var olma ve bu var oluĢ ile birlikte kendi programı, amaçları, değerleri doğrultusunda bir yönetim sergileme amacı güden örgütlenmeler olan siyasi partiler bugün her ne kadar demokrasinin vazgeçilmez unsurları olarak görülse de siyasi partilerin ortaya çıkıĢı demokrasiden çok önceye dayanmaktadır. Partinin kavramsal olarak ortaya çıkıĢı aĢağılayıcı olduğu düĢünülen ―hizip‖ kavramının dönüĢümüne kadar gitmekte; bu noktada hem fikirlerin dönüĢümünün hem de kavramsal dönüĢümün oldukça yavaĢ ve zorlu gerçekleĢtiği savunulmaktadır (Sartori, 2005: 3). Siyasi partilerin hemen öncesindeki döneme bakılacak olursa parlamento gruplarından bir kısmının bölgesel çıkarları savunmak, bir kısmının kiĢisel çıkarlarını maksimize etmek ve bir kısmının ise ortak kökenleri sebebiyle bir araya geldiği görülmektedir (Duverger, 1974: 17-19). Zaman içerisinde parlamentoya taĢınan bu siyasi örgütlenmeler parti liderinin konumu ve önemi, hâkim olan parti disiplini, partinin içselleĢtirdiği ideoloji ve parti-üye iliĢkileri üzerinden değerlendirilmiĢtir. Politika yapım sürecinde toplumsal talepleri derleyerek fikirleri seçen ve onları politik arenaya aktaran partiler, sistematik olarak ilk Duverger tarafından incelenmiĢtir (Winkler, 2006: 181). Nitekim bu inceleme parti tipolojilerinin temelini oluĢturmaktadır. Partileri örgütlenmeleri açısından ele alan Duverger‘den hareketle Neumann, Kircheimer, Panebianco, x Arend Lijphart‘ın ―Democratic Political Systems‖ (1989: 36-37) eserinden yazar tarafından tablolaĢtırılmıĢtır. 131 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Koole ve Katz ve Mair tarafından da konu ele alınmıĢ; bunlar bir yandan yeni tipolojiler sunmuĢ diğer yandan temel aldıkları Duverger tipolojisini derinleĢtirmeye büyük katkıları olmuĢtur. Duverger‘in ilk tipoloji olmasından ve diğer parti tipolojilerine de yön vermesinden hareketle ilk olarak Duverger‘e bakmak gerekmektedir. Duverger, partileri yapı ve sistem olmak üzere iki ana baĢlıkta ele almıĢtır. Partilerin örgütlenmesinde dolaylı ve dolaysız yapı sınıflandırmasını yapan düĢünür bu yapıları partinin kurduğu bağlantılarla desteklemektedir. Parti üyeliğine göre oluĢturduğu tipoloji ise kadro ve kitle partileri Ģeklinde karĢımıza çıkmaktadır. Partilerin sayılarına, kuvvetine ve siyasal rejime göre de değerlendirmesini yapan Duverger‘in bu analizleri bir çok noktada netlikten kaçması yönüyle eleĢtirilse de parti tipolojileri adına temel eser niteliğini korumaktadır (Özbudun, 1957). Duverger, partilerin kökenlerini parlamentoda doğup doğmamasından itibaren baĢlatmakta; yapısal olarak heterojen olan partileri öncelikle Muhafazakar ve Liberal partiler, Kara Avrupası Sosyalist partileri ve Komünist ve FaĢist partiler olarak kategorize etmektedir. Ġlkinden baĢlamak gerekirse; Muhafazakar ve Liberal partiler, bağları kuvvetli olmayan komitelere sahip, adem-i merkeziyetçi, seçkinleri biraraya getirme amacı güden ve dolayısıyla kitlelere yönelik olmaktan çok ―burjuva partileri‖ gibi belirli bir elit kitleye hitap eden partilerdir. Seçimlerde aktif hale gelen bu partiler parlamento lideri çevresinde, ideolojiyi esas almayan bir yapıya sahiptir. Kara Avrupası Sosyalist partileri ise halkın örgütlenmesini hedeflediğinden bunun için neredeyse katalizör olmayı göze almaktadır. Uygulamada ağırlıklı olarak oligarĢik sonuçlar doğuran bir parti içi örgütlenmesi vadır.Ocaklar etrafında Ģekillenen bu parti tipi üyelerinin siyasal farkındalığını daha fazla önemser.Yakın dönem ürünü olarak düĢünülebilecek olan Komünist ve FaĢist partilerde ise katı bir parti disiplinine rastlanmaktadır. Yukardan atama usulünü kullanan bu parti tipinde parlamento üyelerinden etkilenmeyen bir lider bulunur ve partiler seçimden ziyade propagandaya öncelik tanır. Üyelerinden gerçek bir adanmıĢlık isteyen bu tip, kendi içinde de farklılaĢsa da aĢırı merkeziyetçi yapıda yeniden birleĢmektedir. (Duverger,1974: 33-36) Duverger son parti tipini ―mü‘minler partisi‖ olarak da adlandırmaktadır (Özbudun, 1957: 29). Partilerin üyeliğini ana baĢlık olarak alan diğer Duverger tipolojisinde ise karĢımıza kadro ve kitle partileri çıkmaktadır. Parlamento içinde doğmuĢ olup, komitelerin Ģekillendirdiği bu partiler ilk sınıflandırmadaki muhafazakar ve liberal partilere denk gelmektedir. Genel hatları ile belirli bir güce ve itibara sahip toplumsal kesimi temsil eden, faaliyet alanı seçimlerle sınırlı kalan, meclis gruplarının ağırlık sahibi olduğu partilerdir. Sürekli çalıĢan ve oligarĢiye eğilimli olan; milis, hüre gibi parti içi yapılanmalara sahip kitle partileri ise güçsüz toplumsal tabanı temsil etmeye yöneliktir. Liberal ve muhafazakar parti dıĢındaki parti tiplerini kapsayan bir yapıya sahiptir. (Nohutçu, 2012: 485) Duverger‘in ardından ele alınacak diğer tipoloji ise Sigmund Neumann‘a aittir. Mutlak monarĢiyi kontrol edebilmek için yüksek bilinçli orta sınıfın ürünü olan modern partilerin kapsam ve gücünün geniĢlemesiyle fonksiyonlarının ve karakterlerinin de değiĢtiğini savunan Neumann, siyasi parti sınıflamasını bireysel temsil partileri ile toplumsal bütünleĢme partileri olarak yapar. Buna göre bireysel temsil partilerinin yerini sosyal bütünleĢme partileri almaya baĢlamaktadır. Neumann‘a göre Fransız devriminden sonra sosyal liberalizmin uyanıĢa geçmiĢ; dünya savaĢları, kentleĢme, sanayileĢme, uluslararası göç gibi unsurların yeni bir sosyal düzeni gerektirmesi sonucu yeni konseptte partiler ortaya çıkmıĢtır. Bu partilerden ilki bireysel temsil partileri olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bireysel temsil partileri, kısıtlı politik 132 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ etkiye sahiptir ve üyelerinin aktiviteleri seçim dönemleri ve parti örgütlenmesi içinde sınırlıdır. Bu tarzda sadece ―seçim komitesi‖ gibi davranan kısa ömürlü partilerin politik gerçekliklere cevap verememesi sonucunda temel parti konsepti demokratik gerekliliklere göre hızla değiĢime girmiĢ ve ortaya bütünleĢme partileri çıkmıĢtır. BütünleĢme partilerinde amaç üyelerin yalnızca aidat ile partiye bağlanması değil, günlük hayatlarında da artan bir etki yaratmaktır. Yani gündelik hayatlarının bir parçası hatta Ģekillendiricisi olmayı temel almaktadır. Bu sebeple bireysel temsil partileri sosyalist parti karakteri ile özdeĢleĢtirirken, bütünleĢme partilerini ise Nasyonal Sosyalist, FaĢist karakter ile özdeĢleĢtirmektedir. Totaliter nitelikte eğilim göstermesinin en önemli sebebi ise toplumu siyasi açıdan eğitmeyi amaçlamasından kaynaklanmaktadır. Bu yeni parti tipleri özellikle Anglo-Amerikan ve Ġskandinav ülkelerinde hayat bulmuĢtur. (Neumann, 1990: 46-49; Nohutçu, 2012: 488) Bir diğer parti tipolojisi ise Alman siyaset bilimci Otto Kircheimer tarafından tasarlanan ―hepsini yakala (catch-all)‖ parti tipolojisidir. 1950li yılların sonunda siyasi partilerin yaĢadığı fonksiyonel dönüĢümü, sivil toplumla partilerin mesafesinin artması, toplumsal gömülmüĢlük seviyesinin düĢmesi gibi hususların analizi ile ortaya çıkan bu tipoloji Duverger çizgisinden ayrılarak devlet-parti kartelini vurgulamıĢtır (Krouwel, 2003: 24). Kircheimer‘a göre batılı demokrasilerde sanayileĢmeye bağlı olarak artan zenginlik yukarı doğru toplumsal hareketlilik yaratmıĢ ve ortaya çıkan yeni bir orta tabaka catch-all partilerin doğuĢuna da ortam sağlamıĢtır (Süer, 2011: 56). II. Dünya SavaĢı öncesinde burjuva partilerini ele alan Kircheimer, bu partileri parlamentoda yer alan, pazarlık gücüne sahip olmayan kulüpler olarak tanımlamıĢtır. Zaman içerisinde gerekli hale gelen dönüĢüm ihtiyacını ise bu partiler için devlet aygıtına eriĢim siyasi ayrıcalıkları üzerinden gerçekleĢtiğinden bütün burjuva grupları kabul etmemiĢtir. Nitekim II. Dünya SavaĢı ile bireysel temsile dayalı bu eski tip burjuva partileri istisna haline gelmiĢtir. Kitle bütünleĢme partilerinin ise sahip olduğu keskin sınıfsal yapı ve sınırlarından ―catch-all people‘s party‖e yani toplayıcı bir halk partisine doğru dönüĢmeye baĢlamıĢ ve bir gruba ait fikirlerin baskın olduğu yapısını seçimlerde geniĢ kitleler üzerinde baĢarıyı yakalamak için bir kenara bırakmıĢtır. (Kircheimer, 1990: 51-52) Catch-all partilerin Avrupa‘da ideolojilerin terkedildiği II. Dünya SavaĢı sonrasında ortaya çıkmasının ise bu parti tipolojisinin baskın ideolojik karakter taĢımamasında büyük katkısı olmuĢtur (Süer, 2011: 60; Nohutçu, 2012: 488). Kircheimer, catch-all partilere iliĢkin özellikleri, partinin ideolojik yükünün ciddi oranda azalması, yani ideolojik karakterden uzaklaĢması; üst lider grubunun güçlendirilmesi; parti üyelerinin rolünün azaltılması; daha geniĢ seçmen kitlesine ulaĢmak için geleneksel olarak bağa sahip olunan çıkar grupları ve spesifik sosyal gruplarla olan iliĢkilerin dengelenmesi; ve toplumun birbirinden farklı bütün kesimleri ile, farklı çıkar grupları ile diyalog kurulması Ģeklinde sıralamaktadır. (Kircheimer, 1990: 58-59) Panebianco‘nun parti tipolojisi ise Kircheimer‘ın catch-all parti tipolojisindeki belirsizlikleri gidermeye çalıĢmakta ve partileri kitlesel bürokratik ve profesyonel seçimlere yönelik partiler olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu ayrımdan kitlesel bürokratik parti tipi Duverger ve Neumann‘ın parti tipolojileri ile paralel olarak Ģekillenmektedir. Kitlesel bürokratik partiler, merkezde baskın bürokrasinin hakim olduğu, güçlü bir örgüt yapısına ve buna bağlı olarak ortaya çıkan güçlü örgütsel bağlara sahip partilerdir. Seçimlere dönük profesyonel partiler ise Duverger ve Neumann‘ın tipolojilerinden farklı olarak ideolojik temeli olmayan, özel görevlere sahip profesyonel grubun partiye hakim, finansmanının çıkar 133 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ grupları ve devlet yardımları olduğu bir yapılanmayı öngörmektedir. Seçimlere yönelik hareket eden bu tipolojide ideolojiden ziyade çıkarlar ön plandadır. (Wolinetz, 2002: 146147) Koole tarafından Ģekillendirilen Modern Kadro Partileri tipolojisinde eski kadro partilerinden güçlü parti içi demokrasi vurgusu ile ayrılan partiler, modern kadro partileri olarak tanımlanır (Koole, 1994: 288-289). Modern kadro partileri, Hollanda‘daki siyasi partiler temel alınarak ĢekillendirilmiĢtir. Temel niteliklerinin baĢında ise profesyonel lider grubunu barındırması gelir. DüĢük üye ve seçmen oranı olmasına rağmen kiĢiselleĢtirilmiĢ seçim kampanyaları ile seçmenlere güçlü ve geniĢ bir yönelme vardır. (Koole, 1994; Gunther & Diamond, 2003: 195; Türköne, 2012: 343) Son olarak Katz ve Mair‘in Ģekillendirdiği kartel partileri ise Neumann‘ın parti tipolojisine yapılan bir baĢka düzenleme olarak karĢımıza çıkmaktadır. Parti ve devlet iliĢkisini tanımlamaya yönelik olan bu tipolojide üyeleri ile parti arasındaki bağın oldukça zayıf olduğu görülmektedir. Parti karakteristiği, dağınık seçmen kitlesi olan, siyaseti meslek olarak algılayan bir prensibe sahip, yönetsel beceriler ile farklılığını vurgulamayı amaçlayan, parti elitlerinin özerk olarak hareket ettiği gibi hususlarla Ģekillendirilmektedir. Kartel partileri, devlet ve sivil toplum arasındaki iletiĢimden siyade devletin bir ajanı olarak siyasette yerini almaktadır. (Wolinetz, 2002: 148; Katz & Mair, 1995: 18) Siyasi partiler her ne kadar farklı baĢlıklar altında incelense de bu tipolojiler partilerin organizasyonu ve yapısı üzerine ĢekillendirilmiĢtir. TipolojileĢtirilen siyasi partilerin demokrasi ile iliĢkisi de bu sebeple esasında örgütün içinden baĢlanarak incelenmelidir. Çünkü kendi içerisinde nasıl bir anlayıĢ benimsediğine göre içinde bulunduğu siyasi sisteme de bu demokrasi anlayıĢını yansıtması kaçınılmazdır. Siyasi partilerin gücü dağıtması bu noktada oldukça önemlidir. Ancak bu sayede toplumda da katılımı ve güce eriĢimi yaygınlaĢtıran bir demokratik yapı olarak çalıĢabileceklerdir. (Heywood, 2015: 290) Demokrasi ve siyasi partilerin birlikte ele alınmasına dair literatürde ilk olarak karĢımıza Ostrogorski çıkmaktadır. Parti düzeneğinin artan etkisi ve denetimde öne çıkan öncü figür karĢısında bireysel çıkarların temsilinin azaldığını savunan düĢünürü, Michels takip ederek ―OligarĢinin Tunç Kanunu‖nu literatüre kazandırmıĢtır. Resmi olarak oldukça demokratik bir organizasyona sahip görünen Alman partisi SPD‘yi analiz eden ünlü düĢünür partide gücün liderlerden oluĢan grupta olduğunu iddia etmiĢtir. Bu görüĢ her ne kadar bir partiden hareketle bütüne adanamayacağı yönünde eleĢtiri almıĢ olsa da iddia doğru olacak ki 1955 yılında Ġngiliz siyasi partileri üzerinde bir araĢtırma yapan McKenzie de benzer bir sav ortaya atmıĢtır. Buna göre de partilerle birlikte anılan yoğun demokrasi vurgusunun örgütsel yapı içinde gözlemlenmediği, hatta parti içinde gücün parlamenter liderler ağı tarafından yönetildiği savunulmuĢtur. (Heywood, 2015: 290-291) Komite yapılarının güçlü olmadığı her siyasi parti içinde demokrasiden bahsetmek bu noktada zorlaĢmaktadır. ġöyle ki parti tipolojileri de incelendiğinde Duverger‘in parti tipolojisinde her ne kadar komite, milis vb. örgüt içi yapılardan bahsedilse de bunların gücün tek bir elde toplanmasının önüne geçebilecek yapılar olmadığı açıktır. Hatta Duverger de siyasi partilerin görünürde demokratik, gerçekte oligarĢik yapılar olduğunu ifade etmiĢtir. Fransız Devrimi, demokratik meĢruluğu monarĢik meĢruluğun yerine koymuĢ ve demokrasiye karĢı gösterilen evrensel saygıyı bu meĢruiyet temellendirmiĢtir. Ancak bu demokratik meĢruiyeti inĢa etmesi gereken siyasi partilerin oligarĢik bir yapıyı kabul etmesi, demokrasiye olan genel inancı sarsacağı 134 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ açıktır. (Duverger, 1974: 188) Dünya üzerinde ve hatta Türk siyasal hayatında da pek çok örneğine rastladığımız bu parti tipolojisi için de McKenzie‘nin parlamenterler liderler ağı ile sonlanan gücün tek elde toplanması savının doğrulandığı görülmektedir. Yine Neumann‘ın tipolojisine bakıldığında da ağırlıklı olarak bütünleĢme partileri öne çıksa da hem bu parti tipinde hem de bireysel temsil partilerinde gücün dağılımını sağlayacak mekanizmalar görülmemektedir. Hatta bütünleĢme partileri bireyleri siyasi yönden eğitme gayesi taĢıyarak oldukça elitist bir duruĢ sergilemektedir. Bu da totaliter eğilimi güçlendirmektedir. Kirscheimer‘ın hepsini yakala partilerinde ise liderin önemi zaten tipolojinin özelliklerinde zikredilmekte ve gücün nerede toplandığı üstü kapalı dile getirilmektedir. Bütün kitleleri etkileme amacı ile hareket eden bu parti tipinde de demokrasi vurgusunun bu sebeple geride kalması kaçınılmazdır. Panebianco‘nun parti tipolojisine bakıldığında ise kitlesel bürokratik partiler, merkezde baskın bürokrasinin hakim olduğu partiler olduğundan; seçimlere dönük profesyonel partiler ise özel görevlere sahip profesyonel grubun partiye hakim olduğu bir yapılanmayı öngördüğünden önceki tipolojilerin düĢtüğü açmazda kendisi de kalmaktadır. Koole‘nin profesyonel liderler ağı ile modernize edilmiĢ modern kadro partileri tipolojisi parti içindeki demokratik olmayan güç dağılımını açıkça dile getirmektedir. Parti elitlerinin özerk hareket ettiği son tipoloji olan kartel parti tipolojisinde ise demokrasi vurgusu parti elitlerinin demokrasi algısı ile Ģekilleneceğinden nispeten gücün demokratik dağılımında umut verici olsa da parti elitlerinin bunu belirliyor olması bizi diğer tipolojilerde karĢı karĢıya kaldığımız sonuçlardan uzaklaĢtırmamaktadır. Siyasi parti tipolojilerinin çoğunlukçu veya çoğulcu demokrasi modeline yakınlaĢtığı üzerine bir çıkarım yapmak ise bu modeller bile kendi içerisinde çokça çeĢitlendiğinden oldukça riskli olacaktır. Ancak parti içerisinde görülen otokrasi eğiliminin ideal bir demokrasi modelini desteklemeyeceği açıktır. III. GENEL DEĞERLENDĠRME VE SONUÇ Demokrasinin ve dolayısıyla demokratik siyasal sistemlerin vazgeçilmez ögesi olarak siyasi partiler öne çıksa da, siyasal sistemin demokratik olup olmamasından bağımsız olarak devlet olgusundan ayrı düĢünülemeyen bu yapılar her siyasal sistem için esaslı bir ögedir. Bu denli öneme sahip siyasi partiler zaman içerisinde incelenerek çeĢitli sınıflandırmalara tabi tutulmuĢtur. Siyasi partileri bu bağlamda ilk inceleyen Duverger olmuĢ, partileri kadro ve kitle partileri olarak sınıflandırmıĢtır. Ardından tipolojisinde var olan eksikler üzerinden Neumann da konuyu ele alıp bireysel temsil partileri ile toplumsal bütünleĢme partileri Ģeklinde sınıflandırmasını ĢekillendirmiĢtir. Ardından 1950li yılların sonunda siyasi partilerin yaĢadığı fonksiyonel dönüĢümü ile Alman siyaset bilimci Kirscheimer hepsini-yakala tipolojisini geliĢtirmiĢtir. Panebianco‘nun parti tipolojisi ise Kircheimer‘ın catch-all parti tipolojisindeki belirsizlikleri gidermeye çalıĢmıĢ ve partileri kitlesel bürokratik ve profesyonel seçimlere yönelik partiler olarak ikiye ayırmıĢtır. 90lı yıllara gelindiğinde Koole Duverger‘in tipolojisindeki kadro partilerini yeniden yorumlayarak literatüre modern kadro partilerini eklemiĢtir. En nihayetinde Katz ve Mair partilerin ağırlıklı olarak finansal yönden devlete bağımlı hale gelmesini yorumlayarak ortaya kartel parti tipolojisini atmıĢtır. Her ne kadar farklı sınıflandırmalara tabi tutulmuĢ gibi görünse de aslında parti tipolojilerinin bir önceki tipolojiyi takip ettiği ve onun üzerinden kendisini Ģekillendirdiği açıktır. Ancak demokrasinin vazgeçilmez unsuru olarak anılan siyasi partilere iliĢkin öne çıkan daha önemli bir husus bu tipolojilerin parti içerisindeki güç dağılımını ne kadar tabana yayabildiği; katılımı yaygınlaĢtıran ve dolayısıyla demokrasiyi besleyen bir yapınn 135 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ oluĢmasını destekleyip desteklemediğidir. ÇalıĢmada, bütün tipolojilerde lider veya liderler ağının ağır bastığı sonucuna ulaĢılmıĢ ve böylece Michels‘in ―her kim bir organizasyondan bahsederse oligarĢiden bahseder‖ sözü bu yönüye de doğrulanmıĢtır. ġöyle ki siyasi parti tipolojilerinin, ilgili teorisyenler tarafından o dönemde var olan partilerin incelenmesi ve kategorize edilmesi sonucu ortaya çıktığı da göz önünde bulundurulursa partilerin zaten özünde demokrasiden uzaklaĢmıĢ yapılar olduğunu ve bu örneklerden oluĢmuĢ tipolojilerde öne çıkan oligarĢik vurgunun demokrasi ile uyum ortaya koymadığı ortadadır. Siyasi partilerin demokrasinin vazgeçilmezi olabilmesi ve ―demos‖un temsilini gerçek anlamda sağlayabilmesi için kendinden doğru bir demokrasi vurgusuna ihtiyacı olduğu açıktır. Ancak böylece öncelikle kendi içlerinde demokrasinin inĢasını sağlayarak, sonrasında ―birey‖e verdiği önem sebebiyle öne çıkması gereken çoğulcu demokrasi ile doğal bir bağ kurması bugün içeriği önemsenmeden kullanımı sıradanlaĢan demokrasi kavramının hakkını vermeyi kolaylaĢtıracaktır. Kaynakça AltınbaĢ, S. (2015). KüreselleĢmenin Demokrasiye Etkisi: Post-Demokrasi Üzerine Bir Değerlendirme. Yerelden Küresele: Sosyal Bilimlerde Yeni YaklaĢımlar (s. 49-58). Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık. BaĢtürk, E. (2011). Demokrasi Teorisine Geri DönüĢ- Giovanni Sartori. Liberal DüĢünce Dergisi(51-52), 39-48. Duverger, M. (1962). Partiler ve Siyasi Rejimler. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, XIX, 1-4. Duverger, M. (1974). Siyasi Partiler (2. b.). (E. Özbudun, Çev.) Ankara: Bilgi Basımevi. Göztepe, E. (2010). Göztepe, E. (2010). Çoğunlukçu Demokrasi AnlayıĢına KarĢı Çoğulcu Demokrasi Modelleri. E. Göztepe (Dü.) içinde, Çoğulcu Demokrasi–Çoğunlukçu Demokrasi Ġkilemi ve Ġnsan Hakları (s. 130-173). Ankara: TBB Yayını. Gunther, R., & Diamond, L. (2003). Species of political parties: A new typology. Party Politics, 9(2), 167-199. Heywood, A. (2015). Siyaset. Ankara: Adres Yayınları. Kapani, M. (2016). Politika Bilimine GiriĢ (52. b.). Ankara: BB101 Yayınları. Katz, R. S., & Mair, P. (1995). Changing Models of Party Organisation and Party Democracy. Party Politics, 1(1), 5-28. Kircheimer, O. (1990). The Catch-all Party. P. Mair içinde, The West European Party System (s. 50-60). Oxford : Oxford University Press. KiriĢ, H. M. (2012, Ocak-Aralık). Türkiye‘de Rekabetçi Siyasal Partilerin DönüĢümü: Post80 Sisteminde Partilerin YükseliĢi ve DüĢüĢü. Toplum ve Demokrasi Dergisi(13-14), 25-53. KıĢlalı, A. T. (1984). Eski Yunan'da Demokrasi ve Demokratik DüĢünce. Amme Ġdaresi Dergisi, 17(1), 63-67. Koole, R. (1994). The Vulnerability of the Modern Cadre Party in the Netherlands. R. Katz, & P. Mair içinde, How Parties Organize: Change and Adaptation in Party Organizations in Western Democracies (s. 278–303). London: Sage Publications. 136 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Krouwel, A. (2003). Otto Kirchheimer and the catch-all party. West European Politics, 26(2), 23-40. Lijphart, A. (1989). Democratic Political Systems: Types, Cases, Causes, and Consequences. Journal of Theoretical Politics, 1(1), 33-48. Neumann, S. (1990). The Pary of Democratic Integration. P. Mair içinde, The West European Party System (s. 46-49). Oxford: Oxford University Press. Nohutçu, A. (2012). Kamu Yönetimi (8. b.). Ankara: SavaĢ Yayınevi. Oktay, C. (2014). Siyaset Bilimi Ġncelemeleri . Ġstanbul : Alfa Yayınları. Özbudun, E. (1957). M. Duverger'in Siyasal Partileri ve Siyasal Partilerin Ġncelenmesinde Bazı Metodolojik Problemler. Journal of Politics, 23-51. Özbudun, E. (2003). Anayasa Hukuku. EskiĢehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları . Rousseau, J.-J. (2012). Toplum SözleĢmesi. (V. Günyol, Çev.) Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları. Rubin, B. (2002). Turkey's Political Parties: A Remarkably Important Issue. B. Rubin, & M. Heper içinde, Political Parties in Turkey (s. 1-3). London: Frank Cass Press. Sartori, G. (2005). Parties and Party Systems: A framework for analysis. Colchester: ECPR Press. Sartori, G. (2014). Demokrasi Teorisine Geri DönüĢ. Ġstanbul: Sentez Yayıncılık. Süer, S. S. (2011). "Catch-all" Siyasi Partiler. Türkiye Barolar Birliği Dergisi(96), 49-90. Topakkaya, A., & ġahin, B. Ö. (2015). Sakıncalı Rejim Demokrasi: Platon-Aristoteles Örneği. FLSF (Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi)(20), 191-210. Tunç, H. (2008). Demokrasi Türleri ve Müzakereci Demokrasi Kavramı. Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, XII(1-2), 1113-1132. Türköne, M. (2012). Siyaset. Ġstanbul: EtkileĢim Yayınları. Uygun, O. (2010). Demokrasinin Çoğunlukçu ve Çoğulcu Modelleri: Ġki Bin BeĢ Yüz Yıllık Bir TartıĢmanın Analizi. Çoğulcu Demokrasi - Çoğunlukçu Demokrasi Ġkilemi ve Ġnsan Hakları Toplantısı (s. 22-77). Ankara: Türkiye Barolar Birliği Yayınları. Winkler, J. R. (2006). Parteien und Parteiensysteme. H. J. Lauth içinde, Vergleichende Regierungslehre: Eine Einführung (s. 181-201). Wiesbaden: VS Verlag. Wolinetz, S. B. (2002). Beyond the Catch-all Party: Approaches to the Study of Parties and Party Organization in Contemporary Democracies. R. Gunther, J. R. Montero, & J. J. Linz içinde, Wolinetz, S. B. (2002). Beyond the catch-all party: approaPolitical parties: Old concepts and new challenges (s. 136-165). Oxford: Oxford University Press. Yavuz, B. (2009). Çoğulcu Demokrasi AnlayıĢı ve Ġnsan Hakları. Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, XIII(1-2), 283-302. 137 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Uluslararası Patent ve Teknoloji Değerleme Yöntemleri Üzerine Literatür Taraması Tuna Can GÜLEÇ* Batuhan Fatih MOLLAOĞULLARI** Özet Bu çalıĢmanın amacı üzerinde çok sayıda teori kurulmuĢ patent ve teknoloji değerleme yöntemlerini de kapsayan entelektüel sermaye kavramıyla ilgili klasik ve güncel çalıĢmalardan bir derleme oluĢturarak yazına konu ile ilgili kapsamlı ve güncel bir derleme eklemektir. ÇalıĢma öncelikle Entelektüel sermayeyi tanımlamakta ve yazında genel olarak kabul görmüĢ ayrım ve kavramlara değinmektedir. Sonrasında entelektüel sermayenin ölçümüyle ilgili klasik fakat önemli teorilere deyinin çalıĢma, son bölümde konuya daha güncel yaklaĢımları içeren çalıĢmaları derlemekte ve bu verilerle yazında ilerleyiĢ yönünü yorumlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Entelektüel Sermaye, Patent Değerleme, TMS 38 JEL Kodu: G00, G19 Literature Review on International Patent and Technology Valuation Methods Abstract The purpose of this study is to provide a comprehensive and up-to-date review on the subject by creating a compilation of classical and current studies on the concept of intellectual capital, including a number of theoretical foundations of patent and technology valuation methods. The study first defines intellectual capital and refers to generally accepted distinctions and concepts in the literature. The study of classical and important theories about the measurement of intellectual capital is followed by a review of studies that include more up-to-date approaches to the subject in the last section. Keywords: Intellectual Capital, Patent Valuation JEL Code: G00, G19 GĠRĠġ Entelektüel sermaye bir iĢletmenin maddi olmayan değerlerinin toplamı olarak düĢünülebilir. ĠĢletmenin etkileĢimde bulunduğu insan kaynağını, iĢ yaptığı yapmadığı gerçek ve tüzel kiĢiler ile iliĢkilerini ve bunlara ek olarak Ģirketin yeni kurulmuĢ sıfır bir Ģirkete kıyasla sahip olduğu tüm maddi olmayan avantajlar bütünü içerir. Literatürde entelektüel sermaye diye bir kavramın oluĢmasının sebebi, bilanço ve gelir tablosu gibi finansal tablolarda bunların kesin ve net bir Ģekilde değerlenmesinin mümkün olmamasıdır. Kavramsal olarak iĢletmenin fiziksel mal ve kaynakları haricinde bir değer olan entelektüel sermaye artık fiziksel üstünlük ve üretim faktörleriyle elde edilmesi imkânsızlaĢan rekabet üstünlüğünün bilgi çağı içerisinde yakalanabilmesi için hayati öneme sahiptir. * AraĢtırma Görevlisi, Manisa Celal Bayar Üniversitesi, tunacan_gulec@cbu.edu.tr. AraĢtırma Görevlisi, Manisa Celal Bayar Üniversitesi, batuhan_mollaogulları@cbu.edu.tr. ** 138 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Entelektüel sermaye özellikle son 30 yılda büyük bir araĢtırma konusu olmuĢtur. Bu konu üzerinde bu kadar araĢtırma yapılıyor olmasının temel nedeni, geleneksel muhasebe yöntemlerinin yatırımcıları ve yöneticileri kaynakların yarattığı değeri ölçebilme açısından kesin ve net bir yöntemin var olmamasıdır. Bugün yatırılan sermayenin, çoğunlukla maddi olmayan varlıklar üzerinden gelecekte nasıl bir değer yaratabileceği öngörülememektedir. Bunula birlikte zaman geçtikçe maddi olmayan varlıkların toplam sermaye içerisindeki oranının artması ve geçmiĢte fiziksel olarak ölçülebilen yöntemlerle gerçekleĢtirilen birçok faaliyetin günümüzde giderek dijitalleĢiyor olması, önceki yıllarda ortaya atılmıĢ maddi olmayan duran varlık değerleme modellerinin geçerliliklerini de ortadan kaldırmaktadır. I. UFRS YE GÖRE ENTELEKTÜEL SERMAYE Uluslararası Muhasebe Standartları komitesi TMS 38 i maddi olmayan duran varlıkların değerlemesi üzerinde genel çerçevenin sınırlarını belirten bir rehber olarak tasarlamıĢtır. Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu TMS 38 içerisinde maddi olmayan varlığın tanımını ―Fiziksel niteliği olmayan tanımlanabilir parasal olmayan varlıktır.‖ olarak yapmaktadır. Varlık ise geçmiĢ olayların sonucu olarak kontrolü kazanılmıĢ ve kendisinden gelecekte ekonomik fayda beklenen bir kaynak olarak tanımlanır. A. Entelektüel Sermayenin BileĢenleri a. BeĢeri Sermaye Bir iĢyerinin çalıĢanlarının yetenek, bilgi uzmanlık ve görevdeĢlik ağı yoluyla yarattıkları değerler bütünüdür (Maddocks ve Beaney, 2002). Aynı zamanda bir organizasyonun iĢletme ile ilgili oluĢan problemlerini çözebilme kapasitesini ve diğer entelektüel sermaye bileĢenlerini yönetebilme becerisini göstermektedir. b. Yapısal Sermaye Bir iĢyerinin fiziksel olmayan alt yapısını temsil eder. Ġnsanı sermayenin iĢlevini yerine getirebilmesi için oluĢturulmuĢtur sistemler bütünü olarak tanımlanabilir. Kurumun imajı, koordinasyon kabiliyeti, biliĢim sistemleri, patent ve marka tecillerini de içermektedir. Bir organizasyonu diğerinden daha etkili çalıĢır hale getirebilecek her türlü bilgi birikimi veya ticari sır da bu kapsama girmekte ve uluslararası tescil haklarınca koruma altında tutulmaktadır. c. ĠliĢkisel Sermaye MüĢteriler, Tedarikçiler ve firmanın çıkarlarına hizmet etme potansiyeline sahip her kiĢilik ile firmanın gelecekte ekonomik fayda beklentisi olan iliĢkiler kurabilme pozisyonunu temsil etmektedir. Çoğunlukla tamamen görmezlikten gelinen bir bileĢendir. B. Entelektüel Sermaye Ölçümüne YaklaĢımlar Literatürde entelektüel sermayenin ölçümlenmesiyle ilgili çalıĢmalar 4 temel baĢlık altında toplanmıĢtır. Entelektüel sermaye 90‘lardan günümüze nispeten yeni bir kavram olduğundan 2000 ve öncesi çalıĢmalar içerisinden yazında geniĢ kabul görmüĢ olan teorileri Klasik YaklaĢımlar olarak kabul edeceğiz. Günümüze Nispeten daha yakın çalıĢmaları ise daha detaylı inceleyeceğiz. 139 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ġekil 1. Entelektüel Sermaye Ölçüm Yöntemleri Kategorizasyonu Aktif Karlılığı Temelli Yöntemler Piyasa Değeri Temelli Yöntemler Ölçüm Yöntemleri Direkt Yöntemler Dengelenmiş Skorkartı Temelli Yöntemler a. Klasik YaklaĢımlar Piyasa SermayeleĢtirmesi Yöntemi (Piyasa Değeri Temelli) Piyasa değerinin defter değeri ile oranlamasıyla ortaya çıkan katsayının Ģirketin entelektüel sermayesine iĢaret edebileceğini Fama ve French 1995 yılındaki çalıĢmalarında belirtmiĢtir. Bu yöntem basit bir matematiksel oranlama ile Ģirketin maddi varlıklarına karĢın piyasada müĢterilerin bu Ģirket için ödemeye razı oldukları değeri oranlar. Yöntem özellikle basit, anlayıĢlı ve kullanıĢlı olması sebebiyle ileri düzey olmayan yatırımcılar tarafından yaygın olarak kullanılmaktadır. Yöntem yönetim kurulu ve Ģirket ortakları tarafından rağbet görse de Ģirketin maddi olmayan varlıklarının tanımlanıĢı ve ölçümü açısından eksiklikler içermektedir. Mantık olarak Yapılan, yatırımcıların Ģirkete, defter değerinden farklı olarak verdiği değerin o Ģirketin entelektüel sermayesini temsil ettiğidir. Özkaynak Karlılığı (Aktif Karlılığı Temelli) Entelektüel sermayenin ölçümünde PD/DD oranına benzer Ģekilde bir rasyo kullanımı ile ölçülen değerdir. 1 birim özkaynak baĢına Ģirketin elde ettiği net karı göstermektedir, bu oranı yüksek olan Ģirketin diğer koĢullar sabitken düĢük olana göre Özkaynağını daha etkin kullandığı söylenebilir. Tüm diğer koĢulların hiçbir zaman sabit olmaması yöntemin kullanılabilirliğini ve güvenilirliğini düĢürmektedir. TOBIN Q Yöntemi (Aktif Karlılığı Temelli) James Tobin‘in temellerini 1969 yılındaki çalıĢmasında attığı ve kendi adını taĢıyan Q yöntemi, Ģirketin kaynaklarını ne kadar verimli kullandığını Ģirketin karlılığını ve Ģirket varlıklarının yeniden yerine koyulma değerlerini oranlayarak bulmaya çalıĢır. Basit finansal rasyolardan daha etkili ve tutarlı sonuç vermesine karĢın Yönetim felsefesi, Örgüt Kültürü, Finansal iliĢkiler gibi sermaye kalemlerini göz önünde bulundurmaz. EVA Yöntemi (Aktif Karlılığı Temelli) Amerika merkezli finansal analiz Ģirketinin patentli analiz yöntemi olan ekonomik katma değer yöntemi temel olarak Ģirketin faaliyet karlılığı ve sermaye maliyeti arasındaki farkın Ģirketin sahip olduğu entelektüel sermaye ile meydana geldiği yaklaĢımını ele alır. Bir Ģirket 140 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ sermaye maliyetinin ne kadar üzerinde kar edebilme potansiyeline sahipse o derecede yüksek entelektüel sermayeye sahiptir. Direkt Entelektüel Sermaye Değerleme Yöntemi Nahapiet ve Ghoshal, 1998 yılındaki çalıĢmalarında organizasyonel avantajları yaratan veya yok eden faktörlerin kaynağının araĢtırılmasının gerektiğini ve entelektüel sermaye faktörlerinin bunların temel sebepleri arasında olduğunu savunmuĢlardır. Bu yöntemde entelektüel sermaye olarak görülebilecek her Ģey ilk önce en küçük bileĢenlerine kadar indirgenir, daha sonra bu bileĢenlerin tek tek veya toplu bir Ģekilde değerlenmesiyle entelektüel sermaye hesaplanmıĢ olur. DengelenmiĢ Skor kartı YaklaĢımları Kaplan ve Norton tarafından 1996 yılında gündeme getirilen bu yöntem en genel tanımıyla bir Ģirketin misyon ve stratejisinin fiziksel ölçüler haline dönüĢtürülerek ifade edilmesi Ģeklinde tanımlanabilmektedir. ĠĢletmenin performansını finansal ve finansal olmayan boyutta ele alıp bunu yine iĢletmenin strateji ve vizyonu ile birleĢtiren strateji odaklı performans ölçüm sistemidir. Örnek ve Kayanın 2008 yılındaki tanımlarına göre, geleneksel finansal tabanlı ölçüm sistemlerinin aksine bu model bir Ģirketin performansının müĢteri boyutu, Ģirket içi yöntemler boyutu, öğrenme ve geliĢme boyutu ve finansal boyutu olmak üzere dört grup gösterge ile ölçüldüğünü ortaya koymaktadır. Bu dört boyut firmaların performanslarını kontrol etmek ve geliĢtirmek için neler yapmaları gerektiğini göstermek konusunda yardım etmektedir. C. Güncel Yazın Guthrie ve diğerleri 2012 yılında yaptıkları çalıĢmalarında entelektüel sermaye muhasebesini gözden geçirmek ve eleĢtirmeyi amaçlamıĢlardır. Makale bilgi kaynaklarının değerini algılamada uluslararası iĢ dünyasının bir devrim süreci geçirmekte olduğunu ve bu devrimle birlikte bu kaynakları daha verimli ve aktif bir Ģekilde yönetebileceklerini savunmaktadır. 2000 yılında Petty ve Guthrie nin yaptığı çalıĢmadan baĢlayarak 12 yıllık literatürü yarayan makale Entelektüel sermayenin muhasebeleĢtirilmesi kavramının ayrı bir araĢtırma konusu olması gerektiğini belirtmekte sadece sayısal analiz ve finansal tabloların yeterli olmayacağını vurgulamakta ve kavramın son 10 yılda geçirdiği evrimin sebebinin teknolojik sebepler, müĢteri ve Pazar yapısı gibi sebeplerden kaynaklı olduğunu savunmaktadır. Mention ve Bontis 2013 yılındaki çalıĢmalarında Belçika ve Lüksemburg bankacılık sektörü için entelektüel sermayenin performansa etkilerini incelemiĢlerdir. Modern iĢletmelerin en kritik kaynaklarının entelektüel sermayeleri olduğunu belirten makalede değer ortaya çıkarma sürecinin neden bazı coğrafi bölgelerde daha kıt olduğunun nedenleri Belçika ve Luxemburg karĢılaĢtırılarak yapılmaktadır. 200 üzerinde bankaya yapılan anketler aracılığıyla toplanan veriler yapısal eĢitlik modeli kullanılarak analiz edilmiĢtir. AraĢtırmanın bulguları insani sermayenin hem direkt hem de dolaylı yoldan bankacılık sektörü performansını etkilediği yönündedir. Yapısal ve ĠliĢkisel sermaye için ise pozitif katsayılı bir iliĢki gözlemlenmesine karĢın bu iki değiĢken için çalıĢma istatistiksel olarak anlamlı niteliğe ulaĢamamıĢtır. ÇalıĢma ayrıca sürpriz bir bulgu olarak iliĢkisel sermaye arttıkça yapısal sermayenin bankacılık sektörü için bozulduğu sonucuna da varmıĢtır. 141 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Yeni Zelanda Ģirketlerinin entelektüel sermayelerini raporlama eğilimlerini bilgi yoğun ve genelensek üretim tabanlı iĢletmeler için uzun dönemde inceleyen bu çalıĢma 2014 yılında De Silva ve diğerleri tarafından gerçekleĢtirilmiĢtir. 5 bilgi yoğun ve 5 geleneksel üretim tabanlı Ģirket için içerik analizi yöntemi ile gerçekleĢtiren analiz bu firmaları 20042010 yılları arasında aynı ülkenin sermaye piyasasında iĢlem gören firmalar için seçmiĢtir. AraĢtırma hem geleneksel hem de bilgi tabanlı Ģirketlerde uzun vadede entelektüel sermaye raporlama eğilimlerinde artıĢ gözlemlemiĢ ve herhangi birinin eğilimini diğerinden daha yüksek olarak tespit edememiĢtir. Makale ayrıca pazardaki entelektüel sermaye rapor ediliĢlerindeki artıĢın firma büyüme artıĢına oranla daha hızlı olmadığını tespit etmiĢtir. Dumay 2014 yılında Journal of Intellectual Capital (JIC) dergisinde 15 yıldır yayınlanan geçmiĢ entelektüel sermaye odaklı çalıĢmaları, entelektüel sermayenin geleceğini tahmin edebilme amacıyla derlemiĢtir. ―Google Scholar‖ dan elde ettiği atıf verilerini ve SCImago dan elde ettiği dergi etki faktörünü veri olarak kullanan çalıĢma bu verilere dergi editörlerinin yorumlarını da ekleyerek analiz etmiĢtir. AraĢtırma bulguları entelektüel sermaye ile ilgili yayınların çok disiplinli nitelikte olduğu ve her alanda araĢtırmacının bu konuya değinebildiği, bununla birlikte Kuzey Amerikalı akademisyenlerin bu alanda çalıĢma yapma hızlarında düĢüler olduğunu iĢaret etmektedir. Makale gelecekte bu bilimsel çalıĢma alanının muhasebe ve finans akademisyenlerinden daha çok özel sektör ve kamu kurumlarının yoğunlaĢtığı bir alan olacağını öngörmektedir. Avusturyalı finans sektörü firmalarının performansları ve entelektüel sermaye arasında iliĢkinin incelenmesi amacıyla 2013 yılında Joshi ve diğerleri 2 yıllık piyasa verisi kullanarak Pulic in geliĢtirdiği ―Entelektüel Katma Değer Katsayısı‖ modelini uygulamıĢlardır. Veriler yıllık frekansta kullanılmıĢtır. AraĢtırma bulgularına bakıldığında Avusturya finansal sektörünün insani sermayeden yüksek derecede etkilendiği, fakat çoğu firmanın entelektüel sermayesini oldukça verimsiz kullandığı sonucuna varılmıĢtır. Yatırım ve sigorta Ģirketleri için ayrı senaryolar öngören analiz, Yatırım Ģirketlerinin insani sermayeden daha çok etkilenirken sigorta Ģirketlerinin maddi varlıklardan daha çok etkilendiği yargısına varmıĢtır. Nedensellik haritalarının entelektüel sermaye‘nin dinamik yapısı üzerinde etkilerini araĢtırma amacıyla Montemari ve Nielsen‘in 2013 yılında yaptıkları çalıĢma ağ tabanlı çalıĢma modellerinin tekil olarak derinlemesine analizinden oluĢmaktadır. ÇalıĢma bulguları nedensellik haritalarının var olduğu iĢ ortamlarında entelektüel sermayenin nasıl çalıĢtığını anlama konusunda ne kadar açıklayıcı olduğunu vurgulamakta ve bu nedensellik haritalarının yönetimin kararlarının sürekliliği ve yarattığı etkileri tespit etmede bir araç olarak kullanılabileceğini önermektedir. ÇalıĢma ayrıca bu yapının entelektüel sermayenin dinamik yapısını tanımlamada daha detaylı analizler ile çalıĢılmasını önermektedir. Son yılların yazında en büyük ilgi gören çalıĢmalarından olan Calabrese ve diğerlerinin 2013 yılında yazdığı Bulanık AHP sistemlerinin entelektüel sermayenin yönetiminde kullanılması ile ilgili makale günümüzün rekabetçi iĢ ortamında rekabetsel avantajı ele geçirmek için entelektüel sermayenin her zamankinden daha önemli bir etken olduğunu savunmaktadır. Makale günümüzde çoğu firmanın entelektüel sermaye yatırımlarını yapma konusunda bilince sahip olduğunu kabul ederken bu yatırımların yönetimi konusunda ise nasıl baĢarılı olacakları kısımında yetersiz kaldıklarını belirtmektedir. Bunun bir sonucu olarak bazı firmaların entelektüel sermaye yatırımlarını 142 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ abartarak aĢırı yatırımdan dolayı verimsizliğe maruz kaldığı bazılarının ise optimum seviyeden daha düĢük miktarda bu yatırımları durdurduğunu belirtmektedir. Buradan hareketle makale entelektüel sermayenin değerlendirilebilmesi için Analitik hiyerarĢi ve bulanık mantık süreçlerini bir araya getirerek entegre bir analiz gerçekleĢtirmiĢtir. Bu yaklaĢım entelektüel sermayenin dinamiklerini tespit etme ve ölçme konusunda sözel yöntemlerle birleĢtirildiğinden dolayı büyük baĢarı sağlayabilecektir. Makale sonuç olarak sunduğu bulanık mantık ve Analitik hiyerarĢi süreçlerini raporlarmıĢ ve mihenk taĢı niteliğinde sonuçlara ulaĢmıĢtır. Dumay ve Garanina 2013 yılında entelektüel sermaye araĢtırma yöntemlerini ve bunlardan nasıl faydalanıldığını incelemek amacıyla entelektüel sermaye alanında yayın yapan bilimsel dergi veri tabanlarını 2000-2011 yılları arası için taramıĢ ve Alvesson ve Deetz in geliĢtirdiği kritik yönetim çerçevesiyle analiz etmiĢlerdir. AraĢtırma bulgularına göre uygulamalı araĢtırmaların sayısı artarken değerlendirme tuzağı denilen görüngüye maruz kalan makalelerin sayısı da artmaktadır. Açık yaklaĢım da takılıp kalan bu uygulama temelli araĢtırmalar ise ikinci aĢama entelektüel sermaye yapılarını açıklamaktan aciz kalmaktadır. Khalique ve diğerlerinin 2015 yılında entelektüel sermayenin alt bileĢenleri ve kurumsal performans arasındaki iliĢkiyi ölçmek amacıyla elektrik/elektronik sektöründe küçük ve orta ölçekli iĢletmeler üzerinde yaptıkları çalıĢma 247 katılımcının cevapladığı yapılandırılmıĢ anketlerle güvenilirlik ve tutarlılık testlerine tabi tutulduktan sonra gerçekleĢtirilmiĢtir. Önerilen araĢtırma hipotezini test etmek için çoklu regresyon yöntemi kullanılmıĢtır. AraĢtırma bulgularına göre tüm diğer değiĢkenlerden daha fazla anlamlı olarak öne çıkan değiĢken beĢeri sermayedir. Bunu haricindeki etkenlerden de çoğunluğunda anlamlı iliĢkiye rastlanmıĢtır. Demartini ve Paoloni‘nin 2013 yılında yaptıkları çalıĢma, entelektüel sermayenin ölçülmesinden sonra yönetimine geçiĢ sürecindeki iliĢkiyi analiz etmektir. Operasyonel faktörler, stratejiler ve entelektüel sermaye arasındaki iliĢkiyi tespit etmeyi amaçlayan makale ―hareket araĢtırması‖ yöntemini kullanarak yöntemimin entelektüel sermaye ile ilgili hangi durumlarda nasıl kararlar verdiğini nicelemektedir. AraĢtırmada savunma sanayisi için elektronik cihazlar üreten ve entelektüel sermaye ile ilgili yönetim planı hâlihazırda var olan bir iĢletme incelenmiĢtir. Model ile entelektüel sermayede değiĢime sebep olması beklenen her kararın etkileri öngörülmeye çalıĢılmıĢtır, araĢtırma sonucunda Ģirketlerin entelektüel sermaye yatırımlarıyla ilgili karar sürecinde bu modeli uygulamaları önerilmektedir. 2013 yılında Serena Chiucchi tarafından gerçekleĢtirilen araĢtırmada amaç, entelektüel sermayenin ölçümünün entelektüel sermaye hareketlerinde ve sistemin içerisindeki karar alıcıların süreçleri öğrenme ve uygulamalarında yardımcı olabilecek bir kaynak oluĢturmaktır. Makalede, yazarın Ģahsen değerleme süreçlerine dahil olduğu bir Ģirket için yapıcı bir durum çalıĢması sunulmaktadır. Kolb‘un deneysel öğrenme teorisini model alarak incelenen entelektüel sermaye karar alıcının öğrenme sürecine yoğunlaĢmaktadır. AraĢtırma sonuçlarına göre entelektüel sermaye ile ilgili yatırım iĢlemleri yapabilmek için karar vericinin öncelikler deneysel bir öğrenme döngüsünden geçmesi gereklidir. Bu eğitimlerle birlikte karar vericilerin zihniyeti maddi olmayan duran varlıkların sadece miktarlarını tespit etmekten onları yönetmeye doğru evrim geçirecektir. 143 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Kaynakça Alvesson, M., & Deetz, S. (2006). 1.7 critical theory and postmodernism approaches to organizational studies. The Sage handbook of organization studies, 255. Andriessen, D. (2002, January). The financial value of intangibles: searching for the Holy Grail. In 5th World Congress on the Management of Intellectual Capital. Calabrese, A., Costa, R., & Menichini, T. (2013). Using Fuzzy AHP to manage Intellectual Capital assets: An application to the ICT service industry. Expert Systems with Applications, 40(9), 3747-3755. Chen, S., & Dodd, J. L. (1997). Economic value added (EVA™): An empirical examination of a new corporate performance measure. Journal of Managerial Issues, 318-333. De Silva, T. A., Stratford, M., & Clark, M. (2014). Intellectual capital reporting: a longitudinal study of New Zealand companies. Journal of Intellectual Capital, 15(1), 157172. Demartini, P., & Paoloni, P. (2013). Implementing an intellectual capital framework in practice. Journal of Intellectual Capital, 14(1), 69-83. Dumay, J., & Garanina, T. (2013). Intellectual capital research: a critical examination of the third stage. Journal of Intellectual Capital, 14(1), 10-25. Dumay, J. (2014). 15 years of the Journal of Intellectual Capital and counting: A manifesto for transformational IC research. Journal of Intellectual Capital, 15(1), 2-37. Fama, E. F., & French, K. R. (1995). Size and book‐to‐market factors in earnings and returns. The Journal of Finance, 50(1), 131-155. Guthrie, J., Ricceri, F., & Dumay, J. (2012). Reflections and projections: a decade of intellectual capital accounting research. The British Accounting Review, 44(2), 68-82. Joshi, M., Cahill, D., Sidhu, J., & Kansal, M. (2013). Intellectual capital and financial performance: an evaluation of the Australian financial sector. Journal of intellectual capital, 14(2), 264-285. Jurczak, J. (2008). Intellectual capital measurement methods. Economics and Organization of Future Enterprise, 1(1), 37-45. Kaplan, R. S., & Norton, D. P. (1996). The balanced scorecard: translating strategy into action. Harvard Business Press. Kaya, Hatice P. (2008) Entelektüel Sermayenin Finansal Tablolar Aracılığıyla Sunulması Sorunu ve Çözüm Önerileri, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Kayseri. Kayalı, C. A., Yereli, A. N., & ġebnem, A. D. A. (2007). Entelektüel katma değer katsayısı yöntemi kullanılarak entelektüel sermayenin firma değeri üzerindeki etkisinin belirlenmesine yönelik bir araĢtırma. Yönetim ve Ekonomi: Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi,14(1), 67-90. Kayalı, C. A., Ada ġ.(2008), Entelektüel Sermayenin MuhasebeleĢtirme Sürecinde YaĢanan Sorunlar ve Rasyolara Etkisi Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi,6/1, 23-33. Khalique, M., Bontis, N., Abdul Nassir bin Shaari, J., & Hassan Md. Isa, A. (2015). Intellectual capital in small and medium enterprises in Pakistan.Journal of Intellectual Capital, 16(1), 224-238. 144 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Maddocks, J., & Beaney, M. (2002). See the invisible and intangible.Knowledge Management, 16. Mention, A. L., & Bontis, N. (2013). Intellectual capital and performance within the banking sector of Luxembourg and Belgium. journal of intellectual capital, 14(2), 286-309. Montemari, M., & Nielsen, C. (2013). The role of causal maps in intellectual capital measurement and management. Journal of Intellectual Capital, 14(4), 522-546. Nahapiet, J., & Ghoshal, S. (1998). Social capital, intellectual capital, and the organizational advantage. Academy of management review, 23(2), 242-266. Norton D., Kaplan R., The balanced scorecard: Translating strategy into action, Harvard Business School 1996. Örnek, Ali ġahin; (2000), ―Balanced Scorecard: Bilgiden Stratejiye UlaĢmada Kullanılabilecek Yeni Bir Araç‖, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2(3), ss.255-276. Petty, R., & Guthrie, J. (2000). Intellectual capital literature review: measurement, reporting and management. Journal of intellectual capital,1(2), 155-176. Pulic, A. (2000). VAIC™–an accounting tool for IC management. International journal of technology management, 20(5-8), 702-714. Saunders, A., & Brynjolfsson, E. (2016). Valuing Information Technology Related Intangible Assets. Mis Quarterly, 40(1), 83-110. Serena Chiucchi, M. (2013). Intellectual capital accounting in action: enhancing learning through interventionist research. Journal of Intellectual Capital, 14(1), 48-68. Sullivan, Patrick H. Jr. ve Sullivan, Patrick H. Sr.; (2000), ―Valuing Intangibles Companies, An Intellectuel Capital Approach‖, Journal of Intellectual Capital, 1(4), pp.328-340, Tobin, J. (1969). A general equilibrium approach to monetary theory. Journal of money, credit and banking, 1(1), 15-29. 145 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Öğrencilerin Muhasebe Meslek Etiği Algısı: Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Öğrencileri Üzerine Bir AraĢtırma Yağmur ÇELĠK* Aslı DUMAN** Filiz ASLAN*** Vildan ġEN**** Özet Muhasebenin en önemli amaçlarından biri; finansal bilgi kullanıcılarına faydalı ve doğru finansal bilgiler sunmaktır. Muhasebenin bilgi sunma iĢlevi göz önüne alındığında; muhasebe verilerinin düzenli, doğru ve güvenilir bir Ģekilde sunulabilmesinde yasal düzenlemelerin tek baĢına yeterli olmadığı ve meslek etik ilkelerine ihtiyaç duyulduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu çalıĢmada; Manisa Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi öğrencilerinin etik kavramının algılanmasına yönelik; mesleki etik kuralları yönetmeliği kapsamında yer alan dürüstlük, tarafsızlık, gizlilik, mesleki yeterlilik ve özen ve mesleki davranıĢ gibi etik boyutlar baz alınarak bir analiz yapılmıĢtır. Ayrıca meslek etiği düzenlemelerine ve uygulamalarına katkıda bulunmak amaçlanmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Etik, Meslek Etiği, Muhasebe Meslek Etiği. Jel Code: M1 Abstract One of the most important purposes of accounting is To provide useful and accurate financial information to financia linformation users. When considering thein formation presentation function of the accountant It is a fact that legal regulations alone are not sufficient and that Professional ethics principles are needed in order to present accounting data in a regular, correct and reliable way. In this study; Manisa Celal Bayar University Faculty of Economics and Administrative Sciences aims to perceive the students' ethical concept; An analysis has been made based on the ethical dimensions such as honesty, impartiality, confidentiality, Professional competence and care and Professional behavior which are included in the regulation of Professional ethic rules. It is also intended to contribute to the regulation and implementation of Professional ethics. Keywords: Ethics, Business Ethics, Accounting ProfessionEthic. Jel Code: M1 GĠRĠġ Günümüzde meydana gelen skandallar ve iĢletmelerin finansal raporlarında usulsüz düzeltmeler yapmaları meslek ahlakı ve sosyal sorumluluk kavramlarına verilen önemi * Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ĠĢletme – Muhasebe Finansman Tezli Yüksek Lisans, yagmurrcelikk@gmail.com ** Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ĠĢletme – Muhasebe Finansman Tezli Yüksek Lisans *** Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ĠĢletme – Muhasebe Finansman Tezli Yüksek Lisans **** Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ĠĢletme – Muhasebe Finansman Tezli Yüksek Lisans 146 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ artırmıĢtır. Muhasebe mesleği, dünyadaki ekonomik geliĢmelere göre paralel olarak değiĢmesi gereken dinamik bir meslektir. Bu özelliği ürettiği bilgilerin kapsamını geniĢletmekte ve niteliğini artırmaktadır. Toplumun muhasebe meslek mensuplarından beklentisi, sosyal sorumluluk kavramının bilincinde olup yasalara ve genel kabul görmüĢ muhasebe ilkelerine uygun iĢlemler yapmak, toplumun değer yargılarına önem vermek ve topluma doğru bilgileri sunmak, dürüst ve Ģeffaf olmak gibi davranıĢlar sergilemektir. Bahsedilen tüm bu kavramlar; muhasebe meslek etiğinin bir gereğidir. Bu çerçevede muhasebe meslek etiği ile ilgili uluslararası çalıĢmalar ve ulusal boyuttaki mevzuat düzenlemeleri özetlenmiĢtir. AraĢtırmanın uygulama (analiz) kapsamında ise Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesinde yapılan; Öğrencilerin Muhasebe Meslek Etiği Algısı anket çalıĢması sonucunda elde edilen veriler (SPSS 23.0 for Windows) ―Sosyal Bilimler için Ġstatistik Paket Programı‖ kullanılarak analiz edilmiĢtir. I.LĠTERATÜR TARAMASI Meydana gelen skandallar ve finansal tablolarda yapılan usulsüz düzeltmeler muhasebe meslek etiği konusunu gündeme getirmiĢ ve bu konu sorgulanmaya baĢlanmıĢtır. Yapılan etik dıĢı davranıĢları göz önünde bulundurduğumuzda, bu usulsüz davranıĢları gerçekleĢtiren bireylerin en az üniversite mezunu olduğunu düĢünürsek, üniversitelerin bu etik dıĢı davranıĢların önlenmesinde ne kadar önemli bir rolünün olduğu gözlemlenir. Bu konular çerçevesinde, literatür tarandığında muhasebe mesleki etiği ile ilgili yapılan çalıĢmalardan bazıları aĢağıdaki gibidir. Akdoğan (2008)ĠĢletme ve Ġktisat alanlarında verilen eğitim içerisinde meslek etiğinin önemini vurgulayacak bir çalıĢma gerçekleĢtirmiĢtir. Bu çalıĢma sonucunda öğretim elemanlarının meslek etiği konusunda duyarlı oldukları, etik konusunu ya bir ders ya da ders içerisinde bir bölüm olarak mutlaka yer verdikleri, okutulmayan eğitim kurumlarında ise bu eksikliğin giderilmesi istendiğini saptamıĢtır. DaĢtan (2009) etik eğitimin muhasebe eğitimindeki yeri ile ilgili yaptığı çalıĢmasında Türkiye‘deki üniversitelerin Ġktisadi Ġdari Bilimler Fakültelerinde verilen etik derslerini incelemiĢ ve bu konudaki eksikleri tespit etmiĢtir. Bu eksikliklerin giderilmesi adına lisans ve lisansüstü seviyede etik derslerinin müfredata eklenmesi gerektiği önerisini sunmuĢtur. Kurnaz ve GümüĢ (2010) muhasebe bölümü öğrencilerinin etik dıĢı davranıĢlara iliĢkin algısını analiz etmek için bir çalıĢma gerçekleĢtirmiĢtir. Bu çalıĢma sonucunda; öğrencilerin devam ettikleri sınıfla etik davranıĢlara iliĢkin algıları arasında anlamlı bir farklılık olduğu tespit edilmiĢtir. Üst sınıftaki öğrencilerin alt sınıftaki öğrencilere göre etik dıĢı davranıĢlara karĢı daha hassas oldukları gözlemlenmiĢtir. Bununla birlikte öğrencilerin yapılan etik dıĢı davranıĢlar göz önünde bulundurulduğunda, ekonomik etik dıĢı davranıĢları mantıksal bir çerçevede düĢünmeye çalıĢıp, ekonomik nedenlerin bireyleri etik dıĢı davranıĢlara iteceğini düĢünmüĢlerdir. Bu yüzden diğer etik dıĢı davranıĢlara göre, ekonomik etik dıĢı davranıĢlar daha az etik dıĢı algılanmıĢtır. Sakarya ve Kara (2010) yaptıkları çalıĢmada, Türkiye‘de meslek etiği üzerine yapılan düzenlemelerin meslek mensupları tarafından algısını ölçmeye çalıĢmıĢtır. Bu çalıĢma sonucunda; eğitim düzeyine göre yapılan karĢılaĢtırmada meslek mensuplarının; dürüstlük, tarafsızlık, mesleki özen ve yeterlilik vb. etik algılaması değiĢkenleri ile ilgili algılarında herhangi bir farklılık gözlenmemiĢtir. Gelir düzeyine bakıldığında; her gelir düzeyindeki 147 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ meslek mensuplarının, etiğe karĢı bakıĢ açılarında herhangi bir farklılık olmadığı gözlemlenmiĢtir. Mesleki deneyime göre; meslek mensuplarının mesleki yeterlilik ve özen ile mesleki davranıĢ değiĢkenlerine bakıĢ açılarında anlamlı farklılıklar gözlemlenmiĢtir. Kutluk ve Ersoy (2011) ise muhasebe meslek mensuplarının etik yargı düzeyleri üzerine yaptıkları araĢtırma sonucu, muhasebe meslek mensuplarının meslek unvanı, öğrenim durumu, yaĢı ve deneyimine göre anlamlı bir farklılık gözlenmemiĢtir. Cinsiyete göre bakıldığında anlamlı bir farklılık gözlenmekle birlikte, kadınların etik yargı düzeyleri erkeklere oranla daha yüksektir. Yalçın (2011) yaptığı araĢtırmada, meslek mensuplarının ve iĢletmelerin etik konusundaki tutumları incelemiĢtir. Katılımcıların etik ilkeler ile ilgili tutumları genel olarak değerlendirildiğinde; yasalarda belirtilmese bile etik ilkelere uyulmasının önemi, bağımsız çalıĢan meslek mensuplarının usulsüz davranıĢlardan kaçınması gerektiği, dürüstlük, tarafsızlık ve güvenilirlik kavramlarının mesleğin temelini oluĢturduğu savunulur. Yıldız (2011) Kayseri il merkezinde faaliyet gösteren meslek mensuplarının, meslek etiğine iliĢkin algılarını incelemiĢtir. AraĢtırma sonucunda meslek mensuplarının meslek etik ilkelerine uymaya özen gösterdikleri, ancak denetimdeki yetersizlikler ve ekonomideki olumsuz değiĢimlerin etkilerinin meslek mensuplarını etik dıĢı davranıĢlara yönelttiği tespit edilmiĢtir. Özkan ve Hacıhasanoğlu (2012) Muhasebe meslek mensuplarının kiĢilik özellikleri ile etik karar verme davranıĢları arasındaki iliĢkiyi incelemiĢlerdir. Yapılan araĢtırmalar sonucunda bireylerin kiĢisel özellikleri ile etik karar alma davranıĢı arasında anlamlı bir iliĢki bulunamamıĢtır. Dolayısıyla bundan sonraki araĢtırmalara; baĢka değiĢkenlerin etik karar alma davranıĢını etkileyip etkilemediğinin incelenmesini önermiĢtir. Akın ve ÖzdaĢlı (2014) meslek mensupları ile meslek yüksekokul öğrencilerinin etik ilkelerine uyma düzeylerine yönelik algılarını ölçmeye yönelik bir araĢtırma yapmıĢlardır. Bu araĢtırma sonucunda öğrencilerin meslek mensuplarının dürüstlük ve tarafsızlıkları konusunda olumsuz görüĢe sahip oldukları tespit edilmiĢtir. A. Etik Kavramı Ve Muhasebe Meslek Etiği Etik insanlar arasındaki iliĢkilerde iyi veya kötü, doğru veya yanlıĢ kavramlarının temelini araĢtıran felsefi bir anlayıĢtır. Özgener (2009) etiği „bir birey veya grubun belirli eylemlerin doğruluğunu veya yanlıĢlığını, eylemde bulunanların iyi veya kötü yanlarını ve bu eylemlerin yönelmiĢ olduğu hedeflerle iliĢkili olarak insanlığın refahını oluĢturan unsurların neler olduğunu oluĢturan ve bunları teĢvik eden davranıĢ ve kararları açıklayan kurallar, standartlar ve değerler bütünü‟ olarak tanımlanmaktadır. Meslek etiği literatürde çok farklı anlama gelecek Ģekilde tanımlanmıĢtır. En genel tanımı 1985 yılında Lewis yapmıĢtır. Bu tanıma göre meslek etiği „özel durumlarda bile doğru ve ahlaki davranıĢta bulunmayı sağlayacak prensipler, kurallar ve standartlar‟ olarak tanımlanmıĢtır. Muhasebenin en önemli amaçlarından biri finansal bilgi kullanıcılarına faydalı ve doğru finansal bilgiler sunmaktır. Muhasebenin bilgi sunma iĢlevi göz önüne alındığında muhasebe mesleğinde etik; meslek mensuplarınca kanunlara ve toplumun değer yargılarına uygun, güvenilir bilgilerin sunulmasıdır. Meslek mensuplarının davranıĢlarını Ģekillendiren etkenler; yasal düzenlemeler, özgür seçim hakları ve ahlak olgusudur. Ahlak normları; meslek mensubunun kararlarında 148 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ etmendir. Aynı zamanda hak ve sınırları tanımlayan yasal düzenlemeler ile özgürlük arasındaki boĢluğu kapatarak dengeyi sağlamaktadır. Meslek ahlakına iliĢkin olarak ilgili kurumların belirlediği ilkeler ile meslek mensubunun aldığı ahlaki kararların paralelliği konusunda zorlama yapılamaz. Meslek ahlakı ihmal edildiğinde meslek mensubunun aldığı kararlarda bahsedilen etkenler rol oynamıĢ olabilirler (Selimoğlu, 1997; 149). Meslek mensubunun ahlak anlayıĢı, doğru ve güvenilir bilginin sunulmasını sağlar. Bilgiyi sunan meslek mensubu olduğuna göre onun göstereceği ahlaki veya gayri ahlaki tutum ve davranıĢ bilgi kullanıcılarını etkileyecektir. Meslek mensubu çok geniĢ bir alanda sorumluluk sahibi olan kiĢidir ve edinmiĢ oldukları bilgi ve deneyimleri, ilgili yasalar ve düzenlemelere göre etik çerçevede gerçekleĢtirebilmelidir. Ancak meslek mensubu bu görevi yerine getirirken ahlak kurallarıyla çeliĢkiye düĢebilir. Bunun için ahlak açısından ortaya çıkan bu problemleri gidermede meslek ahlakı önemli bir rol oynar (Selimoğlu, 1997: 149). II. METADOLOJĠ A. Veri ve Yöntem AraĢtırmanın amacı, meslek mensubu olmaya aday Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi öğrencilerinin, muhasebe meslek mensuplarının etik kurallara uyup uymadıklarına iliĢkin algılarını ölçmektir. AraĢtırma Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine yapılmıĢtır. AraĢtırmada birincil kaynaktan veri toplamada en çok tercih edilen anket yöntemi kullanılmıĢtır. AraĢtırmada kullanılan anket formu Akın ve ÖzdaĢlı (2014)‘nın "Muhasebe Meslek Mensuplarının Mesleki Faaliyetlerinde Uymaları Gereken Etik Ġlkelere Uyma Düzeyine Yönelik Meslek Mensupları Ġle Meslek Yüksek Okulu Muhasebe Bölümü Öğrencilerinin Algıları" isimli çalıĢmasından alınmıĢtır. Ankette 4 adet demografik soru ve muhasebe meslek etiğinin nasıl algılandığını tespit etmek üzere 5‘li Likert(1-Kesinlikle Katılmıyorum, 2-Katılmıyorum, 3-Ne Katılıyorum Ne Katılmıyorum, 4-Katılıyorum, 5Kesinlikle Katılıyorum) ile ölçülen 25 adet soru sorulmuĢtur. B. Güvenilirlik Analizi Ankete iliĢkin cronbach‘salpha analizi yapılmıĢ ve katılımcıların demografik dağılımları verilmiĢtir. Yapılan analiz sonucunda cronbach‘salpha 0.915 olarak bulunmuĢtur. Bulunan değer 0.70< 0.915< 0.93 aralığında olduğundan ölçek oldukça güvenilirdir. III. AMPRĠK BULGULAR AraĢtırma kapsamında anket uygulanan katılımcı öğrencilerin 61‘ini kadın, 39‘unu erkek öğrenciler oluĢturmaktadır. Bu katılımcılar mezun oldukları liseye göre incelendiğinde çoğunluğun düz lise mezunu olduğu görülmektedir. Katılımcıların 46‘sı düz lise, 9‘u ticaret, 42‘si anadolu ve son olarak 4.1‘i diğer lise türlerinden (açık öğretim lisesi, çok programlı lise, meslek liseleri, fen lisesi vb.) mezun olmuĢlardır. Katılımcı öğrenciler okudukları sınıfa göre incelendiğinde ise 6.9‘unu birinci sınıf, 9.7‘sini ikinci sınıf, 9‘unu üçüncü sınıf, 33.1‘ini dördüncü sınıf, 42.1 ini ise dördüncü sınıf üstü öğrenciler(yüksek lisans, doktora) oluĢturmaktadır. IV. T TESTĠ VE HĠPOTEZLERĠ ÇalıĢmada erkek öğrencilerin dürüstlük ve tarafsızlık ilkesi düzeyi ortalamasının kadın öğrencilerden daha yüksek olduğu görülmektedir. 149 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Dürüstlük Ġçin Hipotezler; H0: Kadın ve erkek öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının dürüstlük ilkesin uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık yoktur. H1: Kadın ve erkek öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının dürüstlük ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık vardır. Kadın ve erkek öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının dürüstlük ilkesine uymaları konusundaki farklılığın anlamlı olup olmadığını anlamak için sig.(2-tailed) değerlerine bakmamız gerekmektedir. Tabloda bu değer (,000)olarak çıkmaktadır Anlamlılık değeri olan bu değer 0.005 ten küçük olduğu zaman iki grup arasında anlamlı bir farklılık vardır denir. Tablomuzda (,000) değeri için bu gruplar arasında ileri anlamlılık düzeyinde farklılık vardır denilebilir.H0 hipotezi reddedilir. Kadın ve erkek öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının dürüstlük ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında ileri düzeyde anlamlı bir farklılık vardır. Tarafsızlık Ġçin Hipotezler; H0: Kadın ve erkek öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının tarafsızlık ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık yoktur. H1: Kadın ve erkek öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının tarafsızlık ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık vardır. Kadın ve erkek öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının tarafsızlık ilkesine uymaları konusundaki farklılığın anlamlı olup olmadığını anlamak için sig.(2-tailed) değerlerine bakmamız gerekmektedir. Tablomuzda bu değer (,000) olarak çıkmaktadır Anlamlılık değeri olan bu değer 0.05ten küçük olduğu zaman iki grup arasında anlamlı bir farklılık vardır denir. Tablomuzda (,000) değeri için bu gruplar arasında ileri anlamlılık düzeyinde farklılık vardır denilebilir.H0 hipotezi reddedilir. Kadın ve erkek öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının tarafsızlık ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında ileri düzeyde anlamlı bir farklılık vardır. T TESTĠ (2) ÇalıĢmada üçüncü sınıf öğrencilerinin mesleki davranıĢ ilkesi düzeyi ortalamasının birinci sınıf öğrencilerden daha yüksek olduğu görülmektedir. Mesleki DavranıĢ Boyutu Ġçin Hipotezler; H0: Birinci ve üçüncü sınıf öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının mesleki davranıĢ ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık yoktur. H1: Birinci ve üçüncü öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının mesleki davranıĢ ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık vardır. Birinci sınıf ve üçüncü sınıf öğrencilerinin muhasebe meslek mensuplarının mesleki davranıĢ ilkesine uymaları konusundaki farklılığın anlamlı olup olmadığını anlamak için sig.(2-tailed) değerlerine bakmamız gerekmektedir. Tablomuzda bu değer (,061) olarak çıkmaktadır Anlamlılık değeri olan bu değer 0.05‘den büyük olduğu zaman iki grup arasında anlamlı bir farklılık yoktur denir.H1 hipotezi reddedilir. Birinci sınıf ve üçüncü sınıf öğrencilerinin muhasebe meslek mensuplarının mesleki davranıĢ ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık yoktur. 150 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ T TESTĠ(3) ÇalıĢmada dördüncü sınıf üstü öğrencilerinin(yüksek lisans, doktora) mesleki yeterlilik, özen ve gizlilik ilkesi düzeyi ortalamasının birinci sınıf öğrencilerden daha yüksek olduğu görülmektedir. Mesleki Yeterlilik Ġçin Hipotezler; H0: Birinci sınıf ve dördüncü sınıf üstü öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının mesleki yeterlilik ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık yoktur. H1: Birinci sınıf ve dördüncü sınıf üstü öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının mesleki yeterlilik ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık vardır. Birinci sınıf ve dördüncü sınıf üstü öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının mesleki yeterlilik ilkesine uymaları konusundaki farklılığın anlamlı olup olmadığını anlamak için sig.(2-tailed) değerlerine bakmamız gerekmektedir. Tabloda bu değer (,000) olarak çıkmaktadır Anlamlılık değeri olan bu değer 0.05 ten küçük olduğu zaman iki grup arasında anlamlı bir farklılık vardır denir. Tablomuzda (,000) değeri için bu gruplar arasında ileri anlamlılık düzeyinde farklılık vardır denilebilir.H0 hipotezi reddedilir. Birinci sınıf ve dördüncü sınıf üstü öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının mesleki yeterlilik ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında ileri düzeyde anlamlı bir farklılık vardır. Gizlilik Ġçin Hipotezler; H0: Birinci sınıf ve dördüncü sınıf üstü öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının gizlilik ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık yoktur. H1: Birinci sınıf ve dördüncü sınıf üstü öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının gizlilik ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında anlamlı bir farklılık vardır. Birinci sınıf ve dördüncü sınıf üstü öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının gizlilik ilkesine uymaları konusundaki farklılığın anlamlı olup olmadığını anlamak için sig.(2-tailed) değerlerine bakmamız gerekmektedir. Tabloda bu değer (,000)olarak çıkmaktadır Anlamlılık değeri olan bu değer 0.05 ten küçük olduğu zaman iki grup arasında anlamlı bir farklılık vardır denir. Tablomuzda (,000) değeri için bu gruplar arasında ileri anlamlılık düzeyinde farklılık vardır denilebilir.H0 hipotezi reddedilir. Birinci sınıf ve dördüncü sınıf üstü öğrencilerin muhasebe meslek mensuplarının gizlilik ilkesine uymaları konusundaki görüĢleri arasında ileri düzeyde anlamlı bir farklılık vardır. IV. FAKTÖR ANALĠZĠ Faktör analizinin temel amacı çok sayıda değiĢkeni az sayıda kavramsal olarak anlamlı faktörlerde toplamaktır. Kısaca veri indirgeme metotlarından biridir. Faktör analizi, faktör içindeki değiĢkenleri (anket soruları) yüksek korelasyonlu faktörler arasında ise, iliĢki olmayacak Ģekilde sonuç verir. Faktör analizi bir veri azaltma tekniğinden oluĢmaktadır (Yılmaz, 2004: 785-786). Açıklayıcı faktör analizinde araĢtırmacı araĢtırma yaptığı konuyla ilgili olarak değiĢkenler arasındaki iliĢkiyi ele alabilecek bir öngörüsünün olmaması sebebiyle değiĢkenler arasındaki muhtemel iliĢkiyi ortaya çıkarmaya çalıĢır (AltunıĢık, ve diğer. Yıldırım, 2005). FAKTÖR 1: DÜRÜSTLÜK 1. SORU: Meslek mensuplarının mükelleflere a t b lg ler üçüncü k Ģ ler le paylaĢmadığını düĢünüyorum. 2. SORU: Meslek mensuplarının yasa le bel rlenm Ģ durumların yeters z kaldığı haller de b le et k lkeler ne bağlı kaldığını düĢünüyorum. 151 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ 3. SORU: Ülkem zde meslek mensuplarının et k lkeler uygulamada yeterl özen gösterd ğ n düĢünüyorum. 4. SORU: Meslek mensuplarının meslek kararları dıĢ etkenlerden etk lenmeden alab ld ğ n düĢünüyorum. 5. SORU: Meslek mensuplarının mükellef-kamuçıkarı denges n eĢ t Ģek lde koruduğunu düĢünüyorum. FAKTÖR 2: TARAFSIZLIK 6. SORU: Mükellefler n meslek et ğ ne yeterl saygıyı gösterd ğ n düĢünüyorum. 7. SORU: Meslek mensuplarının muhasebe lke ve standartlarını eks ks z b r Ģek lde uyguladıklarını düĢünüyorum. 8. SORU: Meslek mensuplarının yasaları mümkünolduğunca mükellef leh ne yorumladığını düĢünüyorum. 9. SORU: Ülkem zde meslek et ğ le lg l yasal düzenlemeler n eks k ve yeters z olduğunu düĢünüyorum 10. SORU: Meslek mensuplarının mükellef le lg l b lg ler lg s z k Ģ lere vermed ğ n düĢünüyorum. FAKTÖR 3: MESLEKĠ YETERLĠLĠK VE ÖZEN 11. SORU: Meslek mensuplarının yasalara ve ahlak değerlere bağlı kaldığını düĢünüyorum. 12. SORU: Meslek mensuplarının mükellefler sted ğ takt rde yasalarca uygun görülen b lg ler verd ğ n düĢünüyorum 13. SORU: Meslek mensuplarının özgür rade le karar verd kler n düĢünüyorum. 14. SORU: Meslek le lg l ahlak değerler n yasalara bağlanmasının zor olduğunu düĢünüyorum. 15. SORU: Meslek mensuplarının kanunlar çerçeves nde mükellef hakkını koruduğunu düĢünüyorum. 16. SORU: Meslek mensuplarının ilgili taraflara doğru ve yeterl b lg y verd ğ n düĢünüyorum., FAKTÖR 4: GĠZLĠLĠK 17. SORU: Ülkem zde meslek önces et k lkeler ne yönel k eğ t m n yeters z olduğunu düĢünüyorum. 18. SORU: Meslek mensupları le mükellefler arasındak b reysel l Ģk n n et k davranıĢı etk led ğ n düĢünüyorum 19. SORU: Meslek mensuplarının gel r düzey n n et k davranıĢı etk led ğ n düĢünüyorum. 20. SORU: Meslek mensuplarının et k lkeler ne bağlılığının mesleğe olan güven ve saygınlığı arttıracağını düĢünüyorum. 21. SORU: Meslek mensuplarının lg l taraflara gerekt ğ zaman b lg verd ğ n düĢünüyorum. FAKTÖR 5: MESLEKĠ DAVRANIġ BOYUTU 22. SORU: Meslek mensuplarının meslek gel Ģmeye açık olduklarını düĢünüyorum. 23. SORU: Meslek mensuplarının meslek et k kurallarına uymalarının öneml olduğunu düĢünüyorum. 152 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ 24. SORU: Et k konusuna okulların eğ t m ve öğret mler nde daha fazla yer ver lmes gerekt ğ n düĢünüyorum. 25. SORU: Meslek mensuplarına yönel k meslek ç eğ t m ve sem nerler n fazlalaĢtırılmasının et k lkeler ne bağlılığı arttıracağını düĢünüyorum. Faktörlere göre hesaplanan cronbachalphalar ise; Dürüstlük; 0,959; Tarafsızlık için 0,861; Mesleki Yeterlilik ve Özen için; 0,946; Gizlilik için; 0,915 ve Mesleki DavranıĢ Boyutu için 0,927 olarak hesaplanmıĢtır. KMO ve Bartlett's testi faktör analizi yapabilmek için ön Ģartlardandır. Normalliği gösterir. KMO ve Bartlett's testinin anlamlı olması faktör analizine uygun olduğunu gösterir. FaktörleĢebilirlik (factorability) için KMO‘ nun .60‘tan yüksek çıkması ve Bartlettsig<0.05 beklenir. Bartlett‘s testi, değiĢkenler arasında iliĢki olup olmadığını kısmı korelasyonlar temelinde inceler. Bu araĢtırmada 0,60< KMO =0,93 anlamlı bir sonuç çıkmıĢtır. Aynı zamanda Bartlett‘s Testi sonucunda P<0.01 ve 0,00= Bartlettsig< 0.05 verilerin çok değiĢkenli normal dağılımdan geldiği söylenebilir. Total VarianceExplained; Toplam varyansın yüzde kaçının belirlenen faktörler tarafından veri setine yansıtıldığını göstermektedir. Özdeğeri 1‘den büyük olan 3 faktör (cinsiyet, öğrenim gördüğü sınıf düzeyi, mezun olunan lise) yapılan analiz sonucunda belirlenmiĢtir. Üç faktöründe toplam varyansın 81.138‘ini kapsadığı görülmüĢtür. Total VarianceExplained tablosunda görüldüğü üzere çalıĢmanın dört faktörlü olması durumunda toplam varyans oranı 84.111 olmaktadır. Örneğimizde birinci faktörün açıkladığı varyans 68.288‘dir. Ġkinci ve üçüncü faktörlerin açıkladıkları varyans oranları ( 7.188, 5.663). Birinciye göre hem azalmakta, hem de bu ikisinin kendi aralarındaki yüzdelik oranları küçülmektedir. Benzer durum, öz değerlerde de görülmektedir (19.121, 2.013, 1.568). Bu tablonun ―ScreePlot‖ grafiği ile incelenmesi anlamlı olacaktır. Scree-Plot, Eigendeğerinin grafik olarak gösterimidir. ScreePlot grafiğinde; birinci noktadan ikinci noktaya keskin bir düĢüĢ olmakta ve ikinci noktadan sonra çizginin eğimi yatay bir seyre geçmektedir. Dolayısıyla, ikinci noktanın üzerinde kalan nokta sayısı (ya da ikinci noktaya kadar olan aralık sayısı) bize faktör sayısı hakkında bilgi vermektedir. Bu grafikteki bilgiler de bize, ölçeğimizin tek boyutlu olarak kabul edilebileceğini göstermektedir. Rotated Component Matrix tablosu bize değiĢkenleri(maddeleri) ve faktörleri gösterir. Sütunda dizili olanlar faktörler, satır olarak dizili olanlar ise maddeleri gösterir. Faktör yükleri(FactorLoading), her maddenin her faktör içindeki göreceli önemini gösterir. BaĢka bir deyiĢle, maddelerin faktörlerle olan iliĢkisini açıklayan bir katsayıdır ve bazen faktör katsayısı(factorcoefficient) olarak da isimlendirilir. Maddelerin yer aldıkları faktördeki yük değerlerinin yüksek olması, birlikte bir yapıyı-kavramı-faktörü ölçtüğü anlamına gelir. Faktör yük değerinin, 0.45 ya da daha yüksek olması seçim için iyi bir ölçüdür. Birinci faktör, değiĢkenlerle mümkün olan iliĢkiyi kurar. Toplam varyanstan en yüksek değeri alır. Birinci faktör bütün veri setinde varyansın en iyi özetleyicisidir ve genel faktör olarak adlandırılır. Takip eden her faktör ise açıklanmayan varyansın en fazlasını açıklamaya çalıĢır. Diğer faktörler kendi öz değerlerini maksimize etmeye çalıĢır. Sonuç olarak rotatedcomponentmatrix tablosu bize analiz sonuçlarında çıkan 3 faktördeki değiĢkenlerin hangi faktörlere dağıldığını göstermektedir. 153 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ SONUÇ Yapılan analizlerin sonucunda ulaĢılan bulgulara göre; öğrencilerin genel olarak muhasebe meslek mensuplarının etik davranıĢları ile ilgili olumsuz bir algıya sahip oldukları gözlenmektedir. Öğrencilere göre ülkemizde meslek öncesi etik ilkelerine yönelik eğitimlerin yetersiz olduğu düĢünülmektedir. Bu eksikliğe çözüm olarak etik konusundaki eğitimöğretim, meslek içi eğitim ve seminerlerin yapılması konusunda olumlu bir algıya sahip oldukları gözlenmiĢtir. Bu durum etik ilkelerinin benimsetilmesinde ve etik dıĢı davranıĢların önlenmesi sürecinde eğitimin önemini vurgulamaktadır. Analizler sonucunda tespit edilen bir diğer bulgu ise; öğrencilerin meslek etik kurallarına uyulduğu sürece mesleğin saygınlığının da artacağını düĢünmeleridir. Üniversiteler, meslek etiği konusunun öğretildiği yerlerdir aynı zamanda öğrencilerden büyük çoğunluğunun muhasebe meslek etiğinin öğrendikleri yerler olmaları bakımından çok önemlidir. Muhasebe meslek adaylarını yetiĢtiren üniversiteler bu noktada etik dersleri daha etkili yöntemlerle vermelidir. Ayrıca etik ile ilgili meslek içi eğitim programları yaygınlaĢtırılabilir. Kaynakça Akdoğan, H. (2008). Ġktisat ve ĠĢletme Alanlarında Verilen Eğitim Ġçerisinde Meslek Etiğinin Yeri ve Önemi. Ekonomik YaklaĢım Dergisi. 19 (67): 79-90. Akın, O. ve ÖzdaĢlı, K. (2014). Muhasebe Meslek Mensuplarının Mesleki Faaliyetlerinde Uymaları Gereken Etik Ġlkelere Uyma Düzeyine Yönelik Meslek Mensupları Ġle Meslek Yüksek Okulu Muhasebe Bölümü Öğrencilerinin Algıları. Muhasebe ve Finansman Dergisi. Temmuz, 59-74. DaĢtan, A. (2009). Etik Eğitimin Muhasebe Eğitimindeki Yeri ve Önemi: Türkiye Değerlendirmesi. Marmara Üniversitesi Ġ.Ġ.B.F. Dergisi. 26(1): 281-311. Kurnaz, N. ve GümüĢ, Y. (2010). Muhasebe Bölümü Öğrencilerinin Muhasebe Mesleği Ġle Ġlgili Etik DıĢı DavranıĢlara ĠliĢkin Algı Analizi: Dumlupınar Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu Örneği. Muhasebe ve Finansman Dergisi. 46: 157-174. Muhasebe Meslek Mensuplarının Etik Eğitimi ve Etik SözleĢme Yapılması Hakkında Tebliğ., T.C. Resmi Gazete, 28954, 27 Mart 2014. Nakip, Mahir (2013). Pazarlamada AraĢtırma Teknikleri. Ankara: Seçkin Yayınevi. Özgener, ġevki (2009),ĠĢ Ahlakının Temelleri Yönetsel Bir YaklaĢım. Ankara: Nobel Yayınevi. Özkan, A.ve Hacıhasanoğlu, T. (2012). Muhasebe Meslek Mensuplarının KiĢilik Özellikleri ve Etik Karar Verme DavranıĢları Arasındaki ĠliĢkiler. Niğde Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi. 5(2): 37-52. Sakarya, ġ. ve Kara S. (2010). Türkiye‘de Muhasebe Meslek Etiğine Yönelik Düzenlemeler ve Meslek Mensupları Tarafından Algılanması Üzerine Bir Alan AraĢtırması. KMÜ Sosyal ve Ekonomik AraĢtırmalarDergisi. 12 (18): 57-72. Selimoğlu, S. (1997). Muhasebe Meslek Ahlakı (Etik) YaklaĢımı. III. Türkiye Muhasebe Denetim Sempozyumu Bildiri Kitabı (30 Nisan-4 Mayıs 1997, Alanya), ĠSMMMO Yayınları (20): 146-159. 154 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Uyar, S., Kahveci, A. ve Yetkin, M. (2015). Öğrencilerin Muhasebe Meslek Etiği Algısı: ALTSO Meslek Yüksekokulu Örneği. Niğde Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi. 8(2): 237-247. Yalçın, S. (2011). Muhasebe Meslek Mensupları ve ĠĢletmelerin Etik Konusunda Tutumları: Türkiye AraĢtırması. Muhasebe ve Finansman Dergisi. Ekim(64):47-66. Yıldız, G. (2010). Muhasebe Mesleğinde Meslek Etiği ve Kayseri Ġl Merkezinde Bir Uygulama. Erciyes Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi. (36): 155-178. 155 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Kırgızistan ve Çin‟de Lisans Seviyesinde Muhasebe Eğitiminin KarĢılaĢtırılması Zhainagul ATAMBEKOVA * Xiayida MAĠMAĠTĠ ** Özet Teknolojik ve ekonomik geliĢmelerin muhasebe uygulamalarında değiĢim yaratan KüreselleĢme, günümüzde artık muhasebe eğitiminde de değiĢimi gerekli kılmaktadır. KüreselleĢme sonucunda muhasebenin artan önemi, muhasebe eğitimi ile ilgili yapılan çalıĢmaları da arttırmıĢtır. Muhasebe eğitimi, akademik bilgi kazandıran muhasebe kuramı ile muhasebe uygulamalarından oluĢan bir bütündür. Muhasebe eğitimi veren temel eğitim kurumları da iĢletmelerin beklentilerini göz önüne alıp verdikleri muhasebe eğitiminin kalitesini arttırmalı ve piyasa koĢullarında uygulanabilirliliğini sağlamalıdır. Muhasebe eğitiminin, muhasebe mesleğindeki değiĢen gereksinimleri karĢılayabilmesi için muhasebe meslek kuruluĢlarına önemli görevler düĢmektedir. Bu nedenle muhasebe eğitim programları da değiĢime açık olmalı ve iĢ dünyasının gereksinim duyduğu muhasebe elemanlarını yetiĢtirmelidir. Bu çalıĢmanın amacı, Kırgızistan ve Çin‘de lisans seviyesinde verilen muhasebe eğitimini karĢılaĢtırmaktır. Bu maksatla, Kırgızistan ve Çin‘deki muhasebe eğitim sistemi ve mevcut durum incelenerek, Muhasebe eğitiminden beklentiler ve karĢılaĢılan sorunlar karĢılaĢtırılmakta ve eğitimde yaĢanan geliĢmeler ele alınmaktadır. Bu çalıĢma bu konuda araĢtırma yapanlara yarar sağlayacak teorik bir araĢtırmadır. Anahtar Kelimeler: KüreselleĢme, Muhasebe Eğitimi, Muhasebe Eğitim Programları Comparison of Accounting Education in Kyrgyzstan and China in Bachelor Level Abstract Globalization is a situation which creates a change in accounting practices of technological and economic developments.in recent daysit creates change in the accounting education. As a result ofglobalization, the importance of accounting has also increased the studies about accounting education. Accounting education is a combination of accounting theory and accounting practices that provide academic knowledge. The basic education institutions that provide accounting education should also increase the quality of accounting education and make them applicable to market conditions considering the expectations of the enterprises. There is a great deal of responsibility for accounting professional bodies in order for accounting education to meet the changing requirements of the accounting profession. For this reason, accounting education programs must also be open to change and raise the accounting staff that the business world needs. The aim of this study is to compare accounting education at the undergraduate level in Kyrgyzstan and China. For this purpose, the accounting education system in Kyrgyzstan and China at the present situation are examined and the expectations and the problems encountered in accounting education are compared also the developments in education are discussed. This is a theoretical research that will benefit researchers in this field. Keywords: Globalization, Accounting Education, Accounting education programs * Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Öğrencisi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Öğrencisi. ** 156 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ GĠRĠġ Eğitimde kalite çevresinde yaĢanan geliĢim ve rekabet ortamına ayak uydurma becerisi olarak tanımlayabiliriz. Muhasebe eğitiminin kalitesini mesleğe iliĢkin bilgi ve becerinin verildiği ders programları, ders içerikleri, ders verme Ģekli ve araçları, öğretim elemanları ve öğrenciler belirleyecektir. Muhasebe eğitimi bir mesleki eğitim olup, bu eğitimden beklenen, kiĢiye mesleğin gerektirdiği bilgi ve becerinin kazandırılmasıdır. Bu bilgi ve beceri ders programlarıyla öğrencilere kazandırılmaktadır ve muhasebe mesleğine iliĢkin bilimsel yeterlilik hem ulusal hem de uluslararası standartlarda düzenlenmiĢtir. Ders programlarının bu bilimsel yeterlilik kriterlerini karĢılıyor olması eğitim kalitesini ölçmede bir kriter olarak alınabilir (Zaif ve Ayanoğlu, 2007: 116-117). Yapılan bu çalıĢmada Kırgızistan ve Çin‘de lisans seviyesinde verilen Muhasebe eğitiminin mevcut durumu incelenerek iki ülkenin muhasebe eğitim sistemi karĢılaĢtırılacaktır, hem de eğitimde karĢılaĢılan sorunlar ve geliĢmeler ele alınacaktır. I. KIRGIZĠSTAN‟DA LĠSANS SEVĠYESĠNDE MUHASEBE EĞĠTĠMĠ Kırgız Cumhuriyeti‘ndeki yüksek eğitim kurumlarında yürütülen muhasebe eğitim müfredatı hakkında Ģunları söyleyebiliriz. Kırgızistan‘da yüksek öğretim yapan yerli ve yabancı üniversiteler, Kırgızca, Türkçe, Rusça, Ġngilizce dillerinde eğitim yapmaktadırlar. Muhasebe dersleri genelde, finansal (genel) muhasebe, maliyet muhasebesi, yönetim muhasebesi, finansal yönetim, üretim muhasebesi, envanter ve bilanço, Muhasebe denetimi, Ticaret muhasebesi, UFRS, Ġktisattaki Matematik Yöntemler, Ġstatistik, Banka Muhasebesi, Finansal Analiz, Vergi Muhasebesi, Yönetim Analizi, Risk Yönetimi, Finans, ġirketler Muhasebesi, Mali Tablolar Analizi ders isimleri altında verilmektedir. Bunlarla birlikte, bazı üniversitelerde ĠĠBF altında 4-5 yıllık eğitim yapan Muhasebe ve Denetim bölümleri bulunmaktadır. Bu bölümlerde yukarıda sayılan derslere ek olarak, muhasebe teorisi, muhasebecilik, muhasebe tarihi, muhasebenin esas modelleri, 1-C muhasebesi, uluslararası finansal raporlama standartları, vergi muhasebesi ve raporlama, bütçe muhasebesi ve raporlama, denetim teorisi, iflas eden iĢletmelerin muhasebesi ve analizi, uygulamalı denetim, adli muhasebe, sigorta iĢletmelerinde muhasebe, ileri muhasebe, dıĢ ekonomik faaliyetlerin muhasebesi, ticarette ve küçük iĢletmelerde muhasebe isimleri altında oldukça ayrıntılı muhasebe dersleri okutulmaktadır. Üniversitelerin eğitim dillerine paralel olarak, muhasebe dersleri de, o dilin kaynağını oluĢturan muhasebe kitap ve dökümanlarıyla anlatılmaktadır. Örneğin Türkçe eğitim yapılan bir muhasebe dersinde, Türkiye muhasebe sistemi çerçevesinde konular iĢlenmektedir. Rusça eğitim yapılan bir üniversitede muhasebe, Rus muhasebe sistemi temel alınarak müfredat Ģekillendirilmektedir. Ġngilizce eğitim yapılan üniversitelerde, Amerikan muhasebe sistemi anlatılmakta, Kırgız dilinde ise genel muhasebe Rus sistemi esas alınarak, sadece genel muhasebe mantığı verilerek iĢlenmektedir. Muhasebe eğitiminde yaĢanan söz konusu oldukça çok baĢlıklı farklı tarz ve yöntemler, pratik hayatta çeliĢkileri beraberinde getirmektedir. Kırgız Cumhuriyeti‘nde defter tutma ―1-C‖ olarak adlandırılan paket programla yapıldığından, paket programı kullanmak isteyenlerin, ayrıca bu program hakkında eğitim alması zorunlu olmaktadır. Genelde hangi dilde olmasın tüm muhasebe dersleri UFRS bazında anlatılıyor (Tetik, 2015: 259-260). Kırgız Cumhuriyeti muhasebe ve denetim kanunları çerçevesindeki düzenlemelerin ıĢığında muhasebe mesleği, Bugalter ve Auditer olmak üzere iki baĢlık altında toplanabilir. Serbest muhasebeciliğin karĢılığı olabilen bugalterlerin, muhasebe bürosu açabilmeleri için 157 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ dört yıllık herhangi bir fakülte mezunu olmaları yeterlidir. Vergi dairesine tescil yaptırmak koĢulu ile ilgili ünvanı alarak defter tutabilirler. Diğer taraftan, defter tutmada imza Ģartı olmadığından, beyannameye dayalı herhangi bir iĢ yeri mükellefi isterse kendi defterini kendisi tutabilir. Muhasebe mesleğinin ikinci türü Auditerdir. Denetçi anlamına gelen bu mesleki kelime, statüsü bakımından mali müĢavirin üstünde, yeminli mali müĢavirin (Kırgızistan‘da yeminli mali müĢavir kavramı ve statüsü yoktur) altında bir görev ve yetkiye sahiptir. Auditerlerin ĠĠBF mezunu olmaları Ģarttır. Auditerler kamu ve özel auditer olarak ikiye ayrılır. Devlet kurumlarını ve özel Ģirketlerini, her açıdan denetleme yetkisine sahip olan kamu auditerin atanması maliye bakanlığındaki yetkili makamlarca belirli imtihanlar yapılarak gerçekleĢtirilir. Özel auditerler, mali denetim kurumundan lisans belgesi almaları ve belirli sürelerle staj yapmaları koĢulu ile büro açabilirler. Özel auditerler defter tutarlar ve özel Ģirketleri isteğe bağlı denetlerler (Ġsaeva, 2014: 3-4). Muhasebe alanında lisans derecesi muhasebeye odaklanmıĢ konular dıĢında iĢletme matematiği, yönetim teorisi, iĢletme ekonomisi ve hukuku gibi konuları da beraberinde öğretir. Mezunların yönetim muhasebesi, finansal muhasebe, vergilendirme ve denetim gibi çeĢitli alanlarda çalıĢma imkanı olacak. Kırgızistan genelinde birçok yüksek öğretim kurumu bulunmaktadır. Bu otuz yedi kamu üniversitesini ve onsekiz özel üniversiteleri içermektedir. Bunların en baĢında Orta Asya‘daki Amerikan Üniversitesi, Kırgızistan-Türkiye ‘‘Manas‘‘ Üniversitesi, Yeltsin adındaki Kırgız-Rus Slaviyan Üniversitesi, Kırgızistan Milli Üniversitesi gibi tanınmıĢ üniversiteler gelmektedir ve bunların hemen hemen hepsinde bolon sistemine göre eğitim verilmektedir. (https://www.bachelorstudies.ru/Bakalavriat/Бухгалтерскоедело/Kyrgyzstan/Бишкек/, E.T: 20.03.2017). Yeltsin adındaki Kırgız-Rus Slaviyan Üniversitesinin Muhasebe Bölüm baĢçısı Ġktisat alanında Profesör Doktor Ġsrailov MukaĢ hocanın yazdığı bilgilere göre, bazı üniversitelerde muhasebe Ġktisat veya ĠĢletme gibi bölümlerden ayırt edilerek ayrı bir bölüm olarak yapılmıĢtır. Örneğin, Yeltsin adındaki Kırgız-Rus Slaviyan Üniversitesinin Muhasebe, Analiz ve Denetim bölümü 2006 yılında Ġktisat ve Muhasebe bölümünden ayrılarak ayrı bir bölüm olarak yapılmıĢtır. Onun açıklamasına göre Muhasebenin ayrı bir bölüm olarak yapılmasının asıl amacı günümüz standartlarına ve taleplerine uygun, yüksek eğitimli, hem de her taraflı kendisini geliĢtiren elemanlar yetiĢtirmektir. Bu bölüme ilk öğrenciler 2006‘da alınmıĢ ve 2011‘de ilk mezunlar çıkmıĢ. Bölüm 2011‘den itibaren Ġktisat ve Muhasebe, Analiz ve Denetim alanlarında, 2015‘ten itibaren ise Risk analizi ve ekonomik güvenlik gibi alanlarda lisans eğitimi veriyor. Ġktisat alanında 4 profesör doktor, 1 ekonomik bilimler, profesör adayı, 6 ekonomik bilimler, doçent adayı, 3 Üst düzey öğretmen ve 1 Öğretmen ders vermektedir. Dersler Teorik ve Seminer (uygulama) olarak ikiye ayrılmaktadır. Teorik derslerde hocalar yeni konuları anlatıyor, seminer derslerinde ise öğrenciler hesapları çözüyor ve hocanın verdiği ödevleri yapıyorlar http://www.krsu.edu.kg/index.php?option=com_content&view=article&id=943&Itemid=333 &lang=ru, E.T: 23.03.2017). II. ÇĠN‟DE LĠSANS SEVĠYESĠNDE MUHASEBE EĞĠTĠMĠ Çin Halk Cumhuriyeti‘ndeki yüksek eğitim kurumlarında yürütülen muhasebe eğitimi Çince ve Ġngilizce yapılmaktadır. Muhasebe dersleri genelde, finansal muhasebe, 158 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ yönetim muhasebesi, maliyet muhasebesi, envanter ve bilanço dersleri altında verilmektedir. Çin‘in en ünlü olan Pekin Üniversitesinde profesyonel eğitim muhasebesinin içinde muhasebe ve ekonomik teoride Profesyonel eğitim muhasebesinin bazı iyi teoriği kullanılarak, yabancı dil ve personelin pratik becerileri yüksek düzeyde bulunmaktadır. Lisans öğrencileri için muhasebe eğitim sisteminde baĢlıca gereksinimlerin de aynısı olarak genel muhasebe, maliyet ve yönetim muhasebesi, vergi hukuku ve vergi muhasebesi, denetim, muhasebe Bilgi Sistemleri olarak alınmaktadır. Ancak, Çin‘in eğitim sistemine baktığımızda bir bölümün baĢlıca gereksinmelerinden baĢka daha da muhasebe hakkında seçmeli dersler oluyor, bunun içinde Ġleri Finansal Muhasebe, Ġleri yöntem muhasebe, Mali Tablolar Analizi, Finansal Muhasebe Teorisi ve Politikası, Mali Vaka ÇalıĢması, Proje Değerlendirme, Ġç Kontrol ve Ġç Denetim, Uluslararası Muhasebe, Finansal Muhasebe gibi dersler verilmektedir (http://www.gsm.pku.edu.cn/index/P2075151339747087034.html?clipperUrl=424/22443.ght m , E.T: 15.03.2017). Bazı üniversiteler, örneğin, Xinjiang Maliye ve Ekonomi Üniversitesinde Uluslararası Muhasebe Standartlarını kullanarak UK muhasebe eğitim sistemiyle dersler veriliyor, bunlar ise araĢtırdığımıza göre Profesyonel Muhasebeciler, ġirket raporları, ĠĢ Analizi olarak esas ders programlarını içermektedir. Seçmeli dersler ise Ġleri Finansal Yönetim, Üst Performans Yönetimi, BaĢ Hesap, GeliĢmiĢ Denetim derslerinden oluĢmaktadır. Beceri kursları olarak ise ġirket ve ĠĢ Hukuku, Performans Yönetimi ve Vergi derslerini kapsamaktadır, Bilgi dersleri olarak Muhasebeciler ve ĠĢletme, Finansal Muhasebe, Yönetim Muhasebesi dersleri vardır. Bunlar UK muhasebe eğitim sistemini alması ile birlikte Çin‘in genel muhasebesi ve finansal muhasebesini alıyorlarmıĢ. Bu üniversitede Çin‘in muhasebe standartlarını kullanarak eğitim veren bölümler var olup, onların dersleri özellikle genel muhasebe, finansal muhasebe, maliyet muhasebesi, yönetim muhasebesi derslerini içermektedir (http://www.xjufe.edu.cn/ ; E.T: 23.03.2017). Üniversitelerin eğitim dillerine paralel olarak, muhasebe dersleri de o dilin kaynağını oluĢturan muhasebe kitap ve dökümanlarıyla anlatılmaktadır. Örneğin Ġngilizce eğitim yapılan üniversitelerde, Amerika ve UK muhasebe sistemi anlatılmakta, Çin dilinde ise genel olarak Çin‘in muhasebe eğitim sistemi kullanılıyor. Üniversitelerde öğretmenlerin derecesine göre baktığımızda hocaların seviye derecesi aynı değil. Bazıları lisans mezunu, bazıları da yüksek lisans mezunu, doktora veya profesör olup araĢtırmamıza göre, hocaların çoğu yüksek eğitimli olup hem Ģirketlerde tecrübesini toplayarak öğrencilere ders verdiğini öğrendik. Örnek olarak Xinjiang Maliye ve Ekonomi Üniversitesinde muhasebe bölümünde hocaların biliminin çok yüksek olduğunu, profesör, doçent, doktora ve araĢtırma görevlisi olarak güçlü bir öğretmen grubunun olduğunu, seviye derecesinin yüksek olduğunu, yaĢ oranın farklı olmadığı görülmektedir. Temel muhasebe, finansal muhasebe, maliyet muhasebesi, denetim ve mali yönetim departmanı olarak beĢ bölüme ayrılmaktadır. Bu bölümde araĢtırdığımıza göre 95 öğretmen var olup, onların içinde 8‘in profesör olduğunu, 28‘in doçent olduğunu, 22‘in tam zamanlı Master öğretmeni olduğunu, doktoranın 4 tane olduğunu, doktoralıkta okuyarak hoca olanların sayısı 10‘dur. Ayrıca bu bölümde 1853 lisans öğrencisinin olduğunu, 120den artık yüksek lisans öğrencisi olduğunu da söylemekte yer vardır. (http://baike.esnai.com/view.aspx?w ; E.T: 26.03.2017). Bunun yanı sıra Muhasebe ve finans bölümleri ayrı ayrı değildir. Genelde muhasebe ve 159 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ finans bölümleri tek bir muhasebe bölümü altındadır, ayrı olarak finans bölümü ise iktisat ana bilim dalının içinde yer almaktadır, iĢletme bölümü da ayrı olarak bir bölümdür. Bazı okullarda muhasebe iĢletme bölümünün içinde yer almaktadır. (http://202.201.208.21/jwc/mb2011.asp?id=577 ; E.T: 26.03.2017). (用友会计软件)ERP-U8 finansal muhasebe paket programı Çin‘deki üniversitelerde özel ders olarak veriliyor. Bu program Çin‘in iĢletmelerinde en iyi iĢ yönetimi platformu olarak uygulanmaktadır. Bu programın içinde Genel hesap defteri, alacak yönetimi, borçlar yönetimi, duran varlıklar, UFO raporları, online bankacılık, fatura, nakit akıĢı, çevrim içi geri ödeme, geri ödeme merkezi, Ģirket uzlaĢma, finansal analiz, nakit akım tabloları, gelir vergisi beyannameleri var, hemde bu perogram farklı açılardan uygulanıyor ve iĢletmelerin kolaylıkla hesap tablosu analizinden tüm süreci yönetmeye yardımcı oluyor (http://baike.baidu.com/item/; E.T: 26.03.2017). III. KIRGIZĠSTAN VE ÇĠN‟DEKĠ MUHASEBE EĞĠTĠM SĠSTEMĠNĠN KARġILAġTIRILMASI Yukarıdaki araĢtırma sonucunda bulduğumuz bulgulara dayanarak Kırgızistan ve Çin‘deki Muhasebe Eğitim Sisteminin karĢılaĢtıracak olursak, iki ülkenin eğitim sisteminde bazı benzerlikler ve bazı noktalarda da farklılıklar görülmektedir. Genel olarak iki ülkenin de muhasebe dersleri hemen hemen aynı dersleri içermektedir. Ancak bazı seçmeli dersler farklı olduğu görülüyor, örneğin, Kırgızistan‘da muhasebe teorisi, muhasebecilik, muhasebe tarihi, muhasebenin esas modelleri, 1-C muhasebesi, uluslararası finansal raporlama standartları, bütçe muhasebesi ve raporlama, denetim teorisi, iflas eden iĢletmelerin muhasebesi ve analizi, uygulamalı denetim, adli muhasebe, sigorta iĢletmelerinde muhasebe isimleri altında oldukça ayrıntılı seçmeli muhasebe dersleri okutuluyorsa, Çin‘de ise Ġleri Finansal Muhasebe, Ġleri yöntem muhasebesi, Mali Tablolar Analizi, Finansal Muhasebe Teorisi ve Politikası, Mali Vaka ÇalıĢması, Proje Değerlendirme, Ġç Kontrol ve Ġç Denetim, Uluslararası Muhasebe, Finansal Muhasebe gibi seçmeli dersler verilmektedir. Bunun yanı sıra Çin‘de bazı üniversiteler, örneğin, Xinjiang Maliye ve Ekonomi Üniversitesinde Uluslararası Muhasebe Standartlarını kullanarak UK muhasebe eğitim sistemiyle dersler veriliyor, bunlar ise araĢtırdığımıza göre Profesyonel Muhasebeciler, ġirket raporları, ĠĢ Analizi olarak esas ders programlarını içermektedir. Seçmeli dersler ise Ġleri Finansal Yönetim, Üst Performans Yönetimi, BaĢ Hesap, GeliĢmiĢ Denetim derslerinden oluĢmaktadır. Beceri kursları olarak ise ġirket ve ĠĢ Hukuku, Performans Yönetimi ve Vergi derslerini kapsamaktadır, Bilgi dersleri olarak Muhasebeciler ve ĠĢletme, Finansal Muhasebe, Yönetim Muhasebesi dersleri vardır. Ayrıca bunlar UK(United Kingdom) muhasebe eğitim sistemini alması ile birlikte Çin‘in genel muhasebesi ve finansal muhasebesini alıyorlarmıĢ. Bu üniversitede Çin‘in muhasebe standartlarını kullanarak eğitim veren bölümler var olup, onların dersleri özellikle genel muhasebe, finansal muhasebe, maliyet muhasebesi, yönetim muhasebesi derslerini içermektedir Ġki ülkede de Üniversitelerin eğitim dillerine paralel olarak, muhasebe dersleri de, o dilin kaynağını oluĢturan muhasebe kitap ve dökümanlarıyla anlatılmaktadır. Muhasebe meslek sahipleri hakkında kıyaslama yapacak olursak, Kırgız Cumhuriyeti muhasebe ve denetim kanunları çerçevesindeki düzenlemelerin ıĢığında muhasebe mesleği, Bugalter ve Auditer olmak üzere iki baĢlık altında toplanabilir. Serbest muhasebeciliğin karĢılığı olabilen bugalterlerin, muhasebe bürosu açabilmeleri için dört yıllık herhangi bir 160 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ fakülte mezunu olmaları yeterlidir. Vergi dairesine tescil yaptırmak koĢulu ile ilgili ünvanı alarak defter tutabilirler. Diğer taraftan, defter tutmada imza Ģartı olmadığından, beyannameye dayalı herhangi bir iĢ yeri mükellefi isterse kendi defterini kendisi tutabilir. Muhasebe mesleğinin ikinci türü Auditerdir. Denetçi anlamına gelen bu mesleki kelime, statüsü bakımından mali müĢavirin üstünde, yeminli mali müĢavirin (Kırgızistan‘da yeminli mali müĢavir kavramı ve statüsü yoktur) altında bir görev ve yetkiye sahiptir. Auiterlerin ĠĠBF mezunu olmaları Ģarttır. Auditerler kamu ve özel auditer olarak ikiye ayrılır. Devlet kurumlarını ve özel Ģirketlerini, her açıdan denetleme yetkisine sahip olan kamu auditerin atanması maliye bakanlığındaki yetkili makamlarca belirli imtihanlar yapılarak gerçekleĢtirilir. Özel auditerler, mali denetim kurumundan lisans belgesi almaları ve belirli sürelerle staj yapmaları koĢulu ile büro açabilirler. Özel auditerler defter tutarlar ve özel Ģirketleri isteğe bağlı denetlerler. Kırgızistan ve Çin‘deki Muhasebe kullanılan ve aynı zamanda üniversitelerde ayrı bir ders olarak öğretilen muhasebe paket programları farklıdır. Çin‘de (用友会计软件)ERPU8 finansal muhasebe paket programı Çin‘deki üniversitelerde özel ders olarak veriliyor. Bu program Çin‘in iĢletmelerinde en iyi iĢ yönetimi platformu olarak uygulanmaktadır. Bu programın içinde Genel hesap defteri, alacak yönetimi, borçlar yönetimi, duran varlıklar, UFO raporları, online bankacılık, fatura, nakit akıĢı, çevrim içi geri ödeme, geri ödeme merkezi, Ģirket uzlaĢma, finansal analiz, nakit akım tabloları, gelir vergisi beyannameleri var, hemde bu perogram farklı açılardan uygulanıyor ve iĢletmelerin kolaylıkla hesap tablosu analizinden tüm süreci yönetmeye yardımcı oluyor. Kırgızistan‘da ise defter tutma mükellefiyetindeki iĢletmeler, oldukça ayrıntılı ―1-C‖ Rusçası ―Odin Es‖ muhasebe paket programını kullanmaya devam etmektedir. Ayrıca bu paket programı üniversitelerde ayrı bir ders olarak öğretiliyor. Bununla beraber bazı muhasebe Ģirketleri personeli iĢe almada bu paket programı bilmelerini bir kriter olarak belirliyorlar. SONUÇ Kırgızistan ve Çin‘deki Muhasebe eğitimini karĢılaĢtırmak amacıyla yapılmıĢ olan bu çalıĢmanın sonucunda özet olarak Ģunları söyleyebiliriz. Yukarıda da belirtitiğimiz gibi Muhasebe Eğitimi: Mesleğin gerektirdiği bilgi ve becerinin kazandırılmasıdır. Bunun için: finansal muhasebe (muhasebe süreci, temel kavram ve ilkeleri içermelidir); raporlama yapısı, kapsamı ve fmansal tabloların analizi; muhasebe ve denetim standartları; bütçeleme, maliyet ve yönetim muhasebesi; vergi; finansman (finansal yönetim, sermaye piyasaları, fınansal araçlar); denetim, risk yönetimi ve iç kontrol; mesleki etik ve bağımsızlık gibi derslerin programlarda mutlaka yer alması gerekmektedir. Bu derslerin birçoğuna Kırgızistan ve Çin‘deki Muhasebe ders programlarında yer verilmiĢtir. Ayrıca iki ülkede de ĠĢletme Bölümlerinin yanı sıra Muhasebe veya Muhasebe-Finansman Bölümlerinin olduğu görülmektedir. Kırgızistan ve Çin‘deki Muhasebe eğitimini karĢılaĢtırdığımızda ikisinde bazı benzerlikler ve farklılıkların olduğunu öğrenmiĢ olduk. Ancak eğitimin kalitesi ayrı bir konudur. Bulduğumuz bilgilere dayanarak iki ülke için de ayrı ayrı tavsiyede bulunmak isteriz. Örneğin, Çin‘deki Muhasebe eğitiminde UMS ile Çin Muhasebe standartlarını karĢılaĢtırarak eğitim kalitesini daha da arttırmak mümkün olur. Üniversitelerin eğitim dillerine paralel olarak, muhasebe dersleri de, o dilin kaynağını oluĢturan muhasebe kitap ve dökümanlarıyla anlatılmaktadır. Hem de o dilin kullanıldığı ülkenin muhasebe sistemi esas alınarak muhasebe dersleri verilmektedir. Bu durum iki ülkede de mevcuttur. Ileride bu 161 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ sorunlar dikkate alınarak Çin‘de Çin Muhasebe sistemi, Kırgızistan‘da da Kırgızistan Muhasebe Sisteminin oturtulması gerekmektedir. Kaynakça Ġsaeva, A.D. (2014). Kırgız Cumhuriyeti'nde denetim faaliyetlerinin geliĢiminde önemli konular, B.N. Yeltsin adındaki Kırgız-Rus Slaviyan Üniversitesi, Ġktisat Fakültesi Tetik, N. (2015). Bağımsızlık Sonrası Kırgızistan‘da Muhasebe Kültürünün GeliĢim Süreci, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi-ĠĠBF Zaif, F. ve Ayanoğlu, Y. (2007). Muhasebe eğitiminde kalitenin arttırılmasında ders programlarının önemi: Türkiye'de bir inceleme, Gazi Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 1, s. 115-136 https://www.bachelorstudies.ru/Bakalavriat/Бухгалтерскоедело/Kyrgyzstan/Бишкек/, E.T: 20.03.2017 http://www.krsu.edu.kg/index.php?option=com_content&view=article&id=943&Itemid=333 &lang=ru, E.T: 23.03.2017 http://www.gsm.pku.edu.cn/index/P2075151339747087034.html?clipperUrl=424/22443.ght m , E.T: 15.03.2017 http://www.xjufe.edu.cn/ ,E.T: 23.03.2017 http://baike.esnai.com/view.aspx?w ,E.T: 26.03.2017 http://202.201.208.21/jwc/mb2011.asp?id=577 ; E.T: 26.03.2017 http://baike.baidu.com/item/, E.T: 26.03.2017 162 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ DıĢ Ticaret GiriĢimciliği Eğilimlerinin Ġncelenmesi Üzerine Bir AraĢtırma: Uluslararası Ticaret Öğrencileri Örneği Ummuhan DOYGUN* Metin SAYGILI** Özet GiriĢimcilik kavramı günümüzde büyük bir yankı uyandırarak herkesin ve her kesimin üzerinde yoğunlaĢtığı bir konu haline gelmiĢtir. GeliĢmiĢ ülkelerin yanı sıra geliĢmekte olan ya da ekonomik yapısında sorunlar yaĢayan ülkeler ekonomilerindeki istikrarı sağlama, rekabet üstünlüğünü kazanmanın yanı sıra dıĢ ticaret dengesizliğini giderme gibi birçok etmenden dolayı izlemesi gereken temel politika dıĢ ticaret giriĢimciliğini arttırmaktır. Bu yönüyle dıĢ ticaret giriĢimciliği ülkelerin ihracat potansiyellerini arttırmada önemli katkılar sağlayan, sürekli olarak değiĢim ve geliĢim içinde olan dünyamızda ihracata dayalı sanayileĢme yolunda önemli bir etken olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda, bu araĢtırmada; potansiyel giriĢimci özelliği taĢıyan üniversite öğrencilerinin dıĢ ticaret giriĢimciliğine eğilimlerini incelemek amaçlanmaktadır. Üniversite öğrencilerinin giriĢimciliğe eğilimleri/giriĢimcilik potansiyeli hakkında literatürde birçok çalıĢma bulunmasına rağmen dıĢ ticaret giriĢimciliği üzerine yapılan çalıĢma sayısı oldukça sınırlıdır. AraĢtırmanın bu yönüyle hem literatüre hem de bu alanda çalıĢma yapan araĢtırmacı ve uygulayıcılara önemli bir katkısının olacağı düĢünülmektedir. Nicel araĢtırma yöntemine göre tasarlanmıĢ araĢtırma yaklaĢımının benimsendiği bu araĢtırmanın ana kütlesini, bir kamu üniversitesinde öğrenim görmekte olan uluslararası ticaret bölümü öğrencileri oluĢturmaktadır. AraĢtırmanın örneklemi, kolayda örnekleme yöntemi kullanılarak belirlenmiĢ ve veriler yüz yüze anket aracılığıyla toplanmıĢtır. Veriler SPSS 21.0 istatistiki analiz programı ile test edilmiĢ ve elde edilen bulgular tablolar aracılığı ile sunulmuĢtur. Anahtar Kelimeler: GiriĢimcilik, DıĢ Ticaret GiriĢimciliği, Uluslararası Ticaret Jel Kodu: M13, F40 Abstract Notion of entrepreneurship turned out to be a matter by creating considerable reactions, which all segments and everyone concentrated on. Not only developed countries but also developing countries and the countries that have some problems about their economic structure enhance their foreign trade entrepreneurship in order to provide stability and gain competetive superiority. They also desire to remove the imbalance in their foreign trade by increasing this process. From this aspect, foreign trade entrepreneurship emerges as a factor in the way of industrialization based on export in our World which is constantly changing and developing, providing important contributions to increase the export potential of countries. In this context, this survey‘s primary objective is to examine the inclinations about foreign trade entrepreneurship of university students who have a potential enterprising. Although university students have a lot of studies about the potential of entrepreneurship in literature, studying number on foreign trade entrepreneurship is actually pretty restricted. It is thought that this study is going to make an significant contribution both to the literature and to the researchers working on this field. * Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası Ticaret Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Öğrencisi, ummuhan.doygun@ogr.sakarya.edu.tr ** Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası Ticaret Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Öğrencisi, metin.saygili1@ogr.sakarya.edu.tr 163 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ The main stream of this research which is based on studying approach designed acoording to the quantitative research method, comprises international trade department students that study in a public university. The samples of this research was determined by using sampling method and datas were gathered through face to face surveys and these datas were tested with the SPSS 21.0 statistical analysis programme and the findings were presented through tables. Keywords: Entrepreneurship, Foreign Trade Entrepreneurship, International Trade Jel Classification: M13 GĠRĠġ GiriĢimcilik ülkelerin sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiĢte ön sıralarda yer alan, ekonomik ilerlemeyi belirleyen en önemli aktör haline gelmiĢtir. Bu ekonomik ilerleme ile birlikte ekonomik rekabet son derece Ģiddetli bir hal alırken dıĢ ticaret de bu rekabet ortamında avantaj sağlamanın en büyük değiĢkeni olarak konumlanmıĢtır (Aksöz ve diğ., 2012). Bu bağlamda küresel rekabet ve pazar ortamında önemli avantaja sahip olmanın yolu da baĢarılı ve donanımlı diĢ ticaret giriĢimcisine sahip olmaktan geçmektedir. DıĢ ticarette ekonomik açıdan bir ülkenin diğer ülkelerden bir adım daha ileri geçebilmesi, kalkınması ve geliĢiminin sağlaması için büyük bir hızla, geliĢen Ģartlara adapte olabilecek giriĢimler meydana getirebilmesi son derece önemlidir. Bu açıdan bakıldığında giriĢimcilik potansiyelinin ortaya çıkarılmasında da en önemli faktörlerden bir tanesi süphesiz eğitimdir (Balaban & Özdemir 2008). Eğitimli bireylerin gelecekte giriĢimci olabilme yolundaki engelleri daha rahat aĢabileceği düĢünüldüğünde ise üniversitelerden mezun olan öğrencilerin ―iĢ arayan değil, iĢ kuran olmaları‖ için giriĢimcilik eğitimi ve eğilimleri günümüzde daha fazla önem taĢır hale gelmiĢtir. (Marangoz 2012). Günümüzde meydana gelen ve devam etmekte olan teknolojik ve ekonomik geliĢmelerle birlikte giriĢimciliğinin önemini giderek artmaktadır. Potansiyel giriĢimcilerin, giriĢimcilik eğilimleri hakkında bir çok çalıĢma meydana getirilmesine rağmen, dıĢ ticaret giriĢimciliği eğilimleri hakkında yürütülen çalıĢmalara az rastlandığı aĢikardır. Bu bağlamda bu çalıĢma; potansiyel dıĢ ticaret giriĢimciliğinin yükseköğretim kurumlarının potansiyel dıĢ ticaret giriĢimciliğine sağladığı altyapının ölçülmesi amacıyla gerçekleĢmiĢtir. I. KAVRAMSAL ÇERÇEVE A.GiriĢimcilik ―GiriĢimciler bir ülkenin geliĢme ve kalkınma gücünün dinamosu iĢlevini üstlenen kiĢilerdir‖ (Yılmaz & Sünbül, 2009, p. 196). Bununla beraber geçmiĢten günümüze hızlı bir değiĢim geçiren ekonomi, dıĢ ticaret, insanların istekleri, devlet politikaları ve bunun gibi faktörler nedeniyle giriĢimcilik kavramının anlamı da değiĢkenlik göstermektedir. (Zhao, 2005, p. 26).YaĢamımıza giriĢimcilik kavramı Fransızca yenilik ve bir iĢ baĢlatma yoluyla ihtiyaç ve istekleri yerine getirmek anlamına gelen ―entrepreneurship‖ kelimesinden girerek birbirinden farklı alanlarda, farklı anlamlarda kullanılmıĢtır. (Brinks &, 1990:119: akt. Aksöz ve diğerleri 2012). GiriĢimci kavramı literatürde çok kullanılan kavramlar arasında yer aldığından birçok yazar tarafından birçok tanımlama yapılmıĢtır. Bütün bu tanımlardan yola çıkarak giriĢimci; ―üretim girdilerini organize ve koordine eden ve bunu üretim faaliyetine özgüleyen gerçek veya tüzel kiĢidir‖ denilebilir. GiriĢimcilik ile ilgili yapılan bazı tanımlar ise Ģöyledir: 164 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Tablo 1: GiriĢimcilik Tanımları Yazar Tanım Kirzner (1973) GiriĢimcilik herhangi bir Ģeyde kendi kendini istihdam etmek olarak tanımlanmaktadır. Ronstadt (1984) GiriĢimcilik, kurulmuĢ olan sürekli artan bir zenginliğin dinamik sürecidir. Stevenson, Roberts & Gousbeck (1985) GiriĢimcilik bireylerin kendi sahip olduğu kaynakların dıĢında baĢka alternatif fırsatlara yönlenmeleridir. Hisrich (1989) GiriĢimcilik, zaman ve çabayla oluĢturulmuĢ değerli bir farklılığın süreci; beraberindeki finansal psikolojik ve sosyal risklerin tahmini ve parasal ödül ve kiĢisel tatminin alınmasıdır. Shane &Venkataraman( 2000) GiriĢimcilik; karlı fırsatların varlığı ve giriĢimci bireylerin varlığı arasındaki iliĢki olarak tanımlanmaktadır. Yılmaz & Sünbül(2009) GiriĢimcilik; emek, teknoloji, sermaye ve doğal kaynaklar olarak sayılan üretim faktörlerini bir araya getirerek mal veya hizmet üretme eylemlerini kapsar Karahan & Ulusoy (2010) GiriĢimcilik; ekonomide ve pazarda oluĢan açık ve fırsatların farkına vararak bunu iĢ fikrine çeviren, ticari bir iĢletme kuran kiĢidir. Ceylan(2012) GiriĢimci; kaynaklar hakkında varsayımda bulunma kabiliyetine sahip olarak iĢleri planlayan, insan kaynaklarını koordine ederek girdilerin iĢlenmesini sağlayan ve elde edilen çıktıyla da kar sağlayacak Ģekilde tüketicilere sunan kiĢidir Kaynak: Yılmaz & Sünbül, 2009, p. 21; Özdemir, Saygılı & Yıldırım, 2016, p. 24; Bernstein 2011: akt. Kılıç, Keklik & ÇalıĢ, 2012, p. 425 Tanımlardan anlaĢılacağı üzere giriĢimci kıt kaynakları bir araya getirerek riski göze alabilen kiĢidir. Yapılan araĢtırmalarda baĢarılı giriĢimciler hızlı karar verebilme yeteneğine sahip, ileriye yönelik plan yapabilen, olası pazarlar hakkında doğru analiz yapma kabiliyetine ve lider bir kiĢiliğe sahip, risk alabilen, strese karĢı dayanıklı, yenilikçi ve yaratıcı olma gibi özellikler sergilemiĢlerdir (Bozkurt ve diğerleri 2012; Balaban & Özdemir 2008; Seydinbekuli, Abishov & Yılmaz, 2015, p. 44). Ġnsanlar yaĢamlarını devam ettirebilmek için var oluĢlarından beri mal ve hizmet üretme eğilimdedirler. Bu üretim eğiliminin gerçekleĢmesi için üretim fonksiyonlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Üretim fonksiyonları da iĢ gücü, doğal kaynak, sermaye ve son olarak bunları bir araya getirecek giriĢimciden oluĢmaktadır. Bu bağlamda giriĢimcinin ekonomik açıdan ön plana çıkan fonksiyonları Ģu Ģekildedir (Aksöz ve diğerleri 2012; Türkmen, 2007, pp. 29-30): Ekonomik büyümeyi sağlamak ve iĢsizlik sorununa önemli ölçüde çözüm bulmak 165 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Yeni faaliyet alanlarının oluĢmasını ve teknolojiyle birlikte verimlilik artıĢını sağlamak Atıl kaynakları kullanarak kaynak kullanımında etkinlik sağlamak Yeni fikirlerin oluĢması, yani inovasyonu yaygınlaĢtırmak Ülke ekonomisinin yanında teknoloji ve sosyo-külürel yapıyı dıĢ dünya ile bağlamak Yukarıda ki unsurlardan yola çıkarak giriĢimciliğin; ekonomi, teknoloji gibi kavramlarla iç içe olduğu görülmektedir. Bu nedenle, bir ülkenin geliĢip ilerlemesi için ekonomik büyüme ve geniĢlemeye yönelmesinin gerekliliği ne derece önemliyse bu büyüme ve geniĢlemede karĢımıza giriĢimciliğin önemi yadsınamaz derecededir. DıĢ Ticaret GiriĢimciliği Son yıllarda dıĢ ticarette hızlı bir geliĢim ve değiĢim sürecinin baĢladığı aĢikardır. Birbirine binlerce kilometre uzaklıkta ki kıtalar, bölgeler ve ülkeler arası zor olan eriĢimin ve etkileĢim gittikçe kolaylaĢtığı görülmektedir. Bu yakınlaĢmanın etkisiyle, dıĢ ticaretle birlikte ülkelerin birbirlerine olan bağımlılıkları da gün geçtikçe artmaktadır (Gürol 2006). Bu yakınlaĢma, geliĢme, ekonomik büyüme ve artan rekabet ortamının yanı sıra ihracat da geliĢmekte olan ülkelerin büyümesinde en önemli aktörlerden biri konumunda yer almaktadır. Ülkemiz açısından ihracatın önemi her geçen gün artmakta ve bu önem ülkemizin gelecekle ilgili vereceği ekonomik kararlarda da kendini göstermektedir. Bu bağlamda bakıldığında, Türkiye‘nin 2023 ihracat hedefi 500 milyar doların üzerinde seyretmektedir (Göçer, Bulut & Dam 2012). Türkiye, bu ihracat hedefine ulaĢmak için; devlet yardımları, dahilde ve hariçte iĢleme rejimi, Türk Eximbank tarafından sağlanan krediler ve bunun gibi bir çok farklı teĢvikler uygulanarak dıĢ ticareti artırmaya yönelik stratejiler geliĢtirmekte ve uygulamaktadır (Ersungur & Yalman, 2009, p. 85). Bu bağlamda bakıldığında Türkiye‘nin dıĢ ticaret konusunda oluĢturduğu stratejik plan ve verdiği teĢvikler, dıĢ ticaret alanında gerçekleĢen yatırımları her geçen gün biraz daha arttırmaktadır. Yatırımların artması beraberinde de yeni bir pazar olarak dıĢ ticaret giriĢimciliği terminolojisini beraberinde getirmiĢtir. DıĢ ticaret giriĢimcisi; ülkelerin dıĢ ticaretini ve dıĢ ticaret hacmini arttırmaya yönelik olarak söz konusu hizmet üretim kaynaklarını koordine ve organize eden gerçek veya tüzel kiĢiler olarak karĢımıza çıkmaktadır. DıĢ ticaret giriĢimcileri, girdikleri dıĢ piyasanın siyasi, ekonomik, kültürel özelliklerini etkilerler. Ortaya çıkan bu etkiden dıĢ ticaret giriĢimcileri de etkilenerek, hem giriĢimci olarak kendileri hem dıĢ piyasanın birbiri ile etkileĢim içinde olmasında baĢ aktif bir oynarlar (Aksöz ve diğerleri 2012). Nitelikli eleman yetiĢtirmenin önemini anlayan ve ihracatı arttırmaya yönelik uygulamalara da yer veren ülkemizin bu yöndeki en önemli desteği uzman eleman yetiĢtirmek olarak görülmektedir. Buradan hareketle dıĢ ticarette dahilde ve hariçte iĢleme rejimlerinden ziyade, giriĢimcilik faaliyetlerinin desteklenmesi söz konusu hizmet üretiminin artması ve eğiliminin ekonomiye yansımasının daha yüksek düzeyde bir baskı uygulayacağı düĢünülmektedir. Yükseköğrenim kurumları da bunların büyük parçasını oluĢturmakta ve destek vermektedir. Bu nedenle dıĢ ticaret, giriĢimcilerin uluslararası ekonomi ve pazar koĢullarında baĢarılı olabilmesi için bilgi sahibi olmasını gerektirmektedir. Ülkelerin giriĢimcilerini uluslararası arenada yalnız bırakmamak ve güçlendirmek amacıyla geliĢtirdikleri dıĢ ticaret teĢvik programları, finansman araçları, vergileme tarifeleri gibi birçok araç da eğitimli dıĢ ticaret çalıĢan ya da uzmanları ile daha anlamlı bir hal almaktadır. Bu nedenle dıĢ ticaret giriĢimcilerinin de faaliyette bulunmadan önce bu alana özgü kurum ve 166 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ kuruluĢları tanımaları ve adım atılacak basamakları daha önceden öğrenmeleri baĢarılı olma yolunda önem arz etmektedir. II. YÖNTEM A. AraĢtırmanın Amacı Bu araĢtırmada potansiyel giriĢimci özelliği taĢıyan üniversite öğrencilerinin dıĢ ticaret giriĢimciliğine eğilimlerini incelemek amaçlanmaktadır. Ġlgili yazında üniversite öğrencilerinin giriĢimcilik potansiyeline yönelik birçok çalıĢma yapılmasına rağmen dıĢ ticaret giriĢimciliği üzerine yapılan çalıĢma sayısının sınırlı olması bu çalıĢmayı önemli bir hale getirmektedir. Bu bağlamda, dıĢ ticaret giriĢimciliği üzerine yürütülen bu araĢtırmanın hem literatüre hem de bu alanda çalıĢma yapan araĢtırmacı ve uygulayıcılara önemli bir katkı sağlayacağı düĢünülmektedir. B.AraĢtırmanın Örneklemi ve Verilerin Toplanması ÇalıĢmada, araĢtırma evreni bir kamu üniversitesinde öğrenim görmekte olan uluslararası ticaret bölümü öğrencileri olarak belirlenmiĢtir. Bu bağlamda, kolayda örnekleme yöntemi ile gönüllülük esasına göre araĢtırmaya katılmayı kabul eden 152 katılımcı araĢtırmanın örneklemini oluĢturmaktadır. Veriler yüz yüze anket aracılığıyla toplanmıĢtır. Veriler, SPSS 21.0 istatistiki analiz programı ile analiz edilmiĢ ve elde edilen bulgular aĢağıdaki kısımda verilmektedir. B. Veri Analizi ve Bulgular Bu bölümde, araĢtırma kapsamında analize tabi tutulan verilerle ilgili tanımlayıcı istatistiksel bilgilere yer verilmektedir. Demografik Özellikler AraĢtırma kapsamında yer alan ve bir kamu üniversitesinde öğrenim görmekte olan uluslararası ticaret bölümü öğrencisi 152 katılımcıya ait özellikler Tablo 2‘de sunulmuĢ ve katılımcıların demografik özellikleri değerlendirilmiĢtir. Tablo 2: Katılımcıların Demografik Özellikleri Özellikler Cinsiyet Sınıf Not Ortalaması (Genel) Seçenekler Erkek Kadın Toplam 1 2 3 4 Toplam 2,00 ve altı 2,01-2,50 2,51-3,00 3,01-3,50 3,51 ve üzeri Toplam Frekans % 86 64 150 75 46 23 5 149 80 32 21 9 6 148 57,3 42,7 100 50,3 30,9 15,4 3,4 100 54,1 21,6 14,2 6,1 4,1 100 Özellikler Mezun Olunan Lise Seçenekler Açık Öğretim Lisesi Anadolu Denizcilik Meslek Lisesi Anadolu Lisesi Anadolu Öğretmen Lisesi Anadolu Sağlık Meslek Lisesi Anadolu Teknik Lisesi Endüstri Meslek Lisesi Genel Lise Ġmam Hatip Lisesi Özel Temel Lise Sağlık Meslek Lisesi Teknik Lise Ticaret Meslek Lisesi Toplam Frekan s 1 1 75 3 2 1 2 40 4 2 1 1 11 144 167 % 0,7 0,7 52,1 2,1 1,4 0,7 1,4 27,8 2,8 1,4 0,7 0,7 7,6 100 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Katılımcılar demografik özellikler bakımından incelendiğinde, cinsiyet dağılımına bakıldığında 57,3‘ünün Erkek - 42,7‘sinin Bayan olduğu görülmektedir. Katılımcıların okudukları sınıfla göz önünde bulundurulduğunda çalıĢmaya katılanların yarısının 1. sınıfta 30,9‘nun ise 2. sınıfta öğrenim gördüğü görülmektedir. ÇalıĢmanın gerçekleĢtirildiği zaman diliminde 4. Sınıf öğrencilerinin birçoğu staj yapmakta olduğundan çalıĢmaya katılım oranları sadece 3,4‘tür. Katılımcıların not ortalamaları göz önünde bulundurulduğunda 2,00 ve altı not ortalamasına sahip olanların 50‘den fala olduğu, 3,00 ve üzerinde ortalamaya sahip olanlarının oranı ise tüm katılımcıların 10‘unu oluĢturmaktadır. Katılımcıların mezun oldukları liseler dikkate alındığında ise ―Anadolu Lisesi‖ mezunlarının 50‘den fazla olduğu, ―Genel Lise‖ mezunlarının ise 27,8 olduğu görülmektedir. AraĢtırmada katılımcıların yaĢları doğrudan sorulduğundan verdikleri cevapların ortalamaları alınmıĢ ve katılımcıların yaĢ ortalamalarının yaklaĢık 20,5 olduğu bulgusuna ulaĢılmıĢtır. DıĢ Ticaret GiriĢim Farkındalığı Katılımcıların dıĢ ticaret giriĢimine yönelik farkındalıkları ile ilgili durumunu ortaya koymak amacıyla 152 uluslararası ticaret bölümü öğrencisine Tablo 3‘te yer alan ifadeler yöneltilerek bilgi sahibi olup olmadıklarını belirtmeleri istenmiĢtir. Elde edilen bulgular aĢağıdaki tabloda yer almaktadır. Tablo 3: DıĢ Ticaret GiriĢim Farkındalığı Ġfadeler EVET HAYIR Devletin verdiği/sağladığı dıĢ ticaret teĢviklerinden haberdarım. Türkiye Cumhuriyeti‘nin 2023 vizyonu içerisinde dıĢ ticaretin önemini biliyorum. DıĢ ticaret ile ilgili kurum ve kuruluĢların neler olduğunu biliyorum. Ambargo, ticaret yasağı vb. korumacı eğilimler hakkında bilgi sahibiyim. Okuduğum bölümde dıĢ ticaret ile ilgili temel alt yapı verilmektedir. Devletin 2023 vizyonu, kiĢilerin dıĢ ticaret giriĢimciliğine yönelmesine olanak sağlar. Milli istihdam seferberliğinden haberdarım. Eximbank‘ın ihracata yönelik destekleri konusunda bilgi sahibiyim. Milli istihdam seferberliği dıĢ ticaret ve nitelikli dıĢ ticaret personeli açığını kapatma konusunda atılmıĢ önemli bir adımdır. Eximbank vs. gibi kuruluĢların, kiĢilerin dıĢ ticaret giriĢimciliğine yönelmesi konusunda destek sağlayacağını düĢünüyorum. Döviz kuru, faiz düzeyleri/oranları, GSYĠH gibi makroekonomik değiĢkenler dıĢ ticaret giriĢimciliğini etki eden unsurlar arasında yer alır. Farklı kültürlerle ticaret/iĢ yapmak giriĢimcilik avantajı sağlamada önemli bir faktördür. Vereceğim kararlarda ―Risk varsa getiri vardır.‖ düĢüncesini benimserim. 62,3 69,5 80,0 71,5 93,4 70,9 54,7 66,7 37,7 30,5 20,0 28,5 6,6 29,1 45,3 33,3 70,7 29,3 78,0 22,0 87,4 12,6 91,3 72,2 8,7 27,8 Katılımcıların dıĢ ticaret giriĢim farkındalığı ile ilgili olarak verdikleri cevapların yüzde dağılımları genel olarak değerlendirildiğinde, verdikleri yanıtların genel olarak olumlu olduğu söylenebilir. Katılımcıların eğitim gördükleri bölüm olan uluslararası ticaret bölümüne ait derslerde gerekli alt yapının verildiğine yönelik olumlu yanıtları 90‘ın üzerindedir. Katılımcıların cevapları, dıĢ ticaret giriĢimciliği açısından değerlendirildiğinde; farklı kültürlerle ticaret/iĢ yapmanın öğrenciler tarafından önemli bir giriĢim avantajı olarak 168 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ görüldüğü ( 91,3), eğer bir karar vereceklerse ―Risk varsa getiri vardır.‖ ( 72,2) düĢüncesinde olacaklarını belirttikleri bulgusuna ulaĢılmıĢtır. Türkiye Cumhuriyeti‘nin 2023 vizyonu içerisinde dıĢ ticaretin önemini konusunda bilgi sahibi olduklarını belirten katılımcılar ( 69,5), aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti‘nin 2023 vizyonunun, kiĢileri dıĢ ticaret giriĢimciliğine yönelmesine olanak sağladığı ( 70,9) düĢüncesindedirler. Bununla birlikte milli istihdam seferberliğinden haberdar olduklarını belirten katılıcılar ( 54,7), aynı zamanda milli istihdam seferberliğinin dıĢ ticaret ve nitelikli dıĢ ticaret personeli açığını kapatma konusunda atılmıĢ önemli bir adım olarak görmektedirler ( %70,7). Katılımcıların 70‘inden fazlası hem ambargo, ticaret yasağı vb. korumacı eğilimler hakkında bilgi sahibi olduklarını belirtirken, hem de döviz kuru, faiz düzeyleri/oranları, GSYĠH gibi makroekonomik değiĢkenlerin dıĢ ticaret giriĢimciliğine etki eden unsurların arasında yer aldığı konusunda hem fikirdirler. Katılıcılar arasında yer alan 60‘ın üzerindeki kısmın hem devletin verdiği/sağladığı dıĢ ticaret teĢviklerinden haberdar olup hem de Eximbank‘ın ihracata yönelik destekleri konusunda bilgi sahibiyken aynı zamanda Eximbank gibi kuruluĢların, kiĢilerin dıĢ ticaret giriĢimciliğine yönelmesi konusunda destek sağlayacağını da düĢünmektedirler. Ġhracata Yönelik Devlet Yardımlarından Haberdar Olma Ġhracata yönelik devlet yardımlarından haberdar olup olmama durumunu ortaya koymak amacıyla 152 uluslararası ticaret bölümü öğrencisine Tablo 4‘te yer alan ifadeler yöneltilerek bilgi sahibi olup olmadıklarını belirtmeleri istenmiĢtir. Elde edilen bulgular aĢağıdaki tabloda yer almaktadır. Tablo 4: Ġhracata Yönelik Devlet Yardımlarından Haberdar Olma Ġhracata Yönelik Devlet Yardımları Uluslararası Nitelikteki Yurt Ġçi Ġhtisas Fuarlarının Desteklenmesi Çevre Maliyetlerinin Desteklenmesi AraĢtırma-GeliĢtirme (AR-GE) Yardımı Ġstihdam Yardımı Yurt DıĢında GerçekleĢtirilen Fuar Katılımlarının Desteklenmesi Yurt DıĢı Birim, Marka ve Tanıtım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Türk Ürünlerinin YurtdıĢında MarkalaĢması, Türk Malı Ġmajının YerleĢtirilmesi ve TURQUALITY®‘nin Desteklenmesi Pazar AraĢtırması ve Pazarlama Desteği Uluslararası Rekabetçiliğin GeliĢtirilmesinin Desteklenmesi Tasarım Desteği EVET 61,1 40,5 84,6 78,4 89,9 73,6 HAYIR 38,9 59,5 15,4 21,6 16,1 26,4 81,9 18,1 67,8 60,8 37,8 32,2 39,2 62,2 Tablo 4‘teki sonuçlar değerlendirildiğinde, uluslararası ticaret öğrencilerinin devlet tarafından sağlanan ―AraĢtırma-GeliĢtirme (AR-GE) Yardımı‖, ―Yurt DıĢında GerçekleĢtirilen Fuar Katılımlarının Desteklenmesi‖, ―Türk Ürünlerinin YurtdıĢında MarkalaĢması, Türk Malı Ġmajının YerleĢtirilmesi ve TURQUALITY®‘nin Desteklenmesi‖ yardımları/desteklerinden haber olma düzeyleri her bir destek için 80‘in üzerindedir. Diğer taraftan hem ―Çevre Maliyetlerinin Desteklenmesi‖ hem de ―Tasarım Desteği‖nden haberdar olmayanların oranı ayrı ayrı incelendiğinde yaklaĢık 60 olduğu görülmektedir. 169 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ DıĢ Ticarete Ait KuruluĢlardan Haberdar Olma DıĢ ticarete yönelik olarak faaliyet gösteren kuruluĢlardan haber olup olmama durumunu ortaya koymak amacıyla katılımcılara Tablo 5‘te yer kuruluĢlara ait bilgi sahibi olup olmadıklarını belirtmeleri istenmiĢtir. Elde edilen bulgular aĢağıdaki tabloda sunulmaktadır. Tablo 5: DıĢ Ticarete Ait KuruluĢlardan Haberdar Olma DıĢ Ticarete Ait KuruluĢlar Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Ekonomi Bakanlığı Avrupa Birliği Bakanlığı Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Türk Eximbank (Türkiye Ġhracat Kredi Bankası A.ġ.) Maliye Bakanlığı Kalkınma Bakanlığı Hazine MüsteĢarlığı Türk Standardları Enstitüsü (TSE) Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Türkiye Ġhracatçılar Meclisi (TĠM) Ġhracatçı Birlikleri DıĢ Ekonomik ĠliĢkiler Kurulu (DEĠK) Yurt Ġçinde DıĢ Ticarete Finansman Sağlayan Kurumlar Yurt Ġçinde DıĢ Ticarete Yardımcı Kamu Ve Sivil Toplum Kurumları Yurt Ġçinde DıĢ Ticarete Yardımcı Destek Hizmet KuruluĢları Yurt Ġçinde DıĢ Ticarete Yardımcı Diğer Kurum ve KuruluĢlar Dünya Bankası Grubu Bölgesel Ekonomik BirleĢimler Avrupa Yatırım Bankası (AYB) Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Yurt DıĢında DıĢ Ticarete Yardımcı Diğer KuruluĢlar EVET HAYIR 95,3 96,6 70,1 90,5 78,2 82,3 58,9 48,6 80,1 81,0 91,9 81,8 33,8 43,2 33,3 40,1 37,4 48,3 42,2 22,4 90,4 27,6 4,7 3,4 29,9 9,5 21,8 17,7 41,1 51,4 19,9 19,0 8,1 18,2 66,2 56,8 66,7 59,9 62,6 51,7 57,8 77,6 9,6 72,4 DıĢ ticarete yönelik olarak faaliyet gösteren kuruluĢlardan haber olma oranlarının yer aldığı Tablo 5‘teki bulgular değerlendirildiğinde, katılımcıların ―Gümrük ve Ticaret Bakanlığı‖, ―Ekonomi Bakanlığı‖, ―Avrupa Birliği Bakanlığı‖ ve ―Maliye Bakanlığı‖ gibi bakanlıklardan haberdar olma oranları her bir bakanlık için 70‘in üzerindeyken ―Kalkınma Bakanlığı‖ ve Hazine MüsteĢarlığı‖ndan haberdar olmayanların oranı her ikisi içinde 40‘ın üzerindedir. Diğer taraftan ―Yurt Ġçinde DıĢ Ticarete Finansman Sağlayan Kurumlar‖, ‖Yurt Ġçinde DıĢ Ticarete Yardımcı Kamu ve Sivil Toplum Kurumları‖ ve ―Yurt Ġçinde DıĢ Ticarete Yardımcı Destek Hizmet KuruluĢları‖ndan haberdar olmadığını belirten katılımcı sayısı her bir kuruluĢ için 60‘ın üzerindeyken ―Avrupa Yatırım Bankası (AYB)‖ ve ―Yurt Ġçinde DıĢ Ticarete Yardımcı Diğer Kurum ve KuruluĢlar‖dan haberdar olmayanların oranı 70‘in üzerindedir. Katılımcıların ‖ Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB)‖, ―Türkiye Ġhracatçılar Meclisi (TĠM)‖ ve ―Dünya Ticaret Örgütü‘nden (DTÖ)‖ haberdar olma düzeyleri ise 90‘ın üzerindedir. 170 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ GiriĢimciliğe Yönelme Katılımcıların giriĢimciliğe yönelme isteklerine yönelik olarak hazırlanan sorulara verilen cevaplar ıĢığınsa elde edilen bulgular Tablo 6‘da yer almaktadır. Tablo 6: GiriĢimciliğe Yönelme Ġsteği Mezuniyet sonrası çalıĢılmak istediğiniz sektör hangisidir? Kamu Sektörü Özel Sektör Aile ĠĢi Kendi ĠĢletmem Toplam Ailenizden biri kendi iĢini kurup yönetti mi? Evet Hayır Toplam Gelecekte kendi iĢinizi kurmayı düĢünüyor musunuz? Evet Hayır Toplam f 4 83 4 58 149 f 82 68 150 f 112 36 148 % 2,7 55,7 2,7 38,9 100 % 54,7 45,3 100 % 75,7 24,3 100 Tablo 6‘daki bulgular katılımcıların yaklaĢık 55,7‘inin eğitim gördükleri iĢletme fakültesi, uluslararası ticaret bölümünden mezun olduktan sonra özel sektörde çalıĢmak istediklerini belirtirken, katılımcıların 38,9‘u ise kendi iĢletmesini kurmak istediğini belirtmektedir. Ailelerinden birinin kendi iĢini kurup yönettikleri belirtenlerin oranı yaklaĢık 55 iken gelecekte kendi iĢini kurup yönetmek isteyen giriĢimci adayı katılımcıların oranı ise 75,7‘dir. SONUÇ VE ÖNERĠLER Potansiyel giriĢimci özelliği taĢıyan üniversite öğrencilerinin dıĢ ticaret giriĢimciliğine eğilimlerini incelemek amacıyla yürütülen bu çalıĢmada bir kamu üniversitesinin uluslararası ticaret bölümü öğrencileri üzerinde gerçekleĢtirilmiĢtir. Uluslararası ticaret öğrencilerinin dıĢ ticaret giriĢim farkındalığı ile ilgili olarak elde edilen bulgular eğitim gördükleri bölüm olan uluslararası ticaret bölümüne ait derslerde dıĢ ticarete ait gerekli alt yapının verildiğine yönelik olumlu yanıtları 90‘ın üzerinde olduğunu göstermektedir. AraĢtırmanın sonuçları Uluslararası ticaret öğrencileri farklı kültürlerle ticaret/iĢ yapmanın dıĢ ticaret giriĢimciliği açısından önemli bir giriĢim avantajı olarak gördüğünü ve eğer bir karar vereceklerse ―Risk varsa getiri vardır.‖ düĢüncesinde olacaklarını ortaya koymaktadır. Ayrıca öğrenciler Türkiye Cumhuriyeti‘nin 2023 vizyonunun, kiĢileri dıĢ ticaret giriĢimciliğine yönelmesine olanak sağladığı düĢüncesindedirler. Bununla birlikte sonuçlar öğrencilerin büyük çoğunluğunun hem ambargo, ticaret yasağı vb. korumacı eğilimler hakkında bilgi sahibi olduklarını belirtirken, hem de döviz kuru, faiz düzeyleri/oranları, GSYĠH gibi makroekonomik değiĢkenlerin dıĢ ticaret giriĢimciliğine etki eden unsurların arasında yer aldığı konusunda hem fikirde olduğunu göstermektedir. AraĢtırmanın sonuçları arasında yer alan bir diğer konu ise uluslararası ticaret öğrencilerinin devlet tarafından sağlanan ―AraĢtırma-GeliĢtirme (AR-GE) Yardımı‖, ―Yurt DıĢında GerçekleĢtirilen Fuar Katılımlarının Desteklenmesi‖, ―Türk Ürünlerinin YurtdıĢında 171 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ MarkalaĢması, Türk Malı Ġmajının YerleĢtirilmesi ve TURQUALITY®‘nin Desteklenmesi‖ yardımları/desteklerinden oldukça yüksek düzeyde haberdarken ―Çevre Maliyetlerinin Desteklenmesi‖ ve ―Tasarım Desteği‖nden haberdar olmayanların oranının 60 olarak ortaya çıkmasıdır. Diğer taraftan dıĢ ticarete yönelik olarak faaliyet gösteren kuruluĢlardan haber olma oranları ‖Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB)‖, ―Türkiye Ġhracatçılar Meclisi (TĠM)‖ ve ―Dünya Ticaret Örgütü‘nden (DTÖ)‖ için 90‘ sevilerindeyken ―Kalkınma Bakanlığı‖ ve Hazine MüsteĢarlığı‖ gibi kuruluĢlardan haberdar olmayanların oranı her ikisi içinde 40‘ın üzerinde bulunmuĢtur. Aynı zamanda ―Avrupa Yatırım Bankası (AYB)‖ ve ―Yurt Ġçinde DıĢ Ticarete Yardımcı Diğer Kurum ve KuruluĢlar‖dan haberdar olmayanların oranı 70‘in üzerin bulunmuĢtur. Uluslararası ticaret öğrencilerinin yarısından fazlasının eğitim gördükleri uluslararası üniversiteden mezun olduktan sonra özel sektörde çalıĢmak istemektedir. Ailelerinden birinin kendi iĢini kurup yönettikleri belirtenlerin oranı yaklaĢık 55 iken gelecekte kendi iĢini kurup yönetmek isteyen giriĢimci adayı katılımcıların oranı ise 75‘in üzerindedir. Bu bağlamda araĢtırma sonuçları genel olarak değerlendirildiğinde, dıĢ ticaret giriĢim farkındalığı yüksek, devletin ihracata yönelik yardımlarından haberdar olan ve dıĢ ticarete ait kurum ve kuruluĢların farkında olan uluslararası ticaret bölümü öğrencilerinin, dıĢ ticaret giriĢimciliği eğiliminin oldukça iyi düzeyde olduğunu söylemek mümkündür. Bu araĢtırmada, dıĢ ticaret giriĢimciliği eğilimlerine ait tasarım, potansiyel giriĢimci adayı olarak görülen uluslararası öğrencileri üzerine tasarlandığından ileride yapılacak çalıĢmalarda farklı örneklem ve araĢtırma tasarımlarının kullanılması uygun olacaktır. DıĢ ticaret giriĢimciliği üzerine yapılan çalıĢma sayısı oldukça sınırlı olduğundan bu araĢtırmanın sonuçlarının hem literatüre hem bu alanda çalıĢma yapan araĢtırmacı ve uygulayıcılara hem de potansiyel dıĢ ticaret giriĢimci adaylarına fayda sağlayacağı ön görülmektedir. Kaynakça Aksöz, E. O., Adaçay, F. R., Kozak, R., Esen, E. ve Bakır, H. (2012). DıĢ Ticarette GiriĢimcilik, EskiĢehir: Anadolu Üniversitesi Yayını, 1(1) Balaban, Ö & Özdemir, Y 2008, ‗GiriĢimcilik Eğitiminin GiriĢimcilik Eğilimi Üzerine Etkisi: Sakarya Ünversitesi ĠĠBF Örneği‘, ÇOMÜ GiriĢimcilik ve Kalkınma Dergisi, Cilt: 3, sayı. 2, s. 133-147. Bernstein, A. (2011). Nature vs Nurture: Who is Interested in Entrepreneurship Education? A Study of Bussiness and Technology Undergraduates Based on Social Cognitive Career Theory, Phd, The George Washington University, Brinks, M & Vale, P 1990, Entrepreneurship and economic change, Mcgrow-Hill Book Company, Bozkurt, ÖÇ, Kalkan, A, Koyuncu, O & Alparslan, AM 2012, ‗Türkiye‘de GiriĢimciliğin GeliĢimi: GiriĢimciler Üzerinde Nitel Bir AraĢtırma‘ , Journal Of Süleyman Demirel University Institute of Social Sciencesyear, Cilt:1, sayı:15, s. 230-247. Ceylan, A & Demircan, N 2002, ‗GiriĢimcilerin BaĢarı, Güç Ve Yakın ĠliĢki Ġhtiyaçlarının KiĢilik Özellikleriyle ĠliĢkisi Üzerine Düzce Bölgesi‘ndeki Kobi‘lerde Bir AraĢtırma: 172 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Yüzyılda Kobi‘ler, Sorunlar, Fırsatlar Ve Çözüm Önerileri‘, Doğu Akdeniz Üniversitesi ĠĢletme Fakültesi Dergisi, sayı:3 Ceylan, Y 2012, ‗Zorunlu Göç ve Suç ĠliĢkisi: MuĢ Ġli Örneği‘, Akademik BakıĢ Dergisi, 32, s.1-18. Ersungur, ġM & Yalman, ĠN 2009, „Bölgesel Kalkınmada Ġhracat TeĢviklerinin Etkinliği: Sivas Ġlinde Bir Uygulama‘, Cumhuriyet Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt:10, sayı: 1, s. 81-98. Gürol, M. A. (2006). Küresel Arenada GiriĢimci Ve GiriĢimcilik, Ankara: Gazi Kitabevi. Göçer, I, Bulut, S & Dam, MM 2012, ‗Dogrudan Yabancı Yatırımların Türkiye'nin Ġhracat Performansına Etkileri: Ekonometrik Bir Analiz‘, Business And Economics Research Journal, Cilt:3, sayı: 2, s. 21. Hisrich, RD & Peters MP 1989, Entrepreneurship :starting, developing, and managing a new enterprise, Homewood, IL: BPI, Irwin Mcgraw-Hill. Karahan, M, & Ulusoy, Ġ 2010, ‗Hatay Ġli GiriĢimcilik Özelliklerinin Ġncelenmesi‘, EKEV Akademi Dergisi, Cilt:14, sayı: 1, s. 367-379. Kılıç, R Keklik, B & ÇalıĢ, N 2012, ‗Üniversite Öğrencilerinin GiriĢimcilik Eğilimleri Üzerine Bir AraĢtırma: Bandırma ĠĠBF ĠĢletme Bölümü Örneği‘, Süleyman Demirel University Journal Of Faculty Of Economics & Administrative Sciences, Cilt: 17, sayı:2. Kirzner, I. M. (1973). Competition and Entrepreneurship, Chicago, IL: University of Chicago Press. Marangoz, M.(2012).GiriĢimcilik, EskiĢehir: Beta Yayınları Özdemir, A, Saygılı, M & Yıldırım, K 2016, ‗Risk Alma Eğilimi ve BaĢarma Ġhtiyacının GiriĢimcilik Potansiyeline Etkisi: Üniversite Öğrencileri Üzerine Bir AraĢtırma‘, The Journal of Business Science, Cilt: 4, sayı: 2, s. 121-141. Ronstadt, R. C. (1984). Entrepreneurship: Text, Cases, and Notes, Lord Publishing. Seydinbekuli, AD, Abishov, N ve Yılmaz, Y 2015, ‗Üniversite Son Sınıf Öğrencilerinin GiriĢimcilik Eğilimlerinde Ailesel Özelliklerin Etkisi: Ahmet Yesevi Uluslararası TürkKazak Üniversitesinde Bir Alan AraĢtırması‘, Avrasya Uluslararası AraĢtırmalar Dergisi, Cilt: 3, sayı: 6, s.44. Shane, S & Venkataraman, S 2000, ‗The Promise Of Entrepreneurship As A Field Of Research‘, Academy of Management Review, Vol: 25, no.1), pp. 217-226. Stevenson, H. H., Roberts M., Grousbeck J., Harold I. I., ve Bhide A. (1985). New Business Ventures And The Entrepreneur (2nd ed.), Homewood, Ill.: R.D. Irwin. Türkiye Ġhracatçılar Merkezi (TĠM), 2017, 03 Mart 20, <http://www.tim.org.tr>. Türkmen, A. (2007). GiriĢimcilik Ve GiriĢimcilik Kültürü, YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Projesi Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, Türkiye. Yılmaz, E & Sünbül, A 2009, ‗Üniversite Öğrencilerine Yönelik GiriĢimcilik Ölçeğinin GeliĢtirilmesi‟, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:21, sayı:1, s.195203. Zhao, F 2005,‗Exploring The Synergy Between Entrepreneurship And Innovation, Ġnternational Jaurnal Of Entrepreneurial Behaviour Research, Vol: 11, no.1, pp. 25-41. 173 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Ġnovasyon ve 4.Sanayi Devrimi Mukaddes ERDOĞAN Özet Ġnovasyon, bir iĢletmenin yeni veya üzerinde değiĢiklik yapılmıĢ bir ürün veya hizmetten ticari bir gelir elde etmesidir. Ürün, hizmet, pazarlama ve tüm organizasyonel yapı için inovasyon yapılabilir. Ġnovasyon ile mal veya hizmet üretim süreçlerini birbirinden ayırmak mümkün değildir. Bu bağlamda 1.sanayi devriminden günümüze kadar, rekabet avantajı elde edebilmek ve sürdürülebilmek için, mal veya hizmet üretim süreçlerinde inovasyon bir zorunluluktur. Bununla birlikte, artan rekabet koĢulları ve sürekli geliĢen teknoloji sayesinde iĢletmelerin müĢteri memnuniyeti ve pazarda etkinliğini sürekli kılabilmek için yaptığı çalıĢmalar ve 4. Sanayi Devrimiyle birlikte anlam kazanan siber fiber sistemler konuları da günümüzün en önemli konularından biridir. 4. Sanayi devrimi, robotların üretimi tamamıyla devralıp, daha kaliteli, ucuz, hızlı ve daha az israf yapan bir üretim yapmasıdır. Bu çalıĢmada, inovasyon ve son dönemlerde adını sıkça duymaya baĢladığımız 4. Sanayi Devrimi kavramları, inovasyon türleri hakkında kısa bilgi verilmiĢ, inovasyon ve 4.Sanayi Devrimi arasındaki iliĢki incelenmeye çalıĢılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Ġnovasyon, 4. Sanayi Devrimi, Siber fiber sistemler Jel Kodu: O30, O31, O14 Abstract Innovation means that the companies attain a commercial income from a new or modified product or service innovation can be done for product, service, marketing and all organizational structures, it is impossible to separate between innovation and production processes of goods or services in this context from 1st industrial revolution to the present day, to get and sustain competition advantage, innovation in production process of goods or services is a necessary. In addition thanks to increasing competition and constantly developing technology, customer satisfaction and the activities that company has done to keep sustainability in the market, and syber (fiber) system issues which has become meaningful with 4th industrial revolution is one of the most important issues in today‘s. The 4th revolution is that robots completely take over production and make more quality, cheaper, faster and less wasteful production. In this study, there is a brief information on innovation, types of innovation and consept of the 4th industrial revolution we have often heard about in recent years. The relationship between the innovation and 4th industrial revolution was tried to be studied. Keywords: Innovation,4th Industrial Revolution Syber (fiber) System GĠRĠġ Günümüzde ülkeler için önemli bir yere sahip olan inovasyon ve inovasyonun 4. Sanayi devrimi ile olan iliĢkisini inceleyeceğiz. Ġnovasyon, yeni veya iyileĢtirilmiĢ ürün, hizmet veya üretim yöntemi geliĢtirmek ve bunu ticari gelir elde edecek hale getirmek için Dumlupınar Üniversitesi, Domaniç Hayme Ana Meslek Yüksek Okulu, Bilgi Yönetimi Bölümü Öğrencisi, mukaddeserdogann@gmail.com 174 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ yürütülen tüm süreçleri kapsamaktadır. Yeni veya iyileĢtirilmiĢ ürün, hizmet veya üretim yöntemi geliĢtirme, yeni düĢüncelerden doğar. Artan rekabet ortamında ayakta kalabilmek için Ģirketlerimizin ürünlerini, hizmetlerini ve üretim yöntemlerini sürekli olarak değiĢtirmeleri ve yenilemeleri gerekmektedir. Bu değiĢtirme ve yenileme iĢlemi ―inovasyon‖ olarak adlandırılır. Ġnovasyon için belirli bir zaman kesiti söylemek doğru değildir çünkü sürekli olan bir faaliyettir. Bu faaliyeti en iyi Ģekilde yerine getirmek için iç ve dıĢ tüm çevre unsurları dikkate alınmalıdır. ĠĢletmeler rekabet listelerinde en üst sırada yer alabilmek için günümüz Ģartlarını da dikkate alarak kendilerine bir strateji belirlemeli ve bu strateji doğrultusunda ilerlemelidirler. Stratejide belirlenen amaçlara ulaĢabilmek için inovasyon Ģarttır. Türkçe karĢılığı olarak inovasyon için ―yenilik‖ demek mümkündür. Ġnovasyon da önemli olan bir fikir üretmek değildir. Ticari amaçlara ulaĢabilmek için asıl önemli olan fikri hayata geçirebilmektir. Ġnovasyon da illa ortaya yeni bir ürün çıkarmanız gerekmez, var olan bir ürün üzerinde değiĢiklikler yaparak ortaya farklı bir ürün çıkarmıĢ olunur, bu da bir inovasyondur. Bunun yanında günümüzde sıkça duymaya baĢladığımız ortaya çıkan yeni bir kavram mevcuttur. Bu kavram ―4. Sanayi devrimi‖ ya da bir baĢka deyiĢle ―endüstride 4. 0 dönemi‖ olarak da adlandırılmaktadır. 4. Sanayi devrimi siber-fiziksel sitemlere dayalı üretimin devreye giriĢiyle baĢlayan bir dönemdir. Siber fiziksel sistemler (SFS) sensörler ve aktüatörleri yardımıyla fiziksel dünyayı sanal bilgi iĢlem dünyasıyla bağlar. Farklı kurucu bileĢenlerden oluĢan Siber fiziksel sistemler iĢ birliği ile dünya çapında davranıĢları oluĢturur. Bu bileĢenler gerçek dünya ile etkileĢimde bulunmak için genellikle gömülü teknolojiler dâhil olmak üzere yazılım sistemleri, iletiĢim teknolojileri, sensörleri, aktüatörleri içermektedir. Endüstri 4.0 tabanlı üretim süreçleri, sistemlerin çeĢitli ara yüzler üzerinden farklı ağlara bağlanıp farklı servislerle iletiĢim kurmasını esas almaktadır. Tıpkı akıllı telefonlardaki internet bağlantısı ile çeĢitli içeriklere ulaĢmamız, çevremizdeki diğer akıllı telefonlarla farklı platformlar üzerinden iletiĢim kurmamız gibi, Endüstri 4.0 da SiberFiziksel Dünyalar arasındaki iletiĢimi makinelere yansıtmaktadır. Siber-Fiziksel sistemlerin en belirgin örneği ise ―Akıllı Fabrikalar‖ Akıllı Fabrikalarda otomasyon süreçleri, cihazların ve makinelerin birbirleriyle haberleĢerek üretim iĢlemlerini kendi içlerinde belirleyip düzenlemeleridir. Kısacası Siber-Fiziksel Sistemler, dolayısıyla da Endüstri 4.0 bugün belki hayal bile edemediğimiz çözümlerin üretilmesi, kaynak kullanımının iyileĢtirilmesi, verimliliğin artırılması anlamında gelecek vaat etmektedir. Bu çalıĢmada, inovasyon, inovasyon türleri , 4.sanayi devrimi, geliĢim süreci, faydaları, zorlukları ve ekonomik sonuçları incelenerek, inovasyon ve 4.Sanayi Devrimi arasındaki iliĢki ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. I.ĠNOVASYON KAVRAMI VE ÖZELLIKLERĠ A. Ġnovasyon AB ve OECD literatüründe inovasyon süreç olarak; ―bir fikri, pazarlanabilir bir ürün ya da hizmete, yeni ya da geliĢtirilmiĢ bir üretim ya da dağıtım yöntemine ya da yeni bir toplumsal hizmet yöntemine dönüĢtürmek‖ olarak tanımlanır(TÜSĠAD, 2003) ―Yenilik‖ kavramı kökü latince olan ―innovatus‖ kelimesinden türemiĢ ve sosyal, toplumsal, kültürel ve idari ortamlarda yeni yöntemlerin oluĢmasına ve kullanılmaya baĢlanması anlamına gelmektedir(Aslan ve Zincirkıran, 2016: 266).Drucker yeniliği; ―giriĢimciliğin özel bir aracı olmakla birlikte, refahın oluĢturulması için yeni bir kapasite meydana kaynakları öneren bir 175 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ eylem‖ olarak tanımlamaktadır(DRUCKER, 1985). Kotler‘a göre; ―Yenilik, yeni ürün ya da hizmetlerle sınırlı değildir. Yeni iĢler ve iĢ süreçleri yaratmayı da içerir‖ (P.Kotler, 2005). Kuczmarski yeniliği; ―iĢletmelere, günün Ģartlarını ve ötesini görebilme, bir gelecek vizyonu oluĢturma olanağını sağlayan yaygın bir tutum olarak ele almıĢtır (Kuczmarski, 1996,Aktaran: Aslan ve Zincirkıran,2016: 267). Türk Dil Kurumu inovasyonu ―yenileĢim‖ olarak açıklamıĢtır. Ancak bu kavram inovasyonu tanımlamak için yeterli değildir. Daha geniĢ ve kapsamlı bir Ģekilde açıklayacak olursak inovasyon, yeni veya geliĢtirilmiĢ ürün, hizmet ve iĢ süreçlerinin geliĢtirilmesi ve baĢarıyla piyasaya sunulmasıdır. Bununla birlikte bir örgütün konumunu rakiplerine kıyasla güçlendirmek için tasarlanan ve uygulanan ve uzun vadede rekabet avantajı yaratan her türlü faaliyeti yenilik olarak tanımlamak da mümkündür. (Kaygısız, 2015) Günümüz rekabet ortamında inovasyonun yeni bir ürün, araç veya hizmetler sunması Ģirketler için ekonomik bir fayda sağlayarak, pazarda sürdürülebilir bir politika izlemesine fayda sağlayacağı görülmüĢtür (Aslan & Zincirkıran, 2016). AraĢtırma geliĢtirme (Ar-Ge), inovasyon için gereken en önemli faaliyetlerden biridir. Ancak giriĢimsel inovasyon yoksa diğer bir deyiĢle Ar-Ge‘yi yapanların giriĢimcilik niteliği yoksa değer yaratılamaz; Ar-Ge sonuçları inovasyona dönüĢtürülemez. Eğer fikri hayata geçiremiyorsak buna inovasyon dememiz mümkün olmayacaktır. Ġnovasyonla birlikte hayatımıza giren bir baĢka kavramda ―inovatif düĢünce‖ dir. Ġnovatif düĢünme (yenilikçi düĢünce) için ilk önce inovasyon kültürünü topluma yerleĢtirmek gerekir. Tarih boyunca insanoğlu kendini ve çevresini geliĢtirmek için sürekli bir arayıĢ içinde olmuĢtur. Bu arayıĢ insanoğlunu yeniliklere ve geliĢmelere götürmüĢtür. Süregelen zamanla birlikte ortaya çıkan toplum ihtiyaçlarının değiĢmesi, sürekli geliĢme içerisinde olan teknoloji, Ģirketlerin rekabet savaĢı gibi etkenler inovatif düĢünceyi daha etkin kılmıĢtır. ĠĢ hayatında veya sosyal hayatımızda karĢılaĢtığımız problemleri çözebilmek ve herkesi hayran bırakan fikirler üretebilmek için inovatif düĢünme becerisine ihtiyaç vardır. Ġnovatif düĢünme becerisi için bize verilmiĢ, sınırları sandığımızın çok ötesinde mükemmel bir organ var; beynimiz. Onu yeterince kullanmadığımız ve kendimizi mantığımızın dar kalıplarına hapsettiğimiz için bize sunacağı mükemmel çözümlerden ve parlak fikirlerden mahrum kalıyoruz. B.Ġnovasyon Türleri ĠĢletmenin stratejik amaçlarına ulaĢabilmek adına, iĢletme tarafından üretilen ürün veya hizmetlerde veya üretim ve yönetim süreçlerinde yenileme, geliĢtirme veya pazara tamamıyla yeni bir ürün sunma çalıĢmaları inovasyon ile gerçekleĢir. Bu bağlamda inovasyon türleri genelde ürün inovasyonu, hizmet inovasyonu, pazarlama inovasyonu ve organizasyonel inovasyon baĢlıkları incelenmektedir. a. Ürün Ġnovasyonu Bir iĢletme tarafından pazara sunulan, elle tutulup gözle görülen nesneler ürün olarak adlandırılır. Bir iĢletmenin farklı, yeni, değiĢik bir ürün geliĢtirmesi ve bunu pazara sunması ―ürün inovasyonu‖ yapması anlamına gelir. Ürün inovasyonu, yeni veya özellikleri ya da kullanım amaçları açısından önemli ölçüde geliĢtirilmiĢ, iyileĢtirilmiĢ bir mal veya hizmetin pazara sunulmasıdır. Bu teknik, özelliklerde, parçalarda ve malzemelerde, yerleĢik yazılımda, kullanım kolaylığında veya diğer iĢlevsel özelliklerde önemli iyileĢtirmeleri ve geliĢtirmeleri içerir. 176 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Mesela kumaĢ, domates tohumu ve yumurta birer üründür. Bunların, pazardaki diğer kumaĢlardan, domates tohumlarından ve yumurtalardan farklı ve değiĢik olacak Ģekilde geliĢtirilip üretilmeleriyle yapılan da ürün inovasyonudur. Yani, buruĢmayan kumaĢ, daha verimli ve hastalıklara dayanıklı domates tohumu ve çekici ambalajlarda satılan Omega 3‘lü yumurtalar ayrı ayrı birer ürün inovasyonudur (http://gelisenbeyin.net/). Çevreci anlayıĢıyla öne çıkan Papağan KuruyemiĢ, dünyada ve Türkiye‟de bir ilke imza atarak, ay çekirdeği paketlerine çöp poĢeti ekledi. Böylece keyifle tüketilen ancak kabukları nedeniyle çevre kirliliğine neden olabilen ay çekirdekleri, artık paketlere eklenen çöp poĢetlerine atılmaya baĢlanmıĢtır. Papağan bu inovasyonuyla “ Tüketici Çevre Ödülü”, “TSE 19. Altın Ambalaj Ödülü” ve Tüketici Raporu Koordinasyon Merkezi tarafından “Tüketiciyle Dost Altın Kalite Ödülü” ne de layık görüldü.” (Dönmez, 2011) b. Hizmet Ġnovasyonu Bir iĢletme tarafından pazara sunulan, soyut faaliyetlere hizmet denilmektedir. Bir iĢletmenin yeni bir hizmet sunması veya sunmuĢ olduğu hizmete değiĢimler katarak tekrar müĢterilerine sunmasına hizmet inovasyonu denilmektedir. Bilgisayar satan bir mağaza ürün sunar bilgisayar onun ürünüdür. Ama sattığı bilgisayarı evimize kadar teslim ederse veya daha sonra oluĢan bir sorunda değiĢim yaparsa bu hizmettir. Bununla birlikte, ―bir hastanenin hastalarına elden vermekte olduğu tahlil sonuçlarını Ġnternet‘ten veriyor olması bir hizmet inovasyonudur. Bu inovasyon hastalara kolaylık sağlayacaktır. Hastaneye uzak mesafede oturan hastalar için oldukça kullanıĢlı ve kabul gören bir inovasyon olmuĢ olur‖ (http://www.gelisenbeyin.net/). c.Pazarlama Ġnovasyonu Ürün ve hizmetler pazara sunmak için üretilip geliĢtirilmektedirler. MüĢteri istek ve beklentilerini karĢılayacak özelliklerinin ne kadar fazlasını barındırırlarsa, sundukları ürün ve hizmette pazarlama oranları da o kadar artacaktır. Diğer bir ifadeyle, ürün veya hizmet için müĢterinin algıladığı değer artacak, Pazar payları artacaktır. Pazarlama inovasyonunun temelinde daha fazla müĢteri çekebilmek vardır. Sadece ürün ve hizmette değiĢiklik yapıp veya yeni bir ürün ortaya koyup müĢteri istek ve beklentilerini karĢılamak pazarlama inovasyonu açısından yeterli olmayacaktır. Bunların yanında yeni pazar arayıĢları veya müĢterinin ürüne ulaĢımında kolaylık sağlamakta pazarlama inovasyonu kapsamında yer almaktadır. Pazarlama inovasyonuna bir örnek olarak, Ġnternet üzerinden yemek sipariĢi alıp bu sipariĢlerin müĢterilere ulaĢtırılmasını verebiliriz. Bu hizmeti veren iĢletme, Türkiye‘nin çeĢitli illerinde yaĢayan kiĢilerin o ildeki restoranlardan getirtecekleri yemekleri Ġnternet üzerinden sipariĢ etmelerine olanak sağlayabilir. Bu Ģekilde, örneğin Erzurum‘da oturan bir kiĢi, evine yemek sipariĢi verecekse bunu iĢletmenin web sitesi adresini girerek bunu yapabilir. Böylece kendi Ģehrinde bulunan ve bu siteye kayıt yaptırmıĢ olan restoranlardan istediği yemeği seçip evine getirilmesini sağlayabilir. Yemeklerini bu Ģekilde satmakta olan restoranlar pazarlama inovasyonu yapmıĢ olurlar ve böylece Ġnternet‘te yer almayan restoranlara göre rekabet avantajı kazanırlar. Bu restoranların yer aldığı Ġnternet sitesini iĢleten firma da hizmet inovasyonu yapmıĢ olur. Daha önce kimsenin sunmadığı bir hizmeti sunarak (Ġnternet‘ten yemek sipariĢ etme hizmeti) gelir elde eder ve iĢini büyütür. 177 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ d.Organizasyonel Ġnovasyon ĠĢletmeler sadece ürün ve hizmetlerini geliĢtirip farklılaĢtırarak inovasyon yapmazlar. Bir iĢletmenin rekabet avantajı yakalayıp bunu koruyabilmesi için çalıĢma ve iĢ yapma yöntemlerini ve süreçlerini geliĢtirmesi, farklılaĢtırması ve yenilemesi gerekir. Bu, geliĢtirme, farklılaĢtırma ve yenileme faaliyeti organizasyonel inovasyon olarak adlandırılır. Organizasyonel inovasyon kapsamında, iĢyeri organizasyonu da yer almaktadır. ĠĢyeri organizasyonundan kasıt, iĢletmeler amaçlarına ulaĢabilmek adına, iĢletmenin organizasyon yapısını değiĢtirmesi veya yenilemesidir. Bununla birlikte, organizasyonel inovasyon, iĢletmeler arasındaki iĢ iliĢkilerinde iyileĢtirmeleri ve yenilikleri kapsamaktadır. Örneğin; Japonya da uygulamaya baĢlanan ve sonrasında tüm dünyada yaygınlaĢan kalite çemberi gibi uygulamalar birer organizasyonel inovasyona örnek gösterilebilir. (yenilikevi, 2009) II. 4. Sanayi Devrimi 4.Sanayi Devrimi, aĢırı otomasyon ve aĢırı bağlantıyla yönetilmektedir. 4.Sanayi Devriminin özel bir niteliği, yapay zekanın daha yaygın uygulanması olacaktır (UBS, 2016:12). Diğer bir ifadeyle, 4.sanayi devrimi, mal veya hizmet üretim sunum süreçlerinde yapay zekânın kullanılmasını gerektirmektedir. ―Yapay zeka bağımsız makineler-bu makineler insan olmaksızın kompleks iĢler yapabilir-inĢa etmek için araĢtırma yapan biliĢsel bilim dalıdır. Bu hedef makinelerin düĢünmesini ve anlamasını gerektirir‖ (Pirim, 2006:84). 4. Sanayi Devrimi, karĢılıklı çalıĢabilirlik, sanallaĢtırma, özerk yönetim, gerçek zamanlı yen eteği, hizmet oryantasyonu ve modülerlik (http://www.endustri40.com/) olmak üzere 6 temel ilkeye dayanmaktadır. Bununla birlikte, 4.sanayi devriminin baĢarılı olabilmesi için birtakım unsurlara dikkat edilmesi önerilmektedir. Bunlar(http://finance.siemens.com/): Zeki bir finansal yönetim Yeni nesil teknoloji Operasyonel etkinliğin artması Üretim kapasitesi ve / veya esnekliğinin artması Daha rekabetçi fiyatlandırma Endüstri 4.0‘ kavramı 2011 yılında Almanya‘da ortaya çıkmıĢ olup günümüzde sağlayacağı ekonomik ve sosyal faydalar nedeniyle tüm dünyada yükselen bir eğilim olarak ele alınmaktadır (TÜBĠTAK, 2016). 4. Sanayi devrimi, daha kaliteli, ucuz, hızlı ve daha az israfa yol açan bir üretim ileri teknoloji ürünü robotların üretimi tamamıyla devralması, olarak tanımlanmaktadır. Endüstri 4.0 ile modüler yapılı akıllı fabrikalar kapsamında, fiziksel iĢlemleri siber-fiziksel sistemlerle izlemek, fiziksel dünyanın sanal bir kopyasını oluĢturmak ve merkezi olmayan kararların verilmesi hedeflenmektedir. Nesnelerin interneti ile siber-fiziksel sistemler birbirleriyle ve insanlarla gerçek zamanlı olarak iletiĢime geçip iĢbirliği içinde çalıĢabilecektir. ġekil 1‘de görüldüğü gibi, 4.Sanayi Devrimi günümüzde baĢlamıĢ olup, bu sürecin 2030 yılına kadar iĢlerliğinin sağlanması planlanmaktadır. Bir Alman iĢletmesi olan Siemens de 4.sanayi devrimi kapsamındaki sistemle üretim yapabilmek için araĢtırmalarını sürdürmektedir. ―Endüstri 4.0 sistemindeki üretim, makinelerin hizmet sundukları ve ürünlerle gerçek zamanlı olarak bilgi paylaĢtıkları bir sisteme benzetilmektedir. Alman Yapay Zekâ AraĢtırma Merkezi (DFKI), içinde Siemens‘in de bulunduğu 20 endüstriyel ve araĢtırma ortağının katkısıyla kurulan Almanya, Kaiserslautern‘deki küçük bir akıllı fabrikada bu gibi bir 178 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ sistemin uygulamada nasıl çalıĢacağını sergilemektedir. Ürünler ile imalat makinelerinin birbirleriyle nasıl haberleĢebileceklerini göstermek için sabun ĢiĢelerinden faydalanmaktadır. BoĢ sabun ĢiĢelerinin üzerinde radyo frekansıyla tanımlama (RFID) etiketleri vardır ve bu etiketler aracılığı ile makinelerin ĢiĢelerin rengini tanıması sağlanmaktadır. Bu sistem sayesinde bir ürünün radyo sinyalleriyle ilettiği bilgiler, üretimin baĢında itibaren dijital ortamda saklanmasına olanak sağlanmaktadır. Bu Ģekilde bir siber-fiziksel sistem olarak ortaya çıkmaktadır (http://endustri40.com/dorduncu-endustriyel-devrim/). Yine bir diğer Alman markası olan Bosch da 4.sanayi Devrimi ile ilgili çalıĢmalarını sürdürmektedir. ‗Bosch ağ tabanlı üretimde kendisini hem lider bir üretici hem de lider bir kullanıcı olarak görüyor. Buradaki amaç, bilgi teknolojisi ve fabrika otomasyonunu bir araya getirmek ve üretim ile ulaĢtırma ağlarını optimize etmek için interneti kullanmak‘ (Sabancı Üniversitesi 2014:10-11). A. Sanayi Devriminin GeliĢim Süreci Ford fabrikasında ilk üretim hattı kullanılmaya baĢladığından bugüne yüz yıldan fazla geçti. Son yüzyılda üretim organizasyonu akıl almaz bir Ģekilde değiĢti ve her geçen gün üretim süreçlerinin iyileĢmesi için yeni yaklaĢımlar deneniyor(Sabancı Üniversitesi 2014:2-3). Ġlk sanayi devrimi (1.0) su ve buhar gücünü kullanarak mekanik üretim sistemleri ile ortaya çıktı. Ġkinci sanayi devrimi (2.0) ile elektrik gücünün yardımıyla seri üretim tanıtılmıĢtı. Üçüncü sanayi devriminde (3.0) ise dijital devrim, elektroniklerin kullanımı ve BT (Bilgi Teknolojileri)'nin geliĢmesiyle üretim daha da otomatikleĢtirildi.( http://www.endustri40.com/) ġekil 1‘de de görüldüğü gibi, 1784 yılında ilk örgü makinesinin üretimde kullanılması ile ilk sanayi devrimi baĢlamıĢ, 1870 yılında ilk üretim bandında elektriğin kullanılması ile birlikte ikinci sanayi devrimi gerçekleĢmiĢ, daha sonra 1969 yılında ilk programlanabilir üretim sistemi ile üretimde otomasyona geçilmiĢtir. Nihayetinde, internetin üretim araçlarında kullanılması görüĢü ile birlikte endüstride 4.0 olarak da bilinen 4. Sanayi devrimine ulaĢtık. Tarih boyunca sektörel gereksinimlerin; hızlı, güvenilir ve yenilikçi bir anlayıĢ ile karĢılamaya çalıĢan endüstri, hızla geliĢen teknoloji olanakları sayesinde Ģimdilerde yeni bir sanayi devrimi olan Endüstri 4.0'ın baĢlangıcındadır. 179 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ġekil 1 Sanayi Devrimi GeliĢim Süreci Kaynak: http://www.orso.com.tr/#endustry (17.03.2017) 4. Sanayi devriminde üretim siber-fiziksel sistemeler tarafından yapılmaktadır. Endüstride 4.0 ile hayatımıza giren bir kavram olan siber fiber sistemler, akıllı üretimi konu almaktadır. Endüstri 4.0 tabanlı üretim süreçleri, sistemlerin çeĢitli ara yüzler üzerinden farklı ağlara bağlanıp farklı servislerle iletiĢim kurmasını esas almaktadır. Tıpkı akıllı telefonlardaki internet bağlantısı ile çeĢitli içeriklere ulaĢmamız, çevremizdeki diğer akıllı telefonlarla farklı platformlar üzerinden iletiĢim kurmamız gibi, Endüstri 4.0 da SiberFiziksel Dünyalar arasındaki iletiĢimi makinelere yansıtmaktadır. Bunun en belirgin örneği ise ―Akıllı Fabrikalar‖ dır. Akıllı Fabrikalarda otomasyon süreçleri, cihazların ve makinelerin birbirleriyle haberleĢerek üretim iĢlemlerini kendi içlerinde belirleyip düzenlemeleri anlamına gelmektedir. Örneğin, üretimin herhangi bir aĢamasında kaynak sıkıntısı olması durumunda, gerekli kaynak sipariĢi otomatik olarak veriliyor, oluĢan arızalar anında ve yerinde tespit edilip giderilebiliyor. Ayrıca Ar-Ge, tasarım ve pazarlama süreçlerinde de önemli farklar yaratabiliyor. Örneğin, bir fabrika fiziksel olarak kurulmadan önce simülasyon yoluyla kurulup gerekli bütün fizibilite çalıĢmaları bu simülasyon üzerinden yapılabiliyor (http://siemens.e-dergi.com). Siber-Fiziksel Sistemler, bugün belki hayal bile edemediğimiz çözümlerin üretilmesi, kaynak kullanımının iyileĢtirilmesi, verimliliğin artırılması anlamında gelecek vaat etmektedir. Avrupa Birliği endüstriyel politikaları, araĢtırmaları ve altyapı fonları vasıtasıyla endüstriyel değiĢimi desteklemektedir. Üye ülkeler aynı zamanda Almanya da endüstri 4.0, Fransa ve Ġtalya da Geleceğin Fabrikası ve BirleĢik Krallıkta kuluçka merkezleri (Catapult centers ) gibi ulusal giriĢimler ile destek olmaktadır (Davies, 2015:1) B.Sanayi Devrimi‟nin Faydaları, Zorlukları ve Ekonomik Sonuçları 4.Sanayi Devrimi, iĢletmelerin karĢılaĢtığı birtakım sorunlara çözüm getirerek, iĢletmelerin rekabet avantajı elde etmeleri ve stratejik amaçlarına ulaĢmalarını sağlayabilecektir. Bu sorunlar üretim ve pazarlama alanındaki sorunlar olmak üzere iki temel 180 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ baĢlık altında toplanabilir. Üretim alanındaki sorunlara, rekabet avantajı sağlayacak yeni ve karmaĢık ürünlerin kısa sürede tasarım ve üretimi, üretim sırasında kaynakların etkin ve verimli kullanılması ile fayda sağlayabilir. Üretimde sağlanan bu faydalar, sürekli değiĢen müĢteri istek ve beklentilerinin etkin bir Ģekilde karĢılanmasını, dolayısıyla müĢteri memnuniyetini de sağlayacaktır. 4.sanayi devrimi, Pazara çıkıĢ süresini düĢürmek: daha kısa inovasyon döngüleri, daha karmaĢık ürünler Esnekliği arttırmak: kiĢiselleĢtirilmiĢ toplu üretim, istikrarsız pazarlar Verimliliği yükseltmek: rekabetçiliğin anahtar faktörleri olarak enerji ve kaynak verimliliği (http://siemens.com.tr/digital-enterprise) konularına çözüm getirebilir. Davies(2015)‘e göre 4.Sanayi Devrimi ile birlikte akıllı fabrikalarda üretim ile sağlanacak birtakım faydalar mevcuttur. Bunlar; Üretimde esneklik artacak Üretimde hız artacak Ürün kalitesinde geliĢme gözlenecek ve hatalı ürün oranları önemli Ģekilde azalacak Üretimde verimlilik artacak MüĢterinin istediği özellikteki ürünler müĢteriye yakın yerlerde üretilebilecek, böylelikle üretim maliyetleri azalacak. ĠĢ modelinde değiĢim desteklenecektir. 4.Sanayi Devrimi, sağladığı faydaların yanında birtakım zorlukları da beraberinde getirebilecektir. Davies(2015)‘e göre, Veri sahipliği ve güvenlik, Yasal sorunlar, Standartlar, ÇalıĢan ve beceri geliĢtirme, konuları 4.Sanayi Devriminde yaĢanabilecektir. UBS(2016)‘nın Ocak 2016‘da Dünya Ekonomik Forumu için yayınladığı çalıĢma kâğıdına göre, 4. Sanayi devriminin ekonomik sonuçları, kutuplaĢmıĢ iĢ gücü, toplumun en üst düzeyinde daha yüksek tasarruflar, dolar ikilemi ve artan siber risk olmak üzere 4 baĢlık altında incelenebilir. Uzmanlık gerektirmeyen iĢlerin otomatikleĢmesi, yapay zekalar tarafından yerine getirilmesi iĢgücünün kutuplaĢmasına sebep olacak bu nedenle iĢgücü piyasasında esneklik gerekecektir. Bununla birlikte, siber-fiziksel sistemler ile üretim yapılabilmesi için gereken sermayeye sahip olmak gerekebilir. 4.Sanayi Devrimi‘nin bir diğer ekonomik sonucu dolar ikilemi olarak açıklanmaktadır. ―Dünyanın rezerv para biriminin ihraççısı olarak, 4.sanayi devriminin merkezinde yer alan ABD‘nin rekabet avantajları, ABD doları ile bağlantılı ekonomiler arasında etkili para koĢullarını sıkılaĢtırabilir (USB, 2016:7). C. Ġnovasyon ve 4.Sanayi Devrimi Arasındaki ĠliĢki Geleceğin vizyonu olan 4.0 tüm yazılımlar ve donanımlarda ürün geliĢtirmeye, üretim ve servis süreçlerinin iletiĢimine, makinelerin ve ürünlerin gerçek zamanlı bilgi alıĢveriĢine, otonom kontrol ve optimizasyonuna açılan bir kapı aralıyor. Modüler yapılı akıllı fabrikalarda, fiziksel iĢlemleri siber-fiziksel sistemler ile izleyerek, nesnelerin birbiriyle ve insanlarla iletiĢime geçmesini temel alıyor (SIEMENS, 2016). Ġnovasyon, var olan sürecin teknolojiyle harmanlanarak yeniliklerle buluĢturulmasıdır. Ġnovasyonun etkisiyle süregelen yeni sanayi devrimi ile ilgili teknolojilerin daha çok uygulama alanı bulacağını ve sürekli yükselen bir eğilim göstereceğini iĢaret etmektedir (TÜBĠTAK, 2016). 181 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ TÜBĠTAK‘a göre 4. Sanayi Devrimi bir takım yeni teknolojilerin kullanımını gerektirecektir. Örneğin (TÜBĠTAK,2016:2); 2018 Sanayide kullanılan robot sayısı yaklaĢık 3 milyon olacak. Birbirine bağlı cihaz sayısı 13 milyardan 29 milyara çıkacak. 2020 Nesnelerin interneti pazarının büyüklüğü 656 Milyar USD‘den 1.7 Trilyon USD‘ye çıkacak. 2025 Endüstriyel robotların yaratacağı ekonomik etki yıllık 0.6-1.2 Trilyon $ GeliĢmiĢ ülkelerdeki imalat süreçlerinin 15-25 oranında otomasyona dayalı olacak. OECD ekonomilerindeki yenilik aracılığıyla GHYĠH artıĢı verimlilik artıĢı haline gelecek. 2030 Dijital teknolojilerin verimlilik, gelir dağılımı ve çevre üzerine güçlü etkileri olacak. Küresel ticaret hacminin yarısı akıllı nesnelerin etkileĢimini kullanacak. (TÜBĠTAK, 2016) Sanayide robot sayısının artması bir diğer ifadeyle siber fiziksel sistemler bir taraftan tüm olası materyal ve nesnelerin entegre edildiği etkili küçük bilgisayarların olduğu değiĢtirilmiĢ sistemlerin temel teknolojisinin kullanılmasını kapsayan teknolojik geliĢmelerin temelinde yer almaktadır. Diğer taraftan büyük veri transferi ve sürecinin yükseltilmesine imkan veren global veri sistemleridir. Bununla birlikte Buhr (2017)‘a göre 4. Sanayi Devrimi için ihtiyaç duyulan inovasyon politikaları on temel baĢlık altında toplanabilir(Buhr,2017:11-14): 4. Sanayi Devrimi sistemlerin yükseltilmesine ihtiyaç duyar. 4.Snayi Devrimi sadece ileri teknoloji ile ilgili değildir. 4.Sanayi Devrimi sosyal bir inovasyon olarak algılanmalıdır. 4.Sanayi Devrimi koordineli bir piyasa ekonomisinde gerçekleĢtirilmelidir. 4.Sanayi Devrimi sadece makinalarla ilgi değil aynı zamanda insanlarla da ilgilidir. 4. Sanayi Devrimi daha iyi veri özelliği, koruması ve güvenliğine ihtiyaç duyar. 4.Sanayi Devrimi aynı zamanda Kobiler içindir. 4.Sanayi Devrimi politik koordinasyona ihtiyaç duyar. Bu ilkelerin Siemens tarafından uygulandığını söylemek mümkündür. ―Organizasyonel inovasyonun en güzel örneği olup 4. Sanayi devriminin teknolojisine geçiĢ yapmak için geçtiğimiz 15 yıl içinde yazılım ürünlerine yönelik kapsamlı bir paket geliĢtiren Siemens müĢterilerine Ģu anda Endüstri 4.0'ın baĢlıca gerekliliklerini karĢılayan bütüncül bir otomasyon çözümü yani Digital Enterprise Software Suite (Dijital GiriĢim Yazılım Paketi) sunmaktadır.‖( http://www.siemens.com.tr/endustri40 ) SONUÇ Sonuç olarak inovasyon sürekli bir faaliyet olup beraberinde geliĢmeleri yenilikleri getirmeye devam edecektir Ġnovasyon faaliyeti sadece ürün ve hizmette değil aynı zaman da pazarlamada ve iĢletmenin organizasyonel yapısında da yapılmaktadır. Öyle ki endüstride 1.0‘dan günümüze kadar olan süre içerisinde iĢletmeler sürekli yenilik ve geliĢim içerisindelerdir. Teknolojinin de etkisiyle iĢletmelerin hızla geliĢip, büyüyüp dünya pazarına açılmaları kaçınılmaz olmuĢtur. 182 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Ġlk sanayi devrimi buharı makinaların kullanımıyla baĢlamıĢtır, 2. sanayi devriminde elektriğin kullanımıyla seri üretime geçilmiĢtir daha sonra bilgi teknolojilerinin geliĢmesiyle üretim otomatikleĢtirilerek 3. Sanayi devrimine geçilmiĢtir. Son olarak yakın zamanda adını sıkça duymaya baĢladığımız 4. Sanayi devrimiyle üretim, makinalara devredilip daha hızlı ve daha az israf ile üretimi daha verimli hale getirmek hedeflenmektedir. 4. Sanayi devrimi ile üretimde verimlilik, esneklik, hız artacak, üretim maliyetleri azalacak, pazara çıkıĢ sürelerinin kısalması gibi kolaylıklar sağlaması beklenmektedir. 4. sanayi devrimi üretime getireceği kolaylıklarda birlikte veri sahipliği ve güvenliği, yasal sorunlar, standartlar, çalıĢan ve beceri geliĢtirme gibi sorunları da beraberinde getirmesi beklenmektedir. 4. Sanayi devrimi denildi zaman akla ilk gelen firmaların baĢında Siemens gelmektedir. Ġnovasyon ve 4. Sanayi devrimi arasındaki iliĢkinin en güzel örneği olmaktadır. Siemens hayata yön veren icatlarıyla hem 4.Sanayi devrimine hem de inovasyon faaliyetlerine öncülük etme rolünü 170 yıldır tüm dünyada 160 yıldır da ülkemizde sürdürmektedir. Dünyanın ve Türkiye‘nin Endüstride 4.0 rehberi olarak teknolojiyi üretimle buluĢturmaktadır. Kaynakça Aslan, R. Zincirkıran, M. (2016). Ġnovasyon ile Tüketim Eğilimleri ve Reklam ĠliĢkisi: Üniversite Öğrencilerine Yönelik Bir AraĢtırm. p. 267. Buhr,D.(2017) Social Innovation Policy for Industry 4.0 www.fes-2017plus.de Davies, R. (2015). Industry 4.0 Digitalisation Forproductivity And Growth. EPRS |European Parliamentary Research Service Dönmez, M., 2017. Milliyet Blog. [Çevrimiçi] Available at: http://blog.milliyet.com.tr/urun-inovasyonu/Blog/?BlogNo=312738 DRUCKER, P., 1985. The Discipline of the Innovator. Harward Businnes Review, pp. 30-31. https://hbr.org/2002/08/the-discipline-of-innovation (22.03.2017) E.L, K. & G.J, T., 2005. Characterization of Innovations Introduced on the U.S: Market in 1982‖, The Futures Group, U.S: Small Business Administration, Contract No. SBA-6050-0A. MART, p. 82. Kuczmarski, 1996. Innovation: Leadership. pp. 3-9. Pirim, H. (2006). Yapay Zeka. Journal of Yasar University, 1(1), 81-93 P.Kotler, 2005. Principles of Marketing. PrenticehHall Tenth Edition, p. 197. SIEMENS, 2016. Siemens e-dergi. Endüstri 4.0 Yolunda. Sabancı Üniversitesi. (2014). ―Akıllı‖ Yeni Dünya: Dördüncü Sanayi Devrimi Endüstri 4.0: BiliĢimin Endüstriyle BuluĢtuğu Yer Türkiye ―Akıllı‖ Üretime Hazır mı?. EKOIQ Dergisi‘nin Özel Eki /Aralık 2014 Siemens, 2017. SIEMENS. [Çevrimiçi] Available at: http://www.siemens.com.tr/endustri40 TÜBĠTAK, 2016. Yeni Sanayi Devrimi Akıllı Yol Haritası. Bilim ve Teknoloji Daire BaĢkanlığı, Cilt V.29.12.2016, p. 2. 183 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ TÜSĠAD, 2003. Ulusal Ġnovasyon Sistemi Kavramsal Çerçeve, Türkiye Ġncelemesi ve Ülke Örnekleri, Ġstanbul. p. 23. UBS. (2016). Extreme automation and connectivity: The global, regional, and investment implications of the Fourth Industrial Revolution. UBS White Paper for the World Economic Forum Annual Meeting 2016. https://www.ubs.com/...==/wef-white-paper-2016.pdf ERĠġĠM TARĠHĠ: 17.03.2017 http://www.endustri40.com/endustri-tarihine-kisa-bir-yolculuk/ ERĠġĠM TARĠHĠ:17.03.2017 http://www.endustri40.com/dorduncu-endustriyel-devrim (21.03.2017) http://gelisenbeyin.net/urun-inovasyonu.html (21.03.2017) http://www.gelisenbeyin.net/inovasyon-cesitleri.html (21.03.2017) http://www.endustri40.com/endustri-tarihine-kisa-bir-yolculuk/ (21.03.2017) http://finance.siemens.com/financialservices/global/en/press/studies/pages/whitepaper_2016_ investing-in-success.aspx (17.03.2017) http://www.orso.com.tr/#endustry (17.03.2017) http://siemens.e-dergi.com/pubs/Endustri40/Endustri40/Default. (DRUCKER, 1985)html#p=10 http://siemens.com.tr/digital-enterprise ERĠġĠM TARĠHĠ:17.03.2017 184 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Teknoloji ve Ġnovasyonun Ekonomik Büyümeye Katkısı Enes ALTIOK Yusuf Yiğitcan YILDIRIM Özet Bu çalıĢmanın temel amacı teknolojik geliĢme ve inovasyonların ekonomik büyümeye olan katkılarını ortaya koymaktır. Teknolojik geliĢmelerin yarattığı etkiler, ekonomik dönemlere ayrılarak incelenmiĢtir. Teknolojik geliĢmelerin baĢlangıcı olarak sanayi devrimi ele alınmıĢtır. Sanayi devrimi gerçekleĢtikten sonra dünya ülkeleri geliĢmiĢ ülkeler ve geliĢmekte olan ülkeler olmak üzere ikiye ayrılmıĢtır. Sanayi devriminden önce ülkelerin zenginlik düzeyi, ekonomilerinden çok toprakların verimli olup olmamasına ve askeri güçlerine dayanıyordu. Sanayi devrimini kendi bünyesinde gerçekleĢtiren ülkelerin yaĢadığı ekonomik büyüme ile diğer ülkeleri geride bıraktıkları ve bu değiĢimin bilgi ve teknolojinin en büyük güç olduğu yenidünya düzenine geçiĢi sağladığı görülmüĢtür. Sanayi devrimine katılan ülkelerin günümüzdeki geliĢmiĢlik düzeyleri ve sanayi devrimine katılmayan ülkelerin günümüzdeki geliĢmiĢlik düzeyleri karĢılaĢtırılmıĢtır. Teknolojinin yanında inovasyonun önemi ve ekonomik geliĢmiĢlik seviyesine yaptığı katkısı incelenmiĢtir. ÇalıĢmada yer alan ülkelerin (ABD, TÜRKĠYE, ĠNGĠLTERE, ROMANYA) ar-ge harcamalarına ayırdıkları paylar karĢılaĢtırılmıĢtır. Ortaya çıkan sonuçlara göre Türkiye'nin ar-ge harcamaları konusundaki eksiklikleri yorumlanmıĢtır. Sonuç olarak Türkiye'nin yaptığı ar-ge harcamalarının yetersiz olduğu görülmüĢ ve ekonomiyi güçlendirebilmesi için ar-ge harcamalarını arttırması gerektiği ortaya çıkmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Teknoloji, Ġnovasyon, Ekonomik Büyüme, Arge Harcamaları JEL Kodları: O00, O10,O50 Abstract The main purpose of this study is to reveal the contribution of technological developments and innovations to the economic growth. The effects based on technological developments have been researched by separating into economic cycles. The industrial revolution has been taken as the beginning of the tecnological advance. After the industrial revolution, World countries have been separate into two categories: developed countries and developing countries. Before the industrial revolution, nations level of wealth used to base on productivity of their sail and armaments rather than their economies. The countries which have realised industrial revolution by themselves have left behind other countries with economic growth and thanks to this changing they have achieved passing in the new World order where information and technology is the biggest power. Along with technology, the importance of innovation and its benefit to the level of economic development has been examined. The percentage being allocated for research development expenses of the countries which have taken part in this study (USA, TURKEY, ENGLAND, ROMANĠA) has been compared. According to the results, Turkey‘s deficiency in research development expenses has been commentated. As a result, it is seen that Turkey‘s research development expenses are insufficient and in order to strengthen the economy, Turkey has to raise research development expenses. Keywords: Technology, JEL Code: O00, O10,O50 Ġnnovation, Economic Growth, Research development expenses Adnan Menderes Üniversitesi Ġktisat Fakültesi Ekonomi Ve Finans Bölümü, altiokenes@gmail.com Adnan Menderes Üniversitesi Ġktisat Fakültesi Ekonomi Ve Finans Bölümü yusufyigitcanyildirim@gmail.com 185 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ GĠRĠġ 18. yüzyıldan günümüze kadar ekonomistlerin üzerinde önemle durduğu ve geliĢmekte olan ülkeler için önemini koruyan ekonomik büyüme olgusunun, günümüz dünyasındaki temel belirleyicisinin teknolojik geliĢmeler olduğu söylenebilir. Teknolojik geliĢmeler ise firmalar tarafından gerçekleĢtirilen Ar-Ge harcamaları sonucunda ortaya çıkar. GerçekleĢtirilen teknolojik yenilikler, firmaların rekabet gücünü, karlılığını, pazardaki payını arttırmakla kalmayıp firmaların yaptığı üretimdeki etkinliği arttırarak kaynakların etkin kullanımını da sağlar. Ceteris paribus varsayımı altında, teknolojik geliĢmelerin yaĢandığı bir ülkeye makro açıdan bakıldığında, ekonomik büyüme ve refah seviyesinde belirli bir artıĢ görülür (Genç & Atasoy, 2010). Ekonomi biliminde yeni olmayan ‗inovasyon‘ terimine en büyük katkıyı Joseph Alois Schumpeter yapmıĢtır. Aynı zamanda J. A. Schumpeter, teknolojik geliĢmenin, inovasyonun ve icadın ekonomik büyümeye katkısını en güvenilir kanıtlarla ekonomi bilimine sunmuĢtur. Sanayi devrimi, ülkelerin geliĢimini büyük ölçekte etkilemiĢtir. Sanayi devrimini bünyesinde gerçekleĢtiren ülkeler hızla geliĢmeye baĢlamıĢ ve bu geliĢimi sürdürebilmiĢlerdir. Sanayi devrimiyle baĢlayan makinalaĢma, beraberinde teknolojik geliĢmeleri getirmiĢtir. Çünkü sanayi devrimi ardından yeni ihtiyaçlar doğmaya baĢlamıĢtır. Yeni ihtiyaçları karĢılamak için yeni yollar bulunmalıdır ve bulunmuĢtur. Firmalar üretimde daha verimli ve etkin olabilmek için yeni arayıĢlara girerek icatlar yapmaya baĢlamıĢ ve daha verimli hale gelmiĢtir. Zamanla birlikte küreselleĢen dünyada, rekabet karĢısında ezilmemek ve bu rekabete karĢı koymak adına firmalar kendilerine özel Ar-Ge departmanları kurup, inovasyon yapmaya kaynak ayırarak tüzel kiĢiliklerini sürdürmeye çalıĢmıĢtır. Günümüz dünyasında, uluslararası alanda rekabet edebilmenin anahtarı yenilik gerçekleĢtirebilmektir. Birbirini takip eden inovasyonlar ekonomiyi bir bütün olarak etkilemekte ve geliĢtirmektedir. Bu nedenle yapılan Ar-Ge harcamaları ülkelerin ekonomik büyümelerine katkı sağlamaktadır (Yaylalı, Akan, & IĢık, 2010). I. LĠTERATÜR Herhangi bir faktörün ekonomik büyüme üzerinde etkisi olup olmadığını araĢtıran çok sayıda çalıĢma bulunabilir. Günümüz ekonomilerinde teknolojik değiĢim ve inovasyonun ekonomik büyümeyi etkileyebilecek en önemli faktörlerden olduğu kabul edilir. Teknoloji ve inovasyonu mümkün kılan Ar-Ge yatırımlarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisini araĢtıran birçok çalıĢma yer almaktadır. Lichtenberg (1993) çalıĢmasında, 1960-1989 yılları arası verilerini kullanarak 74 ülke için kamu ve özel sektörün Ar-Ge harcamaları ile ekonomik büyüme arasındaki iliĢkiyi incelemiĢtir. ÇalıĢmanın sonuçlarına göre özel sektör Ar-Ge harcamaları ile ekonomik büyüme arasında pozitif bir iliĢki söz konusu iken kamu sektöründeki Ar-Ge harcamalarının ekonomik büyümeye bir katkısı olmadığı ve kimi zaman kamu sektörünün yaptığı Ar-Ge harcamalarının ekonomi büyümeye negatif bir etkisi olduğu anlaĢılmıĢtır (Lichtenberg, 1993). Park (1995) 1970-1987 yılları için 10 OECD ülkesinin kamu ve özel sektör Ar-Ge yatırımlarının ekonomik büyümeye etkisini panel veri analizi yöntemini kullanarak incelemiĢtir. ÇalıĢmanın sonuçlarına göre yerel sektörün yaptığı Ar-Ge yatırımlarının yabancı faktör verimliliğindeki artıĢ için kamu sektörü Ar-Ge yatırımlarından daha güçlü bir etken olduğu görülmüĢtür (Park, 1995). 186 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Serén (1999) 21 OECD ülkesi için 1965-1990 dönemi verilerini kullanarak toplam Ar-Ge harcamalarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisini incelemiĢtir. Bu çalıĢmanın sonucunda toplam Ar-Ge harcamaları ve ekonomik büyüme arasında pozitif anlamda çok güçlü bir iliĢkinin olduğunu ortaya koymuĢtur; aynı zamanda Ar-Ge harcamalarında meydana gelecek 1‘lik değiĢimin reel gayri safi yurtiçi hasılada (RGDP) 0.08 oranında bir değiĢim meydana getireceği sonucuna varmıĢtır (Freire-Serén, 1999). Sylwester (2001), 20 OECD ülkesi için ekonomik büyüme ve Ar-Ge harcamaları arasındaki iliĢkiyi çok değiĢkenli regresyon ile analiz etmiĢtir. Bu çalıĢmada 20 OECD ülkesi için büyüme ve Ar-Ge harcamaları arasında herhangi bir iliĢki olmadığı fakat G-7 ülkelerinde ise Ar-Ge harcamaları ile büyüme arasında pozitif bir iliĢki olduğu sonucuna ulaĢmıĢtır. Sylwester Ar-Ge‘yi teknolojide öncü ülkeler için büyümeyi açıklayan önemli bir değiĢken olarak açıklamıĢtır (Sylwester, 2001). Ülkü (2004) diğer çalıĢmalardan farklı olarak, 30 ülke için (20 OECD ülkesi, 10 OECD üyesi olmayan ülke) 1981-1997 dönemi için inovasyon, Ar-Ge ve ekonomik büyüme arasındaki iliĢkiyi çeĢitli panel veri yöntemleriyle analiz etmiĢtir. ÇalıĢmanın sonucuna göre incelenen OECD ülkeleri ve OECD üyesi olmayan ülkeler için, Ar-Ge sektörü tarafından yaratılan inovasyon ile kiĢi baĢına düĢen gayri safi yurtiçi hasıla (GSYĠH) arasında pozitif bir iliĢki söz konusudur. Fakat Ülkü‘ye göre, inovasyon ekonomik büyüme üzerinde sürekli bir arıĢa neden olmamaktadır (Ülkü, 2004). Altın ve Kaya (2009) 1990-2005 döneminde Türkiye ekonomisi için ekonomik büyüme ve Ar-Ge harcamaları arasındaki iliĢkiyi nedensellik bağlamında VEC modeli kullanarak analiz etmiĢlerdir. ÇalıĢmanın sonuçlarına göre Türkiye için Ar-Ge harcamalarından ekonomik büyümeye doğru uzun dönemli bir nedensellik iliĢkisi söz konusu iken, kısa dönemde ise ne Ar-Ge harcamalarından ekonomik büyümeye doğru ne de ekonomik büyümeden Ar-Ge harcamalarına doğru bir nedensellik iliĢkisi söz konusu değildir (Altın & Kaya, 2009). II. ENDÜSTRIYEL DEVRIMLER 1712 yılında Ġngiltere‘nin Manchester Ģehrinde buhar makinasının icadı ile baĢlayan sanayi devrimi birçok yeniliğin öncüsü olmuĢtur. Buhar makinasının icadıyla birlikte emek yoğun üretimden sermaye yoğun üretime geçiĢ baĢlamıĢtır. MakinalaĢmayla beraber üretim kapasiteleri artmıĢ ve eskisi kadar emek gücüne ihtiyaç kalmamıĢtır. Sanayi devrimleri 4 döneme ayrılmıĢtır; I. Sanayi 1.0 II. Sanayi 2.0 III. Sanayi 3.0 IV. Sanayi 4.0 A. Sanayi 1.0 1760‘lı yıllarda buharlı makinanın icadıyla baĢlayan, 1830‘lu yıllara kadar süren bir dönemdir. Bu dönemde; üretim, el ve beden emeğinden makina gücüne doğru kaymaya baĢlamaktadır. Buhar gücüyle çalıĢan makinalar zamanla artıĢ göstermiĢ, tüm Avrupa ve ABD‘yi ele geçirmiĢ, üretim yapısını, ekonomik ve toplumsal yapıyı değiĢtirmiĢtir. Makinaların üretimi pratikleĢtirmesi, üretilen ürün sayısını arttırmıĢ, Avrupa artan ürünleri pazarlayabileceği ve ayrıca yeni hammadde kaynakları elde edebileceği coğrafyalara 187 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ yönelmiĢtir. Uluslararası iliĢkiler değiĢmiĢ ve yeni dünya düzeninin temelleri atılmaya baĢlanmıĢtır. B. Sanayi 2.0 1840-1870 dönemini kapsayan 2. sanayi devrimi teknolojinin daha da ilerlemesiyle birlikte yeni ihtiyaçları ortaya çıkarmıĢtır. 2. sanayi devriminin ortaya çıkmasında demiryolları ve ulaĢımın geliĢmesi belirleyici olmuĢtur. UlaĢımın kolaylaĢması, hammadde teminini de kolaylaĢtırmıĢtır. Ürünleri yeni ve uzak pazarlara ulaĢtırmak daha kolay hale gelmiĢtir. Elektrik teknolojisi öne çıkmıĢ, üretim hatları kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Bu yeni ve üstün teknoloji, makinaların daha çok geliĢmesini ve üretimin büyük oranda artmasını sağlamıĢ ve seri üretim ortaya çıkmıĢtır. 2. sanayi devriminin baĢını Ġngiltere, Almanya, Amerika ve Japonya çekmiĢtir (ġahin & Ayhan, 2014). C. Sanayi 3.0 II. Dünya SavaĢı‘ndan sonra 1950‘li yıllarda dijital teknolojinin geliĢmesiyle baĢlamıĢtır. Z1 olarak adlandırılan ve mekanik elektrikle çalıĢan hesap makinesi üretilmiĢ ve bu süreç bilgisayara kadar uzanmıĢtır. Dijital geliĢmeler üretim sürecine entegre olarak üretime büyük katkı sağlamıĢtır. Bununla birlikte üretim süreçlerinde bilgisayar ve iletiĢim teknolojilerinin kullanımı, çok daha küçük, mekanik ve pratik ürünleri ortaya çıkarmıĢtır. D. Sanayi 4.0 Sanayide makinaların insan gücüne gerek kalmaksızın, kendileri ve üretim süreçlerini yönetmeye baĢlamasıyla ortaya çıkmıĢtır. Bilgisayar, iletiĢim ve internet teknolojilerinin entegrasyonuyla beraber hayatımıza giren karma teknoloji, makinaları yeni ve üst düzey bir yapıya kavuĢturmuĢtur. Bu geliĢme üretimi gerçekleĢtiren bir fabrikanın kendi kendini yönetebilmesine kadar uzanır (Ramanathan, 2014). Sanayi 4.0 döneminin öncüleri; a) Üç boyutlu (3D) yazıcılar b) Nesnelerin interneti c) Akıllı fabrikalar d) Siber fiziksel sistemler e) Otonom robotlar f) Simülasyonlar g) ArtırılmıĢ gerçeklik h) Bulut biliĢim sistemi 188 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ġekil 1: Endüstriyel Devrimler Kaynak: https://tr.linkedin.com/pulse/endustriyel-devrimler-tarihi-ve-end%C3%BCstri-10-ozkankaraoglu ET: 2017 Endüstriyel devrimler insanlık tarihi için önemli dönüm noktaları olarak kabul edilmiĢtir. Devrimler ile birlikte batı insanının yaĢam tarzı köklü biçimde değiĢirken, birinci endüstriyel devrimde dünya tarihinde ilk kez nüfus ve yaĢam standartları birlikte artıĢ göstermiĢtir. Devrimin gerçekleĢmesiyle birlikte ilk kez nüfus artıĢının ekonomik büyümeyi engellemediği görülmüĢtür. Bunun dıĢında endüstriyel devrimlerin en açık özelliği üretim hacminde görülen büyük artıĢlar olmuĢtur (Güran, 2011). Endüstriyel devrimlerle birlikte daha fazla mekanik güç, daha fazla ulaĢtırma, daha fazla hammadde, daha fazla atık ve daha fazla üretim gerçekleĢtirilerek daha çok çalıĢana ihtiyaç duyan firmalar ortaya çıkıp küresel boyutlara ulaĢmıĢtır. III. TEKNOLOJI, ĠNOVASYON VE AR-GE KAVRAMLARI Teknoloji, araç, makina, teknik, sistem ve metotların bir sorunu çözmek veya bir amaca ulaĢmak için kullanılması aynı zamanda makina ve araçların geliĢim ve uyum aĢamalarına verilen isimdir. Teknoloji fark yaratan ve ekonomik büyümenin geliĢmesinde önemli bir etkendir. Teknolojik geliĢmelerin yanlıĢ algılanması ve uygulanması firma, sektör veya ulusal bazda olumsuz etkiler yaratabilir. Ancak teknolojik geliĢmelerin uygun Ģekilde kullanımı hem mikro hem de makro düzeyde ekonomik geliĢmeyi olumlu yönde etkiler (Bayhan, 2004). Türkçe anlamı yenilik, yenileme, yenilikçilik olan inovasyon kavramına ait bir çok tanım bulunabilir. Bu tanımların temelinde Schumpeter‘in klasik inovasyon tanımı yer almaktadır. Schumpeter‘e göre inovasyon, yeni bir fikir veya icadın bir faaliyetle somutlaĢtırılmasıdır. Sosyal ve ekonomik ihtiyaçlara cevap verebilen yeni pazarlar oluĢturabilecek veya halihazırdaki pazarlara baĢarı ile sunulabilecek; yeni bir hizmet, uygulama, iĢ modeli fikri veya yeni bir ürün oluĢturan süreçler ve neticeleri olarak tanımlanabilir. Ġnovasyon süreci iki aĢamadan oluĢur; birinci aĢama yeni ve yaratıcı bir fikrin 189 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ortaya çıkması, ikinci aĢama ise bu fikrin uygulamaya konulmasıdır. Ġnovasyonun temel amacı iĢletmenin karlılığını arttırmaktır (Erkiletlioğlu, 2013). OECD tarafından Ar-Ge; sistematik bir temele dayalı olarak beĢeri, toplumsal ve kültürel bilgi birikimini artıran yaratıcı faaliyetlerin yürütülmesi ve bu bilgi birikiminin yeni uygulamalarda kullanımı olarak tanımlanmaktadır. Yapılan çeĢitli araĢtırmalarda, ülkelerin Ar-Ge faaliyetlerine ağırlık vermesi durumunda verimlilik artıĢı sağladığı tespit edilmiĢtir (OECD, 2002). Endüstri 4.0‘a girilmesi ve teknolojide yaĢanan hızlı değiĢimlere dayalı olarak birtakım dönüĢümler yaĢanmaktadır. Bunlara örnek olarak; toplumların üretim kapasitesinin geniĢlemesi, biliĢim, iletiĢim ve ulaĢım alanlarının ön plana çıkması, toplumların ve bireylerin beklentilerinin değiĢmesi, yeni teknolojiye dayalı ürün üretebilmek verilebilir. YaĢanan bu değiĢimler ülkeleri Ar-Ge‘ye daha fazla önem vermeye yöneltmiĢtir. Ar-Ge harcamaları bir ülke veya firmanın teknoloji durumunu tanımlamakta kullanılan değiĢkenlerden biridir. IV. AR-GE HARCAMALARI KARġILAġTIRMASI: TÜRKIYE-ROMANYAĠNGILTERE-ABD ġekil 2: Ar-Ge Harcamalarının GSYĠH Oranı Kaynak: OECD, Gross Domestic Spending On R&D, 2017 190 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ġekil 3: Ülkelere ve Yıllara Göre GSYĠH Kaynak: OECD, Gross Domestic Product, 2017 Türkiye‘nin Ar-Ge için GSYĠH‘nin; 1990 yılında 0.24, 1991‘de 0.39, 1992‘de 0.36, 2012‘de 0.92, 2013‘te 0.94, 2014‘te 1.01‘ini kaynak olarak ayırmıĢtır. Geçen 20 yılda Ar-Ge harcamalarının artıĢ gösterdiği görülmekte ve Ar-Ge‘nin öneminin anlaĢıldığı görülmektedir. Ancak gerçekleĢen bu artıĢın yetersiz olduğu, OECD üyesi ülkelerin ortalaması genelde 2.10 civarındayken Türkiye‘nin sürekli bu ortalamanın altında kaldığı ve Ar-Ge için daha fazla kaynak ayırması gerektiği görülmektedir. Romanya‘nın Ar-Ge için GSYĠH‘nin; 1991 yılında 0.74, 1992‘de 0.79, 1993‘te 0.86, 2012‘de 0.48, 2013‘te 0.38, 2014‘te 0.38‘ini kaynak olarak ayırdığı görülmektedir. Romanya‘nın Ar-Ge harcamalarına ayırdığı payın yıllar içerisinde düĢüĢ gösterdiği görülmektedir. Ülkenin ekonomik büyümesini güçlendirebilmesi için Ar-Ge harcamalarını arttırması gerekmektedir. Ġngiltere‘nin Ar-Ge için GSYĠH‘nin; 1990 yılında 1.94, 1991‘de 1.87, 1992‘de 1.84, 2012‘de 1.61, 2013‘te 1.66, 2014‘te 1.67‘sini kaynak olarak ayırdığı görülmektedir. Ġngiltere geliĢmiĢ bir ülke olduğu için Ar-Ge harcamalarına ayırdığı kaynaklar Türkiye ve Romanya gibi geliĢmekte olan ülkelerden daha fazladır. Ancak küreselleĢen dünyada bu oranlarında yetersiz olduğu görülmektedir. ABD‘nin Ar-Ge için GSYĠH‘nin; 1990 yılında 2.54, 1991‘de 2.61, 1992‘de 2.53, 2012‘de 2.70, 2013‘te 2.74, 2014‘te 2.75‘ini kaynak olarak ayırdığı görülmektedir. Dünyanın en geliĢmiĢ ekonomisine sahip ülkelerin baĢında olan ABD‘nin, ArGe ve inovasyon için yapmıĢ olduğu harcamaların Türkiye, Romanya ve Ġngiltere‘nin çok üzerinde olduğu görülmektedir. ABD‘nin ekonomik büyümesindeki en büyük etkenlerden birisinin yapmıĢ olduğu Ar-Ge ve inovasyon yatırımları olduğu söylenebilir. ġekil 2 ve ġekil 3‘te ülkelerin yapmıĢ olduğu Ar-Ge harcamalarının GSYĠH oranı ve ülkelerin GSYĠH yer almaktadır. ABD‘nin Ar-Ge harcamalarına vermiĢ olduğu önem açık 191 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ bir Ģekilde gözükmektedir. 1990 yılında ABD‘nin Ar-Ge harcamalarının GSYĠH oranı 2.61 iken Türkiye için bu rakam 0.479‘dur. ABD‘nin 2013 yılında Ar-Ge ve inovasyon için ayırmıĢ olduğu yatırım tutarı 456,094 milyon $‘dır. Türkiye ise 2013 yılında Ar-Ge ve inovasyon için 14,807 milyon TL kaynak ayırmıĢtır. Rakamlara bakıldığında Türkiye‘nin ArGe ve inovasyondaki durumu görülmektedir. Buradan açık bir Ģekilde anlaĢılabilmektedir ki ekonomik büyümenin en önemli etkenlerinden biri Ar-Ge harcamalarıdır. ġekil 4: Ar&Ge‘ye Verilen Önem Bakımından Ülkelerin Yeri Kaynak: KTO, 2007 GeliĢmiĢ ülkeler Ar-Ge ve inovasyon çalıĢmalarında ön sıralarda yer alırken, geliĢmekte olan ülkeler ise daha çok üretim faaliyetleri üzerinde yoğunlaĢmaktadırlar. Az geliĢmiĢ ülkeler ise montaj faaliyetleri üzerinde yoğunlaĢmaktadırlar. ġekil 4 bu ayrımı ortaya koymaktadır. Aynı zamanda ülkelerin geliĢmiĢlik seviyeleriyle kazançları doğru orantılıdır. Türkiye ve Romanya gibi geliĢmekte olan ülkeler iĢin daha çok üretim faaliyetleri kısmında yoğunlaĢmıĢtır. ABD ve Ġngiltere gibi geliĢmiĢ ülkeler ise yaratıcılık kısmına yoğunlaĢmıĢlardır. ġekil 4‘te görüldüğü gibi yaratıcılığın, yeniliğin ve inovasyonun getirisinin yüksek olmasına bağlı olarak bu ülkelerin refah seviyeleri daha yüksektir (Yaylalı, Akan, & IĢık, 2010). IRI‘nın (Industrial Research Institute) 1996‘da yayınladığı bildiride ―Geçen 50 yılda ABD‘de kaydedilen ekonomik büyümenin yarısını teknolojik inovasyona borçluyuz‖ sözü Ar-Ge ve inovasyonun önemini açıkça ortaya koymaktadır. Aynı Ģekilde eski ABD BaĢkanı B. Obama‘nın Mısır ziyaretinde yaptığı konuĢmada, inovasyonun 21.yüzyılın sermayesi olarak değerlendirmesi bu konuya dikkat çekmektedir. SONUÇ Dünya geçmiĢten günümüze kadar geçen sürede, bilim ve teknolojideki geliĢmelere bağlı olarak pek çok toplumsal aĢamadan geçmiĢtir. Her toplumsal aĢamanın kendine özgün çeĢitli kuralları mevcuttur ve yeni gelen bir aĢama, eskisini geçersiz kılmaktadır. Endüstriyel 192 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ devrimlerin önemi buradan da anlaĢılabileceği gibi toplumlar üzerinde önemli etkiler bırakmıĢtır. Günümüz dünya ekonomisi yeni bir oluĢum içerisindedir ve bu oluĢumun yapısal özellikleri, üretimde esneklik, risk, belirsizlik, değiĢim, ileri teknoloji, Ar-Ge, inovasyon olarak sıralanabilir. Bu özelliklerin dinamik bir yapıya sahip olması ve geliĢime sürekli açık olması, sonu gözükmeyen bir değiĢim yolunda olduğumuzu göstermektedir. Ġnovasyonun gerçekleĢtirilmesi için çağın teknolojik Ģartlarına uyum sağlamak ve bu imkanlara ulaĢabilmek gerekir. Firmalar bu imkanlardan geri kaldığında hızlı bir çöküĢ sürecine girerler. Firmalar ülkelerde istihdamı sağlayan kapılar olduğu için firmanın çöküĢü, ülkenin de ekonomik geliĢmiĢlik seviyesine etki etmektedir. Bu yüzden Ar-Ge harcamalarına ağırlık veren ülkelerin genellikle geliĢmiĢ ülkeler olduğu görülmektedir. GeliĢmekte olan ülkelerin çoğunda olduğu gibi Türkiye‘de de bilim ve teknolojideki geliĢmeler kapsamında kabul edilen Ar-Ge ve inovasyonun GSYĠH içindeki payı düĢük düzeylerdedir. GeliĢmekte olan ülkeler, ekonomik geliĢmiĢlik düzeylerini arttırmaya çaba gösterirken teknoloji ve inovasyon sektörlerindeki boyutlarını da geliĢtirmek durumundadırlar. Bu nedenle beĢeri sermaye, Ar-Ge ve teknolojik geliĢmelere ayrılan kaynakların GSYĠH içindeki payının arttırılması gerekmektedir. Ayrıca Ar-Ge ve inovasyon için gereken her türlü yasal ve kurumsal altyapı hizmetlerinin bir an önce tahsis edilmelidir. Yeni ekonomik düzende yüksekten atılan kartopunun çığa dönüĢme etkisiyle, güçlü daha güçlü, zayıf ise, daha zayıf olacaktır. Büyük balığın küçük balığı yuttuğu bir dünyada yaĢıyoruz. Bu nedenle Türkiye‘nin, 21.yüzyıldaki bu değiĢimi çok iyi kavrayıp, bir an önce Ar-Ge ve inovasyonun desteklenmesi konusunda devlet politikası oluĢturarak hem özel sektör hem de kamu sektöründe uygulamaya koyması gerekmektedir. Kaynakça Altın, O., & Kaya, A. (2009). Türkiye'de Ar-Ge Harcamaları ve Ekonomik Büyüme Arasındaki Nedensel ĠliĢkinin Analizi. Ege Akademik BakıĢ(9), 251-259. Bayhan, B. D. (2004). Teknoloji ve Ġnovasyon Yönetimi. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 50. Yıl Yayınları, 285-286. Durukan, T. (2003). Pazar Ekonomisi Uygulayan Ülkelerin Yeni Ürün GeliĢtirme ve Ar&Ge Harcamaları (GeliĢmiĢ Batı Ülkeleri ve Türkiye KarĢılaĢtırması). Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü Dergisi. Erkiletlioğlu, H. (2013). Dünya ve Türkiye'de Ar-Ge Faaliyetleri. Ġktisadi AraĢtırmalar Bölümü. Freire-Serén, M. J. (1999). Aggregate R&D Expenditure and Endogenous Economic Growth. UFAE and IAE Working Papers. Genç, M. C., & Atasoy, Y. (2010). AR&GE HARCAMALARI VE EKONOMĠK BÜYÜME ĠLĠġKĠSĠ: PANEL VERĠ ANALĠZĠ. The Journal of Knowledge Economy & Knowledge Management, v(2), 27. Gülmez, A., & Yardımcıoğlu, F. (2012). OECD Ülkelerinde Ar&Ge Harcamaları ve Ekonomik Büyüme ĠliĢkisi: Panel EĢbütünleĢme ve Panel Nedensellik Analizi (1990-2010). Maliye Dergisi. 193 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Güran, T. (2011). Ġktisat Tarihi. Ġstanbul: Der Yayınları. KTO. (2007). Türkiye'nin Teknoloji ve Ar&Ge'de Dünyadaki Yeri. (K. T. Odası, Dü.) Küçükkalay, M. (1997). Endüstri Devrimi ve Ekonomik Sonuçlarının Analizi. Süleyman Demirel Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi. Lichtenberg, R. F. (1993). R&D Investment and International Productivity Differences. NBER Working Paper Series. MemiĢ, S. A. (2015). G20 Ülkelerinde Bilim Teknoloji ve Ġnovasyon. Türkiye Ekonomi Politikaları AraĢtırma Vakfı. OECD. (2002). The Frascati Manual. OECD. (2017). Gross Domestic Product. OECD. (2017). Gross Domestic Spendin On R&D. Park, W. G. (1995). International R&D Spillovers and OECD Economic Growth. Ecenomic Inquir(33), 571-591. Ramanathan, K. (2014). Industry 4.0: Implications for the Asia Pacific Manufacturing Industry. Sungur, O., Aydın, H. Ġ., & Eren, M. V. (2016). Türkiye'de Ar&Ge, Ġnovasyon, Ġhracat ve Ekonomik Büyüme Arasındaki ĠliĢki: Asimetrik Nedensellik Analizi. Süleyman Demirel Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 173-192. Sylwester, K. (2001). R&D Economic Growth. Knowledge, Technology & Policy(13), 71-84. ġahin, B. E., & Ayhan, D. (2014). Yeni Ekonominin Makroekonomi Üzerindeki Etkileri. Üretim Ekonomisi Kongresi. ġenel, A., & Gençoğlu, S. (2003). KürselleĢen Dünyada Teknoloji Eğitimi. Gazi Üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi Dergisi, 45-65. Taban, S., & ġengür, M. (2014). Türkiye'de Ar&ge ve Ekonomik Büyüme. Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü Dergisi. Ülkü, H. (2004). R&D, Innovation, and Economic Growth: An Empirical Analysis. IMF Working Paper. Ünal, T., & SeçilmiĢ, N. (2013). Ar&Ge Göstergeleri Açısından Türkiye ve GeliĢmiĢ Ülkelerle Kıyaslaması. ĠĢletme ve Ġktisat ÇalıĢmaları Dergisi, 12-25. Yaylalı, M., Akan, Y., & IĢık, C. (2010). Türkiye'de Ar&Ge Yatırım Harcamaları ve Ekonomik Büyüme Arasındaki EĢbütünleĢme ve Nedensellik ĠliĢkisi: 1990-2009. The journal Of Knowledge Economy & Knowledge Management , V(2), 13-14. 194 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ĠĢletmelerde Ġnovasyon Stratejileri ve Ar-Ge: Bir ĠĢletme Örneği Göksel KARTUM Ali YILDIZ Erkan TURHAN Özet Günümüzde ekonomi, bilgiye giderek daha çok dayanır hale geldi. Bilgi artık, üretim süreçlerinde bir destek unsuru değil, bizzat üretimin itici ve yaratıcı gücünü oluĢturuyor. Ekonomiyi büyütecek iĢlerin, ağırlıklı olarak, bilgi temelli iĢler olduğunu görüyoruz. Ülkemizin ilk 10 ekonomi arasında olma hedefini gerçekleĢtirmesinde en temel ve öncelikli unsur bilgi ekonomisine geçmemizi sağlayacak temel politikaların oluĢturulmasıdır. Ġnovasyon tam da burada devreye girmektedir. Ġnovasyon, bir ülke için sürdürülebilir büyüme, toplumsal gönenç ve artan iĢ olanakları anlamına geldiğinden, inovasyon için gereken ortamın oluĢturulması devletler için birinci öncelik olarak kabul edilir. Bu da baĢarıyla çalıĢan bir sistemin kurulmasını ve etkin politikaların tasarlanıp uygulanmasını gerektirir. Bu çalıĢmanın amacı iĢletmedekiĠnovasyon ve Ar-Ge süreçlerinin geliĢimini incelemektir. Nitel araĢtırma yönteminin uygulandığı araĢtırmada, çalıĢmanın desteklenmesi amacıyla Ġzmir ili Atatürk Organize Sanayi Bölgesinde bulunan Batel A.ġ. iĢletmesinin Ġnovasyon ve Ar-Ge süreci ele alınmıĢtır. ÇalıĢma ile Ġnovasyon ve Ar-Ge çalıĢması yapacak iĢletmelere yol göstermesi ve ileride yapılacak olan çalıĢmalara katkı sağlanması hedeflenmektedir. Anahtar Kelimeler: Ġnovasyon, Ġnovasyon Stratejileri, Ar-Ge. JEL Kodu: C8, L, O3 Abstract In our day economy has become to be based on knowledge gradually. Now, knowledge is not a support element in production processes, it constitutes itself driving and creative power of the production. We see that Works that will groweconomy are mainly knowledge-based works. In order to realize our country‘ saimto be among the first 10 economy, the most fundamental and thehighestpriority element is to create basic policies that will allow us topasseconomy of knowledge. This is the place where innovation steps in. Because of the fact that innovation meanssustain able growth, social welfare and increasing job opportunities for a country, creation of the environment required is accepted as a first priority for countries. And this requires the setup of a successfully working system and design and implementation of efficient policies. Aim of thisstudy is toexaminethedevelopment of Innovationand R&D processes in a business. Intheresearch, through out which qualitative research technique sareimplemented, Innovationand R&D process of Batel Inc. situated in Ġzmir province Atatürk OrganizedIndustrialZoneareexamined in order to support the study. With this study, it is aim edtoleadotherbusinessthat will do Innovationand R&D research and to contribute to future research done. Keywords: Innovation, InnovationStrategies, R&D JEL Code: C8, L, O3 Correspondent Author, Öğr. Gör., Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Dalaman Meslek Yüksekokulu, gokselkartum@mu.edu.tr Öğr. Gör., Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Dalaman Meslek Yüksekokulu, aliyildiz@mu.edu.tr Öğr. Gör., Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Dalaman Meslek Yüksekokulu, eturhan@mu.edu.tr 195 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ GĠRĠġ Dünyada yaĢanan rekabet ortamında baĢkalarının çalıĢmalarını ve ürünlerini taklit ederek ayakta kalabilmek gitgide zorlaĢmaktadır. Yeni ekonomi düzeni, yeni teknolojiler, aĢırı rekabet ve saat hızı gibi kavramlar; rekabet ve pazar dinamiklerinin hiç bu kadar büyük olmadığını açıklamakta kullanılmaktadır. Ġnovasyonun örgütün rekabetçi avantaj sağlamasında kritik faktörlerden biri olduğu artık yadsınamaz bir gerçektir. Örgütlerin tüketici gereksinimlerini daha etkin karĢılayabilmeleri, güçlü yönleriyle stratejik Pazar fırsatlarını değerlendirebilmeleri ve rekabette önde olabilmeleri inovasyonla olanaklıdır. Bugün her zamankinden çok pazar koĢullarını ve gereksinimlerini hissederek, sezerek, özgün, farklı ve belki de sıra dıĢı ürünlerin geliĢtirilmesi ve pazarlanması gerekmektedir. Ülkelerin rekabet gücünün de arttırılmasında inovasyon ve Ar-Ge etkinliklerinin yaĢamsal rol oynadığı bilinen bir gerçektir. Ġnovasyon kıran kırana rekabetin olduğu günümüz iĢletmelerinde firmaların bu rekabetten fayda sağlaması adına organizasyon ve yönetim anlayıĢlarını Ģekillendirerek bu yönde çalıĢmaları teĢvik eden bir kuram olarak karĢımıza çıkmaktadır. I. ĠNOVASYON Bilgi ekonomisi yenilik temelinde Ģekillenen bir ekonomidir. Yeni ekonomiyi ateĢleyen temel kavramlardan biri de, ürünlerin, sistemlerin, süreçlerin, pazarlamanın ve insanların sürekli olarak yenilenmesini öngören ―yenilikçilik‖ tir. Eğer yakın bir zamanda oldukça iyi bir ürün geliĢtirdiyseniz bile amacınız daha iyisini yapmak ve bu ürünü eskitmek olmalıdır. Çünkü siz bunu yapamazsanız baĢkası yapacaktır. Yenilikçi davranarak o anki sistemlerini modası geçmiĢ kılmak yerine mevcut durumu korumaya çalıĢan ve değiĢime direnenler baĢarısız olmuĢlardır (TÜSĠAD, 2003:27). Günümüz rekabet ortamında, Japonya, Hollanda, Ġsveç ve Singapur gibi yüksek rekabet gücüne sahip ülkelere baktığımızda bu rekabet üstünlüğünün ucuz emeğe değil, beyin gücüne ve yaratıcılığa bağlı olduğunu görüyoruz. Rakiplerinden daha üstün niteliklere sahip, yeni, farklı, ilginç, dayanıklı, kullanıĢlı ürün ve hizmetleri sunabilenler para kazanabiliyor, bunu baĢaramayanlar ise yok oluyor. Rekabet gücündeki bu düĢüĢ ülkemizde dıĢ ticaret açığı olarak kendini göstermektedir. Rekabet üstünlüğü yakalamak için farklılık, yenilik, yaratıcılık ve inovasyon gibi kavramlardan söz edilmesine karĢın yeterli düzeyde bir atılım görülmemektedir ki bu da inovasyon kavramının henüz tam olarak anlaĢılmadığını gösterir (OECD:2002). ‗Ġnovasyon‘ kavram olarak, hem bir süreci (yenilemeyi/yenilenmeyi) hem de bir sonucu (‗yenilik‘i) ifade eder. AB ve OECD literatüründe inovasyon süreç olarak; ―bir fikri, pazarlanabilir bir ürün ya da hizmete, yeni ya da geliĢtirilmiĢ bir üretim ya da dağıtım yöntemine ya da yeni bir toplumsal hizmet yöntemine dönüĢtürmek‖ olarak tanımlanır. Aynı zamanda bu dönüĢtürme süreci sonunda ortaya konan pazarlanabilir, yeni ya da geliĢtirilmiĢ ürün, yöntem ya da hizmeti de ifade etmektedir (Uzkurt, 2008) OECD‘nin bilimsel ve teknolojik faaliyetler ve bunların ölçülmesi konusunda üye ülkeler arasında anlayıĢ birliği sağlamak için hazırladığı el kitaplarından biri olan Oslo Manual, Avrupa Komisyonu ve Eurostat tarafından da temel alınmaktadır. Oslo Manual inovasyon türleri ve tanımları ile ilgili bilgiler içermektedir. Bu tanımlara göre ―inovasyon‖ denildiğinde esasında anlaĢılması gereken ‗teknolojik ürün ve süreç inovasyonları‘dır. ‗Teknolojik ürün inovasyonları‘ ve ‗teknolojik süreç inovasyonları‘ inovasyonun iki temel kategoridir. Buradaki süreç, bir üretim süreci de, bir dağıtım süreci de olabilir. Üretim süreci 196 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ve dağıtım süreci, üretim yöntemi ve dağıtım yöntemi olarak da düĢünülebilir. Teknolojik ürün inovasyonlarında ortaya konan ürün, teknolojik olarak yeni bir ürün olabileceği gibi teknolojik olarak geliĢtirilmiĢ bir ürün de olabilir. Teknolojik süreç inovasyonunda da ortaya konan süreç, teknolojik olarak yeni bir süreç olabileceği gibi teknolojik olarak geliĢtirilmiĢ bir süreç de olabilir (Ekren, 2000) Ülkeler arasındaki sınırların kalkması, buna paralel olarak bilginin, teknolojinin ve insan gücünün hızlı ve serbest dolaĢımı, bilgi ve teknolojideki hızlı geliĢme, tüketicilerin yaĢam tarzlarındaki değiĢimin hızlanması ve beklentilerinin artması iĢletmeleri kaçınılmaz olarak inovasyon yapmaya itmiĢtir. Bu bağlamda inovasyon, iĢletmelerin en önemli rekabet araçlarından birisi haline gelmiĢtir. Ancak iĢletmeler için asıl sorun, kendilerine sürdürülebilir rekabet avantajı sağlayacak, karlılıklarını ve pazar paylarınıartıracak, yeni pazar fırsatları yaratacak bu inovasyonları nasıl gerçekleĢtirebilecekleri sorunudur. Günümüzde inovasyonun ne kadar önemliolduğu sıkça vurgulanmasına karĢın bunun nasıl etkin ve verimli bir Ģekilde gerçekleĢtirilebileceği üzerinde fazla durulmamaktadır (Uzkurt, 2010: 41-42) A.Stratejik Ġnovasyon Ġnovasyon stratejisi yeni bir ürün veya hizmet ile ilgili finansal amaç ve büyüme alanlarından oluĢur; yeni ürün veya hizmetlerin stratejik misyonunu tanımlayan stratejik roller ve yeni ürün veya hizmet fikirlerinin geçmesi gereken filtreler serisi sağlayan kriterler bütünüdür. Yol haritası, inovasyonu harekete geçirmek için geniĢ rehberlik sunsa da, strateji inovasyon için ortaya konan çabayla ilgili daha detay bilgi sağlar. Bu etki de göz önüne alındığında aslında inovasyon stratejisi hem bir inovasyon planlama dokümanı hem de insanların bu çabaya giriĢmeden önce inovasyonu neden yaptıklarını düĢündüren bir rehberdir (Kucmarski,1996: 46). Stratejik inovasyon, iĢ modellerinin yeniden yapılandırılması ve oyunun kuralları ile rekabetin doğasını değiĢtirerek pazarın yeniden Ģekillendirilmesini ifade etmektedir. 1970‘li yıllardan günümüze küresel ekonominin iĢleyiĢi yüksek teknolojinin hızla geliĢmesi sonucunda büyük ölçüde değiĢmiĢ ve bilgi, en az diğer üretim faktörleri kadar önem kazanmıĢtır. Endüstriyel üretim temelli ekonomiden bilgi ekonomisine geçiĢ sürecinde önemli ilerleme kaydetmiĢ olan özellikle geliĢmiĢ ülkelerde iĢletmeler, geleneksel ve standartlaĢmıĢ stratejilerindıĢında kendilerini ―farklı‖ gösterecek faaliyetlere odaklanmak durumundadır(Berber, 2008). B.AraĢtırma ve GeliĢtirme (Ar-Ge) Yapılan çeĢitli araĢtırmalarda ülkelerin Ar-Ge faaliyetlerindeki yükseliĢ ile verimlilik artıĢları arasında güçlü bir iliĢki olduğu tespit edilmiĢtir. Ar-Ge faaliyetleri, bilgi birikiminin artırılmasına yönelik yapılan yatırımların yeni teknolojilere veya mevcut fiziksel ve beĢeri kaynakların daha etkin kullanımına dönüĢmesi Ģeklinde ifade edilmektedir. OECD tarafından Ar-Ge; sistematik bir temele dayalı olarak beĢeri, toplumsal ve kültürel bilgi birikimini artıran yaratıcı faaliyetlerin yürütülmesi ve bu bilgi birikiminin yeni uygulamalarda kullanımı olarak tanımlanmaktadır. Buna göre Ar-Ge aĢağıdaki üç ana faaliyeti kapsamaktadır: Temel AraĢtırma (Basic Research): Kar amacı güdülmeden, bilimsel bilginin geliĢtirilmesi ve bilinmeyenlerin keĢfine yönelik olarak yapılan araĢtırmalardır. Temel araĢtırmalar çoğunlukla kamu kurumları ya da üniversitelerce yapılır (Akdemir, 1990: 219). 197 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Uygulamalı AraĢtırma (Applied Research): Temel araĢtırmadan elde edinilen bulgular kullanılarak, ürün ve üretim süreçlerinde yeni bilimsel bilgi ve teknik elde etme amacına yönelik olarak yapılan ve kar amacı taĢıyan araĢtırma türleridir (Barutçugil, 1981: 14). Deneysel GeliĢtirme (Experimental Development): Mevcut araĢtırma ve deneyimlerden sağlanan bilginin ıĢığında, yeni materyaller, ürünler, devreler üretmeye; yeni süreçler, sistemler, hizmetler oluĢturmaya ve halihazırda üretilmiĢ olanları büyük ölçüde iyileĢtirmeye yönelik sistemli çalıĢmalardır (TÜBĠTAK, 2004: 464). Ar-Ge geniĢ anlamda, bilimsel bilgi ve teknik bilgi birikimini arttırmak amacıyla sistematik bir temele dayalı olarak yürütülen, yaratıcı çaba ve bu bilgi birikiminin yeni uygulamalarda kullanımı Ģeklinde tanımlanır. Dar anlamda ise Ar-Ge, iĢletmelerde yeni mamul ve yeni üretim süreçlerinin ortaya çıkmasına yönelik olarak yapılan sistemli ve yaratıcı çalıĢmalardır (Barutçugil, 1981: 17). ĠĢletmeler açısından Ar-Ge faaliyetleri ile yeni ürünler geliĢtirmek, üretilen ürünlerinin kalite standartlarını arttırmak ve maliyet avantajı sağlayarak rekabet üstünlüğünü ele geçirmek amaçları güdülmekte, bu rasyonel davranıĢ sayesinde ekonomik ve toplumsal faydalar sağlanmaktadır. Ar-Ge ülke ekonomisi geneli içinse; kaynakları etkin Ģekilde kullanmak, bilgi birikimini sürekli artırmak ve ulusal teknolojiler üretebilmek amaçlarına hizmet eder (Büyükdığan, 2012: 1). C.Ġnovasyon ve Ar-Ge‟nin Önemi Ġnovasyon, hem günümüz ulusal ekonomileri hem de iĢletmeler için vazgeçilmez bir dinamizm kaynağı haline gelmiĢtir. Bu yönüyle inovasyonun ekonomi, toplum ve iĢletmeler için önemini üç baĢlık altında toplamak mümkündür. Ġnovasyon; Ulusal ve bölgesel ekonomiler için sürdürülebilir ekonomik büyümenin, Toplumlar için sosyal kalkınma ve refah düzeyinin, Hem iĢletmeler hem de ulusal ekonomiler için rekabet gücünün temel dinamiği haline gelmiĢtir. Yukarıdaki temel dinamikler çerçevesinde inovasyonun gerek ülke ekonomileri gerekse toplum ve iĢletmeler için ortaya çıkaracağı olumlu sonuçları daha ayrıntılı bir Ģekilde aĢağıdaki gibi sıralamak mümkündür (Uzkurt, 2008; 269-270): ĠĢletmeye yönelik sonuçlar: Rekabet üstünlüğü sağlama, Maliyetlerde düĢüĢ sağlama, Verimlilik artıĢı, Pazar payının artması, Karlılık artıĢı, Hammadde kullanımında etkinliğin sağlanması, Kalite artıĢı, Bilginin ekonomik bir değere dönüĢmesi, Yeni pazarlar oluĢturma, Ürün hattının ve karmasının geniĢletilmesi, MüĢteri tatmininin maksimize edilmesi, 198 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Yeni pazarlara giriĢte kolaylık sağlama, Üretimde, tedarik ve pazarlama da esneklik sağlama, Ürün ve hizmetlerin üretim sürelerinin kısalması ve firelerin minimizasyonunun sağlanması, ÇalıĢma Ģartlarının iyileĢtirilmesi, MüĢteri, tedarikçi ve aracılarla iletiĢimin geliĢtirilerek bilgi paylaĢımının sağlanması. Toplum ve ekonomilere yönelik sonuçlar: Toplumsal refah artıĢı, YaĢam standartlarının artması, Sürdürülebilir ekonomik büyümenin sağlanması, Ġstihdam artıĢı, Kaynakların etkin ve verimli kullanılması, Yeni hammadde kaynaklarının ortaya çıkarılması, Ġhracat artıĢı sağlama, Patent sayılarında artma, Bölgesel kalkınmaya katkı sağlama, Enerji kaynaklarının etkin kullanımı, GiriĢimciliğin artması, DıĢa bağımlılığın azalması. Teknik ve ekonomik yönden hızla değiĢen, dinamik bir çevre içerisinde faaliyet gösteren iĢletmelerin varlıklarını sürdürebilmeleri ve amaçlarını gerçekleĢtirebilmeleri, kendilerinin de devamlı bir değiĢme içerisinde bulunmalarını gerektirir. Bu bağlamda iĢletmeler, bütün yeniliklerin kaynağı haline gelmiĢ planlı ve sistematik araĢtırma-geliĢtirme faaliyetlerinde bulunmak yoluyla değiĢim faaliyetlerini yürütebilirler. ĠĢletmelerin mevcut sorunlara çözüm yolları bulmalarının gerekliliği yanında, yeni üretim yöntemleri ve mamuller bulmak, mevcut mamul ve üretim yöntemlerini geliĢtirmek ve büyümek ihtiyacı içinde oldukları dikkate alınırsa, iĢletme açısından araĢtırma-geliĢtirme fonksiyonunun önemi daha da kolay anlaĢılabilir. Tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarını karĢılayabilmek için yeni teknolojilerin geliĢtirilmesi ve uygulanması, teknoloji ile yakından ilgili faaliyetler olan araĢtırma ve geliĢtirmenin üstlenmiĢ olduğu bir görevdir. Teknolojik bilgi, Ar-Ge çalıĢmalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmakta, tüm ekonomiye yayılmakta ve paylaĢılmakta ve bunun sonucunda da ekonomik büyüme gerçekleĢmektedir. AraĢtırma-geliĢtirme çalıĢmaları, günümüzün sert ve acımasız rekabet ortamı içinde iĢletmelerin adeta bir varoluĢ mücadelesidir Ar-Ge fonksiyonunun temel amacı sürekli değiĢen bir çevrede faaliyette bulunan iĢletmelerin, bu değiĢimlere ayak uydurmalarını sağlamak, geliĢme ve büyümelerine yardım etmek ve bunun sonucunda canlılıklarının sürekliliğini sağlamaktır. Bu temel amaca bağlı olarak Ar-Ge fonksiyonunun diğer bazı amaçları da aĢağıdaki gibi sıralanabilir: Yeni ürün ve süreçleri geliĢtirmek Mevcut ürün ve malzemeler için yeni kullanım alanları bulmak Yeni üretim teknikleri bulmak veya mevcut üretim tekniklerini geliĢtirmek 199 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Rakip iĢletmelerin geliĢmelerine ayak uydurarak rekabet gücünü korumak ĠĢletmede verimliliği artırmak Üretim maliyetlerinin düĢürülmesini sağlamak ĠĢveren-iĢçi iliĢkilerinin iyileĢtirilmesini sağlamak Yönetime doğru ve gerekli bilgilerin zamanında ulaĢmasını sağlayacak yönetim biliĢim sisteminin kurulmasını sağlamaktır. II.ARAġTIRMANIN AMACI VE YÖNTEMI Bu araĢtırmanın amacı inovasyon ve Ar-Ge çalıĢmaları bağlamında iĢletmenin yapmıĢ olduğu çalıĢmaları ve izlediği yolu incelemektir. Nitel araĢtırma yöntemlerinden mülakat/bireysel görüĢme tekniğinin kullanıldığı araĢtırmada, Ġzmir ili Atatürk Organize Sanayi Bölgesinde bulunan Batel Elektromekanik A.ġ. iĢletmesinde inovasyon ve Ar-Ge politikalarını karar alma ve uygulama süreçlerinde etkin rol oynayan iki üst düzey yönetici ile görüĢülmüĢtür. Batel A.ġ.‘nin faaliyet konusu elektromekanik imalat alanında kesici, ayırıcı üretimidir. Kurulduğu tarihten günümüze kadar sürekli geliĢimi hedefleyen ve bu doğrultuda adımlar atan Batel A.ġ.‘nin inovasyon ve Ar-Ge çalıĢmaları esnasında firmanın geçirdiği değiĢim ve geliĢim ele alınmıĢtır. A.Firma Hakkında Kısa Bilgi Batel Elektromekanik Sanayi ve Ticaret A.ġ. Elektromekanik sektöründe 35 yıldan uzun bir süredir hizmet veren, alanında uzman bir ekip tarafından 1991 yılında Ġzmir‘de kurulmuĢtur. 4500 metrekare kapalı alana yayılan tesislerinde ulusal elektromekanik sektöründe kurumsallaĢmıĢ ve tartıĢılmaz bir kalite algısı yaratan firma; geride bıraktığı yıllarda alanında pek çok baĢarıya imza atmanın yanı sıra küresel teknolojik geliĢmeleri yakından takip ederek ulusal sektörde öncü bir firma haline gelmiĢtir. ĠĢletme, pazarda bulunma nedenini ve misyonunu; “ulusal elektromekanik sektöründe kurumsallaĢmayı hedef alan Ģirket, özkaynakları ile gerçekleĢtirdiği güncel teknoloji yatırımları sayesinde, ulusal elektromekanik sektörünün ihtiyacı olan kaliteli ürünleri imal ederek istihdam yaratmakta ve ulusal ekonomiye hizmet etmektedir. Bu kapsamda, iĢletme ithal ikamesi ürünlere öncelik vermekte olup; ulusal pazara daha kaliteli ve daha ekonomik yerli ürünler sunulmasını amaçlamaktadır” Ģeklinde tanımlamaktadır (BATEL). ĠĢletme sahip olduğu know-how ve lisans ile;1970‘lerin ilk yarısında ―Az yağlı tip OG devre kesicileri‖ ve1980‘lerin baĢında da ―SF6 gazlı tip OG devre kesicileri‖ni %100 yerli olarak üretmiĢtir. ĠĢletme, OG devre kesici teknolojisinde dünyada gelinen son aĢama olan Vakum Devre Kesici üretimini, 2006 yılında TÜBĠTAK ve TTGV desteğiyle baĢlatmıĢ ve "Vakum Tüpü/ġiĢesi (VacuumInterrupter)" projesini 2008 sonlarında baĢarıyla sonuçlandırarak Türkiye‘de bir ilki gerçekleĢtirmiĢtir. B.Batel A.ġ.‟nin Ar-Ge ÇalıĢmaları 2006-2008 yılları arasında TÜBĠTAK-TEYDEB destekli Ar-Ge projesi kapsamında 36 kV 1250 A 16 kA ve 36 kV 2000 A Vakum ġiĢesi üretilmiĢtir. O tarihten beri Türkiye ve orta doğuda vakum ĢiĢesi üretimi yapan tek firma olma unvanını korumaktadır. Ayrıca 20162017 yıllarında KOSGEB desteği ile yürüttüğü Ar-ge projesi ile Harici tip yük ayırıcısı adlı ürünü üretmiĢ olup proje Nisan ayında, ürünün yurt dıĢında tip testlerini gerçekleĢtirmesi ile 200 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ tamamlanacaktır. Yalnız verilen teĢviklerde, proje dosyasının hazırlanması ve diğer adımlar çok zaman aldığından, bu tür iĢlemlerin kısaltılabilmesi için gerekli çalıĢmaların yapılması gerekmektedir. Son 3 yılda cirosunu 2,5 Kat arttırarak üretim kapasitesini sürekli arttırdığını kanıtlamıĢtır. Bunu da ürünleri için yurt içi ve yurt dıĢında yeni kullanım alanları bularak yapmıĢtır. Örneğin;, 36kV gerilim seviyesinde ürettiği ürünlerini , Vietnam‘da bulduğu pazar için O bölgenin talebi olan 38kV gerilim seviyesinde kullanılmak üzere testlerini yaptırarak onay almıĢ ve kendisine yeni bir pazar yaratmıĢtır. Benzer Ģekilde farklı ülkelerin farklı gerilim seviyelerine uyacak Ģekilde Ar-Ge ve test çalıĢmaları yaparak yeni kullanım alanları bulmuĢtur. Elektrik sektöründe çok kullanılmakta olan Bakır hammaddesindeki olağan dıĢı fiyat artıĢları karĢısında, bakırdan üretilen kontak parçalarının üretim tekniklerinde değiĢiklikler yaparak hammadde maliyetlerindeki artıĢı tolere etmiĢtir. Örneğin dolu çubuktan iĢlenen kontakları için dövme kalıpları, kesme ve bükme kalıpları tasarlayarak bu parçaların hem hammadde maliyetlerini hem de iĢçilik maliyetlerini düĢürmüĢtür. Ayrıca kalıptan çıkan parçaların her seferinde aynı kalite olması ile talaĢlı imalata nazaran kalite kontrol proseslerini en aza indirmiĢ fakat kalitesini arttırmıĢtır. Batel sektöründe ülkede hep öncü firma olmuĢtur. Orta gerilim Elektrik ġalt cihazları sektöründe dünyada yeni çıkan teknolojileri ülkesinde en önce uygulamaya koyan firmadır. Örneğin 80‘lerde Az yağlı elektrik devre kesicilerini, 90‘larda SF6 gazlı kesicileri ve son olarak da 2006 yılındaki projesi ile yerli vakum ĢiĢesi kullanan vakum devre kesicilerini ülkemize kazandıran bir firmadır. C.Ürünler Ġçin Yapılan Ar-Ge ÇalıĢmaları Ürünlerin yalıtkan gövdelerini oluĢturan kompozit bir malzeme olan epoksinin, aylık fire oranlarını düĢürmek için, Epoksi döküm tesisinde kullanılan kalıpların iyileĢtirilmesine yönelik olarak döküm prosesini simule edecek yazılımlar kullanılmıĢ, malzemenin kalıp içerisindeki hareketi, hava boĢlukları, kürlenmesi gibi etkileri analiz ederek kalıpları hatasız ürün çıkarabilecek Ģekilde revize edilmiĢtir. Böylece, ithal edilmekte olan yüksek maliyetli epoksi malzemenin fire oranı en aza indirilerek verimlilik arttırılmıĢtır. Simülasyon programları kullanılarak, epoksi ürünlerin mekanik analizleri yapılmıĢ gereksiz kalınlıklar azaltılarak ya da tasarımlarında uygun değiĢiklikler yapılarak, epoksinin kullanım miktarı azaltılmıĢ böylece hammadde maliyetleri azaltılarak üretim maliyetleri düĢürülmüĢtür. Bakır hammadde kullanımını azaltmak için, dolu malzemeden talaĢlı imalat ile üretim yapmak yerine, dövme, kesme ve bükme kalıpları yapılarak bakır hammadde kullanımı azaltılmıĢtır. Bazı parçaların üretimini yan sanayilere vererek fazla mesai maliyetlerini düĢürmüĢ aynı zamanda parçaların daha düĢük maliyetle ve kalite veya fire riski olmadan üretilmesini sağlamıĢtır. Zamanında ve yeterli miktarda hammadde ve yarı mamul tedariki yaparak stok maliyetlerini düĢürmek için, üretimdeki tüm parçalara ve ürünlere kodlamalar yapılıp, ürün reçeteleri oluĢturulmuĢ ve MRP programları kullanılmaya baĢlanarak hammaddeden nihai ürün aĢamasına gelene kadar süreç üzerinde tam ve otomatik bir kontrol sağlanmıĢtır. 201 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Dünya‘da, sektördeki teknolojik geliĢmeler, yeni ürün veya teknikler ile ilgili teknik ve akademik makaleler, yayınlar, patentler yakından takip edilmektedir. MüĢterilerden gelen talepler dikkatlice değerlendirilmektedir. Teknik servis departmanında da Ar-ge personeli bulundurularak ürünler ile ilgili yaĢanan teknik problemler veya Ģikâyetler doğrudan Ar-Ge departmanına aktarılmaktadır. Elde edilen tüm veriler Ar-Ge veri tabanına kayıt edilmektedir. Mevcut ürünlerin kalitesinin arttırılmasında ve yeni ürün tasarımında bu veri tabanından faydalanılmaktadır. D.Üretim Süreçlerin ĠyileĢtirilmesi Endüstri mühendisleri tarafından süreç analizleri ve zaman etütleri yapılarak istasyonlardan maksimum verim alınması sağlanmakta bu sırada tespit edilen gereksiz veya hatalı adımlar tespit edilerek uygun hale getirilmektedir. Üretim usul, teknik, donanım ve yazılımlarda ( Örnek: Fabrika otomasyonu CADCAM vb. gibi ileri imalat ve üretim teknolojilerinin kullanımı ) değiĢken maliyetleri azaltıcı yenilikler yapılmıĢtır. El ile yapılan seri iĢlerin makine, aparat vb. yöntemler ile hızlandırılması ile iĢçilik maliyetleri azaltılmaktadır. Üretim planlama, satın alma, giriĢ kalite kontrol, depo, üretim, çıkıĢ kalite kontrol bölümleri arasında bilgisayar yazılımları ile eĢ zamanlı takip ve online iletiĢim sağlanarak bölümler arasındaki iletiĢim sorunu ve zaman kayıpları azaltılmıĢtır. Üretim takibinde ve malzeme ihtiyaç planlamasında Netsis ve ofis yazılımları kullanılarak hammadde ve stok maliyetleri gibi değiĢken maliyetler en aza indirilmiĢtir. Tasarımdan nihai ürün aĢamasına kadar her safhada bilgisayar yazılımlarından, bilgisayar destekli tasarım ve analiz programlarından faydalanılmaya baĢlanmıĢtır. Tasarımda bilgisayar destekli tasarım programları( Autocad, Solidworks, Draftsight gibi), Analizlerde bilgisayar destekli analiz programları (Ansys, Maxwell), Ürün testlerinde testlere özel yazılım ve elektronik test ekipmanları kullanılarak ürünlerin kalitesi arttırılmıĢtır. DEĞERLENDĠRME VE SONUÇ Ar-Ge ve Ġnovasyon çalıĢmaları firmalar açısından ve rekabette öne geçebilmeleri için en önemli unsurlardandır. Firmalar için ilk aĢamada maliyet açısından bakıldığında yüksek harcamalar olarak görülse de sonraki aĢamalarda rekabet üstünlüğü sağlayacak sonuçlar vermektedir. Ar-Ge bölümü iĢletmelerde yeterli desteği görebilirse ve çalıĢmaları desteklenirse yapılan çalıĢmaların sonucunda firma, kendi teknolojisi ve ekibi ile değer yaratarak diğer iĢletmelere üstünlük sağlayabileceklerdir. Teknolojinin geliĢmesi ile birlikte, bilgisayarlı üretim sistemleri, simülasyonla yapılan üretimler sonuçların daha hızlı alınmasına ve daha az maliyetle değerlendirilebilmesine olanak sağlamaktadır. ĠĢletmelerin Ar-Ge çalıĢmalarını arttırabilmesi ve daha verimli üretim yapabilmesi için son yıllarda destekler, teĢvikler ve yönlendirmeler de artmıĢtır. Kosgeb ve Tübitak destekleri ile iĢletmelerin Ar-Ge harcamalarına destek olunmuĢ ve bu sayede iĢletmelerin Ar-Ge bütçelerinde rahatlama sağlanmıĢtır. KOBĠ‘lere sağlanan bu teĢviklerdeki dosya hazırlama ve baĢvuru süreçleri kısaltılmalı, iĢlemler daha anlaĢılır hale getirilmelidir. Üniversite ve Sanayi iĢbirliği proje kapsamlarında, üniversitede çalıĢan akademisyenlerin çalıĢma alanlarına uygun iĢletmelerle bir arada projeler yürüterek iĢletmelere yol göstermeleri ve bunun sonucunda projelerin tamamlanması ile birlikte iĢletmelerin karlılığı artmaktadır. Üniversitelerde yapılan bu 202 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ projelerle birlikte verimlilik ve yenilik çalıĢmalarında aktif rol olarak bilim dünyasına ıĢık tutmaktadır. Dünya‘daki rekabet ortamının hızla arttığı göz önünde bulundurulunca Ar-Ge ve inovasyon yatırımlarının sonuçlarına bakıldığında ne kadar önemli olduğu anlaĢılacaktır. Hükümet programlarında Ar-Ge destekleri gün geçtikçe artmakta ve Teknokentler aracılığı ile yüksek seviyede teĢvik imkanları sunulmaktadır. ĠĢletmelere bu faaliyetler hakkında yeterli bilgilendirme yapılmalı ve desteklerden faydalanabilmeleri sağlanmalıdır. TeĢekkür ÇalıĢmanın uygulama bölümünde iĢ birliği sağlayan BATEL Elektromekanik yönetim kuruluna ve özellikle Ar-Ge Müdür Yardımcısı Makine Mühendisi Sayın Bilal ALKAN‘a teĢekkür ederiz. Kaynakça Akdemir, A. (1990), ―Küçük ve Orta Ölçekli ĠĢletmelerin Ar-Ge Olanakları‖, Anadolu Üniversitesi ĠĠBF Dergisi, Cilt: 8, 215-227. Barutçugil, Ġ.S. (1981), Teknolojik Yenilik ve AraĢtırma GeliĢtirme Yönetimi, Bursa, Bursa Basımevi Berber, A.; Stratejik Ġnovasyon Yönetimi, UZKURT, C. (2008). Yenilik Yönetimi ve Yenilikçi Örgüt Kültürü, Beta Basım Yayın, Ġstanbul.www.aykutberber.com,12.05.2008. Batel,http://www.batel.com.tr/default.asp?L=TR&mid=212,EriĢim:28/02/2015 Büyükdığan, L. (2012), ―Niçin Ar-Ge‖, (Çevrimiçi) http://argedunyasi.com/icerik/912/nicinarge.htm, 20.02.2012. Ekren N. (2000); ―Bilgi ve Ekonomik Etkinlik‖, Activeline Aylık Bankacılık ve Finans Dergisi, No 6, Eylül, s. 1-2 Kucmarski, Thomas D. (1996); Inovasyon-Rekabet Çağı ĠçinLiderlik Stratejileri, McGrawHill. Uzkurt, C. (2008). Yenilik Yönetimi ve Yenilikçi Örgüt Kültürü, Beta Basım Yayın, Ġstanbul. Uzkurt, C. (2010); Ġnovasyon Yönetimi: Ġnovasyon Nedir,Nasıl Yapılır ve Nasıl Pazarlanır?,Asobilgi, Ankara: Ankara Sanayi OdasıYayını. OECD, TheFrascati Manuel, 6th Edition (2002). TÜBĠTAK, (2004), ―Bilgi Toplumuna Doğru‖, Türkiye 2. BiliĢim ġurası Sonuç Raporu, Ankara, 10- 12 Mayıs. TÜSĠAD, Ulusal Ġnovasyon Sistemi,Yayın No: TÜSĠAD-T/2003/10/362, Ġstanbul, Ekim 2003, s.23. 203 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ĠKY ĠĢe Alim Sürecini Etkileyen DeğiĢkenlerinin Belirlenmesi: Nitel Bir ÇaliĢma Merve BĠNGÖL Özet Ġnsan kaynakları departmanının en önemli görevlerinden biri, uygun özelliklere sahip olan insanların iĢ yaĢamına kazandırılmasıdır. Bu doğrultuda iĢgören seçim sürecinde baĢvuran adaylar arasından en uygununun seçilmesi, iĢe alınıp, çalıĢtırılması sürecinde etkili olan faktörlerin neler olduğunun belirlenmesi bu çalıĢmanın amacıdır. Nitel araĢtırma yönteminin kullanıldığı çalıĢmada, veri toplamak amacıyla derinlemesine görüĢme tekniği kullanılmıĢtır. Aralık 2016 tarihinde, araĢtırmacı tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmıĢ veri toplama formu ile Konya‘da sanayi sektöründe faaliyet gösteren bir Ģirketin üst düzey yöneticileri ile ortalama 30 dakika süren 3 görüĢme yapılmıĢtır. Elde edilen veriler içerik ve betimsel analiz ile bulgulara dönüĢtürülmüĢtür. AraĢtırma sonucunda, iĢgören adaylarının sosyo-demografik özellikleri, iĢ baĢvurusunda bulunan adayın önceki iĢindeki mesleki geliĢimi, önceki iĢ yerinden neden ayrıldığı, tecrübesinin olup olmadığının, yabancı dil düzeyi, iĢle ilgili yeterli bilgiye sahip olmasının iĢe alım sürecini en fazla etkileyen faktörler olduğu belirtilmiĢtir. AraĢtırma sonucunda Ģirketin insan kaynakları-yetenek yönetimi ve iĢe alım sürecini etkileyen değiĢkenleri belirlemede olumlu yönde bir tutum sergilediği sonucuna varılmıĢtır. Ayrıca araĢtırma sonuçları doğrultusunda öneriler geliĢtirilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: ĠĢe Alım Süreci, Ġnsan Kaynakları, Yönetici, ĠĢgören Seçimi, Nitel AraĢtırma JEL Kodu: M10, M12, M54 Abstract One of the most important duties of human resources is providing jobs for people who has appropriate skills. The purpose of this research, direct to employers` most appropriate choose for hiring and which factors are effective in hiring and giving work in choosing process. Qualitative research method has been used for this research and in-depth interview technique used for to gain data. In December 2016, there was three thirty minutes meetings with one companies‘ higher level managers in Konya in collaboration with semi-structured data for which is created by researcher. Data which has gained converted to findings with context and analyses. End of the research employer sees the most effective factors about hiring people as follows: employees‘ socio-demographic characteristics, previous jobs‘ developments, reasons for leaving from previous jobs, if they have experience, foreign language level and if they have enough knowledge about the job. As a result, company‘s human resources has played positive role on management of skills and hiring people. Furthermore in lights of conclusions of the research proposals have been made. Keywords: Recruitment Process, Human Resources, Manager, Employee Selection, Qualitative Research Gel Classification: M10, M12, M54 Ahi Evran Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, ĠĢletme Bölümü, 4. Sınıf öğrencisi mervebl730@gmail.com 204 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ GĠRĠġ Prensin zekasına iliĢkin ilk tahminimiz etrafında tutuğu adamların karakterine göre olacaktır. Eğer yetenekli ve sadık iseler, akıllı olduğu düĢünülecektir. Çünkü onların yeteneğinin farkında olduğunu ve kendisine sadık kalmalarını sağladığını göstermiĢ olacaktır. Eğer bunun tersi durumdaysalar, değerlendirme olumsuz olacaktır, çünkü bir yönetici yapabileceği ilk hatayı birlikte çalıĢacağı kiĢilerin seçiminde yapar” (prensten aktaran; porteus;1997) Günümüzde meydana gelen geliĢmeler sebebiyle insan kaynakları yönetimi ile ilgili yapılan çalıĢmalar; en değerli kaynak olarak görülen yetenekli çalıĢanlara, yani insan sermayesine yapılan yatırımlara dönüĢmüĢtür(Altunoğlu vd.,2015: 48). Ġnsan kaynakları yönetiminin görevi, geleceğe dönük olarak örgüt amaçlarını yerine getirecek yetenekli ve iyi motive edilmiĢ kalifiye eleman sağlamak, bu elemanların iĢten duydukları tatmini arttırmak, yeteneklerini ortaya çıkarmak ve bu faaliyetleri mümkün olduğunca iĢgücü maliyetlerini kontrol altında tutacak Ģekilde yapmaktır. Ġnsan, geliĢtirilmesi gereken bir kaynak olarak değerlendirildiğinde örgütlerin verimlilik, kalite, kâr gibi amaçlara ulaĢabilmeleri kolaylaĢır(Akın ve Erdost Çolak,2012: 86). ĠĢ gören bulma ve seçme teknikleri bir Ģirketin insan kaynakları yönetiminde en zor konuyu ortaya çıkarır. Bir Ģirkete yön veren ve onu baĢarıya ya da baĢarısızlığa götüren en önemli öğe Ģüphesiz insan gücüdür. ġirketin ihtiyacını karĢılayabilecek düzeyde ve yetenekte bulunması ve bunlar içinden en faydalı olanların seçilmesi insan kaynakları yönetiminde önemli bir konu olarak değerlendirilir. ĠĢ gören bulma ve seçim sürecinde, bilimsel temellere dayandırılması gerekir. Keyfi ve geleneksel kurallara bağlı yapılırsa belki kısa bir süre için baĢarı elde edebilir, ama bu baĢarı daimi, uzun süreli olamaz. ĠĢe alınacak uygun kiĢilerin seçiminde temel amaç, belirli iĢler içinde baĢvuran adaylar arasından iĢi iyi bir Ģekilde yerine getirebilmek için belli bir donanıma sahip insanların iĢe alınması ön görülmektedir(Güney,2014: 69). ÇalıĢmada iĢgören seçim sürecinde Sistemli ve biçimsel olarak insan kaynakları ve yönetim planlanması ve iĢ gören seçim iĢlevinin nasıl gerçekleĢtireceği, insan kaynaklarında yetenek yönetimi, iĢ gören seçerken izlemiĢ oldukları yöntemler incelenmesi, seçim sürecinin her bir aĢamasında adayların bilgileri, yetenekleri gibi seçim süreçleri ayrıntılı bir Ģekilde ortaya konmaktadır. GerçekleĢtirilen araĢtırmada, Konya da sanayi sektöründe hizmet veren bir Ģirketin yetenek yönetimi uygulamalarının ve iĢe alım sürecini etkileyen değiĢkenlerin belirlenmesine iliĢkin nitel bir araĢtırma amaçlanmıĢtır. I. LĠTARATÜR ÖZETI A. ĠĢ Gören Temini Ve Seçim Süreci ĠĢ gören temini ve seçimi konusunun gündeme gelebilmesi için öncelikle iĢletmelerin bir personel ihtiyacı içinde olması gerekir. BaĢka bir deyiĢle, iĢletmede personel açığının ya da yeni faaliyetler için insan gücü ihtiyacının ortaya çıkması gerekir. Ayrıca ihtiyaç duyulan elemanlarda aranılan tüm özelliklerini de belirtilmesi gerekir. Tüm bunlar gerçekçi ve objektif olarak hazırlanan bir insan kaynakları planlaması sayesinde belirlenir(Güney,2014: 69). Bundan sonra çalıĢanların temin ve seçim süreci baĢlatılır. ĠĢ gören temin seçimi, tüm örgütlerde insan kaynakları ile ilgili yönetici ve birimlerin örgütsel ve çevresel faktörler ve 205 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ özeliklere göre, az-çok farklı biçimde yerine getirdikleri önemli bir görevdir. Örneğin, bazı iĢletmeler iĢgören seçim sürecinde, bilinçli ve sistematik bir insan kaynakları planlaması belirlerken, farklı iĢletmeler yöneticilerin isteklerine ve anlık ihtiyaçlarına göre hareket edebilirler. Buna göre iĢgören bulmada, internette veya gazetede duyuru vermeyi, iĢ kurumu, danıĢmanlık Ģirketlerine baĢvuran, dıĢ kapıya ilan asmayı tercih eden iĢletmeler olabilir. ĠĢ gören temin süreci, nicel (sayı) ve nitel (özellik) olarak uygun adayların bulunmasını ve iĢletmeye dahil olmasını kapsar. Bütün faaliyetler, baĢvuruda bulunanların incelenmesi ve uygun olanlarının belirlenmesidir. Her iĢletmenin personel temin süreci birbirinden farklıdır. Çünkü iĢletmelerin yapısı ve faaliyetleri aynı değildir(Güney,2014: 70). B. Aday AraĢtırma ve Personel Bulma Örgütlerde aday araĢtırma ve bulma, genellikle insan kaynakları birimine aittir. Özellikle büyük iĢletmelerde aday bulma iyi daha fazla önem ve süreklilik gösterdiğinden, ĠK birimi içinde bazı uzmanlar, sadece bu iĢle ilgilenebilmektedirler. Küçük iĢletmelerde ise; ĠKY‘ den sorumlu bir yönetici diğer iĢlevler yanında iĢ gören sağlamadan da sorumlu olabilmektedir(Acar vd.,2015:111). ĠĢletmeler kar amacıyla hareket eden kuruluĢlar olarak çalıĢtırmak üzere iĢini en iyi en verimli Ģekilde yerine getiren insanları bulup onların aralarından en iyilerini seçme çabası içerisindedir. Ġnsan kaynaklarının en önemli görevlerinden biri olan, Aday araĢtırma ve bulmada dikkat edilen en önemli etkenler çalıĢanın yetenekleri, kiĢilik özellikleri, değerleri ve tercihleridir. Aday bulma diğer bir değiĢle iĢletmeye çekmede denilebilir. ĠĢletmeye ne kadar çok aday çekilirse iĢletmenin daha bir etkin Ģekilde seçim yapmasına katkıda bulunur. Az sayıda baĢvuru içinden bulunabilen en uygun adayların seçilmesi yerine çok sayıda adaya ulaĢılıp iĢe daha uygun nitelik taĢıyanların daha isabetli olur. a. Aday Bulmanın Önemi ve Amaçları Aday bulma; hem iĢ gören seçimi hem de diğer ĠKY iĢlevleri açısından son derece önemlidir. Çünkü bir iĢletmenin insan kaynaklarının kalitesi, büyük ölçüde aday bulma iĢinin baĢarısına bağlıdır. Yeterli sayıda ve uygun özelliklerde adayın bulunamaması, bazı boĢ iĢlerin doldurulamamasına veya iĢin gerektirdiği niteliklere yeterince sahip olmayan ya da fazla nitelikli kiĢilerin iĢe alınmasına yol açabilir(Acar vd.,2015:112). Alınan personelin iĢin gereklerine yeterince sahip olmaması verim düĢüklüğü yanında; eğitim, ücret maliyetlerinin iĢgücü devrinin, iĢ kazalarının ve arızaların artması; motivasyon ve iĢ tatmininin düĢmesi denetim giderlerinin yükselmesi gibi olumsuz sonuçlara da neden olacaktır. ĠĢin gerektirdiğinden fazla niteliklere sahip kiĢilerin iĢe alınması da maliyet, tatmin, motivasyon ve iĢten ayrılma sorunlarına yol açacaktır. Bu gibi sorunların önlenmesine uygun adayların uygun yöntemlerle bulunup seçilmesi, önemli bir etkiye sahiptir. Aday bulmada temel amaç; içinden, iĢletmenin ihtiyaç duyduğu sayıda ve boĢ iĢlerin gerektirdiği niteliklere sahip iĢ görenlerin seçilebileceği büyüklükte ve bileĢimde bir aday havuzuna sahip olmaktır. Burada ki aday havuzunu oluĢturmasının en önemli sebebi tüm adayların aynı aĢamalardan geçmelerini sağlamaktır. Ġlk olarak iĢ gören ihtiyacı(boĢ iĢler), mümkün olduğunca çok kiĢiye duyurulmalıdır. Ġkinci olarak bu duyurular, iĢ arayanların iĢletmeye baĢvurmalarını özendirici bir biçimde yapılmalıdır. Daha fazla baĢvuru alındığı ölçüde, iĢ gereklerine uygun kiĢileri seçme Ģansı artacaktır. Ancak, eleman aranan iĢler hakkında yeterli bilgi de verilmelidir ki, uygun niteliklere sahip olmayan kiĢiler baĢvurmasınlar(Acar vd.,2015:113). 206 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ b. Aday ve ĠĢ Gören Bulmada Kullanılan Kaynaklar Aday / iĢ gören araĢtırma ve bulma faaliyetlerinin nasıl yerine getirilip ne sonuç vereceğini etkileyen, bu nedenle dikkate alınması gereken, iĢletme içi ve iĢletme dıĢı çok sayıda faktörler bulunmaktadır(Acar vd.,2015: 113). Örgütlerin iĢ gören bulmak için kullandığı kaynaklar, iç ve dıĢ kaynaklar olmak üzere ikiye ayrılır. Ġç kaynak, örgütte boĢalan pozisyonlara örgütte çalıĢan iĢ görenlerin, örgüt yapısı içerisinde yatay ya da dikey yer değiĢtirilmesi ile iĢ gören sağlanması yöntemidir(Ünsalan ve ġimĢeker,2010: 89). ĠĢe alım sürecinde iç kaynaklardan yararlanan iĢletmeler çalıĢanları ile ilgili kısa ve uzun vadeli planlar yapmakta ve onların iĢletme içinde her türlü kariyer imkanından yararlanmalarını sağlamaktadır. Böylece iĢletmeler çalıĢan tatminini ve çalıĢanların örgüte bağlılık düzeylerinin arttırmayı amaçlamaktadır(Erarslan vd.,2013:12).iĢletme içi alanlarda iĢ gören temin etmenin hem dezavantajları hem de avantajları bulunmaktadır. Avantajları Ģu Ģekildedir; çalıĢanların moral ve motivasyonunu artırılması, iĢletme içinden terfi etme imkanının oluĢmasına yardımcı olur, çalıĢanların iĢletmeye olan bağlılıklarını artırır, çalıĢanlar arasında rekabeti ateĢler, çalıĢanların iĢletmeyi daha iyi tanımalarına yardımcı olur. Dezavantajları ise Ģu Ģekildedir; ÇalıĢanlar arasında kıskançlık duygularının oluĢmasına neden olabilir, Terfi edemeyenlerde moral ve motivasyon düĢebilir, ÇalıĢanlardan terfi edemeyenlerin iĢletmeye olan bağlılıklarında zayıflama olabilir, Yanlı davranmalarda dedikodunun artmasına neden olabilir, Sadece iĢletme içinden personel temin edilmesi nedeniyle yaratıcılık ve yeniliğin oluĢumu engelleyebilir(Güney,2014: 71) DıĢ kaynak, örgütlerin yeni kurulması ya da aranan niteliklere sahip iĢ görenin örgüt içinden karĢılanmaması durumunda, örgüt dıĢından iĢgören temini için baĢvurulan bir kaynak türüdür. BaĢka bir ifade ile bu kaynaklar örgüt dıĢında kalan, çalıĢma istek ve gücünde olan herkes ve bunların bulunabileceği yerlerdir. (Ünsalan ve ġimĢeker,2010: 90). ĠĢ ve iĢçi bulma kurumları, danıĢmanlık firmaları, çeĢitli eğitim kurumlarında düzenlenen kariyer günleri, web siteleri, gazetelerdeki ilanlar, meslek odaları gibi yollar ile iĢletme dıĢından insan kaynağı araĢtırılması yapılır. ĠĢletmeler sürekli ya da geçici çalıĢan temini ve çalıĢan taĢeronluğu ile ihtiyaç duyulan iĢ gücü dıĢ kaynaklardan yararlanılmaktadır(Erarslan vd.,2013:12). DıĢ kaynaklardan iĢgören bulmak için kullanılan yöntemleri ise; duyurular, kendiliğinden baĢvurular, iĢ gören önerisi, iĢletme dıĢı öneriler, iĢ kurumu, özel müĢavirlik büroları, eğitim kurumları olarak sınırlanabilir. ĠĢletme dıĢı alanlardan iĢ gören temin etmenin iç kaynaklarda olduğu gibi hem avantajları hem de dezavantajları vardır. Avantajları Ģu Ģekildedir; Çok sayıda aday baĢvuru sağlar, Birçok adayın içinden en iyisinin seçilmesine imkan tanır, ĠĢletme içinde rekabet duygularını körükleyebilir, ĠĢletmeye yenilik ve yaratıcılık anlayıĢının hakim olması sağlanabilir. Dezavantajları ise Ģu Ģekildedir; ĠĢletme dıĢından personel temin etme maliyeti yükseltir, ĠĢletme dıĢından alınanların kurumu tanımaları için bir eğitim programına tabi tutulmaları gerekir,ĠĢe yeni alınanların iĢletmeye uyum sağlama konusunda belirsizlikler söz konusu olabilir, ĠĢletme dıĢından olumsuz duygularının oluĢmasına neden olabilirler, Mevcut personelin moral ve motivasyonunu düĢürebilir, ĠĢletme kültürüne uygun olmayan adaylar seçilebilir (Güney,2014:72) C. Ġnsan Kaynaklarında Yetenek Yönetimi YaklaĢımı Yetenek; ―kiĢinin kendi içsel faaliyetlerini yerine getirebilme, beceri, bilgi, deneyim, istihbarat, yargı, tutum, karakter ve dürtülerini kapsayan bireysel becerilerin toplamıdır‖. Diğer bir bakıĢ açısına göre Ģirketin mevcut ve gelecekteki performansı için önemli bir fark 207 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ yaratmasını sağlayacak becerilere sahip bireylerden oluĢmaktadır(Altunoğlu vd.,2015:49). ĠKY bağlamında son zamanlarda en çok gündeme gelen, üzerinde tartıĢılan ve vurgulanan kavram ise ―yetenek‖ tir. Özellikle, günümüzün rekabetçi iĢ ortamında rakiplere karĢı üstünlük elde edebilmenin yolu müĢterilere farklı ya da benzersiz ürün ve hizmet sunabilmek, bunu sağlayabilecek yegane varlığın ise, nitelikli iĢgörenlerin sahip oldukları yeteneklerinin iĢletme sürecinin her kademesinde etkili ve doğru Ģekilde değerlendirilmesi olduğu konusunda görüĢ birliği oluĢmaya baĢlamıĢtır. Bu nedenle, iĢletmeler açısından insanların yönetiminden ziyade yeteneklerin yönetimi önem kazanmaya baĢlamıĢtır(Alayoğlu,2010: 74). Yetenek yönetimi uluslar arası firmalarda insan kaynaklarında yaklaĢık 10, 15 senelik bir geçmiĢe sahiptir. Türk firmalarında ise 5, 6 yıllık bir geçmiĢe sahip olduğu görülmektedir. Yetenek yönetimi yetenekli iĢletmelerinin vizyonlarını hayata geçirebilecek, doğru insanları arayıp bulmaları, iĢe almaları, onların performanslarını takip ederek geliĢtirmeleri, elde tutmak için farklı uygulamalar geliĢtirmeleri, eğitimler vermeleri ve onları teknik anlamda yedeklemelidir. Yetenek yönetimi kolay bir iĢ değildir, yeteneği yönetilemez. Yetenekli insanlar o kadar coĢkun insanlardır ki onları yönetmek zordur. Yetenekli insanları yönetmekten çok elde tutmak amaçlanır. Çünkü yetenekli insanları memnun ederek hem kuruma bağlı kılmaya hem de onlar ile birlikte geleceğe ilerleme hedeflenir. Yetenek yönetimi çok pahalı bir süreçtir. Bu insanlara standardın dıĢında bir eğitim verilmesi gerekmektedir bu eğitim sürecinde ise ciddi maliyetler gözden çıkarılmalıdır. Bu tip insanlar günlük monoton iĢ hayatından çok çabuk sıkılırlar. Örneğin; pazarlama bölümünde ise bu kiĢi karma bir projeye dahil edilerek kendi mesleği kendi iĢ kolu dıĢında iĢlerde çalıĢtırılmaktadır. Çünkü, hem zihni zenginleĢir, hem Ģirketin bulunduğu organizasyonun bütün süreçlerini görülmesi hedeflenir. Bu nedenle yenilikçi yaklaĢımlar sergilenebilir. Kısaca yetenekli insanlara esnek davranılmalıdır. Kaliteli eğitimler, bütçeli eğitimler verilmelidir. Bu ihtiyaçları karĢılandıklarında, ĠĢ üreterek, proje üreterek karĢılığını vermektedirler. Hak edilmiĢ bir Ģekilde ücretlendirme den ziyade ödüllendirme yöntemi kullanılabilir. Çünkü bir çalıĢanın yetenek havuzu dediğimiz bir platforma dahil edilmesi onun bir ömür orda kalacağı anlamına gelmez. Ücretlendirme yerine ödüllendirme ile motive etmek hem daha akıllıca hem de daha ilgi çekicidir. Bu ödüllendirmeler maddi ödüllendirmeler değildir. Yetenekli insanlar için maddiyat en son gelir, önemli olan iĢ motivasyonu ve iĢ verimidir. Yetenek yönetimi ―organizasyonun insan kaynakları sisteminin alt kümesini oluĢturmakta ve yönetimsel yetenek geliĢim sorunları ile baĢa çıkmak için organizasyonlar tarafından geliĢtirilen süreçleri kapsamaktadır‖ . Amacı yalnızca iyi iĢ görenleri iĢletme bünyesine katmak değil, aynı zamanda istihdam etmek, yeteneklerinin, yetkinliklerinin belli bir stratejik iĢ hedefi çizgisi ıĢığında ve performans göstergeleri üzerinden sürekli olarak geliĢimlerini sağlamaktır. Ancak baĢarı için örgüt yaklaĢımı olarak tüm örgütte benimsenmeli ve özellikle üst yönetimin desteğini arkasına almalıdır. Ayrıca sadece insan kaynakları bölümünün kontrolüne bırakılamayacak kadar hayati bir iĢ olduğu da unutulmamalıdır(Altunoğlu vd.,2015: 49). a. Yetenek Yönetimi Süreci Yetenek yönetimi bir uygulamayı değil, birden fazla uygulamayı kapsayan bir süreci ifade etmektedir. Kapsamlı bir süreçten oluĢmaktadır. Bu süreçte, üstün yetenekler için 208 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ kariyer yollarının ve ödüllendirme programlarının tanımlanması, oluĢturulması ve geliĢtirilmesi iĢletmenin kilit pozisyonlarının ve yedekleme sistemlerinin tanımlanması, her bir yatırım kategorisinde yetenek havuzlarının üstün yetenekli, yetenekli, güvenilir çalıĢan ve uyumsuz çalıĢan olarak sınıflandırılması ve kategoride bu sınıfların uygun yönetilmesi söz konusudur(Altunoğlu vd., 2015: 50). Yetenek yönetimi bileĢenlerini birbiriyle bağlantılı süreçler demeti olarak görülmüĢtür. Demeti oluĢturan süreçler aĢağıdaki gibidir; Uygulanacak olan yetenek yönetimi stratejilerinin belirlenmesi. ĠĢletme içinde önemli pozisyonların belirlenmesi. Yeteneklerin cezbedilmesi ve çalıĢan değeri yaratma. Yetenekli çalıĢanların seçimi ve değerlendirilmesi. ÇalıĢanların sınıflandırılması ve yeteneklerin belirlenmesi. Yetenek geliĢimi amaçlı eğitim uygulamaları. Yetenek geliĢimi amaçlı geliĢim (kariyer) uygulamaları. Yetenekli çalıĢanların elde tutulması. Ücretlendirme, Motivasyon ve Ek faydalar. II. ARAġTIRMANIN METODOLOJĠSĠ A. AraĢtırmanın Amacı, Kapsamı ve Yöntemi Bu çalıĢma, betimsel nitelikte, kesitsel bir araĢtırmadır. AraĢtırmanın amacı yönetimin iĢe alım üzerindeki etkisinin yetenek yönetimini, ortaya çıkarılmasıdır. AraĢtırma türü, deneysel olmayan araĢtırma ve seçilen desen tanımlayıcı nitel araĢtırma desenidir. Veri toplama tekniği olarak görüĢme ve doküman inceleme teknikleri birlikte kullanılmıĢtır. AraĢtırma verileri 3 Aralık 2016 tarihinde Konya 3. Organize sanayi bölgesinde XYZ Ģirketi ele alınarak gerçekleĢtirilmiĢtir. XYZ Ģirketinin faaliyet alanı treyler dingilleri ve dorse üretimidir. AraĢtırmaya katılmayı kabul eden XYZ Ģirketinden dıĢ ticaret müdürü, insan kaynakları müdürü ve ARGE çalıĢanıyla görüĢmeler düzenlenmiĢtir. Dolayısıyla çalıĢma, ilgili tarihte araĢtırmaya katılan XYZ Ģirketi elemanları ve araĢtırmada kullanılan veri toplama araçlarıyla sınırlıdır. B. Veri Toplama Araçları AraĢtırmada iĢe alım sürecinde uygulanan yöntemler, iĢe alımlarda dikkat edilen kriterler, insan kaynakları ve yetenek yönetimi, insan kaynakları ve motivasyon, çalıĢanların demografik özellikleri araĢtırılmıĢtır. DüĢünce ve bilgilerini açığa çıkarmayı amaçlayan araĢtırmadır. AraĢtırmacı tarafından hazırlanılmıĢ yarı yapılandırılan görüĢme formu kullanılmıĢtır. AraĢtırmacı tarafından hazırlanan sorular Duygu, düĢünce ve deneyimler, hassas konular hakkında bilgiler ve iĢe alım sürecinde kullanılan yöntemler dikkate alınarak sorular hazırlanmıĢtır. GörüĢmeler birebir karĢılıklı Ģekilde gerçekleĢmiĢ ve 18-28 dakika aralığında değiĢmektedir. AraĢtırmada, nitel bir çalıĢmada kayıt için kullanılan yöntemler olan not tutma ve ses kayıt cihazlarından yararlanılmıĢtır. III. ARAġTIRMA VE BULGULAR AraĢtırmaya dahil edilen XYZ Ģirketi dorse üretimi açısından, kullandığı donanım ve aktif büyüklüğüyle Türkiye‘nin önde gelen Ģirketlerinden biridir. Toplamda 11 adet bölüm halinde faaliyet göstermektedir. AĢağıda araĢtırma verilerinden elde edilen bulgular tablolar halinde sunulmuĢtur. Tablo 1‘de katılımcıların sosyo-demografik bilgileri yer almaktadır. 209 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Tablo 1. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların Sosyo-Demografik Özelliklerine Ait Dağılım * ** *** Erkek Erkek Erkek Cinsiyet 36 32 46 YaĢ Evli Evli Evli Medeni durumu 2 2 3 Varsa çocuk sayısı Konya Ankara Makedo Memleket nya 2 Üniversite 1 Üniversite 1 Eğitim Üniversite Makine Turizm ve ĠĢletme mühendisi Otelcilik Uluslar Arası Bölüm iliĢkiler. Fırat EskiĢehir Konya üniversitesi Anadolu Üniversitesi Selçuk Üniversite Konya Üniversitesi Selçuk Üniversitesi 9 8 21 Kaç yıldır bu iĢle uğraĢıyorsunuz. 6 8 21 Kaç yıldır bu firmada çalıĢıyorsunuz. *:AR-GE çalıĢanı **: DıĢ ticaret müdürü ***: Ġnsan kaynakları müdürü. Tablo 1. katılımcıların sosyo-demografik özelliklerine iliĢkin verilen bulgular incelendiğinde ġirketin bulunduğu konumdan ötürü kadın çalıĢanlar tercih edilmediği saptanmıĢtır. ÇalıĢmaya destek veren katılımcıların yaĢ gurupları bir birine yakın oldukları, Medeni durumları evli ve çocukları oldukları, katılımcıların üç ününde üniversite mezunu oldukları ve 5 yıldan fazla bu sektörde çalıĢtıkları tespit edilmiĢtir. Tablo 2. Ġnsan Kaynakları Yönetimi, Yetenek Yönetimi Ġle Ġlgili Uygulamalarına Ait Dağılım Mülakatlar, Referans Kontrol, Bilgi Testleri, BaĢvuru Formu Doldurma, CV, ĠĢe Alım Sürecinde Kullanılan Araçlar (Yeteneklerin Elde Edilmesi) Yabancı Dil Sözlü Testi, Değerlendirme Merkezi Mülakatları. Üretim ve AR-GE bölümü ĠĢe GiriĢ Pozisyonları (Kritik Finans muhasebe bölümü Pozisyonların belirlenmesi ve yeteneklerin Pazarlama hizmetleri ve uygun pozisyonlara yerleĢtirilmesi) tüketici ihtiyaçları SatıĢ Ġnsan kaynakları 210 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Oryantasyon Süreci Araçları (ĠĢe Uyum Süreci) Eğitim (Yetenek GeliĢtirici Eğitim Uygulamaları) Kariyer Yönetimi (Yetenek GeliĢtirici Kariyer Uygulamaları) Ücret, Motivasyon ve Diğer Haklar (Yetenekleri Elde Tutmanın Sağlanması) Satın alma. ĠĢe Merhaba (1.5 Ay sürelidir), ĠĢe baĢlarken eğitim. ġirket tanıtılır, ortam, Ģirket çalıĢanları tanıtılır, tanıĢma faslı da diyebiliriz. Sürekli öğrenme Yönetim akademisi(yönetici geliĢim programı) ÇalıĢanlara Motivasyon eğitimleri Her çalıĢana kariyer yoluna bağlı olarak geliĢim fırsatları sunulmaktadır. GeliĢime eĢ olarak çalıĢanlara fırsat eĢitliğine bağlı yükselme olanağı da mevcuttur 2 yılda bir toplu iĢ sözleĢmesine bağlı olarak düzenlenen ücretlendirme, sosyal güvenlik imkânı Sosyal imkânlar, konferanslara katılma, bayramlarda özel günlerde çalıĢanlara ek ücret vb. diğer haklar. Tablo 2. AraĢtırmaya dahil edilen XYZ Ģirketinde, Ģirket iĢe alım sürecinde Ġnsan kaynaklarında ve yönetimde, Yetenek yönetimi süreci uygulamaları ve bu uygulamaların faydaları nelerdir, nasıl ölçülmekte olduğu incelenmiĢtir. Firma bu süreçlerde çalıĢanların tüm bilgilerini ve ilerlemelerini kontrol edebilecekleri bir insan kaynakları yönetimi uygulaması kullanılmaktadır. Sadece yetenek yönetimi sürecine yönelik değil bu uygulama, tüm insan kaynakları süreçlerinin yönetilmesinde de kullanılmaktadır. ĠĢe alım sürecinde kullanılan araçlar, iĢe giriĢ pozisyonları, Oryantasyon süreci araçları, eğitim, kariyer yönetimi, ücret motivasyon insan kaynakları yetenek yönetiminde dikkat edilen aĢamalardır. Tablo 3. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların Mezun Oldukları Okula, Bölüme Verdikleri Öneme ĠliĢkin Dağılım. * Önemli. ÇalıĢacağı birime göre değiĢiyor. ** ÇalıĢacağı birime göre değiĢiyor *** Tablo 3. iĢe alım yapıldığında, mezun olunan okul, bölüm, kısaca öğrenim durumunun önemi sorulmuĢtur. Katılımcılar eğitim durumunu göz önünde bulundurarak bölümün önemini vurgulanmıĢtır. 211 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Tablo 4. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların ĠĢe Alım Sürecinde Dil Biliyor Olmaya Verdikleri Öneme ĠliĢkin Dağılım. En az 1 dil biliyor olması gerektiği. * En az 1 dil biliyor olması gerektiği. ** En az 1 dil biliyor olması gerektiği. *** Tablo 4. AraĢtırmaya dahil edilen, iĢe alım yapıldığında, dil biliyor olmanın önemli mi değil mi olduğu sorulmuĢtur. Katılımcıların ortak kararı ile en az bir dil biliyor olması gerekçesi sunulmuĢtur. Tablo 5. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların ĠĢe Alım Sürecinde Tecrübenin Olup Olmadığına Verdikleri Öneme ĠliĢkin Dağılım. Önemli * ÇalıĢtığı birime göre değiĢiklik gösteriyor ** ÇalıĢtığı birime göre değiĢiklik gösteriyor *** Tablo 5. iĢe alım yapıldığında, Tecrübenin önemli olup olmaması ileri sürülmüĢtür. Katılımcılar açısından tercübenin önemi vurgulanmıĢ adayda da bu özellikler aranmıĢtır. Tablo 6. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların, ĠĢe Alım Sürecinde Bir Adayda Bulunması Gereken Özeliklere ĠliĢkin Dağılımı. CV, Dil, Tecrübe, Askerlik tamamlama. * CV, Dil, Tecrübe, Askerlik tamamlama, Dinamik, ĠletiĢimi kuvvetli, Konya da ikamet eden, MaaĢ odaklı olmayan. ** CV, Dil, Tecrübe, Askerlik tamamlama, Dinamik, ĠletiĢimi kuvvetli, Konya da ikamet eden, MaaĢ odaklı olmayan, hedef odaklı *** çalıĢan, B Sınıfı ehliyeti olan. Tablo 6. da iĢe alım sürecinde iĢ gören seçerken en çok dikkatini çeken özellikler neler olmalı diye sorulduğunda katılımcıların ortak kararıyla pozisyonun önemi vurgulanmıĢ ve buna uygun olarak iĢe alım gerçekleĢtirilmektedir. Tablo 7. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların, ĠĢe Alım Sürecinde Adaya Yapılan Testlere Verdikleri Öneme ĠliĢkin Dağılım. Bilgi testi, Referans kontrol testi, Yabancı dil sözlü testi, * Bilgi testi, Yetenek testi, Yabancı dil sözlü testi, Referans ** kontrol testi Bilgi testi, Yetenek testi, Yabancı dil sözlü testi, Referans *** kontrol testi Tablo 7. iĢe alım yapıldığında, belli testler uygulanıp uygulanmadığına iliĢkin soru sorulduğunda. Katılımcılar doğrultusunda iĢe alım sürecinde adaylara belli testlerin uyguladığı tespit edilmiĢtir. Test süreçlerini insan kaynakları müdürü ve yöneticiler tarafından yapıldığı ve Yapılmakta olan testlerin Ģirketin ihtiyacına yönelik yapılan testler olduğu belirtilmiĢtir. 212 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Tablo 8. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların, ĠĢe Alım Sürecinde Bir Adayın VermiĢ Olduğu Referansın Kontrol Edilip Edilmediğine Verdikleri Öneme ĠliĢkin Dağılım. Referans ile görüĢülüyor. * Referans ile görüĢülmüyor, daha önce çalıĢtığı firma aranıyor, çalıĢtığı birim değil de farklı bir birimden tarafsız biriyle ** görüĢülüyor. Referans ile görüĢülüyor, aynı ortamda bulunan tarafsız *** birileriyle görüĢülüyor. Tablo 8. iĢe alım yapıldığında, adayın vermiĢ olduğu referanslara iliĢkin incelemeler değerlendirmeler yapılıyor mu, yapılmıyor mu yapılıyorsa nasıl bir yöntem uygulanıyor olduğu sorulmuĢtur. Katılımcıların ortak bir kararı bulunmamaktadır. Tablo 9. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların, ĠĢe Alım Sürecinde Adayın Daha Önceden ÇalıĢtığı ĠĢ Yerinden Neden Ayrıldığına Dair Dağılım. Adayın neden, ne sebeple ayrıldığı önemli. * Neden , Ne zaman, Ne sebeple ayrıldığı önemli ** Neden , Ne zaman, Ne sebeple ayrıldığı önemli *** Tablo 9. iĢe alım sürecinde adayın daha önceden çalıĢtığı iĢ yerinden neden ayrıldığı önemli olup olmadığı sorulmuĢtur. Katılımcıların tamamın aynı fikirde olduğu ortaya çıkmıĢtır. Neden, ne zaman ayrıldığı firma için önemlidir. Tablo 10. Katılımcıların, ĠĢe Alım Sürecinde ĠĢe Alınacak Bir Kimsenin ĠĢ Yerinde Ki Pozisyonun Genel Özellikleri TaĢıdığının Olup Olmadığını Anlamaya ĠliĢkin Dağılım. Tecrübe, Mezun olunan bölüm, Gözlem. * Deneme süreçleri ** Deneme süreçleri, Gözlem, Tecrübe . *** Tablo 10. iĢe alım sürecinde iĢe alınacak bir kimsenin iĢ yerinde ki pozisyonuna göre pozisyonun genel özelliklerini taĢıyıp taĢıyamadığını nereden anlayıp anlamadığı sorulmuĢtur. Ġncelemede iĢe alım yapıldığında eğer adayın tecrübesi yok ise 1, 1.5 ay deneme süresi verilir aday hangi dalda baĢarılı ise gözlem yoluyla tespit edilir. Tecrübeli adaylar ise kendilerinin farkında olduğu için çalıĢacağı birimi tecrübe edinmiĢ olduğu birimi yöneticilere ve insan kaynaklarına belirtir. Tablo 11. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların, ĠĢ Verenlerin ĠĢe Alım Sürecindeki Akrabalık ĠliĢkilerinden Doğan Hassasiyetlerine Verdikleri Öneme ĠliĢkin Dağılımı. Akrabalık ĠliĢkileri dikkate alınmıyor. * Akrabalık ĠliĢkileri dikkate alınmıyor. ** Akrabalık ĠliĢkileri dikkate alınmıyor. *** Tablo 11. AraĢtırmaya konu olan soruda, iĢe alım yapıldığında, akrabalık iliĢkileri dikkate alınıyor mu? SorulmuĢtur. Katılımcılar akraba iliĢkilerinin dikkate alınmadığını belirtmiĢlerdir. 213 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Tablo 12. ÇalıĢmaya Konu Olan Verdikleri Öneme ĠliĢkin Dağılım. * ** *** Katılımcıların, ĠĢe Alım Sürecinde BaĢvuru Formuna BaĢvuru formu doldurulur, önemli. BaĢvuru formu doldurulur, önemli. BaĢvuru formu doldurulur, önemli. Tablo 12. AraĢtırmaya konu olan soruda, iĢe alım sürecinde baĢvuru formu dolduruluyor mu, doldurulmuyor mu incelenmiĢtir. Katılımcılar iĢe alım sürecinde adaya baĢvuru formu doldurtup CV‘siyle birlikte bırakıp incelenmesi gerektiğini ve aranacağını söylüyor ve adayı gönderiyor. baĢvuru formalarını inceliyor. Aranan pozisyona uygun olup olmadığına iliĢkin bilgi edildikten sonra aday mülakata çağırılıyor olduğu belirtilmiĢtir. Tablo 13. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların, ĠĢe Alım Sürecinde Daha Önce ĠĢ GörüĢmesi Yaparken YaĢanmıĢ Bir Olaya ĠliĢkin Dağılım. YaĢanmıĢ bir olay görünmemektedir. * ** YaĢanmıĢ bir olay görülmemektedir. *** YaĢanmıĢ bir olay görülmemektedir. Tablo 13. AraĢtırmaya konu olan soruda, iĢe alım sürecinde daha önce iĢ görüĢmesi yaparken yaĢanmıĢ bir olayın olup olmadığı sorulmuĢtur.. Katılımcılar yaĢanmıĢ bir olaya Ģahit olmadıklarını belirtmiĢlerdir. Tablo 14. ÇalıĢmaya Konu Olan Katılımcıların, ĠĢe Alım Sürecinde KiĢilerin Sağlık Durumlarına Verdikleri Öneme ĠliĢkin Dağılım. Sağlık raporu * ** *** Sağlık raporu Sağlık raporu Tablo 14. AraĢtırmaya konu olan soruda, iĢe alım sürecinde iĢe alınacak bir kimsenin sağlık durumuna önem verilip verilmediği sorulmuĢtur. Katılımcılar sağlık raporuna önem verildiğini belirtmiĢlerdir. SONUÇ Günümüzde artık iĢletmeler için nitelikli iĢgörenlerin öneminin artması; iĢletmelerde insan kaynakları yönetiminin önemini de aynı doğrultuda artırmaktadır. Ġstenilen sayı ve kalitedeki iĢgörenin nereden ve nasıl sağlanacağının belirlenmesi ve personelin uygun iĢlere yerleĢtirilmesinin iĢletme için etkilerinin büyük olduğu görülmektedir. Bu konuyla ilgili olarak insan kaynakları yönetiminde personel seçim ve yerleĢtirmeyle ilgili olarak yapılan bu çalıĢmada iĢletme için iĢgören seçiminin önemi araĢtırılmakta ve iĢgören temininde dikkat edilen ayrıntılar bu durumlara göre analiz edilmiĢtir. Bu çalıĢma kapsamında Konya da organize sanayi bölgesinde bir Ģirket ele alınarak oradaki iĢe alım sürecinde etkileyen değiĢimlerin belirlenmesi, insan kaynakları yönetiminin uygulamıĢ olduğu yetenek yönetimi dikkate alınmıĢtır. 214 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Yetenek yönetimi son yıllarda ortaya çıkan bir uygulama olduğu tespit edilmiĢtir. ġirket bünyesinde çalıĢan yetenekli elemanları, Ģirkette tutmak için ücretlendirme yerine ödüllendirme yapılarak Ģirkete olan bağlılığı artmasına neden olur. Ödüllendirme sadece parasal anlamdaki ödüllendirme değildir, eğitim, konferaslar, fuarlar onların ilgisini daha çok çeken, daha çok cezbeden olaylardır. Çünkü yetenekli insanlar için paradan önce kendilerini daha fazla geliĢtirmek gelmektedir. Yetenekli insanlar aynı ortamda sürekli çalıĢmamalıdır, Ģirketin bünyesindeki farklı pozisyonlarda çalıĢtırılmalıdır. ÇalıĢmada, eğitim, yetenek yönetimi, tecrübe, sosyo-demografik özellikler, kiĢisel özellikler, referans ve daha önce çalıĢtığı yerden hangi sebeplerden ayrıldığı iĢletme veya kurum için önemli bir yere sahiptir. Bu çalıĢmanın sonucunda, çoğunluğun erkek olduğu ve sebebinin Ģirketin bulunduğu konum oluĢu, kadınların bu sebepten ötürü olmayıĢı ortaya çıkmıĢtır. Çoğunluğun erkek 32-46 yaĢ aralığında, yönetimde çalıĢanların üniversite mezunu oldukları, bir dil bilmeleri gerektiği, eğitimin tecrübenin sadece AR-GE çalıĢanları için önemli olduğu, tecrübe ya da en az bir yerde staj yapmıĢ olmaları sadece AR-GE çalıĢanları için geçerli olduğu, AR-GE çalıĢanlarına önem verdikleri, diğer birimler için eğitimin ve tecrübenin o kadarda önemli olmadığı, yeteneğin ve hevesin yeterli oluĢu, dıĢ ticaret odaklı çalıĢtıkları, verilen referansların iyi referanslar oluĢu asla hiçbir adayın kötü referans belirtmemesi, iĢe alım yapıldığında belli testlerin uygulanıyor oluĢu, sabıkalı iĢçilerin çalıĢtırılmaması tespit edilmiĢtir Kaynaklar Acar A.C, ve diğerleri,(2015),Ġnsan Kaynakları Yönetimi,7(3): 85-154, Beta yayıncılık. Akin Ö., ve Erdost Çolak H.E., (2012), Ġnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamalarıyla Örgütsel Performans Arasındaki ĠliĢki Üzerine Bir AraĢtırma, Çankırı Karatekin Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2(2):85-114. Alayoğlu N. (2010), , Ġnsan Kaynakları Yönetiminde Yeni Dönem: Yetenek Yönetimi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Dergisi, 1, s.68-97. Altunoğlu A.E., Atay H. ve Terlemez B.,(2015) Ġnsan Kaynakları BakıĢ Açısında Yetenek Yönetimi, Marmara Üniversitesi Ġ.Ġ.B. Dergisi, 37(2):47-70 Erarslan D., Deniz N., Yildirim H., Ġnel M.N.,(2013), ĠĢe Alım Sürecinde Ġç Kaynaklardan Yararlanma Politikasının ÇalıĢanların Örgüte Bağlılığı Üzerindeki Etkisi, Öneri Dergisi, 10(39):11-21 Güney S.,(2014), Ġnsan Kaynakları Yönetimi, , Ġstanbul Aydın Üniversitesi, Ġktisadi Ve Ġdari Bilimler Fakültesi ,S.73-76, Nobel Yayıncılık Porteus,(1997),Prens Den Aktaran, s.120. Ünsalan E., ve ĢimĢeker B.,(2010), Ġnsan Kaynakları Yönetimi, Ankara, Detay Yayıncılık,3:87-101. 215 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Psikolojik ġiddet‟in Örgütsel Güvene Olan Etkisi: Hatay Ġlinde Büro ÇalıĢanlarına Yönelik Ampirik Bir ÇalıĢma Egemen DĠKAY Özet Psikolojik Ģiddet, çalıĢma hayatının baĢlangıcından itibaren var olan ve süreç içerisinde giderek yaygınlaĢan bir kavramdır. Büyük, orta ve küçük fark etmeksizin bütün iĢletmelerde varlığını hissettiren psikolojik Ģiddetin, günümüzde iĢ dünyasının içerisinde yer alan bireyler daha fazla farkındadırlar. Bundan dolayı çalıĢanlar önceki zamanlara göre kendilerine uygulanan psikolojik Ģiddeti daha sıklıkla dile getirmektedirler. Bu çalıĢma psikolojik Ģiddet kavramının büro çalıĢanları açsından örgütsel güvene olan etkisini ölçmeyi amaçlamaktadır. ÇalıĢma Hatay ilindeki büro çalıĢanlarını kapsamakta olup kolayda örnekleme yoluyla çalıĢanlar seçilmiĢtir. AraĢtırma kapsamında aktif iĢ yaĢamında olan 202 çalıĢana anket yöntemi uygulanılmıĢtır. Anket oluĢtururken daha önceki çalıĢmalarda kullanılan ve güvenirliliği test edilmiĢ ölçeklerden faydalanılmıĢtır. ÇalıĢma sonunda psikolojik Ģiddetin, örgütsel güvenin 2 boyutu olan yöneticiye güven ile çalıĢma arkadaĢlarına olan güvenin iliĢkileri incelenmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Psikolojik ġiddet, Örgütsel Güven, Büro ÇalıĢanları, Hatay Jel Kodu: D-D2-D23 Abstract Psychological violence is a concept that has existed since the beginning of the working life and has become increasingly widespread in the process. Psychological violence, which makes its presence felt in all businesses, large, medium and small, is now more aware of the individuals involved in the business world. Because of this, employees often express the psychological violence applied to them according to previous times. This study aims to measure the effect of psychological violence on organizational security in terms of office workers. Employees in the province of Hatay province were included, or employees were selected through easy sampling. 202 study surveys were conducted for active research. The questionnaire has not been used before and used and reliability tested. At the end of the study, psychological violence, confidence in colleagues with confidence in those with organizational trust 2 dimensions were investigated. Keywords: Psychological Violence, Organizational Trust, Office Workers, Hatay Jel Code: D-D2-D23 GĠRĠġ VE ÇALIġMANIN AMACI Psikolojik Ģiddet günümüzde iĢ yaĢamına dâhil olan her insanın baĢına gelebilecek bir olaydır. Aktif iĢ yaĢamında olan çalıĢanların karĢılaĢtıkları en önemli sorunlardan biri psikolojik Ģiddettir. Psikolojik Ģiddet çalıĢanlar arasında veya iĢveren ile çalıĢanlar arasında oluĢabilecek olan her türlü sözlü, yazılı veya davranıĢsal baskılardır. Bu kavram literatürde mobbing, zorbalık, psikolojik baskı gibi farklı anlamlarda da kullanılmaktadır. Psikolojik Mustafa Kemal Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, ĠĢletme A.B.D Tezli Y.L. Öğrencisi egemendikay@outlook.com 216 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Ģiddet bir çalıĢan üzerine, bir veya daha fazla kiĢi tarafından uygulanan baskılardır. Psikolojik Ģiddet tek kiĢi üzerinde uygulanır gibi gözükse de aslında örgüte birçok zararı vardır. Psikolojik Ģiddet örgütlerdeki uyumu ve verimliliği olumsuz Ģekilde etkilemektedir. Örgüt içinde yönetici ile çalıĢan veya çalıĢanlar arası iletiĢim ne derece iyi olursa örgütte maksimum çıktı elde edilecektir. Bu çalıĢmanın amacı ise psikolojik Ģiddet algısının çalıĢanlarda örgütsel güvene olan etkisini araĢtırmaktır. ÇalıĢmada örgütsel güven ölçeği Yöneticiye güven ve ÇalıĢma arkadaĢlarına güven Ģeklinde 2 boyutta ele alınacaktır. ÇalıĢmada Hatay ilindeki büro çalıĢanlarını kapsamaktadır. Çıkan sonuç büro çalıĢanları ve büro yöneten kiĢilerin, psikolojik Ģiddetin örgütsel güveni ne derece etkilediğini bulgulanması açısından önem taĢımaktadır. I. KURAMSAL ÇERÇEVE A. Psikolojik ġiddet Psikolojik Ģiddet çalıĢana uygulanan fiziksel veya ruhsal baskı olarak tanımlanabilir. Literatür incelendiğinde psikolojik Ģiddet yani mobbing kavramı Latince‘de kararsız kalabalık anlamına gelen ―mobile vurgus‖ sözcüklerinden türediği görülmektedir (Davenport vd. 2003). Günümüzde psikolojik Ģiddet kavramının karĢılığı için; ―yıldırma‖, ―iĢyerinde psikolojik taciz‖, ―iĢyerinde duygusal taciz‖, ―iĢyerinde psikolojik terör‖, ―iĢyerinde duygusal terör‖, ―iĢyerinde manevi taciz‖, ―iĢyerinde duygusal linç‖, ―iĢyeri travması‖, ―iĢyerinde duygusal saldırı‖ veya ―iĢyerinde zorbalık‖ gibi kavramlar kullanılmıĢtır (Karcıoglu ve Çelik, 2012). Psikolojik Ģiddet kavramı ilk kez Konrad Lorenz tarafından ―hayvanların, avlanmakta olan bir yabancıyı kaçırmak için yaptıkları hareketleri ve gösterdikleri tepkiyi tanımlama‖ Ģeklinde hayvan davranıĢlarını inceleme amaçlı kullanmıĢtır (Lorenz,1963). Psikolojik yıldırma kavramını ise ilk kez Heinz Leymann tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Leyman‘a göre (1990) ―psikolojik Ģiddet bir veya birçok kiĢi tarafından bir diğer kiĢiye yönelik, sistematik bir Ģekilde yönlendirilmiĢ düĢmanca davranıĢlar‖ olarak tanımlanmıĢtır. ÇalıĢma yaĢamında psikolojik Ģiddet kavramı, ―iĢyerinde bireylere üstleri, eĢit düzeydeki çalıĢanlar veya astları tarafından sistematik biçimde uygulanan her tür kötü muamele, tehdit, Ģiddet, aĢağılama gibi davranıĢları ifade eden anlamlar içermektedir‖(Tınaz,2006). Bir baĢka tanıma göre psikolojik Ģiddet çalıĢanlara; kendisinin üst düzeyinde olan kiĢilerden veya astlarından veya kendileriyle eĢit düzeyde olan çalıĢanlar tarafından sistemli bir Ģekilde uygulanan her türlü davranıĢlardır (Yılmaz, vd. 2008). Arpacıoğlu (2005) ise psikolojik Ģiddeti; ĠĢ ortamında olumlu davranıĢlar sergileyen ve diğer insanlara tehdit potansiyeli oluĢturan çalıĢanlara bir veya birkaç kiĢinin gruplaĢarak, sistematik Ģekilde duygusal baskıları Ģeklinde tanımlamıĢtır. B.Örgütsel Güven Örgüt; iki veya daha fazla kiĢinin ortak bir amaç için bir araya gelmesi ve bu amaçlar için faaliyet göstermesi sonucu ortaya çıkan yapıdır (Daft ve Steers, 1986). Güven ise; tarafların herhangi bir durumda birbirlerine zarar vermeyeceklerine olan inançlar anlamını taĢır. (DönertaĢ, 2008). Bu bağlamda çalıĢanların, örgütteki her çalıĢanın kendi çıkarlarını korumaya yönelik davranıĢlarda bulunduğuna olan inançları örgütsel güveni oluĢturmaktadır. Matthai,(1989) 217 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ örgütsel güveni, çalıĢanların riskli bir durumla karĢılaĢtıklarında örgütün kendilerine tutarlı davranıp davranmadıklarına olan inançları Ģeklinde tanımlamıĢtır. Örgütteki her durum örgüt içi güveni önemli ölçüde etkilemektedir. Örgüt içindeki üst-ast iliĢkileri, çalıĢanlarının birbirlerine olan uyumu, saygısı ve sevgisi, ortak amaçlara uygun çalıĢmaları ve bir örgüt içinde takım olabilmeleri çalıĢanların örgüte olan güven duygularını önemli ölçüde etkilemektedir. Örgütsel güven bu çalıĢmada yöneticiye güven ve çalıĢma arkadaĢlarına güven Ģeklinde 2 ayrı değiĢken Ģeklinde incelenecektir. II.Yöntem ÇalıĢmanın amacı psikolojik Ģiddetin örgüt içi güven etkisini araĢtırmaktır. ÇalıĢmanın ana kütlesi büro çalıĢanlarını oluĢturmaktadır. Kolayda örnekleme yöntemiyle büro çalıĢanlarına ulaĢılmıĢtır. Veri toplama aracı olarak anket kullanılmıĢtır. ÇalıĢanlar ile yüz yüze görüĢülerek veriler toplanmıĢtır. ÇalıĢmanın amacına ulaĢabilmesi bakımından Hatay ilinde olan 19 büroya anket dağıtılmıĢtır. 19 büro içinde 216 aktif çalıĢana ulaĢılmıĢ olup sonuçların tutarlılığı ve doğruluğu açısından 202 çalıĢanın anketi geçerli sayılmıĢtır. Anket içinde farklı makalelerden ölçekler kullanılmıĢtır. Örneklemin sınırlı sayıda olmasından dolayı elde edilen sonuçlar genellenememektedir. Ankette Psikolojik Ģiddet ölçeği olarak Leymann (1993) çalıĢmasından, örgütsel güven ölçeği için ise Demircan(2003) çalıĢmasından yararlanılmıĢtır. Psikolojik Ģiddet ölçeği 45 ifadeden, Örgütsel güven ölçeği ise 2 bölüm(Yöneticiye güven, ÇalıĢma arkadaĢlarına Güven) ile 12 sorudan oluĢup toplamda 57 anket sorusuna yer verilmiĢtir. Anket 2 bölümden oluĢmakta olup ilk bölümde 7 sorudan oluĢan keĢifsel sorular sorulmuĢtur. Ġkinci bölüm ise 5'li likert tipinde hazırlanmıĢtır. ( 1= Kesinlikle Katılmıyorum; 2 = Katılmıyorum; 3 = Ne Katılıyorum Ne Katılmıyorum; 4 = Katılıyorum; 5 = Kesinlikle Katılıyorum ). Veriler SPSS 22 paket programı ile analiz edilmiĢtir. ġekil.1: ÇalıĢma Modeli ÖRGÜTSEL GÜVEN Yöneticiye Güven PSĠKOLOJĠK ġĠDDET ÇalıĢma arkadaĢlarına güven ÇalıĢmaya ait hipotezler ise aĢağıdaki gibidir: H1:ĠĢyerinde psikolojik Ģiddet yöneticiye güven durumunu etkilemektedir. H2: ĠĢyerinde psikolojik Ģiddet çalıĢma arkadaĢlarına güven durumunu etkilemektedir. 218 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ III.BULGULAR VE YORUMLAMA Tablo.1:Ankete katılanların Cinsiyet Tablosu Frequency Valid ERKEK 104 KADIN 98 Total 202 Percent 51,5 48,5 100,0 Cumulative Valid Percent Percent 51,5 51,5 48,5 100,0 100,0 AraĢtırmaya 202 kiĢi katılmıĢ olup cevaplayıcıların demografik özellikleri Tablo.1 'de gösterilmiĢtir. AraĢtırmaya katılanların cinsiyet durumlarına bakıldığında 51.5'i erkek, 48.5‘i kadındır. Tablo.2:Ankete katılanların YaĢ Tablosu Frequenc Valid y Percent Percent 4 2,0 2,0 32 15,8 15,8 Cumulative Percent 2,0 17,8 30-35 65 32,2 32,2 50,0 36-41 60 29,7 29,7 79,7 42-48 30 14,9 14,9 94,6 11 5,4 5,4 100,0 202 100,0 100,0 Valid 18-23 24-29 49 yaĢ üzeri Total ve YaĢ durumu incelendiğinde araĢtırmaya katılanların 2‘si 18-23 yaĢ aralığındadır. 24-29 yaĢ aralığı 15.8, 30-35 yaĢ aralığı 32.2, 36-41 yaĢ aralığı 29.7, 42-48 yaĢ aralığı 14.9 ve 49 yaĢ ve üzeri ise 5.4 olarak tespit edilmiĢtir. Tablo.3:Ankete katılanların Öğrenim Durumu Tablosu Frequency Valid LĠSE 61 ÖNLĠSANS 76 LĠSANS 65 Total 202 Percent 30,2 37,6 32,2 100,0 Cumulative Valid Percent Percent 30,2 30,2 37,6 67,8 32,2 100,0 100,0 Öğrenim durumunda ise araĢtırmaya katılanların 32.2‘si ise lisans mezunudur. 30.2‘si lise, 37.6‘sı Önlisans, 219 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Tablo.4:Ankete katılanların Gelir Dağılımı Tablosu Frequency 24 82 81 Valid 1501-2500 2501-3500 3501-4500 4501 TL'DEN 15 FAZLA Total 202 Percent 11,9 40,6 40,1 Valid Percent 11,9 40,6 40,1 Cumulative Percent 11,9 52,5 92,6 7,4 7,4 100,0 100,0 100,0 Cevaplayıcıların gelir seviyesi dikkate alındığında ise ; 11,9‘u 1501-2500 TL Aralığında , 40,6‘sı 2501-3500 TL Aralığında , 40,1‘i 3501-4500 TL aralığında ve 7,4‘ü ise 4500 ile üzeri gelir seviyesini oluĢturmaktadır. Ölçeklerdeki ifadelerin faktörler altında toplanıp toplanmadığını test etmek için ölçeklere faktör analizi yapılmıĢtır. Faktörlerin dağılım güçleri 5 faktörde toplanmıĢtır. Faktör analizinde çıkan sonuçlardan 0.30'dan düĢük olanlar güvenilirlik açısından tabloya alınmamıĢtır. TavĢancıl(2002) AraĢtırmada yapılan Faktör Analizinde KMO ( Kaiser - Meyer - Olkin ) değeri 0.842 olarak, Barlet testi sonucu ise anlamlılık derecesi 0,000 olarak hesaplanmıĢtır. KMO değeri istenen değerin üzerindedir. Bu da örneklemin yeterli ve anlamlı olduğunu gösterir. Barlet testine göre de verilerin anlamlı olduğu gözlemlenmiĢtir. Anketteki ölçeklerin güvenilirlik analizi yapılmıĢtır. Buna göre ölçeklerin cronbach alfa değerleri; psikolojik Ģiddet ölçeği 0.967, örgütsel güven ölçeği 0.807 değerleri bulunmuĢtur. ANOVAe testiyle tüm değiĢkenler anlamlı çıkmıĢtır. Tablo.6:Korelasyon Tablosu Psikolojik ġiddet Psikolojik ġiddet Pearson Korelasyonu Anlamlılık N ÇalıĢma Yöneticiye ArkadaĢlarına Güven Güven 1 202 ÇalıĢma ArkadaĢlarına Güven Pearson Korelasyonu Anlamlılık N -0,212 0,010 202 1 202 220 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Pearson Yöneticiye güven Korelasyonu 0,531 Anlamlılık N 0,000 202 -0,219 1 0,000 202 202 DeğiĢkenler arası iliĢkileri ölçmek amacıyla korelasyon analizi yapılmıĢtır. Tablo.6'da Pearson Korelasyon katsayısı 0.531 olan değer psikolojik Ģiddet ile yöneticiye güven arasında iliĢki olduğunu göstermektedir. ÇalıĢma arkadaĢlarına güven ile psikolojik Ģiddet arasında bir iliĢki saptanmamıĢtır. Tablo.7: Regresyon Analizi Modeller DeğiĢkenler Beta değeri P değeri R2 değeri F değeri Anlamlılık MODEL1 Bağımlı DeğiĢken: (Psikolojik Ģiddet) Sabit değer 1,830 0,000 0.259 72,208 0,000 ÇalıĢma arkadaĢlarına Güven Yöneticiye Güven Sabit değer 0,012 0,703 0,504 0,000 MODEL 2 1,821 0,000 0,263 105,350 0,000 Bağımlı Yöneticiye 0,562 0,000 DeğiĢken : Güven (Psikolojik Ģiddet) Regresyon analizi sonucunda ANOVA tablosu, katsayılar tablosu ( coefficients2) ve model özeti ( Model Summary) tablosu birleĢtirilerek tek bir tablo elde edilmiĢtir. 4 model p<0.05 anlamlılık derecesine göre bu değerin üzerinde olan değiĢkenler büyük değerlerden küçük değerlere doğru modellerden çıkarılmıĢtır. 1.modelde çalıĢma arkadaĢlarına güvenin p değeri 0.703 olduğundan, modelden çıkarılmıĢtır.2.modelde p değeri 0.000 çıkan yöneticiye güven değeri psikolojik Ģiddet ile iliĢkili olduğu gözlemlenmiĢtir. ANOVAe testiyle tüm değiĢkenler anlamlı çıkmıĢtır. AraĢtırma yönteminde belirtilen hipotezler, yapılan tablolar sonucuyla H1 hipotezi desteklenmiĢtir. Yani psikolojik Ģiddet yöneticiye olan güveni büyük ölçüde etkilemektedir. SONUÇ VE ÖNERĠLER ĠĢ dünyasında psikolojik Ģiddet gün geçtikçe artmaktadır. Genellikle yönetici-çalıĢan arasında olabilen bu durum, bazen de çalıĢanların kendi arasında da sıklıkla görülebilmektedir. Psikolojik Ģiddet bir kiĢi üzerinde sistematik Ģekilde uygulanan her türlü davranıĢlar bütünüdür. Örgütte oluĢan bu Ģiddet türü örgüt içindeki tüm uyumu ve düzeni bozmaktadır. Aynı zamanda örgütün amaçlarına ulaĢmasını engellemekte olup örgütteki verimi minimuma indirmektedir. 221 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Bu çalıĢmanın amacı psikolojik Ģiddetin unsurlarından olan, kiĢinin iletiĢimine yapılan Ģiddet ve kiĢinin mesleki konumuna yönelik yapılan Ģiddetin örgütteki yönetici ile veya çalıĢma arkadaĢlarının arasındaki olan güveni ne derece etkilediğini ölçmektedir. AraĢtırma aracı olarak kullanılan anketleri cevaplayanlar, iĢ hayatında aktif rol oynayan çalıĢanlardan oluĢturmaktadır. AraĢtırma iĢletme yöneticilerinin ve iĢyerindeki çalıĢanların psikolojik Ģiddeti tanıması ve bu psikolojik Ģiddetin çalıĢma hayatındaki kiĢiler ile olan iliĢkilerini etkilediğini kavraması açısından önem taĢımaktadır. Bulgular kısmında bahsedilen hipotezlerden sadece H1 hipotezi kabul edilmiĢtir (Psikolojik Ģiddet yöneticiye güveni etkilemektedir). H2 hipotezi reddedilmiĢtir.(Psikolojik Ģiddet çalıĢma arkadaĢlarına güveni etkilemektedir). ÇalıĢmada kullanılan değiĢkenlerin dıĢında farklı değiĢkenlerde kullanılabilir. Sonuçlar genellenememekle birlikte çalıĢmadan çalıĢmaya farklı sonuçlar çıkabilmektedir. AraĢtırma, Hatay ilindeki büro çalıĢanlarını kapsamaktadır. Ancak bu çalıĢmalar farklı illerde yaĢayan büro çalıĢanları üzerinde veya farklı iĢ alanlarında (hastaneler, üniversiteler vb.) uygulanabilir. ÇalıĢmada kullanılan değiĢkenler dıĢında farklı değiĢkenler kullanılabilir. (ĠĢ tatmini, örgütsel sessizlik, örgütsel sinizm vb.) Psikolojik Ģiddet hassas bir konu olması bakımından internet üzerinden anket uygulanabilir. (Ġnternet üzerinde yapılan anketlerde kiĢinin daha rahat olması ve anketör ile yüz yüze olmasına nazaran internetin bu bakımdan daha güvenli hissiyatı vermesi) Son olarak psikolojik Ģiddetin olduğu iĢ yerlerinde Üst kademedeki yöneticilerin çalıĢanlarını bilinçlendirmesi, bu konu hakkında gerekli önlemleri alması gerekir. Psikolojik Ģiddete maruz kalan çalıĢanların ise bu durumla baĢa çıkabilmesi açısından ilgili kurum ve kuruluĢlardan yardım alması ve bu olay karĢısında hukuksal tüm haklarını kullanması önerilmektedir. Kaynakça Daft, R. & Sters, RM, (1986), ―Organizations: A Micro-Macro Approach‖ , Glenview, IL: Scott, Foresman. Davenport, Noa, R. Distler Schwartz and Gail R. Elliot (2003), ―Mobbing ĠĢyerinde Duygusal Taciz”, Sistem Yayıncılık, Ġstanbul. Demircan, N. (2003)―Örgütsel Güvenin Bir Ara DeğiĢken Olarak Örgütsel Bağlılık Üzerindeki Etkisi Eğitim Sektöründe Bir Uygulama‖, Yüksek Lisans Tezi, Gebze Ġleri Teknoloji Enstitüsü Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gebze. DönertaĢ, CF, (2008), “Etik Ġklimin Kuruma Güven Üzerindeki Etkisi‖ , Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Ġstanbul. Durdağ M., & Naktiyok A., (2010) ―Psikolojik taciz algısının örgütsel güven üzerindeki rolü” , Kafkas Üniversitesi ĠĠBF Dergisi, 1(2). Karcıoğlu F. & Çelik HÜ, (2012), “ Mobbing ( Yıldırma) Ve Örgütsel Bağlılığa Etkisi‖, Atatürk Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, 26(1). Karcıoğlu F. & AkbaĢ S. (2010), ―ĠĢyerinde Psikolojik Ģiddet ve ĠĢ Tatmini ĠliĢkisi‖, Atatürk Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, 24(3). Konrad L.(1963) ―Here Am I - Where Are You? The Behaviour of the Greylag Goose‖ New York. 222 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Leymann H. ―Mobbing – its Course Over Time‖ ,The Mobbing Encylopedia, http://www.leymann.se/English/1220E.HTM , (2017). Leymann, H., (1990)―Mobbing and Psychological Terror at Workplace‖,Violence and Victims” 5(2), pp. 119-126. Leymann, H. (1996), "The Content and Development of Mobbing at Work." European Journal of Work and Organizational Psychology. 5(2),pp.165-184. Matthai, J. M. (1989) “Employee Perceptions Of Trust, Satisfaction, And Commitment As Predictors Of Turnover Intentions In A Mental Health Setting.‖ Doctoral Dissertation, Peabody College Of Vanderbilt University. Dissertation Abstracts International, DAI-B 51/02. TavĢancıl , E., (2014), “Tutumların Ölçülmesi ve SPSS ile Veri Analizi”, 5.Basım , Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara. Tınaz, P., (2006), ―ĠĢyerinde psikolojik taciz( Mobbing)‖ , Marmara Üniversitesi, ĠĠBF, ÇalıĢma ve Toplum Dergisi ,4. Yavuz, H., (2007) ―ÇalıĢanlarda Mobbing ( Psikolojik ġiddet) Algısını Etkileyen Faktörler: SDÜ Tıp Fakültesi Üzerine Bir AraĢtırma”, Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta. Yılmaz, A. ve Dil, M. (2008). “Örgütsel Bağlılık mı Bağımlılık mı?‖, Akademik AraĢtırmalar Dergisi, 10(36), ss.113-132. 223 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Psikolojik Yıldırma (MOBBĠNG) AyĢe Nur BALCILAR Nuray AVCI Özet Mobbing terimi, psikolojik Ģiddet, baskı, kuĢatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı verme, özellikle hiyerarĢik yapılanmıĢ gruplarda ve kontrolün zayıf olduğu örgütlerde, gücü elinde bulunduran kiĢinin ya da grubun, diğerlerine psikolojik yollardan, uzun süreli sistematik baskı uygulaması olarak tanımlanır. Mobbing, iĢ yerlerinde stresi ortaya çıkaran ve çalıĢanın verimini düĢüren önemli bir kavram olarak görülmektedir. Bu kavrama yönelik yapılan araĢtırmalar göstermektedir ki kamu ve özelliklede eğitim sektöründe mobbing bu alanlarda çalıĢanlar arasında diğer sektörlerle kıyaslandığında daha fazladır. Türkiye‘de genel olarak tüm örgütlerde özelliklede kamuda yaĢanan mobbing vakaları iĢ yerinde baĢarılı ve yüksek performansa sahip kiĢilerin sindirilmesine ve duygusal tükenmiĢlik yaĢamasına neden olmaktadır. Bu nedenle örgütlerde mobbing vakalarına yönelik yaptırımı olan düzenlemelerin yapılması yararlı olacaktır. Bu çalıĢmadaki amaç, günümüzde çalıĢanların iĢ tatminini, performansını, motivasyonunu, örgüte bağlılığını olumsuz yönde etkilemekten baĢlayarak, bireylerde fizyolojik, psikolojik ve davranıĢsal sorunlara yol açan psikolojik taciz konusunun, yapılan yerli ve yabancı araĢtırmalar incelenerek, önemini, nedenlerini ve Türkiye‘de ki hukuksal geliĢimini ortaya koymaktır. Anahtar Kelimeler: Mobing, psikolojik Ģiddet, baskı, örgüt. GĠRĠġ Ġnsan unsurunun giderek önem kazandığı günümüzde, kiĢisel geliĢim ve insan kaynağı gerek kamu gerekse özel sektördeki iĢ yerleri açısından son derece önem arz eder hale gelmiĢtir. Bir yandan insan ve insan kaynağının önemi artarken diğer yandan toplumsal ve insani değerlerin giderek kaybolması, ekonomik bunalımlar, nüfus artıĢıyla beraber iĢsizlik oranının artması, günlük yaĢamın her evresine olduğu gibi iĢ hayatına da yansımıĢtır. Özellikle katı hiyerarĢinin hüküm sürdüğü kamu kurumlarında son dönemlerde bütün dünyada olduğu gibi Türkiye‘de de yeniden yapılanma çerçevesinde küçülmeye gidilmesi ve performansa dayalı ücret sistemine geçilmeye baĢlanması çalıĢanlar arasında rekabetin artmasına ve buna bağlı olarak birçok iĢ yeri problemlerinin ortaya çıkmasına neden olmuĢtur. Bu iĢ yeri problemlerinden biri de mobbing‘dir. Ġngilizce adıyla ―mobbing‖, Türkiye‘deki adıyla ―Yıldırma‖ kavramı, iĢ yerinde bir veya birden çok kiĢi tarafından, bir kiĢiye ya da birden çok kiĢiye yönelik sistematik olarak uzun süre tekrarlanan psikolojik baskı, Ģiddet olaylarının bütünü olarak tanımlanmaktadır. Günlük hayatın neredeyse yarısından çoğunu iĢ yerinde geçiren birey için bu olaylar, derin psikolojik bunalımlar yaratarak, bireyin bunalıma sürüklenmesine neden olabilmektedir. Bu Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans, aysenurbalcilar@gmail.com Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans, nurayavci93@hotmail.com 224 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ durum, aynı zamanda bireyin iĢ arkadaĢlarına, çalıĢtığı kuruma, yaĢadığı topluma ve özel hayatına da etki etmektedir.(Korkmaz ve TaĢ, 2014:30 ) I. MOBBĠNG Latince‘de ―kararsız kalabalık‖ anlamına gelen ―mobile vulgus‖ sözcüklerinden türeyen ―mob‖ sözcüğü, Ġngilizcede, kanun dıĢı Ģiddet uygulayan düzensiz kalabalık anlamını taĢımaktadır. ―Mob‖ sözcük kökeninin Ġngilizce eylem biçimi olan ―mobbing‖ ise; psikolojik Ģiddet, kuĢatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı verme anlamlarını içermektedir. Uluslararası literatürde genel olarak mobbing diye adlandırılan iĢ yerindeki psikolojik baskı olayları, Türkçe‘ye ―yıldırma‖, ―bezdiri‖, ―psikolojik Ģiddet‖, ―psiko-terör‖ olarak çevrilmiĢtir. Uluslararası düzeyde en genel ismi mobbing olarak bilinmektedir (Korkmaz ve TaĢ, 2014:31) Ġngilizce bir terim olan ―mobbing‖in, yuvalarını korumak için saldırganın etrafında uçan kuĢların davranıĢlarını betimlemek amacıyla 19. yüzyılda ilk kez biyologlar tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Aynı kavram daha sonra 1960‘larda, Konrad Lorenz tarafından küçük hayvan gruplarının (örneğin kuĢlar) daha güçlü ve yalnız bir hayvana (örneğin tilki) toplu Ģekilde hücum ederek uzaklaĢtırması; ya da aynı kuluçkadan çıkan kuĢlar arasında yaĢanan ve diğer kuĢların, aralarındaki en zayıf kuĢu yiyecek ve sudan uzak tutarak dıĢlaması, iyice güçsüz bir hale getirmesi ve en sonunda da fiziksel saldırılarla öldürerek grubun dıĢına atması durumunu ifade etmek amacıyla kullanmıĢtır.(Tınaz 2006:14) ÇalıĢma yaĢamında ise mobbing kavramının ilk kez, 80‘li yılların baĢında Ġsveçli endüstri psikoloğu Heinz Leymann tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Leyman‘ın çalıĢanlar arasında benzer tipte uzun dönemli düĢmanca ve saldırgan davranıĢların varlığına dair yaptığı saptamalar sonucunda, bu kavramı kullandığı görülmektedir. ÇalıĢma yaĢamında bu tarz davranıĢlar, Leymann‘dan önce hiç kimse tarafından fark edilip tanımlanmamıĢtır. Bu nedenle Leymann‘ın görüĢleri ve araĢtırmaları, bütün dünyada iĢyerlerindeki mobbing davranıĢlarına iliĢkin araĢtırmalara temel oluĢturmaktadır. Leymann, iĢyerinde mobbing davranıĢının varlığını belirtmekle kalmamıĢ, davranıĢın özel niteliklerini, ortaya çıkıĢ Ģeklini, uygulanan Ģiddetten en fazla etkilenen kiĢiler ve doğabilecek psikolojik sonuçları da vurgulamıĢtır.(Tınaz 2006:14) Leymann‘a göre, Mobbing, bir veya birkaç kiĢinin, savunmasız pozisyonda ki bir kiĢiye yönelik sistematik bir Ģekilde uyguladıkları düĢmanca ve etik olmayan davranıĢları içermektedir. Bu tür davranıĢların mobbing olarak tanımlanabilmesi için, sık yapılması (istatistiksel tanım: en az haftada bir kez) ve uzun bir zaman devam etmesi (istatistiksel tanım: en az 6 ay) gerekmektedir. Sıklık ve süreklilik kriterleri, tanımın esasını oluĢturmaktadır.(Mercanlıoğlu 2010:38) Mobbing terimi, psikolojik Ģiddet, baskı, kuĢatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı verme, özellikle hiyerarĢik yapılanmıĢ gruplarda ve kontrolün zayıf olduğu örgütlerde, gücü elinde bulunduran kiĢinin ya da grubun, diğerlerine psikolojik yollardan, uzun süreli sistematik baskı uygulaması olarak tanımlanır (Bilka, 2009‘dan aktaran Mercanlıoğlu 2010: 39). Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ise, mobbing‘i , kiĢi veya gruplara karĢı güç kullanarak, onların fiziksel, ruhsal, ahlaki ve sosyal geliĢimlerine zarar veren tutum ve davranıĢlar olarak tanımlar(Akgeyik 2009‘dan aktaran Mercanlıoğlu 2010:39) 225 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Tanımlardan da görüleceği üzere, mobbing, uygulayıcıların, hedef aldıkları kiĢileri yıpratmak, yıldırmak ve iĢten uzaklaĢtırmak için sistematik olarak sergiledikleri tutum ve davranıĢlardır diyebiliriz. Mobbing araĢtırmaları yeni olmasına karsın; bu olgu, çalıĢma yaĢamının tarihi kadar eskidir. AraĢtırmalar, Türk tarihinde de bazı olayların arkasında mobbing davranıĢlarının etkisi olduğunu göstermektedir. Bu örneklerden biri de Baykal‘ın kitabında belirttiği Kanuni Sultan Süleyman döneminde Hüsrev PaĢa‘nın intiharının arkasında mobbing davranıĢlarının olduğudur. Hüsrev PaĢa‘nın intiharına yol açan mobbing uygulaması, Hüsrev PaĢa‘yı olduğu gibi Osmanlı Ġmparatorluğu‘nu da etkilemiĢtir. KurumsallaĢmıĢ bir örgütte mobbingin adalet sistemini çökerteceği söylenebilir (Baykal 2005‘den aktaran Kırel 2007:319). Tarihsel araĢtırmalara göre Rüstem PaĢa, Kanuni devrindeki kurumsallaĢma kuralları uyarınca veziriazam ve ikinci vezirin görevlerinden alınınca, kendisinin veziriazam olacağına düĢünmüĢtü. Bu düĢüncesi gerçekleĢseydi, belki komploya girilmeyerek, sebep olduğu mobbingle Osmanlı Ġmparatorluğu‘nun kurumsallaĢmasına zarar verilmeyecekti. Hürrem Sultan‘ın tasarladığı ve Rüstem PaĢa‘nın uyguladığını varsaydığımız bu mobbing olayında iletiĢimin de aksadığından söz edilebilir. Ancak bu olaylar, Hüsrev PaĢa‘nın büyük acılar çekmesine ve intiharına neden olmuĢtur. Tarihsel araĢtırmalardan da ortaya çıkan bu bulgular, mobbingin yeni olmadığına iĢaret etmektedir.(Kırel 2007:319) 1980‘li yıllardan bu yana örgütlerde mobbing konusu özellikle Ġsveç, Almanya, Fransa ve Norveç gibi geliĢmiĢ ülkelerde pek çok teorik ve ampirik çalıĢmalara konu olmasına rağmen, Türkiye‘de örgütte mobbing ve onun hukuki, sosyal, ekonomik etkilerine iliĢkin çok az çalıĢma bulunmaktadır (Bozbel, Palaz, 2007‘den aktaran Kırel 2007:319). Türkiye‘de yapılmıĢ araĢtırma sonuçlarına bakıldığında, kısıtlı da olsa bazı verilere ulaĢılmaktadır. Human Resources Management, Türkiye‘deki mobbing vakalarını araĢtırmak amacıyla bir anket düzenlemiĢtir. Yenibiris.com üzerinden yapılan ankete 100 kiĢi katılmıĢtır. Katılanların 56‘sını erkekler, 44‘ünü kadınlar oluĢturmuĢtur. Katılımcıların 81‘i, iĢ hayatında mobbing ile karĢılaĢtıklarını söylemiĢlerdir. Diğerleri ise mobbing olaylarına ara sıra rastladıklarını belirtmiĢlerdir. Mobbingin sonuçlarına bakıldığında ise 27‘si istifa etmiĢ, 18‘i isten çıkarılmıĢ, 17‘si bu durumu üst yönetime ya da insan kaynakları yetkilisine ilettiğini belirtmiĢtir. Geri kalan küçük bir oran ise, farklı sonuçlara ulaĢmıĢtır; örneğin üst yönetim ile konuĢup, değiĢiklik olmayınca istifa edenler, durumu ilk amirleriyle paylaĢanlarda olmuĢtur (Kırel 2007:320). 1998 ILO (Uluslararası ÇalıĢma Örgütü) Raporuna göre 1996 yılında Avrupa Birliğinin 15 üye ülkesinde gerçekleĢtirilen 15800 görüĢmenin sonuçları; bir önceki yıl içinde çalıĢanların, 4‘ünün (6 milyon çalıĢan) fiziksel Ģiddete, 2‘sinin (3 milyon çalıĢan) cinsel tacize ve 8‘inin (12 milyon çalıĢan) mobbinge maruz kaldığı doğrultusundadır. Ġngiltere‘de yapılan araĢtırma sonuçlarına göre çalıĢanların 53‘ü mobbinge maruz kalmıĢ ve 78‘i de bu olaylara tanıklık etmiĢtir. Ġsveç‘te yapılan istatistiksel bir araĢtırmanın bulgularına göre ise bir yıl içinde gerçekleĢen intiharların 10- 15‘inin nedeni mobbingdir. Ġsveç ve Almanya‘da yüz binlerce mobbing mağdurunun erken emekli oldukları veya psikiyatri kliniklerinde yatarak tedavi edildikleri kayıtlarda yer almaktadır. Ġtalya‘da 1 milyondan fazla çalıĢanın mobbing kurbanı olduğu bildirilmektedir. Uluslararası arenada yapılan tüm araĢtırma sonuçlarının birleĢtiği 226 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ortak nokta, mobbing mağdurlarının, diğer Ģiddet ve taciz mağdurlarından çok daha fazla sayıda oldukları doğrultusundadır.(Tınaz 2006: 15) II. MOBBĠNG SÜRECĠ Psikolojik Ģiddet (mobbing) ortaya çıktığı gibi hemen sonuçlanan bir olay değildir. Psikolojik Ģiddet olgusu belli aĢamalardan geçer, bu aĢamalarda yavaĢ yavaĢ mağduru güçsüzleĢtirir ve en sonunda mağdurun psikolojisini bozarak rahatsızlanmasına hatta iĢten ayrılmasına neden olmaktadır. Geri dönüĢü olmayan durumlarla sonuçlanan mobbing olgusu, ilk baĢlarda kendini çok fazla belli etmemekte ve yavaĢ yavaĢ baĢlayarak çok çabuk ilerlemektedir. Çoğu zaman örgütte bir kiĢi ile baĢlayan mobbing davranıĢları ardından ya mobbing uygulayıcısına seyirci ve sessiz kalınarak ya da uygulayıcının hareketlerine, hakaretlerine, küçümsemelerine katkı koyarak diğer çalıĢanlara ve hatta yönetime kadar yayılmaktadır. Kendini hissettirmeden baĢlayan sinsice ilerleyen bu olgu mağdurda derin etkiler yaratmaktadır. Mağdur çok büyük psikolojik bunalımlara girmekte, sağlığı bozulmakta, kiĢilik bozukluklarına yol açmaktadır. Mobbing sürecinin fark edilebilir beĢ temel özelliği bulunmaktadır. Bunlar aĢağıdaki gibi sıralanabilir (Tetik, 2010, 83): Mobbing belirli bir süre içerisinde ve düĢmanca davranıĢların sistemli bir Ģekilde uygulanması sonucu oluĢmaktadır, Mağdur ile uygulayıcı arasında bir güç dengesizliği görülmektedir, Ġki birey arasında, tek kiĢiyle, grup arasında ya da gruplar tarafından bireylere uygulanır, BelirlenmiĢ hedefleri gerçekleĢtirmek adına düĢmanca davranıĢlar bilerek ve isteyerek gerçekleĢtirilir, Mobbing süreci fiziksel saldırıları içermemektedir. (Tabur 2015: 17) Leymann (1996) mobbingi beĢ aĢamada meydana gelen bir süreç Ģeklinde ele almıĢtır. Buna göre süreç aĢağıdaki gibi iĢlemektedir: 1. ÇatıĢma AĢaması: Bu aĢama, daha çok bir çatıĢmanın tetiklemesiyle oluĢacağı gibi var olan bir çatıĢmanın alevlendirilmesi ve kıĢkırtılmasıyla da ortaya çıkabilmektedir. Mobbingi oluĢturmaya yönelik herhangi bir çatıĢmanın nasıl geliĢtiği çoğunlukla tam olarak bilinememektedir (Sürgevil ve ark., dan aktaran Tetik 2010:83). 2. Saldırgan Eylem AĢaması: Mobbing sürecinde ortaya çıkan davranıĢların tümünün, kiĢiyi iĢyerinden uzaklaĢtırmak amacıyla yapılan saldırı giriĢimli davranıĢlar olduğu söylenemez. Bununla birlikte taciz edici davranıĢlar, hemen hemen her gün ve uzun bir süre düĢmanca bir amaçla devam ederse; normal günlük iletiĢim içinde ortaya çıkan davranıĢlar olarak kabul edilebilir. Bu davranıĢlar, zaman içerisinde Ģekil değiĢtirerek kiĢiyi, grup içerisinde yalnız bırakıp cezalandırmaya yönelik saldırgan eylemlere dönüĢebilir. Saldırgan eylemlerin ve psikolojik saldırıların baĢlaması, mobbing dinamiklerinin harekete seçtiğini gösterir. 3. Yönetimin Devreye Girmesi AĢaması: Yönetim sürecin ikinci aĢamasında doğrudan doğruya yer almamıĢsa da, bir önceki aĢamada ortaya çıkan duruma önyargıyla yaklaĢabilir. Olayları yanlıĢ yargılayıp suçu, yalnız bırakılan mobbing mağdurunda bulma ve problemi baĢından atma eğilimini benimseyebilir. Bu noktada yönetim, negatif döngü içindeki yerini almıĢ olur. Bireyin çalıĢma arkadaĢları ve yönetim, bireyin iĢi ile ilgili temel nitelikleri yerine, kiĢisel özellikleri ile ilgili hatalar bulma ve kiĢiyi damgalamaya yönelik açılımlar üretmeye baĢlarlar. Bu aĢamada yönetim, özellikle üzerinde taĢıdığı ―çalıĢma ortamının 227 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ psikososyal durumunun kontrolü‖ sorumluluğunu reddederek mobbing süreci içerisindeki yerini alır ve döngüye katılır (Tınaz, 2006‘dan aktaran Tetik 2010:83). 4. YanlıĢ YakıĢtırmalarla veya Tanılarla Damgalama: Mobbing mağduru; mobbing nedeniyle karĢılaĢtığı sorunları çözebilmek için tıbbi yardım almaya çalıĢtığında, iĢyerindeki diğer çalıĢanlarında bu durumdan haberdar olmalarıyla mobbing mağduru hakkında yanlıĢ yorumlar yapılmaya baĢlanır. Böylece kiĢi hak etmediği halde ―zor insan, paronayak kiĢilik veya akıl hatası‖ olarak damgalanır. Buna yönetimin yargısıyla birlikte, mobbing olgusu hakkında yeteri kadar bilgisi olmayan sağlık uzmanlarının yanlıĢ tanıları eklenirse, mobbing‘de negatif döngü hızlanır. ÇalıĢanın aldığı destek ve yardımlarla yeniden iĢine dönmesi beklenirken, genelde uzun süreli hastalık izinleri ile çalıĢma yaĢamından uzaklaĢtırılması yolu tercih edilir (Yavuz, 2007‘den aktaran Tetik 2010:83). 5. ĠĢten Çıkarılma AĢaması: En son aĢamada, mobbing saldırılarına maruz kalan kiĢi, ya emekli olarak ya da iĢten çıkarılarak iĢ hayatından uzaklaĢır. Bu durum, kurbanda önemli fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklara neden olmakta ve kiĢinin normal yaĢamına dönebilmesi için mutlaka tıbbi yardım almasını gerektirmektedir (Sürgevil ve ark., 2009‘dan aktaran Tetik 2010:83). Mobbing sürecinde; kiĢinin saygınlığına, güvenirliğine, mesleki yeterliğine saldırılır. Olumsuz, aĢağılayıcı, hırpalayıcı, kötü niyetli dedikodular ortaya çıkar. Bir ya da daha fazla kiĢi tarafından gerçekleĢtirilir. Sistematik ve sürekli olarak uygulanır. KiĢi devamlı olarak kusurlu duruma düĢürülür, boyun eğmeye zorlanır. ĠĢten ayrılmaya mecbur edilir ve bu kiĢinin kendi seçimi olarak gösterilir. Bu süreçten her birey farklı etkilendiği için, etkilenme dereceleri de ciltteki yanıklara benzetilerek, öznel bir Ģekilde değerlendirilmelidir.(Tetik 2010: 83) III. MOBĠNGE YOL AÇAN NEDENLER Psikolojik yıldırma (mobbing) bir tek nedene bağlanmayacak kadar karmaĢık bir süreçtir. Bu süreç uygulayıcı baĢta olmak üzere diğer çalıĢanlar, örgütün kendisi hatta kurbanın kendisinden bile kaynaklanabilmektedir. Psikolojik yıldırmanın (mobbing) nedenlerini kiĢisel faktörler (tacizde bulunan ve kurbanın) ve dıĢsal faktörler (örgüt yapısı, kurum kültürü, çatıĢmalar, değerler ve kurallar) olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür (Güngör, 2008: 14) . Örgütlerde psikolojik yıldırma (mobbing) davranıĢlarına neden olan baĢlıca kiĢilik ve etmenlere; erkek dolu bir ortamda yalnız bir kadın, kadın dolu bir ortamda yalnız bir erkek, parlak bir kariyer, göz alıcı bir güzellik, üstün bir duygusal zekâ, farklı inançlar, gruplar, ırk ve kökenler, oldukça genç bir kiĢi, yaĢlı bir hanım veya bir bey sayılabilir (Çobanoğlu, 2005: 24). Ayrıca Okanlı vd. (2011) Pasif davranıĢ sergileyen ve azınlık gruplara dâhil olan kiĢilerin psikolojik yıldırmaya (mobbing) maruz kalma olasılığı daha yüksektir (Tınaz, 2008: 103). Bu tip kurbanların psikolojik yıldırma (mobbing) olaylarında belki de tek suçu, araĢtırmalarda kurbanların baĢından geçenlerin tümünü ifade etmemesi (Kırel, 2008: 4) ve gerekli Ģikâyetleri yapmaması (olayın üstüne gitmemesi) olarak gösterilebilir. Kurbanın kiĢilik özelliklerinden dolayı psikolojik yıldırma (mobbing) davranıĢlarına açık olması, yönetim ya da psikolojik yıldırma (mobbing) uygulayan kiĢilerin bundan yararlanarak kendi davranıĢlarına meĢruluk kazandıramayacağı açıktır. Genel olarak kurbanların bu davranıĢlar karĢısında tek isteğinin psikolojik yıldırma (mobbing) davranıĢının 228 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ meydana gelmemesi veya meydana geldikten sonra ise derhal sona erdirilmesi olduğu unutulmamalıdır (Bakırcı, 2000: 458). Psikolojik yıldırmanın (mobbing) tacizciden kaynaklandığını belirten görüĢe göre ise tacizcinin sahip olduğu kiĢisel özellikleri ve davranıĢları kiĢilere psikolojik yıldırma (mobbing) uygulamaya neden olduğunu belirtilmektedir. Tacizciyi bu davranıĢlara yönelten baĢlıca neden olarak ise duygusal zekadan yoksunluk, korkaklık, nevrotik rahatsızlıklar ve insani-etik değerlerden yoksunluk sayılabilir (Çobanoğlu, 2005: 33).(Aygün 2012:98) Mobbingin her iĢyerinde veya kuruluĢta ortaya çıkması kaçınılmazdır. Örgüt bu davranıĢları görmezden geldiği, göz yumduğu, hatta kıĢkırttığı takdirde mağdur, karĢısındaki çok sayıda ve güçlü kiĢiler karĢısında kendisini çaresiz görür (Davenport at al., 2003:47). Mobbingi ortaya çıkaran bazı yönetsel ve örgütsel nedenler Ģöyle ifade edilebilir (Shallcross, 2003:7; Tınaz, 2006c:4): • AĢırı hiyerarĢik yapı, • Tacizin örgüt içi disiplinin sağlanması, verimin artırılması ve buna bağlı olarak Ģartlı reflekslerin oluĢturulmasında bir araç olarak kullanılması • Ġnsan kaynaklarına yapılan harcamaların azaltılması • Örgüt içi iletiĢim kanallarının etkili çalıĢmaması • Örgütte çatıĢma çözme yeteneğinin zayıflığı ya da etkisiz çatıĢma yönetimi • Zayıf liderlik • Takım çalıĢmasının azlığı ya da hiç olmaması • Eğitim farklılığının dikkate alınmaması • Kötü yönetim • Kapalı kapı politikasının uygulanması • Yoğun stresli iĢyeri • Monotonluk • Yöneticilerin mobbing varlığına inanmamaları veya inkârı • Ahlak dıĢı uygulamalar • Küçülme, yeniden yapılanma vb. nedenler Hatalı personel seçim ve iĢe alım süreci • Günah keçisi bulma eğiliminin yüksek olması olarak sayılabilir. (Tetik 2010:85) IV. MOBBĠNGĠN DOĞURDUĞU SONUÇLAR Mobbing‘e maruz kalan kiĢilerin, kendilerine, kurumlara ve topluma verdikleri zararlar sonucunda, hem kurum, hem kiĢi zarar görür, ayrıca topluma maliyeti de yüksektir. Toplum üzerindeki etkileri: Mağdurların sağlık giderlerinin artması, erken emeklilik istemeye eğilim göstermeleri, sosyal sağlık ve emeklilik sigortası sistemi üzerinde ki yükü arttırmaktadır. Örgüt üzerindeki etkileri: Bu durumun içinde olsunlar ya da olmasınlar, örgütler bundan ciddi boyutta ekonomik zarar görürler. Mağdurun iĢten ayrılmasına bağlı olarak kıdem veya emeklilik tazminatları, kaliteli iĢgücü kaybı, yüksek iĢ devir hızı, yeni iĢe alım süreçlerinin ve iĢe alınanların eğitim maliyetleri. Bu zararların daha da önemlisi örgüt kültürü içinde ki değerlerin zarar görmesidir. Örgütsel imajı lekelenen iĢletmeler, istihdam edecek yetenekli, kaliteli çalıĢan bulmakta zorluk çekecektir. Mağdur üzerindeki etkileri: Psikolojik Taciz, kiĢiler üzerinde fiziksel ve psikolojik açıdan ciddi sonuçlar doğurur. Bu sonuçlar, kiĢilerin Ģiddete dayanma gücüne bağlı olarak 229 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ değiĢmekle birlikte her birey bundan zarar görür. Bu zarar sadece kiĢiyi değil, ailesini de etkiler. Görülen en yaygın etkiler depresyon, endiĢe, kaygı, sinirsel rahatsızlıklar gibi psikolojik problemler, kronik baĢ ağrıları, kalp hastalıkları, karın ve bağırsak spazmları, diabet, dermatolojik rahatsızlıklar gibi fizyolojik hastalıklardır. Bunların tedavisi için katlanılan maddi ve manevi bedeller ise, kiĢiyi zorlamaktadır. Ayrıca özgüven kaybı, dıĢlanmıĢ olma hissinin yarattığı performans düĢüklüğü, hatta iĢini yapamaz hale gelmesi, sonunda iĢten ayrılmak zorunda kalması nadiren de olsa intihara teĢebbüsü gibi sonuçlar gözlenmektedir. Bireyin baskılar nedeniyle aĢırı davranıĢta bulunması ve bunu herkesin gözü önünde yapması, iĢten ayrılıp bir baĢka iĢe girmeyi baĢarabilse bile, orada da eski iĢyerinden ayrılma sebebinin asi ve geçimsiz gibi etiketlerden kurtulamaması, statü kaybına neden olabilmektedir. Western Washington Üniversitesi profesörlerinden sosyal psikolog Gary Namie‘ye göre, mobbing kurbanlarının 41‘i bunalıma girmektedir. Kadınların 31‘i, erkeklerin 21‘i Travma Sonrası Stres Bozukluğu teĢhisiyle ağır depresyon geçirmekte ve bir daha iĢe dönemez hale gelmektedirler. Böylece çalıĢanın kuruma ve topluma katkısı sıfırlanmaktadır. (BĠLKA, 2009, s:8)(Mercanlıoğlu 2010:40) V. MOBBĠNGĠN TÜRKĠYE‟DE HUKUKSAL BOYUTU Mobbingin önlenmesi ve engellenmesi gerektiği düĢünülürse, Türk Hukuk Sisteminde, mobbing ile ilgili doğrudan doğruya bir hükmün bulunmaması, mobbing mağdurlarının bu konuyla ilgili hak savunmalarının ne kadar kısıtlı olduğunu göstermektedir. BaĢlangıç metninde ―Her Türk vatandaĢının temel hak ve hürriyetlerden eĢitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliĢtirme hak ve yetkisine doğuĢtan sahip olduğu‖ görüĢü bulunan T.C. Anayasasının özellikle, 12.,17.,24.,25.,49.,50. maddeleri; kiĢilerin sosyal ve iĢ hayatlarının korunmasını sağlayan hükümler içermektedir. BaĢbakanlık tarafından ĠĢyerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi için 2011/2 sayılı Genelge yayınlanmıĢtır. Genelgede kamu kurum ve kuruluĢları ile özel sektör iĢyerlerinde gerçekleĢen psikolojik taciz, nedeniyle çalıĢanların itibarının ve onurunun zedelendiği, verimliliğini azalttığı ve sağlığını kaybetmesine neden olduğu, bu olumsuzlukların çalıĢma hayatını olumsuz etkilediği belirtilerek, kasıtlı ve sistematik olarak belirli bir süre çalıĢanın aĢağılanması, küçümsenmesi, dıĢlanması, kiĢiliğinin ve saygınlığının zedelenmesi, kötü muameleye tabi tutulması, yıldırılması ve benzeri Ģekillerde ortaya çıkan psikolojik tacizin önlenmesi gerek iĢ sağlığı ve güvenliği gerekse çalıĢma barıĢının geliĢtirilmesi açısından çok önemli olduğu vurgulanmıĢtır. Ayrıca iĢyerlerinde psikolojik tacizin önlenmesi için önleyici nitelikte tedbirlerin alınması, eğitim çalıĢmalarının yapılması gibi bir takım yollar öngörülmüĢtür. (Erdoğan,2012‘den aktaran Tabur 2015:20) SONUÇ VE ÖNERĠLER Psikolojik yıldırma (mobbing) olayları ya da davranıĢları ile birçok çalıĢan her gün maruz kalmaktadır. Bu davranıĢlar çalıĢanın psikolojik, fiziksel ve sosyal yaĢamının bozulmasına ayrıca iĢ doyumunu sağlamamasına, performans ve verim düĢüklüğüne neden olmaktadır. Bu davranıĢların etkileri sadece çalıĢana/mağdura/kurbana dayandığını söylemek 230 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ doğru değildir. Öncelikle aile yaĢamı, çalıĢtığı ortam, iĢ arkadaĢları, sosyal çevresi kısaca mağdur ile doğrudan ya da dolaylı iliĢkide bulunan herkes etkilenmektedir. Mobbingi yönetme konusunda öneriler özetle aĢağıdaki baslıklar altında toplanabilir: • Örgütün kültürel yapısı oluĢturulmalı, kültürel değerler çalıĢanlar tarafından benimsenmeli, • ĠĢyeri mobbing eğilimleri ve bu eğilimleri etkileyen faktörler saptanmalı, • Ġs tanımları yapılmalı, çalıĢanların görev ve sorumlulukları belirlenmeli, • Örgütlerde stres yaratıcı ortamlar ortadan kaldırılmalı(EĢit kariyer fırsatları, adaletli ücret politikalarının, iĢ güvenliğinin sağlanması, yıkıcı rekabetin azaltılması gibi), • Etkin, güvenli, konusunun uzmanı yöneticilerle çalıĢılmalı, • Sürekli eğitim programlarından yararlanmalı (Stres, Mobbing, KiĢisel GeliĢim Eğitimleri gibi), • Örgütlerde uzman rehberler, psikologlar çalıĢtırılmalı, • Örgütlerde etik kodlar oluĢturulmalı ve çalıĢanların etik değerleri içselleĢtirmeleri sağlanmalı, • ĠletiĢime önem vererek, sık sık yüzyüze iletiĢim kurabilecekleri ortam yaratılmalı, • ĠĢe alım ve yerleĢtirme sürecinde kiĢilik is uyumuna dikkat edilmeli, • Mobbing davranıĢının örgüte olan maliyetleri belirlenmeli, • Mobbingi önleyici hukuki tedbirler alınmalı ve mobbing mağdurları hukuken korunmalıdır. Bugün bütün dünyada önemli bir sorun olarak görülen mobbing konusunda Avrupa Birliği ülkelerinde çeĢitli hukuki düzenlemeler yapılmıĢtır. Ülkemizde de pek çok kiĢiyi etkileyen bu toplumsal sorunun açığa çıkarılarak, yasalarla ve cezalarla önlenmesi konusunda çalıĢılmasında yarar görülmektedir.(Kırel 2007:331) Kaynakça Aygün, Hacı Ali. Psikolojik Yıldırma (Mobbing) Üzerine Nitel Bir AraĢtırma. GümüĢhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Ekonomik Dergisi, 2012, Sayı:5, ss:92-121. Çiftçi, Münire, Ġbicioğlu, Hasan ve Derya, Seher. Örgütlerde Yıldırma (Mobbing): Kamu Sektöründe Bir Ġnceleme. Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt:1, Sayı:2, 2009, ss:25-38 Kırel, Çiğdem. Örgütlerde Mobbing Yönetiminde Desteleyici ve Risk Azaltıcı Faktörler. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:7, Sayı:2, 2007, ss:317-334. Korkmaz, Hatun ve TaĢ, Ġbrahim Ethem. Kamu Kurumlarında Mobbing: KahramanmaraĢ Örneği. Akademik Sosyal AraĢtırmalar Dergisi, Cilt:2, Sayı:2, 2014, ss:29-55. Tabur, Özlem. HiyerarĢik Örgüt Kültürüne Dayalı Mobbing Ve Türlerinin Ġncelenmesi: KKTC Kamu Sektörü Üzerine Bir AraĢtırma. KKTC Yakın Doğu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, LefkoĢa, 2015. Mercanlıoğlu, Çiğdem. ÇalıĢma Hayatında Psikolojik Tacizin (Mobbing) Nedenleri, Sonuçları ve Türkiye‘deki Hukuksal GeliĢimi. Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt:2, Sayı:2, 2010, ss:37-46. Tetik, Semra. Mobbing Kavramı: Birey ve Örgütler Açısından Önemi. KMÜ Sosyal ve Ekonomik AraĢtırmalar Dergisi, Cilt:12, Sayı:18, 2010, ss:81-89. 231 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Tınaz, Pınar. ĠĢyerinde Psikolojik Taciz (Mobbing). ÇalıĢma ve Toplum, Sayı:4, 2006, ss:1328. Uysal, ġener. Kamu Personelinin Yıldırma (Mobbing) Ve Boyutları Hakkındaki DüĢünceleriÜzerine Bir ÇalıĢma: Manisa Tarım Ġl Müdürlüğü Örneği. Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:8, Sayı:1, ss:261-276. 232 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ĠĢ Bulmayı ve ĠĢ Bulma Süresini Etkileyen KiĢisel Faktörlerin Analizi: Kayseri Örneği Bu çalıĢma TUBĠTAK 2209-A kapsamında desteklenmektedir. Proje No: 1919B011600191 Fatma IġIK Burcu ORALHAN Özet Gelenek, görenek ve hukuk kuralları çerçevesinde aile; anne, baba ve çocuklardan oluĢan toplumun en temel sosyal kurumudur. Düzenli toplumlar, düzenli ailelerin varlığı ile oluĢacağından aile kavramına önem verilmelidir. Günümüzde yapılan araĢtırmalar neticesinde istatistiksel veriler sonucunda boĢanma nedenlerinin birinci sırasında iĢsizlik gelmektedir. Bu durum da baĢta aile yapısı olmak üzere topluma ve ülke yapısına zarar vermektedir. ĠĢsizlik gerek yerel gerek ülke ekonomisi için önemli değiĢkenlerden biridir. Bunun yanında iĢsizlik süresi ise ne kadar uzun olursa o kadar fırsat kaybı yaĢanacaktır. Bu sebeple iĢ bulma ve iĢ bulma süresini etkileyen değiĢkenlerin tespiti önem arz etmektedir. ĠĢsizlik ve iĢsizlik süresi kiĢi üzerinde psikolojik, ekonomik, sosyal, toplumsal ve ülke üzerinde olumsuz etki doğurmaktadır. BaĢlangıçta bir grup kiĢi için söz konusu olan iĢsizlik ve iĢsizlik süresi problemi daha sonrasında artarak toplum içinde bir problem olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ülkedeki bir toplumu etkileyen olumlu, olumsuz etki ülke ve geleceğini de etkilemektedir. Bu çalıĢmanın amacı Kayseri‘de ĠġKUR‘a 2009 yılında kayıt yaptıran ve sonrasında iĢten çıkan kiĢilerin tekrar iĢ bulma süreleri üzerinde etkili olan faktörler yaĢam analizi ile modellenmiĢtir. ĠġKUR‘dan elde edilen değiĢkenler üzerinde bu değiĢkenlerin iĢ bulma süresine olan etkisi incelenmiĢtir. Anahtar Kelimeler: ĠĢsizlik, ĠĢ Bulma Süresi, YaĢam Analizi, Cox Regresyon Analizi, YaĢam Tabloları Jel Kodu: C41, J6, J64 Abstract Family is the most basic social institution consisting of mother, father and children in the framework of customs and the rules of law. Regular societies are formed with the existence of regular families, therefore; the concept of family should be given importance to. As a result of the researches carried out today and through statistical data, the unemployment is in the first place of the reasons of divorce. This situation does harm to the society and the structure of the country, especially the family structure. Unemployment is one of the important variables of the local and national economy. However, the longer the unemployment period, the more opportunities will be lost. For this reason, it is important to determine the variables affecting the employment and the duration of finding a job. Unemployment and the duration of unemployment has a negative impact on the person; psychologically, economically, socially and also a negative impact on the country itself. The problem of unemployment and the duration of unemployment lasting for a group of people in the beginning, then emerges as a problem within the society. The positive and negative impacts that affect a country in the world are also affecting the country and its future. The aim of this study was modeled in Kayseri for 2009 and the factors that had an effect on the employment time for those deserving the unemployment benefit. These were also modeled by life analysis. The effect of these variables on the Nuh Naci Yazgan Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, ĠĢletme Bölümü Lisans 3. Sınıf Öğrencisi, isik.fatma.nny@gmail.com Yrd. Doç. Dr., Nuh Naci Yazgan Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, ĠĢletme Bölümü Öğretim Üyesi, boralhan@nny.edu.tr 233 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ duration of finding a job is examined on the variables obtained from ISKUR (The Employment Agency). Keywords: Unemployment, The Duration of Finding a Job, Life Analysis, Cox Regression Analysis, Life Tables Jel Code: C41, J6, J64 GĠRĠġ Dünya genelinde yoksulluğun ana kaynağı iĢsizlik olarak bilinmektedir. GeçmiĢ yıllara oranla okuma yazma seviyesinin ve eğitim seviyesinin arttığı ülkemizde iĢsizlik probleminin söz konusu olmaması beklenmektedir. Erdem & Tuğcu (2012), Türkiye‘de 1960-2007 periyodu için eğitim ile kısa ve uzun dönem iĢsizlik iliĢkisini incelemiĢler ve kısa ve uzun dönemin her ikisi için de eğitim arttıkça iĢsizlik hızının da arttığı sonucuna varmıĢlardır. ĠĢsizlik bir ülkede ekonominin ölçülmesinde etkili bir rol oynamaktadır. Sadece geliĢmekte olan ülkelerin değil, geliĢmiĢ ülkelerinde en büyük problemlerinden biridir. Ülkelerin geliĢmiĢlik düzeylerine bağlı olarak ülkeler arasında farklılık göstererek önemini sürdürmektedir. Türkiye de yıllardır her dönemde önemini sürdürerek, yüksek oranla iĢsizlikle mücadele etmek zorunda olan bir ülkedir. ĠĢsizlik; kiĢinin sahip olduğu yetenek ve eğitim seviyesine göre iĢ bulamamasıdır. ĠĢsizlik kavramsal olarak tanımlanmak gerekirse, ―çalıĢmak isteğinde olup iĢ bulamadığı için çalıĢamayan, çalıĢma çağındaki nüfusun, nedeni kendileri olmayan toplumsal merkezli bir olgudur‖xi. Diğer bir tanımla, ―çalıĢma çağında ve arzusunda olan ve çalıĢmaya engel bir özrü bulunmayan kiĢilerin iĢ bulamaması durumudur‖xii. Teknik anlamda tanımı ise, ―çalıĢma arzusunda ve gücünde olan ve cari ücretten çalıĢmaya razı olmasına rağmen iĢ bulamayan iĢgücünün varlığı‖xiii Ģeklinde tanımlamak mümkündür. Herkes yaĢama hakkına sahip olduğu gibi çalıĢma hakkına da sahiptir. Maslow‘ un ihtiyaçlar hiyerarĢisinde birincil ihtiyaçlarda değindiği gibi insanların yeme, içme, barınma gibi fizyolojik ihtiyaçlarını karĢılamalıdır. Bu ihtiyaçları yeterli düzeyde karĢılamak için bir iĢe sahip olmalıdır. Ġstihdam insanlık tarihinin baĢlangıcına kadar uzanan bir olgudur. Ġstihdam, aynı zamanda insanın var olma koĢullarından biridir (Serter, 1993). Günümüzde, çalıĢma bireyin temel haklarından biri olarak düĢünülmektedir. ÇalıĢma hakkı ve iĢsizliğin önlenmesi insana verilen değerin bir göstergesidir. Öte yandan çalıĢma hakkı, birey için kendisinin ve ailesinin geçim olanak ve araçlarını sağladığından ötürü yaĢama hakkının da bir devamı niteliğindedir (Ersel, 1999). ĠĢsizliğin türleri vardır. Bunlar geçici iĢsizlik, yapısal iĢsizlik, doğal iĢsizlik, devrevi iĢsizliktir. ĠĢsizlik kiĢilerde özgürlüklerini kaybetmelerine, sosyal dıĢlanma ve sağlık problemlerine yol açmaktadır. Yani iĢsizlik bireysel olarak toplumsal olarak hem de ülkemizi olumsuz yönden etkilemektedir. ĠĢsizlik ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye farklılık göstermektedir. ĠĢ bulmayı etkileyen bazı faktörler vardır. Bunlar; yaĢ, cinsiyet, eğitim durumu gibi etmenlerdir. Bazı kiĢilerde tüm faktörleri olumlu olarak taĢımasına rağmen ya iĢ bulamamakta ya da kendisine taĢıdığı kriterlere uygun iĢ bulması zaman almaktadır. xi Mehmet Gök, ĠĢgücü Piyasası ve Kobiler,1.Basım, Ankara: Roma Yayınları, 2004, s.34 Halil Seyitoğlu, Ekonomik Terimler Ansiklopedik Sözlük, Ġstanbul: Güzem Can Yayınları, 1999,s.294 xiii Yıldırım ve Karaman, s.308 xii 234 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Günümüzde üniversite mezunu iĢsiz sayısı oldukça yüksektir. Artık sadece üniversite mezunu olmak yeterli gelmemektedir. Üniversite mezunlarının hem baĢarılı hem de donanımlı olmaları gerekmektedir. ĠĢsizliğin sonuçları üzerinde etkili olan önemli bir faktörde iĢsizliğin süresidir. ĠĢsizlik süresi uzadıkça kiĢiler üzerindeki olumsuz etkileri bunla doğru orantılı olarak artmaktadır. ĠĢsizlik süresini etkileyen bazı etmenler vardır. Bunlar örneğin yüksek eğitimli kiĢilerin diğer eğitimli kiĢilere göre iĢsizlik süreleri daha azdır. Genç iĢsizlerin iĢsizlik süreleri diğer yaĢ gruplarına göre daha uzundur. Kadın iĢsizlerin erkek iĢsizlere göre iĢsizlik süreleri daha kısadır. Bekâr iĢsizler evli iĢsizlere göre daha uzun süre iĢsizdirler. ĠĢsizlik ve iĢsizlik süresi kiĢiler üzerinde birçok olumsuz etkiler doğurmaktadır. Bu etkiler kiĢi üzerinde psikolojik, sosyal, ekonomik, toplumsal sağlık, insanlarla iliĢkilerini, aile içi iliĢkilerini ve moral üzerinde olumsuz etkiler göstermektedir. Atkinson & Miclewright (1991), Güney Avustralya‘da iĢsizlik süresi ile öz saygı, öz saygı ile psikolojik yakınmalar arasında negatif yönlü bir iliĢkinin olduğunu saptamıĢlardır. Aynı çalıĢmada finansal sıkıntılarla psikolojik yakınmalar arasında aynı yönlü bir iliĢkinin olduğu belirlenmiĢtir. Finansal sıkıntıların iĢ yitirmelerinden sonra genellikle arttığı belirlenmiĢtir. Psikolojik sağlıkla da finansal sıkıntı arasında negatif yönlü bir iliĢki saptanmıĢtır. Finansal sıkıntı; çocukları olan, orta yaĢ grubunda bulunan ve uzun dönemli iĢsizliğe maruz kalanlarda daha fazla bulunmuĢtur. ĠĢsizlik gerek yerel gerek ülke ekonomisi için önemli değiĢkenlerden biridir. Bunun yanında iĢsizlik süresi ise ne kadar uzun olursa o kadar fırsat kaybı yaĢanacaktır. Bu sebeple iĢ bulma ve iĢ bulma süresini etkileyen değiĢkenlerin tespiti önem arz etmektedir. ĠĢsizlik ve iĢsizlik süresi kiĢi üzerinde psikolojik, ekonomik, sosyal, toplumsal ve ülke üzerinde olumsuz etki doğurmaktadır. KiĢi üzerinde iĢsizlik moral kaybına ve özgürlük kaybına sebep olmaktadır. ĠĢsizlik süresi ise kiĢiye insan iliĢkilerin, aile içi iliĢkilerde zayıflıklara yol açmaktadır. Ayrıca; iĢsizlik süresinin uzaması kiĢiye Motivasyon kaybı ve sahip oldukları yetenek ve beceri kayıplarına sebep olmaktadır. BaĢlangıçta bir grup kiĢi için söz konusu olan iĢsizlik ve iĢsizlik süresi problemi daha sonrasında artarak toplum içinde bir problem olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ülkedeki bir toplumu etkileyen olumlu, olumsuz etki ülke ve geleceğini de etkilemektedir. Hunt (1995), Almanya‘da var olan iĢsizlik sigortası ve sosyal yardımları alan iĢsiz grupların durumlarının incelenmesi ve bu gruplara yapılan yardımların geleceği ile ilgili projeksiyon tutulması amaçlı bir çalıĢma yapmıĢtır. ÇalıĢmada özellikle iĢsizlik maaĢı ve sosyal yardım alanların iĢsiz kalma süreleri kiĢisel özellikleri (yaĢ, cinsiyet, medeni durum, mesleği, çocuk sayısı vb.) yönünden Cox regresyon modeliyle incelenmiĢtir. Almanya genelinde yapılan bu çalıĢma ile cinsiyetin iĢsiz kalınan süreyi etkilemediği özellikle kiĢilerin özelliklerinden çok bireysel davranıĢlarının iĢsiz kalma süresini etkilediği ortaya çıkmıĢtır. Denisova (2002) yaptığı çalıĢmada Rusya‘nın Vorenej Ģehrine kayıtlı Rusya Federal ĠĢ ve ĠĢçi Bulma Kurumunun 1996-2000 yılları arası iĢsizlik verilerine yaĢam çözümlemesi yöntemleri uygulamıĢtır. ÇalıĢmada iĢsizlerin kiĢisel özelliklerinin ortalama iĢsizlik süresine etkileri incelenmiĢtir. ÇalıĢmada kadınların erkeklere göre iĢsiz kalma süresinin daha kısa olduğu tespit edilmiĢtir. Farklı eğitim grupları arasında önemli farklılıklar gözlenmiĢtir. Kadınların eğitimi, iĢ deneyimi ve medeni durumu dikkate alındığında erkeklere göre tehlike oranları daha düĢük çıkmıĢtır. Eğitim düzeyleri yükseldikçe iĢsiz kalma süresinin azaldığı 235 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ görülmüĢtür. TaĢçı ve Özdemir (2006), Türkiye'de uzun dönemli yaĢanan iĢsizliği etkileyen kriterleri incelenmiĢlerdir. Türkiye Ġstatistik Kurumu tarafından yapılan ankette hane halkı verileri kullanılmıĢtır. Ġkamet, cinsiyet, evlilik, bölge, eğitim, meslek, yaĢ ve iĢ türü gibi kriterlerin uzun dönemli iĢsizliği etkilediği ortaya konulmuĢtur. Danacıca ve Babucea (2006), Romanya‘nın Gorj Ģehrindeki iĢsizlik için eğitimin, yaĢın ve cinsiyetin etkisini araĢtırmıĢlardır. Kuhlenkasper ve Kauermann (2008), Almanya ve Ġngiltere‘nin 1995-2005 yılları arasındaki iĢsizlik verilerini kullanarak yaĢam çözümlemesi yöntemleri ile ortalama iĢsizlik süresini cinsiyet, yaĢ, eğitim düzeyi gibi özelliklere göre tahmin etmiĢlerdir. Almanya‘da yaĢayan kadınların daha kısa sürede iĢ bulduklarını belirtmiĢler ve yaĢ grupları arasında iĢsiz kalınan süre açısından fark olmakla beraber 26-44 yaĢ grubundaki iĢsizlerin 26 yaĢ altı ve 45 yaĢ üstü gruptakilere göre daha kısa sürede iĢ bulduklarını tespit etmiĢlerdir. Bulut 2011 yılında yapmıĢ olduğu tez çalıĢmasında, 2009 yılında herhangi bir iĢte çalıĢıp, çeĢitli nedenlerle iĢinden ayrıldıktan sonra ĠġKUR‘a baĢvuran kiĢileri cinsiyet, yaĢ, eğitim durumu, medeni durum, kuruma baĢvurduğu il ve kurumun iĢ ve meslek edindirme kurslarına katılıp katılmadığı değiĢkenlerini ele alarak, bu faktörlerin iĢ bulma süresine etkileri incelemiĢtir. Yapılan çalıĢmalarda genel olarak survival analysis (yaĢam analizi) yöntemi kullanılmaktadır. Bu çalıĢma, ĠġKUR‘a baĢvuru yapan kiĢilerin bir iĢe yerleĢtirilmesi ve iĢe yerleĢtirilmesine kadar geçen süreyi etkileyen değiĢkenler önem arz etmektedir. Bu değiĢkenlerden önemli olan noktalardan biri baĢvuru tarihidir. Yani kiĢilerin ĠġKUR‘a yaptıkları baĢvuruların sonucunda iĢe yerleĢtirilme süreleri incelenecektir. Bu kapsamda herhangi bir öğrenim seviyesini tamamlayan bir kiĢinin de, mezun olduktan ne kadar bir süre sonra ĠġKUR‘a baĢvuru yaptığı ve iĢe yerleĢtirilmesi arasında geçen süre de göz önüne alınacaktır. Kayseri ilinde ikamet eden kiĢilerin 01.01.2009-20.09.2009 tarihleri arasında ĠġKUR‘a yapılan baĢvuru verilerini kapsayacak Ģekilde sınırlandırılmıĢtır. Uygulamaya konu olan Kayseri ĠġKUR‘a yapılan iĢ baĢvurularında kiĢilerin; sisteme kayıt tarihi, yaĢ, cinsiyet, öğrenim durumu, askerlik bilgileri, kiĢisel durum ve öncelik bilgileri, kurslara katılma isteği, sürücü belgesi var ise sınıfı, yabancı dil bilgisi gibi verilerin literatürde yapılan çalıĢmalar da göz önüne alınarak iĢ bulmayı ve iĢ bulma süresini etkileyen değiĢkenler incelenecektir. ÇalıĢmada ĠġKUR Genel Müdürlüğü‘nden elde edilen ve gizlilik gerektirmeyen bilgiler kullanılacaktır. DeğiĢkenler öncelikle istatistiksel olarak tanımlanacaktır. Bu değiĢkenlerin iĢ bulmayı ve iĢ bulma süresini nasıl etkilediği ise yaĢam analizi (survival analysis) istatistiksel modellerinden faydalanılarak yapılacaktır. I. VERĠ SETĠ VE YÖNTEM A. YaĢam Analizi YaĢam analizinin kullanılabilmesi için yaĢam süresi net bir Ģekilde tanımlanmalıdır. Bir organizmanın ya da cansız bir nesnenin belirli bir baĢlangıç zamanı ile ölümü (baĢarısızlığı) arasında geçen zamana ―yaĢam süresi‖ ya da ―baĢarısızlık süresi‖ adı verilmektedir ve genellikle T ile gösterilir. Her bir bireye ya da birime ait yaĢam süresi T, tanımı gereği sürekli ve pozitif bir değere sahiptir (Johnson and Johnson, 1980). Herhangi bir birey için baĢarısızlık ancak bir kez oluĢabilir. (Cox & Oakes, 1984). YaĢam çözümlemesinde, araĢtırma kapsamına alınmıĢ olan birimlerden bazı gözlemlerin baĢarısızlık zamanları kesin olarak bilinir. Ancak bazılarının baĢarısızlık 236 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ zamanları belirlenememektedir. AraĢtırma sonunda hala hayatta olan birimler veya herhangi bir sebepten dolayı kendilerinden bir daha haber alınamamıĢ olan birimler durdurulmuĢ (censored) gözlemler olarak adlandırılırlar. Bu gözlemler için baĢarısızlık zamanı yerine durdurma zamanları söz konusu olur (Gross and Clark, 1975). YaĢam çözümlenmesinde kullanılan üç temel fonksiyon vardır ve bunlar birbirleri ile iliĢkilidir. Olasılık yoğunluk fonksiyonu: ( ) ( ) YaĢam fonksiyonu: ( ) ( ) ∫ ( ) Tehlike fonksiyonu: ( ) ( ) YaĢam olasılıklarını elde etmek için parametrik olmayan yöntemlerden Kaplan-Meier (KM) çözümlemesi, gruplar arası yaĢam olasılıklarını karĢılaĢtırmak için ise log-rank test istatistiği kullanılır (Cox & Oakes, 1984; Kleinbaum, 1996; Lawless, 1982). Cox regresyon modeli: Cox regresyon modeli, Cox modeli veya Cox orantılı tehlikeler modeli (Cox Proportional Hazards Model) olmak üzere farklı Ģekillerde adlandırılabilen, dağılım bilgisi gerektirmeyen bir modeldir (Hosmer & Lemeshow, 1999). Cox regresyon modeli, ( ) ( ) ∑ biçiminde ifade edilir. Bu modeldeki β‘lar regresyon katsayılarıdır. x ise, x=(x 1,x2,… xp) biçimindeki açıklayıcı değiĢkenler vektörüdür. h0(t) ise, temel tehlike fonksiyonu (baseline hazard function) olarak adlandırılır ve x=0 olan bir birim için tehlike fonksiyonu olarak tanımlanır (Altman, 1992). II. UYGULAMA ĠĢ aramanın ilk adımı kayıttır. ĠġKUR hizmetlerinden yararlanmak isteyen iĢ arayanların Kurum portalına üye olarak veya Ģahsen kurum ünitelerine baĢvurarak kaydolmaları zorunludur. BaĢarılı bir eĢleĢtirme için hem açık iĢ hem de iĢ arayan kiĢi hakkında tam ve doğru bilgilerin bulunması zorunludur. Bu çalıĢmada, Kayseri ilinde ikamet ederek, 01.01.2009–20.09.2009 tarihleri arasında ĠġKUR‘a kayıt yaptıran kiĢiler kullanılmıĢtır. Bu kiĢiler herhangi bir iĢte çalıĢıp çeĢitli nedenlerle iĢinden ayrıldıktan sonra 10.03.2017 tarihine kadar tekrar bir iĢe girmemiĢse bu iĢsizlere ait iĢsizlik süreleri sansürlü veri olarak alınmıĢtır. ĠĢsizlerin sisteme kayıt tarihi, yaĢ, cinsiyet, öğrenim durumu, askerlik bilgileri, kiĢisel durum ve öncelik bilgileri, kurslara katılma isteği, sürücü belgesi var ise sınıfı, yabancı dil bilgisi ve yabancı dil seviyesi bilgileri gibi değiĢkenleri ele alınarak bu faktörlerin iĢ bulma süresini etkileyip etkilemedikleri incelenmiĢtir. ĠġKUR‘a baĢvurduktan sonra iĢten ayrılan bir kiĢinin iĢe girene kadar geçen süre (min=1 gün, max=2530 gün) iĢsizlik süresi olarak alınmıĢtır. ĠĢe giremeyenler ise sansürlenmiĢ 237 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ olarak tanımlanmıĢtır. 5363 kiĢiden 4104‘ü ( 76,5) iĢe girmiĢ, 1258‘i ( 23,5) ise sansürlenmiĢtir. Analize alınan açıklayıcı değiĢkenler ve düzeyleri Tablo 1‘de verilmiĢtir. Tablo.1: Kullanılan DeğiĢkenler ve Düzeyleri DeğiĢken YAS DeğiĢken Düzeyi 21-30 31-40 41-50 51-60 60ustu Total CINSIYET KADIN ERKEK Total OGRENIM DURUMU ILKOGRETIM ORTAOGRETIM ONLISANS LISANS Total ASKERLIK BEDELLI MUAF TECILLI YAPTI YAPMADI Total SOSYAL DURUM Total ISSIZLIK ODENEGI Total ONCELIK Total KURS ISTEGI Total SURUCU BELGESI Total IS TECRUBESI Total YABANCI DIL Total ENGELLI ESKI HUKUMLU NORMAL TMY HAK ETMIS HAK ETMEMIS KAMUDA DAĠMĠ ĠġÇĠ OLARAK ÇALIġIRKEN AYRILANLAR MADEN KANUNU KAPSAMINDA ARAZĠSĠ KAMULAġTIRILAN TERÖRLE MÜCADELEDE BAġARI BELGESĠ ALAN EVET HAYIR B E C Diğer n % 1200 2102 1443 560 57 5362 866 4496 5362 3758 1301 125 178 5362 4 1009 52 3713 584 5362 194 29 5137 2 5362 1516 3846 5362 22,4% 39,2% 26,9% 10,4% 1,1% 100,0% 16,2% 83,8% 100,0% 70,1% 24,3% 2,3% 3,3% 100,0% 0,1% 18,8% 1,0% 69,2% 10,9% 100,0% 3,6% 0,5% 95,8% 0,0% 100,0% 28,3% 71,7% 100,0% 12 25,0% IS DURUMU ISE GIREN ISSIZ 933 267 1637 465 1109 334 392 168 33 24 4104 1258 558 308 3546 950 4104 1258 2894 864 976 325 97 28 137 41 4104 1258 3 1 658 351 39 13 2963 750 441 143 4104 1258 132 62 15 14 3955 1182 2 0 4104 1258 1206 310 2898 948 4104 1258 6 6 1 2,1% 1 0 35 48 782 4580 5362 545 487 75 90 1197 72,9% 100,0% 14,6% 85,4% 100,0% 45,5% 40,7% 6,3% 7,5% 100,0% 29 36 566 3538 4104 398 382 56 62 898 6 12 216 1042 1258 147 105 19 28 299 VAR 165 3,1% 137 28 YOK 5197 5362 122 28 150 96,9% 100,0% 81,3% 18,7% 100,0% 3967 4104 98 21 119 1230 1258 24 7 31 INGILIZCE ALMANCA ve Diğer 238 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ A. Kaplan-Meier Çözümlemesi ĠĢsizlik süresini etkilediği düĢünülen değiĢkenler için Kaplan-Meier‘den elde edilen ortalama iĢsizlik süreleri ve log-rank test istatistiği kullanılmıĢtır. Sonuçları Tablo 2‘de gösterilmiĢtir. Tablo 2: Kaplan-Meier Sonuçları DeğiĢken YAS CINSIYET OGRENIM DURUMU ASKERLIK SOSYAL DURUM ISSIZLIK ODENEGI DURUMU DeğiĢken Düzeyi 21-30 31-40 41-50 51-60 60ustu KADIN ERKEK ILKOGRETIM ORTAOGRETIM ONLISANS LISANS BEDELLI MUAF TECILLI YAPTI YAPMADI ENGELLI ESKI HUKUMLU NORMAL TMY (Terörle Mücadelede Yaralanan) HAK ETMIS HAK ETMEMIS Tahmin 788,507 748,141 769,476 1013,996 1251,920 1162,568 733,466 793,575 827,119 802,802 812,314 108,000 1129,566 817,539 706,027 842,146 1025,012 1338,670 794,397 102,000 717,257 830,077 Ortalama Aralık Std Hata Min Mak 31,832 726,115 850,898 25,188 698,771 797,510 30,526 709,646 829,306 53,535 909,067 1118,924 163,280 931,892 1571,949 43,002 1078,285 1246,851 17,048 700,052 766,881 19,130 756,079 831,070 33,076 762,290 891,947 97,842 611,031 994,573 81,283 652,998 971,629 50,788 8,456 207,544 39,844 1051,472 1207,661 149,598 524,327 1110,750 18,548 669,673 742,380 47,653 748,746 935,546 91,878 844,932 1205,093 253,471 841,867 1835,473 16,373 762,306 826,488 101,000 0,000 299,960 29,376 659,680 774,833 18,942 KAMUDA DAĠMĠ ĠġÇĠ OLARAK 1328,417 374,309 ÇALIġIRKEN AYRILANLAR MADEN KANUNU KAPSAMINDA ONCELIK 1,000 0,000 ARAZĠSĠ KAMULAġTIRILAN TERÖRLE MÜCADELEDE BAġARI 484,925 138,050 BELGESĠ ALAN EVET 929,412 44,104 KURS ISTEGI HAYIR 783,210 17,266 B 653,025 45,807 E 694,514 49,824 SURUCU BELGESI C 606,306 120,040 DIGER 522,768 97,404 VAR 558,891 74,064 IS TECRUBESI YOK 812,812 16,438 637,476 90,107 YABANCI INGILIZCE DIL ALMANCA ve DIGER 921,833 238,642 *p<0,05 792,950 867,204 Log Rank (MantelCox) Ki-kare Sd. p 41,995 4 ,000 109,938 1 ,000 ,738 3 ,864 126,976 4 ,000 10,305 3 ,016 23,179 1 ,000 7,208 2 ,027 10,883 1 ,001 1,987 3 ,575 6,618 1 ,010 3,037 1 ,081 594,772 2062,062 1,000 1,000 214,348 755,502 842,968 1015,855 749,367 817,052 563,243 742,807 596,859 792,168 371,027 841,585 331,857 713,680 413,725 704,057 780,594 845,031 460,867 814,086 454,095 1389,571 Tablo 2 incelendiğinde; yaĢ, cinsiyet, askerlik durumu, sosyal durum, iĢsizlik ödeneği durumu, öncelik, kurs alma isteği ve iĢ tecrübesi değiĢkenlerinin istatistiksel olarak iĢsizlik süresini etkilediği görülmüĢtür (p<0,05). 239 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ • 21-30 yaĢ grubunun 31-40 yaĢ grubuna göre iĢsizlik süresinin daha uzun, 41-50yaĢ grubunun iĢsizlik süresinin 51-60 yaĢ grubuna göre daha kısadır. Yani en kısa iĢ bulma süresi ortalaması 31-40 yaĢ grubunda iken, en uzun süre 60 yaĢ üstüdür. • Erkeklerin kadınlara oranla iĢsizlik süreleri daha kısa bulunmuĢtur. • Askerlik durumu için en kısa iĢsizlik süresinin bedelli ve yapan kiĢilerin, en uzun sürenin ise muaf olan kiĢilerde olduğu görülmüĢtür. Tecilli ve yapmayanların ise iĢsizlik süresinin yakın olduğu görülmüĢtür. • Sosyal durumda en uzun iĢsizlik süresi eski hükümlülere aittir. Engelli kiĢiler TMY ye göre daha uzun süre iken en kısa iĢsizlik süresi TMY önceliğine sahip kiĢilere aittir. • ĠĢsizlik ödeneğini hak etmiĢ kiĢilerin hak etmemiĢ kiĢilerden iĢsizlik süresi daha kısadır. • ĠĢsizlik süresi kurs alma isteği olmayanların, kurs alma isteği olanlara oranla daha kısadır. • ĠĢ tecrübesine sahip kiĢilerin iĢsizlik süresi iĢ tecrübesi olmayan kiĢilere göre daha kısa olduğu görülmektedir. B. Cox Regresyon Modeli ĠĢsizlik süresini etkileyen faktörleri belirlemek için öncelikle Cox regresyon çözümlemesi yapılmıĢtır. Cox regresyon çözümlemesi sonuçları Tablo 3‘de verilmiĢtir. Tablo 3: Cox Regresyon Analizi Sonuçları DeğiĢken Düzeyi 21-30 31-40 41-50 51-60 60 USTU CĠNSĠYET ERKEK ĠLKÖĞRETĠM ORTAÖĞRETĠM ÖNLĠSANS LĠSANS BEDELLI MUAF TECILLI YAPTI YAPMADI ENGELLI ESKI HUKUMLU NORMAL TMY B Std.Hata Wald SD p ,486 ,613 ,577 ,324 ,177 ,176 ,177 ,181 40,823 7,527 12,153 10,672 3,195 -,470 ,046 106,123 1 ,000 3 1 1 1 4 1 1 1 1 3 1 1 1 ,868 ,500 ,645 ,896 ,000 ,373 ,000 ,885 ,000 ,019 ,170 ,079 ,264 Exp(B) Exp(B) Min Mak 4 1 1 1 1 ,000 ,006 ,000 ,001 ,074 1,626 1,846 1,781 1,383 1,149 1,308 1,260 ,969 2,301 2,606 2,518 1,972 ,625 ,571 ,683 1,061 1,043 1,018 ,894 ,872 ,785 1,259 1,247 1,320 1,676 ,754 ,976 1,205 ,538 ,668 ,704 1,090 5,218 ,851 1,354 1,332 ,376 ,267 ,454 ,093 ,061 ,113 1,519 1,167 1,815 ,059 ,042 ,017 ,087 ,091 ,133 ,517 -,282 -,024 ,186 ,579 ,062 ,167 ,051 -,979 -1,321 -,790 ,713 ,753 ,707 ,724 ,455 ,213 ,017 122,725 ,795 21,016 ,021 13,333 9,921 1,886 3,079 1,248 ,163 ,034 22,655 1 ,000 1,177 1,101 1,259 -,148 ,045 10,661 1 ,001 ,863 ,789 ,943 -,119 -,159 -,057 ,124 ,125 ,171 1,929 ,929 1,614 ,111 3 1 1 1 ,587 ,335 ,204 ,739 ,888 ,853 ,945 ,697 ,668 ,676 1,131 1,090 1,320 TECRÜBE YOK ,221 ,087 6,446 1 ,011 1,247 1,052 1,479 YABANCI DĠL ALMANCA VE DĠĞER ,542 ,317 2,914 1 ,088 1,719 ,923 3,201 ĠġSĠZLĠK ÖDENEĞĠ HAK ETMEMĠġ KURS ĠSTEĞĠ HAYIR B E C Diger 240 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Tablo 3 incelendiğinde; cinsiyet, yaĢı askerlik durumu, iĢsizlik ödeneği hak etme durumu, kurs alma isteği ve tecrübe değiĢkenleri iĢsizlik süresini etkileyen faktörler olarak bulunmuĢtur. • Erkeklerin iĢ bulma süresi kadınlara göre 0,625 kat daha kısadır. • 31-40 yaĢ grubunda olanların iĢ bulma süresi 21-30 yaĢ grubuna göre 1,626 kat, 41-50 yaĢ grubunda olanların iĢ bulma süresi 21-30 yaĢ grubuna göre 1,846 kat, 51-60 yaĢ grubunda olanların iĢ bulma süresi 21-30 yaĢ grubuna göre 1,781 kat daha uzundur . • Askerlikten tecilli olanlar bedellilere göre 0,754 kat, yapmayanlar bedellilere göre 1,205 kat daha uzun sürede iĢ bulabilmektedir. • Eğitim durumu okuryazar olmayanlara göre okuryazar+ilköğretim olanların iĢ bulma süresi 1,6 kat, ortaöğretim olanların 1,86 kat, önlisans+lisans olanların 4,67 kat, yüksek lisans+doktora olanların 7,46 kat daha kısadır. • Kurs alma isteği olmayanların iĢ bulma süresi olanlara göre 0,863 kat daha kısadır. • Tecrübesi olmayan olanlara göre 1,247 kat daha uzun sürede iĢ bulabilmektedir. SONUÇ ÇalıĢmada yaĢam çözümlemesi yöntemlerinin ekonomi alanında kullanımı, yaĢam süresi, yaĢam çözümlemesi fonksiyonları hakkında bilgi verilmiĢtir. YaĢam çözümlemesinde önemli bir yere sahip olan Kaplan- Meier ve Cox regresyon modeli kullanılmıĢtır. Literatür taraması sonucunda elde edilen ve Türkiye‘ deki iĢsizlik süresini etkileyen faktörleri inceleyen Bulut tarafından 2011 yılında yapılan çalıĢmaya göre 2009 yılında herhangi bir iĢte çalıĢıp, çeĢitli nedenlerle iĢinden ayrıldıktan sonra ĠġKUR‘a baĢvuran kiĢilerin cinsiyet, yaĢ, eğitim durumu, medeni durum, kuruma baĢvurduğu il ve kurumun iĢ ve meslek edindirme kurslarına katılıp katılmadığı değiĢkenlerini ele alarak, bu faktörlerin iĢ bulma süresine etkileri yaĢam analizi yöntemleri kullanılarak incelenmiĢtir . Bu çalıĢmada, Kayseri ilinde ikamet ederek, 01.01.2009–20.09.2009 tarihleri arasında ĠġKUR‘a kayıt yaptıran kiĢiler kullanılmıĢtır. Kaplan-meier iĢsizlik olasılıkları elde edilmiĢ ve değiĢken düzeyleri arasında farklılık olup olmadığı log-rank test ile test edilmiĢtir. Cox regresyon modeli ile incelenmiĢtir. Kaplan meier modeline göre ele alınan tüm değiĢkenlerin iĢsizlik süresini etkilemediği görülmüĢtür. KiĢilerin; öğrenim durumu, sürücü belgesi, yabancı dil bilgisi gibi faktörlerin iĢsizlik süresini etkilemediği; yaĢ, cinsiyet, askerlik durumu, sosyal durum, iĢsizlik ödeneği durumu, öncelik durumu, kurs alma isteği ve iĢ tecrübesi gibi değiĢkenlerin iĢsizlik süresini etkilediği tespit edilmiĢtir. Ele alınan lokasyon ile ilgili toplum yapısı göz önüne alınarak bu sonuçların hepsi ayrı ayrı nedenleri ile değerlendirilebilecektir. Elde edilen sonuçlar literatür taramasında bulunan çalıĢmalardaki sonuçlarla karĢılaĢtırıldığında, çoğunlukla kadınların iĢ bulma sürelerinin daha kısa olduğu belirtilmiĢtir fakat bu çalıĢmada erkeklerin daha kısa sürede iĢ buldukları sonucuna varılmıĢtır. ĠġKUR 4904 sayılı KuruluĢ Kanunuyla meslek edindirme kursları görevini üstlenmiĢtir. Kurum, ülke genelinde iĢgücü yetiĢtirme kursları açmaktadır. Bu analiz sonucunda, bu kurs alma isteği olan kiĢilerin daha uzun sürede iĢ bulduğu görülmektedir, bu sebeple yapılan çalıĢmanın etkinliğinin tartıĢılması gereklidir. ĠĢ tecrübesi olanların, tecrübesi olmayanlara göre iĢsiz kalma süresinin daha kısa olduğu tespit edilmiĢtir. ĠĢsizlik ödeneği hak etmiĢ kiĢilerin ödenek güvenceleri olmasına rağmen, iĢsizlik ödeneği hakkı kazanmayan kiĢilerin iĢ bulma sürelerine göre daha kısa olduğu tespitinde bulunulmuĢtur. 241 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Kaynakça ATKINSON, A. B. VE MICLEWRIGHT J. (1991) Unemployment compensation and labor market: A critical review. Journal of Economic Literature American Economic Association, 29(4), 1679-1727. ALTMAN, D. G. (1992) Practical statistics for medical research. London: Chapman and Hall. BULUT V. (2011) Türkiye‘de ĠĢsizlik Süresini Etkileyen Faktörlerin YaĢam Çözümlemesi Ġle Ġncelenmesi. Hacettepe Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi. COX, D.R. VE OAKES, D. (1984) Analysis of YaĢam Data. Chapman and Hall, London,199-201. DENISOVA, I. (2002) Staying longer in unemployment registry in Russia, Center for Economic and Finanacial Research and New Economic School. EriĢim Tarihi: 15.10.2014; http:// pdc.ceu.hu/archive/00001620/01/cefwp_unempl _dur.pdf DANACICA, D.E. VE BABUCEA, A.G. (2006) The Analysis of Unemployment in Romania Through Duration Models. Faculty of Economics, Constantin Brancusi University of TarguJiu, Romania, Nase Gospodarstvo, Vol.52, No. 3-4p. ERSEL, B. (1999) Türkiye‘de ĠĢsizlik ve ĠĢsizlik Sigortası. Dilek Ofset Matbaacılık, Ġstanbul. ERDEM E. VE TUĞCU C.T. (2012) Higher education and unemployment: a cointegration and causality analysis of the case of Turkey. European Journal of Education, 47(2), 299-309. GROSS, A.J. VE CLARK, V.A. (1975) Survival Distributions: Reability Applications in the Biomedical sciences. John Willey and Sons, Newyork, 330p. HUNT, J. (1995) The effect of unemployment compensation on unemployment duration in Germany. Journal of Labor Economics, 13(1), 88-120. HOSMER, D. W. VE LEMESHOW S. (1999) Applied survival analysis: Regression modeling of time to event data. New York: John Wiley and Sons. JOHNSON, R.E. VE JOHNSON, N. (1980) Survival Models and Data Analysis, Jhon Willey and Sons, New york, 457p. KUHLENKASPER, T. ve KAUERMANN, G. (2008) Duration of Unemployment in Germany and the UK: A Case Study of Nonparametric Hazard Models and PenalizedSplines. http://www.wiwi.unibielefeld.de/fileadmin/stat//paper.pdf. KLEINBAUM, D. G. (1996) Statistics in the health sciences survival analysis. New York: Springer-Verlang. LAWLESS, J. F. (1982) Statistical models and methods for life time data. New York: John Wiley. SERTER, N. (1993) Genel Olarak Türkiye Açısından Ġstihdam ve GeliĢme, Ġ.Ü. Yayını, Ġstanbul. 16s. TAġÇI, H. M. VE ÖZDEMĠR, A. R. (2006) Trends in long-term unemployment and determinants of incidence of long-term unemployment in Turkey. Journal of Economics and Social Research, 7(2), 1-33. 242 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Kültürün Perakende Market Tercihi Üzerine Etkisi: Sakarya Örneği Eda PULAT Özge TUNÇ Sema OKUYAN Özet Kültür; toplumların yaĢamları boyunca biriktirdikleri ve gelecek nesillere aktardıkları maddi ve manevi değerlerin toplamıdır. Tüketim toplumu olarak nitelendirilen günümüz toplumunun satın alma kararlarına etki eden faktörlerden en önemlisi kültürel faktörlerdir. Perakende market gibi hızla büyüyen bir sektörde müĢteri kazanabilmek mevcut müĢterileri koruyabilmek her geçen gün daha da zorlaĢmaktadır. Son yıllarda Sakarya ilinde yerel ve ulusal perakende market zincirlerinin sayısı artmaktadır. Bu çalıĢmanın amacı, Sakarya ilinde kültürün perakende market tercihi üzerine etkisini ortaya koyarak bu sektörde faaliyet gösteren firmalara pazarlama uygulamaları açısından rekabet avantajı sağlamaktır. ÇalıĢmada Sakarya ilinde ikamet eden 18-65 yaĢ arası perakende market tüketicileri ana kütle olarak belirlenmiĢtir. Kolayda örnekleme yöntemiyle 384 kiĢilik örneklem seçilerek anket çalıĢması uygulanmıĢtır. Anket verileri SPSS 20 paket programı ile analiz edilmiĢtir. AraĢtırma sonucunda satın alma kararına etki eden faktörlerden kültür ve kültürün alt ögelerinin perakende market tercihi üzerine etkisi değiĢkenlere göre sınıflandırılarak yorumlanmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Kültür, Perakende Market, Market Tercihi Abstract Culture; Is the sum of the material and spiritual values that societies accumulate throughout their lives and pass on to future generations. Cultural factors are the most important factors affecting the purchasing decisions of today's society, which are characterized as consumer society. It is getting more and more difficult to gain customers and protect existing customers in a rapidly growing sector like retail market. In recent years, the number of local and national retail chains in Sakarya has been increasing. The aim of this study is to provide a competitive advantage in terms of marketing practices of firms operating in this sector by putting the effect on the preference of culinary retail market in Sakarya province. Retail consumers who live in the province of Sakarya between the ages of 18-65 were determined as the main subjects for this study. A sample survey of 384 persons was chosen by means of sampling method. Survey data were analyzed with SPSS 22.0 package program. As a result of the research, factors influencing the buying decision were interpreted by classifying the culture and culture sub-items according to the effect of retail market preference. Keywords: Culture, Retail Market, Buying Decision Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Üretim Yönetimi ve Pazarlama Yükseklisans Öğrencisi, pulateda@outlook.com Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Üretim Yönetimi ve Pazarlama Yükseklisans Öğrencisi, tuncozge54@gmail.com Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Üretim Yönetimi ve Pazarlama Yükseklisans Öğrencisi, sema.okuyan@windowslive.com 243 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ GĠRĠġ Günümüzde perakende market sektörü hızla büyümekte ve her geçen gün toplumun ihtiyaçları doğrultusunda oluĢturulan yeni markalar ortaya çıkmaktadır. Bu rekabet ortamında perakende marketlerin rekabet avantajı sağlaması için tüketicinin değiĢen beklenti ve isteklerine ayak uydurması gerekmektedir. Bu beklenti ve isteklerin doğru olarak yorumlanabilmesi için tüketicilerin ve içinde bulundukları toplumların iyi analiz edilmesi gerekir. Toplumların kültürlerinin tüketim kalıplarında etkisi olduğu göz önüne alınarak pazarlama faaliyetleri bu rotada gerçekleĢtirilmelidir. Bu çalıĢmanın temel amacı tüketicilerin perakende market tercihinde toplum kültürünün etkisini ortaya koymaktır. I. KAVRAMSAL ÇERÇEVE A. Perakendecilik Perakendecilik, tüketicilere kiĢisel veya ailesel kullanımlarını sağlamak amacıyla, doğru ürün veya hizmetin, doğru fiyatla ve doğru zamanda tüketiciye sunulması yoluyla değer katan bir dizi iĢletme faaliyeti olarak tanımlanabilmektedir (Levy ve Weitz, 2004: 6). Perakendecilik, kiĢisel ve aile kullanımı için tüketicilere satılan mal ve hizmetlere değer katan iĢletme faaliyetlerinin oluĢturduğu bütündür. Çoğu kez insanlar perakendeciliği sadece mağazada malların satılması olarak düĢünürler ancak, perakendecilik aynı zamanda hizmetlerin satıĢını da içerir. (Levy ve Weitz, 2001:8) Perakendecilik, kiĢisel ve iĢletme dıĢı kullanım için, doğrudan nihai(son) tüketicilere satılan mal ve hizmetlerle ilgili bütün faaliyetleri kapsar. Perakende mağaza satıĢlarının büyük bir bölümünü öncelikle perakendecilikten sağlayan iĢ ya da iĢletme giriĢimidir (Kotler, 2000:520). Perakendecilik sektörü Türkiye‘nin en büyük sektörlerinden biridir (Tek ve Orel, 2006: 20).Bu büyük sektörde iĢletmelerin varlığını sürdürebilmesi için birçok faktörü göz önünde bulundurmaları gereklidir. Perakende sektöründe faaliyet gösteren iĢletmelerin temel amacı müĢteri bulmak ve müĢteriyi elde tutmaktır. MüĢterinin, bir iĢletmeyi tercih etmesi onun kalıcılığını ve büyümesini güvenceye almada önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle, iĢletmeler bazı müĢterilerin neden özellikle kendilerini tercih ettiklerini ve bazı müĢterilerin de neden kendilerini terk ettiklerini anlamak zorunda kalmaktadırlar (Barutçugil, 2007). Bunu anladıklarında tüketicilerin perakende market tercihini etkileyebilirler. Perakendecilik alanında yapılan bir çalıĢmada; ; ―temizlik‖, ―ürün çeĢitliliği‖, ―ürün kalitesi‖, ―kısa zamanda alıĢveriĢ imkanı‖, ―mağazanın iç düzeni ve görünümü‖ ―çalıĢanların ilgi ve tutumlar‖, ―ödeme Ģekli imkanları‖, ―fiyatların ucuzluğu‖, ―fiyat indirimleri‖ gibi faktörlerin tüketicilerin perakende mağaza seçiminde önemli; ―sosyal imkanların varlığı‖ ve ―verilen promosyon ürünler‖ faktörlerinin ise önemli olmayan özellikler olduğu gözükmektedir.(Polat ve Külter, 2007:115) Bu bilgilere dayanarak perakende market tercihinde kültürel faktörlerin de etkisinin bulunduğu varsayılmaktadır. A. Kültür Kültür kavramı, birçok bilim alanında kullanılmaktadır. Dolayısıyla antropoloji, psikoloji, sosyoloji, tarih, güzel sanatlar, felsefe ve benzeri konularda ele alınan kültür kavramını tek bir tanımla belirlemek mümkün olmamaktadır (Allaire ve Firsirotu, 1984). BiliĢsel açıdan yapılan bir tanıma göre kültür, zihnin programlanması olarak görülmekte; birey açısından söz konusu kültürün öğrenilmesi ve kazanılması, ailede 244 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ baĢlamakta, diğer yaĢama alanlarında devam etmektedir. Bu durumda kültür, insanların genlerinden değil, sosyal çevresinden gelmektedir (Hofstede, 1991). Bireylerin farklı yaĢam tarzlarının ve davranıĢlarının bütünleĢmiĢ bir kalıbı olan kültür, insanların bir toplum üyesi olarak sahip olduğu ve düĢündüğü her Ģeydir (Ueltschy ve diğ. 2007). Bununla birlikte Hofstede (2001) kültürü, belirli bir gruba veya kategoriye ait olan insanları diğerlerinden ayıran kolektif zihin programlanması Ģeklinde nitelendirmektedir ( Dörtyol ve diğ., 2014). Bu çalıĢmada Hofstede‘in (2001) ―Ulusal Kültür Boyutları‖ temel alınmıĢtır. Hofstede kültürü; bir grup veya kategorideki insanın diğer grup veya kategoridekinden ayıran aklın kolektif planlaması olarak tanımlamaktadır. Hofstede kültürel boyutları beĢ baĢlık altında orta koymaktadır. Bunlar; güç mesafesi, bireycilik/çoğulculuk, erkeklik/diĢilik, belirsizlikten kaçınma ve confucian dynamism-long term orientation‘dır. Bu boyutlar aĢağıdaki Ģekilde tanımlanmaktadır (Altay,2004): a.Güç Mesafesi Güç mesafesi, bir örgütte nispeten daha güçsüz olan bireylerin, gücün eĢit olarak dağıtılmadığına inanmamaları ile oluĢan nispi bir uzaklığı anlatmaktadır. Güç mesafesi yüksek olan toplumlarda insanların kendilerine ait bir yerleri vardır ve gücü göstermek için statü önemlidir. DüĢük güç mesafesine sahip olan toplumlarda; güçlü insanlar kendilerini daha düĢük güçte göstermeye eğilimlidirler. (Altay,2004) b.Bireyselcilik ve Çoğulculuk Bireycilik ve çoğulculuk boyutu ―Bireylerin kendilerine mi? yoksa sıkı dokulu bir toplumsal gruba mı? Yöneldikleri sorusunun cevabını vermeye çalıĢmaktadır. Bireycilik/çoğulculuk milli kültürleri farklılaĢtırmada önemli bir boyutu oluĢturmaktadır. Bireyciliğin ön planda olduğu toplumlarda bireyler birbirlerine sıkı sıkıya bağlı değildirler. Bireyler arasındaki bağ gevĢek oluĢturulmuĢtur. Bu toplumlarda bireyler kendileri ve kendilerine yakın olan birinci derecede akrabaları için dikkat gösterirler. Toplumdaki statüler bireysel baĢarılara bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Çoğulcu kültürler statü ve kimlik için grup üyeliğine-toplumsal bir gruba üye olup olmamaya, nüfuslu aileye ve dini bir yapılanmaya bağlı olup olmama gibi- önem verirler. Bireyler, gruplar tarafından korunur ve grubun çıkarları doğrultusunda davranmaları kendilerinden beklenir. (Altay,2004) c.Erkeklik ve DiĢilik Boyutu Hofstede‘in sınıflamasında erkeklik-diĢilik boyutunda yer alan erkeksi kültürler, hayatın daha çok güç, zenginlik ve statü gibi bağımsızlık ve baĢarı yönüne vurgu yapmaktadırlar. Oysa kadınsı kültürler daha çok hayatın kalitesine, değer bağımlılığına, iliĢkilere ve diğer insanların zenginliğine vurgu yapmaktadır. Erkeksi kültürlerin egemen olduğu toplumlarda birey-özellikle erkekler-giriĢken, cesaretli ve maddi baĢarı için çalıĢan kiĢiler olarak karakterize edilirler. Performans ve baĢarı yönelimli erkeksi kültürlerde giriĢkenlik takdir edilir, dikkate alınır ve insanlar amaçların gerçekleĢtirilmesine engel olacak her türlü riski ortadan kaldırmak için mümkün olan her Ģeyi yapmaya çalıĢırlar. Erkeksi kültürlerde bağımsızlık karĢılıklı bağımlılıktan daha çok tercih edilir. Bu kültürde insanlar kendi amaçlarını baĢkalarının yardımı olmaksızın bağımsız olarak gerçekleĢtirmeye çalıĢırlar. (Altay,2004) 245 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ d.Belirsizlikten Kaçınma Hofstede‘in sınıflamasında diğer bir boyut; toplumların belirsizliğe karĢı toleranslarının ele alındığı belirsizlikten kaçınma boyutudur. Bu boyutta toplumlar, belirsizlikten kaçınma eğilimi yüksek ve düĢük toplumlar olarak sınıflandırılmaktadırlar. Sınırları belli olmayan bir durumla karĢılaĢıldığında; bireylerin kendilerini rahat hissedip hissetmemeleri ve bilinmeyen durumların tehdit olarak algılanıp algılanmaması ile ilgilidir. Bu boyut, bir toplumdaki bireylerin sosyalleĢmesinde gelecekte ortaya çıkacak olan belirsizliğin nasıl ele alınıp değerlendirildiğini de tanımlamaktadır. (Altay,2004) e.Uzun ve Kısa Döneme Yönelme(Long Term Orientation) Önceleri ―confucian dynamism‖ olarak adlandırılan bu boyut; daha sonra ―long term orientation‖ olarak ifade edilmiĢ ve diğer dört boyutun kapsamadığı Asya kültürünün özelliklerini kapsamaktadır. Confucian dynamism-long term orientation boyutu, insanların uzun veya kısa dönemli bir yöneliĢe sahip olmaları ile ilgilidir. (Altay,2004) Bireyin genel davranıĢları üzerinde gizli veya açık, doğrudan veya dolaylı, sürekli veya kısa ömürlü etkisinin görüldüğü kültür (Craig ve Douglas, 2006), tüketici davranıĢları kapsamında da en etkili ve en önemli faktörlerden biri olarak kabul edilmektedir (Lee, 2008). Her grubun farklı kültürel değerlere sahip olduğu düĢünülürse, kültürel araĢtırmaların öncelikle gruplar ya da sosyal organizasyonlar arasında değerler ve inançlar yönünden benzerlik ve farklılıkları ölçmeye dönük olması gerekmektedir. Bu noktadan hareketle, bir topluluk ya da grup düzeyinde paylaĢılan ortak kültürün tanımlanabilmesi için, bazı kültürel değerlerin grup üyelerince ne düzeyde benimsendiğini ortaya çıkartmak, söz konusu grubun kültürünü anlamada yardımcı olabilir (Turan ve diğ., 2005). Literatürde Hofstede‘in ulusal kültür boyutları temel alınarak yapılan ―Algılanan Hizmet Kalitesi, Algılanan MüĢteri Değeri ve DavranıĢsal Eğilimler Üzerinde Ulusal Kültür Etkisi: Antalya‘da Bir Uygulama‖ isimli çalıĢmadan yola çıkılarak hazırlanan bu çalıĢmada ulusal kültür boyutlarının perakende market tercihine etkisi ölçülmüĢtür. II. ARAġTIRMANIN AMACI VE ÖNEMĠ Bu çalıĢmada Sakarya ilinde yaĢayan 18-65 yaĢ arası tüketiciler üzerinde, toplum kültürünün perakende market tercihine etkisinin ortaya konulması amaçlanmaktadır. AraĢtırma sonuçlarının sektörde faaliyet gösteren firmalara pazarlama uygulamaları açısından katkı sağlaması beklenmektedir. Bunun yanı sıra Sakarya ilindeki tüketicilerin alıĢveriĢ kültürünün yansıtılmasına yarar sağlayacağı beklenmektedir. A. AraĢtırmanın Kapsamı ve Sınırlılıkları AraĢtırma Sakarya ilinde ikamet eden perakende market tüketicileri üzerinde yapılmıĢtır. AraĢtırmanın kapsamını söz konusu ilde yaĢayan insanlar oluĢturmaktadır. Ölçeklerdeki ifadelerin doğru anlaĢıldığı ve araĢtırmaya katılanların cevaplarını, gerçeğe uygun biçimde verdikleri varsayılmıĢtır. AraĢtırmanın bulguları, örneklem ve soru formundaki ifadelerle, araĢtırmada ileri sürülen her tür yorum; araĢtırmaya katılanlarla, veri toplama aracıyla ve söz konusu ilde yaĢayan tüketicilerden kendilerine ulaĢılanlarla sınırlıdır. B. AraĢtırmanın Örneklemi AraĢtırmanın örneklemini Sakarya ilindeki 18-65 yaĢ arası perakende market tüketicileri oluĢturmaktadır. AraĢtırmanın verileri kolayda örnekleme yöntemi ile gönüllülük esasına göre belirlenen 384 kiĢiye yüz yüze ve online anket yardımıyla elde edilmiĢtir. KiĢilere doldurması için verilen anket formlarından 18‘i çeĢitli eksiklikler nedeniyle 246 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ değerlendirme dıĢı tutulmuĢtur. Toplam 366 anket formu değerlendirmeye alınmıĢtır. AraĢtırma örneklemi niceliksel olarak, istatistikî analizler için yeterli büyüklüktedir. C. AraĢtırmanın Modeli AraĢtırmanın belirtilen amacı ve varsayımları doğrultusunda aĢağıdaki model geliĢtirilmiĢtir. Modelde, kültürün perakende market tercihine etkisi gösterilmiĢtir. Kültür ile perakende market arasındaki etki modelinin temel varsayımı, Hofstede‘in; bireyciliktoplumculuk, diĢilik- erillik, güç mesafesi ve belirsizlikten kaçınma kültür alt boyutlarının tüketicilerin perakende market tercihini istatistikî açıdan anlamlı bir Ģekilde etkilediği varsayılmıĢtır. Bu amaçla ―Tüketicilerin sahip olduğu kültürün, perakende market tercihine etkisi vardır.‖ Ģeklindeki H1 hipotezi kurulmuĢtur. KÜLTÜR BireycilikToplumculuk Erillik PERAKENDE MARKET DiĢilik- TERCĠHĠ Güç Mesafesi Belirsizlikten Kaçınma ġekil 1. AraĢtırmanın Modeli III. VERĠ ANALĠZĠ VE BULGULAR Bu bölümde, araĢtırma kapsamında istatistiksel analize tabi tutulan verilerle ilgili bulgulara yer verilmektedir. AraĢtırma kapsamında yer alan 366 katılımcıya ait özellikler Tablo 1‘de sunulmuĢ ve katılımcıların demografik özellikleri değerlendirilmiĢtir. Tablo 1. Cinsiyet,YaĢ,Meslek Frekans Dağılımları Özellikler Seçenekler Frekans % Kadın 217 59,6 Erkek 147 40,4 Özellikler Cinsiyet Seçenekler Frekans % Kamu Sektörü ÇalıĢanı 32 8,8 Özel Sektör ÇalıĢanı 91 25,1 Meslek YaĢ 18-29 302 83,0 Serbest Meslek 10 2,8 30-41 51 14,0 Öğrenci 209 57,6 42-53 9 2,5 Ev Hanımı 10 2,8 54-65 2 ,5 Diğer 11 3,0 Tablo 2. Aile Bütçesi,Eğitim Durumu, Hanedeki KiĢi Sayısı Frekans Dağılımları Özellikler Seçenekler Aylık Ortalama 0-1.500 TL arası 1.501-3.000 TL arası Frekan ss 104 127 % Özellikle r 28,4 34,7 Eğitim Durumu Seçenekler Ġlkokul/Ortaokul Mezunu Lise Mezunu Frekan s 21 % 159 43,4 5,7 247 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Aile Bütçesi Hanede YaĢayan KiĢi Sayısı 3.001-5.000 TL arası 5.001 TL Ve üzeri 1 kiĢi 92 25,1 43 11,7 12 3,3 2 kiĢi 42 11,5 3 kiĢi 81 22,2 Hanede YaĢayan KiĢi Sayısı Üniversite Mezunu Lisansüstü Mezunu 4 kiĢi 157 42,9 29 7,9 105 28,8 5 kiĢi ve üzeri 125 34,2 Katılımcıların demografik özelliklerinden cinsiyet değiĢkeni dağılımına bakıldığında 59,6 Kadın - 40,4 Erkek olduğu görülmektedir. Katılımcıların 83‘ü 18-29 yaĢ aralığındadır. Katılımcıların yarısından fazlasının( 57,6) öğrenci olduğu görülmektedir. Aylık ortalama aile bütçesi dikkate alındığında katılımcıların 34.7‘si 1501-3000 TL arasında olduğu ve hanedeki yaĢayan toplam kiĢi sayısının 34,2 ile 5 kiĢi ve üzeri olduğu görülmektedir. Katılımcıların en son mezun olduğu eğitim düzeyi 86,3 ile lise ve üniversitedir. Tablo 3.En Çok Tercih Edilen Market ve Ürün Grupları Market Ürün Market tercihi % % grubu Tercihi MĠGROS 17,0 ESSEN 11,5 BĠM 21,9 GELTAT 1,9 A101 21,4 ÖZPAġ 3,5 ġOK 8,1 YUNUS 2,6 Ev Temizlik Ürünleri Sigara/ Alkol KĠPA 2,0 ADESE 0,5 KiĢisel Bakım CARREFOURSA 6,1 DĠĞER 3,4 Oyuncak % Ürün grubu % 17,4 Elektronik Ürünler 3,9 10,1 Gıda 38,2 23,8 Züccaciye/ Ev tekstili 4,7 1,2 Diğer 0,7 Katılımcılara en çok tercih ettikleri market/marketler ve en çok satın aldıkları ürün grubu/grupları sorulmuĢtur. Katılımcıların cevapları dikkate alındığın tercih edilen ilk üç market sırasıyla; BĠM ( 21.9), A101( 21.4), Migros( 17) olmuĢtur. Market tercihindeki diğer kategorisinde ise öne çıkan market ( 4.1) ile Zogo market olmuĢtur. En çok satın alınan ürün gruplarında ise ilk üç sırada; gıda ( 38.2), kiĢisel bakım ürünleri ( 23.8), ev temizlik ürünleri ( 17.4) yer almıĢtır. Ürün gruplarının diğer kategorisinde öne çıkan ( 0,8) ile giyimdir. A. Ölçeklere ĠliĢkin Güvenilirlik Analizi Kültürün perakende market tercihine etkisinin incelenmesi üzerine yapılan bu çalıĢmada 25 ifadeden oluĢan ―Perakende Market‖ ve 19 ifadeden oluĢan ―Kültür‖ ölçeğine ait ifadeler 5‘li Likert ölçeği Ģeklinde hazırlanmıĢtır. Söz konusu ölçeklerde yer alan ifadeler güvenirlik analizine tabi tutulmuĢ ve ölçeklerin içsel tutarlılığına ait analiz sonuçları Tablo 4‘ te gösterilmektedir. 248 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Tablo 4: Ölçeklerin Güvenilirlik Bulguları Ölçekler Perakende market Kültür Cronbach's Alpha ,816 ,833 Madde Sayısı 25 19 Perakende market için 25 ifadelik ve Kültür için 19 ifadelik ölçeği oluĢturan maddeler için güvenilirlik testi (Cronbach alpha) sonuçları da kritik değer olan 0,70‘in üzerinde olduğundan ölçeklerin iç tutarlılıklarının yüksek olduğu bulgusuna ulaĢılmıĢtır. B. Boyut Ortalamalarına ĠliĢkin Bulgular AraĢtırmada kullanılan ölçeklerdeki ifadeler 5‘li Likert tipi ölçek seklinde düzenlenmiĢ ve ölçeklerde yer alan boyutların analizleri sonucunda elde edilen ortalama değerlerden 3‘ün altında kalanlar olumsuz yargıyı, 3‘ün üstünde kalanlar ise olumlu yargıyı ifade etmektedir (1:Kesinlikle Katılmıyorum…5 Kesinlikle Katılıyorum). Boyut ortalamaları, bir faktör ile ilgili olarak ortalama aritmetik değeri; standart sapmalar (ss) ise bireylerin cevaplarının birbirine yakınlık durumunu gösterir. Standart sapma küçüldüğü ölçüde bireylerin faktörler açısından eğilimlerinin yakın (homojen) olduğu, standart sapmanın büyük olması durumunda cevaplayıcıların eğilimlerinin birbirinden uzaklaĢtığını (heterojen) gösterir (Gürbüz, 2006). Kısaca standart sapmanın küçük olması; ortalamadan sapmanın düĢük olduğunun, büyük olması ise ortalamadan sapmanın yüksek olduğunun göstergesidir. Tablo 5: Boyut Ortalama ve Standart Sapma Değerleri Tablosu BOYUTLAR Ortalama Standart Sapma (SS) Bireycilik-toplumculuk 3,18 0,922 DiĢilik-erillik 3,00 0,653 Belirsizlikten kaçınma 3,17 0,796 Güç mesafesi 3,22 0,946 KÜLTÜR (GENEL) 3,14 0,651 PERAKENDE MARKET TERCĠHĠ (GENEL) 3,08 0,505 Tablo 5‘e bakıldığında ele alınan kültür boyutları arasında en çok güç mesafesi boyutu 3,22 ortalama ile öne çıkmıĢtır. Perakende market tercihinin ise ortalaması 3,08 olarak belirlenmiĢtir. B. Regresyon Bulguları Bu bölümde araĢtırmanın hipotezi olan (H1) regresyon analizine tabi tutulmuĢ perakende market tercihi bağımlı değiĢken; kültür ise bağımsız değiĢken olarak ele alınmıĢtır. Kültürün perakende market tercihi üzerine etkisinin incelendiği araĢtırmaya ait gerçekleĢtirilen regresyon analizine yönelik elde edilen sonuçlar Tablo 6 da sunulmuĢtur. Tablo 6: Kültürün Perakende Market Tercihi Üzerine Etkisi Β Kültür Perakende Market Tercihi t Sig. ,350 9,649 ,000 Adj. R2=0,201 R: 0,451 F: 93,105 249 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Kültür ile Perakende market tercihi değiĢkenleri arasında; pozitif yönlü ve istatistiki açıdan anlamlı bir iliĢkinin olduğu Tablo 6 da görülmektedir (R: 0,451; p<0,000). Bu iliĢki modele ait teorik beklentiyi sağlamaktadır. Regresyon analizine iliĢkin analiz sonuçlarının yer aldığı Tabloya göre; modelde yer alan bağımlı değiĢken ―Perakende market tercihi‖ iken bağımsız değiĢken ―Kültür‖ değiĢkeni olarak belirlenmiĢtir. Buna göre kültür, perakende market tercihindeki değiĢimin 20,1‘ ini açıklamaktadır (Adj. R2=0,201). Tabloda yer alan sonuçlar; modelin açıklayıcılığının, istatistiksel açıdan anlamlı olduğunu göstermektedir (F=93,105, p<0,000). Ayrıca regresyon modelinde yer alan ―kültür‖ bağımsız değiĢkenine ait sonuçlar da istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuĢtur (t=9,649; p<0,000). AraĢtırmanın modeline bakıldığında ise; Model: Y(Perakende Market Tercihi) = β0 + β 1 (Kültür)+ u Perakende Market Tercihi = 1,985 + 0,350 (Kültür) (t= 17,038; sig.=, 000) (t= 9,649; sig.=0) Regresyon analizi sonuçlarına göre, kültürün, perakende market tercihi üzerinde istatistiki açıdan anlamlı bir etkisine sahip olduğu belirlenmiĢtir. Bu durumda araĢtırmanın hipotezi (H1) desteklenmiĢtir. SONUÇ ―Kültürün Perakende Market Tercihi Üzerine Etkisi‖ adlı bu çalıĢmada amaç; toplum kültürünün, tüketicilerin perakende market tercihine etkisini ölçmektir. Bu çalıĢma Sakarya ilinde yaĢayan 18-65 yaĢ arası 366 katılımcıdan elde edilen veriler ele alınarak yürütülmüĢtür. Elde edilen bulgular sonucunda; tüketicilerin en çok tercih ettiği perakende market BĠM, en çok satın alınan ürün grubu ise gıda olmuĢtur. Tercih edilen ürün grupları içerisinde diğer kategorisinde en çok öne çıkan giyim grubu olmuĢtur. Bu bilgi ıĢığında perakende marketlerin ürün gamında giyim grubuna yer vermeleri önerilebilir. Katılımcıların kültür boyutlarına katılım düzeylerine bakıldığında; en yüksek katılım düzeyinin 3,22 ile güç mesafesi boyutunda olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu bilgi doğrultusunda toplum algısında perakende marketlerin yüksek ya da düĢük statü göstergesi olmasının tüketim tercihlerini etkilediği sonucuna ulaĢılabilir. Bu nedenle perakende market markalarının güçlü imaj oluĢturmaları, rekabet avantajı sağlamaları açısından önem taĢımaktadır. ÇalıĢmanın bulguları; katılımcıların perakende market ve kültür ölçeğine verdikleri cevapların ortalamaları açısından değerlendirildiğinde, her iki ölçekte yer alan ifadelere yönelik katılım düzeylerinin, orta düzeyde olduğunu göstermektedir. ÇalıĢmada, ―Tüketicilerin sahip olduğu kültürün, perakende market tercihine etkisi vardır.‖ Ģeklindeki H1 hipotezi doğrulanmıĢtır. Bulgular; kültürün perakende market tercihi üzerinde istatistiki açıdan anlamlı bir etkisinin olduğunu göstermektedir. Bu çalıĢmada, ulusal kültürün yalnızca ―Güç Mesafesi, Bireyselcilik ve Çoğulculuk, Erkeklik ve DiĢilik, Belirsizlikten Kaçınma‖ boyutları kullanılmıĢ. Literatürdeki geçmiĢ çalıĢmalarda Uzun Ve Kısa Döneme Yönelme(Long term orientation) boyutunun Türk toplumu üzerindeki etkisinin diğer boyutlara oranla nıspi olarak düĢük değerde çıkması nedeniyle, söz konusu boyut araĢtırmaya dahil edilmemiĢtir. GerçekleĢtirilen regresyon analizi sonucunda kültürün perakende market tercihi üzerindeki etkisinin 20 olduğu 250 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ sonucuna ulaĢılmıĢtır. Bu bağlamda bu çalıĢmanın, perakende market tercihi üzerine gelecekte yapılacak çalıĢmalar için çıkıĢ noktası olacağı düĢünülmektedir. Ayrıca bu çalıĢma, perakende market sektöründe yapılacak pazarlama faaliyetlerine ve gelecekte yapılacak akademik çalıĢmalara katkıda bulunması açısından da önem taĢımaktadır. Bu nedenle gelecek çalıĢmalarda araĢtırmacılar, bu çalıĢmada kullanılmayan ve kültürü oluĢturan diğer boyutları da dahil ederek yeni çalıĢmalar gerçekleĢtirilebilir. Kaynakça Allaire, Y. ve Firsirotu, M. (1984). Theories Of Organizational Culture. Organization Studies, 5 (39), Altay,H.(2004).Güç Mesafesi,Erkeklik-DiĢilik,Belirsizlikten Kaçınma Özellikleri ile BaĢarı Arasındaki ĠliĢkilerin Ġncelenmesine Yönelik Bir AraĢtırma. Süleyman Demirel Üniversitesi ĠĠBF Dergisi,C.9,S.1.s.301-321. Craig, C. S. ve Douglas, S. P., (2006).Beyond National Culture: Implications Of Cultural Dynamics For Consumer Research, International Marketing Review, 23 (3), 322-342. Dörtyol Ġ.T., Varinli I., Kitapçı O. (2014). Algılanan Hizmet Kalitesi, Algılanan MüĢteri Değeri Ve DavranıĢsal Eğilimler Üzerinde Ulusal Kültür Etkisi: Antalya'da Bir Uygulama, Verimlilik Dergisi, Ss.73-111. Hofstede, G. (1991). Cultures And Organizations. England: Mcgraw-Hill Book. http://www.pazarlamamakaleleri.com/perakendede-musteri-tercihini-etkileme/#more347)(18.03.2017) Kotler P., (2000). Marketing Managament,Prentice Hall International,Inc. The Millenium Edition,New Jersey,S.520. Lee, J., (2008). The Influence Of Culture And Dimensions Of Service Quality On Positive Affect, Negative Affect And Delightedness, Dissertation Abstracts International, (Umino. 2398946). Levy M. ve Weitz B.A.,(2001). Retailing Management,Mcgraw-Hill Companies,Inc.,International Edition,New York,S.8. Levy, M. ve Weitz, B. A. (2004). Retailing Management, 5th Edition, New York: Macgrawhill/Irwin Polat,C. ve Külter,B. ; (2007). Tüketicilerin Perakende Mağaza Tercihini Etkileyen Faktörler: Niğde Ġli Örneği Gazi Üniversitesi Ġktisadi Ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi,9 / 3 . 109 – 126 Tek,Ö.B. ve Orel Demirci,F. (2006). Perakende Pazarlama Yönetimi, 2.Baskı, Ġzmir: BirleĢik Matbaacılık. Turan, S.; Durceylan, B.; ġiĢman, B.(2005). Üniversite Yöneticilerinin Benimsedikleri Ġdari Ve Kültürel Değerler. Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 13, 181–202. Ueltschy, L. C., Laroche, M., Eggert, A. ve Bindl, U., (2007). Service Quality And Satisfaction: An International Comparison Of Professional Services Perceptions, Journal Of Services Marketing, 21 (6), 410-423. 251 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Küresel Krizin Bireysel Emeklilik Fonları Volatilitesi Üzerine Etkisi: Türkiye Örneği Orkun ÇELĠK Elif ERER Deniz ERER Özet Küresel krizin üzerinden uzunca bir süre geçmesine rağmen, etkileri üzerine yapılan çalıĢmalar devam etmektedir. Bu çalıĢmanın amacı da, 2008 yılında ortaya çıkan küresel krizin, Türkiye‘deki bireysel emeklilik sistemi üzerindeki etkisini incelemektir. ÇalıĢmanın dönem aralığı 05.01.2014-18.11.2016 (Haftalık) dönemini kapsamaktadır. ARMA(9,8)-EGARCH(1,1) modeli kullanılarak analiz edilmiĢtir. Elde edilen sonuçlara göre, küresel krizin bireysel emeklilik fonları volatilitesini arttırdığı görülmüĢtür. Bu durum, küresel krizin bireysel emeklilik fonlarını olumsuz etkilediğini ifade etmektedir. Anahtar Kelimeler: Küresel Kriz, Tasarruf, Bireysel Emeklilik Jel Kodları: D14, E21, J32 Abstract Although a long time has passed since the global crisis, studies on the effects have continued. The aim of study is to analysis the effect of global crisis on private pension system in Turkey. This is covered 05.01.2014-18.11.2016 period and is employed by ARMA(9,8)-EGARCH(1,1) model. It is infered from the results that global financial crisis increased the volatility of private pension funds. This situation states that global financial crisis affected negatively private pension funds. Keywords: Global Crisis, Saving, Private Pension Jel Cods: D14, E21, J32 GĠRĠġ Dünya genelini etkisi altına alan küresel krizin üzerinden uzunca bir zaman geçmesine rağmen, yaratmıĢ olduğu iktisadi ve sosyal tahribatların incelenmesiyle ilgili literatür gün geçtikçe artmaktadır. Ġlk olarak finansal piyasalarda ortaya çıkan, daha sonra reel piyasaları da etkileyen bu kriz, özellikle Türkiye gibi geliĢmekte olan ülkelerin hem finans, hem de reel piyasalarını daha da kırılgan bir hale getirmiĢtir. Bu durum, krizden çıkma sürecini geciktirmekte olup, etkilerini uzun vadeye yaymaktadır. Bu nokta da, dikkate alınması gereken alanlardan biri de bireysel emeklilik sistemidir. Çünkü bireylerin geleceğe yönelik planlarını ve bireysel tasarruf eğilimleri bu süreçten oldukça derin bir Ģekilde etkilendiği düĢünülmektedir. Bu çalıĢmanın amacı da, özellikle Türkiye‘de bireysel emeklilik sistemi içerisinde elde edilen fonların volatilitesinin (oynaklığı) bu süreçten etkilenip etkilenmediğini analiz etmektir. Bu kapsamda ilk olarak, küresel krizin Türkiye‘deki bireysel ArĢ. Gör., Ege Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, Ġktisat Bölümü, orkun.celik@ege.edu.tr Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġktisat Anabilimdalı Doktora Programı, elif_erer_@hotmail.com Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġktisat Anabilimdalı Doktora Programı, denizerer@hotmail.com 252 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ emeklilik fonları üzerindeki etkisi, dünya trendi ve Türkiye‘ye yansıması Ģeklinde betimsel bir anlatımla incelenecektir. Ġkinci bölümde, konuyla ilgili literatüre yer verilecektir. Üçüncü ve son bölümde ise, çalıĢmanın yöntemi ve elde edilen sonuçlara yer verilecektir. Bu çalıĢmanın özgün değeri olarak, küresel krizin Türkiye‘de ki bireysel emeklilik sistemi üzerindeki etkisini ampirik bir Ģekilde inceliyor olması düĢünülmektedir. I.KÜRESEL KRĠZĠN TÜRKĠYE‟DEKĠ BĠREYSEL EMEKLĠLĠK FONLARI ÜZERĠNE ETKĠSĠ Emeklilik politikaları üzerine yapılan çalıĢmalar göstermektedir ki, hem kamu hem de özel kesim emeklilik programları, küresel krizin ve ekonomik resesyonun sonuçlarından etkilenmiĢlerdir (Natali, 2011: 9). Özellikle küresel krizin finansal boyutu, özel emeklilik fonlarını oldukça derin bir Ģekilde etkilemiĢtir. 2008 yılında OECD ülkelerinde özel emeklilik fonu yatırımlarının reel değerinin yüzde 23 oranında azaldığı görülmüĢtür. Bu ise, 5.4 trilyon dolarlık bir kayba eĢdeğerdir. Aynı zamanda birçok kiĢinin emeklilik tasarrufu ve diğer varlıklarından önemli bir kısmının kaybolduğunu ifade etmektedir (Whitehouse, 2009: 1). Grafik 1. OECD Ülkelerinde Emeklilik Fonlarının Nominal Net Yatırım Getiri Oranları ( ) 30,00 20,00 10,00 -10,00 -20,00 -30,00 2008 Türkiye Kore Almanya Çek Cumhuriyeti Yunanistan Meksika Slovakya Ġtalya Ġspanya Norveç Basit Ort. Ġsviçre Avusturya Polonya Lüksemburg ġili Portekiz Finlandiya Hollanda Macaristan Belçika Avustralya Ağırlıklı Ort ABD Ġrlanda 0,00 2009 -40,00 Kaynak: OECD Pension Market Focus (2010)‘dan alınan veriler tarafımızca düzenlenmiĢtir. Grafik 1‘de görüldüğü gibi, birçok geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerdeki emeklilik fonlarının getiri oranlarında küresel kriz döneminde önemli azalıĢlar gözlenmiĢtir. Türkiye‘de ki emeklilik fonların getiri oranı 2008 yılında yüzde 19 oranında iken, 2009 yılında yüzde 17.10 düzeyine gerilemiĢtir. Ülkeler arasında getiri oranlarında farklılıklar kısmen, düzenleyici çevre kadar, portföy kompozisyonundaki farklılıklarla açıklanmaktadır. Ayrıca, ekonomik koĢullardan kaynaklı iĢsizlik oranının artması emekli tasarruf miktarını azaltacak ve böylece gelecekteki emeklilik gelirini negatif etkileyecektir (Antolin ve Stewart, 2009: 4). 253 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Grafik 2. Türkiye‘nin Tasarruf Oranları ( ) (1975-2014) 35,0 30,0 25,0 20,0 15,0 10,0 5,0 0,0 19751977197919811983198519871989199119931995199719992001200320052007200920112013 Kaynak: Kalkınma Bakanlığı‘ndan alına veriler tarafımızca düzenlenmiĢtir. Grafik 2‘de ise, Türkiye‘nin yıllara göre tasarruf oranlarının seyri gösterilmiĢtir. 1980 ve 1988 yılları arasında politika belirsizlikleri ve yüksek enflasyona nedeniyle tasarruf oranlarında keskin bir Ģekilde artıĢ görülmüĢ ve 1988‘den bugüne kadar ki süreçte azalma eğiliminde olmuĢtur (Sancak ve Demir, 2012: 173). Türkiye‘de 2004 ve sonrası dönemde gelindiğinde yurtiçi tasarruflar ve bireysel emeklilik katkı payları artmıĢtır. Yurt içi tasarruflar 2003‘ten 2008 küresel krizine kadar mevcut durumu korurken, küresel kriz sonrası azalma eğilimine girmiĢtir (Çoban ve Çoban 2016: 13). Grafik 3. Türkiye‘nin Bireysel Emeklilik Fonlarının DeğiĢim Oranı ( -Aylık) (2003-2016) 150,0 100,0 50,0 -50,0 2003M12 2004M5 2004M10 2005M3 2005M8 2006M1 2006M6 2006M11 2007M4 2007M9 2008M2 2008M7 2008M12 2009M5 2009M10 2010M3 2010M8 2011M1 2011M6 2011M11 2012M4 2012M9 2013M2 2013M7 2013M12 2014M5 2014M10 2015M3 2015M8 2016M1 2016M6 0,0 -100,0 Kaynak: EGM(2016)‘dan alınan veriler tarafımızca düzenlenmiĢtir . Küresel krizle birlikte dünya genelinde piyasa dinamiklerinin değiĢmesi ve özellikle türev piyasalarının daha kırılgan bir hal alması, tasarruf sahiplerini de güvenli limanlara yönelmiĢtir. Bu durumdan Türkiye gibi ülkelerde oldukça sert bir Ģekilde etkilenmiĢtir. Grafik 3‘te Türkiye‘de ki bireysel emeklilik fonlarının değiĢim oranları gösterilmekte olup, özellikle kriz sonrası dönemde emeklilik fonlarının oynaklığında büyük değiĢimler gözlenmiĢtir. 254 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ II.LĠTERATÜR Konuyla ilgili literatüre bakıldığında, Türkiye için bireysel emeklilik fonlarının volatilitesi ile ilgili bir çalıĢmaya rastlanmamıĢtır. Yapılan çalıĢmalar ise sırasıyla Ģöyledir. Kay (2009), Arjantin‘de bireysel emeklilik sisteminin yapısını ve politik riskin bireysel emeklilik sistemi üzerindeki etkisini incelemiĢtir. ÇalıĢmada politik riskin bireysel emeklilik sistemi üzerinde negatif bir etkiye sahip olduğu ifade edilmiĢtir. Musalem ve Pasquini (2012), 1990-2007 dönemi için 27 ülkede bireysel emeklilik fonlarının performansı ile ülkenin özel emeklilik endrüstrisi ve emeklilik planının yapısı arasındaki iliĢkiyi incelemiĢlerdir. ÇalıĢmada bireysel emeklilik sistemine geçildiği tarihten itibaren yıl sayısı, yönetilen varlıkların toplam değerinin milli gelire oranı, emeklilik sisteminde emeklilik fonlarının sayısı, piyasa yoğunlaĢma oranı, bireysel emeklilik sisteminin zorunlu veya gönüllü olduğunu gösteren kukla değiĢken, bireysel emeklilik sisteminin bireysel planlara mı yoksa mesleki planlara mı dayalı olduğunu gösteren kukla değiĢken, reel büyüme oranı, satın alma gücü paritesine göre kiĢi baĢına düĢen gelir, mali açık veya fazlanın gelire oranı, enflasyon oranı, döviz kurundaki yıllık değiĢim, 90 gün vadeli reel yıllık faiz oranı, dıĢa açıklık, hisse senedi piyasa kapitilizasyonu, özel sektör tahvili piyasa kapitilizasyonu, ülke borç stokunun milli gelire oranı, özel sektöre verilen kredi miktarının milli gelire oranı değiĢkenleri kullanılmıĢtır. ÇalıĢma sonucunda, yönetilen varlıkların daha çok olduğu sistemlerde getirilerin daha yüksek olduğu, mesleki planların bireysel emeklilik planlarından, çeĢitli fonlara sahip sistemlerin tek fona sahip sistemlerden daha fazla daha fazla getiri sağladığı, daha eski sistemlerde emeklilik sistemi volatilitesinin daha düĢük olduğu bulunmuĢtur. Bayar ve Kılıç (2014), Türkiye için küresel krizin bireysel emeklilik sistemi üzerine olan etkisini incelemiĢtir. ÇalıĢmada betimsel analiz yöntemi kullanılmıĢtır. Buna göre, kriz süresince bireysel emeklilik fonlarının toplam net varlık değerindeki artıĢ hızının azaldığı ve hisse senedi ağırlıklı emeklilik fonların negatif getiriler sağladığı görülmüĢtür. Bu nedenle, emeklilik yatırım fonlarının portföy dağılımlarında hisse senedinden tahvile bir kayma olmuĢtur. Ayrıca, bireysel emeklilik sistemindeki katılımcı sayısı artıĢ hızının önemli oranda azaldığı tespit edilmiĢtir. Selim ve Çelik (2014), otuz iki OECD ülkesi için bireysel emeklilik fonlarının belirleyicilerini incelemiĢtir. Panel veri analizi yöntemi kullanılmıĢ olup, 2005-2011 dönem aralığı dikkate alınmıĢtır. Elde edilen sonuçlara göre, hane halkı tüketim harcamaları, kiĢi baĢına gayri safi yurtiçi hâsıla, erkeklerin ortalama emeklilik yaĢı ve 2008 küresel krizi, bireysel emeklilik fonlarını negatif ve anlamlı bir Ģekilde etkilemiĢtir. Buna karĢın nüfus, sağlık harcamaları ve istihdam oranı bireysel emeklilik fonlarını pozitif etkilemiĢtir. Ayrıca, enflasyon ve kısa dönem faiz oranının bireysel emeklilik fonları üzerinde etkisinin olmadığı tespit edilmiĢtir. Gökçen ve Yalçın (2015), 2004-2012 dönemi için Türkiye‘de bireysel emeklilik fonlarını etkileyen faktörleri panel veri analizi yöntemiyle incelemiĢler ve söz konusu fonların performanslarını karĢılaĢtırmıĢlardır. ÇalıĢmada fonların varlık değerleri, fiyatları, brüt ve net getiriler, benchmarklar ve portföy dağılımlarına iliĢkin veriler kullanılmıĢtır. Ayrıca, bireysel emeklilik fonlarını etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla ise BIST100 borsa endeksi, ağırlıklandırılmıĢ gecelik repo faiz oranı, kısa dönemli hazine bonosu, devlet tahvili, kısa ve uzun dönem ağırlıklandırılmıĢ dolar cinsinden hazine bonosu ve eurobond, 255 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ dolar/TL endeksi, Amerika ve Almanya devlet tahvili endeksleri, JP Morgan EMBI endeksi değiĢkenlerinden yararlanılmıĢtır. ÇalıĢma sonucunda BIST100 endeksi, devlet tahvili, dolar/TL endeksi, Amerika devlet tahvili değiĢkenlerinin bireysel emeklilik fonlarını pozitif olarak etkilediği görülmüĢtür. Bu durum, düĢük maliyetli fon ihtiyacına olan talebin arttığını ifade etmektedir. Kesgingöz (2016), Türkiye için küresel krizin yoksulluk ve emeklilik kararları üzerindeki etkisini incelemiĢtir. ÇalıĢmada betimsel analiz yöntemi kullanılmıĢtır. Buna göre, küresel kriz nedeniyle gini katsayısı artmıĢ, asgari ücret, yoksulluk sınırı ve kiĢi baĢına gayri safi yurtiçi hâsıla azalmıĢtır. Ayrıca kriz gelir dağılımını da olumsuz etkilemiĢ, bu durum yoksulluğu derinleĢmesine yol açmıĢtır. Bu da bireyleri emekli olma tercihini etkilemiĢtir. Kriz döneminde kamu emeklilik sistemindeki emekli sayısını arttığı gözlenmiĢtir. Türkiye‘de sıkça yaĢanan ekonomik krizler ve gün geçtikçe ağırlaĢan sosyal güvenlik koĢulları nedeniyle bireysel emeklilik sistemine olan ilgi giderek artırmıĢtır. III. AMPĠRĠK UYGULAMA A.Veri Seti ve Tanımlayıcı Ġstatistikler ÇalıĢmanın amacı, Avrupa‘da ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyayı etkileyen küresel borç krizinin Türkiye‘de bireysel emeklilik fonları üzerindeki etkisini incelemektir. Bu amaçla 05.01.2004-18.11.2016 dönemine iliĢkin haftalık bireysel emeklilik sistemi fonları kullanılmıĢtır. ÇalıĢmada kullanılan değiĢkenlere iliĢkin açıklamalar Tablo 1‘de yer almaktadır: Tablo 3. ÇalıĢmada Kullanılan DeğiĢkenlere ĠliĢkin Açıklamalar Kısaltmalar Açıklamaları Lbes Bireysel emeklilik fonlarının logaritması Dummy 2008 küresel krizin etkisini gösteren kukla değiĢken Kaynak: Tarafımızca düzenlenmiĢtir. Grafik 4 incelendiğinde, küçük değiĢimlerin küçük değiĢimleri; büyük değiĢimlerin büyük değiĢimleri takip ettiği görülmektedir. Bu durum oynaklık kümelemesi olarak adlandırılmaktadır. Grafik 4‘ten hareketle, bireysel emeklilik fonlarının 2008 krizinden sonra oynaklığının artığı söylenilebilmektedir. Grafik 4. Bireysel Emeklilik Fonlarına ĠliĢkin Büyüme Oranlarının Zaman Ġçindeki Seyri Kaynak: Tarafımızca hesaplanmıĢtır. Bireysel emeklilik fonlarına iliĢkin tanımlayıcı istatistikler, Tablo 2‘de yer almaktadır: 256 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Tablo 2. Tanımlayıcı Ġstatistikler Tanımlayıcı Ġstatistikler Ortalama Medyan Maksimum Değer Minimum Değer Ġstatistik Değerleri 10.433 10.424 12.918 6.488 Tanımlayıcı Ġstatistikler Standart Sapma Çarpıklık Basıklık Jarque-Bera Ġstatistik Değerleri 1.055 -0.464 3.329 31.701 Tablo 2 incelendiğinde, lbes serisine iliĢkin en yüksek değer 12.918, en düĢük değer ise 6.488 olduğu görülmektedir. Bu serinin sola çarpık olduğu ve normal dağılıma sahip olmadığı görülmektedir. B.Yöntem Sabit ortalama ve varyanslı olmadıklarından dolayı çoğu ekonomik zaman serilerinin modellenmesinde koĢullu değiĢen varyans modellemelerinden yararlanılmaktadır. Finansal serilerin koĢullu değiĢen varyansını tahmin etmek amacıyla oluĢturulan ilk model Engle (1982) tarafından önerilmiĢtir. ARCH yöntemi olarak adlandırılan bu modele daha sonra alternatif birçok model geliĢtirilmiĢtir. Bu alternatif modellerden biri Bollerslev (1986) tarafından geliĢtirilen GARCH modelidir. GARCH modelinde asimetri etkisi göz önüne alınmamaktadır. GARCH modelinin bu eksikliğini gidermek amacıyla, asimetri etkisini dikkate alan modeller geliĢtirilmiĢtir (Nelson, 1990; Christie, 1982; Schwert, 1989). Asimetri etkisini dikkate alan koĢullu varyans modellerinden birisi EGARCH yöntemidir. EGARCH modeli Nelson (1991) tarafından geliĢtirilmiĢtir. Eğer t zamanında verilen bilginin Ģartlı varyansı ise, pozitif olmak zorundadır. GARCH modeli, bunu ‘yi pozitif rassal değiĢkenlerin doğrusal bir kombinasyonu Ģeklinde ifade ederek sağlamaktadır. ‘nin pozitif olmasını sağlamak için diğer bir yöntem, gecikmeli ve zamanın bir fonksiyonu olarak ( )‘yi doğrusallaĢtırmaktır. ∑ ( ) ( ) burada standartlaĢtırılmıĢ artıktır. EGARCH modeli borsa getirileri ve oynaklık değiĢimleri arasındaki asimetrik iliĢkiyi ortaya koymaktadır. Bunu sağlamak için, ( )‘nin değeri ‘nin iĢaretine ve büyüklüğünün bir fonksiyonu olmak zorundadır. ( ), Ģartlı varyans sürecinin * + hisse senedi fiyatlarındaki artıĢ ve azalıĢlara asimetrik tepki verilmesine izin vermektedir ve Ģartlı varyansın her zaman pozitif olmasını da sağlamaktadır (Nelson, 1991: 350-351). EGARCH(1,1) modeli aĢağıdaki gibi yazılabilir: ( ) ( ) | | Burada standartlaĢtırılmıĢ hatalar e/ kullanılır. ARCH etkisi karesel hatalar yerine standartlaĢtırılmıĢ hataların mutlak değeri ile gösterilir. Eğer kaldıraç etkisi varsa, ‘nın negatif olması beklenir (Kirchgassner ve Wolters, 2007: 257 – 258). EGARCH modeli genel olarak aĢağıdaki Ģekilde ifade edilmektedir: ( ) ( ) √ [ | √ | √ ] parametresi modelin simetrik, yani GARCH etiksini göstermektedir. piyasada meydana gelen herhangi bir Ģeye bakılmaksızın Ģartlı oynaklıktaki sürekliliği ölçmektedir. nisbi olarak büyük olduğunda, oynaklığın piyasadaki bir krizi takiben ortadan kalkması (die out) uzun zaman almaktadır. parametresi asimetriyi veya kaldıraç etkisini ölçmektedir. Eğer ise, model simetriktir. olduğunda, pozitif Ģoklar (iyi haberler) negatif Ģoklardan 257 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ (kötü haberler) daha az oynaklık yaratır. Eğer ise,pozitif değiĢiklikler negatif değiĢikliklerden daha çok istikrar bozucudur (destabilizing) (Su, 2010: 8-9). C.Bulgular 2008 küresel krizinin bireysel emeklilik sistemi fonları üzerindeki etkisini gösteren model kurulmadan önce, lbes serisine iliĢkin ADF ve Phillips-Perron birim kök testleri uygulanmıĢtır. Sonuçlar Tablo 3‘de yer almaktadır. Tablo 3 incelendiğinde, hem sabit terimli hem de sabit terim ve trendli birim kök test sonuçlarına göre lbes değiĢkeninin düzey değerinde durağan olduğu görülmektedir. Tablo 3. ADF ve Phillips-Perron Birim Kök Test Sonuçları DeğiĢkenler ADF Sabit Terimli Lbes Kritik değerler -4.094 (15) %1 -3.438 %5 -2.865 %10 -2.568 Sabit Terim ve Trendli -5.628 (15) %1 -3.969 %5 -3.415 %10 -3.130 Phillips-Perron Sabit Terimli Sabit Terim ve Trendli -17.093(21) -29.660 (20) %1 -3.438 %1 -3.969 %5 -2.865 %5 -3.415 %10 -2.568 %10 -3.130 Not: Parantez içindeki değerler Akaike bilgi kriterine göre belirlenen gecikme uzunluğunu gösternektedir. ***, **, * sırasıyla 1, 5 ve 10 anlamlılık düzeylerini ifade etmektedir. ∆ değiĢkenlerin birinci dereceden farkını göstermektedir. ÇalıĢmada, 2008 küresel krizin bireysel emeklilik sistemi fonlarının oynaklığı üzerindeki etkisini incelemek amacıyla, alternatif koĢullu oynaklık modelleri denenmiĢ ve Akaike ve Swartchz bilgi kriteri en düĢük, log-olabilirlik değeri en yüksek olan ARMA(9,8)EGARCH (1,1) modeli seçilmiĢtir. ARMA(9,8)-EGARCH(1,1) modeline iliĢkin tahmin sonuçları Tablo 4‘de yer almaktadır. Tablo 4 incelendiğinde, asimetri etkisini gösteren katsayısı istatistiksel olarak anlamlıdır. Dolayısıyla, negatif haberler pozitif haberlere göre oynaklık üzerinde nispeten daha fazla etkiye sahiptir. 2008 küresel krizine iliĢkin kukla değiĢkeni gösteren katsayısı pozitif ve 0.05 önem düzeyi için anlamlıdır. Bu durum, bireysel emeklilik sistemi fonlarına iliĢkin riskin 2008 küresel kriz dönemi boyunca arttığını ifade etmektedir. Tablo 5‘de ise, ARMA(9,8)-EGARCH(1,1) modelinin geçerliliğini sınamak amacıyla yapılan diagnostik test sonuçları yer almaktadır. Tablo 4. ARMA(9,8)-EGARCH(1,1) Model Tahmin Sonuçları DeğiĢken Katsayı Ortalama Denklemi 19.72777 -0.454779 0.751962 0.577148 -0.154442 0.671536 0.631952 -0.395216 -0.610902 -0.020093 0.492015 -0.613589 -0.488109 0.121698 Standart Hata 9.516285** 0.152963*** 0.076154*** 0.134128*** 0.055434*** 0.051775*** 0.105145*** 0.085092*** 0.089581*** 0.049035 0.153853*** 0.078687*** 0.125282*** 0.058835** 258 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ 0.058981*** 0.088677*** 0.052232*** 0.076667*** -0.569856 -0.434374 0.351883 0.386871 Varyans Denklemi T-DIST. DOF Akaike Schwarz Log olabilirlik Hannan-Quinn Not:*,**,*** sırasıyla 1, 5 ve 0.073215** 0.136915** 0.097426** 0.031067*** 0.082272** 0.196898*** -0.162222 0.315000 0.192949 0.924551 0.168811 2.262252 1.181179 1.322552 -444.9281 1.235507 10 önem düzeyinde anlamlılıkları göstermektedir. | , | Tablo 5. ARMA(9,8)-EGARCH(1,1) Modelinin Artıklarına ĠliĢkin Diagnostik Test Sonuçları Test Ġstatistiği 3.62215 3.96502 0.43657 0.70146 Diagnostik Testler Box-Pierce Q(5) Box-Pierce Q(10) ARCH(5) ARCH (10) p değeri 0.2226 0.7675 0.8316 0.4599 Grafik 5‘teARMA(9,8)-EGARCH(1,1) modelinden elde edilen standartlaĢtırılmıĢ artıklar ve koĢullu varyansa iliĢkin grafikler yer almaktadır. Buna göre, 2008 küresel krizin etkileri açık bir Ģekilde görülmektedir. Gerek koĢullu varyans gerekse standartlaĢtırılmıĢ artıklara iliĢkin grafikler incelendiğinde, küresel krizin bireysel emeklilik sistemi fonlarının riskini arttırdığı söylenebilmektedir Grafik 5. ARMA(9,8)-EGARCH(1,1) Modeline ĠliĢkin Grafikler Kaynak: Tarafımızca hesaplanmıĢtır. 259 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ SONUÇ Bu çalıĢmada 05.01.2014-18.11.2016 dönemi için Türkiye‘de bireysel emeklilik fonlarının 2008 küresel kriz sürecinden nasıl etkilendiğini incelenmiĢtir. Ġlk olarak, bireysel emeklilik sistemi fonlarına iliĢkin getiri serisi oluĢturulmuĢtur. Daha sonra, bireysel emeklilik sistemi volatilite değerlerini elde etmek amacıyla çeĢitli koĢullu oynaklık modelleri denenmiĢ ve Akaike ve Schwarz bilgi kriterleri ve katsayıların anlamlılıklarına göre en uygun oynaklık modelinin ARMA(9-8)-EGARCH(1,1) modeli olduğu görülmüĢtür. Yapılan analiz sonuçlarına göre bireysel emeklilik fonlarının oynaklığı üzerinde asimetri etkisi olduğu, diğer bir ifadeyle negatif haberlerin oynaklığı daha fazla etkilediği bulunmuĢtur. 2008 küresel finansal krizi bireysel emeklilik sistemi fonlarının oynaklığını arttırıcı bir etki yaratmıĢtır. Söz konusu fonların riski küresel kriz ile birlikte artmıĢtır. Ayrıca elde edilen sonuçlar, Selim ve Çelik (2014)‘in çalıĢmasını destekler nitelikte olup, krizin Türkiye‘de ki bireysel emeklilik sistemini olumsuz etkilediğini göstermektedir. Türkiye‘de bireysel emeklilik fonlarında yüksek derecedeki bu oynaklılık, sisteme ve ekonomiye olan güveninde bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Çünkü emeklilik sistemi, toplum tarafından güvenli bir yatırım limanı olarak değerlendirilmediği sürece, en ufak bir dıĢsal Ģok durumunda yüksek derecede değiĢimler gözlenebilecektir. Bu noktada yapılması gereken, özellikle ekonomi de bireysel gelir farklılıklarının giderilmesi, gelir düzeylerinin arttırılması ve böylece bireysel ve toplumsal tasarruf politikalarının teĢvik edilmesi gerekmektedir. Kaynakça Antolín, P. Stewart F. (2009), Private Pensions and Policy Responses to the Financial and Economic Crisis, OECD Working Papers on Insurance and Private Pensions , No. 36, OECD publishing, doi:10.1787/22438687. Bayar Y., Kılıç M. (2014), Küresel Finansal Krizin Türkiye‘de Bireysel Emeklilik Sistemine Etkileri, Ġnsan ve Toplum Bilimleri AraĢtırmaları Dergisi, Cilt.3, Sayı: 2, ss. 246-264. Christie, A. A. (1982). The Stochastic Behavior of Common Stock Variance: Value, Leverage and Interest Rate Effects. Journal of Financial Economics, 10, ss.407-432 Çoban O., Çoban A. (2016), Historical Development of Individual Pension System: A Theoretical Analysis, Proceedings of the Fifth European Academic Research Conference on Global Business, Economics, Finance and Banking (EAR16Turkey Conference) ISBN: 978-1-943579-44-0, IstanbulTurkey. 15-17 December, 2016. Paper ID: 1653. Gökçen, U., Yalçın, A. (2015). The Case Against Active Pension Funds: Evidence from thr Turkish Private Pension System. Emerging Markets, Cilt:23, ss.46-67. Kay, S. (2009). Political Risk and Pension Privatization : The Case of Argentina (19942008). Kesgingöz H. (2016), Türkiye‘de YaĢanan 2008 Ekonomik Krizinin Yoksulluk ve Emeklilik Kararları Üzerine Etkisi, Sosyal Güvenlik Dergisi, 6(1), ss. 126-158. Kirchgassner, G., Wolters, J. (2007). Introduction To Modern Time Series Analysis. Berlin, Heidelberg: Springer Verlag Berlin Heidelberg. 260 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Musalem, A. R., Pasquini, R. (2012). Private Pension Systems Cross-Country Investment Performance. Social Protection and Labor Discussion Paper, No: 1214. Natali D. (2011), Pensions After the Financial and Economic Crisis: A Comparative Analysis of Recent Reforms in Europe, ETUI Working Paper 2011.07, https://www.etui.org/content/download/5206/51958/.../11+WP+2011+07+WEB.pdf, (01.02.2017). Nelson, D. (1991). Conditional Heteroskedasticity in Asset Returns: A NewApproach. Econometrica, sayı: 59 (2), 347-370. Sancak E., Demirci N. (2012), Ulusal Tasarruflar ve Türkiye‘de Sürdürülebilir Büyüme Ġçin Tasarrufların Önemi, Ekonomik ve Sosyal AraĢtırmalar Dergisi, Cilt:8, Yıl:8, Sayı:2, ss. 159-198. Schwert, G. (1989). Why Does Stock Market Volatility Change Over Time? Journal of Finance, 44, ss. 1115-1153 Selim S., Çelik O. (2014), Bireysel Emeklilik Fonlarını Belirleyen Faktörler: OECD Örneği, Selçuk Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Sosyal ve Ekonomik AraĢtırmalar Dergisi, ISSN: 2148 – 3043, Yıl:14, 28, 188-208. Su, C. (2010). Application of EGARCH Model to Estimate Financial Volatility of Daily Returns: The Empirical Case Of China. University of Gothenburgs,School of Business, Economics and Law, yüksek lisans tezi. Whitehouse E. (2009), Pensions During the Crisis: Impact on Retirement Income Systems and Policy Responses, http://www.actuaries.org/EVENTS/Congresses/Cape_Town/Papers/Pensions,%20Benefits%2 0and%20Social%20Security%20(PBSS)/240_final%20paper_Whitehouse.pdf, (01.02.2017). 261 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Opsiyon SözleĢmelerinde Stratejiler: Bankacılık Sektöründe Bir Uygulama Uğur KONAKCI Orkhan HÜSEYNLĠ Özet Günümüzde uluslararası para akıĢının artmasıyla, küreselleĢme sonucu hızla artan rekabet koĢulları önemli boyutlara ulaĢmıĢtır. 20. Yüzyılın son çeyreğinde, sabit kur sisteminden dalgalı kur sistemine geçilmeye baĢlanmasıyla birlikte, finansal piyasalardaki belirsizlik ve fiyat dalgalanmaları, finansal sistemi etkileyen faktörlerden risk düzeyinin kontrolünü zorlaĢtırmıĢtır. Bu nedenle de riski yönetilebilmek, riskten korunabilmek amacıyla mevcut finansal araçlara dayalı olarak türev araçların ortaya çıkmasına neden olmuĢtur. Türev araçlar ilk olarak riskten korunma amacıyla kullanılmaya baĢlasa da daha sonra yaratmıĢ olduğu kaldıraç etkisi birçok yatırımcının dikkatini çekmiĢ, arbitraj ve spekülasyon amacıyla da kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Opsiyon sözleĢmeleri ise türev araçlar arasında zararın sınırlı, karının sonsuz olması nedeniyle Ģüphesiz en önemli yatırım araçlarından biri haline gelmiĢtir. Bu çalıĢma kapsamında bankacılık sektöründe faaliyet gösteren Garanti Bankası A.ġ.‘ nin Borsa Ġstanbul‘da (BIST) iĢlem gören hisse senetleri (GARAN) üzerine düzenlenen Avrupa tipi opsiyonlar ile opsiyon stratejisi uygulanmıĢ, böylece vade sonunda kar elde edildiği gözlemlenmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Opsiyon SözleĢmeleri, Opsiyon Stratejileri JEL Kodları: G13, G19, G24 Abstract Nowadays, because of the increasing flow of international money, the rapidly increasing competition conditions of globalization have reached important dimensions. In the last quarter of the 20th century with introduction of the floating exchange rate system from the fixed exchange rate system, the uncertainty in financial markets and price fluctuations made it difficult to control the risk level from the factors affecting the financial system. As the result of this process derivative instruments based on available financial instruments was created in the cause of manage risk and protect from risk. Derivatives instruments were used for the first time as a hedge against risk, but later, the lever effect is created from derivatives instruments attracted the attention of many investors and it was used for arbitrage and speculation. Option contracts in the derivative instruments have undoubtedly become one of the most important investment instruments due to the limited losses and the infinite profit. In this study, option strategies applied by European type options on stocks of Garanti Bankası A.ġ. (GARAN), which traded in Stock Exchange Istanbul (BIST) and operates in the banking sector. We found profit at the end of the maturity. Keywords: Option Contracts, Option Strategies GĠRĠġ KüreselleĢmeyle birlikte fiyatlardaki değiĢim hızının artmasıyla birçok Ģirket için korunma (hedge) faktörü önemli hale gelmiĢ, Ģirketler opsiyon sözleĢmeleri yaparak fiyatlardaki dalgalanmalardan, düĢük miktarda primler ödeyerek, korunmayı ve kar elde Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, ĠĢletme Ana Bilim Dalı, Tezli Finansman Yüksek Lisans Programı Öğrencisi, ugurkonakci@gmail.com Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, ĠĢletme Ana Bilim Dalı, Tezli Finansman Yüksek Lisans Programı Öğrencisi, horxan616@gmail.com 262 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ etmeyi sağlamıĢlardır. Opsiyon sözleĢmeleri, olası büyük kayıpların, küçük yatırımlarla önlenmesi veya spekülasyon amacıyla yapıldığında düĢük primlerle yüksek kazançların elde edilmesi sonucunda cazip hale gelmiĢtir. Opsiyon sözleĢmeleri, belli bir dayanak varlığı belirli bir vadeye kadar veya vade sonunda belirlenen kullanım fiyatı üzerinden alma veya satma hakkı veren sözleĢmelerdir (Brealey ve Myers ‗den aktaran Akkaya ve Taner, 2012). Belirli bir tarihe kadar istenildiği anda kullanılabilen opsiyonlar Amerikan tipi opsiyon, belirli bir vade sonunda kullanılabilen opsiyonlar ise Avrupa tipi opsiyon olarak nitelendirilmektedir (Taner ve Akkaya, 2012). Opsiyon sözleĢmeleri, ödediği prim karĢılığında opsiyonun alıcısına belirli bir dayanak varlığı sözleĢmede belirtilen kullanım fiyatı üzerinden alma veya satma gibi bir hak sağlarken, satıcısına almıĢ olduğu prim dolayısıyla yükümlülük getirmektedir. Burada önemli ayrım, sözleĢmenin uzun pozisyon alan tarafının alma veya satma hakkını kullanması durumunda kısa pozisyon alan tarafın bu yükümlülüğünü yerine getirme zorunluluğunun bulunmasıdır. Bu çalıĢmada Borsa Ġstanbul‘da iĢlem gören bir hisse senedi belirli bir tarihte farklı opsiyonlarda farklı pozisyonlar alınarak Avrupa tipi opsiyonların fiyatlandırılmasında kullanılan Black-Scholes fiyatlama modeli ile test edilmektedir. Amaç düzenlenen opsiyonlar üzerinden kar elde edilip edilmediğini tespit etmektir. I. LĠTERATÜR TARAMASI Literatürde opsiyonun ve opsiyonun fiyatının araĢtırıldığı çalıĢmalar oldukça sınırlıdır. Konu ile ilgili elde edilmiĢ olan çalıĢmaların bir kısmı aĢağıda özetlenmektedir. Dwobroto, Febrian, Herwany ve Brahmana (2010), çalıĢmalarında yaka, korumalı satım ve korumalı alım opsiyon stratejileri arasında en iyi riskten korunma stratejisini belirlemeyi amaçlamıĢlar ve 2004-2008 tarihleri arasındaki Dow Jones Borsası Endüstri Endeksinde yer alan opsiyonlara varyans analizi (ANOVA) uygulamıĢlardır. Uygulama sonucunda bu opsiyon stratejileri arasında olağan risk seviyesinde en büyük getiriyi korumalı alıĢ stratejisinin sağladığı gözlemlenmiĢtir. Šoltés (2013), çalıĢmasında hisse senedi fiyatının negatif eğilimli olması durumunda iken alım opsiyonu yayılma stratejisi ve satım opsiyonu yayılma stratejisi uygulamıĢ ve sonucunda ise ek bir maliyete katlanmaksızın alım opsiyonu yayılma stratejisi ve satım opsiyonu yayılma stratejisi ile uzun veya kısa pozisyonları kar aralığını geniĢletmenin mümkün olduğunu belirlemiĢtir. KarakuĢ ve Zor (2014), çalıĢmalarında BlackScholes, Black-Scholes-Merton, Varyansın Sabit Esnekliği ve Binominal modelleri ile 2012 yılında ĠMKB-100 endeksine dayalı 61 adet alım varantının etkinlik derecelerini belirlemek amacıyla varantların günlük fiyatlarının piyasa fiyatlarından farklılaĢmalarını T testi uygulanarak tespit etmiĢler ve karda olan varantlar için Black-Scholes-Merton modelinin etkin olduğu, baĢabaĢ ve zararda olan varantlar için ise Black-Scholes ve Black-Scholes-Merton modeli arasında kararsız kalınmıĢtır. Gordiakova ve Marko Lalic (2014) çalıĢmalarında vanilya opsiyonları ve bariyer opsiyonları kullanarak uzun pozisyonlu çanak stratejisi oluĢturmuĢ ve temel fiyat artıĢlarından korunmaya çalıĢmıĢlar. Uygulamada veri olarak 17 Mayıs 2013 tarihine ait SPDR altın oranlarının kapanıĢ fiyatları kullanılmıĢtır. Uygulama sonucunda uzun pozisyonlu çanak stratejisi oluĢturularak temel fiyat artıĢlarından korunmanın mümkün 263 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ olduğu belirlenmiĢ, aynı zamanda bariyer opsiyonlarla oluĢturulan strateji, vanilya opsiyonlarıyla oluĢturulan stratejiyle karĢılaĢtırıldığında maliyetinin daha düĢük olduğu gözlemlenmiĢtir. Tüm ve MemiĢ (2015), Türkiye ve Almanya‘daki iki iĢletmenin 17.10.2013 19.03.2014 tarihleri arasında Euro üzerinden gerçekleĢen mal alım-satım iliĢkilerini ele almıĢ ve Türkiye‘deki iĢletmenin gerçekleĢtirdiği ticari faaliyet neticesinde maruz kalabileceği kur zararını, döviz opsiyon sözleĢmesi satın almak suretiyle düĢürebildiği gözlemlenmiĢtir. Gunawan, Ġbrahim ve Rahim (2016), çalıĢmalarında Malezya Borsası‘nda iĢlem gören menkul kıymetlerin fiyatlandırılması için Black-Scholes ve sadeleĢtirilmiĢ Black Scholes modellerinin uygunluğunu incelemiĢler. Bu iki modelin karĢılaĢtırılması için Ortalama Mutlak Hata ve Ortalama Mutlak Yüzde Hata yöntemleri kullanmıĢlar. Uygulamada Malezya borsasında iĢlem gören 19 hisse senedinin 29 Nisan 2016 tarihine ait kapanıĢ fiyatları kullanılmıĢtır. Uygulama sonucu seçilmiĢ veriler için sadeleĢtirilmiĢ BlackScholes modelinin Black-Scholes modeline kıyasla daha doğru sonuçlar verdiği saptanmıĢtır. II. OPSĠYON SÖZLEġMELERĠ Opsiyon sözleĢmelerinde opsiyonun değerini gösteren faktör opsiyon primidir. Opsiyon primi (option premium), yatırımcının sözleĢmede belirtilen kullanım hakkına sahip olmak için opsiyonun satıcısına ödediği yani katlandığı maliyettir. Bu durumda opsiyon sözleĢmelerinde sözleĢmeyi satın alan ve sözleĢmeyi satan taraf olarak iki pozisyondan bahsedilmektedir. Opsiyon primini ödeyerek opsiyonu satın alan taraf uzun pozisyon (long position) sahibi, primi tahsil ederek opsiyonu satan taraf ise kısa pozisyon (short position) sahibi olarak nitelendirilmektedir. Kullanım fiyatı (exercise price) ise opsiyon sahibine, sözkonusu dayanak varlığı, opsiyonun türüne göre vade sonunda ya da vadeye kadar alma veya satma hakkının uygulanacağı fiyattır (Fontanills, 2005). Opsiyon sözleĢmelerinde; karda opsiyon, zararda opsiyon ve baĢabaĢ opsiyon olmak üzere 3 durumdan bahsedebiliriz: Tablo 1: Karda, Zararda ve BaĢabaĢ Opsiyon ALIM OPSĠYONU SATIM OPSĠYONU Cari Fiyat > Kullanım Fiyatı Karda Zararda Cari Fiyat < Kullanım Fiyatı Zararda Karda Cari Fiyat = Kullanım Fiyatı BaĢabaĢ BaĢabaĢ Alım opsiyonlarında cari fiyatın kullanım fiyatından yüksek olması durumunda karda opsiyon, düĢük olması durumunda ise zararda opsiyon olarak nitelendirilmektedir. Satım opsiyonlarında ise cari fiyatın kullanım fiyatından düĢük olması durumunda zararda opsiyon, yüksek olması durumunda ise karda opsiyon olarak nitelendirilmektedir. Çünkü yatırımcı, alım veya satım opsiyonunu kullanarak piyasadaki fiyatından daha düĢük bir miktardan alarak veya yüksek bir fiyattan satarak kar elde edecek ya da piyasadan daha ucuza alma veya daha pahalıya alma imkanı sağlayacak olmasından opsiyon zararda olacak ve kullanmayacaktır. Dayanak varlığın piyasa fiyatının kullanım fiyatına eĢit olması durumunda ise alım ve satım opsiyonu baĢabaĢ opsiyon olacaktır (Saltoğlu, 2015). III. OPSĠYONLARDA PERGEL STRATEJĠSĠ Opsiyon sözleĢmelerini kar ve zarar durumları açısından değerlendirdiğimizde, uzun pozisyon sahibi, yani opsiyonu satın alan taraf ancak ve ancak ödediği opsiyon primi kadar zarar edecek ve teorik olarak sonsuz kar elde etme olasılığına sahip olacaktır. Kısa pozisyon 264 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ sahibi, yani opsiyonu satan tarafın karı ise en fazla almıĢ olduğu opsiyon primi kadar olacak ve teorik olarak ise sonsuz zarar etme yükümlülüğü altına girecektir. Dayanak varlığın fiyat hareketlerinden kar elde etmek amacıyla veya açık olan diğer pozisyonlar için yatırımcının zararını veya karını sınırlamak amacıyla farklı opsiyonlarda farklı pozisyonlar alarak uyguladığı stratejilere opsiyon stratejileri denir (Lowell, 2007). Opsiyon stratejileri, fiyat hareketlerinin eğilimine veya yatırımcının öngörülerine göre belirlenmektedir. Bu anlamda stratejiler, yükseliĢ yönünde stratejiler, düĢüĢ yönünde stratejiler ve yönsüz stratejiler olmak üzere 3‘e ayrılmaktadır. Bu çalıĢmada yönsüz stratejilerden pergel stratejisi üzerine bir uygulamadan bahsedilecektir. Pergel stratejisi, yatırımcının iki farklı kullanım fiyatından bir adet alım ve bir adet satım opsiyonunda kısa veya uzun pozisyonlar alarak uyguladığı stratejidir (Kolb‘dan aktaran Özarı ve Demir, 2016). Bu stratejide, uzun pozisyonlu stratejinin karı teorik olarak sınırsız, kısa pozisyonlu stratejinin karı en fazla iki opsiyon sözleĢmesinden aldığı priminin toplamı tutarında olacaktır. Bu nedenle uzun pozisyonlu pergel stratejisinin, volatilitenin yüksek olduğu piyasalarda uygulanması opsiyonun karda bitirme olasılığını arttıracaktır. Volatilitenin yüksek olduğu piyasalarda yatırımcı beklentileri doğrultusunda, dayanak varlık fiyatında düĢüĢ beklentisi varsa satım opsiyonu satın alacak, yükseliĢ beklentisi varsa alım opsiyonu satın alacaktır. Ancak yatırımcı iki opsiyonu da satın aldığı taktirde iki kat opsiyon primi ödeyerek iki yöndeki fiyat hareketlerinden de kar sağlama imkanı bulacaktır. IV. VERĠ VE METODOLOJĠ ÇalıĢmada veri olarak Borsa Ġstanbul‘da iĢlem gören GARAN hisse senedinin kapanıĢ fiyatları kullanılmıĢtır. 08.11.2016 tarihinde GARAN hisse senedi üzerine yapılmıĢ olan Avrupa tipi 3 ay vadeli 1 adet alım ve 1 adet satım opsiyonlarında uzun pozisyon alınarak pergel stratejisi uygulanmıĢtır. Opsiyonlara ait bilgiler aĢağıdaki tabloda verilmektedir. Tablo 2: Alım ve Satım Opsiyonuna Ait Bilgiler Alım Opsiyonu Satım Opsiyonu Dayanak Varlık Fiyatı 7,77 7,77 Kullanım Fiyatı 7,92 7,92 Opsiyon Primi 0,30* 0,30* Opsiyonların primlerinin belirlenmesi için Avrupa tipi opsiyonların risksiz faiz oranı olarak fiyatlandırılmasında kullanılabilen Black-Scholes yöntemi kullanılacaktır. Uygulamada Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası resmi internet sayfasından risksiz faiz oranı 8 olarak elde edilmiĢ, çalıĢmanın temel varsayımında öcelikli olarak hisse senedinin risk değerinin (volatilitesinin) belirlenmesi gerekmektedir. Bunun için inceleme yapılan hisse senedine ait standart sapma değeri önceki çalıĢmalardan yola çıkarak 20 olarak kabul edilmiĢtir. ÇalıĢmada Black-Scholes modeline ait hesaplama denklemi aĢağıdaki gibidir. ( ) ( ) ( ( ) ( ) ( ) ) Söz konusu formülde; 265 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ C: Alım Opsiyonunun Değeri P: Satım Opsiyonunun Değeri S: Dayanak Varlık Fiyatı K: Kullanım Fiyatı r: Risksiz Faiz oranı T: Vade : Volatilite‘yi ifade etmektedir. Black-Scholes yöntemine göre opsiyonlar fiyatlandırıldığında opsiyon primi her iki opsiyon için de 0,3 TL olarak belirlenmektedir. ( N( ) ( ) ) ) N( ve değerleri normal dağılım tablosunda karĢılık gelen değerlerine bakılarak bulunmaktadır. T ise 1 yıl üzerinden belirlendiği için 3 ay 0,25 olarak hesaplanacaktır. ( ) ( ) ( ( )( ) ) ( ( ) ) ( )( ) Bu durumda alım ve satım opsiyonlarının kar zarar grafiği Ģekil 1‘deki gibi olacaktır. ġekil 1: Alım ve Satım Opsiyonlarının Grafiği 0,8 0,6 0,4 KAR-ZARAR 0,2 0 -0,2 -0,4 7 7,1 7,2 7,3 7,4 7,5 7,62 7,7 7,8 7,92 8 8,1 8,22 8,3 8,4 8,5 8,6 8,7 8,8 DAYANAK VARLıK FIYATı Alım Opsiyonu Satım opsiyonu 266 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ V. BULGULAR Avrupa tipi opsiyonların fiyatlandırılmasında kullanılan Black-Scholes yöntemi kullanılarak alım ve satım opsiyonlarının her ikisinin de fiyatı 0,3 TL olarak belirlenmiĢtir.Yatırımcı iki adet alım opsiyonunu satın alacağından, iki adet 0,3 TL opsiyon primi ödeyecek, dolayısıyla toplamda 0,6 TL opsiyon primi zararla baĢlayacak. Dayanak varlık fiyatında kullanım fiyatından 0,6 TL aĢağı veya yukarı yönde bir sapma olduğunda opsiyon kara geçecektir. Bu durumda iki opsiyon sözleĢmesiyle pergel stratejisi oluĢturduğumuzda kar- zarar grafiği aĢağıdaki Ģekilde olacaktır. ġekil 2: Pergel Stratejisi Kar-Zarar Durumu 1 0,8 0,6 KAR-ZARAR 0,4 0,2 0 -0,2 7 7,1 7,2 7,3 7,4 7,5 7,62 7,7 7,8 7,92 8 8,1 8,22 8,3 8,4 8,5 8,6 8,7 8,8 -0,4 -0,6 -0,8 -1 DAYANAK VARLıK FIYATı Alım Opsiyonu Satım opsiyonu Uygulanan pergel stratejisinin netleĢtirilmesi sonucunda ödenen prim 0,6 TL olarak gerçekleĢtiğinden opsiyon stratejisinin, hisse senedinin fiyatı 7,32 TL olduğunda baĢabaĢ (at the money), altına inerse karda (in the money) olacağı ve hisse senedinin fiyatı 8,52 TL olduğunda baĢabaĢ (at the money), üzerine çıkarsa karda (in the money) olacağı gözlemlenmiĢtir. Hisse senedinin fiyatı, vade sonunda 7,32 TL ile 8,52 aralığında gerçekleĢmesi durumunda opsiyonun zararda olacağı, bu durumda opsiyonun kullanılmayacağı gözlemlenmiĢtir. Opsiyon sözleĢmesinin vade sonu olan 06.02.2017 tarihinde GARAN hisse senedinin kapanıĢ fiyatı 8,61 TL olarak gözlemlenmiĢtir. Bu durumda kullanım fiyatı olan 7,92 TL‘den hisse senedi satın alınması, yani opsiyonun kullanılması sonucunda 0,09 TL kar elde edileceğinden yapılan opsiyon stratejisinin kar ile sonuçlandığı gözlemlenmiĢtir. SONUÇ Opsiyon sözleĢmeleri riskten korunma amacıyla kullanılabildiği gibi, spekülasyon amacıyla da kullanılabildiğinden, yatırımcılar tarafından birçok strateji uygulanarak fiyat hareketlerinden kazanç sağlanması amaçlanmaktadır. Bu çalıĢmada, bu amaca uygun olarak Borsa Ġstanbul hisse senetlerinden fiyat hareketlerinin oynaklığının yüksek olduğu düĢünülen 267 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Garanti Bankası hisse senedi seçilmiĢtir. Bu hisse senedi üzerine opsiyonlar ile oynaklığın fazla olduğu piyasalarda kazançla sonuçlanma olasılığı yüksek stratejilerden pergel stratejisi uygulanmıĢ ve yatırımcının toplamda ödeyeceği prim 0,6 TL ve vade sonunda gerçekleĢen fiyatın 7,32 TL‘nin altında veya 8,52 TL‘nin üzerinde gerçekleĢmesi sonucunda strateji baĢarıyla sonuçlanarak kar elde edileceği bulguları elde edilmiĢtir. Vade sonu olan 06.02.2017 tarihinde ise hisse senedinin fiyatının 8,61 gerçekleĢmesi nedeniyle strateji kar ile sonuçlanmıĢtır. ÇalıĢmanın opsiyon fiyatlandırması ve opsiyon stratejileri konularında çalıĢma yapacak olan araĢtırmalara temel bir yol göstereceği kanısını taĢımaktayız. Kaynakça Berna, T. ve Akkaya, G. C. (2012). Türev Araçlar. Sermaye Piyasası Faaliyet Alanı ve Menkul Kiymetler (ss 103-116). Ankara: Detay Yayıncılık. Black, F. ve Scholes, M. (1973). The Pricing of Options and Corporate Liabilities. The University of Chicago Press. 3(81): 637-654 Brahmana, R. K., Dewebroto, D., Febrian, E. ve Herwany, A. (2010). The Best Stock Hedging Among Option Strategies. Research Journal of Applied Sciences.5(6): 397-403 Fontanills, G.A. (2005). The Option Course. New Jersey: Jony Willer&Sons Inc. Gordiakova, Z ve Lalic, M. Long Strangle Strategy Using Barrier Options and its Application in Hedging Against a Price Increase. Procedia Economics and Finance 15 (2014):1438 – 1446. Gunawan, N. Ġ. Ġ.Ġ. G., Ibrahim. S. N. Ġ. ve Rahim, N. A. (2016). A Review on Black-Scholes Model in Pricing Warrants in Bursa Malaysia. American Institute of Physics KarakuĢ, R. ve Zor, Ġ. (2014). ĠMKB‘de ĠĢlem Gören Aracı KuruluĢ Varantları için Etkin Fiyatlama Modelinin Belirlenmesi. EGE AKADEMĠK BAKIġ. 14(1): 63-71 Lowell, L. (2007). Get Rich With Options. New Jersey: Jony Willer&Sons Inc. MemiĢ, M. Ü. ve Tüm, K. (2015). Döviz Cinsinden Alımlarda Döviz Alım Opsiyonları ve Riskten Korunma Muhasebesi. Muhasebe ve Finansman Dergisi Özarı, Ç. ve Demir, E. (2016). Basit Seçim Opsiyonlarının Fiyatlanması ve UFRS‘ye Göre Raporlanması. Akademik BakıĢ Dergisi. 53. Saltoğlu, B. (2014). Opsiyonlar, Türev Araçlar. Piyasalar ve Risk Yönetimi (ss 8097).Ġstanbul: Boğaziçi Üniversitesi ve Risktürk Soltes, M. (2013). Using Option Strategies in Trading. Social and Behavioral Sciences 110(2014):979 – 985. 268 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Finansal Anomaliler: Piyasalarda Ocak Ayı Etkisinin AraĢtırılması: BIST‟te Bir Uygulama Rezan GÜMÜġ Alpercan GÜRBÜZ Özet Piyasada bulunan bütün menkul kıymet fiyatları herkes tarafından anlık ulaĢılan bilgiler olduğunu ifade eden Etkin Piyasalar Hipotezi 1960‘lı yıllarda Fama tarafından ortaya atılmıĢtır. Bu hipoteze göre piyasadaki hiçbir oyuncu normalin üzerinde kazanç elde edememektedir. Piyasa ile ilgili bütün bilgiler herkese ulaĢmakta ve fiyatlar, ulaĢılabilen bilgilerle piyasa içerisinde denge halindedir. Ancak yapılan araĢtırmaların sonucunda bu hipoteze aksi bilgiler elde edilmiĢ, sonuç olarak etkin piyasa hipotezinin aksini oluĢturan bulgular anomaliler olarak ifade edilmiĢtir. Bu çalıĢmanın amacı ocak ayı etkisinin diğer aylardaki getirilere göre farkın olup olmadığının belirlenmesidir. Bu amaca yönelik Ocak 2010 ile Aralık 2016 tarihleri arasında BĠST 100, BĠST 50 ve BĠST 30 endekslerinde bu etkinin var olup olmadığı araĢtırılmıĢtır. AraĢtırmada ayların getirilerine iliĢkin güç oranı analizi kullanılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Anomali, Etkin Piyasa Hipotezi, Ocak Ayı Etkisi, Güç Oranı Analizi JEL Kodu: G14 Abstract The Efficient Market Theory, which states that the prices of all the securities in the market are instantly accessible to everyone, was introduced by Fama in the 1960s. According to this theory, no player is able to earn above normal on the market. All the information about the market is reaching everyone and the prices are in balance within the market with the information that can be reached. However, researches and the results of this theory have resulted in contrary information, and consequently the findings that constitute the contrary to the efficient market theory have been expressed as anomalies. The aim of the study is to determine the difference between the income of January and the income of the other months. For this purpose, between January 2010 and December 2016, it was researched whether this effect existed in BIST 100, BĠST 50 and BIST 30 indices. A strength ratio analysis about income of the months was used in the study. Keywords: Anomaly, Efficient Market Theory, January Effect, Strength Ratio Analysis JEL Code: G14 GĠRĠġ 1953 yılında M. Kendall tarafından geliĢtirilmiĢ olan Rassal YürüyüĢ Hipotezi, hisse senedi fiyatlarındaki hareketlerin tesadüfi olarak oluĢtuğunu ifade etmektedir (Kendall, 1953). Fama‘nın (1965) geliĢtirdiği Etkin Piyasalar Hipotezi, fiyat hareketleri yönünden, rassal yürüyüĢteki tesadüfi fiyat hareketleri varsayımına dayandırılmıĢtır. Ayrıca Etkin Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, ĠĢletme Anabilim Dalı, Finansman Yüksek Lisans Öğrencisi, gumus.rezan@gmail.com Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, ĠĢletme Anabilim Dalı, Finansman Yüksek Lisans Öğrencisi, alpercangurbuz@gmail.com 269 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Piyasalar Hipotezi‘ne göre etkin olan piyasalarda menkul kıymet fiyatlarının geçmiĢ fiyat hareketleri kullanılarak tahmin edilemeyeceği, çünkü menkul kıymet değerine etki eden olayların menkul kıymet fiyatlarına anlık olarak yansıltıldığını öne sürülmektedir (Fama, 1965). Etkin Piyasalar Hipotezi, menkul kıymet piyasaları etkinlik derecelerine göre üç ayrı bölüme ayrılmıĢtır. Bu bölümler zayıf etkinlik, yarı güçte etkinlik ve güçlü etkinlik olarak adlandırılmıĢtır (Karan, 2001: 268). Etkin bir piyasada, hipoteze göre menkul kıymet ile ilgili bütün bilgiler yatırımcılar tarafından bilinmekte ve menkul kıymet fiyatları bu çerçeve içerisinde denge halinde olduğu varsayılmıktadır (Fama, 1970). Buna karĢın, piyasalarda gözlenen bu hipotez ile uyuĢmayan ampirik bulgular mevcuttur. Bu bulgulara anomali denmektedir (Özmen, 1997). Anomalilerin nedenleri arasında, menkul kıymetlere iliĢkin bilgi akıĢının durdurulamaması nedeni ile piyasa iĢlem zamanı dıĢında da bilgi akıĢının olması sonucunda iĢlem zamanı dıĢındaki ulaĢan bilgilerin menkul kıymet fiyatlarına anlık olarak yansıtılamaması gösterilmektedir. Buna ek olarak, finansal piyasalarda etkili kurum ve kuruluĢların, aldıkları kararalar ve Ģirketlerin bazı önemli ödemelerini belirli zamanlarda yapması gibi etkenler bilgilerin kamuya duyurulması zamanının seçimi, psikolojik faktörler de neden olarak gösterilmektedir (Demireli, 2008). Bu çalıĢmada finansal anomali türlerinden biri olan Ocak ayı anomalisi, Ocak 2010 ile Aralık 2016 tarihleri arasında BĠST 100, BĠST 50 ve BĠST 30 endeksleri üzerinde Anthony Yanxıang Gu (2003) tarafından geliĢtirilmiĢ olan güç oranı analizi ile test edilecektir. I. ETKĠN PĠYASALAR HĠPOTEZĠ VE ANOMALĠLER ―Piyasa Etkinlği‖, finansal piyasadaki bir varlığın fiyatı, piyasanın etkinlik seviyesine göre bütün oyuncular bilgiye ulaĢabilir ve bu bilgiler piyasadaki tüm etkileri içermektedir. Fama‘nın 1970 yılındaki çalıĢmasında Etkin Piyasa Hipotezi çeĢitli varsayımlara dayandırılmıĢtır: Pazar tam rekabet koĢulları altındadır. Elde edilebilecek her türden bilgi, engelsiz ve maliyetsiz olarak bütün yatırımcılara aynı anda ulaĢmaktadır. Yatırımcılar rasyonel karar alırlar ve gelecek beklentileri de homojendir. Pazar üzerinde yapılan düzenlemeler pazarın istikrarını sağlayacak biçimde yapılmıĢtır. ĠĢlem maliyatleri yoktur. Pazara ulaĢmıĢ bütün bilgiler menkul kıymetlerin değerini anında etkileyecektir. Etkin Piyasalar Hipotezi‘nde menkul kıymet piyasasaları üç ayrı etkinlik düzeyinde ifade edilmektedir. Bu düzeylerden ilki olan zayıf etkin piyasalarda geçmiĢ fiyat hareketleri zaten menkul kıymet fiyatına yansımıĢtır, dolayısıyla geçmiĢ fiyat hareketlerine bakılarak fiyat değiĢimlerinin öngörülmesinin mümkün olmadığı varsayılmaktadır. Yarı güçte etkin piyasa modelinde kamuya açık bütün bilgiler menkul kıymetlerin fiyatına yansımıĢtır ve yatırımcıların finansal varlığın değerinin piyasanın altında ve ya üstünde seyrettiğini anlamaları için kamuya açıklanmamıĢ bilgilere ulaĢması gerektiği varsayılmaktadır. Güçlü etkin piyasa modelinde ise finansal varlık kamuya açıklanan ya da açıklanmayan tüm bilgiyi 270 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ içermektedir ve daha fazla getiri elde edebilmek için içerden iĢlem yapanların bilgisine ulaĢmakla mümkün olacağı varsayılmaktadır (Kıyılar ve KarakaĢ, 2005: 18). Etkin Piyasalar Hipotezi‘nde tüm bilginin finansal varlığın fiyatına yansıdığı varsayımına karĢın piyasada bazı amprik bulgulara rastlanmıĢtır ve bunlar anomali olarak adlandırılmaktadır (Özmen, 1997). Bu aksi bulguların zamana bağlı olarak ayrıldığında mevsimsel, takvimsel ve zamana dayalı anomaliler olarak ifade edilmektedir. Zamana dayalı anomalilerin temeli hisse senetlerinin herhangi bir zaman aralığında normalin üzerinde bir getiriye sahip olup olmadığına dayanmaktadır ve Hafta Sonu Anomalisi, Ocak Ayı Anomalisi ve Tatil Anomalisi olarak sınıflandırılmaktadır. Bu çalıĢma finansal anomalilerden Ocak ayı anomalisi üzerinde odaklanmaktadır. Bundan sonraki bölümde Ocak ayı anomalisi ile ilgili bilgiler verilmektedir. Zamana dayalı anomalilerde en çok çalıĢma yapılan alan ocak ayı anomalisidir ve bu anomalide hisse senetlerinde Ocak ayının getirisinin diğer aylara göre daha yüksek olduğu ifade edilmektedir. Ocak ayında getirinin diğer aylara göre daha fazla çıkmasının nedenleri olarak Ģunlar sayılabilir (Ege, Topaloğlu ve CoĢkun, 2012); Ocak ayında risk daha yüksektir ve bundan ötürü yüksek getiri elde etmek isteyen yatırımcıların bu fırsatı değerlendirmek istemeleri, Hisse senetlerine etki eden haberlerin ocak ayında ortaya çıkması ve yatırımcıların bu bilgilere ulaĢıp hisse senetlerini satın almaları, YılbaĢında piyasalardaki para hacminin artması ve bunun da hisse senetlerine olan talebi arttırmasıdır. Yapılan çalıĢmalar doğrultusunda piyasalarda genel olarak Ocak ayı anomalisinin görüldüğü saptanmıĢtır. Bu çalıĢmada BĠST 30, BĠST 50 ve BĠST 100 endekslerinin 20102016 yılları arasında aylık getiriler dikkate alınarak güç oranı yöntemi kullanılarak ocak ayı anomalisinin varlığı tespit edilmeye çalıĢılmıĢtır. II. LĠTERATÜR TARAMASI Literatürde Ocak ayı anomalisine iliĢkin ulusal ve uluslararası boyutta bir çok çalıĢma bulunmaktadır. Bu çalıĢmaların bir kısmı kronolojik olarak aĢağıda özetlenmektedir. Wachtel (1942) tarafından, Amerikan sermaye piyasası üzerinde yapılan ve 1928 – 1940 dönemini kapsayan çalıĢmada Ocak ayının getirilerinin diğer aylara göre daha üstün olduğu tespit edilmiĢtir. Daha sonra Rozeff ve Kinney‘in (1976) Amerikan hisse senedi piyasası üzerinde yaptıkları çalıĢmalarında Ocak ayı anomalisi araĢtırılmıĢtır. 1904 – 1974 döneminde Ocak aylarının diğer aylarlara göre yüksek getiri oluĢturduğunu gözlemlemiĢlerdir. Ocak ayının ortalama getirisi 3,48 diğer ayların ortalama getirisi ise 0.42 bulunmuĢtur. Ho (1990), 1985 – 1987 dönemi içinde 12 ülkeyi içeren çalıĢmasında bu ülkelerin 6 tanesinde (ABD, Hong Kong, Ġngiltere, Malezya, Singapur ve Tayvan) Ocak ayı anomalisini saptamıĢtır. Balaban (1995), 1988 - 1993 yılları arasında ĠMKB‘de Ocak, Haziran ve Eylül aylarında diğer aylara göre daha fazla getiri sağlandığını tespit etmiĢtir. Bu üç ay içerisinde de en fazla Ocak ayı ( 22 daha fazla) getiri sağlamıĢtır. Karan ve Uygur (2001), 1991 – 1998 döneminde ĠMKB‘de haftanın günleri ve ocak ayı etkisini firma büyüklüğü açısından değerlendirmiĢtir. Yapılan araĢtırmalar sonucunda büyük firmaların daha fazla getiri elde ettiği gözlenmiĢtir. 271 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Özer ve Özcan (2002), ĠMKB‘de 1988 ve 1997 yılları arasındaki dönemi kapsayan araĢtırmalarında Ocak ayı etkisinin varlığını bulmuĢ, ancak bu etkinin sürekliliğinin bulunmadığını ortaya koymuĢlardır. Ocak ayının Aralık ayı ile getiriler anlamında zıt iliĢkisi bulunduğunu göstermiĢlerdir. Kıyılar ve KarakaĢ (2005), yaptıkları çalıĢmada 4 Ocak 1988 – 22 Nisan 2003 tarihleri arasında ĠMKB‘nin ele aldıkları endekslerde etkin piyasa hipotezine aykırı çalıĢan zamana dayalı anomalileri varlığını tespit etmek için araĢtırma yapmıĢlardır. ÇalıĢmalarının sonucunda ĠMKB‘de Ocak ayının diğer aylara göre istatistikse olarak anlamlı bir biçimde yüksek getiri sağladığını tespit etmiĢlerdir. Haug ve Hirschey (2006), Amerikan hisse senedi piyasası üzerinde yaptıkları çalıĢmalarında bu piyasada yer alan küçük sermayeli Ģirketlerden oluĢan piyasa ağırlıklı endeks getirileri ve eĢit ağırlıklı endeks getirileri için normal olamayan getirilerin varlığını araĢtırmıĢlardır. ÇalıĢmalarının sonucunda 1802-2004 ve 1927-2004 dönemleri için küçük sermayeli Ģirketlerin hisse senedi getirilerinde Ocak ayı etkisinin varlığını tespit etmiĢlerdir. Atakan (2008), GARCH modelini kullanarak, ĠMKB 100 endeksinin 3 Temmuz 1987- 18 Temmuz 2008 tarihleri arasındaki Ocak ayı etkisini araĢtırmıĢ ve Ocak ayı getirilerinin istatistiksel olarak anlamlı bir Ģekilde herhangi bir farklılık olmadığını tespit etmiĢtir. Ege, Topaloğlu ve CoĢkun (2012), 2001 ve 2011 yılları arasında güç oranı analizini kullanarak ĠMKB 30 ve ĠMKB 50 endekslerinde Ocak ayı etkisinin varlığı araĢtırmıĢtır ve sonuç olarak 2001, 2005, 2003, 2006, 2007 ve 2010 yıllarında piyasada 54,5 oranında 1‘den büyük güç oranı bularak ocak ayı etkisinin varlığını tespit etmiĢtir. Bu tespitlerin yanında Ocak ayı etkisinin varlığının giderek azaldığı ve piyasanın etkinliğinin arttığını gözlemlemiĢtir. Küçüksille (2012); 1988 ve 2010 tarihlerinde ĠMKB 100 (XU100), 1991 ve 2010 tarihleri arasında ĠMKB Sınai Endeksi‘nde (XUSIN) Ocak ayı etkisi görülürken, 1997 ve 2010 tarihleri arasında ĠMKB Gıda Endeksi XGIDA, ĠMKB Holding ve Yatırım Endeksi (XHOLD) ve 1991 ve 2010 tarihleri arasında ĠMKB Mali Endeksi (XUMAL)‘nde Ocak ayı etkisine rastlamamıĢtır. Güler (2013), güç oranı yöntemini kullandığı çalıĢmasında beĢ ayrı ülke (Arjantin, Brezilya, Çin, Hindistan ve Türkiye) üzerinde incelemelerde bulunmuĢ, bu ülkelerin üçünde (Arjantin, Çin ve Türkiye) Ocak ayı etkisine rastlamıĢtır. Aytekin ve Sakarya (2014), 10 ayrı BĠST endeksi (XUTUM, XU100, XU030, XUSIN, XGIDA, XTAST, XMESY, XUHIZ, XUMAL and XHOLD) üzerinde yaptıkları 1999 -2013 yıllarını kapsayan araĢtırmalarında güç oranı analizi yöntemini kullanarak Ocak ayı anomalisinin varlığı yönünde sonuçlar bulmuĢlardır. Klock ve Bacon (2014), S&P 500 endeksinde bulunan 90 firma üzerinde 2010, 2011 ve 2012 yılları için yaptıkları çalıĢmalarında Ocak ayı etkisine rastlayamamıĢ ve zayıf etkinlik tespit etmiĢlerdir. Yiğiter ve Saka Ilgın (2015), 2008-2014 dönemi verilerini ve güç oranı yöntemini kullanarak BĠST 100 endeksi üzerinde yaptıkları çalıĢmada Ocak ayı anomalisini saptamıĢlardır. Ocak ayı anomalisi tespit edilen yıllar 2009, 2010, 2011, 2012 ve 2013 olurken, 2008 ve 2014 yıllarında Ocak ayı anomalisi tespit edilememiĢtir. 272 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ III. VERĠ VE METODOLOJĠ AraĢtırmamız kapsamında 2010 ve 2016 yıllarını kapsayan dönemde, BĠST 30, BĠST 50 VE BĠST 100 endeks kapanıĢ fiyatları baz alınmıĢtır ve bu endekslerin her yıl için Ocak ayı ve diğer ayların getirileri hesaplanmıĢtır. Endekslerin kapanıĢ fiyatlarına göre hesap edilen getirilerin doğal logaritmaları alınmıĢtır. G = lnPt – lnPt - 1 G: Getiri oranı Pt: t dönemindeki kapanıĢ fiyatı Pt-1: t-1 dönemindeki kapanıĢ fiyatı AraĢtırmada kullanılan veriler investing.com‘dan elde edilmiĢ aylık ve yıllık getiriler hesaplanmıĢtır. Devamında Anthony Yanxıang Gu‘nun (2003) geliĢtirdiği güç oranı yöntemi kullanılarak 2010 ve 2016 yılları arasında, BĠST 30, BĠST 50 VE BĠST 100 endekslerinde Ocak ayı anomalisinin görülüp görülmediği araĢtırılmıĢtır. Rj = [ (1 + ocak ayı getirisi) ] ^12 Ry = (1 + Yılın getirisi) Rj/Ry = Güç oranı Rj değerinin hesaplanması yapılırken bir yılda 12 ay olduğundan dolayı denklemin 12. kuvveti alınmakta ve dolasıyla bu değer her zaman 0‘dan büyük çıkmaktadır. Ry değeri ise Ocak ayı dıĢında diğer ayların getirisi bulmak için kulanılan bir denklemdir ve bu değer de 0‘dan büyük çıkmaktadır. Güç oranını ifade eden Rj/Ry değeri 1 çıkar ise Ocak ayı getirisi ile diğer ayların getirilerine eĢit olduğu, eğer 1‘den büyük çıkarsa Ocak ayı getirisinin diğer aylardan daha yüksek olduğu, 1‘den küçük çıkarsa Ocak ayı getirisinin diğer ayların getirisinden daha düĢük olduğu sonucuna ulaĢılmaktadır. Ocak ayı anomalisinin varlığından söz edebilmek için de incelenen dönem miktarının yarısından fazlasında Rj/Ry değerinin 1‘den büyük çıkması gereklidir (Gu, 2003). IV. BULGULAR ÇalıĢmada 2010 -2016 döneminde BĠST 100, BĠST 50 VE BĠST 30 endekslerinde aylık ortalama kapanıĢ fiyatları alınarak Ocak Ayı Anomlisinin varlığı tespit edilmiĢtir. Ocak ayı anomalisinin varlığından bahsedebilmek için incelenen dönem sayısın 50‘sinden fazlasının, güç oranını ifade eden Ry/Rj‘nin 1‘den büyük çıkması gerekmektedir. Endekslere iliĢkin Ry ve Rj değerleri Tablo 1‘de gösterilmektedir. Tablo 1: BĠST 100, BĠST 50 ve BĠST 30 Endeklerine ĠliĢkin Rj ve Ry Değerleri Y ıl 2 010 ,4932 ,2227 0 ,7473 ,4416 j 0 1 R 0 ,5670 1 R ,2119 0 ,7350 2 012 ,5961 1 R y y 011 1 R j 2 2 2 013 014 BĠST 100 Endeksi 3 1 0 ,4612 ,0915 ,3151 1 0 1 ,4223 ,8572 ,2345 BĠST 50 Endeksi 3 1 0 ,5387 ,0295 ,3025 1 0 1 ,4318 ,8388 ,2325 2 015 2 016 1 ,5451 1 ,3317 0 ,8218 1 ,0856 1 ,4970 1 ,3660 0 ,8108 1 ,0905 273 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ 1 R ,2987 j ,5645 1 R y BĠST 30 Endeksi 3 0 0 ,7432 ,9828 ,2903 1 0 1 ,4599 ,8300 ,2527 0 ,1940 0 ,7236 1 1 ,5502 ,4166 0 1 ,8060 ,0883 ÇalıĢmada BĠST 100 endeksinde yıllar bazındaki güç oranı (Ry/Rj) 2010‘da 1,22, 2011‘de 0,80, 2012‘de 2,43, 2013‘te 1,27, 2014‘te 0,26, 2015‘te 1,88 ve 2016‘da 1,23 olarak elde edilmiĢtir. Dolayısıyla ele alınan yedi dönemin beĢ tanesinde güç oranı 1‘den büyük çıktığı için Ocak Ayı anomalisinin varlığı tespit edilmiĢtir. Daha sonra BĠST 50 endeksinde güç oranının 2010‘da 1,19, 2011‘de 0,77, 2012‘de 2,47, 2013‘te 1,23, 2014‘te 0,25, 2015‘te 1,85 ve 2016‘da 1,25 çıkmasıyla ve incelenen 7 dönemin 5 tanesinde 1‘den büyük çıktığı için Ocak ayı anomalisi tespit edilmiĢtir. Son olarak BĠST 30 endeksinde güç oranlarının 2010‘da 1,09, 2011‘de 0,78, 2012‘de 2,56, 2013‘te 1,18, 2014‘te 0,23, 2015‘te 1,92 ve 2016‘da 1,30 olarak incelen 7 dönemin 5 tanesinde 1‘den büyük çıkmasıyla Ocak ayı anomalisi tespit edilmiĢtir. Ry/Rj değerleri Tablo 2‘den de gözlemlenebilir. Tablo 2: BĠST 100, BĠST 50 ve BĠST 30 Endeklerine ĠliĢkin Rj/Ry Değerleri Yıl 2 010 BĠST 100: Rj/Ry BĠST 50: Rj/Ry BĠST 30: Rj/Ry 2 011 1 ,22 0 ,80 1 ,19 2 0 1 2 0 1 1 0 1 ,23 1 ,85 0 ,23 2 016 ,88 ,25 1 ,18 2 015 ,26 ,23 2 ,56 2 014 ,27 ,47 0 ,78 2 013 ,43 ,77 1 ,09 2 012 1 ,25 1 ,92 1 ,30 ÇalıĢmada incelenmiĢ olan BĠST 100, BĠST 50 ve BĠST 30 endekslerinin üçünde de 2010-2016 dönemi arasında 7 dönemin 5 tanesinde güç oranının (Ry/Rj) 1‘den büyük çıkması ile Ocak ayı anomalisin varlığı saptanmıĢtır. Bulgularımız Ege, Topaloğlu ve CoĢkun (2012), Güler (2013), Aytekin ve Sakarya (2014) ve Yiğiter ve Saka Ilgın‘ın (2015) çalıĢmaları ile Ocak ayı anomalisinin varlığı yönünden benzerlik göstermektedir. SONUÇ 1960‘lı yıllarda Fama tarafından ileri sürülen Etkin Piyasalar Hipotezine aykırı olarak piyasalarda normalin aksine bulguların elde edilmesi çeĢitli anomalilerin oluĢmasına neden olmaktadır. Yapılan çalıĢmada BĠST 30, BĠST 50, BĠST 100 endekslerinde 2010-2016 döneminde Ocak Ayı Anomalisinin varlığı güç oranları yöntemi ile araĢtırılmıĢtır. ÇalıĢmanın sonucunda BĠST 30, BĠST 50, BĠST 100 endekslerinin tümünde 7 dönemin 5 tanesinde (2010, 2012, 2013, 2015 ve 2016) Ocak Ayı anomalisi tespit edilmiĢtir. Bunun yanında bütün endekslerde 2 yılda da (2011 ve 2014) Ocak Ayı anomalisi tespit edilememiĢtir. Ele alınan endeksler için en yüksek güç oranı 2012‘de, en düĢük güç oranı da 2014 yılında gözlemlenmiĢtir. Sonuç olarak, yapılan analizde ele alınan dönemin 50‘sinin fazlasında anomali bulunduğu için tüm endekslerde Ocak Ayı anomalisinin varlığından söz edilebilmektedir. 274 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Kaynakça ATAKAN, Tülin (2008). Ġstanbul Menkul Kıymetler Borsası‘nda haftanın günü etkisi ve ocak ayı anomalilerinin ARCH-GARCH modelleri ile test edilmesi. Ġstanbul Üniversitesi ĠĢletme Fakültesi Dergisi, 37(2), 98-110. AYTEKĠN, Sinan, SAKARYA, ġakir (2014). ―Ocak Ayı Anomalisi: Borsa Ġstanbul Endeksleri Üzerine Bir Uygulama‖, Uluslararası Yönetim Ġktisat ve ĠĢletme Dergisi, Cilt 10, Sayı 23, ss. 137-155. BALABAN, E. (l995). ―Some Empirics of the Turkish Sıock Market, in J. Doukas and L. Lang (eds.) Financiallssues in Emerging Capital Maricets‖, New York: JAI Press, (in evaluation). (Discussion Paper 9508, Research Department, The Central Bank of the Republic of Turkey, April). DEMĠRELĠ, Erhan (2008). ―Etkin Pazar Kuramından Sapmalar: Finansal Anomalileri Etkileyen Makro Ekonomik Faktörler Üzerine Bir AraĢtırma‖, Ege Akademik BakıĢ, 8(1), 215-241. EGE, Ġ., TOPALOĞLU, E. E., & COġKUN, D. (2012). DavranıĢsal finans ve anomaliler: Ocak ayı anomalisinin ĠMKB‘de test edilmesi. Muhasebe ve Finansman Dergisi, 56, 175189. FAMA, F. Eugene (1965). ―The Behaviour of Stock Market Prices‖, The Journal of Business, Vol. 38, No: 1 FAMA, F. Eugene (1970). ―Efficient Capital Markets: A Rewiev Theory and Empirical Work‖, The Journal of Finance, Vol. 25, No: 2 GU, Anthony Yanxiang (2003). The Declining January Effect: Evidence from the U.S. Equity Markets. The Quarterly Review of Economics and Finance. 43. 395-404 GULER, Sevinc. (2013). ―January Effect in Stock Returns: Evidence From Emerging Markets‖, Interdisciplinary Journal of Contemrorary Research in Business, Cilt: 5, Sayı 4, ss. 641-648. HAUG M., ve HIRSCHEY, M. (2006). The january effect. Financial Analysts Journal, 62(5), s:78- 88. HO, Yan-Ki. (1990). ―Stock Return Seasonalities in Asia Pacific Markets‖, Journal of International Financial Management & Accounting, Cilt: 2, Sayı: 1, s: 47-77. KARAN, Mehmet Baha (2001). Yatırım Analizi ve Portföy Yönetimi, Hüfam Yayınları, Ankara. KARAN, Mehmet Baha, UYGUR, Akyay (2001), ―Ġstanbul Menkul Kıymetler Borsası‘nda Haftanın Günleri ve Ocak Ayı Etkilerinin Firma Büyüklüğü Açısından Değerlendirilmesi‖, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, s: 103-115. KENDALL, M. G. (1953), The analysis of economic time-series Part I: Prices, Journal of the Royal Statistical Society. Series A (General) 116(1), 11–25. KIYILAR, Murat ve KARAKAġ, Cem (2005). ‗Ġstanbul Menkul Kıymetler Borsası‘nda Zamana Dayalı Anomalilere Yönelik Bir Ġnceleme‘, Yönetim, Yıl: 16, Sayı: 52, s:17-24 KLOCK, Shelby A., BACON, Frank W. (2014), ―The January Effect: A Test of Market Efficiency‖, Journal of Business & Behavioral Sciences, Cilt: 26, Sayı: 3. KÜÇÜKSĠLLE, Engin. (2012), ―ĠMKB Endekslerinde Ocak Ayı Etkisinin Test Edilmesi‖, Muhasebe ve Finansman Dergisi, s: 129-138. 275 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ÖZER, Gökhan, ÖZCAN, Murat (2002). ―ĠMKB‘da Ocak Etkisi, Etkinin Sürekliliği, Firma Büyüklüğü ve Portföy DenkleĢtirilmesi Üzerine Deneysel Bir AraĢtırma‖, Süleyman Demirel Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 2, ss. 133-158. ÖZMEN, Tahsin (1997). "Dünya Borsalarında Gözlemlenen Anomaliler ve Ġstanbul Menkul Kıymetler Borsası Üzerine Bir Deneme", Sermaye Piyasası Kurulu Yayını, Yayın No: 61, Ankara. ROZEFF M. S., & KĠNNEY Jr., W. R. (1976). ―Capital market seasonality: The case of stock returns‖, Journal of Financial Economics, Cilt: 3, Sayı: 4, s: 379-402. YĠĞĠTER, ġule Yüksel, SAKA ILGIN, Kübra (2015). ―BIST-100 Endeksinde Ocak Ayı Anomalisinin Güç Oranı Yöntemiyle Test Edilmesi‖, Dokuz Eylül Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 30, Sayı: 2, ss. 171-187. WACHTEL, S. B. (1942). Certain observations on seasonal movement in stock prices. Journal of Business, 15, 184-193. 276 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Küresel Ġklim DeğiĢikliğinin Ġstihdam Üzerindeki Etkileri Gizem TĠS Özet Günümüzde dünyamızı tehdit eden en büyük çevre sorunlarından birisi olarak görülen iklim değiĢikliği, en baĢta fosil yakıt kullanımı, sanayileĢme, enerji üretimi, ormanların azalması ve diğer insan etkinlikleri sonucunda ortaya çıkmıĢtır. Bu süreci ise ekonomik büyüme ve nüfus artıĢı daha da hızlandırmıĢtır. Aynı zamanda iklim değiĢikliği veya küresel ısınma nedenleri ve yaratacağı sonuçlar bakımından küresel bir sorun niteliği taĢırken, bu bağlamda istihdam da küresel bir sorun olma yolunda ilerlemektedir. Ġklim değiĢikliği, geleceği kesin bir Ģekilde hesaplamayı neredeyse imkansız kılarak hem ekonomiyi hem de istihdamı etkilemesi kuvvetle muhtemeldir. Toprak, tatlı su ve okyanus ekosistemleri üzerindeki doğrudan etkiler tarım, ormancılık, balıkçılık ve bazı turizm sektörleri vb. bu ekosistemlere bağlı istihdamı da etkilemesi kaçınılmazdır. Ġklim değiĢikliği ayrıca çok fazla istihdamın bağlı olduğu altyapıları da özellikle olumsuz hava koĢulları yoluyla etkisi altına alacaktır. Ancak iklim değiĢikliğinin istihdam üzerindeki etkilerinin çoğunlukla olumsuz olmasının yanı sıra bazı bölge ve sektörlerde olumlu etkiler yaratacağı da düĢünülmektedir. Bu çalıĢmada, Dünya Bankası raporlarından ve Hükümetlerarası Ġklim DeğiĢikliği Paneli raporlarından yararlanarak spesifik olarak küresel iklim değiĢikliklerinin; istihdam yapısındaki dönüĢümler ve iĢsizliğin yol açtığı yoksulluk artıĢına dikkat çekilecektir. Bu çerçevede, yoksulluk özellikle de güvencesiz istihdam ve kötü istihdam biçimleri irdelenecektir. Sonuç kısmında ise, iklim değiĢikliğinin olumsuz etkilerinin azaltılmasına ve sınırlandırılmasına yönelik tespit ve önerilerde bulunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Küresel Ġklim DeğiĢikliği, Küresel Isınma, Ġstihdam, Yoksulluk Jel Kodlar: S59, S54, E24, I3 Abstract Climate change, which is considered one of the biggest environmental problems that threaten our earth today, has emerged as a result of fossil fuel use, industrialization, energy production, deforestation and other human activities. This process has further accelerated economic growth and population increase. At the same time, climate change or global warming causes a global problem in terms of causes and consequences, while employment is also on the way to becoming a global problem. Climate change is likely to affect both the economy and employment, making it almost impossible to precisely calculate the future. Direct effects on soil, freshwater and ocean ecosystems are inevitably affecting employment linked to these ecosystems, such as agriculture, forestry, fisheries and some tourism sectors. Climate change will also affect infrastructures where too much employment depends, especially through adverse weather conditions. However, it is also thought that the effects of climate change on employment are mostly negative and will have positive effects in some regions and sectors. In this study, using the World Bank reports and the reports of the Intergovernmental Panel on Climate Change, it will be draw attention to the shifts in employment of global climate change, and Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Ġktisadi Ġdari Bilimler Fakültesi, ÇalıĢma Ekonomisi ve Endüstri ĠliĢkileri Bölümü, Lisans Son Sınıf Öğrencisi, gizemmtss@gmail.com 277 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ poverty increase caused by unemployment. In this framework, poverty, particularly precarious employment and poor forms of employment, will be examined. In the conclusion, determinations and recommendations will be made to reduce and limit the adverse effects of climate change. Keywords: Global Climate Change, Global Warming, Employment, Poverty Gel Code: S59, S54, E24, I3 GĠRĠġ Ġklim değiĢikliğinin potansiyel etkilerine iliĢkin endiĢe son yıllarda çok sayıda uluslararası konferansa konu olmuĢtur. Dünyanın dört bir yanında doğayı ve halkları tehdit eden küresel iklim değiĢikliğinin, ekonomiye olası etkilerini inceleyen Dünya Bankası, Türkiye, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri için karamsar bir gelecek tablosu çizmektedir. Nitekim iklim değiĢikliğinin kontrol altına alınamaması halinde 2100‘de ülkelerin 77‘sinde kiĢi baĢına gelirin düĢeceği ve üretimin 20‘den fazla gerileyeceği bunun sonucunda dünya ekonomisinin 23‘ünün eriyeceği bilinmektedir (Burke, Hsiang ve Miquel, 2015: 235-239). Keza bu durumdan ilk ve en kötü etkilenenlerin, soruna en az katkıda bulunmalarına rağmen dünyanın yoksul grupları olacağı aĢikârdır. Küresel iklim değiĢikliği sonucu kitlesel açlık ve göçlerin yaĢanacağı düĢünülmektedir. Devamında hastalıkların artacağı ve doğru politikalar uygulanmadığı takdirde iklim değiĢikliğinin 2030 yılına kadar 100 milyon insanı daha yoksullukla karĢı karĢıya bırakacağı senaryoları ülkeleri harekete geçirmiĢtir. Ülkeler ‗‘Ölü bir gezegende istihdamın olamayacağı ve sürdürülebilirliğin artık bir tercih değil bir var olma sorunu‘‘ olduğu bilincine kavuĢmuĢtur (Kohler, 2015: 7). Bu noktada hükümetlerin, çevreyi tahrip eden iĢleri iĢçilerin seçmediği, onların kendilerini ve ailelerini geçindirmek için çalıĢmak zorunda kaldıkları gerçeğini göz önünde bulundurarak sürdürülebilirlik yönündeki değiĢimin bütün yükünü iĢçilerin omuzlarına yıkmamaları son derece önem arz etmektedir. Genel anlamda kar için üretim ve tüketim küresel iklim değiĢikliğine, bu da küresel yoksulluğun artmasına, istihdam yapısının olumsuz yönde değiĢmesine ve ülkelerin iklim değiĢikliği sonucu ekonomik zararlara uğramasına neden olacaktır. Dolayısıyla ülkelerin büyüme hızlarının yavaĢlaması da söz konusudur. Bu çerçeveden incelendiğinde ulusal ve uluslararası seviyede olmak üzere siyasal, ekonomik ve çevresel sonuçlar ortaya çıkaran küresel iklim değiĢikliğinin, bugünümüzü ve daha çok geleceğimizi etkileyecek olan en ciddi küresel sorunlardan birisi haline geldiği görülmektedir. I. KÜRESEL ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠ BirleĢmiĢ Milletler Ġklim DeğiĢikliği Çerçeve SözleĢmesince iklim değiĢikliği, karĢılaĢtırılabilir bir zaman diliminde ( Dünya Meteoroloji Örgütü‘ne göre ortalama 30 yıl kabul edilmektedir) iklimin doğal değiĢkenliğine ilaveten, doğrudan ya da dolaylı bir Ģekilde atmosferin bileĢimini değiĢtiren insan faaliyetleri sonucu iklimde meydana gelen değiĢim olarak tanımlanmıĢtır (BMĠDÇS, 1992: 3). Ġnsan faaliyetleri nedeniyle çevrenin ekolojik sınırlarının zorlanmasının baĢlangıcını sanayi devriminin oluĢturduğunu vurgulamak gerekmektedir. Gerek hızlı makineleĢme süreci, üretim ve tüketim yapısının değiĢmesi gerekse nüfus artıĢı ve kentleĢme gibi geliĢmeler yoğun enerji ihtiyacını ortaya çıkarmıĢtır. Bunun sonucunda iklimin kendi doğal değiĢkenliği dıĢında yapay bir Ģekilde değiĢmesi gerçekleĢmiĢtir (BaĢoğlu, 2014:177). Nitekim Hükümetlerarası Ġklim DeğiĢikliği Paneli 278 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ (IPCC), istatistiksel açıdan 95 güvenle iklim değiĢikliğinin insan faaliyetlerinden kaynaklandığını vurgulamaktadır. Ġklim değiĢikliği faturasının yine faaliyetleri sonucu insanlara kesileceği unutulmamalıdır (TürkeĢ, 2013: 4). Nitekim dünyada risk yönetimi, sigorta ve reasürans brokerliği ile insan kaynakları danıĢmanlığı konularında faaliyet gösteren Aon‘un yayınladığı 2016 Küresel Ġklim ve Felaket Raporuna göre, küresel felaketlerin yarattığı 210 Milyar $‘lık ekonomik kaybın bu zamana kadar tespit edilen ve kayıtlara geçen kayıplar arasında 7. sırada olduğu belirtilmiĢtir. 2016 içinde ekonomik kayıplara neden olan toplam 315 farklı olay yaĢandığına ve son 10 yılda en çok artıĢ gösteren tehditlerin deprem, su baskınları ve kuraklık olduğuna dikkat çekilmiĢtir ( Aon, 2016: 2). Tablo1: Tüm Doğal Afetler Sonucu Küresel Ekonomik Kayıplar Kaynak: Aon, Yıllık Ġklim ve Felaket Raporu ( 2016; 2). Görüldüğü üzere tüm insanlığı ve insan aktivitelerini çevreleyen ve sınırlayan ekosistemin değiĢmesi ülke ekonomilerini, emek ve istihdamını, sektörleri ve verimliliği keza yoksulluğu etkilemesi kaçınılmazdır. Ġklim değiĢikliğinin sektörlere ve istihdama nasıl yansıyacağı hatta sektörlerin de iklim değiĢikliğini nasıl etkilediği alt baĢlıklarda incelenecektir. II. KÜRSEL ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠNĠN SEKTÖREL ETKĠLERĠ Ġklim değiĢikliğinin sıcaklar ve yağıĢlarda oluĢturacağı olası anormalliklerden dolayı pek çok sektör olumsuz etkilenecektir. Ġklim değiĢikliklerinin etkilediği baĢlıca sektörler arasında; tarım, gıda üretimi, balıkçılık, hayvancılık, ormancılık, dıĢ ticaret, turizm, sağlık, iklimlendirme, inĢaat, lojistik ve finans-sigortacılık yer almaktadır (Bayraç ve Doğan, 2016: 24). Tarım, kara ekosistemleri, ormancılık ve turizm sektörlerine sıcaklık artıĢının ilk baĢta faydalı olacağı düĢünülse de artıĢ sürdükçe küresel ölçekte net etkisi olumsuz yönde 279 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ olacaktır. Deniz ekosistemleri, biyolojik çeĢitlilik, kıyı sistemleri ve sağlık sektörlerinin ise doğrudan zarar görecekleri düĢünülmektedir. Yine enerji, su, ulaĢım ve telekomünikasyonun muhtemelen sel, fırtına kabarması, kuraklık ve aĢırı sıcaklıklardan kaynaklanan bozulmalarla karĢılaĢacağı bilinmektedir (IIPC, 2014: 10-11). Zincirleme olarak bir sektörün küresel iklim değiĢikliğinden olumsuz etkilenmesi diğer sektörü de etkilemektedir. Hükümetlerarası Ġklim DeğiĢikliği Paneli BeĢinci Değerlendirme Raporunun senaryolar örneğine göre: tarımda kuraklıktan ya da aĢırı yağıĢtan kaynaklı mahsullerdeki verimin azalması, gıda iĢleme sektöründeki iĢleri risk altında bırakacak ve yüksek gıda fiyatları enerji satın alımını kuvvetle muhtemel azaltacaktır. Dolayısıyla isteğe bağlı tüketim azalacak, istihdam düĢecektir (IIPC, 2014: 11). Kuraklık ve çölleĢme, orman yangınları, arazi kullanımının değiĢmesi ve bunlara bağlı olarak gerçekleĢecek zorunlu göçler, iklim değiĢikliğinin yine olası sektörel etkilerindendir. KuĢkusuz bu durumlar, istihdam seviyesini de olumsuz yönde tesiri altına alacaktır (BaĢoğlu, 2014; Sevim ve Zeydan, 2007). A. Tarım Tarım doğaya bağlı olarak sürdürülen bir faaliyettir. Ġklim ise tarımsal üretimin ve hedef edilen verimin gerçeklemesini sağlayan birincil faktördür. Ġklime ve iklim değiĢmelerine en fazla duyarlı sektörlerin baĢında yer alan tarım sektörü ile iklim değiĢikliklerinin arasında tablada da görüleceği üzere çift yönlü bir etki söz konusu olmaktadır ( Akalın, 2014: 354). Tablo 2: Ġnsanların ÇeĢitli Faaliyetlerinin Küresel Ġklim DeğiĢikliğine Etkisi Kaynak: https://yenibirdunyaicinkimya.wordpress.com/kuresel-isinma/ ( 2013) Ġklim değiĢikliği hem tarımı etkilemekte hem de tarımsal faaliyetler iklim değiĢikliğine neden olmaktadır. Ġklim değiĢikliğinin tarım üzerine etkileri; gıda güvenliği, kalkınma ve uluslararası ticaret konularında ortaya çıkmaktadır. Ġklim değiĢiklikleri sonucu oluĢan üretim azlığı veya fazlalığı ekonomik dengeleri de büyük ölçüde değiĢtirmektedir. Üretim miktarının azalması durumunda tarım fiyatlarının artması enflasyon etki ederken, tarım ürünlerindeki arz açığının ithalatla karĢılanması cari açık Ģeklinde yansıyacaktır. Tarım sektöründe çalıĢan sayısının azalması iĢsizlik üzerinde, 280 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ üreticilerin kuraklığa bağlı zararlarının bir bölümü ya da tamamının hükümetler tarafından karĢılanması ise, bütçe üzerinde olumsuz yönde etki oluĢturacaktır (Bayraç ve Doğan, 2016: 34). Bu karĢılıklı etkileĢimin olumsuz Ģiddeti geliĢmekte olan ülkelerin ekonomilerinin tarımsal üretime dayanması yoluyla hissedilir hale gelmiĢtir. Ekstrem hava koĢulları geliĢmekte olan ülkelerde tarımsal üretimi git gide zorlaĢtırmakta ve dolayısıyla göçe sebebiyet vermektedir. BirleĢmiĢ Milletler, iklim değiĢimi ile bağlantılı olarak dünya genelinde 500 milyondan fazla insanın yer değiĢtirdiğini tahmin etmektedir. B. Turizm Ġklim ile sıkı bir etkileĢim halinde bulunan sektörlerden biri olan turizm sektörü, iklim değiĢikliklerinden çok çabuk etkilenen kırılgan bir karaktere sahiptir. Dünya Seyahat ve Turizm Konseyi (WTTC) verilerine göre, turizm sektörü, 2015 yılında dünya genelinde doğrudan ve dolaylı olarak 7,2 milyon kiĢiye istihdam yaratmıĢtır. Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği verilerine göre ise, 1996-2012 döneminde turizm gelirlerinin dıĢ ticaret açıklarını kapatma oranı ortalama 58‘dir. Turizm gelirinin 2016 yılında dıĢ ticaret açığını kapatma payı ise 39.48‘dir. (TURSAB). Bu derece önemli bir sektörün iklim değiĢikliği nedeniyle yaĢaması muhtemel olumsuzlukların önüne geçilmesi gerekmektedir. Elbette bu olumsuzluklar tek taraflı olmamakla birlikte turizm de küresel iklim değiĢikliğine neden olmaktadır. Turizmin dünya çapında ekonomik açıdan katkılarına bakacak olursak: Dünya Turizm Örgütü verilerine göre, turizmin genel ihracat gelirine katkısı 2012 yılında 1,3 trilyon ABD dolarıdır. BirleĢmiĢ Milletler Dünya Turizm Örgütünün (UNWTO) verilerine göre ise, 2015 yılında uluslararası turizm gelirleri, bir önceki yıla göre 3,6 oranında artarak 1,232 milyar dolara ulaĢırken, uluslararası turist sayısı 2015 yılında 4,4 oranında artarak 1,184 milyona ulaĢmıĢtır (Baydarov, 2016: 1). Turizm, ülkelerin iĢsizlik sorunlarını gidermede, bölgesel kalkınmalarını gerçekleĢtirmede büyük katkı sağlamaktadır. TaĢıdığı özellikler nedeniyle diğer sektörlerle yakından iliĢkisi olan turizm talebindeki olası düĢüĢün, turistlere satılan mal ve hizmetleri, bu mal ve hizmetleri tedarik eden endüstrileri, tarım, hayvancılık sektörlerini de etkileyeceği düĢünülmektedir (BaĢoğlu, 2004: 183; Aydemir, ġenol, 2014: 383). Turizmin, zengin ülkelerden yoksul ülkelere, kentsel alanlardan kırsal alanlara ve kuzeyden güneye Ģeklindeki servetin yeniden dağılımı rolü ise ada ülkeleri ve geliĢmekte olan ülkelerin ödemeler dengesi için önem arz etmektedir. Nitekim 50 az geliĢmiĢ ülkenin 46‘sı döviz gelirlerini turizm sektöründen elde etmektedir. Keza geliĢmekte olan ülkelerde turizm, önemli istihdam olanakları ve yoksulluğu önleme potansiyeli sunmaktadır. ġekil 3: Turizm Harcamaları ve Ġstihdam Yarattığı Alanlar Turistlerin Harcama Yaptıkları Yerler Konaklama Yiyecek Turizm Sektörünün Yaptığı Harcamalar MaaĢlar ve Ücretler, BahĢiĢler, Ġkramiyeler Yerel Vergiler, Gelir Vergileri Harcamalardan En son Yararlananlar Muhasebeciler, Gayrimenkul Yapıcı ve Satıcıları, Reklamcılar Nalburiye Dükkanları, Esnaf ve Zanaatkarlar 281 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Ġçecek Uluslararası UlaĢım Gezi ve Turlar Eğlence Hatıra ve Hediyelik Fotoğraf ve Bant KiĢisel Bakım, Ġlaç ve Kozmetik Giyim DeğiĢik Kasaplar, Yemekçiler, Baharatçılar, , Emlakçılar Müzik, Eğlence, Yönetimsel ve Mimarlar, Avukatlar, Doktorlar Genel Harcamalar Bankalar. Eczaneler, Mühendisler, Yasal ve Mesleksel Hizmetler Hamallar, TaĢıyıcılar, Oto Tamir ve Bakımcılar Yiyecek, Ġçecek vb. Satın EĢya Dükkanları, Ġthalatçılar Alımlar Malzeme ve Üretim Maddeleri Yönetim: eğitim, sağlık, demir, Alımı vb. Tamir, Bakım, Onarım, Koruma, Çiftçiler, Balıkçılar, Lokantalar Reklam, Tanıtım, Yayın, ĠyileĢtirme ÇalıĢmaları Toplu Hizmetler, Su, Gaz, Elektrikçiler, Veznedarlar, Elektrik, Çevre vb. Seyahat ĠĢletmeleri, Gayrimenkul ve Araç Gereç Fırınlar, Bakkallar, Kasiyerler Kiralama Yatırımcılara ve Yabancı Finansmancılar, Sigorta Sermayeye Geri DönüĢ (kar payı ġirketleri ve iĢtirak hissesi olarak) Komisyonlar Kaynak: F. Tutar, Alpaslan, E. Tutar, Erkan (2013;17). Turizmin, meydana getirdiği genel istihdam etkisi ile ülkedeki toplam istihdamı arttırma iĢlevini devam ettirmesi ancak turistik ürün ve hizmetlere talep olduğu sürece gerçekleĢecektir. Bu iĢlevini küresel iklim değiĢikliğinin olumsuz etkilerine karĢın sürdürebilmesi ise güç görünmektedir. Nitekim turizm sektörünün ekonomi içinde fonksiyonları dikkate alındığında, ileri dönemlerde iklim değiĢikliğinin ortaya çıkaracağı olumsuzluklar, bir yandan istihdam ve gelir kayıplarına yol açabilecek, diğer yanda da turizm gelirlerinin ödemler bilançosuna olan pozitif katkısının giderek azalmasına sebep olabilecektir (BaĢoğlu, 2004: 184). C. Enerji Sera gazları içinde en önemlisi ve en yaygını karbon dioksit (CO2) gazıdır. Bu gazın 75‘i de kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil enerji kaynaklarının yanması sonucu meydana çıkmaktadır. Enerji sektörünün iklim değiĢikliğine etkisi ise, tüketilen ısı, mekanik ve elektrik enerjilerinin üretilmesinde birincil enerji kaynağı olarak, fosil yakıtların (kömür, petrol, doğal gaz), nükleer bölünmenin (fisyon),odun ve biyo-kütlenin kullanılması noktasında baĢlamaktadır. Bu zararı karĢılıksız bırakmayacak olan doğa, hem bu enerjilerin üretiminde hem de ikincil enerji kaynakları olan, elektrik (termik santrallar, nükleer santrallar, barajlar) ve ısı enerjisi (kazanlar, özel nükleer santralar) ile mekanik enerjinin (fosil yakıtlı motorlar) elde edilmesi aĢamasında olumsuz etkilerini gösterecektir (Uzmen, 2008). Bu nedenle, fosil kaynakların kullanımının azaltılmasına, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının arttırılmasına yönelik çalıĢmalar yapılmaktadır. 282 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Yenilenebilir enerji piyasası, hızla büyümektedir. Yenilenebilir enerji talebi, 2012 yılına kadar dünyanın toplam enerji ihtiyacının 15‘ine ulaĢabileceği düĢünülmektedir (Germanwatch, 2002: 16). Nitekim Çevreci Enerji Derneği BaĢkanı Tolga ġallı; Stanford Üniversitesinin araĢtırmasına göre Türkiye‘nin 2050 yılında yenilenebilir enerji üretiminin yüzde 69‘unu çatı panelleri, normal ve yoğunlaĢtırılmıĢ enerji santralleri; yüzde 15‘ini rüzgâr, yüzde 15‘ini dalga ve hidroelektrik, yüzde 1‘ini de jeotermalden sağlamasının öngörüldüğünü belirtmiĢtir. Yenilenebilir enerji yatırımlarının kamu yararı taĢıdığı gerçeğinin yanı sıra istihdam yaratmadaki etkinliğini 2050‘ye kadar inĢaatta 183 bin 724, iĢletmede ise 192 bin 954 olmak üzere toplamda 376 bin 678 kiĢiye yeni iĢ imkânı sağlayacağı Ģeklinde sürdüreceği düĢünülmektedir (http://www.enerjihaber.com/yenilenebilir-enerji-sektorundeistihdam/4198/). Elbette iklim değiĢikliği, yenilenebilir enerji kaynakları ve sera gazı emisyonları (SG) dikkate alınmaksızın enerji üretimi devam ederse, iklim değiĢikliğinin enerji arzı ve talebini etkilemesinin yanında enerji kaynaklarını, tesislerini ve transferini de doğrudan etkileyebilecektir. Tablo 4: Bazı Yıllarda YaĢanan Uç Hava Olaylarının SeçilmiĢ Ülkelerdeki Enerji Sektöründe Yarattığı Sonuçlar Yıl Ülke/ Kıta YaĢanan Uç Hava Olayı 2003 Fransa (Avrupa) Sıcak Hava Dalgası 2005 ABD( Amerika) Kasırga Sonuç Elektrik enerji ihracatının fazla düĢmesi. 50‘ den 15 milyar $ ekonomik kayıp. 2012 Fransa (Avrupa) Soğuk Hava Dalgası 2015 Türkiye (Asya) Soğuk Hava Dalgası Doğal gaz fiyatlarında 12.5‘ in üzerinde artıĢ ve önceki yılın aynı dönemine göre doğalgaz tüketiminde 63.6 artıĢ. Doğal gaz tüketim talebinde yaklaĢık 18 artıĢ. Kaynak: M. Saya, (2016;63). D. Emek Verimliliği Ġklim değiĢikliğinin tetiklediği sağlık sorunları ile artan sıcaklığa bağlı olarak ortaya çıkan ısı stresi, nemlilik ve diğer aĢırı hava olayları emek verimliliği üzerinde etkili olabilmektedir. Hükümetlerarası Ġklim DeğiĢikliği Paneli beĢinci raporunda, iĢ gücü verimliliğinin sıcak bölgelerde düĢme yaĢayacağına ve talebin de bundan etkileneceğine vurgu yapılmıĢtır. Nitekim iklim değiĢikliğinin verimi düĢüreceğine iliĢkin bu tahminler, Afrika ve Asya‘nın bazı kesimlerinde en sıcak ve nemli dönemlerde, ısı stresinin yarattığı verim düĢüklüğü ile kendini çoktan göstermiĢtir. Beden gücüne dayalı sektörlerde gelecekte bir azalma görülebilme ihtimalinin yanı sıra iklim değiĢikliğinin ekonomik büyüme üzerinde de azımsanamayacak ancak henüz 283 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ miktarı belirtilmemiĢ bir etki yaratacağı düĢünülmektedir. Tord Kjellstrom (BirleĢmiĢ Milletler Üniversitesi Küresel sağlık Enstitüsü (UNU-IIGH) uzmanı) ise iklim değiĢikliğinin sağlık ve ekonomi üzerindeki etkilerini konu aldığı çalıĢmasında 2030 yılına kadar birçok ülkede iĢ gücü verimliliğindeki kaybın iki katına çıkacağı sonucuna varmıĢtır. Nitekim Çin ve Hindistan'daki verimlilik kaybının yılda 450 milyar dolara çıkacağı, küresel ısınmadan en çok etkilenen tropikal iklim kuĢağındaki ülkelerde de gayrı safi yurtiçi hasılanın yüzde beĢ ila yüzde altı oranında azalacağı tahmin edilmektedir (http://www.milliyet.com.tr/kureselisinma-verimi-dusuruyor-dunya-2310743/ ). Yine iklim değiĢikliğinin emek verimliliği üzerindeki olumsuz etkisinin neden olduğu maliyetin dünya GSYH‘ye oranı yaklaĢık olarak 0,5 ve yıllık 300 milyar dolar civarındadır. Emek verimliliğindeki düĢüĢten en çok etkilenen ülkeler ise, Çin, Hindistan, Endonezya ve Meksika gibi geliĢen ekonomiye sahip ülkelerdir. Bu ülkelerde verimlilikteki düĢüĢ tek baĢına yıllık 200 milyar dolar kayba yol açarak söz konusu ülkelerin geliĢme potansiyellerini etkilemektedir. 2030 yılında Çin ve Hindistan‘da bu kaybın her bir ülke için yaklaĢık yarım trilyon dolar olacağı beklenmektedir. Öte yandan sıcaklığın 0,6°C artacağı varsayımı altında, emek verimliliğinde yaĢanacak düĢüĢlerin neden olacağı küresel maliyetin 2030 yılında yaklaĢık 2,5 trilyon dolar civarında olacağı tahmin edilmektedir (BaĢoğlu, 2004: 187). III. KÜRESEL ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠNĠN ĠSTĠHDAM ÜZERĠNDEKĠ ETKĠLERĠ Küresel iklim değiĢikliğinin sosyal ve ekonomik yapıyı etkilemesinin yanında istihdam ve geçim kaynakları üzerindeki etkileri ise nadiren ve doğrudandır. Toprak, tatlı su ve okyanus ekosistemleri üzerindeki doğrudan etkiler tarım, ormancılık, balıkçılık ve bazı turizm tiplerine bağlı istihdamı etkileyecektir. Ġklim değiĢikliği yine Ģiddetli hava koĢulları yoluyla çok fazla istihdamın bağlı olduğu altyapılardaki dengeyi de sarsacaktır. Ancak bazı çalıĢmalar iĢ fırsatlarında açık bir artıĢ rapor ederken bazıları istihdamda bir düĢüĢü ya da hiçbir değiĢiklik olmayacağını öne sürmektedir. Ancak iklim değiĢikliğinin istihdam üzerindeki etki alanını sınırlamak amacıyla küresel istihdam haritasının yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda ülkelerin birlik içerisinde, kahverengi sanayiden yeĢil sanayiye geçmeleri, çevreye uyumlu yeni iĢ sahaları yaratmaları ve yeĢil yakalıların istihdamını arttırmaya yönelik politikalar geliĢtirmeleri gerekmektedir. Bu noktada yenilenebilir enerji, yeĢil binalar, merkezi olmayan enerji ve verimlilik gibi alanlarda 'yeĢil mesleklerde' çalıĢma kapasitesine sahip bir iĢ gücünün geliĢtirilmesi kritik önem arz edecektir (Kaypak, 2011: 26). Küresel iklim değiĢikliğinin istihdamı nerelerde etkileyeceğini, bu değiĢiklikten kimlerin ve hangi sektörlerin etkileneceğini incelemek gerekir ise: kırsal alanlarda yoksul kesimlerin, kentsel alanlar ve kıyı bölgelerde ise yoksul kesim ile birlikte yeni göçmenlerin etkileneceği düĢünülmektedir. Kırsal alanlar, geliĢmekte olan dünyanın yoksul halklarının yaklaĢık 70‘ine karĢılık gelmektedir. Yeni enerji mahsulleri, REDD (Orman Kaybı ve Bozulması Kaynaklı Emisyonların Azaltılması) kapsamındaki ödemeler ve artan ormancılık verimleri bazı alanlara fayda sağlayabilse de, iklim değiĢikliğinin kırsal alanlardaki istihdam üzerindeki baĢlıca etkileri su kaynağına, gıda güvenliğine ve tarım gelirlerine iliĢkin olacaktır. Buna karĢılık kereste ve kağıt hamuru değiĢen mahsul miktarı REDD iĢ fırsatları yaratabilecektir. Madencilikte su yokluğu ve su kirliliğine duyulan korku madenlerin 284 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ kapanmasına yok açabilecektir. Tarım da düĢük verimlilik sonucu gelirlerin etkilenmesi söz konusuyken, enerji sektöründe biyoyakıtlar istihdam yaratabilecektir (IPCC, 2014: 9- 10). Ġklim değiĢikliğine karĢı halktan yana verilecek ilk tepkilerden biri göçtür. TaĢınmak, çevresel değiĢimler karĢısında geçim kaynaklarını sürdürebilmek için hali hazırda kullanılan bir stratejidir. Bu stratejinin göç edilen ülkeler için olumlu ve olumsuz ekonomik etkileri bulunmaktadır. Ġnsanların ayrıldıkları toplumlar göçmenlerin gönderecekleri paralar ile canlandırılabilirken kadınlar için çalıĢma yükü artıĢ gösterecektir. Göç dalgasının ardından göç edilen bölgelerde beĢeri sermaye kayıplarının yaĢanmasının yanı sıra geçiĢ yapılan ülkenin iĢ gücü piyasalarındaki dengeleri değiĢtireceği açıkça belirtilmiĢtir ( BaĢoğlu, 2004: 93). Bu doğrultuda kentsel alanlar ile kıyı bölgelerindeki yoksul kesim ve yeni göçmenlerin, su ve hıfzıssıhha, enerji Ģebekesi, ulaĢım ve telekomünikasyon gibi altyapılardaki bozulmaları yoluyla iklim değiĢikliğinden etkileneceği vurgulanmaktadır. Elbette daha dayanıklı altyapılar için artan yatırımlar, istihdamın yaratılması noktasında önemlidir. Yine belediye hizmetleri kapsamında artacak olan kaynaklar iklim değiĢikliğine uyum sağlama noktasında iĢ fırsatları yaratacaktır. Bunu enerji üretimi ve enerjinin korunması yatırımları ile düĢük karbon hareketliliğine yönelik çalıĢmaların iĢ fırsatları yaratması takip edecektir. Ġklim değiĢikliğiyle baĢa çıkmak ve uyum sağlamak için yeni iĢlere ihtiyaç duyulacaktır. Bunlardan bazıları: adaptasyon hizmeti istihdamı, enerji üretimi istihdamı, inĢaat hizmetleri istihdamı ve endüstri hizmetleri istihdamıdır. Bu doğrultuda iklim değiĢikliğiyle mücadeleye yardımcı olacak mal ve hizmetlere odaklanan iĢler, yenilebilir ve merkezi olmayan enerji çıkıĢları, dayanıklı altyapıların inĢaa edilmesi ile ekonomik faaliyetleri arttıracaktır. Bunun sonucunda ise iĢ fırsatlarının sürdürülmesi ve son olarak endüstri hizmet istihdamı kapsamında tarımda yeni arayıĢlar ile biyo yakıtlar ve REDD‘in istihdam yaratabileceği düĢünülmektedir (Kaypak,2011: 28). SONUÇ VE ÖNERĠLER Dünya ekonomisindeki hızlı büyüme hedefleri, ekonomik anlamda yaĢam kalitesini yükseltirken, diğer yandan da doğaya zarar vermekte ve ekonomi ile çevre arasında dengesizlik yaratmaktadır. Dolayısıyla çevre tahribatı sonuçları itibariyle sürdürülebilir kalkınmaya yönelik kısmi bir tehdit iken istihdama, iĢ fırsatlarına ve geçim kaynaklarına tam etkisi belirlenemese de ciddi bir tehdit oluĢturmaktadır (Kaypak, 2011: 24). Ġklim değiĢikliği, sağlık sorunları ve sıcaklık artıĢına bağlı olarak emek verimliliğini olumsuz yönde etkileyecektir. Ġklim değiĢikliğinden etkilenecek sektörlerin büyüklüğü, emek piyasasının formel ve enformel örgütlenmesi, iĢverenler ve iĢçiler arasında aracılık eden kurumların, sendikaların varlığı ve aktifliği emek piyasasının iklim değiĢikliğine adapte olma sürecini belirleyecektir. Bu çerçevede gerek ülkelerin ve devlet baĢkanlarının gerekse sivil toplum örgütleri ile bireylerin üzerine düĢen çevresel duyarlılığı yerine getirmesi ve iklim değiĢiklikleri karĢısında iĢgücüne adil bir geçiĢ sağlaması beklenmektedir. Bu noktada ―Kimse geride bırakılmayacak‖ sloganıyla sendikalar; özel sektör ve devletleri masaya oturtup iĢsizliğin oluĢmasına fırsat tanımadan yeĢil ekonomiye geçiĢi sağlamak yolunda harekete geçmiĢlerdir (Özyer, 2016: 43-48). Diğer yandan da sigorta programları ile sosyal koruma önlemleri ve afet risk yönetimi yoksulların ve ötekileĢtirilenlerin geçimlerini sürdürmelerine uygun sosyal yardım yelpazeleri geniĢletilmelidir. Yine aĢırı sıcak ve uç hava olaylarından kaynaklı strese bağlı sağlık sorunlarını azaltmaya ve yaĢanabilecek salgın hastalıkların emek verimliliğine olası 285 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ riskleri (ölüm, hastalıklardan kaynaklı kısa ve uzun vadeli Ģekilde emek piyasasından tamamen ya da kısmen çekilme vb.) kontrol altına almaya yönelik uyum politikaları izlenmeli ve Ģahıslar bu doğrultuda bilinçlendirilmelidir. Gelecek yıllarda, nüfus artıĢının sürmesi ve ekonomik faaliyetler nedeniyle, çevresel sorunların yerel, ulusal, bölgesel, küresel düzeylerde Ģiddetlenmesi beklenmektedir. Bu noktada çevreye daha az zarar veren ekonomik kalkınma modellerinin desteklenmesi öncelik taĢımaktadır. Bölgelere göre değiĢkenlik gösterecek olan iklim değiĢikliğinin istihdam üzerindeki olumsuz etkilerine karĢın ulusların hazırlıklı olmaları hatta birlik içinde insan sermayesini geliĢtirmeleri gerekecektir (IIPC, 2014: 6). Bunun yolu ise daha güçlü siyasi irade ve vizyondan, ulusal düzeyde etkili çevre politikalarından ve artan ölçüde bölgesel ve küresel iĢbirliğinden geçecektir ( Kaypak, 2011: ). Sonuç olarak insanlığın karĢısına bu noktada iki seçenek çıkmaktadır: ya çevresel değerlerin ön plana çıktığı ve sürdürülebilir enerjiye dayalı bir ―yeĢil ekonomi‖ oluĢacak, ya da düĢük verimliliğe sahip ve sürdürülemeyen enerji kaynaklarını kullanan geleneksel ―kahverengi ekonomi‖ ile küresel iklim değiĢikliği sorunları devam edecektir. Aksi durumda küresel iklim değiĢikliği zincirleme olarak tüm insani ve ekonomik faaliyetler dahil olmak üzere büyük çapta bütün sektörleri dolayısıyla bu sektörlere bağlı istihdam Ģekillerini de etkileyecektir. Kaynakça Akalın, M. (2014). Ġklim DeğiĢikliğinin Tarım Üzerindeki Etkileri: Bu Etkileri Gidermeye Yönelik Uyum ve Azaltım Stratejileri. Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 7 (2), 353-359. Alper, D. ve Anbar, A. (2007). Küresel Isınmanın Dünya Ekonomisine ve Türkiye Ekonomisine Etkileri. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt.9 /4, ss:31-38. Aon, (2016). Yıllık Ġklim ve Felaket Raporu, http://thoughtleadership.aonbenfield.com/Documents/20170117-ab-if-annual-climatecatastrophe-report.pdf BaĢoğlu, A. (2014). Küresel Ġklim DeğiĢikliğinin Ekonomik Etkileri Üzerine Model Denemesi ve Ekonometrik Bir Analiz. Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı. Batan, B. (2014). Küresel Ġklim DeğiĢikliği ve Beklenen Sonuçları. Doktora Tezi, Dicle Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. Baydarov, E. (2016). Özbekistan Turizm Sektöründe GeliĢmeler. Akhmet Yassawı Unıversıyt Eurasıan Research Instıtute. Bayraç, N. H. Ve Doğan, E. (2015). Türkiye‘de Ġklim DeğiĢikliğinin Tarım Sektörü Üzerine Etkileri. EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi ĠĠBF Dergisi, Cilt:11/1, ss: 24-30. Burke, M. , Hisiang, S. ve Miguel. E. (2015). Global Non-linear Effect of Temperature On Economic Production. Nature Dergisi, Cilt: 527, ss: 235-239, doi: 10.1038 / nature15725. Enerjihaber.com. , http://www.enerjihaber.com/yenilenebilir-enerji-sektorundeistihdam/4198/, EriĢim Tarihi: 29 Mart 2017. 286 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ GERMANWATCH, (2002). Value at Risk? An Overview of the Financial Implications of Global Climate Change. Cologne. IPPC, (2013). Mitigation of Climate Change, Working Group III AR5, Chapter 15 National and Subnational Policies and Institutions. Kaypak, ġ.(2011). KüreselleĢme Sürecinde Sürdürülebilir Bir Kalkınma Ġçin Sürdürülebilir Bir Çevre. Mustafa Kemal Üniversitesi KMÜ Sosyal ve Ekonomık AraĢtırmalar Dergısi, Cilt:13/20, ss: 19-33. Kohler, B. (2015). ‗‘What is Beyond Cop21?‘‘. Global Worker Opinion Dergisi, http://www.industriall-union.org/sites/default/files/uploads/documents/cop21.pdf Özyer, B. (2016). Hiç Bir ÇalıĢanın Geride Kalmaması Ġçin Adil GeçiĢ. EKOIQ Dergisi, ss: 43-48. Sarı, A. C. (2015). Ġklim DeğiĢikliği 2030‘a Kadar 100 Milyon Ġnsanı Yoksullukla Karı KarĢıya Bırakabilir.https://yesilgazete.org/blog/2015/11/12/iklim-degisikligi-2030a-kadar100-milyon-insani-yoksullukla-karsi-karsiya-birakabilir/ EriĢim Tarihi: 21 Mart 2017. Saya, M. (2016). Küresel Ġklim DeğiĢikliğinin Sektörel Düzeyde Ve Türkiye Tarım Sektörü Üzerindeki Etkilerinin Ġncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı Ġktisat Politikaları Bilim Dalı. Sevim, B ve Zeydan, Ö. (2007). Ġklim DeğiĢikliğinin Türkiye Turizmine Etkileri. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, http://cevre.beun.edu.tr/zeydan/pdf/bildiri02.pdf Tr.euronews.com.http://tr.euronews.com/2015/11/30/dunya-bankasi-kuresel-isinma-ilemucadele-yoksulukla-mucadele-icin-de-gerekli EriĢim Tarihi: 30 Mart 2017. Turizmgazetesi.com. http://turizmgazetesi.com/news.aspx?id=80062. EriĢim tarihi: 1 Nisan 2017. TürkeĢ, M. ( 2013). IPCC‘nin Gözlenen ve Öngörülen Ġklim DeğiĢikliğine ĠliĢkin Yeni Bulgu ve Sonuçlarının Değerlendirilmesi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi, http://www.suyonetimi.gov.tr/Libraries/su/Iklim_Degisikliginin_Fiziksel_Bilim_Temeli_Yes il_Gazete_Murat_T%C3%BCrkes_5_Ekim_2013_makale_3.sflb.ashx Uzmen, R ve Arar, A. 21. Yüzyılda Enerji Kullanımı ve Ġklim DeğiĢikliği. http://www.mfa.gov.tr/21_-yuzyilda-enerji-kullanimi-ve-iklim-decisiklici.tr.mfa. EriĢim Tarihi: 6 Nisan 2017. 350 turkiye.org. http://350turkiye.org/avrupa-cevre-ajansi-acikladi/. EriĢim Tarihi: 21 Mart 2017. 287 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Sürdürülebilir Kalkınma Anahtarı „„Enerji Politikaları‟‟ Sevgi SÜLÜKÇÜLER Gökhan SALMAN Özet Sanayi devrimi ile baĢlayan enerji ihtiyacı, nüfus yapısında meydana gelen artıĢ ve teknolojik geliĢmeye paralel olarak her geçen gün artıĢ göstermektedir. Günümüzde, ülkelerin geliĢmiĢlik seviyesinin en önemli göstergesi niteliğinde olan enerji, sürdürülebilir kalkınmanın temel araçlarından biri niteliğindedir. Ülkelerin gereksinim duyduğu enerjiyi, kesintisiz, ucuz ve temiz yollarla temin edebilmek için uzun ömürlü politika ve stratejiler, yaĢamsal gereklilik olarak önemini korumaktadır. Bir diğer önemli konu ise politika ve stratejilerin, ülkelerin enerji potansiyeline uygun Ģekilde belirlenmesidir. Günümüzde çevresel bilincin artması, fosil enerji kaynaklarının (kömür, petrol, doğalgaz) ömrünün sınırlı oluĢu, Türkiye‘nin coğrafi bakımdan elveriĢli yapısı sebebiyle yenilenebilir enerji (güneĢ, rüzgar..) konusu gündeme gelmiĢtir. BP Dünya Enerji Ġstatistikleri Raporu incelendiğinde 2015 yılı itibariyle Türkiye‘de doğalgaz ve kömür tüketimi azalırken, petrol ve yenilenebilir enerji tüketiminin arttığı görülmektedir. Bu çalıĢmada kısaca enerji kavramı ve gerekliliği açıklanacak, daha sonra Türkiye‘de uygulanan enerji politikaları detaylı Ģekilde incelenecek; küresel çapta enerji alanında öne çıkan AB, Çin ve Rusya‘da uygulanan enerji politikalarına değinilecek ve son olarak ulaĢılan bulgular Türkiye ile karĢılaĢtırılacaktır. Anahtar Kelimeler: Enerji, Enerji Politikaları, Türkiye, AB, Çin, Rusya. Jel Kodu: Q40, Q41, Q42, Q48 Abstract The energy demand that starts with the industrial revolution increases day by day in parallel with the increase in the population structure and the technological development. Today, energy, which is the most important indicator of the level of development of countries, is one of the basic tools of sustainable development. Long-lasting policies and strategies remain vital as a means of providing energy, uninterrupted, inexpensive and clean ways that countries need. Another important issue is to determine the policies and strategies appropriately for the energy potential of the countries. Today, renewed energy (sun, wind ...) has come to the fore because of the increase of environmental consciousness, limited life of fossil energy resources (coal, oil, natural gas) and Turkey's geographically convenient structure. Looking at the BP World Energy Statistics Report, it is seen that consumption of natural gas and coal is decreasing as of 2015, while consumption of oil and renewable energy is increasing. In this work, the concept and necessity of energy will be briefly explained, then the energy policies applied in Turkey will be examined in detail; The energy policies applied in the EU, China and Russia, which stand out in the global energy field, will be mentioned and the latest findings will be compared with Turkey. Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Ġktisat Anabilim Dalı, Ġktisadi GeliĢme ve Uluslararası Ġktisat Tezli Yüksek Lisans Programı Öğrencisi, sevgisulukculer@hotmail.com Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Ġktisat Anabilim Dalı, Ġktisat Teorisi Tezli Yüksek Lisans Programı Öğrencisi, gokhansalmanmcbu@gmail.com 288 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ GĠRĠġ Ülkelerin sosyal, ekonomik ve politik geliĢiminin temel unsuru olan enerji kavramı en önemli yaĢamsal girdilerden biri niteliğindedir. DüĢük maliyetli, kesintisiz ve kaliteli enerjinin sürekliliğini sağlayabilmek için ulusal enerji politikaları gerekliliği her geçen gün önemini arttırmaktadır. Bu bilinçle oluĢturan politika ve stratejilerin hazırlanmasında, kullanıcılara ulaĢım kolaylığı, düĢük maliyet, kalite, verimlilik gibi ölçütler göz önünde bulundurulmalıdır. Aynı zamanda ülkelerin geliĢim düzeyi, kaynak çeĢitliliği, yapısal elveriĢliliğinin bilimsel olarak tespit edilmesi de önemli etkenlerden biridir. BP enerji görünümü raporuna göre dünya nüfusunun yaklaĢık 1,5 milyar kiĢi artarak 2035 yılına kadar yaklaĢık 8,8 milyar insana ulaĢması bekleniyor. Nüfus artıĢıyla birlikte enerji üretimi için kullanılan enerjinin payı 2015'te 42 iken 2035'te 47'ye yükseleceği tahmin edilmektedir. Global enerji talebi 2035‘e kadar yaklaĢık 30 artıĢ gösterecektir. Kömür, petrol ve doğalgaz 2035‘e kadar ana enerji kaynağı olarak kalırken, yenilenebilir enerji kaynakları da önümüzdeki 20 yılda dört kat geliĢeceği belirtilmektedir. Raporda, yenilenebilir enerjilerin yılda ortalama 7,6 artıĢla dört kat büyüyerek en hızlı geliĢen yakıt kaynağı olacağı tahmin ediliyor. Çin, önümüzdeki 20 yılın yenilenebilir enerjilerin en büyük büyüme kaynağı olup, yenilenebilir enerjiye AB‘nin toplamından daha fazla katkıda bulunacağı öngörülmektedir. Yukarıda değinilen tüm tahminler doğrultusunda bilinçli, doğru zamanda ve stratejik Ģekilde hazırlanacak politikaların en iyi Ģekilde tesis edilebilmesi için her türlü gayretin sergilenmesi gerekmektedir. Dünya enerji talebi, her ülkede farklı oranlarda olsa da, küresel ölçekte sürekli artıĢ göstermekte ve bu talebi karĢılamak için gereken küresel enerji politikaları ihtiyacı da giderek büyümektedir. Enerji politikalarının yaĢamsal bir gerekliliği de, enerji talep tahminlerinin sağlıklı yapılmasıdır. Enerji talep tahminlerinin dayandırılması gereken temel parametrelerin baĢlıcaları; ekonomik büyüme (sermaye birikimi, istihdam, iĢ veriminde artıĢ, vb.), nüfus (çoğalma oranı, göç, etkin çalıĢan nüfus vb.), enerji fiyatları, teknolojik geliĢmeler, enerji politikaları (vergi politikaları, teĢvikler vb.) ve enerji tasarrufuna yönelik tüketici davranıĢlarıdır. Bunların bilimsel ve gerçekçi yöntemlerle öngörülmesi ve gerek dünyadaki, gerek ülkedeki geliĢmeler doğrultusunda, sürekli güncellenmesi ve gerektiğinde revize edilmesi ise doğru bir enerji politikasının ön koĢuludur (Pamir, 2005: 58). I. ENERJĠ KAVRAMI VE GEREKLĠLĠĞĠ Yunanca ‗‗energon‘‘ sözcüğünden türeyen enerjide; en iç, ergon ise iĢ anlamına gelmekte ve bir cisim ya da sistemdeki iĢ yapma kabiliyeti olarak ifade edilmektedir (Aruoba ve Alpar, 1992: 89). Diğer bir ifadeyle herhangi bir sistemin iĢ yapma kapasitesidir. Bir baĢka ifadeyle enerji; ekonomik ve sosyal yönden ilerlemenin motor gücüdür. Sanayide kullanılması zorunlu olan ana parça ve toplumun refahını yükselten itici bir güç unsurudur (Yaman, 2007: 17). Günlük yaĢamda her aĢamada kullanım alanı bulan enerji; kimyasal, nükleer, mekanik (potansiyel ve kinetik), termal (ısıl), jeotermal, hidrolik, güneĢ, rüzgar, elektrik enerjisi gibi değiĢik Ģekillerde bulunabilmekte ve uygun yöntemlerle birbirine dönüĢtürülebilmektedir. Ekonomik anlamda değiĢik yöntemlerle enerji elde edilen kaynaklar, enerji kaynakları olarak isimlendirilmekte ve değiĢik Ģekillerde sınıflandırılmaktadır. KullanıĢlarına göre enerji kaynakları yenilenebilir ve yenilenemez enerji kaynakları olarak 289 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ikiye ayrılırken; dönüĢtürülebilirliklerine göre enerji kaynakları birincil ve ikincil enerji kaynakları Ģeklinde incelenmektedir (Koç ve ġenel, 2013: 33). Yenilenemez enerji kaynakları gelecekte tükenme tehlikesiyle karĢı karĢıya olan kaynakları kapsarken; yenilenebilir enerji kaynakları doğada hazır olan kaynakların iĢlenmesiyle elde edilen, sınırsız ve çevre dostu kaynakları içermektedir. DönüĢüme uğramamıĢ kaynaklar birincil enerji kaynakları, dönüĢüme uğrayanlar ise ikincil enerji kaynakları olarak adlandırılmaktadır. Enerji kaynakları tablo 1‘de detaylı Ģekilde verilmektedir. Tablo 1: Enerji Kaynakları Kaynak: Koç ve ġenel, 2013: 33 Enerji kaynaklarının kullanım alanları incelendiğinde tüm yaĢamı kuĢattığı görülmektedir. Fosil kaynaklar incelenecek olursa; doğalgaz ısınma ve araç yakıtı temini, nükleer enerji elektrik enerjisi elde etmek, petrol motorlu taĢıtlar için yakıt, kömür ısınmak amacıyla kullanılmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarından birkaçına değinecek olursak; güneĢ enerjisi hesap makinesi kullanımı, elektrik, sulama, aydınlatma, sıcak su elde etme, ısıtma ve soğutma gibi çok geniĢ alanda kullanım alanı bulunmaktadır. Rüzgar enerjisi, tahıl öğütme, soğutma, aydınlatma, taĢımacılık, Ģarj, su depolama alanlarında yararlanılmakta olup; ilk çağlardan yakın geçmiĢe kadar sadece sağlık amacıyla kullanılan jeotermal kaynaklardan günümüzde, doğrudan ısıtmada ya da baĢka enerji türlerine dönüĢtürülerek yararlanılmaktadır. II. KÜRESEL ENERJĠ POLĠTĠKALARI Enerji politikası genel olarak teknoloji, ekonomi ve enerji ile ilgili kararların alındığı kurumsal yapıdan oluĢmakta ve kısa dönemde arz-talep yönetimi, uzun dönemde ise planlama faaliyetlerini içermektedir (Bayraç, 1999a: 14). Enerji politikaları, enerji konusunda ülkelerin geliĢimi, yapısal özellikleri göz önüne alınarak oluĢturulan tüm yöntem ve stratejilerin bütününü ifade etmektedir. Enerji piyasası dengesi enerji arzı ve enerji talebinden oluĢmaktadır. Enerji talebini belirleyen faktörler, ekonomik büyüme, teknolojik ilerleme ve enerji fiyatlarını kapsarken; enerji arzını belirleyen faktörler, maliyetler, ülkeler arası ekonomik ve siyasal iliĢkiler olarak 290 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ sayılabilir (Bayraç: 2009: 118). BelirtilmiĢ olan enerji arz ve talebini etkileyen faktörlerin, bilimsel olarak öngörülmesi, küresel değiĢimler baz alınarak güncellenmesi ve gerekirse tekrar düzenlenmesi enerji politikalarının doğru Ģekilde uygulanması kapsamında önemli bir koĢuldur (Pamir, 2006, 4). Enerji kaynaklarının dağılımının bazı bölgelerde yoğunlaĢması, enerji kaynağını siyasi bir araç haline getirmiĢtir. Bu kaynaklara sahip ülkeler, olmayanlara karĢı bu varlığı üstünlük aracı olarak kullanabilmektedirler. Enerji büyük güçler için hem ulusal güvenlik açısından hem de ekonomik zenginliklerini maksimize etmek açısından belirleyici bir unsurudur. Bu enerji kaynağı güvenliğinin sağlanması en önemli sorun olup çatıĢmalara yol açabileceği gibi ortak çıkarlar doğrultusunda anlaĢmalara sebep de olabilir (Aydın, 2015: 1). ÇalıĢmanın devamında yukarıda bahsedilenler doğrultusunda Türkiye, AB, Çin ve Rusya ülkelerinde uygulana enerji politikaları açıklanmaya çalıĢılacaktır. A. Türkiye‟de Uygulanan Enerji Politikaları Türkiye‘de uygulanan güncel politikaları açıklamadan önce geçmiĢ dönem enerji politikalarına kısaca değinmek faydalı olacaktır. a. Cumhuriyet Öncesi Enerji Politikaları Enerji kaynakları Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerine doğru yabancılara açılmaya baĢlamıĢtır. Ġlk taĢ kömürü iĢletmeciliği Zonguldak-Ereğli yöresinde baĢlamıĢ, daha sonra bu yöre Alman iĢletmecilerin eline geçmiĢtir. 19. yüzyılın sonlarına doğru uygulama alanına dahil olan elektrik enerjisi ile ilgili ilk profesyonel uygulama 1913 yılında Ġstanbul‘da baĢlamıĢtır. Cumhuriyet dönemine aktif elektrik kullanan Ģehirler sadece Tarsus, Ġstanbul ve Adapazarı olmuĢtur. Ġlk hidroelektrik santral ise 1902 yılında Ġsviçre ve Ġtalyanlar tarafından Tarsus‘ta faaliyete baĢlamıĢtır. 1855 yılında kurulan Ġstanbul Ģehremanetinin yerel yönetim denemeleriyle 1930‘da hazırlanan 1580 sayılı Belediye Yasası o dönem çerçevesinde belediyelere önemli yetki ve görevler getirmiĢtir. 1800‘lü yıllara gelindiğinde sanayi devrimini gerçekleĢtirmiĢ batılı ülkeler enerjinin önemini kavrayarak plan ve strateji geliĢtirmeye baĢlamıĢtır. En büyük ilgi odağı Ortadoğu‘daki petrol rezervleri olmuĢtur. Almanlar enerji pastasındaki paylarını arttırma amacıyla Ġstanbul-Bağdat demiryolu projesi baĢlatmıĢtır. Kurulacak demiryolunun her iki tarafında 20 km‘lik alanlarda petrol ve maden aranacak, bulanlar ise 40 yıl süresince iĢletme ayrıcalığına sahip olacaktır (MÜSĠAD, 1996: 7-8). b. Cumhuriyet Sonrası Enerji Politikaları Bu dönem kapsamında 1923 yılında kurulan Ġzmir Ġktisat Kongresi‘nde enerji konusunda uygulanacak politikalar ana hatlarıyla belirlenmiĢtir. TaĢkömürü alanında Fransız sermayeli Ereğli Ģirketi sonrasında, ĠĢ Bankası da iĢletmeciliğe dahil olmuĢtur. Havza Ġktisat Müdürlüğü taĢkömürü ocaklarının iĢletilmesini denetim altına almıĢtır. 1926 yılında uygulamaya geçilen yasa ile milli sınırlar içinde tüm petrol arama ve iĢletme yetkileri hükümete devredilmiĢ, petrol pazarlama görevini ise yabancı sermayeli Ģirketler sürdürmüĢtür. 1930 yılında 1.Sanayi Planı hazırlanmıĢ ve plan dahilinde Sovyetlerin mali kaynaklarından faydalanılmıĢtır. Bu dönemde enerji sektöründe örgütlenme ön planda yer almıĢ, 1935‘te MTA, Etibank, EĠE ve 1941‘de Petrol Ofisi kurulmuĢtur. Çok partili demokrat rejimi geçiĢle beraber imtiyazlı elektrik iĢletmeciliğine dönülmüĢtür. Bu dönemde kurulan ÇESAS ve KEPEZ elektrik Ģirketleri günümüze kadar varlıklarını devam ettirmiĢtir. 1953 yılında büyük baraj yapımı için DSĠ, kömür alanında geliĢim sağlamak için KĠT faaliyete 291 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ geçmiĢtir. 1963‘de tüm kamu enerji kuruluĢları Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı çatısı altında toplanmıĢtır. 1973-77 döneminde yaĢanan petrol bunalımları ekonomi üzerinde ciddi yükler yaratmıĢtır. Telafi amacıyla nükleer ve alternatif enerji gibi alanlarda yeni enerji politikaları oluĢturulmuĢtur. Jeotermal ve güneĢ enerjisi ile ilgili ilk çalıĢmalar baĢlamıĢ, 1973-76 döneminde Keban hidroelektrik santralinin faaliyete geçmesi ile elektrik sektöründe ciddi sıçrama olmuĢtur. (MÜSĠAD, 1996: 7-11). c. Günümüz Enerji Görünümü ve Uygulanan Enerji Politikaları 2016 yılı enerji görünümü bakımından incelendiğinde yeni politika, strateji ve iĢ birliği ile geçen bir yıl olduğu görülmektedir. Enerji ihtiyacının önemli kısmını dıĢarıdan sağlayan Türkiye, kendi arz güvenliğini yönetebilmek için baĢta Rusya olmak üzere birçok ülke ile enerji ticaretini geliĢtirecek iliĢkiler baĢlatmıĢtır. Özellikle arz güvenliğini sağlamak amacıyla tek ülke ya da tek bölge ile ticari iliĢki kurmak yerine, tüm coğrafya ile temas halinde olma çabalarını arttırmıĢtır. Aynı zamanda her geçen gün büyüyen enerji talebini karĢılayabilmek için, doğalgazın elektrik üretimindeki azaltıp yenilenebilir enerjinin payını arttırmak gibi yerli kaynak kullanımını arttırmayı hedeflemiĢtir (Karagöl vd., 2016: 5). Çin‘den sonra en fazla enerji talebine sahip olan Türkiye, özellikle doğalgaz ihtiyacının neredeyse tamamını dıĢ kaynaklardan karĢılamaktadır. 2016‘da 30,2 milyar metreküp doğalgaz tüketimi gerçekleĢtirilmiĢ, yaklaĢık 55,3‘lük oran Rusya‘dan karĢılanmıĢtır. Enerji ithalatında önemli yer kaplayan doğalgazın 32,4‘ü 2016 yılı elektrik üretiminde kullanılmıĢtır. Türkiye‘de 2016 yılı enerji alanında meydana gelen önemli geliĢmeler Tablo 2‘de genel olarak sunulmaktadır. Tablo 2: 2016 Yılı Enerji Piyasasında YaĢanan GeliĢmeler 24 Kasım 2015 Türkiye, Suriye sınırında sınır ihlalinde bulunan Rus jetini düĢürdü. 2 Aralık 2015 CumhurbaĢkanı Erdoğan‘ın Katar ziyaretinde iki ülke arasında sıvılaĢtırılmıĢ doğalgaz (LNG) anlaĢması imzalandı. 16 Ocak 2016 ABD‘nin Ġran‘a 1979‘dan beri sürdürdüğü ambargo resmen sona erdi. 23 ġubat 2016 Türkiye ile Somali arasında elektrik alanında iĢ birliği anlaĢması imzalandı. 31Mart-1 Nisan 2016 Washington‘da Türkiye‘nin de katılımı ile Nükleer Güvenlik Zirvesi yapıldı. 1 Haziran 2016 ―BP Statistical Review of World Energy 2016‖ raporu açıklandı. 10 Ağustos 2016 Türkiye DıĢiĢleri Bakanı Mevlüt ÇavuĢoğlu, Rusya ile Türkiye arasında gerçekleĢtirilecek olan Türk Akımı projesinin TANAP boru hattına bağlanacağını bildirdi. 3 Eylül 2016 G20 Devlet ve Hükümet BaĢkanları Zirvesi‘ne katılan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Çin Halk Cumhuriyeti ile nükleer, yenilenebilir enerji ve kömür alanında üç protokole imza attı. 29 Eylül 2016 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak ile Çin Ulusal Enerji Ġdaresi Direktörü Nur Bekri, iki ülke arasında nükleer enerji alanında iĢ birliğine dair mutabakat zaptını imzaladı. 10 Ekim 2016 Rusya ve Türkiye Türk Akımı Projesi için hükümetler arası anlaĢmayı imzaladı. 1 Kasım 2016 Akfen Yenilenebilir Enerji tarafından Elazığ‘da yatırımı yapılan Türkiye‘nin ilk lisanslı güneĢ enerjisi santrali Solentegre GES enerji üretimine baĢladı. 292 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ 2 Kasım 2016 Türkiye‘de bu yıl Ocak-Eylül döneminde enerji ithalatı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 33 düĢerek 19 milyar 538 milyon 216 bin dolar oldu. 4 Kasım 2016 Ġran Enerji Bakan Yardımcısı HuĢeng Felahetiyan, Ġran‘ın Türkiye‘ye yaptığı elektrik ihracatının borç nedeniyle durdurulduğunu açıkladı. 8 Kasım 2016 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak 1,1 milyar metreküp kapasiteli Tuz Gölü Doğalgaz Depolama Tesisi‘nin Ocak 2017‘de devreye gireceğini açıkladı. 23 Kasım 2016 Türkiye, ġangay BeĢlisi‘nde 2017 yılı Enerji Kulübü baĢkanı oldu. 23-26 Kasım 2016 7. Türkiye Enerji Zirvesi Adana‘da gerçekleĢti. Kaynak: Karagöl vd., 2016: 15-16 Türkiye‘de enerji alanında yaĢanan geliĢmeler de göz önünde bulundurulduğunda, talep artıĢı ihtiyacını karĢılamak amacıyla temel strateji serbest piyasa Ģartları oluĢturmak ve rekabete dayalı yatırım ortamını geliĢtirmektir. Tüm politika ve stratejiler jeopolitik konumumuzdan kaynaklanan avantajlar, alternatif enerji alanında yaĢanan geliĢmeler çerçevesinde oluĢturulmaktadır. Bu kapsamda temel strateji ve politikaları özetleyecek olursak (ETKB, 2016: 5-6): Yerli kaynaklara öncelik vermek suretiyle kaynak çeĢitliliğini sağlamak, Yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji arzı içindeki payını artırmak, Enerji verimliliğini artırmak, Serbest piyasa koĢullarına tam iĢlerlik kazandırmak ve yatırım ortamının iyileĢmesini sağlamak, Petrol ve doğal gaz alanlarında kaynak çeĢitliliğini sağlamak ve ithalattan kaynaklanan riskleri azaltacak tedbirleri almak, Jeopolitik konumumuzu etkin kullanarak, enerji alanında bölgesel iĢ birliği süreçleri çerçevesinde ülkemizi enerji üssü ve terminali haline getirmek, Enerji ve doğal kaynaklar alanlarındaki faaliyetlerin çevreye duyarlı halde yürütülmesini sağlamak, Doğal kaynaklarımızın ülke ekonomisine katkısını artırmak, Endüstriyel hammadde, metal ve metal dıĢı madenlerimizin üretimlerini artırarak yurt içinde değerlendirilmesini sağlamak, Maliyet, zaman ve miktar yönünden enerjiyi tüketiciler için eriĢilebilir kılmak Uygulanan politikalar kapsamında artan enerji talebi dikkate alınmakta, enerji arz güvenliğinin sağlanmasına önem verilmektedir. Enerji arz güvenliğine bağlı oluĢan riskleri azaltmak için temel politikalar (ETKB, 2016: 6-7): Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına öncelik verilerek kaynak çeĢitlendirmesinin sağlanması, Serbest piyasa unsurlarının iĢlevselliğinin artırılması, Yatırım ve ticaret ortamının iyileĢtirilmesi, Enerji sektörünün sürdürülebilirliğini temin etmek amacıyla enerji kaynaklarının, taĢıma güzergâhlarının ve enerji teknolojilerinin çeĢitlendirilmesi, Ülkemiz yeraltı ve yerüstü kaynaklarının ülke ekonomisine yüksek katma değer sağlayacak Ģekilde değerlendirilmesi, 293 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Enerji arz ve talep zincirinin her halkasında enerji verimliliğinin artırılması, Sahip olduğumuz jeopolitik konumun etkin Ģekilde kullanılmasıyla enerji koridorlarının kesiĢtiği noktada yer alan Ülkemizi enerji merkezi haline dönüĢtürürken bu sürecin en iyi biçimde yönetilmesi, Elektrik arz güvenliğine katkı sağlamak ve yeterli miktarda enerjinin kesintisiz ve kaliteli bir Ģekilde temini açısından komĢu ülkelerle enterkonneksiyonların sağlanması, Türkiye‘nin daha Ģeffaf bir piyasaya kavuĢması ile enerji ticaret ve dağıtım üssü olabilmesi yolunda enerji borsası ve uluslararası piyasa entegrasyonu projelerinin güçlendirilmesi, Nükleer enerjinin elektrik üretim portföyüne dahil edilmesi, Ülkemizin enerji alanındaki dıĢa bağımlılığının azaltılarak enerji maliyetlerinin ülke ekonomisi içindeki payının düĢürülmesi ve cari açığın azaltılması, Enerji diplomasisi kapsamında uluslararası arenada etkinliğin ve iĢ birliğinin geliĢtirilmesi yönündeki çalıĢmalar büyük bir hızla devam etmektedir. B. AB‟de Uygulanan Enerji Politikaları 1951‘de Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT)‘nun, 1957‘de Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile Avrupa Atom Enerji Topluluğu (AAET)‘nun kurulması ortak enerji politikası oluĢturma yolunda önemli adım oluĢturmuĢtur (Kesbiç ve ġimĢek, 2001: 2). 1973-1979 yılları arasında yaĢanan petrol krizleri AB ülkelerinde arz güvenliğinin sağlanamaması, fiyatlar genel düzeyinde dalgalanmalar, ödemeler bilançosunda istikrarsızlık gibi problemlerin ortaya çıkmasına sebep olmuĢ, ülke ülkeleri enerji politikalarını geniĢletmeye ve enerji konusunda devletin aktif bir müdahale politikası izlemeye yönlendirmiĢtir (Harrop, 2000: 147). Avrupa Konseyi ilk defa 1983 yılında AB‘ye kendi enerji politikasını oluĢturma yetkisi vermiĢtir. Bununla birlikte; ithalat bağımlılığının azaltılması, yurt içi enerji kaynak kullanımının attırılması, yeni enerji teknolojilerinin geliĢtirilmesi gibi ortak amaç ve görev içeren birkaç yıllık çerçeve programları oluĢturulmuĢtur (Bayraç, 2009: 123). 1995 yılında Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan Beyaz Kitap ve Enerji Temini Güvenliğine Dair YeĢil Kitap AB‘nin uzun vadeli enerji politikalarını içermektedir. Bu belgelerde, AB üyesi olan 15 ülkenin 2000 yılı için ithalat bağımlılığını, kendi enerji tüketimlerinin 50‘si oranında olduğu ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde 2030 yılında bu oranın 70‘e çıkacağı sonucuna ulaĢılmıĢtır (Pamir, 2006: 21). KuruluĢundan bu yana Birliğin enerji politikası ekonomik geliĢimine paralel olarak geliĢmiĢtir. Gerek içerde yaĢananlar (artan nüfus nedeniyle enerji talebinin artması, tek pazarın henüz tamamlanamaması, yerli üretimin yeterli olmaması) ve gerekse de dıĢarıda yaĢanan geliĢmeler (geliĢmekte olan ekonomilerin global talep üzerindeki etkileri, üretim bölgelerinin istikrar ve güvenden yoksun oluĢları, küresel ısınma) Birliğin enerji politikasını etkileyen unsurlar olmuĢtur (Yorkan, 2009: 25). Avrupa Birliği‘nin enerji politikası genel anlamda 4 temel amaç barındırmaktadır (Dura, 2003: 289): Enerji iç pazarının kurulması Enerji arzının güvenliği Çevrenin korunması 294 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Genel rekabet gücü AB enerji politikası, rekabete dayalı güvenli ve sürdürülebilir enerji piyasaları oluĢturmak, tüketiciye daha ucuz ve daha çok seçenek sunmak amacıyla enerji piyasalarının serbestleĢmesini sağlayacak düzenlemeler içermektedir. AB sürdürülebilir enerji politikası için iklim değiĢikliği ile mücadele konusuna da önem vermektedir. Bu amaç doğrultusunda Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan Enerji ve Ġklim DeğiĢikliği Paketi‘nde 2020‘ye kadar gerçekleĢtirilmesi öngörülen 3 hedef yer almaktadır (AB Bakanlığı, 2014: 3): Sera gazı emisyonlarının 2020 yılına kadar 1990 yılına oranla en az 20 azaltılması Enerji arzında yenilenebilir enerji payının 2020 yılına kadar 20‘ye çıkarılması ve ulaĢımda biyoyakıt kullanım oranının en az 10‘a ulaĢması Birincil enerji tüketiminde 2020 yılına kadar 20 tasarruf sağlanması Bu hedefleri hayata geçirebilmek için Avrupa Komisyonu 2007‘de Üçüncü Paket adlı mevzuat önerileri yayınlamıĢtır. Paket kapsamında ulusal enerji düzenleyicilerinin bağımsızlıklarının arttırılması, piyasa faaliyetlerinde Ģeffaflık sağlanması, elektrik ve doğal gaz piyasalarının tamamen rekabete açılması gibi hedefler yer almaktadır. Ayrıca 2009‘da boru hatları ve Ģebeke eriĢimine iliĢkin standartların birbiriyle uyumlu hale getirilebilmesi için Avrupa Elektrik Ġletim Sistem Operatörleri Ağı (ENTSO-E) kurulmuĢtur. 2020 hedeflerine ulaĢmak için mevcut stratejilerin yetersiz kalacağını öngören AB, 10 Kasım 2010‘da Enerji 2020 Stratejisi‘ni yayımlamıĢtır. Stratejide, gelecek 10 yıl için AB‘nin enerji alanındaki öncelikleri Ģu Ģekilde sıralanmaktadır (AB Bakanlığı, 2014: 4): Enerjiyi verimli kullanan bir Avrupa oluĢturmak Tümüyle entegre enerji pazarı oluĢturmak Tüketicileri güçlendirmek ve tüketicilere tedarikçilerini seçme hakkı sağlamak Enerji teknolojisi ve inovasyonda lider olmak AB enerji pazarının dıĢ boyutunu güçlendirmek AB‘nin uzun vadeli hedefi ise, 2050 yılında sera gazı emisyonlarını 1990 seviyesinin %80-95 altına düĢürmektir. Enerji 2020 Stratejisi ile, pozitif bir etki yaratılmıĢ olsa da, söz konusu Strateji kapsamındaki önlemlerle sera gazı emisyonlarının 2050 yılına kadar ancak 40 azaltılabileceği öngörülmektedir. AB‘nin 2050 yılına kadar enerji kaynaklı sera gazı salınımlarını 80‘in üzerinde azaltma hedefine nasıl ulaĢabileceği konusu Komisyon‘un 15 Aralık 2011 tarihinde açıkladığı ―2050 Enerji Yol Haritası‘nda irdelenmiĢtir. 2050 Enerji Yol Haritası‘nda karbonsuz bir enerji sistemine geçiĢe iliĢkin çeĢitli senaryolar analiz edilmektedir. Dokümanda ele alınan dekarbonizasyon senaryolarında, 2050 yılında AB‘nin enerji arzında en büyük payın yenilenebilir enerjilerden geleceği görülmektedir. Enerji 2050 Yol Haritası, üye devletlere uzun-vadeli hedeflerine ulaĢmak için gerekli enerji seçimlerini yapmalarında yol gösterici nitelik taĢımaktadır (AB Bakanlığı, 2014: 4). C. Rusya‟da Uygulanan Enerji Politikaları Rusya Federasyonu‘nda enerji sektörü Rus ekonomisi içinde anahtar bir konumdadır. Sınaî verimin 25‘i, bütçe gelirlerinin 38‘i ve ihracat gelirlerinin 50‘si enerji endüstrisinden sağlanmaktadır. Ülke içi yatırımların 20‘si de enerji sektörüne yapılmaktadır (Lane, 1999, s. 2‘den akt. Baysoy, 2009:62). Rus ekonomisinin diğer tüm sektörleri, enerji sektörüne bağımlıdır. Önemli Rus enerji Ģirketleri ise Lukoil, Surgutneftegaz, Slavneft, Onako, Taftneft, Rosneft, Transneft ve Gazprom‘dur. 295 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Rusya Federasyonun bağımsızlığını kazandığı günden itibaren ekonomisinde enerji kaynakları ihracat rakamlarının oluĢturduğu yüksek oran nedeniyle bütünleĢik ve resmi olarak tanımladığı ―DıĢ Enerji Politikası‖ önemli bir kavram teĢkil etmektedir. 2000 yılı ise Vladimir Putin‘in Rusya BaĢkanlığına seçilmesi ve Vladimir Putin‘in aktif bir Ģekilde ülkenin dıĢ politikası ve enerji stratejisini tasarlaması nedeniyle bir dönüm noktasıdır. BaĢkan Putin‘e göre Rusya eğer ekonomik ve sosyal anlamda geliĢemezse tekrar bir süper güç olma ihtimali olmadığı gibi dünya tarihinden de kaybolmaya mahkûmdur. Dolayısıyla BaĢkan Putin Rus dıĢ politikası ve enerji politikasını adeta iç içe geçirerek Rus ulusal çıkarı için enerji kartını gerektiğinde kullanmaya baĢlamıĢtır. Vladimir Putin‘in birinci baĢkanlık döneminde Rus ekonomisi kuĢkusuz yüksek petrol ve doğal gaz fiyatlarından olumlu yönde etkilenmiĢtir. Fakat bu durum Rus ekonomisini bir tarafta enerji hammaddesinin ihracatına ve boru hatlarının inĢa edilmesine bağımlı hale getirirken diğer yanda da enerji ihracatından elde ettiği sıcak paraya bağımlı hale gelmiĢtir (Sevim, 2014:91-2). 2006 yılı sonu itibariyle 79,5 milyar varil petrole sahip olan Rusya, dünyada ispatlanmıĢ toplam petrol rezervlerinin yaklaĢık 4,6‘sına sahiptir ve bu oranla dünyada sekizinci sırada yer almaktadır. Rusya petrol üretiminde ve ihracatında ise Suudi Arabistan‘ın ardından ikinci sırayı almaktadır (EIA International Energy Outlook, 2007:37‘den aktaran Akdoğan, 2008:63). Rusya, çıkardığı petrolün büyük bir kısmını Sibirya‘nın batı ve orta bölümünden ve Ural Dağlarının bulunduğu bölgeden çıkarmaktadır. Petrol üretiminin 70‘i aĢan kısmını ihraç eden Rusya, Avrupa ülkeleri petrol ihtiyacının 20‘sini temin etmektedir. 2006 yılı rakamlarına göre Rusya petrol ihracatının 88‘ini Avrupa ülkelerine boru hatlarıyla yapmaktadır. Avrupa‘da Rus petrolünün ilk üç alıcısı Polonya, Almanya ve Litvanya‘dır (EIA Rusya Raporu, www.eia.doe.gov). 2008-2009 krizi her ne kadar az hasarla atlatılmıĢ olsa da ister istemez Rusya‘nın petrol üretimi, keĢif çalıĢmaları ve yatırımlarını etkilemiĢtir. Kriz sırasında hem ülke içi üretimin hem de enerji ihracat rakamlarının düĢmesi nedeniyle Rusya‘nın planladığı bütçe tahminleri etkilenmiĢ ve 2020 yılında kadarki dönemi hedefleyen bir önceki Enerji Strateji Belgesi‘nin güncellenmesine ihtiyaç duyulmuĢtur. Rus enerji sektörünün en kısa sürede ayağa kaldırılmasını hedefleyen plan, hükümet tarafından üç aĢamalı olarak hazırlanarak 2009 yılında yayınlanmıĢtır. Kısaca; ilk aĢama olan 2013-2015 yılları arasında 2008 krizinin etkilerinin tamamen giderilmesi ve üretimi düĢen sahaların yerine yenilerinin aktif hale getirilmesi ile enerji sektörünün modernleĢtirilmesi hedeflenmektedir. Ġkinci aĢama olan 2015-2022 yılları arasında ise Rusya‘nın Uzak Doğu ve Doğu Sibirya bölgelerinde yeni petrol ve doğal gaz üretim sahalarının oluĢturulması hedeflenmektedir. Son olarak 2022-2030 yılları arasında ekonomiye mutlak surette alternatif enerji kaynaklarının da dâhil edilmesi ve ekonomi üzerindeki hidrokarbon ihracatının yarattığı bağımlılığın azaltılması öngörülmektedir. Bununla birlikte 2030 Enerji Stratejisi belgesinde yer alan bir baĢka önemli tespit, Avrupa enerji pazarının toplam Rus enerji ihracatındaki oranının göreceli olarak düĢürülmesidir. Bunun nedeni Uzak Doğu‘daki yeni pazarlar olan Çin, Japonya ve iki Kore‘nin önemli ithalatçılar olarak ortaya çıkmasıdır. Buna ilave olarak, belgenin üçüncü aĢaması için yapılan tahminlere göre Rus petrolünü ithal edecek olan Doğu pazarının tüm Rus enerji ihracatındaki payının yüzde 6‘dan yüzde 22-25‘e, doğal gaz ithalatındaki payının da 0‘dan yüzde 19-20‘a çıkması hedeflenmektedir. 27 Bu nedenle Çin, Japonya ve iki Kore, yeni Rus enerji stratejisinin merkezinde yer almaktadırlar. Sonuç olarak Enerji Strateji 296 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Belgesi her ne kadar gerçekleĢtirilmesi zor hedefler öngörüyor olsa da Belge, Rus dıĢ enerji politikası için bir el kitabı niteliği taĢımaktadır (Sevim, 2014: 92-3) Bochkarev‘a göre, Rus enerji politikası dört sütun etrafında toplulaĢtırılmıĢtır. 1. Ulusal enerji sektörünün hızlı bir Ģekilde Kremlin‘in jeopolitik açıdan aracı ve küresel politikada ‗karĢılaĢtırmalı avantaj‘ kaynağı olması, 2. Sektörün belirleyen yeni yasal çerçevenin ve Kremlin‘in enerji politikası yapımında karar alınmasında sıkı kontrol uygulaması, 3. Ülkenin temel enerji varlıklarını ve Gazprom, Rosneft gibi Ģirketlerdeki devlet kontrolünün var olması, 4. Petrol ve gaz boru hatlarındaki hükümet kontrolü. (Bochkarev, 2006:2‘den aktaran Ünal, 2011:28) D. Çin‟de Uygulanan Enerji Politikaları Ekonomisi hızla büyüyen Çin ile ABD, AB, Japonya gibi geliĢmiĢ ülkelerin petrol ve doğal gaz ithalat gereksinimleri hızla artmaktadır. Dolayısıyla bu ülkeler, enerji kaynaklarının bulunduğu Ortadoğu, Hazar ve Afrika ülkelerine yönelik enerji politikaları geliĢtirmektedirler. Bu politikalar çerçevesinde birbirleriyle de çatıĢmaları devam edecektir. Enerji gereksinimi hızla artan ülkeler içinde en çok öne çıkan ülke Çin‘dir. Bu bağlamda Dünya petrol ve doğal gaz kaynaklarının büyük bölümüne sahip Ortadoğu ve Afrika bölgeleri, son yıllarda enerji gereksinimi hızla artan ülkelerin odak noktası hâline gelmiĢtir. Bu doğrultuda bölgeye yönelik birçok proje geliĢtirilmiĢtir. Bu projelerde temel olarak her iki bölge üzerinde de siyasi ve ekonomik güç kazanma isteği yer almaktadır. Özellikle bu bölgelerdeki enerji kaynakları ve bu kaynakların iletim yolları üzerinde etkili olmak istenmektedir. Çin de artan petrol gereksinimini karĢılamak amacıyla, Ortadoğu ile petrol iĢ birliğini geliĢtirmeye yönelik anlaĢmalar yapmıĢtır. Ancak Çin kısa dönemde enerji güvenliğinin ABD ile iyi iliĢkilere bağlı olduğunu bilmekte ve iliĢkilerini iyi tutmaktadır. Uzun dönemde ise Çin, ABD‘yi enerji güvenliğine tehdit olarak görmektedir. Bu geliĢmelerle Çin, Ortadoğu‘ya yönelik çeĢitli politikalar geliĢtirmiĢtir (Narin, 2010:268-9). 1993 yılına kadar petrol ihracatçısı bir ülke olan Çin, sürekli büyüme hedefine paralel olarak artan enerji ihtiyacını karĢılayamamıĢ ve petrol ithalatçısı bir ülke konumuna gelmiĢtir. Günümüzde yalnızca kendi iç talebinin bir kısmını karĢılayabilecek kısıtlı miktarda petrol üretebilen Çin‘in petrol rezervlerinin 14 yıl içinde tükeneceği ileri sürülmektedir. Bu da Çin‘i hem mevcut ekonomik yapısını korumak hem de kalkınmasını sürdürmek açısından kesintisiz bir biçimde enerji temin edeceği kaynaklara muhtaç bir duruma getirmektedir. Çin günümüzde petrol ihtiyacının üçte birini dıĢ ülkelerden karĢılamaktadır ve bu oranın 2020 yılında yüzde 50‘ye ve 2030 yılında yüzde 80‘e çıkacağı tahmin edilmektedir. Çin 2003‘ten beri dünyanın en fazla petrol tüketen ikinci ülkesidir. Bu bakımdan, ülke ekonomisini ayakta tutacak olan sağlam petrol kaynaklarına ulaĢmak Çin dıĢ politikasının ana hedeflerinden birisidir (Özekmekçi, 2005:2). 2000‘li yıllardan itibaren yıllık ortalama 10 civarında büyüyen Çin ekonomisinin, 2004-2030 döneminde 6,5 büyüyeceği öngörülmektedir. Aynı dönemde dünya ekonomisinde öngörülen yıllık büyüme hızı ise 4,1‘dir (IEA, 2007: 86). Bu büyüme hızıyla Çin, 2030 yılına kadar hem dünyanın hem de geliĢmiĢ ülkelerin büyüme hızlarının önüne geçecektir. 297 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ BP 2015 raporuna göre; Çin Halk Cumhuriyeti, günde 11968 varil ile ABD‘den sonra dünyanın tüm tüketilen petrollerinin 12,9‘u, 197,3 milyar metreküp doğal gaz ile dünyanın tüketimin 5,7‘si ve 1920 milyon ton petrol eĢdeğerli kömür tüketimi ile dünyada tüketilen kömürlerin 50‘sini tüketmektedir (www.bp.com, 2016). Ayrıca Çin‘de enerji tüketimi gittikçe artmaktadır. 2014 Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Petrol Piyasası Raporu‘na göre; ABD‘den sonra dünyanın en büyük ikinci petrol tüketici ülkesi olan Çin‘in petrol tüketimi 2013 yılında günlük 10,1 milyon varil olarak 2012‘ye göre 3 artmıĢtır. Petrol tüketimindeki bu artıĢın 2018 yılında günlük 12 milyon varil, 2035 yılında günlük 15.6 milyon varile ulaĢacağı tahmin edilmektedir. Uluslararası Enerji Ajansının tahmine göre Çin 2030 yılında ABD‘ni aĢarak dünyanın en büyük petrol tüketici ülkesi olacaktır (Jiang, Ding, 2014;10‘dan akt. Duran, Purevsuren, 2016:286). Öte yandan dünya genelinde enerji talebi 2004-2030 döneminde yıllık ortalama 1,8 büyürken, Çin‘in enerji talebinin 3,5 büyüyeceği öngörülmektedir. Bunun anlamı, dünya genelinde 2004 yılında 446,7 katrilyon Btu olan enerji talebi 2030 yılında 701,6 katrilyon Btu‘ya çıkacak, 2004 yılına göre yaklaĢık üçte iki daha fazla enerji talebi olacaktır (IEA, 2007: 83). Genel enerji talebindeki artıĢa paralel olarak aynı dönemde petrol talebi dünya genelinde yıllık ortalama 1,4 artarken, Çin‘in talebinin 3,5 artacağı; doğal gaz talebi dünya genelinde 1,9 artarken, Çin‘in talebinin 6,5 artacağı; kömür talebi dünya genelinde 2,2 artarken, Çin‘in talebinin 3,3 artacağı öngörülmektedir. Genel olarak enerji talebindeki artıĢın büyük bölümü baĢta Çin ve Hindistan olmak üzere OECD üyesi olmayan ülkelerden gelmektedir (EIA, 2007: 83, 88-90‘ dan akt. Narin, 2010:265). SONUÇ Türkiye ekonomisi incelendiğinde son 14 yılda önemli atılımlar gerçekleĢtirilmiĢ olup ekonomik büyüklük olarak önemli büyümelere Ģahitlik olduğu görülmektedir. Dünyanın 18. ve Avrupa‘nın 7. büyük ekonomisi olan Türkiye, en güçlü ekonomilerin temsil edildiği G-20‘nin aktif bir üyesidir. Küresel mali kriz nedeniyle birçok ülke ekonomisinin daralma gösterdiği bir dönemde ülkemiz ekonomisi 2008 yılındaki ekonomik yavaĢlamanın ve 2009 yılındaki küçülmenin ardından 2010 ve 2011 yıllarında sırasıyla yüzde 9,2 ve yüzde 8,8 oranında büyüme hızını yakalamıĢ ve ekonomi 2003-2015 döneminde ortalama yüzde 4,7 büyümüĢtür. Sahip olduğumuz bu ekonomik büyümenin sağlanmasında enerji sektörü hayati bir rol oynamıĢtır. 2003-2015 arasında birincil enerji arzımızın yılda ortalama yüzde 4,1 büyümüĢ olması enerji tüketiminin ekonomiyle beraber büyüdüğünü göstermektedir. GerçekleĢen ekonomik geliĢme ve artan refah seviyesinin sonucu olarak enerji sektörünün her alanında hızlı bir talep artıĢı olmaktadır. Türkiye, geliĢmekte olan ülkeler içerisinde geçtiğimiz 14 yıllık dönemde enerji talep artıĢının en hızlı gerçekleĢtiği ülkelerden biri konumundadır. Önümüzdeki 10 yılda da enerji talebinin iki katına çıkması beklenmektedir. Çin, 72,5 oranında kömürden elektrik enerjisi üreten en iyi ülkedir. Yine Çin elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin kullanımı bakımından 23‘lük oran ile ikinci sırada yer almaktadır. Doğalgaz ile elektrik üretimi bakımından yetersiz olmakla birlikte 2 gibi düĢük bir orana sahiptir. Rusya‘nın elektrik üretiminde en fazla kullandığı kaynak yüzde 50,1 oran ile doğal gaz olup diğer kaynaklar; nükleer enerji, yenilenebilir enerji ve kömürdür. Rusya, petrol ve özellikle doğal gazdaki avantajını, ekonomik olduğu kadar siyasi bir silah olarak da 298 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ kullanmaktadır. Böylece Rusya, bir yandan kendisine bağladığı ülkelerdeki etkinliğini arttırırken diğer yandan, Türkmenistan, Özbekistan ve Kazakistan gibi kendisine alternatif olabilecek ülkeleri de yaptığı ikili anlaĢmalarla kendisine bağlamaktadır (Bayraç, 2009: 136). AB, temel olarak arz güvenliğini sağlamak amacıyla sürdürülebilir ve rekabetçi bir enerji iç pazarı oluĢturmayı hedeflemektedir. AB, uzun vadeli planlanan politika olarak 2007 yılında yayımladığı Yenilenebilir Enerji Yol Haritası çerçevesinde, enerji arzında yenilenebilir enerjilerin payını 2020 yılına kadar 20‘ye çıkarmayı hedeflemektedir. Bu hedefe ulaĢmak için üye ülkelerin yükümlülüklerini belirleyen 2009/28/AT sayılı Yenilenebilir Kaynaklardan Üretilen Enerjinin Kullanımının TeĢvik Edilmesine iliĢkin Direktif 25 Haziran 2009‘da yürürlüğe girmiĢtir. Türkiye, AB‘nin önceliklerinden birini teĢkil eden Güney Gaz Koridoru‘nun hayata geçirilmesinde önemli bir rol üstlenmektedir. Türkiye‘nin dâhil olduğu gaz iletim ve bağlantı projeleri Türkiye‘nin AB piyasası ile entegrasyonunu sağlarken, AB‘nin arz güvenliğine ve kaynak çeĢitlendirmesine katkıda bulunacaktır (AB Bakanlığı, 2014: 14). Artan enerji maliyetlerini, enerji bakımından dıĢa bağımlılığı azaltmak, çevresel kirliliği önlemek ve sürdürülebilirliği sağlamak amacıyla ele alınan ülkeler kapsamında yenilenebilir enerji kullanımını teĢvik edecek ve yaygınlaĢtıracak politikalar her geçen gün artıĢ göstermektedir. Kaynakça AB Bakanlığı. (2014). Avrupa Birliği Sürecinde Enerji Faslı. Ankara. Aydın, A. (2015). Küresel Mücadele Politikaları: Orta Asya‟da Rusya, ABD ve Çin. Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, Cilt:6, Sayı:13. Bayraç, H. N. (2009). Küresel Enerji Poitikaları ve Türkiye: Petrol ve Doğal Gaz Kaynakları Açısından Bir KarĢılaĢtırma. EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. Bayraç, H. N. (1999a). Uluslararası Doğalgaz Piyasasının Ekonomik Analizi, Türkiye‟deki GeliĢimi ve EskiĢehir Uygulaması, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YayınlanmamıĢ Doktora Tezi, EskiĢehir. Baysoy, E. (2009). Rusya, AB, ABD ĠliĢkileri Bağlamında Enerjinin Ekonomi Politiği ve KüreselleĢmenin Jeopolitiği. Güvenlik Stratejileri Dergisi, Cilt:5, Sayı:10, ss.59-82. DURA, Cihan ve Hayriye ATĠK. (2003). Avrupa Birligi Gümrük Birligi ve Türkiye, 2. baskı, Nobel Yayın Dagıtım, Ankara. Duran, H. ve Purevsuren N. (2016). Güvenlik, Enerji ve Pazar Ekseninde Çin‘in Orta Asya Politikası. Dumlupınar Üniv. Sosyal Bilimler Dergisi, Afro-Avrasya Özel Sayısı. ETKB. (2016). 2017 Yılı Bütçe Sunumu. Strateji GeliĢtirme BaĢkanlığı. Harrop, J. (2000). The Political Economy of Integration in the European Union, Thirt Edition, Edward Elgar, Cheltenham. Karagöl, E.T., Salihe Kaya ve Yusuf Emre Koç. (2016). 2016‟da Enerji. https://www.setav.org/2016da-enerji/ Kesbiç, C. Y. ve Hamza ġimĢek. (2001). Avrupa Birliği Ortak Enerji Politikası. Muğla Üniversitesi SBE Dergisi, Sayı:5 299 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Koç, E. ve Mahmut Can ġenel. (2013). ―Dünyada ve Türkiye‘de Enerji Durumu- Genel Değerlendirme,‖ Mühendis ve Makina, cilt 54, sayı 639. Müsiad AraĢtırma Raporu. (1996). „‟2000‟li yıllarda Türkiye‟nin Enerji Politikası‟‟ Narin, M. (2008). Büyüyen Çin Ekonomisinde Artan Enerji Talebi ve Dünya Enerji Piyasasına Etkileri. Özekmekçi, Ġ. (2005). Türkiye‘nin Doğu Sınırında Yeni Bir Güç: Çin. DıĢ Politika Forumu. Pamir, A. N. (2005). Enerji Politikalar ve Küresel GeliĢmeler. Stratejik Analiz, 6(68). Pamir, A. N. (2006). Enerji Güvenliği, Stratejik Öngörü 2023, Avrasya Stratejik AraĢtırmalar Merkezi (ASAM), Avrasya-Bir Vakfı Yayını, Ekim 2006, Ankara. Pamir, A. N. (2006). Enerji Güvenliği, Stratejik Öngörü 2023, Avrasya Stratejik AraĢtırmalar Merkezi (ASAM), Avrasya-Bir Vakfı Yayını, Ankara. Sevim, T. (2014). Rus DıĢ Enerji Politikası ve Yeni Hedef Kuzey Doğu Asya. Uluslararası ĠliĢkiler, Cilt:11, Sayı:41. ss. 87-108. Ünal, M. (2011). Rus DıĢ Politikasında Enerjinin Rolü ve AB Enerji Politikasına Etkisi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Avrupa Birliği ve Uluslararası Ekonomik ĠliĢkiler Anabilim Dalı Uluslararası ĠliĢkiler Bölümü Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Yaman, Y. (2007). Enerji Tasarrufu ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları. Birsen Yayınevi. Yorkan, A. (2009). Avrupa Birliği‘nin Enerji Politikası Ve Türkiye‘ye Etkileri. Bilgi Strateji, Cilt:1, Sayı:1. 300 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Türkiye‟de ÖzelleĢtirme Uygulamalarında KarĢılaĢtırmalı Analiz: Telekomünikasyon ve Elektrik Enerjisi Sektörleri * Taha ARTUÇ Sema ÇAKIR ** Bahar ÖRS *** Özet Liberal devlet anlayıĢından hareketle özelleĢtirme, Türkiye‘de 1980‘li yıllardan itibaren ekonomiyi önemli derecede etkileyen bir uygulama olarak karĢımıza çıkmaktadır. Genellikle ekonomik, mali ve politik nedenlerle yapılmakta olan bu uygulamalarda, devlet müdahalesini asgari düzeye indirerek, serbest piyasa ekonomisinin hakim olduğu bir yapının oluĢturulması amaçlanmaktadır. Ülkemizde özelleĢtirme uygulamalarında dönüm noktası olarak kabul edilmekte olan olay 24 Ocak Ekonomik Ġstikrar Programı‘nın yürürlüğe konulmasıdır. Bu kararlarla birlikte geliĢim gösteren özelleĢtirme uygulamaları aynı zamanda kalkınma planlarıyla da desteklenerek, bir çok kurumun özelleĢtirilmesinin dayanağını oluĢturmaktadır. Türkiye‘de günümüzde hala devam etmekte olan özelleĢtirmeler bankacılık, ulaĢtırma, telekomünikasyon, petrol, elektrik enerjisi gibi bir çok farklı sektörde uygulanmaktadır. Bu çalıĢmada dijital dönüĢüm ve teknolojik geliĢmelerle birlikte birbirinden ayrı düĢünülemez olan telekomünikasyon ve elektirik enerjisi sektörlerinin kamu içerisindeki payları incelenmiĢ, özelleĢtirme sonrası güncel ekonomik göstergelere bağlı olarak karĢılaĢtırmalı analizi yapılmıĢtır. Bu sektörlerin istihdam, yatırım, gayri safi milli hasıla, ekonomik büyüme ve kalkınma üzerindeki etkileri verilerle tablolaĢtırılmıĢtır. Elde edilen bulgulardan hareketle ulaĢılan sonuçların ekonomi içindeki yeri ve önemi belirtilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: ÖzelleĢtirme, Türkiye‘de ÖzelleĢtirme Uygulamaları, Telekomünikasyon, Elektrik Enerjisi Abstract Privatization in the light of the liberal state mentality has emerged as an application in Turkey that has influenced the economy considerably since the 1980s. These practices, which are usually carried out for economic, financial and political reasons, aim to create a structure in which free market economy dominates by minimizing government intervention. The event, which is considered as a milestone in privatization practices in our country, is to be put into effect by the January 24th Economic Stability Program. The privatization practices that have developed along with these decisions are also supported by the development plans and form the basis of the privatization of many institutions. The privatizations that are still going on in Turkey today are applied in many different sectors such as banking, transportation, telecommunication, oil, electric energy. In this study, the shares of the telecommunication and electrical energy sectors, which are not considered separately from each other with digital conversion and technological developments, were examined and a comparative analysis was made according to the current economic indicators after privatization. The employment, investment, gross national product, economic growth and the impact on development of * Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Anabilim Dalı, Manisa, E-mail: tartuc@hotmail.com ** Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Anabilim Dalı, Manisa, Email: sema.cakiir@gmail.com *** Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Anabilim Dalı, Manisa, Email: bahar.571@hotmail.com 301 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ these sectors are tabulated. With the movement from the findings obtained, the position and the importance of the results obtained in the economy are indicated. Keywords: Privatizations, Privatization Practices in Turkey, Telecommunication, Electrical Energy JEL Classification Codes: L30, L33. GĠRĠġ ÖzelleĢtirme Türkiye'de geçmiĢ yıllardan günümüze kadar ekonomiyi önemli derecede etkileyen bir uygulamadır. Genel olarak özelleĢtirme ekonomik, mali ve politik nedenlerden dolayı yapılabilmektedir. Bununla birlikte belirlenen amaçlara uygun olarak özelleĢtirmenin yapılması da önem arz etmektedir. Ülkemizde özelleĢtirme uygulamalarında dönüm noktası olarak kabul edilebilecek olay 24 Ocak Ekonomik Ġstikrar Programı'nın yürürlüğe sokulmasıdır. Bu dönemden önce baĢarısız bir Ģekilde uygulanan özelleĢtirme, 24 Ocak Kararlarıyla birlikte geliĢim göstermiĢ ve bu kararların yayımlanmasından sonra birçok kurum özelleĢtirilmeye baĢlanmıĢtır. Bununla birlikte özelleĢtirme uygulamalarına Kalkınma Planlarında da yer verilmiĢtir. Bu çalıĢmada ilk bölümde özelleĢtirme kavramı, nedenleri ve amaçları belirtilmiĢtir. Ġkinci bölümde Türkiye'de özelleĢtirme uygulamaları incelenmiĢ, tarihi geliĢimi ele alınmıĢtır. Son olarak ise telekomünikasyon ve elektrik enerjisi sektörleri verilerle analiz edilmiĢtir. I. ÖZELLEġTĠRME KAVRAMI KĠT‘lerin mülkiyetinin ve yönetiminin özel kesim Ģartlarına entegre edilmesi için uygulanacak eylemleri içeren özelleĢtirme kavramının birçok farklı tanımı bulunmaktadır. Ġktisat bilimi açısından, devletin iktisadi faaliyetlerini gerçekleĢtiren KĠT‘lerin mülkiyetinin özel kesime devredilmesi anlamını taĢıyan özelleĢtirme, hukuk bilimi açısından KĠT‘lerin yönetimlerinin özel kesime devredilmesi anlamına gelir (DemirbaĢ ve Türkoğlu, 2002: 242). Bu açıklamalardan hareketle özelleĢtirme; ―kamunun sahip olduğu varlık, hak, alacak ve imtiyazların mülkiyet, yönetim ve denetimlerinin tamamen veya kısmen özel kiĢi ve kuruluĢlara devredilmesi‖ olarak tanımlanmaktadır (T.C. BaĢbakanlık ÖzelleĢtirme BaĢkanlığı, 2016: 7). Piyasa mekanizması içerisinde özel iĢletmelerin, devlet iĢletmelerinden daha etkin bir Ģekilde çalıĢtığı görüĢünü ön plana çıkaran özelleĢtirme uygulamaları; ekonomik, mali ve politik nedenlerle yapılabilmektedir (Ġleri, 2012: 152-153): - Piyasadaki mal ve hizmetlerin özel iĢletmeler tarafından üretilmesi optimal kaynak dağılımını gerçekleĢtirecek, sermaye birikimi ve kalkınma sorunlarına çözüm olacak, iĢletmeleri etkin bir Ģekilde çalıĢmaya yönelterek maliyet fiyatlarını kontrol altına almalarını sağlayacaktır. Bu Ģekilde daha etkin çalıĢan bir sistemde, ekonomik nedenlerle yapılan bu uygulamalar, etkinliği sağlayacak ve toplumsal refahı maksimum seviyeye ulaĢtıracaktır. - Özellikle KĠT‘lerin etkin bir Ģekilde çalıĢmamaları, borçlanma ve sübvansiyonlar ile Hazinenin mali yükünü ağırlaĢtırmaktadır. Finansmanın Merkez Bankası ile karĢılandığı durumlarda enflasyon sorunu ortaya çıkmaktadır. Mali nedenlerle yapılan özelleĢtirme, enflasyon sorunuyla mücadeleyi etkin bir Ģekilde sağlayacaktır. Buna ek olarak özelleĢtirme sonucunda devlet ek gelir elde edecek ve yeni yatırımlara fırsat verecektir. - Politik nedenlerde ise özelleĢtirme, devletin müdahalesini azaltacak ve özel mülkiyeti giderek yaygınlaĢtıracaktır. Bu Ģekilde özelleĢtirme ile birlikte, liberal ekonominin 302 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ gereği Ģekilde iĢlemesine olanak sağlanacaktır. Piyasa güçlerinin ekonomiyi harekete geçirmelerine izin verilmesi ve verimliliğin arttırılması, mal ve hizmetlerin nitelik, nicelik ve çeĢitliliğinin arttırılması, sermaye piyasasının geliĢiminin hızlandırılması ve sermaye yatırımları getiri oranlarının yükseltilmesi, KĠT'lere Hazine tarafından sağlanan mali desteğin asgari düzeye indirilmesi, yabancı yatırımlar vasıtasıyla uluslararası ekonomik ve siyasi bağların güçlendirilmesi, devlete gelir sağlanması özelleĢtirme uygulamalarının amaçları arasında yer almaktadır (Emir ve Toksoy, 2004: 32). Görüldüğü üzere özelleĢtirmenin birçok amacı bulunmaktadır. Bu amaçların gerçekleĢtirilebilmesi, yapılan politikaların uyumlu bir Ģekilde sürdürülebilmesine bağlı olduğunu da söylemek mümkündür. II. TÜRKĠYE‟DE ÖZELLEġTĠRME UYGULAMALARI Türkiye‘de özelleĢtirme uygulamalarındaki geliĢmeleri, 1980 öncesi ve sonrası olmak üzere iki dönem Ģekilde incelemek mümkündür. 24 Ocak 1980 öncesinde özelleĢtirme düĢüncesi 1938 yılında Atatürk tarafından çıkarılan 3460 sayılı kanunda belirtilmiĢ ve özelleĢtirmeye yönelik giriĢim yapılmasının önü açılmıĢtır. 1950 yılında Demokrat Parti (DP) tarafından gündeme getirilen özelleĢtirme konusu kapsamında bir program ilan edilmiĢ ve özelleĢtirme ile ilgili hükümlere yer verilmiĢtir. Fakat bu dönemde özelleĢtirme ile ilgili alınan kararlar uygulanamamıĢ, köklü bir değiĢim gerçekleĢtirilememiĢ ve kamu kesimi gittikçe büyüyen bir hal almıĢtır (Aktan, 1994: 45-47). Türkiye'de özelleĢtirme uygulamalarının baĢarılı bir Ģekilde uygulanamamasından sonra 24 Ocak 1980 Ġstikrar Programı yürürlüğe girmiĢtir. Yasal bir çerçeveye oturtulması 1984 yılını bulan bu programda, özelleĢtirme uygulamaları serbest piyasa ekonomisine geçiĢte bir köprü görevi görmüĢtür (Karagöz, 2009: 38-39). 24 Ocak 1980 kararları, ekonominin iĢleyiĢini değiĢtirmeye yönelik olarak yapılmıĢtır. ÖzelleĢtirme kapsamında 24 Ocak 1980'de; serbest piyasa ekonomisinin iĢleyiĢinin ve ekonomide liberalleĢmenin önüne geçen fiyat kontrollerinin ve yabancı sermayenin önüne geçecek engellerin kaldırılması, temel mal ve hizmet kapsamının daraltılarak fiyatların, piyasa mekanizması yoluyla belirlenmesi ve bu yolla KĠT'lere yapılan mali desteklerin kaldırılması, ayrıca KĠT'lerin ürettikleri mal ve hizmetlerin fiyatlarının da serbest bırakılması Ģeklinde kararlar almıĢtır (Ayyıldız, 2005: 31-32). 24 Ocak 1980 kararlarındaki en önemli geliĢme ise KĠT‘lerin serbest piyasa ekonomisi kurallarına göre çalıĢmasını sağlayacak tedbirlerin alınması olmuĢtur (Aktan, 1994: 51). ÖzelleĢtirme kavramı, beĢinci beĢ yıllık kalkınma planında geçen ―Kamu Ġktisadi TeĢebbüslerine bağlı bazı iĢletmelerin hisse senetleri satıĢı yoluyla halka açılması sağlanacaktır.‖ cümlesiyle tam olarak bahsedilmese de kavram olarak ilk kez bir kalkınma planında yer almıĢtır. 1990-1994 yıllarını kapsayan altıncı beĢ yıllık kalkınma planına gelindiğinde ise özelleĢtirme, bir devlet politikası olarak açıkça belirtilmiĢtir (Türk, 2014: 5253). Ġçinde bulunulan Onuncu Kalkınma Planı‘nda ise, özelleĢtirme kapsamında bulunan KĠT‘lerde, fiyatların piyasa Ģartlarına uygun bir Ģekilde belirlenmesine ve âtıl istihdamın azaltılmasına yönelik uygulamalar ile kurumsal yönetimin iyileĢtirilmesine yönelik çalıĢmalar sürdürülmektedir (T.C. Kalkınma Bakanlığı, 2013: 79). Türkiye‘de 1986-2016 yılları arasında özelleĢtirme uygulamalarından elde edilen gelirler ġekil 1‘de gösterilmiĢtir. 303 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ġekil 1: Türkiye‟de 1986-2016 Yılları Arası ÖzelleĢtirme Gelirleri (Milyon Dolar) 14.000 12.000 10.000 8.000 6.000 4.000 2.000 0 12.486 8.240 8.222 8.096 6.279 6.259 4.259 2.275 3.082 1.996 3.021 1.358 1.283 682 Kaynak: T.C. BaĢbakanlık ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı, http://www.oib.gov.tr/program/uygulamalar/yillara_gore.htm, (28.02.2017). Görüldüğü üzere özelleĢtirme uygulamalarından elde edilen gelirler 1986‘dan 2016 yılına kadar dalgalı bir seyir izlemiĢtir. Cumhuriyet tarihi boyunca yaratılmıĢ kamu birikiminin önemli bölümü 2003-2013 yılları arasında yaklaĢık 51 milyar dolara satılmıĢtır. Bu, yılda ortalama 4.6 milyar doların üzerinde bir özelleĢtirme gelirine denk gelmektedir. Bununla birlikte 1986-2003 yılları arasında 8.2 milyar dolarlık özelleĢtirme yapılmıĢ, buna karĢın 2004 ve 2005 yıllarında yapılan özelleĢtirmelerden elde edilen gelirler toplamı belirtilen 17 yıllık dönemden fazla gerçekleĢmiĢtir. ÖzelleĢtirme gelirleri, özellikle 2013 yılında en yüksek seviyeye ulaĢmıĢtır. Bu yılda 12.4 milyar dolarlık özelleĢtirme geliri elde edilmiĢtir. 2013 yılından itibaren özelleĢtirme gelirlerinde düĢüĢ görülmüĢ, 2014 yılında bu sayı bir önceki yıla göre yarı yarıya azalıĢ göstermiĢtir. Son olarak 2016 yılında özelleĢtirme gelirleri, son 12 yılın en düĢüĢ seviyesine ulaĢmıĢ ve bu sayı 682 milyon dolar civarında seyretmiĢtir. Bunun sebebi ise, Türkiye‘nin içinde bulunduğu coğrafyada yaĢanan olumsuzluklar, global piyasalarda yaĢanan belirsizlik ve yurtiçindeki darbe giriĢim sonucunda ortaya çıkan geliĢmeler nedeniyle yatırımcıların ilgisinin azalması olmuĢtur. Tablo 1: Toplam Gelirler Ġçinde ÖzelleĢtirme Gelirlerinin Yeri (Milyar TL) ve GSYH‟ya Oranı (%) 2015 (G) 2016 (G) 2018 (P) 2019 (P) 899,0 2017 (GT) 994,9 Toplam Gelirler 799,2 1.083,6 1.184,8 ÖzelleĢtirme Gelirleri 12,1 11,0 17,8 8,0 6,5 Toplam Gelirlerin GSYH Ġçindeki Payı 40,9 41,9 41,4 40,3 39,7 ÖzelleĢtirme Gelirlerinin GSYH Ġçindeki Payı 0,6 0,5 0,7 0,3 0,2 Kaynak: T.C. Kalkınma Bakanlığı, 2016: 22. *G: GerçekleĢen GT: GerçekleĢme Tahmini P: Program Tablo 1‘de toplam gelirler içinde özelleĢtirme gelirlerinin yeri ve GSYH‘ya oranı belirtilmiĢtir. Burada önemli olan nokta özelleĢtirmeden elde edilen gelirlerin GSYH içindeki 304 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ payıdır. 2015 yılında bu pay yaklaĢık 6 olmasına karĢın 2016 yılında 1‘lik bir düĢüĢ göstermiĢ fakat 2017 itibariyle 7 seviyesine ulaĢacağı öngörülmüĢtür. Bununla birlikte 2018 ve 2019 tahminlerinde özelleĢtirme gelirlerinin GSYH içindeki payında önemli bir düĢüĢ beklenmektedir. 2018 yılında bu oran 3, 2019 yılında ise 2 seviyesinde olacağı düĢünülmektedir. ÖzelleĢtirme uygulamaları 1986‘dan itibaren baĢta telekomünisyon ve elektrik enerjisi olmak üzere ulaĢtırma, bankacılık, petrol, gıda, maden ve diğer sektörler altında gerçekleĢmiĢtir. Günümüzde özelleĢtirme kapsam ve programında 21 kuruluĢ bulunmaktadır. Bu kuruluĢların 11 tanesinde 50‘nin üzerinde kamu payı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, özelleĢtirme kapsamında 668 taĢınmaz, 45 tesis, 1 liman, 10 otoyol, 2 boğaz köprüsü ile Ģans oyunları lisans hakkı da yer almaktadır (T.C. BaĢbakanlık ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı, 2016: 1). ÇalıĢmanın diğer kısmında telekomünikasyon ve elektrik enerjisi sektörleri incelenecektir. III. TELEKOMÜNĠKASYON SEKTÖRÜNÜN ANALĠZĠ Türk Telekomünikasyon A.ġ 1924 yılında Posta, Telgraf ve Telefon Genel Müdürlüğü Ģeklinde kurulmuĢ daha sonra 1995 yılında telekomünikasyon ve posta hizmetleri birbirinden ayrılarak anonim Ģirketi haline dönüĢmüĢtür (Cantekinler ve diğerleri, 2008: 229). Türk Telekomünikasyon‗un özelleĢtirme çalıĢmaları, diğer özelleĢtirme uygulamalarından farklı olarak 406 sayılı kanunla yapılmıĢtır. Türk Telekom özelleĢtirilmesi amacıyla iki kez satıĢa çıkartılmıĢ fakat dünyada telekomünikasyon sektöründeki sorunlar sebebiyle ertelenmek zorunda kalmıĢtır. Daha sonra piyasanın tekrar hareketlenmesi sonucunda Türk Telekom bir kez daha ihaleye çıkartılmıĢtır. Bu aĢamada Türk Telekom'un özelleĢtirilmesinin önünü açacak birçok düzenleme yapılmıĢtır. ġirketin 100'ünün satılabilmesinin mümkün kılınması bu düzenlemeye bir örnektir. Tüm bu düzenlemelerden sonra Türk Telekom 2005 yılında ihale sürecine girmiĢ ve dört gruptan teklif almıĢtır. Ġhalenin son bulmasıyla Türk Telekom'un 55'i, 6.55 milyar dolar karĢılığında OGER Telecoms Ortak GiriĢim Grubu'na satılmıĢtır. ġu anda Türk Telekom'un 30 hissesi Hazine MüsteĢarlığında, 15 hissesi ise Borsa Ġstanbul'da halka açıktır (T.C. BaĢbakanlık ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı, 2016: 20). Türk Telekom özelleĢtirmesi, Türkiye'nin en büyük özelleĢtirmesi olarak görülmektedir. Bununla birlikte istihdam verilerine bakıldığında Türk Telekom'un özelleĢtirilmesinin bu alanda olumsuz bir etki yarattığını söylemek mümkündür. Diğer yandan yatırım açısından bu özelleĢtirme uygulaması olumlu bir etki yaratmıĢtır (Tunçer, 2011: 229). Tablo 2: Türk Telekom ÖzelleĢtirilmesinden Kaynaklanan Kamu Gelir ve Gider Beklentileri (Bin TL) Yıllar 2005 2026 SatıĢ Bedeli 9.100.000 - Toplam Gelir 161.554 1.942.947 Toplam Gider 0 350.000 Kamunun Karı/ Zararı -161.554 -40.900.328 Kaynak: Telekomcular Derneği, 2010: 45. 305 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Tablo 1‘de özelleĢtirmenin gerçekleĢtiği 2005 yılı Ekim ayı ile imtiyaz sözleĢmesinin sona ereceği 2026 yılı sonu arasındaki dönem esas alınmıĢtır. SatıĢ bedelinin peĢin olarak alındığı ve doların 1 USD=1.4 TL olduğu varsayılmıĢtır. 2005 yılındaki Türk Lirası cinsinden Dolar‘ın değeri baz alındığında, imtiyaz sözleĢmesinin süresinin dolduğu 2026 yılı sonunda Türk Telekom‘un özelleĢtirilmesinin hazineye getirdiği yük 40 milyar TL‘ye (YaklaĢık 25 Milyar Dolar‘a) yükselecektir. Kurumlar Vergisi oranının 30‘dan 20‘ye düĢürülmesinin hazineye yüklediği toplam yük hesaba katıldığı takdirde ise, Türk Telekom‘un özelleĢtirilmesinden doğan kamu zararı 2026 yılı sonu itibariyle 70 Milyar Dolar‘a yükselmesi öngörülmektedir. ġekil 2: Türk Telekom ÖzelleĢtirme Öncesi ve Sonrası Ġstihdam Verileri (Bin KiĢi) 80.000 70.000 60.000 50.000 40.000 30.000 20.000 10.000 0 Kaynak: Türk Telekom Faaliyet Raporları derlenerek yazarlar tarafından oluĢturulmuĢtur. ġekil 2‘de özelleĢtirme öncesi ve sonrasındaki istihdam verileri incelenmiĢtir. Buna göre özelleĢtirme öncesinde Türk Telekom‘da istihdam edilen kiĢi sayısı ile özelleĢtirme sonrasında istihdam edilen kiĢi sayısı arasında yıllar itibariyle bakıldığında yaklaĢık 40 bin kiĢi civarında bir azalıĢ görülmektedir. Türk Telekom‘un özelleĢtirildiği 2005 yılından itibaren istihdam verileri dalgalı bir seyir izlemesine rağmen meydana gelen artıĢ miktarı hiç bir dönemde özelleĢtirme öncesi seviyeye ulaĢamamıĢtır. Son olarak 2016 yılında yaklaĢık 33 bin kiĢi Türk Telekom bünyesinde istihdam edilmektedir. Ġstihdam verilerinin yanında Telekom sektörünün elde ettiği gelir ve bunun GSYH verilerinin içindeki payını da incelemek faydalı olacaktır. 306 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ ġekil 3: Telekom Sektörü Hasılası ve GSYH 14,00% 12,00% 10,00% 8,00% 6,00% GSYH Büyümesi 4,00% 2,00% 0,00% Türk Telekom Sektörü Büyümesi -2,00% -4,00% Kaynak: KPMG, 2017: 4. ġekil 3‘ten hareketle ekonomi 2014‘ün baĢından 2016 yılının 3. çeyreğine kadar istikrarlı bir büyüme trendi sergilemesine rağmen, sonrasında daralma görülmüĢtür. Burada dikkat çeken nokta nokta ise telekomünikasyon sektörünün aynı dönem içerisinde hiç daralma göstermediğidir. Sadece 2016 yılı değerlendirildiğinde sektörün büyümesinin her dört çeyrekte de pozitif ve GSYH büyümesinden daha fazla olması telekomünikasyon gücünü göstermektedir. 2016 yılında Türkiye‘de elde edilen hasılanın yaklaĢın 2,5‘i telekomünikasyon sektöründen kaynaklanmaktadır. IV. ELEKTRĠK ENERJĠSĠ SEKTÖRÜNÜN ANALĠZĠ Elektrik alanında yapının bütünleĢtirilmesi amacıyla, 1970 yılından beri 1312 sayılı kanun ile faaliyetlerini sürdürmekte olan Türkiye Elektrik Kurumu(TEK), sektörde özelleĢtirme uygulamalarının baĢlatılması amacıyla, Bakanlar Kurulu'nun kararıyla, Türkiye Elektrik Üretim Ġletim A.ġ.(TEÜAġ) ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.ġ.(TEDAġ) unvanlı iki ayrı iktisadi devlet teĢekkülü (ĠDT) halinde ikiye bölünerek yeniden teĢkilatlandırılmıĢtır. ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı, 4046 sayılı Kanun kapsamında kamuya ait elektrik dağıtım Ģirketlerinin 100 oranındaki hissesinin, blok satıĢ yöntemi ile özelleĢtirilmesini, buna ek olarak da Ģirketlerin faaliyet alanında bulunan mevcut dağıtım hat ve tesisleri ile bunların iĢletilmesi için varlığı zorunlu diğer taĢınmazların mülkiyetinin TEDAġ‘ta bırakılarak, iĢletme haklarının ilgili özel sektör Ģirketlerine verilmesini kararlaĢtırmıĢtır (Özdemir, 2012: 4-5). Türkiye, 2001 yılından sonra elektrik reformu ve serbestleĢmesi çalıĢmalarında, bu konuda önceliği dağıtım sektörüne vermiĢtir. Bu doğrultuda TEDAġ bünyesindeki elektrik dağıtım Ģebekelerinin tamamı 2013 yılı itibariyle özelleĢtirilmiĢtir. Bu özelleĢtirmeler toplam 307 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ 12.91 milyar dolarlık ihale bedeliyle gerçekleĢtirilmiĢ ve otuz yıllık lisans haklarıyla birlikte özel kesme devredilmiĢtir (Ertilav ve Aktel, 2015: 99,103). Türkiye Elektrik Üretim Ġletim A.ġ. ile ilgili özelleĢtirme verileri yıllar itibariyle kamu ve özel sektör payları belirlenerek Tablo 3 ve ġekil 4‘te belirtilmiĢtir. Tablo 3: Türkiye‟de Elektrik Enerjisi Üretiminin Kamu ve Özel Sektöre Göre Dağılımı (Milyon kWh) Yıllar Kamu Sektörü Özel Sektör TOPLAM 2002 77.332 52.068 129.400 2003 60.506 80.074 140.581 2004 62.639 88.060 150.698 2005 66.931 95.025 161.956 2006 84.716 91.584 176.300 2007 92.327 99.231 191.558 2008 97.717 100.701 198.418 2009 89.454 105.359 194.813 2010 95.532 115.675 211.208 2011 92.351 137.045 229.395 2012 90.575 148.922 239.497 2013 79.998 159.296 239.293 2014 70.469 181.494 251.963 2015 55.319 206.464 261.783 2016 34.489 169.002 203.491 Kaynak: T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2016: 21. *kWh: Kilowatt Saat ġekil 4: Türkiye‟de Elektrik Enerjisi Üretiminin Kamu ve Özel Sektördeki Payı 83,10% 16,90% 21,10% 0% 28,00% 33,40% 37,80% 45,20% 45,90% 49,30% 48,30% 48,10% Özel Sektör Kamu Sektörü 40,30% 10% 41,30% 20% 41,60% 30% 43% 40% 59,80% 50% 78,90% 72,00% 66,60% 62,20% 54,80% 54,10% 50,70% 51,70% 51,90% 59,70% 60% 58,70% 70% 58,40% 80% 57,00% 90% 40,20% 100% Kaynak: T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2016: 21. Ülke ekonomisinde yaĢanan geliĢmeler ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ile birlikte özel sektör tarafından gerçekleĢtirilen enerji üretim tesisleri yatırımları yıllar 308 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ itibariyle artan bir seyir izlemiĢtir. Bununla birlikte ülkede istikrar ve güven ortamının oluĢması, enerji politikalarının baĢarıyla uygulanması sonucu enerji yatırımları ağırlıklı olarak özel sektör tarafından gerçekleĢtirilmektedir. Yapılan çalıĢmalarla birlikte özel sektörün payı, 2002‘de yaklaĢık 40 civarında iken, 2016 yılı sonu itibariyle bu oran 83 düzeyine ulaĢmıĢtır. Kamu sektörünün payı ise 2002 yılında yaklaĢık 60 oranında iken, özelleĢtirme sonrası bu sayı 17‘ye düĢmüĢtür. Türkiye‘de elektrik enerjisi sektöründe özelleĢtirme uygulamalarının hayata geçirildiği 2002 yılından günümüze kadar olan dönemde üretim ve tüketim artıĢ miktar ve oranlarında görülen değiĢim Tablo 4‘te incelenmiĢtir. Tablo 4: Türkiye‟de Elektrik Enerjisi Görünümü (Milyon kWh) Yıllar Üretim Tüketim Üretim ArtıĢ Oranı ( ) 2002 129.400 132.553 5,4 2003 145.581 141.151 8,6 2004 150.698 150.018 7,2 2005 161.956 160.794 7,5 2006 176.300 174.637 8,9 2007 191.558 190.000 8,7 2008 198.441 198.085 3,6 2009 194.813 194.079 -1,8 2010 211.208 210.434 8,4 2011 229.395 230.306 8,6 2012 239.497 242.370 4,4 2013 240.154 246.357 0,3 2014 251.963 257.220 4,9 2015 261.783 265.724 3,9 2016 203.491 207.343 3,4 Kaynak: T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2016: 16. *kWh: Kilowatt Saat Tüketim ArtıĢ Oranı ( ) 4,5 6,5 6,3 7,2 8,6 8,8 4,3 -2,0 8,4 9,4 5,2 1,6 4,4 3,3 3,1 Kamu ve özel sektör payları toplamına bağlı olarak elektrik enerjisi sektöründe 2016 yılı sonu itibariyle, elektrik üretimi 203,5 milyar kwh, tüketiminin ise 207,3 milyar kwh olduğu görülmektedir. Ülke ekonomisinin son yıllarda yakalamıĢ olduğu yüksek büyüme oranlarıyla birlikte yıllık elektrik enerjisi, tüketim artıĢ hızı son 14 yılda ortalama 5.5 seviyelerinde gerçekleĢmiĢtir. 2002 yılında 132,6 milyar kWh olan elektrik tüketiminin 2015 yılında yaklaĢık iki katına çıkarak 265,7 kWh‘a ulaĢmıĢtr. Elektrik enerjisi talebindeki artıĢ ise 2013 yılında 1,6, 2014 yılında 4,4, 2015 yılında 3,3 iken 2016 yılında 3,1 olarak gerçekleĢmiĢtir. SONUÇ VE DEĞERLENDĠRME Ekonomik faaliyetlerin özel sektör lehine geliĢtirilmesi amacıyla yatırımı özendirici, kolaylaĢtırıcı, rekabeti güçlendirici, yerli ve yabancı yatırımcıları teĢvik etmeye yönelik faaliyetler özelleĢtirme için atılan ön adımlar olarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda, özelleĢtirme basit bir ekonomi politikası aracı değil, sosyal, ekonomik, hukuki, mali ve idari sonuçları bulunan ve bu alanlarda köklü dönüĢümü sağlayacak önemli bir ekonomik yeniden yapılanma aracıdır. 309 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Yapılan çalıĢmadan hareketle gerek telekomünikasyon ve elektrik enerjisi gerekse diğer sektörlerde yapılan özelleĢtirmeler de bu politikalar gözönünde bulundurulmalı ve ekonominin içinde bulunduğu durum dikkate alınarak hareket edilmelidir. Kaynakça Aktan, C. (1994). ÖzelleĢtirme ve Türkiye Deneyim. ÖzelleĢtirme Sempozyumu Kitabı. Dokuz Eylül Üniversitesi Ġ.Ġ.B.F. Maliye Bölümü ve Celal Bayar Üniversitesi Ġ.Ġ.B.F. Manisa. Ayyıldız, E. (2005). Konsolide Bütçe Transferleri Ġçinde KĠT Transferlerinin Yeri (19952004). Devlet Bütçe Uzmanlığı AraĢtırma Raporu. Ankara. Cantekinler, M. K., Çaycı, A. D., Özlem D., Faruk Y. ve Ramazan Y. (2008). Türk Telekom‟un ÖzelleĢtirme Süreci ve Sonrasındaki GeliĢmeler ve Sektöre Etkileri. Sektörel AraĢtırma ve Stratejiler Dairesi BaĢkanlığı. Ankara. DemirbaĢ, M. ve Musa, T. (2002). Kamu Ġktisadi TeĢebbüsleri‘nin ÖzelleĢtirmesi. SDÜ Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi. Sayı:1. ss. 241-264. Emir, M. ve Devlet, T. (2004). ÖzelleĢtirmenin Amaçları ve Türkiye‘deki Uygulama Sonuçları Üzerine Bir Değerlendirme. MMO Bülteni. Sayı:3. ss. 27-35. Ġleri, H. (2012). Türkiye‘de ÖzelleĢtirme. S.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi. Sayı:?. ss. 152-153. Karagöz, H. (2009). Dünya ve Türkiye‟de ÖzelleĢtirme Uygulamaları. Konya: Konya Ticaret Odası. KPMG. (2017). Sektörel BakıĢ Telekomünikasyon, Ġstanbul. T.C. BaĢbakanlık ÖzelleĢtirme BaĢkanlığı. (2016). Türkiye‟de ÖzelleĢtirmenin 30 Yılı. Ankara. T.C. BaĢbakanlık ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı. (2016). ÖzelleĢtirme Kapsamına Alınan KuruluĢlar. Ankara. T.C. BaĢbakanlık ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı. (2016). Türkiye‟de ÖzelleĢtirme, ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı Yayınları, Ankara. T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı. (2016). Dünya ve Ülkemiz Enerji ve Tabii Kaynaklar Görünümü. Strateji GeliĢtirme BaĢkanlığı. Ankara. T.C. Kalkınma Bakanlığı. (2013). Onuncu Kalkınma Planı 2014-2018. Ankara. T.C. Kalkınma Bakanlığı. (2016). Orta Vadeli Program (2017-2019). Ankara. T.C. BaĢbakanlık ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı. http://www.oib.gov.tr/program/uygulamalar/yillara_gore.htm, (28.02.2017). Telekomcular Derneği. (2010). Türk Telekom‟un ÖzelleĢtirilmesi, Ankara. Tunçer, M. (2011). ÖzelleĢtirme Sonrası Türk Telekom. Liberal DüĢünce. Sayı:61. ss. 217232. Türk, Y. Z. (2014). Türkiye‟de ÖzelleĢtirme Uygulamalarının Analizi. (Uzmanlık Tezi). Ankara: T.C. Kalkınma Bakanlığı. 310 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Toplumsal Cinsiyet Temelinde Tiyatro Ercan Bayrak Özet Tiyatro sanatlar içerisinde görsel olma özelliği ile hem eğlendirici hem de eğitici fonksiyonları barındırmaktadır. Bu nedenle izleyici ile karĢılaĢıldığında etkileri eğitimsel gücünü gösterir düzeydedir. Toplumsal cinsiyet kavram olarak kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıkların ötesinde toplumsal alanda cinsiyetin kurgulandığını anlatmak için kullanılmaktadır. Bu nedenle kadınlık ve erkeklik öğrenilen kalıplardır. Toplumsal cinsiyetçi yaklaĢımlar aynı zamanda doğum anından itibaren gündelik yaĢamı Ģekillendirmektedir. Sanat alanında toplumsal cinsiyet konuları, kadınlık ve erkeklik sıklıkla ele alınıp eleĢtirilmiĢ olmak ile birlikte tiyatro diğer görsel alanlardan farklı olarak izleyici ile anında karĢılaĢıyor olması bakımından daha güçlü bir etkiye sahiptir. Bu düĢünce ve yaklaĢım temele alınarak bu çalıĢmada toplumsal cinsiyetin bir edebi tür olarak tiyatro oyunlarındaki yansımalarını, özellikle kadın yazarların ve kadın karakterlerin tiyatro türü içerisinde kendilerine nasıl bir yer açtıkları ve hangi konuma oturuldukları ele alınacaktır. Özellikle ilk kez MÖ 411 yılında Antik Yunan döneminde Atina‘da sahnelendiği düĢünülen Aristophanes‘in üçüncü oyunu olan Lysistrata adlı tiyatro oyunu örnek olarak verilebilir. Sonuç olarak çalıĢma ile birey ve toplum iliĢkilerinin kökenine inerek kamu bilincini sağlamak gibi özellikleri barındıran tiyatronun bu toplumsal ve kültürel sorunların çözülmesi ve geliĢmesini sağlamadaki gücü ortaya konulmaya çalıĢılacaktır. Bu nedenle tiyatro ―toplumsal cinsiyet‖ kavramına karĢı farkındalık yaratma amacı ile bir tür uyarı görevi görebilecektir. Anahtar Kelimeler: Tiyatro, Toplumsal Cinsiyet, Eğitim, Toplumsal cinsiyet ve Tiyatro Abstract Acommodates both functions of being both entertaining and educational theatre arts visual feature therepare when it is encountered at a level, which indicates the strength of educational effects with the audience. The concept of gender beyond biological differences between men and women in the social have that is genderbused is used to describe. Therefore the learned patterns of masculinity and femininity. Gender approaches at the some time shoping everday, life from the moment gender issves in the field of art femininity and masculinity are often criticized as being different from theatre and adressed the advience. Dong with other visual areas en countering in terms of being more powerful impliations with instant effect. This thinking and approach in this study on the basis of the imlications of gender in drama as a leterary genre especially women writers and female characters within the type of theatre they open a place for them selves that they are seated in athens in 411 BC in the Ancient Greek especially for a firs time period from the third game in Lysistrata a play that is believed to be named as an example of Aristophanes can be given as a result, the study of the relationship between the individual and socicty to ensure public aweareness by getting to the roots of social and cultural features like the theatre that hosts the show and will attempt to reselve the issves in ensuring power development for this reason, in the theater of gender with the aim of creating awarennes of the concept type will be able to see as a warning. Yüzüncü Yıl Üniversitesi/Ġktisadi Ġdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi ikinci sınıf öğrencisi, ercan.bayrakk@outlook.com 311 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ GĠRĠġ Günlük yaĢamda ve dilde genellikle herhangi bir ayrıma gidilmeden birlikte ifade edilmelerine karĢılık, cinsiyet temelinde Ģekillenen biyolojik özellik ile bu özelliğin üzerinde inĢa edilen toplumsal durum, bilim çevrelerinde cinsiyet (sex) ve toplumsal cinsiyet (gender) terimleri ile isimlendirilerek, birbirinden ayrı tutulmaktadırlar. Bu ayrımın tarihi ise son derece yenidir. Toplumsal cinsiyet (gender) kavramını sosyolojiye dâhil eden Ann Oakley, 1972 yılında yayımlanan Sex, Gender and Society'de açıkladığı üzere, cinsiyet (seks) biyolojik açıdan erkek/kadın ayrımını anlatılırken, toplumsal cinsiyet (gender) erkeklik ile kadınlık arasındaki toplumsal bakımdan eĢitsiz bölünmeye gönderme yapmaktadır. Her ne kadar geleneksel bakıĢ açısında, cinsiyet ve toplumsal cinsiyetin basit ve açık bir Ģekilde birbirleriyle örtüĢtüğü anlayıĢı devam ediyor olsa bile, artık bugün bu ikilinin birbirlerinden ayrı anlamsal boyutlarını konu edinen geniĢ bir literatür oluĢmuĢ bulunmaktadır. (VatandaĢ,2007:31) Toplumsal cinsiyet kalıplarımız, bizleri, kadınlar veya erkekler olarak, yapabileceklerimiz veya yapamayacaklarımız bakımından kesin bir biçimde ayırır. Cinsiyet ayırımcılığı, sosyal sorunlardan birisidir ve esasen kadınlara yönelik ayırımcılık Ģeklinde ortaya çıkmaktadır. Diğer sosyal sorunlar gibi, bu sorunun çözümü de çok boyutludur. Ayırımcılığı sadece eĢit ya da benzer olanlar arasında yapılan farklı muamele olarak değerlendirmek yeterli değildir. Ayırımcılığı birçok boyutuyla ele almak gerekmekte olup, bunlardan birisi de sanatsal boyuttur. Bu makalede toplumsal cinsiyet temelinde önce cinsiyet ayrımcılığı ele alınacak ve kadınların toplumsal yaĢamda yok sayıldığı, baskı altında tutulduğu ve ataerkil bir toplum oluĢumunu destekleyen fikirlerin ortaya atıldığı Antik Yunan dönemi incelenecektir. Dönem boyunca üretilen edebi ve sanatsal çalıĢmaların, cinsiyetler arasındaki farkın vurgulanması ve topluma kabul ettirilmesi açısından önemli bir araç niteliğine sahip olduğu düĢünülmektedir. Bu düĢünceden hareketle dönemin toplumsal yapısı, üretilen sanatsal ve edebi eser olan Lysistrata tiyatro oyunu incelenmiĢ ve toplumdaki kadın-erkek olgularının nasıl algılandığı analiz edilmeye çalıĢılmıĢtır. I. TOPLUMSAL CINSIYETIN TANIMI Toplumsal cinsiyet kavramı, kadın ve erkeğin toplumdaki yerini ve toplumun onlardan beklediği davranıĢları tanımlar. Günümüzde toplumdan topluma değiĢiklik gösteren bu değerlendirmeler, toplumsal yapılanmaya bağlı olarak oluĢan değer yargılarını da tarihsel süreç içinde biçimlendirmiĢtir. Anaerkil ve ataerkil toplumlar değiĢik dönemlerde kadına ve erkeğe öncelik tanıyan, taban tabana karĢıt iki anlayıĢın en belirgin örnekleridir. Düzenli tarım üretimine geçilmesi yeni bir üretim biçimine ve yerleĢik yaĢama geçiĢin de baĢlangıcıdır. Gordon Childexiv bu geliĢmeyi 'Neolitik Devrim' olarak adlandırır. ġenel'in belirttiği gibi bu geçiĢ, toprağa yerleĢme, mülkiyet, toplumsal artı üretme gücü, nüfus artıĢı, tabakalaĢma, hatta savaĢ gibi sonuçları da beraberinde getirmiĢti (ġenel, 2006). Bütün bu sonuçlar ataerkinin geliĢmesine ve kurumsallaĢmasına giden yolu da açmıĢtı. Kadınlar, özellikle hamilelik doğum ve doğum sonrasında bebeğin bakımı gibi geçirmek zorunda oldukları özel konumları nedeniyle güç gerektiren iĢlerden uzaklaĢmak zorunda kalmıĢlardır. Üretimde çeĢitlenmeler gereksinimlerin de artmasına yol açmıĢtır. xiv Prof. Dr. Gordon V. Childe ( 1892 –1957), Avustralyalı arkeolog. 312 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Böylece kadın, üretimin sürdürülmesine yardımcı olan yemek hazırlamak, temizlik, giysilerin onarılması gibi, ikinci hizmetleri üstlenmiĢtir. Böyle bir toplumsal iliĢkiler bütünü yeni bir toplumsal anlayıĢın geliĢmesine yol açmıĢtır. Örneğin, oğlan çocukların genellikle, güçlü, hakkını koruyan, yılmaz ve giriĢken, cesur ve dıĢa açık olmasını isteriz. Toplumların avcı ve mücadeleci geleneğinin bir anlamda erkek cinsi tarafından sürdürülmesini beklediğimizden, erkek çocukların biraz mücadeleci ve hatta kavga edebilmeyi bilen, sert, çevresindekileri yönetebilen, çevresine egemen olabilen, korkulardan uzak ve atak olmasını arzularız. Ona bu değerleri aktarırken, oyuncaklarını bu doğrultuda seçer, yaptığı veya yapmadığı Ģeyler hakkında bu doğrultuda yüreklendirir, kısaca erkeğin bu niteliklere sahip olarak sosyalleĢmesini bekleriz. Kız çocuklarının ise genellikle, nazikliği, güzelliği, çekingenliği, öne çıkarılırken, ondan, düĢüncelerini toplum içinde yüksek sesle hemen ifade etmemesi, atılgan olmaması, içinde bulunduğu evi benimsemesi, evle ilgili iĢleri öğrenmesi, yardımsever, verici, fedakâr,/ hatırĢinas olması, insan iliĢkilerinde örtük bir beceri geliĢtirmesi, yakın çevresi için sürdürebilecek iliĢki ağları kurması gibi özellikler beklenir. Bunlar, bizim sahip olduğumuz ve genellikle kadınlardan beklediğimiz toplumsal-kültürel ve geleneksel değerlerdir. Bebeğin doğuĢtan sahip olduğu cinsiyetine biyolojik cinsiyeti denilmektedir. Bebeğin bu biyolojik cinsiyetini nasıl yaĢaması ve kendi kimliğini bu öngörülmüĢ modeller üzerine nasıl inĢa etmesi gerektiği, toplumun o bebeğin cinsiyetine yönelik öngörüleri ve beklentilerine bağlı olarak biçimlenmektedir. ĠĢte biyolojik cinsiyetin toplumda nasıl bir iĢleve sahip olması gerektiği konusundaki öğreti, bebeğin toplumsal cinsiyetini belirler. Bebeğin önce yakın çevresinden aktarılan değerlerle, bebek büyüyüp bağımsızlaĢtıkça kendi seçimleriyle, biyolojik cinsiyetin hangi toplumsal rollere uygun bir model çerçevesinde biçimleneceği, neleri yapacağı ve yapamayacağı toplumsal cinsiyet kalıplarına uygun olarak belirlenir. Cinsiyetimiz ve toplumsal cinsiyetimiz, bu nedenle, iki ayrı kavramdır. Biyolojik cinsiyetimiz doğuĢtan gelir ancak biyolojik cinsiyetin toplum içinde ve toplumsal kültüre uygun bir biçimde geliĢtirilmesi, bütünüyle bir kültürel öğretiye dayanmaktadır ve bu da bizim toplumsal cinsiyetimizi oluĢturur. Kültürler ve kültürel kalıplar değiĢebilir. Toplumsal cinsiyetin getirdiği roller dinamiktir ve içeriği, zamana ve yere göre değiĢmektedir. II. CĠNSĠYET AYRIMCILIĞIN TANIMI Cinsiyet, atfedilmiĢ bir statüdür. Bir diğer anlatımla, cinsiyet toplumda bireye atfedilen bir konumdur. Bireyler, atfedilen statüleri üzerinde kontrole sahip değildirler. Bunun aksine, aldıkları eğitim ve/veya meslekleri aracılığıyla kazanılmıĢ statülerini belirleyebilirler. Bir atfedilmiĢ statü olan cinsiyeti ise, değiĢtiremezler. Cinsiyet aynı zamanda temel bir statüdür. Bunun nedeni, cinsiyetin bütün toplumlarda önemli bir sosyal anlama sahip olmasıdır (Sullivan, 2003: 224). Bu bağlamda kadınlar, çoğunlukla annelik ve eĢlik gibi toplumsal cinsiyetleri ile erkekler ise mesleki unvan gibi statülerle tanımlanırlar (Payne, 1997: 255). Toplumsal cinsiyet ve biyolojik cinsiyet birbiriyle bağımlı ve fakat birbirinden farklı kavramlardır (Acker, 1992: 565). Toplumsal açıdan cinsiyet (gender), kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel rol beklentileri olarak tanımlanmaktadır. Biyolojik bir kavram olarak ise cinsiyet (sex), fiziksel farklılıklara iĢaret etmektedir (Cherry, 2005: 157). Toplumsal cinsiyet, cinsiyete dayalı iĢbölümü ve biyolojik cinsler arasındaki iliĢkileri vurgulamak amacıyla, 313 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ toplumda sadece kadının değil erkeğinde konumunu belirten bir kavramdır. Cinsiyet eĢitsizliği; güç, prestij ve mülkiyet dağılımı bireysel meziyetlere değil, cinsiyet esasına dayandırıldığında ortaya çıkmakta (Parrillo, 2002: 180) ve bir cinsin diğer cins üzerinde baskın ya da diğerine göre üstün olduğu inancına dayanan bir ideoloji olan seksizmxv aracılığıyla açıklanmaktadır (Sullivan, 2003: 224-225). EĢitlik ise, herkes için hakların ve imtiyazların aynı olması anlamındadır. Belirtildiği gibi, cinsiyet hak ve imtiyazlara bağlandığında bir tartıĢma meydana gelmektedir. Pek çok durumda eĢitlikçi bir duruma ulaĢmak, bazılarının diğerlerinden farklı olarak özel hak ve imtiyazlara sahip olduğu bir durumdan uzaklaĢmayı ifade etmektedir. Ancak, çok sayıda grup içerisinde bütün insanların eĢit olduğuna iliĢkin düĢünce, kadınlar arasında bile bölünmeye yol açabilmekte ve uzlaĢı olasılığı zayıflamaktadır (Cherry, 2005: 157). Bu noktada, kadınlara ve erkeklere yönelik belirgin olumsuz eylemleri ifade eden cinsiyet ayırımcılığının (Yoder,2003: 131; Martin, 2006: 257) değiĢtirilmesinin zor olduğu, kavramın çoğunlukla kadın cinsine yönelik ayırımcılık olarak karĢılık bulduğu ve kadınların ayırımcılıkla mücadelede sosyal statülerini geliĢtirme Ģansına yeterince sahip olmadıkları belirtilmektedir (Sullivan, 2003: 224). Ayrımcılık kavramı genel olarak, yaĢ, fiziki yetenekler, sınıf, etnik köken, cinsiyet, ırk ya da din ayırımına dayalı haksız muameleler için kullanılmaktadır (Seyyar, 2002: 44). Sosyologlar tarafından genel olarak ayırımcılık; bir sosyal gruba ya da grup üyelerine, grubun bir parçası olmaları nedeniyle uygulanan negatif eylem olarak tanımlanmıĢtır (Zanden, 1993: 204; Jones, 2002: 8). Bir diğer tanıma göre de ayırımcılık, ―adil olarak davranmama‖ anlamındadır (Marshall, 1999: 50). Ayırımcılık, Taylor ve Baldwin tarafından algılanabilen farklılıklar temelinde bazı grupların, daha az güce sahip diğer grupların değerini azaltan sistematik güç kullanımı biçiminde tanımlanmıĢtır. Algılanabilen farklılıklar ırk, etnik köken ya da milliyet, din, yaĢ, sınıf, engellilik ve cinsiyet açısından kavramlaĢtırılmaktadır (Denny, 1998: 51-52). Sosyologlar, baĢlangıçta ayırımcılığı ırk ve etnik köken bağlamında ele alırken, günümüzde kadına yönelik ayırımcılık çerçevesinde de incelemektedirler (Gordon, 1999: 51). Her toplumda kadın ve erkeğe farklı roller yüklenmektedir. GeçmiĢte, bu durum genellikle Tanrı buyruğu ya da biyolojik farklılıkların kaçınılmaz sonucu olarak kabul edilmiĢtir. Ancak, bu gibi gerekçeler uzun süre ikna edici olamamıĢ ve erkeklerin kadınlar üzerindeki egemenliği gerçeği ile eĢitlik ideali arasında önemli bir açık meydana gelmiĢtir. Sosyolojik ve sanatsal yaklaĢımlar, söz konusu açığın nasıl oluĢtuğunu farklı bakıĢ açılarından ortaya koymaya çalıĢmıĢtır. AĢağıda, cinsiyet ayırımcılığı bu yaklaĢımlar ve Lysistrata tiyatro oyunu çerçevesinde incelenecektir. III. LYSISTRATA - KADINLAR SAVAġI Tiyatro tarihi Antik Tiyatrodan itibaren anlatıla geldiğinden, tiyatro tarihine feminist eleĢtirel bakıĢla anlamaya çalıĢmamızın temelinde ‗‗Antik Tiyatro‘‘ yatar. Antik Yunanda kadın; oyunun içeriğinde varken sahnelenen oyunun biçiminde yoktur. Erkeklerin kaleme aldığı yine erkeklerin oynadığı toplumsal cinsiyet baskısına maruz kalır. Kadını yok sayan, oyun metinlerinde eril bir bakıĢla örten, temsilde barındırmayan ve gizleyen Antik Yunan‘da xv Seksizm (sexism), karĢı cinsin zayıf olduğuna inanan zihniyettir ve hem cinsiyete dayalı ayrımcı davranıĢları, hem de zararlı tutum ve davranıĢları içermektedir. Bkz., Sullivan, 2003: 224. 314 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ kadın ‗‗aile içindeki önemi giderek arttıkça, kamusal yaĢamdaki rolü giderek azalır, yok olur. Aile, bir toplumsal değer olarak giderek daha çok önem kazanır ve bireyin kiĢisel servetinin yaratılması ve aktarımı için yeni ve yükselen bir değer haline gelir. Bu değer, erkek için çalıĢan bir değerdir‘‘ (Belkıs, 2015: 100) kadın için ise; ötekileĢtirilerek, yok sayılarak ve mülkiyet aracı haline gelerek değersiz nesne halini alırlar. Atina kadının toplumun eril bakıĢı ile çerçevelendiği erkeğin ise kendine tanıdığı ayrıcalıklarla kadına sınırlandırmalar koyarak ilerlediği bir yapıdadır. ―Antik Yunan'da cinsiyet rollerindeki eĢitsizlik, kadının ikinci sınıf vatandaĢ olarak görülmesi pek çok kaynak tarafından belirtilmektedir. Luce Irigaray, hala devam eden cinsiyet eĢitsizliği temellerinin ilk antik dönemde ve bu topraklarda atıldığını savunmaktadır‖ (Stone, 2006: 5-6). Aristophanes komedya yazarı olmasına karĢın iĢlediği konuların ciddiyetiyle bilinir. Lysistrata‘da savaĢı kadınlar tarafından anlatmayı seçmiĢtir. Aristophanes bu komedyayı Atina ile Sparta arasındaki Peloponnes savaĢı devam ederken yazmıĢtır. Lysistrata, savaĢın verdiği zarara, insanların ölmesine ve kadınların sürekli yalnız kalmalarına dayanamaz. Atina ve Sparta‘da yaĢayan kadınları bu savaĢa son vermek isteğiyle bir araya toplar. BaĢlangıçta Lysistrata‘ya karĢı çıkan kadınlar bu teklifi kabul ederler. Evlerini terk edip kadınların ele geçirdiği Akropolis‘exvi yerleĢirler. Akropolis savaĢın devam etmesi için gerekli hazineyi barındırdığı için savaĢın ekonomik tarafı baltalanır. Erkeklerden oluĢan bir koro Akropolis‘i geri almaya çalıĢır ama kadınlardan oluĢan ikinci bir koro, üzerine kovalarla su atarak onları geri püskürtür ki bu iki koro karĢılıklı birbirlerine söverler. Aynı sıkıntıları yaĢayan Sparta‘dan bir elçi gelir ve bu sıkıntıları yaĢamak istemediklerini belirtir. Daha sonra oyunun kahramanı Lysistrata‘nın da etkisiyle iki devlet arasında barıĢ sağlanır. Aslında Aristophnes‘in bu eseri kadınının aile ve toplum içindeki konumu, kadın olmanın ve kadınlığın Eski Yunan düĢüncesinde nasıl algılandığıyla da bağlantılıdır, örneğin: Lysistrata: Derdini biz çekiyoruz asıl savaĢın. Biz değil miyiz doğurup doğurup oğullarımızı gurbetlere yollayan? Biz değil miyiz Gençliğimizin tadını çıkarmak varken, sizin savaĢlarınız yüzünden yataklarımızda yapayalnız yatanlar. Hadi bize olan oldu diyelim. Ya evlerinde yaĢları geçen kızlar, onlara ne demeli? Erkek savaĢtan döndü mü yaĢı geçmiĢ olsa da tazecik bir kızla evlenebilir. Ama kadının kısacık bir mevsimi var. O geçti mi, kimse onunla evlenmek istemez. Oturup falına bakmaktan baĢka bir iĢi kalmaz.(Aristophanes,2006:27-28) Antik Yunan‘da yemek yapma, dikiĢ dikme, örgü örme ve belki biraz da okuma yazmayı ve aritmetiği evde annesinden ya da büyükannesinden öğrenen bir kızın, ergenliğe eriĢir eriĢmez evlenmesi beklenirdi. Muhtemelen oniki-onüç yaĢına gelen bir kız belki ailesinin bir-iki yıl daha beklemesinin ardından hemen evleniyordu. Erkeklerin ise otuz yaĢına dek evlenmeleri beklenmezdi. YaĢça küçük olan bir kadını kontrol etmek Ģüphesiz erkek için daha kolaydı. Ancak evlilik yaĢının erkekte geç olması, evliliğin toplumsal bir görevxvii olarak kabul edilmesiyle de ilgili olabilir. Kentteki devlet dairelerinin büyük kısmı ona bu yaĢta açılırdı (Freeman,2000:290). xvi Eski Yunan Ģehirlerinin en yüksek noktasında yer alan, idari, askeri ve dini yapıların bulunduğu savunmaya yönelik merkezi kısım. xvii Antik Yunan toplumunda evlilik; ailenin ve kentin devamını garanti altına almak demek olduğundan, kadınlar gibi erkeklerin de evlenmesi beklenirdi. Sparta kentinde erkeklerin evlenmesini Ģart kılan yasalar mevcuttu. Atina‘da bu derece bir zorlama olmasa da bir erkeğin, ailesinin malını güvence altına alacak, yaĢlandığında ona bakacak ve öldüğünde uygun bir törenle 315 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Evlilik kurumunun yegâne gayesi; çocuklar olduğundan, bir kadının ilk görevi çocuk doğurmaktı. Ama çocuk sayısınaxviii ve çocuğu büyütüp büyütmemeye karar veren babaydıxix. Çocuk üzerinde tüm yasal haklar da ona aitti. Atina kentinde Ġ.Ö 6.yüzyıl baĢına dek kız çocuklarını köle olarak bile satma hakkına sahipti (Garland,1993:157). Antik Yunan toplumunda istenmeyen çocukların doğumdan sonra terk edilmesi xx geleneğinin var olduğunu biliyoruz. Kız bebekler, erkeklere oranla daha sık terk ediliyordu. Kızların ekonomik olarak aileye bir katkı sağlayamayacakları düĢünülüyordu. Üstelik evlenirken, kız tarafı damada çeyiz vereceğindenxxi fazladan bir masrafa neden olacaklarına inanılıyordu. Bu yüzden zengin aileler dıĢında ikiden fazla kızı olan azdı (Garland,1993:86). Fakir ailelere mensup olan kızlar ve kadınlar, zengin hemcinslerine göre sokağa çıkmak ve toplum içine karıĢmak açısından rahattı. ÇarĢıda pazarda çalıĢırlar, evin geçimine katkıda bulunurlardı. Zengin olanlar ise; ancak yanlarında köleleri varsa ara sıra birbirlerine gider gelirlerdi. AlıĢveriĢ gibi ihtiyaçları da kocaları ya da köleleri karĢılardı. Lysistrata: Yeter artık erkeklerin çarĢıda pazarda azgın boğalar gibi dolaĢmaları(…) Evet, ama gene de gülünç kılıçlı, kalkanlı bir erkeğin minnacık balıklar satın alması. Kadın KorobaĢı: Neden bizim de Ģehre verecek öğütlerimiz olmasın? Kadın doğmuĢ olmak bir suç mu? Üstelik de karmakarıĢık olan iĢlerinizi düzeltecek bir çare getiriyoruz. Erkeklerini kim doğuruyor bu devletin? Biz. Ya siz! Zavallılar, ne yapıyorsunuz bu devlete? Atalarınızdan kalan hazineyi harcayıp duruyor, yerine bir Ģey koymuyorsunuz. Sizin yüzünüzden iflasa doğru gidiyoruz. Var mı buna karĢın diyeceğiniz? (Aristophanes,2006:30) Kadının toplumun tepkisini çekmeden dıĢarı çıkabildiği zamanlar, belirli dini kutlamalarınxxii ve tiyatro festivallerinin yapıldığı zamanlardı. Ayrıca yaĢlı kadınların sokağa gömecek bir erkek evlat edinmesi için evlenmesi beklenirdi. Bu öyle bir gereklilik idi ki; hiç oğlu olmayan bir adam, en yakın akrabaları arasında birden fazla oğlu olan varsa, birini evlat edinirdi. Hatta erkek evlat sahibi olmadan ölen bir adamın mirasçısı olan kızı, babasının en yakın akrabasıyla evlenmeye -hali hazırda evliyse, bu evliliği bitirme pahasına da olsa- mecburdu. xviii Hesiodos; baba evinde tek bir erkek çocuğu olmasını salık verirken, Klasik Çağ‘ın idealist filozofu Platon ―Yasalar‖ adlı kitabında; yeterli çocuk sayısını bir kız ve bir erkek olarak belirlemiĢtir. xix Sparta kentinde ise devlet büyükleri kararı veriyordu. xx Ekthesis ya da apothesis denen yeni doğanın terk edilmesi; çocuğun, doğumun ardından toprak bir kap içinde evin dıĢına bırakılması Ģeklinde gerçekleĢirdi. Bebek, kimi zaman bir bakıcı tarafından alınır ve ileride köle olarak hizmet verirdi. Bazen de çocuk sahibi olamayan bir kadın tarafından alınırdı. Atina‘da özellikle Ġ.Ö 5.yüzyılın geç ve 4.yüzyılın erken dönemlerinde terk etme uygulamasının etik yönü tartıĢılır olmuĢ, bebeğin evlat edinilmesi ve satılması yasaklanmıĢtır. Kıta Yunanistan‘da Thebai ve Anadolu‘da Efes kentlerinde de ekthesis tamamen yasaktı. xxi Homeros Çağı‘nda ise damat gelinin babasına armağanlar verirdi. xxii Bu kutlamalardan biri; yalnızca kadın katılımcılara açık olan ―Thesmophoria‖ bayramıdır. Aslında bir bereket ayinidir ve bereket tanrıçası Demeter onuruna kutlanır. Sonbahar sonunda düzenlenen bayram üç gün sürer. Ġlk gün; kadınlar, ilkbahar sonunda açılmıĢ olan çukurlara atılan domuz leĢleri üzerine tahıl tohumları atarlar. Sonra özel kulübelere girerler ve toprağın üzerinde yatıp uyurlar. Ġkinci gün; tanrıça Demeter‘in kızı Persephone (ölülerin tanrısı Hades tarafından yeraltına kaçırılan) anısına oruç tutarlar. Üçüncü gün; tahılla kaplı domuz leĢleri çukurlardan alınır ve kutsal gübre olarak toprağa gömülür. Kadınlar, ayin süresince ve öncesindeki üç gün boyunca cinsel iliĢkiden kaçınırlar. Atina kentindeki kutlamalarda; kadınların kullandığı kulübeler ve domuz 316 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ çıkması da doğal karĢılanıyordu. Ġ.Ö 4.yüzyılın ünlü hatibi Hypereides‘in dediğine göre; ―Evinden ayrılan bir kadın, ona rastlayanların kimin karısı olduğunu değil kimin annesi olduğunu soracak yaĢtadır‖ (Garland, 1993:244). Probulos: Siz mi bizim iĢlerimizi? Bu kadarı fazla, dinleyemem artık! Lysistrata: Sus öyleyse Probulos: Susayım ha, senin önünde, cadı karı! BaĢı örtülü bir kadının önünde susmak ha? Ölürüm de susmam.(Aristophanes,2006:22) Probulos ve kadınlar arasında geçen bu konuĢmadan kadınların ataerkil yapı içinde nasıl konumlandırıldığı rahatlıkla görülebilir. Antik Yunan toplumunda savaĢa giden çocukları, yani vatandaĢları, kadınlar yetiĢtirmelerine rağmen kadınların savaĢ ile ilgili konularda fikir beyan etme hakları bulunmamaktadır. Erkeklere göre ―cenk iĢi erkek iĢidir‖ ve kadınların buna karıĢması kabule dilebilir bir Ģey değildir. Probulos da bunu yukarıdaki konuĢmada açık bir Ģekilde dile gelmiĢtir. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere Yunan toplumunda kadınların evden dıĢarı çıkmaları pek hoĢ karĢılanmazdı. Günlerini genellikle evlerin giriĢ ya da birinci katında kendileri için ayrılmıĢ odalarda geçirirlerdi. Bu sırada erkekler de olimpiyatların düzenlendiği alanlarda, çarĢılarda, pazarlarda ya da mecliste rahatça dolaĢırlardı. Fakat kadınlar bu durumdan hiç memnun değillerdi.( Güzel, 2015:517) Lysistrata: Biz kadınlar savaĢın ilk günlerinde haddimizi bildik, her yaptığınıza boyun eğdik. Ağız açtırmadınız bize, sustuk. Ama yaptıklarınızı beğeniyor muyduk? Hayır. Olanın bitenin pek ala farkında idik. Çok defa köĢemizden öğreniyorduk önemli iĢler üstüne verdiğiniz kötü kararları. Ġçimiz kan ağlarken, yine de gülümseyerek sorardık: "Bugünkü halk toplantısında barıĢ üstüne ne karara vardınız?" Kocamız "Sana ne? Sen karıĢma!." der, biz de susardık(...)Ama ara sıra da ne kötü kararlara varıldığını öğrenir ve sorardık: "Aman kocacığım, nasıl olur, bu kadar çılgınca bir iĢe nasıl girersiniz?" Ama kocamız bize yukardan bakarak: "Sen elinin hamuruyla erkeklerin iĢlerine karıĢma. Cenk iĢi, erkek iĢi!" derdi(…) BaĢımızı derde sokuyordunuz, yine de bizim size öğüt vermeye hakkımız yoktu. Ama sonunda siz kendiniz baĢladınız bağırmaya ulu orta: "Erkek yok mu bu memlekette?" diye; erkekler cevap verdi size: "Yok, erkek yok bu memlekette!" ĠĢte o zaman biz kadınlar toplandık ve Yunanistan'ı kurtarmaya karar verdik. Daha bekleyebilir miydik? Söz bizim artık, susmak sırası sizde. Aklınızı baĢınıza toplar, öğütlerimizi dinlerseniz, iĢlerinizi biz yoluna koruz. (Aristophanes,2006: 24) Antik Yunan kültüründe kadın onun toplumda sahip olduğu konumun etkisi altında ĢekillenmiĢtir. Yahut toplumda kadınlığın algılanıĢ Ģekliyle bağlantılıdır. Bu kavrayıĢ; kadını, zayıf ve güçsüz bir cinsiyet olarak görür. Bu yüzden aile ve toplum içinde varlığı belirsizdir. Doğumundan itibaren hayatını biçimlendirecek her kararda erkek söz sahibidir. Onun yegâne görevi ise; çocuk doğurmaktır. Bu konuda da yalnızca yardımcı bir figür olarak belirir. IV. TÜRKĠYE‟DE ARISTOPHANES‟IN LIYSISTRATA ADLI OYUNUN SĠNEMA UYARLAMASI “ġALVAR DAVASI” Aristophanes‘in Lysistrata adlı tiyatro oyunun ülkemizde yapılmıĢ bir de sinema uyarlaması bulunmaktadır. 1983 yılında çekilen ―ġalvar Davası‖nın yönetmenliğini Kartal leĢlerinin atıldığı çukurlar, halk meclisinin (ekklesia) arkasında yani erkeklere ait yerde bulunuyordu. Kadınlar; bu kutlama vasıtasıyla hem erkeklere ait bir mekâna yaklaĢıyor hem de tepkilerden uzak sokağa çıkmıĢ oluyorlardı. 317 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Tibet, senaristliğini BaĢar Sabuncu yapmıĢtır. BaĢrollerinde ise ġener ġen, Müjde Ar, Halil Ergün, Ġhsan Yüce ve Pembe Mutlu gibi orta halli bir YeĢilçam sinemaseverin bileceği önemli oyuncular yer almaktadır. Filmin müziğini ise müzisyen Atilla Özdemiroğlu yapmıĢtır. Film; okumuĢ bir kadının köyüne dönmesi ile köydeki kadın-erkek iliĢkilerini, cinsel ayrımcılığı ve sömürü düzenini değiĢtirmesini konu alır. ġehirde kaldığı zaman zarfında bilinçlenen ve ufku geniĢleyen Elif kızın (Müjde Ar) Ģehirden getirdiği aile planlaması broĢürlerinin okunduğu bir kahvehane sahnesinde Kahvecinin, ―okuyun, okuyun da insanlık öğrenin azıcık‖ demesi üzerine köylünün ―Ġnsan değil, erkeğiz biz çok Ģükür‖ demesi akıllara kazınmıĢtır. Köylerde kadın-erkek eĢitliği, resmi nikâh, kadının toplumdaki yeri ve görevleri gibi konular hicvedilmiĢtir. Lysistrata, savaĢ ve kıyımların bitmesi için kadınları örgütleyip, erkekleri görece zayıf noktasından vurmak istemiĢ ve kadınlar erkekleri, bu durum bitene kadar hayatlarından aforoz etmiĢlerdir. Elif kız ise kadınların seks objesi, hamal ya da köle olmadıklarını anlatmak için kadınları örgütleyip erkekleri hizaya getirmeye çalıĢmıĢ ve Lysistrata‘nın yaptığı gibi erkekleri yataklarına almayıp baĢkaldırmıĢlardır. SONUÇ Kadınlar, tarih boyunca cinsiyet ayırımcılığı ve eĢitsizliklerle karĢı karĢıya kalmıĢlardır. Erkeklerden daha düĢük statüde görülmüĢler ve erkeklere nazaran daha az hak ve Ģansa sahip olmuĢlardır. Birçok ülkede eĢitliğe yönelik geliĢmeler kaydedilmesine rağmen, kadınlar hala ayrımcılığa maruz kalabilmekte, cinsel istismar ve aile içi Ģiddete uğrayabilmektedirler. KuĢkusuz, bunda geleneksel cinsiyet rollerinin ve bu rollerin öğrenildiği sosyalleĢme sürecinin etkisi büyüktür.( Demirbilek,2007:14) Kadın toplumsal döngünün ortasında hayati bir konuma ve öneme sahiptir. Buna rağmen sistem içinde sürekli dıĢlanmakta, ötelenmekte ve hor görülmektedir. Kadınlara yönelik bu sosyal sorunların çözümlerinden birisi olan tiyatro, içeriğini anlama üzerine düzeyi araĢtırılmalı, incelenmeli ve geliĢtirmelidir. Çözüm olarak toplumun bütününe yönelik bu sorunların ortaya konulması için yine topluma hitap edecek ve uyarı niteliğinde görev yapabilecek feminist tiyatro oyunlarının dillendirilmesi ve sahnelenmesi gerektiği bire bir önem arz etmektedir. Bu noktada sosyolojik analiz ve sosyal eylem önemlidir. Nihayet, toplumsal cinsiyetimizin sadece toplumun bütününe yönelik bir sorun olduğu göz önünde bulundurularak mücadele edilmelidir. Kaynakça Aristophanes. (2006) Kadınlar SavaĢı (Çev: Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat), Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları. BELKIS, Özlem, (2015), Feminist Tiyatro, Ġstanbul: Mitos Boyut Yayınları. BILTON, Tony, BONNET, Kevin, JONES, Philip, SHEARD, Ken, STANWORTH, Michelle ve WEBSTER, Andrew (1987); Introductory Sociology, Second Edition, The Macmillan Press, London. CHERRY, Andrew L. (2005); Examining Global Social Welfare Issues, Thomson Brooks/Cole, Belmont. 318 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ DEMĠRALP, Didem (2008). Eski yunan kültüründe kadının yeri, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Bilim ve EleĢtiri, 09(135145). DEMĠRBĠLEK, Sevda(2007);Finans Politik ve Ekonomik Yorumlar,Cilt44,Sayı 511. DENNY, David (1998); Social Policy and Social Work, Clarendon Press, Oxford. Freeman, C. (1999) The Greek Achievement, New York: Penguin Books. Garland, R. (1993) The Greek Way Of Life, New York: Cornell University Press. Güzel, Bekir (2015) Lystrata: Kadının Antik Yunan Toplumundki Yeri, Sayı 10, s. 505-522, Turkish Studies. MARSHALL, Gordon (1999); Sosyoloji Sözlüğü, (Çev.: Osman AKINHAY/Derya KÖMÜRCÜ), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara. PARRILLO, Vincent N. (2002); Contemporary Social Problems, Fifth Edition, Allyn and Bacon, Boston PAYNE, Malcolm (1997); Modern Social Work Theory, Second Edition, Lyceum Books, Chicago. POLAT, Ġrfan(2017), Aristophanes‘ten ġalvar Davası‘na, http://maidergi.com/ , EriĢim Tarihi: 24.03.2017 SEYYAR, Ali (2002); Sosyal Siyaset Terimleri, Beta Basım Yayım, Ġstanbul. SULLIVAN, Thomas J. (2003); Introduction to Social Problems, Sixth Edition, Pearson Education, Boston. ġENEL, Alaeddin. (2006) Kemirgenlerden Sömürgenlere insanl1k Tarihi (2.bsk). Ankara: imge Yayınevi. TOPLUM ve HEKiM. Temmuz - Ağustos 2012. Cilt 27. Sayı 4. Toplumsal Cinsiyet EĢitliği , https://app1.jandarma.tsk.tr/KYSOP/ , adresinden 20.03.2017 tarihinde alınmıĢtır. Toplumsal Cinsiyet ve Tiyatro, http://kadincalismalari.ege.edu.tr/ adresinden 15.02.2017 tarihinde alınmıĢtır. Toplumsal Cinsiyet ve Eğitim, http://dergipark.ulakbim.gov.tr/ adresinden 15.02. 2017 tarihinde alınmıĢtır. Toplum ve Tiyatro, http://www.dersimiz.com/bilgibankasi adresinden 15.02.2017 tarihinde alınmıĢtır. VatandaĢ, Celalettin (2007); Toplumsal Cinsiyet ve Cinsiyet Rollerinin AlgılanıĢı, Sosyoloji Konferansları Dergisi, Sayı 35. YODER, Janice D. (2003); Women and Gender: Transforming Psychology, Second Edition, Prentice Hall, New Jersey. ZANDEN, James W. Vander (1993); Sociology: The Core, Third Edition, McGraw-Hill, New York. 319 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Postmodernizmin Kara Filme Etkisi - BLADE RUNNER Filmi Örneğiyle Aynur KAZIMOVA Özet Postmodernizmin sanata ait tartıĢmalarının Amerika‘da baĢladığı düĢünülse de, kendilerini postmodern sosyal kuramın bir parçası olarak tanıtan, daha evvelki Fransız kültürel ve toplumsal teorisinden faydalanan ilk çalıĢmaların 1970‘li yılların sonunda Fransa‘da ortaya çıktığı söylenebilir. Postmodernizmin geliĢiminde en büyük etkinin Fransızlara ait olduğuna inanılsa da, Nietzsche ve Heidegger gibi ünlü Alman filozfları postmodernizme ilham verenler arasında öncü rolleriyle dikkat çekmektedirler. Postmodernizm nosyonu, 1980‘li yıllarda sanatın diğer dallarında olduğu gibi sinemada da yaygın bir Ģekilde yer almaya baĢlamıĢtır. Postmodernizm sinemada geleneksel ve modern anlatı kalıplarını etkileyerek, kendisine has Ģizofreni, pastiĢ ve kolaj/montaj gibi baĢlıca özellikleriyle beraberinde, yeni bir anlayıĢla birlikte kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Ayrıca postmodern sanatın bu özellikleri kara filmi de etkilemiĢtir. Postmodern sinema alanı, postmodern döneme ait kara filmlerden daha geniĢ bir çerçeveye sahiptir. Bu makalenin ilk bölümünde postmodern kavramı, postmodern kavramının sinemaya ait özellikleri, ikinci bölümünde ise postmodernizmin kara filme etkisi 'Blade Runner' film örneğiyle ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: postmodernizm, postmodern sinema, kara film, Blade Runner Abstract Although the debates of postmodernism are thought to have begun in America, it can be argued that the earliest studies that took advantage of the earlier French cultural and social theory, which introduced themselves as part of postmodern social theory, appeared in France at the end of the 1970s. Although it is believed that the greatest influence in the development of postmodernism belongs to the French, famous German philosophers such as Nietzsche and Heidegger draw attention with their pioneering role in inspiring postmodernism. The notion of postmodernism began to take its place widely in the cinema as it was in other branches of art in the 1980s. Postmodernism has begun to be used in cinemas with a new understanding, influencing traditional and modern narrative patterns, along with its main features such as its own schizophrenia, pastiche and collage / montage. In addition, these features of postmodern art have also affected the noir film. The postmodern cinematic space has a wider frame than the noir films of the postmodern turn. In the first part of this article, the postmodern concept, cinematic features of the postmodern concept, and the second part, the film effect of postmodernism, will be examined with the example of the film "Blade Runner". Keywords: postmodernism, postmodern cinema, film noir, Blade Runner Gazi Üniversitesi, ĠletiĢim ainurkzmv2015@gmail.com Fakültesi, Radyo Televizyon ve Sinema bölümü 320 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ GĠRĠġ 1970‘li ve 1989‘li senelerde postmodernizm kavramının kullanımının, tiyatroda, mimaride, müzikde ve görsel sanatlarda arttığı görülmeye baĢlandı. Postmodernizmle sadece moderizme ait anlatıları değil, auteur kavramı yerine, pastiĢ, parodi, kolaj/montaj gibi uygulamalardan da bahsedilmeye baĢlandı. ÇalıĢma dört bölümden oluĢacaktır. Birinci bölümünde postmodernizm kavramının tarihi hakkında bilgi verilecektir. Ġkinci bölümünde kara filmin ortaya çıkıĢ zamanı ve nasıl çıktığı üzerine inceleme yapılacaktır. Üçüncü bölümde postmodernizm kavramının sinemaya ve kara filme etkisi üzerine durulacaktır. Son bölümde ise Ridley Scott‘un Blade Runner filmi üzerinde postmodern imgelerin izleri sürülcektir. Bu çalıĢmanın amacı sinemanın en karanlık türü olan kara filmde postmodern ölçütlerin temsilini Blade Runner filmi örneklemiyle ele almaktır. I. POSTMODERNĠZM NEDĠR? Postmodernizmin Kara filme etkisini açıklamadan önce postmodernizmin tarihini, anlamını ve özelliklerini açıklamak gerekir. Ġlk olarak, literatürde postmodernizmin tanımıyla ilgili bir uzlaĢıya gelindiğini söylemek olası değildir. (Daddow,2004: 419) Postmodernizmin herkes tarafından kabul edilmiĢ, sabit bir tanımının olmamasının üç ana sebebinin var olduğu söylenebilir. Postmodernizm tanımlama yapılarak sınırlandırılmasına, esasiciliğe ve temellendirilmeye karĢı olduğu için özü ve kavramsal kökenleri bakımından bu tür tanımlanmasına izin vermez. (Leciaster, 2000:56) Postmodernizm değiĢkendir, sabit bir temel üzerine kurulmuĢ yapıda değildir. Ġkinci sebep olarak ise postmodernizmin belirli çerçeveye malik dizgesel bir teori ya da akım olmaması söylenebilir. Postmodernizm, modernizmin ana hipotezlerini, göstergebilim, post-yapısalcılık, hermenutik, neo-pragatizm ve eleĢtirel kuram, pek çok farklı akımın bireĢimi sonucu ortaya çıkan ‗entellektüel bir trendi‘ ya da ‗bakıĢ açısını‘ özümler (Leicester,2000:78; Bloland, 2005:89) Üçüncü sebep ise postmodern söylemin önemli temsilcilerinden olan Derrida, Rorty, Lyotard, Foucault ve Baudrillard postmodernizmi kesin çizgileriyle tanımlamıĢlardır.(Burbules, 1995:57) Tanımlamalara karĢın, postmodernizmi genel bir tavır, entellektüel bir davranıĢ, tarz, modernizm sonrası oluĢan bir durum. Farklı görüĢ açısı, modern eleĢtirel bir yaklaĢım ve çalıĢma biçimi olarak betimlemek mümkündür. (Usher ve Edvards, 1994:25) Postmodernizm, hem estetiğin günlük yaĢama giriĢini hem de pop kültürün yüksek sanatlar üzerinde yükselmesine sahip çıkmaktadır. Sanatta, patiĢ, parodi, kiç ve nostalji gibi sanatsal temisller realizmin ve pozitivizmin yerine geçmiĢtir. Derinlikle, yüzeysellik yer değiĢtirir, gerçek ile düĢ arasındaki çizgiler niteliğini yitirir. Lyotard, Baudrillard ve Derrida gibi postmodernizmin önemli temsilcileri tarih duygusunun ve bugünedek değiĢmeden kalan anlamların kaybedilmesinden, Batı felsefesi ve tarihin dayanak noktası olarak duran ussallık, ilerleme, inkiĢaf, aydınlanma ve gerçeklik gibi, Lyotard‘a göre büyük anlatılar olan Ģeylerin bitmesinden söz ederler. (Hall, 1995:111) Mimaride, sinemada, sanatta, müzikte, tiyatroda, edebiyatta görülen ve postmodernizm Ģeklinde tanımlanan kültürel ve estetik yönelme, Batı‘yı sürükleyip götüren ―politik reaksiyon dalgası‖nın bir inikasıdır.(Featherstone,2005:19) Sanat ile gündelik yaĢam arasındaki çizgilerin yok olması,yüksek kültür ve pop kültürün arasındaki hiyerarĢik farkın yok olması, seçmeciliği ve kodların harmanlanmasını destekleyen tarz karıĢıklığı, parodi, pastiĢ, ironi, kültürün ve oyunculukların derinlikten mahrum kalması, sanat üreticisinin 321 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ orijinallik veya dehasının artık önemsizleĢmesi ve sanatın artık tekrarlanacağı, sanatsal biçimde postmodernizmle iliĢkilendirilir. (Featherstone, 2005:28,29) Modern sanat sosyal gerçekliğin Ģekli ile ilgilenmez. Bu bağlamda Baudrillard‘ın ifade ettiği gibi sanatlar, temsil değil, bir taklit kültürü olarak bilinen postmodern kültürün içinde bulunduğu durumu paylaĢırlar.(Bauman,2000:142-143)Jameson Ģizofreni ve taklidi postmodern kültürle iliĢkilendirirken eleĢtirildiğini savunmaktadır. (Tourraine, 2002:214) II. KARA FĠLM NEDĠR? Ġlk defa 1946 senesinde Nino Frank, Kara film (Film Noir) terimini ―Yeni Bir Polisiye Drama Tipi: Suç Macerası‖ baĢlıklı makalesinde kullanmıĢtır.(Naremore, 1998:15) Terim 1946 senesinde ortaya çıksa da terimin içine aldığı filmler 1940 senesinden baĢlayarak çekilmiĢtir. Fakat bu filmler kara film olarak tanımlanana kadar, Amerikalı eleĢtirmenler tarafından ―marazi dramlar‖, ―psikolojik macera filmleri‖ ve ―dolambaçlı‖ cinayet filmleri Ģeklinde tanımlanmıĢtır. (Spicier, 2002) 1940‘lı ve 1950‘li seneler arasında Amerikan büyük kriz döneminde meydana çıkan suç filmleri, Alman ekspresyonizminin (dıĢavurumculuk) etkisine uğrayarak kara filmin Altın Çağı olan klasik dönemini oluĢturur. Kara filmin ilk örneği yönetmenliğini John Huston‘un yaptığı; ―Maltese Falcon/Malta ġahini‖ (1941), son film örneği ise yönetmenliğini Orson Welles‘in yaptığı ―Touch of Evil/ Bitmeyen Balayı‖ (1958) adlı filmlerdir. Kara filmlere özgü olan karanlık tarz 1940‘lı yıllarda Amerika‘da yaĢanan buhranın bir sonucudur. Bu nedenle kara filmler, insanın yabancılaĢma, ölüm, kimsesizlik çerçevesinde ilerleyen varoluĢa iliĢkin arayıĢını konu alır. (Monaco, 2000:46) Kara filmlerde klasik anlatıda olan yükseliĢ ve düĢüĢ anlatı tarzına nadiren rastlanır. (Hardy,2003:357) Aynı zamanda klasik anlatıya özgü olan giriĢ, geliĢme ve sonuç bölümleri kara filmlerde olmasa da belirsizlik vardır. (SavaĢ,2003:181) Kara filmde bireysel ses açığa çıkarılır fakat klasik anlatıda buna rastlanmaz.(SavaĢ,2003:173) Böylelikle kara filmde cinayet, grup ya da özne değil; fert ve bölünmüĢ benlik Ģeklinde tezahür eder. (Hardy,2003:357) Hikayeler bireyin görüĢ açısından anlatılır. Subjektivite kamera kullanımı biçimyle güç kazandırılır. Bu filmlerde, klasik anlatıdaki gibi toplumsal bakıĢ değil, bireysel bakıĢ hakimdir. (SavaĢ:2003,176) Klasik anlatıda yegane gerçek varsa, kara filmde her karaktere özgü farklı gerçeklik düzlemi yaratılır. Bu her karakterin görüĢ açısıyla artan ve yoruma açık bir hakikat anlayıĢıdır. Böylelikle karafilmler çok katmanlı hakikate izin verir. Seyirci, kamera kullanımı sebebiyle olayın içine girer ve aktif olur. (SavaĢ,2003:176) Klasik film anlatısındaki kurgu anlayıĢı kara filmin kurgu anlayıĢından farklıdır. Klasik anlatıda yönetmen karakterlerin görüĢ açıları arasında seçim yapabilir. Klasik anlatı filmlerinde kurgu, yönetmenin denetleme aracıdır ve doğallaĢtırılarak seyirciden gizlenir. Kara film için hakikatin göreceli yapısı önemlidir. Kara filmde klasik anlatıdaki gibi yönetmen denetimi değil, öznel kamera ön plandadır. Olaylar karakterin görüĢ açısından ortaya konur. (Özon,2000:408) Seyircide oluĢan yeni bilinç, kolektif kamusal bakıĢın baskısını bitirir. Böylelikle seyircinin konumu değiĢir. (SavaĢ,2003:177) Kara filmde mal-mülk ve paraya olan ihtiras, aĢktan ve suçtan yola çıklarak insnalık durumu anlatılır. Karakterler masumiyetlerini kaybetmiĢlerdir. Mutlak kötü ve mutlak iyi yoktur. Ne de olsa sadece ölüm kazanır. Böylelikle kara film, hayatın acımasızlığını, karakterlerin lekelenmiĢliklerini ve ölümün karĢısındaki acizliklerini hakikate uygun bir biçimde iĢler. Klasik kara film akımı genellikle, entrikanın, düzmeceliğin ve cinayetin 322 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ bayağılaĢtığı karanlık bir dünya çizer. Diyaloglar serttir. Kara filmin temel biçimsel öğelerine; gece çekimleri, düz olmayan kamera açıları,karanlık gölgeler, simgesel mekanlar, keskin aydınlatma kontrastlarını söylenilebilir. Karakterler eksantrik ve düzendıĢıdır. Yasaların sınırında iĢ gören,tek baĢına hayatını sürdüren, kendi bildiğini yapan ve tehlikeli kadınlarla sınırlı bağlantılar kurabilen dedektifler bu karakterlerin oluĢmasını sağlar.(Ryan Kellner:1997,138) Kara filmin kahramanı baĢına gelenlerden ders alan bir karakter değildir. YaĢamını kötü yönde etkileyen etmenlerle uzlaĢıma gitmez. Düzene uyum sağlamaz. Gündelik sosyal hayata katılmaz. Fakat bu negatif bir durum değildir. Çünkü bu, bireylerin kendi varoluĢlarını yaĢamak ve isyanlarını devam ettirmek yolunda ısrarlı olduklarını açığa çıkarır.1980‘li yıllardan sonra, kara filmdeki suç, izole edlimiĢlik , yabancılaĢma, hürriyet, saçma gibi mevzular daha baskınlaĢır. Böylelikle, kara film yeni döneme adım atar. Hem yeni kara film hem de klasik kara film iktisadi ve siyasi alt yapısı bozulmuĢ Amerikan toplumunu ele alır. Bu filmlerin içeriğini Watergate Skandalı ve Viyetnam SavaĢı sonrası Ģüpheciliği oluĢturduğu için, kara filmdekilerden de daha aciz ve güçsüz karakterler barındırır. (Ryan ve Kellner: 1997, 137) Kara filmlerin mekanları, artık korkulu sokaklarla sınırlı kalmaz. Eskisi gibi aile tehlikeden kaçarak güvenilir bir liman olmasa da, ev en mühim mekan haline gelmiĢtir. Yeni kara filmlerde, kahraman için tehdit oluĢturan yabancı insanlar değildir. En yakınındaki insanlar ve birinci dereceli akrabalar da tehlike oluĢturur. Saf, temiz zannedilen insanlar, ensest iliĢkiler kurar. (Ryan ve Kellner:1997, 139) Histerik anneler ve öz kızlarılarının ırzına geçen tecavüzcü babalar karafilmlerin karakterlerini oluĢturur. Geleneksel aile bağlantılarının yerini medya merkezli bir iletiĢim Ģekli ve tüketim kültürü alır. Yeni kara filmlerin üreticlileri değerlerin etkisizleĢmesine karĢın kendi değerlerini oluĢturan kuĢaktır. Bu sebeple hem sosyo-politik hem kültürel ortamının en küçük oyuncusu olan ferdin yaĢadığı varoluĢ endiĢesini, daha kötümser bir dille anlatır.Kısaca,varoluĢculuk klasik kara film ve yeni kara film arasında derin bir iliĢki vardır. Monaco bu iliĢkiyi vurgulamak için kara filmleri, Ģiirsel varoluĢculuk Ģeklinde niteler.(Monaco:2000,282) Hem kara film hem de yeni kara film subjektif olanı ve bireyin görüĢ açısını ön plana alır. Unutlmaya çalıĢılan ölüm gerçeğini görünür kılar. Ġnsanın ölümlü olduğunu vurgulayarak dünyanın kaotik yapısını yansıtır. GeçmiĢini sırtında taĢıyan ve geleceği için kaygılanan çağdaĢ insanın savaĢ sonrası kötümserliğini anlatır. Büyük Ekonomik Buhran ile var oluĢsal problemlerine, ekonomik ve toplumsal belirsizlikler ekleyen bireyi konu alır. Ġkinci Dünya SavaĢından sonra Amerikan sinemasına egemen olan karamsar havayı, politik ve kültürel gerçekleri görünür kılar. (Abisel,1997:91) VaroluĢculuğun önde gelen düĢünürlerinden olan Nietzsche‘nin fikirleri çerçevesinde Ģekillenen dıĢavurumculuk akımı kara filmi besler. O yüzden kara film sahip olduğu karanlıktan ötürü varoluĢculuğa çok öğe borçludur. (SavaĢ,2003:178) Yeni kara film klasik kara filmden daha çok varoluĢçu temalarını iĢlediği için varoluĢçuluğun sinemadaki en göze çarpan yansıması olmuĢtur. Bilim-kurgu ve kara filmin karıĢımı olan future noir, tech noir olarak da bilinir.xxiii 1940‘lı yıllardan itibaren bugüne kadar beyaz perdeye insanın en dib olmayan, en uğursuz yönleriyle, yaĢamın gayri ahlaki durumlarını sergileyen kara filmler muhtemelen bütün film xxiii https://en.wikipedia.org/wiki/Tech_noir 323 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ türleri içinde en ideolojik olanlarıdır. Kara filmden yeni kara filme oradan da future noir‘a uzanan, hem bugüne hem de geleceğe bakıĢ, varoluĢun hüzünlü hallerinden beslenir. Ön görüleri, tezleri, hak-hukuk ve doğruluk üzerine olan klasik kara filmlerden, bugünün teknolojik evrenine ait inikas olan future noir‘a kadar noir tarzının temsilcileri, söylenceleri, toplumsal değerleri sorgulamayı amaç edinir. (Özdemir,2003:186) Klasik dönem film noir‘den bugüne kadar olan içimizdeki yok etme isteği, Ģiddet, hile, kaygı ve korku duygusuna ıĢık tutan kara filmler, tüm karamsarlığıyla varoluĢumuzu, sistemi, uyumsuzluğumuzu ıĢıklandırarak evrenin büyük sırrını çözümlemek üzere sorgular. 1940‘lı yılların kara filminden yeni kara filme, oradan da future noir‘a uzanan karanlıklar evreni katıksız bir nihilizmle beslenir ve bu evrende sonsuz rahatlık ve sükûnet olmayacaktır. Kara filmlerdeki kötümserlikle, kötü bir ferdiyeti safra bulaĢmıĢ bir damağın tattığı güzel Ģaraba benzeten Schopenhauer ile yanlıĢ algılayan ademoğlunun bütün bilgisinin Ģüpheli olduğuna inanan Nietzche‘nin evreni örtüĢür. (Özdemir,2003:107)Nietzche‘nin evreninin geçersizliğinin sunduğu firsat Ģeklinde gördüğünü yanıtlamayı baĢaramayan birinci nihilizm yerine, boĢluk üstünde dans etmeyi yeğleyen ikinci tür nihilizm ise futuristik noir filmlerinin, future noir‘in ve cyberpunk‘ın felsefesiyle tam olarak uyuĢur. Bu hakiki dünyanın var olmadığını kabul eden bir nihilizmin görselleĢtirilmiĢ Ģekli, future noir dünyasıdır. (Özdemir,2003:109) III. POSTMODERNĠZM VE SĠNEMA Sinemada postmodernist etkenler 1970‘li yıllardan baĢlayarak hissedilmeye baĢlar. Genllikle postmodernizmin sinemaya yansıyan özellikleri Ģu çekilde sıralanmaktadır: ―Nostaljik; geçmiĢe duyulan tutucu özlem; geçmiĢ ve Ģimdi arasındaki sınırların silinmesiyle oluĢan birleĢme; gerçek ve onun yeniden sunumlarıyla ilgilenme; açık bir pormografi, cinsellik ve arzunun metalaĢması...”(Büyükdüvenci ve Öztürk, 1997:33) Buna ek olarak “... vurgunun içerikten biçime kayması, sinemada klasik gerçekçi anlatının yerine görüntüye kayan bir temsil sinemasının önem kazanması; zamanın sürekli bir Ģimdi içinde hapsolması, eril kültürel düĢünceler dizinsini somutlaĢtıran tüketim kültürü, endiĢeyle, yabancılaĢmaya, öfkeyle ve baskaldıran kopuĢla biçimlenen yaĢantıların sanatsal üretimlerde temsil edilmesi”.(Karadoğan, 2005:143) Modernist sinema, dönemin sineması yoluyla sorgulayan ve seyircileri de bu sorgulamaya da dahil eder. Postmoderist ve modernist sinema arasındaki ortaklık devri sorgulayan bir duruĢa sahip olmalarına dayanır. Fakat postmodern sinemanın modernist sinemadan farkı Ģudur ki, postmodern sinema auteur kavramından kopmuĢtur, yani postmodern sinemaya karakterini, çeĢitli biçimlerde pastiĢ veya tarz çokluğu verir.(Connor, 2001:261) Jameson‘a göre pastiĢ, bireysel öznenin yitirilmesi ve bunun biçimsel sonucu olarak,kiĢisel tarzın gittikçe zor bulunmasıdır (Jameson,1990:76). Mesela American Graffiti (Amerikan Grafitisi, 1973), Star Wars(Yıldız SavaĢları,1977, 1980,1983,1999,2002,2005) ve Chinatown (Çin Mahallesi,1974) tarihsel değil, bir dönemin kültürel deneyimini tekrar yaratmak isteyen filmlerdir.(Koçak,2012:73) Jameson, film ve postmodernizm ile alakalı olan analizini ―nostalji film‖ bağlamında inceler. Jameson‘a göre geçmiĢle ilgili ve geçmiĢten söz eden filmler nostalji filmlerdir. Bu filmlerin amacı, yeni bir ifade oluĢturarak gününmüzü, yakın geçmiĢimizi veya belleğimizde yer almayan uzak geçmiĢi ―kuĢatma‖ gayretleridir. Nostalji filmler geçmiĢi özümlemese de ―geçmiĢ‘e biçemci çağırıĢım aracılığıyla görüntünün cilalı özellikleriyle ‗geçmiĢlik‘i, modaya 324 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ göndermeleriyle de 1930‘luk veya 1950‘lik vererek‖ yaklaĢmaktadır. Böylelikle geçmiĢ uyarlanır, atıfta bulunan geçmiĢ ise bir müddet sonra silinir. (Jameson,1990:79) GeçmiĢ artık hafızalarda farklı bir Ģekilde vardır. Aslında bu tür filmlerde geçmiĢe duyulan aĢırı tutkunun temelinde kendi Ģimdilerinin eksikliği dayanır.(Jameson, 1990:78) Postmodern sinemada geçmiĢten ödünç alınan imge ve motifle parçalanmıĢ yüzeysel öyküler anlatılır. Jameson‘a göre modernist üsluplar postmodern sinemada postmodernist kodlar gibi olur. (Jameson, 1990:77) ―Üslup ideolojisinin çöküĢü‖ ile beraber geçmiĢ, postmodernist sanatçının faydalanabileceği tek kaynaktır. (Jameson,1990:78) Potmoder sanatçı bir filozof tavrıyla çalıĢır. Çünkü eserini yaratırken belirli bir tarz veya kuralın baskısı altında değildir, evvelki üslupları sebebiyle yargılanmaz (Lyotard,1990:57,58) Jacques Derrida‘nın ve Martin Heidegger‘in yapıbozumculuk yorumlaması 1960‘lı senelerde baĢlar ve postmodern düĢünce üsluplarında da kendini görünür kılar. Metinler üzerine düĢünmek ve okuma yapıbozumculuğun hedefidir ve metinleri yazma sürecinde önceki yazılmıĢ metinlerden faydalanırlar. Metinlerin diğer metinlerle kesiĢmesi sebebiyle, kendine özgü yeni bir metinler arası örtü orataya çıkar. Bir metnin içinde diğer bir metnin erimesi sebebiyle artık bir metin incelendiğinde bir diğer metin kendini sadece hissettirir; metin bir diğeri içinde yapılmıĢtır. Derrida postmodern söylemin temel biçimi olarak kolaj/montajı görür. (Harvey,1999:65,67) Böylelikle metnin tek bir okumasından bahsetmek mümkün değildir. Postmodern ilerleme fikrini reddeder, bu nedenle tarihsel süreklilik ve hafıza duygusunu da reddetmiĢ olur ve böylelikle tarihi yağmalamaktan ve eline geçeni yorumlayarak bugünden yararlanmaktan çekinmez. (Harvey, 1999:71) Örneğin Paolo Portoglusi‘nin söylediği gibi postmodern mimarlık; görsel bir kültür, aynı zamanda hem iletiĢime hem de görselliğe seslenen mimarlıktan ötürü arketiplerin yeniden meydana çıkması ve mimari sisteme tekrar yerleĢtirilmesidir. Jameson‘a göre postmodern durumun özyapısal niteliklerinden mekansal pastiĢ;uç noktalarda aktarmalardan oluĢan ve artık kullanılmayan tarzlara benzetilmeye çalıĢıltığı bir estetik anlayıĢtır. Anıların, tarihin, geçmiĢin, demode tarzların yeniden birleĢtirilmesidir. Alıntıların ve ölmüĢ tarzların estetiği olan pastiĢ, Blade Runner Ģehrinde geçmiĢi, hafızayı ve tarihi hatırlatmaya kalkıĢır. Jameson‘nun ifade ettiği gibi görsel değiĢimlerin en dramatik biçimde görünür olduğu teorik sorunların ise üst üste geliĢtiği bir saha olan mimarlık postmodern anlayıĢı incelemek için en iyi alandır. Blade Runner mimari yapısı ise postmodernin temel unsurlarından pastiĢ olgusunun müĢahede edilebileceği en uygun örneklerden biridir. ġehrin geçmiĢten yaptığı aktarmalar ve derlemeler yeni bir durumun birleĢimini açığa çıkarır. Roma ve Yunan üsluplu sütunlar kentre retro bir sahne oluĢturur, klasik doğu mitlerinden semboller çevrede tezahür eder. Çin ejderhaları neon ıĢıklarda iyice görünür, Mısır kültüründen öğeler iç mekan dekorunda baskın durumdadır. Tyrell‘in Ģirketinin binası güneĢ ufukta kaybolup hava kararınca Mısır piramitlerini çağrıĢtırır. Deckard‘a ait daire ise antik Maya tapınaklarını çağrıĢtıran kaplamalarla bezenir.(Bruno,1987:61,74) IV. POSTMODERNĠZM KARA FĠLME ETKĠSĠ BLADE RUNNER ÖRNEĞĠYLE Philip K. Dick‘in ― Do Androids Dream of Electic Sheep?‖ (Android‘ler Elektrikli Koyun DüĢler mi?) isimli romanından uyarlanan Blade Runner (Bıçak Sırtı) filmini 1982 senesinde Ridley Scott yönetmiĢtir. Roman yazarı filmi izlemeye ömrü yetmeyerek yaĢama veda eder. Fakat Blade Runner filmi bir Philip K. Dick kültü olarak kara filmin future 325 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ dönemine ait filmlerinin doğuĢunu müjdeleyerek distopik sinemanın birinci öreneği olur.(Özdemir,2003:139) Filmin konusuna göre olaylar 2019 senesinde Los-Angeles Ģehrinde gerçekleĢir. Yaratıcıları tarafından 4 yıl gibi sınırlı yaĢama mahkum edilen replikantlar dünya dıĢı bir gezegende köle gibi çalıĢtırılırlar. Buna itiraz eden bazı replikantlar isyan çıkartır ve Dünyaya dönerler. Polisler Pris, Zhora, Roy, Leon isimli replikantları bulmak için emekli taklit avcısı Rick Deckard‘ı (Harrison Ford) görevlendirirler. Rick istemeyerek görevi kabul eder. Ġsyancı replikantları yakalamak için bilgisayar tarayıcısı kullanan Rick, Zhora‘ya ait bir resim bulur ve onun bir barda çalıĢtığını öğrenir. Daha sonra peĢine düĢer ve Zhora‘ı bulur. Deckard‘dan kaçmak isteyen Zhora koĢarken vitrin camlarından düĢerek ölür. Bunu gören Leon Rck‘i acımasızca döver. Rachel ise Rick‘i kurtarmak için Leon‘a ateĢ ederek öldürür. Ancak isyancı replikantların listesine Rachel da eklenir. Diğer iki isyancı android Roy ve sevgilisi Pris yaratıcıları olan Tyrell‘e ulaĢır ve onu öldürürler. Finalde Pris ve Roy‘u bulan Rick her ikisyle uzun süren kavgadan sonra replikantları öldürür ve evine geri döndüğünde Rachel‘i evde bulmasına çok sevinir. Filmde göz önemli metafordur. GeçmiĢe dair anıları görmek, gerçek veya aĢılanmıĢ olabilir ya da olmayabilir. Roy Batty yaratıcısında öcünü tersine dönmüĢ bir Öedipal biçimde alır. Yani Tyrell‘in gözünü oyarak hayatına son verir. (Kolker:2011,334) Kara filmin belirgin özelliklerini taĢıyan Blade Runner‘da Deckard‘ın anti kahraman özelliği, Los-Angeles‘in korkulu bir cangılı çağrıĢtırması, kesintisiz yağan yağmur, kocaman reklam panoları ve gökdelenler arası geçitler Ģehri bir albasanlar dünyasına çevirmiĢtir.(Roloff:1995,347) Ayrıca filmde Los-Angeles‘in gelecekteki hali gösterilse de bilim-kurguda her zamanki gibi geleceğin temeli bugüne dayalıdır. (Kolker:2011,333) Blade Runner‘da Los-Angeles ultramodern değil postmodern Ģehirdir. ġehrin yağmurlu havası ambiyansı tamamlar ve neobarok aydınlatmayı gizler. Bir Ģeyleri aĢındıran yıpratıcı yağmurdur. Endüstri Sonrası Çürüme, endüstriden sonrası için uygun sürecin iç zamanının ivmesinin bir etkisidir. Sistem ancak atık üretilirse çalıĢır. Atıkların sürekli olarak sürülmesi iyi iĢleyen cihazın bir göstergesidir: Atık üretimini, hareketini ve geliĢimini artan hızdan temsil eder. Postindustrializm bu nedenle ihityaçlarının yönünü kendi israfına geri dönüĢtürür. Postmodern pozisyon bu mantığı ortaya çıkarır ve geri dönüĢüm estetiğini üretir. Sanatsal form atığın geri dönüĢümünü sergiler. Tüketim atıkları ve geri dönüĢümler postmodernizmin iĢareti olan geç kapitalizmin giyilebilir sanat modasında buluĢur. Blade Runner‘ın kostümleri de bu mantığa göre dizayn edilir. Replikantlar Pris ve Zhora‘nın, barda ve sokak sahnelerinde arka planda bulunan bazı kadınların ―görünüĢü‖ bu estetiği güçlendirir. Pris ―temel zevk modeli‖, postendüstriel modanın yüksekliği ve geri dönüĢüm modelidir. Blade Runner‘ın postmodern estetiği, böylece geri dönüĢüm modelidir. Sınırların patlaması ve erozyon sonucudur. Replikantların kopuk zamansallığı ve pastiĢ Ģehri postendüstriyel koĢulun postmodern bir etkisidir. Blade Runner‘da postendüstriyel çürümenin vizyonu kapsayıcı bir hybrid mimari tasarımda belirlenir. ġehir Los-Angeles olarak adlandırılır fakat L.A New York‘a HonKong‘a ve Tokyo‘ya çok benzer. Gerçek bir coğrafiya ile değil, hayali bir coğrafya ile sunulur. Farklı gerçek Ģehirlerden, kart postallardan, reklamlardan, filmlerden aktarılan metin, postendüstriel Ģehri anlatır. Bu değiĢtirilebilir bir yapıdır, coğrafi yer değiĢtirmelerin ve yoğunlaĢmanın ürünüdür. Blade Runner‘ın anlatım alanı, birleĢtirilmiĢ, farklı ve önceki zaman ve mekan sıraları taĢır. Onları birleĢtirir, dönüĢümlerini ve 326 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ bozulmasını sergiler. Mimarinin belirli yerlere, kültürlere ve zamanlara uygunluğu ve belirsizliği postmodernizmde kaybolmuĢtur. Blade Runner metropolisi yalnızca farklı mekansal yapılara değil, aynı zamanda zamansal olgulara da dikkat çeker. Sözdizimsel kurallar postmodernizmde parçalanır velistlerin düzenlenmiĢ estetiği olan bir parataxis ile değiĢtirilir. Bağlantılar rastgele yapılır, ancak farklı bir mantıkla yönetilir. (Bruno,1987:61,74) Blade Runner‘da seyirciye sunulan 2019 senesinindeki Los Angeles Ģehri, nüfus artımı doğu ülkelerinden gelen göçmenlerle dolmuĢtur. Postedndüstriyel Ģehir, futuristik güçlü teknolojiyi yoğun göçleriyle biçimlendirdiği kültürlerarası bir çevrede yok etmiĢ ve üçüncü dünya ülkesi vizyonunu birinci dünya içinde yaratmıĢtır. Blade Runner‘daki Los Angeles kenti Çin mahallesini çağrıĢtırır. Metropol, filmde yansıtılan yoğun asyalı muhacirlerle dolarken, yerel bujuva ise 2019 senesinden banliyö nosyonunun karĢılığı sayılabilecek dünya dıĢı sömürgelere taĢınmıĢtır.(Bruno,1987:61,74) Bir dönemin refah düzeyi yüksek Ģehirleri görünüĢe göre artık yalnızca göçmenlere ve farklı nedenlerden dolayı dünya dıĢına firar etmeye muvaffak olmamıĢ alt sınıftakilere ev sahipliği yapmaktadır.Filmde sınıfsal farkın mekansal farka neden olduğu diğer bir örnek ise replikantların dünyaya giriĢ yapmalarının yasa dıĢı olmasında okunur. Replikantlar hem zihinsel hem de fiziksel olarak insanlardan üstün özelliklere sahiptirler fakat dünyadıĢı sömürgelerde kullanılmak için yaratılmıĢlardır. 4 yıl gibi sınırlı yaĢama sahip olmaları ve dünyada yaĢamaları yasadıĢı olmasının sebebi ise gelecekte insanlara karĢı bir tehdit oluĢturma ihtimalinin olmasıdır. (Vulture Ġnternet Sitesi, Syd Mead Design Blade Runner – Aliens – Elysium, http://www.vulture.com/2013/08/syd-mead-design-blade-runner-alienselysium.html#, 27 Nisan 2016.) Karakterlerin kimliklerini ortaya çıkarmada hafızalarına, hatıralarının özel tarihlerine hemen hemen saplantılı bir Ģekilde tutkun olmaları, filmde Ģehrin genelinde de müĢahede edilir. Postendüstriyel topluluk, kimliğini elde etmek için sık sık geçmiĢten geleceğe aktarma yapmaktadır. Blade Runner‘ın anlatımı pek çok geçmiĢ zaman ve mekanın birbirinin üstüne bindirilmesiyle ortaya çıkmıĢtır. ġehirde görülen pek çok Ģey hafızalarda yanıt elde edebilecek geçmiĢ kayıtlarla irtibat kurar. Blade Runner Ģehri herkesin kendi istediği geçmiĢle, tarzla iliĢki kurup yaĢamına uyarlayabileceği postmodern bir Ģehirdir. (Bruno,1987:61,74) Güneyin ifade ettiği gibi Blade Runner‘ın sarsıcı görsel mekanı; çevreyi kirleten radyasyon yağmuru, postendüstriyel Ģehrin enkazları ve global, çok kültürlü toplumun kalıntıları gibi postmodern kente özgü ürkütücü imajlar barındırmaktadır. Mizansen yoğun imge tabakalarınca yerleĢilmiĢ; global Ģirketlerin duyuru levhaları ve dünya dıĢı sömürgelerdeki yepyeni hayata çağıran reklamlarla kaplanılan gökyüzü, gökdelenlerle ateĢ püskürten bacalar ve hoverkraftlarla doludur. Güneye göre Ģehir kadar Ridley Scott‘un filminin kendisi de Philip K. Dick‘in bilim kurgu türünün belirtileriyle Deckard‘ın üst-ses anlatımını bir araya getirerek postmodern bir izlem olarak pastiĢi uygulamaktadır.(Güney,2007:35) Blade Runner kimlik ve tarih ile alakalı soruların postmodernizmin içine yerleĢmesini sağlar. Filmde fotoğrafla ilgili ısrar, zaman içerisinde kimliğin sürekliliği ile alakalı soruları düĢünmeye sürüklemektedir. (Bruno,1987:61,74) Fotoğraflar filme göre kimliğin sürekliliğinin değiĢtirilemez delilleridir. Kalıcı bir kimliğe sahip olmak 327 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ teĢebbüslerinde replikantlar köklerini aramaktadırlar. Yaratıcılarını, yaratıldıkları tarihleri, geri kalan yaĢamlarını ve geçmiĢlerini bildikleri müddetçe gelecekte varoluĢ hakkını kazanmıĢ hissedeceklerdir.(Güllü,2016:54) SONUÇ Özet olarak postmodernizm genellikle bir benzersizliği ifade etmektedir. Hakkında tartıĢmalar henüz sona ermiĢ değildir. Postmodernizm, postmodern sinema ve postmodernizmin kara filme etkisi tartıĢmalı konular olsa da, postmodernizmin film anlatısında etkisini inkar etmek mümkün değildir. Blade Runner filminin postmodern kara film olarak nitelendirilmesinin temel özellikleri nostalji, pastiĢ,kolaj/montaj gibi üslupların varlığı olmuĢtur. Ek olarak filmde parodiye varacak kadar ön plana çıkarılan Ģiddetin ise yıkıcı bir tarza karĢılık geldiği açıktır. Kaynakça Abisel, N. (1999). Popüler Sinema ve Türler. Ġstanbul: Alan Yayıncılık. Bauman, Zygmunt (2000), Postmodernlik ve HoĢnutsuzlukları, Çev. Ġsmail Türkmen,Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları, Büyükdüvenci, Sabri-Öztürk Semire Rüken (der) (1997), Postmodernizm ve Sinema, Birinci Baskı, Ankara Bilim ve Sanat Yayınları Bloland, H. G. (2005). Whatever happened to postmodernism in higher education? No requiem in the new millennium. The Journal of Higher Education, 76, 121–150. Bruno, G., (1987). ―Ramble City: Postmodernism and Blade Runner‖, The MIT Press, 41: 61-74. Burbules, N. C. (1995). Postmodern doubt and philosophy of education. Philosophy of Education. http://www.ed.uiuc.edu/EPS/PES-Yearbook/95_docs/burbules.html. Connor, Steven (2001) Postmodernist Kültür, Çev. Doğan ġahiner, Birinci Baskı, Ġstanbul: YKY Daddow, O. J. (2004). The Ideology of Apathy: Historians and Postmodernism. Rethinking History: The Journal of Theory and Practicei, 8(3), 417-437. Fokkema, D. W. (1983). Literary history, modernism, and postmodernizm (The Harvard University Erasmus Lectures, Spring 1983). Philadelphia: Utrecht Publications. Featherstone, Mike (2005), Postmodernizm ve Tüketim Kültürü, Çev. Mehmet Küçük, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları Güney, K. M., (2007). BaĢka Dünyalar Mümkün: Bilimkurgu, Siberpunk ve Siyaset, Varlık Yayınları, Ġstanbul. HALL, Stuart (1995), "Yeni Zamanların Anlamı", Yeni Zamanlar, Stuart Hall ve Martin Jacques (der.), Зev. Abdullah Yılmaz, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları, 105-127 Hardy, P., G., 2003. ―Suç Filmleri‖. Dünya Sinema Tarihi, : Kabalacı Yayınevi. Ġstanbul Harvey, David (1999) Postmoderniliğin Durumu, Çev. Sungur Savran, Ġkinci Baskı, Ġstanbul Metis Yayınları Karadoğan, Ali (2005), ―Postmodern Sinema mı, Film mi?‖, ĠletiĢim: AraĢtırmaları, 3(12):133-160 328 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Kellner, R. ve Ryan, M., (1997). Politik Kamera: ÇağdaĢ Hollywood Sinemasının Ġdeolojisi ve Politikası, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul. Leicester, M. (2000). Post-postmodernism and continuing education. International Journal of Lifelong Education, 19, 73–81. Lyotard, J.F. (1990), "Postmodern Nedir Sorusuna Cevap", Çev. Dumrul Sabuncuoğlu, Nemci Zeka (der.), Postmodernizm, Ġstanbul: Kıyı Yayınları, 45-58. Monaco, J., 2000. Bir Film Nasıl Okunur?. çev. Ertan Yılmaz, Oğlak Bilimsel Kitaplar, Ġstanbul Naremore, J., 1998. More than Night, Film Noir in its Contexts. Berkely, Los AngelesLondon: University of California Press,California Özdemir, S., Tan., 2003. Kara Filmler, AltıkırkbeĢ Yayınevi, Ġstanbul Roloff, B. ve Seesslen, G., (1995). Ütopik Sinema: Bilimkurgu Sinemasının Tarihi ve Mitolojisi, Alan Yayıncılık, Ġstanbul. Ryan, M., ve Kellner, D., (1997). Politik Kamera ÇağdaĢ Hollywood Sinemasının Ġdeolojisi ve Politikası, Ayrıntı Yayınları Ġstanbul Vulture Ġnternet Sitesi, Syd Mead Design Blade Runner – Aliens – Elysium, http://www.vulture.com/2013/08/syd-mead-design-blade-runner-alienselysium.html#, 27 Nisan 2016 SavaĢ, H. (2003). Sinema ve VaroluĢçuluk. Ġstanbul: AltırkbeĢ Yayınları. Spicer, A., 2002. Film Noir, Essex: Pearson Education Limited, England Touraine, Alain (2002), Modernliğin EleĢtirisi, Çev. Hülya Tufan, Ġstanbul: YKY. Usher, R. & Edwards, R. (1994). Postmodernism and education. London: Routledge. 329 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Russian Intervention in Ukraine: A Realist-Constructivist Analysis Ahmet Çağrı BARTAN* Abstract Bilateral relations between Russia and Ukraine have always been fragile. Sharing similar Slavic backgrounds but partially different identities have put them in a politico-cultural competition throughout the history. It is today known that, despite all adversities, these two countries were arguably successful in cooling things down, but, to say the least, that was the case just until 2013. Things have started to change drastically since then, leading an eventual civil war with Russia's intervention in East Ukraine and in Crimea. In this context, it is argued in this paper that the reasons behind keeping Ukraine under strict control primarily emanate from her strategic value for Russians, an assumption that explicity resonates with realism. As being a buffer zone against the European influence in the West, a naval base in the South, and a significant energy route, Ukraine represents an indispensable geo-political asset for Russia in the region. However, besides all these, the analysis of this case requires a supplemental lens to be more accurate and comprehensive. That is why, the constructivist dimension to this intervention is additionally examined in this study. Especially Putin's identity discourse that notably affected Russian-speakers in Ukraine, and the ideological divergence between the Russian and Western normative stance towards the justification of interventions are covered to shed light on the constructivist side of this matter. Özet Rusya ve Ukrayna arasındaki ikili iliĢkilerin kırılganlığı aĢikardır. Benzer Slavik geçmiĢlerine rağmen kısmen de olsa farklı kimliklere sahip olmaları tarih boyunca bu iki ülkeyi siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel bir yarıĢa itmiĢtir. Buna rağmen taraflar gerginlikleri dindirmek üzere önemli adımlar atmıĢ, nispeten baĢarılı da olmuĢlardır. Fakat bu görece barıĢçıl ortam 2013 yılından sonra yerini kademeli olarak Ģiddete ve kargaĢaya bırakmıĢtır. Bu tarihten sonra ikili iliĢkiler önemli ölçüde zedelenmiĢ ve Rusya'nın Doğu Ukrayna ve Kırım'a yaptığı müdahelelerle birlikte yerini kaçınılmaz bir sivil savaĢa bırakmıĢtır. Ġlgili bildiri, bu bağlamda temel olarak Rusya'nın sözkonusu müdahelesinin ardındaki önemli jeopolitik nedenleri vurgulamaktaktadır. Doğusunda Avrupa'ya karĢı bir tampon bölge konumunda olması, Güneyinde önemli bir deniz üssü olarak kullanılması ve önemli bir enerji yolu teĢkil etmesi bakımından Ukrayna'nın Rusya açısından stratejik önemi, yapılan müdahelenin önemli nedenleri arasındadır. Bu nedenler gerçekçi teori ıĢığında ele alınarak ilgili örnek olay analiz edilecektir. Buna ek olarak, BaĢkan Putin'in müdahele sırasında kullandığı kimlik söylevinin Ukrayna'da yaĢayan ayrılıkçı gruplara etkisi ve Rusya'nın Batılı ülkelere nazaran uluslararası müdahele kavramına farklı bir normatif ve ideolojik penceren bakıyor oluĢunun bahsekonu egemenlik ihlalindeki rolü de göz önünde bulundurulacaktır. Tam bu noktada, yapısalcı ekolün Rusya'nın müdahelesine bakıĢı da değerlendirilecek ve sözkonusu analizde tamamlayıcı teori olarak kullanılacaktır. INTRODUCTION Bilateral relations between Russia and Ukraine have always been fragile. Sharing similar Slavic backgrounds but arguably different identities have put them in politico-cultural competition throughout the history. Such being the case, they usually tended to have ups and downs in the last 25 years too, after the latter's break-up from the USSR in 1991. It was lately known that, despite all adversities, they were arguably successful in cooling things down at * Dokuz Eylül Üniversitesi, ahmetbartan@windowslive.com 330 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ the end of the day. To say the least, that was the case until 2013. However, things have started to change drastically since then, leading an eventual civil war with Russia's intervention in East Ukraine and in Crimea. This, many scholars argue, has to do with Ukraine's critical stance between the West and Russia. Here, Russia's foreign policy is the one that needs relatively more attention in the analysis of this crisis, since it apparently has much more influence over Ukraine than that of the Western countires. When looked at Russia's manner, it is not hard see that she goes back and forth between soft-power and hard power policies towards Ukraine whenever she wants, depending on the conjunctures. Historically, it seems that Russians prefer playing the hard power/agressive game if Ukraine tries to have closer relations with the West, and goes for the soft-power/consolidatory policies when Ukrainians team up with their Slavic brothers. But why is Russia so interested in Ukraine? What are the reasons behind keeping Ukraine under strict control, by even using various methods of physical interference? First of all, she is geo-strategically important for Russians, an assumption that resonates with realism. They are neigbors, share more than 2000-kilometers long border, and the Ukrainian territory represents a land route to Central Europe. All this means a natural buffer zone for Russia against the Western residual influence in Eastern Europe. Again, in the South, controlling Ukraine means geo-political advantage in the Black Sea. Military and naval bases along the Ukrainian shoreline, especially those in Crimea, give Russia strategic advantage in the area. Furthermore, Russian transportation routes and energy pipelines across Ukraine are of also great importance for the economy of each side. That is why, Russia has often been used this as a trump card against Ukraine, in order to de-popularize pro-Western governments through provoking economic crises. Secondly, besides all the afore-mentioned, some scholars assert that there is a supplemental constructivist dimension to this intervention. The fact that these two nations share some common identity-related and cultural values, for them, complicates the independent nature of their bilateral relations. It does, because Russia perceives that two peoples have strong cultural and historical ties requiring further politico-economic coordination. It was seen during the recent crisis that Putin used an identity discourse to justify intervention, via a unifying language that considers all Ukrainian population as "Russians living outside the mother country". The fact that peoples of both Russia and Ukraine are Slavic/Eastern Christians makes such a discourse effective. On the same line, the notable ethnic Russian minority in Eastern Ukraine and Crimea is also significant in terms of Putin's influence over those areas. In the light of what mentioned above, it is seen that the post-Cold War Ukraine policies of Russia have two prominent testing grounds with regards to foreign policy: realism and constructivism. For this reason, this paper aims to specifically analyze Russia's ongoing intervention in Ukraine (2014-present) from a realist-constructivist perspective. In doing so, realism will be the main perspective to be taken, and constructivism will be used to support and back up the explanatory power of this analysis. Correspondingly, the first section will establish a theoretical background regarding foreign policy assumptions of realism and constructivism. In this part, the importance of the balance of threat theory, geo-politics, identity, norms, and values in foreign policy making are briefly emphasized to give a gist about what will be further touched upon. The second section, then, will go into the historical 331 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ background of Russia-Ukraine relations to shed light upon what could have facilitated the current developments in the region. To do so, some significant events and shifts in the course of relations will be covered to inform the reader about the nature of diplomacy between the sides. Finally, in the last part, central deductions will be made about what is realpolitik and what is identity-related in the Russian stance, referring to the works of several scholars. The analysis, here, is going to be done in line with the core assumptions that are most particularly underlined in the first section. I. THEORETICAL FRAMEWORK: REALISM & CONSTRUCTIVISM As the first and main component of this paper's analysis, realist theory provides a quite fitting ground in examining the Russian intervention. Initially, it informs us about the chronic features of international politics. In this sense, its neo-realist branch suggests that unlike domestic and hierarchical systems, international arena is more conflictual due to its anarchic structure. The absence of an overarching world government, here, is what they actually mean by anarchy. Unlike classical realists focusing on human nature and various domestic factors, neo-realists assert that it is the structural constraints of international anarchy that put power and self-interests at the heart of state affairs. At this juncture, it would be accurate to underline the fact that what all realists agree on is, in fact, the importance of these two concepts. Power, here, represents the political ability to have others do something, and hereby mostly comes in the shape of military strength and wealth (to aid military strength). Self-interests, on the other hand, are defined in terms of power, making actors depend on the same material means in achieving political objectives. As a result, states, according to many realists, fundamentally struggle for power and security in international affairs. If not powerful enough, they are often unable to fully achieve national gains and to consolidate political prestige (Kaarbo, Lantis & Beasley, 2012). In this context, several schools and theories within realism help one grasp the issue more comprehensively. Specifically for this essay, then, offensive realism as a sub-school, and balance of threat as a sub-theory are of very significance to begin with. Regarding the former, it would be proper to give the explanation with reference to its sibling, defensive realism. In essence, both of them focus on the vital role of geopolitics in state behavior, however, they point to different foreign policy outcomes. Defensive realism briefly assumes that the game of geo-politics and developing technology make conquest harder day by day. So, in this model, the rational choice for states is to invest in defenses of their countries, to avoid the incremental costs of agression. But, on the contrary, offensive realists argue that such conditions make offense the rational choice, because there is no way actors could predict others' true intentions. Thus, the policy outcome should be based upon offensive measures and hence aggresiveness, as it is the best option to avoid unexpected destruction or humiliation (Wohlforth, 2008). If so, then, what does such an agressiveness actually bring about? To know why, delving into threat balancing by shortly going over the balance of power theory would be great use for our understanding. The assumption, in fact, is pretty simple. In this model, relatively weaker states naturally choose to invest more in military capabilities (internal balancing) and make alliances (external balancing) with more powerful actors. Here, the purpose is generally to maintain international political positioning and to prevent potential hegemonies. All this is basically a political strategy to maintain order under anarchy, and 332 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ usually implies no emergencies. However, when it comes to balancing threats, some other factors should be included in foreign policy analysis. At this point, the main distinctive feature of this sub-theory is the presence of a threat. In other words, this model proposes that states' perceptions about the intentions of others actually affect their behavior towards one another (Wohlforth, 2008). On this, Bock el al. (2015) argue that power, geography, aggressive intentions and threat perception are interconnected. He suggests that as long as the power levels rise through military investment, it is more likely that state can pose a threat to others (or to be perceived as a threat by them). Plus, concerning geography, he adds that "the ability to project power" and "the potential exposure to threat" depend on proximity. That is to say, neighbors are the ones that are most likely to pose a threat, whereas countries on another continent, for instance, are the least dangerous. Finally, as the last piece of the puzzle, Bock et al. (2015) say that the process of threat perception could only be fully complete if such powerful and proximate counterparts additionally tend to follow aggressive policies. All these put together, this paper will thus dwell upon the main role of geopolitics as the fundamental realist framework. It will do so, because there are good reasons for stronger states to exert influence over the weaker in the vicinity. This is, for Götz (2016), mainly due to the need for regional control to maintain future security, and to the advantages of having proximate centers of influence against hegemonic adversaries. So, like in the theses of balance of threat and offensive realism, one may see geography again playing a critical/central role in even a broader sense. One can support this with the fact that most of today's major powers seek to somehow prevent neighboring peripheries to form alliances with adversaries. For these powerful states, such as Russia, nearby periphery proxies mean lines of diplomatic communication, transport routes, buffer zones, and political assets. Correspondingly, it is seen in our day that foreign policies assuring strategic depth are becoming more and more popular. That is why, the realist attention to geopolitics will be quite helpful in the examination of Russia's intervention in Ukraine, since scholars of this school put forward a handy framework with which near abroad policies can easily be tested. However, apart from realism, there is another theoretical ground for analysis that is worth additionally mentioning: constructivism. According to this reflectivist tradition, identities, discourses, values, and norms also matter in international politics. World affairs, is then socially constructed, in which "the social" (interactions among individuals, states, nonstate actors etc.) determines the main course of events, rather than "the material" (structure, power, rational choice and so on). In contrast to the realist definition of "interests", constructivism argues that they are also defined in terms of social values, norms, cultures, and identities (Checkel, 2008). In this context, historical social practices and relations that tend to persist over time build up social practices, norms, values; and these cultural assets then construct state identities that shape how actors see themselves in relation to others (Kaarbo, Lantis & Beasley, 2012). Such being the case, whereas realism understands notion of "interest" in terms of power, constructivism approaches it from an historical perspective in which all socialization processes among actors are included (Tsygankov 2015). However, the power dimension comes into play when identity-related and cultural discourses adopted in external affairs. In that way, constructivists argue, social norms and values advocated by states begin to matter in international politics (Tsygankov 2015). This is 333 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ what they call normative power. From this perspective, they suggest that investigating the manifestation of such social content is very significant especially in analyzing interventions. Knowing that norms themselves notably contribute in the construction of interests, for such scholars, actually facilitate detecting the reasons behind rhetorics advocating self-claimed legitimacy (helping innocents, claiming responsibility of fellows and so on). All this is not to say that the existence of norms does refute the relevance of power politics, but to say that exerting influence over international politics via diffusion of norms and values do also matter. As it will be seen in the Russian intervention in the following sections, normative power, in fact, equips the user with discursive capabilities to legitimize the way she/he plays the game, both at the national and global level (Becker et al 2016). How the dominance of liberal discourse has drastically affected the justification of inter-state interventions in world affairs particularly after the Cold War is perhaps the most convincing latest example of this. II. RUSSIA-UKRAINE RELATIONS IN A NUTSHELL Throughout their histories, both nations have believed that their origins belonged to the first East Slavic state, Kievan Rus, which was located in the area from the Baltics to the Black Sea and endured between the 9th and mid-13th century. "Rus" was actually the name locals gave to the red-haired Scandinavians (Vikings), who established the empire and declared Kiev as the capital. This first kingdom of Eastern Slavs prospered for approximately 4 centuries, called some parts of their land as "Ukraine", converted to Christianity, and reportedly became even more civilized than France in the process. However, after Kiev was invaded and raided by Mongols, it collapsed and political power in the region shifted to north, towards a small Rus area of commerce: Moscow. Afterwards, the land of Kievan Rus was gradually carved up and shared among regional powers such Poland and Lithuania until the end of 18th century, and then annexed by Imperial Russia. During this time, Russian tsarz even called this dominion as "little Russia", and struggled to extinguish Ukrainian nationalism in the 1840s. Then, the first independent Ukrainian state was founded in 1917 after the collapse of the tsarist regime, but it short-lived due to the annexation by first Poland and finally by the Soviets in 1992. Ukraine as a nation again strived to exist under socialist oppression and assimilation policies aiming re-population, but often refused to collaborate with the USSR governments. Only after 1991, she gained a decisive independence with more than 90% Ukrainians voting for liberation from the collapsing Soviets (Bates 2014). But still, modern Russia continued to seek control in where was once called "little Russia". Russian governments, in 1990s, attempted to promote diplomatic and institutional arrangements with Ukrainian officials to check and balance their foreign policies. In this context, Commonwealth of Independent States (CIS) project represented the most prominent Russian enterprise of uni-directional policy coordination among post-Soviet republics, and focused mainly on countries such as Ukraine and Moldova in Eastern Europe. However, the Ukrainian little interest in CIS occassionally made Russia exert economic influence, by mainly using Ukrainian gas dependence and energy debt as a trump card. This, of course, reflected on power politics, too. By 1997, to get rid of the Russian debt, Ukraine was compelled to sign couple of agreements that gave Russia military (naval) rights in Crimea and in the Black Sea for 20 years. These agreements were actually an important victory for Russia, which permanently increased her influence over Ukraine. But, Ukraine nevertheless manage to come closer to the EU and NATO in the 1990s, as President Kuchma strictly 334 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ followed a multi-dimensional foreign policy for security and independence. This decade, then, concurrently witnessed a Russian failure to assertively counter-balance EU-NATO ambitions on Ukraine, as she was both economically and politically weak against them (Götz 2016). 2000s, though, was the time that Russia got it together. The economic fortunes across the country and Putin's efforts to rebuild and reinforce state capacity put forth fruits. NATO, on the other hand, also made its move and expanded into Eastern Europe and Baltics in 2004. Another development in that year was the election of pro-Russian Yanukovych in Ukraine, but Ukrainians protested against his victory, claiming that the elections were rigged by Russians. Afterwards, the well-known Orange Revolution took place when a revote was accepted both by the Ukrainian and Russian governments, and Yushchenko won the office. As a pro-Western leader, he often denied Russian demands, and sought alliance with the West. In response, Russian strategy was to put more politico-economic pressure on the country mainly through more gas cuts. Such soft-power policies of Putin, again, paid off. Yushchenko's popularity diminished in the late 2000s due to the harsh economic breakdown, and Yanukovych got elected in 2010 (Götz 2016). After assuming office, he reoriented Ukraine's foreign policy towards Russia, in exchange for low-price gas and favorable credits easing Ukrainian energy debt. He also agreed to extend Russia's basing facilities in Eastern Ukraine and in Crimea until 2042, and signed treaties allowing Russian intelligence to easily operate on the Ukrainian soil (Götz 2016). This decisive rapprochement in 2010s, however, led anxiety in certain social groups. Expectedly, the first spark of pro-Western public dissent came in November 2013, when Yanukovych rejected a major economic deal with the EU, and agreed to have $15 billion worth credits from Russia instead. Following that, anti-government protests started in the Maidan Square, peacefully, and turned into violent clashes by mid-February 2014 with the deaths of hundreds. Yanukovych, despite every effort of Westerners and the opposition, fled to Russia and disappeared. As a result, a coup took place in Ukraine and a new, pro-Western government (including some neo-fascists in high-ranks) claimed office, but was not recognized by Russia. Instead, taking advantage of the crisis, Putin ordered Russian forces to take Crimea from Ukraine on February 20, and got what he wanted on 19 March. The task was easy thanks to the already stationed Russian troops in Sevastopol and to the support of ethnic Russians composed roughly 60% of the Crimean population. Moscow even provided advisers, arms, and diplomatic support to the Russian separatists in Eastern Ukraine and gathered his army on the border (Mearsheimer 2014). The country was dragged in a civil war, until the ceasefire of September 2016. Today, minor but regular violations of the truce are being reported every week. III. IMPLICATIONS FROM RUSSIA'S STANCE TOWARDS UKRAINE: GEOPOLITICS & IDENTITY So, what all this is about? Why and how is Russia putting such a pressure? What do scholars think of her intervention in Ukraine? The first answer that comes to mind is obviously threat balancing and thus, more broadly and importantly, geopolitics. Many experts argue that Russian aggressiveness towards Ukraine, in essence, derives from the will to prevent her to be swallowed by NATO and the EU. They say geographic expansions of these two especially in 2004 allegedly led serious concerns in Kremlin, pushing the country 335 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ to balance such threat. Furthermore, they also hold that Russian regional ambitions towards CIS and the value of Crimea as a strategic asset additionally represent the insights of this geopolitics game, as Russia attaches great importance to them from the very beginning of its near abroad policy (Allison 2014). In sum, for such thinkers like Allison, Mearsheimer and Götz, realist theory is the best framework to analyze this intervention. However, besides these assumptions, there is a constructivist side to this story as mentioned before. At this point, our constructivist supplement tells us that identity and values are, indeed, effective channels of influence for foreign policy making. Especially the identity discourse Putin used when intervening in Crimea and in Eastern Ukraine tends to prove this argument here. How he used Russia's normative means on Ukraine, in this sense, is worth considering. Correspondingly, touching upon the general clash of values and world-views between the West and Russia is also beneficial to bring light on how these two poles use their normative power to justify actions (Nitoiu 2016). Thataway, for all that, the constructivist arguments seem to supply the second best available framework of analysis relevant to this paper's concerns. It is accurate to start with Russia's strategic denial of Ukraine's quest to join NATO and to the EU. At this juncture, Bock et al.'s (2015) afore-mentioned assumptions about balance of threats seem to well explain this move. As one may recall, it appears to be normal for Russians perceiving the Western will of expansion in Eastern Europe as something dangerous. It does, because, in addition to NATO's 2004 enlargement, the inclusion of Ukraine either by NATO or by the EU would mean even more geographic proximity, more aggregate power, and thus more threat to Russia. From the Russian perspective, Moscow has already been thought to be not only influenced, but also dominated by the West. Combined aggregate and offensive power of Westerners overwhelming enough. Besides the ambitions of NATO-EU expansion, the West was way more powerful than Russia in the region with its missile defence systems in the UK and Alaska, and aegis destroyers in the Pacific and the Mediterranean. On the top of it, allowing powers such as the US, NATO, and the EU on her doorstep was not remotely acceptable by Putin. Then, such vulnerability eventually reflected itself on Russian foreign policy, especially when the pro-Western uprising aroused in Ukraine. An independent or pro-Western Ukraine was not an option for Putin. Russian security in Eastern Europe was at stake, and country's efforts to make CIS order a 'no-go zone' for NATO were facing resistence. All this was already worrying Russia especially from 2012, when Moscow started to consider NATO and the EU as clear external geopolitical threats. This was explicitly seen in the Georgian example and how Georgia was interrupted by force, in her quest to join NATO in 2008. That is why Yushchenko was always countered by Russia through economic pressures imposing gas-cuts and charging high energy prices (Allison 2014). Mearsheimer (2014), at this point, argues that liberals and especially the Clinton administration started making themselves threats in the eyes of Russians. They were, he holds, so ambitious to spread liberalism 'for the sake of humanity' that they did not even see the differences of opinion concerning this. For this reason, he asserts that the Russia's intervention in Ukraine was actually the West's fault, because the EU and NATO expansion in the East could not be well explained to Moscow in time, and in peace. The US and her 336 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ European allies sought to promote democracy in Eastern Europe mainly through economic and institutional interdependence, however, they quickly turned these into expansion of NATO and the EU. This was wrong, for Mearsheimer's accounts, and hence expectedly backfired by Russian realism. As a result, the West unintentionally and unknowingly sparked a crisis in Ukraine, forgetting Kremlin's security concerns. On the other hand, Russian regional ambitions towards CIS are also significant in this analysis, since she cared about it considerably. The organization has 9 members, namely Armenia, Azerbaijan, Belarus, Kazakhstan, Kyrgyzstan, Moldova, Russia, Tajikistan, Uzbekistan, and 2 associates, being Turkmenistan and Ukraine. The aim of Moscow, with this enterprise, was to keep post-Soviet foreign policies under control in accordance with Russian understanding of regional security, by using the mechanisms of the UN. For coordination and consultation, these members (reluctant or not) signed the related Collective Security Treaty in the UN, which was binding. So, when these states associated with this organization ccme closer to outsiders or adopt traversal pro-Western policies, Russia usually responded with agression. The examples of such agression are actually more than one. The world witnessed it in 1992 when Transnistria was created in Moldova, in 2008 when Georgia was shaked with South Ossetia War, and in Ukrainian civil war from 2014 onwards, all fuelled by Russia (Allison 2014). Finally, as the last realist assumption to be emphasized here, Crimea's longstanding importance as a military/strategic asset for Russia is worth mentioning when analyzing Russian intervention. This is crucial, because, everything aside, the annexation of Crimea would resolve the already-illegitimate Russian presence in Sevastopol. Doing this would also give the control of the Ukrainian navy to Moscow, further strenghtening Russian presence against the Turkish fleet in the Black Sea. Furthermore, the scope of possible regional security plans would be automatically extended by the acquisition of Crimea, because the peninsula strategically provided an extra missile and aircraft reach for Russia, in an area stretching from Eastern Europe to the Middle East. The Russian elite, then, constantly insisted during the intervention process that events in Ukraine had created new threats, and suggested an intensified presence in the peninsula for the security of Russia. They argued that the country must be protected against all potential dangers, and that, if Ukraine was left alone in crisis and dissent, it would damage Russia's political prestige in the world. For them, there should be no doubt in international community about Russian ambitions and capabilities in the region, since if red-lines were not drawn, it could lead more turmoil in the area. Consequently, the intervention was both defensive and offensive for Russia. When looked at the case more closely, one may see it from a realist perspective that it was concurrently about defending the mother country against regional instability, and about using Eastern Ukraine and Crimean peninsula as a platform for regional power projection (Allison 2014). Coming to the constructivist side of this intervention, it is specifically important to emphasize the urge of Ukrainian scholars asserting that there is an identity dimension to all this. Putin's neo-imperial ideology to "make Russia great again", his assumption regarding all Russian speakers as Russians, his discourse implying "all Slavs and Eastern Orthodoxs should unite under Russia", and of course, his claim that "Ukraine is an artificial state with no right to exist" tend to justify these thinkers' standpoint. For them, ignoring ideology, culture, and norms means neglecting the insights of Russia's intervention (Motyl 2015). At this point, 337 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ they actually appear to be correct, as Putin really used an identity discourse both in Crimea and in Eastern Ukraine. He meticulously used the term "Russkiy" when he addressed Russian speakers living inside Ukraine, instead of the word "Rossisskii" he had once preferred when encouraging people in South Ossetia. In fact, these two words have almost the same meaning, the former referring to people using Russian language, and the latter, more broadly, to the Russian citizens living outside Russia (which is another hypothesis of Putin). In this context, the reason for this change in Putin's discourse was the fact that Rossisskii would simply not work that much in Ukraine. Therefore, he rather preferred to use another, more contextual word, because the most sensitive issue for Russian speakers living in Ukraine was Yuschenko's bans on the use of Russian language and his discursive attacks to Russian culture. So, for Putin, "Russkiy" would reach and mobilize people more effectively than "Rossisskii" could do, because it targeted Ukraine in the soft spot (Allison 2014). This strategy worked well, indeed. Russkiy was used in a more lingua-cultural sense to encourage dissent in Ukraine, and Russian speakers both in the East and in Crimea swiftly rose against the new Ukrainian government after the coup. Although it is still hard to measure the Russian blood and ethnicity today, canonizing Russian language and holistic cultural identification of all Slavs in the shared national myths (fighting against the same enemies etc.) made these people affiliate themselves easily with the Russian state. In this sense, it can be said that Putin used language, culture, and thus identity to characterize an inclusionexclusion criteria in Ukraine, which made his intervention smoother thanks to the local proxies already supporting him on the ground. In brief, linking human boundaries in Russia and with those living in Ukraine contributed a lot to the legitimization of the Russian claim in Eastern Ukraine and in Crimea (Teper 2016). Another constructivist proposition to be consulted here is about the use of values as normative power to justify interventions. Needless to say, there is a compelling difference between the West's and Russia's understanding of norms, values, and legitimacy in international politics. At first glance, it is clearly seen that whereas the former tends to support multilateralism, solidarity, and ethical behavior, the latter prefers national sovereignty, stability, and thus a pluralistic world instead. More specifically, promoting liberalism in foreign policy with an emphasis on human rights and democracy is something the West constantly does, but Russia usually responds with conservative policies that underscores stability and traditional society. Putin's perspective rather assumes that great powers should have a legitimate claim to protect their regional spheres of interest, without sticking to the partially-defined questioning of human rights. So, the reality in Eastern Europe has now come to a point where the West and Russia compete to promote contrasting values, which gradually leads deeper polarization in the relevant societies (Nitoiu 2016). That being the case, lastly, these two blocs also tend to view the legitimate use of force differently in international affairs. For the West, the principle of Responsibility to Protect (R2P) is the only way going to justifiable aggression, it is then a last resort, and a moral duty to intervene for the sake of protecting the innocent. However, on the contrary, protection is the normal aspect of international politics according to Russia, and hence should not take democratic governance and human rights into account. Correspondingly, from the perspective of Moscow, the R2P represents neither a moral duty nor a last resort, but just the preservation of sovereignty by "securing citizens living in other states". That is why Putin's 338 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ government believes that this principle is something to be used against instability, and why the crisis in Ukraine was followed by Russia's own, radicalized version of the R2P (Nitoiu 2016). CONCLUSION All in all, when everything above is well considered, it is fitting to assume that history, theory, and the practice altogether feed into the hypothesis that geopolitics and threat balancing are the main driving forces behind the intervention of Moscow. It is shown in this paper that counter-balancing NATO and the EU, pushing regional influence over CIS, and using Ukrainian turmoil to fulfil ambitions in the Black Sea were the central concerns of Russia. Filtering through these, the reasons of Putin's aggressive foreign policy tends to become even clearer. However, the constructivist supplement must not be forgotten, too. Regarding this, it is also demonstrated in this essay that identity discourse was deliberately used by Russia to mobilize masses and to justify actions in Ukraine. Such a strategy alone explicitly shows how much constructivist arguments are relevant in this case. But, in conjunction with the constructivist analysis, what is also underlined here is that investigating Russian intervention additionally reveals the clash between how Russia and the West understands the world in terms of values and the legitimate use of force. References Allison, R. (2014) Russian 'Deniable' Intervention in Ukraine: How and Why Russia Broke the Rules. International Affairs. 90 (6). p. 1255-1297. Bates, T. (2014) Ukraine's Fraught Relationship with Russia: A Brief History. The Week. [Online] 8 March 2014. Available from: http://theweek.com/articles/449691/ukrainesfraught-relationship-russia-brief-history [Accessed 20/01/2017] Becker M. E., Cohen M. S., Kushi, S. & McManus I. P. (2016) Reviving the Russian Empire: The Crimean Intervention through a Neoclassical Realist Lens. European Security. 25 (1). p. 112-133. Bock, A. M., Henneberg, I. & Plank, F. (2015) If You Compress the Spring, It Will Snap Back Hard: The Ukrainian Crisis and the Balance of Threat Theory. International Journal. 70 (1). p. 101-109. Checkel, J. T. (2008) Constructivism and Foreign Policy. In: Smith, S., Hadfield, A. & Dunne, T. (eds). Foreign Policy, Theories, Actors, Cases. Oxford: Oxford University Press. Götz, E. (2016) Neorealism and Russia's Ukraine Policy: 1991-present. Contemporary Politics. 22 (3). p. 301-323. Kaarbo, J., Lantis, S. L. & Beasley, R. K. (2012) The Analysis of Foreign Policy in Comparative Perspective. In: Beasley, R. K., Kaarbo, J., Lantis, S. L. & Snarr, M. T. (eds). Foreign Policy in Comparative Perspective: Domestic and International Influences on State Behavior. Washington: CQ Press. Mearsheimer, J. (2014) Why the Ukraine Crisis is the West's Fault. Foreign Affairs. September/October 2014. p. 1-12. Motyl, A. J. (2015) The Surrealism of Realism: Misreading the War in Ukraine. World Affairs. January/February 2015. p. 75-84. 339 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Nitoiu, C. (2016) Towards Conflict or Cooperation? Ukraine Crisis and EU-Russia Relations. Southeast European and Black Sea Studies. 16 (3). p. 375-390. Teper, Y. (2016) Official Russian Identity Discourse in light of the Annexation of Crimea: National or Imperial? Post-Soviet Affairs. 32 (4). p. 378-396. Tsygankov, A. (2015) Vladimir Putin's Last Stand: The Sources of Russia's Ukraine Policy. Post-Soviet Affairs. 31 (4). p. 279-303. Wohlforth, W. C. (2008) Realism and Foreign Policy. In: Smith, S., Hadfield, A. & Dunne, T. (eds). Foreign Policy, Theories, Actors, Cases. Oxford: Oxford University Press. 340 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ Globalizing Terror and “Coup” against Globalization Alper MEREY* Abstract Throughout the political history, terror has acquired its general socio-politic meaning until today. It refers to, as we know today, generally bloody actions that were attempted by a group in a society aimed at a specific purpose by spreading fear and violence among the rest of the society and forcing state apparatus. Terror generally gets an ethnic, religious form and terrorist groups may operate in any country or region they see essential for their aim, instead of operating in only one country. Ethnic based terrorist group PKK which has been operating in the East of Turkey for several years, shows a regional position in Turkey‘s sense but with its other subordinate/partner structures in other countries shows an international position or ISIL that performs terrorist activities in many different continents, shows a global position. In this work, firstly the anatomy of globalization will be briefly touched on. Then a short examination of global evolution of such organizations, harm of globalizing terrorism to globalizing world and the measures that can be taken, threats and opportunities in front of states and people will be adverted by merging security and global studies. Keywords: Terror, Terrorism, Globalization KüreselleĢen Terör ve KüreselleĢmeye KarĢı “Darbe” Özet Siyasi tarih boyunca terör günümüze kadar siyasal ve toplumsal çerçevede genel olarak anlamını kazanmıĢtır. Bugün bildiğimiz anlamı ile terör bir toplumda belli bir grubun toplumun geri kalanı arasında korkuyu ve Ģiddeti yaymak ve devlet aygıtını zora sokmak suretiyle belli bir amaca yönelik giriĢtikleri genellikle kanlı eylemleri iĢaret etmektedir. Terör genel olarak etnik ve dini yapıya bürünmekte ve artık terör örgütleri yalnız belirli bir ülkede faaliyet göstermek yerine, amacı gereği gerekli gördüğü herhangi bir ülkede veya bölgede faaliyet gösterebilmektedir. Türkiye‘nin doğusunda uzun yıllardır faaliyet gösteren etnik kökenli terör örgütü PKK, Türkiye açısından bölgesel ancak söz konusu örgütün bilinen ve diğer ülkelerde faaliyet gösteren ortak/yan yapılanmaları ile uluslararası veya çok farklı kıtalarda terör faaliyetleri gerçekleĢtiren IġĠD küresel birer pozisyon göstermektedirler. Bu çalıĢmada öncelikle küreselleĢmenin anatomisine kısaca değinilecektir. Daha sonra bu gibi terör örgütlerinin küresel geliĢimlerinin, küreselleĢen terörün küreselleĢen dünyaya verdiği zararın ve alınabilecek önlemlerin kısa bir değerlendirmesine, devletlerin ve insanlığın önündeki tehditlere ve fırsatlara, güvenlik ve küreselleĢme çalıĢmaları bir araya getirilerek yer verilecektir. Anahtar Kelimeler: Terör, Terörizm, KüreselleĢme * Istanbul Aydın University, Political Science and International Relations, 4. Year Student, alper.merey@hotmail.com 341 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ INTRODUCTION As we can face often in social sciences, many scholars brought a different approach to globalization just as in other social, politic or economic concept. For example, Roland Robertson starts the history of globalization from 16th century and present a cultural viewpoint. (Elçin, 2012). Nevertheless, we can say that all the globalizing issues; policies, trade, people are doing this by crossing the borders of the countries. In politics, it is accepted that globalization has entered our lives as Marshall McLuhan said that the world is now a "global village". (Heywood, 2007, p. 175). In this case, we can bring an average definition to globalization as states, individuals and all other personals under the international law, can get into politic, economic and social relationship with others and while doing so, able to be sometimes semi-independent sometimes completely independent from the states. In the globalizing world, everything has been getting globalized; both politics, trade and effects of terrorism. During the paper, I will be analyzing the globalizing process of terror, impacts, threats and opportunities before us. I. THE INSIGHT OF GLOBAL TERRORISM A. Concept of Terrorism As definition of terrorism has not been defined in a consensus, we determine terrorism as violent actions against society to spread the fear and form repression on state apparatus due to become successful to obtain what they pursue for. However, what sort of actions those are violent, armed and rebellious are terrorism? Only the civilians are the targets of these organizations? In the article of "What We Talk About When We Talk About Terrorism", it is laid in two senses of concept of terrorism; actions and actors. Action sense identifies the way of terrorist act is based which on whether target; both civilians and combatants and/or mechanism that required actions rather than random ones used to instill the fear into the society to make the main target (generally a state or international organization) to comply with the demands because of attacks to direct targets. Second, the actors sense identifies, of course, the groups that are secrecy. In the second sense, we can characterize terrorist organizations which separated into two as one is underground and another has territorial control. (De La Calle & Cuenca, 2011) Even so terrorists or illegal armed fighters have different motivations, different targets, move at different power ratios or are whether pure terrorists or guerillas, their one main aim is to carry out violent activities with two clear separate messages; showing power and intimidating the enemy. (Turkish Institude for Security and Democracy, 2009) In the book of ―Outsmarting the Terrorists‖, it is mentioned about four pillars that terrorist organizations seek opportunities to conduct their terrorist acts. First one is ―targets‖ which terrorist groups concern the eligibility, being iconic, easier and lets killing people as well. Second one is ―weapons‖ that terrorists choose to use according to forms and needs of actions, its safety to use and being obtainable. The third one is ―tools‖ that the tangible products that terrorist could benefit to conduct acts, such as stolen cars, mobile phones, false or stolen IDs etc. The last and the forth one is ―facilitating conditions‖ that actually facilitate acts with social and physical arrangements such as advantages of airliners for hostage-taking, widespread availability of missiles on the illegal arms market or more social; local culture‘s 342 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ endorsing to heroic violent acts. (Newman & Clarke, 2006) In classification of terrorist groups, we can organize this geographically, chronologically and thematically. Thus, thematically, we categorize terrorist organizations on their goals such as religious, regional/ethnic, left-wing or right-wing ideological goals and government supported groups which do the job rather than agencies. (Lutz & Lutz, 2013) So, we have seen here, even terrorism has no any consensus for its definition, it has a main concept that we can refer the matters that these organizations seek to conduct acts, in order to identify what is terrorism and what actions are terrorist actions. While continuing onto global terrorism, we need to keep in mind these opportunities mentioned above and classifications, as motivations and facilities are the reasons and necessities in escalating global terrorism. B. Global Terrorism: Development and Impacts As reflection of globalization on our very globe can and must be analyzed in different scopes; economy, society, politics and international politics, reflection of global terrorism over the world can and must be done in the same way as the perpetrators of terrorism exploit and abuse the gaining of the new world system. The turning point of terrorism into global terrorism is accepted as 9/11 attack on USA by Al-Quade which is based in Pakistan, established by Afghan Jihadists and especially operates in Middle Eastern countries. As we mentioned that terror was more of local before the 21th century for some reasons, what makes 9/11 turning point of global terror? Terrorists can operate in any country, realize bloody actions in order to achieve their aims. In last 2 decades, with the benefits of globalizing and technologically and liberally developing world, terrorists have this ability. Foreign fighters occur security problems and urge the countries to form domestic, foreign, economy and security policies in this regard. So, in this manner, today terror brings war on terror and global terror brings also global war on terror. Or vice versa? First, we need to clarify how terrorist actions are global. As we will see, even though terrorist organizations have expanded their action capacity especially religious motivated groups which have cells in big European cities, only a very small proportion of global terrorist incidents happened in those cities. So, Newman and Clarke giving in the article, terror is global in two fronts; first is of course the ground that they attack, second is the air where they broadcast their message. Before the 21th century has given us global terrorism, terrorism was more likely local. In the same article, there are three reasons of this being stuck in local area during the previous century; 1. primary targets are close to their bases, 2. attacking far targets, such as in another country, requires additional needs for transportation and communication, 3. terrorist groups more directed at specific governments and almost motivated on achieving control over a defined land. Difference of the 21th century‘s global terrorism is, although still directed at specific governments and lands, the motivation to change the global public perception as the international society can observe ―what happens where‖ through the global scale media, in order to occupy also brains and hearths of more people as the success is no more only based on to sustain attacks on countries. Terrorist organizations do not necessarily have to have a global policy; however, they commonly manage to benefit global media for amplifying their acts by startling violent acts. (Newman & Clarke, 2009) 343 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ While globalization has been encouraging individuals for traveling around the globe and evolved with lack of effective instrument to prevent mobility, the fighters of these outspread terrorist organizations, or namely Foreign Terrorist Fighters (FTFs) can travel around the world as well. And the matter today is to prevent FTFs to travel from country to country at their will without reducing freedom of travel. (YALÇINKAYA, 2015) However, what this FTF term stand for? FTFs are defined in the mentioned UNSC Resolution 2178, as ―individuals who travel to a State other than their State of residence or nationality for the purpose of the perpetration, planning or preparation of, or participation in, terrorist acts or the providing or receiving of terrorist training, including in connection with armed conflict‖. (United Nations Security Council, 2014) In this respect, the UNSC passed a resolution in September, 2014 that obligates the member states to join the war on terror, chasing the potential militants at home and share the information with the international community. (LYNCH, 2014) Terrorist groups can vary on different motivations and different strategies as we have categorized them thematically in the first chapter. For last 5 years, religion motivated terrorism has been seen most effective and harmful terrorism around the globe. In 2015, according to an index, four terrorist organizations are responsible for 74% of death from terrorism, namely ISIL, Boko Haram, the Taliban and al-Qaida. 5 of most effected countries from terrorism are countries like Iraq, Afghanistan, Syria, Yemen and Libya which currently are all engaged within armed conflict with these organizations including international coalitions which are meant to fight against terrorism. Besides, global economic impact of terrorism in global violence took an 89.6 US Dollar place in 2015 and 105.6 in 2014. Direct impact of terrorist activities on the economies seem by the attacks mostly in three types; bombing, armed assault and hostage taking, five most impacted countries relative to their economies in the report are Iraq by 17.3% of its GDP, Afghanistan by 16.8%, Syria by 8.3%, Yemen by 7.3% and Libya by 5.7%. The report also demonstrates us that even though globalizing terrorism economically effects countries around the globe, economic burden terrorism is higher when terrorism happen over a bigger period of time. So, domestic terrorism as effects observed in those 5 countries harms economies also societies, more than transnational besides advanced economies are better at recovering and combating than smaller ones. (The Institute for Economics and Peace, 2016) Therefore, besides those five countries, the other countries above such as Turkey and Tunisia; Afghanistan and Pakistan; Chad, Cameroon and Niger will economically and socially have been getting effected by both religious and ethnic motivated terrorism which expand with their branches in neighboring countries and draw transnational position. 2014 the most terrorized year had 93 countries which faced at least one terrorist attack and 92 in 2015. However, some countries suffered their highest number of death because of organizations like ISIL that is responsible for attacks in 15 countries out of the MENA. Counties like Kuwait, Bangladesh, Tunisia, Saudi Arabia, France and Turkey suffered from these large-scale attacks were either inspired by ISIL or directly related to ISIL, countries like Chad, Cameroon and Niger which have been targeted by Boko Haram, also recorded their highest levels of terrorism in 2015. (The Institute for Economics and Peace, 2016) These organizations mostly were born, live and kill in Middle Eastern countries. In each country that they were born, they have aim to realize in part of that 344 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ country, or whole country or in more than one country, shape them as they want. Even though all these locally based terrorist organizations have local aims, in order to surpass the power of the central governments and international organizations, expand their actions in order to spread their threat and give message. Last attacks to Belgium, France and Britain, London in this year, occurred as reflect and intimidation against these countries attempts on global terrorism. As the means of liberal institutions and democracy have been becoming worldwide and take place in countries in different regions, countries are no longer alone in their tussle on problems, in this case on terror which is against interests of all humanity, excluding so called and claimed proxy organizations. In addition to one of the biggest actor on so called global terrorism and based on religious motivations, ISIL, or also Al-Qaeda, spreading threat for local interests and giving message in this sense all around the world may not be only aim which also get the countries from different regions together in fight even though we cannot see the same collectivity against all terrorist organizations conducting in one or more countries. In this sense, motivation is becoming important in analyzing the threat and define counter against. Socalled Islamist terrorist organizations are known as Salafi unifications. Salafism is a school that provides fundamental Ġslamic view on the religion and source for the discrimination, hardness and hostility. (Ministry for Foreign Affairs of Turkey Strategic Research Center, 2016) When we look at the positions of these organizations, it is very clear to see and express religious terrorism is being dominant factor on global insecurity. Regional ethnic terrorism, far right oriented terrorism and the other racist terrorism are drawing another side of this global insecurity portray. However, with the extent of their action and their discourses, organizations like ISIL are being the problem for states and a conflict point among each other. Nevertheless, these organizations are being also problematical with different way as they mostly operate calling themselves Muslim and thus badly represent Muslims world. Actions of them cause bad blood between East and West. With movement of fighters of these organization from countries to countries by utilizing new and comfortable movement conditions through the borders in this globalizing world or through the borders of countries which barely can control them, terrorist groups have become an issue for states to both cooperate and dissociate. II. COUP AGAINST GLOBALIZATION The globalizing world has been more on spot since the 20th century. As seen with the tangible impacts mentioned above, which terrorism caused and reflected on the globe with the exploitation of the gifts of globalization, construction of transnational trade and cultural bridges, international organizations, ability of the globe fight against problems have been getting weakened due to security concerns because of global terrorism. I have written about the impacts above but they are predominantly on states, however international relations and politics have been impacted as well. The productions and indicators of globalization are not only the economic and social activities or people‘s ability to watch the world on the TV. International organizations, and a better one, EU, are one of the productions and escalators of the globalization. Terrorist attacks in many countries by predominantly religious organizations reside in the Middle East, refugee crises that countries are poor and not eager to solve, mass losses of people in terrorized countries and the others‘ increasing security concerns revive the 345 4th INTERNATIONAL STUDENT CONGRESS – 4. ULUSLARARASI ÖĞRENCĠ KONGRESĠ conservative and protectionist tendencies of countries to more emerge. The threat and abusing of using liberal global standards to facilitate terrorist activities, reassert the sovereignty of states, especially Westerns states which are impacted by global terror much less than the Eastern countries but as being out of the terror zones. As the states are pushed to reconsider their sovereignty due to threats, threats can be benefited by the parties or persons that carry racist and discriminating ideas and have skepticism on globalization. Since terrorism has become a global threat, the question relating to human rights has become widespread at all levels of society. Most liberals, even those who until then criticized American imperial practices, the administration supported war launched against terrorism and were prepared to sacrifice some civil rights, to serve the cause of national security. (ġtibli, 2010) As US started war on terror after the 9/11 attacks, in the paper it argues how nation and state in the US have given up some human rights and to fight the terrorism, it is an example but not the only one. In other Western countries and Eastern countries, states may give up some human rights and accountability especially with the permission of nations. The strictness of states‘ security policies may result restrictions that obstruct globalizing world‘s liberations, concerns investors and politicians to get into partnerships within and with the other states. For example, new bans of US and