TÜRKİYE _ÜZERİNE İKİ SOVYET KİTABI Yalçın KÜÇÜK(*) Türkiye · ile Sovyetler Birliği arasında ekonomik ilişkilerin gelişmesi ·ve gelişen ilişkilerin kaçınılmaz hale getirdiği kapsamlı yakınlaşma Türkiye'de hükümetlerin niteliklerini aşan bir olgu durumuna geldi. Sovyetler Birliği ile Türkiye arasında· ekono mik ilişkileri artırmak ve bu artırmanın zorunlu parçası olan «iyi komşuluk» Türkiye'de, nerede ise, «partiler üstü» bir-- boyut ka-- zandı. durumun yeni değerlendirmelere yol açması kaçinılmaz. Kaç!mlmaz olan şu: Türk - Soryet Dostluğunu, Kemalizm ile ve Kemalizmin «hasıı siyasal örgütü Cumhuriyet Halk Partisi'nin hükümet. etmesi ile sınırlayan görüşleriri ve bu arada tarihin ye niden değerlendirilmesi gerekiyor. Bu Önce bu noktanın açılması gerekiyor. Ai-tık Kemalizm'in f{erçekten soğukkanlı ve bilimsel olarak değerlendirilmesi zamanı geçiyor. Türkiye'de Kemalist İktidatı, Cumhuriyet Halk Partisi'nin veya kısa dönemlerde Silahlı KuV-vetlerin· hükümet· dönemlariyle sımrlı tutmak akıl· almaz· karışıklıklara_ yol açabilir, Çok ciddi olarak ortaya bugünkü Ba~bakan Bülent. _Ecevit'in mi, yoksa dünkü Başbakan Süleyman Demirel'in mi, daha çok <<kemalist» olduğu sorusunu getirebilir. Bu soru ciddi bir sorudur ve ce- (*) Doçent Dr. Maliye Fakültesi. Öğretim Üyesi 153_ vabı ilk bakışta sanıldığı. gibi tart-ışmasız verilemez. Çok ciddi tartışma gerektirir.. (Yazı 1979 yılı sonunda yazıldı.). Tartışmaya ışık tutabilecek bir nokta var: Bugünkü Başba"' kan Bülent Ecevit, kendisine başbakanlığı açan «ortanın solu» açılırnma Kemalizmi ve aynı anlama gelmek üzere Atatürkçülüğü, eleştirerek başladı. Lideri olduğu partinin kimliği hatırlanir-sa, bu eleştirinin çok ciddi olduğunu kabul etmek gerekir, Ancak aynı Bülent Ecevit, hükümete adımını ·atarken ve hükümet baş­ kam olduktan -sonra Kemalizm'in ve aynı anlama gelmek üzere Atatürkçülük'ün çok yürekli savunucusu oldu. Bunun, bir bilim adamımn bakış açısı içinde, çok çarpıcı bir gelişme olduğunda şüphe yok. Bu çarpıcı gelişmeden çıkanlacak bir çarpıcı sonuç var: Türkiye'de Kemalizm,· iktidann ve iktidarıann dünya görü- şüdür. Bilimsel bakışın durağı olmuyor. Bir sonuç, derhal, bir baş­ oluyor. Tıpkı bir çözümün, derhal, bir soruna dönüşm~i gibi. Kemalizm'in sürekli olarakiktidarda olması, fakat. ay!ıı zamanda iktidar partilerinin değişebilmesi Kemalizm'in partisinin tarumlanması sorunu ortaya çıkanyor. Burada ise Cumhuriyet HalK Partisi'ne Kemalizm'in «has» partisi demek uygun duşü"' yor. (*) Böyle bir deyim, Cumhuriyet Halk Partisi dışmda uzun. ca süre hükümet etmiş olan Demokrat Parti ile Adalet Partisi~ nin Kemalizm karşısmd~ konumlanmn belirlenmesine yardımci oluyor. langıç Türk-Sovyet 1lişkilerinin- tarihine bakışta önemli bir yeniliğe gebe görünÜyor. Kemalist iktidann Cumhuriyet Halk Partiisi'nin dışına taşınlması, TürkiY,e'nin dış politikasımn ve Türk-Sovyetler Birliği ilişkilerinin dönemlere aynlması, ya da tek nik deyimi ile «tarihin peryodizasyonu», · konusunda çok büyük kolaylıklar taşıyor. Hem ileriye dönük ve_ hem de geriye. Bu kolaylıklar şöyle özetlenebiliyor: Türkiyı;:'nin ekonomi tarihinde, dış politika tarihinde ve de iç politika çözümlemelerinde 1950 yılına, İsa'nın doğumuiıa veya Muhammed'in hicretine benzer bir anlam verme çabalan gerçekten tarihe karışıyor. Daha doğrusu tarihe kan§ması gerekiyor;. Bu (*) .. ı açıklık, Burada çılarm 154 -ı· «hasıı k~limesini pek sevdikleri günlük anlaımda değil, Anglo-Sa:kson ilktisat- İngilizce «properıı anlamında Jrullanıyo~. ı j üstelik açıklık da yerinde durmuyor. Aydınlığın yerinde durgibi. Aydınlık gittikçe q_üyüyor. Bu açıdan bakıldığında aydınlığa karşı olanların, nederi" aydınlığın zerresine de karşı ol-. dukları daha çok açıklık kazamyor. Ve de-vam ediyor: Eğer 'rürkiye-Sovyetler Birliği ili§kilerrinin iyileştirilmesi Kemalizm'in «hasıı partisi ile sınırlı değilse Kemalizm'in kendisi ile de sımrlı olmamalıdır. Ve devam ediyor: Türkiye-Sovyetler Birliği ilişki­ leriniiı iyileştirilmesi Kemalizm ile sımrlı değilse Mustafa F.:emal'in yaşamı ile de sımrlı olmamalıdır. Bunu tersiri.den de söylemek ~ümkün: Elde edilen bu açklıkla birlikte Türkiye - Sovyetler Birliği ilişkilerinin kötüleşmesinin tohumlarını Mustafa Kemal'in sağlığında ve iktidar yıllarında da aramak gerekir. ·maması burada durmak gerekli. Aydınlık iyidir ama göz kaboyutlara ulaşırsa görmeyi önler. (*) Bu, özellikle bugünün Türkiyesi için doğru. Bugünün Türkiyesi'nde yer yer sağ­ lanmış aydınlıkların karanllğp. ct.'önüştürüldüğü gÖrüiJ.üyıor. Bu yüzden .de burada durmak gerekiyor. Şimdilik maştıracak yerde durulmuyor. Gelişen Türkiye - Sovyetleı Birliği ilişkilerinin verimli ortamında Sovyet bilim adamları, iki ülke ilişkilerinin taribine ye:hiden bakıyor. Bu yeniden bakış ürünlerini kitap olarak veriyor.. Sovyetler Birliği'nin Türkiye uzmanı bilim adamları son iki yıl içinde iki «Türkiye· Kitabın yayınladılar. 1977 yılı içinde yayınlananın adı şöyle: Çağdaş Türkiye'de Politika ve Ekonomi. 1978 yılı içinde yayınlanan ise Problemi İstorii Turtsii adım taşiyor. Çok İlginç ve çok zamanlı· bir «Türkiye Değerlendirmesi Kitabın başlığı oluyor: Tij:rkiye Tarihi Sorunları. 1978 yılında Sovyetler Birliği'nde Türkiye uzmanları çalışmalarım Türkiye Tarihi Sorunlari 'adı altında topluyorlar. ·Zamanlı bir toplama olduğunda kuşku yok. Fakat T J başka Her ikisi de «Akademiya Naukıı damgasım taşıyor. Her ikisi de Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi yayını oluyor. Bu nokta üzerinde de durmak gerekiyor. Kısaca şöyle: Türkiye, 1961-1971 yıllarımn görkemli arayış döneminden sonra 1970 yıllarımn «papağarılaşma» dönemine· girdi. Düşünmeyi ve araştırınayı başka(*) Burada kısaca açıkladığım görüşlerin Milli Demokratik Devrim Tarih Tezi'ni yıkıcı bir etkiye sahip .olduğu düşünüyorum. İşin bu yanını ve geliştirilıİıesini şu sırada yayma hazırladığını bir kitaba bırakıyorum. (Türkiye Üzerine Tezler. Cnt 2) 155 lanna bırakıp, bir işaret üzerine, daha önce öğretilmiş bir avuç· kısa cümleyle cırlak cırlak bağırma dönemi yaşandı. Bu dönem şimdi geride kalıyor. Bazı kalıntıları ise hala varlığını sürdürüyor. Varlığını sürdüren kalıntılardan birisi «Akademiya Nauk» yayınlarıyla ilgili. Türkiye'de· «Akademiya Nauk» iŞaretini TSE damgası yerine koyma eğilimi belirdi,. Sovyetler Birliği'nde yayınlanan kitapların önemli bir bölümü <<Akademiy.a Nauk» tiaraf;mdan çıkarilıyor. Ancak «Akademiya Nauk» tarafıiı.dan çıkanlmayan kitaplar da var. Bt~na bakıp da «Akademiya Nauk» i§aretini taşıyan kitapların Sovyetler Birliği içinde yayınlanan diğer çalışmalara· göre ve kategorik olarak, daha biijnisel olduğunu söylemek mümkün değil. Kesinlikle müm-· · kün değil. ·Ayrıca. «Akademiya Naukıı tarafından· yayınla11-an her kitabın bilimser değerinin çok yüksek olduğunu düşünmek için de neden yok. Örneğin yine «Akademiya Naukıı tarafından yayınlanmış olan ve Türkçeye de çevrilen bir <<Türkiye Kitabın, 1961 yılında kurulan Türkiye İ~çi Partisi'nin sonra kapandığİnı ve 1962 yılında yeniden kurulduğunu yazdı. Böylesine apaçık maddi hatalarla birlikte yaYınlandı. · · · ' Bu işin bir yaın. Bir diğer yaın daha var. Gerek «Akademiya Naukıı tarafından yayınlanan ve Türkçeye çevrilen «T'q.rkiye Ki· tabııı ve gerekse burada sözü edilen diğer ikisi, Rusçada «Sbornik Stateyıı de.nilen türeten yayınlar. Buna Türkçede «Makale- . ler Kitabııı demek mümkün. Çeşitli kimseler tarafından yazılmış ve birer bilimsel makale uzunluğundaki çalışmalann toplanmasından meydana geliyor. Bu yüzden çokçası -«Akademiya 'Nauk» başlığı altında· bir bütün sayılan bu tür kitapların çeşitli- bölümlerinin bilimsel değerleri de değişiklik gösteriyor. Yazanmn bilimsel yetkinliğine göre, bazı bölümlerin bilimsel değeri yüksk olurken, diğer bölümler ayın bilimsel başanya ula§amayabiliyor.. Buraya kadarı pek o kadar önemli sayılmayabilir., Gerçe~ten de öyle. Fakat daha önemli sayılabilecek bir- nokta var:. «Akademiya Naukıı tara_fından yayınlanan ayın «Sbornik Stzteyıı içinde birbiriyle, az veya çok, çeiişen görüşlere de rastlamak ·mümkün. Çelişen görüş-ler, «Sbornik Stateyıı -içindeki bölümlerin farklı bilim adamları tarafından ve farklı bakış açılanyla · yazılmış olmasından ileri .geliyor. 156 Bu söylenenlere bir örnek bulmak gerekiyor. Burada sözü eçlilen iki çalışmadan bulunabilecek örneklerin fazla pratik değeri oınlayacak;. ÇÜnkü bu iki kitabın Rusça olması ve bu dili bilen sos. yal bilimcilerin bir elin beş parmağını geçnu~mesi nedeniyle verilen örneği denetiemek pek zor olur. Bu yüzden örneği, Türkçeye çevrilmiş olan «Akademiya NaulD> kitabından vermek zorunlu oluyor. Burada bu yapılacak. Fakat bu yapılmadan şu spylenmfrli: Çeviri yapmak için bir dili bilmek yetmez. Buna ek ve ikinci olarak _Türkçeyi de bilmek gerek. Üçüncü olarak da çeviriS.i konusunu bilmek gerek. Bu yüzden 1968 yılında b~sılan ve tam adı <<Enson Türkiye Tarihin olan <<Noveyşaya İstoria Turtsili> adlı kitabın çevirisi, bir çeviride bulunması gerekli ikinci ve üçüncü koşullar eksik olduğu için, pekyetersiz kalıyor. Bu kitabın bir bölümünde şu görüşlere y~r veriliyor: <<CHP ile savaşımda Terakkiperyerler Kürt şeyhlerini desteklediler ve 1925 yılındaki Şeyh Said isyanına yakınlık gösterdiler:. Daha sonra İstiklal Mahkemesi'nin de göSte.~diği gibi, TCP'nin bazı yöneticl.-· . leri, şeyhlerle sıkı ilişki kurmuşlar, onlara Kemalistlerle s.avaşta maddi ve manevi ya~dımda· bulunmuşlardı:>> (1) «Akademiya Naukn tarafından yayınlanan kitap burada Kemalizm'in tarih görüşünü tekrarlıyor. Devam ediyor:» 1925 tarihl.i: Taktir-i Sükun hükümet aleyhtarı örgütlerle şavaşım için hükümete geniş haklar-verdi. Yasamn ~i yıl olarak saptanan yürürlük süresi, daha so~a iki yıl daha uzatıldı. Bu yasa uyarınca hükümet, TCP'nin faaliyetini yasakladı ve hemen hemen tüm muhalif basın organıarım . kapattı. 1925 Mart'ında yeniden kurulan sUl).l'sız hak ve yetkilerle donatılan İstiklaJ Mahkenieleri, klerikal - gerlci grupların .ve örgütlerin dağıtılmasında etkin rol oynadılar.n <2) Takrir-i Sükun düzeni ve İstiklal Mahkemeleri için oldukça c<oiUnilui> sayılabilecek bir yakla§ım görülüyor. · · Alıntıda geçen <<TCP», Terakkiperver Cumhuriyet Partisi kelime!erinin baş harfleri oluyor. Aslında Türkiye tarihinde böyle bir parti yok. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası var. Çevirme Rusçasından bugünkü dile olduğu gibi çevirmiş. Halbuki «TCFn bir özel isini olduğu için <<Parti» kelimesi ccFırkan keliniesiı;ıin yerine kul SSCB Bilimler Akademesi, Ekim Devrimi İstanbul, 1978, sayfa 130-131 · (2) op. clt. sayfa 131 (1) Sonrası Türkiye Tarihi I, 157 lamlamaz. Çevirilerde özel isimlere çok d.ikkat edilmesi gerekir Fakat. hiç de dik.kat edilmiyor. Bir baş-ka örnek, böylesi dikkatsizsiklerin hangi boyutlara ulaştığını pek iyi gösteriyor. «Akademiya· Nauk» tarafından yayınlanan yayınlarian <<Noveyşaya İstoria Turtsü» adlı çalışmanın ikiye bölünerek ı:ı;ürkçede iki cilt halinde piyasaya sürüldüğü biliniyor. Türkçesinin ikinci cildinde ise şöyle bir cümle de. yer alıyor: «Ülkede DP'den başka Ulusal Dirili§ Partisi, Sosyal Adalet ;partisi vb, gibi partiler ortaya çıkta.» <s> Buradaki Ulusal Diriliş Paitisi, Nuri -Demirağ'ın Mllli · Kalkınma Partisi'nin yeni adı olsa gerek. Milli Kalkınma Partisi, İngilizce_ ye. orneğin National Development Paity olarak değil, fakat Na-' t·ional Recovery Party biçiminde çevriliyor. Rusçaya da buna ya~ kın bir anlamda çevrilmiş olmalı. Böylece «Kalkınma» kelimesi Rusçay;:ı. gidip 'Pürkçeye dönerken «Dirili§ıı oluyor ve «Milli» ke- _ timesi ·de yeni modaya u~gqn olarak «Ulusal» kelimesine dönü§~yor. Böylece anlaşılması pek ~ç_ bir durum ortaya çıkıyor. Fakat biraz daha· beklendiğinde ortaya çıkan tam bir çeviri trajedisi oluyor. Şu alıntıda görüldüğü gibi: «Recep Peker Hükümeti; ülkedeki demokratik hareketi bastırmak ve özellikle yasal i§çi ve sendika örgüHerini dağıtmak için epey çapa harcadı.. Aralık 1946'da Mecli~ İstanbul, Edirne, Tekirdağ, Çanakkale Kırk­ lareli ve.Kocaeli vilayetlerindeki askeri durumun altı ay daha uza· tılmasına karar verdi. Sıkıyönetim Komutanlığı TSİP'yi ve birleşik sendikaları yasakladı. Ses, .Söz ve Seındika gazetelerini kapattı. İktidar bir kaç yüz kişiyi, özellikle TSİÇP'ni ve yasal ba· ğımsız sendikaların ·lider ve militanlarını·tut·ukladı. Tıituklanari­ lar komünist faaliyetle suçlandılar ve askeri mahkemeye verildiler. 1947 yazında askeri mahkeme, kapalı kapılar ardında, 53'l.er davasına ilişkin karanın açıkladı. TSEKP yöneticileri ve özgür senilikaıar:ı:n liderleri çeŞitli hapis ce$aarma çarp1::iJ.ırtldJ}ıar.» <4> Doğrusu bu kadan. biraz fazla değil mi? Türkiye'de okur~ yazarlık adına biraz fazı~. Nasıl bir iş? Türkiye Sosyalist İşçi Çiftçi Partisi, kısaca, TSİÇP, yasaklamyar ve yöneticileri tut.uklamyor, fakat, Türkiye Sosya . list Emekçi Köylü Partisi, kısa~a, TSEKP, yöneticileri mahkuriı (3) SSCB Bilimler Akademisi, Ekim Devrim İstanbul, 1978 sayfa 19 (4) op. cit. sayfa 23-24 158 Sonrası Türkiye Tarihi II. .:>luyor. Nasıl bir çeviri so~uzluğu? Üstelik cümle alındığuida bir, Cl.e Türkçe sorumsuzluğu ortaya çıkıyor. Şöyle: ccİktidar bir kaç yüz ki§iyi, özellikle TSİÇP'ni ve yasal sendikaların lider ve militanlarını tutukladı». Bir partinin tutuklanması, ilk kez. oluyor. Öyle görünüyor ki, çeviriyi yapan ve çeviİ'inin denetimini üstlenenler Türkçeyi ve çeviri kon-usunu hiç mi hiç bilmiyorlar. Şe­ fik Hüsnü Bey'in 1940 yıllanmn _ortasında kurduğu TSEKP ile KurtulU§ Sava§ı'iıın ba§ında kurulan Türkiye ݧçi ve Çiftçi Sosya· list Fırkası, kısaca, TİÇSF. ile kan§tınyorlar. Bu .karı~ıklık içinde bir özel isimdeki ccSosyalist» kelimesi yer deği§t·iİ'iyor. Rusçada bu .Çok doğal. Türkçede ise hiç doğal · değil. Bu arada .ccFırkaıı kelimesi yine yerine ccPartiıı kelimesine bırakıyor. Alıntılar böyle bir çeViriden yapılıyor;. Daha önceki alıntıda yer alan ccTCP», «TCF» olarak anla,şılmak gerekiyor. «Akademi· ya Naukıı tarafından 1968 yılında. yayınlanan Türkiye Tarihf yukardaki alıntılardan da görüleceği gibi, Takiir~i Sükun düze nine pek de ele§tirici bir gözle bakmıyor. Bu düzen ile Tera·k:ki perver Fırka'mn kapatılması ve Şeyh Said isyammn bastıilması olumlu olarak değerlendiriliyor. Soruna, burjuva-demokratik dev· · · rimierin getirdiği ve sağladğı genel ilerleme açı...c:.ından bakıldığın­ da bu olumlu baki§ pek §a§ırt.ıcı olmuyor. Anla§ılan bu bölümüıl ·yazan, soruna, yalmzca bu açıdan bakıyor. Burjuva-demo).u.atik devri:mip. ilerlemesi açısından Takrir-i Sükun ve İstiklal Mahke meleri gerekli görülebiliyor. ' Fakat. 1968 tarihli ccNovey§aya İstoria Turtsiiıı, aynı soruna ve.aym yıla ba§ka açıdan da bakabiliyor. Fakat ori be§ kadar sayfa sonra ve §Öyle: ccKürt isyanımn özellikİeri vardı. Kürtleri harekete geçiren güç köylülerdi. Ama yönetici güç, gerici, emperyalizm yanlısı üst tabaka, yani· §eyhler, a§iret reisieri ve bazı derebeyleriydi. Kürt halkının asıl bölümü, ulusal baskıdan kurtulmak istiyordu ama üst tabaka önceki sınırsız haklarını yeniden elde etmek, Kürt halkının alt tabakalarını dana fazla sömürmek niyetindeydi. Bunun yanısıra üst tabaka, Kürtler ·arasındaki sıruJ sava§ını zayıflatmak, Kürtlerin sınıflara ayrılmaSım Önlemek istiyordu,.» <!5> Burada Sovyet tarih kitabı, baş kaldıran kütle ile (5) Ekim Devrimi Sonrası Türkiye Tarihi I, l'oc. cit sayfa 145. 159. yöneticileri arasında bir daha önceki ya:kıaşımdan aynlıyor. bunların ayının yapıyor. Bu yaklaşım Bir kaç sayfa sonra ise şu değerlendirme_ ortaya çıkıyor: «Ancak, 1925 yılındaki Kilit isyam sırasında hükümet, Taktir-i Sükun yasasına dayanarak büyüyen ·i§çi ve sendika hareketini· bastırdı. Gerici Türk yazarları bile bu yasanın amacının işçi örgütlerinin, sendika ve grev hareketilli engellemek olduğunu itiraf ettiler.» <6> Böylece aynı tarih kitabıpda biribiriyle çok buyük ölçüde çeli§en iki değerlendirme yer almış oluyor. Birisi, Taktir-i Sükıin düzenine ölurrilu bir açıdan bakıyor. Burjuva-demokratik devrimin gerekle- . ri açısından bakıyor. Diğeri ise köylülük, ;rnilliyetler meselesi ve işçi örgütlenmesi açısından bakıyor. Bu açıdan bakınca da olumsuz biryaklaşımı vurguluyor. Ancak- çok büyük bir olasilıkla bu değerlendirrneleF farklı farklıi kişiler tarafından yapılıp kaleme alındığı için de çeli§kili bir görünüm ortaya çıkıyor. · «Sbornik Statey» türünderı tarih kitaplanııda böyle durumortaya çıkması kaçınılinazdırc Bunu bu tür kitapların en büyük zaafı saymamak gerekir. _Zaaf ancak bilimsel çalışmaların bu ya:hını bir kenara itip ·«Akademiya Nauk>r çalışmalarını, bir · . kaç basit cümleye indirilip papağan gibi tekrarlanması halinde · ortı;ı.ya çıkar. Ancak· böyle bir durumun sorumluluğU hiç bir zaman Sovyet bilim adamlarına yüklenemez. ların · 1977 ve 1978 yıllarında c<Ak:ademiya Nauk>ı tarafından yayınlanan iki Türkiye üzerir:ı,e kitabı, da böyle ele almak gerekiyor. Her ikisinde de, sınırlı ve· yeterli olmaktan uzak bilimsel çalışma _ içeren makaleler var. Fakat her ikisinde de çok önemli Ve değerli inelerneler var. 1977 yılında yayınlanan Politika Ekonomika kitabİnın ilk incelemesi V.İ. Danilov imzasını t-aşıyor ve «Çok Partili Sistemin Bunalımı ve Politik Hayatta Ordunun Rolüıı başlığını taşıyor. ·İkincisi R.P. Kornienko ~arafından yazılan «Sol Güçlerin Hareketinin Özellikleri ve Birlik Sorunuıı başlıklı inceleme oluyor. Sovyet bilim adamlarının daha önce Türkiye ·solu üzerine yazdıklan ile karşılaştırildığında . Kornienko'nun incelemesinin . yeni bir değerlendirmenir:ı, başlangıcı olduğunda hiç kuşku yok. Bu inceleme, yine «Akademiya Nauk>ı yayını olan Kornişnko'nUrı 19~5 tarihli «Raboçee Dvi§onie ·v Turtsii Ül18-1963ıı tarihli kitabı (6) op. cit. 160 sa~a 14'7-148 da dahil, daha önceki değerlenclirmelerden ve bu arada Türkçeye iki cilt halinde çevrilen 1968 tarihli «Noveyşaya İstorta -Turtsü» kitabında yer alan Türkiye solu yorumlarmdan ciddi ve önemli _ölçüde aynlıyor. Kornienko bu incelemesinde, gelenekleşmiş çerçeveyi yok sayarak, Türkiye soluna alışılmam.ış bir genişlikte ve zaman zaman da beklenmedik bir eleştiri yükü ile bakıyor'" (*) Gerek 1977 yılında yayınlanan Ekonomika i Politika ye g~rek­ se 1978 .yılında basılan Problemi İstorii -Turtsii, tanınmış -sovyet bilim adamı A.M. şamsutdinov'un başkanlığıncta bir kurul tarafından hazırlarup basıma veriliyor. Politika i Ekonomika, daha çok siyasal ~orunlara ağırlık verirken Problemi İstorii Turtsü ekonomi ve ekonomi tarihi sorunlanna öncelik tanıyor. Bir başka deyişle Politika i Ekonomika, siy~sal değerlenclirmelerde gelenekleşmiş çerçeveyi aşarken Problemi İstorii Tu:,t:tsü ekonomi ala~ nında yeni değerlenclirmeleri içeriyor: Ekonomi alanındaki bu değerli ..Jncelemelere, -B.M. Potshveriya'nın «Osnovme Etapl Sovetsko-Turyetkih otnoşeniy» ad]J.- in· celemesiyle başlamak gerekiyor. Bu incelemede. Türkiye - Sovyetler Birliği ilişkilerinin temel aşamalan ele alınıyor. Potshveriya şöyle. başlıyor: «İki ü!ke arasındaki ilişkilerin yanın yüzjııı ,aşaiı tarihinin çeşitli aşamalarının _sağladığl deneyimler incelendiğin­ Çl.e, karşllıklı güven, sıkı i§birliği, iki tarafı ilgilendiren sorunların çözümü için -ortak dil arayıp bulma isteğine dayalı ilişkilerin her iki taraf için de yararlı yegane ilişkiler olduğu sonucuna ulaşma­ mak imk~nsızdır. Böyle ili§•kiler her iki tarafın çıkarlarına cevap verir. Bu ilişkiler, V. İ. Lenin tarafından SSCB dış politikasının temeli yapılan ve Büyük Sosyalist, Ekim Devrimi'nin z~ferinin ilk gününden itibaren Sovyet diplomasinin hayata geçirdiği ilkelerden çıkmaktadır..» -<7> Karşılıklı çıkar; Türkiye ile Sovyetler Birli· ği arasındaki ilişkilerin temeli sayılıyor. Sovyet bilim adarriı, hemen sonra,- şu görüşleri ileri sürüyor: Bilindiği gibi İkinci Dünya Savaşından sonra c. Bayar - A. Menderes rejiminin geliştirdiği Batı ile askeri - siyasal işbirliği, tek ("') Bu yazıda daha çok ekonomik konular üzerinde durmak için bu konuya yer istediğim ayınnıyorum. (7) B.M. Potshveriya, Osnovıe Soketsko- Turyetkili Otnoşeniy, A.M. Şamsutdinov (sorumlu editör), problemi ·İstorii Turtsii, Moskva, içinde, sayfa 161 161 yanlı dış iiişkiier, uiuslararasi arena~ TÜrkiye'nin dUrum.unu za·. yıflattı, darbe indiı:di veı ülke maliyesiBu ve .bazı diğer faktörlerin etkisiyle ancak 1960 yıllarında Türkiye'de iktidar çevreleri, Sovyet diplomasisı nin ötederi beri istediği, Sovyetler Birliği ile ilişkileri ge~tirme noktasina geıldi.ıı <s>, Blırada ilgi çekici üç nokta var. BirinciSi Türkiye'rıln Batı ile askeri ve siyasal işbirliğinin Bayar- Mendere.s dönerrıinlde iba~la1hlmay;ıp geliştirUdiğiinin :vurgulanmas:b; ;Metinde «ra.zVitoe rejimom ·c. Bayara -- A; Menderesa» olarak geçiyor. İkincisi, S_ovyetJ.er Birliği ile ilişkilerin geliştirilmesinde Türkiye'nin·. ekonomik. sorunlannın, daha açık bir deyişle, Türkiye kapitalizm ·1960 yıllarının ortasından itibaren içme girdiği pazar ve finansman· sorununun öncelik taşıdığının belirtilmesi oluyor. . ÜÇüncü olarak Sovyetler Birliği'iıin öteden beri Türkiye ile ilişkile­ rini geliştirmey-i 'istediği, her halde ve burada da t.ekrarlıi.myor: ekonomik Po~shveriya temel aşamaya .. kalkinmasına sarstı. nin temelini devani ediyor ve Sovyet-Türk ilişkilerinin dört belirtiyor. ~unlar ~yle: ayrılabileceğini . c<l- Iki ülke ' \ . arasında ilişkilerin kurulmasından ' 1930 yılla- ·rımn ikinci yarısına (1935 yılının sonu ve 1936 yılının başı) ka dar: Dostluk ilişkilerinin kurulması ve gelişmesi dönemi. · 2- 1930 yıllarımn. ikinci yarısından Türkiye'nin NATO'ya girişine (1951 yılı) kadar: İki ülke arasında ilişkilerin kötüleşme dönemi. 3- 1951. yılından 1960 dönemi. yıllanmiı başına kadar: Gerginliğin korun.ılıası 4 - 1960 yıllarımn başından bugüne kadar: Sovyetler Birliği ile Türkiye arasında ge:rginlikten ilişkilerin iyileştirilmesi ve gelişmesi dönemine geçiş». 1978 yılında «Akademiya Naukı> tarafından·yayıtılanan: bu çalışma Türkiye ile Sovyetler Bir~ği arasında ilişkilerin kötüleşmeye başlamasım Mustafa Kemal'in sağlık yıllarına }{adar götürüyor. Iyileşmeye başlamasım ise 1960 yıllahnın baŞına alıyor. Bu kadan bile; biı:'~ ara Türkiye'yi saran ve şu günlerde de yeniden can- (8) 162. op. cit. sayfa 162 l landınlmak istenen Milli Demokratik ' kenara atmak için yeterli oluyor. Devrinı .Tarih Tezini bir Sovyet bilim adaını ·bundan sonra dört temel a§amayı ayn ayrı inceliyor. KU§kusuz iki ülke arasında ili§kileri l;>aşlatan 16 Mart 1921 tarihli anla§ma üZerinde özenle. duruyor. Burada «bu anla§ma, Türk tarih biliminde, ülke için büyük öneme sahip ve Atatürk'ün en büyük diplomatik ba§arJ.S;ı olarak değerlendirili-:­ yor» diyor. Fakat söylenenler bundan ibaret değil. Bu anlaşma ile ilgili olarak Potshveriya Türkiye'deki papağanla§ma döneminin · geride kalmasıru hızlandıracak değerli değerlendirmeler yapıyor. Bil.: tarafı §öyle: «Sovyet - Türk yakın,laşması iki taraf için de ya~ rarlı ve zorunlu idi. Türkiye açısından bu anla§ri:ıa, Tilrk ·halkı­ nın, emperyalist müdahaleye. kar§ı silahlı mücadelesini güçlendiren elveri§li kO§ullar yarattı.» Diğer tarafı ise şu §ekilde: «Rusya ve Türkiye'nin çok ağır bir durumda olduğu bir zamanda; iki ülkenin silahlı müdahale ve ekonomik ambargÜya karşı koyma zo runda olduğu bir dönemde ili§kilerin böyle bir geli§me göstermesinin nesnel olarak bilimsel yasalann bir zorunluluğu ve k·açınıl~ maz olduğu vurgulanmalıdır,..Ankara desteğe muhtaç idi. Moskova için de Türkiye'nin bir anti-sovyet güve~ kordonu. ~(sanitar­ my kordon) içine sokulmasına müsaade etmemek gerekliydi.» (s> (*) Doğrusu çok açık. Bu açıklığın yakın· zamanlarda ortaya-Çikaplmasının bir anlamı olmalı. Sovyet bilinı adamlan, Türkiye'nin anti-sovyet kampta olmamasının Sovyetler Birliği açısından öne'ınine vurgulamak ihtiyacını duyuyorlar. 1921 yılında Atatürk ile Lenin arasındaki dostluktan ve sosyalist devrim ile. ulusal kurtuluş savaşlan arasındaki yakınlıktan önce bu noktaya işaret et:. meye özen gösteriyorlar~ (9) op. cit. sayfa 163 (*) Sovyet topl'um bili,m yazısınında ve hatta marksist bilimsellik sonucunda günlük dilde sık sık geçen zakonomernıy kelimesini tek kelime Ue diğer dillere çevirmek kolay olmuyor. «Düzenli» Demek, kelime nin anlamını vermiyor. «Yasalara uygun» demek, kelimenin kurulu. şuna uygun düşüyors~ da, :inSanlar tarafında yapılan yasalara uy· gunluğu akl'a getiriyor. Yukandaki alıntıda, «zakonomernıyu kelimesi «bilimsel yasalann bir zorunluluğu» gibi dört kelime Ue ifade ediliyor. Aynı güçlük başka dillerde de ortaya çıkıyor. Bu ingruzceye «Iaw·gOr" vernedu veya «law·abidingu olarak çevriliyor. Fakat her iki halde de ingilizce cümle kuruluşuna yabancı kalıyor. 163 Türkiye lıe Sovyetler Birliği arasında yaımi ilişkiledu kurulduğu bu lık dönemin bir önemli olgus,u 16 . Mart 1921 Anlaşması. ise, bir diğeri de. 1925._yılı'sonunda imzalanan dostluk ve tarafsız­ lık anlaşmasıdır. Şimdiye kadar 1925 Anlaşmasının sadece iki ül· kenin birbiriyle. dost olma isteğinden ileri geldiği· hep söylenmiş­ tir. Halbuki .Türkiye. açısından bu anlaşma, Cemiyet-i Akvam'm .Musul'u fiilen İngiltere'ye veı:en kararı almasından, bir gün sonra imzalandı. Türkiye, yin,e Batı'dan gelen yeni' bir hayal k.l.rıklığı ile . karşılaşnca Sovyetler B4'liği'run dost.ıuğun,u hatırladı. Potshveriya,. bu anlaşı:naiıın Sovyetler Birliği açısından zorunluluğunu ise şöyle dile getiriyor: «1925 yılında Sovyetler Birliği ile Türkiye arasında dostluk ve tarafsızlık anlaşması imzalandi. Bir örneği Locarno Anlaşmasında görülen Batılı güçlerin Sovyetler Birliği' ne. karş~ düşmanca politikaların ortaya çıktığı bir zamanda, genel barışı ve Sovyet sınırlarının güvenliğini sağlama mücadelesinde önemli bir unsur olarak bu anlaşma SSCB için zorunlu idi». Batılı ÇlevletJ.er arasında gerçekleştirilen !Locaıno Antlaşmasını,· Sovyetler Birliği, kendisine. yönelik düşmanca bir blokaj hareketi olarak değerlendiriyor. Tek sosyalist ülkenin Batı kapitalizmi ile uzlaşmaz çelişkisinin, Batı ile sürekli olara,k uzlaşmak isteyen Türkiyıinin hayal kırıklığı ile _karşılaştığı dönemlerde iki ülke ara- · sında dostluk bağlannın güçlendiği görülüyor. .! 1930 yıllarıria Türkiye, Batı ile uzlaşma yolunda önemli soriınlarını, şu veya bu şekilde, çözÜmlemiş ç>larak giriyor~ Sovyet bilim adamı 1930 yıllarının ilk yarısı için «Türk tarihçisi» Ahmet. Şükrü Esmer'in 1959 yılmda basılan TÜrk Diplomasisi kitabına atıf yapıyor ve Ahmet Şükrü Esmer'in, bu tarihlerde Türkiye'de «Batı'ya kayma» gözlendiğini yazdığım belirtiyor. ccBatı'· -ya kayma» politikasına karşın Sovyetler Birliği ile iyi· komşuluk ilişkilerinin ve hükümetler arasında temasların korunduğu kay· dediliyor. \ 1 - Bundan sonra Potshveriya, ikmci aşam~ya geliyor ve şunları yazıyor: «1930 yıllanmn ortasından başlayan ikinci aşamada Sovyet-Türk ilişkilerınde Türkiye'nin kendisini, anti-s<;>vyet yönelişleri olan Batılı devletlerin politikalarına bağlamaya başladı­ ğını gösteren işaretler ortaya çıktı. Bu tür ilk işaretlerden birisi, Türkiye'nin İngiltere'nin dış politika yörüngesine girmesi anlamı­ na gelen Akdeniz 'Centilmenlik' mutabakatına katılması oldU>?. 164 1 1930 yıllanmn ortalannda Türkiye - Sovyetler Birliği ilişki· lerinde gerginliğin tohumlan atıldı. Otuzlann sonlannda başla­ yan ve 1940 yıllannın ortasında biten İkinci Savaş sonrasında gerginlik ili§kilerin sertleşmesine dönüştü. Sovyet bilim ·adamı Potshveriya, bu sertleşme üzerinde de duruyor. Ancak Potshveriya'mn görüşlerine devam etmeden önce biraz dunnak gerekiyor. Yalmzca burada değil, genel olark iktisatta ve buradan da tüm topluni bilimlerinde önemli sakıncalara gebe bir yöntemsel sorun üzerinde biraz durmak zorunlu oluyor. Bu sakıncalı yöntemsel sorun, esas olarak, ·ampirisist iktisatçılaTin trend ya da eğilim ile · dalgalanmayil birt:ıirinden aytılrma all~şkan,IJ.ığUJnldan doğuyor. !Bunu biraz da açık ve açık olmak için de yalmzca genelin bir ÖZel dl.ırumunu ·gözönüne getirerek_ söylemek mümkün. Toplumsal ilerleme, ekonomik kalkınma, büyüme, gelişme ve her ne ise, ayın anlama gelen üretici güçlerin gelişimirün inceleninesiyle ekonomik eylemlerdeki dailgalanmalarm incelenmesinin birbiı'rinden aynlması, her türlü iş bölümünde olduğu gibi, mekanik olarak yapıldığında sakıncalı, sakıncalann bilinciyle yapıldığı zaman da kaçınılmaz ve yararlı oluyor. Fakat genellikle sakıncalı oluyor. Genellikle mekanik olarak yapıldığı için.. Sakınca şuradan doğuyor: Ekonomik eylemlerdeki dalgalanma ile toplumsal ilerleme ya da aYın .anlama gelen üretici güçlerin ge~mesi birbirinden su geçirmez bölme ile aynlmış ayıı. kompartımanlarda algılamyor. Sanki birbiriyle hiç ilgisi yok. Sanki _ biri diğerinin doğumunda önemli bir role sahip değil. Sanka ekonomik dalgalanmalar, gökteki yıldiziann hareketinden doğuyor. Sanki ekonomik dalgalanmalan yaratan toplll!Ikc:al ilerlemenin önüne çıkan engell~r veya aynı· anlama gelmek üzere üretici güçlerin birikiminin yaratt1ğı oransızlıklar değil. Daha önemlisi: Sanki ekonomik dalgalanmalar, tİpkı neriizdeki dalgalar gibi ge- ~ lip geÇtikten sonra hiç bir. iz bırakmıyor, sanki hiç geçme:m.iş gibi oluyor. Bunlar Batı iktisatından toplum bilimine ve buradan· da günlük düşüneeye geçen yöntemsel hastalıklar oluyor. Gerçekten günlük düşüneeye bulaşan yöntemsel hastalıklar oluyor. Türkiye!de 1975 yılında yoğunluğunu artırarak artık. bunalım boyutıa­ rma ulaşan ve hükümetleriri değişmesiyle birlikte. değişen sıkıntı. lar nereden doğdu? Tek cevap: 1960 yıllanndaki toplumsal iler1e- 165 meden ve ayni anlama gelmek üzere üretici güçlerin· birikiminde ortaya çıkan oransızlıklardan doğdu. Ne petrol bunalımı, ne şu ve ne de bu. Temel neden, Türkiye kapitalizminin gerçekten matrikslııi zorlayacak bir toplumsal ilerlemeyi yaşamış olması. Şim­ di, en azındftn 1975 yılından itibaren bu toplumsal ilerlemenjn derin bir bunalima dönüşünü yaşıyor. Bir süre daha yaı;ayacak. Ekonomik anlamda mutlak bundan kurtulacak. Ekonomik anlamda bundan mutlak kurtulacak. Türkiye'de pek kullamlıyor: İflasın eşiğine geldi veya iflas edecek deniliyor. Bilim dışı l:>ir düşünce veya tez. Çünkü ekonohıik olarak hiç bir topluİn batmaz veya_ iflas etmez. Toplumların batması veya iflas etmesi ve hiç kuşkusuz.. kurtulması da ancak politik olarak olur. Bu yüzden bir: ülkenin ekonohıik olarak iflas edeceğini söylemek kötü bir ekonomizmden başka_ bir anlam taşımıyor. Yine -bu ~en de ekonohıik bunalıma giren her ülkenin ekonomik olarak bu bunalımdan çıkması da- kaçımlmaz oluyor. ·Ancak çıktığı zaman, sadece · <<çıkmış olmaz». Nasıl Türkiye bugünkü bunalıma. üretici güçlerin birikimin yaratpğı oransız: . lık nedeniyle, toplumsal ilerlemenin toplumdaki matriksi zorlaması nedeniyle geldiyse, bu bunalımdan çıkarken de bu matriks yenlcie:rl: ve baŞka bir yönde' zorlamr. Başka bir yönde değişir. Bu değişme oı:niadan da ekonohıik anlamda _bunalımdan ·. çikliıak mümkün ·oiİnaz. Kısacası, ekonomik bunaiınldan ancak ·değişe· rek ve değiştirerek çıkılır. Bu değişmenin de toplumun çok çeşitli kesimlerinde olacağı_. · m ve bunalımdan geçildikten sonra gerçekten «geçmişe mazi» aeneceğini belirtmek gerekli. Türkiye ekonomisinde bazı sektör· lerin ağırlığı değişecektir. Türkiye ekonoinisinde bazı kentlerin, kentler içinde bazi malıailelerin öneini değişecektir. Türkiye içinde bazı ·sınıf ve tabakaların tüketim alışkanlan ve davramş kalıpları değiı;ecektir. Bunalımda çıkıldığında Türkiye işçi sım­ fı ve memur tabakaları, bunalıma girmeden önceki davramş ve tüketim kalıplanm çok büyük ölçüde geride bırakacaktır. Türki· ye'de bazı kurumlar eskiyecektir. Türkiye'd,e baiı kişiler, Marx'ın Capital'deki buluşuy.la, «teknolojlik · b!tişe» , uğlray:acaktir. Türkiye'de ölmeye başlayan ve bunu pek de farketmeyen sektör~ ler, kentler, mahalleler, kurumlar ve ki~iler olacaktır. Tabü tam tersi de. 166 --~ Batı iktisatından toplum bilimine, tabü Türkiye'ye ve Türkiye'de tarihin yaşanmasına kadar uzayan bu yöntemsel hastalık, İkiiıci Savaş öncesi ve sonrası politikaların karşılaŞtırılmasında da ortaya çıkıyor. Ve iş son derece basite indiriliyor: .Türkiye'nin Batı kampında yer alması Mustafa Kemal'in ölümü ile Atatür~­ çü dış politikadan ayrılma olarak değerlendiriliyor.. En ileri olarak söylenen bu oluyor. Sanki ortada bir İkinci Dünya Sava§:ı yo~. Sanki milyonların hayatına mal olan bu büyük savaş, bittikten sonra 1930 yıllarının güç ve sorun oranlan tekrar kurulacak· Sanki İkinci Dünya Savaşı, tıpkı okyanustaki büyük bir dalga gibi-gelip geçtikten nonra hiç bir iz bırakmayacak. Böyle düşü­ nülüyor. Böyle düşünüldüğü için .de İkinci Dünya Savaşı sonra· sı ile öncesi arasında, Türkiye'nin dış politikası açısından siyahla beyaz arasında bir fark aramyor. Tabü fark var. üstelik bir değil, -birden çok. En başta dünya Dünya Savaşı ile birlikte o zamana kadar emperyalizmin önderi durumundaki İngiltere'niri Avrupa'ya doğru, geriye doğru yürüyüşü başlıyor. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte ingil tere, karşrıaŞt1ğı) ekonomik ~Orunlar nedeniyle Yunanistan ve Türkiye'nin «sorumluluğunun birakınaya · haZırlamyor. İkinci Dünya Savaşı'mn bitimiyle birlikte Amerika Birleşik Devletleri'ne «mektup» yazıp- bu «sorumluluğu)) devretmek istiyor: _Tıpkı İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminden otuz yıl kadar sonra Amerika Birleşik Devletleri'nin Avrupa'ya doğru dönüşünün başlaması, · tıpkı bu defa Amerika Birleşik Devletleri'nin kendi ekonohıik sorunlan yüzünden Türkiye'nin ccsorumluluğunu» Federal Alman ya'ya bırakmak istemesi gibi. da. r j İkinci İkinci .Dünya Savaşı, bir anlamda, Batı kampında liderlik deDünya ekonomisi,- Dünya Bankası IMF gibi kuruluşlarla ve_ Amerikan dolanna göre yeniden düzen !eniyor, Yorgun fakat emperyalizmde deneyimli ingntere yerini dinamik ve atılgan fakat emperyalizm kontısunda daha az dene· yimli Amerika Birle§ik Dev~eÜerine bırakıyor.. Liderlik değişimi oluyor. BU: işin, bir ilk okulda mümessil değiştirilmesi gibi basit olamayacağım kabul etmek gerek. Bu yüzden tüm dünyayı saran sıcak savaşın ar~asından ccsoğuk savaşın görmek ve yaşamak ka· çımlmaz oluyor. ğişimini de gerçekleştiriyor. 167 Ve dünya sıcak savaştan çıktığını anlayamadan soğuk savaşa giriyor. O kadar ki aradan otuz yıl bile geçmeden Amerikan tarihçileri bile dünyanın neden_ ve naSıl bu kadar. hızlı bir biçimde soğuk savaşa girebUdiğini hayretle ve pek büyük bir ciddiyet·le ·, ·sormak ZQrunda kalıyorlar. <ıo) Gerçekten sormak gerek: Ameri· ka Birleşik Devletleri nasıl oldu da bu kadar çabuk bir biçimde tüm.dünyayı bir soğuk savaşın içine sokabildi? Türpye, bu soğu_l{. savaşm içinde ve önde bir yer aldı. Bu nedenle ikiılıci Dünya Sa., vaşı, bir denizdeki dalgalar gibi .iz bırakmadan . /gelip geçmedi. Dünyada yeni bir matriks yarattı. Türkiye, 193ffYınarının orta· larında başlattığı eğilimlere, İkinci D~ya_savEt§ı•nıiı. sonuncıa ve soğuk savaş içinde, daha büyümüş olarak sahip çıktı. Bu aradan sonra sözü tekrar Sovyet bilim adamı Potshveriya'ya bırakmak gerekiyor. İkinci Savaş'ın hemen sonrası için şunları yazıyor: «Savaş sonrası dönemde Sovyet - Türk ilişkileri sertleşti. Türkiye'nip. savaş sırasında izlediği politikanın sonucu olarak Sovyetler Birliği'nin 1925 . Dostluk ve -Tarafsızlık_ Anlaş­ masını yenilemeyeceğini açrklaması, güney. sınırını saglan:ilaştrr mak ve Sovyetler .Birliği'nin güvenliğin~ Karadeniz 'boğazların­ dan gelecek tehditleri o'rt~an kaldırmak için ve yeni bir anlaş ma imzalanması amacıyla yapılan Sovyet. önerileri, her hangi bir tartışmaya bile gerek görülmeden reddedilmekle kalınmadı, aynı zamanda, anti-sovyet kampanyanın hızla artırılması için kulla· nıldı. Antisovyetizm gittikçe artırıldı ve Türkiye'nin · iktidar ~ev releri tarafından· erp.peryalizmden yana politikanın gerekçesi olarak kullanıldı. Türkiye, Ingiltere ile Amerika Birl~ik Devletle ri'nin kurduğu anti-sovyet blok içinde yer aldı,. 1947 yılmda Tür kiye ile A.B.D. arasında askeri-politik işbirliğinin temellerini atan anlaşma imzalandı. Türkiye iktidar çevtelerinin emperya lizmden yana politikalarıruh mantıki lionucu Türkiye'nin '1951 yılında NATO'ya alınması oldu». <ıı) Bundan sonİa, 1951 yılından 1960 yıllarının ortalanna kadar Türkiy~ ile Sovyetler Birliği ilişkilerinde son derec~ gergin üçün (10) Ernest R. May, «Lessonsı> of .the Past · The Use and Misuse of History :in· American Foreign Policiy, Ox ford Universiıty Press, 1973. özellikle ikinci bölüm. . . . (ll) B. M. Potshveriya, . Osnovıe Etabı Sovetsko - · Turyetskih Otnoşenly, loc. cit. sayfa 165·166 168 cü dönem yaşandı. Daha sonra da, Sovyet bilim adamı Potshveriperyodizasyonuna göre dördüncü döneme girildi. Şimdi- bu dönem yaşanıyor. Bunlara daha önce işaret edildi. Tekrara gerek yok. Fakat• hiç bir dönemin birbirinden bıçakla kesilmiş gibi ayrılmadığını vur~amak gerek. Bunu Potshveriya'nın \jp.celemesinden bir alıntı ile de yapmak mümkün: «C. Bayar - A. Menderes rejiminin son aylarında bile iki ülkenin hükümet başkanlarının karşılıklı ziyaretleri konusunda anlaşma sağlandJpı <~> Burada, Demokrat Parti döneminin son aylarında Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında ve hükümet başkanlan düzeyinde ziyaretierin yapılmasının kararlaştırıldığını ve aynı zamanda Türkiye'de bir Sosyalist Parti'nin kurulduğunu kaydetmek gerekli oluyor. ·ya;'nın Bundan sonra ise sıra yine Problemi İstorii · Turtsii içinde yer alan ve Türkiye ile ilgili değerli yayınlanyla tanınan P.P. Moiseev'in incele~esine geliyor. Ba~lığı şöyle: SSSR-Turtsiya: Palveka Ekonomiçeskogo Sotrudniçestva.~Etapı i Tendentsüıı. Moiseev, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki yarım yüzyıllık ekonomik işbirliğini ve bu i~birliğinin aşamaları ile gösterdiği eğilimleri in· celiyor. Bu açıdan daha önceki incelerneyi tamamlıyor. . Aslında sadece. tamai:nlarnıyor aynı zamanda zenginleşti~·i.yor. Moiseev, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin yanın yüzyılını, Potshveriya:'hın siyasal ilişkiler tarihini dörde ayırmasına karşın, beşe ayırıyor. Moiseev_ şöyle başlıyor: . «Birinci aşama 1921-1930 yıllannı kapsamaktadır. Bu aşamanın başlangıç nok tası, siyasal ve ekonomik alanlarda ilk temasıann kurulduğu ulusal bağımsızlık ruireketi yıllan, son sının ise 1920 yıllannın sonu sının ise 1920 yıllannın sonu olmaktadırıi. <ısı Politik ilişkil e-_ rin birinci aşaması 1935 yılının sonlanna kadar uzatılırken ekonomik işbirliğinin ilk dönemi 1930 yılında sona erdiriliyor. So'Vyet bilim adamı Moiseev, tüm 1930 yıllarını iki ülke ara· ekonomik ilişkilerin ikinci aşaması sayıyor: «Tüm otuzlu yıllan içine alan iki komşu ülke arasındaki ekonomik işbirliği tarihinin ikinci aşaması, ticari mübadelenin, 1927 yılı anlaşmasıy· .sındaki (12) op. cit. sayfa 167 (l3) P.P. Moi_sev, SSSR Turtsiya: Polveka Eko'nomiçeskogo sotrudniçef:itva Etapı i Tendentsii), A.M. Şamsutdinov, Probfemı İstorii Turtsii içinde sayfa 174. · . 169 başlayan 1931 ve özellikle 1937 anlaşmalarıyla sürdürüien biı takım sözleşmelerle sözleşmesel ve hukuki temelinin kurulmasın. da karşılıklı anlayı...~ ulaşılması· ve Sovyet~-Türk ticaretinde ticari la . tarafların yapı~ının değişmesi _./oldu.» <14l Moiseev'in 1930 caretinde akit taraflarm açmak gerekiyor. gibi !niteliksel gelişmelere . sahne her iki ülkenin karşılıklı ·ti· yapısındaki değişiklikten söz etmesini yıllannda Bunu da kendisi yapıyor. Şöyle: «1920 yıllan SSCB için NEP oldu ve ancak dönemin sonlanna doğru ilk sovyet beş yıllık planı (pyatletka) ile sona erdirildi. Türkiye için de aynı dönem ekono:rhik 'liberalizm' dönemiydi ve bu dönemde ekonominin tüm alanlannda belirleyici rol özel insiyatife bırakıldı. Bu yüzden 1920 yıllannın sonlarına kadar ticari-ekonomik ilişldlerin ·aktörleri olarak SoV3Tet tarafında özel nepmen'ler, diğer tarafda ise Türk tüccarlar veya onların arkasında gizlenen· yabancı işadam· lan vardı. Her iki taraf da kar peşinde }\:aşarken her türlü yollara ba§:vurdu, iki ülkenin de ekonomisine doğrudan doğruya zarar vermekten kaçınmadı». <15> Moiseev, 1930 yıllarında bu durumlın her iki taraf için de değiştiğini. düşünüyor ve ileri sülüyor. 1930 · yıllannda her iki tarafın ticari aktörlerinıe yapı değişikliğinden söz ederken blınu kastediyor. yılları Sovyet. _1930 yıllannda Türkiye'deki değişikli­ söylemek mümkün. Sovyetler Birliği'nde ilk Pyatletka'dan da önce nepmen'lerin etkinlikleri kırıl~~aya baş !andı. Bu, 9aşka yerde incelendi. <1B> Tü_rkiye'de de 1930 ~yıllannın başında ekonomik Taktir-i Sükun yasası denebilecek 1567 sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma yasası çıkarildı. Bu yasaya göre Türkiye'de dış ticaretin denetimi yönünde. öneınli adımlar atıldı. Ancak bu atılan adımlar özel inisiyatifi ortadan kaldırmadığı gi· bi 1930 yıllannın sonlanna doğru ve özellikle İkinci Savaş yılla­ rında oldu. Bu da başka yerde yazıldı. <17) Bu nedenlerle 1930 yıl­ lannın t·ümünde ve Türkiye'de dış ticaret ajanlarının yapısında araştıncısının gı abartmış olduğunu (14) op. cit. sayfa ı77 (15} op. cit. sayfa 175 .(17) Y.Küçük . Endüstrileşme Sürecinin Temel Sorunları-Sovyet Deneyimi 1!}25·1940, İstanbul, 1975 (17) Y. Küçük, Türkiye ·Üzerine Tezler 1908-1978, İstanbul, 1978 170 değişiklik olduğu düŞüncesini dikkatle ve tedbirlllikle karşılamak gerekiyor,. Moiseev'in peryodizasyonuna göre yarım yüzyıllık dış ticaret tarihinde üçüncü aşama veya dönem .1939 - 1955 yıllanın içine alıyor. Şöyle yazıyor: «Üçüncü aşama, İkinci Dünya Savaşı yıl­ lan ile emperyalistler tarafından başlatılan 'soğuk savaş' yılları­ m, 1939 - 1955 dönemini, kapsıyor. Bu dönem SSCB ile Türkiye arasında tüm ekonomik ilişkilerin fiilen tümden durmasıyla dikkati çekiyor.» C1B> Bundan hemen sonra dördüncü dönem başlıyor Dördüncü dönem, Menderes iktidanmn ikinci yarısını, İsmet. Paşa koalisyon hükümet·lerini kapsamına alıyor ve Süleyman Demirel'in ilk tam yıl hükümetiyle sona eriyor. Şöyle oluyor: «1956 " 1966 yıllan arasında 11 yıl süren dördüncü dönemin başlıca eko nomik ilişki biçimi, Türkiye'nin ticaret hacminin yüzde 2-3 gibi i:nüttevazi sayılabilecek boyutlard~n biraz f;:ı.zla olan, ihracat ye ithalat eylemleri oldu.ıı C19> Bu dönem ticaret hacminin mütevazi boyu:tJarda kalniasina karşın çok ilginç. bir dönem oluyor. Ticaretin zamanla politik ilişkileri getirdiğini gösteriyor. İktidarının ikinci döneminde Sovyetler Birliği ile ticari ilişkilere başlayan Menderes, iktidarımn son aylarında, bu ayların son aylan olduğunu bilmeden, Sovyetler Birliği'ni ziyaret etmeyi planlıyor. Da ha sonra bu ziyareti, önce ekonomik ilişkileri geliştirmeye baş- . layarak Demirel, yapıyor. Demirel, 1930 yıllannda İsmet. Paşa'dan sonra, Sovyetler Birliği'ni ziyaret eden ikinci Türkiye Cumhuri· yeti Başbakarn oluyor. Ve Moiseev'in beşinci aşaması, Süleyman Demirel'in baŞba­ kanııgı ile başlıyor. Bu dönem ticari ilişkileri geride bırakıyor: «Devletler arası ekonomik bağlantıların çok yönlü olarak geliştiği bir çağda Sovyet-Türk ilişkileri de yalmzca ticaretle sımrlı kalamazdı. Yeni, beşinci aşama, Sovyet-Türk ·ekonomik ilişkilerinde yeni bir sayfa 25 Mart 1967 anlaşmasıyla açıldı.ıı <20 > Bu anlaşma ile iki ülke arasında kredi ve teknik işbirliği konusunda önemli adımlar at.ıldı. '· · (18) ·P.P. Moiseev, SSSR·Turtsiya: Polveka Ekonomiçeskogo Sotrudniçestva, loc. cit. sayfa {19) op. cit. sayfa 180 (20) op. cit. sayfa 181 171 Potshvertya'nın dörtlü peryodizasyonu ile Moiseev'in be§-li peryodizasyonu karşılaştırıldığında analitik açıdan önemli sayıla­ bilecek bazı ipuçları ortaya · çıkıy'oı~. Moiseev'in ikinc;). aşamas.1 1930 yıllarının tümünü kapsıyor ve· ekonomik iijşkilerin ileri bir düzeyde olduğu bir dönemi yansıtıyor. Potshveriya'nın ikinci dönemi, 1930· yıllarımn ortasından bıi§lıyor ve siyasal ilişkilerin kötüleşme sürecini içeriyor. Bu ikili ne anlama geliyor? Şu anlarrıa . geliyor: 1930 yıllarının ortasında Türkiye artık İngiltere'nin si· yasal yörüngesine ·girmeye kesin kararlı görünüyor. Ancak Sovyetler Birliği ile ekonomik ilişkilerini . sürdürdÜğü ve bu ilişkile· rin verimli bir dönemini yaşadığl için siyasal kararım ayın kesin likle uygulayamıyor. Siyasal arenada dalgalanmalar gösteriyor.. . Bunu tersinden de görmek mümkün oluyor. 1950 yılları, Potsh· veriya'mn üçüncü aşamasım- meydana getiriyor ve Türkiye'nin .büyük komşusu Sovyetler Birliği ile ili§kilerinin en gergin oldu ğu bir dönemi kapsıyor Moişeev'in peryodizasyonuna göre ise 1950 yılları ortasından ikiye ayrılarak üçüncü ve dördüncü dönemleri tamamlıyor. Bunun da anl~mı şu oluyor: Siyasal. ilişki­ lerin çok gergin olduğu bir dönemde ekonomik ilişkilerin pek sı­ nırlı ölçüde de olsa başlaması, iki ülke arasında yumuşamamn tohumlarını da ekiyor. Bu yumU§ama, daha son!'aları dünya ça. pindaki yumuşamamn bir parçası özelliğini kazanınca yeni hız kazamyor. Ekonomik ilişkiler de ·mütevazi hacmini geride bıraka­ rak önemli boyutlara ulaşıyor. Böylece üzerinde önemle dur~ası ve iaman içinde gelişti­ rilmesi gereken bir eğilim saptanmış oluyor. P...İıcak böyle bir eği­ limin saptanmış olması, her eğilim et.rafıridaki dalgalanmaları VP. · yalpalamaları gözardı etmeye yol açmıyor. Daha doğrusu yol aç maması gerekiyor. Dalgalanma veya yalpalama en fazla İkinci Dünya Savaşı sırasmda Türkiye'nin izlediği dış politikayı konu .alan incelemesinden SÖZ etmeye geliyor.. İncelemenin başlığı şu: <cVneşnyaya Politika Turisii v Godı ·Vtoroy Birovoy. Voym». Sovyet araştırinacı_6ı Korhmazyan'ı\Il yazctıklan ara$nda ~unlar var: <cİkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye'de iktidar çevrelerinili dış politika çizgisinin eğilhnini ve özelliklerini belir- lerken, Türkiye'nin yıllarımn ortasına 172 dış politikasrmn temel doğrultusunun, · 1930 kadar, ülk_enin uluslararası durumunu güç- lendirmek ve ulusal bağımsızlığını güvence altına alma yönünde hareket etmek olduğunu kaydetmek gerek. Fakat aynı zamanda emperyalist kampa yakla§ma eğilimleri de görüldü. İncelenen. dönemde Balk~n Antantı ve Saadabad Paktı gibi anlaşmalar imza· !adı, İngiltere'nin Akdeniz politikasının yörüngesine girdi, daha sonra da Münih uyll§masına yol açan emperyalist 'karışmazlık' . (Nevmeşatel'st.vo) politikasına katıldı. Bir yandan Türkiye'nin dış politikasındaki bu tür gelişmeler, diğer yandan, fa§ist Almanya'nın yakın doğu politikasını hareketlendirmesi Türkiye'~n d.ı§ politika doğrultusunun daha da belirlenmesinde önemli rol oyna· dı». <2 1) Böylece Türkiye, üç farklı faktörün etki alanına girdi. Bir yandan İngiltere'nin yörüngesine girme isteği, diğer yandan Sovyetler Birliği ile. sürdürill.en -verimli ekonomik ilişkiler sürerken bunlara bir de fa~ist; Almaiıya'mn «ilgisi» eklendi. Sözü edilen iricelemede faşist Almanya'mn Türkiye'ye duyduğu ilgi ile ilgili olarak şu bilgiler veriliyor: «Almanya, daha 1930 yıllarının ikinci yarısından itibaren Türkiye'de sürdürdüğü ekonomi politikasıyla· uzun vadeli politik-askeri amaçları gütmeye başladı. Alman Genel Kurmayı gelecek askeri harekat ile ilgili olarak hangi hazırlığı yaparsa yapsın bunların hepsinde Türkiye'ye stratejik bir yer verildi. Fakat pozisyonunu· sürekli olarak_ geliş­ tirdiği ekonomik faaliye~ler alam hariç, 1939 yılına kadar, Al.rnanya'mn Tü;rkiye'nin poılt:i;ka,Sı 'üzeıı1i.ndeki elk1s~, göreqeli ~larak, zayıf kalmaya devam et.ti». <22 ) Ancak ekono~ ilişkilerini artı rarak önemli bir mesafe almayı ba§ardı. 1939 yılrna gelindiği zaman · Türkiye dış ilişkilerinde hiç bir dostuna güven vermeyen bir mekik politikası izlemeye ba§ladı Sovyetler Birliği ile İngiltere - Fransa bloğu arasında, bu blok ile de faşist Almanya arasında sürekli manevra yaptı. İlk koptu ğu Sovyetler Birliği'nden kopuş, 1939 yılı Mayıs ayında Türkiye-İngiltere Anla§masının imzalanmasıyla su yüzüne çıktı._ Bunu Ekim 1939 tarihinde imzalanan Türkiye - İngiltere - Fransa ittd.fak anl~ması izledi,. Bu ittifak ile ilgili olarak Sovyet bilim adamJ Korhmazyan şu değerlendirmeyi yapıyor: «19 ·Ekim 1939 tarihin R.S. Korhmazyan; Vneşnyaya Politika Tu.J1;sü v Godı Vtoroy Mirovoy Voym. A.M. Şamsutdinav, Problemi İstorii Tu.J1;si!i, iMaskva, 1978 içinde sayfa 139 . (22) op. ci. sayfa 137;-138 <21) 173 - ----"---~---- d~ İngiliz-Fransız-Türk ittifak anlaşmasım imzalayarak Türkiye resmen Batılı devletlerin muharip olmayan bir müttefiki duru· muna geçtoi. Aynı zamanda Türk Hükümeti, Almanya'nın Türkiye'nfrı yerini tamamen belirlediğini düşünmemesi için ve Batılı devl~tlerle yapml§ olduğu anla§manın güya Türkiye'yi ihtilafın dı§ında tutmaya yarayacağına inandırmak için, .mümkün olan herşeyi yaptı.ıı (23> Böyle bir tutum ise faşist Almanya'nın Türk~ye üzerindeki oyunlarını artırmasına yol açtı. Filmiere ve . romanlara da konu olim İkinci Düriya Savaşı dönemi Ankara'nın «karışıkıı havasının doğmasında izlenen kararsız dış politika önemli bir ~tki yaptı. Türkiye'de yazılan tarih kitaplarının pek ba§anlı olarak göstermeye çalıştıklan bu dönemin dış politikasi için Sovyet bi- .· lim adamı şu gö~şü il~ri sürüyor: «Alrİıanya'nın Fransa'ya hü cuma geçmesiyle birlikte İngiltere ve Fransa'nın, Türkiye'yi ·saVa§a girmeye veya hiç olmazsa Almanya ile diplomatik ili§kilerini kesmeye çağırmalarına rağmen Türkiye hükümeti sava§an grupl~t arasında manevra fırsatlarını hiç kaçırrnadı, olayıann daha da _.gelişmesini bekleyerek hiç bir karar alınamayı .tercih etti. Alman başarısının görünmesi ise Türk Hükümetini Alınanya ile ilişki­ lerini iyileştirmeye yönelttiıı.:<24l İkinci Savaş öncesinde v~ süresince Türkiye'nin izlediği dış politika, savaş biter bitmez Sovyet- · ler Birliği'ni Türkiye ile ilişkilerini daha sağlam temellere oturtmaya zorladı. İkinci Savaş sonrasında Sovyetler Birliği'nin girişimleri soğuk savaşın ba§latılmasına malzeme oldu. Belli bir gerginlik dönemini bütün dünya ve en istekli olarak da Türkiye ya§adı. 1962 Küba bunalımı, gerginliğin doruğa çıktığı nokta olarak göründü,. Gerginliğin doruğa çıkması, büyük ölçüde ısınması, .yumuşamanın düşünce olarak doğmasına yol açtı. Türkiye; yine Küba bunal~­ mında tartışma masasına getirildi. Soğuk savaşın doğmasında da, sona ermesinde ·de Türkiye'nin «sözün geçti. Küba bunalımınd:~ın beş yıl sonra da Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında yeni ve önemli bir arilaşma imzalandı. (23) op. cit. sayfa 139 (24) op, cit. sayfa 140 174 . · Bu dönem, Politika i Ekonomika kitabında yer alan N.G. Yakubov'un incel~mesine konu oluyor. İnceleme, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki teknik ve ekonomik i~birliğinin yakın zamanını kapsıyor. Başliğl, şöyle: ccSovremennıy Etap Sovetsko Turyetskogo Ekonomiçeskogo i Tehniçeskogo. Sotrudniçestva.» Yakubov şöyle başlıyor: ccAltmışlı ve yetmişli yıllarda TWki· ye'nin dış ekonomik ilişkilerinde olumlu gelişmeler gözlendi. Bu dönemde Türkiye'nin dış e~onomik ilişkileri, ekonomik ilişkilerini güçlendirme olanağını sağlayacak· biçimde ve ili§ki ~urulan ül~ .ke sayısının artırılması yönünde değişikliğe uğradı.» .Şöyle devam ediyor: «Bunun kendine özgü nedenleri. var. Çağdaş bilimsel-tek. nolojik devrim aşamasında ulusal ekonomik . kalkınmanın amacı sayılan ekonomik geli§illenin hızlandırılması, endüstrileşme süreci ancak- çok yanlı dış ekonomik ilişkiler. temelenin oturtulduğu zaman mümkün olur. Kaldı ki Türkiye'nin kendi deneyimi, . dış ekonomik ilişkile;ı::de tek yanlı olarak sanayice gelişmiş kapitalist ekonomilere yönelmenin ulusal ekonomik kalkınma amacını ger· çekleştirmeye yetmediğini gösterdi. üst~lik böyle bir yönelme şit haklardan yoksun bir ortaklığa yol açıyor ve ekonomik bağımsız­ lığın güçlendirilmesini önlüyor,. Bunun sonucunda ülkenin aske· ri-siyasal ve mali-ekonomik bağımlılığı arttı ve yabancı tekelci sermayenin Türk ekonomisi ve pazarına girerek yerini sağlam­ laştırdı ve Türkiye'nin maddi ve beşer! kaynaklarını daha fazla sömürmeye başladı.» <25 l Kuşkusuz, bunun anlaşılması için Türkiye kapitalizmin pazar ve finansman sorununun kıskacını hisset mesi gerekt-i. Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki ekonomik iliş­ Türkiye kapitalizminin ekononıi.k sorun~ larının yerini belirtmek çok gerekiL Bu, Türkiye"de de yapıldı. Sovyet bilim adamları da yapıyor. Dünyadaki genel yumuşama içinde Türkiye kapitalizminin kıskacı, Türkiye'yi bir yandan Arap dünyasına diğer yandan da sosyalist sisteme açıyor. Bütün bunlar· doğru. Daha önce de söylendi. Şimdi de büyük bir haklı- ' lıkla söyleniyor. .A.$lında kilerin geliştirilmesinde C2!U N. G. Yakubov, Sovremenruy Etap Sovetsko-Turyetskogo Ekonoıni­ çeskogo i Tehniçeskogo Sotrudniçesva, A. M. Şamsutdinov, Politika i · Eko'nomika Sovremennıy Turtsii, Moskva, 19'77 i9lııde, sayfa 229. 175 Ancak iki noktanı~ altını Çizmek gerekiyor.· Bunlardan birisi, Türkiye'nin. Sovyetler Birliği ve 9Jğ~r sosyalist ülkelerle ilişkileri­ - ni geliştirmeye başladığı zamanın, Türkiye'nin ilerici hareketinin · CumhUriyet döneminde görülmem.iş bir kütlesel etk.iİıliğe Ula§t·ığı zamanlara rastlaması. Bunu rastlantı saymak .imk.ansız. Türkiye ·ilerici hareketinin etkinliğinin artması ile Türkiye'nin dı§ po·. litikasında sağlıklı gelişmel~rin başlamasının aynı zamana gelmesi, kütlelerde kök bulmaya başlayan muhalefetin yönetenleri etkilernesi ile açıklanabilir. Bu etkilemeyi, fiziksel bir :etkileme olarak anlamak gerekir. Bir toplumda her türlü sağlıkll. gelişmenin ark.asında mutlaka kütlelere kök sal.m:ı§ veya kütlesel bir nit~lik alm.ış bir ilerici Jia. reketin, varlığını aramak zorunlu oluyor, Ekonomik zorunluluk tek başına . sağlıklı çözÜmleri bulmak ya da kısmen de olsa sağlıklı geli§meleri ba§latmaya yetmiyor. Bugün, bu söylenenler için inandırıcı bir örnek oluyor. Bugün Türkiye'nin içine girmiş olduğu zor- . luklar gerek iç düzenlemelerde ve gen~~e dı§ ek.onomik i.l.i§'kilerde sağlıklı geli§melere ·yol açmıyor. Türkiye, Batı dünyasından ekonomik zorluklarını a§masına yardım edecek _bir takım ahinaklan elde etmede hayal kınklığına uğradıkça dı§ ekonomik ili§kilerini daha açık bir biçimde Batı ekonomilerine doğru yönlendiri yor.. Çünkü şu anda ilerici hareket son yirmi yılın en etkisiz dönemini ya§ıyor. Bu nokta genel olarak Sovyet bilim adamıarının Türkiye de- · ğerle~dirmelerinde eks:i,k kalİyor. özellikle 1960 yınarinda Türki-: ye'nin dış politikasında sosyalist sistemle ilişkilerin artınımasın­ da Türkiye içindeki etkin ve kt.lesel muhalefetin rolü yeteri ölçüde belirtilmiyor. Bunun belirtilmesi gerekir~ Altı çizilmesi gereken ikinci nokta şu: 1960 yıllarında ·Türki· ye'nin Sovyetler Birliği ile ekonomik ilişkilerini geli~tirmesinde Türkiye ekonomisinin sorunlannın rolünü belirtmek ·zorunlu ve kaçınılmaz oluyor. Fakat zamanın yöneticilerinin de yurt içinde . tüm anti-sosyeUk tutumlanna karşın bu zorunluluğun gerekleri ni yerine getirdiklerini de söylemek icap ediyor. Demirel'in, ba§· bakanlığının ikinci yılında 1967 Anla§masını imzalamış olması· m, bir politikacı için ·önemli bir özellik olarak kaydetmekte_ yarar var. Yarardan da öte zorunluluk var. 176 1967 Anla§ması, ticari ilişkileri ekonomik ilişkilere çeviriyor. Şöy,le: «1967 Anla§masıyla Türkiye'de Sövyet ekonomik ve teknik yard.ııru ile birçok sanayi işletmesinin kurulması öngörüldü. Bunlardan herbiri; sektörlerinde ilk işletmeler: değilse d,e, en büyüklerden, birisi veya en büyüğü idi ve önemli ölÇüde, daha da büyüme olanakları önceden belirlenmiştt» <2 6> Bütün bunlann proje hazırlama a§amasında hesaba katıldiğı anla§ılıyor.. Yaku..· bov şu bilgileri veriyor: «1967 Anla§masında ele alınan yatırım· _ lann teknik projeleri, içlerlnde Gipromez-ve V AMİ enstitülerinin de bulunduğu ve Sovyetler Birliği içinde ve dışında büyük sanayi kompleksleririin projelerinin hazırlanmasında geniş deneyiiDe sa hip büyük proje örgütleri tarafından geliştirildi.» <27> Türkiye'ye sağlanan, teknik yardım, proj~lerin hazırlanması a§amasında baş­ lı:Yor. Fakat yatırım projelerinin hazırlanmasıyla sınırlı kalmıyor: Yatınmların tamamlanmasıyla birlikte yeni tesisleri işletecek Türk Jci,droların yetiştirilmesi çok önemli sorun olarak ortaya çı kıyor. Sovyet teknolojisini içeren bu yatınmıann, yem kadrola· nn yetiştirilmesi tamamlanmadan verimli bir şekilde üretime konmasınıri imkansızlığı biliniyor. Bunun için iki yol izl~niyor. Bir kısım personel So'Vyetler Birliği'ndeki sanayi tesisieriride eği· tiliyor. Bir kısmı ise Türkiye'de yeni kurulan işletmelerde yetiş­ tüiliyor. Yakubov, incelemenin yayınlandığı 1977 yılına kadar kadar Sovyetler Birliği'nde petrol rafinerisi, metalurji, alıninyum gibi alanlarda 520 Tür:kün eğitilmiş olduğunu bildiriyor ve ekli yör: · ccAyiıı zaman içinde tesislerin içinde de 3 bine yakın uzman yetiştirild\. Bu; Türkiye sanayiinin temel sektörlerinin ihtiyaç duyduğu ulusal kadrolann yetiştirUmesine kayda değer bir: katkı oldu.» <2 B> Böylece 1950 yıllarının ikinci yarisında çok ürkek bir biçimde başlayan iki ülke arasındaki ticari ilişkiler yirmi yıl son·ra kapsamlı ekonoİilik ve teknik işbirliğine dönüşuyor. Bu işbir liği çerçevesi içinde önemli sayıda işgücü eğitimi de yer: alıyor. Bütün bu gelişmelerin dünya ölçüsündeki yumuşama ile bir bağlantısı oldugunda hiç kuşku yok. Sovyet bilim adamı Yakubov bunu belirtiyor. Bu belirlem·e ~ bir alıntıyı haklı gösteriyor. (26) (2'7) (28) op. ·cit. sayfa 230 op. cit. sayfa 231 op. cit. sayfa 237-238 177 ,_- Şöyle: - ----- ---~------:--------,---,----,-.-, Ekonomik olanlar da dahil Sovyetler Birliği ile" Türkiye araSında devletler arası ilişkilerin gelişmesi, uluslararası ilişkiler-' de kendi yolunu açarak ilerleyen ülkeler arası gerginliğin yum~"'a­ ması ve işbirliği ruhuna tümüyle" uyuyor. 1975 Aralık ayında, SSCB Bakanlar Kurulu Başkam A.N. Kosıgin başkanlığındaki Sovyet Delegasyonunun _Türkiye'yi ziyareti s:ırasında yayınlanan Sovyet.-Türk ortak bildirisinde belirtildiği gibi '1972 deklaras yonunun temel amaçları, Avrupa Güvenlik ve_İşbirliği Konferansı Nihai Belgesine tamamen uymaktadır ve bu belgenin· ışığında yeni ve daha geniş bir anlam kazanmaktadır. Sovyetler Birliği ile Tllrkiye arasında gelişen iyi komşuluk ilişkileri, uluslararas~ gerginliğin yumuşaniasına olUmlu katkıda bulunmaktadır!» (29> de Bir noktayı, açarak, eklemek gerekiyor: Soğuk savaşın doğu §'unda Türkiye aktif ve istekli bir roi oynadı. Aynı ölçüde aktif ve aynı ölçüde istekli olmasa bile, yumuşamamn gelişmesinde de rol oynuyor. Türkiye ile SovY-etler Birliği arasmda iyi komşuluk iliş­ kilerinin gelişmesi yalnızca uluslararası yumuşamamn bir sonu " cu olmuyor. Aynı zamanda bir parçası oluyor. (29) 178 op; cit sayfa 238