tc çukurova üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü iktisat anabilim dalı

advertisement
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İKTİSAT ANABİLİM DALI
ÇİN EKONOMİSİ VE DIŞ TİCARET İLİŞKİLERİ
Seçil YİĞİN
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ADANA-2009
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İKTİSAT ANABİLİM DALI
ÇİN EKONOMİSİ VE DIŞ TİCARET İLİŞKİLERİ
Seçil YİĞİN
Danışman: Prof. Dr. Murat DOĞANLAR
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ADANA-2009
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne,
Bu çalışma, jürimiz tarafından İktisat Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ
olarak kabul edilmiştir.
Başkan: Prof. Dr. Murat DOĞANLAR
(Danışman)
Üye: Prof. Dr. Ahmet Fazıl ÖZSOYLU
Üye: Doç. Dr. Harun BAL
ONAY
Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.
...../..../2009
Doç. Dr. Azmi YALÇIN
Enstitü Müdür Vekili
Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil
ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu’ ndaki hükümlere tabidir.
i
ÖZET
ÇİN EKONOMİSİ VE DIŞ TİCARET İLİŞKİLERİ
SEÇİL YİĞİN
Yüksek Lisans Tezi, İktisat Anabilim Dalı
Danışman: Prof. Dr. Murat DOĞANLAR
Nisan 2009, 96 Sayfa
Son yıllarda en çok tartışılan konulardan biri olan Çin ekonomisinin sahip
olduğu ekonomik performans incelendiğinde, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi
olduğu görülmektedir. Diğer Asya ülkelerinin de sahip olduğu yüksek büyüme hızı
nedeniyle 21. yüzyılın Asya ve Çin çağı olacağı kabul edilmektedir.
Konu ile ilgili yapılan araştırmalar neticesinde, Çin’e yapılan yabancı sermaye
yatırımları her geçen gün artarak devam etmektedir. Çin büyük gelişme göstererek
2001 yılında DTÖ üyeliğiyle dünyaya kapılarını tümüyle açmıştır. Çin’in ABD ve AB
gibi dünyanın en gelişmiş ülkelerinin ticaret portföyüne yön verdiği, bunları
şekillendirdiği görülmektedir. Bu anlamda, Türkiye’nin de bu mücadele alanında
yerini aldığı ve Çin’in rekabet üstünlüğü yarattığı alanlarda pazarlık gücünü
kuvvetlendirmesi gerektiği yorumlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Çin Halk Cumhuriyeti, Çin ekonomisi, yabancı sermaye
yatırımları, Dünya Ticaret Örgütü, Türkiye.
ii
ABSTRACT
ECONOMY OF CHINA AND FOREIGN TRADE RELATIONS
SEÇİL YİĞİN
Master Thesis, Department of Economics
Supervisor: Prof. Dr. Murat DOĞANLAR
April 2009, 96 Pages
The economic performance of China, mostly has been debated of latest years, it
was indicated that China has been the fastest-growing economics in the world.
21.century would be known as Asian and Chinese century due to high growth rate of
the other Asian countries. Findings of these studies about the subject has indicated that
the foreign capital investment to China have been continued incrementally. China
exhibited marked improvement by joinning to WTO in 2001 and in this manner opened
its doors to the world. China has been determined and formalized the trade volume of
the most developed countries such as USA and EU. Finally, Turkey is situated in this
challenging area and therefore the ability of bargain power of Turkey in the markets
where China has competitive advantages is proposed to be increased .
Keywords: The Republic of China, Economy of China, Foreign capital investments,
World Trade Organization, Turkey.
iii
TEŞEKKÜR
Tez çalışmamın hazırlanması sırasında, değerli bilgi ve tecrübelerini
benden esirgemeyen tez danışmanım Prof. Dr. Murat DOĞANLAR’ a; bana
değerli vaktini ayıran hocalarım Prof. Dr .Ahmet Fazıl ÖZSOYLU’ ya ve Doç.
Dr. Harun BAL ‘a; beni daima destekleyen babam Hadi ACEL, annem Gülay
ACEL, kız kardeşlerim Selin ve Pelin ACEL’ e, yardımlarını hiç esirgemeyen
değerli eşim Akın YİĞİN ve her konuda destek olan yakınlarım Nilgün ve
A.Cuma YİĞİN’ e , tezimi yazarken yanımda olan ve bitirmem için destek veren
fakat sonuçlanmasına bir ay kala vefat eden biricik anneannem Nazmiye
BAKIR’ a, Sosyal Bilimler Enstitüsü çalışanlarına ve her zaman yanımda olan
diğer tüm dostlarıma sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
iv
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
ÖZET…………………………………………………………………………………….i
ABSTRACT…………………………………………………………………………….ii
TEŞEKKÜR…………………………………………………..……………….……….iii
TABLOLAR LİSTESİ……………………………………………………..…………vi
GRAFİKLER LİSTESİ…………………………….………………………….……..vii
GİRİŞ……………………………………………………………………………………1
BİRİNCİ BÖLÜM
ÇİN’İN SİYASİ VE EKONOMİK TARİHİ
1.1. Çin’in Siyasi ve Ekonomik Tarihine Genel Bir Bakış…………………...…………3
1.1.1.Yeni Demokratik Devrim Döneminde Çin (1919–1949)……………….…….3
1.1.2.Çin Halk Cumhuriyeti Dönemi (1949 ve Sonrası)………………………....…4
1.1.3.Çin’de 1978 ve Sonrası Dönem………..……………………………..………6
1.2. Çin’de İktisadi Değişimler ……………………………………….…………….…..9
1.2.1.Çin Ekonomisinin Yapısal Dönüşümü ve Kalkınma Girişimi……………......9
1.3. Çin Ekonomisinin Özellikleri………………………………………..…………….24
1.4. Çin’de İşsizlik……………………………………………………………..……….31
1.5. Çin’de Enflasyon……………………………………………………………..……35
1.6. Çin’de Gelir Dağılımı Farklılığı……………………………………………….…..36
1.7. Çin Ekonomisinin Küresel Ekonomi ile Bütünleşme Süreci………………….…..40
İKİNCİ BÖLÜM
ÇİN’İN DIŞ TİCARET UNSURLARI
2.1. Çin Dış Ticaretinin Belirleyici Unsurları ……………………………..…………..44
2.1.1.Yabancı Yatırımlar…………………..……………………..……………….45
2.1.2.Yükselen Ekonomi Trendinin Avantajlarından Yararlanılması.....................52
2.1.3.KOBİ Politikaları………………………………………………….…….….56
2.1.4.Çin’in Mukayeseli Üstünlüğünün Kaynakları…………………………...….57
v
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ÇİN’NİN DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ VE TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ
3.1. Çin’in Dünya Ticaret Örgütüne Üyeliği ve Sorunları……………………………..59
3.2. Dünya Ticaret Örgütü’nün Çin Ekonomisinde Meydana Getirdiği Değişimler…...62
3.3. Çin ve Dünya…………………………………………………………...……….....64
3.4. Çin ve ABD İlişkilerinin Boyutu……………………………………..……..……..68
3.5. Çin ve AB İlişkileri………………………………………………….….…….……73
3.6. Çin ve Türkiye İlişkileri……………………………………………….………..…77
3.6.1.Çin’de Faaliyet Gösteren Türk Menşeli Firmalar………………….…….…..84
SONUÇ…………………………………………………………………….…….…….86
KAYNAKÇA…………………………………………………………….…….………90
ÖZGEÇMİŞ…………………………………………………………….……………..96
vi
TABLOLAR LİSTESİ
Sayfa No
Tablo 1. Karşılaştırmalı Ekonomik Göstergeler (2008)…………………….…..………9
Tablo 2. Çin’in Beş Yıllık Dönem Ortalamaları ve Büyüme Oranı (%)……………...14
Tablo 3. GSYH'nın Sektörlere Göre Dağılımı ( % )…………………………...……....18
Tablo 4. Çin İhracatındaki Büyüme Oranları 2003-2008 …………………….…..…...22
Tablo 5. Çin İthalatındaki Büyüme Oranları (2003-2008) (Milyar$)…………...……..23
Tablo 6. Çin’in Ülkeler ile Karşılaştırmalı Kişi Başına Düşen Geliri (Milyar $)…..…26
Tablo 7. Çin'in Ortalama Gümrük Vergisi Oranları(%)………………………..……...28
Tablo 8. 2006-2008 Yılları AR-GE Harcamaları………………………………….…..29
Tablo 9. Çin’de İstihdamın Sektörel Dağılımı ( % )……………………….……….….32
Tablo 10. Enflasyon Oranları (2000-2008) (%)………………………………….…….36
Tablo 11. 2000-2008 Yılları Arasında Çin’e Yapılan Doğrudan Yabancı Yatırımlar....47
Tablo 12. Çin ‘deki Doğrudan Yabancı Yatırımların Coğrafik Dağılımı (%)……..…..49
Tablo 13. Çin’e Yapılan Doğrudan Yabancı Yatırımlar Sektörler İtibariyle ( 2007)..49
Tablo 14. Çin’in Yararlandığı Doğrudan Yabancı Yatırımlarının Ülkeler İtibari ile
Dağılımımı (2005-2008) (Milyar dolar) …………………...……………….53
Tablo 15. Çin’in Yıllara Göre Büyüme Oranı (%)………………….…………………53
Tablo 16. Çin’in Dünya Ticaret Dengesi 2003-2007 (Milyar $)…………………...….55
Tablo 17. Çin’in Dünya ile Ticareti ( Milyon $ )……………………………….….….65
Tablo 18. 2008 Yılında Çin’in En Çok İhraç Ettiği Ürünler (Milyon $)…..…….….....66
Tablo 19. 2008 Yılında Çin’in En Çok İthal Ettiği Ürünler (Milyon $)…………..…..67
Tablo 20. Çin’in Ticari Partnerleri 2007 (Milyon €)…………………….………....….67
Tablo 21. ABD nin Çin'den İthal Ettiği Ürünler 2006 (Milyar $)……………..……...68
Tablo 22. ABD nin Çin'den İthal Ettiği Tarım ve Deniz Ürünleri 2007 (Milyon $)…..69
Tablo 23. ABD’nin Ofis Makinaları ve Veri İşleme Makinaları, (Milyon $)……...….70
Tablo 24. Çin-ABD Ticaret Dengesi (Milyar $)………………………………...….….71
Tablo 25. ABD’nin Çin’e İhracatı (1997-2005, Milyon $)………………………..…..72
Tablo 26. AB-Çin Ticaret Dengesi………………………………..…………..……….75
Tablo 27. AB’nin Ürün Bazında Çin’den Yaptığı İthalat (2007)……..…………..…...76
Tablo 28. AB’nin Ürün Bazında Çin’e Yaptığı İhracat (2007)…………...………...…76
vii
GRAFİKLER LİSTESİ
Grafik 1. Yıllara Göre Çin’in İhracat Büyüme Oranları ………………...……………21
Grafik 2. Çin’in Başlıca İhracat Partnerleri (2007)…………………………….......….64
Grafik 3. Çin’nin Başlıca İthalat Partnerleri (2007)……………….………………......64
Grafik 4.Türkiye’ nin Çin Halk Cumhuriyeti ile İhracat-İthalatı (1.Milyon $)……….79
Grafik 5. Çin Halk Cumhuriyeti (Ticaret Açığı Milyon $)…………….…………...…80
Grafik 6. Türkiye’nin ÇHC’ye İhracat Ettiği Ürünler (%)(2008)………….…..……..81
Grafik 7. Türkiye’nin ÇHC’den İthal Ettiği Ürünler (%)(2008)…….………...…...…82
1
GİRİŞ
Soğuk savaşın ardından ABD’nin ekonomik ve siyasal bir güç olarak yükselişi ve
yeni dünya düzeni söylemleri uluslar arası ekonomik ve siyasal ilişkilere yeni bir boyut
getirmiştir. Özellikle 11 Eylül sonrasında ise, ABD’nin gücünün dengelenmesi gerektiği
söylemi uluslar arası ilişkiler ve uluslararası politik iktisat araştırmalarını alternatif
arayışlara yöneltmiştir. Bu arayışlarla birlikte ön plana çıkan güçlerden biri de Çin Halk
Cumhuriyetidir.
Çin ekonomisinin sahip olduğu ekonomik performans incelendiğinde, dünyanın en
hızlı büyüyen ekonomisi olduğu görülmektedir. Diğer Asya ülkelerinin de sahip olduğu
yüksek büyüme hızı nedeniyle 21. yüzyılın Asya ve Çin çağı olacağı kabul
edilmektedir. Çin’in sahip olduğu yüksek büyüme göstergelerinin ardındaki itici güç,
dış ticaretinde yaşanan gelişmeler ve buna bağlı olarak özel, kolektif ve yabancı
sermayeli girişimlerin ülke içinde artış göstermesinden kaynaklanmaktadır. Çin 1979
yılından sonra yapılan ekonomik reformlar ve dış ticaretle dünyaya kapılarını açmıştır.
Çin uygulamış olduğu bu ekonomik reformlarla dış ticaretini oldukça genişletmiş ve
dünyada en büyük ilk 10 ihracatçı ülke arasına girmeyi başarmıştır.
Çin’in ekonomik ve siyasal anlamda yükselişi sonucunda Türkiye’nin Çin’e
yönelik olası politikası ve karşılıklı ilişkileri de önem kazanmaktadır. Uluslar arası
siyaset ve askeri anlamda Çin’in 21. yüzyılın süper gücü olarak dünya sahnesinde
özellikle Uzakdoğu ve Asya–Pasifik ülkelerinde önemli roller üstlenmeye başladığı
görülmektedir.
Çalışma, uluslararası politik iktisat perspektifinden Çin’in uluslararası sistemdeki
konumu, ekonomik yapısı ile diğer dünya ülkeleriyle olan ticari ilişkilerini incelemeyi
amaçlamaktadır. Çalışmanın odağında, gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkelerin
teknoloji ve sermaye birikiminden faydalanmanın ötesinde küresel ekonomik sistemde
artık bu teknoloji ve sermayeyi ürettiği ve bu üretimin kazancını ileri yatırımlara
aktardığı dile getirilmektedir. Çin’in gelişmekte olan bir ülke konumundan gelişmiş bir
ülke konumuna geçişinin tarihsel, kurumsal ve ekonomik perspektifi irdelenmektedir.
2
Buna göre, Çin’in ABD ve AB gibi dünyanın en gelişmiş ülkelerinin ticaret portföyüne
yön verdiği, bunu şekillendirdiği ve dönüştürdüğü gözlenmiştir.
Çalışmanın birinci bölümünde Çin’in ekonomik ve siyasal tarihi genel hatları
itibariyle değerlendirilmekte; Çin ekonomisinin genel özellikleri farklı gösterge ve
sektörler itibariyle değerlendirilmektedir. Ayrıca bu bölümde Çin ekonomisinin
yükselişinin nedenleri de açıklanmaya çalışılmaktadır. İkinci bölüm ise, Çin’in dış
ticaretine ayrılmıştır. Bu bölümde, Çin dış ticaretinin mevcut durumu ve dünya
ekonomisindeki yeri değerlendirilmektedir. Üçüncü bölümde ise, Çin’in diğer ülkelerle
ve özellikle ABD ve AB ile gerçekleştirdiği ticari ilişkileri incelenmekte ve DTÖ’ ye
üyeliği irdelenmektedir. Ayrıca bu bölümde, Çin–Türkiye ilişkilerine değinilmekte iki
ülke arasındaki ilişkiler ile ekonomik ve siyasal yönden geliştirilebilecek alanlar
değerlendirilmektir.
3
BİRİNCİ BÖLÜM
ÇİN’İN SİYASİ VE EKONOMİK TARİHİ
1.1.Çin’in Siyasi ve Ekonomik Tarihine Genel Bir Bakış
Çin ulaştığı ekonomik ve askeri güç ile ABD’nin karşısında yeni bir denge unsuru
olarak belirmektedir. Son yılların en çok tartışılan ülkesinin dış ticaret ilişkileri ve
ekonomik performansı da çeşitli araştırmalara konu olmaktadır. Bu çalışmanın konusu
da Çin’in ekonomik yapısı ve dış ticaret ilişkilerini incelemeyi amaçlamakla birlikte,
öncelikli olarak Çin tarihinin siyasal ve ekonomik yapısının incelenmesi gerekmektedir.
Bunun nedeni ise, Çin’in son yıllarda gelişen ekonomisine rağmen, tarihsel olarak belli
bir potansiyele sahip olmasıdır. Birçok tarih kitabında belirtildiği gibi, özellikle Batı’da
kapitalizmin gelişiminden önce Çin imparatorluğunun ulaştığı gelişim çizgisi ve çeşitli
icatları ile ilgili dönemlerin önemli güçleri arasında yer almıştır. Bu nedenle Çin’in son
yıllardaki gelişimi belirli koşullara bağlı olsa, tarihsel potansiyel olarak da incelenmesi
gereken bir konudur. Çin’in tarihinin 4000 yıl öncesine kadar gittiği görülmektedir. Bu
4000 yıllık Çin tarihini ana hatları ile dört ana bölüme ayırmak mümkündür; 1840
öncesi dönem, 1840–1919 arası dönem, yeni demokratik devrim dönemi (1919–1949)
ve Çin Halk Cumhuriyeti dönemi (1949 ve sonrası). Bu çalışmada, son dönem Çin
siyasi ve ekonomik tarihine ülkenin geçirdiği dönüşümü resmetmek açısından kısaca
değinilecektir (www.chinakindnesstour.com).
1.1.1.Yeni Demokratik Devrim Döneminde Çin (1919–1949)
Çin’de yeni demokratik devrim dönemi 1919 ile 1949 yılları arasını kapsar.
Rusya’da ki 1917 Ekim sosyalist devriminin etkisi bu dönemde Çin’e de ulaşmıştır. Çin
ilerici aydınları arasında sosyalizm, Çin’i başarıya ulaştırabilecek yegane gerçek olarak
yayılmıştır. Bu etki altında 1919 yılında 4 Mayıs hareketi başlamış, bu hareket
emperyalizme ve feodalizme karsı olan büyük bir potansiyeli ortaya koymuştur. 1921
yılında ülkedeki komünist grupları temsil edenler Shangay’da bir ulusal kongre
düzenleyerek Çin komünist partisini Nis’de kurmuşlardır. Bu dönemde Çin Komünist
Partisinin hakimiyetini Güney Çin’in kırsal bölgelerinde nüfuz etmeye başlamıştır. Mao
önderliğinde
kurulan
Yenar
(www.chinakindnesstour.com).
şehri
Komünist
serbest
bölgesi
olmuştur
4
Bu yıllar içinde ülke kendi içindeki ve dışarıdaki güçlere karşı dört büyük savaş
vermiştir. Bunlar 1924–1927 yılları arasında mahalli diktatörlere karşı yapılan savaş,
1927–1937 yılları arasında yapılan çiftçi devrimi savaşı, 1937–1945 yılları arasında
Japonya’ya karşı yapılan direniş savası ve 1945–1949 yılları arasında yapılan kurtuluş
savaşıdır. İkinci Dünya Savaşı’na Japonya’ya karşı olarak katılan Çin, Amerika’nın
Mao’ya yaptığı hem askeri hem de finansal desteği ile Japonya’nın elinde bulunan
Tayvan adasını geri almış ve savaş sonrası işçi sınıfı ile birlikte başkenti ele geçirecek
kadar güçlenmiştir. 1 Eylül 1949 yılında Mao Çin Halk Cumhuriyeti’ni kurmuş ve
devletin Başkenti’ni Pekin olarak ilan etmiştir.
1.1.2.Çin Halk Cumhuriyeti Dönemi (1949 ve Sonrası)
Çin Halk Cumhuriyeti olarak adlandırılan dönem, 1949 yılından bugüne
kadar gelmektedir. Çin’de gerçekleşen 1949 yılı devrim hareketini, “demokratik
halk diktatörlüğü” olarak tanımlamak mümkündür. Sovyet Rusya’da yaşanan
devrim ile karşılaştırılırsa işçi ve köylü işbirliğine dayanması açısından
birbirlerine benzemekte, fakat yapılan işbirliğinin alanının Sovyet Rusya’dan daha
geniş olması, hem tüm köylüyü hem de ulusal burjuvaziyi içermesi, Sovyet
Rusya’da gerçekleşen devrimden farklı özellik göstermektedir (Thomson,
1994:37-41).
Çin Halk Cumhuriyeti döneminin en önemli olaylarından biri Çin’in ilk
Cumhurbaşkanı olan Mao’nun Rusya’dan yardım umuduyla gittiği ilk ülke dışı
gezisinden hüsranla dönmesidir. Bu durum sonrasında Mao tek başına Çin’in
kalkınması için uğraş vermiştir. Bu kalkınma düşüncesi içinde hızlı toprak
reformu ortaya konmuş, feodal ağalar kaldırılmış, yerine topraklar köylüye
verilmiştir. Enflasyona karşı sert bir fiyat kontrolü ve eğitimsiz köylü nüfusu için
de yaygın bir okuma yazma kampanyası başlatılmıştır. Çin Mao önderliğinde
Batı dünyasının gelişmişlik düzeyini yakalamak için 1958 yılında “Büyük Atılım
Hareketi” ile Çin’i bir gecede bir sanayi toplumu düzeyine getirmeye teşebbüs
etmiştir. Bu hareket ile birlikte 900 milyon köylü zorla devlete ait çiftliklere
gönderilmiştir. Ülkede daha fazla çelik üretmek amacıyla tüm hurdalar çeliğe
çevrilmiştir. Fakat sonuç insanlık tarihinin gördüğü en korkunç insan kaynaklı
5
açlık olmuş ve tarihe “1959 Çin Kıtlığı” olarak geçmiş ve 40 milyon insan
açlıktan ölmüştür (Gülboy,2001, 23–24).
1966–1968 yılları arasında kapitalist yola dönülmesini engellemek amacıyla
ünlü “Kültür Devrimi” hayata geçirilmiştir. Devrim olarak nitelendirilen bu süreç
ülke içinde karışıklığa neden olmuştur. Bu dönemde silahlı kuvvetler hariç tüm
kuruluşlarda tasviyeler yapmıştır. Kültür Devrimini asıl sebebinin Çin komünist
partisi içindeki diğer organların ayrılık ve güç mücadelesi olduğu söylenebilir.
1969 yılında sona eren kültür devriminin yarattığı siyasi gerginlik 1976’da Mao
ölünceye kadar devam etmiştir (Karaca, 2003: 34).
Kültür Devrimi sıradan taktik bir sorun değildir başlı başına Marksist devrim
teorisinin sosyalizm sorunları arasındaki temel sorunlarından birisi olmuştur.
Demokratik-sosyalist ülkeler için başlı başına bir devrim modelidir. Bu devrimle ortaya
çıkan devrim teorisi sosyalizm sorunların çözümünde anahtar rol oynamaktadır.
Kültür Devrimi Çin’de başta Komünist Partisi’ne yöneliktir. Parti içinde de
öncelikle üst kademelere yönelik gerçekleştirilmiştir. Amacı burjuvalaşan bu yapının
düzeltilmesidir. Komünist Partisi’nin devrim öncesi niteliğiyle devrim sonrası niteliği
bir ve aynı değildir.
Dünyayı sarsan bu siyasi devrimin öne çıkarttığı en belirgin ve tayin edici öğe
ise Mao’nun Marksizm-Leninizm’e her üç alanda (ekonomi-politik, felsefe ve
sosyalizm sorunları) yaptığı nitel katkıları (Maoizm) olarak dünyaya duyurulmasının
doruk noktası olmasıdır. Bir başka ifadeyle, bu devrim aynı zamanda Maoist tezlerin
uluslar arası düzlemde duyulmasının siyasi dönüm noktasıdır. Büyük Proleter Kültür
Devrimi üst yapıda gerçekleştirilen siyasi bir devrimdir. Özü ve en belirgin temel
değerinin modern revizyonizme karşı mücadelesidir.
Mao sosyalizm boyunca tek bir kültür devrimi yetmeyeceğini onlarca kez kültür
devrimi yapmak gerektiğini yoksa sosyalizmin gerçek inşasının mümkün olmayacağını
belirtmiştir.
6
Mao’nun kurduğu kızıl ordu milyonlarca insanı öldürerek rakiplerine karşı güç
mücadelesi
vermiş
ve
bu
dönem
için
de
siyasal
ılımlılığı
yok
etmiştir
(www.mensnewsdaily.com). Mao’nun 83 yaşında ölümünün ardından kırk milyon’a
yakın insanın ölümünden sorumlu olduğu için zalim, cumhuriyet devrimini kurabildiği
için dahi olarak çift yönlü anılmaktadır (www.time.com).
1.1.3 Çin’de 1978 ve Sonrası Dönem
Çin’in modern tarihinde 1978 yılı önemli bir dönüm noktası olmuştur. 1978
yılı, Deng Xiaoping’in Çin ekonomisini piyasa ekonomisi prensiplerine göre
yeniden yapılandırmaya başladığı yıldır. Çin Komünist Partisi, konumunu
korurken, aynı zaman da bu yıllarda serbest piyasa ekonomisi reformlarını
gerçekleştirmiştir. Sovyetler Birliğinin de dağılmasıyla halkta siyasi reform isteği
artmıştır. Fakat ikinci nesil liderlerinin ekonomik reformlara istekli olmalarına
rağmen komünist partisinin güçten düşmesine taraftar olmayanların 1989 yılında
Tiananmen Meydanında toplanan demokrasi taraftarı öğrencilerine kanlı bir
biçimde cevap vermiştir. Bu olayda bunu başkaldırı ilan eden iktidar, silahsız
öğrencilerin üzerine tanklarla gitmiş ve iki yüzden fazla insanın ölümüne sebep
olmuştur (Karaca, 2003: 34).
Bu durum uluslararası alanda şok etkisi yaratmıştır. Tiananmen meydanındaki bu
demokrasi gösterilerinin askeri kuvvetlerle bastırılmasını Amerika şiddetle tenkit ederek
insan haklarının ihlal edildiği gerekçesi ile bu ülke ile diplomatik ilişkilerini kesmiş ve
silah satışını durdurmuştur. Tiananmen olayı Çin için önemli bir kırılma noktasıdır
(www.iib.org.tr).
1980’lerden beri süregelen gelir dağılımı bozukluklarının yarattığı toplumsal
farklılık, yaşanan bu toplumsal patlamanın ardında yatan en önemli nedendir.
Öğrencilerin demokrasi ve yönetim ile ilgili talepleri aslında 1980’ler boyunca
hızlı bir artış gösteren rüşvete ve yozlaşmaya karşı bir harekettir (Atay, 2008:7988).
Tiananmen olayı ülke içinde üç önemli durumu ön plana çıkarmıştır. Bunların
birincisi ülke içinde demokrasi umudu sönmüştür, ikincisi öğrenci, aydın ve
7
reformcuların rolü ön plana çıkmıştır, üçüncüsü ise devlet içinde yaşanan çelişkiler
meydana taşınmıştır. Ancak bu mücadelenin başarısızlığı demokratik istekler ile
toplumsal istekler arasında bir köprü kurulamayışı ve buna bağlı olarak hareketin
istikrarlı bir toplumsal güce dönüşememesinden kaynaklanmaktadır.
Bu olay Çin’in hem ülke içinde hem de uluslar arası ilişkilerinde insan hakları
ihlali sorununu ön plana çıkarmıştır. Tiananmen olayının başka bir görünümü ise
1989’da gerçekleştirilen öğrenci protestolarından beri Komünist Partinin, eski Sovyet
bloğunda olduğu gibi örgütlü muhalif gruplar yaratabilecek halk gösterilerinden
kaygılanmasıdır. Durum böyle olunca da mağdur durumdaki Çinliler sokaklara
döküldüğünde, protesto liderlerinin en ağır cezalarla karşılaşması olanaklı olmuştur.
Yine bu dönemde Deng Xiaoping’in ekonomik reformları ile Mao’nun ölümünden
sonra Çin teknoloji, sanayi, ulaştırma ve inşaat alanında batı devletlerinden gelen
yatırımları ülkeye çekebilmiştir. Genellikle yap-işlet-devret modeli ile bu dönemde
Çin’de inanılmaz bir yatırım hamlesi başlamıştır. Binlerce Çinli bilim ve teknik
alanında eğitim almak üzere batılı ülkelere ve Japonya’ya gönderilmiştir.
Komünist ekonomik sistemin önemli bir mirası da, üretim ve uzmanlaşmaya
dayalı ticari sistem ilişkisi veya GuanXi Sistemi’dir. GuanXi Sistemi hükümet
daireleri ve firma yöneticileri arasında bağlantıyı sağlayan; hammaddelerin,
malların ve diğer kaynakların dağıtımını kontrol eden sistemdir. Gerçekten de
sistem firma yöneticileri için, gerekli ara mallarının zamanında dağıtım ve yeterli
destekleyici kaynakların (su, elektrik vb) tedariklerinin sağlanmasında kendileri
ile ilgili tüm hükümet daireleri arasındaki iyi ilişkilerin kurulması ve devam
ettirilmesi amacıyla zorunludur. Çin’deki ekonomik reformlar üretim ve
uzmanlaşma için koordinasyon mekanizması olarak, GuanXi Sistemini hâlâ
kullanışlı yapmaktadır. Gerçekten de merkezi yönetimdeki reformistler, merkezi
idaredeki muhafazakarlara karşı dengeleyici güç olarak kullanma stratejisini
izlemişlerdir, ekonomik reformlardaki yerel gücü dağıtmışlardır (Gövdere, 1999:
4).
Bunun için, Çin’de yatırım yapmak isteyen yabancı firmalar, kaynakların,
enerjinin yeterli arzını ve diğer yerel destekleri sağlamak için GuanXi Sistemini
8
kullanabilmek zorundadırlar. Hatta anlaşmaların kesinleştirilmesi ve hukuk kurallarının
ikamesinde de GuanXi sistemini kullanabilmelidirler.
Çin dışında yaşayan ve iş yapan sermaye sahipleri genellikle Çin de dil ve
kültür açısından yabancılık çekmemektedir. Çünkü yatırım yapanların çoğu Çin
asıllı Tayland ve Kanada vatandaşlarıdır. Bunlar kısa sürede kendi hemşehrilerini
ve uzak akrabalarını bularak kendi GuanXi şebekelerini geliştirirler. Halbuki
gerçek yabancı açısından Çin bürokrasisi tek parça bir beton duvar gibidir. Hiçbir
sorunun çözümü yoktur. Ancak geniş bir GuanXi şebekesi olan yabancı yatırımcı
ne ulaştırma,ne elektrik sıkıntısı çeker bu nedenle Çin bu işadamları için çok
çekici bir ülkedir.GuanXi uygulaması Çin de yatırım ve iş yapmanın işlem
maliyetlerini azaltarak ,Çin’i DYSY açısından çok çekici bir ülke haline
getirmektedir.Ancak yine de bu durumun çok önemli bir olumsuz yanı vardır ki
oda Çin asıllı olmayan bir yabancı yatırımcının her şekilde
Çin asıllı olan
yatırımcıya kıyasla işlem maliyeti daha yüksek olacaktır. Bu da rekabet
olanaklarını kısıtlayacaktır. Dolayısıyla GuanXi sistemi işledikçe hem aracılar
hem de Çin asıllı yabancı yatırımcılar Çin de idari reform yanlısı olamazlar
(Sönmez, 2003:308).
Çin’de kamu iktisadi teşebbüsleri piyasa dinamiklerine duyarlı hale
getirilmeye çalışılmış küçük ölçekli özel teşebbüslerin kurulmasına ve yabancı
firmalarla “joint venture” (Yabancı Ortaklı Şirket) oluşturulmasına izin
verilmiştir. Uygulanan politikalar olumlu sonuç verdikçe ihracata dayalı özel
teşebbüs sayısı artmış joint venture (Yabancı Ortaklı Şirket) oluşturmak üzere
hızlı bir dış sermaye girişi başlamıştır. Deng hükümeti boyunca ekonomik
reformlar sürerken demokratikleşme konusunda taviz verilmemiştir. “Sosyalist
Piyasa Ekonomisi”ne geçilmiş, dış ülkelere karşı ekonomik alanda güven
sağlanmıştır. 1997 yılında Deng Xiaoping’in ölümüyle herhangi bir politik
belirsizlik meydana gelmemiş basa Jiang Zemin geçmiş ve yürüttüğü olumlu
ekonomi politikalarıyla liderliğini sağlamlaştırmıştır (Karaca, 2003: 34, Gülboy,
2001: 23–24).
ÇHC 1978 yılında yürürlüğe konan ve bugüne kadar süren ekonomik
reformlarla birlikte hızlı bir değişim sürecine girmiştir. 1979 yılında dünyanın
9
dokuzuncu büyük ekonomisi olan ve 177 milyar $ GSYİH’ ya sahip bulunan Çin
ekonomisi 2003 yılında 1.26 trilyon $ GSYİH ulaşırken, 2008 yılında 4,342
trilyon $ GSYİH ’ya ulaşmıştır. Satın alma gücü paritesine göre Çin, dünyanın
ikinci büyük ekonomisi konumuna yükselmiştir (Soranlar, Bayar,
Arısoy,
2004:2).
Tablo 1. Karşılaştırmalı Ekonomik Göstergeler (2008)
ÇHC
Hindistan
Japonya
Almanya
ABD
GSYİH (milyar ABD$)
4.342
Kişi başına GSYİH
5.300
(milyar ABD $)
Tüketici fiyat enflasyonu 4,7
(ortalama, %)
1.080
2.700
4.438
33.800
2.489
34.400
14.281
46.000
5,9
0
2
2,7
Cari
işlemler
(milyar ABD $)
dengesi 363,3
-18,53
195,9
185,1
-747,1
Mal ihracatı-fob
(milyar ABD $)
1,221
140,8
665,7
1,361
1,140
Mal ithalatı-fob
(milyar ABD $)
917,4
224,1
571,1
1,121
1,987
Kaynak : http://www.dbresearch.com , http://www.indexmundi.com
1.2.Çin’de İktisadi Değişimler
Çin’in dünya ekonomisindeki rolünün anlaşılması ülkenin 1950’lilerden sonra
yaşadığı iktisadi değişim, kalkınma girişimi ve yapısal dönüşümünün incelenmesini
gerektirmektedir.
1.2.1. Çin Ekonomisinin Yapısal Dönüşümü ve Kalkınma Girişimi
Çin’in
1949
sonrası
uyguladığı
ekonomik
kalkınma
politikalarına
bakıldığında, temelli olarak iki çeşit ekonomi politikasının olduğu görülür. Mao
döneminde (1949–1976) uygulanan Plan Ekonomisi ve Deng döneminde
uygulanmaya başlanan dışa açılma reform politikası ve bunların sonucu gelişen
Çin Tarzı Sosyalist Piyasa Ekonomisi’dir (Celil, 2001: 265).
Mao, ülkenin mali ve maddi kaynakları ile teknolojik güçlerini, önemli
projelere tahsis ederek, kaynakların akılcı dağıtımını sağlamış, bölgesel
10
ekonomiler arasında yeniden denge kurarak sanayileşme için temel oluşturulmak
suretiyle ekonomik ve sosyal kalkınmada etkin bir rol oynamıştır. Sovyet örneği
Beş Yıllık Kalkınma Planları uygulamaya başlanmıştır. Çin Komünist Partisi
başarılı bir şekilde 1949’da toprak reformunu gerçekleştirdikten sonra, 1952’de
Tarım Kooperatifleri ve 1958’de Halk Komünlerini oluşturmuştur Bu süreç içinde
yapılanlar dönemler itibariyle 1949’dan 1956’ya kadar olan dönem içinde
sosyalist dönüşüm büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. 1957’den 1966’daki Kültür
Devriminin öncesine kadar devam eden süre içinde sosyalist yapılanma
tamamlanmıştır. Mayıs 1966’da başlayıp Ekim 1976’da son bulan ve Ülke
ekonomisinde ciddi başarısızlıklara ve tahrip edici kayıplara yol açan “Kültür
Devrimi” döneminde ise, diğer alanlarda olduğu gibi ekonomi alanında da çok
yanlış uygulamalar olmuştur; ancak rakamlara baktığımızda, 1953 ile 1978
arasındaki dönemde ekonominin yıllık ortalama artısı yüzde 6,1 oranında
gerçekleşmiştir (Celil, 2001: 266).
Çin’de Mao döneminde gerçeklesen ekonomik gelişme diğer sosyalist
ülkelerle karşılaştırıldığında gerçekleşen reformların GSYH’ ya yansımadığı
görülmektedir. Bunun nedenleri arasında diğer ülkelerle karsılaştırıldığında, sahip
olduğu nüfusun büyüklüğü gelmektedir. Ekonomik kalkınmanın kapsamının
sürekli genişlemesi ve ekonomik yapının giderek daha karmaşık bir hal almasıyla,
yürürlükteki ekonomik sistemin kusurları giderek belirgin hale gelmiştir. Örneğin,
kamu mülkiyeti düzeyinde tek yanlı artışlara dayalı politika, Çin’in üretici
güçlerinin gelişmesine müsait ortam yaratamamıştır. Bu dönemde, hükümet ve
teşebbüsler arasında görev ve sorumlulukların ayrımı açık bir şekilde
yapılmamıştır, çünkü devlete ait teşebbüsler, yönetimde bağımsızlığa sahip
bulunmamaktadır. Ekonomideki planlı ayarlamalara ağırlık verilirken, değer
kanunu ve piyasanın rolü ihmal edilmiştir. Dolayısıyla, Çin’in ekonomik
kalkınması için planlı ve sistemli bir ekonomik yeniden yapılanmanın büyük
önem taşıdığı anlaşılmıştır (Purtaş, 2003: 178).
Çin, Mao’nun 1976’da ölümünün ardından, bir dönem içeride siyasi
karışıklıklar ve dış politikada durgunluk geçirmiştir. Bu durgunluk, 2 Kasım 13
Aralık 1978 tarihlerinde, dönemin Çin lideri tarafından yapılan merkezi çalışma
toplantısı ile iç ve dış politikada büyük değişiklik yapması ile başlamıştır. 18 ve
11
22 Aralık 1978 tarihinde gerçekleşen Çin Komünist Partisi 2. Kongresinin 3.
genel toplantısında reformcuların ağırlığını koyması ve eleştirileri ile birlikte daha
önceki aşırı sol siyaset uygulamaları yumuşamaya başlamış ve böylece Çin’in
bundan sonraki amacının sınıf mücadelesi değil, ekonomiyi kalkındırma olacağı
konusunda ortak karara varılmıştır. Mao’dan sonraki Çin’in en önemli lideri olan
Deng Xiaoping’in tecrübeleri de, yeni reform ve buna bağlı olarak dışa açılma dış
politikasında etkin rol oynamıştır (Celil, 2001: 266).
1978’de Deng Xiaoping’in başa geçmesiyle Çin’de kendine özgü bir piyasa
reformu başlamıştır. 1997 yılındaki ölümüne kadar Deng, Çin’de değişimin
öncülüğünü yapmıştır. Bu süre içinde Deng, sanayi, tarım, bilim ve teknoloji ve
milli savunma alanlarında modernleşmeyi hedeflemiştir. Reform hareketlerinin
sonucunda ise Çin önemli ölçüde zenginleşmiştir. Bunun bir göstergesi Çin’de
bugün orta sınıf nüfusunun ABD’ninkinden fazla olması olarak gösterilebilir
(Arısoy ve diğerleri, 2004:2).
Bugünkü Çin ekonomisi temellerinin Deng Xiaoping tarafından atıldığı
söylenebilir. Deng yönetime gelir gelmez Mao’nun her defasında dile getirdiği
sınıf mücadelesinin tamamlandığını ilan etmiştir. Yeni bir program hazırlayarak
yeni hedefin Çin ekonomisinin canlandırılması olduğu kararlaştırılmıştır. Çin
ekonomisinin canlandırılması için dörtlü modernleşme programı adı altında yeni
bir program uygulamaya konmuştur. Dörtlü modernleşme programı ile tarım
sektörü, sanayi, ülke savunması ile bilim ve teknolojinin yenilenmesi
hedeflenmekteydi. Ayrıca sınıf savaşı, eşit ücret, bölgeler arası eşitlik gibi
kavramlar yerine sosyalizmin amacı ülkenin kalkınması, güçlü ve zengin
olmasıdır denilerek, ülke ekonomisinin yeniden yapılanmasında ,yeni bir vizyon
açılmaya çalışılmıştır.Çin’deki reform hareketlerinin en önemli özelliği acele ve
süratle hayata geçmemesidir.Deng Xiaoping’in temel prensibi bekle ve gör
politikasıdır (Özsoylu, 2006:16-17).
Çin’de gerçekleşen bu reforma gereksinim duyulmasının nedenleri ise şu
şekilde sıralanabilir (Gökdemir ve Mor, 2006:55 ):
1) Mao’nun kültür devriminin giderek halkın desteğini kaybetmesi,
12
2) Uzun yıllara dayanan devlet planlı uygulamaların kıtlıklarla baş edememesi,
3)Öteki Uzakdoğu ülkelerinin (Tayvan, Hong Kong, Singapur, Güney Kore)
uyguladıkları piyasa ekonomisinin göreceli olarak başarılı sonuçlar elde etmesi.
Bu dönemdeki reformların odak noktası tarım kesimi olmuştur. Tarımsal
verimliliğin arttırılması ve ihracatta birincil mallara ağırlık verilmesi (özellikle
petrol) bu dönemdeki ekonomik büyümenin temel etkenleridir. Tarımsal
verimliliğin arttırılmasının iki nedeni vardır. İlki “Sözleşmeli Aile Sorumluluk
Sistemi” ile ailenin üretimin bir birimi haline getirilmesidir. Bu dönemde
çiftçilerin kendilerinden istenen belirli miktar ürünü her yıl devlete gönderme
zorunlulukları var iken, eğer öngörülen miktardan fazla üretimleri varsa bunu da
piyasa koşullarında belirlenen fiyattan serbestçe satmalarına izin verilmiştir. Bu
uygulama ekonomik gelişmeyi hızlandırmıştır (Croll, 2006:405). İkinci neden ise;
devletin bazı ürünlerde önemli fiyat artışları yapmasıdır. Nitekim bu döneme
ilişkin McMillan’ın yaptığı çalışmaya göre; tarımdaki ortalama verim artışı
%5,9’dur. Bu artışın %78’i “Sözleşmeli Aile Sorumluluk Sistemi”ne bağlanırken;
%22’sinin yüksek fiyat temelli olduğu hesaplanmıştır (Mcmillan, Whalley, Zhu,
1989: 97).
1985–1991
yıllarında ise, reformların odağı kamu işletmelerinin
modernizasyonu olmuştur. Bu dönemdeki büyümenin temelinde, kırsal alandaki
işletmeler ve emek-yoğun üretilen imalat ürünlerine dayalı yapılanma vardır.
Ayrıca kaynak dağılımındaki etkinlik, yani üretim faktörlerinin verimsiz
alanlardan verimli alanlara kaydırılması (özellikle kamudan özel sektöre),
büyümede anahtar rolü oynamıştır ( Pingyao, 2006: 21).
1992–1996 yıllarını kapsayan dönemde ise, doğrudan yabancı sermaye
yatırımları (DYSY) özellikle ihracat sanayinde ve büyümede itici güç olmuştur.1978–
1996 dönemindeki ekonomik reformlarla birlikte dışa açılma ve planlı ekonomiden
aşamalı olarak piyasa ekonomisine geçiş başlamıştır.
Çin’de uygulanan ekonomik reform programı, birçok açılardan dünyada
uygulanan diğer reform programlarından farklılıklar göstermektedir. Bu
farklılıklar birkaç noktada toplanabilir. İlk olarak, Çin Halk Cumhuriyeti’nde
komünist rejimden liberal rejime geçmeden önce, temel göstergelerden birçoğu
13
(eğitim, sağlık vb. gibi) oldukça iyi durumdadır ve liberal rejim komünist rejimin
bir gecede tamamen ortadan kaldırılmasıyla oluşturulmamış; eski rejimin mirası
üzerine inşa edilmiştir. Oysa Doğu Avrupa ve üçüncü Dünya ülkelerinin pek çoğu
yeni piyasa rejimini, daha önceki devlet merkezli rejimin yıkılması yoluyla
oluşturmuşlardır. İkinci önemli nokta, Çin’deki ekonomik reform gerekliliği,
diğer kalkınmakta olan ülkelerden farklıdır. Örneğin, Hindistan, Brezilya vb. gibi
ülkeler, ekonomik reformları, ciddi bir ekonomik ya da finansal krizle (ödemeler
dengesi krizi, borç krizi ya da parasal krizler gibi) karşı karşıya kaldığı için,
zorunluluk olarak uygulamaya koymuşlar ve halk desteğini de arkalarına
alamamışlardır. Oysa Çin, 1978 yılında ekonomik reform programını yürürlüğe
koyduğu zaman, herhangi bir krizle karşı karşıya değildir ve bu reformlara halkın
geniş bir desteği söz konusudur. Diğer gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik
reformların hızı ve içeriğinin nasıl olacağı, uluslararası finansal kuruluşlar ve bu
kurumları kontrol eden yabancı hükümetler tarafından belirlendiği halde, Çin için
böyle bir şey de söz konusu olmamıştır. Bir başka önemli nokta, Çin’in ekonomik
liberalizasyona geçişte geniş, kapsamlı ve şok bir uygulama yerine, kademeli bir
yaklaşımı benimsemiş olmasıdır (Öztürk , Sözdemir, Gövdere , 2006:7-8).
Çin ekonomisi 1960-1970 yılları arasında başarısız bir performans
göstermiş ancak 1978 yılındaki reform ile performansında artış görülmüştür.
Tablo 2’den de görüldüğü gibi, 1975-1979 yılları arasındaki 5 yıllık ortalama
büyüme hızı %6,8 iken; 1980-1984 yıllarında %9,6, 2005-2008 yıllarında ise
%10,35 olarak gerçekleşmiştir. Çin 1978 yılından bugüne iki önemli konjonktürel
dalgalanma yaşamıştır. Bunlardan ilki 1980 ve 1990 yıllarında meydana gelmiş ve
GSYH rakamları zirveye ulaşmıştır. Ancak 1989-1990 yıllarındaki ekonomik ve
politik karmaşa ikinci bir dalgalanmaya neden olmuştur. 1990-1994 yıllarında
büyüyen GSYH 1994
yılından sonra daralma sürecine girmiştir.1980’lerdeki
dalgalanma tüketimdeki artıştan dolayı meydan gelmişken; 1990’lardaki
dalgalanma yatırımlardan kaynaklamıştır (Yılmaz, Koyuncu, 2005:17-18).
14
Tablo 2. Çin’in Beş Yıllık Dönem Ortalamaları ve Büyüme Oranı (%)
Dönem
1960-1964
1964-1969
1970-1974
1975-1979
1980-1984
1985-1989
1990-1994
1995-1999
2000-2004
2005-2008
GSYH Ortalama Büyüme Oranları %
-1,41
6,83
8,08
6,8
9,64
9,86
10,66
7,83
8,12
10,35
Kaynak:The World Bank,World Development Indicators,:
http://www.indexmundi.com/china/gdp_real_growth_rate.html
1997–2002 yıllarını kapsayan ekonomik durgunluk döneminin temel
özelliği ise, büyümede mutlak bir düşüşün ve buna bağlı olarak fiyatlarda
durgunluğun yaşanmasıdır. Büyümedeki mutlak düşüşün
asıl nedeni ise;
verimsizlik veya teknoloji başarısızlığı olarak açıklanabilir. Reform ve kalkınma
süreci başladığında KİT’ler ile özel teşebbüsler arasındaki verimlilik/teknoloji
farkları çok fazla değildir. Ancak zaman içinde KİT’ler artık sadece devletin mali
destekleri ve düşük faizli banka kredileri ile ayakta kalabilir hale gelmiştir. Bu
dönemde KİT’lerin finansal pozisyonları kötüleşmiş ve karlılık oranları da
azalmıştır. Örneğin, KİT’lerdeki karlılık oranları 1987’de %8’lerden, 1994’te
%2’lere düşmüştür. 1996’nın ilk çeyreğinde ise, KİT’ler ilk defa bir bütün olarak
zarar etmiştir. Bu amaçla, verimsiz olan küçük kamu işletmeleri özelleştirilmiş,
büyük olanlar ise ekonomideki ağırlıklarına bağlı olarak devletin idaresinde
kalmaya devam etmiştir (Gökdemir, Saray, 2005:5).
Ayrıca ekonominin büyüme hızının azalmasıyla birlikte, işletmeler
borçlarını ödemede zorlanmışlardır. Bankalar geri ödeme dönemlerini uzatmayı
veya yeni krediler sağlamayı reddettiğinden işletmeler iflasla karşı karşıya
kalmışlardır (Pingyao, 2003: 11–12).
Çin’in oldukça geri üretim teknolojisine sahip olması yerel yönetimleri bu
teknolojik açığı kapatmak için öncelikli strateji olarak, DYSY’ leri çekmeye
15
zorlamıştır. Bu nedenle yapılan teşvikler ise ülkede aşırı kapasite fazlasının
oluşmasına neden olmuş ve sonuçta büyüme hızları düşmüştür. 1996 ve 1997’li
yıllarda ortaya çıkan bu sorun, hem ülke içi talep hem de krizin yarattığı dış talep
eksikliğiyle daha da artmıştır. Kapasite fazlasının bir başka nedeni olarak da
1991’den beri ülke içi tasarruf oranının %500 artması, fiyatlar üzerine sürekli
düşürücü baskı yaparak deflasyon sorununu gündeme getirmiştir. Deflasyonist
ortam kârları eriterek yatırımları azaltmış, doğal olarak da büyüme yavaşlamıştır.
2002 yılından sonra ekonomi yeni bir büyüme sürecine girmiştir. Bu büyüme
sürecini etkileyen durum ise Çin mallarına gelen büyük talep ve ülke içi
yatırımların büyümesidir. Bu dönemdeki yatırım artışlarının nedeni ise, devlet
denetiminde olan bankaların verimli kredi dağıtamamalarıdır (Yücel, 1999: 2).
2004 yılında dünya ekonomisi, son üç yılın en büyük ortalaması ile %5,1
büyürken, Çin %9,5 oranında büyümüştür. 2005 yılında dünya ekonomisi yaklaşık
%5 oranında büyürken, Çin %9,3 oranında büyümeyi başarmıştır Yatırımlardaki
artışlar ise %3’lere çıkmıştır. Bu başarının ardından Çin’in ekonomik gelişmesi
artarak devam etmiştir. 2005 yılındaki bazı önemli makro verilerdeki gelişmelere
bakıldığında Çin’in 1978’den beri yaşadığı değişim ve gelişim göze çarpar
(Jimenez, 2006:2).
Çin’in bir dönem yaşadığı SARS hastalığı da ekonomisini olumsuz etkilemiştir.
Çin’de SARS hastalığının ilk çıktığı yer Guangdong eyaletidir. Dünya Sağlık
Örgütü’nün (WHO) açıkladığı rakamlara göre 1 Kasım 2002 ile 5 Nisan 2003
arasındaki dönemde en fazla SARS vakası 49’u ölümle sonuçlanan 1220 vaka ile Çin
Halk Cumhuriyeti’nde görülmüştür. Hong Kong’da 20’si ölümlü 800 vaka, Singapur’da
6’sı ölümlü 101 vaka, Vietnam’da ise 4’ü ölümlü 59 vaka görülmüştür. Tüm dünya
genelinde ise toplam 2416 SARS vakası tespit edilmiş, hayatını kaybedenlerin sayısı ise
89 kişi olmuştur. SARS’ ın doğrudan etkileri öncelikle turizm sektörüne ve genel olarak
işgücüne olmuştur. Uzakdoğu’ya seyahat rezervasyonları SARS hastalığı ortaya
çıktıktan sonra iyice azalmaya başlamıştır. SARS, bölgede işgücünü de büyük ölçüde
etkilemiştir. Hastalık kitlesel boyutta insanları etkilemiyor olsa da alınan önlemler
nedeniyle şirketlerin insan gücü zayıflamıştır. Örnek verecek olursak; Singapur’da o
dönemde 1700 kişi karantinaya alınmış ve evlerinden çıkmaları yasaklanmıştır. Birçok
16
firma personeli ikiye bölüp vardiya halinde çalıştırılmış ve bu şekilde bir grubun
hastalığa yakalanması durumunda ikinci grubun devreye girmesi sağlanmıştır
( www.arsiv.ntvmsnbc.com ).
Çin ekonomisine sektörler itibariyle bakarsak;
Çin’ de ilk reform hareketi tarım sektöründe başlamıştır.1950 sonrasında
tarım sektöründe özel mülkiyet kaldırılmış, topraklar komün mülkiyetine
çevrilmişti. Komün içerisinde çiftçiler birlikte yaşıyorlar ve yönetim tarafından
öngörülen ürünleri üretiyorlardı. Komün sistemi içerisinde sağlık ve eğitim
hizmetleri sunularak eşitsizlikler giderilmeye çalışılıyordu. Ancak bu sistem
yoksul köylüler için olumlu olmuşsa da üretim artışında ciddi bir gelişme
gösterememiştir. Ancak 1978 de tarım sektöründe sözleşmeli aile sorumluk
sistemine geçildikten sonra toprak belirtilen üretimi gerçekleştirdiği sürece
çiftçinin kullanımına sunulmuştur. Ayrıca ürettikleri ürünleri belirlenen miktar
üzerindeyse kendi hesaplarına işleyebilme hakkı verilmiştir. Devlet ürettikleri
ürünleri daha yüksek fiyattan almayı taahhüt etmiştir. Toprak mülkiyeti komünün,
ancak kullanma hakkı çiftçi ailelerin olmuştur. Arz talep dengesizliği, Çin’de
diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha farklı bir gelişmeye yol açmıştır.
Çiftçiler kendi ihtiyaçlarını kendilerini karşılamak için üretim atölyeleri
oluşturmuşlardır. Çin’de gelişmiş insan gücü çiftçilerin bir kısmının çiftçilik
yanında, emek yoğun üretim yapmalarına zemin hazırlamıştır. Böylece Çin’de
hızlı büyümeyi sağlayan en önemli unsurlardan ‘kırsal küçük işletmeler’ faaliyet
göstermeye başla- mıştır (Özsoylu, 2006:30-33).
Çin mucizesinin gerçekleşmesinde büyük önemi olan kırsal küçük
işletmelerin milli gelire sağladıkları katkının %30 civarında, toplam sanayi
üretiminin ise %45 ‘ini ürettikleri tahmin edilmektedir. Kırsal küçük işletmelere
1979 yılında itibaren göz yumulmuş, 1981 yılında ise ekonominin tamamlayıcı
unsuru olarak sadece belli sektörlerde faaliyette bulunmalarına müsaade
edilmiştir. Öngörülen faaliyet alanları; tarım sektörü mal ve hizmet üretimi, sanayi
sektörü girdi ve yan sanayi üretimi, hizmet sektörü terzilik, otel işletmeciliği
vs.dir.Bu kısıtlamalar 1990 başına kadar devam etmiş ve daha sonra faaliyet
alanları genişletilmiştir.Kırsal küçük işletmelerinin Çin ekonomisine çok önemli
bir diğer katkısı da kırsal alandan kentlere göçü önlemesidir.Kırsal küçük
17
işletmelerin varlığı bölgesel kalkınmanın yanı sıra Doğu-Batı unsurunu da
hafifletmiştir.Çin de DYSY ülkenin doğu sahillerinde yoğunlaşmıştır.Ülkenin
doğusu gelişmiş iken batısı geri kalmıştır.Kırsal küçük işletmeler bu uçurumun
artmasına mani olmuştur.Kırsal küçük işletmeler kamu gelirlerine de önemli katkı
sağlamaktadır. Kırsal işletmelerin ödedikleri vergiler 1998 yılında toplam kamu
gelirlerinin %30 ‘unu oluşturmaktadır. Bu işletmeler aslında özel girişimin ilk
örnekleridir (Özsoylu, 2006:35-38).
Tarım sektörünün GSYH içindeki payı 1983 den sonra giderek azalma göstermiş
ve Tablo 3’de de görüldüğü gibi %33 den 2007 de %11,7’ye seviyesine gerilemiştir.
Tarım sektörünün GSYH içindeki payının azalmasının nedeni sanayi sektöründeki
gelişmeden kaynaklanmaktadır. Ancak tarım sektöründeki verimlilik artışı nedeniyle
toplam üretim artmış ve tarım sektörünün katma değeri yükselmiştir. Ayrıca daha az
kişiyle aynı üretim sağlanmış, çifçilerin geliri artmış ve burada ortaya çıkan işgücü
fazlası imalat sanayiye yönlendirilmiştir.1980‘ li yıllarda tarım sektörünün GSYH
içindeki payı düşerken hizmet sektörünün payı artmıştır.
2002 yılı itibariyle Çin’in GSYH’ nın %50 si sanayi sektörü tarafından
gerçekleştirilmiştir. Ancak 1978 den sonra
Çin’in sanayi sektörünün GSYH
içindeki payı hızlı bir yükseliş gösterememiştir. Çünkü imalat sanayideki üretim
göreceli olarak daha sermaye yoğundur. Rekabetçi mallar üretmek, modern
makineler gerektiriyordu ve bu malzemelerin ithal edilmesi gerekliydi. Bunun
üzerine Çin yabancı sermaye yatırımlarını ülkeye çekme ve bu yolla sanayi için
gerekli olan teknoloji ve bilgiyi ithal etme yoluna gitmiştir. Reform süresi
boyunca KİT’lerin önemi azalmış,1970’lerde imalat sektörü üretiminin %80 ‘i
devlet işletmeleri tarafından gerçekleştirilirken, 2002 yılında bu oran %15,6 ‘ya
düşmüştür (Yılmaz, Koyuncu, 2005:21-23).
18
Tablo 3. GSYH' nın Sektörlere Göre Dağılımı ( % )
YIL
1960
1963
1970
1973
1980
1983
1990
1993
2000
2002
2003
2005
2007
SANAYİ
44,89
33,15
40,49
43,11
48,52
44,59
41,61
47,43
50,22
51,09
52,9
47,3
49,2
TARIM
22,32
39,93
35,22
33,35
30,09
33,04
27,05
19,87
16,35
15,38
14,8
12,5
11,7
HİZMET
32,8
26,92
24,29
23,54
21,39
22,37
31,34
32,7
33,42
33,53
32,3
40,3
39,1
Kaynak: The World Bank, http://www.indexmundi.com/china/gdp_compositi on_
by_sector.html
Tarımda uygulanan Aile sorumluluk Sistemine benzer bir sistem Anlaşmalı
Sorumluluk sistemi adıyla sanayiye de uygulanmıştır. Özellikle küçük
işletmelerde uygulamaya konulan bu sistemde, yöneticiler kendilerini atayan yerel
yetkililere karşı belli bir üretim miktarı, kalite, zamanında üretim, sermaye
birikimi vb. gibi sorumluluklar yüklemektedir. Böylece hem üretim artmış, hem
de denetleme imkanı oluşmuştur. Bu şekilde rekabet baskısı ile verimlilik
yükselmiş, verimlilik karlılığı beraberinde getirmiştir. Karların şirkette kalması
yönetici ve çalışanlara dağıtılması üretim motivasyonunu arttırmıştır. Bu
uygulama sonrasında başarılı olamayan küçük işletmelerin kapanmasına göz
yumulmuştur. Büyük işletmeler için ise uygulamalar çok farklıdır. Çin devleti
büyük KİT’lerin gelişmesi için büyük sübvansiyonlar ve katkılar sağlamaktadır.
Maddi katkıların yanı sıra, altyapı ve ihracat kolaylıkları sağlanmakta, piyasa
koşullarında çalışmalarına izin verilmektedir. 2010 yılına kadar öncelikli
sektörler; demir çelik, beyaz eşya, elektronik, gemi inşası ilaç endüstrisi olarak
belirlenmiştir. Sanayi sektöründeki KİT’lerin yeniden yapılandırılmasının
sonucunda yaklaşık 6500 büyük ve orta ölçekli KİT ‘in %70 i yeniden organize
edilerek veya birleştirilerek karlı işletmeler haline getirilmiştir. Sanayi sektörünün
yanı sıra KİT reformu, turizm, ulaşım ve haberleşme sektörlerinde de olumlu etki
19
yapmış ve bu sektörler rekor büyüme seviyesini yakalamıştır (Özsoylu, 2006:2122).
İşletmeler arasındaki yatay bağlantıların etkin şekilde teşvik edilmesi ve
işletme gruplarının oluşturulması ile fiyat reformunun uygulanması ve bir piyasa
sisteminin geliştirilmesi öngörülmüştür. Yine, planlama, kamu maliyesi ve
bankacılık sistemlerinde reformların uygulanması ve makro-ekonomik yönetim
aşamalı olarak en işlevsel hale getirilmesi ile doğrudan planlamaya dayalı
yönetimin kapsamının daraltılması, piyasanın belirleyici rolünün buna uygun
olarak güçlendirilmesi planlanmıştır. Çin’in dış ticaretinin reformu, uluslar arası
uygulamalar ve Çin’in somut durumuna uygun olarak sürdürülmesi; ihracat
sübvansiyonları ve ithalat vergilerinin kaldırılması, ticarî mallara ilişkin kotalar ve
lisans zorunluluklarının önemli ölçüde azaltılmış olması ve zorunlu ithalat ve
ihracat planlamasına son verilmesi gibi hedefler de yine söz konusu reformlar
çerçevesinde öngörülmüştür. Gelir dağıtım sisteminin ıslah edilmesi, “Herkese
çalışmasına göre” ilkesinin korunmasıyla birlikte, çok çeşitli gelir dağıtımı
biçimleri kullanılması da aynı reform uygulamalarının bir parçası olarak ortaya
çıkmaktadır (Qin, 1997: 97).
Söz konusu yapısal reformlara dayalı olarak Ekim 1992’de yapılan ÇKP 14.
Ulusal Kongresi, bir sosyalist piyasa ekonomisi sisteminin oluşturulmasını Çin’in
ekonomik reformunun hedefi olarak belirleyerek Çin milli ekonomisinin gelişiminde
tarihî bir değişikliğinin işaretini vermiştir. Mart 1993’te toplanan 8.Ulusal Halk
Kongresinin Birinci toplantısında kabul edilen anayasa değişikliği ile “Çin Tarzı
Sosyalist Piyasa Ekonomisi”nin uygulanabilmesi anayasal güvenceye alınmıştır.
Çin ekonomisinin küresel piyasada bir rakip konumunu elde etmesini sağlayan
dinamikler özellikle 2008 yılında ortaya çıkan ekonomi krizi sonucunda kapitalist
sistemin çarpıklıklarına karşı sosyalist sistemden gelen planlı ekonomi araçlarını etkili
bir şekilde yapılandırmasından geçmektedir. Buna göre, Kasım 1993’te Çin Komünist
Partisi Merkez Komitesinin toplantısında Çin Tarzı Sosyalist Pazar Ekonomisinin
oluşturulması için yeni düzenlemeleri ortaya atmıştır. Buna göre, Çin’in “Çin Tarzı
Sosyalist Pazar Ekonomisi” ile devlet tarafından makro düzeyde kontrol edilen
20
piyasanın kaynakların tahsisi için temel teşkil edeceği öngörülmüştür. Çin’in ekonomik
yapısal reformu için genel plan ve eylem programı olmuştur.
Bugün, Çin ekonomisinin dinamikleri göz önüne alındığında birçok yapısal,
kurumsal ve işlevsel unsurun ortaya çıktığı görülmektedir. Devlet ve piyasa ilişkisinin
önemli olduğu ve tamamen serbest piyasa koşullarına terk edilmeyen piyasanın daha
verimli işleyeceği düşünülen sistemde çeşitli mülkiyet biçimleri birlikte geliştirilirken
kamu mülkiyeti, esas mülkiyet şekli olmaya devam etmektedir. Devlete ait işletmelerin
işletme mekanizmasında, piyasa ekonomisi şartlarına uygun değişiklikler yapılmış;
işletmelerin mülkiyet hakları ve sorumlulukları açıkça tanımlanmış, devletin görevleri
bu işletmelerin görevlerinden ayrılmıştır.
Ayrıca, kentsel ve kırsal pazarları birleştiren ve kaynak tahsisini en uygun hale
getiren açık ve birleştirilmiş bir Ulusal Pazar Sistemi oluşturulmuştur. Bu yapısal
değişimler Çin’in ekonomik büyümesindeki temel dinamikler olarak tanımlanmaktadır
(Rodrik, 2006:25). Yine, verimliliğe öncelik veren ve dağıtımda hakkaniyetin dikkate
alındığı bir dağıtım sistemi oluşturulmuştur. Fakat gelir dağılımı konusunda bazı
bölgelerin ve kişilerin daha önce refaha kavuşacağı öngörülmekte ise de ülkenin ortak
refah yolunda uzun vadede ilerleyeceği vurgulanmaktadır. Kentsel ve kırsal kesimlerde
yaşayanlar için Çin’in ulusal özelliklerine uygun olan ekonomik kalkınma ve sosyal
istikrarı destekleyen sosyal güvenliği garanti eden çok katlı sosyal güvenlik sistemi
kurulmuştur.
Çin bahsedilen ekonomik reformları, bazı yapısal reformları ve bunun
desteklediği bazı modelleri yürürlüğe koymak suretiyle hayata geçirmiştir. Bu
modeller esas itibariyle Çin’in ekonomik anlamda büyümesine hizmet etmeleri
için düşünülmüştür. Tek çatı altında “Dış Dünya’ya Açılma Modeli” olarak anılan
bu model Çin’deki temel ekonomik reformların başlatıldığı yıllardan itibaren
bakıldığında başarıya ulaştığı görülmektedir. Bu başarı diğer dünya ülkeleri ile
karşılaştırıldığında ihracat rakamları ile Çin’in hedeflemiş olduğu dışa açılma
politikasının gerçekleşmiş olduğu görülmektedir (Qin, 1997:101–102).
Üretimde dünyada ABD’nin ardında gelen Çin dünyanın yeni üretim
merkezi olmuştur. Dünyada üretilen bilgisayarların, kameraların, fotokopi
21
makinelerinin, soğutucu, televizyon, buzdolaplarının çoğu Çin’de üretilmektedir.
Çin küresel ekonomi içinde ihracat için üretim merkezi olmaya başlamıştır.1978
yılında GSYH’ sının % 5 ini ihraç eden Çin, 2004 yılında GSYH’ sının %40’ını
ihraç etmektedir (World Bank, 2006).
1978 sonrası neredeyse her yıl Çin’in ihracatının büyüme hızı dünya ihracatının
büyüme hızını aşmıştır.1990 yılında Çin’in dünya ihracatındaki payı %1,2 iken, bu
oran 2002’de %4,2 seviyesine ulaşmıştır. İhracatçı ülkeler sıralamasında 2002 yılında
5.sıraya yükselmiştir. 2002 yılında Çin’in toplam ticaretinin %60‘ını Asya ülkeleri ile
olan ticaret oluşturmaktadır. Çin’de 1994 yılında ihracatındaki büyüme renminbi’ nin
devalüe edilmesine bağlı olarak artış göstermiştir. İhracat 91,7 milyar dolardan 121
milyar dolara yükselmiştir. Fakat 2004 yılından sonra Çin’in ihracatındaki büyümede
önemli bir düşüş gözlenmiş ve 2008 yılında 17,3% ile son 5 yılın en düşük değerine
ulaşmıştır. İhraç pazarlarındaki talep daralmasına paralel olarak, 2008 Kasım’da
Çin’in ihracatındaki büyüme önceki yıllara oranla azalmış ve ithalatındaki büyümede
gerilemiştir (http://www.dragonomi.com).
İTHALAT BÜYÜMESİ
İHRACAT BÜYÜMESİ
2004(H1)
(H2)
2005(H1)
(H2)
2006 (H1)
YIL
(H2)
2007 (H1)
(H2)
2008 (T)
0
10
20
YÜZDE %
30
40
50
Grafik 1. Yıllara Göre Çin’in İhracat ve İthalat Büyüme Oranları
( H1: 01-06 AY DÖNEMİ,H2:07-12 AY DÖNEMİ, T: 01-12 AY DÖNEMİ)
Kaynak: National Bureau of Statistics, China Economic Indicators Deutsche Bank
Research , http://www.business-in-Asia.com
Son beş yılda Çin ihracatını yaklaşık dört kat arttırmıştır. Çin’in en fazla
ihracat yaptığı ülke 2006,2007 ve 2008 yıllarında ABD olmuştur. ABD’yi
sırasıyla Hong Kong, Japonya, Güney Kore, Almanya ve Hollanda izlemiştir.
22
Ancak, gelecekte Çin’in ihracatındaki başlıca ticari ortakları değişecek gibi
görünmektedir. Singapur, İtalya, İngiltere ve Güney Kore gibi ekonomilere
yönelik ihracat artış oranları ABD’ye yönelik ihracat artış oranını geçmiştir.
(DTM, 2007:37)
2008 Ağustos ayında açıklanan verilere göre Çin’in AB’ye karsı ticaret fazlası
%24 yükselmiş ve bu süre içerisinde Çin’in ikinci büyük ticari ortağı ABD olmuştur.
ABD’ye ihracat 140.39 miyar dolar ile %9.9 artış göstermiştir. Japonya ise % 19.2 artış
göstererek 154.53 milyar dolarlık ticaret hacmi ile Çin’in en büyük 3. ticari partneri
haline gelmiştir. (www.dragonomi.com)
Tablo 4. Çin İhracatındaki Büyüme Oranları (2003-2008)
YIL
İHRACAT(Milyar $)
YÜZDE DEĞİŞİM (%)
2002
325,6
-
2003
438,4
34,6
2004
593,4
35,3
2005
762,0
28,4
2006
969,1
27,1
2007
1.218,0
25,6
2008
1.428,9
17,3
Kaynak: Morrison ,2009:8 .
Çin’in ithalatı ise, 2006 yılında 2005 yılına kıyasla %19,9 artarak 791,5
milyar $’a ulaşmıştır. 2008 yıllında ise bu rakam 1.131,5 trilyon $’a ulaşmıştır.
Çin’in en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında ilk sırayı Japonya almış, onu Güney
Kore, Tayvan, ABD, Almanya ve Malezya takip etmiştir ( DTM,2007:38 ).
23
Tablo 5. Çin İthalatındaki Büyüme Oranları (2003-2008) (Milyar$)
YIL
İTHALAT
YÜZDE DEĞİŞİM (%)
2002
295,2
-
2003
412,8
39,8
2004
561,4
35,9
2005
660,1
17,5
2006
791,5
19,9
2007
955,8
20,7
2008
1.131,5
18,38
Kaynak: Morrison, 2009:8
Çin 2008’in ilk 7 aylık ticaret fazlası önceki döneme göre 136.82 milyardan
dolardan
%9.6 gerilemiş ve 123.2 milyar dolar olmuştur. İhracat fazlasındaki
gerilemenin dış nedenleri ise ABD ekonomisindeki durgunluk ile artan hammadde ve
petrol fiyatlarıdır. Buna karşın ticaret fazlasındaki azalmada en büyük pay Çin’in
uyguladığı daraltıcı para politikası tedbirleridir.
Avrupa Birliği 243 milyar dolarlık ticaret hacmi ile hem ithalatta hem de
ihracatta Çin’in en büyük ticari ortağı olmuştur. Haziran – Temmuz ayları arasında Çin
ve AB ticaret hacmi %27.9 genişlemiştir. Çin’in Avrupa Birliği’ne yaptığı ihracat
%27.1 artarak 165 milyar dolara yükselmiştir. İthalattaki %29 artışla ve Çin’in Avrupa
Birliği’nden ithal ettiği mallar toplamı 78.1 milyar dolar ulaşmıştır.
Çin’in dünya ile olan ticari ilişkileri arttıkça ticaretinin bölgesel ve sektörel
yapısı da değişime uğramıştır. Çin’in özellikle gelişmiş ülkelere gerçekleştirdiği
ihracatta son yıllarda önemli artışlar kaydedilmiştir. Çin’in başlıca
ihraç ürünleri
arasında ayakkabı, oyuncak, giyim eşyası basit imalat sanayi ürünleri yer almış ve
toplam ihracatın yaklaşık %40’ını oluşturmuştur. Diğer %60’lık bölümü ise tekstil
ürünleri, makine ve ulaşım ekipmanları, basit elektronik ürünler oluşturmuştur.
Çin’in piyasa ekonomisine yönelik reformları, ucuz işgücü arzı, yabancı
sermayeyi çekme yeteneği, yabancı şirketlerle ortaklıklarından kaynaklanan
verimlilik artışı ve düşük üretim maliyetleri Çin’in karşılaştırmalı üstünlüğünün
kaynaklarını oluşturmaktadır. Japonya, ABD, Tayvan ve Güney Kore ve diğer
24
ülkeler üretim süreçlerinin emek yoğun kısmını Çin’e kaydırmaktadırlar.
Ülkelerin üretimlerini Çin’e kaydırmakla maliyetlerini %20- %30 azalttığı
görülmektedir (Bank of China Group,2002) .
Çin’e ağırlıklı olarak sanayileşmiş ülkelerden doğrudan yabancı sermaye
yatırımları gelmektedir. 2000‘li yılların başlarında Çin’e gelen yabancı sermayenin
%60’ı yeni sanayileşen Hong Kong, Singapur, Tayvan, Güney Kore , %20’si de ABD
ve AB kaynaklı olmuştur. Çin’in ticaret yapısında bir dönüşüm yaşanmıştır. Çin’in
Asya ülkelerinden gerçekleştirdiği ithalat artarken, ihracat öncelikli olarak gelişmiş
ülkelere, özellikle de ABD ve Avrupa’ya yönelmiştir. Bu dönemde Çin’in dünyanın
diğer bölgelerinden gerçekleştirdiği ithalatta önemli artışlar yaşanmıştır. 2003 yılında
Çin’in Latin Amerika’dan gerçekleştirdiği ithalat %81 oranında artarken, Afrika’da
gerçekleştirdiği ithalat %54 oranında artmıştır. ÇHC bu gelişmeler paralelinde
gelişmekte olan ülkeler içinde en büyük ithalatçı ülke konumundadır.
1.3. Çin Ekonomisinin Özellikleri
Dünya ekonomi tarihinde bugüne kadar hiçbir ülke Çin ekonomisi kadar
süratle büyümemiştir. Genel olarak bakılırsa Çin’in ekonomik başarısı; büyük
ölçüde istikrarlı hükümetlere, yüksek tasarruf ve yatırım oranlarına, dinamik
ticarete, yatırım ve sanayi politikalarına, stratejik planlamaya, enflasyonun ve
kamu açıklarının kontrolüne ağırlık veren makro ekonomik politikalara
dayanmaktadır (Sandıklı ve diğerleri, 2005: 331).
1989–2005 arası dönemde her yıl ortalama yüzde 9,3 düzeyinde istikrarlı bir
kalkınma hızını sürdürebilen Çin’de büyüme oranı 2003 yılında yüzde 9,1, 2004’te
yüzde 9.25 ve 2005’te yüzde 9,8 olarak gerçekleşmiştir. Çin’de enflasyonun yüzde
5’lerin altında seyretmesi, asgari ücretle yasamaya çalışan 1 milyar kadar insanın alım
gücünü olumlu etkilemektedir. Çin 1 milyarı geçen nüfusu ile sadece pazardaki
tüketiciyi değil aynı zamanda sosyalist pazar ekonomisi modeli ile de dünya pazarları
için rekabete dayalı yeni bir üretimi ifade etmektedir. Sosyalist pazar ekonomisi 1970’li
yılların sonlarından itibaren Deng Xiaoping tarafından ortaya konmuştur.
25
Çin’in sosyal ve ekonomik açıdan geçirmekte olduğu değişim Şangay gibi sanayi
ve ticaret merkezlerini Los Angeles, San Francisco gibi merkezlere alternatif olarak
ortaya çıkarmıştır. Çin, planlı ekonomiden serbest ekonomiye geçiş sürecini, 1978’den
beri uyguladığı reformlarla yumuşatarak sistem çatışmasının yaşanmasını engellemiştir.
Bu büyük ülke 1990–2003 yılları arasında toplam ihracatını 8 katına, kişi başına düşen
milli gelirini de 3 katına çıkarmıştır. Ayrıca 50 milyar doları aşkın doğrudan yabancı
yatırımı da ülkesine çekmiştir.
Çin’in ABD’den sonra dünyada en fazla yabancı yatırım çeken ülke
olmasında bölgesel ve küresel düzeydeki çabaları etkili olmuştur. Ayrıca 2001
yılında DTÖ’ ye üye olması, yabancı yatırımcıların Çin yönetimine olan güvenini
de artırmıştır. Tekstil kotalarının 1-Ocak–2005 tarihinden itibaren DTÖ tarafından
tamamen kaldırılmış olması Çin’i dünya ticaretinde ciddi bir tehdit olarak ortaya
çıkarmıştır. Çin tarafından uygulanan sanayi ve dış ticaret stratejilerinin
özelliklerinden bazıları, stratejilerin dışa dönük olması; serbest piyasa güçlerine
ve piyasa mekanizmasına bağlı olması; ekonominin büyümesini sağlayan itici
gücün ihracat olması; ekonominin liberalleşmesinin temel unsur olarak kabul
edilmesidir (Sandıklı ve diğerleri, 2005: 331; Celil, 2001: 272).
Bu stratejilerin olumlu sonuçları; düşük enflasyon, fiyat istikrarı, yüksek büyüme
hızı, ihracatta büyüme ve dış borçlarda azalma olmasıdır. Diğer bir deyişle, uluslararası
piyasa ya da kurumlardan borçlanılması, yabancı yatırımlara izin verilmesi söz konusu
değildir ve milli paranın döviz kuru devlet tarafından belirlenmektedir. Çin’de izlenen
ekonomik sistemin kapitalist sisteme yakın olduğu söylenebilir fakat Çin’de önemli
ekonomik politikaları uygulayabilmek için gözetim altına alınan dış pazara açılma
devlet tarafından uygulanmıştır. Çin’in uyguladığı model, “Sosyalist Pazar Ekonomisi”
olarak adlandırılabilmektedir.
Çin gerçekleştirdiği yüksek büyüme hızına rağmen kişi başına düşen milli
gelir seviyesi bakımından orta gelirli ülkeler grubunda yer almaktadır. Çin
GSMH’ sinin yarıdan fazlası dış ticaretten elde edilmektedir. Ekonomik
gelişmede sektörlerin payı, az gelişmiş ülkelere özgü bir dağılım göstermektedir.
Örneğin, hizmet sektörünün üretim ve dış ticaretteki yeri zaman zaman sanayi
sektörünün gerisinde kalmaktadır. Hizmet sektörü Çin GSMH’ sinin üçte birini
26
oluşturmakta ve ekonomideki istihdamın yüzde 85’ini sağlamaktadır. Çin 2050
itibariyle ölçek açısından ABD ekonomisine yetişmiş olacağı öngörülmektedir.
Çin ile birlikte dünyadaki ekonomi merkezi olma cazibesinin Asya’ya kayacağı ve
ABD’nin etkinliğinin azalacağı tahmin edilmektedir. Çin’in kişi başına düsen
gelir
açısından
alt
sıralarda
yer
alması,
nüfusunun
çok
olmasından
kaynaklanmaktadır. Çin haftada 1 milyar dolar yatırım almaktadır (Sandıklı ve
diğerleri, 2005: 331).
Tablo 6. Çin’in Ülkeler ile Karşılaştırmalı Kişi Başına Düşen Geliri (Milyar $)
S-KBYG
S-GSYH
(milyar dolar)
(milyar dolar)
Ülke
2007
2008
ABD
45.176
47.050
Çin
8.486
9.431
Hindistan
4.031
4.336
Japonya
34.011
35.377
Almanya
32.179
33.346
Kaynak:http://www.milliyet.com.tr/2007/04/20/ekonomi/eko01.html
S-KBYG:Satın alma gücü paritesine göre kişi başına yurt içi gelir.
S-GSYH:Satın alma gücü paritesine göre gayri safi yurt içi hasıla
Çin ile Asya arasındaki ticaret hacmi 2005 yılında 130,4 milyar dolara
ulaşmıştır. Bu miktar 2004 yılına göre yüzde 23,1 artış göstermiştir. Bu arada Çin ve
Dünya Bankası arasındaki işbirliği ilişkilerinin sürekli yoğunlaşması Çin’i, Dünya
Bankası’ndan en çok borç alan ülke konumundan, Dünya Bankası’nın önemli bir
hissedarı ve stratejik işbirliği ortağı durumuna getirmiştir. Çin son 25 yıl içinde Dünya
Bankası’ndan toplam 40 milyar dolar kredi almıştır (http://tr.chinabroadcast.cn).
Çin’de yabancı sermaye girişi fazladır ama yerlilerin de tasarruf oranları
çok yüksektir. 2004 yılında tasarrufların GSYH’ye oranı yüzde 49,8’dir. Buna
bağlı olarak yerlilerin yatırımları da yüksek sayılabilecek oranlardadır. 2004’te
sabit sermaye yatırımları GSYH’nin yüzde 46,6’sına denk gelmiştir. Çin’in dış
27
ticaret fazlası 2005 yılında bir önceki yılın 3 katına çıkarak 101,88 milyar dolar
olmuştur. 2005’te ihracatı yüzde 28,4 artarak 762 milyar dolar, ithalatı ise yüzde
17,6 artışla 660 milyar dolar olmuştur. Böylece Çin’in toplam küresel ticareti 1.42
trilyon dolara ulaşmıştır. Çin’in AB ile yaptığı iki yönlü ticaret 2005 yılında
yüzde 22,6 artışla yaklaşık 217,3 milyar doları bulmuştur (DTM, 2007:22)
Çin dış dünyaya açılmaya başladığından beri GSYH’nın yaklaşık %35 ini
yatırım olarak gerçekleştirmiştir. Bu yüksek yatırım oranını bir kısmı Çinlilerin
gelirlerindeki hızlı artış ve yüksek tasarruf eğilimleridir.1980 yılından bu yana ,Çin
GSMH nın yaklaşık %40 ını tasarruf etmektedir. 1990 yılından sonra Yabancı
yatırımların Çin’e yoğun olarak gelmesiyle özel sektör yatırımları yaklaşık 2 katına
çıkmıştır.
Çin’in topladığı vergiler 382 milyar dolara ulaşmıştır. Toplanan vergideki
bu artış bir önceki yıla göre yüzde 20’lik bir fark kaydetmiştir. Çin’in devlet
kasasına giren vergi gelirlerindeki yükseliş, artan kişisel gelirlerin ve şirket
kârlarının işareti olarak kabul edilmektedir. Çin dünyanın en çok enerji üreten
birinci, en fazla enerji tüketen ikinci ülkesidir. Çin’de gerçekleşen sanayi
üretiminin yaklaşık yüzde 75’i kamu işletmeleri tarafından gerçekleştirilmektedir.
2003 yılı verilerine göre tarım sektörü Çin ekonomisine yüzde 14,6 oranında
katkıda bulunmuş ancak işgücünün yüzde 42,6’sına denk gelen 313 milyon
çalışanı istihdam etmiştir. 2004 yılında tarım üretimi doğrudan sübvansiyonlarla
desteklenmiş ve 455 milyon tonluk üretim hedefi aşılmıştır. Bu da artan tahıl
fiyatlarının 2005 yılından itibaren durulmasına ve enflasyonist baskıların
azalmasına olanak vermiştir (DTM, 2007:22 ).
Çin 1990 ların başlarında dünyadaki ortalama ticaret tarife oranlarının en yüksek
olduğu ülkeler arasındaydı. 1991-1993 yılları arasında ortalama gümrük vergisi oranları
%42 iken, Çin’in DTÖ katıldığı yıl olan 2001 de ithal mallar üzerindeki ortalama tarife
oranı %14 ‘e düşmüş, 2005’de ise %9,9 a kadar gerilemiştir.
28
Tablo 7. Çin'in Ortalama Gümrük Vergisi Oranları (%)
Yıl
Vergi Oranı(%)
1992
42,9
1993
39,9
1994
36,3
1995
19,8
1996
23,6
1997
17,6
1998
17,5
1999
17,0
2000
16,4
2001
14,0
2002
12,7
2004
10,4
2005
9,9
Kaynak: Yongzheng,2003:5, Çakmak, 2008 :253-268.
Çin’de hizmet sektörü henüz gelişmemiş olmasına rağmen DTÖ
yükümlülükleri uyarınca reformlara tabi tutulmaktadır. Ülkede bankacılık
sektörünün yüzde 60’ı dört büyük bankanın elindedir ve bu bankalar sık sık devlet
müdahalesine maruz kaldığı için sağlıklı bir yapıya sahip değillerdir. Asya
Kıtası’nda Japonya’dan sonra ikinci büyük borsa Çin’de yer almaktadır. 2005 yılı
ve sonrasında is dünyası finansmanının banka kredilerinden çıkarak sermaye
piyasalarına kayması beklenmektedir (China Statistical Yearbook, 2006).
Çin’de sermaye çıkışları Çin hükümeti tarafından sıkı bir şekilde
sınırlandırılmakta ve kontrol edilmektedir. Döviz hareketleri bankalar aracılığıyla
gerçekleştirilmek
zorundadır.2010
yılına
kadar
yabancı
bankalar
Çin
vatandaşlarına hem renmimbi hem de yabancı para üzerinden hizmet
sunabileceklerdir.Fakat Çin yabancı bankaların piyasa paylarını hızlı bir şekilde
arttırmalarına engel olmak için bazı önlemler almaktadır.Örneğin;lisans almak ve
şube ağını genişletmek oldukça maliyetli bir işlem durumuna getirilmiştir.(Yılmaz
ve Koyuncu,2005:13)
29
Çin, 1978 sonrasında ekonomik serbestleşme sürecine girmiş, tarım reformuyla
açlık sorununa çare bulmak için çabalamış, ağır sanayiden hafif sanayiye geçiş yaparak
Doğu sahillerinin zenginleşmesine ön ayak olmuş ve bugün artık gelişmekte olan
ülkeler sınıfından gelişmiş ülkeler sınıfına doğru yol alan bir ülke konumuna gelmiştir.
Ayrıca, Çin demir-çelik endüstrisinde dünyanın en büyük üreticisi ve ithalatçısı
konumundadır. AR-GE çalışmalarına dünyada en fazla kaynak ayıran ikinci ülkedir.
Uluslar arası ticarette ABD ve Almanya’nın ardından üçüncü sıradadır. Dünyanın en
büyük nüfuslu ve altıncı büyük ekonomisi olan Çin küresel ekonomiyi büyük ölçüde
etkilemiş ve etkileyecektir. Çin’in bu ekonomik gelişim süreci gelişmiş ülkeler için
nispeten fırsat olurken, dünyanın geri kalanı için tehdit olarak nitelendirilebilmektedir.
2006 yılında Çin’de AR-GE harcamaları 141,7 milyar $ iken 2008 de bu rakam 216.8
milyar $’a ulaşmıştır. ABD, Japonya ve Almanya’ da gibi ülkelerde
AR-GE
harcamalarına yapılan yatırımlar Çin’e göre daha yavaş artış göstermiştir.
Tablo 8. 2006-2008 Yılları AR-GE Harcamaları (Milyar $ )
ABD
Çin
Japonya
Almanya
Fransa
Hindistan
Rusya
2006
343.000
141.706
136.692
63.541
42.143
38.850
17.334
2007
353.000
174.958
143.501
64.608
43.977
41.810
18.000
2008
365.000
216.824
150.379
65.694
45.898
44.996
18.692
Kaynak: Global R&D 2008 Report, http://www.rdmag.com.
UNCTAD’a göre, Çin Halk Cumhuriyeti Ar-Ge harcamaları bakımından
gelişmekte olan ülkeler arasında ilk sırada yer almaktadır. Teorik olarak, Ar-Ge
ile ekonomik büyüme arasındaki yakın ilişki dikkate alındığında, Çin Ar-Ge
faaliyetlerinin uzun dönemde ekonomik büyümesine katkı sağlayabileceği ifade
edilebilir. UNCTAD’ın yaptığı bir tahmine göre, Çin Halk Cumhuriyeti 20052009 döneminde yüzde 61.8 oranında en cazip Ar-Ge bölgesi olarak saptanmıştır.
Yani, Çin Halk Cumhuriyeti, gelişmekte olan ülkeler arasında Ar-Ge bakımından
önde gidecek bir ülke konumunda olacaktır ( UNCTAD, 2005:105-153 ).
30
Çin’in bölgeleri arasındaki dengesiz gelişme, kırdan kente göç ve nüfusun
hızla yaşlanmasının doğuracağı sosyal sorunlar ekonomik gelişimin sürekliliğini
tehlikeye
düşürebileceği
düşünülmektedir.
Fakat
Çin’deki
büyümenin;
verimlilikteki artıştan değil kaynaklardaki artıştan ileri geldiğini düşünenler de
bulunmaktadır. Nitekim Çin, ekonomisindeki büyümeye eşdeğer büyümeyi
verimlilik artısında gösterememektedir. Yabancı sermayedeki yoğun yatırımlar,
işletmelerde sermaye verimliliğini ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca Çin’deki
yatırımlarda öz sermaye azlığı önemli bir risk oluşturmaktadır (Sandıklı ve
diğerleri, 2005: 335).
Ancak her ne kadar yabancı sermayedeki yoğun yatırımların işletmelerdeki
sermaye verimliliğini ortadan kaldıracağını düşünseler de; Çin’in kaydettiği
ekonomik büyümenin yaklaşık %30’u verimlilikteki gelişmelerle açıklanabilir.
Teknolojik ilerleme aynı sermaye ile daha fazla üretim yapılmasını sağlamıştır.
İşgücünün yükselen eğitim seviyesi kişibaşına üretimi arttırmıştır. Piyasa
reformları kaynakların , sektörler arasında rasyonel akışına katkıda bulunmuştur.
(Yılmaz ve Koyuncu, 2005:36)
1978–2005 dönemindeki dış ticaret artışlarının temel nedeni, dış ticaret
bileşimindeki yapısal değişikliklerdir. Örneğin imalat sanayinin dış ticaretteki
payı 1978’de % 50 iken, bu oran 2005’te %90’lara çıkmıştır. Bu artışın temelinde
ise emek yoğun imalat sanayi vardır. Yine 1990’lara gelindiğinde, makine ve
taşıma araçları ihracatında hızlı bir artış görülmüştür. Bu sektörün 1990’lı yıllarda
%10 olan toplam ihracattaki payı, 2003’de %45’e yükselmiştir. İhracat/GSYİH
oranı ise 1980’lerde %6 iken, 2003’de %30’lara çıkmıştır. Bütün bu olumlu
gelişmeler sonucunda dış ticaret önemli artılar vermeye başlamıştır (Pingyao,
2006: 25).
Dış ticaretin seyrini belirleyen diğer önemli bir etken de döviz kuru
olduğuna göre, Çin’deki döviz kuru seyrini özetlemekte yarar vardır. Ülkede
döviz kuru 1994’deki devalüasyona kadar sabit kalmıştır. Yani Çin’in döviz kuru
konusunda katı bir tutumu vardır. Ülkede cari denge fazlası 5 yıl önce GSYİH’nin
%1,5’i kadar iken, bugün %4 rakamını aşmış durumdadır. Bu dönemde Çin’in
döviz rezervi artmıştır. 2005 yılında döviz rezervi/GSYİH oranı %15’tir. Bu
31
nedenle Çin’in kur politikaları eleştirilmekte ve değiştirilmesi için baskı
yapılmaktadır. Ancak, tüm bu eleştirilere karşın Çin yürüttüğü kur politikası ile
ekonomiyi döviz kıtlığından döviz bolluğuna taşımayı başarmıştır (Gökçe ve
Ercan, 2005: 42).
Çin ekonomisinin uluslararası konjonktürdeki dönüşümlere bağlı olarak yapısal
bir değişim geçirerek bunun etkileri sonucunda oluşan bugünkü düzende Çin ekonomisi
farklı bir yapı ile dünya sahnesinde yer almaktadır. Bu anlamda, Çin ekonomisinin
özellikleri ile küresel ekonomi ile bütünleşme süreçleri dahilinde işsizlik, enflasyon ve
gelir dağılımındaki farklılık unsurlarını irdelemekte fayda vardır.
1.4.Çin’de İşsizlik
Çin’in yoğun nüfusu, önceden daha çok tarımla uğraşırken küreselleşme
süreci ile birlikte artan sanayileşme Çin’in istihdamının sanayi ve hizmetler
yönüne kaymasına neden olmuştur. Tarımla istihdam edilen nüfus, yıllar itibariyle
artan oranla sanayi ve hizmet sektöründe istihdam edilmeye başlanmaktadır. 1985
yılında istihdamın yüzde 62,4’ü tarım sektöründeyken bu rakam, 1990 yılında
yüzde 53,4’e ve 2000 yılında yüzde 46,3’e düşmüştür. Çinlilerin büyük çoğunluğu
halen gelirlerini ve istihdamlarını tarım sektöründen sağlamaktadırlar. Ancak
sanayi ve hizmet sektörü her geçen gün gelişim kat etmektedir (Sandıklı ve
diğerleri, 2005: 299-300; Yılmaz ve diğerleri, 2005:25-26).
Bunda etken, Çin hükümetinin yüzlerce milyon köylünün kırsal araziden
ayrılmasına izin vermesidir. Aslında, ülke son yirmi yıl içinde pazar kapitalizmini
benimsemiştir ve hükümet, kırsal kesimdeki tüm köylülerin birleşik bir güç
oluşturmaları için çiftçilere destek vermektedir. Bu, dünya tarihindeki en büyük
göç olayıdır. Ayrıca kesin sayısı en az bilinenlerden biridir. İş bulmak için şehre
göç eden insan sayısının 90 milyon ilâ 300 milyon arasında olduğu tahmin
edilmektedir. Bu sayının alt sınırı bile ABD’nin toplam iş gücüne denktir. Üst
sınır ise ABD ile birlikte Avrupa’daki işgücünün de üzerine çıkabilir (Yılmaz ve
diğerleri, 2005: 25-26).
32
Çin’de 1993 ve 2002 yılları arasında imalat sanayi; reel rakamlarla ortalama
yaklaşık yüzde 11,4 oranında büyüme kaydetmiştir. 1990’lı yılların başlarında
imalat sanayindeki büyüme, tarımsal alanlardaki kasaba ve köy işletmelerinin
yerel yönetimlerce teşvik edilmesi sonucu, endüstriyel üretimin artması
neticesinde ortaya çıkmıştır. Üretimdeki bu artış, yerel tarımsal fazlanın imalat
sanayindeki küçük, düşük-teknolojiye sahip ve emek-yoğun işletmelere yatırım
şeklinde aktarılmasıyla meydana gelmiştir. 1990’lı yılların sonlarında ortaya çıkan
ekonomik yavaşlama, kasaba ve köy işletmelerini finansal zorluk içine sokmuştur.
Bunun sonucunda, 1996 yılında kasaba ve köy işletmeleri 135,1 milyon kişiye
istihdam sağlarken bu rakam 1998 yılında 125,4 milyona düşmüştür. 2002 yılında
istihdam rakamı yeniden yükselişe geçmiş ve 132,9 milyon olarak gerçekleşmiştir
(Yılmaz ve diğerleri, 2005: 25-26)
Çin’deki istihdam yüzdesel olarak ifade edecek olursak; 1980’de %68,7 , 1990’da
%53,5 , 2000’de %46,9 seviyelerine gerilerken 2008’de %11,3 ile en düşük seviyeye
gerilemiştir.Buna karşı sanayideki istihdam seviyesi sürekli artmış ve 2008 yılında
%48,6 ile en yüksek seviyeye çıkmıştır.
Tablo 9. Çin’de İstihdamın Sektörel Dağılımı ( % )
1980
1990
2000
2008
Tarım
68.7
53.5
46.9
11.3
Sanayi
18.2
19.0
17.5
48.6
Hizmet
11.7
9.5
12.3
40.1
Kaynak: M. Dutta, 2005 :1177, http://www.indexmundi.com
Çin’de hükümet, yaklaşık 60 bin endüstri şirketi ve 30 milyon işçisiyle Çin
ekonomisinde en önemli güce sahiptir. Bu şirketler küçük Çin eyaletleri içinde, en
büyüğü emeklilik, servis personeli, işçiler ve yöneticiler dikkate alınırsa yarım milyon
insanla çalışmaktadır. Bu eyalet şirketleri bir zamanlar bir veya birkaç bakanlık
tarafından yönetilirdi, doğrudan kontrol edilirdi. 1950’li yılların ortalarında eyalet
şirketlerinin yönetimi belediyelere verilmiştir. Bunların yönetimleri belediyelerde
yıllardır devam etmektedir. Bazı konularda, fabrika müdürlerine karar verme yetkisi
33
verilmiştir,
diğer
zamanlarda
ise
otorite,
fabrika
parti
sekreteri
tarafından
alıkonulmuştur.
Günümüzde ise 1980’li yılların ortasında başlatılan reformların sonucu olarak,
fabrika müdürü belirli zamanda belirli kazancı sağlamak için sözleşmektedir. Sanayi
üretimindeki devlet sektörünün hissesi her yıl azalmaktadır. 1993 yılı hariç, hisseler kırk
yılda ilk kez yüzde 50’nin altına düşmüştür. Rakamların değişmesine rağmen devletin
sahip olduğu şirketlerin en azından yarısı duruma müdahale etmektedir. İşçilerin işsizler
kategorisine kaymaması için devlet, şirketlerin iflas etmesi yerine, kaybedenlere mali
destekte bulunmaktadır.
Çin her ne kadar sosyalist piyasa ekonomisine geçse de sosyalizmin etkileri
yoğun şekilde devletin uygulamalarında görülmekte ve halk üzerinde etkileri hala
devam etmektedir. Kollektif şirket yaşam yerinin iş sahası, Çin halkının sahip
olduğu ve çalıştığı yerlerdir. Kırsal kesim en büyük kolektif şirketlere sahiptir;
fakat ortaklar okullarda, çevresinde ve askeri bölümlerdedir. Çin’de 450 milyon
insanın çalıştığı 25 milyon kollektif şirket vardır (Yılmaz ve diğerleri, 2005:151).
Çin’de istihdam edilen toplam işgücünün yaklaşık yüzde 40’ı özel ve yabancı
sermayeli şirketlerde istihdam edilmektedir. Aynı rakam 1978 yılında neredeyse yüzde
sıfır idi. Kırsal alandaki özel sektör şehirdekinden daha az gelişmiştir. Yaklaşık 7
milyon kırsal alanda yaşayan kişi özel şirketlerde çalışmaktadır. Diğer 38 milyon kişi el
becerisi ya da diğer yan dallarda kendi işlerini yapmaktadırlar.
Çin’in merkezi planlamaya sahip bir ekonomiyi başarılı bir şekilde sosyal
piyasa ekonomisine dönüştürebilmesinin ardında, sanayi sektörünü, özellikle
imalat sanayini, genişletmesinde ve bu sektörde büyümeyi teşvik etmesi
yatmaktadır. Çin, reform sonrası gösterdiği ekonomik büyüme performansını
başarılı kırsal sanayileşmeye borçludur. Kırsal kesimdeki işgücü, aile tarım
işletmelerinden, kasabalarda faaliyet gösteren imalat sanayi işletmelerine transfer
olmuştur. Bu durum ise kaynakların etkili bir şekilde dağılımını sağlamış ve itici
güç olmuştur. Çin, kırsal kesimdeki neredeyse sonsuz emek işgücünü kırsal
sanayileşme
yoluyla
başarılı
bir
şekilde
içselleştirebilmiştir.
Kırsal
sanayileşmenin başarısı, milyonlarca kırsal ve küçük ölçekli işletmenin basit ve
34
emek yoğun teknolojiyi kullanarak piyasada başarılı bir şekilde iş yapmasında
yatmaktadır (Yılmaz ve diğerleri, 200: 25-26).
Dünyadaki en büyük işgücü 791 milyon kişiyle Çin’de yer alır. Bu sayı,
toplam dünya işgücünün %20’si kadardır. Çin’de işsizlik 2005 yılı için resmi
olarak %4,2 olarak gösterilmesine karşın; bu oranın gerçekte %20’lere çıktığı
görülmektedir (CIA, 2006). Çin’de özel sektör geliştikçe işsizliğin arttığı,
verimsiz çalışan kamu işletmelerindeki gizli işsizlerin de artan bir oranda işsizlik
havuzuna katıldıkları görülmektedir. Genel refah politikası çerçevesinde, yaşam
boyu istihdam uygulaması, verimliliğin düşük olmasına karşın varlığını
sürdürmüştür. Ancak, 1990’ların ortalarında piyasa ekonomisine geçilmesi ve asıl
önemlisi KİT’lerin yükünün daha fazla sürdürülemeyeceğinin anlaşılması ile
birlikte; genel refah politikasının genel yoksulluktan başka bir şey getirmediği
inancıyla, istihdam politikalarında da önemli değişiklikler olmuştur. Reform
döneminin başında genç nüfusun köyden kente yönelimi ile birlikte ciddi bir
işsizlik sorunu da baş göstermiştir. Ancak, 1980’lerin ortalarına doğru, hızlı
büyümenin bir sonucu olarak, tam istihdam sağlanmış ve 1996’ya kadar bu durum
korunmuştur. Aynı zamanda, tarımdan tarım-dışı faaliyetlere doğru da hızlı bir
işgücü transferi yaşanmıştır. Nitekim 1978’de %70 olan tarım sektörü istihdam
oranı 1996’da %50’lere kadar gerilemiştir. Ancak, 1997–2002 döneminde
ekonomideki düşüş eğilimi ile birlikte, pek çok sanayi merkezinde işsizlik önemli
ölçüde artmıştır. İşten çıkarılanların sayısı da 45 milyonu bulmuştur. 1996 yılında
%6,1 olan kentteki işsizlik oranı, 2002 yılında (kalıcı olarak) %11,1 oranlarına
çıkmıştır. Aynı dönemde KİT’lerden çıkarılanların sayıları ise 42 milyonu
aşmıştır (Giles, Park, Zhang, 2005: 149–150).
1997–2002 yılları arasında işgücü akımı durmuştur. 2003 yılında ise,
koşullar kısmen değişmiş bazı kırsal alanlara, kısa vadeli de olsa işçi göçleri
olmuştur. Tüm bunlara ek olarak, tarımsal işgücü oranı da 2004 yılında önemli bir
düşüş göstermiştir. Ancak, kentte tatmin edici bir istihdam oranı yakalamak ve
bunu korumak hala ciddi bir konu olma özelliğini sürdürmektedir (Pingyao, 2006:
23).
35
Ayrıca Çin’in DTÖ’ye (Dünya Ticaret Örgütü) üyeliğinin de istihdam üzerinde
etkileri olacaktır. Çin’in DTÖ’ye üyeliği sonucunda dışa açılıp, sert uluslar arası
rekabetle karşı karşıya kalmasıyla, en azından kısa dönemde, istihdamın bu durumdan
olumsuz etkilenmesi beklenmektedir. Sonuç olarak Çin diğer alanlarda gösterdiği
başarıları istihdam alanına umulan ölçüde yansıtamamış, gerekli istihdam olanaklarını
yaratamamıştır.
1.5.Çin’de Enflasyon
Çin’deki ekonomik büyümenin fiyatlar genel düzeyi üzerindeki etkileri üç şekilde
incelenebilir.1978–1996 döneminde enflasyon oranlarında yükselme, 1997–2002
döneminde düşük olan enflasyon oranları ve 2003–2005 döneminde enflasyonun ılımlı
bir seyir izlemesi.
1980’lerin ortalarına kadar Çin’de enflasyon olduğu söylenemez, çünkü
fiyatlar tamamen devlet kontrolündedir. Bu kontrollerin kaldırılmasını izleyen
süreçte Çin ciddi bir enflasyon sorunu ile karşı karşıya kalmıştır. Ayrıca enflasyon
oranlarındaki artışın diğer önemli nedenlerinden biri de ekonomideki aşırı
ısınmadır. Fakat zamanla enflasyon yine düşüş evresine girmiştir. 1992–1995
döneminde ise, tekrar yüksek oranlı enflasyonlar görülmeye başlanmıştır ve
1994’de enflasyon %20’lere kadar çıkmıştır. Bunun nedeni ise, aşırı büyüme
oranları ve yatırımlardaki yüksek artışlardır (Wong,2002: 11–13).
1996–2002 de ise, Çin’de fiyatlarda önemli düşüşler başlamış ve ekonomi
durgunluk havasına girmiştir. 1998’de Çin’de deflasyon baş göstermiş ve 2002 yılına
kadar da fiyatlarda pek bir değişiklik olmamıştır. Bu durum ekonomideki genel
durgunlukla yakından ilgilidir (www.bis.org).
36
Tablo 10. Enflasyon Oranları (2000-2008)
Yıllar
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
Enflasyon Oranı
(Tüketici Fiyatları) (%)
-1.3
0.4
-0.8
-0.8
1.2
4.1
1.8
1.5
4.7
Kaynak: http://www.indexmundi.com
2002–2005 de ise özellikle DTÖ’ye üyelikle birlikte ekonominin tekrar
canlanması üzerine fiyatlar da yine yükselmiştir. Bütün bu veriler ışığında Çin’de
enflasyonun seyrinin doğrusal olmadığı ve bu seyrin de yatırımlardaki dalgalanmalara
bağlı olarak değiştiği sonuçlarına ulaşılabilir. Bu dalgalanmaların nedeni de; devletin
sanayi sektörüne yaptığı müdahaleler ile yakından ilgilidir (Pingyao, 2006: 24–25).
Fakat her şeye rağmen Çin’de arz ve talep eş oranlı arttığından ve bir arz sorunu
olmadığından, enflasyon Çin ekonomisi için bir sorun olmamıştır.
1.6. Çin’de Gelir Dağılımı Farklılığı
1979 yılından itibaren ekonomide modernleşme, devletin temel hedefi olmuş,
uygulanan politikalar sayesinde Çin’in gelişme potansiyeli dört katına çıkmıştır.
Ekonomideki büyüme, 1989 ve 1990 yılları hariç düzenli bir seyir izlemiş, GSYİH 2000
yılına kadar ortalama yıllık yüzde 7 oranında artmıştır. Dünya, GSYİH artış oranı yüzde
3’ten de az bir oranda seyrederken 2000 yılından sonra Çin’in GSYİH’si yüzde 7 ila 9
civarında gerçekleşmiştir.
Kişi başına düşen GSYİH miktarı 1978 ve 2002 yılları arasındaki dönemde altı kat
artmıştır. Son yirmi yıllık süreçte ise 400 milyona yakın Çinli, yoksulluk sınırının
üstüne çıkmıştır. 2004 yılında Çin, GSYİH bakımından dünya sıralamasında ABD,
Japonya, Almanya, İngiltere ve Fransa’dan sonra altıncı büyük ekonomi olarak yer
37
almıştır. Çin, mevcut büyüme ritmini sürdürmesi durumunda 2010 yılında dördüncü
sıraya yükselebilecektir.
Çin’in bahsedilen ekonomik gelişmeleri yaşaması sonucu halkın da bu
gelişmeden pay alarak refah düzeyinin yüksek olabileceğini düşündürmekte ise de
gerçekte durum böyle değildir. Çin’in belki de en büyük problemi, büyüyen
ekonomisine rağmen gelir dağılımındaki eşitsizlikleri çözememesidir. Kişi başına
düşen milli gelir 2003 yılında 9,2 bin dolardı. Bin dolar psikolojik sınırı ilk kez
aşıldı. Ancak ülkede 30 ila 40 dolarla hayatını idame ettirenlerin yanı sıra yıllık
geliri 10 bin dolarları bulanlar da vardır (Sandıklı ve diğerleri, 2005: 299-300).
Çin, gelir dağılımındaki eşitsizliği çözmek amacıyla çeşitli reformlar
uygulamaktadır. Bu reformlar içinde dikkat çekici olan ise 1960’lı yılların
başlarında ortaya çıkan “Ev halkı sorumluluk sistemi”dir. Ev halkı-sorumluluk
sistemi, 1978 yılında denenmek amacıyla bir ya da iki bölgede bir kez daha
yeniden canlanmıştı. Fakat neredeyse bir gecede bu sistem Çin’in her yerinde
tarım topluluklar tarafından uygulanmıştır. Bu sistemin yaptığı teşvikler, kısa
sürede üretimi, verimliliği ve ev halkının gelirini yükseltti. Yedi yıl sonra bu
artışlar yavaşlamaya başladı ve kırsal kesimin ekonomisinde küçük ölçekli
endüstrinin hızla artışına kapı açtı. (Sandıklı ve diğerleri, 2005: 153).
Çin’de yapılan kent reformları, kırsal kesim sakinlerinin hoşlandığı küçük
avantajları eledi. Bugün kırsal ve kentsel yaşam standartları arasındaki boşluk hızla
büyümektedir. Kırsal kesimin büyük çoğunluğu bu duruma iki şekilde tepki
göstermektedirler.
kısıtlamaların
Kayıtlı
avantajından
rakamlarda
coğrafi
faydalanmaktadırlar.
değişkenlik
Yeteri
üzerindeki
derecede
rahat
işgücünden
yararlanılamayan 100 milyon işçi, Çin’in büyük şehirlerinde geçici bir iş bulmak için
kendi evlerinden ayrılmaktadırlar ve köyde kalanlar ise gidenlerin şikayetleriyle
ilgilenmektedirler.
1980’li yıllara kadar Çin’in kırsal kesimi “Komünler” adı verilen büyük
kolektif şirketler olarak düzenlenmişti. Komünler, bir araya gelmeden önce çeşitli
köylerin halkını içeren topluluklardı. Yaklaşık iki bin aile ferdiyle ortalama bir
komün halinde gruplara bölündü ve her grup yaklaşık olarak ortalama bir köy
38
nüfusuna ya da yaklaşık iki yüz aile ferdine eşitti. Gruplarda sıra ile 20 ile 40
arasındaki hane halkı üretim takımlarına ayrıldı. Üretim takımı ya da grup,
topraktan ve onu işlemek için kullanacağı malzemeden sorumluydu. Üyeler
üretim ile ilgili görevlerini üretim-takım liderinden alırdı. Hane halkı olan
bireylerse kendi evlerine (fakat evlerini yaptıkları toprağa sahip değildiler) ve
toprağın özel bölümlerini sürme hakkına ya da evde tüketmek ya da kırsal kesimin
serbest piyasasında satmak için hayvan yetiştirme hakkına sahiptiler (Yılmaz ve
diğerleri, 2005: 153).
Son zamanlardaki kırsal kesim endüstrileşme dalgası 1980’lerin ortalarında
başlamış ve o yıllarda kişi başına düşen gelir, sorumluluk sisteminin yavaşlamaya
başlamasıyla gelişmiştir. Reformcular kasaba ve köy yönetimi altında yeni endüstriyel
girişimleri desteklemiştir.. Şimdi bu girişimler, 40 milyon işgücüne ve Çin endüstriyel
üretiminin yaklaşık olarak çeyrek bütçesine sahiptir ve hem yerel piyasa hem de ihracat
için üretim yapmaktadır.
Ev halkı sorumluluk sistemi, parasal güdüleyicilerle çiftçilerin verimliliğini
artırmaktadır. Fakat anlaşmalı parsellerin küçüklüğü ciddi şekilde gerçek
verimliliği sınırlamaktadır. Aslında, Çin tarımındaki bu kadar az çalışma,
yetersizlik ve verimsizlik, üretimi artırmaya engel değildir. Yine de küçük
anlaşmalı parçaları daha büyük ve etkili tarlalarla birleştirerek tarımsal üretimin
rasyonelleştirilmesi çalışmaları devam etmektedir. 1990’ların ortalarından beri
kırsal kesimden elde edilen gelir düzeyi yüzde 90 oranında artmış olmasın
rağmen, köylüler, önceden olduğundan dört kat daha fazla vergi ödemekteydiler.
Ülkenin artan refahını kullanmak isteyen yerel yetkililer, yüzlerce yeni vergi
koyup bunları zorla toplayarak insanların refah düzeyini düşürüyorlardı.
Evlenmek isteyen bir çift, on dört ayrı vergi ödemek zorundaydı (Yılmaz ve
diğerleri, 2005: 153).
Vergi sisteminin kendisi, göç etmek için bir neden oluşturmaktaydı. Hükümet,
çiftçileri, şehirde yaşayanlarla karşılaştırıldığında, çok daha yüksek olan vergileri
üstlenmeye zorlamaktaydı. Çin’in varlıklı bölgeleri ile kırsal kesimi arasındaki bu
dengesizliğin ülkenin dengesini ve ilerlemesini tehdit edebileceğinden korkan hükümet,
2004’ün büyük bir kısmını, çiftçilerin şikayetlerini giderecek önlemleri ilan ederek
39
geçirmiştir. Bu önlemlerin arasında vergide indirim, devlet sübvansiyonu ve Çin’in
yoksul bölgelerinde endüstrinin gelişmesini destekleyecek çalışmalar vardır. Başbakan
Wen Jiabao’nun kendisi şahsen, göçmen işçilerin, sahtekar işverenlerinden alacakları
olan milyonlarca Yuan almaları üzerinde çalışmıştır.
2004’deki Ulusal Halk Kongresi’nde üyeler, konu Çin’in köylülerine geldiğinde
“daha çok verip daha az konuşmayı” salık vermiştir. Resmi basın ilerlemeyi
bildirmektedir. Çiftçilerin gelirlerinin 2003’ten 2004’e kadar yüzde 5 artığı
söylenmektedir.
Dünya Kaynakları Enstitüsü’ne göre, Çin’in ulusal yoksulluk oranı yüzde
4,6’dır. Fakat nüfusun yüzde 47’sinden fazlası günde 2 doların altında gelir ile
yaşamaktadır. Çin’in resmi yoksulluk istatistikleri akıl karıştırıcı olabilmektedir.
Çünkü Çin’deki çok yoksul kişilerin bazıları kendi çiftlikleri sayesinde geçiniyor
olsalar da son derece düşük bir gelire sahiptirler. Kırsal kesimde kişi başına düşen
gelir, örneğin Meksika ve pek çok Latin Amerika ülkesindekinden daha düşüktür
(Alleg, 2003:27).
Çin’de
asgari
ücret
bölgelere
göre
farklılık
arz
etmektedir.
Ülkenin
güneydoğusunda Shenzhen’de 70 dolarlık aylık gelir, Jianxi’de 30 dolarlara
düşmektedir. Buna rağmen enflasyon yüzde 4’lerde seyretmekte; bu da halkın alım
gücünü etkilemektedir.
Ülkedeki bir başka gerçek ise 800 milyon kişinin çiftçilikle uğraştığıdır. Çin
Seddi’nin öteki yakasında yakalanan ekonomik kalkınmışlık, nüfusun ancak yüzde 1015’i ile gerçek şekilde paylaşılabilmektedir. Buna rağmen, gelişen ekonominin verdiği
genel refah havası bile halkı rahatlatmaya yetmiştir. Son 120 yılda gelir düzeyi kırsal
alanda üç, şehirlerde beş kat artmıştır. Ancak Çin ekonomisi, ülkenin doğusu ve batısı
arasındaki bu uçurumları kapatıp, belki de kendi orta sınıfını oluşturduğu oranda başarılı
olacaktır.
Çin’in ulusal yoksulluk raporuna göre, kırsal kesimdeki yoksulluk 1978’deki
250 milyondan 2002’de 28,2 milyona düşmüştür. Yani %88,7’lik bir düşüş
görülmüştür. Ayrıca Dünya Bankası’na göre Çin’de günlük 1 doların altında
40
gelire sahip nüfus 1990’da 147 milyon iken, bu rakam 1997’de 70 milyona kadar
çekilmiştir. Bu çalışmalar Çin’in, yani dünyanın en çok yoksul barındıran
nüfusuna sahip ülkenin, diğer az gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında, yoksulluğu
azaltmadaki başarısının daha önce görülmemiş bir başarı olduğunu ortaya koyar.
( Khan, 2004: 1-2)
Diğer taraftan reformların başından bu yana Çin’de insanların eğitim ve sağlık
olanakları da önemli ölçüde artmıştır. Bu durum beşeri sermayenin niteliğinin ve
miktarının arttığının temel göstergesidir. Söz konusu gelişmeler çalışanların yaşam
koşullarının iyileştirilmesi ve fakirliğin azaltılmasında önemli bir rol oynar. Örneğin
1982 yılında çocuk ölüm oranı; %37,61 ve 1981’de ortalama insan ömrü 67,7 yıl iken,
bu rakamlar günümüzde (2005) sırasıyla %6.97 ve 72,58 olmuştur (World Bank, 2006).
Sonuçta genel olarak Çin’deki ekonomik büyüme, yoksulların ortalama
gelirlerini yükselterek yoksulluğu azaltma konusunda olumlu etkiler meydana
getirmiştir. Ancak hala kırsal alandaki kişi başına gelir, kenttekilerin üçte biri
kadardır ( Khan, 2004: 6-12–14).
1.7. Çin Ekonomisinin Küresel Ekonomi ile Bütünleşme Süreci
Bugün Çin’in dünya ekonomisindeki yeri dış ticaret temellidir. Çin, 1978
piyasa reformuyla birlikte, öncelikle uzun zamandan beri uyguladığı kendine
yeterlilik ve dışa kapalı ekonomi modelinden vazgeçmiştir.
Böylece,
daha
önce görülmemiş nitelikteki dış ticaret oranlarına kavuşmuş ve kalkınmasını bu
şekilde gerçekleştirmiştir. Toplam dış ticaret 1978’deki 36 milyar dolardan
günümüzde 1,4 trilyon dolara ulaşmıştır. İhracat ise 750 milyar dolara
yükselmiştir. 1978’de dünya dış ticaretindeki payı %1’lerde olan ülkenin bu payı
%8’lere çıkmıştır (Gökdemir ve Saray, 2005:8).
Çin, küresel ekonomiyle bütünleşmenin ilk adımını bölge ülkeleriyle birlikte
atmıştır. Örneğin, Doğu Asya ve Pasifik bölgelerinin GSYH’ sinde meydana
gelen artışta Çin’in yüzde 9 oranında kaydettiği büyümenin de önemli etkisi
olmuştur. Çin’in ucuz işgücü; emek yoğun üretimde Çin’e yüksek rekabet gücü
sağlamaktadır. Çin iç talebinin sönük olmasına rağmen ekonomisinin dışa
41
açılması sayesinde dış talebin artmasıyla yüksek oranlarda GSYIH artışı
gerçekleştirebilmiştir (Sandıklı ve diğerleri, 2005: 335).
Çin’in gelişmiş ülkelerin büyümesine uzun dönemde sağlayacağı arz yönlü katkı
daha da önemlidir. Çin’in kalkınması küresel piyasanın büyüklüğünü genişletecektir.
Adam Smith’in de belirttiği gibi ekonomi ne kadar büyük olursa, emeğin
uzmanlaşmasının ölçüsü de o denli fazla olacaktır. Çin’i daha fazla dış ticarete açmak,
daha
fazla
uzmanlaşmaya
imkan
tanıyacağından
dolayı
küresel
verimliliği
yükseltecektir.
Çin ekonomik entegrasyonunun bir göstergesi de uluslararası ticarete katılma
payıdır. Çin’in uluslararası ticaret hacminin ve ülkeye çektiği yabancı sermaye
hacminin GSYH içindeki payı küresel ekonomiye entegrasyonu açısından önemli bir
göstergedir. Çin ithalatının büyük bölümünü bölgesindeki ülkelere yaparken ihracatını
ise daha çok batılı ülkelere yapmaktadır.
Çin’in dünya ekonomisine entegrasyonu yolundaki atılımı, yabancı
sermayeli şirketlerin üretimi vasıtasıyla ortaya çıkan dış ticaret yoluyla olmuştur.
Çin 1990 yılından itibaren devlet sektörünün endüstriyel üretim içindeki payı yarı
yarıya düşmüştür. Bununla birlikte devlet sektörü, sermaye yoğun ve genellikle
büyük ölçekli endüstrileri elinde tutma eğilimi göstermektedir (Sandıklı ve
diğerleri, 2005: 335; Celil, 2001: 275).
Çin’e yapılan yabancı yatırımlar genel olarak ABD, Kanada, Tayland ve
Avustralya’da yaşayan Çin kökenliler tarafından yapılmaktadır. Çin ekonomisinin
ana sorunları; verimsiz devlet kuruluşları ve sorunlu krediler nedeniyle zayıf
durumda olan finans sektörüdür. Devlet teşebbüslerinin yeniden yapılandırılması,
ekonominin üretkenliğini artırmak için gerekli reformların basında gelmektedir.
Bankacılık sektöründe ise yeni kurulan Bankacılık Denetleme Komisyonu,
bankaları gözetleme ve denetleme görevini merkez bankasından devralmıştır.
Çin’de sorunlu kredilerin toplam kredilere oranı yüzde 40’tan fazladır (Celil,
2001: 275).
42
Artan ihracat performansı, yüksek miktarda yabancı sermaye ve döviz
rezervleri sayesinde Çin ekonomisinin dışsal olumsuzluklara karşı olan
hassasiyetini azaltmıştır. Döviz rezervlerindeki artısın en önemli nedeni; doğrudan
yabancı yatırımların çoğalmasıdır. Çin ekonomisi satın alma gücü paritesine göre
ABD’den sonra dünyanın ikinci büyük ekonomisidir. Çin 2004 yılında Japonya’yı
geride bırakarak ABD’den sonra en fazla petrol tüketen ikinci ülke olmuştur.
OPEC ülkelerinin petrol fiyatlarını belli bir seviyede tutmasında Çin’den gelen
petrol talebi çok önemli rol oynayacağı düşünülmektedir.1993 yılına kadar petrol
ihracatçısı bir ülke olan Çin, sürekli büyüme hedefine paralel olarak, artan enerji
ihtiyacını karşılayamamış ve petrol ithalatçısı bir ülke konumuna gelmiştir.
(DTM, 2007)
Günümüzde yalnızca kendi iç talebinin bir kısmını karşılayabilen ve kısıtlı
miktarda petrol üretebilen Çin’in petrol rezervlerinin 14 yıl içinde tükeneceği
öngörülmektedir ( Dorian, 2005:11 ).
Bu da Çin’i hem mevcut ekonomik yapısını korumak, hem de kalkınmasını
sürdürmek açısından, kesintisiz bir biçimde enerji temin edeceği kaynaklar
arayışına yönelik bir politika ortaya koymasını gerektirmektedir. Çin günümüzde
petrol ihtiyacının üçte birini dış ülkelerden karşılamaktadır (Caruso, 2005:12 ).
Bu oranın 2020 yılında % 70’ye ve 2030 yılında % 80’e çıkacağı tahmin
edilmektedir. Bu nedenle ülke ekonomisini ayakta tutacak olan, sağlam petrol
kaynaklarına ulaşmak, Çin dış politikasının ana hedeflerinden birisidir. Çin, petrol
ihtiyacının % 51’i gibi büyük bir kısmını Orta Doğu’dan sağlamaktadır. Özellikle 11
Eylül’den sonra ABD’nin Orta Doğu’daki petrol kaynaklarını ve bu kaynakların dünya
ticaretine açılma noktalarını tek taraflı olarak kontrol etmesi, Çin’i petrol sağladığı
kaynakları çeşitlendirmeye itmektedir. Bu bağlamda Çin kendisini, enerji konusunda
özel alanlar oluşturmak ve bu alanlara yönelik dikkatli politikalar üretmek zorunda
hissetmiştir.
Çin ekonomisi hızla gelişirken aynı hızla merkezden uzaklaşarak bölgelerde
yoğunlaşmaktadır. Bölgelerin sırayla gelişip modernleşmesi ve dolayısıyla
zenginleşmesi sağlanmaktadır. Devlet yatırım yapılmasını istediği bölgelerin
43
altyapısını geliştirip, kara ve demiryollarını yapmaktadır. Bunları yaptıktan sonra
da yerli ve yabancı sermayeyi bölgeye davet etmektedir (DTM, 2007:10)
44
İKİNCİ BÖLÜM
ÇİN’İN DIŞ TİCARET UNSURLARI
2.1.Çin Dış Ticaretinin Belirleyici Unsurları
Çin ekonomisinin yükselişi ve onun nedenleri dünyada ilgi uyandırmakta ve çeşitli
araştırmalara konu olmaktadır. Çin’in yükselişi hem sosyalist bir cumhuriyet olması
hem de ABD ve benzeri ekonomik devlerin karşısına bir güç olarak çıkma ihtimali gibi
nedenler bu ilgiyi daha da artırmaktadır. Bu bölümde, Çin ekonomisindeki yükselişin
önemli nedenlerinden olan Çin dış ticareti incelenmekte ve dış ticareti Çin açısından
kolaylaştıran etkenler tartışılmaktadır.
Çin’in ithalat ve ihracat yönelimleri de, gösterdiği ekonomik gelişme ile birlikte
çeşitli değişikliklere uğramıştır. Çin’in son 20 yılda dışa açılma ve teşvik politikalarının,
ihracatlarındaki büyümenin, dünya ihracatının büyüme oranını tehdit eder hale getirdiği
söylenebilir.
Ülkenin ihracat artışı 1994 yılında Renminbi’nin devalüe edilmesiyle
patlama yapmış, vergi indirimleri ile beraber bu artış 1995 yılında en yüksek
seviyeye ulaşmıştır. 1998 yılında Asya’da görülen kriz ihracatı düşürmüş olsa da
yine de ihracat yüzde 6,1’lik artış göstermiştir. Çin’in Tayvan, Güney Kore gibi
ihracat hacmi yaratması ve yeni pazarlar bulmaması için ekonomistler tarafından
bir neden görülmemektedir. Ülkenin en başarılı olduğu ürünler tekstil,
konfeksiyon ve elektronik ürünlerdir (Sandıklı ve diğerleri, 2005: 299).
Çin’in ithalatı, sanayisindeki üretimi beslemeye yöneliktir. Yatırım yapan yabancı
şirketlere, ihracat yapmaya yönelik üretimde kullanılmak üzere ithalat izni
verilmektedir. 2004 yılında 55 milyar dolar olarak gerçekleşen çeşitli madenler, kauçuk,
kağıt, yağ gibi hammaddelerin ithalatı yıllık olarak ortalama yüzde 62’lik artış
göstermiştir.
Genel
olarak
Çin’in
ithalat
rakamlarının
yükselmesinde
söz
konusu
hammaddelerin fiyat artışları da etkili olmaktadır. Çin’in 2004 yılındaki ithalat miktarı
45
2003 yılına göre bütün ülkeler bazında azalırken, ihracatı AB ülkeleri yönünde artmıştır.
Çin ekonomisi demir ve çelik gibi sanayisini besleyen hammaddeler bakımından
tamamıyla dışa bağımlı olmakla birlikte bu malların dış ticaretteki payı son zamanlarda
azalmaktadır. Ancak bu durum, iç piyasanın bu ürünlerde doyum noktasına ulaşmış
olmasından değil, ihracatı artırmaya yönelik baskıcı politikalardan kaynaklanmaktadır.
İhraç edilmek üzere ithal edilen ara mallar ise toplam ithalatın yüzde 40’ını,
toplam ihracatın yüzde 55’ini oluşturmaktadır. İthalattaki asıl büyük artış tarıma dayalı
gıda maddelerinde görülmektedir. Bu ürünlerin toplam ithalatında yüzde 54 artış
olurken, bunun içinde hububat ithalatı üç kat artmış, canlı hayvan ithalatı ise yüzde 18
artış göstermiştir. Tarıma dayalı ticaretteki açık 4,6 milyar dolar olup uzun süre devam
edecek niteliktedir.
Çin ekonomisinde tarımsal kesim ülkenin yakaladığı gelişme sürecinin dışında
kalmaktadır. Tarım ürünleri miktarı yetersiz olmakla birlikte uluslar arası pazarlarda
rekabet gücünden uzaktır. Çin’in ihracat yapısı, ithalatı ile benzerlik göstermektedir.
Katma değer oluşturan mallar daha çok emek gücüne dayalı elbise, günlük tüketim
maddeleri, ev aletleri ve kahverengi eşyalar gibi mallardan meydana gelmektedir.
Plastik, tekstil, deri, ağaç ve metal gibi dönüştürülmüş mallar ise ihracatın yüzde 40’ını
oluşturmaktadır ( DTM, 2007:35) .Çin’in ihracatında Amerika, Hong Kong, Japonya ve
Avrupa birliği ülkeleri büyük yer tutmaktadır.
2.1.1. Yabancı Yatırımlar
Firmaların uluslararasılaşma süreci değişik aşamaları kapsamaktadır. Örneğin
firmalar başlangıçta mallarını, yurt dışına ihracat, pazarlama birimleri oluşturma veya
lisans anlaşmaları yoluyla satmayı düşünürken, son aşamada yurt dışında üretimde
bulunmayı ya da diğer firmalarla birlikte ortak yatırımlara yönelmeyi tercih etmektedir.
Diğer bir ifade ile uluslararasılaşma süreci tartışmalarında işlem ve faaliyetlerle ilgili
ekonomik olaylar kategorisi arasındaki fark ve ilişkiler gözden kaçırılmamalıdır.
Yabancı sermayeli yatırımların 1950’li yıllarda özellikle gelişmiş ülkeler arasında
büyük miktarlara ulaşması, iktisatçıların ilgisini çekmiş ve bu tür yatırımların neden
yapıldığı konusunda günümüze kadar birçok teori ileri sürülmüştür. Gelişmiş ülkelerden
46
gelişmekte olan ülkelere yapılan hammadde ve yurtiçi pazara yönelik doğrudan
yatırımlar dışında, montaj ve fason üretime yönelik farklı yatırım türlerinde de görülen
artış; DYSY konusundaki tartışmalara zamanla gelişmekte olan ülkeler boyutunu da
eklemiştir.
Ülkeler yabancı sermaye yatırımlarını çekebilmek için çok çeşitli faktörler
kullanmakta; DYSY ise çok çeşitli faktörlerden etkilenmektedir. Gelişmiş ülkeler
rekabet güçlerini ve kârlarını artırabilecekleri bir ortam ararken; sermaye ve
teknolojik açıdan yetersiz gelişmekte olan ülkeler ise, yabancı sermaye için uygun
ortam hazırlama çabasındadırlar. DYSY oluşturan nedenler, sermaye sahipleri ve
bu tür yatırımları ülkesine çekmek isteyen ülkelerin çakışan çıkarları
doğrultusunda farklılaşmaktadır. Bu nedenle, yatırım yapan çokuluslu şirketin
beklentilerinin, yatırım alan ülkenin beklentileri ile örtüşebildiği oranda, yatırım
her iki ülke yararına olacağı öngörülmektedir (Karluk, 2002: 467).
Çin’de özel ekonomik bölgeler ilk kez 1979’da dört yerde kurulurken 14
kıyı kenti ve Hainan Adası acık kıyı kenti olarak ilan edildiği yıl 1984’tur. Bu
özerk bölgeler 1980’li ve 1990’lı yıllara sürekli genişletilerek, ülkenin belli başlı
kentleri yabancı yatırımcılara açık hale getirilmiştir. Günümüzde bu bölgelerin
yatırım çekme konusunda birbiriyle rekabet ettiği de söylenebilir(Sezen, 2007:47–
48). Ekonominin dışa açıldığı ilk yıllarda in’e gelen toplam doğrudan yabancı
yatırımların yaklaşık üçte biri deniz aşırı Çin ülkeleri olan Hong-Kong ve
Tayvan’dan gelmiştir. Deniz aşırı Çin ülkeleri emek yoğun sektörleri Cin’deki
özel ekonomik bölgelere kaydırmışlardır (Öztürk ve diğerleri, 2006: 69).
Çin’in iç ve batı bölgelerinde yatırım yapacak şirketlere vergi indirimi
sağlanırken ulaştırma ve enerji altyapısıyla ilgili yatırımlara %25 yerine % 15
vergi
oranı
uygulanarak
yatırımlar
belirli
alanlara
kanalize
edilmeye
çalışılmaktadır. Ayrıca Çin’de faaliyette bulunan isletmelerin 5 yıl içinde elde
ettikleri karları yeniden yatırıma yöneltilirse % 40 oranında gelir vergisinden
avantaj sağlamaktadır. Günümüze Çin’de açılan yabancı sermayeli işletmelerin
yalnızca % 25 ortak girişim yoluyla olurken, geriye kalan % 75 oranında
firmaların tamamı yabancı sermayeli yatırımlardır (Deik, 2007: 9).
47
Çin’deki yabancı sermaye yatırımları yıllar itibariyle artarak 2008 yılında 93,7
milyar dolara ulaşmıştır.
Tablo 11. 2000-2008 Yılları Arasında Çin’e Yapılan Doğrudan Yabancı Yatırımlar
Yıllar
Yabancı Sermaye Miktarı (Milyar Dolar $)
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
40,7
46,8
52,7
53,5
54,9
60,2
69,5
74,7
93,7
Kaynak: Saray ve Gökdemir, 2007: 15, http://www.chinadaily.com.
Yetişmiş işgücüne ve esnek işgücü piyasalarına olan ihtiyaç, bilgiye dayalı
teknolojilerin uygulanmasında ve tüketiciye yönelmiş girişimci, iletişim ve satış
kabiliyetleri olan işgücüne talebi artırmaktadır. Yabancı sermaye, bu tür ucuz
işgücünün bulunduğu ülkelere yönelmektedir. İşletmelerin daha geniş pazarlara
ulaşabilmesi amacıyla küreselleşmesi sonucunda üretim, hizmetler ve sonraki
hizmetlerin hedef pazarda veya yakınında olması zorunluluğu da diğer bir
etkendir.
Bilgiye dayalı endüstrilerin gelişmesi, bu alanda rekabetin oldukça
yoğun olması nedeniyle yeniliklerin, bilginin ve enformasyonun bulunduğu
yerlere yatırım yapma arzusu gelişmektedir (Özyıldız, 1998: 71-75).
Uzun vadeli karşılaştırmalı üstünlük sağlayan bölgelerde ana şirketin üretim
faaliyetlerini destekleyen diğer üretim faaliyetlerinin yoğunlaştırılması maliyetleri
azaltan bir etkendir. Böylelikle ana şirkette, gerekli alt yapısı genişlemeye,
destekleme faaliyetlerine, promosyona ve arza açık olan bölgelere yatırım yapma
arzusu oluşmaktadır. Girdilerin, üretimin küreselleşmesindeki gelişmelere bağlı
olarak artan oranda uluslararası bir karakter kazanması sonucunda, yatırım
yapacak şirketler için yatırım yapılacak yerin önemi artmaktadır.
Üretimde
otomasyon ve yeni teknolojilerin kullanımın artması, sanayide geleneksel işgücü
becerilerinin üretim sürecindeki önemini azaltmaktadır (Özyıldız, 1998: 71-75).
48
DTÖ üyeliğiyle beraber Çin, yabancı yatırımcıların gözdesi haline gelmektedir.
Çin doğrudan yatırım açısından yabancılar tarafından en çok ilgi gösterilen ülke
konumundadır. Ülkenin yüksek büyüme hızı, dünya ekonomisi ile bütünleşme
kararlılığı, 1,3 milyarlık tüketici kitlesi ve yönetimdekilerin reformların devamı
doğrultusunda verdikleri güven dünya genelinde yatırımcıların ilgisini çekmektedir.
Mevcut büyüme hızının, gelir düzeyi hızla artan halkın tüketim talebini artırması
ölçüsünde de dış yatırımcının Çin pazarındaki kar beklentilerini artırmaktadır.
Doğrudan yabancı yatırımlar, Çin ekonomisinin dış ticaret yoluyla
büyümesinde motor işlevi görmektedir. 1990’lı yıllardan itibaren uygulanmaya
başlanan yabancı yatırımları özendirici politikalar sayesinde Çin, ABD’den sonra
en çok yabancı yatırım çeken ülke olmuştur. Söz konusu yabancı yatırımlar,
Çin’in yabancılara verdiği güven oranında artmaktadır. DTÖ’ye üye olmak için
müracaatı, daha sonradan kabulü ile oluşan bu süreç bu güven ortamını
artırmaktadır (Sandıklı ve diğerleri, 2005: 331).
Çin, büyüme rekorları kıran bir ülke olmanın yanı sıra satın alım gücü de yavaş
yavaş ama istikrarlı olarak artan önemli bir pazardır. 1,3 milyarlık nüfusa sahip olan
Çin’i bir pazar olarak değerlendirirken, 65-100 milyon hacimlik yüksek satın alma
gücüne sahip bir nüfusun da oluştuğu ve bu kesimin her türlü ithal lüks mala ilgisi
olduğu göz ardı edilmemelidir.
Doğrudan sermaye yatırımları 1985-96 yıllarında daha çok Asya ülkelerinden
gelirken, 1996
yılından sonra Çin’e olan uluslararası güvenini artmasıyla birlikte
endüstriyel ülkelerin yabancı sermaye yatırımları içindeki payı hızla yükselmiştir.
Çin ekonomisinin yüzde 58’inin kıyı eyaletlerinde yoğunlaşması uluslar
arası firmaların ilgisini bu bölgelere çekmektedir. Bu eyaletlerde kişi başına yıllık
gelir 2100 dolar; Şanghay’da ise 5000 dolardır. 1979–2002 yılları arasında ülkeye
giriş yapan yatırımların yüzde 86’sı bu bölgelerdeki 11 eyalet tarafından
çekilmiştir. Örneğin; Shenzen,Xiamen,Qingdao Dalian ve Ninpo şehirleri Hong
Kong ve Tayvan’a yakınlıkları; Guangdong eyaleti,Shangai,Beijing ve Trianjin de
politik
ve
ekonomik
merkez
olduklarından
tercih
edilmişlerdir.Yatırım
49
maliyetlerini düşüren coğrafi konum, ortak dil,ve kültürel benzerlikler Çin’deki
DYSY’de etkili olmuştur.
Ülkeye giriş yapan yabancı doğrudan yatırımların
sektörel dağılımı ise daha çok imalat sanayinde yoğunlaşmıştır (DEIK, 2005:11).
Tablo 12. Çin ‘deki Doğrudan Yabancı Yatırımların Coğrafik Dağılımı (%)
1983-1998
87,8
8,9
3,3
1980'ler
90
5,3
4,7
Doğu
Orta
Batı
Kaynak: http://www.oecd.org.
1990'lar
87,6
9,2
3,2
Çin’de mevcut DYSY’ lerin büyük bir bölümü gelişmiş kıyı bölgelerinde
bulunmaktadır. Ülke içindeki yatırımların bu dengesiz dağılımı tablo 12’de de
gösterilmektedir. Ülke içindeki bu dengesiz dağılımının sonucu olarak da bölgeler
arasında ekonomik bir takım farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Doğu kesiminde kişi başına
düşen GSMH ortalamanın çok üstündeyken, orta/batı kesimi ortalamanın çok altında
bulunmaktadır.
Tablo 13. Çin’e Yapılan Doğrudan Yabancı Yatırımlar Sektörler İtibariyle ( 2007)
(Milyar $)
Sektörler
İmalat
Emlak Geliştirme
Leasing ve Ticari Hizmetler
Toptan ve Perakende Ticaret
Ulaştırma, Depolama ve Yayınlar
Toplam
Kullanılan DYY
40,9
17,1
4,0
2,7
2,0
74,8
Toplam %
54,6
23,7
5,3
3,6
2,7
100,0
Kaynak: http://www.stats.gov.cn
2007 yılında Çin’e yapılan DYSY daha çok imalat sanayide yoğunlaşırken, ikinci
olarak da gayrimenkul sektörüne yönelmiştir. Son dönemde ise emek yoğun
sektörlerden kimyasallar, petrol işleme gibi sermaye yoğun ve teknoloji yoğun
sektörlere doğru bir kayma gözlenmektedir.
Hizmet sektörüne yapılan yabancı yatırımlar ise toplamda çok az pay sahibidir.
Bunda, merkezi hükümetin kısıtlamalarının rolü büyüktür. Örneğin 2002 eğitim, kültür,
sanat, radyo, sinema, televizyon ve yayıncılık alanlarına yapılan yabancı yatırım 38
50
milyon dolar olmuştur. Toptancılık, perakende ve yemek hizmetlerine ise aynı yıl 933
milyon dolar yatırım yapılmıştır. Çoğu alanda olduğu gibi hizmet sektörünün dışa
açılımında da önümüzdeki dönemde bir serbestleşme beklenmektedir.
Ekonominin bazı sektörlerinde ekonomik büyüme uğruna yerel sanayinin
gelişimi ikinci plana itilmiştir. Otomotiv, telekom ekipmanları, perakende ve
lojistik sektörleri henüz uluslararası rekabete uyum sağlayacak yerli firmalar
yokken yabancı sermayeye açılmıştır. Bir tahmine göre Volkswagen firmasının
son yıllarda Çin operasyonlarından elde ettiği kar Almanya’daki karını geçmiştir
(DEIK, 2005:11-12).
Yine, 2004 yılında Çin’de ABD’den daha fazla sayıda Buick marka otomobil
satıldığı tahmin edilmektedir. Ayrıca teknoloji ve enerji sektörlerinde yabancı yatırımlar
çok yoğundur. BP, Motorola, Royal Dutch Shell Group ve Samsung gibi çokuluslu
firmalar ülkedeki en büyük yatırımcılardandır.
General Electric Çin’de 300 kadar satın alım personeli bulundurmakta, Intel
ve Microsoft ülkede ar-ge üsleri işletmekte ve HSBC Bankası arka plandaki
birçok operasyonunu burada gerçekleştirmektedir. Ayrıca AIG, Alcatel,
Carrefour, Nestle, Siemens ve P&G gibi dev firmalar Çin’de faaliyetlerini
sürdürmektedir (DEIK, 2005:12).
Özetleyecek olursak; yabancı sermaye yatırımlarının Çin’e geliş nedenleri
kısaca; bol ve ucuz işgücü, yatırımları özendirici vergi teşviki,düşük ücretler,bir
milyardan fazla potansiyel tüketici piyasası,zengin doğal kaynaklar, ekonomik
reform ve Çin’in DTÖ’ ye üye olmasıdır.Çin ayrıca ülkede faaliyet gösteren
yabancı sermayeli şirketlerin karlarını ülke dışına yabancı para olarak çıkarmasına
izin vermektedir.Bu durum yabancı yatırımları daha da arttırmaktadır.Örneğin;
Tayvan kültürel benzerlik ve coğrafi yakınlıktan dolayı Çin’de yatırım yapmış ve
düşük ücret nedeniyle emek yoğun işleri Çin’de yaptırarak %8 maliyet avantajı
sağlamıştır. Eğer aynı üretimi ASEAN ülkelrinde yapmış olsaydı %5 maliyet
avantajı sağlayacaktı ki %3 lük fark uluslar arası piyasada çok şey ifade
etmektedir (Chung, 1997:187-188).
51
Çin hükümeti yabancı yatırımlar çekebilmek için çeşitli yatırım güdüleri sağlamak
üzere önemli gayretler göstermiştir. Son iki on yıllık dönemi aşkın bir süre,
yabancı yatırımlar çekmek için, yatırım çevresini geliştirmek amacıyla hükümet
politikalarını sürekli olarak yeniden düzenlemiştir. Çin’ in çok başarılı olan üç
politikası ;( Venture, 2005:88 )
1. Yabancı yatırımcılara yönelik ayrıcalıklı vergi düzenlemeleri,
2. Yabancı yatırımcılar için hazırlanmış esnek anlaşma formları
3. Özel ekonomik alanların kurulması ,şeklinde belirtilebilir.
Yabancı yatırımların Çin ekonomisine faydası olduğu gibi olumsuzlukları da
olmaktadır. Çin’e yabancı sermaye girişi olmakta ama bu yabancı sermayenin
yarattığı net döviz ile bu yatırımlar sonucunda elde edilen kârın transferini
karşılamak mümkün olmamaktadır. Mesela 2000 yılında Çin’de yabancı sermaye
25 milyar dolar para kazanmış ama buna karşın 2 milyar dolarlık net ihracat
fazlası yaratmıştır. 25 milyar doların yarısı tekrar Çine yatırılmış, kalan yarısı, 10
milyar doları da transfer edilmiştir. Durum böyle olunca, Çin ekonomisi 8 ila 9
milyar dolar açık vermeye başlamıştır. Yani, 60 milyar dolar yabancı sermaye
ihracattaki sektörlere gelmesine karşın transferlerden doğan bir döviz açığına
sebebiyet verebilmekte, bu açığın yarattığı bir kriz baskısı da söz konusu
olabilmektedir. Ayrıca diğer bir olumsuzluğu ise; verimsiz çalışan KİT‘ lerin
piyasa mekanizmasının dışına itilmesine ve işsizliğin baş göstermesine neden
olmasıdır (www.birgun.net).
Çin pazarına DYSY yapan Türk şirketleri ise ağırlıklı olarak; Çin'de inşaat,
gıda ve tekstil alanında girişimde bulunmaktadırlar. Bu yatırımların toplam değeri
15 milyon Dolar civarındadır. Bunların en önemlisi ENKA Grubu'na bağlı Çimtaş
A.Ş'nin Ningbo Serbest Bölgesi'nde gerçekleştirdiği toplam 5 milyon Dolar
tutarındaki yatırımıdır. Ancak doğrudan yatırım olmamakla birlikte özellikle
elektronik, gıda ve tekstil sektörlerinde de pek çok Türk firması üretimlerinin bir
bölümünü Çin'de gerçekleştirmektedir. Daha önce bazı Türk firmalarının
beklenen başarıya ulaşamaması ve bunların kamuoyuna yansıması Türk
firmalarının yeni yatırımlara ve ortaklıklara girmelerinde temkinli davranmalarına
neden olmuştur. (DEİK, 2003:14)
52
2.1.2. Yükselen Ekonomi Trendinin Avantajlarından Yararlanılması
Yükselen Piyasa Ekonomisi-YPE (emerging market economy) kavramının
iktisat yazınına kazandırılması, ilk kez, 1981 yılında Dünya Bankası’na bağlı bir
kuruluş
olan
Uluslararası
Finans
Kurumu’ndan
(International
Finance
Corporation-IFC) Antoine W. van Agtmael sayesinde olmuştur. Yeni ortaya çıkan
veya gelişmekte olan piyasa ekonomilerini tanımlamak amacıyla kullanılmaya
başlayan ve kısa sürede yaygın bir kabul gören kavram, esas itibariyle, düşük-orta
düzeyde kişi basına gelire sahip ülkelere atıfta bulunmaktadır. Söz konusu
kapsamda değerlendirilen ülkeler, dünya genelindeki nüfusun yaklaşık yüzde
80’ini barındırmakta; global ekonominin de yüzde 20’sini temsil etmektedir (Atik,
2005: 21-23).
The Economist dergisi gelişmekte olan ülkeler arasında yaptığı toplam GSMH
miktar ve sermaye pazarlarındaki sermayeleşme oranını temel aldığı araştırmasının
sonucunda dünyadaki 24 ülkeyi (Çin, Hong Kong, Hindistan, Endonezya, Malezya,
Filipinler, Singapur, Güney Kore, Tayland, Arjantin, Brezilya, Şili, Meksika,
Venezüella, Yunanistan, İsrail, Portekiz, Güney Afrika, Türkiye, Çek Cumhuriyeti,
Macaristan, Polonya, Rusya) yükselen ekonomi olarak sınıflanmıştır. ABD Ticaret
Departmanı ise, 10 büyük ve önemli yükselen ekonomiyi şu şekilde sıralamaktadır: Çin
Ekonomik Alan (Çin, Tayvan ve Hong Kong), Hindistan, Endonezya, Güney Kore,
Türkiye, Polonya, Meksika, Brezilya, Arjantin ve Güney Afrika Cumhuriyeti.
Çin’in doğrudan yabancı yatırımlara olan bağımlılığı, özellikle dikkatleri
üzerinde toplamaktadır. Öte yandan, 1990’lı yılların başlarından itibaren ortalama
sermaye akışında yaşanan yukarı doğru hareket, sermaye çeken ülkelerde
gerçekleştirilen iktisadî reformlara eşlik eden ilerlemenin de bir göstergesi
olmaktadır. Çin hariç, merkezî planlamaya dayalı rejimlerin birer birer tarih
sahnesinden çekilmesiyle birlikte, çok sayıda yükselen piyasa ekonomisi artan bir
biçimde istikrarı hedef alan piyasa ekonomisinin gerektirdiği politikalar
benimsemeye başlamıştır (Atik, 2005: 21-23).
Çin dünyada en fazla yatırım alan ülkeler sıralamasında ABD’nin arkasından
ikinci sırada yer almaktadır. Söz konusu sıralama gelişmekte olan ülkeler arasında
53
yapıldığında ise Çin açık bir farkla ilk sırada yer işgal etmektedir. Kişi başına düşen
ulusal gelir çok yüksek olmamakla birlikte - Shangai kişi başına düşen yaklaşık 5000
dolarlık GSMH’si ile bu istatistiğe dahil değildir- muazzam nüfusu ve çok geniş iç
pazar potansiyeli sayesinde Çin dikkate değer bir büyüme hızı sergilemektedir.
( www.kalder.org)
Tablo 14. Çin’in Yararlandığı Doğrudan Yabancı Yatırımlarının Ülkeler İtibari
ile
Dağılımı (2005-2008), (Milyar dolar)
2006(Milyar 2007(Milyar
Ülkeler
2005 (Milyar $)
$)
$)
Hong Kong
17.95
21,31
27,7
Virgin Adaları
9,02
11,68
16,55
Japonya
6,53
4,76
3,59
Güney Kore
5,17
3,99
3,68
ABD
3.06
3,00
2,62
Singapur
2.20
2,46
3,18
Tayvan
2,15
2,23
1,77
Kaynak: PRC Ministry of Commerce The U.S-China Business councıl 2007
http://www.interfax.cn/news/7896/
2008(Milyar
$)
41,04
15,95
3,65
3,14
2,94
4,44
1,9
Çin’in ekonomik büyümesi incelendiğinde; ülkeye gelen toplam doğrudan yabancı
yatırımların yaklaşık üçte biri deniz aşırı ülkelerden gelmektedir. Bu özellikle son
yıllarda yükselerek en üst seviyelere ulaşmıştır.
Tüm dünya ekonomilerinin durgunluk ya da küçülme yaşadığı 2001 yılında
dahi Çin ekonomisi yüzde 7,8’lik bir büyüme sergileyebilmiştir. Sürekli artan
satın alma gücü, ucuz işgücü ve altyapı maliyetleri dolayısıyla büyüme eğilimine
devam eden Çin dünya genelinde yatırımcılar için bir cazibe kaynağıdır (Kızıltan,
2003: 45-46).
Tablo : 15. Çin’in Yıllara Göre Büyüme Oranı (%)
Büyüme
Oranı (%)
Yüzde
Değişim
2004
9.10 %
2005
9.10 %
2006
10.20 %
2007
10.70 %
2008
11.90 %
Kaynak: www.indexmundi.com
13.75 %
0.00 %
12.09 %
4.90 %
11.21 %
Yıl
54
2000-2004 yılları arasında Çin ortalama büyüme oranı % 8,12 olurken; Çin
ekonomisinde 2004 yılı ilk ve ikinci çeyreğinde sırasıyla yüzde 9,8 ve yüzde 9,6 olmak
üzere tahminlerin ötesinde bir büyüme gerçekleşmiştir. Büyümenin temel etkeni sabit
sermaye yatırımlarındaki artış olmuştur. Dengeli büyüme hedefine ulaşmak için merkezi
hükümet, sabit sermaye yatırımlarını daraltıcı bir dizi önlem almış ve bunun sonucu
olarak 2004 yılı büyüme oranı yüzde 9,1 olarak gerçekleşmiştir. 2005 -2008 yıllarında
ise büyüme oranı ortalama % 10,35 ‘e çıkmıştır. 2009 yılının ilk çeyreğinde büyüme
oranı 2008 yılının ilk çeyreğine göre % 6,1 artış göstermiştir. 2009 küresel finansal
krizin etkisiyle, Çin ekonomisinin daralma baskısıyla karşı karşıya kaldığı
görülmektedir (www. indexmundi. com , www.internethaber.com).
Dolar başta olmak üzere yabancı ülke paralarının Çin parası RMB karşısında aşırı
değerlenmiş olmasına bağlı olarak, ihracata dayalı belirli sektörlerde
ısınma
görünmüştür. Söz konusu döviz kuru ile ithalat ise baskı altına girmiştir. 2009 yılı ilk
çeyreğinde ise; ithalat da yüzde 30,9'luk düşüşle 183,2 milyar dolara inmiştir.2009 yılı
ilk çeyreği verilerine baktığımızda ihracat rakamlarının ise % 19,7’lik bir düşüşle 245,5
milyar dolara gerilediği görülmektedir.( www.internethaber.com)
Bu çerçevede, 2004 yılında Çin’in 1,1 trilyon USD’lik dış ticaret hacmi
içerisinde 32 milyar USD düzeyinde bir ticaret fazlası oluşmuştur. Çin 2004 yılı
ihracatı bir önceki yıla göre yüzde 35,4 artışla 593,4 milyar dolar; ithalatı ise bir
önceki yıla göre yüzde 36 artışla 561,4 milyar dolar olarak kaydedilmiştir. 2007
yılında ise; ihracatı 1,218 trilyon dolar ve ithalatı ise 955,8 milyar dolar olarak
gerçekleşmiştir. İhraç edilen ürünlerin yüzde 50’si diğer Asya ülkelerine, yüzde
22’si Kuzey Amerika’ya, yüzde 20’si ise Avrupa’ya gönderilmiştir. İthalat
girdisinin ise yüzde 66’sı Asya ülkelerinden, yüzde16’sı Avrupa’dan, yüzde 9’u
da Kuzey Amerika’dan gelmiştir ( Morrison,2009:8).
55
Tablo 16. Çin’in Dünya Ticaret Dengesi 2003-2007 (Milyar $)
Ticaret
Yıllar
İhracat İthalat
dengesi
2003
438,4
412,8
25,6
2004
593,4
561,4
32
2005
762
660,1
101,9
2006
969,1
791,5
177,6
2007
1,218
955,8
262,2
2008
1.428,90 1.131,50 297,4
Kaynak: Morrison ,2009:8
Dikkati çeken bir nokta, Çin ticaretinin üçte birine yakın bölümünün Hong
Kong üzerinden gerçekleşmesidir. Ekonomik veriler Çin’in her yıl büyüme gösterdiği
yönünde olup, son veriler Çin ekonomisinin İngiltere ve Fransa’nın biraz gerisinde
olduğunu göstermektedir (www.cia.gov).
Çin ekonomisinin büyümesinin yanında ekonomik büyümenin ülkeye getirdiği
birtakım olumsuzluklar da mevcuttur. Hızlı büyümenin yan etkisi ise hammadde, enerji
ve ulaşım gibi sektörlerin talebe cevap vermekte zorlanmasıdır. Bu nedenle de Çin’in
hızlı kalkınmasının dünyadaki bazı hammadde ve işlenmiş ürünlerde aşırı talebe yol
açtığı bilinmektedir. Nitekim demir-çelik ve bazı petrol türevlerinde Çin talebinin
fiyatlar üzerindeki etkisi görülmektedir.
2003 sonunda Çin’in petrol ithalatının 91 milyon tona ulaşması dikkat çekicidir.
Çin’in enerjiye aç bir ülke olması dünya dengelerini de etkilemektedir. Öyle ki Çin,
2003’te Japonya’yı da geride bırakarak ABD’den sonra dünyada en fazla petrol tüketen
ikinci ülke konumuna gelmiştir. Uluslararası Enerji Ajansının tahminlerine göre Çin’in
petrol ihtiyacı önümüzdeki 10 yılda ikiye katlanacaktır ve yerli petrol üretimi ise aynı
kalacaktır.
Önümüzdeki 20 yıl zarfında Çin’in günlük petrol ithalat gereksiniminin bugünkü
Suudi Arabistan’ın tüm üretimi ile eşdeğer olması beklenmektedir. OPEC üyelerinin
geçtiğimiz yıl petrol fiyatlarını varil başına $30 seviyesinde tutabilmesinde Çin’den
gelen talebin rolü büyüktür.
56
2.1.3. KOBİ Politikaları
Çin’de KOBİ’ler çok küçük ölçekli işletmeler: 1–49 çalışanı; küçük ölçekli
işletmeler, 50–100 çalışanı; orta ölçekli işletmeler, 101–500 çalışanı; büyük
ölçekli işletmeler, 500+çalışanı olarak tanımlanmaktadır. Orta ve büyük ölçekli
işletmeler çoğunlukla devlete aitken, küçük ölçekli işletmeler kişilere veya
ortaklıklara aittir. Toplam büyük ve orta ölçekli işletmeler içinde, devlete ait
olanların oranı yüzde 70 olup, yine devlete ait olan bu işletmelerin istihdam ettiği
işçi oranı da yüzde 85’dir. Bu durumda Pazar ekonomisine sahip ülkelerden
büyük farklılık arz etmektedir (DTM,2005:13).
Çin’in ihracatının yüzde 62’sini özel kanun ile desteklediği küçük ve orta ölçekli
şirketler (KOBİ) gerçekleştirmektedir. Çin’de devlet, yerel yönetimlerden uygulamada
ve hukuksal korumada her şirkete eşit ve adil davranmalarını temel politika olarak
görmelerini istemektedir. Yerel yönetimler çıkarılan kanun kapsamında KOBİ’lerin
faaliyet alanlarındaki sınırlamaları azaltarak pazara giriş şartlarını kolaylaştırmışlardır.
Devletin sınırladığı alanlar dışında kalan bütün sektör ve iş alanlarında KOBİ
faaliyetlerine izin verilmektedir. Bu izin sayesinde resmi kurumlar hiçbir şekilde idari
kararlar alıp KOBİ’lerin önüne engel çıkartamamaktadır. KOBİ’lerin öz sermayelerine;
hisse satın alma, ortaklık kurma veya satın alma yöntemleriyle kuracakları şirketler
vasıtasıyla, baraj, gölet, ulaşım, enerji, haberleşme, inşaat, çevre koruma, bilim,
teknoloji, kültür, eğitim, sağlık ve spor alanlarında yatırım yapmaları için yerel
yönetimlerin altyapı ve sosyal hizmet projeleri için açılacak ihalelere katılmalarına izin
verilmektedir.
Ülkenin sağlık politikalarına uygun olması şartıyla KOBİ’lerin kâr amaçlı tedavi
kuruluşları açmalarına, devlete ait hastaneleri yenilemelerine, zorunlu temel eğitim
dışında kalan okulların yemekhane, yatakhane ve destek birimlerinin inşaat projelerini
almalarına ve işletmecilik yapmalarına imkân tanınmaktadır. KOBİ’lere sağlanan
kolaylıklar arasında kamu görevinden istifa ederek KOBİ kuranlara bir miktar tazminat
ödenmekte, Çin Şirketler Kanunu’na göre şirket kurmak için en az 500 bin yuan
sermaye şartı aranırken KOBİ’ler için bu rakam 200 bin yuana (25 bin dolar)
düşürülerek 3 yıllık da süre tanınmaktadır. Güvenlik ve çevre koşullarına uygun olması
57
şartı ile KOBİ’lerin ev adreslerini işletme adresi olarak göstermelerine izin
verilmektedir. Bilim ve teknoloji alanında eğitim görenler, kamudan işten çıkarılanlar
ve işsizlerin kuracağı her türlü şirkette şirket kurma şartlarından bazılarını
karşılamayanlara bir yıllık hazırlık dönemi tanınarak ruhsat verilmektedir. KOBİ’leri
geliştirmek ve finans zorluklarını aşmak için KOBİ Geliştirme Fonu kurulmuştur ve
yerel hükümet her yıl bu fona bir miktar ödenek ayırmaktadır. Ayrıca yerel hükümet
tarafından ulaşım, inşaat, emlak, su hizmetleri gibi projelerde fiyat belirlenirken
KOBİ’lerin normal pazar koşullarından daha fazla kar elde edebilmesi sağlanmaktadır.
KOBİ’ler arasında her yıl yapılacak incelemeyle 100 güçlü firma belirlenmekte ve 100
güçlü kamu kuruluşunun sahip olduğu haklardan yararlanmaları sağlanmaktadır.
(http://www.milliyet.com.tr).
KOBİ’lere sağlanan
bu kolaylıkların
yanında karşılaştıkları çeşitli
sorunlarda vardır. Bu sorunlardan başlıcaları, ekonomik olmayan ölçeksel
faaliyetler ve geniş çaplı yayılım; geçerliliğini kaybetmiş ekipman ve düşük
teknoloji düzeyi; niteliksiz işgücü; düşük düzeyde faaliyet alanı ve yönetim
uzmanlığı; uluslar arası pazara erişim yetersizliği; mevduat yetersizliği; etkili
olmayan teşvik programları; ve finansman yetersizliği gibi problemler yer
almaktadır (DTM,2005:13).
Sürekli gelişen bir pazar olarak Çin çokuluslu şirketlerinde odak noktası
olmaktadır. Yabancı yatırımları çekme konusunda oldukça başarılı bir strateji izleyen
Çin’de DTÖ üyeliği ile yabancı yatırımlara uygulanan sınırlamalar azalmış, böylelikle
çokuluslu şirketlerde Çin’de yapılan yatırımlarda yerlerini almışlardır.
2.1.4.Çin’in Mukayeseli Üstünlüğünün Kaynakları
Çin’in rekabet üstünlüğünü sağlayan sebeplerin başında, 1970’li yılların
sonlarında başlayan ve ülkeyi merkezi planlı ekonomiden serbest pazar ekonomisine
kademeli olarak dönüştürmeyi hedefleyen ekonomik reformlar gelmektedir. Bu
reformlar sayesinde dünyada eşi benzeri görülmemiş bir büyüme sürecine giren Çin,
ülkeye giren rekor düzeyde yabancı sermayenin de rüzgarıyla 2001 yılında dünyanın en
büyük ikinci ekonomisi olmuştur.
58
Yapısal reformlar dışında Çin’in en büyük rekabet avantajı dünya ortalamasının
çok altında kalan işgücü maliyetidir. Rekabetçiliğinin bir göstergesi olarak, Birleşmiş
Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD)’ın 2002 Ticaret ve Kalkınma
Raporu verilerine göre ABD’nde bir işçiye ödenmekte olan ücret 100 birim olarak kabul
edildiğinde, İsveçli bir işçiye 74,5, Çinli bir işçiye 2,1, Türk işçiye ise 15,7 birim ücret
ödenmektedir. Ancak anılan çalışmada yer alan ve madalyonun öteki yüzünü teşkil eden
işçi verimlilik oranları rakamları da çok çarpıcı sonuçlar vermektedir. ABD’nde bir
işçinin verimliliği 100 birim kabul edildiğinde, Çinli işçinin verimliliği 2,7 birim,
İsveçli bir işçinin verimliliği 53,8 birim, Türk işçinin verimliliği ise 22,7 birim olarak
ortaya çıkmaktadır. Kısacası Çin’in işgücü maliyetininin düşüklüğünden kazandığı
avantajın büyük bölümü verimlilikteki dezavantajdan dolayı yok olmaktadır
(http://www.bursaekonomi.com.tr).
Her ne kadar yeterli petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip olmasa da
üretimde kullanılan enerji birim fiyatlarının düşüklüğü de Çin’in rekabetçi yapısı
için önemli bir avantaj oluşturmaktadır. Benzinin litre fiyatı Çin’de Türkiye’ye
nazaran %275, elektrik enerjisi KWH olarak %134, doğalgaz ise %38 oranda
daha ucuza satılmaktadır. Çin’de halen uygulanan vergi sisteminde akaryakıt
üzerindeki vergi yükü oldukça düşüktür. 1 litre benzinin fiyatı ortalama 0,3 dolar,
doğalgazın metreküp fiyatı 0,17 dolar, elektrik enerjisi KWH olarak ortalama
0,050 Dolardır. Çin 2003 yılında, A.B.D.’nin ardından dünyanın en çok petrol
tüketen 2. ülkesi olmuştur. Ancak, kömür, % 64’lük payı ile Çin’in temel enerji
hammaddesidir. Çin’in toplam kömür tüketimi 2003 toplam dünya tüketiminin
%30’una karşılık gelmektedir. (Özsoylu, 2006:111)
Bunların yanı sıra, çalışanların sendikal haklarının kısıtlılığı, vergilerin
göreceli olarak düşük olması (K.D.V. küçük işletmeler için %6), bazı sektörlerin
devlet tarafından desteklenmesi, marka taklitçiliği nedeniyle sağlanan menfaatler,
Çin para birimi Renminbi’nin devlet tarafından bilinçli olarak düşük tutulma
politikası, pek çok firmanın sahibinin hala devlet olması ve bu firmaların
hammadde ihtiyaçlarının dış piyasalardan toptan fiyatlarla temin edilmesi
nedeniyle sağlanan ölçek ekonomileri, Çin’e mukayeseli üstünlük kazandıran
etmenler arasında sayılabilir.(Özsoylu, 2006:111)
59
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ÇİN’NİN DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ VE TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ
3.1. Çin’in Dünya Ticaret Örgütü Üyeliği ve Sorunlar
Dünya Ticaret Örgütü (World Trade Organization, DTÖ), çok taraflı ticaret
sisteminin yasal ve kurumsal organıdır. DTÖ, hükümetlerin iç ticaret yasalarını ve
düzenlemelerini nasıl yapacakları hususunda yasal bir çerçeve ortaya koymaktadır ve
toplu görüşmeler ve müzakereler yoluyla ülkeler arasında ticari ilişkilerin geliştirildiği
bir platformdur.
DTÖ, 1 Ocak 1995’te kurulmuştur. Uruguay Round’a taraf olan ülkeler 15 Aralık
1993’te görüşmeleri tamamlamış ve Fas’ın Marakeş kentinde Nisan 1994’te “Nihai
Karar” bakanlar tarafından imzalanmıştır. 15 Nisan 1994’te ilan edilen Marakeş
Deklarasyonu, Uruguay Round’un görüşmelerini onaylamış ve “Tarifeler ve Ticaret
Genel Anlaşması” (GATT) altında gerçekleştirilen yedi görüşmenin “dünya
ekonomisini güçlendirdiği ve daha fazla ticaret, yatırım, istihdam ve gelir artışı
sağladığını ilan etmiştir. DTÖ, Uruguay Round’un görüşmelerinin şekillendiği bir
anlaşmadır ve GATT’ın devamıdır (http://www.dtm.gov.tr)
DTÖ, uyguladığı ticari faaliyetler ve ticaret politikaları açısından GATT’dan daha
geniş bir alanı kapsamaktadır. GATT, sadece mal ticaretini kapsarken, DTÖ mal,
hizmetler ve fikri mülkiyet hakları olarak da bilinen “fikir ticareti”ni de kapsamaktadır.
DTÖ’ nün esas fonksiyonları; topyekün olarak DTÖ’yü oluşturan çok taraflı
ticaret görüşmelerini yönetmek ve uygulamak, çok taraflı ticaret görüşmelerinde bir
forum olarak görev yapmak, ticari anlaşmazlıklara çözüm aramak, milli ticaret
politikalarını denetlemek ve bu amaçlarla global ekonomik politika yapımında görevli
uluslararası kuruluşlarla işbirliğine gitmektir (http://www.dtm.gov.tr)
DTÖ anlaşması, tarımdan, tekstile ve konfeksiyona, hizmetlerden fikri mülkiyet
hakları kurallarına kadar, değişik alanlarda 29 ayrı metinden oluşmaktadır. Bunların
yanında DTÖ, üyelerine ek sorumluluklar ve taahhütler yükleyen, ilave 25 deklarasyon,
60
karar ve anlaşma da bulunmaktadır. DTÖ kuralları geleneksel olarak hassas sektörler
olarak kabul edilen tarım malları ticareti, tekstil ve konfeksiyon ürünlerini de
kapsamaktadır. Tarım da kabul edilen kurallar piyasaya giriş şartlarını, yerli üretimi
destekleme kurallarını, ihracat teşvik uygulamalarını ve gıda güvenliği, bitki ve hayvan
sağlığı kurallarını içermektedir. Tekstil ve konfeksiyon’da yeni kurallar Çok Elyaflılar
Anlaşması’ndan sonra 10 yıllık bir geçiş dönemi ile DTÖ kurallarına dahil olmuştur.
1978 yılından itibaren sosyalist piyasa ekonomisi ile birlikte ekonomik reformlarla
dış dünyaya açılan Çin 1980 yılında IMF üyesi olmuş, 1986 yılında DTÖ (o zaman ki
adıyla Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması-GATT ) üyeliği için başvuruda
bulunmuştur. Bu başvuru ile Çin artan milli gelirinin sürekliliğini, ülkesinin pazarına
yabancı şirketlerin girişini kolaylaştırarak sağlamayı hedeflemiştir. Bu başvuru ile
Çin’in dünya piyasalarında adı artık Çin tehdidi olarak anılmaya başlanmıştır.
2001 yılının Aralık ayında, Çin’in DTÖ’yle 15 yıldır sürdürdüğü üyelik
müzakereleri tamamlanmış ve hükümet, başta ticaret rejimi olmak üzere
ekonomide çeşitli yapısal değişikliklere gideceği ve uluslararası ticaret kurallarına
uyumlu hareket edeceğinin sözünü vermiştir. Hemen ertesinde yıllardır sinyalleri
verilen yüksek büyüme hızı gerçekleşmiş, ticaret hacimlerinde rekorlar kırılmış,
uluslararası doğrudan yatırımların en cazip çekim merkezi Çin olmuştur (DTM,
2001).
1980’lerin başından itibaren Çin çeşitli yöntemler uygulamış, büyük ölçüde insan,
maddi ve finans kaynağını bir araya getirerek, demiryolu, karayolu, havaalanı,
telekomünikasyon, elektrik enerjisi, su rezervi gibi temel tesislerin inşasını
gerçekleştirmiş, yabancı işadamlarına yatırımda bulunmak için ortam yaratmıştır.
Bununla birlikte, Çin yatırımlarının esnek ortam da karşılıklı düzenlemeye gidilmiş,
sırasıyla beş yüzden fazla yasa ve düzenleme ilan edilmiştir. Otuz’dan fazla ülke ile
yatırım koruma anlaşması imzalamıştır. Çin’e gelen yabancı işadamlarına yasal dayanak
ve güvence sağlanmıştır.
Yabancı
sermayeden
yararlanarak
enerji
kaynaklarının,
ulaşımın,
telekomünikasyonun ve hammadde endüstrisinin imkanlarını geliştirmiştir. Dış
61
yatırımcı Çin pazarı ile kar sağlarken devlete ait bir dizi eski kuruluşlar da teknolojik
açıdan yenileme şansı bulmuştur.
Ülkenin DTÖ’ye girebilmesini sağlayan en önemli faktör uygulanan
ekonomik reformların başlıca hedeflerinden biri olan yabancı yatırım desteğidir.
Ülke içinde uygulanan para politikalarında büyük değişikliklerin olmaması
yabancı yatırımcılar için güven kaynağı olmuştur. Dünya ekonomik sistemine
daha hızlı entegrasyonu sağlayabilecek bu hedefler için Çin bir takım tavizlerde
bulunmuştur. Bu tavizler ana hatlarıyla şunlardır (DEİK, 2003:9-10):
·
DTÖ tüm üyelere eşit muamele sağlanacak tüm yabancı kişi ve kuruluşlar
ticaret hakları açısından eşit olacaktır.
·
İç pazar ve ihracata yönelik üretilen ürünler için ikili fiyat uygulaması ve
diğer ayrımcı uygulamalar kaldırılacaktır. Bazı madenler, tütün, tahıllar ve
akaryakıt gibi belirli ürünlerde devlet monopolü devam ederken
halihazırda yabancılara kapalı olan diğer alanlar açılacaktır.
·
Üyeliği takip eden ilk 12 yıl içerisinde Çin menşeli ürünlerin DTÖ üyesi
ülkelerden herhangi birinin iç pazarına zarar vermesi veya zarar verme
tehlikesi bulunması durumunda özel geçiş dönemi korunma tedbirleri ilgili
ülkelerce uygulanabilecektir.
·
Gümrük tarifeleri belirli bir takvime göre azaltılacaktır. İndirimlerin büyük
bir bölümü, 2004’e kadar, diğerleri ise 2010’a kadar yapılacak olup, tüm
tavizlerin tamamlanmasından sonra tarım ürünlerinde ortalama vergi yüzde
15’e sanayi ürünlerinde ise yüzde 8,9’a düşecektir.
·
Çin tarım ürünlerinde ihracat sübvansiyonu vermeyecektir. Diğer
sübvansiyonlar da ürün değerinin yüzde 8,5’ini geçmeyecektir.
·
Tekstil sektöründe 31 Aralık 2004 tarihinde tüm DTÖ üyesi ülkelerin
kotaları kaldırmaları ile beraber Çin’e uygulanan kotalar da kaldırılacak,
ancak 2008’e kadar DTÖ üyesi ülkelerde Çin menşeli ürünlerin zarara
neden olması durumunda özel önlemler uygulanabilecektir.
·
Hizmet ticaretinde verilen tavizlerin en önemlileri, telekom, bankacılık ve
sigortacılık sektörlerindedir. Telekom hizmetlerinde, üyeliği takiben
yabancı servis sağlayıcı firmalar Çin firmaları ile ortak yatırım
62
yapabileceklerdir. Ancak, yabancı hisseleri yüzde 25’i geçmeyecektir.
Üyeliği takiben ilk yıl içerisinde bu oran yüzde 35’e çıkartılacak ve servis
verebilecek servis sayısı arttırılacaktır. Dördüncü yıl içerisinde yabancı
sermaye payı yüzde 49’a çıkarılabilecek ve beşinci yıl içerisinde servis
alanlarını sınırlayan tüm coğrafi sınırlamalar kaldırılacaktır. Bankacılık
hizmetlerinde, üyeliğin ilk yıllarında yabancı finans kuruluşları müşteri
kısıtlaması olmaksızın döviz ile işlem yapabileceklerdir. Beşinci yıl
içerisinde yabancı kaynaklar Çin vatandaşlarına gerek döviz gerekse Yuan
servisi verebileceklerdir.
·
Sigortacılık hizmetlerinde, hayat sigortası dışındaki sigorta çeşitlerinde
yüzde 51’e varan yabancı hisseli ortaklıklar kurulabilecektir. Üyelikten iki
yıl sonra yabancılar yüzde 100 hisseye sahip olabileceklerdir. Yabancı
hayat sigortası şirketleri üyeliğe geçiş ile birlikte yüzde 50 hisseli
ortaklıklar
kurabileceklerdir.
Büyük
finansal
riskler,
reasürans
sigortalarında üyelikle beraber yüzde 50 ortaklık kurulabilecek, üçüncü yıl
içerisinde yüzde 51, beşinci yıl içerisinde yüzde 100 yabancı sermaye
olabilecektir.
·
Turizm, eğlence ve taşımacılık hizmetlerinde üyeliği takip eden üç ile
besinci yıllar içerisinde yüzde 100 yabancı sermayeli firmaların
kurulmasına izin verilecektir (TİSK, 2009:1-2).
3.2.Dünya Ticaret Örgütü’nün Çin Ekonomisinde Meydana Getirdiği Değişimler
Çin’in DTÖ’ye üye olmasıyla beraber ekonomisine sağladığı yararlar şu şekilde
özetlenebilir:
· Çin’in ihracatını artırmıştır. DTÖ’ ye girmekle örgütün bütün üyeleri Çin’e
ticarette en çok kayrılan ülke statüsü tanımıştır. Bundan sonra bu konuda
ABD’nin engellemesi ile karşılaşmayacaklardır.
· Çin’in eşit şartlar altında dünya rekabetine katılabilmesini sağlamıştır.
DTÖ üyeliği Çin’in yatırım koşullarını iyileştirecek ve yabancı yatırımın
artmasında
katkıda
bulunacaktır.
İşletmelerin
teknik
ve
yönetim
seviyelerini artıracak ve canlılık kazandıracaktır.
· Çin DTÖ’ nün resmi üyesi olarak yirmi birinci yüzyıldaki ticaret
yasalarının çıkarılmasına bizzat katılma ve kendi yasal haklarını koruma
63
şansına sahip olmuştur. Hem de uluslararası alandaki ticari anlaşmazlıkları
DTÖ bünyesinde çözerek adaletsiz yaptırımlara maruz kalmaktan
korunabilecektir.
· DTÖ üyeleri içindeki büyük ticari ülkeler Çin’in tekstil ve diğer ürünlerine
yönelik uyguladığı değişik seviyedeki sınırlamalarını azaltacaktır veya
aşamalı olarak kaldıracaktır.
· İthalat ürünlerine yönelik gümrük tarifeleri indirilerek halkın yaşam
seviyesi yükseltilecektir. Çin’in DTÖ’ye üyeliği ekonomik ve ticari
serbestliğini
sağlamıştır.
Bunun
yanında,
ekonomik
sektörlerin
bağımlılığına bağlı olarak sektörler arası etkilerde yaratmıştır.
· Çin’in DTÖ’ye katılımıyla gerek GSMH’nın gerekse büyüme oranının
arttığı gözlenmektedir. Sektörlerin GSMH içinde payları ise tarım sektörü
aleyhine, sanayi ve hizmetler sektörü lehine değişmiştir. Tarım sektörünün
GSMH içindeki payının azalması ve sanayi hizmet sektörlerinin GSMH
içindeki payının artması ekonomik gelişmenin bir göstergesidir. Çin’in
DTÖ üyeliği sonrası ülkeye yapılan yabancı yatırımlarda artmıştır. Bunun
nedeni ise DTÖ üyeliği ile yabancı yatırımların sektörel ve coğrafi olarak
uygulanan birçok sınırlandırmanın kaldırılmış olmasıdır (Arısoy, Bayar,
Soranlar, 2004:11-12).
DTÖ’ ye üye olduktan sonra 2007 yılında Çin’in başlıca ihracat yaptığı ülkelere
baktığımızda; yüzde 21,1 oranla ABD, yüzde 17,4 oranla Hong Kong, yüzde 13,6
oranla Japonya, yüzde 4,6 oranla Güney Kore ve yüzde 4 oranla Almanya olduğu
görülmektedir. Görüldüğü gibi ABD Çin’i en uzak mesafede olmasına karşın Çin’den
en fazla alımı yapan ülke pozisyonundadır.
64
ABD HONG KONG JAPONYA G.KORE ALMANYA
25
21,1
20
17,4
13,6
15
10
4,6
5
4,0
0
YÜZDE(%)
Grafik 2. Çin’in Başlıca İhracat Partnerleri (2007)
Kaynak: www.cia.gov , www.Business-in-Asia.com
Çin’in başlıca ithalat yaptığı ülkelerin başında ise yüzde 18 oranla Japonya, yüzde
11,9 oranla Tayvan, yüzde 10,4 oranla Güney Kore, yüzde 8,2 oranla ABD, yüzde 5,9
oranla Almanya, yüzde 3,9 oranla Hong Kong, yüzde 3,3 oranla Rusya Federasyonu ve
yüzde 2,5 oranla Malezya gelmektedir.
20
15
10
JAPONYA
TAYVAN
G.KORE
ABD
ALMANYA
HONG KONG
RUSYA
MALEZYA
18,0
11,9
10,4
8,2
5,9
3,9
5
3,3
2,5
0
YÜZDE(%)
Grafik 3. Çin’nin Başlıca İthalat Partnerleri (2007)
Kaynak: www.cia.gov , www.Business-in-Asia.com
3.3. Çin ve Dünya
Çin’in küresel ekonomi açısından stratejik önemi ticaret istatistiklerine de
yansımaktadır. Çin dünya pazarında önemli bir ticaret partneri olarak yer almaktadır.
65
Bu anlamda, Tablo 16’da Çin’in ticaret göstergelerinin yükselen bir eğilimde olduğu
görülmektedir.
Bu gelişmeler ile birlikte Çin’in dış ticareti büyük bir atılım yaparak
özellikle 2002–2004 yılları arasında ticaret ithalat-ihracat ticaret hacmini yüzde
100 oranında artırarak dikkatleri üzerine çekmiştir. 2002 yılı ticaret hacmi 620
milyon dolar iken bu rakam 2003 yılında 851 milyon dolar’a 2004 yılında ise 1,1
milyar dolara ulaşmıştır. İhracat ve ithalat rakamlarına bakıldığında ihracat ve
ithalat rakamlarının yıllar itibarı ile sürekli arttığı görülmektedir.2004 yılı ihracatı
593 milyon dolar iken ithalatı ise 561 milyon dolar, ticaret dengesi 32,1 milyon
doları bulmuştur (İTO, 2005).
Tablo 17. Çin’in Dünya ile Ticareti ( Milyon $ )
1998 1999
İhracat
2000
2001
2002
2003
2004
183.8 194.9 249.2 266.2 325.6 438.2 593.3
2005
2006
2007
762
969.1
1.218.0
28,4
27,2
25,7
660
791.6
955.8
17,6
20
20,8
%
değişim 0,5
İthalat
6,1
27,8
6,8
22,4
34,6
35,4
140.2 165.7 225.1 243.6 295.2 412.8 561.2
%
değişim -1,5
18,2
Total
360.6 474.3 509.8 620.8 851
1.154.6 1.421.9 1.760.7 2.173.8
değişim -0,4
11,3
31,5
7,5
21,8
37,1
35,7
23,2
23,8
23,5
Denge
29.2
24.1
22.5
30.4
25.5
32.1
102
177.5
262.2
324
35,8
8,2
21,2
39,8
36
%
43.5
Kaynak:. www.usitc.gov.
Fakat Çin’in ABD, AB ve Japonya ile olan ticari dengesinin fazla
vermesine karşı bu üç ülkenin Çin ile ticaretlerinde açık vermesi söz konusu
olmaktadır. 1996 ve 1998 yılları arasında, Çin’in ABD toplam ticaret açığındaki
payı yüzde 24 olarak gerçekleşmiş; 1999 ve 2001 yılları arasında bu oran yüzde
18’e inmiş; 2002 ile 2004 yılları arasında tekrar yüzde 22’ye çıkmış ve 2005’te de
yüzde 26’yı bulmuştur (Lum ve diğerleri, 2007:11).
66
Çin’in emek yoğun pazar yapısı göz önüne bulundurulduğunda Çin’in ihraç
ettiği ürünler çoğunlukla hammadde ve ara malları iken ithal ettiği ürünler hem emek
yoğun işgücüne hem de sermayeye dayalı teknolojiye dayalı ürünlerdir.
Çin’in başlıca ihraç ürünleri, rafine edilmiş petrol ürünleri, yağlama maddeleri,
kimyasal ürünler, alkollü ve alkolsüz içecekler, bitkisel ve hayvansal yağlar, elektrikli
makineler ve ulaşım ekipmanları, büro malzemeleri, canlı hayvanlar, su ürünleri, pirinç,
çay, konserve meyve-sebze, ham ipek, kömür, pamuk ipliği, hazır giyim eşyaları,
ayakkabı, spor eşyaları, hafif sanayi mamulleri, demir-çelik ürünleri, oyuncaklar,
elektronik eşyalar, telekomünikasyon ekipmanları olarak sayılabilir.
Tablo 18. 2008 Yılında Çin’in En Çok İhraç Ettiği Ürünler (Milyon $)
Toplam İhracat
Ticari mallar
Miktar
İçindeki Payı (%)
Elektrik-elektronik
342,0
23,9
Makinalar
268,7
18,8
Örgü Giyim
60,5
4,2
Demir-çelik
53,4
3,7
Dokuma Giyim
52,4
3,7
Demir Çelik Ürünleri
48,3
3,4
Tıbbi Malzemeler
43,3
3,0
Mobilya
42,7
3,0
Otomativ Parçaları
39,3
2,8
Oyuncak ve Spor
32,6
Malzemeleri
Kaynak: ( Morrison,2009:11).
2,3
Çin’in başlıca ithal ürünleri ise muhtelif gıda ürünleri, elektrikli makineler ve
motorlu taşıtlar, ham petrol, yağlama maddeleri, bitkisel ve hayvansal yağlar, doğal
kauçuk, kereste, kağıt hamuru, pamuk, demir cevheri, gübre, plastik ürünler, çelik
mamulleri, elektronik devreler, kimyasallar olarak sayılabilir.
67
Tablo 19. 2008 Yılında Çin’in En Çok İthal Ettiği Ürünler (Milyon $)
Ticari mallar
Miktar
Elektrik-elektronik
266,6
Mineral Yakıtlar Petrol
168,6
Makinalar
138,7
Cevherleri, Cüruf ve Kül 85,2
Tıbbi Malzemeler
77,6
Plastik
48,8
Organik Kimyasallar
39,3
Otomativ Parçaları
26,9
Bakır
26,0
Demir Çelik Ürünleri
24,5
Toplam İhracat İçindeki Payı
(%)
23,6
14,9
12,3
7,5
6,9
4,3
3,5
2,4
2,3
2,2
Kaynak: ( Morrison,2009:11)
Çin’in hem emek yoğun hem de sermayeye dayalı sektörlerde yükselişini
sürdürdüğü görülmektedir. Bu gelişim içerisinde Çin’in ticari partnerlerinin de az
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler olduğu gibi teknoloji ve emek yoğun ülkeler de bu
sepete dahil olmaktadır.
Tablo 20. Çin’in Ticari Partnerleri 2007 (Milyon €)
Ülke
AB
ABD
Japonya
Hong Kong
Güney Kore
Singapur
Rusya
Malezya
Avustralya
Hindistan
Tayland
Hacim
(Milyon €)
259,9
225,5
171,8
151,9
117,2
35,0
34,3
32,9
31,6
27,4
24,8
Toplam Ticaret
Payı (%)
17,3
15,0
11,4
10,1
7,8
2,3
2,3
2,2
2,1
1,8
1,6
Kaynak: (www.trade.ec.europa.eu).
Tablo 20’den de görüldüğü gibi Çin’in en büyük ticari partneri 2007 yılında
259,9 milyon € ile AB, ikinci olarak 225,5 milyon € ile ABD ve üçüncü olarak da
68
171,8 milyon € ile Japonya olmuştur. Tabloda Çin’in en çok ticaret yaptığı ilk on bir
ülke sırasıyla yer almaktadır.
3.4. Çin ve ABD İlişkilerinin Boyutu
ABD, Çin’in en büyük ticari partneri ve ikinci büyük doğrudan yabancı
sermaye girişi sağladığı ülkedir. Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren ABD Çin’den
teknoloji, veri işleme makineleri, telekomünikasyon ve ses sistemleri ve elektrikelektronik ürünleri gibi emek yoğun sektörlere dayanan mallar ithal etmektedir.
Küresel sistemde ülkelerin işbölümünün yeniden oluşumu ve değişimi
sürecinde
dünya
ticaretindeki
üretim
ve
dağıtım
kompozisyonu
değişim
göstermektedir. ABD’nin Çin’den ithal ettiği ürünler Tablo 21’ de yer almaktadır.
Tablo 21. ABD nin Çin'den İthal Ettiği Ürünler 2006 (Milyar $)
Bilgisayar Aksesuarları
Ev Gereçleri
Oyuncak ve Spor malzemeleri
Bilgisayarlar
Pamuksuz Ev Giyim
Video Malzemeleri (DVD Player vb.)
Mobilyalar
Ayakkabılar
Mefruşat
Telekomünikasyon Gereçleri
HIZLA GELİŞEN ÜRÜNLER
Çinko
Nikel
Kereste
Özel madenler ve Petrol Ürünleri
Petrol Sondaj Gereçleri ve Platformları
Kaynak: www.internationaltrade.suite101.com
28,9
26,5
22,2
17,4
14,6
14,5
13,2
10,7
9,9
8,3
8,6
25,9
74,7
96,6
1,6
69
Tablo 22. ABD nin Çin'den İthal Ettiği Tarım ve Deniz Ürünleri 2007 (Milyon $)
Balık ve Su Ürünleri
Meyve suları
Meyve ve Ürünleri
Bahçe veBahçivanlık Ürünleri
Karides
Diğer Kabuklular
Yem vb Ürünler
Sebzeler Hazılanmış veya Hazırlanmamış
Endüstrial kullanım
Tavukçuluk
Şeker ve ilişkili Ürünler
Somon
Taze Meyva ve Patates
Kurutulmuş sebze
Et Ürünleri
Fındık Ağacı
Hububat
Çay
Dondurulmuş Sebze
Baharatlar
Kurutulmuş Meyve
Kaynak: Becker, 2008:7.
1.228,226
433,387
286,207
283,667
236,354
186,58
167,942
165,699
154,106
135,725
125,873
111,322
103,909
103,862
97,322
86,582
84,239
79,546
72,417
45,092
56,519
Çin-ABD ilişkilerinin somutlaştığı ve pazarlık alanları oluşturduğu kurum
DTÖ’dür. Şubat 1990’da, ABD yıllık insan hakları raporunda Çin’de insan
haklarının ağır bir şekilde ihlal edildiği belirtilmiştir. Bu tarihten itibaren ABD,
Çin ile ilişkilerinde insan hakları sorununu hep bir koz olarak kullanmıştır. ABD
ve Avrupa ülkeleri 1990’dan bu yana her yıl BM İnsan Hakları Komisyonu yıllık
toplantısında Çin’i kınama teklifleri sunmaktadır (Çıplak, 2001: 244)
Çin-ABD arasında gerçekleşen ticaret siyasi ve ekonomik anlamda üç
unsur ile ilişkilidir. Buna göre, iki ülke arasındaki ticari ilişkiler kaynakların
karşılaştırmalı üstünlükler prensibine göre daha verimli kullanılmasına sebep
olmakta ve hızla gelişen Çin ekonomisi ABD’li yatırımcılar için önemli bir
yatırım kaynağı olmakta ve Çin’in Batı ile entegre olması sonucu demokrasi ve
insan hakları açılımlarında önemli bir paya sahip olmaktadır (Lum ve diğerleri,
2007:12).
70
ABD’nin Çin’in emek yoğun sektörlere dayalı pazar yapısını ithalatta bir
rekabet avantajı olarak görmesine karşın Çin’in teknoloji alanında gösterdiği
ilerlemeler bu kompozisyonun değiştiğine işaret etmektedir. Buna göre, ABD’nin
en çok ticaret açığı verdiği sektörler emek yoğun ve ucuz işgücüne dayanırken
ABD Çin’den birçok teknoloji ve tarım ürünleri sağlayarak ticari dengesinde fazla
elde etmektedir. Çin’in birçok gelişmekte olan ülke ile yaptığı ticarette, ihracatın
üçte ikisinin araçlar, oyuncak, mobilya, ayakkabı, alet gibi düşük seviye üretime
dayalı sektörler oluştururken ithalatın yüzde 85’ise sermayeye dayalı makine ve
ekipmanlar, elektronik mallardan oluşmaktadır (Lum ve diğerleri, 2007:12).
Tablo 23. ABD’nin Ofis Makinaları ve Veri İşleme Makinaları, (Milyon $)
1990
2001
2002
2003
2004
2005
Çin
117
10,76 15,23 23,61 35,58 42,17
Asya
5,15
20,68 22,04 21,57 22,46 23,47
Japonya 11,01 11,06 9,464 8,978 9,282 8,936
Meksika 706
10,38 8,828 7,516 7,726 7,075
Kaynak: www.usitc.org
Çin Hükümeti de, Avrupa ülkelerinin insan hakları baskısına kendi muazzam
pazar cazibesiyle karşılık verirken, ABD’ye de Çin pazarı cazibesinden başka,
ABD’nin de insan haklarını ihlal ettiğine dair rapor hazırlayarak karşılık vermektedir.
ABD, 4 Haziran 1989’da Tiananmen Meydanı’ndaki olaylarda Çin’in insan haklarını
ihlal etmesini sadece kınamamış aynı zamanda Çin’e ambargo uygulamıştır. 5 Haziran
1989’da, ABD ilk ambargo kararını çıkarmıştır. 20 Haziran’da da üst düzeydeki ikili
görüşmeleri ve uluslararası finans örgütlerinin Çin’e yapacağı yardımları askıya
almıştır. 21 Temmuz 1989’da ABD Kongresi, Tibet’in sürgündeki lideri Dalay
Lama’ya insan hakları ödülü vermiştir.
1990’lı yılların ortalarına dek ABD’nin Çin politikası çerçevesinde
ekonomik ilişkiler boyutunda gelişen ABD-Tayvan ilişkileri, Çin’in bu yıllarda
güçlenen bir bölge ülkesi olarak boy göstermesi ve Çin-Tayvan arasında
ilişkilerinin gerginleşmesi ile yeni bir döneme girmiştir. 1996 yılında, Çin
Tayvan’a gözdağı vermek amacıyla Tayvan Boğazı’nda füze tatbikatı yapmıştır.
71
ABD’de bu tatbikata cevaben Nimitz uçak gemilerini bölgeye göndermiştir.
2000’li yıllarda ise, ABD-Tayvan ilişkisi ABD’nin çelişkili açıklamalarının
gölgesinde kalmıştır. Ekim 2004’te ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın Çin’e
yaptığı ziyaret sırasında gerek Cumhurbaşkanı Wen Jiabao gerekse Dışişleri
Bakanı Li Zhaoxing, ABD’nin “Tayvan’ın bağımsızlığı” taraftarı bölücülerin
niteliğini ve ciddi zararlarını açıkça bilmesini ve Tayvan sorunundaki
taahhütlerini hayata geçirmesini isteyerek Çin-ABD ilişkilerinin sağlıklı ve
istikrarlı bir şekilde gelişmesinin buna bağlı olduğunu belirtmiştir Bu tür olası bir
sorunun varlığı; Çin’in özellikle 2000’li yıllardan itibaren yükselişe geçen
ekonomik kalkınmasını da sekteye uğratmak amacıyla gerçekleştirildiği
söylenebilir. (Ekrem, 2005:47).
2003 yılında, Çin, Kanada ve Meksika’dan sonra ABD’nin üçüncü büyük ticari
partneri haline gelmiştir. Yine, ABD’de AB’nin genişlemesinin ardından Çin’in ikinci
büyük ticari partneri olmuştur.2007 yılında Çin-ABD ticaret dengesi toplam 386,7
milyar dolara ulaşmıştır.
Tablo 24. Çin-ABD Ticaret Dengesi (Milyar $)
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
13,1
16,3
19,2
22,1
28,
34,7
41,8
55,2
65,2
% değişim -8,0
24,4
18,3
15,1
28,5
22,2
20,6
32,1
18,1
100,0
102,3
125,2
152,4
196,7
243,5
287,8
321,5
% değişim 14,9
22,3
22,3
125,2
21,7
29,1
23,8
18,2
11,7
Toplam
116,3
121,5
147,3
180,8
231,4
285,3
343,0
386,7
22,6
21,4
21,2
22,8
28,0
23,3
20,2
12,7
ABD
ihracatı
ABD
ithalatı
81,8
94,9
% değişim 11,0
Kaynak: www.usitc.org
Çin-ABD ticari göstergeleri incelendiğinde, ABD’nin Çin ile ihracatının
ABD’nin diğer ülkeler ile olan ihracatında daha hızlı büyüdüğü ortaya
çıkmaktadır. Buna göre, ABD’nin Çin ile ihracatı 2000’den 2005’e kadar yüzde
157 büyürken; Kanada ile ihracatı yüzde 19,8 büyümüştür. Yine, 2004’te Çin,
72
Almanya ve İngiltere’nin yerini alarak ABD malları için dördüncü büyük pazar
haline gelmiştir. Buna göre, ABD, Çin’e yaptığı ithalat değeri 41,8 milyar doları
bulurken, İngiltere ile gerçekleştirdiği ithalat değeri 38,6 milyar dolarda
kalmaktadır (Lum ve diğerleri, 2007:12).
Tablo 25. ABD’nin Çin’e İhracatı (1997-2005, Milyon $)
Kategori
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
741
1,013
1,38
1,747
2,109
2,657
3,722
4,631
5,17
Ulaşım Ekipmanları 2,127
3,604
2,325
1,695
2,471
3,443
2,495
2,025
4,479
Metal
180
195
285
618
919
956
1,525
2,198
3,482
419
288
354
1,02
1,014
890
2,832
2,332
2,256
Endüstri Makineleri 766
674
685
838
1,08
1,145
1,404
1,912
2,067
Ofis makineleri
343
878
842
1,498
1,602
1,193
1,274
1,396
1,835
Plastik
340
320
394
545
628
740
931
1,342
1,793
Bilimsel Aletler
429
527
538
583
886
931
1,167
1,568
1,71
Tekstil
682
199
98
154
160
278
909
1,638
1,657
Organik kimya
208
212
302
473
373
554
1,054
1,542
1,457
770
538
481
758
819
1,124
1,218
1,744
1,325
malzemeleri
644
655
573
817
1,204
1,11
978
1,104
1,299
Güç ekipmanları
603
542
505
312
507
462
640
965
1,042
Kağıt hamuru
148
156
193
276
330
414
600
753
992
Yol araçları
348
140
192
185
223
272
506
624
903
olmayan metaller
172
120
140
289
144
161
315
333
872
Üretim gereçleri
297
247
242
384
440
509
515
647
750
Deri malzemeler
112
126
96
237
402
397
457
521
629
Kimya materyalleri
124
143
177
247
285
312
403
582
604
Metal makineleri
173
190
162
211
265
367
304
618
547
Elektrik
Malzemeleri
Yağ tohumları ve
Meyve
Özel
Endüstri
Makineleri
Telekom
ve
ses
İçindedemir
Kaynak: www.usitc.org
73
Tablo 25’te, ABD’nin Çin’e ihraç ettiği malların 1997 yılından 2005’e yılına
anlamlı bir artış gösterdiği görülmektedir. Özellikle, tekstil ve metal sektörlerindeki
büyüme göze çarpmaktadır.
3.5. Çin ve AB İlişkileri
1972-1989 arası Avrupa ülkeleri ile Çin arasındaki ilişkiler, özellikle ticaret
alanında, hızla gelişmiş; bu durum iki tarafı, siyasi alanda da son derece
yakınlaştırmıştır. Ancak 1989’da Çin’de yaşanan Tiananmen Meydanı katliamı, Çin’in
bütün Batı dünyasıyla olan ilişkilerini gerginleştirmiş, bu kapsamda Avrupa ülkeleri de,
Çin’le ilişkilerini bir süreliğine dondurmuştur. 1989’da Çin’in Tiananmen meydanında
çok sayıda demokrasi yanlısı öğrenciyi öldürmesinden bu yana, ABD ve Avrupa Birliği
(AB), Çin’e silah ambargosu uygulamaktadır.
Çin’deki insan hakları ihlallerini gerekçe olarak gösteren ABD ve AB,
Çin’e karsı silah ambargosu uygulamaya başlamıştır. Fakat aradaki güçlü ticari
bağlar sebebiyle Çin’in, Avrupa ülkeleriyle olan ekonomik ve diplomatik
ilişkileri, kısa sürede normale dönmüştür. Hatta 1990’ların ortalarında Avrupa
ülkelerinin, Tayvan’a silah satısını durdurmasıyla daha da ileri bir seviyeye
çıkmıştır. Bu dönemden itibaren de, iki taraf arasında devlet ve hükümet
başkanları seviyesindeki ziyaret trafiği, ilişki seviyesinin önemli bir göstergesi
olmuştur (TUSAM, 2005) .
Çin ile AB arasında hızla gelişen ilişkiler her alanda kendini göstermektedir.
2003 yılında yapılan “Altıncı AB-Çin Zirvesi”nde taraflar, AB’nin çerçeve
anlaşmalarından
en
önemlisi
kabul
edilen
“Stratejik
Ortaklık
Anlaşması”nı
imzalamışlardır. İki taraf arasında yoğunlaşan ilişkilerin önemli bir göstergesi de ticaret
alanındaki gelişmelerdir. 2003 yılında 125 milyar Dolar olan karşılıklı ticaret hacmi,
2004 yılında 180 milyar Dolar seviyesine ulaşmıştır.
Böylece AB, Japonya’yı geride bırakarak, Çin’in en büyük ticaret ortağı
haline gelmiştir. Çin ise, AB’nin, ABD’den sonraki en büyük ticaret ortağıdır.
AB’nin en büyük ticaret ortağı olan Çin ile ticaret hacmi geçen yıl 170 milyar
doları aşmıştır. (2003’e kıyasla yüzde 30’dan fazla artış) AB yabancı yatırım
74
bakımından Çin’de dördüncü sıradadır. Toplam yabancı yatırımlar içinde payı 30
milyar dolar civarındadır. AB bu sayede, ABD (96,3 milyar dolar) ve Japonya’yı
(86,5 milyar dolar) geride bırakmıştır. Çin- Fransa ticaret hacmi 2003’te ilk defa
13,39 milyar dolar gibi yüksek bir rakam olmuş önceki yıla göre yüzde 60,9 artış
göstermiştir (Külebi, 2008: 12-13).
Fransa bugün Almanya, İngiltere ve Hollanda’dan sonra AB içinde Çin’in
dördüncü ticaret ortağı haline gelmiştir. Çin-Almanya 2005 ticaret hacmi 61,88 milyar
dolara, Ocak- Ekim 2006 rakamlarına göre ise ikili ticaret hacmi 43,64 milyar dolara
yükselmiştir.
Çin pazarını kazanmak için birbirleriyle yarışan Avrupa ülkelerinin
rekabetini çıkarları doğrultusunda kullanmayı iyi bilen Pekin Yönetimi, ABD’ye
karsı denge oluşturabilmek için AB ile olan ilişkilerini geliştirmektedir. Çin
Devlet Başkanı Hu Jintao, 8-15 Kasım 2005 tarihlerinde yaptığı üçüncü AB
ülkeleri
ziyaretinde
İngiltere,
Almanya
ve
İspanya’ya
resmi
ziyaret
gerçekleştirmiştir. Burada Çin’in en çok ilgilendiği konu silah ambargosu olurken,
Çin ile güç AB ülkesi liderinin gündemini ikili ticaret, iklim değişimi, uluslararası
güvenlik, göç ve yoksulluğun giderilmesi konuları oluşturmuştur (Ekrem,
2005:86).
Çin’in AB politikaları karşılıklı güveni artırmak, ortak noktalarda
yoğunlaşmak ve farklı noktaları daha sonraki döneme bırakmak, siyasi ilişkiyi
geliştirmek ve dünyanın barış ve istikrarını korumak; karşılıklı çıkarları korumak,
eşit koşullarda müzakere yapmak, ekonomi ticaret ilişkisini derinleştirmek;
karşılıklı tecrübeleri paylaşmak ve refaha kavuşmak, birbirlerinin eksikliklerini
tamamlamak ve kültürel ilişkileri geliştirmek; ve BM’nin fonksiyonunu artırmak,
uluslararası terörizme karşı savaşmak, yoksulluk ile mücadele etmek; çevreyi
korumak ilkeleri üzerine kurulmuştur (Külebi, 2008: 13).
AB bu belirli planlar üzerinden hareket etmektedir. ABD’yi dengelemek ve Çin
pazarından önemli ölçüde pay elde etmek istemektedir. Ek olarak Çin’i dünya
ekonomisi ile entegre etmek istemektedir ki, bu ilişkilerin en önemli noktasıdır.
Entegrasyonun sağlanması Çin kaynaklı riskin kontrol edilebilmesi anlamını
75
taşımaktadır. Dünya ile entegre olmamış bir Çin, AB ve dünya ekonomisini sarsacak
ölçüde büyük etki yapacaktır.
Tablo 26’de, 2005 yılında, AB-Çin ticaretinin değerinin 215 milyar doları bulduğu
görülmektedir. Her ne kadar Çin ile siyasi anlamda problemler yaşansa da Çin AB için
önemli bir ticari partner olarak küresel piyasada ilerleyişine devam etmektedir.
Tablo 26. AB-Çin Ticaret Dengesi
AB’nin Çin ile Ticaret Dengesi
Yıllar
Çin’in AB ile Ticaret Dengesi
Çin
Çin
Ticaret
AB ihracatı
AB ithalatı
Ticaret Dengesi
ihracatı
ithalatı
Dengesi
1984
2,929
2,639
290
2,232
3,323
-1,091
1985
5,484
2,971
2,513
2,283
6,157
-3,874
1986
6,403
4,106
2,297
4,017
7,757
-3,74
1987
6,43
5,945
485
3,916
7,274
-3,358
1988
6,772
7,719
-947
4,746
8,176
-3,43
1989
7,36
9,877
-2,517
5,114
9,785
-4,671
1990
7,373
13,289
-5,916
6,275
9,147
-2,872
1991
7,719
18,16
-10,441
7,127
9,297
-2,17
1992
9,604
20,995
-11,391
8,004
10,863
-2,859
1993
14,301
23,73
-9,429
12,258
15,739
-3,481
1994
16,246
27,644
-11,398
15,418
18,604
-3,186
1995
19,327
32,333
-13,006
19,258
21,313
-2,055
1996
18,387
35,44
-17,053
19,868
19,883
-15
1997
18,054
42,172
-24,118
23,865
19,205
4,66
1998
19,298
47,005
-27,707
28,148
20,715
7,433
1999
20,326
52,573
-32,247
30,207
25,463
4,744
2000
23,063
64,022
-40,958
38,193
30,845
7,348
2001
26,62
67,634
-41,025
40,904
35,723
5,181
2002
32,208
77,495
-45,227
48,184
38,552
9,632
2003
44,217
108,562
-64,345
72,457
53,112
19,345
2004
57,773
147,111
-89,338
99,843
68,011
31,832
2005
61,894
183,734
-121,84
134,872
71,694
63,178
Kaynak: IMF. Direction of Trade Statistics Yearbook and Direction of Trade Statistics
Quarterly; Global Trade Atlas; PRC. General Administration of Customs.
76
AB’nin Çin ile gerçekleştirdiği ticaretin ürün bazında değerlendirilmesi söz
konusu olduğunda, Çin’den yapılan ithalatta ofis/telekom ekipmanları ile tekstil ve
giyim ön plana çıkarken Çin’e yapılan ihracatta güç/elektriksiz aletler ile ulaştırma
ekipmanları göze çarpmaktadır.
Tablo 27. AB’nin Ürün bazında Çin’den Yaptığı İthalat (2007)
Ürün grupları
Milyon Avro
Toplam
AB Toplam ithalatındaki Payı
231.516
Tarım ürünleri
%
16,24 100
3.754
4,01
1,6
Enerji
673
0,2
0,3
Tarım-dışı hammadde
117
0,03
0,1
Ofis/telekom ekipmanları
30.028
53,91
13
Güç/elektriksiz aletler
12.060
15,16
5,2
Ulaştırma ekipmanları
4.351
4,9
1,9
Kimyevi maddeler
6.934
6,12
3
Tekstil ve giyim
28.298
Demir ve çelik
35,8 12,2
8.310
20,39
3,6
Kaynak:www.trade.ec.europa.eu
AB-Çin ticaret dengesinin ürün bazında değerlendirilmesi sonucunda AB ofis ve
telekom ekipmanları ithalatının en yüksek ticaret açığına sebep olduğu görülmektedir.
Ticaret açığında ikinci kalemi ise tekstil ve giyim ürünleri yer almaktadır.
Tablo 28. AB’nin Ürün Bazında Çin’e Yaptığı İhracat (2007)
Ürün grupları
Milyon Avro AB Toplam ihracatındaki Payı %
Toplam
71.757
5,79
100
Tarım ürünleri
1.902
2,62
2,7
Enerji
101
0,16
0,1
Tarım-dışı hammadde
1.288
0,17
1,8
Ofis/telekom ekipmanları
1.174
5,08
1,6
Güç/elektriksiz aletler
16.631
8,93
23,2
Ulaştırma ekipmanları
10.986
6,64
15,3
77
Tablo 28.’in Devamı
Kimyevi maddeler
6.923
3,66
9,6
Tekstil ve giyim
864
2,56
1,2
Demir ve çelik
2.287
6,59
3,2
Kaynak: www.trade.ec.europa.eu
3.6.Türkiye ve Çin Ekonomik İlişkileri
Türkiye ile Çin arasındaki ticari etkileşimin tarihi ipek yoluna kadar uzanmaktadır.
Bununla birlikte günümüz koşulları açısından yapılacak değerlendirmelerde iki ülke
arasındaki diplomatik ilişkilerin kurulduğu 1971 yılından bu tarafa geçen dönemin
kısaca ele alınması uygun olacaktır.
1970’li yıllarda Türkiye’de özel ve kamu sektörünün beraber yer aldığı karma
ekonomi modeli benimsenirken, Çin’de özel sektörün bulunmadığı sosyalist ekonomik
model uygulanmıştır. Bu dönemde iki ülkede uygulanan ekonomik modellerin ortak
özellikleri dışa kapalı, ithal ikameci olması ve kamu teşebbüslerinin ekonomideki
hâkimiyetidir.
Türkiye ile Çin arasındaki ticari ilişkiler, 16 Temmuz 1974 tarihinde
Pekin’de imzalanan ticaret anlaşması çerçevesinde yürütülmektedir. Söz konusu
anlaşmanın 6. maddesi uyarınca, her yıl toplanması öngörülen Türkiye-Çin Karma
Ticaret Komitesi, 1978 ve 1981 yıllarında olmak üzere iki kez toplanmıştır. Adı
geçen Komite, 19Aralık 1981 tarihinde Pekin’de imzalanan “Ekonomik, Sanayi
ve Teknik İşbirliği Anlaşması” çerçevesinde kurulan Karma Ekonomik Komite ile
birleştirilmiş ve Türkiye-Çin Karma Ekonomik ve Ticari Komitesi adını almıştır (
www.tisk.org.tr).
Bu dönemde iki ülke arasında önemli bir ekonomik ve ticari işbirliği ortamı
oluşmamıştır. Çin 1978 yılının sonunda, Türkiye ise 1980 yılının başında aldıkları
radikal değişim kararları ile 1980’li yıllara, ekonomide dışa açılma politikalarını prensip
olarak kabul ederek girmişlerdir. Ancak her iki ülkede de önceki döneme kıyasla önemli
değişiklikler olmasına karşın, 1980’lerde korumacılık sürmüş, dışa açılım sınırlı kalmış,
Çin’deki reformlar Türkiye’ye oranla daha yavaş ve kısıtlı yapılmıştır. Bu dönemi her
78
iki ülke için de açılımın alt yapısının hazırlandığı bir dönem olarak nitelemek isabetli
olacaktır.
1990’lı yıllarda, Türkiye’nin DTÖ ve Avrupa Birliği ile arasındaki anlaşmalardan
doğan yükümlülüklerini yerine getirmesiyle dışa açılım süreci hızlanmış, dış rekabet,
sektörler üzerinde etkili olmaya başlamıştır. Aynı şeklide Çin’de başlatılmış olan
reformlar anayasada yapılan değişiklikler ile hızlandırılmış ve Çin, dış ekonomik
ilişkiler ve ticaret açısından önemli gelişmeler kaydetmiştir.
Bu çerçevede iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler de gelişmiş, ticaret
hacminde artış olmuş, birçok ticari temas ve anlaşma yapılmıştır. Diğer yandan bu
dönemde, korumacılık ve özelleştirme açısından Çin, Türkiye’ye oranla daha yavaş
adımlar atmıştır.
Bu durumun doğal bir sonucu olarak Çin pazarına giriş koşulları, Türkiye pazarına
giriş koşullarına göre daha zor kalmış ve başta iş gücü olmak üzere üretim faktörlerinde
Çin’in sahip olduğu avantaj da etkili olunca ticaret dengesi ülkemiz aleyhine
bozulmuştur. Bu durum bazı yıllarda ülkemizden Çin’e yapılan demir çelik ihracatının
artışına bağlı olarak ülkemiz lehine dönse de, genel olarak Çin lehine bir ticaret
fazlasına neden olmuştur.
Türkiye ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerde
son dönemlerde gündeme gelen başlıca konular, Çin’in giderek büyüyen ihracat
potansiyeli sayesinde başta tekstil olmak üzere belirli sektörlerde dünyanın birçok
ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de iç pazarı tehdit etmesi ve Türkiye’nin dış
ticaret açığının büyümesi olmuştur. Bununla birlikte, iki ülke arasında karşılıklı
doğrudan yatırımlar da kısıtlı seviyelerde kalmışsa da son dönemlerde bu alanda
bir hareketlenme gözlenmektedir. Çin, sadece iç pazarları ve yerel sanayileri
“tehdit” eden bir unsur olarak değil, başta ucuz işgücü maliyeti olmak üzere
sunduğu avantajlarla yatırımcılar için önemli imkanlar sunan bir “fırsat” olarak
görülmeye başlanmışsa da Türkiye’nin Çin’le olan ticari ve ekonomik ilişkileri
henüz mevcut potansiyeli yansıtmaktan uzaktır. (DTM,2007: 56)
79
Grafik 4.Türkiye’ nin Çin Halk Cumhuriyeti ile İhracat-İthalatı (1.000.000 $)
Kaynak: ( http://www.igeme.gov.tr ).
Çin Halk Cumhuriyeti ile Türkiye arasında ki ticari ilişkiler incelendiğinde ihracat
ithalat rakamlarının 2000 yılından sonra sürekli yükselme eğilimindedir. Grafik 4’te de
görüldüğü gibi Türkiye’nin Çin’e olan ihracatı 2000 yılında 96 milyon $ iken 2004’te
392 milyon $ ve 2008 ‘de ise 1.450 Milyon $ yükseldiği görülmektedir. İthalatı ise
2000 yılında 1.345 milyon $ iken 2004’te 4.476 milyon $ ve 2008 ‘de ise 15.643 milyon
değiştiği görülmektedir.
İki ülke arasında gerçekleşen ticarete ilişkin rakamlar incelendiğinde Türkiye’nin
ÇHC’den 2008 yılında yaptığı ithalat bir önceki seneye göre artığı ve ÇHC ‘nin ;
ülkemizin en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında da 3. Sırada, ihracat yaptığı ülkeler
arasında da 23. sırada olduğu görülmektedir ( www.igeme.gov.tr).
İş gücü ve hammadde gibi faktör fiyatlarının ÇHC’de Türkiye’ye oranla düşük
olması ÇHC para biriminin değerinin ABD dolarına sabitlenerek düşük tutulmasının
mevcut ticaret açığını önemli nedenlerinden biri olduğu düşünülmektedir.
80
Bununla beraber ülkemizin dünya pazarlarında kalite ve maliyet avantajına
sahip olduğu ürünlerde dahi ÇHC pazarına girerken yaşadığı zorlukların da iki
ülke arasındaki ticaret açığında etkili olduğu görülmektedir (Özsoylu,2006:101).
Aşağıdaki grafik incelendiğinde ÇHC’nin ülkemizle olan ticaret açığı 2000 yılında
1.249 milyon $ iken 2004 yılında bu rakamın 4.084 milyon $ olduğu ve 2008 yılında
ise 14.193 milyon $ olarak ülkemiz aleyhine hızla büyüdüğü görülmektedir.
16.000
14.000
12.000
10.000
8.000
6.000
4.000
2.000
0
14.193
8.976
12.185
6.336
1.249
2000
4.084
726
2001
1.100
2002
2.106
2003
2004
Açık
2005
2006
2007
2008
Grafik 5. Çin Halk Cumhuriyeti (Ticaret Açığı Milyon $)
Kaynak: http://www.igeme.gov.tr.
2008 yılında Türkiye’nin Çin’e ihraç ettiği malların toplamı 1,45 Milyar $ dır. Bu
ürünlerin yüzdesel olarak dağılımı aşağıdaki grafikte gösterilmiştir. Kimyasal ürünler
159,5 Milyon $ , tarımsal ürünler 58 milyon $, makineler ve ulaşım araçları 130,5
milyon $, maden cevherleri ve döküntüleri 957 milyon $ ve diğer ürünler 145 milyon $
dır.
2006 yılında ise bu rakamlar ayrıntılı olarak bazı ürünlerde tuz, kükürt,
toprak, taş, alçı ve çimento 187.8 milyon $ metal cevherleri, cüruf ve kül 117.0
milyon $, inorganik kimyasallar 87.2 milyon $, bakır ve bakırdan eşya 48.5
milyon $, taşıt araçları (demiryolu hariç) 45.5 milyon $, diğer makineler-güç
üretim ekipmanları 34.1 milyon $, sentetik ve suni devamsız lifler 28.5 milyon $,
boyacılıkta kullanılan malzemeler , boya ve sakızlar 12. 8 milyon $, organik
kimyasallar 11.9 milyon $, pamuk 10. 5 milyon $ dır (DTM,2007: 56).
81
Grafik 6. Türkiye’nin ÇHC’ye İhracat Ettiği Ürünler (%)(2008)
Kaynak: ( http://www.igeme.gov.tr ).
Çin ile Türkiye arasındaki en önemli gelişme ithalatta yaşanmıştır. Bu rakamlar
aslında Türkiye için kaygı verici boyutlara ulaşmıştır.
2008 yılında Türkiye’nin Çin’den ithal ettiği malların toplamı 15,6 Milyar $ dır.
Bu ürünlerin yüzdesel olarak dağılımı aşağıdaki grafikte gösterilmiştir. Kimyasal
ürünler 938,8 milyon $ , tekstil ve konfeksiyon ürünleri 1.720 milyon $, makineler ve
ulaşım araçları 7.508,6 milyon $, diğer tüketim ürünleri 2346,4 milyon $, diğer ürünler
1.877,1 milyon $ ve diğer yarı mamüller 1.251,4 milyon $ dır.
2006 yılında ise bu rakamlar ayrıntılı olarak bazı ürünler için diğer
makineler-güç üretim ekipmanları 2.283 milyon $ elektrikli makine ve ekipmanlar
1.974,3 milyon $, plastik ve plastikten eşya 353 milyon $, ayakkabılar, getrler,
tozluklar vb. eşya 291,5 milyon $, taşıt araçları (demiryolu hariç) 393,5 milyon $,
dokumaya elverişli suni ve sentetik lifler 205,6
milyon $, optik ve tıbbi
ekipmanlar 193,8 milyon $, deri eşya, saraciye eşyası 266 milyon $, oyuncaklar
ve oyunlar 235,9 milyon $, mobilya 218,5 milyon $ dır. (DTM,2007: 56)
82
Grafik 7. Türkiye’nin ÇHC’den İthal Ettiği Ürünler (%)(2008)
Kaynak: ( http://www.igeme.gov.tr ).
Türkiye’nin Çin;den yaptığı ithalat da Kasım 2008 ‘de % 18, Aralık 2008 de % 25
ve Ocak 2009’da %36 azaldı. Çin’den yapılan ithalat 2009 Ocak ayında 850 milyon
dolara inerek, bir önceki yılın 1,3 milyar dolarlık ortalamasının çok altında
kalmıştır. 2008 yılında Türkiye’nin Çin’den yaptığı ithalat 15,6 milyar dolar iken , bu
ülkeye yaptığı ihracat ise 1,5 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiştir (www.
dragonomi.com).
İki ülke arasında karşılıklı doğrudan yatırımlar kısıtlı seviyededir. Çin’e komşu
olan Orta Asya bölgesinde çeşitli sektörlerde büyük yatırım projelerine imza atmış ve
bu bölge ile birlikte Rusya, Ukrayna ve Kafkaslar’ı da içine alan Avrasya coğrafyasında
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından bu yana toplam 7 milyar $’lık yatırım yapmış olan
Türk iş çevreleri, henüz Çin pazarının sunduğu imkanlardan yararlanamamıştır. Türk
firmalarının Çin’de plastik, inşaat, gıda ve tekstil alanında az sayıda girişimi
bulunmaktadır ve bu yatırımların toplam değeri 25 milyon $ civarındadır. Bununla
birlikte, elektronik, gıda ve tekstil sektörlerinde de pek çok Türk firması üretimlerinin
bir bölümünü Çin’de gerçekleştirmektedir. Ayrıca, T.C. Pekin Büyükelçiliği kayıtlarına
göre, ülkede 26 Türk firmasının ofisi veya temsilciliği bulunmaktadır. Çin’de faal olan
başlıca Türk firmaları aşağıda yer almaktadır.
Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan bir
açıklamada, ABD’ye yönelik tekstil ihracatında 21 kategoride uygulanan kotaların ve
AB’ne 8 kategoride uygulanan lisansların 1 Ocak 2009 tarihi itibariyle kaldırıldığı
83
belirtilmektedir. Çin tekstil üreticileri ve ihracatçı firmaları açısından son derece olumlu
bir gelişme olarak görülen bu durumun, küresel kriz nedeniyle tekstil ve hazır-giyim
piyasasındaki daralan talep dikkate alındığında, ilk aşamada sektör üzerinde beklenen
etkiyi yapmayacağı değerlendirilmektedir.
Bazı firmaların ihracatının 2008 yılında %50’ye yakın azalma gösterdiği ve
firmalar tarafından kotaların tamamen kullanılamadığı, özellikle geçen yıl son
çeyreğinde yaşanan siparişlerdeki azalmanın 2009 yılına ait beklentileri olumsuz
etkilediği, bununla birlikte, sektörün altyapısı ile üretim ve ihraç imkanları dikkate
alındığında, 2009 yılının ikinci yarısından itibaren belirli bir gelişme beklenmektedir.
2008 yılı sonu itibariyle, Çin’in tekstil ihracatı 185,17 milyar $ olarak
gerçekleşmiştir. Bu rakam, bir önceki yıla göre %8,2 oranında bir artışı ifade etmekle
birlikte, 2007 yılındaki performansından 10,7 puanlık bir gerileme anlamına
gelmektedir.
Bu gerilemenin temel nedenleri olarak, işçilik ücretlerindeki artışlar,
RMB’nin değer kazanması ve dış talepteki gerileme gösterilmektedir.
Çin hükümeti yeni kredi paketi ile sektörün altyapısının sağlamlaştırılmasını,
inovasyonu ve teknolojilerin geliştirilmesini ayrıca, yeni markalar yaratılmasını
hedeflemektedir. ( www.musavirlikler.gov.tr).
Türkiye de tekstil ve konfeksiyonda Çin ürünlerine karşı 44 kategoride koruma
önlemi almıştır. 1 Ocak 2008 itibariyle Türkiye ve AB ülkeleri Çin'e karşı tüm kotaları
kaldırmıştır. 1 Ocak'tan itibaren Çin malları, hem Türkiye'ye hem de Türkiye'nin en
büyük pazarı olan AB ülkelerine serbestçe girebilecek olması
önemli sorunlarda
beraberinde getirmektedir. Öyle ki Emerging Textiles’te yer alan raporlar, 2007’nin ilk
beş aylık döneminde AB’nin Çin’den yaptığı örme konfeksiyon ürünleri ithalatının
miktar bazında yüzde 37, dokuma konfeksiyon ithalatının ise yüzde 35 düzeyinde artış
gösterdiğini ortaya koyuyor. Çin’e yönelik kota kısıtlamalarının kalkmasıyla birlikte,
artış oranlarının daha da yükseleceği tahmin edilmektedir.
AB’nin Çin’e uyguladığı tekstil kotalarını kaldırması yılda ortalama 16 milyar
dolarlık hazır giyim ihracatının yaklaşık 12 milyar dolarlık kısmını AB ülkelerine
gerçekleştiren Türk hazır giyim ihracat sektörünü etkilemektedir. Yıllardan beri Çin’in
84
yarattığı rekabet ile savaşan ve bu yolda çeşitli taktikler geliştiren sektörün, kotaların
kalkmasının ardından Çin’in yaratacağı yoğun rekabet ortamından olumsuz etkilendiği
görülmektedir.
Çin ile ticaret ve yatırım ilişkisinin mutlaka Türkiye’ye yönelik olması
düşünülmemelidir. Üçüncü ülkeleri hedef alan iş ve yatırım bağlantıları ve Türkiye’nin
uluslararası nitelik kazanmış firmaları tarafından yürütülebileceği ve bu firmalar
tarafından Çin malları; Orta Doğu, Balkan, AB ve Kafkas ülkelerine pazarlanabileceği
unutulmamalıdır.
İki ülkenin birbirini tamamlayıcı özelliklerini ön plana çıkartıp, ortak yatırımlar
yoluyla rekabeti iş birliğine dönüştürmek her iki ülkenin de yararınadır. Bu yapılamaz
ise ticaret rakamlarındaki istikrarsızlık ve Türkiye aleyhine gelişim devam edecektir.
Ayrıca dış ticarette oluşan açıktan dolayı Türkiye, Çin ile yapacağı
ticarette AB’nin bu ülkeye karşı izlediği iktisadi siyaseti iyi analiz etmelidir.
Türkiye – Çin siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerindeki gelişim hep Türkiye
aleyhine gelişmiştir. Bu durum Türkiye’nin Çin’e değil, Çin’in Türkiye’ye
ihtiyacı olduğunu göstermektedir (Öğütçü, 1999, 180-181).
3.6.1. Çin’de Faaliyet Gösteren Türk Menşeli Firmalar
Çimtaş: Mühendislik, teknolojik, çelik imalat ve elektromekanik montaj alanlarında
faaliyet gösteren bir firmadır.
Demirdöküm: Koç Holding bünyesindeki Demirdöküm firması, radyatör,üretiminde
dilimli radyatörlerin yerini panel radyatörlerin almasıyla atıl durumda kalan üretim
makinelerini dilimli radyatörle benzer bir üretim süreci olan yağlı radyatör üretimine
yönlendirmiştir.
Fabeks Dış Ticaret: Kaşmir kumaşının anavatanı sayılan Çin’in İç Moğolistan
bölgesinde “Silk&Cashmere” markasıyla ipek ve kaşmir üretimi yapmaktadır.
Akman Holding: Akman Holding bünyesindeki Meyve Suyu ve Gıda Sanayi olarak
faaliyette bulunmaktadır.
Atasay Kuyumculuk, Goldaş: Kuyumculuk sektöründe faaliyet göstermektedir.
Ünsa Ambalaj: Kimya, ilaç, gıda ve maden sektörünün kullandığı polipropilen
85
büyük çuval (FIBC) üretimindebulunmaktadır.
Şişecam: Firma, 1988 yılında Hong Kong'da satış yaparak girdiği Çin pazarında 2003
yılında Şangay Serbest Bölgesi'nde “Sisecam Shanghai Trading Company” adı altında
yatırım yapmıştır.
Tema: TEBA Şirketler Grubu-Teba Ev Aletleri'nin dış ticaret firması olan Tema,
Çin'deki ofisi aracığıyla ve Teba markasıyla ev eşyaları pazarında yer almakta ve Çin'e
özel üretilen fırınların yanı sıra, ısıtma-soğutma ve klima cihazlarının satış, pazarlama
ve servis hizmetlerini de yapmaktadır.
Hipokrat Tıbbi Malzemeler: Tıbbi Malzemeler İmalat ve Pazarlama sektöründe
Mozaik Tekstil,Zorlu Tekstil : Tekstil sektöründe faaliyette bulunmaktadır.
Garanti Bankası: Bankacılık sektöründe gelişmeleri incelemek, hukuki altyapıyı
tanımak amacı ile Çin’de bulunmaktadır.
İş Bankası : Bankacılık sektöründe faaliyette bulunmaktadır.
Sabancı Holding ve bu firmaların yanısıra, Anadolu Grubu’nun bira, Vestel’in
elektronik eşya, Aksa akrilik’in kimyasal ürünler, Kibar Holding’in demir çelik ve
Yesim
Tekstil’in
tekstil
bulunmaktadır.(DEİK,l 2007)
ürünleri
ve
konfeksiyon
alanında
yatırım
planları
86
SONUÇ
Çin’in 1978 yılından itibaren benimsediği sosyalist piyasa ekonomisi adını verdiği
sosyalizmden vazgeçmeden piyasa ekonomisi uygulama çalışmaları neticesinde
kapılarını dünyaya açmıştır. Çin küreselleşme sürecinde son yıllarda daha fazla içe
kapanık bir ekonomik sistemden vazgeçmek zorunda kalmıştır. Fakat birden sosyalizm
bırakılamamış yapılan çeşitli reformlarla Çin, küreselleşme sürecinde ekonomik olarak
diğer ülkelere entegrasyonunu sağlamaya çalışırken, sosyal olarak da halkın gelişimini
sağlamaya çalışmıştır.
Çin’in küresel ekonomi pazarına girmesi DTÖ’ ye yaptığı üyelik başvurusuyla
gelişme göstermiş ve 2001 yılında DTÖ üyeliği ile politikalarında değişiklikler ve
tavizler vermek durumunda kalmıştır. Önceleri yabancı yatırımlara kısıtlı şekilde olanak
sağlayan Çin, artık bu kısıtlamaları en asgariye indirmiştir.
Bu süreçle beraber Çin’e yapılan yabancı sermaye yatırımları her geçen gün
artarak devam etmektedir. Çin ekonomisi gözle görülen bir büyüme yakalamış ve
dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi haline gelmiştir. Ancak bu hızlı büyüme
beraberinde birtakım sorunları da getirmiştir.
Çin dünyanın en kalabalık ülkesidir. Öyle ki Çin ekonomisi dünyanın en hızlı
büyüyen ekonomisi olduğu halde Çin’de büyük bir nüfus 1970’li yılların sonuna kadar
açlık ve yoksulluk içerisindedir. Fakat son ekonomik gelişim ve küreselleşme süreci
Çin halkına olumlu
yansımaya başlamış ve 21.yüzyılda ekonomik bir güç haline
gelmiştir.
Çin’in ekonomik anlamda büyümesi ülkeye gelen yabancı yatırımların hızla
artmasına neden olmuş, ancak yapılan yabancı yatırımlar Çin’in kıyı kentlerinde
yoğunlaştığından Çin’in kentleri arasında büyük gelişme farkları ortaya çıkmıştır. Diğer
bir sorun ise yabancı yatırımcıların kazandıklarını kendi ülkelerine götürmeleri Çin’in
ticaret dengesini bozmakta olup, yabancılar Çin’deki ucuz işgücünü kendi lehlerine
kullanmaktadırlar. Çok cüzi rakamlara çalıştırılan Çin’deki işçilerin sigorta durumları
87
da tam olarak yasal netliğe kavuşturulmamış olup, sağlıksız şartlarda çalışmalarını
sürdürmektedirler.
Asya - Pasifik bölgesinde bir eksen ülke niteliği gösteren coğrafî konumu, geniş
pazar olanakları, nükleer güce dayalı askeri kuvveti, hızla işleyen iktisadi kalkınma
çekiciliği ve her şeyden önemlisi ABD’nin “tek kutuplu dünya” yaklaşımına, “çok
kutuplu dünya” teziyle karşı duruşuyla Çin; sahip olduğu bölgesel üstünlüğü küresel
iddialar ile birleştirmeye çalışmaktadır.
Homojen nüfusu, devamlı gelişmekte olan ekonomisi ve değiştiğinde dünyadaki
bütün kıtaları pozitif ya da negatif etkileyecek rejimi ile Çin, 2000’li yıllarda bir dünya
devi olacak potansiyele erişebilecektir.
Bu devasa nüfusu hem ekonomik büyümenin kaynağı, hem de büyük bir meydan
okumanın göstergesi olarak kullanıp dünya dengelerini değiştirmesi şaşırtıcı
olmayacaktır. Ekonomik ve askeri anlamda gelişmiş ülkelerin gerisinde kalmasına
rağmen Çin, uluslararası anlamda kendi kapasitesinin üstünde bir rol oynamaya
başlamıştır. Bundaki temel nedenler BM Güvenlik Konseyi üyesi olması, hızlı büyüyen
ekonomisi, pazar yaratan büyük nüfusu ve jeopolitik konumudur. Uluslararası anlamda
daha etkin olmaya başlayan Çin’in gösterdiği gelişim, önümüzdeki dönemde ABD’nin
küresel anlamda tek rakibi olarak karşımıza çıkmasına neden olarak gösterilse de
günümüzde ABD’ye rakip olabilecek bir küresel gücün yükselmesi konusu hala
belirsizliğini korumaktadır.
ABD’nin izlediği politikalara olan tepkiler ve bu politikalardan en az seviyede
etkilenme isteği ülkeleri bölgesel anlamda daha da yakınlaştırmaktadır. Yakın vadede
ABD’nin liderliği yanında ABD’ye karşı blokların oluşacağı ve bu blokların temel
ülkelerinden birinin de hiç kuşkusuz Çin olacağı değerlendirilmektedir.
Buna göre, gelişmekte olan ülkelerin teknoloji ve sermayeyi ürettiği ve yeni
yatırımlar gerçekleştirerek gelişmiş bir ülke konumuna geçişlerin gerçekleştiği
görülmektedir. Bu durum hem ulusal hem de uluslar arası alanlarda tarihsel, kurumsal
ve ekonomik dönüşümler ortaya çıkarmaktadır. Buna göre, Çin’in ABD, AB ve Japonya
gibi dünyanın en gelişmiş ülkelerinin ticaret portföyüne yön verdiği, bunları
88
şekillendirdiği görülmektedir. Bu anlamda, Türkiye’nin de bu mücadele alanında yerini
aldığı ve Çin’in rekabet üstünlüğü yarattığı alanlarda pazarlık gücünü kuvvetlendirmesi
gereği ortaya çıkmaktadır.
Türkiye ile Çin arasındaki diplomatik ilişkiler 1970’li yıllarda kurulmaya
başlamıştır. İlk olarak; 1974 tarihinde Pekin’de imzalanan ticaret anlaşması, 1978-1981
Türkiye-Çin Karma Ticaret Komitesi, 1998 yılında yine Pekin’de yapılan Karma
Ekonomik Komite toplantıları olmasına karşın ticari ilişkiler istenilen seviyelere
ulaşamamıştır. Bu dönemi her iki ülke için de açılımın alt yapısının hazırlandığı bir
dönem olarak nitelemek isabetli olacaktır.
1990’lı yıllarda, Türkiye’nin DTÖ ve Avrupa Birliği ile arasındaki anlaşmalardan
doğan yükümlülüklerini yerine getirmesiyle dışa açılım süreci hızlanmış, dış rekabet,
sektörler üzerinde etkili olmaya başlamıştır. Aynı şeklide Çin’de başlatılmış olan
reformlar anayasada yapılan değişiklikler ile hızlandırılmış ve Çin, dış ekonomik
ilişkiler ve ticaret açısından önemli gelişmeler kaydetmiştir.
Bu çerçevede iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler de gelişmiş, ticaret
hacminde artış olmuş, birçok ticari temas ve anlaşma yapılmıştır. Diğer yandan bu
dönemde, korumacılık ve özelleştirme açısından Çin, Türkiye’ye oranla daha yavaş
adımlar atmıştır.
Bu durumun doğal bir sonucu olarak Çin pazarına giriş koşulları, Türkiye pazarına
giriş koşullarına göre daha zor kalmış ve başta iş gücü olmak üzere üretim faktörlerinde
Çin’in sahip olduğu avantaj da etkili olunca ticaret dengesi ülkemiz aleyhine
bozulmuştur. Bu durum bazı yıllarda ülkemizden Çin’e yapılan demir çelik ihracatının
artışına bağlı olarak ülkemiz lehine dönse de, genel olarak Çin lehine bir ticaret
fazlasına neden olmuştur.
Türkiye ve Çin arasındaki olası işbirliği imkanları şu şekilde arttırılabilir;
Çin, ekonomik gelişmesini uzun vadede sürdürülebilir kılmak ve bilimsel ve
teknolojik bir temele oturtmak amacıyla dünyada AR-GE projelerine en çok bütçe
ayıran ikinci ülkedir. Dolayısıyla Türk firmaları, bu teknoloji birikiminden yararlanmak
için girişimlerde bulunabilir.
89
Türkiye’nin Çin’e olan ihracatının miktar olarak artırılması ve ürün bazında
çeşitlendirilmesi amacıyla Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın 2005 yılında başlattığı “AsyaPasifik Stratejisi” çerçevesinde çalışmalar sürdürülmektedir. Çin’de inşaat malzemeleri,
otomotiv yan sanayi, demir-çelik ve diğer maden ve metal, kimyasallar, işlenmiş gıda
ürünleri, hazır giyim ve tekstil makineleri ile müteahhitlik sektörü, Türk firmalarının
ihracatı açısından potansiyel oluşturmaktadır.
Türkiye’nin
Çin
ile ilişkide hizmet
sektörünü
ön
plana çıkaramadığı
görülmektedir. Özellikle turizm sektörüne yönelik Türkiye işletme, pazarlama ve
uluslararası deneyimini harekete geçirebilir. İki ülke arasındaki turizm ve iş birliği
anlaşması daha da geliştirilebilir. Nitekim BM’ye bağlı Dünya Turizm Örgütü 2020
yılında Çin’in yurt dışına 1 milyon Çinli göndereceğini açıklamıştır.
Türk firmalarının kısa vadeli kar peşinde koşmasından çok Çin’in büyük
şehirlerinde yerleşik temsilcilikler açmaları, uzun vadeli pazar payını düşünmeleri, Çinli
ve Batılı firmalarla ortak yatırıma girmeleri teşvik edilmelidir.
Sonuç olarak 2000’li yıllarda sahneye çıkan yeni süper güç Çin ile işbirliği
yapmak hem Çin hem de dünya ülkeleri açısından yadsınamazdır. Çin her ülke
tarafından ekonomik ve siyasi olarak ciddi biçimde izlenmeli. Politika oluşturulması ve
uygulamasında dikkate alınmalıdır. Türkiye’de en hızlı şekilde bu sürecin içinde daha
çok yer almalı ve bu süreci hızlandıracak politik hamleler yaparak kendi yolunu
belirlemelidir.
90
KAYNAKÇA
Alleg, Henri (2003), Ejderin Yüzyılı, (Çev:R. Köymen), İstanbul:Belge Uluslar arası
Yayıncılık.
Arısoy Ebru, Bayar Güzin, Soranlar Burak (2004),”Asya’nın Devi: Çin Halk
Cumhuriyeti”, Başbakanlık Dış Ticaret Dergisi, Sayı:32.
Atik, A. Hakan, (2005), “Finansal Krizler Gölgesinde Yükselen Piyasa Ekonomileri”,
Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. Araştırma Müdürlüğü, Şubat Sayısı.
Atay, İ. (2008), "Çin' in Gelir Dağılımı Dengesizliği Sorunu", Stratejik Analiz, Nisan,
http://www.asam.org.tr/temp/temp669.pdf. ( 14 Şubat 2009)
Becker, Geoffrey (2008), ”Food and Agricultural Imports From China” Congressional
Research Service.
Caruso, Guy (2005), “Oil Imports to China by Source” , Centre for Strategic and
International Studies, Washington, DC.
Celil, A. Reşit (2001), “Çin’de Ekonomik Kalkınma Girişimleri ve Ekonomik
Reformlar”, Kök Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt III, Sayı
1.
Chung, Chin (1997), Division of Labor Across the Taiwan Strait:Macro Overview and
Analysis of the Electronic Industry, Chapter 6, Editör Barry Naughton.
Croll, Elisabeth, (2006), “Women and The New Peasant Household Economy in
China”,
ss.405-418,
http://www.bondy.ird.fr/pleins_textes/pleins_
textes_4/ colloques/17962.pdf, (17 Kasım 2008).
Çakmak, Aynagöz, Özge (2008), “Çin’nin Dünya Ekonomisi ile Bütünleşme Süreci ve
Türk Sanayisi Açısından Bir Değerlendirme”, Süleyman Demirel
Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt 13, Sayı 1
Çıplak, Murat (2001), Çin’de İnsan Hakları ve Ayrılıkçı Hareketle, Çin Gölgesinde
Uzakdoğu Asya, (Yay. Haz. Deniz Ülke Arıboğan), İstanbul: Bağlam
Yayınları,.
Dorian, James (2005), “Global Implıcatıons of Increasing Chineese energy Demand”,
Centre for Strategic and International Studies, Washington, DC.
DEIK,(2003),”Çin Halk Cumhuriyeti Ekonomisi ve Türkiye ile İlişkiler”, Dış Ekonomik
İlişkiler Kurulu, www.deik.org.tr, ( 10 Ocak 2009).
DEIK, (2005),Türk-Çin İş Konseyi, Haziran .
91
DEIK, (2007),Çin Halk Cumhuriyeti Ülke Bülteni, , Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu, 32,
www.deik.org.tr, ( 11 Aralık 2008 ).
DEIK ( 2005 ), Çin Ülke Bülteni, İstanbul.
DTM ( 2001),Çin Aylık Raporu, Aralık
DTM (2007) ,Çin Halk Cumhuriyeti Ülke Raporu, Eylül.
Ekrem, Nuraniye (2005), “Çin’e Yönelik Silah Ambargosunun Kaldırılması ve Uluslar
arası Dengeler”, Stratejik Analiz, Mart Sayı:59.
Giles, John, Albert Park, Juwei Zhang (2005), “What is China’s True Unemployment
Rate?”, China Economic Review (16/2).
Gökçe, Deniz ve Ercan,Metin (2005), “Çin, Türkiye ve Dünya”, Karizma -Üç Aylık
Düşünce Dergisi (23):39-50
Gökdemir, Levent ve Gül Mor (2006), “Dirijistik Çin Modeli ve Türkiye Çin Ekonomik
İlişkileri”, Finans-Politik&Ekonomik Yorumlar (504) :54–66.
Gökdemir, Levent ve Saray Mehmet Ozan (2005), “Çin Ekonomisinini Büyüme
Aşamaları” http:joy.yasar.edu.tr/makale/7.sayi/cin.pdf, (01.02.2009).
Gövdere, Bekir (1999), “Çin Doğrudan Yabancı Yatırımları Çekmede Neden
Başarılıdır:İşlem Maliyetleri Yaklaşımı”, DTM Dış Ticaret Dergisi,
Nisan.
Gülboy, Burak (2001), Çin’in Gölgesinde Uzak Doğu Asya, İstanbul: Bağlam
Yayıncılık.
IMF, (2007),”Direction of Trade Statistics Yearbook and Direction of Trade Statistics
Quarterly”, Global Trade Atlas; PRC. General Administration of
Customs.
Jimenez, Viviana (2005), “Wnterorld Economic Growth Fastest in Nearly Three
Decades”, Eco-Economy Indicators, Earth Policy Institute,
http://www.earth-policy.org/ Indicators/Econ /2005. htm,(05.01.2009).
Karaca, Kutay (2003), Dünyadaki Yeni Güç Çin: Tek Kutuptan Çift Kutuba, İstanbul:
IQ Kültürsanat Yayıncılık.
Karluk, S. Rıdvan (2002), Uluslararası Ekonomi: Teori ve Politika, İstanbul: Beta
Basım Yayımı.
Khan, Azizur Rahman (2004), “Growth, Inequality and Poverty in China”, International
Labour Office (ILO) http://www.ilo.org, (01.02.2009 ).
92
Kızıltan, Alaattin (2003), “Tek Kutuplu Bir Dünyada Çin Halk Cumhuriyeti’nin
‘Süpergüç” Olabilirliği”, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 5,
Sayı 1.
Külebi, Ali (2008), “Çin – AB Politikası”, Cumhuriyet Strateji Dergisi,Sayı:78.
Mcmillan, J., Whalley J., Zhu L. (1989), “The Impact of China’s Economic Reforms
on Agricultural Productivity Growth”, Journal of Political Economy
(97/4):781-807
Morrison Wayne (2009),”China’s Economic Conditions”,Congressional Research
Service.
M. Dutta (2005), “China’s Industrial Revolution: Challenges for a Macroeconomic
Agenda”, Jounal of Asian Economics, 15.
Öğütçü, Mehmet (1999),Geleceğimiz Asya’da mı? Yaralı Asya, Çin ve Türkiye,
İstanbul: Milliyet Yayınları, 2 nci Baskı.
Özsoylu, Ahmet Fazıl (2006), Çin Bir Devin Uyanışı, Adana: Nobel Yayın Dağıtım.
Öztürk S., Sözdemir A., Gövdere B. (2006),” Çin: Washington Uzlaşmasından Beijing
Uzlaşmasına”, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 7, Sayı 1.
Özyıldız, R. Hakan (1998),“Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarında Karar Alma
Prosedürü”, Hazine Dergisi, S. 11, Temmuz.
Pingyao, Lai (2006), ” China’s Macroeconomics Development: Stages and Nonlinear
Convergence ”,China and World Economy (14/1):15-29.
Pingyao, Lai (2003),” China’s Economics Growth: New Ternds and Implications”
China and World Economy (1):9-15.
Purtaş, Fırat (2003), “Şangay Beşlisinden Şangay İşbirliği Örgütü’ne: Orta Asya’da Rus
Çin Stratejik Ortaklığı”, Köksav, Sayı: 2,.
Qin, Shi (1997), Çin, İstanbul: Yeni Yıldız Yayınevi.
Rodrik, Dani (2006),”What’s so Special about China’s Exports?”, Harvard University.
Sandıklı, Atilla ve Güllü, İlhan (2005),Geleceğin Süper Gücü Çin, İstanbul:Tasam
Yayınları.
Sezen, Seriye (2007), “Çin Halk Cumhuriyeti’nde Sosyalist Piyasa Ekonomisine
Dönüsüm” Amme İdaresi Dergisi, Cilt.40, Sayı.1.
Sönmez, Atilla (2003), Doğu Asya “Mucizesi” ve Bunalımı, İstanbul: Bilgi Üniversitesi
Yayınları.
Thomson, George (1994), Devrimci Diyalektik Üzerine, Ankara: Şubat Yayınları.
93
TİSK ( 2009),”Dünya Ekonomisini Yeni Sorunu: Çin Tehdidi”, Tisk Yayınları,
www.tisk.org.tr, (15 Nisan 2009).
TUSAM (2005), “AB-Çin Yakınlaşması, ABD’yi Kızdırıyor”, Ulusal Güvenlik
Stratejileri Araştırma Merkezi.
UNCTAD (2005), “World Investment Report 2005”,Unctad, New York.
US International Trade Commission, US Department of Commerce, and US Census
Bureau. www.usitc.gov, (12 Ekim 2008).
Venture, Keti (2005), “Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarında Çok Uluslu
Şirketlerin Çin Pazarına Yönelme Eğilimleri Türkiye Yönünden Bir
Değerlendirme”,Celal Bayar Üniversitesi İ .İ .B.F ,Manisa Cilt:12 Say
:1.
Yılmaz, Rasim ve Koyuncu, Cüneyt (2005), Çin: Dragon Ekonomisinin Önlenemeyen
Yükselişi, Bursa: Ekin Kitapevi.
Yongzheng,
Yang
(2003),
”China’s
Integration
into
the
World
Economy:
Implications for Developing Countries”, IMF Working Paper, December.
Yücel, Fatih (1999), “Kıta Çin’i: Asya Ejderi’nin Sancıları” Adana Ticaret Odası
Dergisi, Ağustos.
Wong, John ve Ding Lu (2002), “China’s Economy into The New Centruy”, Shangai:
World Scientific Publishing.
World Bank (2006), World Development Indicators, http://devdata.worldbank.org (02
Şubat 2009).
AB Ticaret İstatistikler,http://trade.ec.europa.eu (12 Kasım 2008).
Global R&D 2008 Report, http://www.rdmag.com ( 15 Aralık 2008).
China
Statistical
Yearbook
(2006),
National
Bureau
off
Statistics
of
China,http://www.stats.gov.cn/english/index.htm,( 10 Ekim 2008).
Central
Intelligence
Agency
(CIA),
(2006),
The
World
Factbook,
http://www.cia.gov/cia/ publications/factbook/geos/ch.html,( 13 Eylül
2008).
DTM, www.dtm.gov.tr ( 12 Kasım2008).
IMF Direction of Trade Statistics.http://www.imf.org/external/np/sta/index.htm.( 23
Ekim 2008).
Bursa Sanayi ve Ticaret Odası, Haziran 2006,Sayı 220 ,
http://www.bursaekonomi.com.tr ( 12 Aralık 2008)
China Kindness Tour (2009), "Republic of China (1911-1949)",
94
http://www. chinakindnesstour. com/Chinainfo/General/history/Chinainfo_532.shtml,
( 10 Ocak 2009).
Spence, J. D. (1998), "Mao Zedong", Time, 13 April 1998,
http://www.time.com/time/ time100/leaders/profile/mao.html, (11
Kasım 2008).
Naegele, T. D. (2005), "The Silent Voices of Stalin's Soviet Holocaust and Mao's
Chinese
Holocaust",
Men's
News
http://www.mensnewsdaily.com/
Daily,
August
archive/
9,
m-n/m-n-
misc/naegele080905.htm ,(10 Şubat 2009).
İİB - İstanbul İhracatçı Birlikleri (2006), "Çin Halk Cumhuriyeti Ülke Raporu",
http://www.iib.org.tr/IIB_Portal/Dokuman/CIN%202006.pdf, (11 Mart
2009).
Asya Ekonomileri Sarsılıyor, http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/209950.asp (09 Mart
2009).
The World Bank,World Development Indicators,:
http://www.indexmundi.com/china/gdp_real_growth_rate.html,( 18
Nisan 2008 ).
The
World
Bank,
http://www.indexmundi.com/china/gdp_
compositi
on_
by_sector.html, ( 15 Mayıs 2008 ).
İTO Yayınları (2005),” Çin Halk Cumhuriyeti Ülke Raporu”, http://www.ito.org.tr (25
Mart 2009).
PRC
General
Administration
of
Customs,
China’s
Customs
Statistics,
www.uschina.org/statistics/tradetable.htm, (13 Ekim 2008).
PRC Ministry of Commerce The U.S-China Business councıl 2007
http://www.interfax.cn/news/7896/,( 19 Şubat 2008).
National Bureau of Statistics, China Economic Indicators Deutsche Bank Research ,
http://www.business-in-Asia.com, (11 Ekim 2008).
http://www.milliyet.com.tr, ( 10 Nisan 2008).
http://tr.chinabroadcast.cn, ( 11 Ekim 2008 ).
http://www.dbresearch.com , ( 12 Mayıs 2008 )
http://www.indexmundi.com, ( 03 Ocak 2009 ).
www.arsiv.ntvmsnbc.comılmaz, ( 16 Mart 2009).
http://www.dragonomi.com, ( 10 Eylül 2008).
www.musavirlikler.gov.tr, ( 19 Nisan 2008).
95
www.birgun.net,( 11 Ağustos 2008).
http://www.tisk.org.tr/yayınlar.asp, ( 14 Ağustos 2008).
http://www.chinadaily.com, ( 17 Mart 2009).
http://www.igeme.gov.tr, ( 11 Ocak 2009).
http://www.dragonomi.com, ( 17 Nisan 2008).
http:// www.internethaber.com (23 Nisan 2009)
http://internationaltrade.suite101.com, (23 Nisan 2009).
http://www.oecd.org, ( 11 Nisan 2008).
www.kalder.org , ( 10 Mayıs 2008).
http://www.stats.gov.cn, ( 13 Temmuz 2008 ).
96
ÖZGEÇMİŞ
ADI-SOYADI
: Seçil YİĞİN
DOĞUM TARİHİ : 06.01.1983
DOĞUM YERİ
: Mersin
MEDENİ HALİ
: Evli
E-POSTA
: secilyigin@gmail.com
ÖĞRENİM DURUMU
(2004-2007)
: Yüksek lisans, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü,İktisat Anabilim Dalı, ADANA
(2001-2005)
: Lisans, Çukurova Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi,İktisat Bölümü, ADANA
(1999-2001)
: Lise,Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Anadolu Lisesi,
MERSİN
(1995-1999)
: Ortaokul,Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Anadolu Lisesi,
MERSİN
(1990-1995)
: İlkokul, İleri İlköğretim Okulu, MERSİN
YABANCI DİL
İngilizce
BİLGİSAYAR
Windows 98-2000 XP, MS Office Programları ve internet
İŞ DENEYİMİ
2007-
: HSBC BANK A.Ş
Adana Küçüksaat Şubesi
Bireysel Pazarlama Yönetmen Yardımcısı
Download