T.C. ADNAN MENDERES ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ MALĠYE ANABĠLĠM DALI 2015-YL 039 TÜRKĠYE’DE ĠKĠZ AÇIKLAR VE EKONOMĠK ĠSTĠKRAR ĠLĠġKĠSĠ HAZIRLAYAN Aykut SANBUR TEZ DANIġMANI Prof. Dr. Ferhat BaĢkan ÖZGEN AYDIN-2015 T.C. ADNAN MENDERES ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE AYDIN Maliye Anabilim Dalı Yüksek Lisans Programı öğrencisi Aykut SANBUR tarafından hazırlanan Türkiye‟de Ġkiz Açıklar ve Ekonomik Ġstikrar ĠliĢkisi baĢlıklı Tez, 01.07.2015 tarihinde yapılan savunma sonucunda aĢağıda isimleri bulunan jüri üyelerince kabul edilmiĢtir. Ünvanı Adı Soyadı Kurumu Ġmzası BaĢkan : Prof .Dr. Ertuğrul ACARTÜK ADÜ ………. Üye : Prof. Dr. Ferhat BaĢkan ÖZGEN ADÜ ………. Üye : Yrd. Doç. Dr. Halil UÇAL ADÜ ……….. Jüri üyeleri tarafından kabul edilen bu Yüksek Lisans Tezi, Enstitü Yönetim Kurulunun ……… Sayılı kararıyla ……………….. tarihinde onaylanmıĢtır. KABUL VE ONAY SAYFASI Prof. Dr. Recep TEKELĠ Enstitü Müdürü iii iv T.C. ADNAN MENDERES ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE AYDIN Bu tezde sunulan tüm bilgi ve sonuçların, bilimsel yöntemlerle yürütülen gerçek deney ve gözlemler çerçevesinde tarafımdan elde edildiğini, çalıĢmada bana ait olmayan tüm veri, düĢünce, sonuç ve bilgilere bilimsel etik kuralların gereği olarak eksiksiz Ģekilde uygun atıf yaptığımı ve kaynak göstererek belirttiğimi beyan ederim. ..…/…../2015 BĠLĠMSEL ETĠK BĠLDĠRĠM SAYFASI Aykut SANBUR v vi ÖZET TÜRKĠYE’DE ĠKĠZ AÇIKLAR VE EKONOMĠK ĠSTĠKRAR ĠLĠġKĠSĠ Aykut SANBUR Yüksek Lisans Tezi, Maliye Anabilim Dalı Tez DanıĢmanı: Prof. Dr. Ferhat BaĢkan ÖZGEN 2015, 131 sayfa Ġkiz açıklar hipotezi bütçe açığı ile cari iĢlemler açığı arasındaki nedensellik iliĢkisine dayanmaktadır. Geleneksel Keynesyen görüĢ bütçe açığı ile cari iĢlemler açığı arasında pozitif bir iliĢki olduğunu, ayrıca bu iliĢkinin yönünün de bütçe açıklarından cari iĢlemler açığına doğru olduğunu savunmaktadır. Bu görüĢü reddeden Ricardocu görüĢ ise bütçe açıkları ile cari iĢlemler açıkları arasında bir iliĢki olmadığını iddia etmektedir. Literatürde her iki görüĢü de destekleyen çalıĢmalara rastlamak mümkündür. ÇalıĢmada Türkiye‟de ikiz açıkların ekonomik istikrarla olan iliĢkisi araĢtırılmaktadır. Ekonomik istikrar fiyat istikrarı ve tam istihdamın gerçekleĢmesiyle sağlanmaktadır. Bu nedenle çalıĢmada ikiz açıkların bu değiĢkenlerle nedensellik iliĢkisi incelenmiĢtir. ÇalıĢmada Türkiye‟de 1980-2014 dönemi yıllık verileri kullanılarak VAR analizi yapılmıĢtır. ÇalıĢmada kullanılan değiĢkenler Bütçe Açığı/GSYĠH, Cari Açık/GSYĠH, enflasyon oranı ve iĢsizlik oranıdır. Bu değiĢkenler arasındaki iliĢki Granger nedensellik testi ile analiz edilmiĢtir. ÇalıĢmanın sonuçlarına göre enflasyon ve iĢsizlik bütçe açığına neden olurken cari iĢlemler açığı da enflasyona neden olmaktadır. ANAHTAR SÖZCÜKLER: Bütçe Açığı, Cari ĠĢlemler Açığı, Ġkiz Açıklar, Ekonomik Ġstikrar vii viii ABSTRACT TWIN DEFICITS AND ECONOMIC STABILITY RELATIONSHIP IN TURKEY AYKUT SANBUR M.Sc. Thesis, at Public Finance Supervisor: Prof. Dr. Ferhat BaĢkan ÖZGEN Twin deficit hypothesis, is based on the relationship between budget deficit and current account deficit. Traditional Keynesian view claim that, there is a positive relation between budget deficit and current account deficit, in addition, the direction of the relation is from budget deficit to current account deficit. On the other hand, Ricardian approach claims that such a relation between budget deficit and current account deficit does not exist. It is possible to see a number of the studies supporting both approaches in the literature. This study investigates twin deficits and economic stability relationship in Turkey. Economic stability is achieved with realization of price stability and full employment. Therefore in this study the causality between twin deficits and these variables are analyzed. In this study, a VAR analysis has been made by using the Turkey annual data for the period of 1980-2014. Variables used in the study Budget Deficit/GDP, Current Account Deficit/GDP, inflation and unemployment rates. The relationships between these variables were analyzed by Granger causality test. As a result of the study inflation and unemployment causes the budget deficit while current account deficit cause of inflation. KEYWORDS: Budget Deficit, Current Account Deficit, Twin Deficits, Economic Stability ix x ÖNSÖZ Tez çalıĢmam süresince, özellikle tezin fikir aĢamasında bana yardımcı olan hocam Prof. Dr. Ferhat BaĢkan ÖZGEN‟e, tüm hayatım boyunca bana destek olan özellikle eğitim hayatımda beni teĢvik eden tutumlarıyla annem Hatice SANBUR ve babam Ġsa SANBUR‟a, Tez çalıĢmam süresince bana destek olan Janset AYIK‟a teĢekkürlerimi sunarım. Aykut SANBUR xi xii ĠÇĠNDEKĠLER KABUL VE ONAY SAYFASI ............................................................................. iii BĠLĠMSEL ETĠK BĠLDĠRĠM SAYFASI ................................................................ v ÖZET ...................................................................................................................... vi ABSTRACT ............................................................................................................ ix ÖNSÖZ ................................................................................................................... xi SĠMGELER DĠZĠNĠ.............................................................................................. xix ġEKĠLLER DĠZĠNĠ ............................................................................................... xxi ÇĠZELGELER DĠZĠNĠ ...................................................................................... xxiii GĠRĠġ ....................................................................................................................... 1 1. BÜTÇE AÇIĞI VE CARĠ AÇIĞIN TEORĠK ÇERÇEVESĠ .............................. 3 1.1. Bütçe Açığı ....................................................................................................... 3 1.1.1. Alternatif Bütçe Açığı Tanımları ................................................................... 3 1.1.1.1. Geleneksel bütçe açığı................................................................................. 3 1.1.1.2. Birincil açık ................................................................................................. 5 1.1.1.3. ĠĢlevsel açık ................................................................................................. 6 1.1.1.4. Cari açık – sermaye açığı ............................................................................ 7 1.1.1.5. Yurtiçi açık – yurtdıĢı açık .......................................................................... 7 1.1.2. Bütçe Açıklarının Finansmanı........................................................................ 8 1.1.2.1. Para basımı .................................................................................................. 8 1.1.2.2. Ġç borçlanma ................................................................................................ 9 1.1.2.3. DıĢ borçlanma ........................................................................................... 10 1.1.2.4. Vergilerin arttırılması ................................................................................ 11 1.1.3. Bütçe Açıklarının Nedenleri ........................................................................ 12 1.1.3.1. Ekonomik ve mali nedenler ...................................................................... 13 1.1.3.2. Teknolojik geliĢmeler ve altyapı yatırımları ............................................. 14 xiii 1.1.3.3. Siyasal ve sosyal nedenler ........................................................................ 14 1.1.3.4. Savunma harcamaları ............................................................................... 15 1.1.3.5. Vergileme sorunu ..................................................................................... 16 1.1.4. Bütçe Açıklarına ĠliĢkin YaklaĢımlar .......................................................... 17 1.1.4.1. Klasik yaklaĢım ........................................................................................ 17 1.1.4.2. Keynesyen yaklaĢım ................................................................................. 18 1.1.4.3. Ricardocu yaklaĢım .................................................................................. 19 1.1.4.4. Neoklasik yaklaĢım................................................................................... 21 1.1.4.5. Monetarist yaklaĢım ................................................................................. 21 1.1.5. Bütçe Açıklarının Ekonomik Etkileri .......................................................... 23 1.1.5.1. Bütçe açıklarının enflasyona etkisi ........................................................... 23 1.1.5.2. Bütçe açıklarının faize etkisi .................................................................... 25 1.1.5.3. Bütçe açıklarının ekonomik büyüme üzerine etkileri ............................... 26 1.1.5.4. Bütçe açıklarının yatırım ve tasarruflara etkisi ......................................... 27 1.1.5.5. Bütçe açıklarının istihdama etkisi............................................................. 29 1.1.5.6. Bütçe açıklarının ödemeler dengesi üzerine etkileri ................................. 29 1.1.6. Bütçe Açıklarının Sürdürülebilirliği ............................................................ 30 1.2. Cari ĠĢlemler Dengesi ..................................................................................... 31 1.2.1. Cari Açık Kavramı ve Cari Açığın Nedenleri ............................................. 33 1.2.1.1. Yurtiçi yatırımların artması ...................................................................... 33 1.2.1.2. Yurtiçi tasarrufların azalması ................................................................... 34 1.2.1.3. DıĢ ticaret açığı ......................................................................................... 35 1.2.1.4. DıĢ borç stokunda artıĢ ............................................................................. 36 1.2.1.5. Ekonomik büyüme .................................................................................... 37 1.2.1.6. Sermaye hareketleri .................................................................................. 38 1.2.2. Cari ĠĢlemler Dengesini Açıklamaya Yönelik YaklaĢımlar ........................ 39 xiv 1.2.2.1. Klasik yaklaĢım ......................................................................................... 40 1.2.2.2. Esneklikler yaklaĢımı ................................................................................ 40 1.2.2.3. Toplam harcama- gelir yaklaĢımı .............................................................. 41 1.2.2.4. Mundell-Fleming modeli .......................................................................... 42 1.2.2.5. Parasalcı yaklaĢım ..................................................................................... 44 1.2.2.6. Dönemler arası yaklaĢım ........................................................................... 45 1.2.3. Cari ĠĢlemler Açığının Finansmanı .............................................................. 46 1.2.4. Cari ĠĢlemler Açığının Makroekonomik Etkileri ......................................... 48 1.2.5. Cari ĠĢlemler Açığının Sürdürülebilirliği ..................................................... 50 2. ĠKĠZ AÇIKLAR HĠPOTEZĠ .............................................................................. 53 2.1. Ġkiz Açıkların Teorik Çerçevesi ...................................................................... 54 2.2. Ġkiz Açık Hipotezine Yönelik YaklaĢımlar ..................................................... 55 2.2.1. Keynesyen YaklaĢım.................................................................................... 56 2.2.2. Ricardocu Denklik YaklaĢımı ...................................................................... 58 2.2.3. Parasalcı YaklaĢım ....................................................................................... 60 2.3. Türkiye‟de Ġkiz Açıklar ................................................................................... 61 2.3.1. Türkiye‟de Cari ĠĢlemler Açığının Seyri ...................................................... 61 2.3.1.1. Türkiye‟de 1980‟li yıllarda cari iĢlemler açığı .......................................... 61 2.3.1.2. Türkiye‟de 1990‟lı yıllarda cari iĢlemler açığı .......................................... 64 2.3.1.3. Türkiye‟de 2000‟li yıllarda cari iĢlemler açığı .......................................... 67 2.3.2. Türkiye‟de Bütçe Açığının Seyri ................................................................. 73 2.3.2.1. Türkiye‟de 1980‟li yıllarda bütçe açığı ..................................................... 74 2.3.2.2. Türkiye‟de 1990‟lı yıllarda bütçe açığı ..................................................... 76 2.3.2.3. Türkiye‟de 2000‟li yıllarda bütçe açığı ..................................................... 78 2.3.3. Türkiye‟de Ġkiz Açıklar Üzerine Yapılan ÇalıĢmalar .................................. 80 3. EKONOMĠK ĠSTĠKRAR................................................................................... 89 xv 3.1. Fiyat Ġstikrarı .................................................................................................. 89 3.1.1. Enflasyon ..................................................................................................... 91 3.1.2. Enflasyonun Sınıflandırılması ..................................................................... 91 3.1.2.1. Talep enflasyonu ...................................................................................... 92 3.1.2.2. Maliyet enflasyonu ................................................................................... 92 3.1.2.3. Fiyat enflasyonu ....................................................................................... 92 3.1.3. Türkiye‟de Enflasyon .................................................................................. 92 3.1.4. Deflasyon ..................................................................................................... 94 3.2. Tam istihdam .................................................................................................. 95 3.2.1. ĠĢsizlik Kavramı........................................................................................... 95 3.2.2. ĠĢsizlik Türleri ............................................................................................. 96 3.2.2.1. Gizli iĢsizlik .............................................................................................. 96 3.2.2.2. Açık iĢsizlik .............................................................................................. 96 3.2.2.3. Arızi (Friksiyonel) iĢsizlik ........................................................................ 97 3.2.2.4. Mevsimsel iĢsizlik .................................................................................... 97 3.2.2.5. Konjonktürel iĢsizlik................................................................................. 98 3.2.2.6. Teknolojik iĢsizlik .................................................................................... 98 3.2.2.7. Yapısal iĢsizlik.......................................................................................... 98 3.2.2.8. Ġradi iĢsizlik .............................................................................................. 99 3.2.3. Türkiye‟de ĠĢsizlik ....................................................................................... 99 4. ĠKĠZ AÇIKLAR VE EKONOMĠK ĠSTĠKRAR ĠLĠġKĠSĠNĠN EKONOMETRĠK ANALĠZĠ ........................................................................................................ 101 4.1. Veriler ........................................................................................................... 101 4.2. Yöntem ......................................................................................................... 101 4.3. Birim Kök Testi ............................................................................................ 102 4.4. Granger Nedensellik Testi ............................................................................ 105 4.5. Birim Kök Test Sonuçları ............................................................................. 106 xvi 4.6. Granger Nedensellik Testi Sonuçları ............................................................ 107 SONUÇ ve TARTIġMA ...................................................................................... 110 KAYNAKLAR .................................................................................................... 113 ÖZGEÇMĠġ ......................................................................................................... 131 xvii xviii SĠMGELER DĠZĠNĠ AB : Avrupa Birliği ABD : Amerika BirleĢik Devletleri ADF : Augmented Dickey-Fuller BA : Bütçe Açığı BÜMKO : Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü C : Tüketim Harcamaları CA : Cari ĠĢlemler Açığı G : Kamu Harcamaları GSMH : Gayri Safi Milli Hasıla GSYĠH : Gayri Safi Yurtiçi Hasıla I : Yatırım Harcamaları IMF : Uluslararası Para Fonu KKBG : Kamu Kesimi Borçlanma Gereği M : Ġthalat OECD : Ekonomik Kalkınma ve ĠĢbirliği Örgütü TCMB : Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası X : Ġhracat Y : Milli Gelir xix xx ġEKĠLLER DĠZĠNĠ ġekil 2.1. Keynesyen Mekanizmalar ...................................................................... 57 ġekil 2.2. 1980'li Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi Seyri ......................................... 63 ġekil 2.3. 1990'lı Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi Seyri ......................................... 67 ġekil 2.4. 2000'li Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi Seyri ......................................... 71 ġekil 2.5. 1980'li Yıllarda Bütçe Açığı Seyri ......................................................... 74 ġekil 2.6. 1990'lı Yıllarda Bütçe Açığı Seyri ......................................................... 77 ġekil 2.7. Türkiye'de 2000'li Yıllarda Bütçe Açığı ................................................ 80 ġekil 3.1. Türkiye‟de 1980-2014 Dönemi Enflasyon ............................................ 93 ġekil 3.2. Türkiye‟de 1980-2014 Dönemi ĠĢsizlik ............................................... 100 xxi xxii ÇĠZELGELER DĠZĠNĠ Çizelge 2.1.Türkiye‟de 1980‟li Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi(Milyon $) ........... 63 Çizelge 2.2. Türkiye‟de 1990‟lı Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi (Milyon $) ......... 66 Çizelge 2.3. Türkiye‟de 2000‟li Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi (Milyon $) ......... 73 Çizelge 2.4. Türkiye‟de 1980‟li Yıllarda Bütçe Dengesi ....................................... 75 Çizelge 2.5. Türkiye'de 1990'lı Yıllarda Bütçe Dengesi ........................................ 77 Çizelge 2.6. Türkiye‟de 2000‟li Yıllarda Bütçe Dengesi ....................................... 79 Çizelge 4.1. DeğiĢkenlerin Tanımlanması ........................................................... 101 Çizelge 4.2. ADF Durağanlık Testi 1. Fark Seviyesi ........................................... 106 Çizelge 4.3. VAR Analizi Ġçin Uygun Gecikme Uzunluğunun Belirlenmesi 1 ... 107 Çizelge 4.4. Granger Nedensellik Testi 1 ............................................................ 107 Çizelge 4.5. VAR Analizi Ġçin Uygun Gecikme Uzunluğunun Belirlenmesi 2 ... 108 Çizelge 4.6. Granger Nedensellik Testi 2 ............................................................ 108 xxiii xxiv GĠRĠġ Ġkiz açıklar hipotezi bütçe açığı ile cari iĢlemler açığı arasındaki nedensellik iliĢkisine dayanmaktadır. Ġkiz açıklar hipotezi Geleneksel Keynesyen yaklaĢım tarafından savunulan bir görüĢtür. Bu görüĢe göre ikiz açık hipotezinde bütçe açıkları ve cari iĢlemler açıkları arasında pozitif bir iliĢki mevcuttur ve bu iliĢkinin yönü de bütçe açıklarından cari iĢlemler açıklarına doğrudur. Yani ikiz açık hipotezinde, bütçe açığı cari iĢlemler açığının bir nedenidir. Bu açıklara ikiz denilebilmesi için bu açıkların aynı dönemlerde aynı seyri göstermiĢ olmaları yetmez, ayrıca bir nedensellik iliĢkisinin varlığına ihtiyaç vardır. Bu açıklar arasında bir etkileĢim söz konusu olmadıkça bu açıklara ikiz açıklar denilemez. Keynesyen görüĢ bu hipotezi savunurken, Ricardocu görüĢ ise ikiz açıklar hipotezini reddetmektedir. Ricardocu görüĢe göre bütçe açığı ile cari iĢlemler açığı arasında bir nedensellik iliĢkisi söz konusu değildir. Ġktisat literatüründe her iki görüĢü de destekleyen çalıĢmaları görmek mümkündür. Ġkiz açıkların Türkiye ekonomisi için geçerliliği üzerine yapılmıĢ birçok çalıĢma vardır. Bu çalıĢmalardan elde edilen sonuçlarda da her iki görüĢü destekleyen bulgular elde edilmiĢtir. Yapılan çalıĢmalar sonucu elde edilen sonuçlardaki farklılıklar, kullanılan değiĢkenlerin ve uygulanılan ekonometrik yöntemlerin ve modellerin farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak Türkiye ekonomisinde ikiz açıkların geçerliliği üzerine yapılan çalıĢmaların büyük bir kısmı, ikiz açıkların Türkiye‟de geçerliliğini desteklemektedir. Türkiye‟de ikiz açıkların geçerliliğini sınayan ve bu görüĢü destekleyen çalıĢmalara ikinci bölümde “Türkiye‟de Ġkiz Açıklar Üzerine Yapılan ÇalıĢmalar” baĢlığı altında yer verilmiĢtir. Bu çalıĢmada ise geçmiĢ çalıĢmalara dayanılarak ikiz açıklar hipotezinin geçerliliği varsayımı altında bu açıkların ekonomik istikrarla olan iliĢkisi incelenmektedir. Ġkiz açıklarla ekonomik istikrar arasındaki iliĢkiyi inceleye akademik çalıĢma sayısı sınırlıdır. Ekonomik istikrar bir ekonomide olağan dıĢı geniĢleme ve daralma dönemlerinin görülmemesi, mevcut durumun devam ettirilmesi sürdürülmesi olarak tanımlanabilmektedir. Ekonomilerde istikrar sağlanabilmesi için, temel olarak fiyat istikrarı ve tam istihdamın gerçekleĢmesi gerekmektedir. Fiyat istikrarsızlığı durumunda ekonomilerde enflasyon ve deflasyon durumları görülür. 1 Enflasyon, ekonomideki fiyatlar genel seviyesinde sürekli, yüksek oranlı ve önlenemeyen artıĢlardır. Deflasyon ise fiyatlar genel seviyesindeki sürekli ve önlenemeyen düĢüĢler olarak tanımlanmaktadır. Her iki durumda da ekonomilerdeki istikrar yapısı üzerinde tahrip edici sonuçları meydan gelmektedir. Tam istihdam ekonomilerde var olan %3-4 seviyesindeki doğal iĢsizlik dıĢındaki iĢ gücünün tamamının iĢ bulabilmesi yani istihdam hacminin iĢ gücüne eĢit olması durumunda gerçekleĢmektedir. Ekonomilerde iĢsizlik önemli bir sorun haline ve ekonomik istikrara zarar verir duruma gelmektedir. ÇalıĢmanın ilk bölümünde ikiz açık hipotezinin temelini oluĢturan bütçe açığı ve cari iĢlemler açığının tanımları, sebepleri ekonomide yarattıkları etkileri ve bu açıkların finansman yöntemleri açıklanacaktır. ÇalıĢmanın ikinci bölümünde ise ikiz açık teorisi açıklanacak ve bu açıkların Türkiye‟deki 1980-2014 dönemi seyrine yer verilecektir. Üçüncü bölümde ise ekonomik istikrar kavramı açıklanacaktır. Fiyat istikrarı ile tam istihdam kavramları açıklanarak fiyat istikrarı göstergesi olan enflasyon oranı ile istihdam göstergesi olan iĢsizlik verilerinin Türkiye‟de 1980-2014 dönemi seyrine yer verilecektir. ÇalıĢmanın son bölümünde ise Türkiye‟de ikiz açıklar ile ekonomik istikrar iliĢkisi ekonometrik olarak analiz edilecektir. ÇalıĢmada Türkiye ekonomisine ait 1980-2014 dönemi yıllık verileri kullanılmaktadır. Kullanılan değiĢkenler Bütçe Açığı/GSYĠH, Cari ĠĢlemler Açığı/GSYĠH, Enflasyon oranı ve ĠĢsizlik oranıdır. Öncelikle değiĢkenlerin durağanlık sınamaları yapılacak ve ardından değiĢkenler arasındaki iliĢkinin varlığı ve eğer bir iliĢki varsa bu iliĢkinin yönü Granger Nedensellik Testi ile belirlenecektir. 2 1. BÜTÇE AÇIĞI VE CARĠ AÇIĞIN TEORĠK ÇERÇEVESĠ 1.1. Bütçe Açığı Bütçe kısa tanımıyla belirli dönem içinde gerçekleĢmesi öngörülen gelir ve gider dengesinin gösterildiği cetveldir. Bu cetvelde bütçe dengesi üç farklı durumda gerçekleĢebilmektedir ve bunlar; gelir ve giderlerinin eĢit olduğu denk bütçe, gelirlerin giderlerden fazla olduğu bütçe fazlası durumu ve giderlerin gelirlerden fazla olduğu bütçe açığı durumudur. Devletin gelirleri ile giderlerini karĢılayabildiği bütçeye denk bütçe denir. Tahmini bir tablo olarak hazırlanan bütçe denk bağlanmıĢ olabilir. Ancak gerçekleĢen bütçe gelirleri ile bütçe giderleri denk olmayabilir ve bu dengesizlik giderler lehine olursa bütçe açığı oluĢur. Bütçe açıkları da ekonomide geniĢletici etkiler doğurur (Yılmaz, 2010: 7). 1.1.1. Alternatif Bütçe Açığı Tanımları Bütçe açıklarının ekonomiler üzerinde nasıl bir etki oluĢturduğunu tam olarak görebilmek için bu açıkların nasıl gerçekleĢtiklerini bilmek gerekir. Bütçe açıklarını ve etkilerini belirlemenin zorluğu nedeniyle farklı bütçe açığı tanımlamalarına gerek duyulmuĢtur (Yılmaz, 2010: 8). Bunlar; geleneksel açık, birincil açık, iĢlevsel açık, cari açık- sermaye açığı, yurtiçi açık- yurtdıĢı açık tanımları olmak üzere aĢağıda incelenmektedir. 1.1.1.1. Geleneksel bütçe açığı Geleneksel açık, borçlanma gelirleri dıĢındaki kamu gelirleri ile borç anapara ödemeleri dıĢındaki, borç faiz ödemeleri de dâhil edilerek yapılan toplam kamu harcamaları arasındaki farkı ölçen bütçe açığı hesaplama yöntemidir. Yani borçlanma yoluyla elde edilen miktarın gelir kısmında hesaba katılmadığı, borç geri ödemelerinin de gider kısmına dâhil edilmediği ancak borç faiz ödemelerini bir gider olarak gören açık hesaplama yöntemine geleneksel açık denilmektedir. Bu tanımlamaya göre, geleneksel açık; merkez bankası doğrudan borçlanmaları dâhil net kamu borçlanması ile karĢılanan bütçe açığıdır (Kökçü, 2011: 4-5). Geleneksel bütçe açığı iki ayrı metot yardımı ile ölçülmektedir. Bunlar çizgi üstü ve çizgi altı ile nakit ve tahakkuk açıklarıdır. Çizgi üstü açık, kamu 3 harcamaları ile kamu gelirleri arasındaki farktır. Çizgi altı açık ise kamu kesimi yükümlülüklerindeki nominal değiĢmeleri gösterir. Devlet borcu, kriteri çizgi üstündeki gelir ve gider iĢlemleri ile çizgi altındaki finansmanı birbirinden ayırmak için kullanılan baĢlıca önemli kriterdir (ġimĢek, 2007: 20). Devlet borcu kriterinde, gelirler ve giderler, kamu kesiminin var olan yükümlülüklerinde bir değiĢiklik yaratmıyorsa ya da yeni yükümlülükler getirmiyorsa çizgi üstünde, ancak kamu kesimi yükümlülüklerinde pozitif ya da negatif bir değiĢikliğe sebep olan ya da yeni yükümlülüklerin doğmasına sebep olan gelir ve giderler çizgi altında yer alır. Buna göre borç anapara geri ödemeleri çizgi altında yer alırken bu borçların faiz ödemeleri çizgi üstünde yer almaktadır (ġimĢek, 2007: 20). Nakit açığı, devletin nakit harcamaları ile nakit olarak elde ettiği gelirler arasındaki farktır. Tahakkuk açığı ise tahakkuk bazındaki gelirler ile tahakkuk bazındaki harcamalar arasındaki farktır. Tahakkuk açığı, ertelenen ödemeler ile avans ödemelerinden etkilenebilmektedir. Kamu kesiminin faiz ödemeleri, maaĢ ve ücret ödemeleri, mal ve hizmet alımları gibi yaptıkları ödemelerin ertelenmesinden dolayı nakit ve tahakkuk açıkları farklı olarak hesaplanabilmektedir (ġimĢek, 2007: 20). Geleneksel açığın nakit bazda hesaplanması “ Kamu Kesimi Net Borçlanma Gereği”ni göstermektedir. Buna göre nakit dengelerindeki değiĢmeler çok küçükken, net borçlanma sıfıra eĢit oluyorsa ya da kamu borcunun sabit kalması durumunda bütçe dengededir. Yani bu açık tipi, devletin menkul kıymet ihracını normal gelir kaynağı olarak kabul edip bütçeyi dengeleyen ve denk bütçeyi zorunlu kılan açık ölçüsünden daha kısıtlayıcı bir açık ölçüsü olup açık belirleyici kalemleri açık finanse eden kalemlerden ayıran bir ölçüdür (Egeli, 2002: 30). Kamu kesiminde ödeme ve harcama konularında tahakkuk ve nakit esası uygulanmakta ve tahakkuk hesabına göre denk olabilen bir bütçe, nakit esasına göre açık verebilir. Pratik alanda daha çok nakit açığı görülmektedir. Bütçe hesabında tahakkuk olarak görülen ancak nakit olarak gerçekleĢmeyen gelir ve harcamalar “net emanet ve avans” olarak ilave edilerek, hesaba dâhil edilmiĢ olur (Direkçi, 2006: 9). 4 1.1.1.2. Birincil açık Birincil açık ya da diğer adıyla faiz dıĢı açık, faiz ödemelerinin hesaba katılmadığı bütçe açığı hesaplama yöntemidir. Bu hesaplama yönteminde, zorunlu bir ödeme türü olan faiz ödemelerinin bütçe açığı hesabı dıĢında tutulmasıyla birincil açık hükümetin kontrolü dâhilinde, kendi iradesiyle gerçekleĢen bütçe açığını temsil emektedir. Birincil açık ölçüsünün önemi kamu kesimi tarafından gerçekleĢtirilen faaliyetlerin kamu kesimi borçluluk derecesini nasıl etkilediğini göstermesidir. Toplam kamu harcamalarından faiz ödemelerinin çıkarılması ile hesaplanan birincil açık kamu harcamalarının olağan kamu gelirleri ile karĢılanabilir olması, borçların sürdürülebilirliğinin (dolayısıyla da kamu açıklarının sürdürülebilirliğinin) tespit edilmesi açısından da önem arz etmektedir (Günay, 2007: 41). Faiz dıĢı açık ya da birincil açık, hiç faiz gideri olmaması durumunda bütçenin gelir gider dengesindeki açığı göstermektedir ve aĢağıdaki Ģekilde de formüle edilebilir: Birincil Açık = Toplam Açık (KKBG) – Toplam Borç Faiz Ödemeleri Tanzi (1993)‟e göre Geleneksel bütçe açığı yönteminde faiz ödemelerinin hesaba katılmasından dolayı, hiç kamu borcu olmasa dahi bütçe yapılan faiz ödemeleri sebebiyle sürekli açık verecektir. Oysa kamu bütçeleri uzun dönemde sürekli olarak bütçe açığı vermez. Faiz ödemelerinin etkilerinden arındırılmıĢ bir bütçe açığı hedeflenmiĢse birincil açığa yönelerek, maliye politikalarının etkilerini daha net bir biçimde görebiliriz (Kör, 2012: 19). Birincil açık, genel olarak kamu kesiminin borçluluk derecesini ölçmekte ve maliye politikasının uzun dönemde sürdürülebilirliğinin değerlendirilmesini sağlamaktadır. Para politikalarında meydana gelen değiĢmeler faiz oranlarını etkilemektedir. Örnek olarak para arzı arttırılırsa bu faiz oranlarının düĢmesine neden olur ki değiĢen faiz oranları ile birlikte kamu kesiminin iç ve dıĢ borç büyüklüğüne bağlı olarak bütçe açığı miktarı da değiĢebilir. Para politikasının etkisinden uzak yalnızca maliye politikası etkisiyle gerçekleĢen bütçe açığına ulaĢabilmek için faiz ödemelerinin bütçe açığı dıĢında bırakıldığı bütçe açığı olan birincil açığa bakılması doğru olacaktır (Kör, 2012: 19). 5 Birincil açık ölçüm yöntemi de bütçe açığı hesaplama yöntemi olarak mükemmel bir sonuca ulaĢılma imkânı sağlayamamaktadır. Örneğin faiz ödemelerinin enflasyon nedeniyle aĢınan kısmını dikkate almaması, birincil açık ölçüm yönteminin en önemli eksikliklerinden birisidir (Günay, 2007: 43). 1.1.1.3. ĠĢlevsel açık ĠĢlevsel açık, iĢlemsel açık ya da operasyonel açık olarak da ifade edilmektedir. Bütçe açıklarından enflasyon nedeniyle aĢınmaya uğrayan kısmın çıkartılması sonucunda bulunmaktadır (Önder ve Kirmanoğlu, 1996: 38). Enflasyon bütçeyi birçok Ģekilde etkilemektedir. Kamu kesiminin reel gelirleri üzerindeki bozucu etkisini yanında, hükümetin varlık ve borçlarının reel değerini de etkilemektedir. Enflasyon vadesi gelmemiĢ kamu borçlarının reel değerini azaltırken, alacaklıların reel varlıkları üzerindeki aĢınmayı nominal faiz oranları ile telafi edebilir (Blejer ve Cheasty, 1991: 1655). ĠĢlevsel açık, yüksek iç borçlu ve yüksek enflasyonlu ülkeler açısından önemli bir düzeltme olmakla birlikte, bu ölçüm cari ödemeler bilançosuna daha yakın olduğu ve orta vadeli mali politikaların oluĢturulması bakımından yetersiz kaldığı konusunda eleĢtirilmektedir. Buradan da anlaĢılacağı üzere, iĢlevsel açık yüksek enflasyonun geçerli olduğu ekonomiler için önemli bir göstergedir. Enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde, geleneksel ve iĢlevsel açıklar arasında önemli farklar olduğu gibi, bu iki ölçüye ait trendler de farklı boyutlar göstermektedir. ĠĢlemsel açığın ekonomik mantığı ise ekonomik etkileri itibariyle enflasyonun uyardığı faiz ödemelerini hesaplama dıĢı bırakmasıdır. Diğer bir deyiĢle faiz ödemeleri, alacaklılar için yeni bir gelir olmayıp, sadece anaparadaki aĢınmayı telafi etmektedir. Bu nedenle, tekrar devlet tahvillerine yatırılmadıkları için toplam talebi etkilemezler. Hâlbuki faiz ödemelerinin reel kısmı toplam talebi etkileyici bir özelliğe sahip olduğu için iĢlemsel açık hesaplamasına dâhil edilmektedir (Egeli, 2002: 34). ĠĢlevsel açık birincil açık ile reel faiz ödemelerinin toplamıyla da elde edilebilir ya da bütçe açığından enflasyon nedeniyle aĢınmaya uğrayan kısmının çıkartılmasıyla elde edilir (Egeli, 2002: 34). ĠĢlevsel Açık = Birincil Açık + Reel Faiz Ödemeleri ĠĢlevsel Açık= KKBG – Reel Faiz Oranları 6 1.1.1.4. Cari açık – sermaye açığı Cari hesapta bütçe açığı kamunun yapmıĢ olduğu cari harcamalar ile cari gelirler arasındaki farktır. Cari açık hesaplanmasında yatırım harcamaları ile sermaye gelirleri yer almaz. Yatırım harcamaları faydası birden fazla yıla yayılabilen harcamalardır ve bu yüzden cari açık hesaplamasında yer almaz (Egeli, 2002: 34). Cari Açık = Cari Harcamalar – Cari Gelirler Cari Açık = [Geleneksel Açık – (Yatırım Harcamaları – Sermaye Gelirleri)] Cari Açık = Geleneksel Açık – Sermaye Açığı (Egeli, 2002: 34) Yatırım harcamaları gelecekte reel getiri elde etmek amacıyla yapılan harcamalardır. Dolayısıyla borçlanma ile finanse edilmeleri durumunda, reel borç faizleri reel getiriden düĢük ya da eĢit olması durumunda, bu tür harcamaların kendilerini finanse etmeleri beklenir (Önder ve Kirmanoğlu, 1996: 37). Sermaye açığı kavramı ise borçlanma yoluyla finanse edilen yatırım harcamalarının faizlerinin bu harcamalarla elde edilecek reel getiriden daha fazla olması durumunda ortaya çıkan açıktır (Önder & Kirmanoğlu, 1996: 37). Sermaye Açığı = Sermaye Harcamaları – Sermaye Gelirleri Sermaye açığı sermaye harcamaları ile sermaye gelirleri arasındaki farkı dikkate alırken cari açık ise cari harcamalar ile cari gelirler arasındaki farkı dikkate alan bütçe açığı tanımıdır. 1.1.1.5. Yurtiçi açık – yurtdıĢı açık Yurtiçi açık geleneksel açığın sadece yurtiçi ekonomik faaliyetlerden doğan unsurlarını dikkate alan açık türüdür (Timur, 2005: 26). Yurtiçi açıkların amacı hükümetlerin ekonomi üzerindeki geniĢletici etkisini belirlemektir. Örneğin, hükümetin dıĢ yardım veya petrol ihraç gelirleri ile finanse edilen yurtiçi mallara yönelik yaptığı harcamalar yurtiçi açığa neden olurken toplam talep, yapılan harcamaların yurtiçi vergi gelirleri ile karĢılanması halinde daha da yükselmektedir. Hükümetin yaptığı ve vergilerle finanse edilen ithalat, 7 yapılan ithalat miktarı kadar toplam talebi düĢürür. Bu durumda, hükümet harcamalarının etkisi geniĢletici olmaktan çok daraltıcı olarak kendini gösterir (Egeli, 2002: 36). YurtdıĢı açık tanımı ise, bütçenin sadece yurtdıĢı kaynaklı olan kalemlerini dikkate almakta ve bütçenin ödemeler bilançosu üzerindeki etkisini ölçmekte kullanılan bir bütçe açığı tanımıdır (Timur, 2005: 26). DıĢa açık bir ekonomide, hükümetin toplam talep üzerindeki etkisini belirleyebilmek için, yurtdıĢı ve yurtiçi açıkların ayrı olarak hesaplanması gerekebilir. Bu hesaplamalarda, yurtiçi açık, yurtiçi ekonomide doğrudan etkili olan bütçe unsurlarını, yurtdıĢı açık ise, dıĢ âlemle doğrudan bağlantılı bütçe iĢlemlerini kapsayacak Ģekilde ölçülmektedir. Kamu kesiminin uluslararası ticaret ve sermaye akımlarına yönelik faaliyetleri yoğunluk kazanırsa, geleneksel açık ölçüsü yanıltıcı sonuçlara yol açabilir. Hükümet tarafından gerçekleĢtirilen ithalat veya dıĢ borç ödemelerinin büyük olması durumunda, olası bir devalüasyon bütçe açığının geniĢlemesine neden olabilir. Bu da maliye politikasının geniĢletici amaçla kullanılması anlamına gelmektedir (Egeli, 2002: 36-37). 1.1.2. Bütçe Açıklarının Finansmanı Bütçe açıklarının finansmanı Merkez Bankası‟ndan borçlanılarak monetizasyon (diğer adıyla para basma yoluyla), yurtiçi özel kesimden borçlanılarak (iç borç olarak) yada yurtdıĢı kaynaklardan borçlanarak (dıĢ borç) ve vergilerin gelirlerinin arttırılması yoluyla karĢılanabilir. 1.1.2.1. Para basımı Para basımı devletin egemenlik hakkını kullanarak elde ettiği önemli bir kamu geliri türüdür. Devletin para basımı yoluyla elde ettiği kamu gelirine senyoraj geliri de denilmektedir. Hükümetler açısından para basımı kolay bir gelir sağlama yoludur. Ancak neden olduğu enflasyon sebebiyle para basımının zararı faydasını aĢabilmektedir (Pehlivan, 2008: 88). Merkez Bankası mevduat kabul eden bir banka olmadığından devletin ihtiyacı olan borç miktarını para basma yöntemiyle verir. Monetizasyon devletin para politikası ile ilgili bir durumdur. Bu Ģekilde Merkez Bankası‟ndan alınan borçlar ekonomide para arzını arttırır ve ekonomide geniĢletici etkiler yaratır. 8 Toplam arz toplam talep dengesinde bu dengeyi toplam talep lehine değiĢtirir. Çünkü devletin Merkez Bankası‟ndan borçlanmıĢ olduğu bu parayı harcaması topluma ek bir satın alma gücü kazandırır. Özellikle ekonomide durgunluğun hissedildiği dönemlerde hükümetler toplam talebi arttırmak ekonomide canlanma sağlamak amacıyla Merkez Bankası kaynaklarına sıklıkla müracaat ederler. Ancak enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde bu kaynak türü enflasyonist baskıları daha da arttıracağından dikkatlice kullanılması gerekir (Erdem, 2012). Bütçe açıklarının para basma yöntemiyle (monetizasyon) finanse edilmesi enflasyonun en önemli nedenlerinden biri olduğu konusu, ekonomideki temel tartıĢma konularından biridir. Ancak bütün tartıĢmalara rağmen büyük bütçe açıklarının ekonomik etkileri konusunda bir fikir birliğine varılmıĢ değildir. Enflasyonun nedenleri ile ilgili olarak uzun süre geçerli olan görüĢe göre, enflasyonun en önemli nedeni, mali dengesizlikler ve bütçe açıklarının para basma yöntemi ile finansmanı olmuĢtur (Günaydın, 2004a: 159). Para basmanın kiĢilerin satın alma gücü üzerinde yarattığı etkiyi ifade eden enflasyon vergisi üzerinde, kısaca durmakta yarar vardır. Enflasyon fiyatlar genel seviyesindeki sürekli artıĢ olarak tanımlanabilir. Enflasyonun en önemli sebebi devletin büyüme oranı üzerinde para basmasıyla oluĢan talep baskısıdır. Basılan para miktarının enflasyon etkisi yaratmaması için, yaratılan talep kadar arz olarak karĢılığını bulması gerekmektedir. Enflasyon paranın reel değerini eriten bir iktisadi olgudur. Vergide bu yönüyle enflasyonla benzeĢerek bireylerin elindeki satın alma gücünü azaltıcı etki gösterir. Verginin bu etkisi sebebiyle bireylerin vergiye karĢı verecekleri tepkilerden kaçınarak hükümetler gelir sağlamak amacıyla para basımı yöntemine daha sık baĢvurabilmektedirler. Ancak enflasyon süreklilik hali kazanması durumunda ciddi sosyal ve ekonomik sorunlara neden olabilmektedir (Erdem, ġenyüz, & Tatlıoğlu, 2013). 1.1.2.2. Ġç borçlanma Ġç borçlanma, kamu kesiminin ülke sınırları içindeki kiĢi ve kurumlardan milli para cinsinde borçlanmasıdır. Tanımdan da anlaĢılacağı gibi iç borçta, hem borçlanılan kiĢi ve kurumların uyrukluğu hem de borcun milli para cinsinden ifadesi önemlidir. Borcun iç borç sayılabilmesi için bu iki özelliği de taĢıması gerekmektedir. Bu özelliklerden birinin eksik olması durumunda borcun iç borç mu yoksa dıĢ borç mu olacağı konusu tereddütlü olmaktadır (Uluatam, 2005: 422). 9 Yani devlet yurt içi piyasalardan borçlanıyorsa, bu bir iç borçlanmadır. Aynı Ģekilde borcu milli para ile finanse ediyorsa, bu yine bir iç borçlanmadır (Özgen, 1999: 2). Devletlerin iç borçlanmaya baĢvurmalarının baĢlıca nedenlerini Ģöyle sıralanabilir; Mevcut vergilerin oranlarının arttırılması veya yeni vergiler konmasının ekonomik, teknik veya siyasi bakımlardan güçlükler ortaya çıkardığı durumlarda iç borçlanmaya baĢvurulabilir. Devlet gelir ve giderleri arasında zaman yönünden ortaya çıkan dengesizlikleri gidermek için borçlanmaya baĢvurulabilir. Özellikle ekonomilerinde kamu kesimi ağırlık taĢıyan ülkelerde ortaya çıkan kamu kesimi finansman açıkları devletleri iç borçlanmaya yöneltebilir. Ekonomide ortaya çıkan dengesizliklerle mücadele edebilmek için bir mali araç olarak kullanılabilir. Devlet vadesi gelen bir iç borcu ödeme olanaklarından yoksun ise eski borcu ödemek amacıyla yeniden iç borçlanmaya baĢvurabilir (Erdem, 2012: 42). Devletin borç alabileceği baĢlıca iç kaynaklar, bireyler, Merkez Bankası, Kamu Kurum ve KuruluĢları, bankalardır. Devlet borçları vadelerine göre de bir sınıflandırmaya tabi tutulabilir. Bu borçlar, kısa ve uzun vadeli olarak sınıflandırılabileceği gibi kısa, orta ve uzun vadeli olarak üçlü bir sınıflandırmaya da tabi tutulabilirler. Ġkili sınıflandırmaya göre vadeleri 5 yıla kadar olan borçlar kısa vadeli vadeleri 5 yıldan fazla olan borçlar uzun vadeli borçlar olarak kabul edilir. Üçlü sınıflandırmaya göre vadeleri 1 yıla kadar olan borçlar kısa vadeli, vadeleri 1 yıldan 5 yıla kadar olan borçlar orta vadeli ve vadeleri 5 yıldan uzun olan borçlar uzun vadeli borçlar olarak kabul edilir. Ancak bazı ülkelerde vadeleri 2 yıla kadar olan borçlar kısa vadeli, vadeleri 2 ile 10 yıl arasında olan borçlar orta vadeli, vadeleri 10 yıldan uzun olan borçlar uzun vadeli borçlar olarak kabul edilir (Pehlivan, 2008) (Erdem, ġenyüz, & Tatlıoğlu, 2013). 1.1.2.3. DıĢ borçlanma DıĢ borçlanma, yabancı kaynaklardan sağlanan, alındıkları ya da geri ödendikleri sırada ulusal gelir de artırıcı veya azaltıcı etkide bulunan ve uluslararası iliĢkiler sonucu doğan transfer akımlarıdır (Adıyaman, 2006: 22). 10 Diğer bir deyiĢle, ülke içinde yerleĢik kiĢi veya kuruluĢların, ülke dıĢında yerleĢik kiĢi ve kuruluĢlardan dıĢ kredi yoluyla gelir sağlamasıdır (Evgin, 1996: 15). Devletin ya da bir kamu kuruluĢunun dıĢ kaynaklardan gelir sağlaması olarak tanımlanan devlet dıĢ borçlanması, iktisadi kalkınma süreçlerini devam ettirmek amacıyla, özellikle geliĢmekte olan ülkelerde yoğun bir Ģekilde kullanılmaktadır. GeliĢmekte olan ülkelerde, sermayenin kıt bir üretim faktörü olması nedeniyle geliĢmekte olan ülkeler tarafından bu yol daha sık kullanılan bir gelir sağlama yoludur. Ayrıca geliĢmekte olan ülkelerin gerekli yatırımları yapabilmeleri için ihtiyaç duydukları yatırım mallarını ithalat ile karĢılamaları gerekmektedir. Bu ülkeler Ġthalatlarını karĢılayacak olan ihracat gelirlerinin de düĢük olması nedeniyle bir döviz darboğazı ile karĢı karĢıya kalmakta ve dıĢ borçlanmaya baĢvurmaktadırlar (Bilginoğlu & Aysu, 2008: 2). Devletin borç için dıĢ kaynaklara baĢvurmasının baĢlıca iki nedeni vardır: Bu nedenlerden ilki, kamu harcamaları için gerekli olan vergi ve benzeri gelirlerin yeterli olmasına rağmen yapılacak kamu hizmeti için gerekli olan malların yurt dıĢından ithal edilmesi zorunluluğunun bulunması, baĢka bir ifade ile döviz gereksiniminin olmasıdır. Bir diğer neden ise iç kaynakların yetersiz olması, baĢka bir ifade ile iç kayaklardan sağlanan gelirlerde en son sınıra ulaĢılmıĢ olmasıdır (Pehlivan, 2008: 178). DıĢ borçlar kendi içinde; Proje ve Program Kredileri, Bağlı ve Serbest krediler, Ticari Krediler, Çok Uluslu Kurumlardan Sağlanan Krediler, Hükümet Kredileri olarak sınıflandırılabilir (Erdem, 2012). 1.1.2.4. Vergilerin arttırılması Bütçe açıklarının bir diğer finansman yolu da vergi gelirlerinin artırılmasıdır. Devletin en önemli gelir kalemlerinden olan vergi gelirlerinin artırılması, mevcut vergilerin oranlarının artırılması ya da ek vergiler konulması ve vergi dıĢı kalan alanların vergilendirme kapsamına dâhil edilmesi ile gerçekleĢmektedir. Vergi oranlarının artırılmasının kamuya gelir sağlamak dıĢında olumsuz sonuçları da gerçekleĢebilmektedir. Vergi oranlarının artırılması vergi yükü artan vatandaĢları vergiden kaçınma ya da vergi kaçakçılığı gibi yollara itebilmektedir. Vergi oranların artırılmasının bir diğer sonucu ekonomideki tüketimin azalması 11 olarak görülebilir. Vergi oranlarının artırılmasının yaratabileceği sonuçlar ve karĢılaĢılacak tepkiler nedeniyle popülist politikalar ile hareket eden ve oy kaygısı güden hükümetler bu finansman yolunu her zaman tercih etmemektedirler. Bütçe açıklarının finansmanında vergi gelirlerinden de yararlanılmaktadır. Ancak, bunun için baĢlangıçta öngörülen vergi gelirlerinde daha fazla artıĢ sağlamak amacıyla vergi kanunlarında birtakım yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bu düzenlemelerin zaman alıcı olması nedeniyle ya da ekonominin içinde bulunduğu koĢullar açıkların bütçe uygulama dönemi içinde vergilerle finansmanına bazı sınırlar getirebilir. Bu nedenlerle, devlet, vergiyi ağırlaĢtırmak istemediği zaman açıkların finansmanında geriye borçlanma ya da emisyona baĢvurma yolları kalmaktadır (Evgin, 1994: 21). 1.1.3. Bütçe Açıklarının Nedenleri Bütçe açığı tüm ülke ekonomileri için son derece önemli bir kavram olmakla beraber nedenleri, ülkelerin siyasi ve ekonomik durumuna göre değiĢiklik göstermektedir. Ayrıca bütçe açıklarının nedenleri ülkelerin geliĢmiĢlik seviyelerine bağlı olarak değiĢiklik gösterebilmektedir (Bayrak, 2013: 22). Ülkelerin bütçe açıklarına neden olan baĢlıca faktörler, sosyal güvenlik harcamalarının artması, kamu hizmetinden faydalananların giderek artması, devlet anlayıĢında meydana gelen değiĢmeler, kamu hizmetlerinden faydalanmanın doğal ve devlet için zorunlu bir görevmiĢ gibi algılanması, yapısal iĢsizliğin ortaya çıkması ve verimlilik artıĢında görülen gerileme gibi nedenler olarak sıralanabilir. GeliĢmekte olan ülkelerde ise bütçe açıklarının nedenleri daha çok yapısal, kurumsal, ekonomik, siyasi ve askeri nedenler gibi faktörlerdir (Yılmaz, 2010: 26). Bütçe açıklarının temel nedeni ekonomideki gelir gider dengesizliğidir. Ekonomideki gelir gider dengesizliği ise ekonomik ve mali nedenler, ülkenin siyasi ve sosyal durumu, teknolojik geliĢmeler ve altyapı yatırımları, vergileme sorunu gibi nedenlerle gerçekleĢebilmektedir. Bu nedenlerden vergileme sorunu bütçenin gelir kalemiyle ilgili diğerleri ise gider kalemiyle ilgili sorunlardır. 12 1.1.3.1. Ekonomik ve mali nedenler Bütçe açıklarının ekonomik ve mali nedenleri içerisinde, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik konjonktürün önemli bir yeri bulunmaktadır. Ekonomilerdeki depresyon dönemlerinde, talep yetersiz, istihdam seviyesi en düĢük ve atıl üretim kapasitesi yüksek düzeyde olmaktadır. Enflasyondaki düĢüĢle birlikte kâr marjı azalmakta ve yatırım da yavaĢlamaktadır. Bu koĢullar altında kamu gelirlerinde bir azalma meydana gelirken kamu giderlerinde bir artıĢ söz konusu olmaktadır ki buda bütçe açıklarına yol açmaktadır (Koç ve Ciğerci, 2014: 462-463). Bütçe açıklarına sebep olan ekonomik ve mali nedenlerden bir diğer önemli etmen ise bütçe açıklarının finansmanında kullanılan borçların yüksek oranlı faizleridir. Yüksek faiz oranlarıyla yapılan borçlanmalarla bütçe açıklarının finanse edilmesi bu borçların faiz ödemelerinin gelecek dönem bütçeleri üzerinde açık verilmesi yönünde baskı yaratmasına sebep olmaktadır. Yüksek faiz oranıyla yapılan borçlanmalar bütçe açıklarına neden olurken sürekli bütçe açıkları ise hükümetlerin daha yüksek oranlı faizlerle borçlanmasına neden olmaktadır. Böylece hükümetler bütçe açığı ve yüksek faizli borçlanma döngüsüyle karĢı karĢıya kalmaktadırlar. Bütçe açıklarının finansmanının dıĢ borçla yapılması durumunda ise faiz oranları ile birlikte reel döviz kuru da bütçe açıkları üzerinde etkili olmaktadır. Döviz kurunda gerçekleĢen düĢüĢler devletin dıĢ borçları üzerinde yerel para cinsiyle artırıcı etki yapmaktadır (Yelmer, 2013: 31). Ekonominin yükselme dönemlerinde üretim, yatırım ve istihdam miktarlarında bir artıĢ görülür. Bu artıĢla birlikte milli gelirin artması durumunda kamu kesiminin en önemli gelir kaynağı olan vergi gelirlerinde de bir artıĢ görülür. Ekonominin daralmaya girdiği dönelerinde ise tam tersi bir durum gerçekleĢir. Ekonominin üretim, yatırım ve istihdam bakımından en düĢük dönemlerini yaĢadığı daralma dönemlerinde, bütçenin giderleri gelirlerinden daha fazla olacaktır. Bu dönemde hükümetlerin müdahaleci tavırlarıyla artan kamu harcamaları, bütçe açığını arttırmakla beraber enflasyonist baskı yaratmaktadır. Bütçe açığındaki bu söz konusu artıĢ devletin borçlanmasına veya para basma yoluna baĢvurmasına neden olabileceğinden ekonomi açısından olumsuz sonuçlara yol açacaktır (Bayrak, 2013: 24). 13 1.1.3.2. Teknolojik geliĢmeler ve altyapı yatırımları Bütün geliĢmekte olan ülkelerde olduğu gibi, Türkiye‟de de kalkınmaya yönelik yol, köprü, telekomünikasyon, barajlar gibi kamu alt yapı yatırımlarının artması bütçe açıklarının nedenleri arasında önemli bir etmen olarak yer almaktadır. Çünkü bu tür yatırımları finanse edecek kaynağın bulunmasındaki zorluk nedeniyle bu yatırımlar çoğu zaman dıĢ kaynaklara baĢvurularak finanse edilmeye çalıĢılmıĢtır. Kamu harcamalarının ve dolayısıyla bütçe açıklarının artmasına neden bir diğer ekonomik faktörün de sanayileĢme olduğu söylenebilir. SanayileĢme üretimde artıĢa neden olmakla birlikte, üretimde teknolojinin daha yoğun kullanılmaya baĢlanmasıyla birlikte iĢsizlikte bir atıĢı da beraberinde getirmekte ve çevre kirliliğine de olumsuz etki de bulunabilmektedir. Bu tür olumsuzlukların ortadan kaldırılması için devlet müdahalesine gerek duyulmakta ve bu durum kamu harcamalarının artmasına neden olmaktadır (Koç ve Ciğerci, 2014: 465). Bilgi ve iletiĢim teknolojisindeki geliĢmeler yeni eğitim hizmetlerinin ortaya çıkmasına ve devletin yükümlülüklerinin artmasına neden olmaktadır. Örneğin savunma sanayi alanında geliĢtirilen yeni yöntemler devletlere bu alandaki yeniliklere, teknolojik geliĢmelere uyum sağlama gerekliliğini getirmektedir. Altyapı anlamındaki kamu kesimi yükümlülükleri ise ülke içinde köyden kentlere yönelik göçler de güvenlikten altyapı hizmetlerine kadar birçok alanda yeni hizmetlerin doğması noktasında ortaya çıkmaktadır. Uluslar arası sahada meydana gelen ekonomik ve siyasi bütünleĢmeler tüm dünya açısından sorun doğuran çevre kirliliği, terörizm ve küresel ısınma gibi olgular, global anlamda yeni hizmetlerin doğmasına neden olmakta ve kamu kesiminin üstlenmiĢ olduğu görevleri arttırmakta ve bütçe açıklarına neden olmaktadır (Karatay, 2008: 55). 1.1.3.3. Siyasal ve sosyal nedenler Ülkelerin içinde bulunduğu siyasal ve sosyal koĢullar, ekonomik konjonktüre etkide bulunmakta ve kamu kesiminin üstlendiği kamusal hizmetlerin kapsamı ve nitelikleri üzerinde belirleyici rol oynamaktadır. Yurtiçi ve yurtdıĢında geliĢen olaylar, devletin üstlendiği hizmetleri artmasına ya da azalmasına neden olabilmekte ve kamu hizmetlerinin artmasına neden olan olaylarda bütçe açığı ile sonuçlanmaktadır (Karatay, 2008: 55). 14 Politikacılar popülist kararlarla ve iktidarının devamını sağlamak amacıyla özellikle seçim dönemleri ve öncesinde kamu harcamalarını arttırma eğilimindedirler. Harcadıkları paranın vatandaĢın parası ya da kamunun parası olması yani harcadıkları paranın sonuçları hakkında sorumluluk sahibi olmamaları politikacıların bu eğilimini kuvvetlendirmektedir. Dolayısıyla sosyal transferler, mali yardımlar, yüksek taban fiyatı uygulamaları, sübvansiyonlar ve kamusal istihdam politikacıların bu davranıĢları nedeniyle sürekli artmaktadır (Demir, 2001: 16). Bütçe açıklarına sebep olan etkenlerden biride savurganlık ve yolsuzluklardır. Savurganlık, yapılması gerekenden çok daha fazla harcama yapılması ya da fırsat maliyeti kendisini aĢan harcama olarak tanımlanabilir. Savurganlığın nedenlerin ise baĢkasının kazancını harcama, kolay kazanma, modaya uyma, gösteriĢ, gereksiz adetler ve eğitimsizlik olduğu söylenebilir. Kamu sektöründe çalıĢanların kamu kaynaklarını kullanıyor olmaları ve baĢarıya yönelik teĢviklerin az olması kamu çalıĢanlarının savurganlığına ve verimsizliğine neden olmaktadır (Demir, 2001: 17). Yolsuzluk, kamu görevlisinin maddi ve maddi olmayan çıkarlar için yetkisini kanuni düzenlemelere aykırı bir biçimde kullanmasıdır. En yaygın ve basit tanımıyla kamu gücünün özel çıkarlar amacıyla kötüye kullanılması Ģeklinde ifade edilmiĢtir. Yolsuzluk genellikle kamu kesimindeki kurumlar arası ya da kamu kesimi ile özel kesim arasındaki iĢlemlerde görülmektedir. Yolsuzluğa alıĢmıĢ kamu çalıĢanları yolsuzluğa engel olabilecek giriĢimleri önlemeye çalıĢırlar ve çevresindekilerin de kendileri gibi olmasını isterler. Bu da yolsuzluğun hızla yayılmasına ve olağanlaĢmasına neden olur. Böylece yolsuzluk gereken tepkiyi görmez (Demir, 2001: 18). Bu da kamu kesimine bir zarar olarak dönerek bütçe açıklarının artmasının sebeplerinden birini oluĢturur. 1.1.3.4. Savunma harcamaları Savunma harcamaları, hem geliĢmiĢ hem de geliĢmekte olan ülkelerde bütçe açığının en önemli nedenlerinden biridir. Özellikle milli güvenliğin tehdit altında olduğu zamanlarda söz konusu harcamalarda önemli artıĢlar görülmektedir. Bu yönde yapılan harcamaların çok büyük bir bölümü, söz konusu tehdit unsurlarıyla 15 mücadeleye ayrılmaktadır. Yapılan harcamalar da kamu harcamalarını ve bütçe açıklarını artıran temel unsurlardan biri haline dönüĢmektedir (ġen, Keskin, ve SağbaĢ, 2007). YaĢanan savaĢlar ve buna bağlı olarak artan ülkeler arası silahlanma yarıĢı ülkelerin savunma harcamalarını arttırmaktadır. Ekonomik kriz dönemleri bütçe açıklarının oluĢmasına neden olurken, savaĢ dönemlerinde de ülkelerin artan savunma harcamaları bütçe açığının oluĢmasına neden olmaktadır (ÇavuĢ, 2014: 1). BarıĢ dönemlerinde dahi bütçe üzerinde çok önemli bir yük oluĢturan savunma harcamaları, sıcak savaĢ dönemlerinde çok daha fazla harcama yapılmasına neden olmaktadır. Bu da kamu bütçelerinin acık vermesine neden olmaktadır. SavaĢ silahları teknolojilerinde meydana gelen ilerlemeler, savaĢ silahlarını geliĢme sağlayarak daha etkin bir hale getirirken ülkelerin savunma ve savaĢ halindeki harcamalarının maliyetini de artırarak bütçe açıklarının artmasına neden olmaktadır. Diğer yandan savaĢ sonrası dönemde de kamu kaynakları, savaĢın yaralarının sarılması yönünde kullanılmakta, savaĢ nedeniyle bozulan ekonomik ve sosyal yapı devlet eliyle onarılmaktadır. Bu durum savaĢ harcamaları nedeniyle açık veren kamu bütçelerinden onarım faaliyetlerine daha fazla kaynak aktarılmasına neden olmaktadır. Böylece bütçe açıklarını daha da artırmaktadır (Yelmer, 2013: 33). 1.1.3.5. Vergileme sorunu Buraya kadar olan kısımda bütçe açıklarının harcama kaynaklı nedenlerine değinilmiĢtir. Vergileme sorunu ise bütçe açıklarının gelir kaynaklı bir nedenidir. Gelir kaynaklı nedenleri ele alındığında en önemli etkenin vergi gelirleri sorunları olduğu görülmektedir. Vergi tabanında geniĢlememenin sağlanamaması, uygun vergi oranlarının belirlenmesinin güçlüğü, vergi tabanının dar ve vergi oranlarının çok yüksek olması, vergi yükünün adaletsiz dağılımı, vergi kaçakçılığı vergiden kaçınma gibi nedenlerle vergi gelirlerinde yeterli artıĢ sağlanamaması gibi nedenler de bütçe açıkları üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır. Kayıtlı vergi mükellefi üzerindeki ağır vergi yükü, kayıt dıĢı ekonominin büyüklüğü ve kayıt altına alınamaması vergi gelirlerinin artırılamaması da vergi gelirleri ile ilgili diğer sorunlar olarak karĢımıza çıkmaktadır (Koç & Ciğerci, 2014: 463). 16 Vergi gelirlerinin yetersiz kalmasına sebep olan faktörler: Vergi tabanının geniĢ olmayıĢı, Gelir düzeyinin düĢük olması ve gelir dağılımda adaletsizlik, Nüfus artıĢ hızının artması, Tarım sektörü ağırlıklı ekonomik yapı, KentleĢme oranının düĢüklüğü, Vergi kaçakçılığı ve kayıt dıĢı ekonominin büyüklüğü, Denetimin yetersizliği, Vergi idaresinin etkin olmaması, Vergi esnekliğinin düĢük olması, Vergi ahlakının zayıf olması olarak sıralanabilir (Bayrak, 2013: 25). 1.1.4. Bütçe Açıklarına ĠliĢkin YaklaĢımlar Bütçe açığı ekonomi çevrelerince çok tartıĢılan ve üzerinde kesin yargıya varılamamıĢ konulardan biridir. Ġktisadi okullarda bu konuda farklı fikirler ortaya koymuĢlardır aĢağıda da iktisadi yaklaĢımların bu konu hakkındaki görüĢleri açıklanmıĢtır. 1.1.4.1. Klasik yaklaĢım Klasik iktisadi görüĢün temelleri Adam Smith‟in 1776 yılında yazdığı Milletlerin Zenginliği kitabına dayanmaktadır. Klasik iktisadi görüĢte denk bütçe esastır. Klasik iktisadi görüĢ devletin asli görevleri olan adaleti ve güvenliği sağlaması gerektiğini ve ekonomiye mümkün olduğunca müdahale etmemesi gerektiğini savunur. Bu görüĢe göre ekonomi görünmez bir el tarafından kendi kendine dengeye gelmektedir ve devletin ekonomiye müdahalesi gereksizdir. 17 Klasik iktisatçılar, devletin ekonomide büyük bir yer tutmaması düĢüncesinden yana olduklarından ve devlet borçlanmasına temelde karĢı olduklarından denk bütçe politikasını savunmaktadır. Bu iktisatçılara göre, devlet, özel sektörden daha verimsiz ve savurgan bir tutum içinde bulunduğundan bütçenin açık vermesi, kıt kaynakların israf edilmesine ve verimsiz kullanılmasına sebep oluĢturmaktadır (Orhan, 1996). Klasik iktisadi görüĢteki iktisatçıların denk bütçe isteminin temel nedeni, devletin ekonomideki rolünü azaltmak, kamu sektörünün geniĢlemesini kontrol altına almak ve iç borçlanma yaratmaktan kaçınmaktır. Klasik teoriye göre denk bütçenin sağlanmasında, kullanılan gelirlerin vergi gelirleri ve devletin mülk gelirlerinden oluĢması gerekmektedir. Kısa veya uzun dönemli borçlanma ile sağlanan gelirler ekonominin yapısını bozulmasına neden olmaktadır (Koğar, 1996: 301). Ancak klasik iktisadi yaklaĢıma göre bütçe giderlerinin vergi gelirleri gibi olağan kamu gelirleri ile finansmanının istisnası savaĢ dönemlerinde ortaya çıkar. Eğer savaĢ masrafları sadece cari yıl vergi gelirleriyle karĢılanacak olursa, vergi ödeyicilerinin tahammülü azalacak ve bu masrafların finansmanını sadece bugünkü kuĢaklar yüklenmiĢ olacaklardır. Yani gelecekteki vergi ödeyicileri bu yüke hiç katılmamıĢ olacaklardır. Bu nedenle savaĢ masraflarının bir kısmı borçlanma ile finanse edilebilir (Gediz ve Yalçınkaya, 2001: 54). Toplam yatırımları azaltarak uzun dönemde ekonomik geliĢimi olumsuz etkileyeceğinden klasikler bütçe fazlalarına da karĢı çıkmıĢlar ve kamu gelir giderlerinin denk olması gerektiğini savunmuĢlardır. 1.1.4.2. Keynesyen yaklaĢım Keynesyen iktisadi görüĢ, klasik iktisadi görüĢün varsayımlarının 1929 ekonomik krizinde geçerliliğini yitirmeye baĢladığının görülmesiyle klasik iktisadi görüĢe alternatif olarak ortaya çıkan iktisadi akımdır. Bu görüĢün temelleri Ġngiliz iktisatçı John Maynard Keynes‟in 1936 yılında yazdığı Ġstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi adlı eserine dayanmaktadır. Klasik iktisadi görüĢ ekonomiye devlet müdahalesini gereksiz görürken Keynesyen görüĢ devletin ekonomide daha aktif olması gerektiğini savunmaktadır. 18 Klasikler yıllık olarak bütçe denkliğini savunurken Keynesyen iktisadi görüĢte ise devri bütçe teorisi görüĢü hâkimdir. Keynes‟in bir konjonktür devresinde denkliği savunduğu teorisi devri bütçe teorisi olarak da anılmaktadır. Devri bütçe teorisi, ekonomideki 7 ile 10 yıllık devrelerle düzenli bir Ģekilde tekrarlanan buhranlar karĢısında devletin kullanacağı mali araçlarla iktisadi hayat üzerinde etkili olabileceği, bütçelerin konjonktürel mücadelede etkin bir araç olarak kullanılabileceği düĢüncesine dayanmaktadır. Klasik iktisatçıların aksine bütçede dengenin, bir yıl gibi kısa dönemde sağlanması yerine, iktisadi devreyi kapsayan geniĢ bir zaman içinde gerçekleĢtirilmesi düĢüncesi maliye teorisinde o dönemde önemli bir geliĢme olarak görülmüĢtür (Günay, 2007: 122). Keynesyen görüĢte, tüketim, bireylerin bugünkü gelirinin bir fonksiyonu olarak görülmektedir. Bu nedenle devletin, bireylerin gelirlerini arttırma veya azaltmaya yönelik faaliyetleri, onların tüketimine etkide bulunmaktadır. Keynesyen iktisatçılar ekonominin her zaman tam istihdamda dengede olmadığını bazen eksik istihdamda da dengede olabileceğini savunmuĢlardır. Ekonominin eksik istihdamda da dengeye gelmesinin nedenin ise geliĢmiĢ ülkelerde tasarruf fazlalığı, geliĢmekte olan ülkeler de ise tasarruf açığı olduğunu savunmuĢlardır. Keynesyen görüĢte, ekonomiyi tam istihdama getirmek için kamu harcamaları arttırılırsa, bütçe açıklarıyla karĢılaĢılacaktır. Ancak, Keynes‟e göre, artan kamu harcamaları, çarpan etkisi ile tüketimi, milli geliri ve istihdam hacminin de artmasına neden olacaktır (Direkçi, 2006: 16-17). Keynes, Klasiklerden farklı olarak analizlerinde bütçe açıkları ve mali politikaları toplam talebin unsurları olarak görmektedir. Bu nedenle Keynes, ekonomideki durgunluk ve canlanma dönemlerinde bütçe açıklarının dengelenmesine gerek görmemekte, konjonktürel bütçe dengesinden yana olmaktadır(AltıntaĢ, ÇetintaĢ ve Taban, 2008: 186-187). 1.1.4.3. Ricardocu yaklaĢım Ricardocu Denklik Teoremi kavramı, devletin iktisadi faaliyetlerinin, ekonominin ya da bireylerin iktisadi kararları üzerindeki etkisini ölçmek için reel kamu harcamalarına bakılması gerektiğini, kamu harcamalarının finansman biçiminin önemli olmadığını ifade eder. Bir baĢka ifadeyle, kamu harcamasının 19 vergi yerine borçlanmayla finansmanının, bireylerin tüketim kararları ve ekonominin sermaye birikimi üzerinde bir etkiye sahip olmayacağı, kamu harcamalarının vergi ya da borçlanma ile finansmanın etkisinin birbirine denk olacağı önermesi Ricardocu Denklik Teoremi olarak adlandırılır (Yay, 1996: 1342). Bu teoreme iliĢkin görüĢler Robert Barro tarafından “Are Government Bonds Net Wealth” isimli makaleyle literatüre taĢınmıĢ ve bu makaleyi eleĢtiren James Buchanan ise Barro tarafından ileri sürülen görüĢlerin klasik iktisatçı Ricardo tarafından da savunulduğunu ve Ricardo ile Barro‟nun görüĢleri arasında fark bulunmadığını iddia ederek bu yaklaĢımı Ricardocu Denklik YaklaĢımı (Ricardian Equivalence Theorem) olarak adlandırmıĢtır (Arıcan, 2005: 84). Barro'nun öne sürmüĢ olduğu Ricardocu Denklik Teoremine iliĢkin modelin dayandığı varsayımları yedi baĢlık altında toplayabiliriz: Modelde bireyler ölümsüz/sonsuz ömürlüdür. Bireyler rasyonel ve ileri görüĢlüdür. Bugünkü borçların gelecekte neden olacağı vergi yükünü doğru olarak algılarlar/öngörürler. Sermaye piyasalarında tam rekabet Ģartları geçerlidir; bireylerle hükümet aynı faiz oranı üzerinden borçlanırlar. Ġlk dönemdeki devlet borçları, sonraki dönem(ler)de salınan vergilerle ödenir. Modeldeki vergiler götürü vergilerdir. Mal ve hizmet alımına yönelik kamu harcamaları veridir, değiĢmez. Ayrıca basitlik açısından kamu transfer harcamaları, para arzı, fiyatlar genel seviyesi ve nominal faiz oranının (ki reel faiz oranına eĢittir) sabit olduğu varsayılır (Yay, 1996: 1345). Ricardo Denkliğine yönelik eleĢtiriler iki temel nokta üzerinedir. Birincisi, insanların yaĢam süresinin sınırlı olduğu veriyken, bugün yapılan vergi indiriminden yararlanan kiĢi yarın borcu ödeyen kiĢi olmayacaktır. Bu görüĢe göre bugün yaĢayan bireylerin, gelecekte torunlarının ödeyeceği daha yüksek vergileri hesaba katmadıkları varsayılmaktadır. Ġkinci olarak, birçok kiĢinin borçlanamadığı ve dolayısıyla sürekli gelirlerine göre tüketim yapmadıkları ifade edilmektedir. Onlar bugün tüketmek isterler, fakat likidite kısıtları yüzünden sürekli gelirlerine göre istediklerinden daha az tüketim yapmak durumunda kalmıĢlardır. Bu kiĢiler için bir vergi indirimi, onların likidite kısıtlarını azaltır ve daha fazla tüketim yapmalarını sağlar (Koç, 2009: 17). 20 Ricardocu Denklik Teoremine göre, vergilerin azaltılması sonucu oluĢan bütçe açığı özel tasarruflarda daha büyük bir artıĢa neden olacaktır. Yine, kamu açıklarının vergileme veya borçlanma suretiyle finansmanın tüketimi, yatırımları, faiz oranlarını ve milli geliri etkilemeyeceği savunulmaktadır (Direkçi, 2006: 12). 1.1.4.4. Neoklasik yaklaĢım Neoklasik iktisadi görüĢ Walras, Marshall, Pigou gibi iktisatçıların savunduğu bir iktisadi yaklaĢımdır. Neoklasik iktisadi yaklaĢımın 3 temel özelliği vardır. Birincisi, her bir bireyin tüketimi piyasa faiz oranında borçlanma ve borç vermenin izin verildiği zamanlar arası bir optimizasyon problemine çözüm olarak belirlenir. Ġkincisi bireylerin yaĢam süreleri sınırlıdır, her bir tüketici belirli bir grup ya da nesile aittir. Ardarda gelen nesiller birbirini takip etmektedir. Üçüncü olarak piyasa genelde tüm dönemlerde dengededir (Bernheim, 1989: 57). Neoklasik yaklaĢım yaĢam sürelerini göz önünde bulundurarak tüketimlerini planlayan uzak görüĢlü kiĢilerin varlığına dayanmaktadır. Bütçe açıkları vergilerin gelecek nesillere aktarımına olanak sağlamakta ve yaĢam boyu tüketimi artırmaktadır. Ekonomik kaynaklar tam olarak istihdam edildiğinde, tüketim tasarrufların azalması pahasına artıĢ gösterecektir. Sonuç olarak sürekli bütçe açıkları özel sermeye birikimini dıĢlayacaktır. Mevcut ekonomik ortamda ekonomistlerin çoğu bu sonuçların ekonomiler açısından zararlı olduğu konusunda ortak bir fikre sahiptirler (Ulusoy, 2012: 257). Neoklasik yaklaĢımın savunduğu fikirler özetlenecek olursa bu görüĢte, tüketiciler rasyonel uzak görüĢlüdür. Mükemmel sermaye piyasalarına sahiptirler. Bu koĢullar altında da sürekli açıklar sermaye birikimini önemli ölçüde azaltacak ve geçici açıklar birçok ekonomik değiĢkene olumsuz yönde ve önemsiz bir etkide bulunacaktır. Eğer tüketicilerin çoğu likidite sınırlı veya uzağı görmüyorsa sürekli açıkların etkisi niteliksel olarak değiĢmeyecektir. Böylece, geçici açıklar kısa dönemde tasarrufları azaltacak ve faiz oranlarını yükseltecektir. Bu nedenle neoklasik görüĢün odak noktasını sürekli açıklar oluĢturur (Arıcan, 2005: 82). 1.1.4.5. Monetarist yaklaĢım Monetarist (Parasalcı) iktisadi görüĢün baĢlıca düĢünürleri Milton Friedman, David Laidler, Michael Parkin, Harry Johnson, Karl Brunner, Alan Meltzer ve Alan Walters‟dır. Bu iktisadi görüĢün temelleri Milton Friedman‟ın 1976 yılında 21 yazmıĢ olduğu „‟Paranın Miktar Teorisi Üzerine ÇalıĢmalar‟‟ adlı eserine dayanmaktadır. Monetarist iktisadi yaklaĢımın baĢlıca 3 temel özelliği vardır (Ulusoy, 2012: 62): Para arzındaki büyüme nominal GSMH‟nın baĢlıca sistematik belirleyicisidir. Fiyatlar ve ücretler görece esnektir. Özel ekonomi istikrarlıdır. Monetarist Makro Ġktisat Okuluna, Chicago Okulu adıyla da anılmaktadır. Para arzındaki değiĢmeleri modellerinin temellerine oturtmaktadırlar. Enflasyonun nedenini de para arzındaki gereksiz geniĢlemelere bağlayan ve ekonomiye devletin müdahale etmesine karĢı olan Monetarist Makro Ġktisat Okulu, makro iktisadi düĢüncede tekrar klasik değerlere dönüĢün bir simgesidir. Monetarist görüĢe göre ekonomide tam rekabet piyasaları geçerlidir. Doğal iĢsizlik oranı (%4 - %6) dıĢında, ekonomide iĢ arayan herkes iĢ bulabilir. Piyasa kısa dönemde dengesizliğe düĢse bile, fiyatlar ve ücretler yeterli derecede esnek olduğu için uzun dönemde kendi kendini dengeleyici güce sahiptir, bu nedenle de ekonomiye devlet müdahalesi gereksizdir (Bocutoğlu, 2009: 11). Monetaristler istikrarsızlık hallerinde maliye politikasının etkin olmadığına inanırlar. ġöyle ki maliye politikası uygulamalarından kamu harcamaları ve vergilerde yapılacak bir değiĢiklik talep üzerinde geçici ve rastlantısal etkide bulunacaktır. Oysa talebin değiĢtirilmesi için sürekli gelir ve sürekli tüketimin değiĢtirilmesi gerekmektedir. Monetaristlere göre, tüketim sürekli gelirin fonksiyonudur ve sürekli gelir uzun dönemli ve istikrarlı bir gelir kavramıdır. B u nedenle geçici ve geliri etkilemeye yönelik politikaların sürekli gelir üzerinde herhangi bir etkisi olmaz ve maliye politikası uygulamaları tüketime etkide bulunmayacaktır (Ulusoy, 2012: 63). Monetarist iktisadi görüĢteki iktisatçılar klasikler kadar katı olmamakla birlikte bütçenin denk olması gerektiğini savunurlar. Ancak oluĢabilecek bütçe açıkları durumunda da para politikası araçları kullanılmalıdır. Bütçe açıklarının ekonomik hayata etkileri açıkların finansmanına göre farklılık gösterebilmektedir. Bu yüzden bütçe açıklarının finansman yöntemleri önem arz etmektedir. 22 1.1.5. Bütçe Açıklarının Ekonomik Etkileri Bütçe açıkları ekonomide enflasyon, faiz, büyüme, yatırım ve tasarruflar, istihdam ve ödemeler dengesi gibi değiĢkenleri etkilemektedir. AĢağıda bütçe açıklarının bu ekonomik değiĢkenler üzerinde yarattığı etkiler açıklanmaktadır. 1.1.5.1. Bütçe açıklarının enflasyona etkisi Enflasyon fiyatlar genel seviyesindeki sürekli artıĢlar olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımda üzerinde durulması gereken iki önemli nokta vardır. Birincisi, tek bir mal ya da birkaç mal grubunun değil de ekonomideki tüm malların genel seviyesinde bir artıĢ olmalıdır. Bir diğer önemli nokta ise fiyat artıĢlarının bir ya da birkaç defa değil de süreklilik arz eder Ģekilde olmasıdır. Enflasyondan bahsedebilmek için bu Ģartların oluĢması gereklidir. Enflasyonla bütçe açıkları arasındaki iliĢkiyi açıklayan birçok araĢtırma vardır. Bu iki kavram arasındaki iliĢki enflasyonun bütçe açıklarına sebep olması ya da bütçe açığı kaynaklı enflasyon olarak görülebilmektedir. Enflasyon ile bütçe açıkları arasındaki pozitif iliĢki literatüre Tanzi etkisi olarak geçmiĢtir. Tanzi etkisi, enflasyondaki artıĢla birlikte vergi gelirlerinin reel değerinin düĢmesi ile bütçe açıklarının artacağını ileri sürmektedir. Enflasyon, vergi gelirlerinin reel değerini düĢürürken aynı zamanda reel harcamaları da etkilemektedir. Yüksek enflasyon oranı ve reel harcamalar arasındaki negatif iliĢki ise Patinkin etkisi olarak ifade edilmektedir. Patinkin etkisi ise enflasyondaki artıĢla birlikte kamu harcamalarının reel değerinin düĢmesi sonucu bütçe açıklarının azalacağını ifade etmektedir (Abdioğlu ve Terzi, 2009: 196-197). Bütçe açıklarından parasal geniĢlemeye ve enflasyona olan ampirik bağlantının genellikle zayıf olması bazı insanları enflasyonun oluĢum seyrinde bütçe açıklarının düĢünülenden daha az önemli olduğu fikrine yönlendirmektedir (Akçay, Alper ve Özmucur, 2001). Enflasyonist süreçle ilgili olarak uzun süre kabul gören görüĢte enflasyonun en önemli nedeni mali dengesizlikler ve bütçe açıklarının para basarak finanse edilmesi olmuĢtur. Ancak bütçe açıkları merkez bankaları tarafından parasallaĢtırılmadığında da daha büyük bütçe açığı politikaları daha büyük enflasyonun nedeni olabilmektedir (Günaydın, 2004a: 159). 23 Monetarist görüĢe göre, para ile fiyatlar arasında bir iliĢki olsa bile uzun dönemde para politikasının enflasyon üzerinde etkisi olmayabilir. Bunun için mali baskının varlığı gerekmektedir. Sürekli kamu açıklarının var olduğu bir ekonomide para politikası bu açıkların baskısı altındadır. Çünkü kamu açıkları borçlanma ya da para basma yöntemiyle finanse edilecektir. Kamu açıkları borçlanma ile finanse edilirse para politikası enflasyon üzerinde etkili olabilir. Ancak borçlanma tıkandığında ya da tıkanma ihtimali olduğunda para politikası çöker ve hem parasal geniĢleme hem de enflasyon patlama noktasına gelmiĢ olur (Uygur, 2001: 10). Friedman (1968) para otoritelerinin para arzını kontrol ederek özellikle uzun dönemde enflasyon oranını kontrol edebileceğini savunur. Kamu açıkları parasallaĢtıkları ölçüde enflasyona neden olurlar. Bono arzı ile finanse edilen bütçe açıkları enflasyona neden olmaz (Saleh, 2003: 10). Enflasyonun en önemli sebebi olarak görülen para politikası uygulamaları, özellikle 1980‟li yıllardan itibaren sorgulanmaya ve bu çerçevede Sargent ve Wallace‟ın 1981 yılında yayınladıkları makale tartıĢılmaya baĢlanmıĢtır. Sargent ve Wallace (1981), para ve maliye politikaları arasındaki iliĢkinin enflasyon açısından taĢıdığı önemi ortaya koydukları çalıĢmalarında, standart parasalcı görüĢün ileri sürdüğü savın yanıltıcı olabileceğini belirtmektedir. Çünkü standart parasalcı görüĢ, hükümetlerin dönemler arası bütçeleri tarafından sınırlandırılacakları gerçeğini dikkate almamaktadır. Sıkı para politikası, sürdürülemez borç finansman sürecine ve böylece uzun dönemde daha yüksek enflasyonun nedeni olacaktır. Bu çerçevede enflasyon, mali güdümlü parasal bir olgudur. Para arzındaki artıĢ, bütçe kısıtını yerine getirmek için dıĢsal olarak verilen bütçe açığını finanse etme ihtiyacı tarafından içsel olarak belirlenir (Oktayer, 2010: 432). Bu görüĢ „HoĢ Olmayan Monetarist Aritmetik‟ olarak bilinmektedir. Parasız (2001)‟a göre; Monetarist iddianın karĢısında olan bu görüĢte; bütçe açıklarının borçlanmayla finansmanı uzun dönemde parasal finansmanından daha fazla enflasyonist etki yaratacaktır. Bunun sebebi ise hükümet kamu açığını devamlı olarak borçlanmayla finanse ederse, gelecekte bu borçlanmayla ilgili daha fazla faiz ödeyecektir ve monetaristlerin iddia ettiklerinin aksine para arzı artmadığı halde enflasyonist etki meydana gelecektir (Ejder, 2002: 192). 24 Kamu açıklarının finansmanı iç borçlanma ile yapıldığı zaman piyasada ödünç verilebilir fonlara olan talep artacak ve buna bağlı olarak reel faiz oranlarında bir artıĢ meydana gelecektir (Demir, Çevik, ve BeĢer, 2005: 253). Faiz artıĢı ekonomide maliyet enflasyonunun oluĢmasına neden olmaktadır. Faizlerin artması üretim maliyetlerinin artmasına neden olmaktadır. Üretim maliyetlerindeki artıĢında nihai mal fiyatlarına yansımasıyla fiyatlar genel seviyesi de artmaktadır. Artan maliyetlerle birlikte fiyatı yükselen yerli malların ihracatında da bir azalma görülebilir. Azalan ihracatla birlikte ticaret dengesinde görülebilecek olumsuz geliĢmeler de yine bütçe açıklarının oluĢmasına neden olmaktadır (Küçüksucu, 2012: 37). Fiyat düzeyinin mali teorisi (FTPL) yaklaĢımına göre bu durum, mali politikanın kredibiliteden yoksun olduğu anlamına gelmektedir. Piyasa, bütçe açıklarındaki cari artıĢların gelecekteki fazlalar ile karĢılanmayacağını bekler ve böylece kamu otoritesinin reel borcu (dar para), fiyatlar genel seviyesindeki artıĢ sebebiyle azalır. Bu kez geçiĢ kanalı Ģu Ģekilde olur: Artan bütçe açıkları, kamu harcamalarındaki artıĢ yoluyla toplam talebi arttırır ve bu da yüksek enflasyonla sonuçlanır. Bu çerçevede Sargent ve Wallace‟a paralel olarak teoride Woodford (2001)‟in öne sürdüğü iddia, hükümetin, harcamalarını finanse etme Ģeklinin enflasyon üzerinde belirleyici bir rol oynadığıdır. Bu teoriye göre enflasyon para miktarını değil, borç stokunun bir fonksiyonudur (Özmen ve Koçak, 2012: 4). 1.1.5.2. Bütçe açıklarının faize etkisi Ricardo görüĢüne göre bütçe açıklarının reel faiz oranları üzerinde herhangi bir etkisi yok iken Standart Neoklasik görüĢte bütçe açıkları ile faiz oranları arasında pozitif bir etki söz konusudur (Gönül, 1998: 19). Bütçe açıklarının faiz oranları ile iliĢkisi bu açıkların finansman yöntemiyle yakından ilgilidir. Bütçe açıkları eğer para basarak finanse edilirse ekonomide uzun dönemde artan para miktarıyla birlikte oluĢan enflasyonun faiz oranları üzerinde oluĢturacağı baskı ile birlikte faiz oranlarında artıĢ görülecektir. Bütçe açıklarının faiz oranları üzerindeki olumsuz etkisi açıkların özellikle iç borçlanmayla finansmanı söz konusu olduğunda belirginleĢir. Ġç borçlanma ile finanse edilen bütçe açıklarının oluĢturacağı ilk makroekonomik etki faiz oranlarında artıĢtır. Ġç borçlanmada kiĢi ve firmalardan yapılan borçlanmayla 25 ödünç verilebilir fonlara olan talep artacaktır. Buna bağlı olarak da faiz oranlarında artıĢ meydana gelecektir. Bu artıĢla birlikte özel yatırım harcamalarında azalma (dıĢlama etkisi) olacaktır. Ekonominin tam istihdamda olduğu varsayımı altında artan tüketimle birlikte tasarruflar azalacak ve buna bağlı olarak da faiz oranları sermaye piyasasını dengeye getirmek için yükselecektir. Böylece bütçe açıklarının özel sermaye birikimini dıĢlaması söz konusu olacaktır (Demir, Çevik, & BeĢer, 2005: 255). Bütçe açıklarının dıĢ borçlanmayla finanse edilmesi durumunda ise devlet tahvili alabilmek için yerli paraya ihtiyaç duyan yabancı yatırımcıların milli paraya olan talebindeki artıĢ yerli paranın değerini arttırarak ihracatın olumsuz etkilenmesine ve ithalatın artmasına sebep olur. Bu koĢullar altında oluĢan ödemeler dengesi açığı ise faiz oranlarının yükselmesine neden olacaktır. 1.1.5.3. Bütçe açıklarının ekonomik büyüme üzerine etkileri Teorik olarak bütçe açıklarının makro ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri David Ricardo tarafından tanımlanmaya çalıĢılmıĢtır. Ricardo, içinde yaĢanan dönemdeki bütçe açıklarının gelecek yıllarda vatandaĢlar tarafından daha fazla vergi ödenerek karĢılanabileceğini savunmuĢ ve bunun da yerel halk üzerinde olumsuz etkiler bırakarak ekonominin bu geliĢimden olumsuz etkilenebileceği görüĢünü ortaya atmıĢtır. Bu noktada kamu harcama kalemleri incelenmeye baĢlanmıĢ, cari harcamaların, yatırım harcamalarının ve transfer harcamalarının her birinin ekonomik büyüme üzerinde değiĢik sonuçlar bıraktığı ispatlanmıĢtır. Özellikle kamu yatırımlarının ekonomide büyümeye yol açtığı kabul gören bir gerçektir (Adak, 2010: 234). Kamu kesimi tarafından geçekleĢtirilen gerekli altyapı yatırımları özel yatırımları teĢvik ederek sağlık ve eğitim hizmetleri ile beĢeri sermayenin niteliğini ve niceliğini arttırarak ekonomik yapı için gerekli yasal ve idari kararların alınmasıyla iĢ gücü ve sermayenin etkinliğini arttırmakta ve ekonomik büyümeyi hızlandırmaktadır (BarıĢık & Kesikoğlu, 2006: 64). Ancak kamunun özel sektör tarafından daha verimli gerçekleĢtirilecek bazı faaliyetleri üstlenmesi ve yapılan harcamaların finansmanında da yanlıĢ yöntemler uygulayarak olumsuz sonuçlara neden olması kamu harcamaları ile büyüme arasındaki bu iliĢkiyi olumsuz etkilemektedir. Ekonomideki payı zamanla artarak 26 kaynak dağılımında daha etkili olan kamunun ekonomik büyüme üzerindeki etkisinin azalması hatta bu etkinin negatif olmasının üç nedeni vardır. Bunlar Ģöyle sıralanabilir; Kamu harcamalarının finansmanı için daha fazla vergi toplamak ve daha fazla borçlanmak, özel sektörün verimliliğini ve risk alma cesaretini azaltmakta, özel sektörün kullanacağı kaynakların kamu tarafından kullanımı maliyetleri arttırarak özel sektörün dıĢlanmasına neden olmaktadır. Kamu harcamaları baĢlangıçta ekonomik faydayı arttırıcı alanlarda gerçekleĢirken zamanla yapılan harcamaların daha verimsiz alanlara yönelmesi özel sektörün daha etkin olacağı mal ve hizmetleri üretmesi, hatta buradaki faaliyetlerini daha da arttırması ekonomik büyümeyi geciktirmektedir. Siyasi süreç piyasa sürecine göre daha az dinamik olduğundan dolayı buradaki verimsizlikleri ve hataları gidermek, gerekli bilgi ve teknolojiyi üretmek çok daha fazla zaman almaktadır. Zenginliğin ve büyümenin kaynağı olan bilgi teknolojisinin sürekli geliĢtiği ve rekabetin hüküm sürdüğü günümüz dünyasında yaĢanan bu gecikmeler büyümeyi olumsuz etkileyebilmektedir. (ġimĢek, 2007: 39). Sonuç olarak, bütçe açıklarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisi iki farklı Ģekilde görülebilir. Birincisi, bütçe açıklarının reel faizleri yükseltmesi ve bunun sonucunda özel yatırımları dıĢlayarak ekonomik büyümeyi yavaĢlatmasıdır. Ġkinci etki ise yine yüksek reel faizlerin, kur sisteminin esnek ve sermaye hareketlerinin serbest olduğu varsayımı altında sıcak para giriĢlerini arttırması ve artan sıcak para giriĢinin de ulusal paranın aĢırı değerlenmesine neden olarak, ithalatı arttırıp ihracatı azaltması sonucu ekonomik büyümeyi yavaĢlatmasıdır (ġen, Keskin, ve SağbaĢ, 2007: 121). 1.1.5.4. Bütçe açıklarının yatırım ve tasarruflara etkisi Bütçe açıklarıyla ilgili klasik görüĢ, bu açıkların ulusal tasarrufları ve yatırımları azalttığı ve bir dıĢ ticaret açığının oluĢumuna katkıda bulunduğu yönündedir. Bütçe açıklarını savunanlar da vardır. Barro‟ya göre¸ bütçe açıkları ulusal tasarrufların düzeyi ile iliĢkisizdir. Çünkü özel tasarruflardaki artıĢların bütçe açıklarını dengeleyerek etkisiz hale getireceğini ileri sürmektedir. Bütçe açığını savunanların ikincisi Eisner (1994)‟tür. Eisner, ABD‟nin 1972-1991 27 dönemine iliĢkin verilerini kullanarak, reel bütçe açıklarının ulusal tasarrufları artırdığını göstermiĢtir. Bütçe açıkları; daha fazla istihdamı, tüketimi ve yatırımları uyararak ulusal tasarrufları artırabilmektedir (ġimĢek, 2005: 2-3) Bir ülkedeki ulusal tasarrufların hesaplanabilmesi için kamu tasarruflarının da hesaba katılması gerekir. Kamu harcamaları ulusal savunma hizmeti, sosyal hizmetler, eğitim, bayındırlık, sağlık, güvenlik hizmeti gibi hizmetlere yönelik olarak yapılmaktadır. Özel sektör tasarruflarının değiĢmediği varsayıldığında artan kamu harcamaları ve kamu tasarruflarındaki düĢüĢ, ulusal tasarrufu da düĢürecektir. Kamu tasarruflarında en önemli belirleyici faktör bütçe açıklarıdır. Bütçe açıklarını azaltmak için hükümetin vergi gelirlerini attırmaya yönelik politikaları durumunda özel tasarruflarda azalma meydana getirecektir (Sancak ve Demirci, 2012: 174-175). Bütçe açıklarının birçok etkisi vardır. Fakat bunların hepsi bir baĢlangıç etkiyi, bütçe açıklarının ulusal tasarrufu azaltıcı etkisini takip eder. Ulusal tasarruf, özel tasarruf (hane halkının vergi sonrası harcama yerine tasarruf ettiği miktar) ile kamu tasarrufunun (kamunun harcama yerine tuttuğu vergi gelirleri) toplamına eĢittir. Kamuda bütçe açığı oluĢtuğu zaman, kamu tasarrufu olumsuz etkilenir. ġöyle ki ulusal tasarruflar özel tasarrufların altına iner. Bütçe açıklarının milli tasarruf üzerindeki etkisi büyük ihtimalle birebirden azdır. ġöyle ki, kamu tasarruflarındaki bir azalıĢ için, özel tasarrufta onu kısmen dengeleyecek bir artıĢ olacaktır. Örnek olarak, vergi oranında bir birimlik azalma olsun, vergi oranındaki bu azalma kamu tasarrufunda bir birimlik azalmaya neden olacaktır. Fakat bu aynı zamanda da hane halkının vergi sonrası gelirinde bir birimlik artıĢa neden olacaktır. Hane halkı bu beklenmedik parayı harcayabilir ve bir kısmını da tasarruf edebilir. Bunun anlamı, ulusal tasarrufların kamu tasarrufundan daha az azalacağıdır (Ball & Mankiw, 1995: 3). Teorik olarak bütçe açıklarının borçlanma yöntemi ile finanse edilmesinin yatırımları dıĢlayıcı etkiye sahip olduğu kabul edilmektedir (BarıĢık ve Kesikoğlu, 2006: 65). Özel kesim yatırımları üzerinde oluĢan dıĢlama etkisi kamu kesimi yatırımlarının yapıldığı alanlara bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Kamu kesimi yatırımları özel kesimin yatırım yaptığı alanlara değil de, yatırımlarını altyapı alanlarına yönelterek özel kesime rakip olmadığı sürece kamu yatırımlarının özel kesim yatırımlarını dıĢlama etkisinden söz edilemez (Gönül, 1998: 70). 28 1.1.5.5. Bütçe açıklarının istihdama etkisi Ġstihdam, ülkedeki mevcut iĢgücünün ekonomik faaliyetler içerisinde sürekli biçimde çalıĢtırılması olarak tanımlanabilir. Bir ekonomide ekonomik faaliyetlere katılabilecek insan gücünün kullanılma, çalıĢma veya çalıĢtırma derecesi istihdamı gösterir. Diğer bir deyiĢle istihdam; üretime yönelen emek faktörünü ifade etmektedir. Bir ülkenin istihdam seviyesi, o ülkenin kalkınmıĢlık seviyesi, nüfusu, doğal kaynakları, teknolojik yenilikleri, eğitim ve ekonomik Ģartlarına bağlı olarak değiĢebilmektedir. Eğer bir ekonomide üretim faktörlerinin tamamı çalıĢıyor ve üretime katılıyorsa bu ekonomide tam istihdam durumu söz konusudur. Tam istihdamın sağlandığı bir ekonomide mevcut çalıĢma koĢullarında ve cari ücret düzeyinde çalıĢmak isteyen tüm iĢ gücü iĢ bulabilir demektir. Ayrıca tam istihdamda ülkenin mevcut sermaye malları stoku ve doğal kaynaklar faktörü de tamamen üretime katılmıĢ durumdadır (YahĢi, 2007: 21-22). Devletler kamu harcamaları yoluyla yatırımları arttırarak ve yeni iĢ olanakları sağlayarak ekonomideki istihdam seviyesinde belirleyici faktörlerden biri olarak rol alırlar. Kamunun istihdam seviyesini artırabilme gücü gibi istihdama olumsuz etkisi de olabilmektedir. Kamunun istihdamı arttırmak amacıyla yapacağı harcamaların kaynağını merkez bankasından ya da dıĢ borçlanmayla sağlaması sonucunda oluĢacak enflasyon seviyesi ekonomideki birçok veriyi olumsuz etkilediği gibi istihdama da etkide bulunarak iĢsizliğe sebep olabilmektedir. Ekonomide istihdam yaratmak amacıyla sürekli olarak kamu harcamaları yapmak ve borçlanmayla açık bütçe yoluna baĢvurulması oluĢacak enflasyonla birlikte daha da kötü sonuçlara sebep olabilmektedir. 1.1.5.6. Bütçe açıklarının ödemeler dengesi üzerine etkileri Bütçe açıkları ile ödemeler dengesi iliĢkisi açıkların borçlanma yoluyla finanse edilmesi durumunda ortaya çıkmaktadır. Bütçe açıkların dıĢ borçlanma ile finanse edilmesi durumunda bu etki direk olarak görülmekte, iç borçlanmayla finanse edilmesi durumunda ise bütçe açıkları ödemeler dengesini dolaylı olarak etkilemektedir. Hükümetin bütçe açıklarının finansmanında borçlanmaya baĢvurması faiz oranlarını yükseltmektedir. Yüksek faiz oranları özel yatırım harcamalarının dıĢlama etkisi ve yabancılar için yurtiçi finansal yatırımların çekici hale gelmesi 29 Ģeklinde iki etkiye sahiptir (BarıĢık ve Kesikoğlu, 2006: 63). Bunun sonucunda yerli paraya olan talep ve ülkeye giren döviz miktarındaki artıĢla, milli paranın değeri yükselecektir. Ülke parasının değerinin yükselmesi, ihracatı olumsuz etkileyecek ve ithalatın artmasına sebep olacaktır. Bu geliĢim ödemeler bilançosunu olumsuz etkileyecek ve ödemeler dengesinde açığına yol açacaktır (ġimĢek, 2007: 35). Klasik ve Neoklasik yaklaĢıma göre bütçe açıkları net ihracatı dıĢlayacağından dolayı ödemeler dengesinde açığa neden olmaktadır. Keynesyen iktisadi görüĢe göre para talebindeki artıĢla artan faiz oranlarının dıĢlama etkisiyle ödemeler dengesindeki açık artacaktır. Ricardo yaklaĢımına göre bütçe açıklarının borçlanmayla finanse edilmesi durumunda bu bireylerin yaĢamları boyunca ödeyecekleri verginin yeniden dağılımı olarak düĢünülecek ve bireyler ilerde daha fazla vergi ödeyeceklerini düĢünerek tasarruflarını arttıracaktır. Tasarrufların artması ile faiz oranları artmayacak ve yatırımlar dıĢlanmamıĢ olacaktır. Kapalı ekonomilerde bu durum geçerli iken açık ekonomilerde tasarrufların yeterince artmasından dolayı dıĢ borçlanmaya gidilmeyecek ve bütçe açıkları ödemeler dengesinde açığa neden olmayacaktır (Kalyoncu, 2005: 24). 1.1.6. Bütçe Açıklarının Sürdürülebilirliği Bütçe politikalarının sürdürülebilirliğini ölçmek amacıyla kullanılan yaklaĢımlar üç baĢlık altında toplanabilir. Bunlar; muhasebe yaklaĢımı, sürdürülebilirlik göstergeleri ve dönemler arası borçlanma kısıtı yaklaĢımları olarak sıralanabilir. Son yıllarda sürdürülebilirlik ile ilgili çalıĢmalarda dönemler arası yaklaĢım diğer yaklaĢımlara göre daha fazla yer tutmaktadır (GöktaĢ, 2008: 47). Muhasebe yaklaĢımında, önceki maliye politikalarıyla mali yeterlilik Ģartlarının sağlanıp sağlanmadığı test edilmektedir. Ayrıca geleceğe iliĢkin politikalar ortaya konulmaya çalıĢılmaktadır. Muhasebe yaklaĢımı bütçe denkliği için kamu kesiminin hali hazırdaki varlık ve yükümlülükleri ile gelecekteki varlık ve yükümlülüklerinin bugünkü toplam değerlerinin birbirine eĢit olması ya da varlıklarının yükümlülüklerinden fazla olması noktasından hareket etmektedir (Kaya, 2003: 50). 30 Muhasebe yaklaĢımı ekonomide yerine getirilmesi gereken yükümlülüklerin GSYĠH‟daki büyüme oranı kadar artacağı ve Borç/GSYĠH oranının sabit kalacağı varsayımıyla finanse edilebilir bütçe açığı miktarını belirlemeye çalıĢmaktadır. Fakat bu analizde borç verenlerin hangi borç stratejisinin sürdürülebilir olduğunu belirleme konusundaki rolü belirgin değildir (Kalyoncu, 2005: 36). Muhasebe yaklaĢımı kullanılarak yapılan çalıĢmalarda, maliye politikasının Kamu Sektörünün Net Değeri/GSYĠH oranını veya Borç Stoku/GSYĠH oranını sabit tutup tutmadığı test edilmektedir. Ancak uygulamada genellikle kamu sektörünün net değerinin hesaplanmasının zorluğundan dolayı, Borç Stoku/GSYĠH oranı kullanılmaktadır (Kaya, 2003: 50). Sürdürülebilirlik göstergeleri yaklaĢımı ise bütçe politikalarındaki büyüklüğün tutarsızlığını hesaplamak ve baz yılın Borç/GSYĠH oranının stabilizasyonunu sağlama amacına ulaĢmakta gerekli olan bütçe politikalarının boyutunu ölçmekte kullanılmaktadır (Kalyoncu, 2005: 36). Dönemler arası bütçe kısıtı yaklaĢımında ise kamunun mevcut borç stokunun uzun dönemdeki gelir fazlaları ile karĢılanıp karĢılanamayacağı durumu incelenmektedir. Uzun dönemdeki faiz dıĢı fazlalarının bugünkü değeri, borç stokunun değerine eĢit veya fazla olması halinde, kamu açık ve borçlarının sürdürülebilirdir. Yani kamunun dönemler arası bütçe kısıtının sağlanması, kamunun uzun vadede borçlarını ödeyebileceğinin bir göstergesidir. BaĢka bir ifade ile dönemler arası borçlanma kısıtı yaklaĢımına göre, devletler de bireyler gibi borçlanırken bir takım kısıtlarla karĢı karĢıya kalmaktadırlar. Devletin, borçlarını yeniden borçlanmayla ödeyemeyeceği bilinmektedir ve uzun dönemde devletin borçlarını geri ödeyebilmesi faiz dıĢı fazlanın değerine bağlı olmaktadır. Eğer faiz dıĢı fazlanın bugünkü değeri bütçe açığının değerine eĢit durumda ise veya bu değerden fazla olursa bütçe açığının sürdürülebilir olduğu sonucuna ulaĢılmaktadır (Aslan, 2009: 229). 1.2. Cari ĠĢlemler Dengesi Bir ülkenin dıĢ dünya ile ekonomik iliĢkileri ödemeler dengesi adı verilen bilançoda gösterilmektedir. Ödemeler dengesi bilançosu, ülkenin mal, hizmet ve sermaye akımları gibi iĢlemler aracılığıyla sağladığı gelirin dıĢarıya yapılan ödemelere eĢit olup olmadığını gösteren bilançodur. Ayrıca ülkenin ödeme gücündeki iyileĢme ya da bozulmaları da yansıtmaktadır. Bu nedenle çoğu kez o 31 ülkenin uluslararası alandaki ekonomik ve mali itibarının bir göstergesi olarak değerlendirilir. Ödemeler dengesi bilançosu dört ana bölümden oluĢmaktadır. Bunlar cari iĢlemler dengesi, sermaye hareketleri dengesi, rezerv hareketleri ve net hata ve noksan hesap kalemleridir. Cari denge olarak da tanımlanan cari iĢlemler dengesi, ödemeler dengesi bilançosunun en önemli ana hesaplarındandır. Cari iĢlemler dengesini dıĢ ticaret (ihracat-ithalat dengesi), hizmetler (hizmet alımlarıhizmet satımları), ve cari transferler (karĢılıksız olarak elde edilen dıĢ gelirlerkarĢılıksız olarak yapılan dıĢ giderler) dengelerinin toplamı oluĢturmaktadır (ġahin, 2011:48-49). Ödemeler dengesinin cari iĢlemler hesabı yurtiçi yerleĢiklerin mal ve hizmet piyasasında yabancılarla yaptığı tüm iĢlemleri yansıtmaktadır (Karabulut & DanıĢoğlı, 2006: 48). Cari iĢlemler hesabı altında ülkenin mal ve hizmet ticareti ile transfer ödemeleri kaydedilir. Bu durumda, cari iĢlemler hesabının pozitif olması durumunda cari denge fazlası, aksi durumda ise cari denge açığı meydana çıkmaktadır. BaĢka bir ifade ile mal ve hizmet ticareti ile net transferlerden elde edilen gelirlerin bu hesaptaki ödemeleri karĢılayamaması durumunda cari açık ortaya çıkmaktadır (Peker & Hotunoğlu, 2009: 222). Görünür ticaret olarak da adlandırılan mal ticareti dengesi bir ülkenin yurtdıĢına ihraç ettiği mallardan elde ettiği gelirler ile yurtdıĢından ithal ettiği mallara yapmıĢ olduğu ödemeler arasındaki farktır. Mal Ticareti Dengesi = Mal Ġhracat Gelirleri – Mal Ġthalat Giderleri Görünmez ticaret olarak da adlandırılan hizmet ticareti, hizmet ihraç ve ithaline iliĢkin gelir ve giderlerin kaydedildiği ana hesaptır. Hizmet ticareti; ulaĢtırma, turizm, haberleĢme hizmetleri, kiĢisel, kültürel hizmetler gibi kalemlerden oluĢmaktadır. Bunların yabancılara sunulması durumunda gelir elde edilir, yabancılardan sağlanması durumunda ise gider olur (Eğilmez, 2012: 29). Cari transferler karĢılığında hiçbir ödemede bulunmak gerekmediği için bu tür iĢlemlere tek yanlı ya da karĢılıksız transferler de denilmektedir. Bu transferler bağıĢta bulunanların kiĢiliğine göre resmi ya da özel nitelikte olabilirler (Seyidoğlu, 2003: 403). Hükümet hibeleri ve yurtdıĢında çalıĢan iĢçilerin döviz transferleri bu transferlere örnek gösterilebilir. 32 Sonuç olarak cari iĢlemler dengesi, ülkenin belirli bir dönemde yabancı ülkelere karĢı olan yükümlülüklerinin değerindeki değiĢim olarak açıklanabilir. Cari iĢlemler dengesi fazla veriyorsa ekonomi bir bütün olarak borç verebilir durumdadır. Eğer cari iĢlemler dengesinde açık ortaya çıkmıĢsa ekonomi borç almak zorundadır (Susam, 2004: 35). 1.2.1. Cari Açık Kavramı ve Cari Açığın Nedenleri Cari iĢlemler dengesi ekonomide mal ve hizmet ticareti ile transfer ödemeleri toplamından oluĢmaktadır. Bu dengede açık oluĢması durumunda cari açık kavramı ortaya çıkmaktadır. Ekonomilerin yapısına göre cari açığın nedenleri farklılık gösterebilmektedir. Ekonomilerde cari açık oluĢmasının nedenleri aĢağıda açıklanmaktadır. 1.2.1.1. Yurtiçi yatırımların artması Yurtiçi yatırımlarda bazı dönemlerde olağan üstü artıĢlar görülebilmektedir. Bu artıĢlar yeni bir doğal kaynak bulunması(petrol, maden gibi), yeni ürün geliĢtirme ve üretime elveriĢli teknolojilerin geliĢtirilmesi, ticaret ve sermaye serbestleĢmesi, yapısal ekonomik reformlar gibi çeĢitli nedenlerle olabilir (Roubini ve Backus, 1998). Yurtiçi yatırımların artması aslında hem genel hem de özel ekonomi cari açık açısından olumlu bir durumdur. Ancak yurtiçi yatırımlardaki artıĢın pozitif sonuçlar verebilmesi için yapılan yatırımların kaynağına da dikkat edilmesi gerekir. Yurtiçi yatırımlardaki artıĢ beraberinde yurtiçi tasarrufların azalması durumunu da getirmektedir. Yurtiçi tasarruflardaki artıĢla beraber yeni yapılacak yatırımlar için dıĢ tasarruflara yani borçlanmaya baĢvurulur. Yatırımların tasarrufları aĢan kısmını ekonomiler borçlanma yoluyla dıĢ kaynaklardan sağlamaya çalıĢırlar. Ġç tasarrufların yetersizliği nedeniyle borçlanılması ekonomiler açısından bir yük oluĢtururlar. Ayrıca bu borç yükü beraberinde faiz yükünü de getirir. Borçlanmayla yatırımlara gelir sağlanması sonucu cari açık oluĢur ya da var olan cari açık daha da artar. Cari açık, toplam tasarruf ile toplam yatırım arasındaki açıktan kaynaklanmaktadır. Yatırımlarla tasarruflar arasında ortaya çıkan ve tasarruf açığı olarak bilinen bu olgu cari açığa eĢittir. Toplam yurt içi harcamaların, toplam yurt 33 içi tasarruflardan büyük olması, dıĢ tasarruf kullanımına neden olmakta, bu da cari açığa neden olmaktadır (EĢiyok, 2012: 64) DıĢ tasarrufların uzun dönemde verimli olabilecek alanlarda kullanılması ekonomilerin kalkınması ve rekabet gücü kazanmaları açısından önemlidir. Borçlanmayla sağlanan dıĢ tasarruf gelirinin ihraç edilebilecek malların üretiminde kullanılması gerekir. DıĢ tasarruf gelirlerinin uluslararası piyasalarda satılabilecek mallara yönelik olarak kullanılması sonucu ihracat geliri elde edilebilir. Böylece cari açığın sürdürülebilirliği sağlanmıĢ olur. 1.2.1.2. Yurtiçi tasarrufların azalması Yurtiçi tasarruflardaki azalma da yurtiçi yatırımlardaki ani ve yüksek oranlı artıĢlar gibi cari denge üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Yurtiçi yatırımların azalmasında olduğu gibi yurtiçi tasarrufların azalması da ekonomileri dıĢ kaynaklar bulma yoluna itecektir. Yurtiçi tasarrufla özel tasarruflar ve kamu kesimi tasarruflarının toplamında oluĢmaktadır. Özel tasarruflar gelirin tüketilmeyen kısmını temsil etmektedir ve bu nedenle enflasyon oranıyla doğrudan bağlantılıdır. Yüksek oranlı enflasyonlar özel tasarruf birikimini olumsuz etkilerler. Ayrıca yüksek oranlı vergiler de özel tasarruflar üzerinde enflasyonla aynı etkiyi göstermektedir. Yüksek oranlı vergiler de gelirin tüketilmeyen kısmını azaltmakta ve tasarruf oluĢumuna olumsuz etki etmektedir. Kamu kesimi tasarrufları ise kamunun en önemli gelir kaynağı olan vergi gelirleri ile kamu harcamaları arasındaki farktan etkilenmektedir. Ayrıca ülkelerin kalkınmıĢlık seviyeleri ve nüfus yapıları gibi özellikleri de ulusal tasarruf birikimini etkileyen faktörlerdir (Yılmaz ve YaraĢır, 2009: 99). Cari açık, tasarruf iliĢkisini Keynesyen gelir-harcama denklemini kullanarak yazarsak: Y=C+I+G+NX EĢitlik harcama yöntemine göre GSYĠH‟yı (Y) bize verir. EĢitlikte C, özel kesim tüketim harcamalarını, I, özel kesim yatırım harcamalarını, G, kamu harcamalarını, NX ise ihracat (X) ile ithalat (M) arasındaki farkı yani net ihracatı ifade etmektedir. 34 Yukarıdaki denklemde her iki taraftan da C+I+G çıkartılırsa yeni denklemde; Y-C-I-G= NX elde edilir. GSYĠH‟dan harcamalar çıkartıldığı zaman geriye tasarruflar kalmıĢ olur. Y-C-G=S Bunu da denklemde yerine yazdığımız zaman: S-I=NX Denklemini elde etmiĢ oluruz. Bu denkleme göre bir ülkenin iç ekonomik dengesinin verdiği açık miktarı dıĢ ekonomik dengenin de o miktarda açık vermesine neden olur ve dıĢ kaynak ihtiyacını ortaya çıkartır (Yılmaz ve YaraĢır, 2009:99)Bu son denkleme göre ekonomideki yatırım tasarruf farkı cari dengenin belirleyici unsurudur. Eğer ekonomideki yatırımlar (I) ve tasarruflar(S) denk olursa cari denge sağlanmıĢ olur. Ancak yatırımların tasarruflardan fazla olması cari açık, tasarrufların yatırımlardan fazla olması durumunda ise cari fazla gerçekleĢir (Eğilmez, 2013) (EĢiyok, 2012) (Çolak ve Öztürkler, 2012). 1.2.1.3. DıĢ ticaret açığı DıĢ ticaret açığı bir ülke ekonomisinde bir yıllık dönemde ülke içinden uluslararası piyasaya satılan yani ihraç edilen mal miktarı ile uluslararası piyasadan iç piyasaya giren yani ithal edilen mal miktarı arasındaki ithalat yönlü farktır. DıĢ ticaret açığının oluĢması ekonomilerin yapısına bağlı olarak birçok nedenle gerçekleĢebilir. Ulusal ekonomide uygulanan harcama geniĢletici politikalar ithal mallarına olan iç talebin artmasına sebep olur. Böylece dıĢ ödeme açıkları oluĢur ya da mevcut açıklar daha da büyür. Ayrıca ekonomide fiyatlar yükselirken merkez bankası müdahaleleri ile kurların yeterince yükselmesine izin verilmemesi, ulusal paranın aĢırı değerlenmesine neden olur. Ulusal paranın aĢırı değerlenmesi de yabancı paralar açısından ihracat mallarını pahalılaĢtıracağından ihracatı azaltıcı, ulusal para açısından da yabancı malları göreceli ol arak ucuzlatacağından ithal mallara olan talebin artmasına neden olur (Seyidoğlu, 2003: 418). 35 Ülkelerin kalkınma hızı da dıĢ ticaret dengesini etkiler. Az geliĢmiĢ ülkeler genellikle yeterli kalkınma hızına eriĢebilmek için makine, donatım ve ara malı ithal etmek zorundadırlar. Bu ülkelerin döviz girdileri ise ihtiyaçlarına oranla sınırlıdır. Dolayısıyla kalkınma hızının yükseltilebilmesi dıĢ ödeme açıklarının ve dıĢ borçların büyümesine neden olabilir (Seyidoğlu, 2003: 418). Ekonomik verimlilikteki değiĢimde dıĢ ticaret açığının oluĢumunda önemli bir etkendir. Teknolojideki gerilik ve ekonomi yönetimindeki becerisizliklerde uluslararası rekabeti güçleĢtirerek ihracat gelirlerinin düĢmesine yol açan nedenlerdir. Teknolojik geliĢme hızı yüksek ve üretim yönetiminde çağdaĢ yöntemleri uygulayan ülkeler ise dıĢ rekabet güçlerini yükseltir ve dıĢ denge durumlarını olumlu yöne çevirirler (Seyidoğlu, 2003: 418). Enerji ve hammaddeler yönünden de dıĢa bağımlı olunması bu ülkeler açısından dıĢ ticaret açığı oluĢumunda bir etkendir. Bu ülkeler kendi kontrolleri dıĢında dünya hammadde fiyatlarında oluĢabilecek artıĢlardan olumsuz etkilenirler. Dünya Enerji Buhranı sırasında petrol ithalatçısı durumdaki az geliĢmiĢ ülkelerde ortaya çıkan büyük dıĢ açık ve dıĢ borç sorunları bunun açık bir örneğidir (Seyidoğlu, 2003: 418). Halkın tercihindeki kaymalar da dıĢ ticaret dengesini etkiler. Halkın tercihleri yabancı mallardan yana olursa dıĢ denge de bundan olumsuz yönde etkilenir (Seyidoğlu, 2003: 418). 1.2.1.4. DıĢ borç stokunda artıĢ Borç kelimesi anlam olarak ödünç alınan herhangi bir Ģeyin karĢılığında yerine getirilmesi gereken yükümlülüktür. Borçlanma ise belirli bir süre sonunda geri ödenmek üzere para ya da benzeri değerli eĢyaların ödünç olarak alınmasını ifade etmektedir. DıĢ borçlanma kavramı ise ülke içindeki yerleĢik kuruluĢ ve kiĢilerin ülke dıĢındaki yerleĢik kuruluĢ ve kiĢilerden kredi sağlamasıdır. DıĢ borçlanma, genel olarak, yurt içi tasarrufların ekonomik büyüme ve kalkınmayı arzu edilen seviyeye ulaĢtıracak yatırımların finansmanında yetersiz olmasından kaynaklanmaktadır. Tasarruf ve buna bağlı olarak yatırım yetersizliği bütün ekonomi için olabileceği gibi sadece özel sektörde ya da kamu sektöründe gerçekleĢebilmektedir. Yani dıĢ borçlanma sermaye piyasalarının serbestliğine 36 bağlı olarak hem kamu hem de özel sektör tarafından yapılabilmektedir (Çevik & Cural, 2013: 116-120) Bir ekonomi açısından dıĢ borcun özellikle de kısa vadeli borcun milli gelire oranı o ülkeye borç veren uluslararası finans kesimlerince dikkat edilen göstergelerden biridir. Bu iki oranın da yüksek olması, yani dıĢ borcu yüksek olan ülkelerin uluslararası piyasalardan borç alırken ödemek zorunda kalacağı risk primini artırmaktadır. Diğer bir deyiĢle, yabancı yatırımcıların yeni borç verirken o ülkeden daha yüksek faiz oranı talep etmeleri sonucuna neden olmaktadır (Erkılıç, 2006: 9). DıĢ Borç Stoku / GSMH: Bu oran genellikle bir ülkenin kredibilitesinin ölçülmesinde kullanılmakta olan genel bir kriterdir ve dıĢ borç stokunun GSMH‟dan daha hızlı büyümesi, bu oranın yükselmesine neden olur. Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu kriterlerine göre dıĢ borcun GSMH içindeki payı %30-50 arasında ise orta düzeyde %50‟yi aĢmıĢsa ülke dıĢ borçlanmanın sınırına gelmiĢ demektir. Bu sınır aĢıldığında ülke ekonomisi zorlanmaya baĢladığı için dıĢ borca baĢvurma konusunda ekonomi yönetiminin çok ihtiyatlı davranması gerekir (OpuĢ, 2002: 188-189). (Erdem, 2012: 64). DıĢ borç stokundaki artıĢın cari denge üzerindeki olumsuz etkisi borç miktarındaki artıĢın ekonomi üzerindeki oluĢturmuĢ olduğu yükten daha çok dıĢ borcu yüksek olan ülke ekonomilerine uluslararası piyasada azalan güvenle bağlantılıdır. Uluslararası piyasada güven miktarı düĢen ekonomiler yeni borçlar almakta güçlük çekerler ve artık daha yüksek oranlı faizlerle borçlanmak zorunda kalırlar. Bu da cari denge üzerinde olumsuz bir etki yaratarak ülke ekonomisinin cari açık vermesine neden olur. 1.2.1.5. Ekonomik büyüme Ekonomik büyüme bir ekonomide belirli bir dönemde (genellikle bir yılda) üretim kapasitesindeki artıĢa bağlı olarak mal ve hizmet üretiminde ve milli gelirde meydana gelen artıĢtır. Ekonominin büyüme oranı, reel GSYĠH‟nın artıĢ oranıdır. Bir ekonominin büyüdüğüne ya da küçüldüğüne makroekonomik muhasebe sistemlerinin temel kategorisi olan gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYĠH) reel değiĢimleri izlenerek karar verilir. Belirli bir dönem içinde reel GSYĠH artmıĢsa, ekonomik büyüme gerçekleĢmiĢ demektir (Ok, 2008: 3). 37 Ġktisadi büyüme, cari iĢlem açıklarının oluĢumuna ya da mevcut açıkların artmasına yol açan en önemli faktörlerden biridir. Cari açıklar, yatırımlarda meydana gelen artıĢ veya tasarruf oranlarındaki azalıĢlara bağlı olarak ortaya çıktığından dolayı, büyüme oranlarında meydana gelen artıĢlar sonucunda yatırım kapasitesi, beklenen kar düzeyinin artmasına bağlı olarak artacaktır. Kar oranlarının gelecekte artacağı beklentisi ise, tasarrufların azalmasına neden olacaktır. Dolayısıyla, hızlı ekonomik büyüme, cari açıklar üzerinde artırıcı bir rol oynayacaktır. Aksi durumda, iktisadi faaliyetlerin yavaĢladığı dönemlerde yatırımların ve tasarrufların karĢıt yönlerde hareket etmelerine bağlı olarak ekonominin büyüme hızındaki yavaĢlama ile birlikte cari açıklarda otomatik olarak azalma eğilimine girecektir (Yılmaz ve Akıncı, 2011: 365). Her ülkenin kalkınması için gerekli sermaye birikimini kendi tasarruflarıyla gerçekleĢtirmesi mümkün değildir. GeliĢmekte olan ülkelerin ekonomik büyümelerinin önünde milli gelir düzeylerinin düĢüklüğü nedeniyle yaĢadıkları yurtiçi tasarruf yetersizliği ile zorunlu sermaye mallarının ithali için gerekli ödemeler açısından karĢılaĢtıkları dıĢ ticaret açığı, engel oluĢturur. GeliĢmekte olan ülkelerin kalkınma yıllarını araĢtıran Nurkse (1964)‟ün deyimiyle bir “kısır döngü” içindeki bu gibi ülkeler, milli gelirlerindeki düĢük seviye nedeniyle tasarruflarını arttıramaz. Bu durum yatırımların önünü kapanmasına neden olur. Yatırımların artmadığı ekonomik ortamlarda da verimlilik ve refah artıĢı ile istihdam olanakları yaratılamadığından sonuçta milli gelir artıĢı sağlanmaz. Bu çerçevede Nurkse “bir ülke fakir olduğu için fakirdir” sonucuna varmakta ve bu kısır döngüden çıkıĢ yolunun dıĢ kaynak olduğunu belirtmektedir (Bayrak, 2013: 61). Özellikle Türkiye gibi ihracatını büyük oranda ithal ettiği sermaye mallarıyla gerçekleĢtiren ülkeler bu kısır döngüye kapılmıĢ durumdadırlar. Bu ülkelerde ekonomik büyümenin gerçekleĢtirilmesi için yapılan ihracatla birlikte ithalatta da bir artıĢ görülmesi sebebiyle cari denge olumsuz etkilenmektedir. Büyüme oranlarında bir artıĢ görüldükçe bu artıĢ cari açığa da yansımaktadır. 1.2.1.6. Sermaye hareketleri Günümüzde dünya ekonomisinin en önemli olgularından biri olan faiz-kur arbitrajına dayanarak en yüksek reel getiriyi elde etmek amacıyla bir ülkeden diğerine kolaylıkla kayabilen türdeki sermaye hareketleri esas olarak 1970‟li yıllarda Bretton Woods Sistemi‟nin yıkılmasından sonra ortaya çıkmıĢtır (Ġnsel & Sungur, 2003: 2). 38 Ödemeler dengesinde sermaye giriĢleri net ve gayri safi bazda tanımlanmaktadır. Gayri safi sermaye giriĢleri yurt içinde doğrudan yatırım, portföy hesabı yükümlülükleri ve diğer yatırım yükümlülükleri toplamı olarak tanımlanmaktadır. Net sermaye giriĢleri ise yabancı sermaye yatırımları, portföy yatırımları ve diğer yatırımlar toplamı diğer bir ifade ile ilgili değiĢkenlerin yükümlülükleri eksi varlıklarının toplamı olarak tanımlanmaktadır (Togan & Berument, 2011: 9). Sermaye giriĢlerinin ekonomilere en önemli katkıları, firmaların finansman ihtiyacını karĢılaması, kredi eriĢimini kolaylaĢtırarak tüketim harcamalarını hızlandırması ve ülkede döviz arzını arttırarak yerli paranın değerlenmesine neden olmasıdır. Sermaye giriĢlerinin gerçekleĢtiği dönemlerde finansman ihtiyacını yurtdıĢından karĢılayabilen üreticiler böylelikle bir taraftan ara mal ve yatırım mallarını kolaylıkla ithal edebilmekte, üretimlerini arttırabilmekte diğer taraftan da yeni yatırımlarını gerçekleĢtirebilme imkânı bulabilmektedirler. Ayrıca kredi imkânlarının artması sonucunda tüketim harcamaları hızlanabilmektedir. Diğer taraftan döviz arzının artması durumunda yerli para değer kazanmakta, yerli paranın değer kazanması da ithalatın maliyetini üreticiler ve tüketiciler için azaltmaktadır. Yerli paranın yükselmesi sonucunda tüketiciler yurt dıĢından kaliteli malları göreceli olarak daha ucuza alabilmektedirler. Sermaye giriĢleri sürdüğü sürece ekonomideki nerdeyse tüm birimler durumdan memnun gözükmektedirler. Ancak sermaye giriĢleri sırasında hayatından memnun olan kesimler sermayenin ani çıkıĢlarında zorluklarla karĢılaĢabilmektedirler. Bu durumda finansman ihtiyacını yurt dıĢından karĢılamaya alıĢmıĢ olan üreticiler ara mal ve yatırım mallarının ithalatında zorlamaya baĢlamakta, ara mal ithalatının gerçekleĢememesi durumunda da birçok üretim dalında üretim durma noktasına gelmektedir. Ayrıca dıĢ borcu olan üreticiler ani sermaye çıkıĢlarında yerli paranın değer kaybetmesiyle dıĢ borçlarını, özellikle de dıĢ borcun anapara ve faiz ödemelerini yapmakta zorlanabilmektedirler (Togan ve Berument, 2011: 10). Bu durumda da cari denge olumsuz etkilenmekte ve cari açık artmaktadır. 1.2.2. Cari ĠĢlemler Dengesini Açıklamaya Yönelik YaklaĢımlar Ekonomiler açısından önemli bir makroekonomik gösterge olan cari iĢlemler dengesiyle ilgili iktisat literatüründe farklı görüĢler mevcuttur. Bu görüĢler aĢağıda açıklanmaktadır. 39 1.2.2.1. Klasik yaklaĢım Klasikler ödemeler dengesinin fiyat mekanizmasıyla sağlanacağını savunmaktadırlar ve klasiklere göre geçerli para sistemi altın standardıdır. Ekonomideki dengesizlikler, altın ve döviz hareketlerinin, ithal ve ihraç mal ve hizmetlerinin fiyatlarını etkileyerek dengeye gelir. Örneğin ödemeler dengesi açık veriyorsa, ülke bu açığı kapatabilmek için altın ihraç etmelidir; o halde miktar teorisi (M.V=P.T) çerçevesinde ekonomideki para arzı (M) azalacak ve dolayısıyla fiyatlar genel seviyesi (P) düĢme görülecektir. Azalan para arzı ise ödünç verilebilir fonlar piyasasında faiz oranının yükselmesine neden olacaktır. Faiz oranlarındaki yükselme ve gelen altın giriĢi ile de döviz kuru düĢecek ve bu nedenle ihracat azalıp ithalat artacaktır. Böylelikle dıĢ denge otomatik olarak sağlanmıĢ olacaktır (DanıĢman, 2009: 12). 1.2.2.2. Esneklikler yaklaĢımı Esneklikler yaklaĢımı Bickerdike (1920), Robinson (1947) ve Metzler (1948) tarafından geliĢtirilmiĢtir. Bu yaklaĢım döviz kurunda meydana gelen değiĢimin bir ekonomideki ticaret dengesini nasıl değiĢtirebileceği üzerinde yoğunlaĢmaktadır. Yazarlar, döviz kurundaki değer kaybının Marshall-Lerner koĢulunun geçerli olması durumunda iyileĢebileceğini göstermiĢlerdir. MarshallLerner koĢuluna göre ithal mallarının yurtiçi talep esnekliklerinin ve ihraç mallarının yurtdıĢı talep esnekliklerinin mutlak değer olarak toplamının biri aĢması durumunda, kurdaki değer kaybı, uzun dönemde ticaret dengesini iyileĢtirmektedir (AltıntaĢ ve Çetin, 2008:33). Bu yaklaĢıma göre ayrıca dıĢ ticarette gümrük tarifesi ve benzeri kısıtlamaların olmadığı, uluslararası piyasalarda tam ikame olanaklarının geçerli olduğu ve devalüasyon sonrasında yurtiçi fiyatların sabit tutulduğu varsayılmıĢtır (BektaĢ, 2007: 8). Cari iĢlemlere esneklikler yaklaĢımı olarak adlandırılan bu görüĢ, arz ve talebin durağan fiyat esnekliklerinin uluslararası ticaret akımlarını belirlediğini ileri sürmektedir (Tiryaki, 2002: 3). Olası bir devalüasyon durumunda, yurtdıĢı yerleĢiklerin ihraç mallarına olan talebinde bir artıĢ, yurtiçi yerleĢiklerin ise ithal mallara olan talebinde azalma gerçekleĢmesi nedeniyle dıĢ ticaret dengesinin iyileĢmesi beklenir (Erkılıç, 2006: 16) 40 Esneklikler yaklaĢımının cari dengenin belirleyicilerini açıklamadaki bazı yetersizlikleri Ģu Ģekilde sıralanabilir. Ġlk olarak, yaklaĢım kısmi olup, ödemeler dengesinin tamamını değil sadece bir kısmını kapsamaktadır. Ġkinci olarak ise, esneklikler yaklaĢımı ana tema olarak her ne kadar devalüasyonun cari denge üzerindeki etkisini analiz etse de reel döviz kuru tanımında ticarete konu olmayan malların rolüne iliĢkin açık bir bilgiye yer verilmemektedir (Erkılıç, 2006: 17). 1.2.2.3. Toplam harcama- gelir yaklaĢımı Toplam harcama-gelir yaklaĢımının temeli ülke ekonomisi ile hane halkları davranıĢları arasındaki benzerliktir. Ülkeler de, aynen hane halklarında olduğu gibi mal ve hizmetler için yaptığı ödemeler ve ayrıca yapmıĢ olduğu transfer harcamaları gelirlerini aĢınca açıkla karĢı karĢıya kalmaktadırlar. Bu durum ülke ölçeğinde kendisini cari açık olarak göstermektedir. Gelirinden fazla harcama yapan hane halklarının borçlanma yoluyla veya sahip oldukları varlıkları satarak açıklarını kapatmak zorunda oldukları durum gibi ülkelerde açıklarını yurtdıĢından borçlanarak ya da rezervlerini eriterek kapatmak zorunda kalırlar. Bu açıdan ele alındığında cari açık kavramı yabancılara varlıkların satılması ve dıĢ borç alındığı anlamına geldiğine, ülkenin dünyanın geri kalan kısmına net anlamda borçlu olduğunu ifade eder (Telatar, 2011: 24). Esneklikler yaklaĢımı bir ülke yerel parasının olası bir devalüasyon politikası sonucu değerinde göreceli olarak oluĢan azalmanın ihracat ve ithalat üzerindeki etkisini incelerken, toplam harcama yaklaĢımı aynı politikanın gelir etkisini içermektedir. Genel itibariyle, devalüasyonun harcama değiĢtirici ve harcama kısıcı yönde iki farklı etkisi beklenmektedir. Her iki etkinin de dıĢ ticaret dengesi üzerinde iyileĢtirici yönü vardır (Erkılıç, 2006: 19). Ödemeler bilançosu denkleĢtirme sürecinde gelir etkisini de dikkate alan toplam harcama- gelir yaklaĢımı ekonomideki iç denge durumuna göre farklı sonuçlara ulaĢır. Keynesyen milli gelir denkleminde toplam harcama değiĢkenleri birlikte ele alınarak net ihracatın ve gelir düzeyinin (Y) etkileĢimi açığa çıkarılabilir. Ülkenin reel gelir düzeyi aĢağıdaki eĢitlikle belirlenir: Y = C + I + G + (X – M). EĢitlikteki C + I + G toplam yurt içi harcama (A) olarak tanımlanırsa yukarıdaki eĢitlik Ģu Ģekli alır: 41 Y = A + (X – M). DıĢ ticaret açığının iyileĢebilmesi için ülkenin ya üretim düzeyinde (Y) artıĢ olması gerekir ya da yurt içindeki toplam harcama düzeyinde (A) bir azalma olması gerekir (Tiryaki, 2002: 4) Toplam harcama yaklaĢımına yapılan baĢlıca eleĢtiri, devalüasyonun sadece gelir etkisi açıklanırken fiyat etkisinin nasıl olduğuna dair politika önermesinde bulunmamasıdır. Ayrıca, yaklaĢımda cari tüketimin cari gelirle bağlantısını açıklamaya yönelik dönemler arası kavrama da yer verilmemektedir. Bu eksiklikler aynı Ģekilde esneklikler yaklaĢımı için de geçerlidir (Erkılıç, 2006: 20). Sonuç olarak toplam harcama-gelir yaklaĢımına göre, devalüasyon ulusal harcamaya kıyasla ulusal geliri artırırsa cari iĢlemler hesabında bir iyileĢme görülecektir. Bununla birlikte eğer devalüasyon ulusal gelire kıyasla ulusal harcamayı artırırsa cari iĢlemler hesabında kötüleĢme gerçekleĢecek ve açık daha da büyüyecektir (Timur, 2005: 11). 1.2.2.4. Mundell-Fleming modeli Obstfeld (2001)‟e göre; Altın standardı modeli ile küresel ekonomik dengenin kendi kendine oluĢması Ģeklindeki klasik düĢünce I. ve II. Dünya SavaĢları arası yıllarda ülkeler arasındaki ekonomik etkileĢimin azalması nedeniyle uluslararası ekonomik koĢulları açıklamakta yetersiz kalmıĢtır. Metzler, Machlup ve Meade, Keynesyen teoriyi geliĢtirerek Mundell-Fleming modelinin temelini oluĢturmuĢlardır. Mundell-Fleming modelinin geliĢmesine zemin hazırlayan bu modeller fiyat ve ücret katılıklarının, iĢsizliğin ve ülkeler arasında sınırlı düzeyde finansal etkileĢimlerin bulunduğu, özünde durağan bir ekonomi modeli varsayımıyla geliĢtirilmiĢtir. Bu modellerin en önemli katkısı ticaret bağlantılarının Keynesyen çarpanlar üzerindeki etkisini, uluslararası yansımaları, devalüasyonun etkilerini, döviz kurlarının belirlenmesini ve dıĢ ticaret hadlerinin Keynesyen tüketim fonksiyonundaki rolünü açıklamaları olmuĢtur. Buna karĢın, Klasik yaklaĢımın temel taĢlarından olan parasal etkenler genel olarak dikkate alınmamıĢtır (Yelmer, 2013: 50-51). 1960‟lar ve 1970‟lerin baĢlarında çok önemli yer tutan Mundell-Fleming modeli makroekonomik politikaların iç ve dıĢ dengeyi eĢzamanlı olarak sağlayabileceği düĢüncesini yansıtmaktaydı. Mundell-Fleming modeli temelde 42 klasik IS-LM modelinin açık ekonomiye uyarlanmasıdır. Mundell-Fleming modelinde uluslararası sermaye hareketliliği varsayımına ek olarak yerli mallar ile yabancı malların eksik olarak ikame edilebilirliği ve istihdam varsayımına göre ya sabit fiyat değiĢken reel üretim düzeyi ya da sabit reel üretim-değiĢken fiyat düzeyi varsayımları yapılmaktadır (Tiryaki, 2002: 5). Mundell-Fleming modeli temelde kısa vade üzerinde yoğunlaĢmakta olduğundan dolayı basit denkleĢtirme mekanizmalarını akım dengesi ve durağan döviz kuru bekleyiĢleri yoluyla açıklamaktadır. Yaygın bir popülarite kazanan bu model, politika uygulamalarının farklı döviz kuru rejimleri altında üretim düzeyi ve faiz oranları üzerindeki etkilerini açıklayabilmek amacıyla kullanılmıĢtır (Tiryaki, 2002: 5). Saleh (2003)‟e göre; Mundell-Fleming modeli ile geniĢletici bir maliye politikası uygulanmasının ülke parasının değerlenmesi, cari iĢlemler açığı ve sermaye giriĢlerinde artıĢ görülmesi sonuçlarını doğuracağı ortaya konulmaktadır (Timur, 2005: 13). Mundell-Fleming modelinin teoriye en önemli katkısı, uluslararası sermaye hareketlerinin serbestliği varsayımı altında değiĢik döviz kuru rejimlerinde para ve maliye politikalarının sistematik bir Ģekilde analizi olmuĢtur (Günaydın, 2004b: 146). Mundell-Fleming modelinin temel olarak en büyük zayıflığı modelin durağan olmasıdır. Model kısa döneme odaklandığından, net yatırımların üretken sermaye stokları üzerindeki etkisi ile cari iĢlem dengesizliklerinin net dıĢ borçluluk konumu üzerindeki etkisini ihmal etmiĢtir. Bu yüzden model sadece ekonomi politikalarının cari iĢlemler üzendeki kısa dönem etkilerini açıklayabilmekte ve stok değiĢken ile akım değiĢkenlerin etkileĢiminin uzun dönem sonuçlarını açıklayamamaktadır. Örnek olarak geniĢletici maliye politikasını ele alalım. BaĢlangıçta bu politika ülkedeki reel döviz kurunun değerlenmesine, cari iĢlemler açığına, sermaye giriĢine yol açarken aynı zamanda dıĢ borçların artmasıyla da sonuçlanır. Fakat cari iĢlemler açığı devam ettikçe uluslararası yükümlülükler ve net dıĢ borç ödemeleri artar. Sırasıyla cari iĢlemler dengesini sürdürebilmek ve borç servisini arttırabilmek için ticaret dengesini sürekli olarak geliĢtirmek gerekir (Knight & Scacciavillani, 1998: 7). 43 1.2.2.5. Parasalcı yaklaĢım 1950‟li yıllardan itibaren enflasyon ve ödemeler dengesindeki artan problemler ekonomistleri enflasyon ve ödemeler dengesini birlikte açıklayan makro model kurmaya itmiĢtir. Bunu da Monetarist iktisatçılar ödemeler dengesine parasalcı yaklaĢımla ortaya koymuĢlardır (Keyder, 2005: 415). IMF ülkelere yapmıĢ olduğu politika önerileri ile popüler hale getirdiği ödemeler dengesine parasalcı yaklaĢım, ödemeler dengesinin hem cari dengesini hem sermaye hareketi dengesini ele alıyordu ve cari açığı para arzındaki fazlalık ile açıklıyordu. IMF‟nin parasalcı yaklaĢımı, IMF‟de görev yapan Jan Polak modeline dayanmaktaydı ve bu modele göre, dıĢ açık veren ülkenin kredi stokunu daraltması gerekmektedir. Kredi daralması, bir yandan enflasyonu, diğer yandan büyümeyi düĢürebilmektedir. Ancak hangisinin ne kadar düĢeceği ekonominin içinde bulunduğu koĢullara göre değiĢebilir (Uygur, 2012: 4) Birçok ülkede parasal yetki kurumlarının para arzındaki kontrolleri sınırlıdır. Para arzının para talebinden fazla olması durumunda reel para stoku iki Ģekilde etkilenir. Ġlk etki kiĢilerin ellerinde bulundurdukları yerli para ile yabancı para satın alabilirler. Ġkinci etki ise fazla parayı mal ve hizmetler harcayarak enflasyona bu nedenle de kiĢilerin ellerinde bulundurduğu reel para depolarının eski düzeyine inmesine neden olur (Keyder, 2005: 415). Genelde sözü edilen her iki süreçte eĢ zamanlı olarak iĢlemektedir. ġöyle ki para stoku fazlası mal ve hizmetlere yapılan harcamaların artmasına ve bu da fiyatların artmasında neden olur. Bu geliĢmelerle ithalat artar ve ihracat azalır ve sonuç olarak cari iĢlemler dengesinde açık büyür (Keyder, 2005: 415). Cari iĢlemler dengesine parasalcı yaklaĢımda sabit kur durumunda dıĢ ödemelerdeki dengesizlik net dıĢ varlıklar üzerine etki yaparak para arzında dalgalanma sonucunu doğurmaktadır. Johnson (1977)‟e göre ödemeler dengesi dıĢa açık parasal bir ekonomide parasal bir olgu olarak kabul edilmeli ve bu nedenle parasal kavramlarla açıklamalıdır. Para arzının stok niteliğine dikkat çekerek, parasal hedeflemeyi gerçek para stokunun arzulanan miktara uyarlanması Ģeklinde düĢünmek gerektiğini, böylece uluslararası para akımlarının da nispi fiyat ve gelirlerle etkilenen reel akımların bir kalıntısı olarak görülmesi gerektiğine dikkat çekmiĢtir (Keyder, 2005: 416). 44 Krueger (1983)‟e göre parasalcı yaklaĢımda ödemeler dengesindeki bir açık (sabit döviz kuru durumunda) kiĢilerin elinde bulunan fazla paranın bir harcama yoludur. Walras Kanunu‟na göre para stokundaki fazla para akımında bir düĢüĢle sonuçlanmaktadır. Bu da, geçerli kur üzerinden hesaplanan toplam ithalat değerinin toplam ihracat değerinin üzerinde gerçekleĢmesi demektir (Keyder, 2005: 416). 1.2.2.6. Dönemler arası yaklaĢım Cari iĢlemler hesabına yönelik dönemler arası yaklaĢımın temeli tüketim ve tasarrufa iliĢkin sürekli gelir hipotezidir. Sürekli gelir hipotezine göre, dıĢa açık küçük bir ekonomide meydana gelen geçici arz ve talep Ģokları ulusal tasarruflar ve cari iĢlemler hesabında dalgalanmalara yol açmakta iken; kalıcı Ģoklar cari iĢlemler hesabında herhangi bir etki yaratmamaktadır. Dönemler arası yaklaĢımına göre, cari iĢlemler hesabında görülen hareketler iki ana unsura ayrılabilir. Bunlardan ilki iktisadi bireylerin zaman tercih oranı ile dünya reel faiz oranı arasındaki farklılıklardan kaynaklanan tüketim kayması unsurudur. Ġkinci unsur ise, ekonomide karĢılaĢılan geçici Ģoklar nedeniyle tüketim harcamalarındaki dalgalanmaları azaltan tüketim düzeltici unsurdur (Tunalı, 2008: 166-167). Basit tanımıyla hane halklarının gelecek dönemlerdeki beklentilerine yönelik olarak dönemler arası tüketim ve tasarruf tercihlerinin belirlenmesi ve buna uygun olarak da cari fazla ya da cari açık verilmesi olarak ifade edilebilecek olan dönemler arası yaklaĢıma göre, cari denge dönemler arası tüketim dalgalanmalarının giderilmesinde bir araçtır. Örnek olarak Ģu anda Türkiye‟de üretimi neredeyse hiç yapılamayan doğalgazın keĢfi ileride hem üretimi hem de milli geliri arttırabilecek olumlu bir geliĢme olarak görülebilir. Bu nedenle doğalgaz kaynaklarının ortaya çıkartılması ve ekonomiye katkıda bulunabilmesi için yapılacak yatırım harcamalarının kaynakları ya yurt içi piyasalardan ya da yurt dıĢından borçlanarak elde edilecektir. Yurtiçinden elde edilmesi demek tüketimin azaltılması ve tasarruf yapılmasıyla mümkün olacaktır. Dönemler arası yaklaĢıma göre de eğer gelecek dönemde üretim ve milli gelirin artacağı tahmin ediliyorsa Ģimdiki dönemde tüketimi azaltmak yerine yurt dıĢından borçlanarak kaynak yaratmak daha rasyonel bir davranıĢ olacaktır. Bu Ģekilde verilecek cari açık ekonomi açısından bir zarar oluĢturmayacaktır. Yani cari denge tüketim dalgalanmalarının giderilmesi için bir tampon görevi görmektedir (Babaoğlu, 2005: 8). 45 1.2.3. Cari ĠĢlemler Açığının Finansmanı Ekonomilerde gelirden fazla harcama yapılması durumunda cari iĢlemler dengesinde açık oluĢmaktadır. Yurtiçi yerleĢiklerin tasarruf açıkları ya da ortalama gelirlerinden daha fazla harcama yapmaları, yurtdıĢından ek finansman ihtiyacına neden olmaktadır. Ortaya çıkan cari iĢlemler açığı uluslararası özel sermaye giriĢi veya rezerv azalıĢı ile finanse edilmektedir (Cural, 2010: 178). Yukarıda bahsedildiği gibi cari iĢlemler dengesi açık veriyor ise sermaye hareketleri dengesinde bir fazla olmalıdır. Sermaye hareketleri, doğrudan yabancı sermaye yatırımları, portföy yatırımları, kısa ve uzun vadeli dıĢ kredilerden meydana gelmektedir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımı yatırımcının kendi ülkesi dıĢında yaptığı yatırımlardan oluĢur. Portföy yatırımları genel olarak hükümet tahvilleri veya özel kuruluĢların bono ve tahvilleri ile hisse senedi almaları ile gerçekleĢir. Diğer yatırım kaleminde ise doğrudan yabancı sermaye yatırımı, portföy yatırımı ve rezerv dıĢında kalan tüm sermaye hareketlerini kapsamaktadır (Cural, 2010: 180) Kısa vadeli sermaye giriĢleri ve portföy yatırımları ile finanse edilen bir cari açık ile, uzun vadeli borçlar ve uluslararası doğrudan yatırımlar ile finanse edilen bir cari açığın, dıĢsal küresel likidite Ģoklarına ve sermaye giriĢlerindeki ani duruĢ veya tersine dönüĢlere karĢı aynı kırılganlık düzeyinde olmaları beklenemez. Dolayısıyla cari açığın finansmanı cari açığın sürdürülebilirliğini de etkilemektedir (Kalkınma Bakanlığı, 2014). DıĢ finansman kaynağı olarak yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının borç doğuran sermaye akımlarından farkı, alınan kredilerin elde edilen sonuçlardan bağımsız olarak belirli bir takvimde geri ödeme zorunluluğu içermesine rağmen, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının elde edilen sonuçlarla bağlantılı olarak kâr transferi olasılığı içermesinden kaynaklanmaktadır (Bal, 2000: 240). Ülkelerin aldıkları dıĢ kredilerin, kullanımları sonucunda elde edilen sonuçlardan bağımsız olarak kredi anlaĢmasının Ģartlarına göre belirli bir vade sonunda geri ödeme zorunlulukları vardır. Ancak doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında böyle bir geri ödeme zorunluluğu söz konusu olmamaktadır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları esas olarak, yatırım faaliyetlerini birden fazla ülkede yürüten ve üretimle ilgili kararları bir merkezden alan ya da çeĢitli yollarla bağlı Ģirketlerin kararlarını etkileyebilen çok uluslu Ģirketler tarafından 46 yapılmaktadırlar. Bu tarz iĢletmelerin üretim faaliyetleri üç grup altında toplanabilir. Bunlardan ilki daha çok doğal kaynakların iĢletilmesine yönelik olan geriye bağlantılı üretim faaliyetleridir. Ġkinci olarak ya ana Ģirketin yabancı ülkelerdeki satıĢ faaliyetlerini düzenlemek ya da yeni pazarlar oluĢturmak amacıyla yapılan ileriye bağlantılı üretim faaliyetleridir. Üçüncü ve en yaygın olarak görülen ise yatırım yapılan ülkedeki bağlı Ģirketle sermaye ile birlikte üretim için gerekli teknoloji, teknik yardım ve iĢgücü transfer edilerek bağlı Ģirketin ana firmanın üretim stratejisi doğrultusunda üretim yapmasını sağlayan yatay bağlantılı üretim faaliyetleridir (Altın, 2003: 23-24). Doğrudan yabancı sermaye yatırımların özellikle geliĢmekte olan ülkeler açısından önemi her yıl giderek artmaktadır. Bunun en önemli sebebi ise doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ev sahibi ülkeye sağladığı avantajlardır ve özellikle de ilave dıĢ kaynak oluĢturmasıdır. Bu kaynak, gerek ülkeye baĢlangıçta getirdikleri sermaye, gerekse elde ettiği kârların belli bir bölümünün yeniden yatırımlara yönlendirmesiyle bulundukları ülkenin üretim kapasitesinin artmasına katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle, hem geliĢmiĢ hem de geliĢmekte olan ülkeler daha fazla doğrudan yabancı sermaye yatırımını kendilerine çekebilmek için büyük çaba harcamaktadırlar (Bal ve Göz, 2010: 451). Yabancı portföy yatırımları, tasarruf sahiplerinin uluslar arası sermaye piyasasında, uluslararası politik risk, döviz kuru riski, bilgi edinebilme riski gibi riskler üstlenmek suretiyle kar payı, faiz ve değer artıĢı türünden kazançlar sağlayabilmek için, hisse senedi, tahvil ve diğer sermeye piyasası araçlarına yapılan yatırımlardır (Yıldız, 2012: 28). Yabancı portföy yatırımları, ülke ekonomisine ve dolaylı olarak reel sektöre farklı boyutlarda faydalı olabilmekte ve borç olmayan yabancı para birimli sermaye sağlanarak sermaye maliyetinin düĢürülmesi avantajı sağlamaktadırlar. Ayrıca yabancı sermaye ulusal borsaya olan güveni artırarak daha fazla fiyat/kazanç oranının ortaya çıkmasını ve birçok Ģirketin bu avantajdan yararlanmak için yeni hisse senetleri çıkartmasını sağlamaktadır. Dahası yabancı yatırımların artmasıyla borsanın geliĢmesinin önünün açılacağını ve değer kazanarak patlayacağını belirtmiĢlerdir. Ayrıca uluslar arası portföy çeĢitlendirmesine olanak sağlayarak ve riskten korunma araçlarından yararlanarak daha etkin bir risk-getiri iliĢkisine sahip portföyler oluĢturabilir (Yıldız, 2012: 24). 47 1.2.4. Cari ĠĢlemler Açığının Makroekonomik Etkileri Cari iĢlemler açığının neden olduğu makro ekonomik sorunlar, üç önemli noktada belirginleĢmektedir. Ġlk olarak cari açık, ülke ekonomisinin yabancı sermaye akımlarına özellikle sıcak para akımlarına bağımlılığına neden olmakta ve değiĢen ekonomik çevreye bağlı olarak risk ve istikrarsızlıklar taĢımaktadır. Uluslararası likiditenin daralması halinde cari açığın finansmanı imkânsızlaĢmakta, ödeme güçlüğüne ve ekonomik krizlere neden olmaktadır. Ġkinci olarak cari açık, ihracat ve ithalat üzerinde oluĢturduğu yapı nedeniyle, toplam talebin kompozisyonunu bozmakta, yerli üretim artıĢının, katma değerin ve rekabet gücünün azalmasına neden olarak ekonomik durgunluğa yol açmaktadır. Üçüncü olarak ise cari açık ülke ekonomilerinin dıĢ borç gereksinimini sürekli kılmaktadır (TaĢar, 2010: 90). Cari iĢlem açıkları, ülkenin ödeyebilme gücünde zayıflamaya veya bu açığı yüksek borçlanma pahasına kapatmaya çalıĢmasına neden olur. Bu iki durumun gerçekleĢmediği zamanlarda ise, ülke sermaye piyasasında belirsizliklere ve bu nedenle de ülkeden sermaye çıkıĢlarına yol açar. Sermaye çıkıĢlarının, cari iĢlemler fazlasıyla karĢılanamaması döviz rezervlerini eritir. Cari açıkların sürekli olması halinde, ülkenin altın ve döviz rezervleri tükeneceği gibi, artan borçlar yeniden borçlanma yapılmasını zorlaĢtırır ve kredi bulma olanakları da zorlaĢtırır (Tarı ve Kumcu, 2005:160). Bir ülke açısından Cari Açık/GSMH oranının %4‟ü geçmesi o ülkeyi kriz bakımından riskli duruma getirmektedir. Bu da cari açığı ekonominin dengesini etkileyen, ekonomideki istikrar yapısını bozan bir veri haline getirmektedir (Tarı ve Kumcu, 2005: 167). Cari iĢlemler hesabında oluĢan bir açık, yurtiçi tasarruf-yatırım dengesinin bozulmasına yol açmaktadır. Bu açık, ülkede yerleĢik kiĢi veya kurumların sahip oldukları dıĢ varlıkların satıĢıyla, ya da yurt dıĢından borçlanmayla finanse edilebilmektedir. Bu durum, ülkenin borç yükünün artmasına neden olur ve bu da yabancı yatırımcılar tarafından kriz belirtisi olarak algılanarak, ülkeden yabancı sermaye çıkıĢına neden olabilmektedir. Böylece ülkenin dıĢ borçlanmasının sürdürülemez hale gelmesine sebep olabilmektedir. Bu nedenle cari iĢlemler hesabı, açık vermemesi gereken önemli bir makroekonomik göstergedir (Mercan ve Göçer, 2012: 74). 48 Cari iĢlemler dengesi bir ülkenin makroekonomik verimliliğini ortaya koyan önemli bir göstergedir. Bu gösterge sayesinde ülke ekonomisinin gidiĢatı hakkında bilgi sahibi olunabilir. Bu yüzden bu gösterge alınacak iktisadi kararların ve beklentilerin Ģekillenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu anlamda Cari Açık/GSYĠH oranı dikkate alınması gereken bir gösterge olmaktadır. Bu oranda meydana gelen artıĢlar ekonomide belirsiz bir ortamın oluĢmasına neden olurlar ve bu nedenledir ki bu orandaki değiĢikliklerin takip edilmesi gerekir. Ayrıca, büyük ekonomik sorunların zamanında önlenebilmesi için bu göstergenin sebeplerinin belirlenmesi gerekir. Cari iĢlemler bilançosu; ticari malların, hizmetlerin, belirli yatırım gelirlerinin ve yatırım transferlerinin ihracatı ve ithalatı sırasında oluĢan farkı göstermektedir. Bunların arasında en büyük bölümü dıĢ ticaret hacmi oluĢturduğundan dolayı, bir ülke ekonomisinde cari açığın varlığı ihracattan fazla ithalat gerçekleĢtirdiği anlamına gelir. Bundan dolayı ülkenin yeterince üretimde bulunamadığı için ithalatı karĢılayacak miktarda paraya sahip olmadığı anlamına gelmektedir. Özetle cari açık bir ülke ekonomisindeki tüketimin yerli üretimden daha fazla olduğu durumda ortaya çıkar. Bu fazla miktardaki tüketim ülkeye giriĢ yapan yabancı sermaye ile finanse edilmek zorunda kalınır. Bu nedenle cari açık süresi ve miktarına bağlı olarak söz konusu ülkenin dıĢ borcunu arttıran bir olgudur (Yaman, 2011: 2). Kimi zaman ABD gibi cari açığını kendi parasıyla finanse edebilecek ülkelerde dahi cari açıkların varlığı, ekonomiler açısından bir endiĢe kaynağı olarak görülmektedir. Ancak cari açığın yüksekliği ve kalıcı görüntüsü daha çok az geliĢmiĢ ülkeler açısından ciddi sorunlara neden oluĢturmuĢ ve cari açıklar bu ülkeler için kronik hale gelmiĢtir. Ġhracatı ithalatının bir fonksiyonu olan bu ülkeler “almadan satamaz” hale gelmiĢ, döviz kurlarındaki düĢmelerin bu ülkelerin paralarının değerini yükseltmesi kimi zaman bu ülke ekonomilerinin lehine bir geliĢme olmuĢtur. Bununla birlikte daha ucuza mal ithal edebilip daha fazla mal üretimini gerçekleĢtirmiĢ ve daha fazla ihracat yapabilme olanağı sağlamıĢlardır (Karatay, 2008: 23). Cari açıkların makroekonomik etkileri ve ne zaman krize sebebiyet oluĢturacakları konusu cari açıkların varlığından çok bu açıkların oranı ve nasıl finanse edildiği ile ülkenin ithalat ve ihracat kompozisyonu ile ilgili olmaktadır. Büyük cari hesap açıkların finansmanı kısa vadeli yabancı kaynaklarla sağlandığında, sürdürülemeyen ve sonunda nakit krizine sebep olan dıĢ borcun 49 birikmesine neden olmaktadır. Bu yüzden krizlerin sebebi olan önemli faktör, cari hesap açıklarının sürdürülememesidir (Karatay, 2008: 23). 1.2.5. Cari ĠĢlemler Açığının Sürdürülebilirliği Sürdürülebilirlik, genel olarak iktisadi değiĢkenlerin herhangi bir politika değiĢikliği ya da baĢka bir dıĢsal değiĢiklik olmaksızın sınır değer koĢullarına ulaĢamaması ya da maksimum değerleri aĢmaması olarak açıklanabilir (Doğan, 2014: 46). Ülkelerin “ekonomik performansının aynası” olarak adlandırılan cari iĢlemler dengesi, geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerde ekonomik istikrarın sürdürülebilirliğinde önemli bir makroekonomik değiĢkendir. Bu nedenle hem cari açık veren geliĢmekte olan ülkelerde sürdürülebilir bir büyümenin sağlanabilmesi hem de geliĢmiĢ ülkeler için ekonomik istikrarın sürdürülebilirliği açısından cari açığın sürdürülebilirliği dikkate alınması gereken kriterdir (Doğan, 2014: 46). Sürdürülebilir ekonomik büyüme ve toplumsal refah artıĢı için cari iĢlemler açığının azaltılması ya da en azından bu açığın sürdürülebilir olması önemlidir (Göçer, Mercan, ve Hotunoğlu, 2012: 450). Cari açığın yaĢandığı ülke, Türkiye gibi ithalata bağlı bir büyüme gerçekleĢtiren ve bu nedenle aĢırı değerli ulusal paraya ihtiyaç duyan ve sonuç olarak dıĢ ticaret açığından kaynaklı cari açık problemi yaĢayan bir ülke ise temel sorun açığın azaltılmasından daha çok bu açığın finansmanı noktasında oluĢmaktadır. Bu da sürdürülebilirlik kavramı ile ilgili bir konudur. BaĢka bir ifade ile cari açığın sürdürülebiliyor olması o açığın finanse edilebilir olmasına bağlıdır. Cari açığın sürdürülebilirliğini ölçmek için pek çok kriter geliĢtirilmiĢtir. Cari açığın GSYĠH‟ya oranı, bütçe açığının GSYĠH‟ya oranı, ithalatın GSYĠH‟ya oranı, ihracatın GSYĠH‟ya oranı, rezervlerdeki değiĢim, sermaye akımlarındaki değiĢim ve ticaret açığının GSYĠH‟ya oranı bu kriterlerden bazılarını oluĢturmaktadır. Bu kriterler arasında en çok kullanılanı ise cari açığın GSYĠH‟ya oranıdır. Bilindiği üzere Dornbusch, bu oranın %4, Freund ise %5 olmasının bir eĢik değer olduğunu belirtmiĢ ve cari açığın bu seviyeye ulaĢmasını bir kriz sinyali olarak kabul etmiĢlerdir. Bu oran dıĢında bir ülkenin toplam dıĢ borç yükümlülüğü de cari iĢlemler açığının sürdürülebilir olup olmadığını belirlenmesi noktasında önemli bir kriterdir (Saçık ve Alagöz, 2010: 114). 50 Cari iĢlemler açıklarının sürdürülebilirliğinde %5 kuralından yararlanılmasının amacı, tarihsel süreç içerisinde %5 eĢik değerini aĢan cari iĢlemler açıklarının genellikle kısa süreli olması, buna karĢılık olarak GSYĠH'nın %5'inin altında kalan cari iĢlemler açıklarının uzun süre devam ettirilebilir olmasıdır. (Tunalı, 2008: 165). Roubini ve Watchel (1998) cari açığın sürdürülebilirliği açısından sermaye akımlarının önemli bir yere sahip olduğuna vurgu yapmıĢlardır. Ancak kısa vadede bu tip akımlar sürdürülebilirliği arttırırken zamanla iki sebepten dolayı sürdürülebilirliğe olumsuz etkide bulunabilmektedirler. Ġlk olarak bu akımlar genellikle portföy yatırımı yani sıcak para niteliği taĢıdığından piyasa koĢullarının değiĢmesi durumunda ani geri çekilmelere yol açabilmektedirler. Bir diğer olumsuz etkisi ise, yerli paranın değerlenmesine ve dolayısıyla ülkenin rekabet edebilirliğini azaltarak gelecekte cari açığın kapanması için gerekli olan ihracat gelirlerinin azalmasına neden olmalarıdır. Merkez Bankaları bu tip bir değerlenmeye engel olmak istediğinde piyasadan döviz almakta ve bu durum aynı zamanda döviz rezervlerini arttıracağından sürdürülebilirliğe olumlu katkıda bulunmaktadırlar. Ancak bu sermaye akımları sterilize edilmezse parasal büyümeye yol açarak yüksek enflasyon ve reel değerlenmeye sebep olmaktadır (ġahin, 2011:50). Milesi-Ferretti ve Razin (1996) sürdürülebilirlik kavramını ülkenin ödeme gücüne bağlı olduğunu ileri sürmüĢtür. Yazarlara göre bir ülkenin gelecekteki dıĢ ticaret fazlalarının Ģimdiki değeri ülkenin dıĢ borcunun cari değerine eĢitse o ülke ödeme gücüne sahiptir. Mevcut uygulanan politikaların belli olmayan bir tarihe kadar sürmesi eğer ülkenin ödeme gücünü azaltmıyorsa, bir baĢka değiĢle, ülkenin bütçe kısıtını ihlal etmiyorsa ülkede uygulanmakta olan politika ve cari iĢlemler açığı sürdürülebilir olmaktadır (Tiryaki, 2002: 8). Ferretti-Razin (1996) ve Roubini-Bacus (2001)‟e göre cari açığın sürdürülebilirliği konusunda geliĢtirilmiĢ olan kriterler Ģu baĢlıklar altında özetlenebilir (Doğan, 2014: 51): i. Yatırım/Tasarruf: Bu oranın büyük olduğu durumlarda, yatırımların arttığı ve bu yatırımların büyümeyi artıracağından hareketle, cari açıkların sürdürülebilir olduğu söylenebilir. ii. Ekonomik Büyüme: Cari iĢlemler açığının nedeni, hızlı ekonomik büyüme olabilir. GSYĠH‟da görülen hızlı artıĢ, uzun vadede yatırımları arttıracak 51 olmasından dolayı cari açıkların sürdürülebilir olduğu söylenebilir. Ancak Türkiye gibi ithalata bağlı büyüyen geliĢmekte olan ülkelerde hızlı büyümenin yanında cari açığın finanse edilebilir olması da ön plandadır. iii. DıĢa Açıklık (Ġhracat/GSYĠH): DıĢa açıklık oranı, Ġhracatın GSYĠH‟ya oranı Ģeklinde ifade edilebilir. Ġhracat sektörünün büyük olması dıĢ borçlanmanın daha kolay yapılmasına ve hacminin artmasına olanak sağlar. Bu durum ihracatta dıĢa bağımlılığı arttırmakla birlikte ekonomide üretkenliği artırması açısından ihracatın hacmi sürdürülebilirliğin belirlenmesinde bir kriterdir. iv. DıĢ Yükümlülüklerin Kompozisyonu: Gerek özel sektör gerekse kamu sektörünün dıĢ yükümlülükler hacmi ve türü, cari açığın sürdürülebilirliğini belirleyen kriterlerden bir diğeridir. Cari iĢlemler açığının yüksek ve kısa vadeli dıĢ borçlanmalarla finansmanı durumunda kısa vadeli dıĢ yükümlülüklerin artması sürdürülebilirliği negatif olarak etkilemektedir. v. Finansal Sistem: Özellikle geliĢmekte olan ülkelerin finansal sistemindeki kırılganlıklar sürdürülebilirliği olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle finansal piyasalarını serbestleĢtirmiĢ geliĢmekte olan ülkede yerel bankacılık sistemi, artan sermaye hareketleri karĢısında yetersiz kalmıĢ durumdadır. vi. Politik Ġstikrarsızlıklar ve Belirsizlikler: Politik istikrarın olmaması ve belirsizlik durumu özellikle mali piyasalarını serbestleĢtirmiĢ olan ülkelerde sürdürülebilirliği olumsuz etkileyen bir kriterdir. vii. Sermaye Hareketlerinin Yapısı: Sermaye hareketlerinin uzun vadeli ve doğrudan yatırımlar Ģeklinde olması cari iĢlemler açığının sürdürülebilirliğine olumlu katkıda bulunurken, kısa vadeli sermaye ile finanse edilmesi sürdürülebilirliği olumsuz etkilemektedir. 52 2. ĠKĠZ AÇIKLAR HĠPOTEZĠ 1980‟li yıllardan itibaren baĢta Amerika BirleĢik Devletleri olma üzere birçok geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkenin bütçe açıklarının önemli büyüklüklere ulaĢması ve cari iĢlemler dengesinde meydana gelen yüksek açıkların da bu durumu takip etmesi iki açık arasındaki iliĢki üzerindeki çalıĢmaların yoğunlaĢmasına neden olmuĢtur. Bu nedenle, iki açık arasındaki iliĢkiyi ifade eden ikiz açıklar kavramı önemli bir tartıĢma konusu haline gelmiĢtir (Bayrak ve Esen, 2012: 24). Ġkiz açık teorisinin ortaya çıkıĢı, ilk olarak 1980‟li yılların baĢlarında ABD ekonomisinde, „‟Reagan‟ın Mali Denemesi‟‟ sırasında olmuĢtur. Dolayısıyla bu hipotez ile ilgili ilk çalıĢmalar ABD ekonomisi üzerine yapılmıĢtır. Daha sonraları, aynı tecrübe Avrupa ülkeleri ve hatta birçok geliĢmekte olan ülke tarafından da yaĢamıĢtır (Özçalık ve ErataĢ, 2014: 137). Bütçe açıkları ile cari iĢlemler açıkları arasındaki iliĢkinin analizi, ampirik olduğu kadar teorik olarak da dikkati çekmiĢtir. Bu konuda iki önemli rakip görüĢ vardır. Bütçe açıkları ile cari açıklar arasında ikiz açık olarak da bilinen pozitif iliĢki görüĢü Keynesyen gelenekten gelmiĢtir. Bu görüĢe göre, geniĢletici maliye politikası üretimi ve talebi uyarır, bu da cari iĢlemler dengesi üzerinde bozucu etkiye sahiptir. Diğer taraftan Ricardocu yaklaĢıma göre bu iki açık arasında bir iliĢki yoktur. Herhangi bir mali geniĢleme ya da daralma, cari iĢlemler dengesini değiĢtirmeden, tasarrufların zamanlar arası yeniden dağılımına neden olur. Bu yaklaĢımda bütçe açığının artması, özel tasarrufları arttırır ve cari iĢlemler dengesi üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Bu iki açık arasında, olumlu olsun ya da olmasın önemli politika etkileri vardır. Eğer ikiz açık teorisi geçerli ise hükümet, mali daralma aracılığıyla cari iĢlemler dengesini iyileĢtirebilir bunun tam tersi durum da geçerlidir (Kosteletou, 2013: 161). Ġkiz açık hipotezi bütçe açığındaki bir artıĢın benzer Ģekilde cari iĢlemler açığı üzerinde de bir artıĢa neden olacağını iddia etmektedir. Fakat bu konuda yapılan çalıĢmalar farklı sonuçlar vermektedir. Dahası farklı ekonometrik tekniklerin ve modellerin kullanılması durumunda da farklılıklar görülebilmektedir. Özellikle aynı ülkenin verileriyle yapılan çalıĢmalarda bu durum görülmektedir (Mukhtar, Zakaria, ve Ahmed, 2007: 65). Ġkiz açık hipotezinde kamu mali açığı arttığında yurtiçi yerleĢiklerde gelirlerinin bir kısmını tüketimlerini arttırmakta kullanırlar. Bu da toplam ulusal 53 tasarrufların (kamu ve özel tasarruflar) azalmasına neden olur. Yurtiçi yatırım tasarruf açığını dengelemek için yeterince azalmadıkça, tasarruflardaki azalıĢ ülkenin ya yurt dıĢından borçlanmasını ya da dıĢarıya borç vermesini azaltmasını gerektirir. Böylece geniĢ bir mali açığa tipik olarak daha geniĢ bir cari açık eĢlik etmelidir (Bartolini & Lahiri, 2006: 1). 2.1. Ġkiz Açıkların Teorik Çerçevesi Erdinç (2008: 210-211)‟e göre, açık ekonomilerde bütçe açıkları ile cari iĢlemler açıkları arasındaki iliĢki, milli gelir eĢitliği denklemi kullanılarak aĢağıdaki gibi gösterilebilir. Milli gelir denklemi; Y= C+I+G+(EX-IM) Y- (C+I+G) = CA Bilindiği üzere denklemde, (Y) milli geliri, (C) özel tüketimi, (I) yatırımları, (G) kamu harcamalarını, (CA) cari açığı, (C+I+G)‟ de toplam harcamaları ifade etmektedir. (EX) ihracatı, (IM) ithalatı, (EX- IM)‟de net ihracatı ifade etmektedir. Net ihracat (EX - IM) = CA ile yani cari iĢlemler dengesi olarak gösterildiğinde, Kapalı ekonomilerde, (S) tasarrufları, tasarrufların yatırımlara eĢitliği, (S=I) milli gelirden tüketim harcamalarının çıkartılması (Y – C = S) ile elde edilir. Açık ekonomilerde ise (S) ulusal tasarruflar, milli gelirin hem özel tüketiminin hem de kamu harcamalarının tüketilmeyen kısmına eĢittir. S=Y–C–G I=Y–C–G ( S ) ulusal tasarruf denklemi, S = I + CA S ulusal tasarruflar, (Sp) özel kesim tasarrufları ile (Sg) kamu kesimi tasarruflarının toplamından oluĢtuğundan dolayı, S = Sp + Sg 54 ( Sp) özel kesim tasarrufları, vergi sonrası gelirin tüketilmeyen kısmını, Sp = Y- T- C ( Sg ) kamu kesimi tasarrufları ise kamunun elde ettiği net vergi gelirleri ile kamunun yaptığı harcamalar arsındaki farkı ifade etmektedir. Sg = T- G Ulusal tasarruf fonksiyonunu düzenlersek; S = Y – C – G = ( Y – T – C ) + ( T – G ) = Sp + Sg Açık ekonomilerde tekrar denklem yazıldığında, S = I + CA = SP + Sg Sp = I + CA – Sg = I + CA – ( T – G ) = I + CA + ( G – T ) CA = Sp – I – ( G – T ) (CA) Cari iĢlemler dengesini, (G – T) kamu kesimi dengesini, (SP – I) özel tasarruflar ile özel yatırımlar arasındaki gösteren tasarruf açıklarını ifade etmektedir. CA = ( SP – I ) – ( G – T ) Özel yatırımlar ile özel tasarruflar arasındaki farkın istikrarlı olması durumunda kamu bütçe açıklarındaki herhangi bir artıĢ cari iĢlemler dengesinin de artmasına neden olmaktadır. ĠĢte bu iliĢki ikiz açık teorisini ortaya çıkarmaktadır (Erdinç, 2008: 210-211). 2.2. Ġkiz Açık Hipotezine Yönelik YaklaĢımlar Ġkiz açıklara yönelik iktisadi yaklaĢımlar Geleneksel Keynesyen yaklaĢımı, Ricardocu Denklik yaklaĢımı ve Parasalcı yaklaĢımdır. 55 2.2.1. Keynesyen YaklaĢım Geleneksel Keynesyen yaklaĢım bütçe açıkları ile cari iĢlemler açıkları arasında güçlü bir korelasyonun olduğunu kabul etmekte ve ikiz açıklar hipotezinin ardında yatan mekanizmayı da Keynesyen gelir – harcama yaklaĢımı ve Mundell-Fleming Modeli ve Feldstein-Horika Bilmecesi yöntemiyle açıklamaktadır (Erdinç, 2008: 211). Keynesyen gelir – harcama görüĢüne göre, kamu harcamalarındaki artıĢ veya vergi oranlarında indirim, cari açığın artmasına neden olmaktadır. Bu sonuç iki Ģekilde ortaya çıkar. Ġlk olarak, yüksek kamu harcamaları üretim ve tüketimde olumlu bir etki yaratarak, büyümede artıĢa sebep olmaktadır. Artan gelir yurtdıĢı mallara olan talebinde artıĢına neden olmaktadır. Ġkinci olarak, yurtiçi yatırımtasarruf açığının artması ve faiz oranının yükselmesi, milli paranın değerlenmesine ve dıĢ ticaret dengesinde kötüleĢmeye yol açacaktır. Bu Ģekilde, yüksek kamu harcamalarına yüksek cari açıklar eĢlik edecektir (Tunçsiper & Sürekçi, 2011: 105). Daha açık bir ifadeyle, gelir-harcama modelinde, kamu harcamalarındaki bir artıĢ ya da vergi oranlarındaki indirim nedeniyle ortaya çıkan bütçe açığı, ulusal gelirin çarpan etkisiyle arttırmasına neden olmakta ve ulusal gelirdeki artıĢ da ithalatı arttırarak cari iĢlemler dengesini olumsuz etkilemektedir (Ġyidoğan, 2013: 40). Bütçe açığındaki artıĢlar dıĢ ticaret açığında bir artıĢa neden olur hipotezi direkt bir Ģekilde Mundell-Fleming modeliyle açıklanabilir. Mundell-Fleming modeli, IS-LM modelinin açık bir ekonomi için geniĢletilmiĢ halinden oluĢmaktadır. Bu model, Keynesyen açık ekonomi modeline sermaye hareketlerinde serbestlik varsayımı ilave edilerek elde edilmiĢtir. Bu modelin literatüre en önemli katkısı, uluslararası sermaye hareketlerinin serbestliği varsayımı altında değiĢik döviz kuru rejimlerinde para ve maliye politikalarının sistematik bir Ģekilde analiz edilmesini sağlaması olmuĢtur. Mundell-Fleming Modelinde, maliye politikasının etkisi çeĢitli faktörlere bağlı olmaktadır. Bu faktörlerin en önemlisi döviz kuru rejimidir. Sabit döviz kuru rejiminde, mali teĢvik daha yüksek reel gelir veya fiyatlar oluĢumuna sebep olur ki bu da ticaret açığını kötüleĢmesine neden olur. Esnek döviz kuru rejiminde, bütçe açığındaki artıĢlar toplam talepte de artıĢa neden olmakta ve iç reel faiz oranları üzerinde yukarıya doğru bir baskı yaratmaktadır. Yüksek faiz oranları da dıĢ sermaye giriĢlerine neden olmakta ve böylece ülkenin parasının değerinin artmasına neden 56 olmaktadır. Milli paranın değerinin artması ise sonradan net ihracatı azaltacak ve dıĢ ticaret açığında bozulmaya yol açacaktır. Böylece Mundell-Fleming modeli, iletme mekanizmaları farklı olmasına rağmen hem sabit hem de esnek döviz kuru rejimlerinde bütçe açığının mutlaka dıĢ ticaret açığını artıracağını ortaya koymaktadır (Günaydın, 2004b: 146). Keynesyen yaklaĢımda bütçe açıklarından cari açıklara doğru olan mekanizmanın iĢleyiĢi aĢağıda Ģekildeki gibidir: Yurtiçi sermaye giriĢi Faiz oranı artar Döviz kurları düĢer Ġthalat artar ihracat düĢer BÜTE AÇIĞI Harcanabilir gelir artar CARĠ ĠġLEM Ġthal mal tüketim talebi AÇIĞI artar Özel kesim tasarrufları ve faiz oranları artar Özel kesim yatırımları düĢer (DanıĢman, 2009: 25) ġekil 2.1. Keynesyen Mekanizmalar Ġkiz açık teorisi, bütçe açıklarının cari açıklara yol açacağını ifade etmektedir ġüphesiz ki bütçe fazlaları da cari iĢlemler dengesini iyileĢtirecektir. Eğer bütçe açık içinde ise bu kamunun net borçlu olduğu anlamına gelir. Ulusal tasarruflar özel ve kamu tasarruflarının toplamından oluĢmaktadır. Eğer kamu tasarrufları negatif ise bu durumda ulusal tasarruflar da azalma gerçekleĢecektir. DüĢük ulusal tasarruf seviyesi ile faiz oranları da artacaktır ki bu da döviz kurunda artıĢa yol açacaktır. Döviz kurlarındaki artıĢ ihracatı daha az çekici kılacak ve ithalatın çekiciliğini arttıracaktır ve kötüleĢen dıĢ ticaret dengesi cari iĢlemler açığındaki değiĢiklikte en önemli faktör olacaktır. Yani bütçe açığı dıĢ ticaret açığı ve cari iĢlemler açığına yol açar. Keynesyen görüĢ iki Ģekilde özetlenebilir: Ġlk olarak cari açıklar ile bütçe açıkları arasında var olan pozitif iliĢki, ikinci olarak ise 57 bütçe açıklarından cari açıklara doğru olan nedensellik iliĢkisidir (Alkswani, 2000: 4). Feldstein-Horika GörüĢü: (Levy, 2000)‟e göre Feldstein ve onunla aynı görüĢte olan diğer iktisatçılar, açık bir ekonomide ulusal yatırımların en azından belirli bir miktarının yurtdıĢı tasarruflarla karĢılanabileceği olasılığını hesaba almaktadırlar. Böylelikle, açık ekonomilerde ulusal yatırımlar ve ulusal tasarruflar arasındaki bağın zayıflayabileceği kanısına ulaĢılmaktadır. Daha açık bir ifade ile Feldstein-Horioka yaklaĢımına göre, ulusal tasarruflar ve ulusal yatırımlar arasında gözlenen pozitif yönlü güçlü bir iliĢki, uluslararası sermaye hareketsizliğinin bir delili olarak gösterilmektedir. Hâlbuki uygulamada uluslararası sermaye hareketliliğinin oldukça yüksek olduğu ve özellikle son yirmi yılda büyük bir artıĢ kazandığı görülmektedir. Finansal piyasalarda sürekli hızlanan bir bütünleĢme eğilimi gözlemlenmekte ve bu yüzden de uluslararası sermayenin hareketsizliği varsayımına bazı iktisatçılar tepkiyle yaklaĢmaktadırlar (Kökçü, 2011: 42). Keynesyen yaklaĢım, iki açık arasındaki nedensellik iliĢkisinin bütçe açığından cari iĢlemler açığına doğru olduğunu fakat tersi durumun geçerli olmadığını ileri sürmektedir (Bolat, Belke, ve Aras, 2011: 349). 2.2.2. Ricardocu Denklik YaklaĢımı Bütçe açıkları ile cari iĢlemler açıkları arasında herhangi bir iliĢki olmadığına yönelik açıklamalar Ricardocu Denklik yaklaĢımına dayanmaktadır. Bu yaklaĢıma göre bütçe açıkları, reel faiz, yatırım miktarı ya da cari iĢlemler dengesi için herhangi bir olumsuz durum oluĢturmamaktadır (Sever ve Demir, 2007: 49). Bu görüĢe göre, kamu harcamalarının sabit olduğu ve borçlanmada herhangi bir kısıtın olmadığı varsayımları altında, Ģimdi uygulanan bir vergi kesintisi gelecekte bir vergi artıĢına neden olmayacaktır. Bundan dolayı da, cari vergilerdeki bir azalma planlanan toplam tasarruf düzeyinde bir etki yaratmayacak ve dolayısıyla bütçe açıklarının sonuç olarak ekonomi üzerinde hiçbir etkisi olmayacaktır (Utkulu, 2003: 47). Ricardocu Denklik Hipotezine göre, hükümetin bütçe açıklarını finanse etmek için tahvil ihraç ettiği durumlarda, bu tahvil sahipleri için bir varlık olacaktır. Ancak, bu tahviller devlet tarafından vergilendirilen hane halkı için bir yükümlülük oluĢturmaktadır. Eğer varlıklar ve yükümlülükler oransal olarak 58 birbirini dengelerlerse, hane halkı kendisini daha zengin hissetmeyecek ve bu nedenle bütçe açığı tüketimi etkilemeyecektir. Böylece, toplam harcamaya etkisi olmayan vergi indirimleri ulusal tasarruf üzerinde de bir etki yaratmayacaktır (Kılavuz & Dumrul, 2012: 244). Bütçe açıkları tüketim ve tasarrufları etkilemediğinden dolayı faiz oranlarında da bir değiĢiklik olmaz ve sabit kalır. ISLM modeli çerçevesinde Ricardocu Denklik Hipotezi, bütçe açığındaki artıĢların IS ve LM eğrilerinin denge noktalarını etkilemediğini iddia etmektedir. Bu durumda bütçe açıkları; tüketim, tasarruf, yatırım, faiz oranı ve para talebi denge seviyesi gibi veriler üzerinde bir etki yaratmamaktadır (Kılavuz & Dumrul, 2012: 244). Barro (1989)‟da, tüketicilerin, kamu harcamalarının borçlanma ya da vergileme ile finanse edilmesi durumunda aynı tepkiyi vereceklerini iddia etmektedir. Çünkü bugün verginin ortadan kalktığını gören tüketici, devletin kamu açıkları ve borçlanma için daha sonra ödeme yapması gerektiğini bilecek ve ona göre davranacaktır. Yani ödemenin yapılması için gelecekte vergilerin artırılması kaçınılmaz bir durumdur. Dolayısıyla tüketici, vergi indirimi sonucu elde edeceği gelirin daha fazla kısmını artık tasarrufa ayıracaktır. Belirtilen nedenle bir vergi indirimi, kaldırılan vergi kadar borçlanma ile finansman yapılmayacağından tüketim harcamalarında bir değiĢim görülmeyecektir. Çünkü birey rasyonel beklentilere sahip olduğu için, bugün harcanabilir gelirdeki artıĢı gelecekte vergilerde oluĢacak artıĢı telafi amacıyla tasarrufa yönelecektir (Kılavuz ve Dumrul, 2012: 245). Ricardocu Denklik hipotezinde kamunun geniĢletici maliye politikası izleyerek bütçe açığı vermesi Geleneksel Keynesyen yaklaĢımdan farklı olarak tüketim üzerinde her hangi bir etkide bulunmamaktadır (Gök ve Altay, 2007: 189) Ricardocu yaklaĢıma göre kamu tasarruflarında bir azalma yani cari bütçe açığı, özel tasarrufta aynı miktarda bir artıĢa yol açacaktır ve bu nedenle ulusal tasarrufta bir değiĢme gerçekleĢmez. Planlanan ulusal tasarruflar değiĢmediğinden dolayı kapalı bir ekonomide reel faiz oranlarının, planlanan toplam tasarrufla ve yatırım talebini eĢitlemek için yükselmesine ihtiyaç yoktur. Bu yüzden yatırımlar üzerinde kamu borç yükünün hiçbir etkisi olmamaktadır. Açık bir ekonomide ise, istenen özel tasarruflar dıĢ borçlanma gereğini ortadan kaldıracak kadar artacağından dolayı bütçe açığı cari iĢlemler açığına yol açmayacaktır (Kılavuz ve Dumrul, 2012: 245). 59 2.2.3. Parasalcı YaklaĢım 1960‟lı yıllardan sonra enflasyonla iĢsizlik olgusunun birlikte görülmeye baĢlanması Keynesyen görüĢün politikalarına dayanılarak yürütülen talep yönlü politikaların eleĢtirilmesine neden olmuĢtur. Parasalcı görüĢ Keynesyen görüĢün savunduğu maliye çarpanına karĢı çıkmıĢ ve nominal GSMH‟daki bir artıĢın ancak para stoklarındaki ve paranın hızındaki bir artıĢla mümkün olacağını ve para stoklarının sabitlenmesi ile paranın dolaĢım hızının, mali uyarılara karĢı tepki vermeyeceğini, bununla birlikte kamu açıklarındaki artıĢın reel ve nominal gelir üzerindeki etkisinin çok az olacağını iddia etmektedir (Susam, 2004: 70). Parasalcı yaklaĢım geleneksel yaklaĢımda olduğu gibi bütçe açıkları ile cari iĢlemler açıkları arasında pozitif yönlü iliĢkinin varlığını ve bu iliĢkinin bütçe açıklarından cari iĢlemler açıklarına doğru olduğunu iddia etmektedir. Bu yaklaĢımın farkı ise ekonominin parasal yönünü ele almalarıdır. Ödemeler bilançosunda meydana gelen bozulmalar para arzı ile para talebi arasındaki dengesizliklerden kaynaklanmaktadır. Bu dengesizlikler kendi kendilerini telafi edebilmektedir (Uğur ve Karatay, 2009: 118). Parasalcı yaklaĢıma göre ödemeler bilançosu ile para arzı arasındaki iliĢki, para arz ve talebine göre Ģekil almaktadır. Para talebinin sabit olması durumunda artan para arzı, piyasadaki para miktarının ve harcamaların artmasına neden olacaktır. Artan harcamalar ile ithalat artacak ve ihracat da azalma görülecek ve böylece ekonomide dıĢ açık oluĢacaktır. Bu durumda Merkez Bankası dıĢ açığı azaltmak amacıyla devreye girecek ve rezervlerini kullanacaktır. Resmi rezervlerdeki azalıĢ, parasal tabanın daralmasına neden olacaktır. Bu durumda yabancı menkul kıymetlere ve yabancı mallara olan talepte azalma gerçekleĢecek, ekonomide ödemeler dengesi yeniden sağlanmıĢ olacaktır (Uğur ve Karatay, 2009: 118). Para arzının azalması durumunda ise mekanizma bu kez tersine iĢleyecek ve dıĢ fazla gerçekleĢecektir. DıĢ fazla verilmesi ile resmi rezervler hesabı fazla verir ve döviz kurlarında düĢüĢ gerçekleĢir. Para talebindeki artıĢa paralel olarak yurtdıĢı menkul mallara olan talep artar ve dıĢ fazla erimiĢ olur. Parasalcı yaklaĢımda da olduğu gibi bütçe açıkları ile cari iĢlemler arasında bir iliĢki kurulmak istendiği zaman temel alınan parametre net dıĢ varlıklar olmaktadır (Uğur ve Karatay, 2009: 118). 60 2.3. Türkiye’de Ġkiz Açıklar Türkiye‟de 1980-2014 döneminde cari iĢlemler açığı ve bütçe açığının nasıl bir seyir izlediği bu baĢlık altında ele alınmıĢtır. 2.3.1. Türkiye’de Cari ĠĢlemler Açığının Seyri Cari iĢlemler açığının Türkiye açısından seyri dönemler itibari ile ele alınmıĢtır. 2.3.1.1. Türkiye’de 1980’li yıllarda cari iĢlemler açığı 1980‟lerin baĢında Türkiye‟de seri halinde ekonomik, hukuki ve kurumsal reformlar baĢlatılmıĢtır. Bu süreç, dıĢ ticaret rejiminin ve mali sektörün serbestleĢtirilmesi ile baĢlamıĢtır. Sürecin devamında da 1989 yılı sonlarında tüm siyasal karar alıcı çevrenin yapısını radikal olarak değiĢtirecek sermaye hesaplarının serbestleĢmesi ile zirveye ulaĢmıĢtır. 1980‟li yıllar ciddi değiĢimlerin yaĢandığı ve ihracat merkezli piyasa ekonomisinin Türkiye‟de uygulanmaya geçildiği bir dönemdir (Dönmez ve ġimĢek, 2011: 97). 24 Ocak 1980 kararlarıyla Türkiye ekonomisi ihracata dayalı kalkınma stratejisini benimseyerek dıĢarıda rekabet edebilme amacıyla döviz kuru politikasını ve ihracat sübvansiyonlarını kullanmıĢtır. Diğer taraftan, 1980‟lerde ihracata yönelik üretim fazlası yaratmak ve düĢük iĢgücü maliyetleriyle ihracatta rekabeti artırmak üzere reel ücretlerde planlı bir gerileme görülmüĢtür (TCMB, 2002: 20). Türkiye‟de 24 Ocak Kararları ile birlikte ihracata dayalı sanayileĢmeye yönelik önemli adımlar atılmıĢtır. 24 Ocak 1980 Kararlarını aĢağıdaki gibi özetlemek mümkündür: Ġthalatın serbestleĢtirilmesi, TL‟nin aĢırı değerlenmesine son veren “gerçekçi” esnek kur uygulamasına geçilmesi, Ġhracatın ve yabancı sermayenin teĢviki, ihracata finansman ve sigorta konularında kurumsal destek sağlanması, Sübvansiyonların kademeli olarak azaltılarak, uygulanan fiyat kontrollerinin kaldırılması, 61 Faiz oranlarının serbestleĢtirilmesi (1 Temmuz 1980 tarihinde faiz oranları tamamen serbest bırakılmıĢtır), TL %48 devalüe edilerek dolar karĢısındaki değeri 47 TL‟den 70 TL‟ye düĢürülmüĢtür (Özel, 2011: 84) 1980‟lerde faiz ve döviz kurunda da denetimler kaldırılmıĢtır. Bu uygulama aynı zamanda yabancı sermaye üzerindeki her türlü denetimin kaldırılması anlamını da içermekle birlikte yabancı sermayenin serbest dolaĢımına imkân sağlanabilmesini de beraberinde getirmiĢtir (Uçkaç, 2010: 427) Ġhracata dayalı politikalar, ihracat hacmini artırma konusunda baĢarılı sonuçlar vermiĢtir. Ġhracat hacmi 1980‟de 2,9 Milyar ABD doları iken, 1989‟da 11,8 milyar ABD dolarına çıkmıĢtır. Aynı dönemde ihracatın kompozisyonunda da değiĢiklikler meydana gelmiĢtir. Sanayi ürünlerinin toplam ihracattaki payında %36‟dan %78‟e bir artıĢ görülmüĢtür. 1980‟lerde ithalat rejiminin kademeli olarak liberalleĢtirilmesi sonucunda, ihracattan daha yavaĢ olmakla beraber, ithalatta da bir artıĢ görülmüĢ ve 1980‟de 7,9 ABD doları olan ithalat 1989‟da 15,8 milyar ABD dolarına yükselmiĢtir (TCMB, 2002: 20). Özellikle 1988 yılının ikinci yarısından sonra Türkiye ekonomisinde, imalat sanayinde belirginleĢen bir durgunlukla birlikte iç talebin durağanlaĢması sonucu ortaya çıkan tasarruf fazlası 1,5 milyar dolar cari iĢlem fazlasının oluĢumuna neden olmuĢtur. 1989 yılında üretimde devam eden durgunluk nedeniyle ithal girdi kullanımının azalmasına rağmen, ithalatın önündeki engellerin giderek kaldırılması ile birlikte TL'nin aĢırı değerlenmesi sebebiyle ithalat 1988 yılına göre artarak 15,8 miyar dolara ulaĢırken ihracat 11,6 milyar dolara ulaĢmıĢtır. Bunun neticesinde dıĢ ticaret açığı bir önceki yıla göre artarak 4,1 milyar dolar olmuĢtur. Yine aynı yıl dıĢ ticaret dengesi açık vermesine rağmen, cari iĢlemler dengesi fazla vermiĢtir. Cari iĢlemler dengesinin fazla vermesine, turizm ve iĢçi gelirlerindeki artıĢların yanında yeni döviz kuru politikasını da neden olmuĢtur. Türkiye, bir taraftan döviz kurunu hissedilen enflasyonun altında ayarlarken, diğer taraftan da mevduatlara yüksek faiz uygulamıĢtır. Ayrıca, dövizle alakalı iĢlemlerin bankalar üzerinden yapılması süreci kolaylaĢtırıldığından Türkiye'deki faiz oranları ile diğer ülkelerdeki faiz oranları arasında büyük bir farkların ortaya çıkmasına neden olmuĢtur. Bu nedenle Türkiye'ye önemli ölçüde döviz sıcak para girdisi gerçekleĢmiĢ ve bu para güvenli liman olarak kendisine yüksek faizli vadeli Türk Lirası mevduat hesaplarını bulmuĢtur. Bu durum bir nakit hareketi olması 62 nedeniyle ve söz konusu iĢlemlerin dıĢ ödemeler dengesi açısından sermaye hareketleri olarak döviz rezerv hareketlerine girmesi gerekirken, vadeli mevduata gittiğinde cari iĢlemlerde diğer görünmeyen gelirler kısmına dâhil edilmesi cari iĢlemlerin fazla vermesine neden olmuĢtur (Kökçü, 2011: 91). Bu geliĢmeler eĢliğinde gerçekleĢen cari iĢlemler açığı verileri aĢağıda grafik ve tabloda gösterilmektedir. 3 2 1 0 -1 -2 -3 -4 -5 -6 1,9 1,8 0,9 -1,4 -2,7 -0,9 -1,5 -3,1 -2,4 -4,9 1980 1981 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 * TÜĠK verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur. ġekil 2.2. 1980'li Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi Seyri (Cari Açık/GSYĠH) Çizelge 2.1. Türkiye‟de 1980‟li Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi (Milyon $) Yıllar Cari ĠĢlemler Dengesi Ġthalat Ġhracat Ġhracat/ DıĢ Ticaret Ġthalat % Dengesi 1980 -3.408 7.513 2.910 36,8 -4.603 1981 1.936 8.567 4.703 52,6 -3.864 1982 952 8.518 5.890 65,7 -3.628 1983 -1.923 8.895 59.05 62,0 -2.990 1984 -1.439 10.044 7.134 66,3 -2.910 1985 -1.013 10.935 7.959 70,2 -2.976 1986 1.465 10.475 7.457 67,1 -3.018 1987 -806 13.396 10.109 72,0 -3.206 1988 1.596 13.475 11.622 81,4 -1.813 1989 938 15.815 11.625 73,6 -4.190 * (TCMB, 2015) ve (TÜĠK) verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur. 63 2.3.1.2. Türkiye’de 1990’lı yıllarda cari iĢlemler açığı 1988 ve 1989 yıllarında cari iĢlemler hesabının fazla vermesi nedeniyle, bir yandan gümrük vergilerinde önemli ölçüde rahatlama sağlanırken, diğer yandan da ücret ve maaĢlarda 1989 yılında baĢlayan reel artıĢlara devam edilmiĢtir. Ekonomik kalkınmada ithalata ve tüketime dayalı bir geliĢme modeli benimsenmiĢ olması sebebiyle, ithalatta önemli miktarda artıĢ görülmüĢtür (Barak, 2013: 43). 1990 yılından sonra cari iĢlemler dengesi açısından oldukça istikrarsız bir dönemden bahsedilebilir. Cari iĢlemler dengesinde görülen geliĢmeler, dıĢ ticaret dengesindeki geliĢmelerle paralellik göstermektedir. 1990 yılından sonra yüksek harcamalar ve düĢük oranlı devalüasyonlarla dıĢalım talebinin ĢiĢirilmesi ile 1992‟de 950 milyon dolara ve 1993 yılında 6,4 milyar dolara ulaĢmıĢtır. 1994‟te ise yüksek oranlı devalüasyon ile birlikte 2,6 milyar dolar cari fazla meydana gelmiĢtir Ancak bu geliĢme 1995 yılından sonra bozulmuĢ ve cari acık bu yıllarda ortalama 2,5 milyar dolar civarında meydana gelmiĢtir (Barak, 2013: 45). Son yıllarda artan dıĢ ticaret dengesizlikleri, tüketim harcamalarındaki artıĢa karĢın sermaye yatırımlarının GSMH‟ ya oranındaki düĢüĢ, artan dıĢ borç gibi unsurlarla 1994 yılında ekonomik kriz yaĢanmıĢtır. Bu durum karĢısında 5 Nisan 1994 Ġstikrar Tedbirleri alınmıĢtır (Ulusoy, 2012: 341-342). 5 Nisan Ġstikrar tedbirlerinde alınan kararlar Ģu Ģekildedir: Yüksek oranda KĠT zamları, KĠT‟lerin özelleĢtirilmesi ve kapatılması, tarımda destekleme alımlarının daraltılması, Merkez Bankasının yeniden yapılandırılması, kamu kesiminde maaĢ ve ücret artıĢlarının mevcut bütçe ödenekleri ile sınırlı tutulması, Tekel ve akaryakıttan alınan vergi fonlarının yükseltilmesi, ek vergilerin getirilmesi (AktaĢ, 2000: 17) 1995 yılında yaĢanan ekonomik canlanma ve artan talebe bağlı olarak dıĢ ticaret açığı artmıĢ, ancak hizmet kaynaklı gelirlerin yüksekliği cari iĢlemler açığını düĢük düzeyde tutmuĢtur. 1994 yılında yaĢanan ekonomik kriz, 4,2 milyar ABD doları net sermaye çıkıĢına neden olmuĢ, ancak bu eğilim 1995‟te tersine donmuĢtur. 1995 yılı sonunda 2,3 milyar ABD doları kısa vadeli olmak üzere, 4,7 milyar ABD doları net sermaye giriĢi gerçekleĢmiĢtir (Barak, 2013: 45). 1994 yılının ilk aylarında ihracatın özendirilmesi ithalatın daraltılması amacıyla TL‟nin değeri yaklaĢık olarak %60 düĢürülmüĢtür. Devalüasyon dıĢ 64 piyasada talebi canlandırarak iç piyasada yaĢanan talep daralması sorunun aĢılmasında katkıda bulunmuĢtur. 1994 ve sonrasında yaĢanan ekonomik krizle özel kesim yatırımlarının sekteye uğraması sonucu üretimdeki duraklama gerçekleĢmiĢ ve buna bağlı olarak sermaye malı ithalatında da azalma gerçekleĢmiĢtir. Türkiye ekonomisi yapısı itibari ile üretim için ithalata gereksinim duyan bu noktada dıĢa bağımlı bir ülkedir. 1994 yılındaki üretimdeki daralma ithalat gereksinimini azaltmıĢtır. 1994 devalüasyonundan sonra ihracatta görülen artıĢ 1997 yılına kadar sürmüĢtür. 1997 yılından sonra hem iç talepteki artıĢ hem enflasyonunda etkisiyle ithalat artmaya baĢlamıĢ ve ihracatı çekici kılan ortam kaybolmuĢtur (Bilman, 2004: 50-51). GSMH, 1995 ve 1997 yılları arasında kalan dönemde potansiyel üretim düzeyinin üzerinde bir büyüme kaydetmiĢ ve yatırımlarda hızlı bir artıĢ gerçekleĢmiĢtir. Bu eğilim, 1998 yılının ilk üç aylık döneminde de sürmüĢtür. Ancak, 1997 yılı sonunda Asya krizinin olumsuz etkilerinin ortaya çıkması ile nedeniyle Nisan ayından itibaren ihracat performansında gerileme ortaya çıkmıĢtır. Diğer taraftan, yılbaĢından itibaren uygulamaya konulan ekonomik politikalarla birlikte vergi gelirleri artmıĢ, dolayısıyla özel harcanabilir gelir düĢerek özel tüketim ve yatırım harcamalarının daralmasına yol açmıĢtır. Bu dönemde, kamunun yüksek borçlanma gereği ve Rusya krizine bağlı olarak Ağustos ayında yaĢanan sermaye çıkıĢı faiz oranlarını artırarak özel kesimin yatırım eğiliminin gerilemesine sebep olmuĢtur (TCMB, 1999: 65). GSMH artıĢ hızının 1998 yılının ikinci üç ayından itibaren azalmaya geçmesi, buna bağlı olarak üretim ve yatırım artıĢının gerilemesi ithalat harcamalarındaki nominal gerilemenin temel nedenleri olarak gösterilebilir. Ġthalat harcamalarının ana mal gruplarına göre dağılımı incelendiğinde, sermaye ve ara malları ithalatının söz konusu dönemde sırasıyla %3,1 ve %6,2 gerilediği, tüketim malları ithalatının ise %1,8 arttığı görülmektedir. Ġthalat harcamalarındaki gerileme Ağustos ayından itibaren yüksek oranlara ulaĢmıĢtır (TCMB, 1999: 66). Rusya krizi sonrası özellikle Eylül 1998‟den itibaren ithalatta ciddi azalmalar meydana gelmiĢtir. Ġthalattaki azalıĢ yılın geri kalan kısmında ve 1999 yılının ilk sekiz aylık döneminde de etkisini göstermiĢtir. Eylül 1999‟da baĢlayan ve Ekim ve Kasım aylarında da devam eden göreli iyileĢmeye rağmen 1999 yılının ilk on bir ayında ithalat da %14,6 azalma gerçekleĢmiĢtir. 1998 yılının ikinci çeyreğinden itibaren baĢlayan özel tüketim ve yatırım harcamalarındaki azalıĢ 65 eğiliminin 1999 yılının ilk üç çeyreğinde de devam etmesi ve GSMH‟nın da söz konusu dönemde gerilemesi ithalattaki azalıĢın en önemli nedenleri arasında gösterilebilir. Ayrıca, Ocak-Ekim döneminde ithalat fiyatlarındaki %7,1 oranındaki azalıĢ da ithalattaki azalmanın nedenleri arasındadır (TCMB, 2000: 81). Tüketim talebindeki azalmaya paralel olarak tüketim malı ithalatındaki azalıĢ, 1999 yılının ilk on bir aylık döneminde de devam etmiĢtir. Aynı dönemde, toplam ithalatın, sırasıyla, %66,1 ve %20,8‟ini oluĢturan ara malı ve sermaye malı ithalatlarında da sanayi üretimi ve özel yatırımlardaki düĢüĢe paralel yüksek oranlı gerilemeler meydana gelmiĢtir. Bu geliĢmelere karĢın bahsedilen dönemde, özellikle uluslararası petrol fiyatlarında görülen artıĢlar nedeniyle ham petrol ithalatı %22,2 oranında artıĢ göstermiĢtir (TCMB, 2000). Bu geliĢmeler eĢliğinde 1990-1999 yılları arası dönemde cari iĢlemler dengesi tabloda gösterildiği gibi gerçekleĢmiĢtir. Çizelge 2.2. Türkiye‟de 1990‟lı Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi (Milyon $) Cari Yıllar ĠĢlemler Ġthalat Ġhracat Açığı DıĢ Ticaret Ġthalat % Dengesi 1990 -2.625 22.407 12.959 58,1 -9.448 1991 250 20.883 13.593 64,6 -7.290 1992 -974 22.791 14.715 64,3 -8.076 1993 -6.433 29.426 15.345 52,1 -14.081 1994 2.631 22.273 18.106 77,8 -4.167 1995 -2.339 34.788 21.636 60,6 -13.152 1996 -2.437 42.331 32.067 53,2 -10.264 1997 -2.638 47.158 32.110 54,1 -15.048 1998 2.000 44.779 60.852 58,7 -13.927 1999 -925 38.802 29.135 65,4 -9.667 * TCMB verileri ile oluĢturulmuĢtur. 66 Ġhracat/ AĢağıdaki grafikten de Türkiye‟de 1990‟lı yıllarda cari iĢlemler dengesinin seyri izlenebilmektedir. 3 2 2 1 1 0,2 0 -1 -2 -0,4 -0,6 -1,4 -1,7 -1,3 -1,4 -3 -4 1990 1991 -3,5 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 * TCMB, TÜĠK verileri ile yazar tarafından oluĢturulmuĢtur. ġekil 2.3. 1990'lı Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi Seyri (Cari Açık/GSYĠH) 2.3.1.3. Türkiye’de 2000’li yıllarda cari iĢlemler açığı 2000 yılında döviz kuruna dayalı enflasyonla mücadele programının etkisiyle, iç talep artmıĢ ve ekonomide bir canlanma süreci baĢlamıĢtır. BaĢta iç talepteki artıĢ olmak üzere, Türk lirasının reel olarak değerlenmesi ve petrol fiyatlarındaki yükselme, 2000 yılında ithalatın ve dolayısıyla dıĢ ticaret açığının artmasına neden olmuĢ, bavul ticareti ve turizm gelirlerindeki artıĢa rağmen cari iĢlemler açığında önemli ölçüde büyüme gerçekleĢmiĢtir. 2000 yılında canlanan ekonomi, Kasım ve ġubat krizleri sonrasında hızlı bir daralma dönemi içine girmiĢ, kriz sonrası dalgalanmaya bırakılan Türk lirasında ise büyük ölçüde reel olarak değer kaybı yaĢanmıĢtır. Bu geliĢmeler sonucunda ithalat hızla gerilerken ihracatta artıĢ gözlenmiĢtir. 2001 yılında ithalat %25,7 oranında gerilerken ihracat %12,3 oranında artmıĢ, dıĢ ticaret açığı bir önceki yılın aynı dönemine göre %65,1 oranında azalma gerçekleĢmiĢ. Ġhracatın ithalatı karĢılama oranı ise 2001 yılında %75 seviyesinin üzerine çıkmıĢtır (TCMB, 2002: 52). 2001 yılında yaĢanan kriz sonrasında 2002 yılından baĢlayarak makroekonomik göstergelerde olumlu geliĢimler yaĢanmıĢtır. DıĢ ticarette 2002 yılında baĢlayan eğilim 2003 yılının ilk on bir ayında da sürmüĢtür. Bu dönemde üretimde gözlenen artıĢların devam etmesi ve iç talep unsurlarının sınırlı artıĢı dıĢ 67 ticaret üzerinde etkili olmuĢ ve Türk Lirasındaki güçlenmenin devam etmesine karĢın, üretim maliyetindeki gerileme nedeniyle, ihracattaki artıĢ devam etmiĢtir. Ayrıca, 2003 yılında dünya ekonomisinde gözlenen büyüme özellikle yılın üçüncü çeyreğinde artarak devam etmiĢtir. Sanayi üretiminin 2002 yılındaki artıĢ eğilimini devam ettirmesi ve reel kurlarda gözlenen değerlenme, özellikle ara malı ve sermaye malı ithalat talebini artıran bir etken olmuĢtur (TCMB, 2004: 50). Ekonomide, krizden sonraki yıllarda baĢlayan ihracat temelli büyüme eğilimi 2003 yılında da sürmüĢtür. 2003 yılı baĢında yaĢanan Irak savaĢının sona ermesi ve finansal piyasaların yeniden istikrara kavuĢması sonucunda, faiz oranları gerilemiĢ ve Türk lirasının değeri artmaya baĢlamıĢtır (TCMB, 2005: 48). 2004 yılında iç tüketimdeki canlanma belirginleĢmiĢ ve reel kurlardaki değer artıĢı eğilimi sürmüĢtür. 2004 yılında, yurt içi sanayi üretimindeki ve tüketim talebindeki artıĢ ile yatırım harcamalarının hızlı yükseliĢi, ithalâttaki artıĢa yol açmıĢtır. Ancak, özellikle yılın ikinci yarısında binek otomobil ithalâtına yönelik alınan tedbirlerle, Temmuz ayından itibaren ithalâttaki yüksek artıĢ eğilimi göreli olarak yavaĢlamıĢtır. Bunun yanı sıra, ertelenmiĢ talebin karĢılanmıĢ olması ve baz etkisi de bu duruma yol açan diğer etkenlerdir. DıĢ ticaret açığındaki artıĢın, 2004 yılında, cari açığın geniĢlemesinde en önemli etken olduğu söylenebilir. Bunun yanı sıra, ABD Dolarının Euro karĢısındaki değerlenme süreci, altın talebinin ve dolayısıyla altın fiyatlarının artmasına neden olmuĢtur Böylece, altın ithalâtı 2004 yılında %34,6 oranında artıĢ göstermiĢtir. Cari iĢlemler dengesinde en büyük olumlu katkı turizm gelirlerindeki yükseliĢle oluĢmuĢtur. Yabancı ziyaretçilerden elde edilen turizm gelirleri, 2004 yılında önceki yıla göre, %25,3 oranında artmıĢ ve 12,1 Milyar ABD doları seviyesine ulaĢmıĢtır. Bu dönemde, ülkemizden çıkıĢ yapan yabancı ziyaretçi sayısı, %25,5 oranında yükseliĢ gösterirken, kiĢi baĢı ortalama harcama da 705 ABD doları olarak gerçekleĢmiĢtir (TCMB, 2005: 53). 2005 yılının ilk yarısında ithalât ve ihracat artıĢ hızlarında bir yavaĢlama gerçekleĢmiĢ ancak, yılın ikinci yarısında ihracat düĢük performansını sürdürürken, ithalât yeniden hızını arttırmıĢtır (TCMB, 2006:44). Cari iĢlemler dengesine pozitif yönde katkı yapan turizm gelirleri, 2004 yılının ardından 2005 yılında da artıĢ eğilimini sürdürmüĢtür. 2005 yılında, turizm gelirleri %14,3 oranında artarak, 18,2 milyar ABD doları seviyesine yükselmiĢtir. Aynı dönemde, 68 ülkemizden çıkıĢ yapan yabancı ziyaretçi sayısı %19,1 oranında artarken ortalama harcamalar %4,1 oranında gerileme göstermiĢtir (TCMB, 2006: 49). 2006 yılında gerçekleĢen ithalat miktarının ihracat miktarında fazla olması nedeniyle net dıĢ talep büyümeye olumsuz etkide bulunmuĢtur. Üçüncü çeyrekte ise Türk Lirasındaki değer kaybı ve iç talepteki daralma ile ithalat da bir düĢüĢ gerçekleĢmiĢ ihracatta ise bir artıĢ yaĢanmıĢtır. Böylece ihracat 2005 yılının ilk çeyreğinden sonra 2006 yılının üçüncü çeyreğinde ilk kez artıĢ göstermiĢtir. Bu sonuç iç talepteki daralmanın olumsuz etkilerini de telafi etmiĢtir. Ancak yıl genelindeki turizm gelirlerindeki düĢüĢe bağlı olarak hizmet gelirlerinin azalması cari iĢlemler dengesi üzerinde olumsuz etki yaratmıĢ ve 2006 Yılında cari açık 31,8 milyar dolar olarak gerçekleĢmiĢtir (TCMB, 2007: 29-30). 2007 yılı ithalat rakamları 162 milyar dolar ihracat ise 115 milyar dolar olarak gerçekleĢmiĢtir. 2007 yılında ihracat tekstil ve giyim gibi geleneksel sektörlerin dıĢında kara taĢıtları ve demir çelik sektörlerinin de güçlü performans göstermesiyle yüksek oranda büyüme göstermiĢtir. Diğer taraftan turizm gelirlerinin 2007 yılında 18,5 milyar dolar olarak gerçekleĢmesiyle hizmet gelirleri artmıĢ, ancak gelir dengesi açığı artmıĢtır. Bu geliĢmeler sonucunda cari iĢlemler açığı 2007 yılında 37,7 milyar dolar olarak gerçekleĢmiĢtir (TCMB, 2008: 30). 2007 yılının Ağustos ayında Amerika almak piyasasında baĢlayan ve 2008 Eylül ayından itibaren baĢta Amerika‟da olmak üzere büyük mali kuruluĢların iflas etmesine yol açarak daha da belirginleĢen küresel mali kriz, etkilerini 2008 yılının ikinci yarısından itibaren reel ekonomi üzerinde de göstermeye baĢlamıĢtır. Küresel mali krizin baĢladığı yılın son çeyreğini takip eden süreçte dünya ticaret hacminde sert bir düĢüĢ yaĢanmıĢ ve buna bağlı olarak da ihracatta hızlı bir Ģekilde azalma gerçekleĢmiĢtir. Bu dönemde iç talepteki yavaĢlama, Türk Lirasındaki değer kaybı ve emtia fiyatlarındaki düĢüĢ ile birlikte ithalat ihracattan daha hızlı daralmıĢtır. Buna rağmen 2008 yılı tamamı ele alındığında yılın ilk üç çeyreğindeki geliĢmelerden dolayı dıĢ ticaret açığı bir önceki yıla göre artıĢ göstermiĢtir (TCMB, 2009: 30). 2008 yılının son üç ayından itibaren derinleĢen küresel mali krizin dıĢ ticarete iliĢkin verilerinde Eylül ayından itibaren belirgin kırılmalar yaĢandığı görülmektedir. 2001 yılı sonrasında istikrarlı bir Ģekilde artıĢ eğilimine giren toplam ihracat ve ithalat 2008 yılının dördüncü çeyreğinde belirgin bir Ģekilde 69 yavaĢlama göstermiĢtir. Küresel kriz ortamında yaĢanan belirsizlik dönemi nedeniyle tüketicilerin harcamalarını ertelemiĢ ve iç talep ve dıĢ talepte azalma gerçekleĢmiĢtir. Küresel krizin olumsuz etkilerinin yanında 2008 yılında da turizm gelirleri artıĢ göstermiĢ ve bu da hizmet gelirlerini olumlu etkilemiĢtir. Ancak bu olumlu etki 2008 yılındaki dıĢ ticaret açığının artıĢının gerisinde kaldığı için cari iĢlemler dengesinde bir önceki yıla göre artıĢ gerçekleĢmiĢtir (TCMB, 2010: 39). 2008 yılının son üç aylık döneminden itibaren gerek iç ve dıĢ talepteki daralma sebebi ile gerek ham petrol ve demir çelik baĢta olmak üzere emtia fiyatlarındaki hızlı düĢüĢten kaynaklanan ihracat ve ithalattaki düĢüĢ, 2009 yılının ikinci çeyreğinden itibaren toparlanma göstermiĢtir. Küresel krizin turizm gelirleri üzerine olumsuz etkileri, ortalama harcamada düĢüĢ olarak kendini göstermiĢtir. 2009 yılında turizm gelirlerinde %3,2 gerileme gerçekleĢmiĢtir. Söz konusu gerileme temelde ortalama turizm harcamalarının düĢmesinden kaynaklanmakla birlikte aynı dönemde ziyaretçi sayısında %3,3 artıĢ gerçekleĢmiĢtir (TCMB, 2010: 34-35). Avrupa‟da yaĢanan kamu mali görünümü kaynaklı geliĢmelerin etkisiyle dıĢ talebin zayıf seyrini korumasına rağmen iç talebin görece istikrarlı olarak artması nedeniyle, 2010 yılında dıĢ ticaret açığı hızlı bir artıĢ göstermiĢtir. 2010 yılında toplam mal ihracatı %10,3 oranında artarak 121 milyar dolar, toplam mal ithalatı ise %31,8 oranında artarak 177,3 milyar dolar olarak gerçekleĢmiĢtir. Bu geliĢmelerle birlikte dıĢ ticaret açığı, 2010 yılında, önceki yıla oranla 31,4 milyar dolar artıĢ göstererek 56,3 milyar dolar olarak gerçekleĢmiĢtir (TCMB, 2011: 36). DıĢ ticaret açığındaki büyümenin yanı sıra 2010 yılında hizmet giderlerindeki hızlı artıĢa bağlı olarak net hizmet gelirleri geçen yılın aynı dönemine göre %15,2 oranında azalma göstererek cari açığı olumsuz etkilemiĢtir. Bu dönemde, ülkemizden çıkıĢ yapan ziyaretçi sayısı artmıĢ olmasına rağmen ortalama harcamaların düĢmesi nedeniyle turizm gelirleri %2,1 oranında gerilemiĢtir. Bunun yanı sıra, ithalat artıĢının etkisiyle taĢımacılık giderlerinde de bu dönemde artıĢ gerçekleĢmiĢtir. Böylece 2009 yılında 12 milyar dolar olan cari iĢlemler açığı 2010 yılında 45 milyar dolara yükselmiĢtir (TCMB, 2011: 37). Küresel kriz sonrası toparlanma sürecinde, Türkiye ekonomisi güçlü bir seyir izlemiĢ fakat toparlanma hızları itibarıyla iç ve dıĢ talep farklı eğilim gerçekleĢmiĢtir. Bu çerçevede, 2011 yılında iç talepte gözlenen güçlü seyre paralel 70 olarak ithalat hızlı artıĢ gerçekleĢirken, görece zayıf seyreden dıĢ talebe bağlı olarak ihracat ancak ılımlı bir toparlanma seyri göstermiĢtir. Yılın ikinci yarısında, iç ve dıĢ talep arasındaki dengelenmeyi sağlamak amacıyla alınan politika tedbirlerinin etkisiyle ithalatta görülen belirgin yavaĢlamaya rağmen, 2011 yılında dıĢ ticaret açığındaki artıĢ sürmüĢtür (TCMB, 2012: 39). Net hizmet gelirleri, 2011 yılında bir önceki yılın aynı dönemine göre %17,7 oranında artıĢ göstermiĢtir. Söz konusu artıĢta, net turizm gelirlerindeki yükseliĢin yanı sıra, diğer taĢımacılık gelirlerindeki artıĢların da etkisi vardır. 2011 yılında bir önceki yılın aynı dönemine göre turizm gelirleri ve giderleri sırasıyla %10,6 ve %3,1 oranında artıĢ göstermiĢtir (TCMB, 2012: 40). Böylece 2011 yılında cari iĢlemler açığı bir önceki yıla göre 30 milyar dolar artıĢ göstererek 75 milyar dolar olarak gerçekleĢmiĢtir. Cari açık 2013 yılında net altın ihracatındaki gerileme ile birlikte ciddi oranda geniĢleme göstermiĢtir. Altın ithalatındaki artıĢın, Avrupa Birliğindeki toparlanmanın ve turizm gelirlerindeki artıĢın olumlu etkisini ortadan kaldırmasıyla, 2012 yılında 48.5 milyar dolar olan cari açık 2013 yılında 64.9 milyar dolar olarak gerçekleĢmiĢtir. Net altın ticareti hariç cari acık ise 2013‟te 2012 yılında kaydedilen seviyenin biraz altında gerçekleĢerek 51.4 milyar dolar olmuĢtur. Doğrudan yatırımlar 2013 yılında toplam cari iĢlemler açığının finansmanının %15‟inde kalırken, portföy yatırımları ve diğer kısa vadeli sermaye akımları toplam finansmanın %46‟sını oluĢturmuĢtur (Dünya Bankası, 2014). Diğer taraftan hizmetler dengesi, cari iĢlemler hesabına daha önceki dönemlerde olduğu gibi 2013 yılında da pozitif bir katkı yapmıĢ ancak yüksek düzeydeki ticaret açığının olumsuz etkisinde sadece bir miktar yumuĢama görülebilmiĢtir (TĠM, 2014: 175). 71 4 2 2 0 -0,3 -2 -2 -4 -5 -6 -8 -6 -5 -6 -6 -6 -8 -10 2014 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2000 2013 -10 -12 2012 -6 -3 -4 2011 -4 * TCMB, TÜĠK verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur. ġekil 2.4. 2000'li Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi Seyri (Cari Açık/GSYĠH) Cari iĢlemler açığı, 2014 yılı ikinci çeyreğinde daralma eğilimini devam ettirmiĢtir. DıĢ ticaret dengesindeki iyileĢme, cari açıktaki düĢüĢün kaynağını oluĢturmuĢtur. Altın dıĢ ticareti tarihsel ortalamalarında gerçekleĢerek cari iĢlemler dengesindeki azalıĢa katkı da bulunmuĢtur. Net turizm gelirlerinde görülen yatay seyre rağmen, ulaĢtırma gelirlerinde devam eden yükseliĢ ile hizmetler dengesi artıĢ eğilimini devam ettirmiĢtir (TCMB, 2014: 3). Bu geliĢmeler eĢliğinde 2000 ve 2014 yılları cari iĢlemler verileri aĢağıdaki tabloda gösterildiği Ģekilde gerçekleĢmiĢtir. 72 Çizelge 2.3. Türkiye‟de 2000‟li Yıllarda Cari ĠĢlemler Dengesi (Milyon $) Yıllar Cari ĠĢlemler Dengesi Ġthalat Ġhracat Ġhracat/ DıĢ Ticaret Ġthalat (%) Dengesi 2000 -9.920 52.882 30.923 51,0 -21.959 2001 3.760 38.092 34.810 75,7 -3.282 2002 -626 47.109 40,705 69,9 -6.404 2003 -7.554 65.883 52.472 68, -13.411 2004 -14.198 91.271 68.833 64,8 -22.438 2005 -21.449 111.445 78.509 62,9 -32.936 2006 -31.837 134.672 99.778 61,3 -40.894 2007 -37.779 162.210 115.379 63,1 -46.831 2008 -40.192 193.823 140.906 65,4 -52.917 2009 -12.010 134.494 109.732 72,5 -24.762 2010 -45.312 177.317 120.992 61,4 -56.325 2011 -75.008 231.552 142.392 56 -89.160 2012 -48.535 227.315 161.948 64,5 -65.357 2013 -64.958 241.696 161.943 60,3 -79.907 2014 -45.947 232.515 168.943 65,1 63.572 * (TÜĠK) ve (TCMB) verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur. 2.3.2. Türkiye’de Bütçe Açığının Seyri Türkiye‟de bütçe açığının dönemler itibari ile seyri bu baĢlık altında ele alınacaktır. 73 2.3.2.1. Türkiye’de 1980’li yıllarda bütçe açığı 1980 yılında Türk siyasi ve ekonomik hayatında radikal değiĢimleri beraberinde getiren ve Türkiye ekonomisinin küresel sermayeye eklemlenmesinde önemli bir basamak olan 24 Ocak Ġstikrar Kararları alınmıĢtır (Karabıyık ve Uçar, 2010:41). 1980‟li yıllarda Türkiye ekonomisinde yaĢanan bu geliĢmeler ve bu geliĢmeler eĢliğinde alınan önlemler ve ekonomi politikalarıyla birlikte gerçekleĢen kamu dengesi aĢağıda grafiksel olarak ve tablo halinde görülebilmektedir. 0 -0,5 -1 -0,91 -1,01 -1,5 -1,09 -1,17 -1,69 -1,72 -2 -2,5 -2,27 -2,34 -2,22 -2,46 -3 1980 1981 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 * BÜMKO verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur. ġekil 2.5. 1980'li Yıllarda Bütçe Açığının Seyri (Bütçe Açığı/GSYĠH) 24 Ocak kararları ile birlikte devlet bütçe açıklarının enflasyonist etkisi dikkate alınarak bütçenin denkleĢtirilmesi ya da bütçe açıklarının en düĢük seviyelere indirilmesi öncelikli hedef olmuĢtur. Açıkların kapatılması cari harcamaların hacim ve dağılımına bağlı olduğundan bütçenin bu kalemlerinde bir daralmayla gerçekleĢebilir. 24 Ocak kararlarından biri de enflasyonu düĢürmek olmasından dolayı bütçe de yer alan harcamaların azaltılması da kaçınılmaz olmuĢtur (Ulusoy, 2012: 337). 74 Çizelge 2.4. Türkiye‟de 1980‟li Yıllarda Bütçe Dengesi Bütçe Geliri / Bütçe Gideri / Bütçe Açığı / GSYĠH GSYĠH GSYĠH 1980 16,32 14,05 -2,27 1981 15,37 14,47 -0,91 1982 12,51 11,50 -1,01 1983 15,59 14,42 -1,17 1984 14,47 12,75 -1,72 1985 13,76 12,68 -1,09 1986 12,10 10,42 -1,69 1987 12,73 10,40 -2,34 1988 12,35 10,12 -2,22 1989 12,72 10,27 -2,46 Yıllar * (BÜMKO) verileri ile oluĢturulmuĢtur. 1981 yılında %24.9 olan Konsolide Bütçe Harcamaları/ GSMH oranı 1982 ve 1985yılları dıĢında ortalama %22 olarak meydana gelmiĢtir. 1981 – 1989 yılları arasında en düĢük konsolide bütçe harcamaları 1982 yılında gerçekleĢmiĢtir (Ulusoy, 2012: 337). 1980 yılından itibaren konsolide bütçe açıkları katlanarak giden bir eğilim içindedirler (Oskay, 2004: 245). 1986‟da IMF ile yapılan stand-by anlaĢmasının sona ermesi ve 1987‟de erken seçim kararının alınması geniĢletici maliye politikasının uygulanmasına neden olmuĢtur. Ayrıca kamuda çalıĢanlarının maaĢ ve ücretlerindeki artıĢların enflasyon oranının gerisinde tutulması politikası yerine daha esnek bir ücret politikasının uygulanması ve kamuda istihdamın artırılması nedeniyle personel ücretlerindeki artıĢlar konsolide bütçe üzerine yük oluĢturmaya baĢlamıĢtır. 1980‟lerin ilk yarısında bütçe açığının tamamına yakınının finansmanının Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) kaynakları kullanılarak yapılması, 1980‟li yılların ortalarından itibaren ülkemizde borçlanma politikasını ön plana çıkarmıĢtır. Bütçe dengesi sağlanmadan ve enflasyon kontrol altına alınmadan, mali piyasalarda serbestleĢtirmeye gidilmiĢtir. Faiz oranlarının deregülasyonu ve Hazinenin doğrudan TCMB kaynaklarını kullanmak yerine kamu kâğıtları çıkarıp 75 satmaya yönelmesi, kamu açıklarının finansman maliyetinin artmasına neden olmuĢtur. Dolayısıyla kamunun iç borç servisi ve iç borç servisinin GSYĠH‟ya oranı 1980‟lerin ortalarından itibaren yükselme eğilimine girmiĢtir (Timur, 2005: 98-99). 2.3.2.2. Türkiye’de 1990’lı yıllarda bütçe açığı 1980'li yılların ilk yarısında ekonomide dikkate değer bir olumlu dönüĢüm gerçekleĢirken 1980‟lerin ikinci yarısından itibaren sürecin olumsuz geliĢmeleri de gün yüzüne çıkmaya baĢlamıĢ ve 1991 Körfez Krizi ve ardından 1994 Krizi ile ekonomideki olumlu geliĢmeler yerini krizlerin de bulunduğu olumsuz bir sürece terk etmeye baĢlamıĢtır. 1990'lı yıllarda Türkiye ekonomisinde oluĢan temel sorunlara bakıldığında karĢımıza çıkan tablo Ģöyledir: 1990'lı yıllar boyunca sürekli artan bütçe açıklan 1990'ların sonuna gelindiğinde sürdürülemez hale gelen bir iç borç dinamiğinin oluĢmasına ve enflasyonun hızla yükselmesine yol açmıĢtır. Bankalar asıl iĢlevleri olan özel sektöre kredi vermeyi ikinci plana iterek devlete borç vermeye yönelmiĢtir. Kamu bankalarının görev zararları büyük boyutlara varmıĢ ve mali sistem giderek sağlıksız bir yapıya bürünmüĢtür. Bu nedenlerden kaynaklı olarak reel faizler giderek yükselmiĢ, bütçeden faiz ödemelerine ayrılan pay her sene artmıĢ ve kamu maliyesi borç-faiz kısır döngüsüne girmiĢtir. Ayrıca, yapısal reformların sürekli ertelenmesi sebebiyle Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları kangrene dönüĢmüĢtür (Alpaydın, 2011: 22). Türkiye‟de 1990‟lı yıllar bütçe gerçekleĢmeleri incelendiği zaman bütçe gelirlerinin GSYĠH içindeki payı bütçe giderlerinin GSYĠH içindeki payına oranla daha fazla artıĢ göstermiĢ olduğu görülmektedir. Ancak gelirlerin giderlere oranla daha fazla artmasına rağmen bütçe açığı bu yıllarda bir artıĢ eğilimi içindedir. 1990 yılı bütçe açığı oranı %2,23 iken 1999 yılına gelindiğinde bu oran neredeyse dört katına çıkarak %8,75 seviyesine ulaĢmıĢtır.1990–1999 yıları arası bütçe gerçekleĢmeleri tablo ve grafik olarak aĢağıda verilmektedir. 76 Çizelge 2.5. Türkiye'de 1990'lı Yıllarda Bütçe Dengesi Bütçe Bütçe Geliri / Gideri/ GSYĠH GSYĠH 1990 12,94 10,71 -2,23 1991 15,63 11,70 -3,93 1992 15,34 12,12 -3,22 1993 18,41 13,41 -5,00 1994 17,35 14,45 -2,90 1995 16,52 13,51 -3,02 1996 19,95 13,74 -6,21 1997 20,77 15,00 -5,77 1998 22,24 16,82 -5,42 Yıllar 26,85 1999 18,10 Bütçe Açığı / GSYĠH -8,75 * BÜMKO verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur. 0 -1 -2 -3 -2,23 -2,9 -3,22 -4 -3,02 -3,93 -5 -5 -6 -6,21 -7 -5,77 -5,42 -8 -9 -8,75 -10 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 * BÜMKO verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur. ġekil 2.6. 1990'lı Yıllarda Bütçe Açığının Seyri (Bütçe Açığı/GSYĠH) 77 2.3.2.3. Türkiye’de 2000’li yıllarda bütçe açığı 2000 yılında bir önceki yıla göre %66,3 oranında artıĢ gösteren konsolide bütçe giderleri 46,7 katrilyon lira olarak gerçekleĢmiĢtir. Personel ve diğer cari giderler toplam harcamaların %29,1‟ini, yatırım giderleri %5,3‟ünü oluĢtururken transfer harcamalarının payı da 43,8 puanı faiz ödemelerinden kaynaklanmak üzere %65,6‟ya ulaĢmıĢtır. Konsolide bütçe giderleri 2001 yılında %72,5 oranında artarak 80,6 katrilyon lira olmuĢtur. Cari giderler %50,2 artıĢla 20,4 katrilyon lira, yatırımlar %67,7 artıĢla 4,1 katrilyon lira, transferler %82,9 artıĢla 56 katrilyon lira olarak gerçekleĢmiĢtir. Faiz ödemeleri ise %100,9 oranında artarak 41,1 katrilyon liraya ulaĢmıĢtır. 2002 yılında ise konsolide bütçe giderleri %43,3 oranında artarak 115,5 katrilyon lira olurken, cari giderler %51,8 artıĢla 31 katrilyon lira, yatırımlar %66 artıĢla 6,9 katrilyon lira, transferler %38,5 artıĢla 77,5 katrilyon lira olarak gerçekleĢmiĢ, faiz ödemeleri ise %26,3 oranında artarak 51,9 katrilyon lira olmuĢtur. 1980-2002 yılları arasında toplam konsolide bütçe büyüklüğü yaklaĢık %85 oranında artıĢ gösterirken, reel bütçe büyüklüğü sadece %5 oranında artıĢ gerçekleĢmiĢtir. Bütçedeki reel harcama kalemlerine bakıldığında da, neredeyse hiçbir kalemde GSMH'ya oranla bir artıĢ görülmediği gibi, birçok kalemde gerilemeler görülmektedir. Giderek büyüme gösteren bütçede, bütçenin artıĢ hızından daha hızlı büyüyen faiz ödemeleri, her yıl bütçede artan oranda bir yer kaplarken, reel harcama kalemleri üzerinde de ciddi bir baskı oluĢturmasına neden olmaktadırlar (Civan ve Uğurlu, 2005: 47). Bütçe açığı hedefi 2008 yılı için 18 milyar TL olarak belirlenmiĢ olmasına rağmen, yılsonunda bütçe açığı 17,1 milyar TL olarak gerçekleĢmiĢtir. 2002 yılında bütçe açığının GSYĠH‟ya oranı, %11,5 iken bu oran, 2008 yılında %1.8 seviyesine inmiĢtir. Türkiye, bütçe açıklarının GSYĠH‟ya oranının %3‟ün altında olmasını gerektiren Maastricht Kriterini 2006 ve 2007 yıllarında karĢıladığı gibi, 2008 yılında da karĢılamaya devam etmiĢtir. Faiz dıĢı fazla açısından, 2003-2008 döneminde faiz dıĢı fazla toplam 194,4 milyar TL olarak gerçekleĢmiĢtir. Bu dönemde faiz dıĢı fazlanın GSYĠH‟ya oranı ortalama %4,63 olmuĢtur. Kararlı bir Ģekilde uygulanan mali disiplin sayesinde faiz giderlerinin GSYĠH‟ya oranının hızlı bir Ģekilde düĢmesi sağlanmıĢ ve 2002 yılında %14,8 olan bu oran, 2008 yılı sonunda %5,1 seviyesine inmiĢtir. Diğer taraftan 2002 yılında faiz giderlerinin bütçe içindeki payı %43,2 iken, 2008 yılı sonu itibarıyla bu oran %22,4 olarak 78 gerçekleĢmiĢtir. 2008 yılı bütçesinde yatırım harcamalarının 2007 yılına göre %30,6 oranında bir artıĢla 21,6 milyar TL olduğu gözlenmektedir (BÜMKO, 2009: 84). Ülkemizde kamu mali dengelerinde 2002 yılından bu yana küresel krizin etkilerinin en çok hissedildiği dönem olan 2009 yılı hariç sürekli olarak iyileĢme gerçekleĢmiĢtir. Bu kapsamda, genel devlet bütçe açığının GSYĠH‟ya oranı 20022013 döneminde 10 puan azalarak %0,7 olarak gerçekleĢmiĢtir (TCMB, 2014: 44). Çizelge 2.6. Türkiye‟de 2000‟li Yıllarda Bütçe Dengesi Bütçe Geliri / Bütçe Gideri / Bütçe Açığı / GSYĠH GSYĠH GSYĠH 2000 22,9 30,8 -7,96 2001 24,3 36,2 -11,9 2002 22,7 34,1 -11,5 2003 22,2 31,1 -8,8 2004 22,0 27,2 -5,2 2005 23,5 24,6 -1,1 2006 22,9 23,5 -0,6 2007 22,6 24,2 -1,6 2008 22,1 23,9 -1,8 2009 22,6 28,2 -5,5 2010 23,1 26,8 -3,6 2011 22,9 24,2 -1,4 2012 23,1 25,1 -2,0 2013 23,6 25,7 -2,2 2014 23,5 25,4 -1,9 Yıllar * TÜĠK ve BÜMKO verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur. 79 2012 yılının ilk üç çeyreğinde kısmen geniĢleyen bütçe açığı, sonrasında bir toparlanma göstermiĢ ve 2013 yılı boyunca bütçe gelirlerinin artıĢ hızının, bütçe giderleri artıĢ hızından yüksek seyretmesi sebebiyle daralma göstermiĢtir. Her ne kadar son iki yıldır ekonomik büyüme yavaĢlamıĢ olsa da, buna rağmen daralan bütçe açığı, dolaylı vergiler üzerinden, kur artıĢının vergi gelirlerine olan olumlu etkisini ortaya koymaktadır. 2013 yılında bütçe dengesinde oluĢan iyileĢmenin nedenlerine bakıldığında, dolaysız vergilerin katkısında azalıĢ gerçekleĢmesine rağmen, artan iç talep ve ithalattaki büyümeye bağlı olarak tüketimden ve dıĢ ticaretten alınan vergilerin katkısında önemli bir artıĢ görülmektedir. Ancak, bütçe gelirlerine katkıların dolaylı vergiler tarafından gelmesi, bütçe gelirlerini büyümeye daha bağımlı kılmaktadır (TÜSĠAD, 2013: 13). 0 -1,1 -2 -0,6 -1,4 -1,6 -1,8 -4 -2 -2,2 -1,9 -3,6 -6 -5,2 -5,5 -8 -7,96 -8,8 -10 -12 -11,9 -11,5 -14 * TÜĠK ve BÜMKO verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur. ġekil 2.7. Türkiye'de 2000'li Yıllarda Bütçe Açığı (Bütçe Açığı / GSYĠH) Merkezi yönetim bütçesi 2013 yılı 18 milyar 543 milyon TL açık vermiĢ iken 2014 yılı aynı döneminde ise bu açık 22 milyar 666 milyon TL olarak gerçekleĢmiĢtir. 2014 yılında faiz dıĢı fazla ise 27 milyar 242 milyon TL olmuĢtur. 2013 yılı Ocak-Aralık döneminde bütçe giderleri 408 milyar 225 milyon TL olarak gerçekleĢmiĢ iken 2014 yılının aynı döneminde %9,8 oranında artarak 448 milyar 424 milyon TL olarak gerçekleĢmiĢtir. 2013 yılı faiz hariç bütçe giderleri 358 milyar 239 milyon TL olarak gerçekleĢmiĢ iken 2014 yılında ise %11,2 oranında 80 artarak 398 milyar 517 milyon TL olarak gerçekleĢmiĢtir. Diğer taraftan 2014 yılında faiz giderleri geçen yıla göre binde 2 oranında azalarak 49 milyar 907 milyon TL olarak gerçekleĢmiĢtir. 2013 yılında 389 milyar 682 milyon TL olan bütçe gelirleri, 2014 yılında %9,3 oranında artarak 425 milyar 758 milyon TL olmuĢtur. Bu dönemde vergi gelirleri ise %8,1 oranında artarak 352 milyar 437 milyon TL olarak gerçekleĢmiĢtir (BÜMKO, 2014: 5-6). 1990‟lı yıllarda artıĢ eğilimi içinde olan bütçe açığı rakamları 2000‟li yıllarda ise bir azalıĢ trendi içindedir. 2000 yılında %7,96 olarak gerçekleĢen bütçe açığı rakamları 2014 yılına gelindiğinde ise %1,9 seviyesine inmiĢtir. Bu geliĢmeler eĢliğinde 2000‟li yıllar bütçe gerçekleĢmeleri yukarıda tablo olarak ve grafiksel olarak gösterilmektedir. 2.3.3. Türkiye’de Ġkiz Açıklar Üzerine Yapılan ÇalıĢmalar Bu bölümde Türkiye‟de ikiz açıkların geçerliliğini test eden çalıĢmalar arasında cari iĢlemler açıkları ile bütçe açıkları arasında bir nedensellik iliĢkisi olduğunu ortaya koyan çalıĢmalara yer verilecektir. Ay, Karaçor, Mucuk & Erdoğan (2004) Türkiye ekonomisi 1992-2003 dönemi aylık verileri kullanarak yapmıĢ oldukları çalıĢmalarında Granger nedensellik testi ve regresyon analizi yardımıyla bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki iliĢki sınanmıĢtır. Analiz sonuçlarına göre Türkiye‟de ele alınan dönem itibari ile iki açık arasında karĢılıklı iliĢki bulunmuĢ ve Keynesyen GörüĢün geçerliliği desteklenmiĢtir. Akbostancı & Tunç (2002) yapmıĢ oldukları çalıĢmada 1987–2001 yılları arasında Türkiye ekonomisi için eĢ bütünleĢme analizi ve hata düzeltme modeli kurularak ikiz açık hipotezinin geçerliliği incelenmiĢtir. Analizin sonuçlarına göre uzun dönemde bütçe açığı ve cari açık arasında bir iliĢki söz kousudur. Ayrıca uzun kısa dönemde bütçe açığındaki bozulmaların cari açık açıkta bir bozulamaya yol açtığı sonucuna ulaĢılmıĢtır. Yani çalıĢma da Türkiye için ikiz açık hipotezinin geçerliliği desteklenmiĢ ve Ricardosu görüĢün geçerli olmadığı elde edilmiĢtir. 81 Yılmaz (2002)‟de Türkiye‟nin 1980- 2001 yıllarına iliĢkin bütçe açıkları ve dıĢ ticaret açıkları arasındaki nedensellik iliĢkisini amprik olarak ele almaktadır. Bütçe açıkları ile dıĢ ticaret açıkları arasındaki bu iliĢki Granger nedensellik testi kullnılarak ortaya konulmaktadır. VAR modeline dayalı Granger nedensellik testi söz konusu iki açığa ait nedensellik iliĢkisinin yönünü bulmada kulllanılmıĢ ve Granger nedensellik testine dayalı amprik sonuçlar Türkiye‟nin 1980–2001 yıllarına ait bütçe açıkları ve dıĢticaret açıkları arasında beĢ dönem gecikmeli karĢılıklı bir iliĢkinin varlığını orataya koymuĢtur. Bu sonuçlar Keynesyen görüĢün önermelerini desteklemektedir. Mangır (2012) Türkiye ekonomisi için 1980–2011 yıllık verileri kullanılarak yapmıĢ olduğu çalıĢmada ikiz açık hipotezinin geçerliliğini test etmektedir. Johansen eĢbütünleĢme yaklaĢımı kullanılarak, bütçe açığı ve cari açık arasında uzuzn dönemli bir iliĢki olsuğu sonucu elde edilmiĢtir. Granger nedensellik testi kullanılarak yapılan analizin sonuçlarına göre Türkiye için bütçe açığından cari açığa doğru tek yönlü bir nedensellik ilikisi söz konusudur. ÇalıĢmanın sonuçlarına göre Türkiye‟de ikiz açık hipotezinin geçerliliği ve Keynesyen görüĢ desteklenmektedir. Uysal & Topallı (2007) çalıĢmalarında Türkiye‟de cari iĢlemler açığı ve bütçe açığı arasındaki iliĢkiyi 1974–2004 dönemi için incelemiĢlerdir. ÇalıĢmada Johansen eĢbütünleĢme analizi ve Granger nedensellik testi uygulanmıĢtır. Johansen eĢbütünleĢme analizinin sonuçlarına göre bütçe açığı ve cari açıklar arasında pozitif bir iliĢki bulunmuĢtur. Granger nedensellik testinin sonuçlarına göre bütçeaçıkları ile cari açıklar arasındaki nedensellik iliĢkisi tek yönlüdür. Bu nedensellik iliĢkisinin yönü ise bütçe açıklarından cari açıklara doğrudur. Yani çalıĢmaTürkiye‟de ikiz açık hipotezini ve Keynesyen görüĢü desteklemektedir. Bayrak & Esen (2012) ise çalıĢmalarında 1975 ile 2010 dönemi yılllık verilerini kullanarak bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki iliĢkiyi araĢtırmıĢlardır. Bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki iliĢkinin yönünü ve büyüklüğünü araĢtırmak üzere Johansen eĢbütünleĢme ve hata düzeltme modeli uygulanmıĢtır. Elde edilen amprik sonuçlara göre incelenen dönem için Türkiye‟de bütçe açıkları ve cari iĢlemler açıları arasında kısa ve uzun dönemli bir iliĢkinin varlığı sonucuna ulaĢılmıĢtır. Bu sonuç Türkiye ekonomisi için ikiz açık hipotezinin geçerliliğini ve Keynesyen görüĢü desteklemektedir. 82 Günaydın (2004) çalıĢmasında bütçe açığı ve cari açık arasındaki nedensellik iliĢkisini ve yönünü incelemiĢtir. ÇalıĢmada 1987:1-2003:2 dönemine iliĢkin üçer aylık verilere kullanılarak Türkiye ekonomisinde bütçe açığı ve cari açık arasındaki ndensellik iliĢkisi Toda-Yamamato nedensellik testi kullanılarak analiz edilmiĢtir. ÇalıĢmanın sonuçları değiĢkenler arsında tek yönlü bir nedensellik iliĢkisinin olduğunu ve bu nedensellik iliĢkisinin bütçe açıklarından cari açıklara doğru olduğunu ortaya koymaktadır. ÇalıĢma ele Türkiye için ikiz açık hipotezinin geçerliliğini Keynesyen görüĢü desteklemektedir. Bahtiyar & Bakır (2011) Türkiye için 1980-2010 yıllık verileri kulanılarak regresyon analizi ile bütçe açığı ve cari açık arasındaki liĢki incelenmiĢtir. ÇalıĢmaya göre bütçe açığı/gsmh oranında %1‟lik bir artıĢ cari açık/gsmh oranında %0,14‟lük bir artıĢa neden olmaktadır. Yani Türkiye için ele alınan dönemde bütçe açığı cari iĢlemler açığının bir nedenidir. ÇalıĢma nedensellik iliĢkisinin yönünü bütçe açıklarından cari açıklara doğru olarak ortaya koymakta ve ikiz açık hipotezini desteklemektedir. Duman & Belke (2011) çalıĢmalarında Türkiye için 1998Q1–2011Q2 dönemindeki üçer aylık veriler ve zaman serisi teknikleri kullanılarak bütçe açığı ve cari açık arasındaki iliĢki incelenmiĢtir. Bütçe açığı ve cari açık arasındaki dinamik iliĢkiyi incelemek için Granger nedensellik (Granger Causality) testi, etkitepki ve varyans ayrıĢtırma analizleri uygulanmıĢtır. Analiz sonuçları Türkiye‟de ele alınan dönem itibariyle iki açık arasında çift yönlü bir iliĢki bulunduğunu, açığın hem cari açıktan hem de bütçe açığına doğru olduğunu dolayısıyla Keynesyen görüĢün geçerliliğini desteklemektedir. Bolat, Belke & Aras (2011) yapılan çalıĢmada 1998:1-2010:4 döneminde Türkiye‟de bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki iliĢki incelenmektedir. Bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki kısa ve uzun dönem iliĢkisini inceleyen çalıĢma, sınır testi yaklaĢımını kullanmaktadır. ÇalıĢmanın sonuçları, uzun dönemde bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasında bir iliĢkinin olmadığını fakat kısa dönemde bu iki açık arasında kuvvetli bir pozitif iliĢki bulunduğunu ortaya koymaktadır. Bütçe açığındaki %1‟lik bir artıĢ, kısa dönemde cari iĢlemler açığında %0,18‟lik artıĢa neden olmaktadır. Bulgular, kısa dönemde ikiz açık hipotezinin geçerli olduğunu savunan Keynesyen yaklaĢımı desteklemektedir. 83 Erdinç (2008), çalısmada Esbütünlesme analizi ve Granger Nedensellik testinden yararlanarak Türkiye ekonomisi için bütçe açığı ile cari islemler açığı arasındaki nedensellik iliĢkisi 1950- 2005 dönemi yıllık verilerinden yararlanarak ikiz açıklar hipotezinin geçerliligi incelenmiĢtir. Esbütünlesme analizinde, bütçe açıkları ile cari islem açıkları arasında uzun dönemli bir iliski oldugu sonucuna ılaĢılmıĢtır. Ayrıca bütçe açıkları ile cari açık arasındaki nedensellik iliskinin yönünün bütçe açıklarından cari açıklara doğru olduğu sonucuna ulaĢımıĢtır. Bu sonuç Geleneksel Keynesyen Yaklasımı desteklemekte ve Türkiye‟de ikiz açık hipotezinin geçerliliğini desteklemektedir. Utkulu (2003), çalıĢma da Türkiye için 1950 -2000 dönemi için yıllık veriler kullanılarak bütçe açığı ve cari açıklar arasındaki iliĢki koentegrasyon analizi, Granger nedensellik analizi ve hata düzeltme modeli uydulanarak test edilmiĢtir. ÇalıĢmanın sonucu bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasında çift yönlü bir nedensellik iliĢkisi olduğunu ortaya koymaktadır. Bu sonuçla çalıĢma Türkiye için ele alınan dönemde ikiz açık hipotezinin geçerliliğini ve Keynesyen görüĢü desteklemektedir. Ata & Yücel (2003) çalıĢmada bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki iliĢkiyi Türkiye için 1975-2002 dönemi yıllık verileri ile Engle-Granger iki aĢamalı eĢbütünleĢme yöntemi ve Granger nedensellik testi ile sınanmıĢtır. EĢbütünleĢme analizi sonuçlarına göre bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasında uzun dönemli bir iliĢki vardır. Granger nedensellik analizi sonuçlarına göre ise birinci gecikmede bütçe açıklarından cari iĢlemler açıklarına üçüncü ve yedinci gecikmede de cari iĢlemler açıklarından bütçe açıklarına dğru bir nedensellik iliĢkisi vardır. ÇalıĢma Türkiye için ikiz açıklar hipotezinin geçerliliğini destekleyen sonuçlar vermiĢtir. Zengin (2000) Türkiye için üçer aylık, (çeyrek dönemlik) verileri kullanarak uyguladığı çalıĢmasında VAR modeli ile bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki iliĢkiyi sınamıĢtır. Ekonometrik uygulamanın sonuçlarına göre bütçe açıkları ile cari iĢlemler açıkları arasında çift yönlü bir nedensellik iliĢkisi vardır. ÇalıĢmaya göre bütçe açıkları hem direk hemde dolaylı olarak cari iĢlemler açığını etkilerken cari açık ise dolaylı olarak bütçe açığını etkilemektedir. Bu da çalıĢmanın Türkiye‟de ikiz açıkların geçerliliğini desteklediğini ortaya koymaktadır. ÇalıĢma Keynesyen görüĢle paralel sonuçlar vermektedir. 84 Aksu & BaĢar (2009) çalıĢmada bütçe açıklarının kronik dıĢ ticaret açıkları üzerindeki etkileri araĢtırılmıĢtır. Bu bağlamda 1994:9-2008:9 dönemine ait veriler kullanılarak Pesaran tarafından geliĢtirilen sınır testi uygulanmıĢtır. ÇalıĢmanın sonuçlarına göre bütçe açıkları, dıĢ ticaret açıkları üzerinde hem kısa dönemde hem de uzun dönemde etkili olmaktadır. Elde edilen bulgulara göre dıĢ ticaret açıkları kendi kendini besliyen bir yapı sergilerken, faiz oranlarındaki bir artıĢın dıĢ ticaret açıklarını arttırıcı bir yapıya saiptir ve döviz kurunun ise dıĢ ticaret açıkları üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığını ortaya koymaktadır. Yani çalıĢmanın sonuçlarına göre bütçe açıkları dıĢ ticaret açıklarının bir nedenidir. Bu da ikiz açık hipotezini destekler bir sonuç ortaya koymaktadır. Altunöz (2014) çalıĢmada Türkiye için 2000:1- 2012:3 döneminde bütçe açığı ile cari iĢlemler açığı arasındaki iliĢki sınanmıĢtır. ÇalıĢmada kamu açığı göstergesi olarak bütçe açığı/ GSYĠH, reel döviz kuru, devlet iç borçlanma senetleri kullanılmıĢ ve cari iĢlemler açığı da kullanılan diğer değiĢkendir. Bu doğrultuda Pesaran tarafından geliĢtirilen sınır testi yaklaĢımı uygulanmıĢtır. Ekonometrik analiz sonuçlarına göre uzun dönemde bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasında bir iliĢki yoktur. Ancak kısa dönem için bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasında pozitif ve güçlü bir iliĢkinin varlığı ortaya konmuĢtur. Keskin & Yılmaz (2006) çalıĢmada 1960-2004 yılları için Türkiye‟de bütçe açıkları ve cari iĢlemler açıkları arsındaki iliĢkiyi eĢbütünleĢme analizi hata düzeltme modeli ve Granger nedensellik analizi uygulayarak incelemiĢtir. Uygulama sonuçlarına göre bütçe açıkları ve cari iĢlemler açıkları arasında uzun dönemli bir iliĢki vardır. Bu iliĢki değiĢkenler arasında çift yönlüdür. ÇalıĢma ikiz açık hipotezinin geçerliliğini ve Keynesyen görüĢü destekler niteliktedir. BarıĢık & Kesikoğlu (2010) çalıĢmada bütçe açıkları ilecari açık arasındaki teorik iliĢki yükselen piyasa ekonomileri arasından seçilen Türkiye ve diğer 11 ülke için 1991-2007 dönemine iliĢkin yıllık veriler kullanılarak panel nedensellik testi ile test edilmiĢtir. ÇalıĢmadan elde edilen bulgular Geleneksel görüĢü ikiz açık hipotezinin geçerliliğini destekler niteliktedir. Panel nedenesellik testi sonuçlarına göre 1991-2007 dönemi için Türkiye ve diğer ülkeler için bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı araında çift yönlü nedensellik iliĢkisi vardır. Kökçü (2011) çalıĢmada Türkiye için 1994-2010 dönemi aylık verileri kullnılarak bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasında bir iliĢki olup olmadığı, bir 85 iliĢki varsa bu iliĢkinin yönü Granger nedensellik testi ile sınanmıĢtır. Nedensellik testinin sonuçlarına göre bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasında çift yönlü bir iliĢki vardır. Bu sonuç Türkiye için ikiz açık hipotezinin geçerliliğini ve Keynesyen görüĢü destekler niteliktedir. Ümit & Yıldırım (2008) çalıĢmada bütçe açıkları ve acari iĢlemler açıkları arasında bir iliĢki olup olmadığı ve varsa bu iliĢkinin yapısı incelenmiĢtir. Ġkiz açıklar hipotezinin Türkiye‟de geçerliliğini araĢtırmak için 1987:1-2005:4 dönemine ait üçer aylık veriler kullanılarak VAR yöntemiyle değiĢkenler sınanmıĢtır. Uygulama sonuçları ikiz açık hipootezinin geçerliliğini ve Keynesyen görüĢü destekleyen sonuçlar ortaya koymuĢtur. ÇalıĢmaya göre bütçe açıkları faiz oranları ve döviz kurları aracılığı ile cari iĢlemler açıklarını etkilemektedir. Sever & Demir (2007) Türkiye için bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki ilĢkinin sınandığı çalıĢmada 1987-2006 dönemine ait üçer aylık veriler kullanılarak VAR yöntemi ve Grander nedensellik testi ile değiĢkenler sınanmıĢtır. ÇalıĢmanın sonuçlarına göre bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki iliĢkinin yönü bütçe açıklarından cari iĢleler açığına doğrudur. Bütçe açığı cari iĢlemler açığını döviz kuru ve faizoranları aracılığyla etkilemektedir. Bu da Türkiye için ikiz açık hipotezinin geçerli olduğunu ortaya koumaktadır. ÇalıĢma Keynesyen görüĢü destekler niteliktedir. Mucuk (2009) çalıĢmada Türkiye‟deki cari iĢlemler ve bütçe dengesi arasındaki iliĢki en küçük kareler ve VAR tekniğiyle 1989-2004 dönemi üçer aylık verileri kullanılarak incelenmiĢtir. Uygulama sonucu elde edilen bilgilere göre cari iĢlemler dengesi ve bütçe dengesi arasında çift yönlü bir etkileĢim vardır. ÇalıĢma Türkiye için ikiz açık hipotezinin geçerliliğini desteklemektedir. GüriĢ & Yılgör (2008) çalıĢmada 29 OECD ülkesinden 1950-2005 dönemi için alınan panel verileri kullanılarak bütçe açıkları ve dıĢ ticaret açıkları arasındaki iliĢki eĢbütünleĢme yöntemi ve Granger ndensellik tanımına dayanan Holtz Eaken-Newey ve Rosen testi ile sınanmıĢtır. Panel veri tabanı kullanılarak yapılan analizde 29 OECD ülkesinin bütçe açıkları ve dıĢ ticaret açıkları arasında eĢbütünleĢme olduğu görülmüĢtür. Holtz Eaken-Newey ve Rosen nedensellik testi sonucunda da dıĢ ticaret açıklarından bütçe açıklarına doğru tek yönlü bir nedensellik iliĢkisi tespit edilmiĢtir. 86 Çelik, Deniz & Eken (2008) çalıĢmada Türkiye ve benzer ekonomik yapıda bulunan 5 ülke panel veri oalrak alınmıĢ ve eĢbütünleĢme analizi bu ülkelerde ikiz açık hipotezinin geçerliliği sınanmıĢtır. ÇalıĢmada Türkiye içiin 1996-2006 dönemi üçer aylık verileri ile ikiz açık hipotezinin geçerli olup olmadığı sınandığında Johansen eĢbütünleĢme testinin sonuçları uzun dönemde bütçe açıkları ve dıĢ ticaret açıkları arasında bir iliĢki olduğunu ortaya koymaktadır. ÇalıĢma söz konusu ülkeler için Rcardocu görüĢü reddedip ikiz açık hipotezinin geçerliliğini, Keynesyen görüĢü desteklemektedir. Bilman (2004) çalıĢmada 1960-2002 yılları arsında bütçe açıkları ve dıĢ ticaret açıkları arasında biri iliĢki var olup olmadığının sınanması ve eğer nedensellik ilĢkisi varsa bu ilĢkinin yönü belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. ÇalıĢmada ele alınan dönem 1960-1980 ve 1980-2002 olmak üzere iki alt bölüme ayrılmıĢtır. Ekonometrik yöntem olarak ise eĢbütünleĢme analizi benimsenmiĢtir. ÇalıĢmada elde edilen bulgulara göre genel olarak 1960-2002 dönemi özel olarak ise 19812002 döneminde bütçe açıkları faiz oranları ve döviz kuru kanalıyla dıĢ ticaret açıklarını etkilemektedir. ÇalıĢma Türkiye için ikiz açıklar hipotezinin geçerliliğini ve Keynesyen görüĢü destekler niteliktedir. Azgün (2012) çalıĢmada 1980-2009 dönemi verileri kullanılarak bütçe açıkları ve cari iĢlemler arasındaki iliĢki ve bu iliĢkinin yönü VAR Granger testi ve regresyon aracılığı ile araĢtırılmıĢtır. Elde edilen bulgular bütçe açıklarından cari iĢlemler açıklarına doğru tek yönlü bir nedensellik iliĢkisi olduğunu ortaya koymaktadır. ÇalıĢma Türkiye için ikiz açıklar hipotezinin geçerliliğini ve Keynesyen görüĢü desteklr niteliktedir. Küçüksucu (2012) çalıĢmada Türkiye için 1998-2011 dönemi üçer aylık verileri kullanılarak bütçe açıkları ile cari iĢlemler açıkları arasındaki iliĢki Granger nedensellik testi ile sınanmıĢtır. ÇalıĢmada elde edilen bulgulara göre btüçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasında bütçe açıklarından cari iĢlemler açığına doğru tek yönlü bir nedensellik iliĢkisi vardır. ÇalıĢĢma Türkiye için ikiz açık hipotezinin geçerliliğini ve Keynesyen görüĢü destekleyen sonuçlar ortaya koymaktadır. Karatay (2008) çalıĢmada 1990-2006 yılları arası üçer aylık veriler kullanılarak Türkiye için bitçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasında bir nedensellik iliĢkisi olup olmadığı ve eğer varsa bu nedenselliğin yönü Granger nedensellik 87 testi ile araĢtrılmıĢtır. Uygulama sonucu bütçe açıkları ve cari iĢlemler açıkları arasında çift yönlü bir iliĢki olduğu ortaya konmuĢtur. Bayrak (2013) çalıĢmada Türkiye için 1998:1-2012:4 dönemi üçer aylık verileri kullanılarak bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki iliĢki Granger ndensellik testi ile sınanmıĢtır. Elde edilen bulgulara göre bütçe açığı ile cari iĢlemler açığı arasında bir nedensellik iliĢkisi vardır. Bu ndensellik iliĢkisi bütçe açıklarında cari açıklara doğrudur. ÇalıĢma Türkiye için ikiz açık hipotezinin geçerliliğini ve Keynesyen görüĢü destekleyen sonuçlar ortaya koymaktadır Timur (2005) çalıĢmada Türkiye için 1985-2003 dönemi verileri ile bütçe açığı ve cari iĢlemler açığı arasındaki iliĢki Granger nedensellik testi kullanılarak sınanmıĢtır. ÇalıĢma sonuçlarına göre bütçe açığı ilecari iĢlemler açığı arsında bir nedensellik iliĢkisi söz konusudur. Bu nedensellik iliĢkisinin yönü ise bütçe açıklarından cari iĢlemler açıklarına doğrudur. Yani çalıĢma Türkiye için ikiz açık hipotezinin geçerliliğini ve Keynesyen görüĢü destekler niteliktedir. 88 3. EKONOMĠK ĠSTĠKRAR Ġstikrar kavramı kelime olarak aynı karar ve düzeyde devam etme anlamına gelmektedir. Ekonomik istikrar kavramı ise genel ekonomik faaliyetlerde aĢırı daralma ya da geniĢleme dönemlerinin gerçekleĢmemesi anlamına gelmektedir. Ekonomik istikrar için temel olarak iki kavram önemlidir. Bunlar fiyat istikrarı ve tam istihdamdır. Yani bir ekonomide fiyat istikrarı ve tam istihdam gerçekleĢtiği anda o ekonomi için iç istikrar sağlanmıĢ diyebiliriz. Tam istihdam seviyesi dinamik özellik gösteren bir kavramdır. Bu nedenle sürekli hareket halindeki bir ekonomide ekonomik istikrar kavramından daha çok fiyat istikrarı anlaĢılmaktadır. Bu tanım ve açıklamalardan sonra ekonomik istikrar, ekonomik geliĢmelerin beklenen ve istenen seviyede gerçekleĢmesi olarak tanımlanabilir (Karabıçak, 2000:50). Ekonomik konjonktür, ekonomilerin içinde bulunduğu durumu ifade eden bir kavramdır. Bir ekonomide faaliyetler hep aynı düzeyde seyretmez, aksine her ekonomik geniĢleme ve refah döneminin ardından mutlaka, bir ekonomik gerileme dönemi gerçekleĢmektedir. Ekonomik faaliyetlerde görülen bu dalgalanmalar konjonktür dalgalanmaları olarak ifade edilir. Bu açıklamalar çerçevesinde ekonomik istikrarı, her ülkenin hedeflediği olumlu bir konjonktür dönemi olarak ifade edebiliriz (Altan, 2009: 4). 3.1. Fiyat Ġstikrarı Fiyat istikrarı bireylerin yatırım, tüketim ve tasarrufa yönelik kararlarında dikkate almaya gerek duymadıkları ölçüde düĢük bir enflasyon oranını temsil eden bir ifadedir. Fiyat istikrarı, geliĢmiĢ ülkeler için %1 ila %3 aralığındaki enflasyon oranı olarak da ifade edilebilir. Ekonomik ve sosyal istikrarın sağlanabilmesi için mutlak bir koĢul olan fiyat istikrarı, sadece düĢük enflasyon oranına ulaĢmayı değil; o oranın sürdürülmesini de gerektirmektedir. Fiyat istikrarı, yüksek enflasyonunun yarattığı olumsuz koĢulların ortadan kalkmasına yardımcı olarak sürdürülebilir ekonomik büyümeye ve ekonomik feraha katkıda bulunmaktadır. Ayrıca fiyat istikrarının sağlanamadığı bir ekonomide geleceğe iliĢkin belirsizlikler toplumdaki güven duygusuna da zarar vermektedir. Günümüzde modern merkez bankacılığı çerçevesinde fiyat istikrarı görevi, hükümetlerden bağımsız olarak örgütlenmiĢ merkez bankalarınca yürütülmektedir (TCMB, 2013: 8). 89 Fiyat istikrarının sağlanamadığı bir ekonomide yüksek enflasyon dönemlerinde bireylerde ve firmalarda fiyat algılamaları bulanıklaĢır. Bu döneminde her Ģeyin fiyatı sürekli ve orantısız arttığı için neyin ucuz, neyin pahalı olduğunu anlamak güçleĢir. Bu da ekonomik birimlerin yatırım ve tüketim kararları alırken nispi fiyat değiĢimlerini kolaylıkla ayırt etmelerine engel olur. Finansal piyasaların verimli çalıĢması da (finansal aracılık yapması) fiyat istikrarı sağlanmasına bağlıdır. Etkin iĢlemeyen bir finansal yapı reel kesime aktarılması gereken fonların daha cazip görünen tahvil, bono gibi menkul kıymetlere ya da gayrimenkullere aktarılmasına yol açar. Geleceğin belirsizliği bu duruma neden olur. Uzun vadeli yatırımların riski enflasyonun belirsiz olması nedeniyle yüksek olduğu için bu durum reel faizlerin yükselmesine de neden olur. Reel faizlerin artması firmaların kredi taleplerinin düĢmesine yol açar. Çünkü yatırımların maliyeti reel faizlere bağlı olarak artmaktadır. KiĢilerin uzun vadeli kredi talepleri bu nedenle düĢüĢe uğrar. Kredi taleplerinin düĢmesi ülke ekonomisine ek yüklerinde oluĢmasına neden olur. Kredi faizlerinin yüksek ve kısa dönemli olması ve yatırımların üretken olmayan diğer varlıklara kayması ülke içinde yatırımların azalmasına yol açar. Bu olumsuz durumun sürmesi de kaynakların yatırım ve üretime aktarılamamasına ve üretim periyotlarında dalgalanmalar yaĢanmasına neden olur. Çünkü fiyat istikrarsızlığı yatırımlar üzerinde bir vergi yüküdür, ek maliyet oluĢturan bir olgudur. Bunun sonuçları ise ülke ekonomisinin kapasitesinin altında çalıĢması kapasite kullanım oranlarının düĢük çıkması ve ekonomik büyümenin gerçekleĢtirilememesi olarak ortaya çıkar. Fiyat istikrarının sağlanamaması enflasyon ve neticesinde ekonominin büyüyememesine neden olur uzun dönemde enflasyon artarsa, bu durumda büyümenin yavaĢlamasına neden olur (Çiftçi, 2014: 4-5). Fiyat istikrarının sağlanamadığı bir ekonomilerde, karar alma süreçleri bulanıklaĢır, nispi fiyat değiĢimleri ayırt edilemez ve piyasa mekanizması etkin iĢlemez hale gelir. Yeterli ve gerekli bilgi edinilemediği için sağlıklı ve uzun vadeli kararların alınması güçleĢir, sermaye tahsisi bozulur, yatırım kararları üretken olmayan alanlara kaymaya baĢlar. Rekabet gücü azalır, vadeler kısalır, kredi piyasaları duracak noktaya gelir, sürdürülebilir bir büyüme ve istihdam artıĢı sağlamak mümkün olmaz. Bu nedenlerden dolayı fiyat istikrarı, toplumsal refah artıĢında önemli bir koĢuldur (Doğru, 2012: 22). Ekonomilerde fiyat istikrarsızlığı durumu, yani ekonomideki fiyat seviyesinin değiĢkenliği durumu, fiyatlardaki artıĢ ya da düĢüĢ olarak gerçekleĢir. 90 Bir ekonomideki fiyatlar genel seviyesindeki sürekli artıĢlara enflasyon, fiyatlar genel seviyesinde gerçekleĢen sürekli düĢüĢlere ise deflasyon denir. 3.1.1. Enflasyon Enflasyon genel olarak yukarıda açıklandığı Ģekilde tanımlansa da temel mantığı aynı olmak üzere farklı tanımları da vardır. Bu tanımlar Ģöyledir: Bir ekonomide para miktarındaki artıĢın üretilen mal ve hizmet miktarından daha fazla artması sonuncu ortaya çıkan sürekli fiyat artıĢlarına enflasyon denir. Yani fiyat artıĢları para miktarındaki sürekli artıĢlardan kaynaklanmaktadır. Eğer üretilen mal ve hizmet miktarının parasal değeri kadar dolaĢımda para bulunuyorsa, fiyatlarda bir artıĢ gerçekleĢmeyecektir. Enflasyon, cari fiyat düzeyi üzerinde toplam talebin toplam arzdan yüksek olmasından dolayı fiyatlar genel seviyesinin sürekli artmasıdır (Aydoğan, 2004: 92). Enflasyon, fiyatlar genel seviyesinin hissedilir ölçüde ve sürekli olarak artması olarak da tanımlanmaktadır. Enflasyonda fiyat artıĢları kümülatif bir Ģekilde gerçekleĢmektedir. BaĢlangıçta bir takım mal ve hizmetlerin fiyatlar genel fiyat artıĢı eğilimine uymasalar da zaman içerisinde bu malların fiyatları da artıĢ eğilimi gösterirler. Fiyat artıĢının nedenleri Ģu Ģekilde sıralanabilir; Toplam talebin toplam arzdan yüksek seviyede gerçekleĢmesi, Yüksek faiz hadleri, Bilinçsiz yapılan devalüasyon, Zarar eden kamu kuruluĢlarının varlığı, Tasarrufların yatırımlardan düĢük seviyede gerçekleĢmesi, DolaĢımdaki para miktarında gerçekleĢen hızlı artıĢ eğilimi, Yüksek tabanlı fiyat politikası uygulamaları, YanlıĢ uygulanan ekonomi politikalar(Aydoğan, 2004: 92). 3.1.2. Enflasyonun Sınıflandırılması Yapılan enflasyon tanımlarında da anlaĢılacağı üzere, literatürde genel olarak üç tip enflasyonun varlığından söz edilmektedir. Bunları, Talep enflasyonu, Maliyet Enflasyonu ve Fiyat enflasyonu olarak ayrıma tabi tutabiliriz (Meral, 2005: 311). 91 3.1.2.1. Talep enflasyonu Klasik teoriye göre fiyatlar, ya para hacminin artmasına, ya paranın dolaĢım hızının yükselmesine veya ikisinin birlikte meydana gelmesine bağlı olarak artıĢ gösterir. Toplam talebin toplam seviyesinin arzdan fazla gerçekleĢmesine bağlı olarak fiyatlar genel seviyesindeki artıĢ talep enflasyonu olarak ifade edilmektedir. Mallara olan talebin arzdan fazla olması fiyatlar genel seviyesinde bir artıĢa yol açabileceği gibi, emeğe olan talebin fazlalığı da emek fiyatlarının artmasına neden olacaktır. Talep enflasyonu ekonomideki para miktarı ile yakın iliĢkili bir konudur (Meral, 2005: 311). 3.1.2.2. Maliyet enflasyonu Türkiye‟deki enflasyonu açıklamakta kullanılan maliyet enflasyonu, üretimde kullanılan unsurların fiyatlarındaki artıĢların üretilen malın satıĢ fiyatlarına yansıması durumunda ortaya çıkmaktadır. Ancak böyle bir enflasyonun görülebilmesi için o mallara karĢı bir talebin var olması gerekmektedir. Aynı Ģekilde maliyet enflasyonu piyasanın durumu ile de iliĢkili bir kavramdır. Tam rekabet piyasası Ģartlarının hâkim olduğu piyasalarda, firmalar ürün fiyatlarını serbestçe belirleme Ģansına sahip değildir, çünkü fiyatların belirlenmesinde firmaların durumu ve tüketici talebinin durumu önemli bir etkendir. Ancak, eksik rekabet Ģartlarında iĢleyen piyasalarda, firmalar maliyet artıĢlarını fiyatlara kolaylıkla yansıtma imkânına sahiplerdir (Meral, 2005: 311). 3.1.2.3. Fiyat enflasyonu Fiyat enflasyonu, daha çok ekonomideki para miktarı ve o mallara olan talebin seviyesi ile açıklanmakta ise de, üreticilerin ya da satıcıların baĢka mallardaki fiyat artıĢlarına bakarak, kendi ürünlerinin fiyatını yükseltmeleri durumu ile ilgili bir kavramdır. Bu davranıĢların temelinde malların fiyatları yüksek olsa dahi piyasada bu tarz mallara her zaman bir talep olacağı inancı yatmaktadır (Meral, 2005: 311). 3.1.3. Türkiye’de Enflasyon Türkiye de 1980 yılı sonrasında enflasyon oranını düĢürme, kamu açıklarını kapatma ekonomiyi yeniden canlandırma amacıyla ekonomik istikrar programı uygulanmaya baĢlanmıĢtır. Uygulamaya konulan istikrar programı çerçevesinde 92 fiyatların idari kararlarla tespitinden vazgeçilerek, temel mal ve hizmet kapsam daraltılmıĢ, temel mal ve hizmet kapsam dıĢında kalan ürün fiyatların piyasada tespiti ilkesi getirilmiĢ, piyasada çift fiyatların oluĢmasının önüne geçilmiĢtir. Ekonominin gerektirdiği ithalatın yapılabilmesi sonucunda üretimde artıĢ gerçekleĢmiĢ, mal kıtlıkları giderilmiĢtir. Ayrıca, esnek kur politikası uygulanmasıyla birlikte de, yeni liberal ve esnek iktisadi politikalar yardımıyla yabancı sermaye giriĢi teĢvik edilmiĢtir (Aydoğan, 2004: 93). 140 120 100 80 60 40 20 0 * TCMB ve TÜĠK verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur. ġekil 3.1. Türkiye‟de 1980-2014 Dönemi Enflasyon Oranları 1980 yılında %107,2 olan enflasyon oranı ekonomik istikrar programının uygulamaya girmesiyle takip eden yıllarda görece daha düĢük seyretmiĢtir. 1981 yılında %36,8 düĢerek ciddi bir düĢüĢ gösteren enflasyon oranı 1982 yılında da düĢüĢ seyrine devam etmiĢ ve 1983 yılında %27 olarak gerçekleĢmiĢtir. Takip eden yılarda da iniĢli çıkıĢlı bir seyir izleyen enflasyon oranı 1989 yılına gelindiğinde %64,3 olarak gerçekleĢerek 1980‟li yılları dalgalı bir seyirle kapatmıĢtır. 1990 yılına gelindiğinde %60,4, 1991 yılında %70,1 olan enflasyon oranı iniĢli çıkıĢlı seyrine devam etmiĢtir. 1994 yılına gelindiğinde ise %125,5 seviyesine çıkarak 1980 yılından sonra tekrar üç haneli rakamlara çıkmıĢtır. Bu oran aynı zamanda 1980-214 döneminin de en yüksek enflasyon oranıdır. 1995 yılında tekrar düĢüĢ göstererek %76 olarak gerçekleĢmiĢtir. Enflasyonun bu görece düĢüĢ seyri devam etmiĢ ve 1999 yılına gelindiğinde %68,8 olarak gerçekleĢerek 93 1990‟lı yılları da dalgalı bir seyirle çit haneli rakamlarla kapatmıĢtır. 2000 yılında %39‟a düĢen enflasyon oranı ardından tekrar 1999 yılı seviyesinde gerçekleĢerek %68,5 olmuĢtur. 2001 yılından sonra ciddi oranlarda düĢüĢ gösteren enflasyon 2002 yılında %29,7, 2003 yılında %18,4 olarak gerçekleĢmiĢtir. 2004 yılına gelindiğinde ise ilk defa tek haneli rakamlar seviyesine inerek %9,4 olarak gerçekleĢmiĢtir. 2004 yılından sonra ilk kez küresel kriz yılı olan 2008 yılında çift haneli rakamlara ulaĢan enflasyon oranı %10,1 olmuĢtur. 2009 yılında tekrar düĢme gösteren enflasyon oranı 2009‟da %6,5 olmuĢtur. 2010 yılında 2009‟a yakın bir oranda gerçekleĢerek %6,4olmuĢ ve 2011 yılında tekrar yükselerek %10,5 olarak gerçekleĢmiĢtir. 2012 yılında düĢüĢ gösteren enflasyon oranı %6,2 ardından 2013 yılında %7,4 2014 yılında ise %9,4 olarak gerçekleĢmiĢtir. 1980‟li ve 1990‟lı yıllarda zaman zaman üç haneli rakamlar seviyesine ulaĢan genel olarak ise çift haneli rakamlarda seyreden enflasyon oranı 2000‟li yıllarda geçmiĢ yıllara göre ciddi düĢüĢler göstermiĢtir. 2003 yılından sonra 2008 ve 2011 yılları hariç tek haneli rakamlarda gerçekleĢen enflasyon oranı özellikle son on yılda geçmiĢ yıllara oranla daha istikrarlı bir görünüm seyretmiĢtir. 3.1.4. Deflasyon Fiyat istikrarsızlığının bir diğer göstergesi olan deflasyon ise en kısa tanımıyla fiyatlar genel seviyesindeki sürekli düĢüĢ halidir. Bu durumda paranın satın alma gücünde bir yükselme gerçekleĢir. Burada dikkat edilmesi gereken konu fiyat düĢüĢünün genel fiyat düzeyi için geçerli olması ve süreklilik göstermesidir. Bir baĢka ifadeyle bir ya da iki malın fiyatının düĢmesi ya da bütün malların fiyatının bir defaya özgü olarak düĢüĢ göstermesi deflasyon olarak tanımlanamaz. YılbaĢında eğer 100 TL‟ye alınan malların aynısını yılsonunda 90 TL‟ye alınıyor ise o zaman paranın satın alma gücü artmıĢ demektir. Ġlk bakıĢta olumlu bir ekonomik durum gibi görünen deflasyon aslında enflasyondan çok daha önemli bir ekonomik kriz nedeni olabilmektedir. Deflasyonist eğilimler devam ederse bu durum üreticilerin üretimden vazgeçmesine neden olur ve bu kez ekonomi büyüyememe kriziyle karĢı karĢıya kalabilir. 2008 yılında baĢlayan küresel kriz birçok ülkede deflasyonist eğilimlerin doğmasına yol açmıĢ ve birçok ülke bu sorunu aĢabilmek için talebi, yani tüketimi canlandırmaya yönelik geniĢletici maliye ve para politikaları uygulamıĢtır (Eğilmez, 2012). 94 3.2. Tam istihdam Genel olarak ekonomilerde %3-4 seviyelerindeki doğal iĢsizlik dıĢında kalan kısmın iĢ bulabilmesi durumuna tam istihdam denilmektedir. Tam istihdamın gerçekleĢmesi halinde istihdam hacmi iĢ gücüne eĢit olmakta ve iĢsizlik kavramı ortadan kalkmaktadır. Bu durumda tam istihdamın bir baĢka tanımına ulaĢabiliriz; Ġstihdam hacminin iĢ gücüne eĢit olduğu durum tam istihdam olarak ifade edilmektedir. Günümüz ekonomilerinde iktisat politikalarını hazırlayan kurumların temel hedefleri arasında tam istihdam da yer almaktadır. Ekonomide tam istihdamın sağlanması iktisat politikasının temel amaçları arasındadır. Günümüzde ekonomilerde iĢ arayan herkesin iĢ bulması neredeyse imkânsız bir durumdur. Her ülkede doğal iĢsizlik olarak adlandırılan ve büyüklüğü %3 ile %6 arasında değiĢen bir iĢsizlik mevcuttur. Bu oran geliĢmiĢ ülkeler için %3, geliĢmekte olan ülkeler için ise %6 olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle tam istihdam kavramı Ģu Ģekilde de tanımlanabilmektedir; Bir ekonomide %3 ile %6 doğal iĢsizlik hariç iĢgücünün %97 ya da %94‟ünün iĢ bulabildiği duruma tam istihdam durumu denilmektedir (Bocutoğlu, 2009: 68). 3.2.1. ĠĢsizlik Kavramı Günümüzde tüm toplumların hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük bir sorunu olan iĢsizlik; iktisadi anlamda emek talebinin emek arzını karĢılamaması olarak ifade edilebilir. Tek basına emek arzının emek talebine eĢit olması iĢsizlik olgusunu ortadan kaldırmak için yeterli değildir, istihdamın gerçekleĢebilmesi için emek arzının talep edilen iĢçi niteliklerini de taĢıması gerekmektedir. Aksi takdirde istihdam söz konusu olamaz (Güney, 2009: 136). ĠĢsizliği; çalıĢma gücü ve arzusu olduğu halde cari ücret seviyesinde iĢ arayıp da bulamayanların toplamı olarak tanımladıktan sonra iĢsizi; çalıĢma istek ve gücünde olup, piyasadaki cari ücret haddinde çalıĢmak isteyen, fakat makul ve uygun bir iĢ bulamayan kimse olarak tanımlayabiliriz. Burada önemli konu, tanımdan da anlaĢılacağı gibi, kiĢinin çalıĢma isteği ve gücünün olmasıdır. Eğer kiĢi sakat, yaĢlı ise veya çalıĢmasına engel herhangi bir hali varsa, bundan dolayı çalıĢamıyorsa veya çalıĢmaya engel bir durumu olmamasına rağmen, özgür iradesiyle çalıĢmak istemiyorsa bu kiĢi iĢsiz tanımı içinde yer almaz (Güney, 2009: 137). 95 ĠĢsizlik kavramı iĢgücünün istihdam hacminden büyük olması durumunda ortaya çıkmaktadır. Demek ki iĢsizlikten bahsedebilmek için, (istihdam > istihdam hacmi olmalıdır (Bocutoğlu, 2009: 69). 3.2.2. ĠĢsizlik Türleri ĠĢsizlik türleri hakkında bugüne kadar çeĢitli yaklaĢımlar ileri sürülmüĢtür. YaĢ, cinsiyet, eğitim durumu, etnik köken gibi çeĢitli kiĢisel karakteristiklere göre bir gruplandırma yapılabileceği gibi coğrafi dağılıma, mesleklere ve iĢsizliğin süresine ve nedenine göre de iĢsizliği türlerine ayırmak mümkündür (Bozdağlıoğlu, 2008: 47). Ancak iĢsizlik genel olarak açık iĢsizlik, gizli iĢsizlik olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmaktadır. 3.2.2.1. Gizli iĢsizlik Herhangi bir ekonomik etkinlik alanından, bir kısım emeğin çekilmesiyle toplam üretim miktarında hiçbir değiĢme olmuyorsa, burada gizli iĢsizlik vardır. Böyle bir durum emek öğesi çalıĢır göründüğü halde, gerçekte olması gereken verimliliğinin altında çalıĢıyor demektir. Bir ekonomide gizli iĢsizlik, daha çok emek öğesi artıĢına uygun üretim kapasitesinin yaratılamaması ve organizasyon yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Özellikle tarım sektöründe görülen gizli iĢsizlik; geliĢen makineleĢme ve toprakların miras yoluyla çok küçük parçalara ayrılması nedeniyle, Ģekil değiĢtirerek farklı iĢsizlik türlerine dönüĢmektedir. Kamuda da görülen bu tür iĢsizlik, özellikle aynı iĢin daha az kiĢi ile (memur, iĢçi vb) yapılması mümkün iken gereğinden çok kiĢinin kamuda istihdam edilmesi durumunda kendini göstermektedir. Gizli iĢsizlikte çalıĢamayan, iĢ bulamayan iĢçi sorunundan daha çok çalıĢan iĢçilerin bir verimsizlik hali söz konusudur. GeliĢmekte olan ülkelerde nüfus artıĢ hızının sermaye artıĢ hızından yüksek olmasından dolayı bu ülkelerde gizli iĢsizlik süreklilik hali kazanmaktadır (Karabulut, 2007: 9). 3.2.2.2. Açık iĢsizlik Açık iĢsizlik kavramı, çalıĢma gücü ve arzusu olduğu halde, cari ücret seviyesinde ve ayrıca kanun ya da örf ve adetle belirlenmiĢ çalıĢma saatlerinde iĢ arayıp da bulamayanların toplamının oluĢturduğu iĢsiz kitleyi ifade etmektedir. Diğer bir ifade ile, bir kiĢinin para kazanmak veya geçimini sağlamak üzere yapacağı bir iĢinin olmaması durumunu ifade eder (Bozdağlıoğlu, 2008: 50). Açık 96 iĢsizlik kavramı da kendi içinde türlerine göre ayrıma tabi tutulmaktadır. Bunlar; arızi (friksiyonel- geçici) iĢsizlik, mevsimsel iĢsizlik, teknolojik iĢsizlik, yapısal iĢsizlik ve konjonktürel (dönemsel) iĢsizlik ve iradi iĢsizlik olarak sıralanabilmektedir. 3.2.2.3. Arızi (Friksiyonel) iĢsizlik Arızı veya Friksiyonel ĠĢsizlik iĢgücü piyasasının iyi iĢlememesinden kaynaklanan iĢsizlik türünü ifade etmektedir. Bu iĢsizlik türü ekonomik olarak geliĢmiĢ ya da diğer tüm ekonomilerde de görülebilecek olan iĢsizlik türüdür. ĠĢ gücü piyasasının iyi iĢlememesi ise kiĢilerin nerede ne iĢ olduğunu bilmemesi ve yer değiĢtirmenin masraflı ve yorucu olmasından kaynaklanmaktadır. Bu yüzden iĢgücü akıĢkanlığı çok zayıftır. Ayrıca, gerek çalıĢanların gerek iĢverenlerin piyasa koĢulları hakkında tam ve mükemmel bilgilere sahip olmamaları da bu iĢsizlik türünün oluĢmasına neden olmaktadır (Bekiroğlu, 2010: 49-50). Arızi (geçici) iĢsizlik, bir toplumda emek arz ve talebi arasında genel bir denge olduğu zaman bile iĢçilerin kısa süreli yer değiĢtirmesi nedeniyle meydana gelen iĢsizlik türü olarak ifade edilebilir. Yani bir toplumda tam istihdam olsa dahi, diğer bir ifade ile yeterince iĢ imkânı bulunsa dahi, o toplumda iĢyerini değiĢtirmekte olan, hareket halinde kısa vadeli bir takım iĢsizler var olacaktır. ĠĢte bu iĢsizlerin toplamı ile arızi iĢsizlik miktarı ortaya çıkmaktadır. ÇalıĢma ve çalıĢtırma hürriyeti olan bir çalıĢma hayatında iĢçilerin belirli bir iĢ ve meslekten diğer bir iĢe geçiĢ sürecinde çoğu zaman bir süreliğine iĢsiz kalmaları ihtimal dâhilindedir. Bu iĢsizlik, özellikle geçici bir zaman olduğu için arızi iĢsizlik Ģeklinde ifade edilmektedir (Erol, 2013: 52-53). 3.2.2.4. Mevsimsel iĢsizlik Ekonomik etkinlikler mevsimsel olarak dalgalanmalar gösterebilir. ÇalıĢma olanaklarının arttığı mevsimlerde istihdam düzeyi yükselir, azaldığı mevsimlerde istihdam düzeyinde bir düĢüĢ gerçekleĢir. ĠnĢaat ve turizm sektörlerinde de mevsime bağlı iĢsizlik görülmesine rağmen mevsimsel iĢsizlik en belirgin Ģekilde tarım kesiminde görülmektedir. Mevsimsel iĢsizlik doğal nedenlerin yanında, ulusal ve dini bayramlar gibi sosyal nedenlerle de gerçekleĢebilmektedir (Kanca, 2012: 3). 97 3.2.2.5. Konjonktürel iĢsizlik Piyasa ekonomilerinde ekonomik etkinliklerde zaman içinde dalgalanmalar görülebilir. Bu dalgalanmaların neden olduğu duraklama ve bunalım dönemlerinde ortaya çıkan iĢsizliğe konjonktürel iĢsizlik denir. Konjonktürel iĢsizlik efektif talebin ekonominin üretim hacmine göre düĢük düzeyde seyrinin bir sonucudur (Kanca, 2012: 3). Ekonomik durgunluktan dolayı mal ve hizmetlere olan talep azalması ve buna bağlı olarak iĢçi talebinin azalması veya çalıĢanların iĢten çıkarılmasına yol açabilmektedir. ĠĢçi ücretlerinin düĢürülmesi, kısa çalıĢma gibi birtakım tedbirlerle azaltılmaya çalıĢılsa da yıkıcı etkisi yok edilememektedir (Yıldız, 2014: 7). 3.2.2.6. Teknolojik iĢsizlik Yeni tekniklerin, makinelerin kullanılması ve böylece insan gücünün yerini makinelerin alması sonucu gerçekleĢen iĢsizlik türüdür. Yeni teknolojinin girdiği kesimlerde üretim artarken, bu kesimde çalıĢanlar iĢsiz durumuna gelir ve bu kesimden diğer kesimlere doğru emek akımı gerçekleĢir. Bu nedenle teknolojik iĢsizliğe aynı zamanda yapısal iĢsizlik de denir. Ancak teknolojik geliĢme kısa dönemde istihdam azaltıcı, uzun dönemde ise istihdam yaratıcı bir etki yaratmaktadır. Uzun dönemde yan çalıĢma kolları ortaya çıkmakta ve iĢgücünü yeniden kullanma olanakları sağlamaktadır (Kanca, 2012: 3). 3.2.2.7. Yapısal iĢsizlik Bir ekonomideki yapısal değiĢmeler sürecinde bir kısım endüstrilerde, iĢgücü kategorilerinde veya bölgelerde gerileme olurken bir kısmında da olumlu geliĢmeler gerçekleĢmektedir. Daralmanın yaĢandığı sektörlerdeki iĢgücü fazlası ve geniĢlemenin yaĢandığı sektörlerdeki iĢgücü talep fazlası bir dengesizlik haline neden olmaktadır. Böylece iĢgücünde, daralan sektörlerden geniĢleyen sektörlere doğru hareketlilik gerçekleĢecektir. Ancak uyum zaman alacağı gibi, tam da olmayabilecektir de bu tür iĢsizlik yapısal iĢsizlik olarak nitelendirmektedir. Yapısal iĢsizlik, emek gücünün yapısıyla coğrafi yer, meslek, beceri, endüstri gibi bakımlardan emek talebinin yapısı arasındaki uyumsuzluğun neden olduğu iĢsizlik olarak da tanımlanabilir. Yapısal iĢsizliğin nedenleri ise ekonomik büyüme, endüstriyel ve teknolojik geliĢmeler ile hükümetlerin izlediği sektörel, endüstriyel ve bölgesel politikalardır (Bekiroğlu, 2010: 47). 98 3.2.2.8. Ġradi iĢsizlik Bir ekonomide piyasada geçerli ücret ve koĢullarda çalıĢmak istemeyenlerin oluĢturduğu iĢsizlik türü iradi iĢsizlik olarak ifade edilmektedir. Bireylerin tembel olmaları veya geçerli ücret ve koĢulları kendi niteliklerine uygun görmemeleri ya da kaynak gereksinimi duymamaları sebebiyle çalıĢmak istememeleri sonucu ortaya çıkmaktadır. Ġradi iĢsizliğe sebep olan ekonomik unsur bireyin ailensin ya da kendi gelirinin yüksek olmasıdır. Örneğin bireyin hafta içi çalıĢarak elde ettiği kazanç kendisine yeterli geliyorsa hafta sonları çalıĢmak istemeyebilir ya da ailenin diğer bireylerinin elde ettiği kazanç yeterli geliyorsa aileye bireyin çalıĢmamayı tercih etmesi sonucu ortaya çıkabilir (Kasalak, 2007: 25-26). 3.2.3. Türkiye’de ĠĢsizlik Türkiye, 1960‟lardan bu yana iĢsizlik sorunu ile karĢı karĢıya olan bir ülkedir. Bu nedenle Türkiye‟deki iĢsizlik, geliĢmiĢ ülkeler için geçerli olan nedenlerden farklı olarak küreselleĢme ve teknolojik ilerleme nedeniyle değil, yetersiz büyüme ve sermaye kıtlığı sonucu ortaya çıkan yapısal sorunlar sonucu ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde istihdam ve iĢsizlik sorununun öneminin ve özelliklerinin belirleyicileri arasında hızlı nüfus artıĢı, iç ve dıĢ göçler, yetersiz gelir düzeyi, teknolojik geliĢmeler, bölgeler arası geliĢme farklılıkları, yatırım politikalarındaki olumsuzluklar, eğitim politikasındaki sorunlar gibi nedenler yer almaktadır. ĠĢsizliğin sadece iĢsiz kalanları ilgilendiren bir sorun değil; çalıĢanları, ülkenin sosyal düzenini, toplumun huzurunu da ilgilendiren bir sosyoekonomik olgu oluĢu, bu konuda atılacak olumlu adımlarda iĢbirliğini zorunlu hale getirmektedir. ĠĢsizliği ekonomik bir değer kaybı olarak görmenin dıĢında, ciddi bir sosyal tehlike olarak da değerlendirmek sorunun çözüme ulaĢtırılmasında önemli bir koĢuldur (Karabulut, 2007: 21). SanayileĢmiĢ ülkeler ile Türkiye arasındaki önemli farklardan biri iĢsiz bireylerde eğitim düzeylerinde görülmektedir. Türkiye‟de iĢsiz bireylerin eğitim düzeyi yüksek iken, eksik istihdam edilenlerde eğitim düzeyi düĢük kalmaktadır. Türkiye‟de iĢsizlik oranı, geliĢmiĢ ülkelerin aksine eğitimli kiĢiler arasında daha yüksek seviyelerde seyretmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden birisi, kiĢilerin eğitim düzeyleri yükseldikçe bu orantı da beklentileri yükselmekte ve dolayısıyla da belirli ücretlerin altında çalıĢmayı kabul etmemektedirler. Ġlk kez iĢ arıyor olma ve iĢlerin doyurucu olmaktan uzak olması da, Türkiye‟deki iĢsizliğin temel 99 nedenleri arasındadır. Türkiye‟de iĢsizlik daha çok hane halkı reisi olmayan kiĢiler arasında yoğundur. Bunun sebebi ise aileye bakmakla yükümlü olmayan kiĢilerin, iĢ ararken daha seçici davranabilmeleridir (Karabulut, 2007: 21). Türkiye‟ de 1980 yılından sonra iĢsizliğin seyri yıllara göre farklılıklar göstermektedir. 1980 yılında %8,6 olan iĢsizlik oranı bir sonraki yıl olan 1981 yılında %7,6‟ya düĢmüĢ ve 1982 yılında da bu orana yakın bir nokta olan %7,5 olarak gerçekleĢmiĢtir. 1983 yılında %8,2‟ye yükselen iĢsizlik oranı 1995 yılına kadar %8 seviyelerinde seyretmiĢtir. 1995 yılında %7,6 olan iĢsizlik oranı 1996‟da %6,6‟ya düĢmüĢ ve 2000 yılına kadar %6,5 - %7-7 aralığında devam etmiĢtir. 2000 yılında %6,5 olarak gerçekleĢen bu oran 2001 yılında %8,4‟e yükselmiĢtir. Kriz yılı olan 2001 yılı sonrasında yükselme trendine giren iĢsizlik oranı 2002 yılında %10,3‟e yükselerek çift haneli rakamlara ulaĢmıĢtır. 2002-2007 döneminde %10 civarında gerçekleĢen iĢsizlik oranı tekrar bir yükselme eğilimine 2008 yılında %11‟e ve 2009 yılında %14‟e yükselerek 1980-2014 döneminin en yüksek seviyesi olarak gerçekleĢmiĢtir. 2009 yılından sonra düĢüĢ seyri göstermeye baĢlayan iĢsizlik oranı arka arkaya üç yıl düĢerek 2010 yılında 11,9, 2011 yılında %9,8, 2012 yılında ise %9,2 olarak geçekleĢmiĢtir. Son iki yılda ise tekrar yükselme gösteren iĢsizlik oranı 2013 yılında %9,7, 2014 yılında ise %9,9 olmuĢtur.1980-2014 döneminde dalgalı bir seyir izleyen iĢsizlik oranı aĢağıdaki grafikte gösterilmektedir. 16 14 12 10 8 6 4 2 * Ekonomi Bakanlığı verileri kullanılarak oluĢturulmuĢtur. ġekil 3.2. Türkiye‟de 1980-2014 Dönemi ĠĢsizlik (%) 100 2014 2012 2010 2008 2006 2004 2002 2000 1998 1996 1994 1992 1990 1988 1986 1984 1982 1980 0 4. ĠKĠZ AÇIKLAR VE EKONOMĠK ĠSTĠKRAR ĠLĠġKĠSĠNĠN EKONOMETRĠK ANALĠZĠ ÇalıĢmanın buraya kadar olan bölümlerinde ikiz açıklar ve ekonomik istikrar kavramları açıklanmıĢ ve bu kavramların Türkiye‟deki durumları üzerinde durulmuĢtur. ÇalıĢmanın bu bölümünde ise Türkiye‟de Ġkiz açıklar ve ekonomik istikrar iliĢkisi Granger nedensellik testi kullanılarak ekonometrik olarak analiz edilecektir. Granger nedensellik testiyle değiĢkenler arasındaki nedensellik iliĢkisinin varlığı ve eğer değiĢkenler arasında bir nedensellik iliĢkisi söz konusuysa bu iliĢkinin yönü ekonometrik olarak belirlenecektir. 4.1. Veriler ÇalıĢmada Türkiye‟de 1980-2014 dönemine ait yıllık veriler kullanılmıĢtır. ÇalıĢmada ikiz açık değiĢkenleri olarak Bütçe Açığı/GSYĠH oranı, Cari ĠĢlemler Açığı/GSYĠH oranı ve ekonomik istikrar değiĢkenleri olarak ise enflasyon ve iĢsizlik oranları kullanılmıĢtır. ÇalıĢmada kullanılan veriler TCMB Elektronik Veri Dağıtım Sistemi üzerinden, TÜĠK verilerinden, Ekonomi Bakanlığı 1950-2005 Ekonomik ve Sosyal Göstergeler Raporu, Hazine MüsteĢarlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü verilerinden derlenerek oluĢturulmuĢtur. ÇalıĢmada kullanılan değiĢkenler tabloda gösterilmektedir. Çizelge 4.1. DeğiĢkenlerin Tanımlanması DeğiĢkenler Açılımı BA 1980-2014 Dönemi Bütçe Açığı/GSYĠH CA 1980-2014 Dönemi Cari ĠĢlemler Açığı/GSYĠH ENF 1980-2014 Dönemi Enflasyon Oranı ĠS 1980-2014 Dönemi ĠĢsizlik Oranı ÇalıĢmada yöntem olarak zaman serisi yaklaĢımı kullanılmıĢtır. ÇalıĢmada uygulanan ekonometrik analizde ilk olarak kullanılan değiĢkenlerin durağanlığı ADF (Augmented Dickey-Fuller) birim kök testi ile sınanmıĢtır. Durağan olmayan zaman serisi verileri kullanılarak oluĢturulan ekonometrik modellerde sahte regresyon oluĢması olasılığı nedeniyle, tahmin sonuçlarının sahte bir iliĢkiyi yansıtması ihtimali oluĢabilmektedir. Bunun yanı sıra, değiĢkenlerin durağan 101 olmaması durumunda aralarında gerçekte anlamlı bir iliĢki olmayan değiĢkenlerin aralarında anlamlı bir iliĢki varmıĢ gibi yorumlanabilmesi ihtimaline neden olmaktadır (Kılavuz & Dumrul, 2012: 249). DeğiĢkenlerin durağanlığı sınandıktan sonra değiĢkenler arasında bir nedensellik iliĢkisinin var olup olmadığının sınanması için Granger nedensellik analizi ile değiĢkenler arasındaki iliĢki ve iliĢkinin yönü analiz edilmiĢtir. 4.3. Birim Kök Testi Zaman serilerinde durağanlık, ortalaması ile varyansı zaman içinde değiĢmeyen ve iki dönem arasındaki ortak varyansı bu ortak varyansın hesaplandığı döneme değil de yalnızca iki dönem arasındaki uzaklığa bağlı olan olasılıklı bir süreci ifade eden bir kavramdır. Diğer bir deyiĢle, bir zaman serisi durağan ise ortalaması, varyansı ve farklı gecikmelerdeki ortak varyansı zaman içerinde değiĢiklik göstermeyecektir. (ġahbaz, 2009:134). Literatürde zamandan etkilenmeyen, ortalaması, varyansı ve kovaryansı sabit olan serilere zayıf durağan seriler denilmektedir. Bu geniĢ anlamda durağanlık olarak bilinir. Güçlü durağanlıkta sonlu ortalama ve varyansın olmasına gerek yoktur. Zayıf durağanlık güçlü durağanlığa göre daha kısıtlı Ģartlar taĢımaktadır. Tek denklemli zaman serilerinde zayıf durağanlık ve durağanlık arasında bir fark bulunmamaktadır (Uzgören ve Uzgören, 20053). Herhangi bir Yt serisinin durağan olması Ģartları Ģu Ģekilde özetlenebilir: Sabit aritmetik ortalama: E(Yt)=µ Sabit varyans: Var(Yt)=E(Yt-µ)2 = σ2 Gecikme mesafesine bağlı kovaryans: k γ =E[(Yt-µ)(Yt-k-µ)] (bütün t değerleri için) k:gecikme mesafesi Bir durağan zaman serisinde art arda gelen iki değer arasındaki farka zamanın kendisi neden olmamakta, sadece zaman aralığı nedeniyle fark oluĢmaktadır ve bu nedenle serinin ortalaması zamanla değiĢmemektedir. Ancak gerçek dünyadaki zaman serilerinin çoğu durağanlık göstermemekte ve dolayısıyla serilerin ortalamasında zamanla değiĢiklikler meydana gelmektedir. Zaman 102 serilerinin uygun bir modele oturtulabilmesi için bu serilerin önce durağan hale getirilmeleri gerekmektedir (Uzgören ve Uzgören, 2005:3). Ġstatistiksel yönden açıklamak gerekirse, Engle ve Granger (1987)‟a göre durağanlık Ģu Ģekilde tanımlanabilir: Deterministik bir yapısı olmayan ve „d‟ kare farkı alındıktan sonra ortalaması ve varyansı sabit, doğrusal bir otoregresif hareketli ortalama süreci sergileyen bir seri durağandır (Saçkan, 2006: 40). Zaman serisinin durağan olup olmadığının belirlenmesinde en basit yöntem, serinin grafik olarak incelenmesi ve bu sayede durağanlık konusunda bir fikir sahibi olunmasıdır. Ancak, serilerin durağanlıkların araĢtırılmasında yaygın olarak kullanılan yöntem; Dickey-Fuller (DF), GenelleĢtirilmiĢ Dickey-Fuller (Augmented Unit Root Test, ADF) veya Philips-Peron (PP) birim kök testlerinden biri kullanılarak test edilmesidir (ÖzaktaĢ, 2007: 76). Bir serinin uzun dönemde sahip olduğu özelliği, değiĢkenin bir önceki dönemde aldığı değerinin, bu dönemi nasıl etkilediğinin belirlenmesiyle ortaya çıkartılması mümkündür. Bu sebeple bir serinin nasıl bir süreçten geldiğinin anlaĢılması için, serinin her dönemde aldığı değerin daha önceki dönemlerdeki değerleriyle regresyonunun belirlenmesi gerekmektedir. Bu amaçla geliĢtirilen birim kök testi ile serilerin durağan olup olmadıklarının sınaması yapılabilmektedir (Uzgören & Uzgören, 2005:4). Yt değiĢkeninin bu dönemde aldığı değerin önceki dönem değeri olan Yt-1 ile iliĢkisi Yt= ρ Yt-1+ut (4.1) biçiminde gösterilir. Burada ut stokastik hata terimidir. Bu model birinci dereceden otoregresif AR(1) modelidir. Eğer ρ katsayısı bire eĢit bulunursa birim kök sorunu ortaya çıkmaktadır ve model Yt=Yt-1+ut (4.2) Ģeklini almaktadır. Bu bir önceki dönemde iktisadi değiĢkenin değerinin ve dolayısıyla o dönemde maruz kaldığı Ģokun olduğu gibi sistemde kalmasını ifade etmektedir. Bu Ģokların kalıcı nitelikte olması serinin durağan olmadığını ve zaman içinde gösterdiği trendin stokastik olduğunu göstermektedir. Eğer ρ 103 katsayısı birden küçük çıkarsa, geçmiĢ dönemlerdeki Ģoklar belli bir süre etkilerini sürdürseler bile, bu etki giderek azalacak ve kısa bir dönem sonra tamamen ortadan kalkacaktır (Uzgören ve Uzgören, 2005: 4). (4.1) nolu denklem baĢka bir biçimde Ģu Ģekilde de yazılabilir: ∆Yt=( ρ -1)Yt-1+ut =δ Yt-1+ut (4.3) ∆ Yt=Yt-Yt-1‟ dir. Bu durumda artık sıfır ön savı δ =0 olarak tanımlanır. ρ =1 olduğunda δ =0 olacaktır ve böylece ∆ Yt=Yt-Yt-1=ut (4.4) olacağından, Yt serisinin birinci farkları durağan olacaktır. Denklem (1)‟e göre H0: ρ =1 ve denklem (3)‟e göre H0: δ =0 olup, ilgili ön savlar durağan olmadığı durumu ifade etmektedir. Bunun için uygulanan test Dickey-Fuller (DF) testidir. Bu testte bilinen t istatistiği τ (tau) istatistiği (DF-test istatistiği) olarak adlandırılır. Ayrıca τ istatistiklerinin değerlendirilmesinde bilinen t testi yapılamaz (çünkü hesaplanan t değeri büyük örneklerde bile t dağılımına uymaz). Bu nedenle τ istatistiği ile MacKinnon kritik değerleri arasında karĢılaĢtırma yapılır. Bu karĢılaĢtırmada τ istatistiği mutlak değerce ( τ ) MacKinnon kritik değerinin mutlak değerinden küçük olursa, H0 ön savı kabul edilir ve böylece seri durağan değildir sonucu elde edilir (Uzgören ve Uzgören, 2005: 4). Dickey-Fuller testinde kullanılan baĢlıca regresyon kalıpları Ģunlardır: Sabit terimsiz model : ∆Yt=δ Yt-1+ut (4.5) Sabit terimli model : ∆ Yt= β 0+δ Yt-1+ut1 (4.6) Sabit terimli ve trend faktörlü model:∆ Yt= β0+ β1t+δ Yt-1+ut (4.7) Burada t zaman ya da genel eğilim değiĢkenidir. Eğer ut ardıĢık bağımlı ise kullanılacak regresyon modeli aĢağıdaki gibidir: ∆ Yt= β0+ β1t+δ Yt-1+αi 104 m i=1 ∆Yt-i+ut bu modele DF sınaması uygulanırsa, buna GeniĢletilmiĢ Dickey Fuller (GDF) sınaması adı verilir (Uzgören ve Uzgören, 2005: 4). 4.4. Granger Nedensellik Testi Ġki zaman serisi arasında nedenselliğin varlığını ve yönünün saptanmasını sağlayan, test edilebilir bir nedensellik tanımı Granger tarafından yapılmıĢtır. Granger‟ın yapmıĢ olduğu tanıma göre, zaman içindeki değerleri bilinen iki değiĢken X ve Y olsun, eğer X değiĢkeninin bugünkü değeri X ve Y değerinin geçmiĢteki değerleri birlikte kullanılarak sadece Y değiĢkeninin geçmiĢteki değerine dayanılarak öngörülebildiğini; daha iyi öngörülebiliyorsa, X değiĢkeni Y değiĢkeninin bugünkü değeri hem sadece Y„nin geçmiĢteki değerlerine dayanılarak öngörülmekte, hem de X ve Y değiĢkenlerinin ikisinin birden geçmiĢteki değerlerine dayanılarak öngörülmekte ve eğer ikinci öngörü birinciden daha iyi ise Y‟nin kendi geçmiĢinde bulunmayan bazı özel bilgilerin X‟te bulunduğu kabul edilip X, Y‟nin nedenidir denilmektedir (Yılgör, 2008: 9). yt ve xt gibi iki değiĢkenin bulunduğu Granger nedensellik testi, aĢağıdaki VAR modeli çıkarımının ilk aĢamasını gerektirmektedir (Kökçü, 2011: 105): yt= 𝛼 1+ n m i=1 βixt-i+ j=1 γjyt-j+et1 xt=α2+ 𝑛 m 𝑖=1 𝜃 ixt-i+ j=1 δjyt-j+et2 eyt ve ext hata terimleri aralarında herhangi bir iliĢki bulunmayan ak gürültü sürecidir. Uygulanan modelde aĢağıda sıralanan muhtemel durumlar söz konusudur (Kökçü, 2011:105): i. Ġlk denklemdeki gecikmeli x değerleri, grupça istatistiksel olarak sıfırdan farklıdır ve ikinci denklemdeki gecikmeli y değerleri istatistiksel olarak sıfırdan farklı olmadığı durumda xt, yt‟nin nedenidir. ii. Ġkinci denklemdeki gecikmeli y değerleri, grupça istatistiksel olarak sıfırdan farklıdır ve ilk denklemdeki gecikmeli x değerlerinin istatistiksel olarak sıfırdan farklı olmadığı durumda yt, xt‟nin nedenidir. iii. Her iki denklemdeki x ve y değerleri setinin tümü, istatistiksel olarak sıfırdan farklı olması durumda xt ve yt arasında iki yönlü nedensellik iliĢkisi vardır. 105 iv. Her iki denklemdeki x ve y değerleri setinin tümü, istatistiksel olarak sıfırdan farklı değiller ise bu durumda da xt ve yt birbirinden bağımsızdır. 4.5. Birim Kök Test Sonuçları ÇalıĢmada kullanılan değiĢkenler Eviews paket programı kullanılarak Augmented Dickey-Fuller durağanlık testine tabi tutulmuĢtur. DeğiĢkenlerin düzey seviyelerinin durağan olmadığı görülmüĢ ve 1. Farkları alınarak durağanlık testine tabi tutulmuĢlardır. Test sonuçları aĢağıda tabloda gösterilmektedir. Test istatistik değeri mutlak değerce kritik değerlerden daha küçük olursa H0 hipotezi kabul edilir ve seri durağan değildir sonucu elde edilir. Test istatistik değeri mutlak değerce kritik değerlerden büyük olur ise H0 reddedilir ve H1 kabul edilerek serinin durağan olduğu sonucu elde edilir. ADF test sonuçlarına göre sabit, sabit ve trendli modellerde %1, %5, %10 anlamlılık düzeylerinde CA (Cari ĠĢlemler Açığı/GSYĠH), BA (Bütçe Açığı/GSYĠH), ENF (Enflasyon Oranı), ĠS (ĠĢsizlik Oranı) değiĢkenlerinin kendileri değil, birinci fark düzeyleri durağandır. DeğiĢkenlere uygulanan durağanlık testi sonuçları, Çizelge 4.2‟de gösterilmektedir. Çizelge 4.2. ADF Durağanlık Testi 1. Fark Seviyesi DeğiĢken BA CA ENF ĠS t- istatistik %1 %5 %10 Model -5.265835 -3.646342 -2.954021 -2.615817 Sabitli -5.273046 -4.262735 -3.552973 -3.209642 -7.018006 -3.653730 -2.957110 -2.617434 -7.164683 -4.273277 -3.557759 -3.212361 -8.717131 -3.646342 -2.954021 -2.615817 -8.570570 -4.262735 -3.552973 -3.209642 -5.228477 -3.646342 -2.954021 -2.615817 -5.139710 -4.262735 -3.552973 -3.209642 Sabitli+ Trendli Sabitli Sabitli+ Trendli Sabitli Sabitli+ Trendli Sabitli Sabitli+ Trendli * Gecikme sayısını belirlemede Schwarz Bilgi kriteri kullanılmıĢ ve 8 verilmiĢtir. 106 4.6. Granger Nedensellik Testi Sonuçları Granger nedensellik testi ile değiĢkenler arasında bir nedensellik iliĢkisi olup olmadığı ve eğer bir nedensellik iliĢkisi var ise bu iliĢkinin yönü sınanmıĢtır. ÇalıĢmada ilk olarak bütçe açığı ile enflasyon ve iĢsizlik oranları arasındaki nedensellik iliĢkisi sınanmıĢ ikinci olarak ise cari iĢlemler açığı ile enflasyon ve iĢsizlik oranları arasındaki nedensellik iliĢkisi araĢtırılmıĢtır. VAR modeli kurularak Granger nedensellik testinin gerçekleĢtirilebilmesi için öncelikle uygun gecikme uzunluğunun belirlenmesi gerekmektedir. Uygun gecikme uzunluğu aĢağıda gösterilen çizelgeye göre belirlenmiĢtir. Çizelge 4.3. VAR Analizi Ġçin Uygun Gecikme Uzunluğunun Belirlenmesi 1 Lag LogL LR FPE SC HQ 0 -233.1526 NA 1380.153 15.74351 15.88363 15.78833 1 -223.8870 16.06045 1362.338 15.72580 16.28628 15.90510 * * 16.59543 15.92837 1245.429 AIC 2 -213.2189 16.35764 15.61460 3 -211.5274 2.255399 2138.021 16.10183 17.50302 16.55008 4 -201.1674 11.74132 2167.844 16.01116 17.83272 16.59389 Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere bütçe açığı ile enflasyon ve iĢsizlik verileri arasındaki nedensellik iliĢkisinin araĢtırıldığı çalıĢmada %5 anlamlılık düzeyinde uygun gecikme uzunluğu 2‟dir. Uygun gecikme uzunluğunun belirlenmesinin ardından VAR modeli ile Granger nedensellik testi yapılmıĢtır. Granger nedensellik testinin sonuçları da aĢağıda tabloda gösterilmektedir. Çizelge 4.4. Granger Nedensellik Testi 1 Hipotez Chi-sq Prob. H0 ĠS→BA 8.901497 0.0117 Reddedilir ENF→BA 6.011489 0.0495 Reddedilir BA→ENF 1.801305 0.4063 Reddedilemez BA→ĠS 3.319205 0.1902 Reddedilemez Granger nedensellik testinde H0 hipotezi nedeni değildir, H1 hipotezi ise nedenidir diye kurulur. Yapılan test sonucunda çıkan Prob. Değeri 0.05‟ten küçük olursa H0 reddedilir ve H1 kabul edilir. Tablodan da görüldüğü üzere iĢsizlik 107 oranından bütçe açıklarına doğru ve enflasyon oranından bütçe açıklarına doğru nedensellik iliĢkisi vardır. Bunun tam tersi ise geçerli değildir. Yani bütçe açıklarından enflasyona ya da bütçe açıklarından iĢsizliğe doğru bir nedensellik iliĢkisi yoktur. Bu da demek oluyor ki Türkiye‟ 1980-2014 döneminde bütçe açıklarının oluĢmasında iĢsizlik ve enflasyon birer nedendir. Bütçe açıkları ile enflasyon ve iĢsizlik oranları arasındaki nedensellik iliĢkisi belirlendikten sonra cari iĢlemler açığı ile enflasyon ve iĢsizlik oranları arasındaki nedensellik iliĢkisi sınanacaktır. Bütçe açığı ile enflasyon ve iĢsizlik arasındaki nedenselliğin sınandığı çalıĢmada olduğu gibi yine önce uygun gecikme uzunluğu belirlenecek ve ardından Granger nedensellik testi yapılacaktır. Çizelge 4.5. VAR Analizi Ġçin Uygun Gecikme Uzunluğunun Belirlenmesi 2 Lag 0 LogL -241.013 LR FPE NA AIC SC HQ * 16.31237 2330.853 16.26755 16.40767 * 15.92684 * 16.48731 16.10614* * 1665.692 1 -226.902 24.45850 2 -218.547 12.81176 1776.573 15.96980 16.95064 16.28358 3 -210.232 11.08633 1961.168 16.01549 17.41668 16.46374 4 -205.169 5.738317 2830.663 16.27794 18.09949 18.86067 Tablodan görüldüğü gibi, cari iĢlemler açığı ile enflasyon ve iĢsizlik oranları arasındaki nedensellik iliĢkisinin araĢtırılacağı çalıĢmada üzere %5 anlamlılık düzeyinde uygun gecikme uzunluğu 1‟dir. VAR modeli için uygun gecikme uzunluğu belirlendikten sonra Granger nedensellik sınaması yapılmıĢ ve sonuçlar tabloda gösterilmektedir. Çizelge 4.6: Granger Nedensellik Testi 2 Hipotez Chi-sq Prob. H0 CA→ENF 4.321019 0.0376 Reddedilir CA→ĠS 1.448805 0.2287 Reddedilemez ENF→CA 0.059074 0.8080 Reddedilemez ĠS→CA 1.266833 0.2604 Reddedilemez Granger nedensellik testinde H0 hipotezi nedeni değildir, H1 hipotezi nedenidir diye kurulur. Test sonucu elde edilen Prob değeri 0.05‟ten küçük olursa 108 H0 reddedilir ve H1 kabul edilir. Tablodan da görüleceği üzere Prob değeri sadece cari iĢlemler açıklarından enflasyona doğru olan nedensellik iliĢkisinde 0.05 değerinden küçüktür. Yani cari iĢlemler açığı ile enflasyon arasında bir nedensellik iliĢkisi vardır ve bu iliĢkinin yönü ise cari iĢlemler açıklarından enflasyon oranlarına doğrudur. Cari iĢlemler açığı ile iĢsizlik oranları arasında ise herhangi nedensellik iliĢkisi söz konusu değildir. 109 TARTIġMA VE SONUÇ 1980‟li yıllardan sonra birçok ülkede bütçe açıklarında gerçekleĢen artıĢlar ve bunu takip eden cari iĢlemler açığı artıĢları bu iki açık arasındaki iliĢkinin tartıĢılmaya baĢlanmasına neden olmuĢtur. Bu açıklar arasında pozitif bir iliĢki var olduğunu ve bu iliĢkinin yönünün bütçe açıklarından cari iĢlemler açıklarına doğru olduğunu bunun aksi durumunun ise geçerli olmadığını savunan görüĢ Keynesyen YaklaĢımdır. Bu yaklaĢıma göre kamu harcamalarındaki artıĢlar ya da vergi oranlarında düĢüĢler tüketim mallarının talebinde bir artıĢına neden olmaktadır. Bu sebeple ithal malların talebinde de bir artıĢ gerçekleĢmekte ve dıĢ ticaret dengesinde artan açıkla cari iĢlemler açığı artmaktadır. Yatırım-tasarruf dengesinin bozulması sonucu faiz oranlarının artması ve sermaye giriĢi ile yerli paranın değerlenmesi neticesinde de dıĢ ticaret dengesi bozularak cari iĢlemler dengesi bu durumdan olumsuz etkilenmekte ve cari iĢlemler açığında bir artıĢ gerçekleĢmektedir. Keynesyen yaklaĢım bütçe açıklarının cari iĢlemler açığı üzerinde böyle bir etki yaratacağını iddia ederken Ricardocu görüĢ ise bütçe açıklarının cari iĢlemler üzerinde bir etkisi olmadığını savunmaktadır. Ġkiz açıklar hakkında her iki görüĢü de destekleyen çalıĢmalar incelendikten sonra ele alınan çalıĢmaların büyük bir kısmında Türkiye ekonomisi için ikiz açıklar hipotezinin geçerli olduğu görülmüĢtür. Bu varsayımla Türkiye‟de ikiz açıkların geçerliği yeniden sınanmamıĢ ve ikiz açıklar hipotezinin ekonomik istikrarla olan iliĢkisine bakılmıĢtır. Türkiye‟de ikiz açıklar ve bu açıkların ekonomik istikrarla olan iliĢkisinin analiz edildiği bu çalıĢmada öncelikle ikiz açık hipotezinin temellerini oluĢturan bütçe açığı ve cari iĢlemler açığının tanımlarına, nedenlerine ve makro ekonomik değiĢkenler üzerinde yarattığı sonuçlara yer verilmiĢtir. ÇalıĢmanın ikinci bölümde ise Türkiye‟de ikiz açıkların durumu analiz edilmiĢ ve 1980-2014 dönemi bütçe açığı ile cari iĢlemler açığının nasıl bir seyir gösterdiği incelenmiĢtir. 1980-2014 dönemi incelendiğinde bütçe açıklarının Türkiye ekonomisinde sürekli bir hal aldığı görülmektedir. Cari iĢlemler dengesinin seyrine bakıldığında ise 1980-1990 döneminde 5 yılda cari fazla verildiği görülürken 1990-2000 döneminde 3 yılda ve 2000-2014 döneminde ise sadece 1 yılda cari fazla verildiği görülmektedir. 110 ÇalıĢmanın üçüncü bölümde ise ikiz açıklarla iliĢkili olduğu düĢünülen ekonomik istikrar değiĢkenleri olan fiyat istikrarı ve tam istihdam kavramlarına yer verilmiĢtir. Fiyat istikrarının bozulması durumun da ortaya çıkabilecek olan iki sonuçtan biri olan enflasyona daha fazla bir yer verilmiĢtir. 1980-214 dönemi enflasyon seyri incelendiğinde 1980-2000 yılları arasında çok daha yüksek seviyelerde seyreden hatta bu yıllar içinde üç haneli rakamlara ulaĢtığı görülen enflasyon oranın 2001 yılından sonra düĢmeye baĢladığı ve daha düĢük seviyelerde gerçekleĢtiği görülmektedir. 1980-2014 dönemi iĢsizlik verileri incelendiğinde de 2000 yılından sonra önceki yıllara oranla daha yüksek gerçekleĢme gösteren iĢsizlik oranları küresel ekonomik kriz yılı sonrası olan 2009 yılında ise en yüksek seviyesine ulaĢmıĢtır. ÇalıĢmanın son bölümü olan uygulama bölümünde ikiz açıklarla ekonomik istikrar iliĢkisi ekonometrik olarak analiz edilmiĢtir. ÇalıĢmada kullanılan değiĢkenler öncelikle durağanlık testine tabi tutulmuĢtur. Kullanılan değiĢkenlerin durağan olmaması, birim kök içermesi durumunda sahte regresyon oluĢabilmesi yani aslında aralarında iliĢki olmayan değiĢkenlerin iliĢkili gibi görünebilmelerinden dolayı değiĢkenler bu teste tabi tutulmuĢtur. Augmented Dickey- Fuller testi sonucu değiĢkenlerin düzey seviyelerinde durağan olmadığı görülmüĢ ve bu nedenle değiĢkenlerin birinci farkları alınarak durağanlıkları sınanmıĢ ve değiĢkenlerin birinci farklarının durağan olduğu görülmüĢtür. Durağanlıkları sınanan değiĢkenler aralarında bir iliĢki olup olmadığı eğer iliĢki söz konusuysa bu iliĢkinin yönünün tespiti amacıyla Granger nedensellik testine tabi tutulmuĢtur. Uygulama sonucu 1980-2014 döneminde iĢsizlik ve enflasyon bütçe açığına neden olurken cari iĢlemler açığı ise enflasyona neden olmaktadır. Bütçe açığının cari iĢlemler açığına neden olduğu varsayımıyla baĢlanılan çalıĢmada yapılan ekonometrik analizler sonucunda bütçe açığı cari iĢlemler açığı ve enflasyon arasında bir döngü olduğu sonucuna ulaĢılmıĢtır. Bütçe açığı cari iĢlemler açığının, cari iĢlemler açığı enflasyonun ve enflasyonda bütçe açığının nedenidir. Ekonomik istikrar kavramını fiyat istikrarı ve tam istihdamın sağlanması olarak dar anlamıyla ele aldığımızda ekonomik istikrar ile ikiz açıklar arasında bir iliĢki söz konusudur. Fiyat istikrarı ve tam istihdamın sağlanamaması durumunda bütçe açığında artıĢ gerçekleĢmektedir. Cari iĢlemler açığındaki artıĢlarda fiyat istikrarının bozulmasına neden olmaktadır. 111 Türkiye de ekonomisi için bu veriler altında ekonomik istikrarın sağlanabilmesi için ihracatın ithalata bağlılığı, ekonomik büyümenin cari iĢlemler açığına neden olması gibi var olan yapısal sorunlarının çözülmesi gerekmektedir. 112 KAYNAKLAR Abdioğlu, Z., & Terzi, H. (2009). Enflasyon ve Bütçe Açıkları ĠliĢkisi: Tanzi ve Patinkin Etkisi. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 23(2), 195-211. Adak, M. (2010). Kamu Açıkları ve Ekonomik Büyüme: Türkiye Örneği. Maliye Dergisi, 159(2), 233-243. Adıyaman, A.T. (2006). DıĢ Borçlarımız ve Ekonomik Etkileri. Sayıştay Dergisi, 62(3), 21-45. Akalın, G. (1996). ''Kamu Kesimi Finansman Açıkları ve Ekonomik Dengeler Üzerindeki Etkileri'' Kamu Kesimi Finansman Açıkları. 10. Türkiye Maliye Sempozyumu (14-18 Mayıs Antalya) (s. 17-32). Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Ġktisat Fakültesi Maliye Bölümü Yayını. Akbostancı, E., & Tunç, G.Ġ. (2002). Turkish Twin Deficis: An Error Correction Model of Trade Balance. ERC Working Papers in Economics 01/06, Economic Research Center Middle East Technical University Publication. Akçay, O.C., Alper, C.E., & Özmucur, S. (2001). Budget Deficit, Inflation and Debt Sustainability: Evidence From Turkey (1970-2000). Boğaziçi University Institute for Social Sciences Working Paper Series ISS/EC 200112, İstanbul. Aksu, H., & BaĢar, S. (2009). Türkiye'de Ġkiz Açıklar Hipotezinin Tahmini: Bir Sınır Testi YaklaĢımı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 64(4), 1-14. AktaĢ, C. (2000). 5 Nisan 1994 Ekonomik Ġstikrar Programı Öncesi ve Sonrası Ġthalat Fonksiyonu Katsayılarının DeğiĢip DeğiĢmediğinin Belirlenmesi. Süleymen Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakütesi Dergisi, 5(2), 13-20. Alkswanı, M.A. (2000). The Twin Deficits Phenomenon In Petroleum Economy: Evidence From Saudi Arabia. http://www.erf.org.eg/CMS/uploads/pdf/ 1185358196_finance1.pdf (02.05.2015) 113 Alpaydın, Y. (2011). 2000 Sonrası Temel Dinamikler. Ġstanbul: Ġstanbul Ticaret Odası. Altan, O. (2009). Ekonomik İstikrar Politikaları ve 1980 Sonrası Türkiye Uygulamaları. Ġzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Anabilim Dalı Maliye Programı Yüksek Lisans Tezi. Altın, S. (2003). Türkiye Ekonomisinn Gelişimi Açısından Dış Kaynakların Değerlendirilmesi. Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. AltıntaĢ, H., & Çetin, R. (2008). Türkiye'de DıĢ Ticaret Belgesi Belirleyicilerinin Sınır Testi YaklaĢımıyla Öngörülmesi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 63(4), 30-64. AltıntaĢ, H., ÇetintaĢ, H., & Taban, S. (2008). Türkiye'de Bütçe Açığı, Parasal Büyüme ve Enflasyon Arasındaki ĠliĢkinin Ekonometrik Analizi:1992-2006. Anadolıu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 8(2), 185-208. Altunöz, U. (2014). Ġkiz Açık Hipotezinin Sınır Yöntemiyle Sınanması: Türkiye Örneği. Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 17, 426446. Arıcan, E. (2005). Ricardocu Denklik Teoremi ve Teorilerde Kamu Açıklarına ĠliĢkin YaklaĢımlar: Türkiye Ekonomisine ĠliĢkin Bir Uygulama. Marmara Üniversitesi İİBF Dergisi, 20(1), 77-94. Aslan, A. (2009). Bütçe Açığı Sürdürülebilirliğinin Dinamik Analizi: Türkiye Örneği. Maliye Dergisi, 157, 227-234. Ata, A.Y., & Yücel, F. (2003). EĢbütünleĢme ve Nedensellik Testleri Altında Ġkiz Açıklar Hipotezi: Türkiye Uygulaması. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Dergisi, 12(12), 1-13. Ay, A., Karaçor, Z., Mucuk, M., & Erdoğan, S. (2004). Bütçe Açığı - Cari ĠĢlemler Açığı Arasındaki ĠliĢki: Türkiye Örneği ( 1992 - 2003 ). Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 12, 59-74. 114 Aydoğan, E. (2004). 1980 den Günümüze Türkiye de Enflasyon Serüveni. Yönetim ve Ekonomi 11(1), 91-110. Azgün, S. (2012). Ġkiz Açıklar Hipotezi: Türkiye Ekonomisinden Kanıtlar. Doğuş Üniversitesi Dergisi, 13, 189-196. Babaoğlu, B. (2005). Türkiye'de Cari İşlemler Dengesi Sürdürülebilirliği (Uzmanlık Yeterlilik Tezi). Ankara: T.C. Merkez Bankası Ġstatistik Genel Müdürlüğü. Bahtiyar, G., & Bakır, H. (2011). Türkiye'de Ġkiz Açık. Ekonomi Bilimleri Dergisi, 3(2), 79-88. Bal, H. (2000). Yabancı Sermaye Yatırımlarına Yönelik Uluslararası KuruluĢların Faaliyetleri ve Türkiye Ekonomisinde Yabancı Sermaye Yatırımları. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 6(6), 239-263. Bal, H., & Göz, D. (2010). Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları ve Türkiye. Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 19(2), 450 - 467. Ball, L., & Mankiw, N.G. (1995). What Do Budget Deficits Do ? NBER Working Paper Series, 1-36. Barak, D. (2013). 1980'den Sonra Türkiye'de Cari Açık Problemi ve Sürdürülebilirliği ( Yüksek Lisans Tezi ). Niğde: Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı. BarıĢık, S., & Kesikoğlu, F. (2010). Makro Ekonomik DeğiĢken Olarak Bütçe Açığı Cari Açık ĠliĢkisi: GeliĢmekte Olan Piyasalar Örneği. İktisat İşletme ve Finans, 25, 109-127. BarıĢık, S., & Kesikoğlu, F. (2006). Türkiye'de Bütçe Açıklarının Temel Makro Ekonomik DeğiĢkenler Üzerine Etkisi(1987-2003 VAR Etki-Tepki Analizi, Varyans AraĢtırması. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 61(4), 60-82. Bartolini, L., & Lahiri, A. (2006). Twin Deficits, Twenty Years Later. Current Issues in Economics and Finance, 12(7), 1-7. 115 Bayrak, M., & Esen, Ö. (2012). Bütçe Açıklarının Cari ĠĢlemler Dengesi Üzerine Etkileri: Ġkiz Açıklar Hipotezinin Türkiye için Analizi. Ekonomik Yaklaşım, 23(82), 23-49. Bayrak, Y. (2013). Bütçe Açığı ve Cari Açığın Sürdürülebilirliği: Türkiye Örneği (Yüksek Lisans Tezi). Ġstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ekonometri Anabilim Dalı. Bekiroğlu, C. (2010). Türkiye'de İşsizlik Sorununun Çözümlenmesinde Uygulanan Ekonomi Politikalarının Analizi (Yüksek Lisans Tezi). Ġstanbul: Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Finans Bankacılık Yüksek Lisans Programı. BektaĢ, V. (2007). Cari İşlemler Dengesi ve Cari Açıkların Sürdürebilirliği: Türkiye Örneği ( Yüksek Lisans Tezi ). Adana: Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstisüsü Ġktisat Anabilim Dalı. Bernheim, B.D. (1989). A Neoclassical Perspective on Budget Deficits. Joumal of Economic Perspective, 55-72. Bilginoğlu, M.A., & Aysu, A. (2008). DıĢ Borçların Ekonomik Büyüme Üzerine Etkisi: Türkiye Örneği. Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, (31), 1-23. Bilman, M.E. (2004). İkiz Açık Olgusu ve Türkiye Açısından Değerlendirilmesi ( Yüksek Lisans Tezi ). Ġzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Ünstitüsüi Genel Ġkitisat Anabilim Dalı. Blejer, M., & Cheasty, A. (1991). The Mesurement of Fiscal Deficits: Analytical And Methodological Issues. Journal of Economics Literature, 1644-1678. Bocutoğlu, E. (2009). Makro İktisat Teoriler ve Politikalar. Trabzon: Murathan Yayınları. Bolat, S., Belke, M., & Aras, O. (2011). Türkiye'de Ġkiz Açık Hipotezinin Geçerliliği: Sınır Testi YaklaĢımı. Maliye Dergisi, (161), 347-364. Bolat, S., Belke, M., & Aras, O. (2011). Türkiye'de Ġkiz Açık Hipotezinin Geçerliliği: Sınır Testi YaklaĢımı. Maliye Dergisi, (161), 347-364. 116 Bozdağlıoğlu, E.Y. (2008). Türkiye'de ĠĢsizliğin Özellikleri ve ĠĢsizlikle Mücadele Yöntemleri. Sosyal Bilimler Dergisi, (20), 45-65. BÜMKO. (2009). 2008 Faaliyet Raporu. Ankara: Bütçe ve Mali Kontol Genel Müdürlüğü. BÜMKO. (2014). Aylık Bütçe Gerçekleşmeleri Raporu - Aralık. Ankara: Maliye Bakanlığı. BÜMKO. (2015). İstatistikler: Bütçe Büyüklükleri ve Bütçe Gerçekleşmeleri: Bütçe Gider-Gelir Gerçekleşmeleri (1924-2012). Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü: http://www.bumko.gov.tr/TR,4461/butce-gider-gelirgerceklesmeleri-1924-2012 (10.05.2015). Civan, M., & Uğurlu, M. (2005). Türkiye'de Kamu Finansman Dengesi, Bütçe Açıklarının Gelişimi ve Finansmanında İzlenen Yolların Etkinliği http://journal.mufad.org/attachments/article/607/6.pdf (10.05.2015) Cural, M. (2010). GeliĢmekte Olan Ülkelerde Cari ĠĢlemler Dengesinin 1980 SonrasıDönemde GeliĢimi ve Finansmanı. Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi. 29(2), 173-195. ÇavuĢ, M. (2014, Nisan 13). Mali Disiplin Uygulamalarının Bütçe Açıkları Üzarindeki Etkileri. Rönesans: http://ronesansymm.com/site/mali-disiplinuygulamalarinin-butce-aciklari-uzerindeki-etkileri/ (13.03.2015) Çelik, S., Deniz, P., & Eken, S. (2008). EĢbütünleĢme Analizi Ġle Altı GeliĢmekte Olan Ülke Ġçin Ġkiz Açıklar Hipotezi. 2. Ulusal İktisat Kongresi. DEÜ Ġktisat Bölümü, Ġzmir-Türkiye. Çevik, N.K., & Cural, M. (2013). Ġç Borçlanma, DıĢ Borçlanma ve Ekonomik Büyüme Arasında Nedensellik ĠliĢkisi:1989-2012 Dönemi Türkiye Örneği. Maliye Dergisi, 165(2), 115-139. Çiftçi, Ġ. (2014). Fiyat İstikrarı, Enflasyon, Faiz, İstihdam ve Döviz Kuru Üzerine Bir Değerlendirme. Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Para, Sermeye Piyasası ve Finansal KuruluĢlar Anabilim Dalı. 117 Çolak, Ö.F., & Öztürkler, H. (2012). Tasarrufun Belirleyicileri: Küresel Tasarruf Eğiliminde DeğiĢim ve Türkiye‟de Hanehalkı Tasarruf Eğiliminin Analizi. Bankacılar Dergisi, 3-44. DanıĢman, Y. (2009). İikiz Açıklar ve Doğru Ekonomi Politikası Seçimi (Mesleki Yeterlilik Tezi). Ankara: T.C. Maliye Bakanlığı Strateji GeliĢtirme Daire BaĢkanlığı. Demir, M., Çevik, S., & BeĢer, M. (2005). Kamu Kesimi Finansman Açıklarının Ekonomik Etkileri: Türkiye Üzerine Bir Ġnceleme. Marmara Üniversitesi İİBF Dergisi, 247-267. Demir, O. (2001). Türkiye'de Kamu Açıkları ve ArtıĢ Sebepleri. Dokuz Eylül Üniversitesi İİBF Dergisi, 16(2), 11-30. Denetleme Kurulu Raporu. (2000). Altmışsekizinci Hesap Yılı Hakkında Banka Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. Denetleme Kurulu Raporu. (1999). Altmışyedinci Hesap Yılı Hakkında Banka Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. Direkçi, T. (2006). Kamu Açıklarının Makro Ekonomik Etkileri: Türkiye Çalışması. Adana: Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı (Doktora Tezi). Doğan, E. (2014). Türkiye'de Cari Açık Sorununun Yapısal Nedenleri ve Ekonomik Etkileri (Yüksek Lisans Tezi). EskiĢehir: EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimle Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı. Doğru, B. (2012). Merkex Bankası Politikalarının Fiyat İstikrarı ve Diğer İktisadi Olgular Açısından Değerlendirilmesi ve Türkiye'de Enflasyon Hedeflemesi Örneği. Ġstanbul: Ġstanbul Üniveritesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı Doktora Tezi. 118 Dönmez, A., & ġimĢek, F. (2011). Cumhuriyetin KuruluĢundan Günümüze Türkiye Ekonomisisnde YaĢanan GeliĢmelerin Küçük Ölçekli Bir Aile ĠĢletmesi Üzerindeki Etkileri. Kalkınma Dergisi, 6(2), 94-114. Duman, K., & Belke, M. (2011). Türkiye‟de Bütçe Açığı ile Cari Açık Arasındaki ĠliĢkinin VAR Analizi ile Ġncelenmesi (1998–2011). Finans Politik & Ekonomik Yorumlar, 48(562), 53-74. Egeli, H. (2002, Nisan). Mali Açıkların Ölçümüne Yönelik Bazı Gözlemler ve Bu Konuda GeliĢtirilmiĢ Alternatif Açık Ölçütleri. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2(4), 29-41. Eğilmez, M. (2012, Kasım 15). Ekonomik Krizleri Anlama Rehberi. Kendime Yazılar: http://www.mahfiegilmez.com/2012/11/ekonomik-krizleri-anlamarehberi (20.05.2015). Eğilmez, M. (2013, Mart 16). İç Tasarruflarla Cari Açık ilişkisi. Kendime Yazılar: http://www.mahfiegilmez.com/2013/03/ic-tasarruflarla-cari-ack-iliskisi.html (05.04.2015). Eğilmez, M. (2012). Kolay Ekonomi. Ġstanbul: Remzi Kitabevi. Ejder, H.L. (2002). Kamu Açıkları ile Enflasyon Arasındaki iliĢkinin Analizi ve Değerlendirilmesi. Gazi Üniversitesi İİBF Dergisi, 189-208. Erdem, M. (2012). Devlet Borçları. Bursa: Ekin Basım Yayın Dağıtım. Erdem, M., ġenyüz, D., & Tatlıoğlu, Ġ. (2013). Kamu Maliyesi. Bursa: Ekin Basım Yayın Dağıtım. Erdinç, Z. (2008). Ġkiz Açıklar Hipotezinin Türkiye'de 1950-2005 Yılları Arasında EĢbütünleĢme Analizi ve Granger Nedensellik Testi Ġle Ġncelenmesi. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 8(1), 209-222. Erkılıç, S. (2006). Türkiye'de Cari Açığın Belirleyicileri (Uzmanlık Yeterlilik Tezi). Ankara: Türkiye Cunhuriyet Merkez Bankası Ġstatistik Genel Müdürlüğü. Erol, S.I. (2013). ĠĢsizliğin Sosyal DıĢlanma Üzerindeki Etkisi. TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi, 46-70. 119 EĢiyok, B.A. (2012). Türkiye Ekonomisinde Cari Açık Sorunu ve Nedenleri. Finans Politik & Ekonomik Yorumlar, 45(569), 63-86. Evgin, T. (1994). 90'lı Yıllarda Bütçe ve Bütçe Açığının Finansmanı. Ekonomik Yaklaşım, 5(13), 19-46. Evgin, T. (1996). DıĢ Borçlanma ve DıĢ Borçlanmamızda Yapılan Düzenlemeler. Ekonomik Yaklaşım; 7(23), 15-33. Gediz, B., & Yalçınkaya, H. (2001). Nasıl Bir Bütçe Politikası. Celal Bayar Üniversitesi İİBF Yönetim ve Ekonomi Dergisi, 8(1), 53-69. Göçer, Ġ., Mercan, M., & Hotunoğlu, H. (2012). SeçilmiĢ OECD ülkelerinde Cari ĠĢlemler Açığının Sürdürülebilirliği:Yatay Kesit Bağımlılığı Altında Çoklu Yapısal Kırılmalı Panel Veri Analizi. Maliye Dergisi, 163, 449-467. Gök, B., & Altay, N.O. (2007). Türkiye‟de Ġkiz Açıkları Hipotezi 1989–2005. TİSK Akademi, 2(3), 186-196. GöktaĢ, Ö. (2008). Türkiye Ekonomisinde Bütçe Açığının Sürdürülebilirliğinin Analizi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Ekonometri ve İstatistik Dergisi, 8, 45-64. Gönül, A. (1998). Bütçe Açıklarının Finansmanı ve Ekonomik Etkileri (Uzmanlık Tezi). Devlet Planlama TeĢkilatı Yıllık Programlar ve Konjönktür Değerlendirme Genel Müdürlüğü Konjöktür Dairesi. Günay, A. (2007). Mali Disiplinin Sağlanmasında Anayasal Denk Bütçe Yaklaşımı ve Türkiye'de Uygulanabilirliği. Ankara: T.C. Maliye Bakanlığı Strateji GeliĢtirme Daire BaĢkanlığı. Günaydın, Ġ. (2004a). Bütçe Açıkları Enflasyonist midir ? Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 6(1), 158-181. Günaydın, Ġ. (2004b). Bütçe ve Ticaret Açıkları Arasındaki ĠliĢki: Türkiye Uygulaması. Ekonomik Yaklaşım, 15(52-53), 143-159. Güney, A. (2009). ĠĢsizlik, Nedenleri, Sonuçları ve Mücadele Yöntemleri. Kamuİş, 10(4), 135-159. 120 GüriĢ, S., & Yılgör, M. (2008). Oecd Ülkelrinde Bütçe Açıkları Ġle DıĢ Ticaret Açıkları arasındaki ĠliĢki: Panel Verileri Ġle Nedensellik Analizi. Marmaar Üniversitesi İİBF Dergisi, 25(2), 773-782. Ġnsel, A., & Sungur, N. (2003, Aralık). Sermaye Akımlarının Temel Makroekonomik Göstergeler Üzerindeki Etkileri: Türkiye Örneği-1989: III1999: IV.Türkiye Ekonomi Kurumu: http://www.tek.org.tr/dosyalar/serhar0303.pdf (20.04.2015). Ġyidoğan, P.V. (2013). Ġkiz Açıklar Hipotezi: Türkiye Ġçin Amprik Bir Ġnceleme (1987- 2005). Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 15, 39-48. Kalyoncu, H. (2005). Bütçe Açıklarının Sürdürülebilirliği: Avrupa Birliği Üyesi Ülkeler ve Türkiye Üzerine Bir Uygulama (Doktora Tezi). Adana: Çukurova Üniveristesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı. Kanca, O.C. (2012). Türkiye'de ĠĢsizlik ve Ġktisadi Büyüme Arasındaki Nedenselliğin Amprik Bir Analizi. Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 21(2), 1-18. Karabıçak, M. (2000). Türkiye'de Ekonomik Ġstikrarsızlığın Tarihsel GeliĢim Süreci. Süleymen Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari BilimlerFakültesi Dergisi, 2, 49-65. Karabıyık, Ġ., & Uçar, M. (2010). Türkiye'de 1980 Sonrası Uygulanan IMF Destekli Ġstikrar Programlarının Ekonomik Açıdan Değerlenmesi. Ekonomik İncelemeler Dergisi, 5(2), 37-58. Karabulut, A. (2007). Türkiye'deki İşsizliği Önlemede Aktif İstihdam Politikalarının Rolü ve Etkinliği. Ankara: T.C. ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Türkiye ĠĢ Kururmu ve Genel Müdürlüğü. Karabulut, G., & DanıĢoğlı, A.Ç. (2006). Türkiye'de Cari ĠĢlemlerAçığının Büyümesini Etkileyen Faktörler. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 8/1, 47-63. 121 Karatay, P. (2008). İkiz Açıklar Hipotezi ve Türkiye Uygulaması (1990-2006). Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Politikası Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. Kasalak, M.A. (2007). Avrupa Birliğindeki İstihdam Stratejileri ile Türkiye'deki İstihdam Stratejilerinin Ekonomik Anlamda Karşılaştırılması (Yüksek Lisans Tezi). Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı. Kaya, A. (203). Mali Sürdürülebilirlik: Teori ve Türkiye Uygulaması. Ġstanbul: Türkiye Bankalar Birliği. Kesbiç, Y., Baldemir, E., & Bakımlı, E. (2004). Bütçe Açıkları ile Parasal Büyüme ve Enflasyon Arasındaki ĠliĢki: Türkiye Ġçin Bir Model Denemesi. Celal Bayar Üniversitesi İİBF Yönetim ve Ekonomi Dergisi, 11(2), 27-40. Keskin, N., & Yılmaz, T. (2006). Ġkiz Açıklar Hipotezi: Koentegrasyon ve Nedensellik Analiz Bağlamında Türkiye Örneği. Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakütesi Tartışma Tebliğleri 3. Keyder, N. (2005). Para Teori Uygulama. Ankara: Seçkin Yayıncılık ve Dağıtım. Kılavuz, E., & Dumrul, Y. (2012). Ġkiz Açıklar Hipotezinin Geçerliliği: Teori ve Uygulama. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 26(3-4), 239-257. Knight, M., & Scacciavillani, F. (1998). Current Accounts: What's Their Relevance For Economic Policymaking. IMF Working Paper No:WP/98/71. Koç, A. (2009). Kamu Açıklarının Ekonomik, Politik ve Sosyal Belirleyicileri: Gelişmekte Olan Ülkeler Üzerine Bir Uygulama (Doktora Tezi). Adana: Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı. Koç, Ö.E., & Ciğerci, Ġ. (2014). Türkiye'de Bütçe Açıkları GeliĢimi. Prof.Dr. Naci Muter'e Armağan. Manisa: Celal Bayar Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi. 122 Koğar, Ç.Ġ. (1996). Denk Bütçe Teorisi ve Uygulanabilirliği Üzerine Bir Not. TartıĢma Tebliği No: 9630: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası AraĢtırma Genel Müdürlüğü. Kosteletou, N.E. (2013). Financial Ġntegration, Euro and the Twin Deficits of Southern Eurozone Countries. Panoeconomıcus, 2(Special Issue), 161-178. Kökçü, A. (2011). Bütçe Açığı Cari işlemler Arasındaki İlişki Türkiye Örneği (1994-2010) Yüksek Lisans Tezi. Antalya: Akdeniz Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. Kör, E. (2012). İkiz Açıklar Hipotezi:Türkiye Örneği. Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı (Yüksek Lisans Tezi). Küçüksucu, M. (2012). Türkiye'de Bütçe Dengesi ve Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişki:1998-2011 Dönemine Ait Ampirik Bir Uygulama (Yüksek Lisans Tezi). Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı. Mangır, F. (2012). Türkiye Ġçin Ġkiz Açıklar Hipotezi Testi (1980 - 2011). Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 5(2), 136-149. Meral, P.S. (2005). Enflasyon ve Enflasyonun Okuma AlıĢkanlığına Etkisi. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (19), 309-324. Mercan, M., & Göçer, Ġ. (2012). Zamanlararası DıĢ Denge ve Optimizasyon YaklaĢımları Çerçevesinde Türkiye'de Cari Açığın Sürdürülebilirliği. Akdeniz İİBF Dergisi, 73-101. Mucuk, M. (2009). Bütçe ve Cari ĠĢlemler Dengesi Arasındaki ĠliĢki: Türkiye Örneği (1989-2004). Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, (16), 2012018. Mukhtar, T., Zakaria, M., & Ahmed, M. (2007). An Empricial Investigation for the Twin Deficits Hypothesis in Pakistan. Journal of Economic Cooperation, 28(4), 63-80. 123 Ok, S. (2008). Ekonomik Büyüme ile İstihdam Arasındaki İlişkinini Zayıflama Nedenleri ve Bu İlişkinin Güçlendirilmesinde İşkur'un Rolü. Ankara: ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Türkiye ĠĢ Kurumu Genel Müdürlüğü. Oktayer, A. (2010). Türkiye'de Bütçe Açığı, Para Arz veı Enflasyon ĠliĢkisi. Maliye Dergisi, (158), 431-447. OpuĢ, S. (2002). DıĢ Borçlanmanın sınırı ve Türkiye. Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 19(2), 183-206. Orhan, O.Z. (1996). Türkiye'de İç Borç Sorun ve Çözüm Önerileri. Ġstanbul: Ġstanbul Ticaret Odası. Oskay, C. (2004). 1980 - 2003 Döneminde Türkiye'de Konsolide Bütçe Açıkları. Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu Dergisi, 7(1-2), 233-250. Önder, Ġ., & Kirmanoğlu, H. (1996). ''Kamu Açıkalrının Tanımlanması, Ölçümü ve Etkileri'' Kamu Kesimi Finansman Açıkları. 10. Türkiye Maliye Sempozyumu(14-18 Mayıs Antalya) (s. 33-59). Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Ġktisat Fakültesi Maliye Bölümü. ÖzaktaĢ, F.D. (2007). Sürekli Bütçe Açıklarından Enflasyona: Türkiye Üzerine Uygulamalı Bir Çalışma. Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi Ġktisat Anabilim Dalı . Özçalık, M., & ErataĢ, F. (2014). Ġkiz Açoklar Hipotezinin Geçerliliği: Yükselen Piyasa Ekonomileri Örneği. Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, (22), 136-151. Özel Ġhtisas Komisyonu. (2014). Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018) Türkiye'de Cari İşlemler Açığı. Ankara: T.C. Kalkınma Bakanlığı. Özel, H.A. (2011). Türkiye'de Ticari SerbetleĢmenin Tarihsel GeliĢimi. Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi, 6(2), 73-92. Özgen, F.B. (1999). Türkiye'de Ġç Borç Sorunu ve Ġç Borçların Sınırlandırılması. Yeni Türkiye Dergisi, 27(Özel Sayı), 353-373. 124 Özmen, M., & Koçak, F. (2012). Enflasyon Bütçe Açığı ve Para Arzı ĠliĢkisinin ARDL YaklaĢımı ile Tahmini: Türkiye Örneği. Çukurova Üniversitesi İİBF Dergisi, 16(1), 1-19. Pehlivan, O. (2008). Kamu Maliyesi. Trabzon: Derya Kitabevi. Peker, O., & Hotunoğlu, H. (2009). Türkiye'de Cari Açığın Nedenlerinin Ekonometrik Analizi. Atatürk Üiversitesi İktsadi ve İdari Bilimler Dergisi, 23(3), 221-237. Roubini, N., & Backus, D. (1998). Chapter 1: Monitoring Macroeconomic Performance http://pages.stern.nyu.edu/~nroubini/NOTES/CHAP1.HTM (04.05.2015). Saçık, S.Y., & Alagöz, M. (2010). Türkiye'de Cari ĠĢlemler Açığı Sorunu ve Borçlanma Ġle ĠliĢkisi. Ekonomi Bilimler Dergisi, 2(2), 113-120. Saçkan, O. (2006). Genel Fiayt Düzeyinin Belirlenmesinde Para ve Maliye Politikası Dominant Rejimler Türkiye Örneği: 1988-2005 (Uzmalık Yeterlilik Tezi). Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Emisyon Genel Müdürlüğü. Saleh, A.S. (2003). The Budget Deficit and Economic Performance: A Survey. NSW Australia: School of Economics and Information Systems University of Wollongong. Sancak, E., & Demirci, N. (2012). Ulusal Tasarruflar ve Türkiye'de Sürdürülebilir Büyüme Ġçin Taasrrufların Önemi. Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8(2), 159-198. Sever, E., & Demir, M. (2007). Türkiye'de Bütçe Açığı ile Cari Açık Arasındaki ĠliĢkilerin VAR Analizi Ġle Ġncelenmesi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi, (2), 47-63. Seyidoğlu, H. (2003). Uluslararası İktisat Teori Politika ve Uygulama. Ġstanbul: Güzem Can Yayınları. 125 Susam, N. (2004). Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Kamu Açığı ve Cari İşlemler Açıklarının İlişkilendirilmesi(İkiz Açıklar):Türkiye Üzerine Bir Deneme. Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Bölümü. ġahbaz, A. (2009). Gelişmekte Olan Ülkelerde Döviz Kurlarının Toplam Çıktı Üzerine Etkileri: Türkiye Üzerine Bir Uygulama (Doktora Tezi). Adana: Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabikim Dalı. ġahin, B.E. (2011). Türkiye'nin Cari Açık Sorunu. Ekonomi Bilimleri Dergisi, 3(2), 47-56. ġen, H., Keskin, A., & SağbaĢ, Ġ. (2007). Bütçe Açıkları Açık Finansman Politikası Teori ve Türkiye Uygulaması. Ankara: Orion Kitabevi. ġimĢek, M. (2005). Türkiye'deki Bütçe Açıklarının Ulusal Tasarruflara Etkileri. Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 6(2), 120. ġimĢek, S. (2007). Bütçe Açığı ve Türkiye'de Bütçe Açığının Finansmanı (Yüksek Lisans Tezi). EskiĢehir: EskiĢehir Osmangazi Üniveristesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı. Tarı, R., & Kumcu, F.S. (2005). Türkiye‟de Ġstikrarsız Büyümenin Analizi (19832003) Dönemi. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (9), 156-179. TaĢar, M.O. (2010). Türkiye'nin Güçlü Ekonomiye GeçiĢ Programı ve Makro Ekonomik Etkilerinin Analizi. Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 3(1), 76-97. TCMB. (2002). 2001 Yıllık Rapor - Yetmişinci Hesap Yılı Hakkında Banka Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. TCMB. (2004). 2003 Yıllık Raporu - Yetmişikinci Hesap Yılı Hakkında Banka Meclisince Hazırlalan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. 126 TCMB. (2015). Elektronik Veri Dağıtım Sistemi. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası: http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TCMB+TR/TCMB+ TR/Main+Menu/Istatistikler/Elektronik+Veri+Dagitim+Sistemi+EVDS (05.05.2015). TCMB. (2013). Enflasyon ve Fiyat İstikrarı. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. TCMB. (2002). Küreselleşmenin Türkiye Ekonomisine Etkileri. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. TCMB. (2014). Ödemeler Dengesi Raporu. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. TCMB. (2005). 2004 Yıllık Rapor - Yetmişüçüncü Hesap Yılı Hakkında Banka Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. TCMB. (2006). 2005 Yıllık Rapor - Yetmişdördüncü Hesap Yılı Hakkında Banka Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. TCMB. (2007). 2006 Yıllık Rapor - Yetmişbeşinci Heap Yılı Hakkında Banka Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. TCMB. (2008). 2007 Yıllık Rapor - Yetmişaltıncı Hesap Yılı Hakkında Banka Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. TCMB. (2009). 2008 Yıllık Rapor - Yetmiyedinci Hesap Yılı Hakkında Banka Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zara Hesabı. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. TCMB. (2010). 2009 Yıllık Rapor - Yetmiş Sekizinci Hesap Yılı Hakkında Banka Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. 127 TCMB. (2011). 2010 Yıllık Rapor - Yetmişdokuzuncu HesapYılı Hakkında Hazırlanan Faaliyet Raporu Blanço, Kar ve Zarar Hesabı. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. TCMB. (2012). 2011 Yıllık Rapor - Sekseninci HesapYılı Hakkında Banka Meclisince Hazırlanan Faaliyet Raporu Bilanço, Kar ve Zarar Hesabı. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. Telatar, E. (2011). Türkiye‟de Cari Açık Belirleyicileri ve Cari Açık- Krediler ĠliĢkisi. Bankacılar Dergisi, (78), 22-34. TĠM. (2014). Ekonomi ve Dış Ticaret Raporu. Ġstanbul: Türkiye Ġhracatçılar Meclisi. Timur, Y. (2005). Cari İşlemler ve Bütçe Açığı Arasındaki Nedensellik İlişkisi: Teori ve Uygulama. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Ġktisat Anabilim Dalı (Yüksek Lisans Tezi). Tiryaki, S.T. (2002). Cari İşlemler Hesabına Çeşitli Yaklaşımlar, Sürdürebilirlik ve Türkiye Örneği. Ankara: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası AraĢtırma Genel Müdürlüğü ÇalıĢma Tebliğ No:8. Togan, S., & Berument, H. (2011). Cari ĠĢlemler Dengesi, Sermaye Hareketleri ve Krediler. Bankacılar Dergisi, (78), 3-21. Tunalı, Ç.B. (2008). Türkiye'de Cari ĠĢlemler Açıklarının Sürdürülebilirliği. İ.Ü. Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu Sosyal Bilimler Dergisi, 1, 163-177. Tunçsiper, B., & Sürekçi, D. (2011). Türkiye'de Ġkiz Açıklar Hipotezinin Geçerliliğinin Zaman Serisi Analizi. Anadolu Üniveristesi Sosyal Bilimler Dergisi, 11(3), 103-120. TÜĠK. (2015). İstatistik Göstergeler:Türkiye Ġstatistik http://tuikapp.tuik.gov.tr/Gosterge/?locale=tr (04.05.2015). Kurumu: TÜSĠAD. (2013). Türkiye Ekonomisi Raporu 2014. Ġstanbul: Ekonomik AraĢtırmalar Bölümü. 128 Uçkaç, A. (2010). Türkiye‟de Neoliberal Ekonomi Politikaları ve SosyoEkonomik Yansımaları. Maliye Dergisi, 158, 422-430. Uğur, A.A., & Karatay, P. (2009). Ġkiz Açıklar Hipotezi: Teorik Çerçeve ve Hipoteze Yönelik YaklaĢımlar. Sosyo Ekonomi, 1, 102-122. Uluatam, Ö. (2005). Kamu Maliyesi.. Ankara: Ġmaj Yayınevi. Ulusoy, A. (2012). Maliye Politikası. Ġstanbul: Parkkitap Yayınları. Utkulu, U. (2003). Türkiye'de Bütçe Açıkları ve DıĢ Ticaret Açıkları Gerçekten Ġkiz mi? Kontegrasyon ve Nedensellik Bulguları. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 18(1), 45-61. Uygur, E. (2001). 2000 Kasım ve 2001 ġubat Krizleri Üzerine Değerlendirmeler. Mülkye Dergisi, 15(227), 37-71. Uygur, E. (2012). Türkiye'de Cari Açık Tartışması. Ankara: Türkiye Ekonomi Kurumu. Uysal, D., & Topallı, N. (2007). Ġkiz Açık Hipotezi: Türkiye. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu Dergisi, 10(1-2), 201-213. Uzgören, N., & Uzgören, E. (2005). Zaman Serilerinde Sahte Regresyon Sorunu ve Reel Kamu Harcamalarına Yönelik Bir Ekonometrik Model Uygulaması. Akademik Bakış, (5), 1-14. Ümit, A.Ö., & Yıldırm, K. (2008). Ġkiz Açıklar Hipotezi: Türkiye Analizi. İktisat İşletme ve Finans, 23, 116-132. YahĢi, F. (2007). Küreselleşme ve İstihdam (Yüksek lisans Tezi). Adana: Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı. Yaman, K. (2011). Cari Açık Probleminin Türkiye Ekonomisi Açısından Değerlendirilmesi Riskler ve Sonuçlar. Ankara: Ekonomik YaklaĢım Kongereler Dizisi: 7. Yay, T. (1996). Ricardocu Denklik Teoremi. İşletme ve Finans Ansiklopedisi, 1342-1348. 129 Yelmer, A. (2013). İkiz Açıklar Hipotezinin Türkiye Verileri ile Test Edilmesi (Yüksek Lisans Tezi). Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı. Yıldız, A. (2012). Yabancı Portföy Yatırımlarını Etkileyen Faktörlerin Belirlenmesi. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 26(1), 23-37. Yıldız, K. (2014). ĠĢsizlik Türleri, Her Bir ĠĢsizlik Türünün Toplam ĠĢsizlik Ġçindeki Payı ve ÇeĢitli Demografik Parametrelerle ĠliĢkisi. Akademik Bakış Dergisi, (45), 1-26 . Yılgör, M. (2008). OECD Ülkelerinde İkiz Açık Teorisinin Panel Veri Modelleri ile İncelenmesi. (Doktora Tezi). Ġstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ekoometri Anabilim Dalı Ekonometri Bilim Dalı. Maliye Bakanlığı. (2014). Yıllık Ekonomik Rapor 2014. Ankara: Maliye Bakanlığı Yayını. Yılmaz, B.E. (2002). Ġkiz Açık Teorisi: Türkiye'nin 1980- 2001 Dönemi Bütçe Açıkları ve DıĢ Ticaret Açıkları Üzerine Bir Nedensellik AraĢtırması. İstanbul Üniversitesi Maliye Araştırma Merkezi Konferansları Dergisi, 139152. Yılmaz, B.E., & YaraĢır, S. (2009). Türkiye'de ve OECD Ülkelerinde TasarrufYatırım Açıkları ve DıĢ Kaynak Ġhtiyacı. Marmara Üniversitesi İİBF Dergisi, 27(2), 97-128. Yılmaz, B. (2010). Türkiye'de 2000'li Yıllarda Bütçe Açıkları Finansman Yöntemleri ve MakroEkonomik Etkileri. (Yüksek Lisans Tezi). Edirne: Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı. Yılmaz, Ö., & Akıncı, M. (2011 ). Ġktisadi Büyüme ile Cari ĠĢlemler Bilançosu Arasındaki ĠliĢki: Türkiye Örneği. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 15(2), 363-377. Zengin, A. (2000). Ġkiz Açıklar Hipotezi Türkiye Uygulaması. Gazi Üniversitesi Ekonomik Yaklaşım Dergisi, 2(35), 37-67. 130 ÖZGEÇMĠġ KĠġĠSEL BĠLGĠLER Adı Soyadı : Aykut SANBUR Doğum Yeri ve Tarihi : SÖKE – 09.10.1988 EĞĠTĠM DURUMU Lisans Öğrenimi : Pamukkale Üniversitesi ĠĠBF Maliye Bölümü Yüksek Lisans Öğrenimi : Bildiği Yabancı Diller : Ġngilizce BĠLĠMSEL FAALĠYETLERĠ Makaleler -SCI : -Diğer : Bildiriler -Uluslararası : -Ulusal : Katıldığı Projeler : Ġġ DENEYĠMĠ ÇalıĢtığı Kurumlar ve Yıl : ĠLETĠġĠM E-Posta Adresi : aykutsanbur@hotmail.com 131