Yayınlayan: T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü Yayın Komisyonu: Dr. Mustafa YILDIRIM, Mustafa SÖNMEZ, Ayhan DEMİRYÜREK, Emrullah BAYRAKTAR Yazar: Elif Derya Okay • Resimleyen: Murat T. Yılmaz Art Direktör: Muhammet Uzun • Editör: Elif Sena Bayrak • Grafik-Tasarım: V. Tarık Şimşek Proje Müdürü : Emrullah BAYRAKTAR Baskı: ------------------Meteoroloji Genel Müdürlüğü Adres: Meteoroloji Genel Müdürlüğü Kütükçü Alibey Caddesi No:4 06120 Kalaba - Keçiören/ANKARA Tel: +90 312 359 75 45 Faks: +90 312 360 25 51 www.mgm.gov.tr ISBN: xxxxxx © Bu eserin bütün hakları T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü’ne aittir. / Nisan 2016 Sevgili çocuklar, Kainatta her şey belli bir düzen üzerine kurulmuş. Üstelik bu düzen milyarlarca yıldır mükemmel bir şekilde, hiç bozulmadan işliyor. Ancak gelişen sanayi ve teknolojiyle birlikte dünyanın devam edegelen düzeni hızla bozuluyor. Bunun önüne geçebilmek, bu bozulmayı durdurabilmek de dünyayı yakından tanımaktan geçiyor. Bakanlığımız bünyesinde bulunan Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, siz sevgili çocuklarımıza dünyanın en önemli bir parçası olan hava olaylarını tanıtmak amacıyla bu kitap serisini hazırladı. Bu güzel ve önemli hizmeti size ulaştıran Müdürlüğümüze teşekkürlerimi sunuyorum. Sevgilerimle, Prof. Dr. Veysel Eroğlu Orman ve Su İşleri Bakanı Sevgili çocuklar, Hava olayları, yaşımız büyük ya da küçük olsun, hepimizi bir şekilde etkiliyor. Gündelik hayatımızda hava olaylarına uygun şekilde küçük ya da büyük değişiklikler yapıyor, önlemler alıyoruz. Ayrıca sağlıktan ulaşıma, çevreden tarıma kadar dünyadaki her alan meteorolojik olaylardan bir şekilde etkileniyor. Hava olayları sadece insanlar değil, hayvanlar, bitkiler, taş toprak üstünde bile belli bir etkiye sahip. Bu yüzden hava tahminlerini takip etmek, meydana gelebilecek tehlikelere karşı nasıl önlem almamız gerektiğini bilmek de büyük önem arz ediyor. Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü olarak sizlere bu konuda rehberlik edecek olan bu seriyi hazırladık. Unutmayın, daha iyi bir dünya hem biz büyüklerin, hem de siz küçüklerin çabalarıyla mümkün olacak. Sevgilerimle, İsmail Güneş Meteoroloji Genel Müdürü M ete ile Meltem her sabah olduğu gibi erkenden uyanmışlar, ayakları üşümesin diye hemen terliklerini giymişlerdi. Sırayla yüzlerini yıkamış ve anne-babalarının çoktan çaylarını içmeye başladıkları mutfak masasına oturmuşlardı. Meltem geç yatınca uykusunu iyi alamamıştı. Esnemekten gözlerinden yaşlar geliyordu. Bu durum Mete’nin gözünden kaçmadı, “Herhalde gece çınar ağacının dallarının hışırtısından uyuyamadın” diye kardeşine takıldı. Mete ise güneşin vurması ile kimi zaman sapsarı, kimi zaman kızıla dönen buluttan bir battaniyeye sarıldığını hayal ederek uyumuştu. Kahvaltıdan sonra herkes odasına çekildi. Meltem dışarı bakmak için pencereye doğru yaklaştı. Dışarıdaki manzara her gün değişiyordu. 4 4 5 6 Bugünün sürprizi karşısındaydı: Çınar ağacının sarılı kırmızılı, turunculu kahverengili yaprakları dallardaki yerlerini artık tamamen terk etmişti. Meltem ağacın dallarına dikkatle baktı. İşte, orada duruyordu. Zümrüdüanka bir dala konmuş, onları bekliyordu. Hemen kardeşine haber verdi. İkisi birlikte sıkıca giyinip dışarı çıktılar, ağacın dibine kadar gittiler. Zümrüdüanka’ya gülümseyerek bakıyorlardı. Zümrüdüanka havalandı, kanatlarını çırptı, çırptı ve yine kocaman oldu. Muhteşem güzelliğiyle onları gezdirmek için kanadını uzattı: "Haydi,” dedi. “Ne bekliyorsunuz çocuklar, yeterince özlemediniz mi beni?” Mete ile Meltem bir an bile tereddüt etmeden, heyecanla kanadına tırmanmaya başladılar. Mete: “Olur mu hiç öyle şey? Seni çok özlüyoruz, bizim en eğlenceli arkadaşımızsın” dedi. Zümrüdüanka bilgece bir sesle cevap verdi: “Madem birbirimizi bu kadar çok özledik, o zaman sıkıca tutunun da gezip görmeye, yeni bir şeyler öğrenmeye başlayalım.” Mete ile Meltem Zümrüdüanka’nın ışıl ışıl parlayan tüylerine tutundular ve yolculuğa başladılar. Zümrüdüanka çoğu zaman kanatlarını sıklıkla çırpar, öyle uçardı. Ancak bugün farklıydı. Kanatlarını seyrek de olsa çırpmıyor, yine de yüksekliğini kaybetmeden uçuyordu. “Çocuklar, gördüğünüz gibi oldukça rahat bir şekilde, neredeyse hiç enerji harcamadan gökyüzünde uçabiliyorum. Bana birisi mi yardım ediyor sizce?” 7 7 İki kardeş birbirlerine baktılar, bir cevapları yoktu. Zümrüdüanka devam etti: “İsterseniz size bir bilmece sorayım. Bilmeceyi cevapladığınızda sorumu da cevaplamış olacaksınız: Ninemin etekleri, süpürür sokakları İzinsiz sualsiz öylesi bir misafir Kimi zaman sessiz, kimi zaman bir uğultu Kapıdan penceren birden kaçar gider Mete “Ne kadar da uzun bir bilmece” dedi. Meltem keyifli keyifli konuştu: “Uzun ama çok ipucu var. Bu yüzden cevap da çok basit: rüzgâr!” “Aferin, Meltem. Çocuklar, hatırlarsanız size daha önce hava basıncını anlatmıştım.” “Evet, çok da iyi anlamıştık” dedi Mete gururla. Zümrüdüanka devam etti: “Tekrar hatırlayalım: hava ısınınca genişler ve yükselmeye başlar. Yükselen hava kütlesi yer değiştirir, bu hareketlerle de basınç meydana gelir. Basıncın oluşması sıcaklığa göre değiştiği gibi, yerçekimine, yüksekliğe göre de değişebilir. "Bakın, hava şimdi kanatlarımın altından kusursuz bir şekilde akıyor. Yüksek basınç olan yerlerden alçak basınç olan yerlere de aynı bu şekilde akıyor. İşte bu akan hava, rüzgârı oluşturuyor.” Mete sordu: “Peki bu basınç noktaları hep değişir mi?” “Bazı basınç merkezleri mevsimden mevsime hep aynı şekilde 8 8 9 10 değişir, tüm dünyayı da etkiler. Bu merkezler arasında birtakım sabit rüzgârlar oluşur. "Diğer basınç merkezleri de bölgenin sıcaklığındaki değişime bağlı olarak ortaya çıkar. Buralarda da rüzgârlar oluşur, ancak sabit değildir.” Meltem bir yandan Zümrüdüanka’nın dediklerini düşünürken bir yandan da parmaklarını birbirinden ayırmış, rüzgârın parmaklarının arasından akıp geçmesini, ne denli hızlı yol kat ettiğini hissetmeye çalışıyordu. Zümrüdanka, Meltem’in ne yapmaya çalıştığını anlamıştı: “Meltemciğim, biliyor musun, rüzgârın hızını ölçen basit bir ölçü aleti de vardır. Bu aletin üzerinde bir pervane vardır. Rüzgâr eser, pervaneyi döndürür, pervanenin dönüş hızından rüzgârın hızı tespit edilir.” Mete meraklı meraklı sordu: “Peki bu cihazın bir adı yok mu?” “Olmaz mı? Bu cihaza anemometre demişler.” “Biliyordum, biliyordum! Adında ‘metre’ geçtiğini biliyordum. Zaten ne zaman bir isimde ‘metre’ geçsin, anlıyorum ki o ölçüm yapan bir cihaz...” Gülüştüler. Meltem kısa bir düşündükten sonra: “Mesela termometre,” dedi. “Sıcaklığı ölçüyor. Sonraaa... barometre! Hava basıncını ölçüyor.” Zümrüdüanka hafif bir gülümsedi. Sonra yeni bir soru sordu: 11 11 “Çocuklar, rüzgârın hava hareketi olduğunu öğrendiniz. Peki havanın ne işe yaradığını biliyor musunuz?” Mete atıldı: “Ben biliyorum, ben biliyorum! Hava kuşları, kelebekleri, balonları, hatta kocaman kocaman uçakları uçurur. Hava olmasaydı bunların hiçbiri uçamazdı. Eh, adı üstünde değil mi zaten, ‘havalanamazdı.’” Tekrar kahkahalar yükseldi. Sıra Meltem’deydi: “Konuşamazdık da... Ne senin, ne Mete’nin, ne annemin, ne babamın, ne bir arabanın, ne bir radyonun sesini duyabilirdik... Çünkü ses havada yayılabiliyor. Hatta uzayda hava olmadığı için orada hiç ses yokmuş.” “Aferin, peki başka?” Mete kısa bir düşündükten sonra cevap verdi: “Arabalar da gidemezdi!” Meltem itiraz etti: “Olur mu öyle şey? Arabalar uçmaz ki, yerde gider.” “Evet, yerde, tekerleklerin üstünde. Peki söyle bakalım, tekerleklerin içinde ne var?” Meltem biraz mahcup gülümsedi: “Tamam, tamam, kabul. Arabalar da hava yardımıyla giderler. "Hadi, havanın bir başka marifetini de ben söyleyeyim. Hava çiçek tozlarını taşır. Esen bir rüzgâr bir çiçek tozunu alıp bir başka çiçeğe ulaştırır. Çiçekler bu şekilde çoğalır.” Zümrüdüanka çocukların bu tatlı çekişmesini keyifle dinliyordu. 12 12 13 14 İki kardeş kendilerini o kadar kaptırmışlardı ki, nereye geldiklerinin farkına bile varmamışlardı. Nihayet Mete etrafına bakacak oldu. Aşağısı masmaviydi. Yine okyanusun üzerinde uçuyorlardı. Ama uzaklarda hava maviden çok gri görünüyordu. Oralarda bir şeyler olduğu belliydi. Heyecanla sordu: “Zümrüdüanka, şuraya baksana! Neler oluyor orada?” “Endişelenmeyin çocuklar, ama bir kasırgaya yaklaşıyoruz...” Mete ile Meltem ne yapacaklarını şaşırdılar. Zümrüdüanka kendilerine endişelenmemeleri gerektiğini söylemişti ama işte, tam karşılarında bir kasırga vardı ve o yöne doğru ilerliyorlardı. Meltem atıldı: “Peki ama neden oraya doğru gidiyoruz? Televizyonda görmüştüm, kasırgalar tehlikeli değiller mi?” “Evet, tehlikelilerdir, ama ben sizi koruyacağım, hiç merak etmeyin. Bu, ilk gördüğüm kasırga değil. Okyanusun ekvatora yakın, tropikal bölgedeki kıyılarında her sene birçok kasırga olur. Benim için çok doğal bir şey bu...” Belli etmek istemese de Mete de tedirgindi. Dayanamayıp sordu: “Biz havayı, rüzgârı konuşmuyor muyduk? Neden bizi buraya getirdin?” “Kasırgalar rüzgârın en hızlı hallerindendir. Su üzerindeki sıcak ve nemli hava yükselir, kasırgaları meydana getirir. Evet, özellikle Amerika kıtasında birçok şehre zarar verir. Ama bu, dünyada iklimin, atmosferin düzenlenmesiyle ilgili bir durum.” Çocuklar bir şey anlayamamışlardı. Zümrüdüanka devam etti: 15 15 “Tropikal bölgeler, yani dünyanın orta kısmı yıl boyunca bol bol güneş alır. Atmosfer sayesinde sıcaklık biriktikçe birikir. Bunun bir şekilde dağılması gerekir. İşte bu dağılmayı kasırgalar sağlar. Aşırı sıcak hava kütleleri kasırgalarla birlikte daha ılık yerlere taşınır. Hem ekvator bölgesi daha da ısınmaktan kurtulur, hem de oraya göre daha serin olan yerler biraz daha ısınır. Böylece dünyadaki sıcaklık dengesi korunur.” İki kardeş yine hayretler içinde kalmışlardı. Her şeyin nasıl da hesaplanmış, nasıl da mükemmel olduğunu; dünyanın nasıl bir düzen içinde döndüğünü bir kez daha görmüşlerdi. Bir müddet böyle sessizliğe gömülerek yol aldılar. Zümrüdüanka bu sessizliği bozdu: “Çocuklar, korkmayın. Sizi kasırganın içine götürmeyeceğim. Az kaldı, sadece biraz daha yaklaşacağım. Bakalım kasırga size ne getirecek?” Kasırga bir şey mi getirecekti? İkisi de bir şey anlamadı. Zümrüdüanka griliğe yaklaştıkça rüzgâr şiddetini arttırdı. Kendilerine doğru esiyordu. Artık zar zor tutunuyorlardı bu muhteşem kuşun tüylerine. Zümrüdüanka bir sağa, bir sola gidiyor, adeta bir şey arıyordu. Derken hızla alçaldı. Pençesiyle bir şey alır gibi yaptı ve geri dönüp hızla uzaklaştı. Merakla bakan çocuklara müjdeyi verdi: Kasırganın içinde kilidin bir parçası saklıydı ve Zümrüdüanka o parçayı bulmuştu. 16 16 17 18 Mete hem kilit parçasını bulmuş olmaktan, hem de geri dönüyor olmaktan dolayı mutluydu. Ama Meltem biraz düşünceli görünüyordu: “Her şey çok güzel ama yine de içim rahat değil. Gördüğümüz bu kasırga, bizim çınar ağacını hışırdatan rüzgârdan çok farklı. Herhalde bizim kasabamız ekvatora yakın değil, değil mi?” “Hayır, yakın değil. Hatta Türkiye bu bölgelere epey uzak. Ancak çocuklar, unutmayın, küresel ısınma tropikal alanları genişletiyor. Kasırga gerçekleşmese de, dünyanın tropik olmayan birçok yerinde de rüzgârlar giderek şiddetleniyor. Eğer dikkat edilmezse, küresel ısınma bu hızla artmaya devam ederse daha da şiddetlenecek.” Mete söze karıştı: “Evet evet! Okulda öğretmenimiz anlatmıştı, küresel ısınmayı önlemek için israftan kaçınmalıymışız. Mesela suyu boş yere açık tutmamalı, kıyafetlerimizi eskiyene kadar kullanmalı, çöplerimizi geri dönüşüme göndermeli, plastik ürünleri çok tüketmemeliymişiz.” Meltem de “Çok doğru,” dedi. “Biliyor musun, biz bunlara zaten çok dikkat ediyoruz. Mesela babam evimize klima taktırmadı. Çünkü klima kullananlar arttıkça gaz ve enerji kullanımı da artıyormuş. Bunlar da küresel ısınmayı arttırıyormuş.” Tam bu sırada Meltem’in burnunun ucuna küçük bir su damlacığı kondu. Meltem su damlacığına bakmaya çalışırken Mete gülmeye başladı: “Meltem, şaşı oldun iyice, haha, gözlerin ağrıyacak, uçtu uçacak zaten damlacık.” Meltem de gülmeye başladı. Zümrüdüanka da onlara katıldı. Ardından tekrar konuşmaya başladı: 19 19 “Çocuklar, su damlacığı demişken size rüzgâr ile ilgili çok önemli bir bilgi daha vereyim, bu bilgi size yine tabiattaki her şeyin birbiri ile nasıl da uyumlu hareket ettiğini gösterecek. Hazır mısınız, söyleyeyim mi?” Mete ile Meltem heyecanla ‘Hadi söyle hadi’ diye ısrarla yalvardılar Zümrüdüanka’ya. Zümrüdüanka keyifli bir sesle: “Hatırlarsanız bulutları daha önce konuşmuştuk,” dedi. “Rüzgârın bulutları ittiğinden bahsetmiştik. Ve işte yeni bilgi: Denizlerin, bugün gördüğümüz gibi devasa büyüklükteki su parçaları olan okyanusların ve diğer tüm suların üzerinde köpüklenme nedeniyle hava kabarcıkları oluşur. Bilim adamları bu hava kabarcıklarına aerosol der. Bu minik kabarcıklar rüzgârların karadan sürüklediği hani şu evimizin her yerine dağılan tozlarla karışarak yukarıya, taaa atmosferin yükseklerine kadar çıkarlar.” Zümrüdüanka durdu, boğazını temizledi. Çocuklar sabırsızlandı: “Ama en heyecanlı yerinde neden durdun ki? Sonra ne olur? Hadi, anlatsana!” “Tamam tamam, anlatıyorum. Rüzgâr ile birlikte yükselen hava kabarcıkları ve tozdan oluşan küçük parçacıklar su buharı ile birleşirler. Su buharı minik parçacıkların etrafında yoğunlaşarak onları sarar.” Mete şaşırmıştı: “Yani, sahiden rüzgâr o minik hava kabarcıklarını taaa yukarıdaki su buharcıkları ile mi buluşturuyor?” “Sadece su buharı bir bulutun oluşması için yeterli değildir. Havada asılı dolaşan bembeyaz bulutlar, ancak rüzgârın su buharı ve toz ile hava kabarcığından oluşan parçacığı buluşturması ile olur. Rüzgâr 20 20 21 22 nasıl karada birçok çiçek tozunu taşıyarak bitkilerin çoğalmasını sağlar, işte aynen öyle de tozları, hava kabarcıklarını taşıyıp bulutların oluşmasını da sağlar.” Bugün ne çok şey öğrenmişlerdi! Artık çevrede tanıdık dağlar, ovalar görünmeye başlamıştı. İki kardeş eve yaklaştıklarını anlamışlardı. Hem öğrendiklerinin mutluluğu, hem de şaşkınlığı onları hayal dünyasına götürmüştü. Birkaç tepe daha aştıktan sonra Zümrüdüanka inişe geçti. Karşıda çocukların evleri duruyordu. Zümrüdüanka çınar ağacının önüne kadar geldi, yere kondu. Kanadını uzattı, çocuklar sırayla indiler. İkisi birden “Çok teşekkür ederiz. Harika bir geziydi” dediler. Zümrüdüanka bir iki kanat çırptı, küçüldü, küçüldü ve uçup gözden kayboldu. Çocuklar da evlerinin yolunu tuttular. O gece rüyalarında da Zümrüdüanka ile bulutların arasında dolaşıp rüzgârı takip ettiler. Sabah uyandıklarında ikisinin de ilk işleri pencereden dışarı bakmak oldu. İkisi de rüzgârın evlerini sarıp sarmalamasını, yaprakları uçurmasını görmek istiyordu. Pencereden başlarını uzattılar. Sonra da şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Çınar ağacının kuru yapraklarının yerdeki sergisi sona ermişti. Hepsi çekip gitmişti. Meltem Mete’ye tebessüm etti. 23 23 Mete kaşlarını kaldırarak “ninemin etekleri, süpürmüş bak sokakları” dedi. Bu söze ikisi de çok güldü. Rüzgâr yaprakları bir başka yere taşırken iki kardeşin aklında aynı soru vardı: “Bakalım, Zümrüdüanka bir sonraki yolculukta bizi nereye götürecek?” 24 24