vajinal akıntı şikayeti ile başvuran olgularda bakteriyel vajinozis

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
İSTANBUL HAYDARPAŞA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
AİLE HEKİMLİĞİ KOORDİNATÖRLÜĞÜ
Klinik Şefi
Doç. Dr. Refik DEMİRTUNÇ
VAJİNAL AKINTI ŞİKAYETİ İLE BAŞVURAN OLGULARDA
BAKTERİYEL VAJİNOZİS SIKLIĞININ SAPTANMASI,
TANIDA KULLANILAN AMSEL KRİTERLERİNİN
SENSİTİVİTE SPESİFİSİTELERİNİN BELİRLENMESİ VE
BAKTERİYEL VAJİNOZİS İÇİN RİSK FAKTÖRLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
UZMANLIK TEZİ
Tez Danışmanı
Doç. Dr. E. Zeynep Tuzcular VURAL
Dr. Aydın DEĞİRMENCİ
İstanbul - 2009
TEŞEKKÜR
Asistanlığım boyunca hastanemizde görev yapan başhekimlerimiz Sn Prof. Dr. Yusuf
ÖZERTÜRK ve Sn Doç. Dr. Hacı Mehmet SÖKMEN’e idari konularda gösterdikleri yardım
ve destekleri nedeniyle;
Aile hekimliği koordinatörümüz 3. Dahiliye Klinik Şefi Sn Doç. Dr. Refik
DEMİRTUNÇ ve eski koordinatörümüz Kadın Hastalıkları ve Doğum Klinik Şefi Sn Prof.
Dr. Tuncay KÜÇÜKÖZKAN’a eğitimimize katkılarından dolayı;
Uzmanlık eğitimim süresince yüksek bilgi, görgü ve deneyimlerinden istifade ettiğim
çok kıymetli hocalarım; 3. Genel Cerrahi Klinik Şefi Sn Op. Dr. Emin Yılmaz USER’e, 2.
Dahiliye Klinik Şefi Sn Uzm. Dr. Yıldız BARUT’a, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Klinik Şefi
Sn Doç. Dr. Ömer CERAN’a, Kadın Hastalıkları ve Doğum Klinik Şefleri Sn Op. Dr.
Gültekin KÖSE ve Sn Doç. Dr. Ertuğrul Can TÜFEKÇİ’ye ve Psikiyatri Klinik Şefi Sn Uzm.
Dr. Mecit ÇALIŞKAN’a;
Tezimin hazırlanmasında büyük emek sarfederek tezin her aşamasında destek ve
katkılarını esirgemeden bana her konuda yardımcı olarak tezimi şekillendiren Aile planlaması
polikliniğinde görevli başta tez danışmanım Sn Doç. Dr. Emine Zeynep Tuzcular VURAL’a
olmak üzere Uzm. Dr. Işık GÖNENÇ’e, poliklinikte görev yapan tüm asistan arkadaşlara,
poliklinik hemşiresi Sn Perihan CEREN ve tüm sağlık çalışanlarına;
Rotasyonlarımı yaptığım tüm kliniklerde tecrübe ve bilgilerinden yararlandığım şef
yardımcıları, başasistanlar, uzmanlar, birlikte uyum içinde çalışıp pek çok şeyi paylaştığım
asistan arkadaşlar ve tüm sağlık personeline;
Tez dönemi boyunca ilgisini ve desteğini her zaman gösteren, her türlü yardımı
esirgemeyen Sn Özlem KOSVALI’ya;
Beni cefakarca, üstün fedakarlıklarla yetiştirip bugünlere getiren ve her zaman arkamda
olan çok sevgili anne ve babam başta olmak üzere, desteğini esirgemeyen ablam, eşi, sevgili
yeğenlerime ve bana emeği geçen başta dayım Prof. Dr. Mustafa Yılmaz olmak üzere tüm
yakınlarıma; teşekkür eder, sevgi ve minnettarlığımı sunarım.
i
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
TEŞEKKÜR
i
İÇİNDEKİLER
ii
KISALTMALAR
iii
1.
GİRİŞ ve AMAÇ
1
2.
GENEL BİLGİLER
3
2.1. Tarihçe
4
2.2. Vajinal Ekosistem
5
2.3. Bakteriyel Vajinozis Mikrobiyolojisi
10
2.4. Bakteriyel Vajinozisin Patofizyolojisi
12
2.5. Bakteriyel Vajinozis Epidemiyolojisi
14
2.6. Bakteriyel Vajinozis Risk Faktörleri
15
2.6.1. Cinsel aktivite
16
2.6.2. Kontrasepsiyon Yöntemi
18
2.6.3. Obstetrik Hikaye
19
2.6.4. Hijyen Alışkanlıkları ve Vajinal Duş
19
2.6.5. Irk
20
2.6.6. Sigara
21
2.7. Bakteriyel Vajinozis Semptomları ve Klinik Bulguları
21
2.8. Bakteriyel Vajinozis Tanı
23
2.9. Bakteriyel Vajinozis Ayırıcı Tanı
28
2.10. Bakteriyel Vajinozis İle İlişkili Komplikasyonlar
33
2.11. Bakteriyel Vajinozis Tedavisi
36
3.
MATERYAL VE METOD
41
4.
BULGULAR
43
5.
TARTIŞMA
69
6.
SONUÇ
79
ÖZET ve ANAHTAR SÖZCÜKLER
83
SUMMARY and KEYWORDS
85
EK-1
87
KAYNAKLAR
89
ii
KISALTMALAR
Kısaltma
Açıklama
ABD
Amerika Birleşik Devletleri
BV
Bakteriyel Vajinozis
KOH
Potasyum hidroksit
CYBH
Cinsel yolla bulaşan hastalık
RİA
Rahim içi araç
OK
Oral kontraseptif
AIDS
Acute immunodeficiency syndrome (akut immun yetmezlik sendromu)
HIV
Human immunodeficiency virus (insan immun yetmezlik virüsü)
PCR
Polymerase chain reaction (polimeraz zincir reaksiyonu)
VVK
Vulvovajinal kandidiyazis
PID
Pelvic inflammatory disease (pelvik enflamatuar hastalık)
CIN
Cervical intraepithelial neoplazi (servikal intraepitelyal neoplazi)
IVF
In vitro fertilizasyon
CDC
Centers for Disease Control (Hastalıklar Kontrol Merkezi)
USG
Ultrasonogafi
iii
1.GİRİŞ VE AMAÇ
Vajinal enfeksiyonlar obstetrik ve jinekoloji pratiğinde sık rastlanılan klinik
sendromlardır. Vajinal enfeksiyonların tüm dünyada insidansı gün geçtikçe artmaktadır ve
herhangi bir yaşta meydana gelebilirler. ABD’de vajinitin en sık karşılaşılan formu bakteriyel
vajinozisdir(BV)1.
Bakteriyel vajinozis önceleri spesifik olmayan vajinit veya Gardnerella vajiniti olarak
anılmakta idi. Temelde BV non-inflamatuar bir süreçtir ve bir enfeksiyon değildir. BV normal
vajinal bakteriyel florada, hidrojen peroksit üreten laktobasillerin kaybı ve baskın olarak
anaerobik bakterilerin üremesi ile sonuçlanan bir değişimdir2,3. Hastaların yaklaşık yarısı
asemptomatik olabilirken semptomatik olanlarda tipik olarak kötü kokulu, çok koyu olmayan,
grimsi-beyaz vajinal akıntı mevcuttur. Bakteriyel vajinozis akıntısında az sayıda
polimorfonükleer lökosit bulunur. Kaşıntı, dizüri ve ağrılı ilişki nadirdir. Bakteriyel
vajinozisin tanısı; Amsel kriterleri kullanılarak pratik ve güvenilir olarak konulabilir.
Bugüne kadar yapılan mikrobiyolojik çalışmalar ile BV belirti ve bulgularının ortaya
çıkmasına neden olan çeşitli mikroorganizmalar izole edilmişse de henüz predispozan
faktörler tam olarak aydınlatılamamıştır. BV ile ilişki olabileceği düşünülen yaş, menarş yaşı,
ilk cinsel ilişki yaşı, hayat boyu cinsel partner sayısı, kullanılan kontrasepsiyon yöntemi,
sigara gibi risk faktörleri birçok çalışmanın konusu olmuş ve ayrıntılı olarak incelenmiştir.
Bakteriyel vajinoz önceleri selim bir durum olarak kabul edilse de BV’in ciddi üst
genital yol enfeksiyonlarına zemin hazırlaması nedeniyle günümüzde önemli bir sendrom
olarak anılmaktadır. Bakteriyel vajinozisli kadınlardan izole edilen mikroorganizmaların
postpartum bakteriyemi, endometrit, pelvik inflamatuar hastalık, erken membran rüptürü,
erken doğum eylemi, koriyoamniyonit, postoperatif enfeksiyonlar ve vajinal abselerle ilişkili
olduğu bulunmuştur4.
Birinci basamakta vajinit tanısının konulabilmesi için gerekli olan ıslak yayma yapma,
gram boyama, pH bakma, KOH testi gibi prosedürlere her zaman imkan ve vakit
bulunamamaktadır. Bu nedenle bu çalışmada sadece fizik muayene ve anamnezle tanı
koymanın sensitivite ve spesifisitesini belirlemeyi ve bakteriyel vajinozis için risk faktörlerini
saptamayı hedefledik. Bu doğrultuda, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğine bağlı Aile Planlaması ve Jinekoloji polikliniklerine
1 vajinal akıntı şikayetiyle başvuran olgularda BV tanısı konma oranının Amsel kriterleri
kullanılarak(gri renkte ince, yoğun ve bol miktarda vajinal akıntı, yükselmiş ph(>4.5), vajinal
sekresyona KOH damlatıldığında ortamdaki aminler nedeniyle balık kokusu çıkması(whiffamine testi), clue cell varlığı saptanması amaçlanmıştır. Ayrıca risk faktörlerinin belirlenmesi
ve tedavi başarısının arttırılması için değiştirebilir risk faktörlerinin ortaya konması da
çalışmamızın hedeflerindendir.
2 2.GENEL BİLGİLER
Vajinal akıntı birçok birimde (birinci basamak hekimleri, jinekoloji, aile planlaması ve
genitoüriner
sistemle
ilgilenen
bölümler)
hekimlerin
karşılaştığı,
sık
başvuru
5
semptomlarındandır. Vajinal akıntı fizyolojik veya patolojik olabilir . Normal vajinal
flora(laktobasiller); vajinal epitelyumda kolonize olabilir ve enfeksiyonlara karşı savunmada
rol alabilir. Aynı zamanda normal vajinal pH’ın 3.8 ila 4.4 arasında tutulmasını sağlarlar.
Vajinal akıntının kalitesi ve miktarı bir kadında siklus boyunca zaman içinde farklılık
gösterebilir. Her kadının kendine özgü bir normali vardır ve yaş, hormonlar ve lokal faktörler
fizyolojik akıntıyı etkileyebilir. Patolojik vajinal akıntıya ise başta enfeksiyonlar olmak üzere
fiziksel travma, atrofik değişiklikler, kimyasal irritasyon, neoplaziler vs. sebep olabilir5.
Kadın genital sistem enfeksiyonları anatomik lokalizasyona göre alt genital traktüs
enfeksiyonları (vulvovajinitler) ve üst genital traktüs enfeksiyonları (pelvik enflamatuar
hastalık) olarak iki ana başlıkta incelenebilir. Yine başka bir sınıflama ajanın ekzojen veya
endojen olmasına göre yapılabilir. Bu sınıflamada genital sistem enfeksiyonları cinsel yolla
bulaşan hastalıklar ve vajinal floranın bozulması ile indüklenen endojen ajanlarla oluşan
hastalıklar olmak üzere başlıca iki başlık altında incelenebilirler6.
Vulvovajinit hekimlerin sık karşılaştığı klinik sorunlardandır. Cinsel yolla bulaşan
hastalıklar kliniğine başvuran kadınların dörtte birinden fazlası vulvovajinit tanısı almaktadır
ve insidansın gün geçtikçe arttığı görülmektedir1. Vajinal semptomlarla başvuran hastaların
%40’ında vajinit saptanmakta; ve bu vakaların da %90’ını bakteriyel vajinozis, vulvojinal
kandidiasiz ve trikomoniazis oluşturmaktadır7.
Bakteriyel vaginozis, anormal vaginal akıntının en sık nedenlerinden biridir ve cinsel
olarak aktif kadınlarda en sık görülen vajinit etkenidir. Vajinal enfeksiyonların %33-50’sini
oluşturur. Gebelerin %16-29’unda vajinite neden olabilir7.
3 2.1.TARİHÇE:
Döderlein 1892’de vajen florasında en fazla büyük gram pozitif çomakların
bulunduğunu tespit etmiş ve bunlara Döderlein basilleri adını vermiştir. Bu basiller daha
sonra 1901’ de Beijerinck tarafından sınıflandırılarak günümüzde de kullanılan laktobasil
adını almışlardır8.
1914’te Curtis bugün Mobiluncus olarak adlandırılan siyah pigmentli Bacteroides
türünü tanımlayarak; anaerobik koklarla birlikte anormal vajinal akıntıyla ilişkisi olduğunu
tespit etmiştir. Curtis daha da ileri giderek anaerobik mikroorganizmaların kompleks bir
bakteriyel yapıyla birlikte sadece anormal vajinal akıntı sebebi değil aynı zamanda
postpartum endometritin de etkeni olduklarını söylemiştir. Schroder 1921’de Gram boyama
yöntemini kullanarak vajen florasını laktobasillerin çoğunlukta olduğu en az patojenik, ara
patojenik ve günümüzde bakteriyel vajinozis olarakta adlandırdığımız en patojenik flora
olarak tanımlamıştır9.
Gardner ve Duke 1955 yılında yaptıkları bir çalışmada Haemophilus vaginalis ismini
verdikleri küçük Gram negatif bir mikroorganizma tanımlamışlar ve o zamanlar non-spesifik
vajinit olarak adlandırılan hastalığa bu mikroorganizmanın neden olduğunu düşünerek bu
enfeksiyona Haemophilus vajiniti adını vermişlerdir. Ancak ikili BV’in bakteriyel
mikrobiyolojisinin kompleks yapısını özellikle de anaerob bakterilerin olaydaki rolünün
tanımlayamamışlardır9.
1961-1977 yılları arasındaki dönemde taksonomik sorunlar olmuş, H. Vaginalis
Corynebacterium sınıfına dahil edilmiştir. Bir başka problem de; vajinit şikayeti olmayan pek
çok normal kadında bu mikroorganizmanın izole edilmesi sonucu Gardnerella vaginalisin
bakteriyel vajinozisin (BV) tek sorumlu ajanı olup olmadığı konusundaki soru işaretleridir.
Özellikle anaerob bakteri kültür tekniklerinin gelişmesi, kullanılan tekniklerin sensitivite ve
spesifisitelerinin artması neticesinde BV’li hastalardaki G. vaginalis konsantrasyonunun
normal insanlardakinden 3-6 logaritmik kat fazla olduğunun anlaşılmasıyla bu sorun
çözümlenmiştir. Yine bu yıllar arasında Gardner ve Duke tarafından geliştirilen klinik tablolar
göz ardı edilmiştir ve bunu sonucu olarak vajinal akıntı şikayeti olan tüm kadınlar BV olarak
tanımlanmışlardır. G. vaginalis’in BV’in tek nedeni olarak algılanması ve olaya katkıda
bulunan başta anaeroblar olmak üzere diğer mikroorganizmaların daha 1914’lerde bu
4 sendromda rol oynayabileceklerine ilişkin yayınlara rağmen göz ardı edilmesi bu dönemdeki
belirsizliğe katkıda bulunmuştur9.
Greenwood ve Picket 1980’lerde, H. vaginalisin katalaz negatif olduğunu ve hücre
duvarında arabinoz içermediğini kanıtladılar ve daha sonra DNA homologasyon çalışmaları
sonucu bu organizmanın Corynebacterium olamayacağı ve ayrı bir tür olduğunun anlaşılması
üzerine bu mikroorganizma ile Haemophilus vajiniti bağlantısını ilk kuran kişi olan Dr. H. L.
Gardner anısına Gardnerella olarak adlandırdıkları yeni bir cinse dahil ettiler9.
Spiegel ve arkadaşları 1980’lerin başında G. vaginalis ile birlikte anaerobik
bakterilerin de çoğalarak bu hastalıkta rol oynadıklarını göstermiştir3. Durieux ve Dublanchet
BV’li kadınların vajinal sekresyonlarında kıvrık, anaerobik çomak şeklinde yeni bir
mikroorganizmadan bahsetmiş ve kanca şeklinden ve hareketli oluşundan ötürü “Mobiluncus”
adını verdiler. Tüm bu veriler ışığında hastalığın adı bir kez daha değişmiş ve anaerobik
vajinit terimi kullanılmaya başlanmıştır3,9.
1984 yılından sonra bu hastalığın vajen duvarında enflamatuar yanıt ve lökosit artışına
yol açmaksızın vajinal akıntı yaptığının fark edilmesi ve vajinit teriminin artmış vajinal
lökosit düzeyini ifade etmesi sebebiyle enflamatuar bir yanıt oluşturmayan polimikrobiyal
özellikte bir hastalık olduğunu daha iyi ifade eden “Bakteriyel Vajinozis” adı kullanılmaya
başlanmıştır9.
2.2.VAJİNAL EKOSİSTEM:
Vajina çok katlı yassı epitelyum hücreleri ile döşenmiş potansiyel olarak tübüler bir
organdır. Vajinal epitel salgı yapan hücreler içermez10. Normal vajinal sekresyonlar vulvada
sebase, ter, Bartholin ve Skene bezlerinin sekresyonu, vajinal duvardan oluşan transüdasyon,
dökülmüş vajinal ve servikal hücreler, servikal mukus, endometriyal ve tubal sıvı,
mikroorganizmalar ve onların metabolik ürünlerinden meydana gelir.
Dökülen hücreler,
servikal mukus ve üst genital yol salgılarının tipi ve miktarı hormon seviyelerinden etkilenen
biyokimyasal süreçler ile belirlenir. Servikal mukus miktarının artışına bağlı olarak menstrüel
siklusun ortasında vajinal akıntılarda artış olabilir. Bu periyodik değişimler, oral
kontraseptifler kullanılıyor ve ovulasyon olmuyorsa meydana gelmez11,12. Dökülen
5 hücrelerden açığa çıkan glikojen, bakteri florası tarafından parçalanarak laktik asite dönüşür
ve vajen pH’ını düşürür. Epiteldeki glikojen miktarı östrojenler tarafından kontrol edildiği
için vajinal sıvı pH’ı menstrüel siklus ortasında düşüktür. Siklusun luteal safhasında az
östrojen salgılanması nedeniyle az glikojen sentezlenir ve vajinal sıvı pH’ı yükselir13.
Normal vajinal sekresyon kokusuz, beyaz, visköz, floküller özellikte olup muayenede
spekulumda göllenmez, yer çekimi ile arka fornikste birikir; pH 4.5’dan küçüktür. Vajinal
salgılar ıslak preparat hazırlanarak analiz edilebilir. Bir miktar vajinal salgı, cam tüpte 0.5 ml
normal salin içine batırıldıktan sonra lam üzerine aktarılıp üzeri lamelle kapatılarak
mikroskop ile değerlendirilir. Bazı klinisyenler salgıları saline batırmak yerine direk lam
üzerine yayarak bakmayı tercih ederler. Salgılar saline batırılmadan lam üzerine
konulmamalıdır çünkü bu metot vajinal salgıların kurumasına ve uzun süre dayanmayan
preparatlara neden olur11.
Vajinanın dökülebilir dokusu değişen miktarlarda östrojen ve progesterona duyarlı
vajinal epitelyum hücrelerinden oluşur. Östrojen uyarımı mevcut olduğunda üreme çağındaki
kadınların ana hücre tipi olan yüzeysel hücreler baskındır. Menstrüel siklusun luteal fazında
ise progesteron uyarısına bağlı olarak intermedier hücreler baskın hale gelir. Postmenopozal
dönemde ise parabazal hücreler hakimdir11.
Vajina ekosistemi hassas bir denge içinde yaşayan değişik bileşenlerden oluşur. Bu
ekosistem sürekli olarak asitler, karbonhidratlar ve proteinler gibi metabolik ürünler ile ölen
bakteri hücrelerinin bozulması ile ortaya çıkan nükleik asitler, yağ asitleri ve şekerler gibi
hücresel atıkları salgılayan birçok bakteri çeşidi içerir14.
Bu mikroflora diğer organizmaların yanı sıra Gram pozitif ve Gram negatif aerobik
fakültatif ve zorunlu anearob bakterilerden meydana gelir. Mevcut sayısız bakteri arasında
patojen olan ve olmayan bakteriler bulunmaktadır. Sağlıklı bir vajina ekosisteminde
mikroflorada baskın olanlar Lactobacillus türleridir. Ekosistem tahrip olduğunda veya dengesi
bozulduğunda, patojen bakteriler baskın duruma geçer ve bireyin sağlığı açısından olası bir
tehdit haline gelirler14. Sağlıklı bir vajina ekosisteminden sıklıkla izole edilen bakteriler tablo1’de yer almaktadır.
6 Tablo-1: Sağlıklı vajinal ekosistemden sıklıkla izole edilen bakteriler14
Fakültatif anaerob bakteriler
Gram-pozitif
Gram-negatif
Lactobacillus crispatus
Eschericia coli
Lactobacillus casei
Enterobacter agglomerans
Lactobacillus gasseria
Enterobacter aerogenes
Lactobacillus iners
Enterobacter cloacae
Gruplanmayan Streptokoklar
Klebsiella pneumonia
Streptococcus viridans
Morganelle morganii
Staphylococcus epidermidis
Proteus mirabilis
Enterococcus faecalis
Proteus vulgaris
Zorunlu anaerob bakteriler
Gram-pozitif
Gram-negatif
Eubacterium spp.
Fusobacterium necrophorum
Peptococcus niger
Fusobacterium nucleatum
Peptostreptococcus anaerobius
Prevotella bivia
Prevotella melaninogenica
Veilonella spp.
Normal flora; özellikle deri, orofarinks, kolon, vajen gibi bazı vücut bölgelerinin
sürekli sakinleri olan çeşitli bakteri ve fungusları tanımlanmak için kullanılan bir terimdir.
Normal flora üyeleri genellikle bulundukları bölgede ekolojik dengeyi sağlayarak patojen
mikroorganizmaların yerleşimini önlerler ve hastalık oluşumuna karşı vücudun direncini
arttırırlar. Ancak immun sistem bozulduğunda buralardaki bakteriler fırsatçı enfeksiyonlara
7 yol açabilirler15. Normal vajinal flora içindeki dominant mikroorganizmalar Lactobacillus
suşlarıdır. Hücrelerin otolizi sonucunda açığa çıkan glikojen, glikoza dönüşmekte,
laktobasillerde glikozu enerji kaynağı olarak kullanmaktadır. Bunların dışında birçok farklı
mikroorganizma vajinal florada bulunmakla birlikte sayıları sınırlıdır. Bacteroides fragilis,
Prevotella serotipleri, Clostridium serotipleri, Escherichia coli, enterokoklar, Gardnerella
vaginalis ve hatta trikomonaslar ve funguslar vajen florasında bulunabilen virülan
mikroorganizmalardır. Patojen mikroorganizmalarının çoğalması laktobasillusların kontrolü
altındadır. Endojen floranın aşırı çoğalması ya da dışarıdan alınan bir mikroorganizma
tarafından vajinal ekosistemin bozulması sonucunda vajinitler gelişmektedir16,17. Vajinal
ekosistemin endojen bakterileri tablo-2 de gösterilmiştir.
Laktobasiller vajinal ekosistemi üç mekanizma ile oluşturmaktadır; glikozu laktik asite
dönüştürerek vajinal pH’yı 4 (3.5-4.6) civarında tutarlar. Asit pH potansiyel patojen suşların
proliferasyonunu engellemektedir. Hidrojen peroksit oluşturarak bakterisidal etki oluşturur,
anaerob floraya toksik etki yaparlar. Mikro pilileri ile vajinal epitelyum hücrelerindeki
reseptörlere yapışarak patojen mikroorganizmaların adherensini önlerler18.
Vajinal mikrobiyoloji hakkındaki tanımlayıcı bilgilerimizin artmış olmasına rağmen
florayı kontrol eden faktörleri konusundaki bilgiler eski kalmaktadır. Gestasyonel
hormonların
düzeylerindeki
değişiklikler
çeşitli
türlerdeki
organizmaların
ortalama
miktarlarını etkilemektedir. Spesifik ve spesifik olmayan vajinal konak savunmalar
belirlenmiştir ancak yine de tam olarak önemleri yeterince açık değildir19-21. Menstrüel siklus
ve yaşa bağlı hormonal değişimler dışında antibiyotik tedavileri ve enfeksiyonlar gibi pek çok
ekzojen ve endojen faktör vajen florasını ve epitelyum bütünlüğünü bozabilir. Vajinal florada
değişikliğe neden olan faktörler tablo-3 de özetlenmiştir22.
8 Tablo-2: Vajinal ekosistemin endojen bakterileri14
Patojen olmayan bakteriler
Patojen bakteriler
Lactobacillus türleri
Escherichia coli
Staphylococcus epidermidis
Enterobacter türleri
Non-hemolotik streptekoklar
Morganella türleri
Corynebacterium türleri(difteroidler)
Enterococcus faecalis
Gardnerella türleri
Streptococcus agalactia
Peptococcus türleri
Fusobacterium türleri
Prevotella türleri
Tablo-3: Vajinal florada değişikliğe neden olan faktörler22
Antibiyotik, sitostatik, kortikosteroid, antiviral, antifungal ilaçlar ve radyoterapi
Vajen duşu
Cerrahi ve radyoterapi sonrası gelişen malformasyon ve anatomik deformiteler
Kistler, himen, polipler
İmmunsupresyon durumları(AIDS, vb)
Tedavi, yaşlanma veya oral kontraseptif kullanımı nedeniyle olan hormonal değişiklikler
Kontrolsüz diyabet
Yabancı cisimler(RİA, Diyafram, Tampon vb.) ve spermisit ajanlar
9 2.3. BAKTERİYEL VAJİNOZİS MİKROBİYOLOJİSİ:
Vajina ekosisteminin dengesini değiştirerek, vajinada bakteriyel vajinozis gelişmesine
olanak tanıyan mikrobik ve fizyolojik değişiklikler henüz tam olarak aydınlatılamamıştır.
Ancak, bu değişikliklerden birinin hidrojen iyonunun yoğunluğunda düşüş veya pH değerinde
artış şeklinde olması gerektiğine şüphe yoktur14.
Vajinanın mikrobiyolojisi, bakterinin yaşayabilirliliğini etkileyen faktörler ile
belirlenir23. Bu faktörler; vajinal pH ve bakteriyel metabolizma için gerekli olan glikoz
varlığını içermektedir. Normal vajinal pH 4.5’in altındadır ve laktik asit üretimiyle sağlanır.
Östrojenle uyarılmış vajinal epitelyum hücreleri glikojenden zengindir. Vajinal epitelyum
hücreleri glikojeni monosakkaritlere parçalarlar ki bu şekilde hücrelerin kendileri ve
laktobasiller laktik aside dönüşümü gerçekleştirebilir11.
BV
vajinanın
diğer
enfeksiyöz
hastalıklarından
farklı
olarak
tek
bir
mikroorganizmanın neden olduğu bir hastalık olmayıp, polimikrobiyal klinik bir sendromdur.
Hastalık dokuların gerçek bir enfeksiyonu olmaktan ziyade, mikrobiyolojik ekosistemin
bozulması sonucunda özellikle de anaerobların sayıca artmasıyla ortaya çıkan bir durumdur
ve çok az inflamatuar cevapla seyretmektedir. BV de normal vajina florasında çok az bulunan
Gardnerella vaginalis, Bacteriodes, Provetalla, Peptostreptococcus ve genital Mikoplazma
suşları
gibi
anaerobik
mikroorganizmalar
belirgin
olarak
çoğalmışlardır24.
Bu
mikroorganizmalar sağlıklı kadınlarda bulunandan 2-5 logaritmik kat daha fazla
bulunabilmektedir25. Bundan dolayı BV’li kadınların vajina florası sağlıklı kadınların vajina
florasından belirgin farklılıklar göstermektedir ve bu farklılıklar tablo-4’te özetlenmiştir26.
Bunların yanı sıra vajinal florada normalde hakim olan hidrojen peroksit üreten laktobasiller
yaklaşık 100-1000 kat azalmıştır. Eschenbach ve arkadaşları BV’de laktobasillerin sadece
azalmakla kalmayıp aynı zamanda hidrojen peroksit üretme kapasitelerinin de azaldığını
göstermiştir9.
Normal florada bulunan laktobasiller, hidrojen peroksit, bakteriosinler ve/veya daha
düşük bir pH üreterek BV ile birlikte olan mikroorganizmaların vajinada kolonizasyonunu
inhibe etmekte ve koruyucu bir etki sağlamaktadır. Laktobasiller bir yandan vajinanın normal
asiditesine katkıda bulunurlarken, diğer bir yandan da bu asit ortamı laktobasillerin üremesini
teşvik etmektedir. Bakteriyel vajinozisli kadınlarda ise vajina normal florasının tersine
10 laktobasiller anlamlı derecede daha az bulunmaktadır. Laktobasillerin yerini G. vaginalis ve
mikst anaerob flora almıştır14,27,28.
Lactobacillus’un vajinadaki diğer bakteriler gibi, kültür ortamında ürerken tercih ettiği
pH değeri 5 olsa da, vajina ortamında bu pH’da rekabet edememektedir. Streptococcus türleri,
Enterococcus türleri, Escherichia coli ve Prevotella türleri gibi varolan diğer bakteriler
Lactobacillus’tan daha enerjik rakipler olduğu için laktobasiller baskınlığı koruyamaz. Bu
nedenle, laktobasillerin üremesi inhibe olur ve bir veya daha çok cins mikrobiyal ajan
baskınlığı ele geçirir14.
Tablo-4: Normal ve BV’li Kadınlarda Vajinal Ekosistem26
NORMAL
BV
Laktobasiller çoğunlukta
H2O2 üreten laktobasiller az sayıda
107 den az mikroorganizma/gr doku
109 mikroorganizma/gr doku
Anaerob/aerob: 2-5/1
Anaerob/aerob: 100-1000/1
Gardnerella (kadınların %5-60’ında)
Gardnerella (kadınların %95’inde)
Mobiluncus (kadınların %0-5’inde)
Mobiluncus (kadınların %50-92’sinde)
Mycoplasma hominis (cinsel aktif kadınların Mycoplasma hominis (cinsel aktif kadınların
%15-30’unda)
%60-75’inde)
Lactobacillus 4.5’ten düşük ancak 3.8’den yüksek, görece düşük bir pH’de üreyebilme
yeteneğinden ötürü sağlıklı vajina ekosisteminin baskın bakterisi olarak tanınmaktadır. Ne var
ki, Lactobacillus türlerinin hepsi “iyi” veya vajinal ekosistemin sağlıklı ve dengeli tutulmasını
sağlayabilecek maddeleri üretme kapasitesine sahip değildir. Sağlıklı vajina ekosistemine
sahip olduğu kabul edilen kadınlardan en sık izole edilen türler Lactobacillus crispatus, L.
gasseri, L. iners ve L. jensenii türleridir14,29 .
Bakteriyel vajinozis mikroflorasını oluşturan mikroorganizmalar karmaşıktır ve çeşitli
bakterilerden oluşur, ancak zorunlu anaerob bakteriler baskındır. BV’in bakteriyel haritasında
G. vaginalis ve Gram-negatif zorunlu anaeroblar kadar Mycoplasma hominis, M. genitalis ve
11 Ureaplasma urealyticum da baskındır. BV olan kadınlarda sürekli büyük miktarlarda olan
bakteriler; Gardnerella türleri, zorunlu anaeroplar ve genital Mikoplazmalardır24.
Gardnerella vaginalis; fakülatatif ananerob, sporsuz, kapsülsüz, hareketsiz, küçük,
pleomorfik ve gram değişken bir mikroorganizmadır. BV’li kadınlarda G. vaginalis sıklıkla
çok sayıda bulunur ve bakteriyel vajinozis için belirleyici bir mikroorganizmadır. BV’li
kadınların çoğundan izole edilirken, vajinal semptomları olmayan sağlıklı kadınlarında %4050’sinde bulunmaktadır28,30.
Gardnerella vaginalis BV’nin tek sebebi değildir. Çoğu BV vakası hareketli, gramnegatif veya gram-değişken kıvrımlı anaerobik çomaklar ile ilişkilidir. Bu organizmalar yeni
bir tür, Mobiluncus olarak sınıflandırılmıştır31.
Mycoplasma hominis ve Ureaplasma urealyticum BV olan birçok kadının
vaginasından izole edilmiştir. BV oluşumundaki rolleri henüz belirlenememiştir32.
Mycoplasma hominis genel olarak BV’li kadınların %58-76’sında bildirilmiş olup vajinal
muayenesi normal olan kadınlarda ise anlamlı derecede azdır. Ureaplasma urealyticum ise
BV’li hastalarda kontrol hastalarına oranla yüksek oranlarda izole edilmiştir. Anaerob gram
pozitif koklar BV’li kadınlarda sıklıkla birden fazla tür olarak mevcuttur. En yaygın olan
türler Peptostreptococcus asaccharolyticus, Peptostreptococcus prevotii ve Peptostreptococcus
anaerobius’tur. Anaerob gram negatif basiller özellikle Prevotella türleri BV’de
polimikrobiyal floranın anlamlı üyeleridir. Ayrıca Porphyromonas ve Bacteroides türleri de
izole edilenler arasındadır33,34.
2.4.BAKTERİYEL VAJİNOZİSİN PATOFİZYOLOJİSİ:
Bakteryel vajinozisde vajinal akıntının mikroskopik incelenmesinde karakteristik
olarak kokobasillerden baskın bir flora görülür13. Morfolojisine bakılarak önceleri
Haemophilus vaginalis olarak adlandırılan bu organizma; günümüzde ilk gözlemleri yapan
Dr. Gardner’in anısına Gardnerella vaginalis olarak adlandırılmıştır. Birçok gözlem
Gardnerella vaginalis ile BV arasında doğrudan bir ilişki olduğunu göstermektedir. Gardner
ve Duke’ün BV hastalarından aldıkları vajinal akıntı örneğini sağlıklı gönüllülerin
12 vajinalarına ekerek düzenli olarak BV üretmiş olsalar da, G. vaginalis’in saf kültürünün
sağlıklı gönüllülere ekilmesiyle hastalığın ortaya çıkması daha nadirdir13,35,36.
Asemptomatik kadınların yaklaşık %30-40’ından da G. vaginalis izole edilmiş ve
yoğun G.vaginalis kolonizasyonu olan kadınların sadece %50’sinde gerçekten BV tanısı
konmuştur13,37-39. Ayrıca G. vaginalis’in antimikrobiyallere in vitro sensitivitesi bu ajanların
klinik hastalıktaki etkinlikleri ile uyuşmamaktadır. G. vaginalis’in in vitro olarak dirençli
olması gerçeğine rağmen, metronidazol BV tedavisinde yüksek etkinliğe sahiptir13,40,41.
Bakteriyel
vajinozisli
kadınlarda
vajinal
ekosistemin
değişmesinin
sebebi
bilinmemektedir. Halen BV’nin patogenezi tam olarak açıklığa kavuşmamıştır. Vajinada
anaerob bakterilerin aşırı çoğalması ile birlikte bu bakterilerin proteolitik karboksilaz
enzimlerinin de üretimi artmaktadır. Bu enzimler vajinal peptitleri çeşitli aminlere
ayırmaktadır28. Bunlar; trietilamin, putresin ve kadaverin gibi aromatik aminler olup uçucu ve
kötü kokuludur. Gardnerella vaginalis tarafından değil anaeroblar tarafından üretilirler ve
BV’nin karakteristik kokusunu verirler. Bu aromatik aminler bazik pH’da buharlaştırılır ki bu
da enfeksiyon ile ilişkli pozitif “whiff” testini açıklamaktadır28,42.
Bakteriyel poliaminler asetik asit ve süksinik asit gibi organik asitler ile birlikte
sitotoksik olup, vajinadaki epitelyum hücrelerinin dökülmesine ve sonuçta vajinal akıntıya
sebep olur. G. vaginalis, yüksek pH varlığında dökülen epitelyum hücrelerine yapışıp “kanıt
hücreleri”ni (clue cells) oluşturur. Bu aminler ayrıca M. hominis’in üremesi için uygun bir
substrat sağlar. Laktobasiller’in kaybının floradaki bu yoğun karışıklıktan önce olup olmadığı
veya bunu izleyip izlemediği bilinmemektedir27.
Hidrojen peroksit üreten laktobasiller normal vajinal florada hakimdir ve bunların
eksojen enfeksiyonlara karşı koruyucu olduğu görülmektedir. Bazı araştırmacılar; vajinal
ortamda, henüz tanımlanamamış bir değişikliğe bağlı olarak koruyucu H2O2 üreten
laktobasillerin yerine G. vaginalis, anaeroblar ve mikoplamazların geçtiğine inanmaktadır32,43.
Hidrojen peroksit salgılayan laktobasilleri olan kadınların sadece %4 kadarında BV
görülebilirken, bu oran hidrojen peroksit üretmeyen laktobasillerin varlığında %32’ye;
laktobasillerin tamamen ortadan kalktığı durumlarda ise %56’lara yükselebilmektedir44.
Son zamanlarda yapılan bir çalışma; laktobasilleri öldüren cinsel yolla bulaşan bir
bakteriyofajın varlığını ve bunun BV için zemin hazırladığını düşündürmektedir45.
13 BV; HIV ile enfekte kadınlarda özellikle CD4 T-hücre sayısı düşük olanlarda daha
yaygındır ve daha inatçı seyretmektedir46,47. Yapılan bir çalışmada; BV, enfekte kadınların
genital yollarında HIV-1 RNA ekspresyonu ile ilişkili bulunmuştur ve bu da BV’nin HIV-1
enfeksiyonunun edinilmesine predispozan bir durum olduğu hipoteziyle uyumludur48.
2.5.BAKTERİYEL VAJİNOZİS EPİDEMİYOLOJİSİ:
Prevalans ve insidans çalışmalarında doğru sonuçlara, ancak sorgulanan hastalık için
kesin klinik ve mikrobiyolojik teşhis kriterleri bulunuyorsa ulaşılır. Özellikle 1980’lerin
öncesindeki yayınlarda BV’nin gerek tanımlama, gerekse teşhis kriterlerindeki farklılıklar
nedeniyle çalışmalar arası sağlıklı bir karşılaştırma yapılamamakta ve bu durumda ortalama
prevalans tahmini yapılmasını güçleştirmekteydi. Farklı kliniklere başvuran kişilerle yapılan
çalışmalarda kişilik ve yaşam alışkanlıklarına bağlı olarak değişken sonuçlar çıkması da işi
zorlaştıran bir başka faktördür26. Eski çalışmalarda kliniklere başvuran üreme çağındaki
kadınlarda % 30-45 oranında BV bildirilmiştir. En yüksek düzeyi Gardner ve arkadaşları özel
muayenehaneye başvuran kadınlar arasında % 45 olarak yayınlamıştır49.
Ancak daha yeni yayınların sonuçları teşhis kriterlerinin objektifleşmesine bağlı olarak
eskisine göre daha farklıdır. BV prevalansı toplumdan topluma ve gruptan gruba farklılık
göstermekle birlikte %5-30 arasında değişmektedir. Tüm vajinal enfeksiyonların % 40-50’si
BV’dir50. BV prevalansı değişik toplumlarda; aile planlaması kliniklerinde % 9.5-23
51
ve
cinsel yolla bulaşan hastalıklar kliniklerinde % 12-61, jinekoloji kliniklerinde % 13-23
oranında görülmektedir52.
Bakteriyel vajinozis ilk olarak cinsel aktif kadınlarda tanımlanmış ve cinsel yolla
bulaşan hastalıkların prevalansının yüksek olduğu toplumlarda BV’nin sık olduğu
görülmüştür. Tüm epidemiyolojik duruma bakıldığında cinsel yolla bulaşın katkısı
tartışmalıdır. Cinsel yolla bulaşın anlamlı bir rolü olduğunu destekleyen gözlemler vardır.
Bunlar: (1) BV şu andaki ve yaşam boyu cinsel partnerlerinin sayısı yüksek olanlarda daha
yaygındır, (2) BV varlığı gonokokkal olmayan üretrit, Chlamydia trachomatis, Neisseria
gonorrhoeae ve human papilloma virus enfeksiyonları gibi cinsel yolla bulaşan hastalıkların
artan prevelansıyla ilişkilidir, (3) Çoğu kadında semptomların başlangıcı cinsel aktif
14 olduklarından sonradır, (4) G. vaginalisin vajinal tekrar kolonizasyonu tedavi edilmemiş
erkek partnerler ile ilişkisi olan kadınlarda daha sıktır, (5) Enfekte olmuş kadınların erkek
cinsel partnerlerinin %80’inden fazlasının üretrasında G. vaginalis bulunmuştur ve izole
edilenler nerdeyse her zaman aynı biyotiptedir13.
Diğer cinsel yolla bulaşan hastalıkların görece olarak nadir görüldüğü lezbiyenlerde
prevalans fark edilir derecede yüksektir. Lezbiyen çiftler vajinal floraları (normal veya BV)
bakımından çoğunlukla benzerlerdir ki bu da BV’nin cinsel yolla bulaştığını destekler 32.
Birçok gözlem sadece cinsel yolla bulaşmanın olduğuna itiraz etmiştir: (1) Gardnerella
vaginalis ergenlik öncesi kızlardan ve cinsel aktif olmayan kadınlardan da izole edilebilir, (2)
BV sendromu virgolarda görülmüştür, (3) Cinsel ilişki olmaksızın tekrarlayan enfeksiyonlar
gözlenmiştir, (4) Cinsel partnerin eş zamanlı tedavi edilmesinin tekrarlama oranlarını
azaltmadığı gösterilmiştir, (5) BV’nin yaş ve ırklara göre dağılımı görece daha yaşlı ve beyaz
kadınlarda sık olmasıyla gonoreden farklılık gösterir, (6) BV ile ilişkili organizmalar
rektumdan da kültür edilebilir ki bu durumda buradan vajinaya kolonizasyon olabileceğini
düşündürür, (7) Cinsel yolla bulaş harici risk faktörleri vajinal duş ve rahim içi araç araç
kullanımını içermektedir13.
2.6.BAKTERİYEL VAJİNOZİS RİSK FAKTÖRLERİ:
Genitoüriner hastalıklar kliniklerine başvuran kadınlar arasında en sık saptanan
tanılardan birisi bakteriyel vajinozisdir. Bakteriyel vajinozis vakalarının %50’si asemptomatik
seyrettiğinden bu hastalığın toplumdaki prevalansı konusunda veriler net değildir. Bakteriyel
vajinozis yeni cinsel partner ve sık cinsel partner değiştirmeyle ilişkilidir. Bakteriyel vajinozis
oranları tek eşli kadınlarda daha düşüktür ancak unutulmamalıdır ki BV virgolarda da
görülebilmektedir5. BV ile ilişkili olabileceği düşünülen risk faktörleri arasında yaş, menarş
yaşı, menstruasyon süresi, cinsel aktivite, cinsel partner sayısının fazla olması, vajinal duş,
ırk, sigara kullanımı, kullanılan kontrasepsiyon yöntemi, obstetrik öykü, anormal PAP smear
çeşitli çalışmalarda incelenmiştir5,14,26,53.
15 2.6.1.Cinsel Aktivite
BV tanımlandığından bu yana yapılan risk faktörlerine yönelik çalışmalar; BV’nin
cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon olup olmadığına odaklanarak yapılmış çalışmalardır.
Yapılmış bazı çalışmalar BV ile cinsel partner sayısı ve ilk cinsel ilişki yaşı arasında ilişki
kaydetmiş olsalar da tutarlı örnekler ortaya çıkmamıştır. Tablo-5’te gonore ve klamidya gibi
klasik bakteriyel cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve bakteriyel vajinozis ile ilgili risk
faktörlerinin karşılaştırılması verilmiştir54.
Tablo-5: Risk faktör karşılaştırılması
İlişkili risk faktörleri
Klasik cinsel yolla bulaşan BV
enfeksiyonlar
Artan cinsel partner sayısı
+
+
İlk cinsel ilişkinin küçük
+
Tutarlı değil
Virgolarda tespit edilmesi
_
+
Lezbiyenlerdeki prevalansı
Düşük
Yüksek
Prevalansı düşürür
İlişkisi yok
yaşta olması
Uygun partner tedavisi
Yaş
25
yaş
altı
prevalans
en
yüksek 25
yaş
üstü
en
yüksek
prevalans
Sigara kullanımı
+
+
Siyah ırk
+
+
Rahim içi araç kullanma
+
+
Hastalığın cinsel yolla bulaşan hastalıklar polikliniklerine başvuran kadınlar arasında
daha fazla gözlenmesi, multipartnerite hikayesinin BV’li kadınlarda kontrol gruplarına göre
daha fazla olması, ilişki ile sorumlu tutulan bakterilerin bulaşabileceğinin gösterilmesi, tek
16 eşli cinsel hayatı olan çiftlerde BV’nin çok daha az görülmesi hastalığın cinsel ilişki ile
bulaştığını düşündürmektedir26.
Yapılan çalışmalar cinsel aktivitenin BV riskini arttırdığını göstermektedir. BV
hastalarının büyük çoğunluğu cinsel olarak aktiftir. Ayrıca BV ortaya çıkmadan önceki bir
aydaki eş sayısı ile BV arasında da korelasyon saptanmıştır. Cinsel eş sayısının artışı BV için
risk faktörü olarak kabul edilmektedir25. BV sıklıkla yeni cinsel partnerle ilişkiden sonrasına
denk gelir ki bu da yeni partner ile cinsel ilişki sırasında vajinal çevrede meydana gelen
değişiklikler sonucu bazı kadınlarda anormal kolonizasyon ihtimalini arttıran bir faktör olarak
karşımıza çıkar55. BV ile ilgili mikroorganizmalar hastaların cinsel eşlerinin idrar, üretra ve
seminal sıvılarının kültürlerinden izole edilmiş ancak buralarda uzun süreli kolonizasyon
gösterilememiştir49. Holst ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada BV’ye neden olan bakterileri
BV’li kadınların %62’sinin rektumundan izole etmişlerdir. Ancak sağlıklı kadınların sadece
%10’unun rektumunda bu bakterilerin kolonize olduğu gösterilmiştir56. Hastaların cinsel
partnerlerinin ¼’ünde üretra ve penil koronal sulkusta BV ile ilişkili bakterilere rastlanmıştır.
Ayrıca yapılan çalışmalarda Gardnerella vaginalis inokulasyonu BV yapmazken, BV’li
kadınlardan alınan sekresyonların BV oluşmasında rol oynadığı gösterilmiştir. Bu da vajen
florasının değişmesine neden olan bilinmeyen bir faktörün cinsel yolla taşınabileceğini
düşündürmektedir57.
BV’nin cinsel yolla bulaşmadığını destekleyen yayınlar da mevcuttur. Bump ve
Buesching’in yayınladıkları bir makalede BV’nin sadece cinsel yolla bulaşan bir hastalık
olmadığına dair güçlü kanıtlar sunulmaktadır. Yazarlar, standart klinik kriterler kullanarak
cinsel aktif yetişkinlerde % 15 oranında ve virgo yetişkinlerde % 12 oranında BV
tanımlamışlardır58. Bell ve arkadaşları, ayrıca Spiegel ve arkadaşları da hayat kadınları ve
kolej öğrencileriyle yaptıkları çalışmada her iki grupta da benzer BV insidanslarına
ulaşmışlardır27. BV’li kadınların cinsel partnerlerine verilen tedavinin kadınlardaki rekürens
oranını ve tedavi başarısını etkilemediği de literatürde rastlanılan bulgular arasındadır27,56.
Cinsel aktif kadınlar; vajinadaki semenin vajina pH’sını yükselterek patogenik
anaerobik bakterilerinin üremesine olanak sağlayabilmesi dolayısıyla BV açısından risk
altındadırlar1.
17 2.6.2.Kontrasepsiyon Yöntemi
Yapılan pek çok çalışma rahim içi araç (RİA) kullanımı ile BV arasında pozitif bir
ilişki olduğunu göstermektedir. Amsel ve arkadaşları, BV olan hastalarda RİA kullanımının
yaygın olduğunu ve RİA kullananların yaklaşık yarısında BV olduğunu saptamışlardır34.
Goldacre ve arkadaşları da yaptıkları çalışmalarda RİA kullanımı ile anaerobik bakteriler ve
anormal vajinal akıntı arasında ilişki bulmuşlardır27. Bunlardan başka Haukkamaa ve
arkadaşları bariyer metodu kullananlara göre RİA kullananlarda BV’ye daha sık rastlandığını
göstermişlerdir27. Lefevre ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada alt genital yol enfeksiyonu
şüphesi olan kadınlarda RİA kullanımının BV ile oldukça belirgin bir ilişkisi olduğunu
belirtmişlerdir59. Avonts ve arkadaşları oral kontraseptif ve RİA kullanan cinsel ve
demografik özellikleri benzer olan iki grupla yaptıkları çalışmada RİA ile BV arasında
belirgin bir ilişki olduğunu saptamışlar; bunun da RİA’nın iplerinin BV’ye yol açan
bakterilerin üremesini kolaylaştırabilmesinden dolayı olabileceği sonucuna varmışlardır60.
Oral kontraseptif (OK) kullanımı ile BV arasında negatif ilişki saptanmıştır.
Östrojenin hem vajendeki laktobasil sayısını hemde laktobasillerin laktik asit üretmek için
kullandığı glikojenin vajen epitelyum hücrelerindeki miktarını arttırdığı öne sürülmektedir.
Buna dayanarak OK’lerin BV’de koruyucu olduğu düşünmüştür57. Moi, bariyer metot
kullanımının BV ile negatif korelasyon içerisinde olduğunu ve BV prevalansının sırasıyla
OK, hiç korunma yöntemi kullanmayan ve RİA kullananlarda giderek yükseldiğini
saptamıştır. OK’ların yalnızca 25 yaşın altındaki kadınlarda koruyucu etkisinin görüldüğünü
belirttiği çalışmasında, Moi önceki çalışmalarda ortaya konulan RİA-BV ilişkisinin kendi
çalışmasında da doğrulandığını belirtmiştir61. Ancak Moi’nin yaptığı çalışmada 25 yaş altı
OK kullanıcıları ve bariyer yöntem kullanan kişiler dışında çalışma grubunun tümünde
karşılaştırmalar yapmamış, çalışma grubundaki kadınları yöntem kullanma bakımından
gruplamamıştır.
Dolayısıyla
sonuçların
değerlendirilmesi
için
kontrol
grupları
oluşturmamıştır57. Yapılan bir çalışmada ise, yöntem kullanan kişiler tüm çalışma grubuyla
karşılaştırılmış ve hem RİA kullanıcılarında hem de herhangi bir yöntem kullanmayan
kadınlarda BV prevalansının daha yüksek olduğu sonucuna varılmıştır57.
Calzolari ve arkadaşları BV ve kontraseptif metotlar ile ilgili yaptıkları bir çalışmada
BV ile OK ve kondom kullanımı arasında anlamlı negatif bir korelasyon olduğunu; BV ile
RİA arasında da anlamlı pozitif bir korelasyon olduğunu göstermişlerdir. Buna dayanarak
RİA ile korunanların BV tanımlanması için sistematik mikroskopik değerlendirmeye tabi
18 tutulmalarını önermişlerdir62. Ayrıca Schwebke ve arkadaşları bakteriyel vajinozisin risk
faktörleri ile ilgili yaptıkları bir çalışmada kondom kullanımının BV gelişmesine karşı
koruyucu olduğunu kaydetmişlerdir63.
2.6.3.Obstetrik Hikaye
BV hemen hemen tüm yaş gruplarında, prepubertal ve post menapozal dönemde
görülebilmektedir. Ancak en fazla görüldüğü dönem üreme çağı; yani menarştan menopoza
kadarki yaş dönemidir27.
Amsel ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada BV’li kadınlarda gebelik hikayesinin
kontrol grubuna göre daha fazla olduğu; ancak bu farkın istatistiksel olarak anlamlı
bulunmadığını belirtmişlerdir34. Yapılan başka bir çalışmada da gebelik veya doğum hikayesi
olan kadınlarda BV prevalansının % 10 daha fazla görüldüğü gözlemlenmiş; ancak yaş göz
önüne alınarak yapılan düzeltmelerden sonra bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı
saptanmıştır57.
Gravett ve arkadaşları BV’li olan ve olmayan gebeleri karşılaştırdıkları bir çalışmada;
BV’li gebelerin daha sık spontan ilk trimester düşük hikayesi olduğunu rapor etmişlerdir33.
McCormack ve arkadaşları multifaktöryel analizler ile gebelik ile G. vaginalis kolonizasyonu
arasında anlamlı bir ilişki olduğunu bulmuşlardır64. Ayrıca Mead ve arkadaşları tarafından
yapılan bir araştırmada geçirilmiş gebelik hikayesi ile BV arasında ilişki olduğu
saptanmıştır27. Smart ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada gebelik ile BV arasında bağımsız
bir ilişki saptamışlardır. Ek olarak tek değişkenli analizlerde gebelik sonlandırılması, düşük
ve yaşayan doğum öyküsünün BV için artmış riske sebep olduğunu göstermişlerdir53.
2.6.4.Hijyen Alışkanlıkları ve Vajinal Duş
Normal vajinal florada değişikliği neyin tetiklediği bilinmemektedir. Sık cinsel ilişki
veya antiseptik suların kullanılmasıyla vajinanın tekrarlayan alkalileştirilmesinin rolünün
olduğu kabul edilmiştir11.
Genital bölge hijyeninde pH’sı alkali özellikte olan sabun kullanımı ya da sık vajen
duşu yapılması vajinal pH’yı yükselterek BV ile ilgili olan mikroorganizmaların üremelerini
19 kolaylaştırabilir. Van Royen ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada BV’li kadınların vajinal
hijyen için daha fazla sabun kullandıklarının tespit edildiğini belirtmişlerdir; ancak sabun
kullanımının vajen florasında değişikliğe yol açıp açmadığının anlaşılamadığını, kadınların
var olan kötü kokulu akıntı nedeniyle sık vajen duşu alıyor olabileceklerini dile
getirmişlerdir65.
Özellikle antiseptik ajanlar kullanılarak yapılan vajinal duş vajinal ortamda değişikliğe
sebep olarak Gardnerella vaginalis, Mobiluncus suşları, Prevotella suşları ve diğer anaeroblar
gibi bakteriyel vaginozis ile ilişkili mikroorganizmaların üremesini arttırabilir. Cinsel yolla
bulaşan hastalıklar kliniklerine başvuran kadınlarda hidrojen peroksit üreten laktobasillerin
koruyucu rolünün araştırıldığı bir çalışmada temizlik için vajinal duşun tercih edilmesinin
bakteriyel vajinozis için bağımsız bir risk faktörü olduğu gösterilmiştir66. Yapılan bir
çalışmada vajinal Laktobasiller üzerinde providin-iyot içeren antiseptiklerin tuzlu su veya
asetik asit içeren solüsyonlardan daha çok inhibitör etkili oldukları görülmüştür. Ek olarak
sirke ve tuzlu su gibi antiseptik olmayan preparatların kullanımının vajinal florada çok az
etkili oldukları rapor edilmiştir67. Bakteriyel vajinozis rekürrensi; normal vaginal florada
değişikliğe sebep olan vajinal duş gibi kişisel hijyen uygulamaları nedeniyle tedaviye rağmen
sıktır5.
2.6.5.Irk
Gardner
ve
arkadaşları;
erken
prevalans
çalışmalarında
beyaz
ırk
ile
karşılaştırıldığında siyah ırkta bakteriyel vajinozis oranlarının artmış olduğunu bulmuşlardır.
Lewis ve O’Brien de benzer bir farklılık kaydetmişlerdir. Bu çalışmaların hepsi sadece tek
değişkenli analizle yapılmış çalışmalardır. McCormack ve arkadaşları çok değişkenli analizler
kullanarak yaptıkları çalışmada; buna yol açan nedenin belli olmamasına rağmen, beyaz
olmayan
ırkta
G.vaginalis
kolonizasyonunun
anlamlı
derecede
fazla
gözlendiğini
saptamışlardır27. Newton ve arkadaşları Afrikalı-Amerikalı kadınların farklılaşmış bir vajina
mikroflorasına sahip olma ihtimalinin beyaz kadınlara göre daha fazla olduğunu
göstermişlerdir. Bu farklılaşmış vajina mikroflorasının davranışsal etkenler, hormonal
değişiklikler, vajinanın fizyolojisi ve hijyen gibi faktörlere bağlı olduğunu belirtmişlerdir68.
20 Hem İngiltere hem de ABD’de siyah etnik grup bakteriyel vajinozis prevalansı en
yüksek olan gruptur. Ayrıca bu grupta beyaz etnik gruplara oranla daha fazla gonore ve
genital klamidya enfeksiyonları rapor edilmiştir54.
2.6.6. Sigara
Sigara kullanımının BV ile ilişkili olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur69,70. Benzer
şekilde yapılan bir çalışmada; kontrol grubu ile karşılaştırıldığında çalışma kapsamındaki
BV’li kadınlarda sigara kullanımının fazla olduğu gösterilmiştir57.
BV ile sigara arasındaki olası patogenik mekanizmayı açıklamak için daha fazla
incelemeler yapılmalıdır. Yapılabilecek bir açıklama; sigaranın nikotin, kotinin ve benzopiren
diol epoksit gibi çeşitli kimyasal bileşenleri içerdiği ile ilgilidir. Bu kimyasallar sigara
içenlerin servikal mukuslarında gösterilmişlerdir ve direk vajinal florayı değiştirerek ya da
servikal epitelyumdaki Langerhans hücrelerini azaltarak lokal immunosupresyon yolu ile etki
edebilmektedirler71. BV ve sigara içme alışkanlığı arasında anlamlı bir doz-cevap ilişkisinin
mevcut olduğuna dair çalışmalar vardır53,57,69.
Ayrıca güçlü alkali bir amin olan nikotin servikal mukusta serumdan 40 kat fazladır.
Bu yönüyle de BV’ye neden olan mikroorganizmaların üremelerini kolaylaştırıcı bir etken
olarak karşımıza çıkabilir57.
2.7.BAKTERİYEL VAJİNOZİS SEMPTOMLARI VE KLİNİK BULGULARI:
BV, vajendeki mikroorganizmalar ve konak arasındaki etkileşime bağlı olarak
semptomatik veya asemptomatik olabilir. BV’li kadınların yarısından fazlasında semptom
bulunmayabilir27,72.
BV’de genellikle en sık rastlanan şikayet rahatsız edici vajinal akıntıdır. Hastaların
birçoğunda iç çamaşırlarını kirleten kötü kokulu akıntı şikayeti mevcuttur. Bu kötü koku,
özellikle
korunmasız
cinsel
ilişki
sonrasında
alkali
olan
semenin
anaerobik
mikroorganizmaların metabolizma ürünlerinden amin salınmasını sağlaması dolayısıyla
21 belirgindir. Koku sıklıkla bayat balık kokusuna benzetilir. Vajinal akıntı aylar hatta yıllardır
var olabilir. Bazen de hastalar akıntının başlangıcı ile yeni bir cinsel partner arasında bağlantı
kurabilirler8,72. Hastaların %90’na yakını hafiften orta dereceye kadar olan miktarda akıntı
tarif etmektedir. Vajinal akıntı nadiren bol miktardadır32. BV ile ilişkili semptomlar tablo6’da özetlenmiştir.
Tablo-6: Bakteriyel Vajinozis ile İlişkili Semptomlar32
Homojen vajinal akıntı
Vajinal akıntıda balık kokusu
Menstruasyon esnasında
Cinsel ilişkiden sonra
Mininal kaşıntı veya irritasyon
BV hastalarında diğer vajinitlerde gözlenen vulvovajinal kaşıntı, dizüri, disparoni ve
karın ağrısı çok nadir olarak gözlenir. Abdominal rahatsızlık nadiren vardır ve genellikle çok
hafiftir ve salfenjiti de içeren eşlik eden enfeksiyonlar açısından beklemeden inceleme
yapılmalıdır8,32,72.
BV’li hastaların muayenesinde litotomi pozisyonunda introitusta sıklıkla beyaz veya
gri-beyaz akıntı saptanabilir ve bu akıntı labium minora üzerinde görülebilir. Labium ve vulva
genellikle eritemli ve ödemli değildir. Enflamasyon ve perivajinal irritasyon trikomonas veya
kandidada olduğundan oldukça azdır. Vajinal akıntının çok fazla olduğu durumlarda vulvar
vestibülden perineye doğru bir akıntı gözlenebilir8,32.
Spekulum muayenesinde, vajinal duvarlarda enflamasyon olmadığı görülür. Vajinada
genellikle grimsi, ince, homojen, kolayca silinebilen akıntı bulunur. Bu akıntı normal,
fizyolojik akıntıdan farklıdır. Akıntı arka fornikste birikebilecek kadar fazla olabilmesine
rağmen genellikle daha az miktarda bulunur. Bazı hastalarda akıntı çok azdır ve birikim
yapmaz. Akıntı çok ince olduğundan ve vajinal duvarlara da yapışık olduğundan genellikle
22 sadece artmış ışık röflesi olarak görülür ki bu da vajinal duvarların çok ıslak olduğu
izlenimini verir. Değişik, keskin bir koku da muayene eden tarafından fark edilebilir13.
Endoserviks bu durumdan etkilenmez ve servikal akıntı mukoid olarak fizyolojik
seyrinde devam edebilir. Pürülan servikal akıntı veya bariz servisit varlığı seyrek değildir
ancak bu durum eş zamanlı olan gonokokkal, klamidyal veya herpetik bir enfeksiyonun
sonucudur. Komplike olmamış bakteriyel vajinozisde bimanual muayenede anormallik olması
nadirdir ve eğer anormallik varsa diğer patolojik süreçler açısından vakit kaybetmeden
inceleme yapılmalıdır13.
2.8.BAKTERİYEL VAJİNOZİSTE TANI:
BV’li kadınların yarısı muayenede bulgular gözlenmesine rağmen asemptomatik
olabilirler. Bu nedenle diğer tüm vajinitlerde olduğu gibi BV’de de semptom ve bulgular
tanıda çok güvenilir değildir72.
Amsel ve arkadaşları tarafından geliştirilen klinik tanı kriterleri günümüzde BV tanısı
konulmasında kullanılmaktadır. Bu kriterlerden en az üçünün hastalarda saptanması tanı için
yeterlidir34. Bu kriterler;
1- Homojen, gri-beyaz, yapışkan ancak kolaylıkla silinebilen vajinal akıntının olması
2- Vajinal pH’nın 4.5’ten büyük olması
3- Vajinal sekresyonların üzerine %10’luk KOH damlatılmasıyla ortaya çıkan amin
kokusunun saptanması (pozitif whiff test)
4- Vajinal sekresyonların mikroskobik incelenmesinde kanıt “ipucu” hücrelerinin
(clue cell) varlığıdır.
Bu klinik belirtiler içerisinde anormal akıntı en az özgüllüğe sahiptir. Vajinal akıntının
miktar ve görünümünü objektif olarak değerlendirmek güçtür73.
Vajinal sıvının pH’sı Amsel kriterleri içinde en yüksek duyarlılığa fakat en az
özgüllüğe sahip olanıdır. Çünkü vaginal kanama, vajinal duş ve yakın zaman içindeki cinsel
23 ilişki gibi pek çok faktör vajinal pH’yı etkileyebilmektedir74. Ayrıca pH ölçümü yapılırken
pH değeri 7 civarında olan servikal sekresyonları değil vajinal sekresyonları toplamak
önemlidir ki servikal sekresyonların bulaşması yanlış pozitif sonuçlara yol açabilir75.
Eschenbach ve arkadaşları pH’nın 4.7’nin üstünde olmasının vajinal sıvı pH ölçümünün
özgüllüğünü arttırdığını bildirmişlerdir9.
Spekulum muayenesinde vajinal sekresyonların görünümü miktar, renk ve kıvamı
açısından değerlendirildikten sonra mikroskopik muayene ve amin testi için preparatlar
hazırlanmalıdır. Bir miktar sekresyon 0.4 ml serum fizyolojik ile karıştırılarak lam üzerine
konulur ve lamel ile kapatılarak mikroskopta incelenir. Vajinal sekresyonlar ile serum
fizyolojik direkt olarak lam üzerinde de karıştırılabilir. Ancak sekresyonlar serum fizyolojik
ile karıştırılmadan lam üzerine konulmamalıdır çünkü bu metot vajinal sekresyonların
kurumasına ve uzun süre dayanmayan preparatlara neden olur. Bu şekilde hazırlanan
preparata ıslak yayma adı verilir. Islak yaymada kanıt hücreler ve eğer varsa Trichomonas
vaginalis görülebilir8,11.
Islak
bakı
muayenesi,
kanıt
hücrelerinin
görülmesi
ve
Trichomonas’ın
dışlanabilmesine olanak sağlaması dışında BV tanısını destekleyen polimorfonükleer
lökositlerin görülmemesi ve kokobasiller türde mikroorganizmaların hakim olduğu
karakteristik bir bakteriyel floranın görülmesi açılarından da kritik bir öneme sahiptir72.
Kanıt hücrelerinin varlığı en özgül kriterdir72,74,76. Kanıt hücre yapışkan bakterilerle
kaplanan ve bu nedenle de sınırları belirsiz görünen vajen yassı epitelyum hücreleridir. Bu
hücrelerin yüzeyinden izole edilen esas mikroorganizma Gardnerella vaginalis’tir. Bunun
yanında daha nadir de olsa Mobiluncus ve Bacteroides türleri de kanıt hücre oluşumuna neden
olabilirler. Kanıt hücrelerden sorumlu ajan Mobiluncus’lar olduğunda hücre yüzeyine
saplanan mikroorganizmalar gram negatif eğri çomaklar şeklinde görülmektedir. Anaerobik
bakteriler tarafından üretilen aminler vajinada bulunan organik asitler ile birlikte vajina
epitelyum hücrelerinin dökülmesine, dolayısıyla da akıntıya sebep olurlar. Alkali pH’nın
dökülen bu epitelyum hücrelerine Gardnerella vaginalis’in yapışmasını kolaylaştırdığı
düşünülmektedir72.
BV için tanısal anlamlılık açısından görülen bütün epitelyum hücrelerinin %20’sinin
kanıt hücre olması gerekir. Mikroskopik incelemede 10 ayrı küçük büyütme alanında kanıt
hücrelerinin saptanması pozitif olarak değerlendirilir72,75.
24 Thomason ve arkadaşları hızlı ve doğru klinik tanı için en iyi kombinasyonun kanıt
hücreleri ve pozitif amin testi olduğunu saptamışlardır77. Bu klinik bulgular basit güvenilir ve
araştırılması kolay olmakla birlikte, klinik tanı için deneyimli bir ekip ve beceri
gerektirmektedir2.
Amin kokusu çürümüş balık kokusuna benzetilir. Anaerob bakterilerinin metabolik
ürünleri olan aminlerin yüksek pH’da uçucu hale gelmeleri prensibine dayanır. BV’den
sorumlu anaerobik mikroorganizmalar aminopeptidaz ve dekarboksilaz enzimlerini üretirler.
Aminopeptidazlar proteinleri amino asitlere; dekarboksilazlar da amino asitleri aminlere
parçalarlar.
Arginin
metaboliti
olan
ornitinin
dekarboksilasyonu
putresin;
lizinin
dekarboksilasyonu kadaverin ve kolinin metaboliti olan metainin dekarboksilasyonu da
trimetilamin oluşturur. Karakteristik bozuk balık kokusu veren poliamin olan trimetilamin
BV’li kadınların %100’nün vajinal örneklerinde bulunurken normal kadınların %10’nunda
bulunmuştur75.
Pek çok araştırmacı amin testinin en az duyarlı fakat en özgül kriter olduğunu
belirtmiştir. Ancak mikst enfeksiyonu olan kadınların bir kısmında da amin testinin pozitif
olması testin özgüllüğünü azaltır. Amin kokusunun saptanması koklayan kişiye bağlıdır ve
pozitiflik oranı kişiden kişiye değişebilir. Trikomoniasis’i olan kadınların bir kısmında da
amin kokusu saptanabilir75.
Bu aminlerin kokusu direkt olarak muayene esnasında muayene eden tarafından
algılanabileceği gibi %10’luk KOH damlatılarak da ortaya çıkarılabilir72.
BV tanısı için kullanılan laboratuar yöntemlerinden biri olan örneklerin Gram
boyaması ile değerlendirilmesi nispeten hızlı, objektif ve ucuz olup birçok yöntemden daha
yaygın olarak kullanılabilmektedir78. Gram preparatında bakteriyel morfotiplerin kalıcı
olması, retrospektif tanıya izin veren bir avantaj sağlaması yanı sıra bu yöntemin
güvenilirliğinin test edilmesini de sağlar79.
Gram boyama 1965’ten beri BV tanısının doğrulanmasında laboratuar yöntemi olarak
kullanılmaktadır. 1983 yılında Spiegel ve arkadaşları BV için Gram boyama kriterlerini her
immersiyon alanında Gardnerella morfotipinde bakteriler, diğer bakteriler (koklar, fusiform
ve
kıvrık
bakteriler)
ve
5’ten
az
Lactobacillus
morfotipinin
görülmesi
olarak
belirlemişlerdir80. Spiegel ve arkadaşlarının Gram boyama hakkında belirledikleri kriterler
yapılan başka çalışmalarda değerlendirilmiş ve BV klinik bulguları olan kadınların vajinal
25 smearlerinde %62-97 oranında BV ile uyumlu sonuç saptarken semptomu olmayan kadınların
vajinal smearleri ise %79-95 oranında normal olarak değerlendirilmiştir81.
Nugent ve arkadaşları vajinal akıntının Gram boyamasında yeni bir skorlama sistemi
geliştirmişlerdir. Kısaca bu sistemde 0-10 arasında değişen bir skorlama için üç bakteriyel
morfotip incelenmiştir. Laktobasilleri büyük gram pozitif çomaklar, Gardnerella ve
Bacteriodes’i küçük gram negatif veya gram değişken çomaklar ve Mobiluncus’u kıvrık gram
negatif veya gram değişken çomaklar şeklinde ayırmışlardır79. Toplam puan 7-10 arasında ise
BV tanısı konulabilir. 4-7 arasında puanı olan yaymalar şüpheli olarak değerlendirilerek daha
sonra testin tekrar edilmesi önerilirken 0-3 arası puan alan yaymalar BV açısından negatif
kabul edilir79,81.
Bu skorlama sisteminin bir avantajı da vajinal florayı normal (Laktobasil dominant),
ara durum (mikst flora) ve BV olarak kategorize etmesidir. Ara durum flora özellikleri
gösteren kadınlarda genellikle tanıyı koymayı zorlaştıran hafif vajinal pH artışı, birkaç kanıt
hücre ve çok hafif amin kokusu vardır. Bu kişilerde gonore, klamidya veya trikomonas
enfeksiyonu bulunma olasılığı daha yüksektir81.
Gram boyama yöntemi ile kanıt hücrelerinin görülebilmesi de mümkündür. Thomason
ve arkadaşları kanıt hücreleri ve flora değişikliklerinin birlikte değerlendirilebildiği bu
yöntemin tanıda kullanılmasının daha uygun olabileceğini belirtmişlerdir8.
Gardnerella vaginalis için birçok besiyerinde kolayca kültür yapılabilir. Bakteriyel
vajinozisi olan kaındların %92-98’inde organizma izole edilebilir ancak asemptomatik
kadınlardan oluşan bir populasyonda da %70’lere varan oranlarda organizmaya rastlanır ki bu
durumda hastanın BV’si olduğunu kanıtlamak ve tedavi ihtiyacı olduğunu söylemek
zorlaşır13. BV ile ilişkili floranın anaerobik elemanları da aynı zamanda endojen vajinal flora
üyeleridir. Bu sebeplerden dolayı BV tanısı için kültür rutin olarak önerilmemektedir75.
BV tanısında vajinal sürüntü örneklerinin gram boyama preparatlarının incelenmesinin
pozitif prediktif değeri ve özgüllüğü Gardnerella vaginalis kültürüne göre çok yüksektir2,19.
Bu nedenle artık rutin uygulamada kültür yerine tek başına gram boyası kullanımı
önerilmektedir28,30,74.
Serviksin sitolojik incelemesinin BV tanısı koymak için kullanılması konusunda da
çalışmalar yapılmıştır. Papanicolaou smear rutin olarak uygulanan bir yöntemdir ve bundan
26 ötürü BV içinde rutin taramada kullanılabilseydi çok fayda sağlayan bir metot olabilirdi.
Papanicolaou smear ile G. vaginalis ve kanıt hücre varlığı saptanabilir; ancak bu yöntemin
sensitivitesi gram boyama kadar yüksek bulunmamıştır. Endoservikal PAP smear ile ıslak
yaymada kanıt hücre saptanması karşılaştırıldığında sonuçlar uyumlu bulunmamıştır75,81.
BV’li kadınların vajinal sıvısında bulunan bakterilerin metabolik ürünlerinin tespitine
dayanan yeni tanı yöntemleri geliştirilmiştir. Bu diyagnostik testlerin kültür veya gram
boyamaya üstünlükleri olsa da çeşitli nedenlerden ötürü (maliyet, donanım yetersizliği vb.)
yaygın olarak kullanılmayıp sadece araştırma amaçlı kullanılmaktadırlar81. Bu testlerden birisi
vajinal sekresyonlardaki süksinik/laktik asit oranını saptamaya yöneliktir. Anaerobik
bakterilerin bir ürünü olan süksinik asit BV’li kadınlarda daha sık ve daha yüksek
konsantrasyonda bulunur. Vajinal florada baskın elemanlar laktobasiller ise, laktik asit daha
yüksek konsantrasyonda bulunur. Spiegel ve arkadaşları vajinal sıvıların gaz kromotografisi
ile yapılan analizlerinde süksinat/laktat oranının 0.4’ten büyük olarak bulunduğu durumların
BV’nin klinik tanısı ile korelasyon gösterdiğini rapor etmişlerdir. Sensitivite %54-89;
spesifisite de % 80-96 olarak bildirilmiştir. Benzer şekilde vajinal poliaminlerin, putresin,
kadaverin ve trimetilamin seviyelerinin saptanması da araştırmalarda kullanılmaktadır81.
BV’li kadınların vajinal sıvısındaki bakterilerin sahip olduğu prolin aminopeptidaz
enzim aktivitesi tespiti de kullanılabilen bir diğer yöntemdir. Yapılan bir çalışmada bu testin
sensitivitesi % 74, spesifisitesi ise % 86 olarak bulunmuştur.
Bunların dışında kısa zincirli yağ asitleri için kullanılan gaz-sıvı kromotografisi, G.
vaginalis’in saptanması için kullanılan oligonükleotid prob testi, G vaginalis’in direkt florasan
antikor ile boyanması gibi testler de araştırmalarda BV tanısı koymak için kullanılmaktadır75.
Ek olarak BV tanısı koymak için polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) da denenmekte olan bir
yöntemdir. Yapılan bir çalışmada HIV ile enfekte kadınların servikovajinal lavaj örneklerinde
PCR metodu ile M. hominis, G. vaginalis ve laktobasiller ölçülmüş ve BV varlığında M.
hominis ve G. vaginalis’in bakteriyel sayıları anlamlı derecede yüksek iken laktobacillus
bakteryel sayıları anlamlı derecede düşük olarak tespit edilmiştir82.
27 2.9. BAKTERİYEL VAJİNOZİSTE AYIRICI TANI:
Vajinal enfeksiyonlar erişkin kadınlarda en sık karşılaşılan sorunlardan biridir.
Vajinitler ile ilişkili semptomlar vajinal akıntı, kaşıntı ve kötü kokudur; vajina, introitus ve
vulvada çeşitli şekillerde görülebilen inflamatuar reaksiyonun yaygınlığı ve ciddiyetiyle
ilişkili olarak enflamasyonu içermektedir72. Vajinit vakalarının yaklaşık %90’ını BV,
vulvovajinal kandidiyazis(VVK) ve trikomoniyazis oluşturur. Bazen birden fazla etken aynı
anda etyolojiden sorumlu olabilir. Geri kalan %10’luk bölümünü ise tablo-7’de sıralanan
hastalıklar oluşturur18.
Vajinit genellikle vajinal akıntı ve/veya vulvada kaşıntı ve irritasyonla karakterizedir.
Vulva, introitus ve vajenin enflamasyonu nedeniyle ağrı, irritasyon, rahatsızlık hissi, dizüri,
disparoni gibi şikayetlere de rastlanabilir72.
Vajinal akıntı mükoprülan servisit nedeniyle de oluşabilir. Bu nedenle vulvovajinal
şikayetleri olan hastalarda servikste mutlaka değerlendirilmelidir. Chlamydia trachomatis ve
Neisseria gonorrhoeae’nın neden olduğu mükopürülan servisitte sarı endoservikal akıntı
bulunur, serviks kolay kanar ve ödemli görünümdedir. Mükopürülan servisit herpes simplex
virusunun neden olduğu servisitten ve ektropiondan ayırt edilmelidir. Ektropiyon her ne kadar
vajinal akıntıda lökosite neden olsa da mükopürülan akıntı olmadığı durumlarda normal kabul
edilir72.
Ayırıcı tanı için semptomların süresini, daha önce uygulanan tedavileri, bu tedavilere
olan yanıtı, hastanın cinsel öyküsünü de içine alan detaylı bir hikaye alınmalıdır. Vajinal
akıntının rengi, kıvamı ve en önemlisi akıntının kötü kokulu olup olmadığı gibi spesifik
detayların sorgulanması önem taşımaktadır. Vulvovajinal kandidiyaziste kötü koku belirgin
değilken trikomoniyazis ve BV’de hastalar kötü kokudan şikayet edebilirler. Kötü koku
korunmasız cinsel ilişkiden sonra daha da belirgin olabilir72.
Fizik muayenede vulva muayenesi genellikle ihmal edilir. Fakat vulvit, vestibulit gibi
nedenleri gözden kaçırmamak için vulva öncelikle incelenmelidir. Vajinal spekulum ile vajen
mukozası eritem, peteşi, ülserasyon, ödem, atrofi, yüzeyi kaplayan akıntı yönünden
değerlendirilmelidir. Aynı zamanda biriken sekresyonların rengi, kıvamı ve miktarı da
değerlendirilmelidir. Daha öncede belirtildiği gibi serviks değerlendirilmeden vajinal
muayene tamamlanmış sayılmamalıdır72.
28 Tablo-7: Erişkin kadınlarda vajinit nedenleri
Sık rastlanılan enfeksiyöz vajinitler
• Bakteriyel vajinozis %40-50
• Vulvovajinal kandidiyazis %20-25
• Trikomonal vajinit %15-20
Sık olmayan enfeksiyöz vajinitler
• Atrofik vajinit + bakteriyel enfeksiyon
• Yabancı cisim + sekonder enfeksiyon
• Deskuamatif enflamatuar vajinit
• Streptokokal vajinitler (grup A)
• Ülseratif vajinitler (S. Aureus TSS)
• HIV + idiyopatik vulvovajinal ülserasyon
Non enfeksiyöz vajinitler
• Kimyasal/irritan maddelere maruziyet
• Alerji, aşırı sensitivite, kontakt dermatit
• Travmatik
• Atrofik vajinit
• Postpuerperal atrofik vajinit
• Deskuamatif enflamatuvar vajinit
• Eroziv liken planus
• Kollajen vasküler hastalıklar
• Behçet hastalığı
• İdiyopatik
İnspeksiyondan sonra vajinanın 1/3’lük orta kısmından hızlı pH tayini için uygun
örnek alınmalıdır. pH yükselmesi BV ve trikomoniyazis için tipiktir. Aynı zamanda
sekresyonlar serum fizyolojik ile karıştırılıp mikroskobik inceleme yapılır ki bunun birçok
amacı vardır. Kanıt hücreleri, trikomonadlar ve maya veya hifler ve aynı zamanda lökosit
29 olup olmadığı ve sayısının artıp artmadığı da görülebilir. Birçok araştırmacı lökosit ve
epitelyum hücreleri oranının bire bir veya daha az olmaları gerektiği görüşündedir. Yine bu
incelemeyle dökülmüş vajinal hücreler bazal ve parabazal hücrelerin artışı olup olmadığı
görülebilir ki bu durum östrojen eksikliği veya vajina duvarlarında deskuamatif inflamatuar
reaksiyon varlığını gösterebilir. Ve son olarak serum fizyolojik ile mikroskobinin yararlı bir
tarafı da vajinal florayı incelemeye olanak tanımasıdır. Vajinal flora normalde kümeleşmemiş
ve az sayıda çomak benzeri organizmalar içerir. Bu tanımlama VVK’de nispeten korunmuştur
ancak BV ve trikomoniyaziste dramatik bir şekilde değişir. Normal flora kaybedilir ve yerine
çok sayıda kokobasiler ve kümeleşmiş mikroorganizmalar gelir. Candida türlerini
tanımlamada serum fizyolojik ile incelemenin düşük sensitivitesinin olması nedeniyle
%10’luk KOH ile mikroskobik incelemede yapılmalıdır72.
Tablo-8’de özetlendiği gibi vajinit hastalarının ayırıcı tanısı semptomatik kadınların
çoğunda detaylı bir fizik muayene, hikaye ve bahsedilen laboratuar testleri ile çabuk ve
güvenilir bir şekilde yapılabilir13.
BV vajinal akıntının direk mikroskop incelemesiyle trikomoniyazisten en kolay ayırt
edilebilen durumdur13. Trikomoniyazis etkeni bir protozoan olan Trichomonas vaginalis’tir.
Gonore ve klamidya gibi klasik ekzojen cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Organizma
normalde vajinada bulunmaz. Bulaş hemen hemen her zaman cinsel temasladır. Birkaç
günlük inkübasyon periyodundan sonra hastalarda değişik derecelerde vulvar irritasyon,
dizüri ve disparoninin eşlik ettiği pürülan bir akıntı olur. Genellikle anormal bir koku da
mevcuttur ve sıklıkla bu durum BV ile birlikteliği gösterebilir. Fizik muayenede vulvar,
vestibular, vajinal eritem ve pürülan vajinal akıntı vardır. Az sayıda hastada mukozada çilek
görünümüne sebep olan karakteristik mukozal kapiller dilatasyon görülebilir. Vajinal pH
hemen hemen her zaman 4.5’tan büyüktür. Pozitif whiff testi nadir değildir. Vajinal
sekresyonun ıslak bakısında lökosit hakimiyeti çarpıcıdır ve hareketli flagellalı trikomonadlar
görülebilir32.
BV’si olan kadınların %90’ında vajinal akıntının pH değeri normal değerinden (4.5)
daha yüksektir. pH değeri trikomoniyazis durumunda da yükselse de vajinal kandidiyazisde
genellikle normaldir13. Candida albicans ve diğer kandida türleri asemptomatik kadınlarda
vajinal floranın bir parçası olabilir. Vulvovajinal kandidiyazis hastalarında %80-90 oranında
C. Albicans izole edilir. Vulvovajinal kandidiyazis bazen BV veya trikomonaziyazis için
kullanılan antimikrobiyal tedavilerden sonra gelişebilir32. Gebelik, oral kontraseptif kullanımı,
30 rahim içi araç, kontrol edilemeyen diyabetes mellitus, hücresel immunitenin baskılandığı
durumlarda(transplantasyon, kemoterapi, HIV enfeksiyonu), koitus sıklığı, jinekoloji
kliniklerini ziyaret sıklığı asemptomatik kandida kolonizasyonu etkileyen faktörlerdir ve
kandida vajinitini arttırabilirler18. En sık rastlanılan şikayet perivajinal kaşıntıdır. Vajinal
akıntı genellikle minimaldir. Tipik olarak peynirimsi görünümde olup sulu veya homojen
koyu kıvamda olabilir. Vajinal irritasyon, vulvar yanma ve dizüri sıklıkla vardır. Labia soluk
veya eritemli olabilir. Kaşıntıya bağlı deri üzerinde kayıplar olabilir. Satellite lezyon adı
verilen eritemli bölgeye yakın ince papül veya papulopüstüllerin varlığı tanısaya yardımcı
olabilir. Vajinal duvarlar eritemli olabilir. Vajinal pH genellikle normal sınırlardadır. Vajinal
sekresyonlar %10 KOH ile karıştırıldığında koku oluşmaz. Tanı vajinal sekresyonun
mikroskopik incelenmesiyle konulur. Mikroskobi negatif ise kültür yapılmalıdır. Tek başına
kültür pozitifliği yeterli değildir32.
31 Tablo-8: Sık karşılaşılan enfeksiyöz vajinitlerin tipik özellikleri
Semptomlar
Fizyolojik
Trikomoniyazis
Kandidiyazis
Bakteriyel
Vajinozis
Vulvar irritasyon
-
++
++
-/+
Dizüri
-
%20
+
-
Koku
-
-/+
-
++
Labial eritem
-
-/+
-/+
-
Satellit lezyonlar
-
-
+
-
Floküler
%25 Köpüklü
-/+ Süt kesiği
Homojen, -/+
köpüklü
Beyaz
%25 sarı-yeşil
Beyaz
Gri, beyaz
-
-
+
+
<=4.5
+- 4.7
<=4.5
>=4.7
Epitelyum hücreleri
Normal
Normal
Normal
İpucu hücreleri
Epitelyum hücresi
başına PMN
<=1
>=1
Değişken
<=1
Bulgular
Akıntı
Kıvam
Renk
Vajinal
yapışma
duvara
Ph
Mikroskop
Bakteri
Patojenler
Gram (+) çomak
-
Gram (+) çomak
Gram(+) çomak
Trikomonadlar %70
Mayalar
psödohifler %50
Gram-değişken
kokobasil
ve
Kokobasiller
ve
hareketli çomaklar
Bimanual
muayene
Vajinal hassasiyet
-
+
+
-
Rugal hipertrofi
-
+
-/+
-
Adneksiyel
hassasiyet
-
Nadir
-
-
32 2.10.BAKTERİYEL VAJİNOZİS İLE İLİŞKİLİ KOMPLİKASYONLAR:
BV üreme çağındaki kadınlar arasında dikkate değer ölçüde morbiditeden sorumlu bir
durumdur54. Yapılan birçok çalışma BV’nin kayda değer kötü sekeller ile ilişkili olduğunu
göstermiştir. BV’si olan kadınlar pelvik inflamatuar hastalık(PID), abortus sonrası PID,
histerektomi sonrası postoperatif enfeksiyonlar ve anormal serviks sitolojisi açılarından artmış
riske sahiptir. BV’si olan hamile kadınlar da membranların erken rüptürü, erken doğum
eylemi, koryoamniyonit ve seksiyo sonrası endometrit açılarından risk altındadır11.
PID ABD’de yılda yaklaşık bir milyon kadını etkileyen polimikrobiyal bir
enfeksiyondur. Hem cinsel yolla bulaşan hastalık etkenleri; hem de normal vajinal mikrobiyal
florada bulunan mikroorganizmaların akut PID olan kadınlardan izole edilmeleri PID neden
olan mikroorganizmaların çok büyük bir olasılıkla alt genital sistemden (vajina ve serviks)
endometrium
ve
fallop
tüplerine
ulaşması
neticesinde
hastalık
yaptıklarını
83
düşündürmektedir .
Hem normal vajinal veya sezeryan doğum sonrası; hem de abdominal veya
transvajinal jinekolojik ve obstetrik girişimler sonrasında BV ile PID’nin ilişkili olduğunu
gösteren çok sayıda çalışmalar mevcuttur84,85. Sezeryan sonrası endometrit insidansı %3’ten
%95’e kadar değişebilmekte ve bu oran profilaktik antibiyotik kullananlarda bile %56 gibi
yüksek oranlara çıkabilmektedir. Antibiyotik profilaksisi almadan histerektomi yapılan
hastalarda postoperatif pelvik selülit görülme oranı %70’lere kadar çıkabilmektedir.
Postoperatif enfeksiyonların oluşması konak savunma mekanizmalarıyla bakterilerin oldukça
kompleks ilişkileri neticesinde ortaya çıkmaktadır84.
Birçok pelvik enfeksiyonda olduğu gibi postpartum endometrit vajen ve serviksten
asendan yolla bakterilerin yayılması sonucu oluşur. Sezeryan gibi cerrahi girişimlerde yapılan
insizyonlar, sütür materyalleri ve cerrahi girişim neticesinde bozulan kan akımı gibi nedenler
konak rezistansını düşürerek enfeksiyon için gerekli olan bakteri sayısını azaltırlar. Grup B
streptokokal vajinal kolonizasyonu olan hastalarda endoservikal Chlamydia trachomatis ve
Mycoplasma hominis enfeksiyonu olan hastalar postpartum endometrit için daha fazla risk
altındadırlar26,84,86.
33 Postoperatif enfeksiyonların etkenleri incelendiğinde izole edilen bakteriler grup B
streptokoklar, Gardnerella vaginalis, anaerobik gram pozitif koklar ve bakteriodes türleri
olmuştur. Bu bakteriler BV oluşumundan da sorumludur. Mikrobiyolojik bulgular ve
araştırma sonuçları BV’nin postpartum ve postoperatif enfeksiyonlarda rol oynadığını
göstermektedir84.
Postoperatif PID’de olduğu gibi elektif abortus sonrası gelişen PID ile BVarasında
ilişki olduğu saptanmıştır85,86. Larsson ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada elektif birinci
trimester abortus sonucu gelişen PID ile ilk olarak Chlamydia trachomatis arasında bir ilişki
saptamışlar, daha sonra da BV’nin PID ile ilişkisini ortaya koymuşlardır87.
Servikal intraepitelyal neoplazi (CIN) multifaktöryel etiyolojisi olan bir durumdur.
Cinsel aktiviteyle ilişkilidir ve en güçlü onkojenik neden olan human papillomavirus
enfeksiyonu serviks karsinomuna neden olabilir. BV ile CIN arasında da ilişki olduğunu
bildiren çalışmalar mevcuttur. Anormal vajinal florada üretilen nitrozaminlerin BV ile CIN
arasındaki ilişkiden sorumlu olduğu tahmin edilmektedir54. Nitrozaminlerin displazi riskini
HPV’nin enfeksiyonunu kolaylaştırmak yoluyla yaptığı da düşünülmektedir. Servikal displazi
ile BV ilişkisini araştıran bir çalışmada BV olan hastalarda servikal displazi riskinin normal
populasyona göre iki kat arttığı tespit edilmiştir. BV hastalarının yıllık serviks muayenelerinin
aksatılmadan yapılması önerilmektedir8,26.
Vajina ve serviksin koliformlar ve enterokokları da içine alan enterofaringeal
patojenlerle kolonizasyonu neticesinde veya BV olduğu durumlarda bu durumun üst genital
yolların enfeksiyon ve enflamasyonuna (plasenta, desidua,amniokoryon vb.) yol açabileceği
görüşü giderek benimsenmektedir. Bu enflamasyon anlamlı sayıda kadında erken doğum
eylemi, erken membran rüptürü ve erken doğuma yol açabilir ki bunlar uygun tanı ile
potansiyel olarak engellenebilir ve gebelik süresince sistemik olarak tedavi edilebilirler88.
Preterm doğumların %40’ı enfektif bir etyoloji ile ilişkilidir. Ancak ne kadarının
bakteriyel vajinozis ile ilişkili olduğu konusu net değildir. Bakteriyel vajinozis
mikroflorasında üretilen toksinlerin, belli kadınlarda sitokin ve prostaglandin kaskadının
duyarlılığını uyararak doğum sancılarını başlattığı öne sürülmüştür54. Mikroorganizmaların
doğrudan oluşturdukları enflamatuar yanıt esnasında oluşan kollejenaz, elastaz, proteaz,
müsinaz ve sialidaz gibi proteolitik enzimlerin fetal membranlarda hasara yol açabildiği
belirtilmiştir89. Ayrıca lokal prostaglandin metabolizmasının bakteriler tarafından bozulması
34 sonucu komplikasyonların oluştuğu da bildirilmiştir. BV ile ilişkili olan mikroorganizmaların
birçoğunun fosfolipaz A2 ve C salgıladıkları saptanmıştır. Bu enzimlerin desidual hücrelerin
araşidonik asit salgılamasına neden olarak, prostaglandin konsantrasyonunu arttırabileceği;
sonuçta da uterus kontraksiyonlarının uyarılabileceği öne sürülmüştür90,91. Bunu destekleyen
bir çalışmada BV’li kadınların vajinal mukuslarında fosfolipaz A2 ve prostaglandin E2
düzeylerinin yüksek olduğu gösterilmiştir89.
BV konusunda; BV ile preterm doğum arasındaki ilişkinin tutarlı olduğunu gösteren
çalışmalar mevcuttur. BV termde doğum yapan kadınlarda %15-%18 oranında tanımlanırken,
preterm doğum yapan kadınlarda %25-%35 oranında saptanmıştır92.
Epidemiyolojik verilere göre gebelerin %10-30’unda BV olduğu söylenmektedir.
Diğer faktörlerden bağımsız olarak BV’nin erken doğum ile ilişkili olduğu yapılan birçok
çalışmada ortaya konmuştur88.
Asemptomatik BV olan gebelerin düşük doğum ağırlıklı bebek doğurma riski %40
artmışken, BV tedavisinin bu riski azalttığı belirtilmiştir93.
Bakteriyel vajinozis, klinik intraamniyotik enfeksiyon ve histolojik koryoamniyonitler
hakkındaki bilgiler arttıkça bu durumlar arasında güçlü ilişkiler olduğu ile ilgili veriler ortaya
çıkmaktadır. BV ile koriyoamniyonit arasında tam olarak nedensel bir ilişki kurulamamış
olmasına rağmen gerek epidemiyolojik; gerek mikrobiyolojik çalışmalar BV ile
koriyoamniyonit arasında bir ilişki olduğunu düşündürmektedir94.
Koriyoamniyonit tüm gebeliklerin yaklaşık %1’inde görülen annenin ve bebeğin
hayatını tehdit eden bir komplikasyondur. Klinik olarak intraamniyotik enfeksiyonlar ateş,
anne ve fetusta taşikardi, uterus hassasiyeti, kötü kokulu loşi ve maternal lökositoz ile
karakterizedir. Bu hastaların amniyon sıvı örneklerinden sıklıkla BV ile ilişkilendirilen
mikroorganizmalar olan G. vaginalis, M. hominis ve anaeroblar izole edilmektedir94. Genel
olarak bu mikroorganizmalardan biri amniyon sıvısında saptandığında diğerlerinin de
saptanma olasılığı artmaktadır. Yapılan çeşitli çalışmalarda BV’si olan gebe kadınlarda
olmayanlara göre daha sık intraamniyotik enfeksiyona rastlandığı gösterilmiştir88,94.
Düşükler genellikle gebeliğin ilk trimesterinde meydana gelirler. Gebeliğin antenatal
kliniklerinde takibe alınmamış olma ihtimali göz önüne alındığında çoğu düşük rapor
edilmemiş olarak kalabilir. Bu durumda düşük ve BV arasındaki ilişkinin net
35 belirlenememesine yol açar. In vitro fertilizayon (IVF) yapılan kadınların gebeliklerindeki ilk
trimester düşükleri ile ilgili bir çalışmada konsepsiyon esnasında BV’si olan kadınlarda düşük
riskinin anlamlı derecede arttığı gösterilmiştir54.
Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları BV ile ilişkilendirilen önemli bir ürojinekolojik
sorundur. Özellikle introitusun bakteriler ile kolonizasyonu üretral kolonizasyon ile
ilişkilidir26.
HIV enfeksiyonu dünyada giderek artan ve gün geçtikçe daha fazla önem kazanan
ciddi bir sağlık sorunu haline gelmiştir. BV ve diğer vajinal enfeksiyonlar ile HIV arasındaki
ilişkiye olan ilgi giderek artmaktadır. Vajinal enfeksiyonların cinsel yolla bulaşan hastalıkları
olan kadınlarda daha sık görülmesi böyle bir ilişkiyi düşündürmektedir. Yapılan birçok
çalışmada da BV insidansının cinsel yolla bulaşan hastalıklar kliniklerine başvuran hastalarda
daha yüksek oranlarda bulunması da BV ile HIV arasında bir ilişki olduğunu
düşündürmektedir54.
2.11.BAKTERİYEL VAJİNOZİS TEDAVİSİ:
Tedavi seçeneklerini tartışmadan önce bakteriyel vajinozisli hastaların hangilerinin
medikal tedaviye ihtiyaç duyduklarını belirlemek önemlidir. Genel anlamda semptomatik
hastaların rahatsızlıklarının giderilmesi için tedavi edilmeleri gerektiği konusunda görüş
birliği vardır. Ancak daha öncede belirtildiği gibi BV’li hastaların yarısı asemptomatiktir.
Hastalık Kontrol Merkezinin
(Centers for Disease Control – CDC) semptomu olmayan
hastaların tedavi edilmemesi konusundaki önerileri, son yıllarda yayınlanan BV’nin ciddi
enfeksiyon sekelleri ile ilgili çalışmaları hesaba katmamaktadır. Güncel veriler; bazı
asemptomatik populasyonları tereddüt etmeden tedavi etmenin gerekli olduğunu gösterecek
kadar güçlüdür26.
BV tedavisinde amaç enfeksiyon kaynaklı vajinal semptom ve bulguların ortadan
kaldırılmasıdır. Semptomatik olan tüm hastalar gebelerde dahil olmak üzere tedavi
edilmelidir. PID tanısı alan hastaların birçoğunda endometrium ve tubalarda BV için
karakteristik bakteriyel flora saptanmıştır. BV’li hastalarda endometriyal biyopsi, küretaj gibi
invazif girişimler ve sezeryan, histerektomi gibi cerrahi işlemlerden sonra endometrit, PID,
36 vajinal güdük selüliti gibi komplikasyanlar daha fazla gözlenmektedir. Semtomatik BV’li
hastalara cerrahi ve invazif girişimler öncesi uygun profilaktik antibiyoterapi verildiğinde bu
komplikasyonların azaldığı gösterilmiştir95.
BV tedavisindeki değişimler, bu sendromun öyküsüne paralellik gösterir. Hastalığın
tam olarak tanımlanmadığı dönemlerde nonspesifik ve lokal tedaviler uygulanmıştır. Gardner
ve Dukes 1955 yılında Haemophilus vaginalis olarak tanımlanan enfeksiyöz ajana yönelik
tedavide oral tetrasiklin ve üçlü sulfonamidli vajinal kremi içeren rejimler kullanmışlardır.
Takip eden çalışmalarda aerobik aktivitesi iyi bir ilaç olan ampisilin gibi, bu rejiminde
başarılı olduğu ortaya konmuştur96.
1977’den beri yapılan çalışmalarda anaerobik
bakterilerin BV’deki rolünün öneminin ortaya çıkması ile tedavide bu organizmaların
eradikasyonuna yönelik değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Hem metronidazol hem de
klindamisin ile klinik başarı sağlandığı gösterilmiştir. Hastalığın klinik olarak tanımlanması
tedaviyi değerlendirmeyi zorlaştırmaktadır çünkü hastalık semptomları olmayan kadınları da
içermektedir96.
Günümüzde metronidazol ve klindamisinin BV tedavisinde en etkin ajanlar oldukları
kabul edilmektedir26,95. Oral tetrasiklin ve eritromisin BV ile ilişkili mikroorganizmalara in
vitro olarak etkin olsalar da klinik kullanımda etkili bulunmamışlardır. Makrolidler asit vajen
pH’sında etki gösteremezler26,97. Tetrasiklinin topikal kullanımı etkili olsa da vajinal
kandidiyazis ve vajinal ülserasyonlar nedeniyle kullanımı tercih edilmemektedir. Ampisilin
ise beta laktamaz üreten anaeroblara karşı etkili değildir. Amoksisilin klavulonat ve
siprofloksasin yapılan çalışmalarda etkili bulunmuşlardır; ancak etkileri metronidazol ve
klindamisin kadar kuvvetli değildir. Povidon iyot veya aluminyum asetat gibi preparatlar ile
vajinal duş yapmanın, hatta povidon iyodun vajinal ovül olarak 14 günlük kullanımının
tamamen etkisiz olduğu gösterilmiştir26.
İdeal olarak, BV tedavisinde kullanılan ajanlar vajinal laktobasil üremesini
engellemeden anaerobların üremesini engellemelidir11.
Metronidazol BV tedavisinde %90’lara varan tedavi başarısı ile ilk seçenek olan
98
ilaçtır . Yüksek anaerobik aktiviteye sahip olan; ayrıca metabolitlerinin Gardnerella
vaginalis’e karşı etkin olduğu anlaşılan metronidazol oral veya topikal olarak tedavide
kullanılmaktadır. Oral alımda tamamı absorbe olur 1-3 saatte maksimum serum
konsantrasyonuna ulaşır, karaciğerde metabolize olur. Karaciğer metabolizasyonu neticesinde
37 ortaya çıkan hidroksi metronidazol ve asetil metronidazol serumda oral alımdan kısa bir süre
sonra saptanırlar. Dozun büyük kısmı (%75) idrar ile atılırken geri kalanda ilaç kesildikten
sonra 5 gün içinde gaita ile atılır. Düşük molekül ağırlığı ve düşük protein bağlanma
kapasitesiyle tüm vücut dokularında terapötik seviyelere ulaşır. Vajinal yolla oldukça iyi
emilen metronidazolun bu yolla alındığında biyoyararlanımı %20-25 kadardır99.
Metronidazolun yan etkileri genellikle doza bağımlı olup tedavi gerektirmemektedir.
En sık görülen yan etkileri bulantı, kusma ve iştahsızlıktır. Santral sinir sistemine iyi geçtiği
için ağızda metalik tat, sersemlik, baş ağrısı gibi etkilere de neden olabilir. Kaşıntı, eritematöz
döküntüler, pitriyazis rozea benzeri döküntü, ürtiker gibi reaksiyonlarda bildirilmiştir. Ürtiker
doza bağımlı olmayıp benign seyirli olup antihistaminiklere yanıt vermektedir. Anafilaktik
reaksiyona rastlanmamıştır. Alkol ile alındığında disülfiram benzeri etkiye sahiptir. Tüm yan
etkiler benign seyirli olup santral sinir sistemi etkileri dahil ilaç kesildiğinde tümü
kendiliğinden geçer95,99.
BV’de primer tedavi rejimi, 7 gün boyunca günde 2 kez 500 mg oral metronidazoldur.
Trikomoniyazisi tedavi etmek için kullanılan 2g’lık tek doz metronidazol tedavisi de
uygulanabilir ama daha az etkilidir; ancak direk gözlem altında uygulanırsa %100 hasta
uyumu avantajı vardır32.
Kadın genital yollarındaki anaerobik bakterilere karşı hem in vitro hem de klinik
aktivitesi olan ve G. vaginalis’e karşı in vitro aktivitesi gösterilen oral klindamisin, Greaves
ve arkadaşları tarafından metronidazole alternatif tedavi rejimi olabilmesi açısından
araştırılmıştır. Klindamisinin etkinliğini %94 ve metronidazolun etkinliğini %96 olarak
bulmuşlardır98. Metronidazolun tolere edilemediği ve kontraendike olduğu durumlarda
alternatif tedavi olarak, 7 gün boyunca günde iki kez 300 mg oral klindamisin tedavisi
önerilmektedir. Ancak sistemik klindamisin tedavisinin psödomembranöz enterokolit gibi yan
etkilerinin olması tedavide yaygın olarak kullanılmasını sınırlamaktadır98.
BV temel olarak vajen mukozasını tutan bir enfeksiyon olduğundan lokal tedavinin
etkili olması beklenir. Yapılan bir çalışmada lokal tedavi ile ilacın direkt olarak etken
mikroorganizmaya ulaştığı, bu nedenle düşük doz tedavi ile iyileşme sağlandığı ve diğer
dokulara terapötik dozda ilaç ulaşamadığı için yan etki insidansının da belirgin olarak azaldığı
gösterilmiştir98. %0.75’lik metronidazol jel veya %2’lik klindamisin krem veya 100 mg
38 klindamisin ovül içeren vajinal preparatlar BV tedavisinde etkili bulunmuşlardır ve çok daha
az sistemik yan etkileri vardır32.
Oral ve vajinal metronidazol tedavilerinin karşılaştırıldığı bir çalışmada tedaviden 4
hafta sonraki tedavi başarısının vajinal tedavi için %79, oral tedavi için %74 olduğunu
saptanmıştır. Hillier ve arkadaşları da %0.75’lik metronidazol vajinal jelin G. vaginalis,
bakteriodes suşları ve M. hominis’e etkili olduğunu ve oral tedavi kadar başarılı sonuçlar
aldıklarını bildirmişlerdir100. Günümüzde topikal metronidazol kullanımı, %0.75’lik
metronidazol jelin vajina içine 5 gün boyunca günde bir veya iki kez aplikatör (5g) ile
uygulanmasıdır11.
Sistemik tedavide olduğu gibi lokal tedavide de metronidazole alternatif olarak
kullanılan topikal formül klindamisin fosfattır. Geniş hasta populasyonlarıyla yapılan birçok
çalışma sonucunda %2’lik klindamisin kremin BV’deki flora değişikliklerini normale
döndürmede en etkili tedavi olduğu saptanmıştır98. Akşam yatarken 5g %2’lik klindamisin
fosfat kremin 7 gün boyunca kullanımı halen önerilen protokoldür95. Klindamisin tedavisinin
oral metronidazol tedavisiyle karşılaştırıldığı bir çalışmada, 4 hafta sonraki iyileşme
oranlarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır. Ancak klindamisin krem
tedavisinden sonra yan etki olarak %10 oranında vajinal kandidiyazis gelişmesi bu tedavinin
kullanımını sınırlamaktadır98.
BV tedavisinde oral sefalosporinlerin yeri tartışmalıdır. Gardner ve Dukes, diğer
arkadaşları gibi oral sefalosporinlere önem vermiştir. Bir hafta boyunca günde 4 defa 500 mg
alınan sefaleksinin metronidazol tedavisi sonrası nüks eden BV olgularında etkili olduğu
gösterilmiştir. Bir hafta boyunca günde 2 defa 500 mg sefadroksilinin tedavideki rolünü
gösteren sınırlı sayıda veri bulunmaktadır13.
Doğal veya fizyolojik maddeler kullanarak (laktat jel, asidik olması ve laktobasil
içermesi nedeniyle ve aynı amaçla yoğurt uygulanması, hidrojen peroksit duşu vb) BV’yi
tedavi etmek için çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu tür tedaviler ümit verici olsa da etkili
oldukları konusunda yeterli kanıt yoktur ve ek çalışmalar ve yeni denemelerin ışığı altında
değerlendirilmeleri gereklidir27,101.
Mevcut antimikrobiyal ajanlar ile tedaviye yanıt vermeyen BV’si olan hastalarda, gece
yatarken 600 mg intravaginal borik asit uygulaması semptomatik rahatlama sağlayabilir32.
39 Özetlenecek olursa günümüzde gebe olmayan hastalar için kabul edilen tedavi
protokolleri aşağıdaki gibidir11,102;
• Metronidazol 500 mg oral günde 2 kez 7 gün veya
• Klindamisin 5 gr %2’lik krem gece yatarken 7 gün veya
• Metronidazol 5 gr %0.75’lik jel günde 1-2 kez 5 gün
Alternatif tedavi olarak uygulanbilecek protokoller ise
• Metronidazol 2gr oral tek doz veya
• Klindamisin 300 mg oral günde 2 kez 7 gün
• Klindamisin ovül 100 mg intravaginal gece yatarken 3 gün
Hastalar metronidazolun disülfiram benzeri etkileri yönünden tedavi alırken ve kestikten 24
saat sonrasına kadar alkol almamaları gerektiği ve klindamisin kremin yağ bazlı olduğundan
lateks kondom ve diyaframları bozabileceği konularında uyarılmalıdır95.
BV tedavisinin erken doğumları azalttığı saptandığından daha önce erken doğum
öyküsü bulunan yüksek riskli asemptomatik gebelerin taranarak tedavileri önerilmektedir.
Tedavi 2. trimesterin başlarında yapılabilir. Önerilen tedavi metronidazol 250 mg oral günde
3 kez 7 gündür. Alternatif tedavi ise 2 gr tek doz oral metronidazol veya 300 mg oral
klindamisin 7 gündür93. Prematürite açısından yüksek riskli olan hamile kadınlar
semptomlardan bağımsız olarak BV için taranmalıdır ve oral metronidazol veya oral
klindamisin ile tedavi edilmelidir. Topikal ajanlar, oral ajanlar kadar etkin değildir ve
klindamisin krem kullanımı prematürite ve neonatal enfeksiyonlar gibi istenmeyen etkilere
yol açabilir32.
BV’si olan hastaların erkek cinsel partnerlerinin tedavi edilmesinin normal vajinal
floranın yeniden yapılanmasına etkisi hakkında kesin bir kanıt yoktur. Bu nedenle, erkek
cinsel partnerin tedavisi önerilmez. Bazı klinisyenler tekrarlayan BV’si olan veya
metronidazol veya klindamisin tedavisine cevabı zayıf olan hastaların cinsel partnerlerini de
tedavi etmektedirler. Destekleyen bilimsel bir kanıt olmamasına rağmen bu yaklaşım makul
görülmektedir32.
40 3. MATERYAL VE METOD
Yapmış olduğumuz çalışmanın materyelini; Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’nin Aile Planlaması ve Jinekoloji
Polikliniklerine, Temmuz 2008-Kasım 2008 tarihleri arasında vajinal akıntı şikayeti nedeni ile
başvuran olgular oluşturdu.
Vajinal akıntısı olan tüm kadınlara çalışma hakkında bilgi verildi. Vajinal kanaması,
son 2 gün içerisinde vajinal duş ve koitus öyküsü olan ve aynı gün içerisinde vajinal tuşe veya
transvajinal USG uygulanan kadınlar çalışmaya kabul edilme kriterlerine göre sorgulanarak
çalışmaya dahil edilmedi.
Ayrıca üst genital yol enfeksiyonu ve gebe olan kadınlar da
çalışmaya dahil edilmedi. Katılmayı kabul eden, çalışmaya katılma kriterlerine uyan ve 40
soruluk anketi eksiksiz olarak dolduran 229 kadın çalışma grubunu oluşturdu. Yine aynı
dönemde başka sebeplerden ötürü polikliniğe başvuran, vajinal akıntı şikayeti olmayan
hastalara çalışma hakkında bilgi verildi. Katılmayı kabul eden, çalışmaya katılma kriterlerine
uyan ve 40 soruluk anketi eksiksiz olarak dolduran asemptomatik 67 kadın ise kontrol
grubunu oluşturdu.
Çalışma grubunda vajinal akıntı şikayeti olan, cinsel olarak aktif ve fertil çağdaki 229
hasta ve 67 kadından oluşan kontrol grubu; Amsel kriterlerine göre değerlendirilerek BV’si
olanlar belirlenmeye çalışıldı. Hastalara BV tanısı Amsel kriterlerinin (beyaz-gri homojen
vajinal akıntı, vajinal pH’nın 4.5’tan büyük olması, pozitif amin testi’whiff testi’, gram
boyama incelemesinde kanıt hücrelerin’clue cell’ görülmesi) en az üçünün varlığı ile konuldu.
Çalışma kapsamına alınan olgular litotomi pozisyonunda jinekolojik muayene
masasına alındı. İnspeksiyon ile değerlendirme yapıldı. Steril spekulum vajene yerleştirildi.
vajinal sekresyonun görünümü, rengi, miktarı ve kıvamı kaydedildi. Vajen duvarının orta
1/3’lük kısmına pH kağıdı sürülerek pH ölçümü yapıldı. pH ölçümü için 0.5 aralıklı pH kağıdı
kullanıldı (pH-indicator strips pH 0-6 Acilit Merck KGaA, Darmstadt Germany), pH sı 6 dan
büyük olduğu düşünülüyorsa yine 0.5 aralıklı pH kağıdı kullanıldı (pH-indicator paper pH
5.5-9 Neutralit Merck). Vajinal akıntıdan kültür, gram boyama ve kanıt hücre tespiti için
örnek alınarak steril transport media (Citoswab collection swab citotest labware
manufacturing co. ltd, Haimen city, China) ile mikrobiyoloji laboratuarına gönderildi. Vajinal
41 sekresyonlara sürülen pamuklu çubuğa %10 KOH damlatılarak balık kokusuna benzeyen tipik
amin kokusunun olup olmadığı saptandı.
Olgulara demografik özellikleri ve jinekolojik yakınmalarını sorgulayan 40 soruluk
anket uygulandı. Açık ve kapalı uçlu 2 seçenekli ve çoktan seçmeli sorular içeren anket
uygulanırken tüm hastalar ve kontrol grubu ayrı bir odaya alındı ve yüzyüze görüşme
yöntemiyle cevaplar alındı. Hastalara BV için risk oluşturabilecek konular hakkında ve
kontraseptif yöntemler hakkında bilgi verildi. Muayene sonucunda genital yol enfeksiyonu
tespit edilenlerin tedavisi düzenlendi.
Vajinal akıntı şikayeti ile başvuran hasta grubu ile vajinal akıntı şikayeti olmayan,
başka nedenlerle polikliniğe başvuran kontrol grubu çeşitli özellikler bakımından
karşılaştırıldı. Vajinal akıntı şikayeti olanlardan Amsel kriterlerine göre BV tanısı alan olgular
ile BV olmayan ancak başka nedenlerden dolayı vajinal akıntısı olan olgular karşılaştırıldı.
BV’si olan olguların kanıt hücre (clue cell), whiff testi, homojen gri-beyaz vajinal akıntı ve
pH değerlerinin sensitivite, spesifisite, pozitif prediktivite ve negatif prediktivite değerleri
hesaplandı.
Verilerin istatistiksel değerlendirmeleri için SPSS for Windows 10.0 istatistik paket
programı kullanıldı. Tanımlayıcı istatistik değerlendirmelerinde aritmetik ortalama ve standart
sapma kullanıldı. Karşılaştırmalarda Student’s t testi, Mann Whitney u testi, fisher exact testi
ve ki-kare testleri kullanıldı. P< 0.05 anlamlı kabul edildi.
42 4. BULGULAR
Vajinal akıntı şikayeti ile başvuran hasta grubu ile vajinal akıntı şikayeti olmayan,
başka nedenlerle polikliniğe başvuran kontrol grubu çeşitli özellikler bakımından
karşılaştırıldı.
Çalışmaya dahil olan olgulardan vajinal akıntı şikayeti olan hasta grubunun yaş
ortalaması 34,49, vajinal kontrol grubunun yaş ortalaması ise 36,42 idi. Gruplar arasında yaş
ortalaması bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu. (p>0.05) (Tablo-9’da
gösterilmiştir)
Tablo-9: Olguların yaş ortalamaları ve standart sapmaları
Hasta grubu
Ortalama
SS
34,49
7,12
YAŞ
Kontrol grubu
Ortalama
SS
36,42
7,75
p
,057
Tablo-10: Olguların yaşları, evlilik durumları ve öğrenim durumları
Hasta grubu
n
%
Kontrol grubu
n
%
Ki-kare
p
4,69
0,096
Yaş
<30
30-39
40 ve üstü
Evlilik durumu
Bekar, eşinden ayrı(cinsel
aktif)
Evli
64
101
64
27,9
44,1
27,9
16
23
28
23,9
34,3
41,8
11
4,8
3
4,5
218
95,2
64
95,5
19
143
24
35
8
8,3
62,4
10,5
15,3
3,5
3
29
23
9
3
4,5
43,3
34,3
13,4
4,5
0,606
Öğrenim durumu
Yok
İlkokul
Ortaokul
Lise
Üniversite
***istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı
43 33,76
0,000***
Gruplar arasında yaş dağılımı ve medeni durumu bakımından istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık yoktu (p>0.05).
Kontrol grubunda ortaokul mezunu olanların oranı hasta grubuna göre anlamlı
derecede fazla idi (p<0.001) (tablo-10’da gösterilmiştir).
Tablo-11: Olguların gravida, parite, abortus, küretaj ve yaşayan çocuk durumları
Hasta grubu
Kontrol grubu
n
%
n
%
1 veya yok
36
15,7
11
16,4
2
53
23,1
20
29,9
3
48
21,0
18
26,9
4
37
16,2
7
10,4
5 ve üstü
55
24,0
11
16,4
1 veya yok
57
24,9
13
19,4
2
93
40,6
26
38,8
3 ve üstü
79
34,5
28
41,8
Yok
192
83,8
64
95,5
Var
37
16,2
3
4,5
Yok
131
57,2
48
71,6
Var
98
42,8
19
28,4
1 veya yok
55
24,0
12
17,9
2
93
40,6
25
37,3
3 ve üstü
81
35,4
30
44,8
Ki-kare
P
4,25
0,373
1,46
0,481
6,05
0,014*
4,51
0,034*
2,21
0,330
Gravida
Parite
Abortus
Küretaj
Yaşayan çocuk
*İstatistiksel olarak anlamlı (p<0.05)
44 Gruplar arasında gravida, parite ve yaşayan çocuk bakımından istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık yoktu (p>0.05).
Hasta grubunda abortus ve küretaj oranı kontrol grubuna göre anlamlı derecede fazla
idi (p<0.05) (tablo-11’de gösterilmiştir).
Tablo-12: Olguların parite, abortus, küretaj, yaşayan çocuk ortalamaları ve standart sapmaları
Parite
Abortus
Küretaj
Yaşayan
çocuk
Hasta grubu
Ortalama
SS
2,28
1,29
,22
,61
,82
1,26
2,44
2,56
Kontrol grubu
Ortalama
SS
2,25
1,22
0,04
,21
,46
1,13
2,39
1,30
P
,904
,020*
,037*
,870
*İstatistiksel olarak anlamlı (p<0.05)
Gruplar arasında parite ve yaşayan çocuk sayısı bakımından istatistiksel olarak anlamlı
bir farklılık yoktu (p>0.05).
Hasta grubunda abortus ve küretaj ortalaması kontrol grubuna göre anlamlı derecede
daha fazla idi (p<0.05) (tablo-12’de gösterilmiştir).
Tablo-13: Olguların erken doğum ve spontan abortus durumları
Hasta grubu
n
%
Kontrol grubu
n
%
Ki-kare
p
Erken doğum
Evet
Hayır
16
213
7,0
93,0
67
100,0
35
194
15,3
84,7
67
100,0
0,027*
Spontan abortus
Evet
Hayır
*İstatistiksel olarak anlamlı (p<0.05)
***İstatistiksel olarak ileri derecede anlamlı (p<0.001)
45 11,61
0,001***
Hasta grubunda erken doğum ve spontan abortus öyküsü olanların oranı kontrol
grubuna göre anlamlı derecede fazla idi (p<0.05 p<0.001) (tablo-13 ve grafik-1’de
gösterilmiştir).
16
14
12
10
8
Hasta grubu
6
Kontrol grubu
4
2
0
Erken doğum
Spontan abortus
Grafik-1: Erken doğum ve spontan abortus
Tablo-14: Olguların kontraseptif yöntemleri
Hasta grubu
Kontrol grubu
n
%
n
%
Kullanmıyor
40
17,5
29
43,3
RİA
150
65,5
25
37,3
KOK
8
3,5
8
11,9
Enjeksiyon
1
,4
3 aylık enjeksiyon
1
,4
Kondom
9
3,9
5
7,5
Geri çekme
17
7,4
Diğer (cilt altı implant,
takvim vs.)
3
1,3
Kontraseptif
46 Tablo-15: Olguların kontraseptif kullanma durumları
Hasta grubu
Kontrol grubu
n
%
n
%
Kullanmıyor
40
17,5
29
43,3
Kullanıyor
189
82,5
38
56,7
Ki-kare
P
19,32
0,000***
Kontraseptif
***İstatistiksel olarak ileri derecede anlamlı
Hasta grubunda kontraseptif kullanım oranı kontrol grubuna göre anlamlı derecede
fazla idi (p<0.001) (tablo-14 ve tablo-15’de gösterilmiştir).
Tablo-16: Olguların kontraseptif kullanma ve vajinal akıntı süreleri ve standart sapmaları
Hasta grubu
Kontrol grubu
Ortalama
SS
Ortalama
SS
P
Kontraseptif süresi
4,24
4,08
4,43
3,56
,787
Vaginal akıntı süresi
1,61
2,38
1,00
,00
,720
Gruplar arasında kontraseptif kullanım süresi ve vaginal akıntı süresi bakımından
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu (p>0.05) (tablo-16’da gösterilmiştir).
47 Tablo-17: Olguların vajinal akıntı, vajinal akıntının rengi, vajinal akıntının kokusu ve daha
önce vajinal akıntı durumları
Hasta grubu
Kontrol grubu
n
%
n
%
Ki-kare
P
229
100
67
100
258
0,000***
67
100
-
-
135,5
0,000***
42,63
0,000***
Vaginal akıntı
Evet
Hayır
Hastaya gore vajinal
akıntının rengi
Boş bırakılan
Beyaz
55
23,8
Beyaz-sarı
3
1,3
Gri
7
3,1
Gri-beyaz
1
,4
Gri-sarı
2
,9
Kahverengi
7
3,1
Sarı
143
62,4
Yeşil
4
1,7
Yeşil-sarı
6
2,6
Sarı-kahve
1
,4
Evet
183
79,9
1
1,5
Hayır
46
20,1
66
98,5
Evet
131
57,2
8
11,9
Hayır
98
42,8
59
88,1
Vajinal akıntıda koku
Daha once vaginal akıntı
***İstatistiksel olarak ileri derecede anlamlı
48 Hasta grubunda vaginal akıntı, vajinal akıntıda koku ve daha önce vaginal akıntı
şikayeti olanların oranı kontrol grubuna göre anlamlı derecede fazla idi (p<0.001). (tablo-17
ve grafik-2’de gösterilmiştir).
100
80
60
Hasta grubu
40
Kontrol grubu
20
0
Vaginal akıntı
vajinal akıntıda koku Daha once vaginal
akıntı
Grafik-2: vajinal akıntı, vajinal akıntıda koku ve daha önce vajinal akıntı
Tablo-18: Olguların vajinal kaşıntı, vajinal duş, dizüri, disparoni, ek hastalık durumları
Hasta grubu
n
%
Kontrol grubu
n
%
Ki-kare
P
7,05
0,000***
-
-
Vaginal kaşıntı
Evet
Hayır
76
153
33,2
66,8
1
66
1,5
98,5
82
101
42
4
35,8
44,1
18,4
1,7
61
5
1
91,0
7,5
1,5
102
127
44,5
55,5
2
65
3,0
97,0
39,27
0,000***
120
109
52,4
47,6
5
62
7,5
92,5
42,9
0,000***
28
201
12,2
87,8
4
63
6,0
94,0
2,1
0,147
Vaginal duş
Hayır
Su
Sabun
Diğer (şampuan, duş jeli)
Dizüri
Evet
Hayır
Disparoni
Evet
Hayır
Ek hastalık
Evet
Hayır
***İstatistiksel olarak ileri derecede anlamlı
49 Hasta grubunda vaginal kaşıntı, dizüri, disparoni şikayeti olanların oranı kontrol
grubuna göre anlamlı derecede fazla idi (p<0.001).
Gruplar arasında ek hastalık oranı bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
yoktu (p>0.05). (tablo-18’de gösterilmiştir).
Tablo-19: Olguların vajinal duş yapma durumları
Hasta grubu
Kontrol grubu
n
%
n
%
Hayır
82
35,8
61
91,0
Evet
147
64,2
6
9,0
Ki-kare
P
63,33
0,000***
Vaginal duş
***İstatistiksel olarak ileri derecede anlamlı
Hasta grubunda vaginal duş uygulayanların oranı kontrol grubuna göre anlamlı
derecede fazla idi (p<0.001) (tablo-19 ve grafik-3’te gösterilmiştir).
60
50
40
Hasta grubu
30
Kontrol grubu
20
10
0
Vaginal kaşıntı
dizüri
Grafik-3: Vajinal kaşıntı, dizüri, disparoni
50 disparoni
Tablo-20: Olguların adet düzeni ve adette ne kullandıkları
Hasta grubu
n
%
Kontrol grubu
N
%
Ki-kare
p
4,5
0,034*
4,31
0,116
Adet düzeni
Düzenli
Düzensiz
192
37
83,8
16,2
63
4
94,0
6,0
Adette ne kullanıyor
Hazır ped
Hazır ped+ pamuk
Pamuk
199
7
23
86,9
3,1
10,0
64
95,5
3
4,5
*İstatistiksel olarak anlamlı
Kontrol grubunda adeti düzenli görenlerin oranı hasta grubuna göre anlamlı derecede
fazla idi (p<0.05).
Gruplar arasında adette kullanılan ürünler bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık yoktu (p>0.05) (tablo-20’de gösterilmiştir).
Tablo-21: Olguların cinsel ilişki sıklığı, cinsel ilişkide ağrı ve yanma, cinsel ilişkide kötü
koku durumları
Hasta grubu
n
%
Kontrol grubu
n
%
Cinsel ilişki sıklığı/hafta
1 veya daha az
2
3
4 ve daha fazla
43
77
65
35
19,5
35,0
29,5
15,9
19
13
20
10
Cinsel ilişki ağrı yanma
Evet
Hayır
132
97
57,6
42,4
Cinsel ilişki sonrası kötü
koku
Evet
Hayır
103
126
45,0
55,0
***İstatistiksel olarak ileri derecede anlamlı
51 Ki-kare
p
30,6
21,0
32,3
16,1
5,81
0,121
5
62
7,5
92,5
52,49
0,000***
3
64
4,5
95,5
36,98
0,000***
Gruplar arasında cinsel ilişki sıklığı bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
yoktu (p>0.05).
Hasta grubunda cinsel ilişkide ağrı, yanma ve kötü koku şikayeti olanların oranı
kontrol grubuna göre anlamlı derecede fazla idi. (p<0.001) (tablo-21 ve grafik-4’te
gösterilmiştir)
60
50
40
Hasta grubu
30
Kontrol grubu
20
10
0
cinsel ilişkide ağrı ve yanma
cinsel ilişki esnasında kötü koku
Grafik-4: Cinsel ilişkide yanma ve cinsel ilişki esnasında kötü koku
Tablo-22: Olguların ilk adet yaşı, adet aralığı, adet süresi, kullanılan ped sayısı, cinsel ilişki
sıklığı, partner sayısı ve ilk cinsel ilişki yaşı ortalamaları ve standart sapmaları
Hasta grubu
Ortalama
Kontrol grubu
SS
Ortalama
SS
P
Ilk adet yaşı
13,38
1,39
13,16
1,02
,240
Adet aralığı
25,92
4,31
24,33
4,35
,011*
Adet süresi
6,01
2,32
5,38
1,51
,041*
Kullanılan ped
sayısı(adet
boyunca)
9,55
5,01
7,13
2,85
,000***
Cinsel ilişki
sıklığı/hafta
2,51
1,22
2,47
1,39
,820
Partner
sayısı(yaşam boyu)
1,14
,55
1,49
2,69
,061
Ilk cinsel ilişki yaşı
18,96
3,37
18,33
2,55
,157
*İstatistiksel olarak anlamlı
***İstatistiksel olarak ileri derecede anlamlı
52 Gruplar arasında ilk adet yaşı, cinsel ilişki sıklığı, partner sayısı ve ilk cinsel ilişki yaşı
bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu (p>0.05).
Hasta grubunda adet aralığı, adet süresi (p<0.05) ve adette kullanılan ped sayısı
ortalaması kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha fazla idi (p<0.001) (tablo-22’de
gösterilmiştir).
Tablo-23: Olguların perine temizliği, CYBH ve antibiyotik kullanım durumları
Hasta grubu
Kontrol grubu
n
%
n
%
Önden arkaya(vulvadan
anüse doğru)
161
70,3
63
94,0
Arkadan öne(anüsten
vulvaya doğru)
58
25,3
1
1,5
Dikkat etmiyor
10
4,4
3
4,5
Evet
3
1,3
Hayır
226
98,7
67
100,0
Evet
46
20,1
1
1,5
Hayır
183
79,9
66
98,5
Ki-kare
p
18,63
0,000***
Perine temizliği
CYBH öyküsü
0,462
Antibiyotik kullanımı
13,41
0,000***
***İstatistiksel olarak ileri derecede anlamlı
Gruplar arasında CYBH (cinsel yolla bulaşan hastalık) öyküsü bakımından istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık yoktu (p>0.05).
Hasta grubunda perine temizliğini arkadan öne doğru yapanların oranı kontrol grubuna
göre anlamlı derecede fazla idi (p<0.001).
Hasta grubunda antibiyotik kullananların oranı kontrol grubuna göre anlamlı derecede
fazla idi (p<0.001) (tablo-23’te gösterilmiştir).
53 Tablo-24: Olguların sigara ve alkol kullanım durumları
Hasta grubu
Kontrol grubu
n
%
n
%
Evet
89
38,9
8
11,9
Hayır
140
61,1
59
88,1
Evet
13
5,7
1
1,5
Hayır
216
94,3
66
98,5
Ki-kare
P
17,05
0,000***
Sigara
Alkol
0,204
***İstatistiksel olarak ileri derecede anlamlı
Gruplar arasında alkol kullanımı bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
yoktu (p>0.05).
Hasta grubunda sigara kullananların oranı kontrol grubuna göre anlamlı derecede fazla
idi. (p<0.001) (tablo-24’te gösterilmiştir).
Buraya kadar belirtilen bulgular vajinal akıntı yakınması olan olgular ile kontrol
grubunun karşılaştırılmasını içermektedir.
54 Tablo-25: Vajinal akıntısı olan olguların muayene bulguları
n
%
Var
1
,4
Yok
228
99,6
Var
14
6,1
Yok
215
93,9
Var
226
98,7
Yok
3
1,3
Var
136
59,4
Yok
93
40,6
Az
91
39,7
Orta
88
38,4
Çok
50
21,8
Homojen, koyu olmayan vajinal akıntı
166
72,5
Homojen olmayan, koyu kıvamlı vajinal akıntı
63
27,5
Negatif
110
48,0
Pozitif
119
52,0
Muayene bulguları
ÖDEM
ERİTEM
AKINTI
KOKU
MİKTARI
KIVAMI
WHIFF TESTİ
55 Vajinal akıntı yakınmasıyla başvuran olgularda vajinal akıntıdan sorumlu olan ajanlar
tablo-26’da belirtilmiştir.
Tablo-26: Vajinal akıntıdan sorumlu olan ajanlar
n
%
Normal flora
93
40,6
BV
88
38,4
Kandida
25
10,9
Trikomonas
10
4,4
Beta hemolitik streptokok
14
6,1
E. coli
4
1,7
Enterobacter
1
0,4
S. aureus
1
0,4
(Not: bazı olgularda co-enfeksiyon gözlemlendiği için tabloda toplam patojen ajan ve
hasta sayısı birbirine eşit değildir)
Vajinal akıntı yakınması olan olgularda bakteriyel vajinozis tanısı koymak için Amsel
kriterleri kullanılmıştır. Amsel kriterleri muayene sırasında homojen gri-beyaz akıntının
saptanması, pH ölçümünün 4,5’tan yüksek olması, whiff testinin pozitif olması ve gram
boyamada kanıt hücrelerinin (clue cell) görülmesi olmak üzere dört kriterden oluşmaktadır.
BV tanısı koymak için en az üç kriterin pozitif olması gereklidir. Buna göre çalışmadan elde
edilen BV oranı %38,4 bulunmuştur.
Vajinal akıntı şikayeti olanlardan Amsel kriterlerine göre BV tanısı alan 88 olgu ile
BV olmayan ancak başka nedenlerden dolayı vajinal akıntısı olan 141 olgu karşılaştırılmış ve
bulgular değerlendirilmiştir.
56 BV’si olan olguların kanıt hücre (clue cell), whiff testi, homojen gri-beyaz vajinal
akıntı ve pH değerlerinin sensitivite, spesifisite, pozitif prediktivite ve negatif prediktivite
değerleri aşağıdaki tablolarda belirtilmiştir.
Tablo-27: BV ile clue cell ilişkisi
BV
Clue cell
Pozitif
Negatif
Toplam
Pozitif
33
55
88
Negatif
141
141
Toplam
33
196
229
Sensitivite:% 37,5
Spesifisite:% 100
Pozitif prediktif değer:%100
Negatif prediktif değer:%71,9
Tablo-28: BV ile whiff testi ilişkisi
BV
WHIFF
Pozitif
Negatif
Toplam
Pozitif
86
2
88
Negatif
33
108
141
Toplam
119
110
229
Sensitivite:% 97,7
Spesifisite:% 76,6
Pozitif prediktif değer:%72,3
Negatif prediktif değer:% 98,2
Tablo-29: BV ile homojen gri-beyaz akıntı ilişkisi
BV
Vajinal akıntı
Homojen, gribeyaz
Diğer
Toplam
Pozitif
72
Negatif
81
Toplam
153
16
88
60
141
76
229
Sensitivite:% 81,8
Spesifisite:% 42,6
Pozitif prediktif değer:%47,1
Negatif prediktif değer:% 78,9
57 Tablo-30: BV ile pH ilişkisi
BV
pH
Pozitif
Negatif
Toplam
pH 4,5 üstü
86
87
173
pH4,5 altı
2
54
56
Toplam
88
141
229
Sensitivite:% 97,7
Spesifisite:% 38,3
Pozitif prediktif değer:%49,7
Negatif prediktif değer:% 96,4
Tablo-31: Amsel kriterlerinin sensitivite ve spesifisiteleri:
Amsel kriterleri
Sensitivite(%)
Spesifisite(%)
Gri-beyaz akıntı
81,8
42,6
Amin kokusu(whiff testi)
97,7
76,6
Vajinal pH
97,7
38,3
Kanıt hücre varlığı
37,5
100
Amsel kriterlerinin sensitivite ve spesifisite açısından değerlendirmesi yapıldığında en
yüksek sensitiviteye %97,7 ile whiff testi ve %97,7 ile vajinal pH olduğu görüldü. Kanıt
hücre pozitifliğinin (%100) en yüksek spesifisiteye sahip olduğu görülmüştür, ancak kanıt
hücre pozitifliği (%37,5) en düşük sensitiviteye sahiptir (tablo-31’de gösterilmiştir).
Tablo-32: Amsel kriterlerinin pozitif ve negatif prediktif değerleri
Amsel kriterleri
Pozitif prediktif değer(%)
Negatif prediktif değer(%)
Gri-beyaz akıntı
47,1
78,9
Amin kokusu(whiff testi)
72,3
98,2
Vajinal pH
49,7
96,4
Kanıt hücre varlığı
100
71,9
58 Tablo-33: Amsel kriterlerinin ikili ve üçlü birlikteliklerinin clue cell olmadan
değerlendirilmesi
BV pozitif
BV negatif
Kriterler
RENK+PH
RENK+WHIFF
PH+WHIFF
PH+WHIFF+RENK
n
70
72
84
70
pH>4,5+ Beyaz gri
Whiff pozitif + Beyaz gri
Whiff pozitif+pH>4,5
Beyaz gri+Whiff pozitif +pH>4,5
%
56,9
78,3
73,7
79,5
n
53
20
30
18
%
43,1
21,7
26,3
20,5
Amsel kriterlerinin birinci basamakta değerlendirilmesinde beyaz-gri homojen vajinal
akıntı saptadığımızda mevcut imkanlarımızda KOH ve pH metri varsa whiff testini ve vajinal
pH’ı saptayabiliriz. Ancak mikroskopide clue cell saptamak için gram boyama yapmak birinci
basamak şartlarında zor olabilir. Buna göre pH >4,5+beyaz gri homojen akıntı varlığında BV
pozitifliği %56,9 ;whiff pozitif +beyaz gri homojen akıntı varlığında BV %78,3 ; whiff
pozitif+pH >4,5 BV pozitifliği %73,7 ; beyaz gri homojen akıntı+whiff pozitif+pH >4,5 ise
BV %79,5 oranında pozitif bulundu. (tablo-33’te gösterilmiştir).
BV pozitif olan hastalar vajinal akıntısı olup BV saptanmayan diğer hastalarla çeşitli
özellikler bakımından karşılaştırılmıştır. Olguların sosyodemografik özellikleri tablo-34’de
verilmiştir.
Tablo-34: Olguların yaş, evlilik durumları ve öğrenim durumları
BV pozitif grubu
n
%
BV negatif grubu
n
%
Ki-kare
p
4,24
0,120
0,78
0,675
Yaş
<30
30-39
40 ve üstü
Evlilik durumu
Bekar, eşinden
ayrılmış(cinsel aktif)
Evli
20
37
31
22,7
42,0
35,2
44
64
33
31,2
45,4
23,4
4
4,5
7
5,0
84
95,5
134
95,0
8
54
11
11
4
9,1
61,4
12,5
12,5
4,5
13
87
13
24
4
9,2
61,7
9,2
17,1
2,8
Öğrenim durumu
Yok
İlkokul
Ortaokul
Lise
Üniversite
Gruplar arasında yaş dağılımı eğitim ve medeni durumu bakımından istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık yoktu (p>0.05) (tablo-34’te gösterilmiştir).
59 Tablo-35: Olguların gravida, parite, abortus, küretaj, yaşayan çocuk durumları
BV pozitif grubu
BV negatif grubu
n
%
n
%
1 veya yok
9
10,2
27
19,1
2
22
25,0
31
22,0
3
19
21,6
29
20,6
4
13
14,8
24
17,0
5 ve üstü
25
28,4
30
21,3
1 veya yok
18
20,5
39
27,7
2
39
44,3
54
38,3
3 ve üstü
31
35,2
48
34,0
Yok
71
80,7
121
85,8
Var
17
19,3
20
14,2
Yok
51
58,0
80
56,7
Var
37
42,0
61
43,3
1 veya yok
16
18,2
39
27,7
2
39
44,3
54
38,3
3 ve üstü
33
37,5
48
34,0
Ki-kare
p
4,30
0,367
1,63
0,441
1,05
0,305
0,03
0,856
5,34
0,618
Gravida
Parite
Abortus
Küretaj
Yaşayan çocuk
Gruplar arasında gravida, abortus, küretaj, parite ve yaşayan çocuk bakımından
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu (p>0.05) (tablo-35 ve tablo-36’da gösterilmiştir).
60 Tablo-36: Olguların parite, abortus, küretaj, yaşayan çocuk ortalamaları ve standart
sapmaları
BV pozitif grubu
BV negatif grubu
Ortalama
SS
Ortalama
SS
P
Parite
2,35
1,26
2,23
1,32
,477
Abortus
,23
,50
,22
,68
,929
Küretaj
,95
1,58
,74
1,00
,205
Yaşayan
çocuk
2,40
1,20
2,47
3,12
,840
Gruplar arasında abortus ve küretaj parite ve yaşayan çocuk sayısı bakımından
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu (p>0.05).
Tablo-37: Olguların erken doğum ve spontan abortus durumları
BV pozitif grubu
BV negatif grubu
n
%
n
%
Evet
5
5,7
11
7,8
Hayır
83
94,3
130
92,2
Evet
16
18,2
19
13,5
Hayır
72
81,8
122
86,5
Ki-kare
p
0,37
0,541
0,92
0,336
Erken doğum
Spontan abortus
Gruplar arasında erken doğum ve spontan abortus öyküsü bakımından istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık yoktu (p>0.05) (tablo-37’de gösterilmiştir).
61 Tablo-38: Olguların vajinal akıntıda koku ve daha önceden vajinal akıntı durumları
BV pozitif grubu
n
%
BV negatif grubu
n
%
Ki-kare
p
Vajinal akıntıda koku
Evet
Hayır
79
9
89,8
10,2
104
37
73,8
26,2
8,65
0,003**
Daha once vaginal akıntı
Evet
Hayır
54
34
61,4
38,6
77
64
54,6
45,4
1,01
0,315
**İstatistiksel olarak çok anlamlı
BV olgularında vaginal koku şikayeti olanların oranı BV olmayan gruba göre anlamlı
derecede fazla idi (p<0.01) (tablo-38’de gösterilmiştir).
Gruplar arasında daha önce vaginal akıntı şikayeti olması bakımından istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık yoktu. (p>0.05)
Tablo-39: Olguların vajinal kaşıntı, vajinal duş, dizüri, disparoni, ek hastalık durumları
BV pozitif grubu
n
%
BV negatif grubu
n
%
Ki-kare
p
0,85
0,355
Vaginal kaşıntı
Evet
Hayır
26
62
29,5
70,5
50
91
35,5
64,5
36
36
16
40,9
40,9
18,2
46
65
26
4
32,6
46,1
18,4
2,8
41
47
46,6
53,4
61
80
43,3
56,7
0,24
0,622
45
43
51,1
48,9
75
66
53,2
46,8
0,09
0,762
10
78
11,4
88,6
18
123
12,8
87,2
0,09
0,753
Vaginal duş
Hayır
Su
Sabun
Diğer (şampuan ve duş jeli)
Dizüri
Evet
Hayır
Disparoni
Evet
Hayır
Ek hastalık
Evet
Hayır
62 Gruplar arasında ek hastalık oranı vaginal kaşıntı, dizüri, disparoni şikayeti
bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olmamasına (p>0.05) rağmen BV pozitif
olan hastalarda kaşıntı, dizüri ve disparoni daha az gözlendi. (tablo-39’da gösterilmiştir).
Tablo-40: Olguların vajinal duş alışkanlıkları
BV pozitif grubu
BV negatif grubu
n
%
n
%
Hayır
36
40,9
46
32,6
Evet
52
59,1
95
67,4
Ki-kare
p
1,61
0,203
Vaginal duş
Gruplar arasında vajinal duş alışkanlığı bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık yoktu. (p>0.05) (tablo-40’da gösterilmiştir).
Tablo-41: Olguların adet düzeni ve adet döneminde ne kullandıkları
BV pozitif grubu
BV negatif grubu
n
%
n
%
Düzenli
79
89,8
113
80,1
Düzensiz
9
10,2
28
19,9
Hazır ped
77
87,5
122
86,5
Hazır ped+ pamuk
2
2,3
5
3,5
Pamuk
9
10,2
14
9,9
Ki-kare
p
3,71
0,054
0,29
0,862
Adet düzeni
Adette ne kullanıyor
Gruplar arasında düzenli adet görenlerin oranı ve adette kullanılan bakımından
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu (p>0.05). (tablo-41’de gösterilmiştir).
63 Tablo-42: Olguların cinsel ilişki sıklığı, cinsel ilişkide yanma ve cinsel ilişki sonrası kötü
kokulu akıntı durumları
BV pozitif grubu
BV negatif grubu
n
%
n
%
1 veya daha az
14
16,3
29
21,6
2
26
30,2
51
38,1
3
35
40,7
30
22,4
4 ve daha fazla
11
12,8
24
17,9
Evet
43
48,9
89
63,1
Hayır
45
51,1
52
36,9
Evet
52
59,1
51
36,2
Hayır
36
40,9
90
63,8
Ki-kare
p
6,49
0,503
4,51
0,034*
11,50
0,001***
Cinsel ilişki sıklığı/ hafta
Cinsel ilişki ağrı yanma
Cinsel ilişki sonrasında
kötü koku
*İstatistiksel olarak anlamlı
***İstatistiksel olarak ileri derecede anlamlı
Gruplar arasında cinsel ilişki sıklığı bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
yoktu. (p>0.05)
BV negatif grupta cinsel ilişkide ağrı yanma şikayeti olanların oranı BV pozitif gruba
göre anlamlı derecede fazla idi. (p<0.05)
BV pozitif grupta cinsel ilişkide kötü koku şikayeti olanların oranı BV negatif gruba
göre anlamlı derecede fazla idi. (p<0.001) (tablo-42’de gösterilmiştir).
64 Tablo-43: Olguların ilk adet yaşı, adet aralığı, adet süresi, kullanılan ped sayısı, cinsel ilişki
sıklığı ve ilk cinsel ilişki yaşları ve standart sapmaları
BV pozitif grubu
BV negatif grubu
Ortalama
SS
Ortalama
SS
P
Ilk adet yaşı
13,33
1,32
13,41
1,44
,666
Adet aralığı (gün)
25,72
4,54
26,04
4,17
,601
Adet süresi (gün)
5,86
2,12
6,11
2,45
,435
Kullanılan ped
sayısı(adet)
9,63
4,97
9,50
5,05
,859
Cinsel ilişki
sıklığı/hafta
2,64
1,29
2,43
1,17
,205
Ilk cinsel ilişki yaşı
18,92
3,54
18,99
3,28
,887
Gruplar arasında ilk adet yaşı, cinsel ilişki sıklığı ve ilk cinsel ilişki yaşı aralığı, adet
süresi ve adette kullanılan ped sayısı bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
yoktu. (p>0.05) (tablo-43’te gösterilmiştir).
Tablo-44: Olguların kontraseptif yöntemleri
BV pozitif grubu
n
%
n
%
Kullanmıyor
12
13,6
28
19,9
RİA
63
71,6
87
61,7
Doğum Kontrol Hapı
3
3,4
5
3,5
Aylık enjeksiyon
1
1,1
-
-
3 Aylık Enjeksiyon
-
-
1
0,7
Kondom
2
2,3
7
5,0
Geri Çekme
6
6,8
11
7,8
Diğer(cilt altı implant,
takvim)
1
1,1
2
1,4
65 BV negatif grubu
BV pozitif olgularda BV negatif olgulara göre RİA kullanımı daha fazlaydı. (tablo44’de gösterilmiştir).
Tablo-45: Olguların perine temizliği, cinsel yolla bulaşan hastalık ve antibiyotik kullanım
durumları
BV pozitif grubu
n
%
Perine temizliği
Önden arkaya(vulvadan anüse)
Arkadan öne(anüsten vulvaya)
Dikkat etmiyor
BV negatif grubu
n
%
63
23
2
71,6
26,1
2,3
98
35
8
69,5
24,8
5,7
Evet
Hayır
1
87
1,1
98,9
2
139
1,4
98,6
Antibiyotik kullanımı
Evet
Hayır
13
75
14,8
85,2
33
108
23,4
76,6
Kikare
p
1,50
0,471
CYBH öyküsü
-
2,51
0,113
Gruplar arasında CYBH öyküsü, perine temizliği ve antibiyotik kullanımı bakımından
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu. (p>0.05) (tablo-45’te gösterilmiştir).
Tablo-46: Olguların sigara ve alkol kullanım durumları
BV pozitif grubu
n
%
BV negatif grubu
n
%
Ki-kare
p
0,01
0,955
Sigara
Evet
Hayır
34
54
38,6
61,4
55
86
39,0
61,0
7
81
8,0
92,0
6
135
4,3
95,7
Alkol
Evet
Hayır
0,254
Gruplar arasında sigara ve alkol kullanımı bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık yoktu. (p>0.05) (tablo-46’da gösterilmiştir).
66 Tablo-47: Olguların vajinal ödem ve eritem durumları
BV pozitif grubu
n
%
BV negatif grubu
n
%
Ki-kare
p
Vajinal ödem
Evet
Hayır
1
87
1,1
98,9
141
100,0
4
84
4,5
95,5
10
131
7,1
92,9
0,384
Eritem
Evet
Hayır
0,61
0,434
BV pozitif olgularda muayenede vajinal ödem ve eriteme çok az rastlandı. Ancak
gruplar arasında ödem ve eritem bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu.
(p>0.05). (tablo-47’de gösterilmiştir).
Tablo-48: Olguların vajinal akıntılarının özellikleri
VAJİNAL AKINTI
BV pozitif grubu
n
%
BV negatif grubu
n
%
Ki-kare
p
10,74
0,005**
RENK
Beyaz, gri-beyaz
Yeşilimsi
Sarımsı
Kesik peynir tarzında
MİKTARI
Az
Orta
Çok
KIVAMI
Homojen koyu olmayan
vajinal akıntı
Koyu kıvamlı vajinal akıntı
WHIFF
Negatif
Pozitif
72
81,7
17,0
1,1
81
7
38
15
57,4
5,0
27,0
10,7
15
1
25
45
18
28,4
51,1
20,5
66
43
32
46,8
30,5
22,7
74
84,1
92
65,2
14
15,9
49
34,7
11,03
0,004**
2
86
2,3
97,7
108
33
76,6
23,4
119,9
0,000***
**İstatistiksel olarak çok anlamlı
***İstatistiksel olarak ileri derecede anlamlı
67 BV pozitif olan olgularda, BV negatif olgulara göre whiff testi pozitifliği, homojen
koyu olmayan vajinal akıntı varlığı istatistiksel olarak anlamlı bulundu. (p<0.005). BV pozitif
olan grupta orta miktarda akıntı, BV negatif grupta az miktarda akıntı varlığı istatistiksel
olarak anlamlı bulundu. BV pozitif grupta beyaz-gri akıntı daha fazla gözlendi. (tablo-48’de
gösterilmiştir).
68 5. TARTIŞMA
Vajinal enfeksiyonlar kadınlarda sıklıkla görülen, bazen ciddi komplikasyonlara da
neden olabilen önemli sağlık sorunlarıdır.
Vajinal enfeksiyonların tüm dünyada insidansı gün geçtikçe artmaktadır. ABD’de
vajinitin en sık karşılaşılan formu bakteriyel vajinozisdir(BV)1. Vajinal semptomlarla
başvuran hastaların %40’ında vajinit saptanmakta ve bu vakaların da %90’ını bakteriyel
vajinozis, vulvojinal kandidiazis ve trikomoniazis oluşturmaktadır7.
İngiltere’de bakteriyel vajinozis ile ilgili yapılan gözlemler genitoüriner sistem
kliniklerine başvuran vakaların tanınmasıyla sınırlıdır. Bu kliniklerin raporlarına göre 1998
yılında bakteriyel vajinozis prevalansı %18,4 civarındadır. Ancak asemptomatik olguların
azımsanamayacak oranda olmalarından dolayı bu hastalığın gerçek prevalansını tam olarak
yansıtmayabilir. Sadece kliniğe gelen vakaların prevalans için tam popülasyonu oluşturup
oluşturmadığı konusu net olmadığından prevalans tahmini yapmak güçtür. Hastaların
sistematik taramalarının temel alınarak yapıldığı prevalans çalışmaları literatürde hakimdir.
Avrupa ve Amerika’da ki çalışmalara baktığımızda prevalansın %4.9-%36 arasında olduğu
görülmektedir54.
1980 öncesindeki yayınlarda BV’nin tanımlama ve teşhis kriterlerindeki farklılıklar ve
ayrıca farklı kliniklere başvuran kişilerin yaşam alışkanlıklarına bağlı olarak değişken
sonuçlar çıkması ortalama bir prevalans tahminini güçleştirmekteydi. Gardner ve arkadaşları
özel muayenehaneye başvuran kadınlar arasında yaptıkları bir çalışmada %45 oranında BV
saptayarak en yüksek prevalansı kaydetmişlerdir26. Ancak yeni yayınların sonuçları teşhis
kriterlerinin daha objektif olmasına bağlı olarak daha farklıdır. Eschenbach ve arkadaşları
jinekoloji kliniklerine başvuran hastalarda %15 oranında BV tespit etmişlerdir74. Obstetrik ve
aile planlaması kliniklerinde BV prevalansı ortalama %23-25 gözlenirken, cinsel yolla
bulaşan hastalıklar kliniklerinde %33-64 oranında görülmüştür26. Austin ve arkadaşları
yaptıkları bir çalışmada popülasyonda BV prevalansının %10-20 olduğunu, cinsel yolla
bulaşan hastalıklar kliniklerine başvuranlarda ise %36’lara ulaştığını bildirmişlerdir44.
Ortaylı ve arkadaşları, geriye dönük analitik nitelikte yaptıkları kesitsel araştırmada
BV sıklığını pelvik muayene yapılan tüm kadınlar için %12.5 olarak saptamışlardır103. Tosun
69 ve arkadaşları, rahim içi aracı olan ve olmayan vajinal akıntılı kadınlarda yaptıkları çalışmada
klinik tanı kriterleriyle BV tanısı koyarak RİA’lı olgularda %32, RİA’sız olgularda %14
oranında BV saptamışlardır104. Ülkemizde yapılan diğer çalışmalarda BV oranının %13.3 ile
%36.7 arasında değiştiği bildirilmiştir105,106. Allsworth ve arkadaşları ABD’de 2001-2004
yıllarına ait Ulusal Sağlık ve Beslenme Araştırması Verilerini kullanarak genel popülasyonda
BV prevalansını %29.2 olarak bulmuşlardır107. Bhalla ve arkadaşları Hindistan’da yaptıkları
bir çalışmada; semptomatik olgulardaki BV oranını %32.8, asemptomatik olgularda ise %31.2
olarak bulmuşlardır108.
Yapmış olduğumuz çalışmada vajinal akıntı şikayetiyle polikliniğe başvuran olguların
%40.6’sında normal vajinal flora saptanmıştır. Bu yüksek oran olguların var olan normal
fizyolojik vajinal akıntılarını; bir hastalığa bağlı olarak değerlendirdikleri ya da hormonal
dengesizlikler sonucu aşırı östrojen hakimiyeti olduğu ile açıklanabilir. Çalışmamızda Amsel
kriterlerinin en az üçünün varlığıyla tanı koyarak, BV sıklığını %38.4 olarak gözlemledik. Bu
orana göre çalışmamızda etkeni saptayabildiğimiz vajinitler arasında BV birinci sırada yer
almakta idi.
BV için güvenilir ve objektif tanı yöntemi konusunda ortak bir görüşe varılması uzun
yıllar almıştır. Amsel ve arkadaşları ile Spiegel ve arkadaşlarının çalışmaları ile ortaya konan
BV tanı kriterleri günümüzde en çok kullanılan tanı yöntemleridir34. Bu kriterler beyaz-gri
renkli homojen vajinal akıntı olması; vajen pH’sının 4.5’ten yüksek olması, sekresyonların
üstüne %10’luk KOH damlatılması ile amin kokusunun saptanması ve vajinal sekresyonların
mikroskopik incelemesinde kanıt hücre görülmesidir.
BV için vajinal akıntının miktarı, görünümü, kokusu spesifik olmakla beraber, objektif
değerlendirilmesi güçtür. Vajinal duş, koitus gibi faktörler kolaylıkla vajinal akıntının
niteliğini bozabilir. Holst ve arkadaşları yapmış oldukları çalışmada; artmış, kötü kokulu
akıntının BV’si olan kadınlarda anlamlı derecede fazla olduğunu saptamışlardır. Ayrıca gribeyaz, homojen akıntının Amsel’in dört kriteri içinde en düşük sensitiviteye(%82) sahip
olduğunu ancak spesifisitesinin(%94) yüksek olduğunu kaydetmişlerdir109. Klebanoff ve
arkadaşları; bakteriyel vajinozisin semptomatolojisini araştırdıkları bir çalışmada, Amsel
kriterlerine göre en az üç kriterin pozitifliğiyle BV tanısı koymuşlar ve vajinal ıslaklık, akıntı
ve kokunun BV’si olmayan kadınlara oranla BV’si olanlarda anlamlı derecede fazla olduğunu
gözlemlemişlerdir110.
70 Yapmış olduğumuz çalışmada BV tanısı için; gri-beyaz homojen vajinal akıntının
sensitivitesini %81.8, spesifisitesini %42.6 olarak belirledik. Ayrıca BV olan grupta vajinal
akıntı ve muayenede vajinal akıntıda koku, BV olmayanlara göre daha fazla tespit edildi.
Vajinal akıntı yakınması ile başvuran tüm hasta grubu ile vajinal akıntısı olmayan kontrol
grubu karşılaştırıldığında, hasta grubunda vajinal akıntı, akıntıda koku ve daha önce vajinal
akıntı şikayetlerinin kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede fazla olduğu
saptandı.
Vajinal sıvının pH’sı Amsel kriterleri içinde en yüksek sensitiviteye fakat en az
spesifisiteye sahip olanı olarak kabul edilir. Çünkü vaginal kanama, vajinal duş ve yakın
zaman içindeki cinsel ilişki gibi pek çok faktör vajinal pH’yı etkileyebilmektedir74. Amsel ve
arkadaşları, 1984 yılında yapılan Uluslararası Bakteriyel Vajinozis Sempozyumunda da
belirtildiği gibi tanı için pH’nın, 4.5 üstünde olması gerektiğini kabul etmektedirler109.
Eschenbach ve arkadaşları pH’nın 4.7’nin üstünde olmasının vajinal sıvı pH ölçümünün
spesifikliğini arttırdığını bildirmişlerdir9. Bunların yanı sıra Gardner ve Duke pH’ın 5’ten
büyük olmasının tanı için kriter olarak kullanılmasını önermektedir109. Rotimi ve arkadaşları
yaptıkları çalışmada vajinal pH artışını %95.6 oranında bildirmişlerdir111.
Yaptığımız çalışmada testin spesifisitesini bozabilecek vajinal kanama, yakın zamanda
cinsel ilişki ve vajinal duş eylemi olanlar çalışmaya dahil edilmemiştir. Bizim yaptığımız
çalışmada BV tanısı için pH’ın 4.5’tan büyük olmasını kriter olarak kabul ederek pH
değerinin sensitivitesini %97.7 ve spesifisitesini de %38.3 olarak saptadık ve yapılmış
çalışmalarla uyumlu bulduk.
Pek çok araştırmacı amin testinin en az sensitif fakat en spesifik kriter olduğunu
belirtmiştir. Ancak mikst enfeksiyonu olan kadınların bir kısmında da amin testinin pozitif
olması testin spesifikliğini azaltır. Amin kokusunun saptanması koklayan kişiye bağlıdır ve
pozitiflik oranı kişiden kişiye değişebilir. Trikomoniasis’i olan kadınların bir kısmında da
amin kokusu saptanabilir75. Bizim çalışmamızda amin testi sadece hekim tarafından
uygulanmış olup testin sensitivitesi %97.7 ve spesifisitesi %76.6’dır.
Kanıt hücrelerinin varlığı en spesifik kriterdir72,74,76. Kanıt hücre yapışkan bakterilerle
kaplanan ve bu nedenle de sınırları belirsiz görünen vajen yassı epitelyum hücreleridir. Bu
hücrelerin yüzeyinden izole edilen esas mikroorganizma Gardnerella vaginalis’tir. BV için
71 tanısal anlamlılık açısından görülen bütün epitelyum hücrelerinin %20’sinin kanıt hücre
olması gerekir72.
BV tanısı için kullanılan laboratuar yöntemlerinden biri olan örneklerin Gram
boyaması ile değerlendirilmesi nispeten hızlı, objektif ve ucuz olup birçok yöntemden daha
yaygın olarak kullanılabilmektedir78. Çalışmamızda gram boyamada kanıt hücre saptamak
için alınan vajinal akıntı örneği tek bir hekim tarafından alınmış olup, preparatın boyanması
ve değerlendirilmesi hastanemizin Mikrobiyoloji Laboratuvarı tarafından yapılmıştır.
Yaptığımız çalışmada kanıt hücre varlığının sensitivitesi %37.5 ve spesifisitesi %100
bulunmuştur.
Thomason ve arkadaşları hızlı ve doğru klinik tanı için en iyi kombinasyonun kanıt
hücreleri ve pozitif amin testi olduğunu saptamışlardır77. Bu klinik bulgular basit güvenilir ve
araştırılması kolay olmakla birlikte, klinik tanı için deneyimli bir ekip ve beceri
gerektirmektedir2.
Amerikan Jinekoloji ve Obstetrik Cemiyeti ve Hastalık Kontrol ve Önleme
Merkezi’nin Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıkların Tedavi Kılavuzunda; vajinit tanısında vajinal
akıntıda pH ölçümünün ve mikroskopik muayenenin temel kabul edildiği bildirilmiştir112.
Simoes ve arkadaşları; Amsel kriterlerinin her birinin tek başına ya da ikili kombinasyonlar
ile BV’nin tanısındaki yerini araştırdıkları bir çalışmada en sensitif kriterlerin tek başlarına
pH ve vajinal akıntı olduğunu(%97) ancak düşük spesifisitelerinin olduğunu(%26)
saptamışlardır. Kanıt hücre varlığının en yüksek spesifisiteye sahip kriter olduğunu (%86)
kaydetmişlerdir. Ayrıca Simoes ve arkadaşları 4 kriterin ikili kombinasyonlarında
sensitivitenin %83-93 arasında ve spesifisitenin %82-94 arasında olduğunu saptayarak Amsel
kriterlerinin
ikili
kombinasyonlarının
da
BV
tanısında
kullanılabilir
olduğunu
vurgulamışlardır113. BV tanısında yapılan bazı çalışmalarda en az üç kriter varlığının
oluşmadığı durumlarda yalnızca pH artışı ve kanıt hücre varlığının bile BV tanısı için yeterli
olabileceğini,
Gram
boyamalı
örneğin
incelemesinin
oldukça
önemli
olduğunu
belirtmişlerdir111,114.
Vajinal kültür günümüzde tanı kriteri olarak önerilmemektedir. Bunun sebebi BV
etkenlerinin birçoğunun normal vajina florasında bulunması ve en çok görülen Gardnerella
vaginalis’in de normal kadınlarda %60’lara varan oranlarda üremesidir81.
72 Bizim yapmış olduğumuz çalışmada Amsel kriterlerinin ikili kombinasyonlarını da
değerlendirdik. BV pozitiflik oranı; beyaz-gri homojen vajinal akıntı ve pH’ın 4.5 üzerinde
olması durumunda %56.9, whiff testi pozitifliği ve pH 4.5 üzerinde olması durumunda %73.7,
whiff testi pozitifliği ve beyaz-gri homojen vajinal akıntı olması durumunda %78.3 idi.
Burada gram boyama yapmanın birinci basamakta uygulama ve değerlendirilme güçlüğü
olabileceği düşünülerek, ikili kombinasyonda kanıt hücre pozitifliğine yer verilmedi.
BV hastalarında diğer vajinitlerde gözlenen vulvovajinal kaşıntı, dizüri, disparoni ve
karın ağrısı çok nadir olarak gözlenir. Abdominal rahatsızlık nadiren vardır8,32,72. Klebanoff
ve arkadaşları BV’nin semptomlarını değerlendirdikleri çalışmalarında irritasyon, kaşıntı ve
dizüri gibi inflamatuar semptomların BV’li hastalarda istatistiksel olarak anlamlı düzeyde
daha düşük olduğunu bulmuşlardır110.
Bizim çalışmamızda vajinal akıntı şikayetiyle başvurup BV saptanan olgular arasında
vajinal kaşıntı, dizüri ve disparoni şikayetlerinde, BV olmayanlara göre anlamlı bir farklılık
saptanmamıştır. Çalışmanın genelinde ise vajinal akıntı şikayeti olan olgularda, akıntı şikayeti
olmayan kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha fazla vajinal kaşıntı,
dizüri, disparoni saptanmıştır.
Yapılan çalışmalar cinsel aktivitenin BV riskini arttırdığını göstermektedir. Ayrıca BV
ortaya çıkmadan önceki bir aydaki eş sayısı ile BV arasında da korelasyon saptanmıştır.
Cinsel eş sayısının artışı BV için risk faktörü olarak kabul edilmektedir25. Allsworth ve
arkadaşları; BV prevalansını araştırdıkları geniş çaplı bir çalışmada 20-49 yaş arası kadınlarda
cinsel özgeçmiş ve BV arasındaki ilişkiyi değerlendirmiş ve cinsel ilişki öyküsü ve erkek
cinsel partnerlerin sayısının BV ile ilişkili olduğunu saptamışlardır. BV prevalansını az sayıda
cinsel
partneri
olan
ve
tek
erkek
cinsel
partneri
olanlarda
en
düşük
olarak
gözlemlemişlerdir107.
Birçok araştırmacı yapmış oldukları çalışmalarda BV ile yaşam boyu partner sayısı,
yeni partner değişikliği ve ilk cinsel ilişkinin küçük yaşta olmasını içeren cinsel faktörler
arasında ilişki olduğunu belirtmişlerdir 55,62,69,71. Smart ve arkadaşları; son 12 ay içinde birden
çok cinsel partner olmasının BV ile ilişkili olduğunu gözlemlemişlerdir53. Chiaffarino ve
arkadaşları yaptıkları çalışmada; muayeneye gelmeden önceki bir ay içindeki cinsel partner
sayısının BV için artmış riske sahip olduğunu saptamışlar ve cinsel ilişki sıklığının bu riske
bir etkisi olmadığını belirtmişlerdir115. Fethers ve arkadaşları da BV’nin yeni ve birden fazla
73 cinsel partner ile anlamlı derecede ilişkili olduğunu göstermişler ve korunmasız cinsel ilişki
sayısının azalmasıyla BV’nin sıklığının ve rekürrensinin önlenebileceği yorumunu
yapmışlardır116.
Yapmış olduğumuz çalışmada vajinal akıntı şikayeti ile gelen hastaların büyük
çoğunluğunu tek eşli hastalar oluşturmaktaydı. Bu nedenle cinsel özgeçmiş ile ilgili yorum
yapmak için yeterli veriye sahip değildik. Yaptığımız analizlerde multipartnerite, cinsel ilişki
sıklığının ve erken yaşta cinsel ilişkinin BV için anlamlı bir farklılığa sebep olmadığını
gözlemledik.
Bump ve Buesching, yayınladıkları bir makalede BV’nin sadece cinsel yolla bulaşan
bir hastalık olmadığına dair güçlü kanıtlar sunmuşlardır. Standart klinik kriterler kullanarak
cinsel aktif yetişkinlerde %15 oranında ve virgo yetişkinlerde %12 oranında BV
tanımlamışlardır58. Bizim çalışmamıza sadece cinsel olarak aktif kadınlar dahil edilmiştir.
Rahim içi araçlar (RİA) dünyada en çok kullanılan geri dönüşümlü kontrasepsiyon
metotudur. Türkiye’de de en popüler kontrasepsiyon metodu RİA’dır. Yapılan pek çok
çalışma RİA kullanımı ile BV arasında pozitif bir ilişki olduğunu göstermektedir. RİA
kullananlarda bariyer metodu kullananlara göre BV’ye daha sık rastlandığı gösterilmiştir27.
Literatürde; BV sıklığının RİA kullananlarda bariyer yöntem ve oral kontraseptif kullananlara
göre anlamlı olarak yüksek bulunduğu, kontraseptif kullanmayanlara göre ise anlamlı bir
ilişki bulunamadığı bildrilmiştir54. Keçeli ve arkadaşları yaptıkları çalışmada vajinal
semptomları olan olgularda vajinitin en sık nedeninin BV olduğunu ve BV ile RİA kullanımı
arasında anlamlı bir ilişki olduğunu göstermişlerdir. Ayrıca RİA’lı olguların BV yönünden
risk taşıdığından bu olguların düzenli aralıklarla izlenmesini tavsiye etmektedirler117. Ortaylı
ve arkadaşları RİA kullanan kadınlarda BV’in görülmesini, diğer yöntemleri kullanan
kadınlara göre anlamlı derecede fazla olduğunu belirtmişlerdir103. Tosun ve arkadaşları da
yaptıkları çalışmada vajinal akıntı yakınması olan kadınlarda BV’in sık rastlanılan bir tablo
olduğunu saptamış ve RİA kullanan kadınlarda kullanmayanlara oranla BV görülme sıklığının
daha fazla olduğunu belirlemişlerdir104.
Calzolari ve arkadaşları BV ve kontraseptif metotlar ile ilgili yaptıkları bir çalışmada
BV ile OK ve kondom kullanımı arasında anlamlı negatif bir korelasyon olduğunu; BV ile
RİA arasında da anlamlı pozitif bir korelasyon olduğunu göstermişlerdir. Buna dayanarak
74 RİA ile korunanların BV tanımlanması için sistematik mikroskopik değerlendirmeye tabi
tutulmalarını önermişlerdir62.
Birçok çalışma BV ile oral kontraseptif kullanımı arasında negatif bir ilişki olduğunu
ortaya koymuştur62,118-120. Ayrıca Rajamanoharan ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada
kontrasepsiyon amaçlı kondom veya diyafram kullanılmasının da BV için koruyucu olduğunu
bildirmişlerdir121. BV ile ilgili yaptıkları bir çalışmada Bezircioğlu ve arkadaşları ise
kullanılan kontrasepsiyon yöntemi ile BV arasında anlamlı bir ilişki bulamadıklarını
belirtmişlerdir122.
Yaptığımız çalışmada BV saptanan olguların %71.6’sı RİA kullanmaktaydı. OK
kullananların oranı %3.4, kondom gibi bariyer yöntem kullananların oranı ise %2.3 olarak
saptandı. Vajinal akıntı yakınması olan ve BV saptanmayan diğer olgularda ise RİA kullanma
oranı %61.7, OK kullanma oranı %3.5, kondom kullanımı ise %5 olarak saptandı. BV ile
kontraseptif metotları arasında anlamlı bir ilişki bulunamadı. Genel olarak vajinal akıntı
şikayeti olan hasta grubunda kontraseptif kullanma oranı, akıntı şikayeti olmayan kontrol
grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede fazlaydı ve RİA kullanım oranı oldukça
yüksekti (%65.5). Hem BV saptanan hem de vajinal akıntı yakınması olan tüm olgularda RIA
kullanımının yüksek olduğunu saptadık.
BV ile obstetrik öykü arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalarda mevcuttur. Smart ve
arkadaşları BV için sosyal ve seksüel risk faktörlerini inceledikleri çalışmalarında BV’in
artmış gravida ile ilişkili olduğunu saptamışlardır. Ek olarak gebeliğin sonlandırılması, düşük
ve canlı doğumların da BV için artmış risk durumlarını oluşturduklarını vurgulamışlardır53.
Amsel ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada BV’li kadınlarda gebelik sayısının
kontrol grubuna göre daha fazla olduğunu; ancak bu farkın istatistiksel olarak anlamlı
bulunmadığını belirtmişlerdir34. Başka bir çalışmada da gebelik veya doğum hikayesi olan
kadınlarda BV prevalansının%10 daha fazla görüldüğü gözlemlenmiş; ancak yaş göz önüne
alınarak yapılan düzeltmelerden sonra bu farkın istatistiksel olarak anlamlı bulunmadığı
saptanmıştır57. Van royen ve arkadaşları da yaptıkları bir çalışmada, BV ile obstetrik öykü
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmadığı sonucuna varmışlardır65.
Ayrıca Ortaylı ve arkadaşları; BV sıklığını ve bunu etkileyen faktörleri araştırdıkları
çalışmalarında BV tanısı olan ve normal genital bulguları olan kadınları karşılaştırdıklarında,
75 gravida, parite, yaşayan çocuk sayısı, isteyerek düşük ve kendiliğinden düşük sayısı, son
gebeliğinin sonlanma şekli açısından anlamlı bir fark saptayamamışlardır103.
Canto-de-Cetina ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada BV’li kadınlarda abortus ve
erken membran rüptürü hikayelerinin daha fazla gözlemlendiğini bildirmişlerdir123. Obstetrik
hikayesinde yasal tahliye öyküsü bulunan kadınlarda BV’nin sık görüldüğünü bildiren
çalışmalar mevcuttur87,88.
Bizim çalışmamızda vajinal akıntısı olan diğer hastalarla karşılaştırıldığında BV ile
gravida, parite, spontan abortus, yasal tahliye, yaşayan çocuk, erken doğum arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptayamadık. Ancak çalışmanın geneline baktığımızda
vajinal akıntı yakınması olan tüm olgularda, akıntısı olmayan kontrol grubuna göre yüksek
oranda erken doğum, spontan abortus ve küretaj yapıldığı gözlemlendi ve aradaki fark
istatistiksel olarak anlamlı bulundu.
Menstrüel siklusun değişik fazlarındaki hormonal değişimin BV oluşumunu
etkileyebileceğini belirten çalışmalar mevcuttur. Birçok çalışmada; BV’nin menstrüel
siklusun ilk haftasında daha sık görüldüğü rapor edilmiştir118,124. Holzman ve arkadaşları da
menstrüel siklusun ilk haftasında olan kadınlarda BV’i daha sık görmüşler ancak bu artmış
prevalansı istatistiksel olarak anlamlı bulmamışlardır125.
Yaptığımız çalışmada vajinal akıntısı olan diğer hastalarla karşılaştırıldığında BV ile
menstrüasyon aralığı, menstrüasyon süresi, kullanılan ped sayısı arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmadı. Ancak genel olarak vajinal akıntı yakınması olan tüm
olgularda, akıntısı olmayan kontrol grubuna göre menstrüasyon aralığı, menstrüasyon süresi
ve kullanılan ped sayısı istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fazla bulundu. Bu artmış oran
uzamış menstruasyonun vajinal pH’ın daha uzun süre yüksek kalarak vajinite yol açması ile
açıklanabilir. Ayrıca vajinal akıntısı olan hasta grubu ile karşılaştırıldığında kontrol grubunda
düzenli menstrüasyon görme oranının istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha fazla olduğu
bulundu.
Vajinal ekosistemin sağlıklı olarak devam edebilmesi için ortamın pH’sının
yükselmemesi oldukça önemlidir. Alınan sık vajinal duşun pH’yı yükselterek BV ile ilgili
olan mikroorganizmaların üremelerine yardımcı olması olasıdır.
76 Martino ve Vermund yaptıkları epidemiyolojik taramada; vajinal duşun BV ile ilişkili
olduğu ancak, vajinal duşun BV’ye predispozan mı olduğu yoksa BV’si olan kadınların
semptomlarını gidermek için mi vajinal duş yaptığı konusunun belli olmadığı kanısına
varmışlardır126. Holzman ve arkadaşları BV ile ilişkili faktörleri inceledikleri bir
çalışmalarında; vajinal duşun semptomların prevalansından bağımsız olduğunu ve son 2 ay
içinde alınan vajinal duşun hem semptomatik hem de asemptomatik BV ile ilişki olduğunu
gözlemlemişlerdir125. Benzer şekilde başka çalışmalarda da vajinal duş BV ile ilişkili
bulunmuş fakat çalışmaların kesitsel nitelikte olmalarından ötürü nedensellik boyutunda net
bir kanıya varılamamış, prospektif çalışmalara ihtiyaç olduğu dile getirilmiştir66,107,127.
Schwebke ve arkadaşları; BV ile vajinal duş arasındaki nedensellik ilişkisini
değerlendirememiş olsalar da, menstrüasyondan sonraki vajinal duş ile BV arasında güçlü bir
ilişki olduğunu bulmuşlardır127. Hutchinson ve arkadaşları yaptıkları kohort çalışmada; aylık
veya daha fazla yapılan vajinal duşun daha önceden vajinal florasında dengesizlik olan
kadınlarda BV’ye yol açtığını saptamışlardır128. Brotman ve arkadaşları vajinal duş ve BV
arasındaki ilişkiyi değerlendirmek için bu konuda ki ilk prospektif çalışmayı yapmışlar ve
seksüel risk faktörleri ve diğer prognostik faktörleri dışlayarak yaptıkları tek-değişkenli
analizlerde vajinal duşun vajinal florayı bozarak BV riskini oldukça yüksek oranda arttırdığı
sonucuna varmışlardır129. Ayrıca vajinal duşun kesilmesi ile ilgili yapılan bir pilot çalışmada;
menstrüel hijyen amacıyla vajinal duş yapan kadınlarda vajinal duşun kesilmesinin BV olma
olasılığını düşürdüğü gösterilmiştir130.
BV ile vajinal duş arasında ilişki olmadığını belirten yayınlar da mevcuttur. Demba ve
arkadaşlarının Batı Afrikalı kadınlarda BV ile ilgili yaptıkları çalışmada; cinsel ilişkiden önce
veya sonra vajinal duş yapma gibi vajinal hijyen alışkanlıklarının BV ile ilişkili olmadığını
saptamışlardır131. Bradshaw ve arkadaşları da vaginal duşun BV ile değil kandidiyazis ile
ilişkili olduğunu belirtmişlerdir120. Benzer şekilde Bukusi ve arkadaşları da Kenyalı
kadınlarda yaptıkları bir çalışmada vajinal duş ile BV arasında bir ilişki bulamadıklarını
kaydetmişlerdir132.
Ayrıca vajinal duş; BV ile ilişkili olduğu düşünülen pelvik inflamatuar hastalık ve geç
dönemde düşük gibi kötü reprodüktif durumlar ile ilişkilendirilmiştir133,134.
Bizim yaptığımız çalışmada BV’i olan olgularda vajinal duş uygulayanların oranı
%59.1 bulunmakla birlikte vajinal akıntısı olan diğer olgularda %67.4 idi. BV ile vajinal duş
77 arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptayamadık. Ancak çalışmamızın geneline
baktığımızda vajinal akıntı yakınmasıyla başvuran hastalarda vajinal akıntı yakınması
olmayan kontol grubuna oranla vajinal duş uygulama oranı istatistiksel olarak anlamlı
düzeyde yüksek bulundu.
Perine florasının BV oluşumunu kolaylaştıran mikroorganizmalar ve potansiyel
patojenler içermesi, ayrıca BV gelişiminden sorumlu tutulan en önemli 4 mikroorganizmanın
rektumda da kolonize olduğunun gösterilmesi perine temizliğinin önemini vurgular. Özellikle
defekasyon sonrası anüsten vulvaya doğru yapılan özensiz ve dikkatsiz temizlik
mikroorganizmaların vajene kolaylıkla yerleşmesine ve BV oluşumuna yol açabilir56.
Yaptığımız çalışmada perine temizliği BV tanısı alan grrupta olguların %26.2’inde
anüsten vulvaya doğru iken vajinal akıntısı olan diğer olgularda bu oran %24.8 idi. BV ile
perine temizliği arasında anlamlı istatistiksel bir ilişki saptanmazken vajinal akıntı yakınması
olan hasta grupla vajinal akıntı yakınması olmayan kontrol grubu karşılaştırıldığında anüsten
vulvaya doğru yapılan perine temizliğinin, vajinal enfeksiyonu istatistiksel olarak anlamlı
düzeyde arttırdığı görüldü.
BV ile sigara kullanımı arasında ilişki olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. Bu
çalışmalarda sigaranın BV ile ilişkisinin doza bağımlı olduğu ve seksüel risk fakörleri ve
alkol kullanımı ile ilgili düzeltmeler yapıldıktan sonrada bu ilişkinin anlamlı kaldığı
gösterilmiştir53,69,70,120.
Bizim çalışmamızda BV ile sigara ve alkol kullanımı bakımlarından istatistiksel olarak
anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Genel olarak vajinal akıntı yakınması olan hasta grubunda
sigara kullanma alışkanlığı vajinal akıntı yakınması olmayan kontrol grubuna göre anlamlı
derecede fazla bulundu.
78 6.SONUÇ
Doğurganlık çağındaki kadınların genital sistemle ilgili olarak, Kadın Hastalıkları ve
Doğum Poliklinikleri ile Aile Planması Polikliniklerine başvurularında en sık nedenlerden biri
vajinal akıntı yakınmasıdır. Vajinal akıntısı olan kadınların hepsinde enfektif bir etyoloji söz
konusu olmamakla beraber vajinal şikayetlerle başvuran hastaların en az 1/3’ü vajinit tanısı
almaktadır. Enfeksiyöz etyolojinin %90’ından fazlasını bakteriyel vajinoz, kandidiyazis ve
trikomoniyazis oluşturmaktadır. BV vajinitler içinde incelenmekle birlikte vajinada belirgin
enflamasyonun olmaması ve lökosit sayısının çok az olması nedeniyle vajinit değil vajinozis
olarak isimlendirilir ve polimikrobiyal bir sendrom olarak değerlendirilir. BV, normal vajinal
flora üyelerinden bir ya da birkaçının vajinal floraya hakim olması, laktobasillerin çok
azalması veya kaybolması ve vajinal pH’ın yükselmesi ile karakterize bir tablodur.
BV hasta tarafından önemsiz sayılabilecek semptom ve bulgularla kendini
gösterebileceği gibi tamamen asemptomatik bir seyir de gösterebilir. Ancak ciddi üst genital
yol enfeksiyonlarına zemin hazırlaması ve ciddi obstetrik ve jinekolojik komplikasyonlara yol
açabilmesi nedeniyle önemli bir antitedir.
Çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm vajinal akıntı şikayeti olan
olgularla, vajinal akıntısı olmayıp başka şikayetlerle polikliniğe başvurmuş olguların; akıntıya
neden olabilecek risk faktörleri açısından karşılaştırılmasıdır. İkinci bölüm ise vajinal akıntısı
olan olguların olduğu grupta BV sıklığının belirlenmesi ve BV için risk faktörlerinin
değerlendirilmesidir.
Vajinal akıntı yakınması ile başvuran hastalara Amsel kriterlerinin en az üçünün
pozitif olması ile BV tanısı koyduk. Çalışma kabul kriterlerine uyan ve çalışmaya katılmayı
kabul eden vajinal akıntı yakınması olan 229 hastanın klinik değerlendirme ve mikrobiyolojik
incelemelerinde BV sıklığını %38.4 olarak saptadık. Diğer patojen etkenler sırası ile Candida
albicans (%10.9), Trikomonas vajinalis (%4.4) ve diğer etkenler (beta hemolitik streptokok,
E. coli, Enterobakter, S. aureus) (%8.5) idi. Akıntı yakınması olan hastaların %40,6’sında da
normal vajinal flora olduğunu saptadık. Normal vajinal floranın yüksek oranda saptanması;
fizyolojik akıntının kişi tarafından hastalık belirtisi olarak değerlendirilmesi veya hormonal
düzensizlikler sonucu aşırı östrojen hakimiyetinin olması ile açıklanabilir.
79 Vajinal akıntı yakınması olan olgularımızın obstetrik değerlendirilmesinde; ortalama
parite sayısı 2.28, spontan abortus ortalaması 0.22, küretaj ortalaması 0.82 ve ortalama
yaşayan çocuk sayısı 2.44 olarak saptandı. Vajinal akıntı yakınması olan grupta spontan
abortus ve küretaj ortalaması ile erken doğum eylemi olması kontrol grubuna göre anlamlı
derecede fazladır. Bu durum küretaj ve spontan abortusun vajinal akıntıya katkısı olan
durumlar olabileceğini düşündürdü.
Vajinal akıntısı olan olguların %82.5’i kontraseptif yöntem kullanmaktaydı ve
bunların içinde en fazla kullanılan yöntem %65.5 ile rahim içi araç idi. Vajinal akıntısı
olmayanlarda daha az kontraseptif yöntem kullanıldığı (%56.7) ve bu yöntemlerin içinde de
RİA’ın yine en çok kullanılan yöntem olduğunu gözlemledik (%37.3).
Hasta grubunda semptomatolojiyi değerlendirdiğimizde; vajinal akıntı, vajinal akıntıda
koku, daha önce vajinal akıntı şikayeti olması, vajinal kaşıntı, dizüri ve disparoni
şikayetlerinin kontrol grubuna göre anlamlı derecede fazla olduğunu saptadık. Hasta
grubunda cinsel ilişki esnasında ağrı, yanma ve cinsel ilişki sonrası kötü koku şikayeti
olanların oranı da daha yüksekti.
Olguların hijyen alışkanlıklarına baktığımızda vajinal duş yapanların oranı hasta
grubunda %64.2 ile anlamlı derecede fazla bulundu. Perine temizliğinde anüsten vulvaya
doğru olan uygulama akıntı şikayeti olan grupta %25.3 bulundu. Bu iki hijyen alışkanlığının
vajinal akıntıya katkısı olduğu sonucuna varıldı.
Menstrüasyon düzenine baktığımızda vajinal akıntısı olmayan grubun daha düzenli
menstrüasyon sikluslarının olduğunu saptadık. Vajinal akıntısı olan grupta menstrüasyon
aralığı ve süresi ve menstruasyon boyunca kullanılan ped sayısının anlamlı derecede daha
fazla olduğu bulundu.
Vajinal akıntısı olan gruptaki olgularda kontrol grubuna göre daha fazla sigara
kullanımı ve yakın zamanda antibiyotik kullanım öyküsü mevcuttu.
Amsel kriterlerinin en az üçünün kullanılmasıyla tanı koyduğumuz BV olgularının
sosyodemografik özelliklerine bakıldığında; yaş, eğitim durumu ve medeni durumun BV
olmayan vajinal akıntı şikayeti bulunan grupla karşılaştırdığında farklılık olmadığı gözlendi.
BV saptanan olgularda gravida, parite, spontan abortus, küretaj ve yaşayan çocuk
sayıları bakımından istatistiksel bir farklılık saptanmamış olup bizim çalışma grubumuzda
80 küretaj ve spontan abortusun BV için birer risk faktörü olmadıkları görüldü. Ayrıca erken
doğum öyküsü olmasının da BV ile ilişkili bir durum olmadığını saptadık.
BV olan hastaların semptomatolojisi değerlendirildiğinde kokulu vajinal akıntı
şikayetinin BV grubunda anlamlı derecede fazla olduğu bulundu. Sadece akıntı olmasının
doğrudan BV’yi işaret etmeyen bir durum olduğu gözlendi.
BV’si olmayan hasta grubunda cinsel ilişkide ağrı ve yanma şikayeti oranı %63.1 ile
BV’li gruptan anlamlı derecede fazlaydı. Ayrıca cinsel ilişki sonrası kötü koku BV grubunda
anlamlı derecede fazlaydı. Cinsel ilişkide ağrı ve yanma şikayetinin olmaması ve cinsel ilişki
sonrasında kötü koku şikayeti olmasının BV’yi düşündüren yakınmalar olduğu kanaatindeyiz.
BV’li hastaların hijyen alışkanlıklarına baktığımızda vajinal duş kullanım oranı %59.1
bulundu. Ancak BV olmayan grupta da yüksek bulunması vajinal duş uygulamasının BV’ye
özel bir risk faktörü olmaktan ziyade genel olarak vajinitler için risk faktörü olduğunu
düşündürdü. Yine aynı şekilde perine temizliğinde de anüsten vulvaya doğru yapılan
uygulamanın BV’ye özel olmayıp genel akıntı şikayeti için predispozan olduğunu
gözlemledik.
BV’li hastaların muayenesinde vajinal ödem, eritem ve irritasyonun çok nadir olduğu
gözlemlendi. Muayenede BV’li grupta homojen, koyu olmayan, gri-beyaz, kokulu vajinal
akıntı yüksek oranda bulundu. BV olan grupta orta miktar akıntı daha fazla saptandı.
Kontrasepsiyon durumuna baktığımızda BV olanlarda RİA kullanımı %71.6 gibi
yüksek oranda bulundu. BV olmayan akıntılı hastalarda da RİA kullanımı %61.7 gibi yüksek
oranda bulundu. Çalışmamızda spesifik olarak RİA’ya yönelik bir tarama yapmadığımız;
ayrıca RİA kullanıcılarında ve diğer yöntemlerle korunanlar arasında BV sıklığını
karşılaştırmadığımız için RİA ile BV ilişkisini tam olarak değerlendiremeyiz. Ancak sonuçta
RİA ‘sı olan bayanların düzenli olarak doktor kontrolüne gitmesi gerektiğini ve vajinal akıntı
şikayeti olduğunda öncelikle BV olabileceğini ve bununda tedavi edilerek kontrol
edilebileceğini düşündük.
BV tanısı için kullandığımız Amsel kriterlerinin değerlendirilmesinde ise en sensitif
kriterlerin pH(%97.7) ve whiff testi(%97.7); en spesifik kriterin ise kanıt hücre(%100)
olduğunu hesapladık. En az sensitif olan kriterin kanıt hücre(%37.5); en az spesifik olan
kriterin ise pH(%38.3) olduğunu saptadık. Ayrıca birinci basamak sağlık kuruluşunda kanıt
81 hücre bakmak için yeterli ekipman ve deneyim zorluğu olacağı için Amsel’in kanıt hücre
dışındaki diğer üç kriteri olan akıntı renginin ve kıvamının değerlendirilmesi, pH’ın 4.5
üstünde olması ve whiff testinin pozitif olmasına bakılarak; pH>4.5 ve beyaz-gri akıntı
birlikteliği %56.9 oranında, whiff pozitif ve pH>4.5 birlikteliği %73.7, whiff pozitif ve beyazgri akıntı birlikteliği %78.3 oranında ve son olarak beyaz-gri akıntı, whiff pozitifliği ve
pH>4.5 birlikteliği ise %79.5 oranında BV’si olan hastada saptanmaktadır.
Pratik uygulamada gram boyama ve taze preparatta kanıt hücre ve diğer enfektif
ajanlara bakmak için, eğitimli sağlık personeli ya da mikroskop bulunmayan bir sağlık
kuruluşunda çalışılıyorsa; vajinal akıntılı hastada klinik muayene bulgularının pozitif olması
ve hemen hasta başında pH ve amin testinin uygulanmasıyla BV hastaları yüksek oranda
saptanabilir.
Vajinal akıntı şikayeti ile birinci basamak sağlık kuruluşuna başvuran hastalara Amsel
tanı kriterleri uygulanarak BV tanısı kolaylıkla, hızlı ve ucuz bir şekilde konulabilir. Tanı
koyduktan sonra hemen tedavisi düzenlenir. Böylece BV sonucu gelişebilecek birtakım
obstetrik ve jinekolojik komplikasyonların kontrolüne katkıda bulunulabilir.
82 ÖZET
Amaç: Bu çalışmada vajinal akıntı şikayeti ile polikliniğe başvuran hastalarda Bakteriyel
Vajinozis (BV) sıklığının saptanması, tanıda kullanılan Amsel kriterlerinin sensitivite ve
spesifisitesinin belirlenmesi ve BV ile ilişkili risk faktörlerinin değerlendirilmesi ile ilgili
araştırmalar yapılmıştır.
Materyal ve metod: Temmuz 2008- Kasım 2008 tarihleri arasında Haydarpaşa Numune
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğine bağlı Aile Planlaması
ve Jinekoloji polikliniklerine başvuran hastalar değerlendirildi. Çalışmaya katılma kriterlerine
uyan ve gönüllü olan cinsel aktif bayanlardan; vajinal akıntı şikayeti olan 229 hasta ile vajinal
akıntı şikayeti olmayan başka sebeplerden dolayı polikliniğe başvuran 67 hasta çeşitli
parametreler açısından karşılaştırma için kontrol grubu olarak incelendi. Olgulara birebir
anket yöntemiyle 40 soruluk anket uygulandı. Bakteriyel vajinozis tanısı için Amsel kriterleri
uygulandı. İlk etapta vajinal akıntı şikayeti olan hasta grubu ile kontrol grubu değişik
parametreler açısından karşılaştırıldı. İkinci etapta BV saptanan olgular ile vajinal akıntısı
olup BV saptanmayan olgular karşılaştırılarak BV için risk faktörleri araştırıldı.
Bulgular: Yapılan çalışmada vajinal akıntı şikayeti olan hastalarda BV sıklığı % 38.4
saptandı. Vajinal akıntı şikayeti olan hasta grubunda kokulu vajinal akıntı, daha önce vajinal
akıntı öyküsü, vajinal kaşıntı, dizüri, disparoni, cinsel ilişki sonrası artan kötü koku, spontan
abortus, küretaj, erken doğum öyküsü, menstrüasyon aralığı, süresi, kullanılan ped sayısı,
vajinal duş yapılması, anüsten vulvaya doğru perine temizliği, yakın zamanda antibiyotik
alımı ve sigara kullanımı vajinal akıntısı olmayanlara göre istatistiksel olarak daha fazla
saptandı(p<0.05). BV saptanan olgularda ise homojen, orta miktarda, kokulu vajinal akıntı,
cinsel ilişki sonrası artan kötü koku BV saptanmayanlara göre istatistiksel olarak daha fazla
saptandı(p<0.05). BV olanlarda vajinal duş yapılması, kontrasepsiyon olarak RİA
kullanılması
daha
fazla
görülmekle
beraber
istatistiksel
olarak
anlamlı
bulunamamıştır(p>0.05). Amsel kriterlerinde en yüksek sensitivite %97.7 ile pH ve whiff testi
olurken, en yüksek spesifisite %100 ile gram boyamada kanıt hücre görülmesi olmuştur.
Sonuç: Vajinal akıntı şikayeti ile sağlık kuruluşuna başvuran hastalarda BV tanısı
koyabilmek için gerekli olan Amsel kriterlerinin uygulanması ucuz ve kolaydır. Özellikle
birinci basamak sağlık kuruluşunda gram boyamada kanıt hücre bakmak için yeterli şartlar
83 olmasada pH bakısı ve whiff amin testi ile yüksek oranda BV’ li hastalar saptanabilmektedir.
Vajinal duş alımı, kontraseptif olarak RİA kullanılması, küretaj ve spontan abortus gibi
eylemler BV’ de sık olarak gözlensede istatistiksel olarak vajinal akıntısı olan kadın olgularda
daha fazla anlamlı bulunmuştur. Hastaların kontraseptif yöntem kullanımı, obstetrik hikaye,
menstrüel siklus özellikleri, temizlik ve hijyen alışkanlıkları gibi vajinit ve özellikle BV
açısından predispozan olabilecek çeşitli risk faktörleri mutlaka değerlendirilerek oluşabilecek
obstetrik ve jinekolojik komplikasyonların önüne geçilebilir.
Anahtar kelimeler: Vajinal akıntı, Bakteriyel vajinozis, Amsel kriterleri, risk faktörleri
84 SUMMARY AND KEYWORDS
Objective: In this study we aimed to evaluate the frequency of Bacterial Vaginosis (BV) in
patients with vaginal discharge, to calculate the sensitivity and specificity of the Amsel
criteria used for diagnosis of BV and to determine risk factors related to BV.
Materials and Methods: 229 sexually active patients with vaginal discharge who were
examined at the Gynecology and Obstetrics and Family Planning Outpatient Clinics of
Haydarpasa Numune Training and Research Hospital between July 2008- November 2008,
and who were willing to participate, constituted the study population. The control group
consisted of 67 women with complaints other than vaginal discharge. Data was collected
using a face-to-face questionnaire consisting of 40 questions. The amsel criteria were used to
diagnose BV. The data was evaluated to compare patients with and without vaginal discarge
and then patients with BV and without BV in the study group to identify risk factors for BV.
Results: The frequency of BV was 38.4% in the study group. Complaints of vaginal
discharge with bad odour, history of previous vaginal discharge, vaginal itching, dysuria,
dyspareunia, malodour after intercourse, history of spontaneous abortion, termination of
pregnancy, premature labour, more frequent and longer menstruation with use of a greater
number of sanitary towels, vaginal douching, anogenital wiping from back to front, recent use
of antibiotics, smoking were more frequent in the study group when compared to the control
group (p<0.05). Homogeneous, moderate amount, odorous vaginal discharge, malodour after
intercourse were statistically significantly high in the BV group (p<0.05). More vaginal
douching and use of IUD’s were present in the BV group, but the difference was not
statistically significant (p>0.05). Using the Amsel criteria, the highest sensitivity was
determined for pH and the whiff test (97.7%), whereas the Gram stain diagnosis had the
highest specificity (100%).
Conclusion: Using the Amsel criteria is an inexpensive and easy way of diagnosing BV. If
the use of the Gram stain for diagnosis of BV may prove difficult in primary care settings,
pH, and the whiff test can be used to detect the majority of patients. Vaginal douching, use of
IUD’s, history of spontaneous abortion, termination of pregnancy are more frequent in BV
and women with vaginal infection. Women should be evaluated for risk factors of BV such as
85 contraceptive method, obstetric history, menstruel cycle characteristics, hygiene habits, so
that gynecological and obstetrical complications can be prevented.
Key words: vaginal discharge, bacterial vaginosis, Amsel criteria, risk factors
86 BAKTERİYEL VAJİNOZİS ÇALIŞMASI İÇİN ANKET FORMU
1-
Adı Soyadı :
2-
Yaşı :
3-
Evlilik Durumu?
a-)bekar
4-
Tarih:
b-)evli c-)eşinden ayrılmış
Öğrenim Durumu
a-)yok
d-)diğer
?
b-)ilkokul
c-)ortaokul
5-
Telefon no :
6-
Obstetrik öykü ? G P A C Y
7-
Kontraseptif yöntem kullanımı ?
d-)lise
e-)üniversite
Hastane tanıtım no :
a-) kullanmıyor
b-)RİA
c-) Doğum Kontrol Hapı
d-) aylık enjeksiyon
e-)3 aylık enjeksiyon f-)cilt altı implantlar g-)Kondom
h-)
Geri
çekme
i-) Diğer(açıklayınız)
8-
Kontraseptif yöntem kullanıyorsa ne kadar süredir kullanıyor ?
9-
Vajinal akıntı ? a-) var
b-) yok
10- Vajinal akıntı varsa ne renk ?
11- Vajinal akıntı kokulu mu ? a-) evet
b-) hayır
12- Vajinal akıntı ne kadar süredir mevcut ?
13- Daha önce vajinal akıntı şikayeti varmıydı ? a-) var
b-) yok
14- Varsa vajinal enfeksiyon nedeniyle tedavi gördünüz mü ? a-)evet
15- Vajinal kaşıntı var mı ? a-) var
16- Vajinal duş yapıyor mu ? a-)hayır
b-) hayır
b-) yok
b-) su kullanarak
c-)
d-) sirkeli su ile e-)diğer ( açıklayınız)
17- Dizüri şikayeti var mı? a-)evet
b-)hayır
18- Disparoni şikayeti var mı? a-)evet
b-)hayır
19- Ek bir hastalığı var mı ? ( DM, HT, Kalp hastalığı…) a-) evet b-) hayır
20- İlk adetini kaç yaşında gördü?
21- Adet düzeni ? a-) düzenli
b-) düzensiz
22- Kaç günde bir adet görüyor ?
23- Adet dönemi kaç gün sürüyor ?
24- Adet (menstruasyon) döneminde ne kullanıyor ?
a-) Tampon
b-) Hazır ped c-) Pamuk (evde hazırlamış)
25- Adet süresince kullandığı ped sayısı ?
87 sabun
kullanarak
26- Cinsel ilişki sıklığı (hafta)?
27- Cinsel ilişki sırasında ağrı yanma oluyor mu ? a-) evet
b-) hayır
28- Özellikle cinsel ilişki sonrası artan kötü koku var mı ? a-) var
b-) yok
29- Cinsel partner sayısı ? (yaşam boyu)
30- İlk cinsel ilişki yaşı kaçtır?
31- Erken doğum öyküsü var mı ? a-) evet
b-) hayır
32- Spontan abortus (düşük) geçirdi mi ? a-) evet
b-) hayır
33- Tuvalet temizliği nasıl yapılıyor ? a-) Önden arkaya b-) Arkadan öne c-)dikkat etmiyor
34- Cinsel yolla bulaşan bir hastalık geçirdi mi ya da var mı ? a-) var
35- Varsa tedavi gördü mü ? a-) evet
b-) yok
b-) hayır
36- Yakın zamanda antibiyotik kullanımı var mı ? a-) var
37- Sigara kullanımı mevcut mu? a-)evet
b-) yok
b-)hayır
38- Sigara kullanımı mevcutsa ne kadar süredir kullanıyor?
39- Alkol kullanımı mevcut mu? a-)evet
b-)hayır
40- Alkol kullanımı mevcutsa ne kadar süredir kullanıyor?
MUAYENE BULGULARI
Vulvada ödem a-)var
b-)yok
Vulvada eritem a-)var
b-)yok
Vajinal akıntı a-)var
b-)yok
Vajinal akıntıda koku a-)var
b-)yok
Genital muayenede bayat balık kokusuna benzeyen amin kokusu
a-)var
b-)yok
Vajinal akıntının rengi a-)beyaz veya gri-beyaz b-)yeşilimsi c-)sarımsı d)kesik peynir
tarzında
Vajinal akıntının miktarı a-)az
b-)orta
c-)çok
Vajinal akıntının kıvamı a-) homojen koyu olmayan vajinal akıntı b-)koyu kıvamlı vajinal
akıntı
Vajinal pH:
Gram boyama:
Whiff-amine testi:
Vajinal sürüntü kültürü
88 KAYNAKLAR
1.
Kent HL. Epidemiology of vaginitis. Am J Obstet Gynecol 1991;165:1168-76.
2.
Eschenbach DA, Davick PR, Williams BL, ve ark. Prevelance of hydrogen peroxideproducing Lactobacillus species in normal women and women with bacterial vaginosis.
J Clin Microbiol 1989;27:251-6.
3.
Spiegel CA, Amsel R, Eschenbach DA, ve ark. Anaerobic bacteria in nonspesific
vaginitis. N Engl J Med 1980;303:601-7.
4.
Günay T, Aksaoğlu G. Bakteriyel Vaginozis. STED 2002;11(9):369-70
5.
Mitchell H. ABC of sexually transmitted infections- Vaginal discharge-causes,
diagnosis, and treatment. BMJ 2004;328:1306-8.
6.
Tuncer ZS, Aksu T. Kadın genital sistem enfeksiyonları Kadın Hastalıkları ve Doğum
Tanı ve Tedavi’de; Ed. Tuncer ZS, Günalp GS. Ankara Pelikan Yayınları 2004;359-80.
7.
Sobel JD: Vaginitis, vulvitis, cervicitis. Infectious diseases’de. Ed. Armstrong D, Cohen
J. London, Harcourt publishers Ltd; 1999:521-8.
8.
Thomason JL, Gelbart SM. Current Concepts: Bacterial Vaginosis. Michigan, Upjohn
Co. 1990.
9.
Eschenbach DA. History and review of bacterial vaginosis. Am J Obstet Gynecol
1993;169(2):441-5.
10.
Moghissi KS. Vaginal fluid constituents. The Biology of Fluids of the Female Genital
Tract’de. Ed. Beller F, Schumacher GFB. Amsterdam, Elsevier, 1979; 1-30.
11.
Soper DE. Genitourinary Infections and sexually transmitted disease. Berek and
Novak’s Gynecology’de. Ed. Berek JS. 14.baskı, Philadelphia, Lippincott Williams and
Wilkins, 2007:541-58.
12.
Huggins GR, Preti G. Vaginal odors and secretions. Clin Obstet Gynecol 1981;24:35577.
13.
Rein MF. Vulvovaginitis and Cervicitis. Principles and Practice of Infectious
Disease’de. Ed. Mandell GL, Bennett JE, Dolin R. 5.baskı, Philadelphia, Churchill
Livingstone 2000;95:1218-30.
14.
Faro S. Vajinit Ayırıcı Tanı ve Tedavi, Çev. Ed. Oral E,
Kitapevleri 2006:13-35.
15.
Levinson W, Javetz E. Medikal mikrobiyoloji ve İmmünoloji. Lange Medical Book,
İstanbul, Barış Kitabevi, 1996; 20-5.
89 İstanbul, Nobel Tıp
16.
Lawrence RM. Vulvovaginitis. Infectious Diseases’de. Ed. Hoeprich PD, Jordan MC,
Philadelphia, JB Lippincott Comp; 1989;552.
17.
Redondo-Lopez V, Cook RL, Sobel JD. Emerging role of lactobacilli in the control and
maintenance of the vaginal bacterial microflora. Rev Infect Dis 1990;12(5):856.
18.
Usluer G. Vajinal Enfeksiyonlar. Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi’nde. Ed.
Topcu AW, Söyletir G, Doğanay M. 3. Baskı, Cilt 1, İstanbul, Nobel Tıp Kitabevleri,
2008;1516-22.
19.
Larsen B. Vaginal flora in health and disease. Clin Obstet Gynecol. 1993;36:107-21.
20.
Hill GB, Eschenbach DA, Holmes KK. Bacteriology of the vagina. Scand J Urol
Nephrol. 1984;18:23-30.
21.
Sonnex C. Influence of ovarian hormones on urogenital infection. Sex Transm Infect.
1998;74:11-9.
22.
Mardh PA. The vaginal ecosystem. Am J Obstet Gynecol, 1991;165:1163-8.
23.
Larsen B. Microbiology of the female genital tract. Obstetric and gynecologic infectious
disease’de. Ed. Pastorek J. New York, NY: Raven Press, 1994:11-26.
24.
Hill GB. The microbiology of bacterial vaginosis. Am J Obstet Gynecol, 1993:
169(2):450-4.
25.
McGregor J, French JI. Bacterial vaginosis history and current developments: Report of
The Third International Symposium On Vaginitis/Vaginosis: Portugal, The Upjohn
Company. 1994
26.
Thomason JL, Gelbart SM ve ark. Bacterial vaginosis current review with indications
for asymptomatic therapy. Am J Obstet Gynecol 1991; 165(4):1210-7.
27.
Mead PB. Epidemiology of bacterial vaginosis. Am J Obstet Gynecol 1993;169:446-9.
28.
Watts DH, Krohn MA, Hillier SL, Eschanbach DA. Bacterial vaginosis as a risk factor
for postcesarean endometritis. Am J Obstet Gynecol 1990;75:52-8.
29.
Vasquez A, Jakobsson T, Ahrne S, Forsum U, Molin G. Vaginal Lactobacillus flora of
healthy Swedish women. J Clin Microbiol 2002;40:2746-9.
30.
Drug and Therapeutics Bulletin 1998. Management of Bacterial Vaginosis. Drug Ther
Bull 1998;36:33-5.
31.
Schwebke JR, Lawing LF. Prevalence of Mobiluncus spp among women with and
without bacterial vaginosis as detected by polymerase chain reaction. Sex Transm Dis.
2001;28:195-9.
90 32.
McCormack WM. Vulvovaginitis and cervicitis. Principles and Practise of Infectious
Diseases’de. Ed. Mandell GL, Douglas RG, Bennet JE. New York, Churchill
Livingstone, 2005:1357-72.
33.
Gravett MG, Nelson P, DeRouen T, Critchlow C, Eschanbach DA, Holmes KK.
Independent associatians of bacterial vaginosis and Chlamydia trachomatis infection
with adverse pregnancy outcome. JAMA 1986;225:1899-903.
34.
Amsel R, Totten PA, Spiegel CA ve ark, Nonspesific vaginitis, diagnostic criteria and
microbial and epidemiologic associations. Am J Med 1983;73;14-22.
35.
Gardner HL, Dukes CD. Haemophilus vaginalis vaginitis: A newly defined specific
infection previously classified “non-specific” vaginitis. Am J Obstet Gynecol.
1955;69;962.
36.
Greenwood JR, Picket MJ. Transfer of Haemophilus vaginalis to a new genus,
Gardnerella: G. vaginalis (Gardner and Dukes) comb nov. Int J Syst Bacteriol.
1980;30:170.
37.
Hillier SL, Krohn MA, Rabe LK, ve ark. The normal vaginal flora, H2O2-producing
lactobacilli to bacterial vaginosis in pregnant women. Clin Infect Dis. 1993;16(4):27381.
38.
Ratnam S, Fitzgerald BL. Semiquantitative culture of Gardnerella vaginalis in
laboratory determination of nonspesific vaginitis. J Clin Microbiol. 1983;18:344.
39.
Totten PA, Amsel R, Hale J, ve ark. Selective differantial human blood bilayer media
for isolation of Gardnerella(Haemophilus) Vaginalis. J Clin Microbiol. 1982;15:141-47.
40.
Pheifer TA, Forsyth PS, Durfee MA, ve ark. Nonspesific vaginitis: Role of
Haemophilus vaginalis and treatment with metronidazol. N Engl J Med. 1978;298:1429.
41.
Monhanty KC, Deighton R. Comparison of 2 g single dose of metronidazole,
nimorazole and tinidazol in the treatment of vaginitis associated with Gardnerella
vaginalis. J Antimicrob Chemother. 1987;19:393-9.
42.
Chen KCS, Forsyth PS, Buchman TM, ve ark. Amine content of vaginal fluid from
untreated and treated patients with nonspesifik vaginitis. J Clin Invest. 1979;63:828.
43.
Vallor AC, Antonio MA, Hawes SE, Hillier SL. Factors associated with acquisiton of,
or persistent colonization by, vaginal lactobacilli: Role of hydrogen peroxide
production. J Infect Dis. 2001;184:1431-6.
44.
Austin HN, Ugwumadu, Hay P. Bacterial vaginosis: sequelae&management Curr Opin.
Infect. Dis 1999;12:53-9.
91 45.
Pavlova SI, Kilic Ao, Clarridge JE, Tao L. Phage infection and transmission in vaginal
lactobacill: Inıtial evidence. Abstract D/B-20. Session 32, 99th annual meeting of the
American Society for Microbiology, Chicago, May 30- June 3, 1999; 213.
46.
Jamieson DJ, Duerr A, Klein RS, ve ark. Longitudinal analysis of bacterial vaginosis:
Findings from the HIV epidemiology research study. Obstet Gynecol. 2001;98:656-63.
47.
Warren D, Klein RS, Sobel J ve ark. A multicenter study of bacterial vaginosis in
women with or at risk for human immunodeficiency virus infection. Infect Dis Obstet
Gynecol. 2001;9:133-41.
48.
Cu-Uvin S, Hogan JW, Caliendo AM, ve ark. Association between bacterial vaginosis
and expression of human immunodeficiency virus type 1 RNA in the female genital
tract. Clin Infect Dis. 2001;33:894-6.
49.
Holmes KK, Spiegel C, Amsel AR, Eschenbach DA, Chen KC, Totten P. Nonspecific
vaginosis. Scand J Infect Dis Suppl 1981;26:110.
50.
Biswas MK. Bacterial vaginosis. Clin Obstet Gynecol 1993;36(1):166-75.
51.
Wilkinson D, Ndovela N, Harrison A ve ark. Family planning services in developing
countries: an oppprtunity to treat asymptomatic and unrecognised genital infections.
Genitourin Med 1997;73(6):558-60
52.
Priestly CJF, Kinghorn GR. Bacterial vaginosis. BJCP 1996;50(10):331-4.
53.
Smart S, Singal A, Mindel A. Social and sexual risk factors for bacterial vaginosis: an
original article. Sex Transm Infect 2004;80:58-62.
54.
Morris M, Nicoll A, Simms I, Wilson J, Catchpole M. Bacterial vaginosis: a public
health review. Br J Obstet Gynaecol 2001;108:439-50.
55.
Nillson U, Hellberg D, Shoubnikova M, Nillson S, Mardh P. Sexual risk behaviour
associated with bacterial vaginosis and Chlamydia trachomatis infection. Sex Transm
Dis 1997;24:241-6.
56.
Holst E. Resorvoir of our organisms associated with bacterial vaginosis suggests lack of
sexual transmission. J Clin Microbiol 1990;28(9):2035-9.
57.
Hellberg D, Nilsson S, Mardh PA. Epidemiology of bacterial vaginosis and interrelated
conditions. Report Of The Third International Symposium On Vaginitis/Vaginosis.
Portugal, The Upjohn Company, 1994.
58.
Bump RC, Buesching WJ. Bacterial vaginosis in virginal and sexually active females:
evidence against exclusive sexual transmission. Am J Obstet Gynecol 1988;158:935-9.
92 59.
Lefevre JC, Averous S, Bauriaud R ve ark. Lower genital tract infections in women;
comparison of clinical and epidemiologic findings with microbiology. Sex Transm Dis
1988;15:110-3.
60.
Avonts D, Sercu M, Heyerick P, Vandermeeren I, Meheus A, Piot P. Incidence of
uncomplicated genital infections in women using oral contraception or an intrauterine
device: a prospective study. Sex. Transm Dis 1990;17:23-9.
61.
Moi H. Prevalance of bacterial vaginosis and it’s association with genital infections,
inflammation, and contraceptive methods in women attending sexually transmitted
disease and primary health clinics. Int J STD AIDS 1990;1:86-94.
62.
Calzolari E, Masciangelo R, Millite V, Verteramo R. Bacterial vaginosis and
contraseptive methods. Int J Gynecol Obstet 2000;70(3):341-6.
63.
Schwebke JR, Desmond R. Risk factors for bacterial vaginosis in women at high risk
for sexually transmitted diseases. Sex Transm Dis 2005;32(11):654-58.
64.
McCormack WM, Hayes CH, Rosner B, ve ark. Vaginal colonization with
Corynebacterium vaginale (Haemophilus vaginalis). J Infect Dis 1977;136:740-5.
65.
Van royen P, Avonts D, Piot P. Epidemiology of bacterial vaginosis. Report of The
Third International Symposium On Vaginitis/Vaginosis Portugal, Upjohn Co. 1994.
66.
Hawes SE, Hillier SL, Benedetti J, ve ark. Hydrogen peroxide-producing lactobacilli
and acquisiton of vaginal infections. J Infect Dis 1996;174:1058-63.
67.
Onderdonk AB, Delaney ML, Hinkson PL, DuBois AM. Quantitative and qualitative
effects of douche preparations on vaginal microflora. Obstet Gynecol 1992;80:333-8.
68.
Newton ER, Piper JM, Shain RN, Perdue ST, Peairs W. Predictors of the vaginal
microflora. Am J Obstet Gynecol 22001;184:845-53.
69.
Hellberg D, Nilsson S Mardh P. Bacterial vaginosis and smoking. Int J STD AIDS
2000;11:603-6.
70.
Goldenberg RL, Das A. Fetal fibronectin and bacterial vaginosis in smokers and
nonsmokers. The National Institute of Child Health and Human Development MaternalFetal medicine Units Network. Am J Obstet Gynecol 2000;182:164-6.
71.
Schwebke JR, Richey CM, Weiss HL. Correlation of behaviors with microbiological
changes in vaginal flora. J Infect Dis 1999;180:1632-6.
72.
Sobel JD. Vaginal infections in adult women. Medical Clinics Of North America
1990;74(6):1573-602.
93 73.
Sobel JD, Peipert JF, McGregor JA, ve ark. Efficacy of vaginal ovule(3-day treatment)
vs clindamycin vaginal cream (7-day treatment) in bacterial vaginosis. Infect Dis Obstet
Gynecol 2001;9(1):9-15.
74.
Eschenbach DA, Hillier S, Critchlow C, Stevens C, DeRouen T, Holmes KK. Diagnosis
and clinical manifestations of bacterial vaginosis. Am J Obstet Gynecol 1988;158:81928.
75.
Spiegel CA. Diagnosis of bacterial vaginosis. Report of the Third International
Symposium on Vaginitis/Vaginosis. Portugal, Upjohn Company. 1994.
76.
Soper DE. Bump RC, Hurt WG. Bacterial vaginosis and trichomoniasis vaginitis are
risk factors for cuff cellulitis after abdominal hysterectomy. Am J Obstet Gynecol
1990;163:1016-23.
77.
Sobel JD. Epidemiology and pathogenesis of recurrent vulvovaginal candidiasis. Am J
Obstet Gynecol 1985;1523:924-35.
78.
Akata F, Otkun M, Yüce A, Tatman-Otkun M, Tuğrul M, Dündar V. Bakteriyel vajinoz
tanısında vajinal sürüntü örneklerinin Gram boyama yöntemi ile yorumunun
tekrarlanabilirliği. İnfeks Derg 1997;11:113-7.
79.
Nugent RP, Krohn MJ, Hillier SL. Reliability of diagnosing bacterial vaginosis is
improved by a standardized method of Gram stain interpretation. J Clin Microbiol
1991;29:297-301.
80.
Spiegel CA, Amsel R, Holmes KK. Diagnosis of bacterial vaginosis by direct Gram
stain of vaginal fluid. J Clin Microbiol 1983;18:170-7.
81.
Hillier SL. Diagnostic microbiology of bacterial vaginosis. Am J Obstet Gynecol
1993;169:455-9.
82.
Sha BE, Chen HY, Wang QJ, Zariffard MR, Cohen MH, Spear GT. Utility of Amsel
criteria, Nugent score and quantitative PCR for Gardnerella vaginalis, Mycoplasma
hominis, and lactobacillus spp. for diagnosis of bacterial vaginosis in human
immunodeficiency virus-enfected women. J Clin Microbiol 2005;43(9):4607-12.
83.
Weisenfeld H, Hillier SL, Krohn MA ve ark. Lower genital tract infection and
endometritis: Insight into subclinical pelvic inflammatory disease. Obstet Gynecol
2002;100:456-63.
84.
Soper DE. Bacterial vaginosis and postoperative infections. Am J Obstet Gynecol
1993;169:467-9.
85.
Tosun I, Aydın F, Kaklıkkaya N, Yazıcı Y. Frequency of bacterial vaginosis among
women attending for intrauterine device insertion at an iner-city family planning clinic.
Eur J Contracep Reprod Health Care 2003;8:135-8.
94 86.
Faro S, Martens M, Maccato M ve ark. Vaginal flora and pelvic inflammatory disease.
Am J Obstet Gynecol 1993;169:470-4.
87.
Larsson PG, Christensen JJP, Thejls H ve ark. Incidence of pelvic inflammatory disease
after first trimester legal abortion in women with bacterial vaginosis after treatment with
metronidazole: A double-blind, randomised study. Am J Obstet Gynecol 1992;166:1003.
88.
McGregor JA, French JI. Preterm birth: The role of infections and inflammations.
Medscape womens’ Health 1997;2(8):1.
89.
Colli E, Bertulessi C, Landoni M, Parazini F. Bacterial vaginosis in pregnancy:
Evidence from the literature J Intern Med Resch 1996;24:317-24.
90.
Kurki T, Sivonen A, Renkonen OV ve ark. Bacterial vaginosis in early pregnancy and
pregnancy outcome. Obstet Gynecol 1992;80:173-7.
91.
McGregor JA, French JI, Jones W. Association of cervicovaginal infections with
increased vaginal fluid phospholipase A2 activity. Am J Obstet Gynecol 1992;167:158894.
92.
Eschenbach DA. Upper genital tract infections in patients with bacterial vaginosis.
Report of the Third International Symposium on Vaginitis/Vaginosis Portugal, Upjohn
Company.1994.
93.
Hillier SL, Nugent RP, Eschenbach DA ve ark. Association between bacterial vaginosis
and preterm delivery of a low-birth-weight infant. New Engl J Med 1995;333(26):173742.
94.
Gibbs RS. Chorioamnionitis and bacterial vaginosis Am J Obstet Gynecol
1993;169:460-2.
95.
DeHaan MS, Anderson DG. The CDC 2002 Guidelines for treatment of sexually
transmitted diseases: Implications for women’s health care. J Midwifery Women’s
Health 2003;48(2):96-104.
96.
Ledger WJ. Historical review of the treatment of bacterial vaginosis. Am Obstet
Gynecol 1993;169:474-8.
97.
Wathne B, Holst E, Hovelius B, Mardh P-A. Eryhtromycine versus metronidazole in the
treatment of bacterial vaginosis. Acta Obstet Gynecol Scand 1993;72:470-4.
98.
Sweet RL. New approaches for the treatment of bacterial vaginosis. Am J Obstet
Gynecol 1993;169:479-82.
99.
Lossick JG. Treatment of sexually transmitted vaginosis/vaginitis. Reviews Infec Dis.
1990; 12(6):663-76.
95 100. Hillier SL, Lipinski C, Eschenbach DA ve ark. Efficiacy of intravaginal 0.75%
metronidazole gel for the treatment of bacterial vaginosis. Obstet Gynecol 1993;81:9637.
101. Neri A, Rabinerson D, Kaplan B. Bacterial vaginosis: drugs versus alternative
treatment. Obstet Gynecol Surv. 1994;49(12):809-13.
102. Fortner KB, Szymanski LM, Fox HE, Wallach EE. The John Hopkins Manual of
Gynecology and Obstetrics. Çev. Ed. Oral E. 3. baskı. Ankara, Öncü Basımevi,
2008;289-302.
103. Ortaylı N, Amca B, Say L, Özgür S, Nalbant H. Bakteriyel vajinozis sıklığı ve bunu
etkileyen faktörlerin araştırılması. T Klin J Gynecol Obstet 2000;10:57-62.
104. Tosun SY, Sungurtekin Ü, Karakartal G. Rahim içi aracı olan ve olmayan vajinal
akıntılı olgularda bakteriyel vajinoz ve gardnerella vaginalis görülme sıklığı. Türk
Mikrobiyol Cem Derg, 2002;32(3-4):177-82.
105. Yüce A, Mazoji F, Bahar İH, Yuluğ N. Vaginitli kadınlarda Gardnerella vaginalis
sıklığı. 4. İnfeksiyon Hastalıkları Kongresi, Kongre Kitabı, İzmir, 1993.
106. Mutlu G, Pamukçu M, Namaraslı S, Çolak D. Bakteriyel vajinozis olgularında
Gardnerella vaginalis’in rolü. İnfek Derg 1992;6:103.
107. Allsworth JE, Peipert JF. Prevalence of Bacterial Vaginosis, 2001-2004 National Health
and Nutrition Examination Survey Data. Obstet Gynecol 2007;109:114-20.
108. Bhalla P, Chawla R, Garg S. Ve ark. Prevalence of bacterial vaginosis among women
in Delhi, India. Indian J Med Res 2007;125:167-72.
109. Holst E, Wathne B, Hovelius B, Mardh P-A. Bacterial vaginosis: Microbiological and
Clinical Findings. Eur J Clin. Microbiol. 1987;6:536-41
110. Klebanoff MA, Schwebke JR, Zhang J, Nansel TR, Yu K-F, Andrews WW.
Vulvovajinal symptoms in women with bacterial vaginosis. Obstet Gynecol
2004;104:267-72.
111. Rotimi VI, Yakubu Z, Abudu OO, Banjo TO. Direct Gram’s stain of vaginal discharge
as a means of diagnosing bacterial vaginosis. J Med Microbiol 1991;35:103-6.
112. Centers for Disease Control and Prevention. The sexually transmitted diseases treatment
guidelines. Centers for Disease Control and Prevention. 2002; Morbidity and Mortality
Weekly Report 2002;51:RR-6.
113. Simoes JA, Discacciati MG, Brolazo EM. Clinical Diagnosis of Bacterial Vaginosis. Int
J Gynecol Obstet Clinical article 2006;94(1):28-32.
96 114. Helvacı S, Gedikoğlu S, Aydın Ö. Vajinal
mikroorganizmalar. İnfek Derg 1992;6:203-5.
akıntı
örneklerinde
saptanan
115. Chiaffarino F, Parazzini F, Besi PD, Lavezzori M. Risk factors for bacterial vaginosis.
Eur J Obstet Gynecol 2004;117(2):222-6.
116. Fethers KA, Fairley CK, Hocking JS, Gurrin LC, Bradshaw CS. Sexual risk factors and
bacterial vaginosis: A systematic review and meta analysis. Clin Infect Dis
2008;47(11):1426-35.
117. Keçeli S, Gacar G, Yücesoy G, Türköz E, Dündar V. Semptomatk olgularda
vulvovajinal kandidoz ve bakteriyel vajinoz prevalansı: risk faktörleri ile ilişkisi. İnfek
Derg 2004;18(4):481-6.
118. Keane FE, Ison CA, Taylor-Robinson D. A longitudinal study of the vaginal flora over
a menstruel cycle. Int J STD AIDS 1997;8:489-94.
119. Shoubnikova M, Hellberg D, Nilsson S, Mardh PA. Contraceptive use in women with
bacterial vaginosis. Contraception 1997;55:355-8.
120. Bradshaw CS, Morton AN, Garland SM, Morris MB, Lorna MM, Fairley CK. Higher
risk behavioral practices associated with bacterial vaginosis compared with vajinal
candidiasis. Obstet Gynecol 2005;106:105-14.
121. Rajamanoharan S, Low N, Jones SM, Pozniak AL. Bacterial vaginosis, ethnicity, and
the use of genital cleaning agents: A case control study. Sex Trans Dis. 1999;26(7):4049.
122. Bezircioğlu İ, Öniz A. Vajinal akıntı yakınması ile başvuran hastaların akıntı
örneklerinin direkt mikroskobik değerlendirilmesi. Sted 2004;13(11):422-5.
123. Cetina C, Reyes P, Gonzalez F, ve ark. Prevalance of bacterial vaginosis in a group of
women at a family planning clinic. Gac Med Mex 2002;138(1):25-30.
124. Hay PE, Ugwumadu A, Chowns J. Sex, thrush and bacterial vaginosis. Int STD AIDS.
1997;8:489-94.
125. Holzman C, Leventhal JM, Qui H ve ark. Factors linked to bacterial vaginosis in
nonpregnant women. Am J Public Health 2001;91:1664-70.
126. Martino JL, Vermund SH. Vajinal Douching: Evidence for rsiks or benefits to women’s
Health. Epidemiol Rev 2002;24:109-24.
127. Schwebke J, Desmond RA, OH MK. Predictors of bacterial vaginosis in adolescent
women who douche. Sex Transm Dis 2004;31:433-36.
97 128. Hutchison KB, Kip KE, Mess RB ve ark. Vaginal douching and development of
bacterial vaginosis among women with normal and abnormal vaginal microflora. Sex
Transm Dis 2007;34:671-5.
129. Brotman RM, Klebanoff MA, Nansel TR ve ark. A longitudinal study of vaginal
douching and bacterial vaginosis – A marginal structural modeling analysis. Am J
Epidemiol 2008;168:188-96.
130. Brotman RM, Ghanem KG, Klebanoff MA ve ark. The effect of vaginal douching
cessation on bacterial vaginosis: a pilot study. Am J Obstet Gynecol 2008
198(6);628.e1-7.
131. Demba E, Morison L, Loeff MS, ve ark. Bacterial vaginosis, vaginal flora patterns and
vaginal hygiene practices in patients presenting with vaginal discharge syndrome in the
Gambia, West Africa. BMC Infect Dis 2005;5:12.
132. Bukusi EA, Cohen CR, Meier AS, ve ark. Bacterial vaginosis: risk factors among
kenyan women and their male partners. Sex Transm Dis 2006;33(6):361-7.
133. Wolner HP, Eschanbach DA, Paavonen J, ve ark. Association between vaginal
douching and acute pelvic inflammatory disease. JAMA. 1990;263:1936-41.
134. Llahi Camp JM, Rai R, Ison C, Regan L, Taylor RD. Assocaition of bacterial vaginosis
with a history of second trimester miscarriage. Hum Reprod. 1996;11:1575-8.
98 
Download