ZERBAYCA A N TEMMUZ 2008 • YIL: 56 • SAYI: 374 Milli Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 90. Yılı ALTI AYDA BİR ÇIKAR • TEMMUZ 2008 • SAYI: 374 • YIL: 56 2 4 13 14 Yayın Türü Süreli Yerel Yayın AZERBAYCAN KÜLTÜR DERNEĞİ GENEL MERKEZİ 19 21 22 27 M. E. RESULZADE Anıt Mezarı 42 51 Basım Tarihi 21. 07.2008 Grafik - Tasarım Fatma Özdemir Basım Yeri Nergiz Matbaası Ahmet Ercan Yüzüncü Yıl Bulvarı Bosna İş Merkezi No: 35/17-18 Ostim / ANKARA Tel: 0.312 385 30 79 Faks : 0.312 385 82 18 e-mail:nergizmatbaasi@gmail.com 63 69 71 Türk Dünyasına Işık Tutan Bir Devlet Başkanının “28 Mayıs Sokağı”ndaki Anıt Mezarı Tuncer KIRHAN Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin 90 Yıl Kutlamaları TOBB-ETU ve Atılım Üniversitesi ile KÖKSAV 28 Mayıs ve Resulzade'yi Andı Tarihteki İlk Milli, Demokratik ve Çağdaş Türk Cumhuriyeti Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Dr. Seriyye Tamer GENCELİYEVA Azerbaycan'ın İstiklalinin 90. Yılında Azerbaycan ve Mehmet Emin Resulzade Prof. Dr. F. Sema Barutcu ÖZÖNDER Azerbaycan Basınına Yansıyanlar Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin Kurucuları ve Varisleri Prof. Dr. Nesip NESİPLİ 20. YY''da Azerbaycan'ın Toplumsal ve Siyasal Fikir Tarihinde Mehmet Emin Resulzade'nin Yeri Prof.Dr. Cemil HESENLİ 28 Mayıs 1918 Olgusu Millileşme Yolunda Azerbaycan'ın Varoluş Tapusudur Selçuk ÖNAL Azerbaycan'da Bağımsızlığın İlanı ve Milli Demokratik Devletin Kuruluş Sürecinde M. Emin Resulzade'nin Rolü Doç. Dr. Nesiman YAGUPLU İki ve Üçüncü Kuşak Resulzade'lerin Gözüyle Mehmet Emin Resulzade Doç. Dr. Reis Azeroğlu RESULZADE M. Emin Resulzade'nin İran Türkleri İle İlgili Hizmetleri Prof. Dr. Cevat HEYET Dernek Haberleri Türk Dünyasına Işık Tutan Bir Devlet Başkanının “28 Mayıs Sokağı”ndaki Anıt Mezarı Tuncer KIRHAN AKD Genel Sekreteri 2 8 Mayıs 1918'de Türk dünyasında bir ilk olarak Milli Azerbaycan Cumhuriyetini kuran Mehmet Emin RESULZADE, 6 Mart 1955'te vefat ederek Cebeci Asri Mezarlıktaki kabrinde ebediyete intikal etmişti. Onun mütevazı kabri, kurduğu aydınlık cumhuriyetin 90. yılında, Azerbaycan Kültür Derneği ve Türkiye Anıtlar Derneği tarafından, bir anıt mezar olarak inşa edilerek görkemli bir törenle açıldı. “Cumhuriyetimiz; Milli,demokratik devletçilik zemininde, medeni ve kendi geleceğini tayinde çağdaşlığı esas almıştır. Bu nokta-i nazardan, cumhuriyetimiz tarihteki ilk Türk cumhuriyetidir." Onun kurduğu cumhuriyet çağdaştı, demokrattı, halkçıydı. Milli kültürün temeli olarak gördüğü Türk dilini önemseyerek, ülkesindeki resmi dilin Türkçe olduğunu ve kurumlarda İstanbul Türkçe'sinin yerleşmesini sağlamaya çalışmıştı. Avrupa'da henüz görülmeyen kadın haklarıyla ilgili bir reformu 1918 yılında hayata geçirerek, yirmi yaşını dolduran tüm yurttaşlara cinsiyet ve milliyet farkı gözetmeksizin seçme ve seçilme hakkını tanımıştı. Mehmet Emin RESULZADE, "insanlara hürriyet, milletlere istiklal" diyerek yola çıktığında, bir yanda; emperyalist Sovyet imparatorluğu, bir yanda cephelerde yorgun düşerek parçalanmaya giden Osmanlı imparatorluğu vardı. Böyle bir ortam içinde, cumhuriyet kurma düşüncesiyle hareket eden; Mehmet Emin Resulzade, Ali Merdan Topçubaşı, Hüseyin Alizade, Fethali Han Hoylu, Ahmet Ağaoğlu,Yusuf Akçura ve Mirzabala Mehmetzadelerin "insanlara hürriyet,milletlere istiklal" ilkesiyle başlattıkları mücadele, sadece devlet olma değil, millileşme fenomeniyle parlamentoya üç renkli bayrağı asarken söyledikleri "bir kere yükselen bayrak, bir daha inmez." ilkesiyle kendileri bayrak oluyordu. Ne var ki; iki yıllık bir bağımsızlık coşkusu, emperyalist güçlerin, Hazar bölgesindeki petrol hesapları ve paylaşım hırsları yüzünden, 27 Nisan 1920 tarihinde işgale uğrar. Hükümet üyeleri sürgün edilirken, Mehmet emin RESULZADE, Litvanya üzerinden Almanya'ya geçerek uzun yıllar orada kalır. 1947 de Ankara'ya dönerek fikri çalışmalarını sürdüreceği bir ocak olan Azerbaycan Kültür Derneği'nde faaliyetlerini sürdürürken, yorgundur, yetmiş yılını geride bırakmış bir devlet adamı olarak mağrur ve buruktur. Mehmet Emin Resulzade, hürriyet ve istiklalin, Azerbaycan'da sonsuza kadar gideceği umudunu sürdürürken, kurduğu cumhuriyeti şöyle tanımlıyordu. 2 TEMMUZ 2008 parçalı dört eşit sütundan oluşmaktadır. Sütunların yüksekliği cumhuriyetin kurulduğu tarih olan, yirmi sekiz rakamına ilave edilen beşinci ay sayısı ile 285 santimetredir. Sütunlar üzerine işlenen Türk kilim motifleri kenetlenmiş Kafkas halklarının benzer kültürel değerlerle, halk kaynağından yükselen hürriyet ve istiklal düşüncesi yansıtılmaya çalışılırken, sütunlar üzerindeki taç şapkada, Milli Azerbaycan bayrağında yer alan sekiz köşeli kabartma yıldız üzerindeki üç boyutlu bayrak motifiyle hürriyet ve istiklalin sonsuza gidişini anlatırken, bayrak motifi ve kişisel bilgiler lahit üzerine bir iz düşüm halinde yansıtılmaya çalışılmıştır. 71 yaşında vefat ettiğinde esaret altında bulunan ülkesine bir gün vaat ettiği bağımsızlık bayrağını taşıyacak öğrencileri tarafından toprağa verilir. Sovyetler birliğinin dağılmasından sonra, kutsal bir emanet olarak saklanan üç renkli bayrak Ankara'daki Büyükelçiliğinin açılışında devlet başkanı Elçibey’e teslim edilir. Yetmiş yıl sonra kazanılan hürriyetle, devlet adamları, akademisyenler ve genç nesiller akın akın onu ziyarete gelirler. Mehmet Emin RESULZADE adı, Milli eğitim Bakanlığı tarafından Çankaya'da bir Anadolu Lisesi'nde, Bahçelievler'de bir meydanda ölümsüzleştirilirken, anıt mezarın bulunduğu sokağın adı Büyük Şehir Belediyesince"28 Mayıs Sokağı" olarak değişirken onun kabri bir anıt mezara dönüştürülür. Lahitte kullanılan ölçülerin birinci kademesi, Resulzade'nin cumhuriyeti kurduğu zaman ki yaşı olan otuz dört rakamını, en yüksek noktası ise, ebediyete intikal ettiği yetmiş bir rakamını yansıtmıştır. Kullanılan malzeme, traverten taş ve kırmızı granitten ibaret olup, dört kolonu üç yandan bağlayan kayıtlar üzerinde Resulzade'nin veciz söylemleri yer almaktadır. Anıt Mezar Hakkında, Anıtlar taş yapılar olup, tarih içindeki önemli olayların ya da tarihi şahsiyetlerin gelecek kuşaklara aktarılması ve anlatılması amacıyla yapılan eserler olduğu bilinmektedir. Bu anlatım ve aktarımlarda amaç; o tarihi olgunun ruhunu yansıtmak ve tanımlamalar içinde boyutlandırma yaparak eseri estetik yönden güçlü kılmaktır. Tarihteki önemli sanatsal aktarımlardan; Mısır Piramitleri ve Türk tarihindeki Orhun Anıtları'nın tarihi gerçekleri günümüze taşınmasına baktığımızda; dünya ülkelerinde sayıları bilinmeyen anıt ya da anıt mezar örnekler arasında en görkemli olanlar Napolyon'un başarılarını yansıtan Paris'teki Zafer Anıtı, ABD'deki Hürriyet Anıtı, Çanakkale Zafer Anıtı, Atatürk adına yapılan Taksim Hürriyet Anıtı ve ünlü Anıtkabir en bilinenlerdir. Mehmet Emin Resulzade anıt mezarının tasarımını yapma sorumluluğunu alırken, avantajlı tarafımız onun siyasi kişiliğini, ilke ve ideallerini tanıyan ve onun kurduğu bir okulun öğrencisi olmamdı. Mevcut alan içinde bana esneklik veren çalışma arkadaşlarımla mutlu sona gelmiştik. Otuz metre kare merasim alanı ve dört buçuk metre kare alan üzerindeki lahit ve kaideleren oluşan anıt mezar, kırk çarpı kırk genişlikte tek 3 TEMMUZ 2008 Milli Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 90. yıl kutlamaları Mehmet Emin Resulzade’nin Anıt Mezar açılışı ile başladı. A zerbaycan Kültür Derneği tarafından düzenlenen; Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 90. yıl kutlamaları ve Mehmet Emin RESULZADE'nin kabrinin bir "ANIT MEZAR"a dönüşüm çalışmaları tamamlanmış ve 28 Mayıs Hürriyet ve İstiklal Bayramı etkinlikleri, BAK-TÜRK Federasyonu tarafından düzenlenen "Tarihteki İlk Türk Cumhuriyeti ve Türk Dünyasına Bakış" konulu panel Dedeman Oteli salonlarında büyük katılımla gerçekleşmiştir. Açılış merasimine davetli olarak Azerbaycan'dan katılan, Musavat Partisi Genel Başkanı İsa GAMBER ve eşi Doç Dr. Aida GAMBER ve Resulzade ailesini temsilen, Reis Azeroğlu RESULZADE ve Gazeteci - Yazar Nesiman YAGUPLU törene katılmadan önce Atatürk'ün kabrini ziyaret ettiler. Daha sonra açılış merasimine gelerek Musavat Partisi adına Resulzade anıt mezarına çelenk koyarak saygı duruşunda bulundular. Merasimlere Azerbaycan Cumhuriyeti adına katılan Azerbaycan'ın Ankara Büyükelçisi Zakir HAŞİMOV ve beraberinde, Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı Siyasi İşler Yardımcısı Prof. Dr. Ali HASANOV, Diyaspora Bakan Yardımcısı Veli HACIYEV, Kültür Bakanı Ebulfez GARAYEV, parlamento üyesi Prof. Dr. Yagup MAHMUDOV her iki toplantıya katılmış ve anıt mezara kırmızı ve beyaz güllerden oluşan çelenk koyarak saygı duruşunda bulunmuşlardır. Saat 11.00 de çok sayıda katılımcı ve davetlinin huzuruyla başlayan Anıt Mezar'ın açılışı, Azerbaycan Kültür Derneği Genel Sekreteri Tuncer KIRHAN'ın anıt mezarın örtüsünü indirecek 4 TEMMUZ 2008 kurdeleyi kesmek üzere davet ettiği konukların tamamladığı seremoniden sonra, anıt hakkında bilgiler sunmasıyla başladı. Anıt Mezarın açılışında ilk konuşmayı yapmak üzere anıtın yapılmasında maddi katkıları olan Türkiye Anıtlar Derneği Genel Başkanı Dr. Celal AÇIKGÖZ söz alarak şöyle dedi. “Bütün ömrünü Türklük alemi ve Azerbaycan davası için harcayan ve tarihte Çok Partili Parlamenter sistemle kurulan ilk Türk Cumhuriyeti olan Azerbaycan Devletinin Cumhurbaşkanı, Mehmet Emin Resulzade 1955 yılında Türkiye'de vefat etmişti. Merhumun yeniden tanzim edilen anıt mezarının açılış merasimine hoş geldiniz. Teşriflerinizden dolayı mütevazı bir Anıt Mezar olan bu eseri yaptıran Türkiye Anıtlar Derneği Yönetim Kurulu adına şükranlarımızı sunarım. Eserin yapımında emeği geçen, Yürütme Kurulu Üyelerimize huzurunuzda teşekkür ederken teşriflerinizden dolayı hepinize saygılar sunarım." Mehmet Emin RESULZADE’nin torunu Doç. Dr. Reis Azeroğlu RESULZADE siyasi kişiliği ve 28 Mayıs 1918 hareketi üzerine konuşmalar yaptılar. Tuncer KIRHAN, anıt mezarın sahibinin burada olan herkes olduğunu, ancak gerçek varis olarak merhum RESULZADE'nin torunu, Doç.Dr. Reis Azeroğlu RESULZADE'yi davet etti. Azerbaycan Cumhuriyeti adına Cumhurbaşkanlık Siyasi İşler Yardımcısı Prof. Dr. Ali HASANOV, milletvekili Prof. Dr.Yagup MAHMUTLU, RESULZADE'nin Azerbaycan Kültür Derneği Genel Başkanı Cemil ÜNAL ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve Sivas Milletvekili Muhsin YAZICIOĞLU ve Türkiye Anıtlar vakfı Başkanı Prof. Dr. Hasan KÜÇÜK’te merasimde birer konuşma yaptılar. 5 TEMMUZ 2008 Mustafa Kemal ATATÜRK, Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kurucusu Mehmet Emin RESULZADE, Azerbaycan'ın yetmiş yıllık Sovyet esaretinden sonra elde ettiği bağımsızlığın lideri ve eski Cumhurbaşkanı Ebulfez ELÇİBEY ve Azerbaycan'ın bir dünya devleti haline gelmesinde büyük katkısı olan "bir millet, iki devlet" ifadesiyle tanıtan eski Cumhurbaşkanı Haydar ALİYEV ve şehitleri saygı ile andıklarını ifade edilirken Türk ve Azerbaycan milli marşları birlikte okundu. Açış konuşmasını yapmak üzere BAK-TÜRK Federasyonu Genel Başkanı Dr. Ahmet İhsan KIRIMLI şöyle hitap etti. 28 Mayıs Hürriyet ve İstiklal Bayramı kutlamaları; BAK-TÜRK federasyonu tarafından tertip edilen; "Tarihteki İlk Türk Cumhuriyeti ve Türk Dünyasına Bakış" konulu Panelde devam etti. Panele yurtdışından katılan konukların yanı sıra Türkiye'den eski ve yeni milletvekilleri, sivil toplum kuruluşlarının genel başkanları ile Ankara'daki üniversitelerde görev yapan çok sayıda Azerbaycanlı öğretim üyesi, öğrenciler, yurttaşlar, KAMU-SEN Genel Başkanı, Türkiye Anıtlar Derneği Genel Merkezi ve İstanbul Şubesi ve Vakıf yöneticileri ile basın temsilcileri katıldılar. Aziz davetliler, Muhterem Misafirler, Bugün Türk Dünyasının önemli günlerinden birisidir. 28 Mayıs 1918 tarihi; Azerbaycan'ın Hürriyet ve İstiklal günüdür. Bu önemli günde, tüm Azerbaycanlı kardeşlerimin bayramını yürekten kutluyorum. Bu anlamlı günde Azerbaycan'dan gelen çok değerli dostlarımızda buradadır. Federasyonumuz adına onlara hoş geldiniz derken, hepinizi saygı ile selamlıyorum. DEDEMAN otelde saat 13.00’te başlayan panel başta; Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi 6 TEMMUZ 2008 problemlerin büyük kısmı bizim dışımızda dışarıdaki bazı sözde dostlarımız tarafından planlanarak önümüze koyulmaktadır, maalesef içimizde de büyük destek bulmaktadır. Bu sözde uygar olduklarını iddia eden batılı dostlarımız, kendilerini ilgilendirmeyen meselelerin avukatlığını yapmayı, dostluğa yakışmayacak ölçülerde, Türkiye aleyhine faaliyet göstermeyi huy edinirken, insan hakları adına ülkemizin iç işlerini karıştırmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Bizler, her zaman olduğu gibi bugünde oynanan oyunların farkındayız. Bizler için ülkemizin birliği, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü her şeyden önemlidir. Birliğimizi, dirliğimizi muhafaza ettiğimiz müddetçe büyük Atatürk'ün dediği gibi Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır. Aziz misafirler, Geçmişte en büyük sıkıntıyı, Rus hakimiyeti altında yaşamaya mecbur olan, Türk ve Müslüman halklar çekmiştir. Aziz davetliler, Türk dünyasının geniş bir kesimini kucaklayan, sivil toplum kuruluşlarının üst kuruluşu olan BAK -TÜRK Federasyonu olarak bu önemli gün münasebetiyle Türkiye'mizin ve Türklük aleminin içerisinde bulunduğu meselelere ışık tutmak için bu toplantıyı düzenlemiş bulunmaktayız. Tarihteki ilk Türk Cumhuriyeti olarak şerefli bir maziyi geride bırakan Azerbaycan'ın 28 Mayıs 1918'de istiklale kavuşmasının 90. yılını kutlarken, devletin kurucusu büyük insan Mehmet Emin RESULZADE' yi ve başında bulunduğu tarihi Musavat Partisi'ni, Azerbaycan'ın bağımsızlığı için mücadele edenleri; Ali merdan TOPÇUBAŞI'nı, Fetali Han HOYLU'yu İsmail GASPIRALI'yı, saygıyla, rahmetle ve şükranla anıyorum. Burada merhum Gaspıralı ve Resulzade'nin torunlarının olduğunu öğrendim. Çok mutlu oldum. Tabi ben yaşlı bir insanım, evet geceleri saymazsak kırk beş diyebilirsiniz. Bugün, gerek ülkemizin gerekse Türk dünyasının çözüm bekleyen pek çok meselesi vardır. Bu 7 TEMMUZ 2008 O dönemlerde, özellikle Kafkasya'da ve Orta Asya'daki Türk halklarında Milli ve siyasi hareketleri başlatanlar onlar olmuştur. 1870 li yıllarda, Kırım'da ve Azerbaycan'da o günkü zor şartlar da, Türkçe neşredilen Tercüman ve Ekinci Gazeteleri Türklük şuurunu, Türk dili fikrini, milli istiklal inancını müdafaa eden önemli unsurlar olmuştur. Türk dünyasını büyük düşünce adamı İsmailbey GASPIRALI'nın "Dilde, fikirde, işte birlik" şeklinde ifade ettiği esaslar bugünde Türk dünyasının aydınlatacak olan ve asla vazgeçilemeyecek şiar olarak önem taşımaktadır. Aziz davetliler, Bugün bizler için, Azerbaycan Türkleri için kutsal bir gündür. 28 Mayıs 1918'de Kafkasya'da Üç renkli bayrak altında ilk Türk Cumhuriyeti Azerbaycan'ın İstiklalini dünyaya ilan ettiği bir gündür. Elbette ki; 28 Mayıs 1918'de kazanılan istiklalin gurur kaynağı Musavat Partisi ve onun ölümsüz lideri Mehmet Emin RESULZADE'dir. Şöyle bir düşünürsek; 20. yüzyılın başlarında İslam ülkelerinin tümü Sultanlar, Şahlar veya Emirler tarafından yönetilirken, “insanlara hürriyet, demokrasi ve milletlere istiklal” diyerek cumhuriyet fikrini ortaya atarak millet olma bilincini işleyen ve uygulamaya alan düşünce ve siyasetin büyük adamları; Mehmet Emin RESULZADE ve İsmail bey GASPIRALI'yı bir daha rahmet ve şükranla anıyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. Azerbaycan Kültür Derneği Genel Başkanı Cemil ÜNAL yılında demokrasiyi benimsemiş, toplum refahını sağlamış,modern ordusu, çalışkan halkıyla bir dünya devleti olduğunu, özellikle asrın mukavelesi olarak sayılan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattıyla kazanılan itibarın mimarı eski Cumhurbaşkanı merhum Haydar ALİYEV'in yaratıcı katkılarından söz ettiler. Konukların konuşmalarından sonra, kürsüye gelen, Azerbaycan Kültür Derneği Genel Başkanı Cemil ÜNAL, konukları ve katılımcıları selamladıktan sonra yaptığı konuşmada şöyle dedi: Aziz misafirler, Saygı değer davetliler. Bu gün tarihi bir günün 90. yıldönümünü kutlamak, bu milli günü yaratanları saygı ve rahmetle anmak için bu toplantıyı düzenlemiş bulunuyoruz. Burada Azerbaycan'ın iktidar ve muhalefet kanadından çok değerli konuklarımız oturmaktadır. Onları bu milli günde burada görmek bizleri mutlu kılmıştır. 1993 yılından beri Azerbaycan'da iktidar ve muhalefet bir araya gelememektedirler.Ne var ki;yine Mehmet Emin RESULZADE bu değerli konukları birlikte kılan faktör olmuştur.Bir kere daha kendilerine hoş geldiniz diyoruz. P aneli yöneten Azerbaycan Kültür Derneği Genel Başkanı Cemil ÜNAL, protokol konuşmaları sırasında ilk konuşmayı, Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı Siyasi İşler Danışmanı Prof.Dr. Ali HASANOV ve milletvekili Prof. Dr. Yagup MAHMUDOV’a verdi. Her iki konuşmacıda 28 Mayıs ve Milli Demokratik Cumhuriyetin sağladığı yararlar üzerinde durduktan sonra, eğer bizim bu gün milli bayrağımız varsa, milli marşımız varsa, milli dilimiz varsa hepsini o güne ve onu yaratanlara borçlu olduklarının altını çizerken, bu gün Azerbaycan artık bağımsızlığının on sekizinci 8 TEMMUZ 2008 Değerli misafirler, Bilindiği gibi 28 Mayıs 1918 tarihi Türk ve İslam toplulukları içerisinde milli iradeye dayalı ilk Türk devleti olan Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'ne kavuşmuşlardı. Başka bir milletin hakimiyeti altında veya terkibinde yaşamaya mecbur edilen Azerbaycan halkı, bu tarihte büyük devlet adamı Mehmet Emin RESULZADE ve dava arkadaşlarının inançlı mücadeleleri sonunda millet olabilmenin şuuru içinde bağımsız bir devlet olmanın gururunu yaşamışlardır. 90 yıllık geçmişin her safhasında, bu gün dahi, Mehmet Emin RESULZADE'nin ve istiklal mücadelesinin en önemli organı olan Musavat partisinin izleri vardır. Zaman zaman Mehmet Emin RESULZADE'yi inkar edenler, küçümseyenler devlet adamı mertebesine çıkardıkları kişilerle mukayese etmektedirler. Bazılarına cevap vermek adına bir hakkın teslimi için düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak isteriz. Azerbaycan Kültür Derneği yıllar içinde kazanmış olduğu disiplin ve terbiye ile geçirdiği 60 yıla yakın birikimle daima milli davaların yanında olmuş, milli meseleleri şahsi menfaatlerine alet etmek isteyenlerinde karşısında olmuştur. 28 Mayıs 1918 tarihi, Azerbaycan için değil inkar edilmek, gurur duyulması gereken şerefli bir gündür. Mehmet Emin RESULZADE hayatı boyunca hiçbir zaman, halkı aleyhine olacak yabancı bir ideolojinin esiri olmamıştır. Bolşevikliğin emrinde olanlarla, milli hükümetin yıkılması için Lenin'in talimatıyla Kızılordu'nun önünde Azerbaycan'ın işgalini gerçekleştirenlerin Moskova'da kendi hükümetinin yıkılmasını seyrederek, üç renkli bayrağın ayaklar altına alınmasını alkışlayanların Resulzade ile mukayese edilmesi tarihi değerleri inkar olur. Mehmet Emin RESULZADE, Azerbaycan'ın bağımsızlığı için en mukaddes varlığı; ailesini, hatta hayatını feda etmiş bir milli kahramandır. Onun en büyük serveti, 27 Nisan 1920 de vatanı işgal edenlerin ve yardımcılarının kirli ellerinden sakınarak yurt dışına çıkardığı üç renkli bayrak olmuştur. Mehmet Emin RESULZADE’yi 28 Mayıs 1918 tarihinde Milli Şura başkanlığına seçenler, Azerbaycan'ın gerçek temsilcileri olmuştur. Onlar devlet kademelerinde hiçbir makamın talepçisi olmadan o şerefli görevi Mehmet Emin RESULZADE'ye tevdi etmişlerdir. Aziz davetliler, Biz demek istiyoruz ki; muhalefeti olmayan bir iktidar halkın iktidarı olmaz. Özellikle Azerbaycan'ın Milli meselelerinde iktidarın, muhalefete kucak açması, hem davaya hemde iktidara güç kazandırır inancındayız. Karabağ meselesi, eğer 20 yıla rağmen ortada kalmışsa bize göre birlik olamamanın bir göstergesi olarak ortada olup, her geçen gün işgalcilerin lehine gelişmektedir. Bilindiği gibi; toprak bir milletin namusu, şerefidir. İcap ederse Azerbaycan'da Karabağ meselesini halletmek için milli bir hükümet, milli bir meclis oluşturulmalıdır. İktidarı, muhalefeti, ordusu ve halkı dünyanın gözü önünde Karabağ'ı işgalden kurtaracaklarına yönelik bir konsensüs üzerine and içmelidiler. Ayrıca Azerbaycan idaresine düşen başka bir görev; Karabağ'a çözüm yerine çözümsüzlük getiren AGİT'in, MİNSK grubu üyelerinin değiştirilmesidir. Bu eş başkanlar malum olduğu üzere, ABD , Fransa ve Rusya'dandır. Ermenilerin en güçlü oldukları ve destek aldıkları topluluklarda bu devletlerde yaşayan soydaşlarıdır. Hatta şunuda söylemek sanırız yanlış olmayacaktır; Karabağ bugün Rusya’nın işgali altında olup geçici olarak Ermenilere teslim edilmiştir. Sizlerin huzurunda bu konuyu getirirken, tarihini, milli değerlerini günün şartlarına uymak için inkar etmek milletlere yakışmaz. En kötü olay, hukuku ve tarihi siyasallaştırarak alet etmek, bu değerleri ideolojiye kurban etmektir. Hepinizi saygı ile selamlıyorum. Cemil Ünal konuşmasını tamamladıktan sonra, Musavat Partisi Genel Başkanı İsa Gamber’i kürsüye davet etti. İsa GAMBER şöyle konuştu: Bu gün burada önemli bir tarihi kaydediyoruz. Azerbaycan Kültür Derneği tarafından büyük bir organizasyonla tertip edilen Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 90. yıl dönümü bayramında bulunmaktan büyük mutluluk duymaktayım. Burada Azerbaycan Devletini temsil eden değerli konuklar, iktidarıyla muhalefetiyle yan yana oturmaktadır. Mehmet Emin Resulzade'nin kurduğu bir ocağın çatısı altında bir bayram havası ile birlikte olduğumuzdan dolayı memnuniyetimi ifade ederken, ikinci vatanımız olarak bildiğimiz Türkiye'de olmaktan ayrı bir mutluluk duymaktayım. 9 TEMMUZ 2008 taşınırken gelişen siyasal olaylar hepimizin önünde cereyan etmiştir. Kabul etmemiz gerekir ki; Azerbaycan'da demokrasi ve bağımsızlık mücadelesinin temeli bundan 90 yıl önce başlamıştır. Burada konuşma yapan değerli siyaset adamları da Azerbaycan Kültür Derneği'nin değerli başkanı hocamız Cemil Ünal beyde bunu en iyi şekilde kaydettiler. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Azerbaycan Kültür Derneği tarafından cumhuriyetin 90. yıl anısına düzenlenen ve üzerinde Mehmet Emin RESULZADE'ye ait bir vecizi ile Azerbaycan bayrağı bulunan plaketler konukların huzurunda Başkan Genel Cemil ÜNAL tarafından Musavat Partisi Başkanı İsa GAMBER, Doç Dr. Reis Azeroğlu RESULZADE, Doç Dr. Nesiman YAGUPLU, BAK-TÜRK Federasyonu Genel Başkanı Dr. Ahmet İhsan KIRIMLI, Türkiye Anıtlar Derneği Genel Başkanı Dr. Celal AÇIKGÖZ, Türkiye Anıtlar Derneği İstanbul Şube Başkanı Av. İbrahim EYÜPOĞLU, Türkiye Anıtlar Vakfı Başkanı Prof. Dr. Hasan KÜÇÜK, Bulgaristan Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Av. İbrahim EFENDİOĞLU, Batı Trakya Türk Birliği Derneği Başkanı Varol HALİLOĞLU' na takdim edildi. Toplantıya katılan ve Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 90. yılı anısına Keçiören Belediyesi tarafından tertip edilen istiklal şenliğine katılmak üzere erken ayrılan Büyükelçi Zakir HAŞİMOV, Prof. Dr. Ali HASANOV ve Prof. Dr. Yagup MAHMUDOV için hazırlanan plaket kendilerine ulaştırılmak üzere büyükelçiliğe verildi. Musavat Partisi Genel Başkanı İsa GAMBER Azerbaycan yirmi yıla yaklaşan bağımsızlığıyla kazanmış olduğu demokrasi anlayışını ve RESULZADE’nin 90 yıl önce başlattığı ilke ve idealleri benimsemek ve yaşatmakla çağdaş ülkeler seviyesine çıkarma yolunda mesafe kazanıldığı anlamı çıkacaktır. Ancak şunu bir kere daha kaydetmek gerekir ki 28 Mayıs hareketiyle bir dünya devleti olmuştur. Burada ayrıca memnuniyetle gözlediğim şekliyle Azerbaycan devlet adamlarının Demokratik Cumhuriyetin yarattığı değerlerin önemle altını çizmeleri oldu. Şurasını da önemle belirtmek isterim ki Azerbaycan'da bağımsızlığın korunmasında ve ilerlemesinde 1920 statüsü ile 1990 'cı yıllardaki statüyü iyi değerlendirmek gerekir. Bilindiği gibi bağımsızlığın kazanılmasında sonra demokratik seçimle iktidara gelen Merhum Elçibey döneminde Rus askerinin ülkeden çıkarılmasının Rus baskıcı yönetimine rağmen demokrasi ve tam bağımsızlıktan ödün verilmemesi anlamı 10 TEMMUZ 2008 Açılış Merasimini Onurlandırmak Üzere Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham ALİYEV’e Yazılan Davet Mektubu Sayın İlham ALİYEV Azerbaycan Devlet Başkanı, Tarihi olayları yaratan ve halkına önder olan devlet adamları halk kaynağından çıkarak, tarihe mal olduğu malumlarıdır. Azerbaycan tarihinde unutulmayacak bir yeri olan, 28 Mayıs 1918 ve onu yaratanlar, Türk Dünyasında onurlu geçmişi ve tarihi misyonuyla yaşaya gelmiştir. Bu tarihi olguyu yaratanlar halka hürriyet ve istiklal anlayışı vaadiyle aydınlığa çıkarken, Türk ve Müslüman dünyasında bir ilki başararak; bağımsız, demokratik, milli bir devlet yapısını inşa etmişlerdi. Bu şanlı yükselişin kahramanlarını rahmet ve minnetle yad etmek tüm Azerbaycanlıların borcu olduğu inancındayız. Sayın Devlet Başkanı, Malum olduğu üzere;Demokratik Cumhuriyetin kurucusu Mehmet Emin RESULZADE 1955 yılında ebediyete yolculuğunu Cebeci Asri Mezarlıkta tamamlamıştı. O'nun mütevazı kabri muhacerette kurduğu bir ocak olan Azerbaycan Kültür Derneği tarafından korunup saklanmıştır. Geçmişe ve tarihi değerlere sahip olma geleneğimizle, onun tarihi kişiliğine bir şükran ifadesi olarak inşa ettiğimiz;"Anıt Mezar"'ın Demokratik Cumhuriyetin kuruluşunun 90. yıl dönümü olan 28 Mayıs 2008 tarihinde açmayı planlamış bulunmaktayız. Bu tarihi ve onurlu merasimin, zat-ı alileri ve hanımefendilerinin huzurlarıyla açılması dileğimizle sizi Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara'da ağırlamaktan duyacağımız onurun kabulünü arz ederiz. Azerbaycan Kültür Derneği Merkez Yönetim Kurulu Tuncer KIRHAN Cemil ÜNAL Genel Sekreter Genel Başkan 11 TEMMUZ 2008 Musavat Partisi Genel Başkanı İsa GAMBER Ankara’daki Ziyaretlerine Anıt Kabir’le başladı. Azerbaycan Milli Meclis eski başkanı ve Musavat Partisi Başkanı Sayın İsa GAMBER ve eşi Doç Dr. Aida GAMBER'in yanı sıra Mehmet Emin RESULZADE'nin torunu Azerbaycan Üniversitesi Pedegoji Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. ReisAzeroğlu RESULZADE ile, Gazeteci yazar Doç. Dr. Nesiman YAGUPLU 28 Mayıs 2008 tarihinde ilk ziyareti Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün kabrini ziyaretle başlattılar. Bu ziyarette heyete eşlik eden Azerbaycan Kültür Derneği yöneticileri ile birlikte anıta çelenk koyan İsa GAMBERAnıt kabir özel defterine aşağıdaki metni yazdı. ”Aziz Atatürk, Büyük devlet adamı Mehmet Emin RESULZADE'nin 1918 yılında kurduğu Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin 90. yıldönümünü kutlama için huzurundayız. Musavat partisi yöneticileri olarak büyük idealimiz; işgal altında bulunan topraklarımızın azad olması , insan haklarına saygılı, milli iradeye dayalı demokratik sistemi yerleştirmektir. Azerbaycan çağdaş azad dünyada layık olduğu yeri tutmasını saklamak ve Azerbaycan 'ımız ile Türkiye'miz arasında stratejik müttefikliği geliştirmektir.” 12 TEMMUZ 2008 TOBB-ETU ve ATILIM ÜNİVERSİTESİ İLE KÖKSAV 28 MAYIS VE RESULZADE’Yİ ANDI. Azerbaycan Kültür Derneği tarafından yürütülen etkinliklerin yanı sıra Ankara'daki üniversite ve sivil toplum kuruluşları Mehmet Emin RESULZADE'nin siyasi kişiliği ve kurduğu demokratik cumhuriyet üzerine hazırladıkları konferans ve panellerde Resulzade'nin siyasi başarısını ve vizyonunu değerlendirdiler. B üyük katılımlarla gerçekleşen toplantıların ilki 21 Mayıs 2008 tarihinde TOBB-ETU Üniversitesinde yapıldı. TOBB- ETU öğretim üyesi Dr. Seriyye Genceliyeva TAMER bu sunumunu 26 Mayıs 2008 tarihinde de,Atılım Üniversitesinde yineledi. Öğretim Üyesi Azerbaycanlı akademisyen Dr. Seriye Genceliyeva TAMER'in kapsamlı sunumu ilgi ile karşılandı. Mehmet Emin RESULZADE ve 28 Mayıs 1918 Tarihli Milli Demokratik Cumhuriyetin iki yıllık projeksiyonunu içeren bu konferansın kısaltılmış şeklini dergimiz aracılığıyla okuyucularımızla paylaşmak istedik. Konferansa konuşmacı olarak katılan Azerbaycan Kültür Derneği Genel Başkanı Cemil ÜNAL'da Azerbaycan'ın kaderini çizen ve bugün Karabağ diye bilinen bölgedeki çatışmaların başlangıç olan 1828 tarihli Türkmençay anlaşmasının getirdiği ağır şartlara değinirken, konuşmasında Rus hakimiyeti altında kurulan Ermeni devletinin fırsat buldukça bir dizi katliama giriştiğini ve tarihi süreçte 30 Mart vakası diye bilinen Gence katliamı ve sonrasını kronolojik bir akış içinde devam ettiğini, Mehmet Emin RESULZADE'nin Kafkasya coğrafyasında demokratik, milli ve İslami değerler üzerine inşa ettiği ve tarihteki ilk Türk Cumhuriyetinin kuruluş felsefesini anlattı. Mehmet Emin RESULZADE ve Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin 90. yıl etkinliklerine, KÖKSAV'ın “Türk Dünyasının Fikir Mimarları” adı altında düzenlediği konferans 31 Mayıs 2008 tarihinde Diyanet Vakfı Konferans Salonunda yapıldı. Konferansa Azerbaycan'dan Prof. Dr. Nesib NESİBLİ, Gazeteci yazar Mais ALİZADE, Ege Üniversitesi'nden Prof. Dr. Yavuz AKPINAR, Prof. Dr Mustafa KAFALI, Prof. DR. F. Sema Barutçu ÖZÖNDER, Celal Bayar Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Celal METİN, Köksav Kırım Kafkasya Araştırmaları Müdürü Muzaffer AKÇORA'nın konuşmacı olarak katıldığı toplantıyı Azerbaycan Kültür Derneği Genel Başkanı Cemil ÜNAL yönetti. Toplantının değerlendirmesini yapan TOBB- ETU Rektörü Pof. Dr. Tahsin KESİCİ'de 20. yüzyılın başlarında Azerbaycan'da demokratik bir yapılanmanın mimarı olan Mehmet Emin RESULZADE' yi genç nesillerin tanımaları ve o dönemin siyasi konjonktürünü çok iyi tahlil etmeleri gerektiğini ifade etti. (Bu toplantının açlış konuşmasını yapan Prof. DR.F.Sema Barutçu ÖZÖNDER ve Prof. Dr. Nesib NESİBLİ’nin konuşmaları dergimizde yer almıştır.) 13 TEMMUZ 2008 Tarihteki İlk Milli, Demokratik ve Çağdaş Türk Cumhuriyeti Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti (28 Mayıs 1918) Dr. Seriyye Tamer GENCELİYEVA B irinci ve ikinci Rus-İran Savaşları sonucu (1804-1813 ve 1826-1828) Azerbaycan, İran ve Rusya arasında Güney Azerbaycan ve Kuzey Azerbaycan olarak ikiye bölünmüştür. Bugün de emperyalizmin “böl ve yönet” ana düsturunun kurbanı olan Azerbaycan için, bölünme yıllarından beri ilk olumlu gelişme, Çarlık Rusya'sında 1905-1907 yılları arasında yaşanılan toplumsal değişimler oldu. LENİN'in “halklar hapishanesi” olarak tanımladığı Çarlık Rusya'sında gelişen olaylar sonucunda Çarlık rejiminin yıkılması, Rusya Halkları için kendi geleceklerini belirleme gibi birtakım hakları da sağlamıştı. Dönemin Azerbaycan aydınları ülkenin geleceğini, bağımsız, demokratik ve dolayısıyla dünya milletleri arasında saygın bir yer edinebilecek bir devlet kurulmasında görmüşlerdi. Mehmet Emin RESULZADE'nin kurduğu Musavat Partisi, bu düşüncenin öncüsü olmuştur. 1917 Ekim Devrimi sonucu parçalanan Çarlık Rusya topraklarında Nisan 1918 de Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan'ı kapsayan Transkafkas (Mavera-i Kafkas, Kafkas ötesi) Hükümeti kuruldu. Transkafkas Hükümeti zamanında Azerbaycan'da durum öylesine karışık bir hal almıştı ki, Azerbaycan'ın bir Türk yurdu olarak kalıp kalmaması tartışılır hale gelmişti. Bolşeviklerin yardımıyla, Stephan ŞAUMYAN başkanlığında sayıları 170 000 kişiyi bulan Ermeni çeteleri, Mart 1918 de Erivan, Gence, Karabağ, Bakü, Şirvan ve Zengezur bölgelerinde soykırım yaparak krizi tırmandırmışlardı. Milli varlığın tehlikeye girdiği ve milli güçlerin arayış içinde olduğu bu süreçte Türkiye'ye kurtarıcı gözüyle bakılmaktaydı. Hatta, halk arasında Türkiye ile birleşme düşüncesi çok sayıda yandaş bulmaktaydı. Transkafkas Hükümeti içerisinde bulunan Azerbaycan, Nisan 1918 de Enver Paşa ile görüşerek Türkiye'den yardım istemişti.(1) 1918 yılı Mart ayında 3 gün içerisinde Bolşeviklerin maşası Bakü Halk Komiserleri Sovyeti'nin başkanı Şaumyan'ın başkanlığında yalnızca Bakü'de 10 000 olmak üzere Azerbaycan'da 30 000 Azerbaycan Türkü'nün katledilmesi arşiv belgelerine dayanarak kanıtlanmıştır. Çok acı bir gerçektir ki, 1991 yılına kadar katil ŞAUMYAN'ın adı Bakü'nün birçok sokağına verilmiş hatta heykeli bile ŞAUMYAN'ın adını taşıyan hastanenin önünde, halkın ulusal gururunu alçaltan anlamıyla ayakta durmaktaydı. Başta yukarıda değindiğimiz neden olmak üzere birçok nedenden ötürü Transkafkas Hükümeti uzun ömürlü olmadı ve 26 Mayıs 1918 de Gürcistan'ın ayrılması sonucunda dağıldı. 28 Mayıs 1918 de “İstiklal Beyannamesi” yayınlanarak Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin kurulması, Azerbaycan Ulusu'nun şerefini koruyarak O'nu büyük bir tehlikeden kurtardı. Aksi takdirde, Azerbaycan toprakları, Ermenistan ve Gürcistan arasında paylaşılacaktı. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'ni tanıyan ilk ülke Osmanlı İmparatorluğu oldu. 4 Haziran 1918 de Osmanlı İmparatorluğu ile Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti arasında dostluk antlaşması imzalandı. Bu antlaşmayla, iki ülke arasında sürekli barış, güçlü dostluk ilişkileri kuruluyordu. Ve daha da önemlisi, Osmanlı Hükümeti, varolan düzeni korumak ve ülkenin esenliğini sağlamak için, gerek duyulduğu takdirde, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'ne silahlı kuvvetlerle yardım etmeyi üzerine aldı. Öte yandan, Enver Paşa ile Mehmet Emin RESULZADE'nin görüşmelerinden de anlaşıldığı gibi, Osmanlı'nın yardımının uygun bulunmasının yanı sıra, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin kendi ordusunu kurmasının gerekliliği yadsınamaz bir gerçekti.(2) Yeni kurulmuş Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti, Bakü Halk Komiserleri Sovyeti 14 TEMMUZ 2008 Başkanı Ermeni ŞAUMYAN'ın çetelerinin işgali altında olduğu için, Azerbaycan Milli Hükümeti geçici olarak Gence Şehri'ni geçici olarak başkent olarak seçti. Bu evrede, yeni kurulmuş cumhuriyette henüz düzen tam anlamıyla kurulmuş değildir. Azerbaycan Milli Şurası dışında kalan bazı güç odakları Kafkas İslam Ordusu Komutanı Nuri Paşa'ya başvurarak bu hükümetin sonlandırılmasını istemişlerdir. Nuri Paşa, söylenenlerin aksine, son derece doğru bir yaklaşımla, yalnızca bir asker olduğunu ve Azerbaycan'ın içişlerine karışmasının kesinlikle söz konusu olamayacağını belirtmiştir.(3) Nuri Paşa'nın siyasi danışmanı Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin önemli kişiliklerinden Ahmet Bey AĞAOĞLU'nun önayak olmasıyla bir uzlaşma zemini sağlandı ve Milli Şura sona erdirilerek, Feteli Han HOYLU başkanlığında kurulan hükümet işbaşına geçti. Azerbaycan Hükümeti, Kaskas İslam Ordusu'nun yardımlarıyla kendi egemenliğini kısa bir sürede yayabilmiş ve düzeni kurabilmiştir. Azerbaycan hükümeti Bakü yönünde başarıyla ilerleyerek, ŞAUMYAN başkanlığındaki Bakü Sovyeti'nin etkinliğini kaybetmesine ve giderek, Temmuz ayı sonunda kendisini feshetmesini sağladı. Fakat yine de Bakü'de Sosyal Demokrat, Menşevik ve Taşnak Partileri'nden oluşan Sentrokaspi Hükümeti yönetiminde gerici bir diktatorya tesis edildi. 27 Ağustos 1918 de, Almanya ve Rusya arasındaki Brest-Litovsk Barış Antlaşması'na ek bir belge imzalandı. Bu belgenin 14. maddesine göre Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Bakü, Şamahı ve Guba bölgelerini geçmemesi Almanya tarafından garanti edilecek, karşılığında, Rusya Bakü ve çevresinde petrol çıkartılmasına uygun koşullar sağlayacak ve çıkarılan petrolün dörtte biri Almanya'ya verilecekti. Azerbaycan Hükümeti, kendisinden habersiz imzalanan bu antlaşmayı kabullenmeyip, Almanya ve Rusya'ya birer nota vererek, Bakü'süz Azerbaycan'ın başsız bedenden farkı olmayacağını dile getirmiştir. Bu konuda Ahmet Bey Ağaoğlu'nun şu sözleri kayda değerdir: Almanya bizi bir bidon gazyağına sattı. Bu cümlenin özü olarak, bundan sonra “bir bidon gazyağına” ya da “birkaç kilo altına” satılmamak için, ulusça her alanda güçlü olmak üzere, aklımızı duygularımız ve hırslarımızdan önde tutmak ve bunu sağlamak için de tarih bilincimizi ve bilgimizi pekiştirmemiz gerektiği düşüncesindeyim. Bakü'ye doğru ilerleyen Azerbaycan Milli Hükümeti askeri güçleri, Sentrokaspi Hükümeti'nin İngilizler'i yardıma çağırmasına karşın 15 Eylül'de Bakü'ye girdi. Azerbaycan Milli Hükümeti, Bakü'yü başkent olarak ilan ederek, egemenliğini bütün Azerbaycan'da kabul ettirdi. Azerbaycan'da bunlar yaşanırken, Osmanlı Hükümeti Başbakanı aracılığıyla müttefiki olan Almanya'ya yukarıda adı geçen ek antlaşmaya karşı kesin itirazını bildirdi. Osmanlı hükümeti ile Almanya arasında 23 Eylül'de imzalanan gizli bir protokola göre ise, Osmanlı Hükümeti, silahlı kuvvetlerini Azerbaycan'dan çıkartmayı vadetti. Buna karşılık olarak Almanya, Azerbaycan'ın bağımsızlığının Sovyet Rusya tarafından tanınmasını temin edeceğine söz verdi. Neyazık ki, Almanya ve Osmanlı Devleti savaşta yenik düştükleri için İtilaf Devletleri'nin isteğiyle Osmanlı Devleti askeri güçlerini Transkafkasya'dan çekmek zorunda kaldı. Sovyet resmi tarihinde “Türk işgali”, “Azerbaycan'ın, Türkiye'nin sömürgesi haline getirildiği devir” olarak adlandırılan bir tarihi dönem son bulmuş oldu. Gerçekte yaşanan ise, Türkiye'nin, kendine kardeş ülke kabul ettiği Azerbaycan'a yardım ederek; Taşnak Şaumyan'ın, Sovyet Rusya güçlerinin yardımıyla soykırım yaparak Bakü'yü Azerbaycan'dan ayırıp uluslararası bir başkent yapma çabalarının boşa çıkartılmasıydı. Bu dönemde Azerbaycan Hükümeti'nin belki de bağımsızlık yolunda attığı en büyük adım, kendi başkentine sahip çıkıp, egemenliğini bütün Azerbaycan'a yaymasıydı. Bu yolda, kardeş Türk halkının binden fazla askeri ve otuz subayı canını feda etmiştir. Diğer taraftan, Çanakkale Savaşı çarpışmalarında şehit düşen çok sayıda Azerbaycan Türkü'nü de düşündüğümüzde; iki ülkenin kardeşliğinin, birbirlerinin bağımsızlığı için, bu geniş coğrafyada omuz omuza can vermiş olmalarıyla tarih önünde kanıtlandığını söylemek zor olmasa gerek. Azerbaycan'da çeşitli yerlerde bulunan Türk Şehitleri için yapılan anıtlar, Azerbaycan Ulusu için, saygı ile ziyaret edilen adeta kutsal yerlerdir. 17 Kasım 1918'de İngiliz askeri birlikleri Bakü'ye girdi. Rus ve Ermeni kesim İngiliz askerlerini coşkuyla karşıladı. Azerbaycan Milli Şurası, devlet 15 TEMMUZ 2008 tır. Rus tarihi dersleri yerine Türk tarihi dersleri konulmuş, öğrenim dilinin Azerbaycan Türkçe'si olması sağlanmıştır. 21 Temmuz 1919'da kabul edilen seçim yasası, birçok Avrupa ülkesinde olanlardan daha demokratik ve çağdaştı. Bu yasa ile 20 yaşını dolduran her Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti vatandaşı, din, dil, köken, ırk ve cins gibi hiçbir ayrım yapılmaksızın seçme ve seçilme hakkına sahipti. O tarihlerde çok az ülkede kadınlara tanınmış olan eşitlik hakları, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nde yasalarla güvence altına alınmıştı. 1919 yılının sonlarına gelindiğinde, Parlamento, 11 farklı partiye mensup 96 üyeden oluşuyordu. Parlamento'nun kullandığı dil, resmi dil olarak kabul edilmiş Azerbaycan Türkçe'siydi. Azınlıklara mensup temsilciler konuşmalarını Rusça olarak yaptıklarında da, bu konuşmalar meclis tutanaklarına resmi dilde geçiriliyordu. Yeni koalisyon kabinesinde 3 Rus ta yer almaktaydı. Ermeniler kendilerine önerilen iki bakanlık görevini reddettiler. İngiliz askeri güçleri komutanı Thompson'un, Sovyet Rusya'sına Azerbaycan Hükümeti'ni tanıma teklifi götürmesine karşın, bu teklif Sovyetlerce kabul edilmedi. İngiliz Komutanlığı Bakü'de yürürlüğe koymuş olduğu sınırlamaları 1918 Aralık ayından itibaren kaldırmaya başladı. Azerbaycan polisi, su taşımacılığı, petrol sanayii, mali idare ve basın üzerindeki gözlemcilik ve denetleme kaldırıldı. Nisan 1919'da Bakü'de İngiliz Askeri Valiliği kaldırıldı ve Gence'de oluşturulmuş ilk Azerbaycan alayı Bakü'ye hareket etti ve burada haklın büyük sevgi gösterileriyle karşılandı. Yine aynı zamanda kabine değişikliği ile Nesib Bey Yusufbeyli başbakan oldu. 1919 Nisanı'nda başlayan bu süreç, Ağustos ayında İngiliz askerlerinin bütününün çekilmesiyle tamamlanmış oldu. Her ne kadar İngiliz denetimi boyunca Azerbaycan'ın içişlerine müdahale edilmeye çalışılmışsa da, hükümet bu müdahalelere karşı çıkarak egemenliğini korumakta kararlı bir tavır sergiledi. Azerbaycan Hükümeti, uluslararası alanda da tanınmak için diplomatik girişimlerde bulunmaktaydı. Uzun çabalardan sonra, Türkiye'nin de kuruculuğu görevini çok zor şartlar altında sürdürerek, Milli Meclis'in açılışına hazırlanıyordu. Halk içerisindeki dağılım oranlarına göre çeşitli uluslardan temsilcilere de gerek mecliste gerekse hükümette yer verilmekteydi. 7 Aralık 1918'de Meclis açıldı. Feteli Han HOYLU Hükümeti, Parlamento'ya görevi devretti. Kabul edilen karara dayanarak, hükümeti kurma görevi yine Fetelei Han HOYLU'ya verildi. Parlamento'nun ilk toplantısında açılış konuşmasını Azerbaycan Milli Şurası Başkanı Mehmet Emin RESULZADE yaparak meclisi “bütün düşmanlıkları bir yana bırakarak, vatan ve millet sevgisini her türlü kavramdan yüksek tutmaya” çağırdı. Bu toplantıda dalgalanan (Türklük, Müslümanlık ve çağdaşlığı sembolize eden) üç renkli Azerbaycan Bayrağı'nın önemine dikkat çekerek söylediği “bir kere yükselen bayrak bir daha inmez” sözü, o günden bu yana Azerbaycan Devleti için bir yol gösterici olmuştur. Son derece olumsuz koşullarda göreve başlayan Feteli Han HOYLU hükümeti çok kısa sürede, demiryollarında taşımacılığın sağlanması, posta telgraf hizmetlerinin yürütülmesi ve yaygınlaştırılması, iç güvenliğin sağlanması, maliyenin düzenlenmesi gibi işleri gerçekleştirmeyi başardı. Çok partili sisteme sahip olan parlamentoda kabul edilen kararlar, milli, demokratik prensiplere dayalıydı. Bunlardan en önemlileri Azerbaycan'ın bağımsızlığının korunup güçlendirilmesi, toprakların parasız olarak çiftçiler arasında bölüştürülmesi, toprak üzerinde özel mülkiyet hakkının tanınması, 8 saatlik işgünü, Azerbaycan Milli Ordusu'nun kurulması, geniş sosyal iyileştirmeler yapılması, söz, vicdan ve basın özgürlüğünün sağlanması, sendikal özgürlüğün getirilmesi, vergi yükünün esas ağırlığının zenginlere yöneltilmesi, komşu halklarla barış içinde yaşamak üzere çalışılması, azınlıkların hukuklarının korunması olarak sıralanabilir. Yine bu Meclis'in kabul ettiği önemli kararlardan bazılarını, Bakü Üniversitesi'nin açılması, Azerbaycan Devlet Bankası'nın kurulması olarak belirtebiliriz. Eğitim ve öğretime gereken önem verilerek, öğretmen okulları açılmış, devlet tarafından birçok öğrenci yurtdışında öğrenime gönderilmiş, köy enstitüleri benzeri bir yapılanma ile kırsal kesimde eğitim ve öğretimin yaygınlaştırılması sağlanmış- 16 TEMMUZ 2008 büyük yardımlarıyla, 11 Ocak 1920 tarihinde, Paris Konferansı'nda Lord CRUSON'un teklifiyle Azerbaycan ve Gürcistan'ın bağımsızlığı bir gerçek olarak kabul edildi. Bağımsızlığın tanınması 14 Ocak'ta Azerbaycan Milli Meclisi'nde kutlanarak, bağımsızlık yolunda can veren vatan evlatları ve Türkiye askerleri saygıyla anıldı. Böylece, Çarlık Rusyası'nın son bulmasından sonra kurulan cumhuriyetler içinde Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti, batı dünyası tarafından tanınan ilk ve tek Müslüman devlet oldu. Öte yandan, İslam dünyasında da kurulan ilk ve tek cumhuriyet olma özelliğine sahipti. Bu tarihten sonra birçok batı ülkesiyle diplomatik ilişkiler kurulmaya başlandı ve karşılıklı olarak konsolosluklar kuruldu. Azerbaycan konusu dünya basınında geniş şekilde yer almaktaydı. Özetlememiz gerekirse, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti ulusların tarihi için kısacık sayılacak bir süre için varlığını koruyabilmiş olsa da, bütün dünya kabul edilmiştir ki, “Doğu”da kurulan Avrupa tipi ilk cumhuriyetti. Doğu aleminde, özellikle Türk ve İslam coğrafyasında tartışılmaz etkileri olmuştu. Kısa sürede kaydettiği gelişmelerle, benzeri devrimleri gerçekleştirerek demokratik cumhuriyetler kurma düşünceleri filizlenen doğu halklarına eşi bulunmaz bir örnekti.(4) İşte bu yüzden de, ortaya çıkan Azerbaycan örneğinin tüm “Doğu”ya yayılma “tehlikesi” öncelikle Sovyetler Birliği'nin kurucuları olan komünistler ve elbette Avrupalılar için kabul edilebilir değildi. Bu “tehlikeyi” ortadan kaldıracak olan ise, coğrafi gerçekler göz önüne alındığında, kuşkusuz Sovyetler Birliği idi. Bu tarihlerde siyasi olayların henüz durulmadığı Rusya'da şu gelişmeler cereyan etmekteydi. Çar Ordusu generallerinin en güçlülerinden biri olan DENİKİN, kuvvetleriyle birlikte Kafkaslar' da konuşlanmaktaydı. Bu da, iç savaşın henüz bitmediği anlamını taşıyordu. Yeni kurulan Sovyet Devleti ise Bakü'yü ele geçirmeyi, stratejik konumundan da öte, ekonomisini ayağa kaldırmak amacıyla, gerek enerji ve gerek diğer ham maddeler açısından son derece önemli görmekteydi. Bu arada, 1920 yılında kurulmuş olan Azerbaycan Komünist Partisi'de varolan karışık durumdan yararlanmak üzere çalışmalar içerisindeydi. Şurası bir gerçektir ki, sömürgeci ülkeler son yüzyıla kadar sözcüğün en yalın anlatımıyla “işgalci” idiler. Oysa, gitgide dünyanın birbirinden daha çabuk haber alır hale gelmesiyle yeni bir döneme girilmişti; artık “işgalciler” işgal edecekleri topraklarda “işbirlikçiler”ini de oluşturmalı ve işgallerine “hukuksal kılıflar” da hazırlamalıydılar. 2 Şubat 1920 tarihinde Umum Rusya Merkezi İcra Komitesi çalışması hakkındaki raporunda şöyle demekteydi: Biz DENİKİN aleyhine sözleşme imzalamayı Gürcistan ve Azerbaycan'a teklif ettik. Onlar başka devletlerin içişlerine karışmadıklarını bahane ederek baş çevirdiler. Görelim Gürcistan ve Azerbaycan'ın işçi ve köylüleri buna nasıl bakacaklar.(5) 1920 yılındaki çarpışmaların sonuçları sayesinde, Kafkaslar'daki durum Sovyetler lehine gelişti. 17 Mart 1920 tarihinde V.İ.LENİN Kafkas Cephesi Askeri Şurası'na gönderdiği telgrafta Bakü'nün işgal edilmesi konusunu şu sözlerle açıkça dile getirmişti: Bakü'yü almak bize oldukça ve oldukça zaruridir. Bütün çalışmalarınızı buna verin, hem de beyanatlarda son derece diplomatik olmak ve sıkı yerli Sovyet hakimiyeti hazırlandığını tamamıyla belirtmek lazımdır.(6) Bir yandan da, “çağdaş işgalcilik” yöntemlerinden biri daha sahnelenmekteydi: Moskova'ya gelmiş Ermeni temsilcileri aracılığıyla Ermeniler'e vadedilen topraklar karşılığında, Ermeni çetelerinin eliyle Azerbaycan topraklarında karmaşa ve kıyım faaliyetlerinin yaygınlaştırılması. Kısaca özetleyelim son durumu; kendi iç sorunlarının üstesinden gelmeye çalışan gencecik bir devlet; etnik, dini, stratejik, zengin enerji kaynakları, “doğu” ülkelerine “kötü örnek” olması gibi bir çok nedenle ortadan kaldırılması gerek Sovyet Rusya gerekse Avrupa tarafından gerekli görülen bir filiz, bir yandan kendi dışındaki bir iç savaşta taraf olmaya zorlanıyor, bir yandan “işgalci”nin işbirlikçileri yasal zeminde güçlendiriliyor ve duruma en uygun “maşa” ile ateş ha bire karıştırılıyor… Bu durum karşısında bütün askeri güçleri ile batı sınırında Ermeni toprak tecavüzlerine karşı koymaya çalışan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'ne yapılacak en uygun saldırı kuzeyden, Hazar'dan olmalıydı ve gereği yapıldı. Hükümet 17 TEMMUZ 2008 müttefiklerden Ermeni saldırılarının sonlandırılmasını sağlamak üzere girişimlerde bulunmasını istediğinde ise artık çok geçti. 28 Nisan'da Rus 11. Kızıl Ordusu kendisine verilen görevi yerine getirmiş, Azerbaycan'ı bütünüyle çiğnemiş ve Bakü'ye dayanmıştı. Mutlaka bilinmesi gereken bir gerçek te, Azerbaycan sınırlarını geçen ordunun başında Necati adında bir Türk komutanın olduğu ve bu ordunun asıl amacının, Azerbaycan topraklarından geçerek ölüm kalım savaşı veren Türkiye'ye yardıma gideceği yalanıydı. 27 Nisan 1920'de parlamento Mehmet Emin Resulzade başkanlığında son kez toplandı. Mehmet Emin Resulzade ve Şefi Rüstembeyov'un kesin itirazlarına karşın toplantıda saat 23:00 sularında, egemenliğin, çarpışma olmaksızın Bolşevikler'e devredilmesi kararı alındı. Hükümet kendi eliyle kendini bitirmişti. Bu kararın Sovyet Rusya'nın başkentindeki yansıması ise V.İ.LENİN'in şu sözlerinde vurgulanıyor: … Bu, o demektir ki, şimdi bizim bütün sanayimizi canlandırabilecek bir ekonomik dayanağımız vardır. Böylelikle ulaştırmamız ve sanayimiz Bakü petrol madenlerinden çok büyük yardım alacaktır.(7) Mehmet Emin RESULZADE'nin o tarihi toplantıdaki sözleri unutulmamalı ve yalnızca Azerbaycan için değil, bağımsızlık savaşı veren tüm uluslar için ışık olmalıdır: Yazıklar olsun ki, biz daha yeni serpilmiş inancımızla “Bir kere yükselen bayrak bir daha inmez” düşüncesine ettiğimiz aferinleri unuttuk, canımız ve malımız korkusuna bu istiklal bayrağını kırmızı bir beze değiştik”(8) Böylece, Mehmet Emin Resulzade'nin sözleriyle, “insanlara hürriyet, milletlere istiklal” vadeden ve dünyaya örnek olabilecek bir hükümet Avrupa ve Sovyet Rusyası'nın paylaşım savaşında uygun görülen ellere teslim edilmiş oldu. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti, ülkenin tarihi gözönüne alındığında milli toprakları olarak adlandırılacak arazilerine sahip çıkmıştı. Tartışmalı bölgelerle birlikte 114 900 km² olarak bilinen topraklardan, hiçbir tartışmaya mahal vermeyecek 97 300 km² sinin bütünlüğü sağlanmıştı.(9) Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra 86 600 km² toprak üzerinde kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti, bu toprakların da %20 sini fiilen kaybetmiş durumdadır. Tarihini bilmeyen ve onun sonuçlarından ders almayan bir ulus, denizde rasgele her dalgaya teslim olan bir gemiye benzer. Velev ki, kaptan köşkünde en usta kaptan otursun, tüm mürettebat aynı bilinçle yek vücut değilse, sonuç dalgalarda yitip gitmektir. Tarih boyu yaşananlar göz önüne alındığında, elbette geçmişin öcünü almak amacıyla değil, ama geçmişteki hatalara, yanılgılara düşmemek adına, Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan Cumhuriyeti ve diğer Türk soylu cumhuriyetlerin, varlıklarını koruyabilmek için gerçek anlamda bağımsız ve ortak çıkarlar çevresinde sıkı bir işbirliği geliştirmeleri gerekliliği çok açıktır. Bunun da ilk ayağı, tarihimizdeki gelişmeleri bütün boyutları ile araştırmak, incelemek ve doğru olarak bilmektir. Dipnotlar: (1) Nesib Nesibzade, Azerbaycan Demokratik Respublikası, Bakü 1990, s.10. (2) Nesib Nesibzade, Azerbaycan Demokratik Respublikası, Bakü 1990, s.11. (3) Nesib Nesibzade, Azerbaycan Demokratik Respublikası, Bakü 1990, s.12. (4) Azerbaycan Tarihi 1918-1920, Prof.Dr. Cemil Hasanlı, Ankara 1998, s.V, “Sunuş, Dr.Mehmet Kengerli.. (5) V.İ.Lenin,Azerbaycan Hakkında, s. 163. (6) V.İ.Lenin,Azerbaycan Hakkında, s. 164. (7) V.İ.Lenin,Azerbaycan Hakkında, s. 168. (8) M.E.Resulzade, Asrımızın Siyavuşu, Bakü 1991, s. 55. (9) Adres-Kalendar Azerbaydjanskoy Respubliki, Pod.Red.A.M. Stavrovskogo, Bakü 1920, s.50. (Alıntı: Azerbaycan Tarihi 1918-1920, Prof.Dr. Cemil Hasanlı, Ankara 1998, s.2. 18 TEMMUZ 2008 Azerbaycan'ın İstiklâlinin 90. Yılında Azerbaycan ve Mehmet Emin Resulzade (*) Prof. Dr. F. Sema Barutcu ÖZÖNDER KÖKSAV Başkanı K ÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı'nın Türk Dünyasının Fikir Mimarları Toplantıları dizisinden KırımKafkasya Araştırmaları Enstitümüzün katkılarıyla düzenlediğimiz Azerbaycan'ın İstik-lâlinin 90. Yılında Mehmet Emin Resulzade Toplantısına hoş geldiniz, şeref verdiniz. Vakfımız, kurucu başkanımız, daimî şeref başkanımız Prof.Dr. Cihat ÖZÖNDER'in KÖKSAV'ın kuruluşu aşamasında belirlediği ilke ve hedeflerinin, etkinlik alanlarının bir sonucu olmak üzere, onun manevî varlığının verdiği güç ve destek ile yeni bir periyodik etkinliği gündemine aldı: Türk Dünyasının Fikir Mimarları Toplantı dizimizin ilkini Azerbaycan devletinin kurucusu, fikir ve siyaset adamı Mehmet Emin Resulzade'ye ayırmış olmamız bir tesadüf değildir. Anadolu Türklüğü Türk bayrağını Anadolu'nun her karışında yeniden yükseltmek için mücadele ederken, manen güçlü! Çünkü varlıklarıyla yanlarında olan kardeşleri Azerbaycan Türklüğü de var. İki istiklâlci, iki fikir ve siyaset adamı, iki Türk milliyetçisi, iki halkçı, iki lâik, iki ceditçi, iki karizmatik lider… Kendilerinden sonraki kuşaklara bıraktıkları miras “bağımsızlık şiarımdır” ideali. Bir güçlü Türk geleceği ülküsü… Geçtiğimiz gün 28 Mayıs 2008'de, Çarşamba günü Azerbaycan devletinin kuruluşunun 90. yılını Azerbaycan Kültür Derneğimizin önderliğinde bir kez daha idrâk ettik, coşkuyla kutladık. Ebülfeyz Elçibey, 1920'de inen bayrağı bütün Sovyet hayatı boyunca yeniden yükseltme ülküsüyle yaşayan ve yeniden istiklâlin mücadelesiyle adım adım, kişi kişi yola çıkan ve kitleleri peşinde sürükleyen, halkın güçlü cephesini kuran önder. Güçlü, çünkü onun Mehmet Emin Resulzadesi var, güçlü çünkü onun “askerinim” dediği Mustafa KemalAtatürk'ü var. 28 Mayıs 1918. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün istiklâl mücadelesini Anadolu'dan başlatmasına henüz bir yıl var. Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkarken güçlü, çünkü savaştan yorulmuş, işgal altındaki Anadolu Türk'ünün doğusunda kurulmuş bir Türk devleti; Azerbaycan Cumhuriyeti var. Kurucusu, Azerbaycan Türklüğünün istiklâl mücadelesini “bir kere yükselen bayrak bir daha inmez” şiarını kendisine ülkü edinerek yapmış bir model önder: Mehmet Emin Resulzade. Bugün mutluyuz, gururluyuz, daha güçlüyüz. Yanı başımızda bayrağı Hazar'ın rüzgârıyla dalgalanan, ama hüzünle dalgalanan bir Türk devleti daha var. Hüzünlüyüz, ama kararlı olarak idrakindeyiz ve (*) 31 Mayıs 2008 Tarihinde KÖKSAV tarafından düzenlenen “Türk Dünyası’nın Fikir Mimarları” adlı toplantıda Prof. Dr. Sema Barutçu ÖZÖNDER’in konuşması. biliyoruz. Azerbaycan yurdunun kalbi Karabağ, 19 TEMMUZ 2008 1. 15 Mart 2008'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda kabul edilen “Ermenistan'ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çıkmasının istendiği” tasarının gerçekleşmesi için yapılması gerekli her türden girişimi bir an önce başlatmalarını; Ağdam, Laçın, Kelbecer, Fizuli, Cebrayıl, Zengilan ve Gubadlı birilerinin himayesinde hâlâ işgal altında. Bugün yerinden yurdundan olmuş milyonlarca sürgün ve kaçgınla kardeş devletimiz baş başa. Tarihî Revan Türk Hanlığının yerinde 2. İşgal ettiği topraklarda bile askerî tatbikat yapma cesaretini gösteren Ermenistan devletinin bu cesaretinin kaynağını nereden bulduğunu sorgulamalarını; bugün bir tek Türk yok, 1800'lerin başından itibaren ya sürüldüler ya soy kırıma uğradılar. Azerbaycan'ın bugün Ermenistan işgali altındaki yerlerinde Türk kültür mirası; Kelbiçer'deki Otahlı ve Başlıbel Mescitleri, Seyit Asadullah ziyaret- 3. Azerbaycan-Ermenistan anlaşmasını sağlama işinin havale edildiği, ama bugün artık işlevinin, Ermenistan'ın işgalini uzun yıllara yayarak “de facto” durumu “de jure” hâle getirme sürecinin bir parçası hâline gelen Minsk Grubunun işgalin sona erdirilmesinde artık bir işe yaramadığını idrak etmelerini; gâhı, Laçin'in köylerindeki bütün cami, mescit ve kabristanlar, Kubatlı'daki 14. yüzyıla ait kabristan ile 14 ve 17. yüzyıllara ait Yusufbeyli, Mollalı, Mirler, Memer camileri, Zengilan'daki 1304 yılına ait türbe, köylerdeki cami ve mescitler, Fuzuli şehrindeki kabristan, 1414 yılına ait Kutlu 4. Ve işgalin bir an önce sona ermesini sağlayacak her tür tedbirde iki kardeş devletin iş birliğini geliştirmelerini ve milyonlarca kaçgın ve sürgünün yurtlarına dönmelerini sağlamalarını; Musaoğlu Türbesi, Hanoğlu Türbesi, Kengerli Camii, Şuşa'daki Cevherağa camileri yerle bir edildi, yakıldı yıkıldı. Başta Azerbaycan'ın en eski müzelerinden Şuşa 5. Kaçgın ve sürgünlerin maddî ve manevî her tür sorunlarının giderilmesi için el birliği içinde olmalarını ve kardeşlerimizin yalnız olmadıklarını, onların dertleriyle dertlenen, sevinçleriyle sevinen kardeşlerinin oldukla-rını hissettirip duyurmak için Türkiye'den âcil bir yardım kampanyasını başlatmalarını; müzesi olmak üzere on binlerce eseri olan onlarca müze, milyonlarca kitap ve el yazmasının korunduğu yüzlerce kütüphane, Karabağ'ın Türk tarihine ait kaynakları, arkeolojik buluntular, eski el yazmaları yağmalandı, tahrip edildi, yakıldı, yıkıldı, büyük bir kısmı da Ermenistan'a götürüldü. Ve Dünya bu işgali sessizce seyrediyor. Ve dünya 6. Ermenistan'ın işgali altındaki yerlerde ekolojik dengeyi yok eden ve kültürel mirası tahrip eden faaliyetlerini bir an önce durdurması için gerekli her tür tedbirin alınmasını talep ediyoruz. Azerbaycan Türklüğünün insanlığın kültür mirasına armağan ettiği kültür hazinelerinin yok olmasını da sessizce seyrediyor. Ve Dünya, Azerbaycan'ın yüzbinlerce kaçgın ve sürgünün Talep ediyoruz, çünkü bu iki devletin evlâdı, Azerbaycan ve Türkiye Türklüğünün “bağımsızlık fikri”nin mimarı olan iki büyük devlet kurucusunun evlâdı, ve bu iki kardeş ulus istiklâlin bedelinin ne olduğunu da bu iki önderinden aldığı ortak şuur mirasıyla çok iyi biliyorlar. Ermeni işgali altındaki yurtlarına dönemeyişlerinin verdiği ıstırabı, eziyeti yine sessizce seyrediyor. Türkiye Cumhuriyeti'ni ve Azerbaycan Cumhuriyeti'ni yönetmeye seçilenlerden ve yönetmek için seçilmeye talip olanlardan bu iki Türk devletinin Saygılarımla, vatandaşları olarak şunları talep ediyoruz: 20 TEMMUZ 2008 Azerbaycan Basınına Yansıyanlar... © 2008 All rights reserved. Citing to ANS PRESS is necessary upon using news. 21 TEMMUZ 2008 Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin Kurucuları ve Varisleri Prof. Dr. Nesib Nesibli 2 8 Mayıs 1918’de Azerbaycan tarihinde bir ilk olarak milli ve bağımsız bir devletin kurulduğu duyuruldu. Bu Azerbaycan coğrafyada kurulan ilk bağımsız devlet değildir. Ancak milli temellere dayanarak Azerbaycan adını taşıyan ilk devlet kurulmuştu. Avrupalıların xıv. Yüzyılda yaşadıkları dönemi Azerbaycan yeniden 1918 de yaşamaktaydı. Bu coğrafyada millet devlet kuruculuğu( nation-state building) başlıyordu. Azerbaycan'ın tek yasal organı olan milli şura millet devlet imperativine uygun olarak dünkü müstemleke Azerbaycan'da yoktan bir devlet kurmalıydı. Yani devletin karekterize eden hazine ve mali sistemi,ali yürütme organlarından yerli hakimiyet organlarına dek kurulmalıydı. Yeni ordu ilan edilmiş sınırların garantisi başka bir deyişle vatanın bağımsızlığı prensibinin garantisi olmalıydı. Petrol sanayi düzenlenmeli, ayrıca köy işlerinde düzenlemeler yapılmalıydı. Milli medeniyeti yeniden gözden geçirip bunu yükseltecek eğitim, medeniyet ve de sağlık bakanlıkları kurulmalıydı. Yani görülmesi gereken bir sürü iş vardı. Bütün bunlar ise ilk altı ayda Baksovet denen Rus-Ermeni rejimi ile daha sonra ise Ermenistan ve iç Ermenilerle sürekli muharebe koşulları altında yapılmalıydı. Ne mutlu ki, harbi işleri yoluna koymayı ilk altı ayda Osmanlı Mehmetçik üstleniyordu. İstiklal beyannamesinde kaydolduğu gibi Azerbaycan devleti demokratik bir cumhuriyet o dönemin tabiri ile halk cumhuriyeti olmalıydı. Yani milli hakimiyet mefkûresi devlet idaresinin en efektif ama en zor şeklinde gerçekleşmeliydi. Hukuk devleti kurulmalı kanun üstünlüğü sağlanmalıydı. Bu, Müslüman doğu dünyasında cesaretle atılacak ilk adımdı. Osmanlıda sultanlık, İran'da monarşinin başka bir şekli olan şahlık , Arap dünyasının büyük bir bölümü müstemleke kalan bölümü ise küçük şeyhliklerden ibaretti. M. Emin RESULZADE Küçük ve de geçmişte müstemleke olan Azerbaycan Müslüman dünyası için yeni bir model oluşturacaktı. Millet kuruculuğu kısmında ise üstünden asırlar geçmiş problemler çözülmeyi bekliyordu. Devletin adı bile sadece Bolşeviklerce değil İran devleti tarafından da itirazla karşılandı. Kacar imparatorluğu komşu güney Azerbaycan'a hak iddia edilir korkusuyla yeni devletin adının Azerbaycan olmasına karşı çıkıyordu. Bir süre basında tartışmalar yaşanır bakı devleti İran tarafını güney kısımda herhangi bir hak iddia edilmeyeceğine dair inadırdı.1919. yılın sonuna doğru artık İran' la demokratik Azerbaycan arasında konfederasyon kurulmasından bahsediliyordu. iki ülke arasında ilişkiler normal bir şekilde seyrederken, onlarca belge imzalandı. Müstemleke döneminde Çar rejimi tarafından değiştirilen etnonim (halkın adı) ve longvonim (dilin adı) konularına da açıklık getirilmeliydi. Bu bölümde pek sorun yaşanmadı. Kanun çerçevesinde milletin adının; Türk olduğu millet dilinin ise çoğunluğun konuştuğu Türk dili olduğu tespit edildi.(Osmanlıda Osmanlı milleti Osmanlı lisanı). Milli bilincin gelişiminin önünü kesen bu olumsuz 22 TEMMUZ 2008 etkenler milli hükümetin zorlanmadan çözdüğü hukuki tutanakları oldu. Kimlik meselesinin aydınlatılması için Çar rejimi ile geçmiş ilişkilere de açıklık getirilmeliydi. Bazı senetlerde Azerbaycancın Rusya'nın müstemlekesi olduğu, burada Rusların acımasız müstemleke siyaseti yürüttüğü gösterildi. Bu siyaseti yansıtan kanıtlardan bazıları ise gün ışığı bile gördü. Ermenilerin cinayetlerini araştıran ve onları toplayan ve senetleştiren fevkalâde istintak komisyonu işe başladı. Millet kuruculuğu alanında en önemli işlerden biri eğitim sisteminde başladı. Bu sistemin millileşmesi, ve gelişmesi için çok önemli kararlar alındı. Bunun yanı sıra resmi olarak dilin Türkçe olması konusunda (tarihte ilk kez) tarihi bir karara imza atılmış oldu. Azerbaycan hükümeti 27 Haziran 1918'de şu kararı almıştır:devlet dili Türk dili kabul edilerek ilerde mahkeme ,idareler dahiliye ve başka dairelerde görevliler bu lisanı bilenler oluncaya kadar Rus dilinin kullanılmasına da müsaide edilsin.(1) Parlamento resmi dili Türk dili ilan edilmiş, başka milletlerin temsilcileri kendilerini Rus dilinde ifade edeceklerdi. Bazen Hasan bey Ağayev meclisin başkan yardımcısı şu şekilde paraf yapardı: ''dilekçe Türkçe olmadığı için bakılmadı. ‘'halk cumhuriyeti döneminde milli kimliğin şekillenmesinde eşsiz işler yapıldı. Aslında Azerbaycan ve Türk adlarının resmen kabulü de Bu unikal devre aittir. Resul zade 1925'te şöyle yazıyor:Rusya müstemlekesinde yaşayan Müslümanlara Türk dedirtmek bugün kazanılmış bir davadır. yalnız Türk kelimesi değil Azerbaycan kelimesi de kazanılıştır. Siyasi elitin çoğunu parlamento ve hükümetteki müsavat partisi vekilleri ve de parlamento ve hükümette müsavatla beraber yürüyen müstakil demokratik gurubun üyeleri teşkil ediyordu. Sosyal köken bakımından çoğu aydın ve alt kademedeki memurlardı. yeni devlet millet kuruculuğu için gerekli olan binlerce yerli kadro inanılmaz derecede azdı. Rus ayrımcı siyaseti idareci kadronun son derece az olmasını gerektirirdi. Resulzade açıklık getiriyor:ermeni kilise mektepleri,gürcülerin asilzade teşkilatına has milli mektepleri senelerden beri ermeni ve gürcü maarifini temin etmekteyken Müslümanlara böyle bir imtiyaz verilmiyordu. milli maarif yalnız hususi mekteplerde okunan eski usul mescit mektebhanelerine münhasırdır.(3) Bu ağır koşullarda Azerbaycan halk cumhuriyetini kurucularının gördüğü işlerin büyüklüğü açığa çıkar. Bu milli demokrat kesim az sayıda olmasına rağmen gördükleri işler açısından sonraki nesiller için örnek teşkil ettiler. şahsi faaliyetlerinin önemi üzere sıralanması belki de mümkündür. Fakat en önemlisi bu tarihi millet devlet kuruculuğu prosesinde onların samimi katılımıdır. ve bu iştirak milli tarihimizde onları daima şükranla anmaya sebep olur. Resulzade milli şuranın başkanı ve parlâmento da müsavat fraksiyonunun lideridir. Ali merdan bey Topçu başı parlamentonun başkanı Paris barış konferansındaki Azerbaycan heyetinin başkanı Fethali han Hoyski başbakan, Nesip bey Yusufbeyli başbakan hasan bey ağayev parlamento başkanının yardımcısı Halil bey Hasmemmed bakan, Şefi bey Rüstembeyli bakan yardımcısı, Mehemmed Yusuf Ceferov başkan yardımcısı, Behbud han Cavanşir bakan, Dr. Sultanov Karabağ başkanı ,Samet ağa Mehmandarov harp bakanı, Mustafa bey Vekilov bakan, Mirzebala Memmedzade istiklal gazetesi redaktörü, Üzeyir ve Ceyhun Hacıbeyli kardeşleri iki dilde Azerbaycan gazetesi naşirleri ve başkaları binlerden yalnız birkaç tanesidir. Bu listeye Kafkasya İslam ordusu ve kumandanı nuru paşanı, Kafkas İslam ordusunun onlarca askerini daha sonra ise Azerbaycan ordusunun onlarca şehit askerini ilave etmek mümkün ve gereklidir. 27 Nisan 1920'de hakimiyeti 6 şartla (beşinci şart:geçmişteki devlet adamları,hükümet üyeleri, ve millet vekillerinden hiç birisi siyasi cinayetle suçlanamayacak.)ele almış komünistler siyasi eliti mahvetmeye başladı. Ordudaki rütbeli askerlerden mülki memur görevindeki her keskimden kara listeye alınmaya başladı. Çoğu yok edildi. Sovyet rejimi kendine ve kendi karakterine uygun yeni bir siyasi elit oluşturmalıydı. Sovyetlerin yeni siyasi elit projesi 1920-1980 yıllar arasında Sovyetlerin yeni elit oluşturma siyasetini kısaca irdeleyecek olursak, aşağıdaki önemli hususlara değinmek mecburiyetindeyiz: birincisi, 70 yıllık Sovyetler devrinde Moskova'nın Azerbaycan'a yönelik siyaseti form olarak bir birinden farklı birkaç evreden geçse de (4) karakter bakımından Çar döneminin siyasetinin devamı sayılırdı. 23 TEMMUZ 2008 Çar döneminde planlanmış işlerin bir çoğunu Sovyetler döneminde hayata geçirmek mümkün oldu. Bu tedbirlerin esas amacı Azerbaycanda merkezkaç eğilimini önlemek olduğundan bu eğilimlerin esas etkeni olan milli şuurun şekillenmesi ve yönlendirilmesi, lokal siyasi elit kadro yetiştirilmesi dikkat merkezinde idi. buna uygun olarak siyasi terör,milli aydınların fiziki olarak yok edilmesi ile birlikte şekil olarak milli,içerik olarak sosyalist medeniyet formülü ile milli şura etki edebilecek bütün etkenlerin önlenmesine çalışıldı. Milli aydınlar yok edildi. Örneğine çok az ülkede rastlanılan kültür soykırımı başlatıldı. Etnik birliğin adı(etnonim) değiştirildi. Yani Türk yerine Azerbaycanlı kelimesi kullandırılmaya başladı. Milletin konuştuğu dilin de adı (longvonim) değiştirildi. Yani Türkçe Azerbaycan diline çevrildi. Alfabe ise önce Latin ,sonra ise Kril alfabesi ile değiştirildi. Soyadların sonuna Rus''ov'',''yev'' ekleri ilave edildi. Halkın etnik mensubiyetini gösteren bütün işaretlere tabu kondu. Nevruz bayramı yasaklandı. Dine kısıtlamalar getirildi ve sadece yas meclislerinde kullanılmasına izin verildi. xıx yüzyılda Çar rejimi İran'ın kültürel nüfuzunu önlemeye çalışsa da Rus Bolşevik rejimi tarih alanında paniranizmi teşvik etmeye başladı. Azerbaycan'ı Türk dünyasından tecrit etme siyasetinde komünist rejimi Çarizmden sadece gaddarlığı ile farklılık gösterdi. Sözde;Sovyet halkı ve Sovyet patriotizmi halka tahmil edildi.İkincisi, milli kültür alanındaki devlet terörizmine bakmayarak Azerbaycan oldukça modernleştirildi. Sanayileşme, yeni sosyal sınıflar, eğitim, sağlık sisteminin, kültür alanının görülmemiş gelişmesi ile milletin özellikle de Bakû'nün ve ahalisinin suratı değişti.(E. Hüseyinzadenin dediği gibi:millet fireng kıyafetli oldu.) yeniden Ruslaşmış siyasi sosyal ve kültürel elit oluşturuldu. Böylece 1991 yılının Ekim ayında devlet bağımsızlığının elde edilmesi arifesinde kuzey Azerbaycan Türkleri, çelişkili ve dramatik millet devlet kuruculuğu prosesini yaşayarak milli kimliğin biçimlenmesi bakımından bir çok problemle karşı karşıya kaldı. Etnonim,linguonim,etnogenez gibi köklü konularda farklı bakışlar milli hayatı karekterize eden hususlardı. Milli şuur bakımından kuzey Azerbaycanlılar birbirine zıt Ruslaşmış elit ve özünü anlamak isteyen ancak milli şuuru karışmış iki halka bölünmüştü. Ülkede modernizmi sayıları az olan ancak hakim olan sınıf temsil ediyordu. ikinci kesim ise milli hayatını düşlediği gibi kurmak istiyordu. Rahmetli Ziya Gökalp'in gösterdiği tehlike yeni bağımsızlığını kazanmış kuzey Azerbaycan'ı tehdit etmekteydi: milli kültürü güçlü, ancak medeniyeti zayıf bir milletle milli kültürü bozulmuş, ancak medeniyeti yüksek olan başka bir millet siyasi savaşa girdiğinde kültürü güçlü olan millet daima galip gelmiştir.(6) ÇağdaşAzerbaycan'ın milli elit problemi : 1987 yılından sonra açık bir şekil almış ermeni tecavüzü kuzey Azerbaycan'ı sarstı ve milli elitin durumunu açık bir şekilde ortaya koydu. Azerbaycan millet ve toplumunun bölünmüşlüğü ortaya çıktı. Milli kurtuluş ve demokratik hareket sürecinde resmi ve de yeni kurulmakta olan serbest basında Sovyet döneminin mirası keskin bir şekilde eleştirilir buna karşın 1918-20. Yıllar arasında bağımsız halk cumhuriyeti kurulur. Göçmenleri ülkeye döndürmek için M.E. Resulzade , M.B. Memmedzade gibi muhaceret liderlerinin eserleri basılır,asrın başlarındaki biz kimiz sorusuna yeniden cevap aranırdı. Türk ve Azerbaycan türkü anlayışları vatandaşlık hukuku kazandı yeni kurulmakta olan siyasi ve kültürel teşkilatların hemen hepsi bu ifadelerden yaralanırdı. Güney Azerbaycan konusu yeniden popüler olmaya başladı. Görülmedik etnik passionarlıkla beraber sovyet devri mirası da kendini göstermekteydi. ''İnsanlar Meydana baskülü, Şekili, Nahcivanlı ayrı ayrı girmiş Azerbaycanlı olarak çıkmış''. (Sabir Rüstemhanlı) olsa da halk harekatı gidişinde az sonra milletleşme sahnesindeki eksiklikler kendini göstermeye başladı. Her şeyden önce halk hareketi dahilinde memleketliyi tutma meyilleri siyasi teşkilatların ve siyasi güç merkezlerinin oluşmasında kendini hissettirmeye başladı. Azerbaycan komünist partisinin sonuncu başkanı ve Azerbaycan Cumhuriyeti’nin birinci Cumhurbaşkanı olmuş Ayaz Mutellibov selefleri gibi hakimiyetini korumak için memleketliyi tutma siyasetinden yararlanarak aslen Bükülü olanları bu şehirli olmayanlara özellikle de Ermenistan'dan kovulmuş olanlara karşı koymaya,Akülüleri örgütlendirip milli azadlık ve demokrasi isteyen hareketi güçsüzleştirmeye çalıştı. Azerbaycan komünist partisinin ikinci adamı Victor Polyaniçko'nun ''icadı olan (yeraz irvan 24 TEMMUZ 2008 konusunda yapılan müzakereler ve yönlendirmesi dikkati çeker. Azerbaycan'ın yeni anayasası taslağının 23. Maddesinde devlet dilinin Azerbaycan dili olduğu belirtildi. Bu maddeyi referandumdan geçirmek için ülkenin bir sıra müessese ve teşkilatlarında ve de elmler akademisinde tartışma ve müzakereler yaşandı. Haydar Aliyev hakimiyetinin darbelerinden biri de eğitim sisteminde başlanmış millileşmenin önlenmesinde Rusça'nın yeniden Azerbaycan eğitim sisteminde rolünün artmasında kendini gösterdi. Azerbaycan'ın bağımsızlığından geçen bunca zamana rağmen Rusça eğitim alanından kalkmadı, aksine arttı. Ayna gazetesi mayıs 1997'de resmi statiklere dayanarak yazıyor: Azerbaycan Cumhuriyeti’nde 40 adet Rus, 381 adet ise uluslar arası mektep mevcut. Çoğunun Bakû de olduğu bu okullarda öğrenciler Rusya'dan getirilen kitaplardan öğrenmektedir. Sonuç olarak Rus devletinin vatandaşları gibi eğitilir.''(7)yıllardır tartışılan eğitim sistemi konusunda yeni kanun tasarısı da eğitim sisteminin millileştirilmesini dikkate alır. Tasarının 7. Maddesinde devlet eğitim kurumlarında Azerbaycan dili ile birlikte diğer dillerin (Rusça'nın) de kullanılmasını mümkün saymaktadır. Eğitim sisteminde derin kriz ve rüşvet ülke bilim ve kültür sahnesine de aittir. Milli şuurun gelişmesine olumlu etki edebilecek toplumsal bilimler alanında istiklal devrinde durgunluk yaşanmaktadır. Bağımsız Azerbaycan cumhuriyetinde milli kimlik alanında durumu siyasi partilerdeki keskin ideoloji fikir ayrılıkları ve çatışmaları da göstermektedir. Kosmopolitismle milliyetçilik arasındaki fikir ayrılığına sebep olan diğer mesele de milletin adı ve içeriği ile ilgili idi. Liberal kesim Azerbaycan milleti etnik mensubiyetinde bağlı olmadan bütün ülke vatandaşlarının sosyal siyasi birliğidir formülüne (8) uygun olarak etnik azınlıkları tahrik etmemek, onları Azerbaycan milleti toplumuna katarak bölücülüğü önlemeye çağırırdı. Müsavatçı kesim ise bu tür çabaları zamanında Osmanlı milleti oluşturmak çabaları gibi başarısız olacağını, vatandaşların büyük bölümünü oluşturan Türklerin milli şuurunu daha da karıştıracağını bildiriyor,azerbaycanda bir millet bütünlüğünün ülkenin uniter yapısının ideolojik esası olduğu azınlıkların hukuklarının bu devlette korunması gerekliliğini savundu. Azerbaycanlıları, Ermenistan'dan kovulmuş olanlar) ve bakinets milleti ''(Bakû milleti) anlayışları milli azadlık hareketine karşı koymaktaydı. Ebülfez Elçibey haziran 1992'de Azerbaycan cumhuriyetinin cumhurbaşkanı seçilmesi milli azadlık hareketinin (aynı zamanda demokrasini) temsil eden güçlerin milletinden yadırgamış komünist totaliter rejim üzerinde galibiyetinin belirtisi idi. Elçibey hükümeti dekolonizasyon siyaseti çerçevesinde milli hayatın millileşmesi yönünde bazı işler yapa bilmiştir. Mevcut anayasanın talebine uygun olarak Azerbaycan dilinin devlet organlarında kullanılmasına karar verildi. 22 Aralık 1992 yılında milli meclis devlet dili konusunda kabul ettiği bir kanunda onun Türk dili olması konusunda tarihi adaleti tespit etti. Bu kanunla Stalin rejiminin 'Türk' anlayışı üzerine koyduğu tabu kaldırıldı.Aynı zamanda eğitim sisteminin millileştirilmesine başlatıldı. Aralık 1991'de kullanılmaya başlayan Latin alfabesi ile derslikler basıldı. Milli mekteplerin statüsü ve popülerliği arttı. Türk toponomilerinin yeniden oluşturulması işi hız kazandı.milli meclis Ruslaştırılmış soyad eklerinin ''ov,yev'' değiştirilmesi konusunda sadeleştirilmiş kurallar onaylandı. fakat milli demokrat güçlerin idarecilik sahnesindeki hataları yüzünden ve de tarihi geleneği Türk ve İslam düşmanlığına dayanan Rusların (M.E. Resulzade) çabaları ile bir yıl sonra Elçibey hükümeti devrildi. Gence ayaklanmasından sonra (1993) hakimiyete gelmiş Haydar Aliyev eski totaliter istemi kurdu. Rusya'yı kıcıklandırmamak eski siyasi elitin desteğini kazanmak için elçi bey hükümetinin dekolonizasyon siyasetinden imtina etti. Yeni cumhurbaşkanı çok uluslu Azerbaycan'dan, çok milletli Bakû den konuşmaya başladı. Akrabacılık yeni siyasi "istibleşmentin şekillenmesinde esas prensibe çevrildi. 1993-96 yıllarında iktidarda ikinci kişi olan meclis başkanı Resul Guliyev milliyetçiliğin gerici bir akım olduğunu ülke ahalisinin büyük bir bölümünü teşkil eden Ermenistan asıllı kişilerin siyasi hayatta dominant güç olmasının kaçınılmazlığını ortaya koymaya çalıştı. ülkede siyasi istikrarı temin ettikten ve kişisel hakimiyetini güçlendirdikten sonra aliyev, elçi beyin kısa süreli hakimiyeti devrinde elde edilmiş başarıların üstüne gitti. Bu bağlamda Azerbaycan'ın yeni anayasasını kabulü erefesinde milletin ve milli dilin adı 25 TEMMUZ 2008 Böylece bağımsızlığın kazanılmasından uzun bir süre geçmesine rağmen azerbaycanda milli kimlik problemlerine çözüm bulunamamıştır. Hakim siyasi elit millete yabancı gözü ile bakıyor. Eğitimde millileşme önlenir,bilim ve edebiyat buhran yaşamakta, siyasi parti ve nüfusun bir kısmında aşağılık kompleksi hakimdir. Bugün üç Azerbaycan vatandaşı biz kimiz? Sorusuna dört farklı yanıt vermektedir. Milli kimlik konusunda yüzyılların içinden gelen belirsizlik yazılarda tavırlarda ve de siyasi arenada kendini göstermektedir. Bu da kuzey Azerbaycan'ın hayati problemlerinin ve bağımsızlığının dönülmezliğinin teminatı, arazi bütünlüğünün sağlanmasında olumsuz rol oynamaktadır. İtiraf etmeliyiz ki,demokratik hareket yenilgiye uğratılmış. Milli hareket de, milli demokrat güçler bu gerçeklikten yola çıkarak ve onu derk ederek son 20 yıllık mücadele yolunu kritik bakışla yeniden değerlendirmek,derin ilmi araştırma yapmak zorundadır. Başarısızlıkların nedeni petrol ve hakim rejimin baskısı ile açıklamak gibi kolay yolu seçmek faydasızdır. yorumların istikametlerinden biri olarak yıllardan beri belirttiğim fikri yeniden tekrarlamak zorundayım. Milli demokratik hareketin liderleri batı ülkelerinin azerbaycanda demokrasi isteyenleri ve halkın demokrasiye hazır olması fikrinde objektif ,aşırı optimist bir konum almışlar. Petrol, jeopolitik, geoekonomi ve diğer ilgili konuların insan severlikle ilgili konulardan ne kadar büyük önem taşıdığını son yıllardaki olaylar açık bir şekilde ortaya koydu. Aynı zamanda halkın demokrasi isteği asla diğer taleplerden daha üstün tutulmamıştır. Yorumlanacak konulardan birisi de devlet kuruculuğu devletçilik ideolojisi talep ederse millet kuruculuğu da milliyetçilik talep edecektir ve milletleşmenin belli bir seviyesine gelmedikçe demokratik idarecilik konusunu düşünmeye bile değmez. Devlet millet ilişkisini ve onların gelişme düzeyini belirlemek ise milli demokratik güçlerin görevidir,onların objektif bilimsel yorum getirmek yeteneklerinde bağlıdır. Sonuç: Milli demokrat güçler milli intibah döneminin (1905'ten sonra) zengin ideoloji-siyasi mirasının mirasçısıdır ve bu mirasa sahip çıkmaya bu mirastan yalnız reklam kaynağı gibi yararlanmak işinden vazgeçmeli hem de ondan öğrenmelidir. Nesiller arasında kopmuş ilişki onunla yeniden kurulmuş olur. Sovyet siyasetinin ürünü form olarak milli ,içerik bakımından kozmopolit sınıfın bu mirasa ortaksız sahip olma çabasına karşı eski ideolojik siyasi mirası bütün halkın ortak malına çevirmeği koymak olur. Milletleşme ve onun talepleri sırf milli güçlerin temel faaliyet alanlarından olmalı,pratik işle yeniden halkın sevgisini kazanmalı,yalnız bundan sonra yüksek siyasi görevler üstlenmek mümkün. DİPNOTLAR: 1. Azərbaycan Cümhuriyyəti hökumətinin qanun və binağüzarlıqları məcmei, no 1, 15 təşrini-sani 1919, s. 18. 2. Mehmet Emin Resulzade, İstiklal Mefkuresi ve Genclik, İstanbul:Amedi matbaası, 1925, s. 6. 3. Mehmet Emin Resulzade, Azerbaycan Cumhuriyeti (Keyfiyet-i teşekkülü ve şimdiki vaziyeti), İstanbul:Azerbaycan Türkleri Kültür ve dayanışma Derneği Yayınları, 1990, s.64. 4. Məsələn, baxın: Nesib Nesibli,Azerbaycan`ın Milli Kimlik Sorunu, Avrasya Dosyası, sayı 1, cilt 7, İlkbahar 2001, s. 144-145. 5. Amerikalı region mütəxəssisi S. Enders Wimbush bu barədə yazır: “Bildiğim kadarıyla hiçbir dış guc başka bir halka , hatta Navahalılara (ABD-de Hindu azınlık – N.N.) bu kadar başarılı bir yabancı kimlik empoze edmemiştir.” Bkz: S. Enders Wimbush, The Politics of İdentity Change in Soviet Central Asia, Central Asian Survey, vol 3, no 3, 1985, p. 71. 6. Ziya Göyalp, Türkçülüyün Əsasları, Bakı: Maarif, 1991, s. 48. 7. Ayna, 9 may 1997. 26 TEMMUZ 2008 20. Yüzyılda Azerbaycan'ın Toplumsal ve Siyasal Fikir Tarihinde Mehmet Emin RESULZADE'nin Yeri Prof. Dr. Cemil HESENLİ Azerbaycan Cumhuriyeti Milletvekili adamının mücadelesiyle tamam1. Büyük Yolun Başlangıcı lansın. Bu yıl Azerbaycan Halk CumhuM. E. RESULZADE yalnız büyük riyetinin kuruluşunun 90. yılı emeller ve düşüncelerin adamı kutlanmaktadır. değil, aynı zamanda onların hayata 21. yüzyılın başından beri bu geçirilmesinin iştirakçısıydı. Bu olaylara bakuldığında cumhuriyet anlamda onun bütün hayatı kurucularının, yoktan bir devlet mücadele içinde geçti diyebiliriz. yaratanların azemetli simasi ister O, büyük bir emperyalist güçle istemez gözlerimiz önünde cankarşı karşıya kalarak bu kutsal lanmaktadır. mücadelesini sürdürdü. Bu tarihi similar arasında, AzerM. E. RESULZADE'ye karşı baycan Halk Cumhuriyetinin Prof. Dr. Cemil HESENLİ mücadelenin baş planını emperkurucusu M. E. RESULZADE'yi yalist gücün birinci adamı olan İ. görmekteyiz. Onun bir düşünce adamı olarak bu V. STALİN düzenlemişti. Ve o da tesadüfi değil ki, büyük hareket içinde çok önemli bir yeri vardır. merkezin direktifleri esasında M. E. RESULBağımsız Azerbaycan'da Azerbaycan Halk CumZADE'ye karşı mücadele yalnız Baku'da değil, huriyeti'nin 90. yılının kutlanması, cumhuriyet onun sesinin duyulduğu her yerde - Kazan'da, Kırım'da, Orta Asya'da, hatta Moskova'da kurucularının, öncelikle de M. E. RESULvermekte idi. ZADE'nin anılması, onun tarihimiz için kıymetli adının, kargaşalı ortam içindeki mücadeleci Fikrimizce, ikinci önemli mesele M. E. RESULZADE düşüncesinde bir sistem olarak, daha hayatının ve büyük mücadelesinin öğrenilmesi, doğrusu, yaşadığı sosyal ortama göre vizyon için o dönemin çok iyi araştırılması gerekmekyaratan ışık tutan bir liderdi. Eğer bu sistematik tedir. yapı gerçekleşirse, biz sadece RESULZADE'nin, Bağımsız Azerbaycan'ın kurulmasında temel bakışlar sisteminin gelişimini tarihi süreç içinde prensipler gibi büyük öneme sahip düşüncelerin görebiliriz. Ve bu gelişimin geçtiği ilginç yol, 20. değerlendirilmesi tarihimizin aktüel problemi yüzyılın başlarında Azerbaycan basınının, siyasi olarak kalmaktadır. ortamın, sosyal fikrinin geçtiği yol olabilirdi. M. E. RESULZADE'ye Bakış: Fakat RESULZADE bu ortamın içerisinde Büyük tarihi şahsiyet kendi zamanının şartları yetişirken kendini kanıtlamanın olgularını da tespit dahilinde, yaşadığı tarihi süreç içinde öğreniledebiliyordu. Böyle bir ortamda onu bu millîmelidir. Milletin, halkın kaderinde rol oynamış medenî yenileşme muhitinin yetiştirdiği, büyük siyaset adamlarının fiziki varlığından geliştirdiği yetenekli bir yazardan yetenekli sonraki yaşantılarının temelini bu siyaset adamları siyasetçi kişiliğe doğru yükseldiğine tanık kendilerinin koyduğu görülmektedir. Kendi olacağız. Bu evrim bir daha gösterdiki, M. E. emelleri ile, kendi idealleri ile, kendi mücadeleleri RESULZADE bir tabu değildi ve hiçbir zaman ona ile. Bu emeller ve idealler o zaman halkın bu kriterlerle bakmanın gereği yoktu. O yaşadığı hafızasında yerleşir ki, onun taşıyıcısı olan siyaset 27 TEMMUZ 2008 lumu Resulzadeciler, Topçubaşovcular, Fethalihancılar diye parçalamak yada adlandırmak tehlikeli bir yoldur. En azından kabul etmek gerekir ki dönemlerinde onların tümü bir cephedeydiler. Neydi bu cephe; Azerbaycan'ın özgürlüğü ve bağımsızlığı mücadelesi bu dönemin siyasi adamlarına yaklaşmanın çıkış noktasını da bu düşünce sistemi oluşturmalıdır. 19. yüzyılın ikinci yarısında Azerbaycan'da M. F. AHUNDOV ve Hasan Bey ZERDABİ'den gelen bir milli uyanış ve bir kültürel yenileşme hareketi vardı. Sonraki dönemde bu belirli tarihi aşamalardan geçti. Bu sürecin başlamasında ZERDABİ'nin rolü ve sosyal görevi unutamaz. 21. yüzyılın başlarında doğu kültürüne batılı düşünceyi, ilmi ekleyip yeni, çağdaş Azerbaycanlı yetiştiren bu büyük insanın tarihimizde yerini belirleme ve takdir yeteneğimizi kullanamadık. Hasan Bey Zerdabi'nin "Magrib-zemin" dediği Avrupa'yla "Meşrik-zemin" dediği doğunun insan özgürlüğüne münasebette farklılıklarını sosyal müzakereye çıkarmıştı. Bu müzakereler bireyin özgürlüğünün toplumun özgürlüğü ile tamamlanması, milli hakların ummet coğrafyasından çıkarak milli sınırlarla tamamlanması düşüncesini ortaya koymaktaydı. Kendi simasında doğuyla batının sentezini yaşatan bu büyük insanın omuzlarında Azerbaycan İslam ümmetçiliğinden İslam milliyetçiliğine doğru tarihi yola çıkarken yolunu Türk milliyetçiliği mefkuresiyle tamamladı. Belirtilen sürecin başlangıcında biz Zerdabi'yi, merkezinde A. Hüseyinzade, A. Ağaoğlu, A. M. Topçubaşı ve M. E. RESULZADE'yi görüyoruz. Onların, "Kurtuluşumuz Türkçülüğümüzdedir" ve "Dirliklerin en kıymetlisi milli dirliktir" düşüncesi bu tarihi süreci tamamladı. Azerbaycan tüm İslam ve Türk dünyasında İslam ümmetçiliğinden Türk milletçiliğine doğru tarihi süreci başlatan ve onu sona erdiren ilk ülke oldu. Doğuda reform süreçlerini tetikleyen dinamikler;ilk gezete, tiyatro, opera ve cumhuriyet anlayışı bu büyük tarihi evrimin başlıca aşamalarıydı. M. E. RESULZADE'yi yetiştiren de işte bu tarihi süreç ve kadrolar olmuştur. Onun düşünce sistemine geçtiği tarihe, Azerbaycan'ın dününe, bugününe ve yarınına bakıldığında, milletinde devletinde bunun farkında olduğu görülmektedir. tarihi süreçte Sosyal gelişimin zaman anlayışı içinde kendini ispatlamış bir düşünce adamı olarak halkına her zaman yeni şeyler söyledi. Aynı yıllarda biz M. E. RESULZADE'yi bir fikir adamı kimliği ve yazar olarak "Şark-i Rus"ta, "Hümmet"te, "Davet"te, "İrşad"da, "Yoldaş"da, "Fiyuzat"ta, "Terakki"de ve "Tekamül"de görüyoruz. Aslında çok genç yaşlarında onun gelişimi ve olgunluğu tüm Azerbaycan'ın kaderini belirleyen insanların içinde gördük. Sonraları, RESULZADE'nin bu fikri yapısına dayalı olarak mesaj verdiği coğrafyanın daha da genişlediğini görmekteyiz. Coğrafyadan söz etmişken, M. E. RESULZADE'nin yaratıcılığı ve mücadelesi belirli coğrafi anlayışlar içinde değerlendirmeninde doğru olacağını söylemek isteriz. CoğrafiAnlayışlar: Aslında bu simgesel bir anlayış değil, siyasi mücadelenin belirli coğrafi sınırlar içinde verilmesini kendinde özümseyen bir mefkuredir. Ve bu Bakımdan RESULZADE'nin siyasi mücadelesinin coğrafi sınırlarının çok geniş olduğunu söyleyebiliriz. Bu sınırlar Rusya'dan, İran'a, Türkiye'den, Polonya'ya, Almanya'dan, Romanya'ya ve diğer ülkelerden geçmektedir.Yani etkilenim ve etkileşme süreci böyle bir coğrafya içinde kendini bulmaktadır. İşte bu büyük coğrafi sınırların merkezi, çıkış noktası Azerbaycan'dır. O Nerede, hangi ülkede olmasına bağlı olmayarak, ömrünün sonuna kadar Azerbaycan davasını bu eksen üzerinde sürdürdü. Bu ideal onnun yaşam biçimiydi. M. E. RESULZADE'nin görüşleri sistemin formalaşmasında, gelişmesinde, daha doğrusu, gelişimindeki etkisini yukarıda anlattığımız coğrafi bölge içinde harek kabiliyeti bulurken, onun düşünce sisteminin öğrenilmesi gereği vardır diyebiliriz. 20. yüzyılın başlarında yaşayan, hayatını Azerbaycan'ın özgürlüğü ve bağımsızlığı uğrunda mücadeleye ayıran siyasi şahsiyetler ve fikir adamları arasında yapay komploların üretilmesi köt bir gelenek halinene çevrilmiştir. Maalesef, biz M. E. RESULZADE'yi de bu komplo ve entrikalar içinde görmekteyiz. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, bu tehlikeli bir gelenektir. Halen devam eden bu alışkanlığı sonlandırmanın zamanı gelmiştir. Top- 28 TEMMUZ 2008 Meşrutiyet devrimini yazılarıyla ilk destekleyenlerin başında M. E. RESULZADE' yi görmek mümkündür. Yazılarının birisinde; "İran'da devrim başladı. Rusya devrimine nazaran bir ayrı tonda, bir ayrı renkte başlamış olsa da, önemli değil. O İran'ın durumuna bağlıdır. İran'ın genç devrimi kendi eğitimcisi olan Rusya devrimini bir çok alanda taklit etti. "İran'da Ocak Ayının Dokuzu" makalesi M. E. RESULZADE'nin tek İran devrimine değil, aynı zamanda Rus devrimine münasebetini de ortaya koyarken, Ocak ayının dokuzu mu neydi? Cevabında ise, Ocak'ın 9'u istibdat ve özgürlüğün ilk kanlı mücadelesiydi. İşte Rusya'yı taklit eden İran devrimi de bir Ocak'tan dokuzu çıkarmış, İran'da devrimin temelini atmıştır. İran devrimiyle yakından ilgilenen M. E. RESULZADE bu devrimin milli karakterini belirler. O, "Tekamül" gazetesindeki makalesinde İran devriminin merkezinin Azerbaycan'a geçtiğini göstererek yazıyordu: "Bu günler Azerbaycan bir ateş-i inkilâb ve ihtilâl içinde yanıp yakılmaktadır. Bu inkilapta büyük rol oynayan Türklerdir. Evet, Çünki Kafkas vilayetlerinde işçilik etmekle kesb-i rûzi (rızk) eden İranlıların çoğunluğu Azerbaycan Türkleridir ki, burada Rusya işçileri arasında işlemekle hürriyyet ve fedakarlık işlerine alışmışlar". M. E. RESUL-ZADE'nin asrın başlarında ileri sürdüğü "İran bahadırları Türklerdir" fikri 20. yüzyılda yüz vermiş bütün sonraki İran devrimlerinin timsalinde tarihin sınağından çıktı. 1908 yılı haziran ayında Mehmed Ali Şah, İran Meclisine Rus toplarıyla ateş ettiğinde Meşrutiyetcilerin çoğu umutsuz hale geldiler. Devrimin birinci aşamasında aktifliğiyle seçilen Seyid Muhammed Tabatabayi Tahran sokaklarında yaralandıktan sonra kendi yakın adamlarına silah kullanmamaları ve tanınmamak için 2-3 takım aba ve ammame yollasınlar diye gizli haberler gönderiyordu. Tahran Meşrutecilerinin aba ve ammame aradığı ağır durumlarda Tebriz ayaklandı. Ne Mehmed Ali Şah tehditleri, ne de Rusların mudahelesi Azerbaycan'ı mücadeleden vaz geçiremiyordu. Settarhan'ın Tebriz'in merkezinde, Emrekız mahallesindeki cesurluğu devrimin sesini İran'dan çok çok uzaklara yaydı. Artık bu zaman Tebriz olaylarının tek gözlemcisi değil, aynı zamanda katılımcısı olan M. E. RESULZADE, "şu ana kadar Tebriz'de bu kadar şiddetli çatışma olmamıştı. Meşrutecilerin bazı 2. RESULZADE ve SETTAR HAN: 20. yüzyılın başlarında o Kuzey ve Güney Azerbaycan'da ortaya çıkan hareketlerle dikkat çekmekteydi. Genelde her iki Azerbaycan'da zulme ve haksızlığa karşı, milli haklar uğrunda geniş mücadele dönemi başlamıştı. Durumun anaormalliği, her iki Azerbaycan Çar istibdadından rahatsızdı. 1905 yılından önce 1904 yılının sonbaharında ve 1905 yılının ilk günlerinde Muğan'daki Alar cemaatinin, Çar yönetimince göçe zorlanma politikası, ve sömürgeci politikasına karşı verilen kahraman mücadelenin, kendi torpaklarını korumaları Petersburg'ta ki imparator sarayına kadar varmıştı. Rusya imparatorluğunun başkentinde senator Kuzminski'nin acilen Baku'ya gelerek Muğan'daki ve özellikle Kafkasya'yı saran isyanlar ve gerginliklere bağlı idi. 20. yüzyılın başında Bakü, Tiflis ve Petersburg'da çıkan gazetelerin sayfalarına, asrın birinci on yılında Bakü ve Tebriz'de nasıl büyük olayların gerçekleştiğine tanık olduk. Biz olayların başlangıcında genç RESULZADE'yi günden güne genişleyen özgürlük hareketlerinin içinde görüyoruz. Önce kuzeyde, sonra güneyde. Azerbaycan aydınları ve yazarları arasındadır. 1905-1907 yıllarındaki Rus devrimine, hem de 1908-1911 meşrutiyet hareketine, Settarhan hareketine katılan yine Resulzade olmuştur. O günkü Azerbaycan basınını M. E. RESULZADE yazılarında Bakü ve Tebriz'de, bütünlükle yakın doğu'da ve Rusya'da gelişen devrimci mücadelesini yaratmıştır. Onun bu konuyu içeren yazılarının sayısı 250'den fazladır. Bu yazılarının büyük bir kısmı İran devrimiyle ilgilidir. Mirze Bala MEHMETZADE şöyle yazar: "M. E. RESULZADE'yi 1908 yılından 1911 yılına kadar Tahran'da görüyoruz. Merkezini Azerbaycan ve onun hürriyet sever başkenti Tebriz teşkil eden İran devriminde demokrasi aşığı RESULZADE de gözlemci olarak kalmamıştır". Biz M. E. RESULZADE'nin Tebriz hareketi ve Tebriz kahramanları hakkında yazdığı dizi makalelerden onun bu harekete ve onun liderlerine ne kadar büyük ilgiyle yanaştığına tanık oluruz. Kanımızca, onun "İran Mektupları" Meşrutiyet hareketinin tarihini öğrenmek için bu gün içinde çok değerli kaynak olarak navzara alınmalıdır. 29 TEMMUZ 2008 mevzilerine 3-4 yüz kişi bir anda saldırıyordu. Bunların karşısında 5-10 kişi Meşrutiyetci kahraman dayanıp yardım gelinceye kadar onların önünü tutup, mevzileri koruyurdu. Haklarını anlayan adam kahreman olurmuş. Gerçekten bu gecenin çatışması devlet çatışmaları gibi bir çatışmaydı." Bundan sonraki yazılarında Settarhan ve Bağırhan M. E. RESULZADE'nin İran mektuplarının esas kahramanı olarak görüülürken, Tebriz'e saldıran Şah kuvvetleri ve Rus askerlerinin karşısında her mahallesi mevziye çevrilen tarihi şehrin şanlı adını Serdar-i Milli'nin kahramanca mücadelesi kurtardı. Bir yıl kuşatılmış durumda yaşayan, direnişinden başka her şeyi - erzakı, yiyeceği tükenen Tebriz'i M. E. RESULZADE şöyle tasvir eder: "Zavallı Tebriz, Belalı mücahit ne kadar zorluk çekmiş, ne kadar saldırıya uğramış. Bir yıl boyunca üzerine yağmakta olan kurşunlara göğüs germiş olan Tebriz bir o derece vatan yolunda feda olmaya hazırmış ki, Rus ordusunun gelmesinden tedirginlikle öyle bir haldedir ki, şehirde yiyecek bitmiş, halk acından sokaklarda kalmış, mücahitler ot, yonca yiyip direniyorlar ve mühaliflerini şehre bırakmıyorlar. Burada çatışmada olmayan çok az insan bulunur. Yaşlısından tutun çocuklarına kadar tüfek alıp savunmaya çıkmışlar." M. E. RESULZADE 1909 yılı Mayıs ayında Tebriz'deki Osmanlı İmparatorluğu konsulosluğunda SETTERHAN'la görüşü hakkında Baku'ya ilginç bir telegraf çeker. Bu telgrafta Serdar-i Milli'nin siyasi ve manevi Bakumdan güzel tasviri verilirken; "Bütün İran'ı temin yolunda tamam dünyaca şöhret kazanmış olan, bu kahraman-i millinin ziyaretine nail oldum... Serdar'ın dış görünüşünü tarif etmek, bence, abestir. Zira bu suret-i benami (meşhur simayı) tanımayan bir kişi bulunmaz. Fotoğraf o aks-i milliği aynıyla bütün aleme neşretmiş ve her bir kese tanınmıştır. Serdar gayet de sıcak kanlı bir adam, hareketi çok fevri, konuşması çok ciddidir. Meşrute perestliği din derecesinde kavidir. Bu adam meşrute taraftarı olmakta fanatizm ediyor". Bir başka yazısında; Ruslar Tebriz'e dahil olunca Settarhan Tebriz'deki Rus konsolosluğuna gidip şu talepte bulunmuştu. "Ruslar ülkenin iç işlerine karışmasınlar. Fakat İran hükümetinin kayıtsızlığı sonucunda bunun karşısı alınmadı ve Serdar-i Milli Osmanlı konsolosluğuna yüz tutup Devlet-i Aliyeyi Osmaniye'nin himayesine sığınır." RESULZADE bunun sebebini sorunca Settarhan cevabında şöyle söyler: "Ben artık isterdim ki, bizim millet Osmanlı ile yakınlaşsın". Bu haber İstanbul'a ulaştığında Osmanlı İmparatorluğu Dış İşler Bakanlığı; "Bayrağ-ı Osmaniye tahtına sığınanlar lazımınca himaye edilmeliler". M. E. RESULZADE'nin fikrince, böyle bir düşüncenin ortaya çıkması Settarhan hareketinin ciddi sonuçlarından biri idi. SETTARHAN hareketiyle ilgili diğer bir ciddi sonucu M. E. RESULZADE Serdar-i Milli ile görüş zamanı onun kendi dilinden böyle ifade eder: "Artık bizim vazifemiz bitti. Bizimki askerlikti. Vazifemiz eskiyi yıkmak ve dağıtmaktı... Şimdi kurma zamanı gelmiştir. Bunun için başka kuvveler, yeni alimler lazımdır". Settarhan'la ilgili meselelere M. E. RESULZADE bir de 1914 yılı Kasım ayında Serdar'ın vefatı münasebetiyle yazdığı hazin bir yazıda değinir. Üzüntüyle belirtiyor ki, bir zamanlar Avrura gazetelerinin "İran Haribaldisi" adlandırdığı Settarhan son zamanlarda unutulmuştur. M. E. RESULZADE haklı olarak SETTARHAN'ın cismen 1914 yılında vefatına bakmayarak, onun 1910 yılında Atabey Parkında yüz veren bir çatışmada öldürüldüğünü yazıyordu. Bu yıl Ağustos ayının 7'sinde Tahran'ın Atabey Parkında Tebriz mucahitlerine saldırılmıştı ve Settarhan ayağından yaralanmıştı. Buna rağmen, M. E. RESULZADE şöyle düşünüyordu ki, milletin içinden yetişmiş olan bu kahraman her ne kadar avamlığı yönünden onun bunun entrikalarına kurban olsa da, bir çok meziyetlere sahipti. M. E. RESULZADE, SETTARHAN'ın şöhretiyle yenilgisini onun yetiştiği muhit ve o muhitin esirine çevrilmiş siyasi ve sosyal şartlarla bağlıyordu. İran Meşrutiyeti gelişemediğinden onun kahramanları da böyle bir facievi sona mahkumlardı. Fakat M. E. RESULZADE haklı olarak bu kanıya gelmişti ki, İran'da yenileşme SETTARHAN'ın adıyla bağlıdır. 3. “İran Türkleri"nden "Türk Ocakları"na : 1905-1907 yıllarında Rus devrimi ağır yenilgiyle sonuçlansa da, artık o kendi işini yapmıştı. Cemiyet yenilenmiş, toplumsal fikir değişmiş, milli haklar anlayışı siyasi müzakerelere dahil olmuştu. Genelde bu sürecin analiziAzerbaycan'da yeni bir aşamanın başladığını söylemeğe esas veriyor. M. E. RESULZADE'ye göre bu, milli medeni hareketten milli haklar uğrunda siyasi mücadeleye geçit aşamasıydı. Bu düşünce yalnız 30 TEMMUZ 2008 mücadelenin biçim ve metotlarının değişmesiyle bağlı olmayıp, aynı zamanda kuşakların değişmesiyle ilgili bir meseleydi. Mirza Fethalilerin, Hasan Beylerin, Gaspıralı İsmail Mirzaların yerlerini dolduran yeni kuşak Topçubaşlar, Hüseyinzadeler, Ağaoğlular yalnız şekil itibariyla değil, fikir ve düşünce, bu fikir ve düşüncenin siyasi müstevide yorumu itibarıyla da adlarını zikrettiyimiz büyük mirzalardan çok öne gitmişlerdi. Büyük emel perverlerin verdiği milli dava, milli haklar uğrunda mücadele tanınmış mütefekkir C. AFGANİ'nin "Milliyet dışında saadet yoktur" felsefesini açık aydın ortaya koymuştu. Fakat bu, haklar uğrunda bir davaydı, millet olmak hakikatini siyasi sahneye koymaktı, fakat milli bağımsızlık mefkuresi değildi. Bu mefkureyi az sonra biz M. E. RESULZADE'nin "Milli Dirilik" dizi yazılarında göreceğiz. Birinci Rus devriminin yenilmesi bütün imperiyaya, özellikle de Kafkasya'ya da ağır kötümserlik getirdi. E. M. TOPÇUBAŞOV ve İ. Ziyadhanov "Vıbork Bildirisi"ni imzaladıklarından Petersburg'da "Kresti" cezaevinin muteber misafiriydi. 1907 yılının sonunda Azerbaycan'ın ihtiyar maarif mücahidi ve cemiyetin derdine derman olan irfan tohumu serpmiş, kalemin mukaddes vazifesini millete hizmette gören Hasan Bey Zerdabi vefat etti. 1908 yılında M. E. RESULZADE İran'a, 1909 yılında A. AĞAOĞLU, 1910 yılında A. Hüseyinzade Türkiye'ye gittiler. 1905-07 yıllarının ılık devrim havası yeniden despotizmin dumanına bürünmeye başladı. Mirza Bala MEHMETZADE'nin tabirince; Rusya'da orta yüzyıl despotizmi yeniden hortlamıştı. Bu kara kabus yalnız Rusya'da değil, onun güneyi olan Kafkasya'da hürriyeti ve hürriyet severliği boğmaya başladı, aynı zamanda İran'da da irtica ve istibdadı kanadı altına aldı. Rusların İran'daki takipleri M. E. RESULZADE'nin, onunla birlikte S. H. TAĞIZADE'nin de Osmanlılıktan ve ittihad-i İslamdan Türk milliyyetçiliğine geçit dönemi yaşayan Türkiye'ye muhaceretiyle sonuçlandı. Büyük düşüncelerin ve bu düşüncelerle beraber emellerin taşıyıcısı olan büyük şahsiyetlerin muhacereti Azerbaycan'da görülmemiş bir siyasi boşluk yarattı. Bu boşluk o kadar büyüktü ki, bu dönemin cemiyeti ışıklandıran adamların muhaceretinden sonra Kafkasya'da yeniden karanlık bir ortamın başladığından, maariften yetim kalan Kafkasya Türklerinin ışığının söndüğünden söz ediyordu. Gazetelerin dediği gibi, onlar dilsizlerin dili, sağırların kulağı, körlerin gözüydü. Mecazi anlamda; küçük istisnalarla bu dilsiz, sağır ve kör olan siyasi muhit 1913'te, M. E. RESULZADE'nin, Baku'ya dönüşüne kadar devam etti. İster İran ve özellikle Türkiye muhacireti döneminde biz M. E. RESULZADE'nin siyasi Bakuşlarının hızlı gelişiminin, güclü inkişafının şahidi oluyoruz. İran muhacireti döneminde gördükleri onun İstanbul'da "İran Türkleri" dizi yazılarıyla sonuçlandı. Bu makalelerin milli gayesi ve siyasi mazmunu böyle bir fikir söylemeye esas veriyor: M. E. RESULZADE ilk müelliflerdendi ki, İran Türkleri ve onların etkin parçası olan Güney Azerbaycan Türkleri sorununu siyasi müsteviye çıkarmıştı. Aslında M. E. RESULZADE'nin "İran Türkleri" adı altında neşrolunan altı makalesi yalnız o dönem için değil, aynı zamanda günümüzde de Güney Azerbaycan hakkında toplumsal-siyasi öneme sahip ciddi tarihi ilmi araştırma olarak değerini korumaktadır. Burada Azerbaycan'ın tarihi, coğrafyası, edebiyatı ve kültürü hakkında ilk Bakuşta publisistik düşünce olarak yorumlanabilen çok ilginç bilimsel görüşler vardır. Örneğin, M. E. RESULZADE "İran Türkleri"nde bugün kasıtlı olarak, ya da bilinçsizce üstünden sessizce geçilen böyle bir fikir söylemişti ki, İranda Türkler ne Rusya'da olduğu gibi mahkum ve ne de Türkiye'de olduğu gibi hakim bir milletti.” M. E. RESULZADE haklı olarak az miktarda Türkmenlerden başka İran Türklerinin esasını teşkil eden Azerbaycanlılar arasında milli düşüncenin zayıf olmasını din etkisine bağlar. Onun fikrince, Şialık İran Türklerini o kadar Farslaştırmış ki, günümüzde onlar kendilerini Türkleşmiş Fars, yani aslen İranlı sanıyorlardı. 20. yüzyılın başlarındaki tarihi sürecin öğrenilmesi böyle bir fikri söylemeye esas veriyor ki, Azerbaycan'da dini ve milli düşüncenin sınırları düzgün belirtilmemiştir. Bu ve ya diğer derecede dini ve milli sınırların bozulması, uzun süre toplumun savunmasında önemli rol oynamış İslam'ın millet merhalesinde milli düşüncenin formalaşmasına karşı muafazakar mevkiye yuvarlandığının şahidi oluyoruz. Yüz yıla yakındır ki, Araz'ın her iki tarafında İslamcılık sosyal Bakuşlar sisteminde milliyetçiliğe, daha doğrusu, Türkçülüğe açık ve gizli formada direniş 31 TEMMUZ 2008 göstermektedir. Bunun tersi olarak milliyetçilik ve onun tezahuru olarak Türkçülük aynı zamanda sağlam İslamcılığın, itibarlı ve güvenilir İslam inancının önemli şartıdır. Güney Azerbaycan'da cereyan eden süreçte bu faktör mutlaka dikkate alınmalıdır. Aslında Türk sülalesi olan "Kacarların" yenilgisini doğru olarak milliyetçilik taleplerini anlamamalarıyla izah ediyor. Dünyanın milletleştiği bir dönemde Kacar hanedanının son şahları kendilerine milli sosyal dayanaklar hazırlama gerekliliğini anlamadılar. Hükümdarların Türklüğüne rağmen dil, töre ve idareciliğin M. E. RESULZADE’ye göre beş yüz yıldan beri şahlık tahtında bir Türk hanı otursa da, gerek bu hanlar, gerekse Türk ahali İranlılaşmış, yani Farslar tarafından asimile edilmiştir demektedir. M. E. RESULZADE'nin "İran Türkleri" araştırmasında Azerbaycan'ın merkezi şeheri olan Tebrizin İranın ve elece de Yahın Şerkin ictimaisiyasi heyatında roluna aid maraklı mekamlar var. O yazıyordu ki Fransız devriminda Marsel, Osmanlı devrimında Salonik ne ise İran devrimında da Tebriz odur. Azeri Türklerinden teşekkül eden hürriyyet mücahidleri bütün İran zülmet-pesendanına karşı yiğitçe göğüs germişler. Tebrizin üstün rolunu M. E. RESULZADE onun bir taraftan Rusyaya, diger taraftan Türkiye'ye hem coğrafi, hem de siyasi manada yakın olması ile izah edilmektedir. M. E. RESULZADE'nin "İran Türkleri" dizisinden beşinci yazısı onların edebiyatından söz ediyor. İran muhitinde, özellikle edebiyatta Farscanın üstün bir dil olduğu ortamda Türk dilinde yaratılmış edebi örneklerin, hatta dini konuda olsa bile, geniş bir şekilde araştırlması RESULZADE'nin büyük hizmeti idi. Bu doğrultuda M. E. RESULZADE birincilerdendi. O, tarihin bu tuhaflığını hayret ve istihzayla anlatıyordu. Türkce konuşulur, Türkce nutuk söylenir, Türkce vaazlar verilir, fakat yazıya gelince, hep Farsi kesilir. Buna rağmen, yazma ve okumanın bütünlükte Fars dilinin tekelinde olmasına bakmaksızın, Türkce konuşan, Türkce düşünen büyük bir kitleni milli bir edebiyatdan mahrum edemezdi. Yüz yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen, bu meselede İran M. E. RESULZADE'nin yazdığı kadar ileriye gitmemiştir. İran Türkleri problemini bir bütün olarak ele alan düşünce adamı; M. E. RESULZADE'idi. Metodolojik bakumdan doğru olarak o, Şah sevenlere, Azerbaycan Türklerinin bir parçası olarak yanaşmışsa da, Kaşkay Türklerine ayrı bir makale yazmıştır. Kaşkay Türkleri hakkındaki yazısı İran Türkleri içerisinde bu Türk toplumunun tarihi, medeniyeti, adet ve geleneği hakkında ilk yeterli sözdür. O yazıyor: "Kaşkayların ana dili Türkçedir, kendi aralarında Türkçe konuşurlar. Şiraz'da Türk adıyla meşhurdurlar." Bu yazı Kaşkay Türklerinin etnografyasının öğrenilmesi bakımından müstesna derecede önemlidir." Demektedir. Genellikle M. E. RESULZADE'nin "İran Türkleri" adlı dizi makaleleri Azerbaycan, İran ve genel Türk tarihinin öğrenilmesi açısından bugün de önemini koruyan ilmi araştırmadır. 4. Dirliklerin En Kıymetlisi; Milli Dirlik: Rus İmparatoru olan Romanovların hakimiyete gelmesinin 300. yıldönümünü 1913'ün Şubat'ında büyük merasimlerle kutladı. İmparatorluğun her yerini, en uzak ucgarlarını bir bayram havası bürümüştü. Rusya'nın tüm büyük şehirlerinde, il merkezlerinde bayram törenleri düzenleniyor, imparatora dualar okunuyordu. Bütün bu ihtişam 5 Eylül 1911'de imparator II. Nikolay'la birlikte Kiyev'e II. Aleksandr'ın abidesinin açılışına gelen P. A. Stolıpin öldürülmesinden sonra başlanan irtica ve represyalar fonunda ilk yumuşama olmuştu. Romanovların 300 yıllık saltanatının bayram edilmesinin hazırlığı ve düzenlenmesi katı monarşist, Duma enstitüsünün katı aleyhdarı ve ülkenin her yerinde "vatan haini" arayışına çıkmış İç İşleri Bakanı Nikolay Maklakov'a emanet edilmişti. Maklakov'un iradesine zıt olarak onun takdimatıyla imparator II. Nikolay babalarının tahta oturmasının 300 yıllığı münasebetiyle bir sıra siyasi mahbusların serbest bırakılması ve siyasi düşüncesine göre ülkeden çıkmış mühacirlerin vatana dönmesiyle ilgili aff fermanı imzaladı. Bu fermandan yararlananlardan biri de M. E. RESULZADE oldu. O, 1913 yılı şubat ayında Baku'ya döndü ve kendisiyle birlikte yeni bir hava getirdi. İran ve Türkiye'deki muhaceret hayatı M. E. RESULZADE'nin Bakışlar sisteminin formalaşmasında önemli rol oynamıştı. O, İran'da Avrupa usulü ile neşredilen ilk gazetenin - "İran-i nev"in müdürü ve baş yazarı olmuş, Seyid Hasan Tağızade ile birlikte "İran Demokrat Partisi"nin ideolojisini hazırlamıştı. Türkiye 32 TEMMUZ 2008 muhacereti döneminde "Türk Ocağı"ndaki tecrübe, "Türk Yurdu"ndaki yazılar, A. HÜSEYİNZADE, A.AĞAOĞLU, Z. GÖKALP gibi büyük Türkçülerle birlikte faaliyet onun bir lider olarak olgunlaşmasında, profesyonel bir devrimci gibi yetişmesinde faydalı adımlar olmuştu. Sonralar Ziya Gökalp'ın vefatı münase-betiyle yazdığı makalede şöyle tanımlar: "Merhumun (Ziya Gökalp'ın) "Türk Yurdu"nda yayınlanan "Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak" makaleleri beni adeta vecde getiriyordu. Bakü'ye geri döndüm. Matbuat dil meselesi ile meşgul idi. Bu meselede Ziya nazariyesinin müdafacısı oldum". M. E. RESULZADE'nin Bakü'ye dönüşünü izlersek, 1913 yılının yazında onun "Şelale" dergisinde "Kolay dil - yeni dil", "Yeni dilciler ve Türkçüler", "Dil ictimai (toplumsal) mühim bir amil" gibi ilginç yazılarının şahidi oluruz. Adı zikrolunan sonuncu makalesinde "Bir milletin heyatanda maddeten ve manen bu kadar bir ehemiyete sahip olan dili biz, Azerbaycan Türkleri bir zamanlar unutmak üzereydik. Tamamıyla Farslaştığımız bir zamanlar vardı. Türk edebiyatı bilmezdik. Türkçe avama mahsus bir dil addolunur, halk, Farsça ve Arapça bilmekle iftihar ederdi. Sonra Fuzuli aleyhürrahmanın tesir-i feyyâzı tehtinde yetişen bir çok Azerbaycanlı Türk şairleri bu tehlikeli misyonun önünü aldılar, "iyi kötü" bir edebiyat vücuda getirdiler". M. E. RESULZADE, bu yazılarında Azerbaycan toplumsal ve kültürel hayatı için zaruri olan bir hakikati ortaya koydu, milletin millet olarak formalaşması için konuşma diliyle yazı dili arasındaki fark ortadan kaldırılmalıdır. O şöyle ifade ediyordu; "Dilimizi hakikaten de milletimizin ruhu ve onun vasite-i bekası makamında görmek istersek ve onu cemeiyet-i milliyemizde en mühim bir ittihad ve terakki amili addedersek, yazımızla konuşmamız arasında olan farkı azaltmalıyız". Mühaciretten döndükten sonra "İkbal" gazetesinde, "Şelale", "Basiret" ve "Dirilik" mecmualarında Azerbaycan-Türk milletinin varlığının ilmi yönden esaslandırıldığını biz M. E. RESULZADE'nin eserlerinde görüyoruz. Bunlardan en önemlisi "Dirlik"te neşrolunan "Milli Dirlik" konulu yazılarıdır. Bu makalelerde o, ilmi olarak gösterdi ki, millet din birliğine değil, dil ve kültür birliğine dayanmak gerçeği vardır. Müslümanlık milletçilik değil, bir ümmet anlayışı üzerinde kurulmuş dini inanç birliğidir. “Milli Dirlik" dizisi Azerbaycan sosyal fikir tarihinde belirli bir aşamaya yekun vurdu, yeni aşamanın başlangıcının esasını koydu. Milli istiklal mefkuresini bütün yönleriyle "Milli Dirilik"te esaslandı. Bu dizi M. E. RESULZADE'nin kendisinin sosyal bir hadim olarak formalaşmasının teyididir. "Milli Dirlik" şüphesiz bir zirvedir. Azerbaycan'ın gelecek inkişafının belirlenmesi, milli özgürlük ve bağımsızlık düşüncesi ilk defa olarak bu dizide koyuldu. Bu, uzun aramaların, muhacirette kazandığı tecrübenin, hayatında yüz veren gelişim sürecinin mantıklı sonucuydu. Milli dirilik düşüncesi adı geçen dizi yazılarda yedi makalede verilmiştir. Fakat bundan başka bir giriş karakterli yazısında bu yazı da geçer. Dirlik Nedir? "Milli Dirlik" dizisinde söz; ferdin değil, milletin dirliğinden geçer. M. E. RESULZADE dirlik anlayışına genel dünya tarihi sürecinin bir parçası olarak yanaşıyor ve milletlerin, halkların diriliğe giden yolunu hiç de kolay olmadığını gösteriyor. Haklı olarak dünyanın gelişmiş milletleri kendi milli özgürlüklerine kavuşmak için ağır ve üzücü bir yol geçmişler, cehennem azabını yaşamışlardır. M. E. RESULZADE'nin tabiriyle; o gelişmiş milletler istedikleri gibi bilmek için ölümü kebul etmişler. Yani dirilik için ölmüşler. Dirilik için ölmek: Azerbaycan dünyanın geçtiği bu tarihi yolun eşiğine gelip çatmıştı. Hakikatlerin en büyüğü, bu idi ve M. E. RESULZADE öncelikli olarak bunu tutmuştu. M. E. RESULZADE ilk defa olarak dirlik düşüncesine Batı-Doğu bağlamında yanaşmanın başlangıcını koymuştur. O, haklı olarak bu kanıya varmıştı ki, Avrupalılar kendi dirliklerini elde etmek için büyük kurbanlar vermiş, dirlik için ölmüşler. Bunun aksine olarak İslam dünyasında yalnız olmak için,batının dirliği bu dünyanın gerçekliğine dayandığı halde, doğunun dirliği o dünyanın ahiretine yaslanmaktadır. Avrupa milli dirliği bu dünyada kavuşmak için yok oluyordu. İslam dünyasında birey, dirliğine ahirette kavuşmak için ölüyordu. Mesele yaşadığın dünyada dirlik hakkı kazanmaktan ibaretti. Milli gelişimin çıkış noktasını da bunda görüyordu. M. E. RESULZADE, dünyada mucadelenin 33 TEMMUZ 2008 hedeflerinin değiştiğini öne sürerek şöyle yazıyordu: “Her hangi millet ki doğaya karşı icra olunan muharibede daha başarılı ve daha kuvvetliyse, o millet doğadan alınan ganimetten de daha ziyade istifade eder. 20. yüzyılın başlarında doğada yüz veren devrimler, ilmi-teknik keşifler toplumdaki değişikliklerin önemli etkenine çevrilmişti. Gerçekten de o milletler 20. asırda büyük gelişmelere nail oldular. Onlar ayrı ayrı devletlerle değil, doğayla savaşta büyük zaferler elde ettiler. 20. asrın inkişafı bütünlükle dengeleri değiştirdi. İlmi devrimde büyük rolü olan diri milletler kendilerine herkesten daha çok pay elde ettiler.” M. E. RESULZADE toplumsal değişiklikleri şöyle genelleştiriyordu: Bize göre, toplumsal medeniyet milletlerin gayretinden doğan bir senezdir. Her millet kendi iktidar ve kendi istiklali sayesinde, yani kendi diriliğiyle kendine has, has olduğu kadar da kıymetli bazı şeyler ilave ederler. Bir milletin cılız fikirlerle yaşaması yalnız kendinin zavallılığı değil, insanlığında büyük eksikliğini teşkil eder. M. E. RESULZADE, başkalarının esiri olmanın İslam alemi dinin sağlam emirlerinden çok uzaklaşarak dünya dirliğine farklı bir nazarla bakmaya başladığıını ifade ederken, dünyanın geçici bir kervansaraydan ibaret olduğu hakkında fikirleri anlamsız buluyordu. Dirliğin ilmen, ruhen ve cismen kuvvetli olmaktan geçtiğini esas tutarak o böyle hesap ediyordu ki, dirliği sevmek lazımdır. Dirliği seven milletler haklarına ulaştılar. Dirlik nedir sorusuna RESULZADE şöyle cevab veriyor: Dirlik dünyayı sevmekten, kendi hukuk ve namusunu savunabilecek kadar güçlü olmaktan ibarettir. Özet olarak; dirliklerin en kıymetlisi milli dirliktir. 5. Büyük İdealler ve Çabalar: M. E. RESULZADE, 1914 yılının sonlarından başlayarak üç ay içinde milli dirlik sorununu işledi. Milli bağımsızlık mefkuresini o, ilmi ve nazari yönden bu dizide esaslandırdı. genelde "Milli dirlik" M. E. RESULZADE'nin yaratıcılığında zirve sayılacak eserlerdendi. Bu yazıda her milletin geçtiği tarihi yola uygun bir sıra kendine özgü keyfiyetler elde ettiğini, her milletin bir şeyde mahir olduğunu gösterirdi. Avrupa halklarının medeniyetini tahlil ederek şöyle bir kanıya varmıştı ki, Almanların sanatta, Fransızların incelikte, İngilizlerin gemicilikte, Belçikalıların sosyal teşkilatta, İtalyanların müzikte şöhret kazanmaları onların geçtiği tarihi-kültürel süreçle bağlıdır. M. E. RESULZADE, milletlerin kendine özgü özelliklerini her şeyden önce, onların bağımsızlığıyla ilişkilendirmektedir. Onun tabiriyle, Alman milleti kendi istiklalini temin etmeseydi, kendi kültürünü korumasaydı, insanlık Şopenhaur, Fihte, Göte, Faust, Kutepberk ve Lüter gibi dühaları göremeyecekti. Aynı şekilde Fransız halkı kendi kimliğini yitirseydi, beşeriyet Jan Jak Russo, Didro, Monteskye, Viktor Hügo ve Valter gibi kahramanları da yitirmeli olacaktı. İtaliya da milliyetini anlamayıp başka bir millet tarafından yutulsaydı, şimdi ne beşeriyeti hayrete salan heykeller vardı, ne de Mikelancelo gibi heykelteraşlar. M. E. RESULZADE, Rusya'nın istiklali olmasaydı, şüphesiz, Puşkin, Lermontov, Dostoyevski, Tolstoy, Şalyapin ve diğerleri olmayacaktı. Rusya'da ve Avrupa'da giden milli sürecin, milli kimliğin korunması uğrunda mucadelenin ehemiyetini değerlendirerek o, böyle kanaate geliyodu ki, daha muktedir sanatçılar kendi kimliğini mühafiza etmiş milletler arasından çıkar. demektedir. Milli kimlik meselesine büyük önem verirken şöyle düşünmekteydi; asimilasyona uğramış halk ne asimile eden millete bir şey verebilir, ne de kendisi büyük ideallere sahib çıkabilir. Bir Rus kalbinin, Rus vicdanının tercümanı olabilmek için Ruslar gibi düşünmek, onlar gibi bu hayatın inceliklerini duyması gerekir. Bunun için Rus olmak, Rus yaşamak ve Rusları bilmek gerekir. Halbuki Ruslaşmış bir Müslüman ya da asimile edilmiş bir Ermeni veya Yahudi ne kadar kendiliğinden uzaklaşmış olsa da, yine gerçek bir Rus olamaz. Kendiliğinden çıkarılıp başka bir milliyete asimile ettirilen şehıs asimile eden ortama büyük bir fayda veremediği gibi, aslında mensup olan muhite de büyük bir fayda sağlamaz. Bu sorun 20 . yüzyılın başlarında çok büyük müzakereye sebep olmuş bir meseleydi. Rusça, Farsça, Arapça ve hatta Avrupa dillerinde tahsil alıp milli işlerden kenarda kalan, daha doğrusu, kimliklerini unutup milli düşünceye kayıtsız kalanlar az değildi. “Bu şahıslar ancak o halde kendi milletlerine fayda sağlayabilir ki, az çok Türkçe okuma yazması olsun ve kendi milletlerinin ne olduğunu anlasınlar.” O, İran'a yönelik , “bu gün İran'ı "kurtarmak” için 34 TEMMUZ 2008 elindeki istiklal gölgesinden de mahrum edip başka gelişmiş bir milletin idaresine verilse, birkaç yıl içinde Bakü'ye meydan okuyacaktır. Fakat böyle gelişmenin karşılığında İran bir daha ne Firdevsi, ne Sadi, ne de Hafız yetiştirecektir. Azerbaycan'ı kendi değerleriyle karşılaştırırken, maddi Bakımdan biz İran'dan, Osmanlı'dan, Mısır'dan ve diğerlerinden ileride olsak da, ilmi icatlar ve bulgular alanında ne bir ismimiz var, ne de resmimiz. Halbuki, İran'ın hiç olmazsa "Mahmudiye" adında bir yıldız keşfeden Mahmud Han'ı var. Türkiye Dr. Münir Paşa'ya, Tefik Fikret, Abdülhak Hamid gibi büyük şairlere sahip olduğu için kendi istiklal-i millisine borçludur.” M. E. RESULZADE milletin maddi olarak gelişip manevi olarak ayakta kalmasının aksine, maddi yönden geç gelişip maneviyatça bağımsız olmasına önem veriyordu. Millet sevgisinin ve milli dirliğin ne olduğunu bilmek için ilk sırada milletin ne olduğunu öğrenmek lazım olduğunu savunmuştur. Aslında meselenin böyle ele aalınması ona göre zaruriydi, yalnız Azerbaycan'da değil, aynı zamanda bütün Doğu'da milleti "Müslümanlık" gibi anlaşıldığını görüyor, ümmet kelimesi ile millet kelimesi arasında ayrıntılar belirtilmiyordu. Hıristiyan milleti olmadığı gibi, Müslüman milleti de yoktur diyordu. Millet dindaşlığa değil, dildaşlığa dayanan toplumu kendinde ihtiva eder,derken bununla da yetinmiyor, halkların geçtiği tarihi yolu tahlil ederek , gelişmiş milletlerin kavmiyet ve milliyet aşamasından geçerek millet olduklarını öne çıkarıyordu. Kavmiyetin yalnız nesil ve dil birliğine, milliyetin, dil ve kültür birliğine dayandığı halde, millet kültür ve milli dirliğe kavuşmaktan geçer diyordu. M. E. RESULZADE'ye göre, millet dil birliği, adet ve ahlak birliği, tarihi gelenek ve dini inanç birliğinden meydana gelen toplumsal bir varlıktır. Bütün bunların yanı sıra, milletin belirlenmesinde etkili rol, dil etkenine bağlıdır denilmektedir. Dil milletin varlığıdır,diyen. RESULZADE milletleri bi birinden ayıran en önemli faktörün dil olduğunu savunmuştur. Tarihi gelenek kırılabilir, din değişebilir, nitekim, tarihte birçok halklar dinlerini değiştirmiştir. Fakat değişmeyen dildir. Bunun yanı sıra, dille birlikte, din birliğinin varlığı halkların gelişimini hızlan-dıran önemli etken olduğunu ön planda tutuyordu. Bir zamanlar din birliğine üstünlük verildiğinden toplumsal hayatın maarif, matbuat, tiyatro, opera vs. ile bağlı yenilikleri Müslüman adı altında tanıtıldığnı, milli kimliğin yeterince anlaşıl-mayışının sonucunda, Azerbaycan Türklerini "Tatar", "Persiyan"gibi adlandırmalar yapıldığını anlatan M. E. RESULZADE bunu şöyle açıklıyordu; Müslümanlığın ilk etkisinden gelerek biz kendimizi Müslüman adlandırdığımızdan asıl milliyetimizin unvanını teşkil eden Türklüğe önem verememişiz, derken,milli vicdanla milli imanın milli dirlikteki emel ve arzu üzerinde kurulması milli ideali veya milli mefkureyi formalaştırdığını savunmuştur. Her bir milletin idealinin onun milli vicdanını biçimlendiren etken olduğunu anlatırken, "Milli Dirlik"te böyle bir gerçeği ortaya koyarken, kişisel meraklar üzerinde kurulan emeller hüsran olur demektedir. Ruslarda Büyük Piyotr, Lomonosov'u, Fransızlarda Jan Jak Russo'yu, Napoleon'u, Almanlarda Lüter'i, Bismark'ı, Osmanlılarda Sultan Muhammed Fatih'i, Midhat Paşa'yı, İranlılarda Nadir Şah'ı, Firdevsi'yi, Afganlarda Emir Abdurrahman Han'ı bu çizgide ifade etmektedir. . M. E. RESULZADE'nin büyük emel sahibi olmakla ilgili fikirleri bugün Azerbaycan toplumu için gereklilik vardır. Büyük idealistlerden mahrum olan millet bağımsız ve güçlü bir vücut Bulamiyacaği gibi, başkalarının esereti altına girmeye mahkum olduğunu savunmuştur. İdealist insan kimdir? M. E. RESULZADE şöyle cevap vermektedir. "Kendi şahsi maksadı dışında muhitinin ihtiyacıyla meşgul olan, onun saadeti için emel besleyen ve o emellere şahsi emelleri gibi hizmet edenler idealisttirler". Demektedir. M. E. RESULZADE Azerbaycan'ın talihinde iz bırakan büyük bir idealistti. Böyle idealist insanlara şahsi merak ve menfaatlerini milletin meraklarına teslim eden büyük emel sahiplerine bugün Azerbaycan, bugün ve yarın daha çok muhtaç durumdadır. 6. M. E. RESULZADE ve Rusya: M. E. RESULZADE "Milli Dirlik"i yazarken birinci dünya savaşı başlamıştı. Yazısında ileri sürülen düşünceler savaşın neticeleriyle ilgiliydi. Dünya savaşında atılan topların büyük devletleri sarsacağını ilk duyanlardandı. 1915 yılında neşre başlayan "Açık Söz" ilk sayısında "Dünyanın 35 TEMMUZ 2008 haritası savaşta değişecek" vizyonu toplumda sosyal bir tartışma yarattı. Dünya kanlı mevzilere bölündüğü, havalar örtüldüğü bir zamanda o, 15 yılını yaşadığı asrın karakteri hakkında şöyle yazıyordu: Dehşetlerine şahit olduğumuz bu yol bir gerçeği - asrımızın milliyet asrı olduğunu ispatladı. Böyle bir gerçeğin, dünya savaşının dumanı içinden beşeriyetin inkişafının esas istikametini belirlemek M. E. RESUL-ZADE'nin hizmetiydi. 20. asrın büyük sıkıntılarla, dünya haritasında oluşacak değişiklikler, milletlerin kendi kimliklerine tapması ve tarihi sürecin gidişinde kendi milli haklarına kavuşması M. E. RESULZADE'nin ne kadar derin bir görüşe sahip olduğunu onaylıyordı. Peki, milliyetçilik çağında M. E. RESULZADE Azerbaycan Türklerinin gideceği yolu nasıl tasavvur ediyordu? "Açık Söz"ün ilk sayısındaki "Tuttuğumuz Yol" makalesinde bu konuyu şöyle anlatıyordu: " biz Türküz, Türklük milliyetimizdir. Binaenaleyh bağımsız Türk edebiyatı, Türk sanatı, Türk tarihi ve Türk medeniyetine malikiyetimiz maksadımızdır. Parlak bir Türk medeniyeti ise en mukaddes gayeyi amâlımız, ışıklı yıldızımızdır". Aslında bu arzular ve bu arzuların yolunu ışıklandıran yıldız Azerbaycan'ın bağımsızlığına doğru gidilecek yolu belirliyordu. "Açık Söz" kendisi, mecazi anlamda dersek, bağımsızlık ideyasının formalaşmasında ve inkişafında müstesna rol oynayan bu parlak yıldızdı. Azerbaycan'da Türk milli bilincinin düşünce istikameti gibi meydana çıkması, milli kimliği belirleyen esas Bakışlar sistemine çevrilmesi, hiç şüphesiz ki, "Açık Söz"le ilgiliydi. Rusya imparatorluğunda Türklerin, özellikle de Azerbaycanlıların dil, din, tarihî gelenek, ahlak ve maneviyat ayrıntılarına göre bağımsız milli bir varlık olduğunu esaslandırmak "Açık Söz"ün temel gayesiydi. 1917 yılının Rus devrimi M. E. RESULZADE'nin hayatında büyük değişiklikler yarattı. Devrimin ilk günlerinden biz onu coşkulu olayların içinde görmekteyiz. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Moskova'da neşredilen "1917. Yılın Siyasi Hâdimleri" ansiklopedik neşrinde onun çok taraflı faaliyetine geniş yer verilmesi de bununla bağlıydı. İkinci Rus devrimi M. E. RESULZADE'yi siyasi bir lider olarak Rusya sahnesine çıkardı. 1917 yılında M. E. RESULZADE Rusya'nın sistem değişikliğine rağmen, Rusya bu gün de "milli mahalli muhtariyete" dayanan bu düşüncenin çekiciliğindedir. 1917 yılı devrimine münasebette birçok Rus liberalinden ve sosyalistinden farklı olarak, M. E. RESULZADE'nin beklentileri ancak sınıfların özgürlüğünden değil, hem de milletlerin özgürlüğündendir. 1917 yılı devrimi mahkum sınıflara hürriyet, mahkum milletlere de muhtariyet verecekti. Rus devriminin bütün sınırlı yönlerine, Rus siyasetçilerinin, devletin hudutlarına sınırsız sadakatlarına rağmen, tarihi süreç M. E. RESULZADE'nin bu büyük mefkuresinden uzaklaşamadı. 1917 yılının baharında yapılan iki Müslüman kurultayı M. E. RESULZADE'yi Rusya Türklerinin lideri olarak ortaya çıkardı. Bu yılın 15-20 nisanında Kafkasya Müslümanlarının Baku kurultayı Rus devriminden Azerbaycanlıların beklentilerini ortaya korken, Azerbaycan siyasi ve sosyal teşkilatlarından başka, Kuzey Kafkasya, Gürcistan ve Erivan Müslümanlarının çeşitli teşkilatlarını temsil eden delegeler karşısında M. E. RESULZADE meseleyi aktarmayı başardı. Rusya'nın devletçiliği ve halkların haklarıyla ilgili meseleye değinerek şöyle diyordu: "Devlete dahil olan değişik milletlerin muhkem birliğini onların devlet ittifakı hakkında serbest ifade olunmuş arzusundan başka hiçbir kuvvet temin edemez". M. E. RESULZADE'nin iddiasının esasında kurultayın kabul ettiyi bildiri gösteriliyordu: "Federatif esaslarla demokratik cumhuriyet Rusya devlet kuruluşunun Müslüman halklarının çıkarlarını en iyi temin eden forması gibi tanınmalıdır. Rusya'da yaşayan diğer halklara munasebette Baku kurultayı karara alınmış olduki, Rusya devletinin bütün halklarına, özellikle de Kafkas halklarına munasebette demokratik prensiplere esaslanan milli-siyasi ideallerini gerçekleştirmek çabaları her durumda savunulmalıdır". Baku kurultayında M. E. RESULZADE'nin ortaya koyduğu diğer önemli mesele Müslüman kadınların sosyal-siyasi akımlara, milli özgürlük mucadelesine celbedilmesiyle bağlıydı. "Bütün diğer halkların kadınları kişilerle beraber sosyalsiyasi işlerde iştirak ettiyi ve bununla da kendi milletinin uğurlarına yardım ettiği bir zamanda Müslüman kadını dustaklıkta kalamaz ve kalmamalıdır." Cinsiyet farkının aradan kaldırılması istikametindeki Baku kurultayı kararı bütün Rusya devriminin gidişinde ilk siyasi belge olacaktır. 36 TEMMUZ 2008 1917 yılının Baku kurultayı tüm Kafkasya Türklerinin Rusya'nın siyasi hayatında iştirakını aktifleştirmekle birlikte, M. E. RESULZADE'nin de bir lider olarak siyasi süreçlerin fevkine yükseldiğini tastik etti. Baku kurultayından az sonra, 1917 yılının mayısında Rusya Müslümanlarının Moskova kurultayında daha kabarık bir formda göreceğiz. Moskova kurultayında; A. M. Topçubaşov, S. Arsal, J. Akçura, Z. V. Toğan, F. Kerimi, E. Salikov, M. Çokayev, S. Çanturin, K. İshaki, R. İbrahim, F. Tuktarov, H.Atlasov ve başkaları gibi çok tanınmış kişileri iştirak ediyordu. Fakat kurultayın parlak yıldızı M. E. RESULZADE idi. Rus devriminin ilk dönemlerinde bir sıra Müslüman siyasi hadimleri Rus devletinin arazi federatif esaslarla kurulmasının aleyhineydiler. Onlar böyle hesap ediyorlardı ki, arazi federasyon prensibi Türk-Müslüman halklarını birbirinden ayrı düşürüp meselenin helline engel yaratmaktadır. Müslüman ahalisinin Rusya sosyal yasamasından kenarda koydu. Bu gruba dahil olan temsilciler milli-medeni özerklik düşüncesine üstünlük veriyordu. Moskova kurultayında arazi özerkliği düşüncesinin müellifi M. E. RESULZADE idi. O medeni özerklik ideali ile Rusya'nın Türk halklarının günden güne artan milli özü derk sürecine tamamıyla cevap veremiyeceğini iddia ediyordu.. M. E. RESULZADE kurultaydaki bildirisinde Millet nedir, Cevabı kendisi veriyordu: "Ben eminim ki, milletin en önemli özellikleri dil ve tarihi alakalardan, adet ve geleneklerin genelliğinden ibarettir. Bazen diyorlar ki, İslam milletin tecessümüdür, çünkü Türk-Tatardan milleti sorgulayınca o, "ben Müslümanım" diye cevap vermektedir. Fakat bu, yanlıştır. Hristiyan milleti yoktur, nitekim İslam milleti mevcut değildir. Bu büyük Müslüman evinde Türkler ve Araplar için ayrı ayrı odalar olmalıdır". Moskova kurultayında Rus İmparatorluğundan Türkçülük hareketinin lideri A. M. Topçubaşov'un başkanlık ettiği oturumda arazi muhtariyeti düşüncesiyle ilgili olarak, M. E. RESULZADE şöyle konuşuyordu. "Rusya'nın idare biçimi demokratik cumhuriyet olmalıdır. Yer küresinin altıda birini tutan ve Kamçatka'dan Karadeniz'e kadar ve Arhangelsk'ten İran sınırına kadar uzanıp 170 milyon ahalisi olan çok milletli bir devlet, bir merkezten idare edilemez. Bu nedenle de Rusya devletinin idare biçimi federasyon olmalıdır" M. E. RESULZADE'nin bu düşüncesi Moskova Kurultayı'nda, 271 oya karşı 446 oyla kabul edildi. Kurultayda kabul edilen şekliyle milli arazi prensibiyle federatif esasta kurulacak demokratik cumhuriyet Rusya devlet kuruluşunun Müslüman halklarının çıkarlarını tam temin eden en iyi devlet olacaktır. Azerbaycan'ın milli tarihi için son derece önemli olan Moskova kurultayının materyallerinin Azerbaycan'da neşredilmesine büyük ihtiyaç vardır. Hatırlatmaya değer ki, bu materyalleri 1990 yılında Ankara'da İhsan İlker tarafından yayınlanmıştır. Bu tutanaklarda Azerbaycan temsilcilerinin, özellikle M. E. RESULZADE'nin kurultayın işine nasıl büyük katkı gösterdiği, onun kararların kabul olunmasında nasıl büyük rol oynadığı görülmektedir. Mirze Bala Mehmedzade, sonraları M. E. RESULZADE'nin Moskova kurultayındaki faaliyetini aktarırken; 1917 yılının mayısında Moskova'da toplanan Rusya Türklerinin büyük kongresinde RESULZADE "milli devlet" tezini hararet, ısrar, kuvvet ve başarıyla müdafaa etmiş ve bu başarı onun şöhretini bütün Türkler arasında yayarak tüm mahkum Türklerin lideri haline getirmişti. 1917 yılında Çarlık rejiminin yerini tutacak Rusya'nın gelecek idare şeklini tayin edecek Kurucular Meclisine Resulzde'nin hem Azerbaycan'dan, hem de Türkistan'dan halk vekili seçilmesi bu şöhretin neticesiydi. 1917 yılında ikinci Rus devriminin ilk çağlarından başlayarak, M. E. RESULZADE Rusya Türklerinin lideri olmak görevini artık kendi üzerine almıştı. Birinci Rus devrimi döneminde bu görevi A. M. Topçubaşov yerine getiriyordu. 7. MilliAzerbaycan Cumhuriyeti: Çar Rusya'sı Birinci dünya savaşının ağırlığına katlanamadı. İkinci Rus devrimi imparatorluğu tarihin arşivine geçti. Zafere doğru giden Doğu cephesi dağıldı. Rusya galip devletler içinde yenilme duygusunu yaşadı. İmparatorluk dağılınca M. E. RESULZADE geriöde bıraktığı büyük mucadele mektebi ile siyasi süreçleri belgeleyerek Rusya'nın Türk halklarına liderlik etmek misiyonunu kendi üzerine almış profesyonel bir devrimci, mükemmel bir siyasetçi konumuna gelmişti. M. E. RESULZADE'nin başkanlık ettiği Musavat Partisi Güney Kafkasya'nın en güçlü siyasi teşkilatlarından biri olarak milli kuvvelerin ve bütünlükte milletin ümit yerine çevrilmişti. 37 TEMMUZ 2008 1917'de Müsavat Partisi Azerbaycan halkının milli-özgürlük düşüncelerinin esas habercisi, milli hareketin temel teşkilatçısı, milli mucadelenin güçlü siyasi unsurdu. M. E. RESULZADE'nin başkanlığıyla bu parti 1917 yılının Ekim ayında Baku Sovyetine, aynı yılın Kasım ayında Rusya Kurucular Meclisinde geçirilen seçimlerde büyük başarı elde etti. Azerbaycan'ın İstiklal Beyannamesinin ilanı sırasında biz M. E. RESULZADE'nin Kafkasya seymi dahilinde coşgulu mucadelesinin şahidi oluyoruz. Onun seym toplantılarındaki konuşmaları, yalnız Azerbaycan için değil, bütün Güney Kafkasya için bugün de kendi siyasi değerini korumaktadır. Kafkasya seyminin kövrek olduğunu hisseden M. E. RESULZADE doğru olarak böyle bir fikri savunurken, “Azerbaycan, ilk sırada kendi gücünden emin olmalıdır. Çok geçmedi ki, onun bu fikri 1918 yılının Mart olaylarının siyasi gerçekliğinde teyit edildi.” Ortaya çıkan olaylardan ağır sarsıntı geçiren M. E. RESULZADE tespitleriyle; Mart hadiselerindeki başarısızlığın en büyük sebebi halkın başsızlığı, o zamana kadar tanıdığı halk hâdimlerine değil, sorumsuz insanlara, aklından ziyade duygularına tabi kişiler olduğunu ileri sürüyordu. 31 Mart olayları M.E.RESULZADE'nin ve diğer Azerbaycanlı siyasetçilerinin Rusya'nın demokratikleşeceğine ümitlerini kırmıştı. Ülkede yeni bir süreç, bağımsızlık uğrunda mucadele dönemi başlamıştı. Baku hadiselerinin müzakeresi Kafkasya seyminde siyasi kriz yarattı ve 1918 yılının Nisan ayının 22'sinde Müslüman fraksiyonunun ciddi baskısı altında Kafkasya'nın bağımsızlığı ilan edildi. M. E. RESULZADE, "Güney Kafkasya büyük Rus devriminin başarısı bize yalnız irtica vaat eden Rusya'ya kurban vermemelidir. Güney Kafkasya bağımsız olmalıdır. Eğer biz Güney Kafkasya'nın yeni doğan evladının hayat kabiliyetli olmasını istiyorsak, onda bağımsızlığı bizi tehdit eden korkunun hükmüyle değil, vicdanın hükmüyle ilan etmeliyiz." Diyordu. 1918 yılının Mayısında M. E. RESULZADE'nin Batum'da Türkiye ile müzakere eden Kafkasya Cumhuriyeti barış heyetinin terkibinde olması, hayatî öneme sahip görüşmeler yapması, istiklalin birinci haftasında Osmanlı imparatorluğuyla dostluk hakkında anlaşma imzalaması Azerbaycan'ın gelecek kaderinde halledici rol oynadı. 1918 yılı mayısın sonunda Kafkasiya seyminde ortaya çıkan ikinci siyasi kriz seym denilen meclisin dağılmasıyla sonuçlandı. Azerbaycan halkı karşısında sorumluluğunu derinden anlayan seymin Müslüman fraksiyonun milli bilincini olumlu yönde etkiledi. M. E. RESULZADE Batum'da olduğu halde Milli Şuranın başkanı seçildi. Bu, bir taraftan bu dönemin siyasi hadimlerinin yüksek manevietik değerlere tapmasıyla bağlıydı, diğer taraftan siyasi lider olduğunun teyit anlamı taşıyordu. Milli Şura Azerbaycan için en gergin bir dönemde ülkenin sorumluluğunu kendi üzerine alırken, 28 Mayıs İstiklal Beyannamesini ilan etti. Bu büyük olay münasebetiyle M. E. RESULZADE şöyle yazıyordu: 28 Mayıs beyannamesini ilan etmekle Azerbaycan Milli Şurası, sözün siyasi anlamında, Azerbaycan milletinin varlığını tespit etmiştir. Şöyle ki, Azerbaycan kelimesi sade coğrafi, etnografik ve linguistik bir kelime olmaktan çıkarak siyasi bir anlam kazanmıştır. Cumhuriyetin birinci yıldönümünde onu değerlendirirken; "Cumhuriyetimiz,Milli kültür esasına dayanması ve milli demokratik Türk devletçiliği üzerinde kurulması itibarıyla ;Azerbaycan ilk Türk devleti ve ilk Müslüman cumhuriyetti." Yeni kurulmuş cumhuriyetin karşısında duran esas vazifeyi M. E. RESULZADE ülkenin siyasi, ekonımik, medeni merkezi olan Baku'yu özgür kılmakla ve bağımsızlığı Azerbaycan'ın bütün hudutlarına yaymakta, ülkenin toprak bütünlüğünü temin etmekte görüyordu. Aslında bir sıra tarihçilerin yazdıklarının aksine olarak, M. E. RESULZADE'nin Haziran ayında Devlet-i Aliyeyi Osmaniyede ziyarette bulunan bir Azerbaycan heyetine başkanlık etmesi yukarıda belirtilen önemli görevlerle ilgiliydi. O, Azerbaycan Cumhuriyetinin başka ülkeye gönderdiği ilk diplomatik vazifenin başkanı idi. Meselenin zorluğu Bakü'nün bir coğrafi arazi olmasıyle bağlı değil, onu savaşan ülkelerin harbi-stratejik planlarına dahil eden dünyanın zengin petrol merkezi olmasıyla bağlıydı. Tarihin belirli aşamasında "Bakü Meselesi" Antanta ile Dördler İttifakı arasında temel mucadele hedefine çevrilmekle birlikte, blok içi emektaşlığın da ilk zıddiyetli noktasıydı. 38 TEMMUZ 2008 M. E. RESULZADE Azerbaycan heyetine: "Sizlere malumdur ki, petrol hakkında mesele Azerbaycan'dan çok Türkiye-Almanya meselesidir. Fakat Almanya ve Türkiye bu meseleye farklı yanaşmaktadır.". Uluslar arası durumu tahlil ederek bu dönemin şartları dahilinde doğru olarak bu kanıya varıyordu. Yalnız kardeş Türkiye Azerbaycan'ı düşmanların elinden koparabilir.. M. E. RESULZADE'nin ısrarlı talebiyle Türkiye Harbiye Nazırı Enver Paşa Azerbaycan'a yeni Türk heyetinin gönderilmesiyle ilgili talimat verdi. 1918 yılının yazında "Bizim maksadımız - Bakü'dur" diyen Türk ordusu harekete başladı. M. E. RESULZADE'nin İstanbul mektupları Azerbaycan diplomasisinin önemli belgeleri olmakla birlikte, ülkenin kaderinden sorumlu olan bir liderin yürek çırpıntıları olmuştur. Dünya muharabesinin son merhelesini tehlil ederek, Azerbaycan'ın baş nazırını ve harici işler nazırıne şöyle yazıyordu. "Hangi yolla, ne bahasına olursa-olsun, Baku tezlikle azad olumalıdır. aksi tekdirde biz baş vermiş fakt karşısında çetin veziyyetde kalabiliriz. Bakü'ye doğru hereket yalnız Azerbaycan'ın adına olmalıdır, onu Azerbaycan hükümeti azad etmelidir. Baku alınmazsa, her şey bitebilir, elveda Azerbaycan diyebiliriz..." M. E. RESULZADE'nin bu duygularını derinden anlayan baş nazir Fetelihan HOYLU Nisan 'ın 11de hökumetin Vakon kerargahından İstanbul'daki Pera Palas oteline Memmed Emin Resulzade'ye gönderdiyi telgrafta "Bolşevik hökumeti Baku'da devrilmişdir. Rusya bolşevik hökumetinin üyeleri hapis edildiler. Hakimiyet İngilizler’le birlikde daşnak ve menşeviklerin eline kaçmişdir. Baku madenlerinin bir hissesi ve Abşeron yarımadası bizim elimizdedir. Biz eminiz ki, yakın vakitte şehir teslim olacak. Alman ve Avstriya nümayendeleri defelerle bizi emin edibler ki, onlar Bakunı Azerbaycan'ın ayrılmaz hissesi, onun paytahtı kimi tanıyırlar. İndi onlar koşunun daşınmasında bize yardım da gösterirler. Sizin Almaniyaya etiraz notanızı beyenirik." E.M.TOPÇUBAŞI İstanbul' geldiğinde, "durumu müzakire edin ve lazım olan bütün kerarları kebul edin. Veziyyet teleb edirse, Berline gedin". Bu telgrafla hakkında söhbet geden itiraz notası Baku baresinde Agustos 27-de imzalanmış olan almanRus sözleşmesine itiraz olarak M. E. RESULZADE tarafından İstanbulda'kı Alman ve diger ittifak devletleri sefirliklerine tekdim edilmişti. "Azerbaycan halkı Rus hükümeti tarafından ilan edilen ve Brest-Litovskda onlar tarafından tastik edilen "her milletin geleceğini tayin etmesi hukuku" hakkındaki anlayışa istinaden asırlardır ezilen ve Rus boyunduruğunu üzerinden atarak istiklalıni ilan eden ve bağlanan anlaşma ile Azerbaycan'ın doğal başkenti ilim ve medeniyyet merkezi, iktisadi ve siyasi merkezi Bakü'nün yeniden Rus hakimiyyeti altına alınmaması yönünde teminat verilmiştir. M. E. RESULZADE bu duruma tepkisini şöyle göstereceektir. "Elm ve medeniyyet nökteyinezerinden Baku Azerbaycan'a bağlıdır. Siyasi, iktsadi ve ictimai teşkilatlar, tedris, heyriyye, zehni merkezler, ehalinin ziyalı nümayendelerinin toplaşdıkları başlıca yer Bakudır. Bütün bu melum sebeblere göre memleketin istiklalını feth etmek fikrinden heç bir zaman serf-nezer etmeyen Azerbaycan halkı Bakunı geri kaytarmak arzusundan heç bir zaman el çeke bilmez. Bu meseleAzerbaycan için yalnız erazi meselesi değil, ölüm-dirim meselesine çevrilmişdir". M. E. RESULZADE Azerbaycan'daki hükümete, Almanların müharebeden galip çıkacağı nedenle görüşmenin gereksiz olacağını, Avusturya'nın ve Türkiye'nin dahilindeki vaziyetin kaygı verici olduğunu belirtirken, Bulgaristan'ıno, meğlubiyeti kabul ettiğini bildirmiştir. 1918'in Nisan ayında İstanbul'dakı Azerbaycan heyetinin başkanı M. E. RESULZADE'nin tahta yeni çıkan Sultan VI Mehmed Vahideddin'le görüşmesi Azerbaycan kamuoyunda Bakü'nın kurtulması yönüyle olumlu etki yaratırken, M. E. RESULZADE 'nin sultanın yanından çıkışında yanındakilere " Sultan, Enver Paşaya Azerbaycan heyetini kabulündeki mutluluğunu anlatan; "Bu dekikeler ömrümün en mutlu dakikalarıdır" dediyini işitince mutluluğunu kaydeder. Azerbaycan hükümetinin gergin mücadelesi, kahraman Türk ordusunun başarılı operasyonları, M. E. RESULZADE'nin İstanbul'daki diplomatik görüşleri neticesinde 1918'in 15 Nisan'ında mükeddes Kurban bayramı günü Bakü düşmanlardan kurtarırken Genel Kurmay Başkanı olarak Enver Paşa tebriklerini Azerbaycan'a bildiriyordu. 39 TEMMUZ 2008 gösteren Azerbaycan Milli Hareketi'ninde unutulmaz lideri lideri olmuştur. Azerbaycan Cumhuriyetinin işgalinden sonra M. E. RESULZADE tutuklandı. Bir süre Moskova'da kaldı. Stalin tarafından hapisten çıkarılarak Avrupa'ya zorunlu iskana tabi tutuldu. Bu hadise ile ilgili bir sıra siyasi spekülasyonlar üretilmektedir. M. E. RESULZADE'nin aleyhinde olanlar, onun Stalin'le olan münasebetleri üzerini çeşitli spekülasyonlar yarattılar. ..... Onun yazdığı gibi istiklal mücadelesi ve sonraki iki yılın istibdaından sonra ilk cumhuriyet kurmuş olan M. E. RESULZADE'nin münasebet kurduğu yegane ülke kardeş Osmanlı devleti olmuştur. Daha sonra bir fiil olarak, A.Nüseyinzade, A.Ağaoğlu, E.Caferoğlu, A.Yıldırım, M. B. Memetzade, A.Yurdsever ve diger istiklal mücahidleri ile birlikte Türkiye Cumhuriyyetini kuran "Kahraman Türkiye'nin nail olduğu istiklal" yolunda fikren fiilen iştirak ettiler. M. E. RESULZADE'nin muhaceretteki hayatının büyük bir bölümü Türkiye Cumhuriyyeti ile bağlı olmuştur. 1923 te, Türkiye Cumhuriyyeti'nin kuruluşunun ilanıyla ilgili İstanbul'da "Azerbaycan cumhuriyeti" adlı eser neşroldu. Bu eser Azerbaycan'da cumhuriyyet üsul-idaresinin geçtiği tarihi yola bakış olmakla beraber Türkiye'deki toplumun Cumhuriyetiçilik felsefesinin benimsenmesinde önemli rol oynadı. M. E. RESULZADE'nin "Azerbaycan Cumhuriyeti" kitabı İzmir'deki "Kitab bayramı"nda en yüksek ödüle layik görülmüştü. Buna ilave olarak 1923 de İstanbul'da onun "Asrımızın Siyavuşu", "İstiklal Mefkuresi ve Genclik" adlı eserleri yayınlandı. kitapta "Azerbaycan Cumhuriyeti" ile birlikde milli mücadilenin istiklali ve tecessümü yansıtılmaktaydı. "Türkleşmek, İslamlaşmak ve Çağdaşlaşmak" idealine doğru tarihi yolun Türklük için hayati önemi vurglanmaktaydı. M. E. RESULZADE İstanbul'da Azerbaycan siyasi muhaceretinin esasını koydu. 1923 ve 24'de Müsavat Partisinin harici bürosunu ve Azerbaycan milli merkezini kurdu. Teşkilatın yayın organı olan "Yeni Kafkasya" dergisinin neşrine başlattı. Türkiye Cumhuriyyeti'nin ilk beş yılında yayınlanan bu dergi esasen üç mühüm meseleyi Azerbaycan Türklerinin istiklal idealini, Rusya Türklerinin azadlıklarını, Anadolu Türklerinin Cumhuriyyet kuruculuğunu işledi. M. E. RESULZADE'nin İstanbul'dakı faaliyeti ister 8. RESULZADE ve Türkiye Cumhuriyeti: 20. yüzyılın başlarında Osmanlı devleti ve Rusya Türkleri içerisinde cereyan eden çeşitli hadiseler milli mücadele ve istiklal savaşı iki mühüm hadise ile neticelenmişti. İlk olarak 1918'in Mayıs ayının 28 inde Azerbaycan'da, 5 yıl sonrada 29 Ekim1923'te Türkiye Cumhuriyyeti'nin kuruldu. Azerbaycan cumhuriyeti'nin ilanı ve kurulmasında Türk askeri ve Türk silahı ne kadar büyük rol oynamışsa, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşununda 20. asrın başlarında Türk dünyasının merkezi olan Azerbaycan Türklüğü ile Rusya Türklüğünün büyük tesiri olmuştur. Türkiye Cumhuriyyeti'nin kurucusu Mustafa Kamal ATATÜRK'ün devlet kuruculuğunda esas aldığı bağımsızlık, cumhuriyyetçilik, hürriyetçilik, milletçilik, halkçılık, ve çağdaşlık gibi temel prensipler asrın ilk on yılında Rusya Türklüğü içerisinde vücuda gelerek formalaşmış, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin 23 aylık tarihi tecrübesinden geçmiş denebilir. Önemle belirtmek gerekir ki; Türkiye'de Cumhuriyetinin kurulmasında ve Atatürk devrimlerinin başarıyla uygulanmasında Türk dünyası aydınlarının; Ali bey HÜSEYİNZADE'nin, Ahmed AĞAOĞLU'nun, Zeki Velidi TOGAN'ın, Mehemmed Emin RESULZADE'nin, Yusuf AKÇURA'nın, Ahmed CAFEROĞLU'nun, Sadri MAKSUDİ ve diğerlerinin olummlu etkisi olmuştur. İftihar duyğusu ile adlarını andığımız bu şahsiyetler Türk dünyasnını işığı oldular. Onların adı da, emelleri de Türklük yaşadıkca yaşayacak, ebedi olacaktır. M. E. RESULZADE'nin milli ideolojisine çevrilen A.Hüseyinzade'nin dahiyane "Türkleşmek, İslamlaşmak, Çağdaşlaşmak" düsturu, büyük insan İsmail Gaspıralı'nın “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” çağrısı dönenimizin tarihi olmakdan daha çok geleceğimizin programı olmalıdır. Türkiye Cumhuriyetin'de çağdaş devlet, cumhuriyet felsefesinin yayılmasında hizmeti olan Türk aydınlarından biri de M. E. RESULZADE'dir. 20.yüz yılın başlarında Türkiye'ye yerleşen M.E. RESULZADE milli mücadelede ve cumhuriyyet kuruculuğunda tarihi deneyimi olan, bütün Türk ve Müslüman dünyasında ilk cumhuriyyet kurucusu olmakla, 20.yüzyılın ilk yıllarında kendini 40 TEMMUZ 2008 Türkiye'de ve isterse de Kafkas ve Rusya Türkleri arasında geniş yankı buldu M. E. RESULZADE'yi Azerbaycan'da hapisten kurtarmış olan Stalin'in tavsiyeleri oldukca ilginçtir.Kitapta şöyle anlatılmaktadır. " « Musabeyov, Mirzayan, Ahundov, Kirov, Orahelaşvili yoldaşlara benim tavsiyem: RESULZADE aleyhine yayınlar yapılmalıdır. Net bir şekilde kendini temize çıkarmak için onu aşağıdaki şekilde baskı altına almak gerekir. 1. Dööneklikle çünkü. O, önce bir bolşevikti, sonra bize ihanet etmiştir. 2. Türklerin menfaalerine çalışmıştır. çünkü RESULZADE ve onun Müsavat Partisi, Kızıl Ordunun Türklere yardım göstermesi ve Bakü'nün alınmasına engel oldular. 3. Azerbaycan halkına ihanet etti. Toprağın kendililerine verilmesine ve beylerin mülklerinin leğv edilmesine engel olmuştur. 4. Bütün Şark halklarının menfaatine ihanetle, Müslümanlar üzerinde İngiltere'nin müstemlekeciliğini engellemiştir. 5.Şamhor işgalini teşkilinde itham edilmelidir. "Azerbaycan talancısı" olarak damgalanmalıdır. Benim fikrimce, eğer bu isler nazara alınırsa, kitab etkili olacaktır. Selamlar. İ.STALİN M. E. RESULZADE 20. yıllarda Türkiye'de hayata geçen Türk devriminin Türk cemiyyetinde büyük çağdaşlaşma hereketinin Atatürk önderliğinde kurulan yeni Cumhuriyyetin müdafacıısı oldu. Türkiye Cumhuriyyeti'nde heyata geçirilen sosyal devrimleri, Halifeliğin kaldırılması, kadın hakları, şapka ve kiyafet inkilapları sosyal hayatın batı standartlara uyğunluğunu sağlarken, hukuk, maarif,kültür, alfabe ve dil reformlarında büyük heyranlıkla iştirak etti. Bu reformaların çoğu onun lideri olduğu Azerbaycan Cumhuriyeti'nde 1918 lerde başlanmıştı. Cumhuriyetin ilanından bir ay sonra Türk dili devlet dili olarak kabul edilmiş, 1919'da latin alfabesine geçilmişti. Atatürk'ün büyük ilgi gösterdiği Bakü'de geçirilen birinci Türkoloji kurultayında müzakere edilen meseleler daha Azerbaycan Cumhuriyetinde ele alınmıştı. M. E. RESULZADE Türkiye Cumhuriyyeti'nin yapmış olduğu devrimleri, kurmuş olduğu düzeni, formalaşan siyasi ve iktisadi sistemi büyük bir şevk ve heyecanla dile getiriyor yazılarında ; « Türkiye, sade ideal proğramını kanunlar halinda tesbit etmekle kalmamış; Cumhuriyet erleri bu büyük hakikati dahi unutmamışlardı. Bir millet, ancak organize olmakla ve iktisadi faaliyet ve refah nisbetinde ideal haklardan istifade edebilir. Fikri, milli ve siyasi istiklalin temeli iktisadi bağımsızlıktır. » diyordu. Cumhuriyet prensiplerinin tatbiki, yalnız biz Azerbaycanlılar için değil, bütün Türk elleri için her zaman mukeddes bir arzu olmalıdır. Bu idealin tebliğinde "Yeni Kafkasya"dan sonra İstanbul'da yayınlanan "Azeri-Türk" "Odlu Yurd" dergileri, haftalık,"Bildiriş" gazetesi ise büyük rol oynamıştı. M. E. RESULZADE'nin İstanbul'da yayınlanan "Devrimci Sosyalizmin İflası ve Demokrasi'nin Geleceği", "Millet ve bolşeviklik", "Kafkasya Türkleri", 1930'da Paris'te yayınlanan "Kafkas problemi ile İlgili Olarak Panturanizm" kitapları 1930'da çeşitli Avrupa ülkelerinde yayınladığı "İstiklal" (1932-1934) gazetesi, "Kurtuluş" (19341938), "Promotey" dergilerinde milli mücadele ve yeni cemiyyet kuruculuğu, Türklük ve demokrasi, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki devrimler, Atatürk'ün şanlı mucadele yolu ve dehası ile ilgili son derece önemli eserler ve yazılar yayınlamıştır. Atatürk'e derin bir sevgi besleyen M. E. RESULZADE bir yazısında şöyle diyordu ; Ne İngiliz himayesi, ne Amerika mandası değil, o, kurtuluşu yalnız hakimiyyeti-milliyeye istinaden, kayıtsız ve şartsız bağımsız bir Türk devleti tesis etmekde görmüştür. » M. E. RESULZADE'nin ikinci cahan savaşından sonrakı faaliyyeti de Türkiye Cumhuriyeti ile bağlı olmuşdur. 1947'de Akkara'ya dönen M. E. RESULZADE Azerbaycan Milli Merkezi'ni, 1949'da "Azerbaycan Kültür Derneği"ni kurmuş, 1952'de "Azerbaycan" dergisinin neşrine başlamıştır. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunda çalışmalar yapmıştır. Azerbaycan'ın istiklal mücahidi olarak Türklük fedaisi olarak kendi canını da Anadolu toprağı olan Cebeci Asri Mezarlığgına emanet etmiştir. Bakü'de doğup Ankara'da ebedi yolculuğuna devam eden M. E. RESULZADE'nin adı Milli İstiklal ruhu ve mefkuresi olarak yaşayacaktır. Azerbaycan Halk Cumhuriyyeti'nin kurulmasının 90. yılında, bu büyük istklal fedaisinin siyasi portresi daha parlak görünmektedir. 41 TEMMUZ 2008 28 MAYIS 1918 OLGUSU MİLLİLEŞME YOLUNDA AZERBAYCAN'IN VAROLUŞ TAPUSUDUR Selçuk ÖNAL BAK-TÜRK Federasyonu Genel Sekreteri Ç ilan edilmesi, hiç tartışmasız Azerbaycan halkının tarihinin ve kaderinin dönüm noktasıdır. Bağımsızlık, milletin şerefini koruyarak, onu büyük bir tehlikeden korumuştur. 28 Mayıs 1918'de; Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bağımsızlığı ilan edilip, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti kurulmasaydı, bugün Azerbaycan isimli bir devletin varlığı bir yana, Azerbaycan Toprakları Rusya, Ermenistan ve Gürcistan arasında paylaşılmış olacaktı. 28 Mayıs veAzerbaycan'ın Varoluş Tapusu: Onun için yediden yetmişe Azerbaycan halkının milli cumhuriyetin kurucusu Mehmet Emin Resulzade'ye şükran borcu vardır. 28 Mayıs İstiklal Bayramını “Halk günü” adı altında farklı bir isim altında kutlamak veya Resulzade'nin adını anmamak, Çağdaş Azerbaycan Tarihini inkar etmek olur. Tarihi gerçekler siyasi çekişmelere kurban edilmemelidir. Bu Azerbaycan'ın genç ve gelecek nesillerine yapılmış en büyük haksızlık olur. 28 Mayıs; Yüz yıllarca şahlara, hanlara, beylere ve en sonda Rus çarlarına kulluk etmiş, tebalık yapmış, boyun eğerek kaderine razı olmuş bir halkın, ümmetten millete dönüştüğü, millileştiği, özgürlüğüne ve istiklaline kavuşarak Türk'lük ruhunu bulduğu bir olgudur. TARİHİ SÜRECE BAKIŞ: Azerbaycan coğrafi bakımdan Doğu ve Batı Türklüğünün geçiş noktasında bulunması ve yer altı kaynakları yönünden zengin olması emperyalist güçlerin her zaman iştahını kabartmıştır. XII'ci yüzyılda saltanat süren Azerbaycan Atabekler sülalesi zamanı ile ara vermeden bin ağdaş Azerbaycan tarihinin en önemli günü “28 Mayıs 1918 tarihli Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Hürriyet ve İstiklaline kavuştuğu gündür.” Bu günü Azerbaycan Türklerine armağan eden Mehmet Emin RESULZADE ve arkadaşlarıdır. Bu gün Azerbaycan Türklerinin ümmetten millete dönüştüğü gündür. Bu gün milletin sosyal, siyasal ve çoğrafi anlamda tam bağımsızlığını kazandığı ve dünyaya Misak-i Milli ile ilan ettiği bir gündür. Bu gün Azerbaycan Türklerinin ilk ve tek milli bayramıdır. Çünkü, bu kutsal gün uğruna sayısız insan şehit olmuş, millet önderi, yoktan bir devlet kurarak; “Bir kere Yükselen Bayrak Bir Daha İnmez” şiarıyla tarihte ilk Türk Cumhuriyeti'nin dünyaya ilan ettiği gün olmuştur. Ne yazık ki; son yıllarda Azerbaycan'da milli tarihe ve özellikle Mehmet Emin RESULZADE'ye karşı haksız ve tarihi geçeklerden uzak bir karalama ve unutturma politikası yürütülmektedir. Bunun kimseye de yararı yoktur. 28 Mayıs 1918'de, binlerce insanın kanlarıyla kurulan Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin; Monarşik Çar rejimi veya Sovyet Rusya ile kıyaslanarak üstünlüklerinin ispatlanmaya çalışılması, ya da milli hükümete ve M.E.RESULZADE'ye, Ermenistan devletinin kurulması ile ilgili suçlama getirilmesi veya 1993'teki yönetim değişikliğinin, 1918'de ki Milli Azerbaycan Cumhuriyetinin kuruluşundan önemli olduğuna vurgu yapılması, tarih bilincinden uzak, zamanı konjonktürel irdelemekten bigane olanların sanal bir tarih yaratma çabasından başka bir şey değildir. 28 Mayıs 1918'de Azerbaycan'ın bağımsızlığını 42 TEMMUZ 2008 Gaspıralı İsmail Bey (1851-1914) tarafından da benimsenmiştir. Gaspıralı Tercüman (18831917/Bahçesaray) gazetesinde ve diğer eserlerinde, Türkleri bir bütün olarak kabul ediyor, ortak temiz bir dil etrafında birleştirilmelerini savunuyordu. “Dilde, fikirde, işde birlik” şiarı ile Türklerin birlik bilincinin uyandırılmasında etkili olmuştur. Gaspıralı da Türk dilinde eğitimi öneriyordu. Gaspıralı'nın fikirlerinden “usul-i cedid” akımı doğarak bütün Rusya Türklerine yayıldı. Gaspıralı'nın Türkçülüğü aslında medeniyet alanını kapsıyordu. Fikirlerinde batılılaşmanın yanı sıra, kültürel bir Türkçülük de ön planda görülmekteydi. Bu birlik, ruh, din ve maneviyat birliği şeklinde vücut bulacaktı. Bu fikir, daha sonra Hüseyinzade Ali Bey tarafından “Türkleşmek, İslamlaşmak ve Avrupalılaşmak” şeklinde formüle edilip bir prensip haline getirilen ve “Musavat” fıkrasının başlıca şiarını, Milli Azerbaycan Bayrağının esasını teşkil eden bu ide, halk kültürüne dayanan milli devletçiliğin bir ifadesidir. Bu dönem birinci ve ikinci nesil aydınları, Türkçülüğün yalnız kültür ve eğitim alanları içerisinde faaliyet göstermiş, ancak XX.yy.la birlikte, üçüncü nesil aydınlar bu sınırı aşarak, Türkçülüğün siyasi karaktere bürünmesini sağlamışlardır. Rusya’nın Japonya karşısındaki mağlubiyeti sonrasında Çarlık rejimi 1905 yılında meşrutiyet ilan etmek mecburiyetinde kalmıştı. Rusya esaretinde inleyen bütün milletlerin hayatında olduğu gibi bu tarih, Rusya mahkumu Türklerin ve Azerbaycan Türklerinin hayatında yeni bir devrin başlangıcı oldu. Bu tarihten itibaren rahat bir ortam yakalayan Azerbaycan, şiir, edebiyat, tiyatro, musiki, matbuat, neşriyat ve maarif sahasında olduğu gibi içtimai ve siyasi fikir ve cemiyetler bakımından da mesafe kat etmiş, gündelik gazeteler çıkarılmaya başlanmıştır. Matbuatın yayını ile Kafkasya da siyasi, içtimai ve milli fikir teşekkül ediyor. Kamuoyunun oluşması ve milletin birlik ve beraberliği ile önemli milli meseleler müzakere ediliyordu. O zaman Bakü'de Azerbaycan Türklerinin milli hareketine merkezlik yapan bir konumda idi. Milli Azerbaycan hareketinin her türlü siyasi, sosyal, iktisadi ve kültürel hareketlerinin merkezleri de burada bulunurdu. yıldan fazla hüküm süren Şirvanşahlar devri, Azerbaycan tarihinde şanlı sayfalar kaydeder. XVII inci yüz yıla gelindiğinde bu bölgede birbirinden ayrı 9 feodal hanlık vardı. Bu hanlıkların bir kısmı İran Kacar Hanedanı ile ilişkili olsa da, kısa süren Şirvan-Şeki birliği dışında kendi aralarında herhangi birilikleri yoktu. Çar Rusyası bu bölgeyi ele geçirmek için dağınık haldeki bu hanlıkları sürekli savaşlar sonucunda istila etmiş, Azerbaycan 1813 Gülüstan ve 1828 Türkmençay anlaşmaları ile Aras nehri sınır olmak üzere, Kuzey- Güney Azerbaycan olarak iki ayrı Bölgeye bölündü ve Kuzey Azerbaycan Çar Rusya'sının hakimiyeti altına düştü. Bu hakimiyet Azerbaycan'da Birinci dünya harbi sonucunda ağır yenilgiye uğrayan Rus İmparatorluğunun çöküşüne kadar devam etti. Çar Rusya'sının yüz yıl sürecek istila sürecinde, bu bölgenin idaresi için yeni sistem getirilmiş, han, bey ve ağalardan mülk sahibi yeni bir sınıf yaratılmış, hanlar ve orduları dağıtılmış, Azerbaycan Türklerinden asker toplanmayarak askeri gelenekler ve milli ruh öldürülmüş, halk sosyal ve siyasi haklardan mahrum edilmişti. Bu dönem, Kafkasya, Azerbaycan ve diğer bölgelerde yaşayan Türklerin Milli varlıklarının korunması, sosyal hayatın çağdaş medeniyet seviyesine kavuşturulması, milli dil, edebiyat, sanat ve yazılı basının geliştirilmesi yönünde aydın bir zümrenin yetişmesi dönemidir. Bu dönemde ilerici Batı fikirleri ileri süren Mirza Fethalı Ahuntzade (1812-1878) Türk ve İslam dünyasında ilk defa tiyatro okulu açma girişiminde bulunmuştur. Böylelikle, kültürün en önemli temeli olan dil ve edebiyata hizmet edilmiş olacaktı, aynı zamanda da, yeni batılı fikirler yaygınlaşacaktı. Ayrıca Mirza Fethalı, Arap alfabesinin sadeleştirilmesine çalışmış, eğitim ve öğretimin yaygınlaştırılmasını, laikliğe ve edebi canlılığa önem vermiştir. Hasan Zerdabi (1842-1907)'nin 1875'de Türkçe ilk matbaayı ve Ekinci adındaki Türkçe ilk gazetesi, çağdaş medeniyetin benimsenmesi ve Avrupa tarzında, “usul-i cedid” metodu ile yeni okulların açılmasını savunmuştur. Bu eğitimin ana dilde yapılmasını ileri sürmüş, Türk dillerinin birleştirilmesi fikrini ortaya atmıştır. Hasan Zerdabi'nin fikirleri büyük ölçüde Kırımlı 43 TEMMUZ 2008 durmuş, bu düşüncelerini “İnsanlara Hürriyet, Milletlere İstiklal” şeklinde formüle etmiştir. Bu şiar her zaman esir milletlerin istiklali yolunda mücadele edenlerin en önemli düsturu olmuştur. M.E.Resulzade, cihan harbi öncesinde, İstanbul'dan Bakü'ye döndüğü zaman Matbuatta Osmanlı dili ve Azeri Türkçesi taraftarı olanlar şeklinde basın iki kampa bölünmüştü. Resulzade, bu iki kampın ortasında, sade ve temiz Türkçe tezini savunuyordu. 1915'de çıkardığı “Açık Söz” gazetesi aracılığıyla bu yönde milliyetçi bir edebiyatın doğmasına öncülük etti. Ayrıca, Resulzade İslamiyetin ve Müslüman Cemiyetin milliyet değil, ümmetçilik ifade ettiğini, milliyetin din üzerinde değil, dil ve kültür birliği üzerinde kurulabileceğini savundu. Onun felsefesine göre; “Millet, dili, dini, ananesi edebiyatı, tarihi ve gelenekleriyle olan insan topluluğudur. Yalnız din birliği bir millet teşkil edemez.” Bu tez doğrultusunda, Musavat Partisinin 1917'deki Birinci Kongresinde kabul edilen programında, yalnız din birliğinin bir millet oluşturmayacağı, dil, adet ve edebiyatın milliyeti oluşturan ortak unsurlar olduğu vurgulanmıştır. Buradan da bütün Türklerin bir millet olduğu sonucuna varılmıştır. Böylelikle Ümmetçilik devri kapanmış, Türk milliyetçiliği devri açılmış oluyor. Resulzade, bu fikirleriniAçık Söz gazetesi aracılığı ile yayıyordu. Bu fikirlerden etkilenen Açık Sözcü bir nesil oluşmuştu. Milliyetçi fikirler etrafında özel dernekler ve cemiyetler kurulmaya başlamıştı. 1917 ikinci Rus İnkilabından sonra, bu cemiyetler ve birçok ılımlı siyasi grup Musavat Partisine katılmışlardır. Bunların arasında Adem-i Mekeziyet Partisinin yanı sıra, Ahrar Partisi ve İttihat Partileri yer almaktadır. Rusya'da, Ekim 1917 devrimi sonrasında Çarlık rejimi yıkılmış, Lenin'in Liderliğinde Bolşevikler iktidara gelmişti. Lenin'de, Kafkasya Fevkalede Komserliğine Ermeni Stephan Şaumyan'ı tayin etmişti. Şaumyan, karargahını Bakü'ye taşıyarak, burada savaştan dönmüş ve evlerine gitmek üzere bulunan 20-25 binlik Ermeni ve Rus askerleri, Hazar Denizinde bulunan Rus Harp filosu ve Bakü Petrol ocaklarında çalışan Rus ve Ermeni işçilerinden müteşekkil kuvvetlerle 31 Mart'ta bir katliam yaptı ve üç gün üç gece devam eden katliam sonucunda Çar rejiminin meşrutiyet ilanından sonra sağlanan rahatlama ortamı içerisinde bir kısmı gizli olmak üzere komiteler, cemiyetler ve partiler oluşmuştur. Çar Rusyasının takibi sonucunda muhacerete çıkmak zorunda bırakılan Resulzade'nin de telkinleriyle gizli olarak Musavat Partisi kurulmuştu. Musavat'ın programında Pan-Türkçü fikirlerden ziyade Panislamcı eğilim taşımaktaydı. Ümmet ile millet, Türklük ile Müslümanlık birbirlerinden ayrılmamıştı. Musavat'ın faaliyet programında Rusya'da yaşayan Türk dilli, İslam dinli halkları milli-medeni ittifak esasında birleştirmeyi amaçlıyordu. Musavat taktik olarak inkilapçıydı ve Rus ihtilalci partilerle ve İslam milletlerinin bağımsızlığı için çalışan başka Müslüman partilerle işbirliği içinde çalışıyordu. Musavat'ın sınıf anlayışı mesleki zümre manasındaydı ve halkçılığı genel eşitlik esasına dayandırmaktaydı. Dayandığı kuvvet işçi, köylü ve emekçi aydın zümre idi. Musavatın bu İslamcı söyleminin Türkçü bir içeriğe dönüşmesi ancak Mehmet Emin Resulzade'nin etkisiyle mümkün olmuştur. Mehmet Emin RESULZADE'de, genç yaşında siyasi hayata atılmış 1903 yılından itibaren Çar rejimi aleyhine gizli faaliyetlere katılmış, 1906'da inkilapçı gençliğin başkanı olan ve Rus Emperyalizmi ile çarpışan bu gençliğin temsilcisi sıfatıyla İran inkilabına iştirak etmiş, Tahran'da “İranı Nev” adı gazete çıkarmış ve Rusyanın müdahalesi üzerine Türkiyeye iltica etmişti. Türkçülük haraketinin başladığı zamanlara tesadüf eden o günlerde Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Hüseyinzade Ali bey de İstanbul da bulunuyorlardı. Resulzade gerek bunlarla gerekse başta Ziya Gökalp olmak üzere, Türkçülerle temasa geçiyor ve yeni doğan Türkçü basında yazılar yazıyordu. Resulzade burada Şeyh Cemalettin Afgani'nin “Vahdeti Milliye Felsefesi” adlı eserini Türkçeye çevirerek yayınlamış ve eserin tesirinde kalarak Musavat fırkasının programının “Ümmetçilikten” “Milliyetçiliğe” ve “İslamcılıktan” “Türkçülüğe” geçmesinde önemli rol oynamıştır. 1905-1908 yılları arasında Resulzade, Hayat, İrşat, Tekamül, Füyüzat, Yoldaş ve terakki gibi süreli yayınlarda yazılar yazmıştır. Bu yazılarında, sosyal ve siyasi konular, özellikle hürriyet, millet, insan hakları, medeniyet gibi kavramlar üzerinde 44 TEMMUZ 2008 Bağımsızlık ilanı Azerbaycan halkının milliyet devrinden çıkıp, millet haline geldiğine ve devlet şeklinde teşekkül ettiğine dair tarihi belgedeki maddelerin tamamiyle Mehmet Emin Resulzade'nin Musavat Partisi programına akseden görüş ve düşüncelerinden ibarettir. Zira millet, vatan, Azerbaycan, milli devlet, cumhuriyet, halkçılık ve demokrasi prensip ve umdeleri, Azerbaycan'da faliyet gösteren siyasi partilerden yalnız Musavat partisinin programında bulunuyordu. Milli Şuranın oluşturduğu hükümet içerisinde çoğunluk Müsavat Partisinde idi. Fethali Hanın oluşturduğu kabine içersinde sekiz bakandan altısı Musavat-Trafsız grup fraksiyonuna, birisi hümmet'e, biride Blok'a dahildi. İstiklal ilan edilir edilmez, Azerbaycan'daki iç karışıklıklar anarşi ve terör'de dikkate alınarak, Maverayi Kafkasya Hükümeti'nin Batum da bulunan sulh heyeti parçalanarak ayrı ayrı Türkiye ile müzakerlere girişmişler, Müstakil Azerbaycan Cumhuriyeti adına da Milli Şura reisi Mehmet Emin Resulzade'nin başkanlığındaki Azerbaycan heyeti, emniyet ve asayişin sağlanması için Osmanlı Devletinden askeri yardım talebinde bulunmuş, askeri yardım talebi Osmanlı heyeti tarafından hemen kabul edilmişti. Azerbaycan'ın yardımına gelen Kafkas İslam Ordusu ile birlikte, Milli Hükümetin oluşturduğu askeri kuvvetlerde bağımsızlık savaşında yerini almıştı. Osmanlı Devletinin Azerbaycana yaptığı askeri yardım Rusya'nın protestosuna neden olmuş ve Almanya'dan yardım talebinde bulunmuştu. Almanya ile Sovyet Rusya arasında 12 Eylül 1918'de yapılan anlaşma sonucu, Almanya üçüncü bir ülkenin ordusunun Kafkasya'da belirli bir hattı geçmemesini sağlayacaktı. M.E.Resulzade, bu anlaşmayı protesto ederek İstanbul'daki Almanya Büyükelçiliğine, müttefiklere ve tarafsız devletlere bir nota vermiştir. 25 Temmuz'da Bakü'de Şaumyan Hükümeti devrilmiş ve yerine Menşevik ve Daşnaklardan oluşan Sentrokaspi hükümeti ele geçirmişti. Sentrokaspi hükümeti İran'da bulunan İngilizleri yardıma çağırmıştı. 15 Eylül 1918'de Osmanlı ve Azerbaycan orduları Bakü'ya girdiler ve Gence de bulunan Azerbaycan Hükümeti'de Bakü'ye taşındı. Bakü o zaman işgal altında olduğu için Hükümet merkezi Gence'de idi. on binlerce silahsız ve masum Türk Katledilmiş, Bakü gökten, denizden ve karadan bombardıman edildi. Camiler tahrip, tarihi müesseseler, matbaa, tiyatro,okul, kütüphane gibi kurumlar yakıldı. Azerbaycan'ın diğer şehir ve kasabaları da bu katliamdan nasibini almıştı. Irz ve namusa el uzatılmış, malları talan edilmiş, Azerbaycan ateş ve kılıçla teslim olmaya mecbur edilmiştir. Bakü böyle bir katliama maruz kaldığı zaman, Azerbaycan fikir ve idealini temsil edenler, Tifliste toplanan Azerbaycan, Gürcüstan ve Ermenistan'ın oluşturduğu Maverayi Kafkasya Seymi toplantısına iştirak ederek, Rusya'dan ebediyen ayrılarak istiklal ilan edilmesi meselesini müzakere ediyorlardı. Bakü faciası da Bolşeviklerin, istiklalci politikalara karşı intikam ve cezalandırma siyasetinin sonucuydu. Bütün Kafkasya Bolşeviklerin baskı ve istila tehdidi altında idi. Gürcistan'ın Maverayı Kafkasya Federasyonundan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesi üzerine Maverayı Kafkasya Seyminin Azerbaycanlı mebusları da kendisini hemen “Azerbaycan Milli Şurası” ilan ederek, Başkanlığına da “Müsavat” lideri Mehmet Emin RESULZADE'yi seçmiş ve 28 Mayıs 1918'de; Azerbaycan'ın müstakil bir devlet olduğunu bütün dünyaya ilan etmiştir. Azerbaycan Milli Şurası”nın Misak-ı Milli'si: 1- Bu günden itibaren Azerbaycan halkı hakimiyet hakkına malik olduğu gibi Cenubi ve Şarki Mavarayi Kafkasyadan ibaret Azerbaycan dahi kamilelhukuk müstakil bir devlettir. 2- Müstakil Azerbaycan devletinin şekli idaresi halk cumhuriyeti olarak takarrur eder. 3- Azerbaycan halk cumhuriyeti bütün milletlere ve bilhassa hem civar olduğu millet ve devletlere münasebeti hasene tesisine azmeder. 4- Azerbaycan halk cumhuriyeti, millet, mezhep, sınıf ve cins farkı gözlemeden kalemrevinde yaşayan bütün vatandaşlarına hukuku siyasiye ve vataniye temin eyler. 5- Azerbaycan halk cumhuriyeti, arazisi dahilinde yaşayan bilcümle milletlere serbestane inkişafları için geniş meydan bırakır. 6- Meclisi Müessesen toplanıncaya kadar, Azerbaycan idaresinin başında arayi umumiye ile intihab olunmuş Şurai Milli ve Şurai Milliye karşı mes'ul hükümeti muvakkate durur. 45 TEMMUZ 2008 Azerbaycan hükümetinin meşrutiyetinin tanınması ile, Rus ve Ermeni Muhalifler harekete geçmiş, Bakü de varolan Rus ve Ermeni işçiler grev ilan etti. Elektrik merkezi de bunların elinde olduğundan, Bakü de hayat durdu ve grevciler isteklerini elde etti. Ancak Azerbaycan hükümeti Türk işçilerin desteğini alarak ikinci bir grevi önlemeyi başarmış ve siyasi konumunu güçlendirecekti. Azerbaycan Milli Cumhuriyetinin ilk hedefi “ordu” kurmak olmuştur. Çarlık döneminde orduya Müslüman asker ve hükümet hizmetine Müslüman memur alınmıyordu. Cumhuriyet ikinci olarak devlet kadroları için eğitimli aydınlar yetiştirmeye yönelmiştir. Eğitimin yaygınlaşması, yüksek okul ve ihtisas enstitülerinin kurulmasına önem verilmiş, Avrupa'ya öğrenciler gönderilmiştir. 12 Ocak 1920'de; Azerbaycan heyetinin yoğun ve etkin diplomasisi sonucu Versay sarayında yapılan bir törenle, Azerbaycan Milli Cumhuriyeti Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İngiltere, İtalya ve Japonya gibi büyük devletler tarafından da tanınacaktı. Azerbaycan, Gürcistan'la dostluk ilişkileri kurdu. İki Cumhuriyet aralarındaki toprak meselesi ile ilgili sorunlarının hakem aracılığıyla çözülmesi ve Rusya tehlikesine karşı askeri anlaşma imzalamışlardı. İran'da Azerbaycan'ın istiklalini tanıyordu. İran'la yapılan konferans sonucunda imzalanan anlaşma iki ülke arasındaki siyasi, ekonomik ve ticari ilişkileri düzenliyordu. Bağımsızlığın hemen sonrasında Şimali Kafkasya hükümetine başvurularak, birleşme teklif edilmiş, Şimali Kafkasya hükümetine özel önem verilmiş ve desteklenmiştir. Sovyet Rusya da, Çar Rusya'sının açık denizlere çıkma siyasetini devam ettiriyor ve ne olursa olsun Kafkasya'daki 1914 yılı sınırlarına ulaşmak istiyordu. Ruslar, 1918'de olduğu gibi 1920'de de Ermenileri Azerbaycan'a karşı kullanacaktı. Moskova, Ermenistan'la savaşla meşgul Azerbaycan milli hükümetini içerdeki yandaşlarının yardımıyla yıkarak, yerine istediği hükümeti kurduracak ve bu hükümetin daveti üzerine Azerbaycan'ı işgal edecekti. İşgalin de bahanesi, Kızıl ordunun Türk'lerin Anadolu’da yaptığı kurtuluş hareketine yardım etmek isteğine “Musavat” hükümetinin engel olduğu yalanı olacaktı. Milletin mevcudiyetini ölümden kurtarmak, yeni kavuştuğu hürriyet ve istiklal güneşiyle yurdun her tarafını aydınlatmak yolunda “Musavat” fırkası ve onun lideri M.E.Resulzade'nin teşkil ettiği genç hükümetin istikrarın sağlanması, askeri kuvvetlerin mutlak zafer kazanması yolunda her türlü fedakarlıkla, geceli gündüzlü çalışmaları devam ederken, genç cumhuriyet yeni tehlikelerle karşı karşıya geliyordu. Bu tehlikede Osmanlı Ordusunu kendi kara emellerine alet etmek için her türlü hile ve desiseye kalkışan mürteci kuvvetler ile Rus Çarlığının sabık kapı kullarının baş kaldırışları idi. Azerbaycan Hükümetinin daveti üzerine yardıma gelmiş Osmanlı ordusu komutanlığının hükümetle mürteciler arasındaki analaşmazlıklarda tarafsız kalması aydınlar üzerinde ağır tesir yapmıştı. Osmanlı ordusu yalnız tarafsızlık ilan etmemiş, milli şuranın ve hükümetin tamamen dağıtılmasını ve yerini paşanın kendi arzusu ile kuracağı hükümete terk etmesini istiyordu. Kurulacak bu “hükümet”te Rus Çarlığının sabık kapıkulları ile şeyhülislamdan ibaret olsun. Bu karışıklıklar içersinde, Milli Şurada yer alan “Sosyalist bloku” ile “Himmet” menşevik fırkası milli şuradan istifa ettiler. Milli Şurada “Musavat” fırkası ile “İttihad” kalmıştı. İttihad şura içersinde önemli bir kuvvet olmadığından, Musavat ve tarafsız grup 30 temsilciyle üstün durumdaydı. 7 Aralıkta açılan Parlamentoda ise Musavat 32 temsilciyle en kuvvetli parti konumundaydı. Musavat Partisi sağ partilerle bir koalisyon oluşturarak çoğunluğu sağlamış ve hükümeti kurmuştur. 26 Aralıkta hükümet kuruldu. Fethalı Han'ın oluşturduğu üçüncü kabine, parti programlarına göre değil, partilerin hükümet başkanının şahsına ve programına güvenmeleri temeline göre oluşturulmuştur. Ancak, kabine dışında kalan ittihad'ın yoğun muhalefeti sonucu bir kaç ay sonra Fethali Han kabinesi istifa etti ve 14 Nisan 1919'da Nesip Yusufbeyli kabinesi kuruldu. Bu kabinede de İttihat dışarıda kalmıştı. Bu kabine görevde kaldığı sekiz ay Azerbaycan'ın devlet kuruluşu dönemini kapsar. Aralık 1919'da Nesip beyin ikinci kabinesi kuruldu. Bu kabineye İttihat Partisi ve Fethalı Han kabinesinin ileri gelenleri de katılmışlardı.Bu beşinci kabine Azerbaycan Milli Cumhuriyetinin son hükümeti oldu. 46 TEMMUZ 2008 Milli Azerbaycan Cumhuriyeti ordusunun Bakü dışında ki bölgelerinde olan kuvvetleri bulundukları yerlerde isyan etmeye başladı. Gence isyanı ile beraber Terter, Ağdam, Bedre, Göyçay, Şeki, Kuba ve Lenkeran'da başlatılan ve uzun süre devam eden isyanlarda Ruslara büyük kayıplar verdirilmiştir. Azerbaycan Türk'leri gerek istiladan önce, gerekse isyanlarda binlerce şehit vermişti. Bu isyanlarda “Musavat” ilk kadrosunun önemli bir kısmını da kurban vermiştir. “Musavat” fırkası yöneticilerinden bir kısmının şehit olması, bir kısmının ise Azerbaycan’ı terke mecbur olmuştu. 29 Nisan 1920'de İstilaya karşı savaşta “Musavat” yönetimi tamamen gençlerin eline geçti. Musavat fırkasının gizli teşkilatının 1923 yılının 28 Mayıs'ında, Azerbaycan Milli Şurasının 18 Mayıs 1918'de ilan ettiği istiklal beyannamesi “Azerbaycan Misak-i Millisi” olarak, savaşın istiklale kadar devam edeceğinin ilan ederek, yayınladığı bildiride; “Esaretin karanlık ve boğucu zindanları içinde yeniden mesud günlerimizi hatırlıyoruz. Bu gün 28 Mayıstır. O 28 Mayıs'ki, siyaset sahnesine mustakil bir Azerbaycan devleti çıkardı. Azerbaycan Türkünün kalbinde unutulmaz bir istiklal ve hürriyet hatırası bıraktı. Bu gün Rusyanın istibdadı altında bütün varlığımız boğulur, çiğnenirken, kalbimizde o istibdada karşı büyük bir nefret ve savaş hissi besleyen ve bu hissi daima tahrik eden kuvvet 28 Mayıs'ın mukaddes hatırasıdır. 28 Mayıs tarihini hatırladıkça Azerbaycan Türklerinin kalbinde istiklal ateşi sönmeyecektir… diyerek, Azerbaycan Türklerinin istiklal ateşinin tek savunucusu olmuştur. İşgal döneminde Azerbaycan'ın Sovyet yandaşı yöneticileri ile işgalcilerin tek hedefi ve korkulu rüyası içte ve dışta Musavatçılar olmuştur. Azerbaycan Sovyet Cunhuriyeti'nin başına Moskova tarafından atanan Devlet Başkanları, diğer bir değişle Komünist Partisi Genel Sekreterleri sonsuz bir sadakatle Moskova'nın emrinde olmuşlardır. Azerbaycan'ın yer altı ve yerüstü milli servetleri ile Petrolünü Rusya'nın emrine verdiler. Milli kültürün dejenere edilmesine Azerbaycan'daki Osmanlı zabitanınında mürteci ve Rus yanlısı fırkaları, Milliyetçi ve Türkçü “Musavat” fırkasına karşı destekleyecek ve bu fırkaların Türkçü ve milliyetçi fırka Musavat'a karşı birleşmeleri sonucu parlamentoda Bolşevikler tarafından verilen ultimatom kabul edilecekti. M. E. Resulzade, ültimatoma şidetle karşı çıkacak, milletvekillerine hitaben “Efendiler! Mütecasir bir ultimatom karşısında bulunuyoruz. Burada teslimden bahsediliyor. Fakat efendiler teslim ne demek!... kime terki mevki ediyoruz?...” “Efendiler! Türkiye Azerbaycan'ın halaskarıdır. Amali milliyemizin tebcil eylediği mukaddes bir memlekettir! Onun halasına giden kuvveti biz memnuniyetle istikbal ve teşyi ederiz. Fakat bir şartla ki bu kuvvet bizim hürriyetimizi, istiklalimizi çiğnemesin. Halbuki, efendiler, bize sormadan hududumuzu geçen herhangi bir kuvvet, dostumuz değil, düşmanımızdır!...” şeklindeki veciz konuşması, locaları ve salonu dolduran büyük bir dinleyici kitlesi tarafından sürekli alkışlarla karşılanacak, onun parlamentodaki bu nutkuna rağmen ultimatom kabul edilecekti. Çünkü, Parlamentoda ültimatomu kabul eden muhalif fırkaların gündeminde teslim değil, sadece koltuk paylaşımı ve kabine değişikliği olacaktı. Teslimiyetçi ve uşak olmaya alışmış bir zihniyetin ihaneti sonucu, Sovyet Rusya elini kolunu sallayarak 26 Nisan 1920'de Azerbaycan hududunu geçerek, 27 Nisan 1920'de Azerbaycan'ın tamamını işgal edecek ve 1914'deki sınırlarına kavuşacaktı. İşgal Dönemi: 27 Nisan 1920'de; Komünist fırkası hükümeti ele alır almaz yönetimi tamamen Ruslara devrederek, ülkeyi kılıçtan ve ateşten geçirmeye başlamıştı. Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti, eski “Musavat “ hükümetini halkın ve Azerbaycan'ın düşmanı ilan ederek, general rütbesine sahip bütün askerler, valiler, mutasaruflar, müddeiumumiler, bütün ekabir ve memurlar hemen tevkif edilmiş, ordu dağıtılmış, tutuklanan askerler, aydınlar, devlet ve siyaset adamları idam edilmiştir. Bayrağın indirilerek, vatanının Rusya'ya ilhak edildiğini gören halk kandırıldığını ve ihanete uğradığını görerek isyan bayrağı açtı. 47 TEMMUZ 2008 seyirci kaldılar. İstilaya karşı çıkan on binlerce vatan evladını Milliyetçi - Musavatçı suçlamasıyla kurşuna dizdirdiler veya gider-gelmez diye adlandırılan Sibirya ya sürgüne gönderdiler. 27 Nisan faciası ile Azerbaycan ikinci defa Rusya ordusunun istilası altına girmiş, istilaya karşı direnen vatanseverler kurşuna dizilmiş, Sibirya ya sürgüne gönderilmiş veya Hazar Denizinin hırçın dalgalarına kurban edilmiştir. Muhaceret: Azerbaycan'da muhaceret Azerbaycan'ın bağımsızlık mücadelesinde önemli rol oynamıştır. Azerbaycan muhacereti eski zamanlara dayanan bir olgudur. Azerbaycan Hanlıklarının Rusya tarafından istilası sonucu 19'uncu asrın başlarında bir Azerbaycan siyasi muhacereti meydana gelmişti. İran'a ve Osmanlı İmparatorluğuna göç etmiş ve Rusya'ya karşı faaliyet göstermiştir. 1905'de Rusya'da ilan edilen meşrutiyet hareketleri sonrasında kısmen yaşanan özgürlük dönemini takip eden yıllarda tekrar şiddetlenen Rus baskısı sonucunda yeni bir muhaceret yaşanıyordu. Azerbaycan muhacereti Avrupa'da ve Türkiye'de Azerbaycan'ın kurtuluşu için Birinci Dünya Savaşı sırasında yoğun faaliyet göstermiş olmasına rağmen, 1920'den sonra sessiz kalmışlardır. Azerbaycan'ın 27 Nisan 1920'de, Sovyet Rusya'sının 11. Kızıl Ordusu tarafından işgali üzerine; Azerbaycan'dan yeni bir muhaceret akımı başlamıştı. Yeni muhaceret Azerbaycan Milli Cumhuriyeti ordusuna mensup askerler, milletvekilleri, bakanlar, yüksek devlet memurları, serbest meslek mensupları, siyasi parti üyeleri, büyük toprak sahipleri ticaret ve sanayiciler ile aydın ve milliyetçi kesimlerdi. Bu dönemdeki muhaceret de İran ve Türkiye'de yoğunlaşmıştı. Bu dönemde de Azerbaycan muhacereti bir çok ülkede cemiyet kurmasına rağmen, bu cemiyetleri tek bir teşkilat ve lider etrafında toplamak mümkün olmamıştı. Azerbaycan'da Musavat Partisi üyelerinin büyük bir kısmı tutuklanmış, Parti Lideri Mehmet Emin Resulzade önce Moskova'ya ordan da Avrupa'ya geçtiği ve İstanbul'da milli yayın kurulması çalışmaları içinde yer aldığı görülecektir. 1923 yılında İstanbul'da Yeni Kafkasya dergisini çıkararak, muhacereti milli dava etrafında birleştirmeyi amaçladı. 1924'de Azerbaycan Milli Merkezini kurarak, bütün milliyetçi kuvvetleri bu merkez etrafında toplamaya çalışmış, Milli Merkez aracılığıyla Musavat, Gürcistan ve Şimali Kafkasya milli teşkilatlarıyla ittifak yapmış, Kafkasya İstiklal Komitesi ve Kafkasya Konfederasyon Şurası oluşturulmuştur. Rusya istilası altındaki halklarla yakın ilişkiler kurarak bir cephe oluşturmuş ve aynı zamanda Promete cephesine dahil olarak faaliyet gösterilmiştir. Bu yoğun çalışmalar sonucunda Azerbaycan Milli davasını uluslar arası bir boyut kazanmıştır. 1928 yılında İstanbul'da,Yeni Kafkasya yerini Azeri Türk'e, Bunu Odlu Yurt (1929-1931) dergisi ve haftalık Bildiriş gazetesi (1930-1931) takip etmiştir. Sovyet Hükümetinin engellemeleri sonucu bu faaliyet İstanbul'dan Avrupa'ya taşınmıştır. 1932 yılında Berlin'de aynı çizgideki İstiklal gazetesi çıkarılmaya başlanmıştır. Sovyetlerin yoğun tepkisi üzerine bu gazetenin Türkiye ye girişi yasaklanmıştır. 1934 Yılında Berlin'de Kurtuluş dergisi, aynı dönemde İstanbul'da Azerbaycan Yurt Bilgisi dergisi de yayınlanmıştır. M.E.Resulzade, 1947'de üçüncü kez Türkiye'ye dönerken, Azerbaycan Milli davasını yönlendirme çalışmalarını sürdürdü. 1949'da Ankara’da kurduğu ve Fahri Genel Başkanı olduğu Azerbaycan Kültür Derneği'nin, 1952'de çıkardığı “Azerbaycan Dergisin”de, milli davayı anlatmaya devam etti. 6 Mart 1955'de Ankara'da vefat ederek, Ankara Asri mezarlıktaki ebedi istirahatgahına defnedilecektir. Azerbaycan Kültür Derneği ve yayın organı Azerbaycan Türk Kültür Dergisi Azerbaycan İstiklal mücadelesini ödün vermeden, ilkeleri doğrultusunda günümüze kadar devam etmektedir. Toprak kayıpları ve mülteciler: Azerbaycan Milli Cumhuriyeti İstiklalini ilan ettiği zaman 97,895,67 km2 yüzölçümlü tartışmasız araziye sahipti. Tartışmalı arazilerle birlikte ise 48 TEMMUZ 2008 02.04.1993 tarihinde, 1936 km2 yüzölçüm, 55.000 bin nüfuslu Kelbecer, 23.07.1993 tarihinde, 1154 km2 yüzölçüm, 158.000 bin nüfus Akdam, 23.08.1993 tarihinde, 1050 km2 yüzölçüm, 52.049 bin nüfuslu Cebrail, 23.08.1993 tarihinde, 1112 km2 yüzölçüm, 93.940 bin nüfuslu Fuzuli, 31.08.1993 tarihinde, 826 km2 yüzölçüm, 33.800 bin nüfuslu Kubatlı, 29.10.1993 tarihinde, 770 km2 yüzölçüm, 35.500 bin nüfuslu Zengilan, olmak üzere toplam 14.183 km2 yüzölçümlü toprak Ermenistan'ın işgali altına düşerek, bu bölgelerde yaşayan 704.756 bin insan kendi ülkesinde muhacir durumuna düşecekti. Azerbaycan toprakları işgal edildiği zaman bile Azerbaycan'da iktidar mücadelesi son hızıyla sürmekteydi… Bağımsızlığa Kavuşma: Sovyet Rusya'nın yeni lideri Gorbaçov, tıkanan sistemin önünü açmak için Perestroyka, Glasnost ve Demokrasiye adı altında ortaya koymaya çalıştığı yenileşme haraketleri demir perde ülkeleri olarak adlandırılan Doğu Avrupa ülkeleri ile Batlık ülkelerine özgürlük, Azerbaycan'a ise kan, acı ve göz yaşı getirmiştir. 20 Ocak 1990 tarihinde; Ermenistan'ın, Azerbaycan'a bağlı “Muhtar Dağlık Karabağ” bölgesini Ermenistan'a bağlama talepleri ile Azerbaycan'ın sınır bölgelerine yapılan silahlı baskınları protesto etmek için Bakü'de toplanan, silahsız ahalinin üzerine sürülen Sovyet tanklarının paletleri altında kalarak, yaşamlarını yitiren, yaralanan ve her türlü terör hareketine maruz kalan, Azerbaycan Türk'lerinin imdat çağrılarına kendi yöneticileri de dahil, bizden olanlar bile onlar bizden değil diyecek ve Azerbaycan Türk'ünün feryadına hiçbir yerden ses verilmeyecekti. 26 Şubat 1992 tarihinde; Ermeniler Rusların 366 alayının da desteğini alarak uzun bir süre kuşatma altında tuttuğu Azerbaycan'ın Karabağ bölgesinde Hocalı kasabasına girerek, tümü savunmasız 63 çocuk,106 kadın, 70 yaşlı olmak üzere 613 kişiyi vahşice katletmişti. Bu insanların imdat çağrısına da kimse ses vermeyecekti. 114.895,97 km2 toprakları olan bir devletti. 27 Nisan 1920 Sovyet işgalinden sonra, Sovyet Azerbaycan'ının yandaş yöneticileri 1 Aralık 1920'de Moskova'nın baskısı sonucu Nahçivan, Zengezur ve Karabağ bölgelerini “kendi arzularıyla” Ermenistan'a hediye ediyordu. Fakat Azerbaycan Türkü'nün mukavemeti, “Musavat” fırkasının siyasi müdahalesi yer altına çekilmesi sonucu bu topraklardan bir kısmı Ermenistan'a verilmişti. Azerbaycan'ın Sovyet yanlısı yandaş yöneticileri Karabağla Nahcivanı ayıran Zengezur bölgesi ile Gence ve Kazağ'ın dağlık kısımlarını Ermenistana vererek, Azerbaycan topraklarının tam ortasında “Muhtar Dağlık Karabağ” bölgesinin kurulmasına neden oldular. Ayrıca, Milli Azerbaycan Cumhuriyeti ile Gürcistan arasında mevcut anlaşmaya göre halledilmesi hakeme havale edilen Borçalı (Türk Bölgesi) arazisi'de kayıtsız şartsız Gürcistan'a terk ediliyordu. Azerbaycan Türkü'nün mukaddes kanı ile düşmandan geri alınarak vatan yapılan bu topraklar Sovyet yandaşı Nerimanov tarafından Ermenistan ve Gürcistan'a hediye edilmiş ve Sovyet İşgali döneminde Azerbaycan'ın yüzölçümü 86.6 bin km2'ye düşmüştür. Ermenistan'ın başkenti Erivan'da 1988 yılında meydana gelen deprem sonrasında, bu ülkeye insani yardım adı altında çok sayıda silah ve cephane gönderilmişti. Ermeniler bu silahları önce bu ülkede yaşayan Türklere karşı kullanacak ve 300 bin civarında Türk, Azerbaycan'a sığınarak mülteci durumuna düşecekti. Azerbaycan'da ki iç karışıklıklar ve yönetim zafiyetini fırsat bilen Ermeniler, Sovyet Rusya'nın da desteğini alarak Azerbaycan'ın Karabağ bölgesine karşı saldırı başlattı. Bu saldırılar sonucu; 1991 yılında, 4200 Km2 yüzölçüm, 180.000 bin nüfuslu Yukarı Karabağ, 26.02.1992 tarihinde, 970 km2 yözölçüm, 11.567 bin nüfuslu Hocalı, 08.05.1992 tarihinde, 289 km2 yüzölçüm, 24.900 bin nüfuslu Şuşa, 18.05.1992 tarihinde, 1876 km2 yüzölçüm, 60.000 bin nüfuslu Laçin, 49 TEMMUZ 2008 Azerbaycan'da uzun bir süre yönetim boşluğu devam etti. Bu boşluk 7 Haziran 1992 tarihinde yapılan demokratik seçimler sonucu, Azerbaycan Halk Cephesi Lideri Ebülfez ELÇİBEY, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Seçilmesiyle son buldu. ELÇİBEY, Devlet çarkı bozulmuş, ekonomisi çökmüş, rüşvet ve yolsuzluk olağan hale gelmiş, halkı açlık ve sefalet içersinde, en önemlisi topraklarına karşı devam eden Ermeni saldırıları karşısında resmen savaşta olan bir yönetimi devraldı. Ermenistan'ın Azerbaycan'ın Karabağ bölgesindeki şehir ve kasabalara başlattığı saldırılar ve toprakların işgal edilmesi, işgal edilen topraklardan sürgün edilen yerli ahalinin feryatları, iç çekişmeler, ekonomik sıkıntılar, dış güçlerin petrol üzerinden güç savaşları ELÇİBEY iktidarının hazır bulduğu en önemli sorunlardı. Çarlık Rusya'sı döneminde Azerbaycan Türklerinin askere alınmaması, askeri geleneklerin ve milli ruhun gelişmesini öldürmüş olması 19181920 Milli Hükümet dönemi kurulan milli ordununda işgalciler tarafından dağıtılması. 27 Nisan 1920'de ikinci kez Sovyet işgaline maruz kalan Azerbaycan bu dönemde de kendi ordusunu kuramamış olmanın acısını topraklarının işgali ile yaşıyordu. ELÇİBEY, ilk iş olarak milli ordunun kurulması çalışmalarını başlattı. Ordu kurulması için kardeş Türkiye'den istediği yardım talepleri de zamanında ulaşmadı. ELÇİBEY, 15 Haziran 1993 tarihinde; Ermenistan'la savaşın yanı sıra içerde baş gösteren karışıklıklar sonucunda kardeş kanının akıtılmaması için Meclis Başkanı İsa Kamber'i istifa ettirerek, yerine Nahçivan Meclis Başkanı Haydar ALİYEV'i Bakü'ye davet ederek Meclis Başkanlığına seçtirecek, kendiside uygun ortamın yaratılması için Nahçivan'ın, Ordubat kasabasının Keleki köyüne gidecekti. Haydar ALİYEV, 24 Haziran 1993 tarihinde Azerbaycan Meclisi tarafından Cumhurbaşkanı yetkileri ile görevlendirdi. 3 Ekim 1993 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanı seçildi. Böylece Haydar Aliyev dönemi resmen başlamış oldu. Azerbaycan'da 1990-1993 yılları arasında iktidar kavgaları bütün hızıyla devam ederken, Ermenistan, başta Yukarı Karabağ olmak üzere, Karabağ'ın Hocalı,Şuşa, Laçın, Kelbecer, Ağdam, Ağdere, Cebrail, Fuzuli, Kubatlı ve Zengilan gibi bölgelerini de işgal edecektir. ELÇİBEY döneminde Rus ordusu Azerbaycan'dan tamamen çıkarılmıştı. Bu kez Ruslar üçüncü defa ordularıyla Azerbaycan'ı işgal edememiş ancak, Ermenistan Silahlı kuvvetlerine verdiği destekle Karabağ bölgesini işgal ettirmiştir. Azerbaycan'da yeni nesiller çağdaş Azerbaycan tarihinden mahrum olarak yetişmektedir. Sovyet işgali döneminde Milli Cumhuriyet, Cumhuriyetin banisi Mehmet Emin Resulzade ve milli mücadele tarihinin bilinmesi yasaktı. Şimdi de yasak.? Kimse yasak olmadığını söylemesin. 31 Mart 1918'de Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de, onbinlerce Türkün kanını döken Ermeni Stepan Şaumyan gibilerinin heykellerini yaparak, önünde saygıyla eğildiler. Ama Azerbaycan Milli Cumhuriyeti'nin kurucusu Mehmet Emin Resulzade'ye karşı düşmanlıkları devam etti. Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 90.Yıldönümün de Azerbaycan Televizyonlarında hiçbir ciddi programa şahit olmadık. Ama Rusya'nın katıldığı İkinci dünya savaşını büyük vatan muharebesi adı altında abartılarak aktardılar. O programları yapanlara sormak lazım! Sizin vatanınız, bağımsızlığınız, bayrağınız, Milli ordunuz vardı da; biz mi bilmiyorduk..? Oysa, M. E. RESULZADE, 28 Mayıs 1918 de Milli Azerbaycan Cumhuriyeti’ni kurarak bunları Azerbaycan halkına bahşetmişti. O nedenle Milli Cumhuriyeti yaratanları minnet ve şükranla anmanın ve tarihe sahip çıkmanın en doğru yol olduğuna inanmaktayız. Anıt Mezar Açılışı 50 TEMMUZ 2008 Azerbaycan'da Azerbaycan'daBaрımsızlığın Baрımsızlığınİlanı İlanıve ve Milli MilliDemokratik DemokratikDevletin DevletinKuruluş KuruluşSürecinde Sürecinde M. E. Resulzade'nin Rolü M. E. Resulzade'nin Rolü Doç. Dr. Nesiman YAGUPLU Bakü Devlet Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğ. Üyesi 1 917 yılının sonları Azerbaycan'ın siyasi hayatında büyük yükseliş dönemiydi. Artık milli harekette üç akım ön planda duruyordu. Milli demokratlar, Sosyalistler ve İslamcılar. Özel olarak farklılık gösteren milli demokratlar Azerbaycan'ın gelişimini milli devletçilikte görüyorlardı. BU durumda Kafkasya'daki siyasi örgütler de faaliyetlerini güçlendirdiler. 1917 yilının Kasım ayında Tiflis'te Kafkasya'daki siyasi örgütlerin toplantısı düzenlendi ve Kafkasya Komiserliğinin tesisine karar verildi. Aynı yılın Kasım ayının 14de kurulan yeni hükümetin terkibi ilan edildi. 1918 yılının Şubat ayından, Kafkasya Seym'inin ilk toplantısında ise Azerbaycan politikacilarının Kafkasya bağımsızlığı uğrundaki mücadelesinin yeni aşaması başladı. Aynı yil Şubatın 23-de Tiflis'te Kafkasya'nın yasama organı - Kafkasya Seym'inin açılışı oldu. Seym'deki Azerbaycan fraksiyonu 44 milletvekilinden oluşmaktaydı [41, s. 130]. "Müsavat", "İntihar", "Hümmet" ve "Müslüman Sosyalist Blok'u"nu temsil ediyor-lardı. 18 Mart 1918 yılında düzenlenen Trapezund Barış Konferansında da Türkiye temsilcileri artık Kafkasya temsilcilerinden Cumhuriyetin siyasi kuruluşlarıyla ilgili bildiri talep ediyorlardı. Ayrıca 1918 yılının Mart olayları da Kafkasya Seymindeki münasebetleri gerginleştirdi. Ve Azerbaycan'ın milli bağımsızlığı uğrundaki mücadelede çözücü aşama sayıldı. Belirtmeliyiz ki, on bine yakın günahsız insanın ölümüne neden olan 1918 Mart ayı olayları Azerbaycan tarihinin en facialı sayfalarındandır. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin var olduğu dönemde Ermenilerin Azerbaycan'da gerçekleştirdikleri kitlesel terör ve kırgınları öğrenmek amacıyla olağanüstü inceleme komisyonu teşekkül etmişti.. 29 Mart 1918 de Baku ve Tiflis demir yolu kapatıldığından kentte kalan Ermeni silahlıları "Evelina" gemisinde Müslüman birliklerin yüzlerce askerini silahsızlaştırırken gerginlik artmış, ve Kızıl Ordu alayına açılan ateşten sonra silahlı Ermeniler sivillere saldırarak onları katletmişti. M. E. Resulzade olayları şöyle aktarıyordu: "Bu olayla Bolşevikler bir çok vilayette yaptıkları kanlı opeerasyonları Bakü'da da tatbik etmişlerdi. Amele ve fukara cemiyeti namına "Müsavat Fırkası Milli-Müslüman Şurası"ına ilan-i harp eden "Bakü Sovyeti" Ermeni alayları 10000'e yakın Müslüman Türk'ü katletti." Binlerle günahsız insanın ölümüne neden olan Ermenilerin hıyaneti,ile ilgili bilgi 1918 yılı Nisan ayının ikinci günü Kafkasya Seym'ine iletilebildi. Seym'in bu olaylara kayıtsız münasebeti Azerbaycanlı temsilcilerde ciddi memnuniyetsizlik yarattı. Aynı zamanda Seym'in GürcüErmeni çokluğu Bakü Sovyetine ciddi etki yapmak istemiyordu. Bu ilişkiyi gören Seym'in Azerbaycanlı milletvekilleri ayrı ayrı partileri temsil etseler de, aynı konuma gelip ortak faaliyete üstünlük verdiler. Mart olayları Milli Bağımsızlık Mücadelesinin yalnız amacına değil, aynı zamanda biçim ve araçlarında kalite değişikliği yarattı. Bu olaylardan sonra fikir ayrılığı olan Azerbaycanlılar, Gürcüler ve Ermenilerin Seym'inde ortak faaliyeti gittikçe zorlaşıyor ilişkilerde inamsızlık ortaya çıkıyordu. Belirtmeliyiz ki, Gürcüler ve Ermeniler Türkiye ile ilişkilerinde ciddi siyasi çekişmeler içinde idiler. Gürcüler Batum ve Acaristan'ın korunması çabasında olsalar da, bunu elde etmek için Kars ve Ardahan'dan vazgeçmeği gerekli sayıyorlardı. Türklerin ise Seym içindeki guruplaşmalarından bilgileri vardı. Dolayısıyla, Kafkasya hükümetinin 51 TEMMUZ 2008 Bakanı, Hudadat Bey Melikaslanov; Ziraat ve Çalışma Bakanı, Ekber Ağa Şeyhulislamov; Adliye Bakanı, Halil Bey Hasmemmedov; Ticaret ve Sanayi Bakanı, Memmed Yusif Caferov; Devlet Bakanı. 28 Mayıs 1918 tarihli Milli Şuranın ilk toplantısı 1. H. Ağayev'in , Gence'deki son olaylarla ilgili bilgileri; 2. M. E. Resulzade'nin Batum'dan gönderdiği telgrafının okunması; 3. Seym'in bırakılması ve Gürcistan'ın bağımsızlığını ilan etmesiyle ilgili Azerbaycan'ın durumu. Şura üyesi H. Hasmemmedov Azerbaycan'ın bağımsız cumhuriyet ilan edilmesinin gerekliliğini belirtti. F. Hoyski ise "yerlerde bazı meselelerin aydınlaştırılmasına kadar Milli Şura şimdilik Azerbaycan'ın bağımsızlığını ilan etmeden ülkelerle barış müzakere yapmak için tam hukuklu Azerbaycan hükümetinin yaratılması ile yetinmeyi önerdi."önerdi. Fakat Milli Şura,S. M. Keniyev ve C. Ahundov tarafsız kalmalarına rağmen, Azerbaycan bağımsızlığının ilanı hakkındaki karardan sonra "İstiklal Beyannamesi" kabul edildi. Azerbaycan Misaki-Milli'si altı maddeden oluşuyordu: 1. Bu günden itibaren Azerbaycan halkı bağımsızlık hakkına sahip olduğu gibi, Güneydoğu Kafkasya'dan oluşan Azerbaycan da hukuki ve bağımsız bir devlettir. 2. Bağımsız Azerbaycan devletinin yönetim şekli Halk Cumhuriyeti olarak tekerrür eder. 3. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti bütün müellifler ve özellikle komşu olduğu devletlerle münasebetlerini özenle tesis eder. 4. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti millet, mezhep, sınıf, meslek ve cins farkı gözetmeden ülke sınırları içinde yaşayan bütün vatandaşlarına hukuk-i siyasi hakları temin ve tesis eder. 5. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti arazisi dahilinde yaşayan tüm milletlere, özgür gelişmeleri için serbest hareket hakkı tanır. 6 . Meclis toplanıncaya kadar Azerbaycan idaresini geçici hükümet yönetir. Azerbaycan İstiklali'nin ilan edildiği günde Müsavat lideri M. E. Resulzade katılmamıştı. Sebebi ise bu olay sırasında onun Batum'a gönderilerek, Türkiye ile yaptığı savaş sekiz günden fazla sürmedi. Türkler Nisan ayının 15'inde Batum ve Kars'ı kuşattılar. Bu durumda Nisan'ın 19'unda Seym'e giren Azerbaycan temsilcilerinin ortak toplantısında, Kafkasya'nın bağımsızlığını talep ettiler. Azerbaycanlı temsilciler Azerbaycan'ın bağımsızlığı yönünde hareket edeceklerini belirttiler. Kısa zamanda Gürcüler ve Ermeniler Türklerin esas talebinin yerine getirilmesinin; yeni BrestLitovsk Mukavelesi şartlarının ve Kafkasya'nın bağımsızlığının ilan edilmesinin gerekliliğini anlayarak savaşın durdurulması karşısında, Kafkasya'nın bağımsızlığı ilan edildi. Fakat Kafkasya Seym içindeki karşıtlıklar azalmıyor, giderek gerginleşiyordu. Özellikle, Almanya'nın da Kafkasya üzerinde etkisi, Gürcülerin ilgisini artırıyordu. Kafkasya Seym'i içindeki ihtilaflar, Gürcistan'ın Kafkasya birliğinden çıkıp Almanya himayesine geçmek istemesi, bu halkların birleşerek bir organda faaliyet göstermesini kuşku altına sokuyordu. Mayıs ayının 25'inde Gürcüler Seym'in bırakılması ve Gürcistan'ın bağımsızlığını ilan etme kararını aldılar. 26 Mayıs'ta Seym'in son toplantısı gerçekleşti ve onun faaliyeti durduruldu. Seym'in faaliyeti durdurulduktan sonra 27 Mayıs'ta Kafkasya Seym'inin bırakılmasıyla ilgili buraya dahil olan Azerbaycan temsilciler olağanüstü oturum düzenlediler. Oturumda Azerbaycan yönetimin kendi üzerinde kalması isteyile, Azerbaycan geçici Milli Şurası'nı ilan etti . Milli Şura'nın başkanlık seçiminde, Müsavat Partisi M. E. Resulzade'yi önerdi.. "İttihad" Partisi istisna olarak, diğer teşkilatların oy kullanması sonucunda M. E. Resulzade Milli Şuranın başkanlığına seçildi. H. Ağayev ve M. Seyidov, Milli Şura başkan yardımcılıklarına getirilirken, toplantıda Milli Şuranın dokuz kişiden oluşan yürütme organı oluşturuldu. F. Hoyski yürütme organının başkanı oldu. Kurulan hükümet şöyle teşekkül etti: İç İşler Bakanı - F. H. Hoyski; Savunma Bakanı Hosrev Bey Sultanov; Halk Maarifi ve Maliye Bakanı, Nasib Bey Yusifbeyli; Dış İşleri Bakanı, Memmed Hasan Hacınski; Posta Telgraf ve Yol 52 TEMMUZ 2008 orada Türklerle müzakere yapmasıydı. Çünkü Bağımsız Kafkasya'nın Batum müzakerelerine barış heyeti gönderilirken "Azerbaycan siyasi fırkalarının birleşmiş toplantısında "Nasib Bey Yusifbeyli "Osmanlı devletinden yardım istemek zorunluluğunu" bildirmişti. Azerbaycan Cumhuriyetinin İstiklali'nin ilan edilmesinin önemi büyüktü. Bu açıdan 1918 de, yabancı ülke bilim ve siyaset adamlarının verdiği değer dikkat çekiyordu. Prof. Kothard Coske: "28 Mayıs 1918 yılında ilan edilen Azerbaycan'ın bağımsızlığı, Türk ve Azerbaycan düşmanı bazı kötü niyetli zümrelerin iddia ettikleri gibi, tesadüfi bir hadise veya işin içinden çıkabilmek için verilmiş zorunlu bir karar değildi. Uzun süreden beri gelişmekte olan tabii bir tekamül seyrinin son aşaması ve noktası olarak değerlendirildi. Prof. Berd Fon Bende: "Bu tarih bila vasıta onun yandaşlarını ilgilendirmekten daha ziyade dışarıdakileri ilgilendiren büyük bir günün tarihidir. Çünkü, bu sade Kafkasya'daki milli devletçilik gelişmesi için mühim bir temeltaş olmakla birlikte Rusya İmparatorluğu'nda başlayan siyasi hadiselerin seyrinde milliyet prensibinin hakim rol oynamaya başlandığı bir günün tarihidir" . Prof. Herbert Duda: "Hekiki mülkiyyetçiliyin lüzumu ilk önce Azerbaycanda kavrandı ve bütün Türk irkdaşlarını kültür bahımından birleşdirmek mefkuresine orada çalışıldı" derken. Prof. Herbert Yanski: "1918. yilda rus esiri olan Türkler için bir istikbal açıldı; hesretini çekdikleri hürriyete kavuşacaklardı. Bağımsız bir devletin temelini kuran ilk Türk yurduAzerbaycan idi." Dr. Bertold paraer: "28 Mayıs'ın aşıladığı ruh asrimizin hakim ve medeni insanlığın ebedi ve ezeli hayat prinsipi - milletçilik umdlerine dayandığı için Azerbaycan'ın çalınmış istiklalini geri almak işinde hakikaten tarihi rolünü başariyla yerine getirecektir" Cohannes Berizink: "28 Mayısı doğuran Azerbay-can'ı nasıl tanımak lazım? 28 Mayıs'ın ilhamları haradan gelir? Vaad edilen sorulara kısa bir makale çerçivesinde kafi derecede bir cavab vermek zor olmakla beraber bazı esas nökteler belirlenirse 28 Mayıs anlaşılır: Azerbaycan tarihi her şeyden önce bize Azeri Türkü'nün hürriyete olan derin bir sevgisini göstermektedir" Prof. Tadeuş Svyatoçovski: "şimdiye kader coğrafi bir bölgenin adı olan Azerbaycan artık iki milyonluk bir devletin adı idi. Tatarlar, Transkafkasya müslümanları ve Kafkasya Türkleri gibi değişik isimlerle anılan halk artık resmen Azerbaycanlı olmuştu" Belirtmeliyiz ki, 28 Mayıs İstiklalinin ilanı bütün Şark ve bütün Türk dünyasında yeni, demokratik prensiplere dayanan bir devletin kurulduğunu haber veriyordu. Rusya esaretinde yaşayan Türk halkları arasında özgürlük bayrağını ilk dalgalandıran Azerbaycan oldu ve 28 Mayıs " Hürriyete kavuşan bir insan kitlesinin sembolü"ne çevrildi. Azerbaycan Milli Kurtuluş Hareketinin büyük ideologu M. E. Resulzade 28 Mayıs istiklalini mühim hadise olarak adlandırarak bunu şöyle anlatıyordu. " O tarihte bir millet olarak varlığını isbat eden Azerbaycan halkı bu tarihten itibaren millet olarak devlet kurmuş ve devletin istiklali uğrunda bütün varlığı ile meydana çıkmıştı." Azerbaycan İstiklalinin ilanından sonra Kafkasya hükümetinin Batum'daki sulh müzakerelerini yürüten heyeti dağıldı. Azerbaycan Milli Şurasının başkanı M. E. Resulzade bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti adına M. H. Hacınski, Türkiye temsilciliği ile Haziran ayının dördünde dostluk hakkında anlaşma imzaladı. "Osmanlı imparatorluğu hükümeti ileAzerbaycan Cumhuriyeti arasındaki dostluk anlaşması"nı Türkiye devleti adından Adliye Bakanı Halil Benteşe, Kafkasya cephesinin Baş komutanı Vehib Paşa, Azerbaycan hükümeti adına, Dış işler bakanı M. H. Hacınski ve Milli Şuranın başkanı M. E. Resulzade imzaladılar. Azerbaycan Cumhuriyeti temsilcisi Harici Ülkelerle imzaladığı ilk belgede her iki devletin - Osmanlı imparatorluğu ve Azerbaycan hükümeti arasında "Siyasi, hukuki, iktisadi ve entellektüel zeminde samimi dostluk münasebetleri kurmak için karşılıklı anlaşma yapıldığı" belirtilirdi. Bu anlaşmada; "Osmanlı İmparatorluğu hükümeti ile, Azerbaycan hükümeti arasında daima sulh ve sıkı dostluk olacaktır" ibaresi yer alıyordu. Andlaşmanın 4. maddesinde ise, "Güven ve asayişi güçlendirmek, ülkenin emniyetini temin etmek için, ihtiyaç olduğunda Osmanlı hükümeti Azerbaycan'a silah yardım etmeği üstelenir. 53 TEMMUZ 2008 mahrum olan, Türkiye ordularının Bakü'ye yakınlaştığını gören Bakü Halk Sovyeti durumun gerginliğini anladı.. Neticede İngizleri Bakü'ye davet ettiler. HaziranAğustos aylarında eser-daşnak-bolşevik ittifakı esasında "Sentrokaspi ve Sovetin Muvakkati İcraiye Komitesinin Riyaset Heyeti diktatörlüğü" adlı irticai hükümet kuruldu. Bu noktada; Bakü'nün kaderi oldukça kötü olmuştu. Bununla ilgi olarak M. E. Resulzade Şaumyan'ın durumunu eliştirdi. 1918. yılın mart olaylar zamanı "Bakü'nün ve etraf kasabaların İnkilab-i Müdafa-i Komitesine başkanlık eden Şaumyan saldırılardan doğrudan sorumluydu. S. Şaumyan "Bakinski raboçi" gazetesinin 1918 yılının 17 şubatındaki "Vatandaş Resulzade'ye cevap" yazısında kendi ihanetkar durumunu açıklıyordu. Azerbaycan özerk yönetimini barış karşıtı gösteren Şaumyan 1917 yılının aralık ayında Lenin'in imzaladığı Türkiye arazisinde Ermenistan'a özerklik verilmesini sağladı. M. E. Resulzade'ye saldırısını devam ettiren Şaumyan : "Farzedelim ki, Resulzade'nin kendisi inkilabi kuralların yerleşmesi namına milli polkların oluşunda şahsen iştirak etsin, farzedelim ki, onun objektiv niyetleri cam gibi saftır, lakin objektiv surette onun faaliyeti ters netice verecektir, çünkü, sınıfın siyaseti bu veya diğer şahsiyetin iyi niyetlerinde değil, sinsi niyetlerinden kaynaklanmaktadır. Diyordu. Şaumyan'ın devam ettirdiği korkulu siyaseti V. İ. Lenin 1918. ilde ona gönderdiği telgraf'ta ifade etmekteydi: "Sizin derin ve kesin siyasetiniz bizi sevindirmektedir" Bu esnada, Haziranın 17-de Azerbaycan milletvekillerinin İstanbul Beynelhalk Konferansına Merkez Almanya, Avusturya, Macaristan, Türkiye, Bulgaristan ve Kafkasya-Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan ve Dağlılar İttifakı gönderilmesi netleşti. Konfrans'a, M. E. Resulzade, H. Hasmemmedov ve A. Sefikürdskiden oluşan milletvekili heyeti katıldı. Milletvekili heyetine konferans iştirakçileri ile siyasi, iktisadi, maliye ve harbi meselelerle ilgili görüşmeler yapmak ve anlaşmalar bağlamak yetki verilmişti. Azerbaycan hükümeti en ağır ve zor koşulda bu anlaşma çerçevesine Türk ordularını Azerbaycan'a davet etmişti. M. E. Resulzade şöyle yazıyordu: "Bütün Azerbaycan halkının dört gözle beklediği umuda tercüman olan bu isteğimize Türkiye heyet-i hemen muvafakat cevabını verdi " Azerbaycan İstiklal Beyannamesinin altıncı maddesinde gösterildiği gibi: "Azerbaycan idaresinin başında Şurayi Milli" bulunmaktaydı. Azerbaycan Milli Şurası istiklalimiz uğrunda hatta kendisini bırakmak derecesinde lazım olduğu zaman affetmişti. Milli Şuranın istiklal ilanının ilk zamanlarındaki mücadelesi oldukça zor idi. Azerbaycan dahilindeki bazı güçler Milli Şurayı lavg etmeye çalıştılar. Bu güçler "İlhakçılar" adı altında hareket ederek hükümetin bırakılmasını, Nuri Paşanın yeni hükümet teşkil etmesini telep ediyorlardı. Mirza Bala Mehmedzade durumu şöyle anlatıyordu: "O, yalnız tarafsızlık ilan etmemiş, hükümetin ve Milli Şuranın tamamen dağılmasını ve durumlarını,Nuri paşanın kendi ordusu ile teşkil edeceği hükümete vermesini istiyordu. Teşkil olunacak bu "hükümet" ise Rus Çarizminin eski milletvekilleri ile şeyhülislamdan ibaret olacaktı. Milli Şuranın son toplantısında konuşan M. E. Resulzade: "Efendiler, halen sabah toplantısını açtığımda şimdiki şeraitin nasıl önemli olduğunu hatırlatmıştım. demek istiyorum ki, Azerbaycan hatta Kafkasya'da en özgürlük seven ve inkilabı seven Gürcüstan' da hoşbaht olacak!” Durumun gerginliğini dikkate alarak, N. Yusifbeyli'nin teklifi ile Milli Şuranın 17 Haziran tarihli toplantısında Feteli han Hoyski'nin ikinci kabinesi kuruldu. Bakü'daki ihanet güçleri bu önemli kenti elden çıkarmamak için ciddi direniş gösterirdiler. S. Şaumyanın Lenine gönderdiği telegrafların içeriğinden anlaşılıyordu ki, Bakü'yü elden çıkarmamak için her türlü hileler yapılıyordu.. Azerbaycan'ın bağımsızlığı ilan olunduktan sonra da Bakü Sovyeti ve onun icra organı olan Bakü Halk Komiserleri Sovyeti bütün vasıtalarla milli hükümete karşı mücadele etti.. Bakü Halk Komiserleri Sovyet terkibindeki ordunun yardımı ile Azerbaycan hükümetinin yerleştiği Gence'ye hücum etmiş, lakin Göyçay muharebesinde ordular def edilmişti. Sovyet Rusya'nın yardımından 54 TEMMUZ 2008 zengin petrol yataklarının Kür sahiline kadar Rusya'ya verilmesine razı oluyordu. Azerbaycan hükümeti adına Almanya'nın yetkili milletvekili Kraf Valdburk'a beyanatı şöyleydi: "Son zamanlarda Almanya ile Rusya arasında bağlanmış mükavilenin Bakü'ye ait maddelerinden son derece şaşıran ve hayrette kalan hükümetinden aldığım bilgiye dayanarak aşağıdakı maddeleri derhal yüksek görüşlerinize sunmam gerekir: Azerbaycan ahalisi rus inkilabında ilan edilen ve Brest-Litovskda rus hükümeti tarafından onaylanan "her milletin kendi mükedderatını kendinin belirlemesi hükukundan istifade etmekle Dördler İttifakı devletlerinin dostluk duygularına istinad ederek asılardan beri altında eğildiği rus boyunduruğunu üstünden atarak istiklalini ilan etse de, adı çekilen mukaveleye ilave olarak bağlanmış anlaşmalarla Bakü kentinin rus hakimiyeti altında kalmasına yardım ettiğini haber vermekle çok hüzünlüdür" M. E. Resulzade bu problemle ilgili kati durumu"İkdam" gazetindeki yazılarında da belirtiliyordu. Bundan ilave ona başvuran gazetelerin muhabirlerine; "Baküsüz Azerbaycan başsız bedendir" demekle kararlılığını gösterecektir. Gösterilen ciddi tavırlar neticesinde 1918 yılı eylülün 23'de Talat Paşa ile Almanya arasında gizli protokol imzalandı ve bu protokole, Türkiye ordularının Azerbaycan'dan çekilmesi, Almanya ise Azerbaycan istiklalinin Rusya tarafından tanınmasını garanti altına alacaktı. Fakat sonraki durum Almanya'nın bu süreci temin etmesine imkan sağlamadı. Savaşta Almanya, Austurya-Macaristan ve Osmanlı devleti ile Bulgaristan yenilmiş, olayların yönü değişmiş ve Azerbaycan için yeni bir sınav devri başlamıştı Öyleki, Almanya artık yenilmiş devlete dönüşmüştü ve 1918 yılı ekimin 30'da Lemnos adasının Mudros limanında, İngilizlerin "Akamemnon" gemisinde imzalanan barışa daya-narak Bakü, Batum ve diğer yerler müttefiklerin denetimi altına geçiyordu. Türk ordularının Bakü'den çıkarılmasından sonra kente giren İngilizler Azerbaycan'ı bağımsız devlet olarak kabul etmiyor, general Tomson'la yürütülen başarılı diyaloglar zaman sürecinde sonuç veriyordu. Şübhesiz ki, bağımsız Azerbaycan devleti kuruculuğu sürecinde ilk uğurlu adımlardan biri Azerbaycan parlamentosunun oluşması oldu. M. E. Resulzade'nin başkanlık ettiği heyet Haziranın 24-de İstanbul'a geldi. İstanbul'da heyet çok gergin durumda çalıştılar. Bu durum M. E. Resulzade'nin gönderdiği bilgilerde daha detaylı ifade olunmuştur. M. E. Resulzade'nin 6 Ağustos 1918'de ki bildirisinde, "Harici İşler nazırı cenab Memmed Hasan Hacınskiy’e. Ben bir defada Talat Paşa ve Enver Paşa ile görüştüm. Soru çok karanlık idi, şimdi her şey geçti, onlar bana umut verdiler. Ben Alman sefiri Bernsdorfoimia ile görüştüm. Bakü'nün tarafsız olması haberini gazeteye bilgi veren Tiflis milletvekili vebir memurdan öğrendim. Her ihtimale karşı Bakü meselesi önemlidir. -Azerbaycan'ın yetkili milletvekilliği başkanı Mehmet Emin Resulzade" M. E. Resulzade İstanbul'dan bildiriyordu: "Ne bahasına olursa-olsun Bakü'yü tutmak lazımdır" Nazırler Şurasının başkanı F. Hoyskiye gönderdiği mektupta ise, " Vilson'un prensipleri esasında sulh teklif edilmektedir. Konferans başarılı olmayabilir. Ermeniler Karabağ'ı istiyorlar. Avrupa'da kesin tebliğat lazımdır. Biz gitmeye hazırlanıyoruz. Eli Merdan beyAvrupa'ya gidebilir" Görüldüğü gibi, Bakü'nün alınması hayati bir meseleye dönüşmüştü. Müsavat Partisinin kurucularından biri olan M. E, Resulzade'nin hatıraları çok ilginçtir: "Türk ordusu karargahına harita, plan yetiştirmek için Müsavat Partisi bütün gücüyle çalışmaktaydı. Her gün deniz ve kuru yolla Türk ordusu karargahı nezdinde bulunan arkadaşımız, Abbas bey vasıtasıyla şehirdeki askerlerin hareketi hakkında Türk ordusu karargahına gereken bilgiler verilirdi. Bolşevikler bu bilginin süratle öğrenilmesine hayret ettiler." 1918 yılının Eylül ayının 15 inde Türk ordularının ve Azerbaycan'ın yeni oluşmakta olan askeri hisselerinin keskin hücumu ile Bakü kurtarıldı. Kentin alınması yoluinda süren savaşlarda çok can verildi. M. E. Resulzade o günlerde İstanbul'da idi. "O devrin Harbiye nazırı ve baş komandan vekili bulunan Enver Paşa ona telefon ederek,"Emin bey, Bakü alındı!" Bu kısa haberin bende yarattığı tesiri değil kabul, tasvir dahi edemiyorum. O mutluluğu halen unutamıyorum" M. E. Resulzade İstanbul'dayken Almanya ile sovet Rusya'sının arasında Brest-Litovsk mukavelesine ek olarak koyulan, Almanya'nın, Bakü petrolünün bir kısmını alıyor, Azerbaycan'ın bütün 55 TEMMUZ 2008 Katipler - Hacınski Mehdi bey ve Küçükhanov Bayram Niyazi. Parlamentodaki Gruplar: 1. Müsavat Fraksiyonu ve bu gruba katılanlar (Mehemmed Emin Resulzade). 2. İttihad Fraksiyonu (lider Kara bey Karabeyov). 3. Ehrar Fraksiyonu (liderAslan bey Kardaşov). 4. Sosyalistler Fraksiyonu (lider Semedağa Ağamalıyev). 5. Partisizler. 6. Bağımsız milletvekileri. 7. Sol partisizler (Abdulla bey Efendiyev). 8. "Slavyan-rus cemiyyeti" Fraksiyonu (lideri Viktor Vinikoroviç Klenevskiy). 9. Milli azınlıklar Fraksiyonu (lideri Lorens Yakovleviç Kun). 10. Ermeni Fraksiyonu (lideri - Arşak Arutyunoviç). 11. Daşnaksutyan Fraksiyonu (lider Arşak İoanesoviç Malhazyan) Azerbaycan Parlamentosu Nikolayevski sokağında açıldı. Azerbaycan Parlamentosunun açılışı ile Gürcistan Parlamentosunun başkanı Çheidze gönderdiği tebrik mektubunda bu önemli tarihi olayı alkışlıyordu. Parlamentonun açılışına Azerbaycan'da yaşayan Alman içtimai hayatının milletvekili Kun Bele: "Parlamento üyeleri, vatandaşlar!" tam yüz yıl bundan önce kader gücü ile biz Kafkasya'ya, özellikle Azerbaycan arazisine atılmışız. Biz Azerbaycan Almanları kendi geleceğimizden ümitliyiz ve kesin eminiz ki, genç Azerbaycan Cumhuriyetinin demokratik kanunları esasında biz kendi milli kimliğimize ve barış koşullarında yaşayışımıza imkan bulacağız" Polonyalı milletvekili Vonsoviç bu önemli olayı yürekten alkışlıyor, şöyle diyordu: "Değerli Parlamento üyeleri! Azerbaycan'da yaşayan polonyalılar tarafından Sizi tebrik ederim. Ayni zamanda hakimiyetin esas taşıyıcısı olan Parlamentoyu alkışlıyorum" Yahudi millet vekili Kuhman bu olayla ilgili düşüncelerini: "20 bin Bakü Yehudisinin seçicisi gibi Azerbaycan yasama organını almağa gelmişim" diyordu. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti parlamentosunun çağırılması ile ilgili olarak Azerbaycan Milli Şurasının başkanı M. E. Resulzade önemli ölçüde faaliyet gösterirdi. Onun imzası ile 1918 yıl kasım ayının 29'da Azerbaycan ve Rus dillerinde yayınlanan bildiride; "Bütün Azerbaycan ahalisine! "Vatendaşlar! savaş ve inkilap zamanının olağnüstü durumu dikkate alarak tatil etmiş olan Azerbaycan Şurayi-Millisi iltizam-zaman ile tekrar Azerbaycan'ın baştenti Bakü'da toplandı. Şurayi-millinin en öncel kabul ettiği kanun sırf Azerbaycan Müslümanlarına mahsus olan Şurayi-Millini milli bir şekilden çıkarıp da devleti bir şekle sokmak oldu. Bu atın 19'da kabul ettiği kanunnameye göre Şurayi-Milli aralık ayının 3'üne kadar 120 üyelik bir MeclisiMebusan halına gelecektir. Bu meclise azınlıkta kalan milletlerden milletvekilleri davet olunduğu gibi, memleketin vilayetlerinden de vekiller çağırılmıştır. Bu şekilde toplanacak mebusa, daha sonra genel seçim üsulu ile Azerbaycan Meclisinin toplanmasına kadar yurdumuzun sahibi olacak, onun mükedderatını ha, hükümetini teşkil ve menfaatlerini müdafaa edecektir. Parlamentonun ilk oturumunda M. E. Resulzade giriş konuşması ile açtı: "Değerli Milletvekilleri Azerbaycan Milli Cumhuriyetinin ilk parlamentosunu açmak saadetinin, Siz değerli milletvekillerini tebrik etmek şerefinin bana nasib olması ile iftihar ederim (alkışlar)... Efendiler, Rusya'da cereyan eden büyük inkilap diğer hakiketler arasında bir büyük hakikati de ilan etmişti. Bu hakikat milletlerin hürriyet ve istiklal hakları idi..." Azerbaycan Parlamentosunda Müsavat Partisinin Beyannamesini M. E, Resulzade ilan etti. Bu tarihi Beyannamede;"artık Azerbaycan ideali konusunda gruplarımız arasında fikir ihtilafı yoktur. Azerbaycan fikri milletin şuurunda yerleşmiştir. Üç renkli aziz bayrağımız hepimizi siyasetçe birleştiriyor. Azerbaycan istiklalini müdafie etmek herkes için ortak bir programdır. Ona göre fırkalar Azerbaycan idealini propaganda etmekle değil, mevcut durumun siyaseten, hukuken ve haricen müdafaası ile meşgul olmalıdırlar" Azerbaycan Parlamentosunun terkibi: Başkan - Topçubaşov Ali Merdan bey, Parlamento başkanının yardımcısı - Ağayev Hasan bey, Parlamentonun Büyük katibi - Rizayev Bağır bey; 56 TEMMUZ 2008 temsil olunuyordu. Bu da M. E. Resulzade'nin başkanlık ettiği Fraksiyonun gayretli işinin neticesiydi. Fraksiyondaki müsavatçılar Azerbaycan Parlamentosunun komisyonları : 1. Müesseseler meclisini çağırmak komisyonuMehdi bey Hacınski, Mehemmed Emin Resulzade. 2. Maliyye-bütçe komisyonu - Mehemmed Emin Resulzade, Mustafa Vekilov, Nerimanbey Nerimanbeyov. 3. İşçi komisyonu - Mehemmed Ali Resulzade, Cavad Bey Melik Yekanov; 4. Teserrüfat kuruculuğu komisyonu - Abbaskulu Kazımzade. 5. Manda komisyonu - Refi bey Rüstembeyov. 6. Reklabent komisyon - Mustafa Mahmudov, Mirmehdi bey Hacıbabayev. 7.Askeri komisyon - Musa bey Refiyev. 8.Akrar komisyon - Mustafa Mahmudov. 9. Sorğu komisyonu - Rehim Vekilov, Asef bey Şıhelibeyov. 10. Kanun teklifleri komisyonu - Nerimanbey Nerimanbeyov, Refi bey Rüstem-beyov. 11. ülkenin istehsalat(üretim) gücünün istifadesi komisyon -Ağa Eminov, Y. Eli Eliyev. M. E. Resulzade Fraksiyon lideri olarak Azerbaycan Parlamentosunda kanun tasarılarının müzakere edilmesi esaslarına dikkat çekiyordu. Bununla ilgili tekliflerinde, Fraksiyonlara kanunlar önceden gönderilmeli, parlamento üyeleri tasarının içeriğinden heberdar olmalı, müzakere ederken faallik göstermelidirler. Diyordu. Parlamentonun yaratılmasından sonra Azerbaycan devletinin karşısında çözümünü bekleyen ciddi problemler duruyordu.. Azerbaycan Harici İşler bakanlığının, Müttefikler Komutanlığının karargahına ve Gürcistan, Ermenistan Harici İşler Bakanına 23 Aralık 1918 de gönderdiği telgrafta Borçalı'daki sınır tartışmalarıyla ilgili Gürcistan ve Ermenistan Cumhuriyetleri arasında cereyan eden silahlı çatışmalar konusunda hassasiyet göstererek; "Borçalı, Azerbaycan'ın ayrılmaz bir parçasıdır" diyordu. Gürcistan ve Ermenistanla sınır meselesi 1918 yılının Haziran ayından başlayarak tartışma Bakü'da yaşayan diğer halkların millet vekilileri, Azerbaycan Parlamentosunun açılışına oldukça olumlu bakıyorlardı. Ancak, Sovyet hakimiyeti yıllarında bu mühim tarihi hadiseye objektif olmayan açıklamalar verilmişti. N. Pçelin 1931. yılında bastırdığı, "Müsavat zamanında köylü meselesi" adlı kitapta, "Türk askerlerinin yardımı ile Baku'de hakimiyeti ele geçiren Müsavatçılar kendi "demokratikliği"ni göstermek için 1918 yılının Aralık ayında parlamentolarını açtılar. Bu Parlamentoyu Azerbaycan halkı seçmemişti. Onun esasını Müslüman Milli Şurasına dahil olan Müsavatçı han ve beyler teşkil ediyordu" yazıyordu. Azerbaycan Cumhuriyetinde en güçlü fraksiyon olan Müsavat'ta tarafsız demokratların birleştiği bir organ olup parlamentoda 38 kişilerdi. Azerbaycan Parlamentonda M. E. Resulzade büyük çaba gösteriyor, toplantılara başkanlık ettiği Müsavat fraksiyonun faaliyet programları hakkında her an bilgi veriyordu. Bu bilgiler Genç Azerbaycan Cumhuriyetinin bağımsızlığı ve arazi dokunulmazlığı, milli ve siyasi hakların korunması, Azerbaycan halkının komşu devletlerle dostluk ilişkilerinin yaratılması ve derinleştirilmesi Cumhuriyette hukuki-demokratik devlet kuruluşunun oluşturulması, geniş toplumsal reformlar hayata geçirilmesi, ülkeyi müdafaa edecek güçlü ordunun yaratılması üzerineydi. M. E. Resulzade 1918-1920. yıllardaki faaliyetinde Azerbaycan'ın bağımsızlığı uğrunda kesin bir mücadele yürüttü. Azerbaycan Parlamentosunun 1918 yılın 10 Aralık ayında geçirilen ikinci toplantıda; "Önce, Adem-i merkeziyet, sonra özerklik. Daha sonra bağımsızlık taraftarı, daima Azerbaycan düşüncesinin savunucusu olan fırkamız için bu gün o büyük hedef hasıl olmuştur. Çünkü artık gerek sağlar, gerek sollar Azerbaycan'ı inkar değil, var kanaatleriyle ispat eiyorlar. Çünkü, artık Azerbaycan fikri üzerine Müslüman fırkaları arasında düşünce ayrılığı yoktur. Çünkü, artık cemaatimizin zihninde Azerbaycan istiklalinin düşüncesi yerleşmiştir. Çünkü, üç renkli o gururlu bayrak artık siyaseten hepimizi birleştirmiştir" Azerbaycan Parlamentosunun 1919 yılının 26 şubat tarihli toplantısında başkan H. Ağayevin; diğer fraksiyon komisyonlarına bir kişi gönderdiği halda, Müsavat her komisyonda bir kaç kişiyle 57 TEMMUZ 2008 lideri M. E. Resulzade ise hem solların, hem de sağların tutumuna itirazını değerlendirerek paranın ahaliden alınması yollarından biri gibi dahili borçların bırakılmasını reddetti: "Bana göre Karayev, Sovet Rusyasının maliye işlerini iyileştirebilecek bir kanun tasarısı hazırlayıp bu zahmeti için onu yeteri kader ödüllendürebilecek Lenin'e göndersin" deniyordu. M. E. Resulzade'nin bu yıllardaki düşüncesi ülkede istikrarın korunması idi. Azerbaycan Parlamentosunda bu meseleye özellikle dikkat çekerken, hedefleri şöyle açıkladı: "Değerli Meclisi-Mebusan üyeleri! Bildiğiniz gibi, kentimiz şimdi bir olağanüstü durum içerisindedir. Tatil ilan edilmiştir. Bu tatili ilan edenler amele konfransı adına ve bu addan su-istifade eden bir teşkilattır. Onlar kendi hedeflerine ekonomik deseler de, onların hedeflerinin nelerden oluştuğu kimseden gizli değildi. Eğer halk kesimi bu meselenin esasını bilmese de, parlamentoda oturan değerli üyelerin şüphesi yoktur" 28 Mayıs 1919 da bağımsızlık ilanının birinci yıldönümü münasebetiyle Bakü'de büyük bayram geçirildi. Parlamento binası önündeki kürsüden ilk olarak M. E. Resulzade konuşma yaptı. "Azerbaycan" gazetesi (Rusça) "Halk M. E. Resulzade'yi tasvir olunmaz derecede, uzun süre kesmeyen alkışlarla karşıladı" diye yazdı. Dönemin gazete ve dergileri bu önemli günün yıldönümünü böyle tasvir ediyorlardı: "Azerbaycan istiklali öyle değerli, öyle kutsal bir sevgilidir ki, her şekilde olursa olsun, hayal ettirilirse, bütün Azerilerin ferden ona,ibadet etmesi tarzı da tabiidir, zira onun yolunda verilen kurbanlar hiçbir tanrının yolunda verilmemiştir" deniliyordu. 1919 yılının Mayıs-Haziran ayları Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin ağır deneyimli günleri idi. Dağıstanda mücadele yürüten Denikin'in Azerbaycan topraklarına girmek tehlikesi vardı. Parlamentonun kırkbirinci toplantısında bu mesele ciddi olarak görüşüldü. Parlamento üyesi M. Efendizade den sonra söz M. E. Resulzade'ye verildiğinde; "Harici tehlike karşısında fırkalar arasında ihtilaf olamaz. Hepsi yekvücut olarak istiklal yolunda bir adam gibi hazır olacak"dedi. 1919. yıl Haziran ayında ise, Denikin tehlikesi aleyhine Bakü'de, M. E. Resulzade başkanlığında probleme dönüşmüştü. özellikle, 1918. yılın Haziran ayının 5 inde Gürcistan hükümeti Savunma Bakanı "Borçalı'da durumu ve Gürcistan devletinin sınırlarının aydınlattırılması zarureti hakkında" konuşması dinlenilmiş ve Borçalı, Sığnak ve Tiflis kazalarının sınırlarında silahlı güçlerin yerleştirilmesi hakkında karar kabul edilmişti. M. E. Resulzade ile konuşmasında gürcü milletvekili heyetinin başçısı kendi hükümetinin iddialarının kesin olduğunu göstererek yazıyordu. Eğer onların arazi iddiaları temin edilmezse, "kan dökmeli" Diyerek, Azerbaycan hükümeti adına Gürcü milletvekiline kesin cavap vermişti: "Ne etmek olur, eğer mecbur etseler, kan da dökmek olur" demişti. 1919. yılın nisan ayında ise Karabağ Ermenileri 5. kurultayı geçirmiş veAzerbaycan dahilinde idareyi mümkün görmemişlerdi. Bilindiği gibi, bu yıllarda ister Ermeniler, isterse de Ruslar Lenkeran'da ve Karabağ'da ciddi problemler yaratarak, bağımsız devletin oluşmasına engel olurdular. Bu problem 1919. yılının başlarında Azerbaycan Parlamentosunda müzakere olunurken, M. E. Resulzade Lenkeran'ın da, Karabağın da Azerbaycan'ın arazisi olduğunu belirtiyordu: "Bizce ve hükümetçe Karabağ meselesi yoktur. Nasıl ki, Bakü meselesi yoktur. O yüzden de Karabağ ünvanı ile olan her tür teklifi reddederiz" Ülkede para-maliye sisteminin şekillenmesine ihtiyaç doğmuştu. Öyle ki, Nisan 1919 da Azerbaycan Parlamentosunda konuşan Başbakan N. Yusifbeyli ülkede para-maliye siyasetinin düzgün kurulması gerekliliğini anlatırken, Azerbaycan parasının kurunu ihrac olunan malların yardımı ile düzenlemek mümkün olsa, o zaman eksrta para kesmeye ihtiyaç kalmayacağını savunmuştu. Parlamento üyeleri hükümete parlamentonun izni olmadan para basmayı yasaklıyordu. Maliye-bütçe komisyonunun üyeleri ise paraların doğru harcanmadığını belirtiyordu. Bu durumda hükümetin ekonomik politikasını eleştirdiler ve "Ehrar", "İttihad" partileri de onları desteklediler.Karşılıklı olarak ticaretin tekelleşmesi teklifi öne sürüldü. Müsavat Partisinin 58 TEMMUZ 2008 bir miting yapıldı. Mitingde Denikin aleyhine beyanname M. E. Resulzade tarafından okundu. Müsavat Partisi adına konuşma yapan Pir Mürselzade bütün teşkilat üyelerinin Azerbaycan'ın bağımsızlığını korumağa hazır olduğunu belitti. Hesen bey Ağayev hem Azeri Türkçesi'nde, hem de Rus dilinde konuşmalar yaptı. Şüphesiz ki, bu yıllarda Azerbaycan'ın varlığının esas prensibini bağımsız devletçilik teşkil ediyordu. Bunlardan başlıcası Azerbaycan'ın arazi bütünlüğünün korunması idi ki, M. E. Resulzade bu istikamette faal mücadele yürütüyordu. Milli siyaset sahnesinde ise Azerbaycan'da yaşayan milli azınlıkların hukukunun korunmasına özellikle dikkat ediliyordu. Vicdan, basın, toplantı özgürlüğüne, sendikalar özgürlüklerine garanti veriliyordu. Nitekim, kesinlikle, hukuki demokratik devletin esasını teşkil ediyordu. Zorunlu tahsil hakkında kanun tasarısı işleniyor, ilk ve orta okulların millileştirilmesi ve özellikle de milli azınlıklara Rus ve ana dillerinde tahsil etmek hukuku için teminat verilmesi talep ediliyordu. 1919. yılın Ekim ayının30 unda parlamento tarafından basın hakkında Nizamname kabul edildi. Nizamnamenin yabancı vatandaşlara matbu organları bırakmayı yasaklayan maddesine karşı sosyalistlerin itirazına karşılık, Baş bakan N. Yusifbeyli ve Müsavat Partisinin lideri M. E. Resulzade başta olmakla diğer parlamento üyeleri tasarıyı müdafaa ettiler. Geniş müzakerelerden sonra kabul olunan "Basın Hakkında Nizamname" ülkede demokratik ve özgür basının gelişmesine real imkanlar yarattı. Mevcut Nizamnamede gösteriliyordu ki, matbu organ yalnız mahkemenin kararı çerçevesinde ve cinayet işlenmesi durumda sorumluluğa tabi tutulabiliyor, sorumluluk üstelenmesi istenilebiliyordu. Bu madde ile basın üzerindeki sansür kaldırılıyordu. M. E. Resulzade'nin başkanlık ettiği Müsavat Partisinin Azerbaycan'ın toplumsal-siyasi hayatında konumu gittikçe güçleniyor, nüfuzu artıyordu. Partinin 1919. yılında geçirilen kurultayı bunu bir daha isbpt etmişti. Müsavat Partisinin II Kurultayı yapıldı: Kurultayı açan, M. E. Resulzade şöyle konuşuyordu: "Efendiler! Bizim özgür, bağımsız Azerbaycan halkının merkezi kentinde partimizin II Kurultayını açmağa çok sevinçliyim). İki yıl önce bu gün gördüklerimiz yoktur. Değerli yoldaşlar! Biz Türkler, birlikte çok zorluklar yaşasak da, ışıklı geleceğe inancımızı yitirmedik. Biz inanıyoruz ki,inanç ve idealimiz hayata geçecek ve ne zamansa, ecdatlarımızın kurtulduğu gibi, bizi de hilas ettirecektir..." Kurultay Müsavat Partisinin programını kabul etti. 67 maddelik parti programı iki kısımdan oluşuyordu: birinci kısım - nazariye ve hedef, ikinci kısım - ameliye ve yakın hedef,programın birinci kısmında Azerbaycan'ın bağımsız bir devlet şeklinde yaşadığı yazılıyordu. Gösterilirdi ki, esas işimiz Azerbaycan İstiklalini bütün namus ve vicdanımızla korumalıyız. Programın bu kısmı milli düşünceye, milli inanca, milli devletçilik prensiplerine dayanan devlet kuruluşuna dayanıyordu. Programın ikinci kısmı olan - "ameliye ve yakın hedefler" aşağıdadır: 1. Şekli-idare; 2. Hakki-ehliyet; 3. İktisat ve maliye işleri; 4. Toprak meselesi; 5. İşçi meselesi; 6.Adliye meselesi; 7. Ruhani idaresi meselesi; 8. Maarif(tanıtma) meselesi. M. E. Resulzade'nin çabaları ile hazırlanan bu Milli Program o dönem için büyük bir olay idi. İkinci Kurultay’ın Kararları 1. Kafkaz konfederasiyonu; 2. Denikin tehlikesi; 3. Dağıstan meselesi. M. E. Resulzade oy çokluğu ile başkan; Şefi Rüstembeyov, Meşedi Eli Refiyev, Ebdül Kasım Rüstemzade ve İbrahim Yusif sadarete; İslam bey Kabulov, Mirze Memmed Ahundov, Cavad Ahundzade ve Mövsümzade ise sekreterliğe seçildiler. 59 TEMMUZ 2008 Azerbaycan Türkleridir. Cumhuriyetin sınırları: şarktan - Hazer denizi, güneyden- İran, batıdan Ermenistan ve Gürcistan; kuzeyden Dağlık Cumhuriyeti" 11 Ocak 1920 tarihinde Fransa Hariciye Gözetim binasında beklenen haber Azerbaycan ve Gürcüstan milletvekililerine ulaştırılmıştı: "Bundan sonra Azerbaycan ile Gürcüstan Cmhuriyyetlerine bağımsız ve kendi kaderine hakim devletler gibi görülecektir" M. E. Resulzade bu konuyla ilgili şöyle yazıyordu: "Cumhuriyetlerin devletler tarafından tanınması Kafkasyalı halk kitlelerinde büyük bir sevinç doğurdu. Azerbaycan ile Gürcüstan'da halk günlerce eğlence programları geçirdi" Azerbaycan 28 Nisan 1920’de Rus ve Ermeni güçlerince işgal edildi. 28 Nisan işgalinin sebeplerini araştırmadan önce söylemek gerekir ki, M. E. Resulzade milli, bağımsız devletimizin varlığı, yaşaması için bütün imkanlarını sarf etmişti. 28 Nisan işgalinin sebeplerle bağlılığını da inkar etmek olmazdı. İster dahili, isterse de harici etkenler izahı lazım gelen bu işğal sebepleri incelenebilir.Bilindiği gibi, Rusya'nın Harici İşler Bakanı Çiçerin Ocak ayının 2'sinde Azerbaycan hükümetine bir beyanat göndermişti. Beyanatta o, "ne kadar ki, geç değil, Azerbaycan halkını Denikin'e karşı mücadeleye çağırırdı" M. E. Resulzade o beyanatla ilgili görüşlerini şöyle açıklıyordu: "Çiçerin Azerbaycan ve Gürcistan Cumhuriyetlerine telsiz telgrafla gönderdiği notasında bu hükümetleri, geri dönen Denikin ordusunu tamamıyla yok etmek için silah arkadaşlığına davet ediyordu. Bu rota Cumhuriyetlerin istiklalini tanıma yönünde anlaşma yapılmasını istemekten ziyade ahalini hükümet aleyhine tahrikten ibaret olan bir hükümette bulunuyordu" Rusya'nın daima tabii müttefiki olan Ermeniler kendi ihanetkar düşüncelerinden vazgeçmeyerek, 1920. yılın Mart ayının 20'sinde Azerbaycan'a saldırdılar. M. E. Resulzade Ermenilerin bu ihaneti ile ilgili olarak şöyle diyordu; "Bayram gecesi - Nevruz bayramı, Şuşa kenti yakında Hankendi denilen askeri kasaba bayrama özel bir toplantı halinde Kurultayda Azerbaycan'ın genel kalkınmayı garanti edecek mükemmel bir belge hazırlandı. Kurultayda Rusya ile de ilişkilerde dikkat edileceği belirtildi: "Biz Azerbaycan Türkleri başka komşularımızla birlikte Rusya ile dostluk ve barış koşullarında yaşamak istiyoruz" denildi. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti devrinde kazanılan en büyük başarılarından biri 1920 yılının ocak ayında Azerbaycan'ın harici devletlerce tanınması olayı idi. 1918 yılının eylül ayında İstanbul'a gelen A. Topçubaşov Azerbaycan Cumhuriyetinin varlığını, ahalisinin sayısı, terkibi, mevcut durumu, milli bağımsızlığını ilan etmesi ile bağlı memorandumu çeşitli devletlerin buradaki milletvekillerine takdim etmişti. A. Topçubaşov'un başkanlık ettiği milletvekili heyeti bir süre İstanbul'da kaldıktan sonra Versay'a doğru hareket etmişti. Versay Sulh Konfransı'nda başlıca olarak Almanya ile barış nizamnamesi dikkate alınsa da, önceden büyük devletlerin liderleri "Rus meselesi"ni müzakere ettier. Azerbaycan'ın Versay'daki milletvekili heyetinin başçısı E, Topçubaşovun ister Versay'dan gönderdiği mektublardan, isterse de hele İstanbul'da ayrı-ayrı devletlerin milletvekilileri ile geçirdiği görüşlerden aydın olurdu ki, Azerbaycan'ın bağımsız bir devlet gibi tanıtılması çok zor ve karmaşık olmuştu. E. Topçubaşov Versay'dan Azerbaycan hükümetine gönderdiği mektuplardan birinde şöyle yazıyordu: "Buradakı rus milletvekilileri - Lvov, Sazonov, Çaykovski, Maklakov vb. Bizim bağımsızlığımızdan asabileşip, coşuyorlar, kabullenmek istemiyorlar. Hakkımızda diyorlar ki, yalnız biz - milletvekili heyetimiz bağımsız Azerbaycan şiarını öne sürüyoruz. Lakin Azerbaycan halkı kendisi Rusya'dan ayrılmak istemiyor. Çünkü onlar Rus'ları severler" 1919. yılda 28 Mayıs ayı bağımsızlığımızın yıldönümü münasebetile Azerbaycan hükümeti Versay Sulh Anlaşmasına iştirak eden devletlerin milletvekililerine aşağıdaki şekilde bir belge göndermişti: "1919. yılın 28 Mayıs'ında Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyetinin bir yılı dolmaktadır. Bağımsızlığımız 1918 yılının 28 Mayıs'ında ilan edilmişti. Azerbaycan arazisinde yaşayan ahalinin çoğunluğu; Azerbaycan diyalektinde konuşan 60 TEMMUZ 2008 işi M. Hacınskiye bırakılmıştı. M. Hacınski yeni hükümet teşkilıni geciktirip, bolşeviklerle birlikte çalışmaya yöneldiyse de, bolşevikler bu hükümete dahil olmaktan imtina ettiler. Bu dönemde Türkiye'nin tavrı menfaatlerimize ters düşmekte idi. Türkiye hükümetinden gönderilen tepki telgrafında; "Azerbaycan hükümetinin en tehlikeli zamanlarında bir çok insanın kanı bahasına kurtaran ve ona mevcudiyet veren Osmanlı hükümeti ve Anadolu Türk ağabeyleri her tarafta düşmanle pençeleşerek, düşmanlarımız aleyhine büyük bir savaşa giren bolşevik ordularının önüne Azerbaycan'ın bir sınır olması veya tarafsız kalarak durması İslam aleminin huzur ve güvenliği içindir. Azerbaycanlılar aksi halde kendilerine hakkı hayat kalmayacaktır. Bu gün Anadolu'nun kurtuluşu için bolşevik orduları ile el-ele vererek hareketten başka bir çaremiz yoktur. Türk'ü ve islam'ı ebediyen yaşatmak bu fırsatı kaybetmek olur. Azerbaycan'ın şerefli bir iş yapacağı ve yahut üç yüz elli milyon insanın hayat ve namusunu boynuna alacağı saatleri yaşıyoruz. Bolşeviklerle müttefiken hareketiniz ve bu şekilde Anadolu Türkleriyle birleşmeye çalışmanızı ümit etmekteyiz. Kolordu Komandanı: Kazım Karabekir" Türkiye'nin durumu o tarihlerde oldukça ağır idi. İngiliz'lerin, Fransızların, Yunanların hücumlarıyla karşı karşıya kalmıştı. Birinci Dünya savaşının galip devletleri Osmanlı devleti ile "barış anlaşması"nı da geciktirir ve Türklerin güçlenmesini istemiyordular. Tam da bunun neticesi olarak, galip devletler San Remo'da toplanarak Osmanlı imparatorluğunu parçalamak için anlaştılar. 1920. yılının11 Mayıs'ndaki Paris konferansında ise Türk topraklarını rezilce paylaştıran 8 maddelik karar şartlarını Osmanlı devleti temsilcilerine verdiler. Durumdan çıkış yolunu Türkler yalnız Sovyet Rusya'sı ile yakınlıkta görür ve Bakü'deki Türk zabitleri de başta Halil Paşa olmakla Kızıl Ordunun Azerbaycan'a gelmesini talep ediyordular. Onlar düşünüyorlardıki, Kızıl Ordu Azerbaycan arazisinden geçipAnadolu'ya imdada gidecektir. iken etraf köyleri Ermeniler ustaca mahasara ettiler." 1920. yılın Şubat ayından ve mart ayının ortalarında Karabağ Ermenileri Zengezurdan silah getirmek niyetlerle kendi işlerini güçlendirdiler. Durumun karmaşık olduğunu ispat eden bir belgede A. Ziyadhanlı'nın ( - İrandaki diplomatik milletvekili) Azerbaycan Cuumhuriyeti'nin Harici İşler Bakanlığına giden yazısında : "Mart ayının 20'sinden başlayarak ben Ermeni savaş hisselerinin Nahçıvan ve Ordubad kasabalarına sistematik saldırıları konusunda Nahçıvan'dan ve İran'ın çeşitli yerlerinden telgraflar aldım.. Bu telgraflarda, İran Ermenileri hücumlara iştirak ediyorlardı. Top ateşleri tahribata sebep olmaktadır. Yerli ahali kendi topraklarını kahramancasına koruyor, ancak en kısa şekilde yardım gönderilmesini rica ediyorlar..." Bunun dışında, 1920. Ocak ayı durumun böyle karmaşık devrinde Neriman Nerimanov Müsavat Partisi liderlerinden, Bakanlar Şurasının başkanı Nesipbey Yusifbeyli'ye Rusya bolşevik-lerinin durumunu yansıtan bir yazıda; "Değerli Nesib bey Yusifbeyov cenabları!.. Bir halkın tümünün hayatı ile, kızıl askerler olagan üstü yara-tan büyük bir devletin hayatı ile oynamak olmaz, siz cinayetkarca bu bir işle meşgulsünüz..." demektedir. Azerbaycan Cumhuriyeti Dahili İşler Nazırı M. Vekilov 1920. yılın martında Bakü işçilelerine müracaatıyla, bağımsızlığın düşmanları sizin aranızda tahribat yürütmektedir. Bu adamların hükümeti yakınlarda ele geçirmek düşünceleri ile ilgili açık belgeleri açıklayacağız. Aynı zamanda kuzeyden gelen tehlike de ciddileşmekteydi. Azerbaycan sınırlarına Kızıl Ordu birliklerinin yığılmasını gören F. Hoyski Çiçerin'e yazdığı mektupta, Azerbaycan hükümetinin rahatsızlığını belirtirdi. Diğer taraftan "Karabağ'da ve Ermenistan'da sınır bölgelerinde savaş olduğu için Azerbaycan ordusunu kuzey sınırlarına götürmek mümkün değildi. Nisan ayındaki işgal esnasında Azerbaycan hükümeti içinde de çekişmeler baş vermişti. F. Hoyski'yi müdafa edenlerle M. Hacınski grubu arasında sert tartışmalar oluyordu. M. Hacınski Dahıli İşler Nazırı sonradan ise Ticaret ve Senaye Naziri olmuş, Nisan'ın 1'inde hükümeti oluşturma Türklerin kendi hükümetlerinin direkt talimatıyla işbirliğinde olmasını onaylayan belgeler de vardı. Hadiselerde iştirak eden bir Türk subaylarının 1920 yılının 1 Ağustos tarihli raporu bunu 61 TEMMUZ 2008 mücadelesinde kalan Türkiye'nin hilası için gayret ediliyor. Yalandır. Gelen ordu Rus ordusudur. Ferzen komandanı bir Türk olsa da, gene Rus'tur. İstila ordusudur. Onun istediği 1914. yıl hüduduna dönmektir. Anadolu imdadına gidecek bahanesi ile yurdumuza giren bu işgal ordusu buradan bir daha çıkmayacaktır.. Kızıl Rusya ile anlaşmak için hükümeti kesin bolşeviklere teslim ültimatomu kabul etmek zilletine katlanmağa ihtiyaç yoktur. Bu mütecaniz saldırıyı red etmeliyiz." anlatmaktadır. Bu Türklerin başlıca vazifesi Azerbaycan sınırlarını geçmek isteyen Kızıl Orduya engel yaratarak "Müsavat" hükümetini devirmek idi" M. E. Resulzade bu işlerde hususi olarak ilgilenen Halil Paşa'ya de ciddi itirazını bildirdi. Türkiye'nin istiklal mahkemesinde Halil Paşanın dostu Talat bey de: "Halil Paşa ve arkadaşları Azerbaycan muhalefeti ile birleşmek suretiyle Nesib bey hükümetini devirebilirsiniz. - diyerek tavsiyede bulunmuştur" Başkan M. Y. Ceferov verilen ültümatomu oylamaya koydu, üç kişi tarafsız kalmakla hakimiyet bolşeviklere verildi. Lakin sonraki hadiseler gösterdi ki, Kızıl Ordu Türklerin durumunun necesini dikkate almayarak Azerbaycan sınırlarını işgal edecekti. Moskova Bakü petrollerini aynı şekilde ele geçirmiş ve çar Rusya'sı arazisi sayacaktı. Azerbaycan 'ın Teslim Olma Şartları : 1. Rus ordusu Bakü'ye girmeden demir yolu ile Anadolu'nun yardımına gidecektir. Nisanın 27'sinde Azerbaycanlı bolşevikler gündüz saat 12'de Azerbaycan devlet komitesinin Bakü bürosu ve Merkezi işçi konfransı adına Parlamento 12 saatlik ültimatom verdiler. Konuyu görüşmek için yaratılan parlamento komisyonu ile komünistler arasında cereyan eden konuşmalardan sonra alınan kararda,.bu mesele parlamentonun olağanüstü toplantısında müzakere olmalıdır, diyerek akşam 19.30-da ki toplantıda, M. Hacınski komisyon adına şöyle açıkladı; komünistlerin talepleri müsavat partisinin lideri M. E. Resulzade'nin red oyuna karşı komisyon tarafından kabul edildi. 2. Azerbaycan istiklali ve toprak bütünlüğü korunacaktır. 3.Azerbaycan ordusu olduğu gibi kalacaktır. 4. Azerbaycan siyasi partileri hürriyet ve serbestliğini koruyacaktır. 5. Geçmiş hükümet üyeleri ve seçilmişlerden kimse siyasi itham edilmeyecektir. 6. Serbest şekilde toplanacak Azerbaycan şuraları hükümetinin idare şeklini belirleyecektir. SONSÖZ: 1920. yılın Nisan 27 'sinden 28'ine geçen gece saat 2-de parlamento ve yönetim bolşeviklere devredildi. M. E. Resulzade'nin büyük ideallerle kurduğu cumhuriyette, milli demokratik devlet kuruculuğu prosesinin rolü çok büyüktü. O' Bolşeviklerin istila rejimi ile barışmayacağını ve meclisin buna kesinlikle mücadele edeceğini belirtiyordu. Parlamentonun son toplantısında oy çokluğunu altüst "ittihad"la "sosyalistler"in birleşmesi idi. Çünkü Müsavat, Parlamntoda 32 millet vekili ile, Müsavat çekimser, tarafsız grup ise, 7 milletvekili ile temsil oluyordu. "İttihad" 11, "Sosyalistler" de 11 millet vekili, "Ihrar"ın temsilcilerinin sayı 10 millet vekili idi. Böyle bir durumda M. E. Resulzade parlamentoda ki son konuşmasında, "Efendiler, mütecazir bir ultimatom karşısında kalmışız. Burada teslim olmaktan bahis ediliyor. Fakat efendiler, teslim ne demek? Kime teslim oluyoruz? Bize diyorlar ki, hudutunuzu geçen ordunun başında Nicati adında bir Türk komantanı vardır. Rusya'dan gelen bu mütecaviz ordu garanti ediyor ki, hayat ve yaşam 62 TEMMUZ 2008 Üçüncükuşak kuşakResulzade'lerin Resulzade'lerinGözüyle, Gözüyle, İkiİkiveveÜçüncü MehmetEmin EminRESULZADE RESULZADE Mehmet “Bu yağan gar örtecek unudulan yolları, Garip yerde anamın üşüyecek mezarı.” “Bu yazıda; Mehmet Emin Resulzade'nin torunu olan ve 90. yıl kutlamaları töreninde Ankara'ya gelerek büyük babası Mehmet Emin Resulzade'nin Anıt Mezarının açılışına katılan üçüncü kuşaktan acılı bir insanın; Reis Azeroğlu Resulzade'nin ailesinin başından geçenler ve babası, Azer Resulzade'den trajik olaylar aktarılmaktadır.” Giriş: Mehmet Emin Resulzade bundan 90 yıl önce Azerbaycan Türklerine hür müstakil yaşamayı ve millet olma bilincini tattıran büyük bir rehber ve devlet adamıdır. Tıpkı efsanevi Azerbaycan tarihinde yer alan Babek'in “ Yüz yıl köle olarak yaşamaktansa, bir gün hür olarak ölmek evladır.” Sözünde ifade edildiği gibi, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin kurucucusu Mehmet Emin Resulzade'de halkına bağımsızlığı tattıran bir devlet adamı olarak tarihe geçmiştir. 28 Mayıs 1918'de Milli Şura başkanlığına seçilerek Milli Azerbaycan'ın bağımsızlığını ilan ederken, kurulan hükümet iktisadi devletçilik, diplomasi ve kültür,sıhhiye (sağlık) gibi bakanlıkları teşkil ederek ülke çapında bir hizmeitin gayreti içine girilmiştir. Bu gün ayakta duran ve önemli kültür ve bilim ocağı olan Bakü Devlet Üniversitesi'nin temeli de o zaman atılmış oldu. Diyebiliriz ki; Mehmet Emin Resulzade yalnız devlet adamı olmayıp, Milli Azerbaycan bağımsızlık hareketinin de ideolojik lideri olmuştur. Onun evladı olarak sizlere takdim ettiğim bu yazı ve belgelerde, hem Azerbaycan halkının mücadeleci aşkını, hemde istibdat altında zulüm çeken bir halkın acılarını hatırlatmak istedim. Öyle ki; Resulzade'nin aile fertleri olarak sürgünler görmüş, damgalanmış, çektiği talihsizliklerle yaşamaya mecbur olmakla birlikte, işgalci Sovyet tarafından “karşı devrimci” gibi suçlanarak sürgün görmesi bir Resulzade evladına layık görülecek şeyler değildi. Azer Resulzade Babam Azer Resulzade'nin bize aktardığına göre o günlere ait bilgilerden elde ettiği aktarımları sizlerle paylaşmak istedik.Yine bu bilgilerin güçlenmesinde; Azerbaycan Dahili İşler Nazırlığından, (arşiv belgelerine dayanarak), tarihçi ilim adamı Mürtüz Zeynaloğlu Sadıkov; “Mehmet Emin Resulzade Ailesinin Yaşadığı Facialar” adlı notlarından istifade edilmiştir. “UÇMAK “UÇMAK İSTEDİĞİM ZAMAN İSTEDİĞİM ZAMAN KANATLARIMI KANATLARIMI KESTİLER” KESTİLER” Azer Resulzade 63 TEMMUZ 2008 Allah sana mezarları vatandan uzak kalanlara cenneti çok görmesin.” Azer Resulzade, ölmeden önce babası Mehmet Emin Resulzade'den aldığı feyzi şöyle aktaracaktı. “O meşalenin külü ben olacağım” derken kendisiyle birlikte işkence ve hapislerde hayatını kaybeden yedi aile bireyi yanı sıra aile dostları olan mahallelilerde bu zulümlere maruz kalarak hayatlarını kaybetmişti. İnsanlar ın hayatını değişmelerinden sonra huz uru vatan toprağında bulmanın tadı başkadır. Bu duyguyu yaşamak gerek derken,baş taşına sade ve özlü sözler kaydetmek mümkün olur. Şairin dediği gibi Üstünde bir tarih bir fatiha ve bir hüvelbaki…onu ziyarete gelenler ruhuna fatiha okurken, bakıp bakıp, Resulzade Seyid Hüseyin aile uzuvlarından, Memmet ağanın,Ümbülbanu'nun, Maral hanımın, Latife'nin, damadın, Eşve'nin, Halide'nin, Resul'ün, Musa'nın, Şökle'nin, Rahim ağanın, Meşhedi Büyük ağanın, Abbas ağanında adlarını geçtiği küçük bir nişangah olmasını arzulamışlardır. Ümmügülsüm'ün kabri geçte olsa bulundu. Ancak öteki aile bireyleri vatan toprağının dışında meçhul topraklara karıştılar. Azer Resulzade'nin 31.12.1989 tarihinde devlet yetkilerine yazdığı mektup: Ben Mehmet Emin Resulzade'nin hayatta kalan tek evladıyım.1937 de ben ve aile fertlerim Kazakistan'a sürgün edildik.Ömrümün son günlerini doğduğum yer olan Bakü'de geçirmek arzusundayım. Son yıllarda babam Mehmet Emin beyle ilgili olayların kendi değerleriyle, Bakü Üniversitesine onun adının verilmesini, yazmış olduğu firi eserlerin basılarak insanlığın hizmetine sunulmasının yararlı olacağı inancındayım. Yegane arzum şudur ki; Babam Mehmet Emin Resulzade'nin yaşadığı, benim doğduğum Azizbeyov sokağındaki evin bir müze olması ve ata yurdum olan Nohanı'da bir küçük bahçenin tarafıma tahsis edilmesidir. Azer Resulzade Resulzade ailesinin çektiği eziyet ve sürgün acılarını aktaran arşiv uzmanı ve emektar bilim adamı Murtuz Zeynaloğlu SADIKOV, şöyle anlatıyor: “ Azer muallimle yazışmamız devam ediyordu. Birkaç mektup, ve bazı fotoğraflar vardı. Bazı belgelerinde olduğunu biliyordum. Mürtüz Zeynaloğlu Sadıkov anlatıyor: Sovyet rejiminin katı uygulayıcıları, 1937 yılında Mehmet Emin Resulzade ailesi gözlem altına almışlardı. Mehmet Emin beyin büyük oğlu, 19 yaşlarında bulunan Resul ve amcasının kızı olan Ümmügülsüm'ün eşi tanınmış yazar Sosyal araştırmalar uzmanı Seyit Hüseyin'in kız kardeşinin oğlu Memmet Tağı Rızayev kuzey bölgelerinin soğuk hapisanelerinde sürgüne tabi tutuldular. Yine, Resulzade'nin amcası oğlu Ümmügülsüm'ün kardeşi Muhammed Ali Resulzade'nin eşi raziye hanım çocukları, Musa,Gündüz ve Aydın'ın yanı sıra yakın akrabalarından Ümbülbanu ve kayınvalidesi(Resulzade'nin kayınvalidesi) Maral hanım, kızı Halide (21) oğlu Azer (17) Kazakistan'ın Çin sınırındaki bölgeye sürgününe gönderilmişlerdi. 1941'de Mehmet Emin Resulzade'nin büyük kızı Latife'nin eşide bu sürgüne ilave edildi. Bir süre sonrada, Latife (10) Firuze (7) ve Eşva bu sürgünlerde hayatlarını kaybettiler. Firuze bir sabah gördüklerini şöyle anlatmıştı; “Sabah uyandığımda annem ve kardeşim Eşve soğuktan donmuşlardı. 1943 kışıydı, Maral hanım ve Sümbülbanu gördükleri işkence ve insanlık dışı çalıştırmalarla hastalanarak 1943 yılı içinde öldüler. Latife'nin üç yaşındaki kızı Sona bakımsızlıktan hastalanarak çocuk yaşta ölmüştü. Stalin'in ölümünden sonra Türk soylulara yapılan baskı biraz yumuşamış ve Raziye hanım ile çocukları Gündüz veAydın Bakü'ye dönebilmişlerdi. Latife hanımın büyük kızı Firüze'nin annesi 1993 yılında Bakü'de vefat etmişlerdi. Bu çekilenlerden sonra Azer Resulzade ömrünün sonuna kadar sürgün affına kavuşamadı. 1990 'dan sonra onun Bakü'ye dönmesini teklif ettiler. Anca çok ağır hastalık şartları buna imkan vermedi. 56 yıllık vatan hasretiyle 1993 te Bakü'ye döndükten kısa bir süre sonra oda yaşama veda etti. Noğhanı'da babası yani atası Molla Elekber'in vasiyetiyle kendi yanında toprağa verildi. Onun evlatları olan Raiz Azeroğlu Resulzade , ikinci kuşak babasının mezar taşına yazdırdığı yazıyı şöyle aktardı.” 56 yıl sürgünden sonra kendi vatanında toprağa kavuşmuş olmak, yalnız sana nasip oldu. 64 TEMMUZ 2008 Azerbaycan'da 75 bin kişi, 25 bin aydın kurşunlanmıştı. Bu olayın bir faci olduğunu anlatmak için; yalnız 5 Ağustos 1937 den, 10 Ağustos 'a kadar toplam günde Nahçıvan'da 9 bin957 kişi hapis edilirken,31 Aralık 1937 de bir gecede, Buzovn, Maştağa ve Emircan'da 97 kişi mahkum edilmişti. Bu olaylar Bakü dahil tüm kentlerde aynen devam ediyordu. Bu bir insanlık terörüydü. “Halk Düşmanları”nın yani Bolşevizm karşıtı olanların eş ve aileleri toplu halde uzak yerlerde hapis ediliyordu. Çoğu insan bu yollarda ve tutuklu olduğu yerlerde bilinmeyen şekillerde canlarını verdiler. Bayıl Hapisanesi tıka basa dolmuştu. Resulzade'nin ailesi de bu gurup içinde sekiz kişi olarak bulunuyordu. İç İşleri Bakanlığı beyan vererek ; tutuklama ve sürgün işleri için boş vagon bulamaz hale gelmiş, demiryolu idaresine hızlı seferler olsun şeklinde baskı yapılıyordu. Faal inkilap karşıtları olarak bilinen Mehmet Emin Resulzade ve Ali Resulzade'nin tecrit edilmiş aile bireyleri ünlü Bayıl Hapisanesine yerleştirilmişti. Ancak önce Kirovabat'a oradan da Kazakistan içlerine götürmem Resulzade ailesi için uygun görülmüştü. Bakü Sovyeti'nin aldığı kararla trenin tekerlekleri kadınların acılı ağlamaları arasında acı acı ses çıkararak ilerlemişti. Bu tren katarları hayvan taşımasında kullanılan kapalı yük vagonlarıydı. Günlerce bu halde aç ve susuzluk içinde Kazakistan- Çin sınırına doğru yol aldılar. Yolda herhangi bir şekilde hayatını kaybedenler durdurma sırasında meçhul yerlerde gömülüyordu. Katarlar yirmiden çok defa bu amaçla durmuştu. Yaşlı bir kadın olan Maral Hanım, takati kalmamış bir şekilde haline şükrediyor, soğuktan donma tehlikesine karşı vücudunu ısıtmaya çalışırken,”Nene, ne eyi ki, bizi ayrı ayrı götürmüyorlar.” Diye acılı haline şükrediyordu. Görevliler,Azerbaycanlılara karşı sıkı tedbirler almak ve eziyet etmek yönünde iyiden iyiye eğitilmişlerdi. Yada şartlanmışlardı. Onlar Müslüman Türk mahpusların eziyet çekmesinden özellikle mutlu oluyorlardı. Bu halleriyle adileşiyorlardı. Tutukluların özel işleri hızla yerine getiriliyordu. Gönlüm istiyoruki bu değerli belge ve bilgileri bir gün kurulacak ev müzezi için saklamalıyız. O zamanların şartları ağırdı. 1937 de canlarını kaybeden bazı kurbanlar gibi, 1945 'te Azer muallimi tanıyan bir adam olarak bunları söylemesem peki bu büyük insanla ilgili kim ne demeliydi. Ben üzerime düşen görevi yapıyorum. Onların çoğusu Sibirya mezarlarında kaldı. Ben bu milli faciaya bigane kalamazdım. Benim milli duygularım buna engel olmamalıydı.” Azerbaycan'ın her bölgesinden toplanmış insanların soğuk bir kışgününde “Halk Düşmanı”dır, diyerek, çocukları, çaresiz insanların cezası ne olabilirdi. Onları neden bir meçhule zorla götürüyorlardı. Çok mahirce hazırlanmış bir plandı. Bu işleri yapanlar üstelik, sade halkı tahrik ederek onların aleyhine ikna etmeye çalışıyorlardı. Bütün bu insanların yani Resulzade aile mensupları “halk düşmanıdır” diyerek, baskı yaratılıyordu. Onları masum halka karşı dış ülkelerin casuslarıdır. Diyerek halkın gözünde nefret yaratılmaya çalışılıyordu. Bolşevik anlayışı hiçbir tedbir almadan insanları sürekli bir makine ile biçiyordu. Lenin dahi bu insanları “ziyankar haşere” diye adlandırıyordu. Bu bir terör makinesi idi, bilinçli olarak çalışıyordu. 1937'de çocuklara ve masum halka sıra gelmişti. Azerbaycan'ın Laçın bölgesinde 150 kişi birden sürgüne tabi oldu. Yük vagonları hınca hınç dolmuş kadın erkek yaşlı insanlarla Sibirya ve Kazakistan çöllerine doğru yol alıyordu. Bu vagonlardan birisinde Mehmet Emin Resulzade'nin ailesi vardı. 1937'nin son ayında, Resulzade ailesinin tümü hatta akraba ve yakın dostları “ameliyat işi” operasyon adıyla takibat başlamıştı. Azerbaycan Sovyeti İç işleri Bakanlığı'nın talebiyle “Noğhan'da “halk düşanları”nın ifşa edilmesi yolunda büyük bir baskı yaratıldı. 21Ağustos 1995 te Bakü Sovyet'in in başkanı olan Kruyçkov televizyonda 1937 yılında 688 kişinin kurşuna dizildiğini bildirirken buna ilave olarak 3 milyon insanın mahkum edildiğini ilan ediyordu. Üstelik bu işlerde haksız olmuş, haklı olmuş diye bir düşüncede yaratılmıyordu. 65 TEMMUZ 2008 Ben Musa ve babay mezar kazdık. Yoğun kar vardı.ölülerimizi yıkayıp elimizdeki uzun gömleklerle sardık. Toprağın üstü donmuştu, ama kazmayı başardık.Namazını kıldık. Fizze nene son tavsiyesini yaptı: “götürün defin edin, Allah bizi bağışlasın. Bize azap verenlere lanet olsun” Akşamüzeri askeri komutan yanımıza geldi. Defterinde Resulzade ailesini gösterdi. Meral hanımın ölüm sebebini yaşlılık diye yazdı. Üstünü karaladı. Resulzade ailesinin kimlerle görüşüp yazıştığını varsa adreslerini topladı. Aynı gün Azer Resulzade'yi getirdiler, onun ressam olduğunu söylediler. Onun yeteneğini anlamak için okul müdürünün yanında bir resim çizdirdiler. Azer kağıt ve kalem istedi. Çabayev ve Kotovsky'in resimlerini yaptı. Ancak Müdür “ benim duvar gazetem yoktur, ve resimsiz çıkar” diyerek Stalin'in resmini çizmesini yasakladı. Ertesi gün Müdür Azer’i, laborant yada malzemeci olarak işe götürdü. Tahsili ile ilgili belgesi elinde olmadığı için, Rusçası vardı. Gazak dilide ona yabancı değildi. Çünkü Gazak dili Azerbaycan diliyle akrabadır dedi. Bir süre sonra babam Gazakça Resim dersleri vermeye başladı. Çok azda olsa para kazanıyor, bir kova patatesi mükafat olarak alabiliyordu. Ümbülbanu bu duruma şükrediyordu. Halide'ye ve Azer'e defalarca nasihet ederek,ihtiyatlı olmalarını istiyor, idarenin koyduğu prensiplere uyulmasını istiyordu. O biliyordu ki Mehmet Emin Resulzade'nin ve Memmet Ali Resulzade'nin daima özeldiler. Ümbülbanu ve küçük çocuklarla birlikte bizden ayrılıp okulun başka odalarına yerleştirildiler. Bir gün sonra Ümbülbanu ve Halide yeniden kayıt altına alındılar. Yeni gelenler arasında çalışmaya sevk ediliyorlardı. Soğuk bir kış mevsimiydi. Çalışmak zorundalardı. Kızaklanla tarlalara gübre taşıma işleri vardı. Bu işlerle erkekler meşgul oluyordu ama, kendileri kent tasarrufu ile ilgili işlerde çalışmaya başladılar. Ümbülbanu'yu oğlunun durumu üzüyordu. 35 yerine 300 tutuklu hapse atılabiliyordu. Sovyet idaresi bu olayları alaylı “Ziyanlı Haşereler”diyerek alt etmeye çalışıyordu. Tutuklu bulunduğumuz yerde insanlar aç bilaçtı. Bir ara Ümbülbanu bir iki saat görünmedi. Dönüşünde biraz yiyecek bulmuştu. Biraz et, patates,soğan bulmuştu. Sual dolu bakışlarımıza,” Nişan yüzüğümü değiştirmişim” diye cevap verdi. Raziya'dan tencere aldı, eti yıkadı, patateslerle sobanın üstünde yemek yapmaya çalıştı. Maral Hanımın yanına oturu. “Nene tezlikle, yemek pişecek, ben yapıyorum” diyerek kulağına fısıldadı. Bir süre sonra asker kılıklı birisi geldi,yanında da iki asker vardı. Kimlik yoklaması yaptırmayla başladı. Oysa elinde belgeler vardı. Rus olduğunu anlamıştık, üstelik ispirto kokuyordu. Konuşmaya başladı.” Ben Devlet Tehlikesizlik Baş katibi Katov Nikollay İvanoviç, sizin kumandanınızım. Buradan bir yere çıkma hakkınız yoktur. En kısa zamanda sizi dağıtacağım. “dediklerin herkes anlamadığı için pek geçerli olmadı.” Azer Resulzade'nin Hatıralarından. Yaşlı nenemiz ayakta duramıyordu.Kardeşim Halide ile birlikte onu vagondan irdirdik. Sonra onu sırtıma aldım. Çok hafiflemişti. 29 günde hayli zayıflamıştı. Bizi istasyon binasının arkasına yığdılar. Buranın Çimkend olduğunu biliyordum. Bizi konun sayan gibi vurarak saydılar. Daha sonra bizleri ayrı ayrı mıntıkalara dağıttılar. Bizim Raziye hanım ve Nahçıvan'dan Sultanovların ailesi bizden ayrı düşmüştü. Tekrar vagonlara doldurdular. Bir asker nezaretinde yola çıktık. Vagonlaradaki soğuğa alışmıştık, ama hasta olanlar bir türlü iyileşemiyordu. Battaniyelerle sıkı sıkıya sarıyorduk. Bir süre sonra Çulak- Kurgan 'a gelmiştik. Bizleri bir okulun odalarına yerleştirdiler. Aklımdadır; Fizze nene bizi sakinleştiriyordu. Bana tavsiye etti ki, “ağladığınız yeter, rahmetlik olanlar hakkında da düşünce sahibi olmalısınız.nasıl defin edilecekler di. Bel ve kazma bulmamızı söyledi.” 66 TEMMUZ 2008 Ruhsal bir hastalığa düşmüştü. Bakü'de ki çocuklarına mektup yazamıyordu . eğer yazarsa onların can güvenliği tehlikeye girecekti. Talihsiz annenin 19 yaşındaki oğlunun kurşuna dizildiğinden haberi yoktu. Annesinin tavsiyesiyle babam Bakü Resim okulundan arkadaşlarına mektup yazmaya karar verdi. Sonraları Azerbaycan Halk Ressamı ünvanını alan, Mikayil Abddullayev, Büyükağa Mirzazede, Abdulhalük, Oktay Sadıkzade, önce ressam, sonraları kahraman olan partizan Mehdi Hüseyinzade 'nin yardımıyla babam diplomasına kavuşmuştu. Artık okulda yalnız resim değil, matematik dersleri de veriyordu. BabamınAnılarından… “ 1939 da Çulak , Kurgana ve Azerbaycan'dan çok sürgün getiriliyordu.Bu iş dalgalar halinde devam ediyordu. Bir türlü bu sürgünlerin manasını anlayamıyordum. Yeni gelenlerden birisiyle çatışmam oldu. Bu adam Bizim Fizze hanımın kızına takılıyor, onu rahatsız ediyordu. Ben de Şelale hanımla evlenmek istiyordum. Kavga ettik. Kumandan beni beş gün hapis etti. Benim ailemi tanıyan bir sorgucu asker ikide bir beni sorguya alıyordu. O arada bir Tatar bana “ sen Mehmet Emin Resulzadenin oğlu musun, atan nerededir.” Cevabımda atamı iki yaşımdan beri görmediğimi söyledim. Bir süre sonra Çulak, Kurgan'a döndüm. Annem ölmüştü. Halide yalnız kalmıştı. Bensiz ona kim sahip olabilirdi. Gecenin bir vaktinde dışarılara çıkıp karlar üzerinde ağlıyordu. Annemin ölümünden sonra Halide daha kötü oldu. Ailemize yapılan bu eziyetlerden nenemiz Maral hanımın ölümü Azerbaycan'da iken hapis olan keardeşim Resul un durumu onu çok kötü etkilemişti. Halide 1942 yılında Bakü'ye dönebildi. Önceleri bir süre Seyit Hüseyinler de kaldı. Ancak bir süre sonra oradan ayrılmak zorunda kaldı. Çünkü onlarda gözetim altındaydı.Halide Bir süre Gence'de kaldı sonrasını bilmiyoruz. Latife… 1941 yılının ortalarında muharebe başladı. Hapis ve sürgünler daha da artmıştı. Bir sürü çekitği eziyetten sonra hapishanede hayatını kaybettiğini öğrendik. Reis Azeroğlu RESULZADE Latife'nin kızı Firuze'ye on yıl ceza kesildi. Kazakistan'ın kuzey bölgelerine sürgün edildi. Kücük kızı Hasta olduğu için sanatoryumda kaldı. Onunda sonrası meçhul oldu. Açlık ve kıtlık günleriydi. Ağır kış şartları vardı. Sobalarda yakacak bulunmuyordu. 1944 yılının Ocak ayında yataklarda birkaç kişi birlikte yatıyorduk. Elbiselerimizle yatıyorduk. Sabahleyin uyandığımda Ana ve Eşve ölmüşlerdi. Kımşuları çağırdımsa da. Ölüler birkaç gün öyle kalmıştı. Kimse yardımcı olmuyordu. 1949'da Azer dayım beni Bakü'ye getirdi. Firuze ise uzak akrabalarda kalıyordu. İnşaatlarda işçilik yaparken evlendiğini öğrendim. Sultanovlar,Fizze Nene, Humay hanım, kızları Şule, Hava, ve Meral veAzer izinle Kirov reyonuna göçtüler. Burada ki insanların çoğunluğu Nahçıvanlı, Karvabağlı ve Genceliydi. Hepsi 170 aileydi. Tarım işleriyle meşgul oluyorlardı. 1941 de Azer asker oldu. Çin sınırlarındaki dağlık bölgelerde maden işleride çalıştı. Kurşun çıkarılıyordu. Sağlığı için tehlikeliydi. 1943 yılında sağlığı bozulunca onu Aşgabat'a gönderdiler. Daha sonra İran sınırındaki Bender Şah'a gönderildi.Azer bey için “o halk düşmanının 67 TEMMUZ 2008 oğludur” diyenlere karşılık o' annesinin “siz Mehmet Emin Resulzade'nin evladısınız” sözünü hatırlıyordu. Azer beyde bu telkinin etkisi altında idi. Bu arada atamı ve anamı tanıyan birileriyle tanıştım. Bu aile Bakü'de bulunmuştu. Onlar bana bir tar aleti buldular. Halka konser verdik. İran'ında babamla münasebetimi istiyordu. Bu psikoloji onu beklide rahatsız ediyordu. Sovyet idaresinin Mehmet Emin Resulzade'nin faaliyetinden haberi vardı. Onun Alman yetkilerle görüştüğünü biliyorlardı. Onlar “Musavat” partisi ile ilgili bilgi sahibiydiler. İsrarla beni babamla görüştürmek istiyorlardı. Ancak çabuk aklımı başıma topladım ki; bunlar benim aleyhimde faaliyet yaratmak istiyorlardı. Ben cevaplarımda babamı hatırlamadığımı söylüyordum. Resulzade'yi öldürmek için Azer ile münasebet kurdular. Bu maksatla Azer Resulzade bir müddet sona Ortaasya'dan, Kırım'dan gelenlerle birlikte Türkiye sınırına İran'a gönderildi. Azer Resulzade'nin hatıralarından… Onların fikri önce babamı bu rrada beni oırtadan kaldırmak için çalıştıklarını anladım. Birkaç defa beni ifade almaya çağırdılar. Israrla konuşturmak istediler. Topçu alayında hizmet ediyordum. Birlik içindeki faaliyetlerde okuyup yazanların konuşma yapmasını istediler. Ben sürekli olarak babamla görüşmediğimi söyledim. Nihayet inandılar ki; iddiam doğrudur. Benden el çektiler. Ben düşündüm ki, İranlılara karşı ne söyleyebilirdim. Dedim ki; musiki tar çalayım. Bir kişi de okusun. 1945 te ordudan terhis oldum. Bakü'den geçerken bir yabancı gibi misafir kaldım. Sonra geldiğim yer olan Kazakistan'ın Taldı- Kurgan vilayetine ailemin yanına döndüm. Gördüm ki facialar hala devam etmektedir. 68 TEMMUZ 2008 MEHMET EMİN RESULZADE’NİN İRAN TÜRKLERİ İLE İLGİLİ HİZMETLERİ Prof. Dr. Cevat HEYET¹ makalelerinde “millet”, “milliyet”, “insan hakları” ve “kültür” kavramlarını halka tanıtmaya ve benimsetmeye çalışmış ve aynı zamanda şiir ve tiyatro eseri yazmış, hatta Nadanlıkta Işıklar adlı eseri 1908'de Baku'da oynanmıştır. 1908'de Baku Sosyal Demokrat Komitesi tarafından İran'da Gilan inkılabına nezaret için Reşt şehrine gelmiş, sonra Meşruteçi mücahitlerle birlikte Tahran'a gidip Meşrutiyet hareketinde iştirak etmiş ve kısa sürede Meşrutiyet liderlerinin dikkatini çekerek İran Demokrat Partisinin kuruluşunda ve onun tüzüğünün yazılmasında iştirak etmiş ve bu partinin organı olan İran-i Nev (Yeni İran) gazetesinin baş redaktörü seçilmiştir. Bu gazete Meşrutiyetin 2. dönemi ve 2. Meclisin en iyi ve en ünlü gazete-siydi. Resulzade bu gazeteyi yaymakla İran'da Avrupa üslubunda ilk gazeteyi yaymıştır. O, Demokrat Fırkasının kurucularından ve esas idarecilerin-dendi. Rusya siyasetlerine karşı şiddetli ve amansız mücadelelerine göre, Rusya büyükelçiliği İran'dan onun sürgün edilmesini istedi ve Sadrazam Mehmet Vali Han Sipehsâlâr onun İran'ı terk etmesine emir verdi (1910). Resulzade'nin ateşin makaleleri onu İran hürriyetçileri arasında bir kahraman gibi meşhur etti. Resulzade İran'da yalnız Rusların ve istibdat yanlılarının aleyhine değil, Konservatif Hürriyetçilerin (İtidaliyun Fırkası) aleyhine de makaleler yazıyor ve onları İran'ın zavallı olmasına ve bugünkü duruma düşmesine sebep olduklarını yazıyordu. Bu konuda Farsça yazdığı (Risale-yi Tenkidi-yi İtidaliyun) konservatiflerin tenkidi hakkındaki risalesinde İran'da ilk defa olarak Sosyalizm usullerini izah etmeye çalışmıştır. Resulzade Tahran'dan Baku'ya döndükten sonra Musavat Partisini kurmaya çalıştı. Fakat Çar hükümeti tarafından yakalanma tehlikesi karşı-sında İstanbul'a, mücadele dostu merhum Takizade'nin yanına gitti ve bir buçuk sene onunla bir odada yaşadı ve geçimini dostuyla beraber Şnaniyan okulunda Farsça ders vermekle temin etti ve kimseden yardım istemedi. Bu konuda merhum Takizade'nin yazıları PROF. DR. CEVAT HEYET KİMDİR? 1925'te Tebriz'de doğdu.Tıp eğitimine,Tahran Tıp Fakültesinde başlayıp, İstanbul Tıp Fakültesi'nde tamamladı.Genel Cerrahi ihtisasını Paris'te yaptıktan sonra İran'da ilk açık kalp ameliyatını gerçekleştirdi. 1979 yılındaki İran Devriminden sonra arkadaşlarıyla, Varlık adlı dergiyi yayınlarken, Güney Azerbaycanlı Türklerin bilinçlenmesinde ve Türkçe'nin canlanarak yaşamasında önemli rol oynadı.Türk dili ve edebiyatı üzerine kitap ve makaleleri yayınlandı. Prof.Dr. Cevat Heyet tıp alanındaki başarılarından dolayı Paris Cerrahi Akademisi ve Uluslar Arası Cerrahi Kurumu ve Türkoloji alanındaki hizmetlerinden dolayı Türk Dil Kurumu onur üyeliğine seçilmiştir. İstanbul Üniversitesi ve Azerbaycan Üniversitelerinde fahri doktor ve profesörlük unvanına sahiptir. B u yıl Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin kuruluşunun 90. yıldönümüdür. Bu münasebetle Azerbaycan Cumhuriyetinin muhterem Cumhurbaşkanı bir ferman imzalayarak onun kuruluş gününü (28 Mayıs 1918) şimdiki Cumhuriyet (Respublika) günü ilan etmiş ve o onun bayrağını ve milli marşının bugünkü hükümetçe aynen kabul edildiğini bir kez daha belirtmiştir. Bu olay Azerbaycan'ın millî tarihi için ne kadar önemliyse, bu gün yaşayan millet için daha da ehemmiyetlidir. Bu münasebetle Azerbaycan'da ve Türkiye'de bu talihsiz hükümetin kuruluşu ve kurucuları hakkında birçok makaleler yazılacak, dergiler ve belki de kitaplarda yayınlanacaktır. Bu konuda bana da bir yazı yazmamı teklif ettikleri zaman ben Cumhuriyetin önderi Mehmet Emin Resulzade'nin İran'la ilgili hizmetleri ve oradaki çalışmaları hakkında bu yazıyı yazmaya karar verdim. Mehmet Emin Resulzade bir otodidakt olduğu halde onun ilk yaşlarında hocası babası olmuş, ondan Farsça ve Arapça ders almıştır. O, 19 yaşındayken (1903) yazı yazmaya ve şiir söylemeye başlamış ve 20 yaşındayken Himmet Partisi (Sosyal-Demokrat)nin kuruluşunda iştirak ederek onun yayınlarında makaleler yazmıştır. 1905'te Rusya inkılabından sonra verilen özgürlükten faydalanarak makalelerini açık şekilde yazmaya başlamış ve üç yıl Hayat, İrşad, Tekamül, Fiyuzat, Yoldaş ve Terakki gazetelerinde devamlı makaleler yazmış ve Terakki'nin baş redaktörü olmuştur. O, yazdığı toplumsal-siyasî ¹Varlık Dergisinin kurucusu ve baş yazarı. 69 TEMMUZ 2008 memur gibi çalıştı. Resulzade son nefesine kadar Azerbaycan'ı unutmadı ve onun yolunda mücadele etti ve onun hasretiyle de öldü. Onun facialı hayatı uğrunda hayatını adadığıAzerbaycan'ın faciasıdır.” Resulzade'nin şahsiyeti ve mefkuresi hakkında Türkiye ve Kuzey Azerbaycan'da birçok makale ve kitap yazılmıştır. Ben burada onun yakın dostu ve İran'ın Meşrutiyet İnkılabı önderlerinden ve sonralar Senato Başkanı olan Seyit Hasan takizade'den ve İranlı araştırıcı yazar merhum Dr. Feridun Ademiyet'ten bazı parçaları aktaracağım. Tebrizli Seyit Hasan Takizade dünyaca meşhur araştırıcı alim ve devlet adamıydı. O Çörçül gibi dünya siyasi tarihinde ün kazanmış ve 2. Dünya Savaşında İngiltere'yi kurtaran adamlarla dost ve mahşur olmuş ve onların saygı ve güvenini kazanmış bir adamdı. O Resulzade'yle ilgili şöyle yazmıştır: “Resulzade ünlü, olağanüstü bir insandı. Tüm hayatında Doğu'da onun gibi şahsiyet görmedim desem, abartmamışım. Zamanımızda bizim ülkelerde eşi bulunmayan, belki de dünyada da çok nadir olan Mehmet Emin Resulzade kuvvetli ve sağlam mantık sahibi, temiz kalpli, sadakatli ve doğru konuşan, metin, tam anlamıyla pak düşünce ve meramına inanan, özverili ve mücahit, nefsine hakim bir zâttı. Resulzade kendi siyasi ve milli inamlarında tasavvurun fevkinde muhkem ve dönmezdi. Şahsi ahlakı bakımından doğruluk, vicdan, itidal ve metanetin timsali ve örneğiydi. O hayatında bir kelime yalan söylememiş, mutlak doğruluktan ayrılmamış ve konuşmalarında abartı yapmamış ve itidalini elden bırakmamıştır. O, dünyada geçen hadise ve akımları bilir ve maharetli bir yazardı. Ondaki iman ve ifade gücü hayran ediciydi, onu tanıdığımdan ve çağdaşı ve dosttan da ona yakın olup onun karakterine hayran olduğumdan çok memnunum. Onun gibi devlet adamları olan millet mutludur. O, tam anlamıyla bir önderdi. Onu izleyenlere iman ve coşkuyla telkinde bulunurdu.” Onun coşkulu siyasi faaliyetlerinden bir kısmının İran'da ve İran için cereyan ettiğini hatırlarken şen ve bahtiyar oluyorum. O, hayatının sonuna kadar İran'a ilgi ve sevgisini kesmedi. O, yüz yıl sonra Kuzey Azerbaycan'ın peygamberi ve Gandi'si olacaktır (çeviri C. Heyet'tendir). Dr. Feridun Ademiyet de yazdığı “İran Meşrutiyet İnkılabında Sosyal Demokrasi Fikri” kitabında Resulzade'yi İran'da Sosyal Demokrasinin ilk öğretmeni gibi takdim etmiştir. Resulzade hakkında yürek sözlerim çoktur, ama bu yazıda bundan fazla imkan yoktur. Onun mübarek adı Azerbaycan ve İran tarihinde altın mürekkeple yazılacaktır. Ulu Tanrıdan ona rahmet diliyorum, ruhu şad olsun, nur içinde yatsın. ilginçtir, hem de hak ve hürriyet yolunda mücadele verenlere iyi bir derstir. 1913'te Rusya'da verilen genel aftan sonra Resulzade Baku'ya döndü ve orada siyasi ve kültürel mücadelesine yeniden başladı. O edebi dil tartışmalarında orta yolu seçmiştir. 1917'de Müsavat Fırkasının başkanı seçildi ve düşün-celerini daha geniş ölçüde yaymaya fırsat buldu. Resulzade 1917 yılının Mayıs ayında Moskova'da toplanan Rusya Müslümanları Şurasında Azerbaycan temsilcisi gibi iştirak etti ve kongrede Rusya'nın milli-mahalli özerklikler şeklinde kurulan (Cumhuriyet İttifakı) biçiminde idare edilmesini teklif etti. Bolşevikler Rusya'da idareyi ele geçirdikten sonra Tiflis'te Azerbaycan Türkleri, Gürcüler ve Ermenilerin katılımıyla Kafkasya Millet Vekilleri Maverâ-yi Kafkas Seymi (Parlamentosu) kuruldu, fakat 1918'in Mayıs 25-26 günlerinde Gürcüler ve Ermeniler seymden ayrılıp kendi bağımsızlıklarını ilan ettiler; Azerbaycan temsilcileri de Azerbaycan Milli Şurası adıyla toplanıp Resulzade'yi kendilerine sözcü ve lider seçtiler (28 Mayıs). O zaman Baku Çar'ın Ermeni ordusu tarafından işgal altında olduğu için Gence'de hükümet kurup ülkeyi idare etmeye başladılar. Sonra Baku Türk ordusu ve Azerbaycan gönüllüleri tarafından 15 Eylülden kurulduktan sonra Baku'ya geçtiler ve böylelikle Müslümanlar dünyasında ilk defa olarak demokratik cumhuriyet hükümeti kuruldu. Bu hükümet aynı zamanda milli ve Müslüman bir hükümetti ve anayasasında tüm vatandaşlar, kadınerkek, her millet ve mezhepten olursa olsun eşit haklara sahiplerdi. Müsavat Fırkasının “İstiklal” adlı gazetesinin sloganı “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasır-laşmak” idi. Hükümet ilk günden ana dilini devletin resmî dili tanıdı ve Baku Darülfünûn adıyla Azerbaycan Üniversitesini kurdu. Bu hükümet 23 ay devam etti ve bu sürede çok işler yaptı. Maalesef 1920 yılı Nisanın 21'inde Kızıl Ordu Baku'yu işgal etti ve hükümetin liderlerini tutup idam veya hapsetti. Resulzade arkadaşı Kazımzade ile 2 ay Lahiç'te saklandıktan sonra yakalandı ve Baku'ya getirilerek yargılanmaya başlandı. Bu olaydan haber alan eski dostu ve mücadele arkadaşi Stalin hapishaneye gelerek onu ve Kazımzade'yi alıp Moskova'ya götürdü ve orada Şarkiyat Enstitüsünde Farsça ders vermekle maaşlarını temin etti. Resulzade iki yıl sonra Müsavatçılar ve Tatarların yardımıyla Finlandiya'ya kaçtı ve oradan Almanya yoluyla Türkiye'ye gitti ve orada yeniden mücadeleye başladı. Fakat 1921'de Türkiye'yi derhal terk etmek zorunda kaldı. O Avrupa'da muhacir hayatı yaşarken mücadeleye devam etti ve 1941'de tekrar Türkiye'ye geldi ve Ankara'da yerleşti ve hayatının sonuna kadar (5 Mart 1955) orada yaşarken milli kütüphanede 70 TEMMUZ 2008 Dernek Haberleri Dernek Haberleri Dernek Haberleri M. Emin RESULZADE Ölümünün 53. Yılında Kabri Başında Anıldı. 6 Mart 1955 tarihinde ebediyete intikal eden, Milli Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ölümsüz lideri Mehmet Emin RESULZADE, Azerbaycan Kültür Derneği yöneticileri ve Azerbaycanlı öğrenciler tarafından, Ankara Asri Mezarlıkta bulunan kabri başında yapılan törende saygı ile anıldı. Azerbaycan Kültür Derneği adına konuşan Genel Sekreter Tuncer KIRHAN şöyle dedi: Aziz Resulzade; Bu gün seni ebediyete uğurlamanın 53. yılında, senin kurduğun ocağın her yaştan bireyleri olarak bir defa daha sana minnet , şükran ve rahmet duygularımızı sunmak için huzurundayız. 28 Mayıs 1918 tarihine gelirken ülkede var olan işgalci güçlerin Azerbaycan Milli Meclisi çatısına asılacak olan, üç renkli bayrağa engel olmalarına karşı gösterdiğin azim ve cesaretle direndiğin ve parlamento kürsüsünde söylediğin “Bir kere yükselen bayrak, bir daha inmez” ifadesi,o gün milletin yakasına takılan özgürlük nişanı olurken, Türklüğün, Müslümanlığın ve Çağdaşlığın simgesi olarak semaları süslemiş, aradan geçen yetmiş yıllık totaliter rejimin çökmesiyle yeniden göklere yükselmiştir. Azerbaycan tarihinde kara bir leke olarak kalan, 27 Nisanlar ve yetmiş yıllık totaliter rejimin çökmesiyle umut haline gelen senin koyduğun ilkeler ve çizdiğin yol, Azerbaycan için kurtuluş olmuştur. Bu gün topraklarının bir bölümü işgal altında olan Azerbaycan’ın acısını yüreğimizde çaresizlikle yaşadığımızı sana aktarmak istedik, yaktığın ışıkla 21. yüz yılda yeni nesillere hep seni anlatmayı görev bileceğiz. Ruhun şad olsun. Nevruz Şöleni 23 Mart Pazar günü Milli Eğitim –Şura Salonu'nunda kutlandı. Türk Dünyasının en büyük bayramı olan Nevruz Bayramı artık ülkemizde de ulusal manada kutlanmaktadır. Baharın gelişini, kardeşliği, sevgiyi ve bereketi büyük bir coşku ile karşılayan Türk dünyası bayramların hangi anlama geldiğini tarihi derinlikler içinden bilmektedir. Bilindiği gibi; Nevruz geleneksel bir mit olarak kardeşliği ve bereketi müjdeliyor, o halde meydanlarda araba lastiklerini tutuşturarak etrafta panik yaratarak bölücü sloganlar Türk bayrağını yakmak gibi çılgınlıklar yaparak, hezeyan içinde bölücü sloganlar atarak, kolluk kuvvetlerine taş ve sopa ile karşılık vermek, kutlanma anlamına gelmemektedir. Tertip edilen Nevruz kutlamalarının en organize olanı; Türk Eğitim Sen tarafından düzenlenen ve içinde; Irak Türk Kültür ve Yardımlaşma Derneği,Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği,Doğ Türkistan Kültür ve Yardımlaşma 71 TEMMUZ 2008 Derneği, Bulgaristan Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği,Kıbrıs Türk Kültür Derneği ve Azerbaycan Kültür Derneği, Milli Eğitim Şura salonunda buluştular. Çok sayıda eğitim kuruluşu ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri, öğrenciler ve sayıda vatandaşa Şura Salonu bahçesinde Özbek pilavı ikram edildi. Etkinlikte katılımcı kuruluşlara ait düzenlenen stantlarda kültürel değerler sergilenirken konukların bir bayram havası içinde bilinçli olarak eğlendikleri gözlendi. Derneğimize ait stant bölümünde sunulan “Semeni ve Nevruz Honçası” katılımcıların ve izleyicilerin ilgi odağı olurken, organizasyon tarafından yapılan konuşmalar, ve Türk Dünyasına ait zengin müzik ve folklor gösterilerini izleyenler keyifli ve heyecanlı dakikalar geçirdi. Programın bir bölümünde gerçekleşen geleneksel “örs üzerinde demir dövme” tablosunda derneğimizi genel sekreter Tuncer KIRHAN temsil etti. Derneğimizde Nevruz – Ergenekon Bayramı Geleneksel olarak her yıl kutladığımız Nevruz – Ergenekon Bayramı Derneğimizde 22 Mart Cumartesi günü kutlandı. Kadınlar Kolu tarafından düzenlenen etkinlik gerçek bir bayram havası içinde kutlanırken, katılımcılara kadın üyeler tarafından yapılan ikramlar sunuldu. Bu anlamlı çabalarından dolayı tüm kadın üyelerimize teşekkür ederiz. VEFAT VE BAŞ SAĞLIĞI Danışma Meclisi Üyemiz, Samet LEHİMCİOĞLU'nun eşi; Leman LEHİMCİOĞLU 20.Mart 2008 tarihinde vefat ederek 21 Mart 2008 tarihinde Karşıyaka mezarlığında toprağa verilmiştir. Yine; derneğimiz üyesi, Erol NAMLIGEZ 19 Mart 2008 tarihinde vefat etmiş, 21 Mart 2008 tarihinde Karşıyaka mezarlığında toprağa verilmiştir. Hemşehrilerimize tanrıdan rahmet ailelerine ve camiamıza başsağlığı dileriz. Kadın Hakları konusunda 32 yıl aralıksız olarak Türk Kadınlar Birliği Kars Şube Başkanlığı yapan ve taşıdığı misyonla Kars ve Azerbaycan kültürünün yaşamasında yüz yıllık bir aile geleneğinin temsilcisi olan güzel insan, zarafet ve şefkatin onun yüzünde simgeye dönüştüğü, örnek bir anne ve herkesin sevgili ablası; GÜLÇEHRE ASKERAN 16 Temmuz 2008 tarihinde Ankara'daki evinde vefat etmiştir. 17 Temmuz 2008 tarihinde Bursa'da toprağa verilen merhumeye tanrıdan rahmet dilerken, başta derneğimiz Kadın Kolları Başkanı Nesrin ÜNAL, Bursa şubemiz başkanı Handan Askeran TON ve derneğimiz genel başkanı Cemil ÜNAL'ın şahsında tüm aile bireylerine ve yakınlarına baş sağlığı dileriz. 72 TEMMUZ 2008