Aylık Gazete Yıl - 12 S a y ı : 94 M a r t - 2015 Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Ögretmek Bizim Borcumuz. “Ölüme hazır milleti köle edilemez” Başbakan Davutoğlu, ''Ölüme hazır bir milletten daha güçlü bir irade yoktur. Ölüme hazır bir milleti köle etmek, esarete mahkum kılmak mümkün değildir'' dedi. Başbakan Davutoğlu, Çanakkale Şehitler Abidesi’ndeki törende yaptığı konuşmasına, bu toprakları vatan kılan, asırlarca bu topraklar için canını feda etmiş, kanını dökmüş bütün şehitleri andıklarını belirterek başladı. Şehitlere Allah’tan rahmet dileyen Davutoğlu, “Savaşlar vardır, sadece iki tarafı ilgilendirir. Meydan muhaberelerine çıkıldığında iki tarafın, iki milletin kaderiyle ilgilidirler. Savaşlar vardır, bir milletin diğer milletlerle olan mücadelesini yansıtır. Savaşlar vardır, bir milleti, iki milleti değil, birçok milletin kaderini aynı anda etkiler” dedi. Birinci Dünya Savaşı’nın birçok milletin kaderini aynı anda etkilediği için “Cihan Savaşı” olarak adlandırıldığını söyleyen Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ama Birinci Dünya Savaşı’ndaki bütün cepheleri dolaşsanız Galiçya’yı, Mısır Cephesini, Irak Cephesini, Avrupa’daki cepheleri... Hiçbir cephe yoktur ki Çanakkale Cephesi gibi, bu topraklar gibi gerçek anlamda Cihan Savaşını temsil etmiş olsun. Diğer cephelerde savaşan tarafların sayıları bellidir. Ama Çanakkale’de, neredeyse o gün bilinen coğrafyalardaki bütün milletler ya yan yana ya karşı karşıya gelmişlerdir. Bir tarafta sadece Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye ve vatanımızı savunmak için değil, kadim bütün değerleri, kadim medeniyetin bütün değerlerini savunan çok sayıda milletten oluşan bir kahramanlar topluluğu. Devamı 5’te Türklerin en eski tarihinden günümüze kadar varlığını sürdüren Nevruz yani Ergenekon Bayramı, bütün unsurlarıyla, adet ve gelenekleriyle bir Türk bayramıdır. Türk dünyasının her köşesinde büyük şenliklerle kutlanan bu bayram, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Azerbaycan Cumhuriyetlerinde resmi ve milli bayram olarak kutlanmaktadır. Başta Türkiye olmak üzere Kuzey Kıbrıs, Bosna, Sancak, Makedonya, Bulgaristan, Batı Trakya, Romanya, Moldova, Gagauzlar, Kırım, Kazan, İdil-Ural, Kafkasya, Sibirya, Yakutistan, Uygur bölgesi, Afganistan, İran, Irak, Suriye ve Kuzey Afrika gibi ülkelerde yaşayan dost, kardeş ve akraba topluluklarda, Türklerin yaşadığı her coğrafyada Nevruz Bayramı ile bu gelenek yaşatılmaktadır. Nadir Bulunur Bir Kitapçı Yeni Bakan Görevine Başladı İçine girince hemen dış dünyadan kopuluverilen bir kitapçıda bulunmak hoş bir duygudur. Özellikle burada nefis eski kâğıt kokularının duyulduğu küçük küçük bölümler, odacıklar da olursa ve kaotik görünümün hiçbir mantığı yoksa. Böyle yerlerden hoşlananların bir gün denk getirip Venedik’teki Libreria Acqua Alta’yı ziyaret etmesi şart. Burada en küçük alanlar bile üst üste kitap yığınlarıyla değerlendirilmiş. İçi kitapla dolu banyo küveti de var, tam boy gondol da… İsminden de anlaşılacağı gibi dükkân sahipleri burada suyla bağlantısı olan çeşitli eşyalar kullanmışlar. Avrupa’nın Ahlaksız Silah Politikası Birçok Avrupa ülkesi iş silah satmaya gelince “insan haklarını” unutuveriyor. Son beş yıl içinde 11 Avrupa ülkesi Suudi Arabistan’a ağır silahlar satmış. Boston College’de görevli araştırmacı Jennifer L. Erickson’ a göra 1990-2012 yıllarında AB ülkelerinin insan haklarını çiğneyen ülkelere silah satışları kademeli olarak artmış. Oysa AB ülkeleri 1998 yılında silah ihracatıyla ilgili olarak, insan haklarına saygıyı ve barışı korumayı temel alan sekiz kriteri kabul etmişti. Ayrıca 28 Avrupa Birliği üyesi 2013 yılında BM’in insan haklarını çiğneyen ya da kendi halkına karşı silah kullanan rejimlere konvensiyonel silah satışını yasaklayan anlaşmasına imza atmıştı. Son beş yıldaki örneklere geri dönelim: -Fransa insan haklarının ciddi bir şekilde çiğnendiği Kaddafi’nin Libya’sı, Mısır, Çad, Suriye ve Rusya gibi birçok ülkeye silah ve cephane sattı. -Avrupa’nın en büyük silah satıcısı Almanya Bahreyn, Suudi Arabistan ve Mısır’a silah ve cephane sattı. Mısır’da bu silahlar Tahrir Meydanı’ndaki göstercilere karşı kullanıldı. -İngiltere Suudi Arabistan, Siri Lanka, Bahreyn, Yemen ve Libya’ya silah ve cephane sattı. -Belçika Libya ve Bahreyn’e silah sattı. -İsveç Suudi Arabistan’a karşı casusluk için gelişmiş elektronik cihazlar, Irak’a Çek Cumhuriyeti üzerinden zırhlı tanklar sattı. Bu da kitapçı dükkânına özel bir kimlik kazandıran unsurlardan biri. Dünya’ya Bakışımızı Değiştiren Uydu Bulgaristan’da istifa eden İçişleri Bakanı Veselin Vuçkov’un yerine Başbakan Yardımcısı Rumyana Bıçvarova getirildi. Parlamentoda yapılan oylamada Bıçvarova’nın İçişleri Bakanlığına getirilmesi 68’e karşı 139 oyla kabul edildi. Bir milletvekili çekimser oy kullandı. Bıçvarova’nın hükümetin Koalisyon Politikası ve Devlet İdaresinden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevini de sürdüreceği bildirildi. Eski İçişleri Bakanı Vuçkov’un, ABD Federal Soruşturma Bürosu Başkanı James Comey’in Bulgaristan ziyareti sırasında istifa kararını açıklaması, Başbakan Borisov tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Borisov’dan hoşgörü vurgusu Oyalamadan sonra konuşan Başbakan Boyko Borisov, 1985 yılında düzenlenen terör saldırısının Bulgaristan’da İslam Bulgaristan’da camiye ırkçı saldırı saldırılarına protesto Bulgaristan’ın güneybatısında bulunan Blago- Bulgaristan'ın Gotze Delçev şehrinde yaşayan Müslümanlar, İslam dinine karşı yapılan saldırıları protesto etti. 1999 yılının Aralık ayında, değişen Dünya iklimiyle ilgili veri toplamak üzere sofistike araçlarla donatılıp uzaya gönderilen “Terra” isimli uydu, lanse edildiğinde: Dünya ve çevresinden bilgi toplayarak değişen iklimin dünyayı nasıl etkilediği çalışmalarına katkıda bulunacaktı ve görev süresi 6 yıl olarak hesaplanmıştı. Bitki üretiminde ne kadar sera gazı absorbe edildiğinden biyosferdeki büyük ölçekli küresel karbon değişimlerine, kar ve buzla kaplı alanları haritalandırmaya, volkanik faaliyetler, sel, kasırga gibi doğal afetlerin izlenmesine kadar yeni olanaklar sağlayacaktı bu uydu… Hassas bantları sayesinde, atmosfere yayılan gaz ve dumanları tespit edip yangınlara karşı da daha iyi tahminler yapılması için de veri toplayacaktı. 15 yıl sonra hâlâ dünyadan fotoğraflar kaydeden “amiral” büyüleyici görüntülerle insanların dünyayı nasıl etkilediğini ve dünyaya bakışımızı değiştiriyor! Bitki kapsam alanları Arktik’teki buzul alanların küçülmesi kurbanlarının anıldığı, önceki gün düzenlenen törene, üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) partisi temsilcilerinin katılmadığını anımsatarak ülkedeki huzurun tehdit altında olduğunu öne sürdü. Parlamentoda grubu olan aşırı milliyetçi ATAKA partisi, Vatansever Cephe (PF) ve HÖH partisinin «kendi aralarındaki tartışmalarla etnik hoşgörü ve huzuru tehdit ettiğini» savunan Borisov, «Ateşle oynuyorsunuz.dedi Milletvekillerinden etnik barış ve huzuru korumaları çağrısında bulundu. Bulgaristan’ın güneydoğusundaki Blagoevgrad bölgesinde bulunan Gotze Delçev şehrinde yaşayan Müslümanlar, son dönemde bölgede İslam dinine karşı yapılan saldırıları protesto etti. Merkezi Gotze Delçev’debulunan Bölge Müftülüğü önünde toplanan yüzlerce Müslüman, “Ayrımcılığa, islamofobiye hayır” başlığıyla düzenlenen gösteride hemşehrilerini dini hoşgörü ve saygıya çağırdı. Gösteride konuşan Bölge Müftüsü Aydın Muhammed, geçen hafta yine eyleme geçen kimliği belirlenemeyen kişilerin şehrin mescidi ve bölge müftülüğünü barındıran binanın giriş bölümüne İslam dinine nefret içeren yazılar yazdığını anımsattı. Bulgaristan’da geçen ay da Filibe kentinde bir kişi tarihi Hüdavendigar Camisi’ni yakmaya çalışmış, yangın kısa sürede söndürülmüştü. Yine geçen ay Dobriç şehrindeki Hacı Osman Camisi’nin duvarına haç resmi çizilmişti. Savcılık ve polis yetkililerinin bu tür girişimlere tepkili olmalarına rağmen saldırganların bulunması ve adalet önüne çıkarılması konusunda hiçbir sonuç elde edemediklerini belirten Muhammed, “Biz Müslümanlar olarak bu çirkin eylemlere son verilmesi, suçluların cezalandırılması ve bölgemizin huzura yeniden kavuşmasını istiyoruz” dedi. evgrad şehrindeki caminin girişine kesik domuz ayakları ile kanlı kalplerin bırakıldığı bildirildi. Bulgar medyası eylemi bir provokasyon olarak değerlendirirken, olayın Bulgaristan’ın Osmanlı’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesinin 137. yıl dönümünün kutlandığı günde gerçekleştirilmesine dikkat çekti. Gece geç saatlerde gerçekleştirildiği bildirilen olayın henüz kim tarafından yapıldığı bilinmiyor. Blagoevgrad bölgesinde yaşayan Müslümanlar geçtiğimiz hafta, son dönemde bölgede İslam dinine yönelik saldırıları protesto etmek amacıyla Gotze Delçev’de yürüyüş düzenlemişti. Yürüyüşe katılan çok sayıda Müslüman, «Ayrımcılığa, İslamofobi’ye hayır» sloganıyla düzenlenen gösteride dini hoşgörü ve saygı çağrısında bulunmuştu. Öte yandan Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü yetkilileri, ırkçı grupların Müslümanlara ait ibadet yerlerini hedef alan saldırıların son zamanlarda sistematik hale gelmesinden şikayetçi., 2 B U L G A R ı S TA N TÜRKLERi BULGARİSTAN’DA- %23 TÜRKİYE’DE - %13 Bulgaristanlı Nüfus İstanbul İlçelerinde İstanbul İlçelerinde-% 1.ADALAR % 1.4 2.ARNAVUTKÖY % 8.7 3.ATAŞEHİR % 0.6 4.AVCILAR %41.3 5.BAĞCILAR %18.6 6.BAHÇELİEVLER% 7.7 7. BAŞAKŞEHİR % 8.3 8.BAYRAMPAŞA %16.2 9.BAKIRKÖY % 4.2 10.BEŞİKTAŞ % 1.2 11.BEYKOZ % 4.1 12.BEYLİKDÜZÜ % 9.8 13.BEYOĞLU % 1.6 14.BÜYÜKÇEKMECE % 13.8 15.ÇATALCA %17.7 16.ÇEKMEKÖY % 2.2 17.ESENLER % 4.3 18.ESENYURT %19.6 19.EYÜP % 4.2 20.GAZİOSMANPAŞA %31.7 1 8 7 7 - 7 8 1 8 7 9 1 8 8 0 1 8 8 1 - 8 4 1 8 8 5 - 9 3 1 8 9 4 1 8 9 5 1 8 9 6 1 8 9 7 1 8 9 8 1 8 9 9 1 9 0 0 1 9 0 1 1 9 0 2 1912-1913 1 9 1 4 - 1 9 3 3 1 9 3 4 1 9 3 5 1 9 3 6 1 9 3 7 1 9 3 8 1 9 3 9 1 9 4 0 1 9 4 1 1 9 4 2 1 9 4 3 1 9 4 4 1 9 4 5 1 9 4 6 1947 1948 1949 1950 1 9 5 1 1952-1960 1961-68 1969 1970-78 1979 -81 -1.000.000 -9.632 -200.000 -600.000 - 11 . 4 6 0 -8.837 -5.095 -1.946 -2.801 -6.640 -7.354 -7.417 -9.396 -9.714 -440.000 -101.507 -97.181 -24.968 - 11 . 7 3 0 -13.490 -20.542 -17.769 -21.353 -3.803 -2.672 -1.145 -489 -631 -706 -1.763 -1.514 -1.670 -52.185 -154.198 -102.301 -130.000 - 11 4 . 3 5 6 -120.000 -100 İstanbul İlçelerinde-% 21. FATİH % 1.6 22.GÜNGÖREN % 7.1 23.KADIKÖY % 3.4 24.KAĞITHANE % 7.6 25.KARTAL % 8.2 26.K.ÇEKMECE %19.7 27.MALTEPE % 1.4 28.PENDİK % 9.3 29.SANCAKTEPE % 0.7 30.SİLİVRİ %23.6 31.SARIYER % 2.3 32. SULTANGAZİ %18.9 33. SULTANBEYLİ % 2.7 34.ŞİLE % 1.3 35.ŞİŞLİ % 3.3 36.TUZLA % 2.3 37.ÜMRANİYE % 6.1 38. Zeytinburnu % 9.8 39.ÜSKÜDAR % 4.4 1 9 8 9 ’ d a - G Ö Ç L E R İstanbul -% 9.36 3 ay içerisinde vizesiz göç edenler Ankara -% 7.4 Sadece -% 13.4 Mayıs-Haziran-Temmuz İzmir 1989 yılı - 345.960 Bursa -% 19.5 1989 Vizesiz Kalanlar - 212.688 Geri dönenüş yapan - 133.272 Kocaeli -% 11.8 1989 yılında gelenlere Devlet tarafından Tekirdağ - % 17.8 Türkiye’de Konutların yapıldığı iller; Manisa 100 konut Te k i r d a ğ 100 konut Kırklareli - % 18.8 Kırklareli 200 konut Kırıkkale 100 konut Çanakkale - % 17.4 Ankara 50 konut Eskişehir 120 konut Bilecik 120 konut Samsun - % 6.7 İstanbul 638 konut Sivas 10 konut Adana - % 7,4 Kütahya 50 konut İ z m i r 100 konut Adana 50 konut Mersin - % 9.6 Çanakkale 30 konut Çankırı 25 konut - % 12.7 Türkiye’de yerleştikleri diğer iller Manisa - Adana, Afyon, Aydın, Ankara, Antalya, - % 11,5 Balıkesir, Bilecik, Bolu, Burdur, Bursa, Eskişehir Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Edir- % 12,4 ne, Erzurum, Erzincan, Hatay, Isparta, İçel, Kütahya Kars, Kayseri, Kocaeli, Konya, Kütahya, - % 8,4 Malatya, Manisa, Muğla, Sakarya, Sam- Denizli sun, Sivas, Tokat, Uşak, Van, Zonguldak Türkiye’de daha sonra af çıkan yıllar Aydın - % 14,3 1991-92 - 50.000 Sivas - % 5.3 1993-94 - 70.000 Bulgaristan Türklerinin Sesi D r. N e d i m B İ R İ N C İ Ortak Hedefimiz Yok Bulgaristan vatandaşları olarak paramparça parçalanmış durumdayız. Bir defa 150 partiye ve harekete bölündük. Parlamento içinde 8 parti var, yarısı birbiriyle konuşmuyor. Köyde şehirde Bulgar, Türk, Pomak, Çingene, Hristiyan Müslüman olarak farklıyız. İş ararken, sosyal yardım talep ederken kör ve kara cahil ve tahsilliyiz. Laf dinlerken kalın kafa ve aydınız. İş ve işçi bulma kurumunda çalışan ve işsiziz. Kıra çıksan doğa katlediciler ve doğa sevenleriz. Evde, sokakta ve doğada hayvan sever ve hayvan düşmanıyız. Dış politikada Rusofil yani Rusya seven ve Rusofob yani Rusya düşmanlarıyız. Batıya doğru baksak Amerikan emperyalizmi düşmanları ve NATO düşmanlarıyız veya Amerikancı ve Atlantikçileriz. Doğuya baksak ya Türklüğü ve Türkiyeyi seven ya da Osmanlı ve Türk düşmanıyız. Müslüman ya da İslam düşmanıyız. Gurbetçiler ve gurbete gitmeye cesaret edemeyenler-iz, İslam düşmanları, Bulgar olmayanların düşmanları, anti-komünistler, anti-faşistler, ırkçılar ve Irkçılık düşmanları yani insan sever, aşırı milliyetçi ya da yurtseverler vs. vs olmak üzere bin bir parçaya, gruba, gerçek kişiye ve tüzel kişiye bölünmüş, parçalanmış, birbirine düşmüş bir haldeyiz. Bizde ne olursa olsun her zaman kendisine küfre-dilecek bulunur. Kıskançlığımız hep kaynamış ve taşmış halde olduğundan, önemli olan dostumuzun, komşumuzun, tanıdığımızın, hatta öz karımızın kötü olmasıdır. Biz bambaşka hayvanlarız. Birimiz manda gibi batakta yatmayı, öteki temiz suda yüzmeyi, başka birilerimiz temiz havayı, diğerleri de doğayı katletmeyi severiz. Toplum devamlı çelişki üretiyor. Biri çözülürken yenileri türüyor. Şimdi bu ayrışıma bir de geleneksel dışa bağlılığımız açısından bakalım. Todor Jivkov Moskova’ya sımsıkı bağlıydı. Moskova’nın bir dediğini iki etmezdi. Onun öğrencisi olduğunu beyan eden Boyko Borisov’da saatini bizdeki gölgenin uzunluğuna göre değil de, Batıya, Angela Merrkel’e, AB’ye, Avrupa Halk Partileri yönetimi ve Washington’a bakarak ayarlıyor. Olaya bizim politikacılarımızın bakış açısına göre baktığımızda ise, çok çelişkili bir durum ortaya çıkıyor. Mesela Sağlık Bakanı Dr. Moskova seçmen önünde reyting yapmak için tahta ya da teneke kulübelerde yaşayan, sağlığa uygunluk koşulları sıfır olan Çingene nüfus, özürlü ve emeklilere saldırıyor. Ülkemizde yaş ortalaması 43’tür. Aslında şu çok ağır koşullarda bizde reform yapılmasını isteyen de pek yok. Karnı aç olan bir adamdan, bir özürlüden, bir yaşlıdan değişmesini istemek boşunadır. Arabaların trotoara park edilmesini yasaklamak, yeni ambulans almak, yatılı hastalara yemek vermeyip evden yemek getirilmesini istemek vs. sağlık reformu değildir. Sol sağ açısından da bir yenilik yok. Bizde tüm politikacılar adına her konuda konuşan ve yazan 25–30 uzman var. Onlar sol ve sağ kavramları birbirine karıştıra karıştıra yargı değeri farkını başarıyla gömdüler. Sol kanadın açlara, felaketzedelere vs. olan acımalı tutumu sulandırıldı; sol kesim anti-amerikancılığı amerikan hayranlığı oldu; solun devletin ekonomiye müdahale etmesi ilkesi vs. devleti soymaya yol açmaya dönüştü. Sağdaki devletin neo-liberal özelleştirilmesi, aşırı sağ ırkçılık ve Bulgar olmayana düşmanlık vs. illetler bizde bu konularda aşırı sol olan “Ataka” ile aşırı sağ olan “PF” aynı iğrençliği kusunca fark kalktı. Devamı okumak için www.bghaber.org Bulgaristan Türklerinin Sesi 3 Alptekin CEVHERLİ Balkanlardaki Türkiye Sevgili okurlar, uzun bir aradan sonra yine beraberiz. Geçen hafta sonu Kosova’daydım. Balkanlardaki bu küçük ama önemli ülke ile ilgili izlenimlerini hem turistik bir bakış açısıyla, hem de sosyal yaşam şartları açısından sizlerle kısaca paylaşacağım. Kosova 2008 yılında Sırplarla yapılan savaş sonrası bağımsızlığını ilan etmiş. Başta ABD ve Türkiye olmak üzere 107 devlet tarafından tanınmış 10 bin km² alana sahip küçük bir ülke. AB’nin ortak parası olan Avro aynı zamanda Kosova’nın da resmi parası. Ülkenin tek uluslararası uçuşlara açık havaalanı başkent Priştine’de. Ancak ne yazık ki, Şehrin oldukça dışında olan bu havaalanından Kosova’nın başka kentlerine gitmek istediğinizde ya mecburen Priştine şehir merkezine uğrayıp oradan otobüse bineceksiniz, ya da zamanınız kıymetli ise taksi kiralayarak Prizren veya İpek gibi şehirlere taksi ile gideceksiniz. Nüfus yaklaşık 2 milyon. Bunun tahmini olarak 250 bin kadarı Türk. Ancak iş Türkçeyi pratik olarak kullanmaya gelince hayatının tamamında Türkçe kullanan sanırım 60 bini geçmez. Diğer Türkler ise Arnavutça ve Türkçeyi ortak kullanıyor. Genelde Türkçe, Latince ve Slavca karışımı bir dil olan Arnavutça’nın ülkede tartışılmaz bir üstünlüğü var. Kosova Devlet Televizyonunda belirli zamanlarda Türkçe yayın yapılıyor ve belediye meclisi kararlarıyla da Türkçe, pek çok kentte (Prizren, Mamuşa, Priştine, Mitroviça, Vıçıtırın, Gilan vb.) resmi dil olarak kabul edilmiş. Ancak bir dükkâna girdiniz; esnafla Türkçe konuşurken, içeriye yabancı biri girdi mi, esnaf bir anda Türkçeyi unutuveriyor ve sizin sorularınıza Arnavutça cevap vermeye başlıyor. Diğer yandan eğer Türkçe’nin yanı sıra İngilizce veya Latin kökenli bir dili biliyorsanız, Arnavuça’yı yazılı metin halinde gördüğünüzde zaten önemli ölçüde anlayabiliyorsunuz. Bunun haricinde ilginç bir tezattır ki, Kosova’daki Türk Tugayı’nın radyosu, sanırım ülkedeki reytingi en yüksek radyo. Herkes Türkçe şarkı dinliyor. Bu arada Kosova’yı ABD, Türkiye, İtalya ve Almanya başta olmak üzere NATO kuvvetleri koruyor. Ama şunu gururla söyleyebilirim ki, sokakta en rahat gezen asker bizimkisi. Diğerleri halka diyaloğa girmekten imtina ederken, Kosova halkı Türk askerini resmen bağrına basmış. Her yerde Türk askerine rastlayabiliyorsunuz… Prizren ise sanki Osmanlı dönemini hâlâ yaşıyormuş izlenimini veriyor. Tarihi doku olabildiğince korunmuş. Sokakta, çarşıda Türkçe hâkim. Hatta Galatasaray spor kulübünün Prizren’de taraftar derneği ve oldukça büyük bir lokali dahi var. Özellikle Türklerin çok yoğun olarak yaşadığı Prizren’de belirgin bir huzur ve güven ortamı var. Hatta Prizren’de kendi mahallenizde dolaşıyormuş gibi hissediyorsunuz. Şehrin içinden geçen Akdere (Bristriça) ayrı bir hava ve turizm potansiyeli katmış. Aynen Makedonya’da olduğu gibi Kosova’da da TİKA Müthiş bir restorasyon işine girişmiş. Hatta Makedonya’dakinden çok daha ileri bir şekilde Kosova’da nerede bir Osmanlı eseri varsa hemen tamirine başlanmış. Bu vesile ile TİKA Kosova temsilciliğini yürekten tebrik ediyorum. Priştine ise Batı ile Doğu kültürü arasında sıkışmış garip bir şehir. Denizi olsa İstanbul’a benziyor diyeceksiniz. Bir yanda 40 katlı dev binalar, dibinde gecekondular, yağmalanmış tarihi eserler hemen yanında Batı tarzı heykeller ve kafeler… Prizren ile kıyaslandığında ‘Ne işim var benim Priştine’de?’ dedirtiyor. Ama elbette başkent olmanın verdiği avantajıyla müthiş bir meydana ve gösterişli kamu binalarına sahip. Devamı okumak için www.bghaber.org Gelelim sosyal yaşama… Devamı okumak için www.bghaber.org “Üç Rus diplomattan biri casus” SAPO’nun baş analisti Wilhelm Unge, kurumun Solna’daki merkezindeki bir toplantıda gazetecilere yaptığı açıklamada, Rusya’nın kendileri için en büyük istihbarat tehdidi olduğunu söyledi. Unge, “Avrupa’da yüzlerce Rus ajanı var. Bölgemizi her gün ihlal ediyorlar. Rus diplomatik görevlilerinin üçte biri aslında istihbarat görevlisi” dedi. Unge, bu ajanların sınır dışı edilmesi gerektiğini ancak bu siyasi kararları hükümetlerin verebileceğini söyledi. Ülkedeki Rus ajanlarını “iyi eğitim almış ve Sovyet döneminden daha genç, hırslı, amaca dönük ve sosyal becerileri yüksek” şeklinde tanımlayan Unge, SAPO’nun geçen yıl İsveç’in askeri teknolojisini ele geçirme amaçlı Rus girişimlerini engellediğini belirtti. İsveç Dışişleri Bakanlığı, SAPO’nun değerlendirmelerine katılıp katılmadığı ve geçen yıl herhangi bir diplomatın sınır dışı edilip edilmediğine dair açıklama yapmadı. Bakanlık Sözcüsü Anna Ekberg, “Rusya’dan Viyana Konvansiyonu’na saygı duymasını bekliyor ve diplomatlarının gerçekten diplomat olduğunu umuyoruz” dedi. Rusya’nın Stockholm Büyükelçiliği’nden suçlamalarla ilgili henüz bir cevap gelmedi. SAPO, geçen yıl da Rusya’nın İsveç’teki siyasi, ekonomik ve askeri istihbarat faaliyetlerini artırdığı uyarısında bulunmuştu. Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Hakkı Akil ve eşi İnci Akil’in ev sahipliğinde ünlü Türk modacı Atıl Kutoğlu’nun “Modern Osmanlılar” temalı defilesi düzenlendi. Birçok Türk ve yabancı modaseverin katıldığı Türkiye’nin Paris Büyükelçiliği Rezidansı’nda dün yapılan defilede, Atıl Kutoğlu’nun 2015-2016 Sonbahar Kış Koleksiyonu için Osmanlı kültüründeki kıyafet tarzını modern çizgilerle birleştirdiği elbiseler 20 manken tarafından tanıtıldı. Defile öncesi izleyicilere Fransızca ve Türkçe seslenen Büyükelçi Akil, bu yıl 18 Mart’ın Çanakkale Zaferi’nin 100. yıl dönümü olduğunu hatırlatarak, defilenin temasının bu yıldönümü ile uyumlu olduğunu söyledi. Büyükelçi Akil, defilede yer alan ve tamamı Bursa’da imal edilmiş malzemelerle hazırlanan elbiseler için Uludağ İhracatçılar Birliği’ne ve Bursalı ipek üreticilerine teşekkür etti. Defilenin ardından düzenlenen kok- teyle, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) nezdinde Türkiye’nin Daimi Temsilcisi Büyükelçi Mithat Rende, Türkiye’nin UNESCO nezdindeki Daimi Temsilcisi Büyükelçi Hüseyin Avni Botsalı ve Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran-Symes da katıldı. Yabancı davetliler arasında Avusturya’nın Fransa Büyükelçisi ve Avusturya Eski Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik de yer aldı. Defile sonrası değerlendirmelerde bulunan Büyükelçi Akil, Çanakkale Zaferinin 100. yıldönümünü boş geçirmek istemediklerini belirterek, “Hem Türkiye’nin tanıtımına hem de Türk ekonomisinin Türk moda sektörünün tanıtımına katkı olsun diye böyle bir defileyle kutlamayı uygun gördük” dedi. Akil, en çok memnuniyet duyduğu noktanın defilenin izleyiciler tarafından büyük ilgi görmesi ve büyük bir beğeni kazanması olduğunu vurguladı. Paris’te ‘Osmanlı’ rüzgarı Git, Git Bitmeyen Yol! 1700 kilometrelik bir yolda sürdüğünüzü düşünün. Arazi dümdüz, biteviye uzanıyor. Yolda yalnızca birkaç viraj var. Güzergâhtaki şehirler ve benzin istasyonları arasındaki uzaklıklar yüzlerce kilometre. “Eyre Highway” adı verilen yol, zemini kireçtaşından oluşan 50 bin kilometre karelik bir ağaçsız araziden geçerek Batı Avustralya’yı güney Avustralya’yla birleştiriyor. R a f e t ULUTÜRK Bulgaristan’da Kin Dili Sofya parlamentosunda kin dili çınlıyor. Meclis salonunda etnik gerginlik hat noktadadır. Kendilerini yurtsever olarak tanıtan (PF) partisi 4 ay önce meclise girdiğinden beri kürsüden lağım akıyor. Kin ve öfke dolu söylevin başı V. Simyonov, son 20 yıldan beri Burgaz şehrinden yayın yapan “Skat” TV programının sahibidir. Bu programda görev alan yayımcı ve sunucular genelde Todor Jivkov’un ve totaliter rejimin anti-Türk, Bulgar milliyetçisi propaganda yayınlarında, “Sofya Pres” ve askeri yayınlarda görev almış ya da Türkiye’de muhabirlik yapmış kişilerdir. “PF” partisinin idesel kaynaklarını Bulgar Bilimler Akademisinde toplanmış, kökleri İkinci Dünya Savaşı yıllarına inen faşizan çevrelerden güç alıyor. Geliştirilen yeni Bulgar ideolojisi özünde aşırı milliyetçi ve ırkçıdır. Düşmanca propagandanın ön sıralarında “ATAKA” partisi meclis grubu, “ATAKA” gazetesi ve “Alfa” TV programı da önemli rol oynuyor. Bu kaynağın etkinlikleri Kırım ve Ukrayna olaylarıyla tırmandı. HÖH ğarantisi yönetiminin Moskovacı politikadan kopup daha kesin AB, ABD ve NATO yanlısı tutum almasıyla Bulgar milliyetçilerinin saldırıları şiddetlendi. Bu saldırılara “PF” ve “Ataka” ve “VMRO” partilerinin Avrupa Birliği milletvekilleri de etkin katılıyor. Meclisteki son kapışma 10 Mart 2015 günü İç İşleri Bakanı Vuçkov’un istifası ve yerine Başbakan yardımcısı Bıçvarova’nın atanması görüşmelerinde ateşlendi ve belki de Geçiş Dönemi dediğimiz son 25 yılın en sert kapışması olarak hatırlanacaktır. Kavga, Bulgar olmayandan, Bulgar olmadığı için nefret etme mantığı dayatılırken, geçerli hiçbir neden yokken, yabancı olandan, yabancı olduğu için nefret etmenin saçmalığından kızıştı. Öte yandan kin, nefret, öfke ve fesatlıkla düşmanlık aşılama konuları Adalet Bakanlığında da tartışıldı. Bakan yardımcısı Petko Petkov, düşmanlık ve kin aşılamanın bir eleştiri olamayacağı görüşünü savundu. Hukukçular Ceza Kanunu’nda değişiklik hazırlıyor. Ana nokta şöyle biçimleniyor. “Politik mensubiyet temelinde düşmanlık kışkırtma, yasalara göre kovuşturulmalıdır. Böyle bir maddenin Ceza Kanununa dâhil edilmesi gerekiyor. Politik mensubiyete dayalı kin, nefret ve düşmanlık telkin etmek ayırım, baskı ve düşmanlık doğuruyor. Bulgaristan’da etnik düşmanlık faşist yöntemlerle oluşturuluyor. HÖH – DPS Başkanı Lütfü Mestan meclis kürsüsünden yaptığı son konuşmada “Bulgaristan’da fenalık ve kötülük simasının (çehresinin) oluşturulmasında reformcularla patriotların (PF partisi militanlarının) faşist teknoloji kullandığını” sert eleştirerek açıkladı. Ansızın daha da ileri giderek, “XXI. yüzyılın yeni Yahudileri olarak Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) simasını somutlaştırmak için yakama Yahudi nişanı mı takayım?” diye sordu. Gizli polisler Türklere kin kusuyor. Eski Başbakanlardan İvan Kostov’un Güçlü Bulgaristan kanadından Reformcu Blok (RB) milletvekili olan, eski devlet güvenlik “DS” gizli polisinin özellikle isim değiştirme ve Türk ve Müslümanlara amansız baskıların, tutuklamaların ve sınırsız düşmanlık yapıldığı yıllarda başkanı olan ve halen meclis iç komisyonu şefi olan Atanas Atanasov Lütfü Mestan’a şöyle saldırdı: “Siz, bir yeniçeri kol ordusu yarattınız ve Bulgar ekonomisini ele geçirdiniz, biz sizi ekonomi sektöründen çıkarmalıyız!” Kültür Bakanı V. Raşidov’un etnik düşmanlık konusundaki görüşleri. GERB partisi yönetiminden ve Başbakan Yardımcısı Rumyana Bıçvarova’nin İç İşleri Bakanı görevine atanması görüşmelerinde meclis genel kurulu kin ve nefret havasına boğuldu. Devamı okumak için www.bghaber.org 4 Bulgaristan Türklerinin Sesi M e z a r l a r Sevilcan R e n k l i Renkli mezarlar, Guatemala kültürünün YÜCE önemli bir parçası. Mezarlıklardaki mezar Anadil Sevgimiz Bulgaristan Türkleri edebiyatında geniş yer alan konulardan biridir. 1970’lerde Türk okullarının kapatılmasından sonra anadilimize olan sevgi daha da arttı. Her çocuk anadilini okuldan önce anasından, ninesinden ailesinden, kardeşlerinden ve yaşadığı ortamdan öğrenir. Türkçe hocalarımız en çok sevip saydığımız öğretmenlerimizdir. Türkçe okuduğumuz ilk kitabı asla unutamayız. Türkçe hepimize medeniyet kılavuzudur. Bir defasında babama senin Türkçe okuduğun ve en çok etkilendiğin ne oldu diye sordum ve aldığım cevabı unutamam: “Ben Türk okulunda okudum. O zamanlar bizim şehrimizde Türk Lisesi vardı. Okuluma girmezden önce basamakların önünde durup kapının üzerine büyük harflerle yazılı “TÜRK OKULU” tabelasını büyük bir heyecanla tekrar tekrar okurdum.” Türkçemizin hayatımızdan kurumuş ırmağın suyu gibi çekilmesine çok gayret gösterseler de başaramadılar. Dünyanın en ahenkli ve en zengin dillerinden biridir Türkçemiz. Ninniler, öyküler, masallar, efsaneler hazinesidir. Edebiyat, felsefe ve bilim dilidir. Annelerin çocuk sevgisi sonsuz bir yaratıcılık kaynağıdır. Biz hepimiz aynı soyların boyların, değişik ailelerin çocukları olsak ve farklı ninniler ve şiirler, şarkı ve türküler dinleyerek yetişsek de Türk olarak yetişiriz. Türkün bilgi hazinesi, düşünme motoru Türk diliyle çalışır. Memleketten aldığım haberlerde şiir geceleri, ana dil görüşme ve törenleri yapıldığını, Türk sanat topluluklarının sahnelerimizde konserler verdiğini işittikçe içim içime sığmıyor. Bir ocak ateşe odun attıkça sönmez. Ana dilimizde ebediyen yanacak ve kimliğimizin tacı olmaya devam edecektir. Dilimizi ne kadar çok zenginleştirir ve geliştirirsek o kadar saygılı oluruz. Türk dünyasından olmak gururlu bir kişilik sahibi olmak demektir. Konuşma dilimiz lehçelerimize sürtse de düşünme, sevme, hayal etme ve umut etme dilimiz edebiyat Türkçesidir. Ruhumuz öz edebiyatımızla mayalanmıştır. taşlarını rengârenk boyuyorlar. Nedeni, öte dünyadaki hayatı kutlamak. Ailesi ve yakın dostları, mezar taşını maktulun en sevdiği renklerle boyayarak ona olan sevgi ve bağlılıklarını gösteriyorlar ve onun anısını bu renklerle yaşatıyorlar. Mezarlıkların arasında özellikle Solola, Xela ve Chichicastenango bölgelerinde bulunanlar akın akın turist çekiyor. Yüzen Pazar Endonezya 17 bin ada üzerinde yayılmış, dünyanın nüfus olarak dördüncü kalabalık ülkesidir. Bu adalarından biri olan Kalimantan’da şafak vakti başlayan gayrisabit “pazar yeri” olağanüstü. İşte günboyu dalgalanan renkli piyasadan çok güzel fotoğraflar… Yol Ortasındaki Mezar… Bundan yaklaşık 200 yıl önce ABD’de Indiana eyaletindeki Amity kentinde son uykusuna yatan bir kadın buradaki fizik varlığını hâlâ sürdürmekte. Kadının mezarı, bir ana yolu ikiye ayırmakta ve silahlı bir torunun sevgili bir yakınının anısını gelecek kuşaklara nasıl saklayabileceğini göstermekte. Kadının adı Nancy Kerlin Barnett. Yol yapımında çalışan işçiler, kadının hortlayacağından ölesiye korkuyorlardı ya da bir gulyabaninin kendilerini mezarın bulunduğu yerde yol yapmaktan alıkoyacağını sanıyorlardı. Ama gerçekte işçilerin derdi başkaydı: Nancy’nin torunundan ödleri kopuyordu. Çünkü bu delikanlı elinde çiftesiyle oraya kamp kurmuştu ve kimsenin mezara dokunmasına izin vermiyordu. Rusya, Dünyanın En Uzak Noktasına Bile 7 Saatte Gidecek Uçak Yapıyor Rusya gelecekte 7 bin kilometre menzile sahip ve saatte 2 bin şırsa, Rus ordusukilometreden fazla hızda uçabilecek kargo uçakları üzerinde ça- nun dünyanın her lışıyor. PAK TA adı verilen proje hayata geçtiğinde, Rus ordusu tarafındaki olaylara tankları ve ağır silahları 7 saat içinde dünyanın her tarafına ula- müdahale kapasitesi ve hızı olağan üstü şabilecek. 200 TON KAPASİTELİ-RT’nin haberine göre, 200 tona derecede artacak. kadar ağırlık taşıyabilecek kargo uçaklarından 2024 yılı itibariyPROJENİN le 80 adet üretilmesi planlanıyor. GEÇMİŞİ ÖNCELİK İNSAN DEĞİL SİLAH TAŞIMAK-Projenin Geçtiğimiz yıl Rus ordusunun kargo uçaklarının Ilyushin öncelikli hedefi, Rusların yeni nesil Armata tanklarının ve diğer ağır Aviation Complex şirketi tarafından geliştirileceği açıklanmışsilahlarının tek bir uçakla hızlı bir şekilde taşınmasını sağlamak. tı. Ancak bazı uzmanlar, şirketin bu uçakları Ilyushin-106 kargo RUS ORDUSU DÜNYAYIN HER YERİNE ANINDA uçağını temel alarak inşa edeceklerini iddia etmişti. Bu uçaklar GİDECEK 1980’li yıllarda gündeme gelmiş, ancak Sovyetlerin yıkılmasının PAK TA’da yer alan kaynaklara göre, projenin üzerindeki ardından rafa kaldırılmıştı. ANADİLİMİZDİR Türkçemizdir. Bu defa sizlere dört şairimizden Anadil çalışmalar birkaç yıldır devam ediyor. Eğer proje amacına ulaşiirleri sunuyoruz. Türk İşi İcatla Bedavaya Kesintisiz Elektrik Sağlanacak Hasan ÜZEYİR –Kladenets Şumen. İŞLETMELERDE KULLANIDünyada artan enerji ihyitacı inANADİLİM TÜKÇEM LABİLİR sanoğlunu alternatif çözüm yolları Sensin dünyama mutluluk veren, Söz konusu çalışmanın, büyük ölarayışına sokuyor. Ucuz enerji elde Beynime, damarıma, kalbime giren! çekli işletmelere de rahatlıkla uyguetme arayışı bitmiyor. Afyon KocateSevincimden coşturan hem de güldüren, lanabileceğini aktaran Oğuz, maliyeti pe Üniversitesi’nde bu alanda önemli Sensin, anadilim benim, Türkçem. yüksek olduğu için şu anda küçük bir bir icata imza atıldı. alanda sistemin kullanıldığını kaydetti. UCUZ VE BEDAVA ENERJİ Senin varlığınla özgür yaşarım, ELEKTİRİĞİN OLMADIĞI Teknoloji ve Mühendislik Her türlü güçlükleri engelsiz aşarım, BÖLGELER İÇİN İDEAL Fakültesi’nde gerçekleştirilen TÜBİSana azap gösterene şaşarım, “Elektrik şebekesinin ulaşaTAK tarafından desteklenen “akılKanımdasın benim anadilim Türkçem. lı şebeke yönetim sistemi” projesiyle mıyla hidrojen gazına dönüştürüldü- madığı alanlarda temel ihtiyaçlar karşılanabilir”AKÜ Mühendislik Farüzgar ve güneşten elde edilen enerji, ğünü anlattı. Çocuklarımıza bilgi kaynağısın, ARTAN ENERJİ SAKLANI- kültesi Elektrik Mühendisliği Bölümü akülere ve hidrojen tüplerinde depolaGelen nesiller seni böyle tanısın Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet narak, kesintisiz elektrik kaynağı sağ- YOR Türk kanı taşıyan seni içten korusun, Bu gazın da 760 litrelik hidrojen Yönetken ise tasarladıkları sistem salanacak. Ömrün uzun olsun ana dilim Türkçem. SİSTEM NASIL ÇALIŞIYOR? tüplerinde depolanarak enerjinin ihti- yesinde kırsal bölgelerde elektrik şeProjede yer alan AKÜ Teknoloji yaç olduğu zamanlarda, rüzgar ve gü- bekesinden bağımsız olarak elektrik Senin atalarımızdan mirasın bize, Fakültesi Elektrik-Elektronik Mühen- neşin yetmediği durumlarda, yakıt pili üretilebileceğini ifade etti.Yönetken, Sensiz girişemeyiz hiçbir söze, disliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. kullanılarak elektrik enerjisine dönü- elektrik dağıtım hattının götürülemeSaygı gösterelim ana dilimize, Dr. Yüksel Oğuz,söz konusu siste- şümünü gerçekleştirdiklerini dile ge- diği ya da zor arazi şartlarından doYol göstersin bize, aydın günlerimize. min, alıcıların talep ettiği enerjiyi etkin tiren Oğuz, buradan da artan elektri- layı elektrik şebekesinin ulaşamadığı Zahit GÜNEY Devamı okumak için www.bghaber. bir şekilde karşılaması durumunda ar- ğin batarya gruplarında depolandığını alanlarda çevre aydınlatması, tarımorg tan enerjinin hidrojen jeneratörü yardı- vurguladı. sal sulama, güvenlik sistemlerinin de- Bulgaristan Türklerinin Sesi 5 Neriman E R A L P A n n e m ! 8 Mart vesilesiyledir. 8 Mart uluslar arası emekçi kadınlar gününüz kutlu olsun. Hepimiz emekçi kadın, okuyan kız, anne ve nineyiz. Bayramınızı gerçek kimliğimizi anlatan bir öyküyle kutluyoruz. Annem! Bu öykünün başlığına Tek Gözlü Anne demem gerekirdi de, yüreğim varmadı. Olay şöyledir. Annemin yalnız bir gözü vardı. Onun tek gözlü olması bana büyük bir utanç yüküydü ve ben kendisinden nefret ediyordum. Pazarda ufak bir dükkânımız vardı. İhtiyacımız olan parayı kazanmak için tohum satın alır, eline düşeni satardı. Onun yaptığı bu işinden de fazlasıyla nefret ediyordum. Okuldaki ana-babalarla görüşmelerin birine o da geldi. Çok sıkıldım. İçim içime sığmıyordu. Bunu bana nasıl yapabildi! Ona gözümün ucuyla kin dolu bir bakış attım ve okuldan kaçtım. Ertesi gün, sınıf arkadaşlarım “Senin annen tek gözlü!” diye benimle alay ettiler. Annemi bir daha görmek istemiyordum. Sanki yerin dibine batmasını arzu ediyordum. Bir gün dayanamadım ve “Anne senin neden yalnız bir gözün var? Senin yüzünden arkadaşlarımın hepsi benimle alay ediyor. Ölsen de kurtulsam!” dedim. Annem soruma cevap vermedi. Bense içimi dökmüş ve sakinleştim.. Annem beni bu ağır sözlerim için cezalandırmadı. Bu yüzden olacak, onu yaraladığımı fark edemedim… Aynı gece gözüme uyku girmedi. Kalktım, su içmek için mutfağa gittim. Annem oradaydı, bir kenara büzülmüş, beni uyandırmamak için sessizce ağılarken, yaşlar tek gözünden akıyordu. Gece karanlığında ona uzunca bir süre baktım. Sonra yatağıma döndüm. Söylediğim kırıcı ağır sözlerden ötürü olacak, kalbimin kenarında bir sızı belirdi. Nefretim geçmemişti. Tek gözünden yaşlar akan annemi gördüğümde, fenalık geçirdiğimi gizlemem doğru olmaz. O gece ben ken- dime büyüdüğümde zengin olmayı söz verdim: Tek gözlü annemden ve sefilliğe teslim olmuş hayatımızdan tiksiniyordum. Bir dış devlette okuma şansı ele geçirince annemi bırakıp gittim. Çok çalıştım. Üniversiteyi yüksek başarıyla bitirdim. Evlendim. Ev aldım. Çocuklarımız oldu…. Mutluydum. Başarmıştım. Hayatımda hiçbir şeyin bana tek gözlü annemi anımsatmaması da hoşuma gidiyordu. Memnuniyetim devamlı artıyordu. Günlerden bir gün annem kapımıza geldi. Yine tek gözlüydü. Üzerime sıcak sular dömülmüş gibi oldum. Tek gözlü babaannesini gören kızım ağlayarak kaçtı. “Sen kimsin?” diye haykırdım. – Seni tanımıyorum! Ne cüretle evime gelip Kızımı korkutuyorsun! Hemen DEF OL! “Özür dilerim. Adresi şaşırmış olmalıyım!” – diye kendine konuşurmuş gibi bir Şeyler söyleyen annem dönüp gitti. Şükür Allah’ıma. Beni tanıyamadı. Derin bir nefes aldım. Kendime, yaşadıklarımı ebediyen unutacağıma… söz verdim. İçime rahatlatan bir esinti geldi. Birkaç zaman sonra bir gün birlikte mezun olduğum arkadaşlarımdan bir buluşma ve kutlama davetiyesi aldım. Eşimi görev gereği başka bir şehre gidiyorum diye yalandırdım ve doğduğum kasabaya gittim. İlgimi avundurmak için, arkadaşlarıma gitmezden önce, adına ev denen, mahallemizdeki eski derme çatma barakaya uğradım. Komşularımız bana annemin vefat ettiğini söylediler. Gözlerimden tek damla yaş düşmedi. Annemin bana bıraktığı bir mektubu elime verdiler. “Sevgili oğlum, yıllar geçse de çocuklarını korkutmamak için bir daha evine uğramadım. Senden bir defacık gelip beni görmeni isteseydim acaba büyük küstahlık etmiş olur muydum? Seni çok özledim. Okul törenine geleceğini öğrendiğimde içim içime sığmadı. Benden utanmamak için törene gitmeyecektim. Ben senin utanmana neden olan tek gözlü biri olduğum için esef ediyorum. Sen henüz küçük yaştayken, bir oyun esnasında gözün birini kaybettin… Kör kalmaman için sana bir gözümü verdim… Seninle gurur duyuyordum. Umut ufkum sendin… Yaptığın hiçbir şeyden asla sıkılmadım, sana hiçbir zaman gücenmedim, senin hiçbir hareketinden utanmadım. Devamı okumak için www.bghaber.org “Ölüme hazır milleti köle edilemez” Ama tek bir millet inancıyla bu toprakları savunanlar, bir kahramanlar topluluğu. Diğer tarafta yükselen bir sömürge düzenini yaşatmak, yaymak ve dünyadaki geri kalan toprak parçalarını da sömürgeleştirmek için kadim kültürün merkezi sayılan İstanbul’a doğru yürüyen ordular, İngiliz, Fransız sömürge imparatorluklarının orduları. “Cihan Savaşı olmasından hiçbir tereddüt yoktur” Savaşanların sadece iki millet olmadığını, iki zihniyet, iki anlayış, iki dünya telakkisi olduğunu ifade eden Davutoğlu, Mehmet Akif’in Çanakkale Şehitleri’ini anlatırken yaptığı referanslarda da onun görüldüğünü söyledi. Başbakan Davutoğlu, bu toprakları hiç görmemiş olan ama ruhuyla bu topraklarda olan Lahor’da Muhammed İkbal’in Çanakkale ve Balkan şehitleri için yazdığı satırlarda da aslında savunmanın, sadece Çanakkale, İstanbul ve Türk milletinin kaderi olmadığının, bütün bir insanlık tarihinin kadim kültürünün izzet ve onur mücadelesi olduğunun görüldüğünü kaydetti. Mehmet Akif ne hissetmişse Muhammed İkbal’in de onu hissettiğini, Hint Yarımadasındaki Müslümanlar, Asya’daki soydaşlar ne hissettiyse Balkanlar’daki, Anadolu>daki, Ortadoğu’daki, o zamanki vatan coğrafyasındaki milletin unsurlarının aynı şeyi hissettiğini belirten Davutoğlu, bundan dolayı da savaşın gerçek anlamda bir Cihan Savaşı olmasından hiçbir tereddüt olmadığının altını çizdi. “Kahramanlık destanına ihtiyaç vardı» Bir çok milletin kaderinin, Çanakkale Boğazı’nda ve bu topraklarda belirlendiğine işaret eden Davutoğlu, «Her şeyden önce bizim kaderimiz, evet bizim kaderimiz» dedi. Herkesin evinde, ailesinde mutlaka Çanakkale ile ilgili bir atıf bulunduğuna dikkati çeken Davutoğlu, «Rahmetli anneannem şunu derdi, “ben evlendiğimde gencecik bir kız, deden de genç bir yiğitti. Ama bir savaşa gitti, tabii o rakamları tam bilmediği için, 10-15 yıl sonra geldi, yaşlanmıştı” Trablusgarp ile başlayan Büyük Taarruz ile biten 11 yıl vatanımızın her bir köşesinden, milletimizin her bir ailesinden neferlerin cepe cepe dolaştığı bir dönemdi. Hepsini rahmetle anıyoruz» şeklinde konuştu. İstanbul Lisesi’nin sarı-siyah renkleri Davutoğlu, kendisini etkileyen ve milli bilinci kuvvetlendiren İstanbul Lisesi’nin iki özelliğinin bulunduğuna işaret ederek, şunları söyledi: «Birisi sarı-siyah renkler. Nerden geldi diye, daha ilk adımı attığımızda, bize söylenilen İstanbul Lisesi’nden Çanakkale>ye savaşmak üzere giden 50 öğrencinin, bir dönem öğrencisinin hepsi Kabatepe>de şehit olunca, bu haber İstanbul Lisesi>ne geldiğinde, geride kalanlar önce Fatiha okurlar, sonra da lisenin kapılarını ve pencere pervazlarını siyaha boyarlar ve hepsi tekrar gönüllü olurlar. Lisenin duvarları sarı renk olduğu için kapılar ve pervazlarla birlikte sarı-siyah renkleri hala İstanbul Lisesi>nin sembol renkleri olur. Yine o lisede beni etkileyen ikinci husus, lise binasının Düyun-u Umumiye binası olmasıydı. Yani Osmanlı’yı çökerten dış borçların idare edildiği bina. Yani sömürgeci bir ekonominin hüküm sürmekte olduğu bina. O büyük kapıları, kasa kapıları gördüğümüzde, bir imparatorluğun çökerken, iktisaden çökmüş yapısıyla direnirken kahramanca direnen bir milletin fertlerinin aynı mekanda buluşması hepimizin ruhunda derin bir iz bırakmıştı. Avrupa Komisyonu Bulgaristan Daimi Temsilciliği’nde «Başkalara Doğru Giden Yol, Sözün Yoludur» başlıklı forumda konuşan Kuneva, Avrupa Birliği (AB) ve Bulgaristan>ın göçle ilgili politikaları hakkında bilgi verdi. AB’nin de konunun ciddiyetinin farkında olduğuna işaret eden Kuneva, bu nedenle sığınmacıların entegrasyonuna ilişkin çalışmalarına hız vererek hazırladığı stratejinin ilanını erken bir tarihe çektiğini anımsattı. Bulgaristan’ın entegrasyon planına değinen Kuneva, ülkede sığınmacı veya mülteci statüsü alan yabancılar için bilgilendirme merkezleri kurulacağını belirtti. Kuneva, yabancılara Bulgarca öğretilmesi, iş bulma kurumlarına erişimlerinin sağlanması, sağlık sigorta primlerinin ödenmesi, serbest kiraya çıkabilmelerine olanak tanınması ve sahip oldukları diplomalarının kabul görmesi gibi önlemler üzerinde çalışmaların devam ettiğini söyledi. Kuneva, «Avrupa Birliği’nin dış sınırı olan ve bunalımların yaşandığı bölgelere olan yakınlığından dolayı göç alma baskısı altında bulunan Bulgaristan’ın önünde iki önemli görev var. Ülkemiz, bir yandan sınırlarını korumak zorunda, diğer yandan da uluslararası sığınma hakkına kavuşturulan sığınmacıları entegre etmek üzere maksimum çaba göstermek zorunda» dedi. Başbakan Yardımcısı Kuneva, Türkiye ile kara sınırına çekilmesi planlanan tel örgü konusunda «Yunanistan>ın da kurduğu benzer bir engel var. İçişleri Bakanlığı>nın personeli sınır koruma çalışmaları için yeterli değil. Bütçe takviyesi de yok. Dolayısıyla güvenlik so- “Bıçak kemiğe dayandı” 6 Bulgaristan Türklerinin Sesi P a k i s t a n ’ d a Bukalemun Esrarengiz Çin Seddi? Bukalemunların ciltlerini inceleyen araştırmacılar bu hayvanların ortama göre renk değiştirme sırrını keşfetmişler! Yeni bulgulara göre bu kertenkele türü, renk değiştirmek için yalnızca renk pigmentlerine güvenmiyor, garanti olsun diye ışığı oluşturan fotonik nano kristalleri de kullanıyor. İstediği zaman renk değiştirebilen bu sürüngenler familyasında, vücutları yandan basık olan ve ayakları, dilleri ve gözleri alışılmadık özellikler gösteren bir hayli omurgalı bulunuyor. Bukalemun normalde yavaş hareket eden bir hayvan. Yaradan Allah onlara da Yeryüzünde Çin Seddi’ni bilmeyen dil vermiş. Ama ne dil! Çok hareketli olan yoktur. Ancak Pakistan’daki Ranikot bu yapışkan dil, boynundan yaklaşık 1-1,5 Fort, sanki bu seddin küçük bir kar- kat daha uzun. Bir de gözleri “uygun adım” gitmek zorunda değil! Biri yukarı deşi. İlk bakışta aralarında müthiş bir benzerlik var. Tek farklılık olarak Pakistan’daki seddin üzerinde kıvrıldığı tepelerde hiç yeşillik olmaması. Çorak bir arazi… Ancak, Sindh denen bu duvarlar, Çin’de olduğu gibi koruyucu bir amaç da taşımıyor. Bunlar, Ranikot kalesinin en dıştaki savunma duvarları. Bu duvarların iç kısmında Miri Kot, Sher Garh ve Mohan Kot isimli üç kale daha var. Bunlar, topluca dünyadaki en büyük kaleyi oluşturuyorlar. Kalelerin bulunduğu orta kısım gerçekten göz alıcı. Duvarlarının uzunluğu 35 kilometreyi buluyor ve kalelerin yerleştiği alan 65 km2’den daha fazla. Yani, günümüzdeki modern mikro kentlerden daha büyük. Ne var ki, bu seddin varlığı bir muamma! Duvarlar bomboş bir alanın ortasına kurulmuş. Bir takım düşmanlarla hesaplaşma niyeti de söz konusu değil. Herhangi bir şeyi koruma endişesiyle yapıldığı da ihtimal dışı. Bu seddi kimin ve niçin yaptırdığını bilen de yok. Ayrıca bu seddin kaç yıllık olduğu da kesinlik kazanmamış. Kimileri 1920’leri tahmin ederken, kimileri de ta gerilere, dokuzuncu yüzyıla gidiyor. Ranikot Fort, ne hikmetse araştırmacıların ilgisini de çekmiyor. Bu da yetmiyor, Pakistan devleti de bu gizemli devin, turistik bir atraksiyon olması için kılını bile kıpırdatmıyor. Uzun Koşu ve Yakın Ödevler bakarken diğeri aşağıya bakabiliyor… Bukalemun siyasiler için çok kullanılan bir deyim. Malum, yakındaki seçimler öncesi aday adayı enflasyonu var. Uzun dilleri yetmiyormuş gibi, bir de bunların nano kristallerini test etme işi çıktı başımıza!Tekrar “hayvan olarak” bukalemuna dönersek: Meraklısı için bu araştırmanın sonuçlarını Nature dergisinde okumak mümkün. İngiltere’nin “Çin” Seddi Uzun bir savunma seddi olan ülke sadece Çin değil. Hadrian Duvarı ya da Roma Duvarı olarak bilinen ve İngiltere’yi ortadan ikiye ayıran duvar da en eski savunma sedlerinden sayılıyor… 120 kilometre uzunluğundaki ve MS. 122 yılında Roma İmparatorluğu döne- Farklı Bir minde yapımına başlanılan bu savunma duvarı, imparatorluğun büyüklüğü ve gücünü gösterir nitelikte tasarlanmış. Bazı bölümleri yıkılan ve artık Unesco’nun Dünya Mirası Alanları’na dahil edilen “Avrupa ” lı savunma seddi… Berlin Berlin’de çok sayıda etkileyici duvar resimleri bulunması bir tesadüf müdür, bilinmez. Graffiti ya da “sokak sanatı” bizde çoğu zaman negatif çağrışımlar uyandırır. Bu yargı artık değişmeye başlıyor. Londra’daki ünlü “Tate Modern” müzesi bundan birkaç yıl önce duvarlarını bu tür resimlerle donatmıştı… Duvarı Fransız şirketi “Cite Creation” bu konuda Berlin’de büyük bir proje gerçekleştirmiş. Bina cephelerini süsleyen resimler doğayı kentsel çevreye taşıyor. Önünden geçenlere yaşama sevinci veren yüksek kalitesiyle belki de dünyanın en büyük duvar resimleri bunlar. Türk Virtüözler Bulgaristan’da Ödül Kazandı Türk virtüözler Bulgaristan’da ödül kazandı- 11. Uluslararası Genç Virtüözler Yarışması’na katılan üç Türk ödül aldıSOFYA (AA) – Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da düzenlenen 11. Uluslararası Genç Virtüözler Yarışması’na katılan üç Türk müzisyen keman ve viyolonsel dallarında ödül kazandı. Sofya Belediye Başkanı Yordanka Fındıkova ve Kültür Bakanlığı’nın desteği ile Lyübomir Pipkov Müzik Okulu’nda yapılan yarışmanın gala konserinde gençler klasik müzik eserlerinden örnekler sundu. Her dalda uluslararası üne sahip beş profesörden oluşan jüri, yarışmacıların performanslarına göre puanlama yaparak sonuçları belirledi.Yarışmada keman dalında Viyana’daki Amadeus International Nobel Talent School of Music okulunda eğitim gören 14 yaşındaki Doğa Altınok birinci, yine Viyana’daki University of Music and Performance Arts konservatuvarı öğrencisi 23 yaşındaki Hasan Gökçe Yorgun ikinci oldu. Viyolonsel dalında ise İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ndan 14 yaşındaki Şule Berna Kontaş üçüncülük ödülünü kazandı.Sofya’da 2004 yılından bu yana düzenlenen Uluslararası Genç Virtüözler Yarışması’na bu yıl 20 ülkeden 127 yarışmacı katıldı. ... İktidardan düşmek ağaçtan düşmekten kötüdür. 1944’ün 16 Martında Sofya’daki “Büyük Cami” minaresine Amerika savaş uçaklarından atılan bir kör bomba isabet etmişti ve şerefesiyle birlikte minareyi kesip yere sermişti. Şerefe düştü, o gün bu gün aradan 71 yıl geçti, yenisi dikilemedi. Kalan kısmı da yıkıldı. Cami “Milli Arkeoloji Müzesi”, avlusu kahvehane, duvarına eklenen yapı da Bulgar Askeri Karşı İstihbarat Kurmaylığı oldu. Yıllar böylece geçti. Arkeolojik Müzeye giren Türk görmedim. Askeri istihbarat kurmaylığına da girenler belli. Kala kala kahve kapısında kaldık. 16 Mart 1944’te Bulgaristan Çarlıktı. Avrupa birbirine girmiş İkinci Dünya Savaşı’nda ölen 50 milyon insanın akacak kanı akmaya devam ediyordu. Bulgar Çarı III. Boris Büyük Savaşta Hitler Cephesinde yer aldı. Bulgar halkını faşist çizme altında ezmek için 1934’te askeri darbe yapıldı. 1943’te Hitler bizim Çar’dan Rus Cephesine Ordu çıkarmasını istedi. Çar Bulgar Rusofil (Rusya sevenleri) ile Rusofob (Rusya sevmeyenlerini) şöyle bir kantarladı ve “Olmaz, Yapamam!” dedi. 1877 – 1878 Rusya Osmanlı Savaşı’ndan 65 yıl geçmiş, Berlin Konferansına, 1908’de Bulgar egemenliği ilan edilmesine, Balkan Savaşı’na, Müttefikler arası savaşa ve Birinci Dünya Savaşına ve 60 yıl Batıya bakan rejime rağmen Bulgar halkının Moskova’ya beslediği hayranlık ve cana yakınlık alevleri sönmemişti. Dünya canisi Hitler, III. Boris’i görüştükleri yeraltı sığınağında zehirledi. 1943’te Çar öldü. Öyle ki, 71 yıl önce “Büyük Cami” minaresi yıkılırken, Bulgaristan’ın Çarı III. Borisin oğlu çocuk yaşındaki II. Simeyon idi. O uzun soluklu bir politikacı çıktı. 1948’de Bulgaristan’ın bir halkoylamasına giderek Çarlık idaresini ret edip Halk Cumhuriyeti ilan etmesiyle ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Önce Türkiye’de, ardından Mısır’da kaldıktan sonra Madrid’e yerleşti. Sofya’dan İstanbul’a trenle yolculuk etmişti. Tren Edirne’yi geçince İsmet İnönü Stalin’den bir mektup aldı. Stalin” Bizim oğlana göz kulak ol, iyi bak” diyordu. Simeyon dış ülkelerde yaşarken boş durmadı. Sofya yolunu köstebek gibi kazdı. Daha sonra yıllarını Sofya’ya dönmeye adadığı ortaya çıktı. Arkada kalan yıllarda Bulgar totaliter makamlarının onun hakkında demedik söz bırakmadıklarından, Çarı geri çağırmaya yüzleri yoktu. Bir fıkramız bu konuda şöyle der: Birinci evladı kız olan iç güveysinden halsiz damadın ikinci çocuğu da kız doğunca burnu iyice düşmüş. Yolda kayın pederiyle karşılaşmışlar. Anlatsana ne oldu deyen Kayın Peder? Hayırlı haber bekliyor tabii. Kız! Kız doğdu! Demiş sönük bir sesle damat ve Ben bu işi beklediğimiz gibi yapamadım, anlamında gözlerini yana kaçırmış. Durumu anlayan kayın peder, Onun kuru kakasına muhtaç olan bilsen kimler var! Deyip durumu elinden Geldiğince sakinleştirmiş ve şöyle noktalamış. Analı babalı büyüsün evladım, hepimizi sevindirsin. Hayırlı evlat olsun! Çarımızla ilgili Bulgaristan’daki durumda bu kadar kötümserdi. Fakat bunalım batağının çok derinlerine kayan Bulgaris- Bulgaristan Türklerinin Sesi 7 Trafikte Adam Yerine Kadın? Istırap Evinde -2 Yazarlarımızdan Ömer Osman anlatıyor. “Sevgi Kırıntıları Arıyorum Yollarda” 22 Nisan günü cezaevi yanındaki mobilya işletmesinde işbaşı yaptım. Bu bölümde çalışan siyasi mahkûmların adlarını vermeye çalışacağım. Cebel’den Arif Hidayet, Abdullah (Ormancı), Kırcaali’den Mustafa Hüseyin, Abdi Osmanoğlu, Ramis, Kuklenli Remzi Durmuş, Şaban M. Cımpiri, Küçük Şaban, Orhan Pandur, Yeni Mahale’den Seyfi Ramadan. Rusçuk’lu Sabri Hamdi, Şunmulu Hasan ve Aziz kardeşler, Küçük Irfan, Paşmaklı’dan Hasan Bunduz, Aydın, Yenicumalı Halikl, Küçük Halil, Receb, Sabri, Tolbuhinli Selim, Sofyalı Hasan, Cumalı Yusuf, Mümün Çakır ve adlarını hatırlayamadıklarım. Siyasi mahpusların büyük bir kısmı altıncı şubede idiler. Biz onlarla başka başka katlarda olduğumuz ve yasak olduğu için görüşemiyor, konuşamıyorduk. Bu, tahta aralarından gizli olarak yapılabiliyordu. Benden az sonra 3 Türkiyeli getirildi. Yusuf Engin, Remzi Uçar, Kırcaali göçmeni Nuri. Şumnulu Sacit de sonra getirilenlerdendi. Koşu Kavak’ın Dağköyü’nden berber Mustafa eski mahpus idi. Mestanlı Adası’ndan Nuri Turgut 1983’te getirilmişti. Kırcali’den Halil Gülistan, Ramadan Selimoğulu da benden sonra mahkûm edilenlerdendi. Siyasi mahpusların büyük bir kısmının cezaları 8 yıldan fazla idi. Kırcaali’den Küçük Halil, Bursalı Nuri, Paşmaklılı Hasan Bunduz önce ölüme mahküm edilmişler, sonra cezaları 20 yıla indirilmişti. Şumnulu Hasan Aziz 20 yıla, Tolbuhinli Selim 18 yıla, Remzi Durmuş 12.5 yılla, Seyfi, Şaban, Abdullah, Sabri 11 yıla mahkûmdular. Hepsinin suçu, Türk olduklarını söylemeleri, Türk kalmak, Türkçe yaşamak, Türk olarak ölmek istediklerini belirtmeleri, eritilmeye, yok edilmeye yanaşmamaları idi. DS’nin tutukladığı her kişi, suçu olsun, olmasın, örgütün yanılmazlığını kanıtlamak için mutlaka yargılanacak ve en azından 6 ay bari ceza alacaktı. Bunu bana sorgu yargıcı T. Georgiev övüne övüne anlatmıştı. Cezaevinde bana yakın ve sıcak ilgi gösterenlerden Remzi Durmuş’u, Mustafa Hüseyin’i, Kuklenli Şaban Cimpiri’yi hiç unutmuyorum. Sorgu esnasında yarı aç kaldığım ve uykusuzluk çektiğim için 75 kilodan elli sekizlere düşmüştüm. Burada değişik ortam bulduğum için iştahım açıldı, uykum da normalleşti. Açılan iştahıma gereken azığı bana yukarıda adlarını sağladığım arkadaşlarım sağladı. Sağ olsunlar, var olsunlar. Yeygi ancak evden gönderildiyse, yani görüşme yapıldıysa vardı. Gün oluyor, öğlenlik olarak sadece bir balık kafası, yada iki kızartılmış biber veriyorlardı. Balık kafasına hiç dokunmayanlar çoktu, çünkü yiyecek bulmak zordu. Ayrıca domuz eti verildiğinde Türk arkadaşlar yemeğe dokunmuyorlardı. Beni önce 97 numaradaki hücreye üç Bulgar’ın yanına soktular. Hücreler bir kişilikti ya, biz dörder kişi yatıyorduk. Karyolalar üst üsteydi. Türk arkadaşlar 97’deki eski komünist, eski hırsız, eski namus düşmanı Petır Makedonski’nin hafiye olduğunu söylediler. Gerçekten de bana çok soru sorduğunun farkına vardım. Neyse, beni 3 hafta sonra oradan alıp 107 numaralı hücreye yolladılar. Devamı okumak için www. bghaber.org Berlin’de büyük şehir belediyesindeki yöneticiler alışık olduğumuz trafik ışığı ”adam” ına bir bayan ”arkadaş” ekleyerek yaya geçişlerini modernleştirmek istiyor. Öneri sahibi politikacılar, trafik lambalarındaki bu yeni figürün çağdaş kadında özgüveni artıracağını söylüyorlar… Sosyalist Parti lideri Martina Matischok‘a bakılırsa, tamamen eşitlikle ilgili bir öneri bu: “Amacımız, trafik ışığında kadını ‘adam’ ın yerine koymak değil, adamı tamamlamak…” Kadınlar ve Şey tan Puzzle Rekoru? Bir Sosyal Paylaşım Sitesi’nde manne0708 kullanıcı adlı genç kızın söylediğne göre, kedisi ve köpeğinin de yardımıyla? 450 saat harcayarak, 2, 5 ayda, bazıları elektrikli süpürgenin toz torbasından çıkarılan 33.600 parça puzzle’lardan devasa tabloları yapmış. Bunlar belki, dünyanın en büyükleri arasında değil ama, dünyada “kitlesel” olarak üretilen en büyük bozyap resimleri sayılıyor… Genç kız, tabloları bir çocuk hastahanesine hibe edeceğini söylüyor. Yedi Kere Maşallah İnsanoğlu çağlar boyunca yedi rakamıyla çok haşır neşir olmuş. Ne hikmetse? Yediden yetmişe hepimizin hayatında yedinin unutulmaz bir yeri vardır. İngiliz multimedya sanatçısı Ellie Davies de yedi yılını ormanda geçirip sanatını icra etmiş. ”Orman doğa, kültür ve insani faaliyetlerin içiçe akışını temsil eder” diyor. Davies’e göre orman aynı zamanda folklor, masal ve söylencelerin sembolü; tılsım, sihir, gizem ve tehlikenin yuvalandığı yerlerdir. Sanatçı ormanla olan bu yakınlığını meditasyona dönüştürmüş gibi. Evet, yedi rakamı yüzyıllar boyunca düşünce ve inanç hayatımızda önemli bir yer tutmuş, örf, adet ve gelenkelerimizi ve kimliğimizi biçimlendirmiştir. İslamda gökyüzü yedi kattır, cehennem yerin yedi kat dibindedir. Hıristiyan inancına göre dünya yedi günde yaratılmıştır. Hem İslam’da hem de Hıristiyanlık’ta “yedi uyurlar”efsanesi vardır. Avustralya’nın yerli halkı Aborjinlerin mevsimlerinin sayısı yedidir. Birisine kızınca “yedi sülalesine rahmet okuruz”. Yedi tepeli şehirler kurmuşuz, “Yedi kocalı Hürmüz” ler yaratmışız. “Yedi Belalar” la etrafa korku salmışız. Ölülerimizin ardından yedisinde mevlut okutmaya devam ediyoruz. Sanat Eseri Gibi Metro Dünyada trafik yoğunluğu en yüksek olan metro Moskova’da bulunuyor. Sovyetler Birliği’ndeki ilk metro olan bu metro 1935’te açıldığı zaman 11 kilometre uzunluğundaymış ve 13 istasyonu varmış. Şimdi uzunluğu 325,4 kilometre ve hatlar üzerindeki istasyon sayısı 195’i bulmuş. Uzunluk açısından dünyada üst sırada bir yerde. Açıldığı dönemin izlerini yansıtan ilginç mimarisi, istasyonlarındaki dizayn ve sanat eserleriyle hâlâ dünyanın en güzel metrosu olduğu söylenir… Tevrat’ta Birinci Bab 3:1-23’de Havva ile Adem’in Cennet’ten nasıl kovulduğu anlatılır. “Yerdeki bütün hayvanlardan daha kurnaz olan” yılan, Havva’yı Tanrı’nın yasağına rağmen “bilginin ağacı”ndan bir elma koparıp yemeye ikna eder. Havva bununla da kalmaz, bir elma daha koparıp Adem’e verir. Havva’nın işlediği bu suç yüzünden kadın “acılar içinde” doğum yapacaktır ve erkek onun efendisi olacaktır. Hıristiyan inancında ise İsa’nın havarilerinden Tarsuslu Paulus’un Timotheos’a yazdığı birinci mektupta belirtildiği gibi kadın, “çenesini tutacak ve sakin sakin oturacak” tır. Batı’da kadının tehlikeli ve baştan çıkarıcı bir yaratık olduğu ve Şeytan’la işbirliği yaptığı anlayışı böylece başlamış ve yüzyıllar boyunca süregitmiştir. 1400’lerden 1600’lerin sonlarına kadar cadı oldukları ileri sürülen binlerce kadın içlerinde Şeytan olduğu gerekçesiyle diri diri yakılmıştır. Kadına yönelik bu negatif bakış edebiyat ve sanata da yansımıştır. Örneğin Bizet’nin operası Carmen’in son sahnesinde Don José, Carmen’e bağırır: “Sen Şeytan’sın”. Carmen’de buna gayet sakin yanıt verir: “evet” Geleneksel toplum yapısını ve moral değerleri kabul etmeyenler, Şeytan’ı Tanrı’nın kurduğu düzene başkaldıran bir isyancı olarak görebiliyorlar. Tevrat’ın hikâyesini bu çerçevede yeniden yorumlayanlara göre Havva bilgiye ve kurtuluşa ulaşma yolunda bir kahraman ve Şeytan da onun yardımcısıdır. Tarih boyunca ataerkil düzene karşı çıkan kadınların Şeytan’ı bir esin kaynağı olarak görmeleri tesadüf değil. Avrupa’da cadıların ve kötü ruhların varlığına inanç zamanla azaldı. Ancak tehlikeli kadın ve satanizm kültü popüler kültürde varlığını sürdürdü. Sanki kadınlar yol açıyormuş gibi, toplumdaki ahlaki çöküş önlenmeliydi. 1800’lerin sonunda ortaya çıkan La femme fatale tiplemesi Batı sanat dünyasında en sevilen tema oldu. O dönemde yerleşmeye başlayan dekadans yaşam biçimi de buna uyuyordu. Yazar ve sanatçılar bu kadın tipini, burjuvazinin idealize ettiği “karı ve ana olarak kadın” imajını tahrip eden ama aynı zamanda çekici, inisyatif sahibi, güçlü ve bağımsız bir kadın olarak gösteriyordu. Eserlerinde bu kadını aşağılayan açık bir ton vardı ama satır aralarında bu “canavara” karşı gerçek bir hayranlık da okunuyordu. Çağımızda yapılan araştırmalar ve bilimsel bulgular kadının birçok alanda erkekten daha üstün ve yetenekli olduğunu gösteriyor. Buna rağmen kadınlar hâlâ amansız bir eşitlik kavgası vermek zorundalar. Şeytan’la işbirliği yapanlar anası, karısı, kızkardeşi ve kız çocuğu olan erkekler değil mi aslında? 8 Bulgaristan Türklerinin Sesi Bulgaristan Rodoplu Adaylar AK Parti Bursa MEHMET MÜEZZİNOĞLU Bursa Gürsel DÖNMEZ Bursa HAKAN ÇAVUŞOĞLU B A L I K E S İ R SEMA KIRCI ÇANAKKALE BÜLENT TURAN Bulgaristan Türklerinin Sesi 9 Bulgaristan Rodoplu Adaylar M illiyetçi H areket Parti İstanbul MERAL AKŞENER İstanbul ÖZCAN PEHLİVANOĞLU Kırcaali Medresesi Arda Barajı 10 Av.Vildan U M U T Ye r i n Ye d i K a t D i b i n d e n B i r İ l k ! Vietnam’la Laos sınırında yerin 225 metre altında, geçtiğimiz yıl tesadüfen bulunan, el değmemiş Hang Son Doong mağarası epeyce ilgi odağı olmuştu. İçinde gerçek bir orman, koca bir göl, hızla akan bir nehir bulunan, gökdelenlerin bile rahatlıkla sığabileceği mağarada, dünyanın en uzun tünel sisteminin olabileceği söyleniyordu. Fotoğrafçı Ryan Deboodt ilk defa, bu özellikleri ile bilinen dünyanın tek mağarasnı bir drone ile (yerden kumadalı insansız hava aracı) hem içerden hem de dışarıdan çekmeyi becermiş. Ye n i M i h v e r Her yeni yüzyıllar yeni politikalar doğurmuştur. XX. yüzyıl çok kutupluluktan iki kutupluluğa oradan da ABD şahsında tek kutupluluğa uzanmaya çalıştı. Dünya barışının çerçevelerini korumak için Birleşmiş Milletler Örgütü kuruldu. İkinci Dünya Savaşından sonra oluşan ve küresel politikada Güvenlik Konseyinde veto hakkına sahip 5 daimi üyenin iradesi bağlı küresel politika bir yarım asır böyle idare edildi. Ne var ki. XX. yüzyıla bu kılıf dar geldi, çünkü dünya politikasında aldıkları rol büyüyen ve dünya nüfusunun üçte birini oluşturan Müslüman Dünya bu örgütün karar mercilerinde gereği gibi temsil edilmediği için son dönem savaşları Yakın ve Orta Doğuya kaydı ve yanmaya devam ediyor. Avrupa kıtası (eski kıta) XXI. yüzyıla dünyanın ana politika merkezlerinden biri olarak girdi. Avrupa Birliği 28 devleti aynı çatı altına toplasa da, bölgenin Birleşik Amerikanın artan etkisi altında girdiğini gözlüyoruz. Daha önceki iki yüzyılda – 19. ve 20. yüzyılda – Eski kıtada egemen güçler şöyle değişti: Osmanlı İmparatorluğunun yerine Rus İmparatorluğu, onun yerine Avusturya-Macaristan ve en sonunda da Prusya imparatorluğu söz sahibi oldu. Bu yüzyılda dünyanın ana çelişkisi Birleşik Amerika ile Rusya arasında sivrildi. Ukrayna olaylarında sert bir şekilde varlığını sürdürüyor. Dev çelişkilerin yerel kaşınma, kızışma ve patlama noktaları vardır. Günümüzde böyle bir noktayı Eski Kıta coğrafyasında bulunan Ukrayna’daki iç savaşta izliyoruz. 4 bini kadın ve çocuk olan toplam 5 bin kurban alan bu kanlı cepheleşmede büyük yüzleşme Birleşik Amerika ile Rusya siyaseti ve güçleri arasındadır ve taraflar birbirini kıyasıya zorlamaya devam ediyor. Okurlarım “ya bu Ukrayna iç savaşı ne sebeple çıktı?” gibi sorular sorabilir. Bu bir ayrımcılık yani merkez idareden kopma savaşıdır. Ukrayna devlet sınırları içinde bulunan Lugansk ve Donetsk gibi büyük eyaletler, Ukrayna’dan kopmak ya da aynı devletin sınırları içinde bağımsız statülü bölgeler olarak kalmak istiyorlar. Rusya Federasyonuna bağlanmaları da gündeme gelebilir. Savaş kıvılcımını çakan Kiev hükümetinin “Dil Bildirisi” oldu. Bu bildiri ile Ukrayna’da yaşayan herkesin Ukraynaca konuşması, devlet okullarında, hastanelerde, postanelerde ve tüm kurumlarda geçerli dil olarak bu dilin ilan edilmesi savaş başlattı. Eski Sovyetler Birliği’nin 15 cumhuriyetinden biri olan Ukrayna’nın Doğu eyaletlerindeki yerli nüfusun çoğunluğu etnik Rus’tur, ana dilleri de Rusçadır. Bu bakıma ana dil yasağı çelişki ateşini yakan neden oldu. Çatışmanın ardında duran, Ukrayna’nın Doğu dünyasından kopup, demokrasi sembolü olan Batı dünyasına katılması, Amerika, AB ile NATO’nun bu büyük ülkeye girip Moskova’nın burnunun dibine konuşlanmasıdır. Biz Türkiye’ye yerleşmiş Bulgaristanlı Türkler ve Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Müslümanlar olarak bu büyük çelişkiye biraz farklı açıdan bakmak zorundayız. Yukarda da dediğim gibi, 21. yüzyılın henüz başında dünyanın ana yüzleşmesi bu defa Avrupa Birliği ile Moskova arasında değil, Birleşik Amerika ile Moskova arasındadır. Devamı okumak için www.bghaber.org Bulgaristan Türklerinin Sesi Senegal’in Pembe Gölü Senegal’deki bu pembe göl, günün saatlerine göre mordan koyu kırmızıya kadar renkten renge giriyor. Bu olağanüstü ”renklilik” gölde bulunan zararsız halofil bakterilerine bağlı. Gölün bu rengi özellikle yağışsız ve kurak dönemlerde daha belirginleşiyor. Altın Değerinde Ağaçlar Avustralya’nın batısındaki okaliptus ağaçlarının altın değerinde olduğu anlaşılmış. Bu ağaçların en önemli özelliği yeraltından tonlarca su çekmeleri. Bunlar bazen suyla birlikte yeraltındaki keşfedilmemiş altın damarlarından zerrecikleri de “emiyorlarmış”. Sonra da bu zerrecikleri dal ve yapraklarında depoluyorlarmış. Böylece okaliptusların altın arayıcılarının işini kolaylaştırdığını söyleyebiliriz. Bir Ömür Süren Festival Japonya’da Fuji Dağı eteklerindeki bir festival ”Ömür boyu” sürüyor. Ama bir çiçeğin ömrü kadar uzun. Yani kimi aşklar gibi. İsmini ”Shibazakura” diye adlandırılan pembe yosundan alan bu festivali yılda ortalama 9 milyon kişi ziyaret ediyor. Sıradışı pembe bir yosun olarak başlayan bu macera, yosunların filizlenip çiçek açmasıyla sürüyor ve çiçekler solana kadar devam ediyor. Kalpte derin izler bırakan pembe bir düş, hüzünlü bir aşk hikâyesi gibi… Şu Bizim “Osmanlı” Son günlerde Osmanlılık ve Osmanlıca tartışmaları bütün hararetiyle sürerken Puşkin aklımıza geldi. Dilerseniz Osmanlı-Rus tarihinden bir sayfa çevirerek konuyu biraz renklendirmeye çalışalım. Modern Rus edebiyatının kurucusu olarak bilinen ünlü şair ve yazar Puşkin’in babası Rusya’nın en eski ve soylu ailelerinden birinden geliyordu. Annesi Nadejda Osipovna Gannibal’in ve dolayısıyla büyük dedesinin öyküsü ise gerçekten ilginç. Büyük dede İbrahim Petrovitj Gannibal, bugün Eritre olarak bilinen Habeşistan’da Mareb nehrinin kuzeyindeki küçük bir prensliğin veliahtı olarak dünyaya gelmiş. 3-4 yaşındayken İstanbul’a götürülmüş. Söylendiğine göre esir pazarında güzelliğiyle sadrazamın dikkatini çekmiş ve satın alınarak sultan III. Ahmet’e hediye edilmiş. Sultan da bu “güzel” hediyeyi Rus elçisi Sawa Raguzinsky’e vermiş. Bu armağanda şeytan tüyü olmalı ki, elçi de sekiz yaşına gelen bu çocuğu gizlice Rusya’ya götürerek bizde “Deli Petro”, bütün dünyada ise “Büyük Peter” olarak anılan Rus çarına sunmuş. Çarın evlatlık edindiği bu çocuk daha sonra onun sekreterliğini ve emir subaylığını yapmış ve Rus ordusunda general olmuş. Kara Puşkin derili, kıvırcık saçlı ve kalın dudaklı olan Gannibal’a “Büyük Petro’nun Arap’ı” lakabı takılmış. Herhalde 1700’lü yılların Rusya’sına ilk ayak basan ve hem de paşa olan ilk Afrikalı bu Gannibal olmalı. Osmanlılar Rus kültürüne ve dünya edebiyatına bilmeden böylece büyük bir katkıda bulunmuşlar. Ne kadar övünsek yeridir! Bulgaristan Türklerinin Sesi 11 Niçin Kadınlar ve Kız Çocukları! 8 Mart Kadınlar Günü geldi geçti. Ama toplum olarak balık hafızalıyız, ne olursa olsun kadına düşmanca bakışı ve barbarca saldırıları hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız. Aylardır cihadistlerin kadınların ırzına geçtiğine, onları esir pazarlarında sattığına, işkence ettiğine, ağaçlara bağlayıp tecavüz ettiğine ve taşlayarak öldürdüğüne tanık oluyoruz. Niçin savaş halinde en kaba ve çirkin terör saldırılarının hedefi hep kadınlar ve kız çocukları oluyor? Katılmasalar da çatışmaların merkezinde hep onlar bulunuyor. Kadını korumak, gizlemek ve aynı zamanda düşmanın kadınlarını aşağılamak o kadar önem kazanıyor. Kadınlarını “koruyamayan” taraf savaşı kaybetmiş mi sayılıyor? Kadının aşağılandığı, baskı altında tutulduğu toplumlarda kadın hem kendisi hem de toplum için büyük bir “tehlike” olarak görülüyor. Aslında bu toplumlar diğer toplumlara karşı büyük bir tehdit oluşturmuyorlar mı? Öte yandan, kadına uygulanan şiddet, savaşta ya da barışta olsun, sanki kadınların zaman zaman toplantılar yaparak tartıştıkları bir da bulunması gerekmiyor mu? “kadın sorunu” olarak algılanıyor! Kadınlardan en çok nefret edenler, dünya Aslında bu sorunun politikacıların, diplomatların ve generallerin gündeminin en başın- barışını da en çok tehdit edenler değil mi? Dü ny anın e n B ü y ü k Tatlısu B alığı Tayland’ın Mae Kiong nehrinde çalışma yapan araştırmacılar, dünya nın en büyük tatlısu balığını yakaladı. 4 metre boyu, 2 metre eni ve 300 kg ağırlığı olan bu vatoz balığı; bugüne kadar türünde belgelenen en büyük tatlı su balığı olma ünvanını taşıyor. “ Ş e y t a n K ö p r ü s ü ” Almanya’da Rakotzbrücke’deki ”Şeytan Köprüsü” 150 yıl önce 1860’ta inşa edilmiş. Eşsiz konstrüksüyonu ve ne zaman baklılırsa bakılsın sudaki mükemmel bir daireye dönüşen yansıması, bu köprüye olağanüstü bir şiirsellik kazandırıyor. İşte, profesyonel fotoğrafçıların sık sık ziyaret ettiği köprüden birkaç manzara… Sigaranın Korkunç Zararları SİGARANIN ETKİLERİ Sigara, tütün olarak bilinen bitkilerin yapraklarından elde edilen ve pek çok insanın keyif verdigini düsündügü bir maddedir. Sigara kullanımı dünyada ikinci ölüm sebeplerinde birisi olup 2030 yılına kadar bu art ıs aynı hızla devam ederse yılda 9 milyondan daha fazla insanın sigaradan ölecegi tahmin edilmektedir (World Health Report,-2002. Sigara dumanının meydana getirdigi saglık risklerinin en basında akciger kanseri olmak üzere dil, larinx, özafagus, mesane, renal pelvis, pankreas, kemik ve serviks kanserleri gibi çesitli kanserler ile ateroskleroz ve kronik obstrüktif akciger hastalıgı olarak bilinen solunum yoluyla ilgili hastalıklar sayılabilir. Sigara dumanının insan saglıgı üzerine dolaylı ve dolaysız pek çok negatif etkisi olmaktadır. Bu etkileri söyle sıralayabiliriz: Gebelik ve Bebek Üzerine Etkisi, Akciger Kas-iskelet Sistemi Üzerine Etkileri, ne Etkisi, Antioksidan ve Serbest Üzerine Etkileri, Karaciger Üzerine Etkisi, Böbrek Üzerine Etkisi, Agız Saglıgı Üzerine Etkisi, DNA Üzeri- Radikaller Üzerine Etkisi, Diyabet Üzeri- N a f i y e Y I L M A Z Nerede Kalmıştık? Son yazımda Bulgaristan’ın Güneyinde, hele Smolyan (Paşmaklı) ve Kırcaali illeri belediye köy ve mahallerinde yaşayan soydaşlarımızın yakın tarihin en kalın bir kara kış altında kaldığını anlatmıştım ve herkes Lodos bekliyor, demiştim. Evet, Lodos esti, karlar eridi, karaçalı ve güvem kuytularında kar çiçeklerimizle çiğdemlerimiz güneşi selamladı. Bir de ne mi oldu? Karın kışın faturası kesildi. Kar tepecikleri altında soluyamayan hayatta 10’dan fazla kardeşimiz, 2 000’e yakın koyun uzumuz, keçi ve ulağımız, 100’den fazla eşek, inek, buzağı ve sayıları açıklanmayacak kadar büyük olan tavuğumuz öldü. Birçok yerde toprak kaymaları oldu, yamaçlar yarıldı, kayma tehlikesi arttı. Karakışa yenilmeden evlerinden çıkanlar bitkin. Felaketin en büyük zarar verdiği bölge Yunanla sınır boyu köylerimizdir. Bu sınırda artık beton ve demir direkler, içinden devamlı elektrik geçen, 5- 6 kat dikenli tel örgüler, sürülmüş sınır çizgisi kaldırıldı. Mayın tarlaları söküldü. Yani günlerde ir baş hayvanlar kafalarına estikçe memleketten memlekete geçebiliyor, ne kalmış kar bulutlarına ve vitesiz kuzey rüzgârlarına. Bize düşen kar sınır ötesine, Gümülcüneyse de yağdı. Gidip dönenler anlatıyor, kapanan yol yok, elektrikler kesilmemiş, okullar kapanmamış. Hayat etkilenmiş ama durmamış. Poliklinikler, dükkânlar, çarşı, Pazar açıkmış. Nasıl olur da Yunanlılar yollarını bir günde açabilirken bizde kar neredeyse yıllanacak. Bir de üstüne kar yağıyor diye bayram edenler var. Halk büzüldükçe büzülsün! Dalavere biçimleri. Sorunun cevabı basit: Bizdeki durumda gizli özellik var. Mesela Blagoevgrat ilinde Sandanski, Petriç, Razlog, Satovça, Gotse Delçev gibi hem Pirin hem de Rila gibi en fazla kar düşen, soğu sert, yolları tek şeritli, dar, dönemeçli, çıkışlı inişli dağ yoludur. Her ilde kar temizleyen, yol açan, yollara tuz, tuzlu su atan bir şirket ve bu şirketin her belediyelerde şubecikleri var. Ana şirketin ve ona bağlı olan şubelerin makine parkı aynıdır. Belediye ve kara yolu ihalelerine girenler bir tek şirketin temsilcileridir. İhale belgelerindeki makineler her aynı makinelerdir. Bunlar modern, cilt yeni, “bizim şartlarımıza çok uygun, yüksek verimli” hepsi ithal malı ve Avrupa ülkelerinde denenmiş ve sertifikalıdır. Öyle ise, neden 15 gün yolları açamadık? Evet açamadık, çünkü aynı makinenin aynı anda 15 yerde birden çalışması imkansızdır. Aslında her belediyede bütün önlemler alınmış görünse de kar temizleme ve yol açma ekibi aynıdır. Bu ekibin aynı anda her yere birden yetişe bilmesi imkânsızdır. Kabahat kimde? Havada, bulutlarda, karda, poyrazda, memleketimizin dağlık olmasında, insanlarımızın köylerde yaşamasında, köylere yol olmamasında vs. Suçlu olan çok, ama hesap sorulacak adam yok. Yanlış olan tüm kar temizleme işlerinin aynı şirkete verilmiş olmasıdır. Kar yol kesip hayatı durdurmamış olsaydı bur gerçek ortaya çıkmayacaktı tabii. Şirket belediyelere, onlar da hükümete karakışla mücadelede şu kadar bütçe dışı masrafımız oldu diye fatura kesmişler, Hasan Ali de Kırcaali kış zedeleri için 2-3 milyon istemiş, inek başı 1000, koyu başı da 180 leva ödemişler. Öteki paraların hepsi bir tek şirketin cebine giriyor. Smolyan’da ve Pazarcık’ta da durum aynıdır. Devamı okumak için www.bghaber.org 12 “Kırım nükleer silah Kırım Tatar Türklerinin lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Yalta yakınlarında, Kızıltaş köyünün bulunduğu yerdeki Sovyetler Birliği’nin eski nükleer tesislerine Rusya’nın yeniden nükleer silahlar yerleştirmeye başladığını iddia etti. Kırımoğlu, şunları söyledi: “Aldığımız bilgiye göre, Ruslar bölgede gece gündüz inşaat çalışmasında bulunarak yeniden bir nükleer depo yapıyorlar. Kırım şu anda nükleer silah üssüne dönüşmekte. Yalta yakınlarındaki Kızıltaş bölgesinde Sovyetler Birliği zamanında nükleer silahlar vardı. 1994’te bu nükleer malzemeler kaldırılmıştı. Şimdi tekrar aynı bölgeye nükleer silahlar yerleştirildi, roketler nakledildi. Kırım’ın bir bölümü Rusya kontrolünde nükleer silahlara tekrar ev sahipliği yapıyor.” “Sovyet rejiminden daha baskıcı bir rejim geldi” Kırımoğlu, Kırım’daki işgal ve Kırım Tatarlarının yaşadığı zorluklara ilişkin Birleşmiş Milletler’de düzenlediği basın toplantısında ise Rusya’nın işgal etmesiyle Kırım’a, Sovyetler Birliği dönemin- Bulgaristan Türklerinin Sesi üssüne dönüşüyor” dekinden daha baskıcı bir rejimin gelmesine neden olduğunu ifade etti. İşgalden önce bölgenin önemli bir turist destinasyonu olduğunu bildiren Kırımoğlu, Rusya işgalinde Kırım’da hayat şartlarının ve yaşam gereçlerine ulaşmanın da zorlaştığını anlattı. Kırımoğlu, Kırım Tatarlarının işgalin en kısa sürede sonlandırılması için tüm zorluklara katlanmaya kararlı olduklarını ve ana vatanlarını terk etmeyeceklerini söyledi. Kırım’da halen 280 binden fazla Tatar bulunduğunu vurgulayan Kırımoğlu, evlerini terk edenlerin sayısının 10-15 bin civarında olduğunu belirtti. Kırımoğlu, işgalin sonlandırılması için askeri bir eylem arzu etmediklerini de kaydederek özellikle Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımların işgalin sonlandırılmasında önemli olacağını dile getirdi. Demokratik ülkeler arasında yaptırımlar konusunda birlik olmamasından yakınan Kırımoğlu, bazı ülkelerin ambargolardan faydalanarak Rusya’ya pahalıya mal satıp ucuz mal almaya çalıştıkları- ABD’li Richard: Türkiye bütün dünyaya örnek Türkiye’ye en son geçen yıl gittiğini dile getiren Richard, Ankara’da bulunduğu kısa süre içerisinde yaşanan pozitif gelişmeler hakkında edindiği bilginin kendisi için ilginç olduğunu dile getirdi. Türkiye’nin Suriye krizine cevapta lider konumda olduğunu belirten Richard, Türkiye ve ABD’nin küresel insani yardımlarla ve bu yardımların fonlamasıyla ilgili güçlü ortaklığı olduğunu ifade etti. Suriyeler için Kuveyt’teki düzenlenen insani yardım konferansında ABD’nin 508 milyon dolar katkıda bulunduğunu dile getiren Richard, bu paranın büyük bir kısmının Suriye’ye yardım götürmek ve hayatta kalmaya çalışan yerlerinden edilmiş milyonlarca Suriyeliye yardım için kullanılacağını belirtti. TÜRKİYE TÜM DÜNYAYA ÖRNEK- Türkiye’nin Suriyelilere uyguladığı açık kapı politikasından da takdirle bahseden Richard, Suriyeli sığınmacılar için Türkiye’nin gösterdiği cömertliğin tüm dünyaya örnek olduğunu söyledi. Türkiye ile yürüttükleri ortaklıkta sığınmacıların ABD’ye yerleştirilmeleri konusunda da çalışmalar yürüttüklerini dile getiren Richard, bu yılki süreçlerde iki ülke arasında çok daha fazla işbirliği yaptıklarını belirtti. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ile yaptıkları görüşmede de Suriyeli çocukların eğitim görmesi konusunu da ele aldıklarını belirten Richard, pek çok çocuğun eğitim alabilmesini cömert bir davranış olarak niteleyerek, hala eğitim alamayan çocukların olduğunu, bu durumu ülkeleri endişelendirmesi gerektiğini vurguladı. Sığınmacıların, sağlık, eğitim ve diğer kamu hizmetlerine getirdiği yükün farkında olduklarını ifade eden Richard, ABD’nin bu konularda destek olmak üzere Türkiye’de 259 milyon dolar insani yardımda bulunduğunu dile getirdi. Bunun Türkiye’ye bir ülke tarafından sağ- lanan en büyük destek olduğuna değinen Richard, söz konusu meblağın Türkiye’nin harcamalarıyla kıyaslandığı küçük kalmakla birlikte bunun ABD tarafından bölgeye sağlanan 3,7 milyar dolarlık yardım paketinin bir kısmı olduğuna dikkat çekti. Richard, paketin bir kısmının Suriye’ye gittiğini, geri kalanının ise Lübnan, Ürdün, Kuzey Irak ve Mısır gibi ülkelerin sığınmacı akınıyla başa çıkmaları için harcandığını ifade etti ABD’li müslüman gencin hayali “çığ gibi” büyüyor ABD’nin Kuzey Carolina eyaletinde öldürülen Müslüman 3 gençten diş hekimliği öğrencisi Deah Barakat’ın, Türkiye’deki Suriyeli çocukların diş tedavisini yapma hayalinin gerçekleşmesi için yürütülen projeye desteğin adeta “çığ gibi” büyüdüğü ve yardım tutarının 1 milyon 351 bin TL’ye ulaştığı bildirildi. Deah’ın arkadaşı olan ve memleketi Tokat’ta bulunan Türk yönetmen Kenan Demir, Deah’ın ABD’de yaşayan ailesiyle internet üzerinden görüntülü konuştu. Demir ile Deah’ın ailesi, projede gelinen aşama hakkında görüştü. Demir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, The University of North Carolina at Chapel Hill’de okuyan ve aralarında Deah’ın da bulunduğu Suriyeli ve Amerikalı bir grup gencin, Deah öldürülmeden önce “Türkiye’deki Suriyeliler gülümsesin” diye “Refugee Smiles” adında proje hazırladığını anımsattı. Türkiye’deki kamplarda kalan Suriyeli çocukların diş tedavisini yapmak ve onlara diş fırçası-macunu dağıtmak üzere çalışmalar yürüten Deah ve arkadaşlarının web sitesi üzerinden yardım için 20 bin dolar hedef koyduğunu hatırlatan Demir, Deah’ın ölümünden sonra ailesiyle proje için 1 milyon dolar hedef koyduklarını belirterek, “Şu an 1 milyon 351 bin TL toplanmıştır. Ben, ailelerine 3 çocuk için bir vakıf kurmalarını söylemiştim. Bu vakıf da kuruldu. Vakfın ismi ‘Bizim Kazanan Üçlümüz Vakfı’ olarak geçiyor” diye konuştu. Vakfın kuruluş amacına değinen Demir, “Vakfın amacı, nasıl Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan dünyadaki bütün Müslümanların sesi, bu vakıf da Cumhurbaşkanımızın izinden giderek Amerika’daki Müslüman toplumunun sesi olmaya çalışıyor. Irkı, dini ne olursa olsun yardıma muhtaç insanların önünü açıp onları topluma kazandırarak bu sesi duyuracak” ifadelerini kullandı. Projenin Türkiye ayağını Kenan Demir yürütüyor “Refugee Smiles Projesi”nin Türkiye ayağını yürüttüğünü belirten Demir, “Ben Türkiye’de, Amerika’dan gelecek birçok diş doktorunu karşılayacağım. Hep beraber kamplara gidip oradaki çocukların diş sağlığı üzerine yapılacak proje bitecek. Bunun haricinde, topluma kazandırılması gereken fakir ve yardıma muhtaç çocukların eğitimi üzerine de yoğunlaşılacak. Biz bir şekilde bu çocukların eğitim üzerinden topluma kazandırılmasını sağlayacağız. Bu proje devam ediyor. Aile ve projeye ortak olan genç diş doktoru arkadaşlarımız, haziran ayında gelecek” şeklinde konuştu. Demir, vakıf kurulduğu için para toplamaya devam ettiklerini kaydederek, “Bu vakfın topladığı para, gerçekten inanılmaz. İnanın ki bu 3 gencin öldürülmesi, Amerika’daki halkın Müslümanlara bakış açısını değiştirdi, İslam dünyasının ne kadar temiz bir dünya olduğunu gösterdi. Bu 3 çocuğun vefatı sonrası Cumhurbaşkanımızın Başkan Obama’ya seslenmesi de tekrar Cumhurbaşkanımızın Müslüman toplumunun dünyada sesi olduğunu hem Amerika’ya hem de Türkiye’ye ve dünyadaki tüm Müslümanlara bir daha duyurdu” dedi. ABD’nin Kuzey Carolina eyaletindeki Chapel Hill kasabasında 10 Şubat’ta 23 yaşındaki diş hekimliği öğrencisi Deah Barakat, 21 yaşındaki eşi Yusor Muhammed Ebu Salha ve 19 yaşındaki baldızı Razan Muhammed, başlarından silahla vurularak öldürülmüştü. (AA) Nihayet Kapak Kaldırıldı HÖH partisinin ajan ve casus merkezinden röportaj. “Saray” ile “casus, ajan, hafiye okulu arasında direk bağ var. Ajanlar yalnız HÖH partisini değil devleti de kemiriyor. Sarıca arılar sokmaya adam arıyor. Bulgar toplumunda 25 yıldan beri devam eden totalitarizm uzantılarının gizli kazan kapağı artık açıldı. Bu işte BG Haber ve BG Stratejik Araştırma Merkezi ve “Bulgaristan Türklerinin Sesi” gazetesi büyük rol oynadı. Gazetenin yeni sayısı artık Bulgaristan’da elden ele dolaşıyor. Halkın konuşmasına bakılırsa, şu Başbakan Boyko Borisov 2. kez Başbakan oldu, şoför koltuğuna oturdu arabanın dümenini sağ sola çeviriyor ama araba batağa saplanmış gibi bir türlü yerinden kımıldamıyor. Sanki Rodoplar’da kara saplanmış… Uzun zaman yerimizde saydık. Canı sıkılanlar haklı. Yolcu yoluna deyenler çoğalıyor. Yıllar geçiyor. Bir kuşağın ömrü neredeyse bir iş yapmadan bakınmakla geçti. Gazeteler, öteden beri işleri frenleyenin, Bulgar halkının kalkınmasına engel olanların başında: Birinci yerde “saray” kurdu Ahmet Doğan’ındır, diyor. Bu işe daha derin bakalım dedik. Son zamanda “devlete en çok engel olan, reform yapılmasını frenleyen Kütüphaneciler Enstitüsüdür deyenlerin sesi iyice yükseldi. Bu enstitünün Rektörünü tanıtıyoruz. “Multigrup” şirketi CİO’su, 37. halk meclisinde HÖH milletvekili; L. Berov hükümetinde Bakanlar Kurulu Sekreteri, Ahmet Doğan’ın çok yakını, 2007’de “ajan dosyalarının” açılmasıyla hafiye olduğu ortaya çıkan bir komünist; 2010’da özel “Bibliotekarski İnstitut” yani Kütüphanecilik Enstitüsü (UniBİT) kurup kendini Rektör tayin eden Stoyan Dençev. Ana amacı İç İşleri Bakanlığı’na ve Bulgar istihbaratına kadro eğiten bu özel enstitüde eski komünist-totaliter rejimden 7 gizli polis ders vermektedir. Enstitü HÖH-DPS yönetimiyle koordineli çalışıyor. Yetiştirdiği kadrolar Türklere ve Müslümanlara, daha ötesi azınlık topluluklarına karşı çalışacak uzmanlık almaktadır. Türkler arasında hafiyelik yapacak kadrolar çok yoksul ailelerden, hatta sokaktan seçiliyor ve kendilerine lüks ortamda eğitim sağlanıyor. Enstitü yönetiminde en önemli figür ise, totalitarizm döneminde BKP MK Politik Büro ve Sekreterliği ile gizli çalışan devlet güvenlik servisi “DS” arasındaki uyum sağlayan “Altıncı Şube” yöneticisi 25 yıldan beri totalitarizm uzantısı siyasi yayın organı “Duma”; “Rusya Bugün” ve “ Zemya” gibi gazetelerin sahibi Dimitır İvanov. Bu siyasi polis şefi artık elinde Prof. Dr. çantası ile geziyor. 5 yıldan beri fazla ses çıkarmadan kıkırdayan bu “sarıca arı yuvası – enstitü” kazanının kapağını kaldıran haftalık Sofya gazetelerinde “168 Çasa” –(168 Saat) gazetesinden Bayan Hortenziya Markova ile Hristina Teodosieva adında iki genç ve cesur gazeteci oldu. Onlar, geçen hafta kendilerini öğrenci kılığına sokup, yine geçen hafta makamını boş bırakmak zorunda kalan, gizli polis “DS” yerine kurulan, Devlet Güvenlik Ajansı “DANS” Başkanı Tsvetlin Yovçev’in derslerine girebildiler. Yovçev, HÖH-DPS-BSP-“ATAKA” ortak hükümetinde İç İşleri Bakanı idi. D-r Yovçev bu özel enstitüde “Casusluk ve Karşı Casusluk” dersi veriyor. Genç gazeteciler, aynı gün öğleden sonda ise, Devlet Güvenlik Ajansı “DANS” eski Başkanı doçent Konstantin Kazakov’un “Stratejik Casusluk” dersini de gizlice dinlediler. Devamı okumak için www.bghaber.org Bulgaristan Türklerinin Sesi 13 Afganistan, Dünyanın İsveç’ten “casusluk” suçlaması O r t a Ye r i … SAPO’nun baş analisti Wilhelm Unge, lerini engellediğini belirtti. Avrupa’nın önemli başkentleri ve New York’ta sergilenen, “Afganistan Dünyanın Orta Yeri” adlı sergi sayesinde çoğumuzun yalnızca savaş, burka, Taliban, sefalet ve çöllerle ilintilendirdiği bu ülkenin başka bir yanını görme şansı elde ediyoruz. Altın objelerin ve diğer birçok tarihi eserin başkent Kabul’deki Ulusal Müze’de sergilenebilmesi için ülkedeki istikrarı beklemek üzere uzun yıllar saklanan bu eserlerden bir kısmı Stockholm’deki Etnografya Müzesi’de sergilendi. Müzedeki “Talibanlardan ve savaştan kurtulan altın hazine” başlığı altındaki yazıda “Baktria Altını” denen hazinenin, bir avuç Afgan müze memuru ve arkeoloğu tarafından saklanarak talan ve tahrip edilmekten nasıl kurtarıldığını okuyoruz. Beş kişi ellerindeki farklı farklı anahtarlarla, eğer hayatta kalırlar da, ortamın uygun olduğuna kanaat getirirlerse, aynı anda “hazine” nin gizlendiği yerde buluşmak üzere anlaşıp ayrılıyorlar. Bu isimsiz kahramanlar, durumun normalleştiğine emin oluncaya kadar birbirleriyle doğrudan temas kurmamaya ve objeleri nerede gizlediklerini açıklamamaya, birbirleriyle görüşmemeye ve sessiz kalmaya yemin etmişler. İlk kez, devlet başkanının konuşma yaptığı ve “kendi ülkemizde rehin alınmıştık” dediği gün, beklenen anının geldiğini hisseden, bu gizemli kişilerin hepsinin hayatta kalmayı başardıkları anlaşılmış! Birbirleriyle temas kurmuşlar ve böylece bu hazine yeniden gün ışığına çıkabilmiş. Sergide gösterilen parçalar, antik çağda Amu Derya nehrini de kapsayan ve Baktria diye adlandırılan kuzey Afganistan’daki dört yerde yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılmış. Dört bin yılın izleri Arkeologlar, 1966 yılında kuzeydoğu Afganistan’daki Fullol köyünde köylülerin bir mezarda altın ve gümüş eşyalar bulması üzerine yaptıkları çalışmalarda unutulmuş bir şehir uygarlığının izine rastlarlar. İçinde 17 adet altın ve gümüş kap bulunan mezarın 4.000 yıllık olduğu anlaşılmış. Bu kaplardan birinin üzerinde, Mezepotamya’da rastlanan boğa resimlerini andıran bir boğa kabartması olduğunu görüyoruz… Bu kabın, çölleri, dağları aşıp iki bin kilometre yol kat ederek Afganistan’daki kazı alanına geldiği sanılmakta. Afganistan, doğuyla batıyı bağlayan İpekyolu’ndaki stratejik konumu nedeniyle önemli bir ticaret merkezi o zamanlar. Antik Yunan’dan, Roma, Çin, Hindistan, İran ve Orta Asya’dan buraya her türlü mal getirilmiş. Objelarden bir kısmı, kuzeydoğu Afganistan sınırındaki antik Yunan kenti Ai Khanum’dan gelme. Yunanlıların doğudaki bu uç şehri, kuzeyden gelen göçebe atlıların saldırması ve talan etmesi sonucunda 145 yılında yok olmuş. Ai Khanum’dan geri kalanlar da 1980’lerde talan edilmiş. Ancak sergideki en göz alıcı objeler, antik dönemdeki Baktria’da bulunan bir tepedeki birkaç göçebe mezarından çıkartılmış. Kazı yerine “Altın Tepe” adı verilmiş. Artık burası kurak düzlükler ve tepelerden oluşuyor, ancak bir zamanlar yeşillikler içinde hayat dolu ve gizemli bir göçebe topluluğun yurduymuş. Dört bin yıl eskiye dayanan bu mezarlar 1978 yılında, Sovyet işgalinden bir yıl önce bulunmuş. Bu mezarlarda gömülen kişilerin öteki dünyaya yolculuğuna eşlik etmek üzere yerleştirilmiş toplam olarak 20.000’in üzerinde obje çıkarılmış. Bunların çoğunluğu, takılar, tokalar, paralar ve silahlardan oluşan objeler ve hayret verici bir güzellikte. M.S. 100’lü yıllarda yapılma. Bir kısmı da oldukça eski ve Orta Asya’da üretildikleri anlaşılıyor. Ama daha sonraki dönemlere ait parçalarda da en az bunlar kadar ilginç buluntular var. kurumun Solna’daki merkezindeki bir toplantıda gazetecilere yaptığı açıklamada, Rusya’nın kendileri için en büyük istihbarat tehdidi olduğunu söyledi. Unge, “Avrupa’da yüzlerce Rus ajanı var. Bölgemizi her gün ihlal ediyorlar. Rus diplomatik görevlilerinin üçte biri aslında istihbarat görevlisi” dedi. Unge, bu ajanların sınır dışı edilmesi gerektiğini ancak bu siyasi kararları hükümetlerin verebileceğini söyledi. Ülkedeki Rus ajanlarını “iyi eğitim almış ve Sovyet döneminden daha genç, hırslı, amaca dönük ve sosyal becerileri yüksek” şeklinde tanımlayan Unge, SAPO’nun geçen yıl İsveç’in askeri teknolojisini ele geçirme amaçlı Rus girişim- İsveç Dışişleri Bakanlığı, SAPO’nun değerlendirmelerine katılıp katılmadığı ve geçen yıl herhangi bir diplomatın sınır dışı edilip edilmediğine dair açıklama yapmadı. Bakanlık Sözcüsü Anna Ekberg, “Rusya’dan Viyana Konvansiyonu’na saygı duymasını bekliyor ve diplomatlarının gerçekten diplomat olduğunu umuyoruz” dedi. Rusya’nın Stockholm Büyükelçiliği’nden suçlamalarla ilgili henüz bir cevap gelmedi. SAPO, geçen yıl da Rusya’nın İsveç’teki siyasi, ekonomik ve askeri istihbarat faaliyetlerini artırdığı uyarısında bulunmuştu (AA) Halen iltica ettiği Rusya’da bulunan ve ABD’nin küresel casusluk programını ifşâ eden eski casus Edward Snowden; Almanya’nın Hannover kentinde yapılan CeBIT Bilişim Fuarı’nda konuştu. CeBIT’teki konuşmasını video konferans yoluyla yapan Snowden, yaptıklarımla hayatımı bitirdiğim doğru ama “yine olsa yine yaparım” dedi. Snowden’ın küresel casusluk programına ilişkin belgeleri teslim ettiği kişilerden ABD’li gazeteci Glenn Greenwald da CeBIT Fuarı’nda bir konuşma yaptı. “Alman hükümetinin Snowden ve özgür dünyaya ihanet ettiğini” ileri süren Greenwald “Edward Snowden’ın girdiği riskten en çok faydalanan ulus ve hükümetlerin daha sonra ona sırtlarını dönmeleri utanç ve- ricidir” diye konuştu. ABD’nin, küresel casusluk programı kapsamında aralarında Başbakan Angela Merkel’in de bulunduğu liderleri dinlediği ortaya çıkmıştı. Glenn Greenwald, bu ifşaatla gizli servislerle vatandaşlar arasındaki dengesizliğin Ünlü Casus Konuştu! TİKA Hamidiye Sebili’ni restore etti TİKA, Lübnan’da gerçekleştirdiği projelerle faaliyetlerine devam ediyor. Bu kapsamda TİKA tarafından Lübnan’ın Başkenti Beyrut’da Hamidiye Sebili (Çeşme) restore ediliyor. Hamidiye Sebili 1900 Yılında II. Abdülhamid Han’ın tahta çıkışının 25. Yılı anısına Lübnan’da yaptırılmış olup 115 yıllık geçmişe sahip olan gösterili bir anıt olma özelliğini taşıyor. Çeşme mermerden yapılmış olup 8 metre yüksekliğe sahip. Çeşmenin ilk yapım yeri şehir merkezinde Osmanlı döneminde Valilik Konağı olan binanın önündeki meydan olarak biliniyor. Söz konusu bina şu an Başbakanlık binası olarak kullanılıyor. Ancak, Sebil 1957 yılında meydandan alınmış ve Sanayah Parkı olarak bilinen ve yine II. Abdulhamit Han tarafından yaptırılmış olan parka nakledildi. Bu tarihten sonra çeşme Sanayeh Sebili/Çeşmesi olarak da anılmaya başladı. Sebil, şehir merkezinden parka nakledilmesi esnasında bir miktar zara görmüş, Lübnan iç savaşında isabet eden kurşunlar ve geçen yılların da etkisiyle daha da yıpranmıştı. Beyrutta ayakta kalan bir kaç Osmanlı eserinden biri olan Hamidiye sebilinin korunması ve gelecek nesillere ulaşmasını temin etmek için TİKA Beyrut PKO Sebilin restorasyonu için gerekli çalışmaları tamamladı ve restorasyona başlandı. Hamidiye Se- Telefon: (0212) 477 66 81 info@tutargiyim.com e-mail : tutargiyim@gmail.com Adres: B.H. Paşa Mah. Şehit MustafaYeşil Caddesi (Eski Poligon Caddesi). No:7 /A, Beşyüzevler, 5 0 0 E v l e r G a z i o s m a n p a ş a , İ S TA N B U L - Te l : + 9 0 2 1 2 4 7 7 6 6 8 1 Filiz SOYTÜRK Ye m O l m a y a l ı m Biz ayır buyur politikası kurbanlarıyız. Totaliter rejim isimlerimize, adetlerimize, kültürümüze, geleneklerimize yaşayışımıza saldırmazdan önce Türklüğümüzden, Müslümanlığımızdan rahatsız olan yoktu. Bizim ahlakımız, doğal yaşayışımız ve dinimizle bağlıydı, gönlümüzde ve dilimizde yaşarken bizi birbirimize kaynaştırıyordu. Bizi istemeyenler nasıl oldu da kimliğimize saldırabilecek duruma geldi. Biz hangi noktada gevşedik? Bu kâbusu çözmeden ileri gidemeyiz. Genel ulusal norm ve istemlere uyumlu olan hayatımız doyurucuydu. Kimseye muhtaç olmadan yaşıyorduk. Sürüp ekip biçiyor, bacamız tütüyordu. Geçen yüzyılın ikinci yarısında isimlerimizden önce ovalarımız, isimlerimizden önce okullarımız, isimlerimizden önce dinimiz, özgün kültürümüz, ahlakımız elimizden alındı. Nasıl oldu da boş bulunduk? Bunun nasıl yapıldığını ASLAN VE UÇ İNEK masalıyla anlatmak istiyorum. ASLAN VE ÜÇ İNEK Beyaz, siyah ve kahverengi üç inek derin bir vadide, berrak bir ırmak kenarındaki zümrüt çayırda yaşıyormuş. Aralarından su sızmayan üç kız kardeş gibiymişler. Gündüz yan yana otlar, gece yan yana uyurlarmış. Günlerden bir gün çayırın kenarından aç ve kurban arayan bir aslan geçmiş. İnekleri görünce gözleri parlamış, fakat üçüne birden saldırmaya cesaret edememiş. Pusuya yatmış ve ineklerin birbirinden uzaklaşmasını beklemiş. Gece gündüz beraber olunca yırtıcı etçillerin saldırılarına başarılı karşı koyabileceklerini bildiklerinden birbirlerinden hiç ayrılmadan yaşıyorlarmış. Aslanın iki üç gün pusuda yatması bu sebeple bir işe yaramamış. Aslan aklını çalıştırıp taktik değiştirmiş, bir gün ineklere yaklaşmış, selam vermiş ve onlara: Sayın dostlarım nasılsınız! Sizleri iyi gördüm. Nice zamandır aklımda olsanız da, işlerimin yoğunluğundan, vakit ayırıp halinizi sormak için yolunu bulup uğrayamadım. Fakat bugün niyetlendim ve geldim, diyerek temas kurmuş. Kahverengi inek yanıt vermiş: Gelmeniz iyi oldu bey efendi, baksanıza siz gelince çayır bile dalgalandı. Beyaz ve kara inek kahverengi ineğin sözlerinden rahatsız olmuş ve onun safdil davranmasına üzülmüşler. Aslanın punduna getirip onu aldatabileceğini düşünmüşler. Çünkü kahverengi inek aslana inanıyormuş. İneklerde ikisi de aynı zamanda: Aslanın diğer hayvanlara yalnız kurban olarak baktığını nasıl unutabilir diye düşünüp kahrolmuşlar. Öyle olsa da, kahverengi inek aslana her gün biraz daha yakın duruyormuş. Diğer ikisi onunla konuşmak ve kendisini uyarmak isteseler de gayretlerinde pek başarılı olamamışlar. Bir gün aslan kahverengi ineğe şöyle demiş: Sen, bizim rengimizin koyu, beyaz ineğin rengininse açık olduğunu görüyorsun. Beyazın karanlığa zıt olduğunu da biliyorsun. Renklerimiz arasındaki farkı kaldırmak ve mutlu yaşamak için, ben beyaz ineği yesem, çok mutlu yaşarız. Kahverengi inek kıskanç aslanın söylediklerine inanmış ve o ineği yerken ona kimsenin engel olmaması için kırmızı ineği kenara almış ve onunla uzun uzun sohbet etmiş. Tek başına kalan beyaz inek saldırganı püskürtememiş, öldürülmüş ve aslan rahatsız edilmeden ineği yemiş. Devamı okumak için www.bghaber.org 14 Bulgaristan Türklerinin Sesi Sofralar alternatif lezzetlerle zenginleşecek Türk kahvesinin faylaları saymakla bitmiyor Sofralar, Ege Üniversitesi (EÜ) Ziraat Fakültesi’nin geleneksel patatese alternatif yetiştirdiği “kolakas” ve karnabahara rakip “piramit karnabahar” ile zenginleşecek. EÜ Ziraat Fakültesi Tarım İşletmeleri Koordinatörü ve Fakülte Çiftlik Sorumlusu Prof. Dr. Harun Yalçın, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Menemen’deki 4 bin 200 dekarlık Araştırma Uygulama ve Üretim Çiftliği’nin 200 dekarlık alanında organik sebze ve meyve üretimi yaptıklarını belirtti. değinen Harun Yalçın, bu ürünlerden birinin Çiftlikte yetiştirmek için geleneksel ürün- “kolakas” adlı yumru bitki türü olduğunu ve lerin yanı sıra yeni ürünler tercih ettiklerine “Kıbrıs patatesi” olarak da anıldığını kaydetti. Bebekler anne sütüyle daha zeki oluyor Yapılan bir araştırmaya göre, anne sütüyle beslenen çocukların daha zeki olduğu, büyüdüklerinde de daha iyi eğitim aldıkları ve çok kazanan işlerde çalıştıkları ortaya çıktı. Brezilya’da yapılan bir araştırmada anne sütüyle beslenen çocukların daha zeki olduğu ortaya çıktı. Araştırmada, anne sütüyle beslenen çocukların ayrıca ileride daha eğitimli ve daha çok kazanan bireyler olduğu da belirlendi. 6 bin bebeğin doğumlarından itibaren 30 yıl boyunca izlendiği araştırmada, anne sütüyle beslenmenin uzun vadedeki etkileri ilk kez incelenebildi. Bugün 30 yaşında olan deneklerin 3 bin 500’ü mülakata katılma ve IQ testlerine girme davetini kabul etti. BBC Türkçe’nin haberine göre, anne sütü alanların daha akıllı oldukları, daha uzun süre eğitim gördükleri ve daha çok kazandıkları saptandı. Bebekken anne sütüyle beslenme süresi arttıkça durumlarının daha iyileştiği gözlendi. IQ artışı hala araştırılıyor Pelotes Federal Üniversitesi’nde araştırmayı yapan Dr.Bernardo Lessa Horta, IQ’daki bu artışın daha iyi bir zeka ve yetişkinlikte daha iyi koşullara sahip olmak anlamına gelip gelmediğini araştırdıklarını söyledi. Dr. Horta, çoğu anne sütü araştırmasında yaşanılan bir sorunla karşılaşmadıklarını, dile getirerek, çalışmalarına başladıkları 1982 yılında bebeklere anne sütü vermenin eğitimli annelere özgü olmadığını vurguladı. Daha fazla para kazanıyorlar Araştırmaya katılan deneklerin farklı sosyoekonomik çevrelerden geldiğine dikkat çeken Dr. Horta, “Çalışmaya göre 12 ay anne sütüyle beslenen bebeklerin IQ’su, bir aydan kısa süre anne sütü alan bebeklere kıyasla dört puan artıyor. Bu bebekler, bir yıl Kirli sular ölümleri de beraberinde getiriyor Dünya Sağlık Örgütü’nün kirli içme sularıyla ilgili hazırladığı rapordan endişe verici sonuçlar çıktı. Raporda kirli içme suyunun ishal, kolera, dizanteri, tifo ve çocuk felci gibi hastalıklara neden olduğu açıklanırken, her yıl da 500 binden fazla kişinin ishale bağlı olarak hayatını kaybettiği belirtildi. “Yeraltı suları kirleniyor” 22 Mart “Dünya Su Günü” dolayısıyla bir açıklama yapan QNET Genel Müdürü Cem Geyik, hızla artan dünya nüfusunun ve çevre kirliliğinin tüm dünyada yeraltı sularını ve doğal kaynakları olumsuz etkilediğini belirterek, su kaynaklarının korunmasına ve sağlıklı içme suyunun önemine dikkat çekti. 748 milyon kişi temiz su bulamıyor Musluktan akan suyun arıtılmasının önemine dikkat çeken Geyik, “Gelişmiş içme suyu kaynaklarına erişim, küresel ölçekte çok ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün ( D S Ö ) Te m m u z 2014’te yayımladığı rapora göre kirli su; diyare (ishal), kolera, dizanteri, tifo ve çocuk felci gibi hastalıkların bulaşmasına neden olabiliyor. Kirli içme suyu nedeniyle her yıl 500 binden fazla kişi ishale bağlı olarak hayatını kaybediyor. Dünyanın çeşitli bölgelerinde 748 milyon kişinin temiz içme suyuna erişim şansı olmadığı görülüyor” dedi. “Pi suyu elde ediyoruz” QNET olarak HomePure içme suyu arıtma sistemleri serisi hakkında bilgi veren Geyik; “Ürünlerimizde kullandığımız filtreleme sistemleri ile şehir suyuna karışmış istenmeyen kimyasalları, materyalleri ve Uzmanlar, bilimsel araştırmalara bakıldığı zaman Türk kahvesinin faydalarının olası zararlarından çok daha fazla olduğunu belirterek, bilinçli bir şekilde tüketilen Türk kahvesinin sağlığa yararlı olduğunu belirtiyor. İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay’ın çocukların da Türk kahvesi içebileceği yönündeki açıklamalarının ardından Türk kahvesinin insan sağlığına ne gibi yararları olduğu da merak konusu oldu. Uzmanlar, kırk yıl hatırı olan Türk kahvesinin şeker hastalığından Alzheimer’a, safra kesesi taşlarını önleyici özelliğinden kanseri riskini azalttığına kadar birçok faydası olduğu savunuyor. Alzheimer riskini azaltıyor Uzmanlar, günde 3-5 bardak şekersiz olarak tüketilen Türk kahvesinin şeker hastalığı riskini yüzde 25 oranında azalttığını belirtiyor. Yaşa bağlı erken bunama ve Alzheimer riskini azaltmasının yanı sıra Türk kahvesi, beyin yaşlanmasını da yavaşlatıyor. Düzenli tüketilen Türk kahvesinin ayrıca Parkinson hastalığına karşı koruyucu etki sağladığı da belirtiliyor. Metabolizmayı hızlandırıyor Türk kahvesinin yararları arasında karaciğer kanserini de azalttığı düşünülüyor. İştahı azaltarak, fazla yemeyi engellediği gibi metabolizmayı yüzde 20 kadar hızlandırarak, yağ yakılmasını arttığı da yararları arasında sayılıyor. Günde 1-3 bardak içilen kahvenin aritmi riskini yüzde 25 azalttığı, fakat kafeine hassas kişilerde ise riski arttırabileceği bildiriliyor. Felç riskini yüzde 20 azaltıyor Uzmanlar, günde 3 bardak kahve tüketenlerin kalp damarlarındaki kireç birikiminin daha az olduğunu, dolayısıyla Türk kahvesinin kalp krizi riskini de azalttığını düşünüyor. Ayrıca düzenli kahve tüketenlerde, tüketmeyenlere göre safra kesesi taşı daha az rastlanıyor. Yapılan çalışmalar, günde 1-4 bardak kahve tüketiminin felç riskini de yüzde 20 civarı azalttığını gösteriyor. Sigara tüketiminden en çok zarar görenlerin anne karnındaki bebekler olduğunu belirten Dr. Tuğba Tuna, “Sigara tiryakisi annelerden doğan 100 çocuktan 65’i özürlü doğar” diyerek anne adaylarını uyardı. Sigaranın zararları saymakla bitmiyor. Uzmanlar, sigara tiryakilerini uyararak biran önce sigarayı bırakmaları konusunda uyarıyor. Amasya Halk Sağlığı Müdürlüğü KETEM Birimi sorumlu hekimi Dr. Dudu Tuğba Tuna, Amasya Kahveciler Odası üyeleri için hazırladığı “Kanser ve sigara” konulu sunumunda sigaranın insan vücuduna nasıl zarar verdiğini anlattı. Dr. Tuna, sigaranın en çok anne karnındaki bebekleri etkilediğini belirterek, “Sigara tiryakisi annelerden doğan 100 çocuktan 65’i özürlü doğar” diyerek, babaları da uyardı. Birçok hastalığa neden oluyor Sigaranın içinde kullanılan zehirli maddelerin saymakla bitmediğini dile getiren Dr. Tuna, “Sigaranın içinde zehir imalatında kullanılan arsenik, roket gazı imalatında kullanılan metanol, böcek ilacı DDT, akü yapımında kullanılan kadmiyum, bütan gazı, karbonmonoksit, aseton, naftalin, amonyak ve nikotin gibi maddeler bulunmaktadır. Sigara içenlerde ses telleri, cilt ve cilt rengi bozulur. Tat alma duygusu ve dişler bozulur. Gözlerde katarakta ve körlüğe neden olabilir. Omurgada bozukluklar ve kemik erime- si artar. Mide ve yemek borusunda kanama, ülser ortaya çıkar” dedi. “En çok bebekler zarar görüyor” Sigara tüketiminden en çok zarar görenlerin anne karnındaki bebeklerin olduğunu hatırlatan Dr. Tuna, “Sigara tiryakisi annelerin dünyaya getirdiği 100 çocuktan 65’i özürlü doğar. Sigara içen annelerde düşük olur. Anne sütü azalır. Ani bebek ölümleri olabilir. Bebeklerin beyin ve akciğerleri zarar görür. Sigara bebekte sinüzit, rinit, kronik solunum problemleri yapar” diye konuştu. Sigara en çok bebeklere zarar veriyor BULTÜRK - DÜNYA’DAKİTÜRKİYE TEMSİLCİLERİMİZ 1913 Sofya Aylık Siyasi Aktüel Gazete www.bulturk.org /bilgi@bulturk.org- Tel:0212 477-62-10 İmtiyaz Sahibi - BULTÜRK Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ Yazı İşleri Müdür Yardımcısı Ayşe HOCAOĞLU Genel Yayın Yönetmeni Ridvan TÜMENOĞLU Genel Yayın Müdürü Dr. Nedim BİRİNCİ Adres: Hürriyet Mah. Şakir Kabaağaç Sk. Şebnem Apt. No:1 Süleymanpaşa Tekirdağı Emniyet Müd.Yolu Tel: 0282 264 23 05 / Cep: 0539 329 44 36 Yayın DanıSmanları: Prof.Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Doc.Dr. Sakin ÖNER Doc.Dr. Hasine ŞEN D o c . D r. Şakir Aziz ŞAKİR ARSL ANTAŞ Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: İstihbarat Müdürü: Eğitim Sorumlusu: Görsel Yönetmen: Kültür-Sanat: Spor Müdürü: Art Direktör: İnternet Müdürü: Halkla İlişkiler: Reklam Müdürü: Nafiye YILMAZ Av. Vildan UMUT Mujgan DENİZ Hüseyin YILDIRIM İsmail ERDEM Filiz SOYTÜRK Muharrem TERZİ İbrahim SOYTÜRK Samet ERDEM Murat ULUTÜRK Neriman ERALP Nazım ÇAVUŞ İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı Tel: 0212 418 89 89 / 511 63 47 - Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 418 89 90 Akademi Medya Yayıncılık A.Ş. Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur. www.bulturk.org Avusturya -Viena Osman BÜLBÜL Almanya-Köln: Rafet DAL Amerika-New York: Alaattin Gokay Belçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAH İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan KazakistanTürkistan: Erkan İsveç Seval ÖZTÜRK Bulgaristan - Temsilcileri Sofya: Blagoevrad: Smolyan: Kırcaali: Momçilgrad: Ardino: Cebel: Plovdiv: Stara Zagora: Loveç: Troyan: Pleven: Şumen: Razgrad: Tırgovişte: Silistra: Varna: Dobriç: Hikmet EFENDİEV Bülent MURADOV Rufat FELETİ Mehmet ANTİKA Akif MEHMET Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET Fikret SEPETÇİ Menderes KUNGÜN Emine BAYRAKTAROVA Ergül BAYRAKTAR Rafet RODOPLU Nurten RECEP Aydoan ALİ Sevinc YÜCE Tijen GÜLER Salih POMAK Sebahattin AYYILDIZ -Ankara: Sebahin AHMETOĞLU ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM İst. Anadolu:Bölge-Seniha MERT İst. Sultangazi: Seyhan ÖZGÜR ist. G.O.P.aşa: Sevilcan YÜCE ist. Bayrampaşa: Nedim BİRİNCİ ist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLER ist. Avcılar: Müjgan DENİZ ist. Başakşehir: Ayten ERDEM ist. Kağıthane: Nazım ÇAVUŞ Kocaeli: Abidin KARASU Bursa- Ayşe HOCAOĞLU Yıldırım: Turhan YAMAÇ Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN Bursa-İnegöl Bayram BAYRAM İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU İzm.Görece: Mümin GÜNEY İzm.Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLU İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR Edirne: Nadir ADLI Kırklareli: Ali ÖZTÜRK Tekirdağ: Ertaç ÇAKIR Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Eskişehir:Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKÇE Mersin : Ferda ER Fethiye : Fatih AKSAK Bulgaristan Türklerinin Sesi 15 Kimlik Sorunları – 1 BGSAM Savaşlar, devrimler, düşmanlıklar ve hesaplaşmalar yüzyılı olan yirminciyi tarihe kattık. Şahsen biz Türkler, bu dünyada en uzun zaman hükmeden Osmanlı hanedanlık düzeni sayfaları da geçen asır kapattık. Cumhuriyet Türk iyesi’ne açıldığımız yüzyıldır geçen asır. Biz tarihimizde 16 devlet sayfası açmış kapamış, şimdi Cumhuriyet bölümündeyiz. Bu devletlerin her biri bir uygarlık olsa, aldığımız uzun yolda üstünden üstün kültür ve medeniyetler yaratmışız demektense, farklı dünyalar yarata gelmişiz ve tüm faklılıklarımızı birleştiren bir Cumhuriyetin evlatları olmanın mutluluğunu yaşıyoruz, desek daha isabetli olur. Biz Bulgaristanlı Türkler bu kültürler ve uygarlıklar zinciri içinde yoğrularak oluşmuşuz. Bugün yaşadığımız vatanımızda “Bulgar kültürünün üstünlüğü” gibi milliyetçi ırkçı saçmalıklarla yüzleştiğimiz oluyor. Bu boş savların sonunda yirminci yüz yıl boyunca kimlik değiştirmeye zorlandığımız dünyaca bilinir. Yazıma girerken kesin sözüm şudur: Üstün kültür yoktur, ayrıcalıklı kültür de olmamalı, farklı kültür vardır. Bu akıldan çıkmamalı. Kültürse üretim biçimi, ahlak (moral) ve dinle birlikte vs. uygarlığın temelidir. Bunun için sözümüz farklı uygarlıklaradır. Bu arada vatanımız Müslümanlık ve Hıristiyanlığın yüzleşme alanında bir de Doğu uygarlığının bizi Doğuya, Batı uygarlığının da Batıya kazanmak istediği bir kaynaşma ya da ayrışma çizgisindeyiz. 800 yıllık Osmanlıyı olumsuzlayıp ondan kopan halk irademizi yaşamaya buyur eden demokratik Cumhuriyet rejimine geçişimiz ve daha iyi olanı ararken birçok temel devrimsel dönüşüm niteliğinde reform gerçekleştirmemiz 21. yüzyıl Türk iyesini yarattı. Bu anlamda biz başarısızlıktan ve ezilmişlikten başarı doğurabilen bir halkız. Bu bakıma bizim Cumhuriyet kimliğimiz Batı kimliğinden farklıdır, bizim devletimiz ve öz kimliğimiz Cumhuriyet rejiminde de onların devlet ve kimliklerinden farklıdır. Bu yaşadığımız uygarlığı oluşturan tüm öğeler için geçerli olsa bile, bağdaşmaz tezatların kaynağı olarak değerlendirilemez. Biz eskiyi ret ederken, onun olumlu yanlarını sırtımızda taşıdık ve hep daha yetkin olanı aradık. Daha mükemmel olana doğru yolculuğumuz yeni yüzyılda devam ediyor. Uygarlıkların olumsuzlanması çağları aynı zamanda arınma yılları ve yüzyıllarıdır. Osmanlıyı ret ettiğimizde, mesela üzerimize 1915 “Ermeni soykırımı” gibi bir asılsız kara leke sürülmek istendi. Bu lekenin aklanması, tarihi gerçeklerin su yüzüne çıkarılıp dünyaya anlatılması bir asır aldı. Dün (29.Ocak 2015) gerçekleri yazan tarih sayfaları Strazburg Mahkemesi’nde yeniden okunmaya başlandı. Lehimizde alınacak kesin karardan sonra Osmanlı tarihinin son dönemi dünyaya yeniden anlatılacak, birçok ders kitabı değiştirilecek, yasalar bozulup tekrar yazılacaktır. Bu tarihsel gerçeğin hukuksal taçlanması biz Bulgaristan Türkleri için olağanüstü büyük önem taşıyor. Bir defa “Osmanlıda Ermeni Soykırımı yapıldığı tezi” Bulgar meclisinde de onaylandı. Bu karara oy verdiği için yani uydurma teze oy verdiği için Lütfü Mestan Hak ve Özgürlükler Parti Genel Başkanlığına getirildi. Bulgar belediye meclislerinde böyle kararlar onaylandı vs. Olayları bu bakış açısından değerlendiren biz Bulgaristanlı Türk aydınlar yirmi birinci yüzyıla yeni renk verip kıstas değiştirtecek yeni gelişmeleri sabırsızlıkla bekliyoruz. Strazburg mahkemesinin bizim “soykırım yapmamış bir ulusun şerefli evlatları olduğumuzu” kanıtlaması, bizim Türk kimliği suyumuza taze güç, cesaret ve şeref kazanacaktır. Bu gerçekler kültür kavramını oluşturan terimler için de geçerlidir. Yıllardan beri anlattığımız “iyi komşuluğumuzu” Hıristiyan kültüründen olana, bir Avrupalıya anlatamazsın, çünkü onlar “benim evim benim kalem” kaskatılığıyla iyi komşuluk sıcaklığını yaşamamıştır. Kökten farklı anlam taşıyan bir kavram da “hoşgörüdür.” Bizim dilimizde her şeyi anlayışla karşılayarak olabildiği kadar hoş görme durumu, müsamaha anlamı yüklü olan bu sün Fransızcası tolerans olup, özünde fahişe yuvalarında müşterilere karşı ırk, yaş, cilt rengi vs. ayrımı yapmadan aynı muamele yapılması gereğini yansıtır. Devamı okumak için www.bghaber.org Moore: 3’üncü havaalanına odaklandık Ş a k i r A R S L A N TA Ş SBulgaristan’da ı z lPomaklık ı yve o r ! Müslümanlık İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Moore, Türkiye-İngiltere ticari ilişkilerinin geliştirilmesi için geniş bir yelpaze olduğunu söyledi. İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Richard Moore, Türkiye ve İngiltere arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesinde geniş bir yelpaze bulunduğunu belirterek, perakende, enerji ve finansal hizmetler alanlarının yanı sıra İstanbul 3. havaalanı, sağlık kompleksleri ve nükleer enerji gelişmelerine odaklandıklarını kaydetti. Büyükelçi Moore, Türkiye ile İngiltere arasındaki iş birliği fırsatlarını AA muhabirine değerlendirdi. İki ülke arasındaki ilişkilerin şu anda oldukça iyi olduğunu ifade eden Moore, “Türkiye çok enteresan bir piyasa. Oldukça genç bir nüfusa sahip. Dünyada avantajlı bir konumu var. İstanbul’a 4 saatlik uçuşla inanılmaz bir piyasaya ulaşılabiliyor” dedi. Türkiye’de 2 bin 700 İngiliz şirket bulunduğunu aktaran Moore, Türk şirketlerin de İngiltere piyasasında başarılı örnekler ortaya koyduklarını kaydetti. İngiltere’de özellikle doğrudan yatırım faaliyeti için oldukça olumlu bir atmosfer olduğunu belirten Moore, “Geçen yıl Yıldız Holding büyük bir yatırım yaptı, biz United Biscuits’in alınmasından büyük memnuniyet ve gurur duyuyoruz. Çünkü o kadar büyük bir yatırım İngiltere’ye güvenin bir işaretidir” diye konuştu. Moore, üç sene önce 6 milyar dolar civarında bulunan ikili ticaretin 2015’te 10,5 milyar dolara ulaşmasının beklendiğini ifade ederek, İngiltere’nin Türkiye’nin üçüncü büyük ihracat piyasası olduğunu söyledi. İkili ticari ilişkilerin geliştirilmesinde geniş bir yelpaze olduğuna dikkati çeken Moore, şöyle konuştu: “Perakende, enerji ve finansal hizmetler alanlarının yanı sıra İstanbul 3. havaalanı, sağlık kompleksleri ve nükleer enerji gelişmelerine odaklanıyoruz. Üçüncü pazarlardaki iş birliklerinde de çok iyi örnekler var. Türk müteahhitlik şirketleri oldukça başarılı oldu. Biz onlarla rekabet etmiyoruz, işbirliği yapıyoruz. Çünkü İngiltere çok iyi mühendislik, mimarlık ve danışmanlık şirketleri var. Türk şirketlerle çok iyi iş birliği yapıyorlar. İki ülkenin birbirinden farklı olarak sahip olduğu avantajların kesişimi söz konusu.” Richard Moore, İstanbul Uluslararası Finans Merkezi konusuyla da çok ilgilendiklerini ifade etti. İki ay önce Borsa İstanbul ile TRT FM’in “Dünyanın En Radyo Programı”, Bakü, Berlin ve Saray Bosna’dan ortak yayınla dinleyicisine ulaştırıldı. TRT, radyo yayıncılığının 88. yılında bir ilke imza attı ve üç ülkeden ortak canlı yayın gerçekleştirdi. TRT FM’de perşembe akşamları yayınlanan “Dünyanın En Radyo Programı” bu kez Azerbaycan, Almanya ve Saray Bosna’dan canlı ortak yayınla dinleyicilerine ulaştırıldı. Radyocular, Bakü’de Erkan Yavaş, Saray Bosna’da Erhan Konuk, Berlin’de ise Muzo ile BAY J’nin sunduğu program 3 saat sürdü. Üç ülkenin sanatçılarının şarkılarıyla, sohbetleriyle konuk olduğu programa, TRT Genel Müdürü Şenol Göka da Berlin’deki stüdyodan katıldı. TRT Ankara Radyosu Tiyatro ve Eğlence Yayınları Müdürü Ayfer Durak, üç başkentten ortak yapılan programla bir ilki gerçekleştirdiklerini belirterek, “TRT ailesi olarak radyonun gücünü ve sempatisini tüm dünyaya kanıtlamaya çalıştık” dedi. TRT yetkilileri, teknik anlamda büyük zorlukları olan uzun mesafeli ortak canlı yayınları gelecek dönemde Amerika, Avustralya ve Asya kıtalarının ardından Pasifik, Atlantik ve Hint Okyanusu’ndan da yapmaya hazırlanıyor. (AA) TRT bir ilke daha imza attı Mimarların Nilüfer Çiçeği Çin’de çiçek açmış bir nilüferden (lotüs) esinlenerek tasarlanmış resmi binalardan biri. Bina bir nilüfer çiçeğinin tomurcuktan çiçeğe duruşuna kadar geçirdiği üç aşamayı yansıtan çelikten taç yapraklarla çevrili. kalelerinden olan Sarnıtsa muhtarlığı 1972’de Velingrat Belediyesine bağlıydı. 26 yaşındaki Pomak Sergey Kurtov, göreve tayin edilirken isminin değiştirmesi şartını kabul etmiş ve milis üniforması giymişti. Pazar gün yapılan seçimler için Sarnıtsa’ya giden HÖH-DPS kodamanları arabalarında inerken karşılarına dikilen “Halk Kahramanı” anıtını görmüşlerdir. Bu heykel 23 Nisan 1972’de öldürülen işte o polis Kurtov anısına sosyalizm yıllarında dikilmişti. Olay şöyledir. Kurtov 23 Nisan 1972’de (Pomakların isimlerinin değiştirilmeye başlandığı gündür) İçinde 4 yolcuyla köyden çıkan arabayı durdurdu. Şoförün ehliyetini ve aracın evraklarını aldı. “İsimlerinizi değiştirmeden geri vermeyeceğim” dedi. Araçtaki 4 kişi genç polisi yaka paça kaçırdı ve köy dışına çıkardı. Milisi korkutmak amacıyla anadan doğma soyup bir bacağına ip bağlayarak Sırnıtsa mahallerini birbirine bağlayan köprüden sallandırdı. Olacak işte, ip koptu ve polis dereye düştü. Başı taşa çarptı ve öldü. Kaçıranlar onu sudan çıkdı ve bir daha dirilmesin diye kafasını taşla ezdi. 23 Nisan 1972 günü Bulgaristan Pomaklık dünyasında açılan bu yara 1989’a kadar derinleşti, çok kişi hapse düştü, sürgün edildi, Pomak ayaklanmaları oldu, yani yara asla savmadı ve bugün de sızlıyor. HÖH-DPS bizim memlekette defalarca iktidar ortağı oldu, ama her gün bu feci olayı hatırlatan heykeli kaldırmadı. Sarnıtsa Pomaklarına baskı ve terör de arasız sürdü. Mesela, 2014’te Pazarcık’ta “Ebu Bekir” camii ve cemaatin evleri maskeli polislerle basılırken, bu köy de basıldı. İmam Sait Mutlu tutuklandı. Mahkemede 3 bin leva para cezası ve bir yıl şartlı mahkûmiyet cezası aldı. O, Sırnıtsa İslam Din Okulunda hocaydı. Okul kapandı. Görüldüğü üzere ve artık bilmeyen kalmadığına göre eski “DS” gizli siyasi polis İslam’a, Müslümanlara ve Pomaklara olan kin ve öfkesini yenemedi. Kuşak değişti ama sızı dinmiyor. Yerlilere sorduk: İslam’a göre bir kin, öfke ve nefretin ömrü ne kadardır? Aldığımız cevap şu oldu: Yaş bir havlu yağışlı bir havada ne kadar zamanda kurursa, o kadardır, dediler. Belediye merkezinde birleşen 3 mahalle ile Medeni Kamıni ve Pobit Kamık köylerinde de seçim yapıldı, kışı evinde geçiren 3 122 seçmenden % 95’i oy verdi ve HÖH-DPS oyların % 45’ini aldı. Ardından GERB ve Reformcu Blok geliyor. Köyde hiçbir şey unutulmamış, Komünist Partisi uzantısı BSP seçime katılamadı. Suskun insanlar seçimden önce, seçim günü ve sonrası hep düşünüyor. Düşünme özgürlüğü Allah vergisi. En fazla kafa yordukları konula ise fakirlik ve sefalettir. Lak iskarpinler, İngiliz kumaşından takım elbiseyle arabası kat teperine saplanan Reformcu Blok partisinden Radan Kınev yarısı ayı yalnız 100 leva ile geçinmek zorunda kalan bu insanların arasında kendini traji-komik bir sahnede hissetti. Ürettikleri patatesleri kilosunu 30 stotinkadan satamayan bu köylülerin sütleri de 15 günden beri ellerinde kalmıştı. HÖH-DPS ve BSP-“Ataka” iktidarı günlerinde bu köyde her evde 1 ton patates varken, Şili, Polonya ve Fransa’dan patates ithal etik. Krakov’tan TIR’a yüklenen patatesler Sofya pazarına TIR parası da dahil 5 stotinkaya indirilirken onların ürettikleri ürün neden 6 defa daha pahalı, sorusuna yanıt arayanlar, Lehler tarımcıların Brüksel’den çok büyük subvensiyon aldığını anlatsalar da, onlar bu sözün ne olduğunu bilmediklerinden birbirlerine bakınıyorlar. Radan Kınev’ “refomları” anlatmaya başlayınca da, kahvedeki Pomaklar ne konuştuğunu anlayamadılar, çünkü onların diline şu “reform” sözü henüz girmediği gibi, ne yapılacağına da bir türlü akıl erdiremediler. Devamı okumak için www.bghaber.org Bulgaristan’da tarihi camide yangın Bulgaristan'da Osmanlı döneminde kalan tarihi Aziziye Cami'nde yangın çıktı. 1913 Sofya Aylık Siyasi Aktüel Gazete TA N A P i ç i n i l k k a z m a v u r u l d u Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu proje başka hiçbir projenin alternatifi olmadığı gibi bu projeye alternatif başka bir proje de yok” dedi. ÖZ­GÜN BİR PRO­J E -TA­ NAP’ın öz­gün bir pro­je ol­du­ğu­nun al­ tı­nı çi­zen Er­do­ğan, “TA­NAP tüm pro­je­le­rin için­de gü­zer­ga­hı ve he­def­le­riy­le ay­rı bir öne­me sa­hip. Bu pro­je baş­ka hiç­bir pro­je­nin al­ter­na­ti­fi de­ğil­dir. Bu pro­je­ye al­ter­na­tif baş­ka bir pro­je yok­tur” de­di. AV­RAS­YA­’NIN İH­Tİ­YA­CI- Er­do­ğan, “Gü­ Bulgaristan’ın Varna şehrindeki Aziziye Cami’de çıkan yangın hasara yol açtı. Varna Bölge İtfaiye Müdürü Komiser Tihomir Totev’in basına yaptığı açıklamaya göre, yangın ihbarı 05.00 sularında verildi. Olay yerine gelen iki itfaiye ekibi, kalorifer bölümünde çıkan yangını kısa sürede söndürdü. Hasar tespitlerine göre, caminin 350 metrekarelik çatısının 10 metrekarelik bölümü ile odun stoku yandı. Hasara neden olan yangının kaza sonucu çıktığı tahmin ediliyor. Osmanlı döneminden kalan ve Varna’da ayakta kalan iki camiden biri olan Aziziye’nin 1869 yılında inşa edildiği tahmin ediliyor. (AA) bırakıldığı bildirildi. Bulgar medyası eylemi bir provokasyon olarak değerlendirirken, olayın Bulgaristan’ın Osmanlı’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesinin 137. yıl dönümünün kutlandığı günde gerçekleştirilmesine dikkat çekti. Gece geç saatlerde gerçekleştirildiği bildirilen olayın henüz kim tarafından yapıldığı bilinmiyor. Blagoevgrad bölgesinde yaşayan Müslümanlar geçtiğimiz hafta, son dönemde bölgede İslam dinine yönelik saldırıları protesto etmek amacıyla Gotze Delçev’de yürüyüş düzenlemişti. Yürüyüşe katılan çok sayıda Müslüman, “Ayrımcılığa, İslamofobi’ye hayır” sloganıyla düzenlenen gösteride dini hoşgörü ve saygı çağrısında bulunmuştu. Öte yandan Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü yetkilileri, ırkçı grupların Müslümanlara ait ibadet yerlerini hedef alan saldırıların son zamanlarda sistematik hale gelmesinden şikayetçi. ney Ga­zı Ko­ri­do­ru” ta­ma­men ha­ya­ta ge­çi­ril­di­ğin­de Av­ru­pa ile Ha­zar ara­sın­da güç­lü bir bağ oluş­tu­ru­la­ ca­ğı­nı be­lir­te­rek “Bu pro­je­ye Azer­bay­can, Gür­cis­ tan ve Tür­ki­ye’den zi­ya­de tüm Av­ras­ya coğ­raf­ya­sı­ nın ih­ti­ya­cı var” de­ğer­len­dir­me­si­ni yap­tı. ENER­JİNİN MER­KE­Zİ - Irak ve Su­ri­ye nor­ ma­le dö­nün­ce Cey­han’ın ka­pa­si­te­si­nin ar­ta­ca­ğı­na işa­ret eden Cum­hur­baş­ka­nı, he­def­le­ri­nin Tür­ki­ye’yi böl­ge­si­nin ener­ji da­ğı­tım mer­ke­zi ha­li­ne ge­tir­mek ol­du­ğu­nu kay­det­ti. Er­do­ğan, pro­je­nin eko­no­mik iş­ le­vi­nin ya­nın­da ba­rı­şa ve hu­zu­ra da kat­kı ya­pa­ca­ğı­ nı di­le ge­tir­di. AV­RU­PA­’YA TRANS­FER - Pro­jey­le, Azer­ Bulgaristan’ın güneybatısında bulunan bay­can Şah De­niz do­ğal­gaz ala­nın­dan çı­ka­rı­lan Blagoevgrad şehrindeki caminin girişine gaz Tür­ki­ye üze­rin­den Av­ru­pa’ya trans­fer edi­le­cek. kesik domuz ayakları ile kanlı kalplerin Pro­je­nin ma­li­ye­ti yak­la­şık 10 mil­yar do­lar. Bulgaristan 8 milyar avro dış borç alacak Bulgaristan Parlamentosu, ülkenin 8 milyar sı ve ekonominin ertelenmeyeavro borçlanmasına onay verdi. cek ihtiyaçlarının karşılanması Bulgaristan Parlamentosu, ülkenin 8 milyar için kullanılacağını dile getiren avro borçlanmasına onay verdi. Goranov, 2015 bütçesinin 15,5 Oylamaya katılan 218 milletvekilinin 159’u, milyar avro olduğunu ancak, hükümetin önerdiği borç alma teklifine destek şubat sonunda hazinede 250 verdi. 48 milletvekili hayır oyu kullanırken, milyon avro kaldığını belirtti. 11 vekilse çekimser kaldı. Öte yandan muhalefet partileri, borç talebiyGörüşmeler kapsamında söz alan Maliye le ilgili parlamento binası çevresinde protesto Bakanı Vladislav Goranov, borcun temininin gösterisi düzenledi. ekonomi için kilit önem taşıdığını kaydetti. Polisin geniş güvenlik önlemi aldığı protes8 milyar avroluk kaynağın geçmişteki hü- tolar olaysız sona erdi. (AA) kümetlerin biriktirdiği borçların kapatılma- Bulgaristan’da camiye ırkçı saldırı A Z E R B AY C A N Ü N L Ü L E R İ İ S TA N B U L ’ D A B U L U Ş T U Türkiye Üniversiteleri Mezunlar Birliği (TÜMİB) T ü r k i y e Te m s i l c i l i ğ i tarafından düzenlenen “Dostluk ve Kardeşlik Gecesi”