ABDAL MUSA ERKANI Sadık DOĞAN Bu yazıda Antalya’nın Elmalı ilçesi Tekke köyünden Sadık Doğan (Sadık Dede)’nin anlatımı ile, her yıl Muharrem ayından önce gerçekleştirilen Abdal Musa cemlerinin nasıl yürütüldüğü konusunda aydınlatıcı bilgiler sunulmaktadır. Cem başlamadan önce yapılan hazırlıklar ile cem sırasında uyulması gereken kurallar, cemdeki görev dağılımı, dedenin görevleri, talibin yapması gerekenler bir cem havası içerisinde anlatılmaktadır. Aynı zamanda bu yazı ile cemde okunan dualar ve gülbangler de aynen cemde söylendiği şekilleri ile verilmektedir. Sohbet geleneği içerisinde sunulan bu yazıda orijinal ifadelere ve yöresel ağızlara dokunulmamıştır. Sözlü geleneğin son örneklerinden birisi olması, yer yer Dede Korkut anlatımında, yalın ve coşkun bir dille sunulması açısından önemli gördüğümüz bu derlemeyi okurlarımıza sunuyoruz. Her yıl Muharrem ayı gelmeden birkaç gün önce cem yapılır ve bu sebeple herkes bir araya gelir. Bir Muharrem ayından diğerine kadar o cemde bulunanlar kendilerini idare edecek on iki postun sahiplerine “kabul ettik” diyerek niyaz ederler. Seçilen baba yalnız kendi gözcüsünü alır ve bağlı bulunduğu mürşidine giderek ondan bir yıllık icazet alır. Buna “başını okutmak” da denir. Baba başını okuttukdan sonra gözcüyle istişare edip, halkı pervane ulusuna söyleyerek, Cem Evi’nde toplar. Halk Cem Evi’nde toplandıktan sonra ise on iki postun şahısları seçilir. Bunlar: l- Baba : Erkanı yürütür 2-Gözcü : Cemin ihtiyaçlarını karşılar 3-İznikçi : Buna kapıcı da denir 4-Meydancı : Cemin temizliği ile ilgilenir. 5-Güvende : Cemin güvenliğini idare eder. 6-Carcı : Süpürgeci 7-Ayakçı : Aşçı yardımcısıdır 8-Sofracı : Sofra kurar 9-Selman : Abdest suyu dağıtır 10-Kurbancı :Kurban keser. 11-Sâkî : Cemde sakka suyu dağıtır ve dualar l2-Pervane ulusu: Cemin pervanesinin piridir. (Semah ekibine pervane denir.) Hizmetin on iki olmasının sebebi Abdal Musa Erkanı’nın on iki posta sahip olmasıdır. Bu posta sahipler seçildikten sonra bir yıl bu babanın emrinde erkan süreceğim diyerek icazet alırlar ve başını okuturlar. Bunun için ilk önce gözcü gelerek abdestini alır. Çoraplarını çıkarır ve babanın karşısına durarak ellerini göğsüne bağlar. Ardından şu tercümanı (gülbank) okur: “Bismişah Allah Allah. Elim erde, yüzüm yerde, gönlüm darda. Erenlerin dâr-ı ma’sûnunda, Hak yolunda Muhammed, Ali divanında, malım kurban, tenim tercüman. Bu fakirden arınmış incinmiş can varsa dile gelsin, bile gelsin, hakkını talep eylesin. Bercemali Muhammed, kemal-i İmam Hasan, Şah İmam Hüseyin” Baba da cemaate sorar: “Bu candan şikayetçi var mı?” Canlardan “ben dargınım” diyen olursa hemen orada barıştırılırlar. O ceme dahil olan herkes kesinlikle barışık olmalıdır. Bu erkanda katı bir mahkeme vardır. Her türlü sorun burada çözüme ulaştırılır. Küs olan can barıştırıldıktan sonra babanın yanına diz çökerek sağ dizini babanın dizine dayar, başını babanın dizine koyar. Baba da talibin omzuna elini koyarak On İki İmamları şöyle salavatlar: “Bismişah Allah Allah Allahümme nur-ı Hüda, Allahümme salli ala seyyidina ve nebiyyina Bi Hakkı nur-ı cemali Muhammed Mustafa Allahümme salli ala seyyidina ve nebiyyina Bi Hakkı nur-ı cemali İmam Ali kerremallahü veche Allahümme salli ala seyyidina ve nebiyyina Bi Hakkı nur-ı cemali Haticetü’l-Kübra Fatımatü’z-Zehra hayrü’n-nisa şefaat kânisi Muhammed Mustafa Allahümme salli ala seyyidina ve nebiyyina Bi Hakkı nur-ı cemali İmam Hasanü’l mücteba Allahümme salli ala seyyidina ve nebiyyina Bi Hakkı nur-ı cemali İmam Hüseyin-i şehid-i Kerbelâ Allahümme salli ala seyyidina ve nebiyyina Bi Hakkı nur-ı cemali İmam Zeynel âbâ Allahümme salli ala seyyidina ve nebiyyina Bi Hakkı nur-ı cemali İmam-ı Bâkır Allahümme salli ala seyyidina ve nebiyyina Bi Hakkı nur-ı cemali İmam-ı Cafer mezhebimiz pâk Allahümme salli ala seyyidina ve nebiyyina Bi Hakkı nur-ı cemali Musa-yı Kazım Allahümme salli ala seyyidina ve nebiyyina Bi Hakkı nur-ı cemali İmam-ı Rıza Allahümme salli ala seyyidina ve nebiyyina Bi Hakkı nur-ı cemali İmam-ı Tagî Allahümme salli ala seyyidina ve nebiyyina Bi Hakkı nur-ı cemali İmam-ı Nagî Allahümme salli ala seyyidina ve nebiyyina Bi Hakkı nur-ı cemali İmam-ı Hasani’l-Askerî Allahümme salli ala seyyidina ve nebiyyina Bi Hakkı nur-ı cemali Muhammed Mehdi Sahibü’z-zaman, kutbu’d-deveran, huccetü’l-Kur’an, Duvaz İmam (On İki İmam), On Dört Masum-ı pâk, On Yedi Kemerbest, Yetmiş İki şehid-i şüheda efendilerimiz katarlarından, didarlarından, şefaatlerinden cümlemizi mahrum etmesin. Bu meydanlardan her ne kadar tarikat erbabı gelmiş geçmiş ise Allah taksiratlarını afvı mağfiret eylesin. Dil bizden, nefes On İki İmam’dan, Hünkâr Hacı Bektaş Veli efendimizden olsun. Abdal Musa efendimizin demi devranı yürüsün” der ve niyaz-ı dârda bulunan talibin önce sağ omzuna sonra sol omzuna ardından da zincir kemiğine “Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali” deyip üç defa elini vurur. Bundan sonra talip doğrulur ve ayağa kalktıktan sonra babanın karşısına tığbentli olarak divan olup dikilir. Ardından “kesenek” yani yıl kurbanı kesilmesi işlemine geçilir. Yılda her erkeğin bir koyun veya keçi kurban kesmesi gerekmektedir. Bir veya iki kişi bir cemin bütün masraflarını karşılar. Ayağa kalkan talip divan durup şu tercümanı okur: “Elim erde, yüzüm yerde, Ererenlerin dâr-ı ma’sûnunda Hak yolunda, Muhammed Ali Divanı’nda Canım kurban tenim tercüman Bu fakirden arınmış, incinmiş can varsa dile gelsin, bile gelsin hakkın taleb eylesin” Baba da cemaate sorar: “Bu candan bir hakkı olan, darılan var mı?” Cemaatte bu cana dargın olan varsa barıştırır, yoksa canlar “Eyvallah” diyerek dargın olmadıklarını ifade eder. Bu sözü duyan baba ise, “Eyvallah talip, fakirlerin kalbinde, gönlünde Hak ve senin kalbinde, gönlünde varsa koy ortaya, saklarsan, kendini koyarsan birliğin” der. Talip babanın sorusuna “var” cevabını verirse küs olduğu kişi ile hemen barıştırılır. “Eyvallah” derse küs olduğu kimsenin olmadığı anlaşılır. Bundan sonra yere niyaza inerek “Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali, Pirim Hünkâr Hacı Bektaş Veli, Şah Abdal Musa’ya bağlı belim” diyerek niyaz eder ve kalkar. Ardından yine divan durur. Baba önceden bahsedilen kurbanlardan birisini kesmesi için: “Yolumuzun edep ve erkanı üzerine dört ayak bir kelleye Hü” der. Talip hemen “Eyvallah” der ve niyaza iner. Ardından ayağa kalkar ve yine divan durur. Baba da şu gülbangi okur: “Dârların mamur olsun, muradın hasıl olsun, evin ocağın şen olsun, Allah dilde dilediğini gönülde muradını versin. Allah iki cihanda utandırmasın, ceza bela hastalık vermesin üçler, beşler, yediler, kırklar katarından ayırmasın. Dil bizden nefes On İki İmam Hünkâr Hacı Bektaş Veli’den olsun. Abdal Musa efendimizin demi devranı yürüsün, gerçeğe Hü” Talip tekrar niyaza inip kalkar ve ardından da baba yine yukarıdaki gülbangi tekrarlar. Bu tekrardan sonra talip yine niyaza inip kalktıktan sonra, ilk olarak babaya sonra da gözcü ve iznikçiye niyaz eder. Daha sonra ortaya gelir ve herkese “Cümleden cümleye” diyerek selam verir. Tekrar niyazını ettikten sonra diz çöker ve önceden dua okuyarak bağladığı tülbenti yine dua ile çözer: “Bismişah Allah, Allah Nasrun minallahi ve fethun garib Bercemali, Muhammed kemal-i İmam Hasan Şah Hüseyin, Ya Allah, ya Muhammed, ya Ali” diyerek tülbenti çözdükten sonra gider yerine oturur. Ardından başka bir talip gelir ve cemde bulunan herkese bu muamele uygulanır. (Bu durum kadınlar için de geçerlidir.) Kesenek olarak “cebrel” (az kan akıtma anlamında) yani tavuk veya horoz kesilir. Kesenek kesen kişiye “bacı” denir ve bacı üç beş kesenekle cem yapan erkeğe katılır. Bu duruma “dârdan geçme” denir. “Baş okuma” da denilen dârdan geçme, Muharrem’in birine kadar sürer. Muharrem’den sonra dârdan geçenlere ise baş okunmaz, yapılanların hepsi ayakta uygulanır. Bu geçişler yıl boyu sürer ve böylece cemin teşekkülü tamamlanır. Muharrem ayı içinde geçme olmaz, ancak Muharrem orucunun bitiminden sonra devam eder. Muharrem ayında ise hem oruç tutulur, hem de genellikle Kerbela, Ebu Müslüm Horasanî gibi kitaplar okunur. Bu ibadet ise Muharremin onuncu günü öğle vaktine kadâr sürer. Öğle vaktinde Baba Evi’nde veya Meydan Sofrası’nda toplanılır. Burada kitap tamamlanır ve ardından merziye okunur, tekbirler alınır, selevatlar verilir ve dualar okunur. Bu an İmam Hüseyin’in şehit olduğu saate rastlar. Dede veya babalar tarafından okunan sâkî suyu içildikten sonra “Allah bu günlerin yenisine kavuştursun” gibi dualarla yıldan yıla avdet edilmiş olunur. Bundan sonra ise sonbaharın ilk ayında başlayan cemler ilkbaharın son günlerinde biter. Yapılan bu cemler genellikle cuma (dernek) akşamlarında olur. ABDAL MUSA ERKANINDA CEM Abdal Musa’da yapılan cemde herkes sırasıyla kurban keser. Cemde yapılan masrafların hepsi kurban sahiplerine aittir. Herkes sıraya girerek, gözcüden gün alır ve o güne kadâr bütün masraflarını tamamlar. Baba, gözcüye birkaç gün önceden haber verir bundan kurbancının da haberi olur. Kurbancı ikindi vakti kurban sahibinin evine giderek kurbanları keser. Pervane ulusu ise, pervanelerini evlere göndererek o gün cem yapılacağını bildirir. Pervaneler gittikleri evlere girerek niyaz ederler. Bunun ardından da ev sahibi pervanelere niyaz ederler. Eğer ceme çağrılan canın bir mazereti varsa, gelememesinin sebebini bildirir. Pervaneler gelemeyecek olan canları not ederek akşam pervane ulusuna tekmil verirler. Pervane ulusunun gelemeyecekleri bildirdiği gözcü de durumu babaya anlatır. Böylece ceme çağrılma işi de tamamlanmış olur. Akşamın erken saatlerinde canlar ceme gelmeye başlarlar. Baba ve post sahipleri onlardan erken gelir. Meydancı sobayı erkenden yakar, temizliğini yapar. Kurban sahipleri de gelerek varsa eksikleri tamamlarlar ve niyazlar başlar. Gelen herkes cem evine girince “Hü” diyerek selam verdikten sonra, önce pervane ulusuna niyaz eder. Dizine eğilerek; “Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali, Pirim Hünkâr Hacı Bektaş Veli, Şah Abdal Musa’ya bağlı belim, niyazım sana Kaygısız Baba” der. Oradan aş ocağını da salavatladıktan sonra, “Niyazım sana aşçı baba, ayakçı ana; niyazım sana, ya Kızıl Deli Abdal Musa Sultan” der, çünkü bu postlar onlara aittir. Bundan sonra Cem Evi’nin kapısına varılır, divan durularak şu gülbang okunur ve temenni edilir: “Bismişah Allah Allah, Eşik özüm, meydan yüzüm, çırak gözüm” İçeri girince ise hemen kapıda oturan İznikçi’ye eğilerek niyaz eder: “Niyazım sana iznikçi baba” dedikten sonra sırasıyla gözcüye, mürşide, babaya, Muhammed Mihrabı ve Fatımatu’z-Zehra denilen çırağa niyaz eder. Ardından meydancı, güvende ulusu İmam Bakır postuna niyaz ettikten sonra meydana gelir ve “cümleden cümleye niyazım var” der. Bu niyaz herkese selam verme anlamındadır. mürşid Derviş baba da dahil herkes bu postlara niyaz eder. Mürşid derviş baba geldiğinde ise herkes ayağa kalkar. Niyazlar bittiğinde baba onların oturması için şu gülbangi okur: “Dârda duranlar dîdar görenler, Hak Muhammed Ali’yi can gözüyle görenler, Pirim pircivan Abdal Musa efendimiz şefaatçimiz olsun. Hü” Böylece niyaz tamamlanmış olur. Bununla beraber eğer cem başladıktan sonra gelen olursa, meydana gelerek “cümleden cümleye” der ve yere niyaz eder. Bundan sonra gözcü aş ocağına bakar ve eğer kurbanlar parçalanıp kazana konmuş ise, babaya gelerek hazır olduğunu bildirerek ceme başlayıp başlamamaları gerektiğini sorar. Baba da “eyvallah başla” yanıtını verir. Gözcü yerine oturarak, “canlar ceme başlayacağız. Erkan üzerine oturalım” deyince herkes diz üstü oturur. Gözcü, Carcıya car çekmesini söyler ve carcı da carını çeker, yani babanın önünü postun altına süpürdükten sonra yerine oturur ve görevine devam ederek üç kez “bakın canlar dargın küskün varsa görüşsün, barışsın” der. Eğer canlar arasında dargın varsa barışır barışmayan olursa cemden kovulur ve cemin düşkünü olur. Bu can eşi ile birlikte cem yerini terkeder. Nitekim bir başka gün barışmak isterse yöreye göre bir ceza kesilerek yola alınır, böylece dargınlık sorunu çözümlenmiş olur. Gözcü üç defa “barışın” dedikten sonra babaya işaret ederek “eyvallah” der. Baba da ardından akşam hayırlısı gülbangini okur, bu sırada herkes el el üstüne koyup babanın duasına “Allah Allah” diyerek eşlik ederler. “Yarabbim hallerimizi güzel kıl. Bizleri doğruluk ve masumluğa yaklaştır da güzel kullarından eyle. Bizlere güzel ameller ver. Bizleri ilahi nurunla nurlandır. Bütün hakikatler ve bütün inceliklerle dolu ilim ver. Bizlere faydalı bilgi ver, faziletle geçirecek uzun ömürler ver. Kalbimizi o bilgiler ile olgun ve engin kıl. İlahi ilminle meşgul ve mesrur kıl. Ömrümün sonunda canımızı ecele vereceğimiz dakikalarda kalbimizi iman nuru ile nurlandır yarabbi. Bizleri iyi kullarından, peygamber efendimizin güzel ümmetlerinden, Ehl-i Beyt’i seven, evliyaya saygı duyan, bizleri bu yolun yolcularından eyle” diyerek On İki İmamları tamamlar ve devam eder: “Bismişah Allah Allah akşamlarımız hayrola, hayırlar feth ola, şerler def ola, münkirler berbat ola, meydanlar abad ola, sırlar mesrur ola, gönüller mesrur ola, hanedan-ı fukara mamur ola, er Hak Muhammed’le Ali yardımcımız, gözcümüz, şefaatçımız ola. On İki İmam, On Dört Masum-ı Pak, Yetmiş İki Şehid-i Şüheda efendilerimiz yardımcımız, gözcümüz, şefaatçimiz ola. Pirim Kutb-ı Hünkâr Hacı Bektaş Veli, Abdal Musa Sultan, Balım Sultan diğer evliyau’llah efendilerimiz üzerlerimizde hazır ve nazır ola. Üçler, beşler, yediler, kırklar, Ricâlü’l-gayb Erenler ve Kutbu’l-Aktab efendilerimiz, yardımcımız, gözcümüz, şefaatçımız ola. Allah dertlerimize derman gönüllerimize iman, borçlarımıza eda, hastalarımıza şifa ihsan eyleye. Allah devletimize, milletimize zeval vermesin. Allah cümlemize güruh-ı naci’den zümre-i salihinden eylesin. Allah gökten hayırlı rahmet, yerden hayırlı bereketler ihsan eylesin. Allah kaza, bela vermesin. Allah bu günlerimizi aratmasın, dualarımızı dergah-ı izzetinde kabul eylesin. Dil bizden, nefes On İki İmam, Hünkâr Hacı Bektaş Veli efendimizden olsun. Abdal Musa efendimizin dem-i devranı sürsün. Yûh münkire, lanet Yezide, rahmet mümine. Nûr-ı Nebikerem İmam Ali Pirim Hünkâr Hacı Bektaş Veli demi bir, keremi bir gerçek efendiler evliyalar demine keremine Hu diyelim. Hü” der. Bu gülbangden sonra hemen meydancı çırağları uyandırmak için harekete geçer ve tığbentini eline alır. Bu sırada herkes ayağa kalkar, Meydancı şu duayı okur: “Nasru’n minallahi ve fethu’n garib Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali, Pirim Hünkâr Hacı Bektaş Veli ve Şah Abdal Musa’ya bağlı belim” der ve tığbendini beline bağlar. Bir mum, bir de kibrit alarak babanın yanına varıp diz çöker ve şu duayı okur: “Bismişah Allah, Allah Muhammed Ali’den doğmuştur şems-i ulema. Bu fakirlerde zerresini alalım destur. Allah eyvallah” der. Baba da o sırada meydancının elinde bulunan çırağı uyandırır. Meydancı ise niyazını ederek ayağa kalkar ve postuna varır. Nûr-ı semâvât duasını okuduktan sonra “rüşen fahr-i dervişan, himmet-i pîrân piri Horasan kürşad-ı meydan” diyerek ikinci çırağı yakar. Üçüncü çırağı ise yine, “çırağ-ı rüşen fahr-i dervişan himmet-i pîrân kürşâd-ı meydan” diyerek yakar. Elindeki çırağla birlikte babanın karşısında divan durduğunda ise şu gülbangi okur : “Bismişah Allah Allah çün çırağ-ı fahri uyardık, ol hüdanın aşkına seyyidel-kevneyn Muhammed Mustafa’nın aşkına, sâkî-i kevser Aliyyü’l-Murteza’nın aşkına, hem Hatice, hem Fatıma Hayru’n-nisa’nın aşkına, Şah Hasan, hulk-i Rıza, Şah Hüseyin şehid-i Kerbela’da ol imam-ı edkiya Zeynel Aba’nın aşkına. Hem Muhammed Bâkır nesli pâk-ı Mustafa, Cafer-i Sadık imam rehnümanın aşkına, imam Musa-yı Kazım serfiraz-ı ehl-i Hak, hem Ali Musa Rıza’yı ol esfiyanın aşkına, Şah Tagî ve Nagî, hem Hasanü’l-Askeri ol Muhammed Mehdi sahibu’l-livanın aşkına, on dört masum-ı pâk, Al-i Abâ’nın aşkına, on yedi kemerbest, yetmiş iki şehid-i şühedanın aşkına, pîrîmiz tarikat pîrî Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin aşkına, arşa dek yanan, yakılan ol âşıkânın aşkına” der ve baba da hayırlısını verir. “Bismişah Allah Allah çırağların aydın, meydanların kürşad olsun. Allah dilde dileğini, gönülde muradını versin, Allah iki cihanda utandırmasın, yaramaz yanlış yerlere uğratmasın, gazalardan belalardan kendi gizlesin, kendi gözlesin. Üçler, beşler, yediler, kırklar katarından, şeriatından ayırmasın. Dil bizden nefes Hünkâr Hacı Bektaş Veli efendimizden olsun. Abdal Musa efendimizin demi devranı yürüsün. Sarı İsmail Sultan efendimiz yardımcın, gözcün, şeriatcın olsun. Hizmetlerin de Hak indinde kabul ve makbul olsun” dedikten sonra çırağı söndürerek postuna gider ve ayakta şu gülbangi okur; “Erenlerin gülcemaline cümlesinden, cümleye erenlerin gülcemaline cümleden cümleye aşk olsun” Ayakta duranları indirmek için ise : “Dârda duranlar, dîzar görenler, Hak Muhammed Ali’yi can gözüyle görenler, pirim pir civan, Şah’ım Abdal Musa efendimiz yardımcımız, gözcümüz, şefaatcımız olsun.” der ve herkes oturur. Ardından Güvendeler bir duvaz okurlar: “Doğru söyle sözün, her an Hiç kimseye etme sitem Güzel söyle dedi dedem İmam Ali’nin aşkına İbadet doğru bir yoldur Kalbinden kötüyü kaldır Gerçek söylemek de yoldur Hasan Hüseyin aşkına Hiç kimseyi üzme sakın Tavrını Hak’tan takın Doğru yoldan sapma sakın Zeynel Bakır’ın aşkına Talip olan dürüst gezer Mezhebimiz İmam Cafer Güzel insan gerçek söyler Musa-yı Kazım aşkına İbadetin etme kaza Zehir yedi İmam Rıza Yarab bizi koyma darda Tagîle Nagî aşkına Sadık Doğan şefaat bekler İmamdır Hasanu’l Asker Yarab bize cennet göster Muhammed Mehdi aşkına” Güvendelerin bu duvazının ardından baba bir dua okur. Cemaat de el el üstüne koyarak “Allah, Allah” sesleri ile babaya katılır. Baba “Bismişah Allah Allah nefeslerin kimya olsun, dinleyen canlara şifa olsun. Allah dilde dilediklerinizi gönülde muratlarınızı vere. Üçler, beşler, yediler, kırklar katarından, şefaatından ayırmasın. Abdal Musa efendimiz dem-i devran yürüsün, imam Bakır efendimiz şefaatçimiz olsun” dedikten sonra gözcü dem sefa verir ve semah başlar. İlk semah “Baba Semahı”dır. Gözcü, babanın yanına gelir, niyaz eder ve sorar. Bu semaha baba veya babalık yapmış bir kimse ya da en yaşlı olanlardan iki çift kaldırılır. Yalnız babanın semaha kalkması için cemde mürşidin hazır olması gerekir. Babalık yapmış birisi ancak babayı semahdan indirebilir. Babalardan iki çift ortaya çıkar. Önce baba ve mürşid postlarına niyaz ederler, ardından da babalar niyaz ederler. Makam ve kıdem bakımından büyük olan sağ başta durur. Birinin hanımı bir diğerinin ayağına niyaz edip kalkar. Babalar ellerini kulaklarına götürür, bacılar ellerinde bulunan tığbentleri bellerine “Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali” diyerek bağlarlar. Tekrar ayaklarına niyaz eder kalkarlar ve eşlerinin yanına gelip onların ayaklarına niyaz ederek dört köşe olarak semaha hazır olurlar. Güvende veya güvendeler ise bir semah çalarlar: “Oturduğu taşı eriten Keramet gösterip dağı yürüten Nice insanları yola getiren Pirlerin pirisin Pir Abdal Musa Geleceğin bildin çıktın yola Orda girdin hemen geyik donuna Çektin geldin onu kendi vavına Pirlerin pirisin Pir Abdal Musa Genç Ali şehrine arz ettin iman Kalmadı küffarın kalbinde güman Yür’eyledin Dur Dağı’na o zaman Pirlerin pirisin Pir Abdal Musa Aslın Muhammed neslin Ali’dir Destur verdiklerin nice uludur İkamet ettiğin Tekke Köyü’dür Pirlerin pirisin Pir Abdal Musa Geleceğin bildin çıktın yola Orda girdin hemen geyik donuna Çektin geldin onu kendi vavına Kaygısız Sultanı Pir Abdal Musa Sadık Doğan erdi bu sırra Gaygısız Sultan’ı saldın Mısır’a Hata etmiş isek koyma kusura Pirlerin pirisin Pir Abdal Musa Ağır (semah) bitince baba dua okur: “Elleriniz ağrımasın, dilleriniz yorulmasın. Allah dilde dileğinizi, gönülde muradınızı versin. Semahlarınız Kırklar Semahı olsun. Yürüyen kişi yürüye” ve hemen kıvrağa (hareketli bölüme) geçilir: “Benim pirim yücelerin yücesi Nur gibi parladı dahi gecesi Muhammed neslinden onun çehresi Muradımızı ver Pir Abdal Musa Mevlam seni övmüş övmüş yaratmış Baş eylemiş nice nice kullara Islah eylemişsin türlü yollarla Muradımızı ver Pir Abdal Musa Nice insanları bend eylemişsin Allah’ın emrini sen yeğlemişsin Gerçekler üzerine çok söylemişsin Muradımızı ver Pir Abdal Musa Herkese öğrettin farz ile sünnet Getirmişti Arş-ı âlâdan Muhammed Hasan’la Hüseyin’e verin salavat Muradımızı ver Pir Abdal Musa Sadık Doğan bildi bu gizli sırrı Talip güzel işle, gittiğin yolu On İki İmam yoludur bu yol Muradımızı ver Pir Abdal Musa” Kıvrağının ardından güvendeler alt iki sırayı uzun bir makamda okurken baba da: “Semahlarımız saf olsun, yürekleriniz ak, kalpleriniz pak olsun. Allah dilde dileğinizi, gönülde muradınızı versin. Allah yaramaz, yanlış yerlere uğratmasın. Özür, niyaz, teslim, teselliniz kabul olsun. Semahlarınız da Baba Semahı olsun” der ve semazenler yere niyaz eğilerek, niyaz edip kalkarlar. Erler hemen babalara ayrı ayrı niyaz eyleyerek yerlerine gelirler. Sonra hepsi birden yere niyaz ederler. Daha sonra erler yere diz çöküp kalırlar. Bayanlar babalara ayrı ayrı niyaz eder, yerlerine gelir ve bağladıkları tığbentleri çözerek, boyunlarına atar. Sonra da tekrar erleri ayrı ayrı niyaz ederek kalkarlar. Ardından ayakta duran gözcüye de giderek niyaz ederler. Gözcüden sonra iznikçiye, iznikçiden sonra ana sultana niyaz eden bayanlar birbirleriyle sarılıp “cümleden cümleye” diyerek yerlerine otururlar. Yerde diz çökmüş olan erler birbirleriyle sarılıp kalkarlar. Onlar da sırasıyla gözcü, baba ve iznikçiye niyaz ettikten sonra yerlerine giderler. Güvendeler bu niyazlar devam ederken bir ara nefesi alırlar. Niyazlar ve ara nefesi devam ederken, Baba Semahı’nda herkes ayakta durur. Her ikisi de bittiğinde Gözcü “Eyvallah baba” der. Baba da ayakta duran canları rahatlatmak ve ayaktan indirmek için şu gülbangi okur: “Dârda duranlar, dîdar görenler Hak Muhammed Ali’yi can gözüyle görenler pirim pir civan Abdal Musa efendimiz yardımcımız, gözcümüz, şefaatçimiz olsun”. Bu gülbangin ardından herkes oturur. Yalnız ilk semah üçlenir. Her semahın düzeni aynıdır. Bu semahta Baba ve Gözcü Semahı dışında cem ayağa kalkmaz. Üç semahın ardından Gözcü, "Dem sefa” der. İhtiyacı olan dışarı gider. Geri kalan canlar ise rahat otururlar. Gözcü bu sırada “hizmet sahipleri hizmetine” der ve dem sofrası kurmak üzere Sofracı kalkar ve sofrayı kurar. Cemde kaç sofra bulunduğunu aşçıya bildirir. Aşçı ise içerde cem yapılırken önce ciğer, tavuk gibi lokmaları deme hazırlar. Sofralar kurulduğunda ise herkes sofralarda yerini alır. Dışarıda görevlilerden başkası kalmaz. İçeriye girerler ve kapı sırlanır. Lokma sahipleri getirdikleri dem ve lokmaları ellerine alıp babanın önüne divan durarak, ellerinde tuttukları lokmalara dua ettirirler. Baba: “Niyetleriniz kabul olsun. Muradınız hasıl olsun. Allah dilde dilediğinizi, gönülde muradınızı versin. Tutmuş olduğunuz demler âb-ı kevser olsun. İmam Hüseyin efendimiz yardımcınız, şefaatçiniz olsun. Allah keselerinize bereket, sıhhatlerinize sağlık versin, Allah kaza, bela, hastalık, çaresizlik vermesin” der ve yiyecek, içecekler sâkîye verilir. Sâkî ise duadan sonra bunları dağıtır. Demler şerbetler, lokmalar sofralara dağıtıldıktan sonra herkes yerine oturur. Ortalığı bir sakinlik alır. Gözcü etrafı bir gözledikten sonra babaya “Eyvallah baba” der. Baba da: “Demlerimiz dem olsun, cemlerimiz cem olsun. Hak Muhammed Ali yardımcımız, gözcümüz, şefaatçimiz olsun. İçtiğimiz demler Âb-ı Tahur olsun. Allah dilde dileğimizi, gönülde muradımızı versin. Allah bu günlerimizi aratmasın, yaramaz, yanlış yerlere uğratmasın. Allah bu birlik sahiplerinin mallarını bol, keselerine Halil İbrahim bereketi versin. Dil bizden, nefes On İki İmam Hünkâr Hacı Bektaş Veli efendimizden olsun. Abdal Musa efendimizin dem-i devranı yürüsün. İmam Hüseyin efendimiz üzerlerimizde hazır ve nazır olsun” dedikten sonra sâkî demini eline alır, “Hü canlar” der ve içmeden bekler. Baba ve canlar da demlerini ellerine alarak beklerler. Baba bu sırada şu duayı okur: “Demlerimiz dem olsun, cemlerimiz güzel olsun. Allah bu güzel günleri cümlemize aratmasın. İçtiğimiz demler Âb-ı Kevser olsun. Hü canlar”. Daha sonra “Allah aşkına” diyerek bir yudum alır. Sofrada bulunanlar da buna uyarlar. Baba yine “Allah, Muhammed aşkına” diyerek çok az bir yudum daha alır. Herkes bu “Hü”ye uyar. Herkesin ikilemesinden sonra baba yine sâkî eşliğinde “Hü canlar. Bu yolu bize armağan eden bizlere bu düzeni kurup koyup gidenlerden, pirlerimizden, mürşidlerimizden, hepimizden Allah razı olsun. Üçler aşkına” diyerek bir parça daha “Hü canlar” sözü ile dem alır. Buna bütün canlar iştirak ederler. Üçlendikten sonra aşçı pişirdiği lokmaları getirir. Önce Türkçe sofra duası okunur: “Bismişah, Allah Allah Ya Rabbi bizlere sağlık, sıhhat, ferahlık, huzur dolu günler nasip eyle. Bizleri fakirlikten, azlıktan, zilletten, korkudan, zulüm etmekten, zulüm olunmaktan sen koru Ya Rabbi. Bismişah Allah sofrayı merdan, nimet-i yezdan, havele-i pîran, pir-i Horasan, küşâdı meydan, sofra Ali’nin, nimet velinin, şefaat Muhammed’in sofra hakkına evliya keremine, cömertler demine yürüyenin işi yürüye, dil bizden nefes On İki İmam, Hünkâr Hacı Bektaş Veli efendimizden olsun. Abdal Musa efendimizin demi devranı yürüsün. Gerçeğe hü”. Önce baba daha sonra da canlar lokmalara başlarlar. Birkaç defa daha dem aldıktan sonra baş sâkî “İmam Bâkır aşkına” der ve güvendeler diz üstü gelerek üç defa dem nefesi alırlar. Dem nefesinde de herkes diz üstü gelir: “Gelin canlar cem edelim Ali yoluna gidelim Ali için dem çekelim Doldur sâkî baba doldur Nice aşıklar içmişler İyi kötüyü seçmişler Hak uğruna dem çekmişler Doldur sâkî baba doldur Gelin kötüden geçelim İyi kötüyü seçelim Ali için dem çekelim Doldur sâkî baba doldur Rehber mürşid baş olursa Cemde demler hoş olursa Talip gözü yaş olursa Doldur sâkî baba doldur Sadık Doğan hayat demdir Her kötülük birer gamdır Dem çekmek de güzel haldır Doldur sâkî baba doldur” Güvende şahbeyt okuduğunda güven ulusu bir başka güvendeye işaret eder ve o da hemen bir dem nefesiyle devam eder. Bunun ardından hiç ara verilmez ve bir başka makamla devam edilir. Bir kişinin söylediği diğer makama uymayacaktır: “Hak uğruna Hu ederim Hak benim dostumdur Vallah Hakkı bağrıma basarım Hak benim dostumdur Vallah Allah’a şükür ederim Onun yolunda giderim Hak uğruna Hü diyelim Hak benim dostumdur Vallah Hak nice nimet eylemiş Kıymetini bil söylemiş Bizlere ikram eylemiş Hak benim dostumdur Vallah Yiyip içip de bağırma Kötü sözlerden çağırma Hakkın emrinden ayrılma Hak benim dostumdur Vallah Sadık Doğan oyalanma Kötü sözlere hiç kanma Narın ateşinde yanma Hak benim dostumdur Vallah” Ardından bir dem nefesi daha söylenir. Güvende ulusunun ileri geleninin işaret ettiği güvende hemen başlar: “Nice derviş bu cemlerde içmişler. Hak uğruna serlerinden geçmişler Kararını bilip demler çekmişler Sen de sakın kararını kaçırma Bak kitaba emreylemiş bir yerde Bu dem çekilmiyor sakın her yerde Güzel sözleriyle gerçekler söyle Sen de sakın kararını kaçırma Meclislerde otururken dürüst ol Allah’ın emrine sakın bağlı kal Bu demleri sen de sakın karar al Sen de sakın kararını kaçırma Allah az iç diye emir eylemiş Her şeyin fazlasını haram söylemiş Her şeyi kulları için eylemiş Sen de sakın kararını kaçırma Sadık Doğan sen de sakın karar al Az demin dahi kitapta yeri var Seni ölçen mizan teraziler Sen de sakın kararını kaçırma” Sıra babanın duasındadır. Baba: “Bismişah Allah Allah, nefeslerimiz kimya olsun, dinleyen canlara şifa olsun. Allah dilde dileklerinizi gönülde muratlarımızı versin. Yaramaz, yanlış yerlere uğratmasın. Kaza, bela, hastalık göstermesin. Dil bizden, nefes On İki İmam Hünkâr Hacı Bektaş Veli efendimizden olsun. Abdal Musa efendimizin dem-i devranı yürüsün” dedikten sonra gözcü “herkes demine safasına sakince muhabbetimize” der ve bu sözün ardından ihtiyacı olanlar dışarı çıkarlar. Cemde sigara içilmez, gürültü yapılmaz. Ara verildiğinde herkes biraz rahat oturur, bir şeyler yer içer. Daha sonra Gözcü dışarıda sigara içen, hava alan, ihtiyaç görenleri dışardan içeri alır. Şahıs veya koro olarak önce Muhammed’den alırlar: “Muhammed’i çevirmişti müşrikler İnsanlığın efendisi Muhammed Başından da akıttılar kanını İnsanlığın efendisi Muhammed Muhammed Uhud’da dişi kırıldı Yetiş Alim diye ona çağırdı. Doksan günlük yoldan sesi duyuldu İnsanlığın efendisi Muhammed Muhammed’den Ali’ye gel oldu Alim bindi düldülüne yol aldı Sabahın erinde Resûl’e erdi İnsanlığın efendisi Muhammed Muhammed kılıcın verdi Ali’ye Kafirleri çevirmişti deliye Salavat verelim Resul, Ali’ye İnsanlığın efendisi Muhammed Muhammed’de ilimlerin şehiri Ali ise o şehirin kapısı Sadık Doğan Muhammed’in aşığı İnsanlığın efendisi Muhammed Ardından bir başka güvende peygamberimizi anlatan nefes okur: “Muhammed de çıktı mi’râc yoluna Bir arslan da çıktı durdu önüne Hatemini attı onun ağzına Mi’râc Muhammed’in Pazar günüdür Allah’ın sesini mi’râcta duydu Ali’ye de benzetti onun sesini Tutamadı anlattı hevesini Mi’râc Muhammed’in Pazar günüdür Mi’râc Muhammed’in Pazar günüdür Kulları için de emir azaltır Muhammed Allah’a ferman yazdırır Mi’râc Muhammed’in Pazar günüdür Muhammed mi’râcta cenneti gördü Geri dönmek istemedi hem canı Ümmetleri geldi onun aklına Mi’râc Muhammed’in Pazar günüdür Muhammed mi’râcta gördü Musa’yı Elli vakit namazı da kısalttı Ümmetlerin gücü yetmez anlattı Mi’râc Muhammed’in Pazar günüdür Sadık Doğan Muhammed’i çok övdü Hem de mucizatın pek gördü Ümmetleri için göz yaşı döktü Mi’râc Muhammed’in Pazar günüdür” Güvende nefesin şah beytini okuduğunda üçüncü nefesi söyler. Aşık Güvende ulusu tarafından işaret edilir: “Üçler kimdir bilir misin? Allah bir Muhammed Ali Yerin göğün sahibidir Allah bir Muhammed Ali Ali’nin arslan oluşu Onun hatemi yutuşu Muhammed mi’râc edişi Allah bir Muhammed Ali Muhammed’in dişin kıran Ona Zülfikar’ı çalan Edriknî sesini duyan Allah bir Muhammed Ali Beşler üçlerin kokusu Birdir onların hepisi Dünya ahiret tapusu Allah bir Muhammed Ali Sadık Doğan üçler yaşı Kesildi Hüseyn’in başı Kerbela’nın gözü yaşı Allah bir Muhammed Ali” Yine her bölüm üçlendikten, beşlendikten sonra baba dua okur: “Nefeslerin kimya olsun. Dinleyen canlara şifa olsun. Allah dilde dileklerimizi, gönülde muratlarımızı versin. Dil bizden, nefes On İki imam, On Dört masum-ı pak efendilerimiz üzerimizde hazır ve nazır olsun. İmam Bakır efendimiz şefaatçımız olsun. Gerçeğe hü” Gözcü de “dem sefa” der ve bir süre herkes rahatlar. Bu arada bir şeyler yenilir, içilir. Baba tarafından hemen insanlara mesaj verilebilecek sohbet edilir. Sohbet uzun olmaz. Çünkü bu cemin süresi yedi ya da sekiz saattir. Sohbet’in bitiminde güvendeler yerlerini alırlar ve İmam Ali’den söylenir: “Gide gide ben Alimi bulurum Seversen Ali’yi deyme gönüle Ali’min şavkı da alemi tutar Seversen Ali’yi deyme gönüle Alim nice insanları korudu Ejderha ağzından tuttu ayırdı Kaleleri kül edip de savurdu Seversen Ali’yi deyme gönüle Muhammed mihraca uçup giderken Binbir kelamı da sual ederken Alim aslan olup Hatem yutarken Seversen Ali’yi deyme gönüle Muhammed Mekke’den uçup giderken Binbir kelamı da sual ederken Onun yatağında Ali’dir yatan Seversen Ali’yi deyme gönüle Sadık Doğan oldu Ali hayranı Talibin de yılda vardır kurbanı Alim için edin siz de niyazı Seversen Ali’yi deyme gönüle” Her şahbeytden sonra diğer güvende yine Ali’den alır fakat bu sefer makam ayrı olur. Nefesler çok anlamlı, dikkat çekici olmalıdır. Anlamlarının da bilinmesi gerekir. Nitekim baba tarafından nefeslerin anlamı anlatılır: “Söyle talip ne anladın bu yoldan? Bu yol Muhammed, Ali’nin yoludur Bu yolda da sen kötüyü kayırma Bu yol Muhammed, Ali’nin yoludur Muhammed’e iyi dikkat ettin mi? Mürşidin sözünü iyi tuttun mu? Gittiğin yolu da iyi güttün mü? Bu yol Muhammed, Ali’nin yoludur Bu yol sana nice emirler eyler Küçüğü sev büyüğü de say eyler Sakın yolunu da terk etme söyler Bu yol Muhammed, Ali’nin yoludur Sakın sen de tembel tembel oturma Kötü sohbetlere sakın sokulma Yalan sözler ile yola koyulma Bu yol Muhammed, Ali’nin yoludur Sadık Doğan sende sakın tedbir al El açıp da Allah’ına çok yalvar Bundan başka hangi güzel yollar var Bu yol Muhammed, Ali’nin yoludur” Her bölüm üç, beş veya yedilenebilir. Bu duruma, mevsime, yaşlı, hasta gibi mazeret durumlarına göre değişir. Kimsenin rahatsız olmaması istenir. Gelin canlar hoş olalım Muhammed Ali aşkına Yolumuz doğru kılalım Muhammed Ali aşkına Ne yaptığımız bilelim Ehli sünneti kılalım Yolumuz iyi güdelim Muhammed Ali aşkına Kötüye sabır edelim İyi kötüyü bilelim Yolumuz iyi kılalım Muhammed Ali aşkına Dostumuza dost diyelim Hısım akraba güdelim Kötüye nefret edelim Muhammed Ali aşkına Sadık Doğan hiç dövünme Kötüleri hiç öğünme İnsanları gücendirme Muhammed Ali aşkına” Beyitlerin uzatılması, uzun söylenmesi insanları bıktıracağından ancak güvende veya canlardan istek gelirse beşlenir, yedilenir. Burada da okuyan canlar bıkmaması için üçleme tercih edilmiştir. Bizim yazdıklarımız tamamen Abdal Musa Erkanı’na uygundur. Bu erkanı görmek isteyenler sonbahar, kış, ilkbahar aylarında köyün kalabalık olmasından dolayı dört ayrı grup cem yapar. Ancak ehl-i tarike erbab canlar görebilir. Görmeleri de caizdir, çünkü Abdal Musa Erkanı Abdal Musa’dan bu yana hiç düzenini, edep ve erkanı bozmadan tamamen kurallara uyarak mum ışığında da olsa devam edegelmiştir ve günümüzde de devam etmektedir. Ali’den söylendikten sonra Hacı Bektaş’la devam edilir: “İlimden gitmeyen yollar karanlık Okut kadınları der Hacı Bektaş Okumayan toplum sonu karanlık Okut kadınları der Hacı Bektaş Ahiretin yolu dünyadan geçer Talip olan kişi iyi iş eder Güzellik insanda her zaman güler Güzel sözlü olun der Hacı Bektaş Her ne ararsan kendinde ara İbadetin Hakka kabule vara Müşkülün var ise pirine uğra Müşkülleri çözen Pir Hacı Bektaş Sadık Doğan Hacı Bektaş’dan dolar Onun sözlerine her zaman doyar Avrupa’da bile ışığı yanar Sen bir enerjisin Pir Hacı Bektaş” Ardından ikinci Hacı Bektaş nefesini söyleyecek âşık hemen diz üstü gelir ve ardını kesmeden devam eder: “Anadolum güldü senin nurunla Gerçekleri gördük senin yolunda Önüne geçtiler şahin donunda Keramet sahibi Pir Hacı Bektaş Lavanta mı sürdün nazik tenine Bir nur doğdu şu Nişabur kentine Pirlerin piri dedirttin kendine Keramet sahibi Pir Hacı Bektaş Nice zorlukları güzel ettin sen Yabancı dillerden dahi bıktın sen Dilimizi bile ıslah ettin sen Keramet sahibi Pir Hacı Bektaş Erenler baktılar bir pir geliyor Onların dediğini dahi biliyor O mübarek bu sözlere gülüyor Keramet sahibi Pir Hacı Bektaş Sadık Doğan gönül verdi o pire Hak nasip eyleye ona yürüye Onun dergahına yüzler sürmeye Keramet sahibi Pir Hacı Bektaş” Abdal Musa Erkanı’nda nefesler, beyitler, mutlaka üçlenir. Bu yüzden biz de en az üç beyit nefes yazmaktayız: “Erenler geldi de boy ölçüştüler Yanına gelince diz çöküştüler Onun desturuyla hep pekiştiler Güzeller güzeli Pir Hacı Bektaş Erenlerin dahi rehberi oldun Nice insanlara mutluluk buldun İbadeti dahi Türkçe öğrettin Güzeller güzeli Pir Hacı Bektaş Hayraniye bile boyun eğdirdin Gideceği yeri dahi bildirdin Bir güzel söz ile onu eğittin Güzeller güzeli Pir Hacı Bektaş Sanatı kendine gurur eyledin Bu uğurda bile ferman söyledin Ahi evran ile gönül birledin Güzeller güzeli Pir Hacı Bektaş Sadık Doğan hayran kaldı pirine Rüyasında dahi ona görüne Bizi niyazına kabul eyleye Güzeller güzeli Pir Hacı Bektaş” Üçlenme, beşlenme ve yedilenme bittikten sonra baba hemen dua gülbang okur. Herkes el el üstüne koyup “Allah Allah” diyerek babaya katılır. Baba da “Nefesleriniz kimya olsun, dinleyen canlara şifa olsun. Allah dilde dileklerinizi, gönülde muratlarınızı versin. Yaramaz, yanlış yerlere uğratmasın. Üçler, beşler, yediler, kırklar şefaatinden cümlemizi ayırmasın” der. Gözcü ise “dem sefa” diyerek devam eder. Bunun ardından herkes güvendelere ve babaya “Aşk olsun” diyerek rahat oturur. Bu sırada ihtiyacı olan dışarı çıkabilir. Sohbet etmek isteyenler ise sırası ile sohbet edebilir. Sofralar hala kalkmamıştır. Yenilip, içilmeye devam edilir. Bir süre sonra dışarı çıkanlar gelirler ve yerlerine otururlar. Nefeslere kalınan yerden devam edilir. Sıra Abdal Musa’ya gelmiştir. Güvende ulusu söyler, aşıkları uyarır. Bir de az söyleyen ya da hiç söylemeyenler söylerler: “Değirmeni sağdan sola döndüren Münkirlerin ateşini söndüren Akdeniz Bölgesin yüzün güldüren Pirim Abdal Musa Sultan kendidir Nice insanları güzel eyleyen Kötülere dahi güzel söyleyen Nice düşkünlere hikmet eyleye Pirim Abdal Musa Sultan kendidir Nice düşmanlara kılıç sallayan Kılıcı da dahi tahta yapısı Yılda bir açılan pirin kapısı Pirim Abdal Musa Sultan kendidir Sadık Doğan’ı da ıslah eyleyen Her söylediğini güzel söyleyen Hiç kimselere sitem etmeyen Pirim Abdal Musa Sultan kendidir” Aşağıdaki nefes ise cemde misafir bulunuyorsa söylenir: “Abdal Musa derler pirimin adı Hoş geldiniz pire Mihman kardeşler Doğuda Batıda söylenir Methi Hoş geldiniz pire Mihman kardeşler Pirimin kokusu uzaktan gelir Nice gönüllere ferahlık verir Ona niyaz eden murada erişir Hoş geldiniz pire Mihman kardeşler Dergahına gelen murad alıyor Eşiğin öpen yüzü gülüyor Nice dertlerine derman buluyor Hoş geldiniz pire Mihman kardeşler Sadık Doğan mihmanlara hoş eyler Ağlar ağlar gözlerinden yaş eyler Pir Abdal Musa’dan şefaat diler Hoş geldiniz pire Mihman kardeşler” Eğer bu bölümden nefes bilen olmazsa, Hz. Ali’den, Hacı Bektaş’tan alınır. Burada Abdal Musa’nın müridi olan Budala Sultan’dan yazılmıştır. “Odun keser doğruca Hiç söz etmez eğrice Hayır eder gizlice Hey Budalam Budalam Abdal Musa gözcüsü Hem de onun sözcüsü Yoktur onun gizlisi Hey Budalam Budalam Dağa gider oduna İp bulamaz sırtına Yılan takar uç uca Hey Budalam Budalam Hiç kesmedi eğriyi Çok severdi doğruyu Abdal Musa buyruğu Hey Budalam Budalam Sadık Doğan şaşırdı Budalanın işine Her dem girer düşüne Hey Budalam Budalam” Bu da üçledikten sonra baba yine dua eder ve gözcü “dem sefa” der. İhtiyacı olan herkes dışarı çıkar ve zaman kaybetmeden meydan sofrasına gelir. Her dem sefada baba veya bu konuda deneyimli birileri tarafından sohbet sürdürülür. Cemin kurallarına ek olarak bir şeyler yapma şansı yoktur. Sohbet biter bitmez hemen güvendeler yerlerini alırlar ve bu bölümde değişik deyişlerden üç beş tane söylenir: “Kul hakkını yiyen insan onar mı? Kul hakkı yiyeni sevmem der Allah Kul hakkını yiyen insan doyar mı? Kul hakkı yiyeni sevmem der Allah Kul hakkıyla çıkma sakın divana Çekilirsin elbet bir gün mizana Kul hakkı yiyip de girme günaha Kul hakkı yiyeni sevmem der Allah İnsan gayesi de dürüst olmaktır Haram helal nedir iyi bilmektir Hakkın huzuruna dürüst varmaktır Kul hakkı yiyeni sevmem der Allah Allah der ki seni güzel işledim Mahluklar içinde seni süsledim Kul hakkıyla gelme bana söyledim Kul hakkı yiyeni sevmem der Allah Allah diğer günahlardan geçendir Kul hakkı yiyeni sevmem diyendir Kul hakkı yiyeni suçlu eylerim Kul hakkı yiyeni sevmem der Allah Sadık Doğan sen de üzme kimseyi Mal için de akrabanı kimseyi Örnek eyle haklı, dürüst gezmeyi Kul hakkı yiyeni sevmem der Allah” Her nefesin şahbeyti okunduğunda diğer bir güvende diz üstü gelir. Burada disiplin, edep, erkan sırası izlenir. Eğer insanlar yaptıkları iyiliklerin karşılığını alamamışlarsa yergi beyitleri okunur: “Nice insanlara gönül vermiştim Meğer kötü kul imişim bilmedim Karşılık görmedim hem de gülmedim Meğer kötü kul imişim bilmedim Hep Allah’ın emrine giderdim Anne baba hatırını güderdim Arkadaşlar dost hatırı severdim Meğer kötü kul imişim bilmedim En güzel söz yaradanın sözüdür İnsanı sevmeyen Hakkın nesidir? İnsanoğlu mahlukların üstüdür Meğer kötü kul imişim bilmedim Ben de güzel olanları severdim Hem de doğru sözleri överdim Ben de insanlara hürmet ederdim Meğer kötü kul imişim bilmedim Sadık Doğan kötü yola gitmedi İnsanlara bile sitem etmedi Yalan yanlış sözle hata etmedi Meğer kötü kul imişim bilmedim” Bu bölümde insanlara mesaj veren, içinde mizah olmayan, o halkı ilgilendiren nefesler söylenir. Eğer o gün Cem’e mihman gelmişse ona ait nefes de şudur: “Mihmanlar bizim canımız Sefa geldiniz erenler Gelip gönlümüz aldınız Sefa geldiniz erenler Uzak yollardan geldiniz Bize mutluluk verdiniz Kalplerimize girdiniz Sefa geldiniz erenler Mihman Ali’nin yeridir Altın gibi değerlidir Âl-i Âbâyı sevenlerdir Sefa geldiniz erenler Sadık Doğan hoş eyleyin Mihmanlara niyaz edin Onlara hoş geldin deyin Sefa geldiniz erenler” Üç kez “hoş geldiniz” beyiti okunduktan sonra misafir olan canlar da karşılık verirler: “Sizlere misafir geldik Mihman eyleyin erenler Muhammed Ali aşkına Mihman eyleyin erenler Misafir her dem Ali’dir Evi bereket doludur Hanesi neşeli olur Mihman eyleyin erenler Mihman nasibiyle gelir Hane sahibi hoş olur Hanesi bereket dolar Mihman eyleyin erenler Biz size misafir olduk Aşka muhabbete doyduk Sizlerde hep neşe bulduk Mihman eyleyin erenler Sadık Doğan her şey Hak’tan Razıyız biz sizden çoktan Kazancımız olsun Hak’tan Mihman eyleyin erenler” Abdal Musa’da üç ayların sayılı günlerinde de Cem yapılır ve o güne ait nefesler söylenir: “Muhammed bindi gitti refrefe Pazarlık etti o gece Elli vakit namazı indirtti beşe Mi’râc Muhammed’in mucizatıdır Muhammed de ümmetinin korucu Altı ay tutarlardı evvel orucu Bir aya indirtti Resul orucu Mi’râc Muhammed’in mucizatıdır Muhammed de ümmetine ağladı Zayıfları içinde kara bağladı Onlar için Hak’ka çokça yalvardı Mi’râc Muhammed’in mucizatıdır Sadık Doğan hep de mi’raca yanar Bu kutsal geceden şefaat umar Bütün ümmetlere şefaat diler Mi’râc Muhammed’in Pazar günüdür” Cemde hem tarikata gelip yol süren hem de gayrimeşru, insan kandıran, yaramazlık eden, insana saygı duymayan birileri olursa ona ait nefesler, beyitler de söylenir. Kendini anlayan can bunun ardından darılmadan özür diler. “Gururlanma be hey Talip Sen kendini bilmiyorsun Haram helâl demiyorsun İkrarında dur be Talip Yasakları sevmiyorsun Kadir kıymet bilmiyorsun Sen mürşide uymuyorsun İkrarında dur be Talip Dinle Talip kardeş dinle Sen haddini aşma sakın Doğru yoldan şaşma sakın İkrarında dur be Talip Sadık Doğan der ki sözüm Dergahım oldu baş tacım Caferi Sadık yoldaşım İkrarında dur be Talip” Kendini suçlu hisseden, elinde olmadan suç işlemiş olan canlar da bulunabilir. Onlar da kendilerini hemen dile getirirler ve dâra dururlar. Baba tarafından ifadeleri alınır ve müşkülleri hallolur. “Bu halimle çok suçluyum Kovma pirim dergahından Sana layık olamadım Kovma pirim dergahından Büyüklüğün hiç tartılmaz Sözlerin yabana atılmaz Sözlerinden hiç çıkılmaz Kovma pirim dergahından Söz verdim de duramadım Sana layık olamadım Yolum gerçek süremedim Kovma pirim dergahından Bir zaman Ali dediler Bir zaman Veli dediler Abdal Musa Pir dediler Kovma pirim dergahından Sadık Doğan hep ararım Seni her yerde sorarım Seni gönülde bulurum Kovma pirim dergahından” Çaresizliğe düşüp bahane arayan, çaresiz kalanlar, mürşidin sözünü tutmayanlar, yüze gülüp düşmanlık edenler için de aşıklar boş durmaz. Sakin ve nasihat ederek: “İkrar verip durdun ulu divana İyi olmak için geldik cihana Bir yudum su için etme bahane Bahaneler geçer değil billahi Yasaklardan kaçın olma sen kötü Gerçeği söyleyen olmaz mı Mûti Gittiğin yerleri etme sen kötü Kötüleri Allah sevmez billahi Bu dünyanın derdi çoktur bilene Aşk olsun dünyada kah kah gülene Ağlayıp da gözyaşını silene Güldürecek Mevlam billahi Doğru yoldan giden menzil alıyor Sözünde durmayan yüzü gülmüyor Mürşide uymayan bir gün azıyor Mürşide uymayan gülmez billahi Sadık Doğan hiç sevmiyor azanı Kötü sözler ile vaaz yazanı Yüzüne gülüp dek kuyu kazanı Affetmez mürşidi derler billahi” Bu bölümde sohbet havasında sataşma ve atışmalar da olabilir. Sataşmaya cevap: “Kerbela’yı yazıp çizen Aşık nedir bilir misin? Can gözüyle Hakkı gören Aşık nedir bilir misin? Kırkları dile getiren Yezide lanet ettiren Muhabbete tat getiren Aşık nedir bilir misin? Ehlibeytin gözün yaşı Dergahın can yoldaşı Aynı Cemin can kardaşı Aşık nedir bilir misin? Bu sözlere kızma sofu Gerçek talip almaz ahı Hakk’a karşı var niyazı Aşık nedir bilir misin? Sadık Doğan taşıp doldu Bu erkana neler oldu? Aşık geldi yüzler güldü Aşık nedir bilir misin?” Mürşid de cemde bulunuyorsa mürşidliğin önemi hakkında, mürşidi öven dizeler sıralanır: “Mürşidin kadrini bilebildin mi? Aldığın destura uyabildin mi? Layıkıyla yolun sürebildin mi? Mürşidine layık oldun mu talip? Eline su döküp abdest aldıran Düştüğün yerden tutup kaldıran Tîğbendi bağlayıp ikrar aldıran Rehberine layık oldun mu talip? Bu yolun sefasını sürenler bilir Hakkın rahmetine erenler bilir Layıkıyla yolun sürenler bilir Bu yola da layık oldun mu talip? Doğru ol, gerçekten şaşma Kötü sözler ile gıybete kaçma Muhammed, Ali’nin yolundan şaşma Muhammed’e layık oldun mu talip? Sadık Doğan perhiz verdiler sana Kötülüklerden de olma o yana Yarın mahşer günü sorarlar sana Cennete layık kul oldun mu talip?” Bu da üçlendikten sonra dua edilir, dem sefa olur. Dem sefadan sonra dem bölümünün sonuna gelinmiş olur. Dışarıda kimse kalmaz. Kerbela okuma sırası gelmiştir. Herkes yerini aldıktan sonra Gözcü emir verir: “Kerbela’ya gidilecek” der. Herkes diz üstü gelir. Güvende aşıkların içinde en güzel Kerbela okuyanlara sıra ile işaret eder. babadan izin ister ve “Himmet eylen erenler” der. Baba da “Hak gelsin” deyince güvende diz üstü gelip söze başlar: “Kerbela olayı iki ay sürdü Ehl-i Beyt’in gayrı beli büküldü Saçlarımız tel tel oldu döküldü Ben Hüseyin-i, Muhammed’im öldürün Melekler de etrafında dolaşır Cebrâil de baş ucunda dolaşır Cinniler de bana bakar ağlaşır Ben Hüseyn-i Murtaza’yım öldürün Kerbela da artık bana yurt oldu Bu Kerbela artık bana dert oldu İmam Hüseyin’im artık yok oldu Ben Hüseyn-i Fatıma’yım öldürün Kerbela’da ölüm acı oluyor Feryat sesleri kulak yırtıyor Allah’ım bize neler oluyor? Ben Hüseyn-i Cennet’im öldürün Sadık Doğan Kerbala’ya tasalı Kerbela da al kanlara boyalı Ehl-i Beyt’in gayri kalbi yaralı Ben Hüseyn-i Kerbelâ’yım da öldürün” Bilindiği gibi bu bölüm de üçlenecektir. “Son zamanlarda Ehl-i Beyt’ten ayrıldın Dönmem diye boyuncuğuna sarıldın Gözlerinden kanlı yaşlar akıttın Elvedalar olsun İmam Hüseyin Cuma namazının vakti gelmişti Ayakta durmaya hal mi kalmıştı? Namazına secde kılıp varmıştı Elvedalar olsun İmam Hüseyin Şehriban Ana da saçın yoluyor Allah’ım bize neler oluyor? Bugün güneş niye kara doğuyor? Elvedalar olsun İmam Hüseyin Gül cenah atı da imdat istiyor Feryat edip Hüseyin’ine kişniyor Dua edip Hak’tan yardım istiyor Elvedalar olsun İmam Hüseyin Sadık Doğan Kerbela’ya üzüldü Ehl-i Beyt’in gayri beli büküldü Peygamberin vasiyeti bu muydu? Elvedalar olsun İmam Hüseyin” Burada da üçleme yapılır. Her bölüm genellikle üç defa söylenir: “İmam Ali gitti huzur bozuldu Yezid kemendi attı eller yüzüldü İmam Hüseyin’im şehit edildi Melekler ağladı İmam Hüseyin’e Bir yandan da Yezid asker topluyor Acımadan da Ehl-i Beyt’i okluyor Mazlumlar da su için feryat ediyor Cinniler ağladı İmam Hüseyin’e Zeynel Âbidin’im hasta yatıyor Hastalığı günden güne artıyor Mel’un Yezid Ehl-i Beyt’i sarıyor Görenler ağladı İmam Hüseyin’e Ümmü Gülsüm feryat eder çadırda Yiyecek yok, içecek yok hazırda Vura vura et kalmadı bağrımda Ehl-i Beyt’i ağlar İmam Hüseyin’e Sadık Doğan Kerbela’nın yaşıdır Bu Kerbela mel’un Yezid işidir İmam Hüseyin’in son gidişidir Azrail ağladı İmam Hüseyin’e” Diz üstü dinlenen nefesler kesinlikle üçü geçmez. Bu bölüm de üçlendikten sonra baba yine dua okur. Dua bittikten sonra gözcü “Demler bitsin” der ve kadeh bardaklarında bulunan dem veya şerbetler bitirilir. Bu dem veya şerbetler canlar hemen bitirebilsin diye çok az olur. Her sofrada görevli olan sâkîler ayağa kalkarlar ve baş sâkî divan durarak şu gülbangi okur: “Bismişah Allah Allah. Hü erenler. Buna derler Ali dolusu. Ne kanmak olur, ne doymak. Bu demden karar içenler olur cennette bir oymak. Eksik verdik artık aldık, artık verdik, eksik aldık. Eksiğimizi tamam, kusurumuzu imana sayın. Erenler kemlik bizden kerem erenlerden, eksik bizden, tamam erenlerden. Aşk olsun içenlere, rahmet olsun göçenlere. Bercemal-i Muhammed, kemal-i İmam Hasan, Şah Hüseyin, Alirayı bilenlere salavat” Ardından baba duasını okur: “Bismişah Allah Allah. Hizmetleriniz kabul olsun. Muradınız hasıl olsun. Allah dilde dileğinizi, gönülde muradınızı versin. Allah yaramaz, yanlış yerlere uğratmasın. Kaza, bela, hastalık vermesin. Allah devletimize, milletimize zeval vermesin. Üçler, beşler, yediler, kırklar şefaatından cümlemizi ayırmasın. İmam Hüseyin efendimiz yardımcımız, gözcümüz, şefaatçımız olsun” Duadan sonra ortada bulunan sofralar kaldırılır. Zaten dua biter bitmez gözcü “Kırklar Semahı edelim mi” demiştir. Anlaşırlar ve Kırklar olacak ise, baba dışarı çıkar. Orada dem sefa bittikten sonra güvendeler cem yerini alırlar. Kırklar semahını çalıp söylemeye başlarlar. Kırklar her zaman olmaz. Cemde cemaat yoksa, normali devam eder. Kırklar Semahı olacaksa, güvendeler bir Kırklar Semahı çalıp söylemeye başlarlar. Bu sırada baba veya mürşid dışarıda pervânenin yanında oturur, semahı seyreder ve dinler. Çünkü, bu semahda kapı açıktır. Önce erenler döner. Semahın ilk iki veya üç kıtasını erkekler dönerler. Hemen sırayı bacılar, yani tüm kadınlar alır. Erkekler yerlerine gider ve ayakta divan dururlar. Bu semahı baba ve mürşid dışında herkes ayakta seyreder. Baba yerini bir vekile bırakır ve dışarı seyrâna çıkar. Bayanlar da bu semaha devam ederken o nefesin son iki kıtasına sıra gelirken mürşid veya baba ayağa kalkarak kapıya varır. O kıta söylenmeye başlandığında baba veya mürşid içeri girer, semah durumuna geçer. Bu sırada bayanlar durur. Babalar semah ederek yerlerine doğru giderken bayanlar da onların ardından semaha devam ederler. Bu sırada Babalar yerlerine otururlar. Bayanlar da semahı tamamlarlar. Semah tamamlandığında ise gözcü “Hü” deyince semazenler olduğu yerde divan durup beklerler. Baba da şu duayı okur: “Bismişah Allah Allah. Semahlarınız saf olsun, yürekleriniz ak olsun, kalpleriniz pak olsun. Allah dilde dileğinizi, gönülde muradınızı versin. Yaramaz, yanlış yerlere düşürmesin. Allah gaza, bela, hastalık vermesin. Dil bizden, nefes On İki İmam Hünkâr Hacı Bektaş Veli efendimizden olsun. Abdâl Musa efendimizin demi devranı yürüsün. Özür, niyaz, teslim, teselliniz kabul olsun. Semahlarınız da Kırklar Semahı olsun. Gerçeğe Hü” der. Bundan sonra herkes yerine oturur. Semahlar, baştan üç, beş, yedi gibi tek olur. Üç önce, bir de kırklar olunca dört olur. En sona gözcü semahı kalır. Gözcü kendi kalkarsa yerine bir vekil bırakır. Semaha kalkar ve yanına bir de gözcülük etmiş veya yaşlı bir çift alır. Böylece Gözcü Semahı’na çıkarlar. Aynen diğer semazenlerin ettiği niyazı ederler ve tîğbentlerini bağlarlar. Abdâl Mûsâ’da semah dört köşe dönülür. Semah vaziyeti alınınca gözcü işareti ile güvende semahın ağırından başlar: “Talip mürşidin sözünü tutarsa Gittiği de yolu iyi güderse Kendisini doğru yola koyarsa Allah insanı da nice hoş eyler Doğruluktan kötülükten arınmak İyi işler edip hakka yaranmak Allah’ın emrine sıkı sarılmak Allah insanı da nice hoş eyler İbadetler elbet iyi düzendir İnsanoğlu iyi kötü bilendir Allah’ın yolunda doğru gidendir Allah insanı da nice hoş eyler Günah nedir hiç arayıp sordun mu? Kendini de haksız yere koydun mu? Kötülüğe sende nefret duydun mu? Allah insanı da nice hoş eyler Sadık Doğan sen de sakın haramdan Zarar etme kazancından, malından Hiç ayrılma Hakk’ın doğru yolundan Allah insanı da nice hoş eyler” Semah bitince baba bir gülbang okur. Semazenler da divan dururlar. Baba Semahı’nda olduğu gibi gözcü semahında da cem semah bitinceye kadar ayakta durur. Baba, “Elleriniz ağrımasın, dilleriniz yorulmasın. Allah dilde dilediğinizi, gönülde muradınızı versin. Semahınız gözcü semahı olsun” deyince güvende kıvrak bir semah çalar: “Gelin canlar hoş olalım Muhammed, Ali aşkına Yolumuz doğru kılalım Muhammed, Ali aşkına Hep güzel işler yapalım Ehl-i sünneti kılalım Yolumuz doğru güdelim Muhammed, Ali aşkına Kötüye sabır edelim İyi kötüyü bilelim Kerbela’yı düşünelim Muhammed, Ali aşkına Dostumuzu dost diyelim Hısım akraba bilelim Ehl-i Beyt’i düşünelim Muhammed, Ali aşkına Sadık Doğan hiç dövünme Kötüleri hiç öğünme Yetimleri gücendirme Muhammed, Ali aşkına” Her semahta olduğu gibi son kıtanın ilk iki sırası okunduğu zaman, kıvrağında semazenler iki defa daha döndükten sonra güvende son iki sırayı ara nefesi makamında okur. Bu bittikten sonra semazenler niyazlarını yaparken bir başka güvende de bir ara nefesi alır. Nefes bitince, ayakta duran canlar niyaz bitinceye kadar beklerler. Niyaz ve nefes bitince Gözcü “Hü baba” der ve baba ayakta duranları oturtma duasına geçer ve şu duayı okur: “Bismişah Allah Allah. Dârda duranlar, dîzar görenler, Hak Muhammed, Ali’yi gönül gözünde görenler, Abdal Musa efendimiz yardımcımız, gözcümüz, şefaatcımız olsun. Gerçeğe Hü” Duanın ardından herkes yerine oturur. Cârcı tekrar car çeker, gözcü de hayırlısını almak için iznikçi ile birlikte divan durarak el ayak bağlayıp şu duayı okur: “Bismişah Allah Allah. Kabul eyle cümle hizmetlerimizi Ali bibak, Ali Abad, Ali dergahından haklı, hayırlı bir hizmet, üstadımız pirimiz Karaca Ahmed, bercemal-i Muhammed, kemal-i İmam Hasan, Şah Hüseyin, Ali’yi bilenlere salavat”. Baba da hayırlısını vererek: “Hizmetleriniz kabul olsun, muradınız hasıl olsun. Allah dilde dileğinizi, gönülde muradınız versin. Karaca Ahmet yardımcımız, gözcümüz, şefaatcımız olsun” der ve yerine gider. Bu sırada hemen güvendeler cemi bağlamak için bir dua okurlar: “Allah’ın arslanı İmam Ali’dir Ehl-i Beyt Muhammed’in gülüdür Hasan’la Hüseyin cennet gencidir Zeynel Abidin’e bağışla bizi İmam Bâkır’a da verdiler zehir İmam Cafer’e de ettiler kahır Mûsâyi Kâzım da görmedi huzur İmam Rıza’ya da bağışla bizi İmam Tagî imamların tapusu İmam Nagî has bahçenin kokusu Hasanu’l Askeri huri bakışlı Muhammed Mehdî’ye bağışla bizi Sadık Doğan imamlardan hoşlanır Onları andıkça gözü yaşlanır Onların yüzünden dert bağışlanır On iki imama bağışla bizi” Bu duvaz da okunduktan sonra güvende kalkar ve hayırlısını almak için babanın karşısına gelerek divan durur. Baş güvende ise şu gülbangi okur: “Bismişah Allah Allah. Nefes-i âşıkan, himmet-i pîrân, kuvvet-i cânân sûre-i Abdâlan, cemi sâfî, kusurumuz mâfî, muhabbetimiz çok ganî, üçler, beşler içinde pirimiz üstadımız İmam Bâkır bercemal-i Muhammed kemal-i, imam Hasan, şah Hüseyin Ali’yi bilenlere salavât” Baba da hemen hayırlısını verir: “Hizmetleriniz kabul olsun, muradınız hasıl olsun. Allah dilde dileğinizi, gönülde muradınızı versin. İmam Bâkır efendimiz üzerlerinizde hâzır ve nâzır olsun” dedikten sonra gözcü de “Dem Sefa. Hizmet sahipleri de hizmetine” der. Ardından sofracı kalkar. O sofraları hazırlarken selman da el yıkatır. Bu işlemler bittikten sonra da sofra kurulur. Sofracı tepsiyi babanın önüne getirir, divan durarak şu duayı okur: “Bismişah Allah Allah, dedik kadim billah, dedik geldi Ali sofrası”, bundan sonra da baba “Açılsın destur Şah” der ve devam eder: “Şah versin biz yiyelim, Şah’ın demine Hü diyelim”. Sofralar tamamlanınca gözcü sofraları kontrol eder ve her sofra tamamlandıktan sonra da baba sofra duasını okur: “Bismişah Allah Allah sofray-ı merdân, küşâd-ı meydan, bereket-i Halîli’r-rahman, sofra Ali’nin, nimet velinin, şefaat Muhammed’in. Sofra hakkına, evliya keremine, cömertler demine yürüyenin işi yürüye” der ve önce baba, sonra cem yemeğini yemeye başlar. Yedikten sonra baba yine şu duayı okur: “Bismişah Allah Allah. Sır ola, nur ola, yediklerimiz tuhur ola. Bu gitti ganisi gele, hak bereketini vere, yiyip yedirenlere, aşk-ı şevk, nur i iman ola. Bu haneden geçmişlerin ruhuna vara. Niyetleri kabul ola. Hizmet sahipleri hizmetlerinden şefaat bula. Nimet i Celulullah bereket i Halilullah şefaat senden yâ Resulallah. Bu ta’am sahiplerinin mallarına bereket, ölmüşlerine rahmet, kalanlarına selamet ver yâ Rabbi. Dil bizden, nefes On İki İmam Hünkâr Hacı Bektaş Veli efendimizden olsun. Kamber Ali Sultan efendimiz yüzü suyu hürmetine. Allah sofralarımıza bereket versin. Gerçeğe Hü” der. Hemen aşçı ve ayakçı leğenleri ellerine alıp, divan dururlar ve Aşçı şu duayı (gülbangi) okur: “Bismişah Allah Allah. Kızıl Deli Ocağı’ndan olduk uyandık. Al yeşil nurlara boyandık, inip Hakk’ın eşiğine dayandık. Üstadımız Kızıl Deli Sultan”. Baba da ona şu hayırlıyı okur: “Hizmetleriniz kabul olsun. Muratlarınız hasıl olsun. Allah dilde dileklerinizi, gönülde muradlarınızı versin. Allah yaramaz, yanlış yerlere uğratmasın. kaza, bela, hastalık vermesin. Dil bizden nefes On İki İmam Hünkâr Hacı Bektaş Veli efendimizden olsun. Abdâl Musa efendimizin dem-i devranı sürsün, Kızıl Deli Sultan baba üzerimizde hazır ve nazır olsun. Gerçeğe Hü” der ve bunun ardından baş sofracı ayağa kalkarak şu gülbangi okur: “Bismişah Allah Allah dedik Kadim Billah dedik. Hak oldu Ali sofrası. Toplansın destur Şah dedik. Pirimiz, üstadımız Kamber Ali Sultan bercemal-i Muhammed, kemal-i imam Hasan, şah imam Hüseyin Ali’yi bilenlere salavat” Baba onun da hayırlısını verir: “Bismişah Allah Allah. Hizmetlerin kabul olsun, muratların hasıl olsun. Allah dilde dileklerini, gönülde muradlarını versin. Allah yaramaz, yanlış yerlere uğratmasın. Kaza, bela, hastalık vermesin. Dil bizden nefes On İki İmam, Hünkâr Hacı Bektaş Veli efendimizden olsun. Abdâl Musa efendimizin dem-i devranı sürsün. Kamber Ali Sultan efendimiz yardımcımız, gözcümüz, şefaatçimiz olsun. Gerçeğe Hü” Ardından baş sofracı başta olmak üzere sofralar toplanır, carcı görevini yapar ve tercümanını okur: “Bismişah Allah Allah. Hasan’la Hüseyin gözümün yaşı. Muhammed Ali’dir Kırklar’ın başı. Yezid’e lanet okumak erenlerin işi. Yediler, kırklar içerisinde pirimiz, üstadımız Seydi Farac bercemali Muhammed, kemal-i imam Hasan, imam Hüseyin Alirayı bilenlere salavat” der. Baba yine onun hayırlısını okur: “Bismişah Allah Allah. Hizmetlerin kabul olsun. Muratların hasıl olsun. Allah dilde dileklerini, gönülde muratlarını versin. Dil bizden nefes On İki İmam, Hünkâr Hacı Bektaş Veli efendimizden olsun. Abdâl Musa efendimizin dem-i devranı yürüsün. Seydi Farac efendimiz üzerlerimizde hazır ve nazır olsun” der. Bu bölümde ise cemde görev alan görevliler, post sahiplerinin hayırlıları verilmektedir. Cârcıdan sonra hayırlısını almaya kurbancı gelir. Kurbancı babanın önüne divan durup, kurban kesme duasını okur: “Bismişah Allah Allah. Delil-i Cebrail, tekbîr-i Halîl, kurban İsmâîl, Allahu ekber, Allahu ekber, lâ İlâhe illalâhu Allahu ekber, Allahu ekber bismillahi Allahu ekber, bismillahi Allahu ekber” Kurban da bu duayla kesilmektedir. Baba “Pirimiz, üstadımız Kasap Cömert” diye okuyan kasaba da hayırlısını verir: “Bismişah Allah Allah. Hizmetlerin kabul olsun. Muratların hasıl olsun. Allah dilde dileklerini, gönülde muratlarını versin. Allah yaramaz, yanlış yerlere uğratmasın. Kaza, kötülük vermesin. Dil bizden nefes On İki İmam, Hünkâr Hacı Bektaş Veli efendimizden olsun. Abdâl Musa efendimizin dem-i devranı yürüsün. Kasap Cömert efendimiz yardımcın, gözcün, şefaatçın olsun.” Kurbancıdan sonra kurban sahipleri gelerek hayır dualarını alırlar. Onlar da babanın önüne divan durur, en kıdemlisi, yani tarikata ilk giren büyük olur. Yaş önemli değildir. Bu kişi el bağlayıp “Aşk olsun yiyenlere, rahmet olsun göçenlere, bercemal-i Muhammed, kemal-i imam Hasan, şah imam Hüseyin Alirayı bilenlere salavat” der. Baba da “kurbanlarınız kabul olsun, muratlarınız hasıl olsun. Allah dilde dileklerinizi, gönülde muradlarınızı versin. Allah yaramaz, yanlış yerlere uğratmasın. Kesmiş olduğunuz kurbanlar Hak indinde kabul olsun. İmam Hüseyin efendimizin sürüsüne katılsın. Her tüyüne bin bir sevap yazılsın. Allah mizanlarınıza yazsın. Allah tekrarını cümlemize nasip etsin. Hü”der. Sıra pervâneye gelmiştir. Dışarıda bulunan pervâneler içeri girerler ve saf dururlar. Her görevlinin okuduğu duaya “tercüman” denir ve baş güvende okur: “Bismişah Allah Allah. Perv3ane idim döne geldik. Aşk oduna yana geldik. Kemlik bizden kerem erenlerden. Eksik bizden, tamam erenlerden. Yediler, Kırklar içinde pirimiz, üstadımız Kaygusuz Sultan bercemal-i Ali Muhammed, kemal-i imam Hasan, şah imam Hüseyin Aliyarı bilenlere salavat” Baba da onların hayırlısını verir: “Bismişah Allah Allah. Hizmetlerin kabul olsun. Muratların hasıl olsun. Allah dilde dileklerini, gönülde muratlarını versin. Allah yaramaz, yanlış yerlere uğratmasın. Kaza, bela, hastalık vermesin. Üçler, beşler, yediler, kırklar katarından şefaatinden ayırmasın. Kaygusuz Sultan efendimiz üzerlerimizde hâzır ve nâzır olsun. Gerçeğe Hü” der. Bunun ardından güvendeler hemen yere niyaza varırlar ve öylece kalırlar. Baba da onlar niyazda iken şu duayı okur: “Dârda duranlar, dîdar görenler. Oturup duran, kovsuz kıybetsiz evine varıp yastığına niyaz edip başını koyan pirim pircivan Abdâl Musa efendimiz yardımcımız, gözcümüz, şefaatçımız olsun” Pervâneler ayağa kalkıp tekrar Allah için niyaza varıp hemen kalkarlar. Baba aynı cemde her görevliye dediği gibi pervâneye de “Aşk olsun” der. Onlar da “Aşkın cemal olsun” derler. Böylece cem sona erer. Bir tek ayakçının duası kalmıştır. O da çanaktaki lokmayı ertesi gün babanın evine getirdiğinde ayakçı tercümanını okur. Baba da ona hayır duasını eder. Ayakçının tercümanı şöyledir: “Bismişah Allah Allah. Kabul eyle cümle hizmetlerimizi. Ali Bibak, Ali Abdal, Ali Dergah erenlerden Hakkı hayırlı bir himmet üstadımız pirimiz Kırklar içinde Karaca Ahmet bercemal-i Muhammed, kemal-i imam Hasan şah Hüseyin Alirayı bilenlere salavat” Baba da ona “Hizmetlerin kabul olsun, muradın hasıl olsun. Allah dilde dileklerinizi, gönülde muratlarını versin” der. Lokmadan sonra ise sâkî suyu içilir. Baş sâkî hazırlanan taslardaki okunmuş sâkî suyunu eline alarak şu duayı okur: “Bismişah Allah Allah. El-Yezid-i dinar. Nasıl kıydın Hüseyin’in kanına? Ben demedim Hak buyurdu senin şanına. Lanet olsun senin ahdine, pîmânına. Yılda elli kere Hac’ca gitsen kabul olmaz. Tavafına Arafat’ta kurban kessen kelp düşer. Kazanına Ali hazretlerinden edavâtı kesmedin. Şefaatı kimden umarsın? Ey Yezid, imam Cafer’e baş eğmedin. Yuh olsun senin fasit imanına. Şah Hatâi’m Şah hürmet kılmaya cümlemiz gelir. Bunda sefil kılmaya aynı cemde Haricîler elinde susuz kalan Hüseyin”. Sâkîlerin ellerindeki taslarda bulunan okunmuş sâkî suları canlara sâkî, “Hüseyin, Cennetullah. Hüseyin, ve rahmatullah Hüseyin” diyerek içirir ve şu duayı okur: “Sâkîyi sâk, Ahmed-i pâk. Tekbir getirelim On İki İmam’a”. Üç kez tekbir getirildikten sonra baş sâkî: “Aşk olsun içenlere, rahmet olsun göçenlere der. Baba da ona hayırlısını yani duasını okur: “Bismişah Allah Allah. Hizmetlerin kabul olsun, muradın hasıl olsun. Allah dilde dileğinizi, gönülde muradınızı versin. Hizmetleriniz Hak ininde kabul olsun” deyince sâkînin de görevi tamamlanmış olur.