T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI ÇİN EKONOMİSİ VE DIŞ TİCARET İLİŞKİLERİ Seçil YİĞİN YÜKSEK LİSANS TEZİ ADANA-2009 T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI ÇİN EKONOMİSİ VE DIŞ TİCARET İLİŞKİLERİ Seçil YİĞİN Danışman: Prof. Dr. Murat DOĞANLAR YÜKSEK LİSANS TEZİ ADANA-2009 Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne, Bu çalışma, jürimiz tarafından İktisat Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir. Başkan: Prof. Dr. Murat DOĞANLAR (Danışman) Üye: Prof. Dr. Ahmet Fazıl ÖZSOYLU Üye: Doç. Dr. Harun BAL ONAY Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım. ...../..../2009 Doç. Dr. Azmi YALÇIN Enstitü Müdür Vekili Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ ndaki hükümlere tabidir. i ÖZET ÇİN EKONOMİSİ VE DIŞ TİCARET İLİŞKİLERİ SEÇİL YİĞİN Yüksek Lisans Tezi, İktisat Anabilim Dalı Danışman: Prof. Dr. Murat DOĞANLAR Nisan 2009, 96 Sayfa Son yıllarda en çok tartışılan konulardan biri olan Çin ekonomisinin sahip olduğu ekonomik performans incelendiğinde, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi olduğu görülmektedir. Diğer Asya ülkelerinin de sahip olduğu yüksek büyüme hızı nedeniyle 21. yüzyılın Asya ve Çin çağı olacağı kabul edilmektedir. Konu ile ilgili yapılan araştırmalar neticesinde, Çin’e yapılan yabancı sermaye yatırımları her geçen gün artarak devam etmektedir. Çin büyük gelişme göstererek 2001 yılında DTÖ üyeliğiyle dünyaya kapılarını tümüyle açmıştır. Çin’in ABD ve AB gibi dünyanın en gelişmiş ülkelerinin ticaret portföyüne yön verdiği, bunları şekillendirdiği görülmektedir. Bu anlamda, Türkiye’nin de bu mücadele alanında yerini aldığı ve Çin’in rekabet üstünlüğü yarattığı alanlarda pazarlık gücünü kuvvetlendirmesi gerektiği yorumlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Çin Halk Cumhuriyeti, Çin ekonomisi, yabancı sermaye yatırımları, Dünya Ticaret Örgütü, Türkiye. ii ABSTRACT ECONOMY OF CHINA AND FOREIGN TRADE RELATIONS SEÇİL YİĞİN Master Thesis, Department of Economics Supervisor: Prof. Dr. Murat DOĞANLAR April 2009, 96 Pages The economic performance of China, mostly has been debated of latest years, it was indicated that China has been the fastest-growing economics in the world. 21.century would be known as Asian and Chinese century due to high growth rate of the other Asian countries. Findings of these studies about the subject has indicated that the foreign capital investment to China have been continued incrementally. China exhibited marked improvement by joinning to WTO in 2001 and in this manner opened its doors to the world. China has been determined and formalized the trade volume of the most developed countries such as USA and EU. Finally, Turkey is situated in this challenging area and therefore the ability of bargain power of Turkey in the markets where China has competitive advantages is proposed to be increased . Keywords: The Republic of China, Economy of China, Foreign capital investments, World Trade Organization, Turkey. iii TEŞEKKÜR Tez çalışmamın hazırlanması sırasında, değerli bilgi ve tecrübelerini benden esirgemeyen tez danışmanım Prof. Dr. Murat DOĞANLAR’ a; bana değerli vaktini ayıran hocalarım Prof. Dr .Ahmet Fazıl ÖZSOYLU’ ya ve Doç. Dr. Harun BAL ‘a; beni daima destekleyen babam Hadi ACEL, annem Gülay ACEL, kız kardeşlerim Selin ve Pelin ACEL’ e, yardımlarını hiç esirgemeyen değerli eşim Akın YİĞİN ve her konuda destek olan yakınlarım Nilgün ve A.Cuma YİĞİN’ e , tezimi yazarken yanımda olan ve bitirmem için destek veren fakat sonuçlanmasına bir ay kala vefat eden biricik anneannem Nazmiye BAKIR’ a, Sosyal Bilimler Enstitüsü çalışanlarına ve her zaman yanımda olan diğer tüm dostlarıma sonsuz teşekkürlerimi sunarım. iv İÇİNDEKİLER Sayfa No ÖZET…………………………………………………………………………………….i ABSTRACT…………………………………………………………………………….ii TEŞEKKÜR…………………………………………………..……………….……….iii TABLOLAR LİSTESİ……………………………………………………..…………vi GRAFİKLER LİSTESİ…………………………….………………………….……..vii GİRİŞ……………………………………………………………………………………1 BİRİNCİ BÖLÜM ÇİN’İN SİYASİ VE EKONOMİK TARİHİ 1.1. Çin’in Siyasi ve Ekonomik Tarihine Genel Bir Bakış…………………...…………3 1.1.1.Yeni Demokratik Devrim Döneminde Çin (1919–1949)……………….…….3 1.1.2.Çin Halk Cumhuriyeti Dönemi (1949 ve Sonrası)………………………....…4 1.1.3.Çin’de 1978 ve Sonrası Dönem………..……………………………..………6 1.2. Çin’de İktisadi Değişimler ……………………………………….…………….…..9 1.2.1.Çin Ekonomisinin Yapısal Dönüşümü ve Kalkınma Girişimi……………......9 1.3. Çin Ekonomisinin Özellikleri………………………………………..…………….24 1.4. Çin’de İşsizlik……………………………………………………………..……….31 1.5. Çin’de Enflasyon……………………………………………………………..……35 1.6. Çin’de Gelir Dağılımı Farklılığı……………………………………………….…..36 1.7. Çin Ekonomisinin Küresel Ekonomi ile Bütünleşme Süreci………………….…..40 İKİNCİ BÖLÜM ÇİN’İN DIŞ TİCARET UNSURLARI 2.1. Çin Dış Ticaretinin Belirleyici Unsurları ……………………………..…………..44 2.1.1.Yabancı Yatırımlar…………………..……………………..……………….45 2.1.2.Yükselen Ekonomi Trendinin Avantajlarından Yararlanılması.....................52 2.1.3.KOBİ Politikaları………………………………………………….…….….56 2.1.4.Çin’in Mukayeseli Üstünlüğünün Kaynakları…………………………...….57 v ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ÇİN’NİN DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ VE TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ 3.1. Çin’in Dünya Ticaret Örgütüne Üyeliği ve Sorunları……………………………..59 3.2. Dünya Ticaret Örgütü’nün Çin Ekonomisinde Meydana Getirdiği Değişimler…...62 3.3. Çin ve Dünya…………………………………………………………...……….....64 3.4. Çin ve ABD İlişkilerinin Boyutu……………………………………..……..……..68 3.5. Çin ve AB İlişkileri………………………………………………….….…….……73 3.6. Çin ve Türkiye İlişkileri……………………………………………….………..…77 3.6.1.Çin’de Faaliyet Gösteren Türk Menşeli Firmalar………………….…….…..84 SONUÇ…………………………………………………………………….…….…….86 KAYNAKÇA…………………………………………………………….…….………90 ÖZGEÇMİŞ…………………………………………………………….……………..96 vi TABLOLAR LİSTESİ Sayfa No Tablo 1. Karşılaştırmalı Ekonomik Göstergeler (2008)…………………….…..………9 Tablo 2. Çin’in Beş Yıllık Dönem Ortalamaları ve Büyüme Oranı (%)……………...14 Tablo 3. GSYH'nın Sektörlere Göre Dağılımı ( % )…………………………...……....18 Tablo 4. Çin İhracatındaki Büyüme Oranları 2003-2008 …………………….…..…...22 Tablo 5. Çin İthalatındaki Büyüme Oranları (2003-2008) (Milyar$)…………...……..23 Tablo 6. Çin’in Ülkeler ile Karşılaştırmalı Kişi Başına Düşen Geliri (Milyar $)…..…26 Tablo 7. Çin'in Ortalama Gümrük Vergisi Oranları(%)………………………..……...28 Tablo 8. 2006-2008 Yılları AR-GE Harcamaları………………………………….…..29 Tablo 9. Çin’de İstihdamın Sektörel Dağılımı ( % )……………………….……….….32 Tablo 10. Enflasyon Oranları (2000-2008) (%)………………………………….…….36 Tablo 11. 2000-2008 Yılları Arasında Çin’e Yapılan Doğrudan Yabancı Yatırımlar....47 Tablo 12. Çin ‘deki Doğrudan Yabancı Yatırımların Coğrafik Dağılımı (%)……..…..49 Tablo 13. Çin’e Yapılan Doğrudan Yabancı Yatırımlar Sektörler İtibariyle ( 2007)..49 Tablo 14. Çin’in Yararlandığı Doğrudan Yabancı Yatırımlarının Ülkeler İtibari ile Dağılımımı (2005-2008) (Milyar dolar) …………………...……………….53 Tablo 15. Çin’in Yıllara Göre Büyüme Oranı (%)………………….…………………53 Tablo 16. Çin’in Dünya Ticaret Dengesi 2003-2007 (Milyar $)…………………...….55 Tablo 17. Çin’in Dünya ile Ticareti ( Milyon $ )……………………………….….….65 Tablo 18. 2008 Yılında Çin’in En Çok İhraç Ettiği Ürünler (Milyon $)…..…….….....66 Tablo 19. 2008 Yılında Çin’in En Çok İthal Ettiği Ürünler (Milyon $)…………..…..67 Tablo 20. Çin’in Ticari Partnerleri 2007 (Milyon €)…………………….………....….67 Tablo 21. ABD nin Çin'den İthal Ettiği Ürünler 2006 (Milyar $)……………..……...68 Tablo 22. ABD nin Çin'den İthal Ettiği Tarım ve Deniz Ürünleri 2007 (Milyon $)…..69 Tablo 23. ABD’nin Ofis Makinaları ve Veri İşleme Makinaları, (Milyon $)……...….70 Tablo 24. Çin-ABD Ticaret Dengesi (Milyar $)………………………………...….….71 Tablo 25. ABD’nin Çin’e İhracatı (1997-2005, Milyon $)………………………..…..72 Tablo 26. AB-Çin Ticaret Dengesi………………………………..…………..……….75 Tablo 27. AB’nin Ürün Bazında Çin’den Yaptığı İthalat (2007)……..…………..…...76 Tablo 28. AB’nin Ürün Bazında Çin’e Yaptığı İhracat (2007)…………...………...…76 vii GRAFİKLER LİSTESİ Grafik 1. Yıllara Göre Çin’in İhracat Büyüme Oranları ………………...……………21 Grafik 2. Çin’in Başlıca İhracat Partnerleri (2007)…………………………….......….64 Grafik 3. Çin’nin Başlıca İthalat Partnerleri (2007)……………….………………......64 Grafik 4.Türkiye’ nin Çin Halk Cumhuriyeti ile İhracat-İthalatı (1.Milyon $)……….79 Grafik 5. Çin Halk Cumhuriyeti (Ticaret Açığı Milyon $)…………….…………...…80 Grafik 6. Türkiye’nin ÇHC’ye İhracat Ettiği Ürünler (%)(2008)………….…..……..81 Grafik 7. Türkiye’nin ÇHC’den İthal Ettiği Ürünler (%)(2008)…….………...…...…82 1 GİRİŞ Soğuk savaşın ardından ABD’nin ekonomik ve siyasal bir güç olarak yükselişi ve yeni dünya düzeni söylemleri uluslar arası ekonomik ve siyasal ilişkilere yeni bir boyut getirmiştir. Özellikle 11 Eylül sonrasında ise, ABD’nin gücünün dengelenmesi gerektiği söylemi uluslar arası ilişkiler ve uluslararası politik iktisat araştırmalarını alternatif arayışlara yöneltmiştir. Bu arayışlarla birlikte ön plana çıkan güçlerden biri de Çin Halk Cumhuriyetidir. Çin ekonomisinin sahip olduğu ekonomik performans incelendiğinde, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi olduğu görülmektedir. Diğer Asya ülkelerinin de sahip olduğu yüksek büyüme hızı nedeniyle 21. yüzyılın Asya ve Çin çağı olacağı kabul edilmektedir. Çin’in sahip olduğu yüksek büyüme göstergelerinin ardındaki itici güç, dış ticaretinde yaşanan gelişmeler ve buna bağlı olarak özel, kolektif ve yabancı sermayeli girişimlerin ülke içinde artış göstermesinden kaynaklanmaktadır. Çin 1979 yılından sonra yapılan ekonomik reformlar ve dış ticaretle dünyaya kapılarını açmıştır. Çin uygulamış olduğu bu ekonomik reformlarla dış ticaretini oldukça genişletmiş ve dünyada en büyük ilk 10 ihracatçı ülke arasına girmeyi başarmıştır. Çin’in ekonomik ve siyasal anlamda yükselişi sonucunda Türkiye’nin Çin’e yönelik olası politikası ve karşılıklı ilişkileri de önem kazanmaktadır. Uluslar arası siyaset ve askeri anlamda Çin’in 21. yüzyılın süper gücü olarak dünya sahnesinde özellikle Uzakdoğu ve Asya–Pasifik ülkelerinde önemli roller üstlenmeye başladığı görülmektedir. Çalışma, uluslararası politik iktisat perspektifinden Çin’in uluslararası sistemdeki konumu, ekonomik yapısı ile diğer dünya ülkeleriyle olan ticari ilişkilerini incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışmanın odağında, gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkelerin teknoloji ve sermaye birikiminden faydalanmanın ötesinde küresel ekonomik sistemde artık bu teknoloji ve sermayeyi ürettiği ve bu üretimin kazancını ileri yatırımlara aktardığı dile getirilmektedir. Çin’in gelişmekte olan bir ülke konumundan gelişmiş bir ülke konumuna geçişinin tarihsel, kurumsal ve ekonomik perspektifi irdelenmektedir. 2 Buna göre, Çin’in ABD ve AB gibi dünyanın en gelişmiş ülkelerinin ticaret portföyüne yön verdiği, bunu şekillendirdiği ve dönüştürdüğü gözlenmiştir. Çalışmanın birinci bölümünde Çin’in ekonomik ve siyasal tarihi genel hatları itibariyle değerlendirilmekte; Çin ekonomisinin genel özellikleri farklı gösterge ve sektörler itibariyle değerlendirilmektedir. Ayrıca bu bölümde Çin ekonomisinin yükselişinin nedenleri de açıklanmaya çalışılmaktadır. İkinci bölüm ise, Çin’in dış ticaretine ayrılmıştır. Bu bölümde, Çin dış ticaretinin mevcut durumu ve dünya ekonomisindeki yeri değerlendirilmektedir. Üçüncü bölümde ise, Çin’in diğer ülkelerle ve özellikle ABD ve AB ile gerçekleştirdiği ticari ilişkileri incelenmekte ve DTÖ’ ye üyeliği irdelenmektedir. Ayrıca bu bölümde, Çin–Türkiye ilişkilerine değinilmekte iki ülke arasındaki ilişkiler ile ekonomik ve siyasal yönden geliştirilebilecek alanlar değerlendirilmektir. 3 BİRİNCİ BÖLÜM ÇİN’İN SİYASİ VE EKONOMİK TARİHİ 1.1.Çin’in Siyasi ve Ekonomik Tarihine Genel Bir Bakış Çin ulaştığı ekonomik ve askeri güç ile ABD’nin karşısında yeni bir denge unsuru olarak belirmektedir. Son yılların en çok tartışılan ülkesinin dış ticaret ilişkileri ve ekonomik performansı da çeşitli araştırmalara konu olmaktadır. Bu çalışmanın konusu da Çin’in ekonomik yapısı ve dış ticaret ilişkilerini incelemeyi amaçlamakla birlikte, öncelikli olarak Çin tarihinin siyasal ve ekonomik yapısının incelenmesi gerekmektedir. Bunun nedeni ise, Çin’in son yıllarda gelişen ekonomisine rağmen, tarihsel olarak belli bir potansiyele sahip olmasıdır. Birçok tarih kitabında belirtildiği gibi, özellikle Batı’da kapitalizmin gelişiminden önce Çin imparatorluğunun ulaştığı gelişim çizgisi ve çeşitli icatları ile ilgili dönemlerin önemli güçleri arasında yer almıştır. Bu nedenle Çin’in son yıllardaki gelişimi belirli koşullara bağlı olsa, tarihsel potansiyel olarak da incelenmesi gereken bir konudur. Çin’in tarihinin 4000 yıl öncesine kadar gittiği görülmektedir. Bu 4000 yıllık Çin tarihini ana hatları ile dört ana bölüme ayırmak mümkündür; 1840 öncesi dönem, 1840–1919 arası dönem, yeni demokratik devrim dönemi (1919–1949) ve Çin Halk Cumhuriyeti dönemi (1949 ve sonrası). Bu çalışmada, son dönem Çin siyasi ve ekonomik tarihine ülkenin geçirdiği dönüşümü resmetmek açısından kısaca değinilecektir (www.chinakindnesstour.com). 1.1.1.Yeni Demokratik Devrim Döneminde Çin (1919–1949) Çin’de yeni demokratik devrim dönemi 1919 ile 1949 yılları arasını kapsar. Rusya’da ki 1917 Ekim sosyalist devriminin etkisi bu dönemde Çin’e de ulaşmıştır. Çin ilerici aydınları arasında sosyalizm, Çin’i başarıya ulaştırabilecek yegane gerçek olarak yayılmıştır. Bu etki altında 1919 yılında 4 Mayıs hareketi başlamış, bu hareket emperyalizme ve feodalizme karsı olan büyük bir potansiyeli ortaya koymuştur. 1921 yılında ülkedeki komünist grupları temsil edenler Shangay’da bir ulusal kongre düzenleyerek Çin komünist partisini Nis’de kurmuşlardır. Bu dönemde Çin Komünist Partisinin hakimiyetini Güney Çin’in kırsal bölgelerinde nüfuz etmeye başlamıştır. Mao önderliğinde kurulan Yenar (www.chinakindnesstour.com). şehri Komünist serbest bölgesi olmuştur 4 Bu yıllar içinde ülke kendi içindeki ve dışarıdaki güçlere karşı dört büyük savaş vermiştir. Bunlar 1924–1927 yılları arasında mahalli diktatörlere karşı yapılan savaş, 1927–1937 yılları arasında yapılan çiftçi devrimi savaşı, 1937–1945 yılları arasında Japonya’ya karşı yapılan direniş savası ve 1945–1949 yılları arasında yapılan kurtuluş savaşıdır. İkinci Dünya Savaşı’na Japonya’ya karşı olarak katılan Çin, Amerika’nın Mao’ya yaptığı hem askeri hem de finansal desteği ile Japonya’nın elinde bulunan Tayvan adasını geri almış ve savaş sonrası işçi sınıfı ile birlikte başkenti ele geçirecek kadar güçlenmiştir. 1 Eylül 1949 yılında Mao Çin Halk Cumhuriyeti’ni kurmuş ve devletin Başkenti’ni Pekin olarak ilan etmiştir. 1.1.2.Çin Halk Cumhuriyeti Dönemi (1949 ve Sonrası) Çin Halk Cumhuriyeti olarak adlandırılan dönem, 1949 yılından bugüne kadar gelmektedir. Çin’de gerçekleşen 1949 yılı devrim hareketini, “demokratik halk diktatörlüğü” olarak tanımlamak mümkündür. Sovyet Rusya’da yaşanan devrim ile karşılaştırılırsa işçi ve köylü işbirliğine dayanması açısından birbirlerine benzemekte, fakat yapılan işbirliğinin alanının Sovyet Rusya’dan daha geniş olması, hem tüm köylüyü hem de ulusal burjuvaziyi içermesi, Sovyet Rusya’da gerçekleşen devrimden farklı özellik göstermektedir (Thomson, 1994:37-41). Çin Halk Cumhuriyeti döneminin en önemli olaylarından biri Çin’in ilk Cumhurbaşkanı olan Mao’nun Rusya’dan yardım umuduyla gittiği ilk ülke dışı gezisinden hüsranla dönmesidir. Bu durum sonrasında Mao tek başına Çin’in kalkınması için uğraş vermiştir. Bu kalkınma düşüncesi içinde hızlı toprak reformu ortaya konmuş, feodal ağalar kaldırılmış, yerine topraklar köylüye verilmiştir. Enflasyona karşı sert bir fiyat kontrolü ve eğitimsiz köylü nüfusu için de yaygın bir okuma yazma kampanyası başlatılmıştır. Çin Mao önderliğinde Batı dünyasının gelişmişlik düzeyini yakalamak için 1958 yılında “Büyük Atılım Hareketi” ile Çin’i bir gecede bir sanayi toplumu düzeyine getirmeye teşebbüs etmiştir. Bu hareket ile birlikte 900 milyon köylü zorla devlete ait çiftliklere gönderilmiştir. Ülkede daha fazla çelik üretmek amacıyla tüm hurdalar çeliğe çevrilmiştir. Fakat sonuç insanlık tarihinin gördüğü en korkunç insan kaynaklı 5 açlık olmuş ve tarihe “1959 Çin Kıtlığı” olarak geçmiş ve 40 milyon insan açlıktan ölmüştür (Gülboy,2001, 23–24). 1966–1968 yılları arasında kapitalist yola dönülmesini engellemek amacıyla ünlü “Kültür Devrimi” hayata geçirilmiştir. Devrim olarak nitelendirilen bu süreç ülke içinde karışıklığa neden olmuştur. Bu dönemde silahlı kuvvetler hariç tüm kuruluşlarda tasviyeler yapmıştır. Kültür Devrimini asıl sebebinin Çin komünist partisi içindeki diğer organların ayrılık ve güç mücadelesi olduğu söylenebilir. 1969 yılında sona eren kültür devriminin yarattığı siyasi gerginlik 1976’da Mao ölünceye kadar devam etmiştir (Karaca, 2003: 34). Kültür Devrimi sıradan taktik bir sorun değildir başlı başına Marksist devrim teorisinin sosyalizm sorunları arasındaki temel sorunlarından birisi olmuştur. Demokratik-sosyalist ülkeler için başlı başına bir devrim modelidir. Bu devrimle ortaya çıkan devrim teorisi sosyalizm sorunların çözümünde anahtar rol oynamaktadır. Kültür Devrimi Çin’de başta Komünist Partisi’ne yöneliktir. Parti içinde de öncelikle üst kademelere yönelik gerçekleştirilmiştir. Amacı burjuvalaşan bu yapının düzeltilmesidir. Komünist Partisi’nin devrim öncesi niteliğiyle devrim sonrası niteliği bir ve aynı değildir. Dünyayı sarsan bu siyasi devrimin öne çıkarttığı en belirgin ve tayin edici öğe ise Mao’nun Marksizm-Leninizm’e her üç alanda (ekonomi-politik, felsefe ve sosyalizm sorunları) yaptığı nitel katkıları (Maoizm) olarak dünyaya duyurulmasının doruk noktası olmasıdır. Bir başka ifadeyle, bu devrim aynı zamanda Maoist tezlerin uluslar arası düzlemde duyulmasının siyasi dönüm noktasıdır. Büyük Proleter Kültür Devrimi üst yapıda gerçekleştirilen siyasi bir devrimdir. Özü ve en belirgin temel değerinin modern revizyonizme karşı mücadelesidir. Mao sosyalizm boyunca tek bir kültür devrimi yetmeyeceğini onlarca kez kültür devrimi yapmak gerektiğini yoksa sosyalizmin gerçek inşasının mümkün olmayacağını belirtmiştir. 6 Mao’nun kurduğu kızıl ordu milyonlarca insanı öldürerek rakiplerine karşı güç mücadelesi vermiş ve bu dönem için de siyasal ılımlılığı yok etmiştir (www.mensnewsdaily.com). Mao’nun 83 yaşında ölümünün ardından kırk milyon’a yakın insanın ölümünden sorumlu olduğu için zalim, cumhuriyet devrimini kurabildiği için dahi olarak çift yönlü anılmaktadır (www.time.com). 1.1.3 Çin’de 1978 ve Sonrası Dönem Çin’in modern tarihinde 1978 yılı önemli bir dönüm noktası olmuştur. 1978 yılı, Deng Xiaoping’in Çin ekonomisini piyasa ekonomisi prensiplerine göre yeniden yapılandırmaya başladığı yıldır. Çin Komünist Partisi, konumunu korurken, aynı zaman da bu yıllarda serbest piyasa ekonomisi reformlarını gerçekleştirmiştir. Sovyetler Birliğinin de dağılmasıyla halkta siyasi reform isteği artmıştır. Fakat ikinci nesil liderlerinin ekonomik reformlara istekli olmalarına rağmen komünist partisinin güçten düşmesine taraftar olmayanların 1989 yılında Tiananmen Meydanında toplanan demokrasi taraftarı öğrencilerine kanlı bir biçimde cevap vermiştir. Bu olayda bunu başkaldırı ilan eden iktidar, silahsız öğrencilerin üzerine tanklarla gitmiş ve iki yüzden fazla insanın ölümüne sebep olmuştur (Karaca, 2003: 34). Bu durum uluslararası alanda şok etkisi yaratmıştır. Tiananmen meydanındaki bu demokrasi gösterilerinin askeri kuvvetlerle bastırılmasını Amerika şiddetle tenkit ederek insan haklarının ihlal edildiği gerekçesi ile bu ülke ile diplomatik ilişkilerini kesmiş ve silah satışını durdurmuştur. Tiananmen olayı Çin için önemli bir kırılma noktasıdır (www.iib.org.tr). 1980’lerden beri süregelen gelir dağılımı bozukluklarının yarattığı toplumsal farklılık, yaşanan bu toplumsal patlamanın ardında yatan en önemli nedendir. Öğrencilerin demokrasi ve yönetim ile ilgili talepleri aslında 1980’ler boyunca hızlı bir artış gösteren rüşvete ve yozlaşmaya karşı bir harekettir (Atay, 2008:7988). Tiananmen olayı ülke içinde üç önemli durumu ön plana çıkarmıştır. Bunların birincisi ülke içinde demokrasi umudu sönmüştür, ikincisi öğrenci, aydın ve 7 reformcuların rolü ön plana çıkmıştır, üçüncüsü ise devlet içinde yaşanan çelişkiler meydana taşınmıştır. Ancak bu mücadelenin başarısızlığı demokratik istekler ile toplumsal istekler arasında bir köprü kurulamayışı ve buna bağlı olarak hareketin istikrarlı bir toplumsal güce dönüşememesinden kaynaklanmaktadır. Bu olay Çin’in hem ülke içinde hem de uluslar arası ilişkilerinde insan hakları ihlali sorununu ön plana çıkarmıştır. Tiananmen olayının başka bir görünümü ise 1989’da gerçekleştirilen öğrenci protestolarından beri Komünist Partinin, eski Sovyet bloğunda olduğu gibi örgütlü muhalif gruplar yaratabilecek halk gösterilerinden kaygılanmasıdır. Durum böyle olunca da mağdur durumdaki Çinliler sokaklara döküldüğünde, protesto liderlerinin en ağır cezalarla karşılaşması olanaklı olmuştur. Yine bu dönemde Deng Xiaoping’in ekonomik reformları ile Mao’nun ölümünden sonra Çin teknoloji, sanayi, ulaştırma ve inşaat alanında batı devletlerinden gelen yatırımları ülkeye çekebilmiştir. Genellikle yap-işlet-devret modeli ile bu dönemde Çin’de inanılmaz bir yatırım hamlesi başlamıştır. Binlerce Çinli bilim ve teknik alanında eğitim almak üzere batılı ülkelere ve Japonya’ya gönderilmiştir. Komünist ekonomik sistemin önemli bir mirası da, üretim ve uzmanlaşmaya dayalı ticari sistem ilişkisi veya GuanXi Sistemi’dir. GuanXi Sistemi hükümet daireleri ve firma yöneticileri arasında bağlantıyı sağlayan; hammaddelerin, malların ve diğer kaynakların dağıtımını kontrol eden sistemdir. Gerçekten de sistem firma yöneticileri için, gerekli ara mallarının zamanında dağıtım ve yeterli destekleyici kaynakların (su, elektrik vb) tedariklerinin sağlanmasında kendileri ile ilgili tüm hükümet daireleri arasındaki iyi ilişkilerin kurulması ve devam ettirilmesi amacıyla zorunludur. Çin’deki ekonomik reformlar üretim ve uzmanlaşma için koordinasyon mekanizması olarak, GuanXi Sistemini hâlâ kullanışlı yapmaktadır. Gerçekten de merkezi yönetimdeki reformistler, merkezi idaredeki muhafazakarlara karşı dengeleyici güç olarak kullanma stratejisini izlemişlerdir, ekonomik reformlardaki yerel gücü dağıtmışlardır (Gövdere, 1999: 4). Bunun için, Çin’de yatırım yapmak isteyen yabancı firmalar, kaynakların, enerjinin yeterli arzını ve diğer yerel destekleri sağlamak için GuanXi Sistemini 8 kullanabilmek zorundadırlar. Hatta anlaşmaların kesinleştirilmesi ve hukuk kurallarının ikamesinde de GuanXi sistemini kullanabilmelidirler. Çin dışında yaşayan ve iş yapan sermaye sahipleri genellikle Çin de dil ve kültür açısından yabancılık çekmemektedir. Çünkü yatırım yapanların çoğu Çin asıllı Tayland ve Kanada vatandaşlarıdır. Bunlar kısa sürede kendi hemşehrilerini ve uzak akrabalarını bularak kendi GuanXi şebekelerini geliştirirler. Halbuki gerçek yabancı açısından Çin bürokrasisi tek parça bir beton duvar gibidir. Hiçbir sorunun çözümü yoktur. Ancak geniş bir GuanXi şebekesi olan yabancı yatırımcı ne ulaştırma,ne elektrik sıkıntısı çeker bu nedenle Çin bu işadamları için çok çekici bir ülkedir.GuanXi uygulaması Çin de yatırım ve iş yapmanın işlem maliyetlerini azaltarak ,Çin’i DYSY açısından çok çekici bir ülke haline getirmektedir.Ancak yine de bu durumun çok önemli bir olumsuz yanı vardır ki oda Çin asıllı olmayan bir yabancı yatırımcının her şekilde Çin asıllı olan yatırımcıya kıyasla işlem maliyeti daha yüksek olacaktır. Bu da rekabet olanaklarını kısıtlayacaktır. Dolayısıyla GuanXi sistemi işledikçe hem aracılar hem de Çin asıllı yabancı yatırımcılar Çin de idari reform yanlısı olamazlar (Sönmez, 2003:308). Çin’de kamu iktisadi teşebbüsleri piyasa dinamiklerine duyarlı hale getirilmeye çalışılmış küçük ölçekli özel teşebbüslerin kurulmasına ve yabancı firmalarla “joint venture” (Yabancı Ortaklı Şirket) oluşturulmasına izin verilmiştir. Uygulanan politikalar olumlu sonuç verdikçe ihracata dayalı özel teşebbüs sayısı artmış joint venture (Yabancı Ortaklı Şirket) oluşturmak üzere hızlı bir dış sermaye girişi başlamıştır. Deng hükümeti boyunca ekonomik reformlar sürerken demokratikleşme konusunda taviz verilmemiştir. “Sosyalist Piyasa Ekonomisi”ne geçilmiş, dış ülkelere karşı ekonomik alanda güven sağlanmıştır. 1997 yılında Deng Xiaoping’in ölümüyle herhangi bir politik belirsizlik meydana gelmemiş basa Jiang Zemin geçmiş ve yürüttüğü olumlu ekonomi politikalarıyla liderliğini sağlamlaştırmıştır (Karaca, 2003: 34, Gülboy, 2001: 23–24). ÇHC 1978 yılında yürürlüğe konan ve bugüne kadar süren ekonomik reformlarla birlikte hızlı bir değişim sürecine girmiştir. 1979 yılında dünyanın 9 dokuzuncu büyük ekonomisi olan ve 177 milyar $ GSYİH’ ya sahip bulunan Çin ekonomisi 2003 yılında 1.26 trilyon $ GSYİH ulaşırken, 2008 yılında 4,342 trilyon $ GSYİH ’ya ulaşmıştır. Satın alma gücü paritesine göre Çin, dünyanın ikinci büyük ekonomisi konumuna yükselmiştir (Soranlar, Bayar, Arısoy, 2004:2). Tablo 1. Karşılaştırmalı Ekonomik Göstergeler (2008) ÇHC Hindistan Japonya Almanya ABD GSYİH (milyar ABD$) 4.342 Kişi başına GSYİH 5.300 (milyar ABD $) Tüketici fiyat enflasyonu 4,7 (ortalama, %) 1.080 2.700 4.438 33.800 2.489 34.400 14.281 46.000 5,9 0 2 2,7 Cari işlemler (milyar ABD $) dengesi 363,3 -18,53 195,9 185,1 -747,1 Mal ihracatı-fob (milyar ABD $) 1,221 140,8 665,7 1,361 1,140 Mal ithalatı-fob (milyar ABD $) 917,4 224,1 571,1 1,121 1,987 Kaynak : http://www.dbresearch.com , http://www.indexmundi.com 1.2.Çin’de İktisadi Değişimler Çin’in dünya ekonomisindeki rolünün anlaşılması ülkenin 1950’lilerden sonra yaşadığı iktisadi değişim, kalkınma girişimi ve yapısal dönüşümünün incelenmesini gerektirmektedir. 1.2.1. Çin Ekonomisinin Yapısal Dönüşümü ve Kalkınma Girişimi Çin’in 1949 sonrası uyguladığı ekonomik kalkınma politikalarına bakıldığında, temelli olarak iki çeşit ekonomi politikasının olduğu görülür. Mao döneminde (1949–1976) uygulanan Plan Ekonomisi ve Deng döneminde uygulanmaya başlanan dışa açılma reform politikası ve bunların sonucu gelişen Çin Tarzı Sosyalist Piyasa Ekonomisi’dir (Celil, 2001: 265). Mao, ülkenin mali ve maddi kaynakları ile teknolojik güçlerini, önemli projelere tahsis ederek, kaynakların akılcı dağıtımını sağlamış, bölgesel 10 ekonomiler arasında yeniden denge kurarak sanayileşme için temel oluşturulmak suretiyle ekonomik ve sosyal kalkınmada etkin bir rol oynamıştır. Sovyet örneği Beş Yıllık Kalkınma Planları uygulamaya başlanmıştır. Çin Komünist Partisi başarılı bir şekilde 1949’da toprak reformunu gerçekleştirdikten sonra, 1952’de Tarım Kooperatifleri ve 1958’de Halk Komünlerini oluşturmuştur Bu süreç içinde yapılanlar dönemler itibariyle 1949’dan 1956’ya kadar olan dönem içinde sosyalist dönüşüm büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. 1957’den 1966’daki Kültür Devriminin öncesine kadar devam eden süre içinde sosyalist yapılanma tamamlanmıştır. Mayıs 1966’da başlayıp Ekim 1976’da son bulan ve Ülke ekonomisinde ciddi başarısızlıklara ve tahrip edici kayıplara yol açan “Kültür Devrimi” döneminde ise, diğer alanlarda olduğu gibi ekonomi alanında da çok yanlış uygulamalar olmuştur; ancak rakamlara baktığımızda, 1953 ile 1978 arasındaki dönemde ekonominin yıllık ortalama artısı yüzde 6,1 oranında gerçekleşmiştir (Celil, 2001: 266). Çin’de Mao döneminde gerçeklesen ekonomik gelişme diğer sosyalist ülkelerle karşılaştırıldığında gerçekleşen reformların GSYH’ ya yansımadığı görülmektedir. Bunun nedenleri arasında diğer ülkelerle karsılaştırıldığında, sahip olduğu nüfusun büyüklüğü gelmektedir. Ekonomik kalkınmanın kapsamının sürekli genişlemesi ve ekonomik yapının giderek daha karmaşık bir hal almasıyla, yürürlükteki ekonomik sistemin kusurları giderek belirgin hale gelmiştir. Örneğin, kamu mülkiyeti düzeyinde tek yanlı artışlara dayalı politika, Çin’in üretici güçlerinin gelişmesine müsait ortam yaratamamıştır. Bu dönemde, hükümet ve teşebbüsler arasında görev ve sorumlulukların ayrımı açık bir şekilde yapılmamıştır, çünkü devlete ait teşebbüsler, yönetimde bağımsızlığa sahip bulunmamaktadır. Ekonomideki planlı ayarlamalara ağırlık verilirken, değer kanunu ve piyasanın rolü ihmal edilmiştir. Dolayısıyla, Çin’in ekonomik kalkınması için planlı ve sistemli bir ekonomik yeniden yapılanmanın büyük önem taşıdığı anlaşılmıştır (Purtaş, 2003: 178). Çin, Mao’nun 1976’da ölümünün ardından, bir dönem içeride siyasi karışıklıklar ve dış politikada durgunluk geçirmiştir. Bu durgunluk, 2 Kasım 13 Aralık 1978 tarihlerinde, dönemin Çin lideri tarafından yapılan merkezi çalışma toplantısı ile iç ve dış politikada büyük değişiklik yapması ile başlamıştır. 18 ve 11 22 Aralık 1978 tarihinde gerçekleşen Çin Komünist Partisi 2. Kongresinin 3. genel toplantısında reformcuların ağırlığını koyması ve eleştirileri ile birlikte daha önceki aşırı sol siyaset uygulamaları yumuşamaya başlamış ve böylece Çin’in bundan sonraki amacının sınıf mücadelesi değil, ekonomiyi kalkındırma olacağı konusunda ortak karara varılmıştır. Mao’dan sonraki Çin’in en önemli lideri olan Deng Xiaoping’in tecrübeleri de, yeni reform ve buna bağlı olarak dışa açılma dış politikasında etkin rol oynamıştır (Celil, 2001: 266). 1978’de Deng Xiaoping’in başa geçmesiyle Çin’de kendine özgü bir piyasa reformu başlamıştır. 1997 yılındaki ölümüne kadar Deng, Çin’de değişimin öncülüğünü yapmıştır. Bu süre içinde Deng, sanayi, tarım, bilim ve teknoloji ve milli savunma alanlarında modernleşmeyi hedeflemiştir. Reform hareketlerinin sonucunda ise Çin önemli ölçüde zenginleşmiştir. Bunun bir göstergesi Çin’de bugün orta sınıf nüfusunun ABD’ninkinden fazla olması olarak gösterilebilir (Arısoy ve diğerleri, 2004:2). Bugünkü Çin ekonomisi temellerinin Deng Xiaoping tarafından atıldığı söylenebilir. Deng yönetime gelir gelmez Mao’nun her defasında dile getirdiği sınıf mücadelesinin tamamlandığını ilan etmiştir. Yeni bir program hazırlayarak yeni hedefin Çin ekonomisinin canlandırılması olduğu kararlaştırılmıştır. Çin ekonomisinin canlandırılması için dörtlü modernleşme programı adı altında yeni bir program uygulamaya konmuştur. Dörtlü modernleşme programı ile tarım sektörü, sanayi, ülke savunması ile bilim ve teknolojinin yenilenmesi hedeflenmekteydi. Ayrıca sınıf savaşı, eşit ücret, bölgeler arası eşitlik gibi kavramlar yerine sosyalizmin amacı ülkenin kalkınması, güçlü ve zengin olmasıdır denilerek, ülke ekonomisinin yeniden yapılanmasında ,yeni bir vizyon açılmaya çalışılmıştır.Çin’deki reform hareketlerinin en önemli özelliği acele ve süratle hayata geçmemesidir.Deng Xiaoping’in temel prensibi bekle ve gör politikasıdır (Özsoylu, 2006:16-17). Çin’de gerçekleşen bu reforma gereksinim duyulmasının nedenleri ise şu şekilde sıralanabilir (Gökdemir ve Mor, 2006:55 ): 1) Mao’nun kültür devriminin giderek halkın desteğini kaybetmesi, 12 2) Uzun yıllara dayanan devlet planlı uygulamaların kıtlıklarla baş edememesi, 3)Öteki Uzakdoğu ülkelerinin (Tayvan, Hong Kong, Singapur, Güney Kore) uyguladıkları piyasa ekonomisinin göreceli olarak başarılı sonuçlar elde etmesi. Bu dönemdeki reformların odak noktası tarım kesimi olmuştur. Tarımsal verimliliğin arttırılması ve ihracatta birincil mallara ağırlık verilmesi (özellikle petrol) bu dönemdeki ekonomik büyümenin temel etkenleridir. Tarımsal verimliliğin arttırılmasının iki nedeni vardır. İlki “Sözleşmeli Aile Sorumluluk Sistemi” ile ailenin üretimin bir birimi haline getirilmesidir. Bu dönemde çiftçilerin kendilerinden istenen belirli miktar ürünü her yıl devlete gönderme zorunlulukları var iken, eğer öngörülen miktardan fazla üretimleri varsa bunu da piyasa koşullarında belirlenen fiyattan serbestçe satmalarına izin verilmiştir. Bu uygulama ekonomik gelişmeyi hızlandırmıştır (Croll, 2006:405). İkinci neden ise; devletin bazı ürünlerde önemli fiyat artışları yapmasıdır. Nitekim bu döneme ilişkin McMillan’ın yaptığı çalışmaya göre; tarımdaki ortalama verim artışı %5,9’dur. Bu artışın %78’i “Sözleşmeli Aile Sorumluluk Sistemi”ne bağlanırken; %22’sinin yüksek fiyat temelli olduğu hesaplanmıştır (Mcmillan, Whalley, Zhu, 1989: 97). 1985–1991 yıllarında ise, reformların odağı kamu işletmelerinin modernizasyonu olmuştur. Bu dönemdeki büyümenin temelinde, kırsal alandaki işletmeler ve emek-yoğun üretilen imalat ürünlerine dayalı yapılanma vardır. Ayrıca kaynak dağılımındaki etkinlik, yani üretim faktörlerinin verimsiz alanlardan verimli alanlara kaydırılması (özellikle kamudan özel sektöre), büyümede anahtar rolü oynamıştır ( Pingyao, 2006: 21). 1992–1996 yıllarını kapsayan dönemde ise, doğrudan yabancı sermaye yatırımları (DYSY) özellikle ihracat sanayinde ve büyümede itici güç olmuştur.1978– 1996 dönemindeki ekonomik reformlarla birlikte dışa açılma ve planlı ekonomiden aşamalı olarak piyasa ekonomisine geçiş başlamıştır. Çin’de uygulanan ekonomik reform programı, birçok açılardan dünyada uygulanan diğer reform programlarından farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıklar birkaç noktada toplanabilir. İlk olarak, Çin Halk Cumhuriyeti’nde komünist rejimden liberal rejime geçmeden önce, temel göstergelerden birçoğu 13 (eğitim, sağlık vb. gibi) oldukça iyi durumdadır ve liberal rejim komünist rejimin bir gecede tamamen ortadan kaldırılmasıyla oluşturulmamış; eski rejimin mirası üzerine inşa edilmiştir. Oysa Doğu Avrupa ve üçüncü Dünya ülkelerinin pek çoğu yeni piyasa rejimini, daha önceki devlet merkezli rejimin yıkılması yoluyla oluşturmuşlardır. İkinci önemli nokta, Çin’deki ekonomik reform gerekliliği, diğer kalkınmakta olan ülkelerden farklıdır. Örneğin, Hindistan, Brezilya vb. gibi ülkeler, ekonomik reformları, ciddi bir ekonomik ya da finansal krizle (ödemeler dengesi krizi, borç krizi ya da parasal krizler gibi) karşı karşıya kaldığı için, zorunluluk olarak uygulamaya koymuşlar ve halk desteğini de arkalarına alamamışlardır. Oysa Çin, 1978 yılında ekonomik reform programını yürürlüğe koyduğu zaman, herhangi bir krizle karşı karşıya değildir ve bu reformlara halkın geniş bir desteği söz konusudur. Diğer gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik reformların hızı ve içeriğinin nasıl olacağı, uluslararası finansal kuruluşlar ve bu kurumları kontrol eden yabancı hükümetler tarafından belirlendiği halde, Çin için böyle bir şey de söz konusu olmamıştır. Bir başka önemli nokta, Çin’in ekonomik liberalizasyona geçişte geniş, kapsamlı ve şok bir uygulama yerine, kademeli bir yaklaşımı benimsemiş olmasıdır (Öztürk , Sözdemir, Gövdere , 2006:7-8). Çin ekonomisi 1960-1970 yılları arasında başarısız bir performans göstermiş ancak 1978 yılındaki reform ile performansında artış görülmüştür. Tablo 2’den de görüldüğü gibi, 1975-1979 yılları arasındaki 5 yıllık ortalama büyüme hızı %6,8 iken; 1980-1984 yıllarında %9,6, 2005-2008 yıllarında ise %10,35 olarak gerçekleşmiştir. Çin 1978 yılından bugüne iki önemli konjonktürel dalgalanma yaşamıştır. Bunlardan ilki 1980 ve 1990 yıllarında meydana gelmiş ve GSYH rakamları zirveye ulaşmıştır. Ancak 1989-1990 yıllarındaki ekonomik ve politik karmaşa ikinci bir dalgalanmaya neden olmuştur. 1990-1994 yıllarında büyüyen GSYH 1994 yılından sonra daralma sürecine girmiştir.1980’lerdeki dalgalanma tüketimdeki artıştan dolayı meydan gelmişken; 1990’lardaki dalgalanma yatırımlardan kaynaklamıştır (Yılmaz, Koyuncu, 2005:17-18). 14 Tablo 2. Çin’in Beş Yıllık Dönem Ortalamaları ve Büyüme Oranı (%) Dönem 1960-1964 1964-1969 1970-1974 1975-1979 1980-1984 1985-1989 1990-1994 1995-1999 2000-2004 2005-2008 GSYH Ortalama Büyüme Oranları % -1,41 6,83 8,08 6,8 9,64 9,86 10,66 7,83 8,12 10,35 Kaynak:The World Bank,World Development Indicators,: http://www.indexmundi.com/china/gdp_real_growth_rate.html 1997–2002 yıllarını kapsayan ekonomik durgunluk döneminin temel özelliği ise, büyümede mutlak bir düşüşün ve buna bağlı olarak fiyatlarda durgunluğun yaşanmasıdır. Büyümedeki mutlak düşüşün asıl nedeni ise; verimsizlik veya teknoloji başarısızlığı olarak açıklanabilir. Reform ve kalkınma süreci başladığında KİT’ler ile özel teşebbüsler arasındaki verimlilik/teknoloji farkları çok fazla değildir. Ancak zaman içinde KİT’ler artık sadece devletin mali destekleri ve düşük faizli banka kredileri ile ayakta kalabilir hale gelmiştir. Bu dönemde KİT’lerin finansal pozisyonları kötüleşmiş ve karlılık oranları da azalmıştır. Örneğin, KİT’lerdeki karlılık oranları 1987’de %8’lerden, 1994’te %2’lere düşmüştür. 1996’nın ilk çeyreğinde ise, KİT’ler ilk defa bir bütün olarak zarar etmiştir. Bu amaçla, verimsiz olan küçük kamu işletmeleri özelleştirilmiş, büyük olanlar ise ekonomideki ağırlıklarına bağlı olarak devletin idaresinde kalmaya devam etmiştir (Gökdemir, Saray, 2005:5). Ayrıca ekonominin büyüme hızının azalmasıyla birlikte, işletmeler borçlarını ödemede zorlanmışlardır. Bankalar geri ödeme dönemlerini uzatmayı veya yeni krediler sağlamayı reddettiğinden işletmeler iflasla karşı karşıya kalmışlardır (Pingyao, 2003: 11–12). Çin’in oldukça geri üretim teknolojisine sahip olması yerel yönetimleri bu teknolojik açığı kapatmak için öncelikli strateji olarak, DYSY’ leri çekmeye 15 zorlamıştır. Bu nedenle yapılan teşvikler ise ülkede aşırı kapasite fazlasının oluşmasına neden olmuş ve sonuçta büyüme hızları düşmüştür. 1996 ve 1997’li yıllarda ortaya çıkan bu sorun, hem ülke içi talep hem de krizin yarattığı dış talep eksikliğiyle daha da artmıştır. Kapasite fazlasının bir başka nedeni olarak da 1991’den beri ülke içi tasarruf oranının %500 artması, fiyatlar üzerine sürekli düşürücü baskı yaparak deflasyon sorununu gündeme getirmiştir. Deflasyonist ortam kârları eriterek yatırımları azaltmış, doğal olarak da büyüme yavaşlamıştır. 2002 yılından sonra ekonomi yeni bir büyüme sürecine girmiştir. Bu büyüme sürecini etkileyen durum ise Çin mallarına gelen büyük talep ve ülke içi yatırımların büyümesidir. Bu dönemdeki yatırım artışlarının nedeni ise, devlet denetiminde olan bankaların verimli kredi dağıtamamalarıdır (Yücel, 1999: 2). 2004 yılında dünya ekonomisi, son üç yılın en büyük ortalaması ile %5,1 büyürken, Çin %9,5 oranında büyümüştür. 2005 yılında dünya ekonomisi yaklaşık %5 oranında büyürken, Çin %9,3 oranında büyümeyi başarmıştır Yatırımlardaki artışlar ise %3’lere çıkmıştır. Bu başarının ardından Çin’in ekonomik gelişmesi artarak devam etmiştir. 2005 yılındaki bazı önemli makro verilerdeki gelişmelere bakıldığında Çin’in 1978’den beri yaşadığı değişim ve gelişim göze çarpar (Jimenez, 2006:2). Çin’in bir dönem yaşadığı SARS hastalığı da ekonomisini olumsuz etkilemiştir. Çin’de SARS hastalığının ilk çıktığı yer Guangdong eyaletidir. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) açıkladığı rakamlara göre 1 Kasım 2002 ile 5 Nisan 2003 arasındaki dönemde en fazla SARS vakası 49’u ölümle sonuçlanan 1220 vaka ile Çin Halk Cumhuriyeti’nde görülmüştür. Hong Kong’da 20’si ölümlü 800 vaka, Singapur’da 6’sı ölümlü 101 vaka, Vietnam’da ise 4’ü ölümlü 59 vaka görülmüştür. Tüm dünya genelinde ise toplam 2416 SARS vakası tespit edilmiş, hayatını kaybedenlerin sayısı ise 89 kişi olmuştur. SARS’ ın doğrudan etkileri öncelikle turizm sektörüne ve genel olarak işgücüne olmuştur. Uzakdoğu’ya seyahat rezervasyonları SARS hastalığı ortaya çıktıktan sonra iyice azalmaya başlamıştır. SARS, bölgede işgücünü de büyük ölçüde etkilemiştir. Hastalık kitlesel boyutta insanları etkilemiyor olsa da alınan önlemler nedeniyle şirketlerin insan gücü zayıflamıştır. Örnek verecek olursak; Singapur’da o dönemde 1700 kişi karantinaya alınmış ve evlerinden çıkmaları yasaklanmıştır. Birçok 16 firma personeli ikiye bölüp vardiya halinde çalıştırılmış ve bu şekilde bir grubun hastalığa yakalanması durumunda ikinci grubun devreye girmesi sağlanmıştır ( www.arsiv.ntvmsnbc.com ). Çin ekonomisine sektörler itibariyle bakarsak; Çin’ de ilk reform hareketi tarım sektöründe başlamıştır.1950 sonrasında tarım sektöründe özel mülkiyet kaldırılmış, topraklar komün mülkiyetine çevrilmişti. Komün içerisinde çiftçiler birlikte yaşıyorlar ve yönetim tarafından öngörülen ürünleri üretiyorlardı. Komün sistemi içerisinde sağlık ve eğitim hizmetleri sunularak eşitsizlikler giderilmeye çalışılıyordu. Ancak bu sistem yoksul köylüler için olumlu olmuşsa da üretim artışında ciddi bir gelişme gösterememiştir. Ancak 1978 de tarım sektöründe sözleşmeli aile sorumluk sistemine geçildikten sonra toprak belirtilen üretimi gerçekleştirdiği sürece çiftçinin kullanımına sunulmuştur. Ayrıca ürettikleri ürünleri belirlenen miktar üzerindeyse kendi hesaplarına işleyebilme hakkı verilmiştir. Devlet ürettikleri ürünleri daha yüksek fiyattan almayı taahhüt etmiştir. Toprak mülkiyeti komünün, ancak kullanma hakkı çiftçi ailelerin olmuştur. Arz talep dengesizliği, Çin’de diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha farklı bir gelişmeye yol açmıştır. Çiftçiler kendi ihtiyaçlarını kendilerini karşılamak için üretim atölyeleri oluşturmuşlardır. Çin’de gelişmiş insan gücü çiftçilerin bir kısmının çiftçilik yanında, emek yoğun üretim yapmalarına zemin hazırlamıştır. Böylece Çin’de hızlı büyümeyi sağlayan en önemli unsurlardan ‘kırsal küçük işletmeler’ faaliyet göstermeye başla- mıştır (Özsoylu, 2006:30-33). Çin mucizesinin gerçekleşmesinde büyük önemi olan kırsal küçük işletmelerin milli gelire sağladıkları katkının %30 civarında, toplam sanayi üretiminin ise %45 ‘ini ürettikleri tahmin edilmektedir. Kırsal küçük işletmelere 1979 yılında itibaren göz yumulmuş, 1981 yılında ise ekonominin tamamlayıcı unsuru olarak sadece belli sektörlerde faaliyette bulunmalarına müsaade edilmiştir. Öngörülen faaliyet alanları; tarım sektörü mal ve hizmet üretimi, sanayi sektörü girdi ve yan sanayi üretimi, hizmet sektörü terzilik, otel işletmeciliği vs.dir.Bu kısıtlamalar 1990 başına kadar devam etmiş ve daha sonra faaliyet alanları genişletilmiştir.Kırsal küçük işletmelerinin Çin ekonomisine çok önemli bir diğer katkısı da kırsal alandan kentlere göçü önlemesidir.Kırsal küçük 17 işletmelerin varlığı bölgesel kalkınmanın yanı sıra Doğu-Batı unsurunu da hafifletmiştir.Çin de DYSY ülkenin doğu sahillerinde yoğunlaşmıştır.Ülkenin doğusu gelişmiş iken batısı geri kalmıştır.Kırsal küçük işletmeler bu uçurumun artmasına mani olmuştur.Kırsal küçük işletmeler kamu gelirlerine de önemli katkı sağlamaktadır. Kırsal işletmelerin ödedikleri vergiler 1998 yılında toplam kamu gelirlerinin %30 ‘unu oluşturmaktadır. Bu işletmeler aslında özel girişimin ilk örnekleridir (Özsoylu, 2006:35-38). Tarım sektörünün GSYH içindeki payı 1983 den sonra giderek azalma göstermiş ve Tablo 3’de de görüldüğü gibi %33 den 2007 de %11,7’ye seviyesine gerilemiştir. Tarım sektörünün GSYH içindeki payının azalmasının nedeni sanayi sektöründeki gelişmeden kaynaklanmaktadır. Ancak tarım sektöründeki verimlilik artışı nedeniyle toplam üretim artmış ve tarım sektörünün katma değeri yükselmiştir. Ayrıca daha az kişiyle aynı üretim sağlanmış, çifçilerin geliri artmış ve burada ortaya çıkan işgücü fazlası imalat sanayiye yönlendirilmiştir.1980‘ li yıllarda tarım sektörünün GSYH içindeki payı düşerken hizmet sektörünün payı artmıştır. 2002 yılı itibariyle Çin’in GSYH’ nın %50 si sanayi sektörü tarafından gerçekleştirilmiştir. Ancak 1978 den sonra Çin’in sanayi sektörünün GSYH içindeki payı hızlı bir yükseliş gösterememiştir. Çünkü imalat sanayideki üretim göreceli olarak daha sermaye yoğundur. Rekabetçi mallar üretmek, modern makineler gerektiriyordu ve bu malzemelerin ithal edilmesi gerekliydi. Bunun üzerine Çin yabancı sermaye yatırımlarını ülkeye çekme ve bu yolla sanayi için gerekli olan teknoloji ve bilgiyi ithal etme yoluna gitmiştir. Reform süresi boyunca KİT’lerin önemi azalmış,1970’lerde imalat sektörü üretiminin %80 ‘i devlet işletmeleri tarafından gerçekleştirilirken, 2002 yılında bu oran %15,6 ‘ya düşmüştür (Yılmaz, Koyuncu, 2005:21-23). 18 Tablo 3. GSYH' nın Sektörlere Göre Dağılımı ( % ) YIL 1960 1963 1970 1973 1980 1983 1990 1993 2000 2002 2003 2005 2007 SANAYİ 44,89 33,15 40,49 43,11 48,52 44,59 41,61 47,43 50,22 51,09 52,9 47,3 49,2 TARIM 22,32 39,93 35,22 33,35 30,09 33,04 27,05 19,87 16,35 15,38 14,8 12,5 11,7 HİZMET 32,8 26,92 24,29 23,54 21,39 22,37 31,34 32,7 33,42 33,53 32,3 40,3 39,1 Kaynak: The World Bank, http://www.indexmundi.com/china/gdp_compositi on_ by_sector.html Tarımda uygulanan Aile sorumluluk Sistemine benzer bir sistem Anlaşmalı Sorumluluk sistemi adıyla sanayiye de uygulanmıştır. Özellikle küçük işletmelerde uygulamaya konulan bu sistemde, yöneticiler kendilerini atayan yerel yetkililere karşı belli bir üretim miktarı, kalite, zamanında üretim, sermaye birikimi vb. gibi sorumluluklar yüklemektedir. Böylece hem üretim artmış, hem de denetleme imkanı oluşmuştur. Bu şekilde rekabet baskısı ile verimlilik yükselmiş, verimlilik karlılığı beraberinde getirmiştir. Karların şirkette kalması yönetici ve çalışanlara dağıtılması üretim motivasyonunu arttırmıştır. Bu uygulama sonrasında başarılı olamayan küçük işletmelerin kapanmasına göz yumulmuştur. Büyük işletmeler için ise uygulamalar çok farklıdır. Çin devleti büyük KİT’lerin gelişmesi için büyük sübvansiyonlar ve katkılar sağlamaktadır. Maddi katkıların yanı sıra, altyapı ve ihracat kolaylıkları sağlanmakta, piyasa koşullarında çalışmalarına izin verilmektedir. 2010 yılına kadar öncelikli sektörler; demir çelik, beyaz eşya, elektronik, gemi inşası ilaç endüstrisi olarak belirlenmiştir. Sanayi sektöründeki KİT’lerin yeniden yapılandırılmasının sonucunda yaklaşık 6500 büyük ve orta ölçekli KİT ‘in %70 i yeniden organize edilerek veya birleştirilerek karlı işletmeler haline getirilmiştir. Sanayi sektörünün yanı sıra KİT reformu, turizm, ulaşım ve haberleşme sektörlerinde de olumlu etki 19 yapmış ve bu sektörler rekor büyüme seviyesini yakalamıştır (Özsoylu, 2006:2122). İşletmeler arasındaki yatay bağlantıların etkin şekilde teşvik edilmesi ve işletme gruplarının oluşturulması ile fiyat reformunun uygulanması ve bir piyasa sisteminin geliştirilmesi öngörülmüştür. Yine, planlama, kamu maliyesi ve bankacılık sistemlerinde reformların uygulanması ve makro-ekonomik yönetim aşamalı olarak en işlevsel hale getirilmesi ile doğrudan planlamaya dayalı yönetimin kapsamının daraltılması, piyasanın belirleyici rolünün buna uygun olarak güçlendirilmesi planlanmıştır. Çin’in dış ticaretinin reformu, uluslar arası uygulamalar ve Çin’in somut durumuna uygun olarak sürdürülmesi; ihracat sübvansiyonları ve ithalat vergilerinin kaldırılması, ticarî mallara ilişkin kotalar ve lisans zorunluluklarının önemli ölçüde azaltılmış olması ve zorunlu ithalat ve ihracat planlamasına son verilmesi gibi hedefler de yine söz konusu reformlar çerçevesinde öngörülmüştür. Gelir dağıtım sisteminin ıslah edilmesi, “Herkese çalışmasına göre” ilkesinin korunmasıyla birlikte, çok çeşitli gelir dağıtımı biçimleri kullanılması da aynı reform uygulamalarının bir parçası olarak ortaya çıkmaktadır (Qin, 1997: 97). Söz konusu yapısal reformlara dayalı olarak Ekim 1992’de yapılan ÇKP 14. Ulusal Kongresi, bir sosyalist piyasa ekonomisi sisteminin oluşturulmasını Çin’in ekonomik reformunun hedefi olarak belirleyerek Çin milli ekonomisinin gelişiminde tarihî bir değişikliğinin işaretini vermiştir. Mart 1993’te toplanan 8.Ulusal Halk Kongresinin Birinci toplantısında kabul edilen anayasa değişikliği ile “Çin Tarzı Sosyalist Piyasa Ekonomisi”nin uygulanabilmesi anayasal güvenceye alınmıştır. Çin ekonomisinin küresel piyasada bir rakip konumunu elde etmesini sağlayan dinamikler özellikle 2008 yılında ortaya çıkan ekonomi krizi sonucunda kapitalist sistemin çarpıklıklarına karşı sosyalist sistemden gelen planlı ekonomi araçlarını etkili bir şekilde yapılandırmasından geçmektedir. Buna göre, Kasım 1993’te Çin Komünist Partisi Merkez Komitesinin toplantısında Çin Tarzı Sosyalist Pazar Ekonomisinin oluşturulması için yeni düzenlemeleri ortaya atmıştır. Buna göre, Çin’in “Çin Tarzı Sosyalist Pazar Ekonomisi” ile devlet tarafından makro düzeyde kontrol edilen 20 piyasanın kaynakların tahsisi için temel teşkil edeceği öngörülmüştür. Çin’in ekonomik yapısal reformu için genel plan ve eylem programı olmuştur. Bugün, Çin ekonomisinin dinamikleri göz önüne alındığında birçok yapısal, kurumsal ve işlevsel unsurun ortaya çıktığı görülmektedir. Devlet ve piyasa ilişkisinin önemli olduğu ve tamamen serbest piyasa koşullarına terk edilmeyen piyasanın daha verimli işleyeceği düşünülen sistemde çeşitli mülkiyet biçimleri birlikte geliştirilirken kamu mülkiyeti, esas mülkiyet şekli olmaya devam etmektedir. Devlete ait işletmelerin işletme mekanizmasında, piyasa ekonomisi şartlarına uygun değişiklikler yapılmış; işletmelerin mülkiyet hakları ve sorumlulukları açıkça tanımlanmış, devletin görevleri bu işletmelerin görevlerinden ayrılmıştır. Ayrıca, kentsel ve kırsal pazarları birleştiren ve kaynak tahsisini en uygun hale getiren açık ve birleştirilmiş bir Ulusal Pazar Sistemi oluşturulmuştur. Bu yapısal değişimler Çin’in ekonomik büyümesindeki temel dinamikler olarak tanımlanmaktadır (Rodrik, 2006:25). Yine, verimliliğe öncelik veren ve dağıtımda hakkaniyetin dikkate alındığı bir dağıtım sistemi oluşturulmuştur. Fakat gelir dağılımı konusunda bazı bölgelerin ve kişilerin daha önce refaha kavuşacağı öngörülmekte ise de ülkenin ortak refah yolunda uzun vadede ilerleyeceği vurgulanmaktadır. Kentsel ve kırsal kesimlerde yaşayanlar için Çin’in ulusal özelliklerine uygun olan ekonomik kalkınma ve sosyal istikrarı destekleyen sosyal güvenliği garanti eden çok katlı sosyal güvenlik sistemi kurulmuştur. Çin bahsedilen ekonomik reformları, bazı yapısal reformları ve bunun desteklediği bazı modelleri yürürlüğe koymak suretiyle hayata geçirmiştir. Bu modeller esas itibariyle Çin’in ekonomik anlamda büyümesine hizmet etmeleri için düşünülmüştür. Tek çatı altında “Dış Dünya’ya Açılma Modeli” olarak anılan bu model Çin’deki temel ekonomik reformların başlatıldığı yıllardan itibaren bakıldığında başarıya ulaştığı görülmektedir. Bu başarı diğer dünya ülkeleri ile karşılaştırıldığında ihracat rakamları ile Çin’in hedeflemiş olduğu dışa açılma politikasının gerçekleşmiş olduğu görülmektedir (Qin, 1997:101–102). Üretimde dünyada ABD’nin ardında gelen Çin dünyanın yeni üretim merkezi olmuştur. Dünyada üretilen bilgisayarların, kameraların, fotokopi 21 makinelerinin, soğutucu, televizyon, buzdolaplarının çoğu Çin’de üretilmektedir. Çin küresel ekonomi içinde ihracat için üretim merkezi olmaya başlamıştır.1978 yılında GSYH’ sının % 5 ini ihraç eden Çin, 2004 yılında GSYH’ sının %40’ını ihraç etmektedir (World Bank, 2006). 1978 sonrası neredeyse her yıl Çin’in ihracatının büyüme hızı dünya ihracatının büyüme hızını aşmıştır.1990 yılında Çin’in dünya ihracatındaki payı %1,2 iken, bu oran 2002’de %4,2 seviyesine ulaşmıştır. İhracatçı ülkeler sıralamasında 2002 yılında 5.sıraya yükselmiştir. 2002 yılında Çin’in toplam ticaretinin %60‘ını Asya ülkeleri ile olan ticaret oluşturmaktadır. Çin’de 1994 yılında ihracatındaki büyüme renminbi’ nin devalüe edilmesine bağlı olarak artış göstermiştir. İhracat 91,7 milyar dolardan 121 milyar dolara yükselmiştir. Fakat 2004 yılından sonra Çin’in ihracatındaki büyümede önemli bir düşüş gözlenmiş ve 2008 yılında 17,3% ile son 5 yılın en düşük değerine ulaşmıştır. İhraç pazarlarındaki talep daralmasına paralel olarak, 2008 Kasım’da Çin’in ihracatındaki büyüme önceki yıllara oranla azalmış ve ithalatındaki büyümede gerilemiştir (http://www.dragonomi.com). İTHALAT BÜYÜMESİ İHRACAT BÜYÜMESİ 2004(H1) (H2) 2005(H1) (H2) 2006 (H1) YIL (H2) 2007 (H1) (H2) 2008 (T) 0 10 20 YÜZDE % 30 40 50 Grafik 1. Yıllara Göre Çin’in İhracat ve İthalat Büyüme Oranları ( H1: 01-06 AY DÖNEMİ,H2:07-12 AY DÖNEMİ, T: 01-12 AY DÖNEMİ) Kaynak: National Bureau of Statistics, China Economic Indicators Deutsche Bank Research , http://www.business-in-Asia.com Son beş yılda Çin ihracatını yaklaşık dört kat arttırmıştır. Çin’in en fazla ihracat yaptığı ülke 2006,2007 ve 2008 yıllarında ABD olmuştur. ABD’yi sırasıyla Hong Kong, Japonya, Güney Kore, Almanya ve Hollanda izlemiştir. 22 Ancak, gelecekte Çin’in ihracatındaki başlıca ticari ortakları değişecek gibi görünmektedir. Singapur, İtalya, İngiltere ve Güney Kore gibi ekonomilere yönelik ihracat artış oranları ABD’ye yönelik ihracat artış oranını geçmiştir. (DTM, 2007:37) 2008 Ağustos ayında açıklanan verilere göre Çin’in AB’ye karsı ticaret fazlası %24 yükselmiş ve bu süre içerisinde Çin’in ikinci büyük ticari ortağı ABD olmuştur. ABD’ye ihracat 140.39 miyar dolar ile %9.9 artış göstermiştir. Japonya ise % 19.2 artış göstererek 154.53 milyar dolarlık ticaret hacmi ile Çin’in en büyük 3. ticari partneri haline gelmiştir. (www.dragonomi.com) Tablo 4. Çin İhracatındaki Büyüme Oranları (2003-2008) YIL İHRACAT(Milyar $) YÜZDE DEĞİŞİM (%) 2002 325,6 - 2003 438,4 34,6 2004 593,4 35,3 2005 762,0 28,4 2006 969,1 27,1 2007 1.218,0 25,6 2008 1.428,9 17,3 Kaynak: Morrison ,2009:8 . Çin’in ithalatı ise, 2006 yılında 2005 yılına kıyasla %19,9 artarak 791,5 milyar $’a ulaşmıştır. 2008 yıllında ise bu rakam 1.131,5 trilyon $’a ulaşmıştır. Çin’in en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında ilk sırayı Japonya almış, onu Güney Kore, Tayvan, ABD, Almanya ve Malezya takip etmiştir ( DTM,2007:38 ). 23 Tablo 5. Çin İthalatındaki Büyüme Oranları (2003-2008) (Milyar$) YIL İTHALAT YÜZDE DEĞİŞİM (%) 2002 295,2 - 2003 412,8 39,8 2004 561,4 35,9 2005 660,1 17,5 2006 791,5 19,9 2007 955,8 20,7 2008 1.131,5 18,38 Kaynak: Morrison, 2009:8 Çin 2008’in ilk 7 aylık ticaret fazlası önceki döneme göre 136.82 milyardan dolardan %9.6 gerilemiş ve 123.2 milyar dolar olmuştur. İhracat fazlasındaki gerilemenin dış nedenleri ise ABD ekonomisindeki durgunluk ile artan hammadde ve petrol fiyatlarıdır. Buna karşın ticaret fazlasındaki azalmada en büyük pay Çin’in uyguladığı daraltıcı para politikası tedbirleridir. Avrupa Birliği 243 milyar dolarlık ticaret hacmi ile hem ithalatta hem de ihracatta Çin’in en büyük ticari ortağı olmuştur. Haziran – Temmuz ayları arasında Çin ve AB ticaret hacmi %27.9 genişlemiştir. Çin’in Avrupa Birliği’ne yaptığı ihracat %27.1 artarak 165 milyar dolara yükselmiştir. İthalattaki %29 artışla ve Çin’in Avrupa Birliği’nden ithal ettiği mallar toplamı 78.1 milyar dolar ulaşmıştır. Çin’in dünya ile olan ticari ilişkileri arttıkça ticaretinin bölgesel ve sektörel yapısı da değişime uğramıştır. Çin’in özellikle gelişmiş ülkelere gerçekleştirdiği ihracatta son yıllarda önemli artışlar kaydedilmiştir. Çin’in başlıca ihraç ürünleri arasında ayakkabı, oyuncak, giyim eşyası basit imalat sanayi ürünleri yer almış ve toplam ihracatın yaklaşık %40’ını oluşturmuştur. Diğer %60’lık bölümü ise tekstil ürünleri, makine ve ulaşım ekipmanları, basit elektronik ürünler oluşturmuştur. Çin’in piyasa ekonomisine yönelik reformları, ucuz işgücü arzı, yabancı sermayeyi çekme yeteneği, yabancı şirketlerle ortaklıklarından kaynaklanan verimlilik artışı ve düşük üretim maliyetleri Çin’in karşılaştırmalı üstünlüğünün kaynaklarını oluşturmaktadır. Japonya, ABD, Tayvan ve Güney Kore ve diğer 24 ülkeler üretim süreçlerinin emek yoğun kısmını Çin’e kaydırmaktadırlar. Ülkelerin üretimlerini Çin’e kaydırmakla maliyetlerini %20- %30 azalttığı görülmektedir (Bank of China Group,2002) . Çin’e ağırlıklı olarak sanayileşmiş ülkelerden doğrudan yabancı sermaye yatırımları gelmektedir. 2000‘li yılların başlarında Çin’e gelen yabancı sermayenin %60’ı yeni sanayileşen Hong Kong, Singapur, Tayvan, Güney Kore , %20’si de ABD ve AB kaynaklı olmuştur. Çin’in ticaret yapısında bir dönüşüm yaşanmıştır. Çin’in Asya ülkelerinden gerçekleştirdiği ithalat artarken, ihracat öncelikli olarak gelişmiş ülkelere, özellikle de ABD ve Avrupa’ya yönelmiştir. Bu dönemde Çin’in dünyanın diğer bölgelerinden gerçekleştirdiği ithalatta önemli artışlar yaşanmıştır. 2003 yılında Çin’in Latin Amerika’dan gerçekleştirdiği ithalat %81 oranında artarken, Afrika’da gerçekleştirdiği ithalat %54 oranında artmıştır. ÇHC bu gelişmeler paralelinde gelişmekte olan ülkeler içinde en büyük ithalatçı ülke konumundadır. 1.3. Çin Ekonomisinin Özellikleri Dünya ekonomi tarihinde bugüne kadar hiçbir ülke Çin ekonomisi kadar süratle büyümemiştir. Genel olarak bakılırsa Çin’in ekonomik başarısı; büyük ölçüde istikrarlı hükümetlere, yüksek tasarruf ve yatırım oranlarına, dinamik ticarete, yatırım ve sanayi politikalarına, stratejik planlamaya, enflasyonun ve kamu açıklarının kontrolüne ağırlık veren makro ekonomik politikalara dayanmaktadır (Sandıklı ve diğerleri, 2005: 331). 1989–2005 arası dönemde her yıl ortalama yüzde 9,3 düzeyinde istikrarlı bir kalkınma hızını sürdürebilen Çin’de büyüme oranı 2003 yılında yüzde 9,1, 2004’te yüzde 9.25 ve 2005’te yüzde 9,8 olarak gerçekleşmiştir. Çin’de enflasyonun yüzde 5’lerin altında seyretmesi, asgari ücretle yasamaya çalışan 1 milyar kadar insanın alım gücünü olumlu etkilemektedir. Çin 1 milyarı geçen nüfusu ile sadece pazardaki tüketiciyi değil aynı zamanda sosyalist pazar ekonomisi modeli ile de dünya pazarları için rekabete dayalı yeni bir üretimi ifade etmektedir. Sosyalist pazar ekonomisi 1970’li yılların sonlarından itibaren Deng Xiaoping tarafından ortaya konmuştur. 25 Çin’in sosyal ve ekonomik açıdan geçirmekte olduğu değişim Şangay gibi sanayi ve ticaret merkezlerini Los Angeles, San Francisco gibi merkezlere alternatif olarak ortaya çıkarmıştır. Çin, planlı ekonomiden serbest ekonomiye geçiş sürecini, 1978’den beri uyguladığı reformlarla yumuşatarak sistem çatışmasının yaşanmasını engellemiştir. Bu büyük ülke 1990–2003 yılları arasında toplam ihracatını 8 katına, kişi başına düşen milli gelirini de 3 katına çıkarmıştır. Ayrıca 50 milyar doları aşkın doğrudan yabancı yatırımı da ülkesine çekmiştir. Çin’in ABD’den sonra dünyada en fazla yabancı yatırım çeken ülke olmasında bölgesel ve küresel düzeydeki çabaları etkili olmuştur. Ayrıca 2001 yılında DTÖ’ ye üye olması, yabancı yatırımcıların Çin yönetimine olan güvenini de artırmıştır. Tekstil kotalarının 1-Ocak–2005 tarihinden itibaren DTÖ tarafından tamamen kaldırılmış olması Çin’i dünya ticaretinde ciddi bir tehdit olarak ortaya çıkarmıştır. Çin tarafından uygulanan sanayi ve dış ticaret stratejilerinin özelliklerinden bazıları, stratejilerin dışa dönük olması; serbest piyasa güçlerine ve piyasa mekanizmasına bağlı olması; ekonominin büyümesini sağlayan itici gücün ihracat olması; ekonominin liberalleşmesinin temel unsur olarak kabul edilmesidir (Sandıklı ve diğerleri, 2005: 331; Celil, 2001: 272). Bu stratejilerin olumlu sonuçları; düşük enflasyon, fiyat istikrarı, yüksek büyüme hızı, ihracatta büyüme ve dış borçlarda azalma olmasıdır. Diğer bir deyişle, uluslararası piyasa ya da kurumlardan borçlanılması, yabancı yatırımlara izin verilmesi söz konusu değildir ve milli paranın döviz kuru devlet tarafından belirlenmektedir. Çin’de izlenen ekonomik sistemin kapitalist sisteme yakın olduğu söylenebilir fakat Çin’de önemli ekonomik politikaları uygulayabilmek için gözetim altına alınan dış pazara açılma devlet tarafından uygulanmıştır. Çin’in uyguladığı model, “Sosyalist Pazar Ekonomisi” olarak adlandırılabilmektedir. Çin gerçekleştirdiği yüksek büyüme hızına rağmen kişi başına düşen milli gelir seviyesi bakımından orta gelirli ülkeler grubunda yer almaktadır. Çin GSMH’ sinin yarıdan fazlası dış ticaretten elde edilmektedir. Ekonomik gelişmede sektörlerin payı, az gelişmiş ülkelere özgü bir dağılım göstermektedir. Örneğin, hizmet sektörünün üretim ve dış ticaretteki yeri zaman zaman sanayi sektörünün gerisinde kalmaktadır. Hizmet sektörü Çin GSMH’ sinin üçte birini 26 oluşturmakta ve ekonomideki istihdamın yüzde 85’ini sağlamaktadır. Çin 2050 itibariyle ölçek açısından ABD ekonomisine yetişmiş olacağı öngörülmektedir. Çin ile birlikte dünyadaki ekonomi merkezi olma cazibesinin Asya’ya kayacağı ve ABD’nin etkinliğinin azalacağı tahmin edilmektedir. Çin’in kişi başına düsen gelir açısından alt sıralarda yer alması, nüfusunun çok olmasından kaynaklanmaktadır. Çin haftada 1 milyar dolar yatırım almaktadır (Sandıklı ve diğerleri, 2005: 331). Tablo 6. Çin’in Ülkeler ile Karşılaştırmalı Kişi Başına Düşen Geliri (Milyar $) S-KBYG S-GSYH (milyar dolar) (milyar dolar) Ülke 2007 2008 ABD 45.176 47.050 Çin 8.486 9.431 Hindistan 4.031 4.336 Japonya 34.011 35.377 Almanya 32.179 33.346 Kaynak:http://www.milliyet.com.tr/2007/04/20/ekonomi/eko01.html S-KBYG:Satın alma gücü paritesine göre kişi başına yurt içi gelir. S-GSYH:Satın alma gücü paritesine göre gayri safi yurt içi hasıla Çin ile Asya arasındaki ticaret hacmi 2005 yılında 130,4 milyar dolara ulaşmıştır. Bu miktar 2004 yılına göre yüzde 23,1 artış göstermiştir. Bu arada Çin ve Dünya Bankası arasındaki işbirliği ilişkilerinin sürekli yoğunlaşması Çin’i, Dünya Bankası’ndan en çok borç alan ülke konumundan, Dünya Bankası’nın önemli bir hissedarı ve stratejik işbirliği ortağı durumuna getirmiştir. Çin son 25 yıl içinde Dünya Bankası’ndan toplam 40 milyar dolar kredi almıştır (http://tr.chinabroadcast.cn). Çin’de yabancı sermaye girişi fazladır ama yerlilerin de tasarruf oranları çok yüksektir. 2004 yılında tasarrufların GSYH’ye oranı yüzde 49,8’dir. Buna bağlı olarak yerlilerin yatırımları da yüksek sayılabilecek oranlardadır. 2004’te sabit sermaye yatırımları GSYH’nin yüzde 46,6’sına denk gelmiştir. Çin’in dış 27 ticaret fazlası 2005 yılında bir önceki yılın 3 katına çıkarak 101,88 milyar dolar olmuştur. 2005’te ihracatı yüzde 28,4 artarak 762 milyar dolar, ithalatı ise yüzde 17,6 artışla 660 milyar dolar olmuştur. Böylece Çin’in toplam küresel ticareti 1.42 trilyon dolara ulaşmıştır. Çin’in AB ile yaptığı iki yönlü ticaret 2005 yılında yüzde 22,6 artışla yaklaşık 217,3 milyar doları bulmuştur (DTM, 2007:22) Çin dış dünyaya açılmaya başladığından beri GSYH’nın yaklaşık %35 ini yatırım olarak gerçekleştirmiştir. Bu yüksek yatırım oranını bir kısmı Çinlilerin gelirlerindeki hızlı artış ve yüksek tasarruf eğilimleridir.1980 yılından bu yana ,Çin GSMH nın yaklaşık %40 ını tasarruf etmektedir. 1990 yılından sonra Yabancı yatırımların Çin’e yoğun olarak gelmesiyle özel sektör yatırımları yaklaşık 2 katına çıkmıştır. Çin’in topladığı vergiler 382 milyar dolara ulaşmıştır. Toplanan vergideki bu artış bir önceki yıla göre yüzde 20’lik bir fark kaydetmiştir. Çin’in devlet kasasına giren vergi gelirlerindeki yükseliş, artan kişisel gelirlerin ve şirket kârlarının işareti olarak kabul edilmektedir. Çin dünyanın en çok enerji üreten birinci, en fazla enerji tüketen ikinci ülkesidir. Çin’de gerçekleşen sanayi üretiminin yaklaşık yüzde 75’i kamu işletmeleri tarafından gerçekleştirilmektedir. 2003 yılı verilerine göre tarım sektörü Çin ekonomisine yüzde 14,6 oranında katkıda bulunmuş ancak işgücünün yüzde 42,6’sına denk gelen 313 milyon çalışanı istihdam etmiştir. 2004 yılında tarım üretimi doğrudan sübvansiyonlarla desteklenmiş ve 455 milyon tonluk üretim hedefi aşılmıştır. Bu da artan tahıl fiyatlarının 2005 yılından itibaren durulmasına ve enflasyonist baskıların azalmasına olanak vermiştir (DTM, 2007:22 ). Çin 1990 ların başlarında dünyadaki ortalama ticaret tarife oranlarının en yüksek olduğu ülkeler arasındaydı. 1991-1993 yılları arasında ortalama gümrük vergisi oranları %42 iken, Çin’in DTÖ katıldığı yıl olan 2001 de ithal mallar üzerindeki ortalama tarife oranı %14 ‘e düşmüş, 2005’de ise %9,9 a kadar gerilemiştir. 28 Tablo 7. Çin'in Ortalama Gümrük Vergisi Oranları (%) Yıl Vergi Oranı(%) 1992 42,9 1993 39,9 1994 36,3 1995 19,8 1996 23,6 1997 17,6 1998 17,5 1999 17,0 2000 16,4 2001 14,0 2002 12,7 2004 10,4 2005 9,9 Kaynak: Yongzheng,2003:5, Çakmak, 2008 :253-268. Çin’de hizmet sektörü henüz gelişmemiş olmasına rağmen DTÖ yükümlülükleri uyarınca reformlara tabi tutulmaktadır. Ülkede bankacılık sektörünün yüzde 60’ı dört büyük bankanın elindedir ve bu bankalar sık sık devlet müdahalesine maruz kaldığı için sağlıklı bir yapıya sahip değillerdir. Asya Kıtası’nda Japonya’dan sonra ikinci büyük borsa Çin’de yer almaktadır. 2005 yılı ve sonrasında is dünyası finansmanının banka kredilerinden çıkarak sermaye piyasalarına kayması beklenmektedir (China Statistical Yearbook, 2006). Çin’de sermaye çıkışları Çin hükümeti tarafından sıkı bir şekilde sınırlandırılmakta ve kontrol edilmektedir. Döviz hareketleri bankalar aracılığıyla gerçekleştirilmek zorundadır.2010 yılına kadar yabancı bankalar Çin vatandaşlarına hem renmimbi hem de yabancı para üzerinden hizmet sunabileceklerdir.Fakat Çin yabancı bankaların piyasa paylarını hızlı bir şekilde arttırmalarına engel olmak için bazı önlemler almaktadır.Örneğin;lisans almak ve şube ağını genişletmek oldukça maliyetli bir işlem durumuna getirilmiştir.(Yılmaz ve Koyuncu,2005:13) 29 Çin, 1978 sonrasında ekonomik serbestleşme sürecine girmiş, tarım reformuyla açlık sorununa çare bulmak için çabalamış, ağır sanayiden hafif sanayiye geçiş yaparak Doğu sahillerinin zenginleşmesine ön ayak olmuş ve bugün artık gelişmekte olan ülkeler sınıfından gelişmiş ülkeler sınıfına doğru yol alan bir ülke konumuna gelmiştir. Ayrıca, Çin demir-çelik endüstrisinde dünyanın en büyük üreticisi ve ithalatçısı konumundadır. AR-GE çalışmalarına dünyada en fazla kaynak ayıran ikinci ülkedir. Uluslar arası ticarette ABD ve Almanya’nın ardından üçüncü sıradadır. Dünyanın en büyük nüfuslu ve altıncı büyük ekonomisi olan Çin küresel ekonomiyi büyük ölçüde etkilemiş ve etkileyecektir. Çin’in bu ekonomik gelişim süreci gelişmiş ülkeler için nispeten fırsat olurken, dünyanın geri kalanı için tehdit olarak nitelendirilebilmektedir. 2006 yılında Çin’de AR-GE harcamaları 141,7 milyar $ iken 2008 de bu rakam 216.8 milyar $’a ulaşmıştır. ABD, Japonya ve Almanya’ da gibi ülkelerde AR-GE harcamalarına yapılan yatırımlar Çin’e göre daha yavaş artış göstermiştir. Tablo 8. 2006-2008 Yılları AR-GE Harcamaları (Milyar $ ) ABD Çin Japonya Almanya Fransa Hindistan Rusya 2006 343.000 141.706 136.692 63.541 42.143 38.850 17.334 2007 353.000 174.958 143.501 64.608 43.977 41.810 18.000 2008 365.000 216.824 150.379 65.694 45.898 44.996 18.692 Kaynak: Global R&D 2008 Report, http://www.rdmag.com. UNCTAD’a göre, Çin Halk Cumhuriyeti Ar-Ge harcamaları bakımından gelişmekte olan ülkeler arasında ilk sırada yer almaktadır. Teorik olarak, Ar-Ge ile ekonomik büyüme arasındaki yakın ilişki dikkate alındığında, Çin Ar-Ge faaliyetlerinin uzun dönemde ekonomik büyümesine katkı sağlayabileceği ifade edilebilir. UNCTAD’ın yaptığı bir tahmine göre, Çin Halk Cumhuriyeti 20052009 döneminde yüzde 61.8 oranında en cazip Ar-Ge bölgesi olarak saptanmıştır. Yani, Çin Halk Cumhuriyeti, gelişmekte olan ülkeler arasında Ar-Ge bakımından önde gidecek bir ülke konumunda olacaktır ( UNCTAD, 2005:105-153 ). 30 Çin’in bölgeleri arasındaki dengesiz gelişme, kırdan kente göç ve nüfusun hızla yaşlanmasının doğuracağı sosyal sorunlar ekonomik gelişimin sürekliliğini tehlikeye düşürebileceği düşünülmektedir. Fakat Çin’deki büyümenin; verimlilikteki artıştan değil kaynaklardaki artıştan ileri geldiğini düşünenler de bulunmaktadır. Nitekim Çin, ekonomisindeki büyümeye eşdeğer büyümeyi verimlilik artısında gösterememektedir. Yabancı sermayedeki yoğun yatırımlar, işletmelerde sermaye verimliliğini ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca Çin’deki yatırımlarda öz sermaye azlığı önemli bir risk oluşturmaktadır (Sandıklı ve diğerleri, 2005: 335). Ancak her ne kadar yabancı sermayedeki yoğun yatırımların işletmelerdeki sermaye verimliliğini ortadan kaldıracağını düşünseler de; Çin’in kaydettiği ekonomik büyümenin yaklaşık %30’u verimlilikteki gelişmelerle açıklanabilir. Teknolojik ilerleme aynı sermaye ile daha fazla üretim yapılmasını sağlamıştır. İşgücünün yükselen eğitim seviyesi kişibaşına üretimi arttırmıştır. Piyasa reformları kaynakların , sektörler arasında rasyonel akışına katkıda bulunmuştur. (Yılmaz ve Koyuncu, 2005:36) 1978–2005 dönemindeki dış ticaret artışlarının temel nedeni, dış ticaret bileşimindeki yapısal değişikliklerdir. Örneğin imalat sanayinin dış ticaretteki payı 1978’de % 50 iken, bu oran 2005’te %90’lara çıkmıştır. Bu artışın temelinde ise emek yoğun imalat sanayi vardır. Yine 1990’lara gelindiğinde, makine ve taşıma araçları ihracatında hızlı bir artış görülmüştür. Bu sektörün 1990’lı yıllarda %10 olan toplam ihracattaki payı, 2003’de %45’e yükselmiştir. İhracat/GSYİH oranı ise 1980’lerde %6 iken, 2003’de %30’lara çıkmıştır. Bütün bu olumlu gelişmeler sonucunda dış ticaret önemli artılar vermeye başlamıştır (Pingyao, 2006: 25). Dış ticaretin seyrini belirleyen diğer önemli bir etken de döviz kuru olduğuna göre, Çin’deki döviz kuru seyrini özetlemekte yarar vardır. Ülkede döviz kuru 1994’deki devalüasyona kadar sabit kalmıştır. Yani Çin’in döviz kuru konusunda katı bir tutumu vardır. Ülkede cari denge fazlası 5 yıl önce GSYİH’nin %1,5’i kadar iken, bugün %4 rakamını aşmış durumdadır. Bu dönemde Çin’in döviz rezervi artmıştır. 2005 yılında döviz rezervi/GSYİH oranı %15’tir. Bu 31 nedenle Çin’in kur politikaları eleştirilmekte ve değiştirilmesi için baskı yapılmaktadır. Ancak, tüm bu eleştirilere karşın Çin yürüttüğü kur politikası ile ekonomiyi döviz kıtlığından döviz bolluğuna taşımayı başarmıştır (Gökçe ve Ercan, 2005: 42). Çin ekonomisinin uluslararası konjonktürdeki dönüşümlere bağlı olarak yapısal bir değişim geçirerek bunun etkileri sonucunda oluşan bugünkü düzende Çin ekonomisi farklı bir yapı ile dünya sahnesinde yer almaktadır. Bu anlamda, Çin ekonomisinin özellikleri ile küresel ekonomi ile bütünleşme süreçleri dahilinde işsizlik, enflasyon ve gelir dağılımındaki farklılık unsurlarını irdelemekte fayda vardır. 1.4.Çin’de İşsizlik Çin’in yoğun nüfusu, önceden daha çok tarımla uğraşırken küreselleşme süreci ile birlikte artan sanayileşme Çin’in istihdamının sanayi ve hizmetler yönüne kaymasına neden olmuştur. Tarımla istihdam edilen nüfus, yıllar itibariyle artan oranla sanayi ve hizmet sektöründe istihdam edilmeye başlanmaktadır. 1985 yılında istihdamın yüzde 62,4’ü tarım sektöründeyken bu rakam, 1990 yılında yüzde 53,4’e ve 2000 yılında yüzde 46,3’e düşmüştür. Çinlilerin büyük çoğunluğu halen gelirlerini ve istihdamlarını tarım sektöründen sağlamaktadırlar. Ancak sanayi ve hizmet sektörü her geçen gün gelişim kat etmektedir (Sandıklı ve diğerleri, 2005: 299-300; Yılmaz ve diğerleri, 2005:25-26). Bunda etken, Çin hükümetinin yüzlerce milyon köylünün kırsal araziden ayrılmasına izin vermesidir. Aslında, ülke son yirmi yıl içinde pazar kapitalizmini benimsemiştir ve hükümet, kırsal kesimdeki tüm köylülerin birleşik bir güç oluşturmaları için çiftçilere destek vermektedir. Bu, dünya tarihindeki en büyük göç olayıdır. Ayrıca kesin sayısı en az bilinenlerden biridir. İş bulmak için şehre göç eden insan sayısının 90 milyon ilâ 300 milyon arasında olduğu tahmin edilmektedir. Bu sayının alt sınırı bile ABD’nin toplam iş gücüne denktir. Üst sınır ise ABD ile birlikte Avrupa’daki işgücünün de üzerine çıkabilir (Yılmaz ve diğerleri, 2005: 25-26). 32 Çin’de 1993 ve 2002 yılları arasında imalat sanayi; reel rakamlarla ortalama yaklaşık yüzde 11,4 oranında büyüme kaydetmiştir. 1990’lı yılların başlarında imalat sanayindeki büyüme, tarımsal alanlardaki kasaba ve köy işletmelerinin yerel yönetimlerce teşvik edilmesi sonucu, endüstriyel üretimin artması neticesinde ortaya çıkmıştır. Üretimdeki bu artış, yerel tarımsal fazlanın imalat sanayindeki küçük, düşük-teknolojiye sahip ve emek-yoğun işletmelere yatırım şeklinde aktarılmasıyla meydana gelmiştir. 1990’lı yılların sonlarında ortaya çıkan ekonomik yavaşlama, kasaba ve köy işletmelerini finansal zorluk içine sokmuştur. Bunun sonucunda, 1996 yılında kasaba ve köy işletmeleri 135,1 milyon kişiye istihdam sağlarken bu rakam 1998 yılında 125,4 milyona düşmüştür. 2002 yılında istihdam rakamı yeniden yükselişe geçmiş ve 132,9 milyon olarak gerçekleşmiştir (Yılmaz ve diğerleri, 2005: 25-26) Çin’deki istihdam yüzdesel olarak ifade edecek olursak; 1980’de %68,7 , 1990’da %53,5 , 2000’de %46,9 seviyelerine gerilerken 2008’de %11,3 ile en düşük seviyeye gerilemiştir.Buna karşı sanayideki istihdam seviyesi sürekli artmış ve 2008 yılında %48,6 ile en yüksek seviyeye çıkmıştır. Tablo 9. Çin’de İstihdamın Sektörel Dağılımı ( % ) 1980 1990 2000 2008 Tarım 68.7 53.5 46.9 11.3 Sanayi 18.2 19.0 17.5 48.6 Hizmet 11.7 9.5 12.3 40.1 Kaynak: M. Dutta, 2005 :1177, http://www.indexmundi.com Çin’de hükümet, yaklaşık 60 bin endüstri şirketi ve 30 milyon işçisiyle Çin ekonomisinde en önemli güce sahiptir. Bu şirketler küçük Çin eyaletleri içinde, en büyüğü emeklilik, servis personeli, işçiler ve yöneticiler dikkate alınırsa yarım milyon insanla çalışmaktadır. Bu eyalet şirketleri bir zamanlar bir veya birkaç bakanlık tarafından yönetilirdi, doğrudan kontrol edilirdi. 1950’li yılların ortalarında eyalet şirketlerinin yönetimi belediyelere verilmiştir. Bunların yönetimleri belediyelerde yıllardır devam etmektedir. Bazı konularda, fabrika müdürlerine karar verme yetkisi 33 verilmiştir, diğer zamanlarda ise otorite, fabrika parti sekreteri tarafından alıkonulmuştur. Günümüzde ise 1980’li yılların ortasında başlatılan reformların sonucu olarak, fabrika müdürü belirli zamanda belirli kazancı sağlamak için sözleşmektedir. Sanayi üretimindeki devlet sektörünün hissesi her yıl azalmaktadır. 1993 yılı hariç, hisseler kırk yılda ilk kez yüzde 50’nin altına düşmüştür. Rakamların değişmesine rağmen devletin sahip olduğu şirketlerin en azından yarısı duruma müdahale etmektedir. İşçilerin işsizler kategorisine kaymaması için devlet, şirketlerin iflas etmesi yerine, kaybedenlere mali destekte bulunmaktadır. Çin her ne kadar sosyalist piyasa ekonomisine geçse de sosyalizmin etkileri yoğun şekilde devletin uygulamalarında görülmekte ve halk üzerinde etkileri hala devam etmektedir. Kollektif şirket yaşam yerinin iş sahası, Çin halkının sahip olduğu ve çalıştığı yerlerdir. Kırsal kesim en büyük kolektif şirketlere sahiptir; fakat ortaklar okullarda, çevresinde ve askeri bölümlerdedir. Çin’de 450 milyon insanın çalıştığı 25 milyon kollektif şirket vardır (Yılmaz ve diğerleri, 2005:151). Çin’de istihdam edilen toplam işgücünün yaklaşık yüzde 40’ı özel ve yabancı sermayeli şirketlerde istihdam edilmektedir. Aynı rakam 1978 yılında neredeyse yüzde sıfır idi. Kırsal alandaki özel sektör şehirdekinden daha az gelişmiştir. Yaklaşık 7 milyon kırsal alanda yaşayan kişi özel şirketlerde çalışmaktadır. Diğer 38 milyon kişi el becerisi ya da diğer yan dallarda kendi işlerini yapmaktadırlar. Çin’in merkezi planlamaya sahip bir ekonomiyi başarılı bir şekilde sosyal piyasa ekonomisine dönüştürebilmesinin ardında, sanayi sektörünü, özellikle imalat sanayini, genişletmesinde ve bu sektörde büyümeyi teşvik etmesi yatmaktadır. Çin, reform sonrası gösterdiği ekonomik büyüme performansını başarılı kırsal sanayileşmeye borçludur. Kırsal kesimdeki işgücü, aile tarım işletmelerinden, kasabalarda faaliyet gösteren imalat sanayi işletmelerine transfer olmuştur. Bu durum ise kaynakların etkili bir şekilde dağılımını sağlamış ve itici güç olmuştur. Çin, kırsal kesimdeki neredeyse sonsuz emek işgücünü kırsal sanayileşme yoluyla başarılı bir şekilde içselleştirebilmiştir. Kırsal sanayileşmenin başarısı, milyonlarca kırsal ve küçük ölçekli işletmenin basit ve 34 emek yoğun teknolojiyi kullanarak piyasada başarılı bir şekilde iş yapmasında yatmaktadır (Yılmaz ve diğerleri, 200: 25-26). Dünyadaki en büyük işgücü 791 milyon kişiyle Çin’de yer alır. Bu sayı, toplam dünya işgücünün %20’si kadardır. Çin’de işsizlik 2005 yılı için resmi olarak %4,2 olarak gösterilmesine karşın; bu oranın gerçekte %20’lere çıktığı görülmektedir (CIA, 2006). Çin’de özel sektör geliştikçe işsizliğin arttığı, verimsiz çalışan kamu işletmelerindeki gizli işsizlerin de artan bir oranda işsizlik havuzuna katıldıkları görülmektedir. Genel refah politikası çerçevesinde, yaşam boyu istihdam uygulaması, verimliliğin düşük olmasına karşın varlığını sürdürmüştür. Ancak, 1990’ların ortalarında piyasa ekonomisine geçilmesi ve asıl önemlisi KİT’lerin yükünün daha fazla sürdürülemeyeceğinin anlaşılması ile birlikte; genel refah politikasının genel yoksulluktan başka bir şey getirmediği inancıyla, istihdam politikalarında da önemli değişiklikler olmuştur. Reform döneminin başında genç nüfusun köyden kente yönelimi ile birlikte ciddi bir işsizlik sorunu da baş göstermiştir. Ancak, 1980’lerin ortalarına doğru, hızlı büyümenin bir sonucu olarak, tam istihdam sağlanmış ve 1996’ya kadar bu durum korunmuştur. Aynı zamanda, tarımdan tarım-dışı faaliyetlere doğru da hızlı bir işgücü transferi yaşanmıştır. Nitekim 1978’de %70 olan tarım sektörü istihdam oranı 1996’da %50’lere kadar gerilemiştir. Ancak, 1997–2002 döneminde ekonomideki düşüş eğilimi ile birlikte, pek çok sanayi merkezinde işsizlik önemli ölçüde artmıştır. İşten çıkarılanların sayısı da 45 milyonu bulmuştur. 1996 yılında %6,1 olan kentteki işsizlik oranı, 2002 yılında (kalıcı olarak) %11,1 oranlarına çıkmıştır. Aynı dönemde KİT’lerden çıkarılanların sayıları ise 42 milyonu aşmıştır (Giles, Park, Zhang, 2005: 149–150). 1997–2002 yılları arasında işgücü akımı durmuştur. 2003 yılında ise, koşullar kısmen değişmiş bazı kırsal alanlara, kısa vadeli de olsa işçi göçleri olmuştur. Tüm bunlara ek olarak, tarımsal işgücü oranı da 2004 yılında önemli bir düşüş göstermiştir. Ancak, kentte tatmin edici bir istihdam oranı yakalamak ve bunu korumak hala ciddi bir konu olma özelliğini sürdürmektedir (Pingyao, 2006: 23). 35 Ayrıca Çin’in DTÖ’ye (Dünya Ticaret Örgütü) üyeliğinin de istihdam üzerinde etkileri olacaktır. Çin’in DTÖ’ye üyeliği sonucunda dışa açılıp, sert uluslar arası rekabetle karşı karşıya kalmasıyla, en azından kısa dönemde, istihdamın bu durumdan olumsuz etkilenmesi beklenmektedir. Sonuç olarak Çin diğer alanlarda gösterdiği başarıları istihdam alanına umulan ölçüde yansıtamamış, gerekli istihdam olanaklarını yaratamamıştır. 1.5.Çin’de Enflasyon Çin’deki ekonomik büyümenin fiyatlar genel düzeyi üzerindeki etkileri üç şekilde incelenebilir.1978–1996 döneminde enflasyon oranlarında yükselme, 1997–2002 döneminde düşük olan enflasyon oranları ve 2003–2005 döneminde enflasyonun ılımlı bir seyir izlemesi. 1980’lerin ortalarına kadar Çin’de enflasyon olduğu söylenemez, çünkü fiyatlar tamamen devlet kontrolündedir. Bu kontrollerin kaldırılmasını izleyen süreçte Çin ciddi bir enflasyon sorunu ile karşı karşıya kalmıştır. Ayrıca enflasyon oranlarındaki artışın diğer önemli nedenlerinden biri de ekonomideki aşırı ısınmadır. Fakat zamanla enflasyon yine düşüş evresine girmiştir. 1992–1995 döneminde ise, tekrar yüksek oranlı enflasyonlar görülmeye başlanmıştır ve 1994’de enflasyon %20’lere kadar çıkmıştır. Bunun nedeni ise, aşırı büyüme oranları ve yatırımlardaki yüksek artışlardır (Wong,2002: 11–13). 1996–2002 de ise, Çin’de fiyatlarda önemli düşüşler başlamış ve ekonomi durgunluk havasına girmiştir. 1998’de Çin’de deflasyon baş göstermiş ve 2002 yılına kadar da fiyatlarda pek bir değişiklik olmamıştır. Bu durum ekonomideki genel durgunlukla yakından ilgilidir (www.bis.org). 36 Tablo 10. Enflasyon Oranları (2000-2008) Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Enflasyon Oranı (Tüketici Fiyatları) (%) -1.3 0.4 -0.8 -0.8 1.2 4.1 1.8 1.5 4.7 Kaynak: http://www.indexmundi.com 2002–2005 de ise özellikle DTÖ’ye üyelikle birlikte ekonominin tekrar canlanması üzerine fiyatlar da yine yükselmiştir. Bütün bu veriler ışığında Çin’de enflasyonun seyrinin doğrusal olmadığı ve bu seyrin de yatırımlardaki dalgalanmalara bağlı olarak değiştiği sonuçlarına ulaşılabilir. Bu dalgalanmaların nedeni de; devletin sanayi sektörüne yaptığı müdahaleler ile yakından ilgilidir (Pingyao, 2006: 24–25). Fakat her şeye rağmen Çin’de arz ve talep eş oranlı arttığından ve bir arz sorunu olmadığından, enflasyon Çin ekonomisi için bir sorun olmamıştır. 1.6. Çin’de Gelir Dağılımı Farklılığı 1979 yılından itibaren ekonomide modernleşme, devletin temel hedefi olmuş, uygulanan politikalar sayesinde Çin’in gelişme potansiyeli dört katına çıkmıştır. Ekonomideki büyüme, 1989 ve 1990 yılları hariç düzenli bir seyir izlemiş, GSYİH 2000 yılına kadar ortalama yıllık yüzde 7 oranında artmıştır. Dünya, GSYİH artış oranı yüzde 3’ten de az bir oranda seyrederken 2000 yılından sonra Çin’in GSYİH’si yüzde 7 ila 9 civarında gerçekleşmiştir. Kişi başına düşen GSYİH miktarı 1978 ve 2002 yılları arasındaki dönemde altı kat artmıştır. Son yirmi yıllık süreçte ise 400 milyona yakın Çinli, yoksulluk sınırının üstüne çıkmıştır. 2004 yılında Çin, GSYİH bakımından dünya sıralamasında ABD, Japonya, Almanya, İngiltere ve Fransa’dan sonra altıncı büyük ekonomi olarak yer 37 almıştır. Çin, mevcut büyüme ritmini sürdürmesi durumunda 2010 yılında dördüncü sıraya yükselebilecektir. Çin’in bahsedilen ekonomik gelişmeleri yaşaması sonucu halkın da bu gelişmeden pay alarak refah düzeyinin yüksek olabileceğini düşündürmekte ise de gerçekte durum böyle değildir. Çin’in belki de en büyük problemi, büyüyen ekonomisine rağmen gelir dağılımındaki eşitsizlikleri çözememesidir. Kişi başına düşen milli gelir 2003 yılında 9,2 bin dolardı. Bin dolar psikolojik sınırı ilk kez aşıldı. Ancak ülkede 30 ila 40 dolarla hayatını idame ettirenlerin yanı sıra yıllık geliri 10 bin dolarları bulanlar da vardır (Sandıklı ve diğerleri, 2005: 299-300). Çin, gelir dağılımındaki eşitsizliği çözmek amacıyla çeşitli reformlar uygulamaktadır. Bu reformlar içinde dikkat çekici olan ise 1960’lı yılların başlarında ortaya çıkan “Ev halkı sorumluluk sistemi”dir. Ev halkı-sorumluluk sistemi, 1978 yılında denenmek amacıyla bir ya da iki bölgede bir kez daha yeniden canlanmıştı. Fakat neredeyse bir gecede bu sistem Çin’in her yerinde tarım topluluklar tarafından uygulanmıştır. Bu sistemin yaptığı teşvikler, kısa sürede üretimi, verimliliği ve ev halkının gelirini yükseltti. Yedi yıl sonra bu artışlar yavaşlamaya başladı ve kırsal kesimin ekonomisinde küçük ölçekli endüstrinin hızla artışına kapı açtı. (Sandıklı ve diğerleri, 2005: 153). Çin’de yapılan kent reformları, kırsal kesim sakinlerinin hoşlandığı küçük avantajları eledi. Bugün kırsal ve kentsel yaşam standartları arasındaki boşluk hızla büyümektedir. Kırsal kesimin büyük çoğunluğu bu duruma iki şekilde tepki göstermektedirler. kısıtlamaların Kayıtlı avantajından rakamlarda coğrafi faydalanmaktadırlar. değişkenlik Yeteri üzerindeki derecede rahat işgücünden yararlanılamayan 100 milyon işçi, Çin’in büyük şehirlerinde geçici bir iş bulmak için kendi evlerinden ayrılmaktadırlar ve köyde kalanlar ise gidenlerin şikayetleriyle ilgilenmektedirler. 1980’li yıllara kadar Çin’in kırsal kesimi “Komünler” adı verilen büyük kolektif şirketler olarak düzenlenmişti. Komünler, bir araya gelmeden önce çeşitli köylerin halkını içeren topluluklardı. Yaklaşık iki bin aile ferdiyle ortalama bir komün halinde gruplara bölündü ve her grup yaklaşık olarak ortalama bir köy 38 nüfusuna ya da yaklaşık iki yüz aile ferdine eşitti. Gruplarda sıra ile 20 ile 40 arasındaki hane halkı üretim takımlarına ayrıldı. Üretim takımı ya da grup, topraktan ve onu işlemek için kullanacağı malzemeden sorumluydu. Üyeler üretim ile ilgili görevlerini üretim-takım liderinden alırdı. Hane halkı olan bireylerse kendi evlerine (fakat evlerini yaptıkları toprağa sahip değildiler) ve toprağın özel bölümlerini sürme hakkına ya da evde tüketmek ya da kırsal kesimin serbest piyasasında satmak için hayvan yetiştirme hakkına sahiptiler (Yılmaz ve diğerleri, 2005: 153). Son zamanlardaki kırsal kesim endüstrileşme dalgası 1980’lerin ortalarında başlamış ve o yıllarda kişi başına düşen gelir, sorumluluk sisteminin yavaşlamaya başlamasıyla gelişmiştir. Reformcular kasaba ve köy yönetimi altında yeni endüstriyel girişimleri desteklemiştir.. Şimdi bu girişimler, 40 milyon işgücüne ve Çin endüstriyel üretiminin yaklaşık olarak çeyrek bütçesine sahiptir ve hem yerel piyasa hem de ihracat için üretim yapmaktadır. Ev halkı sorumluluk sistemi, parasal güdüleyicilerle çiftçilerin verimliliğini artırmaktadır. Fakat anlaşmalı parsellerin küçüklüğü ciddi şekilde gerçek verimliliği sınırlamaktadır. Aslında, Çin tarımındaki bu kadar az çalışma, yetersizlik ve verimsizlik, üretimi artırmaya engel değildir. Yine de küçük anlaşmalı parçaları daha büyük ve etkili tarlalarla birleştirerek tarımsal üretimin rasyonelleştirilmesi çalışmaları devam etmektedir. 1990’ların ortalarından beri kırsal kesimden elde edilen gelir düzeyi yüzde 90 oranında artmış olmasın rağmen, köylüler, önceden olduğundan dört kat daha fazla vergi ödemekteydiler. Ülkenin artan refahını kullanmak isteyen yerel yetkililer, yüzlerce yeni vergi koyup bunları zorla toplayarak insanların refah düzeyini düşürüyorlardı. Evlenmek isteyen bir çift, on dört ayrı vergi ödemek zorundaydı (Yılmaz ve diğerleri, 2005: 153). Vergi sisteminin kendisi, göç etmek için bir neden oluşturmaktaydı. Hükümet, çiftçileri, şehirde yaşayanlarla karşılaştırıldığında, çok daha yüksek olan vergileri üstlenmeye zorlamaktaydı. Çin’in varlıklı bölgeleri ile kırsal kesimi arasındaki bu dengesizliğin ülkenin dengesini ve ilerlemesini tehdit edebileceğinden korkan hükümet, 2004’ün büyük bir kısmını, çiftçilerin şikayetlerini giderecek önlemleri ilan ederek 39 geçirmiştir. Bu önlemlerin arasında vergide indirim, devlet sübvansiyonu ve Çin’in yoksul bölgelerinde endüstrinin gelişmesini destekleyecek çalışmalar vardır. Başbakan Wen Jiabao’nun kendisi şahsen, göçmen işçilerin, sahtekar işverenlerinden alacakları olan milyonlarca Yuan almaları üzerinde çalışmıştır. 2004’deki Ulusal Halk Kongresi’nde üyeler, konu Çin’in köylülerine geldiğinde “daha çok verip daha az konuşmayı” salık vermiştir. Resmi basın ilerlemeyi bildirmektedir. Çiftçilerin gelirlerinin 2003’ten 2004’e kadar yüzde 5 artığı söylenmektedir. Dünya Kaynakları Enstitüsü’ne göre, Çin’in ulusal yoksulluk oranı yüzde 4,6’dır. Fakat nüfusun yüzde 47’sinden fazlası günde 2 doların altında gelir ile yaşamaktadır. Çin’in resmi yoksulluk istatistikleri akıl karıştırıcı olabilmektedir. Çünkü Çin’deki çok yoksul kişilerin bazıları kendi çiftlikleri sayesinde geçiniyor olsalar da son derece düşük bir gelire sahiptirler. Kırsal kesimde kişi başına düşen gelir, örneğin Meksika ve pek çok Latin Amerika ülkesindekinden daha düşüktür (Alleg, 2003:27). Çin’de asgari ücret bölgelere göre farklılık arz etmektedir. Ülkenin güneydoğusunda Shenzhen’de 70 dolarlık aylık gelir, Jianxi’de 30 dolarlara düşmektedir. Buna rağmen enflasyon yüzde 4’lerde seyretmekte; bu da halkın alım gücünü etkilemektedir. Ülkedeki bir başka gerçek ise 800 milyon kişinin çiftçilikle uğraştığıdır. Çin Seddi’nin öteki yakasında yakalanan ekonomik kalkınmışlık, nüfusun ancak yüzde 1015’i ile gerçek şekilde paylaşılabilmektedir. Buna rağmen, gelişen ekonominin verdiği genel refah havası bile halkı rahatlatmaya yetmiştir. Son 120 yılda gelir düzeyi kırsal alanda üç, şehirlerde beş kat artmıştır. Ancak Çin ekonomisi, ülkenin doğusu ve batısı arasındaki bu uçurumları kapatıp, belki de kendi orta sınıfını oluşturduğu oranda başarılı olacaktır. Çin’in ulusal yoksulluk raporuna göre, kırsal kesimdeki yoksulluk 1978’deki 250 milyondan 2002’de 28,2 milyona düşmüştür. Yani %88,7’lik bir düşüş görülmüştür. Ayrıca Dünya Bankası’na göre Çin’de günlük 1 doların altında 40 gelire sahip nüfus 1990’da 147 milyon iken, bu rakam 1997’de 70 milyona kadar çekilmiştir. Bu çalışmalar Çin’in, yani dünyanın en çok yoksul barındıran nüfusuna sahip ülkenin, diğer az gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında, yoksulluğu azaltmadaki başarısının daha önce görülmemiş bir başarı olduğunu ortaya koyar. ( Khan, 2004: 1-2) Diğer taraftan reformların başından bu yana Çin’de insanların eğitim ve sağlık olanakları da önemli ölçüde artmıştır. Bu durum beşeri sermayenin niteliğinin ve miktarının arttığının temel göstergesidir. Söz konusu gelişmeler çalışanların yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve fakirliğin azaltılmasında önemli bir rol oynar. Örneğin 1982 yılında çocuk ölüm oranı; %37,61 ve 1981’de ortalama insan ömrü 67,7 yıl iken, bu rakamlar günümüzde (2005) sırasıyla %6.97 ve 72,58 olmuştur (World Bank, 2006). Sonuçta genel olarak Çin’deki ekonomik büyüme, yoksulların ortalama gelirlerini yükselterek yoksulluğu azaltma konusunda olumlu etkiler meydana getirmiştir. Ancak hala kırsal alandaki kişi başına gelir, kenttekilerin üçte biri kadardır ( Khan, 2004: 6-12–14). 1.7. Çin Ekonomisinin Küresel Ekonomi ile Bütünleşme Süreci Bugün Çin’in dünya ekonomisindeki yeri dış ticaret temellidir. Çin, 1978 piyasa reformuyla birlikte, öncelikle uzun zamandan beri uyguladığı kendine yeterlilik ve dışa kapalı ekonomi modelinden vazgeçmiştir. Böylece, daha önce görülmemiş nitelikteki dış ticaret oranlarına kavuşmuş ve kalkınmasını bu şekilde gerçekleştirmiştir. Toplam dış ticaret 1978’deki 36 milyar dolardan günümüzde 1,4 trilyon dolara ulaşmıştır. İhracat ise 750 milyar dolara yükselmiştir. 1978’de dünya dış ticaretindeki payı %1’lerde olan ülkenin bu payı %8’lere çıkmıştır (Gökdemir ve Saray, 2005:8). Çin, küresel ekonomiyle bütünleşmenin ilk adımını bölge ülkeleriyle birlikte atmıştır. Örneğin, Doğu Asya ve Pasifik bölgelerinin GSYH’ sinde meydana gelen artışta Çin’in yüzde 9 oranında kaydettiği büyümenin de önemli etkisi olmuştur. Çin’in ucuz işgücü; emek yoğun üretimde Çin’e yüksek rekabet gücü sağlamaktadır. Çin iç talebinin sönük olmasına rağmen ekonomisinin dışa 41 açılması sayesinde dış talebin artmasıyla yüksek oranlarda GSYIH artışı gerçekleştirebilmiştir (Sandıklı ve diğerleri, 2005: 335). Çin’in gelişmiş ülkelerin büyümesine uzun dönemde sağlayacağı arz yönlü katkı daha da önemlidir. Çin’in kalkınması küresel piyasanın büyüklüğünü genişletecektir. Adam Smith’in de belirttiği gibi ekonomi ne kadar büyük olursa, emeğin uzmanlaşmasının ölçüsü de o denli fazla olacaktır. Çin’i daha fazla dış ticarete açmak, daha fazla uzmanlaşmaya imkan tanıyacağından dolayı küresel verimliliği yükseltecektir. Çin ekonomik entegrasyonunun bir göstergesi de uluslararası ticarete katılma payıdır. Çin’in uluslararası ticaret hacminin ve ülkeye çektiği yabancı sermaye hacminin GSYH içindeki payı küresel ekonomiye entegrasyonu açısından önemli bir göstergedir. Çin ithalatının büyük bölümünü bölgesindeki ülkelere yaparken ihracatını ise daha çok batılı ülkelere yapmaktadır. Çin’in dünya ekonomisine entegrasyonu yolundaki atılımı, yabancı sermayeli şirketlerin üretimi vasıtasıyla ortaya çıkan dış ticaret yoluyla olmuştur. Çin 1990 yılından itibaren devlet sektörünün endüstriyel üretim içindeki payı yarı yarıya düşmüştür. Bununla birlikte devlet sektörü, sermaye yoğun ve genellikle büyük ölçekli endüstrileri elinde tutma eğilimi göstermektedir (Sandıklı ve diğerleri, 2005: 335; Celil, 2001: 275). Çin’e yapılan yabancı yatırımlar genel olarak ABD, Kanada, Tayland ve Avustralya’da yaşayan Çin kökenliler tarafından yapılmaktadır. Çin ekonomisinin ana sorunları; verimsiz devlet kuruluşları ve sorunlu krediler nedeniyle zayıf durumda olan finans sektörüdür. Devlet teşebbüslerinin yeniden yapılandırılması, ekonominin üretkenliğini artırmak için gerekli reformların basında gelmektedir. Bankacılık sektöründe ise yeni kurulan Bankacılık Denetleme Komisyonu, bankaları gözetleme ve denetleme görevini merkez bankasından devralmıştır. Çin’de sorunlu kredilerin toplam kredilere oranı yüzde 40’tan fazladır (Celil, 2001: 275). 42 Artan ihracat performansı, yüksek miktarda yabancı sermaye ve döviz rezervleri sayesinde Çin ekonomisinin dışsal olumsuzluklara karşı olan hassasiyetini azaltmıştır. Döviz rezervlerindeki artısın en önemli nedeni; doğrudan yabancı yatırımların çoğalmasıdır. Çin ekonomisi satın alma gücü paritesine göre ABD’den sonra dünyanın ikinci büyük ekonomisidir. Çin 2004 yılında Japonya’yı geride bırakarak ABD’den sonra en fazla petrol tüketen ikinci ülke olmuştur. OPEC ülkelerinin petrol fiyatlarını belli bir seviyede tutmasında Çin’den gelen petrol talebi çok önemli rol oynayacağı düşünülmektedir.1993 yılına kadar petrol ihracatçısı bir ülke olan Çin, sürekli büyüme hedefine paralel olarak, artan enerji ihtiyacını karşılayamamış ve petrol ithalatçısı bir ülke konumuna gelmiştir. (DTM, 2007) Günümüzde yalnızca kendi iç talebinin bir kısmını karşılayabilen ve kısıtlı miktarda petrol üretebilen Çin’in petrol rezervlerinin 14 yıl içinde tükeneceği öngörülmektedir ( Dorian, 2005:11 ). Bu da Çin’i hem mevcut ekonomik yapısını korumak, hem de kalkınmasını sürdürmek açısından, kesintisiz bir biçimde enerji temin edeceği kaynaklar arayışına yönelik bir politika ortaya koymasını gerektirmektedir. Çin günümüzde petrol ihtiyacının üçte birini dış ülkelerden karşılamaktadır (Caruso, 2005:12 ). Bu oranın 2020 yılında % 70’ye ve 2030 yılında % 80’e çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu nedenle ülke ekonomisini ayakta tutacak olan, sağlam petrol kaynaklarına ulaşmak, Çin dış politikasının ana hedeflerinden birisidir. Çin, petrol ihtiyacının % 51’i gibi büyük bir kısmını Orta Doğu’dan sağlamaktadır. Özellikle 11 Eylül’den sonra ABD’nin Orta Doğu’daki petrol kaynaklarını ve bu kaynakların dünya ticaretine açılma noktalarını tek taraflı olarak kontrol etmesi, Çin’i petrol sağladığı kaynakları çeşitlendirmeye itmektedir. Bu bağlamda Çin kendisini, enerji konusunda özel alanlar oluşturmak ve bu alanlara yönelik dikkatli politikalar üretmek zorunda hissetmiştir. Çin ekonomisi hızla gelişirken aynı hızla merkezden uzaklaşarak bölgelerde yoğunlaşmaktadır. Bölgelerin sırayla gelişip modernleşmesi ve dolayısıyla zenginleşmesi sağlanmaktadır. Devlet yatırım yapılmasını istediği bölgelerin 43 altyapısını geliştirip, kara ve demiryollarını yapmaktadır. Bunları yaptıktan sonra da yerli ve yabancı sermayeyi bölgeye davet etmektedir (DTM, 2007:10) 44 İKİNCİ BÖLÜM ÇİN’İN DIŞ TİCARET UNSURLARI 2.1.Çin Dış Ticaretinin Belirleyici Unsurları Çin ekonomisinin yükselişi ve onun nedenleri dünyada ilgi uyandırmakta ve çeşitli araştırmalara konu olmaktadır. Çin’in yükselişi hem sosyalist bir cumhuriyet olması hem de ABD ve benzeri ekonomik devlerin karşısına bir güç olarak çıkma ihtimali gibi nedenler bu ilgiyi daha da artırmaktadır. Bu bölümde, Çin ekonomisindeki yükselişin önemli nedenlerinden olan Çin dış ticareti incelenmekte ve dış ticareti Çin açısından kolaylaştıran etkenler tartışılmaktadır. Çin’in ithalat ve ihracat yönelimleri de, gösterdiği ekonomik gelişme ile birlikte çeşitli değişikliklere uğramıştır. Çin’in son 20 yılda dışa açılma ve teşvik politikalarının, ihracatlarındaki büyümenin, dünya ihracatının büyüme oranını tehdit eder hale getirdiği söylenebilir. Ülkenin ihracat artışı 1994 yılında Renminbi’nin devalüe edilmesiyle patlama yapmış, vergi indirimleri ile beraber bu artış 1995 yılında en yüksek seviyeye ulaşmıştır. 1998 yılında Asya’da görülen kriz ihracatı düşürmüş olsa da yine de ihracat yüzde 6,1’lik artış göstermiştir. Çin’in Tayvan, Güney Kore gibi ihracat hacmi yaratması ve yeni pazarlar bulmaması için ekonomistler tarafından bir neden görülmemektedir. Ülkenin en başarılı olduğu ürünler tekstil, konfeksiyon ve elektronik ürünlerdir (Sandıklı ve diğerleri, 2005: 299). Çin’in ithalatı, sanayisindeki üretimi beslemeye yöneliktir. Yatırım yapan yabancı şirketlere, ihracat yapmaya yönelik üretimde kullanılmak üzere ithalat izni verilmektedir. 2004 yılında 55 milyar dolar olarak gerçekleşen çeşitli madenler, kauçuk, kağıt, yağ gibi hammaddelerin ithalatı yıllık olarak ortalama yüzde 62’lik artış göstermiştir. Genel olarak Çin’in ithalat rakamlarının yükselmesinde söz konusu hammaddelerin fiyat artışları da etkili olmaktadır. Çin’in 2004 yılındaki ithalat miktarı 45 2003 yılına göre bütün ülkeler bazında azalırken, ihracatı AB ülkeleri yönünde artmıştır. Çin ekonomisi demir ve çelik gibi sanayisini besleyen hammaddeler bakımından tamamıyla dışa bağımlı olmakla birlikte bu malların dış ticaretteki payı son zamanlarda azalmaktadır. Ancak bu durum, iç piyasanın bu ürünlerde doyum noktasına ulaşmış olmasından değil, ihracatı artırmaya yönelik baskıcı politikalardan kaynaklanmaktadır. İhraç edilmek üzere ithal edilen ara mallar ise toplam ithalatın yüzde 40’ını, toplam ihracatın yüzde 55’ini oluşturmaktadır. İthalattaki asıl büyük artış tarıma dayalı gıda maddelerinde görülmektedir. Bu ürünlerin toplam ithalatında yüzde 54 artış olurken, bunun içinde hububat ithalatı üç kat artmış, canlı hayvan ithalatı ise yüzde 18 artış göstermiştir. Tarıma dayalı ticaretteki açık 4,6 milyar dolar olup uzun süre devam edecek niteliktedir. Çin ekonomisinde tarımsal kesim ülkenin yakaladığı gelişme sürecinin dışında kalmaktadır. Tarım ürünleri miktarı yetersiz olmakla birlikte uluslar arası pazarlarda rekabet gücünden uzaktır. Çin’in ihracat yapısı, ithalatı ile benzerlik göstermektedir. Katma değer oluşturan mallar daha çok emek gücüne dayalı elbise, günlük tüketim maddeleri, ev aletleri ve kahverengi eşyalar gibi mallardan meydana gelmektedir. Plastik, tekstil, deri, ağaç ve metal gibi dönüştürülmüş mallar ise ihracatın yüzde 40’ını oluşturmaktadır ( DTM, 2007:35) .Çin’in ihracatında Amerika, Hong Kong, Japonya ve Avrupa birliği ülkeleri büyük yer tutmaktadır. 2.1.1. Yabancı Yatırımlar Firmaların uluslararasılaşma süreci değişik aşamaları kapsamaktadır. Örneğin firmalar başlangıçta mallarını, yurt dışına ihracat, pazarlama birimleri oluşturma veya lisans anlaşmaları yoluyla satmayı düşünürken, son aşamada yurt dışında üretimde bulunmayı ya da diğer firmalarla birlikte ortak yatırımlara yönelmeyi tercih etmektedir. Diğer bir ifade ile uluslararasılaşma süreci tartışmalarında işlem ve faaliyetlerle ilgili ekonomik olaylar kategorisi arasındaki fark ve ilişkiler gözden kaçırılmamalıdır. Yabancı sermayeli yatırımların 1950’li yıllarda özellikle gelişmiş ülkeler arasında büyük miktarlara ulaşması, iktisatçıların ilgisini çekmiş ve bu tür yatırımların neden yapıldığı konusunda günümüze kadar birçok teori ileri sürülmüştür. Gelişmiş ülkelerden 46 gelişmekte olan ülkelere yapılan hammadde ve yurtiçi pazara yönelik doğrudan yatırımlar dışında, montaj ve fason üretime yönelik farklı yatırım türlerinde de görülen artış; DYSY konusundaki tartışmalara zamanla gelişmekte olan ülkeler boyutunu da eklemiştir. Ülkeler yabancı sermaye yatırımlarını çekebilmek için çok çeşitli faktörler kullanmakta; DYSY ise çok çeşitli faktörlerden etkilenmektedir. Gelişmiş ülkeler rekabet güçlerini ve kârlarını artırabilecekleri bir ortam ararken; sermaye ve teknolojik açıdan yetersiz gelişmekte olan ülkeler ise, yabancı sermaye için uygun ortam hazırlama çabasındadırlar. DYSY oluşturan nedenler, sermaye sahipleri ve bu tür yatırımları ülkesine çekmek isteyen ülkelerin çakışan çıkarları doğrultusunda farklılaşmaktadır. Bu nedenle, yatırım yapan çokuluslu şirketin beklentilerinin, yatırım alan ülkenin beklentileri ile örtüşebildiği oranda, yatırım her iki ülke yararına olacağı öngörülmektedir (Karluk, 2002: 467). Çin’de özel ekonomik bölgeler ilk kez 1979’da dört yerde kurulurken 14 kıyı kenti ve Hainan Adası acık kıyı kenti olarak ilan edildiği yıl 1984’tur. Bu özerk bölgeler 1980’li ve 1990’lı yıllara sürekli genişletilerek, ülkenin belli başlı kentleri yabancı yatırımcılara açık hale getirilmiştir. Günümüzde bu bölgelerin yatırım çekme konusunda birbiriyle rekabet ettiği de söylenebilir(Sezen, 2007:47– 48). Ekonominin dışa açıldığı ilk yıllarda in’e gelen toplam doğrudan yabancı yatırımların yaklaşık üçte biri deniz aşırı Çin ülkeleri olan Hong-Kong ve Tayvan’dan gelmiştir. Deniz aşırı Çin ülkeleri emek yoğun sektörleri Cin’deki özel ekonomik bölgelere kaydırmışlardır (Öztürk ve diğerleri, 2006: 69). Çin’in iç ve batı bölgelerinde yatırım yapacak şirketlere vergi indirimi sağlanırken ulaştırma ve enerji altyapısıyla ilgili yatırımlara %25 yerine % 15 vergi oranı uygulanarak yatırımlar belirli alanlara kanalize edilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca Çin’de faaliyette bulunan isletmelerin 5 yıl içinde elde ettikleri karları yeniden yatırıma yöneltilirse % 40 oranında gelir vergisinden avantaj sağlamaktadır. Günümüze Çin’de açılan yabancı sermayeli işletmelerin yalnızca % 25 ortak girişim yoluyla olurken, geriye kalan % 75 oranında firmaların tamamı yabancı sermayeli yatırımlardır (Deik, 2007: 9). 47 Çin’deki yabancı sermaye yatırımları yıllar itibariyle artarak 2008 yılında 93,7 milyar dolara ulaşmıştır. Tablo 11. 2000-2008 Yılları Arasında Çin’e Yapılan Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yıllar Yabancı Sermaye Miktarı (Milyar Dolar $) 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 40,7 46,8 52,7 53,5 54,9 60,2 69,5 74,7 93,7 Kaynak: Saray ve Gökdemir, 2007: 15, http://www.chinadaily.com. Yetişmiş işgücüne ve esnek işgücü piyasalarına olan ihtiyaç, bilgiye dayalı teknolojilerin uygulanmasında ve tüketiciye yönelmiş girişimci, iletişim ve satış kabiliyetleri olan işgücüne talebi artırmaktadır. Yabancı sermaye, bu tür ucuz işgücünün bulunduğu ülkelere yönelmektedir. İşletmelerin daha geniş pazarlara ulaşabilmesi amacıyla küreselleşmesi sonucunda üretim, hizmetler ve sonraki hizmetlerin hedef pazarda veya yakınında olması zorunluluğu da diğer bir etkendir. Bilgiye dayalı endüstrilerin gelişmesi, bu alanda rekabetin oldukça yoğun olması nedeniyle yeniliklerin, bilginin ve enformasyonun bulunduğu yerlere yatırım yapma arzusu gelişmektedir (Özyıldız, 1998: 71-75). Uzun vadeli karşılaştırmalı üstünlük sağlayan bölgelerde ana şirketin üretim faaliyetlerini destekleyen diğer üretim faaliyetlerinin yoğunlaştırılması maliyetleri azaltan bir etkendir. Böylelikle ana şirkette, gerekli alt yapısı genişlemeye, destekleme faaliyetlerine, promosyona ve arza açık olan bölgelere yatırım yapma arzusu oluşmaktadır. Girdilerin, üretimin küreselleşmesindeki gelişmelere bağlı olarak artan oranda uluslararası bir karakter kazanması sonucunda, yatırım yapacak şirketler için yatırım yapılacak yerin önemi artmaktadır. Üretimde otomasyon ve yeni teknolojilerin kullanımın artması, sanayide geleneksel işgücü becerilerinin üretim sürecindeki önemini azaltmaktadır (Özyıldız, 1998: 71-75). 48 DTÖ üyeliğiyle beraber Çin, yabancı yatırımcıların gözdesi haline gelmektedir. Çin doğrudan yatırım açısından yabancılar tarafından en çok ilgi gösterilen ülke konumundadır. Ülkenin yüksek büyüme hızı, dünya ekonomisi ile bütünleşme kararlılığı, 1,3 milyarlık tüketici kitlesi ve yönetimdekilerin reformların devamı doğrultusunda verdikleri güven dünya genelinde yatırımcıların ilgisini çekmektedir. Mevcut büyüme hızının, gelir düzeyi hızla artan halkın tüketim talebini artırması ölçüsünde de dış yatırımcının Çin pazarındaki kar beklentilerini artırmaktadır. Doğrudan yabancı yatırımlar, Çin ekonomisinin dış ticaret yoluyla büyümesinde motor işlevi görmektedir. 1990’lı yıllardan itibaren uygulanmaya başlanan yabancı yatırımları özendirici politikalar sayesinde Çin, ABD’den sonra en çok yabancı yatırım çeken ülke olmuştur. Söz konusu yabancı yatırımlar, Çin’in yabancılara verdiği güven oranında artmaktadır. DTÖ’ye üye olmak için müracaatı, daha sonradan kabulü ile oluşan bu süreç bu güven ortamını artırmaktadır (Sandıklı ve diğerleri, 2005: 331). Çin, büyüme rekorları kıran bir ülke olmanın yanı sıra satın alım gücü de yavaş yavaş ama istikrarlı olarak artan önemli bir pazardır. 1,3 milyarlık nüfusa sahip olan Çin’i bir pazar olarak değerlendirirken, 65-100 milyon hacimlik yüksek satın alma gücüne sahip bir nüfusun da oluştuğu ve bu kesimin her türlü ithal lüks mala ilgisi olduğu göz ardı edilmemelidir. Doğrudan sermaye yatırımları 1985-96 yıllarında daha çok Asya ülkelerinden gelirken, 1996 yılından sonra Çin’e olan uluslararası güvenini artmasıyla birlikte endüstriyel ülkelerin yabancı sermaye yatırımları içindeki payı hızla yükselmiştir. Çin ekonomisinin yüzde 58’inin kıyı eyaletlerinde yoğunlaşması uluslar arası firmaların ilgisini bu bölgelere çekmektedir. Bu eyaletlerde kişi başına yıllık gelir 2100 dolar; Şanghay’da ise 5000 dolardır. 1979–2002 yılları arasında ülkeye giriş yapan yatırımların yüzde 86’sı bu bölgelerdeki 11 eyalet tarafından çekilmiştir. Örneğin; Shenzen,Xiamen,Qingdao Dalian ve Ninpo şehirleri Hong Kong ve Tayvan’a yakınlıkları; Guangdong eyaleti,Shangai,Beijing ve Trianjin de politik ve ekonomik merkez olduklarından tercih edilmişlerdir.Yatırım 49 maliyetlerini düşüren coğrafi konum, ortak dil,ve kültürel benzerlikler Çin’deki DYSY’de etkili olmuştur. Ülkeye giriş yapan yabancı doğrudan yatırımların sektörel dağılımı ise daha çok imalat sanayinde yoğunlaşmıştır (DEIK, 2005:11). Tablo 12. Çin ‘deki Doğrudan Yabancı Yatırımların Coğrafik Dağılımı (%) 1983-1998 87,8 8,9 3,3 1980'ler 90 5,3 4,7 Doğu Orta Batı Kaynak: http://www.oecd.org. 1990'lar 87,6 9,2 3,2 Çin’de mevcut DYSY’ lerin büyük bir bölümü gelişmiş kıyı bölgelerinde bulunmaktadır. Ülke içindeki yatırımların bu dengesiz dağılımı tablo 12’de de gösterilmektedir. Ülke içindeki bu dengesiz dağılımının sonucu olarak da bölgeler arasında ekonomik bir takım farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Doğu kesiminde kişi başına düşen GSMH ortalamanın çok üstündeyken, orta/batı kesimi ortalamanın çok altında bulunmaktadır. Tablo 13. Çin’e Yapılan Doğrudan Yabancı Yatırımlar Sektörler İtibariyle ( 2007) (Milyar $) Sektörler İmalat Emlak Geliştirme Leasing ve Ticari Hizmetler Toptan ve Perakende Ticaret Ulaştırma, Depolama ve Yayınlar Toplam Kullanılan DYY 40,9 17,1 4,0 2,7 2,0 74,8 Toplam % 54,6 23,7 5,3 3,6 2,7 100,0 Kaynak: http://www.stats.gov.cn 2007 yılında Çin’e yapılan DYSY daha çok imalat sanayide yoğunlaşırken, ikinci olarak da gayrimenkul sektörüne yönelmiştir. Son dönemde ise emek yoğun sektörlerden kimyasallar, petrol işleme gibi sermaye yoğun ve teknoloji yoğun sektörlere doğru bir kayma gözlenmektedir. Hizmet sektörüne yapılan yabancı yatırımlar ise toplamda çok az pay sahibidir. Bunda, merkezi hükümetin kısıtlamalarının rolü büyüktür. Örneğin 2002 eğitim, kültür, sanat, radyo, sinema, televizyon ve yayıncılık alanlarına yapılan yabancı yatırım 38 50 milyon dolar olmuştur. Toptancılık, perakende ve yemek hizmetlerine ise aynı yıl 933 milyon dolar yatırım yapılmıştır. Çoğu alanda olduğu gibi hizmet sektörünün dışa açılımında da önümüzdeki dönemde bir serbestleşme beklenmektedir. Ekonominin bazı sektörlerinde ekonomik büyüme uğruna yerel sanayinin gelişimi ikinci plana itilmiştir. Otomotiv, telekom ekipmanları, perakende ve lojistik sektörleri henüz uluslararası rekabete uyum sağlayacak yerli firmalar yokken yabancı sermayeye açılmıştır. Bir tahmine göre Volkswagen firmasının son yıllarda Çin operasyonlarından elde ettiği kar Almanya’daki karını geçmiştir (DEIK, 2005:11-12). Yine, 2004 yılında Çin’de ABD’den daha fazla sayıda Buick marka otomobil satıldığı tahmin edilmektedir. Ayrıca teknoloji ve enerji sektörlerinde yabancı yatırımlar çok yoğundur. BP, Motorola, Royal Dutch Shell Group ve Samsung gibi çokuluslu firmalar ülkedeki en büyük yatırımcılardandır. General Electric Çin’de 300 kadar satın alım personeli bulundurmakta, Intel ve Microsoft ülkede ar-ge üsleri işletmekte ve HSBC Bankası arka plandaki birçok operasyonunu burada gerçekleştirmektedir. Ayrıca AIG, Alcatel, Carrefour, Nestle, Siemens ve P&G gibi dev firmalar Çin’de faaliyetlerini sürdürmektedir (DEIK, 2005:12). Özetleyecek olursak; yabancı sermaye yatırımlarının Çin’e geliş nedenleri kısaca; bol ve ucuz işgücü, yatırımları özendirici vergi teşviki,düşük ücretler,bir milyardan fazla potansiyel tüketici piyasası,zengin doğal kaynaklar, ekonomik reform ve Çin’in DTÖ’ ye üye olmasıdır.Çin ayrıca ülkede faaliyet gösteren yabancı sermayeli şirketlerin karlarını ülke dışına yabancı para olarak çıkarmasına izin vermektedir.Bu durum yabancı yatırımları daha da arttırmaktadır.Örneğin; Tayvan kültürel benzerlik ve coğrafi yakınlıktan dolayı Çin’de yatırım yapmış ve düşük ücret nedeniyle emek yoğun işleri Çin’de yaptırarak %8 maliyet avantajı sağlamıştır. Eğer aynı üretimi ASEAN ülkelrinde yapmış olsaydı %5 maliyet avantajı sağlayacaktı ki %3 lük fark uluslar arası piyasada çok şey ifade etmektedir (Chung, 1997:187-188). 51 Çin hükümeti yabancı yatırımlar çekebilmek için çeşitli yatırım güdüleri sağlamak üzere önemli gayretler göstermiştir. Son iki on yıllık dönemi aşkın bir süre, yabancı yatırımlar çekmek için, yatırım çevresini geliştirmek amacıyla hükümet politikalarını sürekli olarak yeniden düzenlemiştir. Çin’ in çok başarılı olan üç politikası ;( Venture, 2005:88 ) 1. Yabancı yatırımcılara yönelik ayrıcalıklı vergi düzenlemeleri, 2. Yabancı yatırımcılar için hazırlanmış esnek anlaşma formları 3. Özel ekonomik alanların kurulması ,şeklinde belirtilebilir. Yabancı yatırımların Çin ekonomisine faydası olduğu gibi olumsuzlukları da olmaktadır. Çin’e yabancı sermaye girişi olmakta ama bu yabancı sermayenin yarattığı net döviz ile bu yatırımlar sonucunda elde edilen kârın transferini karşılamak mümkün olmamaktadır. Mesela 2000 yılında Çin’de yabancı sermaye 25 milyar dolar para kazanmış ama buna karşın 2 milyar dolarlık net ihracat fazlası yaratmıştır. 25 milyar doların yarısı tekrar Çine yatırılmış, kalan yarısı, 10 milyar doları da transfer edilmiştir. Durum böyle olunca, Çin ekonomisi 8 ila 9 milyar dolar açık vermeye başlamıştır. Yani, 60 milyar dolar yabancı sermaye ihracattaki sektörlere gelmesine karşın transferlerden doğan bir döviz açığına sebebiyet verebilmekte, bu açığın yarattığı bir kriz baskısı da söz konusu olabilmektedir. Ayrıca diğer bir olumsuzluğu ise; verimsiz çalışan KİT‘ lerin piyasa mekanizmasının dışına itilmesine ve işsizliğin baş göstermesine neden olmasıdır (www.birgun.net). Çin pazarına DYSY yapan Türk şirketleri ise ağırlıklı olarak; Çin'de inşaat, gıda ve tekstil alanında girişimde bulunmaktadırlar. Bu yatırımların toplam değeri 15 milyon Dolar civarındadır. Bunların en önemlisi ENKA Grubu'na bağlı Çimtaş A.Ş'nin Ningbo Serbest Bölgesi'nde gerçekleştirdiği toplam 5 milyon Dolar tutarındaki yatırımıdır. Ancak doğrudan yatırım olmamakla birlikte özellikle elektronik, gıda ve tekstil sektörlerinde de pek çok Türk firması üretimlerinin bir bölümünü Çin'de gerçekleştirmektedir. Daha önce bazı Türk firmalarının beklenen başarıya ulaşamaması ve bunların kamuoyuna yansıması Türk firmalarının yeni yatırımlara ve ortaklıklara girmelerinde temkinli davranmalarına neden olmuştur. (DEİK, 2003:14) 52 2.1.2. Yükselen Ekonomi Trendinin Avantajlarından Yararlanılması Yükselen Piyasa Ekonomisi-YPE (emerging market economy) kavramının iktisat yazınına kazandırılması, ilk kez, 1981 yılında Dünya Bankası’na bağlı bir kuruluş olan Uluslararası Finans Kurumu’ndan (International Finance Corporation-IFC) Antoine W. van Agtmael sayesinde olmuştur. Yeni ortaya çıkan veya gelişmekte olan piyasa ekonomilerini tanımlamak amacıyla kullanılmaya başlayan ve kısa sürede yaygın bir kabul gören kavram, esas itibariyle, düşük-orta düzeyde kişi basına gelire sahip ülkelere atıfta bulunmaktadır. Söz konusu kapsamda değerlendirilen ülkeler, dünya genelindeki nüfusun yaklaşık yüzde 80’ini barındırmakta; global ekonominin de yüzde 20’sini temsil etmektedir (Atik, 2005: 21-23). The Economist dergisi gelişmekte olan ülkeler arasında yaptığı toplam GSMH miktar ve sermaye pazarlarındaki sermayeleşme oranını temel aldığı araştırmasının sonucunda dünyadaki 24 ülkeyi (Çin, Hong Kong, Hindistan, Endonezya, Malezya, Filipinler, Singapur, Güney Kore, Tayland, Arjantin, Brezilya, Şili, Meksika, Venezüella, Yunanistan, İsrail, Portekiz, Güney Afrika, Türkiye, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Rusya) yükselen ekonomi olarak sınıflanmıştır. ABD Ticaret Departmanı ise, 10 büyük ve önemli yükselen ekonomiyi şu şekilde sıralamaktadır: Çin Ekonomik Alan (Çin, Tayvan ve Hong Kong), Hindistan, Endonezya, Güney Kore, Türkiye, Polonya, Meksika, Brezilya, Arjantin ve Güney Afrika Cumhuriyeti. Çin’in doğrudan yabancı yatırımlara olan bağımlılığı, özellikle dikkatleri üzerinde toplamaktadır. Öte yandan, 1990’lı yılların başlarından itibaren ortalama sermaye akışında yaşanan yukarı doğru hareket, sermaye çeken ülkelerde gerçekleştirilen iktisadî reformlara eşlik eden ilerlemenin de bir göstergesi olmaktadır. Çin hariç, merkezî planlamaya dayalı rejimlerin birer birer tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte, çok sayıda yükselen piyasa ekonomisi artan bir biçimde istikrarı hedef alan piyasa ekonomisinin gerektirdiği politikalar benimsemeye başlamıştır (Atik, 2005: 21-23). Çin dünyada en fazla yatırım alan ülkeler sıralamasında ABD’nin arkasından ikinci sırada yer almaktadır. Söz konusu sıralama gelişmekte olan ülkeler arasında 53 yapıldığında ise Çin açık bir farkla ilk sırada yer işgal etmektedir. Kişi başına düşen ulusal gelir çok yüksek olmamakla birlikte - Shangai kişi başına düşen yaklaşık 5000 dolarlık GSMH’si ile bu istatistiğe dahil değildir- muazzam nüfusu ve çok geniş iç pazar potansiyeli sayesinde Çin dikkate değer bir büyüme hızı sergilemektedir. ( www.kalder.org) Tablo 14. Çin’in Yararlandığı Doğrudan Yabancı Yatırımlarının Ülkeler İtibari ile Dağılımı (2005-2008), (Milyar dolar) 2006(Milyar 2007(Milyar Ülkeler 2005 (Milyar $) $) $) Hong Kong 17.95 21,31 27,7 Virgin Adaları 9,02 11,68 16,55 Japonya 6,53 4,76 3,59 Güney Kore 5,17 3,99 3,68 ABD 3.06 3,00 2,62 Singapur 2.20 2,46 3,18 Tayvan 2,15 2,23 1,77 Kaynak: PRC Ministry of Commerce The U.S-China Business councıl 2007 http://www.interfax.cn/news/7896/ 2008(Milyar $) 41,04 15,95 3,65 3,14 2,94 4,44 1,9 Çin’in ekonomik büyümesi incelendiğinde; ülkeye gelen toplam doğrudan yabancı yatırımların yaklaşık üçte biri deniz aşırı ülkelerden gelmektedir. Bu özellikle son yıllarda yükselerek en üst seviyelere ulaşmıştır. Tüm dünya ekonomilerinin durgunluk ya da küçülme yaşadığı 2001 yılında dahi Çin ekonomisi yüzde 7,8’lik bir büyüme sergileyebilmiştir. Sürekli artan satın alma gücü, ucuz işgücü ve altyapı maliyetleri dolayısıyla büyüme eğilimine devam eden Çin dünya genelinde yatırımcılar için bir cazibe kaynağıdır (Kızıltan, 2003: 45-46). Tablo : 15. Çin’in Yıllara Göre Büyüme Oranı (%) Büyüme Oranı (%) Yüzde Değişim 2004 9.10 % 2005 9.10 % 2006 10.20 % 2007 10.70 % 2008 11.90 % Kaynak: www.indexmundi.com 13.75 % 0.00 % 12.09 % 4.90 % 11.21 % Yıl 54 2000-2004 yılları arasında Çin ortalama büyüme oranı % 8,12 olurken; Çin ekonomisinde 2004 yılı ilk ve ikinci çeyreğinde sırasıyla yüzde 9,8 ve yüzde 9,6 olmak üzere tahminlerin ötesinde bir büyüme gerçekleşmiştir. Büyümenin temel etkeni sabit sermaye yatırımlarındaki artış olmuştur. Dengeli büyüme hedefine ulaşmak için merkezi hükümet, sabit sermaye yatırımlarını daraltıcı bir dizi önlem almış ve bunun sonucu olarak 2004 yılı büyüme oranı yüzde 9,1 olarak gerçekleşmiştir. 2005 -2008 yıllarında ise büyüme oranı ortalama % 10,35 ‘e çıkmıştır. 2009 yılının ilk çeyreğinde büyüme oranı 2008 yılının ilk çeyreğine göre % 6,1 artış göstermiştir. 2009 küresel finansal krizin etkisiyle, Çin ekonomisinin daralma baskısıyla karşı karşıya kaldığı görülmektedir (www. indexmundi. com , www.internethaber.com). Dolar başta olmak üzere yabancı ülke paralarının Çin parası RMB karşısında aşırı değerlenmiş olmasına bağlı olarak, ihracata dayalı belirli sektörlerde ısınma görünmüştür. Söz konusu döviz kuru ile ithalat ise baskı altına girmiştir. 2009 yılı ilk çeyreğinde ise; ithalat da yüzde 30,9'luk düşüşle 183,2 milyar dolara inmiştir.2009 yılı ilk çeyreği verilerine baktığımızda ihracat rakamlarının ise % 19,7’lik bir düşüşle 245,5 milyar dolara gerilediği görülmektedir.( www.internethaber.com) Bu çerçevede, 2004 yılında Çin’in 1,1 trilyon USD’lik dış ticaret hacmi içerisinde 32 milyar USD düzeyinde bir ticaret fazlası oluşmuştur. Çin 2004 yılı ihracatı bir önceki yıla göre yüzde 35,4 artışla 593,4 milyar dolar; ithalatı ise bir önceki yıla göre yüzde 36 artışla 561,4 milyar dolar olarak kaydedilmiştir. 2007 yılında ise; ihracatı 1,218 trilyon dolar ve ithalatı ise 955,8 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. İhraç edilen ürünlerin yüzde 50’si diğer Asya ülkelerine, yüzde 22’si Kuzey Amerika’ya, yüzde 20’si ise Avrupa’ya gönderilmiştir. İthalat girdisinin ise yüzde 66’sı Asya ülkelerinden, yüzde16’sı Avrupa’dan, yüzde 9’u da Kuzey Amerika’dan gelmiştir ( Morrison,2009:8). 55 Tablo 16. Çin’in Dünya Ticaret Dengesi 2003-2007 (Milyar $) Ticaret Yıllar İhracat İthalat dengesi 2003 438,4 412,8 25,6 2004 593,4 561,4 32 2005 762 660,1 101,9 2006 969,1 791,5 177,6 2007 1,218 955,8 262,2 2008 1.428,90 1.131,50 297,4 Kaynak: Morrison ,2009:8 Dikkati çeken bir nokta, Çin ticaretinin üçte birine yakın bölümünün Hong Kong üzerinden gerçekleşmesidir. Ekonomik veriler Çin’in her yıl büyüme gösterdiği yönünde olup, son veriler Çin ekonomisinin İngiltere ve Fransa’nın biraz gerisinde olduğunu göstermektedir (www.cia.gov). Çin ekonomisinin büyümesinin yanında ekonomik büyümenin ülkeye getirdiği birtakım olumsuzluklar da mevcuttur. Hızlı büyümenin yan etkisi ise hammadde, enerji ve ulaşım gibi sektörlerin talebe cevap vermekte zorlanmasıdır. Bu nedenle de Çin’in hızlı kalkınmasının dünyadaki bazı hammadde ve işlenmiş ürünlerde aşırı talebe yol açtığı bilinmektedir. Nitekim demir-çelik ve bazı petrol türevlerinde Çin talebinin fiyatlar üzerindeki etkisi görülmektedir. 2003 sonunda Çin’in petrol ithalatının 91 milyon tona ulaşması dikkat çekicidir. Çin’in enerjiye aç bir ülke olması dünya dengelerini de etkilemektedir. Öyle ki Çin, 2003’te Japonya’yı da geride bırakarak ABD’den sonra dünyada en fazla petrol tüketen ikinci ülke konumuna gelmiştir. Uluslararası Enerji Ajansının tahminlerine göre Çin’in petrol ihtiyacı önümüzdeki 10 yılda ikiye katlanacaktır ve yerli petrol üretimi ise aynı kalacaktır. Önümüzdeki 20 yıl zarfında Çin’in günlük petrol ithalat gereksiniminin bugünkü Suudi Arabistan’ın tüm üretimi ile eşdeğer olması beklenmektedir. OPEC üyelerinin geçtiğimiz yıl petrol fiyatlarını varil başına $30 seviyesinde tutabilmesinde Çin’den gelen talebin rolü büyüktür. 56 2.1.3. KOBİ Politikaları Çin’de KOBİ’ler çok küçük ölçekli işletmeler: 1–49 çalışanı; küçük ölçekli işletmeler, 50–100 çalışanı; orta ölçekli işletmeler, 101–500 çalışanı; büyük ölçekli işletmeler, 500+çalışanı olarak tanımlanmaktadır. Orta ve büyük ölçekli işletmeler çoğunlukla devlete aitken, küçük ölçekli işletmeler kişilere veya ortaklıklara aittir. Toplam büyük ve orta ölçekli işletmeler içinde, devlete ait olanların oranı yüzde 70 olup, yine devlete ait olan bu işletmelerin istihdam ettiği işçi oranı da yüzde 85’dir. Bu durumda Pazar ekonomisine sahip ülkelerden büyük farklılık arz etmektedir (DTM,2005:13). Çin’in ihracatının yüzde 62’sini özel kanun ile desteklediği küçük ve orta ölçekli şirketler (KOBİ) gerçekleştirmektedir. Çin’de devlet, yerel yönetimlerden uygulamada ve hukuksal korumada her şirkete eşit ve adil davranmalarını temel politika olarak görmelerini istemektedir. Yerel yönetimler çıkarılan kanun kapsamında KOBİ’lerin faaliyet alanlarındaki sınırlamaları azaltarak pazara giriş şartlarını kolaylaştırmışlardır. Devletin sınırladığı alanlar dışında kalan bütün sektör ve iş alanlarında KOBİ faaliyetlerine izin verilmektedir. Bu izin sayesinde resmi kurumlar hiçbir şekilde idari kararlar alıp KOBİ’lerin önüne engel çıkartamamaktadır. KOBİ’lerin öz sermayelerine; hisse satın alma, ortaklık kurma veya satın alma yöntemleriyle kuracakları şirketler vasıtasıyla, baraj, gölet, ulaşım, enerji, haberleşme, inşaat, çevre koruma, bilim, teknoloji, kültür, eğitim, sağlık ve spor alanlarında yatırım yapmaları için yerel yönetimlerin altyapı ve sosyal hizmet projeleri için açılacak ihalelere katılmalarına izin verilmektedir. Ülkenin sağlık politikalarına uygun olması şartıyla KOBİ’lerin kâr amaçlı tedavi kuruluşları açmalarına, devlete ait hastaneleri yenilemelerine, zorunlu temel eğitim dışında kalan okulların yemekhane, yatakhane ve destek birimlerinin inşaat projelerini almalarına ve işletmecilik yapmalarına imkân tanınmaktadır. KOBİ’lere sağlanan kolaylıklar arasında kamu görevinden istifa ederek KOBİ kuranlara bir miktar tazminat ödenmekte, Çin Şirketler Kanunu’na göre şirket kurmak için en az 500 bin yuan sermaye şartı aranırken KOBİ’ler için bu rakam 200 bin yuana (25 bin dolar) düşürülerek 3 yıllık da süre tanınmaktadır. Güvenlik ve çevre koşullarına uygun olması 57 şartı ile KOBİ’lerin ev adreslerini işletme adresi olarak göstermelerine izin verilmektedir. Bilim ve teknoloji alanında eğitim görenler, kamudan işten çıkarılanlar ve işsizlerin kuracağı her türlü şirkette şirket kurma şartlarından bazılarını karşılamayanlara bir yıllık hazırlık dönemi tanınarak ruhsat verilmektedir. KOBİ’leri geliştirmek ve finans zorluklarını aşmak için KOBİ Geliştirme Fonu kurulmuştur ve yerel hükümet her yıl bu fona bir miktar ödenek ayırmaktadır. Ayrıca yerel hükümet tarafından ulaşım, inşaat, emlak, su hizmetleri gibi projelerde fiyat belirlenirken KOBİ’lerin normal pazar koşullarından daha fazla kar elde edebilmesi sağlanmaktadır. KOBİ’ler arasında her yıl yapılacak incelemeyle 100 güçlü firma belirlenmekte ve 100 güçlü kamu kuruluşunun sahip olduğu haklardan yararlanmaları sağlanmaktadır. (http://www.milliyet.com.tr). KOBİ’lere sağlanan bu kolaylıkların yanında karşılaştıkları çeşitli sorunlarda vardır. Bu sorunlardan başlıcaları, ekonomik olmayan ölçeksel faaliyetler ve geniş çaplı yayılım; geçerliliğini kaybetmiş ekipman ve düşük teknoloji düzeyi; niteliksiz işgücü; düşük düzeyde faaliyet alanı ve yönetim uzmanlığı; uluslar arası pazara erişim yetersizliği; mevduat yetersizliği; etkili olmayan teşvik programları; ve finansman yetersizliği gibi problemler yer almaktadır (DTM,2005:13). Sürekli gelişen bir pazar olarak Çin çokuluslu şirketlerinde odak noktası olmaktadır. Yabancı yatırımları çekme konusunda oldukça başarılı bir strateji izleyen Çin’de DTÖ üyeliği ile yabancı yatırımlara uygulanan sınırlamalar azalmış, böylelikle çokuluslu şirketlerde Çin’de yapılan yatırımlarda yerlerini almışlardır. 2.1.4.Çin’in Mukayeseli Üstünlüğünün Kaynakları Çin’in rekabet üstünlüğünü sağlayan sebeplerin başında, 1970’li yılların sonlarında başlayan ve ülkeyi merkezi planlı ekonomiden serbest pazar ekonomisine kademeli olarak dönüştürmeyi hedefleyen ekonomik reformlar gelmektedir. Bu reformlar sayesinde dünyada eşi benzeri görülmemiş bir büyüme sürecine giren Çin, ülkeye giren rekor düzeyde yabancı sermayenin de rüzgarıyla 2001 yılında dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olmuştur. 58 Yapısal reformlar dışında Çin’in en büyük rekabet avantajı dünya ortalamasının çok altında kalan işgücü maliyetidir. Rekabetçiliğinin bir göstergesi olarak, Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD)’ın 2002 Ticaret ve Kalkınma Raporu verilerine göre ABD’nde bir işçiye ödenmekte olan ücret 100 birim olarak kabul edildiğinde, İsveçli bir işçiye 74,5, Çinli bir işçiye 2,1, Türk işçiye ise 15,7 birim ücret ödenmektedir. Ancak anılan çalışmada yer alan ve madalyonun öteki yüzünü teşkil eden işçi verimlilik oranları rakamları da çok çarpıcı sonuçlar vermektedir. ABD’nde bir işçinin verimliliği 100 birim kabul edildiğinde, Çinli işçinin verimliliği 2,7 birim, İsveçli bir işçinin verimliliği 53,8 birim, Türk işçinin verimliliği ise 22,7 birim olarak ortaya çıkmaktadır. Kısacası Çin’in işgücü maliyetininin düşüklüğünden kazandığı avantajın büyük bölümü verimlilikteki dezavantajdan dolayı yok olmaktadır (http://www.bursaekonomi.com.tr). Her ne kadar yeterli petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip olmasa da üretimde kullanılan enerji birim fiyatlarının düşüklüğü de Çin’in rekabetçi yapısı için önemli bir avantaj oluşturmaktadır. Benzinin litre fiyatı Çin’de Türkiye’ye nazaran %275, elektrik enerjisi KWH olarak %134, doğalgaz ise %38 oranda daha ucuza satılmaktadır. Çin’de halen uygulanan vergi sisteminde akaryakıt üzerindeki vergi yükü oldukça düşüktür. 1 litre benzinin fiyatı ortalama 0,3 dolar, doğalgazın metreküp fiyatı 0,17 dolar, elektrik enerjisi KWH olarak ortalama 0,050 Dolardır. Çin 2003 yılında, A.B.D.’nin ardından dünyanın en çok petrol tüketen 2. ülkesi olmuştur. Ancak, kömür, % 64’lük payı ile Çin’in temel enerji hammaddesidir. Çin’in toplam kömür tüketimi 2003 toplam dünya tüketiminin %30’una karşılık gelmektedir. (Özsoylu, 2006:111) Bunların yanı sıra, çalışanların sendikal haklarının kısıtlılığı, vergilerin göreceli olarak düşük olması (K.D.V. küçük işletmeler için %6), bazı sektörlerin devlet tarafından desteklenmesi, marka taklitçiliği nedeniyle sağlanan menfaatler, Çin para birimi Renminbi’nin devlet tarafından bilinçli olarak düşük tutulma politikası, pek çok firmanın sahibinin hala devlet olması ve bu firmaların hammadde ihtiyaçlarının dış piyasalardan toptan fiyatlarla temin edilmesi nedeniyle sağlanan ölçek ekonomileri, Çin’e mukayeseli üstünlük kazandıran etmenler arasında sayılabilir.(Özsoylu, 2006:111) 59 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ÇİN’NİN DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ VE TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ 3.1. Çin’in Dünya Ticaret Örgütü Üyeliği ve Sorunlar Dünya Ticaret Örgütü (World Trade Organization, DTÖ), çok taraflı ticaret sisteminin yasal ve kurumsal organıdır. DTÖ, hükümetlerin iç ticaret yasalarını ve düzenlemelerini nasıl yapacakları hususunda yasal bir çerçeve ortaya koymaktadır ve toplu görüşmeler ve müzakereler yoluyla ülkeler arasında ticari ilişkilerin geliştirildiği bir platformdur. DTÖ, 1 Ocak 1995’te kurulmuştur. Uruguay Round’a taraf olan ülkeler 15 Aralık 1993’te görüşmeleri tamamlamış ve Fas’ın Marakeş kentinde Nisan 1994’te “Nihai Karar” bakanlar tarafından imzalanmıştır. 15 Nisan 1994’te ilan edilen Marakeş Deklarasyonu, Uruguay Round’un görüşmelerini onaylamış ve “Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması” (GATT) altında gerçekleştirilen yedi görüşmenin “dünya ekonomisini güçlendirdiği ve daha fazla ticaret, yatırım, istihdam ve gelir artışı sağladığını ilan etmiştir. DTÖ, Uruguay Round’un görüşmelerinin şekillendiği bir anlaşmadır ve GATT’ın devamıdır (http://www.dtm.gov.tr) DTÖ, uyguladığı ticari faaliyetler ve ticaret politikaları açısından GATT’dan daha geniş bir alanı kapsamaktadır. GATT, sadece mal ticaretini kapsarken, DTÖ mal, hizmetler ve fikri mülkiyet hakları olarak da bilinen “fikir ticareti”ni de kapsamaktadır. DTÖ’ nün esas fonksiyonları; topyekün olarak DTÖ’yü oluşturan çok taraflı ticaret görüşmelerini yönetmek ve uygulamak, çok taraflı ticaret görüşmelerinde bir forum olarak görev yapmak, ticari anlaşmazlıklara çözüm aramak, milli ticaret politikalarını denetlemek ve bu amaçlarla global ekonomik politika yapımında görevli uluslararası kuruluşlarla işbirliğine gitmektir (http://www.dtm.gov.tr) DTÖ anlaşması, tarımdan, tekstile ve konfeksiyona, hizmetlerden fikri mülkiyet hakları kurallarına kadar, değişik alanlarda 29 ayrı metinden oluşmaktadır. Bunların yanında DTÖ, üyelerine ek sorumluluklar ve taahhütler yükleyen, ilave 25 deklarasyon, 60 karar ve anlaşma da bulunmaktadır. DTÖ kuralları geleneksel olarak hassas sektörler olarak kabul edilen tarım malları ticareti, tekstil ve konfeksiyon ürünlerini de kapsamaktadır. Tarım da kabul edilen kurallar piyasaya giriş şartlarını, yerli üretimi destekleme kurallarını, ihracat teşvik uygulamalarını ve gıda güvenliği, bitki ve hayvan sağlığı kurallarını içermektedir. Tekstil ve konfeksiyon’da yeni kurallar Çok Elyaflılar Anlaşması’ndan sonra 10 yıllık bir geçiş dönemi ile DTÖ kurallarına dahil olmuştur. 1978 yılından itibaren sosyalist piyasa ekonomisi ile birlikte ekonomik reformlarla dış dünyaya açılan Çin 1980 yılında IMF üyesi olmuş, 1986 yılında DTÖ (o zaman ki adıyla Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması-GATT ) üyeliği için başvuruda bulunmuştur. Bu başvuru ile Çin artan milli gelirinin sürekliliğini, ülkesinin pazarına yabancı şirketlerin girişini kolaylaştırarak sağlamayı hedeflemiştir. Bu başvuru ile Çin’in dünya piyasalarında adı artık Çin tehdidi olarak anılmaya başlanmıştır. 2001 yılının Aralık ayında, Çin’in DTÖ’yle 15 yıldır sürdürdüğü üyelik müzakereleri tamamlanmış ve hükümet, başta ticaret rejimi olmak üzere ekonomide çeşitli yapısal değişikliklere gideceği ve uluslararası ticaret kurallarına uyumlu hareket edeceğinin sözünü vermiştir. Hemen ertesinde yıllardır sinyalleri verilen yüksek büyüme hızı gerçekleşmiş, ticaret hacimlerinde rekorlar kırılmış, uluslararası doğrudan yatırımların en cazip çekim merkezi Çin olmuştur (DTM, 2001). 1980’lerin başından itibaren Çin çeşitli yöntemler uygulamış, büyük ölçüde insan, maddi ve finans kaynağını bir araya getirerek, demiryolu, karayolu, havaalanı, telekomünikasyon, elektrik enerjisi, su rezervi gibi temel tesislerin inşasını gerçekleştirmiş, yabancı işadamlarına yatırımda bulunmak için ortam yaratmıştır. Bununla birlikte, Çin yatırımlarının esnek ortam da karşılıklı düzenlemeye gidilmiş, sırasıyla beş yüzden fazla yasa ve düzenleme ilan edilmiştir. Otuz’dan fazla ülke ile yatırım koruma anlaşması imzalamıştır. Çin’e gelen yabancı işadamlarına yasal dayanak ve güvence sağlanmıştır. Yabancı sermayeden yararlanarak enerji kaynaklarının, ulaşımın, telekomünikasyonun ve hammadde endüstrisinin imkanlarını geliştirmiştir. Dış 61 yatırımcı Çin pazarı ile kar sağlarken devlete ait bir dizi eski kuruluşlar da teknolojik açıdan yenileme şansı bulmuştur. Ülkenin DTÖ’ye girebilmesini sağlayan en önemli faktör uygulanan ekonomik reformların başlıca hedeflerinden biri olan yabancı yatırım desteğidir. Ülke içinde uygulanan para politikalarında büyük değişikliklerin olmaması yabancı yatırımcılar için güven kaynağı olmuştur. Dünya ekonomik sistemine daha hızlı entegrasyonu sağlayabilecek bu hedefler için Çin bir takım tavizlerde bulunmuştur. Bu tavizler ana hatlarıyla şunlardır (DEİK, 2003:9-10): · DTÖ tüm üyelere eşit muamele sağlanacak tüm yabancı kişi ve kuruluşlar ticaret hakları açısından eşit olacaktır. · İç pazar ve ihracata yönelik üretilen ürünler için ikili fiyat uygulaması ve diğer ayrımcı uygulamalar kaldırılacaktır. Bazı madenler, tütün, tahıllar ve akaryakıt gibi belirli ürünlerde devlet monopolü devam ederken halihazırda yabancılara kapalı olan diğer alanlar açılacaktır. · Üyeliği takip eden ilk 12 yıl içerisinde Çin menşeli ürünlerin DTÖ üyesi ülkelerden herhangi birinin iç pazarına zarar vermesi veya zarar verme tehlikesi bulunması durumunda özel geçiş dönemi korunma tedbirleri ilgili ülkelerce uygulanabilecektir. · Gümrük tarifeleri belirli bir takvime göre azaltılacaktır. İndirimlerin büyük bir bölümü, 2004’e kadar, diğerleri ise 2010’a kadar yapılacak olup, tüm tavizlerin tamamlanmasından sonra tarım ürünlerinde ortalama vergi yüzde 15’e sanayi ürünlerinde ise yüzde 8,9’a düşecektir. · Çin tarım ürünlerinde ihracat sübvansiyonu vermeyecektir. Diğer sübvansiyonlar da ürün değerinin yüzde 8,5’ini geçmeyecektir. · Tekstil sektöründe 31 Aralık 2004 tarihinde tüm DTÖ üyesi ülkelerin kotaları kaldırmaları ile beraber Çin’e uygulanan kotalar da kaldırılacak, ancak 2008’e kadar DTÖ üyesi ülkelerde Çin menşeli ürünlerin zarara neden olması durumunda özel önlemler uygulanabilecektir. · Hizmet ticaretinde verilen tavizlerin en önemlileri, telekom, bankacılık ve sigortacılık sektörlerindedir. Telekom hizmetlerinde, üyeliği takiben yabancı servis sağlayıcı firmalar Çin firmaları ile ortak yatırım 62 yapabileceklerdir. Ancak, yabancı hisseleri yüzde 25’i geçmeyecektir. Üyeliği takiben ilk yıl içerisinde bu oran yüzde 35’e çıkartılacak ve servis verebilecek servis sayısı arttırılacaktır. Dördüncü yıl içerisinde yabancı sermaye payı yüzde 49’a çıkarılabilecek ve beşinci yıl içerisinde servis alanlarını sınırlayan tüm coğrafi sınırlamalar kaldırılacaktır. Bankacılık hizmetlerinde, üyeliğin ilk yıllarında yabancı finans kuruluşları müşteri kısıtlaması olmaksızın döviz ile işlem yapabileceklerdir. Beşinci yıl içerisinde yabancı kaynaklar Çin vatandaşlarına gerek döviz gerekse Yuan servisi verebileceklerdir. · Sigortacılık hizmetlerinde, hayat sigortası dışındaki sigorta çeşitlerinde yüzde 51’e varan yabancı hisseli ortaklıklar kurulabilecektir. Üyelikten iki yıl sonra yabancılar yüzde 100 hisseye sahip olabileceklerdir. Yabancı hayat sigortası şirketleri üyeliğe geçiş ile birlikte yüzde 50 hisseli ortaklıklar kurabileceklerdir. Büyük finansal riskler, reasürans sigortalarında üyelikle beraber yüzde 50 ortaklık kurulabilecek, üçüncü yıl içerisinde yüzde 51, beşinci yıl içerisinde yüzde 100 yabancı sermaye olabilecektir. · Turizm, eğlence ve taşımacılık hizmetlerinde üyeliği takip eden üç ile besinci yıllar içerisinde yüzde 100 yabancı sermayeli firmaların kurulmasına izin verilecektir (TİSK, 2009:1-2). 3.2.Dünya Ticaret Örgütü’nün Çin Ekonomisinde Meydana Getirdiği Değişimler Çin’in DTÖ’ye üye olmasıyla beraber ekonomisine sağladığı yararlar şu şekilde özetlenebilir: · Çin’in ihracatını artırmıştır. DTÖ’ ye girmekle örgütün bütün üyeleri Çin’e ticarette en çok kayrılan ülke statüsü tanımıştır. Bundan sonra bu konuda ABD’nin engellemesi ile karşılaşmayacaklardır. · Çin’in eşit şartlar altında dünya rekabetine katılabilmesini sağlamıştır. DTÖ üyeliği Çin’in yatırım koşullarını iyileştirecek ve yabancı yatırımın artmasında katkıda bulunacaktır. İşletmelerin teknik ve yönetim seviyelerini artıracak ve canlılık kazandıracaktır. · Çin DTÖ’ nün resmi üyesi olarak yirmi birinci yüzyıldaki ticaret yasalarının çıkarılmasına bizzat katılma ve kendi yasal haklarını koruma 63 şansına sahip olmuştur. Hem de uluslararası alandaki ticari anlaşmazlıkları DTÖ bünyesinde çözerek adaletsiz yaptırımlara maruz kalmaktan korunabilecektir. · DTÖ üyeleri içindeki büyük ticari ülkeler Çin’in tekstil ve diğer ürünlerine yönelik uyguladığı değişik seviyedeki sınırlamalarını azaltacaktır veya aşamalı olarak kaldıracaktır. · İthalat ürünlerine yönelik gümrük tarifeleri indirilerek halkın yaşam seviyesi yükseltilecektir. Çin’in DTÖ’ye üyeliği ekonomik ve ticari serbestliğini sağlamıştır. Bunun yanında, ekonomik sektörlerin bağımlılığına bağlı olarak sektörler arası etkilerde yaratmıştır. · Çin’in DTÖ’ye katılımıyla gerek GSMH’nın gerekse büyüme oranının arttığı gözlenmektedir. Sektörlerin GSMH içinde payları ise tarım sektörü aleyhine, sanayi ve hizmetler sektörü lehine değişmiştir. Tarım sektörünün GSMH içindeki payının azalması ve sanayi hizmet sektörlerinin GSMH içindeki payının artması ekonomik gelişmenin bir göstergesidir. Çin’in DTÖ üyeliği sonrası ülkeye yapılan yabancı yatırımlarda artmıştır. Bunun nedeni ise DTÖ üyeliği ile yabancı yatırımların sektörel ve coğrafi olarak uygulanan birçok sınırlandırmanın kaldırılmış olmasıdır (Arısoy, Bayar, Soranlar, 2004:11-12). DTÖ’ ye üye olduktan sonra 2007 yılında Çin’in başlıca ihracat yaptığı ülkelere baktığımızda; yüzde 21,1 oranla ABD, yüzde 17,4 oranla Hong Kong, yüzde 13,6 oranla Japonya, yüzde 4,6 oranla Güney Kore ve yüzde 4 oranla Almanya olduğu görülmektedir. Görüldüğü gibi ABD Çin’i en uzak mesafede olmasına karşın Çin’den en fazla alımı yapan ülke pozisyonundadır. 64 ABD HONG KONG JAPONYA G.KORE ALMANYA 25 21,1 20 17,4 13,6 15 10 4,6 5 4,0 0 YÜZDE(%) Grafik 2. Çin’in Başlıca İhracat Partnerleri (2007) Kaynak: www.cia.gov , www.Business-in-Asia.com Çin’in başlıca ithalat yaptığı ülkelerin başında ise yüzde 18 oranla Japonya, yüzde 11,9 oranla Tayvan, yüzde 10,4 oranla Güney Kore, yüzde 8,2 oranla ABD, yüzde 5,9 oranla Almanya, yüzde 3,9 oranla Hong Kong, yüzde 3,3 oranla Rusya Federasyonu ve yüzde 2,5 oranla Malezya gelmektedir. 20 15 10 JAPONYA TAYVAN G.KORE ABD ALMANYA HONG KONG RUSYA MALEZYA 18,0 11,9 10,4 8,2 5,9 3,9 5 3,3 2,5 0 YÜZDE(%) Grafik 3. Çin’nin Başlıca İthalat Partnerleri (2007) Kaynak: www.cia.gov , www.Business-in-Asia.com 3.3. Çin ve Dünya Çin’in küresel ekonomi açısından stratejik önemi ticaret istatistiklerine de yansımaktadır. Çin dünya pazarında önemli bir ticaret partneri olarak yer almaktadır. 65 Bu anlamda, Tablo 16’da Çin’in ticaret göstergelerinin yükselen bir eğilimde olduğu görülmektedir. Bu gelişmeler ile birlikte Çin’in dış ticareti büyük bir atılım yaparak özellikle 2002–2004 yılları arasında ticaret ithalat-ihracat ticaret hacmini yüzde 100 oranında artırarak dikkatleri üzerine çekmiştir. 2002 yılı ticaret hacmi 620 milyon dolar iken bu rakam 2003 yılında 851 milyon dolar’a 2004 yılında ise 1,1 milyar dolara ulaşmıştır. İhracat ve ithalat rakamlarına bakıldığında ihracat ve ithalat rakamlarının yıllar itibarı ile sürekli arttığı görülmektedir.2004 yılı ihracatı 593 milyon dolar iken ithalatı ise 561 milyon dolar, ticaret dengesi 32,1 milyon doları bulmuştur (İTO, 2005). Tablo 17. Çin’in Dünya ile Ticareti ( Milyon $ ) 1998 1999 İhracat 2000 2001 2002 2003 2004 183.8 194.9 249.2 266.2 325.6 438.2 593.3 2005 2006 2007 762 969.1 1.218.0 28,4 27,2 25,7 660 791.6 955.8 17,6 20 20,8 % değişim 0,5 İthalat 6,1 27,8 6,8 22,4 34,6 35,4 140.2 165.7 225.1 243.6 295.2 412.8 561.2 % değişim -1,5 18,2 Total 360.6 474.3 509.8 620.8 851 1.154.6 1.421.9 1.760.7 2.173.8 değişim -0,4 11,3 31,5 7,5 21,8 37,1 35,7 23,2 23,8 23,5 Denge 29.2 24.1 22.5 30.4 25.5 32.1 102 177.5 262.2 324 35,8 8,2 21,2 39,8 36 % 43.5 Kaynak:. www.usitc.gov. Fakat Çin’in ABD, AB ve Japonya ile olan ticari dengesinin fazla vermesine karşı bu üç ülkenin Çin ile ticaretlerinde açık vermesi söz konusu olmaktadır. 1996 ve 1998 yılları arasında, Çin’in ABD toplam ticaret açığındaki payı yüzde 24 olarak gerçekleşmiş; 1999 ve 2001 yılları arasında bu oran yüzde 18’e inmiş; 2002 ile 2004 yılları arasında tekrar yüzde 22’ye çıkmış ve 2005’te de yüzde 26’yı bulmuştur (Lum ve diğerleri, 2007:11). 66 Çin’in emek yoğun pazar yapısı göz önüne bulundurulduğunda Çin’in ihraç ettiği ürünler çoğunlukla hammadde ve ara malları iken ithal ettiği ürünler hem emek yoğun işgücüne hem de sermayeye dayalı teknolojiye dayalı ürünlerdir. Çin’in başlıca ihraç ürünleri, rafine edilmiş petrol ürünleri, yağlama maddeleri, kimyasal ürünler, alkollü ve alkolsüz içecekler, bitkisel ve hayvansal yağlar, elektrikli makineler ve ulaşım ekipmanları, büro malzemeleri, canlı hayvanlar, su ürünleri, pirinç, çay, konserve meyve-sebze, ham ipek, kömür, pamuk ipliği, hazır giyim eşyaları, ayakkabı, spor eşyaları, hafif sanayi mamulleri, demir-çelik ürünleri, oyuncaklar, elektronik eşyalar, telekomünikasyon ekipmanları olarak sayılabilir. Tablo 18. 2008 Yılında Çin’in En Çok İhraç Ettiği Ürünler (Milyon $) Toplam İhracat Ticari mallar Miktar İçindeki Payı (%) Elektrik-elektronik 342,0 23,9 Makinalar 268,7 18,8 Örgü Giyim 60,5 4,2 Demir-çelik 53,4 3,7 Dokuma Giyim 52,4 3,7 Demir Çelik Ürünleri 48,3 3,4 Tıbbi Malzemeler 43,3 3,0 Mobilya 42,7 3,0 Otomativ Parçaları 39,3 2,8 Oyuncak ve Spor 32,6 Malzemeleri Kaynak: ( Morrison,2009:11). 2,3 Çin’in başlıca ithal ürünleri ise muhtelif gıda ürünleri, elektrikli makineler ve motorlu taşıtlar, ham petrol, yağlama maddeleri, bitkisel ve hayvansal yağlar, doğal kauçuk, kereste, kağıt hamuru, pamuk, demir cevheri, gübre, plastik ürünler, çelik mamulleri, elektronik devreler, kimyasallar olarak sayılabilir. 67 Tablo 19. 2008 Yılında Çin’in En Çok İthal Ettiği Ürünler (Milyon $) Ticari mallar Miktar Elektrik-elektronik 266,6 Mineral Yakıtlar Petrol 168,6 Makinalar 138,7 Cevherleri, Cüruf ve Kül 85,2 Tıbbi Malzemeler 77,6 Plastik 48,8 Organik Kimyasallar 39,3 Otomativ Parçaları 26,9 Bakır 26,0 Demir Çelik Ürünleri 24,5 Toplam İhracat İçindeki Payı (%) 23,6 14,9 12,3 7,5 6,9 4,3 3,5 2,4 2,3 2,2 Kaynak: ( Morrison,2009:11) Çin’in hem emek yoğun hem de sermayeye dayalı sektörlerde yükselişini sürdürdüğü görülmektedir. Bu gelişim içerisinde Çin’in ticari partnerlerinin de az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler olduğu gibi teknoloji ve emek yoğun ülkeler de bu sepete dahil olmaktadır. Tablo 20. Çin’in Ticari Partnerleri 2007 (Milyon €) Ülke AB ABD Japonya Hong Kong Güney Kore Singapur Rusya Malezya Avustralya Hindistan Tayland Hacim (Milyon €) 259,9 225,5 171,8 151,9 117,2 35,0 34,3 32,9 31,6 27,4 24,8 Toplam Ticaret Payı (%) 17,3 15,0 11,4 10,1 7,8 2,3 2,3 2,2 2,1 1,8 1,6 Kaynak: (www.trade.ec.europa.eu). Tablo 20’den de görüldüğü gibi Çin’in en büyük ticari partneri 2007 yılında 259,9 milyon € ile AB, ikinci olarak 225,5 milyon € ile ABD ve üçüncü olarak da 68 171,8 milyon € ile Japonya olmuştur. Tabloda Çin’in en çok ticaret yaptığı ilk on bir ülke sırasıyla yer almaktadır. 3.4. Çin ve ABD İlişkilerinin Boyutu ABD, Çin’in en büyük ticari partneri ve ikinci büyük doğrudan yabancı sermaye girişi sağladığı ülkedir. Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren ABD Çin’den teknoloji, veri işleme makineleri, telekomünikasyon ve ses sistemleri ve elektrikelektronik ürünleri gibi emek yoğun sektörlere dayanan mallar ithal etmektedir. Küresel sistemde ülkelerin işbölümünün yeniden oluşumu ve değişimi sürecinde dünya ticaretindeki üretim ve dağıtım kompozisyonu değişim göstermektedir. ABD’nin Çin’den ithal ettiği ürünler Tablo 21’ de yer almaktadır. Tablo 21. ABD nin Çin'den İthal Ettiği Ürünler 2006 (Milyar $) Bilgisayar Aksesuarları Ev Gereçleri Oyuncak ve Spor malzemeleri Bilgisayarlar Pamuksuz Ev Giyim Video Malzemeleri (DVD Player vb.) Mobilyalar Ayakkabılar Mefruşat Telekomünikasyon Gereçleri HIZLA GELİŞEN ÜRÜNLER Çinko Nikel Kereste Özel madenler ve Petrol Ürünleri Petrol Sondaj Gereçleri ve Platformları Kaynak: www.internationaltrade.suite101.com 28,9 26,5 22,2 17,4 14,6 14,5 13,2 10,7 9,9 8,3 8,6 25,9 74,7 96,6 1,6 69 Tablo 22. ABD nin Çin'den İthal Ettiği Tarım ve Deniz Ürünleri 2007 (Milyon $) Balık ve Su Ürünleri Meyve suları Meyve ve Ürünleri Bahçe veBahçivanlık Ürünleri Karides Diğer Kabuklular Yem vb Ürünler Sebzeler Hazılanmış veya Hazırlanmamış Endüstrial kullanım Tavukçuluk Şeker ve ilişkili Ürünler Somon Taze Meyva ve Patates Kurutulmuş sebze Et Ürünleri Fındık Ağacı Hububat Çay Dondurulmuş Sebze Baharatlar Kurutulmuş Meyve Kaynak: Becker, 2008:7. 1.228,226 433,387 286,207 283,667 236,354 186,58 167,942 165,699 154,106 135,725 125,873 111,322 103,909 103,862 97,322 86,582 84,239 79,546 72,417 45,092 56,519 Çin-ABD ilişkilerinin somutlaştığı ve pazarlık alanları oluşturduğu kurum DTÖ’dür. Şubat 1990’da, ABD yıllık insan hakları raporunda Çin’de insan haklarının ağır bir şekilde ihlal edildiği belirtilmiştir. Bu tarihten itibaren ABD, Çin ile ilişkilerinde insan hakları sorununu hep bir koz olarak kullanmıştır. ABD ve Avrupa ülkeleri 1990’dan bu yana her yıl BM İnsan Hakları Komisyonu yıllık toplantısında Çin’i kınama teklifleri sunmaktadır (Çıplak, 2001: 244) Çin-ABD arasında gerçekleşen ticaret siyasi ve ekonomik anlamda üç unsur ile ilişkilidir. Buna göre, iki ülke arasındaki ticari ilişkiler kaynakların karşılaştırmalı üstünlükler prensibine göre daha verimli kullanılmasına sebep olmakta ve hızla gelişen Çin ekonomisi ABD’li yatırımcılar için önemli bir yatırım kaynağı olmakta ve Çin’in Batı ile entegre olması sonucu demokrasi ve insan hakları açılımlarında önemli bir paya sahip olmaktadır (Lum ve diğerleri, 2007:12). 70 ABD’nin Çin’in emek yoğun sektörlere dayalı pazar yapısını ithalatta bir rekabet avantajı olarak görmesine karşın Çin’in teknoloji alanında gösterdiği ilerlemeler bu kompozisyonun değiştiğine işaret etmektedir. Buna göre, ABD’nin en çok ticaret açığı verdiği sektörler emek yoğun ve ucuz işgücüne dayanırken ABD Çin’den birçok teknoloji ve tarım ürünleri sağlayarak ticari dengesinde fazla elde etmektedir. Çin’in birçok gelişmekte olan ülke ile yaptığı ticarette, ihracatın üçte ikisinin araçlar, oyuncak, mobilya, ayakkabı, alet gibi düşük seviye üretime dayalı sektörler oluştururken ithalatın yüzde 85’ise sermayeye dayalı makine ve ekipmanlar, elektronik mallardan oluşmaktadır (Lum ve diğerleri, 2007:12). Tablo 23. ABD’nin Ofis Makinaları ve Veri İşleme Makinaları, (Milyon $) 1990 2001 2002 2003 2004 2005 Çin 117 10,76 15,23 23,61 35,58 42,17 Asya 5,15 20,68 22,04 21,57 22,46 23,47 Japonya 11,01 11,06 9,464 8,978 9,282 8,936 Meksika 706 10,38 8,828 7,516 7,726 7,075 Kaynak: www.usitc.org Çin Hükümeti de, Avrupa ülkelerinin insan hakları baskısına kendi muazzam pazar cazibesiyle karşılık verirken, ABD’ye de Çin pazarı cazibesinden başka, ABD’nin de insan haklarını ihlal ettiğine dair rapor hazırlayarak karşılık vermektedir. ABD, 4 Haziran 1989’da Tiananmen Meydanı’ndaki olaylarda Çin’in insan haklarını ihlal etmesini sadece kınamamış aynı zamanda Çin’e ambargo uygulamıştır. 5 Haziran 1989’da, ABD ilk ambargo kararını çıkarmıştır. 20 Haziran’da da üst düzeydeki ikili görüşmeleri ve uluslararası finans örgütlerinin Çin’e yapacağı yardımları askıya almıştır. 21 Temmuz 1989’da ABD Kongresi, Tibet’in sürgündeki lideri Dalay Lama’ya insan hakları ödülü vermiştir. 1990’lı yılların ortalarına dek ABD’nin Çin politikası çerçevesinde ekonomik ilişkiler boyutunda gelişen ABD-Tayvan ilişkileri, Çin’in bu yıllarda güçlenen bir bölge ülkesi olarak boy göstermesi ve Çin-Tayvan arasında ilişkilerinin gerginleşmesi ile yeni bir döneme girmiştir. 1996 yılında, Çin Tayvan’a gözdağı vermek amacıyla Tayvan Boğazı’nda füze tatbikatı yapmıştır. 71 ABD’de bu tatbikata cevaben Nimitz uçak gemilerini bölgeye göndermiştir. 2000’li yıllarda ise, ABD-Tayvan ilişkisi ABD’nin çelişkili açıklamalarının gölgesinde kalmıştır. Ekim 2004’te ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın Çin’e yaptığı ziyaret sırasında gerek Cumhurbaşkanı Wen Jiabao gerekse Dışişleri Bakanı Li Zhaoxing, ABD’nin “Tayvan’ın bağımsızlığı” taraftarı bölücülerin niteliğini ve ciddi zararlarını açıkça bilmesini ve Tayvan sorunundaki taahhütlerini hayata geçirmesini isteyerek Çin-ABD ilişkilerinin sağlıklı ve istikrarlı bir şekilde gelişmesinin buna bağlı olduğunu belirtmiştir Bu tür olası bir sorunun varlığı; Çin’in özellikle 2000’li yıllardan itibaren yükselişe geçen ekonomik kalkınmasını da sekteye uğratmak amacıyla gerçekleştirildiği söylenebilir. (Ekrem, 2005:47). 2003 yılında, Çin, Kanada ve Meksika’dan sonra ABD’nin üçüncü büyük ticari partneri haline gelmiştir. Yine, ABD’de AB’nin genişlemesinin ardından Çin’in ikinci büyük ticari partneri olmuştur.2007 yılında Çin-ABD ticaret dengesi toplam 386,7 milyar dolara ulaşmıştır. Tablo 24. Çin-ABD Ticaret Dengesi (Milyar $) 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 13,1 16,3 19,2 22,1 28, 34,7 41,8 55,2 65,2 % değişim -8,0 24,4 18,3 15,1 28,5 22,2 20,6 32,1 18,1 100,0 102,3 125,2 152,4 196,7 243,5 287,8 321,5 % değişim 14,9 22,3 22,3 125,2 21,7 29,1 23,8 18,2 11,7 Toplam 116,3 121,5 147,3 180,8 231,4 285,3 343,0 386,7 22,6 21,4 21,2 22,8 28,0 23,3 20,2 12,7 ABD ihracatı ABD ithalatı 81,8 94,9 % değişim 11,0 Kaynak: www.usitc.org Çin-ABD ticari göstergeleri incelendiğinde, ABD’nin Çin ile ihracatının ABD’nin diğer ülkeler ile olan ihracatında daha hızlı büyüdüğü ortaya çıkmaktadır. Buna göre, ABD’nin Çin ile ihracatı 2000’den 2005’e kadar yüzde 157 büyürken; Kanada ile ihracatı yüzde 19,8 büyümüştür. Yine, 2004’te Çin, 72 Almanya ve İngiltere’nin yerini alarak ABD malları için dördüncü büyük pazar haline gelmiştir. Buna göre, ABD, Çin’e yaptığı ithalat değeri 41,8 milyar doları bulurken, İngiltere ile gerçekleştirdiği ithalat değeri 38,6 milyar dolarda kalmaktadır (Lum ve diğerleri, 2007:12). Tablo 25. ABD’nin Çin’e İhracatı (1997-2005, Milyon $) Kategori 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 741 1,013 1,38 1,747 2,109 2,657 3,722 4,631 5,17 Ulaşım Ekipmanları 2,127 3,604 2,325 1,695 2,471 3,443 2,495 2,025 4,479 Metal 180 195 285 618 919 956 1,525 2,198 3,482 419 288 354 1,02 1,014 890 2,832 2,332 2,256 Endüstri Makineleri 766 674 685 838 1,08 1,145 1,404 1,912 2,067 Ofis makineleri 343 878 842 1,498 1,602 1,193 1,274 1,396 1,835 Plastik 340 320 394 545 628 740 931 1,342 1,793 Bilimsel Aletler 429 527 538 583 886 931 1,167 1,568 1,71 Tekstil 682 199 98 154 160 278 909 1,638 1,657 Organik kimya 208 212 302 473 373 554 1,054 1,542 1,457 770 538 481 758 819 1,124 1,218 1,744 1,325 malzemeleri 644 655 573 817 1,204 1,11 978 1,104 1,299 Güç ekipmanları 603 542 505 312 507 462 640 965 1,042 Kağıt hamuru 148 156 193 276 330 414 600 753 992 Yol araçları 348 140 192 185 223 272 506 624 903 olmayan metaller 172 120 140 289 144 161 315 333 872 Üretim gereçleri 297 247 242 384 440 509 515 647 750 Deri malzemeler 112 126 96 237 402 397 457 521 629 Kimya materyalleri 124 143 177 247 285 312 403 582 604 Metal makineleri 173 190 162 211 265 367 304 618 547 Elektrik Malzemeleri Yağ tohumları ve Meyve Özel Endüstri Makineleri Telekom ve ses İçindedemir Kaynak: www.usitc.org 73 Tablo 25’te, ABD’nin Çin’e ihraç ettiği malların 1997 yılından 2005’e yılına anlamlı bir artış gösterdiği görülmektedir. Özellikle, tekstil ve metal sektörlerindeki büyüme göze çarpmaktadır. 3.5. Çin ve AB İlişkileri 1972-1989 arası Avrupa ülkeleri ile Çin arasındaki ilişkiler, özellikle ticaret alanında, hızla gelişmiş; bu durum iki tarafı, siyasi alanda da son derece yakınlaştırmıştır. Ancak 1989’da Çin’de yaşanan Tiananmen Meydanı katliamı, Çin’in bütün Batı dünyasıyla olan ilişkilerini gerginleştirmiş, bu kapsamda Avrupa ülkeleri de, Çin’le ilişkilerini bir süreliğine dondurmuştur. 1989’da Çin’in Tiananmen meydanında çok sayıda demokrasi yanlısı öğrenciyi öldürmesinden bu yana, ABD ve Avrupa Birliği (AB), Çin’e silah ambargosu uygulamaktadır. Çin’deki insan hakları ihlallerini gerekçe olarak gösteren ABD ve AB, Çin’e karsı silah ambargosu uygulamaya başlamıştır. Fakat aradaki güçlü ticari bağlar sebebiyle Çin’in, Avrupa ülkeleriyle olan ekonomik ve diplomatik ilişkileri, kısa sürede normale dönmüştür. Hatta 1990’ların ortalarında Avrupa ülkelerinin, Tayvan’a silah satısını durdurmasıyla daha da ileri bir seviyeye çıkmıştır. Bu dönemden itibaren de, iki taraf arasında devlet ve hükümet başkanları seviyesindeki ziyaret trafiği, ilişki seviyesinin önemli bir göstergesi olmuştur (TUSAM, 2005) . Çin ile AB arasında hızla gelişen ilişkiler her alanda kendini göstermektedir. 2003 yılında yapılan “Altıncı AB-Çin Zirvesi”nde taraflar, AB’nin çerçeve anlaşmalarından en önemlisi kabul edilen “Stratejik Ortaklık Anlaşması”nı imzalamışlardır. İki taraf arasında yoğunlaşan ilişkilerin önemli bir göstergesi de ticaret alanındaki gelişmelerdir. 2003 yılında 125 milyar Dolar olan karşılıklı ticaret hacmi, 2004 yılında 180 milyar Dolar seviyesine ulaşmıştır. Böylece AB, Japonya’yı geride bırakarak, Çin’in en büyük ticaret ortağı haline gelmiştir. Çin ise, AB’nin, ABD’den sonraki en büyük ticaret ortağıdır. AB’nin en büyük ticaret ortağı olan Çin ile ticaret hacmi geçen yıl 170 milyar doları aşmıştır. (2003’e kıyasla yüzde 30’dan fazla artış) AB yabancı yatırım 74 bakımından Çin’de dördüncü sıradadır. Toplam yabancı yatırımlar içinde payı 30 milyar dolar civarındadır. AB bu sayede, ABD (96,3 milyar dolar) ve Japonya’yı (86,5 milyar dolar) geride bırakmıştır. Çin- Fransa ticaret hacmi 2003’te ilk defa 13,39 milyar dolar gibi yüksek bir rakam olmuş önceki yıla göre yüzde 60,9 artış göstermiştir (Külebi, 2008: 12-13). Fransa bugün Almanya, İngiltere ve Hollanda’dan sonra AB içinde Çin’in dördüncü ticaret ortağı haline gelmiştir. Çin-Almanya 2005 ticaret hacmi 61,88 milyar dolara, Ocak- Ekim 2006 rakamlarına göre ise ikili ticaret hacmi 43,64 milyar dolara yükselmiştir. Çin pazarını kazanmak için birbirleriyle yarışan Avrupa ülkelerinin rekabetini çıkarları doğrultusunda kullanmayı iyi bilen Pekin Yönetimi, ABD’ye karsı denge oluşturabilmek için AB ile olan ilişkilerini geliştirmektedir. Çin Devlet Başkanı Hu Jintao, 8-15 Kasım 2005 tarihlerinde yaptığı üçüncü AB ülkeleri ziyaretinde İngiltere, Almanya ve İspanya’ya resmi ziyaret gerçekleştirmiştir. Burada Çin’in en çok ilgilendiği konu silah ambargosu olurken, Çin ile güç AB ülkesi liderinin gündemini ikili ticaret, iklim değişimi, uluslararası güvenlik, göç ve yoksulluğun giderilmesi konuları oluşturmuştur (Ekrem, 2005:86). Çin’in AB politikaları karşılıklı güveni artırmak, ortak noktalarda yoğunlaşmak ve farklı noktaları daha sonraki döneme bırakmak, siyasi ilişkiyi geliştirmek ve dünyanın barış ve istikrarını korumak; karşılıklı çıkarları korumak, eşit koşullarda müzakere yapmak, ekonomi ticaret ilişkisini derinleştirmek; karşılıklı tecrübeleri paylaşmak ve refaha kavuşmak, birbirlerinin eksikliklerini tamamlamak ve kültürel ilişkileri geliştirmek; ve BM’nin fonksiyonunu artırmak, uluslararası terörizme karşı savaşmak, yoksulluk ile mücadele etmek; çevreyi korumak ilkeleri üzerine kurulmuştur (Külebi, 2008: 13). AB bu belirli planlar üzerinden hareket etmektedir. ABD’yi dengelemek ve Çin pazarından önemli ölçüde pay elde etmek istemektedir. Ek olarak Çin’i dünya ekonomisi ile entegre etmek istemektedir ki, bu ilişkilerin en önemli noktasıdır. Entegrasyonun sağlanması Çin kaynaklı riskin kontrol edilebilmesi anlamını 75 taşımaktadır. Dünya ile entegre olmamış bir Çin, AB ve dünya ekonomisini sarsacak ölçüde büyük etki yapacaktır. Tablo 26’de, 2005 yılında, AB-Çin ticaretinin değerinin 215 milyar doları bulduğu görülmektedir. Her ne kadar Çin ile siyasi anlamda problemler yaşansa da Çin AB için önemli bir ticari partner olarak küresel piyasada ilerleyişine devam etmektedir. Tablo 26. AB-Çin Ticaret Dengesi AB’nin Çin ile Ticaret Dengesi Yıllar Çin’in AB ile Ticaret Dengesi Çin Çin Ticaret AB ihracatı AB ithalatı Ticaret Dengesi ihracatı ithalatı Dengesi 1984 2,929 2,639 290 2,232 3,323 -1,091 1985 5,484 2,971 2,513 2,283 6,157 -3,874 1986 6,403 4,106 2,297 4,017 7,757 -3,74 1987 6,43 5,945 485 3,916 7,274 -3,358 1988 6,772 7,719 -947 4,746 8,176 -3,43 1989 7,36 9,877 -2,517 5,114 9,785 -4,671 1990 7,373 13,289 -5,916 6,275 9,147 -2,872 1991 7,719 18,16 -10,441 7,127 9,297 -2,17 1992 9,604 20,995 -11,391 8,004 10,863 -2,859 1993 14,301 23,73 -9,429 12,258 15,739 -3,481 1994 16,246 27,644 -11,398 15,418 18,604 -3,186 1995 19,327 32,333 -13,006 19,258 21,313 -2,055 1996 18,387 35,44 -17,053 19,868 19,883 -15 1997 18,054 42,172 -24,118 23,865 19,205 4,66 1998 19,298 47,005 -27,707 28,148 20,715 7,433 1999 20,326 52,573 -32,247 30,207 25,463 4,744 2000 23,063 64,022 -40,958 38,193 30,845 7,348 2001 26,62 67,634 -41,025 40,904 35,723 5,181 2002 32,208 77,495 -45,227 48,184 38,552 9,632 2003 44,217 108,562 -64,345 72,457 53,112 19,345 2004 57,773 147,111 -89,338 99,843 68,011 31,832 2005 61,894 183,734 -121,84 134,872 71,694 63,178 Kaynak: IMF. Direction of Trade Statistics Yearbook and Direction of Trade Statistics Quarterly; Global Trade Atlas; PRC. General Administration of Customs. 76 AB’nin Çin ile gerçekleştirdiği ticaretin ürün bazında değerlendirilmesi söz konusu olduğunda, Çin’den yapılan ithalatta ofis/telekom ekipmanları ile tekstil ve giyim ön plana çıkarken Çin’e yapılan ihracatta güç/elektriksiz aletler ile ulaştırma ekipmanları göze çarpmaktadır. Tablo 27. AB’nin Ürün bazında Çin’den Yaptığı İthalat (2007) Ürün grupları Milyon Avro Toplam AB Toplam ithalatındaki Payı 231.516 Tarım ürünleri % 16,24 100 3.754 4,01 1,6 Enerji 673 0,2 0,3 Tarım-dışı hammadde 117 0,03 0,1 Ofis/telekom ekipmanları 30.028 53,91 13 Güç/elektriksiz aletler 12.060 15,16 5,2 Ulaştırma ekipmanları 4.351 4,9 1,9 Kimyevi maddeler 6.934 6,12 3 Tekstil ve giyim 28.298 Demir ve çelik 35,8 12,2 8.310 20,39 3,6 Kaynak:www.trade.ec.europa.eu AB-Çin ticaret dengesinin ürün bazında değerlendirilmesi sonucunda AB ofis ve telekom ekipmanları ithalatının en yüksek ticaret açığına sebep olduğu görülmektedir. Ticaret açığında ikinci kalemi ise tekstil ve giyim ürünleri yer almaktadır. Tablo 28. AB’nin Ürün Bazında Çin’e Yaptığı İhracat (2007) Ürün grupları Milyon Avro AB Toplam ihracatındaki Payı % Toplam 71.757 5,79 100 Tarım ürünleri 1.902 2,62 2,7 Enerji 101 0,16 0,1 Tarım-dışı hammadde 1.288 0,17 1,8 Ofis/telekom ekipmanları 1.174 5,08 1,6 Güç/elektriksiz aletler 16.631 8,93 23,2 Ulaştırma ekipmanları 10.986 6,64 15,3 77 Tablo 28.’in Devamı Kimyevi maddeler 6.923 3,66 9,6 Tekstil ve giyim 864 2,56 1,2 Demir ve çelik 2.287 6,59 3,2 Kaynak: www.trade.ec.europa.eu 3.6.Türkiye ve Çin Ekonomik İlişkileri Türkiye ile Çin arasındaki ticari etkileşimin tarihi ipek yoluna kadar uzanmaktadır. Bununla birlikte günümüz koşulları açısından yapılacak değerlendirmelerde iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin kurulduğu 1971 yılından bu tarafa geçen dönemin kısaca ele alınması uygun olacaktır. 1970’li yıllarda Türkiye’de özel ve kamu sektörünün beraber yer aldığı karma ekonomi modeli benimsenirken, Çin’de özel sektörün bulunmadığı sosyalist ekonomik model uygulanmıştır. Bu dönemde iki ülkede uygulanan ekonomik modellerin ortak özellikleri dışa kapalı, ithal ikameci olması ve kamu teşebbüslerinin ekonomideki hâkimiyetidir. Türkiye ile Çin arasındaki ticari ilişkiler, 16 Temmuz 1974 tarihinde Pekin’de imzalanan ticaret anlaşması çerçevesinde yürütülmektedir. Söz konusu anlaşmanın 6. maddesi uyarınca, her yıl toplanması öngörülen Türkiye-Çin Karma Ticaret Komitesi, 1978 ve 1981 yıllarında olmak üzere iki kez toplanmıştır. Adı geçen Komite, 19Aralık 1981 tarihinde Pekin’de imzalanan “Ekonomik, Sanayi ve Teknik İşbirliği Anlaşması” çerçevesinde kurulan Karma Ekonomik Komite ile birleştirilmiş ve Türkiye-Çin Karma Ekonomik ve Ticari Komitesi adını almıştır ( www.tisk.org.tr). Bu dönemde iki ülke arasında önemli bir ekonomik ve ticari işbirliği ortamı oluşmamıştır. Çin 1978 yılının sonunda, Türkiye ise 1980 yılının başında aldıkları radikal değişim kararları ile 1980’li yıllara, ekonomide dışa açılma politikalarını prensip olarak kabul ederek girmişlerdir. Ancak her iki ülkede de önceki döneme kıyasla önemli değişiklikler olmasına karşın, 1980’lerde korumacılık sürmüş, dışa açılım sınırlı kalmış, Çin’deki reformlar Türkiye’ye oranla daha yavaş ve kısıtlı yapılmıştır. Bu dönemi her 78 iki ülke için de açılımın alt yapısının hazırlandığı bir dönem olarak nitelemek isabetli olacaktır. 1990’lı yıllarda, Türkiye’nin DTÖ ve Avrupa Birliği ile arasındaki anlaşmalardan doğan yükümlülüklerini yerine getirmesiyle dışa açılım süreci hızlanmış, dış rekabet, sektörler üzerinde etkili olmaya başlamıştır. Aynı şeklide Çin’de başlatılmış olan reformlar anayasada yapılan değişiklikler ile hızlandırılmış ve Çin, dış ekonomik ilişkiler ve ticaret açısından önemli gelişmeler kaydetmiştir. Bu çerçevede iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler de gelişmiş, ticaret hacminde artış olmuş, birçok ticari temas ve anlaşma yapılmıştır. Diğer yandan bu dönemde, korumacılık ve özelleştirme açısından Çin, Türkiye’ye oranla daha yavaş adımlar atmıştır. Bu durumun doğal bir sonucu olarak Çin pazarına giriş koşulları, Türkiye pazarına giriş koşullarına göre daha zor kalmış ve başta iş gücü olmak üzere üretim faktörlerinde Çin’in sahip olduğu avantaj da etkili olunca ticaret dengesi ülkemiz aleyhine bozulmuştur. Bu durum bazı yıllarda ülkemizden Çin’e yapılan demir çelik ihracatının artışına bağlı olarak ülkemiz lehine dönse de, genel olarak Çin lehine bir ticaret fazlasına neden olmuştur. Türkiye ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerde son dönemlerde gündeme gelen başlıca konular, Çin’in giderek büyüyen ihracat potansiyeli sayesinde başta tekstil olmak üzere belirli sektörlerde dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de iç pazarı tehdit etmesi ve Türkiye’nin dış ticaret açığının büyümesi olmuştur. Bununla birlikte, iki ülke arasında karşılıklı doğrudan yatırımlar da kısıtlı seviyelerde kalmışsa da son dönemlerde bu alanda bir hareketlenme gözlenmektedir. Çin, sadece iç pazarları ve yerel sanayileri “tehdit” eden bir unsur olarak değil, başta ucuz işgücü maliyeti olmak üzere sunduğu avantajlarla yatırımcılar için önemli imkanlar sunan bir “fırsat” olarak görülmeye başlanmışsa da Türkiye’nin Çin’le olan ticari ve ekonomik ilişkileri henüz mevcut potansiyeli yansıtmaktan uzaktır. (DTM,2007: 56) 79 Grafik 4.Türkiye’ nin Çin Halk Cumhuriyeti ile İhracat-İthalatı (1.000.000 $) Kaynak: ( http://www.igeme.gov.tr ). Çin Halk Cumhuriyeti ile Türkiye arasında ki ticari ilişkiler incelendiğinde ihracat ithalat rakamlarının 2000 yılından sonra sürekli yükselme eğilimindedir. Grafik 4’te de görüldüğü gibi Türkiye’nin Çin’e olan ihracatı 2000 yılında 96 milyon $ iken 2004’te 392 milyon $ ve 2008 ‘de ise 1.450 Milyon $ yükseldiği görülmektedir. İthalatı ise 2000 yılında 1.345 milyon $ iken 2004’te 4.476 milyon $ ve 2008 ‘de ise 15.643 milyon değiştiği görülmektedir. İki ülke arasında gerçekleşen ticarete ilişkin rakamlar incelendiğinde Türkiye’nin ÇHC’den 2008 yılında yaptığı ithalat bir önceki seneye göre artığı ve ÇHC ‘nin ; ülkemizin en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında da 3. Sırada, ihracat yaptığı ülkeler arasında da 23. sırada olduğu görülmektedir ( www.igeme.gov.tr). İş gücü ve hammadde gibi faktör fiyatlarının ÇHC’de Türkiye’ye oranla düşük olması ÇHC para biriminin değerinin ABD dolarına sabitlenerek düşük tutulmasının mevcut ticaret açığını önemli nedenlerinden biri olduğu düşünülmektedir. 80 Bununla beraber ülkemizin dünya pazarlarında kalite ve maliyet avantajına sahip olduğu ürünlerde dahi ÇHC pazarına girerken yaşadığı zorlukların da iki ülke arasındaki ticaret açığında etkili olduğu görülmektedir (Özsoylu,2006:101). Aşağıdaki grafik incelendiğinde ÇHC’nin ülkemizle olan ticaret açığı 2000 yılında 1.249 milyon $ iken 2004 yılında bu rakamın 4.084 milyon $ olduğu ve 2008 yılında ise 14.193 milyon $ olarak ülkemiz aleyhine hızla büyüdüğü görülmektedir. 16.000 14.000 12.000 10.000 8.000 6.000 4.000 2.000 0 14.193 8.976 12.185 6.336 1.249 2000 4.084 726 2001 1.100 2002 2.106 2003 2004 Açık 2005 2006 2007 2008 Grafik 5. Çin Halk Cumhuriyeti (Ticaret Açığı Milyon $) Kaynak: http://www.igeme.gov.tr. 2008 yılında Türkiye’nin Çin’e ihraç ettiği malların toplamı 1,45 Milyar $ dır. Bu ürünlerin yüzdesel olarak dağılımı aşağıdaki grafikte gösterilmiştir. Kimyasal ürünler 159,5 Milyon $ , tarımsal ürünler 58 milyon $, makineler ve ulaşım araçları 130,5 milyon $, maden cevherleri ve döküntüleri 957 milyon $ ve diğer ürünler 145 milyon $ dır. 2006 yılında ise bu rakamlar ayrıntılı olarak bazı ürünlerde tuz, kükürt, toprak, taş, alçı ve çimento 187.8 milyon $ metal cevherleri, cüruf ve kül 117.0 milyon $, inorganik kimyasallar 87.2 milyon $, bakır ve bakırdan eşya 48.5 milyon $, taşıt araçları (demiryolu hariç) 45.5 milyon $, diğer makineler-güç üretim ekipmanları 34.1 milyon $, sentetik ve suni devamsız lifler 28.5 milyon $, boyacılıkta kullanılan malzemeler , boya ve sakızlar 12. 8 milyon $, organik kimyasallar 11.9 milyon $, pamuk 10. 5 milyon $ dır (DTM,2007: 56). 81 Grafik 6. Türkiye’nin ÇHC’ye İhracat Ettiği Ürünler (%)(2008) Kaynak: ( http://www.igeme.gov.tr ). Çin ile Türkiye arasındaki en önemli gelişme ithalatta yaşanmıştır. Bu rakamlar aslında Türkiye için kaygı verici boyutlara ulaşmıştır. 2008 yılında Türkiye’nin Çin’den ithal ettiği malların toplamı 15,6 Milyar $ dır. Bu ürünlerin yüzdesel olarak dağılımı aşağıdaki grafikte gösterilmiştir. Kimyasal ürünler 938,8 milyon $ , tekstil ve konfeksiyon ürünleri 1.720 milyon $, makineler ve ulaşım araçları 7.508,6 milyon $, diğer tüketim ürünleri 2346,4 milyon $, diğer ürünler 1.877,1 milyon $ ve diğer yarı mamüller 1.251,4 milyon $ dır. 2006 yılında ise bu rakamlar ayrıntılı olarak bazı ürünler için diğer makineler-güç üretim ekipmanları 2.283 milyon $ elektrikli makine ve ekipmanlar 1.974,3 milyon $, plastik ve plastikten eşya 353 milyon $, ayakkabılar, getrler, tozluklar vb. eşya 291,5 milyon $, taşıt araçları (demiryolu hariç) 393,5 milyon $, dokumaya elverişli suni ve sentetik lifler 205,6 milyon $, optik ve tıbbi ekipmanlar 193,8 milyon $, deri eşya, saraciye eşyası 266 milyon $, oyuncaklar ve oyunlar 235,9 milyon $, mobilya 218,5 milyon $ dır. (DTM,2007: 56) 82 Grafik 7. Türkiye’nin ÇHC’den İthal Ettiği Ürünler (%)(2008) Kaynak: ( http://www.igeme.gov.tr ). Türkiye’nin Çin;den yaptığı ithalat da Kasım 2008 ‘de % 18, Aralık 2008 de % 25 ve Ocak 2009’da %36 azaldı. Çin’den yapılan ithalat 2009 Ocak ayında 850 milyon dolara inerek, bir önceki yılın 1,3 milyar dolarlık ortalamasının çok altında kalmıştır. 2008 yılında Türkiye’nin Çin’den yaptığı ithalat 15,6 milyar dolar iken , bu ülkeye yaptığı ihracat ise 1,5 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiştir (www. dragonomi.com). İki ülke arasında karşılıklı doğrudan yatırımlar kısıtlı seviyededir. Çin’e komşu olan Orta Asya bölgesinde çeşitli sektörlerde büyük yatırım projelerine imza atmış ve bu bölge ile birlikte Rusya, Ukrayna ve Kafkaslar’ı da içine alan Avrasya coğrafyasında Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından bu yana toplam 7 milyar $’lık yatırım yapmış olan Türk iş çevreleri, henüz Çin pazarının sunduğu imkanlardan yararlanamamıştır. Türk firmalarının Çin’de plastik, inşaat, gıda ve tekstil alanında az sayıda girişimi bulunmaktadır ve bu yatırımların toplam değeri 25 milyon $ civarındadır. Bununla birlikte, elektronik, gıda ve tekstil sektörlerinde de pek çok Türk firması üretimlerinin bir bölümünü Çin’de gerçekleştirmektedir. Ayrıca, T.C. Pekin Büyükelçiliği kayıtlarına göre, ülkede 26 Türk firmasının ofisi veya temsilciliği bulunmaktadır. Çin’de faal olan başlıca Türk firmaları aşağıda yer almaktadır. Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan bir açıklamada, ABD’ye yönelik tekstil ihracatında 21 kategoride uygulanan kotaların ve AB’ne 8 kategoride uygulanan lisansların 1 Ocak 2009 tarihi itibariyle kaldırıldığı 83 belirtilmektedir. Çin tekstil üreticileri ve ihracatçı firmaları açısından son derece olumlu bir gelişme olarak görülen bu durumun, küresel kriz nedeniyle tekstil ve hazır-giyim piyasasındaki daralan talep dikkate alındığında, ilk aşamada sektör üzerinde beklenen etkiyi yapmayacağı değerlendirilmektedir. Bazı firmaların ihracatının 2008 yılında %50’ye yakın azalma gösterdiği ve firmalar tarafından kotaların tamamen kullanılamadığı, özellikle geçen yıl son çeyreğinde yaşanan siparişlerdeki azalmanın 2009 yılına ait beklentileri olumsuz etkilediği, bununla birlikte, sektörün altyapısı ile üretim ve ihraç imkanları dikkate alındığında, 2009 yılının ikinci yarısından itibaren belirli bir gelişme beklenmektedir. 2008 yılı sonu itibariyle, Çin’in tekstil ihracatı 185,17 milyar $ olarak gerçekleşmiştir. Bu rakam, bir önceki yıla göre %8,2 oranında bir artışı ifade etmekle birlikte, 2007 yılındaki performansından 10,7 puanlık bir gerileme anlamına gelmektedir. Bu gerilemenin temel nedenleri olarak, işçilik ücretlerindeki artışlar, RMB’nin değer kazanması ve dış talepteki gerileme gösterilmektedir. Çin hükümeti yeni kredi paketi ile sektörün altyapısının sağlamlaştırılmasını, inovasyonu ve teknolojilerin geliştirilmesini ayrıca, yeni markalar yaratılmasını hedeflemektedir. ( www.musavirlikler.gov.tr). Türkiye de tekstil ve konfeksiyonda Çin ürünlerine karşı 44 kategoride koruma önlemi almıştır. 1 Ocak 2008 itibariyle Türkiye ve AB ülkeleri Çin'e karşı tüm kotaları kaldırmıştır. 1 Ocak'tan itibaren Çin malları, hem Türkiye'ye hem de Türkiye'nin en büyük pazarı olan AB ülkelerine serbestçe girebilecek olması önemli sorunlarda beraberinde getirmektedir. Öyle ki Emerging Textiles’te yer alan raporlar, 2007’nin ilk beş aylık döneminde AB’nin Çin’den yaptığı örme konfeksiyon ürünleri ithalatının miktar bazında yüzde 37, dokuma konfeksiyon ithalatının ise yüzde 35 düzeyinde artış gösterdiğini ortaya koyuyor. Çin’e yönelik kota kısıtlamalarının kalkmasıyla birlikte, artış oranlarının daha da yükseleceği tahmin edilmektedir. AB’nin Çin’e uyguladığı tekstil kotalarını kaldırması yılda ortalama 16 milyar dolarlık hazır giyim ihracatının yaklaşık 12 milyar dolarlık kısmını AB ülkelerine gerçekleştiren Türk hazır giyim ihracat sektörünü etkilemektedir. Yıllardan beri Çin’in 84 yarattığı rekabet ile savaşan ve bu yolda çeşitli taktikler geliştiren sektörün, kotaların kalkmasının ardından Çin’in yaratacağı yoğun rekabet ortamından olumsuz etkilendiği görülmektedir. Çin ile ticaret ve yatırım ilişkisinin mutlaka Türkiye’ye yönelik olması düşünülmemelidir. Üçüncü ülkeleri hedef alan iş ve yatırım bağlantıları ve Türkiye’nin uluslararası nitelik kazanmış firmaları tarafından yürütülebileceği ve bu firmalar tarafından Çin malları; Orta Doğu, Balkan, AB ve Kafkas ülkelerine pazarlanabileceği unutulmamalıdır. İki ülkenin birbirini tamamlayıcı özelliklerini ön plana çıkartıp, ortak yatırımlar yoluyla rekabeti iş birliğine dönüştürmek her iki ülkenin de yararınadır. Bu yapılamaz ise ticaret rakamlarındaki istikrarsızlık ve Türkiye aleyhine gelişim devam edecektir. Ayrıca dış ticarette oluşan açıktan dolayı Türkiye, Çin ile yapacağı ticarette AB’nin bu ülkeye karşı izlediği iktisadi siyaseti iyi analiz etmelidir. Türkiye – Çin siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerindeki gelişim hep Türkiye aleyhine gelişmiştir. Bu durum Türkiye’nin Çin’e değil, Çin’in Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu göstermektedir (Öğütçü, 1999, 180-181). 3.6.1. Çin’de Faaliyet Gösteren Türk Menşeli Firmalar Çimtaş: Mühendislik, teknolojik, çelik imalat ve elektromekanik montaj alanlarında faaliyet gösteren bir firmadır. Demirdöküm: Koç Holding bünyesindeki Demirdöküm firması, radyatör,üretiminde dilimli radyatörlerin yerini panel radyatörlerin almasıyla atıl durumda kalan üretim makinelerini dilimli radyatörle benzer bir üretim süreci olan yağlı radyatör üretimine yönlendirmiştir. Fabeks Dış Ticaret: Kaşmir kumaşının anavatanı sayılan Çin’in İç Moğolistan bölgesinde “Silk&Cashmere” markasıyla ipek ve kaşmir üretimi yapmaktadır. Akman Holding: Akman Holding bünyesindeki Meyve Suyu ve Gıda Sanayi olarak faaliyette bulunmaktadır. Atasay Kuyumculuk, Goldaş: Kuyumculuk sektöründe faaliyet göstermektedir. Ünsa Ambalaj: Kimya, ilaç, gıda ve maden sektörünün kullandığı polipropilen 85 büyük çuval (FIBC) üretimindebulunmaktadır. Şişecam: Firma, 1988 yılında Hong Kong'da satış yaparak girdiği Çin pazarında 2003 yılında Şangay Serbest Bölgesi'nde “Sisecam Shanghai Trading Company” adı altında yatırım yapmıştır. Tema: TEBA Şirketler Grubu-Teba Ev Aletleri'nin dış ticaret firması olan Tema, Çin'deki ofisi aracığıyla ve Teba markasıyla ev eşyaları pazarında yer almakta ve Çin'e özel üretilen fırınların yanı sıra, ısıtma-soğutma ve klima cihazlarının satış, pazarlama ve servis hizmetlerini de yapmaktadır. Hipokrat Tıbbi Malzemeler: Tıbbi Malzemeler İmalat ve Pazarlama sektöründe Mozaik Tekstil,Zorlu Tekstil : Tekstil sektöründe faaliyette bulunmaktadır. Garanti Bankası: Bankacılık sektöründe gelişmeleri incelemek, hukuki altyapıyı tanımak amacı ile Çin’de bulunmaktadır. İş Bankası : Bankacılık sektöründe faaliyette bulunmaktadır. Sabancı Holding ve bu firmaların yanısıra, Anadolu Grubu’nun bira, Vestel’in elektronik eşya, Aksa akrilik’in kimyasal ürünler, Kibar Holding’in demir çelik ve Yesim Tekstil’in tekstil bulunmaktadır.(DEİK,l 2007) ürünleri ve konfeksiyon alanında yatırım planları 86 SONUÇ Çin’in 1978 yılından itibaren benimsediği sosyalist piyasa ekonomisi adını verdiği sosyalizmden vazgeçmeden piyasa ekonomisi uygulama çalışmaları neticesinde kapılarını dünyaya açmıştır. Çin küreselleşme sürecinde son yıllarda daha fazla içe kapanık bir ekonomik sistemden vazgeçmek zorunda kalmıştır. Fakat birden sosyalizm bırakılamamış yapılan çeşitli reformlarla Çin, küreselleşme sürecinde ekonomik olarak diğer ülkelere entegrasyonunu sağlamaya çalışırken, sosyal olarak da halkın gelişimini sağlamaya çalışmıştır. Çin’in küresel ekonomi pazarına girmesi DTÖ’ ye yaptığı üyelik başvurusuyla gelişme göstermiş ve 2001 yılında DTÖ üyeliği ile politikalarında değişiklikler ve tavizler vermek durumunda kalmıştır. Önceleri yabancı yatırımlara kısıtlı şekilde olanak sağlayan Çin, artık bu kısıtlamaları en asgariye indirmiştir. Bu süreçle beraber Çin’e yapılan yabancı sermaye yatırımları her geçen gün artarak devam etmektedir. Çin ekonomisi gözle görülen bir büyüme yakalamış ve dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi haline gelmiştir. Ancak bu hızlı büyüme beraberinde birtakım sorunları da getirmiştir. Çin dünyanın en kalabalık ülkesidir. Öyle ki Çin ekonomisi dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi olduğu halde Çin’de büyük bir nüfus 1970’li yılların sonuna kadar açlık ve yoksulluk içerisindedir. Fakat son ekonomik gelişim ve küreselleşme süreci Çin halkına olumlu yansımaya başlamış ve 21.yüzyılda ekonomik bir güç haline gelmiştir. Çin’in ekonomik anlamda büyümesi ülkeye gelen yabancı yatırımların hızla artmasına neden olmuş, ancak yapılan yabancı yatırımlar Çin’in kıyı kentlerinde yoğunlaştığından Çin’in kentleri arasında büyük gelişme farkları ortaya çıkmıştır. Diğer bir sorun ise yabancı yatırımcıların kazandıklarını kendi ülkelerine götürmeleri Çin’in ticaret dengesini bozmakta olup, yabancılar Çin’deki ucuz işgücünü kendi lehlerine kullanmaktadırlar. Çok cüzi rakamlara çalıştırılan Çin’deki işçilerin sigorta durumları 87 da tam olarak yasal netliğe kavuşturulmamış olup, sağlıksız şartlarda çalışmalarını sürdürmektedirler. Asya - Pasifik bölgesinde bir eksen ülke niteliği gösteren coğrafî konumu, geniş pazar olanakları, nükleer güce dayalı askeri kuvveti, hızla işleyen iktisadi kalkınma çekiciliği ve her şeyden önemlisi ABD’nin “tek kutuplu dünya” yaklaşımına, “çok kutuplu dünya” teziyle karşı duruşuyla Çin; sahip olduğu bölgesel üstünlüğü küresel iddialar ile birleştirmeye çalışmaktadır. Homojen nüfusu, devamlı gelişmekte olan ekonomisi ve değiştiğinde dünyadaki bütün kıtaları pozitif ya da negatif etkileyecek rejimi ile Çin, 2000’li yıllarda bir dünya devi olacak potansiyele erişebilecektir. Bu devasa nüfusu hem ekonomik büyümenin kaynağı, hem de büyük bir meydan okumanın göstergesi olarak kullanıp dünya dengelerini değiştirmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Ekonomik ve askeri anlamda gelişmiş ülkelerin gerisinde kalmasına rağmen Çin, uluslararası anlamda kendi kapasitesinin üstünde bir rol oynamaya başlamıştır. Bundaki temel nedenler BM Güvenlik Konseyi üyesi olması, hızlı büyüyen ekonomisi, pazar yaratan büyük nüfusu ve jeopolitik konumudur. Uluslararası anlamda daha etkin olmaya başlayan Çin’in gösterdiği gelişim, önümüzdeki dönemde ABD’nin küresel anlamda tek rakibi olarak karşımıza çıkmasına neden olarak gösterilse de günümüzde ABD’ye rakip olabilecek bir küresel gücün yükselmesi konusu hala belirsizliğini korumaktadır. ABD’nin izlediği politikalara olan tepkiler ve bu politikalardan en az seviyede etkilenme isteği ülkeleri bölgesel anlamda daha da yakınlaştırmaktadır. Yakın vadede ABD’nin liderliği yanında ABD’ye karşı blokların oluşacağı ve bu blokların temel ülkelerinden birinin de hiç kuşkusuz Çin olacağı değerlendirilmektedir. Buna göre, gelişmekte olan ülkelerin teknoloji ve sermayeyi ürettiği ve yeni yatırımlar gerçekleştirerek gelişmiş bir ülke konumuna geçişlerin gerçekleştiği görülmektedir. Bu durum hem ulusal hem de uluslar arası alanlarda tarihsel, kurumsal ve ekonomik dönüşümler ortaya çıkarmaktadır. Buna göre, Çin’in ABD, AB ve Japonya gibi dünyanın en gelişmiş ülkelerinin ticaret portföyüne yön verdiği, bunları 88 şekillendirdiği görülmektedir. Bu anlamda, Türkiye’nin de bu mücadele alanında yerini aldığı ve Çin’in rekabet üstünlüğü yarattığı alanlarda pazarlık gücünü kuvvetlendirmesi gereği ortaya çıkmaktadır. Türkiye ile Çin arasındaki diplomatik ilişkiler 1970’li yıllarda kurulmaya başlamıştır. İlk olarak; 1974 tarihinde Pekin’de imzalanan ticaret anlaşması, 1978-1981 Türkiye-Çin Karma Ticaret Komitesi, 1998 yılında yine Pekin’de yapılan Karma Ekonomik Komite toplantıları olmasına karşın ticari ilişkiler istenilen seviyelere ulaşamamıştır. Bu dönemi her iki ülke için de açılımın alt yapısının hazırlandığı bir dönem olarak nitelemek isabetli olacaktır. 1990’lı yıllarda, Türkiye’nin DTÖ ve Avrupa Birliği ile arasındaki anlaşmalardan doğan yükümlülüklerini yerine getirmesiyle dışa açılım süreci hızlanmış, dış rekabet, sektörler üzerinde etkili olmaya başlamıştır. Aynı şeklide Çin’de başlatılmış olan reformlar anayasada yapılan değişiklikler ile hızlandırılmış ve Çin, dış ekonomik ilişkiler ve ticaret açısından önemli gelişmeler kaydetmiştir. Bu çerçevede iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler de gelişmiş, ticaret hacminde artış olmuş, birçok ticari temas ve anlaşma yapılmıştır. Diğer yandan bu dönemde, korumacılık ve özelleştirme açısından Çin, Türkiye’ye oranla daha yavaş adımlar atmıştır. Bu durumun doğal bir sonucu olarak Çin pazarına giriş koşulları, Türkiye pazarına giriş koşullarına göre daha zor kalmış ve başta iş gücü olmak üzere üretim faktörlerinde Çin’in sahip olduğu avantaj da etkili olunca ticaret dengesi ülkemiz aleyhine bozulmuştur. Bu durum bazı yıllarda ülkemizden Çin’e yapılan demir çelik ihracatının artışına bağlı olarak ülkemiz lehine dönse de, genel olarak Çin lehine bir ticaret fazlasına neden olmuştur. Türkiye ve Çin arasındaki olası işbirliği imkanları şu şekilde arttırılabilir; Çin, ekonomik gelişmesini uzun vadede sürdürülebilir kılmak ve bilimsel ve teknolojik bir temele oturtmak amacıyla dünyada AR-GE projelerine en çok bütçe ayıran ikinci ülkedir. Dolayısıyla Türk firmaları, bu teknoloji birikiminden yararlanmak için girişimlerde bulunabilir. 89 Türkiye’nin Çin’e olan ihracatının miktar olarak artırılması ve ürün bazında çeşitlendirilmesi amacıyla Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın 2005 yılında başlattığı “AsyaPasifik Stratejisi” çerçevesinde çalışmalar sürdürülmektedir. Çin’de inşaat malzemeleri, otomotiv yan sanayi, demir-çelik ve diğer maden ve metal, kimyasallar, işlenmiş gıda ürünleri, hazır giyim ve tekstil makineleri ile müteahhitlik sektörü, Türk firmalarının ihracatı açısından potansiyel oluşturmaktadır. Türkiye’nin Çin ile ilişkide hizmet sektörünü ön plana çıkaramadığı görülmektedir. Özellikle turizm sektörüne yönelik Türkiye işletme, pazarlama ve uluslararası deneyimini harekete geçirebilir. İki ülke arasındaki turizm ve iş birliği anlaşması daha da geliştirilebilir. Nitekim BM’ye bağlı Dünya Turizm Örgütü 2020 yılında Çin’in yurt dışına 1 milyon Çinli göndereceğini açıklamıştır. Türk firmalarının kısa vadeli kar peşinde koşmasından çok Çin’in büyük şehirlerinde yerleşik temsilcilikler açmaları, uzun vadeli pazar payını düşünmeleri, Çinli ve Batılı firmalarla ortak yatırıma girmeleri teşvik edilmelidir. Sonuç olarak 2000’li yıllarda sahneye çıkan yeni süper güç Çin ile işbirliği yapmak hem Çin hem de dünya ülkeleri açısından yadsınamazdır. Çin her ülke tarafından ekonomik ve siyasi olarak ciddi biçimde izlenmeli. Politika oluşturulması ve uygulamasında dikkate alınmalıdır. Türkiye’de en hızlı şekilde bu sürecin içinde daha çok yer almalı ve bu süreci hızlandıracak politik hamleler yaparak kendi yolunu belirlemelidir. 90 KAYNAKÇA Alleg, Henri (2003), Ejderin Yüzyılı, (Çev:R. Köymen), İstanbul:Belge Uluslar arası Yayıncılık. Arısoy Ebru, Bayar Güzin, Soranlar Burak (2004),”Asya’nın Devi: Çin Halk Cumhuriyeti”, Başbakanlık Dış Ticaret Dergisi, Sayı:32. Atik, A. Hakan, (2005), “Finansal Krizler Gölgesinde Yükselen Piyasa Ekonomileri”, Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. Araştırma Müdürlüğü, Şubat Sayısı. Atay, İ. (2008), "Çin' in Gelir Dağılımı Dengesizliği Sorunu", Stratejik Analiz, Nisan, http://www.asam.org.tr/temp/temp669.pdf. ( 14 Şubat 2009) Becker, Geoffrey (2008), ”Food and Agricultural Imports From China” Congressional Research Service. Caruso, Guy (2005), “Oil Imports to China by Source” , Centre for Strategic and International Studies, Washington, DC. Celil, A. Reşit (2001), “Çin’de Ekonomik Kalkınma Girişimleri ve Ekonomik Reformlar”, Kök Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt III, Sayı 1. Chung, Chin (1997), Division of Labor Across the Taiwan Strait:Macro Overview and Analysis of the Electronic Industry, Chapter 6, Editör Barry Naughton. Croll, Elisabeth, (2006), “Women and The New Peasant Household Economy in China”, ss.405-418, http://www.bondy.ird.fr/pleins_textes/pleins_ textes_4/ colloques/17962.pdf, (17 Kasım 2008). Çakmak, Aynagöz, Özge (2008), “Çin’nin Dünya Ekonomisi ile Bütünleşme Süreci ve Türk Sanayisi Açısından Bir Değerlendirme”, Süleyman Demirel Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt 13, Sayı 1 Çıplak, Murat (2001), Çin’de İnsan Hakları ve Ayrılıkçı Hareketle, Çin Gölgesinde Uzakdoğu Asya, (Yay. Haz. Deniz Ülke Arıboğan), İstanbul: Bağlam Yayınları,. Dorian, James (2005), “Global Implıcatıons of Increasing Chineese energy Demand”, Centre for Strategic and International Studies, Washington, DC. DEIK,(2003),”Çin Halk Cumhuriyeti Ekonomisi ve Türkiye ile İlişkiler”, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu, www.deik.org.tr, ( 10 Ocak 2009). DEIK, (2005),Türk-Çin İş Konseyi, Haziran . 91 DEIK, (2007),Çin Halk Cumhuriyeti Ülke Bülteni, , Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu, 32, www.deik.org.tr, ( 11 Aralık 2008 ). DEIK ( 2005 ), Çin Ülke Bülteni, İstanbul. DTM ( 2001),Çin Aylık Raporu, Aralık DTM (2007) ,Çin Halk Cumhuriyeti Ülke Raporu, Eylül. Ekrem, Nuraniye (2005), “Çin’e Yönelik Silah Ambargosunun Kaldırılması ve Uluslar arası Dengeler”, Stratejik Analiz, Mart Sayı:59. Giles, John, Albert Park, Juwei Zhang (2005), “What is China’s True Unemployment Rate?”, China Economic Review (16/2). Gökçe, Deniz ve Ercan,Metin (2005), “Çin, Türkiye ve Dünya”, Karizma -Üç Aylık Düşünce Dergisi (23):39-50 Gökdemir, Levent ve Gül Mor (2006), “Dirijistik Çin Modeli ve Türkiye Çin Ekonomik İlişkileri”, Finans-Politik&Ekonomik Yorumlar (504) :54–66. Gökdemir, Levent ve Saray Mehmet Ozan (2005), “Çin Ekonomisinini Büyüme Aşamaları” http:joy.yasar.edu.tr/makale/7.sayi/cin.pdf, (01.02.2009). Gövdere, Bekir (1999), “Çin Doğrudan Yabancı Yatırımları Çekmede Neden Başarılıdır:İşlem Maliyetleri Yaklaşımı”, DTM Dış Ticaret Dergisi, Nisan. Gülboy, Burak (2001), Çin’in Gölgesinde Uzak Doğu Asya, İstanbul: Bağlam Yayıncılık. IMF, (2007),”Direction of Trade Statistics Yearbook and Direction of Trade Statistics Quarterly”, Global Trade Atlas; PRC. General Administration of Customs. Jimenez, Viviana (2005), “Wnterorld Economic Growth Fastest in Nearly Three Decades”, Eco-Economy Indicators, Earth Policy Institute, http://www.earth-policy.org/ Indicators/Econ /2005. htm,(05.01.2009). Karaca, Kutay (2003), Dünyadaki Yeni Güç Çin: Tek Kutuptan Çift Kutuba, İstanbul: IQ Kültürsanat Yayıncılık. Karluk, S. Rıdvan (2002), Uluslararası Ekonomi: Teori ve Politika, İstanbul: Beta Basım Yayımı. Khan, Azizur Rahman (2004), “Growth, Inequality and Poverty in China”, International Labour Office (ILO) http://www.ilo.org, (01.02.2009 ). 92 Kızıltan, Alaattin (2003), “Tek Kutuplu Bir Dünyada Çin Halk Cumhuriyeti’nin ‘Süpergüç” Olabilirliği”, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 5, Sayı 1. Külebi, Ali (2008), “Çin – AB Politikası”, Cumhuriyet Strateji Dergisi,Sayı:78. Mcmillan, J., Whalley J., Zhu L. (1989), “The Impact of China’s Economic Reforms on Agricultural Productivity Growth”, Journal of Political Economy (97/4):781-807 Morrison Wayne (2009),”China’s Economic Conditions”,Congressional Research Service. M. Dutta (2005), “China’s Industrial Revolution: Challenges for a Macroeconomic Agenda”, Jounal of Asian Economics, 15. Öğütçü, Mehmet (1999),Geleceğimiz Asya’da mı? Yaralı Asya, Çin ve Türkiye, İstanbul: Milliyet Yayınları, 2 nci Baskı. Özsoylu, Ahmet Fazıl (2006), Çin Bir Devin Uyanışı, Adana: Nobel Yayın Dağıtım. Öztürk S., Sözdemir A., Gövdere B. (2006),” Çin: Washington Uzlaşmasından Beijing Uzlaşmasına”, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 7, Sayı 1. Özyıldız, R. Hakan (1998),“Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarında Karar Alma Prosedürü”, Hazine Dergisi, S. 11, Temmuz. Pingyao, Lai (2006), ” China’s Macroeconomics Development: Stages and Nonlinear Convergence ”,China and World Economy (14/1):15-29. Pingyao, Lai (2003),” China’s Economics Growth: New Ternds and Implications” China and World Economy (1):9-15. Purtaş, Fırat (2003), “Şangay Beşlisinden Şangay İşbirliği Örgütü’ne: Orta Asya’da Rus Çin Stratejik Ortaklığı”, Köksav, Sayı: 2,. Qin, Shi (1997), Çin, İstanbul: Yeni Yıldız Yayınevi. Rodrik, Dani (2006),”What’s so Special about China’s Exports?”, Harvard University. Sandıklı, Atilla ve Güllü, İlhan (2005),Geleceğin Süper Gücü Çin, İstanbul:Tasam Yayınları. Sezen, Seriye (2007), “Çin Halk Cumhuriyeti’nde Sosyalist Piyasa Ekonomisine Dönüsüm” Amme İdaresi Dergisi, Cilt.40, Sayı.1. Sönmez, Atilla (2003), Doğu Asya “Mucizesi” ve Bunalımı, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları. Thomson, George (1994), Devrimci Diyalektik Üzerine, Ankara: Şubat Yayınları. 93 TİSK ( 2009),”Dünya Ekonomisini Yeni Sorunu: Çin Tehdidi”, Tisk Yayınları, www.tisk.org.tr, (15 Nisan 2009). TUSAM (2005), “AB-Çin Yakınlaşması, ABD’yi Kızdırıyor”, Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi. UNCTAD (2005), “World Investment Report 2005”,Unctad, New York. US International Trade Commission, US Department of Commerce, and US Census Bureau. www.usitc.gov, (12 Ekim 2008). Venture, Keti (2005), “Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarında Çok Uluslu Şirketlerin Çin Pazarına Yönelme Eğilimleri Türkiye Yönünden Bir Değerlendirme”,Celal Bayar Üniversitesi İ .İ .B.F ,Manisa Cilt:12 Say :1. Yılmaz, Rasim ve Koyuncu, Cüneyt (2005), Çin: Dragon Ekonomisinin Önlenemeyen Yükselişi, Bursa: Ekin Kitapevi. Yongzheng, Yang (2003), ”China’s Integration into the World Economy: Implications for Developing Countries”, IMF Working Paper, December. Yücel, Fatih (1999), “Kıta Çin’i: Asya Ejderi’nin Sancıları” Adana Ticaret Odası Dergisi, Ağustos. Wong, John ve Ding Lu (2002), “China’s Economy into The New Centruy”, Shangai: World Scientific Publishing. World Bank (2006), World Development Indicators, http://devdata.worldbank.org (02 Şubat 2009). AB Ticaret İstatistikler,http://trade.ec.europa.eu (12 Kasım 2008). Global R&D 2008 Report, http://www.rdmag.com ( 15 Aralık 2008). China Statistical Yearbook (2006), National Bureau off Statistics of China,http://www.stats.gov.cn/english/index.htm,( 10 Ekim 2008). Central Intelligence Agency (CIA), (2006), The World Factbook, http://www.cia.gov/cia/ publications/factbook/geos/ch.html,( 13 Eylül 2008). DTM, www.dtm.gov.tr ( 12 Kasım2008). IMF Direction of Trade Statistics.http://www.imf.org/external/np/sta/index.htm.( 23 Ekim 2008). Bursa Sanayi ve Ticaret Odası, Haziran 2006,Sayı 220 , http://www.bursaekonomi.com.tr ( 12 Aralık 2008) China Kindness Tour (2009), "Republic of China (1911-1949)", 94 http://www. chinakindnesstour. com/Chinainfo/General/history/Chinainfo_532.shtml, ( 10 Ocak 2009). Spence, J. D. (1998), "Mao Zedong", Time, 13 April 1998, http://www.time.com/time/ time100/leaders/profile/mao.html, (11 Kasım 2008). Naegele, T. D. (2005), "The Silent Voices of Stalin's Soviet Holocaust and Mao's Chinese Holocaust", Men's News http://www.mensnewsdaily.com/ Daily, August archive/ 9, m-n/m-n- misc/naegele080905.htm ,(10 Şubat 2009). İİB - İstanbul İhracatçı Birlikleri (2006), "Çin Halk Cumhuriyeti Ülke Raporu", http://www.iib.org.tr/IIB_Portal/Dokuman/CIN%202006.pdf, (11 Mart 2009). Asya Ekonomileri Sarsılıyor, http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/209950.asp (09 Mart 2009). The World Bank,World Development Indicators,: http://www.indexmundi.com/china/gdp_real_growth_rate.html,( 18 Nisan 2008 ). The World Bank, http://www.indexmundi.com/china/gdp_ compositi on_ by_sector.html, ( 15 Mayıs 2008 ). İTO Yayınları (2005),” Çin Halk Cumhuriyeti Ülke Raporu”, http://www.ito.org.tr (25 Mart 2009). PRC General Administration of Customs, China’s Customs Statistics, www.uschina.org/statistics/tradetable.htm, (13 Ekim 2008). PRC Ministry of Commerce The U.S-China Business councıl 2007 http://www.interfax.cn/news/7896/,( 19 Şubat 2008). National Bureau of Statistics, China Economic Indicators Deutsche Bank Research , http://www.business-in-Asia.com, (11 Ekim 2008). http://www.milliyet.com.tr, ( 10 Nisan 2008). http://tr.chinabroadcast.cn, ( 11 Ekim 2008 ). http://www.dbresearch.com , ( 12 Mayıs 2008 ) http://www.indexmundi.com, ( 03 Ocak 2009 ). www.arsiv.ntvmsnbc.comılmaz, ( 16 Mart 2009). http://www.dragonomi.com, ( 10 Eylül 2008). www.musavirlikler.gov.tr, ( 19 Nisan 2008). 95 www.birgun.net,( 11 Ağustos 2008). http://www.tisk.org.tr/yayınlar.asp, ( 14 Ağustos 2008). http://www.chinadaily.com, ( 17 Mart 2009). http://www.igeme.gov.tr, ( 11 Ocak 2009). http://www.dragonomi.com, ( 17 Nisan 2008). http:// www.internethaber.com (23 Nisan 2009) http://internationaltrade.suite101.com, (23 Nisan 2009). http://www.oecd.org, ( 11 Nisan 2008). www.kalder.org , ( 10 Mayıs 2008). http://www.stats.gov.cn, ( 13 Temmuz 2008 ). 96 ÖZGEÇMİŞ ADI-SOYADI : Seçil YİĞİN DOĞUM TARİHİ : 06.01.1983 DOĞUM YERİ : Mersin MEDENİ HALİ : Evli E-POSTA : secilyigin@gmail.com ÖĞRENİM DURUMU (2004-2007) : Yüksek lisans, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,İktisat Anabilim Dalı, ADANA (2001-2005) : Lisans, Çukurova Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,İktisat Bölümü, ADANA (1999-2001) : Lise,Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Anadolu Lisesi, MERSİN (1995-1999) : Ortaokul,Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Anadolu Lisesi, MERSİN (1990-1995) : İlkokul, İleri İlköğretim Okulu, MERSİN YABANCI DİL İngilizce BİLGİSAYAR Windows 98-2000 XP, MS Office Programları ve internet İŞ DENEYİMİ 2007- : HSBC BANK A.Ş Adana Küçüksaat Şubesi Bireysel Pazarlama Yönetmen Yardımcısı