rauf yektâ ve millî tetebbu`lar mecmuâsı`nda yayımlanmış

advertisement
bilimname, XX, 2011/1, 181-196
RAUF YEKTÂ VE MİLLÎ TETEBBU‘LAR MECMUÂSI’NDA
YAYIMLANMIŞ “KÖKLER” VE “ESKİ TÜRK SAZLARI” ADLI
MAKALELERİNİN İNCELENMESİ
Kubilay KOLUKIRIK
Yrd. Doç. Dr., Nevşehir Ü. Güzel Sanatlar F.
kubilaykolukrk@gmail.com
K. Yiğit ALKAN
Öğr. Gör. Nevşehir Ü. Güzel Sanatlar F.
Özet
Rauf Yektâ, yirminci yüzyıl Türk müzikologudur.
Çalışmaları, besteleri ve müzik konusunda yazdığı kitapları
ile Türk müziğine önemli katkılar sağlamış bir müzik
nazariyatçısıdır. Bu makalede Rauf Yektâ’nın Türk müziği
açısından önemi, biyografisi, onun müzik yönü ve Millî
Tetebu‘lar Mecmuası’nda ele aldığı konular incelenmiştir.
Türk müziğine yapılan eleştirilerin en yoğun olduğu
yirminci yüzyılda bu eleştirilere bilimsel bir bakış açısı ile
cevap vermiştir. Arapça, Farsça, Osmanlı Türkçesi gibi
dillerin yanı sıra Fransızcaya olan hâkimiyeti ile Türk
müziğinin Avrupa’da tanınmasına yönelik çalışmalar
yapmıştır. O, müzikoloji alanındaki çalışmaları ile
günümüzde de önemini koruyan bir kişidir.
Anahtar Kelimeler:
Tetebbu’lar Mecmuası.
Müzik,
Rauf
Yektâ,
Millî
Kubilay KOLUKIRIK, K. Yiğit ALKAN
L’EXAMEN DE RAUF YEKTÂ ET SES ARTİCLES LES QUELS ON
AVAİENT PUBLİES DANS LA REVUE DE “MİLLÎ TETEBBU’LAR” QUE
NOMME “KÖKLER” ET “LES ENSTRUMANTS ANCİENS DES TURCS”
Résumé: Rauf Yektâ est un musicologue de Turc et il
avait vécu au XXe siècle. Avec ses études et
ses
compositions musicales et ses livres lesquels il a ecrit au
soujet de la musique il ont fourni des contributions
importantes à la musique Turque. İl est aussi un important
théoricien de la musique. Avec cet article on a examiné
l’importance de Rauf Yektâ en termes de musique Turque et
aussi aspect de sa vie et de la musique et des sujets lesquels
il avait expiliqué au magazine que il avait été appelé “Millî
Tetebbu’lar”. Dans le XXe siècle il etais la plus intense des
critiques au soujet de Musique Turque. Rauf Yektâ a
répondu à ces critiques avec un point de vue scientifique.
Langues Arabe, en Persan et en Français, il savait bien. İl a
travaillé pour la reconnaissance de la musique Turque en
Europe. Aujourd’hui il protége son importance sur domaine
de la musicologie avec ses compositions et ses idées
musicales et ses livres de musique.
Sayfa | 182
Mots-clés: la musique, Rauf Yektâ, Le magazine de “Millî
Tetebbu’lar”
Giriş
Rauf Yektâ Türk müziği hakkında yaptığı çalışmalarıyla gerek yurt
içinde gerekse yurt dışında tanınmış bir müzikologdur. O, yirminci yüz yılın
başından itibaren müzik nazariyâtı ile ilgili yazılmış olan eski kitapları
(edvâr) inceleyerek, modern anlayışla geleneklere bağlı duyguyu
sentezleyerek Türk Müziği’nin bilimsel inceleme ve açıklamalarını yapan
önemli bir müzikologdur.
Yektâ’nın çok erken yaşlarda başlayan okuma aşkı, kitap ve araştırma
merakı, kendisini nadide eserleri toplamaya itmiştir. Bunun sonucu olarak
çok değerli ve kaliteli eserleri içeren bir kütüphane meydana getirmiştir.
Müzik sanatımıza ışık tutacak olan pek çok eser, bu kütüphanede bugün de
önemini korumaktadır. Bunların arasında özellikle otuz kadar yazma eserin
çok önemli olduğu bilinmektedir. Rauf Yektâ’nın müzik hakkında kaleme
Rauf Yektâ ve Millî Tetebbu'lar Mecmuâsı'nda Yayımlanmış "Kökler" ve "Eski Türk Sazları"
adlı Makalelerin İncelenmesi
almış olduğu bu eserlerin yanında Türk müziğine kazandırdığı besteleri de
bulunmaktadır.
Bu çalışmada Rauf Yektâ’nn biyografisini, Türk müziği açısından
önemini, müzik yönünü ve Millî Tetebbu’lar Mecmuası’nda ele aldığı
konuları inceledik.
I- Rauf Yektâ
Ahmet Ârif Bey’le İkbal Hanım’ın oğlu olan Rauf Yektâ 27 Mart 1871’de
İstanbul’un Aksaray semtinde doğmuştur.1 Babası Ahmed Ârif Bey, kaptan-ı
derya Ağa Hüseyin Paşa’nın torunu Hüseyin Hüsnü Bey’in soyundan gelir.2
Annesi İkbal Hanım’ın sülâlesi ise Damat İbrahim Paşa’ya kadar uzanır.3
Zeliha Hanım’la evlenen Rauf Yektâ’nın iki oğlu ile iki kızı dünyaya gelir.
Soyadı kanunun çıkarılmasından sonra Rauf Yektâ ve ailesi Yektây soyadını
kullanır.4 Bestekâr ve neyzen Yavuz Yektây ise torunudur.
Rauf Yektâ ilköğrenimine Simkeşhâne okulunda başlar, daha sonra
Mahmudiye Rüştiye’sine devam eder. Mahmudiye Rüştiye’sini dereceyle
bitirdikten sonra Divan-ı Hümayun Kalemi’nde görev yapmaya başlar ve
burada ona verilen görev ise kâtip yardımcılığıdır. Aynı zamanda Fransızca
öğretimi amacıyla Said Paşa tarafından açılan Lisan Mekteb-i Âlîsine
kaydolur ve iyi derecede Fransızca öğrenerek bu okuldan birincilikle mezun
olur.5 Rauf Yektâ’nın iyi derecede Fransızca bilmesi, daha sonraları batı
müziği nazariyatı ve tarihini araştırma ve öğrenmesi adına ona büyük
katkılar sağlar.6
Rauf Yektâ, bir yandan dönemin ünlü matematikçisi Salih Zeki Bey’den
fizik ve matematik dersleri alarak müziğin bilimsel yönü hakkında
donanımını arttırır diğer yandan da Arapça ve Farsça dersleri alarak bu
dillerdeki hâkimiyetini geliştirme çabası içine girer.
Birçok konuda bilgi toplayarak kültürünü zenginleştirme gayreti
içerisinde olan Rauf Yektâ, zaman zaman hattat Nasuhî Efendi’den “Divanî”
Yılmaz Öztuna, Türk Mûsikîsi Teknik ve Târih, Türk Petrol Vakfı Neşriyatı İstanbul 1987, s. 169.
M. Fatih Salgar, 50 Türk Müziği Bestekârı, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2005, s. 393.
3 Muhammed Ali Çergel, Rauf Yektâ’nın İkdam Gazetesinde Neşredilen Türk Mûsikîsi Konulu
Makaleleri, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2007, s.
21.
4 Orhan Nasuhioğlu, Türk Musikisi Rauf Yekta Bey, Pan Yayıncılık, İstanbul 1986, s. 9.
5 Nasuhioğlu, a.g.e., s. 8.
6 Etem Üngör, Türk Marşları, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1966, s. 133.
1
2
Sayfa | 183
Kubilay KOLUKIRIK, K. Yiğit ALKAN
türü yazı yazma tekniğini öğrenir. Asıl adı “Mehmed Rauf” iken, hocası
“icazet”ini alırken “Yektâ” mahlasını ekler.7
Sayfa | 184
Rauf Yektâ, 1888 yılında Kulekapısı Mevlevihânesi şeyhi Ataullah
Efendi’ye intisap etmiş, şeyhinin teşviki ile eski Arapça bir edvâr8 kitabını
inceleyerek bilimsel çalışmalarına başlamıştır.9 İstanbul kütüphanelerinde
müzik nazariyâtı hakkında yazılmış olan eski yazma eserlere ulaşmış, ayrıca
Avrupa’da bu konuda yayımlanmış kitap ve dergileri temin ederek
incelemelerde bulunmuş, özellikle Avrupa’da Türk müziğine yönelik
düşüncelere yazdığı makalelerle cevap vermiştir.10
II. Meşrutiyet döneminde saray teşkilâtı küçülmüş, Muzıka-i Hümâyun
da bu arada merkez askerî bandosu ve saray orkestrası haline gelmiştir.
1914’te Maârif Nezâreti, Dârülelhân adı altında bir konservatuar açmıştır.
Zamanın değerli hocaları burada toplanmışlardır. Rauf Yektâ da burada
müzik tarihi ve nazariyâtı derslerine girmiştir.11 Buradaki görevi, 1927
yılında Darülelhan’da Türk müziğinin yasaklanmasına kadar devam
etmiştir. Daha sonra aynı kurumda “Tertip ve Tasnif Heyeti”nde başkanlık
görevinde bulunmuştur. Rauf Yektâ, buradaki görevine devam ederken,
Beylerbeyi’ndeki evinde 8 Ocak 1935 tarihinde vefat etmiştir.12 Kısacası
yukarıda değinilen bilgiler ışığında Rauf Yektâ’nın Hüseyin Saadettin Arel
ve Suphi Ezgi ile birlikte Türk müziğinin yirminci yüzyılda yetiştirdiği üç
büyük bilgininden birisi olduğunu söylemek yanlış olmaz.13
II- Rauf Yektâ’nın Müzik Yönü
Rauf Yektâ’nın müzik hayatı üç açıdan ele alınarak değerlendirilebilir.
Birincisi, Türk müzikolojisinin kurucusu, ikincisi usta bir besteci, üçüncüsü
ise çok iyi bir ney icracılığıdır.14 O, sözlü müziği Zekâi Dede ve Bolahenk
Nuri Bey’den, tanbur çalmasını Celâleddin Dede Efendi’den, ney üflemesini
Tahir Aydoğdu, “Rauf Yekta Bey”, www. Türkmusikisi. com/ bestekârlar /rauf_ yekta_ bey. htm
Türk müziği nazariyesi hakkında Arapça, Farsça ve Osmanlı Türkçesi dillerinden birisi ile yazılmış
kitaplara “Edvâr kitapları” denmiştir. “Edvâr” kavramı Türk müziğinde birçok anlamda da
kullanılmıştır. Müzik teorisi kitaplarında kitap ismi olarak kullanıldığı gibi bazen Türk müziği
dizileri için bazen de Türk müziği ritim çeşitleri için kullanılmıştır.
9 Üngör, a.g.e., s. 33.
10 Aydoğdu, a.g.m., s. 1.
11 Nuri Özcan, “Dârülelhân”, DİA, c. 8, İstanbul 1993, s. 519.
12 Aydoğdu, a.g.m., s. 1.
13 Ekmeleddin İhsanoğlu v.d., Osmanlı Musiki Literatürü Tarihi, İslâm Tarihi Sanat ve Kültür
Araştırma Merkezi, İstanbul 2003, s. 215.
14 Nasuhioğlu, a.g.e., s. 9.
7
8
Rauf Yektâ ve Millî Tetebbu'lar Mecmuâsı'nda Yayımlanmış "Kökler" ve "Eski Türk Sazları"
adlı Makalelerin İncelenmesi
ise Aziz Dede’den öğrenmiştir. Rauf Yektâ, neyi üflemedeki ustalığı
sayesinde Yenikapı Mevlevihânesi’nde âyin icralarında bulunmuştur.15
Rauf Yektâ, “Encyclopedie de la Musique” adlı Paris Konservatuarı
akademisyeni Albert Lavignac’ın yönetiminde bir kurul tarafından
hazırlanan eserin beşinci cildine bir yıl süresince yüz elli sayfalık “Türk
Müziği” bölümünü yazmıştır.16 Onun bu yazıları Türk müziğinin bilimsel bir
bakış açısıyla Batı’nın dikkatine sunulmuş olması bakımından tarihî bir
öneme sahiptir.
Rauf Yektâ, Türkçeyi bütün incelikleriyle kullanabilen bir
müzikologdur. Gazete ve dergilere yazı yazmaya genç yaşlarda başlamıştır.
Şehbal, Yeni Mecmua, Hâle, Nota, İkdam Revue Musicale, Monde Musicale
gibi yerli ve yabancı dergilerde sayısız inceleme ve araştırma yazıları
yayımlanmıştır.17
Rauf Yektâ, klasik Türk müziği icra geleneğini benimsemiş birisi olarak,
Tanburi Cemil Bey’in Tanbur icrasında yaptığı yeniliğe karşı çıkarak, İkdam
gazetesinde birkaç eleştiri yazısı yayımlamıştır.18 Bununla birlikte Mahmut
Ragıp Gazimihal, Halil Bedii Yönetken, Ekrem Zeki Ün gibi dönemin müzik
adamları tarafından “batı müziğini bilmeyen, alaturka müzikçi”
suçlamalarıyla karşı karşıya kalan Rauf Yektâ düşüncelerinden taviz
vermemiş ve Türk müziğini yazdığı eserlerle ayakta tutmaya çalışmıştır.19
Rauf Yektâ müzikolog, bestekâr, sâzende ve öğretmen olarak Türk
müziğini sağlam temellere oturtmak, müziğin temelindeki matematiksel ve
fiziksel dayanakları bulmak için çok sayıda ve önemli çalışmalar
yapmıştır.20 O, bu çalışmaları sanatseverlerin ve akademik çevrenin
dikkatine sunarak, Türk müziğinin yaygınlık kazanmasını hedeflemiştir.
Rauf Yektâ’nın “Şark Mûsıkîsi Tarihi” adında bir denemesi,
tamamlayamadığı “Türk Müziği Nazariyatı” kitabı vardır. Bu kitap,21 Türk
müzik tarihi hakkında Türkiye’de basımına başlanan ilk kitaptır. “Esâtîz-i
Elhân” serisinden maddi nedenlerden dolayı ancak Meragalı Abdülkâdir,
İhsanoğlu, v.d., a.g.e., s. 215.
Aydoğdu, a.g.m., s. 1.
17 Rauf Yektâ’nın yayımları hakkında geniş bilgi için bkz. Nasuhioğlu, a.g.e., s. 14-15.
18 Aydoğdu, a.g.m., s. 1
19 Nasuhioğlu, a.g.e.,s. 10.
20 Aydoğdu, a.g.m., s. 1.
21 “Şark Mûsıkîsi Tarihi” adlı bu kitap 64 sayfa olup, İstanbul’da 1925 tarihinde yayımlanmıştır. Bkz.
Nasuhioğlu, a.g.e., s. 14.
15
16
Sayfa | 185
Kubilay KOLUKIRIK, K. Yiğit ALKAN
Sayfa | 186
Dede Efendi ile Zekâi Dede’yi yayımlayabilmiştir. Onun nazarî eserleri
arasında bahsettiğimiz bu eserlerinin öne çıktığını söyleyebiliriz. Bunun
yanı sıra Yektâ’nın bestelediği eserler içerisinde beş peşrevi, üç saz semaisi,
yegâh makamında bir Mevlevî âyini, iki dinî eseri, beş bestesi, bir sengin
semaisi, iki ağır semaisi, bir kârı, beş marşı, beş şarkısı, bulunmaktadır.22
3-Millî Tetebbu’lar Mecmuası’nda Yayımlanmış “Kökler” ve “Eski
Türk Sazları” Adlı Makaleleri
Rauf Yektâ, “Kökler” adlı makalesini Alman müzikologlarından
“Kiesewetter” tarafından 1842 yılında yayımlanan Arapların Müziği23
adındaki eserinde, yazarın Türklerin genelde sanata, özelde ise müziğe
yaklaşımları konusunda dile getirdiği eleştirileri değerlendirmek ve bu
konuda öne sürülen görüşlere cevap vermek amacıyla yazdığını
belirtmiştir.
Kiesewetter, eserinde, Türklerin müziğe karşı yeteneklerinin
olmadığını söylediği gibi aynı zamanda idareleri altına aldıkları ülkelerde
var olan müziği de bozmakla kalmayıp yok ettikleri iddiasını öne
sürmüştür. Rauf Yektâ, Kiesewetter’in bu düşüncelerinde haksız olduğunu
belirtmek ve bu fikri reddetmek amacıyla yaptığı çalışmaların yeterli
olmadığını, daha geniş bir çalışma içerisine girdiğini ifade eder. Yazar, bu
doğrultudaki araştırmaları neticesinde müzikle ilgili çeşitli eski kaynaklara
ulaştığını belirtip Türklerin ilim ve sanat konularında önemli çalışmaları
olan şahsiyetler yetiştirmiş olduğunu makalesinde açıklar.
Yazar, Türk kültürü ile ilgili geçmiş dönemlerde yapılmış olan ancak
gün yüzüne çıkarılamamış çalışmaların mevcut olduğunu belirtir. Bu
çalışmalar hakkında yeterli bilgiye sahip olabilmek için Türk kültür ve tarihi
ile ilgili akademik çalışma yapan şahıslara çok önemli görevlerin
düştüğünü, yapılacak olan bu çalışmalar neticesinde Türklerin ilim ve
sanata dair birikimleri ve ilgilerine yönelik daha objektif değerlendirmeler
yapılabileceğini ileri sürer.
Rauf Yektâ makalesinin devamında “Kiesewetter”in yukarıda söz
konusu olan iddiası hakkında bilgiler verir ve şunları söyler:
Kiesewetter, Arapların müziğine dair adı geçen incelediği yayının baş
tarafına ilave ettiği tarihi müdahalede, İslam öncesi ilk müzik teorisyenlerinin
22
23
Aydoğdu, a.g.m., s. 1
Kiesewetter Die Musik, der Araber.
Rauf Yektâ ve Millî Tetebbu'lar Mecmuâsı'nda Yayımlanmış "Kökler" ve "Eski Türk Sazları"
adlı Makalelerin İncelenmesi
ancak hicretin ikinci asrında Araplardan ortaya çıktığını söyledikten sonra,
hicretin beşinci asrının sonuna kadar geçen zamanda yetişen müzik bilginleri
içinde Farslardan kimse olmadığını, bunların tamamının Arap olduğunu
belirtmiştir. Buna sebebin ise İran’ın Arap hâkimiyeti altında kaldığı süre
içerisinde Arapların her hususta Farslar üzerinde etki göstermekten uzak
kalmadıklarını ifade ederek müzik konusunda da bu etkinin doğal olduğunu
iddia etmiştir. İranlılar katında böyle uzun süre müzik nazariyecilerinin
ortaya çıkmamasını İran’ın Arap idaresi altına girmesine bağlayan
‘Kiesewetter’ bu durumu, Araplardan sonra memleketin Türkler tarafından
işgal edilmesine bağlıyor ve diyor ki, İran müzik nazariyecilerinin geç ortaya
çıkması İran’ın miladi on birinci asır ortalarında Türkler tarafından zapt ve
hâkimiyet altına almasından ileri gelmiştir. Çünkü Türkler, ilme, fenne…
özetle müzelere mensup bütün sanat dallarına ve marifete düşman bir
kavimdir. Miladın on üçüncü asrında Moğolların İran’ı istilası, bu duruma son
vermiş ve Moğollar hükümdarlarının ve özellikle ‘Timurlenk’ ile çocuk ve
torunlarının hükümdarlıkları zamanında her çeşit ilim ve fenne sahip
özellikle de müzik ilmiyle alakalı çok ciddi ve bilimsel eserler yazan kişiler
yetişmiştir”.24
Rauf Yektâ, daha sonra Kiesewetterin bu düşüncelerini çürütmek
amacıyla yaptığı araştırmalar neticesindeki görüşlerini belirtmiştir. Rauf
Yektâ, Kiesewetter’in hiçbir tarihi delile dayanmayarak yukarıda
naklettiğimiz iddialarını yanılarak söylediği bir söz olmaktan başka bir
değeri olmadığını belirtir. Gerçekte Türklerin öteden beri cesur ve
kahraman bir millet olduklarını ifade eder. Ancak ilimlere ve fenlere ilgisiz
ve hatta düşman olduklarına ve bu ilgisizliklerini fethettikleri memlekette
buldukları ilim ve fen erbabının sanatlarıyla beraber yok edecek derecede
ileri götürdüklerine dair tarihi kitaplarda hiçbir kayda rastlanmadığının
altını çizer.25Aksine eski zamanlarda örneğin m. s. 746 senesinde “Bilge
Hakan”ın kardeşi “Kül Hakan” namına abide diktirdiğini, Türklerin ilim ve
fen hakkındaki birikimlerinin derecesine dair bu gün elimizde yeterince
bilginin bulunmadığını dile getirir. Ancak Türkiyat26 incelemeleri
ilerledikçe bilgilerimizin şimdiki halinde kalmayacağını belirtir. “Bilgehan”
abidesinin, o asırda yaşayan ecdadımızın sosyal teşkilatı ve inançları
hakkında bizlere bilgi verdiği gibi Türk kültürüne dair bize yeni ufuklar
Rauf Yekta, Milli Tetebbu’lar Mecmuâsı, “Kökler” , Temmuz-Ağustos, İstanbul 1331, c. 1, sayı 3, s.
458.
25 Yekta, a.g.m., c. 1, s. 458-459.
26 Türklerin dil, edebiyat, tarih ve ırki hususiyetlerini araştıran ilim.
24
Sayfa | 187
Kubilay KOLUKIRIK, K. Yiğit ALKAN
açacak, milli tarihimizi daha güzel tanıtacak araştırmaların yapılması
gerektiğini ve bu şekilde Türklerin sanat ile ilgi ve birikimlerinin objektif
bir şekilde ortaya konulacağını ifade eder.27
Sayfa | 188
Rauf Yektâ Eski Türklerin Çinlilerle olan diyalogunun tarihî açıdan
olumlu olduğunu Türk medeniyetinin Çin’de daha öncelere dayandığını, Çin
tarihi incelenecek olursa Türk medeniyeti ile ilgili çok kıymetli belgelerin
elde edileceğini belirtir. Moğol hanlarının ilim ve güzel sanatların
koruyucusu sıfatını hak etmiş olduklarını, ancak bunlardan sonra
gelenlerden bazı hükümdarların da eski doğu medeniyetinin onlara bir
yadigâr olarak bıraktığı binlerce kitapları Bağdat kütüphanelerinden Dicle
Nehri’ne attırmak gibi tarihin hiçbir vakit affetmeyeceği telafisi mümkün
olmayan önemli zararlara yol açmış olduklarını belirtir. Türk hakanları ise
önce ve sonra buna benzer kıymet ve değerden anlamayan bir harekette
asla bulunmamış olduklarını ifade eder. Miladın on birinci ve on ikinci
asırlarında İranlılar arasında müzik âlimi yetişmemesini İran’ın Türkler
tarafından istilasına bağlamanın doğru olmadığı gibi, on üçüncü asırdan
itibaren İran’da diğer ilimler ve fenler ile müziğin ilerlemeye başlamasına
da Moğolların Türklere halef olmasını sebep göstermenin gerçeğe uygun bir
iddia olmadığını vurgular. Zira hicretin dokuzuncu asrı öncelerinde yazılmış
müzik kitaplarının şahitliğine nazaran Türkler ve Moğolların zaten
düzenlenmiş ve bir araya getirilmiş müzikleri olup müzik melodileri ve
nağmeleri bir takım ritimlere ve makamlara ayrıldığı ve bunlardan her
birinin hakanlık huzurunda icra edildiği ve özel isimlerinin olduğu ortaya
çıkmıştır. Bu kadar bilginin bile Kiesewetterin, Moğol padişahı diye
adlandırdığı “Timurlenk” ile çocuklarının sayesinde Acemler arasında
yetiştiği tezi Acem müzik müzik teorisyenlerinin28 eserlerini yazmadan çok
zaman önce Türklerin müzik ilmi ile meşgul olduklarını vurgular.
Rauf Yektâ, Hicretin dokuzuncu asrı bilginlerinden meşhur “Hoca
Abdülkâdir Merâğî”nin “Zübdetü’l-edvâr” isimli seçkin eserinin on ikinci
kısmında her ırkın karakter ve tabiatına müzik makamlarından hangilerinin
uygun geleceğini izah ettiğini uşşak, nevâ ve bûselik makamlarının
Türklerin karakterine uygun makamlar olduğunu çünkü bu makamların
insanda kahramanlık etkisi bıraktığını yazdığını nakleder. Merâğî Türklerin
27
28
Yekta, a.g.m., c. 1, s. 458-459.
Hâlbuki Kiesewetterin, bu iddiası da aslında yanlıştır; çünkü bu araştırmacı kişinin Acem müzik
bilgini sandığı Safiyyüddin Abdülmümin Urmevî ile Hoca Abdülkâdir Merâğî birincisi Urûmiyeli,
ikincisi ise Merağalı olup her ikisi de Türk’tür.
Rauf Yektâ ve Millî Tetebbu'lar Mecmuâsı'nda Yayımlanmış "Kökler" ve "Eski Türk Sazları"
adlı Makalelerin İncelenmesi
ve Moğolların icra tarzlarının ve terennüm biçimlerinin daha çok bu üç
makam üzere gerçekleştirilmiş olduğunu Türklerin müzik âletlerinden
çıkardıkları nağmelere “kök” dendiğini, gırtlaktan çıkardıkları melodiye ise
“ır” veya “dule” adı verildiğini belirtir. Hıtay halkı nezdinde, Moğol kökleri
366 tanedir. Çünkü yılın her gününde padişah meclisinde kağana bir “kök”
arz ederlerdi. Ancak bunların dokuzu büyük olup buna “Bîysûn kökü”
derler. İsimleri şunlardır: Uluğ kök, aslan çep, yurs, kûlâdû, kûtadgû,
beveristârgây, çentây, hınsây, şendâk.29
Rauf Yektâ yukarıdaki bilgilerin Türklerin eskiden beri ilime, güzel
sanatlara ve müziğe düşman bir millet olduğu hakkındaki iddiaları
çürütecek deliller olduğunu, Türk müziği ile ilgili önceki yüzyıllarda
yazılmış olan teorik kitapların yeterince tanınmadığını ve bu konuda
çalışmalar yapılması gerektiğini belirtir. Buna bağlı olarak Rauf Yektâ,
yaptığı araştırmalar neticesinde Yıldırım Beyazıt Han’ın şehzadelerinden
İsa Çelebi için yazılmış bir esere ulaştığını30 ve bu eserin müziğimiz adına
özellikle Türkler tarafından kullanılan müzik aletlerinin şekil ve çeşitlerine
dair önemli bilgiler içerdiğini belirtir.
Rauf Yektâ, Sultan Murad döneminde bazı İran musikişinaslarını
İstanbul’a getirtmiş olduğunu ve bunlar tarafından Türkler arasında
müziğin İran müzik zevkine göre şekillenip yayılması konusunda tasarrufta
bulunduğunu belirtir. Milli Tetebbu’lar Mecmuâsı’nin ikinci cilt üçüncü
sayısı ile ikinci cilt beşinci sayısında eski Türk sazları hakkında bilgiler
verilmiştir.
Eski Türk sazları ile ilgili verdiği bilgileri on beşinci yüzyıl Türk müzik
bilginlerinden Ahmedoğlu Şükrullah’ın Edvâr-ı Mûsikî adlı eserinden
aldığını kaydeder.31
Ud: ilk olarak “Ud” adlı saz hakkında açıklamalarda bulunulmuştur. Ud
adlı çalgının yapımında hangi ağacın uygun olduğu ve ud’un yapım
Ubeydullah, Sezikli, Abdülkadir Merâgî ve Câmiu’l-Elhân’ı, Basılmamış DoktoraTezi, Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2007, s. 262; ayrıca bkz., Ferdi Koç, Abdülaziz B.
Abdülkâdir Merâgî ve “Nekāvetü’l-Edvâr” İsimli Eserinin XV. Yüzyıl Mûsikî Nazariyatındaki Yeri,
Basılmamıs DoktoraTezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslâm Tarihi ve Sanatları
(Türk Din Mûsikîsi) Anabilim Dalı, s. 185.
30 Rauf Yekta, Milli Tetebbu’lar Mecmuâsı, “Kökler” , Temmuz-Ağustos, İstanbul 1331, c. 1, 3. sayı, s.
463. Adı geçen bu eser on beşinci yüzyıl Türk müziği nazariyâtçılarından Ahmedoğlu Şükrullah’ın
Edvâr-ı Mûsikî adlı eseridir. Bkz. Rauf Yekta, Milli Tetebbu’lar Mecmuâsı, “Türk Sazları”, Amire
Matbaası, İstanbul 1331, c. 2, sayı 3, s. 136.
31 Rauf Yekta, Milli Tetebbu’lar Mecmuâsı, “Türk Sazları” , Amire Matbaası, İstanbul 1331, c. 2, sayı
3, s. 137.
29
Sayfa | 189
Kubilay KOLUKIRIK, K. Yiğit ALKAN
Sayfa | 190
teknikleri hakkında açıklamalarda bulunulmuştur. Sahçub ve servi
ağaçlarından iyi ud yapılacağı, ancak ağacın asla yaş olmaması yeteri kadar
kuru olmasına özen gösterilmesi gerektiği belirtilerek bu sazın ideal
ölçüleri açıklanmıştır.32 Ud’un resmi çizilerek33 telleri gösterilmiştir.34
Ayrıca Ud tellerinin isimleri ve tellerin nasıl olması gerektiği anlatılarak
nasıl çalınacağına dair bilgi verilmiştir.
Iklığ: Yaylı sazlardan “ıklığ”35 hakkında bilgi verilmiştir. Iklığ’ın şekli
çizilerek yapım teknikleri anlatılmıştır. Iklığ’ın gövdesinin ince ve
yüzündeki derinin de ceylan derisinden yapılmış olması tavsiye edilmiştir.36
Yekta, a.g.m, c. 2, s. 137.
Makalemizde belirttiğimiz ud şekli Ramazan Kamiloğlu’nun Ahmedoğlu Şükrullah ve “Edvâr-ı
Mûsiki” Adlı Eseri isimli doktora tezinden olduğu gibi alınmıştır, bkz. Ramazan Kamiloğlu,
Ahmedoğlu Şükrullah ve “Edvâr-ı Mûsiki” Adlı Eseri Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İslâm Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, (Türk Din Mûsikîsi), Ankara 2007, s. 140.
34 Rauf Yekta, Milli Tetebbu’lar Mecmuâsı, “Türk Sazları”, Amire Matbaası, İstanbul 1331, c. 2, sayı
5, s. 241.
35Makalemizde yer verdiğimiz ıklığ, rebap ve diğer çalgılara ait şekiller Rauf Yekta’nın Milli
Tetebbu’lar Mecmuasında yer verdiği “Eski Türk Mûsikîsine Dair Tarihî Tetebbu’lar” adlı
makalelerinden olduğu gibi alınmıştır. Bkz. Rauf Yekta, Milli Tetebbu’lar Mecmuâsı, “Türk Sazları”
, Amire Matbaası, İstanbul 1331, c. 2, sayı 5, s. 240- 241.
36 Rauf Yekta, Milli Tetebbu’lar Mecmuâsı, “Türk Sazları” , Amire Matbaası, İstanbul 1331, c. 2, sayı
3, s. 139.
32
33
Rauf Yektâ ve Millî Tetebbu'lar Mecmuâsı'nda Yayımlanmış "Kökler" ve "Eski Türk Sazları"
adlı Makalelerin İncelenmesi
Rebâb: Rebâb’ın şekli çizilerek yapım teknikleri anlatılmıştır.
Teknesinin zerdali ağacından yapılması gerektiği, süt içerisinde kaynatıldığı
zaman teknenin daha kolay işlenebileceği belirtilmiştir. Ayrıca rebâb’ın
ikişerli üç gurup teli olduğu ve bu tellerin zîr, hâd, mesnâ şeklinde
isimlendirilmiş olduğu ve bu tellerin nasıl olması gerektiği hakkında bilgi
verilmiştir.37
Mizmar: Nefesli çalgılardan mizmâr’ın resmi çizilerek yapım teknikleri
anlatılmıştır. Mizmar’ın iki parçadan meydana geldiği, bir parçasının
kamıştan, diğer parçasının ise ağaçtan olduğu ve deliklerinin nasıl olması
gerektiği konusunda bilgi verilmiştir.38
Pîşe: Yine nefesli ve kamıştan yapılmış olan çalgılardan pîşe’nin resmi
çizilerek yapım teknikleri hakkında açıklamada bulunulmuştur. Pîşe’nin
hem olgun hem de düz bir kamıştan yapılması gerektiği belirtilerek, incesesli ya da kalın sesli pişe çalgısını elde etmenin yolları açıklanmıştır.39
Yekta, a.g.m, c. 2, s. 140.
Rauf Yekta, Milli Tetebbu’lar Mecmuâsı, “Türk Sazları” , Amire Matbaası, İstanbul 1331, c. 2, 5.
sayı, s. 233.
39 Yekta, a.g.m, c. 2, s. 234.
37
38
Sayfa | 191
Kubilay KOLUKIRIK, K. Yiğit ALKAN
Sayfa | 192
Çeng: Makalede çeng’in yapım teknikleri hakkında bilgi verilmiştir.
Yapımında hangi ağaçların kullanılması gerektiği belirtilerek örnek bir
resme yer verilmiştir. Teknesinin tek parça kaysı ağacından olması
gerektiği ifade edilmiştir. Çengin tel çeşitleri ve sayıları hakkında bilgi
verildikten sonra akordunun nasıl yapılması gerektiği anlatılmıştır.40
Nüzhe: Nüzhe’nin resmi çizilerek yapımında kullanılması gereken
ağaçlar ve yapım teknikleri anlatılmıştır. Çenkten sonra nüzheden üstün saz
olmadığı ifade edilmiştir. Safiyüddîn Urmevî’nin icat ettiği bir çalgı olduğu
ve yüz sekiz tane teli olduğu belirtilmiş ayrıca tellerin kaçar tane takılacağı
ve hangi seslere akort edileceği gösterilmiştir.41
40
41
Yekta, a.g.m, c. 2, s. 235.
Yekta, a.g.m, c. 2, s. 236.
Rauf Yektâ ve Millî Tetebbu'lar Mecmuâsı'nda Yayımlanmış "Kökler" ve "Eski Türk Sazları"
adlı Makalelerin İncelenmesi
Sayfa | 193
Kânun: Kânun adlı çalgının hangi ağaçtan yapılacağı ve yapım
teknikleri hakkında bilgi verilmiştir. Nüzhe’nin iki tane kanunun
birleşmesinden meydana gelebileceği ifade edilmiştir. Kânun’un altmış dört
teli olduğu, üç telin bir sese çekildiği ve tellerin hangi seslere akort edileceği
gösterilmiştir. Bam, mesles ve mesnâ diye telleri de üçe ayrılmıştır.42
42
Yekta, a.g.m., c. 2, s. 237-238.
Kubilay KOLUKIRIK, K. Yiğit ALKAN
Sayfa | 194
Muğnî: Safiyüddin el-Urmevî’nin icat ettiği çalgılar arasında yer alan
muğnî çalgısının yapım teknikleri ve özellikleri hakkında bilgi verilmiştir.
Safiyüddini Urmevî’nin İsfehan’a gelince icat ettiği bu sazı, rebâb, kânun ve
nüzhe’den esinlenerek yapmış olduğu ifade edilerek bu çalgı ile ilgili detaylı
bilgi verilmiştir. Tel sayısının otuz dokuz ve her sese üç tel gerileceği ifade
edilmiştir. Bu teller had, mesnâ, mesles ve zîr isimleri altında dört gruba
ayrılmıştır.43
Sonuç
Rauf Yektâ, müzik nazariyâtı ile ilgili çalışmalarına genç denecek
yaşlarda yazmış olduğu makaleleri dönemin çeşitli gazetelerine göndererek
başlamıştır. Daha sonra müzik hakkında kaleme almış olduğu inceleme ve
çalışmalarını sanatla ilgisi olsun ya da olmasın çeşitli gazete ve dergilerde
yayımlamıştır. O, yaşadığı dönem itibarı ile bu çalışmalarını Osmanlı
Türkçesi, Fransızca ve günümüz Türkçesi ile kaleme almıştır. Rauf Yektâ’nın
Osmanlı Türkçesi ile yazmış olduğu makalelerinin büyük bir bölümü
günümüz Türkçesine çevrilerek araştırmacıların dikkatine sunulmuştur. Bu
makale ile Rauf Yektâ’nın 1912 yılında Millî Tetebbu’lar Mecmuası’nda
“Kökler ve Eski Türk Sazları” adlı makaleleri incelenerek günümüz Türkçesi
ile ifade edilmiş oldu. Rauf Yektâ, Millî Tetebbu’lar Mecmuası’nda
yayımladığı “Kökler” adlı makalesinde Alman müzikolog Kiesewetter’in
Türk müziğine yönelik yapmış olduğu ağır eleştirilere bilimsel bir bakış
açısı ile cevap vererek onun ileri sürdüğü tezleri çürütmüştür. Böylece Rauf
Yektâ’nın Türk müziği ile ilgili düşüncelerini uluslar arası alanda da dile
getiren ve savunan nadir bir müzik bilgini olduğu bir kez daha ortaya
43
Yekta, a.g.m, c. 2, s. 238.
Rauf Yektâ ve Millî Tetebbu'lar Mecmuâsı'nda Yayımlanmış "Kökler" ve "Eski Türk Sazları"
adlı Makalelerin İncelenmesi
konulmuştur. Aynı mecmuada yayımladığı “Eski Türk Sazları” adlı
makalelerinin incelenmesi ile de on beşinci yüzyıl Türk müziğinde
kullanılmış olan çalgılar ve bu çalgıların yapım teknikleri, akort biçimleri,
kullanılan malzemeler hakkında naklettiği önemli bilgiler ortaya konularak
konu ile ilgili araştırmacıların dikkatine sunulmuş oldu. Ayrıca bu çalışma
ile Rauf Yektâ’nın biyografisi ve müzik yönü hakkında da bilgiler verilmiş
oldu.
Kaynaklar
Aydoğdu, Tahir, “Rauf Yekta Bey”, www. Türkmusikisi. com/
bestekârlar /rauf_ yekta_ bey. htm
Çergel, Muhammed Ali, Rauf Yektâ’nın İkdam Gazetesinde Neşredilen
Türk Mûsikîsi Konulu Makaleleri, Yüksek Lisans Tezi, Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2007.
İhsanoğlu v.d, Ekmeleddin., Osmanlı Musiki Literatürü Tarihi, İslâm
Tarihi, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi, İstanbul 2003.
Kamiloğlu, Ramazan, Ahmedoğlu Şükrullah ve “Edvâr-ı Mûsiki” Adlı
Eseri Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İslâm Tarihi ve
Sanatları Anabilim Dalı, (Türk Din Mûsikîsi), Ankara 2007.
Koç, Ferdi, Abdülaziz B. Abdülkâdir Merâgî ve “Nekāvetü’l-Edvâr” İsimli
Eserinin XV. Yüzyıl Mûsikî Nazariyatındaki Yeri, Basılmamıs
DoktoraTezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslâm
Tarihi ve Sanatları (Türk Din Mûsikîsi) Anabilim Dalı.
Nasuhioğlu, Orhan, Türk Musikisi Rauf Yekta Bey, Pan Yayıncılık
İstanbul, 1986.
Özcan, Nuri, “Dârülelhân”, DİA, c. 8, İstanbul 1993.
Öztuna, Yılmaz, Türk Mûsikîsi Teknik ve Târih, Türk Petrol Vakfı
Neşriyatı İstanbul 1987.
Salgar, M. Fatih, 50 Türk Müziği Bestekârı, Ötüken Neşriyat, İstanbul
2005.
Sezikli, Ubeydullah, Abdülkadir Merâgî ve Câmiu’l-Elhân’ı, Basılmamıs
DoktoraTezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul 2007.
Sayfa | 195
Kubilay KOLUKIRIK, K. Yiğit ALKAN
Üngör, Etem, Türk Marşları, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü,
Ankara 1966.
Sayfa | 196
Yekta, Rauf, Milli Tetebbu’lar Mecmuâsı, “Kökler” , İstanbul 1331., c. 1,
sayı 3.
Yekta, Rauf, Milli Tetebbu’lar Mecmuâsı, “Türk Sazları” , Amire
Matbaası, İstanbul 1331, c. 2, sayı 3.
Download