349-360 Santral Uyku Apne

advertisement
Uykuda Solunum Bozuklukları Dizisi: 20
Santral Uyku Apne Sendromu
Oğuz KÖKTÜRK*, Tansu ULUKAVAK ÇİFTÇİ*
* Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, ANKARA
ÖZET
Santral uyku apne sendromu (CSAS), uyku sırasında solunum çabası olmaksızın oluşan, tekrarlayan apne epizodları ile
karakterize bir hastalık tablosudur. Hiperkapnik ve nonhiperkapnik CSAS olmak üzere iki tipi vardır. CSAS’nin hiperkapnik formunda, solunum merkezinin depresyonuna bağlı olarak ortaya çıkan apne ya da ventilasyonun azalması nedeniyle PaCO2 artar. Hiperkapnik CSAS, idiyopatik olan veya solunum merkezini etkileyen bir hastalığa sekonder olarak gelişen santral hipoventilasyon sendromlarında sık görülür. Nonhiperkapnik CSAS’de, solunum kontrolünde bozulma veya solunum kaslarında güçsüzlük söz konusu değildir. Primer olabilir ya da yüksek irtifa, konjestif kalp yetmezliği ve santral sinir sistemi hastalığına sekonder olarak ortaya çıkabilir.
Anahtar Kelimeler: Santral uyku apnesi, hiperkapni.
SUMMARY
Central Sleep Apnea Syndrome
Central sleep apnea syndrome (CSAS) is a disorder characterized by repeated apneic events during sleep with no associated ventilatory effort. CSAS is classified as either hypercapnic or nonhypercapnic. In the hypercapnic form of CSAS, increases in PaCO2 generally result from reductions in ventilation or outright apneas due to an underlying depression of respiratory drive. Hypercapnic CSAS is common in central hypoventilation syndromes which may be primary (idiopathic) or
secondary to other disorders that cause damage to the respiratory center. Nonhypercapnic CSAS is not associated with either a primary reduction in respiratory drive or respiratory muscle weakness. Nonhypercapnic CSAS can be a primary disorder or can occur secondary to high altitude, other medical illnesses such as congestive heart failure and central nervous system disease.
Key Words: Central sleep apnea, hypercapnia.
Yazışma Adresi (Address for Correspondence):
Dr. Oğuz KÖKTÜRK, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı,
06510, Beşevler, ANKARA - TÜRKİYE
349
Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2003; 51(3): 349-360
Santral Uyku Apne Sendromu
likler gösterir ve hiperkapni bu olgularda saptanan önemli bir bulgudur. Diğer yandan hiperkapnisi olmayan CSAS’li olgular da vardır. Bu nedenle uyanıkken saptanan hiperkapninin varlığı üzerine bu hastalara yaklaşım daha doğru olacaktır
(Tablo 1) (3,4).
Uyku sırasında 10 saniye veya daha fazla süreyle ağız ve burunda hava akımının durması ile birlikte solunum çabasının da olmamasına santral
uyku apnesi denir (Şekil 1) (1). Santral uyku apnesi, uyku sırasında santral solunum merkezinin
solunum kaslarına komut vermeyi durdurmasıyla karakterizedir. Obstrüktif uyku apnesinin tersine, santral uyku apnesi esnasında solunum çabası ve dolayısıyla intratorasik basınç değişimi
yoktur (2). Hem oronazal hava akımı hem de torakoabdominal hareketlerin durması nedeniyle,
olayı gözleyen yakınları tarafından hasta “ölü gibi” şeklinde ifade edilir (1,2).
Santral uyku apne sendromu, hiperkapnik ve
nonhiperkapnik (normokapnik veya hipokapnik)
olmak üzere iki tipte karşımıza çıkar. Hiperkapnik formu kronik solunum kontrolünün veya solunum mekaniğinin bozulması sonucu gelişir,
hem uyku hem de uyanıklıkta hiperkapni izlenir.
Nonhiperkapnik formu daha sıktır. Horlama veya
üst solunum yolu (ÜSY) obstrüksiyonu olmaksızın farklı mekanizmalarla oluşur (Şekil 2) (3,5).
Santral uyku apne sendromu [central sleep apnea
syndrome (CSAS)] ise, uykuda solunum bozuklukları spektrumu içerisinde, apneik hastaların
%5-10’unda görülen, tüm apne ve hipopnelerin
%50’den fazlasının santral tipte olması ile karakterize ve obstrüktif uyku apne sendromu
(OSAS)’ndan belirgin farklılıkları bulunan bir hastalık tablosudur. Ancak çoğu zaman obstrüktif veya mikst tip uyku apnesi ile birlikte görülür (3).
Hiperkapnik CSAS yeni sınıflamalarda “hipoventilasyon sendromları” içerisinde ele alınmakta olup, ilk olarak bu tablodan bahsedilmiştir.
Uykuda solunum bozuklukları içerisinde yer alan
nonhiperkapnik CSAS ise daha ayrıntılı olarak
ele alınmıştır.
HİPERKAPNİK CSAS
Santral uyku apne sendromlu olguların bir kısmı
santral alveoler hipoventilasyon veya solunumsal
nöromusküler hastalık tablosuna bağlı klinik özel-
Solunum sisteminin asıl amacı hücrelere metabolizmalarına yetecek kadar oksijeni ulaştırıp,
Gazi Üniv. Tıp Fak. Uyku Bozuklukları Merkezi
EEG
C3A2
EEG
O1A2
R-EOG
L-EOG
EMGÇene
EKG
Hava
akımı
EFF
Toraks
EFF
Abdomen
SaO2
Şekil 1. Santral uyku apnesi: Oronazal hava akımının durduğu, bu sırada torakoabdominal hareketlerin de olmadığı izleniyor. EEG: Elektroensefalografi, EOG: Elektrookülografi, EMG: Elektromiyografi, EKG: Elektrokardiyografi.
Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2003; 51(3): 349-360
350
Köktürk O, Ulukavak Çiftçi T.
Tablo 1. Santral uyku apne sendromunun klinik sınıflaması.
Hiperkapnik
Nonhiperkapnik
Santral alveoler hipoventilasyon
Cheyne-Stokes solunumu
Primer
Konjestif kalp yetmezliği
Sekonder
Beyin lezyonları
Ensefalit
Böbrek yetmezliği
Servikal kordotomi
Yüksek irtifa
Beyin sapı infarktları
İdiyopatik santral uyku apnesi
Beyin sapı tümörleri
Bulber poliomiyelit
Respiratuar kas zayıflığı
Nöromiyopatiler
Miyotonik distrofi
Musküler distrofi
Myastenia gravis
Amyotrofik lateral sklerozis
Asit maltaz eksikliği
Postpolio sendromu
Diyafram paralizisi
SANTRAL UYKU APNE SENDROMU
HİPERKAPNİK
NONHİPERKAPNİK
CO2’ye solunum yanıtı bozuk
Ventilasyon pompası yetersiz
CO2’ye aşırı yanıt ile gelişen
Solunum kontrolünde instabilite
•
•
•
•
• İdiyopatik santral uyku apne sendromu
• Konjestif kalp yetmezliği
• Yüksek irtifada periyodik solunum
Santral alveoler hipoventilasyon sendromu
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı
Nöromusküler hastalıklar
Göğüs duvarı deformitesi
Periyodik solunum
Cheyne-Stokes solunumu
Hiperpne ve hipopneler ile
seyreden tidal volümde
osilasyon
Hiperpne, hipopne ve
apneler ile seyreden tidal
volümde osilasyon
Şekil 2. CSAS klinik tiplerine göre oluşum mekanizmaları.
351
Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2003; 51(3): 349-360
Santral Uyku Apne Sendromu
ortaya çıkan karbondioksitin atmosfere geri
dönmesini sağlamaktır. Bu gaz alışverişinin çeşitli mekanizma ve nedenlerle bozulması yaşamsal fonksiyonları tehlikeye sokar. Bunlardan biri,
alveoler hipoventilasyon yani alveollere giden
gaz volümünde azalmadır. Alveoler hipoventilasyon karbondioksit retansiyonuna ve hiperkapniye yol açar. Alveol ventilasyonu (VA) yani karbondioksit eliminasyonu artarsa PaCO2 düşer.
Tersine VA düşerse PaCO2 artar ve alveoler hipoventilasyondan söz edilir (4).
Santral alveoler hipoventilasyonu CSAS ile karıştırmamak gerekir. Uykuda santral apnelerin
olması gündüz hipoventilasyon olmasını gerektirmez. Santral alveoler hipoventilasyona da her
zaman santral apneler eşlik etmez. Ayrıca, santral alveoler hipoventilasyondan ayrı tutulan ve
respiratuar kas zayıflığı ile birlikte seyreden hastalıklarda da hiperkapnik santral uyku apnelerini görmek mümkündür (Tablo 1) (3,6,8).
b. Fizyopatoloji: Santral hipoventilasyon sendromunun fizyopatolojisi tam olarak açıklığa kavuşmamıştır. Periferik kemoreseptörlerden gelen
afferent input, solunum merkezi veya her ikisinden de kaynaklanan bir patoloji söz konusu olabilir.
Alveoler hipoventilasyonda öncelikli olay hiperkapnidir. Hipoksemi hiperkapni nedeniyle ortaya çıkar. Çünkü alveol sınırlı bir boşluktur. Alveol içi karbondioksitin artması ortamda oksijene
yer kalmadığı için oksijenin azalmasına yani hipoksemiye neden olur (6).
Solunum merkezi medulla ve ponsta bulunan
nöronlardan oluşur. Bu nöronlar yerleşim yerine
göre dorsal (nukleus traktus solitarus) ve ventrolateral (nukleus ambigus ve retroambigus) olmak üzere iki gruptur. Bu nöronların bilateral hasarı (nörolojik hastalıklar, ensefalit, servikal kordotomi, bulbar poliomiyelitis, infarktüs, multipl
sklerozis, Shy-Drager sendromu vb.) spontan
solunumun durmasına neden olur.
Alveoler hipoventilasyon nedenlerini oluşum
mekanizmalarına göre şöyle sıralayabiliriz:
1. Solunumun santral kontrolünde bozulma,
2. Solunum mekaniğinde bozulma (nöromusküler hastalıklar, göğüs duvarı deformiteleri),
3. Solunum kas yorgunluğu.
Kemoreseptör ve mekanoreseptörlerden gelen
afferent inputlar normal solunum kontrolünün
devam ettirilmesinde çok önemlidir. Bu düzeylerdeki defekt santral hipoventilasyona yol açar.
Santral hipoventilasyonu olan hastalarda uyku
sırasında uzamış ağır hipoksemiler ve santral
uyku apneleri ortaya çıkar (7,8).
Bu mekanizmalardan bir veya birkaçına bağlı
olarak ortaya çıkan hipoventilasyon sendromları ise şu şekilde sıralanabilir (6):
1. Santral alveoler hipoventilasyon,
2. Santral uyku apne sendromu,
3. Obezite-hipoventilasyon sendromu,
c. Klinik: Genellikle bu sendrom, infeksiyona
bağlı akut solunum yetmezliği gelişene kadar ortaya çıkmaz. Bazı hastaların tekrarlayan solunum yetmezliği öyküsü vardır. Çocuklukta saptanabileceği gibi erişkin yaşlara gelene kadar da
yıllarca fark edilmeyebilir. Bazılarında açıklanamayan kronik hipoksemiye bağlı polisitemi veya
kor pulmonale görülebilir. Solunum fonksiyon
testi normaldir. Tipik bulgu kan gazlarındaki hiperkapninin istemli hiperventilasyonla düzelmesidir. Sekonder santral alveoler hipoventilasyonda altta yatan hastalığın bulguları vardır.
4. Nöromusküler hastalıklar,
5. Göğüs duvarı deformiteleri ve diğer restriktif
akciğer hastalıkları,
6. Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH).
Santral Alveoler Hipoventilasyon
a. Tanım: Santral alveoler hipoventilasyon, göğüs duvarı deformitesi, nöromusküler hastalık
veya akciğer patolojisi olmaksızın gelişen, hipoksemi ve hiperkapni tablosu ile seyreden, hiperkapniye karşı gerekli santral solunum yanıtının
bozulduğu klinik bir antitedir. Bu tablo primer
(idiyopatik) olabilir, santral sinir sistemi (SSS)’ni
etkileyen bir hastalığa bağlı sekonder olarak da
karşımıza çıkabilir (Tablo 1) (Şekil 3) (3,7).
Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2003; 51(3): 349-360
Uykuda hipoksemi ve hiperkapni daha da ağırlaşır. Hipoksemi; polisitemi, pulmoner hipertansiyon ve kor pulmonale ile sonuçlanır. Hipoven-
352
Köktürk O, Ulukavak Çiftçi T.
Santral hipoventilasyon
Stroke
SOLUNUM
MERKEZİ
Afferent inputlar:
Kemoreseptörler
Mekanoreseptörler
Kortikal inputlar
SOLUNUMSAL
MOTOR NÖRONLAR
Poliomiyelit
Multipl skleroz
Travmatik palsi
DİYAFRAGMA ve
YARDIMCI
SOLUNUM KASLARI
Musküler distrofi
Miyopati
Göğüs duvarı hastalıkları
Hava yolu obstrüksiyonu
Fibrozis
SOLUNUM
Gaz alışverişi ve
mekanik uyarının
bozulması
Şekil 3. Çeşitli kronik hastalıkların, santral solunum merkezinden akciğerlere kadar değişik seviyelerde solunum
kontrolüne etkisi.
sinden kaynaklanır. Solunumsal kemoreflekslerin artışı ya da mekanik stimulusla solunum
merkezinin refleks inhibisyonu da oluşumunda
rol oynayabilir (2).
tilasyon periyodları daha sık ve daha ağır olarak
REM döneminde görülür. Hipoventilasyona apne
ve hipopneler eşlik edebilir (8).
d. Tedavi: Progesteron ve teofilin gibi solunum
stimülanlarından yararlanılabilir. En etkin tedavi
noninvaziv mekanik ventilasyon ve özellikle nazal maske ile pozitif basınçlı ventilasyondur.
Elektrofrenik “pacing”, diyafragma kontraktilitesini arttırarak hipoventilasyonu düzeltir ama
santral apne ve hipopneler için etkisizdir (8).
A. Fizyopatoloji
Nonhiperkapnik CSAS’nin fizyopatolojik özellikleri Tablo 2’de görülmektedir. Bu hastalarda uyku ve uyanıklıkta PaCO2 normal veya düşüktür.
Santral uyku apnesi periyodik solunumla birliktedir. Teorik ve deneysel çalışmalar bu periyodik
solunuma, solunum merkezindeki dalgalanmaların yol açtığını göstermektedir. Solunum kontrolündeki instabilite ile birlikte geçici olarak PaCO2 düşer ve solunumu stimüle eden eşik değerin altında kalır (2,4,9).
NONHİPERKAPNİK CSAS
Santral uyku apne sendromunun hiperkapnik
formunda apne ve PaCO2’deki yükselme ventilasyonun azalması ya da solunum kontrolünün
depresyonu sonucu gelişir. Nonhiperkapnik
CSAS’de ise primer solunum kontrolünün azalması veya solunum kas güçsüzlüğü eşlik etmez.
Bu bozukluk, solunum kontrolünün instabilite-
Normal solunum, metabolik ve davranışsal
kontrol sistemlerinin denetimi altındadır. Metabolik sistemin görevi kan gazlarını ve asit-baz
353
Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2003; 51(3): 349-360
Santral Uyku Apne Sendromu
Tablo 2. Nonhiperkapnik CSAS’nin fizyopatolojik özellikleri.
1. PaCO2 normal veya düşüktür
2. Apne eşiğinin altında kalan PaCO2 santral apneleri tetikler
3. Solunum kontrolündeki instabiliteye bağlı periyodik solunum şunlarla karakterizedir:
a. CO2’ye verilen periferik ve santral solunum yanıtında artma
b. PaCO2’nin kronik olarak apne eşiğine yaklaşması
c. Uyku başlangıcında santral solunum kontrolünde instabilite
d. Uyanıklıktan NREM’e geçerken ya da arousal sırasında apne oluşumu
4. Apneler NREM evre 1-2’de sık, 3-4 ve REM’de nadirdir
5. Apneye bağlı hipoksi hafif derecelidir
Çok sayıda çalışma nonhiperkapnik CSAS’li
hastaların PaCO2’sinin uyanıklık ve uykuda
kontrol grubuna göre daha düşük olduğunu göstermiştir. Bu düşük PaCO2 değeri apne eşiğine
çok yakındır ve NREM’de PaCO2’de 1-3
mmHg’lık düşüş santral apne oluşturmaya yeter.
Sağlıklı bireylerde ise 3-6 mmHg’lık düşüşle bile santral uyku apnesi oluşmaz.
dengesini negatif “feedback” mekanizmasıyla
stabil tutmaktır. Bu sistemin afferent bacağı iki
mekanizmadan oluşur:
1. Arteryel ve serebral kan gazı düzeylerinden
etkilenen sensörlerden yararlanan periferik ve
santral kemoreseptörler,
2. Akciğerlerin ve hava yollarının mekanik ventilatuvar aktivitesinden yararlanan nervus vagus.
Afferent bacağı santral solunum motor nöronlarından oluşur. Bu nöronlar kan gazlarını normal
sınırlarda tutabilecek ventilasyonu sağlayan solunum kaslarını stimüle eder.
Sadece uyanıklıktan uykuya geçişte değil arousal sırasında da solunum instabildir. Arousal
ventilasyonu arttırır, PaCO2’yi uykuya geçişteki
apne eşiğinin altına kadar yükseltir ve santral
apne oluşur.
Davranışsal kontrol sisteminin ise rolü çok daha
sınırlıdır, gaz değişimi dışındaki faktörlerden etkilenir.
Sonuç olarak, uyanıklıkta kimyasal solunum stimuluslarına yüksek solunum yanıtı iki nedenle
solunumun instabilizasyona yol açar:
Uyanıklıkta, metabolik ve davranışsal kontrol
sistemleri ile uyandırıcı nöral kontrol fonksiyoneldir. Ancak NREM’in başlangıcında uyandırıcı
nöral kontrol yok olur ve davranışsal kontrol sistemi etkinliğini kaybeder. Solunum metabolik
kontrol sistemine bağlı hale gelir. Metabolik
kontrol ise NREM boyunca instabildir. En belirgin instabilite uyanıklıktan uykuya geçiş anında
yaşanır. Bu geçiş sırasında uyandırıcı nöral kontrolün kalkması eş zamanlı olarak PaCO2 eşiğini
yükseltir. Uyanıklık arteryel PaCO2’si sıklıkla yeni eşik değerin altında kalır ve bu durum santral
apne oluşmasına yol açar. NREM’in başlangıcından sonra da solunum hemen stabilleşemez.
NREM’in yükselmiş PaCO2’si uyanıklığa göre
rölatif olarak hiperkapni şeklinde algılanır. Böylece hiperpne ortaya çıkar.
1. Artmış kemosensibilite nedeniyle kronik hipokapni oluşur.
Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2003; 51(3): 349-360
2. NREM’den uykuya geçiş sırasında kimyasal
stimulusa verilen solunum yanıtı artar, PaCO2
santral apneyi tetikleyen eşiğin altında kalır (2).
Hipoksemi, uyanıklık ve arousalda arteryel ve
serebral PaCO2’yi uykudaki apne eşiğinin altında tutacak kadar solunumu stimüle ederek periyodik solunumu kolaylaştırır. Bu, aynı zamanda
yüksek irtifadaki periyodik solunumun mekanizmasıdır. Buna karşın, idiyopatik CSAS ve konjestif kalp yetmezliği (KKY) ile birlikte görülen
CSAS’de genellikle hipoksemi yoktur. Zaten bu
durumlarda hipoksemi, santral uyku apnesi patogenezinde primer rol oynamaz. Santral apne
sırasında görülen hipoksemi artmış ventilasyon
354
Köktürk O, Ulukavak Çiftçi T.
ve hipokapniye sekonderdir. Akciğer hastalıklarına bağlı hipoksemi ise, ancak hipokapni yaparsa santral uyku apnesi oluşumuna yol açar.
Örneğin; KOAH’lı hastalarda gece genellikle hiperkapni olur ve bunlarda CSAS prevalansı yüksek değildir. Akciğerin fibrotik hastalıklarında olduğu gibi hipokapnik hipoksemili hastalarda
CSAS prevalansı ise bilinmemektedir (2,9).
Santral apne ve hipopneler, solunumun tamamen
veya kısmen kesilmesi ve bu sırada solunum çabasının da durması veya azalması ile karakterizedir. Bu tanımı yapabilmek için aşağıdaki kriterlerin hepsinin bulunması gereklidir: 1 + 2 + 3.
1. Hava akımında azalma.
2. Özefageal basınçta başlangıç düzeyine oranla azalma.
Santral uyku apnesi oluşumunda bir diğer mekanizma santral solunum kontrolünde refleks inhibisyondur. Hayvan ve insan deneylerinde pek
çok santral solunum kontrolünü ortadan kaldırabilecek refleks tanımlanmıştır. Bunlardan en iyi
bilineni Hering-Breuer pulmoner inflasyon refleksidir. ÜSY’de artan inhibitör refleksler santral
uyku apnesi oluşumunda rol oynar. İdiyopatik
CSAS’liler sıklıkla horlar ve OSAS’lılara benzer
şekilde artmış farengeal kollapsibiliteleri vardır.
Bazı hastalarda santral uyku apnesi sırasında farengeal kollaps da gösterilmiştir. Bu kollaps PaCO2 düştüğünde farengeal kas tonusunun da
düşmesi ile ilişkilidir. Horlama sırasında ÜSY rezistansının artması arousal gelişimine ve hiperventilasyona yol açarak santral apne oluşturur
(2,10).
3. Bu solunum olayının en az 10 saniye sürmesi.
Başka bir ifadeyle, en az 10 saniye süre ile oronazal hava akımı ve solunum çabasının birlikte
kesintiye uğraması santral apne, azalması ise
santral hipopnedir. Solunum çabasının durduğunu göstermek için referans kabul edilen metot
özefagus basınç ölçümüdür.
Santral uyku apne sendromu tanısı koyabilmek
için ise aşağıdaki üç kriterin birlikte bulunması
ve tüm gece boyunca oluşan apne ve hipopnelerin en az %50’sinin santral tipte olması gerekmektedir: A + B + C.
A. Aşağıdakilerden en az birinin bulunması;
- Gündüz aşırı uyku hali,
- Gece sık arousal veya uyanma.
B. Klinik Sınıflama
B. Gece boyunca alınan polisomnografi (PSG)
kayıtlarında uyku saati başına en az beş santral
tipte apne ve/veya hipopne saptanması.
Nonhiperkapnik CSAS, primer (idiyopatik
CSAS) ya da sekonder olabilir. Sekonder
CSAS’den genellikle KKY, yüksek irtifa, akromegali, SSS hastalığı veya böbrek yetmezliği
sorumludur (2,3) (Tablo 1). Bu bölümde en sık
görülen iki tablo idiyopatik CSAS ve KKY’ye
bağlı CSAS’den söz edilmiştir.
C. Uyanıklıkta alınan arteryel kan gazında
PaCO 2’nin 45 mmHg’dan düşük olması.
b. Fizyopatoloji: Uyku ve uyanıklıkta, CO2’ye
karşı artmış periferik ve santral solunum yanıtının eşlik ettiği hiperventilasyon eğilimi fizyopatolojinin temelini oluşturmaktadır. Bu artmış kemosensitivitenin nedeni ise bilinmemektedir. İdiyopatik CSAS’lilerde, SSS’de solunum kontrolündeki dalgalanmalar uyanıklıktan uykuya geçiş süresini uzatmakta ve uyku oluşana kadar
santral apne ortaya çıkmaktadır. SSS’deki bu
instabilitenin tek açıklaması NREM’e hızlı geçişi
önleyen arousal olabilir (2).
1. İdiyopatik CSAS
Oldukça nadirdir ve OSAS’lı hastaların %5’inden
daha az olduğu düşünülmektedir (2). Ayrıca, uyku bozuklukları merkezlerine başvuran hastaların yaklaşık %4-10’unu oluşturduğu bildirilmiştir
(10,11).
a. Tanım: 1999 yılında “American Academy of
Sleep Medicine (AASM)” tarafından,“Yetişkinlerin uykuya bağlı solunum bozukluklarında sendrom tanımları ve klinik araştırmalarda ölçüm
teknikleri” başlığı altında bir konsensus raporu
yayınlanmıştır (12). Bu rapora göre CSAS konusundaki tanımlar şu şekildedir;
c. Klinik: Santral uyku apne sendromluların
OSAS’lılara göre yaş ortalaması daha yüksektir.
Erkek cinsiyet hakimdir. Obez hastaların oranı
OSAS’lılarda olduğu kadar yüksek değildir. Gündüz aşırı uyku hali vardır. Huzursuz uyku, horla-
355
Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2003; 51(3): 349-360
Santral Uyku Apne Sendromu
PaCO2’nin 1-3 mmHg arttırılması santral uyku
apnesi engellemeye yeter. Ancak PaCO2’yi arttırmak solunumu ve solunum çabasını arttırmak anlamına gelir ki zaten hiperventile olan
hasta için oldukça yorucudur.
ma, boğulma hissi ile uyanma, burun tıkanıklığı
gözlenebilir. OSAS’lıların tersine insomniden, uykuyu devam ettirememeden, sık gece uyanmalarından yakınabilirler. Santral uyku apnesi esnasında ciddi hipoksemi olmadığı için polisitemi
veya kor pulmonale görülmez, kardiyak aritmiye
de pek rastlanmaz (Tablo 3) (2).
Santral uyku apne sendromunda solunum stimülanları da kullanılabilir. Asetazolamid, bir karbonik anhidraz inhibitörüdür ve santral solunum
merkezinde metabolik asidoz oluşturarak solunumu stimüle eder. Santral apneler üzerine etkisi konusunda çelişkili çalışmalar bulunmaktadır.
Bir haftalık tedavi ile santral apnelerin %70 oranında azaldığı ve gün içi semptomların düzeldiği
gösterilmiştir. Bir ayda santral apnelerin %70
azaldığını ama obstrüktif olayların değişmediğini
gösteren çalışmalar da vardır. Ancak uzun dönem kullanımı sakıncalıdır. Elektrolit dengesi
bozulur, kalsiyum fosfat taşları alkali idrarda birikir, parestezi olabilir (13). Teofilin ve medroksiprogesteronun ise sonuçları bilinmemektedir
(2,14).
İdiyopatik CSAS’nin tipik PSG bulguları, uyanıklıktan uykuya geçerken tekrarlayan santral apneler ve arousal sırasında hiperpnedir. Uyku başlayınca santral apneler kaybolur, solunum düzenli hale gelir. Hiperkapnik CSAS’den farklı olarak
apne ve hipopneler NREM evre 2 ve REM’de daha az sıklıkta görülür. NREM evre 3-4’te hiç görülmez. Hiperkapik CSAS’lilerde ise NREM evre
2’den REM’e gittikçe artar. NREM evre 3-4’te
nadir olmasının sebebi muhtemelen bu evrelerde arousala eğilimin NREM evre 1-2’ye göre daha düşük olmasıdır (2).
d. Tedavi: İdiyopatik CSAS’de tedavi, gündüz
aşırı uyku hali, huzursuz uyku, sabah baş ağrıları, horlama veya insomni yakınmaları söz konusu olduğunda gündeme gelir. Nadir bir hastalık
olduğu için tedavisi ile ilgili yapılmış çalışma da
azdır.
Santral uyku apnesi fizyopatolojisinde, arousalın
apneleri provake ettiği düşünüldüğü için, pratik
olarak sedatiflerin de tedavide etkin olması beklenir. Kısa etkili benzodiazepinlerin arousal ve
apne sayısını düşürdüğü gösterilmiştir. Klinik
bulgular üzerine etkisi yoktur. Bu ilaçlar hiperkapnik CSAS’de kontrendikedir ve kullanımında
ilaç bağımlılığı göz önüne alınmalıdır.
İdiyopatik CSAS’de nadiren hipoksemi vardır.
Hipoksemi varlığında yüksek irtifaya bağlı periyodik solunumda olduğu gibi oksijen tedavisi
verilir ama her zaman iyi yanıt alınamaz.
Bir diğer tedavi yöntemi olan “continuous positive airway pressure (CPAP)” tedavisi santral uyku apnesi sayısını düşürebilir. CPAP’ın daha çok
farengeal kollapsa bağlı reflekslerin yol açtığı
santral uyku apnelerini ortadan kaldırdığı bilinmektedir. Arousal ve hiperventilasyonu tetikleyen ÜSY kollapsını engeller. Ayrıca, CPAP hafif
Santral apnelerin nedeni PaCO2 değerinin apne
eşiğinin altında kalması olduğu için CO2 inhalasyonu ile PaCO2’yi yükseltmek teorik olarak anlamlıdır. CO2 ile zenginleştirilmiş hava vermek
güvenli olmadığı için ölü boşluk hacmini arttıran
maske kullanılması tercih edilir. Bu yöntemlerle
Tablo 3. İdiyopatik CSAS ve OSAS’ın klinik karşılaştırılması.
OSAS’a benzer özellikler
OSAS’a benzemeyen özellikler
Horlama
İleri yaş
Huzursuz uyku
İnsomni
Uykuda boğulma hissi
Uykuyu başlatma ve devam ettirmede zorluk
Gündüz aşırı uyku hali
REM’de apne sayısının azalması
Erkek predominansı
Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2003; 51(3): 349-360
356
Köktürk O, Ulukavak Çiftçi T.
konjesyon vagal irritan reseptörleri stimüle ederek hiperventilasyon ve hipokapniyi provake
eder. Hastalar sırtüstü yattıklarında ekstremitelerden gelen artmış venöz dönüş santral sıvı birikimine ve akciğerdeki pulmoner vagal irritan
reseptörleri stimüle eden pulmoner konjesyona,
dolayısıyla refleks hiperventilasyona yol açar.
CO2’ye verilen solunum yanıtında artma da hipokapni oluşumunda rol oynar. Kardiyak output
ve ejeksiyon fraksiyonu ise rol oynamaz (Şekil
4,5) (2,4).
dereceli CO2 retansiyonuna da neden olur.
CPAP’ın etkinliğini araştıran yeterli çalışma yoktur, ancak idiyopatik CSAS’lilerde iyi tolere edilemediği bilinmektedir (2).
2. Konjestif kalp yetmezliği ve CSAS
a. Tanım: Konjestif kalp yetmezlikli hastalarda
görülen CSAS, Cheyne-Stokes solunumu (CSS)
ile birliktedir. CSS’yi periyodik solunumdan ayırt
etmek gerekir. Her ikisinin de tipik solunum paterni periyodik olarak tidal volümün kreşendo ve
dekreşendo özellik göstermesidir. Hiperpnelerin
arasında sadece hipopne varsa periyodik solunum, eğer hipopnelerle birlikte apneler de varsa
CSS olarak adlandırılır (2,5,15).
Cheyne-Stokes solunumu oluşumundaki mekanizmalar şu şekilde sıralanabilir (2,5,11,15):
1. Ejeksiyon fraksiyonunun (EF) düşmesi: CSS
oluşumu için önemlidir. EF %40’ın altına inmedikçe pek CSS görülmez. Ama CSS ağırlığı ile
EF değeri arasında korelasyon yoktur.
Cheyne-Stokes solunumu, ilk kez 1818 yılında
John Cheyne, sonra 1854 yılında William Stokes tarafından kalp ve/veya nörolojik hastalığı
olanlarda tanımlanmıştır (5,9,15).
2. İnstabil solunum: Solunum merkezinin stimülasyon ve inhibisyonu arasındaki dengenin bozulması solunumu instabil hale getirir.
Dörtyüzelli ve 81 olguluk iki geniş seride KKY’de
CSAS prevalansı %33 ve %40 olarak bulunmuştur (16). Son yayınlarda periyodik solunum prevalansının iskemik kalp hastalıklarında maksimum ejeksiyon fraksiyonu %40 olan ve optimal
medikal tedavi alan hastalarda %45-50 olduğu
bildirilmektedir (2,5,9,10). Erkeklerde kadınlara
göre ve ileri yaşta daha sık görülür (2,5,16).
3. Dolaşım gecikmesi: Sol ventrikül disfonksiyonu ve düşük kardiyak outputu olan hastalarda
dolaşım zamanı uzamıştır. Böylece akciğerdeki
kan gazı değişiminin SSS tarafından algılanmasında gecikme vardır.
4. Sempatik sinir sisteminin aşırı aktivasyonu.
Cheyne-Stokes solunumu ve CSAS olan KKY’lilerde sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu daha düşük ve kardiyak aritmi prevalansı daha yüksektir. Prognoz daha kötü, mortalite daha yüksektir
(11).
c. Klinik: Konjestif kalp yetmezliğinde izlenen
CSAS’nin tipik klinik bulguları tekrarlayan arousalların yol açtığı uyku bölünmelerine bağlı
gündüz aşırı uyku hali ve yorgunluktur (5). Santral uyku apneleri tıpkı idiyopatik CSAS’de olduğu gibi uyanıklıkta NREM’e geçişte veya arousalda izlenir. En sık evre 1’de görülür, sıklığı evre
2’den 3-4 ve REM’e gittikçe azalır. Ortaya çıkan
arousal NREM evre 3-4’e geçişi engeller (2).
CSS-CSAS’li KKY’lilerde mortalitenin yüksek olmasının nedeni santral uyku apnelerine bağlı
olarak artmış sempatik aktivite, düşük kalp atımı, düşük barorefleks sensitivitesidir. Apneye
bağlı hipoksi ve arousal, sempatik aktivite artışına yol açar. Sempatik aktivite artınca, dolaşımda katekolaminler artar ve bunlar kardiyotoksik
etki yapar. Sonuçta kalp yetmezliği ağırlaşır,
noktürnal kan basıncı artar, kardiyak iskemi oluşur ve mortalite yükselir (2,4).
Cheyne-Stokes solunumunun hiperpneik fazında
midriazis ile musküler tonusta, kardiyak outputta,
kan basıncında ve serebral kan akımında artış
olur (Şekil 4,5) (15).
d. Tedavi: Tedavide öncelikle KKY’nin etkin bir
şekilde tedavi edilmesi önemlidir. KKY tedavisinde yer alan diüretik, beta-blokerler ve anjiyotensin konverting enzim (ACE) inhibitörlerinin
aynı zamanda CSAS ağırlığını da azalttığı gösterilmiştir (2,4,16,17). Bunun dışında CSAS’ye
b. Fizyopatoloji: Cheyne-Stokes solunumu ve
CSAS’si olan KKY’lilerde diğer KKY’lilere göre
yüksek sol ventrikül diyastol sonu volümü ve
dolum basıncı vardır. Bu hastalarda pulmoner
357
Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2003; 51(3): 349-360
Santral Uyku Apne Sendromu
Hipersomnolans
Yorgunluk
Pulmoner ödem
Pulmoner afferent
stimülasyon
Uyku bozukluğu
Sol ventrikül yetmezliği
↓ Kardiyak out-put
↑ Sol ventrikül dolma basıncı
Hiperventilasyon
Arousal
↓ PaCO2
↑ Sempatik sinir
aktivitesi
↓ PaO2
↑ PaCO2
Santral apne
↑ Katekolaminler
↑ Kalp hızı
Kalbin oksijen sunusunun azalması
Şekil 4. Konjestif kalp yetmezliğinde görülen santral uyku apnesi - Cheyne-Stokes solunumunun fizyopatolojisi.
ma noradrenalin düzeyi değişmediği gibi KKY
semptomları da düzelmemiştir (16). Oksijen tedavisinin uyku kalitesi üzerine etkileri konusunda da çelişkili yayınlar vardır (2,4,17).
yönelik tedaviler oksijen tedavisi, CO2 inhalasyonu, solunum stimülanları ve CPAP olarak
özetlenebilir.
1. Oksijen tedavisi: Bu konuda yeterli süre izlem yapılmış ve çok sayıda hastayı kapsayan
çalışma bulunmamaktadır. Düşük debili oksijen
verildiğinde apneye bağlı desatürasyon ortadan
kaldırılır. PaCO2 ve santral apne-hipopnelerde
değişiklik olmaz. Oksijen debisi arttırılırsa PaCO2 artar, santral olayların sayısı azalır (2). Birdört hafta kadar 2-4 L/dakika oksijen tedavisinin uygulandığı bir çalışmada, santral apne ve
hipopnelerin sayısında anlamlı oranda azalma
olduğu gösterilmiştir. Aynı zamanda, noktürnal
üriner noradrenalin de azalmış ama gündüz plaz-
Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2003; 51(3): 349-360
2. CO2 inhalasyonu: Tıpkı idiyopatik CSAS’de
olduğu gibi, CO2 inhalasyonu ile PaCO2’yi 1-3
mmHg arttırmak KKY’li CSS-CSAS’lilerde santral apne ve hipopneleri ortadan kaldırır. Pratikte
sık uygulanan bir tedavi yöntemi olarak kabul
edilmemektedir. Çünkü CO2 inhalasyonu dakika
ventilasyonunu arttırıp solunum kaslarının yorulmasına neden olur. Böylece dispne ve dispneye bağlı uyku bozukluğu ortaya çıkar. Ayrıca,
artan PaCO2 respiratuar asidoz açısından potansiyel bir tehlikedir (4).
358
Köktürk O, Ulukavak Çiftçi T.
Hipoksi
Organ disfonksiyonu
Hipoksemi
Hiperkapni
Vazoregülatuar ve
trombolitik
substansların
dengesizliği
APNE
HİPOPNE
Arousal
Plevral basınçta
azalma
Endotel disfonksiyonu
Hipoksik ve hiperkapnik
vazokonstrüksiyon
Sağ ventrikül afterload
artışı
Sempatik aktivasyon
Sistemik vasküler
rezistans artışı
Sağ ve sol ventrikülde
transmural basınç artışı
Sağ ve sol ventrikül
preload ve afterload
değişiklikleri
Şekil 5. Sağ ve sol ventrikül disfonksiyonu ile ilişkili uykuda solunum bozukluklarının sonuçları.
kardiyak outputu arttırır. Çalışmalar CPAP’ın sol
ventrikül ejeksiyon fraksiyonunu, mitral regürjitasyonu ve sistolik fonksiyonu düzelttiğini göstermiştir. Noktürnal üriner ve diurnal plazma noradrenalin düzeyini düşürerek sempatik sinir aktivitesini azaltır. Ayrıca, plazma atriyal natriüretik peptid düzeyini düşürüp atrial duvar gerilimini önler. Tüm bu etkileriyle dispneyi düzeltir, yaşam kalitesini arttırır (2,4).
3. Solunum stimülanları:
a. Teofilin, beyindeki solunum merkezine direkt
stimülatör etkisiyle solunumu arttırır. Teofilin verildiğinde santral solunumsal olaylar azalır ama
oksijen satürasyonu (SaO2) yükselmez, arousallar değişmez ve uyku yapısı düzelmez. Kardiyak
fonksiyonlar üzerine de yeterli etkisi yoktur. Ayrıca, teofilin de dakika ventilasyonunu arttırarak
solunum kaslarını yorar (4,13,17).
CPAP’la santral solunumsal olaylar ilk gecede
düzelmez. Çalışmalar bir-üç aylık CPAP tedavisinin santral apne-hipopne indeksi (AHİ)’ni azalttığını, solunum sayısını düşürdüğünü, PaCO2’yi
arttırdığını göstermiştir. KKY’lilerde santral uyku
apnesine yol açan, uyku sırasında hiperventilasyonla birlikte hipokapnidir. Buna göre CPAP’ın
solunumu düşürüp, PaCO2’yi apne eşiğinin üstüne kadar yükselttiği kabul edilebilir. Ayrıca
CPAP, intratorasik basıncı arttırıp interstisyel sıvıyı ekstratorasik vasküler kompartımana çekerek pulmoner ödemi düzeltir. CPAP’la arousallar
da azalır. CPAP’ın hiçbir etkinliğinin olmadığını
gösteren çalışmalar da vardır (2,16,17).
b. Asetazolamid veya medroksiprogesteron hakkında yeterli bilgi yoktur. Ama asetazolamidle
metabolik asidoz yaratmak kardiyak aritmiler
açısından risk taşır.
c. Sedatifler arousalları azaltır ama SaO2 ve
CSS-CSAS ağırlığı değişmez.
4. CPAP: Üzerinde en çok çalışma yapılan CPAP
tedavisidir. CPAP, solunum kaslarını yormadan
intratorasik basıncı arttırır. Kalp çevresindeki
basıncı arttırarak internal ve eksternal sol ventrikül basınç farkını (transmural basınç) azaltır,
preload ve afterload’u düşürür. Sol ventrikül dolum basıncı yüksek olanlarda stroke volümü ve
359
Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2003; 51(3): 349-360
Santral Uyku Apne Sendromu
10. Naughton MT. Pathophysiology and treatment of Cheyne-Stokes respiration. Thorax 1998; 53: 514-8.
KAYNAKLAR
1.
Köktürk O. Uykunun izlenmesi (2) polisomnografi. Tüberküloz ve Toraks 1999; 47: 499-511.
2.
Bradley TD. Nonhypercapnic central sleep apnea. In:
McNicholas WT, Phillipson EA (eds). Breathing Disorders
In Sleep. London: WB Saunders Company, 2002: 246-64.
3.
Köktürk O, Ulukavak Çiftçi T. Obstrüktif uyku apne
sendromu. İlişkili hastalıklar ve ayırıcı tanı. Tüberküloz
ve Toraks 2002; 50: 119-24.
4.
De Backer WA. Central sleep apnea. Eur Respir Mon
(Respiratory disorders during sleep) 1998; 3: 267-84.
5.
Kohnlein T, Welte T, Tan LB, Elliott MW. Central sleep apnea syndrome in patients with current literature. Thorax
2002; 57: 547-54.
6.
Krachman S, Criner GJ. Sleep disorders. Hypoventilation
syndrome. Clin Chest Med 1998; 19: 1-22.
7.
Wuyam B, Pepin JL, Tremol F, Levy P. Pathophysiology
of central sleep apnea syndrome. Sleep 2000; 23 (Suppl
4): 213-9.
8.
McNicholas WT, Phillipson EA. Central hypoventilation
and hypercapnic central sleep apnea. In: McNicholas
WT, Phillipson EA (eds). Breathing Disorders In Sleep.
London: WB Saunders Company, 2002: 239-45.
9.
Andreas S. Central sleep apnea and chronic heart failure. Sleep 2000; 23 (Suppl 4): 220-3.
Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2003; 51(3): 349-360
11. Thalhafer S, Dorow P. Central sleep apnea. Respiration
1997; 64: 2-9.
12. American Academy of Sleep Medicine Task Force. Sleeprelated breathing disorders in adults: Recommendations
for syndrome definition and measurement techniques in
clinical research. Sleep 1999; 22: 667-89.
13. Grunstein RR, Hednar J, Grate L. Treatment options for
sleep apnea. Drugs 2001; 61: 237-51.
14. White DP. Central sleep apnea. In: Kryger MH, Roth T, Dement WC (eds). Principles and Practice of Sleep Medicine. 3rd ed. Philadelphia: WB Saunders Company, 2000:
827-40.
15. Ingbir M, Freimark D, Motro M, Adler Y. The incidence,
pathophysiology, treatment and prognosis of CheyneStokes breathing disorder in patients with congestive heart failure. Herz 2002; 27: 107-12.
16. Bradley TD, Floras JS. Sleep apnea and heart failure. Circulation 2003; 107: 1822-6.
17. Javaheri S. Treatment of central sleep apnea in heart failure. Sleep 2000; 23 (Suppl 4): 224-7.
360
Download