beyın tümörü - Özel YALOVA HASTANESİ

advertisement
2016 / ARALIK
İmtiyaz Sahibi
Yalova Uzmanlar Sağlık
Hizmetleri Adına Sahibi:
Dr. Mustafa Yılmaz
Yazı İşleri Sorumlusu
Zeynep Üstün
Tıbbi Direktör:
Dr. Fatih Kalalı
İletişim Bilgileri:
Fevzi Çakmak Mh.
Şehit Ömer Faydalı Cd.
Fırın Sk. No: 33 YALOVA
Tel: 0226 811 22 44
Fax: 0226 811 22 46
info@oyh.com.tr
Grafik Tasarım
Nazlı Çiçek
Baskı
Anadolu Mah. Karlıdağ Cad. No:32
Yıldırım / BURSA
Tel: 0224 251 04 14
Fax: 0224 251 04 15
www.renkvizyon.com.tr
Yayın Türü
Yerel Süreli / Üç Ayda bir yayınlanır.
Özel Yalova Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı
Uz. Dr. Mustafa YILMAZ
HEDEFLERİMİZE DOĞRU
EMİN ADIMLARLA İLERLİYORUZ....
Değerli Uzmanlar Sağlık okuyucuları;
1999 yılında poliklinik olarak başladığımız yolculuğumuza bugün 11 yataklı 3. basamak yeni doğan yoğun
bakım ünitesi, 28 yataklı 3. Basamak erişkin yoğun bakım ünitesi ve toplamda 100 hasta yatağı ile sadece
ilimizde değil Sinop’tan, Çanakkale’ye, Bilecik’ten, Edirne’ye sağlık hizmeti vermeye başladık.
Sağlık yolculuğumuzda toplam kalite anlayışı doğrultusunda hastaların beklenti ve memnuniyetlerini üst düzeyde tutmak ve yüksek kalitede sağlık hizmeti vermek amacıyla modernizasyon ve renovasyonu gerçekleştirerek, teknolojiyi yakından takip ediyoruz. Hastanemizde mevcut olan 128 kesitli BT cihazı ile 15-20 saniye
gibi çok kısa sürelerde tüm vücut görüntülemesi yapabilmekteyiz. Ülkemizde ilk 1,5 Tesla MR cihazlarından
biri hastanemizde hizmete girmiş olup, ileri teknoloji yüksek görüntü kalitesi ve hızlı çekim tekniği ile doğru
ve hızlı teşhis imkânı sunmakta, doktor ve hasta memnuniyeti üst seviyede gerçekleştirmekteyiz.
Alanında uzman, takım ruhu içinde çalışan başarıları ispatlanmış dinamik bi hekim kadrosu, güler yüzlü sağlık personeli ve deneyimli idari personeliyle ileri tanı ve tedavi yöntemlerini teknoloji ve yakın ilgi ile birleştirerek hizmet vermekteyiz.
Marka olabilmek heyecanı ve zorlu bir süreçtir. Markamız hastalarımıza verdiğimiz hizmetin bir resmidir bizler için. Bölgesel bir marka olmanın gururunu yaşatan siz değerli Yalova halkı başta olmak üzere, hekimlerimize, idari, sağlık, yardımcı personellerimize teşekkürlerimizi bir borç biliriz.
Sağlıklı günler birlikte paylaşmak dileğiyle...
3
Özel Yalova Hastanesi Genel Müdürü
Fatih Ökten
Özel Yalova Uzmanlar Hastanesi’ni uluslararası standartlarda sağlık hizmetini bölgemize Yalova’ya getirmek amacıyla kurduk. Kuruluşumuzdan bugüne, sağlık sektöründe ilklere imza atmanın ve binlerce hastaya
Uzmanlar kalitesinde sağlık hizmeti sunmanın kıvancını yaşıyoruz.
Sağlıkta Özel Yalova Uzmanlar Hastanesi kalitesi en büyük gurur kaynağımız. Bugün alanlarında uzman
onlarca doktor, hemşire, sağlık personeli ile tüm hizmet noktalarımızda, ileri tanı tedavi yöntemlerini son
teknolojik tıbbi cihazlar ve yakın ilgi ile birleştirerek, şifa dağıtıyoruz.
Sağlık hizmetlerindeki “ilk”leri ilimizde ve bölgemizde Uzmanlar olarak biz sunuyoruz. Yalova ilinde ilk kez
‘Excange Transfüzyon’ yapılan bebek hasta sağlıkla taburcu edilmiştir. Genel cerrahi bölümümüzde eğitim
kurumlarında karşılaşılan nitelikli cerrahi vakalar başarı ile yapılmaktadır. Ör.Mide balonu, mide küçültme
ameliyatları, ERCP ve kolon cerrahisi rutin işlemler haline gelmiştir. Yine Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahi
bölümüzde anevrizma ameliyatları başarı ile yapılmaktadır. 3. Basamak Yoğun Bakım ünitemizde 28 yatak
kapasite ile, yine 11 küvez 3.basamak Yeni Doğan Ünitesi tüm teknik imkanları ile şifa dağıtmaktadır.En
son teknoloji MR, Bilgisayarlı Tomografi ve digital Mamografi ile alt yapımız tüm teşhis ve
tanı imkanlarına sahiptir
Özel Yalova Uzmanlar Hastanesi olarak; hasta odaklı hizmet politikamız, tıbbi etik değerlere bağlılık, her
zaman en iyi tıbbi olanaklara sahip olma vizyonumuz ve kalite değerlerimiz bizim için vazgeçilmez unsurlar.
Özel Yalova Uzmanlar Hastanesi sizler için sürekli yenileniyor ve büyüyoruz.
Bizim için en önemli şey sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmeniz. Bu amaçla biz sizlere en iyi
hizmeti sunabilmek için durmaksızın çalışıyoruz.
4
Özel Yalova Hastanesi Başhekimi
Op. Dr. Alp ÖZÇELİK
Sevgili Uzmanlar Sağlık Okuyucuları,
2016 yılında sürekli gelişen teknolojik uygulamalarımız, kadromuza kattığımız güvenilir ve başarılı
hekimlerimiz ile sizlerle olmaktan çok mutluyuz. Özel Yalova Hastanesi olarak en büyük idealimiz, kalite
standartlarına uygun sağlık hizmeti vermek ve hasta memnuniyetini en üst düzeyde tutmak ve sürekli
iyileşmeyi ve gelişmeyi sağlayabilmektir. Teknolojik yenilikleri,
bilimsel ve yönetsel gelişmeleri sürekli takip ederek hastalarımızın hizmetine sunmaktır.
Sağlıkta kalite standartları mükemmel hasta bakımına odaklanmıştır.
En önemli faydası hasta ve çalışan güvenliği sağlanmasıdır.
Uzmanlar ailesi olarak sağlıkta birçok ilke imzamızı atarak sürekli gelişmeye devam ediyoruz.
Yeni doğan yoğun bakım ünitemiz, genel yoğun bakım ünitemiz ile yalnızca Yalova’ya değil
çevre illere de hizmet vermekteyiz.
Özel Yalova Hastanesi olarak önümüzdeki dönemlerde de kaliteli,
modern ve ilkeli sağlık hizmetlerimize devam edeceğiz...
5
18
KIŞ AYLARININ TANIDIK VE
YIPRATICI DÜŞMANLARI
ÇOCUKLARDA SOĞUK
ALGINLIĞINA DİKKAT!
10
KIŞ MEVSİMİ VE
KALP HASTALIKLARI
KIŞ AYLARINDA
NASIL BESLENELİM?
14
24
38
36
BETA ENFEKSİYONUNA
DİKKAT!
GEÇMEYEN BAŞ AĞRISI
BEYİN TÜMÖRÜ
POLİKİSTİK OVER
BİR HASTALIK MIDIR?
54
40
KIŞ AYLARINDA ORTA KULAK
İLTİHABINA DİKKAT
TİROİD NÖDÜLLERİNE
DİKKAT
KIKIRDAK NAKLİ
MOZAİKPLASTİ
22
KIŞ MEVSİMİ İÇİN PROFESYONEL
CİLT BAKIM ÖNERİLERİ
28
60
42
EPİLEPSİ VE
SPOR
56
SINAV
KAYGISI
48
YENİDOĞAN
BEBEĞİN BAKIMI
Uzm. Dr. Müjdat Batur CANÖZ
İç Hastalıkları - Nefroloji
KIŞ AYLARININ
TANIDIK VE
YIPRATICI
DÜŞMANLARI
SOĞUK ETKİSİ: (ÜŞÜTME)
Kış aylarında üst solunum yolu hastalığına yakalandığımızda sıklıkla hastalığımızı
üşütme olarak belirtiriz. Gerçekten de soğuk havaya maruz kalmak hastalanma riskimizi arttırır. Aslında mikroplar nedeniyle
bu tip enfeksiyonlara maruz kalırız. Ancak
soğuğun kendisi bir mikrop değildir.
İlk kez 1918 yılında ki bir grip salgınıyla literatüre giren İnfluenza virüsü (etki, tesir demek), diğer adı ile grip virüsü, ismini ( Influenza di freddo) İtalyan bir sözden almıştır.
İngilizce’ ye “Influence of the cold” ‘’Türkçe’
ye ise “soğuk havanın etkisi” ‘’olarak çevrilebilir. “ dolayısıyla isminden de anlaşılacağı gibi grip virüsünün yayılması ile soğuk
havanın yakın bir ilişkisi olduğunun 20.yüzyılın ilk yarısından beri bilinmektedir.
10
Bazen İddia edilenin aksine, soğuk mikrobu kırmıyor. Yapılan çalışmalar soğuk ve
kuru havanın grip virüsünün yaşam süresini
uzattığını ve havada daha uzun süre kaldığını gösteriyor.
Yakın zamanda yapılan araştırmaların soğuk ve kuru havanın, virüsleri içeren damlacıkların havada daha uzun süre asılı kalmasını sağladığını gösterilmiştir. Bir çok
çalışmada grip virüsünün en iyi 5 derece ve
altındaki hava sıcaklıklarında canlı kaldığını
ve bulaştığı gözlenmiştir.30 dereceye ulaştığında yayılım tamamen durmaktadır.
Aynı şey hava kuruluğu ile de ilişkilidir. Grip
virüsü için en iyi yayılımın %22 nemde gözlendiği bildirilmektedir. Havanın nem oranı
arttıkça damlacıklar su ile şişmekte ve ra-
hatlıkla yere çökmektedir, bu da yayılımı
azaltmaktadır.
SOĞUK İLE ARTAN VİRÜS
ENFEKSİYONLARI:
Grip ve soğuk algınlığı, en sık rastlanan
virüs kaynaklı enfeksiyonlardandır. Grip ve
soğuk algınlığı Sonbahar ile başlar ve Mart
sonu Nisan başına kadar sürer. Kreş, okul, iş
yeri gibi ortamlarda virüsler hızla yayılabilmektedir. Okul devamsızlıklarının ve iş gücü
kaybının da en sık görülen nedenlerindendir.
Grip ve soğuk algınlığına 200’den fazla virüs
yol açabilir. Dünya çapında salgınlara yol
açabilen, bağışıklığı düşük kişilerde ölümcül bile olabilen bir enfeksiyondur.
Yılda 5-10 defa soğuk algınlığı veya gribe
yakalanılabilir. Bu sıklık yıllar içerisinde,
bağışıklık sistemi virüs türleriyle tanıştıkça giderek azalabilir. Grip virüsü ile soğuk
algınlığı( diğer adı ile basit nezle) virüslerini birbiri ile karıştırmamak gerekir. Soğuk
algınlığı virüslerinin daha çok yüzeylerden
temas ile alınıp daha sonra el yolu ile solunum sistemine girerken, grip virüsünün
hasta insanların hapşırık, öksürük yolu ile
burun boğaz salgılarını havaya saçması ile
yani damlacık yolu ile bulaşır. Havada asılı
kalan damlacıkların daha sonra başka insanlarca solunduğunu ve hastalığın bu yolla yayıldığını biliyoruz.
GRİP:
Influenza adı verilen bir virus tarafından
oluşturulan, ani olarak 39°C üzerinde ateş,
şiddetli kas ve eklem ağrıları, halsizlik, bitkinlik, titreme, baş ağrısı ve kuru öksürük
gibi belirtiler ile başlayan bir enfeksiyon
hastalığıdır. Daha sonra hastalık tablosuna boğaz ağrısı, burun akıntısı, hapşırma,
gözlerin akması ve kanlanması gibi belirtiler eklenir ve bazı vakalarda da karın ağrısı,
bulantı, kusma görülebilir. Ateşin 39°C nin
üzerinde olması, şiddetli kas ağrıları ve halsizlik nedeniyle hastalığı ayakta geçirmek
olanaksızlaşmakta ve hastaları mutlaka
3-7 gün yatağa mahkûm etmektedir.
Yaklaşık bir hafta içinde belirtiler kaybolmakta ancak halsizlik belirtilerin kaybolmasından sonra da devam etmekte, hatta
2 hafta kadar sürebilmektedir. Özellikle
çocuklarda, yaşlılarda ve kalp hastalığı,
akciğer hastalığı, böbrek hastalığı, şeker
hastalığı gibi kronik hastalığı olan kişilerde
çok daha ağır seyretmekte ve ölüme kadar
varabilen ciddi sonuçlara yol açmaktadır.
Ayrıca grip, özellikle çocuklar ve yaşlılarda
ikincil enfeksiyonlara zemin hazırlamakta
ve orta kulak iltihabı, zatürre, beyin zarı ve
beyin dokusu enfeksiyonları gibi komplikasyonlara neden olmaktadır. Bu kadar ciddi
tablolara yol açabilen grip halk arasında
çok sık olarak soğuk algınlığı ile karıştırılmaktadır.
NEZLE (SOĞUK ALGINLIĞI):
Soğuk algınlığında ise, ateş yükselmeden,
hafif kırgınlık, burun akıntısı, hapşırma gibi
belirtiler ile kendini gösteren, halsizliğe yol
açmadığı için yatak istirahati gerektirmeyen
bir hastalıktır ve grip ile kesinlikle karıştırılmamalıdır.
KORUNMADAKİ FAKTÖRLER
1-Grip Aşıları
Bütün sağlık otoriteleri, aşağıdaki gruba
giren kişilerin her yıl aşılanmasını “mutlak”
önermektedir.
Gribin yaşamsal risk oluşturduğu ve tıbbi
açıdan mutlaka aşılanması önerilenler:
•65 yaşından büyük kişiler
•Şeker hastaları (diyabet)
•Astım hastaları
•Kronik akciğer hastaları (Koah, astım v.b.)
•Kronik kalp ve damar sistemi hastaları
(stent, bypass uygulanmışlar. v.b)
•Bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler (kronik kan hastalığı – hemoglobinopati-olan-
lar, kanser hastaları ile bağışıklık sistemi
baskılayan ilaç kullananlar)
•Huzurevi, bakımevi, hastane gibi ortamlarda yaşayanlar, çalışanlar.
Grip aşısı ile vücudumuza grip virüsünün
insan savunması tarafından tanınan özellikle dış yüzeyindeki ve çekirdek yapısındaki
antijen olarak adlandırılan bazı protein yapıdaki parçacıklarını vermekteyiz. Böylece,
bu cansız parçacıklar savunma mekanizmalarımızı harekete geçirmekte ve virüse karşı
savunma elemanları oluşarak aynı zamanda savunma hafızasına alınmaktadır. Sonrasında gerçek virüs ile karşılaşıldığında,
çok hızlı bir şekilde virüs daha hücrelerimize
ulaşamadan yok edilebilmektedir
Kimler Aşı Olamaz?
Grip Aşısı, son derece güvenli ve yan etkileri çok az olan bir aşıdır. Diğer aşılarla
eşzamanlı olarak kullanılabilir. Grip aşısı,
kesinlikle gribe neden olmaz, zira canlı ya
da zayıflatılmış (attenue) virüs içermez. Aksine, aşının içeriğinde sadece virüsün parçacıkları bulunur.
Bazı kişilerin grip aşısı olmamaları gerekir.:
*6 aydan küçük bebekler,
*Yumurtaya karşı anaflaktik tarzda allerjisi
olanlar (yumurta yediğinde allerjik şoka girenler)
*Hamileliğin ilk 3 ayı içinde olan bayanlar
(ancak doktor tarafından kesin gerekli olduğu tespit edilirse grip aşısı olabilirler)
11
Aşı bu grupların dışında güvenle uygulanabilir.38 derece üstünde ateşi olan hasta
kişilerde, aşı uygulamasının ateş düştükten
sonra yapılması önerilir. Yapılmakta olan
grip aşılarının güney yarım kürede hastalık
tablosu yaratan grip virüslerinden hazırlandığı ve bu virüsün en önemli özelliğinin şekil değiştirme olduğu bilinmektedir. Bunun
için, grip aşılarının hastalıktan koruma yüzdesi genellikle düşük olmaktadır özellikle
solunum yolunu tutan bir virüs olduğu için
kronik solunum yolu hastalarının gripten
özellikle kaçınması gerektiğini açıktır.
2-Bağışıklık Sisteminizi
Güçlendirin
Güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmak
grip ya da soğuk algınlığından korunmada
en önemli silahımızdır..
UYKU:
Kış hastalıklarından korunmak için bağışıklık sistemimizi güçlendirecek en önemli
unsurlardan biri yeterli ve kaliteli bir uykudur. Uyku düzeni vücut sıhhati için en önemli detaylardan biridir. . Günlük ortalama 7-8
saat uyunması organizmanın savunma sistemini güçlendirecektir. Vücut direncini artırmak için yeterli sürede uyumak gerekir. .
Kalp atımları, kan basıncı ve solunum sayısı
uyku sırasında düşer. Ayrıca vücuda yararlı
hormonların salınımı uyku sırasında artış
gösterir Yeme içme gibi vücut restorasyonu
için çok önemli olan uyku, dengeli ve düzen-
12
li olmalıdır. Uyku için en ideal saatler gece
23.00 ile sabah 07.00 arasıdır.
ISTIRAHAT:
Bu dönemde hasta kişi yatağında yatmasa
bile kesinlikle vücudu yorucu-yıpratıcı egzersiz ve hareketlerden uzak durmalı, mutlaka birkaç gün istirahat etmelidir. İstirahat
edilmezse hem tedavi süreci uzuyor hem
de hastalığın oluşturacağı yan etki riskleri
artırılmış oluyor. Hasta kişilerin istirahat
etmesinin bir diğer avantajı da, çalıştıkları
kurumlarda başka kişileri hasta etmeyecek
ve hastalığı yaymayacak olmalarıdır.
SIVI ALIMI:
Bol su için. Özellikle karışık bitki çayları
da (ıhlamur, kuşburnu, ahududu, yasemin,
papatya, adaçayı vs) tüketebilirsiniz. Bol
sıvı alımı ile vücutta oluşan toksinler artan
idrar ile vücuttan uzaklaştırılabilmektedir.
Sıvı alımında artış ile artan idrar vasıtasıyla
vücudun temizlenmesine yardımcı olur.
EL YIKAMA:
Sık görülen kış hastalıklarından korunmanın en basit ve etkili yolunun hijyen kurallarına uymaktan geçtiği unutulmamalıdır.
Öncelik el temizliğine verilmelidir. Eller
kurallara uygun bir şekilde yıkanmalı ve
dış ortamlara temas ettikten sonra burna,
göze, ağza temas ettirilmemelidir.
BESLENME:
C vitamini vücudun savunma sistemini güçlendirdiğinden özellikle turunçgiller olmak
üzere meyve tüketin. Koyu yeşil yapraklı
taze sebzeleri sıkça tüketmeniz de vücut
direncinizi artıracaktır. Protein içeren gıdalar da önemlidir. Özellikle de et suyu tavuk
suyundan hazırlananlar ile işkembe, kelle
paça tarzı, çorbaların tüketilmesi ve hatta
anti viral etkinlikleri ispatlanmış sarımsak
ve sirke limon gibi katkılar ile daha da güçlendirici ve besleyici olmaktadır.
BURUN TIKANIKLIKLARININ
ENGELLENMESİ:
Bağışıklık sisteminin hücreleri savunma
alanlarına kan yolu ile ulaşır. Bu nedenle kan damarlarını büzüştürecek soğuk ve
kuru havanın direkt ağız yolu ile alınması
enfeksiyonun kolay kapılmasına neden olur.
Burnun açık olması ve burun solunumu yapılması havanın ısıtılarak akciğerlere ulaşmasını sağladığından çok önemlidir. Ayrıca
burunda bulunan kıllar vasıtasıyla mekanik
olarak bir engel oluşturmakta süzgeç vazifesi oluşturmaktadır. . Bu nedenle alerjik nezleye bağlı burun tıkanıklığı yaşayan
hastaların uygun tedavi ile burun yollarını
açık tutması çok önemlidir
Burun tıkanıklığı en iyi kortizonlu burun
spreylerine yanıt verdiğinden alerjik nezlenin uygun tedavisi gripten koruyucu etki
yaratacaktır.
Kış hastalıklarından
korunmak için özetle;
• Kapalı mekânlardan havalandırması iyi olmayan yerlerden mümkünse olduğunca uzak durulmalıdır.
• Mevsime uygun giyinmeye özen
göstermeli, ne çok ince nede çok
kalın kıyafetler tercih edilmemelidir.
• Yaşam ortamı ısısını normal zamanda 25 uyku sırasında 22 derece
olmasına özen gösterilmelidir.
• Öksüren, aksıran kişilerle aynı
ortamda bulunmamaya dikkat edilmelidir.
• Her yıl düzenli olarak ekim, kasım
aylarında grip aşısı yaptırılmalıdır.
• Şeker, böbrek, akciğer hastalıkları olan ile yatalak, yaşlı olan bağışıklığı zayıflamış hastalara doktor
kontrolünde zatürre aşısını yaptırılmalıdır.
• Özellikle büro, ofis ve okullarda
kalem, kitap, bilgisayar, bardak gibi
özel eşyalar başkalarıyla kullanılmamasına özen gösterilmelidir.
• Mendiller tek kullanımlık olarak
tüketmeli tekrar tekrar kullanılmamalıdır.
• Beslenme ve uyku düzenine özen
göstermeli özellikle C vitamininden
zengin meyve-sebzeleri tüketmeye
özen gösterilmelidir.
• Ne çok sıcak nede çok soğuk olmak kaydıyla sıvı tüketimi artırılmalıdır.
• Bilinçsiz ya da eczane tavsiyesiyle
ilaç özellikle de antibiyotik kullanılmamalıdır.
13
Uzm. Dr. Murat FAZLIOĞLU
Kardiyoloji
Özel Yalova Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr.Murat Fazlıoğlu kış
mevsiminin kalbimiz üzerindeki
etkilerini açıkladı.
Kış aylarındaki soğuk havanın kalbiniz üzerinde çeşitli etkileri vardır.
Soğuk hava;
1.Nabızda artışa
2.Kanın pıhtılaşma eğiliminde
artışa
3.Kan basıncında artışa neden olabilmektedir.
Ve bu saydığımız durumlar özellikle koroner kalp hastalığı
olanlarda ve belli
bir yaşın üzerin-
14
Kış Mevsimi ve
Kalp Hastalıkları
deki kişilerde kalp krizini tetikleyebilmektedir. Ayrıca yapılan çalışmalarda kışın kan
kolesterol düzeyinde belirgin artış olduğu
gösterilmiştir ve bu da kalp hastalıkları için
ilave risk artışı getirir. Riski azaltmak için
soğuk havada yapılacak aktiviteler sırasında bazı önlemler alınması faydalı olacaktır.
Bu aktivite soğuk havada hafif bir yokuşta
veya karlı bir yolda yürümek dahi olsa dikkat etmek gereklidir. Soğuğun etkisini en
aza indirmek için birkaç kat halinde sıcak
tutacak giysiler giyilmeli- dir. Isı kaybının
büyük kısmı baş
bölgesinden olduğu
için bere
veya
şapka kullanılmalıdır.
Kalbin üzerine binen yükü azaltmak için sık
sık dinlenme araları verilmelidir. Eğer spor
amaçlı yapılan bir aktivite ise daha sıcak
veya güneşli günler tercih edilmelidir. Sabah
erken saatler tercih edilmemelidir. Öncesinde ağır yemek yemekten ve alkol almaktan
kaçınılmalıdır. Düzenli olarak egzersiz yapmıyorsanız ve orta yaş ve üzerindeyseniz
soğuk havada yeni egzersize başlayacaksanız öncesinde doktorunuza danışmanız
faydanıza olacaktır.
Soğuk havalarda koroner kalp hastalarının
göğüs ağrısı
eşiği düşmektedir ve daha ılık havalara
göre daha kolay göğüs ağrısı
oluşmaktadır. Bunun nedenleri kalp
damarlarındaki soğuğa bağlı büzüşme ve soğuğun vücudun enerji
ihtiyacını, dolayısıyla kalbin yükünü
arttırmasıdır.
Eğer bilinen bir kalp hastalığınız varsa açık havada çalışırken acil
durumlarda almanız gereken ilaçlarınızı (dilaltı ilaçları gibi) yanınızda
bulundurmalısınız. Önemli bir nokta
da kalp krizi belirtilerini
öğrenip ve eğer kalp krizi geçirdiğinizden
şüpheleniyorsanız vakit kaybetmeden bir sağlık
kuruluyla temasa geçmelisiniz.
Kışın gelmesiyle birlikte grip ve zatürre gibi üst ve alt solunum
yolu hastalıklarında artış görülmektedir.
Kalp hastalarında bu tür hastalıklar çok ağır seyretmekle
birlikte kalp yetmezliği hastalarının yetmezliklerinin
artmasına, hastaneye yatmalarına ve hatta hastanın
kaybedilmesine kadar ilerleyebilmektedir.
Kardiyovasküler hastalıkları olanların sonbaharda
grip ve zatürre aşılarını yaptırmaları bu riskin
azalmasında önemli
katkıda bulunacaktır.
15
Uzm. Dr. Inci Yeşim BAYRAK
Göz Hastalıkları
Toplumda yüzde 10 oranında görülen bu hastalık kış mevsiminde
daha sık gelişiyor ve şiddetli hale
geliyor. Bunun nedeni ise kuru ve
soğuk hava, rüzgâr ile hava kirliliğinin yanı sıra uzun süre geçirdiğimiz kapalı ortamlarda havalandırmanın etkisiyle gözlerdeki nem
oranının azalması. Göz Sağlığı ve
Hastalıkları Uzmanı Dr. İnci Yeşim
Bayrak, gözlerde yanma, batma,
kum var hissi, kızarıklık ve görme
bulanıklığına yol açması nedeniyle
16
Kış Mevsiminde
Göz Sağlığınızı
KORUYUN
yaşam kalitesini düşüren bu hastalığın geç kalındığında görme kayıplarına kadar gidebilen ciddi sorunlara neden olabildiği uyarısında
bulunuyor.
Kış aylarında sık karşılaşılan göz problemleri konusunda bilgi veren Göz Sağlığı ve
Hastalıkları Uzmanı Dr. İnci Yeşim Bayrak,
‘’Hastalarımıza kış aylarında rahatsızlık
veren hususlardan biri de göz kuruluğudur.
Kışın havalar yağışlı ve karlı geçmesine
rağmen nem oranı düşük olduğundan hava
oldukça kurudur. Ayrıca kış boyunca yanan
kaloriferler, çalışan klimalar yeterince havalandırılmayan kapalı ortamlar bu etkilerin
daha da artmasına yol açar. Özellikle uzun
süre bilgisayar karşısında çalışan meslek
grupları kuru göz rahatsızlığı açısından risk
altındadırlar. Çünkü uzun süreli konsantrasyon gerektiren durumlarda insanlardaki mevcut göz kırpma sayısı azalmakta ve
gözler daha çabuk kurumaktadır. Gözlerde
batma, sulanma ve kızarıklık şeklinde kendini gösteren göz kuruluğunda, hastalara
önerilerimiz, çalışılan ortamın nemlendirilmesi, bilgisayar karşısında daha sık göz
kırpma ve göz hekiminin önereceği gözyaşı
damlalarının kullanılması şeklindedir” dedi.
GÖRME KAYBI
KALICI HALE
DÖNÜŞEBİLİYOR
Göz kuruluğu; gözlerde yanma, batma,
kum var hissi, kızarıklık ve görme kaybı
gibi belirtilerle gelişiyor. Bayrak, göz kuruluğu şiddetlendiğinde görme kaybının da
gelişebileceğine dikkat çekerek, “Görme
kaybı kuruluğa bağlı olarak gözün saydam
tabakasında düzensizlik, leke oluşumu ve
enfeksiyon sonucunda yara izi kalması nedeniyle oluşuyor” diyor.
Dr. İnci Yeşim Bayrak göz kuruluğunun yol
açtığı görme kaybının bazen kalıcı bir hale
de dönüşebildiği uyarısında bulunarak sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu nedenle göz
kuruluğunun erken dönemde tedavi edilmesi çok önemli. Gözde batma, kızarıklık, kum
var hissi ve görme bulanıklığı varsa, hemen
bir göz hekime başvurmak gerekiyor”
2. Bol su için: Vücudumuzun yüzde 60’ını
oluşturan su, göz sağlığımız için de çok
önemli. Yetersiz su aldığımızda gözyaşı üretimimiz azalıyor. Gözünüzün yeterli
nemlenmesi için vücudunuzdaki su oranının
yeterli düzeyde olması gerekiyor. Günde en
az 2 litre su içmeyi unutmayın.
3. Kapalı ortamlarda nem oranını ayarlayın:
Kapalı yerlerde hava kapalı sistemle temizleniyor ve ısıtılıyor. Bu da havadaki nemin azalmasına, bunun sonucunda da göz
kuruluğuna neden olabiliyor. Göz sağlığınız
için nem oranını yüzde 45 civarında tutmaya
özen gösterin.
4. Suni gözyaşı damlalarından faydalanın:
Hekiminiz önermişse gözlerinizi suni gözyaşı damlalarıyla nemlendirin.
5. Gözlerinizi ekran başında dinlendirin: Bilgisayar kullanırken gözlerimizi normalde
kırptığımızdan daha az kırpıyoruz. Öyle ki
dakikada 10-15 olan kırpma sayısı, bilgisayar karşısında 5-6’ya düşüyor. Bu da göz
yüzeyinden buharlaşmayı artırıyor. Buna
klimalı ortam ve kuru hava eşlik ettiğinde
gözde kuruma sorunu hızlanıyor. Ekran başındayken gözlerinizi saat başı 1-2 dakika
kapatarak dinlendirmeniz fayda sağlayacaktır.
5 ADIMDA GÖZ
KURULUĞUNDAN KORUNUN
1. Rüzgârdan korunun: Rüzgar göz yüzeyindeki gözyaşını buharlaştırarak göz kuruluğuna yol açabiliyor. Bu yüzden rüzgarlı
havalarda geniş çerçeveli gözlükler kullanarak gözlerinizi korumayı ihmal etmeyin.
17
Uz. Dr. Onur Balcı
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Okulların açılmasıyla beraber havaların da
soğumasıyla çocuklar soğuk algınlığı riskiyle karşı karşıya kalırlar. Soğuk algınlığı
(nezle) tıbbi adıyla akut nazofarenjit, çocukluk çağının en sık görülen hastalığıdır.
Genelde 38 derecenin altında seyreden
ateş, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, öksü-
18
Çocuklarda
Soğuk Algınlığına
DİKKAT!
rük, hapşırık ile kendini gösterir. Anneler çocuklarının soğuğa maruziyeti nedeniyle yakalandıklarını düşünürler. Hâlbuki hastalığı
yapan aslında soğuk hava değil virüslerdir.
Bu virüsler insanların ağız ve burun mukozasını kendilerine mesken tutarlar damlacık
yoluyla bulaştıklarından okul, kreş, kışla,
sinema gibi insanların toplu halde bulundukları mekânlarda hızlıca hasta bireylerden diğerlerine geçebilirler. Virüsle yüklü
damlacıkların solunmasının yanı sıra hasta
kişinin hapşırık ve öksürüğü ile temas eden
ellerin sağlıklı kişiye dokunması da hastalığın bulaşmasına sebep olabilir.
Hastalık kolay bulaşabilir olduğundan kreşe, anaokuluna ve okula giden çocuklarda
hızlıca yayılma eğilimindedir. Bu virüslere
karşı bağışıklık gelişmediğinden ve yüzlerce
çeşit virüs soğuk algınlığı yapabildiğinden
kreş ve okul çocuklarının sonbahar ve kış
aylarında ayda bir iki kez nezle olması normal karşılanabilir. Nezlenin kendine özgü bir
tedavisi yoktur. Bir çocuk nezle olduğunda
burun tıkanıklığı, burun akıntısı ve öksürük
çocuğun hayat kalitesini bozacağından bu
semptomların giderilmesine yardımcı olmaya çalışılmalıdır. Beraberinde ateş varsa
ateş düşürücü verilmesi, burunla ilgili sıkıntının giderilmesi için dekonjestanlar kullanılmalıdır. Kısa süreli nazal kortikosteroid
kullanımı yine semptomların giderilmesinde
yardımcı olabilir. Uzun vadede ise serum fizyolojik ya da okyanus suları kullanılmalıdır.
Antibiyotiklerin tedavide yeri yoktur. Aksine antibiyotikler normalde burun ve ağız
floramızda bulunması gereken faydalı bakterileri de öldürerek yerine virüslerin geçmesine sebep olacağından nezlenin normal
süresinden daha uzun sürmesine sebep
olur. Nezleye boğaz ağrısı eşlik ediyorsa
antiseptik spreylerin faydası olabilir. Nezlede ateşin 38 derecenin altında seyretmesi
ve 48-72 saat sonunda ortadan kalkması
beklenir. 72 saatten sonra başlayan ateş bir
süperenfeksiyonu düşündürür ve mutlaka
detaylı değerlendirmelidir.
Nezle bağışıklık sisteminde bir bozukluk olmayan çocuklarda bir hafta civarında iyileşir.
Tek tük öksürük iki haftaya kadar uzayabilir.
Nezle 6 aydan küçük bebeklerde daha ağır
seyredebilir ve enfeksiyon burun ve boğaz
ile sınırlı kalmayıp akciğerleri etkileyebilir.
Bu sebeple ateşi olan, öksüren bebeklerin
mutlaka bir çocuk doktoruna muayene ettirilmesi gereklidir. Özellikle küçük çocukların mikroplarla yeni tanıştığı ve her yeni
mikrobun ateşli hastalığa sebep olduğu
unutulmamalı, çocuğun yaşının büyüdükçe
hastalık sıklığının ve ciddiyetinin azalacağı
akıldan çıkarılmamalıdır. Nezleden korunmanın en iyi yolu özellikle sonbahar ve kış
aylarında kalabalık ortamlardan uzak durulması, ellerin sık sık yıkanması ve hasta bireylerle yakın temastan kaçınılması
önerilir. Aileler nezlenin viral bir enfeksiyon
olduğunun bilincinde olmalı, doktor görüşü
olmadan ilaç kullanmanın çocuklara zarar
verebileceğini akıldan çıkarmamalıdır.
19
Op. Dr. Aliye Ceyla ÖZBAYOĞLU
Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif
Kış Mevsimi için
PROFESYONEL
CİLT BAKIM ÖNERİLERİ
Havanın soğuduğu ve güneşin etkisini yitirdiği sonbahar ve kış
aylarında cildinizdeki düzensizliklerden kurtulmak için harekete
geçebilirsiniz. Bu amaçla başvurabileceğiniz tedavi seçeneklerinden
bahsetmek isteriz.
PRP
Kendi kanınızdan özel bir teknikle hazırlanan PRP ya da diğer adıyla trombositten
zengin plazma, cildinize uygun teknikle
noktalar şeklinde enjeksiyon veya derma-roller ile uygulanmaktadır. Trombosit
denen kan hücrelerini yoğun olarak içeren
bu karışım, bu hücrelerin içersinde çok sayıda bulunan büyüme faktörleri sebebiyle,
cildinizde yenilenme ve parlamaya neden
olur. İnce kırışıklıkların görünümü ve renk
22
düzensizlikleri gözle görünür şekilde azalır.
Üçer hafta ara ile 3 seans şeklinde uygulanan bu tedavi, gerektiğinde yıllık tek sefer
tekrar dozları ile güçlendirilebilir.
Peeling
Derin lekeler ve pigment bozuklukları için
meyve asidi ve farklı konsantrasyonlarda
glikolik asit içeren peelingler ile üst deri
tabakasında kontrollü soyma
işlemi yapılır. Bu şekilde
cilt tazelenirken
cilt tonunda
ve lekelerde
açılma elde
edilir.
Lekenin
derinliğine ve
rengine göre üçer hafta
aralar ile peeling uygulamaları tekrar edilebilir.
Mezoterapi
Cildin ihtiyacına göre (kuruluk,
ince kırışıklıklar, pigment bozuklukları...) özel hazırlanmış olan,
cildi beslemeye yönelik hyaluronik
asit, antioksidan, vitamin ve benzeri maddeler içeren bu solusyonlar, ihtiyacınıza göre tek tek veya
kombine bir şekilde hazırlanarak,
cilt içersine iğne yoluyla ya da derma-roller uygulamaları ile yapılabilir. Bu faydalı maddelerin direkt
cilde verilmesi ve bu yolla cildin
uyarılması, kollojen ve elastin üretimini arttırır, cilt nemlenir ve yenilenir.
Lazer uygulamaları
Özellikle yüz bölgesinde ve sıklıkla
burun üstü ve etrafında oluşan ince
damar çatlakları, lazer yöntemi ile
yakılarak kaybolmaları sağlanabilir. Kılcal damarın kalınlığına göre
2-4 seansta bu damar problemleri
giderilebilmektedir.
23
Kamile Altın Sü
Beslenme ve Diyet Uzmanı
Kış Aylarında
NASIL BESLENELİM?
Evet önümüz kış. Soğuk kendini
göstermeye başladı. Kış ayları hiç
kuşkusuz kendine özgü hastalıkları da beraberinde getirmekte. Bu
aylarda vücut direnci düşmekte,
soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklarla daha sık karşılaşmaktayız.
Kış mevsimini sağlıklı geçirebilmek için bağışıklık sistemimizi
güçlendirmemiz önemli. Bağışıklık
sistemimizi güçlendirmemizin en
etken yolu da yeterli ve dengeli
beslenmekten geçiyor. Peki, kışın
vücut savunmasını kuvvetlendirmek için hangi besinleri, ne miktarda tüketmemiz gerekiyor?
Yeterli ve dengeli beslenerek, aktif ve güçlü
bir savunma mekanizması sağlanabilir. Vücudun savunma sisteminde en etkili silahlar antioksidan özellik gösteren vitaminler.
Antioksidan özellik gösteren, hücre yenilenmesi ve direncini arttıran vitaminlerden
biri C vitamini. Portakal, mandalina, limon,
greyfurt gibi narenciyeler, yeşilbiber, marul gibi koyu yeşil yapraklı besinler, kırmızı
24
meyve ve sebzelerde yoğun miktarda bulunan C vitaminini yeterli miktarda almak için
günde 5-8 porsiyon sebze ve meyve tüketmemiz gerekiyor.
Kış mevsiminde C vitamininin yanı sıra
vücuttan toksinlerin (zararlı maddelerin)
atılmasını, vücutta bazı enzimleri arttırıp
savunma mekanizmasını güçlenmesini sağlayan diğer antioksidanlardan A vitaminini
de unutmamak gerek. Kaynakları süt, peynir, balık yağı, yumurta, havuç, kabak, patates, kayısı, ıspanak gibi sarı, turuncu renkli
sebze ve meyveler olan A Vitamininin de
tüketimine özen gösterilmelidir.
Gelelim diğer değerli bir antioksidan özellik gösteren E vitaminine. Mısır, kuru baklagiller, bitkisel sıvı yağlar, yeşil yapraklı
sebzelerin içerisinde bulunan E vitamini de
bir antioksidandır, vücudun bağışıklık sisteminin artmasında etkendir. Ve çinko deniz
ürünleri, buğday ürünleri, susam, badem
gibi yağlı tohumlarda bol miktarda bulunur. Süt ve süt ürünleri, et, deniz ürünleri,
mantar gibi besinlerde bulunan selenyum
da vücut savunması için gerekli bir antioksidandır. Dengeli ve yeterli bir beslenerek bu
değerli kaynakları almamız mümkün.
Ayrıca önemi son zamanlarda giderek artan
deniz ürünleri, yağlı tohumlarda (ceviz, badem, fındık vb.) bulunan omega-3 yağ asitleri de bağışıklık sistemimiz için önemlidir.
Günde 1 avuç kuruyemiş ve haftada 2-3 kez
mutlaka düzenli balık tüketilmelidir. Antioksidan besinlerin düzenli tüketiminin yanında zararlı besinlerin vücuttan atılmasını
sağlamak amacıyla günde 2-2.5 litre (8-10
bardak) su içmek gerekmektedir. Ayrıca
basit şeker( çay şekeri ve çay şekeri içeren
unlu besinler) ve aşırı yağ tüketimi vücuttaki bağışıklık sistemini olumsuz etkiler,
fazla ağırlık artışına sebep olur. Gereksiz
basit karbonhidrat ve yağ tüketiminden kaçınmalı; katı yağları ve etin yağlı kısımlarını
tüketmemeliyiz.
Düzenli ve dengeli beslenildiği zaman, bireyin özel bir hastalık durumu yoksa besinlerle günlük ihtiyacımıza yetecek kadar
vitamin-mineral alırız. Doktor ve Diyetisyene danışmadan kontrolsüz vitamin-mineral
tabletleri kullanılmamalıdır. Bu tabletlerin
bilinçsiz kullanımı kansızlık, böbrek taş
hastalıkları, baş ağrısı, saç dökülmeleri ve
bulantı gibi pek çok yan etkiye yol açar.
Vücut İçin Doğal Savaşçılar;
tır, sindirim sistemini rahatlatır.
Sülfürlü bileşiklerden allil sülfür içerir ve
içeriğinde A, B vitaminleri ve C vitamini
içerir. Tansiyonun düşmesinde, kan pıhtılaşmasının azaltılmasında, LDL kolesterolünün azaltılmasında, damar sertliğinin
azaltılmasında, bağışıklık sisteminin güçlenmesinde etkindir.
Lahana:
Ispanak:
İçeriğinde E,C,B1,B2 ve A vitaminleri bulunur, Potasyum, kalsiyum, demir gibi mineral
içeriği zengindir. Yüksek posa içeriği vardır.
Mide-barsak rahatsızlıklarının azaltılmasında, damar sertliğinin azaltılmasında
etkendir. Barsak hareketlerinin arttırılması
sonucunda kabızlığı azaltır.
Sarımsak:
İçeriğinde A,C vitaminleri, Magnezyum, demir gibi mineralleri içerir. Anemi tedavisinde, barsak hareketlerinin arttırılmasında
etkindir.
Havuç:
A vitamininin öncü maddesi olan B-karoten
içerir, güçlü bir antioksidanttır.
Enginar:
Yapılan araştırmalarda kan şekerini düzenlediği, üre ve kolesterol seviyesinin azalttığı görülmüştür.
Maydanoz:
C vitamini içeriği yüksektir, demir içerir.
Ödem söktürücüdür. Böbrekleri temizler,
kansere karşı vücut savunmasını arttırır.
Kereviz: İçeriğinde ki fitalid kanda ki stres
hormonlarının düşmesine sebep olmaktadır. B vitamini içeriği yüksektir. Romatizma
hastalıklarının azaltılmasında, tansiyonun
düşürülmesinde etkendir. Kolesterolü azal-
A, B vitaminleri, C vitamini içeriği yüksektir.
Bol posa içerir. Romatizma hastalıklarının
azaltılmasında etkendir. İdrar söktürücüdür.
Cildin tazelenmesinde ve kalp krizi riskinin
azaltılmasında etkindir.
Pırasa:
Brokoli:
Kalsiyum ve demir içeriği yüksektir. Lif oranı
yüksektir. Kansere karşı koruyucudur.
Hurma:
60-65 fruktoz, meyve şekeri içeriği olan
hurma, şeker içeriği yüksek bir meyvedir,
içeriğinde %2 protein vardır. İçeriğinde yüksek miktarda vitamin-mineral içerir. Sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir, fosfor içerisinde bulunan minerallerdir.
Mineral bakımından içeriği zengindir. Ayrıca
A vitamini, B1, B2, B3, B6 vitaminlerini içerir, antioksidant özelliği vardır. Enerji içeriği
yüksektir. 100 gramında 225 kcal vardır. Kan
şekerini hızla yükselttiği için şeker hastalarının tüketimi konusunda dikkat etmesi
önerilir.
Turunçgiller, kivi, yeşilbiber,
domates, maydanoz, tere, roka,
kuşburnu:
Antioksidan bir vitamin olan C vitamini açısından zengin besinlerdir bu dönemde alımları artırılmalıdır. Kayısı, portakal, havuç,
maydanoz, ıspanak bir diğer antioksidan
olan A vitamini bakımından zengindir. Kayısı
kurusu kolay taşınabilir bir meyvedir ve ara
öğün için iyi bir seçenektir.
Yeşil yapraklı sebzeler:
E ve C vitamini açısından zengin kaynaklardır.
Süt, yoğurt, kefir bağışıklık
sistemini güçlendirir:
Süt grubu A vitamini açısından zengindir.
Bunun yanında prebiyotik ve probiyotik içeriği zengin yoğurt ve kefir gastrointestinal
florayı güçlendirerek enfeksiyon oluşumunu
engeller.
Bitki çayları:
Enfeksiyonlara karşı direnci artırır. Zencefil,
Ihlamur, kuşburnu, limonlu yeşil çay, ahududu çaylarının antioksidan etkisinden yararlanarak bağışıklığınızı güçlendirebilirsiniz.
25
Op. Dr. Caner TORUNLAR
Kulak, Burun, Boğaz
Özel Yalova Hastanesi Kulak, Burun, Boğaz Uzmanı Op. Dr. Caner
Torunlar, kış mevsiminin gelmesiyle birlikte orta kulak iltihaplarına dikkat çekti. Bademcik ve geniz
eti hakkında da bilgiler verdi.
Özel Yalova Hastanesi Kulak, Burun, Boğaz
Uzmanı Op. Dr. Caner Torunlar, ‘Kulağın kulak zarından sonra gelen kısmı orta kulak
olarak adlandırılır. Orta kulakta yer alan
çekiç, örs ve üzengi yardımıyla ses iletimi
sağlanır.
Orta
kulağın geniz
boşluğuna
açılan bir
kanalı
vardır
ve bu
28
Kış Aylarında
Orta Kulak İltihabına
Dikkat!!!
kanal östaki borusu adını alır. Östaki borusunun görevi orta kulağa hava geçişini sağlayarak kulağın basıncını dengelemektir.
Orta kulak iltihabı çocuklarda sıklıkla karşılaşılan bir hastalıktır bu hastalığa bakteriler neden olur.’ Dedi.
Orta kulak iltihabının çocuklarda
fazla görülmesinin nedeni ise çocukların östaki borularının kısa olmasıdır. Östaki borusu kısa olduğu için bakteriler kolaylıkla orta
kulağa geçer. Bu sebeple de çocuklarda sık
tekrarlayan bir hastalıktır.
Belirtileri
1) Ağrı (çocuklarda daha belirgin)
2) İşitme kaybı
3) Ateş
4) Kulakta dolgunluk hissi
5) Bebeklerde huzursuzluk
Ağrı basınç artışına bağlı olarak değişir. Eğilince basınç artar oturunca basınç düzelir.
Bazı durumlarda basınç fazlalığı nedeni ile
kulak zarı delinebilir. Kulak zarı delinmişse
kanlı veya yeşilimsi sıvı akışı olur.
Tanısı
Otoskopla kulak muayenesinin ardından
belirtiler doğrultusunda orta kulak iltihabının hangi tipi olduğu belirlenebilir. Eğer
kulak zarı şişmiş ve kızarık bir durumdaysa
bakteri birikimi olduğu söylenebilir. Eğer
kulak zarı içe doğru çökük ise bu iltihaplanmaya bakteriler neden olmamıştır. Bu
durum bize östaki borusunun kapandığını
gösteren bir belirtidir.
Yaşanan durum kronik iltihaplanma ile alakalı ise birtakım başka yöntemler gerekir.
İşitme testi ve işitme kaybının tespit edilmesi bu detaylı araştırmaya örnektir. Orta
kulakta basınç artışı mevcutsa bu durumda da basınç ölçümü yapılmalıdır. Hastanın
ameliyat edilmesi gerekebilir ve bilgisayarlı
tomografi ve film çekimi sonucunda bu işleme karar verilebilir.
Tedavisi
Akut iltihaplanma tedavi edilecekse kulakta iltihaba neden olan bakterileri yok etmeye yarayacak penisilin türü ilaçlar kullanılır.
İlaçların kullanımına 2 hafta devam edilir.
Yeterli tedavi yapılmışsa akut iltihaplanma
herhangi bir soruna neden olmaz. Seröz iltihapta(orta kulakta basınç artışı) ilaç tedavisi kullanılır ve ilaç tedavisi başarılı olmazsa basınç azaltma işlemi uygulanır. Bunun
için küçük bir operasyon yapılır ve kulaktaki
sıvı boşaltılır. Alerjik bir iltihaplanma varsa
bazı yiyeceklerin yasaklanması gerekebilir.
Bu noktada tedavi aksatılmamalıdır. Çünkü
bu gibi durumlarda kulaktaki kemiklerin erimesine veya işitme kaybına neden olabile-
cek ciddi sorunlar oluşabilir.
Kronik kulak iltihaplanması ameliyat gerektiren bir durumdur. İltihap diğer organlara
yayılabilir veya kulak kemiklerinin erimesine neden olabilir diye müdahale gerektirir.
İşitme kaybına neden olabilir veya menenjit
oluşturabilir.
Orta kulak ameliyatı kulak zarının çizilmesi veya kulağa tüp takılması yoluyla yapılan bir ameliyattır. Kulak zarına kesik atılır
böylece kulak içinde biriken sıvı boşaltılır.
Kulakta biriken sıvı çok yapışkan halde ise
tamamen boşaltılamaz. Bu durumda kulak
zarına tüp takılır. Bu tüp kulak zarına hava
geçmesini sağlama amacıyla kullanılan bir
tüptür.
Eğer ameliyat yapılmaz ise işitme kaybı artar. İşitme kaybı az ise kulakta çok fazla sıvı
birikimi yoksa acil bir ameliyat durumu yoktur. Ama akıntı fazla ve işitme kaybı gittikçe artan bir pozisyonda ise acilen ameliyat
gerçekleştirilmelidir.
Bademcikler, boğazımızda iki tarafta bulu-
nan ve bağışıklık sistemi ile ilgili olan yapılardır. Ağız yoluyla vücudumuza girmeye
çalışan mikroplara karşı yardımcı bağışıklık
sistemi hücreleri ile beraber antikorlar üretir.
Geniz eti, burun ile boğaz arasına yerleşmiş bir dokudur. Geniz etini bademcikler
gibi hastanın boğazına bakmakla göremeyiz. Görevi, burundan giren bakteri ve virüs
yakalamak ve onlara karşı savaşmada yardımcı maddeler olan antikorları üretmektir.
Hastaların bademcik ve geniz etinin bu büyümesine bağlı şikâyetleri oluşur. Bazen
hastalarda ileri derecede solunum sıkıntısı
yapacak kadar büyüme olabilir.
Bademcikler alerji, iltihap ve fizyolojik nedenlerden dolayı büyüme gösterebilir. Geniz
eti ise doğumla beraber hızla büyür ve 3-7
yaşlar arasında maksimum boyuta ulaşır
ve ergenlikle beraber hızla küçülür. Geniz
eti nezle, grip, kızamık, kabakulak ve diğer
viral solunum enfeksiyonlarında iltihaplanarak büyür.
29
a
ın
r
la
a
m
n
la
a
r
a
Y
k
a
y
Ka
D i k k at ! ! !
Kayak sporu kış mevsimi boyunca ve hafta sonlarında en
çok yapılan spor dalı haline
gelmiştir. Son yirmi yılda ülkemizde kayak sporuna ilgi
çok artmıştır. Bu ilgi artışı,
kayak sporu araçlarının yurda
çok getirilmesi ve yapılması, iklim ve doğa koşullarının
uygun olması, her yıl artan
bugün sayısı 14’ü bulan kayak merkezlerinin kurulması
nedeniyle olmuştur
Kış sporları sportif aktivitelerin en keyiflilerinden olsa gerek. Bir tarafta doğanın bembeyaz görünümünün verdiği
keyif, temiz hava; diğer taraftan hız ve heyecanın doruğa
taşıdığı adrenalin düzeyi. Kış
sporları çoğumuzun senede
1-2 defa en fazla 1-2 hafta
yaptığı türden bir spor. Hani
uzun süre bisiklete binmez
de sonradan binince önce bir
bocalarsınız ya. Onun gibi her
seferinde bir acemilikle başlanır. Ayrıca doğası gereği
hız ve ayakların yere sağlam
basmaması söz konusu. Hal
böyle olunca yaralanmalar
da çok oluyor.
Yapılan spora göre yaralan-
30
malar değişiyor. Bizde en çok
kayak yapılıyor. Onu snow
board takip ediyor. Kayak yaralanmalarının yarıya yakını
diz yaralanmalarıdır. Çünkü
diz hem kayarken hem de
düşerken aşırı dönmelere ve
açılanmalara maruz kalır. En
sık da ön çapraz bağ ve iç
yan bağ yırtığı ve iç menisküs
yırtığı gözlenir. Üst tarafta
ise kayak sopalarına bağlı
el başparmak yaralanmaları,
köprücük kemiği kırıkları ve
omuz çevresi çıkıkları gözlenir. Snow board’da ise saha
çok üst taraf yaralanmaları
en çok da el bileklerinin geriye doğru gerilerek düşmelere
bağlı el bileği kırıkları gözlenir.
Bir de çarpışmalara bağlı
yaralanmalar var ki bunlar
maalesef genellikle yüksek
enerjili yaralanmalar oluyor
ve tüm kemiklerde kırıklar
gözlenebiliyor. Özellikle de
uyluk kemiği gibi uzun kemik
kırıkları, boyun kırıkları, kafa
içi yaralanmalar gözlenebiliyor.
Uygun ekipman seçimi çok
önemli. Doğru boyda kayak
seçimi, kayak ayakkabılarının
doğru sıkılıkta bağlanması,
ders almadan ve yeterli tecrübe kazanmadan kayılmaması çok önemli. Bu nedenle kaymaya başlayanlar ve
mutlaka profesyonel destek
almalılar. Ayrıca doğru pist
seçimi de önemli. Herkes
tecrübesine uygun pistte
kaymalı. Yeterli kar olduğundan ve pistin düzeltilerek hazırlanmış olduğundan emin
olunmalı.
Kış sporu yaralanmalarında
soğuğun etkisi ile çok ağrı
duyulmaz ve sıklıkla yaralanma önemsenmez. Günün
sonunda ağrı belirginleşir. Bu
nedenle yaralanma şüphesinde kaymaya devam etmemeli bir süre dinlenmeli, ağrımaya başlıyorsa mutlaka bir
sağlık kuruluşuna ulaşılmalı.
Ayrıca mutlaka yaralanma
bölgesine doğrudan cilde olmamak üzere soğuk yani kar
uygulanmalı. Eğer kırık varsa
da kaymaya devam etmemeli
ve yardım istemeli. Yaralı uygun bir şekilde sağlık merkezine ulaştırılmalı.
Komplex kar sporları yaralanmaları (Bağ ve menisküs
yırtıkları, kırıklar ve kırıklı çıkıklar) ile ilgili tüm teşhis ve
tedavi yöntemleri (Artroskopik cerrahiler ve kapalı kırık
cerrahileri spor yaralanmalarında tecrübeli Ortopedi kliniğimizce hızlıca ve düzgünce
yürütülmektedir.
31
e
d
n
i
m
i
s
v
e
M
ş
ı
K
a
n
u
ğ
u
l
u
r
C i l t Ku
D i k k at !
Kışın soğuk ve kuru havanın etkisiyle cilt kuruluğu problemleri çok daha fazla olur.
Cilt kuruluğunu şikayeti olanlar her banyodan sonra mutlaka nemlendirici kullanmalıdır.
Özellikle her banyo esnasında kese ve lif atılması cilt kuruluğuna neden olur/
Sabun ve kozmetik ürünlerin yoğun kullanımı da cilt kuruluğunu artıran faktörlerdendir.
Peki cilt kuruluğu neden olur?
İlk olarak cilt kuruluğuna doğumsal nedenler etki edebilir. Bu tür kişilerin özellikle
doğumdan sonra bacaklarında pullanmalar meydana gelir. Ergenlik çağına kadar
deride kuruluk ve pullanmalar görülebilir.
Hastalık doktorların önerdiği nemlendiricilerle geçer. Bu sayede hastalık kontrol altına alınabilir. 2. bir nedense yaşlılığa bağlı
faktörlerdir. Yaşın artmasıyla beraber cildin
su oranı azalmaktadır. Yağ salgılanması da
azaldığı için ciltte kurumalar meydana gelir.
Yaşlılığın getirdiği deri kaşıntıları meydana
gelebilir. 3. nedense egzama, saman nezlesi
gibi alerjik sorunu olan kişilerde cilt kuruluğu görülebilir. Bu kişilerin cildi yeterli oranda yağ üretemediği için ciltlerinde kuruluk
meydana gelir. Başka bir neden de ilaç tüketimidir. Kolestrol ve tansiyon ilaçlarının
tüketimi de cilt kuruluğuna neden olabilir.
Sabun, kozmetik ürünlerin kullanımı cilt kuruluğunu artıran nedenlerdir.
34
Cilt kuruluğu tedavi edilmezse enfeksiyon
ve egzama gibi hastalıklar ortaya çıkabilir.
Cilt kuruluğu nasıl anlaşılır,
belirtileri nelerdir?
Deri kuruluğunun ilk belirtisi, deride donuk
gri beyaz bir renktir. Kuruluk arttıkça, renk
değişikliğine ek olarak ciltte gerilme hissi,
pul pul soyulmalar, kepeklenme, deri yüzeyinde pürüzlenme, çatlaklar, yarıklanmalar
oluşur. Kaşıntı, kuru derinin neden olduğu
diğer bir şikâyettir.
Cilt kuruluğunu önlemek
için neler yapmalı?
Soğukta eldiven takın:
Özellikle sonbahar ve kış aylarında, düşük
nem oranına bağlı olarak deri kuruluğu
daha sık görülür.
Kısa duş alın:
Banyo ve duş süresi kısa tutulmalı ve duştan çıktıktan sonra cilt tipine uygun nemlendiriciler kullanılmalıdır.
Yağlı sabun kullanın:
Sabunlar deriyi kuruttuğundan, pH’ı 5.5 olan
sabunsuz temizleyiciler veya yağ ve gliserin
oranı yüksek sabunlar kullanılmalıdır.
Kimyasallardan korunun:
Deterjan, aseton ve kimyasallarla sık temastan kaçının.
Çok dar giyinmeyin:
Çok dar giysiler, sürtünmeye bağlı olarak
deride kuruluk ve hassasiyete neden olabileceğinden, kıyafet seçimine dikkat edilmelidir.
Ofisi nemlendirin:
Özellikle ofis ortamında çalışanlar, klimanın neden olduğu düşük neme bağlı
cilt kuruluğundan şikayet edebilirler.
Odanın nem oranının düşük olmamasına dikkat edilmelidir.
Banyoda çok sıcak su kullanmayın ve
banyo süresinin 10 dakikayı aşmamasına dikkat edin.
Banyodan sonra cilt tipinize uygun yüzünüz ve vücudunuz için nemlendirici
krem ve losyonları kullanmayı ihmal
etmeyin.
Gün içerisinde defalarca yıkamak zorunda kaldığınız ellerinizi, her yıkamadan sonra nemlendirin.
Çocuklarda sık karşılaşılan yanlış el
yıkama alışkanlıklarını düzeltin. El yıkama, 15-20 saniyeyi aşmamalı, eller
iyi durulanmalı ve mutlaka kurulanmalıdır.
Çocuğunuza el kremi uygulamakta
zorlanıyorsanız veya gün boyu okuldaki çocuğunuza nemlendirici uygulama
şansınız yoksa yatarken yoğun yağlı el
kremlerini sürebilirsiniz.
Cildin uygun şekilde nemlendirilmesi
egzama oluşumunu ve sedef tekrarlamalarını azaltacağını unutmayın.
35
Op. Dr. Salih Işık Dilek
Beyin ve Sinir Cerrahisi
Geçmeyen Baş Ağrısı
BEYIN TÜMÖRÜ
Habercisi Olabilir!
Beyin tümörü kafatası içinde
meydana gelen, beyne baskı
yapan ölümcül bir hastalıktır. Bu nedenle erken teşhisi
çok önemlidir. Beyin tümörü
baş ağrısı, bulantı, kusma,
halsizlik, bulanık görme
gibi belirtiler gösterebilir.
Her yaşta görülebilen bir
hastalıktır.
Özel Yalova Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Salih Işık
Dilek, “Beyin tümörleri ve tedavi
yöntemleri” hakkında bilgi verdi.
Tümör, insan vücudunda olmaması
gereken yerde oluşan bir doku ya da
herhangi bir dokunun olması gereken yerde kontrolsüz büyümesidir.
Bu bakışla insan vücudunda aslında
çok korkmadığımız bir yağ bezesi de
tümör kavramı içindedir. Sonuç olarak her tümör öldürücü değildir. Sadece beyin dokusunun bir istisnası
36
vardır. Beyin kafatası içinde kapalı
bir odada yer aldığından iyi huylu
tümörler de, baskı sonucu öldürücü
olabilirler. Bu sebeple beyin tümörü
demek ölüm demek değildir; ancak
doğru müdahale ve doğru zamanla… Bulundukları bölgeye ve baskı altında tuttukları beyin alanına
göre belirtiler verirler. Ancak kafa
içinde yer kaplayan lezyonlar bütün
vakalarda olduğu gibi öncelikle kafa
içi basıncın artmasına bağlı belirtileri gösterirler. Tümör düzensiz bir
şekilde büyümeye devam eder ve
genişleme, büyüme imkanı olmayan kafatası içerisinde normal beyin üzerine baskı yapmaya başlar.
Beyin baskı altında normal görüntüsünü kaybeder ve işlevlerini yerine getiremez. Beynin her iki yarım
küresi kafatası içine simetrik olarak
yerleşmiştir. Her iki tarafta düzenli
sınırlarla ayrılmıştır. Bu normal yapıya giren herhangi bir yer kaplayan
oluşum, simetrik yapıyı bozacak ve
beyin üzerine baskı yapacaktır.
Beyin tümörleri yeni doğan çocuklar
dâhil her yaşta görülebilir; kadınlarda ve erkeklerde görülme oranı da
tümör cinsine göre değişir.
Erken Teşhis Önemli
Kesin teşhis için, kafa içini ve beyini
görüntülemek amacıyla beyin tomografisi veya MR tetkiki gerekir,
kimi zaman göz dibine bakılır. Beyin
tümörlerini ana hatları ile ikiye ayırmak mümkündür.
İyi Huylu Tümörler
(beyin hücresi
kaynaklı olmayan ):
Yavaş üreme hızına sahiptirler. Ayrıca beyin dokusundan kolaylıkla
ayrılabilirler ve tümü veya tümüne
yakın kısmı çıkarılabilir. Bu nedenle
ameliyat sonrası sonuçları çok iyidir.
Tek bir operasyon ile hayatın sonuna
kadar kür şansı vardır.
Kötü Huylu Tümörler
(beyin hücresinin
kendi tümörleri ):
Çok hızlı ürerler. Bu nedenle ameliyatla tamamen alınamazlar. Aslında
tümörleşen doku beynin fonksiyonlarını gerçekleştiren kendi dokusudur. Bu sebeple aslında cerrahi olarak
çıkarılan her doku fonksiyon kaybıdır.
Ameliyat sonrası belli bir zaman süresi içinde tekrar büyüyerek beyine
baskı yapmaya devam ederler. Kötü
huylu tümörlere vücudun başka bir
bölgesinden beyin dokusuna yayılmış metastatik tümörlerde girer.
Kötü Huylu Tümörler İçin
Müdahale Şart
Beyin tümörlerinin tedavisi sıklıkla
cerrahidir. Cerrahi tedavi sonrası kimi
zaman kemoterapi kimi zaman radyoterapi bazen her ikisi ile kombine
tedavi yapılır. Beyin tümörlerinde uzman ekiplerin gerçekleştirdiği ameliyatlar ile son derece başarılı sonuçlar alınabilmektedir.
Baş ağrısı, kusma, bulantıya dikkat
Aşağıdaki belirtiler görüldüğünde kafa içi
basıncının artmasından şüphelenilir:
1-Baş ağrısı
2-Apati (hareket ve mimiklerde yavaşlama)
3-Bulantı, kusma
4-Epilepsi nöbetleri
5-Beyinde yerleştiği yere göre vucudun bazı bölgelerinde güçsüzlük belirtileri
6-Kişilik bozuklukları, bazı yeteneklerde (hesap yapma yazı yazma gibi) bozulma.
UZMAN NÖROLOJI VE
BEYIN CERRAHISI KADROSU ILE GELIŞMIŞ
GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERIYLE ERKEN
TEŞHIS IÇIN SIZLERI BEKLIYORUZ.
37
Op. Dr. Feridun IRMAK
Kulak - Burun - Boğaz
BETA ENFEKSİYONUNA
Dikkat!!!
Özel Yalova Hastanesi Kulak, Burun, Boğaz Hastalıkları Uzmanı
Op. Dr. Feridun Irmak, beta enfeksiyonu teşhis ve tedavisi hakkında
açıklamalarda bulundu.
Özel Yalova Hastanesi Kulak, Burun, Boğaz
Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Feridun Irmak,
‘Beta enfeksiyonu olarak bilinen hastalık A
Grubu Beta Hemolitik Streptokok denilen
bakterilerin yol açtığı bulaşıcı mikrobik bir
hastalıktır. Bu bakteri, laboratuvarda mikroskop altında zincir şeklinde dizili olarak
görünür. Beta mikrobu özellikle kış aylarında kapalı alanlarda bir arada yaşayan, çalışan kişilerde, 5-15 yaş arası öğrencilerde
farenjit ve tonsillit denilen boğaz bademcik
iltihaplanmalarına sebep olur. ’ dedi.
Sözlerine devam eden Dr. Irmak, ‘Hijyenik
olarak hazırlanmamış dondurma gibi soğuk süt ürünleri ve diğer hijyenik olmayan
soğuk içecekler enfeksiyon kaynağı olabilir.
Boğaz iltihabı durumlarının yaklaşık % 10 u
Beta mikrobu ile gerçekleşir. Beta mikrobu boğaz enfeksiyonundan bağımsız olarak
sinüzit, orta kulak iltihabı, deri yumuşak
38
doku iltihabı, kemik iltihabı (osteomiyelit),
menenjit, rahim iltihabı (endometrit) ve zatürreye de sebep olabilir. ‘ dedi.
Okul çağındaki çocukların yaklaşık %10
unda hastalık belirtileri ortaya çıkmadan
taşıyıcılık durumu söz konusudur. Taşıyıcılar kendileri boğaz iltihabı yaşamasa bile
bulaştırıcı olabilirler. Mikroplar insandan
insana öksürük, aksırık ve benzeri solunum
yolu ifrazatlarının havada asılı kalabilen
damlacıkları ile bulaşır.
Hastalığın belirti ve bulguları
Hastalığın ilk belirtileri boğaz ağrısı ve ateştir. 1-2 gün içerisinde yutkunma güçlüğü ve
beslenme bozukluğu başlar. Ateş genelde
ilk gün başlar ve 380 C derecenin üzerindedir. Hastada boğaz ağrısı ile birlikte özellikle çocuk hastalarda karın ağrısı, bulantı
ve kusma gözlenebilir. Ağız içine bakılınca
bademcik ve boğaz üzerinde beyaz lekelenmeler, şişlik ve kızarıklık bazı durumlarda
da difteride olduğu gibi bademciğin üzerini
kaplayan beyaz-gri bir zar tabakası görülebilir. Bununla birlikte hastanın boynunda ve
çene altında ele gelen lenfadenopati deni-
len büyümüş lenf bezeleri hissedilebilir.
Beta enfeksiyonu teşhisi
nasıl konulur?
Hastalığın tanısı şikâyetler, muayene bulguları, kan testleri boğaz kültürü ile konulur. Boğaz kültürü hastanın boğazından
salgı örneği alıp bu örneği bakterilerin üreyebileceği bir ortamda(besi yeri) çoğaltarak
şüphelenilen mikrobun üreyip üremediğine bakılmasıdır. Boğaz kültürü yapılırken
mikrobun hangi antibiyotiklere dayanıklı(dirençli) hangilerine dayanıksız(duyarlı) olduğu da incelenebilir. Boğaz kültürü özellikle taşıyıcılığın araştırılmasında önemlidir.
Boğaz kültürü, uygulanabilen merkezlerde
yeni gelişen enfeksiyonun türünün belirlenmesinde etkin bir yöntemdir.
Boğaz kültürü yapılmasa bile klinik muayene ve vücuttaki iltihabın bakteriyel (antibiyotiklere yanıt veren) olup olmadığı
hakkında fikir veren kan testleri ile tanı
konularak antibiyotik tedavisi başlanabilir.
Mikrobun kesin tanısı için boğaz kültürü
altın standart olsa da tedaviye başlayabilmek için olmazsa olmaz bir yöntem değildir.
Beta enfeksiyonu
tedavisi nasıldır?
Destek tedavisi olarak odanın nemlendirilmesi, bol sıvı tüketilmesi, sulu yumuşak
gıda tüketilmesi ve istirahat önerilmektedir.
Tanısı konulmuş hastalara ağızdan veya
enjeksiyon şeklinde antibiyotik tedavisi ve
ağrı kesici ateş düşürücü ilaçlar başlanacaktır. Antibiyotik tedavisi hasta iyileşmiş
görünse bile 7-10 güne tamamlanmalıdır.
Bademcik boğaz bölgesinde apse gelişmesi
durumunda apsenin boşaltılması da gerekebilir.
kabul edilir. Bu hastalara tekrarlayan bademcik iltihabının risklerini ortadan kaldırmak, büyümüş bademciklere bağlı gelişen
solunum sıkıntısını ortadan kaldırmak,
tekrarlayan iltihaplara bağlı okuldan geri
kalma, iş gücü kaybı, tedaviye ayrılan masraflar gibi ekonomik kayıpları azaltmak, sık
ilaç kullanımını önlemek ve hayat kalitesini
arttırmak gibi amaçlarla bademcik ameliyatı uygulanabilir.
Hastalığın yol açabileceği
durumlar (komplikasyonlar)
Enfeksiyonun önlenmesinde kesinleşmiş bir
yöntem olmamakla birlikte boğaz enfeksiyonu olan bireylerden uzak durarak mikrop
içeren damlacıklara maruziyet azaltılabilir.
Hijyenik koşullarda hazırlanmış dondurma
benzeri ürünlerin boğaz enfeksiyonu riskini
arttırmadığı gösteren çalışmalar mevcuttur.
Boğaz hastalığı günler içerisinde sinüzit,
orta kulak iltihabı, zatürre hastalıklarına
sebep olabilir. Bu durumlar bademcik enfeksiyonunun devamı olarak veya boğaz iltihabı olmadan da ortaya çıkabilirler. Bazı hastalarda boğaz enfeksiyonunun 2. gününden
sonra mikrobun salgılayabildiği toksinler
neticesinde kırmızı deri döküntüleri ile seyreden bir tablo gelişebilir. Bu duruma Kızıl
Hastalığı denir. Bu durum 1 hafta kadar sürebilir.
Başka sebeplerle açıklanamayan bir yılda 7
den fazla, ardışık 2 yılda yıllık 5 ten fazla,
ardışık 3 yılda yıllık 3 ten fazla kere boğaz
bademcik iltihabı geçiren hastalar “tekrarlayan bademcik iltihabı” hastası olarak
Beta enfeksiyonu geçiren hastaların bir kısmında hastalığın geçmesinden 2-12 hafta
sonra ateşli eklem romatizması ve kalp iltihabını içeren Akut Romatizmal Ateş(ARA)
denilen ve hastayı uzun yıllar boyunca etki-
Korunma ve tekrarlayan
enfeksiyonların tedavisi nedir?
leyen bir durum gelişebilir. Yine hastaların
bir kısmında hastalık iyileştikten 2-12 hafta
içerisinde gelişen ciddi, kalıcı olabilen böbrek iltihabı durumu gelişebilir. Halk arasında
boğaz iltihabı kalbine vurmuş, eklemlerine
vurmuş, böbreklerini çürütmüş denen durumlar bu komplikasyonlardır ve ciddi sağlık sorunlarıdırlar.
Dikkat edilmesi
gereken hususlar
Boğaz enfeksiyonu geçiren hastada tedavi
başlanmış dahi olsa, deri döküntüsü, kulak
ağrısı, koyu veya kanlı burun akıntısı, öksürük balgam, nefes darlığı, bulantı kusma,
havale geçirme (nöbet), uykuya meyil, baş
ense ağrısı, beslenememe, ses konuşma
değişiklikleri gibi durumların gelişmesi halinde vakit geçirmeden tekrar sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.
Hastalık geçtikten sonraki 2-12 hafta içerisinde gelişebilecek, eklemlerde şişlik-ağrı,
yürüme güçlüğü, bulantı kusma, halsizlik,
idrara çıkamama, kanlı idrar yapma, aşırı
halsizlik, çarpıntı, bayılma, göğüs ağrısı gibi
durumlarda da yine vakit kaybetmeden bir
sağlık kuruluşuna başvurulmalı ve hastanın
yakın geçmişte boğaz iltihabı geçirdiği bilgisi sağlık çalışanına bildirilmelidir.
39
Op. Dr. Fatih Kalalı
Ortopedi ve Travmatoloji
KIKIRDAK NAKLİ
MOZAİKPLASTİ
Özel Yalova Hastanesi Ortopedi ve
Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Fatih
Kalalı, günümüzde birçok durumda
cerrahi yöntemle mükemmel olarak giderilmekte olan kıkırdak hasarları ve tedavi yöntemleri hakkında bilgiler verdi.
Özel Yalova Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Fatih Kalalı, ‘ Kıkırdak
hasarları günümüzde birçok durumda cerrahi yöntemle mükemmel olarak giderilmektedir. Hangi durumda hangi metodun
uygulanacağını tecrübeli bir doktorun karar
vermesi gerekmektedir. Eklem yıkanması
sırasında uygulanacak eklemin pürüzünü
giderme işlemi küçük çaplı hasarlarda yardımcı olabilir. Hasarı 2cm²’ye kadar olan
durumlarda mikro kırık tekniği uygulanır.
Eğer kemik de hasar gördüyse, 3 cm²’lik
hasarlarda mozaik plasti mantıklı olur ki,
10cm²’ye kadar olan hasarlarda da kıkırdak
hücre nakli (osteokondral transplantasyon)
seçenek olarak sunulur.’ dedi.
40
Memnun edici bir başarıya ulaşabilmek için
bazı durumlarda ekleme yapılan müdahale
bacak eksenini düzeltecek bir ameliyatla veya çapraz bağların veya menisküsün
yenilenmesi ile kombine edilir. Bu sayede
eklemdeki tek taraflı baskılar genelde azaltılabilmekte ve kıkırdak dejenerasyonunun
(hasarının) nüksetmesi engellenebilmektedir.
Eklem içinde kıkırdak - kemik
kopması (osteokondritis)
tedavisi
Dr. Kalalı, ‘Sebebi hala bilinmeyen ve özellikle gelişmekte olan gençlerde görülen bir
eklem hastalığı olan osteochondrosis dissecans(eklem hastalığında) hastalığın derecesine bağlı olarak kıkırdak ve onun hemen altında bulunan kemikten kopan küçük
parçacıklar (eklem faresi) eklem aralığına
kaçar. Bu hastalıkla çoğunlukla diz eklemi
ve kısmen de ayak bileği eklemi ve dirsekte
karşılaşılır.’dedi.
Mikrobun kesin tanısı için boğaz kültürü
altın standart olsa da tedaviye başlayabilmek için olmazsa olmaz bir yöntem değildir.
Mozaikplasti endikasyonları
Hangody tarafından tanımlanan bu teknikte
amaç, canlı osteokondral silindirlerin, eklemin yük taşımayan bölgesinden alınıp, yük
taşıyan bölgesine yerleştirilmesidir. Tekniğin asıl endikasyonu, 40 yaşın altındaki
olgularda, 1-4 cm2 arasındaki fokal, travmatik, 10 mm’den derin olmayan kıkırdak
defektleridir. Bunun yanında, osteokondritis
dissekans ,osteonekroz ve lokalize dejneratif lezyonlarda da kullanımı bildirilmiştir.
Kıkırdak lezyonuna eşlik eden instabilite ve
dizilim bozukluğu varsa önceden ya da aynı
seansta tedavi edilmelidir. Kesin kontra endikasyonlar olarak, romatoid artrit, yaygın
osteoartrit, tümör veya enfeksiyon varlığı,
8 cm2 den büyük lezyon, 10 mm’ den derin
lezyon, 50+ yaş, uyumsuz hasta ve yetersiz donör saha sayılabilir. 40-50 yaş arası
hastalarda, hafif osteoartritik değişikliklerin varlığında ve 4-8 cm2 arası lezyonlarda
yöntemin kullanımı hala tartışmalıdır.
Mozaikplasti tekniği
Mozaikplasti için özel geliştirilmiş olan silindirik kesiciler ve çakıcılar gereklidir. Üçten
fazla greft kullanılacaksa eklem konturunun sağlanması zor olacağı için açık teknikler tercih edilirken, daha küçük defektlerde
artroskopik teknikler uygulanabilir. Benzer
şekilde, patellar, tibial ve posterior femoral kondiler lezyonlarda açık teknik tercih
edilmelidir. Önce kıkırdak defekti sağlam
kenara kadar temizlenir ve tabanı tazelenir. Oyucular ile izler yapılarak ihtiyaç olan
greftlerin çapı ve sayısı belirlenir. Çeşitli
enstrümantasyon sistemleri ile 2.7- 8.5 mm
arası çapta greftler alınabilir ancak ideal
çap 4.5-6mm arasıdır. Ne kadar yakın yerleştirilirse yerleştirilsin, defektin en fazla
% 80’i greftlerle kaplanabilir. Aradaki bölge
fibrokartilaj ile iyileşecektir.
15-20 mm ve osteokondritis dissekansta
20 mm olmalıdır. Bütün greftler alındıktan
sonra alıcı sahanın son hazırlığı yapılır. Aralarında 2mm duvar kalacak şekilde ve greftlerin boyuna uygun derinlikte tüneller açılır.
Tünellerin subkondral kemiğe dik ve spongioz kemiğin ezilme payı göz önüne alınarak greftlerden yaklaşık 1 mm kısa olmaları
gerekir. Önce periferden başlanarak, çevre
kıkırdakla aynı yüzey hizasında olacak şekilde greftler tünellere sıkıştırılarak çakılır.
En iyi sonuçlar, greftler sağlam kıkırdak ile
aynı hizadayken elde edilir. Yüzeyin 1 mm
altında kalan greftler remodelling ile düzelirken, 2 mm’den derin greftler dejenere olur.
Buna karşın, çevre kıkırdaktan daha yüksek
greftlerde artmış basınç nedeniyle dejenerasyon ve inkorporasyon bozukluğu ortaya.
Greftlerin primer stabilitesi tünelde sıkışma
ile sağlanır.
Donör saha olarak lateral troklea ve interkondiler çentik tercih edilir. Daha fazla greft
gerektiğinde medial troklea, karşı diz ve
proksimal tibio-fibuler eklem kullanılabilir.
Greftler, genellikle kıkırdak yüzeyine dik
olarak alınır, ancak kontur vermek için oblik
alınabilir. Greftlerin uzunluğu kondral lezyonlarda 10-15 mm, osteokondral lezyonda
İyileşme 8-12 hafta içinde subkondral kemiğe inkorporasyon ile tamamlanır. Sağlam
kıkırdak ile greftler arasında her zaman bir
fibröz yarık vardır, yan yana kıkırdak birleşmesi olmaz. Kıkırdak hücrelerin canlılığı %
85-90 arasında korunur. Donör saha fibröz
kıkırdak ile dolarak iyileşir.
Rehabilitasyon
Hemen sürekli pasif harekete başlanır, 3-4
hafta yük verilmez sonrasında 6-8 hafta
parsiyel yük verilir. Bu süre içinde quadriceps güçlendirme ve effüzyon kontrolü için
fizik tedavi yöntemleri uygulanır. Büyük lezyonlarda aylar süren effüzyonlar olabilir.
Klinik Sonuçlar
Mozaik plasti oldukça yeni sayılabilecek
bir yöntemdir ve osteokondral otogreft
transplantasyonu olarak da adlandırılır. Bu
yöntem 3 cm’e kadar olan hasarlarda uygulanır ve uygulanan hastalarda başarı oranı
%70 -90’dır. Bu teknik özellikle diz ve ayak
bileği ekleminde kullanılabilir. Bu yöntemde daha az baskı uygulanan eklem bölgelerinden silindir şeklinde kıkırdak ve hemen
altındaki kemik alınarak hasarlı bölgeye
dikilir.
Mozaik plasti ve diğer kıkırdak
doku hasarı ameliyatları Dr. Fatih Kalalı tarafından hastanemizde güncel yöntemlerle
tedavi edilmektedir. (Mozaikplasti ve PRP
ile)
41
Uzm. Dr.FatmaYILDIRIM
Nöroloji
Özel Yalova Hastanesi Nöroloji
Uzmanı Dr. Fatma Yıldırım, düzenli
yapılan egzersizin epilepsi nöbetlerini arttırmadığını belirterek,
epilepsi ve sportif aktiviteler ile
ilgili açıklamalarda bulundu.
Özel Yalova Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr.
Fatma Yıldırım, ‘Epilepsi, görülme sıklığı
kabaca %1 olduğu bilinen, bu haliyle hem
sık görülmesi hem de her yaş grubunda
ortaya çıkabilmesiyle oldukça çok sayıda
hasta ve yakınlarını etkileyen ve bu nedenle çok önemli medikal ve sosyal sorunlarla karşılaşılan bir durumdur. Genel olarak
toplum içinde epilepsi tanısı alan hastalar
sosyal etkinliklerden uzaklaştırılmakta ve
42
EPİLEPSİ ve
SPOR
fiziksel aktiviteleri de aile, sağlık görevlileri ve spor eğitmenlerinin yetersiz bilgileri
nedeniyle nöbet geçireceği endişesiyle engellenmektedir. Oysaki birçok çalışma egzersizlerin nöbetleri artırmadığını, epilepsi
hastalarında görülen çoğu hasarlanmaların
küçük çapta ve çoğunlukla da epileptojenik
olaylarla ilişkili olduğunu göstermektedir.’
dedi.
Düzenli yapılan egzersizin nöbetleri artırmadığı çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir.
Bunlardan birinde 20 dirençli epilepsi hastasına dört hafta boyunca, haftada altı gün
günde 45 dakikalık sürelerle düzenli egzersiz yaptırılmış ve sonunda nöbet sıklığında
bir artış görülmemiştir. Randomize ve kontrollü olan bir diğer çalışmada, 23 epilepsi
hastası iki gruba ayrılmış.(9 kontrol,14 egzersiz)ve 12 hafta sonra karşılaştırılmıştır.
Bu çalışmada ılımlı egzersizin davranışsal
sonuçları pozitif olarak etkilediği, nöbet
sıklığına ise bir etkide bulunmadığı gösterilmiştir.
Dr. Yıldırım, ‘Fizik aktivitenin nöbet artıran
bir faktör olmayıp, hem trofik faktör sinyal
değişimleri, hem de enflamatuvar etkilerle epilepsi önleyici bir faktör olabileceğine
dair kanıtları da vardır. Epilepsiyi önlemesi
yanında, enflamatuvar mekanizmalar üzerinden sistemik etkiler ile beyin dışında kalp
hastalıkları, diyabet, obezite, yüksek tansiyon ve osteoporozu önlediği, strese karşı
direnci de artırdığı bilinmektedir.’ dedi.
İsveç’te yapılan bir çalışma gençlik dönemindeki kardiyovasküler kapasite durumu
ile gelecek dönemde epilepsi gelişim riski
arasında bir korelasyon olduğunu göstermiştir. On sekiz yaşında askere alım işlemleri sırasında vücudun kondüsyon durumunu ölçen testler ile yapılan bu çalışma,
kondüsyonu düşük askerlerin gelecekteki
epilepsi gelişim riskinin yüksek olduğunu,
buna karşın yüksek kondüsyon durumuna
sahip askerlerin hastalığa yakalanmamak
açısından daha şanslı olduğunu tespit
ederek, yüksek kondüsyonun hem hastalık
modifiye edici bir faktör olduğunu ortaya
koymuştur.
Epilepsi terimi nedenleri, belirtileri ve sonuçları farklı 50’den fazla hastalık ve sendromları ifade etmek için kullanılmaktadır.
Epilepsi konuşulurken yaşam boyu tedavi,
video oyunlarının tehlikesi, spor aktivitelerin tehlikeleri gibi genellemelerin yanıltıcı
olmasının nedeni budur. Bu gibi kısıtlamalar veya sınırlamalar bir epilepsi formuna
uygulanırken diğerine uygulanmayabilir.
Epilepsi bir insan çoğu sporu güvenle yapabilir. Hatta Amerikan futbolu, rugby gibi
aktivitelere katılımın engellenmemesi gerektiği düşünülmektedir. Eğer nöbetler iyi
kontrollü ve direkt gözetim mümkünse,
Düzenli egzersiz yapan epilepsi hastalarında depresyon oranlarının daha
düşük olduğu gösterilmiştir. Duygu
durum bozukluklarının da nöbet sıklığından bağımsız olarak yaşam kalitesini kötü yönde etkileyen bir faktör
olduğu bildirilmektedir. Dolayısıyla,
özellikle nöbetlerin kontrol altına alınamadığı dirençli epilepsi hastanda,
duygu durum bozukluklarının giderilmesine, düzenli egzersiz ile katkı
sağlanması yaşam kalitesini artırmaya aracılık edebilir.
Sporun epilepsi nöbetleri üzerine etkisi üzerine yapılan çalışmalar içinde
yoga pratikleri de dikkat çekmektedir. Bu çalışmalarda özellikle yoga ile
meditasyonun epilepsi nöbetleri üzerine etkisi araştırılmıştır. Bir çalışmada sahaja Yoga pratiği sonrası nöbetlerdeki azalma altı ayda %86, üç ayda
%65 olarak saptanmıştır. Özellikle
egzersizlerle nefesin düzenlenmesi
şeklinde yapılan kuvvetli pramaya
yogası ve göz hareketleriyle bir objenin izlenmesi şeklinde özellikle yanan
mumu izleme şeklinde yapılan trataka yogası nöbet tetikleyebileceğinden epileptik hastaların bu şekildeki meditasyon
tekniklerinden kaçınması gerektiği belirtilir.
Epilepsi hastaları her türlü sporu yapabilir
mi ya da sporda üstünlük sağlayabilir mi?
Epilepsili bir hasta sadece spor da değil yaşamın herhangi bir alanında başarılı olabilir.
Epileptik ve başarılı olan birçok yazar, aktör,
siyasi lider veya doktor vardır. Ayrıca farklı
spor alanlarında epilepsi hastalığı olan birçok ünlü sporcunun dünya çapında dereceler elde edebildiği görülmektedir.
Nöbet sıklık ve kontrol altında değilse nöbet anında zararlı olabilecek havacılıkla
ilgili sporlar, jimnastik, karate, futbol, ata
binmek, Amerikan futbolu, boks, buz hokeyi,
buz pateni, motor sporları, dağcılık, yamaç
paraşütü, yelkencilik, su sporları, yüzme, su
kayağı, sörf gibi sporlar konusunda dikkatli olunmalıdır. Öte yandan tenis, voleybol,
beyzbol, basketbol, golf, atletizm, yürüyüş,
koşu gibi sporlar daha güvenli olabilir.
Epilepsi hastalarının normal popilasyona
göre iki-üç kat artmış bir ölüm riski taşıdığı
bilinmektedir. Ölümlerin daha çok yaşamın 10 yılı veya teşhisten sonraki
ilk birkaç yıl içinde görüldüğü ve ölüm
riskinin daha çok nöbetler ve nöbetlerin neden olduğu durumlarla ilişkili olduğu bildirilmiştir. Bu konuda yapılan
araştırmalarda özelliklede boğulma
ile ilgili artmış bir risk gösterilmiştir.
Yüzülen yer açısından ise boğulma ve
ölüm riskinin göl ve nehirle de yüksek,
buna karşın özel havuzda ve cankurtaran mevcudiyetinde düşük olduğu
dikkat çekmektedir.
Epilepsili kişilerde normal bir hayat
yaşama hakkına sahiptir ve kendi seçtikleri bir sporu yapmaya teşvik edilmelidir. Sporun faydalı etkileri sadece
nöbet kontrolü değil aynı zamanda
özgüven gelişimi, metabolik kontrolün sağlanması obezite gelişiminin
önlenmesi, stres düzeyinin azaltılması ve kardiyovasküler kapasitenin
artırılması üzerinedir. Dahası fizik
aktivite ve spor, antiepileptik ilaçların
osteoporoz ve kilo alma gibi yan etkilerini önlemek ve mücadele açısından
da klinisyene yardımcıdır.
yüzme ve su sporları da güvenlidir. Binicilik
veya jimnastiğin asimetrik bar, paralel bar
gibi bazı alt dalları özel bakım veya dikkat
gerektirir. Tüplü dalış kayak, serbest tırmanış, planörcülük, araba veya motosiklet yarışları nöbet oluşması durumunda aşırı risk
taşıdığından önerilmemektedir. Bununla
beraber sık nöbeti olanlara ya da epilepsiye
ilaveten başka bir engelleri olanlara ek sınırlamalar getirilebilir. Boks, karate, denetimsiz dalgıçlık, tek başına yamaç paraşütü
ve paraşütle atlamak, denetimsiz dağa tırmanma tüm epilepsi hastaları için tehlikeli
olabilecek spor türleridir.
Sonuç olarak, fizik aktivite genel olarak
nöbet tetikleyici bir faktör olmadığı gibi
epilepsi de spor yapmaya engel bir hastalık değildir. Nadir nöbeti olan kişiler için
egzersiz sırasında nöbet gelişme olasılığı
çok düşük, sık nöbeti olan kişilerde ise şansa bağlı yüksektir. Güvenlik açısından, her
durumda okul eğitmenleri ve spor hocaları
nöbet sırasında ne yapılması gerektiğini bilmeli, nöbet geçiren kişinin ağzına hiçbir şey
sokulmamalı, hava yolu açıklığı sağlanmalı
etrafına zarar verebilecek nesneler varsa
kaldırılması sağlanmalıdır.
43
KUTLAMA
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı çalışma arkadaşlarımız ile birlikte kutladık.
45
TAM SERAMİK
RESTORASYONLAR
Porselen, renk stabilitesi, yüksek aşınma
direnci, düşük ısı iletkenliği, biyouyumluluk
ve yüksek estetik özelliklerinden dolayı diş
hekimliği açısından etkileyici bir materyaldir.
Dental seramik materyaller, devamlı olarak
gelişen mekanik özellikleri sayesinde, artık
birçok durumda altından metal kullanılmadan uygulanabilmektedir. Bu da estetik restorasyonlara yönelik artan talebin karşılanabilmesini beraberinde getirir.
TAM SERAMİKLERİN
UYGULAMA ALANLARI
FULL KRONLAR:
Dişlerin her yüzeyden aşındırılıp, küçültüldüğü, dişi çepeçevre saran restorasyonlardır.
Büyük dolgulu, çürüklü, madde kaybının yoğun olduğu durumlarda uygulanır. Dişi kırıklara karşı korur.
LAMİNALAR:
Dişlerin bazen hiç, çoğu zaman da çok az
ön yüzeylerin aşındırılarak hazırlanan çok
ince restorasyonlardır. Estetik beklentilerin
karşılanmasına yönelik form bozuklukları,
renklenmeler, diastemalar (dişler arası boşluk), çapraşıklıklar, kırıklar mevcudiyetinde
uygulanır.
İNLEY-ONLEYLER:
Yoğun kron harabiyeti olan arka dişlerin restorasyonunda kullanılır.
47
Uzm. Dr. Hasan Tahsin ŞAHİN
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Yeni Doğan Bebeğin Bakımı ve
Anne Sütü ile Beslenmesi
Yeni doğan bebeğin beslenmesi için en
mükemmel besin anne sütüdür. Anne sütü
öncelikle temiz bir besindir. Hazırlama,
ısıtma gibi zorlukları yoktur, her an kullanıma hazırdır. Sindirimi kolaydır ve bebeği
hastalıklardan
korur. Özellikle
‘’ilk ağız sütü’’
diye bilinen kolostrum, doğumdan sonra hemen
ya da mümkün
olan en kısa süre
içerisinde bebeğe
verilmelidir. Kolostrum koyu sarı
renkte olup, daha
kıvamlıdır. Anne
sütü dışında ilk
altı ay bebeğe ek
olarak su, şekerli
su, bitki çayları
(çay, ıhlamur, rezene) verilmez. İlk
6 ay sadece anne
sütü vermek bebeğin tüm ihtiyacını karşılar.
Anne sütünün yapılmasını ve devamını
sağlayan en önemli faktör bebeğin emmesidir. Bebek istediği sürede ve istediği miktarda emzirilmelidir. Ortalama emzirme
süresi 12 - 15 dk, ortalama emzirme aralığı
2-3 saattir. Emzirme sırasında her iki göğüs
48
Yeni Doğan
Bebeğin Bakımı
verilmelidir. Göğüste çatlama veya şişme
olması durumunda bile emzirmeye devam
edilmelidir.
Anne sütünün bebeğe yettiğini anlamak
için sağmak ya da ölçülü miktarda bebeğe
süt vermek gibi şeyler yoktur. İyi beslenen
bebek bol miktarda ve açık renkte idrar ya-
par. Bebeğin 3. gününde dışkısı sarı renge
döner. Bunları gördüğünüzde biliniz ki sütünüz gayet iyidir ve bebeğinize yetmektedir. Ayrıca aile hekimi ve çocuk doktoru
tarafından yapılan kontrollerinizde bebeğinizin kilo alımı yeterli ise çok ağlıyor ya
da uyumakta zorlanıyor diye bebeğe mama
verilmemelidir. Bu sadece kendinizi rahat-
latır, bebeğe yarardan çok zararı vardır.
İlk 3 ay günde ortalama 20-30 gram yani
ayda 600-900 gram arası kilo alan, 3 ay-6
ay arası günde ortalama 15-20 gram yani
ayda 450-600 gram arası kilo alan bir bebeğin anne sütünden başka hiçbir besine
ya da takviye gıdaya ihtiyacı yoktur.
Bebek
doğduğu
günden itibaren
anneye yardımcı olacak bir kişi
muhakkak bulunmalıdır. Çünkü ilk
günlerde annenin
tek ve asıl işi bebeği ile iletişim
kurmak ve onu
beslemektir.
Anne; gündüzleri aydınlık ve çok
hafif bir müzik
eşliğinde bebeği
emzirmeli, geceleri ise karanlık ve
sessiz bir ortamda
bebeğini emzirip
uyutmalıdır. Bu
sayede gece-gündüz döngüsü bebeğe kazandırılmaya başlanır.
Anne sütünün yapımında hormonlardan
sonra en önemli faktör strestir. Annenin ilk
dönemlerde stresten uzak olması ve bebeğini besleyebileceğini düşünmesi bile süt
yapımını arttırmaktadır.
Anne emzirme döneminde beslenmesine
dikkat etmelidir. Bol su, komposto, hoşaf ve
günde bir kez sütlü bir tatlı (sütlaç, muhallebi, pelte gibi) tüketmelidir. Çok şekerli ve
baharatlı yiyeceklerden uzak durmalıdır.
Yeni annelere çocuk bakımı
ile ilgili ipuçları;
• Annenin eli sürekli temiz olmalıdır.
• Kulak temizliğinde kulak çöpü kullanılmamalıdır. Sadece kulak kemerini pamuk yardımı ile silmek yeterli olacaktır.
• Gözlerinde bulunan çapaklar, kaynatılmış
su yardımı ile temizlenebilir. Ayrıca burun
kökü ve gözlerin birleştiği bölgeye 1-2 dakikalık dairesel hareketlerle masaj uygulanabilir.
• Doğduğu günden itibaren bebeğin tırnakları düz, batık oluşmayacak şekilde kesilebilir.
• Ağız özel bir temizlik gerektirmez; çünkü
tükürük bezlerinin temizleyici bir etkisi vardır. Fakat pamukçuk gibi bir madde görüldüğünde karbonatlı su ile ağız içi ve yanak iç
kısımları temizlenebilir.
• Burun tıkanıkları için tek kullanımlık serum fizyolojik buruna damlatılarak burun
pompası ya da burun aspiratörü ile yavaşça
ve zedelemeden çekilmeli, burun temizliği
sağlanmalıdır. Çünkü burun tıkanıklığında
hem bebeğin beslenmesi zorlaşacak hem
de uyku düzeni bozulacaktır.
• Cilt temizliği banyo ile yapılır. Bebek göbeği düşmeden bile oda sıcaklığı 24 derece
olacak şekilde ayarlandıktan sonra cildini
yakmayacak derecede su ile kısa sürede
yıkanabilir. Şampuan olarak kozmetik içermeyen ürünler tercih edilmelidir. Gerekli koşullar sağlanırsa bebek hergün yıkanabilir.
• Alt temizliği kızlarda suya batırılan pamuklarla veya sadece su içeren ıslak mendillerle, önden arkaya doğru yapılmalıdır.
Kullanılan mendil veya pamuklar alkol içermemelidir. Erkek çocuklarda ise; sünnet derisi geriye çekilmemelidir. Bu uygulama ile
deri çatlayıp, enfeksiyon kapabilir.
• Bebeğin kıyafetlerinin pamuklu ürünlerden seçilmesi önerilip, kullanmadan önce
sıcak suyla yıkanıp ütülenmesi sağlanmalıdır.
• Genellikle göbek kordonu, doğumdan
sonra 10 gün içinde düşer. 3 haftaya kadar
düşmemesi de endişe edilecek bir durum
değildir. Göbek kordonunda kokulu bir akıntı
yoksa alkol, batikon gibi antiseptiklerle temizlenmesine gerek yoktur.
• Bebek doğduğu günden itibaren dışarı çıkartılabilir. Ancak kalabalık ortamlarda bulunmamasında fayda vardır. Sürekli dışarıda
olmak bebeğin bakımının ihmal edilmesine
neden olabilir.
İlk 3 ay ateş önemlidir. Yeni doğanlarda ateş
acil bir durumdur. Ateşi fark edilen bebek
ılık bir duş aldırıldıktan sonra en yakın sağlık kuruluşuna götürülmelidir. Morarma ve
hızlı nefes alıp verme durumunda da vakit
kaybetmeden sağlık kuruluşuna başvurmak
gerekmektedir.
Bebeğin doğumdan sonra göğüslerinde
şişlik oluşursa kesinlikle ovulması, bastırılması, üzerine sıcak bez koyulması önerilmemektedir. Bu gibi durumlarda meme
dokusu enfeksiyon kapabilir, hatta meme
altında apse gelişebilmektedir. Bu şişliğin
sebebi sadece anneden geçen hormonların
bebeğin memesini büyütmesidir ki hiçbir şey
yapılmadan 1-2 ay içerisinde kendiliğinden
geriler.
49
SEMİNER
KALP GÜNÜ
Özel Yalova Hastanesi, ve Karamürsel Kent Konseyi Emekliler Meclisi iş birliği ile Dünya Kalp Günü sebebiyle
düzenlenen seminerde Kardiyoloji Uzmanı Dr. Murat Fazlıoğlu Kalp ve Damar sorunları hakkında bilgiler vererek açıklamalarda bulundu.
52
SEMİNER
BARSELONA
Barselona’da düzenlenen Avrupa
Girişimsel Kardiyoloji Ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi’nde “ Varis
ve Venöz Yetmezlik tedavisinin en
ileri teknolojik tedavi yöntemi: Variclose- Vein Sealing System, Akut
Derin Ven Trombozu tedavisinde
çok başarılı sonuçlar aldığımız Rotasyonel Trombektomi, CleanerReya Venocat, Farmako- Mekanik
Tromboliz operasyon tekniği” ile
ilgili sözlü sunumlarımızı gerçekleştirdik. Yüksek başarı sonuçlarımızı Dünya’da tüm platformlarda
bilimsel dünyayla paylaşmaya ve
ülkemizi en iyi şekilde temsil etmeye devam ediyoruz.
53
Op. Dr. Filiz CİĞERİM
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Özel Yalova Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr.
Filiz Ciğerim, polikistik over ve tedavi yöntemleri hakkında açıklamalarda bulundu.
Özel Yalova Hastanesi Kadın Hastalıkları ve
Doğum Uzmanı Op. Dr. Filiz Ciğerim, ‘ Polikistik Over yapısal bir özelliktir. Normalden
daha büyük yumurtalık boyutları ve çepeçevre küçük, inci tanesi şeklinde yumurtalık
yüzeyine dizili kistler ile şekillenen yumurtalık dokusu… bu durumdan salgılanan hor-
54
POLİKİSTİK OVER
BİR HASTALIK MIDIR?
monlarda vücutta beliren problemler bütünü. Günümüzde neden olduğu halen kesin
bilinmeyen bir durumdur. Ancak sonradan
oluşmaz, böyle genetik yapıyla doğulur. ‘
dedi.
-Adetleri düzensiz, gecikmeli olur
-Tüylenme (yüz, vücut, memeler çevresi, erkeksi tüylenme) ve sivilcelenme
-Normalde fazla kilolu ve bu kilolar özellikle bel çevresinde dikkat çekicidir.
Dr. Filiz Ciğerim, ‘ genellikle bir hanım içeriye girdiğinde biz kadın doğumcular evet
erkeksi yapıda, kilolu ve kıllanması artmış
bir görüntüsü olan kişilerde bu hanım peo
olabilir’ deriz. Tanı koyabilmek için kadın
doğum muayenesi ile USG’ de yumurtalıkların görüntüsü ve adetli iken alınacak kanda ki hormonların düzeyi önemlidir.
Hastalığın bulguları ilk adet görme ile başlar. Adetleri gecikmeli olan genç kızların yoğun kanamaları ve daha sonraki yıllarda kıllanma artışı asıl problem evlilik ile beraber
çocuk isteklerinin karşılanmaması sorunun
en önemli sonuçlarındandır.
Nasıl Tedavi Edilir?
Hastalık yumurtalık yapısından kaynaklandığından bir ameliyat veya ilaç kullanarak
polikistik overden kurtulmak söz konusu
değildir. Tedaviler hastanın var olan şikâyetlerine yöneliktir. Bir hanıma sizde PCO
var dendiği zaman ilk tepki ve üzüntü çok
derin olabileceğini ve ilk hareket ben bundan kurtulmak istiyorum. Yapısal özellik
olduğunun ilaçla rahatlayabileceğini ancak
ilaç kesilince devam edeceğini anlatması
zor olan bir durumdur.
Tüm şikâyetlerin tedavisinde kilo kontrolü
önemli bir yer taşır. İlk ve en önemli tedavi
aşırı kiloların verilmesidir. Bu kişiler PCOS’a
eşlik eden insülin direnci varsa mutlaka
öncelikle insülin direnci tedavi edilmelidir.
Çünkü insülin direnci kırıldığı zaman kilo verilecektir. Ve sistem salgılanan hormonlar
dengelenerek daha rahatlayacaktır.
PCOS ve Gebelik
PCOS olan kadınların hamile kalmaları diğer
kadınlara göre daha zordur. Hamile kalmayı zorlaştıran başlıca neden yumurtlama
olmaması ya da düzensiz yumurtlamadır.
Çocuk arzusunu karşılayamayan çiftlerde
öncelikle araştırmanın birinci basamağı ta-
mamlandıktan sonra yumurtlama sağlayıcı
tedavi ile beraber olgunlaşan yumurtanın
çatlamasına yönelik tedavi uygulanır. Vakaların %80 inde yumurtlama sağlanabilir.
Yumurtlama sağlanamayan kadınlarda laparoskopi ile yumurtalık cidarının delinmesi
(drilling) ve kistlerin bir kısmının patlatılması yöntemine başvurulabilir.
Gebe kalmayı arzulayan PCOS vakalarında
tedavi var olan kistlerin artışını engellemek,
hormonları belli bir kontrol altına alabilmek
için tedavi seçeneği doğum kontrol hapları
olacaktır.
55
56
Neslihan KIZILKAYA
Psikolog
SINAV KAYGISI
Herhangi bir sınava girmeden önce başarıp başaramayacağınız düşüncesi günlerce
beyninizi meşgul ediyorsa, uykularınız kaçıyorsa, yeme-içmeden kesiliyorsanız ve
başka hiçbir şey düşünemiyorsanız sınav
kaygısıyla karşı karşıyasınız demektir.
İlkokula başladığımız ilk günlerden itibaren
hayatın bir gerçeği olan, ilkokul öğrencisinden akademik kariyerine devam etmek isteyen bir yetişkine kadar herkesin hayatında
pek kez deneyimlediği sınav kaygısı, artan
rekabet ortamıyla birlikte kişilerde görülme
sıklığı artan bir olgu haline gelmiştir.
Sınav kaygısı:
Bir sınav öncesi ya da sınav sırasında var
olan performansın etkili biçimde kullanılmasına engel olan yoğun endişe halidir.
Sınav kaygısına aile tutumları, kişilik özellikleri, sosyal nedenler, bilgi ihtiyaçları ve
zihinsel faktörler gibi birçok sebep neden
olabilir. Önemli olan bu gibi durumları yaşadığımızda fazla zaman kaybetmeden bir
profesyonelden yardım almaktır. Psikoloğunuz size sınavlardan önce sınav sırasında
ve sınavdan sonra neler yapmanız gerektiği
hakkında bilgi verir ve sınav esnasında kaygınızı azaltacak gevşeme teknikleri ve nefes egzersizleri çalışması yaptırır.
Pekâlâ, nedir bu sınav kaygısı? Nedenleri nelerdir? Yen- Anne- Babanın rolü
mek için neler yapılır? Sınav En büyük görevin çocuklarda olmasına
kaygısı yaşama konusunda ve rağmen sınav kaygısı çalışmalarında anne
ve babanın da büyük önemi vardır. Bütün
üstesinden gelme noktasında anne- babalar çocuklarının mutlu olmasını ve iyi bir meslek sahibi olmasını isterler.
ailenin rolü nedir?
Fakat çoğu zaman bu iyi niyet anne-babalar
arasında hırsa dönüşebilir. Bu hırs çocuk ve
ebeveyn arasında aile içi çatışmaya neden
olur dolayısıyla başarısızlık meydana gelir.
Anne- babaya düşen en büyük görev çocuklarının kişiliklerini tanımaya çalışmaları, ilgi
alanlarına ve yeteneklerine göre çocuklarını
yönlendirmeleri ve sınavı olağanüstü bir duruma dönüştürmemeleridir.
Sınav kaygısı dediğimiz şey aslında yaşamımızda doğru gitmeyen bir şeylerin göstergesidir ve asıl düzeltmemiz gereken sınav
kaygısından ziyade yaşama bakışımızdır.
Farklı fikirlere açık olmak, esnek olmak,
kendi kendimize koyduğumuz yapay engelleri ortadan kaldırmamızı, hayatta ne kadar
çok seçenek olduğunu görmemizi ve sınav
kaygısı gibi buna benzer pek çok sorunun
ortadan kalkmasını sağlayacaktır.
57
Doç. Dr. Barış BAYRAKTAR
Genel Cerrahi
NODÜLLERİNE DİKKAT
Özel Yalova Hastanesi, Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Barış Bayraktar, tiroid nodülleri oluşumu, teşhis ve tedavisi hakkında bilgiler
verdi.
Özel Yalova Hastanesi, Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Barış Bayraktar, ‘Tiroid bezi;
boyunda, soluk borusunun iki yanında yerleşmiş, sağ ve sol lob olarak adlandırılan iki
ayrı bölüm ile bunları birleştiren ve isthmus
adı verilen bir bölümden oluşan bir salgı bezidir. Vücuttaki çeşitli metabolik olaylarda
rol alan T3, T4 adı verilen hormonları salgılar. Tiroid nodülleri ise, tiroid organı dokusu
içinde gelişen sıvı içerikli (Kist) veya doku
kıvamındaki (Solid) kitlelerdir.’ dedi.
Tiroid bezi içinde saptanan ve “nodül” ola-
60
TİROİD
rak adlandırılan kitleler, doktor tarafından
yapılan muayene ya da boyun bölgesine
uygulanan görüntüleme tetkikleri sırasında
belirlenmektedir. Tiroid nodülleri özellikle
kadınlarda sık görülmektedir. Her 3 kadından birini etkileyen nodüller; yaşlılarda, iyot
eksikliği olan bölgelerde ve radyasyona
maruz kalanlarda da sıklıkla ortaya çıkmaktadır. Tiroid nodülü tek veya çok sayıda
yani multi nodüler guatr olarak görülebilir.
Tiroid nodüllerinin tetkiki nasıl olmalıdır?
Yakın zamana dek “tiroid muayenesi” denince genellikle akla gelen, hekim tarafından
elle yapılan muayene ve “tiroid hormonları
(FT3, FT4) ile TSH”ın tetkikinden ibâretti.
Herhangi bir anormalliğe rastlanmazsa,
daha ileri tetkik istenmezdi. Elle yapılan
muayenede, insanların sadece % 1-5 kadarında nodül tesbit edilebilirken, ultrason
(USG) ile yapılan muayenede bu oran %
50’lere ulaşmaktadır. USG’de tespit edilen
küçük nodüller sıklıkla iyi huylu nodüller
olsa da, bu fark, uzmanlar açısından önemli
bir sıkıntıya yol açmaktadır.
Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Barış Bayraktar, hastaların önemli bir kısmında nodüllere bağlı semptom olmadığını belirterek, ‘Bir
kısmında boyun bölgesinde şişlik ele gelebilir veya görülebilir. Bazen nodüller çok
büyüdüğünde nefes darlığı ve yutkunmada
zorluğa neden olabilir. Nodül içine kanama
olursa ağrı hissedilebilir. Nodüllerin lokal
semptomlara neden olmasının (bası hissi,
ses kısıklığı, kozmetik sorun vs.), dışında
aşırı tiroid hormonu üretimine yani hipertiroid’e yol açabilir. Bu durum hastalarda yorgunluk, kilo kaybı, çarpıntı, sinirlilik ve terleme gibi belirtilerle kendini gösterir.’ dedi.
Tiroid nodüllerinin kötü huylu olup olmadığını anlamakta tercih edilen en önemli
yöntem nodüllerden ince iğne ile alınan biyopsilerdir. Ultrason eşliğinde yapılan iğne
biyopsilerinin tanı koymadaki hassasiyeti
%95-98 civarındadır. Yani bu yöntemle kanser çok büyük oranda yakalanabilmektedir.
Genellikle, 1-1.5 cm boyutuna ulaşmış ve/
veya ultrasonda şüpheli özellikler gösteren
nodüllere biyopsi yapılmalıdır. Tiroid ince
iğne aspirasyonu biyopsisi, el ile saptanabilen nodüllere doğrudan yapılabildiği gibi,
el ile saptanamayan nodüllere veya tercihen planlanan tüm nodüllere ultrasonografi
eşliğinde yapılabilir. Ultrason eşliğinde uygulama sayesinde, varsa, özellikle şüpheli
alanlardan aspirasyon yapılabilmekte ve işlemin doğru sonuç verme oranı yükselmektedir. Biyopsinin komplikasyon riski son derece düşüktür. Poliklinik koşullarında kısa
sürede yapılabilmekte, hasta daha sonra
günlük aktivitelerine devam edebilmektedir.
TEDAVİ SÜRECİ
VE İZLEM
Biyopsi sonuçları çoğu zaman iyi huylu çıkar. Bu durumda, nodüllerin boyutları ve
görünümleri, belli aralıklarla ultrason ile
takip edilir; bu süre genellikle 3 ay ile 1 yıl
arasında değişir. Önemli bir değişiklik olmazsa, takip aralığı zamanla açılır. Takipte,
nodül boyutlarında önemli değişiklik, ya da
şüphe uyandıran görünümler ortaya çıkarsa
tekrar biyopsi yapılmalıdır. Biyopsi sonucu
kötü huylu, ya da kötü huylu olma açısından
şüpheli çıkarsa, ilk geçerli tedavi yöntemi
ameliyattır. Bu durumda, çoğu zaman tiroid bezinin tamamının alınması gerekecektir.
Bu da, ömür boyu ilaç kullanmayı gerektirir.
Bu süreç, hastalığın olası tekrarlama riski
açısından düzenli takip gerektirir.
Ne zaman ameliyat olmalı?
Her tiroid nodülünün ameliyatla alınması
gereksizdir. Ülkemizde tiroid operasyonları biraz fazlaca yapıldığı için bu konuda
dikkatli olmakta fayda var. İlerde kanser
gelişebilme ihtimali ameliyat için bir neden
değildir çünkü operasyonun kısa ve uzun
dönemli komplikasyonları vardır.
Tiroid nodülünün alınması sırasında veya
sonrasında:
1. Kanama olabilir.
2. Larinks siniri harabiyetiyle sesin değişmesi veya ses kaybına neden olabilir.
3. Yanlışlıkla paratiroid bezlerinin alınması
veya zedelenmesi söz konusu olabilir
4. Hastanın daha sonra hipotiroidiye girmesi
ve hayat boyu tiroid hormonu alması ihtimali vardır
5. Enfeksiyon kapabilir
6. Bazı hastalarda operasyon yeri iz bırakır.
Tiroid nodülleri ve guatr teşhis ve tedavisi genel cerrahi kliniğimizde
Uzman Ellerde güvenle yapılmaktadır.
61
Barselona’da Gezilecek Yerler
Avrupa’nın en gözde turizm merkezlerinden
olan Barselona’da gezip görebileceğiniz birçok ünlü yer var. Özellikle ünlü Katalan Mimar Gaudi‘nin şehre kazandırdığı birbirinden
özel ve sıradışı yapıları görmeden şehirden
ayrılmayın. Sagrada Familia Bazilikası, Park
62
Güell, La Rambla Caddesi, Casa Mila (La
Pedrera), Casa Batllo, Barselona Katedrali,
Museu Nacional d’Art de Catalunya (MNAC)
ve Poble Espanyol şehirde görmeniz gereken en önemli yapıların başında geliyor.
SAGRADA FAMİLİA
BAZİLİKASI
Barselona’nın en ünlü ve önemli simge yapısıdır. Şehre birçok ölümsüz eseri ile hayat
veren ünlü Katalan Mimar Antoni Gaudi’nin
en büyük eseri olan bazilika Barselona’ya
gittiğinizde ilk görmeniz gereken yerlerden.
Eğer bazilikanın içini de gezmeyi düşünüyorsanız uzun kuyrukları gezi planınızda
hesaba katmalısınız.
PARK GÜELL,
Barselona’nın bir diğer ünlü gezi noktası
olan PARK GÜELL, çizgi filmlerden fırlamış
gibi duran yapıları ile ünlü bir park. Barselona görselleri içinde sıkça göreceğiniz park
ilk planda toplu konut olarak düşünülse
Uzm. Dr. Ahmet YILDIRIM
İç Hastalıkları
Uzm. Dr. FatmaYILDIRIM
Nöroloji
İspanya‘nın ikinci büyük şehri olan
Barselona ülkenin en popüler turistik kenti. Başta Avrupa olmak üzere
her yıl dünyanın dört bir köşesinden
turistler Akdeniz’in bu ünlü turizm
kentini görmek için Barselona’ya
gidiyor. Üstelik Barselona gezisi boyunca kültür ve deniz tatilini
aynı anda yapabilirsiniz. Katalonya
bölgesinin en büyük kenti olan Barselona aynı zamanda bölgenin başkentidir. Yaklaşık bir buçuk milyon
yerleşik nüfusu olan kozmopolit bir
kent.
BARSELONA
de zamanla halka açık bir parka çevrilmiş
durumda. Şehrin gürültüsünden uzaklaşıp
dinlenebileceğiniz bu park emin olun benzerlerinden çok farklı.
LA RAMBLA CADDESİ
Barselona’nın en önemli ve turistik caddelerinden biridir.Port Vell (Eski Liman) ile
Plaça de Catalunya arasında yer alan cadde çevresinde birçok önemli yapı yer alıyor.
Cadde boyunca gezebilir, turistik dükkânlar
alışveriş yapabilirsiniz. Ayrıca cadde üzerinde gösteri yapan sokak sanatçıları oldukça
ilgi çekici.
Passeig de Gracia Bulvarı’nda yer alan Casa
Mila ya da diğer adıyla La Pedrera şehre hayat veren ünlü Katalan Mimar Antoni Gaudi
tarafından 1906-1970 yılları arasında sanat
meraklısı politikacı Pere Mila için yapılmış.
Sıradışı mimarisi ile dikkat çeken yapının en
dikkat çekici bölümü şüphesiz çatısı. İnşasından sonra İspanya’nın en tartışmalı
yapılarından biri halini alan Casa Mila, Barselonalılar tarafından La Pedrera yani “Taş
Ocağı” adını almıştır. Yıllarca ilgisiz kaldıktan sonra 1984 yılında UNESCO Dünya Mirası Sit alanı ilan edilen yapı ironik olarak
günümüzde şehrin en hayran olunan yapıların başında gelmektedir.
Barselona’nın en önemli dini yapılarından
olan Barselona Katedrali, sahip olduğu Gotik mimari ile dikkat çeker. İnşasına 1298’de
II. Jaume’nin emriyle başlanmış; ancak 20.
yüzyılın başında ana sivri kulenin inşasıyla
tamamlanan yapı La Rambla Caddesi’ne
yakın bir konumda yer alıyor.
Barceloneta, şehir merkezinin hemen altındaki sahil kenarında yer alan sakin ama
güzel bir semt. Küçük restoranları ve kafeleriyle ünlü olan bölge ayrıca kent merkezine en yakın plaja da sahip. Eğer Barselona
geziniz boyunca denize girmeyi düşünüyorsanız sahile göz atabilirsiniz.
La Rambla Caddesi’nin sonunda yer alan
Port Vell, şehrin ünlü limanıdır. Denizcilik
Müzesi, Barselona Akvaryumu, Katalonya
Tarih Müzesi ve IMAX sineması da dâhil olmak üzere birçok önemli turistik yer bu limanda yer alıyor.
La Rambla Caddesi üzerinde yer alan Mercat de La Boqueria şehrin dünyaca ünlü
kapalı pazarı. Mimari ya da tarihsel bir önemi olmasa da pazarda satılan biribirinden
güzel tropik meyve ve sebzeler, lezzetli
çikolatalar pazarın dünyaca ünlü olmasındaki en büyük etken sanırım. La Rambla’yı
gezerken pazara uğrayıp ufak tefek bir şeyler almaya özen gösterin. Yalnız dikkat, La
Boqueria pazar günleri kapalı.
Nou Camp Stadyumu özellikle futbolla ilgili
erkek gezginlerin Barselona gezilerinde en
çok keyif alacağı yerlerden biri. Dünyanın en
ünlü futbol kulübü F.C Barcelona’nın maçlarını oynadığı bu stadyumda maç izleyebilir
ya da kulübün ünlü müzesini ve stadyumun
birçok noktasını dolaşabilirsiniz.
Figurates:
Barcelona ‘dan sonraki durağımız Figurates
vaktim bol diyorsanız harika bir dağ, ova ve
doğal manzara burada sizi bekliyor. Gelelim
Figurates’e bu mekânı özel kılan şey ise
Ünlü sanatçı Dali’nin müzesini bulundurması, Dali müzesi çevresinde bir de kilise var,
çevre bölgelerde çeşitli dali eserleri ve hediye dükkanları var.
Girona:
Girona’nın girişi biraz sakin, sanki terkedilmiş gibi, ama ilerleyip şehir meydanına gidince harika bir manzara sizi bekliyor, genel
itibariyle bir nehir ve çevresine dizilmiş evler
var.Bu evlerin arkasında çok güzel bir kilise, çeşitli alışveriş yerleri var, birçok yoğurt
dükkanı ve dondurma dükkanı ilk bakışta
dikkatimizi çekti, diğer tarafta ise çok güzel
restorantlar var. Antik sinagog’uda ziyaret
edin.
Casa Batllo:
Barcelona şehrinin merkezinde bulunan bir
bina. İspanyol mimar Antoni Gaudí’nin başyapıtlarından biri. Günümüzdeki tasarım,
daha önceden yapılmış evin 1904 yılında
tekrar tasarlanması ile oluştu. Bizzat Gaudi
binayı restore etmış.
63
Op. Dr. Ercan TUTAL
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Vajinal akıntılar kadınlar en çok
sağlık merkezlerine, kadın doğum
polikliniklerine ve muayenehanelere başvurma sebeplerinden
biri. Oldukça can sıkıcı bir durum.
Özellikle yaz dönemin bir takım
hijyenik kurallara pek dikkat edilemeyeceği için vajinal akıntı şikayeti oldukça artar. Örneğin,
genital bölgenin hava sıcaklığı etkisiyle terlemesi, mayo bikinilerin
ıslak kalması, yeterince dezenfekte edilmeyen kirlik havuz suları
veya aşırı klorlanmış havuz suyu
nedeniyle vagen florası bozulur ve
vajinal akıntı şikayeti baş gösterir.
64
VAJİNİT
Öncelikle her vajinal akıntı patolojik midir,
ya da hangi tip vajinal akıntı şikayetinde ihmal edilmeden doktora başvurulmalı bunlardan bahsetmek gerekir.
Vagen mukozası içinde bir takım mikroorganizmalar doğal halde bulunur. Bunlara
yararlı bakteriler diyoruz. Özellikle ‘’ Laktobasiller’’ vagendeki glikojeni parçalayıp
laktik asite çevirir ve ortam PH’ının asidik
olmasında rol oynar. Vagen PH’ ı bu nedenle
normal şartlarda 3.8 – 4.5 civarındadır. Bu
asit PH diğer patojen bakterilerin parçalanmasına yol açar.
Ancak koşullar değiştiği taktirde bu vagen
PH’ ı da bozulur. Mesela türk kadınlarının
çok yanlış yaptığı bir uygulama var. Adet
sonrası veya cinsel ilişki sonrası abdest
almak amacıyla vagen içini duş başlığıyla
şiddetli su püskürterek yıkamaya çalışmak
sağlıklı vagen florasının suyla beraber atılmasına yol açıyor ve bu da bir takım enfeksiyonlara açık hale getiriyor. Ayrıca herhangi bir nedenle kulak, diş, akciğer iltihabı gibi
hastalıklar nedeniyle antibiyotik kullanmak
zorunda kalmak enfeksiyona sebep olan
bakterileri öldürdüğü esnada yararlı laktobasillerin de ölmesine yol açıyor.
Vajinanın florasının bozulmasına yol
açan diğer faktörler:
•Normalden uzun süren adet kanamaları
•RIA (rahim içi araç) kullanımı
•Sık yıkma
•Tampon kullanımı vs
Vagen PH’ ı bozulduğunda bir takım fırsatçı
enfeksiyonlara vajinayı açık hale getirir. Vagen iltihaplanır ve bu duruma Vajinit denir.
Fırsatçı enfeksiyonlardan en önemlisi Bakteriel Vaginosis diğeri de Mantar enfeksiyonlarıdır.
Bakteriel Vaginosis: Laktobasillerin azlığı nedeniyle bozulmuş florada etkili olup
çoğalan özellikle Gardnerella vaginalisin
vagen içinde artmasıyla oluşan istenmeyen kötü kokulu akıntılara sebep olan bir
enfeksiyondur. Gri – beyaz, hafif sarımsı, bol
miktarda kötü kokulu (balık kokusu tipiktir)
akıntı mevcuttur. Bu kötü koku özellikle
adet sonrası ve cinsel ilişki esnasında artmaktadır. Bakteriel vaginosis cinsel ilişki ile
bulaşabileceği gibi cinsel hayatı henüz başlamamış genç kızlarda veya cinsel hayatı
olmayan kadınlarda da görülebilir. Tedavisinde uygun antibiyotiğin yanı sıra vajinal
ortamın glikogen ve laktik asidini sağlayıp
laktobasillerin artmasına yol açacak vaginal jellerin de uygulanması gerekir.
Candidial Vaginit (Mantar): Vajinada Candida dediğimiz mantar enfeksiyonu da en sık
antibiyotik kullanımı sonrasında , gebeliklte, şeker hastalarında veya vücut immun
sistemi (bağışıklık direnci) bozulmuş, ki-
şilerde mesela kanser tedavisi gören hastalarda daha sık görülür. Cinsel yolla pek
geçmez. Belirgin kaşıntı, kızarıklık ve rahatsızlık yapar. Cinsel ilişki son derece ağrılı ve
acılıdır. İdrar yapma esnasında ağrı ve acı
vardır. Vajinal akıntı süt kesiği veya peynir
şeklindedir veya krem tarzında beyazdır.
Kokusuzdur. Koku olması bakteriel enfeksiyonun da eklendiğini gösterebilir. Tedavisinde ağızdan veya vajinal yoldan uygulanan
tablet ve fitiller verilmektedir. Aynı şekilde
vajinal ortamın glikogen ve laktik asidini
sağlayıp laktobasillerin artmasına yol açacak avajinal jellerin de uygulanması gerekir.
Trichomonas Vaginalis: Diğer bir vajinal
enfeksiyon ve akıntı sebebidir. Cinsel ilişki
ile bulaşır. Çok bol miktarda sarı- yeşilimsi akıntı yapar, akıntı çok kötü kokuludur.
Akıntı nedeniyle yanma ve kaşıntı belirgindir. Kasıklarda ağrı olabilir. Muayene esnasındaki bulgular ve alınacak kültür antibiyogram testi ile tanı konulur. Tedavisinde
uygun antibiyotikler kullanılır. Mutlaka
erkek partnerinde tedavi edilmesi gerekir.
Aksi halde enfeksiyon tekrar edebilir.
Menopoz döneminde de östrojen hormonunun eksikliği nedeniyle vajinal PH değişir,
laktobasiller azalır, vagen de kuruluk meydana gelir. Vajinal kuruluğa bağlı oluşan va-
jinal kaşıntı ve yanma hissiyle beraber hafif
kanlı vajinal akıntı görülebilir.
Ayrıca vajinal akıntı rahim veya rahim ağzında kanser nedeniyle oluşabilir. Bu durumda üzerinde ince kanlı çizgiler bulunan
bol sümüksü akıntı görülebileceği gibi, koyu
renkli bol kanlı parçalar halinde de gelebilir.
Akıntı genellikle kötü kokuludur. Dikkatle
değerlendirmek ve ileri tetkikler yapmak
gerekir.
Eğer eskiye nazaran normalden fazla akıntı,
yanma, kaşıntı şikayetiniz varsa veya cinsel
ilişki esnasında ağrı, yanma, koku hissediyorsanız, akıntınızın rengi sarı, yeşil, gri,
kırmızı ise veya köpüklü bir akıntı geliyorsa, cinsel ilişki esnasında veya sonrasında
kanamanız oluyorsa mutlaka bir kadın doğum uzmanına başvurmalısınız. Bütün bunların hepsi vajinal enfeksiyon işaretleridir
ve mutlaka doğru şekilde tedavi edilmesi
gerekir. Aksi halde rahime, tüplere ve yumurtalıklara ulaşır. Bu durum rahim tüp ve
yumurtalıkların iltihaplanmasına, tıkanmasına, yapışıklıklara ve hatta kısırlığa sebep
olabilir. Kronik pelvik enfeksiyon dediğimiz
tedavisi son derece zor olan, hatta bazen
mümkün olmayan ciddi karın ağrılarına ya
da rahim ağzında yaraya sebep olabilirler.
65
Dyt. Yağmur Atav
Beslenme ve Diyet Uzmanı
KÜÇÜK DEĞİŞİKLERLE
FARK YARATMAK BU KADAR KOLAY!
Yazın verdiğimiz kilolardan sonra
istediğimiz vücuda sahip olmanın verdiği rehavetle kilo almaya
yönelik riskler ortaya çıkabiliyor.
Özellikle kışın kapalı ortamlarda yapılan keyifli aktivitelerdeki
yemeklerde dikkatli olunmalı. Bu
soğuk günlerde giyilen kıyafetlerin de alınan kiloları belli etmiyor
olması, kilo almaya yönelik gizli
bir tehdit oluşturmakta. İşte size
yaşam boyu geçerli olacak bazı
66
ipuçları.
de yapacağınız bu değişiklik kilo vermenizde kilit rol oynayacaktır.
1.KAHVALTINIZDA
DEĞİŞİKLİK YAPIN
Yapılan çalışmalar farklı besinleri yemenin,
2.KALORİ İHTİYACINA
UYGUN BESLENİN
tek düzeliği ortadan kaldırdığını ve sevilen
Dengesiz besin öğesi alımı da metaboliz-
tüm yiyeceklerin yenilmesine olanak sağla-
manın yavaşlamasına ya da durmasına
dığını gösteriyor. Farklı yiyecekleri yemenin,
neden olabilir! Bunun için yaşınıza uygun
bu iki duygu durumunun ötesinde farklı ya-
mineral ve vitamin desteklerine dikkat et-
rarları olduğu araştırmalarca kanıtlanmış.
memiz gerektiğini unutmayalım. İşte bu
Ne yazık ki her zaman aynı besinleri tüket-
yüzden standart düzenlemeler yerine size
mek kilo verdirmiyor! Sadece bir öğününüz-
özel hazırlanmış beslenme programlarıyla
Erişkinler;
polu uzun yürüyüşle normal yaptığınız bir
miyorsanız bilimsel desteklerle planlanan
Kalsiyum, Potasyum, Diyet Posası, Mag-
egzersize göre %70 daha fazla yağ yakar-
Metabolizma Hızlandırıcı Çorbayı mutlaka
nezyum, A-C-E vitaminlerine,
sınız. Haftada 4 kez yapacağınız bir saatlik
denemelisiniz. Haftada 2 gün akşam öğün-
yavaş tempolu yürüyüş ile basen, karın ve
lerinizi 1 dilim tam buğday ekmeği ve yağsız
kalçada biriken yağlardan size özel hazır-
mevsim salata ile tamamlayın. İçeriğindeki
lanmış sağlıklı beslenme programınız yar-
farklı renkteki sebzelerin birbirleriyle olan
dımıyla kolayca kurtulacaksınız. Burada
lezzetli uyumu, kaygılarınızı da ortadan
önemli noktalardan biride egzersiz süre-
kaldırarak kilo vermenizi kolaylaştıracaktır.
Çocuklar ve Gençler;
Kalsiyum, Potasyum, Diyet Posası, Çinko,
Magnezyum ve E vitaminine,
Hamile, Emziren Anneler ve Yaşlılar;
B12 vitamini, Magnezyum, Demir, Folik asit,
E ve D vitaminlerine dikkat etmeliler.
3.HIZLI DEĞİL YAVAŞ
TEMPODA YÜRÜYÜN
Kilo verirken birçok kişinin yaptığı en büyük
since her 20 dakikada bir 250ml su içerek
egzersiz sürenizi uzatmanız olacaktır. Bir
önemli noktada egzersiz süresince nefes
kontrolünü sağlayıp, burundan nefes alıp
vermek sağlık bir yaşam için çok önem taşıyor!
hata hızlı tempoda yürümek. Zayıflamak is-
4.HAFTADA 2 GÜN ÖZEL
ÇORBAMIZI DENEYİN
terken kilo vermenizin durmasını istemiyor
Öğünlerimizdeki sağlıklı sıvı tüketimi kilo
ve daha ince görünmek istiyorsanız yavaş
yönetimimizde oluşacak duraksamaları hız-
tempoda yürüyüşü tercih edin. Yavaş tem-
la düzene sokar. Bu durumu yaşamak iste-
Çorbamızın Tarifi
-2 orta boy yeşil kabak
-1 orta boy domates
-1 orta boy tatlı kırmızı biber
-1/2 demet maydanoz
-1 yemek kaşığı zeytinyağı
Tüm malzemeleri aynı anda düdüklü tencereye koyup seveceğiniz kıvama göre su ekleyerek pişirin. Soğumaya yakın 1/2 demet
taze naneyle blenderdan geçirerek hazırladığınız bu nefis kokulu çorbayı afiyetle içip,
fit olmaya başlayabilirsiniz.
Sizler için en iyi diyet programı ve sağlıklı beslenme için
Beslenme ve Diyet Polikliniğimize bekliyoruz.
67
5.ÖĞLEN SEBZE,
AKŞAM YÜKSEK PROTEİN
Hızla kilo verenlere baktığımızda genelde
ya hem öğlen hem akşam sebze yer yada
proteinden zengin iki öğün tercih ederek başarıya ulaşmaya çalışırlar. Ancak iki yöntemin sonunda da sizi bekleyen tehlikelerden
habersiz kilo verme çabası içerisinde olursunuz. Eğer iki öğünde de sebze yerseniz
kısa bir süre sonra halsizlik, saç dökülmesi
ve dikkatte azalma görülebilir. Kilo verme
süreciniz de 3-5 hafta sonra duraklama dönemine geçer.İki öğünü proteinden zengin
besinlerden seçerseniz kilo kaybınız sebzeye göre biraz daha fazla olacaktır.Ama
hedefe yaklaşırken yüksek proteinli beslendiğiniz için özellikle geceleri tatlı krizlerine
girerek diyetiniz bozulacak ve kilo vermeniz
duracaktır.O zaman ne yapmalıyız?Öğle
68
öğününde sebze, yoğurt ve salata, akşam
öğünündeyse avuç içi kadar ızgara et, balık veya tavuk ve ekmek yiyerek yeterli ve
dengeli bir öğün düzeniyle vücut işlerliliğini devamını sağlayabilirsiniz. Böylece kilo
vermenizi hızlandırır ve duraksamasını de
önlemiş olursunuz.
6.ÇOK SU İÇİNCE
ÇOK KİLO VERİLİR Mİ?
Sürekli duyduğunuz bir diyet yalanını daha
açıklayalım. Kilolu biri günde litrelerce su
içse de beslenmesini düzenlemediği sürece kilo vermesi beklenemez. Su içmemizin
amacı, vücut su dengesini korumak ve vücudumuzun çalışması için gerekli olan ortamın
devamlılığını sağlamaktır. Ancak su içerek
yağ yakımını artırmak istiyorsak günde en
az 13 bardak su içmeye özen göstermeliyiz.
7.YEŞİLÇAY VE KAHVE
İçerdiği Tianin amino asidinden dolayı bağışıklık sisteminizi güçlendirmek ve kilo
verirken vücut direncinizi düşürmemek ve
metabolik hareketlerin devamlılığı için günde en az 3 en fazla 5 fincana kadar yeşil çay
içmenizi öneririm.
İşte bir kilit nokta daha, kahve içmeyin diyenlere inanmayın! Günde 4 fincana kadar
filtre kahve ya da şekersiz Türk kahvesi
tüketerek metabolizmanızı hızlandıracaksınız. İçerdiği kafeol ve kafestrol denilen
maddeler sizin sağlıklı kilo vermenize destek olacaktır. Bu içecekleri yemeklerden
1 saat sonra tüketerek metabolizmanıza
destek olmanızı öneriyorum.
8.TUZ MİKTARINA DİKKAT!
Ülkemizde beslenme hatalarından en çok
yapılanı aşırı tuz tüketmek! Aslında besinlerle birlikte günlük tuz ihtiyacımızı da karşılamış oluyoruz. Ekstradan ilave ettiğimiz
tuzlar vücudumuzda su tutulumu ve kemik
yoğunluğunuzun azalmasına neden olur.
Unutmayın 1 miligram tuz vücudumuzda
200-250 mililitre su tutarak ödeme neden
olmakta!
9.GÜVENLİ ŞEKER KULLANIMI
Yüksek miktarda şeker alımı hem besin
öğesi içermemesi hem de gereğinden fazla kalori alınmasına neden olarak, vücudun
yağlanmasına ve dolayısıyla kan yağlarının
yükselmesine neden olur. Bu nedenle az
şeker içeren besinleri ya da sağlıklı şekerlerden olan meyveleri tercih ederek vücudumuza destek olalım.
10.BESİN DEĞERİN
KORUMAK İÇİN...
Sebze ve meyveleri ezilmeden, parçalanmadan, serin ye kuru yerlerde saklamalıyız.
Sebzeleri yemek pişmeden hemen önce
doğrayarak vitamin ve mineral kayıplarını
en aza indirebiliriz. Sebzeleri kendi suyunda
ve kısa sürede pişirmeliyiz.
Meyveleri de yemeden hemen önce yıkayıp
ardından doğrayarak tüketmemiz gerekir.
Önceden ayıklayıp-kesip bekletirsek içeriğindeki vitamin ve mineralleri kaybetmiş
oluruz. Genel olarak yiyecekleri hazırlarken
az suda pişirmeye özen göstermeli ve pişme sularını dökmemeye çalışmalıyız.
Beslenmeniz İçin Ufak Tüyolar
-Alışverişe giderken karnınızın tok olmasına özen gösterin.
-Yemek servisi için küçük tabakları tercih
edin.
-Yemekleri çok çiğnemeye çalışın.
-Yemeğinizi yedikten sonra sofra başında
oturmayın.
-Mutlaka masa da yemek yiyin, ayakta değil.
69
SEMİNER
KALP SAĞLIĞI
Termal Belediyesi iş birliği ile Black Bird Termal Otel’ de gerçekleştirdiğimiz seminerde Kardiyoloji Uzmanı
Dr. Betül Canöz Kalp Sağlığı hakkında, İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Müjdat Batur Canöz ise Diyabet ve Böbrek
Sağlığı hakkında katılımcıları bilgilendirdi.
70
Download